Upload
bizsizanayasaolmaz
View
556
Download
2
Embed Size (px)
DESCRIPTION
MAZLUMDER (İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği) de yeni sivil anayasa için kendi teklifini hazırladı. MAZLUMDER, anaysa teklifinde, öncelikle yeni anayasanın bir toplumsal sözleşme niteliğinde olması, tüm toplumsal kesimlerin kendi yansımalarını bulabilecekleri şekilde yazılması gerektiğinin altını çiziyor. Böylesi bir anayasanın yapılabilmesi için gerekli temel şartın ise yeni anayasanın egemenliğin esas sahibi olan halkın bakış açısıyla yazılması olduğu belirtiliyor ve yeni anayasanın hakların temeli olacak bir üst norm olarak şekillendirilmesi talep ediliyor. Yeni anayasada hiçbir etnik temele atıf yapmayan, toplumu oluşturan tüm etnik kimliklerin eşit kabul edildiği bir vatandaşlık tanımı yapılması gerektiğinin altı çiziliyor. Aynı zamanda, mevcut anayasada temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının gerekçeleri olarak sunulan tüm muğlak ifadelerin terk edilmesi ve temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinin yeni anayasada tamamen uluslararası anlaşmalara uygun hale getirilmesi talep ediliyor.Bunun yanı sıra MAZLUMDER, yeni anayasada âdem-i merkeziyetçi bir idare şeklinin benimsenmesi gerektiği belirtiliyor. Aynı zamanda, okul çağına gelen çocukların hem hâkim dilde hem de kendi anadillerinde öğretim almalarını sağlayacak düzenlemelerin yeni anayasada yer alması gerektiğinin altını çiziyor. MAZLUMDER’in teklifinde ayrıca kamu hukukunda ortak olmakla birlikte, özel hukuk alanında, kişilere, felsefi ve dini inanışlarına göre, “seçmeli çok hukukluluk “ imkânı tanınması da öneriliyor.
Citation preview
1
MAZLUMDER’İN (İNSAN HAKLARI VE MAZLUMLAR İÇİN DAYANIŞMA
DERNEĞİ) SİVİL BİR ANAYASA İÇİN ANAYASA TEKLİFİ VE
GENEL GEREKÇESİ
I. GİRİŞ
1982 Darbe anayasası, silah kullanarak sulh sağlama anlayışı üzerine şekillendirildiğinden
devleti birey karşısında yüceltmiştir. Halkın devlete mutlak itaatini zorunlu kılan metin,
Türkiye’nin özellikle insan hak ve özgürlükleri alanında mesafe almasını engellemiştir.
Askeri vesayetçi[1] zihniyet adeta 1982 Anayasasının ruhu haline gelmiş ve bu zihniyetin
kurumları anayasada koruma altına alınmıştır. Bu sebeple 1982 Anayasasından tümüyle
vazgeçilerek, yeni bir toplumsal sözleşme ortaya koymak gerekmektedir.
Anayasayı yapan ve anayasal sistemi kuran zihniyet insanı önceler ve insan haklarını
gözetirse, üzerinde uzlaşılan bir toplumsal sözleşme ortaya koyabilir. Bunun dışındaki bütün
seçenekler toplumun bütün kesimlerini kucaklamadığı, geçmişin ve bugünün sorunlarına
çözüm üretemediği için üzerinde toplumsal mutabakat sağlanamayan, eksik ve “kerhen” razı
olunan bir metin ortaya çıkarır.
Bu nedenledir ki, mevcut Anayasada 30 yıl gibi kısa bir sürede 17 (toplamda 119 maddesi)
defa değişikliğe gidilmiş ve gelinen noktada 1982 anayasasının ülkeyi taşıyamadığı bu
nedenle yeni anayasa hazırlanması gerektiği gerçeği ortaya çıkmıştır.[2]
Anayasa yapmak sadece belirli bir metni, kanun yapma tekniğine uygun olarak düzenlemek
değildir. Anayasa yapmak bunun dışında ve üstünde olarak, Anayasayı yapacak olan iradenin,
toplumun farklı kesimlerini dikkate alarak, bütün halk katmanlarının mutabık olacağı bir
metni, kanun yapma tekniğine uygun olarak oluşturması demektir.
Türkiye, askeri vesayetçi zihniyetin oluşturmuş olduğu totaliter sistemden çok çektiği gibi, bu
yaklaşımın getirmiş olduğu teknik kanuni yapıdan da payını ziyadesi ile almıştır. Osmanlı
İmparatorluğunun bütün bir mirasını reddeden Cumhuriyet sistemi, İmparatorluğun hukuk
sistemini de reddetmiş ve yüzlerce yıllık bir hukuk usulünü ve geleneğini de yok saymıştır.
Akabinde “Muasır Medeniyetler” olarak addedilen Avrupa devletlerinin hukuk sistemini
iktibas etmiş, Anayasayla bu sistemi yerleştirmiştir. Söz konusu sistem, Hans Kelsen’in
teorisi doğrultusunda dizayn edilmiş “Normlar Hiyerarşisi”[3] sistemine dayanmaktadır.
Kelsen’in ön gördüğü sistemde, Anayasa, en üst norm olarak kabul edilmekte, bunun altında
Kanun-Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik yer almaktadır. Sistemde aşağıdan
yukarıya doğru hiçbir düzenlemenin bir üst düzenlemeye aykırı olamayacağı ön görülmüş,
nihayetinde hiç bir düzenlemenin anayasaya aykırı olamayacağı sonucuna varılmıştır.
2
Burada normların birbirine göre astlık-üstlük ilişkisi, sistemin temel belirleyici özelliğidir[4].
Sistemin diğer karakteristik özelliği ise düzenleyiciliğidir. Öyle ki düzenleme yapılmayan
hiçbir alan ve mevzu için işlem yapılamayacağından, her iş ve işlem için ayrı düzenlemeler
yapılmak zorunluluğu bulunmaktadır. Kabul edildiği günden bu güne kadar
değiştirilmeksizin, farklı Anayasalarca (1961 Anayasa’sı, 1982 Anayasa’sı) muhafaza edilen
bu sistem, Türkiye’nin hukuk hafızasıyla örtüşmediğinden özümsenmemiş, kabul görmemiş
Türkiye’yi mevzuat çöplüğüne dönüştürmüştür.
Bugün geldiğimiz noktada ise uygulanmayan[5], uygulanması unutulmuş[6] veya zaman
zaman tehdit ve yıldırma amacıyla kullanılan[7] çelişik, hakları yok sayan onlarca
düzenlemeden müteşekkil hantal bir mevzuat kütlesi ortaya çıkmıştır. Anayasa yapıcı,
yukarıda bahsedilen yapıyı değiştirmelidir.
Ayrıca anayasanın bütün bu söylenenleri gerçekleştirebilmesi için öncelikle kendi dili
düzeltilmeli ve sadeleştirilmelidir. Kazuistik (ayrıntıcı) anayasa metodu olarak bilinen
tafsilatlı anayasa yapma tekniği terk edilerek, sade, daha anlaşılır çerçeve sistem metodu ile
yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.
Türkiye toplumu sorunlarına çözüm üreten, hak ve özgürlüklerini teminat altına alan, kendi
yansımasının karşılığını eşit yurttaşlık paydasında bulabildiği yeni bir anayasayı hak etmekte
ve beklemektedir.
II. TEKLİF METİNLER
Bu başlık altında MAZLUMDER olarak, anayasada bulunmasını istediğimiz hususları şöyle
sıralayabiliriz;
1. BAŞLANGIÇ MADDELERİ
1982 Anayasasının başlangıç metni olarak bilinen metin tamamen anayasadan çıkarılmalıdır.
Amerikan Bağımsızlık bildirgesine öykünerek yazılan bu metnin yine de olması gerekiyorsa,
metin tamamen değiştirilerek, renksiz, ideolojiden ve etnik bakış açısından arındırılmış bir
başlangıç metni yazılmalıdır.
2. İDEOLOJİK MADDELER
Anayasa maddeleri içersinde “Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı (1982 Anayasası m.2)”
gibi subjektif tanımlama ve ifadelere yer verilmemelidir.
3. DEĞİŞTİRİLEMEZ MADDELER
Anayasanın 4. Maddesinde ifadesini bulan “Değiştirilemez Maddeler” gibi düzenlemelere yer
verilerek, gelecek nesillerini iradelerine ipotek konulmamalı, yasama yetkisini millet adına
3
kullanan en üst merci olan meclis itibarsızlaştırılmamalı, bu maddeye ve benzerlerine yeni
anayasa metninde yer verilmemelidir.
4. EGEMENLİK
Egemenlik” başlıklı 6. Madde 1961 Anayasasındaki hali ile düzenlenmeli “……………yetkili
organları eliyle kullanır.” İbaresi özelikle madde metininden çıkarılmalıdır.
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları
eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
YENİ MADDE - Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Egemenliğin
kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz.
5. EŞİTLİK
Eşitlik başlıklı 10. Madde metni aynen korunmalı, ancak bu metne (toplum olarak yaşanılan
acılar ve hak talepleri göz önüne alınarak aşağıdaki bir düzenleme eklenmelidir.)
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
Kanun Önünde Eşitlik
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.
Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle:
12/9/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik
ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
4
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. (*)
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
Kanun önünde eşitlik
YENİ MADDE - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı
olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile
malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Hiç kimse dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep sebebiyle ayrımcılığa
maruz bırakılamaz. Ayrımcı uygulamalarla, çalışma hakkı, eğitim
hakkı, sağlık hakkı, siyasal ve sosyal hakları ve bu hakların kullanılması
engellenemez.
6. ANAYASANIN BAĞLAYICILIĞI
Anayasanın üst norm olduğu ve altındaki düzenlemelerin kendisine aykırı olamayacağına
ilişkin maddede, genel gerekçede teklif ettiğimiz üzere Kanunların ve Yönetmeliklerin
Anayasaya aykırı olamayacağı düzenlemesine yer verilmelidir. Devam eden maddelerde ise
buna uygun düzenlemeler yapılarak, yönetmeliğin altında çıkarılacak düzenlemelerin (karar,
tebliğ, tavsiye, sektör direktifi vs.) kendi üstündeki düzenlemelere (Yönetmelik-Kanun-
Anayasa) aykırı olamayacağı, böyle bir durumun olması halinde herhangi bir mahkeme
hükmüne gerek kalmaksızın bu düzenlemelerin geçersiz olduğunun ve de
uygulanmayacağının belirtilmesi gerekmektedir. Uygulamada pek kullanılmayan Tüzük
olarak anılan düzenleme çeşidinin ise tamamen Anayasadan çıkarılması gerekmektedir.
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
MADDE 11- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
* 9/2/2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle; bu fıkraya “bütün işlemlerinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her türlü
kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi eklenmiş ve bu ibare Anayasa Mahkemesinin 5/6/2008 tarihli ve E.: 2008/16, K.: 2008/116
sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. (R.G.: 22/10/2008, 27032)
5
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
YENİ MADDE - Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Anayasa en üst hukuki norm olarak; Kanunlar, kanunların uygulanmasını
göstermek amacı ile çıkarılan Yönetmelikler; Kanunlara ve Anayasa’nın
hükümlerine aykırı olamaz.
İdarinin kendi idari işleyişini sağlamak için çıkarmış olduğu düzenlemeler
bu madde ile getirilen düzenleyici kurallara aykırı olamazlar. Böyle bir
aykırılığın varlığı halinde ayrıca bir mahkeme hükmüne veya herhangi bir
makam kararına gerek olmaksızın ilgili düzenleme geçersiz sayılır.
7. TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
Temel hak ve hürriyetlere ilişkin genel ilkeler korunmalı (m.13, m.12 vs.) Anayasanın
“Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması” başlıklı 14. Maddesi: Şiddeti
politik bir yöntem olarak kullanmadıkça her türlü düşüncenin temel hak ve özgürlük
kapsamında değerlendirilmelidir.
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması
MADDE 15- Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,
durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen
veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere
aykırı tedbirler alınabilir.
(Değişik: 7/5/2004-5170/2 md.) Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş
hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama
hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
6
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması
YENİ MADDE Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği
ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen,
kısıtlamanın mahiyeti ve süresi kanunla düzenlenmek şartıyla durdurulabilir
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda, savaş hukukuna uygun fiiller
sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve
manevî varlığının bütünlüğüne ve adil yargılanma hakkına dokunulamaz;
kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve
bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
8. HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KISITLANMASI
Temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunan ve tanınan hakkın içini boşaltan 1982 Anayasası
ve 1961 Anayasasında çokça yer verilen “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, genel sağlık, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması,
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir.” Şeklinde düzenlenmelidir. Bu madde metninden “Cumhuriyetin temel
nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması” gibi muğlak
ifadeler çıkartılmalıdır. Çünkü şiddet içermediği sürece düşünce ve ifade hürriyeti
kapsamında değerlendirilmesi gereken bu tarz düşünce ve faaliyetler suç sayılmamalıdır.
Şiddet söz konusu olduğunda zaten bu faaliyetler yasak kapsamına girmektedir.
Temel hak ve hürriyetlere ilişkin kısıtlamalar uluslararası düzenlemelere, özellikle de Türkiye
Cumhuriyeti tarafından 18 Mayıs 1954 yılından onaylanarak yürürlüğe konulan (yeniden
düzenlenerek yürürlüğe giriş tarihi 1 Kasım 1998-11. Protokol) Avrupa İnsan Hakları
Sözleşme’sine uygun hale getirilmelidir.
9. ANAYASADA ETNİSİTE
Irki temellere dayanılarak yapılan 1982 Anayasası “Türk Devleti”, “Türk” gibi ifadelere yer
verilmemelidir. Özellikle birlikte yaşama bilincini yok eden “etnik temelli “ vatandaşlık
tanımına yeni Anayasada yer verilmemelidir. Vatandaşlık ırki temelden bağımsız olarak
Vatandaşlık Kanununda tanımlanmalıdır. Anayasa gerekçede belirttiğimiz üzere
meseleci/kazuistik usulle yapılmamalıdır.
10. PARTİ KAPATMA
Siyasi Partilerin kapatılmasın ilişkin hüküm tamamen değiştirilerek siyasi partilerin sadece
suç sayılan fiillerin işlenmesine bulaşması veya şiddeti açıkça teşvik etmesi halinde
7
kapatılması öngörülmelidir. Siyasi parti tüzel kişiliğine son verilmesi halinde dahi siyasi parti
faaliyetleri kapsamında suç işlediği açıkça ispatlanmış kişiler hariç, hiç kimse içinde
bulundukları siyasi partinin kapatılması nedeniyle, siyasi yasaklı olmamalıdır. Siyaset
yapmak, siyaset yapmak amacı ile parti kurmak, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin temel
düsturlara, aynı maddede yer verilerek genel bir düzenleme yapılmalı, ayrıntılar ise
çıkarılacak ayrı bir kanunda (veya siyasi partiler kanununda düzenlenmelidir.)
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma
MADDE 68 - Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir.
Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar. (…)
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
Siyasi faaliyette bulunma, parti kurma, partilere girme ve partilerin siyasi
faaliyetlerinin durdurulması
YENİ MADDE - Herkes, meşru yol ve vasıtaları kullanmak kaydı ile siyasi
faaliyette bulunma, siyasî parti kurma, usulüne göre partilere girme ve
partilerden ayrılma hakkına sahiptir.
Siyasi faaliyette bulunma hakkı için yaş sınırı öngörülebilir ve vatandaş
olma şartı getirilebilir.
Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları, kolluk güçleri (Silahlı Kuvvetler mensupları, polis ve istihbarat birimleri çalışanları) ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî partilere üye olamazlar. Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
8
Şiddeti politik bir yöntem olarak kullanmadıkça ve teşvik etmedikçe siyasi partiler
kapatılamaz Siyasi Partilerin kapatılması ile ilgili hükümler buna bağlı olarak
ilgili kanun maddeleri ile düzenlenir. (…)
11. KURUMLAR
Merkezi ve mahalli idari kuruluşlar ile Yüksek Öğretim Kurulu, RTÜK, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kamu kurumları Anayasada
düzenlenmemelidir. İdari hizmetlere ilişkin sadece genel ilkelere Anayasada yer verilmelidir.
12. YARGI
Yargıya ilişkin genel haklar ve ilkeler ile hakimlik teminatına ilişkin maddeler
korunmalıdır. İlk derece mahkemeleri ve Yüksek Mahkemeler için ön görülen “yargı yolu”
çeşitliliği ortadan kaldırılmalı, bir tek yargı yolu ön görülerek bu yargı yolu içerisinde
ihtisaslaşmış dairelere yer verilmelidir. İdari Yargı Yolu (İdari Mahkemeleri vergi
mahkemeleri ve bu mahkemelerin üst mahkemesi olan Danıştay), Askeri Yargı Yolu
(Askeri Disiplin Mahkemeleri, Askeri Ceza Mahkemeleri ve bunların üst mahkemesi
olan Askeri Yargıtay) ve Askeri İdari Yargı Yolu (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi)
katiyetle kaldırılmalıdır. Bu mahkemelerin görevleri ön görülecek tek Yargı Yolu olan
Adli Yargı Yolu içerisindeki ihtisas dairelerine aktarılmalıdır. Hali hazırda var olan
“Yargı Reformu” çerçevesinde, İstinaf mahkemeleri faaliyete geçirilerek, kurulacak bu düzen
üç aşamalı hale getirilmelidir. Sayıştay genel hak arama hürriyeti kapsamı dışında
olduğundan, yaptığı teknik işler gözetilerek “Mahkeme” olma vasfı kaldırılıp, bir üst kurul
olarak, görevine devam etmesi sağlanmalıdır.
YENİ MADDE
“Yargı faaliyetleri, Anayasa Mahkemesi ve kurulacak adli mahkemeler
vasıtasıyla yürütülür.
Yargı örgütü, ilk derece mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri (İstinaf
Mahkemeleri) ve Temyiz Mahkemesi de Yargıtay olmak üzere üç aşamadan
oluşur.
Mahkemelerin kuruluşu, görevleri ve yetkileri kanunla düzenlenir. Özellik
gerektiren teknik işler için yargı örgütü içerisinde bulunan daireler
arasında iş bölümü yapılabilir. İş bölümü, kanunda gösterilen kıstaslar
çerçevesinde yetkili makamlar eli ile yapılır.”
13. DEVRİM KANUNLARI
İnkılap kanunlarını korunması gibi baskıcı dönemlerden kalma maddeler Anayasaya hiç
alınmamalı, “devrim kanunları” gibi ibarelere de, Anayasada yer verilmemelidir.
9
14. YERİNDEN YÖNETİM
Yerinden yönetim ilkesi esas alınmalı, adalet ve güvenlik dışındaki tüm alanlarda, merkezi
idarenin hantal yapısına son verilmelidir. Bu ise 1921 tarihli ilk anayasamız olan Teşkilat-ı
Esasiye Kanununun aşağıda belirtilen 11. Maddesinden ilham alınarak yeniden
düzenlenebilir.
Madde Metni - “Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti
haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî ve askeri umur, beynelmilel
iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade
vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz
edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat,
Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının
salâhiyeti dahilindedir.”
15. ANAYASAL VATANDAŞLIK
İçinde hiçbir etnik atıf bulunmayan, “Anayasal Vatandaşlık” teminat altına alınmalıdır.
YENİ MADDE- Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes
Türkiye Cumhuriyetinin eşit ve saygın vatandaşlarıdır.
16. SEÇMELİ ÇOK HUKUKLULUK
Çeşitliliğin zenginlik sayıldığı insanlığın geldiği aşamada, kamu hukukunda ortak olmakla
birlikte, kişilere, felsefi veya dini inanışlarına göre, özel hukukta “seçmeli çok hukukluluk”
imkanı tanınmalıdır.
YENİ MADDE- Kamu hukukunda ortak olmakla birlikte, özel hukuk
alanında, kişilere, felsefi ve dini inanışlarına göre, “seçmeli çok hukukluluk
“imkanı tanınır. Bunun usul ve esasları kanunla düzenlenir.
17. ANADİLDE EĞİTİM
Farklı dillerde yaratılmış olmanın eğitim konusunda bir engel teşkil etmemesi gerekmektedir.
Okul çağına gelen çocuklar hem hakim dilde hem de kendi anadillerinde öğretim almalıdırlar.
Buradaki amaçlardan biri anadilde daha kaliteli öğretim yapmak iken, çift dili öğretimin diğer
bir amacı da birbirimizin farkında olmamızı sağlaması suretiyle toplumsal barışa/kaynaşmaya
hizmet etmesidir.
10
Ayrıca, tıpkı batı dillerinin öğretimi yapıldığı gibi bu topraklarda konuşulan başka dillerin de
örgün eğitim kurumlarında öğretimi yapılmalıdır. Böylece birbiriyle akraba olan insanların
birbirinin dillerini bilmeleri ve anlamaları sağlanmalıdır.
YENİ MADDE - Resmi dil Türkçe’dir. Farklı etnik kimliğe mensup
vatandaşlara kendi dilinde eğitim imkanı tanınır. Bununla ilgili
düzenlemeler kanun ile yapılır.
18. BAŞKOMUTANLIK VE GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalıdır. Genelkurmay Başkanı,
görev ve yetkilerinden dolayı Milli Savunma Bakanı’na karşı sorumlu hale getirilmelidir.
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı
MADDE 117- Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur.
Millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Bakanlar Kurulu sorumludur.
Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir.
Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur.
Millî Savunma Bakanlığının, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları ile görev ilişkileri ve yetki alanı kanunla düzenlenir.
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
Başkomutanlık ve Genelkurmay Başkanlığı
YENİ MADDE- Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî
varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur.
Millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına
hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, Bakanlar Kurulu
sorumludur.
Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetlerin komutanı olup, savaşta
Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir.
Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığına bağlıdır.
Genelkurmay Başkanı Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nın teklifi
üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından atanır. Görev ve yetkileri
kanunla düzenlenir. Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden
dolayı Milli Savunma Bakanı’na karşı sorumludur.
11
Genelkurmay Başkanı’nın görevden alınması Milli Savunma Bakanının
teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca karara bağlanır.
Millî Savunma Bakanlığının, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet
Komutanlıkları ile görev ilişkileri ve yetki alanı kanunla düzenlenir.
19. SAYIŞTAY
Askeri harcamaların da halka hesap verebilir ve şeffaf olması gerekmektedir. Bu sebeple,
harcamalar Sayıştay denetimine tabi tutulmalı ve Meclis yapılan denetimlere ilişkin
bilgilendirilmelidir.
1982 Anayasası’ndaki Düzenleme
Sayıştay
MADDE 160- (Değişik: 29/10/2005-5428/2 md.) Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idarî yargı yoluna başvurulamaz.
Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
(Ek fıkra: 29/10/2005-5428/2 md.) Mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından yapılır.
Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla düzenlenir.
Yeni Anayasa İçin Önerilen Madde Metni
Sayıştay
YENİ MADDE- Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu
idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve
hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştay’ın kesin hükümleri
hakkında ilgililer yazılı bildirim tarihinden itibaren on beş gün içinde bir kereye
mahsus olmak üzere karar düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar
dolayısıyla idarî yargı yoluna başvurulamaz.
Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay
kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
12
Mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması
Sayıştay tarafından yapılır.
Sayıştay’ın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri,
atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri,
Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla düzenlenir.
Askeri birimlerin, hesap ve işlemlerinin ve her türlü askeri harcamaların
denetimi Sayıştay tarafından yapılır ve Meclis Genel Kuruluna yapılan
denetimlerle ilgili bilgi verilir.
III- SONUÇ
Yeni Anayasa sistem dönüşümünü esas almak zorundadır[8]. Bu sistemsel dönüşüm ise ancak
yeni bir paradigmayla / zihniyetle mümkündür. Nitekim zihniyet, yukarıda tarafımızdan ileri
sürüldüğü üzere Anayasanın içerisindeki maddelerle alakalı değil, bizatihi Anayasanın
yapılışının nüvesi olan ve onun gerisinde duran saiktir. Eğer Anayasa’nın mevcut Anayasadan
farklı olarak “sivil” olacağı söyleniyorsa dahası böyle yapılacağı ifade ediliyorsa, bu tam da
yapılış paradigmasına taalluk eder. Öyle ki, Meri Anayasanın yapılışına bakıldığında, her ne
kadar cuntacı bir yapı tarafından dikte sonucunda yapıldı ise de, Anayasanın yapılış sürecinde
görev alan bütün şahsiyetler sivil şahsiyetlerdir. Metin seçilmiş akademisyenlerce
hazırlanmış, sivil üyelerden oluşan Danışma Meclisince değerlendirilmiştir. Fakat
vurguladığımız üzere, mesele sivil giyimli ya da üniformalı kişilerce hazırlanan metin değil,
gerisinde duran düşünce altyapısıdır.
Anayasal sivil bir düzenin imkanı için vekalet görevini yerine getiren meclis efradı, asaleten
hak sahibi olan toplumun bakış açısı ile düzenlemeyi yapmalıdır. Anayasa tamamen bu bakış
açısının ürün olmalıdır. Anayasa bir üst norm olarak çerçeve hale getirilmeli,
ayrıntıcı/kazuistik usul terk edilmelidir. Bir anlamda Anayasa sadece temel insan haklarını
tanımalı, bu hakları koruyucu düzenlemeler getirmeli, genel ilkeler koymalıdır. Anayasaya,
darbe Anayasalarında olduğu gibi bir şeyi yapmamak için değil, toplum adına yapılacak
olumlu bir şeyi yapmak için başvurulmalı, hakların temeli olarak bu üst norm gösterilmelidir.
Ancak bu halde Toplumsal Sözleşme olarak kabul edilebilecek bir metin ortaya çıkabilir,
geniş kesimler yansımalarını bu yolla Anayasada bulabilir ve toplumsal barış ancak bu yolla
sağlanabilir.
Farklılıkların zenginlik sayıldığı insanlığın geldiği aşamada, kamu hukukunda ortak olmak
kaydıyla, özel hukukta vatandaşlara, felsefi veya dini inanışına göre “seçmeli çok hukukluluk
“ imkânı tanınmalıdır. Özel hukukta ihtilaf halinde, mağdurun hukuku olaya uygulanmalıdır.
Herkesin inandığı gibi yaşayabildiği, insanların “maskelerle” dolaşmak zorunda kalmadığı
“içi-dışı bir” bir toplum mümkün kılınmalıdır.
13
Hiçbir etnik temele atıf yapmayan, toplumu oluşturan tüm etnik kimliklerin “tek yumurta
ikizleri gibi” eşit kabul edildiği bir vatandaşlık tanımı yapılmalıdır. Bu husus, anayasada açık
bir madde ile teminat altına alınmalıdır.
Artan nüfus ve karmaşıklaşan ilişkiler ağı içinde, merkeziyetçi zihniyetle yönetimin
yetersizliği, toplumsal ihtiyaçları karşılayamadığı anlaşılmalıdır. Merkeziyetçi, hantal idari
yapı değiştirilerek, “Hakim Devlet “ değil, “Hizmetkar Devlet” anlayışına uygun, katılımcı,
şeffaf, toplum tarafından denetlenebilir, adem-i merkeziyetçi bir yapıyı ve yerinden yönetimi
esas alan bir yapılanma anayasal teminat altına alınmalıdır.
Şu halde söylenebilir ki, başarılabildiği takdirde, tarihçiler, darbe Anayasalarından kurtuluş
tarihini, kırılma noktasını kaydederken bugün yapılan Anayasayı göstereceklerdir.
Tarafımızdan yapılan teklif, İnsan Hakları Örgütü Olan Mazlumder’in üzerinde yıllardan beri
çalışmış olduğu ve İnsan Hakları İhlallerinin vermiş olduğu tecrübenin bir imbikten süzülerek
billurlaşmış halini yansıtmaktadır. Keza bu tecrübe insanların umumi efkarını temsil eden
serencamın ayinesi durumundadır. Dikkate alınması bu nedenle elzemdir. Anayasaların
acıların değil, hakların kaynağı olması umut ve arzusu ile...
[1] Elibol, Ahmet, Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü, Akademik Bakış Dergisi,
Cilt:3, Sayı 5, Ankara 2009; “Yeniçerilik kurumunun klasik formunu tamamlayıp, bilhassa XVI. yüzyılın
ortalarından sonra yaşadığı değişim ve farklılaşmalar, günümüzde yaygın tarih anlayışı tarafından, kurum adına
“bozulma” ve Osmanlı siyasal ve sosyal sisteminin işleyişi açısından ise “gerileme”nin önemli bir sebebi olarak
gösterilmektedir.”
[2] Başkaya, Fikret, Yeni anayasa veya “hiç bir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmek”,
http://www.ozguruniversite.org/
[3] Kelsen, Hans, “La garantie juridictionnelle de la constitution : la justice constitutionnelle”, Revue du droit
public, s.211., 1928,
[4] Gözler, Kemal, İnsan Hakları Normlarının Anayasaüstülüğü Sorunu, 17.12.2011,
http://www.anayasa.gen.tr/.
[5] 477 Sayılı Memleketlerinde Türk Tebaasından Kavanin Ve Tedabiri İstisnaiyei Harbiyeyi Refetmiş Olan
Devletlerin Türkiye'deki Tebaasına Mevzu Tedabirin De Refine Dair Kanun, Kabul Tar. 12.04.1924, Yayın
Tar. 26.04.1924, Yayınlandığı R. Gaz. Say. 69, Tertip 3, Cilt 5, s. 415.
[6] 805 Sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun, Kabul Tar.
10.04.1926, Yayın Tar. 22.04.1926, Yayınlandığı R. Gaz. Say. 353, Tertip 3, Cilt 7, s. 9.
[7] 89/14391 Karar Nolu, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar, Kabul Tar.
07.08.1989, Yayın Tar. 11.08.1989, Yayınlandığı R. Gaz. Say. 20249.
[8] Can, Osman, Yeni anayasa, bir sistem dönüşümünü esas almalı, 13.04.2011, Köşe Yazısı, Star Gazetesi.
[9] 1982 Anayasası m.14