14
Onur Güler* SEVMENİN ONTOLOJİK DEĞER SORUŞTURMASI İnsan öyle bir varlıktır ki, ‘şeyler’ ile daima,her zaman,her an bir etkileşme içindedir. Kendisini bu etkileşimden kurtaramaz. Varoluşun havuzuna düşülmüştür bir kere, ruhun cinsiyeti olmaz sözünün ziyadesinden de bilinir ki, nefsin cinsiyete büründürüldüğü görülür. Yokluktan çıkıp varlık aleminde ilâhi emir ile beliren insan,var olduğu andan itibaren ,daima,her zaman,her an bir ‘şey’ ile etkileşmiştir. Nefsiyle,ruhuyla(psyhé),kalbi ile,kelâmı ile,hisleri ile, ‘ötekiler’ ile, anne ile babayla,kardeşle, üst-yapı kurumlarıyla, putperest kavimlerle, na-mahremin elleriyle… İşte bu ‘varlık sistemi’ içinde olan insan, hiç kuşkusuz, varoluşunu belli şekillerde,formlarda,düzende tekâmül ettiriyor. Görünenden görünmeye gitmeye çalışıyor,hayallere dalıyor… Elindeki ‘insan malzemesini’(zekâyı,dili,aklı,hisleri) kullanarak bir ‘şeyler’ yapmaya çalışıyor. Binler histen/şeyden biri olan sevmek,aşk duymak/sevgi-aşk gibi hisler,fiiller de insanın yolculuğunda ,yazgısal olarak/hatta cebir makamında karşılaştığı şeylerdendir. Kaçamaz insan, illa ki birilerini sevecektir,çünkü her türlü vasfı ile nefse sahiptir;illa ki, günaha yani, toplumunda,zekâsında,aklında,eklemlendiği alandaki hukuk normuna ‘ihanet etmeye, onu çiğnemeye,koyulan yasağı delmeye’ meyyal olduğunu fark edecektir. Biz bu yazımızda, belki de en ‘değer atfedilen’ ve hayatımızın ‘özünde’, dile getirilsin yahut getirilmesin, inanılmaz bir etki sahibi olan hoşlanma,sevme,aşık olma gibi durumları linguistik,felsefi, hukuksal,teolojik,sosyolojik ve biyolojik yönleriyle,kendi çapımızda,ele almaya çalışacağız. Bu çalışmayı yaparken de, dil -bilimin kaynaklarına, günümüz felsefesinin beslendiği kaynaklara, İslâm’ın kutsal metinlerine(Kur’ân’dan ve özellikle de İmam Kurtubi’nin el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân’ından) , toplumsal konularda ve tıp alanındaki bilimsel makalelere atıfta bulunacağız. Eskiler Aşk metn-i metin ü müşkildür ,Anı hal etmege şüruh edelüm demişler, aslında bizim yaptığımız da bu ‘şerhlere’ bir şerh daha katmaktan ibarettir. Yoksa, ne sevgiyi ne de aşkı kuşatacak halimiz de takâtimiz de yoktur. *Onur Güler, [email protected], 12.04.2013

Sevmenin ontolojik-değer-soruşturmasi

Embed Size (px)

Citation preview

Onur Güler*

SEVMENİN ONTOLOJİK DEĞER SORUŞTURMASI

İnsan öyle bir varlıktır ki, ‘şeyler’ ile daima,her zaman,her an bir etkileşme içindedir.

Kendisini bu etkileşimden kurtaramaz. Varoluşun havuzuna düşülmüştür bir kere,

ruhun cinsiyeti olmaz sözünün ziyadesinden de bilinir ki, nefsin cinsiyete

büründürüldüğü görülür. Yokluktan çıkıp varlık aleminde ilâhi emir ile beliren

insan,var olduğu andan itibaren ,daima,her zaman,her an bir ‘şey’ ile etkileşmiştir.

Nefsiyle,ruhuyla(psyhé),kalbi ile,kelâmı ile,hisleri ile, ‘ötekiler’ ile, anne ile

babayla,kardeşle, üst-yapı kurumlarıyla, putperest kavimlerle, na-mahremin

elleriyle… İşte bu ‘varlık sistemi’ içinde olan insan, hiç kuşkusuz, varoluşunu belli

şekillerde,formlarda,düzende tekâmül ettiriyor. Görünenden görünmeye gitmeye

çalışıyor,hayallere dalıyor… Elindeki ‘insan malzemesini’(zekâyı,dili,aklı,hisleri)

kullanarak bir ‘şeyler’ yapmaya çalışıyor. Binler histen/şeyden biri olan sevmek,aşk

duymak/sevgi-aşk gibi hisler,fiiller de insanın yolculuğunda ,yazgısal olarak/hatta

cebir makamında karşılaştığı şeylerdendir. Kaçamaz insan, illa ki birilerini

sevecektir,çünkü her türlü vasfı ile nefse sahiptir;illa ki, günaha yani,

toplumunda,zekâsında,aklında,eklemlendiği alandaki hukuk normuna ‘ihanet

etmeye, onu çiğnemeye,koyulan yasağı delmeye’ meyyal olduğunu fark edecektir.

Biz bu yazımızda, belki de en ‘değer atfedilen’ ve hayatımızın ‘özünde’, dile getirilsin

yahut getirilmesin, inanılmaz bir etki sahibi olan hoşlanma,sevme,aşık olma gibi

durumları linguistik,felsefi, hukuksal,teolojik,sosyolojik ve biyolojik yönleriyle,kendi

çapımızda,ele almaya çalışacağız. Bu çalışmayı yaparken de, dil-bilimin

kaynaklarına, günümüz felsefesinin beslendiği kaynaklara, İslâm’ın kutsal

metinlerine(Kur’ân’dan ve özellikle de İmam Kurtubi’nin el Câmiu’l li Ahkâmil

Kur’ân’ından) , toplumsal konularda ve tıp alanındaki bilimsel makalelere atıfta

bulunacağız. Eskiler Aşk metn-i metin ü müşkildür ,Anı hal etmege şüruh edelüm

demişler, aslında bizim yaptığımız da bu ‘şerhlere’ bir şerh daha katmaktan ibarettir.

Yoksa, ne sevgiyi ne de aşkı kuşatacak halimiz de takâtimiz de yoktur.

*Onur Güler, [email protected], 12.04.2013

I.HOŞLANMA,SEVGİ VE AŞKIN OLUŞTUĞU ORTAM İLE AŞK TEOLOJİSİNE

GİRİŞ

Aşk, insanın takdis ettiği şeylerden biri olduğu için her kutsal olan şey gibi

sırlı,mübalağalı,karmaşık ve büyülü sayabileceğimiz bir özellikte tasavvur edilir.1

Zira,takdis etme, insanoğlunun, bilinç yapısındaki unsurların belki de en değerlisi

olan kutsal(metafizik-öteki) ile etkileşimi sonucu oluşan bir sahne olduğuna göre,

aşk da bu sahnelerden biridir. En değersiz addedilen bir ‘bağlanmadan’ tutun, uğruna

şehitlik verilen bir ‘bağa’ kadar, geniş bir bağlanma kümesine işaret eden bu

sahne,insanın değiştirilmesi mümkün olmayan yazgısı ve bilinçli-iradeli seçimleri ile

doludur. Bu bağlamda,diyebiliriz ki, takdis edilmeye meyyal olmayan hiçbir ‘şey’

yoktur. İnsanın ‘eşya’ ile etkileşimi ,kaçınılmaz olarak ‘şeylere’ olan ‘bağlanmalarına’

,hiç kuşku yok ki,insanın hislerine,sözüne ve ameline bazı etkilerde bulunur. İnsanın

bir ‘şeye’ bağlanmaması mümkün değildir. İnsan, her zamanda ve mekânda bazı

şeylere bağlanır ve bazı anlarda, ‘bağlanma ile bağlanmama’ arasında seçim

yaparken, birini ötekine tercih eder.Bazen de ‘seçim’ şansımız yoktur. Bu bağlanma

işlemleri, ‘şey’ için geçerlidir. İçinde bulunduğumuz çevre, gittiğimiz okul, sahip

olduğumuz değerler, karşı cins ile olan etkileşimimiz, ailemizle kurduğumuz bağlar,

metafizik dogmalarımız-teolojik inanışlarımız… Her öte ‘şey’ ile ve her şimdide

mevcut ‘şey’ ile bir etkileşim ve bağlanma içindeyiz.

Asıl sorun, bu bağlanmada, zamana ve mekâna bağlı olarak,insanoğlunun hangi

derecelerde ve ‘nasıl olması’ gerektiğidir.

Bilindiği üzre, insan, sosyal bir varlık oluşu itibariyle, ‘öteki insanlarla’ ilişki içindedir.

İnsan, ticaret,kan hısımlığı, evlenme, suç işleme vs. gibi binlerce olay ile, yine

oluşumunda etki sahibi olduğu üst yapı kurumu olarak hukukun sonuçlar bağladığı

hukuki olaylara bulaşmaktadır.2

1: Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi / Cilt I, Mircea Eliade, Kabalcı Yayınevi,Çev: Ali

Berktay,2003,shf.11 ; Cemil Meriç, Jurnal, Cilt: 2, İletişim Yayınları, İstanbul 2004, s. 108

2: Medeni Hukuka Giriş,Prof.Dr. Hüseyin Hatemi,Vedat Kitapçılık, Kasım

2004,İstanbul,shf.140; Medeni Hukuk(Giriş,Kaynaklar,Temel Kavramlar),Oğuzman/Barlas,

Vedat Kitapçılık, 18.Bası, İstanbul,2012, shf.177

Dış dünyaya yansıyan irade beyânları yanında, ‘iç dünyasında’ kalan ve iç iradesi ile

‘iç dünyasına’ yansıyan buyruklara da sahiptir insanoğlu. X’in Y’ye lisânıyla ile ‘seni

seviyorum’ demesi,hiç kuşkusuz, irade beyânı olarak,dış dünyaya yansımıştır.

Ancak,diğer yandan,dışa yansımamış olarak X’in Y’ye ‘seni seviyorum’ demeyi hayal

etmesi, Y’nin varlığının X’in ‘içinde’ bazı etkilerde bulunması ,iç dünyada karmaşalar-

bağlar oluşturan bir etkiye sahiptir. Bu fikirler,hisler,duygular,yapılması hayal

edilen ameller, hiç kuşkusuz insanın ‘doğasında’ olan şeylerdir. Ancak, insanda

bulunan kaos sahnesinden ‘düzene’ çıkma içgüdüsü ve yolculuğunun

neliğini,hakikatini araştırmaya meyyal oluş,bize ‘bağlanmaların-iletişimin-

etkileşimin’ nasıl olması gerektiğini sordurtur ve akılla,akla etkide bulunan

hakikatler3 ile bir cevap ararız.

Hoşa giden şeylere meyyal olmaya, bir şeye bağlılık göstermeye yönelten duygu

olarak sevgi4,insanın ‘her şeye’ gösterebileceği bir duygudur. Ancak, mekâna-

zamana-insan doğasına(fıtrata)5 bakıldığında görülür ki, insan ‘sevilecek şeyleri’ ve

‘sevilmeyecek şeyleri’, belli etkilerle çoktan zihinsel ve pratik bir tasnife tutar. Sevgi,

bir şeylere bağlanmayı, hoşa gitmeyi bize işaret eder. İnsan, ‘sevdiği’ şeyleri

belirleme ve ‘sevme’/sevmeme hakkına ,kural olarak,özgür iradesi ile sahiptir.

Ancak, bu özgürlüğün sınırı ‘insan doğası’ ve ‘seçme yapabileceği imkânlar’dır.

Aşk ise, sevgiden daha öte bir manaya delâlet etmektedir. Hayvan sevgisi, vatan

sevgisi, anne sevgisi vs. hayvanlardan-vatandan-anneden hoşlanmayı ve onlara

duygusal bağlılığı bize işaret eden tamlamalardır. Ve bu duygusal işaret,aslında,

duyguları okşamayı ve zevk vermeyi de içinde barındırır. İslâmi açıdan da

baktığımızda ,sevgi ,her şeyden öte, benliğin Allah tarafından olumsuzlanmış

kısmını ölçü alarak değil; sadece ve sadece Allah’ın rızalığını,sevdiğini ölçü alarak

belirlenmesi gereken kalbi bir duygu olarak karşımıza çıkar.6

İslâma göre bir Müslüman, ‘zevk duyduğu,hoşlandığı,bağlandığı’ her ‘şeyi’

ALLAH’IN SEVDİĞİ inanışlara,sözlere ve amellere göre tasnif etmelidir.

3: Ahmet Cevizci,Felsefe,Sentez Yayıncılık,2007,shf.35

4: Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlüğü

5:Rûm,30(Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı

fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat

insanların çoğu bilmezler.)

6:Bakara,165

II.DİLSEL SORUŞTURMA İLE TEOLOJİYE EKLEMLENME

Aşk kelimesinin işaret ettiği manaya dönersek, aşkın ‘sevgide aşırılık’( إفراط الحب) olduğu söylenebilir. Aşk, sevgide aşırılıktır. Ve söylenir ki, o, meraklı/beğenili bir sevgidir sevgiliyle karşı. (el işku fertul hubbe, ve kıle hüve ucbul muhibbe bil

mahbubi) [ ب احملب ابحملبوب العشق فرط احلب وقيل هو ع ]7 hatta, aşkın kalbin başıboş bir

sevgi meyli olduğu da söylenmektedir.(احلب هو امليل ادلامئ ابلقلب الهامئ) Aşırılık/ifrat, olumsuzlanmaya tabi tutulan bir şeydir. Ancak, biz, her ‘şeyde’ bu

şekilde olumsuz kanaat sahibi değiliz. Zira, niceliksel aşırılıkların olumsuzlanması

için, salt aşırılık/fazlalık ölçüsü ile bu olumsuzlama meşrulaştırılamaz. En azından

makul bazı ziyadelere ihtiyaç vardır.

Kadın ve erkeğin birbirine duyduğu sevgiye ve aşka bu bağlamda bakarsak ise,şu

söylenebilir: Kadının erkeği veya erkeğin kadını ‘niceliksel olarak’

anasından,babasından,vatanından,yahut kitaplarından fazla sevmesinden tutun da

sevilenin ilâhi sistemin bir öğesi olma varsayımına binaen sevilmesine kadar ,hatta

aşkın subjesini tanrısal bir makama dahi çıkartılmasına kadar(Allah’ı sever gibi

sevmesi ,Bakara,165) bir çok seviyede yaşanan bir duygudur sevgi/aşk.

X’in Y’ye her zaman aşık olma,sevme potansiyeli vardır. Hukuk ise, bu içsel iradenin

dışa yansımasında devreye girer ve ‘kural’ koyar. Bu kural/hukuk normu, sevmenin

ve aşık olmanın ‘nasıllığının sınırlarını’ çizmeye çalışır. Örnek olsun, Allah’ın koyduğu

hukuk normunda, Allah rızası için sevmek ve meşru dairede sevmek öncelenir.8

Allah, ilâhi hukuk normuna münasip iş yapanları sever. Aşık olmak da,sevmek

de,bağlanmak da ilâhi hukuk normuna uygun olmalıdır ki, Allah bu

‘aşktan,sevgiden,bağlılıktan’ hoşnut olsun ve ‘kuluna’ rahmeti ile tecelli etsin.

Hakikate teslim olanların eklemlendiği sistem olan İslâm, ‘duygusal bağları,sevgi

hissini,aşk duymayı’, daima Allah merkezlilik ile kayıtlamıştır. X’in Y vazosunu

sevmesi, Z’nin B ile evlenmek istemesi, C’nin karısına duyduğu eş sevgisi vs. ‘tüm

hisler,sevgiler,aşklar’ Allah’ın istediği ve sevdiği ‘şekilde ve niyette’ olmalıdır.

7: (Lisânu’l Arab, İbn Manzur,عشق maddesi ,Dâr’ul Marife, shf.2958 )

Kendi çapında bu aşırılıkla savaşan garip bir kelâmcı için bknz:Sevginin İstismarı ve Sevgide

Aşırılık, Şaban Ali Düzgün,Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 52, 1(2011),shf.25

8: (…)Aralarında ne akrabâlık ne de ticâret ve iş münâsebeti olmaksızın, sırf Allah rızâsı için

birbirlerini severler. Vallâhi yüzleri bir nûrdur ve kendileri de nûrdan birer minber üzerindedirler.

İnsanlar (kıyâmet günü) korktukları zaman bunlar korkmazlar, insanlar mahzûn oldukları zaman

bunlar hüzünlenmezler. Bknz: Ebû Dâvûd, Büyû, 76,3527; Hâkim, IV, 170 ve Bakara,235

İnsan, istenen durumların içsel temsillerine(amaçlara) bağlı olarak yaşayan bir

varlıktır.Bu amaçlar ise, davranışları yönlendirmekte; duygulardan ve yapılan

değerlendirmelerden etkilenmektedir. Amaçların aklın düzenleyici işlevi ile ‘hiyerarşik’

bir yapıya girip de hayatımızı yönlendirmesi de bir gerçektir.9 İnsanın amacı,İslâm’a

göre, sadece ve sadece Allah’a ibadet etmek/yani, her inanışını-her sözünü-her

amelini Allah’ın rızalığını,isteğini/ilâhi hukuk normunu ‘ölçü’ alarak yaşam

sürmektir.10

İnsanın tek amacı Allah’a kul olmak olduğuna göre, 7/24 ‘insandan sudûr eden

herşeyin’ Allah’ın onayladığı,yasaklamadığı,sevap verdiği türden olması gerektiği

açığa çıkartılır. Teoride bu amacı ‘benimseyen’ Müslüman, amacını yaşama

aktarırken bir direnç/bağlanma göstermek zorundadır. Bu bağlılık, amacın

gerçekleştirilmesinde önemli bir etkiye sahiptir.11

Müslüman kadın veya erkek, hayata başladığı andan hayatı bitireceği ana kadar,

temyiz kudretine sahip olduğu zamandan itibaren, her inanışını-sözünü-amelini bu

yüce kulluk gayesine matuf bir şekilde yapması gerektiğini bildiği için

‘sevmeyi,bağlanmayı,hoşlanmayı,aşık olmayı’ da bu kulluk gayesi merkezinde

değerlendirir/değerlendirmelidir.

Belki de; cinsellik,üretme,dostluk,ötekinin refahı için adanmış sevgi gibi türlerinin

birleşimi ile ortaya çıkan aşkın bir aşk ideali, dünyanın gördüğü en muazzam

hislerdendir. Aşkın doğasında, belli bir özlemin,eksikliğin giderimi ve belli duyusal

uyaranın sağlanması mevcuttur. 12

9: Amaçlar: Ruh ve Beden Sağlığını Korumanın Önemli Bir Aracı, Ali Eryılmaz, Psikiyatride

Güncel Yaklaşımlar, 2012; 4(4), shf.430

10: Zariyat,56 ( ون إل والنس الجن خلقت وما ليعب د )

11:a.g.m, Ali Eryılmaz, shf.437 ve hatta amaçlar,insanları hayata bağlayan en önemli faktörlerden

biridir. shf.444

12: Aşk Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi, Ali Evren Tufan- İren Yaluğ,

PSİKİYATRİDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR, 2010;2(4),shf.444

Kur’ân-ı Kerim’de karı ve koca ilişkisindeki ‘merhamet’, ‘sevgi’, ‘huzur duyma’ gibi

sevginin insan üzerindeki etkileri ve bu sevginin doğasının yasaları, Allah’ın ayetleri

olarak anlatılmıştır.13

İncil’de dahi kardeş sevgisi(benim hiç de öyle olmadığını düşündüğüm bir şekilde)

kadın sevgisine öncelenir(II. Samuel,I,26);amma, yine de ‘insan’ denen varlığın sevgi

ile bağlantısı bir şekilde kurulur.

Bu sevginin temelinde hiç kuşku yok ki, bazı etkiler mevcuttur.

III. SEVMENİN ,AŞKIN KADERî BOYUTU

Hoşlanılan bireyin bedeni ile ilgili görsel duyular,14 hoşlanılan bireyin fikirlerini/hayat

amacını,dünya görüşünü,olayları analiz edişini gösteren bazı karineler vs. bir çok

‘etki’ ile bu ‘sevgi’ oluşumundan başlayan hissi süreç,aşk makamına kadar

yükselmektedir.

Her şeyin bir kader ile olduğu sarf-ı nazar edilmezse(Kamer,49), aşk denen

duygunun ilâhi takdir ile de alakası görülecektir. Tıp bilimi bize, her ne kadar,

nörobiyolojik bağlamdaki değerlendirmeler ışığında, sevgi ilişkilerinin oluşumunda

dopamin ve noradrenalin salgısında değişimlerin etkisine ve obsesif kompulsif

bozukluklara işaret etse de,15 ‘ruhsuz’ bir veri sayılan bu bilgilere ilâhi buyruğu

eklemlemekte yarar vardır.

Zira, kader ‘ölçü’ olduğuna göre, ciddi olarak, farklı nöral sistemlerin aracılık ettiği

değişken yapı taşlarından oluşan dinamik bir sürecin sonucu gibi gözülen ‘aşk’16,

ilâhi bir takdir ile kula değiyor diyebiliriz.

Sevgiliye iman etmek/güvenmek makamında olan aşk, bir çok

materyal,biyolojik,sosyolojik ipliklerle sarılı olan ‘insan çevresinin’ muazzam etkisinde

oluşan ve makro sistemde ilâhi takdirin bir tecellisi olarak karşımıza çıkan

cinsel,dostluk,merhamet ve sevgi hislerimizi okşayan, hukuken meşru daireden

bakarsak, uzun süre devam eden bir sürecin adıdır.

13: Rûm,21 ( ن وا إليها وجعل بين م أزواجا لتسك ن أنف سك ون ومن آياته أن خلق لك م م ر ة ورحمة إن في ذلك ليات لقوم يتفك ود ك م م )

14: Aşk Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi, Ali Evren Tufan- İren Yaluğ,

PSİKİYATRİDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR, 2010;2(4),shf.446

15: a.g.m, Ali Evren Tufan- İren Yaluğ, shf.449-450-451

16:a.g.m, Ali Evren Tufan- İren Yaluğ, shf.453

Aşk öyle bir süreçtir amma, aynı ‘makamda,dozda,şehvette,sevgide,akılda’ duramaz.

Çırpınır ve genişler,yırtılır,büyür,büzülür. Fiziksel çekimle başlayan tutkulu

aşklar,inanç-aile ve istikbal beklentisinin yoğun olduğu mantıklı aşklar, kıskanç-

güvensiz biraz da patolojik bağımlı aşklar,17 şeklinde aşk stilleri karşımızda arz-ı

endam eder. Ancak kâh mantıklı kâh tutkulu kâh da bağımlı aşkı yaşamak da

mümkündür.

Seven, sevdiğine yüksek bir değer verir, bu değer ile ‘teolojik,felsefe,ahlaki,hatta

hukuki’ olarak bazı işlemler yapılır.

Stenberg’in yakınlık-tutku-bağlanma olarak köşelerini çizdiği üçgene bir göz gezdirir

isek; I) bir kişiye karşı duyulan yakınlık ve sıcaklık hissini II) yakınlık ve tutku

barındırmayan hislere rağmen birlikteliği III) fiziksel ve zihinsel çekiciliğin etkisini

görebiliriz.18

Hassaten,‘bazı şeylerin’ etkisi ile oluşmuş gibi gözüken sevmek,hoşlanmak,aşık

olmak gibi durumlar, aslında, çok boyutlu felsefi,ahlaki,sosyolojik,hukuki,teolojik

iradeler ve cebirlerle şekillenerek varlıklarını oluşturmuştur. Kader,ilâhi ölçü-ilim-

hükmetme manalarına işaret ettiği için; sevmenin de,hoşlanmanın da,aşkın da

insanın seçimleri ve nisbi ilâhi cebir ile şekillendiği gerçeği unutulmamalıdır.

‘Şeylere’ karşı yaşadığımız hoşlanma,sevgi,aşk gibi durumlar bizde bazı etkiler

yaparlar. Güven,sadakat,itaat,kıskançlık gibi meselelerin gündeme gelmesi söz

konusu olur. Örnek olsun, hasetten farklı olarak kıskançlık, sevilen-seven ve ‘ötekinin’

oluşturduğu üçgende yaşanan bir duygudur; sevmenin,yakınlaşmanın bir

yansıması,yan etkisidir belki de.

17: Romantik İlişkiler ve Aşk, Hasan Atak- Nuray Taştan, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar,

2012; 4(4),shf.526-527

18:a.g.m, Hasan Atak- Nuray Taştan, shf.530

IV.KÂDİM SEVGİ-AŞK ÖĞRETİSİNDEN POST-MODERN SEVGİLİLERE SEVGİ

BAĞLARI

İtiraf edelim ki, aşkı ateşe teşbih edip de rüzgâra yalvaran, yâre turnalarla selâm

gönderen, dağların ardındaki nazlı yâre seslenen şâirler artık yok. Kâtib arzuhalim

yaz yâre böyle diyen insanları da gömdü şu yalan dünya. Teknolojinin gelişimi ile

‘mesajlaşan,birbirine bir tık kadar yakın’ olan âşıklarımız var artık.19 Aşk imiş her ne

var âlemde ilm bir kîl ü kâl imiş ancak diyen şâir kadar cahil olmamak gerekiyor belki

de, ama, şimdiki zamanın misafirhanesinde meşk eden âşıklara da çok laf

söylenmelidir. Eskiden şâirler aşkı,

ülkelere,dağlara,şaraba,hastalığa,belaya,pazarlara,hazinelere,savaş meydanlarına,

hatta dine bile benzetirlermiş.20 Şimdilerde ise, ne teşbih kaldı ne de söz. İslâm dini

bazı müntesipleri bile bu post-modern dalgaya yenik düştüler. Başörtüleri ile aşık

oldular, zinanın nev’ilerine bulaştılar, cafelere gittiler, şehrin en âlâ cafelerine...21

Aslında bunlar bir kenara, yakın olmanın bir sonucu olarak hoşlanma ve sevme,hatta

aşık olma gibi durumların meydana gelmesinden sonra, yaşanılan en büyük

sorunlardan biri de kıskançlıktır. X’in Y ile ilişkisinde Z’nin (rakip olarak) devreye

girmesi/yahut devreye girme ihtimali, ilişkinin varlığına/niteliğine veya X’in kendine

saygısına yönelik tehdit duygusu oluşturduğunda kıskançlık başlıyor,modern

psikolojinin verilerine göre.22 Seven,kıskanıyor. Ancak, kıskanmanın ‘sınırının’

objektif ölçüsünü vermek de artık çok zor. Sevdiğinin ‘cama çıkmasını’, sokaktan

geçen rakip bir Z’nin cama bakmasını dahi ‘tehdit’ unsuru olarak görenlerden tutun,

yârini na-mahremlerin yanına,evine,iş yerine salan patolojik hoşgörü23 müptelası

adamların mezhebi genişliğine kadar, bin bir türlü ‘kıskançlık’ şekilleri bulunuyor.

19: Aşk Mektupları ve Teknoloji, Yrd.Doç.Dr. Serhan Alkan İspirli, Türk Araştırmaları

Dergisi,Sayı 190,2011,shf.182

20:Divân Şiirinde Şairlerin Aşka Yaklaşımları,Abdulhakim Koçin,Kastamonu Eğitim

Dergisi,2003,Cilt 11, II, shf.411

21: Örnek olsun, At Pazarı/Fatih; Fethi Paşa Korusu/Üsküdar

22: Yakın İlişkilerde Kıskançlık,H.Andaç Demirtaş,Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi

SBE,Psikoloji(Sosyal Psikoloji) Anabilim Dalı,Ankara,2004, shf.3

23: a.g.t, H. Andaç Demirtaş, shf.8(Freud’un kıskanmamanın bir tür bastırma olduğuna işareti)

X ile Y’nin yakınlaşması arttıkça, birbirleri için daha önemli hale geldikleri de bir

gerçektir.24 Bu yakınlaşmada bireylerin düşünce-duygu ve davranış gibi psikolojik

tepkilerinin, farklılıklarını belirleyen ve belki de biyolojik durum veya sosyal ortamla

açıklanamayan biçimde süreklilik gösteren özellikleri olarak anlatılan kişililerinin25 kaderle girdiği raks da büyük bir etki sahibidir. Günümüzde ise, çok farklı kişilikler ortaya çıkmış bulunmaktadır. Hoşlanmalar,sevmeler,aşklar da bu kişiliklerin özellikleri ile şekillenmektedir. Tıp kı,bir cahiliyye gibi arz-ı endam eden patolojik vakıâlara da

şahitlik ettirerek,gözümüzün önünden geçmektedir zaman.26

Şunu ,çok rahat diyebiliriz aslında, ‘şeylerle’ yakınlaşma sonrası hoşlanma duygusunu işaret eden ‘sevgi’, HER ŞEYE karşı yaşanabilen bir duygudur. İnsan, ellerine, toprağa,suya,dağa,kelâma,tarihe, nefsine, arzularına,kadına,paraya,dine,imana ‘sevgi’ besleyebilir ve hatta aşk duyabilir. Aslında, son dönemde, gittikçe karmaşıklaşan hayat ile,sevgiler de karmaşıklaşmıştır diyebiliriz.

V. İSLÂM’A SIÇRAYIŞ: KUR’ÂN’DA SEVGİ Kur’ân-ı Kerim’de sevgi,daha çok (حب)/muhabbet kelimesi ve türevleri ile ifade edilmiştir. Şefkat ve merhameti kendinde toplayan meveddet kelimesi de

kullanılmıştır. Sevgi kelimesinin geçtiği ayetler şunlardır27:

I) ( ومن الناس من يتخذ من دون هللا أندادا يحبونهم كحب هللا والذين آمنوا أشد حبا هلل ولو يرى الذين ظلموا إذشديد العذابيرون العذاب أن القوة هلل جميعا وأن هللا ), İnsanlar arasında, Allah’ı bırakıp, O’na

koştukları eşleri tanrı olarak benimseyenler ve onları, Allah’ı severcesine sevenler vardır. Müminlerin Allah’ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a aid bulunacağını ve Allah’ın azabının şiddetli olduğunu keşke bilselerdi. Bakara,165, Kurtubi, bu ayeti tefsir ederken, Sevildiği kişi tarafından sevdiğine tanıklık edilenin sevgisi daha bir eksiksizdir ve tamdır hükmünü mü’minlerin Allah’ı sevmesinin neden

‘daha şiddetli’ olduğunu gerekçelendirmek için söylemiştir.28

24: İkili İlişkilerde Bağışlama:İlişki Kalitesi ve Yüklemelerin Rolü, Ebru Taysi, Doktora Tezi,

Ankara Üniversitesi SBE,Psikoloji(Sosyal Psikoloji) Anabilim Dalı,Ankara,2007,shf.1

25: Kişilik : Tanımı,Sınıflaması ve Değerlendirilmesi, İbrahim Taymur, M. Hakan Türkçapar,

Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2012; 4(2), shf.155

26: http://esraerol.atv.com.tr/

27: el Mûcemü'l Müfehres li Elfâzıl Kur'âni'l Kerim,Muhammed Fuad Abdulbaki, Dar’ûl

Marife, Beyrut,2009,shf.435-436 ve 976-977

28:İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân, II, 440

II) ( زين للناس حب الشهوات من النساء والبنني والقناطري املقنطرة من اذلهب والفضة واخليل املسومة

Kadınlara, oğullara, altın ve (والأنعام واحلرث ذكل متاع احلياة ادلنيا وهللا عنده حسن املآ ب

gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici-iğreti hayatın nimetidir. Allah'a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır. Âl-i İmran,14

III) (, توارت ابلحجاب ن أحببت حبى الخري عن ذكر رب حتىوق ),(فقال ا ردوها على فطفق مسحا ابلس

Süleyman: "Doğrusu ben bu iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları için (والعناق

severim" demişti. Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: "onları bana getirin" dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı. Sâd,32,33; Hatta o kadardır ki, tefsirde, Süleyman aleyhisselâmın ‘at sevgisinden’ ikindi namazını

kaçırdığını/geçirdiğini öğreniyoruz29, mef’ûle izafe bir mastar oluş ise yer yer

Süleyman aleyhisselâmın Allah’ı anmaktan atlar sayesinde

uzaklaştığını/uzaklaşabileceğini bize işaret ediyor.30

IV) ( ب الخير لشديد ه لح Muhakkak o(insan), mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri ( وإن tutumundan) çok katıdır. Adiyât,8 V) ( بين ا لنراها في ضلل م ا إن ب Şehirde (وقال نسوة في المدينة امرأت العزيز ت راود فتاها عن نفسه قد شغفها ح bir takım kadınlar: "Vezirin karısı kölesinin olmak istiyormuş; sevgisi bağrını yakmış; doğrusu onun besbelli sapıtmış olduğunu görüyoruz." dediler. Yusuf,30 Bu ayette de şöyle açıklama gelmiştir:

,ifadesi, sevgi kalbinin içine kadar işlemiş manalarına da gelir.Zira (قد شغفها حبا )

şağafın ,kalbin içi manasına geldiği söylenir. Bu ifadenin ‘sevgi kalbini yaktı’ diye manalandırılması da mümkündür. Hatta ayetteki ğayn harfini ayn olarak okursak, bu kelimenin manasının ‘hastalık’ olacağı da söylenmiştir. Yani sevgiden hasta olmuş

kadar oldu manası. (قد شغفها حبا قيل : شغفها غلهبا . وقيل : دخل حبه يف شغافها؛ عن جماهد) ve

(الشغف ابطن القلب) ve (.دخل حتت شغافها ) Kurtubi bu görüşleri aktardıktan sonra şöyle diyor: ( األقوال متقاربوالمعنى في هذه ),yani bütün bu kavillerin/sözlerin manası birbirine yakındır/kâribtir.) Ve devam eder: ( وصل حبه إلى شغافها فغلب عليه : والمعنى ), o sözün manası, onun sevgisi kalbinin içine

kadar ulaşmış, ona hâkim/galib olmuş.31

29: Taberi, Câmi'ul beyân fî tevîl’il Kur'ân,VII,131

30:İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,XV;79,86

31: İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,IX,266

VI) (بون المال حبا جا Ve siz, malı alabildiğine seviyorsunuz. Fecr,20 Ayette geçen (وحت

cemma’yı Kurtubi ( جم الشيء يجم جموما )/Cemme’ş şey’u yecumu cumumen olarak dilden delil getirerek tefsir eder. Yani O şey çok oldu,çoğaldı,çoğalır. Ayrıca suyun havuzda toplanmasını içeren bir örnek daha getirir(جم الماء في الحوض)

el Cemmetu lafzının da ayetteki cemma ile alakası olduğu için bunun suyun toplandığı yer olduğunu aktarır. ( المكان الذي يجتمع فيه ماؤه : والجمة );yani malı aşırı fazla

seviyorsunuz manasını işaret eder.32

VII) ( حبىب كنى اللى ول لو يط يعك يف كثري من المر لعنت واعلموا أنى فيك رسول اللى

ئك ه ليك الكفر والفسوق والعصيان أول ه ا ىنه يف قلوبك وكرى ميان وزي

ليك ال

اشدون ا ( الرى

Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.Hucurat,7

Allah size imanı sevdirdi, bu yalan söylemeyen, batıl herhangi bir haber vermeyen,ihlas sahibi müminlere bir hitaptır.Yani, imanı, size dinlerin en sevileni

kıldı( اذلين ل يكذبون النيب صىل هللا عليه وسمل ول خيربون ابلباطل، أأي هذا خطاب للمؤمنني اخمللصني

ليك İbn Abbas ise, inkârı-fasıklığı ve isyanı kerih göstermenin (جعل الإميان أأحب الأداين اإ

hassaten yalan kastedilerek anlaşılması gerektiğine işaret etmiştir.( يريد به الكذب

,Taberi’miz ise bu konuda şöyle diyor bu ayette : Allah sizlere, inkarcılığı ;33(خاصة

yalan söyleme gibi yoldan çıkmayı, Allahın yasakladığı şeyleri işleme gibi günahları ise size çirkin gösterdi. Böylece iman ve itaatten ayrılmaz oldunuz. İşte hak yolda olanlar, Allahın, kendilerine imanı sevdirdiği, inkarı fısk'ı ve isyanı kötü gösterdiği kimselerdir.

VIII) Bakara,177’de mala olan sevgiden bahsedilir. ( ه ب (ح

32: İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,XIX,93

33: İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,XVI,245

34: Taberi, Câmi'ul beyân fî tevîl’il Kur'ân ,VII,505

IX) (ه مسكينا ويتميا وأسريا عام عىل حب Yemeğe olan sevgilerine / (ويطعمون الطى

rağmen, yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler İnsan,8

İbn Abbas ile Mücahid, yemeğe olan arzuya/şehvete,isteğe rağmen yedirirler

demektedir.( ايه وشهوهتم هل : قال ابن عباس وجماهد Birileri de Allah’ı severek ( عىل قلته وحهبم اإ

yedirirler demiştir(عىل حب هللا )

Filhakika, kolaylıkla diyebiliriz ki, Allah sevgisi ile iman sevgisinin ‘kulun’ hayatında sürekli nefsi,maddi şeylerle yarıştığı ve fıtrat-bozum faaliyetinin ve şirke düşmenin bu ‘sevgi’ ile de alakalı olduğu bize işaret ediliyor.

Bu vahyin hakiketlerinden; Allah’ı severcesine hiçbir şeyi sevmemek gerektiğine inanmamız gerektiğini; kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere olan ‘sevginin’ bize süslü gösterildiğine, Süleyman aleyhisselâmın dahi (aşırı) ‘sevgi’ sebebiyle ikindi namazını kaçırdığına,kalbin derinliklerine giren sevginin ‘iman’ sevgisi olması gerektiğine, ne seviyorsak o ŞEYİ Allah için sevmemiz gerektiğine , Allah’ın sevmediğini ‘tüm insanlar’ sevse de ‘sevmememiz’ gerektiğine, ellerimizi,ayaklarımızı,annemizi,babamızı,yârimizi ALLAH İÇİN ve Allah’ın istediği gibi sevmemiz gerektiğini anlıyoruz.

Şimdi de Allah merkezli ‘sevgi ve sevmeme’ ayetlerine gelirsek,bu ayetler şöyledir:

عتدين ) ل ي حب الم حسنين ) ;Allah,zalimleri sevmez.Bakara,190 (إن هللا ي حب الم Allah iyilik (إن هللا yapanları sever. Bakara, 195; ( وهللا ل ي حب الفساد) Allah fesadı sevmez. Bakara,205; ( إنرين تطه ابين وي حب الم ي حب الت و ;Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever. Bakara,222(هللا ( ل كف ار أثيم وهللا ل ي حب ك ),Allah hiçbir günahkâr nankörü/kâfiri sevmez. Bakara,276; ( فإن ل ي حب الكافرين المين );Allah kâfirleri sevmez. Al-i İmran,32(هللا Allah zalimleri (وهللا ل ي حب الظ sevmez. Al-i İmran,57; ( ي حب قين فإن هللا ت الم ) Allah sakınanları sever. Al-i İmran,76.

ستكبرين ه ل ي حب الم Allah kibirlenenleri sevmez. Nahl,23,إن

وكل ذنب يمكن التستر منه وإخفاؤه إل الكبر؛ فإنه فسق يلزمه العلن، وهو أصل العصيان كله . قال العلماء

Ulemâ der ki, Her bir günahı saklayıp gizlemek mümkündür, ki bir müstesna. Çünkü

kibir açıklanması kaçınılamaz bir fısktır. Bütün isyanların da asıl esası odur. 36

35: İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,XVII,254

36: İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,X,151

Kurtubi nakletmeye devam etmektedir: el Habbe, muhabbet anlamındadır( : الحب).Sevene muhib derler, sevilene mahbub;(المحبة، فهو ( بالكسر ) يقال أحبه فهو محب، وحبه يحبه Ezherî’nin işaret ettiği gibidir aslında sevginin ontolojik yapısı: insanın bir (. محبوبşeyi sevmesi,(kural olarak), o şeyin emirlerini yerine getirmesi,ona itaat etmesidir. (محبة العبد هلل ورسوله طاعته لهما واتباعه أمرهما) Allah’ın kullarını sevmesi de günahkârlığa rağmen af kapısını açıp onları içeri alarak nimetlendirmesidir.( هللا ومحبة Yüce ilâh kâfirleri sevmediğini söylerken aslında onları af (للعباد إنعامه عليهم بالغفران

etmeyeceğini bize işaret etmektedir. (أي ل يغفر لهم )37

Diğer bir ayet:

م يوما ثقيل ون وراءه لء ي حبون العاجلة ويذر ؤ Onlar dünya hayatını, günlük geçici kazancı, إن هseviyorlar. Sorumluluğu ağır bir günü arkalarına atıyorlar. İnsan,27

Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah, hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.Mümtehine,7

SONUÇ YERİNE

İnsan öyle bir varlıktır ki, var olduğu andan itibaren ‘birileriyle’/şeyler ile etkileşmiştir. Buna mecburdur,seçme şansı yoktur. Seçmesi ancak ‘nisbi cebr olan’ alanda kudreti kadardır. İnsan, annesine babasına bağlanandır. Vücudunu sevendir,doğaya bakandır. Mal edinen,malı seven, tutkularına aşık olandır. Kadın-erkek seven-sevilen olur, aşk; nörobiyolojik yönü olan, yarı-teolojik bir gariplik olsa da, kadersel bir yön taşır.

Ancak, ‘her şeyden öte’,geniş bir bakış yaptığımızda şunu görürürüz, Kur’ân-ı Kerim’de de işaret edildiği gibi; SEVGİ,HOŞLANMA,AŞK gibi hisler,duygular,kalbin

yani inançların tarlası olan yerde38 yetiştikleri için önce ‘iman’ ile hakikate

eklemlenip, ilim-iman-amel bütünlüğünde, Allah sevgisi ile kâinata bakmak ve ‘şeyleri’ bu merkezde ‘ölçülü’ sevmek gerekir. Kadın,para,makam,hûzuz ‘süslü’ gösterilen sevgilerdir. Ancak bu onların ‘değersizliğini’ değil, cennete giden yolda kulun dikkatli olması gerektiğinin fitne makamında örnekliğini gösterir. X’in Y ile yaşadığı ‘sevgi’, bir ömür hislere,şehvete atıflarda bulunuyor olabilir ,bu yetmez. Cennete de atıfta bulunulmalıdır.

Aşk, sevgide ifrat ise; benimle meşru yolda yakınlaşacak, bana ‘sadık olacak’,bana itaat edecek, kavvâmûne alâ annisâ ayetinin en güzel şekilde hükmüne gelecek ve ‘cenneti’ kazanma/Allah’ın sevdiğini yapma merkezinde bu dünyadaki her türlü rakipleri kenara bırakıp ‘eş makamından’ yanımıza gelecek kadına atf ediyorum bu yazıyı…

37:İmam Kurtubi, el Câmiu’l li Ahkâmil Kur’ân,IV,169(Al-i İmran,32’nin tefsirinden)

38: Kalp Kavramının Semantik Analizi, Abdulbaki Güneş, Ahenk Yayınları, 2003,shf.88

Şüruh edelüm dedik, edebildiysek ne mutlu bize. Yazımı seleflerimizin ‘ilâhi’ sevginin kökenleri hakkındaki enfes sözleri ile bitiriyorum:

Allah'ı sevmenin alâmeti, Kur'ân'ı sevmektir; Kur'ân'ı sevmenin alâmeti, Resûl'ü sevmektir; Resûl'ü sevmenin alâmeti, sünneti sevmektir;Allah'ı, Kur'ân'ı, Resûl'ü ve sünne­ti sevmenin alâmeti ise âhireti sevmektir; Âhireti sevmenin alâmeti ise kendisini sevmektir; Kendisini sevmenin alâmeti ise dünyaya buğzetmektir; Dünyaya buğzetmenin alâmeti, ondan ancak yeteri kadar azık ve kendisini hayatta bırakacak

kadarını almasıdır.39

عالمة حب هللا حب القرأ ن، وعالمة حب القرأ ن حب النيب صىل هللا عليه وسمل، وعالمة حب النيب صىل :39

الس نة حب ال خرة، وعالمة هللا عليه وسمل حب الس نة؛ وعالمة حب هللا وحب القرأ ن وحب النيب وحب

ل الزاد حب ال خرة أأن حيب نفسه، وعالمة حب نفسه أأن يبغض ادلنيا، وعالمة بغض ادلنيا أأل يآأخذ مهنا اإ

والبلغة