4
Kültür – Sanat - Edebiyat Yeşil V A D İ Yıl: 2016 - 2017 Sayı: 6 1 İrem ALTAY YİNE ÇİZİYORUM Yine çiziyorum; Gökyüzünde kuş, Denizde gemi, Hayatta umut olmalı. Yine çiziyorum; Kümeste tavuk, Ocakta yemek, Çaydanlıkta çay olmalı, Bir de çaya tat veren yaren. Yine çiziyorum; Okulda öğrenci, Saksıda çiçek, Ağaçta yaprak olmalı, En önemlisi de yürekte huzur olmalı. Yine çiziyorum; Gözlerimde uyku, Uykumda rüya, Rüyamda sen olmalı, Ve aklımda yine çizmek… Şeyma BOSTAN BELLİYDİ BAHARIN GELDİĞİ Bir ilkbahar günüydü. Tepedeki dağların ardına saklanan güneş, yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Denizden gelen meltem ılık ılık esiyordu. Bu iki deneyimin karışımı içimizi ısıtmaya yetiyordu. Bu güzelliğin yanında bir bardak çay olsa keyfimize keyif katardı. Karşıda ne güzel orman…Yeşeren yapraklar…Açan çiçekler…İşte karşınızda huzurun resmiCennet gibi bir yerBu ormandaki ağaçların içinde bir sürü kuş vardı. Ağaçları nasıl da şenlendiriyordu!O kuşlar ormana nasıl bir sevinç, nasıl bir mutluluk katmış bir görseniz!...Kuşların keyfi yerinde. Bir kahkaha koparırcasına cıvıl cıvıl ötüyor. Adeta koro halinde bir şarkı tutturmuşlar. Her şeyin bir zamanı olduğu gibi baharın da zamanı gelmişti. Soğuya soğuya nasıl kış geldiyse, ılıya ılıya da bahar gelivermişti. Evin çatılarındaki karlar erimiş, şıpır şıpır damlıyordu çatılardan aşağıya. Toprak yumuşamış, çiğdemler çıkmaya başlamıştı. Çiğdem çıkınca ben ve arkadaşlarım durur muyuz? Haydiiii!!Ellerimize değnekleri aldığımız gibi çiğdem toplamayaBazen yüzden fazla çiğdem topladığımız bile olur. Topladığımız çiğdemleri yemelere doyamayız. Bahar geldi; gökyüzünü süsleyen uçurtmalarıyla, göç eden leylekleriyleHer yanda bir hareketlilik, her yanda bir kıpırtı…İşte oradan belliydi ilkbaharın geldiği… Hasret SARIKAYA RUHUN MELODİSİ Bir düşünün; müzik olmasaydı hayatımızda ne olurdu? Duygularını çeşitli yollarla ifade edemeyen insanın duygu patlamaları yaşaması ne kadar da olası değil mi? Müzik, insanın kendini ifade etmesinde, duygularını dışa vurmasında en önemli araçlardan biridir. Yeri gelir dost olur, yeri gelir kardeş. Bazen de düşman… “Müziğin düşmanlığı da nasıl olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Mesela, bir yakınınızı kaybetmenin acısını yüreğinizin en derinlerinde hissederken, tam da o anda çalan hüzünlü bir şarkı kabuk bağladığını düşündüğünüz o yaranın kabuğunu aniden kaldırıp yaranızı kanatıverir. Kalbinizin tam ortasına hiç kalkmayacağına inandığınız bir taş koyuverir. İçinizde kilitli kalan acı duyguların kilidini açıp onları özgür bırakıverir. Yüreğinizde yine anlatılamayacak fırtınalar kopar. Peki ya müziğin dostluğu nasıldır? Sıkıcı, kasvetli bir günün sonunda açılıveren neşeli bir melodi nasıl da silip süpürür günün yorgunluğunu! Çiçekler açar; içine ümidin, umudun tohumları serpilir. Herkesin müziğe yüklediği anlam türlü türlüdür. Benim ruhumun müziği budur! Emine ÇAKIR

Yıl: Yeşil V A D İ...Kültür –Sanat - Edebiyat Yeşil V A D İ Yıl: 2016-2017Sayı: 61 İremALTAY YİNEÇİZİYORUM Yine çiziyorum; Gökyüzündekuş, Denizde gemi, Hayatta

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Yıl: Yeşil V A D İ...Kültür –Sanat - Edebiyat Yeşil V A D İ Yıl: 2016-2017Sayı: 61 İremALTAY YİNEÇİZİYORUM Yine çiziyorum; Gökyüzündekuş, Denizde gemi, Hayatta

Kültür – Sanat - Edebiyat

Yeşil V A D İYıl: 2016-2017Sayı: 6

1

İrem ALTAY

YİNE ÇİZİYORUM

Yine çiziyorum;

Gökyüzünde kuş,

Denizde gemi,

Hayatta umut olmalı.

Yine çiziyorum;

Kümeste tavuk,

Ocakta yemek,

Çaydanlıkta çay olmalı,

Bir de çaya tat veren yaren.

Yine çiziyorum;

Okulda öğrenci,

Saksıda çiçek,

Ağaçta yaprak olmalı,

En önemlisi de yürekte huzur olmalı.

Yine çiziyorum;

Gözlerimde uyku,

Uykumda rüya,

Rüyamda sen olmalı,

Ve aklımda yine çizmek…

Şeyma BOSTAN

BELLİYDİ BAHARIN GELDİĞİ

Bir ilkbahar günüydü. Tepedeki dağların ardına saklanan güneş,

yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Denizden gelen meltem

ılık ılık esiyordu. Bu iki deneyimin karışımı içimizi ısıtmaya

yetiyordu.

Bu güzelliğin yanında bir bardak çay olsa keyfimize keyif katardı.

Karşıda ne güzel orman…Yeşeren yapraklar…Açan çiçekler…İşte

karşınızda huzurun resmi…Cennet gibi bir yer…

Bu ormandaki ağaçların içinde bir sürü kuş vardı. Ağaçları nasıl da

şenlendiriyordu! O kuşlar ormana nasıl bir sevinç, nasıl bir mutluluk

katmış bir görseniz!...Kuşların keyfi yerinde. Bir kahkaha

koparırcasına cıvıl cıvıl ötüyor. Adeta koro halinde bir şarkı

tutturmuşlar.

Her şeyin bir zamanı olduğu gibi baharın da zamanı gelmişti.

Soğuya soğuya nasıl kış geldiyse, ılıya ılıya da bahar gelivermişti.

Evin çatılarındaki karlar erimiş, şıpır şıpır damlıyordu çatılardan

aşağıya. Toprak yumuşamış, çiğdemler çıkmaya başlamıştı.

Çiğdem çıkınca ben ve arkadaşlarım durur muyuz?

Haydiiii!!Ellerimize değnekleri aldığımız gibi çiğdem

toplamaya…Bazen yüzden fazla çiğdem topladığımız bile olur.

Topladığımız çiğdemleri yemelere doyamayız.

Bahar geldi; gökyüzünü süsleyen uçurtmalarıyla, göç eden

leylekleriyle…Her yanda bir hareketlilik, her yanda bir kıpırtı…İşte

oradan belliydi ilkbaharın geldiği…

Hasret SARIKAYA

RUHUN MELODİSİ

Bir düşünün; müzik olmasaydı hayatımızda ne olurdu?

Duygularını çeşitli yollarla ifade edemeyen insanın duygu

patlamaları yaşaması ne kadar da olası değil mi?

Müzik, insanın kendini ifade etmesinde, duygularını dışa

vurmasında en önemli araçlardan biridir. Yeri gelir dost olur,

yeri gelir kardeş. Bazen de düşman… “Müziğin düşmanlığı da

nasıl olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Mesela, bir yakınınızı

kaybetmenin acısını yüreğinizin en derinlerinde hissederken,

tam da o anda çalan hüzünlü bir şarkı kabuk bağladığını

düşündüğünüz o yaranın kabuğunu aniden kaldırıp yaranızı

kanatıverir. Kalbinizin tam ortasına hiç kalkmayacağına

inandığınız bir taş koyuverir. İçinizde kilitli kalan acı

duyguların kilidini açıp onları özgür bırakıverir. Yüreğinizde

yine anlatılamayacak fırtınalar kopar.

Peki ya müziğin dostluğu nasıldır? Sıkıcı, kasvetli bir günün

sonunda açılıveren neşeli bir melodi nasıl da silip süpürür

günün yorgunluğunu! Çiçekler açar; içine ümidin, umudun

tohumları serpilir.

Herkesin müziğe yüklediği anlam türlü türlüdür. Benim

ruhumun müziği budur!

Emine ÇAKIR

Page 2: Yıl: Yeşil V A D İ...Kültür –Sanat - Edebiyat Yeşil V A D İ Yıl: 2016-2017Sayı: 61 İremALTAY YİNEÇİZİYORUM Yine çiziyorum; Gökyüzündekuş, Denizde gemi, Hayatta

2

İclal ALKAN

BARIŞAÇAĞRI

Yine bomba sesleri ve savaş uçaklarının sesleri geliyor,

Ben artık bomba sesi değil,insan sesi duymak istiyorum.

Ağlayan çocuklar değil,

Neşeyle oyunlar oynayan çocuklar istiyorum.

Savaş değil,

Barış çığlıkları yayılsın evrene.

Mutsuzluk değil,

Huzurun sıcaklığını hissetmek istiyorum.

Yaşamak için yemek,su,sıcak yuva gerek,

Kan,gözyaşı,çaresizlik değil ki!

Nedir bu hırs,kin,öfke,nefret?

Ömür dediğin iki günlük değil mi?

Ayşenaz ÜNAL

İLK ORUCUM

Sıradan bir gün gibi başlamıştım o güne. Sabah yatağımdan daha

kalkmadan güneşin tam yüzüme vurduğunu hissettim. Hemen kalkıp

elimi yüzümü yıkadım. Aşağıya inip anneme kahvaltı masasını

hazırlamasına yardım ettim. Günlerden pazardı. Herkes sofrada

oturuyordu; babam, annem, kardeşlerim, dedem, babaannem ve ben…

O gün bir sessizlik vardı sofrada. Daha sonra babaannemin,

“Ramazan da geldi ya.” dediğini duydum. Hemen sordum babaanneme:

-Babaanne, Ramazan ne demek?

O da bana şöyle cevap verdi:

-Canım torunum, Ramazan sahura kalkıp yemek yeyip akşam ezanı

okunana dek bir şey yememek; yani açlık ve yoksulluk çeken insanların

derdine ortak olmaktır.” dedi. Benim de oruç tutup tutamayacağımı

sorduğumda babaannem:

-Elbette yavrum, ama gün boyu açlığa ve susuzluğa dayanabilir

misin, diye sordu.

Ben de açların ve yoksulların derdini anlamak istediğimi ve

dayanabileceğimi söyledim. Kahvaltımı yapıp masadan kalktım, o gün

çok heyecanlıydım. Artık büyümüştüm ve oruç tutacaktım. Gece olup da

yatağıma yattığımda gözlerimin aşağı yukarı hareket ettiğini

hatırlıyordum. Bir süre sonra güm güm güm davul sesini duymuştum.

Camımı açıp hemen baktım, yan komşumuz İhsan Amca elinde

davuluyla komşularımızı sahura kaldırıyordu. Camı kapatıp hemen

aşağıya indim, herkes sofrada yerini almıştı bile. Yemeğimizi yedik,

ertesi gün tutacağımız orucumuz için niyetlenip yatağımıza geri döndük.

Sabah olunca sevinçliydim, ben oruç tutuyordum. Öğleden sonra

akşama doğru karnım acıkmış, sanki karnımda büyük bir orkestra vardı.

Sonunda annem akşam yemeğini hazırlamaya başlamıştı. Zaman yavaş

da olsa ilerliyordu. Hava kararmaya başlayınca hepimiz sofraya oturduk

ve imamın akşam ezanını okumasını bekledik. Aniden bir ses geldi

“BOOOM” diye. Top atılmıştı, “Artık orucunuzu açabilirsiniz.”

anlamında bir duyuruydu. Bu sesle birlikte akşam ezanı da okunmaya

başladı. Ben orucumu suyla açtım, sofrada zeytin ve hurma da vardı,

dedem hurmayla açmayı tercih etti.

Yemekten sonra bizimkilerin camiye gideceğini duydum. Aneme

“Ben de sizinle gelebilir miyim?” diye sordum. Cami bugün çok

kalabalıktı, namazı kılmaya başlamıştık; fakat namaz çok uzundu, daha

önce kıldığım namazlardan daha uzun sürüyordu. Anneme, bu

kıldığımız namazın ne namazı olduğunu sorduğumda o da bana, “Bu

Ramazan namazı, yani teravih namazıdır yavrum.” diye cevap verdi. “20

rekattır, Ramazan ayı boyunca kılınır. Bu namazı kılmak sünnettir.”

dedi. Teravih namazımızı kıldıktan sonra evlerimize dönmüştük, günler

böyle geçmişti. Artık Ramazan’ın son günüydü. Ne kadar güzel bir aydı

ve ne çabuk geçmişti. Huzurlu, mutlu ve bol şükürlü bu ayı on bir ay

boyunca yine özlemle bekleyecektik. Arife gününde babam ve annemle

bayram alışverişine çıktık. Yeni ayakkabılar ve kıyafetler aldığım için

çok sevinçliydim. Hemen sabahın olmasını istiyordum. Başucumda yeni

ayakkabı ve kıyafetlerim güzel bir uykuya daldım.

Güle güle on bir ayın sultanı! Güzelliklerinle yine gel bereketlendir

evimizi, çok özletme, çok bekletme…

Sena GÜLDİKEN

RÜYA

Bir ilkbahar sabahıydı.Püfür püfür esen bir rüzgar

yüzüme tatlı tatlı çarpıyordu.Elime kahvemi almış o eşsiz

güzelliği seyrediyordum.

Ayağa kalkıp yürümeye başladım.İnsanın içine işleyen

o huzurlu manzarada adeta kaybolmuştum.Biraz daha

yürümeye devam ettiğimde ortalama seksen yaşlarında bir

nine gördüm karşımda.Tek başına elindeki o ağır poşetleri

taşımaya çalışıyordu.Nineye yardım etmek için

koştuğumda ayağıma bir taş takıldı ve yere

düştüm.Birden her taraf buz kesti.Her yer bembeyaz bir

örtünün altındaydı.Kendimi çok halsiz

hissediyordum.Ayağa kalkmakta bile

zorlandım.Ellerimde kırışıklıklar vardı.Epey

şişmandım.Bir adımı bile zor atıyordum.Ne oldu hiç

bilmiyordum.Bu soğukta evime nasıl gideceğimi

düşünüyordum.Bir adım daha attığımda birden

gökyüzünde güneş doğdu.Şimdi ne oluyordu

böyle?Akşam oldu,başımı yastığa koyar koyma

uyuyakalmışım.Uyandığımda o düştüğüm yerdeydim.

Sanırım bu bir rüyaydı.İyi ki de bir rüyaydı…

Hatice ARIKAN

Page 3: Yıl: Yeşil V A D İ...Kültür –Sanat - Edebiyat Yeşil V A D İ Yıl: 2016-2017Sayı: 61 İremALTAY YİNEÇİZİYORUM Yine çiziyorum; Gökyüzündekuş, Denizde gemi, Hayatta

3

Kadriye DEMİREL

DÜNYA

Yalanmış dünyada her şey bir rüyadan ibaret,

Dostluklar yalanmış,sevgiler yalan,

Geçti günler,bitti ömür,

Geriye kalan az bir zaman.

Şöyle bir düşünüp bakınca elde yok ki kalan,

Dünyanın kanunu bu kalmadı kimse geriye,

Bir baki var ondan sonrası toprak içinde,

Geçti günler az bir zaman kaldı geriye.

Müberra ÇAKIR

YEDİSİNDEN YETMİŞİNE

Of of her zaman diyorum, ben ne zaman bu yaşıma geldim? Yedi

evladım on beş torunum oldu. Bazen düşünüyorum, kırk yıl geriye

gitsem hayatımı yeniden yaşasam bir şeyler değişir mi hayatımda,

geçmişimde yaptığım hataları yine yapar mıyım?

Ölüm her zaman kapımda bekliyor sanki. Daha önce de söylediğim

gibi yedi çocuk büyüttüm, köyde oturuyorum. Yetmiş yaşındayım.

Gezemiyorum, eğlenemiyorum. Arada sırada çocuklarım geliyor,

geldiklerinde de çok kalamıyorlar zaten. Hepsi de köyden uzakta

şehirlerde yaşıyor. Çocukların işi gücü, torunların okulları derken

bayramdan bayrama yüzlerini görürsem “Elhamdülillah.” diyorum.

Bizim bey rahmetli olduktan sonra elden ayaktan düştüm. Meğer

elim ayağım, gözüm kulağımmış o benim. Bu hasret ne kadar sürer

bilmem, ölüme her yaklaştığım gün ona da daha yakın görürüm

kendimi. Akşam sofrada bir tabak, bir kaşık da rahmetliye koyarım.

Sohbet eder dertleşirim, çocuklardan yakınırız bazen tatlı tatlı.

Bu yaşa gelince anlarsınız. O zaman da siz evlatlarınıza, torunlarınıza

böyle anlatırsınız.Siz siz olun hayatınızı dolu dolu yaşayın yavrularım.

Benim yaşıma gelince “Keşke…”dersiniz. Kara toprağın altında insan

nasıl hesap verecek anlatması bile güç.

Deniz BORA

YEMYEŞİL BİR BAHAR

İlkbahar gelmişti. Kar erimiş, her taraf yeşermişti. Artık dışarıda güle

oynaya vakit geçirebilirdik.

Denizden ılık ılık bir meltem esiyordu. Meltemin kokusu baharın en

büyük müjdecisiydi. Ağaçlar çiçek açmıştı, tomurcuklanmıştı. Ağacın

dallarındaki tomurcuklar aynı buğday tanesine benziyordu. Kayısı

ağaçları en önce çiçek açan ağaçlardan biriydi. Kayısı ağacının çiçeği

toz pembe bir renkti. O ağaca uzaktan baktım da kocaman, tatlı mı tatlı

bir pamuk şekeri andırıyordu. Kayısı ağacının yanında koca bir vişne

ağacı duruyordu. Vişne ağacı da tomurcuklanmıştı.

Köyümüzün çatılarının karları erimiş, sokak araları vıcık vıcık çamur

olmuştu. Çatılarda kar eriyince çatıların kiremitleri ateş kırmızısı gibi

parlıyordu. Tarlalarda otlar çıkmıştı. Keçiler, koyunlar, kuzular, inekler

ahırlarda sıkılmıştı. Artık dışarı çıkmak istiyorlardı. Dışarı çıkıp özgürce

dolaşmak, doya doya ot yemek istiyorlardı.

Bahar geldiği için herkes sokaklara çıkmış. Çocuklar oyun oynuyor,

kadınlar dedikoduya başlamış kapı önlerinde çekirdek çitliyorlar.

Gökyüzünde kocaman, sapsarı güneş doğaya göz kırpıyordu.

Merve ALTAY

KORKULU DÜNYAM

Bir göl düşün. Yanında da küçücük tahtadan yapılmış bir

kulübe. İçinde ise minicik bir soba üzerinde bir demlik çay,

iki sandalye, bir masa ve birkaç parça kahvaltılık. Dışarıdan

kurt sesi geliyor. Ama hiç korkmuyorsun. Allah’ın varlığına

ve seni daima görüp koruduğuna inanıyorsun. Acıktığını

fark ediyorsun, bir süre sonra dışarı çıkıp bir şeyler

topluyorsun. Topladığın bitkilerle bir bitki çayı yapıyorsun.

Sobadan kaynama sesi geliyor kulağına. Zamanla o

kulübede yaşamaya alışıyorsun. Tam uykuya dalacağın

sırada dışarıdan korkulu bir şekilde insan çığlıkları geliyor

kulağına. Bir an yorganın altına giriyorsun. Allah’ın seni

koruyacağını biliyorsun ama yine de korkuyorsun.

Pencereden dışarı bakıyorsun bir de ne göresin her yerde

ölmüş vampir gibi insanlar. Artık korktuğun için her yerden

bir şey çıkacak gibi düşünüyorsun. Ve artık ‘’

Bismillahirrahmanirrahim, Allah’ım beni daima koru.’’

diyerek derin bir uykuya dalıyorsun.

Kalktığında ise sıcacık bir evde güzel bir kahvaltı

dışarıda ise yemyeşil otlar ve çiçekler. Sen çok şaşırıyorsun.

Çünkü o vampirler, ölüler dışarıdan gelen o ürkütücü

seslerin hiçbiri yok aksine çok güzel bir dünyadasın bunun

sebebi ise durmadan, yılmadan Allah’ın varlığına ve

birliğine inanıp dua etmenden kaynaklanıyor. Ve seni

koruyup bu günlere getiriyor olabilir…

Hale ARIKAN

Hatice KAYA

Page 4: Yıl: Yeşil V A D İ...Kültür –Sanat - Edebiyat Yeşil V A D İ Yıl: 2016-2017Sayı: 61 İremALTAY YİNEÇİZİYORUM Yine çiziyorum; Gökyüzündekuş, Denizde gemi, Hayatta

4

İMTİYAZ SAHİBİAyhan HANÇER

GENEL YAYIN YÖNETMENİRumeysa ERYILDIZ

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜRumeysa ERYILDIZ

GÖRSEL DANIŞMANAçelya YILDIZ

OKUL ADRES TELEFONKIŞLACIK İLKÖĞRETİM KURUMLARI

KIŞLACIK KÖYÜ Çubuk/ANKARA 0312 833 23 99

YAYIN KURULUKoray YAZICIOĞLU

Nur YÜKSEL

Hasibe ÇAKIR

GÜNEŞ VE AY

Sarı saçlarınla sar dünyayı

Işığınla aydınlat

Ne çok sıcağa bürü

Ne de dünyadan kaç

Kovalamacılık oynar

Ay seninle

Her gün gündüz gece

Tutulur ay sana

Aman sakın yakalanma!

Ebe sırası güneşte

Saklanır gece gece,

Ay kovalar güneş kaçar

Durmaksızın gündüz gece…

Esra ÇEMEN

SEVİNÇ VE HÜZÜN

Uzaklardan bir müzik sesi geliyor. Bir an kendimi

Karadeniz’in kızgın güneşinin altında çay toplarken

buluyorum. Derinlerden bir kemençe sesi…Sanki

evimden uzağa ilk defa gidiyorum.

Gittiğim yerlerdeki anılar adeta bu müziğe

dökülmüş. Sevinç ve hüznü aynı anda yaşıyorum.

Mutlu olduğum zaman müzik kulağıma hoş gelirken,

hüzünlendiğim zaman derinden ve içten geliyor. Bu

demek oluyor ki müzik, kimi zaman birbirine zıt

duyguları aynı anda yaşatabiliyor. Bir anda hem

sevinçli, hem de hüzünlü olabiliyorum.

Sonra birden uyanıyorum.Bunlar ise bir

rüyaymış.Rüyada bile olsa beni uzaklara götürmeyi

başardı.Kalktığımda rüyamı paylaşmak istedim;ama bu

güzel rüyamı bir başkasına anlatsam benimle aynı

duyguları yaşayamayacak biliyorum.

İyisi mi kendimi müziğin akışına bırakıp

hissettiklerimi kağıda aktarmak…Böylelikle müziği

ölümsüzleştirebilirim.

Semra GÜLDİKEN

ESARET Mİ CESARET Mİ?

İnsan kaç kere aşık olur? Ömrü kaç kere gönülden sevmeye yeter?

Aşkın tanımı nedir peki, gönülden bağlanmak mı? Her anını, her gününü

onu düşünerek geçirmek mi?

Ben aşkı hep şöyle düşünürüm: İki genç vardır, birbirlerine delicesine

aşık…Ama hiçbir zaman kavuşamazlar. Hep gözyaşı, hüzün, keder yok

mudur aşkta? Aşk zorluk istemez mi, aşkı aşk yapan mücadele değil midir?

Bence aşkın tanımı gözyaşıdır, insanlarının birbirlerine sıkıca

bağlanmalarının nedeni de o kavuşamama halinin karşı konulamaz

cazibesidir.

Sizlere bir soru daha yönelteyim: Tek taraflı aşk mı daha güzeldir,

yoksa karşılıklı olan mı? Tek taraflı aşkta aşık hep uzaktan sever, aşkını

hiçbir zaman dile getiremez. Karşılıklı aşk ise pek derin bir konu. Kim

aşıktır, kim maşuk çözülemeyen bir bilmecedir.

Bir de aşkın imzalara döküldüğü hali vardır, ona da evlilik diyorlar.

Evliliğin zamanla aşkı öldürdüğü söylenir hep. Bana göre cıvıl cıvıl, her

zaman neşeli geçen bir evlilik yoktur. Evlilik çok büyük bir sorumluluktur,

bu sorumluluğu üstüne alamayanlar aşkın maziye gömüldüğünü hüzünlü

gözlerle izlemek zorunda kalırlar.

Şevval EROL

VERMEYİZ

15 Temmuz gecesi,

Millet birlik oldu.

O kara geceye,

Teslim etmedi yurdu.

Milletin birliği,

Kurtardı tüm yurdu.

O hainlere,

Gösterdi bir olduğumuzu.

Allah yardımcımız oldu,

Kaybettirmedi yurdu,

Hissettirdi bize,

Yanımızda olduğunu.

Siz bizim kahramanlarımız,

Sizlere minnettarız,

Ömür boyu sizlerle,

Tüm dualarımız.

Songül ÇAKIR

ÖĞRETMENLERİMİZ