216
Mevlâna'nın Düşünce Dünyasından rizmMOdüriûûû

Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Mevlâna'nın Düşünce Dünyasından

rizmMOdüriûûû

Page 2: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLAn A'NIN DÜŞÜNCE DÜNYASINDAN

Page 3: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

T.G . K onya Valiliği İt Kültür ve Turizm M üdürlüğü Yayınlan

Yayın No: 65

Editör Abdüssettar Yarar

(İl Kültür ve Turizm M üdürü)

Krtap Tasarımı A h m e t E le

Baskı Damla Ofset

wwvy.damlaofset.com .tr

2. Baskı Aralık { 2005

ISBN: 975-585-51 5 7

kitap, Konya Valiliği İl Küttür ve Tutizm Müdürlümü taralından Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun «Atkilan İle baatınimışlır.

Bilgi İçin:

İl Küttür ve Turizm M üdürlüğü M evtana C ad. No: 65 - Konya

Tel; 0 332 3S3 40 20

Page 4: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNA'N i n D Ü Ş Ü N C E D Ü N Y A SIN D A N

Derleyen:Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler

K O N Y A / 2 0 0 5

Page 5: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

İÇİNDEKİLER

SUNUŞ / 7 ÖNSÖZ / 9

L B Ö L Ü M MEVLANA VE DİN

13Mevlânâ Bir “Alîah Kuludur” Resûlullah Çırağıdır

Prof. Dr, Hayreddin KARAMAN

23Mevlânâ ve Kur’an / Doç,Dr. Derya ÖRS

H î. Mevlâna'da Peygamber Sevgisi l Emk. Alb. Şefik CAN

49Hz. Mevlâna Gözü He Mesnevî’de Dinler / Prof. Dr. Mehmet AYDIN

57Hz. Mevlânâ’nın Eserlerinde Vuslat / Dr. Celâleddin B. ÇELEBİ

II. B Ö L Ü M MEVLANA - ANADOLU - TÜRK EDEBİYATI

67Anadolu’nun Türkleşmesinde Mevlânâ’nın Rolü

Prof,Dr. Amil ÇELEBİOĞLU

93Mevlâna’nın Türk ve Dünya Kültürü Bakımından Taşıdığı Mânâ

Prof.Dr. Mehmet KAPLAN

105Anadolu’da Türk Edebiyatının Başlamasında ve Gelişmesinde Mevlâna'nın

Yeri ve Etkisi / Prof,Dr, Hasibe MAZIOGLU

III. B Ö L Ü MMEVLANA’NIN DÜŞÜNCE DÜNYASINDAN ÖRNEKLER

119Mevlânâ'nm Fikri Hayan / Abdülbaki GÖLPINARLI

123Mevlâna’nın Şahsiyeti ve Dünya Görüşü

Prof.Dr. Abdülkadir KARAHAN

Page 6: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M evlltta'nm Dünyası / Prof-Dr. Ali Nihat TARLAN­

INMcvEâna'nın Şiir Dünyası / Fey:i HALICI

145MeviSna vc İrşadı i FrufDr. Meliha ANBARCIOGLU

149Mcvlânâ’dan Gönül vd Düfıya tiürellikkrihC

Proi.Dr, Adnfliı KARAİSMAİLOGLU

159Mevlânâ’mn Eserlerinde Öğreticilik vc Öğüt Anlayışı

Prof. Dr. Eritine YENITHRZl

169Mevlinü ve Taassub ! Proi.Dr. Abdullah ÖZBEK

155esnevî'dc Adâlcî ve Zulüm Kavramları / Prof.ör. Ahmet SEVGİ

181Hi. Mevlâna’da Evlilik, Aife ve Çocuk Eğitimi

Y^ri.Doç.Dr, Nuri ŞİMŞEKLER

197MtPİSai’da Tabiat Sevgili / Prof-Df- İsmet KAYAOGLU

307Hairct'i Mcvlâni nın ScmA’ı

Yard.Doç.Dt, Afaned Sclshaddırt HİDAYETOĞLU

, IV .& Ö L Ü M MEVLANA VE GÜNÜMÜZ İNSANI

125Modem İrLsamn Bühtanlarına Hz, M evlifü'nin Mesajları

DoçDr. Abdullah ÖZTÜRK

233Dünya MıMana'ya Her Zamankinden Lhhn Faıla Muhtaç

Viird.Doç.Dr. Yakup ŞAFAK

133

Page 7: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

unuş

D ün olduğu gibi günüm üzde de fikirleriyle insanlara faydalı olan, ışık saçan Hz, M cvlSna C e lâ ledd in -i Rum i sah ip o lm akla gurur d u y d u ğ u m a değerlerim izin başında gel muktedir. 750 yılı aşkın bir zurnan geçm esine rağm en Hz. M e v lâ n a 'n m g ündem de olm ası, fikirlerinin geçerliliğini yitirmemesi şüphesiz onun düşünce sistemini ş e k i l le n d i r e n İ s lâ m iy e t 'in â h ir z a m a n d in i o lm a s ın d a n kayna k (anm aktadır.

Eserlerinde sadece d inî hayatla ilgili değil, hem en hem en akla gelebilecek her konuda bilgiler sunan, o farklı üslubuyla insandan m eleklere, savaştan barışa, sa n 'a ttan bilime kadar bugün dahi yent yeni dillendirilen fikirlerini ortaya koyan Mevlâna, herkesin kendinden bir şey bulabileceği bir düşünürüm üzdür. A m a M evlâna bunun la birlikte en tanınm ış eseri o lan M esnevî'sinin başında "Herkes kendi fikrine göre, itendi amacı dağrultujundâ benmtJe dost oldu; fakat içimiieîd sırlan , gerçek/erı a ro j tiran olm adı.'’ d iyerek tam ve doğru olarak anlaşılam adığını da belirtm eden geçemez.

K onya İl K ü ltü r ve T u rizm M ü d ü rlü ğ ü olarak şehrimizin her köşesinde bu lunan kü ltü r ve turizm varlıklarını korum a ve tan ıtm a görevinin yanı stîa kentimizde yetişmesi ve türbesinin burada bulunması sebebiyle Hz. M ev lâna’ya özel bir önem verm ekte ve onu tanım a, tanıtm a ve doğru anlatabilm e konusuna ayrı bir özen göstermekteyiz. Bu am aç doğru ltu sunda k o n u n u n u îtnam bilim adam larından ve kültürüm üzle iç içe o lan araştırm acılarım ızdan faydalanmak suretiyle çeşitli eserler de h a z ır la ta ra k siz okuyucu larım ız ın istifadesine sunmaktayız.

Elinizdeki m ütevazı eser de bu am aç doğrultusunda hazırlanm ış ve çeşitli dönem lerde kalem e alınm ış o lan Hz. M ev lâna’n m fikir dünyasını yansıtan m akalelerden oluşm uştur.

Bu eseri siz değerli okuyuculara sunarken çalınmalarımıza her zam an destek olan Sayın Valimiz A hm et K A Y H A N ’a, m akaleleri derleyip eseri m eydana getiren Yard.Doç.Dr. N uri ŞİM ŞEKLER e. m akalesi olan yazarlarımıza, sayfa tasarım ını yapan A hm et EFE‘ye, M üdürlük personelimize ve emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliriz.

A b d ü sse tta r YA RA Rii Küftür ve TımVm Mıidürti

Page 8: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

G ünüm üzden sekiz asır kadar önce yaşamış olm akla birlikte hâlâ üzerinde araştırm alar yapılan ve gün geçtikçe fikirleri daha da önem kazanan M evlâna Celâleddin-i Rumi Türk-Islâm dünyasının yetiştirdiği düşünürlerin en başında gelm ektedir. “Bir ayağı İslâm iyet’te sabit bir şekilde durduğu halde yetmiş iki m illetle beraber" o lduğunu söyleyen M evlâna, A llah (c.c.) ve Hz. M uham m ed (s.a. v )’e olan bağlılığını olgun bir M üslüm an’ın olması gerektiği gibi dile getirmekle birlikte, diğer semavi dinler, peygam berleri ve sam im i m ensup ları h ak k ın d a da övgüyle bahsetm ektedir.

XIII. yüzyılda M üslim -gayrim üslim , T ürk-A cem , A rap -H in tli ve Erm eni'Y ahudi gibi kitleleri barınd ıran A nado lu ’da yaşayan M evlâna, buran ın ve özellikle Konya’nın bir Türk-İslâm kenti olm asına da büyük k a tk ıla r sağlam ış, bu in san la rın kardeşliğ i, birliği ve huzur içinde yaşamalanna fikirleriyle destek olmuştur. Aynca Müslüman kesim arasında yoğun olarak bulunan ve birbirleriyle m ücadele halindeki Haricî, Rafızî, B â tın î gibi ta r ik a t m en su p la rın ı da sohbetle riy le Gerçek Vahdet'e yönlendirm eye çalışmıştır. K onya’n ın bu dönem de bölgenin en em in m ekanı sıfatıyla D ârü’l-huzûr olarak adlandırılm asında da M evlâna’nm bu birleştirici ve uzlaştıncı düşünce sistem inin etkileri küçümsenemez. Aynca M evlâna’nın eserlerinde aktardığı bilgilerle dönemi Anadolu’sunun kültürel, sosyal ve siyasî olaylarını da yansıtan bir tarihçi görevini üslendiğini söylemek de yerinde olur.

M esnevî’si başta olm ak üzere D ivân-ı Kebir, Fîhi m âfih ve diğer eserlerinde iman merkezli fikirleriyle dönem i insanlarına olduğu gibi tüm çağların insanlarına da yaratılmanın gayesi doğrultusunda yaşam sürmeyi öğütleyen M evlâna, gerek Divan edebiyanmızda, gerek Tanzimat Dönemi edebiyatımızda ve gerekse M odem edebiyatımızda bir hayli yankı bulmuş; şair ve yazarlarımız ondan etk ilenerek kalem e aldıkları eserlerinde bu tem aları hep vurgulamışlar, etkilendiklerini açıkça belirtmişlerdir. Yine M evlâna ve onun düşünce sistemiyle kurulan M evlevilik Yolu da Semâ, m ûsikî ve güzel sanatların diğer dallarında birçok sanatçı yetiştirerek ülkemize günüm üzde de yankıları devam eden güzellikler ve değerler katmıştır.

Baş döndürücü bir hızla ilerleyen ve içinde yaşadığı dönem insanının bile takip edemediği gelişmelere sahne olan günümüzün maddesel dünyası,

Page 9: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

insanlara birçok kolaylıklar sunarken yeni maddi imkânlar bulmak isteyen insanlann ve devletlerin de mücadelesi ve savajina da i ebep olmaktadır. Bir Taraftan iîûrejifiii'nıe terimiyle bir araya gelmeye çalışan toplumlar kol kola birlikte mücadele verirken, diğer taraftan bu sahnede rolü olmaması gereken milletleri de elbirltğiyle ayırt etmeye ve onları îöjıuildmiiya çalışmaktadır. İşte bu dünya ortamında Mevl&na'nm fikirleri daha da anlamını bulmakta yüzyıllar önce söylediği; “İmtmiarm çocutdartn kavgasum ben&r, hepsi de boş ve anlamsızdır” sölü yerli yerine oturmaktadır. Yine “Beri gel, Ja ta beri; bı* yd mnuoilîuk nineye kadar böyle! Bu Kır gür, hu savaş nereye kadar? Sen bensın, ben senım işte1“ beyitleri de insanları ınjdn olduğu ve hepsinin Hî. Adem neslinden meydana geldiği için teit olarak görmekte ve onları barışa davet etmektedir.

Bu mücadele içerisinde nc yapması gerektiğini bilmeyen, yaptığının gelecekte ne gibi sorunları doğuracağını kavrayamayan çagımn insanları, gittikçe ağırlaşan vc çözümü güçleşen bu sorunian çözme şansına, Mevlâna gibi insan ruhunun derinliklerini keşfeden,. evreme! gerçekleri ve değerleri insan haklarına saygı duyarak inccleycn fikir vc gönül adamlarının önderliğinde sahip olabileceklerdir, Nitekim İngiliz şarkiyatçı Prof. Dr. Aıchur J. Arberry de yıllarca yapağı araştırmalar sonucunda şu tespitte bulunur: "Mtvtâna, yedi yüz >‘tl ew«i dünyayı büyük bir kargaşa lıktan kummujtın Günüm tiîdfi Atfu^a'yı kurutracak tek ¡ey de onım «erieriifir; /¿/ur/eridir Bundan semra p a t ım ı Mevlâna'nm ¿serlerim tetkik etmek/e geçireceğim; çünkü onlarda çtiğırmtın Üastaltklan için nüıânî ilaç ve teselli bulmak mümkündür,"

Birçok kaynağın taranması suretiyle oluşturulan elinizdeki eser de, Mevlâna'nm yukarıda anılan fikirlerini kapsayan çeşitli zamanlarda yazılmış 22 makaleyi içermekte ve konunun uzmanlan tarafından kaleme alınmış olmaları açısından önem arz etmektedir. Esere alınan makaleler konu bütünlüğü bakımından tertip edilmiş, hayli geniş olan MevlânaJnın fikir dünyasını bir damla da ulsa okuyuculara yansıtmayı amaçlamıştır,

Bu seçkinin meydana gelmesinde en büyük âmillerden olan makale sahiplerinden Hakk’a yürüyenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara ise sonsuz teşekkürlerimizi dile getirmek isliyoruz. Yine bu eserin haztrlanmasL teklifinde bulunan İl Kültiir ve Turtan Müdürü Sayın Abdüssettar YARAR Bey e ve hizmetlerinden dolayı Müdürlük personeline ve diğer esneği geçenlere tefekkürü bir borç biliriz,

Yrd.Doç.Dr. N uri ŞİMŞEKLERS fi i ut ÜniveTiiiteji Ö£ren>n Ctyeji ./Künye, Î0Ö4

Page 10: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

I. B Ö l Ü Mm e v l á n a v e d í n

“Cünım beden ¿rricíe oldukça K ur'ân'in ícu¿u>nm, Scçilrnï| MuWnmCii'm yo/unun tozuyum.

Kim bu sökerimden f?ö$kd Hr şey nalcíeí&rse, Ondan da, o solünden de ji&iÿetçi olurum."

(Hî > Mevlâna)

Page 11: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ BİR "ALLAH KULUDUR” RESÛLULLAH ÇIRAĞIDIR*

Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN

M e v lâ n a h a k k ın d a k o n u ş a n la r v e y a z a n la r a ra s ın d a o n u o ld u ğ u n d a n farklı gösteren ler, sözlerin i ça rp ıtan la r, söyled ik lerin i eksik aktaranlar, m aksadını aşacak şekilde yorum layanlar eksik değildir. B unların bir kısm ının m aksadı, M evlâna gibi bir ulu kişinin, bir İslam büyüğünün , bir velîn in arkasına sığınarak kend i bâtıl inanç ve hayat ta rz la rına m eşru iyet kazand ırm ak , ta ra fta r top lam ak , çağın m anev î ve ah lak î k u su rlan n a İslam ’d a n çare tek lif edecek yerde, kendi paha biçilmez değerlerini inkar etm ek ve on lan sahte takılarla değiştirmektir. O n la ra göre M ev lâna , haşa T anrıd ır veya O ’n u n gibidir, O ’n u n bir parçasıdır, Peygam berden üstündür, on beş asırdan beri o rta yol (sünnî) İslam ’ını a n la tan âlim ler d in i yanlış anlam ışlar, k abuk ta kalmışlardır. N e im an k o n u lan bun ların dediği gibidir, n e d in , ne de ibadetler. H er şey insandadır, o n u n dışında bir şey yoktur. G enel olarak M üslüm anlann eda e ttik le ri ibadetler h içb ir değer taşımaz, ha ram la r haram değildir, m ü b ah la r da sınırsız değildir.

Biz bu m ak a led e Hz. M e v lâ n â ’n m üç e se rin d en (1. Yedi Öğüt: M ecâlis-i Seb’a, G ölpm arlı çevirisi, Konya, 1965; 2. Fîhi M â Fîh, MEB. baskısı, İst. 1954; 3. Mesnevi, MEB. baskısı) a lın tıla r yaparak o n u n bir A llah kulu, Peygamber çırağı, İslam velisi (sûfîsi) ve sünnî M üslüm an o lduğunu ortaya koym aya çalışacağız.

1. Hz. Peygamber (s.a.) ve O’nun sünneti:

H z. M ev lânâ h e r şeyden ön ce bir sûfîdir, İslâm î tasavvu f yolunu tu ta ra k yetişm iş bir velidir, bu yo ldan yürüyerek hem k end i çağında h em de eserleriyle günüm üze k adar sayısız insan ı irşad etm iş, on lara A llah ’ı, Peygam ber’i d in i tan ıtm ış, sevdirm iş, in sana kendini bilmenin yo lunu açm ıştır. K endisinden sonra ö rgütlenm iş olsa bile o n u n yolu bir ta rik a ttır . B ü tü n ta r ik a tla r gibi o n u n ta r ik a tın ın de baş halkası

* Konya, Büyük§ehir Belediyesi Yayın Organı, Kasım - Aralık, 2000, s. 14-17

Page 12: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

«EVL

ÂNI

NIM DÜ

ŞÜMC

E| Muhammed Mustafa (s.a.)'dır. Şu halde Hz. Mcvlânâ'nın mürşidi,£ efendisi, iismdıh maşuku Muhamtııed Mustafa (s.a.ydır, Mevlâna'nın| Hz. Peygamber hakkındaki dürünce, duygu ve inancını Mesnevi'yi'S esas alan bir tebliğimizde (2000 yılı. Kültür Bakanlığı faaliyetleri

“Tanrı Mustafa'yı ünce kendisiyle meşgul edip sonra: ‘Halkı davet et, düzelt, onlara öğüt ver!' diye buyurdu, Mustafa (s.a,}; ‘Ey benim Tannm! Ben ne giinah işledim ki beni huzurundan kovuyorsun, Halkı istemiyorum.’ Diye ağlayıp sızladı. Ulu Tanrı: ‘Ey Muhammed, sen İliç üzülme, seni halk ile uğraşmaya hırakmam, onlarla meşgul olurken de benimle olursun. Bu sırada halk ile meşgul olduğun için başının bir tel saçını bile eksiltmem, her ne iş yaparsan yine vuslat içinde olursun1 buyurdu" (s. 100).

"Benim öyle bir /ı<ıiim olur ki orayu ne Mu/uımmed, ne de Alk/ı'a jtdtm bir melek sığar!" diyen birini tenkit ederken şöyle diyor:

“Senin bu halin onun bereketinin tesirinden değil mi? Çünkü tik önce bütün bağışlan, ihsanlan onutı üierine döktüler, o zaman ondan başkalanııa dağıldı.., (Tahiyyât'ta zikredilJiği üzere) Allah ona ‘Sana sdon iiiitin ve Tanrının rahmeti fseneJceü, senin uıe:rîn£ ûliun!’ buyurunca Peygamber 'Biıe ve üiiıJı kuflora okun' dedi... Her şey, önce Muhammedi gelmeden bize erişmez,” (s. 329-330),

Bu sözler M ev] âna'ya göre Hz, Peygamberi anlamak için ölçüt olarak kullanılacak açıklık ve kesinlikte sözlerdir.

MevlânS, Mec^Iis-i Sefra isimli kitabının birinci m id isinde Hz, Peygaml'jer'in (i.a.); “Ümmetim ^¡umıiın £rynidindi!dununun»bozmayıp yoJumiid 31 ürüyenlere Allah yüz }ehiı sevabı verir/' mealindeki hadisini naklettikten sonra bunu, bir damla suyun bir ırmak içinde, bir de çölü aşarak deniz« ulaşma»! örneği ile açıklıyor. Bu örnekte, bozuk sosyokültürel çevrede sünnet üzere yaşamaya çalışan fert, çölü aşarak denize kavuşma çabası veren bir damla suya benzetiliyor. Bu su nasıl imkansızı başarıp denize kavuştuğunda ebedileşiyor ve vuslatın mutluluğunu hak ediyorsa, olumsuz şartlarda Hz. Pcygamber'İn

Page 13: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

yolundan yürüyenler de i^te böyle "yüî şehidin ecrini alacak ölçüde1’ bir îoru bajarmıj oluyorlar.

Bu benzetmede sünnetin önemi vurgulanmakta ve sünnet üzere yalamaya teşvik edilmektedir

Mesnevi'den:

"Peygamberin irini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say. Yol aşan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamalarına kulak astılar!” (III, 353)

1. Sahabe, ehld sünnet ve ötekiler:

Hz. Mevlana'nın babası Hz, Ebû-Bekir’in soyundan gelmektedir, (5fpe/ij£3L3r, s- 15).

Kendisi başta dört Halife olmak üzere Hz. Peygamber’in eshâbına büyük bir sevgi ve saygı beslemekte, onları örnek olarak takdim etmektedir. Einl Bekir M esnevi’de 10, Divan-ı KebİT'de 8 ; Ömer, Mcsnevi’de 18, Divan’da 20; Osman Mesnevi'de 4, Divan'da 8 ; AJ< Mesnevide 411 Divan’da 23 defa zikredilmişlerdir. (Şefik Can, Meı/idnâ, 1997, s. 328).

<LEbûbelîir tçvfike mazhar uldu da öyle bir padişahın (Peygamberin) musahibi (arkadaşı) oldu, öyle bir padişahı candan tasdik etti. Ömero maşuka aşık oldu da gönül gibi hakkı, bâtılı ayırt etti. Osman o apaçık görüşün ta kendisi oldu da feyizli bir nura nail olup Zınnureyn oldu, Mürresa (H*. Ali) onun yüzünden inciler saçtı da can vadisinde Tanrı ar$fanı kesildi. (Mesnevi, II, 70)

"Asfoıfcrm ytkbzlar gibidir; anlarckm hang isi uyuruz fvdayete enşmrru? ' mealindeki hadisi zikrettikten sonra şöyle diyor: ^İjtc bir kimse yıldiia bakarak yolunu bulur.,, Sadece yıldıza bakmak suretiyle yolunu yanlış yollardan ayırıyor ve menziline erişiyor” (Fîhj Md Fîh, 196)

Mesnevi’de aynı konuda şunları söylüyor!

''Peygamber; 'Sahabem, yıldızlar gibi yola gidenlere ışık, şeytanlara taştır’ buyurdu,”

Page 14: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M «hepler hflk kulda:

"Duyun (iöîûnütt nıczht'bi İtiısldir (mutezile m eıhebidır), akıl J5Ö7Ü ise vuslata kavuşmuştur, SiAnnidir. İıisıEc uyan duyguya kapılmıştır, fakiıi «apıldlktkn kendini Sünni gösterir." (il, 5)

'“Sünncii ve topluluğu (ehU sünnet ve cem aatı} bırakan kişi, yırtıcı hayvani ¿ila dopdolu o!*n böylş bir yerde kendi kanım dökmeı de ne yapar-' Sünîıet yoldur, lopluluk da yoldaşa benzer. Yolsuı, yoldaşîiî oldun mu bu daracık yerde helak oldun gitti .’1 (VI, 42).

fîu apaçık ve kesin ifadeler Hs. Mcvlânâ'nın, bir iiinnî M îJjÎüttkİH olduğunu, Hır. Peygamberin ashabına büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı bulunduğunu, Oülafı gökteki y ıld ılar £İbi yolun rehberleri bildiğini ortaya koymaktadır.

3. Kur’an ve Vahiy;

M iv lâ n â n ın Kor'an'a bakışını yansıtan meşhur rubaisi (Ş. Can Dfcgri, 1 İ l l. iuMİ, m ansam olacak çevirdim} dillerde dalaşmaktadır,

“Yaladığım sürece Kur'an’ın ç ırağıyım

Seçilmiş M uhammenin yolunun toprağıyım

Buna uymayan t ir söı benden nakledilirse

Raharsıîiım bu sözden, ben bu söjden uzadım,M

Mesnevi1 Je yer alan, Kur’an’la ilgili birçok söîünden birkaç ömek:

'T am ı Kur’an'ına kaçar, sığınırsan peygamberlerin ruhlarına karışırsın... Fakat okur d s dediğini tutmazsan faraet ki peygamberleri, velileri görmüşün (inanmadıktan, onlara uymadıktan Hsnra ne fayda!). K u ıan m hükümlerine uyar, kıssalarından hisso alırsan can kuşuna ten kafesin dar gel ir, * {I, 126)

'Egur akıllılar onuiı bağladığı düğüm ü çösebtlseydi Tanrı peygamberleri gönderir miydi'* £IV,25G}.

"Padişahların paralan deftir durur, fakat Ahmcd'in parası kıyamete d ik sıiret gider.., Hadi bunu mucize sayma. Peki bir de güneş gibi

Page 15: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

apaydın olan ve adına Ümmü’l-kitap denen yüz dilli Kur'an'a bak. Kimsenin ondan bir harfi çalmaya, yahut sözüne bir söı katmaya ne haddi var, ne kudreti" (IV,231).

"Vahiyden olmayan söz heva ve hevestendir. Topraktan yaratılanlar gibi havaya zerre zerre dağılır, biter. Eğer hu söz sana yanlış görünürse 'v ennecm i' sûresinin başından birkaç sure okuyuver. O ku da Muhammed'in heva ve hevesinden konuşmadığını, onun her sözünün ancak vahiy olduğunu anla.,. A rattırm adan, doğru btr k tihadda bulunm adan heva ve hevesine uyarak hid’ata kapılanı yel, Ad (kavrni)gibi kapar öldürür," (VI, 374).

4. D in ve şeriat:

"(Ö fkenin ve cehennemin} ateşini din nurundan başka bîr şey söndüremez... Cehennem mümine 'K urun ateşimizi söndürdü* der...”(m , 284).

“Sen din yoluna girmeyi, o yolda çalışmayı kurarsın ama şeytan içinden seslenir; 'A sapık, o yola girme, eziyetlere düşer, yoksul olur, kalırsın- D ostlarından ayrı diişer, hor hakir bir hale gelir, pişman olursun.’.., Sen de o mel’ıın şeytanın (etkisinde kalır) ‘Hele yarın, hele öbür gün dîn yoluna girer yürürüm, daha vakit var' dersin../’(111,354).

“Heva vc hevesten gelen ibâhilik sapıklıktır, algınlıktır, fakat Tann'dan gelen ibâhilik yüceliktir." (VI, 165); yani bir şeyi, kişi nefsine uyarak, cam öyle istediği için m ubah (serbest, helal) sayarsa bu azgınlıktır, sapıklıktır, A tlah helal kılarsa buna uymak makbuldür.

"Şeriat şerri defetmek İçin bir rey kullanır, şeytanı delil şişesi içine hapseder... Şeriat, iki zıttı hoşnut eden bir teraziye benzer,." (V, 99}

5. İbadet ve günah:

"O ndan dolayı herkesin yaptığı kötülüğün zarannı göreceği gün, hasetçilcT mutlaka kurt şeklinde haşrcdileceklerdir. Hırsla dolu, aşağılık ve haram yiyici kişi o hesap günü domuz şeklinde, zina edenler avret yerleri kokarak, şarap içenler ağızları kokarak dirilirler,.. Vücudunda hangi huy galipse o uyun suretine göre haşnedilmen gerekir." (II, 108)

Page 16: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

hartiiUi fitteth», few İT* tö rec im eı.hj V hi iftMılv, V.»pVî»iı* f>w>a, izrftt SirmaMss i-r e n v a s u a ^ 'a .v«ui*>kı ıKtıvi «OnUiın dtttlinfip r*ha tç* faı f 4 m U a t i | u - & ir

\ k- I..1UJVH İ L VM, d* dtal İM|B«jSB» JSnâp>byKtv4 v'Uncvv, ailemin rızkını kinanfftafctait b a ia b r je? laçünaşonNB,

m nafiunb ıp h r îa ltm k n b a m y a n — ' ı t ; i f w Er miiALi* kuftÇMV ıır helali I Senin i s m m â m b a ^ a b d d ^easuipanBJ*(U .İM İ

“M*dem b iuüiinın yamıEma»snd»ki areirta; T îss^ t s ¿ » J e t ,'ins-\idn. huldc ibadetten ba^ çeken tsadctt r a m ş o * * ö s s î t b i»hivict vvn a ’henneTndir,* {III, 243).

’‘NdmiiU, orıiı; ve cihad da imana tandeta... T w ı ’ia> çek E ö e& aK i yahut vOmertligimdcn bit gevherim var ki, bu a ffa d a oet*ç A ign r dc î.thnut Ütuç det ki; hu helalden çekindi, bil îc a n i h a n sm ^ a jc a s r J imkan vok, Zekat der ki; kendi malım bile vcnro t. a rak k c t i s â ı ie ıvıu dinde, aynı yolda olandan nasıl çalar. Fakat bu i} k ti r m ve leîvıtle yaparsa o iki tanık T ann 'm n adalet mahkeıni-iîTü kabul edilmez." (V, i?),

"Mal sadakayla katiyen azalmaz... A ltın : tk a t verm ekle coşar, U rblaşır İnsanı kötülükten, fenalıktan kurtaran namazdır. Zeka: vennen keseni korur, namazın ila seni kurtlardan kurcan:, çobanlıkeder san a." (VI, 2S3).

"Bu halk Tann için paralar verir, yüîlerce haynn temelini atar, mescitler yaparlar. Uıun bir yol oian hacca, sarhoş alıklar £ibı giderler, seve seve canlarıyla, mallarıyla oynarlar. Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi. ev içinde gizlenen cana benzer. Tann nuruyla ışıklanan sevgilinin konağım dolu görür... Kimi dilersen Kabe’de ara da hemen önünde beliriverdin.., Hakikatte onlara şu ‘lebbeyk’ demeyi nasip edi$t her lühıa tek Tann'dan gelen bir sestir (VI, 72).

û, Yanlış anlayanlar:

'ı likanda sırladığımız nakiller doğrudan Hz. M evlâna’ya aittir, o Ihi iadeleriyle ortayol İslam'ına bağlı, H ı. Peygamber'i ve K uran 'ı rehber edinmiş, hayaunı kâmil manada (dışı ve içi. sureti ve hakikati,

Page 17: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

şekli ve manası ile birlikte) ibadetle geçiren bir Müslüman, bir alim, bir Allah aşığı, bir sûfi olduğunu ortaya koymaktadır, Buna rağmen onu yanlış anlayanlar, s-özlerini kastını aşacak şekilde yorumlayanlar ve kendisini ‘bir başka İslSm’ın peygamberi" gibi gösterenler olmuştur. Bize göre insanları bu sonuca götüren sebeplerden üçü önemlidir:

1, Sünnî İstam’a bağlı olmayan, başka bir inanç taşıyan, farklı bir düşünceye sahip olan ve buna uygun bir hayat tara sürdüren kimselerin, inanç, düşünce ve davranışlarına meşruiyet kazandırmak için Hz. Mevlâna’yı kullanmaları.

1. O nun sözlerin bütün lük içinde değerlendirecek yerde - b ü tü n ü n d e n ve b ağ lam ın d an koparak- p arça pa rça alıp değerlendirmeleri.

3. Tasavvuf yoluna girerek kemale (has kulluğa) doğru yol alanların, yol boyunca geçirdikleri halleri ve bu geçici haller içinde {aşk sarhoşluğu sebebiyle) söyledikleri sözleri yanlış değetlcndirmelen, o yolun yolcular ve o hallerin sahipleri olmadıkları halde kendilerine uygulamaya kalkışmaları.

Bir ömek olarak namazı ele alabiliriz. Fîhı Mâ Fîh'i tercüme eden M, Ülker Tarıkâhya, kitabın başına koyduğu tanıtım yazısında Mevlilna’nın namaz anlayışını şöyte açıklıyor: "O na göre namaz bu suretten ibaret değildir. Bu namazın başı tekbir, sonu selamdır. Başı ve sonu olan her şey kalıptır. O nun ruhu eşsiz ve sonsuzdur, istiğrak kendinden geçiştir ve bu, kılman namazdan daha iyidir. Kalp huzuru olmadan kılınan namaz namaz olmaz. Namaz içtedir ve ruhun namazıdır. Şeklen kılınan namaz geçicidir. O sadece namaz kılmakla kendini Müslüman sananlara, muhtaç oldukları detsi de bu surede vermiş oluyor.” (XX)

Bu açıklamayı okuyan birçok insan, bilinen şekliyle kılınan namazın hiç de önemli ve gerekli olmadığı sonucuna varabilir. M cvlâna'ntn yukarıda naklettiğim iz "genel olarak ibadet, özel olarak namaz hakkmdaki” sözlerine ek olarak Fîfıi M â FÖı’teki §u sözlerine bakalım ve Tankahya'nın ulattığı sonuçla, kendi tercümesindeki bu sözterin örtüşüp örtiiştnedİğini görelim:

Page 18: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

L'iJIN

DÛŞÜ

NCS

DÜNY

ASIN

DAN "H adiste Kalp /ıu;uru olmadan kliman namaz rtdmöi olma*’

buyurul dugu gibi, namaz da içtedir. Fakat serti onu mutlaka şekillere sokarsın. Görünüme rükû ve secde ile ona (namaza) bir suret vermek lazımdır, bıınlan yaptığın zaman, ondan nasibini alır, muradına erersin. 'Onlar rmM itarma dettim ederler' ayetindeki (Me’âric, 70/23) namaz ruhun namazıdır, s ü r te n , şeklen kılınan namaz geçicidir, devamlı olmaz, Çünkü ruh denii Siemidir! sonsuzdur; cisim ise denil kıyısı ve karadır, sınırlı ve ölçülüdür. İşte bu yüzden devamlı namaz ancak

| ruhun olabilir, ruhun da rükû, ve sücudu (eğilmesi, yere kapanması) Ş vardır, fakat bunları açıkça şekillerle göstermek lazımdır, Ç ünkü * mânanın suretle bağlılığı vardı:, İkisi bir olmadıkça fayda verm eler.

Bu suret mananın fer'idiı; ‘suret Kyruît, gönül fKttitjahar' dediğin zaman bu isimler izafidir, mademki 'Bu onun fer’idir' diyorsun, eğer fer’ı olmazsa ona nası! ası! adı verilebilir, O halde, O, bu fer in aslıdır ve eğer olmasaydı onun da adı olmazdı.,, (s, 213-214)

Mevlâna’nın burada L,Çünkü mananın surete bağlılığı vardır, ikisi bir olmadıkça fayda vermez" diyerek, kök anlam ındaki asri ile dal anlamındaki fer'i örneğinden hareketle bunların biri olmadığından diğerinin de olamayacağını söyleyerek Müslümanların bilinen şekilde kıldıkları namazın gerekli olduğunu, devamlı olan ruhun namazına ancak bu yoldan gidileceğini ortaya koyduğu açıktır ve bu sözlerin başka türlü anlaşılması mümkün değildir.

Hac örneği de böyledir. Hz, M evlâna haccın özünü, manasını, amacını anlatmak için çeşidi örnekler vermiştir. Bunlardan biri şöyledir (Mesnevi, 11, 172 vd.):

“M eşhur sûfı Bâyetid hacca giderken yol üzerinde ulunan bir mürşidi ziyaret etmiş mürşid de kendisine şuntan söylemiştir: 'Errafımda yedi kert tavaf et, bu tavafı hac tavafından daha m akbul bil. O dirhemleri dc (yol parasını da) bana ver, bil ki hac etti, muradın hasıl oldu. IJmre ettin ebedi ömre nail oldun.. Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir, ama benim vücudum da O ’nun sır evi. Tanrı Kabe’yi kurdu ama, kurdu kuralı ona gitmedi, halbuki bu eve, benim vücuduma o ebedi diri olan fan ti'dan başka kimse gelmedi. Beni gördün ya biî ki Tanrı'yı gürdiin...' ”

20

Page 19: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Bu sözleri okuyan, fakat tasavvuf yolcularının hallerini (özellikle vahdet-i vücud hal ve anlayışım), eğitimde tabi tutulduktan tecrübeleri, haccın dini mahiyetini ve çeşitlerini bilmeyen bir kimse yanlı; ve tehlikeli anlayışlara, inançlara ve uygu lamalara sapabilir, İşi btlenlcre güre ise ortada şaşıracak, bilmen İiEâm'a aykm hiçbir ¡ey yoktur, Bâyezîd heniiı eğitim sürecinde iken nafile hac ve umre yapmak üzere yola çıkmıştır, onun efiitimı için, yoksullara yardım ve mürşidine hizmet etm esini nafile hac ve um reden daha faydalı bulan mürşid, bunu tavsiye etmiştir, Aynı tavsiyeyi Şah N akşbend’in m enakıbında da görüyoruz; o da kendisi ile hacca gitmek isleyen birin« -bu nafile ibadet onun riyasını arttırm aktan ve benliğini beslemekten başka bir işe yaramayacağını gördüğü için gidip işkcmbcci çırağı olarak bir kâmilin yanında bir süre kalmasını tavsiye etmiştir. M evlâna'nın Kabe ile kâmil insanın kalbi arasında yaptığı mukayese ise vahdet-i vücud hal ve anlayışı ile ilgilidir. Bu anlayışa göre A llah’tan ba^ka bir varlık yokturi mürşid O 'nun -Kabe'ye olandan daha- kûmil bir tecellisidir, yokluk aynasında yansımasından ibarettir, Allah’ın mümin gönüllerde bulunduğuna dair rivayetler de vardır. M evlâna’n ın hac hakkındaki düşüncesi, yukanda açıklanan "namaz hakkmdaki düşüncesinden” farkh değildir; hac ibadeti yapılacaktır, ama şekli yanında ölü ve manası da gerçekleştirilecektir. Aynı konuda Fifıi Md Ftft’te (s. 243' 245) yer alan şu sözler daha açıktır:

“Ayetteki (Bakara, 2/125) “beyt^ten (evden) maksat Kabe'dir ki, her kim oraya sığınırsa afetlerden korunur ve orada avlanmak haramdır, bir kimseye eziyet etm ek doğru değildir. U lu Tanrı onu seçmiştir; doğru ve güzel (yani bu Kâbe anlayışı da doğrudur ve güzeldir). Ancak bu Kur’an'm dış manasıdır. Muhakkikler (hakikate, öze, içe bakanlar) der ki, Bey t insanın içidir, Yani (ayetin manası) 'Ey Tanrım içimi nefsin meşgaleleri, vesveselerinden boşalt, bozuk ve yanlış heves ve düşüncelerden temizle ki, onda hiçbir korku kalmasın , . . 1 Kabe'den maksat velilerin ve nebilerin gönülleridir ve burası Tanrinın vahyinin yeridir. Kabe onun fer'idir. Eğer gönül olmazsa Kâbe ne işe yarar’ Veliler ve nebiler tamamen kendi m utatlanni terk etmişle: ve Tanımın muradına o şekilde uymuşlardır ki, O 'nun buyurduğu her şeyi yapar ve O 'nun inayeti olmayan kimselerden isterse anneleri ve babaları

Pnf.

D*. f

W™

Ut-

KARA

MAN

Page 20: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

wwaNisAwnc aounSno

wn.'

olsun nefret ederler ve o İtimse arnk gösterine düşman gibi görünür.1’

Sonuç

H î . Mevlâna bir İslâmî bilgilenme ve eğitim yolu olan tasavvuf okulunda yerijmis, başında Hz. Peygamber’İn bulunduğu ınürşidlerden -doğrudan veya dolaylı olarak-yararlannug, orta yol (sünnî) İslam anlamışını benimsemiş, buna göre yaşamış bir M üslüm an bir Allah kul», bir peygamber çırağı, bir sûfîdir. O nu doğru anlamak ve yorumlamak için bütün İslâm düşünce sistemini kavramış olmak ve doğrudan ornın eserlerinden yola çıkmak şarttır. Ayînesi saf olamayanlar

s başka kaynaklardan beslenerek şartlananlar, peşin hüküm ve kanâatlerden yola çıkanların onu doğru anlayıp anlatmaları miimkiin değildir. Her şeyi bildikleri halde sapmış olanlar ve saptırma niyeti taşıyanlara k:ırjı da uyanık olmak ayrı bir zarurettir,

22

Page 21: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ VE KUR’AN-Doç,Dr. Derya ÖRS

Giriş

7-/13, yüzyıtın siyasî ve toplumsal çalkantılarla dolu dünyasının karanlık ufukiannda Anadolu’dan bit güneş gibi doğarak, engin sevgisi ve düşünceleriyle tüm insanlığı kuşatan, kucaklayan, çağlar üstü eserleri ve örmek hayatıyla yedi yüz yıldan fasla bir zamandır insanlığa ışık saçmaya devam ede» Mcvlânâ bakktnda bugüne kadar çok şeyler söylenmiş, çok şeyler yazılmıştır. 1 Yaşadığı dönemde geniş kitleleri etkisi altına alan, ölümünden sonra da oğlu ve torunu tarafından öğretileri sistemleştirilmek suretiyle “Mevlevilik" adıyla bir tarikat kurularak düşünceleri ve inançları yaşatılmaya çalışılan, eserleri başta Oimanlı coğrafyası olmak üzere, İran, Hindistan ve Pakistan'da büyük jöKrete sahip olan( son samanlarda Batdılar tarafından da büyüklüğü ve değeri her geçen gün daha çok fark edilen, 2 1 . yüzyılın kitlesel iletişim dünyasında tamamen evrensel bir kimlik kazanan Mevlânâ'yı ve onun düşünce sistemini anlamak ve anlatmak uğruna hemen her yüzyılda büyük uğraşlar verilmiş, eserleri dünyanın çeşitli dillerine çevrilmiş, sayısız şerhler yapılmış, Mevlânâfnın deyişiyle "herkes kendi zanntnea ona yar olmaya '1 çalışmış ancak ''içindeki sırları aramaya“ pek yanaşan olmamıştır.

M evlânâ’yı düşüncesine ve inancına şekil veren İslâm’ın iki ana kaynağından yani Kur'an ve sünnetten soyutlayarak anlamak ya da anlatm ak mümkün değildir. Gerçek Mevlânâ, ölümünden sonra yazılan ve pek çoğu hayal ürünü uydurma rivayetlerden ibaret olan "menâkıp" kitaplanm n karanlıklarında değil, kemli eserlerinin ve sözlerinin ıştğında aranm alıdtr^ Çünkü düşünceleri dikkatli ve sistematik bir bütünlük içinde İncelendiğinde, bütün eserlerinin fu<r¿tn ayetlerinden ve peygamberin hadislerinden hareketle İslâm’ın esası olan tevh it inancım dile getirmek üzere yazıldığı görülecektir.

Nihha, Yıl: 2. Styı: ?. Güi 1002, *- -»5-55,

Page 22: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MtYL

İN*'N

«J OV

SÜNC

t L>C

tNV*SI

Mevlânâ, daha çocukluğundan başlayan uzun soluklu bir eğitimin ardından, içendi zamanında geçerli olan bütün İslâmî, insan! ve edebî bilimleri öğrenmiş ve bunları hakkıyla kavramıştır Zaten altmış alt! bin beyte varan şiirlerinde ve mensur eserlerinde görülen derin bilgi birikimi ve yoğunluk, on u r ne denli olağanüstü bir dehaya sahip olduğunu açıkça gösterir.

Mevlânil, Şems-i Tebriıı ile kartlaşıp ruhunda İlâhî aşk fırtınaları kopmazdan önce, bulunduğu her şehirde ve mekanda geniş halk kitlelerine vaaz eden bir vais, fetva veren bir müftü, fıkhî meseleleri halleden bir iakih, Kut W ı en geniş ayrıntısıyla tefsir eden bir müfessir, kelâm ilminin bürün ana konularına vâkıf bir kelâma olarak karşımıza çıkar. MevfânS’nın İsliimı bilimlerle yoğrulmuş bu âlim kişiliğinin göî ardı edilerek iadece mistik hâl ve heyecan sahibi bir şair sıfatıyla ele alınması, ya da yaşadığı dönemde aslâ var olmayan bugüne ait bir takım anlayışlarla ele alınıp değerlendirilmesi onun anlaşılması yolunda büyük bir engel teşkil eder. Çünkü şiir, onun için sahip olduğu bilgileri imanlara ulaştırmak, onlarla paylaşmak ve onlan doğru yola çağırmak için gerekii bir araçtan başka bir şey değildir,

Bu açıklamalardan hareketle, bu makalede, hayatını Kur'an ile yaşayan, bütün eserlerinde Tann’m n buyruklarını insanlara tefsir etmeye, onların anlayabileceği seviyeye çekmeye çalışan MevlânâVım Kur'an'dan ne anladığını, Kur'an hakkında ne düşündüğünü öncelikle kendi eserlerinden yola çıkarak ana hatlanyîa incelemeye çalışacağı?.

M evlananın Kur'an Anlayışt

Hiç kuşkusuz Mcvlânâ, fiur’dtt ve sünnet konusundaki derin ve engin bilgisinin temcilerini "Sultanu'I-UIcma" lakabıyla ranman babası Bahftçddiıı Veled’den almış, ardından yine babasının müritlerinden ı»lan büyük hocası Seyyid Burhâneddin Muhakkık-i Tirmizî’den dokus yıl boyunca zâhiri ve bâtmî ilimler öğrenmiştir. Onun kendisine örnek aldığı AttSr'tn çeşitli eserleri, Senâyfnin Hadikatu'UHakîka'sı ve Şems-i Tebriıî'nin Makİilât’ı da aslında Kur'anî ve tevhidi esaslar çerçevesinde ancak mistik bir neşeyle yakmışlardır. Mevlânâ’nm ortaya çıkışının altyapısını hamlayan bu eserler, Özleri itibarıyla çeşitli Kur'an âyetlerini ve peygamberin sözlerini esas alarak İslâm inancını açıklayan,

24

Page 23: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

tefsir eden kitaplardır- M uhakkike Tirıniıî'nin M a'ârifindc Bahâcddiıı Veled’den naklettiği 5u sözler bu konuda iyi bir örnek teşkil eder:

ırBüıün Kuran'* eledim, aktardan; h e rle rin , her kıssanın ¿¡miamırun özeti olarak |umt buldum; Ey kul, betiden bdjJuunulan kesÜ, baifmsmdön bulacağn^ elde edeceğin, her jeyı, halka minnet etmeksizin berufen htdunun. Ama inendin bulacağın, elde edece^m hiçbir $ryi hiç kimseden bulamazsm, flıçbfr kimseden elde edemesin E j hana japıjdn, sonlan, daha fazla yapış, daha fazla san/ kana. Nama* Alkth'ia bulam aktır; zekat Allah'la bukt}maktır, oruç Allah'la buluşmak. Bu çqit bululup kdifitjnmİar, her bldttJUp kavuşmadan daha, tatlıdır. Hani sevgilinin yanında oturursun, bunun bir k&fiti vardır. Bajtm kuc^ğma korsun, bunda da bir fetset vardır. Fakat Tanrı'ya kavuşmanın lezzeti hepsinden üstün. ister Kur’an'tn evvelinden oku, ister ahirinden; anlamı bu: Ey benden aynlmıj olan, bıtrui küuuş. Diriden a^nlm^ «ian ölüdür. Degii mi iti canı, canan ıvermyiir; sana gönlüne /¡u*ur veren bîr gtitıül lütfetmiştir, Ruburıa bir rwb ihîıiTi eylemiştir. Peki on» unutup boj {eylerden vefa umarak ömrünü yele vermekten utanmaz mısın sen,’ ”3

M cvlânâ hiç kuşkusuz yoğun bir İslâmî eğitim aldığı gençlik dönemlerinde, o zamana dek kaleme alınmış olan pek çok tefsiri okumuş ve her halde Kur’an'm metni ile birlikte bu tefsirlerden bir kısm ım iyice ezberlemiş vc sindirm iştir, Eflâkî'nin bir hikâye münasebetiyle bildirdiğine göre, Fahreddin-i Dîvdest adlı bir edip, Meviânâ’ya Abdurrahman es-Sulcmfnin el-Hakâ’ik /ıVTe/Sfr adlı ünlö işârî ve tasavvufî tefsirini istinsah etmiş, oda buna karşılık adı geçene feracesini vermiştir.4 Bu, anekdottan MevISnft'nm bu tür tefsirleri okumaya düşkün olduğu, özellikle Sülemî'nin tefsirine özel bir önem verdiği anlaşılmaktadır.

Mevlânâ da tıpkı babası ve hocaları gibi, başta MötKm’sI olmak üzere,, Fîhi M&fîh, Mecd/ii-i Seb’a vc Mefetıibdı’ta, hatta insanlık tarihinin en büyük aşk ve sevgi kaynaklarından birisi olan Dtvan’ında, Kurfanî kavram ları, Kur’an’da geçen hem en bütün peygamber kıssalarını,5 Kur’an ahlâkım, insanı bu dünyada ve öte dünyada saadete ulaştıran yolları, İslâm’ın ve imanın şartlarını ve gereklerini, Tann'nın sıfatlarım, isimlerini, bunların âlemdeki tecellilerini, inanç

25

Dpf.D

r. CV#>

İ OftS

Page 24: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVı

Mn N

IN dü

şünc

e ÖÛ

MYAS

INCIM

İ ve iman esaslarını u?un uzun anlatarak tefsir eder. Bunun için âyetlerden, hadislerden, kendinden önceki din büyüklerin in Sollerinden, A ttâr’ın ve Stnâyi'nin şiirlerinden, hatta yaygın halk hikâyelerinden yararlanır. Mevlânâ'mn eserlerinde kullandığı âyetlerin ve hadislerin sayısı başlı başına bir kitaba konu teşkil edebilecek kadar çoktur Bizim buradaki maksadımız bu âyetlerin nasd, nerede ve ne şekilde kullanıldığını göstermek değil, M evlânâ’m n Km’an'a nasıl baktığım ve ondan nc anladığını tespit etm ektir ,6 O nun bütün bu anlatışlardan tek maksadı, kısaca ılâhî kelâmı insanlara bir başka pencereden göstermek, anlaşılır kılmak, sevdirmek ve yaşatmaktır- Mevlânâ, Kur'an’ın üslûbundan, anlatını tarzından, çeşitli olaylar ve olgular konulundaki sosyolojik ve psikolojik yönteminden son derece etkilenmiş, bu yüzden Mesnevide gerek mensur eserlerinde Kur’an’da ¡ilenen üsluba uygun bit yol tutmuştur.

MevlânS, Mesnevfrtm birinci cildinin Dibace'sindet “kitabının bir ilham eseri olduğundan, yakin sırlarından bahsettiğinden, Kur’an ’ı iyiden İyiye açtığından yani keşjâfu'l-Kur'an olduğundan sözedeF. Bu Dibacede yer alan ifadelerin bir çoğunun Kur'an ayetleriyle örneklenmiş olması yüzünden kendisini eleştirenler olmuş, sözlerinin ''vahiy" olduğunu iddia ettiği gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Ancak ‘Mesnevimi:^ birlik (vahdet) dükkanidır. O rda fcir (waWJ’din başket ne g£>rürjent ç fiuıriir' ■' diyen M evlâni’nm biç kuşkusuz böyle bir iddiası yoktur. Gölpınarb bu konuya şöyle açıklık getirir:

"Metrlthiî, Juçifir vokiı ue hiçbir surene Meirt<ewJ)i Kur'an alarak sunrruT)'! akima bife getirme;. Ö, vahdetin <15ın ve taşkın ceıfoyryie kainatı, geçmişleri t c gelecekleri kendiîirtde gören, kendisin/ yaratılışa mihver ve gaye sayan hır îh/i değildir. OnıiTi her iötü şeriat kantarıyla fflNiidıkian spnra /lakiliaî J>o tasma konmuftur, Mevidrui’nın övgüleri, Mesnevinin Kur’ün-ı Meeid’m, hadis-i şeriflerin mealini, ce/îirini, şerhini İhına eden bir ilham eseri olduğunu bildirmek içindir, yoksa ütim, httşii, bir vahiy oJariik telakki etmenuştir, etme; de, Şemseddirî, Mevlântî ve Mevfând'ya gerçekten uyanlar, nc batılan gibi nübüvveti kisbî bilmişlerdir; ne Hatm-i Vilayet makamından bahsetmişlerdir, ne o makama sahip oldukları iddiasında bulunmujidrdjr, rte ittihddd. inönmişldrdir, ne huiûhi, ''6

26

Page 25: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Pek çok kere Mesnevi'sini amaç itibariyle Kur'an'a benzetmiş, onunla pek çok insanın doğru yolu bulduğunu, ancak m eçlerinin sapıttığını ifade etmiştir Gerçekten de Mesnevi, baştan sona Kur’an ve sünnet ile yoğrulmuş ve adeta manzum bir Kur'an tefsirine dönüşmüştür Mevlânü beyitlerinde sürekli olarak âyetlerden lafei ve manevî iktibaslar yapar, bazen telmih yoluyla âyetlere işaret eder, bazen âyetleri hatırlatacak karinelerle onları Farsça'ya çevirerek beyitler içinde eritir. Bütün bu hususlar göz önünde tutulduğunda Mevlânâ yı Kur'an’dan ve Kur’ani ilimlerden soyutlayarak anlamanın yada anlatmanın imkansızlığı, hatta abesliği ortaya çıkar. Mevlânâ da meşhur bir rubaisinde Kur’an ve sünnet ile arasındaki bağı şöyle dile getiril;

'‘Cdnmı bilenimde oldukça Ktir'an'in itdJesrjim. Tdnn'nın seçkin f^girnıberi Mıdıammfiiftn yolunun (ofTO^tm. ICim f>enden bundan biijkct bir söz naklederse, o sözden de bezmişim ben onu stf)‘ie}enden de."9

M evlânâ, bu sözleriyle bir İslâm âlimi olarak peygamberlerin mirasının gerçek vârisi olduğunu, Tann, evren ve insan arasındaki ilişkiyi anlamak için K üren ve sünnet anahtarından yararlanmak gerektiğini söylemekte, bu ikisinin ilkelerine uymayan hususlarda kendisine yapılacak yakıştırmalardan ve bühtanlardan uzak olduğunu bildirmektedir.

Aynı duyarlılık hocası ve şeyhi Muhakkık-i Tirmiıî’nin şu sözlerinde de görülür: “Aftzh'tn sedâvâu ana olsun, M tJum m edh ayağırun toprağıyım beti. O da benim canımın sevgilisidir; bam vermiştir kendini“10 Aslında, Bahâeddin Veled'dcn başlayarak, Muhakkık-i TimıiîT, MevlSnâ, Şems-i Tebrizi ve Sultan Veled’e dek uzanan çizgide ortaya konan ve çeşidi meclislerde yapılan konuşmaların (takrirât) bir araya gelmesinden oluşan ve '‘Mdiîri/” veya iJMîiÎîî3İ&" gibi adlarla antlan bütün eserlerde, üslup farklılıktan olmakla birlikte, ortak bir inanç vc düşünce dile getirilir. Bütün bu eserler, zâhirî anlamlanna da sadık kalmak suretiyle Kur'arTı kendi tevhıdî bütünlüğü içinde ancak tasavvufi bir coşku ve hâl ite tefsir ve tevil ederler. Bununla birlikte gerek Mevlânâ gerek hocaları* Kuran'm , insanın kişisel hevâ ve heveslere dayanarak tevil ve tefsir edilmesine şiddetle karşı çıkmışlardır: Muhakkık-i Tirmiıî bu konuda şöyle der:

27

Dtç.£>

Pn

ji ÛJ

ÎS

Page 26: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

V.EVL

AnAN

IN d

OşON

ÇF DU

NVAS

lUpA

N "TUittrlar da KW'on'i tcftm bywluriiw. Söj/ediicieri sdiler, hep itendi zanlamuı, tı^asîiiTitiii, mejrepierme fi rm^İürıtirt göredir■. Burdcira uygun laf ederler; ienm da ana tefsir adını lotkarlar. Oysa ki jdrtitı/mıjın çannı, şüphesi, yaratanın dileğine, muradına dslti uyma?. ijte ''Kur'an’ı kendi reyiyiz tefsir eden kâfir olur" sözünün manası budur... Dünyada tfîiîar edilecek söî ya KurViTi'tiıv ya. hadis, Ama fra?ı kinder, Kur fin ın arthunmda jiirııimjjlar, orıa da tefsir ndmi, aptalhklarmdan uirrni{lerf gene aptallıklarından anlamı uzattıkça uzatmışlar. Yaratıp geJijjirı-enın jtfîwnw,yaratıp geliştirenden duy.'"11

Mcvlânâ da K uran ın olur olmaz yere tevil edilmesine kar^ı çıkar. Ona fiöre Kur’an'm söylediğini anlamaya çahşmak, Kwr'dn’j Kur’un de refstr etmek gerekir, heva ve heveslerin sözlerini K urW a söyletmek değil- Kendisi de Kfesnevfdc bası âyetleri tevil etmiş, ancak âyetleri ta bâtınındaki anlamlan ele alırken zahirî anlamlarını ve hükümlerini hiçbir laman tamamen devre dışı bırakmamış; bütünüyle sembolik ve üstü kapalı tefsir ve tevillerden kaçınmıştır.

JlSen i i deiJTienıij söîh Cdvt! elmijjın, K ttrW i değil itendin i ıet?ii e t

Kendi hevanö uyup Kur'an’ı tew! ediyorsun da yüce ardam senin yüzünden alçahp eğriliyor.*12

K uron’ı diledikleri gibi tevil edenlerin durum unu, eşek idrarı birikintisi üzerindeki saman çöpünün üzerine binerek kendisini gemi kaptanı zanneden sineğin haline benzetir ve onun tevilinin nc denli asdsız ve değersiz olduğunu söyler:

"Asiı olmayan (cvii sahibi de sineğe beıı?er; onmı vehmi e$ek jidi|idi>, diyünceji de saman çöpü.

Smeît kendi ditjunccsme ¡¿plmup ta/de kalkışmasa, bundan vazgeçse baht o sineği devlet ku^u haline getirir, "si

Divandaki bir şiirinde de K uran’ı kendi bilgisi, hâli ve anlayışı ölçüsünde icvil edip sonra da bunu bajkalanna dayatmaya çalınanları hedef alarak şöyle der:

“Kendi ijiigm ve /laiinie K u rW i tevil ediyorsun,■ ondtin sonra da Kuran’ı halkm bii^tnn örs gif>r niruvorsun."1*

28

Page 27: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Mcvlânİİ, Kur’an ’ı "peçesini açm akla yüzünü hcm cncecik 3 fcösterivcrmeycn bir geline b e n tt ir .13 si Kur an gelininin yüzünü açınası, ?. u peçenin ardındaki güzelliği göstermesi için heva ve heveslerden kurtu lm ak ve ona yürekten bir samimiyetle yaklaşmak gere ki:.. M evlânâ'nm büyük sayp duyduğu ve M e m e d e her îam an ''Hakim1" adıyla andımı manevî üsra darından büyük mutasavvıf jair Senâyî dç tevhit konulu bir kasidesinde buna benzer bir ifade kullanır:.

''Kur'rtn giJrnİH jütündeki r'jriHjii ancak aniam ba$ken(ini tangodan d ö l l e n ^Tîittleîîmtî oEdugunda çıkarır.

J in rW dun ¿ir nakıstan i?a$ka nasibin jeksa iç tim a i buna, çünkü Knrîerm gÜfrÜ, fune^in ^aîifTtİarmdları, hararetindin kilfka irtr elde edemez-"^

Kur’an anlaşılması ve yaşanması gtfeken hir kitaptır MevtSnâ’ya güre. Çünkü Tann tarafından insanlığa indirilmesinden maksat buduı.Bu maksada yönelik olmayan çabalar h ru n ad ır . Onu, buyruklarını yerine getirmeden, anlamadan, kendisiyle hemhal nlmadan papağan gibi habire tekrarlamanın ya da okum anın çok da bir (aydaâı yoktur. İnsan, en güıel Emekler olan peygamberlerin canîanna ulaşmak, onlar arasına karılmak için Kur’an ’a sığınmalıdın

"Ervahlar olsun o diriye îfi ölriyîe dUfüi? kdkîı da oidn, dirilik kaç« gİÇti ündün.

Sen de Tanrı Kur'ün'ına kaçarsan, ptrygatnfıerterın cantanna ıd^ır. oniarid imniırsm.

K u /an j>e^rimb(;r,ierin halleridir, orıiar türtfiTniî HÎuÎMÎi denemin bcdıkktndir.

Kuran'ı okur/akili d eden i immaîsan, îul ¡ti peygamberleri erenkn jjûrrnü^sün ne çıkar?

Fakat fCur'an'dafii M inderi okur, buyru/tiannı tutar jüri can kıptın kafesle daralır.

Kafesteki ks^, ¡¡¡judonda!u' mahpusu bcnîeri kurtulmayı istemeyişi bilgisizliktendir.

29

Page 28: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

ANA

NIN D

ÛStFN

CE D

ÜNYA

SINDA

N Kafeslerinden kurtulan canlar peygamijeTİedir; halkı kıkııtzluğa layıktır onlar.

Otılann jeıieri dışarıdan gelir, dinden duyulur; sana da kımuîuj yolu budur, bu der, o s« / ' 17

Divan'da da K u rW ı vasiedenlerin, onu okuyup an lam larım kavrayarak kendilerinden geçmedikleri, hâlâ altlı başında kalabildikleri için Kur on ehli olmadıklarını, sadece bir okuyucudan ibaret olduklannısöyler:

"O K uranı vasfedip duran dogıi mı ya tendi hJÜtıukdir, degii itu ya itkli bacındadır; K uran ehli demlidir o, oha olsa bir okuyucudur; l,,s

Yine Flhi bir Kuran okurcusundan bahisle 'Ener, Kurtm 'msurelini dügru okuyor, fakat manaımdan haberi >ok. Esasen onu« gerçek manası kendisine anlatılmış olsa, kabul etmez; ve yme koru korüne okur” diyerek Kur'an'ı hiç anlam adan okuyanları ve yalnızca bununla yetinenleri eleştirir.!i)

Akıl için kullanılabilecek yegâne ölçü, yegâne meheng Kitr'an’dır, peygamberlerin halleri ve sünnetleridir,

"Meheng olmadıkça vehimle akil bdirmez, fer ikisini de meheng tajma götür.

öh meheng Kur'an’dır, pejgamİJerlerin halleridir.

Kur’an baltan sona hikmettir, hikmetse müminin yitik malı. O halde, her mümin yitiğinin nerede olduğunu bilmeli ve onu oradan almalıdır

d,K itrW tn hikmeti madem ki müminin kaybolmuş malıdır, herkes cihetti luybobnuj maimı bilir. ”2İ

Mevlânâ, K uran ile hajir ne$ir olanın canının onun ta kendisi kesileceğini, varlığının büsbütün Kuron'a dönüşeceğini, samanla arpa yiyenin ise ancak kurban olacağını veciz bir şekilde dile getirir:

“Samanla arjxi yiyen kurban olu t; Tann ıştğnıı yiyense Kuran kesilir. " 12

Page 29: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

'Tanrın#!, ban kullan vardır ki Hakk’a Kur'dn vasıta&yLa ulanırlar, Baîidaha has olan kulları da vardır ki onlar Tanrı1 dan gelir ve Kur'a?t'! b u ra d a b ıılup T a n r ı’n ın g ö n d e rm iş o ld u ğ u n u b ilirle r.

Kur'ar,, öyle bir kitaptır ki onun içinde her seviyede, her anlayışa insanı doyutacak kadar bilgi vardır. Ne aradığını bilen orada her şeyi bulabilir. Kur'iin'ın hem iâhiri hem de bâtını, yani her görüneninin ardında bir görünmeyeni, her bilineninin antlında bir bilinmeyeni vardır- fCu/an sıradan seçkin h e rk le yetecek büyüklükte ve genişli b ü bir sofradır, fakat herkes o sofradan ancak kendi kabiliyeti ölçüsünde, kendi yiyebileceği kadar faiklanabilir

Hiinı Kur'iin gibi ütiJîîftii }edi iüitUr; İleri gelenleri Je d¡yjuracok > iw k Vflrdır ondii geri icditmlün dü. 1114

"K uran iuırflöri bil fei görünür, fakat bu görünen tarfîerm onlardan çıktın rrırtiKinın atanda pek itfihridici pak güçlü bir A& iç ftuouut fardır.

O nun aîtmda ¿ir if nuirıa daha, ontian sonra bir üçüncü iç rriitrui var ki orada Bİİlüiı aiuifar yiter gider.

Kür an ırt dördüncü iç nu&UUlri £fi, (Sm^gi olmayan Trnıridım başka kimse görttieâi, bihngdi.

Ey oğul söfy K Ş fW m götûnen, bilinen dıj yüiüne bakma: jejtaft da Âdem'i imcaİ! to^iikgörür,

Kur'an jn dıj yüzü (zâhit) t i r ınsiimı benzer, &kh k ıl# görünür de &frif giîifdir.r'-IS

Yine Ffhi Mil/İh1 te “K uran'dan iıerkesin îdJıirf t ır lal alıp stitrityte gıJdiiinaffiief^tııi, etneak sadece fe&nii insinler içm onun manaimdii a>n iur îövic olduğunu İK rmldnn KuVöri*i bir 6ajlta türlü antai{ıidannı'>Jtl düe getirir,

Bazı k ıt akıllı, a n lay ış lı insanların K ttrW ı anlam adıkları gibi M anevi’yi de anlanıadtkiarıriih orada çözden başka bir şey göremeyip anlam a ulaşamadıklarım söyler. T ann 'm n kitabının da zamanında kâfirler tarafından büylc kınandığını belirterek ketıdi an layığındaki kusur yüzünden Mesneviyi kınayanlara, iaş atanlara cevap verir ve

31

Efaf-.D

k ÛR

3

Page 30: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

W£V

LA

NÎ,

'NL

M

dO

çC

HC

E

DU

NY

İND

AN onları bu eserin bir benzerini meydana getirmeye çağırarak adeta

mcydbn okur:

"Eğri Juji Kur im'dan solden başka bir şey görmez; sapıİcİaTm bu 3 de şaşılmaz.

KoWerirc ^6 çıi, ^üne^rn yalımlarından, fıamreifiıden başka bir j î j eldeedeme* . 17

MlIîİ(/ttî3tijti biri üiUtiin eşek ahırından bfljint çiİidrtb da ItinarcdJina tie-di İti:

fiu söî. yanı Mesnevi, otağdık bir söz; j>eygijmberin hikayesi mi, onun ¡7in<İ£ti gitmeyi mi ankuıyorf

Erinlerin koifurdukîarj yandan, yüce sırlardan bahis yok.

Tannrun kitabına da soyîendi bw söyler; kâfirler onu da bdyie ktriadıiar.

Dedikr lu; Gefmijîemı hikayeleri, eskimcı masallar; bunda öyle derin bahis fer, gerçeğe ait sö^le? >ok.

Meydanda o/an peyler, herkes anlar, herkes bilir bunlun, nerede bir bahis ki akıl, kendisini kayhefsirt'

Tanrı, sana kolay görünüyorsa, dedi, bu kolaylıkça bir sure söyle.

A kmaydn köpek sen havlayıp duruyorsun, Kur'an'ı kınamakla hükmünden lairttduyprsun .sanki,

O arskn değildir ti ondan canını kurtarabtlesin; ya/ıuî dil onun kahır pençesinden imanını halas edesin.

Kuron kıyamete dek sesîenir, a kendilerini biigisiîüfe feda edtiı £opÎwmder:

Beni tnaid sandım;, kmtijij tohumunu ka/irJik tohumunu ektini?durdunut

Ama eöTdilnüi ya, Itıtiddıgıntî durup durmada; siye yok oldunuî, masala döndünüz

32

Page 31: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Ben Tann kelamıyım, Tann'nm saiıyla durmadayım; eanm canma gıdayım; terlemiş apaydın ¿ir yakutum ben. " î8

Mesııevi'nin ¿ailece sözlerine ve görünüşüne aldiinanlar onun anlamından uzak kalanlar, ııpkı Kuran'm İm i ini anlan saptırdığı gibi Mesnevi yüzünden yoldan azarlar. MöniW*yi yeklen ani amaya çalışanlar, anlamım vc içeriğini kavrayamayanlar, onu sadece kınamaya çalışırlar,

"Sö?ü de ju beden gibi bil; ardamı, içindedir, can gibi bani.

Ten £<JZÜ. boyuna teni görür; can gözüyse çehirle dolu olan cam gürür.

Demde ki Mesnevinin sollerindeki gorunu} yükünden, gorunüje bükün yolunu azıtır,- anlam ı göreneyse o söyler, dögru yolu göstertr.

Kur an'da<L< Tanrı, ¿w Kuran buyumtıtjiur, günü! yüzünden kimine dû£ru yoiu gösterir, kimini do£ru yoldan azdmr.i,î,

K ıırW ı ancak Kur’an ile anlamak ve yorumlamak mümkündür; nitekim Mesnevi'yi de Mesnevi ile:

'‘Kur an’m arıldmınt ancak Kur'an dan sor, beta ve hevesine uymayı ate$e vurup yakmış kijiden ¿¡¿ren,

O Îcisı Kur on'tn kadısında kurban olmuştur, alçidmıjtır, onun canı. Kur'¿m m ta kendisi kesilmiştir.

Güle umumuyla kendisini feda etmiş yağı, istir gülyağı diye kokla, ister gül diye.1’30

Kur'an'a ve onun evrensel değerlerine bağlılığını her fırsatta dile getiren M evlâna, içeriği yine tamamen Kuron'ın emir ve yasaklarına uygun beyanla insanlara şöyle vasiyet etmiştir:

"Ben size, gizlice ve açıkça Tanrı'dan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az söylemeyi, günahlardan çekinmeyi, anıca, namaza devam etmeyi, daima jehveiten kaçınmayı, balkın eziyetine ve cefasma dayanmayı, ayak tûktmjjiû ve afoJittîarİd düşüp kalkmakları uzak bulunmadı, herim oka soitfı Icimstîİ ricr beraber nlmayı vasiyet ederim. Çünkü tmanidnn en hakirim, insanlara faydası dokunandır. Sös#n haytrltsı da az ve olandır. Hamd yalnız T anu 'ya mahsustur. Tanrı'yt birleyen kimseye jelam o lsun .',JI

33

Dur O

r, £*

5

Page 32: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MFVlJ

ıMA'N

IN DÜ

ŞÜNC

E DÜ

NYAS

INDA

N Sonuç

M evlânâ'nın öğretisi, söylenildiği yada iddia edildiği gibi, Islâm dininin yerine getirilmesi zorunlu otan zâhirî ve kesin hüküm lerini görmezden gelen dinler üstü bir yol değil, bü tün dinleri kaynak itibarıyla Ulâm sayan, bütün insanlığı T ann’m n yaratıkları vc kulları olarak katııl eden, ancak Tann ta rafından son din olduğu ilân edilmiş olan İslam'ın tevhidi anlaydı içinde. K uran ile bütünleşmiş bir halde, Haltk'a iiMÜuk ve hiiiiua hûmet potasında eriten geniş ve kucaklayıcı bir yaklaşımdan ibarettir, İnsanlığın d işlince ve eylem tarihi içinde benzeri a î görülen bu eşsiz ârifin, İslâm 'ın iki ana kaynağıyla, yani Kur'on ve sMiıneile dolu düşünce testisinden taşanları anlamak için, hu iki kaynağa m üracaat kaçınılmazdır. Aksi halde onun eserlerini hakkıyla anlamak yada ondan yararlanm ak kuru bir iddiadan başka bir jey olmayacaktır. Ç ünkü, M cvlânâ’nın din, dil, ırk, renk farkı gözetmeden tüm insanlığı hakikate çağıran, Tann’mn sonsuz merhamet pınarlarından kana kana sıı içmeye davet eden evrensel mesajı ve sevgi dolu yaklaşımı, aslında bizzat İslâm dininin vc Kur'art'ın tüm insanlığı gerçekleştirmeye davet ettiği yaklaşımdır, İşte bu yüzden Mevlânâ, 26*000 beyti aşan Mesnevisi’tlde aslında K uran 'dan başka bir şey konulmamıştır,

Sonuç olarak denilebilir ki arnk bütün insanlığın ortak ve evrensel değeri haline gelmiş otan bu büyük düşünürü, K uran’dan ve sünnetten soyutlayarak, Kur'an ve sünnet ¿airesi dışında göstererek anlamak ve anlatmak, onu 2 0 , yüzyılın toplumsal ve siyasal şartlan gereği ortaya çıkmış bir takım ideolojilerle etiketlemek ve evrensel mesajını renkli folklorik ve sembolik göstergelere indirgemek ona ve düşüncelerine' yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır.

DİPNOTLAR

i - Hayalı hılcjtmd* 6?tltikie j\j t«fl< tjkılabliij; Utdtuüsınirı-i FurûiAn/tr, MtvlinJ Cciilcddirk (iv. l-endun N’aft: Ulluli, Ifianbul AbdulhuscyfVİ ZcirfhUb, i'iKi J’ıiJf id MulJÜı t li«L. 5.b»„TahiînlJWfl99û,î- ÖıeUilk Midini vc Kıj-ın Tıalt1« unfo uyunul ı tiljrL uer<n Uflikl jjîbiymrtarm İcakmc sidiklin ıit mfnSSiıp IcİTiplınnıia, Mevlüni vf (¡evresi hakkında tu» deıect itaiyDiîıı kullantlnna.ii vf ahJaiılman gtrelttn hinler vurdır. Sevenlerinin oilu oLtu undın faiklı gösterme gaymi, :imat\

34

Page 33: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

îim *ıi tüyük yanlı} an |?n ıaljri yul «fmijfir. 11u tür «CTİerde M tvUnİ'm n İtendi iöılfrl. vııjim biçimi ve dftfıyi gûrüjiıylf baİcUjımyan pet çtık uydumu rivayet v^rJır, Bu bakımdın Mevllni'yı ^mamanın rn J■ ' r_ı yolu onu VtndL tjcrltriıyjcn «kunult ve inîam akün Erç.TT.3 - Scyyid BuîK3r«tidln Muhailuk-I Tinnuî, Ma'iJn/, ct-v. Abdülbitfk Gölfinsrlı, Anltara 1971, ■*94.4- AJımetl F-itlfcS, Ari/lirin Mmit4W<n, ^ r. Taluuı Yancı, ljunbu l 197i, İL, 69.5- McvÜnl'nın inçlerinde pey£arr,h(T icuıalaTuı* dili yapılnu* rtnüraldl bir «iurp-a için bkt- Tıkt- yi PCiriıimdînyin, DıİîMr.'i PejJtntifıtn der Ku5irt4i-t Jîtiu, Uhtih 1Î64/1İS5.6- M iv lİnJ’fti.t'ı ne tle rin i» 4yf! ve V JU kuK-ııumıııın edebî ve teknik iieJİLİeltri K-akitnih hlti. Ali Aı^aı-i H n l i t t Ti'ifr-f föir'rtn v* HaJh i r r Edtbrjy3ı-i Fdı-sf, Tahran l J7 I/I99 Î, >. 157-177.7■ Meirtfui, çev, Abdolbık-l Cîtlpınarlı, 2. b»., İstanbul E90Î. VI, 229.S- Mîthîm, 1, lfi-19.9- Kuiliyyiı-ı Dftrtrvı Şîmj, njr. ftcd tu jjim in-l FiıiûıinfiT, N c |t4 RcM", T ah ıın I374'İ99S-, R ub iU JM , j . İM T.İC1- SiuhaVluk-i Tîrmid, a.g.t,, i. Jti.İ t - Aytıi «e :, >. 75.12- Manevi, 1, 251.13- Aynı csetl. 252.H - B iİjjiİM Dî(.\3n-i ΫTU. Gaıcl: 1870, ı. 705,l i - fıfıt .Mifth, ç tv , MtllKa Ü l k e T A n b ii t ı^ ğ lu , î . bs., J ıu n b u l 1990, •- 349, i fi- Dh'drı-i Hakim İenAji-yi C dın ii'l. njr. PcTvt:-l iijt 'ly l, T ab u n 1 375/1996. s. 59. 17. Mcjıttu. 1. ÎÎÛ,13- Jinlfi^dt-r DM ıi'i Şeru, Gî m !: 1976,», 744.¡9- Ffti MifÛi, ı- 12i.20- M «nrtı, IV J 2 1-322.It-M iirtiM , 11, 4! ö- b- Î914.22- Mfintıi, V, 190.2 b Fifıi s. 178.24' Mcmrvi, Dİ, 212, b, S 89315* M m 111,4SS-4S9, b: 4245-4249.16- f t t i Mijîft, t. Î53-İ54,27- Bu beyit Srnîyf'ye aUtiL Ûki, OUjAv-İ HoUfe Serviji'>j Ga^nn-f, l. 59.26- Mdiniii, llt, « 7 -463 . 492-493.29-Mfmetf.Vt, L1J-U4.J0- M untui, V, 478..31- Ahmed Etlikt, a.g.t., II. 55.

35

Dc-Z?

ı Derjö

ÖifTS

Page 34: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HZ. MEVLÂNA’DA PEYGAMBER SEVGİSİ*Emle. Alb. Şefik C A N

Bu konu insanın tuhafına gidebilir. Yalnız M evlâna değil bü tün veliler ve bü tün M üminler elbette alemlere rahm et olarak gönderilen Peygamber Efendimizi severler. H a tta sadece kendi Peygamberimizi değil b ü tün peygamberleri severler, onlara saygı gösterirler. N itekim vaktiyle Viyana M uhasarasında M üslüm an olan papaz Hz. İsa’ya küfrettiği için öldürüldü. Bizler Kur’ân-ı Kerim’de beyan buyurulduğu üzere bazılannı üstün görmekle beraber, vazifeleri bakım ından bütün peygamberleri birbirlerinden farklı görmeyiz. Görmeyiz ama, elbette kendi Peygamberimizi daha çok severiz. H atta yalnız biz değil, çeşitli m illetlerin yetiştirdiği hakikati seven bilginler, medeniyet ve uygarlık tarihinde iz bırakan büyük insanları sayarken Hz. M uham m ed’i ihmal etmezler. Senelerce evvel İstanbul Üniversitesinde "Kölelik ve Köleliğin Tarihi” konusu üzerinde konferans vermek için davet edilen Cambridge Ü niversitesi p rofesörlerinden biri aynen şöyle söylemişti: "B ütün dünyada kölelik resmen kaldırılıncaya kadar (1815’te Viyana Bildirisi ile) h içb ir filozof, h içbir m ütefekkir, h a tta h içbir peygamber Hz. M uham m ed kadar kölelerin de insan olduğunu, onların da hür insanlar gibi yaşama hakkı bulunduğunu söylememiştir. Aristo’nun, Eflatunun eserlerinde köleleri insan sayma fikri yoktur. O nların hür insanlara hizmet etmeleri için iri kemikli yaratıldıklarından bahsedilir.” Peygamber Efendimiz: "Kölelerinize de kendi yediklerinizden yediriniz. O nlar da insandır" buyurmuştur. Hz. Ö m er’in deveye kölesiyle nöbetleşe binmesi bu konuya güzel bir Ö rnektir Köle azad e tm ek en büyük sevap

sayılmıştır. Bugün b ü tü n dünyada insan hakları en başta gelen bir problem sayılmaktadır. 15 asır önce Peygamber Efendimiz bu mesele ile meşgul olmuştur.

Bu yüzdendir ki M üslüman olmadıkları halde hakkı, hakikati seven İngiliz m ütefekkiri Cariyle, A lm an şairi Goethe gibi büyük insanlar Hz. M uham m ed’e gönül vermişlerdir İnsan olarak Hz. M uhammed e

• IX. Mıllt Mevlâna Kongresi, Tebliğler, S. Ü. Selçuklu Arattırmaları Merkezi Yay..Konya, 1W , î.Î1-62

Page 35: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

AnA’

NIN DÜ

ŞÜNC

E DU

NYA5

JWBA

N karşı duydukları hayranlığı eserlerinde belirtmişlerdir. Mı'c/ıad H. Hiirt'm yazdığı ve Sabah gazetesinin bir iki sene tince yayınladığı “En Etkin 100” adlı kitapta insanlık tarihinin cn etkili kimisi olarak çn başta, 1 numarada Hî. İsa’ya yahut Karl Marx'a değil H;. Mu/vflnmed'c yer vermiştir.

Başka milletlerin en büyiik insan olarak hayran oldukları Hz, Muhammed’i bizi er, O n u n getirdiği dine bağlı olduğumuz için daha çok severiz. Ru yüzdendir ki, asırlardan beri gelen İslâm şairlerinin Peygamber Efendimiz hakkında yazdıkları na’tler ciltler doldurur. Peygamber sevgisine dair Buharî-i Şerifteki bir hadiste "Her »mmeı i<antii pey^ıimiı erini daha çok se fe r," diye buyurulrrtaktadır.

Şu halde H î . M evlâna 'da peygamber sevgisi ne dem ek?

Hs, Mevlâna, yalnız büyük bir veli değil aynı zamanda eşsiz bir şairdir. Herhangi bir konu üzerinde şiir söylerken, Hz. Peygamberi hatırladığı zaman, söylediği beyitler arasında -benzetmede hata olmasin- “bir koyun sürüsü içinde koçlar gibi" fark edilir. Beyitler arasında

Peygamber sözü gcçincc Mevlâna’nın söylediği beyitler çok heyecanlıdır, çok sıcaktır. Hz. Mevlâna’nın dudaklarından dökülen o beyitler Ha. Muhammcd'in nuru ile nurlanır da, göz kamaştırır, insanı mest eder. Mesela, Divmvı Kefcir’in I. cildinin 46.3 numaralı gazelinde Mcvlâna ilâhî aşkı terennüm ederken bir fırsatını buluyor ve Peygamber Efendimizi hatırlıyor. Bu şiirin baş tarafından birkaç beytinin tercümesini ars edeyim:

“Her an sağdan, soldan İlâhî aşkın sesi geliyor. Bu sesin etkisi ile biz, göklere doğru yükseliyoruz. Kimde bizi seyretmek isteği ve kabiliyeti var?

Zaten biibu dünyaya gelmeden önce gökyüzünde idik, meleklerin dostu idik. Bizim esas yurdumuz orasıdır. Sonunda yine oraya gideriz.

Aslında biz, gökten de yüceyiz, meleklerden de üstünüz, Bizim konak yerimiz O n u n yanı olunca, neden biz gökleri de melekleri de gerilerde bırakmayalım?

Tertemiz inci, iiâhV cevher nerede? Kirli toprak dünyası nerede i

38

Page 36: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Şerefinizi düşünmcdenf bu alçak aleme geldim!, kondunuz. Haydi eşyanızı coplayın, yükünüzü bağlayın. Bu yer biîim yerimiz değildir, buradan göçelim.

Genç baht, bizim dostumuz, can bağtşlamak işimiz, ırkcşguliyetimL!- jBizim aşk kervanımızın bağında da cihanın varlığı ile övündüğü Hz-, Mustafa var.

Mustafa Aleyhisselam öyle büyük bir varlıktır ki, ay O ’nun mübarek yüzünü görmeye dayanamadı, bölündü ve O 'nun niyazkâr bir kölesi iken bu talihe kavuştu.

Bahar mevsiminde esen şu rüzgarın hoş kokusu, O ’nun mübarek saçlarının bölüm ünden geliyor. Hayalin bu parılttti, bu şa'şası da kuştuk vaktindeki güneşin parıltısını andıran O 'nun güze İliğinde ndir."

Yirmi beyitten ibaret olan bu şiirinde Hz. Mevlâna Peygamberimizi hatırlamış ve O’nun sevgisi ile yukarıda arz ettiğim beyitleri söylemiştir. Şiirler söylerken Hz. Peygamber Efendimizi baıen Ahmed (a.s,), bazen Muhammed (S.A.V.), bazen de Mustnfa Lsm-ı şerifi ile yâd eder. Ditsin-i Kefcir’in çeşitli kafiyelerinde 137 gayelinde Peygamber Efendimiz hakkında çok güzel beyitler söylemiştir Bilindiği gibi her velinin kendine güre bir özelliği vardır Mevlâna hep sevgi, Hak sevgisi üzerinde durmuş, insanı da Hakk’m tecellisine en çok mazhar olan üstün bir varlık olarak gördüğü için seviniştir ve sevgisinin üstünlüğünden ö tü rü İnsanın hatalarına da m üsam aha gözü ile bakmıştır, Peygamber Efendimize gelince,"HatibiJk/ı" Allah'ın sevgilisi olan, kamil insanların da kamil insanı sayılan azii Peygamberimizi Hz. Mevlâna’nın nasıl sevdiğini bıı yönden de görmek gerek. Mevlâna'mn "Ben yeddiğim mûdditçe, Kur’an'ın kıdujıtm, Icöfejıyim. Ben Hz. Muhatm/ned'in ityijgmı baset$ verin tofri^ ıım ," diye Peygamber sevgisini belirten rubaileri de mevcuttur,

Dikkat buyunılursa bahsettiğim beyitler, diğer şairler gibi sadece Peygamberimizi düşünerek yazdığı na’tlar değildir. Divana Kebir deki binlerce gazeli arasında yeri gelince Peygamber Efendimiîi hatırladığı, sevgisini, saygısını açığa vurduğu beyitlerdir, M evlâna'mn da diğer divan şairleri gibi yalnız Peygamberimize karşı duyduğu sevgiyi belirten

39

t'mk

Ai. V

jtt CA

N

Page 37: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MFVIA

WVNIN

ŞÜUC

E DÜ

HVAS

IHÍW

ít birkaç na’n da vardır. Diğer şairler na'tJ&n diamda yaıdı klan gasdlerde Peygamberimizi hatırlamaklarken MevESna bu usulden aynimi^ bajita konular hakkında beyitler söylerken Peygamber Efcrtdimiii sık stk ha tırla m if tır. Bunlardan da birkaç örnek arz etmek istiyorum- Divan-i fiebiT'in IIr cildinin 901 numaralı gazelinde:

“Gönül ile aşk, Ahm ed (a ) ile H î , Ebü Béítit gibi mağara dostu olmuşlardır İki magma dostunun adían iki. canlan bir oluna bundan ne çıkar”

Diuan-ı K ebir'in III. c ild in in 1137 n u m ara lı gazelinde:

"H î , M uhammed'in nuru milyonlarca parçaya ayrıldı da, uçtan ııca iki dünyayı kapladı,

Peygamber Efendimi; ı> nurun (parıltısındaki) şimşek gibi çakınca küfür perdeleri yırtılır da binlerce kişi, binlerce rahip zürmarLaniu kaparı ve rirler.1'

“Küfür karalar giyindi çünkü Hz. M u h a m n ıe d in nuru yeldi. Ö lü m sü z lü k d a v u lu n u ça ld ılar , eb ed i s a k a n a t d ev r i geldi-

Vtryüsü yemyeşil oldu, Gökyüzü hasedinden yenini yakíismi yırttı. Ay ikiye bölündü ve dünyaya ruh geldi, canlandı.

Dün fitçe gökyüzündeki sayısız yddızlardan müthiş bir gürültü duyuldu- Çünkü yıldızı kutlulardan kutlusu e§siz bir yi İdi i veryii îtine inmişti,11 (Cild II; No: B8 Z)

Dii'íín-i Jíeijir'de bu beyitleri söyleyen M evlâna, Mesnevı’de dc bu konu üzerinde çok du ru r IV. cilt. M ejneıf'nin 3fl44-3fi46 beyitleri§Öylediiî

“Hz. Muhanntned’iıı sureti bir duvarın yüzüne vursa, duvarın gönlünden gönül kanı damlar.

Q1nun mübarek sureti duvara öyle kutlu gelir ki. duvar bile hemen iki yüzlülükten kurtulun

le miz vc pak kişilerin bir yöîlü oluşlanna karşı, duvarın iki yüzlü ûlu$u onun için ayıptır,11

Page 38: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Memcvİ’nin VI. cildinde 167, beyiık başlayan beyitlerde aynen ^ ş&yle buyurur: 'i

"Hî- Mtıharnmcd, bu dünyada da şefaatçidir, o dünyada da--, Bu % dünya d in dünyasıd ır. O dünya ise c e n n e tle r d ü n y a s ıd ır İ

Hu dünyaca onlara yol gösterir, O dünyada ise ay gibi olan yüzünü gösterir-

O 'tıun gizii ve aşikar adetleri; 'Ya Rabbi, ümmetime doğru yolu göster, u n la r g e rç e k te n de b ilm iyorlar,’ diye d u a e tm ekri.

O ’nun mübarek nefesi ile iki kapı da açılmış tii. İki dünyada da duası kabul edilmiştir

O 'na benzer birisi ne gelmiştir, ne de gelecektir.

O mübarek ruhuna, kurlu gelişine, evladının samanına da yüz binlerce salât ü selam o tsu n /

Aynı cildin 816, beyti ise şöyledir;

uHı. Peygamber Efendimizin sözlerinin hepsi de hakikat denizinin incileridir, çünkii O 'nun mübarek gönlü, hakikat denizi ile birleşmiştir"

Mesnevinin III. cildinde 3110 numaralı beyitle başlayan bolümde Peygamber Efendimize ait bir iki mucizeyi H î , MevLlna’nm nasıl coşkunluk la anlattığım görelim:

“Malik oğlu Enes'ten rivayet edilmiştir. Bir kimse una misafirliğe gitmişti,

O rni*afır hikaye ermiştir ki, Ene* Hazretleri, yemekten st>tıra p e ş k i r i n i n s a r a rm ış , so lm u ş , k i r l e n m iş o l d u ğ u n u g ö rd ü .

Hizmetçi kıza: 'Şu kirli ve bulaşık peşkiri bir an için olsun tandıra atıvec dedi.

O anlayışlı kıt, h e m e n peşkiri atehle dolu tan d ıra a ttı.

Misafirlerin hepsi, bu işe şaştılar, peşkirden dumanlar çıkacağım, yanıp küt olacağını bekliyorlardı-

41

Page 39: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MFVlA

NA'NI

N DÜ

ŞÜNC

E DÜ

ttYAS

fNOA

N Bir müddet sonra hizmetçi kız, kirlerden temizlenmiş, beyazlaşmış peşkiri tandırdan çıkardı.

Orada bulunanlar, 'Ey Aıiz Sahabi’ dediler, ‘Bu peşkiri nasıl oldu da ateş yakmadı, üstelik bir de temizledi?’

Enes Hazretleri buyıtrdıı ki; 'Mustafa (S.A-V.} bu peşkire çok defa ebni, afczını sildi de ondan /

Ey atehten ve azabdan korkan gönül, öyle bir el, öyle bir dudak sahibine yaklaş.

O miibatek el ve ağız, peşkir gibi cansız bir şeye böyle bir yücelik böyle bir şeref verirse, bir aşığın ruhuna neler verir? Ne feyizlerde bu! un ut?"

Aynı Mesnevi cildinin 3130 numaralı beyitle banlayan bölümünde, M evlâna, Peygamber Efendim iîin b ir mucizesini şöyle anlatır:

“Çölde bir Arap kervanı susuz kalmıştı. Yagmursuzluktan su Tulumları kurumuştu.

Çölün ortasında kalmışlar ve susuzluktan öleceklerini anlamışlardı,

An sız m, iki dünyada da darda kalanların yardımına koşan Hz. M ustafa Efendimiz, onlara yardım etm ek için teşrif buyurdu.

Orada pek kalabalık bir kervan gördü. Kervan balkı o uzun yolda kızgın kum üstünde kalmıştı,

Develerin susuzluktan dilleri sarkmıştı. FTalk kumların üstünde öteye beriye dagılmtştı,

Rcsulullah onlara acıdı ve buyurdu ki: lHaydi, çabuk kalkın, bir kaçımı şu kum tepesine doğru koşun/

"Orada siyah bif köle, bir zenci var. Devesine binmiş efendisine tulumla su götürüyor.'

‘O köleyi, devesi ile beraber, istese de islemese de alın, benim yanıma getirin.,.’

42

Page 40: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

O su arayıcılar kum tepesine doğru gittiler, biraz sonra Peygamber Efendimizin haber verdiği zenciyi gördüler

Siyah hir köle, bir deveye binmiş gidiyordu. Efendisine su ile dolu bir tulum götürüyordu-

O na; ‘İnsanların Övüncü ve kainatın hayırlısı Hz. Peygamber, şurada, seni istiyor.’ dediler

Köle: ‘O İtimdir? Ben onu tanımıyorum.’ dedi. 'O ay yüzlü, şeker huylu Peygamberdik dediler.

Peygamberimizin bütün iyi huylarını mümkün olduğu kadar an la ttıla r . Zenci 'O galiba bahsed ilen sihirbaz, şair olacak.

Duyduğuma göre, sihir yaparak halkın bir kısmını kendine bağlamış. Ben o n u n y an ın a b ir a rş ın k ad ar bile yak laşm am , 1 dedi.

Bunun üzerine köleyi ve deveyi çeke çeke kervanın bulunduğu yere götürm eye başladılar. O sövüp sayıyor, bağırıp çağırıyordu.

Onu Aıiz Peygamberimiîin yanına getirdiler- Peygamber Efendimi: ’O nun tulum undaki sudan için ve kırbalarınızı do ldurun / diye buyurdu.

Hepsi, o tulum dan su aldılar, develere varıncaya kadar herkes o sudan içti.

Herkes kırbasını o tulumdan doldurdu. Oökyüıündcki bulut bile bu mucizeye gıpta etti, şaştı kaldı.

Bunu kim görmüştür ki, bir tulum dan bunca cehennem in yanışı soğuğun, susuzluğunu gidersin?

Kim görmüştür ki, bir tek tulum dan bunca kırba, ağzına kadar dolsun?

Kervan halkı Peygamber Efendimizin mucizesine hayran oldular da ‘Ey lütuf ve ihsanı deniz kadar geni§ olan Hz. Muhammed, bu hal nedir?' dediler.

‘Küçük bir tulumu, mucizene perde ederek hem Arabi, hem Kürdü suya garkettin.' diyorlardı.

EnA. A

lt jrf

ikCAN

Page 41: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Hz. Peygamber buyurdu ki: 'Ey köle, senin ¿uyundan aldılar diye şikayete başlayıp, iyi kötü söylenmemen için, su tulum una bak. O boşalmamış dopdolu-1

O siyah köle Peygamberin mucizesi karşısında şaşırıp katdı. Mekansızlık aleminden onun günlüne iman geldi.

Köle, gökten bir çekmenin aktığını gördü, O nun tutumu, gökten gelen İlâhî feysin coşkunluğuna örtü olmuştu-

Göllerinin önünden bütün gaflet perdeleri yırtıldı, sıyrıldı da o 5

gayb aleminin çeşmesini apaçık gördü.

O anda kölenin gözleri yaşlarla doldu. Efendisini de, yurdunu da unuttu, gitti.

Elsiî, ayaksız kaldı. Allah, onun canına tatlı bir titrem e saldı. Kendini kaybetti.

Hz. Peygamber, tekrar işini, vazifesini yapsın diye onu kendine getirdi- "Ey faydalar elde eden köle, kendine gel de, yola düş, susuzlara suyunu götür.' diye buyurdu.

'Şimdi, hayret zamanı, şaşkınlık samanı değil, asıl seni şaşırtacak hal, ilerde karşına çıkacak... Sen hemen yola düş, hızla gitmeye bak.'

Köle Hz, M ustafa'nın ellerine yüzünü sürdü, o m übarek elleri aşıkçasına öptü, öptü,

Resulullah, mübarek elini onun yüzüne sütdü ve onu ebedi saadete eriştirdi-

O zenci, o Habeşi köle, beyazlandı, Gece gibi simsiyah »lan yüzü, ay ın on d ö rd ü gibi a y d ın la n d ı, g ü n d ü s gibi n u r la n d ı .

O siyah köle güzellik te ve olgunlukta Hz. Yusuf gibi ûldu. O na "Haydi, köyüne y it de hali an la t, h a b e r v e r .1 diye buyurdu.

Köle elsiz, ayaksız bir hale gelmiş, mest olmuştu. Gidiyordu ama elini ayağından ayırt edemiyordu.

Kervandan ayrıldı, İki dolu tulum la efendisinin yanm a geldi.

Page 42: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Efendisi, onu, uzaktan beyazlamış görünce, şaşırdı. Şaşkınlığındano köyün halkını çağırdı.

'Bu su tulumu, bisim tulum um u:,’ dedi. ‘Deve de biîim devemu. Fakat zenci yüzlü köle nereye gitti i1

'Bu uzaklardan gelen bir ay ki, yüîünün nuru, gündüzün ışığına vuruyor, onu aydınlatıyor.’

‘Bizim köle nerede? Yolu mu şaşırdı! Yoksa onu bir kurt mu yedi?’

Köle karşısına gelince, O na 'Sen kimsin?’ diye sordu. 'Bir Yemenli misin? Yoksa Türk müsün?’

'Kölem nerede? O nu ne yaptın? D o£tu söyle, hileye kalkma.-.'

Köle dedi ki: 'Senin köleni öldürmüş olsaydım, kendi ayağımla kanımı döktürm ek için sana nasıl gelebilirdim?'

Efendi: ‘Peki, benim kölem nerede?’ diye sordu. Köle: ‘İşte, burada, Senin kölen benim.' dedi. 'A llah’ın lütuf eli, benim yüzümü a | 3 rttı, parlattı.'

Efendi: ‘Hey' dedi, 'Sen ne söylüyorsun? Kölem nerede? Dofru söylemekten başka çaren yok, yoksa benim elimden kurtulamazsın. 1

Köle dedi ki: ‘Senin o köle ile aranda geçen sırları sana bir bir anlatayım, hepsini söyleyeyim.’

‘Beni satın aldığın andan şimdiye kadar aram ada geçenleri sana anlatayım.'

‘Bilesin ki ben oyum, her ne kadar, gece gibi kapkara olan bedenim den parlak göz kamaştırıcı bir sabaİı doğmuşsa da, ben ruhi varlığımla aynı köleyim,’

‘Bedenimin rengi değişti ama tertemiz olan ruhun ne rengi vardır, ne unsurlara bağlıdır, ne de toprağa mensuptur." n

D iv an -1 KebıVin III. c ild in in 1135 n u m ara lı ş iirin d e :

“Kılıçlar üzerine zırhsız çırçıplak atılan sahabe M uhamm ed

(h*. .

\fi> jejA

CAN

Page 43: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

Ama/N

IN DÜ

ŞÜMC

E DO

nVAS

INCJA

N M uhtar’ın sunduğu iman şarabı ile mest olmuşlar, kendilerinden geçmişlerdi.

Hayır. bıı söz yanlış oldu- Hz, Muhammed saki değild ir İlâhî jarap ile dolu bir kadehti, iyi kişilere şakilik eden de Cenab-ı H ak’tı.”

Ke:a Div£in*r Kekir’in 11. cildinin 791 num aıalı gazelinde de:

“Hz. Ahmed'in nuru, dünyada ne bir ateşe tapan bırakır, ne de biı Yahudi, O'nıın devletinin gölgesi herkesin, bütün insanların üzerine düşsün, onları aydınlatsın.

Yolunu kaybeden İnsanların hepsini de imansızlık çölünden alırlar, yola getirirler- Hz. Mustafa sonsuzluğa kadar Hak yolunun kılavuzu olsun,"

rW m -t Kebir'in 1,cildinin 490 numaralı şiirinde:

“Dünya ve dünyanın işleri, baştan basa havadan ibaret. İyi kötü yapılan ijlcrin karşılığı havaya gider.

Fakat Hî. M uhamm cd’in getirdiği dine bak. H icretten 650 yıl geçmiş, o bala durm ada... Ne sağlam yapıl tb û Leheb ve ona benzeyenlerin hiçbir şeyini göremezsin. Ancak ibret almak için hîkayeleri anlatılır."

Divan-t KebtVde Peygamberimiz hakkında bu beyitleri söyleyen Ha. Mevlûna Mesneı-'fnin III. cildindc 1197 numaralı beyitle şu beyitle başlayan bölümünde aynı duygulan daha geniş olarak söylemiştir:

"Allah’ın lütfü, Muhammed Mustafa (a,) vadermişti ki: ‘Sen ölsen de, Kur'an ve İslâm dîni ölmez.

Senin Kitabını, senin mucizeni, ben yüceltiri m. Kur'an^a bir şey katm aya, K ur'an 'dan bir şey eksiltm eye ben engel o lurum ,

Ben, seni iki dünyada da korurum. Sözlerini kınayanları terk eder onları hor ve hakir bir hale koyarım.

Kimsenin Kıır'an'a bir harf ilave etmeye ve bir harf eksiltmeye gücü yetmeyecektir. Sen benden daha iyi bir koruyucu arama-

46

Page 44: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Senin şeref ve ¡anını günden güne artınrım. Senin adım altın ve gümüş üstüne bastırırım.

Senin için mescitler, minberler ve mihrablar yaptırırım. Sevgi yüzünden sana öyle lütuflarda bulunurum ki, senin kahrın benim kahnm olur, yani senin sevdiğin benim sevdiğim olur, senin sevmediğin, de benim sevmediğim saydır

Şimdi, senin adını, korkudan gizli anıyorlar. Namaz vakti gelince gtzli nam a: kılıyorlar.

Lanetlenmiş müşriklerin korkusundan, dînin yer alcında gizleniyor.

Ben ufuklan minarelerle dolduracağım- O nların üstünden senin şerefli adım insanlara duyuracağım. Sana asi olanların iki gözünü kör edeceğim.

Kullann şehirler alacaklar, mevkiler bulacaklar, senin dînin yerden göklere kadar bütün dünyayı kaplayacaktır.

Ey Mustafa, sen, dînin hükmünü kaybedip ortadan kalkacağından korkma. Biz onu kıyamete kadar Bakî kılacağız.

S en in d în ine kastedenler, senin Kur‘an ve H adislerine el uza taınay ataklardır. Ey Peygamberlerin şahı, için rahat ol ¡ırak mübarek bir uyku ile uyu.

Sen, mezarında uyuyor gibimin, fakat nurun göklere Vurmuş, seninle savaşa girişecekler için, savaşa hasırlanmış .1

Felsefecinin din aleyhinde söylediği sözleri, senin yay gtbi olan nurun, oklar yağdırır, onu susturur.

Ccnab-t Hak v ad ettiğin i, hatta, daha fazlasını yaptı. H î . Peygamber m übarek hücresinde uyudu, fakat bahtı ve ikbali uyumadı.”

M evlâna bu beyitleri yedi asır önce söylemiş. O nun yaladığı zamanlarda İslâm memleketleri önce Haçlılar tarafından yakılmış, yıkılmış, sonra dokudan gelen M oğollar da vahşi ku rtla r gibi saldırmışlardır. Camileri yakmışlar, Müslümanlan kılıçtan geçirmişlerdi.

47

E*l.

AS, S

fjttC

JlN

Page 45: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ı'NI S

DÜŞÜ

NCE

DÛ1SI

YJDikkat edilirse en buhranlı zamanlarda bile Mevlâna bedbin, yani karam sar değil. "Mahvolduk!" demiyor İil&m'ın sonsuza kadar yamayacağındım bahsediyor. Bu görüşten ders almamız gerek ir

Bugün de, İslâm’ın ilerlemesini çekemeyen Battlılar 5u veya bu şekilde İslâm'ı baltalam ak istem ektedirler. İslâm 'ın kalesi olan yurdumuzu da çökertmek amısu ile içimize kurt düşürmekte, bölücü örgütleri beslem ektedirler. Bizi birbirim ize düşü rerek , güzel Anadolu’muzu parçalamak için harekete geçimlerdir. İslâm düşmanı

Jj olan Batılılar, Cezayir’de, A fganistan'da M üslüm anları birbirine İS kırdırmaktadırlar, Bosnnlıtar M üslüman olmasalardı da Hıristiyan S olsalardı insan haklarından dem vuran Avrupa milletlerinin gözü

önünde zulme, işkenceye uğrarlar mıydı? Bütün dünyanın gözü ön ünde televizyonlarda görülen Müslüman Filistinliler, senelerce Yahudilerin zulmüne, işkencesine maruz kalır mıydı?

Azis Peygamber Efendimiz, kendi Ümmetini “ümmtfM miiîldme" ezilen, zuliim gören ümmet otarak tavsif buyurmuşlardır. Böylece her devirde Ebu Cehillerin bulunacağını, her yerde Müslümanların zulüm görecelerini, ezileceklerini, hor görüleceklerini, yılmayacaklannı haber verdi. Müslümanların zulme, işkenceye sabırla dayanacaklarını fakat sonunda Hz> Muhammed'in getirdiği dinin sonsuza kadar yalayacağını müjdeledi.

4B

Page 46: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HZ, MEVLÂNA GÖZÜ İLE MESNEVİDE DİNLER*Prof. Dr. Mehmet AYDIN

H :. M evlâna’nın en büyük eseri olan Mesnevi, içinde birçok konulan toplamış bir aşk ve vecd kitabıdır. Didaktik, ve lirik şiirlerden, hikâye ve masallardan tu tun da, Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinin en ince yorumlarına kadar M esnevî’de yüzlerce, binlerce hikmet vardır. Hz- Mevlâna kendine Kas gönül pmanndan duyduğu vc hissettiği duygulan, dile getirirken yer yer Hz. M usa'dan, F iravundan, N em rud'dan ve Ha. Isa'dan da bahsetm iş ve onları İslâmî görüş zaviyesinden ele alarak, kendine özgü espri plânında bir değerlendirmeye tabi tutmuş ve bir takım hikmetlere ulaşmıştır, Hz. M evlâna'mn diğer dinlere ve d in m ensuplarına karşı gösterdiği geniş to leransı daha önceki kongrelerde sunduğum için bu tebliğimde konuya hû başka saviyeden, M e v lâ n a ’n ın b ak ış İs tik a m e tin i göste rm eye ça lışacağ ım .

Şüphesiz M esnevî’de Hz. M evlâna, bü tün dinlere işarette bulunmamıştır, Hz, Mevlâna M esnevide vehme, nefsinin areulanna tabi olan Firavun'la, akla vc vahye tabi olan Hz. Musa'nın muhakeme ve davranış tanlarını mukayese etmiş, İlâhî kudretin karşısında, saman çöpleri gibi dayanıksız sebep vc sonuçlara tu tunanların akıbetini bütün dehşetiyle ortaya koymuştur,

M einevî’de ilk bahsedilen dinî motif, şüphesi; İbranilerin dini olan Yfthudtiifc olmuştur. Mesnevi, Mısır'ın hâkimi ve sultam olan Fiıavun’ım içinde yaşadığı saltanat vc 2ülüm hayatından bahsetmiş, tacının ve tahtın ın üstüne hiç ayrılmamak ü^ere oturmuş olan ve etTafma terör ve dehşet saçan F irâvun 'un ih tirasından süı e tm iştir ‘A liahlık iddiasında bulunan Firavun, kendini Allah’la bir tutmuştur. Yönetimini müneccimlerle, sihirbazlarla- dalkavuklarla sürdürmüştür. Zulmün doruk noktasına çıkmıştır, İşte tam bu sırada, gökte felâket alâmetleri belirmiş, rüyada tacının ve tah tın ın elinden alınacağını görmüştür. Bu dehşet dolu belâ ve m usibetin engellenm esi için Firavun müneccimlere ve sihirbazlara başvurmuştur. Firâvun’un korktuğu,

* II. Ara» MrtÜnj Tctlgcr, S. Ü, Sftjuldu Arajıırnıalan Mcıtfii Y* Kw.v .1990.1. 149- L 5-4

Page 47: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

mev

l4na

'min

düşü

nce

püny

aşin

pak H i . Musa’nın doğacak olmasıydı. Firavun ne pahasına olursa olsun

bu doğumun Önüne geçmek istiyordu, Bunun için kendisine, İbranî erkeklerinin, kadınlarından ayrılması önerilm işti, î jte bu am açla düzenler kuru lm uş plânlar yapılmıştı. Bütün İbranî erkekleri bir meydanda toplanmıştı. Hepsi evlerinden utaklaştınlmışlardı. Firavun ve avaneîi kurulan tuzaktan m em nundu. Artık İbranî erkekleri en asından bu tehlike anında, yeni bir doğuma âlet olmayacaklardı. Ne var ki Firavunun haznedarı da bir İbranî'ydi. Ancak hıravun, ham edan oian İmran’a güveniyordu; yine de karışı ile birlikte olmaması için ona da sıkı sıkı tem bihatta bulunmuştu. İmran da kendisine söz ver­mişti.

Ancak İmran'ın kansı İlâhî takdir gereğince gece evinde duramamış ve kocasının yanma binbir düzenle gelmişti. İşte o zaman Fitavun'un plânı alt üst olmuştu, F havun’un amansız düşm anı olacak olan M usa’nın doğması hak olm uştu. Bir gün önce beliren felâketin alametleri gerçekleşmeyi yüı tutmuştu, Aldığı tüm tedbirlere rağmen, Firavun* olacak olan felâketi önleyememişti. A rtık çaresin kalmıştı. Öfkesini müneccimlerden almaya yönelmişti ve şöyle diyordu: "Bu »sn iuin tetİturin^î, tu mu nficum f>iÎpnjîLf Sij; besbedava bîtmü yiyen Me^dr ve şom kişilersiniz- Sizi öldürtür, parçalatır, (itenlere (ittir, bunmlomug, kulaklarınızı, dıubıklarmızı kestirir; Sizi oLe e. odun yapar, ye^ijf içtilderoıiti /iti! fitil burnunuzdan getiririm. ’’ 1

M üneccim ler ise, F iravun ’d an af isliyorlardı, K endilerin in bağışlamasını diliyorlardı. Belki doğacak düşm anı, doğum günü yakalarız demişlerdi. Bu defa da, Firavun'un dikkatini doğum gününe çekmişlerdi. Çünkü Firavun çaresizdi. Doku: ay bekleyecek ve sonunda İbranî kadınlarım doğum anında yakalayacak, doğacak olan bütün erkek çocukları yok edecek ve gelecek belâdan kurtulacaktı. Nitekim öyle yapmıştı. O gece hamile kalan bütün Ibrnnî kadınlarının meydana getirdiği erkek çocukları öldürülm üştü, Böylece Firavun felâketi ön led iğ in i sanm ıştı, tkı olayı M esn ev î’d tn şöyle okuyoruz:

"Firavun neticede kaderi değiştirmek istiyor, bıpıya gelip çaum kazayı geri çevirmek istiyordu. Kata kaderce o dümencinin bıyığına, her solukta, dudak alımdan acı acı iiiiüjoidu. AflaJi'm buyru^« değesin, takdiri bcrçulsun diye yüzbinUree çocuk Öldürttü"

Page 48: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

“Musa peygamfcer meydana ffíímaítn drye, bmlcrce tulmeiti. Bo>imna i| binlerce vebal cıidı. Binlerce kan döktü. O, tan ca turna girdi. M uía da < doğdu, m u kahretmeye fuiíirlíindt."

"Zevabit TannW n 15 yurdunu güneydi, eli ayagl ítururdu da hileye ¿ düzene girişmezdi- Muid, tandî evinin içindeydi, bagijianmiíti Oyta j yere Jiíandaíti çocuktan öldürtikyordu.'11

Görüldüğü gibi burada Hz, M evlânâ’nın ü jetinde durduğu konu, A llah 'ın bir şeyi murad ettiğinde o şeyin mutlaka olmasıdır Allah'ın takdirinin önüne gedmek mümkün delildir. Allah'ın takdirinin önüne geçmek isteyenler, zulme, işkenceye, daha çok batarlar. Haksızlıkların içine gömülürler. Dunun için insanlar A llah 'ın kendilerine em anet ettiği nim etleri makamı, serveti, kendileri için zulüm aracı olarak kullanm am aları gerekir. H er an A llah 'ın hakim iyetini gücünü hatırlayarak, ona teslim olmaları kendilerinden beklenen görevleri hakkıyla yerine getirmeleri icap eder. Böyle yapmayanlann âktbett,Hz. M usa'nın karşısında, Firavun’un yok olduğu gibi yok otup gir­m ektir

G erek T evrat’ta, gerekse Kur’an-t Kerim’de gördüğümüz gibi, Firavun1 un bunca hile ve tuzaklarına rağmen Hz. Musa'yı Allah, İlâhî takdiri gereğince, her şeyden koruyarak bizzat F iravunun sarayında, h a ttâ Firavun’un ekmeği ile büyütm üştür. O na kendi öz anasının sütünü emzirtmiştir.3 Çünkü Mcsnevî’nin belirtmeye çalıştığı espriye göre insanların düzeninin Allah'ın düzeni ve plânı yanında ne hükmü olabilirdi. İşte Hz- Musa, Allah'ın bu plânının bir meyvesiydi. Bu plân gereğince Musa, peygamber olmuştu. Hedef, Allah'ın varlığı karşısında kendinde bir varlık gören Firavun'un devrilme siydi. O nun acizliğinin, hiçliğinin ortaya konmasıydı. M esnevî'de Mevlânâ bu konuda şöyle der:

"Âierni yaluj> yıkan Firavun*da ve/ıtm vardı. C anlan aydınlatan Musa'da akıl, Musa akildi; Al/a/ı'm e İçişiydi. Alhıh'nı deliliydi. AlLth ut topraklan yarattığıydı. Musa'nın revamı Aflaft'fi ■ Firavun ise gaddardı, müşrikti, ikilik dûvâsmdaydı.*

Hz. Musa'nın Firavun'dan istediği ifik şey 'He r şeyi yaratıp onaran

Si

Page 49: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

- V J - I ¡f lin ttr ,tlyW 'İİ' J ı i u f u ^ u ¡tdlm i f t itu ra ^ fü s tin iru

sŞtnst ‘tpn'flm jf&fcsrçıii V ^ ib t irwiu^A» rJfu m T fad& uie madtt

V ır ,r^ - iw O 'f ’ Mn -^rrrlrtı ¡^kfaf ¿ iu ? u r ¿ Îu y H ^sfliı* 3 u n u m iç i« V İ u m

-. .‘far-iKti- w i i v r i r m ırifiJ « n u ^ iA tw » w « m i a t m a m

U s r iv ,rM>/y ¡m u ıÇ r .n y * r

“ il^Ti -Jim Firavun. .nsate ittim « , H(sr |evm laesä- ^ [ , , ^ ı n , , 'iAnıaİrr^flır S i t r û ie İ n ilişme e r f t n r > i t , İtiy^icüİCIK

■M ¡fiW-nmtftrrwfir. /*!»*’¡n vahyin* « ,r&e»ne fe«ta<İ ıfe ¡uey /, .••**/* < mı*v.-Mir O»«» Allah'ın redfcırr.m #Scä»(iirM r.uirerxm

!«^mn u^nffıjl re.jhvr'erm ne ânemî ofafelir kı.¡.jrc M‘hî* m ¿■.ir ı -ir «arn . ravun m '¡âTiioüeraan rrçrutiar

■ -,-r ..*•:■ 'ı>r ,j■ -T >rK a -vh ıv ¿içrek ^liCuviflîUjiı, Firaw\ın ^r.'■ıyV' <*f. -¡j» p^rıv^r. ‘ una fc*;radb VievUr.4 r*tr* '/trrrurir « « & % m >*<••; / i l a h ı n i r *,4** u r* * h f v m n f i m e y y p d e , k e n d i ç ı j ü r b r ü ğ c u s *

r«j.'«r,Sxfırt Kitiii i’rt ^ert^^îiıİPfdı-

'J ire lrrm M ey tiftA , H î. V fu ts 'y t \ & y \ t k o n u ş tu r u r ;

f /*ffy!k f/bi/rjm ts/dıyıhhfy r* d hd, r& yeL

f/AtKH ¿firpmtı fmıHt^ahhkia ti* gürıül vardır, ne ta n , ne got

Hvthr, (/¿fdifaht# haik, bf/rç para gibi gem im den aiır

f %r*>i y ’tUythlrf) Toftn'/a vtr de frmn uma gerçek im padtşai'dık tter-

i n,t-j\tti'\ It n t f i l h ÎAh u /a \ h. M eviânâ’nın s#yleııiği bu sözter h " n t t f '.,}...ıh tt ı d ut «ak ytr>r. de ı^ırtdeki denn mânâyı akta rama yu. I'<u M' /h n S 'vilr çekm eden, zahmere girm eden çalm a ve

¡ıh i |j|c Şilili ıh makamların, rjyanm , servetlerin ruhu olmaı. 9< y|* r ii)inn, Omlmle İğreti durur, İntanların verdiği ikballerin

I* :n)ı ı cim yoktur t ı rul^r »1m:m borç paralara benzemektedir. Halte...... /sıınfir» alır,

ituHiı^ (İ4iş«-«ı ijjrpii pucll)ah lıkh ırdan , in san ın k u rtu lm ası ve AlMı'iuu ı;ı (ınd^iilılj^ı iiImkwkJu, ıliyıtr Mevlftnâ. Gerçek padişahlık ı«< A llalı'tn ((ikil tir K lljrn iııc lt, on tıtıb ı hcm lıal o lm aktır, d iyorM*1 vlanfl

Page 50: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Yine M esnevî'de, Kur'ân-ı Kerim de geçen bir âyeti kerimeye telmihte bulunarak Mevtânâ im anın i le n d iğ i bıigiyle amel etmesinin gereğine ve içindeki derin m âniy i anlam asına ibaret etmektedir, Bildikleri ile amel etm eyen Yahudder "KıtapLir vu>uwH merkeplere b enzetilm iştir , İşte bu konu da M evU nâ şöyle dem ek ted ir:

"OruLm olmcryan, durak ondan gdimiyen bilgi, gdm süsleyenkddmm sürdüğü renk gibi durmaz, uçar gider. Kendini gel de fıeveime liyuff o yükü tetfirna; tajımd da içindeki btigı ambarım gör, Böyleçe rabran giden bilgi a tma bin, ondan sonra îirtındafet yük düşer gider 1*1

Bunun için Mevlânâ diyor ki, öğrendiğimizle, siıe tebliğ edilenlere amel edin. Bildiklerinki, amel etmeksizin [asıyorsanız o siıe yük olur. Am el eder, başkalarım da bilgilendirirseniz o bilgi siıe hafif gelir.

M esnevî'de H ı. M evlânâ, H ıristiyanlığın tem el motiflerine de i§aret etm ektedir. Hz. İsa'nın babasız doğuşu olayı, H :. Meryem’in erkekle ilişki o lm adan hâm ile kalm ası bu m oiitlerdendir. Hem Hıristiyanlık hem de İslâmiyet, Hz. Meryem'in hamileliğinin "AüaJı'tn kudretinin” bir eseri olduğunu söylem ektedir Oîü ilikle İslâmiyet bu konuyu, bütün berraklığı içinde ortaya koymakta ve H :. Meryem'e hiçbir suretle leke düşürmemek tedir.

İşte bu konu M esnevî'de çok edebî bir atm osfer içinde dile getirilm ektedir. H î. Meryem» hayanın, iffetin timsalidir. Kendisini A llah’a adamış biridir İlâhî kudret* böyle birini, anlatması zor hikmet kıvılcımları ile hiçbir erkek dokunm adan hâmile bırakm ıştır Olay baştan başa Allah'ın kudretinin binbir renkli pırıltıları içinde cereyan etm ektedir. Kafası gönlü, madde ile, sebep sonuç ilişkileri ile dolup taşan Yahudi toplumunun, bu olay karşısında beyni sarsılması Allah'ın güç ve kudretinin önünde tazimle eğitmesi gerekirdi. Fakat bu inceler incesi olayı, sadece ince ıekâ sahipleri kavrayabilirlerdi. Bunun için o devrin Yahudi zihniyeti, olayı kavrayamamış ve Hz. M eryem 'e olmadık isnatlarda bulunmuşlardır. İşte bu olayı H ı. Mevlâna şöyle dile getirmektedir:

"Kayadan meydana gelmij da |a okudu m; Çaliadı, jantdt. Göbeğine dek furkasmı yırttı. Ölünün bedenine akudum üfiirdüm, dınldı, Hiçbir şey olmayana okudum, fwr jey oidw. Fakat ü/tmagın gönlüne okudum, hem de

53

Ftnt.

İh AT

UIN

Page 51: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Mt'.

VİV

» MO

w Sf

c&fr

CE

Mrvri it* fhifjrttk, yu/ httikn* herre 'Au/lum fiır dermanı obnadi- Granıt foı Uü ftı ktuldi I f», foı i t f a yaramadı unda Kum fjiAu «niu, hiçbir inKurrt İMttrfitli Çitti r/rvi/tr\ j iıi'.rru’tı nedir ta, lanrı'ntn adı buna bir fayda i/fTJutj'jr da oitüfUruU fot O'fA» yaranıyor! (hdal da ület, bu da iüet. Neden l/uı,<ı ıU, oluyor tfo ı/tuı obmijurl İui, ahmaklık dedi. Tann'ntn kabındır. IIUm . k/rlukır M if değtldir, belâya uğrayıpir. Helâya ufrayj} hır illettir ki, imanı açtndmr; Ahrn/Âlkiei öyle hır illettir ki imanı yaralar. Ahmağa vuruİun (bit Tann'tun muhurleynidn, Hiçbir el çâre vermez ona.1'*

JIî, M cvlâna'n ın hu fada vermek istediği mesaj, Hz. İsa 'n ın ılrfflurıniiuliıVi incelikleri anlayamayan o devrin Yahudi anlayışsızlığıdır, Ihımın «,<u Hz, McvlSna'ya yerine güre söz, ölülere bile tesir ı-di-r dı-, ahmaklara ursir etmez.

Yiik- 11i. MevlSııa M csnevi'dc Hıristiyanlığın dıger önem li hir rnni lime dr trrna* etmektedir. O da, hir yandan onlar, İsa'nın çarmıha (¡mldlglne Ulanmaktadırlar, diğer yandan da onu tanrı kabul ederek Minl.ui nifdikt ummaktadırlar H ı, Mt’vlâna'ya göre çarmıha gerilmiş olan hıritl b l m t adilik ^ irıd ., bulunurken, naili o lu rd a bajkalannt km i a ııH ltr! Bunu da Il ı , Mevlftna bir bilgisizlik olarak nitelem ekte v«* |rtylc dem ektedir:

"Mn^frnu^H Ku r» ıjr#n menlivertmi buldu dd elden dördüncü kat j.ytfiin nenini1 ^ıtlı / iırisfıyiinfiirm b i İ j i î i bak ki tanrıdan Miri i<'( umuyorlar I >niımvi Yahudi (m» öjrruj; [vki (ma kim ¿imarı vereciic^

l l î , Mcvlftna'ya gfiîe, Isa'ya da bir Fim an verici olması gerekirdi, t ) da Allah'tı,

M oncvtM e dile Çetinlen hir dıfter inanç sekli de H ı, İbrahim 'in dlııl olun Hunli M üslüm anlık tı . H :, İb rah im ’in k a v in i A llah 'ın vahdaniyetine inanm ayarak, pu t lam tapıyorlar vç yıldızlara saygı tünetiyorlardı,

H Ibıuhim ist* imanlara hiçbir faydası olmayan putların ibâdete lâyık, olııuJıflını söylüyordu, Ayrıca ay, güneş ve yıldıılann da Allah olmuyıi lâyık olmadıklarını, çünkü, onların da bir batıp, bir orraya itiklllU lht S' tyleyeick, geçici olduklarını belirtiyordu. İşte Hî- Mevlâna buıadun hareketle nlırutdtkça f»ıı ovada yola düjme, Hatit gıfr,

Page 52: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ben bdiimlirn sevmem d*." diyor^ Yani dünyada rehbersiz yol arama, Seçtiğin rehberleri de iyi seç. Batan, solan, yok (ilanları değil; ebedî ve ezelî olan Allah'ı rehber tanı, O ’nun yolunda yürü, diyor Mevlâna.

Görüldüğü gibi Hz. M evlâna’nın bahsettiği dinlerde yakalamak istediği temel espri, İlâhî iîadenin karşısında hiçbir şeyin mukavemet gösteremeyeceği gerçeğidir. Şeytanın, vehm in, ihtirasın, zulmün sembolü olan Firavun, Nem rut hep bu tanrısal iradenin önünde dize gelmişler, bu iradenin habercileri olan Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Isa'nın ve Hz. M uham m ed M ustafa'nın dâvaları bu bön ve ahmak düşünce sistemlerine dalm a galebe çalmıştır. Hz. Mevlâna'ya yöre Allah'ın vahyi, akla ufuk açm aktadır Musa bu yoldadır. Firâvun ise, vehm in kurbanıdır. Aklî her zaman vehm e galebe çalm ıştır Hz. Mevlâna insanlığa, Halil İbrahim Peygamber gibi "Ben katdnkırj seu- mern" dem elerini, ezebebcd çizgisinde m utlak olan A llah’ın kulu o lm aların ı ve O 'n u n sönm eyen n u ru n d an istifade e tm elerin i istem ekledir

DİPNOTLAR

1- İlli Beytt, 925-927. T ürkçe ^ev iıi V cd ıt lib u Jak . İH. 1966, ?. 7-i2■ A M ültaki Ü<s![Mnarlı, Titcüitku t t Ştriıi, tu . 1 l . 11, 443, Beyıi, "77i • 7 ıt.3• AbJüSVıafci O ö îp ırtarlı, M ijfltıii T triN ıtiü i. II. r.. d 1 i , Peyit, 29ÎS ’ 2979. 4 - IV. 531 ■ 532, Beyit. HM - 230S. 1327 - 2329-

î ~ m , « , Beyit. 1081.6- Ait., tV, 566, Beyit. 2775 - 2778.7- a.t (., 1.316, Beyit, 3-162-3465.8- III, 186487, Beyit, 2587-25«.9- tt.g 1!, 460, « 4 , Beyit. 911. 14 0 1 . 1405.10' a.i-t,, [. 72, Beyit, 41P-

Page 53: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Hz. MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE VUSLATDr. Celâleddin B. ÇELEBİ

M u h te rem dinleyenlerim ,

K onum uz H a k k ’a kavuşm aktır. Bu ise Hz. M ev lânâ’m n tabiriyle “v u s la t’’tır. H alk diliyle ise b u n a "ö lüm ” denir. M ev lânâ’mıza gönül verm iş o lan biz T ü rk le r ise h e r ha lde kulağa hoş ve güzel geldiği için o lac a k ki, "Ş eb -i ırS 'dügıin gecesini, Ş eb -i A rus-ge/m gecesi" diye anm aktayız.

M ev lâ n â ’m ızın bizlere m îras o larak bıraktığ ı, m uh teşem kü ltü r hazînesinde , öğretim , ilim ve sa n ’a tın m u h te lif çeşitle rin i görürüz. Ekseriyetle b u n la n n kaynağının ilahî ilham dan başka, Kur’ân-ı Kerîm ây e tleri, H a d îs -i K udsî, H ad îs-i Şerifler, m an ev î ve İlmî k itap la r o lduğuna şâh id oluruz.

H z. M e v lâ n â ’n ın d o ğ u m u n d an ö lüm üne kadar geçen hayatın ı te tk ik e ttiğ im izde ise bu k ü ltü r haz înesin in in an ç do lu o lduğunu , inanarak ve öm rü boyunca söylediklerini yaşayıp tatbik ettiğim görürüz.

N itek im Hz. M ev lân â , konuşm am ıza k o n u o lan “V uslât”m da Kur’ân-ı Kerîm’in m üteaddit âyetlerinde zikredilen "Bana döneceksiniz", “B ana d ö n ü lec e k tir" Em r-i I lâh î’sine inanm ış, o n u benim sem iş ve m uhte lif eserlerinde işlemiş olup, son nefesinde de inandığı bu Vuslât ı teslim iyetle karşılam ıştır.

M u h te rem dinleyenlerim ;

Ç oğu kimse Hz. M evlânâ’m n eserlerini tetkike başladığında, O nun "K u rân 'i Pehlevî-Farsça K ur’ân '' diye ad land ırılan M esnevî-i Ş e rif in dibacesi olan, ilk on sekiz beytinde geçen, aslında insanın ilk yaratılışını a n la ta n bey itle rinde ayrılık tan bahis e tm esin i görünce, O ’n u n hep ay rılık tan şikâyet e ttiğ i zehâb ına kapılır. H ak ik a tte ise on sekiz be­y itten sonra b ü tü n eserlerinde, M ev lânâ’mızda kavuşm a ve Vus at d ü şü n ces in in hâk im o lduğunu , böylece O ’n u n K ur’ân aydınlığında

• Hz. MnlânA Okyanusunun..., Dr. Celâleddin B. Çelebi, Derleyen, Esin Çelebi Bayru, İl Kültür

Müd, Yay., Konya, 2002, s. 109415

Page 54: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MB

H-t

fM'N

tN

ŞÜN

CE

NY

AS

IND

AN mı, hepini: dc dolunay gelirsiniz.

- Ölüm de bizim harcımız, dirilmek dc, ikisi de güzel bir yurdumuz bizim. Acemice korkmayız, hoşuz râm olmuşuz.

- İnsanlar sn kuşlan gibi, can denizden doğmuş; o denizden doğup doğup kopan kuş, burada nasıl kemak tutar?

- Canı O aldıktan sonra, cana ölüm jeker gibidir. Onunla olduktan sonra, ölmek candan tatlıdır bize...

Ölüm bu yandadır, halbuki o yanda doğmaktır ölüm. Hayır, o yanda hiç kimse ölmez, ölüm buradadır ancak.

' İnsan yaratılış rahminden iki kete doğar... Biz de dünya anasından doğduk ya, işte bu ikinci doğuşumuz,

- Zindanda ulan, dünya nedir.' Nc bilsin? M ademki şu dünya zindandır bize zindanın yıkılması zevktir, neşedir elbet. O nun zindanı b i l e bu k a d a r g ü z e l o l u r s a , d ü n y a y ı b e z e y e n meclis nicedir ki?

- Kimin şekli, kimin resmi, kimin pâdişâhı, kimin beyi bu? Şu ihtiyar, tecrübeli akıl kimin? Bütiin bunlar, birinin yüzünü örten örtülerdir.

- Can vermek candır. Cana ulanmaktır, Ne diye candan kaçayım?

' Taze baht dostumuz. can vermek işimiz gücümüz, rehberimiz dünyanın övündü&ü Mustafa bizim.

- İnsanlara $u insan şekli, bir yüz örtüşüdür, Biziz bütün sccdelerin kıblesi,,. Şeytan ayrı ayrı gördü de, sandı ki biz, A llah 'tan ayrıyız.

- Görünüşe kapılan, Adem 'e melekler sccde etti, det durur. A zavallı reva görür müsün ki, şu küçücük bedenden ibaret olalım?

- Nereden gelmişiz, bilmiyor musun? Noksan sıfatlardan ârî olan Allah 'in hareminden gelm işin sen.

- Gökteydik biz, meleklerle dosttuk, gene dc tezce gidiyoruz oraya; orası zaten bizim şehrimiz. Biz gökten de yüceyiz, melekten de üstünüz;

60

Page 55: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

konak yerim iz u luluk b ilim , ne diye ik isini de geçmiyoruz?

- Aşkla buluşman yakın, buluşma günü için güzelleş. Ölümümüz n eş 'ed îr , b u lu şm ak tır bize; sana yas ise yürü git buradan.

Can att'duru bir ayna, beden o aynada toz. güzelliğimizi göstermiyor, çünkü tozun altındayız,

İki evdir, şu iki konak, İkisi dc O nun mülkü. O 'na hizmet et ve hizmet ettik diye, bu hiîm etle övün.

- Neş’e san’atını Allah’tan öğrenmişiz, bu san’ata Allah düşürmüş bizi.

- Gül gibi gülerek düştük fidandan; can bağışlayan Padişaha da, canımızı feda ettik.

- Ölüm acıdır, kötüdür şimdi, fakat korkma ölümden. Bırak bedeni de can ol. Oynaya^oynaya git o dünyaya...

- Oynaya-oynaya göğe ağarım. Oradan da neltksiî-nueliksi: tüm varlığa... Sonra da sabrını, kararımı aldın, ey ev Sahibi derim, daha da tez gel.

- Yarı Ömrün şikayetle geçer, yan ömrün şükürle... Övüşü-sövüjü bırak da, M akâm -ı Mahmud’a yüz tut-

- Bir avuç toprağa, can satıyorsun, bu ne ucuz satış böyle? Geri ver o toprağı, değerini bil, sen kul değilsin, beysin, padişahsın.

- Ecel gelip çatsa, bürün varlığımızı kapsa, ne çıkar bundan? Ona yüzlerce can ım olsa veririm de, hoş geldin derim, m erhaba!

- Bil ki şu dünyanın ¿kesinde, sonu gelmez bir âlem var.

Hs. Mevl&nâ, bizlere, kendi ölümünü nasıl karşılamamızı Dîvân- ı Kebîr'de şu sözterle ifade ediyor:

“Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı,bende bu dünyanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sartma, bu çeşit bir şüpheye düşme.

Page 56: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M£V

LAW

NİN

D

ÛÇ

GN

ÇF

NY

AS

IND

AN Benim için ağlama,, yazık^yazık deme; şeytanın ay an ca düşer,

düîenine kapılırsan yaıık olur* yastk-yazık dem enin sırası gelir.

Cenazemi görünce ah aynlık-ftynİlk demeye kalkışma; kavuşup bululmam o samandır benim.

Beni kabre indirip bırakınca elveda dem e; çünkü kabir, can topluluğunun bir perdesidir.

Batmayı gördiin ya, doğmayı da seyret; güneye. 0yaı batmadan ne ziyan geliyor ki?

Sana batmak görünür amma doğmaktır o; mezar hapii gibi görünür amma canın kurtuluşudur o.

Hangi tohum, yere ekildi de bitmedi; ne dey e insan tohumunda da böyle bir şüpheye icryâd etsin?

Bu yanda ağzını yumdum mu aç o yanda; artık senin hayhuyun, mekânsızlık âlem inin bavalann d ad ır” (Furûzanfer, C : 2/6245)

Muhterem dinleyenlerim, konulm am ın başında belirttiğim gibi, Hz. Mevlânâ söylediklerinin hepsine inanmış, onları yaşanu§tır. Hayatı boyunca onlan samimiyetle tatbik etmiş olduğunu görmekteyiz. Ölüme üm it katarak, V uslata çev iren , yukanda geçen sözleri ve n ice benzerlerini söyleyen Hz, Mevlânâ, bu konudaki samimiyetini, Azrail Aleyhisseiâm't, şuurla karşılama şeklinde açıkça görmekteyiz, kısaca Anilerin M enkıbelerinden beyit:

“Pîşîter â pîşîter ey aîrM men.

Pejk'j dert Hd^rer-i men"

(Yakına gel; ey benim canim!

Ey benim Sultanınım habercisi!)

Bu beyiti okuduktan sonra, Kur’ân-ı Kerîm 'in 37, Süre, 102, Âyet'İni okuyor:

"Ifâl me îıc'meru., se lecid u n î m iaü ah u m in -ei sö fjirîn "

62

Page 57: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

(San a b u y u ru ları yap. İn şa llah ; s«n beni sabred enlerd en bulacaksın.)

Muhterem ¡ünleyepleıim, Hı, Mevlânâ oliimü b o j görüyle, “vuslat" olarak anlatıp, son nefesinde bunu iman vı.j inanç güzelliği ile karşılayıp ruhunu teslim etmiştir. Buna rağmen, Onu tamına Lutluna nail ti Lan, samanının m uhtelif din ve inançtaki irfanları, duygularına mağlûb olarak, ney, kudüm ve ilahilerin seslerine feryatlarını katmışlar, güz yaşlarını tutamamışlardır,,.

M uhterem D inleyenlerim , burada yedi buçuk asırlık Ömrüne rağm en, tazeliğini muhafaza eden, inanç, ümit ve îman kokusu ne^red^n, bu "VuiSat11 konuluna son verirken, Hz, M evlânâ’yı her yönü ile, tam am en anlam akta, anlatm akta, a n im i beyan ederim.

A n cak O ’ruın eserleri, insanlığı, Büyük A llah 'ın inayeti ile, ebtdiyyen aydınlat mayii dtrvam cd et tiktir. H î. Mevlânâ hem ilâhı sırların, hem de bütün Peygamberlerin Varisi vc Tercüm andır Çünkü O Kur’ân-t Kerim’e inanmış, ona bende olmuş, onda ki l,îrciî= B an a dön" emrine uymuş, Hak'ta yok olmuş, vuslata ermiştir, H î. Mcvlânâ ölümsüz olarak &onsu:a kadar yamayacaktır, belki laman bilecek, ama o bitm eyecektir! Peygamber Efendim izin H a d îs i Şerifine göre: "M ii’minler ftİTneçlcr, ancak bir evden diğerine İntikal tdirfer..,/'

Page 58: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

U . B Ö L Ü M

MEVLÂN A - ANADOLU -TÜRK EDEBİYATI

“Ne zaman Konya'ya gelecek olsam, Mevlâna’nın ruhaniyeti bütün benliğimi sarar. O, çok büyük bir dâhî,

devirler açan bir yenilik fiğidir.”

(M. Kemal ATATÜRK)

"Bu büyük zâtın kadrini ölçebilecek bir mikyas bulamıyorum. M evlâna İslâm ve Türk âlimleri için şarı ile

dolu bir övünç kaynağıdır."

(Halit Ziya UŞAKLIGİL)

Page 59: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

A N A D O L U ’N U N T Ü R K L E Ş M E S İN D E M E V L Â N Â ’N IN R O LÜ *

P ro / .D r . m ilÇ H L E B İO Ğ L U

M evlânâ’nın yaşadığı devirde, yani XIII. asırda, sadece Anadolu değil bütünüyle İslâm âlemi, Moğol istilâsı ve zulmü dolayısıyla maddî olarak mustarip olduğu kadar bilhassa Selçuklu Türkiye’si, Kalenderi, H ayderi, Babaî1 vs. gibi m uhtelif H aricî, Rafizî, Bâtınî tarikatler, mezhepler mücadelesi ve tehlikesiyle de çalkalanmakta, aynı zamanda manen de ıstırap çekmekteydi. Herhalde Haçlı seferlerinin hatıraları dahi unutulmuş olmamalıdır ki Mevlânâ nın:

“Kudüs’e benzeyen gönlünde domuz görürsen bil ki Kudüs’ünü Frenk ele geçirmiştir’’2 benzeri ifadelerinde, bu hususun izlerini tespitedebiliyoruz.

M evlânâ, Moğolların ve Bâtınî cereyanların meydana getirdiği her iki yangına, her iki sele de sed ve bend teşkil etmeye çalışmış, Sünnî ve Hanefî bir îman, tefekkür ve heyecanla Islâm’ın özünün müdafii, ruhî çöküntülere, za’fa, gevşeklik ve her türlü ümitsizliğe karşı tükenmez bir teselli ve güç kaynağı olmuştur. Onun bu hususiyeti yalnızca kendi sağlığı ve asrıyla sınırlı kalmamıştır. Her devirde ve dünya çapında tesirleri devam ettiği kadar, istikbâlde dahi bu tesırlenn devam edeceği tahmin edilebilir.

XIII. yüzyılda Anadolu’da, Konya ve çevresinde, nüfusun eksenyetı Türk ve Müslüman olmakla beraber3 muhtelif kavimler, Hırıstıyanlar, az da olsa Yahûdîler, müşrik ve Şaman Moğollar yaşamaktaydı. Bunlann Türkleşmesinde, aynı zamanda İslâmlaşmasında Mevlana, bir mıknatıs gibi merkez teşkil edip zengin-fakir, devlet ncalı- ayak takımı-esnat, Müslüman, Hıristiyan her seviyeden insanları çevresinde cezbetmış, sadece sözüyle değil bizzat nefsinde yaşadığı haliyle de tesınnı artırmıştır. Başansında, bilgisinin, belagatının, girift meselelen basitleştirmesinin,

alınmıştır.

Page 60: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

lAn

A'NIN

ŞÜNC

E DU

N'VA

SiNDA

N muhataplarının seviyesine göre hitap etmesinin, ilraî, tasavvuft, dinî yorumlarının, kuvvetli m antıkî kıyaslarının yanında M ü'm hvkâfir, küçük-büyük, kadm erkek demeden herkese müsamaha ile bakmasının, bilhassa âcillere, düşkünlere* yoksullara, hak sahiplerine m erham etli ve yardımcı olm asının , büyük bir tev a ıu ile davranm asının rolü büyüktür, Başka bir ifadeyle M evlânâ’nın bu yöndeki muvaffakiyetinin sim, onun Peygamber sünnetini, İslâm ahlâkını yalam ış, Hafck'ın en Şerefli mahluku olan insana her halükârda değer vermiş, b iç bir şart altında onu hor ve hakir görmemiş, yalnız insanlara değil hayvanlara bile m uhabbet ve m erham etle bakabilm iş, m uam ele edebilm iş olmasındadır. Bu hususları, han görüşlerini, gaye ve karakterini yer yer kendi dilinden de açıkça tesp it etm ek m üm kün olm aktadır:

"Benim hır huyum var, kirmenin betiden incinmesini istem ijom m . Sema ederken hajı kimseler barut çarjuyor ve yarandan bazısı, onlarm bu hareketine mam oiuyorkır; t^ti İn* benim hiç gitmiyor ve yüz kere:'Benim yu^ıimden hiç kimseye iıir ¡ey demecini’ dedim. Ben buna ratfynn, yoruma geien ydrânm stkilmanuuı, üçtfitoemejt için o kadar gönül aimağa çaiyıyorum ve atılan meşgul etmek, oyalamak içm jiir söylüyorum. Yoksa beıı nerede, şiir söylemek nerede!"*

"ipi yaparım ayn, çadır direğini yapan marangozun ayn, kazık yn^tınm ayn, çadır berini dokuyan dokumacının ayn ve çadırda oturup eğlenen, içen velilerin ise ayrı bir tejbihi vardır. I$le bu topluluk ¿itim yanımı?« geliyor. Eğer suscicak olursak intinirler, Bir }ey söylesek, onlara göre söylemek Idtım geldiğinden, o jam an da biz mcmİTİç. Çünkü gidip: 'JBi^ien ijk ild ı, usandı ve b ııd en k a ç ıy o r1 diye dedikodu ed erler , 115

B i; de soîU herkesin anlayacağı, kavrayacağı ölçüde Jöyiüyorui. Çünkü Peygamber: ‘İmanlarla, onlann aktllan nispetinde kenuj' buytırmuftur”6

Hz. Osm an, "Sizin için faal îınanı olm ak, çok söyleyen bir îm an olm aktan daha hayırlıdır1' buyurdu- Bunu doğru söylemiştir, Çünkü söz söylemekten maksat bir fayda vermek, kalbe tesir etm ek, ahlâkı değiştirmek ve incelikler gösterm ektir”7

"Yine bir gün, HudâvendigSr hazretleri, bir m ahalleden geçerken çocu klar yere kapanıyorlardı. O çocu k lard an biri su dökm ekle

66

Page 61: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

meşguldü. O ; ‘'H udâvendigâr sabret, ben de gelip elini öpeyim" dedi. H udâvendigâr hazretleri, o boşalıp gclinceye ve elini öpmek şerefine nail oluncaya kadar bekledi. Hudâvcndigâr'ın yüksek ve alçak tabakadan insanlar hakkındaki güzel huyunu buna göre değerlendirmek gerekir,”8

“Yine o H azretin , övülen huylarından biri de 5u idi: H erkese, çocuklara ve dul kadınlara alçak gönüllülük gösterir, kendini küçültür ve onlara dualar ederdi. Kendi önünde secde edenlere kâfir de olsa secde ederdi. Bir gün Taniel adında bir Erm eni kasabı M evlânâ’ya rastlad ı. O n u n önünde yedi defa baş koydu, M evlânâ da kasabın önünde baş koydu.”9

“Hiç bir kâfire hor bakmayın; çünkü o, Müslüman olarak ölebilir."

"Cenab't Hak, fâsık ve putperest alsan da beni çağı unca sana icabet ederim buyurdu/'10

"Biliyorum karışık bir zamandayız - Fitne ateşini de hayır suyundan başka bir şey söndürme^ " 11

"Su ltan Veled buyurdu ki bir gün babam bana: “Bahacddin, senin düşm anını sevm eni, düşm anının da seni sevmesini istersen, kırk gün onun haynnı ve iyiliğini söyle. O düşman senin dostun olur. Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi dilden de gönle yol vardır. T an rın ın sevgisini de O ’nun az\ı olan isimleriyle elde etm ek mümkündür. ' 2

“İlâh! dost Şihâbeddin-ı Gûyende de bir eşeğe binmişti. Birdenbire onun bindiği eşek anırmağa başladı. Şihâbeddin hiddetinden eşeğin başına birkaç defa vurdu. O nu gören M evlânâ; LS e n i taşıdığı, sen binici o da taşıyıcı olduğu için şükredecek yerde, bu biçare hayvanı niçin dövüyorsun? Tanrı gösterm esin, eğer iş aksine olsaydı, o zaman ne yapacaktın? O yalnız iki şey için anırır: Ya boğaı derdinden veya cinsî yaklaşma arzusundan. Bunda ise bütün canlı varlıklar müşterektir. Hepsi bu iki işi düşünür ve heves tohum unu bunun için ekerler. O halde herkesin kafasına vurmak ve herkesin kafasına kakmak lâzımdır dedi, Şihâbeddin, yaptığına pişm an olup eşekten aşağı indi, vşeğin tırnaklarını öpüp okşadı, " 11

69

FV Dt

Ani

ÇtU

BlO

ÖlU

Page 62: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Ugv

UN

UV

MN

ŞÜM

CE

NV

ASF

ftNA nadolu 'nun Türkleşm esinde, İslâm taş ması ruh âtim, mûrçid,

m utasavvıf ve bir Hak şairi olarak büyük bir tesiri ve rolü olan M cv lân â 'n ın , T ü rk kelim eyim kullanışına» T iiıfcter h akkınd aki görüşlerine ve kendisinin Tüiklügüne dair kısaca re mas etmek isriyuruz.

M evlânSnm bütün eserlerinde doğrudan doğruya T ü rk kelimesi çok geçtıgi gibİ Bulgar, Çiğil, Hrtay, Kıp çak, Karu, Oğuz, Taraz, Türkm en ve Yağma misÖli T ü rk boy adlan da zikredilmiştir, Kavim haricinde bunlar yer yer, "sevgili, güıe!, parlak, gündüz, beyaz savaşçı" vs, gibi mecazî m ânâlarda kutlanılmış olsalar b ile herhalde T ü rk kelimesinin dikkat çekecek kadar fad a kullanılmış olm asının da bir Tnânâifode etmesi gerektiği kanâatine kanlıyoruz.14 Hatta bu mânâdaki diğer kelimelerle birlikte T ü rk süsünün, Fars, A rap ve diğerlerinden dahil ziyade .geçtiğini talimin ediyoruz. Ö rneklerden dt: anlatılacağı üiere bazen

da bu kelim ti, hem kavim kadılığında b i|rı de m ecazî m ânâlarda kullan itmiştir denebilir-

üG ö k yü ıü T ü rk 'ü , öküz b u rc u n u kovm aya koştu ; se te re g id iyorum diye dünyaya b ağ ırd ı."15

"Neşe Türküyle gam Hindûsu, o yandan bu yana gelir gider; gelip g itm e le ri d a im îd ir J e yol o r ta d a y o k tu r, b e lirm ez d e , " IS

"A kara yüalü tabiat, yürü gene Mind diyarına git, A T ü rk 'e benzeyen a$k, at sür, Cend şehrine yürü!"17

<LA$k Türk’ü, bir sol ilkçağız, ortadan vasıtayı küldırsaydı da önüne getip otursaydı, ''Ey Çelebi, kimsin?" deseydi1’18

,LEıel sarhoşu oldun mu ebed kılıcını al, bir Hind'liye benzeyen varlığı Tü rkçe’sine yağmaya koyul,

Aynı dm anda bu beyitte, eskiTürklerde ziyafet sonrası uygulanan yağma âdetine de teItnihte bıılunutmuştur.

Hindi ilerin atasındaki T ürk, gece içinde b it gündüzdür âdeta, G eceleyin gürültüyü b ırak , çünkü o T ü rk çad ıra girdi a r tık .>h

Bahar çağı, b ü tiin T ürk ler, yaylaya yüz tu tm uş, varlan ıu -yok larım

Page 63: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

k a la k ta n yaylağa (aşım a zam anı gelip ç a t tu " * 1

"A m a Türk ilinden, Rum ülkesinden olup da çocukluğunda tutsa.it edilerek Zengtbar’a götürülen kişinin yüzündeki karalık zenciliğinden değildir,"11

mO H ıta T ü rkü 'n ün saçından gelen koku, ne T atar diyarındaki m iskte var, ne laden an berin d e.”ZJ Ç ok kere Rum, A nadolu, bir evvelki ö rn ek de görüleceği üzere Rum ülkesi, T ü rk ili; Rûm î dc Anadolulu, yani Türk karşılığında olup Hıta veya Hoten de Türkistan, bazen M oğolistan mânâsındadır.

“H am dolsun A lla h ’a , ay gibi bir T ü rk 'e kulum ben . Ö ylesine güzel ki gökyüzü güzelleri b ile güzelliği ond an elde etm işler ,24

“A padişah, T ü rk ’sün sen, ne diye yabancı gibi duruyorsun? Dünyanın canısın sen, neden hastasın?"25

Türk ve Terzi hikâyesinde olduğu gibi26 T ü rk sözüyle bazen da M oğol k asted ilerek “kaba, görgüsüz, anlayışsız” vs. gibi m enfi nitelendirm elerle karşılaşm ak m üm künse de kavim olarak müspet değerlendirm eler de az değildir,

'T ü rk ona derler ki koy, onun korkusundan haraçtan emin olsun. Türk ona demezler ki tam ahından her kutsuzun sillesini yer durur-'’" 1

“G ece geçti gitti de başımızdan gecenler bitm edi. Anlatam adık onları, tam am lanm adı, fakat çaresiz tamamlamamız, hepsini bir bir anlatmamız gerek...

Fakat neredeyse tam am landı-tam am Unacak gibi görünüyor. Hani T ü rk de yol soran yolcuya ah an cık (işte) deT ya, tıpkı onun gibi.

T ü rk ’ün ahancık (işte) dem esinden maksadı ne? Yolun bitm ek üzere olduğunu, varılacak yerin yaklaştığını anlatarak sana hız vermek, güç'kuvvet vermek,

Madem ki yol alınacak, durmak ölümdür sana- Bu böyleyken artık seni, “G el, gir otağa" dîye nasıl konuklayabilir?

Öylesine bir mürüvvet sahibidir kî canını bile esirgemez senden.

71

Pn(.D

r.Âm£

Ç\

Page 64: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

l-aknt tunu da seni yoldan alıkoydu; mu bciâlarâ uğradın gitti.

Türk hakkında korü bir zanna kapılma, onu töhm et altına alma, Hindu gibi inada düşme, yürü ey yol a rk a d a ş , k o ş !1123 A yrıca;

“Ren Türk’üm, sarhojum, Türkçe'sine silflh kuşandım, köye girdim de köy agahına dedim ki esenlik sana."i ‘,

Veya:

"Yabancı tutmayın beni, bu köydenim ben.

Silin köyünüzde evimi arıyorum ben.

Düşman yüzlüysem de düşman değilim,

H intçe söylüyorsam da aslım Türk'tür.tl,cı

g ib i m ıs r a la r ın d a n M e v lâ n â 'n ın T ü r k lü ğ ü , y a h u t ;

"Arkadaşların ileri gelenleri (Tann onların kadrini yüceltsin) şöyle rivayet ettiler ki: Bir ¿ün Mevlânâ hasretleri, gerçeklerin gerçekliğini (Hakikati) ve gizli sırları açıklamada coşmuştu. Tam o sırada: "Yüce Tanrinın Rum halkı hakkında büyük inayeti vardır ve Sıddik-t fckber’in duasıyla da bu halk bütün ümmetin en merhamete lâyık olanıdır. En iyi ülke de Rum ülkesidir. Fakat bu diyarın insanları, Mülk sahibinin (Cenab-ı H akk’m) aşk âleminden ve derûnî şevkten çok habersizler. Müsebbibi'1-esbab {Allah) (jan ı aziz olsun ve saltanatı yücelsin) hoş bir lürufta bulundu, sebepsizlik âlem inden bir sebep yaratarak bizi H orasan ülkesinden Rum vilâyetine çekip getirdi. Haleflerim ize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki ledünnî iksirimizden, onların bakır gibi olan vücutlarına saçalım da onlar tamamıyla kimya, irfan âleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi olsunlar" buyurdu.

Nitekim demiştir: Şiir:

Beni Horasan’dan çekip Rumların içine getirdin ki onlarla haşir- neşir olup hoş bir mezhep vücuda getireyim .”

O n l a r m hiç t i r s u r e t t e i l o f r n j o i i i r r ı e y î e t m e i i j l d e r in i ve i l d / ı î sırlardan m d h m m J t i i l d i k ia n r u g ö r ü n c e ( n s o n l o m u i i a t ı r u ı u y g u n d itm e n j ü t v e s e m a

Page 65: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

yolu ile o tnânJİan onlara ktyit giirdük. Çünkü Rhiti hdiu, îeuiı i h/j ve i irin soîiudür. M ejetö btr çocuk hasta olur ve tabibin verdiği jidçcım nc/ret edıj> mutlaka şerbet isterse ha^ık doktor ii^cı, bir jerbet testisine koymak suretiyle çocuğa verir. Çocult onu, şerbet îannryla sete ie te içer, dertlerinden ftHmtİur, sıhtau tafur ve onun bo^uimuf olan mizacı düzelir. "M siteleriyle en azından Î ürklüğü benimsediği, Türkleştiği söylenebilir Y ukarıd ak i satırlarda görüldüğü üzere M evlânâ, sadecc Türkleri ve Anadolu’yu övmekle kalm am ış Horasan’dan gelelerinim bu halk ı irşad için İlâh î bir vazife; şiir ve semayı sırf çevresinin m izacına uygun d üşm ekle irşadda bir vasıta o larak telak k i ettiğ im belirtm iştir,

N e tice o larak o günün şartları ve telakk ileri de hatırlanırsa M evlânâ’nın Türk olup olmaması kanâatimizce hiç de mühim değildir, Cihanşumüllüğü yanında o, her şeyden Önce bizimdir Bizde yalamış olmakla, mezan bizde, aynı zamanda günlümüzde huiunmakla,. hemen her devirde kültür ve edebiyatımıza kaynaklık etm ekle dili, hangi dil olursa otsun M evlânâ, T ü rk 'tü r

Ayrıca bu hususu, merhum hocamız Prof, Dr. A li N ihad Tarlan { I 8 9 S - 1 9 ? 8 } ın bir h a tıra s ı, veciz b ir şek ild e y an sıtm ak tad ır;

"... İki konferans verm ek üzere İran ’a gitmiştim. Şîraz’da oranın en m utena oteli Park-ı Sa 'd İd e bir akşam yemeği ziyafetinde Şîraz’ın belli başlı ilim adamları ile görüştüm- Sohbet esnasında bir «atT Mevlânâ hangi m illete mensuptur? Sizin bu husustaki kanaatiniz nedir? diye sordu.

Şöyle cevap verdim:

M ev lânâ’n ın yetiştiği saha, bir çok tfkların beraber yaşadığı bir m u h ittir A ncak galip ırk Türk ırkıdır. D ilinin Farsça olması bir $ey ifade etm ez. Çünkü Farsça, Şarkın (İslâm âleminin) umumî edebiyat dili idi, T ü rk hanedanlannın kurdukları devletlerde resmî dil de Farsça idi. M evlânâ’nın dili Farsça İdi, ama şiirin ruhu ve bünyesi İran ed ebiyatı sistem inde değildi. O devirde M üslüm anlık bütün ırk farklarını ortadan kald ırm an, İrken T ü rk oldukları halde Farisî ile şiir yazarı şairler o kadar çoktu r k i,,. O n ların hepsini İran ırkına mensup gösterm ek imkânsızdır,

73

PffPf

ÂfuI

Çİ

Page 66: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

UnAM

IH Dİ

IŞLİN

CE

kya

sin

oa

n Siz MevlânâVa Mevlevi diyorsunuz, Mevlevi, bir mânâda Mevlâ'ya rnctısup demektir. M evlâ'da ırk aranmaz! Bana katırsa, biz İraıılı veya Tiirk olduğu için değil, hepim ii insan oldugumuit için onunla iftihar ederiz. Zaten o beşeriyetin malı olm uştur.”-"

İkinci bir hatıra da arkadaşımız Prcıf Dr- Kemâl Yavuzla ilgilidir.

Erzurum'da, 1985 A ralık ’mda A tatürk Û tıiversitesi'nde tertip edilen Ih. M evlânâ yı anm a töreninde, davetliler arasında bulunan Erzurum İıan konsolosunun, yanında oturm akta olan Prof. D r Kemâl Yavuî'a, "Sis Mevlânâ için Türk diyorsunuz ama eserleri T ü rkçe değil kı naili olur?” suali üzerine Prof, Dr. Kemâl Yavuz, "Hvet, Yavuz Sultan Scliın 'm de dîvanı Farsça'dır, öyleyse onnıt da T ü rk padişahı değil, İran ^ahl olması gerekir '1 karşılığım vermiştir.

M evlânS'tun cn yakın çevresinde Türkler b a n m a k ta d ır , MeselA bunlardan, Tcbriîli Şemseddin ve Yağlba^nc^lu Kuyumcu Selâhaddin Tü rk’tür.«

k"TebriîJi Şemj, Türftlirm ¡*miiiidi(iiir- fijiJişcdı fddırcis (ie£i! jİftkÜ, ^ün'c

pi'ayii £İr. 'r14 beyti, M evlânf/mn bir bakım a mürşidi, can dostu olan Tebriz!i Şems'ın Türklüğüne işaret olarak alınabileceği gibi Tebriz'de T ü rklcrin çok olm ası v t oradan Konya'ya bir h*yti ta tir in gelip yerleşmesi de bu hususu teyid edebilir.3-5

M evlflnâ’nm bir fl; e İliği de İslam 'ın üîü o lan revhid akidesine biteli otar^k çevresini. bütün halkı, beşeriyeti daima birliğe, birleşmeye, uzlaşmaya, anlaşmaya, sulha ve sevgiye; bunlar için de müsamahaya, a f f f td ic il ig e b ık m a d a n , u sa n m a d a n ç a ğ ır ın ^ o lm a s td tr .

Türic daimi] TüıJtitiftre bıduimr, Tacik Tâciitj&te. ilense b*T an geüv Türk oİHTvm; bir un <4ur Tâaklik edtrim.”î6

"KtuıiijcngMn fj[r rdftzî ise AliVıin liiıfıavkıı dem tur; SihmrysG C W r'm ûdakândsii söz e t ”

"A. ffâjim i yüzlü, Tiirk frajiı, Dejİerrı'lt saçİi, çm e tojMgı Jİmtti ülkesi Jadkının çetıe lopüğına b e n z e ti

gibi beyitleri onun bu yönünü dahi açıklamaktadır.

74

Page 67: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

“M evlanâ'm tı zuhuru her tarafa yayılınca Buhara’nm ve De^t'in bilginleri ve jeyhleri, ardı arası kesilm eden Rum 'a geliyor, HazfŞtri M evlânâ'yı ziyarette bulunuyor ve m ânâlar dem linden, İn c il« elde ediyorlardı. D erler ki b îr giin Buhara vc Scm erkand d an yirm i kişi gelip mürid oldu ve Konya'ya yerle jtı.”^

"Â şık ların a^kı vc ^evki ile dünyanın her tatafi doldu. A jagı ve yüksek tabakadan insanlar, kuvvetliler, zayıflar, fak ıh it t. bilginler 4* cahillen M usluma nlar ve kâfirler, her mezhepten kimseler ve tarikatçılar hep M evlânâ’ya yöneldiler,” w

B ö y fece onu n A nadolu 'yu T ü rk leştirm ed ek i, aynı u m a n d a UiâmlâjLirmadaki rolü, kanâatimizce tahmin edilenden fazla otmalldıî. M enâkıb ii’l-A rifın 'de, m uhtem elen on sekiz bin âleme de telınihen (nitekim MevEânâ'mn M esnevisin in , bizzat eliyle yazdığı ilk on beyti de aynt şekilde tefsir edilir] un sekiz bin kâfiri Müslüman ettiği rivayet edilmesi, m übalağalı görülse bile asırlardır bu yünde devam eden tesirler; bilhassa Anadolu haricindeki, Rodos, Girit, Balkanlar ve b e n ıe ıi yerlerdeki M evlevi tekkelerinin ihtida vasıtası olduktan da d ikk ate alınırsa bu tesirin ehem m iyeti daha iyi tebarüz eder.

Mevlânâ:

rtAj&l<2 her ¡ey değişir Affı. Erm enizi bile T utk yapıverir.-'*1 derken T ü rk ile aynı sam anda M üslüm an'ı ifade etmektedir. Nitekim daha sonraki yüzyıllarda A vrup a’da Islâm karalığ ın d a T ü rk *ö :ü de benim senm iştir. “Oitnaniıktr sütitı Friinsii'da,

OiTTkflıîıfaf olarak de$î dd Türkier olarak tanınmıku^Mcrt- İsidm ¿im m m bajovkt buhıranüiaTmtLm dolayı da gündelik dilde, TüirJt b&nesintn kulfttnjjmdsi Muitotruin iceiirriiii ymnö tercih idden t ir ejantam k kelimi uimMjiur. A jn ı şekilde, Osmanii pudi^ı^ı da 'Büyük T ü rk ' diye aılltiniimlmakuı, IJMitslümflnIı£ı kabul st&tk* tabiri yerini: tid Tâ^cdrrutt' liifciri feuiliiîîdın£t)(tiMlir.,'4i H atta bugiln bile Balkanlar'da, M üslüman olan kt}i için “T ü rk oldu" denilm ektedir

N ihayet günümüzde de Mevlânâ,, doğudan, batıdan, dünyanın her tarafında n icelerin i hidayete erdirmektedir. B iice dikkat t;eken tarafı, Mevlânâ vasıtasıyla Müslüman olanlar, şahsî m üjahcdelcrim iîe

75

FV^Â

r-J^

tUjB

lDC

lU

Page 68: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MfcV

LtofV

NIN

DÜŞÜ

ME

QUh

YAS i

NCİAN

göre İradı veya Arap d im a makta, daha çok Türkleşmektedirler

MevISnâ, MoğüUmdan, TûrkJertn aksine hoşlanma?. Böyle olmasını da tabiî förm ek İcab eder.

“Devamlı Türk g e t r iy le tamamen Türkleşen, Se lçtıj^ ı 1 ürkiye'si döneminde, 1192-1256 yıllan arasında birliğini vc merkezîleşmesini tamamlayan Anadolu, Avrupa ile Asya arasında i n biiyük mübadele yolu oimtJ§tut, Bu sebepten dolayı, X IH asırda nıem lekerimiz çok ¿enginleşmiş, bütün voüa» hanlarla ve ketvafiss raylarla, süslenmiş, K fıgin ve mamur şehirler kurutmuş ve şehirlerimiz de her cin sten âbidelerle donatılmıştır- Bu servet ve refahın neticesi d arak memlekette ilim ve edebiyat hayati canlanmış ve İslâm dünyasının her tarafından bir çok âlimler ve edipler, Anadolu’ya geldiği gibi bina t meni leke ti milde de mühim idim ve edebiyat adanılan yetişmişi::.

Moğol istilası, bürün İslâm dünyası gibi Anadolu için de fciı felâket olmuştur, İstila bilhassa Anadolu’nun sark taraftnJa miihim [ahrihat yapmış, büyük ve mamut sihirlerden bir losmını viraneye çevirm iş vc o havalideki halkın mahvına veya öteye beriye dağılmasına sebep olmuştur, M oğd iar evvelâ Anadolu sultanlığım müstakil bırakarak yalnız kendilerine bit miktar vergi verir bir vasiyette tu t mu şiarsa da s û t ir a b 11 siyası m üdahaleleri; banlamışlar ve ilk ö n ce nüfuzları ve sonra da him ayeleri a ltına alarak yavaş yavaş tflhi devlet h aline getirmişler, hır taraftan Selçuklu şehîadt Itrini birbirlerine takip çıkarıp memleketi aralarında taksim ederek, diğer taraftan devlerin erkân ve ümerasını, kendilerine bağlı adamlardan seçerek, devletimizi içinden çürütmeye çalı¡tık lan gibi, yavaş yavaş ordumuîu da jnhilSî ettirip dağıtarak yerine Moğol askeri ikame etm ece başlamışlar ve nihayet sultanları asil ve layin edecek bir durum elde etm işler ve daha sonraXIV, asrın başında sa ltan atı büsbütün ortad an kald ırm ışlard ır­

lar taraftan Moğol işgal kuvvetlerinin halkımıza yaptıkları it isaf) at (yolsuzluklar, haksızlıklar}, diğer taraftan M oğolların A nadolu'ya getirdikten ekserisi İrad ı olan yabancı memurların irriküp ve ihtilasları, Anadolu'da sükun ve asayişi bozmuş, şehirlerdeki iktisadi ve İçtim aî ahengi altüsi etmiş ve bu yüzden pek çok âlimler ve zengiıder, Suriye'ye ve M ısır’a h icret etm işlerdir. Bu istilan ın verdiği içtim ai sefalet,

76

Page 69: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

A nadolu 'nun yalniî servet ve kültür bakım ından inhitatına sebep olmamıştır; aynı samanda içtimai teşekkül bakımından da çürümesine yo! açm ışttr Fethin başlangıcından beri A nadolu'da teşekkül etmi^ olan asilıade 1"smıfı mahvolmuş. şehirlerdeki büyük aileler darılmış, ordu inhilâl etmiş ve bu .sürerle Anadtılu ya yeniden bir birlik vcrçcck kuvvetler ortadan kalkm ıştm 1,4*

Bir çok pöçlere de sebep olduğu gibi babası Su ltan ü 'bU iem a Bahaiiddin V eledin de Bel h 'den Konya’ya ız)m.esi.îTclc Moğot istilasının da rrikihtimelen tesiri olmakla Şj/nca Mevl^nâ, asrını dolduran hayatıyla bilhassa Anudtılu sultanlığının kemâl ve zevalini bizıal içinde yalamakta devam lı olarak M ogolları te tık id etm İ£3 daha doğrusu Türkleşmeyen, Müslümatda$mayan Moğol lan, çeşitli menfî sıfatlarla nitelendirmiştir

irŞeJur teleğe taimniaTla i/ddıı'^ 4 derken M ogoltara telm ihte bulunulmaktadır,

"Vû|iıEara Jıı'imıet, Mtutfl/a'îun SbcTinetJerfn(ien<İir AŞüliJık kijiienn iıüJimettt^f bu devirdeyse halk, tfjjbUıh iki je r Je öne geçirir. Ylt îU^ gön jFjnd' e buyur derler, yJiHi iiüitmijîjjiittiıi yıkiLtcak d&föceye ^Jen itiijıniJt: ¿liri ¡U re r ic r^ beyitlerindi; de yine "A ja g ıh k k iş ile r le M oğoltar kastedilmiştir.

"Tatar irikerînin ¿îüTiyüyi! sdldı|j şu atehin dumanmdan nic^sitn Udirlsmi1)46 beyti de onların, bürün Islâm âlemini yaktp yaktığını ifade etmektedir.

A şağıdaki satırlarda da M oğolların m ünafık lığ ma, herhalde Müslümanları aldatmak veya onlara daha rahat hâkim olabilmek için M üslüm an göründüklerine, her dâvanın bir şahidi ve delili olmak lls ım geld iğine, d edikleri gibi o lm ad ık ların a , in an d ık ları gibi yaşam ad ık ların a k ü çü k b ir fıkrayla d ik k atim i! çek ilm ek ted ir ;

M(Biri): Tararlar da kıyamete inanıyorlar ve: 'E lbette hir sorgu- sual günü olacak' diyorlar dedi. (Mevlânâ) buyurdu ki: Yalan söylüyorla?. Kendilerini Müslümanlarla bir göstermek istiyorlar, Yani ba de biliyoruz ve in an ıy o n jı dem ek istiyorlar. Deveye: 'N ereden geliyorsun?' diye sormuşlar, 'H am am dan geliyorum '’ karşılığını vermiş. 'Ö kçend en belli!’ demişler. Bun tın için eğer onlar kıyamet günün« mimliyorlarsa bunun delili h an i?"15

JW!>

. -İrtJ

CEL

EİUO

ÖLU

Page 70: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

,T4IN

DÜŞÜ

NCE

NY

ASr

NO

AN Tatar dünyayı savaşla yıhm $, kırıp dökmüştür, O , yağmacıdır,

çapulcudur. İnsanı harap eden gam, keder gibidir:

“Tatar dünyayı savakla yıktı am a yıkık yerde senin definen olur, Ne diye gönlümüzü sıkalım, nc diye daralalım.7"

Dünya k ırıld ı döküldü, sen de gönlü kırılmışların dostusun. Senin sarhoşun, nereden utanacak bu çegir kırılm adan, dökülm eden?1,48

“Tatara benzeyen gamın, kızar da yağmaya-çapula baharsa, ben tıpkı otağ gibi aşkla, sabırla kem erim i kukanm ışım , ayak direr dururum,"4^

“ (Biri) dedi ki: M ogollar ilkönce buraya gelince çırçıplakttlar. Binek hayvanları öküzdü. S ilâh lan odundandı. Şim di h aşm et ve azamet sahibi oldular, karınlan doydu. En güzel Arap atlan ve en iyi silâhlar onların elinde bulunuyor. (M evlânâ) buyurdu ki: O nların gönülleri kırık ve kuvvetleri yokken, Tanrı yalvarm alarını kabul ve onlara yardım etti. Şimdi ise bu kadar muhteşem ve kuvvetli oldukları şu anda halkın (fakirliği), zayıflığt vasıtasıyla yüce Tanrı onları yok ed ecektir"50

“Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır."51 veya “Adalet, bir salimin şerrin i, bir mazlumdan gidermektir. İhsan, m üstehak bir m ahrum un elini tutmaktır1’52 diyen Mevlânâ, bir mektubundaki “Bununla beraber bu duacı hakkındaki yardımınız padi^alılığıruz duyulduğundan duacınızı, şefaatçi yapıyorlar" 41 satırlarından da anlaşılacağı üzere daha çok o , halkın isteği ve hakkın, adaletin tahakkuku için bazı idarecilere ve devlet ricaline ilgi gösterm ekçe, zaman zaman onlara bu m ahiyette mektuplar yasm aktadır

Bir bakıma irşad ve tebliğ görevi yönünden sistem li ve yerinde olmak sarayla herkese karşı büyük bir müsamaha gösteren M evlinâYıın M oğol idarecilerine de ilgi gösterm esin i d aha doğrusu, on ların Mevlânâ'ya olan alâka, sevgi ve bağlılığını müsbet karşılamasını tabii telakki etm ek icap eder. O :

"Halk, İhtiir (Moğoi}dan kaçıyor, Tatar’ı yaratana tapı iuiiiitrn,

Kaçmak için yüklerini, develere yıi/dedıier. Bitim yükümü? yok ki, biz ne yafMİtm?

78

Page 71: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HiiiJt kal>up Jurçıyû* Bı'î ile dsma çriifliirtt tid haikm idelerim sa^tiiım baTİJ' 54 derken onlardan korkm adığım dile ge t irmekledir. A yrıta daha Önce de ıık re Etiğim iz g ib i M evlânâ’nın , ogttı Su ltan Veled'e hitaben:

“Senin düşmanını sevmenij etü^manınm da seni sevmesini istersen, kırk gün onun haymu ve iyiliğini söyle, O düşman senin dostun olur. Ç ünkü gönüfâep dile yol olduğu f-ihl dilden de gönle yol vardır. '55 şeklinde nasihati, onun, yer yer işaret etti£im iı umumî tutumunu da izah etm ektedir Bu itibarla M evlâ nâ'mn, hatta oğlu SuItun Veled'in, Moğol idarecilerine karşı sadece iemfjittikri uEduğuuu s&ylc7ii£k A n ca k m evcu t ilgiyi, on ların h aksız lık ların ı, halka ¿ararlarını, zulüm lerini engellem ek veya asgarî hadde indirm ek m ânâsında değerlendirm ek, dolayısıyla bu hususu bir hizm et olarak dıı kabul e tm e k m üm kündür. A yrıca bu n ev i b ir d av ran ışla bir kısım

Moğolların da Müslüman oldukkm, Türkleştikleri unutulmamalıdır. M e v lln â 'm n çevresin i T ü rk leştirm esi d erken , bu ifadeden aynı zamanda İslâm laştırm ası m â n a m a m eihum olarak yer yer Türk ile Müslüman müsaviliğine daha Önce temas etm iştik, Bajka bir cihetten de Türk ile İslâm münasebeti dikkat çekicidir. Nitekim: “Güney Kusya yolu ile Avrupa'ya akın eden Türk kabileleri Hıristiyan olmuşlar, İran üzerinden ön Asya'ya gelenler ise İslamiyet'i kabul etmişlerdir- Takat bir kaynaktan çıkıp , ikt ayrı istikam ette seyreden bu kolların tâlii, birbirine tamamıyla sıt neticelere bağkrnmftlF. Garbde kiler, bilhassa l'rank kralı Büyük Karl'datı itibaren her şeyi Hıristiyanlık zaviyesinden görmeye başlayan A vnıpa cam iasında süratle eriyip kaybolurken, Yakın Şarka göç edenler bilâkis İslâmiyet'in, sırasıyla, Taraftan, öSüdafti, kurtarıcısı ve bayraktan oldular Görünüşe göreTürkfer, Müslümanlıkta d a h a m ü sa it b ir g e lişm e im k â n ın a erm iş b u lu n u y o rla r ,.,

D ünyevî hakim iyetle kültürel him ayenin paralel olarak inkişaf ettirilm esi sayesindedir ki İslâm lık tekrar canlanm ış, yeni k ıtalard a bütün beşerî faaliyetin m ihrak noktası haline gelerek m illetlerin hayamda idare edici mevkie yükselmiştir, Türkler bu andan itibaren a lt ık M üslüm anlığın ayrılmaz bir üyesi olmuşlar, undan aldıktan kuvvet sayesin d e.,, daim a m uvaffak ve m uzaffer olm uşlard ır"’"'

Page 72: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

WFV

lAm

A'N

íN DÜ

ŞÜM

CE

nv

as

ind

ajj Bununla beraber her zaman olduğu gibi Türkler, Selçuklular ve

O sm anlılar, M üslüm an olm ayanlara, bilhassa H ım tiy an lara karşı İsliim dîninin önde gelen ve aslî hususiyeti a lan hoşgörüyü hiç değiştirmeden uygulamış,,. Ve herkes şahsî inançlarında alabildiğine hür kalmıştır.^7

Selçukluların Sünnî akideyi uygulamalarına rağm en, halk içinde dînî idareye ve baîi dîni kurallara karşı m uhtelif B âtın î zümreler ve hareketli bir tasavvuft kü ltü : ve hayat m evcut olm akla gerek inanç gerekse tesir halkasını genişletm ek gibi usûl cihetinden M evlânâ'm n, Islâm vc Sünnî akidenin sınırlarını zorladığını düşünmek tam am en yanlıştır. O nun gayesi, kâfiri, hatta M ii'm iııi, herkesi H akk'a davettir H âlle, tavırla, sözle, nasihatle insanlara faydalı olm ak, kalbe tesir etmek, kötü ahlâkı güzelleştirmek; kimseyi kırmadan gönüller almaya çalışmaktır- Bizzat şiire m erakından değil çevresine tesir edebilm ek için şiir söylemiştir. Yolu, Kur’an yolundan, Peygamber sünnetinden başka değildir:

,JBir gün Mcvtónd hazretlerinden, Yoiımu? nedir?" diye sordular. O da: Dc ki: İşt£ fccntm yolum., ben (msiMİon) Aliafı yoluna çd^rıyorum, Ben de, bana bitilip uyanlar da beti i re t üzereyiz (hakikat ışığını apaçık görüyoruz) îs dedi." w

"Tann'dan baş çektin-gittin amma bir yol bulabildin mi hiç? Yola gel sersemce kaybolup gitm e,nW

“Lokm aya, paraya-pula düşeceğine T anrı'ya düşseydin, O ’nu arasaydın mezarda, bir hendek kıyısında oturmuş görmezdin kendini.>llö] gibi sözlerle herkesi H akk’a, İslâm ’a, sulha davet eden* birleştirici, uzlaştırıcı vasıfları ile çevresini irşad eden M evlânâ, diğer bir ifadeyle Anadolu'ya İslâmlaştır madaki rolünü bilerek vc üstlendiği vazifenin ehemmiyetini idrak ermiş olarak:

"Hítkk m riihmetme m agiar olanlar, kurtulmi^/díídir), Fa/mt Linetine u TLİyanldr, ¡¿daviyc muhtaç hastalardır.

işic biî, bu iıînetlı'Jdcri rahmetlik yapmak için dünyaya geldik. "i j

"Güneş gibi herkese can vermeye, böyiesı'ne bir ijie hMİunmaya getmijit

SO

Page 73: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Gamlıta™ e}'{ioi£ (jidlrnij toprağa djjfjeittnfcrij gül fiüîisiflTi taline gerinelim. öunun için gelmiş it k*fc

Dünjilrtirı ¿ederime,. cfln nedir, gösterdim; b i l i r i ay d) M edelim diyi iöimijiî

A/tm gbif bir kaç kainin öz malî değiliz biz. Demz gibiyiz, rrmdeı gjbtyki Îtörkiiin malîyi?, herkeiin müJioJ.

Viryüîü gibi yağtruı yurdu değiliz, GıSİeyflşfi gibi eminiı, Jtoji« biz

Hıristiyan giki kariiufı dumanlara, fmaiî gibi ü m ti vermeye gelmiji? biz

Kendine £eif itti; bunlardan da iisitiniii; sö^e dile sığmayıç fcii."61

“B iı ayırmak için değil birleştirmek için geldik11 derken o, devamlı d a ta k birliğe, bilhassa gönül birliğine çağırır:

“Beti gel beri, daha da beri. Niceye bir şu yol vurucutuk? Madem ki sen, b en s in , b en de şen im , n iceye bir şıı sen lik , benlik?

Tanrı ıjıgiyii, Tanrı sırçası. Kendi kendimizle bunca *ava$îtruî, bunca inatlaşmamız da ne? Aydınlık, aydınlık can ne diye kaçar böyle?

Hepimiz de ıek bir olgun kişiyiz; fakat neden böylesine şaşıyız ki' N eden zengin yoksullun böyle hor görür ki?

Sağ el, ne diye kendi id u n u hor görür ki? İ le r ikisi de madem ki senin elin; uğurlu nc demek, uğursu? ne demek?

Biz hepimiz aynı mayadanız. Aklımız da bir, başımız da. Fakat $u beli bükülm üş göğün altında iki görür o ltn u ^ kalrn ıju : Şu beşten altıdan pil tru-pır tını çek birlik bucağına. Niceye dek usûl boylu birlik ağacının y a ls a sözünü edip duracaksın?

H adi şu benlikten geç, herkesle kanş, kaynaç Kendine kaldıkça bir habbesin, bir zerresin gncak, fakat herkesle birleştin, kaynaşan s ü um mansın, m adensin...

Dünyada n ite diller var, fakat hepsi de anlam bakım ından bir, KapI ar t ktnp döktün ıtıüsu , b iro lu r gider.

fl1

JVÖ

f- Â

nJ Ç

ÖJE

Bto

ÛU

I

Page 74: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

.tan

Düşü

nce

püu

vasi

kba

n Birliğe erer de gönülden SÖZÜ, stirer ç ık a rm a n can , her görilj sahibine haber gönderir, meramini anlatır."*4

'£A>îu Jili konuşmak dostluğa yesjledi* A jm drli fn'[mı?y ince nasıl ofunuri

Hintli te Türk, iayrn ifrîi £?i/4> tiosc otan çrtkrur. Aynı ijjdiıı bılme^-n iki Tıirft de idnîii yabancı a tid ir BithdJJa dtlf oJ^rsd, ¡jfiHüfcksfıJt diİdufltkiiin i> hiİT-Jr|S

Yer yer M eviânâ’m n eseıieri, bilhassa M esnevisi tefsir özellikleri | de taşır, denilir ki bir bakım a bu görüj doğrudur,66

Mesnevi, m S ııâ ehli için h idayete vesile d ir.hT “Mesnevi vahdet dükkanıdır, G ıad a Rir’den başka ne görürsen p u t t u r .V e y a :

"Ben yaşadıkça K u r W m keleşiyim ;

Seçilmiş M uham m ed'in yol unun toprağıyım.

Kim , sözlerimden bundan başka bir söz naklederse,

Ben ondan da o sözden de büarım .11 yahut:

“Sevgili dediğin 'Bir H ak'tır, bir de O 'n u n , ‘Sen benim sin, ben seninh dediği ( J k . Peygamber) ” 70 diyen hal sahihi talihlilerden olan M cvlSnâ da, ht:r türlü sevginin aslî kaynağı, A li ab ve R esulünün sevgisidir. Bu itibarla sağlığında ve eserlerinde herkesi doğru yola, kâfiri hidayete, M ü’m ini Ja h ü dö M ü'm in olmaya davet eden Hz. Peygamberin "D in nasihattir”7' düstûruna uyan vc bunda da ba^arıEı olan M evÜ nâ’nın esas kaynağının Kur’an 'i Kerim ve hadimi şerifler ûlu|u tabiidir.

Mevlânâ basen:

"D in lerin iz i sağlam laşU rınaya hakin . A h id le rtn İîi a r a jt i i in . İmantanmza, yem inlerinize âşık olun, belki uzlaşırsın b izim le”73

"Riibb'ım aç gönüllerinim; Rabb’im göster dolunayım aı. Tapmayı» uydurduğunuz yalancı BUb'lattı,lilJ

"Yahudiler gibi korkak, töhm et altında yalam aktasın , O halde Yahudiler gibi sarıgmm üstüne samurdan bir sarı bağ bağla da

82

Page 75: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Yahudiliğin belli olsun. Yahur da Yahudilikten tövbe er. gözünün açılm ası için düşüncelerinin gözüne M ustafa 'n ın ayağının baiiığı topraktan al da sürme gibi çe k ,"74

"N e diye aklın haşında ey kardeşi Şarapla dolu denizi gör. A kâfir, M üslüman ol; ne. de tatlıdır kendinden gcçi$.’t7î

“M üslüm anlıktan başka, gönülde hünerlere, bilgilere ait ne varsa hepsi de eğretidir, Müslümanlıksa gönüldeki hakikattir ve maksat da odut.”76 gibi sözleri dini sağlam laştırm ayı, ahde vefayı, uydurma, yalancı şeyleri Tanrılaştırm a mayı öğütlerken m uhatabını, doğrudan doğruya» açıkça İslâm'a, M üslüman olmaya davet etmektedir. B a :en de " B iı" , "D ergâhım ız” ve benzeri sözlerle İslâm ’ı kastetm ekte, “Bise gel" davetiyle "isiiîmd gel!" demektedir. N itekim dikkat edilirse:

"Yme gf I, yine gel, fıer ne t$en ^¿ne gel,

Eger kâfir, ateşperest ve putperest isen de yine gel!

Bizim dergâhımız ümitsizlik tlerg<5/ıı değildir,

Yüz kere tövbeni bo^nıu} olsan da yine gel/ ”77

m eşhur rubaisinde: "Bizim dergâhım ız”dan m aksat İslâm olup âyetle de sarih olduğu üzere A llah ’ın rahm etinden ümit kesilmez. A ynta ikinci mısrada sadece küfiir ehline, kâfir, ateşperest ve putpereste işaret edilmiş olmakla Meviânâ bunlan, küfürden kurtarmaya dergâhına yani İslâm'a davet etm ektedir ki bu tavn, onun, umumi tebliğ ve irşad usûlüne de uygun düşm ektedir. Bu rubai dolayısıyla dikkatlerden kaçan bir husus da vaktiyle Dr, Erkan Türkm en'in de tem as ettiği üzere, “bâz âm eden" fiili, terk etm ek, feragat etm ek, vaz geçm ek ve meeazen tövbe etm ek mânâlanndadır. Bu fiilin emir şekli, ,Hbâz â (y)" olup bu kelim e, l4y b e gel" karşılığında olduğu gibi "terket, vaz geç, tövbe e t” m ânâlarına da gelir. 'T öv bey e gel, tövbeye gel'1 ve benzeri hitaplarla bir çok Tü rkçe İlahîlerde de karşılaşmak mümkündür.

N ihayet T ü rk çe 'd ek i "vaz geçm ek” fiilinin mazisi çok eski değildir- Bunun daba eski kullanılışı 4,vaz gelm ek” olup aynen *'bâî âm eden" kat^ılıgmdadır. Birinci kelimedeki “b” dudak harfi, bir diğer yan dudak harfi uv"ye değişmekle Farsça "baz”, Türkçe "yas” olmuştur, Bu itibarla

83

AmJ

ÇELE

8POÜ

i,U

Page 76: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ıWN

DÖŞÜ

NCG

DÜkV

SfNÖA

N yuksrıdaki rubai, eksik tercüm e edilm iş olm akta, asıl m ahiyetinden bizce yanlış olarak farklı anlaşılmaktadır.

M cvlânâ basen, Müslüman'ı da tekrar M ¡15 Elim ati olmaya çağırır:

£lA pervan eler, a p erv an eler, çe k in m e y in , çe k in m e y in . A Müsİümanlar, <1 M üılüm anlar, M üslüm an d u n , M üslüm an o lu n 11' 8 derken kelebek nasıl ışık veya ateş etrafında döner ve yanarsa hakîkî Müslünmn da aşk ateşiyle yanabil mel i, yani âşık olmalıdır- Zira İş ık , m â iiv g Ja n (H ak 'tan , sevgiliden gayri h er şeyden) kurtulm uştur, kusursuzdur, Bu bakım dan M evlânS, 3şık ile, m ükem m el insan ile

£ hakîkî M üslüm an'ın müsaviliğini îma etm ekledir. O n a göte îm an, a ş k tır .H e rh a ld e o günkü, belki de her devirdeki şattlarda insanları birliğe, huzura, iyilİKe ve güzelliğe davette en müessir vasıta sevgi ve ümit olmalıdır ki Mevi&nft da bundan faydalanmıştır;

"Sevgi, bi-teviye içten hizm et edip durm adır zaten. D ünyada sevgiden başka hiç bir hizm et, b ite v iy e sürüp gitm ez ,”80 Sevgin in sarayı gönüldür. Tevhid ve aşk sırrının m ekânı da gönüldür. G önüller avcısı M evlânâ’ıu n g ö n je , kalbe hitabı, aşka, îm ana, İslâm'a davetidir, Gönlü olmayan kişi mahrumdur:

"K im bu gönül penceresinden gafil olu ısa zam anenin en üstün bilgini bile olsa nafile kördür, ahmağın biridir o ,”i !

Bu itibarla A llah’ın sevgilisi Hz. M uham m et! (s.a.), aşk m adenidir

"^■muıtta sen olmadaydın gökleri yaratmazdım denen ne dedi hak; A hm ed-i Muhtar, aşk madenidir. ”Sİ

Aşk, dolayısıyla îman, Â b-ı bayat, edebî diriliktir, Küfür ise zulmet (karanlık) ve ölümdür:

'.Aşk, A b-ı hayattır, seni ölüm den kurtarır. Kendini aşka atana ne m utlu ,"0

’lA b -ı bayata benzeyen îm an da kara toprağa benzeyen küfiir de her ikisi de ienin ateşine karşı çer-çöptür sanki.”3*

t zan bile bir aşk sa la jıd ıı, d avetid ir:

Page 77: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

“A âşık, §criat sahibi A h m cd ’in hırkasın» al da her an BilaPin 3 canm dan a$k salasım duy.hSÎ

N eticc olarak âşık, aşka, maşukaya ikrida eden, uyan ve bağlanandır. * M üslüman da H akk’a, Resulullah’a yani sevgiliye teslim ve tabi otan J ve ihtida eden (hidayete ere n ), doğru yolu bulandır- D aha fince de £ işaret ettiğim iz üıere M evlânâ'ya göre âşık ile M ü’m in aynıdır. H er t ikisi de kusursuz o lm ak durum undadır. K en d in d en k u rtu lan , benliğinden, kibrinden, mftsivâdan geçen, sadece sevgiyle dolnn zaten nakıs ve kusurlu olamaz. O nu n için M evlânâ’nın devamlı olarak aşka, Ş ık lığ a daveti, aynı zamanda da tevhide, İslâm 'a, iyi insan olmaya çağ rıd ır . D e v rin d e n g iin ü m ü îc k ad ar o n u n T ü rk le ş tirm e d e , h lâm laştırm ada, birleştirm edeki başarısının sırn bu noktadadır.

M ev lân â ’n ın M üslüm an ettik leri veya onu n tesirinde kalarak İslâm 'ı kabul ed enlerle ilgili bir kaç hikâye ve ölümüyle alâkalı bir tasvirle sözlerim de son verm ek istiyoruz.

"B ir gün M evlânâ m übarek medresesinde oturm uştu. Birden bire Yahudi haham larından ve Hıristiyan papazlarından bir grup gelerek, tam bir samimiye de baş koyduktan sonra> Tanrı'nm bu zayıf ümmeti hakkında K ur’an ’da vârid olan şer'î tek liflerin h ikm etin i, crar ve nehiylerin sım nı anlam ak ve bu hükümlerden maksadın ne olduğunu bilm ek için soruda bulundular. M evlânâ, bunlara inci gibi sözlerle şöyle cevap verdi: Tanrı, onanı şirkten, namazı kibirden temizlemek; zekâtı, rızka sebep olmak, orucu, halkın ihlâsını denem ek; haccı, dîni kuvvetlendirm ek; cihad ı, İslâm d inin i yükseltm ek; em r-i m arufu, âlem in, em r olunan şeylerinin elde edilm esine sebep olm ası; kötü şeylerden nehyİ! sefihlere m Sn i olm ak; akrabalığı gözetmeyi, onların adedini çoğaltm ak; kısası, kan dökülmesini önlem ek; cezalan, haram olan jeyleri halkın gözünde büyütm ek; şarap yasağını, aklı korumak; h ırsızlıktan çekinm eğ i, iffeti n im etlend irm ek; rina terkini, nesebi tem i: tutm ak ve livata terkini, nesli (iretmek; şehadeö, inkâr edenlere

kar$ı koym ak; lezzetlerin terkini, doğruluğu şereflendirm ek; selâmı korkulardan em in kılmak; eminliği, ümmetin ile r in i düzene koymak; tftati, imamlığa saygı göstermek için kullanna farz kıtnuşnr. Bu m ânilan o kadar güıel bir tan d a an lattı ki, hep birden bellerindeki zünnarlan

85

Page 78: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

TjftA

'NİN

D

Üş

On«

OO

WV

ASI

W3A

N koparıp atarak îman getirdiler ve M iislüm anlar sırasına geçtiler ve candan mürid oldular. Naklettiklerine göre bu hazretin (Mevlânâ Yun) zuhurundan ölüm üne kadar o n sekiz b in kâfir, îm an g etirerek Müslüman vc mürid olmuştur ve hâlâ da ol maktadır.” '

"B ir gün M evlânâ hazretleri, ulu arkadaşlarla b irlikte M eram mescidinden şehre dönüyordu. Birdenbire ihtiyar bir rahip karşılarına çıkıp önlerinde baş koymaya başladı. Mevl&nâ ona: 'Sen mi yaşlısın, sakalın m ı?' diye sordu. Rahip : ‘B en , sakalım dan yirm i yıl daha büyüğüm, o daha sonra ç ık tı’ dedi. Bunun üzerine M evlânâ: ‘Ey zavallıJ O, senden dalıa sonra çıktığı halde erişti ve kemâle erdi. Sen e v v e l« naili idiysen şimdi de siyahlık, perişanlık ve ham lık içinde yüzüyorsun. Eğer değişmez ve olgunlaşmazsan yazıklar olsun sanal' buyurdu. Zavallı rahip, hem en zünnarım kopardı ve îm an getirerek inançlı Müslümanlardan oldu .”37

“Rahip ve papazlardan bir grup M evlânâ hazretlerine rastladılar. Daha uzaktan dostlar, onları görünce onlardan tiksinerek: LN c kadar gönülleri kara ve nahoş insanlardır’ dediler. Mevlânâ: ‘Bütün dünyada onlardan daha cöm ert insan yoktur, Çünkü onlar, hem bu dünyada İslâm dînini, temizliği ve türlü ibaderleri bue vermişler; hem de öteki dünyada ebedî cen n etten , hurilerden! köşklerden vc temiz cen n et şarabından, bağışlayıcı T anrı’nın yüzünden (cem âlinden) m ahrum edilmişlerdir. Çünkü T a n n dünya ve âhireti kâfirlere haram etmiştir.’** Bu kadar nankörlüğü, karanlıktan ve cehennem in azaplarını onlar yüklenmişler. T a n n ’nın inayet güneşi, b irdenbire onların üzerinde patladıkça, onlar derhal nurlanacak, yüzleri ak o lacak tır’ buyurdu. Şiir:

"’’l üz yıllık kâfir, eğer seni görse secde eder ve çabucak Müslüman olur.

Daha yakma geldikleri vakit rahipler ve papazlar baş koydular.

M evlânâ hazretleri ile meşgul olup tam bir doğrulukta îm an getirerek Müslüman oldular. ‘Onların kötü şeylerini iyi şeylere tebdil eder,’sii HüdâvendigârP dostlara dönerek: Şiir:

Yüce Tanrı, kendisine gizli lütuf sahibi demeleri için zehrin içine

66

Page 79: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

tiryaki gizledi, buyurdu. Yüce Tanrı, siyahlığı beyazlıkta gizliyor, ‘i. beyazlığa da siyahlıkta yer veriyor/ '* 3

"Kostantiniye ülkesinde bilgin bir rahip vardı. M evlânâ’nm ilmini, j| yum uşaklığını ve a lçak gönüllülüğünü işitm iş, ona âşık olm uştu. Mevlânâ’yı görmek üzere Konya'ya geldi. Şehrin rahipleri onu karjıtayıp i’zazda bulundular. Bu doğru rahip, o hasretin siyarerini rica e tti, t Tesadüfen yolda karşılaştılar. Rahip üç defa Hiidâvendigâra secde etti. Secd ed en başını kaldırınca M evlânâ’nm da sccdcde olduğunu görüyordu. Derler ki M evlânâ hazretleri, rahibin önünde otu î üç defa baş koydu. Rahip feryad edip elbiselerini yırttı ve "Ey dînin sultanı, bu ne alçak gönüllülük ve kendini hor görm ektir?’ dedi. M evlânâ:“Ne mutlu o kimseye ki Tann onu malla, güzellikle, şerefle ve saltanatla rızlklandırdı ve o da bu m alı ile cöm ertlik yaptı. "Güzelliği ile iffet sahibi, şerefiyle a lçakgönüllü ve saltanatı ile de adalet sahibi oldu“ hadisini buyuran bizim sultanim izdir. T anrı kullarına nasıl alçak gönüllülük gostenneyeyim ve niçin kendi küçüklüğümü belirtmeyeyim.Eğer bunu yapmazsam, neye ve kime yaranm ?’ dedi.

Şiir;

(Hak) yolunun güneşi olan ve nefsini zelil eden kimseye ne mutlu dedi.

O nun kulluğu sultanlıktan iyidir, çünkü ben, daha hayırlıyım sözü, şeytanın ağzından çıkmış bir sözdür.

Bunun üzerine zavallı rahip, derhal arkadaşlarıyla birlikte îm an getirerek m ürid oldu ve fereci giydi. M cvlânâ hazretleri, mübarek m edresesine geldiği v a k it Su ltan Veled hazretlerine ve arkadaşlara: “Bahaeddin, bugün zavallı bir rahip bizim miskinliğimizi (tevazuumuzu) elim izden kapmaya niyet etti, Fakat C en ab -ı Ila k k 'a ham dolsun, O fnun uygulam ası ve Peygam ber efendim izin yardımı ile biz hu miskinlik ve küçüklükte ona galip geldik. Çünkü o tevazu, küçüklük

ve miskinlik Müslümanlara, hazret-i Mustafa (s.a)den miras kalmıştır Öyle bir devletin nisabı, yalnız onun ümmetinin miskinlerinin nasibidir buyurdu.1’51

87

Page 80: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

«in

şün

ce

d

On

ya

şih

om

m 11 Bir gün M cvlânS hazretleri birkaç dostla b irlik te Arpas arı kapışındım çıkm ış Suhanü’l-Ulema Bahaeddin Veled'in (Allah ondan ran olsun) mezarını îıyarctc gidiyordu-ŞagflSU insanların bir şahsın etrsfında toplandıklarını gördüler. Bıı kalabalık içinden birkaç genç iieri koştu ve: ‘Allah aşkma, birini idam ediyorlar. MevlânS hazretleri şefaat ersin. O, taptaıe genç bir Rumdur’ diye ioryad etti. M evlâ nâ; 'O ncyapm ışnr.'1 diye sordu. Onlar: 'Birini öldürmüştür, k l£ » yapıyorlar' dediler. Bunun ü ıtr i ne M evlânâ ilerledi, Biitün celladlar ve şahne (poiisjicr baş koyup uzakta durdular. M evlâ nâ mübarek fcrecesinin ereğim idam edilecek adattun üzerine örttü, Şehrin sahnesi, İslSm sultanına durumu arz etti, Sultan: ’Mevliinâ hakimdir, bit şehri istese ve bütün bir şehre şefaat etse buna nail olur. H epi i ona feda olí un. B ir Rum da nedir ki...' dedi. Arkadaşlar, M evlânâ’nm kurtardığı bu Rum'u alıp ham am a götürdüler. H am am dan çıkartıp m edreseye getirdiler, Nihayet M evlânâ'nm elinde îman getirip M üslüm an oldu. Hemen t) anda tınıı sünnet ettiler ve büyük bir sema yaptılar, MevlânÛ hazretleri: ‘Adııı nedir?1 d iyeíordu- O d a : ‘Siry?nui’. dedi, M evlânâ: 'O halde bugünden soma Alâeddin Siryanus deyiniz1, buyurdu. Nihayet o hasretin bayat veren in ayer nazarının hereketi sayesinde Alâeddin Siryanus o dereceye geldi ki u!u şeyhler vc hayLrlı bilginler onun ilerlemesine vc marifetler? anlatm asına şaştılar O nu n lacifclerinden hayrette kiddıSar.’ 1

Netice ve son söî olarak kanâarim iıce M evlânâ’nm Türkleştirm e yani İslâmla İsırmadaki rolü ve tcûrm in , bir velî olarak yasayabilme iim n jn , sevgmin, birlik vc beraberliğin zaferinin en güzel ve en v e d i ifadesini cenazesiyle ilgili müteakip satırlarda bulmak m üm kündür

‘ ... Sonra cenazeyi dışari çıkardılar. Büyük küçük bütün insanlar ballarını açmışlardı. Kadınlar ve çocuklar da orada idiler. Büyük kıyam ete b em er bir kıyam et koptu . H erkes ağlıyordu. Erkekler ç ıp lak tılar, feryad ed u rek t e lb ise le rin i y ırtarak g id iyorlard ı. Hıris çıyanlardan, Yabudilerden, Ayıplardan, Türklerden vs. den bütün

milletler, bütün din ve devlet sahipleri hajır bulunuyorlardı, H er biri, kendi adetleri veçhile kitap lan e! Itrinde önden gidiyorlar Zebur’dan, Tevrat tan, İncil den âyetler okuyor ve hepsi de feryad ediyordu.

86

Page 81: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M üslüm anhr, sopa ve kılıçla bunları savamıyorlardı. Zira bu cem aat hiç çekinmiyordu. Büyük bir karışıklık oldu. Bu haber büyük sultana, Sahibe ve Pervane'ye erişti. Bunun ü zerine onlar da papaz ve kiliselerin büyüklerini çağırıp onlara: 'Bu olayın şirinle ne ilgisi vardır? Bu din padişahı, birim başbuğumuz, imamımız ve rehberimizdir’ dediler. Onlar da: ‘B il, M usa'nın, İsa’nın ve bütün peygamberlerin gerçeklerini, onun açık sözlerinden anladık ve keiıdi kitaplarımızda okuduğumuz olgun peygam berlerin tab iat ve h areketlerin i onda gördük, Sız M üslüm anlar, M ev lân â 'y ı nasıl d ev rin in M u h am m cd 'i olarak tanıyorsanız, biz de onu, zamanın Musa'sı ve İsa'sı olarak biliyoruz. Siz nasıl onun muhibbi iseniz, biz de bin 5u kadar misli daha çok onun kulu ve müridiyiz. N itekim kendisi buyurmuştur:

Yetmiş iki m illet sırrını bizden dinler. Biz, bir perdeden yüzlerce ses çıkaran bir neyiz.

M evlânâ hazretlerinin zatı, insanlar üzerinde parlayan ve onlara inayette bulunan hakîkatlar güneşidir. Güneşi, bütün dünya sever. B ütü n evler onun nuruyla aydınlanır’ dediler. Bir Rum keşişi de: 'M evlânâ ekm ek gibidir. H iç kimse ekm eğe ihtiyaç duymamaklık edem e s. E km ekten kaçan h içb ir aç gördünüz mü i Siz, onun kim olduğunu nereden bileceksiniz?’ dedi. Bunun üzerine büyükler, susup hiçbir şey söylem ediler. Bir taraftan da tatlı sesli hafızlar vecd ite âyetler okuyorlar, tatlı nefesli K uran okuyanların sesleri, dertti ve acı feryadtan göklere yükseliyordu. Güzel sesli müezzinler, halka, kıyamet yerine, bu kıyam etin koptuğunu sata vererek bildiriyorlardı. Yirmi bölük gflyende de M evlânS'nm ölüm ünden önce söylemiş olduğu mersiyeleri okuyordu, N ekkarecilerin naraları, zuma ve beşaret, nefir vs. sesleri ‘İsrafil'in Sûrunun çalındığı zamanda, ’95 âyetinde olduğu gibi kıyam etler koparıyordu. Güneş doğarken mübarek medreseden tabutu alıp yola çıktılar labut, yolda ala defa parçalandı. Her defasında başka bir tabut yaptılar. Nurlu türbesinin bulunduğu mezarlığa geldikleri vakit, karanlık basmış, gece olmuştu

89

IVA

mıi

çeu&

TCKj

US

Page 82: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

VNIff

DÜŞÜ

ŞÇE

DÛNY

ASSN

MNDİPNOTLAR

1- M ineli H a A W t Cfcal^ . B ^ r r b û " . lıö u ık u t L9S12-Mcvllnl. Dmtbw&tir. Tctc. Ahdûlbâ.ltiOi&f>ı arli. Is-canhul,. !96C. \r/25î.3. L\j î , J> , Tunörr Bivkiifa, TMrtrje Sflfutlulisn Dsurinİ! Kanya, Atıksın. 19S.Î, ÎE, 1 Î7 .

4. Hfoltr», PflJ Mgfo, Tere. MetiFıa Ülfcrr lankSrıyi {AnbajcıuiJuJ, Istnnifiıl, 1954, İH .5 Ai*-,\4b.6- A#s-, iStı7- A r t ; 1W ,5. Fencun A h ı^ 'i Stoehsilâıl MtvltfnJ W En^mAAiln, JÎBflir, T iK -tıhim Ymicl, IriınbuL

İ977, tü l A y r y « !^ > 'i (n e d E ^ ^ " » İ/ l« i f tM iıJ t ıW ir t , litinivıtl. 1973, E/1-D9.

9- Ahm eJ E ftitl, a.t e „ W 0S-

10-A^İ.VttL11-M cv lin i, M fkuplar.Tttc. AlvluitiSkjfG ilpıcn ılı, li-unbuî, 1961. 2 î-

L î , Aiıjrifti t t l i l t i a.g-e,ı E/J-LÛ.

u - A . f f . ,v ı a M M .14- MflijîııCuribuı, ‘‘Mcvliıd'rıin Escrterau J'üıJt B c^ n r t Türt KıÜmeıirun UcfefrijtndjnlrT.ı-ii".

EjLİfiİî * 700 ÖJlîfti YiIİ> iİ -tii'l DıjLhriifjfld. LİHÎlaruflAıa MevEânit iinu tlifl. 15-17/W ıfc Anluıts. SS Kİ.

L% Me-vl^ni, Dfetiri-p Kf^ıı. Trrc. Abtİ£İt£kL Gilpm ariı. Îî JsfiI'-uI, 19*9, IV .047.

! 6- M evlitti, î l î .* . . lirinİKil, 1 Î 5 8 ,1LT-Î6 .17- A.f.c., 13/401.

İS- A . { , ( , IV/J95,

19- A .ff, 11/1 Jû- İP - Aj k , 1/67-1 1 - A ^ V f l S İİ l - fcirvlln i, Jv!ffirJı:-ı itb'o, Ttrt:, AW ûlMkI Oftlrm iriı, Konya, L9M, (7 .

13- M a l in i , d .ıv .r 11/7 J0.

1 4 -A i.r .,V l/ :7 6 .

İ i - Dinttı, Tt-rc, AbdalHltı CoLpınark ts-tsrhu!, 1974. V li-V in , 1972.16- Mtı-lr^ıl CcLsIcJJüı-l ftjûnii, Î ;[ tn ii i i , j ı5rr;|, Ajfc w ÎaÜ LİjtiTjıtiiint M utada Wü.hl/Î TiîtÜîtlilİ,

H îi. AmıJ Ç ç lc tı^ lu , Utanbul, L971, i-l (¿)/44vd- ¿7- M îvÜhS. JDium-ı Kfbir. ]/69,7i- Ajf.f., ll.'îSl. M. CucıLur'uzl U’hİLÎ.rı.!ei l.'iLjlık ayrjca bkî- Avdltl Tineri. M-fi'Ürıd Aili-unJr

TüT^Miltti uf t W f i F i l i , Anka™, 1 9 8 7 ,39 vd,

3P-- M fiilin J, Cîym-r [l,f4&-

J3 - M ev lin î, R A ıilti, T a ç . AbdolbaiJ .CSjlpifuilı, İFtarbd , 1 9 8 2 .1 i? .

İE- Atımrr t f i i t ! , Ân'ıîmn Mmiıl»lrTi, Tftc. TaKiin Vju c i , LsranbuL, 197>, L-'ii6-î47.

12- Âmil Çelebilsin, A lı'i» iW TatJipi, Arıkan, L 949,74.

J i - AyLcn L ^ m u ı^ j, H|, M ftLİ'y vi Yûkıtan, tatdn^yj] 396^ Z&; Dut- Ei. Tunjçç: Raykjr«, 7’ürlcjye ÎiE^AluLın Jiıjnjdi, A nkari, 3VS5, LOS. lpn. İ Ü

J 4 ' J * ™ ı Kcf>irf V/U9.

90

Pnç- Dr. îü IK ff R ^ k u a , İ l i ,Jj- Diu*:-[ KfÜT. 1,113>

3 7 .A f f - .m i M .>6- A .£ -î.,ÎW îS 1 ,

)9 - ÂTi^îtt™ MrAİitkifiTi, İfl^Çi'

^ A . t i . , l /L 6î.* 1* [Jiıjn -'i KtJWr, V/1 H l42- IM H , - i f e t » ı W a i b i n b T « i f i l M Bir W , M, Ü. F t^ E d c b l iM ftk

AFujiırnıatjn OttîLn. İjiJiLbLıl, 1936- W 11 4 ) . v a k rim ln Halil Y i ^ S , T i ^ TariK SiJfukJuU fiftffi, W l « l 1 ^ 4 , M

■14- D tvin'i Kri™. V/181.45- VT/194'1ÎS-

+7 . M tvlirt4 . FW M tfh . T îîh . WolihA L lIltirT arA lhya (A nb»rcw aM , l i t i i c M ]9 -4. 9? '9S ,

+8- IV un-ı Ke6if. II1/31Î- 4 ? . A f t- ,1(1/259-300.

Î 0- FAi 94-97,i İ M * » * * , « « ■ A. O d p u u ık lAAbuV, î « î . ÎS

S l-A .i- t,.* 7 .

5J. M dttupl«-, 173-11- DiuflîL-ı K t^f. V/159.55 . 1/310. .

Sfi, K ı f e ^ k S İ ^ M * ^ M 1 * * 9 ’

s ı . » J Vc Z , Ö w T * * , , Tir e - Y Jdu M c*!*, b w60

sa .ü tr-flrn Kertin, XltAC«- Ttru, Ö m er ! ^ » J 5 i

59- Ân/lirin MiiddİKÜrn. 1/1 Ti.

ÖO' Dn™-1" Kibi', [V/3S4. i t - A - i i - . i l l / Î O J . f i j . Âri/IfTÎn M m k Jiitfl. 1/L92-

D kw w K tW > V/161.

ii4. Kcttf, 1V /42İ , . . . , _ >ı ıJıpT T r t i iw nT^MBaESSHSSaEKaiM a l i n i S em n tri) , A titu * . 1987,111-113 . „ j i . (

66- Fundviıb . A h m id 'i S ıp i^ lS f , Rüdif, Tetc. T a b ın 1977, 7 -

67- Mtmtvıjı 5#ri ti-e-, 111(6) -66- M e h ili . Vclid lıbud ik Tnc- V l / Î Ö .

GP- RmiACfTı J5 Î.70- M-tiiıevl, tll/3 7-6-

9t

Page 83: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MËV

LÀNA

-NTN

D

ÜŞÜ

MCE

D

ÜN

YASI

ND

AN î l - Arad (¡jpJctáújUi, "MevIânfi'danQgviltcf'. fti. MiiáM«¿JnJÍ fouprii, 11-H Amili I $88, ►Jonya,

1489, lit-MS- 72- CW -L Küûrt i/197.73 - At t . 1/102.74- A 4*.. VB9.

7Í-A,f.t.,\V\9\.76- M-e-vlini, SiiCilfà-p Sei'iî. Ttrc- AbdfllMkl ÍSrtLpjnaili, Kony», 1S6Í, 20.

7‘ -ftd*J&Tr 13- 7B- Ukuh. W I « .79- Divan-1 líríwr. V/330.

M . Ait-, IH 097. i l - Piujn-i Xíi*rf 11/323.

V/145.S3-Af.c., 11/!«,İA- U/69- 8 5 - IH/2J*.S i . Ânjİ fm WíniiAie-ií'n, IV71-74- 87- A.f.t., I/'19S.95' Ktir'an-i Krrbr., V1T/30.1J9- JİKr'dn-ı ííírfm. X-W/7P,90- Äriilmn MoJiiÍJflfri, I/19¡Ü,,'19991 -A.f.í., I/Í5fi.92- A .f(, 1/293-294,91- fürfWi KeWm. UÎXIVÆ.94- Árifierm MnUicItií, Ü/Ó0-61. Avoca hki. Hmlt, 1)3 vd.

Page 84: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNA’NIN TÜRK VE DÜNYA KÜLTÜRÜ BAKIMINDAN TAŞIDIĞI MÂNÂ*

Prof.Dr. Mehmet KAPLAN

H er yıl A ralık ayında, Konya’ya Türkiye’nin ve dünyanın dört bucağından binlercc insan gelir, bir binayı ve o binanın içinde "uyanık uyuyan" büyük bir v eliy i ziyaret eder, dua dilek v e niyazda bulunur. Aynca büyük bir salonda icra edilen muhterem Şeritti âyinini seyrederek, asırlar ötesinden gelen ses ve hayallerle vecde dalar,

T ü rk m illetini, hattfl onun etrafında bütün insanlığı birleştiren böyle bir maneviyat merkezinin bulunması, her dilden ve her dinden onbinlerce İnsanın, her yıl aynı ışık etrafında bir araya gelmesi, güzel ve derin m ânâlı bir harekettir. G ünlük hayatlarında birbirlerinden ayn ferdî kaderlerini yaşayan insanlar, büyük dinlerin içinde teşekkül eden bir nevi kültürler, âyinler ve merasimler sayesinde, darlıktan kurtularak genişliğe ulaşırlar,

Fakat göze, kulağa ve gönüle hitap eden bu hareketler yeterli değildir. M evlâna insanlara bundan fazlasını verebilir. O nun sadece türbesi ve semâı yoktur. Duygu ve düşüncelerini harikûlâde bir üslûpla ifade ettiği eserleri de vardır. Tarikat olarak ıMevievÖtfc, M evlâna’nın vçfanndan sonra tc4ekküİ etmiştir. Buna göre, ayn bir değer ve mânâsı olm akla beraher, asıl M evlâna'yi bu m erasim lerden ziyade, kendi eserlerinde aramak icap eder. Gözü ve kulağı büyüleyen kült, çok defa düşüncenin çalışm asına, kültüre engel olur. M evlâna’yı tam olarak anlam ak, duygu ve fikir hâzinesinden faydalanm ak için âyin ve merasim ile beraber eserleri üzerinde düşünceye de yer vermek, yani kültten kültüre geçmek lâzımdır. Bu, Mevlâna’yı, içimizde yerleştirmek, nerede olursak olalım, onunla beraber olmak demektir ki onun istediği de budur. M evlâna'nın Türkçe'ye güzei bir şekilde tercüm e edilmiş

* MiıJibut GaUiUiii, 11Î73, Kotıyu Turum Denvcjl Yay., AnJuıa. 197i, I9 'Î0

Page 85: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

«EVL

ANA'N

IN

DÜŞÜ

NCE

DÜPİY

ASlN

ÖAN olan gürleri ile onun fikirlerini her asırda yem bir şekilde ifade eden

Mevlevi şair ve sanatçılarının eserleri, zengin bir 'Mcvlûfuı Ktdiicr' önün tevekkülü için başlıca kaynaklan teşkil ederler.

M evlâna’yı anlama ve değerlendirm enin çeşitli yollan vardır ve olabilir Bunlardan biri, onu yaşadığı tarihî devir ve şartlar içinde gütmektir. M cvlâna’nın şahsiyeti ve eseri, Selçuklu tarihinin içinde yer alır. 1071 M alaîgirt Savaşı ile başlayan Anadolu 1 ürk tarihinde Selçukluların oynadığı rol büyüktür, Türk ırkına bu toprakları açan ve ebedi vatan yapanlar, Alpaslan ve oğullandır. Selçuklular bu maksat için sadece Bisanslılarta değil, Avrupa'dan arka arkaya üç dalga halinde gelen Haçlılarla ve onlardan daha korkunç otan Mogot O rdulan ile savaşmak mecburiyetinde kalmışlardır. Kahramanlık, hâkim otma ve devlet kurma irâdesi ile dış düşmanlara hâkim olan ve devlet km ma irâdesi ile dış düşmanlara hâkim olan ve bu topraktan vatan edinen Türk, en büyük zorluğu başkalarından çok kendi ır kından ve soy undan görmüştür. Dahilî isyanlar Selçuklu devletini dış düşmanlardan daha çok tahrip ermiştir. Bu isyanların başlıca sebebi, eski "A şiret ahlâkı” ran, Türkterde çok kuvvetli olan Benlik ve fJeylili duygularının devamıdır, O rtak düşman karşısında T ü rk lerin sürekli bir devlet kurabilmeleri için manevî bir birliğe ihtiyaçları vardı. İslâmiyet ve tasavvuf, işte bu vazifeyi görmüştür. M evlSna bir şiirinde şöyle der:

“İman şehrine öylesine fet'iyıik, öylesine korkunç bir selseldi ki, şehir yok nlup gitti, gökyüzü de ışıktan bir dolap kaildi o suya."

Her şeyi A llah'nın bir tecellisi olarak gören M evtana, bu selden korkmaz. Bilâkis bir tecellisi olarak gören Mevlâna, bu selden korkmaz. Bilâkis onun ebedî akışı içinde beklenmedik değerler ortaya çıkacağına inanır. Aynı şiirde şöyle devam eder:

rı5ı< cojiîiico yel ketildij kaiugtmm önünde bir söîtmui çöpw, jıtuıi korta «rfce lifar-gidiîrje o yel, dağı öyle uçurur.

Dağlan yardılar mt nuıdenler belirir; Ay tjigı gibi LVl içtnde iâ'I göriirsün.

O {MnJimın içinde bir de Çin gürelinin yitîunü frirnriün ki iki ayrılık eli de kasap gibi kan içinde.

94

Page 86: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Elini kiJTÎiKiunticin bitilin canlar sarhoş; karjum da bütün griitJir diçciİTnfj; bıtiün lüıûflan ile beraber ne de ifuan safııirt oİTTiuştur bu.

Onun öidümimesi, üçümün edilip sıfcıimasıns benzer; üçı'im kalmadi mij çırası, su>u icafır.

Yiiîbmîence urum olsa hepsi de bir olur gider; can da birliğe gerince bu çeiir bir varlık bulur,'*

Selçuklu tarihini ve bürün dünya tarihini hu şiirde ortaya konulan dürünce açısından okumak mümkündür: Tarihî hâdiseler, savaş!ar ve felâketler, insanlığı olgunlaşnrmak, onun içindeki cevherleri meydana çıkarm ak, tıpkı sıkılan üzümlerden şıra olması gibi, insanlar arasında birlik tesis etm ek ve yüce varlık olan Tanrı’ya ulaşmak içindir.

“Ç ünkü her şeyin zuhur ettiği şey, zıddıdır onun; bu iki zıddan yüzlerce şey zuhura gelir.” diyen M evlâna, çağını dolduran savaş ve kargaşalıklardan korkm am ış, on ların T ü rk m illetin i ve insanlığı olgunlaştırdığına inanmıştır. G erçekten de hu topraklan almak için Bizansltlarlu, Haçlılarla, Moğollarla savaşan ve iç isyanların doğurduğu ıstıraplarla pişen Türklük, nihayet Mevtâna’nın haber verdiği olgunluk ve birliğe ulaşmış, dünyanın en yüksek m edeniyetlerinden birini kurmuştur Mevlâna W ı bizzat kendisi, şiiri, felsefesi, bu çalkantıların bir neticesidir,

M evlâna, şiirlerinde durmadan insanlar arasındaki derin birük'ten, seterden ve ı/usictc’tan bahseder. Bu çağrının mânâsı, Selçuklu tarihinin trajik hadiseleri içinde daha iyi anlaşılır.

Bu tarihi dolduran savaş, isyan ve katil hadiselerine bakınca insan büyük bir ümitsizliğe kapılabilir. M evlâna hiçbir zaman kendisini ümitsizlik ve bedbinliğe (karam sarlık) kaptırmaz. Zira o, Tanrı'ya, insana inanır ve tarihin derin mânâsını bilir. Allah vardır ve ebedîdir. Hiçbir şey onun kudretine eşit olamaz vc insanoğlu onun yeryüzünde tecellisi ve temsilcisidir. İnsanoğlunun içinde taşıdığı yaratıcı güç de sonsuzdur. uBir canımız var, neşeler tozutmada; dünya yıkılsa, yeniden bir dünya kuram biz”, T an n ’ya ve insana olan bu inançtır, Mevlâna'yı Tif/cbfn (iyiyi gören) yapan; onun verdiği bu inançtır, Türkleri asırlar boyunca yaşatan-

Page 87: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

lAn

A'KIN

DÜŞÜ

NCE

DÜNY

ASIN

DAN Yüzyıllar boyunca süren savaşlar esnasında gerçekten bir dünya

yıkılmış ve Tü rkler içlerindeki im anla bu yıkılan dünyaya yeni bir dünya kurmuşiardır.

Selçuklu, Osm anlı ve yeni Türk Devleti yaratıcı gücün en kuvvetli delilidir, M evlâna’m n Türk Millerine aşıladı^ bu inanç, asalar boyunca devam etm iş ve bizim binbir felâket karşısında ayakta kalm am ızı mümkün kılmıştır.

Türk tarih ine en c ik i çağlardan beri hâkim olan kahram anlık duygusu da, insanın kendine olan in an cın ın ifadesidir. Burada bu utanç derin ve yüksek bir m ânâ kazanmıştır, Anadolu T ü rk tarihine şekil veren işte bu iki inancın birleşmesidir.

Kahramanlık duygusu Tiirklcri cihangir bir millet yapmış, MevlAna ve Y unusun getirdikleri im an ise, onları A llah katm a yükseltmiştir.

Sandukasındaki kitâbede M ev lana, çeşitli ifadelerle tavsif edilmiştir. Bunlardan üçü, onun tarihî rolünü belirtm esi bakım ından bilhassa dikkati çeker. Bu tavsifler şöyledir;

1' D e lille ri yıkılıp m ah vold u ktan so n ra , yeni b aştan din alâmetlerini açıklayan, nişaneleri yıpranıp kaybolduktan sonra tekrar yakın yollarını aydınlatan,

2- Sözüyle yeryüzü definelerini izhar eden,

3- Halkın gönül bahçelerini hakikat çiçekleriyle süsleyen.

Bu ifadeler o çağın üslûbuna göre süslü olm akla beraber gerçeği ifade ederler. M cvlâna, hakikaten, o zamana kadar “delilleri yıkılmış, nişaneleri yıpranmış" olan dini yenileyerek, onu asıl kaynağındaki derin m ânâya ulaştırm ış, şiirleri ile dünyaya ve eşyaya başka gözle bakılm asını öğretmiş ve halkın ruhunu ebedî hakikatlerle donatm ış ve birleştirm iştir. A şağıdaki satırlarda M evlâna’nın yaptığı hu üç mühim işi sadece D ivan’ına dayanarak ortaya koymaya çalışacağım , M evlâna’nın eserlerinde, bugün de değerini muhafaza eden pek çok fikir vardır. Den bu yaîida bu üç fikir üzerinde duracağım:

1. Mevlâna'mn yaşadığı devirde, İslâmiyet doğalı altı yüzyıl olmuştu.

96

Page 88: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Bu müddet zarfında İslâm iyet çegitli kayraklardan gelen tesirlerle aslî m ahiyetinden uzaklaşmış, âdeta kabuk bağlamıştı. M edrese, eski Yunan felsefesine dayanan m ücerret form üllerden ibaret skolastik fikirleri tekrarlıyordu. M edreseniıı dışında da, din Özünü kaybetmiş bir şekiller ve m erasim ler manzumesi haline gelmişti. M oğol selinin Önünden ve m utaassıp Belh çevresinden kaçan B ahacddin Vcled, A nadolu'da dinî inancı çok taze, henüz katılaşmamış, çeşitli akım ve sosyal olgular gibi skolastik altında ezilmemişti, O nu n için din okunan ve ezberlenen bir şey değil, duyulan ve yaşanan bir şeydi. H alk arasından çıkan ve halk arasına kanşan Tebriîli Şem s'in M evlâna'ya öğrettiği şey, Tann'yı kitap vc müessesede değil, kendi kalbinde aramak oldu. Yazı yazm asını bilm eyen göçebe T ü rk , T an rı’yı kitapta değil, kendinde ve tabiatta buluyordu.

M cvlâna Anadolu'ya geldikten sonra, T ü rk halkı arasında duygu ve düşüncelerinin değiştiğini söyler. Bu değişikliği “kiiaptim hayam geçine" olarak ifade edebiliriz. İçine girdiği, kaynaşmalarla dolu yeni sosyal çevre, M evlâna'yı skolastiğin dar ve katı çem berinden kurtarmış, din ü ıetin d c yeniden düşündürmüştür. M evlâna’nm bilhassa Şem s ile karşılaşm adan sonraki bu uyanışın, yirm inci yüzyıl "varoluşçuluk felsefesi” n in kurucusu D anim arkalI filozof Srteren Kirgegaard (1813- 1855) in Kiliseye karşı isyanı ile mukayese edebiliriz, K irgegaard’a göre de dinin kaynağı dışanda, insandan kopmuş bir müessese değil, ferdin şahsî hayat tecrübesind e, öztürkçe bir deyim ile “yaşantı” sındadır.

Şçm s'in M evlâna'ya öğretti# diğer bir husus da, Allah veya gerçek, kitaplarda değil, insanin kendisindedir, Bu m edreseye, skolastiğe meydan okuma demektir. M evlâna şiirlerinde sık sık bu nokta üzerinde durur. Basm a-kalıp şekilleri kırarak öze, insana döneri

“MüslHmaniar, Mui/ümaniar, yeni baştan Müslüman olun; fOnJcfl îiü/iit1 bile sevgilimden utanrmj da Muslümartcaima geiiyor-

Gidm a şekilleri yepyeni bir şekil geldi; sirtn bayraktan»«! baş aşitgfı eder;

O çoklar çoğu, boüar bolluğu geliyor.

97

Page 89: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

me

vlA

nan

ih

dJş

Dnc

ep

üh

va

si^

da

n Şu günlün kflfiijı dut^ın sapır saptr yıhİmada} jpfifagundtm kapidûto itğmtyor; m im fan davan yıkıp geliyor.”

Mevlâoa’nın hayatına ait bütün anekdot]ar onun müthiş bir fcmer olduğunu gösterüv R(.ı suretle ç dinin e$ki ve yıpranmış $ek iller içinde Sdcta ölü gibi duran özünü m eydana çıkarır. B ir şiirinde kendisinin ne kadar *yerti" olduğunu |iıyk aı\\acıyor:

"Öyieiine bir Cfinıtii isi, (fon dr>fJum diinyrtdtin,' fakat dünyeeftyeni ha^tiin kurdum iren,"

Mcridîin'nın bu. inkılap, kurt* ¿¡Igınrn yerme d ıt^ y n ve ievgijfi geçj'rm ektedir. Mpt'iÎnû, Kvgrmrt en büjr'ik fuj,' rjidu£u>w inanır.

“Siimon dinntkkt ju gibi jîw îişjü gelihVı de diigı, aniirtn fer saman fö£ti jgÜH kapar giderim.

Oluktan Jcatrç tatre dijmiiinm; ilinti tufan £îbi yÜJ&rce iti rayı yıkar giderim.”

M evlâna'nin yaptı^ inktlâp, gerçekten sessiz fakat d irin ol muttur.O , İnsanlara gerçek değerin ne olduğunu göstermek suretiyle, inanılan değerlerin çürüklüğünü ortaya koymuştur. M evlân a, insanların dine, Tanrıya, kâinata ve b is a t kendilerine bakış kendilerine bakış tanlarını değinirin iştir. N eticed e ön ced en haber verdimi gibi; su ltan lar da saraylannı bırabırak, hakikati, onun dergâhında aramaya kokmuşlardır.

1.. Meviâna’nm şiirlerinde ortaya koyduğu gerçeklerden biri "gıüml&\ dtmin Jiindt görÛlmeyeTi bir âlemin11 saklı olduğu fikridir, Bu düşünceyi, Budist UygurUr kanalı ile T ü rk kültürüne karışan “varlığın hiçliği" fikri ile kanştiTilniîimalıdır, Budüm e göre duygu, organları i!e idrak edilen her şey bir vehim den ibarettir. İs lim dini, her İki âlem in de var olduğunu kabul eder. G örü len âlem de görülm eyen âlem gibi i'.mn'nın eseridir, (görülmeyen âlem in görülen âlem den daha büyük ve ebedi olduğuna Mevfâna ş-fiyle den

"Bfljün dünya, o i onsu? bi^dan, o uç su; bucaksız, fodı 'ederı k t^ in în ^ bir güJ dirîıefiJit:’'

'‘TûtVtı ¿îiimj belemek ¡0 1 Ay gibi i uyun içinde gtfftibl#

Page 90: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

"Gökyüzü bir ça d u d iT . Ait/-1 Kid de padişah; faluu paàqah olmoioydj çadtt Î i u r u i a m a î d L " |

Yukarıdaki m ısralarda diıg âlem , içinde yaşanılan dünya inkâr 4 edilmiyor, sadece onları var olm akla beraber, içlerinde T a n n ’ya has * veya Tanrısal cevheri ihtiva ettikleri dc belirtiliyor. j-

M eviâna, kâinatı T an n ’yı saklayan bir akış halinde görür, H içbi;Şey sabit değildir. Durm adan değişir. Varlık içindeki gizli cevherleri işte bu değişme halinde meydana çıkarır;

'‘Toprak, içindeki grçii şeyleri, bahçenin yüzünde görür de gönlümde ne, de flütel, ne de fıoj şeyler varmış der.

içinde giîii olttnt, Id'lm, firûtenm içinde görür dc gönlümde neler varmij der, yücelmeye koyulur.

Kara demir, gönlünü aynada görür de ben de ışıkİanoMmnijtm; bim an-duru bir h ali geleyim der,"

M evlâna’nın dünyayı tem aşa ederken üzerinde durdujŞu nokta, parçada kalmayarak bütüne gitm ektir ki, bu bakış tarzı ilmî bakımdan da doğrudur. Zira hiçbir şey kendi kendisine m evcut değildir. Herşey kendisini çeviren şartlara bağlıdır. M eviâna alelâde insanın dünyaya bakışı ile kendi bakışı arasındaki farkı bir örnekle açıklar:

Herkesin önünde bir kızarmış balık var; sense o balıktan bir denire sahipsin bugün/

A lelade insan, balığı sadece yer, Ö ndakı denizi görmez ve onun üzerinde düşünmez. Halbuki deniz olm adan balık olmaz. Balık deniz sayesind e vardır. Ya deniz, dünya ve k â in a t, A lla h olm adan düşünülebilir mi.T

M cvlâna’nm bu "sürekli oluş" ve “ta r şeyi çeviren varlık' (A llah) fikri, çağdaş A lm an filozofu Kari Jaspers’in görüşüne çok yakındır. Jaspers'e göre Transcendance (varlığı aşan varlık) durmadan değişen varlık tan ayrı düşünülem ez. Varlığı aşan varlık, her şeyde tecelli etm ekle beraber, “ne budurh ne ütekdir, ne kemiyet, tıe keyiiyettit; ne tektir, ne çoktur; ne vardır, ne yoktur" (Regis Jolivet, Les Doctrines

99

Page 91: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

E s iş te Idil'i«*, Paris 1948 s. H ) Karl Ja ip e ^ ’de varlığı çeviren varlıfr tarif etm ekte büyük güçlük çeker. H er $ey ondan getir, fakat hiçbir şey o değildir. Varlık ötesi varlık, ta b ir t câiıse. hiçbir ziıman kendini sal olatak göstermez; l'akat muamma a jan ı^ ta f i î ik b i r objektifliğe bürünmüş olarak ortaya çıkar. Bu ob jektif vatlık; varlığı aşan varlığın kendisi değildir, onun bize hitap eden Jilidir.

M evlâna'da görünen varlığı, gizlilikleri ifşa eden bir di! telakkicd tt:

"Zulüm de gizlendi, kiiranlikhır da; ıflif ham&li oldu mu gizlenir, gider-

Yorumlan J î j gürümle?! rirî, düj jormasml da; TtiCyaâa i -k ir k it %Qı ¿uymtwiitt tm seni

Spylenen işı TJi OnJüttjl böyle OİKr,r ne duddit t'ardir, rte ses ftire/ır, ne agiî vatıdır.

M evlâna’ya göre kâinat T an n ’yı hem ifşa eder, hem gizler. Varlığı sadece görünenden ibaret ¿örenler, bir nevi dürünce körlerid ir:

"Kör rjı^t fönneîie ıjıgm ¿ijiîjî mı tardır?

Bm hiketyt bmierce jıffıit hifcttyt; ben »erden bileyim ki daJıa dünkü çocuğum bert."

İnsanoğlu yeryüzünde n ice varlıklardan io n ra bİnblr şekilde 'denene denene, sın an a sınatiHr .gelişmiştir. Bu bin lerce yi İlık bir

hikâyedir. Fakat o, kainatın yaşına nisbetle d a ta diinkii çotuk olduğu için hu macerayı bilmez,

Mevlâna ilâve eder;

" Atna, ö>te bir çocuğum kî o evveJ-i plmoydna cüjim; yüıçflUaT boyunca munltitiiT o çûçiik.“

hu mısralar güsteriynr ki, M evlâna kendini bütün insanlık ve kâinat ile be tabet Tanrı'ya bağlar.

3 M evlâna’yâ göre insan, daima maddi vatlığını akmaya çalıdan hir ruhtur. Titfyı’nm ini anı topraktan yarattığına telm ih ede tek Şöyleder;

Page 92: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

“O k gibiyim ben, atmadıkça uçmam, gel ile fcir daha kur yayım” diyen Mevlâna kendi içinde varlığını uçuran gücü binbir şekilde tasvir eder. Bunlarda çok defa tekrarlanan kelim e “uçm ak" tır. V ücut ağırdır; fakat ruhun kanadı vardır;

"G önül uçar da çöllerı-ovaları aşar, bütün Cimkırdan ileriye geçer, Jetken; imsizin sen ftlurnm kariiiina;

Bi?tmîesr'n diye h is s in i sevinmedeyim ki gdnftim, her ioluit uçmada, her an sabır elbisesini yırtmada,

Canlara can verdi, gönülleri oyum soktu, yokluğu sevdalı kıldı"

Ruh vücûdu hakir görür. Yağız yer ile mavi gök arasında şaşkın dolaşan insan kendini yalım hisseder ve sevilen bir varlık arar- Vücudu ile maddî âlemme sımsıkı bağlı olduğunu bilir de yine meleklige özenir.

"Seyret de bak, meleklere canlar, şu lâcivert gökte ekmeksiz, elbisesiz, ne de Jıoj tifup geziyorlar.

Şu çkntaje, ju firma boş verip, bifnlüfrcLm hür olursan bitjka fcrr dünya düşürmesi gelir süna, onur» İçin ağlamaya koyulursun."

A şk inşam kendi dar benliğinden çıkarır. O na uçma gücü verir;

" ( J f fl gönül; kanatların var; uç oraya; tasto tıı çünkü; o, t ir kercceık jüçünil gös terdi mi, /ıifbir /¡asîdlık kalma?,■ hepsi de geçer-gider.

Gidin a Allah âşıkları, sonsuz devlete ulaşarak gidin; yürüyün Ay gibi kutluluk burcuna doğru.

Uç gtîiicene a gönül, uç can kanatlarıyla; pcul^ah istemeseydi seni, böyle açamazdın kanatlarını..."

M evlâna için en yüksek değer a jk t ır

‘'Sefer etimi, her şehire koştum; aşk şehri gibi bir şehir görmedim ben' diyor-

M evlâna'da merkezî bir yer tutan bu u ç ™ " veya "ciimtı fikri,

çağdaş felsefede ön planda gelir. Varoluşçu filozoflar da insanı, kendini

101

JVO*

î**

Page 93: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

a ja n bir varlık o la rak ta rif ederler.

Mcvtfina'da bu uçma fikri âdeta çağdaş medeniyeti önceden haber veren sembolik ifadelerle ortaya konulur,

’'Âşıkların bitliin varİıklan, Zuhal yıldızına doğru oynayıp uçmaya kij>'uiurr hepsi de havayı dydklarmm dlfjruı airrlar; mej küresi yanlır gider. Orda zırhın işi kalmaz, silâh değersiz olur; padişahımız m ka/ın, gaddarlığı yakıp ^tmtJrnr.’'

Son mısra sosyal bakımdan da dikkate değer; M evlânaJya göre;, ajkın hâkim olduğu bir dünyada savaş ve zulüm ortadan kalkar. Herkes Taıırı’yt ve birbirini sever-

İnsanları küçülten ve birbirine düşman eden maddi arzulardır. İnsan köte olmak için değil, efendi olmak için yaratılmıştır; '“Fareler gibi toprağın içinden her mutfağa bir yul açıyorsun; ne diye padişahlar gibi ju kubbenin üstünde dola§mazsm?rt

M evlâna’nın getirdiği yeni kıymet, altın değil sevgidir, H crşcy sevgi ve sevgili uğruna harcanmalıdır,

"Alim ıii oluyor carı ne duyor, mci mercan da nedir? Dtr îeugije hiiraınmadtktan bir güzel sevgiliye fala edemedikten ionra, NckesiıgimdcTi baynumd ¿ılım tir gerdanlık taksam zincir olur o gerdanlık; ayağtma altm halhal taksam diken kesilir, diken."

Allah haşineler dolu kâinatı hiçbir karşılık beklemeden bağışladığı halde, insanlar bu bitmez-tükenmez Hâzineyi aralannda paylaşamazlar. Menfaat onlan hem Tann'ya, hem kâinata, hem de birbirlerine karşı küı eder. M cvlâna bir şiirinde buna kızarak şöyle seslenir,

"Bütün dünyodajoter eşektir, aşka doğru sürüne sürüne gider;şu kışı, âşık nisaydı boyuna yer durur muydu h ıç 'If

İnsanı hakanlıktan kurtaran sevgidir. Aşk insanı dostluğa, saadete, lann'ya, buhura uUştınr.

'Ajık olmayan luşi ne de zevksizdir ya; bir sevgûisi olmayan kişi nc de ölüdür ya.

Page 94: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Öylesine adamın beden gıdasından başka gıdası yoktur, dünynddn bii ita yasemenifk bilmeı o, “

M evlâna insanları sevgiye, fedakârlığa, iyiliğe götürür:

“Yeni feonuJdan seyret, yürü, bir ditin tencere koy; fcili^oradn pi^ir; yoiuö da£fardd'bei terde bir ta tlan ol.

Ne bunu ne de onu yapamazsan yürü de kendini kurban et İö riî kendini d? kurban edemezsen M fci lejsin:"

‘'Çoklan iftn dünya, hayvanlar gibi yemeden içmeden ibarettir. Halbuki Tcmn'nm ekmekçi dükkiînmdiin brçkii bir dükkânı vardır"

Aşk inşam maddî âlem in esaretinden kurtarır;

''Halkı gördüm; dünyaya ıtebun olmuf Bense ajkı tarımı; dünya bana îebwn oldu:”

M evlâna gürlerinde b a ltan sona kadar aşkı öğer, aşkı yüceltir, Dünyanın savaş, kin, hile. ıstırap ve kalleşliklerini; karçı onun değerli bulldugu en üstün kıymet aşktır.

Âşık, dünyanın en mes’ut insanıdır,

''Dünya bajtan ba}a diken olsa <l}igın gonlr'i, yine de uımamtyle gwi bahçesidir. Şu dönen gtüJtyüîü ijs iî güçîü î W jd yine fJjrkîaım dünyan ^£e güçtedir,

Nerede iönmüj bir mum varsd âşığa ver, Â$<ğm yüî binle ret ışığı fa r çünkü.

A$fc atına bmi Yolu düjünme btie; çünkü djk atı rahıwıdir, bir Oftlçk konak yerine götürür sem... is terse yai düîgün olmasın."

Cîaziler, fethedilen ülkelerin sınırlarını genişletirlerken, yerleşilen topraklarda, M cvlâna ve Yunus Emre diğer T ü rk velileri insanlara “d}Jıi dhiiJlima" dayanan yeni bir dünya görüşü ve hayat felsefesi öğretiyorlardı. Bu felsefe. A llah, kâinat, insan ve toplum arasında derin bir birlik ve Shenk kuruyordu. M evlâna'nm eserlerinde en güzel ifadesini bulan bu hayat felsefesi bugün de değerini kaybetmiş değildir.

Page 95: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M FV

LAN

A'N

fN

ŞÜ

NC

E

NY

AS

IND

AN Onu semâ, musikî ve kitapla bütün Türkiye'ye ve dünyaya yaymak

ve yeni şekillerde tefsir ve ifade etmek Türkiye’de kendilerini kültü: çalışm alarım veren herkesin vazifesi olmaiıdır.

104

Page 96: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ANADOLU’DA TÜRK EDEBİYATININ BAŞLAMASINDA VE GELİŞMESİNDE

MEVLÂNA’NIN YERİ VE ETKİSİ’

Prof, Dr, Hasibe M A ZIO G LU

A nadolu 'da T ü rk Edebiyatımın kurulm asında ve gelişmesinde M evlâna'nın yüzyıllar boyu sürekli bir etkisi olmuştur. Bilindiği üzere Ttirk Edebiyatı A nadolu’da X III. yüzyılda ürünlerini vermeye başlar, Elimizde bu yüzyıldan öncesine ait eserler yoktur. Türkler Ortaasya’da. İslâmiyet’ten önceki yıllara uzanan köklü ve zengin edebiyat geleneğini Anadolu'da da sürmüşlerdir. 107l ’dc Malazgirt ¿afen ile Anadolu'nun kapıları kesin alarak T ü tk ler’e açıldıktan sonra birbiri arkasından sürekli olarak gelen Oğuz boylarının Anadolu'yu süratle TtlrJclejtmneJi ve ÎsJ&Jiktjtirrnafc için yaptıkları savaşlar edebî eserlerin Anadolu’da X III. yüzy ıldan daha önce başlam asına fırsat vermemiş olabileceği gibi, savaş erlerini güçlendirm ek için söylenmiş olan koşuklar ve destanlar da halk edebiyatım ızın sözlü geleneği yüzünden yazıya geçirilememiştir.

İnsanı, varlıkların en şereflisi bilerek insana değer vermeyi ve onu sevm eyi öğütleyen, ruhlara huzur ve m utlu luk veren tasavvuf d ü şü n celerin in X III . yüzyılda A n ad olu ’da yayılıp gelişm esinde MetddîuıWı roîü başta gelir. Bilindiği iiıen- M evlâna eserlerini Farsça yazmıştır. Selçuklu devletinin A rapça’yı ve Farsça'yı edebiyat dili sayan edebî anlayışın verdiği im kânla M evlâna oğlu Sultan Veled gibi kendisini T ü rkçe yazmaya zorla mam ıştır. Bununla beraber Farsça bilen ve belli bir kültür seviyesine ulaşmış olan şairler ve yazarlar başlangıçta, yani İslâmî edebiyatın kuruluşundan itibaren Mevtâna'dan fey? almışlardır.

X III. yüzyılda A nadolu 'da başlayan İslâmî edebiyatın elimizde

* Iv ln Ü u Şelfin , Konya Turlun D em eiı Yay., 1981 .» -1 0 -3 9

Page 97: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

5 bulunan ilk örnekleri dini ve tasavvufî bir karakter taşır. Türk halkına£ tasavvufu öğretmek, onlara ilâhî âlemin aydınlık kapısını gösterm ekj için Tıirkçi yazmak gerekiyordu, Bu görevi üstlenen şairlerin en eskisi■g Ahmed Fdkîîtiır, Türkçe dinî ve tasavvufa şiirler yaımış olan Ahm edS Fakîh, SuitanüTukm â Bahaüddrn Vded’den fıkıh okum uştur Yaşça.1 M ev lâna’dan büyük olduğu halde M ev lân a 'm n ileride k â in a tı■g aydınlatacak bir güne§ olduğunu sezerek "gene-i rci'dîn" dediği genç£ M evlâna’ya büyük saygı gösterir; M evlâna yoldan geçerken halkın\ ona saygı göstermeleri için bagmp çağırırmış. Devrindeki İslâmî ilimleri3 okumuş, tasavvufu bilen Ahm ed Fakîh'i Yunus Emre bir beyitinde :

FisJc/h Ahmed Kutbüddm Suifan Sey>iti NeonüddmMevlâna Ceidiuddin ol K«ıfc-i cihan lamı

diyerek devrin ünlü kriteri arasında saymıştır.

Ahm et Fakih’in etkisinde kalmış olan Şeyyâd Hanna da T ü rkçe dinî tasavvufî şiirler yazarak A hm et Fakîh’i izlemiştir. Sulttan VeJed, e serler in in çoğunu Foriçd yazmış o lm ak la b era b e r b ab asın ın düşüncelerini Farsça bilmeyen Türk halkına da öğretmek için yazdığı Türkçe şiirleriyle XIII, yüîyllda İslâmî edebiyatın başlamasına katkıda bulunduğu gibi m evlcviliği bir tarikat halinde teşkilatlandırm ak suretiyle de büyük bir ta r ih î görev yapm 15t.tr. M e v lâ n a 'n ın düşüncelerinin yayılıp yerleşmesinde en büyük âmil olan M evlevilik edebiyatı m 12ın gelişmesine de büyük ölçüde yardımcı olmuştur.

XIII. yüzyılda Anadolu'da kurulan Türk Edebiyatının daha sonraki yüzyıllarda gösterdiği gelişmede iki büyük şairin önemli rolü olmuştur. Ana kaynak durumunda olan bu iki şair H aîret-i Mevliinfl ile K îmtîi Yunui’tur. Türk edebiyatı yüzyıllar boyu bu iki kaynaktan feyz alarak yeşermiş; dal budak salarak meyvalar vermiştir,

Yunus Em re üzerinde M e v lâ n a ’nm büyük tesiri olm uştur. M evlâna’mn bizzat m eclislerinde bulunmuş, onun göridü nii?dryyid gönlü aydınlanmıştır:

Mctıl&na Hüdiitsendiflür biçe tuızar kıkıhOmtn görfciu nazarı gdnlumwç aynasıdır

sözleriyle M evlâna’ya yakınlığı ve hayranlığını b elirttiğ i gibi onun

106

Page 98: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Şiirlerine nazireler yazmış; M ev lâna’n ın düşünculerinin, ruhunda 3 yarattığı çalkantılarla coşup taşmıştır.

N e Mevlâna ne de Yunus Emre belli bir zümreyi etrafında tüplayan | birer iarikat I c h th c u ju olm amışlardır. Her ikisi de bütün insanları gerçeğe, doğruya, iyiye ve güzele yöneltm eye çalınmışlardır. Bundan fi dolayıdır ki daha sonraki yüzyıllarda her zümreden, her tarikattan £ bürün Türk halkının gönlünde taht kurmuşlardır. Nitekim Mevlâna'dan feyz alm ıj, onun eserlerini T ü rk çe ’ye çevirm iş ve şerh etm iş olanlar arasında başka tarikattan olanlar da vardır Örneğin bugün için bilinen en eski Mesnevi şerhini yazan Muitö/o M u in in in bütün şiirlerinde kendisine bağlı olduğunu bildirdiği h i Abdurrahim Merîi/bnî Zeyneddirt'i H a in in halifelerindendir, Bununla beraber MeînevTnin1. cildini manzum olarak şerbetm iş, M evlâna’ya o lan saygısını ve M esneviye hayranlığını şerhin de yeri geldikçe belirtmiştir, XV. yüzyıl şairlerinden Dede Ömer Kuşeni H alvetî tanka tinden olduğu halde M evlâna’nın;

Didem rû/ı-i pâk-i gülşenirâAn çejm -i çeTÛğ-i rûşenîrâ

beyitinin kendisine bir işaret olduğu inancı ile N ey-nâm e, M iskin- nâm e adlı eserlerin i M esnevî’nin tesiriyle meydana getirdiği gibi yazarın Çobuırndme’si de M esn evid ek i Musa ile Ç oban hikayesinin serbest bir çevirisidir. Hazret-i şârih unvanını kazanmış olan Anioralt îsîiiöif iîüsiîJu Dede, önce Bayrâmî iken M evlâua'ya °tarı hayranlığı ile ıMeviiu olmuştur, Rü/ıu'f-Mfiinevf adlı şerhin yasarı fiurîîiiı İsmail Hakkı Efendi'nin Ceİvetiliği ile Eamndıgını biliyoruz. Halvctiligin Gülşenitik kolunu kurmuş olan İbrahim Gülfertî de Rıî^enî gibi yukarıdaki beyti kendisi hakkında M evlâna'm n bir kerameti kabul etmiş, 40 bin beyiüik Farsça M ü nevi adlı eserini M e s n e v in in tesiri alltm da yazmıştır. M evlâna’nın tarikatler üstü bir kişiliğe sahip olduğunu g itte re n bu çeşit örnekleri daha da çoğaltm ak mümkündür.

M evlevîliği tarikat halinde kuran Swltrm Veied (1226/ 1312) ile oğlu L/î« A rif Çelebi (12172/1320) tam am nda Karahisar ve Kütahya başta olm ak üzere Kayserit Tokat, Erzurum’dan İlhanhlar’m hükümet merkezi Sultaniye ye kadar her tarafa gönderilen halifeler Anadolu da

107

Page 99: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

î>NA

'HIN

ÇÛNO

E D

ÜN

VA

SIN

DA

N M evU na’nın dügüncelerini yaymışlardır. Beyliklerin başındaki beylerle kurulan dostluk ilişkileri ve akrabalık lar m evlevîliğin güçlenmesine sebep olm uştur1

Ulu A rif Çelebi2 ile Sultan V eledin torunlarından Germ İyansidc H ıor /Vjii5 (öl. 750/1 349) yine Germ iyanzâdelcrden vç Karahisar Ç elebilerden Şâh Çelebi ^(öl. 780/1378) pibi ilk m evlevî şairler M evlSna’ya uyarak Farsça yazdıkları halde Ityas F ^ a 'm n oğlu Çeldi Ergun* (ö l. 775/1 3 7 3 ) , M en a k ıb u 'l-S rifm yazarı H/îcricf Dede (ö l.761/1359) gibi şairler Türkçe şiirler de yazarak Su ltan V eled’ı izlemişlerdir. Celâieddin Ergun’unoğlu iljas Çetin de divanedebiyatının iyi şairlerinden sayılır6 M evlâna’ntn Farsça yazmış olması sebebiyle Farsçü, M evlevîlerce adeta kutsal bir sayıldığından m evlevî şairler Farsça eserler de yazmışlarsa da daha çok kenefi dilleriyle yani Türfcçi eserler vererek edcbiyatımıta önemli katkılar yapmışlardır.

M evtflna’run eserlerinin, özellikle Mesnevî'sinin edebiyatımızın kuruluş dönem lerindeki eserler üzerinde tesiri büyük olm uştur-7 Örneğin XIV. yüzyılda yazılmış iki büyük m esnevide, G ü lşeh ıfn in MomıituVidvn (yazılışı: 717/1317) ile Aşık Paşa’nın Gfli'ifr-niîrrie’Sİ’nde (yazılışı: 730/1329) gerek vezin gerek muhteva yönünden Mesnevî'nin tesiri açıkça görülür, XIV. yüzyılda Anadolu'da meydana gelen dinî desrant eserler üzerinde Memev/nîn vezin ve ahengi kendisini gösterdiği gibi bu destanları yazanlar ile toplantılarda okuyanlar, sonunda M cvlâna'nm adım hürmetle anmışlardır.

Yıldırım Bayezid dönem i şairlerinden olduğu ve A hm ed Paşa üzerinde bile etkisi bulunduğu şua ra tezkirelerinde yazılı olan Nrçtlîf-i Kticiîm'in Mtivievf olduğu, M evlevi kaynaklarında kaydedilmişse de bunun ne derece doğru olduğunu bilmiyoruz.

Osmanlılarm Anadolu’nun birliğini kurarak hudutlarını Anadolu dışında da genişletmeleriyle imparatorluğun her tarafında M ekke'de, M ısır’da ve C.-eîayir’de M acaristan’a kadar olan bütün Balkanlarda açılan M evlevi Tekkelerinde M cvlâna'nm eserleri özellikle Mesnevi okutulmuştur. Birer sanat ve edebiyat ocağı durumunda olan bu lekkelerden yetişen yüzlerce şair, zamanla çıg gibi büyüyerek sanatın,

m üziğin ve ed eb iyatın oluşup gelişm esin e büyiik k a tk ılard a bulunmuşlardır

108

Page 100: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

XV. yüzyılda yctişmi} otan H ü iM Saitli ¡latk* İran'da t ahi il gürmüş İstanbul'agekrek Fâtih 'inteveccühünükaıanm ^ veMı^gfaTekkesine atanm ıştı, D ivan ¿ahibi iyi bir p ir olan HüdSyî:

E } # ['itcTictı cğçr liiimil alfl niiftiLinıııSikkesi alfiruıgîr J-iarrcî-i Mct-Mna Vım.

bey ilind e görüldüğü ü zirc X V yüıyılda divan şiirinde m erhale sayılabilecek biri&idir.

XV, yüsyılın tan ın m ış m utasavvıf f i l l e r d e n olup ilham ım M cvlâna‘dan vc M esn evid en alan Dede Ömer fltijenl'iıin eserleri, y u k a rıca sözünü ettiğ im iz M u iiıİflİn m anzum M esnevi şerhi, M csncvİdetı seçilmiş ban lukâyelerın mamum şerhi olan ÎfeTiiiii'm Bıg iiiiliijcİEl^ gibi eserlerle XV. yüîyıldan itibaren M esneviyi genij haik topluluklarına tanıtan çevirilerin ve şerhlerin yapılmaya başladığım görüyoruz,

X V yuîydda edebiyatımızda Mevlana'nm manevi yüceliğine olan hayranlığın sürdüğünü ve M esn ev in in e tk ilin in bir önceki ytssyıla nazaran daha da arttığın! görürüz. M evlâns soyundan gelmiş olup Seınâf m ahlasıyla şiirler yazmış olan Divâne MeJımed ÇeUbi (öl, 936/1529) iyi bir şairdir, O nıın;

Beİd difdendür of dihlâr elinden dâdıunuz yokdurG^mJ ¿deridir şitaije: kimseden /nr^dumifî jokdiir

mısrü-ı bcrceste'&i onun güçtü bir şair olduğunu göstermeye yeter,

X V L yüsyd pirlerinden Şahidi (öl- 957/1550) babası HüdayI gibi, bu yüzyıldaki M evlevi p irlerin in en tanın malarında ndır. Şiirlerinde M evîâna'nm etkisi görülen Şahitli meşhur fi ¡h/i's i ile M evlâna’mn eserlerinin okunup anlaşılmasına h iîın cı etmiştir. Bu yüzyılda Yûsu/Sfeûçdfc {|i. 941/1534 = Eş-şeyh) Cefire-i adlı, M esneviden seçtiği antolojisi ile, Mesnevi hân Mahmıtd Dede. Sevâkıb tercümesiyle (çeviri T J 590) tanınmıg olan Mevlevi ¡alilerdir, Pevıf, Fediyî, Rursalı Rahmi, Sinoplu Safayî, Derviş Nıgâhî, Ârifi gibi daha birçok m^vlevı p irler bu yüzyılda yetişmişlerdir jüfckrruiriî Dede fn in Risale-i Sipehsâlâr ile M en akıbü ’l-ârifîn ’den yararlanarak yazdığı m anîum Mei/faiM

109

Pı^j

*

Page 101: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M&

VLA

mA'

MN

GÖÇÜ

NCE

HY

ASI

AN Mcndkıb iy a r iltîX 1504), SÛdınin} Şem T nin ,M is nevişerhleri Mevlâna

etkisini XV. yüzyılda nc kadar genişlem iş olduğunu gösterir, Latifi Icîfcırd’siııiıı şairler bülümü M eviâna vq oğlu Su ltan Velcd’te başlar. Mevlâ rıa için; '‘Cen-âb-ı buıurgvâr ve kâşifü'l-gavâmımhUw ı|j Hasret-i M o lla H ü d iv e n d îg â r ,,/ "b ir şeyh-i m a ’n ev î ve sâ h ib -k itâ b ı M esnevidur t i kitâb-ı nasihat-n isabı üm m et içre h u ccct-i dîn ve bi;rh3rvı ehl-i yakın olup m ^Syilvi ekmelîn haİSyık*ı süy-ı Hakk’atıunla ir^âd iderkr- diye yazar M esnevi için de i1Cânu1-t m e'ânî-i Ay ât u A hbSr ve erbâh*i tasavvuf beyninde bir atlı m a h z en ü T eirâ fd u r’* diyerek M esnevihnin lyer ve hadislerin m âniilan İle dolu bir sular hâzinesi olduğunu söyler. Latifi) tezkiresinde M ev lâna ve e s e n h ak k ın d ak i düşürm eleri ile d ev rin in k a n a a tim ak se ttirm iştir ,

X V II. yüzyılda mevScvi şairlerin savıtl ^aha da arttığı gibi divan şairleri Mevİ&naJıun yüceliğini ve M esnevim in değerini bişlim tıekten geri ka imamı şiard ır Padişah I. M m ed seyrettiği b ir m evlcvt âyini üzerine yazdığı hir gazelinde:

Buiı ti yâ bendeyi ol Ha?net'i Mfivldriii'tıunTakt-ı manide odut pıtiJi iriır devrânım

beytiyle kçndi padişahlığını yere sererek miinâ padişahı M evlüna1ya kul olduğunu söylemidir, D ivan edebiyatının kaside üstadı blefit (öl. 1635) Mevtana için bir Türkçe ve dört Farsça kaside yazmıştır. Türkçe

D ivan’ındafcİ:

MeWuıbâ ey Hazredi sâhib'kuâfuf rtuıVıetfNdîîm^j jjîîch'İ-îcjîIÎ'Î Mesnevi

Mesnevi ûfilîh^ iti iıev be^ti triftiîîM ma'n/ÜrtZerresiyle Sfıidhtmâı beraber*! pertevi

Âfcm-i manâ ki hur0?4 oiıân-ârû gibiD an itler girmiş yeıriiî'a anâa “rtllı-i JMevievî

YİTtu S’U T n J'M ^ ¿zam H arreoi fiûmKim odur md'n&Jd sâhib'iT\£SwdH fcgk& nerf

beyitleriyle haşlayan fevkalâde ahenkli, anla m bakım ından dolgun

110

Page 102: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

m ükem m el bir kasideyle M cv lâ n a ’yı övm üştür. Şiirde m u cizeler yarattığım iddia eden mağrur şair yine de:

N e fî't ttiu'di'fce^ânenı bende*ı Riînı

diyerek M evlâna'm n bendesi olduğunu söylem iştir Fakat tankate girip girmediği bilinmemektedir.

X V II. yüzyıl M evlevi şairlerinden Neşatî Dede (öl. 1674) divan şiirinin gasel alanında zirvelerinden birisidir, NuUt Fiilîm, Enis Dede gibi bir çok şairleri yetiştirmek suretiyle edebiyat tarihimizin gelişmesine üstad olarak da hizmet etmiştir, ftısifı Dede (öl. 1111/1695) M evlevi bir şair olm akla beraber divanında ve mesnevilerinde daha çok sanat gayesi gütmüş güçlü bir şairdir,

Kîüngt jdirdir; O k/m MtfulAsı M etiîn a değil

m ısraı Şe jfı Gâİi/J başta olm ak üzere b an şairler tarafından tanzim edilm iştir

X V II. yüzyılın başarılı gazel şairlerinden Fahîm ’in divanın da M evlâna için yazılmış bir medlûye vardır. Adem Dede (öl. 1652) hece ile de yazdığı şiirleriyle tanınmış mevlevî şairdir. Bu yüzyılın tanınmış g a îd d le r in d e n Şeyhülislam fta/ıttyî E/endi'nin A dem D ed e'n in m üridlerindcn olduğu ve Bahayî E fen d in in Adem D ed ey e büyük

saygı gösterdiği Sem âbân e-i Edeb’de yasılıdır.

Y in e bu y ü zy ılın m e v le v î ş a ir le r in d e n ŞmÛ-st-i K adîm :

Denîtıi-iîîifkî ol îd/ıircn bfyâtıe simjHTilarBw bir îîl)(3 revt^tiür âkil ol divâne MroHrtldT

beytini söyleyecek kudrette bir şairdir, Bomiiii M ^dki (öl. 1087/16761 nin:

Sunar hır câm -j memlıî ¿¡n tefti peymântâetı itmraDemir vefk-i marââ »tre/efeie iimrn^ neden sonra

b ey ti M evlevî şa irlerin X V II, yüzyılda şiirde m anS ve söyleyiş bakım ından nasıl bir gelişm e kaydetm iş olduklarını gösreren birer örnektir.

111

Wl>

. K*ı*

r MA

&DGL

U

Page 103: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

me

vl

An

an

in

DÜŞÜ

NCE

NY

ASi

mm Türk Edebiyatının X V II. yüzyılda gazel alanındaki zirvelerinden

birisi de iVdbî (1 6 4 2 -1 7 1 2) dir. NâbîVıin divanında M evlâna’yı öven üç medhiyesi aynca M evlâna nın bir gazeline tahmisi vardır. Divanında bir kasideyle medhettiği Şeyh Ebubekir elVçfâ (öl. 991/1583) Hafeb'de medftln Mevlcvî büyüklerindendir. Nâbî'nin:

Anm almaz reid hiftidKcnâr-t arşdadiT â jijiîri'i Meuidfiiii - ■ nN’ola cevâhir ile olsa M anevî memlüK/Îîd'i genC'i hituimdir zcbân'i Müt-Idıafl

Ne Mesnevi ki ¿¿yti/ıiine-i hidâyitde Kaide ni'met'i bi-imfiîtıîn't M etan a

beyideri M evlâna’ya bağlılığının ve hayranlığının derecesini gösterir.

M evlevi şairlerinden olan İbrahim Çevri Dedi (öl. 1654) şairliği kadar hattatlığı ile tanınmıştır. Kendisi M evlâna’nın Mesnevî'sıni alo defa yazdığını, kaynaklar ise 10-20 defa yazmış olduğunu kaydederler. Mesnevi’den seçtiği kırk beytin beşer beyitle açıkladığı Aynü'l-füyûı adlı eserleri ile yüzyıldaki M evlçvî şairlerin en önem lilerindendir.

XVIII. yüzyılda bii önceki yüzyılda görülen zengin kadro daha da genişlemiştir. Divanı, M evlân a medhiyeleri ile dolu olan Mujw/îi Saktp

Dede (öl. 1129/1716) Mevleviliğin önenıli kaynaklarından biri olan Se/ine-i Ncfisc'i M evkviydn adlı üç cilttik eserini yazmak suretiyle Mevleviliğe büyük bir hizmette bulunmuştur. Her ne kadar eserde yanılgılar, tarih yönünden karışıklıklar yapılmış ve son derece ağır bir dille yazılmışsa da fiisdle-i Sifie/u^IâT ile Meniîkıi>ü'I'dri/iu’den sonra bu eser, M e v le v iliğ in cn ö n e m li k ay n ağ ı d u ru m u n d ad ır.

M esnevinin tamamını nazma çekerek kendisine haklı bir şöhret sağlamış nlan Nalıijî (öl. 1733) divanı ve diğer eserleriyle edebiyatımızda önemli bir yer işgal eder Hikemi şiirde Nâbî'nin en başarılı izleyicisi olan Koca iiagtp Pctşd ile ÇeitrİJî'îdde Îîmtüt Asnn Efetidi de Enis Dede'ye derviş olarak Hazret-î Pîre indsab etme şerefini elde etmek istemişlerdir. N ejiî (öl. 1748)Jnin divanında da Mevlâna için yazılmış bir gazelle,

112

Page 104: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M ekke M ev iev îh an esi'ııi an latan 13 beyittik bir m esnevi vardır Divan ve Biilbül-nâm e sahibi M anisa’lı B in i (fil. 1128/t 7 15 ), Manisa'da N âbî ve S â b it’ le so h b etler edip k atillik li şiirler söyleyecek güçte bir şairdir, M esnevî’d çn seçtiği beyitleri beşçr beyitle açıklayarak eserine N ahi-i Tecellî ad ını verm iş o la n A dnî Receb Dedi? (ö lv 1110/ 1698), D ivan’ı, ŞehıU rıSm esi o lan Fennî (öl. 1120/1708), şiirde Â$ık mahlâsını kullanmış olan M üneccim başı Afoncd Dede, D ivan sahibi uîup hattatlığı ile de m eşhur o lan Konya!« Nesîb Dede (öl. 1 126/1714} gibi b ir çok M ev lev i şairler bu yüzyılda yetişm işlerdir, N d jî O sm an Dede (öl, U 42/ 1729)'tıin M i'raciy esi T ü rk edebiyatında yajılm ış mi’raciyelerin en tanınm ışıdır.

X V III. yüzyıl edebiyatında M evlâna etkisinden söz edilince şüphesiz 5e>iı G â iib ’in (1 7 5 7 / 1 8 9 9 ) yeri en b a ş ta gelir. G â lîb ilh a m ın ı M ev lâ n a 'tu n ese rlerin d e n alm ış, o n u n tesiriy le tasav v u fu n engin denizinden çıkardığı incileri kendisine has renkli hayallerle süsleyerek edebiyatım ızı e n orijinal şairlerinden birisi olm a şerefini kazanmıştır. G âlıb M evlâna'y a hayranlığını liu sn it Aşk’m da şöyle ifade etm iştir:

j-larm eidi fü eutiyâyı AllahGeldi iji?e ¿igâh

Şefidir o g iirü ta M dlfl HüniuîrBeidir bu d/idîrta bir cihân-dârSultân-ı şerir-i m ülk 'i irfânSeccâde^nı^İn-i jfV ü Yezdân

Endişesi reh-miimd-^ı tahkikMdtıendes idir Yekimi Sıddîk« M ■ 14

Oldu ulemâ-yt dîne fâ'ikPeygamber-1 Kûm dinse lâyık

Şeyh G â lib ’in yakıtı arkadaşı olup ö lü m ü ne bir mersiye yazarak ağladığı E srar D ede (öl. 1796) M evlevi şairlerden bahseden tezkiresi ve d iv an ın d aki şiirleriyle M ev lân a 'y a bağlılığ ını gösterm iştir. Şeyh G il ib 'in d erv işlerind en N ey y ir Dede (öL 1 2 2 5 / 1 8 1 0 ), kız kardeşi

113

Hjj

At

MA

Sa

îLL

'

Page 105: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

ÜkNA

'NıN

ÖÜ

ŞÜNC

E DÛ

NYA

SIN

OA

M Mes'ûde H anım 'ın kocası, G alata M evlevîhanesi aşçıbaşısı şair H uJkîi Dede ve daha niceleri M cvlâna’dan feyz almışlar, divanlarım Mevlâna medhiyelerı ile doldurmuşlardır,

ft^ m î mahlâsıyla şiirler yasmış oU n lif. i'fiiım, M evlâna aşığı bir padişah olup Şeyh G âlib'e karşı büyük bir ilgi vc yakınlık göstermiş; onun ricasıyla G alata M cvlevîhancsi'n i tamir ettirm iş, kendisi, kız kardeşleri H atice vc Beyhan Sultanlar Syin-î şerifleri seyretmek içitı sık sık m evtevihaneye gelm işlerd ir Eli. Selim gibi il . MaJımtid, AbdUlmecîd ve Sultan ftefad da M evleviliğe yakın ilgi duymuşlardır,

İifoîînf, devrinde divan jürinin en iyi temsilcilerinden ohıp Beşiktaş Mevlevîhanesi şeyhi şair Nafiz Dede (öl- I8 6 1 )’ye damat olan Yemjeiıırü Aı-ni Bey (1SZ6-1S83) Mevlevîdii- M esnevi’yi nasm en tcrcüm e ettıgı söylenirse de eser elde yoktur. M esneviye manzum tercümesi bulunan SflKİ Çc/eİJİ (1 8 0 6 '1 8 5 9 ), Nâfi mahlaslı Mehmed Abdünrulfi (ö!. 1858), iConyd) Ş rn 'i (1 7 8 3 -1 S 3 7 ), Şere/ Hanım (1 6 0 9 -1 8 6 1 ) , Leylâ Hanım gibi şairler, RAnu? Abdullah Pnşa (öl. 1811), Terlet/ Mehmed Paşa gibi devlet ricali M cvlâna'dan him m et niyâz eden şiirler yazmışlardır. Divanlarında Mevlftna'ya medhiyeleri bulunan daha pek çok şairin bulunduğu, yaıma ve basma divanlann taranmasıyla ortaya çıkacaktır. Ali Vâsıf Dede’nin derlediği Konya M evlâna M üzesinde bulunan Medâyifi'i Mei'/^rui adlı mecmuada 360 şair!(? arasında X IX . yüzyılda yaşamış daha başka şairlerin de medhiyeleri bulunmaktadır, Mevlâna'yt Şemsfi, Sultan Vcled‘i, Mevleviliği, Konya Dergâh-ı Mevlevi'yi, sema’ı, ncy'ı Öven şiirlerden ciltlerle antoloji meydana getirmek mümkündür.

X IX . yüzyılda Tanzimat hareketiyle B atı kültürüne yönelen yeni bir edebiyat başladıktan sonra da M evlevi tarikatine mensup şairler yanında gönü llerin i tasavvufun İnsanî vc b irle ştir ic i nuru ile aydınlatmak isteyen şairler M cvlâna'dan feyz ve İlham almaya devam ederken, bir yandan da M evlâna Yun eserlerinden çeviriler yapılmış, şerhler yazılmıştır.1; Bunlar arasında âlim, şair, ârif A/ı?net ftemîi Dede (Akyürck), Tâhiry'I-met'levi (O lgun), Vsleâ Ç ekbi (İıbudak), Mtd/uıı Bü/ıdri Be^tur. A . Avni Konuk, Feridun N&fiz Û^/uk, Abdulbaki GöipmûTİi nin ve M evlâna'nın aydınlık yolundan hizmete koşan bütiin a ra ş t ır ıc ı la r ın h iz m e tle r in i şü k ra n la an m ak y erin d e o lur.

114

Page 106: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Burada bir noktaya değinmek isterim. Yukarıda görüldüğü üzere eski edebiyat t m ııd a M evlSnaVıin etkisi Divan edebiyatı ile Tekke edebiyatının hudutları içerisinde kalmıştı. Tıpkı bütün Türk halkının dilini bildiği, severek okuduğu Yunus Em re’nin edebî yönden etkisinin Divan edebiyatının dışında kaldığı gibi. A rtık bugün M evlâna Türk edebiyatının bütününe mal nlmuştut. Heceyi kullanan halk ozanları, serbest n a ıım la yazan h a tta aruzu ku llanabilen şairler M evlâna pınarında yıkanarak onun yaşama sevincinde ve insan sevgisinde birleşm ektedirler

DİPNOTLAR.

I Balı. A. GAlpmadı, W « İ * w '<Î3îi Snı^a M M İtvift, U unhul, 1953,» . 73-75,

2- Bk. Divan, A nkara Ealcı Essrlct Ktp, 63 ı A (Ji'ljun .ıılı, M n lîn d M tivsi Kisedofu İl. t. 21*21', 1". R UîIhIk, U k A rif ÇtUhı'nm finiuilen, t i t a n M 1949.3- A k Envei. SefitalMni-ı EJeb. L sU nM , 1309, ı. W -+9.

■1- A f .f , , ı. 101-103-5- Vîİîsİ Ç iltb i, W \dn.J TiiFİf'i Süitim Viricd, İ ıo n b u l, 134!,» . 11$-) 21; £ N- UıluSi, ‘XIV. yy M r\1 tri^ iirlfrin Jfn .E A alc ll> !d t'ıu ııÎI0Ö . CHûm Yıldönümü D olayuı^c A, Eflllu Dede*, tD A Y . l & î . ı Î75-309.

6- A G iJp m u lı, M r ttb u 'iû f i jon ıa MîvIîmIîJî, i . 1147- “XI tL Yüıyıldan 11. M urad 'ınölüm ilı-ıt (Sİ 1 /145t) &>dar O lan [>cYîr<tc Yadını] M uncvüctde V lrvlina Teıirl", Doc.Dr. Amil Ç cJetjit'jlu 'niın M rv tln j « Ya)(iriii StMuri (III. UiujI jr A»mı M cv llrn S tm în rıi, A r ı la n 197fl) adlı feıidsriı.todt s f n.iıbllj(i m il ın ijta .

S- Sim U klrıfi Eıieb, i, 55-57-fr CMcOdaı H Siltm A j» Kıp. Kemanlteı 250, SükyrtiJinİYt Kıp. Sîafiı F » ji ) 3 Î .

10- A . C i^pınaılı, Mfi-iiıvıMMTftı Kaualbiu-

II - lik, Mtvi-iîö C. 11,

115

Pwf.D

,. H

j^M

ûü

u:

Page 107: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

m. B Ö L Ü M

MEVLÂNA'NIN d ü ş ü n c e DÜNYASINDAN ÖRNEKLER

“Mevlâna zihniyet bakımından bugünkü insanların çoğundan üstündü; ne var ki dünyayı fikirler idare eder.

Bir defa söylenmiş olan büyük bir fikir hiçbir zaman batmaz. İnsanî fikirlerin en güzelini söylemiş olan Mevlâna da bu

sebeple ölümsüzdür."

(O rd . P ro f. D r. Sadi IR M A K )

Page 108: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ’NIN FİKRİ HAYATİ*Abdülbaki GÖLPINARLI

M evlânâ Celâleddin, H ind-İran, Roma-Bizans kaynaklarından gelen, yer yer, eski dinlerin, hattâ yerli halkın inanç ve gelenekleriyle beslenen, sonucu “H ükem â” denen İslâm filozofları tarafından İslâmîleştirilen, inançlarıyla, nazariyeleriyle, terimleriyle kalıplaşan ve hayalî bir idealizm olan Vahdeti Vücudcu (Varlık Birliği) tasavvufu, insancı ve moralist bir tarza sokan büyük bir mütefekkirdir. O, idealist bir sistemin verdiği vicdanî huzurla bu birlik âleminde kendinden geçmez, ferdiyetini terk eder, insanlara yayılır. O na göre; bütün aykırılıklar, ayrılıklar, gidiş yollanndadır. Onun inancı, insanı yoklum âlemine çeken, hayallere daldıran bir inanç olmaktan ziyade amelî bir Varlık Birliği inancıdır. Sınırsız bir müsamahayla insanlığı hâkim eden, iyiliği ve hayrı gözeten bir birliktir.

M evlânâyagöre dünya kötü değildir; hattâ para-pul, çoluk-çocuk, dünya değildir; dünya, Tanndan, gerçek varlıktan gaflet etmektir. Bir kabın içinde su yoksa denizin ortasında bile olsa batmaz, fakat içinde su olursa batar-gider. Bunun gibi insanın içinde dünya hırsı olmadıkça insan dünya nimetlerine gark olsa ona hiçbir zarar gelmez, içinde hırs olan batar.

Yunan felsefesini iyiden iyiye bilen M evlânâ, Heraklit gibi âlemi, hiç durmadan olup biten bir oluş âlemi görür. O nca her an bütün kâinat, yeniden yaratılmada, o an, gene bütün parça-buçuğuyla yokluğa gitmektedir. Kâinat âdeta akan bir nehirdir. Biz hep o nehri görürüz, fakat nehir bütün katreleriyle akıp gitm ekte, giden bir daha geri dönmemekte, gelen de hep yeniden-yeniye gelmektedir. Her olay, her şey çeşitli sebeplerin sonucudur, her sonuç da bir başka olaya, bir başka şeye sebeptir. Böylece âlem, her an yemlenmektedir, insan da

baba beline, ana rahmine düşmeden önce, âlemin zerrelerindeydi,

* Tarih Coğrafya Dünyası Mevlânâ Özel Sayısı, 15 Aralık 1959, Sayı: 12, Cild: 2. s. 4 06 -409

Page 109: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVU

HLA'N

IN

DÜŞÜ

NCE

DÜNY

ASIN

DAN canlılar, bitkiler vc cansızlar âlemindeydi. O , âlem e gelmeden önce

unsurlardaydı, yâni topraktaydı, sudaydı, ateşteydi, yeldeydi. O ndan önce göklerde, daha önceyse M utlak V arlık ’m sari iktizâsı olan itgisindeydi. İnsan öldükten sonra da maddesi, gene âleme yayılmakta, bu suretle de âlem , âdem olm akta, âdem âlem olup durm aktadır

Bütün dinlerin, bütün m ezheplerin üstüne çıkm!$ olan, fakat îâhıreıı Hnne/î Mci/ıebine vc tasavvufa bağlı bulunan M evlânâ'n ııı cebir ve ihtiyar hususundaki inancı da tam moralist bir inançtır. O , âdeta mezhepte olduğu kadar tasavvufta da bir m üttehittir. O na göre; c ü z i iradeyi inkSr edip yapılan idlerin, kulun irade ve ihtiyariyle olduğunu kabul ed en , T an rı b ilg isin in kulu, bir i ji yapm aya cebretm ediğini söyleyen M uJte?iie haksızdır. Fakat kulun idare ve ihtiyarını kabul etm eyen Cebriler de haklı değildir. Bir ok atsak biz yayız, atan Tanrıdır. Fakat feryadımız nasıl acıim iıe delâlet ediyorsa utanmamış vc nadim olm am ı: da ihtiyârımıza delâlet eder. G erçek ve Mutlak Varlığa ulaşmayan, benliğinden, bencilliğinden, geçmeyen kişinin, yaptığı işleri Tannya isnad etmesi yalancılıktır. Bu çeşit insan, mademki henü; M utlak Varfık'ta yok olmamıştır; iyiye, hayra çalınması, edehç riayet etmesi, huyn Tanndan bitip kötülüğü kendisine vermesi gerektir. Benliğinden, benciliğinden kurtulan, M utlak Varlık’a ulaşan kişiye gelince o, cebirden de bahsedebilir, ihtiyardan da; çünkü onıın varlığı, nasıl Tanrı varlığıysa ihtiyarı da Tanrı ihtiyarıdır. Görülüyor ki bu, tamamıyla m eıhep içinde bir içtihattır. Zâten M evtânâ, kıyâsı kabul etm em ekle, sarhoşun karı boşam asının doğru olm adığını söylemekle de H anefi M ezhebinde bir ınü çteh it olduğunu izhâr etm iştir

Mevlânâ, insan zaafını bildiği için insandan yüz yüze iyilik istemez; niyetinin iyi ve güzel olm asına bakar. O , sebzenin bile saplarıyla tartıldıgını bilir. Her şeyin hayra ve olgunluğa doğru gittiğine inandığı gibi, kötülüğün de olgunluğun ve iyiliğin noksanı olduğunu bilir. Yumuşaklığın, yüzlerce ordudan daha kuvvetli olduğunu söylemekle beraber, sorumluluğa da gerçekten taraftardır.

Mevlânâ’ya göre terbiyenin temeli, önce kendini terbiye etmektir.

M cvlânâ'nın en ziyade tenkidine uğrayanlar, halkın bilgisizliğini,

120

Page 110: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

aczirit istismar edenlerdir- Bu yüzden medreseyi tenkiti ettiği kadar tekkeleri de, şeyhleri de kırar. Herkesin bir işle meşgul olmasını, elinin emeğiyle geçinm esini, at gibi hür yürümesini, leş gibi halkın omauna yük olm asını tavsiye eden M evliinâ’ya göre Tanrıya dayanmak da ancak çalışm ak huiusundaki dayanaktır

İnsanı, yaratılışın önü vc sonu görmek, gayesi vc ncticcsi saymak, tusavvufun tem el inançlarındandır. H attâ bu inanç yüzünden bütün kâinatı kendinde gören, kendini Slemin merkezi bilen, Peygamberle boy ölçülm eye kalkışan sû filer çoktur. M evlânâ'ya göreyse bu inanç bir bencilik halinde değil, içli, derin bir sevgi halinde belirir; o, bütiin insanlığa, bütün canlılara, bütün dünyaya yayılmıştır O , her dini, her inancı, o inançta riya yoksa hoş görür. Olgun kişinin bütün bağlardan, bütün nisbî ve İzafî şeylerden mutlak olduğuna inanır. İrade ve ihtiyâr inancında olduğu gibi bu in an çta da benlikten, bencilikten geçmiş olmayı şart koşar. Zam anının A hm ed'i olduğun».., helirtir, "Canım bedenimde ctâukça ttf& ra ; Ahmede der, "Betiden bundan başka¿ir söf nakleden of ursa ondan da bfaînm, o söiden de bîrin™ " diye M u h a m m e d i bağlılığını bild irerek olağanüstü tem kinini helirtir.

Hâstlı MevlânâYıin tasavvufu, yalnii mistik ve idealist bir tasavvuf değildir. Sınırlı varlıktan, benlikten, bencilikten tamamıyla sıyrılmak, halka, topluma yayılmak suretiyle tccclli e d e n ve sosyal hayatta sınırsız bir sevgi, insani bir görüş ve mutlak bir birlik halinde; moral sahadaysa herkesin bir olgun kişiye uymak suretiyle umumi olarak hayra, iyiye, güzele doğru bir gidiş, İnsanî bir terbiye halinde tezahür eden ve böylece de realist ve am elî bir karaktere sahip olan bir tasavvuftur.

M evlânâ, insanın olgunlaşması için aşka, cezbeye, aşkı ve cezbeyi beslemek için dc raksa ve müziğe il ih î bir önem vermiş, âdeta dinde bir reform yapmıştır. M evlânâ'd an ön ceki sûfılerde, h attâ Yunan filozoflarında, iptidaî dinlerde bile rakia ve müziğe önem verilmiştir. Aşk ve cezbe, bütün M elâm et erbâbınca sülükun, yâni olgunluk yolculuğunun, m anevî yolculuğun bir temelidir. Fakat MevlânfiYun bunlara verdiği önem büsbütün başkadır. Olgun insana karşı duyulan sınırsız aşk, bütün benliği, benciliği yıkan tek şeydir. Müıikse insanlann

dillerini birleştiren , ruhlarını yıkayan, onlan ayıplardan, kirlerden

Page 111: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

l'MU

PÖSÛ

NCE

DÜNY

ASIN

DAN antan ilâhT bir tı it ifadaidk', a jk çajfayânıdir. Zaten kendisi de, oğlu

da, rorumı da re bap çalmadadır...

122

Page 112: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNA'NIN ŞAHSİYETİ VE DÜNYA GÖRÜŞÜ'Prof. Dr, Abdulkadn KARAHAN

İslâm tasavvuf, tefekkür ve edebiyatının mümtaz sîmâsı, Divân-ı Kebîr, M esnevî'i M ânevi gibi şaheserlerin sahibi, adına tesis edilen Mevlevi tarikatı ile tarikat pirleri arasında zirvelerde yer alan Mevlânâ Celâleddin Rûm î veya doğduğu yere nispetle Delhi'nin şahsiyetini ve dünya görüşünü, bir konferansın dar çerçevesine sığdırmak güçtür Asıl adı M uhamm ed, lâkabı Cclâleddin, Belh’te doğduğu için Belhı ve Anadolu'da-Konya'da^ yerleştiği için de Rûmî diye zikredilen bu büyük insana; Hüdavcndigâr, Hünkâr, Su ltan ü fl-S§ıkîn, Su ltânü’U mahbûbın ve Molfa^yı Rum, yahut Ptr-i Rûmî gibi sıfatların da verilmiş olması onun kişiliü bakımından faiklı toplumlar veya değişik bölgelerde, b irbirine an lam itibariyle yakın görünüm lü olm alarına rağm en, ayrıcalıklı bir niteliğe sahip olduğunu düşündürür. Baba tarafından olduğu gibi anne yönünden de soylu bir ailenin çocuğu olması, bilgin biı zümre içinde büyümesi, çocukluk ve ilk gençlik yakarında zamanın ünlü İslâm merkezlerinde birçok âlim vc mutasavvıfın meclisine de~ vamı, babasından sonra, önce Burhaneddın M uhakkik Tırmizî, sonra da Şem s-i T tbrizî ile m uarefeleri, dostluklarının üîerinde bıraktığı olum lu izlenimler, okuduğu bir çok bilim ve şiir kitapları, muhitini çevreleyen insanlarla ilişkilerinin gelişmesi ve daha başka hususlar ve e tk e n le r o n u n k iş iliğ in in g elişm esin e , dünya görüşünün berraklaşm asına yardım cı olm uştur. A m a bütün bunlardan çok, yaratılışındaki özellikler, tabiatındaki duyarlık, lirik ve patetik bir ruhun engin ufuklara açılıp b a îe n m uhayyilem izin a ltın kanatlı kujtaımın bile yetişmediği ibiı atmosferde uçmasıdır ki; Onun şahsiyetini temsil eder ve dünya görüşüne yön verir,

İlk önce şunu hatırdan çıkarm am ak icab eder:

M evlinâ'nın şahsiyeti onun mümtaz ve müstesna veraseti, kusursuz

* Mçtldna tn ild eıiiii-i, Kruıya BüyüklehLr Bcî«ltyc4İ Yay., Kunya, 1995, ı, 27-39

Page 113: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

z tahsili, yararlı seyahatleri, ilk gençlik günlerinde tanım ak fırsatına1 eriştiği büyük bilginler vc tarikat erkânı gibi zatlardan edindiği j? izlenimler ve öğıendi^i unutulmaz öğütler, özellikle babası Sultânü’l- .i ulemâ Muhammed Behâüddin Veted başta olmak üzere çevresindeki * ba=ı kıymetli ilim, irfan ve ir^ad sahiplerinin etkisiyle fiililenmiş, sonra

da bereketti meyveler vermiş bir ağaç misalidir, d en eb ilir D aha ilk başta şunlan söylemek isteriz: O , oigunj bilgin, mutasavvıf ve mümin

? far M liiIıJ man karakterini temsil eder. Hayati boyunca dünyanın mal, | mülk, evlât ve ival gibi geçici vc göz boyayıcı; görünüşte im rendirici '5 özelliklerine bağlanm am ış şan ve şöhret için iç dünyasının zengin2 nimetlerinden tâviz verm em iş nzkım yalnızca Allah (c .c .)‘tan istemiş,

kula kul olmamış, sultanla fakır atasında ayırıma gitmemiş, gurur ve azametten sakınmış, tevazuu, hoşgörüyü hayatında bir liÜtü saymasının zevkini yaşamıştır. M erhamet, şefkat, insan sevgisi gibi erdemli huylan onun şahsiyetinde, güneş ışıgmı tem aşa eder gibi, rahatça tem aşa ¿dilebilir, İslâm’ın yüksek ahlâk kurallarına onun kadar saygılı dav- ranan ve onun kadar buntan hayatında benimseyip yaşatanlar azdır, demek yanlış olmaz.

O ;

"Beri sağ uUiikç« Kur'dn’m böleniyim;Ben Mutammcii'i mufıtann yolunun toprağının loruyum.Benim i özümden, burutan feiifiui, kini -(jfr $ey* naklederseBin ondan da bfcdrtm, o jönlerden dc tedirginim '

diyebilen büyük inanç sahibi, Bir m ü‘m in ve m ııvahhid C en ab -ı Hakk'a ve Hz, Muhtimmed’e bağlılık ve hayranlığını daha nasıl ifade edebilirdi, .4

Şimdi bu büyük mütefekkir ve mutasavvıf şiir dehâsının memleket toprağına, K onya’ya ebedî tev d îin in üzerinden 721 yıl geçm iş bulunmaktadır. Ama onun hâtırası Tü rk milletinin, İslâm ümmetinin ve insan cemiyetinin kalbinde, ter ü taze yaşam aktadır O nun üm ek şahsiyetinin vasıflan ve emsalsiz denecek derecede etkili şiirleri hâlâ milyonlarca kalbe heyecan verm ekte vc orada devam etm ektedir, Yalnızca bilinmek gerekir ki, M evlânâ’nın şahsiyetini tespit yolundaki çalışmalarda kesin hüküm verebilecek dutumda olduğumuzu da iddia etmiyoruz. Amacımız, Şeyh Sadî'nin dediği gibi: “Bizden geriye kalacak bir nakış bırakmaktan ibarettir."

124

Page 114: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

O, kendisi de, Mfeartevfnín baş etrafında, 3u anlamda, dert yanar ^

MHerfiíSh kendi sanısına gort bona yâr oldu. Ama iiriiinmı içimden Ú ¡.ırayan o im a d ı.1’ Ve s ır la r ın ın n t o ld u ğ u n u , k im in o n la r ı '| kavrayabileceğini J e Farsça olatnk şöyle dile getiriyor:

Sırf'i in in ezn â h -i men dûr nfrt £Lİt föfin ú gûjrÜ ân ııiîr nîst £

(Renim sırrım, feryadım dan uzak değildir. Fakat gözde ve kulakta t)nur yok).

Denebilir ki;

Bu sevecen, Allah (c,c,) âşığı, bu tertemiz ahlâkî eğitim nasihatçısı, hu coşkun $âtr doğum yeri B elh 'te kalm ıj oUaydt acaha şahsiyetinin teıahürleri nasıl olurdu? Bu hususta b ü e ipucu niteliğinde beyanları var mıdır? Böyle sorulara onu n kendi ifadeliyle cevap verilebilir. N itekim kendisi Üm m ü'Ubilâd adı verilen (Beldelerin annesi) -ki tarafımızdan da ziyaret edMmlğ ve eski o ihtiramlı kentin huğun çok sönük olduğu dikkat çekm enr- ve öylece vaktiyle vasıflandırılan yerde kalmış oldaydı; ,LFîhi m â Fih” kitabında şöyle beyanda bulunur:

"Ben AndJûîu h ¿$ á íiir íít-'Jtgt iftıt 'gfar t'|er Harman'da(Eelh, Hortisan b$géstriit daftiídtrí kdm ij ylsdy¿m uzun zamanlar íürlii me^aítítíHÍefJe elde eitiğim b¿í|¡™ de ftafkı, biifícrt (üriıi /avrfíiEíindirirtíirn. Deri terindim, kitaplar yazardım."

M evlânâfnın şatTİiği tercihinde, her halde okuduğu eserlerin de etkili olduğu gölden ırak tutulamaz. M eselâ kendisi Hakftıı Scnâî ve Fcridüddin A ttar'm etkisini .5u beyti ile açıkça göstermektedir:

A ttâr rıdı büd Sentif dü û M â « i fK7 'i SenâF vil Attâr âmedfor.

(A ttar ruh oldu, S e n â î onun iki gölü; biz Senâı ve A car'd an sonra geldik.)

M evlûnâ, aslında karakteri itibariyle heyecanlı, hassas, kalıba sığmayan, dinamik ve coşkulu bir yapıya sahiptir. O, gerek D ivâna K ebirinde gerek M esnevi-i M ânevisinde bitmez tükenmez rmyakta

İlâhî aşka yönelir ve y ilkse lirken, gerek ölçüleri ajan, biıira idrâkimizin

125

Page 115: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

AMA'N

HN

OÜŞÛ

NCE

DUNY

ASİN

GAN bazen kolayca yetinem eyeceği ufuklarda pervaz ed erk en bize bu

özelliklerini serdirir. Nitekim bu dediklerimizi güçlendiren bir beytinin anlam ı şöyledin

“Önümde jûV tındır ki ondan lâflayaytm? Bende fdİTİerin fa\lemıâa\ başka bir fen var."

Dem ek oluyor ki onu n için gür bir amöç değil, araçtır, Büyük m ürefekkir-m utasavvıf, $âir ve bilginim izin gerçek kişiliği, b ilinç altın d ak i duygu ve sezgilerin in bir bakım a şek illen m esi, e n e r ji potansiyelinin Tezahürü, d en eb ilir ki, Tebrizli Şem s’int Konya'da onunla karşılaşması, karşılıklı olarak aralarında güçlü bir dostluğun kurulması sayesinde olanca kudret ve güzelliğiyle meydana çıkmıştır. A detâ M evlânâ'daki ateş almaya müheyya m anevi hava, Şcm ü’in elindeki m eşaleden alev almış ve bu İsiâm-Türk Edebiyatına, asırlardır im rend irici, ayd ın lık bir zirveden halka ışık sa çm a k ta devam edegelmiştir, O nun bazı gazellerindeki vccid ve istiğrak hallerin i andıran ve şahsiyetinin o alevden fışkıran kaynağını temaşa edebilmek güç değil, ama bunların neyi sembolize ettiğ in i rah atça söylem ek o kadar kolay görünmemektedir. Sözgelimi şu anlam daki bazı beyitleri bizde bu duyarlığı uyandırmaktadır:

"A jjk tenim içirt jöyle olmalıdır: O , her defa ayağa kalktığında ate^ dolu kıyametleri her taraftan ayaklandirmalıdır,"

Hır başka gazelindeki şöyle tercüm e edilebilecek beyitlerde de dinam izm le yuğrulu, en erjik bir ruhun d algalan ışım . ç ırp ın ışın ı hissederiz:

"Ejfer ydri bu/amomçian, niçin arrtımjorsun'

E ğer yâre kavuşm uşsan niçin çalıp çığırıp sevinç alâm etlerigöstermiyorsunt

Tenbeke oturmaklığın yok mit! İşle b», garip bir i|tir.

Gnrfltefin ¡undandır ki; ae<3){j bir hava yaratamıyorsun! 1

Ve M ev lln â , hareketi, değişikliği* enerjik davranışı ve yeniliği şu anlamda dile getirir:

" f l i t gün fsir yerden göçmek, ne iyi!

Page 116: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Her £wn İ>ir yere konmak, ne güzel/Bukmmûiiiiii, donmadan akmak ne a'lâiDünle beraber gitti cancağızım, ne. kadar sd; varsa düne ait,Şirmii yeni jeyier seslemek lâîîm "

Biiyük m ütefekkir-m utasavvıfm in an cın ın , üstün yaratılışının karcısında 'ö lü m de dahil- korku ve hiizün adetâ silinip gider. O na göre ölüm , a jia dcinüştür, G eldiğim iz yere tek rar varıştır. İn san , ölümünden sonra, kendini gerçekten seven ârif îatiitnn gönüllerinde yajar, Bu sebepledir ki o şöyle seslen ir

Bei’d e î vefat türbemi mâ der îemfa ıneciîDer sîne/ıâ-yi merdüm'i ârif mezûr-t jruîst

(Ö lüm den sonra m ezarım ın yerde aram a; bizim m ezarım ız, arif insanların kalplerindedir).

Yine o, kend isin in yer yüzünde C en ab -ı H akk’ın m üstesna ve mümtaz kullan arasında bulunduğuna inandığı zehabını da vermektedir Belki naklettiği bir hadisti şerifin anlamındaki bu mudu kullar arasında kendisini de saydığını rah atça düşünebiliriz. Peygamber Efendimiz, şu mealde konulm uşlardır:

"A llahın (c.c.) öyle tüyü/t derecefere id/ıtf> kulidn t*dr dır ki; yer y ü îiW e yajjmurö benzerler, Karaya yağarlarsa hayır ve bereket, denize. d flferier» m d meydana geiirirİer.rı

M evlânâ’daki n ıh zenginliğinin, kanaatkârlığın ve kimseye minnet borcu o lm am asına özen gösterm esin in m isalleri bir haylidir. Göz tokluğu iç in ö rn ek n iteliğ ind e olm ak üzere şu anlam daki birkaç mısraını buraya nakledeceğiz;

"Felektin yarım somun ekmeği olan, oturacağı feır yuvası bulunan, ne kimseye iltifat eden ne de kimseden iiii/tif dileyen içişinin âlemi ne ta jtur. Fakat bununla beraber insanlardan yine de istekli olduğu anlar vardır. Bunlarm muidi; ile ilgisi yoktur. İstediği sevgidir, gönül hoşluğudur, acıtmdır, }efkattir, hatır gönül olmaktır, işte mısdİi:

İn dem ki der dest-i tuem merJıametÎ künFerda ki şevem hâk çe sûd eşlt-i neddmet

Page 117: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MtVU

kNA'N

IN

dOşO

tiCE

DÛHY

ASIN

OAN (Bu anda iki d ind eyim , bana acı, sev ben i; yann toprak o lu n ca

pişmanlık göz yasından ne fayda?)

O, kendi şahsiyetinde şekillenen güzel huylar;, bütün insanlığa tavsiye ve telkine öîenir. Şevkle çalışmayı, aian el olm ak yerine veren el olmayı, ümitle dolu bir geleceğe inanm ayı, her türlü kötülükten sakınm ayı, a ı konuşm ayı, özellikle A L L A H (c .c .) 'ta n korkm ayı, Peygamber Efendimize sonsut saygı vc sevgi ile bağlanmayı, a ı uyumayı, israftan sakınmayı, sabırlı olmayı ve hakka hukuka riayeti, vb. öğürler. H ele hele ibadeti, seher vakti kalkarak tâatte bulunmayı unutmaz, tavsiyeyi ihmal etmez. işte bu husustaki en güscl bir beyti:

Dtid he-hîz u tâat Icün ki tâat bih z> her kâr e5t Sa'ûdei ¿n îîcîî ddrcd t i vakt-i sub/> est

(Ey gönül, kalk tâat ve ibadette bulun ki o, her işten daha iyidir, O kimse mutludur ki, sabah vakti uyanıktır).

Mevlânâ, aynca, hür yaşamayı, özgürlüğü amaç edinmiş bir insandı. O nun tavsiyesi şöyleydi:

“Ey ogı/I, hür ol, hür yaşa!"

Ve bu sebeple de dünya nimetlerine, süslerine bîgâne idi, denebilir. Evinde yetecek kadar güzel yemekler olmadığı günlerde, “Soframız, Peygamber sofrasına benzedi” dediği olmuştur. Bir rubaisinde bakim i şu yolda ne güzel, ne şirin, ne özgür, ne insancıl olduğunu nasıl dile getirmektedir:

"Ayran çanağım rintimde oidukıan sonra,And olsun iti, hiç kimsenin bat jerberin/ düşünmem,A iıb tt if f l , ama bciyle olmiiiind rağm en, seni aîiiclam lırm aya

çtfkfmak tayını,Ve ben ûîgüriügıi, ktdJu£ti sarm am .1"Zaten onun insanlık sevgisi, birlik vc beraberlik ideali ju beytinde

pırıl pırıidır:Mj3 berâ'yi vasi içerden âmedim Ney bereyi fasl herden âmedim {Biz birleştirm ek için geldik; ayırmak İğin değil.)Mevlânâ, dünya ve hayat görüşünü herhangi bir şiirinde, münasebet

128

Page 118: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

olm adıkça, pclc ifade eder, diyemeyiz. Sü tü n içindeki yağ gibi, | gÖTüş ve düşünüşleri m etnin içinde, uygun yerde biîe gülümserler. | Duygu ve düşünceleri jiirde de, nesirde dc, gerektikçe, okuyucuyu 1 etkiler O nun, meselâ, tabiatta her şeyin bu- karşılığı olduğuna inandığı, 1 hakikati daim a aram anın bir yükümlülük niteliği taşıdığı ve benlik | sıfa tların d an arın arak in san ın kendi parlak şah siyetin i tem aşa ^ ed ebileceği hususundaki görüşü 5u m ısraların ın çevirisinde bile J hissolunur:

"5en, hiç tabialta icarjıiiğj ofmit^an bir iitrn bilir misin?Hiç gui kopardın mı gifi daltndan!S&yİeyip onun admı arenana hakikati, Ayı suda değil, gökte aranma.Dilenen yükselmeyi, yalnti isim ve harflerden bir hamledeÂzâd et kendi nefcmden bütün benlik jı/aticinru,Arın İti, kendi parlak zâttnı görebilesin!"Evet,"Kalbinde Peygam berin timini gör; fKcm de) fiitapjıj;, rehbersi*,

üğretmensi?” dîye dc ekleyebiliyordu ’1

Mevlânâ nm dünya görüşünde tasavvufun devamlı ve derin izlerini ve etkisini çok sık müşahede etm ek doğaldır Bilindiği üzere, en güsçl bir belirleme ile, “Tasavvuf; ilâhî hakikatlerin idrâkidir" deriz. M evlânâ, bu gerçeği iyice genişçe idrâk etm ek yolunda, m üm kün olan cebcli harcam ıştır. O , seyir ve sülûkun âdabını daha gençliğinde kusursuz şekilde öğrenmiştir, le v b e , verâ, zühd, fakr, sabr ve nihayet tevekkül ve rıza ile birlikte onun hallerine de gönül vermiştir. Büylecc; Murâkebe, kurhiyyet, muhabbet, korku, ümid, şevk, ünsiyyet, itminan, müşahede ve yakîn... de onun bilinç altı sınırlarına girmiştir,

O , A llah (c .c .) 'ı idrâk eden varlığın, insan kaibi olduğuna gönül verm işti. K a lb in de, iman ve bilgi ile ay d ın lan acağ ın ı seziyor, düşünüyordu. Sanılabilir ki, şu anlam daki Kudsî Hadîsteki açıklam a ona yol gösteren bir tşık niteliği taşımıştır;

“Hak Teâlâ buyurmuştur ki: Ben yerlere ve göklere sığmadım da, mümin kulumun kalbin*! ügarim"

129

Page 119: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

lAHA

'NİN

DÜŞÜ

MCE

DÛNY

ASIM

CiAM Evet, O , hakikatte sadete var olanın, ebedî ve cw lî olanın A LLA H

(c.c) olduğunu inanan, bunu hilen ve ejsifc şiirlerinde lirik ve pa tetik Üslûbu İle bu gerçeği şakıyan büyük sofi, düşünür şâirdir. Bir şiirinde şöylece âdeta bir başka lam aiı ve zeminde konuşur gibidir:

TjiiJÜgİ bir yana bıraktım. G ötdüm M, her iki Junyd da btrdİÖBiri «rar, £wcri Iîiiirh öi'ri görür, biri çagtnr,Ajkîn iıadfhi ile sarhoşum*Her tiîi dıîn^a (iı tJrcîMiTideıi üfai-"

Ve nihayet ilâlıî aşkı temsil eden şarap sem bolünü kaplayan şu anlamdaki, mısralar biıi onun âlem ini seyre yöneltir;

"Attanım, Seni» djfctrUrt teiiuintien nfi/jim Nikdnıjor: Baiçıitian olan bedenim itüTtibeye dönmüş. Vrtiniî kalbim, ö n ci nîiimün id?ıibi iie $oiıi>eie daHmatt jflrajî sinoni yaktı”

G erçek ten aşk, keşif eh lin in cezbesi, şehidin ¿esareti, velinin im am , ahlâk olgunluğu ve inimevi birliğin yegâne bağıdır, R ah atça denebilir ki; M evlânâ, H akkı aram ak, H akkı bulmak ve H ak içinde yok olm ak yolunun aydınlarından ve ön saftaki yolcu tarttı d andın lıiiaiı, mutlak varlığın bir feyii, bir tecellisi vcyıı bir hâlidir. Vc tasavvuf seferlerinin sonuncusu da,, In jân-ı Kânıil’din A n cak hatırd a daim a tutulması gereken bir husus vardır ki çok önem lidir:

Tasavvuf ve t&rikatten önce, bir M üslüman için, dinin rehberliği, İslâmî ilimlerin nurlu havasının teneffüsü esastır. Bu unu tutmadıktan ve göî önünde bulundurulduktan sonra, evrenin ana gücünün, hattâ yaratılış sebebinin, bencillik ilacının ve acılar m erhem inin kaynağının aşk pınarından fışkırdığı, elbette, kabul edilir. Boylece hayatın, A llalı (c .c .) ’a dönüş seyahatinden ibaret olduğu, ölüm ün geldiğim i: yere dönüşü sembolleştirdiği daha güzelce hissedilebiiiı, Ve ideal insanın korku ve vehimden yakasını kurtarabilen insatvı kâmilde şahıs olarak tezahür ettiği serilir. N itekim MevIftnS ju anlam da yazar:

" Toprak, ü^kiün feleklere tfüJtscÖr, Cimi seri aîiiittnn sonra, öimilt jeJcer gibi fiirîı ¡ey nlur. Seninle oldukta»! soı\ra ölüm, tdilı çandan daim Utihdiİ '

(...)

130

Page 120: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Burada M evlânâ C elâleddin R ûm î'den birkaç şiir parçası daha çevirerek söîlerim ui sona erdircccğiz:

J<5aadeî sarayda oturduğumu? andır,iki ayn suret ve iki ayn ¡ekil, fakat tek bir nefeslesen ve ben;ağaçlarm renkleri, kuşların cıvıltısı ebediyet duan eder, bahçeye girdiğimiz vakit jen ve ben;

gokyütündeki ytiiJiîiûT biîe dikkatli bakacaklar, biç ise onlara ay m kendisini göstereceği, sen ve ben;Senden artık hiçbir ferd vecde dalmayacak, sevinçli ve abdalca iüjnujmalarddn « îa k t senie ben;G ökyüıünün bütün parlak tüylü iiMjtan hasetlerinden kalplerim

yiyecekler,

bu tarzda görüşeceğimiz yerde, şenle ben;Bu en büyük harikadır;i enle ben aynı köşede otımırlien bu anda hem Irak’ta, kem Horasan'dayız sen ve ben -.”Vc nihayet enerjinin, hareketin, güçlülüğün, cengciliğin sembolü

şu anlam daki, hayranlık uyandıran gajel:

"Benim istediğim sevgili şöyle bir kımıldadı mı, bir doğrulup silkindi mi( kıyametler koparmalı dört bir yanından kıyamedtfr.Benim istediğim sevgili, cehennem gibi olsun amma, bir anda kurutup yok edip denirleri, yine bir anda bir dalgadan bir deniz çıkararak meydana, unutturmak cehennemi,Benim istediğim sevgili; elinde gökleri bir mendil gibi dürmcli, güneşi bir kandil gibi aşmalıdırTimsah yüreği gibi bir yüreide,, iiri lanlar gibi savaşmalıdtr.Ortada kendinden bajlut Jujnse komadan girmeli cenge, kendi' kendisiyle

bile..."

Son olarak Mevlânâ‘dan şu anlamdaki siir parçasını da tekrarlayarak

Page 121: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

llKIN

DÜŞÜ

MCE

OÛNY

ASiN

CVlN "hitâmuhû miik*SOnu misk {gibi olsun) ’1 etiyccek ve bıı a ıiı jiir ve

tasavvuf sultanını selâmlayacağım:

“Ne şendin daha piirLıic bir ay gördüm; ne senden daha erken uyanan bir seher.Ne iit t Jo ı ciöhn iiJtit bir jeker ¿'ördüm;

stndetı daha yeşil, daha taze bir ağaç...”

132

Page 122: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNA’NIN DÜNYASI*P™f. Ot. Alt 'Nihai TARLAN

İnsanlık bilinmeyen totem devirlerinden beri daimî bir mücadele içindedir. Bu mücadele uzviyetimizin ılca lan ile idrakimiz arasındadır. Uzviyet ik a ları bir hayatî zarurettir. A ncak onu makul bir şekilde idare etm ek lâzımdır. Hilkat mekanizmasının bu kuruluğundaki hikmet, daima gizli kalm aya m ahkûm dur. Ve bin türlü tefsire m üsaittir, Bürün d in ler, sem av î o lsu n o lm asın el e le verm iş uzviyetle mücadelededir, Budizm'den, Z erdüjtîlikıen tutun İslâmiyet'e kadar d ü ş m a n b i r d i r . B u m ü c a d e l e n i n a s ı l k a n u n u da hayatın içindedir. Uzviyet, kendine teveccüh eden bu asîl mücadeleyi daima m uhtelif cephelerinden dejenere edip bırakm ıştır

İnsan, henüs halledilm em iş bir muammadır, Kudretine pâyân (son) yoktur. A ncak bu kudret maddî değildir. Madde itibariyle çok zayıf olan insan, mânâ itibariyle muazzam bir kudrete sahiptir Ve hu kudretle, madde üzerinde tasarruflar yapar. Büyük kâinat muamması karşısında, insanın yalnız mahdut mânâya kullandığımız akıl melekesi değil, her tüyü ayrı bir idrâk unsurudur. Kendini bu muamma karşısında bulan insan, hayat denen büyük, rabbani nimetin mahiyet ve mânâsını idrâk ettiği andan itibaren bu muammanın halli için daima mücadele etmiştir.

M evlâna demek, hakikî insan, hakikî medeniyet demektir. İnsan, bu dünyaya sadece yem ek için , diğer bütün m addî ih tiyaçların ı gidermek için gefmerruftir. O zaman hayvanlarla hiç biı farkımız kalmaz. Madde hayatının üstünde bir m ânâ hayatı vardır ki, insan bununla vazifelendirilmiş ve yaratılıp bunun için ona her türlü imkânı vermiştir. Bu mânâ hayatı insanın hakikî servetidir. Her türlü hakikî saadet, bu hayatın içindedir, Bu hayatın en büyük iki vasfı ebed î olm ası, fazlalaştıkça zevk ve saadetin artmasıdır Bu vasıllar, maddî zevklerde

* MevlAna, Ali N ihicTîflan, Hareket Y»y., lirtdhut, 1974, j . 76^83

133

Page 123: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVU

NATM

IN

Dlişt

lf+CE

OU

MTAS

iNEÎA

N yoktur, M addt şevkler, u lv iyetin h issedebileceği kadardır, ilerisi yoktur, davamı yoktur. M addî zevkler, arttırıldığı sam an insanda rahatsı;lık b^lar, bıkkınlık bağlar. Rahatsızlık ve bıkkınlık bu hayatın gaye değil vasıta olduğunu b iıe bildirir. İnsan bu hayatın fevkine yükseldi mi, hayvandan üstte. ayrı bir Âlem olduğunu görür. Ve bu yükselme kudreti, onun bu vazife ile m ükellef olduğuna, en açık delildir.

M ânâ hayatı akim m üspet hudutlarının üstünde fakat yine akıl istikâm etinde bir yükseliştir. O nu n içindir ki. bu inceliği lâyıkıyia takdir edemeyen eslâi bilhassa şairle rh daima akıl ile a^kı- karşı karşıya getirm eler, aklı hakir görmüşlerdir. Furtfff aklın eseri olan ilim için $oyle der;

I İm kesbtyle pûyC-i rifat A rîû-yi muhal imiş ancak.A jk imiş her ne v ar âlem de İlm bir kil ü kAl imiş ancak.

F u îû IT bir dereceye kadar haklıdır. Ç ünkü aklı, m edrese kÜ ü kâimden şekil ve kelimeden ibaret telâkki ediyor, Bu telâkkisi sonunda vasıl olduğu netice doğrudur. Lâkin onun aşk dediği şey a tlın müteal bir kısmıdır. Hak ile insan arasında tek bağ akıldır.

İnsanı bu m ânâ hayatına u çuran k an at a§krır. A $k ev v elâ içtimaileşmiş insanın nasibidir, içtim ai hayat sevgi ve d ay an ım a ile devanı eder. Bu sevgi vc dayanım a duygusundan mahrum cemiyetler yaşayamaz, Sevgi, başkasını dcfrl, ken d in i sevmektir. Ailesini, kabilesini ve nihayet m illetini seven insan, kendini seviyor dem ektir. Bu ise onun hayatı için zarurîdir B unları sevmeyen insan muhiti içinde bir ya bancı d :r. Kimsu onu sevmez ve daimî bir buhran içindedir. Fhı buhran hattâ onu ölüm e mahkûm eder. Bu ; aklın, daha doğrusu hayatın em rettiği bir sevgidir. Duygulanıp daha doğrusu uzviyetin emrettiği sevgi cini: hayatîmizi terkti eder. Bu mecazî sevgidir. Hakikî sevginin bu bir mektebidir. Bundan geçemeyen, yani müşiihhai güzeli sevemeyen, bunu yaşamayan, ona nasıl bir iştiyak ilo bağlamlabileceğini duymayan insan mücerred güzele erişemez. Mücerred güzel, kâinatta

134

Page 124: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

her şeyde parça parça görülen güzelliklerin kaynağıdır. İnsan, her $şahsî güzelde bu mücerred güzelin in'ikâsını görür. ş

1“Ruh yükseldikçe bu m ücerred güıelllk , hak ve hakikata inkılâb 3

eder. O n a karşı iştiyak g ittikçe a n a r Aşk hu çok yüksek düzene, ? bürün yaratılıra yayılır. Herşey güzeldir. Ç irkin , fena yoktur. Çünkü & kâinatı iyi tedkîk edenler her hâdisenin bir hikm et zinciri ile birbirine î bağlandığım, çirkinin, kötünün ancak güzel ve iyiyi değerlendirmek için mevhum ve fanî hir varhk olduğunu daha açık bir ifade ih güzel ve iyinin bir unsuru olduğunu görür. H er insan bu hakikatleri idraki ve ruhî kudreti derecesinde elde eder. Bütün insanlık hayannı gözden geçirirsek bu idrakin zirvesine varm ış b ir insan olarak M ev lâ n a V görürüz. O , asırlar içinde tek güneştir.

M evlâna âlimdir. Devrin bütün ilimlerine vâkıftı. M tvlâna şairdi, öyle bir şair ki, on dokuzuncu asrın belli başlı edebiyat âlim lerinden Rıza Kulî H an H idayet onun hakkında şöyle der;

"Ö yle ki, fazilet ve kem âl, aşk ve hal vadisinde o zamandan hu samana kadar hiç bir mutasavvıf-şair, ona tefevvuk etmemiş, şairlikte dahi kimse onun m ertebesine vasıl olmamıştır/

M ev lâna m ütefekkird i. A şkm en selim yolda sürüklediği bir tefekkür, bu tefekkürü aşk idare ettiği için şaşmaz. Çünkü hakikî uşk, insanı kâinat m uam m asına götürür. Bu m ütefekkirler daima akim yolundadırlar. A ncak âlem sadece madde âlemi değildir. M ânâ âlemine metafiziğe geçtiler mi yine aklın istikametinde yürürler. M evlâna bu ilâhı m eş'aleyi en yüksek vecd île göklere yükselten bir varlıktır. Bu İlâhî meş’ale, ideal insanlığı aydınlatan yoldur İnsanı insan olarak ele alan ve ona yaradılışın her türlü hakikî taklarını sağlayan bu meş'aledir.Bu gönül m eşalesidir.

K âin atta yaradılış, her in san a ayrı kabiliyetler verm iş ve bu kabiliyetlere göre onu vazifelendirmiştir. İnsanlardaki bu kabiliyetleri yine içten gelen ham leler tahrik eder ve o insan vazifesini yapar. M cvlâna hilkatin mürşit ve rehber olarak yarattığı bir varlıktır. Yalnız ^ınu söyleyelim ki, irşâdı o zamana mahsus değildir İrşâdı insanlığın idealidir ve nasıl İslâm iyet kıyam ete kadar baki ise, irfan âfemnufe

135

Page 125: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

UnATM

IN D&

ÇÛNC

ie PÜ

NVAS

INDU

lN MiVİSîia'm^ -r iidı da aynı kudretle ebediyete kadar bakidı:, Her mürşit ve rehber insanın muayyen ¡Amandaki ihtiyaçlarını karşılar. İrjâd e£er ulvî mânâsıyla insanı bulmuş ve onun ¿ilerinde işlemişle onun getirdiği fikir vc mh Munıın Vc mekân kaydını ıişar, âlem şüm ul olur, Mevlâna beşeriyetin mürşididir, andan asırlar fle-çmiş M eylâlVntrt m eşalesini Konya’nın dar muhitinden, ttsırlar sonra devrin Şark ve Garp kültür vc felsefesiyle alab ild iğ ine zenginleşm iş bir Pakistanlı d in e aliyot. Ve son asrın en büyük mütefekkiri unvanını alan hu insan, Ikhûi: "B en bir zerreyim, M evİSna bir güneştir." diyebiliyor. Aradaki mesafeyi, ramanı vc nihayet yedi asırlık hır be^er terakkisini düşünün, işte Mevlâna b u d u r

Garpta om ın felsefesini bir parça Bcrgson anlam ıştır: Kâinat muammasını akıl ve mantık halletmez, onu vicdan halleder- Bu vicdan, Mcviâna'mn aşk dediği madde ve mânâ'ya şamil “gönül1* müessestedir,O müthiş muammaya ancak bu silâhla hücum edilir Ve im an kendir:! yok etmeden bu sırra eremes.

Garb medeniyeti» madde üzerinde ruh ve gönlün kontrolünden uzak, atabildiğine koştukça kendi kendini mahvedecektir. Namütenahi ¡■evk ve nimetleri içine alan bir gönül ve aşk âlemi vardır. Yaradılışın sonsuî sır[nnna nüfuz eder. Hilkati fetheder. Â lem idinde âlemler gö­tür. insanın hakikî cevctângâhı burasıdır.

Mevl&na:

''E j hi^ım hoj sethiımii olan aşit, ey biîim tastii/ıliknı-mım it iş t i , cîd ot- derken becerin hakikî derdini se:miş ve ilâcını vermiştir. Bu

öyle bir ilâçtır ki, bürtin dertlere devadır, Aşk bir mezheptir ki, kitabı ve mürşidi kendilidendir.

"A jkjn rrurıtafn dtfer mekteplere ken em e!, A jk Hûda surianıtı ftej/eden Âİet!İr. A sırlarca evvel, bütün kâinatın tek bir cevherin tcnevvüündcn bajka bir şey olmadığını gören aşktır Metafiziğin en son merhalesini sezen aşktır.

Cemiyet hayatında insanı melekiyct mertebesine yükselten aşktır ve bütün İçtimaî nizamı cn yüksek mertebesinde kuran aşktır, Ahlâkın remelidir.

136

Page 126: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Aşk, m addeden sıyrılınca, h e rif in i b u |n u q demektir* Güı-eifi, doğruya v& iyiye £ider. Bajka yolu yoktur.

İnsan, yepyeni bir filctne do£iw. Bu âlemin kendine gÖfe binsfırnbl vardır ki, bütün maddî zevklerden üstündür. Reşer rrırihmi sü sİ e yen höyükler, hakiki büyükler, cnub ak kale bu a^kmbir raraiîtn tenufl <-Jcn insanlardır. A^k yaraücıdır.

Hülâsa, bçşeıin tıi-ç bir dctdi yukuır ki, onun devası.ajkta Oİftt&SkTı İçinJtr bu m ukaddes ateşten bir kıvılcım taşim ayanm ancük şekli insandır* flu üjîtjri kAbmi fil Metine:Vijil türbesidir W Eidcbiyatmın son büyük klâsik sairi Mfcvlâna (Mutla) Câmî, Konya'ya gelmiş ve MuvEâna nın türbesine bu isini vermiştir;

"Bu- mtiLüfiı, âpJJcmn î^e jtıiir. Buro^ij gden tarîdini îur^iîli m ıjin r/

Mevlfma için onun huzurunda senelerce terbiye gfiwn, Sipçhsılflr unvanıyla m aruf Feridun bin Ahmed "2^ c-l mübareklerinde sıfâi'i bekriye kalm am an," diyo-r. Bû ne nuanıaiirt bir ^ch LidcEtir- O, kendim ne güsel anlamıştır;

"Ct/ıcüiliİft İni ne/ej[£Tt ne ntejisr iiJirt Jen.cr.tenim fani şöıkrifjfdm n* bekıUr ftjjar.D ik jjeierı i'c: s i lm e n iiJîkn'n-î dinienj'yrjr.Liitin cflnfmcidn liofum Tinrciinrı fertse dırfnUtyOi;ırO, b\y ulvî aykırı ısttippbrını tk b ıdnr çandan duyuyor:"iÎe>um âciz gönlüm «nıın ¿ıjfcffuı da$0tim iyi>T,McctİÛti gjŞfrçıim, gece gündük îincmmı tamiriyorum,

Kiin tfjnJiymL. İGa^jdTOftı ki,anım ÎiiijuiJı feiıric tarsdiniiJL! üiithiJ i utl i\_jn dîiuîl hiftâlini

bütandayım .ı. vıi^ün |eftrdi|in ı gEçekri ¿Kriterden jîik;

^rnxı,'jiitti ıııusfaîîj!, tuhraiilfb1 İçftliİtf duisjır^'rî ^û^Vnuii (JİcruLJ Etü/p âttncforlar,

Parça patça gfmirtrn her ¿lY*? j'r/dı^iuri] fren;iyi>j; F-elt'%? dij£ı(ni>rk;r.YîiÎtij; kefitüni L LijijJurJi iev^iirmin Ntyuiûnf LwtuÎ)Tüiitc]i i ■ vku jıi^İern: ıe

pmıiyrir.

137

FW- b

,.*i

NJj

thjll

v,1

Page 127: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

UEVl

ANA‘

NiS

düşü

mce

nya

sin

oan Bırak güneş gibi ateşten hit kaftan giyeyim.

Bu iif£$ içinde ciham güneş gibi süsleyeyim.Bir an hutıtr bulursam ru/ıum rahat etmen.Biran fiıijur buimdJi^ım an ben ra/ıai ve fiMtur içindeyim/'O , bu vecd ve bu aşk içinde yaşadı vc huıur buldu.M e v lâ n a ’n ın en büyük m eziyeti, k â in a ta gönül gözü ile

bakmasındadır. Akıl, insanı beşeriyet mertebesinde tutar. A klın ayağı topraktadır. G önül, aşk kanadıyla Ar§'a kadar yükselir. M akam ı meleklerin çok üstündedir. Hakikî insanlığın şiarı budut. Aşk, varlığın bir şenleridir, Kâinata gönül güzü ile bakmasını bilen insanh karsısında, tamamen yeni bir âlem görür. Ve o yepyeni &teme girer. Orada beceri ıstıraplar diner. Varlık toprağın ezasından kurtulur, büyük a$kın kudsî denizine dalar. Bu öyle bir âlemdir ki, ancak duyulur, anlatılam az. Onun için Mevlâna’nm bu âlemde mahlası "H 3 m0 ş”dijr. Hâmûş “sııs" demektir, Bir şeyler anlatmak ister. Fakat anlatamayınca kendi kendini susturur.

Bazı gazellerinin sonunda da Hamuş yarine ,lbes kûn” (kâfi} der. Şu beycinde olduğu gibi:

"Sus (kâfi), zira jiir senin etraftna perde çekmeye başladı."

Beşeriyeti, bütün zayıf taraflarıyla kucaklayan bir gönül... Bir sevgi ummanı... Yaradılışın seri kabuğunu delip içine nüfuı eden bir görüş... Bu görüşte bütün madde ve mânâ kültürü el ele vermiş,*, Maddenin bütün kesafetini ayakları altına alıp saf bir ruh halinde başka bilin­meyen âlemlere bir yükseliş.,. İslâm 'ın asıl ruhu olan geniş bir hoş görürlük... O nun nazarında kâinatta cereyan eden her hâdisenin fâil- i hakikisi Vacibul-vucuttur. O nun naıarm da kötü yoktur.

Mevlâna Celâlüddin-ı Rûmî, ^Muhammed" Gülistanında açmış en güzel, en îarif, en bayıltıcı kokulu b i: güldür, H er şeyini şeriat-i garradan almıştır. M esn cv i’si tefsir, hadis, fıkıh gibi bütün İslâm î ilimlerin bir mahşeridir. İslâm'ın hakikatine ermiş, onun ne mübarek, ne medenî, ne İnsanî bir din olduğunu görmüş, anlamış ve yaşamıştır.

Müslümanlık akıl ve idrak dinidir. Yepyeni bir görüşle bu muazzam konunun üzerine eğilmeliyiz. Her şeyden sarfı nazar, o Müslümanlıktır

138

Page 128: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ki ve onun ruhunu cn geniş tefekkür ufuklarına eriştircbıim ektır ki, bir M evlâna vücuda getirmiştir. MevlSna her cepheden insanlığın bir timsalidir. Ç iinkii o, ruhların ezelî derdi olan aşk ve im an ilâcını M uham m ed'in eczanesinde tertip edip beşeriyete sunmuştur. Geniş görüsün, tesam ühün, şefkatin, tevazuun, hürm et ve m ahviyyetin olduğu kadar, zekânın, irfanın bir sembolü idi.

139

AİN

durT

ARİA

S

Page 129: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNA’NIN ŞİİR DÜNYASI*

F m H A L İC İ

M esn ev î, asırlar boyu çav g ın b ir su gibi çağlayıp co şan , in san lık â le m in i H a k k ’ın b ir liğ in e ve g e rç e k aşk a "G el, yine gel, yine gel" çağrısıyla çağıran , duygu ve d üşünceleri aydınlatan, insanı yenileyen, g e rçe k in sa n y ap an , in sa n la sevgiyi m aya m aya yoğu ran b ir büyük yakarışın alın-yazısı, gönül-yazısı.

T ü rk -İs lâ m d ü şü n cesin in X II . yüzyıldaki şah lan ışın ın en taze, en güçlü, en ılım lı örneği... D ünü ve yarını her an “bugün" yapan, bütün zam anlara "b ir an -içre” düğüm vuran, sınırsızlığı, sonrasızlığı, süresizliği ten d en an laştıran , can d a belirli k ılan , varlığı yokluk potasında bir İlâhî zam an-içre var-eden, öz-düşünceler yumağı, dokunaklı beyitler dizisi...

İm bikten geçirircesine bir seziş, bir duyuş ve değerlendiriş... G ittikçe büyüyen b ir coşk u . A k lın ö tesin d e doyum suz bir aşk; yanış, yakılış... B in ce oluş, bir oluş... A lev salkım ı notalar, Gök-yüzlerini pergel pergel çev re ley en yusyuvarlar adım lar. V e yalın ca şiirden kurulu bir dünya. Se rseb il bir akvaryu m ... İn a n c ın m utlu so n u cu , iyilik ad ına, güzellik ad ına, doğruluk ad ına, anlayış ad ına, bilgi adına salk ım -saçak m üjde

ç içe k le ri...

İlk 18 b ey iti yazılan ve so nrası, d ev am lı so n a sonsuzluğa-değin , g ö n ü l d i l iy le s ö y le n e n b ir g ü n e ş , b ir n u r d a n a r z u h a l .

G e rç e ğ i b ilm e -b u lm a y o lu . D in k u ra lla r ın ın y ed iv e ren gülü . Sevgin in dalbudak sarm aşığı. K âin atın yaratıcısı A llah katında, gönül- e rle r in in , erm işlerin duru durağı, H a k -e rle r in in büyüyen, şavkıyan

soluğu...

L o k m a’dan yudum ’a, b a lık tan ay’a, yokluktan erlik suyuna kadar, c a n ’ı b ed en , b e d e n ’i ca n k ılan b ir değer ö lçüsü , bir oluş yelpazesi ve tek m ilce b ir yaşam a sev in ci... __________

* Mevtim! Güldestesi, Feyzi Halıcı • Bahar Gökfiliı, trs., s. 3-5

Page 130: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Itff.Y

İÂM

A'N

IN

ŞÜM

CE

3ÜN

YA

SİN

0AN G önüllere mut, hüznün giderilm esine bir umut olan

K u ra n a Keritn'i ayet ayet açıklar; okuyana, dinleyene, Hat; ditince özden öee bir yenice duyurur,

M tin ev î, H î. M evtâna'm n söylediği gibi; a : çoğa, bir yudum su göle, bir avuç tane büyük bir harm an a iintife d a r ak sunulur.

Mesnevi, yalınca bir doguj, ncziş ve içtenlikle dile geliş ve söyleye sanatı- Zamana itgmayan, lamanı taşıtan bir duyarlılık, bir sanat gücü, Baıcn dilin, kelim elerin yeterin kalıbı, enerjin in dönücümü; sözün re tık oluğu, £Öıün kulak olu$u, kulağın renkle donanıp,,, ''Haı/t, sesi, stfjjfl b&tbi-rine Durwp parçdamak..,'* G erçek, amma gerçek dostla bu uçu de olmaksızın konuşma arzusu, konuşabilme yeteneği, ''Harften, s«tefi, stfîifenjdniç JUbtifd MtitkJtvfniîi iier^a iîJn|tt,..n Ve o lam an sözü söyleyen, süîü dinleyen ve o sözlen.. Her üçü de sonunda can olurlar.”

M esnevinin erer kılavuzluğu, zamansızlığı jakıyan gerçekçi tjâi.,, Giysilerden sıyrılıp tekm ilce mânâya yönelişi, m ânâ oluşu,,, İşte M evlâna’nın söze de bir kimilik vermesi,,.

M evlâna’nm İslâmiyet'in geniş hoşgörüsü içinde bütün insanlık âlem ine in ia n ta seslenişi, H ak 'ça bütünleşen , b irleşen çağrısı:

"feftnç ıkı mfflet sımnı bildin ¿finler;B ti nûy gibiyiz. Ifci yüz mezhep ehli iîe bir perdede İHmujtftKt-”Bir dev mtsra daha:"Ojr Ciitıtfit amma, yüi bin bedenim var"

Vü kâinatın M ak katında süresi: bir dünüf-içre olucunun gönülce, dilce biliniri: Yedi asır önce m adde-m ânâ espriliyle bilime imzasını atan Mevltlna’nm şiirine kulak verelim;

"Senin ıjigınifi, senin jtfceîıgînle boyum y ü c e l i ş¿ijkînJa ‘btr'keıî yitz oluyorum.Sin, sen oldukça çevrende drmüjj ¿tiftiyflrtiTn.Ben sen ra!dnict[in sonra da kendi çetrremde dönüyorum i ir i ıL 1’Güzel sanatlar m üç boyutlu görünüm ünde M evlana niceye bir

seziş, duyuş ve varolup halini yakalayınca tince, ‘rsnre(ii tfcrvif olan, (tîgiin ertjı ıjit varltğinın zeîtâtmı r>£üıl tadar. Mesnet/Î mcîri&iir, fcûlün

\A2

Page 131: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

fâilâı değildir'' der sonra son vc gerçek görüşünü açıklar: "Şiir ne oluyor ki ben otiıJan lâf edeyim. Benim bir bajfuı fen ve fitillerini vardir ki o, şâirlerin /enlerinden bajİMMİtr "

İşte gezegenlerin ve dünyanın dönücünü ve bunun sebebini mısra mısra dile getiren gönül şairi M evlâna:

"Önce ö t seııgi vardı, sınırsızdık im di, dost,tt<3bf bir müjde saklardı dağların ardı, dö$ı.Aricin ¿olmasındandır dönüjü geîegenienn,A$Jt obnaMjMÜ eğer ju dünya donardı dost"Satrancın zekâ panltılan içinde mısra mısra onjm al bir duyarlılıkla

dile getirilişi yedi asır sonra günümüze şiirsel bir ince espri halinde yansıyor. Bu m ısralar satran ç oyununda M ev lan a’nm ustalığını, Konya'da bu oyunun bin iki yüzlü yıllarda revaçta olduğunu dile getirmiyor mu?

“Beydak (piyade) seferle satrancın en üst hanesi olan ferzin (vezir) hanesine gelir ueiir olur,"

1984 yılında başlattığım ı? "U luslararası Yemek K o n g re lerin i MevlAna’nın M esn ev in in IV, cildindeki bir beytinin a jk ı vc sınırsu özverisi ile başlattık. Kardeşim Nevin H alıcı’nm 1989 yılında Dorling Kindersley Ltd. tarafından Londra'da ve sonra Almanya’da yayınlanan “Türk m utfağı” adlı yemek kitabının ba^mda M evlSna'nın bu şah beyiti yer almaktadır:

''Gûicywîw>'İ£ Jiryütt'i Tannnm itt«irei ağacında j t ’iijnıij bir ¿'İmadır.,r

A ynı eserin sonund a kahve bölüm ünde K onya’da İstanbul c a d d e s in d e iç i te n b ir sad e k a h v e d ile g e t ir ilm e k te d ir .

“Yolunu? İsUinbul LdddöineDüşmez mi bir zaman, ne deritniî,Pafûdd^tan falan konttur,Bir acı kahvemizi içerimiz. ''M evtSna Celâleddin-i Rûmî, do&ujEan hoşgörü sahibi, bir velidir.

Yarım bardak suyu boş değil, dolu görmek daha güzeldir. Bir insanı fethetm ek yerine onu varlığınca, keyfince keşfetmek daha önemlidir.

Page 132: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

l'IN

D

ÜŞÜ

NCE

D

ÛPf

VASI

ND

AN p lev l& ttfm * e fendi mi e bir şah beyittş değerlendirme ölçüsünü

vecÎî bil şekilde açıklar:

'XttîHTSUî iioil ariivtin, iiöîtjui M ır .'1

Kul günaha meyyaldir, günah işleyebilir, C enâb 'i H ık tÇvbc eden kullarına affi mÜJdelemişdi1.

’’Aniıçm girdi Jüi/iiîniitirt o gHîtîİE hk nıe , ijt'esi dünyaya bûdtzJOkşayıp siı-Tîiüt tpn sitçidnnjOUu lefcmiîce jâ îflm g ö r: e/'rPicaiso'nun resimde uyguladığı “Bir yeni görüşü" Mevlftna altı

yüz yit ünce şiirle bir gerçek belg i olarak nasıl ti a dile getiriyor.Bu şiirler kendine has güzelliklerdir ki, M evlâna’yı yitmİ birinci

yüî yıla tadıyor, insanlık âlemi onun ''Gel, ne abırum yine geî" çağrısı için yurdumuza ve Konya'ya koşup geliyorlar

Bu sebepledir ki, asırlar boyunca yurdumuzun en ünlü şairleri M ev] âna'ya karçı sevgilerini, hayranlık Utruu dile getiriyorlar Bunlann arasında padişahlar var, Büyük gönül adam! an, büyiik deyi er adam! an var, çeşidi anlayış, g^rüş ve inanç sahibi insanlar var, Unlü şairimiz Yahya Kemal M evlâna’yı n ice d ik getiriyot-ia, M evlâna’ya seven, Mevleviliğe bağlı, şair yaratılışlı 1910 ‘lu yıllarda Konya valisi olan M ehm et Nagjta Paşa’nm torunu Nazun Hikmet de gencecik yaşında dedesinin eğitiminde YcdiniJ' Kitap dergisinde 1920 yılında Mevisına’ya hayranlığım belirten şiirini yayınlıyor. G arip 'çi şairler O rhan Veli Kaııık ve M elih C evdet Anday da M evlSna'n ın §iif dünyacından nasiplerini m iktiinnta almalardır. Yurdumuzun yaşayan en güçlü şairi Faul Hüsnü Dağlarca "M ^ id rn ¿ 1 Olm ak-Geçi" adlı bir şiir kitabı yayınlamıştır,

16-19 yadında iken Nazım H ikınet’iıı yazdığı ve Son yayınlanan kitabında da yer alan şiirinin ilk dörtlüğü sftyle;

''Sanırken <ıinıxnı yokluğun iflcıGöııtÜdif) stimdi nejV^Îe, acıKalbe muhabbette buijum ilâcıBen de müridinim i$te M evÜ nd'h

UA

Page 133: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNA VE İRŞÂDI

Prof. Dr. Meliha A N B A R C IO ö L U

Bütün sufîler ¿ i t i gayesi gerçeğe erilm ek olan büyük mutasavvıf M evtâna’m n bu hususta, takip ettiğ i yol ile, halkalarından farklı olduğu görülm ektedir. Zira onun tasavvufunun esası ajİt, ceıbe ve iı/an'ın kaynaşması olup, sembolik bir "Vahdet" anlayışı değildir. Bu bakımdan onda daima m anevî bir "birlikten” beşeri bir '‘birliğe” geçiş vardır. M eselâ det ki; h er insan, bir ucu bu dünyada* Öteki ucu ise "M utlakVarlığın” dudağında bulunan bir “ney" gibidir. Her şey Allah’a k u llu k eder. G ö rü n ü şte kötü o lan şeyler de aslın d a iyidir

M ev lâna’nın* din, kader, ah lâk , ilim ve aşk hakktndaki geniş görücünün hareket noktasını teşkil eden "V arlan Birli#'' inancında A llah sevgisi, İnsan sevgisi ve m üsam aha duygusunu yaratm ıştır. Böylece beşerin zayıf ve kuvvetli yönlerini çok iyi tanıyan M evlâna, beşer ruhunu, nefsin ve çevrenin kötü ve tehlikelerle dolu tesirlerinden korumak ve kurtarmak için, irşâd yoluyla mücadeleye girişmiştir, İşte onu n tasavvufunun daha fazla sosyal ve terb iy eci bir k arakter taşım asının esası budur.

Tuttuğu bu yolda djİt ve 5dmfonry«t hâkimdir daima; herşeyi bir gören M evlâna için en sâlirn ve müessir yol aşk yoludur. O , Allah'ı, kâinatı, herşeyi bu aşkla görür, gerçeğin esrarını da aynı aşkta arar. B ü tü n a şk la r ın b a şla d ığ ı ve b itt iğ i yer M u tlak A şk 'ta d ır ,

Sevgiden bakırlar ailunliijır;Sevgiden derrier şifaSevgiden tortular saflaşır;Sevm en ölüler dirilir.Yanı aslı bir, tezahüratı başka başka olan aşk her lürtü mucizeyi

yaratır.

' Tüt t Yun/ü “Mevtini Öiel Saym \ TcmtmıİL 1964, ı. ÖT

Page 134: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVU

ANA'N

IN

tiÛŞÜ

NtE

DÜ«Y

ASlN

QAh

M evlânaiçin sevenle sevilen birdir. İnsan suretlerden ve renklerden peçince bu mânâ birliğine eri|ir; tek renklilik doğar ki o bu âlemde, hederi birliğe doğru götürür, "G üneş gibi bir tek cevherdik!" söıüyle beşerin ruhî birliğini müşahhas ve veciz bir jekilde bel i mir Kur'an’da a rm anlamda bası âyetler vardir: "O nun ulûlüyerinin alâmetlerinden biri de &iıi topraktan yaifatrrtij olmamdır, ondan sonra da lıer tarafa yayılan bir beşer oldunuz. (JSı'-RjŞirtj 2 0 ). Ve yine “Şüphesiz bu ÜDimçtjınî tek hır ümmettir. Ben ise sizin Rabbinisim t bunun için bana ibadet ediniz. O nlar ise aralarında fırka fırka oldular, hepsi de biae dönecek (erdir. (Eribrçtfl, 9 2 ) ’hgibi.

insan. Mutlak ViırJiit m enbaından nasibini almış ve ruhu ite de maya bağlı bulunan bir v arlık tır Binaenaleyh ancak yapacağı ruht ham leleriy le aslın a d ö n e b ile ce k tir , Burada a k lın ış ığ ın d an faydalanılabileceğini de anlatan Mevlâna için, akıt nurdandır ve iyilik diler; nefis ise karanlığa aittir, aklın nefse yenilmemesi gerekir. Aslında yüce bir ruh tabyan insanın kendi kendisini tanıtılası, kendi yaptığı işin sorumunu taşıması lâzım; zira A llah insanda irâde kudretini yaı atmıştır, her şeyi fuadene yükleyen insan tembel, h atta ölıigibidir, İnşam ancak kendi çahjip çabalaması amacına ulaştırır. Mevlâna insandakiölüm korkusunu yenmek ve insanıöİÛjnsüjtöğe İnandırmak düşüncesiyle, birçok hikâyelerle hiçbir varlığın yoE almayarak sadece şekil d eştird ik le rin i anlatır. H atta ölüme “âjıkâne bakış, nur, visâl-i roahbûb'1 adlarını da verir

Ayrıta dünya nizamının hikmetinin insanı bulunduğu dereceden, t iı yüksek bir dereceye yükseltmek olduğunu da söylemek suretiyle. M cvlâna in san ın k â in attak i önem li yerine de işaret e tm iştin

Burada, iad ece birkaç esas noktada toplam aya çalıştığım ız, İslâmlığın temel ta ji ve tasavvufun da esası o lan A llah'ın birliği ile beşerin birliği engin düşüncesini, üstün insanlık vasıfları, eşsiz dehası ile aşk ve irfan yoluyla birleştiren Mevl&na gerçek bir m ütşiddir

Geceleri niçin uyumadığını soran karısına verdiği şu cevap onun bu cephesini mânalı bir şekilde belirtir: L'I3iı uyursak bu kadar uyuyan zavallıya kim deva eder? Hepsini kermıle eriştirmeyi, hepsini cezalardan kurtarmayı ve cenner derecelerine ulaştırmayı ben üzerinde aldım -11

146

Page 135: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Mevlâna’run, özellikle H .645 '672 yıllan arasındaki irşâd devresinde, uzak ve yakın çevresinde bulunanları, mânâlı sohbetleri, sözleri, jiirleri ve semâ âyinleri ile ruhun bütün incelik ve gerçeklerinden haberdar etm ek hususunda ve ruhların birliği vc kemâli vadisinde nasıl e$siz bir faaliyet gösterdiğini eserlerind en ve M endkıb-u'i Âri/în'den öğreniyoruz.

O nun tasavvufunun bu irjftd yönü olmasaydı asırlar boyunca, çeşitli im an kitleleri tarafından bu kadar benimsenip, mânevi varlığı ve e s e r le r iy le b ö y le b ir Ö lü m sü zlü ğe e r iş e b i l ir m iydi?

147

JVrfi

Sf.M

iUu

Page 136: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ’DAN GÖNÜL VE DÜNYA GÜZELLİKLERİNE’

Prof. Dr. A dnan K A R A İSM A İL O Ğ L U

in san o ğ lu n u n Hz. A d em ’den itib aren çek tiğ i acılar, duyduğu hüzünler, h isse ttiğ i neşeler, yaşadığı güzellik ler sanki gözlerden, zihinlerden uzakta kalmış. Eldeki bilgilerin, tecrübelerin daha huzurlu d ah a c a n lı ve d ah a m a n tık lı b ir n izam o lu ştu ru lm asın a zem in hazırlaması gerekmez miydi acaba? Çağımızda yaşadığımız acı olaylar; yüce Peygam berlerden, bilge insanlardan bize ulaşan hakikatlere ne kadar uzak kalındığını gösterm ektedir.

Burada Hz. M evlânâ’m n eserlerinden istifade ederek, onun söyleyiş tarzıyla gönül ve dünya gü zellik lerine doğru bir zihinsel yolculuk yapm ak arzu ediliyor. F ak at ö n ce in san lığ ın sahip olduğu, an cak yararlanam adığı birikime ve tecrübeye M esnevî’den bir örnekle işaret edelim. Söze, tefekküre ve edebe vesile olan M esnevideki hikayelerden biri "Tuti ve Tacir" hikayesidir. İzahlarla b irlikte yaklaşık 15 sayfada tam am lanan ve 301 beyit o lan bu hikaye şöyledir:

B ir ta c ir H in d istan ’a tica re t m aksadıyla gitm eye niyet eder. Ev h alk ın a n asıl b ir arm ağan is te d ik le rin i sorar. K afestek i papağan “H in d istan ’da h en cin slerim i gördüğünde selam ım ı söyle, bu halim i an lat” der. T acir yola çıkar. H indistan’da bir grup papağana bu sözleri nakleder. Bunlard an biri yere düşer ve ölür. T acir geri döndüğünde herkese hediyesini verir. Papağana ise olayı anlatır. Kafesteki papağanı yere yığılır ve ölür. T acir her iki hadiseden dolayı çok üzülür. Sonra ölü papağanı k a festen çıkarır, atar. Papağan u çar bir dala konar. Üzüntüler içerisindeki tacir bu defa hayretlere bürünür. Hikayedeki olay bu.

M ev lân â’n ın bu kısa hikaye içerisinde aklın , filerin gıda yolu

* Mrvi4n4 Güldesuıi '6, Konya B ü yükfth if Belediycii Yay., Konya, 1996, •• H1-91

149

Page 137: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

LAn

A'NIN

ŞÜNC

E D

ÜN

YA

SIN

DA

N kulaklara duyurdukları ise bu abd-i â d ım bakışıyla yirmi beş önem li husus. Sadece bir m iktarını öz bir şekilde arı edeceğim. H ikâyenin anlatılan seyri gö* önünde hııîundurularak bu nükteler dinlenirse ikisi arasında bağlantı kurulacaktır.

- Dostlann vefası böyle mı olur.' Ben hapiste siz gül bahçelerinde!

- Benim ayrılığım kötü davranırımdan dolayı be, sen dc kötü kişiye kötülükle mukabele edersen aramızda ne fark kalır,

- Bir söz bir âlemi yakar, ölmiiş tilki teri aslana çevirir

- Olgun insan toprağı tutsa altın olur, ham kişi altım tutsa toprak olur

<■ Gönül ateşi ve gözyaşından gıdalan rızık edin. Bahçe, bulut ve güneş sayesinde yeşerir,

- İlim ve hikm et helal lokm adan doğar, aşk ve in celik helal lokmadan oluşur.

- Ey dil hem sınırsız bir hâzinesin hem şifası olmayan bir hastalıksın.

- Bütün iulcanlar (idareciler), kendilerine bağlı olanların kölesi olursa, bütün insanlar da kendileri için ölümü göze alanların uğrunda ölürler

- Ucuz alan ucuza verir, Çocuk bir somun ekmeğe bir m ücevher verir.

' Kim güzelliğini ortaya dökerse başma yüzlerce kötü kasa gelir.

’imkanda an latılan hikayenin ve sıralanan n ü ktelerin ayrıca tasavvufî anlam ları ve izahları vardır ki, ayrı bir değerlendirm eyi gerektirir.

Şu anda konuya başlarken önce üzüntüye, kedere, ağlamaya olan ihtiyaç dile getirilecek, H t.M evlânâ’nın eserlerine başta âyet-i kerime ve hadis-! şerifler olınak üzere dini ve insani kaynaklardan intikal eden ve onun etkileyici, aydınlatıcı edebi ifadeleriyle dile gelen güzellikler sunulacaktır. Gönül faaliyeti olan üzüntü ve bunun maddi

1S0

Page 138: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

tezahürü ağlamaya dikkatler çekildikten sonra gönül gölüyle dünyaya bük 15 ve dünya güzellikleri söz konusu edilecektir,

Uçüntü ve içedir, beden rahatsızlığı ve geçim derdi olmayanların ço k uzağında. Saraybosna pazar katliam ını, D inar deprem indeki çaresizlikleri, Ç eçenistan Grozni bom bardım anını, bebeklerin eşkıya tarafından öldürülüşünü, yurdundan edilen asırlık ninenin patlayan ayaklarıyla göç edişini gördüğümüzde yada sevdiğimiz bir insanın vefatıyla üzüntüyü tadıyor, gözyaşı dökebiliyoruz ancak.

G erçekte üzüntü ve keder huzurun m utluluğun yoldaşı. Bütün dertlerin , sıkıntıların çözüm yolu, M evlânâ'dan beyitlerle konuyu derinleştirelim:

"G am nedenin gölgesidir, gani ne} enin arkasıtıdan koşar.Neşeyi bırak, çünkü bu ikisi birbirinden oynimat.Gece gündüzün; gam ise neşenin ardrndondir.G ütiJ ü îi'İ görünce bi/ ki gece kaçmıimd?dır.Sen gamın p lin d e koştukça ne^e de senin ardından tajar.Fakat sen nedenin ardınca gidersen yolda karama gam çıkar"{D ivan, G aıel nu. 1078; k r f D ivan-ı Kebir, III, 461)

H<G ii icendme deri ara, deri bul, dertlerden bir dert seç.Çünkü (yaşamak için) bundan boşlu1 çare yoktur.Bahtm yar olmadı diye ütülme sakm.Ancak derdm yoksa o zaman üzgünlük göster1'(Rubai, II, 77)

"Ey günü/ neneyi belâdan ayn görürsen vesveseden {Mramparça olursun"

{M esnevî, I, 1747)

"Kederden mutlu o/i Zira gam (Hak'la) bu/ujmak için tu?dkrtr,Bu yolda aşağıya doğrtı yükselme vardır,Keder bir hazine, îabmetime maden cxragı.Fakat bu jö î; çocukları naşı/ eî/uier-"(M esnevi, III, 5 0 9 -5 1 0 )

151

Prof

. D

r. A

dnan

K

AR

AJS

MA

JLO

GL

U

Page 139: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Mfc

VLAJ

JA'N

IN

ŞÜN

CE

NY

ASI

ND

AN Sabır, gam ve aynanın ilişkisini $u beyitlerde görelim:

"Bana göre sabır, haindik gösleren ay nadir, giimJı âşığın oynandır. Deri ohnazsa sabırlı |</$i ¿ınittjıimaî:,K^fiim gönlü aydın mı, Ititmrıİjk mı bilmmet ”(Divan, 512... krş. DLvan-ı Kebir, V, 26)"Madem parayla ¿¡<ı kederlisin, (yara olmadan da.Öyleyse paralı üiuniHÎü olmak daha iyi.Madem vuruyorsun, bari köye götürecek bir yolda yürii."(Divan, 2300; krş. D iv arn Kebir, It, 176)

Şu anda dünyada yanı babımızda nice dertler m evcut, dertlerle d ertlen ecek ler için n c büyük üzüntü kay n ak lan var. G e rçe k te insanoğlunun m ihnet içiıı, im tihan için geldiği bu dünya ayrılık mekanı, H ak 'tan u ıakta kalma m ekanı, gurbet. Ö lü n d e dert var dünyanın, İnsanın.

“Dinle, Bu ne} nasıl etiler, ojnlıliidn anifltryor:Beni saflıktan kestiklerinden itibaren feryadımdan kadın, erkek

inlemektedir.Gönü/ isürim ayrılıktan parça parça olmuj, ijrryaic derdini anlamak

içm.Vatanından ayrılan herkes kavurma tama mm arar"{Mesnevi, 1-4 )

Beyitleriyle başlayan Mesnevi, ju fani dünyaya, ruhlar âlem inden kimler daha iyi amel edecek diye im tihan maksadıyla beden kafesine konularak gönderilen insanın durumunu ve bunu idrak edenlerin üzüntüsünü, ağlayışını dile getiriyor.

İnsan kiminle baş başa, derdinin ¡ifası nerede?

‘'Ey gönü! sen ue onun derdi; i tc derman budur.Bırai arzular tarafına ayak basar, arzularını çiğnersen, nefis köpeğini öldürmüş olunun, ijte /türbem da budur."(Rubai, 174)

Bincik Sultanımın nıası için derdim« ve elemime âşığım.

152

Page 140: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

iki göz denizinin inciyle dötamsı için keder toprağını gözüme sürme yafttyorum.

Halkın onun için dti/ktÛğü gözyaşı, in c id ir , ama i n s a n l a r onu gözyaşı sanır."

(M esnevî, I, 1778-1780)

“Nedir alım, nedir can? İnci, mercan da nedir?, bir sevgiye fıdrCiimnadrkça, bir sevgilinin gürelliğini' feda edilmedikçe (D ivan, 2528 ; kr§, D ivan-ı Kebir, V I, 37)Yaratıcıyı» ruhu, âlem i ve yaşanan maddi hayan idrak ederek

huzura erm ek için gönül can lı olm alı, taze tutulm alı. Adım adım, şu yaşadığımız dünyadan, genel varlık âlem ini, ondan hayal âlemini ve daha sonra uçsuz bucaksız yokluk, birlik âlem ini idrak ve m utlak varlık Z ât-ı İlâhi'yi bütün benlikle ve benliği aşarak hissetm ek, o azam et karşısında yok olu§u yaşam ak gönül sayesindedir. Bir gün eskimiş bir elbise gibi bir kenara bırakılacak bedeni öîenle süsleyerek değil, kafesinden kurtulan bir kuş misali ruhlar âlem ine, varana dönecek cana, ruha özen gösterm ekle özellikler kaşanır Ademoğlu. Ve gönül gözüyle görm ek, gönül kulağıyla duymaktır huzur vcrecek olan.

G önlün imarıyla ilgilenen H ı. M evlânâ'dan ban beyitler:

“Sen Ademin soyundan isen ¿iteldi d , onun yalımda bulun.Gönül adinden ve gö^ycymiian azık edin. Zira, bahçe, bulut ve güneye

yeşerir,Sen göz y ap ım zevkini ne bilirim, çünkü görmemifiiir gibi ekmeğe

âşıksın.Sen bu mide ambarnu brtiainrsan ululuk İTictierryİt; doidurmuj yJursiin-’' (M esnevî, 1, 1636-1639}"Mum aglijmaddiça alet' gülmez, beden zayıflamadıkça can güçlenme?.

(Divan, 2300; krşr Divan-t Kebir, 11, 176)

Gönülle ilgili tavsiyelerini anlatmak için, Mevlânâ'nın beyitlerinden birçoğunu çeşitli bakış açılarıyla burada aktarabiliriz. Sadece bir iki örnekle iktifa edelim:

153

Prof

D

r. Ad

nan

KA

RA

İSM

AİL

OG

LU

Page 141: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MBVL

bUÎM

M

DÜŞÜ

fJÇE

OİfN

VASlN

DAN *'Gört£ii cie rruîitfii ¡ırinluyoreim .îiü, 9 hidayet definesine gönül ı-finı;

d İld ^ L "

{Divan, 9 1 0 ; kr$, Divan-ı Kebir, III, 132)

"AjŞİîlTU fcajjfl, fönüi ppiciteiifii aç, ruhlarla bu yollu

(Divan, 110; krç. D ivan -1 Kebir, VI, İ Ü )

Ovülert deldin vç sa&tun veri gönül dünyasıdır. Şu garip dünyaya ta h am m iil ve gerecinin yapı ima sı da gönü İdi: yeşeren güzelli ¡derle gerçekleşir- Bu jj/iniil ne de zengin, ne de biiyük ve ne de güfeldu1:

nBk dünya u t küpür fffrti&e ımuıtc. Bh efor™ oda-, gEmüfce ^ci^fâccik İtfjiijrie dcpîn ifa jehitr.

( M e s n e t V If S U )

"Gönül früstna girmâh gerekir. Çünkü dwııja ûvdsmcta ferahlık yoldur Dos dur, grmül imm O rada pauırbır gid bahçesi içinde gfll bahçesi

vardır-Ey gece, yürüyen kalbe dön ve yürü. O rada ağaçlar, akanukır tunitv." (M ünevf, III, 514 516>"fifî ki, ie^tef içtendir, dîjfrtti Köşk t« fcaletcr arOrhayt ahmaklık

bil."

(M esnevi ,V|, 3 4 2 0 )

" Gönül ağaçlan gııiı far bahçedir, Yut: türlü fleninür amil o bir çtşp'tOV.

Uçsuz buc-dü!? bir nJgmuuttff; f fer canin içindeki dalga yüzleri e dajjçö v ü t h t . "

{Rubai, H, 70)

,J Yoprakıa yefiıgn pul baftçesi >uk olur Gönülde yeşeren gül ta n e s iiîfi rte jhojJ"

(M esnevi,VI, 4 6 5 0 )

Gönülde dünyasını oluşturan; bir düzene, hu sura kavujtm; yolunu,

hedefini belirEeyen insan için dünya hay ait, anlandı; dertleri,

154

Page 142: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

çaresizlikleri çözümlüdür. Dünyanın güîelliklerini de hisseder, görür, nim eti tadar bu insan ve şükrünü eda eder, şükrettikçe de nim eti artar, Bilgi ve hikm et böyle olunca oldurur, öldürmez. Huıur verir, dünya tasası değil. Sözü tarife ile süsleyen, hikayede manayı, mefhumu sadeleştiren M evlânâ’nın M esnevfsinden bir hikayeyi özetleyelim;

Bir bedevi Arap, devesine iki çuval yüklemiş, üzerlerine de kendisi oturmuş giderken biriyle kartlaşır. Şahıs çuvallarda ne bulunduğunu sorar- Bedevi “birinde buğday diğerinde kum" diye cevap verir, “Kumu da çuval bos kalmasın diye11 doldurduğunu ilâve eder. Adam 11 Akıllılık edip buğdayın yansını bir çuvala diğer yansını da öteki çuvala koy, yük hafiflesin1' der. Bu fikri çok beğenen iyi kalpli bedevi, yaya, pejmürde adama acır, devesine bindirm ek ister. A hvalini sorar ve “Sen bu akılla ya vezirsin ya padişah, doğru söyle" der, Bilge ki i "İkisi de değilim. Halktan bir adamım, Halime, elbiseme baksana!" şeklinde cevap verince inanm az, m alını, mülkiinü, parasım sorar ve ilmini över. Adam ise "Bu kadar hikm et, fazilet ve hünerden ancak hayal ve ba^ aSnsı e^ e ettim " deyince, A rap şöyle söyler: “Yürü yanımdan uzaklaş, senin uğursuzluğun babıma yağmasın, bir çuvalımda buğday, diğerinde kum olması senin hikm etinden daha iyi[ Hayırsıs! Benim ahmaklığım, çok mübarek bir ahmaklık. Gönlüm de azık var, ruhum da m uttaki." (M esnevi, II, 3176-3200)

Ö lçü lerin doğruyu gösterm ediği, ad aletin ve sulhun hakim olamadığı 5u dünyada, gönül dünyası bîr sığınak, üzüntülüyken de neşeli iken de huzurun karargâhı. Kainatı idrak eden, her mevsimi, hatta her günü şöyle görür:

“Her nerece büf kodsam, ona secde edifecek gerdir ortüt. Aitt ^pnde de onun dışında: da yaratıcı O' dur. Bağ, gül, büifniİ, Sertli, gi+iii; bunbım hepsi birer bahane, hep aranılan istenilen O ' dur."

(Rubai, 206)

Bir bahar gazeliyle mevzûya son verelim:

"Kiît! gulun giydiği elbiseyi nereden giyindiğini bitirim tam,

Söjfüı yaya saf düîtrr. Qiup geçeni kaza-hader yaptır

155

Prof

. D

r. A

dnan

K

AR

AİS

MA

İ LC

X î L

U

Page 143: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE ÖĞRETİCİLİK VE ÖĞÜT ANLAYIŞI"

Prof. Dr. Emine Y E N İT E R Z İ

G ö n ü ller su ltan ı M evlânâ, altm ış b in beytin üzerindeki manzum eserleriyle büyük bir şair; tefsir, hadis, kelâm gibi âlî ilim lere v âk ıf m ütebahhir bir âlim , m üm taz bir m ütefekkir ve ö m ek bir H ak eridir. Bu seçkin insan, asırlar boyunca zaman ve m ekân birimi tanımaksızın eserleriyle tesirin i sürdürm üş ve sürdürm eye de devam etm ektedir. Bu geniş ve sürekli şö h ret ve tesiri sağlayan e lbette ki M ev lân â’nm eserlerindeki engin m uhtevadır.

“Canım bedenimde oldukça K u ra n ın kuluyum,

Seçilmiş M uhammed'in yolunun toprağıyım.

Birisi sözlerimden bundan başka bir söz naklederse,

O ndan da şikâyetçiyim ben, bu sözden de şikayetçiyim.”

m ısralarında belirttiğ i gibi ilham ını ebedî bir kaynaktan almıştır. Kur’an-ı Kerim nasıl Hz. Peygamber’in ebedî bir mucizesi ise, M esnevi de bu k ay n ak tan beslend iği iç in çağları aşm aya devam ed ecektir.

Yoksa yalnızca M ev lân â büyük bir şair olduğu, b in lerce bcyitlik eserleri veya şiir adına şaheserleri olduğu için değildir. Z aten bizzat M ev lân â da kend isin i şair o larak görm ez, dostların ı kırm am ak için

şiiri adeta zoraki söylediğini belirtir . 1

A n cak M evlânâ’yı şiir yazmaya sevk eden asıl sebep, şiiri bir eğitim aracı o larak kullanm aktır. B iz T ü rk le rin zarif, güzel söz söylem ekten ve d in lem ek ten hoşlanan , zevk sahibi insanlar olduğumuzu ve şiire olan ilgimizi bildiği iç in M evlânâ; öğütlerini şiirin cazip atm osfenyle sunmuştur. T ıp k ı bir çocu k hasta olduğu zaman m utlaka şurup içmesi

♦ MevDna Panellerinde Sunulan Bildiriler ■I, S. Ü. Selçuklu A rttırm aları Mtrkeri Yay., Kotıy». 2000.

ı. 119-126

Page 144: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

ANA'N

ÎN

OÜÇÖ

NCE

DÜNY

ASIN

DAN gerekiyor ve ilaçtan nefret ediyorsa, hekim in o şurubu şerbet

sürahisiyle vermesi, çocuğun da şerhet zanmyla ilacı içip sağlığına kavujması gibi.2

İjrc M evlânâda; insanları iyiliğe, gütelliğe, mükemmelliğe, dünya ve ahiret mutluluğuna; toplumu da huzura kavuşturacak olan bilgileri, öğütlerini şiir tabletiyle vermiştir.

“Bic pergel gibiyiz. Bir ayağımız din üzerinde sağlamca durur, öteki ayağımız yefmij ıJct milleti drtldjtr.” diyen M evlânâ; eğitimcilik görevini yerine getirirken gayet m etodik davranmış, öğütler şemsiyesinin her seviye, kültür ve ?evk sahiplerini içine alm ası için i bu bilgileri şiir içinde hikâyelerle, mis fil ler te dile getirmiştir. Bu tara Kur'an 'i Kerim'de m evcuttur. Vıice kitabımızda HShî hüküm ler an latılırken , sık sık hikâyelere, peygamber kıssalarına yer verilir. M evlânâ da aynı üslûbu tatbik etmiş, M csnevfde birbiri içine girmiş yüzlerce hikâye anlatarak m uhakeme ve m ukayese yoluyla insanların o h ikâyelerd en ders atm alarım hedeflemiştir. A m acı asla bize masal anlatm ak değildir:

"MtdtSiU kıssadan hisse oimaitur, Yo/csti smıu htaıye dntdmidfcdeğil"3

Nasihat, tavsiye ve ikazlannı hikâyelerle ifade ederken, bu kıssala­rın temelindeki asıl mânâyı, özü anlamamız hususunu bize hatırlatır:

"fiarde;, lassa bir ölçeğe benzer,manâ. içindeki taneye.

Akıllı Itiji föneji abr; ölçek ta r mı, yok mu? O m fîrtkriUîE. "*

"Şimdi hikâyenin zahirini dinie, [akut taneyi samandan aytr ha!”5

“Haja, bu hikâye değil, kendine gel! Bizim ve senin bugttnkft hâlrrmzdiT, dikkat et!"6

söslerıyle her hikâyede bir veya birden çok nasih atin , m esajın m evcut olduğunu, verilen m isâllere takılm adan asıl düşüncenin aranması gerektiğini bildirir.

Islâm ahkâmını özetleyen dört hadisten biri olan; “Din nasifuıttir.1' hadisi gereğince, M evlânâ her bir hikâye ile ya bir âyet veya hadisi açıklaınıj, ya da bu âyet ve hadislerle ilgili bir yorum getirerek, konuyla yakından ilgili örneklet ve öğütler vermiştir. Bu sebeple M esnevi başta

160

Page 145: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

olm ak üzere M cvlânâ’nın eserleri asıl olarak ta’lîmî bir karakter taşım aktadır “Biiyien sonm Memevf M tlt edecek ve arayanlara, doğru yoilu gösterecek. ’7 sözleriyle eserin in rehberlik görevine, didaktik m ahiyetine M evlânâ kendisi de işaret eder

Diğer yandan MevUnft, öğütler m am um çsi durumundaki eserle­rinde öğüt verenlerin nasıl olması gerektiği öğütlerin tarzı ve öğütlere m uhatap olanların verecekleri tepkilere de dikkat çeker. Ö ncelikle ¿iğütlcre muhatap olanların durumuna göz atacak olursak, Mevlânâ'nm kendisine Öğüt verilenleri altı gruba ayırdığını görürüz;

1 . Ö ğü tçü öğüdünü kısa kessin diye evet deyip, kabul etm iş görünenler,

2. A hm aklığı veya bilgisizliği sebebiyle öğütleri anlamayanlar,

3. Ö ğüt veren kişinin ikazlarını kıskançlık veya hasede yorumlayan*!ar,

4. Yasaklara karşı istekleri artıp, öğüdün tersini yapanlar.

5. Sap ık lık iç in d e olup, doğruyu görem eyen, in atla öğüdü reddedenler,

6 . Ö lü d en bile öğüt alacak , her olaydan ibret çıkarm ayı bilen basiret sahipleri,

Kendisine nasihat edilen altı grup insandan yalnızca bir grup

öğütlere kulak verm ekte, diğerleri nasipsiı kalm aktadır, Özellikle benlik kaydına düşen in atçı gönüllere öğütler tesir etm em ektedir:

"Adam, bu çeşit bir hayli öğüt tohumu ekti ama oğuilarnvn. yeri çoraktı, bir fayda sermedi,

Öğütçü, yüzlerce çalıjıp çabalasa, öğüdü duymak te kabuHenmek için dinleyende kabul edici kulak gerek.

Sen yu^k’rcc lütufıa bulunarak ona öğiit iterirsm ama bu tigittitin, onun kulağma bile girmez.

Duymadan matçı bir adam, yüzlerce söyleyeni âciz bırakır.

161

Prof.

Dr,

Em

«

Page 146: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

l'NIN

d

üşü

nc

e

ny

asf

an Peygamberlerden daha Öğütçü, daha güzel sözlü kim vardır! Nefesleri

tasa kile lesir cder.

Fakiiı dağ, taş bde onların iöçleımt duydu, söilcrt dağa, tüja ¿îiie tesir çiti de btihu kötü kişinin bağı açılmadı gitti.

Bizlik, benlik kaydnıa düşen gönüller, ordanrı sözlerine karşı uçtan da itan Ur hâl aidtiflr.HS

Mevtânâ; çorak toprak gibi öğütten anlamayan, idraki kıt im anlar için de btr hikâye anlatır:

3 ‘ Birisi,, fıiieyle tuzûğma bir ku$ düfürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey ulu hoca, Îeti birçok ölcüîler, koyunlar yedin. Birçok d it i l ir kurban eltin.

Dünyada onlarla fîile doymadın. Btmim/t de doymajiin seni

Beni bırak da sana üç öğüt vereyim. Bak bakalım, aptal mıyım, akilli mıyım?

Birinci öğüdü elindeykev veriyim, İkincisini samanla kanjrk bafçtlitan yapılma dammtn üstünde.

ufüncülünH de ağacın üstünde veririm. Bu uç öğütle bahtın iyileşir.

Elmdeyken vereceğim öğüt ju : Olmayacak söze, kim söylerse iöyîesin iııanma.'

Bu ulu ö£udü cimdeyken venp âzâd oldu, duvarm üstüne kanuj);

Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme. Fırsatı fevt ettin mi açıklanma anık!

Sonra; Şu küçücük bedenimde on di'r/tem tiğrritğmdd değerine paka biçilme? f?ir inci var.

Sent de, oğulİarvu da devlete enjtirirdi. O inci senm hakhndı. Fakat kısmetin değitmij, kaçırdın... Öyle fîir inci dünyada bulunmazl1' dedi.

Addın, gebe İcadın do^ururk^n nost! feryat edene, öyle feryat etmeye başladı

Kui dedi ki: Sana geçmij gitmij şeye gam yeme diye nasihat etmedim

Page 147: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

mi? Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın, yahuı da sagirsm « n f

Sonra bir de sana, Mptkâfa dü^me, olmayacak sö v humma demedim mi? Bu ikinci öğüdü m değil miydi?

Ben, kendim üç dirhem gelmem astanım, içimde on dirhemlık inci nasıl bulunur?

Adam, hu söz tilerine kendine geldi; hadi dedi, o üçüncü gıitei öğüdü de te r bakalml

K uj dedi ki: Evet, Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncülünü sana bedava söyleyeceğim ha!

Uykuya cüdmi| bilguiî kijiye öğüt inm ek, çorak yere tohum saçmaktır,

Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez■ Ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçm a ! ”9

Nasihat edenin kıskançlığına verip, öğütleri dinlemeyenler de Fîhı M âfıh'dc bir hikâye ile anlatılır:

"Hikaye ederler ki; bir atiamm hacca giderken yolu çöie düftü. Çok jMirtmiJlı. Uîdkttfrı u/actk, eski bir çadır görüp oraya gitti- Bir kadını gördü ve ona ,1 ‘Söiün kısası ben misafirim!' diye seslendi ve inip oraya oturdu. 5u iîtedi, verdiler, Bu içtiği su atejten daha sıcak, tuzdan da tunuydu. Dudağından, damağından, midesine ininceye kadar her geçtiği yeri yaktı,

kavurdu. Adam son derecc merfsameiJi oe şefkatli olduğundan. kadına öğüt vermeye ¿ofladı ve: ‘Sizin bana hakkınız geçti. Beni kai'ufturduğunuz rahatlık karşısında şefkat husim kabardı. Size simdi söyleyeceğim ¡eyleri iyice fÜnfey»ttİ7, İste Bağdat, Basra, Vasık ve daha bo$ka şehirler buraya yakındır. Eğer kötüriîm bile olsa, insan düşe kalka oraya kendisini uİaitmıbiErr Tat/j ve soğuk sular orada çoktur, Çejiiîi yiyecekler, türlü türlü hamamlar vardır. ’ diye n jehirlerm nimetlerini, guîellikieriniı tdtü ve eğlenceli caru/laımı kadana myıp durdu. A ? sonra kudmm W _asi oian A raf geldi. Birkaç tarıe Çöl faresi avlamış ti. Bunları pişirmesini kansına emretti. Pişince biraz da misafire verdiler. O, bunları istemeye islemeye yedikten sonra, gece yansı çadırın dijitula yatıp uyudu, fifliiın kocasına; Bu yçtcunun dediklerim hiç

Page 148: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

g diijdun mu?' deAt ve misafirin kendisihe ¡mlattıgı fejlerrrı hepsini kocasniaİ anlattı, Kocası; 'Ey kadıncağız, böyle jeyleri dinleme, fünkü dtirt^ddat kıskanç mumlar çoktur. Bazı kimselerin devlete ve rahata Imvu^iuidamu■g ganince kıskanır, onları iW uruM lon yerden tedirgin ve nWirum etmek^ isterler.' dedi.

^ ifie halk da böyledir. Biri şefkatinden oiurnp ö£üt vermek istese, bunuz phiüi iasicarifîı^inii verirler. Yöintî Onda eğer bir diîl kabiliyet varsa, sonundaİ öğütlerin tesiriyle manâya yönelir. " ,0

Bir diğer grupta da öğüdün tersi hâsıl olur, yasaklanan §eye karşı = istek artar. T ıp kı, Hz. A d em ’in m en’ ed ilen ağaçtan yem esi gibi

insanoğluna ilk atasından miras kalan bir huydur, M esn evid e buna dair dc bir hikâye anlatılır.

Bir sultan üç şehzadesine ülkesini dolanmalarım, düzene sokmalarını vasiyet eder; ancak H ûş-Rübâ (A kı! Kapan) adlı kaleye kesinlikle gitmemelerini, orasının tehlikeli bit yer olduğunu söyler, İssız bir yerde, yollardan uzak ve tanınm am ış bu kaleye gitm ek şehzadelerin aklına bile gelmeyecekti ama gitm em den öğütlenince gönüllerinde bir merak uyanır ve şehzadeler o kalenin sım nt öğrenm ek için girmeye karar verirler:

"M en1 edilen ¡eye gitmeyen, ydpmdyıri denen ¡eyı yapmayan kimdir? İnsan, inen' edildiği şeye haristir.

Bir feyi yapma demek, iyi ve Titnn’ditn çekinir kjjj'leri o ¡eye yctnflj tınndf ama hevâ ve hevesine uyantan, o tarafa sürer, götürür,>|JÎ

M evlânâ’m n bu tespiti, günümüz eğitim anlayışındaki yasaklar getirme yerine, doğrulara teşvik m etodu ile aynı doğrultudadır.

Bir diğer grup da; inatları yüzünden doğruyu görmek istem eyen, sapıklığa göm ülen, âkıbeti idrakten âciz zavallılardır. M evlânâ, bu konuda da Hz. N uh'un kavm ine telm ihte bulunur, Hz. N uh, dokuz yüz yıl onları C eııab -ı H akk 'm em rine uymaya davet edip, ısrarla kurtuluşa çağırırken; inatla onu yalanlayanlar, hidayet çaftnsına kulak vermeyenler kötü bir sona mahkum kalmışlardır/ 1

Son grup ise akıl sahibi, uyanık, sonucu idrak eden, doğru ve

Page 149: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

yanlışı birbirinden ayırt edebilen bahtlı bir iümtvdir. Bunlar nasihati pkabul ettik leri gibi, nasihat edilm eden de her şcy Jen ihret almayı £bilen basiret sahibi insanlardır. Yalrmca gerçeklere kulak veren, hakikat § yığını arayan bu insanlar için M evlânâ şöyle der:

"Dtn/eyen susu? ve araytci dursa, vaaz eden ölü bile olsa söyler.

Dinİeyen yeni gelmij ve suiam ıj oiursa, dilsiz bile söylemede bülbül kesilir. " 13

Mevl&nâ öğütlerin veriliş tarzında karşımızdakinin hangi gruba ait olduğuna dikkat edilmesini, m etinlun buna göre düzenlenmesini tavsiye eder. N asihatler ise ya sözle, ya da işle, öm eklc verilir. İşte verileni, yani öğüt verenin bizzat ögüdünii tatbik etmesi sözden daha tesirlidir;

"'Hç. Süleyman, hfir soba/ı haîfu irjad içm mescide ^irdi mi;

Gdfı JÖiJe, gah iuı£meykj sazla, gah ijle, yrtni rüku edfiruk, jahtu TUimaî icıiarak halka öğüt verirdi.

J$!e oiön öğüt, hcdkt dahu ziyade çeker Ç&ıkfl bu öğüdü sa^trEartti bile can kulakhn duyar!

Sonra, bu ögurt£ emirlik vehmi de ax olur. Bu yünden halka adamakıllı tesir eiİe .,t,,4

Fi'Iî nasihatte gurur> tahakküm ve karşısındakini küçük görme gibi tehlikeler olmadığı için, kabullenilmesi daha kolaydır. Sözle verilen öğütlerde dc tesirin hâsıl olması için insanm hâl ve kâl olarak uygunluk gösterm esi gerekir, İnsan ancak yaşadığını öğütlerse, öğüdü müessir olur:

“Söîde vö ifte t ir ojfarılik oJmartidiı 1« tu tanıklar kabul edilsin.

Ç d ıjm a m î ayrı ayrı, ajfunlıJdar içindesin«, Gündüz dikiyorsunuz, g£ce iöküyiirsunutfJrti

Yine sözle verilen öğütlerde dikkat edilm esi gereken bir diğer husus da; çok uzun konu jm am ak, ikazları az ve öz bir dille ifade etm ektir:

165

İM. i

*. £ıu

ni

Page 150: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLAh

U'NIN

[IÛ5Ü

HCE

“Batii Jujıtseteffc uî iö", W ki foktan dahtifnzla faydah. oiiiMiv, ivicifkı, | bir ¿andırın are^ı çok luzgm olunca tmddn fayâSatumtif^in v| yanımı

^£iUi£jxırndîüii. Halbuki zayıf bir çerağdon kinlime füydtt elde edersin, işte bu E>difmıAm TiKiltSijdin fayda oldujjfH anlctiihyor Balları ifin Dİ&at faydahı alan, b;r iâçu ¿¡trmenıeieridir. Onların sodecc ^önneieıi kâfi w faydalı olur, Eğet iîî>5âç ¿uyardı, hunim o m zararı. io k u n U r^

Burada da görüleceği gibi n asih at'âm iî sözler kısa olm alıdıt ki, tcsİTİJ olsun. Fakat en müessir nasihat hiçbir zaman a? da olsa sö;le gerçekleşmez; fiTîolarsk yaşanan doğru bir hareke t, bin süslü nasihatten çok da hu çeşitlidir

Son olarak da, öğüt verenin niceliklerim M evlânâ’m n göiüyle incelem ek gerekir, İnsan irade-i cüı'İyye sahibi ve akıl m elekesine mâlik bir varlıktır- Dolayısıyla güıei ahlâk olarak tarif edilen dinin hükümlerini öğrenm ek, sonra bunları bizzat kendisinde uygulamak, en son olarak da bu hüküm leri çevresine öğretmek sorumluluğunu t ahmaktadır, A ncak insan tebliğden evvel temsil görevini yerine getirm ek güzel ahlâk, iyilik ve hayır adına bütün faziletleri öncelikle kendi neisindc yaşamaya gayret etmelidir. Temsil Rörevini lâyıktyla yerine g e tire n ,^ ; ve amel bütünlüğünü kazanan örnek insan; yaşayış tarzı ve davranışları ile :a ten tebliğ vazifesini en iyi biçim de yerine getirecektir- Sözle Öğüt vermese de, hare ketleri müessir bir öğüt

olacaktır. Yaşartılmayan güldüklere, hayatiyete geçirilmeyen erdem- lere dair tavsiyelerin kabul görmesi mümkün değildir. Zira kendisine hayrı olmayanın başkasına faydalı olması vehim den öteye gidemez;

"Eli htrif, CfiEÎî sörfüdür, boğazı ¿¡¿t pek beldur. C in d e k i İjiuzs (efflrise) jfitlidiT ama içinıtakiier pdrtimjjflnjij.

Hıfe için o elİJİse^i giyerse fciij'n ki, kendisinin debidir; hailu aldatmak için grprıijt&,

Ey teîniî kitîj)i(, fıokfnı oJmtiyan kişinin di Ündeki fıikmet iöîünw de iğrçti e!f?ise bifr

Hırsı;, ¿¿¡id bir elbise jçi>se İnle; o di îtestk, ienfn eüni ndsıi iuüirt s-aruı ııojıi yardım edebüixlnW

Page 151: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Sonuç olarak bir gönül eğitimcisi olan M evlânâ'ntn , bu görevi yerine getirirken bizzat uyguladığı ve dikkatimizi çektiği m etotların günümüzün pedagojik anlayişlanyla aynı paralelde olduğunu söylemek mümkündür. İnsanlara iyiyi, güzeli ve doğruyu öğretirken yalnısca iyi niyet ve bilgi birikimi yeterli değildir- Öğütlerin, tavsiyelerin ve ikaılann gönüllerde kök salması için önce öğütçünün bunlara uyması, sonra da verilip tanına ve öğüt vereceği kişilerin tutumlarına dikkat etmesi büyük önem tanımaktadır.

D İPN O TLA R

t- M tvlinD, FÖu' Mü/ft, Çev,: M elıh j Ülker Tınkahvu (Anbaroofclu), lıt jn h u l, 199S. ı. I 16 2- A K m ii ¿riski, An^Vmı WmWKÎrTİ, Çev.: Tulum Y ırıtı, C. I, A n lara , 1 9 Î3 , t- .1î. î- ! [j. M ç-iind i 'jlAUddin-ı Hûrtt, W asn*f-ı Sirf/. Aıiı ıe SjJikfitTfrn^nir Atmımn Nubifî T ncirnai,

H i l : Amit Ç flib îfıjlu , C. İT, Iîtanixıl, 1967, i . SÛS/3000.4- M ev tin i, Miirttvf, Ççv. Veleıi fobudalt. C- II, Lıanbul, 1991, t. 27 Î/ 3622-IJ.5- a t „ C - l l , 16/101.6- d i . , C . U 2JJ/2900. .7- Ferldûn bin A]\ıtıtJ-i SipçVıf-Sîlf, M evlin i « t ’ird/tkiıAiriT, Çtv.: T iksin Y ıncı. UunİHil. 1977,

>. 75.fi- ( . ( „ C , V ı , 12Î/1530-36,9. «ı.i.c ıv, 3. iin-ım ı«-6i.10- M iv Jifd , m Mtfih, 1. 13 0 -1 3 !.11 - M evlinS. M em at, C -V Î,. . 289/3659-60.1 1 - i t r .C . V I, s. 3/10 t î - « . ( , C 1 ,1 .191/2379 80.I V a i - . C , W ,i- J< M 0/ 4«-86 .¡5- it e., C -V .. 2<4/255-Sfi.16- k itv lin S , FfJu Md/itfı, *. H 5.11' M evlini, McmiVt, C. ¡ 1 . İ y S f S - î l .

167

J*.

£»kw

YEn

JTEJ

EJ

Page 152: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ VE TAASSUB*

Prof. Dr. Abdullah Ö Z B EK

M evlânâ eserlerinin pek çok yerinde, taassuba, taklite, kıt akıllılığa fırsat bu ldu kça tem as etm iş, m utaassıb k işilerle alay ed erek onları yenm iştir.

K elim e m anâsı itibariyle taassub (fanatİ2m ), akraba ve kavm inin ferdlerine yardım ve aşırı taraftarlık anlam ına gelir.

Istılah o larak taassub ise, bir d ine, bir görüş ve düşünceye veya b ir p a rtiy e , b a şk a h iç b ir g e rçe ğ i g ö rm e m e cis in e , körükörüne bağlanm aktır . 1

H ak ve güzel olan şeye taraftarlık İslâm'ın bir emridir. Buna müspet taassub denilmektedir. Bu tip taassuba "SalâbeM Diniyye ve Ahlâkiyye (dinde ve ah lâkta sağlam alık ve dayanıklılık)” denir.

Taasub denilince daha çok olumsuz m anâsı anlaşılır. Bu anlamdaki taassubun sebebi zaaf, ceh a le t, m uhâkem ezsizlik, kör taklit ve kuru in attır .2

T aassu b , d in , a h lâ k , âd et vs. k on u su n d a, lüzum lu lüzumsuz taraftarlık ve gayretkeşlik uçlarda dolaşm ak ve aşırılığa kaçm aktır.

Taassub, yüzyıllar ö n cek i bilgileri düşünm eden tekrardır.

M utaassıb insanın ufku dar, görüşü kısa, hareketleri saldırgandır. S a d e ce kendi görüşüne itibar eder. O n a göre doğrunun tek ölçüsü vardır. O da kendi kafasıdır

M utaassıb h iç bir zam an hakperest değildir.

H akperest insan m üsâm ahalıdır, hür tartışm adan yanadır.

R ahatlık la m uhalifinin delilini dinler, doğruyu görmesi için çalışır,

* Konya, Büyülqehir Belediyesi Yayın Organı, Kasım - Aralık, 1997, s. 34-35

169

Page 153: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

asla ayağım kaydırmak İstemez, O tum tek hedefi, kendisinin değili hakkın üstünlüğünün ortaya ¿ k a n i m asıdır. Bunu yapafken de daima i’tidalLi olmayı tere ili eder

M utaassıbın m etodu, hangi şekilde ohırsa ûlsun, m uhalifim dinlenmemek: ve delillerini reddetmektir,4

Tarihte pek çok taassub örnekleri vardır. Ve bunun insanlığa sunduğu peyler: Ayrılık, r u r u p la r a , lıascd, kin, kavga ve dinden ufaklaşma...

Mcvlârtâ çeşidi vesilelerle taasubun gülünç yönlerine dikkat çeker ve bunu kavratm ak için pek çok m id iler verir, hikâyeler anlatır. Bunlardan bir kaçı:

D übiiinu i ile G em ici H ikayesi

Kendini beğenim^ bir dilbilim ci gemiye biner. Yolda giderken gemici i!e oralarında §u konulma geçer:

Üiiififcnci: S e n dilbilgisi biliyûr m u su n ?

Gemici: Hay ¡t,,,

Diİbtİiınâ: Öyleyse ömrünün yarısı bo^a g'ittiJ..

G em ici öfkelenir, gönlü kırılır; fakat h em en cecik betli e tm eiı bekler... Susmayı tercih eder.

Derken, b ira î sonra fırtına çıkar, gemi sallanm aya başlar, işte dilbilim ciye cevap verm enin tam sırasıdır. Bu sefer de şöyle b ir hesaplaşma başlat:

Gemici; Hey! Söyle bakalım, sen y ti ime bil it m isini

Difctâmcı: Hayıt, a güîel cevaplar verengiiıei yüzlü!.,

Gemici; A dilbilimci. {Lmdi senin bütün ömrütı ho^a gitti- çünkii gemi girdaplarda batar gider5

Mevlânâ burada, kendi branş ve mesleğini diğerlerinden üstün güreli bencil ve dar yttrüşlu bir kişinin, karşı karjıya kaldığı kötü ve gülünç durumu tasvir etmektedir...

Page 154: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

A slın d a h e r m eslek ve h ü n er, to p lu m u n b it ih tiy a c ın ı * karşılamaktadır* Bu bakımdan her meslek ve hüner erbabı değerlidirve saygıya lâyıktır. M eseleye bu düşünceyle yaklaşılmadığı takrirdi; jtoplum da anlam sız yarışlar ve kargaşalar baş gösterir. N eticede* |insanların kabiliyetlerine uygun meslek seçmeleri çok zor olur. Bu da iehil olmayanların iş başına geçmelerine yol açar. £

K aran lık ta Fil T arifi

H in tliler halka göstermek için karanlık bir ahıra fil yerleştirirler.R li görmek için pek çok kişi bu ahıra girer

Tabii ki zifiri karanlıkta fili görm enin imkânı yoktur Herkes file el sürer. H ortum una dokunan “Fil oluğa bcn jiyor"d er, Kulağına dokunan "yelpaze" diye tarif yapar. Ayazma dokunan “direk gibi bir şey1' sanır Sırtına dokunan da Mtaht” gibi algılar.6

Herhangi bir konuda sağlam bir bilgiye ulaşmak başta o konu ile ilgili engelleri ortadan kaldırmak gerekir, Çünkü pek çok şey insanın

m eseleleri ve nesneleri doğru algılanm asını en g eller M eselâ lıırf, iuîgınM, tarafuzlık, aşın ievgtfer ve r(gİ5İ?Wd£r, doğru bilgiye ulaşmanın önünde birer karanlık ortam oluştururlar.

H e rh a n g i b ir kon u d a k arar v e rirk e n de k on u n u n iyice aydınlanmasına dikkat etm ek gerekir. A cele ve hırsla verilen kararlar olayın tam am ının görülmesini engeller. Bu da haksızlığa sebep olur.

K endisini K aptan Zanneden Sin ek

Bir s in ck t küçük bir su birikintisi üzerindeki saman çöpünün üstüne kon ar Kaptan gibi de p<» verir Ve ¡üyle hava atar

"Denizi de gemiyi de en iyi ben bilirim. İşte şu, denu; bu da gemi.. Bense ehliyetli, doğrtı düşünen, yerinde karar veren bir kaptanım...'

Sinek, deniîîn üstünde gemisini sürüp durur,., O kadareık su, ona, uçsuz bucaksız bir deniz gibi görünür,

O su birikintisi, ona göre o kadar sınırsızdır ki, onu olduğu gibi görecek göz nerede/..

171

Page 155: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

lTjin

d

üşü

nc

e

ny

asi

nd

an Gfcrtişü nç kadarsa, dünyası da o kadardır Denizi de görüşüncedır...

Aslı esası olmayan yorum sahibi de sineğe benzer. O nun vehmi de su birikintisidir. Düşüncesi ise, saman çöpü...

Sinek, kendi düşüncesine saplanıp yoruma kalkm asa, bundan vazgeçse, baht o sineği devlet kuşu haline getirir,

İbretle bakan kişi sinek olmaz.. ,7

Btı hikmetli hikâye ile M evlânâ, dar görüşlülüğün, parçayı görüp irtitımü görmeyişin ne kadar gülünç olduğunu anlatmaktadır.

Mevlânâ'ya göre dar görüşlülüğün bir sebebi de taklittir.8 Çünkü taklit, aslın ve esasın görülmesini engeller. İnsan taklitten kurtulmak istiyorsa, sırf göruıuijiere bakarak k a m vermemeli her şeyin iç araştırmalıdır

N ice alîm vardır kih hasetçi h ırsılard an kurtulmak için dumanla karartılmıştır. Mice alttn suyuna batm ış bakır da vardır ki, aklı kıt kişiler kapılır ona,., 9

Dtğer taraftan her çeşit şehvet ve aşırılıklar da dar görüşlülüğe sebep teşkil eder. O nun için insana, mezara kadar gören akıl değil; ondan sonrası da gören akıl gerekir, 10

D İPN O TLA R

t- Orhan H ın çtr lio flıj, FtLtfe A-uStlapeAsi, RtnuJ K lttjttv i, İst. 197?. i . J H t, 310 .

J . Şu h tL jutbnda raaıiubun JühîpSeri ariSH^U Mymak mOnlltündûri

»} Dinin iyi kavranntarnMt vt ruhunun kaybedilmişi,

b} Zer Am fi, A ıim ef ve ftth ıa t Taıtajmaıı.

c) Şeriat J inikat, â u iın i- Şti, Hak ■ Batı3 TArtıjmasL.d) Stywi Inâkaın A u u k n .

t) Hcva v* Hevcstit.

0 P ıo ^ tm Oıerlndc Düjünm troc vb.,-

i- Nurtran Topçu, lıtJm « Jman, H aıctn Ysrç. İn., 1969, ıt. 24-J$.

¡İ AtJulKa’li™' İhöMJÎT- MojJmhı VtTtfcnJJvm,

5- M cvllnl, Mîbumî, TiKümt ye $erh; A. Baki KOHüı 8aV Vay., Ank-, I9 S 4 ,1/2347

172

Page 156: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

6. MiuLinl,æj.î .„7 - M ivJinS.n.jc., 1/1087- 1095Sh M î-vLlrtJ, a .f .t . , [/+R0 r SO J . T ita i t i M tırllln l'n ın lc ır ıt [ l i i J i n k l i i . i i r l t i o l in n M iin i O k“-i ]umuth, "Tviıj scîini rjjdiı nkn. avcı ile. Luj*m triMİiıH- ; ii'wr ti.'ji" der ÇtAİlUnlUDiHnıİlıluıcn ¥¡in»-l.r L»™ri bu np caltLiJc ılay Lı bil¡íi ve li-ivr-ariislnTd.tri iMJtulujiftïü tmViiï vtotUtfiaïdjunina »îte yaptnikdr. BaV: Mealini, FúK* MJ/ft, Ttt: M. Ü liíf Tnul-lKy*. MEGSB, foy-, í)1-, IMS, i. 3500<t- Mcvlfcnl, Mc nAí, iVfl 1« - 2137 10- M evlánfli^e., 1V/#Ï$- ÍU 9

173

pití

OA

hi^Ü

ÍJlF

l'

Page 157: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MESNEVİDE ADÂLET VE ZULÜM KAVRAMLARI'

Prof. Dr. A/um SEVGİ

Bizim kültürüm üzde insan ın m evkii çok yücedir. H er şey insan iç in y aratılm ıştır. O , eşref-i m ah lû kâttır. K â in a tın gözbebeğidir. Yeryüzünde A llah ’ın halîfesidir. M evlânâ: “İnsan, değer bakım ından “arş”tan da üstündür; insan düşünceye sığm ayacak kadar yücedir” 1 der. M esn evî’de ifade edildiğine göre: “İnsan cevherdir, gökyüzü ise ona arazdır; her şey, parça-buçuktur, basam aktır; maksatsa insandır.” 2

Bu kadar büyük meziyetlerle donatılan insanoğlunun sorumluluğu da ağır o la c a k tır şüphesiz. N itek im göklerin , yerin ve dağların taşım aktan korkup kaçındığı “em anet"i insan yüklenmiştir. Peki nedir bu em anet diyeceksiniz? Bu em anet başta “âdil olm ak”tır. Zulümden kaçınm aktır. İyiyi k ötü d en ayırabilm ektir. Ve n ihayet bu em ânet sorum luluk duygusu taşımaktır.

Sözlükler “ad â le t’’i; "doğrudan ayrılm am a, hakka riâyet e tm e” şeklinde karşılar. “Â d âlet”in zıddı olan “zulüm” ise; haksızlık, eziyet, işin gereğin i yapm am a dem ektir. Bu konuda M evlânâ şöyle der: “A d âlet nedir? A ğaçları sulam ak. Zulüm nedir? D ikene su verm ek. A dâlet, bir nim eti yerine koymaktır; su em en her kökü sulamak değil.Zulüm nedir? Bir şeyi konm am ası gereken yere koymak; buysa, belâya kaynak olur an cak . ”3

N asreddin H o ca ’ntn hikâyesinde geçtiği üzere, köpeği bağlayıp taşlan salıverm ek adâlettir. Ç ünkü olması gereken budur. Am a taşlan bağlar da köpeği salıverirseniz haksızlık yapmış olursunuz...

Belli başlı şark klâsiklerinde “adâlet” ve “zulüm” kavramları üze­rinde ısrarla durulm uş olduğu görülür. Zira, adâlet sosyal hayatın ruhudur. A d â le tin olm adığı yerde zulüm vardır, haksızlık vardır. Zulümle, haksızlıkla payidar olmaksa mümkün değildir. Nâmık Kemâl’in

* Mevla™ Panellerindi Sunulan Bildirdir -I, S. Ü. Selçuklu Arttırm aları Merkezi Yay., Konya. 2000,

s. 93 -96

175

Page 158: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MFV

UH

A-N

IfJ

ŞÜN

CE

NTO

SHC

MM ifadesiyle: ‘‘Milletin ietderi arasında adliet olm aısa devletin payemi

arşa çıkmış olsa bile bir gün muhakkak yerin dibine geçer.'1

Ferİdüddüvi A ttâr‘ın ,lPendn£me1lsinde ju iftdetçrlfl katştlaafljep ruı: Padişahlara adalet ve kerem yaraşır, tâ ki âleme bu nim etlerle sevinç ve ferahlık getirsinler, I*adişah bir kere üulüm ahenıç; tutturdu mıı ona ne ordunun ne de hazînenin bir fay d 3i ı olur. Ama adâletli ve güleç yüîlü oluna m em lekette te met tu car,"+

Ru konuda Şeyh Sâdfnin "GülÜtan^ıiıda şöyle bir hikâye anlatılır:

jLZâlim bir Acem pâdişâhı vardır- İm anlar padişahın svfmüne daya­namayarak bir bir ülkelerini (erk etmeler, B il gün adı geçen padişahın meclisinde "Şch n âm cr'den jLD ahhâk’m tahttan indirilmesi ve yerine Firidfın'un geçmesi" hikâyesi okunurken vezir, padişaha sorar:

Feridun'un hazînesi, malı mülkü, kölesi, kulları, uşakları yok iken nasıl oldu da padişah oldu?1f

Padişah cevap verir: ''İşUmişsitdir birtakım halk ona hararetle ta ­raftar oldular, başına toplandılar, onu kuvvetlendirdiler. Röylecepadişah oldu ,11

Peki, det v eıii: “M adem ki halkın toplanması padişahlığa sebep oluyormuş, o halde sen niçin halkı dağıtıyor, perişan ediyorsun, yoksa sen padişah olmak ¡itemiyor musun?”

Bunu 11 üzerine Padişah: N Dağı i an asker ve ahâlinin toplanm ası için ne yapmak lazımdır?4 diye sorar.

Vezir fcöyle cevap verir: "'Pâdişâh âdil olmalıdır tâ ki halk onun etrafında toplansın, M erham etli olmalıdır ki herkes onun sayesinde em in ve m üsterih olarak yaşasın. Sende bu sıfatların ikisi de yok”

Vezirin gerçekleri yüzüne karşı söylemesi padişahin horuna gitmeı.

hemen onu cezalandırır, Fakat kusa süre sonra kendisi de tasını tara lın ı toplayarak ülkeyi terk etmek zorunda kalır,5

Bu kıssadan çıkarılacak bisse şudur: Cum hurbaşkanından köy m uhtarına kadar bütün idareciler idare ettikleri insanlara karşı âdil

176

Page 159: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

davranmak zorundadır] aı. Akü i halde gün gelir en yakın dostlan bile onların aleyhine döner, hatta onların am an ız bir düşmanı olur.

Toplum hayatında huzur ve emniyetin sağlanabilmesi için öncelikle vicdanlara adâlet duygusunun kasınması gere kir. Polisle, askerle, bekçi ile asayişi sağlamaya çalınmak bir bakım a dökme su ile değirmen döndürmeye benzer, Bakınız M evlânâ ne diyor bu konuda;

"Padişah, geceleyin sedirde uyuyordu; bekçiler damda bekliyorlardı.

A m a padişah, bekçilerin hırsızlan, kötü kişileri uzaklaştırmaya mukayyet olm alannı da istemiyordu.

Ç ünkü o, kendisinin adâlet sahibi olduğunu biliyordu; o yüzden günlü rahattı; bir şey olmayacağından, kendisine bir kötülük ^elmcyece- ğinden emindi.

İstekleri, dilekleri koruyan adalettir; geceleri damlarda sopalarım vuran bekçiler değiL”6

Hz. Peygamberin: ,JBir an adâlette bulunmak altmış yıl ibâdetten hayırlıdır" sözünü santnm hepiniz duymuşsunuzdur. Mevlânâ bakm iî bu hadisle ilgili neler söylüyor:

"Ey peygamberlik mirasına konanlar, 5u müjdeyle dopdolu buyru* ğu taç, taht sahiplerine ulaşnnn; bu lütuf adını sanm ı padişahların yedinci kat gökte bulunan sayvanlarına karıyın; bu inciyi p3dişâhlann kapılarına götürün; şu latif sözü adâlet sahiplerine okuyun; bu şaşılacak sim onlara duyurun; bu eşsiz nükteyi onlara anlatın. Deyin ki; A taca, tahta a devlet, baht m em leketlerine sahip olanlar, merhamet ağacını gönüllerini«: dikin, adalet suyuyla sulayın, yeşertin o ağacı; zulüm sarmaşığını koparıp atın ondan. Böyle yapın da hükmünüz dosdoğru yürüsün. Ç ünkü adâlet, pek yüce bir şeydir, pek değerli bir incidir.

A d â le t nedir? H üküm y ü rü tm en in gözcüsü ; m em lek etin düzgünlüğü, devletin koruyucusu; ü lkenin bekçisi; baht gelinin bezeyicisi; tahtın zîneti; kutluluk kimyası; ululuk sennaye.sı; eminligin fetih buyruğu. İşte adâlet denen zat buracıkta yanı başındadır.

ibâdet kuşunu herkes tutar ama adalet doğanını buyruk sahiplerin-

/V Pr,

Mm

S£V

G.’

Page 160: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MFV

LANr

t'NIN

d

üşü

nc

e DO

HYA

SIKD

AÎI den b abalan tutamaz. İbâdet ceylanını her zahit tutat ama adâlet

arşlarımı buyruk sahibi olanlardan başkatan avlayamaz, Ad&iet aslanı, öyle her padişaha, her buyruk sahibine de râm olmaz- A dâlet aslanını bilgiden başka bir lokmayla avlamaya, yumuşaklık kemendinden başka bir kem entle bağlamaya, ihsan tura|ından başka bir tuzakla elde etmeye imkân yoktur,

Biıim inancımıza göre iyilik de kötülük de adâlet de zulüm de kar­şılıksız kalmai- İyilik yapan m ükâfatını görecek, kötülük yapan da cezasını çekecektir. Belki bu dünyada, belki de öbür dünyada, Hz. Mevlânâ, zâlimlerin yaptıkları haksızlıklardan dolayı k arılaşacak ları akıbeti jöyİe dile getirir:

‘'B ir mazluma karşı elinden bir zulüm çıktı mı o zulüm bit ağaç olur, o ağaçtan sakkum biter.

Kılgınlıkla gönüllere ateş saldın mı cehennem ateşinin aslı oldun gitti.

Ateşin burada nasıl adamları yakarsa ondan meydana gelen eser de orada seni yakar-

O yılana* akrebe benzeyen söîlerin yılan ve akrep olur da seni kuyruğundan yakalar.

'Zâlimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dedi­ler:

D aha ziyâde zâlim olanın kuyusu, daha korkunçtur, İlâhi adâlet 'ldaha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.

Ey zulümle bir kuyu kazanJ Sen kendin için kazıyorsun, bari boyunca kaz,?

basımın başında insanın yüce bir yaratık olduğuna işaret etmiştim, üvet, insan yüce bir yaratıktır. Ama bir şartla, vicdanı teşekkül etmiş olmak şartıyla. Vicdanı teşekkül etmemiş kişilere bencc "in.ıan" de­mek do£ru olmaz. Büyük bir zulüm, tahammülü imkansız bir haksızlık veya hunharca işlenen bir cinayet karşısında gayrı ihtiyari ‘Vicdansızlar! ’'1 deyişimiz tesâdüft değildir.

178

Page 161: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Kanaat i mi içe insan hayatına yL\n veTen en büyük âmil * vicdan” dır. H ak ve ad ale t duygusu vicdan tara kalınm ad ıkça zuliiıtı ve hakstrUklari önlem ek mümkün olmayacaktır.

Şunu da hem en belirtelim ki ferdî vicdanın teşekkülü, içtim ai v icdanın m evcudiyetine bağlıdır. Yani Toplumda hak, ad âlet, iyilik, gü zellik dürüstlük vs. gibi cem iyetin dinamizmim sağlayan ahlâki değerler erozyona uğramışsa orada ferdî vicdanm geHşmeimden söı etmek abes olur, Dolayısıyla kişiyi toplumla bütünleştirecek olan millî ve dînî bağları daima canlı tutm ak gerekir. Bunun yolu da M evlânâ gibi, Yunus Emre gibi hak ve adaleti fin planda tutan fikir dünyamum yıidiîlarına sahip çıkm ak ve onların evrensel düşüncelerini topluma Fasletmeye çalınmaktan geçer. Yoksa kuru bir M evlânâ yahut Yunus hayranlığı bizi bir yere götürıneı,

H ulfha; M ev lâıı^ m n işaret ettiği iizere, "ad alet11 dc ''zulüm11 dc b ire r tohum dur, V ak ti saa ti g elin ce m uh akkak y eşerecek tir . Binâenaleyh, iyiler sevinsin, kötület de korksun. Çünkü gül diken pul derecek, rüzgar eken de fırtına biçecektir.

BİPNOTLA&

I - Abdûîhllci fjBtpmarlı: M iım vi i î { M i , t , VI, i»t-h J9 5 i . i. İM ,

î - A i ( , t , V 1i ,5 W -

i - Ferfdikldlrı-i Attlp PirLİfidmr (Çrvkrrı: M. h'uıi (Sûı^ııtnUl) Ankara, 19* 1, t- ?.5- Bkı. Şeyh Sîıft-L Çlrlıl; Û j4im w CTüktıtu {Tcrtûmtı KiluSı Rüaı) İıt-, 1963. ı. İ İ 4-116 t - A . û e lp n a ıtu A j î , , c, IV, t- 113.y. BKhfofr «c MtiHû-i5AVJU Strw)ff. Anim». 1965, j. lSJ-t54.3- Vtltd iıtmduk- Mrihirf. t, ]II, İK.. 1^0. »■ ÎG3.^ A.g.c., 1 1 , s- 10S.

179

Pnf.

öt AW

ÎEVÜ

Î

Page 162: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HZ. MEVLÂNA’DA EVLİLİK, AİLE VE ÇOCUKEĞİTİMİ*

Yard.Doç.Dr. N uri Ş İM ŞE K L E R

M ev lân a 'n ın eserleri genellikle dinî ve tasavvufî m ânada incelenip araştırm a konusu o lm akla b irlikte özellikle M esn ev isi d önem in siyasî ve sosyal h ay atın ın v asıfların ı barın d ırm an ın yan ınd a, insan lara bir ç o k k o n u d a ö rn e k le r le m e sa jla r da v e re n b ir eserd ir. Bu eserd e yön eticilerin nasıl olm ası gerektiği, insanlarla nasıl iletişim kurulacağı, çalışarak kazanm anın güzelliği, hasta ziyareti, konuşm a ve dinlem enin âdâbı, yaşlılara h ü rm etin gereği ve yem ek yem enin usûlü gibi bir çok gü nd elik konuda da d ikkate değer tavsiyeler vardır. Biz bu yazımızda adı geçen eseri esas alarak evlilik, aile ve çocu k eğitim inin nasıl olması gerektiği konusunda M evlâna’nm fikirlerini yansıtarak bazı tespitlerimizi de aktarm aya çalışacağız.

1) EV LİLİK

a) Evliliğin gereği

“Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp, araruzdaki sevgi ve merhamet peyda etmesi de O 'nun varlığtntn delillerindendir." (Rûm /21)

"Nikah benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkanı varsa hem en evlensin. Kim de maddi imkan bulamazsa (nafile) oruç tutsun. Ç ü n k ü oruç, onun için şehveti kincidir.”(H .Ş .)

M e v lâ n a ev liliğ i e rk e k le r iç in n efsin in b o y n u n a bir bağ vurm a o larak n ite ler; gü n ah tan sakın m an ın tem el yollarından birinin evlilik o ld u ğ u n u da b e lirtir . Y in e M e v lâ n a , “K a v u n , karpuz o lg u n laşıp sulandım ı yarm azsan te le f olur gider” (Mesnevi, V /3 7 1 8 ) benzetm esiyle v ak ti g e lin ce evliliğ in gecik tirilm em esin i ö n erir ve şöyle der:

* Yfnı İpek Yolu Konya Kitabı VI, Konya Ticaret Odası Yay-, 2003, »■ 135-143

Page 163: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

_AjW

Nirt

DÛfŞü

NCE

DÛhT

VAflM

^AN ' Nikâh, “Lahavle" okumaya benzer; oktu yani bir kadın nikâhla

d a şehvet seni belâya düşürmesin.

Madem ki yem eye'itm eye hırsın var, çabucak evlen; yoksa bil ki, kedi gelir, yağlı kuyruğu kapar gider (şehvete kul olur EidersmJ,

Sıçrayan eşeğin (nefsin, şehvetin) sırtına taş yiikünü vur^ o kaçmadan, sıçramadan önce iirnna yükü yükleT (M einitÎ; V/ i 3/5- 1377)

M cvlâna kapı kapı dolaşarak kız arama veya bazı aracı kadınlar vasıtasıyla okullarına gelin hulnıa usulünü de M esnevisind e X III. yüzyıl Konya'sının gelenekleri arasında îikreder (M «nevf, IV/192, 630,). Bilindiği pibi bu usul Konya'mızda halâyeçeriili£ini korumakça ve söz konusu geleneğin sek is yüsyıla yakın bir geçmişi olduğunu dagöstermektedir.

h} Rirden fasla evlilik

Yüce Allah kutsal kitabımum Nisa Sunesi'nin3, Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurmaktadır:

“Aralannda «Jiiİetlı1 davranmak süreriyle 2, 3 ve 4’e kadar evlenebilirshuz* araLtrmda adaletsizlik yapacağınızdan kyriiH flrsamt bir tam Dîjjçtiî yoldan sapmamanız ¿fi11 uygunu da fcudur,JI

Biıdi!n fazta kadın almak konusu hu Ayet-i Kerimede belirtilmekle birlikte, Yüce A llah aynı surenin 129, Ayet-ı Kerimesinde ‘'Ö terine 4öji ugmojMifuî dii fa d m la r a r a itn d a â M d a v r a n m a y a gtüf etfrcmeiîfliiî.-" buyurarak bu konudaki hassasiyete dikkat çekm iştir

Hi. Mevtana da hayatında iki evlilik yalamış; ilk cşi Sem erkauth Lah Şerafettın’in kışı Gevher Ha tun'un ölümünden sonra daha önce «§i vefat e t m İ3 olan Konyak Kerra H atunu zevceliğe a lm ijtli. Yanı ayru anda birden fazla kadınla evli o1maıtıı§UG Bu davranış da onun 'h e r r e kadar dinî mü^aâdt olfca bile- tek eşliliğe verdimi önem i göstermektedir. Zaten M esnevisindeki bir beyitinde “K endine rcÎ;

iki sevgiliyi sevm ek kötüdür'1 (Mesnçvî, VJIAbS) diyerek bunu açıkça vurgular.

Page 164: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M evlâna, kadınların erkeklerden daha merhametli oldukları halde Ş'k u m aya katlanam ayacaklarım dile getirm ekle birlikte (Mesnevi, %V/J208) bazı yaslanmış kadınların eşlerini evlerine bağlam ak için akendi elleriyle kocalarına genç kız aldıklarını da dönem inin sosyal Jiolayları arasında zikreder (Mesnevi, VI/675). Yine yadlanmış kadınlann ikendilerini genç göstermek için süslendiklerini, kaşlarını aldıklarını, dyüzlerindeki buruşuklukları gizlemek amacıyla boya kullandıklarını, ^ fakat bu halleriyle de komik duruma düştüklerini de belirtir ve bu tür kadınlara; geçmişi bırakıp kaıa ve kadere teslim iyetle yaladıkları dönem in kıym etini bilm elerini öğütler (M iinevf, VI/1268 -1292)-

“Nikah iimidf kalmayan çocuktan kcsrlrmj ja jJı ¡tudırdann, ¿ir îtynet ile gösterişe çıkmamaları şartıyla çürjii/Iamu bırakmalarında lifndilerirti bir güna/ı yoktur; ancak iffet âdâbmca saicmrnalan kendileri için daha fuıyırliiin..." (Nur/60)

c) Erkek ve kadının uyum lu olması"...liadmiar sıkıtı jçm, ii; de kaAmktr için birer elbisahuz..."(Bakimi187)

"Kodmlar crkeMerin (iamamfayıcı) parçaliin£İır,'yH.Ş.)

M evlâna ev lenecek kadın ve erkeği bir bütünün eşit parçalan olarak niteler ve yine dikkat çekici teşbihlerle böyle olmaması halinde her ikisinin de işe yaramayacağını belirtir ve şöyle der:

4lEşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak!

Ayakkabının teki ayağa biraz dar gelse ikisi de işe yaramaz.

Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? O rm andaki aslana kurdun eş olduğunu hiç gördün mü?" (Mesnevi, t/2309-2311)

"... Kapının bir kanadı tahtadan, bir kanadı fildişinden. Böyle şey olur mu hiç?

N ik âh ta iki k işin in b irb irin e denk olm ası lâzım. Yoksa i§ bozulurfgeçim kalmaz.” (Mesnevi, IV/196, 197)

d) Erkek mi üstün, kadın rru?

183

Page 165: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

L'NIN

DÜŞÜ

NCE

DOKY

aSIN

ÛAM "...Erkeklerin katimlar uîermiUJtı haklan gibi, ködınlamı da erkekler

üzerinde hakltin vardır. YdJntî, erkekler için onliinn mî«rinde bir derece v ard ır .” (Bakara/228)

“Eğer bir kimsenin bir başkasına secde etmesini ¿m reisiydim, kadma, kocasına seçde etmesini emrederdim; ve eğer bir erkek kanuna kjrrniîi bir dağdan siyah bir dağa; ve siyah bir dağdan kırmjfj t i r dağa tozmayı emretse, uygun olan; kadirim bu emri yerine getirmesidir." (H.Ş. KutüİM Şifte, 6 529)

''Kadınlara kötü muamelede bıdunmdym, Allah'tan korkun.” fH .Ş.)

"Aranızda en ta jjrb kimseler, kiidmkırıiid, ievceierine karji fıuju eri iyi «ianiariHiîdır.1' (H.Ş.,)

Mevlâna erkeklerle kadınları kıyaslar ve câhillerin kadınlarına galip geyjgin i; akıllı erkeklerin ise ederine mağlup olduğu sonucuna vararak teşbihler yoluyla 5u tespitlerde bulunun

“İnsan, yiğitlikte Zaloğlu Riistem bile olsa, Hıımia'dan bile cesur olsa yine dc hükmetme hususunda karısının esiridir.

Görünüşte su, ate§ten üstündür

Fakat ikisinin arasına bir tcn ccre (sevgi) girdimi are$ o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder.

Görünüşte su naiıt ateşten üstünse sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mafjhıpsun, onu istemektesin.

Kadınlar, akıllı erkeklere karşı galip gelirler; fakat cah il kişiler kadınları mağlup ederler.

Bu tür cahillcr, sert ve kaba olan insanladır.

Bunlarda acım a, lü tfetm e ve sevm e duygusu azdır; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür,

Sevgi ve acıma insanlık Öıelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık.” (M e sn e t 1/2427, 2429*2431, 2435, 2436)

M evlâna erkeklerin üstünlüğünün ise ileri görürlülüğünden olduğunu belirtir ve şöyle der:

164

Page 166: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

“Ey yiğit k iji! Erkeklerin kadınlara üstünlüğü kuvvet, kazanç vc mal-m ülk bakımından değildir

Ö yle olsaydı, aslan ve fil daha kuvvetli olduklarından dolayı insandan daha üstün, daha yüce olurdu.

Erkeklerin kadınlardan üstün olması erkeğin, kadına nazaran daha Çûk işin sonunu görebilnıesindendir.

Erkek de, işin sonunu tahmin edip göremezse, bu becerisi olanlara karşı kadın gibi noksan sayılır.” (Mesnevi, IVJ1618-1621)

Biz bu bajlığım ızı M evlâna’nın çok bilinen beyitleriyle tatlıya bağlayarak, her şeyin başında '¿evgi’ olduğunu; eğer sevgi olursa sorunların da kalmayacağım belirterek tamamlayalım:

"Sevgiyle acılar, tdihhişır; bakırlar altına dönüşür.

Muhabbetle tortular, fcerraki<iîirj deriler, şifa verir.ölü, cîjh1W iîî!it . Sevgice pddi}alı, köle jupıitr."

(Mesnevi, 11/ 1529-1551)

c) K adınların ev ekonom isine ve eşine katkısı

M evlSna, kadınların erkekleri üzerindeki etkisini maddî boyutta da İnceleyerek §u çarpıcı beyitleri söyler:

“N iceleri, kazançla padişah kesildiler; niceleri de kazanç peşinde çırılçıplak kaldılar.

N iceleri kadın alarak Kârun gibi zengin oldu; niceleri de kadın yüzünden borçlandı gitti." (Mesnevi, Vl/3688, 5689)

f) Evlilikte anlayış

“Erkekler, JmdmLır ürerinde /uJciın dururlar, fünfctl bir kere A/Jd/t birini diğerinden Mitlin ycinıfrrujüT. Vc birdeerite isier nuülcınndcznhiircûiniiktijcitriûi Bunun ifitı iyi kadmlar, itaalkârdırlar, AfloA’m iiontmdifnt emrettiği fenlen, kocalrirtnın yolduğunda da korurlar..." (Nisa/54)

“Kadınlar çocuklarım karınlarında Uifitfar, doğururlar ve onlara

Page 167: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

.'MİM

DÜŞÜ

NCE

DÜFfY

ASIN

OAN merhatnei fas/erier. Buntar fcı'r de Icociiİflrma eziyet uermeider ve

namflîiırını da kılsalcir cennete girerİerl" (H.Ş, Kûıub - i Sine, 6586)

Evlilik müessesesi şüphesiı karalıklı anlayış ve eşlerin birbirini dinleyip anlamasıyla ayakta durdurulabilecek bir kurumdur, Bunun tek taraflı olması nuiessesenin sağlıklı işlem esi ve h a tıa ayakta durabilmesini engellemekle birlikte^ kurumdakileri; yani eşlerle birlikçe çocukları da derinden etkileyen bir olgudur. M evlâna eserlerinde genelde kocalarına fakirlikten yakınan kadınları işler ve onlara

-İ Peygamber efendim izin "Et-iakru fah rî”; yani “fakirlik övünç S kaynağımdır'1 hadis-i şerifini hatırlatır; böyle durumlarda sabn telkin E eder. Mestlevî'nitı I, Cildindeki (s,ISO vd.) yoksul bedevi ve karısının

hikâyesinde de karısının sürekli fakirlikten şikâyet etm esi üzerine bedevîniıı para bulmak için yola koyulması vç sonunda komik hallere düşmesini anlatarak kadınlara eşlerini maddiyat için kütü durumlara düşürmemeleri öğüdünü vermeyi amaçlar. Devamında ise erkeklerin de dikkatini çekmek amacıyla bunun sadece bir hikâye olduğunu, buradaki kadının 'nefsi' temsil ettiğini ve nefsin sürekli istekleri karşısında insanların komik vc zor durumlara dikeceğini vurgulayarak asıl mesajını verir; Özellikle de nefislerine uyarak kadın ve paraya meyyâl olan erkeklerin bu uğurda canlarım bile ortaya koyduğunu (Mesnevi, V/f i J4 ; V/956J; hattâ Allah’ı bile unuttuklarını (Meıneff, V7/1662) dile getirerek erkeklerin zaaflarını belirtir.

Mcvlâna kendi yaşamında da yoksul bir hayat sürmüş kendisine ve dergâha bağışlanan paralan Hüsâmcddin Çelebi aracılığıyla fakirlere ve dergâhın dervişlerine dağınlmasını sağlamıştır Yine Mcvlâna evinde Eiirlü türlü yemekler pişirildiği gün ev halkına kızıp ve bu yemekleri dervişlere dağıtmalarını söyler, tek çeşit yemek bulunduğu zamanlar ise "yoksulluk, şeyhlerin şeyhidir” diyerek “bugün alnımuda fakirlik nuru parlamaktadır” der ve çuk sevinirmiş.

kan-koca orasındaki isteklerden doğan bu çekişmeyi Mevlâna'ntn yaşamından fıkra niteliğindeki bir kesitle biraz yumuşatalım:

Adamın biri karısını çok seviyordu. Bir gün hanımı naz: ederek 'Ey efendi, gel de senden ne istersem vereceğine dair üç talâkla yemin iç, yoksa senden boşanırım' dedi. Kocası çaresiz kabul etmek zorunda

Page 168: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

kaldt ve lne istersen vereceğim’ dedi. Kadın 'Yüce Allah’ın dünyada 3j yarattığı her nim et ve ilginç şeyleri benim önümde hazır etm eni S istiyorum’ dedi. Zavallı kocası bu arzuyu yerine getirmekten âciz kaldı. 3. N ihayet samimiyetle kalkıp Mevlâna hazretlerine geldi, olan biteni J anlattı ve ondan yardım istedi. Mevlâna Git, Allah'ın kitabı Kur'ânı fi al ve mendiline sarıp karının eteğine koy; çünkü böylece dünyadaki £ yaş ve kum nimetleri onun eteğine koymuş ve dünyanın garip şeylerini | onun ¿nünde hasır etmiş olursun. Zira 'Yüj ve kuru hiçtir jey yoktur Itij Kur'ânda obuutn' (En'am/59) buyrıılmuştur. Böylece asla talâk ve ayrılık vâki olmaz’ dedi." (Eflâki, 1, 467-468). Ve bu şekilde hareket eden koca da çok sevdiği eşinden boşanmamış oldu.

Mevlâna Fîhi mâfifı adlı eserinde dc kadına “Kendini sakla, gizlen” diye zorlamanın yanlış olduğunu; eğer kadının Özünde kötü bir iş yapmama mayası varsa zaten bu güzel yaratılışına uyacağını, erkeğin bu türlü baskılı ve emrt sözlerin kadında ters etki yapacağını dile getirerek erkeklerin eşlerine nasıl davranması gerektiği hakkında önemli bir ipucu vermiştir, ibkç. a.g.e., 21. Fasıl)

"Ey peygamber, hanımlarına ¡öyle söyle: Eğer dünya hayalını ve îinefinı istiyorsam*, haydi, gelinil î ' î ' donatayım ve giiçelliJde bırakıp salıvereyim- Yok eğer A lkh ve Resulünü ve idıireî yurdunu istıyorsariiî, haberhuz olsun ki Allah içiniiden gürellik (iyilik) edenlere peîc büyük bir müka/uifıaçiriam^tır. ’1 (Ahrab/28, 29)

"Kadınlara karşı ^urnujük olun; zira kadın bir eyej}i ItenygİFiden yömtdmijtıt Eyeği lürmiÇııırı en eğri yeri yukan kyıriidir, Onu dogıtdımayii kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan da eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara iyilikle davranm,” (H.Ş. Sitte, 3276)

2) A N N E O L A R A K K A D IN

a) A n n en in değeri

A nnesi onu ^oJımerle k arn ın d a tanıdı ve zahmetle doğurdu..." (Ahkaft J 5)

‘'Cennet anaların ayakhln alandadır (dibintledir). (H.Ş.)

Peygamber efendimiz kendisine gelip en çok kime hürmet ve şefkat

107

Page 169: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

me

vl

Am

vn

; n d

üşü

nc

e d

üm

yasi

nd

mm besleneceğini soran bir sahabeye “A nnene" diye cevap venniş;

sahabenin r'Dfl/uı ionrii itime'1 diye iki defa daha tekrarlam asına Peygamber Efendi mü iki defasında da aynı cevabı vermiş; dördüncü seferde ise “Babana” diyerek annenin, dolayısıyla kadının da değerini vurgulamış cır.

Mevlâna da “Kadın Hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratıcıdır yaratılmış değil" (Mestı^'f, 112437) diyerek kadının anneliğini adeta kutsal sayar. Mevlâna, annenin 9 ay boyunca kam ında tanıyıp hin bir güçlükle dünyaya getirdigi yavrusunu (Mesnevî, 1/1/3560-6/) A llah'ın inayetiyle g ö lü n d e hâsıl olan sütüyle beslemesi gerektiğini vurgular (MesnevF, V//634); eğer süt yerine başka bir gıdaya beslerse çocuğun zarar göreceğine değinir fMejnevf, 1/50i ) . Bu, mtKİern tıbbın henüz son yıllarda keşfettiği anne sütünün değerinin yedi yüz küsur yit önce Mevlâna tarafından açıklam adır. Yine M evlâna'nın; çocuğun anne karnındayken kan ile beslendiğini vurgulaması da (M anevî, Jİl/50) onun bilgisinin çeşitliliği ve ileri dereceliğinin delillerindendir,

b) A nne ve çocu k sevgisi

Mevlâna çocuklarına iyi davranmayan anneleri eleştirir ve acıklı bir benzetmeyle annelerin çocuklarının Ölümünden sonra perişan olduğunu, onların m eiarına giderek topraklarına yüzünü gölünü sütdüğünii belirterek, ölümden sonra toprağa yiiz-göz sürmek tense çocukları hayattayken onları bu sevgiyle sevmeleri gerektiğini belirtir (Mesnevi1, V/3264 vd ).

Mevlâna yine çocuklarını kaybeden annelere çok acımakla birlikte, onlannhir jartiyerine getirdikleri takdirde Cennetle müjdeleneceklerini haber verir ve şu ıbret-amiz hikâyeyi anlatır:

Çocuğu yaşamayan kadtntn inlemesi, 'bu, senin ri;yö altınafciirjıiîÎttir, senin için nukdhtdenn cihitdijıcj mukabiidıV’ diye cevap gelinesi

Bir kadın vardı, her yıl bir çocuk doğururdu. Fakat çocuk, altı aydan faîla yaşamazdı.

Üç aylıkken, yahut dört aylıkken ölür giderdi. Kadın feryat ederek dedi ki; 'Yarabbi,

Page 170: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Bu çocuklar, bana dokuz ay yük oluyor, üç aycağız tİ3 ferahlık veriyor, Bana verdiğin nim et eleğim sağmadan te ı geçip gidiveriyor! 1

Kadın böylece Tanrı erlerine ağlayıp yalvarmakta, çocuklarının ölümünden şikâyet etmekteydi.

Bu suretle tam yirmi oğlan doğurdu, fakat hepsi öldü; ciğerine bir yaman ateştir düştü-

N ihayet bir gece o kadına rüyasında yemyeşil güzel, kusursuz, ebediyyet yurdunu, yani cenneti gösterdiler.

Kadıncağız, cenneti görüp mest oldu. O teselliye uğrayınca elden çıktı, kendinden geçti!

C en n ette köşkün birinde adının yazılı olduğunu gördü, orasını kendinin sandı.

So m a ona dediler ki; ‘Bu mekân, canını feda etmede doğru olan, bu fedakarlıkta doğruluktan ayrılmayan kişinindir.

Bir hayli hizmet etm ek gefek ki, sen de bu kuşluk kahvaltısından yiyesin, hu m ekâna lâyık olasın!

Fakat sen, A llah'a sığınmada tembellik ediyorsun, Allah da ona karşılık olarak sana o musibetleri veriyor/

Kadın, ‘Yarabbi, yüzyıl, hatta daha faila bir müddet benden kan dök, evlatlarımı öldür... ra2 iyım’ dedi.

Yava§ yavaş, adım adım o bahçeye girip bütün çocuklarını orada görünce

Dedi ki; 'Yarabbi, ben kaybettim ama sen kaybetmemişsin!f Evet... insan, gaybı gören göre malik olm adıkça insan olamaz." (Mesnfivf, ül/3399-3404, 3408-3415)

3 ) Ç O C U Ğ U N E Ğ İT İM İ

a) Ç ocuğu n ilk öğretm eni annedir

Mevlâna çocukların henüz bebek olduğu dönemlerde annelerinin

189

rjniU

oi.tJr

.Mwi

Page 171: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HJEW

OO'N

Csöîtenyle iuiaklanm n dolduğu ve büyüyünce d* bu *&c ve üslupla

konuştuğunu belirterek (Memevf, ÎV /İÖ Î7) annelerin çocu k tan ü lir in d e ki etkisin» önem le vurgular. 1 fabı ki hal böyle o lu n ca ınnelertmı?e btiyük bir aorıımluluk d ü jm ek « ve ilk ecrim i verm den ‘zeüiklertnden dolayı ¿anki hiçbir jey anlamaz gibi füfîrfinen çocuklarına çok havas ve olumlu bir üslupla davranmaian gereği ortaya çıkmaktadır Mevtana yine burada çocuklanna kızdıklarında ^ e b e r" diye bağıran a n n elin efe jd ıir ; ama y.ne de onları kayırarak "Annen s (m# geber, Jete hu ¿¿TfrfU şendeki İoitû Jıu?w* ¡phermetmi ıiw r" der (M am rt, 111/4017). M ev jân a a y rıta ço cu k la rın o y u n lar v asıtas ıy la da olgunlaştığını, erkefcçocuklannın tahta kılıçlarla, kız çocuklarının da oyuncak öbek lerle ramayarak farkında camadan kendilerini geleceğe haittiadiklartrı belirtir f'Memett VT/225Î: V/3597, J5 9 S ). M evîâna‘m n bu nkır!en -i? yine son yıllarda bilimsellik kaşanan ‘oyunla eğicim' formasyonunun yüzyıllar öncesinde ortaya konmasıdır.2

b>ÇocuU ve oitul

ilk eğirimin! annesinden atan çocuğun ikinci eğitm eni okuldaki f/Htasıdır Vfevl3na' ;ra göre; çocuk okula giderken efıom m den sorumlu olan g e rm e n kadar babası da sorumluluk sahibidir A rtık büyüyüp evden çıkan çocuk öğretmeni ve babası vasıtasıyla eğitim ine devameder.

c) B ab an ın görevi; çocuğunun diuenlı olarak okula gitm esinitemin ermek, eğer gitmek istemiyorsa onu ödüllendirme yöntemiyle para ve çeprit hediyeler vererek gitmesini sağlamaktır. Çünkü çocuk henOz okulda g^rüp öğrendiklerinin faydasını, ileride ne 15e yaradığını henüz bilmemektedir. Yine M evlâna’ya göre; çocuk okuldaki bilgilerin ne i.}e yaradığım bnlıp, anladıktan sonra hiçbir zorlama olmadan okula ffider.ekrir (Mesnevî, ¡11/4585-4588; IV/2578). Yani kısaca söylemek gerekire babanın çocuğunun eğilimindeki görevi; onun eğitimi için gerekli olan maddi'mâ nevî alt yapıyı tesis etmektir.

d) Ö ğretm en in görevi ise; okula gelen çocuğu okum a-yazm a ve çeşitli m isaller vermek suretiyle diğer ilim leri ö ğ reterek y etijtirm ek ; okula gelem eyecek kadar lıasta b ile o lsa ço c u k la r ı ev ine çağ ırarak hasra yatağında eğ itim e devam etm esid ir. Ö ğ re tm e n in başarısı da

190

Page 172: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

öğrencinin istekli olınaaıyl» doğru orantılıdır (Mr u-vf,Öğretmen baıcn de okula Rclmcyrn veya deril iyi tmLııtmynıı öfltrnt iye ceza verir (M eıneıi, V/3G06 « { ,) , M evlftna’yit göre; Hu ccınHmdmnn sonucunda çocuk ölse dahi Öğretmenin diyeli gerekmez. O , çocuğu kendi h um etind en geri durduğu İçirt cezalandırm am ı}, Öğrencinin eğilim i iç in hu cezayı verm iştir Ç ünkü; flfireim cn aym ıamand;< A llah’ın vekilidir (Mesnevi, VI//519), l:akai aynı işi baba yapsa diyet gerekir. Zira çocuğun babaya hizmeti farzdır, Baba çocuğunu kendine hizmette geri durduğu için; yani 'kendisi1 Içmc*wlandtrmı$tır (MesnM, V I/ I5 I8 vd).

e) Ç o cu k ve s an at

M evlâna ögretm enstî bilgi üğrenilmeyeceği gibi uscasu da san'ann bellenmeyeceğine dikkat çeker ve teorik ve pratik eğitimin de gereğini vurgulayarak şöyle der:

"D ünyada en aşağılık sanat büe hiç ustasız elde edilebilir mi?

Her sanatın in c e s i bilgidir, ondan sonra icra, amel gelir.-.

Ey akıl sahibi! S a n a t öğrenm eye çalış; fakat o sanatı ehil olan kerem sahibi temiz bir kişiden öğren.

Kardeş, inciyi sedefin içinde ara, sanatı da sanat ehlinden iste!

Bir adam derici olsa, bu sanalını yaparken kirli bir elbise giyse bu elbise onun zenginliğini, yüceliğini azaltmaz kiî

D em irci demir döverken yırtık-pırtık bir elbiseye bürünse, halkın nezdindeki itibarı eksilmez ki!

Şu halde kibir elbisesini bedeninden çıkar; bir şey belleyip öğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye bürün.

Bilgi sahibi olmanın yolu sözle; »anar bellemenin yolu ise iş iledir" (M esnet, Vf1054*1057, 1059*1062)

f) Ç ocuğun görevi de kendisine sağlanan bu imkânlar çerçev esinde kendisini yetiştirmek; derste hocasını, dükkânda ustasını iyi dinleyerek ona saygı duymak ve asla onlarla iddialaşmama ittir (Mesnet t V i/fföt1,

Page 173: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVlÂ

NA-N

rN

DÜŞÜ

NCE

DÜNY

ASIN

DAN W1578), Yine Mevlâna san’at öğrenen veya öğrendiğini zanneden

gençlere 5u önemli tavsiyelerde bulunur:

“Ticaretle olgunlaşmamışsan yalnı: başına dükican açma; yoğrulup ustalajıncaya katlar birinin emri altına girJ

Ustaya m ü racaat etm eksizin sanat öğrenip, dükkan açan kişi Şehirde de alay konusu olur, köyde d e)1' (Mesnevi, U/345S, IIÎ/59Ü)

4) F ,V LA T E B E V E Y N İL İŞ K İS İ

"Ve iyi bıiin /ti, »JiiJİİdrımî ve çocuklarım;: bir ımttfumıidn ibarettir. Aİİîî/i yatımda ise büyük mükafatlar vardır." (Enfal/28; aynca bkz. TegabMn/J 5)

a) M evlâna’nın çocukları"Benim güzel yüzlü sultânım yüzüme gwltiiigw ifin benim neslimin

çocukları da hep giûer yü^Iu oidukır," Hz. M evlâna (Eflâkî, II, 387)

Daha Önce belirtildiği gibi M evlâna iki hanım la evlenmiş; ilk eşi Gevher Hatundan Bahâcddin Sultan Veled (D. 1 ¿2 6 ) ve Alâeddin Çelebi (D. 1227); ikinci eşi Kerra Hatundan ise Muzaffereddın Emir Alim (ötm. 1297) ve M elike I latun (ölıu. 1304} olmak üzere üç oğlu vc bir km dünyaya gelmiştir (E/Ulti, II, 3 8 5 ; itrj, Fumzanfer, s, 409 vd.). Bu çocuklardan en büyüğü Bahâeddın Sultan Veled babasının ölümünden sonra M evlevîlik Tarikatını kurarak onun düşünce ve felsefesini yaymış; kardeşi Alâeddin ise esnaflıkla uğraşmış (A h î), zam an lam an babasıyla ters düşmüş ve M evtana^nın yaladığı dönemlerde vefat ermiştir (1 2 6 2 ). M evlâna Yun ikinci hanım ından dünyaya gelen Muzaftereddin tm ir Alim ise Selçuklu sarayında görev yapmış ve padişahın haznedarlıjgma kadar yükselmiştir- M evlânaJnm tek kızı M elike H atun da b abasın a o lan bağ lılığ ınd an dolayı 'Hüdavendigârzâde1 (Efendipula) diye anılm ıştır (E/Iâki, IJ, 3 8 5 ) . Günümüzde 23. kuşağa ulaman M evlâna nin ioyu ise kendisine huy ve fizikî bakım dan en çuk benzeyen Bahâeddin Su ltan V eled ’in vasıtasıyla olmuştur.

M evlâna çocuklarıyla daima iyi iletişim ler kurmuş ve bilhassa Sultan Veled‘i yanından hiç ayırmayarak ders ve meclislerinde hazır

192

Page 174: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

tutm uştur, Su ltan Vcled daha küçükken bahasının kucağında Î uyumayı çok sever ve kucaktan bırakıldığı zaman ağlamaya başlarmış S Eflâkî D ede bu olayı şöyle anlatır:

"M evlâna'nm oğtu Sultan Veled Hazretleri henüz meme emen bir çocukken daima babasının kucağında uyurdu. M evlâna, teheceüd zamanı kalkıp gecc namazını kılacağı vakit. Sultan Veled bağırır ve ağlardı. M evlâna H azretleri, susturm ak için namazı bırakır, onu kucağına alır ve tekrar uyuturdu." (E$îicî, fi, 196)

M evlâna, Sultan Vcled ve gelini Fatm a H atundan olma torunu A rif Ç eleb iy i dc çok sever ve yaşlılığı döneminde dünyaya gelen bu torununa ayrı bir önem verirdi. Yine Eflâkî D çd e'n in eserinde yer alan aşağıdaki hikaye, günümüzde dc dersler alınm ası gereken ana fikirleri barındırmaktadır:

“M esnevihSn Sirâceddin M evlâna’ntn, çocuklarla olan iletişimini anlatırken şöyle der: Bir gün Hüs3meddtn’!e birlikçe Mevlâna'yı ziyaret etm ek için medreseye gelm iştik. Birdenbire bahçenin kapısı açıldı, bir de baktım ki, M evlâna Yun torunu Ç elebi Emir A rifi küçük bir arabaya oturtmuşlar, lalası da onun arabasını çekiyor. Mevlâna, hemen yerinden kalkarak arabanın ipini m übarek om îuna koyup; 'A r ife öküzcülük edebilirim ’ dedi. Bunun üzerine Ç elebi Hüsâmeddin de kalkarak arabanın bir tarafını tuttu, bir iki defe medresenin avlusuna dolaştırdılar. Ç elebi Arif, tatlı ratlı gülüyor ve seviniyordu. Mevlâna, Ç ocukları okşam ak, şeriat padişahı ve hakikat ayının feleği olan

Peygamberimizden biz M üslüm anları kalmış bir m irasnr Peygamber; uÇocu£u olan çocuklaşsın’ buyurmuştur’ dedi ve şu şiiri okudu:

Babanın aklı dünyayı ölçerse de, küçük çocuğun anlaması için ’ti ti’ der.

M adem ki, işim -gücüm çocuklardır; o halde çocukların diliyle konuşmak lâzımdır,” (E^LlkÎ, I/, 241)

b) Ç o cu k la r ve ebeveynleri

" B i t o insana anne-babasına giizel davranmayı tavsiye ettik.. "(Ahkaf/lSl)

193

Yifii

.Cbt

.Di

Hm

Page 175: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MPVlJ

kNA'N

IN

DÜŞÜ

NCE

DÜNY

ASIN

DAN M evlâna insanlara daima hayırlı evlat istem eleri konusunda

telkinde bulunur ve ‘‘Nice büyük adamların oğullan vardır ki, kötülükte bulunur, yaptığı kötü iş yüzünden babasına utanç vesilesi olur" der (Mesnevi, VÎ/25#); ve yine babalarının malı ve mülküyle övünen gençleri eleştirir (Mesnevi, Vl/257). M evlâna çocuklar ve yaşayan veya ebediyete intikal eden anne-babalan arasındaki hâlâ devam eden gizli bir bağın da bulunduğunu hatırlatarak evlatlara şu ince mesajları verir:

“Babanın ağaca benzeyen vücudu, gizli bir yol vasıtasıyla oğlunun iki gözünden su alır, gıdalamr.

Oğuldan coşan bu kaynak ananın, babanın bahçelerine kadar akar gider.

Anayla, babanın gönül vç hayat bahçeleri bu suretle yeşerir,

tazeleşir. O nun gözleri bu iki ırmak yüzünden yaşatır, gözyaşı döker.

Kaynak (yani ev lat), hastalanıp kötüleşirse o ağacın dalları, yapraklan da kurur;

0 ağaç kurumaya başlat. Çünkü, oğlun vücudundan sulanıyor, gıdalanıyordu.

N ice böyle gizli su yolları vardır ki ey gafiller, sizin canınıza eklenmiştir.” (Mesnevi, V\/3586'359})

Sonuç;

1 İz, Mevlâna’nın eserleri ve bu eserlerinde işlediği konular geçmiş dönemlerde olduğu gibi günümüz insanları için de önemli m esajlar ve nasihatler içennektedir. 800 yıla yakın bir lam an dilimini kapsayan bu fikirler, günümüzde dahi güncelliğini korumakta; ve hatta daha yeni keşfedilmekte, bu husus da Hz. M cvU na'nın sadece dönem ine hitap eden bir düşünür değil, çağlar boyunca muhatap bulabilen bir fikir ve bilim adamı olduğunu göstermektedir. Şüphesiz M evlâna'nın bu fik irleri “Ben yaşadığım m üd d etçe K u r'ân 'ın k ö lesi; Hz. Muhammed'in yolunun tozuyum...’' (Kh%<5m Dîvân-t Şfms, i, i 387, KuÎjöî j\ oj i 331) düsturunca Kur'ân-ı Kerîm'den vç Hadîs-i şeriflerden

194

Page 176: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

alınarak kendi örneklemeleriyle sunulmaktadır. Hal böyle olunca da M evlâna’nın fikirlerini anlayabilmek için Ayet ve Hadislere vakıf olm ak ve M ev lân a’m n fikir dünyasını İslâm iyet’in daha kolay anlaşılabilm esi için bir araç olduğunu kabul etm ek gerekmektedir. Zaten M evlâna en Önemli eseri M esn ev in in henüz başlangıcında L<Bu kitap, M esnevi kitabıdır. M esnevi, hakikate ulaşma ve yakîn sırlarını açm a hususunda din tem ellerinin, tem ellerinin tem elid ir A llah 'ın en büyük fıkhı, A llah ’ın en aydın yolu, A llah 'ın en açık d e lilid irŞ ü p h e yok ki Mesnevî, gönüllere şifadır; hüzünleri giderir, Kur’Sn ’ı apaçık bir hale koyar,.,” fMesnetf, I, ÖnsiS?) diyerek eserinin nasıl okunup, ne türlü anlaşılması gerektiği hakkında okuyucuları aydınlatır.

Bu yazıda işlenmeye çalışılan "Hz, M evlâna'da Evlilik, A ile ve Ç o cu k Eğitim i’' konusundaki M evliina’nın fikirleri dc yukarıda görüldüğü gibi kendine has teşbihlerle A yet ve Hadislerin ışığında dinimizin emir, yasak ve tavsiyelerini beyan etmektedir,

DİPNOTLAR

1- Milliyet GaMTcji'nde ■yer uları bir »rajiırma Mcvlini'nın t>u Ligini teJpttiftl doiruljmjkt» « onun y sk la jjk 80 0 yıl ön ce tAytedlklcrinin gimiimüıde h tn ü ı ytfû keşfedildiğini sn-" önüne KniHİÎtctiiı 3 u bu haberin tamamını byas açumdan .iîafcyi aİıyosvı:

DİŞ HAJRERLEflB ebeklerle îtfrfen d i l i gün fconujun

Bebekler (ti'Bdııiu hivJ u ^ruamli konulm alın anlanutı iöıcCıkienlen ayırt e Jtb iL iiîi

ItıJyvit, Iran tu v* Japon ariisnrmaclifti tarifiıv Jjn yapıları a iija rm ad i, 1 ıh i günlük 11 bet*J>c kasetten Vonii}TMİif dinletilerek ü n ! optik topoŞfalı cituuU nyb beyinlerindeki kan İmmikm v* okitjen seviveti ölçüldü- Uaha ıcn^n b c « k tc f t »ytn kaiCi tM ttcn dlnletikllfluıde, beyinlerinin » 1 yanınküttHndeki ık tiv k e ı*viyw i düjîû.Beynin sol yarım küm ım n kon u ıın ı vs dil y tte ııe jly le ilgili oJduJunu jiıyleycn ara jtın n a;ılar KrbeirEcrin de£iımdan biriüK Jaat w n ri anJamb k-nupnaya duyarlı l^dt KW0Vn4 ¡n jan u a sSiL-ûiItre 1« lenkl vermedik!ferini iSylidL A rajiurn aobr, "lı\«n beyni d o tu ıu k n ıtib u tn kcm ifm ıyı ayırt edebilecek dorurumdu" dedi- (Mıilrjei O ıişt& i, 10 Eylül 20Ö1, Çarç.ımiii),

2- Milli iş itim Ç.ıksniıJİ» d i yeni eiiuns tekniklerini sunduht bültenlerindi Mfevllna'nm tespit etflfl 'oyyni* ejjitlıii1 teorisini 21. ytliinl eğitim tekniklen olarak mnmakts vr 5 -17 y i j ¡frubu ejıtun ihtiy&çİıın açu-ından ijflgıdpii jıralutıuya dikkat çekmektedir:

195

Wft,

,Or.

AwîfM

îEKL

EH

Page 177: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MFVL

İıNA'M

İN

O&ŞÜ

NCE

DÜNY

A:■ i^yıanîu eğilim,

• DcncrTkc - ylıulma ile i^rtnim,- Uygulamalı rgiilm,1 KukIsjbiijlİ >-jia(ıtı îütını(ijfTrJt: Miili fiirirr, B jJianîıiı £ # rim Ttltnotû*lWrJ tîcrtcl MCnJOflii£ij E jidm vt Teinultıji Intcrncı tayfa«; D üayııuEğirim Teknolojili, Kaimi 2¿02, Y ılıl S*yr 5)

KAYNAKÇAE /ilk l  rifltfın Tfrc. Tstukn Yüici, I-IE <„ MEB Yay,, trtanbuî, 1989İ’Sm rnd f\K Mcv|lnaOlilftidiıı-l Rilmf. Tirtfınve; Mtliha 0 . Tmlatıy», M,E E Yayınlan. İıianbul, 1985

Furu^tn/ff, M -fvlinı O lJfcd d ın . Çrv. Prof Dr. N lfiı UıkıV, lıtanbu], iM û

KikT/Kıir-ı ¡>4*1.1 Jrmj, MevlSna CelSfciUin-ı Rûmi,. N jr. B, Ftıruîsmirt, 1-FI c.. Tahran, Kj. t J74M^ırırtİ, M cvlina CelS terkti tı-i Rûmi. Gev V tltd iıbu Jak , I-V l t- , SİEB. Yay., 3. Baskı, istııK u l, 199i

196

Page 178: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVLÂNÂ'DA TABİAT SEVGİSİ*

Prof. Dr. İsmet KAYAOĞLU

Mcvlânâ'nın eserlerini okurken, anlatılan olaylann v e düşüncelerin, kaynağı tabiatta bulunan dinamizmden duğan bir canlılıktan geldiği hem en dikkatimizi çekmektedir.

Hem Mesnevi ve hem Divân-ı Kebîr’de anlatılan konular, remalar, duygular tabiî bir akıcılık içindedir. Her şey kendiliğinden, içinden geldiği gibi anlatılmaktadır. Ama bu doğal anlatımda üstün bir zeka, çok ince bir ruh, eşsiz bir vecd, örnekstî bir aşk, emsalsiz bir seziş ve buluş kabiliyeti vardır,

O ’nun am acı, m esajın ı in san ların çoğuna ulaştırm ak, halk k itle lerin e h itap etm ektir. H ikâyelerinde ve şiirlerinde tabiat tasvirlerinden ve hayvan hikâyelerinden ibretli çizgiler alması biic anlatımını daha canlı sunmak istemesinden kaynaklanır. Düşüncesi benzetmeler (metafor) vasıtasıyla berraklaşıyor.

N eşesin i, coşk u su n u , m ânâ alem in i h a rf ve sözler ifade edemeyeceğine kanidir. Sözü, durmadan, sürçmeden söylüyor, Tekrar varsa sıkmıyor. Şöyle diyor: “Ben kafiye düşünürüm; Sevgili barut der ki: Yeryu^uîuk bir ¡ey düşünme! Ey benim Ljfîye düjünerum rahatça otur, ¿enim yanımda devlet kafiyesi semin. Harf ne ölüyor ki sen onu dujüneiini Harf nedir! Üzüm bağının fitten duvarı. Harfi, sesi sö?ü İnrbmne, vurup parçalûyaytm da seninle bu üçü tie dıruLsiim LonufOTtm. 1

M evlânâ’nın şiirlerinde sadece coşkun duygular değil, didaktik (öğretici} temalar da vardır Anlatım üslubunda tabiat ve onun

gizemleri sınırsız alem sevgisi île insan sevgisi, insanlık akışı, kendisinde canlı bir hassasiyet ve kabiliyetle yoğunlaşarak mânâlajıyor.

Kışın zulmü, baharın iûtfu, güzün hüznü, tarlalar, tohum, değirmen,

* VIII. MUİT M M Ind Kongresi ı "fir-WilffT, S, Û. Selçuklu A ruj cunta ta n M ttkcii Ytfı, Kı5cıyn# 1956, »* 115*121

Page 179: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

.-4N

A(■»

İN D

ÜŞÜ

NCE

O

ÖN

YJtoprak, d[«re, şehir, koy, pawr, sonra da&, tepe, ova, her türden

hayvanlar: Arslan, timsah, köpek, kedi, karınca, an, sinek; yağmurla hayat buian çayır, çimen; kasırga^ kum, bozkır, çöl v.ı. ya ra tıl 13 esran dile geliyor.

Mevlânâ şiirlerindi!, yeryüzünün, güneş, ay ve yıldızların, genellikle kainatın ayniyeti tespit etmiştir, Tabiat tasvirlerinde: Gül bahçeleri, açan çiçek, düşen yaprak, harman yeri, kuru toprak, çiçekle dolu ova; parlaklık, karanlık, gece ayın bakışı, tan yerinin ağarması, gcce gokyüıü; havadaki ierrejer, daldan esen yel, deniz dalgaları, tabiat olaylannın çeşitliliği ve yine bunların hâlden hâle girerek değişkenliği, adeta insan öm ründeki değişiklikle! gibi 'Anlatıyor Bunlar, insanın iç dünyasının, duygularının, bulundukları hâllere göre sem bollerle tasviridir.

Celaleddin Rûm î’de fanilik ve ebedilik fikri, ilahi kuvvete bağlı bir daire şeklinde tabiatta yankısını bulur. Mevsimlerle birlikte, tabiatın ana unsurları; Su. hava, toprak, ateş eşyayı hareketlendirir, durdurur; ¿»Idürür, canlandırır. Baharda tabiat birdenbire canlanır. İnsan kendi iradesine bağlı olmayan bu ha! karşısında Üstün Varlıkla iman eder. Fakat insan, ağaçların ve çiçeklerin solmasına da tanık olur- O zaman hayatın bir gün sonra ereceğine inanır. Bu, tabiat nizamı içinde bir daimî dönüştür.

Güneş'in tabiat olaylarındaki fonksiyonu, çeşitli boyutlarıyla anlatılır. Şemseddin (Şems-i Tebriz) ile güneş özdeşleşir. Eseli güneşin (yani m a rk ım ) yüzünün aksini her yerde görür. Bu güneş olmasaydı ne gül açardı, nç de meyve olurdu. Güneş hasretle bekleyen her âşıka yeni bir hayat, ebedî bir gitıeltik verir. Güneş T anrı’n ın Cem âl ve Celâl ini ima eden güzel ve isabetli bir semboldür. Güneşin şuaları vasıtasıyla 3dî taşların kıymetli lâl haline gelmeleri, alçak maddenin altına çevrilmesi mümkündür.’

Ama sadece fjüneş sembolü yetmez, Mevlânâ tabiattan, birbiriyle bağlaşıklı başka remizleT an latır; Bag ile bahçe; kuş ile çiçek; âşık ile ınaşûk, konuşur ve halleşir.

hlınde fırçası, ününde paletiyle tabiatın her mevsimini boyayan

198

Page 180: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ressam ların tabloları gibi, m ısralarla veya kıtalarla, nesneleri, gölüm üzün öniindc canlı olarak ¡ergiler*

Baharın canlanışı şu mısralarla canlanır:

“Sevgilinin elçisi olan bahar neje içinde geddi,

B i; mestli, j5î tkiî, humiirdayiî; w k a ra m tn ,..

Bağa doğru çık, gtiîümt'in nuru.1 Çemen güwiWdenru ¡ntcjarcid ¿jıraJmuıJ

Gayb aleminden çemenlere garip peyler iniyor.

Gül senin ayak basman için gülistana gelmiştir.

Yüküne baktığı için ¿¿iten bile güîel görünüyor,

Ey Selvı! Susam çiçeği dere kenannda setini anlatmak için fraktan b&jıj dil kejiîmij,

Gonca cfâ$fönİ£tttni$ı düğâmten' açan lûtfunda, açıltp dökülecek...

Ölü toiıum amlanrşor, Topragsn sakladığı ür, ¿imdi aşikâr oldu.

Meyvesi olan dal sevincinden sallanıyor ve kok, böyle bir jeyi olmadıkı için utancından yerin dibine giriyor. Güzel ve bahtiyar dallar ağaçlarda canlanıyor."

M cvlânâ bue tarlada buğdayın ekilirini, boy atmasınt, durucunu, biçilişini, her safhasındaki görümünü ibret nazarımıza incelikleriyle sunar;

''Bıldır iliklimi}« ki, bu yd yerden baç VCTİ, Jît£t£&rup boy o ttl.' (Divân- t Kebir, 1, 146)

“Ölüp grimulen tohum nasd («ter, yelerce bincik verirse, îann lûtfuyla ben ite binlerce öldüm, tıpkı o tohum« dündüm*" (Divân-ı Kebir, I, 169)

Elcinin boy atıp büyümesini ve sonra sararmasını ve biçilmesini şöyle anlatır:

“Senin ekinindik, a$k orağıyla jen biçtin biri, îflmandiin aytrdın, ambara çekmedesin. Bu çeki} doğruya, lütuf ve kemere zerreden büiütıe götürmedir.

199

Dt W

KAVA

OtÜL

L'

Page 181: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

UİEVL

ANA'N

IN

ÛÛŞÛ

MCE

DÛNY

ASIPî

OAN Harman yeri £Ü£eî bir yerdir. Çimkü orası, pdftydhm bulunduğıt cun

harman yeri' dir.

Şu gHîi’iim ianelerin kulakları bir ho} rahmette, timtıJeri bir seher ye/inin Cimrisinde, btiykce yeryüzünde mahpuş kaldılar,

Buğdayla sam anın ayrîfoji gerçekle ad ı olmamanın birbirinden aynlmisidır" (Divâıvı Kebir, I, 174)

Sonra buğday toplanan ambara gider:

"Gönül buğdaya benzer, bizse değirmeniz sanki; değirmen ne bilecek bu Jiirîîij niçm! Ben îıînkı ta$, su;vu da düşünceler; taş der ki; Bu olayı i» bilir, su da değirmenciye sor, der. Şu jk ju o^agı ahlan o, Değirmenci der kı,‘ A ekmek jrijen, $u değirmen diînmcseyii kim ekmekçi oturdu?1' {D iv in-t Kebir, I, 221, IV, H 2)

"Ci/um bir tandır, orada renk r&ık ekmekler var. Fakat donekç ryi gören ne >af>sm randın, ne yapsın ekmeği.” (D ivİn-ı Kebir, I, 163)

Bu sembollerde, tandır yetyüsü, pişen, ekmek olgun insan, ekmekçi C enab 'i Hak’tır.

Kısacası ekmek, varlıktaki birliğe erine yolunda çıkılan yolculuktaki engellerden birisidir. İnsanın hayatta doğup büyümesi, olgunlanması, Ölmesi sürecidir

Ekinden ekmeğe giden süreç içinde, M evlânâ büyük felsefesini bu sembollerle açıklar. Tohum, tarla, ekin, buğday, başak, harman, buğdayın ¿amandan a y n ili, ambar, değirmen, un, hamur ve nihayet ekm ek, bu arada harm an yangınları,, tarlaya zarar veren fareler, fırünaliir v.Su hepsi bise itâhî düzenin tabiattaki görür¿imlerini sergileri

Şimdi bahar tasvirlerine dönelim:

Bahar geldiğinde, Mevlânâ, müridi Hüsamettin Ç elebiye ait olan bahçeye, baharı ve tabiatı hissetmek ve göztemek için giderdi. Küçük karıncaların toprak üzerine çıkıp yavaş yavaş yürümelerini beklerdi. Bunlar baharın ne demek olduğunu bilm eyen, karanlık toprak hapishaneyi teık eden, baharın müjdecileridir. Tıpkı küçük karıncaların toprakta saklandıkları gibi, küçük ağaç kurdu da, karanlıkta beslenip,

Page 182: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

hapishanesinin kısa bir &ürc sonra çiçek a^an bir dal olacağının farkında değil.

Mevsimlerden kıç, uzun ve serttir. Donukluğu ve cansızlığı ifilde eder, Eğer kar ve buzh güneşin ihtidam ve büyüklüğünü bilseydi, köklenra canlandırma kanununda faydalı bir 4 yapmak üıere akaçlara doğru h d a giden akarsu şekline dönülmek için hemen erirdi. Çünkü donmuş almak, sadece kendini düşünen vc güneşin bir b^şkfl şekle dönüştürme gücünü hcniiı tecrübe etmeyen bencil insanın durumudui G üneşten uzakta acınacak halleriyle kar ve suya benzeyen veya ban nedenlerle güneyin ıştnkrtndjHl mahrum olanlar konu s a nü sık sık döner.3

Kat her an Jöyle söylet:

“Eriyecek ve sel ofrtcıigitîi,Deniîe kû^cüğat^ ¿en ileri!!: te okjcmuiii ait tir unrlıgim,

YdJnnım, diiigH?u<Tiıh ckmmiij veMadde dünyası bus gibidir; kfyıımec gününde eriyecektir, Kıyamet

gününde İsrafil'in sûru ile toprak altında gizlenmiş, görünüşte bozulmuş olan her şey yeniden canlanır, gözle görülür hale Rclir- Kann nasıl yok olduğu, güneşin gücünü öven çiçeklerin su ile ortaya çıktımı anlatılır

'TflMut fuilİTKİe tan jöyle iayicdim- Ey ıkrafWn krüit,fi ütün iiUtivvürLrr bw ate^m içinde eridi.1O ceydp fei'iij'r Senm Miaiîtn lıâLt hu İmiptm işkinesidir.'

Kar bâki olduğu sürece Jutriıl# jtfi giztöîfrrMevlânâ kışı ve içindeki aralık aytnı çılgın hırsız ile karşılaştuabdlr.

Akaçlar ve bitkiler süslerini ve meyvelerini gizlerler; ancak emniyet âmiri (Şıbne) Bahar gelince, bu hıtsu kendini gİıletütk için kaçıp gider, O zaman, gül bahçeleri, mis kokulu yeşil bitkiler galip gelir; sambaklar, hançerlerini ve kılıçlarını keskinleştirir. A li’nin giaemli kılıcı Zülfikâr gibi hareket ederler. Bunun sonucu sevgiliye götüren yollar kıttan kurtulur. Sonra hütün güzel tomurcuklar karanlık dünya

Page 183: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ı'PMiN

OÛŞÜ

NC6

zindanından fışkırır.

Kilin ağaçların gözlerden sakladığı en g in lik , bahar geldiğinde harcanır A$ıftm kış mevsiminde “hakkıyla sabretmesi" (Sûre XII/1S) gerekir, Böyle yapması ona, Yak Oh gibi sabırla bekleyen ağaçlar tarafından öğretilir, Tıpkı ilk ılık güneş ışığı ve meltemin onlara taze ve umut dolıı ycjıl tomurcukların (Yusufun gömleğinin kokusuna benzeyen) güıcl kokusunu getireceği gibi, insan kalbı de bir gün ruhun baharını vs: cennetini ebedi baharım tecrübe eder

Böylece Rûmî, kışı, Tann'styla başbaşa kalan safının halvet zamanı olarak göriir. Bu lamanda manevi güç toplan baharda yeniden dirilime tohumlarını hasırlar:

Soğan, pırasa ve gelincikler kışın sırlarını ifşa edecekler;

Bazısı tuz-e ol at ak, diğerleri menekşeler gibi bajian eğik ve aşağıda,

Kışın, can kuşlan göîdctı kaybolur, sadece siyah karga ve kuzgun ortaklıktadır. Sonbaharda çıplak rabiat içinde karga ince bir siyah elbise giyer ve çirkin göründüğünün farkında olmaksızın kendisini mutlu hisseder:

“Şdjit kıirgcı kendisinin çirkin lifini büsejdi,

Keder ıe aadan bir gibi erirdi!

Krfrgi! baharda ortadan kaybolunca gerçek can kujlannın varacağı itimin tmtı ziltnündiT,"

Asırlar boyunca Iran ve Türk şiir sanatında şakıyan vc seven ruhu lemsil eden sadet e bülbül değil, bir de leylek vardır. Leylek, Türkiye’de özellikle takvü ehli ve dindar telâkki edilir. Zira o her sene H acc’a gider ve yuvasını cami kubbesinde, minarede yapmayı tercih eder Onları şöyle anlatıyor Mevlânâ;

"Bir defasında b a ta rın itk günlermdet ^ürfeTte leylekten du;<ın bir sürü Kördıik, Yolda ve tarlada (îlumjGi'Eördı. Kifin JOtiiJ firmif olmiistudan mctnriKTidulor. O rtk rm iurekii olarak fckrariiidikian lak lak, Kur''an'diilci el-em ru lek d -e m n ı iik: ‘mülk sana aittir, m r sana flittir’ an/öm ına gflnvJciedir, Bu fitilde fjnlar Yiiraöcıyı sürekli olarak övmekle meşguldürler. ”6

20?

Page 184: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

M evlânS, Konya civarındaki T ü rk m en kabilelerinin yaylaya dönmelerini seyretmiştir. Bu kabileler kışın çadırlarını, etrafını vahşi köpeklerin koruduğu ovalarda, kışlıklarda kurarlardı. Bahar ile birlikte otlak ve meraların ilini rakip ederek şehrin kenanndaki kutsal boneden j| aynlırlardt, Türkmcnlerin yaylaya geri dönüşü, bahçelerdeki ağaçlara, ¿j yeşil yaprakların ve güzel çiçeklerin vanşı için uygun bir sembol olıır. £ Kabileler için kışlak, bedeni; yayla ise cemıcıi yani manevi hayatı anlatır. 1

Bahar, aynca, ılık yağmurların gelini demektir, M evlânâ'nın, aşk ummanmdan ham ile kalmış siyah bulutların toplandığı gftkyiiîilne bakarak, o bulutların vadiler üzerine göz yaşlarım döküp şehre bereket bahşedinceye kadar, Konya’daki tepede dolaştığını görürü:. Bulutlar ağlamadığı sürece, bahçeler nasıl güleri Bu "R ahm et yağmurları", M evlânâ'm n tasvirlerinde sıkça görülür.

Nasıl, bahar yağmuru Konya ovasına bereket veriyorsa, peygamberin gelişi de, susuz- kalan, insan ruhuna rahmet yağmurlarını öyle verir-

Tabiatın baharda uyanışı, tam olatak insan d a v ra n ır ıy la açıklanır. Gülm ek, ağlamak, kızmak gibi.

Bahçelerin gülmesi, bulurların ağlamasının bedelidir. Zira yağmur damlalan bahçenin güzelliğini meydana getirmede araç olduğundan, sevenin gözyaşları, sonuçta Aşk-ı İlâhî’nin şefkatinin tecellisine neden o lacak tır Bulutun ağlaması, güneyin sıcaklığı ve gök gürlemesinin hiddeti, kalbin gidi özelliklerini ortaya çıkarmak için birlikte çalışırlar.

M evlânâ’ya göre ağaçlar, ram olarak dervişlere benzerler. Yavaş yavaş ilerler* meyve yüklü oluncaya kadar yavaş yavaş gelişirler. Yapraklan kökün mahiyetine tanıklık eder ve ne tür gıda topladıklarını söyler. Dallar kuru kaldıkça dinlendirilmiş ve mest olmuş zahidlere benzer. Rahaı melteminde zuhur eden dostun dudağı onlara dokunduğu zaman, zahidlik aşka dönüşür. Ve tıpkı sürgünün rüzgar sayesinde kımıldaması ve kainatın büyük uyumu ile ahenk içinde tutulması gibi, aynı şekild e kalp de dostun yâdı ile sürekli o larak harekete geçirilmelidir.^

Rûmî, arkadaşlarıyla birlikte bahçelerde dolaşır, onlara Bahamın çalışmasını takdir etmeyi öğretir Bahar görünüşte hoş yeşil ipek

203

Page 185: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVU

NA'N

rM

&ÜSÜ

NCE

OÛNY

ASIN

OAN elbiseler diken ve onları gözle görülmeyen (Ahiret)in atölyesinden

meydana getiren mâhır bir terzi gibidir Bu tenin in şaheserlerinden birisi, yakası güneş rengi ve kenarına akmamın renk verdiği lâlenin elbisesidir. Yoksa lâle parlaklık ve ihtimamını arkadaşının, hararetli yanaklarından ödiinç mü almijtır? Veya gerçek bir şehit gibi abdestiııi kan ile atmı§ olabilir, Yasemin, şaire sevgilisinden ayrıldı hatırlatır; zira bu çiçek, şayet onun ismini analiz edersek, 'ye's-i men” (benim ümitsizliğim) demektir. Halbuki zambak, yüzlerce lisan ile gülün gürelliğini m ethetm ektedir. Her köşede, gerçek süfiye benzeyen, lacivert elbiseye bürünmüş, oturan, bajHefekkürde veya sürekli olarak ibadet için diz çökmüş bir menekşe bulabiliriz. Menekşe yaştan dolayı beli edilmiş olmakla birlikte hâlâ taze ve misk gibi kokan kSmil Müslüman çiçeğidir. Ve gül Ebedi Sevgi lı’nin mükemmel bir benzeri gibi açar.

Tabiatın esrartm ve letafetini bize anlatan hayvan hikâyeleri ibret dersleri verir, Her yaratığın bir güzel yanının olduğu anlatılmak istenir.

Baharın gelmesiyle birlikte, bahçelerin her bir köşesinde şimdi kuş sesleri duyulur; ebediyet gülünün aşığı bülbül, karganın çirkin feryadının sona erdiğini ilân eder, Bu canlılığın yorulmaz sembolü anlar, hal ve hal mumu ham layarak yeniden oğul vermeye başlar. Tahtalı güvercin, sevgilisine giden yolu buluncaya kadar J,kû” (nerede? nerede i) çağrısını her gün tekrar eder. Kuşlar, beyas ve sarının ince bir zar ile ayrıldığı yumurtalarını bırakmaya başlar. Fakat insan ve hatta bütün kâinat ile mukayese edilebilecek yumurta, Allah'ın rahmet kanatları alcında kuluçkaya yatırıldığında tam am en tüylü bir kuş ortaya çıkar ki, artık beyaz ve sarı arasındaki fark kaybolur. Kısa sürede, güvercin yuvalarında genç güvercinler görülür ve aşık sevgilisine şöyle der:

' Bi'; senin güvercin yuvanda dogmuj yavru güvcrcınler oidugumuicfiin

Voicuiugumuitiii damuı senin revokmm emı/mdii do/ajın?/' Ve güvercin hikâyesi devam eder...

Kullardan, bir de tavus kuşunun güzelliği büyülemişti McvlânS'yı.

204

Page 186: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Bu renkli ku§, harika tüylerim "arkların kalpleri g ib i' semâ ederek, insan ruhunu semâya davet eder ve boylcce ram olarak baharın diğer tezahürlerine k a rd ık v eriri

Sözü tamamlarsak:

Bütün bu canlılar v t olaylar alemi, hep Tanrı sevgisi, insan sevgisi, tabiat sevgisi motiflerini taşırlar M evlânâ, diğer mutasavvıflar gibi T anrı'nm açık- gizli m esajlarını söze veya yakıya d öker Tabiatın güzelliklerini, onu yaratanın güzelliklerini anlatmak için vasıta sayar Kainat öyle bir hazinedir ki tükenmez; esran, bilgi ve ikil sahiplerinin idrakini aşar insanlara, hu sonsu? haznede alınacak derileri, duyutar alemi olan tabiat ve canlılardan seçmek, M evlânâ'hın başvurduğu en uygun usuldür,

İ jte tabiat da bu sevgi yumağının bir parçasıdır. Tabiat her yönüyle Yüce Varlık’ın bütün güzelliklerinin seyredildiği bir ayna gibi kabul edilebilir. Gizli olan sır Un m ancak düşünen ve hissedebilen kişiler fark eder.

d i p n o t l a r

!- MtvLSna-, H ffm fti Ç çv: V tlc J Ç eltik tıW AıV, Öfuftrö C : I, İti. 1 9 " J,

l - M îh m tt Kapi*n, “Vunuı Eıme'de N ftu rlar ', TUiJii«n Mkihiîhîi. X1J, İh ., 1955, a, 4 Î-47 ,

3- A. SL'hLIftritci, ‘ 'M c r lin i'y * Cfilü Kimyada H iV il ', (Öî5l) PifjrvJiTJ [j RmnL. Y if. AtıL. 1571, ı. ¡41

4- Mu-jpiıl CutnİLur, "VtrviaııiY.ın Şjılpıiivli! fcltm.Jtr, J. Milli Mrt’ÜtJ ¡Cûtopni Konya, I9B6, 2 6 M 7 L

A. Sekinim *!, “A Mprü'.g day m Konya, A ciordiııg io JaÎa] Hûmî.' 1 îpkJ ;AfSnjnt, Stü/İifi m COTVnfiTHTrıEİCTi :ij -Ahu 'l-Ji.TYkiir, ci- Hinini and iİİ-Dm tdmd Vvf t t t r }, C h tll-^ jlc f, N t * 1 York UtuvtTj.ity E^îb, N e v KVırii, I 5 7 ih p- i i * -

6- A. Skkiıtumtl. A^.+tı.r c 2 Î İ - 1 Î 9 .

7- Ag-m-, j. 2 fiO.6- A .j m , t. ¡ i l .

A j t t , ı. Zfiî; Ö*pln fiıy tu l, ‘ M ttlh ıd iıliin« iu 'nd f J î;mım MıAijrr <ır M jiJ trn ’ . m d o k ıo fj tr : i uUiak (OTCfc Kip. Nt‘ : 47) hUHİUlIHJ Vt K illiû r ES jtitllljl 1 lI?ftn<UnimılfHLjtıt.

sos

ftr*

Ol fv

n,j

AXV

<*O

ÛLU

Page 187: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HAZRETTİ MEVLÂNÂ'NIN SEMÂT

Yard. Doç. Dr. Ahmed Selâhaddin HİDAYETOĞLU

Rahman ve Rahîm olan Allah’ım!

Senin Güzel Ism-i Celîlin ile başlıyorum...

Ta'zîm ile Hamd ü Senalar:

Hidayet nuru ile kalblerimizi nûrlandıran;

bize sünnet ve cem aat ehlinden olmayı nasib ile ikram eden Allah’a...

Şevk ile Salavatlar:

Mü’minlere Rauf ve Rahim olan; âlemlere Rahmet Habibu’llah’a...

Aşk ile Selamlar:

“Şem’a-i Nur-i Ahmed’in; Nur-Cemal-i Muhammed’in pervaneleri” cümle Evliya’ullah’a... Hususiyle O pervanelerin Cananı Mevlânâ’ya...

1. Aşkı bize meşk eyleyen

Meşki bize aşk eyleyen

Zevki dile zerk eyleyen

Monlâ-yı Rûm Sultânımız

Sultan Veled C a n ım ız

2. Himmet edip, eyle medet

İkrâmına yoktur aded

Zîrâ sizi sevmiş Samed

• Mevlânâ Güldestesi -6, Konya Büyükjchir Belediyesi Yay., Konya, 1996, s. 107-118

207

Page 188: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

ı'N-rt

DÜŞÜ

NCE

D

OM

YASI

IUW

I Rıîm StlííiÍíiirnií

Şuic&ı VeJetJ CánJtíffni;

i. Şt^fıim Bahâ, feyzi mıîtfebrt;

Se}?İ£İf Salâh Şems ü Hüsâm Hiik Dost îçK Íi*n dvht cdm.->

Moníá-v[ Rûm SuMnmuz

ÎiHİtiîn Veícd Gfrtânıınız

4 . fiuimuj Kerfrn, bûy'i. vefâ

CedJrru Ulu Arif iwlíá,

Qfrı ¡iTdfmt! taılyc t ziya

Rtîm Sultânım ı;

S tild i Veİ£(J Gânârunug

5. Dinle, H İD Â Y ET1 t& ı gözüm

H ¡ ^ M eitutf, Dîvân orûtn

Dâim seni görsün yüîtüm.

Monít1')/í Kiîm Sultânımı;

Süliárt Velzd CârtiirtiiTîlı

Hazret'L Pîr'i yâd ederken O'ftUfı şu iki mısrasını, samimiyetle yâd etmek; okum ak h bize ve O 'nu sevenlere vacihdir:

"ivlen benAe-i K/ur'iÎTiıîrn çğçr ctJn.-diîi'Ein

Men hdk-r Tefi-! Mufiamíncd-r Muhterim*

Ey muhabbet (JdirestruJi oton Q in idrf A íiah ftn Selam ı siklere ukun...S i; muhabbet ehli Cantaleta hürmetine Allah, bizim duyuşlarımızı

ve niyederimlîL temizlesin. -

I. AT-.mçJ ¡ Shuddin Hıdive mfljıj20fl

Page 189: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Ey A$dc CaniöT ve Sâdık Gürelleri

Aikh’m, SeÎdTn, iim-i Şeri/ı'nden ¡eceiiiîi üiertetmiîe otsun,,,.

Sızjemt hürmetine Allah, bijim ruiıknm^ı artruimm,..

Ey douluk ve djk yolunda Caniari

Aliaiun Selâmı üierimstf oiıun...

Sis; Hdic ^oicuiamun hürmctm Alla/t,

bwm can gözlerimizden perdeyi kaldırsm

Hasrct'i Pîr'in sevgisi etrafında toplandık. Binaenaleyh, islerseniz ismi güzel, cismi güzel, yüzü güîd, huyu gii-z rl Peygamberimize Salavat getirelim,.. Haıret-i Ptr Mevlânâ Celaleddin'i Rumi Hazretlerinin ruhaniyyeiine ve iizerlerimiîde hakkı olan anaUnmiîîn, babalarımızın, hocalarımızın, üstadlanmızın ve biT-cümle geçmelerimizin ruhlarına Fatiha okuyalım,..

Can u gönülden konulmamın dibacesi olarak. Niyaz Ayin-i Şcrifi’nin güftesini sunmak istiyorum:

I.

1. Şemr-ı nt/ıufw cismimi fjervâne dı^urdüm

Evrak'ı dili ateş-i süzane dw$fWum

fiir katre iken kendimi ummdfie düjiirdum

Hay fa yoiımui vadi*i hicrane d^itrdiim

Takrir edemem derd'i fienmum elemim t'ör

MeuJdjt seversen beni iöylfime gamım var

U.

1. Dinle jöîümH sana direm özge, edâdır

Dçrviş olana İ4itm olan fljJH Hudâ'du

209

Ylifi

i. fin

- Dt

AKrto

t H

aDA

YİTO

ÛLL

;

Page 190: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

A**

NIN- Q

ljŞON

DÜNY

ASIN

DAN A ı/ittı nesi t’£ir ise ma'îiikd fcdâdır

Semâ' safâ câna ve/â nthd gıdâdır

2. Aşk ile gelin eyleyelim ?eırli w saf Ayı

Göklere değin irgörelim huy tle hiî^ı

Mestâne nlup «emredelim çeng ite nâyı

Senui' safâ câruı ve/â ruiuı gutadır

3. Ey sufi bizim sohbetimiz cdna safâdir

Bir cKr'ünuîi îiüj idegör iknie devâdır

H at ile t'ettiğim iz ahde vefâdır

Semâ' safâ canâ vefâ mta guiâdır

4. A jt iie geliri tâlib'i diyende olaltm

Şevk ile safâiar sürelim zmde plafım

Ha^ret-ı iMei'lcrruiŞa gcim bentle iJİdlım

Semâ' Kî/â câna vcfû ruha gıdâdtr

H aıret-i M eviânâ'run Sem â'ıt hakkında çok konuşulan, lehinde vc aleyhinde fikirler beyan edilen bir konu. Bu konuyu, O 'n u n ederlerinden hareket ederek teshil etmeğe çalıştım. Konuyu iki kısımda mütalaa ediyorum:

Birincisi:

Sem â'ın lıigaı anlamı ve hu anlamla ilgili, Hazret-i M evlânâ’nın

duygu dürünce ve yorumları,

İkincisi;

210

Page 191: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Sem â'ın terim olarak anlam ı ve bu an lam la ilgili H azret-i =i M evlânâ’nın duygu, dürünce ve yorumlan.

Setnâ1, musiki nağmelerini ve güzel sesi duymak ve dinlemektir.

H u re t-i M evlânâ’ya göre;

"Gıizeİ sesi dinkmek Â$tkkiTii gıdadır, Çünkü gü^ei sö î dinlemekte knîb Kmîmth ve AUtiiı'a vuslat îeı-'ki t/ardır. Gcmüideki hayaller guifii sesle je ii ji f ; ítuw eíİe«ir. Hatta hayaller bu güîe! sesfen, bu güzel nağmeden suretlere ve jeluüere bürünür. Ajit fütijigüıei íesíeríe kuuveı ¡Kíriar, alevlenir."

H aıret-i M evlânâ der ki;

‘"Bft FıeJ>imii Adem Aíe^fiií'Setóm'in citi’kriyiiic, C m niiii o n¿i¿me!er¡ duyduk jvc dinledik, Gerçi sw tle toprak, bize şüphe verdi ama, >1»: o Tiaftttflerı birttîcık jıatıriıyorut"

M usiki nağmelerini ve güzel sesi d in id e n , seven ye övetı Haîret- i M eviânâ ma kamlara sun litrece vakıftır ve makaraların ruh Halleri ile m ünasebetini; gönül âlem ine resirini yakinen bilm ektedir

k Jaıret'i Mevl&nA yalnızca bir gazelinde, cam on dört makam ismi verir. Bu on dört makamın halet-i ruhiyesim kendi anlayış ve duyuîuyta ifade eder. Birkaçım a n edeyim;

"Üç (elli S£íí¿ fflí... Ben birliğe ildikle im ham a* Ya ftetaıtperdesinden çaî. ya Rehmiİ perdesinden, Ne^’de N eva malumum bul da ieüj'îligm, nagmesiríigin feryadım üfür.

Irak makamındaki nağme, bu aynilen dermanıdır, sen söz sekm edin ííinjú aliT, gíitíirüHün, fakat nereye güsünmûn, nerece kadar »işitin rsm i

Do£ru sdîlü, do£ru ijîi dost isen Kast makamından çal ldh H icaba geiesrn.

UîjîUu, Hüseyni perdesinden topta, B û sdk, Mâye pcrd¿l¿ríyk gSnilDer

5end¿m DtigdJı istrypTİar, îeii Çâfgiîh'dan SL fíe, sen bu ^/enn fcu yurdun

211

Tsftit

Dbç Dr»

Afaf

tad

Page 192: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

NA'Nı

N OÛ

ŞÜNC

E OÛ

NYAS

JIHOA

N mumusun, ıji^uın ey güdelim, ne de hü} çülnıddaiin, ne de /tosöylemede..."

Harrer-i M evlünâ’ıun bulunduğu Semâ* M eclisleri'nde, Rebâb, Ney veya Nây k i' M cvlevılcr Nây-ı Ş e rif derler- Tanhur, D e f gibi musiki aletleri çalınm ış İlahiler okunmuştur. Bunu birçoklan kabul etmiyor ama, bu bir gerçek. Bakın ı: Yunus ne buyuruyor;

“Meviând sofiiw£ırtde id* ile ıjret oldu.

Arif miTnfyi daidı îtim hiledir ferişle"

Hazret-i M evlânâVun m eclisinde 'N ây’lar üflendi, kudüm lere vuruldu, tanburfar çalındı, gazeller, ilahiler okundu, Sem â' edildi ve0 mecliste bulunan arifler öyte bir ma'nevi âleme daldılar ki, melekler bile o âleme vakıf değil...

Hazret-i Mevlânâ’nın ogkı Muhammed Bahaeddîn Veled Hazrederi RcbSbi'dir. Balcınts, çaldığı sazın adıyla bir de m esnevi farım daki eserim bize sunuyor: Rtf^b-ndiiie... Sultan Veled diye tanınan bu zat, babast Haznet-i Mevlânâ'mn huzurunda, nice geceler seherlere kadar Rehâb çalmıştır. N itekim H aztet-i M cvlânâ, “canlara ecir verensin; ebcd sultanısın” diye övdüğü oklunun kendi huzurunda RebSb çaldığını, Kebabı olduğunu 5u ruba'isinde belirtiyor;

“Mulıammed Bahâeddin Vclcd'in nc güzel bir adeti, ne güzel bir huyu var; kapkaranlık gecede bizi sessiz sedasu bırakmıyor. O, Rebâb’ı tâ sehere kadar okşuyor, uykusu gelir ise, uykunun boğazını sıkıyor,’’

Hazret'i M evlânâ'nın “Hamza” adında son derece m aharetli bir Neyzeni vardır,

O zamanın musiki üstadı olduğu betirtilen KemSil Kavval, Hazret-1 M cvlânâ’nm bulunduğu meclislerde D ef çalardı, Ayrıca Hazret-ı Mcvlânâ'nın çok uıth sesli aşkla def çalan bir gûyendesi vardı.

H aıret-i M evlânâ'm n pirlerinde ismi geçen Rebâbi Ebu Bekir ve JieİJüi'î Osman da Hazret-i M evlânâ’nın Sem â M eclislerinde Rebâb çalan Mevlevi çınlarındandır. M evîânâ hayran!anndandtr.

Osman Gûyündi ile Şehâfaddin Güdende Hazret-i M evlânâ'n ın

212

Page 193: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

RcbSbE dinleyen H ârtefci M evlSna. Rebâb hakkında 5u yurumu sunuyor;

"ReM& ojit kaynağidir, arkadaşların eji ve dosiudnr. A raplar, buluta Rebâb adtnı ttilimri kirdir.

BwJut nasıl glıiii, j f l j b a h çec i in k ria , Kebûfe dii gönüU^r gtdmır gonüJ

Hazret-ı Mevlünâ, Rebâb sesi dinlemekten maksadın ne olduğunu M esnevi-i M s’nevîsi'nde jüyle açıklar;

"Rebdfî iCii diıiJetneftten maksadt yant yakılarak, hniner çckçnkir gibi Allı¡Jı fıttdbnii htjyüi errrtelifir,*

Hazret^ M evlânâ, can kulağıyla dinlediği Rebâbın, neler dediğini şiîyle anlatır:

"Hiç biliyor musun? Rebâb ne iliyor, gözyaşlarıykı, yanıp ftJtruirmtf cJ'leriifie neter söylüyor?

Diyor Jtt; Beti elimden uZtfk fcir deriyim. Ayniıkttirı nojıl^gidmüyaymı, Tiiuıl dtftUrıJt!ttyıt^i0

Önce Cen^ÎM Hak'tan itytîİM da 5« ciitcatıi geldik; fakat bfe, htiiden h iii, gefcfÎ&n ieldie döne ¿ime yine 0 ‘tİA gidiyoruz.

Sen, sera srîîsıki tutana, sımsıkı yrtpJi. Evptl de (önü otmâyan on da) O'dur. A h ird i {îûnu otokiyan son da) Ö ’duK (£ w el ^e Aftir, Cenâb-I Aliah'm is\tnUrfrutendir)'

Sen O n u f£w eî ue Aiıtr okın Aiiah’rJ

Evet Rehâb böyîe stfylÜyotTnujfr,

Rebâb dinlem enin Karam olduğunu söyleyen ülim İiîe Hasret-i M evlânâ'm n verdifr 5u manidar eevatıı nakledelim:

''Dünyanın yüce alim im 1 Mn'Jumıtnur oJitm .1

B îî, Af-i imrdn Süröi'ttfrı on dördüncü âyet-i kerfmesiniie beyrnı fruyuniidugii treçfıitej bu. ¿iünyflitd iruanifir için besenifı süslenen, JiıdınH

213

îimi

Db(

. İV

JUv

kJ

SiüA

ui

HJÎ

ÎAV

rrO

ftJ.İ

.'

Page 194: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVU

S.NA'N

ÎN

OÜŞÛ

NOE

OÛPr

tASlf

CAN dirin, pilmiş, mal, mülk gibi ber ¡eyi ve onların verdiği fencileri;

medreseleri, reldkeferi, ileri gelenle rm btraktık- Hiçbir mansıpta(makamda) gdîümüî yoktur. Dünyaya ne dünyanın içindekilere artik hiç bakmıyoruz. Bi'î bir kd^de irtişaya çekildik, iöhreteen kaçınma evine iigitıdik. Servetleri, tndnsıpian, iJürt^aiiic learetİeri sîzlere birakuk. Hatta haram. diye men ettiğiniz o Rebâb, azizlerin ı$me ycmsa ve gerekseyeli, bit ondan da elimizi çeker, onu din ulularına verirdik. D ikeriiî görülen, biç ilgi gösterilmeyen garıb RebAbt biz çaldık, çünkü gariblere rağbet, din erlerinin, Allah'ın Hdiiİimr dediği Hazret'i İbrahim Ateyhft'Seldfn’ın ijidir."

Haıret>ı M evlânâ'nm Ney ile ilgili beyitleri var. Bazılarını arzedeyim:

"EŞ gu^tl jesli Ney! Gönüller olmadasın, hürsün gürelsin, sıcak nefes vermedesin, soğuk havalan silip süpürmedesin,

İçinde ne boğum var, ne bir şey; bömboj*.. Derilere düjnuij, fjerijan olmu{ gönülden, candan, derdi elemi almada , onlitrı da kendinedöndürmedesin."

H aıret-i Mevlânâ, Ney’iıı sırrını §Öyle beyan etmektedir:

"jVey'in nağmeleri, Hazredi Peygamber Siülallahu aleyhi veseilemin, Hazret-iAli (Radıyallahu aı\he) söylenuj olduğu sırlann jerfıtdtfi M

H aıret-i M evlânâ'm n Tanbur hakkm daki bir rubaisi de şöyle;

" Janbur, ten lenen tennen diye, nağmeye banladı mı, elif^ayaküt gc?nui, ııtKirmı koparmağa ii onulur... Çünkü onun, mehtabın ıjı^ndfi giîlfTimif sesi gelmededir. Ey yti/rubnuş yol arkadaşı, gel demededir/'

Terim olarak Semâ*:

Musiki nağmelerini dinlem ek, dinlerken vecde gelip harekette bulunmak, kendinden geçip dönmektir.

M tvlevî anlayışıyla Sem â1, musiki seslerinin, Elest m eclisinde Cenab-ı Hakk'ın: "Ben Sizin Rabbini* değil miyim?" hitabındaki zevki andıran hatırasıyla ganülde co^an ask heyecanlarının verdifîi bir harekettir.

214

Page 195: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Digcr biı ifadeyle Mevlevî Scm â’ı, Allah'ın emirlerini ve Peygamber-i sikanın sünnet-i şerifelerini bütün incelikleriylc vc gönülden istekle yerine getirmekten insanın vicdanında hasıl olan haıdan akdedilme bir 'm eclis-i aşk’ttr

M evlevî Dergâhlarının Sem â-H anelcrinde yazılı olan vc Semâ'ın hakikmini tarif eden doküî beyitten bir kaçını a n edeyim:

"Semdr, kendinden fepneii, murlek jokluklii îeuıisii, devamlı fiiriık (¿idim tatmaktır.

Sem â', Yö’kiîb'ım derdini ve [ietasrnı bilmek, Yûsufa kaui4jrniik kokusunu Yûsuf un gömleğinde koklamaktın

Semâ1, Milî ¿i peygamberin AsAsı gibi her solukta, o Firavunun sı/ıtdermı yutmak, yok etmektir,"

Hazret-i M evlânâ'nın, Sem â’ edenin haletini, Sem â’ın manâ ve mâhiyetini anlatan gazelleri vardır. Onlardan bir kaç beyit:

"Semâ1 nedir;1 Semâ’, gönülileki gi*li erlerden bir Selam... Gâribgönül, rm/arm mektubu gelince ruhini kavurur.

Akftn dallan budaklan, bu yel ile açıiır, saçılır; bu vurujla beJen gemiler, ferahlar, buçura erişir,

Donup buz kesilen, bu mıudunm toirme liapdıno ım, ölüp yok. donlardan da a jo# olan canın, toprak İMjma..."

Şem s-iTebrizi H azretlerine Sem â’ın sırrı sonılduğunda görüş ve düşüncelerini $Öylc beyan eder:

“A llah ’ın tecellisi, Allah erlerine Sem â'da daha çok vaki1 olur. O nlar kendi varlık âleminden dıjan çıkmışlardır. Sem â1 onlan, diğer âlemlerden çıkartıp H akk'ın likasına (cemaline) ulaştırır. O nun için hal ehline Sem â1, b e j vakit namaz, Ramazan orucu ve zaruret anında su içmek vc yemek yemek gibi fandır. Hâl sâhiblcrinin hayatı Semâ ile kâîtndir. Eğer bir Sem â1 ehli doğuda, biri de batıda Semâ' etse, her ikisi dc birbirinin halinden haberdar olur.

Riyazet ve zühd ehlinin Semâ' etmesi dc mübahdır. O nlann bunda gözleri yakarır ve kalbteri rikkate gelir.”

Page 196: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEv

UkN

A'h

lN

ÛÜ

5ON

CE

DU

hVA

SJN

SMVM

H a;ret-i M evlânâ’ya güre dervişter niçin Sem â' eder?

“Deit'ijier incelt1 düşerler de. Alİflh'rt rti/e^leri artsın, Akitete manii sevgileri çoğalsın, dünyaya gönülleri yabancı olsun diye Scmd' ederler."

Şems-iTcbiiîi Hazretleri, Yüce Fır Mevlânâ'ya, şöyle buyuruyorlar“Sem â’ buyurunuz, zira ta leb ve arzu ettiğ iniz şeyi Sem â'd a

ziyadesiyle bulursunuz. S e ın i 'ın halka haram olm ası, nefislerinin istekleri ile meşgul oldu kİ an nd andır. Halk Sem â' ettiği saman, yerilen ve tiksinilen halleri kendilerinde artar. H ak ve h ak ik atten gafil oldukları halde hareket ederler Hiç şüphesiz böyle bir zümreye Semâ' haram olur. Halbuki A llah’a Aşık ve O ’nu talep eden ve Semâ'da aşk ve şevki artan, o esnada Allah'tan başka, nazarında bir şey güriiıımçyen bir topluluğa Sem â’ mubah okır,”

Hazret-i M evlânâ ile C cnab-ı Şem s'in sırrı, O nlann gerçek varisi Suttan Veled Hasretleri şöyle buyururlar;

“Faziletli, çuk îâhid ve verâ ehli olan babam , gençliğinde Sem â’ e tm em işti. Büyükbabam S u lta n ü ’h U le m a B ah âed d in V eled H aıretleri'n in hakkında, “benim ile onu n m akam ı b ild ir" diye buyurduğu kâmil bir veliyye olan anneannem Büyük Kira H atun, babamı Sem â’a teşvik ederdi, Babam da Sem â’ ederdi. Şem seddin-i Tebrm Hazretleri gelince ona Sem â’ı öğrettik

HaıreM Mevlânâ’nm kırk yıl samimiyetle hizmetinde, sohbetinde ve Semâ Meclislerinde bulunarak, pişip olgunlaş anlardan SipehsâlSr da, Hazret-i Mevlânâ’nın, C enab-ı Şems ile görüştükten sonra Sem â'a rağbet ettiğini söylüyor.

Bu beyanlara göre, Haarct-i Mevlânâ, Cenab-ı Şems ile bululmadan ön ce, zaman zam an S e m â 1 etm iştir. A n ca k C e n a b -ı Şem s ile buluştuktan sonra, Şem s-i Tebrizı HaztetUri’nin telkin ve talim ettiği m ânâda Sem â'da butunm uş ve Sem â'a rağbeti artm ıştır. Şem sI iazretleri’nin, Konya’ya gelişleri 1244; Hazret-i Flr'in irtihali 1273 olduğuna göre Hasret-i M evlânâ, C en aba Şem s'den sonra, takriben otuz sene gece gündüz Sem â’ meclislerinde Sem â1 etmişlerdir.

Sem â’rn rem izleri,,.

16

Page 197: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

H azredi M evlânâ'nın, Sem â' hakkında verilen hükümler ile ilgili görüşlerini nakledeyim:

''SenüTt, ban kiminler men etmijlmltr. Bazdan caiz gönnüjtür. Her ikisi de doğrudur.

Nefse u^on, jehvetme kapılan kişiler, kibirle, gafletle Scmâ'a kalkarlar, Ahiret hallerinden haberleri yoktur. Onlarm Semfl'ı, boşuna bir ijtir, oyundan ibarettir. Yo^rdclcinyiii azaba v£fXtyaniarm id (ieTidileri onkmiır. Çünkü nefis ve ¿eht/ir, dünyadandır.

Şeyhlerin ve muhiblerm Semâma gelince:

Bunlar iwj şeylerden, oyunlardan tertemiîiür, halta hınldnn Sçm4 'ı, îöhtr ehlinin çabalamasından da yücedir. Çünkü ameller niye«göredir.

H avassa Sem â1 helâldir, çünkü onîar AİJafı’tan gayri her şedden kurtulmuş bir gönül rahibidirler. Allah için sevme, Allah ıçm nefret etme duygusu masivcttitfjı kurtulan gönüldedir,"

H anet-i Mevlânâ, Sem â1 ermek isteyenlere şöyle tavsiye buyururlar:

’'Evvela Semâ' ehliyetini elde et, <Wan sonra Strmâ’ yap. Nitekim ben, dün jekeri kumuma futtum, burnum şekerden bir ¡ey anlamadı; çünkü o anlamağa isü'dadh değildi.

Hazırlığın almadan tir madene bile gitsen bir habbe alamazsın. Buğdayı oimiJksLtın dedirmene gidenin ancak saçı, sakalı ağarır, başka bir şey elde edemez.

Bu misalin sonu gelmez, îö îü kısa kes, yürü isti'dad elde etmeğe çalış."

Haîret-iMevlânâ'nın, musikiye veSemiiameyi edişininsebeblerini kendilerinden dinleyelim:

rlBiî, Anadolu Ülkesi rfuanldrınm, hiçbir suretle doğru yola meylet­mediklerini re ilahi iirİardan mahrum kaldıklarını görünce, insanlann tabiatına uygun diişen Şiir ve Semd' yolu ile, mrlrulfan onlara tityık gördük

Çünkü Anadolu halkı, ?evk ehli jü r sözüdür, Mesela bir çocuk

217

Vd(L

Ubç.

Lh Ah

ırud

Page 198: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVlA

lSLU'N

ıN OÜ

ŞÖNC

Ç DÜ

NYAS

INDA

N Jıasta olur i * verdimi ilaçtım nefret edip mutlaka ji>ri?et isterse,hazik tûbib, ilacı şerbet totîsıne koyrruık suretiyle çocuğa verir. Çotrıtic onu şerbet larvayla seve seve içer, dertlerinden kuriuîur, jıh/uıt bulur ve onun boTulmu; rnj'îdcı düzelir”

Diğer bir sebebini de şöyle izah ederler;

"AİIdfı erlerinin öldürücü açlzi: ve isıiska hastalığım benzer Kal ve zaruretleri olur. Bunu savmak için Se-fruîf, raks, tevatüd ve musikiden ta fta çare yoktur. Bu olmasaydı Allah’ın Celâl niirkrmm ve [içellilerinin iıeyfcetinden, onlann mübarek vitcıülan, Temmuz gıine^i kamstnda kaimi} bir buz gibi erir ve yok olur. Âpklrtrm harabatı, imaret kabul etme? ve halleri de ibarelere sığmaz. Medresede elde edilen ilim başka bir i}, Ajikiık bojka bir iştir."

H azretd M evlânâ'n ın âlenvi cem ale göç etm esinden sonra, mutaassıp fakihler, mağrur zahtdlcr, Emir Pervâne'ye gelerek:

“Seınâ' haramdır. M evlânâ'nın , zamanında Sem â1 yaptığım ve bunun kentlisine mahsus olduğunu kabul ediyoruz, fakat jim di onun bu adeti arkadaşların» geçti. O nlar bu bid’ate sarılıyorlar vc nşm dcreceyc vardırıyorlar. S ilin , önayak olup asıl ve esası olmayan böyle birbid aö yasak etmeniz lazım" diye ısrarda bulundular. Bunun üzerine Emir Pervane durumu Şeyh Sadreddin-i Konevi H azretleri’ne arz ediyor, Sad red d in-i Konevt H azretleri, K on ya 'n ın ileri gelen büyüklerinin bulunduğu mecliste şöyle buyuruyor:

"Benim sözümü kabul edersen, dervişlerin sözlerine itimadın varsa, Mevlânâ Hazretleri'nin şan ve şerefi hakkındaki itikadın da sağlamsa, Allah hakkı için bu hususta, hiç bir şekilde müdahalede bulunma, bir §ey söyleme, garazkârlann sözlerine uyup itiraz etm e; çünkü bu, velilerden bir nevi yü2 çevirmedir. Allah Velilerinin bu çeşit bid’arleri, yüce Peygamberlerin sünneti mesabesindedir. O nlann hikm etlerini veliler bilirler, Kâdir olan A llah’ın işareti olm adan onlardan bir şey sadır olmaz. Nitekim, velilerin olgunlarından sadır olan bid‘al>i hasene, parlak sünnet gibidir, denilmiştir."

218

Page 199: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Yçdi yüz küsur yıl önce, Hstıretd Mı?vlânâ vuslata ermeden önce

Söyle diyordu:

''Meîiirîtnc tijöfieitî gelirsen, üstümdeki mpmlt şifinin m grin<riHn-

Kardij Defsiz, gt/ms, günkü Allah mecJûiniie gamLı oiurrniikyaraşmai,."

"M ey-t m a'n^yı hidâyet câm idlr M oM -yı Rum

Ka’betu’lîahd hakikat vâcib oldu hürm eıi"

diyerek, Hazret-i M evlânâNya sunsuz saygısını gösteren, 1956'da âlenvi cemâle intikal eden Efe Hasretleri namıyla meşhur, Muhammed Lutfı K azıe tleri'n in , Sem â’tn mıTnâ ve mâhiyetini ifade eden bir manzumesini sunarak, konulmamı bitirmek isterim:

1. Nur-i A W ftİ e

CiİJTj'Iler pervâne iiöntır

NurCemai-i lAuhamtnai’e

KudLsıfer pcrvdtıi ¿¡öner

2, Zifemet AİJiîfıu Eitbir'j

YdJ i j i i göl fieflp»n&e/î

Rt^fcer e^je sen Hityder'i

D flm jîer pervdne döner

J , Me^fîdn-j T£fr.fli[i liMruİHT

Tdrc-i Geyloni vurufor Boyunlar H a it 'd bundur

Page 200: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

SaJjjiiiir pentine döner4 . AMüikadtr'm ¿fevkti

NüA 'kendi/er fıt'mmen'

Mollayı R«m saltanatı

Süüfefer pt'rvâne döner

A5. Ajik olan döner ¿¡İmi

î:Je r Aîîdfı'ii muhabbet

Zakirlere iner Töhmet

Silkiler pervâıtt döner

6. Şems-j Hûda kalbe doğar

Vândât-ı hikmet yağar

Sırr-i Esma kalbe sığar

Zakirkr perttine döner

7. Fey^j ıMuhflTnmeci'iifn aînuj

Deıyâ-yı Tevhide daİmış

Zevk tif hayretde kiiirr.!.; HtijranÎiir pervane dönıîr

8. AlkJı Aiiiih Musâ ¿¿öner

Elındiiu" Aid döner

Asumanda Îî<j (Îöner

Meiekier pervana dmıer

Page 201: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

9, D en eler ki okur Esma

Merhamet edeT Müsemm<3

Deurftn eder A rj-ı A'lrt

Petekler pervâne dftner

1 0 , Derv^Ier iti devrân eder

Mufcambler sejran eder

Ktuisiteri tavnin ¿cİtr

Mwhiiî!âr pm'dne ¿öner

11. ZikruBah demini bulur

MönldVJer de muWii ulut

Kâfirler irndraı geÜr

Dertliler pervâne dener

12. Münkirlere çok gömttnf?

Hayvan olanlar bal yemiz

Yarasa güneyi görmez

flaiirier perv&ıe döner

J3 . Can güzüyle cananı gör

Kimde kâmil imâm gör

Hak'dan gelen fermanı gör

M üminler p en ine döner

221

Ot*.

Ör.

Atm

4

Süsf

ailjn

H

l£W

YETQ

ÖLU

'

Page 202: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

AM'NI

N OÖ

SÛNC

e öü

nyas

inda

n 14. Her tim sever bir Allah'ı

Zikreder Esmıîiillah'ı

Görünce Detgflhulla/ı'ı

Tİıiibîer pervârui döner

i 5 . L U T F J Jmibe inci efter

Emtâr-ı hikmeti döfcer

G htîcj gurub fecir söiter

Yıidı?!iir ^ervöiTe tt jn er

Son söz, H azreoi Pîr Mevl&nâ M uhammed Celâleddin-i Rum i’nin:

“Nereye bttj korsam koyayım, secde edâen O'dur.

Aitı yöndende, ala yemden dışında da Ma'bııd O 'dur (ibadete lâyık olan yüce Aüah'nr.)

bağ, fa% e, gül, fctîülii, Sem â1, dilber (güzel).,.

Bunlann cümlesi de bahane; maksad hep O'dur, O...”

18 R cceb-i Şerif, 1416 / 1 1 A ralık , 1995

Pazartesi, Saat; 19 .30

H aîret-i M cvlânâ'n ın 722- Vuslat Yıldönüm ü

KO N YA Fuan (tarihi adıyla: Dede Bahçesi} Küttür ıMerkezi Salonu

222

Page 203: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

IV. B Ö L O M

M E V L A n A VE G Ü N Ü M Ü Z İN S A N İ

“M evÜna, yedi yüz yd evvel dünyayı büyük bir kargaşalıktan kurtarmıştır. Günümüzde Aıvupa'yı

kurtaracak tek şey da onun eserieridtr, /îitirleriiiir, Bundan ionra Jujydtom Mevlâna'nın eserlerini tetkik etmekle

geçireceğim; çünkü onlarda çağ&mpı hastalıkları için ruhânî ilaç ve teselli bulmak mümkündür

(P rof. D r. A rth u r J. A R B E R R Y )

rıB ii İlâhî hekimleriz; kimseden tedavi ücreti utenu^ğ...

Yetmiş iki nuifef iimru bizden dinler.

Biz, bir perde ile yüzlerce ses çıktıran bir Ney'iz"

(M evlâna)

Page 204: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MODERN İNSANIN BUHRANLARINA HZ. MEVLÂNÂ’NIN MESAJLARI*

Doç Dr. Abdullah Ö Z T Ü R K

İnsanoğlu varolduğu günden beri, bir yandan nereden gelip nereye gittiği sorusunu sorm uş, d in î ve dünyevî bü tü n ilim lerle bu soruya cev ap aram ış; diğer y an d an h ay atın b ü tü n cep h elerin d e sınırsız ih tiy açlan n ı karşılam anın m ücadelesini vermiştir.

İrad esin in dışında gelişen h ayatın , bu alem de bir başlangıcı ve sonu olduğuna şah it o lan insanoğlu , kendisi iç in m eçh u l o lan bu g erçe ğ in sırrın ı b irazcık o lsu n an lay ab ilm ek iç in , k en d isin e yol gösterdiğine inandığı in an ç sistem lerine ve m itolo jilere yönelmiştir. Bu tür yönelişlerde aklın ı, tecrü besin i ve sezgisini ku llanan insan, ken d i m ahiyeti h akkınd aki farklı görüşleri nedeniyle zam an içinde dogm atik, pozitivist ve ateist anlayışları benim sem iş ve hayatla ilgili problem lerin çözüm ünde de bu tem el anlayışları esas almıştır.

A klıyla diğer can lılard an farklı olduğunu idrak eden insanoğlu bazen dinin öğrettik leri ile aklın öğrettik lerini birleştirm iş, bazen de dini reddederek her şeyi aklın sınırları içinde açıklam aya çalışmıştır.

Bugün hakim konumda olan Batı medeniyeti X V II. asırdan itibaren ilah î m esa jlara sırt çev iren , yalnız aklın kılavuzluğunu kabul eden, gerçeklerin sadece laboratuarlardan çıkabileceğim iddia eden pozitivist

bir anlayışa girmiştir.

Batın ın yeniden doğuş adım verdiği "R önesans terakkisi ile X V I. yüzyıldan itibaren kendini T a n n yerine koyan m odem insan, kâinatı T a n rı’n ın yerine yönetm e iddiasına kalkışm ıştır. B ilim ve tekniğin kendisine verdiği güçle, başka insanlara, başka kıtalara hükm etm eye çalışan bu insan, tab iatın m ucidi ve sahibi olm ak gibi başka bir

• VIII. MlUt M'vlAna Konfrtu. TebliiUr, S. Ü. Selçuklu Ara5nrmalan Merktri Yay.. Konya, 1996,

>. 145-150225

Page 205: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVL

ÀNA'N

IN

DOşO

NCE

DÛNV

ASIN

pAN mutluluğu hayal etmiştir, XVIII, ve XIX . yüzyıllarda hüküm süren ve

doruğa ulaşan hu geçici zaferin sarhoşluğuna kapılan ve yeniden doğduğuna inanan modem im an, hayatın felsefesini yeniden yazmaya başlamıştır.

TanrTntn yerinde modern insanın hukiim sürm esini isteyen Rönesans filozoflarının hu umutları X X , yüzyılın birinci yansında yani Birinci ve İkinci Dünya Harbiyle sona ermiş ve yerini umulsuıluğa bırakmıştır. Ö nce Tam ı yi öldüren sonra içindeki Tanrılık duygusunu yitiren modern insanın ümitsizliği Heidegger, Sartre ve Foucrttdf gibi ideologlara isyan edebiyatına itmiştir. Kendisini 1942 yılında bu bunalımın ortasında bulan Jean PtW Sartre, "Varlık ve Yoklukf' adlı eserinde aynen şunları söylemiştir: "Jruim Tanrı olmadı lasariaytm bir tariıktır. Fakat Tanrı fikri çelişkilidir. Kendimizi bojurui yoruyoruz■ im an ıbnVaîüî bir îHtkudur.” Yine varoluşçu yazar Albert Ccrnıt« “isyan Eden İnsan” adlı eserinde, “hayat saçmçtdtt, hayattıı hiçbir dnlamı yokfwr" demiştir. Fransız komünist yazar A ndri Malraux da “Hayatm anlamı var mıdır’ sorusunu ük soran ve bilmiyorum cevabını veren bitim Tnedeıuyctrmiîdır" demektedir, Cüz-i aklıyla tanrılık sevdasına kalkman insanoğlu kendi iflasını kendisi imzalamıştır

"Çok kiîTTîiofıİ! fjion dünyanın filodugunu insanın yapması ço k sordur. Probiemierimiîin çözüm ünü bilg isay arlara biTölcmamtî Ia»m" diyen Nobert Wiener ile daha birçoklarının sibernetik uygulamaları da insanın mahiyetini anlamada yetersiz kalmıştır

insanda manayı öldüren, onu madde alem ine hapseden bu materyalist anlayış, ¿ince batı insanım, sonra onun hayranlarını ancak maddi tatminlerle son bulan uzvî arzulara köle etmiştir.

Modern dünyanın bu krizini zamanında fark eden René Guenmı 1946 lar Ja yazdığı “Modem Dünyarım Kriii" adlı eseriyle batı dünyasında şok etkisi yapmıştır. Bir öm ek verecek olursak önce koyu bir Hıristiyan olan, sonra ateizme yönelen Fransız yazar André Gide “E£er René Guenon'un söyledikleri do£ru ise benim söyîedifderimm Hef>ji yoniij olur ve tüm eserlerini bükmünıi yiurir." demiştir,

Bugün bilgi ve haberleşme çağında yaşadığını, söyleyen, ama

Page 206: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

yalnızlık ve ilgisizlikten şikayet eden, âdeta bu dünyadan kaçmaya, uzayda yasamaya hazırlanan modem dünyanın insanları, yaşadıkları hu paradoks içinde, “Tanrıya ifafyacımt; var mı?1' sorusunu tekrar sormaya başlamışlardır. Fransız filozof Roger GatdHdy'nin daha çok Hıristiyan dünyası için kalçme aldığı bir eserinin bastığı da budur: “Avons- nous besoin de Dieux?1’

İnsanlığın problemini çözeceğini vadeden, dünyaya ekonomik ve sosyal refahı getireceğini iddia eden ve bunu bir bakıma sağlamış olan B a tı’n ın m ateryalist ve libéralise anlayıp, diğer taraftan a j gözlü, amaçsız, doyumsuz bir insan tipini de ortaya çıkarmıştır- İnsanda ruhun eserini yok eden bu materyalist değişim, onu şiddetle alkolizme ve uyuşturucu kullanmaya da itmiştir.

Dünyayı geniş bir pazar yapan serbest pazar ekonomisinin vahşi rekabet kanunları zenginliğin, toplumun belit bir kesiminde, sefaletin de toplumun diğer kesiminde toplanmasına neden olmuştur. Serbest Paîar ekonomisi sisteminin insanı st^müren canavar mantığı, bir kısım in san ların servet y a ğ m a la y ıc ı o lm asın ı, diğer insanların da sömürülmesin! ve esaretini gerektirmektedir, Ingiliz Filozof, Thomas Höbbes'in f J!5 8 8 - /679 ) dediği gibi bu sistem insanı, insan yiyen canavar haline getirmiştir,

Bugün Batı dünyası, yukarıda arz ettiğimiz tablo içerisinde bir taraftan liberal kapitalist sistemin sosyoekonom ik baskılarıyla karşı karşıya kalmakta, diğer taraftan kendilerinin basit bir tüketim aracı o lm aların ı reddeden insanlar, d inî ve m ânevi arayıp içerisinde bulunmakta, kendi inanç sistemlerinde bulamadıkları mânevi boyutu İslâm dininde ve özellikle Hz. Mevlânâ’run görüşlerinde aramakta ve ona akın e emektedirler.

G eçm işte olduğu gibi günümüzde de gerek doğulu gerek batılı bütün bilginlerin ve düşünürlerin ifade ettikleri gibi Hz. Mevlânâ tüm za maniamı en büyük mütefekkir ve şairlerinden biridir.

Hz. Mcvlânâ'yagöre kainatın özü olan insan, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olma şerefine sahip yüce bir varlıktır. Ancak madde ve ruhran müteşekkil olan bu varlık, madde yönüyle, süfli, mana yönüyle ulvî alemlere ulaşır.

227

’QK

î'PA

Page 207: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

HEVL

^NA'

NPfJ

DÜŞ

ÜMCE

HVA

3IM

SAN O ’na göre mutlu lük insan -1 k İ m il olabilmektedir, Mükemmel

insan demek olan İnsan-t kâmil, benciltij£in ve kendini beğenmişliğin dat kalıplan içerisinde kalmayıp yaratılışını ve ölümünü müdrik olani » i andır. Beşeriyeti teşkil eden kâinat tarihinin hepsini ve ilâhî vahdaniyetin tecellisini kendinde toplayan hu insan, mü kem nıel bir hayatın varlık sebebidir,

Jiüpar te özgür (ıl ey oğul,1" diyerek insanlığa hicap eden Hz, Mevlânâ İnsan-1 kâmil mertebesine, ben duygusunun öldürülmesi ve nefsi arzulardan kurtulmakla ^aşılabileceğini söyleme ktedir

Buftun için insan, evrensel hayatı e :eld en yaratan ilahı gücü, vahdaniyet yani birlik sıfatıyla, ruhunun ta derinliklerinde hissederek kendisini arındırm anın m ücadelesine koyulmalıdır. O n a göre toplumdaki kötülerle ve kötülüklerle mücadeleden önce fertler, kendi içlerindeki düşmanı gflitbeli, bencillisi, makam ve mevki sevdasını terk etmeli, ilmin gururuna kapılmamalı, ihtiraslarına yenilmemeli ve hepsinden önemlisi Allah yolunda "ptmiiifn önce ölmeyi” bilmelidir Bu yolda ki i yiğitliğin hakkını vermeli, gerek ferdi (¡erekse toplumsal yaşantısında sarkıklardan yılm anındır.

AjJcifurfilü ve Mıjrçidm fdatUtftgju dmaikmPeyfiunİKrgıbj ilimcileri ridSti a jd is tran " diyen M ev lân a , aşkı A llah'a doglu yükselmekti; en önem li vasıta olarak görür. O na göre “A jiu ır (İimjiJ ölü utacak urLJ’

Fi ayan anlamlı kılan ve dünyaya hayat bahşeden bu a$k, en küçük bir okyanus dalgasından, insamn A llah ile olan tn yüce alâkasına kadar kâinattaki her şeye karşı muhabbetin hareket güçüdür.

Bu aşk üe Mevlânâ'run “youdcn düjiju}" diye adlandırdığı bir uyanı jla dirilen insan, tabiat ile bir bütün oluş tur ur. O na göre tabiattaki varlıklar Allah'a ibaret eden birer ayettîtler. O, her parçada bütünü, her atomda bir güneyi görebilir

Aynı aiıidan geldiğinin şuurunda olan bu kâmil insan ancak beşeriyet ile birlik ve bütünlük oluşturabilir. Ru, hudııtsuı bir müsamahayla insanlığı hakim kılan, dünyayı âhirce haline getiren, iyiliği ve hayn hedef edinen bir birliktir.

Page 208: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

H î , MevlSnâ, imanları bugün dil, din, ırk, renk bakımından farklı göstererek, arala muta ılijjrfuıılıkları körükleyen im layla, peşinlikle karadır. O, insanlar arasında banş Ve diyaloga mani olacak her türlü engelin ajümasmi ister ve $u diîelerle, brnıu açıkça ifade eder:

"Gel, fîniipn aynlı/ı gitmedin İçirtm iş ih İsmetini biklitn.

ÂJitenfljı kijiJeii arkoditjlm j|<ğnm<ı L-imtanru/eda edsrkr. DüftruiRlfğı bırak, biz de inim i?.

Kin te giireîj doirîukian karemi r; niçin, fmitirt gönlümüzden sökıijr atmûyahml

Mailem ki öldükten îotütü biıimiı; ^ ry ad a lu ın , fimdi ûidü^umü;» faTZ£i de banfallrm."

H î. Mevlânâ'ya göre aynı dili konulanlar değıîh aynı duyguları paylaşanlar anlaşır. jŞevgi, tahammül, ve hoşgörü ile açılamayacak kapı yoktur.

"Setgıyle acılar ta t lıd ır , ievgfyle dertler ¡ifa, bulur. S e fg fjJ i ölüUr dmür. İStvgjpffc prteiiîiiJıîiir kul dun UdNjf iimgatan kaijjijr tb ı kinieri 01ar, sdutij dalgalan ise tay ftan altüst edin Km i r iü/ret gi’ifnce ffife yüz perde irtiij TiKin/erier gı'irimtneî olur."

Ancak O, gayeye ulaşmak için Allah'ın ipine, peygamberlerin gösterdiği küdu yola sımsıkı yapışmayı ve bu yolda sürekli çalışmayı tavsiye eder. “İnsimin n£rddjgı zararlsiTm vî fccı^na geirn sıinnıtictrm,çiilışmiimaîiiim ve gaytei gtfîiernırmefcfen ifen £eidijfi>ü iffyîer.'’

ÎıiHaıiü^lu İhtiyaçlarına çözümler ararken akıl ve bilginin ett üsriin değer unsurları olduğunu bilmelidir Fakat, akıl sınırsız ülan bilginin çok a ı bir kısm ını ih ata edebileceğinden . hakikati aram ada o. küllî akla m üracaat etmek zorundadır, İnsan hu engin ufuklara ancak akli' fcüliîilc ulaşabilir

G üç, adalet ise, herkes? layık olduğunu serm ektir prensibini benim seyen M evU nft, doğrunun ve hakkın hakim kılınm ası, yanlış]ıklann ve kötülüklerin herraraf edilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmama«, bıı uğurda sabır, metanet, tahammül, sevgi ve hoçgtfruyle ilcrlcnm csini öğütler

Page 209: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MKVl

AmA U

IN DO

ŞÛHC

E DÜ

NYAS

INDA

N İnsunm biyolojik yapısından atom fizijjıne kadar insanlımı ilgiknıiiren çok çeşitli mevzulara el atarak, dünyevî ve uhrevî sorun hra cevaplar verün Mevtânâ’nm çağları ajan meşpjlan, XJiî-yüzytldaı hâla parçalanıp kutuplaşma dönemini yalayan, modem dünya insanına ışık t utacak tu.

FSir nevi sem avi dinlerin ve kültürlerin ölü nü oluşturan sevgi ve hoşgörüye dayanan Mfevlânâ anlayışının yer almadığı toplum lar ve to p lu m la ra ra s ı k u ru lu ş la r h e r zam an in s a n lık b u h r a n ın a m ahkum durlar Ü lkeler arasındaki dini, kültürel ve etn ik farklılıkları ayrılık sebebi sayan insanları bey a; vc siyah ırk ayırım ına tâbi turan ve bunları diyaloga engel gören zihniyetler, hiçbir ?am an kalıcı çağdaş uygarlıklar kura ma? lar. Hangi din ve kültürde olursa olsun insanlık tarihinde insan özünde kabul görmeyen anlayışlânn öm rü h bir anda gok yüzünde parlayan ve kay 3 ra k yok olan yıldıslarınktne benîeT- Çünkü onlar güneşlen kopan, yörÜT»gC5 i n den çıkan, sonra atm osferde kaybolan m eteor taşlarıdırlar, Ay ot şekilde M cvlânâ için de, ifu ilî ¿ıtıi'dan kopan C«?'F (itil h er lam an hakikatlerden sapmaya sonunda yok olmaya mahkumdur.

Halbuki Hz. M usa da, Hz. İsa da, H î. Muhammed de farklı mekan ve lim a n la rd a im an ı insan yapan aynı g erçek leri ve m esa jla rı vurgulam alar ve Luplumlan, huzur ve refaha götüren aynı hedeflere yüne itmişlerdir. Çünkü B iiıiln insanların aslı ve kaynagı birdir, “Biz ayırmak için gelmedik, birleştirmek için geldik11, diyen H î. Mevfönâ'rıin insanlık buhranı ite ilgili tespiti ve düşüncesi gayet açıktır:

"jîuemlrtr bir ı^cudun uzuytan gt/îidtrier; ^ira yarvuitl^ia dyru ciMjitiTdetidir Jt! r.

Zamfln Jîİt ı«ua bir d& t mıtsNÎtiJj edene, tii£er uzuvlara da raJtdt 1«? >['itunu kiiîTruii.

iverı ki btLjimîflrmiJi jikinimna t7;ÜTiti< diiyıraifim; .sana nisan demek yaraşınd i.”

Ö rneklerin i yaşadığım ı: bu ¡gerçekleri gütm eyen veya görm ek istemeyen modern ülkelerin veya kuruluşların içinde bulunduğu

insanlık bunalımlarından kurruİmaları pek. de olası

23Û

Page 210: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

görünmemektedir.Üstelik {¡¡ünümüzde im anlıca yapılan ben ve ben merkezli çirkin davranışlar ve korkunç cinayetlerin, “Ycth dünjıa düzeni veya dinler" adına yapılması çağım iî için çok daha iğrenç ve ürkütücüdür.

Kısacası, iletişim çağında gittikçe küreselleşen dünyamızda, İnsanlığın ortak problemlerinin lâyıktyla çözülmesi ancak fikirleri her zaman çağları aşan, M evlânâ ve onun gibi düşünenler sayesinde mümkün görünmektedir.

231

¥nt O

, t>.

¿M

ulbh

Örn

’.'M'

Page 211: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

DÜNYA MEVLÂNA’YA HER ZAMANKİNDEN DAHA FAZLA MUHTAÇ*

Yard. Doç. Dr. Yakup ŞA F A K

İnsanlık tarih in in nadir gördüğü şahsiyetlerden biri olan M evlâna C e lâ le d d in -i R û m î ( 1 2 0 7 - 1 2 7 3 ) , g erek yaşam ı sırasın d a, gerekse ö lüm ünden sonra pek çok kişi ve topluluğu etkilem iş büyük bir İslâm m ü tefek k iri ve m utasavvıfıdır.

E ngin d ehâsı, d erin fikirleri, bü tü n insanlığı kucaklayan sevgi ve hoşgörüsüyle k itle ler i e tk iley en , yol gösteren , ayd ın latan M evlâna, d ü n olduğu g ib i b u gü n de doğuda ve b a tıd a m an ev i ön d erliğ in i sürdürm ekte, kendi ifadesince "eserleriyle insanlığa rehberlik” etmektedir. D o ğ u ’da ve B a t ı ’da o n a ve eserler in e duyulan ilgi h er g eçen gün sür’atle artm ak ta ve geniş k itle leri iç in e alm aktadır.

Şurası m uhakkaktır ki gerek İslâm coğrafyasında, gerekse dünyanın diğer yerlerind e M ev lân a kadar ilgi ve sevgiye m azhar o lan ço k az kişi vardır. Günüm üzde yurt içinde ve yurt dışında, M evlâna ve eserleri üzerine yapılan çalışm alar büyük bir hız kazanmıştır. Özellikle maddenin d ar k a lıp ları a rasın a sık ışm ış olup ru h e n huzur ve sü kûn arayan, h ay atların ı an lam lı k ılacak ve o n a d erin lik k a ta ca k arayışlar içinde b u lu n an B atılıla rd a bu yöneliş, ö n em li boyutlara varm ıştır. Bugün “M ev la n a ” ve “R u m i" kelim elerin in içind e yer aldığı web site lerinin yüz b in lere ulaştığını ve M ev lân a ’n ın eserlerin in A B D de yıllardır en ço k satılan kitaplar arasında yer aldığını zikredersek konunun geldiği

n o k ta anlaşılabilir.

M ev lân a’daki engin şefkat, insana verilen değer, huzurlu ve mutlu bir hayata duyulan özlem, kısacası "hümanizm" tabiriyle ifadeye çalışılan fikirler, şüphesiz kaynağını İslâm iyet’ten alm aktadır. Islâm ı derin bir ruh, heyecan ve sanat olarak yaşamış olan M evlânâ, inancından aldığı

• Zaman Gazetesi, 9 Aralık 2003» Sayı: 14018 233

Page 212: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEV

L*«A

rNIN

DÜŞÜ

NCE

DÜTY

ASIN

Ç»,!« İlhamla herkesi ve her varisti karşı derin bir anlayış, saygı ve müsamaha

ile dotuydu. Şahsiyetinde, eserlerinde ve tesirindeki evrenselliğin kaynağını, elbette burada aramak gerekir.

Mevlâna'ya göre mutluluk, benlikten geçip H akk’a yönelmekte, nefsi arzuların ve cüz’ı aklın dar kalıplarından sıyrılıp özgür olmakta vt hakikati atamaktadır:

"Bağları kopar ve hür ul ey o ğ u l ! ¡Ve çanutruı iuicltir altm, kaydmda olflcrtkim,7"

''Önümde kendi ayran tasım oldu mu Alla/Ta yemin ederim ki hiç kirmenin balınt düşünmem, ’röiuuliuicid ölüm kulrtğmiii sürtünse bile hiçbir zaman özgürlüğü köleliğe değişmem" diyen M evlâna, tam bir ,ihürTİyetsevcrBdir, O na göre, asıl özgürlük yolunu gösterenler de peygamberlerdir, İnananlar peygam berler sayesinde özgürlüğe kavuşmuşlardır.

Büyük düşünür, aslî kaynağından beslenmeyen aklın, karanlıkta fili tarif edenlerin durumuna düşmekten kurtulamayacağını belirtir- Nitekim o;

"Hcvâ ve hevesini kendine vezir yapma; akim varsa başka bir akılla dost ol; cıkl-ı küllü kendine ıve ir yap!" diye tavsiyede bulunur,

Bugünkü insatı, kanaatimizce duygularının vç zevklerinin elinde tutsak olduğu, aklını ve gücünü yeterli gördüğü için bunca sıkıntılar, problemler içinde kıvranm aktadır. "T an n 'n ın insanı yaratırken kullandığı dili, şifreleri çözüyoruz" diyen insanoğlu, çıkarlarına ve ihtiraslarına esir olmak yerine bunu, hakikati anlamak ve ona teslim etmak gayesiyle yapmış olsaydı elbette bu çelişkili ve sıkınnlı yapılanma ortaya çıkmayacaktı.

Hz. M evlâha'nın "k'ım olursan ol, gel!" sözleriyle sembol haline getirilen evrensel mesajı, bütün insanları Hakk ın mazhan saymak, "bir bedenin uzuvları gibi" görerek sevmek esas ma dayanır, "Bir ayağım hlâm dmmde ¡abû, 72 milleti dolanırım" diyen büyük düşünür, bu inanış çerçevesinde hangi dinden, ırktan, renkten olursa olsun, kadın-erkek, zengin-fakir ayırımı yapmadan insana değer vermiş, ona daima saygı duymuştur.

234

Page 213: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

Ha. M evlâna'nin ağzından çıkan het sözü ve davranırı birlik vl*

kardeşlik mesajlarıyla doludur, Se^enijibütün imanlara, ii:sanlj gadir:

"Kendi halinde kakmn inr damlasın; ama ini itine fcaiılırtizn bir dkrya oîttHUtl, Ey İnanı i Sen yüz tmiirm birisin ûitli, £vtHİnÜnİî in i jk î ferrıferiin/'

Küresellenm e olgusuyla tek bit kiiy y:ı da tek bir ^ehir olmaya doğru gitm ekte olan dtiııyaı

"Bert £ei, didıü beri; bu yol tiuintuhik nerije dek Bu hiT ¡pir, bu kadar? Sen tenîd'n, ben ifiîlim tjteiJf

diyen M evlâna'nın hirlik ve barı$ çağrılarına t ı t kadar m uhtaçtır!

Kakat hu birliği tem in için im an ın daim a Y aratıcısına yönelmesi vd yardımı OVıd&rj bitlem esi gerekir:

"Zengin fiği™ defiruaUn, hâzineden, maldan rittctkccrî değlJ, O 'm im iîtie. VürtJimi amcadan, diiyıdün değil, O'ndan iste.1"

Hı, M tvlâna'nın cılktın ve hudutsuz aşkı, topluma, fertlerini ayııı degetlcr etrafında hirleştiten, kaynatm an ve bir potada eriten bir güç, yani sevgi, ho^ftrü, kardeşlik ve d a y a r ım a olarak yam ır:

"Setliyle anddr Etflhlrçır; Jâugij'fe diriler şifa indur. sevgi; k İİuJit dı n'İir; sevgiyle pndijnJılar kul dîur “

O f toplum daki kardeşlik ve dayam am anın tem ininde inan^ ve m aneviyatın roEünii ısrarla vurgularken bu hususta asıl belirleyici o lanın sevgi ve duygu birliği olduğunu hatırlatır:

jrA ;n ı JiJi itonujiinlar de|iJ, d^nı [fü^gMldn pöyİafdTilitr itnld^r-”

“Kalpten kalbe yfll uardjr; kiiriiijfiiîi de dtüjtniinJjJt da tu g)'îii yiriğin geçer."

"M »'miri Mu minin eJtffîtf, kıms<? L ir^ im dat in tn f i t i n igöreme*,11 "Z^Jimierin îtdmii ¿tfrcödlk brr kuyudur. Ey îidümie bir kuyu kazan! Sffli İtildin için tu&k fıri?ıriryi)rsun." iöîleriyle kaba kuvvete ve haksızlıklara kacşı çıkarken, diğer taraftan;

Î35

fani

Do;.

E>

vv

S-tfA

K

Page 214: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

MEVl

AhA

'N.N

DÛŞÛ

NCİ

DÜMV

AÇIN

n*h ve nefrit d u y g u la n M p l e r i ki-ırantır. f i a r i i d a s i t i n kalplerden

kinleri Atar, Siiva; dalgalan iî£ iii'gifiri idlüst eder,İJ

söîlertyle de bir bakına kolay ve ilkel olan kin ve intikamı değil, zor ve erdemli olan sulh ve kardeşliği işaret eder

■YdrijŞfe boş geçmen yârsiz fcatrmi, miğferi ili iyi iflâs eime .Ay geceden ürtapted^t için öyle jMriait İtdidi; gül de dikenle uyuşiuğıi İÇİn û j tö ltu y ü eide e t t i . "

diyerek toplumsal barı§ için birbirimize tahammül cctnemiı ve ^otluklara gûgüs germemi: gerektiğini öğütler, İnsan sevgisiyle dolu c.'!an büyük ahlâkçı ve eğitimci;

"Hangi tohum yere atıfdi da bicmttif. Neden insan içhi dc oynı jry ^eçerif dm asm ?1*

sö !¡eriyle de insan için her ram an üınkvar olunması ve kapının daima aralık bırakılması gerektiğini belirtir.

Ona göre insanı olgunlaştıran ve yücelten şey, j^erek ferdî yaşamda geTekse hayat mücadelesinde çekilen ıstıraplardır. Onun için;

''Uit, kendine dert atfa dert fökmeden dermana ercmeîiin. Bütün bu sı/iiımîijr neden? Acı canm ttitJjlajsm, cdtm ve grimi^ gibi [<?r(uîardtm tinmıım di eJ Alhıh, ctinrtıın yansım afırsa ycıme yüı can t a r ta r ; JiirmitsjTU tilen, irtrrrtdiJTl* dd b i l i r / ' der.

Denilebilir ki daimi bir hareket, Hak yolunda sürekli ilerleme vc gelişme, O nun şaşmaî karakteridir. "Dün gitıi, evvehi gün geçli, gün bugündür.'1 diyen M evlâna'nın yeniliğe ve her an yeni bir oluşumda bulunmaya verdiği ünem, bundandır.

iste modern hayatın getirdiği nim etlere mukabil, biyolojik ihtiyaçlarının karalanmasıyla tacmin olmayan, acımasız rekabetler içerisinde basit bir tüketim aracı olmayı kabullenemeyen, dahası

hayatın derin anlamını arayan ve içinde bulundukları mânevi boşluğu doldurmak isteyenler, akın akın Hı. M eviânh'mn bütün insanlığı kucaklayan Fikirlerine, engin sevgi ve hoşgörüsüne ctajru kokmakta; onun manevi buluruna gdmekteı scmazenlerin vecd içindeki

230

Page 215: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

d ü n ü rlerin e gön ü lleriy le iştirak ed erek ru h ların ı yıkam aya çalışma ktadiriar

M cv lân a 'n ın ta rih in her dönem inde feyz alınm ış seçk in v c yol gösterici fik irlerine, bûtun insan lık o la rak bugün her a tn an k in d en d ah a fazla ih tiyacım ız o lduğu inkSr ed ılem e i bir gerçek tin M addî re fah a , bilim ve tekno lo jid ek i baş döndürücü gelişm elere k a r tt ık , dünyanın pek çok yerinde çarpm aların devam ettiği; açEıkvc sefâletin hüküm sürdüğü i huzursuzlukların, haksızlık ve adaletsizliklerin biiyük boyu tlara uta^ufSı günümüzde insanlık , g ittikçe ağırlaman ve çözümü güçleşen sorunlarını çö ım e yansına, ancak M evlân ş gibi İnsan ruhunun derin liklerin i keyfeden ve evrensel gerçeklikleri yakalayabilen fikir ve gönül adam iannsn kılavuzluğunda iah jp o labilecek lerd ir

237

limJ

tfc,

O T.ıV

üji SA

B'AK

Page 216: Hz mevlana-nın-duşunce-dunyasından

'‘Yetmiş iki millet sırrını bizden dinler.Biz, ‘bir perde’ ile yüzlerce ses çıkaran bir Ney’iz"

"Biz ilâhî hekimleriz; kimseden tedavi ücreti istemeyiz... Bizim ücretimiz her şeyden rhünezzeh olan

Yüce Allah'tan gelmededir

(Hz. Mevlâna)

ISBN: 975-585-515-7