Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
22-23 \layıs 2009 I<.araıııaıı
Yunus Emre'yi
Anlamaya Doğru
T.C. Karaman Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Kültür Y aynıları
!.Ulusal Yunus Emre Sempozyumu "Yunus Emre'yi Anlamaya Doğru" Bildiriler Kitabı
ISBN: 978-605-61101-1-5
Düzelti: Ali SÖZER
Grafık-Tasarıın: Burhan YEMİŞ
Baskı: komsan Karaman Ofset Matbaaolık ve Gazetecilik A.Ş. Tel: (O 338) 213 16 10 Sertifika No: 1005-70-001813
T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu Kurulu Sekreterliği katkılan ile basılmıştır.
Karaman 2010
Yunus Emre'yi Anlama
ve Yorumlamanın İmkanları:
Eleştirel Bir Okuma
Doç. Dr. Bayram DALKILIÇ'
Çalışmamızın ana hedefi Yunus Emre'yi anlama ve yorumlama
imkanlarını soruşturarak değerlendirmek ve birkaç örnekle eleştirel bir
katkı yapn:iaktır. Yunus Emre'yi anlama ve yorumlama imkanlarının
başında onun kimliğini tanımak önem arz etmektedir. Bundan başka
onun fikirlerini şiirlerinde hareketle ortaya koymak ve bunların ifade
ettikleri anlamı doğru algılamaya çalışıp sonrasında da yorumlamaya
çalışmak gerekmektedir. İşte bu çalışmamızda Yunus'un bize sunduğu
imkanları göz önünde bulundurarak, bunları okuma, anlama ve yorum
lama imkanlarımızı eleştirel bir okumaya tabi tutarak örneklerle ortaya
koymaya çalışacağız.
Yunus Emre (638-720/ 1240-1320) de hayatında ve öldükten
sonra insanlara eserleriyle faydalı olan ve onlara yol gösteren ululardan
biridir,, Onun şiirlerinden oluşan eserleri iki tanedir: Divan ve
Risaletü'n-Nushıyye. Divan'dan müstakil olarak, hayatının son zamanla-
·selçuk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
332 IUiLr;;a\ Yunus Emre Senıpozyuırıu
nnda yazmış olduğu Risaletü'n-Nushiyye'yi göz önünde bulundurursak;
Yunus Emre, bu eserinde Tasavvuf Ahlakı yönünden gerçekten sistemli
ve planlı şiirler ortaya koymuştur. Yunus Emre'nin şiirlerinde, anlatım
dili Türkçe'dir. Bu Türkçe, Yunus Emre'nin yaşadığı çevrede konuşulan
Türkçe'dir. O, genellikle bir kavramı ifade eden tek kelime kullanmak
yerine, bu kavramı karşılayan değişik kelimeleri, uygun gördüğü yerler
de kullanmıştır. Mesela; cennet yerine uçmak; cehennem yerine tamu;
Allah yerine Yezdan, Tanrı, Çalab kelimelerinde kullandığı gibi, ayrıca,
yeri geldiği zaman, Türkçe kelimeler yerine Arapça ve Farsça karşılıkla
rını kullanmaktan da kaçınmadığı görülmektedir. Yunus'un şiirlerinde
günlük kullanımdaki dilin karşıladığı anlamda, din dilinin yansımalarını
görürüz. O, bize din ve Tanrı hakkında Türkçe konuşmanın, Türkçe
olarak din dilinin mantığı, anlamı ve algılanma imkanlarını sunmaktadır.
Yunus, şiirlerini siyasi, iktisadi, ictimai ve eğitim meselelerini göz
önünde bulundurarak. halka faydalı olmak, halkı uyarmak ve aydınlat
mak gayesiyle söylemiştir. Bunu yaparken de o, genellikle İslfun'ın iki kaynağı olan Kur'an ve Hadis'ten, aziiml derecede faydalanmıştır. Yunus
Emre'nin, şiirlerinde Kur'an ve Hadislerden iktibaslar yaptığı gibi, İs
lfun'dan önceki döneme ait bazı olayları kendine has üslubla anlattığı,
İslam tarihine ait bilgiler aktardığı ve yine Arapça, Farsça terkiple~i gi.izel bir şekilde kullandığı, geniş bir kültür düzeyine sahip olduğu açık
ça görülmektedir.
Yunus'un, şiirlerinde işlediği konular, savunduğu fikirler, insan ile
'Afıah; insan ile insanlar ve insan ile kendisi arasındaki karşılıklı ilişkilerdir. Allah'ın varlığı, birliği, adaleti, doğum, ölüm, insan sevgisi, vb. me
seleler, O'nun işlediği temel konularıdır.
O'nun şiirleri, bütünüyle ele alındığında, Varlık, Bilgi ve Değer'in,
Yunus'ca bir yaklaşımla çözülmeye çalışıldığı görülmektedir. Kısaca
belirtmek gerekirse: Yunus'un insanla ilgili her şeyi şiirlerine konu
edinmekten çekinmediği dikkati çekmektedir.
Divan' dan müstakil olarak, hayatının son zamanlarında yazmış ol
duğu Risaletü'n-Nushıyye'yi göz önünde bulundurursak; Yunus Emre,
YunJs ıi:ı Duşünce ve Tas::JV'ıuf Mirası 333
bu eserinde Tasavvuf Ahlakı yönünden gerçekten sistemli ve planlı bir
metin ortaya koymuştur.
Yunus Emre'nin eserlerinde, anlatım dili Türkçe'dir. Bu Türkçe,
Yunus Emre'nin yaşadığı çevrede konuşulan Türkçe'dir. O, genellikle
bir kavramı ifade eden tek kelime kullanmak yerine, bu kavramı karşıla
yan değişik kelimeleri, uygun gördüğü yerlerde kullanmıştır. Mesela;
cennet yerine uçmak; cehennem yerine tamu; Allah yerine Y ezdin,
Tanrı, Çalab kelimelerinde kullandığı gibi, Aynca, yeri geldiği zaman,
Türkçe kelimeler yerine Arapça ve Farsça karşılıklarını kullanmaktan da
kaçınmadığı görülmektedir.
Yunus Emre'nin şiirleri, Türkçe olduğu halde, acaba yeterince an
laşılır bir vaziyette midir? Her okuyan rahatlıkla anlayabilir mi? Yoksa
bazı anlaşılmayan yanları var mıdır?
Birçok kimse, Yunus Emre'nin şiirlerini, herkesin kolaylıkla anla
yabileceğini öne sürmesine rağmen, bunu kabul etmek pek mümkün
görülmemektedir. Şiirlerinde geçen kelimeler, lügat manaları itibariyle
anlaşılabilse bile, öyle şiirler vardır ki, kelimeleri Türkçe'dir; ancak kul
lanıldığı yerde, o kelimeleri lügat manalarıyla anlamaya çalışmak bizi
saçmalığa götürür. Mesela:
Çıkdım erik dalına anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu 1beytiyle başlayan on üç
beyitlik şiirinde "sefer", ... ı1afık" ve "mana" vb. birkaç kelime dışında
diğer kelimeler hep Türkçe'dir. Aslında bu kelimeler de Türkçe'de
kullanıla kullanıla Türkçeleştirilmiştir. Bu ve benzeri şiirler, Yunus Em
re'nin en zor anlaşılan şiirleri sayılabilir.
Çünkü bilindiği kadarıyla Yunus Emre'nin en çok şerh edilen şiiri
budur. 2 Tasavvufi açıdan yapılan bu şerhlerde bile, çoğu yerde büyük
farklılıklar vardır.
1 Yunus Emre, Divan, 407/l, (Hazırlayan Mustafa Tatçı, Ankara, 1991) 2 Bu §İirin 4 ayn §ahıs tarafından yapılan §erhi, Emine Sevim tarafından transkripsiyonlu
olarak hazırlanmı§tır. Bu §erhler, Şehzade, Niyazi Mısri, Bursalı İsmail Hakkı ve Ali Nak§ibendi tarafından yapılml§tır. (Bkz. Necla Pekolcay - Emiıie Sevim, Yunus Emre Şerhleri, Ankara-1991, s.77-184)
334 IU!usat Yu,1us Er':re Sernt)oz.yuınu
Bu da göstermektedir ki, Yunus Emre'nin bazı şiirlerini anlamak
pek de kolay değildir.
Louis Bazin, Yunus Emre Divanı için "Türk asılları belgelerle doğ
rulanmış terimler ve deyişler hazinesi" ifadesini kullanır. 3 Fakat Fuad
Köprülü, değişik nüshalarda, aynı ilahinin birbirinden çok farklı olduğu
nu; bundan dolayı da, eldeki yazma ve basma Divan'ın, "Lisan Tarihi"
açısından pek güvenilir bir vesika sayılamayacağını belirtmiştir. 4
Yunus Emre, şiirlerinde, edebi sanatlardan pek çoğunu kullanmış
tır. Ancak o, bu sanatları kullanırken "sanat için sanat" gibi bir gayenin
çok çok ötesinde, başkalarına faydalı olmak için sanattan faydalanmak
gerektiğinin idraki içinde olmuştur. Çoğu şiirlerinde, kendi nefsini
tenkid eden söyleyişler mevcuttur. Bu söyleyişlerinde, hatalı durumda
olan başkalarını da dolaylı olarak uyarmayı hedeflediği görülmektedir.
Onun şiirlerinde, misallerle anlatım, özellikle de tarihi olaylan örnek
olarak kullanması büyük ehemmiyet taşımaktadır.
Yunus Emre'nin şiirlerinde, Kur'an ve Hadislerden iktibaslar yap
tığı, İslam' dan önceki döneme ait bazı olaylan kendine has üslubla anlat
tığı, İslam tarihine ait bilgiler aktardığı ve yine Arapça, Farsça terkipleri
güzel bir şekilde kullandığı, geniş bir kültür düzeyine sahip olduğu açık
ça görülmektedir.
Bir kargaşa içinde yetişen ve yaşayan Yunus Emre, bütün bunlar
dan etkilenmiş, şiirlerinde o zamanki durumu belirten olayları işlemeye
-'Çalışmıştır. Ancak, şiirlerinden anlaşılmaktadır ki, Yunus Emre, kargaşa
ortamının menfi sonuçlarından belki de en az etkilenenlerden biridir. O
şiirlerinde konuları işlerken metanetli olmak gerektiğinden, bu dünyanın
geçici olduğundan, hakiki hayatın ahirette olduğundan bahsetiruş, anlık işler ve hevesler için her iki hayatı da karartacak davranış ve hareketler
den kaçınılması gerektiğini halka tavsiye etmiştir. Ahmet Kabaklı'nın da
belirttiği gibi O, "tasavvufla da dinle de ilişiğini kesmiş sapık batıni cere-
3 Louis Bazin, Yunus Emre ve Dil Sorunu (Çev. Orhan Tahsin Günden), VI. Yunus Emre Semineri Bildiriler, İstanbul - 1971, s.81
4 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s.290-291.
yanlara kapılmadığı gibi, arılar karşısında ahlakı, nizamı, din sevgisini ve
gerçek tasavvufu koruyan bir set gibi olmuştur." 5
Yunus Emre, kaynak kitap olarak en fazla Kur'an-ı Kerim'den et
kilenmiştir. Ancak, Yunus'un Kur'an'dan etkilenmiş olduğunun ileri sü
rülemeyeceğini ısrarla savunanlar da vardır. Mesela, İlhan Başgöz, Yu
nus'un şiirlerinde geçen ahlak ilkelerinin, Kur'an'da bulunduğunu, ancak
burıların halk geleneğinde zaten varolduğunu, yine Anadolu'ya Hint'ten
ve Yunan'dan gelen Fable (hayvan hikayeleri)'larda bile bulunduğunu
belirtmektedir. 6
Türkiye'de ve Dünya'da araştıpnacılann çoğu, Yunus'un
Kur'an'dan ilham aldığı fikrini kabul etmişlerdir. Zaten Yunus Emre,
kendisi de bu konuda Kur'an'dan etkilendiğini şiirlerinde dile getir
mektedir.
Kur'an eydür ki Vattaku, gine eydür ki Tizrau
Kahil olup oturmagıl, tez tevbeye gelmek gerek7 beytinde O'nun
Kur'an'ı kaynak olarak aldığı açıkça görülmektedir. O, bir başka yerde
sözünün şiir olduğunu, ama aslının Kur'an' dan olduğunu vurgulamıştır
Yunus'un bu ifadelerine rağmen, O'nun Kur'an'dan etkilenme
diğini, Hint'ten ve Yunan'dan etkilendiğini iddia etmek, gayet açık olan
sözü reddedip, mesnedi olmayan şeylere sarılmaktır.
Yunus Emre, yukarıda ismi zikredilmeyen, Ahmed Yesev!
(562/1167)'den etkilenmiş midir? Onun şiirlerinin tesirinde kalmış
mıdır? Bu hususta, O'nun şiirlerinde açık bir ifade yoktur. Fakat Anado
lu'nun Türkleşmesinde büyük rol oynamış ve dervişlerini Anadolu'ya
göndermiş olan Ahmet Y es evi' den doğrudan olmasa bile dervişleri ve
şiirleri vasıtasıyla etkilenmiş olabileceğini ifade etmek doğru olsa gerek
tir. Bu hususta, A. Gölpınarlı, "Yunus Emre, Hayatı" isirrıli eserinde;
"Yunus'un, Ahmed Yesevi'yi hiç tanımadığını ve onun şiirlerini okuma
dığını iddia etmiyoruz. Böyle bir iddia pek indi olur. Yalnız Ahmed -,
5 Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, İstanbul, 1966, c.II, s.126 6 İlhan Başgöz, Yunus Emre, İstanbul-1990, s.24 7 Yunus Emre, Divan, 137 /8
336 !Uiusal Yunus Erme Sempozyuınu
Yesevi'nin tesiri altında kalmadığını eserlerinden katiyetle anlıyoruz.
Ahmed Yesevi'nin Anadolu sufilerine tesiri olsa olsa hece ile yazmaları
yönündendir. Yoksa o, ne Yunus'a tesir etmiştir, ne de başka bir şaire" 8
sözleriyle Yunus Emre'nin Ahmed Yesevi'den etkilenmediğini de vurgu
lamak istemektedir.
Yunus Emre'nin etkilendiği kişiler arasında Bektaşi büyükleri sa
yılan Babaların da bulunduğu iddia edilerek, Yunus'la bu Babaların ortak
özelliklerinden bile bahsedilmektedir ki bu özellikler; Sünni
müslümanlığın kurallarına uymama, şeriatin buyruklarını yerine getir
meme, içkili, çalgılı, oyunlu din töreleri yapma vs ... 9 şeklinde sıralan
maktadır.
Yunus'un Bektaşi Babalarından etkilendiği iddialarının, Yunus'u
şiirlerine göre değil de, iddia sahiplerinin kendi kafalarındaki Yunus
ölçüsüne göre değerlendirmekten kaynaklandığı görülmektedir.
Yunus Emre, dünyanın faniliğini, bazı peygamber, Hz. Muham
med (s.a.v.), halifeler ve kendi dönemine kadar, sevip-saydığı kişilerin
dünyadan göçtüğünü anlattığı şiirinin, ikinci beytinde şöyle demektedir:
Kimde ki şefkat vardır, rahmet dahi ondadır. Şimdi bir gönlü açık sünnf müslüman kanı. 10
"Gönlü açık bir sünni müslüman"ın bile, zamanında kalmadığının
ya da çok nadir bulunduğunun vurgulandığı anlaşılan bu mısrasına rağ
men, ısrarla Yunus Emre'nin sünni müslümanlığa düşman olduğu iddia
,,-sında bulunmak tutarlı olmasa gerektir. Ancak o, bir konuda insanlara
söyleyeceği ve ulaştıracağı söz olunca ayırım da yapmamaktadır:
1'Bir söz geldi dilime, aydam ölüm üstüne. Gerek sünni müslüman, gerek zalim üstüne" 11
Burada şunu belirtelim ki, Yunus, sünni kelimesini tek başına
değil, "müslüman" kelimesi ile birlikte kullanmaktadır. Bu da onun
normal anlamda "sünni müslüman" kavramından anladığının İslam'ın
8 A. Gölpınarlı, Yunus Emre Hayatı, İstanbul-1936, s.101-102 9 İlhan Başgöz, Yunus Emre, s.87 10 Yunus Emre, Divan, 396/2 11 Yunus Emre, Divan, 340/l
Yunus'Lın Düşünce ve Tasavvuf i'.lirası 337
ozune uygun olarak yaşaması gereken bir insan olduğunun vurgulan
masıdır. Bu noktada, onun şu iki beyti dikkat çekmektedir:
Demesin ki müslümanım, Çalab emrine fennanım Tutmaz ise Hak sözünü, faide yok dinden ona Ol kişi kim sağır durur, söyleme Hak sözün ona Ger der ise zayi olur, nasib yoktur sözden ona12
Dolayısıyla söz-davranış uygunluğunu onun sözlerinde sürekli ola
rak görmek mümkündür:
Ariflerden nişan budur, her gönülde hazır ola Kendini teslim eyleye, sözde kıl u kal olmaya Gönnez misin sen anyı her bir çiçekten bal eder Sinek ile pervanenin yuvasında bal olmaya13
Yunus Ernre'nin, devrinin gerek maddi gerekse manevi hadisele
rinin tümünden etkilendiği ve bu maddi ve manevi yaralara çare aradığı,
gücü nisbetinde de dertlilere deva olmaya çalıştığı görülmektedir. O, bu
sebeple, çağı ve daha sonraki çağları eserleri, şiirleri, üstün şahsiyeti ve
hakşinaslığı ile etkilemiş görünmektedir.
Yunus Ernre'yi seven ve saygı gösterenlerin yanında; Onu bazı şi
irlerinin birbirine zıt gibi görünmesi ve alışılmamış fıkirler ihtiva ettiği
intibamı vermesi gibi sebeplerden dolayı daha kendi zamanında ağır bir
şekilde tenkit edenler de çıkmıştır. Bir de O'nun şiirlerini herkesin
kendi anlayış ve düşüncesine göre yorumlaması, bu eleştirilerin şiddetini
daha da arttırmıştır. Yunus Emre, bu tenkitlerin farkındadır. Bunu bazı
şiirlerinde şöyle dile getirmektedir:
Yunus'u öğen öğsün, söğen Yunus'a söğsün Keçe suya salıptır, ne durur erte-gece14
Aşksızlara benim sözüm, benzer kaya yankısına Bir zerre aşkı olmayan, belli bilin yabandadır15
Yunus, fikir ve düşüncelerini şiir halinde söyleyen bir şair oldu
ğundan, kendinden sonraki şairlere ve onların şiirlerine de tesir etmiştir.
12 Yunus Emre, Divan 11/3,5 13 Yunus Emre, Divan, 5/4-5 14 Yunus Emre, Divan, 342/7 15 Yunus Emre, Divan, 65/3
Özellikle de tarikatların şemsiyesi altındaki şairlere etkisi büyük olmuş
tur. Mustafa Tatçı'nın deyimiyle; "Yunus, bilhassa kendisinden sonra
gelen Türk sı'.lfi şairlerin üstadı konumundadır." 16
Yine M. Tatçı'ya göre, "Yunus Emre'nin en büyük özelliklerinden
birisi, "klasik sı'.lfi" terminolojisini Türkçe'ye adapte etmesidir. Onun,
kendisine has sesi ve üslubu kolay gibi görünen, fakat derin manalar
taşıyan ifadeleri, bir "Yunus Tarzı"nın doğmasına sebep olmuştur. Yu
nus Emre, kendisine has tarzıyla, Anadolu'da daha sonra yetişen pek
çok sı'.lfiyi, divan ve saz şairini etkilemiştir." 17
Burhan Toprak, Yunus'un "Divanındaki sözleri, Oluş'u göstersin
diye, imansızlıktan irşada ve didaktik devreye kadar yedi bölüme ayırdı
ğını" belirterek; hazırladığı Divan'daki kıstası açıklamakta, birinci bö
lümde imandan önce yazdığı şiirlerini, en son bölümde de en olgun
dönemindeki şiirlerini ortaya koyduğunu belirtmektedir. 18
Burhan Toprak'ın şiirleri seçmesindeki kıstas, indiliğin dorukta
olduğu kadar, çok da iddialıdır. Çünkü onun Yunus Emre'nin "imansız
lıktan önce yazdığı şiirler" diye bir bölüm ayırması, Yunus'un hayatı
konusunda da büyük bir iddiadır. Yunus Ernre'nin, belki bir "buhran
dönemi" geçirdiğini söyleyenler çoktur; ama imansızlık döneminden, bu
dönemin de, O'nun hayatının -aynı zamanda şiir hayatı- ilk dönemini
oluşturd~gundan sadece Burhan Toprak sözetmektedir.
Kaçan kim ben beni bildim, yakın bil kim Hakk 'ı buldum
·Korkum onu buluncaydı, şimdi korkudan kurtuldum 19 şeklindeki
sözlerindeki "Korkum onu buluncaydı" kısmı okununca "acaba Yu
nus'un Allah'a inanmadığı zaman var mıydı, ya da Allah'ın varlığına
sonradan mı inandı?" tarzında bir soru akla gelmektedir. Halbtıki Onun
şiirlerine bakarak, Yunus'un Allah'a inanmadığı bir döneminin olduğu
nu, Allah'a sonradan inandığına dair bir açıklamanın bulunduğunu söy
lemek çok zordur. Gerçi, O'nun zaman zaman bunalımlı dönemlerde
16 Mustafa Tatçı, Bir Yunus Emre Takipçisi Olarak ~ık Yunus, Diyanet Dergisi, Ankara, 1991, c.27, sayı 1, s.156
17 Mustafa Tatçı, a.g.m., s.155 18 Burhan Toprak, Yunus Emre, İstanbul, 1987, s.45. 19 Yunus Emre, Divan, 176/1
söylediği şiirleri bulunmaktadır; ancak inançsızlık ifade eden şiirlerine
rastladığımızı söylemek mümkün değildir. O halde, Yunus neden "Kor
kum O'nu buluncaya kadardı, ben beni bildim; dolayısıyla Hakk'ı bul
dum" demektedir? Bu, söz O'nun inançsızlık döneminin bulunduğunu
değil, aksine Allah'ın varlığını bilme ve bulma hususunda, artık tecrübe
nin yaşanmaya ve hissedilmeye başlandığının ifadesidir.
Yunus gözüyle gördüğünü, muhakkiklerin, can gözüyle bakanların
göreceğini, yoksa yaban gözüyle bunun mümkün olrnayıcağını" 20 "haki
kat safhasındaki bulduğu ve tanıdığı şekliyle, varlığı anlattığını"21 be
lirtmektedir.
Yunus, çoğu şiirlerinde de Allah'a kavuştuğunu, Onu gördüğünü
beyan eden ifadeler kullanmıştır. Ancak, O'nu gören gözün "baş gözü"
değil de başka bir göz, yani "gönül gözü" olduğunu da belirtmeyi ihmal
etmemiştir. 22
Yunus, Allah'ın zatını görmenin aslen imkansız olduğunun şuuru
içindedir. O, Hz. Musa'nın Allah'ı görmek arzusuna cevap olarak, Al
lah'ın "Len Teram" dediğini bilmektedir. 23
"Sen bunca sıfat birle pinhan iken ey server" ve "cümle aleme
henüz nikah içindesin. Bir dem perdesiz yürürsen iki cihan helak olur" 24
şeklindeki ifadeleriyle Allah için "pinhan" ve "nikah" terimlerini kul
lanması, aynı zamanda Allah'ın zatının ve mahiyetinin gizliliğine, bili
nemeyeceğine de delil olarak görülebilir.
Yunus Emre, Allah'ın, alemin ötesinde ve dışında olduğunu belir
ten pek çok şiirine rağmen, bazı ifadeleriyle Allah'ın alemde bulunduğu,
alemde dopdolu olduğuna dair sözler de sarfetrniştir. Bu sözler, ilk ba
kışta O'nun, Allah'ın içkin bir varlık olup, alemin içinde bulunduğu gö-
20 Yunus Emre, Divan, 206/9, 209/8 21 Yunus Emre, Divan, 171/7-8 22 Yunus Emre, Divan, 305/9, 378/4 23 Yunus Emre, Divan, 305/4 24 Yunus Emre, Divan, 320/2, 144/3
340 !.U!usai Yunus Emı"9 Sempo7.yuınu
rüşüne sahip olduğu fikrini oluşturmaktadır. Bu hususta daha fazla açık
lamaya girişmeden önce, O'nun konu hakkındaki sözlerine kısaca temas
etmek faydalı olacaktır.
Yunus Emre, "Bu benim gönlüm alan, doludur cümle alem, nere
ye bakarsan O'nsuz yer göremezem25, "Her nereye bakarsam gözüme
görünen O'dur" 26 , ve "Cümle alem doludur, berr ile bahr içinde"27
şeklindeki sözlerinde olduğu gibi Allah-alem birliği fikrine sahip birisi
olduğunu zannettirecek sözler söylemiştir. Gerçekten de onun bu sözle
ri, mücerret olarak düşünüldüğü zaman, O'nun Allah-Alem birliğini
savunduğu fikrinin oluşmaması imkansızdır. Ancak, bir kimse nasıl olur
da zat ve sıfatlarıyla alemin üstünde ve dışında kabul ettiği bir varlığı,
aynı zamanda, "alemde dopdolu" diyerek alemin içinde bir varlık olarak
düşünebilir? Bu mümkün olabilir mi? Yoksa bu fikirler bir paradoks
mudur?
Yunus Emre'nin Allah'ın zat ve sıfatlanyla, alemin üstünde ve
dışında aşkın bir varlık olduğıınu ifade eden sözleri gayet açıktır. Ama,
alemin içinde bir varlık olduğunu sezdiren ifadeleri, tek başlanna
alındığı zaman yukarıda da belirttiğimiz gibi, bir paradoksu haber veren
ifadeler olmaktadır. Ne var ki Yunus Emre, bu sözlerini, Allah-Alem
birliği fikrini savunduğunu göstermek için söylememiştir. O'nun bu
sözleri, -Allah'm sıfatlannın gereği olarak, alemde gösterdiği yetkinliği
ifade için kullanılan sözlerdir. En fazla da kudret sıfatı, bu hususta
dikkat çekmektedir. O'na göre, "Allah'ın cümle alemde dolu olması" ve
..- "her yerde görünmesi", bizzat Allah'ın aşkın ve yetkin sıfatlara sahip
olmasındandır.
Yunus Emre, Allah'ın nereye bakılınca görülebileceğin,i belirttiği
sözlerinde de, bakan gözün "baş gözü" olmadığını açıklamaktadır. Zaten
O, Allah'ın baş gözüyle görülemeyeceği fikrini de kabul etmektedir.
"Kim göre Onu ayan, kim diye nakş u nişan, sözü "Len Terani"dir.
25 Yunus Emre, Divan, 188/5 26 Yunus Emre, Divan, 53/2, 35/5 27 Yunus Emre, Divan, 305/5
Mlisa'ya Tur içinde"28 diyerek, Hz. Mlisa'mn bile Allah'ı göremediğini;
zira, Allah'ın O'na, "Beni göremezsin" dediğini belirtmektedir.
Yunus Emre, Allah'ın sıfatları gereği aleme tecelli ederek, bu
tecellilerinin görülebilec~ğini, pek çok şiirinde anlatmakta, bir defasında
tecellinin Hz. Musa'ya Tfu dağında vaki olduğunu; oysa tecelliye
mazhar olmak için bütün cihanda Allah'ın kudretini düşünüp, ikrar
etmenin yeterli olacağını savunmaktadır. o, Allah'ın zati olarak, hakiki
varlığıyla alemde apaçık görülmediğini, henüz gizlilik içinde olduğunu da
kabul etmektedir. Zira o, böyle bir şey vuku bulursa, cihan diye bir
şeyin ayakta kalmayıp helak olacağına inanmaktadır: "Söylediğin cümle
aleme henüz nikah içindesin. Bir dem perdesiz yürüsen iki cihan helak
olur". 29
Yunus Emre, akla büyük önem vermektedir. Çünkü, "akıl,
Tann'nın kadirnliği pertevindendir". 30 Bundan dolayı, O'na göre insan,
harici olan nefsin peşinden gitmemeli, akla uyarak iyi şeyler peşinden
gitmelidir. Ancak, Yunus, gerçekten de aklın aleyhinde hiçbir şey
söylememiş midir? O, Divan'ında zaman zaman akıl ve bilginin
aleyhinde sözler söylemiştir. Şu kadar var ki, o, bu sözleri genellikle aşk
söz konusu olduğu zaman söylemiştir. İlahi aşk'ın coşkusuyla dolduğu
zamanlarda:, aşk uğruna aklı kurban etmiştir. Bazen de nefsin buyruğuna
girmiş olan aklı eleştirmiştir.
Aşkın unemini belirtmek için aklı ve bilgiyi kapı dışarı etmek
tutarlı bir yol mudur? Bu soruya aklın verileri ışığında cevap aramak
gerekirse tutarlı bir yol olmadığını söylemek gerekir. Bunu normal
zamanlarındaki deyişlerinde Yunus Emre de dile getirerek aklın
önemine temas etmektedir. Ancak, coşkunluk sebebiyle çoğu zaman
aklın aleyhinde söylediğinin de farkında olmuştur.
Yunus Emre'ye göre amaç, nasıl ki dünyaya gelmeden önce, hatta
ruh, çokluk aleminde değilken Allah'ı nasıl biliyor ve birliyor idiyse,
dünya'cla da bedenin varlığı fam olduğu için, aynı şekilde insan, ruhi
28 Yunus Emre, Divan, 305/4 29 Yunus Emre, Divan, 144/3 30 Yunus Emre, R. Nushıyye, Derbeyan-ı Vücud-ı İnsani, 3/1, İstanbul, 1340
342 1.U!u:3al YLınus Erı 1 rs Ssrnpozyurnu
ağırlığıyla, bedenin_ gerekliliklerini devreden çıkararak, Allah'ı bilme ve
birleme yoluyla kendi varlığını yok sayarak birlik alemine, tevhid'e
ula§maktır. 31
Bu amacı kim gerçekle§tirecektir? Aslında herkesin yapması gere
ken amaç budur. Ama bunu gerçekle§tirebilecek olan, O'nun nazarında
üstün insan olan "A§ık ki§i"dir. A§ık ki§i, bunu nasıl gerçekle§tirecektir.
Her §eyden önce bunun yolu "AŞK YOLU"dur. Ki§ilerin canına a§kı,
ezelden Allah yerle§tirmi§tir. Yine O, dilediği zaman, bu dünyada insana
nasib kıldığında A§k gerçekleşecektir. Çünkü, hiç kimse kendiliğinden
halden hale gelmemi§tir. ~ıkların canına a§kı yerle§tiren Ma§uk (Al
lah)tur.32 Ancak, bu kişinin hiç bir çabası gerekmediğini isbatlar mı?
Yunus, bu kanaatte değildir. Ki§i de, a§kı istemeli, arzu etmeli, aşk yo
lunda yapılması gerekenleri yapmaya çalı§malıdır. Nedir bunlar? Yu
nus'a göre bunlar, sabır, iyi huy, tevekkül, geni§ kalplilik, cömertlik,
lütufkarlık, doğruluk, dürüstlük, vuslat, uzlet, vahdet, haya ve edeb
sahibi olmaktır. 33
A§k halini ya§ayarak, Allah'ı bulan insan mü§ahhas olarak gerçek
ten var mıdır? Yoksa bu fikirler, sadece hayalden mi ibarettir? Yunus
Emre'ye göre, a§k halini yaşayan insanlar gerçekten vardır. Yoksa O, bu
yolu sırf faraziye olarak anlatmamaktadır. A§kı yaşayanların ba§ında Hz.
Muhamn:ı_ed (S.A.V.) gelmektedir. "Dünyada Peygamber'in ba§ına geldi
bu a§k, Tercümanı Cebrail, Ma§ı1kası Halık'tır". 34 Allah, daha Adem
(a.s.) ve diğer Peygamberler yaratılmadan, O'nu yaratmı§ ve alemin
,./ övüncü kılmıştır. O, ruhunu teslim ettiği zaman da zahir dünyasını de
ği§tirmi§tir. Cahil ise O'nu öldü sanır. Halbuki O ölmez, ölmemi§tir de.3s
' Yunus, kendisinin de a§ıklar ve erenler yolunda olduğtlnu, dağda, ta§ta, hemen her yerde Allah'ı gördüğünü, bulduğunu, bazen de Maşuk'
31 Yunus Emre, Divan, 39/9 32 Yunus Emre, Divan, 26/4, 121/l 33 Bkz. R. Nushıyye, 9,10,13 34 Yunus Emre, Divan, 86/4 35 Yunus Emre, Divan, 8111-f, 157/7, 233/8-9
la bir olduğunu, hatta Hallac' dan bile önce, "Ene'l-Hak" dediğini söyle
mektedir. Acaba bu tür ifadeler Allah-Alem-İnsan münasebeti açısından
nasıl değerlendirilebilir?
Her şeyden önce şunu ifade edelim ki, O'nun Allah'ı kainatta
gördüğünü ve bulduğunu belirten sözlerinde o, Allah'ın zatını kastet
memiştir. Allah'ın kudretini idrak ettiğini vurgulamak istemiştir. Al
lah'ın gönülde bulunmasını ifade eden sözleriyse, gönlün Allah'ı idrak
ettiği, o'ndan başkasına meyil vermediğini belirten sözlerdir. Yine Al
lah'la bir olduğunu belirten ifadeler ise, artık o hale gelmiştir ki, Allah'ın
dilediği ve istediği şeylerin dışındaki hiçbir şeyi, nefsin isteklerinden
hiçbirini arzulamadığını kastetmiştir. Haİlac'dan önce Ene'l-Hak dediği
ni belirten ifadeler ise, daha Hallac cismiyle yaratılmadan önce, kendi
sinin ruh halinde Allah'ı bildiği ve birlediğini belirten ifadeleridir.
Gölpınarlı, Yunus'un
"Yine bu bad-ı nev bahar hoş nev'ıle esdi yine
Yine kışın soğukluğu fuzulluğun kesdi yine"36 beytiyle başlayan
şiirinde yer alan
"Sözüm değil yaz kış içün, geldi maşuka iş içün Öldürdüğün bağışlamak padişahım kasdı yine Yine Yunus başdan çıkıp ar u namfuu yıkıp A.şıklann cur' asından ulu kadeh içdi yine" beyitlerini yorumlar-
ken "sondan bir önceki beyitte Yunus gene mistik bir inanca kapılıyor,
amma inanmayın. Dikkat edin, son beyitte, tabiatın bu coşup köpürmesi
karşısında nasıl baştan çıktığını, nasıl deli divane kesildiğini anlatıyor. Bu
ne köklü yaşayış ve tazelik aşkıdır." 37 demektedir. Yunus gerçekten
geçirdiği tecrübelerin sonunda hayretler yaşadığını aktarmakta, kendisi
ni bundan alıkoyamadığını ifade etmektedir. Ancak bu şiirinde Yunus,
Allah'ın ilk yaratıcılığına, yaratılanların fani olduğuna, öldükten sonra da
tekrar Allah tarafından yaratılacaklarına tabiattaki bahar-kış bahar örne
ğiyle dikkat çekmektedir. "Öldürdüğün bağışlamak padişahın kasdı" -~
şeklindeki bir söz bunu açıkça ortaya koymaktadır.
36 Divan, 312/1-8 37 Abdülbaki Golpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul, 1961, s. 189
344 LU!u3al Yunus Emre Sernpozyuınu
Gölpınarlı'nın bu şiiri değerlendirirken metne almadığı dördüncü
beyitte Yunus,
"Ölmüş idi otu şecer dirülüben geri biter
Müşriklere nükte yiter var eyledi nesli yine" şeklinde Hz. Pey
gamber'e elinde çürümüş kemiklerle gelip, "bunları kimin dirilteceği"
sorusunu yönelttiğinde, "onları ilk olarak yapan-inşa edenin dirilteceği"
şeklindeki cevaba telmihen bu beyti ve şiiri söylediğini ortaya koymak
tadır.
Yunus, sözünü, şiirini, öğüdünü çevresindekiler dinlesin, anlasın
diye söylediğini ifade etmiştir. Bu arada Kur'an'dan, hadislerden, bazıla
rının sözlerinden, tarihte yaşanmış hadiselerden, başkasından duyduğu,
kendisinin yaşadığı tecrübelerden bahisler açmış, aktarımlar yapmıştır.
Bunları da yine şerh etmiş, açıklamış, dinleyenlerin anlamsına ve yorum
lamasına imkan vermeye çalışmıştır. Ancak bazı tecrübelerini aktarma
ması gerektiğini, çünkü bunları herkesin kolayca anlamayamayacağını,
hatta yanlış anlayacaklarını da sözlerine eklemiş, bununla birlikte bunları
söylemekten de kendini alamadığını, kendini tutamadığını, yaşadığı
tecrübe sonunda kendinden geçtiğini ve bunları söylememeye mani
olamadığını da ifade etmiştir.
"Yunusun bu sözünden sen mana anlar isen -Konya minaresin göresin bir çuvaldız1138 beyti ve "Gizli sözü şerheyleyip türlü nükteler söyleyip Değme arif şerhetmeye bu benim gizli razımı 1139 beyti onun ken-
,e.~~ disini anlama ve yorumlama konusunda zorluk çekenlerin olacağına,
hatta yanlış anlayacaklarına ve yorumlayacaklarına dair dikkat çektiği
örneklerdendir. Yunus başkalarına ilginç, tuhaf, yanlış gelen sözler söy
lemiş olabileceğine vurgu yapmakla birlikte, bunun yürünÜlen yoldaki,
varılmaya çalışılan yoldaki menzil farklılıklarından kaynaklandığının
farkındadır. Ancak bu arada yola hiç girmemiş olanların da zaten tama- \
mıyla kendisini anlamayacaklarını, yanlış anlayacaklarını belirtmiştir.
"Olmaz sözü demezem ben marifet ehline
38 Yunus Emre, Divan, 106/9 39 Yunus Emre, Divan, 349/6
Yurıus'urı Düşünce '18 T 8SJWUf r;lir::rn 345
Zira desem inanmaz, 'ağaçta bitti karpuz1140 beytinde o, marifet
ehlinin bilgi vasıtaları ve sonuçlan çerçevesinde sözü değerlendirip anla
yacaklarına dikkat çekmiştir.
"Derviş oldur itten kaçar, it besleyen kanlar içer Kogıl it beslemeyi, it besleyen sekban olur"41 beytinde Yunus dış
anlamıyla bir dervişin köpek beslemesinden bahsetmemektedir. Bu
beyti alıp onun köpek beslemeye karşı olduğunu söylemek, başka beyit
lerinden de hareketle "nefsi ite benzettiği"nde habersiz olmak demektir.
Bu arada dış anlamıyla da düşünüp dervişin işinin "köpek beslemek"
olmadığı, onun görevinin nefis tezkiyesi olduğu, "köpek beslemek" gö
revinin de sekbanın görevi olduğunu da vurguladığı, ancak bunu ben
zetme diliyle ifade ettiği unutulmamalıdır.
11 İş bu sözüm anlamayan, aydam sana neye benzer Hayvan durur onun gibi, dağda yürür sürü sürü"42 beytiyle ken-
dini anlamayanları niteleyen Yunus, anlama ve yorumlama noktasında
formüller de vermektedir.
"Ey yaranlar siz bu sözü dinlen gönül kulağıyla Can dudağı halis gerek Birlik şarabın tatmaya"43
"Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi, Dilsiz kulaksız sözün can gerektir anlayası Dinlemeden anladık, anlamadan dinledik Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi"44
Memet Fuat, Yunus'u anlamak ve yorumlamak konusunda bazı
değerlendirmelerde bulunmuştur. "Y. Emre'de hümanizm felsefesinin
özünü bulanlar olmuştur. Onu dayandığı din felsefesinin, tasavvufun
dışında değerlendirmek, mistiklikten sıyırmak bilimsel görüşlere aykırı
dır. Ne var ki çağdaş okurlar, bunu yapacak, Yunus'un Tanrısal aşkını,
insansal aşk, dost özlemini, arkadaş özlemi olarak göreceklerdir."45
40 Yunus Emre, Divan, 106/6 41 Yunus Emre, Divan, 97 /3 42 Yunu~ Emre, Divan, 408/6 43 Yunus Emre, Divan, 323/8 44 Yunus Emre, Divan, 382/1-2 45 Memet Fuat, "Yunus Emre'de Hoşgörü", Yunus Emre, Nasreddin Hoca ve H. Bektaş Veli Düşüncesinde Hoşgörü, Hazırlayan Şevket Özdemir, Ankara, 1995, s. 79
Dini bir sömürü kurumu olarak görenler Yunus'un şeriata karşı
sözlerinden kendilerine yakın anlamlar çıkarabilirler. Bilimsel yönden
bütünüyle yanlıştır bu yaklaşım, ama okurların, şiirleri kendi çağrışımla
rıyla okumalarına engel olunamaz, şeklinde değerlendirme yapan
M.Fuat gerçeğin, Yunus Ernre'nin de bütün mistikler gibi bağlı olduğu
dinin ruhuna, kurallarına saygılı olduğuna, kesinlikle karşı olmadığına
dikkat çekmektedir. 46 Yunus'un şeriata karşı gibi görülen şiirlerinin
temelde dine ya da şeriata karşı sözler olmadığını vurguladıktan sonra
M. Fuat, onun şiirlerinin tasavvuf felsefesi içinde yorumlanması gerekti
ğini belirtmektedir. Çünkü çağdaş okurların kendi katkılarıyla çok uzak
lara düşmemeleri, bu felsefeyi bilmelerine bağlıdır. Yunus Emre'nin
düşünce dünyası, XX. Yüzyılın düşünce dünyasına uymaz. 47
Yunus'u anlamak ve yorumlamak için onu dinlemek, hissetmek
ve onun gibi yaşamak gerekmektedir. En azından onun bulunduğu or
tamı anlamak önem arzetmektedir. Onun şiirlerini okurken onun ko
nuştuğu ve söyiediği ağzı ve şiveyi bile bilmek, taklid ederek okumak
önemlidir. Dolayısıyla şiirin sessiz okunması yerine seslendirilerek hatta
kendisine yazıldığını değil, söylendiğini düşünerek anlamaya ve sonra
sında yorumlamaya çalışmak daha tutarlı sonuçlara götürecektir. Onu
anlama ve yorumlama noktasında ortaya koyduğu düşünce ve inanç,
uygulamaya çalıştığı ve· takip ettiği yolun durumu çerçevesinde tavır
almak da ilk sırada yer almaktadır. O, kendisini anlamak isteyeiılere bir
yol haritası çizmiştir. Hayatının sonlarında yazdığı Risalet'ün-
,,- Nushıyye'nin bir öğüt risalesi içeren mesnevi olduğu, orada daha durgun
bir Yunus görüldüğü, Divan'da ise türlü türlü haller, tavırlar, hatta taş
kınlıklar sergileyen, dolayısıyla burada onun gençlik ve inanç öncesi
dönemlerinin bile bulunduğu gibi tezler ileri sürülmüş olşa da Yunus 1
Divan'ını, Risalet'ün-Nushıyye'de ortaya konulan tez, fikir 've düşünce
açısından okumak onu anlamak ve yorumlamak konusunda daha tutarlı
bir yol olacaktır. Zira o burada insanın, beden ve ruh durumunu, suret
ruh-can, iman durumunu can-gönül- akıl, akıl ve bilgi durumunu da
ilme'l-yakin, ayne'l-yakin, hakka'l-yakin çerçevesinde, aklı ise akl-ı cüz,
46 Bkz. M. Fuat, A.g.e., s. 83 47 M. Fuat, A.g.e., s. 84-85
ak.1-ı küll, akl-ı maaş, ak.1-ı maad çerçevesinde değerlendirip aklı Allah'ın
kadimliğinin bir sonucu olduğunu açıklamaktadır. İslam çerçevesinde
peygamberin izindeki yetmişiki millet içinde olduğunu söyleyen Yunus,
dört kapı, kırk makam, yüz atmış menzilden bahsetmektedir. Onun
sözlerini bu kapılardan birinin içindeki makamların herhangi bir dura
ğında iken söylediğini düşünerek seslendirmek, dinlemek, okumak,
anlamak ve yorumlamak, onun ortaya koyduğu yol haritasından giderek
onu tanımanın sonucuna götürecektir. Bu açıdan bakılırsa onun herhangi
bir konu ve noktadaki değerlendirmesi ve eleştirisinin, hakikat yolunda
daha gerideki basamakların alt düzeyde kaldığına vurgu yapmak olduğu
fark edilecektir.
Çalışmayı onun, sözün bittiği yere vurgu sayılabilecek beyitleriyle
bitirelim.
"Sözü kes, söyleme gel, sen seni güt Kakıma kimseyi, sen işit öğüt"48
"Çok söz hayvan yüküdür, az söz erin görküdür Bilene bir söz yeter, canda gevher var ise"49
48 R. Nushıyye, 558, Ankara, 1991, (Hazırlayan Mustafa Tatçı) 49 Yunus Emre, Divan, 300/9