8
www.yeniufuk.com.tr Yıl: 5 Sayı: 520/152 1 TL Haftalık Siyasi Gazete 15 Mayıs 2014 Cuma ˙ ZD Hikmet Aksoy KANLI KÖMÜRLER !.. Soma’daki maden faciası, madencilik tarihimizin en büyük faciasıdır. Bu satırların yazıldığı sırada ölü sayısı 282’ydi. Bundan önceki en büyük facia, 263 ölümlü Kozlu faciası idi. Facia” diyoruz, çünkü Soma’daki ölümleri “işkazası” olarak nitelemeye insanın dili varmıyor !.. Türkiye, maden “kaza”ları bakımından dünya üçüncüsüdür. Milyon tona düşen yaralanma ve ölüm sayısı bakımından da dünya şampiyonu ! İkinci kriter daha sağlıklıdır !.. Bunun nedenleri şu şekilde sıralamak olasıdır : İlkel teknoloji. İşgüvenliği yetersizliği. Üretim zorlaması. Üretim zorlaması, özellikle özel kömür ocak- larındaki “kaza”larda en önemli etkendir. Çünkü buralarda, vahşi kapitalizmin “ ana amaç kar, üretim kara araç ” sloganı geçerlidir. Bugün ocakların çoğunda, 150 yıl öncesinin teknolojisi uygulanmaktadır. Buna bir de ağır “ihmal”leri ekleyecek olursak, madenlerdeki kaza”ları, “cinayet ” olarak nitelemek daha doğru olacaktır !.. Toplu ölümler dışındaki iş cinayetleri çok göze batmaz. Soma faciası bir süre gündemde kalacaktır. Ama, göstermelik işler dışında maden işçileri yine, ölümün ağzı ile baş başa bırakılacaktır !.. Biz bunu Zonguldak’tan biliriz !.. Soma’da yaşamlarını veren işçilerin ailelerine ve faciaya duyarlılıkla yaklaşan herkese başsağlığı diliy- oruz. Yeni Ufuk Yeni Ufuk’tan.. 19 Mayıs 1919...14 Mayıs 2014 ULUSAL GURUR VE ULUSAL ACI İÇ-İÇE!.. Foto: Yeni Ufuk Maden Şehidimiz Kozlulu Erkan Altuntaş’ın cenazesinden bir görüntü.. Haberi 8’de.. YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 1

Yeni Ufuk Gazetesi (16 mayıs 2014)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Zonguldak, Kdz. Ereğli'nin en güncel ve özgün haber sitesi www.yeniufuk.com.tr

Citation preview

Page 1: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

www.yeniufuk.com.tr

Yıl: 5 Sayı: 520/152 1 TL Haftalık Siyasi Gazete 15 Mayıs 2014 Cuma

˙ ZDHikmet Aksoy

KANLI KÖMÜRLER !..

Soma’daki maden faciası, madencilik tarihimizinen büyük faciasıdır. Bu satırların yazıldığı sırada ölüsayısı 282’ydi. Bundan önceki en büyük facia, 263ölümlü Kozlu faciası idi.

“Facia” diyoruz, çünkü Soma’daki ölümleri“işkazası” olarak nitelemeye insanın dili varmıyor !..

Türkiye, maden “kaza”ları bakımından dünyaüçüncüsüdür. Milyon tona düşen yaralanma ve ölümsayısı bakımındanda dünyaşampiyonu! İkincikriterdaha sağlıklıdır !..

Bunun nedenleri şu şekilde sıralamak olasıdır :İlkel teknoloji.İşgüvenliği yetersizliği.Üretim zorlaması.

Üretim zorlaması, özellikle özel kömür ocak-larındaki “kaza”larda en önemli etkendir.

Çünkü buralarda, vahşi kapitalizmin “ana amaçkar, üretim kara araç” sloganı geçerlidir.

Bugün ocakların çoğunda, 150 yıl öncesininteknolojisi uygulanmaktadır. Buna bir de ağır“ihmal”leri ekleyecek olursak, madenlerdeki“kaza”ları, “cinayet” olarak nitelemek daha doğruolacaktır !..

Toplu ölümler dışındaki iş cinayetleri çok gözebatmaz. Soma faciası bir süre gündemde kalacaktır.Ama, göstermelik işler dışında maden işçileri yine,ölümün ağzı ile baş başa bırakılacaktır !..

Biz bunu Zonguldak’tan biliriz !..Soma’da yaşamlarını veren işçilerin ailelerine ve

faciaya duyarlılıkla yaklaşanherkese başsağlığı diliy-oruz.

YYeennii UUffuukk

Yeni Ufuk’tan..

19 Mayıs 1919...14 Mayıs 2014

ULUSAL GURUR VEULUSAL ACI İÇ-İÇE!..

Foto: Yeni Ufuk

Maden Şehidimiz Kozlulu Erkan Altuntaş’ın cenazesinden bir görüntü..

Haberi 8’de..

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 1

Page 2: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

2 15 Mayıs 2014 Cuma

Eyvah az kalsın davalık oluyorduk, gene!..Kdz. Ereğli Temizlik İşleri Müdürlüğü ile ilgili

yazı dizimin 2.sinin hemen ardından bir telefon aldım.Telefondaki ses uyarıyor:“Bir dava daha geliyor!..”İçimden ‘keşke’, diyorum:Ama umudum kısa sürede sönüyor. Davadan

vazgeçiliyor.Tekrar ediyorum:Amacım kimseyi zan altında bırakmak yada

bozuk yapı’dan intikam almak değil!.Sadece gerçekleri gün yüzüne çıkartarak; geçmişte

yapılan hataların tekrar edilmemesini sağlamak!..Biraz daha zorlayalım, belki bu sefer davalık olu-

ruz!..Kestaneci’den devam edelim:Geçen haftaki yazımda 800 bin TL’ye ihaleye ver-

ilen Kestaneci mahallesi piknik alanı yapım işinin ‘X’firması tarafından alındığını fakat işin %90’nınıbelediye’nin yaptığını belirtmiştim.

Ama baktım ki, ‘fare’ kaçış deliği arıyor!..Bu yüzden fare’nin kaçış deliklerini kapatmak için

bir hamle daha yapmaya karar verdim.Fare’nin olası bir “Kazı-dolgu ihale dışında’

savunmasına karşın, teknik şartnamede yer alan ‘Elve makine kazısı yükleniciye (İhaleyi alan firma)aittir.’, maddesi ile ‘REST’ çekiyorum!..

Bakalım bizimki ‘rest’imizi görecek mi?..Geçelim Kırmacı mahallesi bisiklet parkı yapım

işine.Bu iş diğerinden daha da yakın tarihe dayanıyor.Burada da doğrudan temin yolu kullanılmış.15 bin TL tutarındaki bu işin yapımı yine kahra-

manımızın refiki ‘X’ firmasına verilmiş!.Anlayacağınız gibi Kestaneci Mahallesi Piknik

alanı yapım işinde olduğu gibi Kırmacı Bisiklet Parkıişini de belediye kendisi yapmış!..

Parayı ‘X’ firması cebine atmış!..Atmış, atmasına da, atarken malesef bir iz daha

bırakmış!.Fotoğraflarla sabitlenmiş olan bu olayda maalesef

şüpheye yer bırakmıyor!.Belediye’ye göz göre göre zarar uğratılıyor.Peki bu ihale komisyonunda kimlerin imzası var?..Yazı yine çok uzadı. Haftaya:Kredi kartı borcu ve ‘T’ firması

KANCASSSSiiiinnnnaaaa ÇÇÇÇıııı llllaaaaddddıııı rrrr

BOZUK YAPI-3

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 2

Page 3: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

Eski belediye başkanının “karakutu”su CHP’li(yoksa istifa mı etmişti ?” eski Başkan yardımcısıTuran, geçenlerde Ak Partili Belediye Başkan-yardımcısı İbrahim Cöbek’i makamında ziyaretetti.

“Eski başkanyardımcısı” dışında hiçbir sıfatıbulunmayan Turan’ın ziyaretinin amacı neydi ?

Turan, çoktan çaptan düştüğü için ilgilenen ol-madı.

Kimisi yarımağız şöyle dedi ziyaret için :“İçerdeki yakınları içindir…”Kimisi de şöyle dedi :“Karakutu sızdırmaya başladı ?”Yok canım ! Hiç olur mu öyle şey ! Olsa olsa

“karakutu”dan sızanlar, nezaket ve dostluktur !..Başka ne olabilir ki ?!..

315 Mayıs 2014 Cuma

Hazırlayan: Sina Çıladır

Eski belediye başkanının, seçim öncesi anacadde kıyısınakendi büstünü diktirmesi yandaşları tarafından bile ayıplanmıştı.

İki şekilde yorumlanmıştı bu “tarihsel” (gerçekte siyasal) şov:Siyasal propaganda…Veda…Biz, Yeni Ufuk olarak, ikinci görüşü benimsemiş, bu sayfada

dile de getirmiştik.Ereğli’de belediyenin kuruluşundan bu yana Başkanlık yap-

mış, kente hizmet etmiş kişilere bizim de büyük saygımız vardır.Onların anılarını yaşatmanın doğru olduğunu da inanıyoruz.

Ama, anacadde kıyısında değil !Olsa olsa müzede !..Anacadde kıyısında Atatürk’ün bile büstü yokken, eski

başkanın, kendi büstünü cadde kıyısına kondurması, üstelik bunuöteki eski başkanları taşbaskı resim ve iki büstle aksesuar olarakkullanarak yapması ayıptan da öte bir densizlikti.

Seçim öncesi apar-topar cadde kıyısına kondurulan bu “anıt”,hak ettiği yere, kent müzesine kaldırılmalıdır.

Gelen gidene ayıp oluyor !..

BÜSTLER MÜZEYE !

KARAYOLUNA CADDE LEVHASI !

Türkiye halkı, iki ay sonra yeni Cumhurbaşkanını seçmekiçin sandık başına gidecek…

Cumhurbaşkanlığı seçimi, sadece genel değil, yerelde debir yıl sonraki milletvekili seçimi için test olacak.

Ereğli’yi alalım.Ak Parti 2010 genel seçiminde Ereğli merkezinde yüzde

50,7 oy almıştı. CHP ise yüzde 37,3. MHP’nin oy oranıyüzde 5,7 idi.

Son yerel seçimde ise AK Parti yüzde 42, CHP de yüzde40 oy aldı.

Yani, Ereğli merkezinde 4 yıldır Ak Parti önde…Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ereğli merkezinde hangi

parti adayının oyu yüksek çıkarsa, 2015 genel seçimleri içinbir test olacak bu.

Yani partilerin seçim çalışmaları yerel seçimle bitmişdeğil, hatta yeni başlıyor !..

Eski Belediye Başkanının benmerkezci yapısı, kendisiniher fırsatta öne etmek gibi ilginç örneklerle çıkıyordukarşımıza..Onu dünyada tanımayan yoktu, Ereğli’nin desahibiydi !..

Görevi başındayken kendi büstünü yaptırıp ana caddeninkıyısına diktirmesi, karayolunun Ereğli’nin “antre”si konu-mundaki plajlar mevkiindeki bir yere,”…. Caddesi” diyekendi adını taşıyan levha diktirmesi, bunun tipik örnek-leriydi. Ereğli’ye karayolu ile gelenlere algılatılmak istenen,Ereğli’nin “…Yeri” olduğunu duyumsatmaktı.

Kentin görsel bakımdan da normalleşmesi için, yanlış al-gılara yol açan bu levha da kaldırılmalıdır !

“KARAKUTU” NE SIZDIRIYOR ?

EREĞLİ NORMALE DÖNÜYOR !..

Dozu iyi ayarlanmış abartı, sevimlidir. Dozu kaçmışımizah !

Eski belediye yönetiminin kente ilişkin dozu kaçmışabartılar içeren “afiş”leri ile pano ve levhaları, aşırı abartılıiçerikleri nedeniyle ironik çağrışımlar yaratıyordu gelen gi-dende..

Örneğin Bozhane’deki, “denizin mavisi..” diye başlayanpano !

Denizin mavisinin, ormanın yeşilinin, güneşin sarısınınorijinal renkleriyle (?) dünyada sadece Ereğli’de görülebile-ceği, bunları göremeyenlerin, yani Ereğli’ye hiç ayak bas-mayanların öteki dünyaya eksik gideceğini vurgulayan pano

mizahtı !Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan “renk” savını bir yana

koyalım, Ereğli’ye hiç ayak basmayan, basmayacak olan mil-yarlarca insana“eksik” gidersin ha !..” göndermesinde bu-lunulması aslında, eksikliğin bir başka yerde olduğunualgılatıyordu panoyu okuyanlara !..

Bu mizah örneği Belediyenin yeni yönetimi tarafındankaldırıldı. Kentin tanıtımını normale döndürecek ilk adımatıldı böylece !

Umuyoruz devamı gelir.Gelmesi için, aşağıda bir-iki “faul”lü örnek daha vere-

ceğiz :

Turan ÇINAR

CUMHURBAŞKANLIĞISEÇİMİZONGULDAK ŞEHİDİNE AĞLIYOR..

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 3

Page 4: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

M u s t a f aKemal, Trablus-garp'a saldıranİtalyanlarla savaş-mak üzerebölgededir. Be-

devilerle birlikte Osmanlı topraklarını savun-maktadırlar. 6 Temmuz 1912 tarihinde yakınarkadaşı Binbaşı Behiç Erkin’e, Derne'denyazdığı mektupta, “siyasi cereyanların ne fecineticeler doğuracağını” belirterek; "İhtiras,cehalet ve mantıksızlık yüzünden koca Os-manlı Devleti'ni mahvedecekler. Kuvvetli birOsmanlı İmparatorluğu vücuda getirmeyitasavvur ederken vaktinden evvel esir sefilve rezil olacağız...”

Mustafa Kemal’e göre devleti uçu-ruma, yok olmaya götüren üç önemli neden“İhtiras, cehalet ve mantıksızlık”tır. Daha1911-12 yılında Osmanlı’nın felaketini göre-bilmek elbette büyük bir öngörüdür. Bu met-nin ikinci cümlesine bakınca ilk planda“kuvvetli bir Osmanlı imparatorluğu vücudagetirmek” amacı da görülmektedir.

Genç subay Mustafa Kemal, bir avuçkahramanla Trablusgarp'ta canla başlauğraşarak Türkiye'nin şeref ve izzeti nefsinikorumaya çalışmaktadır. Savaştan fırsat bul-duğu zamanlarda ülkenin genel durumunuve geleceğini düşünmektedir. Çocuklukarkadaşı Salih Bozok'a yazdığı mektupta,bunalımlı günlerin geçeceğine olan inancınıbelirtir.

Derne'deki subayların da yer aldığı birmüsamere yapıldıktan sonra çadırına dönengenç Mustafa Kemal, Salih Bozok'a şöyle

yazar: "Arkadaşlarıma şöyle dedim; 'Vatanmutlaka selamet bulacak. Millet mutlakamesut olacaktır. Çünkü kendi selametini,kendi saadetini memleketin ve milletinsaadet ve selameti için feda edebilen vatanevlatları çoktur". Mustafa Kemal, Derne'denyazdığı mektupta geleceğe umutla ve ülkeninkurtulacağına olan inancıyla ve aynı za-manda genç yüreğindeki güvenle bakmak-tadır. .

****Atatürk bir kavganın adı her gün yenile-

nenher gün değişen düşmana karşı.Bilgisizliktir bu düşmanın adı çoğu kez,geriliktir, aptallıktır, dönekliktir.Çıkarcılık, nemegerekcilik, vurdumduy-

mazlık,korkaklık, eyyamcılık, yalancılık,Bir bakarsın topla tüfekle yürür üstüne.bir bakarsın gülücüklerle, okşamalarla

gelmiş,bir bakarsın, seni ta içinden kemirir bir

kurtçuk.

Orhan Asena’nın Atatürk şiirinin dizeleriyaşadığımız günleri okumaktadır adeta. Neüzüntü vericidir ki Atatürk’e, aydınlık birCumhuriyet sağlayan Atatürk Devrimi’ne,Cumhuriyet’in değer ve kazanımlarına enörgütlü saldırıların yapıldığı bir dönemdengeçiyoruz. Osmanlı’nın son yıllarında, nelerolduysa bu gün de aynı oyunlar sergileniyorbasın yoluyla..

Birinci düşman “bilgisizlik”tir. “Ben bil-giliyim” demek bir şeyi çözmüyor böbür-

lenmekten başka. “Ben çok güzel konuş-malar yaptım halkımıza” cakası da sonuçvermiyor, görüldü.. “Meydanlar dolu idi”.Evet, doğru.. Ama “milletin içinedekikurtçuk” kemirip duruyor beyinleri..Okurtçuğu orada üretenler, Allah, Kur’an,Peygamber, Din ulularını anarak giriyorlaryurttaşın beynine.

Bizim dini görev ve sorumluluklarınıyerine getiren “dindar insanlar” ile asla birsorunumuz olamaz, olmadı da. Ama, dinikullanarak siyaset, ticaret, ahlakçılık yapan-lara karşı olduğumuzu herkes biliyor. Diğeryandan “gerilik, aptallık, döneklik, çıkarcılık,nemegerekcilik, vurdumduymazlık, korkak-lık, eyyamcılık, yalancılık” da “bilginin,inancın, güvenin” olmadığı ortamda boyverir hemen..Parti yoluyla mı, dernekleryoluyla mı olur bilemem. Ama bizim önemliölçüde “Çağdaş, toplumsal, demokratikeğitim”e ihtiyacmız var. Esas olan bilmekdeğil, bildiklerini karşındakinin anlayacağıbir dille anlatabilmektir.

****Şimdi Yakup Kadri’nin ünlü “Yaban”

romanının şu hesaplaşma sahnesine bir kezdaha bakalım: Ahmet Celal, yaşadığı köy-deki insanların Kurtuluş Savaşı’na karşıkayıtsızlığı ve hatta karşıtlığı karşısındabüyük hayal kırıklığı yaşamaktadır. Yazar,romanın çeşitli yerlerinde Türk aydını ileTürk köylüsünün bu ayrı düşmüşlüğünü an-latmaya çalışır. Bütün bunlara rağmen, en so-nunda hükmü kendisine keser ve kendisini,aslında Türk aydınını sorgular:

“Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz

edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın.Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstündeyaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu,hayvanca duyguların, cehaletin, yoksulluğunve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı topraklakuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti.Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin.Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bukuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak.İşte her yanın şerha şerha kanıyor ve sen acı-dan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yum-ruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren buşey, senin kendi eserindir, senin kendi es-erindir.”(…)

****Son seçimlerin sonuçları kuşkusuz çok

kişide hayal kırıklığı yarattı. Ben de busonuçları bekliyordum diyemem açıkçası.Daha önceki “Gezi Olayları” ve sonrasındahemen her gün yazılı ve görsel medyadayayınlanan, muhalefet sözcülerinin herkonuşmalarında yinelediği “17 Aralık yol-suzluk, rüşvet olayları” sonucunda iktidarınönemli ölçüdeki oy kaybına uğrayacağıhesaplanmıştı. Ben de AKP’nin % 40’ın al-tında oy alacağını bekliyordum. Ama %44-45’i buldular.

Şimdi en az seksen yıl önce yapılan şueleştiriden biz de payımızı alalım mı? “Neektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bukuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak.İşte her yanın parça parça kanıyor ve sen acı-dan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yum-ruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren buşey, senin kendi eserindir, senin kendi es-erindir.”(…)

4 15 Mayıs 2014 Cuma

Kültür-SanatHamit Kalyoncu

[email protected]İnanç, güven, umut..

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 4

Page 5: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

515 Mayıs 2014 Cuma

IRKLAR, KANLAR, GENLER ve TÜRKLER ÜZERİNE-4 Cumhur AKSEL

Devam:Gabriele Costa (İtalyan), Alexander Häusler(Alman), Jean-Philippe Dalbera (Fransız) gibi.

• ETRÜSKLER ile TÜRKLERİN İLİŞKİSİ:Türklerin geçmişi hakkındaki tartışmalar içinde en sıkın-tılısı Etrüsklerdir. Bu konudaki son saptama, 2004yılın¬da, önce ABD’nin ünlü bir bilimsel yayın organıolan American Journal of Human Genetics’ten geldi.Üstelik, yine İtalyanlardan oluşan bir araştırmagrubunun―bu haberde sözkonusu edilen―yıllarcasürdürdüğü DNA testlerinin sonucu, bir çırpıda red-dedilecek cinsten değildi. Çünkü Roma’yı kurarak Ro-malıların geleceğini de tayin eden, üstelik de kurtefsanesinin sahibi olduğu söylenen Etrüsklerin 21. yüz-yılda bile çok bilinmeyenli denklem olmayı sürdürmesi,bu çözümsüzlü¬ğü (handikapı) aşmaya niyet eden farklıbranşlardan uzmanları bir araya getirmişti... Tam dörtyıl çalışmışlar; dokuz ayrı sistem denemişler ve bü¬tündeneyler için dört ayrı ülkenin laboratuarlarını kullan-mışlardı. Ortaya çıkan sonuç, Batılı bilim adamları içintam bir şaşkınlık yaratmıştı: O za¬mana kadar müzel-erde—Etrüsklü olduğu bilinen—çok iyi korunmuş 80iskeletten alınan örneklerle yapılan karşılaştırmada enyüksek orandaki eşleşme Kuzey Afrikalılar (Mısır) ileTürklerin DNA’ları arasında gerçekleşmiş. ÜstelikTürklerinki birçok bakımdan daha da yakın olduğu or-taya çıkmıştı...

Diğer yandan 2007 yılı başlarında, Cavalli-Sforza’nın da içinde yeraldığı 11 kişilik bir başka çalışmagrubu, bu kez Royal Society yayınları aracılığiyle ken-disini duyuruyor. İlginçtir ki bu kez araştırma insanlarüzerinden yapılmamış; raporlarının başlığından da an-laşılacağı üzere “alışılmadık” bir yol denenmiş: İsterkaradan, isterse denizden olsun, madem ki EtrüsklerAnadolu’dan göçmüşlerdi, öyleyse, hayvanlarını dayanlarında getirmişler, yani birlikte gelmişlerdi. Bu du-rumda, her iki bölgedeki “sığırlar” üze¬rinde yapılacaktestler durumu aydınlatmalıydı... Eski Etrüsk bölgesin-den (Etrurya) alınan örneklerin ne Kuzey ne de Güneyİtalya’yla eşleşmediğini gören bilim adamı grubu okadarşaşırmış olmalı ki bunu raporlarına da yansıtmışlar: Sığırcinsleri arasından üçü (Kianina, Kalvana ve Marem-maner), sadece Türkiyedekilerle en yakın akraba çık-mış...

İş bu kadarla kalmayacaktır, zaman içinde çalış-masını derinleştiren Süreklilik Paradigması Grubu,Mario Alinei’nin makaleleri vasıtasiyle arkeoloji ve dil-bilim açısından Etrüsklerle Türkler arasında hem doğru-dan, hem de Macarlar vasıtasiyle bağlantı bulduklarınıaçıklayacaklardır... Diğer yandan, 1965 İsviçre doğumlugenç bir araştırmacı (matematikçi, dilci) olan AlfrédTóth daha da öteye geçerken Profesör Alinei’yi de kendikendisini gereksiz yere sınırlamakla eleş-tirecektir.Çünkü o Türkçenin, Macarcanın ve Sümercenin aynıkökten geldiğini, bunu böyle kabul etmeyenlerin dilproblemini çözemeyeceklerini ileri sürüyor. Yani Pro-

fesör Tóth, Fin-Ugor ve Ural Altay Dil Ailelerinin bir-birinden ayrı düşünülemeyeceğini, gerçek¬te her ik-isinin de daha eski bir kökten kaynaklandığını iddiaetmektedir.

• VİKİNGLER ile TÜRKLERİN İLİŞKİSİ: Buradason sıradaymış gibi yeralan bu dosya ise, kronolojikolarak ilk önce dillendirilmiş, yani yazılıp çizilmişolanıdır; özetle, 1200’lü yıllardan süzülüp gelerek bil-imsel içeriğini 1764’te (250 yıl önce) kazanmış birkonudur… Batı dünyasından da saklanan önemli birdosya olduğu için, ancak duruma Türklerin el koy-masiyle son dönemde gündeme gelebilmiştir. Bu dosya,şimdiye kadar yapılmış ve/veya genel kabul görmüşolan―Batı Avrupa kaynaklı―tüm dil aileleri ve dillerinyapılanmasına dair tezleri lüzumsuzlaştırırken, Batılı ay-dınlar bakımından ırk kavramının da yeniden ve son kezdüşünülmesini zorlayacaktır. (Şu kadarını burayasıkıştırayım: Meselâ, tezi ortaya koyan Profesör Lager-bring, bugüne kadar Hind-Avrupa Dil Ailesi’nin “Hind-İran Bölümü” içinde yeraldığı kabul edilen Farsçayı bileTürkçenin bir lehçesi, neredeyse bir ağzı olarak kabuletmektedir)…

Kuzey ülkelerinin ortak efsanelerine farklı bir boyutekleyerek insanlık ailesini birbirine çok daha fazlabağlayacak ögeleri barındıran bu tez, başta tarihîVikingler olmak üzere bir çok kuzey Avrupa ülkesi kav-

imlerinin, geçmiş çağların Avrasyasındabaşka kavimlerle hemhal olduğunun dasomut kanıtıdır. Hemen hatırlatayım kicanavar hikâyeleri, büyücüler, cadılar, tan-rılar, tanrıçalar, kanlı savaş sahneleri veölümsüz kahramanlar gibi ögelerle süslen-miş efsaneler yalan söylemezler; sadeceabartırlar. Dolayısiyle onlara masal olsundiye “uydurulmuş” gözüyle bakanlar zekâyoksunudurlar; ki bu türlerden bizde birhayli mevcuttur… Dolayısiyle onlara aldır-mayarak, 1179-1241 yılları arasındayaşarken Kuzey ülkeleri efsanelerinitoplamış bir İzlanda’lı tarihçi, şair ve devletadamı olan Snorri Sturluson’un anlattık-larına bakalım:

“Dünyanın ortasının yakınlarında bizim Turkland(Türk Ülkesi, Türkiya, Türkiye) dediğimiz yere, en gös-terişli yapı yapıldı ve yurt kuruldu. Buraya Troja (Truva)dendi. Burası diğerlerinden çok daha fazla büyütüldü;masrafa bakılmaksızın, el sanatlarına önem verildi.

Orada on iki krallık ve bir krallar kralı vardı. Her kral-lığa bir bölge düşüyordu. Kentte on iki bey (aşiret reisi)vardı. Bu beyler, yiğitlikte her bakımdan, dünyanıngelmiş geçmiş tüm diğer erkeklerinden çok dahaüstündüler.”

Sturluson’un anlattıklarını ciddiye alarak işebaşlayan Profesör Lagerbring, 1764’te Lund’dabastırdığı kitabında hiç tereddüt etmeksizin “Bizim ata-larımız Oden’in yoldaşları Türklerdir. Bu konuda elim-izde yeterli belge var. Onları Traklar ya da Gotlar olarakgöstermek iste¬yenler var. Böyle düşünebilirler.Eleştirme gereği duymuyorum. Ter-sine, kişisel olarak,bu açıklanan tanıklıklara güveniyorum. Benim vardığımsonuçlar değişmiyor. Çünkü bunlar da aslında Türklerlebir (ortak) serüveni olan halklardır. . . . Onur verici olupolmadığı endişesi olmadan söyleyelim, Oden ve yanın-dakiler Türktüler.” demiştir. (Böylece, Lagerbring kadaryalın, nötr ve korkusuzca düşünüp-davranan insanlaraneden “adam” dendiği de bu vesileyle anlaşılmışoluyor).

İsveççe yazılmış ve fakat bugüne kadar başka hiçbirdile çevrilmemiş olan kitap sadece Abdullah Gürgün’üninisiyatifiyle Türkçeye tercüme edilmiştir; kendisineborçluyuz. Kitabın bugün İsveç Kraliyet Kütüphane-si’nde “korunuyor” olmasının anlamını da, yukarıdanberi yazdığım Batılı bilimadamlarının yanlı tavırlarınınyorumlanmasını da değerli okurlara bırakıyorum…Üstelik böylesi bir sansürü utanç vesilesi kabul edenBatılı insanların neler söylediğini göstermek üzere birforum sitesinin adresini burada veriyorum: <www.fo-rums. taleworlds.com/index.php?topic=113196.0>.

Sinir Bozucu Adı ve Olmaz Olası Tarihiyle TürklereDair Son Notlar; ya da Dünya Tarihinde Türkler NiçinYoksayılıyor?

• Çünkü Batılı politika kurucuları,―emirleri altın-daki bilimadamları yoluyla―kendi Hind-Avrupalıkökenlerini o kadar geniş bir alanda arıyor ki, tari-höncesinden beri aynı alanda yaşayan Türklere hiç yerkalmıyor… Bir başka ifadeyle, Hun ve Göktürk İm-paratorluklarının Avrasya’nın ne tarafında yeraldığısorusu bile aynı çerçevede sorulabilir. Yani, GüneySibirya ormanlarından çıktıktan (kaçtıktan) sonra,neredeyse birbirinin de üstüne gelen tarihin ilk iki büyükimparatorluğunu nasıl kurabilmiş oldukları sorusu açıktakalmaktadır. İşte bu nedenle uzun süre araştırarak birharita yapmak zorunluydu. Harita, Hind-Avrupa ırk-larının(?) ilk anayurdu ve/veya eneskiden beri yaşadık-ları yerleri hiç olmazsa 18. yüzyıldan bu yana araştıranbilimadamı gruplarının tezlerini içeren bölgeleri tek tekgösteriyor. İki uçuk uzmanın, anavatanı Kuzey Kutbuolarak işaret etmiş olmasını da kaydederek, kapsamaalanları toplamının dış sınırlarını “Tartışmalı Sınırlar”adını vererek çizdim.

LAGERBRING; age, S.34-35.Bu konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz:

DOĞU PERİNÇEK: • “Viking Seferine AltaylardanÇıkışa Medhal”; Aydınlık Gazetesi; 25.08.2013. •“Vikinglerin İlk Adı Veving Kökündeki Meçhul Dil””;Aydınlık; 02.09.2013. • “Vikinglerin Berenler, Berinler,Perenler ve Perinçekler ile Dil Hısımlığını, Bizans veArap Kaynaklarıyla Ispatlıyoruz”; Aydınlık; 08.09.2013.• “Attila’nın Altıncı Göbekten Ataları Beren ve BerentleriTakdimimdir”; Aydınlık; 15.09.2013. • “Azak Denizi’n-den Anadolu’ya Gelen Veringlerin Fotoğrafları”; Aydın-lık; 22.09.2013.

Moğolların da içinde yeraldığını bildiğimiz BüyükHun İmparatorluğunun aslında Moğollarca değil,Türkler tarafından kurulduğunun Avrupa’da genelkabul görmesi, ancak 20. yüzyılın son çeyreğindemümkün olabilmiştir.

DEVAMI HAFTAYA..

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 5

Page 6: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

6 15 Mayıs 2014 Cuma

BUGÜN-LÜ

K

Mustafa Kademoğlu

Türk Demokrasi tarihinde dönüm noktasıdır bu tarih. 27yıllak CHP iktidarı, yeter söz milletindir diyen DP tarafındansonlandı. CHP, Cumhuriyedt kurma onurundan sonra bu ye-nilgiyle çok partili demıratik yaşama geçişin de mimarı oldu.İlk kez bir parti tek başına iktidar oluyordu böylece. Tantanasıüç dönem sürdü ve antidemokratik uygulamaları nedeniyle deak bir devrimle iktidarına son verildi. Şimdi keşke 27 Mayısyaşanmamış olsaydı diyorum. En acısı da bugünü 27 MayısAnayasa ve Hürriyet bayramı olarak kutlamamızdır. Kimekarşı ve niçin bayram ediyorduk?

*Sonrasını yaştaşlarım ve meraklıları tarih sayfalarından

çok iyi anımsayacaklardır. Yeni ve genç demokrasimiz 10 yılsonunda kesintiye uğradı. AP de, 12 Mart’a neden oldu. Kararejim-Ara rejim olarak tarihe geçtik. 12 Eylül ise tam birKarabasan’dı. ANAVATAN dönemi, bugünkü iktidarınyaratıcısı bir sürecin adıdır. En son koalisyon dönemi ise 3Kasım 2002’de seçim var (Bahçeli komutuyla) bozuldu.Siyasi ortam uygundu. Kuruluşundan 1.5 yıl sonra tek başına

iktidar oldu AKP. Tıpkı demokrat parti gibi…*

3Kasım seçimiyle tek başına 3 kez iktidar olan AKP de,halkını aldata aldata geldiği süreçte şimdi Cumhurunu arıyor;başkanlık ya da yarıbaşkanlık havaları çalıyor 4. İktidarınadolu dizgin koşarken. Ben bu yaşa kadar üst üste 4. Kez ikti-dar olan parti görmedim.Görmem de inşallah !

Özal’ın bile yapamadığı-ömrünün yetmediği transfor-masyonu (dönüşümü) RTE başardı. Ayrımcı söylemleriyle,muhalefeti kabul edemeyen sakat demokrasi anlayışıyla,Cumhuriyetin kurulu düzenini ve onu kuranları kötüleyerekkullandiğı gerilim politikasıyla bir başka rejimi yerleştirmeküzere… İcat ettikleri türlü çeşitli (paket,torba,KHK gibi) uygu-lamalarla Meclis’i bile bypass ederek diktaya doğru giden,yargıyı ve erkler ayrılığını yürütmeye bağlayan, AskeriSilivri’ye kapatan, MİT yasasıyla kendini Çankaya tepesinehazırlayan RTE, 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla; paralel yapıdediği ortaklığı bozulunca tamamen kontroldan çıkarak, dineksenli-totaliterbir rejim kurma sevdasında.

O Zaman (27 Mayıs’ta) bir Ordu vardı. BugünCumhuriyeti koruyacak tek yol, Gezi ve 1 Mayıs olaylarındaher şeye karşın ölüm pahasına gençlik ve sağduyulu-vatan-sever kişi, örgüt ve kurumlar var. Resmen bir sıkıyönetimyaşadık. Toplumu ikiye hatta üçe bölen, ekonomisi de çökm-eye yüztutan bir ülke durumundayız…

*Gelecek hafta başı 19 Mayıs’ı kutlayacağız. Alanlardan

salonlara, okullara hapsedilen bir bayram artık. Üstelik bayramedecek durumda da değiliz. 19 Mayıs 1919’ın koşullarındançok daha ağır sorunlar, kuşatılmışlıklar içindeyiz: Resmen,göreceli bir kalkınmışlık görüntüsü altında, uçurumun ke-narındayız…

Oradan geri dönebilmemizin umudu ve seçeneğihalkımızın elinde: Gerçekten demokrasinin sandık oldxuğu,milli irade (?) safsatanın çöktürüldüğü ilk fırsat Cumhur-başkanlığı seçimidir. İkincisi 2015 seçimi ki, o da çok uzakdeğil. Nice 19 Mayıs’lara…

14 Mayıs 1950 veBugün

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 6

Page 7: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

RADİKAL SOL VE KÜRTHAREKETİ

Radikal sol, milli meseleye, son anal-izde, sınıfsal bir gözlükle bakar.

Der ki; demokratik devrim aşa-masında olsun, sosyalist devrim aşa-masında olsun, milli toplulukların anagövdeden ayrılma ya da kendi kaderlerinitayin etme hakları vardır.

Radikal sol, bizim Kürt meselesine deaynı açıdan bakar.

Ancak, der, ayrılma hakkı mutlak birhak değildir. Ayrılma, kimi durumda öz-erkleşme, proleteryanın devrimci mü-cadelesine zarar verecekse, buna karşıçıkılır.

Bizim Kürt hareketi, asgari programı,özerklik/bağımsızlık olan bir proleter de-vrimci hareket ya da sosyalist hareketdeğildir. Irkçı/şoven bir harekettir.

Onların sorunu, Türkiye’nin halklarınortak mücadelesiyle bağımsızlığınakavuşması, iç gericilikten arınması ve biremekçi iktidarının kurulması sorunudeğildir. Bizim Kürtçülerin, Kürt pro-leteryası dahil, Türkiye proletaryasınınesenliği de umurlarında değildir.

Onlar, son analizde “Pazar”peşindedir.

Bu yaklaşım, milliyetçi/şoven biryaklaşımdır. Tamam, kendi içindedoğrudur; ama, Kürdü, Türkü, Lazı, Boş-nağı, vb. ile Türkiye proleter devrimcihareketini bölmeyi, Türkiye pro-leteryasını zayıf düşürmeye yol açacakbir harekettir de.

Soruna bu açıdan yaklaşıldığında,radikal solun Kürtlerin ayrılma hakkınakarşı çıkmaları doğal hale geliyor.

Soruna bir de milli açıdan bakalım:Kürt milliyetçilerinin, kendi toprak-

larına, pazarlarına, dil ve kültürlerinesahip olmaya hakları vardır.

Ama, bu hak, son analizde kimdenyana kullanılacaktır ?

Tam bağımsız bir Kürdistan’dan yanamı, yoksa ABD emperyalizminin kuk-lalığından yana mı ?

Mevcut durum, ikinci olasılığın ağırbastığını gösteriyor :

PKK’nın ABD tarafından himayeedilmesi, ABD’nin bölgedeki Kürtleri,BOP bağlamında kendi arabasına koşmaçabası, Kürt hareketinin vizyonunun tam

bağımsız bir Kürdistan olmadığını da or-taya çıkartıyor.

Bu ikisi elenince ne kalıyor geriye ?ABD lehine Türkiye’yi bölmeyi

amaçlayan şoven bir hareket; provakatifbir ırkçı hareket !..

Kürt hareketi, eğer proletaryanınsiyasal önderliğindeki bir hareket, yahutradikal bir sol hareket olsaydı,Türkiye’nin tam bağımsızlığı ve iç-geri-cilikten arınması için Türkler ve ötekihalklarla ortak bir mücadele platfor-munda yer alırdı.

Özerklik ve ayrılma, devrimden sonramasaya konulurdu.

ABD’nin kucağında iç-politikalarınbir piyonu haline gelen Kürt hareketinene milli açıdan, ne de sınıfsal açıdanolumlu bakmaya olanak yoktur.

VAHŞİ KAPİTALİZM BU KEZ

SOMA’DA YAKAYI ELE VERDİ !

Soma’daki maden faciasını TV’lerdeilk öğrendiğimde, hayır, acı değil, birbaşka duygu sarstı beni : Öfke ! İçimdenbağıra bağıra küfretmek geldi. Çokgeçmedi, ağlarken yakaladım kendimi !

Öfkeden ağlıyordum !..Özellikle toplu emekçi ölümleri

karşısında hep aynı duyguya kapılırım.Tamam, içim acır, ama çok geçmez biröfke patlamasına dönüşür bu!..

Çünkü bilirim ki emekçi ölümlerininarkasında, kader değil, vahşi kapitalist-lerin daha çok kar dürtüsü yatar.

Kapitalist işçiyi aşırı üretime zorlar.Eksik malzeme ve çağdışı teknoloji kul-lanır. Bu vahşetin, hırsızlığın faturası,yaralanmalar,ölümler biçimindekarşımıza çıkar.

Bunlar kaza değildir. “Çaktır-madan” işlenen cinayetlerdir !

Üstelik ne ilktir, ne de sonolacaktır bunlar.

Vahşi kapitalizm, bir serikatildir !

Göreceksiniz, Soma faci-asının altından da aşırı kardürtüsü ve ona bağlıüçkağıtçılıklar çıkacaktır !

Ve kitabına uygun biçimdeüstü örtülecektir hepsinin !..

Çünkü sistem, kendisini ko-rumak zorundadır !

Soma faciasından sonra kendisinigösteren toplu tepkiler; iş bırakmalar,çeşitli protesto gösterileri elbette alkışlan-ması gereken hareketlerdir.

Ama, bunlar sistemin ruhunayönelmediği taktirde kalıcı izler de bırak-mayacaktır. Olsa olsa, sermaye çevreleriile onların arabasındaki siyasetçilerin üç-beş günah çıkartma şovlarına yol açacak-tır !..

Vahşi Kapitalizm !.. Onu safdışıbırakmadan ne facia boyutlarındaki işcinayetlerini önleyebilirsiniz ve ne de,buna koşut olarak, vahşi sömürüyü !..

Çoktandır milliyetçi sularda kulaçatan bizim sol, sınıfsallığı unuttu !..Emekçi ölümlerinin gitgide büyümesindeonlarında suçu vardır !..

İLKELERDE BİRLİK ŞARTTIR!

Bir siyasal partide, özellikle demerkez sol bir partide, her kafadan bir sesçıkmasını “örgüt-içi demokrasi” şalıylaörtebilir miyiz ?

Saçma olur !“Örgüt-içi demokrasi”, adı üzerinde,

içerdeki demokrasidir.Kararlar çok sesli bir ortamda alınır,

dışarıya tek ses olarak verilir.Buna, sol literatürde demokratik-

merkeziyetçilik denilir.Kararların aşağıdan yukarıya doğru

alınması, demokrasidir. Yukarıdanaşağıya doğru uygulanması isemerkeziyetçiliktir.

Sol parti olma savındaki CHP’de ise,deyim yerinde ise, her kafadan bir sesçıkıyor !

Örneğin Barolar Birliği BaşkanıFeyzioğlu’nun Danıştay’ın yaşgünütöreninde yaptığı ve gerçekçi eleştirileriçeren konuşmasına, CHP Genel Başkan

yardımcılarından birisi destek çıktı, aynısıfatı taşıyan bir başkası karşı çıktı !

Bu, “çok seslilik”, “demokrasi” falandeğildir !

İlkesizliktir !CHP tepe yönetimi, epeydir ilkesiz bir

birliktelik sergiliyor. Sol’un “ilkelerdebirlik şarttır” sloganı, CHP’de “ilkel-erde birlik zorunlu değildir”’edönüşmüş durumda !

Böyle sol parti olmaz !..

HARUN ERSOY

Doğa; insanı, denizi, ormanı, kurdu-kuşu ile kendi içinde şaşırtıcı çelişkiler vedüzensizlikler barındıran akılalmaz birorganizasyon.

Bu müthiş organizasyonun anayasasıise şu:

Her canlı ölür !Su sinekleri 24 saat yaşar. Çınarlar

700-800 yıl. Ama, sonuçta çınarlar daölür !..

Ölüm-yaşam ikilemi doğanındiyalektiğidir.

Yerel basının sayıları gitgide azalançınarlarından birisi daha devrildi ! HarunErsoy yok artık !. O’nu en verimliçağında kaybettik !..

Gazeteciliğe başladığı ilk yıllardanbaşlayarak uzunca bir süre birlikteçalışmıştık Harun’la.Ereğli’de genelyönetmenliğini yaptığım gazeteninZonguldak Temsilcisiydi Harun. Çekird-ekten yetişme, iyi bir gazeteciydi.

Harun’un yerel medya içinde ayrı-calıklı bir yeri de vardı. O, sadece iyi birgazeteci değil, iyi bir insandı da.

Bu ikincisi daha önemlidir bence.Binbir pisliğin bataklığa döndürdüğü

günümüz medya ortamında iyi bir insanolarak da sivrilmek ve iyi birinsan/gazeteci olarak yaşama vedaetmek, her babayiğidin harcı değildir.

Hep söylerim zaten:Kötü insanlardan iyi gazeteci çıkmaz

!Çünkü gazeteci, son analizde,

kötülüklerle mücadele eden insani birhamura sahiptir, öyle olması gerekir.

Harun’un adı bir yerlerde yaşatıl-malıdır. Bunu hak etti.

Güle güle eski dost..Işıklar içinde yat!..

715 Mayıs 2014 Cuma

SİNAÇILADIR

[email protected]

SOMA’NIN EVLATLARI ARTIKHEPİMİZİN EVLATLARI!

Türk Eğitim Derneği, sivil toplum ku-ruluşu kimliği ve milli sorumluluğundanhareketle Soma’da hayatını kaybedenemekçilerin çocuklarına eğitim bursusağlamayı hedeflemektedir. Bu kapsamda,öğrencilerin eğitim giderlerini karşılamaküzere bir kampanya başlatmıştır.

Türk Eğitim Derneği, başlattığı bueğitim seferberliğiyle tüm Türkiye’yi bağışyapmaya davet etmektedir. *

Türk Eğitim Derneği, kendi öz kay-naklarından da aktarım yapacağı bu nakdiyardımın yanı sıra TED Eğitim Gönüllü-lerine de görev çağrısında bulunmuştur. Buçerçevede, acılı ailelerimize psikolojik veeğitimsel (kitap, kırtasiye yardımları,gönüllü öğretmenlerce ders verilmesi vb.)desteklerde bulunulacaktır.

Sadece evlatlarımızın eğitiminde kul-lanılmak üzere toplanılacak tüm bağışlar,öğrencinin velisine TED Burs Sistemidâhilinde bir ödeme planıyla teslim edile-

cektir. Devlet okulunda okumakta olan biröğrencinin yıllık eğitim giderleri, 1.600 TLolarak belirlenmiştir.

*Türk Eğitim Derneği, kamuya yararlıdernek statüsünde faaliyet göstermekteolup, yapılan tüm bağışlar için bağış mak-buzu kesmekle yükümlüdür. Bu makbu-zlar, firmalar için vergi muafiyetisağlamaktadır. Bu kapsamda, kampanyayailişkin yasal mevzuat uygulanmaktadır.

Bilgi Hattı : 0 312 417 4202 - 111/116/140/159

Kampanyaya Bağış İçin Hesap Nu-maraları:

Tüm hesapların adı, Türk EğitimDerneği’dir.

Banka İsmi : Yapı Kredi Bankası Şube İsmi : Ankara Özel

Bankacılık Merkezi Şube Kodu : 780Hesap No : 94862956IBAN No : TR56 0006 7010

0000 0094 8629 56IBAN No : TR43 0013 4000

0020 0620 8000 14

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 7

Page 8: Yeni Ufuk  Gazetesi (16 mayıs 2014)

www.yeniufuk.com.tr

Yıl: 5 Sayı: 520/152 1 TL Haftalık Siyasi Gazete 15 Mayıs 2014 Cuma

Siyasal partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin olağan işlevlerine kavuşacağı, basının tek kişinin ağzına bakmayacağı birözgürlük ortamı…

SOMA maden şehidi Erkan Altuntaş’ın eşi Birsen Altuntaş, tabuttaki eşine seslendi: “Askerde şehit olamadım, içim yanıyordemiştin ya, işte bak şimdi şehit oldun. Çocukların seni cennette bekliyor!..”

“Ereğli dükalığı” yıkıldı, yeni bir sürece girildi...

DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ=Ereğli’nin en büyük ihtiyacı :

Ereğli 30 Mart’tan önce bir türdükalığa dönüşmüştü.Görünüşte tümdemokratik kurumlar; siyasal partiler,demokratik kitle örgütleri, meslek örgüt-leri ve nicel bakımdan büyümüş bir basınvardı.

Ancak bunların tümü belediyeninyörüngesindeki uydulara dönmüşlerdi !Belediyeyi ise uzun yıllardır Tek Adamyönetiyordu.

100 bin nüfuslu kent, Tek Adam’ınözel mülküne dönüşmüştü. Zaten O dazaman zaman bu pramidal yapının te-pesindeki kişi olarak şu sözleri dil-lendirmekten geri durmuyordu : “BenEreğli’nin sahibiyim.”

Bu zat, mensubu olduğu CHP’yi demülkü (!) içine almıştı ! Örneğin büyük

farkla kazandığı önceki dönem yerelseçimlerinin hemen sonrasında şu sözlerisöylüyordu : “CHP yok, ben varım.”

Aynı zat, son yerel seçimde, seçmen-lerden partisi için değil, kendisi için oyisteyecek kadar parti kavramını dışlamışbir görünüm veriyordu. “Ereğli’ninsahibi”, sahipliğin bir kez daha tesciledilmesini istiyordu !

30 Mart’ta dükalık yıkıldı ! Onunlabirlikte antidemokratik piramidal yapıçökmeye başladı.

DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ…

Buna, demokratikleşme süreci de

diyebiliriz.Tek Adam yönetimi artık tarihe karıştı.

Ancak, siyasal partiler ile demokratik kitleörgütleri ile, meslek örgütleri ve basınşimdilik bundan habersiz görünüyorlar !Önceki dönemlerin Tek Adam fobisi halavarlığını koruyor !..

Oysa, Ereğli’de bugün, demokratikişlerliğin önünde engel kalmadı.

Yeni yerel yönetim bu imkanı teorikolarak sağlamış oldu.

Ereğli’nin demokratikleşme sürecindeherkese görev düşüyor.Başta da siyasalpartiler ile basına !

Konuşan, demokratik haklarını kul-lanan, insiyatif alan, kısaca demokratikhaklarına sahip çıkan bir Ereğli yaratmakönümüzdeki görevdir !..

RANTÇILIKTAN HALKÇILIĞA(MI) ?

Ereğli’nin siyaset sarkacının,Cöbekoğlu döneminin sonundan bu yana,sağda takılıp kaldığını söylemek yanlışolmaz. Son beş yıla CHP’nin damgasınıbasması bu gerçeği değiştirmiyor. Çünküson beş yıla damgasını basan CHP’li yerelyönetim, fiiliyatta sağcı politikalar izledi.Bunda CHP’li Başkanın, daha önce üçdönem sağ bir partinin mensubu olarakaynı süreci yaşaması belirleyici etken

oldu.Denilebilir ki 30 Mart’ta sarkacın

görsel olarak sağa kayması, fiiliyatta birdenge değişikliğinin olduğunu göster-miyor; sağın eni-konu radikalleştiğinigösteriyor.

Aradaki 5 yıllık CHP dönemi, sağınradikalleşmesine yol açan bir geçişdönemi olmuştur.

Ereğli’de yerel yönetim, son CHPdönemi dahil, 20 yıldır inşaata ve rantadayalı anti-sosyal bir çizgi izliyor.

Bu yönetim felsefesi, sağ partilereözgü bir felsefedir.Seçkincidir, özel-cidir,vurguncudur,merkeziyetçidir. Halkçıve demokrat değildir !

Günümüzün sorusu şu :30 Mart’ta işbaşına gelen muhafaza-

karlar nasıl bir çizgi izleyecek ? Halkçı-demokratik bir çizgi mi, yoksamerkeziyetçi-rantçı çizginin bir variantınımı ?

Tek Adam döneminin sona ermesi,demokratikleşme sürecinin (teorikman)önünü açtı.

Bunun fiiliyata dönüşmesi, için yeniyerel yönetimin demokratik-halkçı birçizgi izlemesi gerekiyor.

Ereğli halkı bunu bekliyor !..Geçmişin kötü izlerini silmenin yolu

da bu kavşaktan geçiyor zaten !..Haydi hayırlısı !..

Yeni Ufuk

YORUM

“İŞTE BAK SONUNDA ŞEHİT OLDUN!..”

Manisa'nın Soma ilçesindeki madenfaciasında hayatını kaybeden Erkan Al-tuntaş, Kenan Avcı, Muharrem Şen veNurettin Kara gözyaşları arasında

memleketleri Zonguldak'ta toprağa ver-ildi.

33 Yaşındaki Erkan Altuntaş'ın ce-nazesi, gece saatlerinde karayolu ile

Kozlu ilçesine bağlı Bozca köyündekibabaevine getirildi.

Helallik alınması sırasında aile yakın-ları sinir krizleri geçirdi. Altuntaş'ın kızkardeşi Huriye, ağıt yakarak, "Askerdeşehit olamadım, çok içim yandı'derdin, bak şimdi şehit oldun. Ek-meğin için şehit oldun" diye feryat etti.

Acılı eş Birsel Altuntaş da merhumuntabutuna sarıldı, anne Meryem ve kardeşiGökhan da ağıt yaktı.

Helallik alınmasının ardından cenaze,köy camisine götürüldü. Kılınan namazınardından Altuntaş'ın cenazesi, köymezarlığındaki aile kabristanında toprağaverildi.

Cenazeye Altuntaş'ın ailesi ve yakın-ları, Zonguldak Vali Yardımcısı Ekrem

Aylanç, Kdz. Ereğli Belediye BaşkanıOpr.Dr.Hüseyin Uysal, BelediyeBaşkan Yardımcısı İbrahim Cöbek, AkParti Zonguldak İl Başkanı Hamdi Uçar,belediye başkanları, siyasi parti temsilci-leri ve maden işçileri katıldı.

Merhumun kuzeni Hüseyin Altun-taş, ocakta hayatını kaybeden Erkan'ınuzun yıllardır Tekirdağ'daki ocaklardaçalıştığını ve evlenmesinin ardındanköyüne döndüğünü söyledi.

Kuzeninin evlendikten sonra TürkiyeTaşkömürü Kurumunda çalışabilmekiçin sınava girdiğini ancak başarılı ola-madığını anlatan Altuntaş, "Zongul-dak'taki kaçak ocaklarda çalışmakistemedi. Sigortalı çalışmak için So-ma'yı tercih etti" diye konuştu.

YENİ UFUK 7,0 16 Mayıs 2014 SAYI 152:Layout 1 16.05.2014 02:08 Sayfa 8