Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Kültür – Sanat - Edebiyat
Yeşil V A D İYıl: 2016-2017Sayı: 6
1
İrem ALTAY
YİNE ÇİZİYORUM
Yine çiziyorum;
Gökyüzünde kuş,
Denizde gemi,
Hayatta umut olmalı.
Yine çiziyorum;
Kümeste tavuk,
Ocakta yemek,
Çaydanlıkta çay olmalı,
Bir de çaya tat veren yaren.
Yine çiziyorum;
Okulda öğrenci,
Saksıda çiçek,
Ağaçta yaprak olmalı,
En önemlisi de yürekte huzur olmalı.
Yine çiziyorum;
Gözlerimde uyku,
Uykumda rüya,
Rüyamda sen olmalı,
Ve aklımda yine çizmek…
Şeyma BOSTAN
BELLİYDİ BAHARIN GELDİĞİ
Bir ilkbahar günüydü. Tepedeki dağların ardına saklanan güneş,
yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Denizden gelen meltem
ılık ılık esiyordu. Bu iki deneyimin karışımı içimizi ısıtmaya
yetiyordu.
Bu güzelliğin yanında bir bardak çay olsa keyfimize keyif katardı.
Karşıda ne güzel orman…Yeşeren yapraklar…Açan çiçekler…İşte
karşınızda huzurun resmi…Cennet gibi bir yer…
Bu ormandaki ağaçların içinde bir sürü kuş vardı. Ağaçları nasıl da
şenlendiriyordu! O kuşlar ormana nasıl bir sevinç, nasıl bir mutluluk
katmış bir görseniz!...Kuşların keyfi yerinde. Bir kahkaha
koparırcasına cıvıl cıvıl ötüyor. Adeta koro halinde bir şarkı
tutturmuşlar.
Her şeyin bir zamanı olduğu gibi baharın da zamanı gelmişti.
Soğuya soğuya nasıl kış geldiyse, ılıya ılıya da bahar gelivermişti.
Evin çatılarındaki karlar erimiş, şıpır şıpır damlıyordu çatılardan
aşağıya. Toprak yumuşamış, çiğdemler çıkmaya başlamıştı.
Çiğdem çıkınca ben ve arkadaşlarım durur muyuz?
Haydiiii!!Ellerimize değnekleri aldığımız gibi çiğdem
toplamaya…Bazen yüzden fazla çiğdem topladığımız bile olur.
Topladığımız çiğdemleri yemelere doyamayız.
Bahar geldi; gökyüzünü süsleyen uçurtmalarıyla, göç eden
leylekleriyle…Her yanda bir hareketlilik, her yanda bir kıpırtı…İşte
oradan belliydi ilkbaharın geldiği…
Hasret SARIKAYA
RUHUN MELODİSİ
Bir düşünün; müzik olmasaydı hayatımızda ne olurdu?
Duygularını çeşitli yollarla ifade edemeyen insanın duygu
patlamaları yaşaması ne kadar da olası değil mi?
Müzik, insanın kendini ifade etmesinde, duygularını dışa
vurmasında en önemli araçlardan biridir. Yeri gelir dost olur,
yeri gelir kardeş. Bazen de düşman… “Müziğin düşmanlığı da
nasıl olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Mesela, bir yakınınızı
kaybetmenin acısını yüreğinizin en derinlerinde hissederken,
tam da o anda çalan hüzünlü bir şarkı kabuk bağladığını
düşündüğünüz o yaranın kabuğunu aniden kaldırıp yaranızı
kanatıverir. Kalbinizin tam ortasına hiç kalkmayacağına
inandığınız bir taş koyuverir. İçinizde kilitli kalan acı
duyguların kilidini açıp onları özgür bırakıverir. Yüreğinizde
yine anlatılamayacak fırtınalar kopar.
Peki ya müziğin dostluğu nasıldır? Sıkıcı, kasvetli bir günün
sonunda açılıveren neşeli bir melodi nasıl da silip süpürür
günün yorgunluğunu! Çiçekler açar; içine ümidin, umudun
tohumları serpilir.
Herkesin müziğe yüklediği anlam türlü türlüdür. Benim
ruhumun müziği budur!
Emine ÇAKIR
2
İclal ALKAN
BARIŞAÇAĞRI
Yine bomba sesleri ve savaş uçaklarının sesleri geliyor,
Ben artık bomba sesi değil,insan sesi duymak istiyorum.
Ağlayan çocuklar değil,
Neşeyle oyunlar oynayan çocuklar istiyorum.
Savaş değil,
Barış çığlıkları yayılsın evrene.
Mutsuzluk değil,
Huzurun sıcaklığını hissetmek istiyorum.
Yaşamak için yemek,su,sıcak yuva gerek,
Kan,gözyaşı,çaresizlik değil ki!
Nedir bu hırs,kin,öfke,nefret?
Ömür dediğin iki günlük değil mi?
Ayşenaz ÜNAL
İLK ORUCUM
Sıradan bir gün gibi başlamıştım o güne. Sabah yatağımdan daha
kalkmadan güneşin tam yüzüme vurduğunu hissettim. Hemen kalkıp
elimi yüzümü yıkadım. Aşağıya inip anneme kahvaltı masasını
hazırlamasına yardım ettim. Günlerden pazardı. Herkes sofrada
oturuyordu; babam, annem, kardeşlerim, dedem, babaannem ve ben…
O gün bir sessizlik vardı sofrada. Daha sonra babaannemin,
“Ramazan da geldi ya.” dediğini duydum. Hemen sordum babaanneme:
-Babaanne, Ramazan ne demek?
O da bana şöyle cevap verdi:
-Canım torunum, Ramazan sahura kalkıp yemek yeyip akşam ezanı
okunana dek bir şey yememek; yani açlık ve yoksulluk çeken insanların
derdine ortak olmaktır.” dedi. Benim de oruç tutup tutamayacağımı
sorduğumda babaannem:
-Elbette yavrum, ama gün boyu açlığa ve susuzluğa dayanabilir
misin, diye sordu.
Ben de açların ve yoksulların derdini anlamak istediğimi ve
dayanabileceğimi söyledim. Kahvaltımı yapıp masadan kalktım, o gün
çok heyecanlıydım. Artık büyümüştüm ve oruç tutacaktım. Gece olup da
yatağıma yattığımda gözlerimin aşağı yukarı hareket ettiğini
hatırlıyordum. Bir süre sonra güm güm güm davul sesini duymuştum.
Camımı açıp hemen baktım, yan komşumuz İhsan Amca elinde
davuluyla komşularımızı sahura kaldırıyordu. Camı kapatıp hemen
aşağıya indim, herkes sofrada yerini almıştı bile. Yemeğimizi yedik,
ertesi gün tutacağımız orucumuz için niyetlenip yatağımıza geri döndük.
Sabah olunca sevinçliydim, ben oruç tutuyordum. Öğleden sonra
akşama doğru karnım acıkmış, sanki karnımda büyük bir orkestra vardı.
Sonunda annem akşam yemeğini hazırlamaya başlamıştı. Zaman yavaş
da olsa ilerliyordu. Hava kararmaya başlayınca hepimiz sofraya oturduk
ve imamın akşam ezanını okumasını bekledik. Aniden bir ses geldi
“BOOOM” diye. Top atılmıştı, “Artık orucunuzu açabilirsiniz.”
anlamında bir duyuruydu. Bu sesle birlikte akşam ezanı da okunmaya
başladı. Ben orucumu suyla açtım, sofrada zeytin ve hurma da vardı,
dedem hurmayla açmayı tercih etti.
Yemekten sonra bizimkilerin camiye gideceğini duydum. Aneme
“Ben de sizinle gelebilir miyim?” diye sordum. Cami bugün çok
kalabalıktı, namazı kılmaya başlamıştık; fakat namaz çok uzundu, daha
önce kıldığım namazlardan daha uzun sürüyordu. Anneme, bu
kıldığımız namazın ne namazı olduğunu sorduğumda o da bana, “Bu
Ramazan namazı, yani teravih namazıdır yavrum.” diye cevap verdi. “20
rekattır, Ramazan ayı boyunca kılınır. Bu namazı kılmak sünnettir.”
dedi. Teravih namazımızı kıldıktan sonra evlerimize dönmüştük, günler
böyle geçmişti. Artık Ramazan’ın son günüydü. Ne kadar güzel bir aydı
ve ne çabuk geçmişti. Huzurlu, mutlu ve bol şükürlü bu ayı on bir ay
boyunca yine özlemle bekleyecektik. Arife gününde babam ve annemle
bayram alışverişine çıktık. Yeni ayakkabılar ve kıyafetler aldığım için
çok sevinçliydim. Hemen sabahın olmasını istiyordum. Başucumda yeni
ayakkabı ve kıyafetlerim güzel bir uykuya daldım.
Güle güle on bir ayın sultanı! Güzelliklerinle yine gel bereketlendir
evimizi, çok özletme, çok bekletme…
Sena GÜLDİKEN
RÜYA
Bir ilkbahar sabahıydı.Püfür püfür esen bir rüzgar
yüzüme tatlı tatlı çarpıyordu.Elime kahvemi almış o eşsiz
güzelliği seyrediyordum.
Ayağa kalkıp yürümeye başladım.İnsanın içine işleyen
o huzurlu manzarada adeta kaybolmuştum.Biraz daha
yürümeye devam ettiğimde ortalama seksen yaşlarında bir
nine gördüm karşımda.Tek başına elindeki o ağır poşetleri
taşımaya çalışıyordu.Nineye yardım etmek için
koştuğumda ayağıma bir taş takıldı ve yere
düştüm.Birden her taraf buz kesti.Her yer bembeyaz bir
örtünün altındaydı.Kendimi çok halsiz
hissediyordum.Ayağa kalkmakta bile
zorlandım.Ellerimde kırışıklıklar vardı.Epey
şişmandım.Bir adımı bile zor atıyordum.Ne oldu hiç
bilmiyordum.Bu soğukta evime nasıl gideceğimi
düşünüyordum.Bir adım daha attığımda birden
gökyüzünde güneş doğdu.Şimdi ne oluyordu
böyle?Akşam oldu,başımı yastığa koyar koyma
uyuyakalmışım.Uyandığımda o düştüğüm yerdeydim.
Sanırım bu bir rüyaydı.İyi ki de bir rüyaydı…
Hatice ARIKAN
3
Kadriye DEMİREL
DÜNYA
Yalanmış dünyada her şey bir rüyadan ibaret,
Dostluklar yalanmış,sevgiler yalan,
Geçti günler,bitti ömür,
Geriye kalan az bir zaman.
Şöyle bir düşünüp bakınca elde yok ki kalan,
Dünyanın kanunu bu kalmadı kimse geriye,
Bir baki var ondan sonrası toprak içinde,
Geçti günler az bir zaman kaldı geriye.
Müberra ÇAKIR
YEDİSİNDEN YETMİŞİNE
Of of her zaman diyorum, ben ne zaman bu yaşıma geldim? Yedi
evladım on beş torunum oldu. Bazen düşünüyorum, kırk yıl geriye
gitsem hayatımı yeniden yaşasam bir şeyler değişir mi hayatımda,
geçmişimde yaptığım hataları yine yapar mıyım?
Ölüm her zaman kapımda bekliyor sanki. Daha önce de söylediğim
gibi yedi çocuk büyüttüm, köyde oturuyorum. Yetmiş yaşındayım.
Gezemiyorum, eğlenemiyorum. Arada sırada çocuklarım geliyor,
geldiklerinde de çok kalamıyorlar zaten. Hepsi de köyden uzakta
şehirlerde yaşıyor. Çocukların işi gücü, torunların okulları derken
bayramdan bayrama yüzlerini görürsem “Elhamdülillah.” diyorum.
Bizim bey rahmetli olduktan sonra elden ayaktan düştüm. Meğer
elim ayağım, gözüm kulağımmış o benim. Bu hasret ne kadar sürer
bilmem, ölüme her yaklaştığım gün ona da daha yakın görürüm
kendimi. Akşam sofrada bir tabak, bir kaşık da rahmetliye koyarım.
Sohbet eder dertleşirim, çocuklardan yakınırız bazen tatlı tatlı.
Bu yaşa gelince anlarsınız. O zaman da siz evlatlarınıza, torunlarınıza
böyle anlatırsınız.Siz siz olun hayatınızı dolu dolu yaşayın yavrularım.
Benim yaşıma gelince “Keşke…”dersiniz. Kara toprağın altında insan
nasıl hesap verecek anlatması bile güç.
Deniz BORA
YEMYEŞİL BİR BAHAR
İlkbahar gelmişti. Kar erimiş, her taraf yeşermişti. Artık dışarıda güle
oynaya vakit geçirebilirdik.
Denizden ılık ılık bir meltem esiyordu. Meltemin kokusu baharın en
büyük müjdecisiydi. Ağaçlar çiçek açmıştı, tomurcuklanmıştı. Ağacın
dallarındaki tomurcuklar aynı buğday tanesine benziyordu. Kayısı
ağaçları en önce çiçek açan ağaçlardan biriydi. Kayısı ağacının çiçeği
toz pembe bir renkti. O ağaca uzaktan baktım da kocaman, tatlı mı tatlı
bir pamuk şekeri andırıyordu. Kayısı ağacının yanında koca bir vişne
ağacı duruyordu. Vişne ağacı da tomurcuklanmıştı.
Köyümüzün çatılarının karları erimiş, sokak araları vıcık vıcık çamur
olmuştu. Çatılarda kar eriyince çatıların kiremitleri ateş kırmızısı gibi
parlıyordu. Tarlalarda otlar çıkmıştı. Keçiler, koyunlar, kuzular, inekler
ahırlarda sıkılmıştı. Artık dışarı çıkmak istiyorlardı. Dışarı çıkıp özgürce
dolaşmak, doya doya ot yemek istiyorlardı.
Bahar geldiği için herkes sokaklara çıkmış. Çocuklar oyun oynuyor,
kadınlar dedikoduya başlamış kapı önlerinde çekirdek çitliyorlar.
Gökyüzünde kocaman, sapsarı güneş doğaya göz kırpıyordu.
Merve ALTAY
KORKULU DÜNYAM
Bir göl düşün. Yanında da küçücük tahtadan yapılmış bir
kulübe. İçinde ise minicik bir soba üzerinde bir demlik çay,
iki sandalye, bir masa ve birkaç parça kahvaltılık. Dışarıdan
kurt sesi geliyor. Ama hiç korkmuyorsun. Allah’ın varlığına
ve seni daima görüp koruduğuna inanıyorsun. Acıktığını
fark ediyorsun, bir süre sonra dışarı çıkıp bir şeyler
topluyorsun. Topladığın bitkilerle bir bitki çayı yapıyorsun.
Sobadan kaynama sesi geliyor kulağına. Zamanla o
kulübede yaşamaya alışıyorsun. Tam uykuya dalacağın
sırada dışarıdan korkulu bir şekilde insan çığlıkları geliyor
kulağına. Bir an yorganın altına giriyorsun. Allah’ın seni
koruyacağını biliyorsun ama yine de korkuyorsun.
Pencereden dışarı bakıyorsun bir de ne göresin her yerde
ölmüş vampir gibi insanlar. Artık korktuğun için her yerden
bir şey çıkacak gibi düşünüyorsun. Ve artık ‘’
Bismillahirrahmanirrahim, Allah’ım beni daima koru.’’
diyerek derin bir uykuya dalıyorsun.
Kalktığında ise sıcacık bir evde güzel bir kahvaltı
dışarıda ise yemyeşil otlar ve çiçekler. Sen çok şaşırıyorsun.
Çünkü o vampirler, ölüler dışarıdan gelen o ürkütücü
seslerin hiçbiri yok aksine çok güzel bir dünyadasın bunun
sebebi ise durmadan, yılmadan Allah’ın varlığına ve
birliğine inanıp dua etmenden kaynaklanıyor. Ve seni
koruyup bu günlere getiriyor olabilir…
Hale ARIKAN
Hatice KAYA
4
İMTİYAZ SAHİBİAyhan HANÇER
GENEL YAYIN YÖNETMENİRumeysa ERYILDIZ
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜRumeysa ERYILDIZ
GÖRSEL DANIŞMANAçelya YILDIZ
OKUL ADRES TELEFONKIŞLACIK İLKÖĞRETİM KURUMLARI
KIŞLACIK KÖYÜ Çubuk/ANKARA 0312 833 23 99
YAYIN KURULUKoray YAZICIOĞLU
Nur YÜKSEL
Hasibe ÇAKIR
GÜNEŞ VE AY
Sarı saçlarınla sar dünyayı
Işığınla aydınlat
Ne çok sıcağa bürü
Ne de dünyadan kaç
Kovalamacılık oynar
Ay seninle
Her gün gündüz gece
Tutulur ay sana
Aman sakın yakalanma!
Ebe sırası güneşte
Saklanır gece gece,
Ay kovalar güneş kaçar
Durmaksızın gündüz gece…
Esra ÇEMEN
SEVİNÇ VE HÜZÜN
Uzaklardan bir müzik sesi geliyor. Bir an kendimi
Karadeniz’in kızgın güneşinin altında çay toplarken
buluyorum. Derinlerden bir kemençe sesi…Sanki
evimden uzağa ilk defa gidiyorum.
Gittiğim yerlerdeki anılar adeta bu müziğe
dökülmüş. Sevinç ve hüznü aynı anda yaşıyorum.
Mutlu olduğum zaman müzik kulağıma hoş gelirken,
hüzünlendiğim zaman derinden ve içten geliyor. Bu
demek oluyor ki müzik, kimi zaman birbirine zıt
duyguları aynı anda yaşatabiliyor. Bir anda hem
sevinçli, hem de hüzünlü olabiliyorum.
Sonra birden uyanıyorum.Bunlar ise bir
rüyaymış.Rüyada bile olsa beni uzaklara götürmeyi
başardı.Kalktığımda rüyamı paylaşmak istedim;ama bu
güzel rüyamı bir başkasına anlatsam benimle aynı
duyguları yaşayamayacak biliyorum.
İyisi mi kendimi müziğin akışına bırakıp
hissettiklerimi kağıda aktarmak…Böylelikle müziği
ölümsüzleştirebilirim.
Semra GÜLDİKEN
ESARET Mİ CESARET Mİ?
İnsan kaç kere aşık olur? Ömrü kaç kere gönülden sevmeye yeter?
Aşkın tanımı nedir peki, gönülden bağlanmak mı? Her anını, her gününü
onu düşünerek geçirmek mi?
Ben aşkı hep şöyle düşünürüm: İki genç vardır, birbirlerine delicesine
aşık…Ama hiçbir zaman kavuşamazlar. Hep gözyaşı, hüzün, keder yok
mudur aşkta? Aşk zorluk istemez mi, aşkı aşk yapan mücadele değil midir?
Bence aşkın tanımı gözyaşıdır, insanlarının birbirlerine sıkıca
bağlanmalarının nedeni de o kavuşamama halinin karşı konulamaz
cazibesidir.
Sizlere bir soru daha yönelteyim: Tek taraflı aşk mı daha güzeldir,
yoksa karşılıklı olan mı? Tek taraflı aşkta aşık hep uzaktan sever, aşkını
hiçbir zaman dile getiremez. Karşılıklı aşk ise pek derin bir konu. Kim
aşıktır, kim maşuk çözülemeyen bir bilmecedir.
Bir de aşkın imzalara döküldüğü hali vardır, ona da evlilik diyorlar.
Evliliğin zamanla aşkı öldürdüğü söylenir hep. Bana göre cıvıl cıvıl, her
zaman neşeli geçen bir evlilik yoktur. Evlilik çok büyük bir sorumluluktur,
bu sorumluluğu üstüne alamayanlar aşkın maziye gömüldüğünü hüzünlü
gözlerle izlemek zorunda kalırlar.
Şevval EROL
VERMEYİZ
15 Temmuz gecesi,
Millet birlik oldu.
O kara geceye,
Teslim etmedi yurdu.
Milletin birliği,
Kurtardı tüm yurdu.
O hainlere,
Gösterdi bir olduğumuzu.
Allah yardımcımız oldu,
Kaybettirmedi yurdu,
Hissettirdi bize,
Yanımızda olduğunu.
Siz bizim kahramanlarımız,
Sizlere minnettarız,
Ömür boyu sizlerle,
Tüm dualarımız.
Songül ÇAKIR
ÖĞRETMENLERİMİZ