1 | S a y f a
T.C.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS
OSMANLI VE RUS BATILILAŞMA
SÜREÇLERİNİN BENZERLİKLERİ VE
AYRILAN YÖNLERİ
AD-SOYAD: MURAT BATUHAN KILIÇ
ÖĞRENCİ NO: 2507150682
PROJE DANIŞMANI
YRD. DOÇ. DR. İLKER AKTÜKÜN
İSTANBUL-2016
2 | S a y f a
OSMANLI VE RUS BATILILAŞMA SÜREÇLERİNİN
BENZERLİKLERİ VE AYRILAN YÖNLERİ
MURAT BATUHAN KILIÇ
ÖZ
Osmanlı’da ve Rusya’da batılılaşma süreçlerini anlatabilmek için makalemize
öncelikle “Batı” ‘nın o dönemler için ne demek olduğunu anlatmaya çalışarak
başlayacağız. Daha sonra bu devletler için “Batılılaşma” sebeplerinin neler olduğunu,
niçin bu yönde girişimler yapıldığını, bu devletlerin bu sürece girmeden önceki sosyal,
iktisadi ve demografik yapısını, bu sürecin iki devlette ayrı ayrı nasıl yaşandığını ve
en nihayetinde sonuç kısmımızda iki devletin “Batılılaşma” süreçlerindeki farklılıkları
ve benzerlikleri ortaya koyarak makalemizi sonlandıracağız.
Anahtar Kelimeler: Batılılaşmak, Çağdaşlaşmak, Modernleşmek, Osmanlı’da
Batılılaşma Süreci, Rusya’da Batılılaşma Süreci
3 | S a y f a
ÖNSÖZ
Batılılaşma kavramının ilk örneklerini Osmanlı ve Rusya toplumlarında
görmemizle beraber bu kavram, coğrafyadan coğrafyaya, toplumdan topluma farklı
isimler alsa da Osmanlı ve Rusya’dan sonra yakın zaman içerisinde tüm dünyanın
ortak çabası olmaya başlamıştır.
Biz makalemizde bu kavramın ilk örneklerinin görüldüğü Osmanlı ve Rusya
toplumları üzerine yoğunlaşıp, iki coğrafya arasında batılılaşma eyleminin ne gibi
farklılar gösterdiğini, iki toplumun ayrı ayrı bu kavramdan ne anladığını, bu süreci
yürütürken ne gibi sancılar çektiklerini, iki ülkenin yazgılarındaki dikkat çeken benzer
hususları ortaya koymaya çalışacağız. Makalemizin bu ülkeler üzerinden
anlatılmasının elbette ki en önemli sebebi, adını saydığımız bu toplumların herkesten
önce bu sürece başlamış olmalarıdır. Fakat en az onun kadar değerli olan diğer bir
husus daha göze çarpacaktır; Adını saydığımız bu devletler tarih kitaplarının uzunca
bir bölümünde dünyaya hükmetmiş olan cihan devletleridir. Batılılaşmanın yolunun
ilk önce batının üstünlüğünü kabulle başladığını düşünürsek batılılaşma süreçlerini bu
iki cihan devleti üzerinden anlatacak olmamızın içinde bir hayli dramatik olay
barındırdığını anlamamız zor olmayacaktır. Senelerce dünyaya boyun eğdirmiş bu
devletlerin kendilerini artık yavaş yavaş çağın gerisinde hissetmeleri, iktisadi, askeri,
politik bakımdan eski gücünde olmadıklarını görmeleri ve bu sebeple artık başka
ülkeri örnek almaya başlamaları aslında bu konuyu ve doğal olarak makalemizi
dramatik kılmaktadır.
4 | S a y f a
İÇİNDEKİLER
ÖZ ............................................................................................................................. 2
ÖNSÖZ ..................................................................................................................... 3
1- GİRİŞ: BATILILAŞMA – ÇAĞDAŞLAŞMA – MODERNLEŞME ? .......... 5
2- BATI KAVRAMI ................................................................................................ 6
3- OSMANLI’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ .............................................. 7
4- OSMANLI’DA BATILILAŞMA ....................................................................... 7
5- RUSYA’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ ................................................... 9
6- RUSYA’DA BATILILAŞMA ............................................................................ 9
7- SONUÇ: OSMANLI VE RUS BATILILAŞMASININ BENZERLİKLERİ
İLE AYRILDIĞI NOKTALAR .............................................................................. 11
8- KAYNAKÇA ..................................................................................................... 13
5 | S a y f a
1- GİRİŞ: BATILILAŞMA – ÇAĞDAŞLAŞMA –
MODERNLEŞME ?
Osmanlı ve Rusya’daki batıyı örnek alarak yapılan yenileşme çabalarını
anlatmadan önce bu sürecin adını koyarak başlamamız gerekir. Bazı kaynaklar bu
sürecin adına batılılaşma, bazıları çağdaşlaşma, bazıları ise modernleşme
demektedirler. Osmanlı’da da bu yenileşme hareketlerinin ismi önceleri batılılaşma
olarak anılırken zamanla bu isim tedirgin edici bulunarak “modernleşme” terimi
kullanılmaya başlanmıştır. 1
Kelimelerin sözlük anlamına TDK üzerinden bakmak istediğimizde;
Batılılaşmak: 1. Düşünce, çalışma, görüş ve anlayışta özellikle Avrupa ülkelerinin
izledikleri temel ilkeleri benimsemiş olmak, Garplılaşmak
2. Gelişmişlikte Avrupa ülkeleri düzeyine ulaşmak.
Çağdaşlaşmak: Çağın tutumuna, anlayışına, gereklerine uymak, çağdaş duruma
gelmek, çağcıllaşmak, modernleşmek, asrileşmek, muasırlaşmak.
Modernleşmek: Çağdaşlaşmak.
karşımıza çıkmaktadır. O zaman, çağdaşlaşmak ve modernleşmek kelimeleri arasında
fark olmadığını, asıl ortaya konması gereken konunun bu sürecin batılılaşma süreci
olarak mı yoksa modernleşme süreci olarak mı telaffuz edilmesi gerektiğine karar
verilmesi olduğunu görüyoruz.
1 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.
6 | S a y f a
TDK üzerinden çağdaşlaşmanın (modernleşme) anlamına baktığımızda
yaşanan değişimin anlayış üzerinden şekillendiğini ve her bakımdan çağın tutumuna
ve gereklerine ayak uydurma olduğunu görmekteyiz. Oysa Osmanlı’daki ve
Rusya’daki yaşanan değişimlere bakılınca, genel ve geniş bir değişimin değil de daha
çok belli alanların, devletin değişime ihtiyaç duyduğu askeriye gibi alanların eğitimi
ve değişimini görmekteyiz. Çağdaşlaşmaktan zihniyet değişikliği anlaşılması
gerekirken görüldüğü üzere Osmanlı’da ve Rusya’da bir zihniyet değişimi
yaşanmışlıktan çok bazı konularda Avrupa ülkelerini örnek alma, onların düzeyine
ulaşma çabası söz konusudur. Bu bakımdan konuyu ele aldığımızda yaşanan bu sürece
ve değişime batılılaşma dememiz ve yazımızın devamında bu süreci böyle
adlandırmamız daha doğru olacaktır.
2- BATI KAVRAMI
Batı ve batılılaşma kavramlarının ilk ortaya çıktığı dönemlerde, batı diye tasvir
edilen yeri coğrafi olarak ortaya koymak istersek doğusunda Rus ve Osmanlı
İmparatorluklarının bulunduğu, batısında okyanus ve okyanusun ötesinde Amerikan
Kolonilerinin yaşadığı yer “Batı” diye nitelendiriliyordu. Elbette ki bu tasvir ve bu
tasvirle ortaya çıkan “Batılılaşma” olgusu bu toprakların doğusundaki ülkeler için
geçerliydi. Örneğin Arjantin, Şili ve Uruguay gibi yoksul kalan Güney ülkeleri için bu
çabanın ismi sözlüksel olarak “Batılılaşma” olamayacağı için “Modernleşme”
olmuştu.2
Batının “Batı” olması sebebini sadece coğrafik olarak açıklamak tabi ki yeterli
olmayacaktır. 17.yüzyıldan sonra batılı olmayanların gözünde “Batı” yavaş yavaş ilim,
askeri, siyasi ve düşünce bakımından çağın ötesinde ve gelişmiş toplumları tarif eden
bir tabir olmaya başlamıştır. Aslında 17. yüzyıldan Sanayi Devrimi ve Fransız
İhtilali’nin gerçekleştiği dönemlere kadar Avrupa da “Batılılaşma” eylemine devam
etmektedir.3 Rusya 17. yüzyılın sonlarına kadar, Osmanlı ise 18. yüzyılın ortalarına
2 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012. 3 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.
7 | S a y f a
kadar Avrupa’yı izlemekle yetinmiş, bu tarihlerden sonra Avrupa’nın siyasi, askeri ve
ekonomik üstünlüğünü kabul ederek aradaki makasın daha fazla açılmaması ve
Avrupa’ya kafa tutabilmek adına “Batılılaşma” eylemlerine başlamışlardır.
3- OSMANLI’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ
Osmanlı kurulduğu ilk günden itibaren genişlemeci bir politika izleyen, askerin
bir anlamda devlet sayıldığı akıncı bir toplum olarak tarih sayfalarındaki yerini
almıştır. Osmanlı’yı cihan imparatorluğu seviyelerine kadar getiren en başlıca sebep
de sahip olduğu bu askeri güçtür.
16. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş Osmanlı kurumlarının tamamında yaşanan
bozulmaların askeri alanda da baş göstermesi ve savaşlarda yenilgilerin ortaya çıkması
ile birlikte o ana kadar içine kapanık, dünyadan uzak yaşayan devletin bu sorunun
çözümü için arayışlara girdiğini görmekteyiz. Sanayi Devrimi, Amerika’nın keşfi
sonucu ticaret yollarının değişimi, batının sömürgecilik anlayışı ve buhar gücünü
kullanmaya başlaması ile zaten ekonomik olarak batının gerisine düşen Osmanlı’nın,
en güvendiği alan olan askeri alanda da eski kudretinde olmadığını görmesi
imparatorluğun korunması ve güçlü kılınması için artık yeni yollara başvurulması
gerektiğini net olarak ortaya koymuştur. Fakat bu süreci doğrusal ilerleyen bir süreç
olarak görmek doğru olmayacaktır. Kurulduğu günden itibaren dünyaya ve özellikle
batıya temkinli yaklaşan Osmanlı her bunalımında çareyi batıdan bulmayı ümit etmeye
başlamış ve bir anlamda kendi kurum ve kapasitesinin yetersiz kaldığını kabullenmeye
başlamıştır.
4- OSMANLI’DA BATILILAŞMA
Batıyla ilişkilerini arttırdıkça askeri, iktisadi ve diplomatik olarak yetersiz
olduğunu gören Osmanlı ilk olarak bu problemi, batıdan sivil ve askeri alanda
mütehassıs kişiler getirerek onların bilgilerinden yararlanmak ve bazen de o kişilerden
fiilen yararlanmak sureti ile çözmek istemiştir.
Bu bağlamda ilk raporu 1716 senesinde o zamanki sadaret makamı kaymakamı
olan İbrahim Paşa’ya Fransız bir subay olan De Rocheford vermiştir. De Rocheford
raporunda Osmanlı ordusunun değiştirilerek yerine Avrupa usulü bir ordu teşkil
edilmesini veya mevcut ordunun yanına bu usulde yeni bir ordu daha kurulmasını
önermiştir.4 Esasında De Rocheford’un sunduğu bu fikir Osmanlı için yeni bir düşünce
4 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, 1984, s.47.
8 | S a y f a
değildir. 1621 senesinde Lehistan seferindeki başarısızlığın sebebini asker olarak
gören Sultan II. Osman o senelerde bu yönde girişimlerde bulunmuş fakat bunun
bedelini Yedikule zindanlarında yeniçeriler tarafından canıyla ödemiştir. Bu sebeple
her ne kadar bu yönde raporlar yazılsa da, yeni batılı tarzda ordu fikri 1793 senesine
kadar beklemek zorunda kalmıştır. Bu tarihe kadar mevcut ordu üzerinde küçük
değişiklikler yapılmaya çalışılmıştır. Örneğin Fransız asilzadesi Kont Bonneval’a
humbaracı kıtası, Macar soylularından Baron de Tott’a topçu kıtası kurdurtulmuştur.
1793 senesinde Sultan III. Selim mevcut orduyu dağıtmamakla beraber batılı tarzda
ilk ordu olan Nizam-ı Cedid ordusunu kurmuştur. Fakat Sultan III. Selim’in sonu da
II. Osman’dan farklı olmamış, kendisi de bu yeni batılı tarzda ordu kurmasının bedelini
yeniçeriler tarafından öldürülerek ödemiştir. Ömrü kısa olan Nizam-ı Cedid ordusunu
da saymazsak batılı tarzda ordu fikrini 1826 yılında II. Mahmut hayata geçirebilmiştir.
II. Mahmut, kanlı bir şekilde yeniçeri ocağını kaldırarak yerine batılı tarzda ilk uzun
ömürlü ordu olacak Asakir-i Mansure-i Muhammediyye’yi kurmuştur. Görüldüğü
üzere Osmanlı’da askeri alanda reform çabaları yeniçeri baskısından dolayı yaklaşık
200 yıl gecikmiştir.
Osmanlı’daki batılılaşma sürecini sadece askeri açıdan anlatmak elbette ki kafi
değildir. Batılılaşma çabaları askeri alanla sınırlı kalmayacak, alanında onlarca
mütehassıs Osmanlı’ya çağrılacak ve hepsine Osmanlı’yı kurtaracak reçete
yazdırılmaya çalışılacaktır. 1720 yılında David adında bir Fransız Osmanlı’daki ilk
itfaiyenin kurulmasına, 1732 yılında Macar devşirmesi İbrahim Müteferrika ise
Osmanlı’da ilk matbaanın kurulmasına ön ayak olmuşlardır. İbrahim Müteferrika
ayrıca “Ulusların Düzeni Üzerine Akıl İlkeleri” adını taşıyan bir rapor hazırlayarak
Osmanlı devlet kurumunun bozulması, Avrupa devletlerinin güçlenişlerinin nedenleri
ve Osmanlı Devleti'nin gelişebilmesi için neleri öğrenip Avrupa’dan alması gerektiği
hususlarında öneriler sunmuştur.5 Osmanlı bunlardan başka cebir, tıp, resim, fen
bilimleri, savaş taktikleri, talim, süvarilik, hücum ve savunma, çiftçilik, bağcılık,
ipekçilik, ormancılık, hukuk, sanayi, müzik gibi bir çok alanda da mütehassıs kişileri
Osmanlı’ya davet etmiştir.6 Fakat şunu ortaya koymak gerekir ki Osmanlı batılılaşmak
için sadece Avrupalıları ülkesine davet etmemiş aynı zamanda kendi elçilerini de
Avrupa’nın çeşitli bölgelerine yollayarak onların deneyimlerinden de yararlanmıştır.
Osmanlı politik anlamda da batılılaşma çabası göstermiştir. Fransız İhtilalinden
sonra tüm Avrupayı saran milliyetçilik akımının Osmanlı’daki etkisini azaltmak gibi
farklı geri planları olsa da 1839 yılında Osmanlı’daki ilk demokratikleşme çabası
sayılacak Tanzimat Fermanı ve hemen arkasından 1856 yılında Islahat Fermanı ilan
edilmiştir. Yine 1876 yılında Osmanlı’nın ilk anayasası olan, Osmanlı’da var olan
5 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, s. 54. 6 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, ss. 320-367; Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne, İstanbul, 1995, s. 85; Ekmelettin İhsanoğlu, "Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Bilim ve Eğitim Anlayışı", 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, ss. 335-393.
9 | S a y f a
rejimi değiştirerek meşruti monarşiye çeviren, Osmanlı’ya ilk parlamentoyu getiren ve
ilk kez Osmanlı padişahının yetkilerine sınır koyan Kanun-i Esasi yürürlüğe girmiştir.
5- RUSYA’NIN BATILILAŞMA SEBEPLERİ
Rusya’nın 12. yüzyılda Ortodoksluğu benimsemesi, Katolik ve Protestan olan
Avrupa’dan dini bakımdan, kiril alfabesini kabul etmesi ise latin alfabesini kullanan
Avrupa’dan kültürel bakımdan kopmasına neden olmuştur. Buna rağmen Rusya 1450li
yıllardan itibaren Avrupa ile bağını sürekli korumaya çalışmış, çeşitli öğrenciler,
teknisyenler ve sanatçıları Avrupa’ya göndererek Avrupa’nın mevcut durumunu
yakından takip etmeye çalışmıştır. Elbette ki o dönemlerde bu kişilerden alınan
bilgilerle Rusya’da yapılan küçük reformist hareketleri, batılılaşma kavramı içinde
değerlendirmek mümkün değildir.
Rusya’yı batılılaşmaya iten sebeplere baktığımızda Osmanlı’dakinden farklı
şeyler söylemek pek mümkün olmayacaktır. Ticaret yollarının değişmesi, Sanayi
Devriminden sonra Avrupa’nın ekonomik olarak güçlenmesi, Polonya ve Orta
Avrupa’da etkili olan düşüncelerin Kiev üzerinden Rusya’ya yayılması,7 gene
Osmanlı’da yeniçerilerin bozulmasına paralel olarak Rusya’daki streltsilerin
askerlikten uzaklaşarak ticaret yapmaya başlaması, ayrıcalıklı kimliklerini çocuklarına
aktarmaya başlamaları ve tabiki tüm bunların sonucu olarak savaş meydanlarında eski
başarılarını kaybetmiş olmaları Rusya’yı yeni arayışlara itmiştir.
6- RUSYA’DA BATILILAŞMA
Rusya’da batılılaşma kavramı altında inceleyebileceğimiz ilk icraatlar Çar
“Büyük” Petro zamanında başlamıştır. Avrupa’daki endüstrileşmeden oldukça
etkilenen Petro, çar olmadan önce Avrupa’nın çeşitli başkentlerine kimliğini
gizleyerek gitmiş ve Avrupa’yı Avrupa’da öğrenmiştir. Ülkesinin kurtuluş çaresinin
streltsilerin lağvedilerek Rusya’nın reform hareketlerinin önünü açabilmek olduğunu
düşünen Petro’nun Avrupa seyahati, kendisinin Avrupa’da olmasını fırsat bilen
streltsilerin ayaklanması haberini almasıyla 1698 senesinde yarıda kesilmiştir.
Kendisine “Deli” sıfatı verilen ve Rusya’yı değiştirmeye kararlı olan Petro, bu sıfatın
hakkını verir bir şiddetle, isyan eden streltsileri cezalandırmış ve uzun uğraşlar sonucu
streltsi birliğini dağıtıp Rusya’daki batılılaşma hareketlerinin önünü açmıştır.8
7 Mustafa Ergün, Kurumsal Eğitimbilim, 2 (1), 2009, s.31-56. 8 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.
10 | S a y f a
Rusya’ya yeni ve batılı bir çehre kazandırmakta kararlı olan Çar “Büyük”
Petro, kiliseyi ve halkı karşına almak pahasına soylu sınıflarının imtiyazlarının
kaldırılmasından başlayarak askeri ve bürokrasiye değin bir çok reform
gerçekleştirmiştir. Kısa zamanda devrim sayılabilecek batılı uygulamaları ülkesine
getiren Petro, batının bilim ve becerilerini halkına öğretmek istemiştir.
Petro’nun en büyük atılımlarından biri Rusya’nın bataklık denilebilecek bir
bölgesinde St. Petersburg adında tamamen batılı bir şehir yaratıp burayı Rusya’nın
başkenti yapmasıdır. Petro bu hamlesi ile Rusya’nın eski bağlarından tamamen
koparak Avrupa devleti olma yolunda ilerlediğinin en büyük mesajını vermiştir.
Tamamen sanayi şehri olarak kurulan St. Petersburg, Rusya’nın kentleşmesinin örneği
olmuş ve bu örnekle beraber yeni sanayi kentleri ile işçi sınıfı ortaya çıkmaya
başlamıştır.
Rusya’nın sanayileşmesine önem veren Petro, askeri alanda da batılılaşabilmek
adına askeri birliklerini, devlet yönetiminde yüksek bir zümre olan Boyarların
sağladığı toplama ordu yerine nizami bir orduya çevirmiştir. Bunlar dışında rütbeler
seviyesi yayınlayarak ülkedeki tüm sınıfları bir açıdan devletin itaatine sokmuş, Yunan
harflerine geri dönmüş, Rus takvimi yerine Protestan takvimine geçiş yapmış,
Avrupa’daki önemli eserlerin çevirilerini yaptırmış, matbaa ve gazeteler kurdurmuş,
matematik, denizcilik, mühendislik, topçuluk gibi konularda okullar kurmuş ve
buralara Avrupa’dan hocalar getirmiş, kendi öğrencilerini Avrupa’ya yollayarak
yabancı dil, sanat, ekonomi, gemicilik, tıp ve mimari gibi konularda eğitimler
almalarını sağlamış, miras kanunlarını değiştirerek soyluların baba toprağından
koparak çalışmalarını sağlamıştır.9
Çar “Büyük” Petro’dan sonra arada 6 çar veya çariçe olmasına rağmen bu
batılılaşma hareketlerini devam ettiren ikinci kişi Çariçe II. Katerina olmuştur.
Katerina kiliseyi devlete bağlayarak kilise mallarını devlet malı, kilise kölelerini ise
devlet köylüsü yapmış, öğretmen yetiştirme sistemini kurmuştur. Büyük Petro ve II.
Katerina ile bu reformların yapılması Rusya’yı ekonomik ve politik yönden ileriye
taşısa da, bu süreç ülkeyi zamanla 1917 Ekim Devrimi’ne kadar sürüklemiştir. Çar
veya çariçelerin batılılaşma süreçlerini hızlandırsın diye Avrupa’ya yolladığı
öğrenciler, gittikleri ülkelerde Fransız İhtilali’nin etkisiyle gelen milliyetçilik ve
marksizm gibi etkilerin altına girerek ülkeye geri dönmüşler ve aydınlanmış kesim
yaratmaya çalışan Rusya bir anda kendine muhalif kesimi yaratmaya başlamıştır.
Batılılaşma hareketleriyle ortaya çıkan kapitalizm ile sanayileşen Rusya’da ortaya
çıkan işçi sınıfının marksist düşünceleri Lenin önderliğinde ülkeyi Ekim Devrimi’ne
kadar götürmüştür.
9 Mustafa Ergün, Kurumsal Eğitimbilim, 2 (1), 2009, s.31-56.
11 | S a y f a
7- SONUÇ: OSMANLI ve RUS BATILILAŞMASININ
BENZERLİKLERİ İLE AYRILDIĞI NOKTALAR
Dönemlerinin iki büyük devleti olan bu ülkelerin, batıya olan olumsuz
düşüncelerini aşmaları ve batıya oranla geri kalmışlıklarını kabul etmeleri iki ülkeyi
farklı zamanlarda da olsa aynı yazgının içine sokmuştur.
Osmanlı’nın da Rusya’nın da batılılaşma sürecine girmelerinin ortak amacı
imparatorluklarını korumak ve güçlü kılmaktır. Bu sebeple geleneksel toplumdan sivil
topluma geçmek isteyen iki devletin uğraştıkları sorunlar da hemen hemen aynı
olmuştur. Osmanlı’da 1826 yılındaki ayaklanmadan sonra II. Mahmut’un Yeniçeri
Ocağını kapatması ile Rusya’da 1698 yılındaki ayaklanmadan sonra Büyük Petro’nun
streltsileri lağvetmesi özünde aynı olaylardır. Gene II. Mahmut, aynı Çar Petro gibi
özel mülkiyet kurumlarını durdurmayı amaçlamış ve bu yönde reformlar yapmıştır. İki
ülkenin de eğitim sistemi olarak batıyı örnek almaları ve bu sisteme göre eğitim
kurumlarını düzenlemeleri, Avrupa’ya askerlik, tıp ve başka uzmanlık alanlarında
eğitim görmek üzere öğrenciler göndermeleri benzer başka hususlar olarak
görülebilir.10
Her iki ülkede de batılılaşma yanlıları, gelenekçilerin güçlü karşı koymalarıyla
baş etmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle, gelenekler ve yenilikler arasındaki
çatışma 18. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında, Rusya’nın ve Osmanlı’nın bütün tarihine
egemen olmuştur. Reformlarla ortaya çıkan kapitalist düşünce ne Osmanlı’daki
geleneksel İslam’da, ne de Rusya’daki Rus Ortodoks kültüründe karşılık bulamamıştır.
Bununla beraber Avrupa’daki reform hareketleri aşağıdan yukarıya yani halktan
iktidara gerçekleşmişken, Rusya ve Osmanlı’da bu hareketin yönü yukarıdan aşağıya
ve dışarının telkinleriyle gerçekleşmiştir.11
Rusya ve Osmanlı’daki batılılaşma hareketlerinin tabiki ortak yönleri olduğu
kadar farklı yönleri de olmuştur. Örneğin Rusya’da batılılaşma hareketlerini ilk
başlatan kişi olan Çar Petro, Avrupa’daki gelişmeleri “stajyer öğrenci” gibi yerinde,
yani Avrupa’da deneyimlemiştir. Oysa Petro’nun çağdaşı Sultan III. Ahmet’in
Avrupa’da “hafiyelik” yaptığını hayal etmek bile mümkün değildir. Yine Rusya’nın
batılılaşma sürecinde Osmanlı’ya göre bir kazanımı, reformlarını ülkesinde
uygulamaya çalıştığı milletlerin, kendisiyle aynı dine mensup olmasıdır. Halifelik
10 Sergei M. İvanov, Rusya ve Türkiye: Ortaçağda ve Modern Zamanlarda Tarihsel Gelişmelerinin Ortak ve Özgül Özellikleri, Çev. Bülent Duru, St-Petersburg, 2000. 11 A.e.
12 | S a y f a
makamı da bulunan Osmanlı padişahının “gavur” olarak küçümsediği Avrupa’nın
sistemini ülkesine uygulamaya çalışması Rusya’ya oranla daha zor olmuştur. Yine bir
başka farklılık ise Osmanlı ve Rusya’nın batılılaşmadan beklentileri arasında
görülmektedir. Osmanlı kendine “Ne kadar az batılılaşarak eski gücüme
kavuşabilirim?” diye sorarken, Rusya kendine “Daha ne kadar batılı olabilirim?”
sorusunu sormuştur. Hal böyleyken Osmanlı ve Rusya’daki batılılaşma süreçlerinin
sonuçları da iki ülkede farklılık göstermiştir. Bu iki ülkenin reform hareketleri
sırasında, geleneksel toplumlarının kendilerine karşı çıktığı konularda bile farklılıklar
görülmüştür. Örneğin Rusya’daki geleneksel toplum, reform hareketlerinin ülkede
yarattığı iktisadi ve sınıfsal farklılıkları kabul etmezken, Osmanlı’daki geleneksel
toplum, ülkeye batıdan gelen reformların kendilerini Frenkleştireceğini savunarak bu
reformlara karşı koymuşlardır. Gene Osmanlı’daki batılılaşma hareketleri daha çok
askeri tabana dayanırken Rusya’da batılılaşma hareketlerinin tabanı sanayileşmeye
dayanmıştır. Aslında bu durumun bir bakımdan Osmanlı’ya avantaj sağladığı
söylenebilir. Şöyle ki; Rusya’da reformlarla oluşan kapitalist düzenin yarattığı
ayrıştırıcı ve sömürücü düzen, Avrupa’ya giden aydınların ülkeye getirdiği komunizm
ve sosyalizm gibi hareketlerle beslenince ülke işçilerin gerçekleştirdiği 1917 Ekim
Devrimi’ne sürüklenmiştir. Fakat Osmanlı’da sanayi olmamasının doğal bir sonucu
olarak işçi sınıfının da olmaması sebebiyle batının sınıfsal tartışmaları Osmanlı’ya
taşınamamıştır. Bu sebeple Rusya’da 1917 yılında olan devrimi işçiler yapmışken,
Osmanlı’da 1923 yılında gerçekleşen devrimi asker ve bürokratlar
gerçekleştirmişlerdir.12
12 Murat Belge, “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.
13 | S a y f a
8- KAYNAKÇA
Belge, Murat : “Batılılaşma: Türkiye ve Rusya”, Modern Türkiye’de Siyasi
Düşünce, C.III, İletişim Yayınları, 2012.
Berkes, Niyazi : Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, s. 54.
Beydilli, Kemal : Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishâne,
İstanbul, 1995, s. 85
Ergin, Osman : Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, ss. 320-367;
Ergün, Mustafa : Kurumsal Eğitimbilim, 2 (1), 2009, s.31-56.
İhsanoğlu, Ekmelettin : "Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Bilim ve Eğitim
Anlayışı", 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, ss. 335-393.
İvanov, Sergei M. : Rusya ve Türkiye: Ortaçağda ve Modern Zamanlarda
Tarihsel Gelişmelerinin Ortak ve Özgül Özellikleri, Çev.
Bülent Duru, St-Petersburg, 2000.
Lewis, Bernard : Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, 1984, s.47.