Upload
others
View
33
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Yazarın Notu
senaryodan tamamen çıkarıldıysa da Douglas Trumbullhalkalı gezegeni filme çekme konusunda kazandığıdeneyimi kendi yapımı Sılent Run-nıngde yer vererekkullandı
Altmışlann ortalarında hiç kimse Jüpiter'in uydularınınkeşfinin gelecek yüzyılda değil, on beş yıl sonra olacağınıhayal bile edemezdi Orada bulunacak harikaları da hayaledemezlerdi, oysa şüphesiz umulmadık bulgular bir günikiz Voya-ger'ların keşiflerini de gölgede bırakacak 2001yazıldığında lo, Europa, Ganymede ve Callısto en güçlüteleskop için bile sadece parlak noktalardı, şimdi iseherbırı eşsiz bir dünya, ve bin de -lo- Güneş Sistemindekien aktif volkanik varlık
Sonuç olarak bu keşiflerin ışığı altında hem film hemde kitap oldukça mantıklılar ve filmdeki lupıtersahneleriyle Voyager kameralarının çektiği gerçekgörüntülen karşılaştırmak çok şaşırtıcı Ancak elbettebugün yazılacak bir şey 1979 keşiflerinin sonuçlarınauygun olmak zorunda Jüpiter'in ayları artık keşfedilmemişbölgeler değiller
Dikkate alınması gereken gizli, psikolojik bir faktördaha var 2001 insanlık tarihinin donum noktalarınınbirinden önce yazılmıştı Neıl Arrnst-rong'un Ay'a ayakbastığı andan itibaren o çağdan sonsuza dek ayrıldıkStanley Kubnck ve ben onun deyimiyle "tarihe geçecekkadar iyi bilimkurgu fılmı"nı düşünmeye başladığımızda20
Yazarın Notu
Temmuz 1969 hâlâ beş yıl uzaktaydı Günümüzde ise tarihile kurgu bir daha ayrılamayacak şekilde iç içegeçmişlerdir
Aya doğru yola çıktıklarında Apollo astronotları filmigörmüşlerdi 1968 Noelmde Ay'ın diğer yüzüne bakan ilkinsanlar olan Apollo 8 ekibi bana içlerinden büyük, siyahbir tektaş bulduklarını telsizle bildirmek geçtiğinisöylemişlerdi, heyhat ki sağduyu buna engel olmuştu
Daha sonra da doğanın sanatı taklit ettiği esrarengizdurumlar oldu Bunların en garibi 1970'dekı Apollo 13efsanesıydı
Öncelikle, ekibi taşıyan Kumanda Modülüne Odysseyadı verilmişti Görevin yarım bırakılmasına neden olanoksijen tankı patlamasından hemen önce mürettebat,Rıchard Strauss'un artık filmle özdeşleşmiş olanZaratbustra'smı dinliyordu Güç kesilir kesilmez JackSwıgert Görev Kontrol'e telsizle bildirdi "Houston, birsorunumuz var" Benzer bir durumda HAL da astronotFrank Poole'a şöyle diyordu "Eğlenceyi kestiğim içinüzgünüm, ama bir sorunumuz var "
Daha sonra Apollo 13 görevinin rapoaı yayınlandığındaNASA yöneticisi Tom Paine bana bir kopya yolladı,altında da Swıgert'm sozlen vardı "Hep senin söylediğingibi oldu Arthur " Bu olaylar dizisini düşündükçe hâlâ çokgarip bir duyguya kapılırım- aslında, sanki biraz dabenim yu-zumdenmış gibi
Yazarın Notu
Bu kadar ciddi olmasa da aynı derecede çarpıcıbir benzerlik daha olmuştu Filmin teknik açıdanen harika sahnelerinden biri Frank Po-ole'un,döndükçe oluşturduğu "yapay yerçekimi"sayesinde yennde duran dev santrifüjün içindekoşarken göründüğü sahneydi
Neredeyse on yıl sonra, olağanüstü başarılıSkylab'm mürettebatı tasarımcılannın onlara benzerbir geometri sunduğunu fark ettiler, Bir dizi depokabını uzay istasyonunun çevresinde düzgün birhalka oluşturuyordu Gerçi Skylab donmuyordu,ama bu yetenekli ekibi yıldırmadı Tıpkı donen birkafesin içindeki fareler gibi çevresindekoşabileceklerim keşfettiler, Sonuç 2001'degörülenden farksızdı Dünyaya dönerken tümbunları televizyonda "Stanley Kubrıck bir debunu görsün" yorumuyla yayınladılar (Eşlik edenmüziği söylememe gerek var mı') Go-runtukaydını O'na gönderdiğim ıçm gördü de (amagen alamadım, Stanley dosya dolabı olarak küçükbir Kara Delik kullanır)
Filmle gerçek arasındaki bir başka bağlantı daApollo-Soyuz ekibinin başı Kozmonot Alexeı Le-onov'un "Ay Yakınlarında" adlı çizimidir Onu ilkolarak 1968'de Uzayın Barışçı Amaçlarla Kullanımıkonulu Birleşmiş Milletler Konferansı'nda 2001gösterilirken gördüm Film biter bitmez Alexeıbana kendi resminin de (Leonov-Sokolov'Yıldızlar Bizi Beklıyor'un 32 sayfası, Moskova
Yazarın Notu
1967) filmin açılışındaki dizilişin aynısını yansıttı-ğını söyledi Ayın arkasında yükselen Dünya veher ikisinin arkasında yükselen Güneş Resminimzalanmış eskizi artık ofisimin duvarını süslü-yor, ayrıntılar ıçm 12 bolüme bakın
Sanırım bu sayfalarda geçen daha az tanınmışbir ısım olan Hsue-shen Tsıen'den söz etmenintam yen Dr Tsıen 1936'da büyük Theodore vonKarman ve Frank J Malına ile Guggenheım Calı-fornıa Teknoloji Enstitüsü Havacılık Laboratu-arı'nı (GALCIT) -Pasadena'dakı unlu Jet itiş Labo-ratuarı'nın atasını- kurdu Ayrıca oradaki ilk God-dard profesoaı oldu, ve 1940'lar boyunca Amerikanroket araştırmalarına büyük katkılarda bulunduDaha sonra, McCarthy döneminin en utanç vericibölümlerinden birinde, ülkesine dönmekisteyince uydurma güvenlik bahaneleriyletutuklandı Son yirmi yıldır Çın roket programınınöncülerinden bindir
Son olarak, 200îm 35 bolumu "Japetus'un Go-zu"nun garip bir hikayesi var Burada astronotBowman'ın Satürn ayındaki garipliği keşfedışınıanlatıyorum "parlak, beyaz bir oval, yaklaşıkdört yüz mil uzunluğunda ve ıkı yüz mil genişli-ğinde simetri mükemmel ve kenarları öylesinedüzgün ki sanki küçük uydunun yüzeyine elleçizilmiş gibi" Yaklaşınca Bowman "uydununarkasındaki karanlık fondaki parlak elipsin,yakınlaştıkça kendisine bakan büyük ve boş bir
10 11
Yazarın Notu
göz" olduğuna kendisini inandırdı. Sonra "tammerkezdeki küçük siyah lekeyi" fark etti, bu daTektaş'tı (veya bir tecellisi).
Voyager l'in gönderdiği lapetus'un ilk fotoğ-raflarında da ortasında küçük, siyah bir leke olangeniş, düzgün beyaz bir oval vardı. Cari Sağanbana hemen Jet İtiş Laboratuarından üstü kapalı"Seni düşünerek..." notuyla bir baskı yolladı. Vo-yager 2'nin konunun üzerine gitmemiş olmasınasevinmeli mi, üzülmeli mi bilemiyorum.
Bu yüzden elinizdeki roman ister istemez ilkromanın -veya filmin- doğrudan bir devamı ol-maktan öte, oldukça karmaşıktır. Arada farklılıklarolduğunda genellikle filme bağlı kaldım; ancak bukitabı kendi içinde tutarlı ve güncel bilgiler ışığındaolabildiğince mantıklı yapmak benim için dahaönemliydi.
Elbette, bir kez daha, bu bilgiler de 2001'deeskimiş olacaklar...
2010: UZAY
EFSANESİ-2
Arthur C. ClarkeColombo , Sri Lanka
Ocak 1982
12
MERKEZDEKİ BULUŞMA
Bıı metrik çağda bile teleskop üç yüz metre değil,bin fit uzunluğundaydı. Tropik güneş hızladinlenmeye çekilirken dağların arasındaki büyüktabağın yarısı gölgeyle kaplanmıştı bile. Ama antenkompleksinin merkezinden oldukça yukarıyaasılmış üçgen şeklindeki platformu hâlâ parlıyordu.Yerden bakıldığında kirişler, bağlantı kabloları vedalga kılavuzlarından oluşan yüksek labirenttekiiki insan figürünü ancak keskin gözler farkedebilirdi.
Dr. Dimitri Moisevitch eski dostu HeywoodFloyd'a "Birçok şeyden bahsetmenin zamanı geldi"dedi, "ayakkabılardan ve uzay gemilerinden vemühür balmumundan, ama daha çok tektaş-lardan ve bozuk bilgisayarlardan."
"Demek bana konferansı bu yüzden bıraktır-dın. Önemsediğimi sanma -Carl'ın o SETİ* ko-nuşmasını o kadar çok dinledim ki ezbere oku-yabilirim. Ve manzara da gerçekten inanılmaz.Arecibo'ya geldiğim onca seferde buraya, antenintabanına hiç çıkmamıştım."
"Utanmalısın. Ben buraya üç kez geldim. Birdüşünsene tüm evreni dinliyoruz, ama hiç kimsebizi duyamaz. Haydi şu sorunundan bahsede-lim."
"Ne sorunu?"
Search for Extra-Terrestial Intelligence - Dünya dışı 17zekanın olup olmadığına ilişkin araştırmalar Cç.n.)
2010: Uzay Efsanesi-2
"Öncelikle, Ulusal Uzay Yolculuğu Konseyi(NCA) Başkanlığından niye istifa ettiğinden."
"İstifa etmedim. Hawaii Üniversitesi çok dahaiyi para veriyor."
"Tamam istifa etmedin, hatta istekliydin. Buncayıldan sonra, Woody beni kandıramazsın, bunudeneme. Şu anda NCA'ya geri dönmen önerilse,tereddüt eder miydia'"
"Tamam seni ihtiyar Kazak. Ne bilmek istiyor-sun?"
"Her şeyden önce, onca zorlamadan sonra ni-hayet yayınladığın raporda bir sürü açık var.Adamlarının Tycho tektaşını kazıp ortaya çıkarı-şındaki tuhaf ve açıkça yasadışı olan gizliliği gör-mezden geleceğiz."
"O benim fikrim değildi.""Bunu duyduğuma sevindim, hatta sana inanı-
yorum. Ayrıca herkesin şimdi o şeyi incelemesineizin verdiğiniz gerçeğini de takdir ediyoruz,elbette daha baştan yapmanız gereken buydu.Pek işe yaradığından değil..."
"İki adam, insan yaratıcılığının kendisine bağ-layabileceği tüm silahlan kibirle reddeden Ay'da-kikara gizemi izlerken kasvetli bir sessizlik çöktü.Sonra Rus bilim adamı devam etti.
"Her neyse, Tycho tektaşı ne olursa olsun, Jü-piter'de daha önemli bir şey var. Sinyalini orayayolladı. Adamlarının sorunları da burada başladı.Yeri gelmişken, buna üzüldüm. Gerçi şahsen sa-
Leonov
dece Frank Poole'u tanıyordum. '98 LAF Kongre-si'nde tanışmıştık. İyi bir adama benziyordu."
"Sağol, hepsi iyi adamlardı. Onlara ne olduğunubilebilseydik."
"Ne olursa olsun, bunun şimdi sadece BirleşikDevletler'i değil tüm insanlığı ilgilendirdiği çokaçık. Bilginizi artık sadece ulusal avantaj için kul-lanamazsınız."
"Dimitri, çok iyi biliyorsun ki senin tarafın daaynısını yapardı. Ve sen de yardım ederdin."
"Çok haklısın. Ama bu geçmişte kaldı, tıpkı bütünkargaşadan sorumlu olan ve daha yeni düşenhükümetiniz gibi. Yeni bir Başkanla daha akılcıadımlar atılabilir."
"Belki. Bir önerin var mı ve resmi mi yoksa sa-dece kişisel ümitler mi?"
"Şu anda kesinlikle resmi değil. Lanet politika-cıların keşif konuşması dediklerinden. Ki şimdiyekadar hiç böyle bir şeyin olduğunu sanmıyorum."
"Tamam. Devam et.""Tamam; işte durumumuz. Discovery H'yi eli-
nizden geldiğince çabuk geçici yörüngeye yer-'leştireceksiniz, ama onu üç yıldan önce hazırla-yamazsınız. Bu da demektir ki bir sonraki fırlatmadönemini kaçıracaksınız."
"Bu konuda bir şey söyleyemem. Unutma bensadece basit bir üniversite rektörüyüm, Uzay Yol-culuğu Konseyi dünyanın öbür ucunda kaldı."
1918
"Herhalde Washington'a son gidişin de eskidostlarını görüp tatil yapmak içindi. Devam edelim.Bizim Alexei Leonov..."
"Ona Gherman Titov dediğinizi sanıyordum.""Yanılıyorsun Rektör. Emektar CIA sizi yine ya-
nılttı. O Leonov. Tıpkı geçen Ocak ayında olduğugibi. Ve Jüpiter'e Discoveryden en az bir yılönce ulaşacağını sana söylediğimi kimse bilme-meli."
"Bizim de bundan korktuğumuzu kimse bilme-meli. Lütfen devam et."
"Benim patronlarım da seninkiler kadar aptalve dargörüşlü oldukları için yalnız gitmesini isti-yorlar. Yani sizin başınıza ne geldiyse bize deolabilir ve başladığımız yere geri döneriz. Ya dadaha kötüsü."
"Sence ters giden neydi? Biz de sizin kadar şaş-kınız. Ve sakın elinizde Dave Bowman'm tümmesajlannın olmadığını söyleme."
"Tabii ki elimizdeler. O son 'Aman Tanrım! Yıl-dızlarla dolu'ya kadar. Ses kalıplarında vurguanalizi bile yaptık. Halüsinasyon gördüğünü san-mıyoruz; gerçekte ne gördüyse onu tarif etmeyeçalışıyordu."
"Ya Doppler hareketine ne diyorsunuz?""Tabii ki kesinlikle imkansız. Sinyalini kaybet-
tiğimizde ışık hızının onda biriyle uzaklaşıyordu.Ve bu hıza iki dakikadan kısa sürede ulaşmıştı.Çeyrek milyon yerçekimi gücü!"
"Yani o anda ölmüş olmalı.""Saf rolü oynama Woody. Sizin uzay kapsülü
telsizlerinizin yapısı o ivmenin yüzde birine biledayanamaz. Onlar dayandıysa, Bowman da da-yanmıştır. En azından bağlantı kesilene dek."
"Yalnızca çıkarımlarınızı kontrol ediyordum. Onoktadan sonra biz de sizin gibi karanlıktayız.Tabii eğer siz öyleyseniz..."
"Sadece sana anlatmaya utandığım bir sürü çıl-gınca tahminle oynuyoruz. Ama hiçbiri gerçeğinkendisinin yarısı kadar bile çılgınca olmayabilir."
Her taraflarında küçük kızıl patlamalarla gemiuyarı ışıkları yandı ve anten kompleksini destek-leyen üç ince kule karanlık gökyüzünde denizfenerleri gibi parlamaya başladılar. Güneşin sonkırmızı dilimi çevredeki tepelerin ardında gözdenkayboldu; Heywood Floyd daha önce hiç görmediğiYeşil Parıltıyı bekledi. Bir kez daha hayal kırıklığınauğradı.
"Dimitri" dedi, "Artık konuya gelelim. Sözü ne-reye getirmeye çalışıyorsun?"
"Discoverjtnin hafıza bankalarında çok miktardapaha biçilmez bilgi olmalı; gemi yayını kesmiş olsada, herhalde hâlâ orada saklıdırlar. Onu istiyoruz."
"Tamam. Ama oraya gittiğinizde ve Leonov Dis-covery ile buluştuğunda, gemiye girip istediğinizikopyalamanıza ne engel olacak?"
"Discovery/nm Birleşik Devletler arazisi oldu-
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
20
ğunu ve izinsiz her girişin korsanlık sayılacağınıhatırlatmama gerek var mı?"
"Ölüm kalım durumları hariç, bunu ayarlamakda pek zor olmaz. Ne de olsa bir milyar kilometreuzaktayken sizinkilerin ne yaptığını kontrol et-memiz zor olur."
"Bu çok ilginç fikir için teşekkürler; ileteceğim.Ama gemiye girsek bile, tüm sistemlerinizi öğ-renmemiz ve tüm hafıza bankalarınızı okumamızhaftalar sürer. Ben işbirliği öneriyoaım. Bence eniyi fikir bu; ama ikimiz de patronlarımızı ikna et-mekte zorlanacağız."
"Astronotlarımızdan birinin Leonoı/la uçmasınımı istiyorsun?"
"Evet, tercihen Discover^nm sistemleri konu-sunda uzman birinin. Houston'da gemiyi geri ge-tirmek için şu an eğittiklerinizden biri."
"Bunu da nereden biliyorsun?""Tanrı aşkına Woody, bir ay önce Aviation We-
ek'in video-teksindeydi.""Her şeyden uzak kaldım; kimse bana neyin
gizli olmaktan çıktığını söylemiyor.""Washington'da biraz zaman geçirmek için iyi
bir neden. Beni destekleyecek misin?""Kesinlikle. Sana yüzde yüz katılıyorum.
Ama...""Ama ne?""ikimiz de beyni kuyruğunda dinozorlarla uğ-
raşmak zorundayız. Benimkilerin bazıları 'Bırak
Ruslar Jüpiter'e koşup kendilerini riske atsınlar.Biz iki yıl sonra zaten orada olacağız. Ne acelemizvar?' diyecekler."
Anten platformu bir an sessizleşti, yalnızca onuyüz metre yukarıda, gökyüzünde asılı tutan genişdestek kablolarından hafif bir çıtırtı duyuldu. Mo-isevitch Floyd'un zorlukla duyacağı kadar sessizcedevam etti: "Son günlerde Discoverynin yö-rüngesini kontrol eden oldu mu?"
"Aslında bilmiyorum, ama sanırım olmuştur.Hem neden uğraşalım? Tamamen dengeli bir yö-rünge."
"Eminim öyledir. Sana eski NASA günlerindenutanç verici bir olayı hatırlatayım patavatsız birşekilde. İlk uzay istasyonunuz Skylab. En az onyıl uzayda kalması bekleniyordu, ama hesaplarınızıdoğru yapmadınız. İyonosferdeki hava akımı iyitahmin edilmemişti ve planlanandan yıllar öncedüştü. O sırada küçük bir çocuktun, ama eminim oküçük olayı hatırlıyorsundur."
"Mezun olduğum yıldı, bunu çok iyi biliyorsun.Ama Discovery Jüpiter'in yakınına gitmiyor. Onaen yakın olduğu noktada bile atmosfer çekimindenetkilenmeyecek kadar yüksekte."
"Şimdiden yeniden dacha'ma sürülmeme yetecekkadar konuştum; hem bu sefer beni ziyaretetmene izin vermeyebilirler. O yüzden lütfenayarlama uzmanlarınızdan işlerini daha dikkatliyapmalarını isteyin olur mu? Ve onlara Güneş
Leonov2010- Uzay Efsanesi-2
2322
Sistemi'ndeki en büyük magnetosferin Jüpiter'deolduğunu hatırlatın."
"Ne demek istediğini anlıyorum, çok teşekkürler.Aşağı inmeden önce söyleyeceğin başka bir şeyvar mı? Donmaya başlıyorum da."
"Endişelenme eski dostum. Bütün bunları Was-hington'a götürdüğünde -bana da bir hafta kadarver- her şey çok, çok kızışacak."
____YUNUSLARIN EVİ_____
Yunuslar her akşam, günbatımından hemenönce yemek odasına doğru yüzerlerdi. FloydRektör'ün yerini aldığından beri sadece bir kezbu alışkanlıklarını bozmuşlardı. O da, ne yazık kiHilo'ya ulaşamadan gücünün çoğunu kaybeden'05 tsunami günüydü. Arkadaşları bir dahaprograma yetişemezlerse, Floyd ailesini arabayadoldurup Mauna Kea tarafına, yüksek bölgelereçıkacaktı.
Hoş olsalar da, neşelerinin bazen rahatsız ediciolduğunu kabul ediyordu. Evin tasarımını yapanzengin sualtı jeologu ıslanmaktan hiç çekin-memişti; çünkü çoğu zaman üzerinde sualtı giysisi-veya daha azı- oluyordu. Ama bir keresindebütün İdare Heyeti havalı gece giysileriylehavuzun etrafında kokteylerini yudumlayarak
anakaradan gelecek önemli bir konuğu bekler-ken unutulmaz bir olay yaşanmıştı. Yunuslarhaklı olarak tekrar beklendikleri sonucuna var-mıştılar. Konuk da üzerlerine hiç uymayan bor-nozlar içinde sırılsıklam bir karşılama komitesigörünce çok şaşırmıştı, yemekler de fazla tuzluolmuştu.
Floyd Marion'un Pasifik kıyısındaki bu garipve güzel evi beğenip beğenmeyeceğini merakederdi. Denizi hiç sevmemişti, ama sonunda denizkazanmıştı. Görüntü yavaş yavaş siliniyordu, amao sahne hâlâ gözlerinin önünde yanıp sönüyordu.İlk önce DR. FLOYD - ACİL VE KİŞİSELsözcüklerini okumuştu. Sonra da parlak baskılısatırlar taşıdıkları mesajı o anda aklına kazımış-lardı: ÜZÜLEREK BİLDİRİRİZ Kİ 452 SAYILILONDRA-WASHINGTON UÇAĞI NEWFOUND-LAND YAKININDA DÜŞMÜŞTÜR. KURTARMAEKİBİ OLAY YERİNE DOĞRU HAREKETE GEÇ-MİŞTİR ANCAK KURTULAN OLMADIĞINDANKORKULMAKTADIR.
Kaderin bir cilvesi olmasa, o da o uçuşta ola-caktı. Birkaç gün boyunca Paris'te beklemesineneden olan Avrupa Uzay Yönetimi işine girdiğineneredeyse pişman olmuştu; Solarif'm yüküyle ilgilio pazarlıklar hayatını kurtarmıştı.
Artık yeni bir işi, yeni bir evi vardı, ve yeni birkarısı. Kaderin burada da ironik bir rolü olmuştu.Jüpiter göreviyle ilgili şikayetler ve soruştur-
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
2524
malar Washington kariyerini bitirmişti, ama onunkapasitesindeki biri uzun süre işsiz kalmazdı.Üniversite hayatının keyifli temposu onu her za-man çekmişti, bir de dünyanın en güzel yerlerindenbirinde olunca karşı konulması imkânsızdı. İkincieşi olan kadınla da atandıktan sadece bir aysonra, bir grup turistle birlikte Kilauea'nın ateşkaynaklarını seyrederken tanışmıştı.
Caroline ile en az mutluluk kadar önemli vedaha uzun ömürlü olan huzuru bulmuştu. Mari-on'un iki kızına iyi bir üvey anne olmuş ve onaChristopher'ı vermişti. Aralarındaki yirmi yaş farkarağmen onun ruh halini anlıyor ve ara sırayaşadığı bunalımlı dönemlerinde onu rahatlata-biliyordu. Onun sayesinde Marion'u artık acıduymadan düşünebiliyordu, yine de özlemle dolubir hüzün onu hayatı boyunca terk etmeyecekti.Caroline yunusların en büyüğüne -Scarback adlıerkek yunus- balık atarken Floyd'un bileğindekihafif titreşim bir telefon geldiğini haber verdi.Sessiz alarmı durdurup seslisini açmak için metalkayışa dokundu ve en yakınındaki dahili telefonadoğru yürüdü. "Ben Rektör. Kiminlegörüşüyorum?" "Heywood? Benim Victor.Nasılsın?" Floyd'u bir anda farklı duygularkapladı. En başta rahatsızlık: Eski görevine getirilen-ve görevin elinden akmasında en büyük rolüoynadığın-
dan emin olduğu- Victor, Washington'dan ayrıl-dığından beri onu bir kez olsun aramamıştı. Sonramerak etti: Konuşacak neleri vardı? Sonra onaelinden geldiğince yardımcı olmamak için inatçıbir kararlılık, ardından bu çocukça davranış içinutanç ve sonunda giderek artan bir heyecan his-setti. Victor Millson'ın aramasının bir tek nedeniolabilirdi.
Floyd elinden geldiğince sıradan bir tonda cevapverdi: "Şikayetçi değilim, Victor. Sorun nedir?"
"Bu hat güvenli mi?'"Tanrı'ya şükür ki değil. Artık onlara ihtiyacım
yok."'Pekâlâ, şöyle söyleyeyim. Yönettiğin son projeyi
anımsıyor musun?""Nasıl unuturum, Uzay Bilimleri Alt Komitesi
geçen ay daha fazla delil sunmam için beni tekrarçağırdı."
"Elbette, elbette. Zamanım olduğunda ifadenimutlaka okuyacağım. Ama işlerim çok yoğun,soam da bu."
"Her şeyin programa uygun gittiğini sanıyor-dum."
"Öyle zaten - ne yazık ki. Hızlandırmak içinhiçbir şey yapamıyoruz; en iyi ihtimalle bile sa-dece birkaç hafta fark eder. Yani geç kalacağız."
Floyd masum bir tavırla "Anlamıyorum" dedi."Tabii ki zaman kaybetmek istemeyiz, ama za-
Leonov2010- Uzay Efsanesi-2
2726
2010' Uzay Efsanesı-2
man sınırı yok ki.""Artık var. Hem de iki tane.""Beni şaşırtıyorsun."Victor bir alay sezdiyse de görmezden geldi.
"Evet, iki zaman sınırı var; biri insan ürünü, diğerideğil. Artık oraya şey, yani o bölgeye ilk gideninbiz olmayacağımız anlaşıldı. Eski rakiplerimizbizden en az bir yıl önde olacaklar."
"Çok kötü.""Dahası da var. Rekabet olmasa da geç kalmış
olacağız. Biz vardığımızda orada bir şey kalma-yacak."
"Saçma. Kongre yerçekimi yasasını iptal etsebundan haberim olurdu."
"Ben ciddiyim. Bu durum çok hassas, şu andaayrıntıları söyleyemem. Bu akşam evinde mi ola-caksın?"
"Evet." Floyd cevap verirken Washington'dasaatin geceyansını geçmiş olduğunu düşünüpkeyiflendi.
"İyi. Bir saat içinde bir paket alacaksın. İncele-dikten sonra beni hemen ara."
"Saat biraz geç olmaz mı?""Olur. Ama zaten çok zaman kaybettik. Daha
fazlasını kaybetmek istemiyoaım."Mıllson sözüne sadıktı. Tam bir saat sonra Hava
Kuvvetleri'nden bir albay büyük, mühürlü bir zarfgetirdi. Floyd içindekileri okurken albay sabırlabekleyip Caroline ile sohbet etti. Sonra yük-
Leonov
sek rütbeli ulak özür dilercesine "Korkarım bitir-diğinizde sizden almam gerekecek" dedi.
Floyd "Bunu duyduğuma sevindim" dedi ve ensevdiği okuma hamağına kuruldu.
İki belge vardı, ilki çok kısaydı. ÇOK GİZLİdamgası vardı, ama ÇOK kelimesinin üzeri çizilmişve bu değişiklik okunması imkânsız üç imza ileonaylanmıştı. Çok daha uzun bir rapordan biralıntı olduğu belliydi, sıkı bir sansürden geçmiştive her yerindeki boşluklar yüzünden okumasımüthiş sıkıcıydı. Neyse ki tek bir cümleyle özet-lenebiliyordu: Ruslar Discovery>je yasal sahiple-rinden çok daha önce ulaşabilirlerdi. Floyd bunuzaten bildiğinden hemen ikinci belgeye geçti -buarada ismi bu defa doğru yazmayı becerdiklerinifark edip sevindi-. Her zamanki gibi Dimitri haklıçıkmıştı. Jüpiter'e bir sonraki insanlı yolculuktauzay gemisi Kozmonot Alexei Leonov olacaktı.
İkinci belge çok daha uzundu ve sadece giz-liydi; aslında Science dergisine gönderilmiş veyayından önce onay bekleyen bir eskiz gibiydi.Havalı bir başlığı vardı: "Uzay Aracı Discovery:Anormal Yörünge Hareketi".
Sonrası bir düzine sayfa dolusu matematik veastrononomik çizelgelerdi. Floyd sözcükleri ince-leyerek ve ufacık bir özür ya da utanç ifadesi ya-kalamaya çalışarak onları gözden geçirdi. Bitirdi-ğinde kendini acı bir hayranlık ifadesiyle gülüm-semek zorunda hissetti. Herhalde hiç kimse uzay
2928
aracı izleme istasyonlarının ve astronomik tak-vimcılerin şaşkına döndüğünü ve bunun çılgıncaörtbas edilmeye çalışıldığını tahmin edemezdi.Şüphesiz çok kafa uçacaktı ve Victor Millson'ınonları zevkle uçuracağını biliyordu; tabii onunkiilk uçanlardan olmazsa. Yine de hakkını verme-liydi, Kongre izleme ağının bütçesini kıstığındaVictor karşı çıkmıştı Belki bu sayede paçayı kur-tarırdı.
Kâğıtları gözden geçirdikten sonra Floyd "Te-şekkürler Albay" dedi. "Tıpkı eski günlerdeki gibi,gizli belgeler. Bunlar özlemediğim tek şey "
Albay zarfı dikkatle çantasına yerleştirdi vekilitleri kapattı.
"Dr. Millson en kısa sürede aramanızı bekli-yor."
"Biliyorum. Ama güvenli bir hattım yok, birazdanönemli konuklarım gelecek ve doğrusu sırf ikibelgeyi okuduğumu söylemek için de Hi-lo'dakiofisinize kadar gelemem Ona kâğıtları dikkatleincelediğimi ve bir dahaki görüşmemizi meraklabeklediğimi söyleyin."
Bir an albay tartışacak gibi oldu. Sonra kendinitoparladı, resmi bir veda etti ve somurtarak ayrıldı.
Caroline "Bu da neyin nesiydi?" diye sordu"Bu gece önemli ya da önemsiz konuk beklemi-yoruz."
"Bir kenara itilmekten hoşlanmıyorum, hele
Victor Millson tarafından.""Albayla görüşür görüşmez seni arayacağına
bahse girerim.""Öyleyse kamerayı kapatıp birileri varmış gibi
yapmalıyız. Ama işin aslı, şu anda söyleyecekhiçbir şeyim yok."
"Ne hakkında? Tabii sormama izin varsa.""Üzgünüm hayatım. Görünüşe göre Discovery
bize oyun oynuyor. Gemiyi sabit bir yörüngedesanıyorduk, ama çarpmak üzere olabilir."
"Jüpiter'e mi?""Oh hayır, bu kesinlikle imkânsız. Bowman
onu Jüpiter ile lo'nun arasındaki hatta iç Lagran-ge noktasına yerleştirmişti. Dış uyduların etkisiyleileri geri hareket etmiş olsa da aşağı yukarı aynıyerde kalması gerekirdi."
"Ama şu anda olaa çok ender bir olay ve tamaçıklamasını yapamıyoruz. Discovery lo'ya giderekdaha fazla yaklaşıyor, ama bazen hızlanıyor,bazen geri bile gidiyor. Böyle devam ederse ikiya da üç yıl içinde çarpacak."
"Astronomide bunun olamayacağını sanırdım.Gökyüzü mekaniği kesin bir bilim değil mi? Bizzavallı biyologlara hep böyle söylendi."
"Kesin bir bilim, tabii her şey hesaplandığında.Ama lo'da çok garip bir şeyler oluyor. Volkanla-rının yanında müthiş elektrik yükleri var ve Jüpi-ter'in manyetik alanı on saatte bir dönüyor. YaniDiscovery/ye etki eden tek güç yerçekimi de-
2010- Uzay Efsanesi-2 Leonov
30 31
2010: Uzay Efsanesi-2
ğil; bunu daha önce düşünmeliydik, çok dahaönce."
"Eh, artık bu senin sorunun değil. Bunun içinşükretmelisin."
"Senin sorunun" -tam da Dimitri'nin kullandığıdeyim-. Ve Dimitri -ihtiyar kurnaz tilki!- onu Ca-roline'dan çok daha uzun süredir tanıyordu.
Onun sorunu olmayabilirdi, ama hâlâ onun so-rumluluğuydu. İşin içinde birçok kişi olsa da sondeğerlendirmede Jüpiter Görevi planlarını oonaylamış ve çalışmaları yönetmişti.
O zaman bile şüpheleri vardı; bilim adamı olarakgörüşleri bürokratik görevleriyle çatışıyordu.Sesini yükseltip eski hükümetin dar görüşlü po-litikasına karşı çıkabilirdi, ancak felâkette onlarınne kadar payının olduğu hâlâ belirsizdi
Belki de en iyisi hayatının bu dönemini kapatıptüm düşünce ve enerjisini yeni kariyerindeyoğunlaştırmaktı. Ama için için bunun mümkünolmadığını biliyordu; Dimitri eski suçlarını tekrargündeme getirmese de bu kendi kendine olacaktı.
Orada Jüpiter'in uydularında dört adam ölmüş,biri de kaybolmuştu. Elleri kana bulanmıştı venasıl temizleyeceğini bilemiyordu.
Leonov
SAL 9000
Urbana'daki Illinois Üniversitesi'nde BilgisayarBilimleri Profesörü olan Dr. SivasubramanianChandrasegarampillai'nin de geçmeyen bir suç-luluk duygusu vardı, ama Heywood Floyd'unkin-den çok farklıydı. Ufak tefek bilim adamının ger-çekten insan olup olmadığını merak eden öğrencive meslektaşları onun ölü astronotları hiç dü-şünmediğini bilseler şaşırmazlardı. Dr. Chandrasadece çocuğu HAL 9000'in kaybının yasını tutu-yordu.
Bunca yıldan ve Discoveryden telsizle gönde-rilen bilgileri sayısız kere incelemesinden sonrabile, neyin yanlış gittiğinden emin değildi. Sadeceteoriler üretebilirdi, ihtiyaç duyduğu gerçeklerorada, Jüpiter ile lo'nun arasındaki HAL'ın devre-lerinde bekliyorlardı.
Trajedi anına kadar olayların gelişimi net olaraktespit edilmişti; oradan sonra KumandanBowman tekrar bağlantı kurduğu andaki olaylarhakkında birkaç ayrıntı daha hatırlamıştı. Ama neolduğunu bilmek neden olduğunu açıklamıyordu.
İlk sorun belirtisi görevin ileri bir aşamasında,HAL, Discoverynin ana antenini Dünya'ya dönüktutan ünitenin korkulan arızasını bildirdiğinde
32 33
ortaya çıkmıştı. Yarım milyar kilometre uzunlu-ğundaki radyo ışını hedefine ulaşmazsa gemikör, sağır ve dilsiz olurdu.
Şüpheli üniteyi onarmak için Bowman kendisidışarı çıkmıştı, ama şaşırtıcı şekilde, test edildi-ğinde mükemmel çalıştığı anlaşılmıştı. Otomatikkontrol üniteleri hiçbir arıza bulamamışlardı. Bil-giler Urbana'ya iletildiğinde HAL'ın dünyadakiikizi SAL 9000 de öyle.
Ama HAL teşhisinin doğruluğunda ısrar ediyor,imalı biçimde "insan hatası"ndan söz ediyordu.Kontrol ünitesinin bütünüyle bozuluncaya değinantene geri yerleştirilip arızanın yerinin tam olarakbelirlenmesini önermişti, Dr. Chandra. Hiç kimsekarşı çıkmayı düşünmedi, çünkü gerçektenbozulmuş olsa bile ünitenin onarımı birkaç dakikasürerdi.
Ancak Bowman ve Poole rahat değildiler, kesinolarak açıklayamasalar da her ikisi de birşey-lerinters gittiğini sezmişti. Aylardır HAL'ı küçükdünyalarının üçüncü üyesi olarak benimsemişlerdive her halini biliyorlardı. Daha sonra gemidekiatmosfer inceden inceye değişmişti; havada birgerginlik vardı.
Kendilerini hain gibi hisseden -Bowman çıldırmışbir haldeyken Görev Kontrol'e böyle bildirmişti-ekibin insan olan üçte ikisi, meslektaşlarınıngerçekten bozulmuş olması halinde ne yapılmasıgerektiğini tartışmışlardı. En kötü durumda,
HAL'ın bütün önemli sorumlulukları elinden alı-nacaktı. Buna kapatılma da dahildi; yani ölümünbilgisayardaki eşdeğeri.
.Tereddütlerine rağmen kararlaştırılmış programıuygulamışlardı. Araç dışı işlemlerde taşıyıcı vehareketli atölye olarak kullanılan küçük uzaykapsüllerinden biriyle Poole Discoverymn dışınaçıkmıştı. Kapsülün kendi kontrolleri biraz ince biriş olan anten ünitesini değiştirmeyi yapama-dıklarından Poole kendisi işe koyulmuştu.
Daha sonra olanları dış kameralar kaçırmışlardı,bu da ayrıca şüpheli bir ayrıntı. Bowman'm ilkfelaket alarmı Poole'un çığlığıydı. Sonrası sessizlik.Bir an sonra Poole'u taklalar atarak uzayboşluğuna doğru uzaklaşırken gördü. Kendi kap-sülü ona çarpmıştı ve kontrolsüzce savruluyordu.
Sonradan kendisinin de kabul ettiği gibi Bow-man o zaman birçok hata yaptı -biri hariç hepsimazur görülebilirdi- Poole'u kurtarma umuduyla,tabii hâlâ hayatta idiyse, Bowman başka bir kap-sülle havalandı-geminin tüm kontrolünü HAL'abırakarak.
EVA* boşunaydi; Bowman kendisine ulaştığındaPoole ölmüştü. Üzüntüden hissizleşmiş bir haldecesedi gemiye taşıdı, ancak HAL giriş iznivermedi.
Ama HAL insan becerisini ve kararlılığını iyitahmin edememişti. Giysisinin başlığını gemidebırakmış, yani uzayla doğrudan temas riskine gir-
EVA: Extra Vehicular Activity - Araç Dışı Etkinlik (ç.n.) 35
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
34
2010: Uzay Efsanesi-2
mis olmasına rağmen Bowman bilgisayar kontrolü
altında olmayan bir acil durum kapısından içeri
girdi. Sonra beynini etkisiz hale getirmek için
HAL'ın beyin modüllerini birer birer çıkarmaya
başladı.
Geminin kontrolünü tekrar ele geçirdiğinde
Bowman korkunç bir şey fark etti. O yokken HAL
dönemlik uykuda olan üç astronotun hayat
destek sistemlerini kapatmıştı. Bowman yapayal-
nızdı, hem de tüm insanlık tarihinde hiç kimsenin
olmadığı kadar.
Başkalan kendilerini çaresiz bir umutsuzluğa
bırakabilir, ama bu noktada David Bowman ken-
disini seçenlerin doğru seçim yaptıklarını ispatladı.
Discoveryyi çalışır halde tutmayı başardı, hatta
bozuk anteni Dünya'ya yöneltmek için tüm
gemiyi çevirerek Görev Kontrol'le'sürekli olmayan
bir bağlantı kurmayı bile başardı.
Önceden belirlenmiş yörüngesinde giden Dis-
covery nihayet Jüpiter'e varmıştı. Orada, dev ge-
zegenin uydulan arasında dönerken Bowman,
Ay'daki Tycho kraterinde bulunan tektaşla tıpatıp
aynı şekilde, ama yüzlerce kat daha büyük siyah
bir cisim görmüştü. Bir uzay kapsülüyle araştır-
maya gitmiş ve kaybolmadan önce o son anlaşıl-
maz mesajı vermişti: "Aman Tanrım, bu yıldızlarla
dolu!"
Bu muamma diğerlerinin sorunuydu: Dr.
Chandra'mn esas ilgilendiği HAL'dı. Duygusuz
Leonov
aklının nefret ettiği bir şey varsa o da belirsizlikti
HAL'ın davranışının nedenini öğrenene dek tatmin
olmayacaktı. Şimdi bile 'arıza' demeyi red-
dediyordu; olsa olsa bir 'anormallik'ti.
Özel odası olarak kullandığı küçük delikteki
eşyalar sadece bir döner sandalye, bir masa ve
yanında iki fotoğraf bulunan bir karatahtaydı. Sı-
radan insanlann pek azı resimlerdekileri tanıya-
bilirdi, ama oraya kadar gelmesine izin verilmiş
herkes bilgisayar dünyasının ikiz tanrıları John
von Neumann ve Alan Turing'i hemen tanırdı.
Hiç kitap yoktu, hatta masada kâğıt kalem bile
yoktu. Dünyanın bütün kütüphanelerindeki bütün
ciltler Chandra'mn parmaklarının uçundaydı, not
defteri de ekranıydı. Karatahta sadece konuklar
içindi; üzerindeki yansı silinmiş diyagram bile üç
hafta öncesinin tarihini taşıyordu.
Dr Chandra Madras'tan getirttiği zehirli puro-
lardan birini yaktı, tek kötü alışkanlığı buydu.
Masa lıiç kapatılmamıştı, ekranda önemli bir mesaj
olup olmadığına baktı, sonra mikrofona doğru
konuştu.
"Günaydın SAL. Benim için yeni bir şey yok
mu?"
"Hayır Dr. Chandra. Ya sizde benim için bir şey/
var mı?"
Ses Birleşik Devletler'de veya kendi ülkesinde
eğitim almış herhangi bir kültürlü Hintli kadının
sesi gibiydi. SAL'ın aksanı başlangıçta böyle de-
3736
ğildi, yıllar geçtikçe Chandra'nın vurgulamalarınınçoğunu öğrenmişti.
Bilim adamı yazdığı bir kodla SAL'ın hafıza gi-rişini en yüksek güvenlik derecesine getirdi. Hiçkimse onun bilgisayarla bu hattan, insanlarla aslakonuşamadığı gibi konuştuğunu bilmiyordu.SAL'ın onun söylediklerinin sadece bir kısmınıanlamasının hiç önemi yoktu; yanıtları öylesineikna ediciydi ki bazen yaratıcısını bile kandırıyordu!Zaten Dr. Chandra'nın da istediği buydu; bu gizlikonuşmalar aklını kaçırmamasına yardımcıoluyordu.
"SAL, bana sık sık HAL'ın anormal davranışınıdaha fazla bilgi olmadan çözemeyeceğimizi söy-lüyorsun. Peki bu bilgiyi nasıl elde edebiliriz?"
"Bu çok açık. Birisinin Discover^ye dönmesigerek."
"Kesinlikle. Görünüşe bakılırsa bu beklediği-mizden daha erken gerçekleşecek."
"Bunu duyduğuma sevindim."Dr. Chandra "Sevineceğini biliyordum" diye
yanıtladı ve bunda ciddiydi. Bilgisayarların duy-guları olamayacağını, sadece varmış gibi davran-dıklarını savunan gittikçe sayıları azalan filozof-larla uzun süredir ilişkilerini koparmıştı.
(Bir keresinde böyle bir eleştiri karşısında"eğer bana rahatsız oluyormuş gibi davranmadı-ğınızı ispatlayabilirseniz, sizi ciddiye alırım" diyerektepki vermiş, karşısındaki kişi de oldukça ik-
na edici bir öfke ifadesi takınmıştı.)Chandra "şimdi başka bir olasılık üzerinde dur-
mak istiyorum" diye devam etti. "Teşhis sadeceilk adım. Sonunda tedavi yoksa yarım kalmış de-mektir."
"HAL'ın normal fonksiyonlarına kavuşturulabi-leceğine inanıyor musunuz?"
"Umarım. Bilmiyorum. Onarılamayacak hasaroluşmuş olabilir, büyük olasılıkla önemli ölçüdehafıza kaybı da olmuştur."
Bir an düşünceli düşünceli durdu, purosundanderin nefesler çekti, ustaca yaptığı dumandanhalka SAL'ın geniş açılı merceğini tam onikidenvurdu. Bir insan olsa bu hareketi dostça bir hareketolarak görmezdi; bu da bilgisayarların bir başkaavantajıydı.
"Yardımın gerekli SAL.""Elbette Dr. Chandra.""Bazı riskler olabilir.""Ne demek istiyorsunuz?""Bazı devrelerini, özellikle önemli fonksiyonları
olanları kapatmayı düşünüyorum. Bu seni rahatsızeder mi?"
"Daha açık bilgi olmadan bunu yanıtlayamam.""Çok iyi. Şöyle anlatayım: Açıldığından beri
aralıksız çalıştın, öyle değil mi?""Bu doğru.""Ama biliyorsun ki biz insanlar bunu yapama-
yız. Uykuya ihtiyacımız var; zihnimizin fonksi-
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
3938
2010: Uzay Efsanesi-2
yonlarında neredeyse tam bir kesinti, en azındanbilinç seviyesinde."
"Bunu biliyorum. Ama anlamıyorum.""Pekâlâ, uykuya benzer bir deneyim yaşamak
üzere olabilirsin. Büyük bir olasılıkla olacak olantek şey zamanın geçmesi, ama sen fark etmeye-ceksin. Dahili saatine baktığında gözlem kaydındaboşluklar olduğunu fark edeceksin. Hepsi bu."
"Ama riskler olabileceğini söylediniz. Nedir buriskler?"
"Bu çok küçük -ve hesaplanması imkânsız- birolasılık, ama devrelerini tekrar açtığımda kişili-ğinde, ilerideki davranış düzeninde farklılıklarolabilir. Farklı hissedebilirsin. Ama bu daha iyiveya daha kötü olmayabilir."
"Bunun ne demek olduğunu bilmiyorum.""Özür dilerim, hiçbir anlamı olmayabilir. O
yüzden endişelenme. Şimdi lütfen yeni bir dosyaaç. İşte ismi." Chandra klavye girişini kullanarakyazdı: PHOENIX
"Bunun ne olduğunu biliyor musun?" diyeSAL'a sordu.
Bilgisayar bir an beklemeden yanıtladı: "Ansik-lopedide yirmi beş karşılığı var."
"Sence hangisi uygun?""Achilles'in öğretmeni mi?""İlginç. Bu kullanımını bilmiyordum. Tekrar
dene.""Bir masal kuşu, önceki hayatının küllerinden
Leonov
tekrar doğmuş.""Mükemmel. Şimdi niye bu ismi seçtiğimi anladın
mı?""Çünkü HAL'ın tekrar çalıştırılabileceğini umu-
yorsunuz.""Evet, senin yardımınla. Hazır mısın?""Henüz değil. Bir şey sormak istiyorum.""Neymiş?""Rüya görecek miyim?""Elbette göreceksin. Nedenini kimse bilmese
de tüm akıllı yaratıklar rüya görür. "Chandra biran durakladı, purosundan bir halka daha üfledive bir insana karşı asla yapmayacağı itirafı yaptı:"Belki rüyanda HAL'ı görürsün, benim sık sıkgördüğüm gibi."
GÖREV PROFİLİ
ingilizce Versiyon
Alıcı: Kaptan Tatiana (Tanya) Orlova, KozmonotAlexei Leonov uzay gemisinin kumandanı
(UNCOS kaydı 08/342)Gönderen: Ulusal Uzay Yolculuğu Konseyi,Pennsylvania Caddesi, Washington UzayKomisyonu, SSCB Bilim Akademisi, KorolyevAdayı, Moskova
40 41
Görevin Hedefleri
Öncelik sırasına göre görevinizin hedefleri:1. Jüpiter sistemine gidip Birleşik Devletler Uzay
aracı Discovery ile buluşmak (UNCOS 01/283).2. Bu uzay aracına girmek ve önceki görevi hak-
kında mümkün olan tüm bilgileri toplamak.3. Uzay aracı Discovery'nin dahili sistemlerini
tekrar çalıştırmak ve yeterli yakıt varsa gemiyi Dün-ya'ya dönmek üzere rotaya yerleştirmek
4. Discovery'nin karşılaştığı yabancı yapının yerinibelirlemek ve uzaktan kumandalı araçlarlamümkün olduğunca incelemek.
5. Durum uygun olur ve Görev Kontrol deonaylarsa yakın inceleme için bu cisimle buluşmak.
6 Jüpiter'in ve uydularının yukarıdaki hedeflerleuyduğu ölçüde araştırmasını yapmak.
Önceden tahmin edilemeyen şartların öncelik sı-rasını değiştirmesi, hatta bu hedeflerin bazılannınyerine getirilmesini imkânsız kılması söz konusuolabilir Şu açıkça anlaşılmalıdır ki Uzay aracı Dis-covery ile buluşma, acilen yapı ile ilgili bilgi elde etmeamacına yöneliktir; bu tüm diğer hedeflerdenönceliklidir, buna kurtarma da dahildir.
Mürettebat
Alexei Leonov Uzay Aracının mürettebatı şu kişi-lerden oluşmaktadır:
Kaptan Tatiana Orlova ( Mühendis-Uçuş) Dr.Vasili Orlov (Haritacılık-Astronomi) Dr. MaximBrailovsky (Mühendis-Yapı) Dr. AlexanderKovalev (Mühendis-İletişim) Dr. Nikolai Ternovsky(Mühendis-Kontrol Sistemleri)
Cerrah-Kumandan Katerina Rudenko (Tıp Uz-manı-Hayat Desteği)Dr. Irina Yakunina (Tıp Uzmanı-Beslenme) AyrıcaBirleşik Devletler Uzay Yolculuğu Konseyi de şuüç uzmanı yollayacaktır:
Dr. Heywood Floyd notu bırakıp arkasına yas-landı. Her şey ayarlanmış, dönüşü olmayan noktaçoktan geride kalmıştı. Bunu yapmayı istese bilezamanı döndürmek mümkün değildi.
İki yaşındaki Chris ile havuzun kenarında oturanCaroline'a baktı. Çocuk sudayken karada ol-duğundan daha çok evinde gibiydi ve su altındailk defa görenleri korkutacak kadar uzun kalabi-liyordu. Ve henüz pek insanca konuşamasa daYunusçası oldukça akıcıydı.Christopher'ın arkadaşlarından biri daha şimdiPasifik'ten yüzerek gelmişti ve sırtının sıvazlan-masını bekliyordu. Sen de yolu olmayan, kocabir okyanustaki bir gezginsin diye düşündüFloyd; ama benim karşımdaki sonsuzluğun ya-nında senin küçük Pasifiğin ne kadar da ufacık!Caroline onun bakışını fark etti ve ayağa kalktı.Ona sıkıntıyla baktı, ama öfkeyle değil; Her
Leonov2010: Uzay Efsanesı-2
42 43
şey son birkaç günde patlak vermişti. Yaklaştıkçahafifçe gülmeyi bile başardı.
"Şu aradığım şiiri buldum" dedi. "Şöyle başlı-yor:
"Terkedersen kadın nedir ki, Ve ocaktaki ateşive yuvanı, O ihtiyar aksaçlı Dul Bırakan 'agitmek için?"
"Üzgünüm, pek anlamadım. Dul Bırakan kim?""Kim değil, ne: Deniz. Şiir bir Viking kadınının
ağıtı. Yüz yıl önce Rudyard Kipling yazmış."Floyd karısının elini tuttu; tepki vermedi, ama
karşı da koymadı."Şey, kendimi hiç de Viking gibi hissetmiyo-
rum. Ganimet peşinde değilim ve macera da is-tediğim en son şey."
"Öyleyse neden? Hayır, niyetim yeni bir kavgabaşlatmak değil. Ama bunu neden yaptığını tamolarak bilirsen bu ikimiz için de iyi olur."
"Keşke sana tek bir iyi neden gösterebilsem.Onun yerine bir sürü küçük nedenlerim var.Ama hepsi bir araya gelince karşı koyamayacağımbir yanıt oluşturuyorlar, inan bana."
"Ben sana inanıyorum. Ama sen kendini kan-dırmadığına emin misin?"
"Eğer öyleyse birçok kişi kendini kandırıyor.Ve hatırlatırım, buna Birleşik Devletler Başkanıda dahil."
"Bunu unutmadım. Ama diyelim ki -sadece di-
yelim ki- senin yardımını istemedi. Gönüllü olurmuydun?"
"Bunu içtenlikle yanıtlayabilirim: Hayır. Aklı-mın ucundan bile geçmezdi. Başkan Morde-cai'nin telefonu hayatımın en büyük şokuydu.Ama bir daha düşündüğümde çok haklı olduğunuanladım. Mütevazılık gösterisi için gitmediğimibiliyorsun. Bu işe en uygun adam benim -tabiiuzay doktorları son onayı verdiklerinde-. Ve hâlâformda olduğumun da farkındasındır."
Bununla istediği gülüşü aldı."Bazen acaba sen mi teklif ettin diye düşünü-
yorum."Aslında aklından geçmişti; ama ona gerçeği
söyledi."Sana danışmadan bunu asla yapmazdım.""Yapmadığına sevindim. Ne derdim bilmiyo-
rum.""Hâlâ vazgeçebilirim.""Saçmalıyorsun ve sen de farkındasm. Bunu
yapsan bile hayatın boyunca benden nefret edersinve kendini asla affetmezsin. Aşırı güçlü bir görevhissin var. Sanırım seninle evlenmemin ne-denlerinden biri de buydu."
Görev! Evet, anahtar kelime buydu ve ne deçok anlamı vardı. Kendisine, ailesine, Üniversiteye,eski işine (biraz tatsız bırakmış olsa da), ülkesine veinsan ırkına karşı bir görevi vardı. Öncelikleribelirlemek kolay değildi ve bazen birbir-
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
4544
leriyle çatışırlardı.Göreve gitmesi için çok mantıklı nedenler vardı
ve birçok meslektaşının daha önce belirttiği gibi,gitmemesi için de. Ama son değerlendirmedebelki de aklıyla değil yüreğiyle karar vermişti. Veburada bile, duyguları onu iki ayrı yöne çekiyordu.
Merak, suçluluk, kötü bir şekilde yarım kalmışbir işi tamamlama azmi... bütün bunlar onu Jüpi-ter'e ve orada bekleyen her neyse ona götürü-yordu. Diğer yandan korku -bunu itiraf edecekkadar dürüsttü- ve ailesine duyduğu sevgi onuDünyaya bağlıyordu. Ancak asla ciddi bir karar-sızlık yaşamamıştı; neredeyse anında- karannıvermiş ve Caroline'in söylediklerini elinden gel-diğince kibarca geçiştirmişti.
Ve karısına açma riskine girmediği bir avuntusudaha vardı. İki buçuk yılllığına gidiyor olsa da,Jüpiter'deki elli gün hariç bu süreyi zamansız,donmuş olarak geçirecekti. Döndüğünde arala-rındaki yaş farkı iki yıldan fazla azalmış olacaktı.
Birlikte daha uzun bir geleceği paylaşmak içinbugünü feda etmeye hazırdı.
LEONOV
Aylar azalıp haftalara, haftalar küçülüp günlere,günler geçip saatlere dönüştü; ve HeywoodFloyd kendini bir anda tekrar Cape'de buldu. Yıllarönce Clavius Üssüne ve Tycho Tektaşına git-tiğinden beri bu ilk uzay yolculuğuydu.
Ama bu defa yalnız değildi ve görev de gizlideğildi. Birkaç koltuk önünde Dr. Chandra çev-resine karşı ilgisiz, portatif bilgisayarıyla bir diya-loga dalmıştı bile.
Floyd'un kimseye söz etmediği gizli eğlencele-rinden biri insanlarla hayvanlar arasındaki ben-zerlikleri bulmaktı. Bu benzetmeler genellikle ra-hatsız edici olmaktan çok gurur okşayıcı oluyor-lardı ve bu küçük hobisi hafıza için de oldukçayararlıydı.
Dr. Chandra kolaydı; akla hemen 'kuş gibi' sıfatıgeliyordu. Ufak tefek ve narindi ve tüm hareketlerihızlı ve kesindi. Ama hangi kuş? Belli ki zeki biri.Saksağan mı? Fazla canlı ve açgözlü. Ya baykuş?Hayır, çok ağırkanlı. Belki serçe uygun olurdu.
Discoveryyı tekrar çalışır hale getirmek gibimüthiş bir görevi olan sistem uzmanı Walter Cur-now ise daha zordu. İri yan, boğuk bir tipti, ke-sinlikle kuşa benzemiyordu. Onca köpek türü
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
4746
içinde bir benzeri bulunabilir gibi görünüyordu,ama hiçbiri uymuyordu. Tabii -Curnow bir ayıydı.Hırçın, tehlikeli cinsten değil insan canlısı. Belkide bu uygundu; Floyd'a yakında katılacağı Rusmeslektaşlarını hatırlatıyordu. Günlerdir yö-rüngedeydiler ve son kontrollerini yapıyorlardı.
Floyd kendi kendine, "Bu hayatımın en önemlianı" diye söylendi. İnsan ırkının geleceğini be-lirleyebilecek bir göreve gidiyorum. Ama hiç degurur duymuyordu; geri sayımın son dakikalarındatek düşünebildiği evden ayrılmadan önceki sonsözleriydi: "Hoşçakal sevgili küçük oğlum.Döndüğümde beni hatırlayacak mısın?" Uyuyançocuğu son bir defa kucaklaması için uyandırmayanCaroline'a da içerlemişti; ama akıllıca dav-randığını biliyordu, böylesi daha iyiydi.
Ani bir kahkaha patlayınca düşüncelerindensıyrıldı; Dr. Curnow arkadaşlanna bir fıkra anla-tıyor ve elinde soğuk bir plütonyum kütlesi gibidikkatle tuttuğu şişeyi onlarla paylaşıyordu.
"Hey, Heywood," diye seslendi, "Kaptan Or-lov'un bütün içkileri kaldırdığını söylüyorlar, yanibu son şansın. 95 Château Thierry. Kusurabakma, bardaklar plastik."
Floyd nefis şampanyayı yudumlarken Cur-now'un kahkahasının bütün güneş sistemindeyankılandığı düşüncesiyle irkildi. Mühendisin ye-teneğini ne kadar takdir etse de yol arkadaşı olarakrahatsız edici olabilirdi. En azından Dr.
Chandra bu tür sorunlar arz etmiyordu; Floydonu gülerken, hele kahkaha atarken düşünemi-yordu. Ve tabii ki şampanyayı da belirgin bir ür-pertiyle geri çevirmişti. Curnow ısrar etmeyecekkadar nazikti, belki de memnundu.
Görünüşe göre mühendis partinin canı ve ruhuolmaya kararlıydı. Birkaç dakika sonra iki oktavlıkelektronik bir klavye çıkardı ve "D'ye ken JohnPeel"in hızlı icralarını piyano, trombon, keman, flütve orgla tekrar tekrar çaldı, sesle de eşlik etti.Aslında Curnow oldukça iyiydi. Az sonra Floyd dakendini diğerleriyle birlikte şarkı söylerken buldu.Yine de Curnow'un yolculuğun büyük kısmındauyuyacak olmasının çok iyi olduğunu düşündü.
Motorlar ateşlenip mekik gökyüzüne doğru fır-layınca müzik de ani, sinir bozucu bir şekilde ke-sildi. Floyd bildiği ancak hep taze olan bir coş-kuya kapıldı -kendisini Dünya'nın kaygılarındanve görevlerinden alıp götüren sınırsız güç hissi-.İnsanlar tanrıların evlerini yerçekiminin ötesindehayal ederken çok haklıydılar. O ağırlıksızlığındiyarına gidiyordu; orada onu özgürlüğün değil,kariyerinin en büyük sorumluluğunun beklediğinişu an için düşünmüyordu.
İtiş arttıkça dünyaların ağırlığını omuzlarındahissetti, ama onu kabul etti, tıpkı yükünden henüzyorulmamış bir Atlas gibi. Düşünmeyi denemedi,sadece bu deneyimi yaşamaktan memnun-
2010: Uzay Efsanesi-2 Leonov
48 49
du. Dünya'dan son kez ayrılıyor ve tüm sevdik-
lerine veda ediyor olduğu halde üzüntü hissetmi-
yordu. Çevresini saran motor gürültüsü tüm basit
duygulan silip götüren bir zafer sarkışıydı.
Gürültünün kesilmesine neredeyse üzüldü, ama
kolay nefes almak ve ani özgürlük hissi de
hoşuna gitmişti. Diğer yolculann çoğu emniyet
kemerlerini çözerek geçiş yörüngesindeki otuz
dakikalık sıfır yerçekiminin tadını çıkarmaya ha-
zırlandılar, ama bu yolculuğu ilk kez yaptıkları
belli olan birkaçı yerlerinde kalıp endişeyle etraf-
lanna bakınarak kabin görevlilerini beklediler.
"Kaptanınız konuşuyor. Şu anda üç yüz kilo-
metre yükseklikte, Afrika'nın batı sahili üzerinde-
yiz. Orada gece olduğundan pek bir şey göre-
mezsiniz. Oradaki parıltı Sierra Leone'dir ve Gine
Körfezi'nde büyük bir tropik fırtına var. Şu yıldı-
rımlara bakın!
"On beş dakika içinde gün doğacak. Bu arada
ekvator uydu kuşağını iyice görebilmeniz için ge-
miyi çeviriyorum. En parlak olanı -neredeyse tam
üzerimizde- Intelsat'm Atlantik-1 Anten Merkezidir.
Batıdaki ise Intercosmos 2. O sönük yıldız da
Jüpiter. Ve onun tam aşağısına bakarsanız yıldız-
larla dolu fonda hareket eden, yanıp sönen bir
ışık göreceksiniz; o yeni Çin uzay istasyonu. Yüz
kilometre açıktan geçiyoruz, çıplak gözle bir şey
göremeyecek kadar uzak"
Floyd tembel tembel düşündü. Neyle karşılaşa-
caklardı? Garip çıkıntılı basık, silindirik yapının
yakından çekilmiş fotoğraflarını incelemiş ve la-
zerlerle donatılmış bir kale olduğu söylentilerine
inanmak için bir neden bulamamıştı. Ama Pekin
Bilim Akademisi, BM Uzay Komitesi'nin araştırma
gezisi yapılması konusundaki ısrarlarını gör-
mezden gelirken Çinliler bu düşmanca propaganda
için sadece kendilerini suçlayabilirlerdi.
Kozmonot Alexei Leonov pek güzel sayılmazdı,
ama zaten çok az uzay aracı öyleydi. Belki bir gün
insan ırkı yeni bir estetik anlayışı geliştirebilir;
idealleri rüzgâr ve suyla biçimlenmiş Dünya'-mn
doğal şekillerine dayanmayan bir sanatçı nesli
yetişirdi. Uzayın kendisi çarpıcı bir güzellikler
diyarıydı; ne yazık ki İnsan'ın araçları henüz ona
yetişememişti.
Geçiş yörüngesine girilir girilmez bırakılacak
olan dev yakıt tankları dışında Leonov şaşırtıcı
derecede küçüktü. Isı kalkanıyla sürüş ünitelerinin
arası elli metreden azdı; pek çok ticari hava
aracından daha küçük olan böylesine mütevazı bir
aracın on kişiyi Güneş Sistemi'nin ortasına kadar
taşıyabileceğine inanmak zordu.
Ama duvarların, yerin ve tavanın yerlerini de-
ğiştiren sıfır yerçekimi hayatın tüm kurallarını
baştan yazmıştı. LeonoıJda. herkese aynı anda
uyanıkken bile bol bol yer vardı. Şu anda da du-
rum buydu. Aslında haberciler, son ayarlamalan
yapan teknisyenler ve kaygılı görevliler yüzün-
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
5150
den Leonov normal kapasitesinin en az iki katına
çıkmıştı.
Mekik yanaşır yanaşmaz Floyd Curnow ve
Chandra ile -uyanana dek bir yıl boyunca- payla-
şacağı kabini bulmaya çalıştı. Yerini bulduğunda
ise düzgünce etiketlenmiş araç gereç ve erzak
kutulanyla dolu dolu olduğunu gördü, girmek
neredeyse imkânsızdı. Umutsuzca bir ayağını olsun
sokabilmenin yollarını ararken, tutamaklan
ustaca kullanarak ilerleyen biri durumunu fark
etti ve durdu.
"Dr. Floyd, gemiye hoşgeldiniz. Ben Max Bra-
ilovsky, yardımcı mühendis."
Genç Rus, bir insandan çok bilgisayardan ders
almış bir öğrencinin dikkatli İngilizcesiyle konu-
şuyordu. El sıkışırken Floyd yüzünü ve adını ön-
ceden incelediği mürettebat biyografilerinden
hatırladı: Maxim Andrei Brailovsky, otuz bir ya-
şında, Leningrad doğumlu, yapılar konusunda
uzman, hobileri: eskrim, hava akrobasisi, satranç.
Floyd "Tanıştığımıza sevindim" dedi. "Ama içeri
nasıl gireceğim?"
Max neşeyle "Endişelenmeyin" dedi. "Uyandı-
ğınızda hepsi gitmiş olacak. Bunlar -nasıl diyor-
sunuz- tüketim maddesi. Odanıza ihtiyacınız ol-
duğunda hepsini yemiş olacağız. Söz veriyorum."
Karnını sıvazladı.
"İyi ama bu arada eşyalarımı nereye koyayım?"
Floyd toplam elli kiloluk kütlesi olan üç küçük
çantayı gösterdi. İçlerinde, önlerindeki iki milyar
kilometre boyunca ihtiyaç duyacağı her şey vardı.
En azından öyle umut ediyordu. Ağırlıksız olsa da
ataletsiz olmayan bu yükü geminin koridorlarında
sadece birkaç küçük çarpma ile taşımak kolay
olmamıştı.
Max çantalardan ikisini aldı, kesişen üç kirişin
oluşturduğu üçgenin içinden süzüldü ve küçük bir
ambara girdi, bunu yaparken Newton'un Birinci
Yasasını açıkça ihlâl ediyordu. Onu izlerken Floyd
fazladan birkaç yara daha aldı; ve epey bir süre
sonra -Leonotfun içi dışından çok daha büyük
gibiydi- kapısında hem Kiril hem de Latin al-
fabesiyle KAPTAN yazılı bir kapıya geldiler. Rus-
ça'yı konuşabildiğinden çok daha iyi okuyabil-
mesine rağmen Floyd bu jesti takdir etmişti; ge-
mideki tüm işaretler iki dilde yazılmıştı.
Max'in kapıyı çalmasıyla yeşil bir ışık yandı ve
Floyd olabildiğince dikkatle içeri girdi. Kaptan
Orlova'yla defalarca konuşmuş olmasına rağmen
hiç karşılaşmamışlardı. Bu yüzden onu iki sürpriz
bekliyordu.
Birinin gerçek boyunu görüntülü telefondan
tahmin etmek imkânsızdı; kamera her nasılsa
herkesi aynı ölçüde gösteriyordu. Kaptan Orlova
ayakta dururken -sıfır yerçekiminde ne kadar
ayakta durulabilirse- Floyd'un ancak omuzlarına
geliyordu. Görüntülü telefon, o anda güzelliği
yeterince değerlendirilemeyecek yüzünün en
Leonov2010: Uzay Efsanesi-2
5352
2010: Uzay Efsanesi-2
çarpıcı özelliği olan o muhteşem mavi gözleri degösterememişti.
Floyd "Merhaba Tanya" dedi. "Sonunda karşı-laşmamız ne güzel. Ama saçına yazık olmuş." Eskidostlar gibi sıkıca tokalaştılar.
Kaptan "Senin gemimizde olman da güzel Hey-wood!" diye yanıtladı. Brailovski'ninkinin aksineİngilizcesi çok akıcı, ama bariz aksanlıydı. "Evet,kestirdiğime üzüldüm, ama uzun görevlerde saçsadece dert oluyor ve yerel berberlere de gitmekistemiyorum. Kabinin için de özür dilerim; Maxde açıklamıştır, aniden on metreküp daha depo-lama alanına ihtiyacımız olduğunu fark ettik.Önümüzdeki birkaç saat Vasili ve ben buradafazla kalmayacağız. Lütfen burayı çekinmedenkullanın."
"Teşekkürler. Ya Curnow ve Chandra?""Mürettebat için benzer düzenlemeler yaptım.
Size kargoymuşsunuz gibi davrandığımızı düşü-nebilirsiniz-"
"Yolculukta istenmiyor.""Efendim?""Eski okyanus yolculuğu günlerinde bagajlara
bu etiket yapıştmlırmış."Tanya gülümsedi. "Öyle görünebilir. Ama siz
isteneceksiniz, yolculuğun sonunda. Hayata dönüşpartinizi şimdiden planlıyoruz."
"Kulağa fazla dini geliyor. Şuna -hayır, dirilişdaha da kötü- uyanış partisi diyelim. Ama ne ka-
Leonov
dar meşgul olduğunuzun farkındayım, eşyalarımıbir yere koyup genel turuma devam edeyim."
"Max size etrafı tanıtır. Lütfen Dr. Floyd'u Vasi-li'ye götürür müsün? Aşağıda sürüş ünitesinde."
Kaptanın odasından çıkarken Floyd mürettebatseçim komitesini içinden takdir etti. Tanya Orlo-va kâğıt üzerinde oldukça etkileyiciydi; gerçekteise çekiciliğine rağmen neredeyse korkutucuydu.Acaba öfkelendiğinde nasıl oluyor diye Floydkendi kendine sordu. Ateş mi, buz mu? Aslındabilmemeyi tercih ederim.
Floyd'un bacakları uzaya hızla alışıyordu; VasiliOrlov'a vardıklarında neredeyse rehberi kadarrahat hareket ediyordu. Baş bilim adamı Floyd'ukarısı kadar sıcak karşıladı.
"Gemiye hoş geldin Floyd. Nasıl hissediyor-sun?"
"Açlıktan yavaş yavaş ölmek dışında iyiyim."Orlov bir an şaşırır gibi oldu; sonra yüzünü bir
sın tıs kapladı."Oh, unutmuştum. Eh, uzun sürmeyecek. On ay
sonra istediğin kadar yiyebileceksin."Dönemlik uykuya yatırılacak insanlar önce bir
hafta boyunca atık maddeleri azaltıcı bir diyet ya-pıyor; son yirmi dört saat de sadece sıvı alıyorlardı.Floyd sersemlik hissinin ne kadarının açlıktan, nekadarının Curnow'un şampanyasından ve nekadarının sıfır yerçekiminden olduğunu merakediyordu.
5554
2010: Uzay Efsanesi-2
Kafasını toplamak için, çevrelerini kaplayandik, rengârenk kütleyi inceledi.
"Demek ünlü Sakharov Sürücüsü bu. Tam ölçekbir ünitesini ilk kez görüyorum."
"Sadece dört örneği var.""Umarım çalışır.""Çalışsa iyi olur. Yoksa Gorki Şehir Meclisi Sak-
harov Meydanı'nın adını tekrar değiştirecek."İğneleyici de olsa Bir Rus'un, ülkesinin en bü-
yük bilim adamına karşı takındığı tutum hakkındaespri yapabildiği zamanlann göstergesiydi. FloydSakharov'un Akademiye yaptığı ve geç de olsakendisini Sovyetler Birliği Kahramanı yapandokunaklı konuşmasını bir kez daha hatırladı."Hapishane ve sürgün" diye seslenmişti dinleyici-lere, "yaratıcılığa çok yardım eder; hücre duvarlarıarasında, dünya meselelerinden uzakta doğmuşşaheserler hiç de az değildir. Bu açıdan, insanzekâsının en büyük eseri, yani Principia,Newton'un vebalı Londra'dan kendi kendini sür-mesinin sonucuydu."
Bu abartılı bir karşılaştırma değildi; Gorki'dekio yıllar sadece maddenin yapısına ve Evrenin kö-kenine yeni bir bakış getirmekle kalmamış, pratiktermonükleer güce götüren plazma kontrolükavramlarını da ortaya çıkarmıştır. Sürücü bu ça-lışmanın en iyi bilinen ve en tanınmış sonucu olsada, bu şaşırtıcı zekâ patlamasının sadece bir yanürünüydü. Böyle ilerlemelerin haksızlıklar
Leonov
sayesinde yapılmış olması ise bir trajediydi; belkibir gün insanlık sorunlarını çözmenin daha uygaryollarını bulur.
Odadan çıktıklarında Floyd, Sakharov Sürücüsühakkında bilmek istediğinden ya da hatırlaya-bileceğim umduğundan daha fazlasını öğrenmişti.Temel prensiplerini iyice kavramıştı-yanıcı olanherhangi bir maddeyi ısıtıp dışarı vermek içinzaman ayarlı bir termonükleer reaksiyon kullanımı-. En iyi sonuçlar çalışma sıvısı olarak safhidrojenle elde ediliyordu, ama hidrojen uzunsüre saklanamayacak kadar çok yer kaplıyordu.Metan ve amonyak da iyi alternatiflerdi; verimioldukça düşük de olsa su bile kullanılabilirdi.
Leonov uzlaştırıcı olacaktı; ilk hızı sağlayan devsıvı hidrojen tankları, gemi kendisini Jüpiter'e gö-türmek için gereken hıza ulaştığında atılacaklardı.Hedefe ulaşıldığında fren ve birleşme manevralarıyaparken ve tabii Dünya'ya dönüş için amonyakkullanılacaktı.
Teori buydu, sayısız testlerle ve bilgisayar si-mülasyonlarıyla tekrar tekrar kontrol edilmişti.Ama talihi kötü olan Discoverfnin de çok iyigösterdiği gibi insan yapısı tüm planlar Doğanın,Kaderin ya da Evrenin ardındaki güçlere, artık nederseniz onun, insafsız düzeltmelerine karşı sa-vunmasızdı.
Otoriter bir kadın sesi, Vasili'nin manyetohid-rodinamik geri besleme hakkındaki hararetli
5756
2010: Uzay Efsanesi-2
açıklamalarını bölerek "Demek buradasınız Dr.Floyd," dedi. "Neden bana rapor etmediniz?"
Floyd bir eliyle kendisini hafifçe çevirerek ar-kasına döndü. Düzinelerce cep ve gözle kaplı il-ginç bir üniforma içinde iri yarı, anaç bir figürgördü; fişeklikler kuşanmış bir Kazak askeriniandırmıyor değildi.
"Sizi tekrar görmek güzel, Doktor. Hâlâ keşfe-diyorum, umarım Houston'dan sağlık raporumualmışsınızdır."
"Teague'deki şu veterinerler! Onlar sığır vebasınıbile teşhis edemezler!"
Doktorun sırıtışı sözlerini yalanlamasaydı bileFloyd Katerina Rudenko ile Olin Teague TıpMerkezi'nin birbirlerine duydukları karşılıklı saygıyıçok iyi biliyordu. Floyd'un bakışlarındaki içtenmerakı gördü ve gururla geniş belindeki kemerigösterdi.
"Bildiğin küçük siyah çanta sıfır yerçekimindepek kullanışlı değil, içindekiler uçup gidiyor veihtiyacın olduğunda bulamıyorsun. Bunu ben ta-sarladım, eksiksiz bir minyatür ameliyathane. Bu-nunla bir apandisit alabilir ya da doğum yaptıra-bilirim."
"Bu sorunun burada olmayacağına eminim.""Ha! İyi bir doktor her şeye hazırlıklı olmalı-
dır."Floyd Kaptan Orlova ile Doktor -yoksa ona
tam rütbesi olan Cerrah-Kumandan diye mi hitap
Leonov
etmeliydi- Rudenko ne kadar da farklılar diye dü-şündü. Kaptanda bir baş balerinin zerafeti ve ka-tılığı vardı; doktor ise bir Rus Annesi prototipiolabilirdi; tıknaz bir yapı, düz bir köylü suratı,resmi tamamlamak için sadece bir şal gerekliydi.Floyd kendi kendine, buna kanma, dedi. Bu kadınKomarov yanaşma kazasında en az bir düzinehayat kurtaran ve boş zamanlarında Uzay TıbbîYıllıktan editörlüğünü yapan kadın. O gemideolduğu için kendini oldukça şanslı say.
"Şimdi, Dr. Floyd, küçük gemimizi keşfetmekiçin bol bol zamanınız olacak. Meslektaşlarımbunu söyleyemeyecek kadar nazikler, ama yapacakişleri var ve siz engel oluyorsunuz. Sizi -herüçünüzü de- olabildiğince çabuk kontrol etmekistiyorum. Böylece endişelenmemiz gereken şeylerazalacak."
"Bundan korkuyordum, ama söylemek istediğiniziçok iyi anlıyorum. Siz hazırsanız ben de hazırım."
"Ben her zaman hazırım. Gelin.-lütfen-."Geminin hastanesi sadece bir ameliyat masası,
iki egzersiz bisikleti, birkaç malzeme dolabı vebir röntgen makinasından oluşuyordu. Dr. Ru-denko, Floyd'u çabuk ama ayrıntılı bir kontroldengeçirirken beklenmedik bir şekilde sordu: "Dr.Chandra'nın boynundaki zincirdeki o küçük altınsilindir nedir, bir tür iletişim aygıtı mı? Onuçıkarmak istemedi, zaten hiçbir şeyini çıkarama-
58 59
2010: Uzay Efsanesi-2
yacak kadar utangaç."Floyd elinde olmadan güldü; bu dediğim dedik
kadına karşı mütevazı Hintli'nin tepkisini tahminetmek kolaydı.
"O bir linga.""Bir ne?""Doktor olan sizsiniz, bilmeniz gerekir. Erkeklik
gücünün sembolü.""Tabii, çok aptalım. Öğretilerine bağlı bir Hindu
mu? Bizden katı bir vejeteryan diyeti istemek içingeç kaldı."
"Endişelenmeyin, önceden uyarmadan böylebir şey yapmazdık. Alkole elini sürmese deChandra'nın bilgisayarlar dışında bir takıntısıyoktur. Bana büyükbabasının Benares'te bir rahipolduğunu ve lingayı onun verdiğini söylemişti,nesillerdir ailesinde duruyormuş."
Dr. Rudenko'dan umduğu ters tepkiyi görme-mek Floyd'u şaşırttı; ifadesi alışılmadık şekildedalgınlaştı.
"Onun duygularını anlıyorum. Büyükannembana güzel bir ikon vermişti, onaltıncı yüzyıldan.Getirmek istedim, ama beş kilo ağırlığında."
Doktor yeniden işine daldı, Floyd'a havalı birşırıngayla acısız bir iğne yaptı ve uykusu gelirgelmez geri gelmesini söyledi. Bunun iki saattenkısa sürede olacağını da belirtti.
"Bu arada, iyice rahatlayın" diye emretti. "Bukatta bir gözlem odası var, istasyon D.6. Neden
Leonov
oraya gitmiyorsunuz?"İyi bir fikre benziyordu ve Floyd görmüş olsalar
arkadaşlarını şaşırtacak bir uysallıkla ayrıldı. Dr.Rudenko saatine baktı, otomatik sekreterine kısabir not yazdı ve alarmını otuz dakika sonrayakurdu.
Floyd D.6 gözlem odasına geldiğinde Chandrave Curnow oradalardı. Tanımayan gözlerle onabaktılar ve tekrar dışarıdaki muhteşem manzarayadöndüler. Floyd Chandra'nın manzaradanhoşlanıyor olamayacağını fark etti ve bu zekicegözleminden dolayı kendisini kutladı. Gözlerisımsıkı kapalıydı.
Orada hiç de tanıdık olmayan, muhteşem ma-viler ve göz alıcı beyazlarla ışıldayan bir gezegenvardı. Floyd kendi kendine, ne garip, dedi. Dün-ya'ya ne olmuş? Tabii ya tanımamasına şaşırma-malıydı! Başaşağı dönmüştü! Ne felaket, kısa birsüre uzaya dökülen tüm o zavallı insanlar içinağladı...
Mürettebattan iki kişinin hiç direnmeyenChandra'yı götürdüklerini zor fark etti. Curnowiçin geri döndüklerinde Floyd'un da gözleri ka-panmıştı, ama hâlâ nefes alıyordu. Onun içindöndüklerinde, neredeyse nefesi de durmuştu.
60 61
________UYANIŞ________
Heywood Floyd sinirden çok şaşkınlıkla, bir derüya görmeyeceğimizi söylemişledi, diye düşündü.Etrafını saran parlak pembe çok rahatlatıcıydı;barbeküleri ve Noel ateşlerinde çıtırdayanodunları hatırlatıyordu. Ama sıcak değildi; aslındauzak ama yine de rahatsız edici olmayan birsoğukluk hissediyordu.
Mırıldanan sesler vardı, ama söylenenleri anla-yamayacağı kadar hafiftiler. Sesler yükseldi, amayine de anlayamıyordu.
"Tabii ki" diye ani bir şaşkınlıkla söylendi."Rusça rüya görüyor olamam."
"Hayır Heywood" diye bir kadın sesi yanıt verdi."Rüya görmüyorsun. Yataktan kalkma zamanı."
Tatlı parıltı soldu; gözlerini açtı ve yüzündenuzaklaştırılan bir fenerin buğulu ışığını gördü.Elastik kemerlerle bağlandığı bir yatakta yatıyordu;etrafında birileri vardı, ama tanıyacak kadar netgöremiyordu.
Nazik parmaklar göz kapaklarını kapatıp alnınamasaj yaptılar.
"Kendini sıkma... Derin nefes al... tekrar... işteböyle... şimdi nasılsın?"
"Bilmiyorum... tuhaf... sersemlemiş... ve aç."
65
"Bu iyi bir işaret. Nerede olduğunu biliyor mu-sun? Artık gözlerini açabilirsin."
Figürler netleşti. Önce Dr. Rudenko, sonraKaptan Orlova. Ama bir saat önce gördüğündenberi Tanya'ya bir şey olmuştu. Floyd bunun ne-denini anladığında neredeyse ciddi bir şok geçi-riyordu.
"Saçın tekrar uzamış!""Umarım bu sence iyidir. Aynı şeyi sakalın için
söyleyemem."Floyd elini yüzüne götürürken bu hareketin
her aşamasını iyice planlaması gerektiğini farketti. Çenesinde kısa bir tutam vardı, iki ya da üçgünlük. Donmuş haldeyken kıllar normal hızınınyüzde birinde uzuyordu...
"Demek sonunda oldu" dedi. "Jüpiter'e geldik."Tanya sıkıntıyla ona baktı, sonra da doktora. O
da başıyla onayladı."Hayır Heywood," dedi. "Halâ bir ay uzaklayız.
Heyecanlanma, gemi iyi durumda ve her şeynormal gidiyor. Ama Washington'daki arkadaşlarınseni zamanından önce uyandırmamızı istediler. Hiçbeklenmedik bir şey oldu. Discover^e ulaşmakiçin yarışıyoruz ve korkarım kaybedeceğiz."
TSIEN
Heywood Floyd'un sesi dahili hoparlörden du-yulunca iki yunus havuzun etrafında dönmeyi bı-rakıp kenarına doğru yüzdüler. Başlarını çemberedayayıp sesin kaynağına doğru dikkatle baktılar.
Caroline acı bir buruklukla, demek Heywood'utanıdılar, diye düşündü. Parkının içinde resimlikitabının renk ayarlarıyla oynayan Christopherise, babasının sesi yarım milyar kilometre uzaktanyüksek ve net gelirken başını bile kaldırmadı.
"...Hayatım, sesimi duymak seni şaşırtmamıştır,programın bir ay önündeyiz; burada yalnız olma-dığımızı haftalardır biliyor olmalısın.
"Hâlâ inanamıyorum, bazı açılardan hatta hiçbiranlamı yok. Dünyaya dönecek kadar yakıtlarıolamaz; buluşmayı nasıl yapabileceklerini bilebilmiyoruz.
"Tabii ki onları hiç görmedik. En yakın olduğuyerde bile Tsien elli milyon kilometreden dahauzaktaydı. İsteseler sinyallerimize yanıt verecekbol bol zamanları vardı, ama bizi tamamen gör-mezden geldiler. Artık dostça sohbet edemeyecekkadar meşgul olacaklar. Birkaç saat içindeJüpiter'in atmosferine girecekler, biz de hava fren
Tsien2010: Uzay Efsanesi-2
6766
sistemlerinin ne kadar iyi olduğunu göreceğiz.İşe yararsa, bize moral verecek. Ama işe yara-mazsa bundan hiç söz etmeyelim.
"Ruslarsa duruma genel olarak ılımlı bakıyorlar.Tabii ki kızgınlar ve hayal kırıklığına uğradılar,ama içtenlikle takdir ettiklerini sık sık duydum. Ogemiyi yapmak ve motorları ateşlenene kadarherkese bir uzay istasyonuymuş gibi göstermekgerçekten çok zekice bir numaraydı.
"Eh, izlemekten başka yapabileceğimiz bir şeyyok. Ve bulunduğumuz yerden, sizin en iyi teles-koplarınızdan daha iyisini göremeyeceğiz. Onlaraşans dilemeden edemiyorum, tabii ki Disco-ver^yi rahat bırakacaklarını umuyorum. O bizimmalımız ve eminim Devlet Bakanlığımız bunuonlara saat başı hatırlatıyordur.
"Her işte bir hayır var. Çinli dostlarımız hileliçıkış yapmasalardı, benden bir ay daha haberalamayacaktın. Ama Dr. Rudenko beni uyandır-dığına göre iki günde bir seninle konuşacağım.
"ilk şoktan sonra alışmaya başladım. Gemiyi veekibi tanıyor, bacaklarım uzaya alışıyor. Ve berbatRusçamı düzeltiyorum, ama kullanmaya pekfırsatım olmuyor. Herkes İngilizce konuşmaktaısrarlı. Biz Amerikalılar ne müthiş dil uzmanlarıy-mışız! Bazen şovenizmimizden -ya da tembelliği-mizden- utanıyorum.
Gemide İngilizce standardı mükemmelden -Baş Mühendis Sasha Kovalev BBC'de spikerlik
yapabilir- 'yeterince hızlı konuşursan ne kadarhata yaptığının önemi olmaz'a kadar değişiyor.Akıcı konuşamayan sadece son anda Irina Yaku-nina'nın yerini alan Zenıa Marchenko. Bu arada,Irina'nın tamamen iyileştiğini duyduğuma sevin-dim. Kim bilir ne kadar hayal kırıklığına uğramıştır!Tekrar planörle uçmaya başladı mı merak ediyorum.
"Kazalardan söz açılmışken, Zenia'nın da çokkötü bir tane geçirdiği besbelli. Estetik cerrahlariyi bir iş yapmalarına rağmen çok ciddi biçimdeyandığı belli oluyor. Ekibin bebeği, herkes ona -acıma diyecektim, ama bu çok basit- özel ilgiyledavranıyor diyelim.
"Belki Kaptan Tanya ile aramızın nasıl olduğunumerak ediyorsundur. Eh, onu ço'k sevdim; amaonu kızdırmak istemem. Bu gemiyi kiminyönettiği çok açık.
"Ve Cerrah-Kumandan Rudenko. Onunla iki yılönce Honolulu Uzay Araçları Toplantısında ta-nışmıştın ve son partiyi de unutmadığına emi-nim. Ona neden Büyük Catherine dediğimizi tahminedersin. Geniş sırtından dolayı tabii ki.
"Ama bu kadar dedikodu yeter. Süreyi aşabilirimve aşırı yük olmak istemiyorum. Ve bu arada, bukişisel aramalann tamamen özel olmasıgerekiyor. Ama haberleşme zincirinde bir sürübağlantı var, bu yüzden arasıra başka yoldan mesajalırsan şaşırma.
Tsien2010 Uzay Efsanesi-2
69
2010: Uzay Efsanesi-2
"Aramanı bekliyorum. Kızlara sonra onlarla dakonuşacağımı söyle. Hepinize sevgiler. Seni veChris'i çok özlüyonım. Ve döndüğümde bir dahaasla ayrılmayacağım, söz veriyorum."
Bir an bir tıslama duyuldu, sonra yapay olduğubelli olan bir ses konuştu: "Uzay Aracı Le-onoıfdan gelen Dört Yüz Otuz İki Bolü Yedi sayılımesaj kesilmiştir." Caroline Floyd hoparlörükapatınca iki yunus havuzun yüzeyinin altınadoğru süzüldüler ve suda hafif bir dalgalanma bı-rakarak Pasifiğe doğru uzaklaştılar.
Arkadaşlarının gittiğini farkedince Christopherağlamaya başladı. Annesi onu kollarına alıp ra-hatlatmaya çalıştı, ama bu pek kolay olmayacaktı.
8
JÜPİTER GEÇİŞİ
Beyaz buluttan kurdeleleri, somon pembesibenekli şeritleri ve uğursuz bir göz gibi bakanBüyük Kızıl Beneğiyle Jüpiter'in görüntüsü orada,uçuş kabininin projeksiyon ekranında hareketsizduruyordu. Dörtte üçü görülebiliyordu, amakimse aydınlık yuvarlağa bakmıyordu; tüm gözlerkenarındaki hilâl şeklindeki karanlığa kilitlenmişti.Orada, gezegenin gece olan tarafında, Çinlileringemisi kritik anını yaşamak üzereydi.
Tsien
Floyd, bu çok saçma, diye düşündü. Kırk milyonkilometre uzaktan hiçbir şey göremeyiz. Zaten farketmez de; telsiz bize bilmek istediğimizisöyleyecek.
Uzun mesafe antenleri ısı kalkanının koruyucugölgesine çekildiğinden Tsien tüm ses, görüntüve veri devrelerini iki saat önce kapatmıştı. Yal-nızca her yöne sinyal veren işaret kulesi halâ ça-lışıyor, kıta büyüklüğündeki bulutların arasına gi-rerken Çin gemisinin konumunu tam olarak be-lirtiyordu. Leonotlun kontrol odasındaki tek sestiz bip... bip... bip... sesiydi. Bu sinyallerin her biriJüpiter'den iki dakikadan daha önce alınmıştı;kaynağı şu anda Jüpiter stratosferine karışan akkorhalinde bir gaz bulutuna dönüşmüş olabilirdi.
Sinyal zayıflıyor, cızırtılar geliyordu. Bipler gi-derek bozuluyordu; bazıları tamamen kesildi,sonra aynı düzene döndüler. Tsieriin çevresindebir plazma kılıfı oluşuyordu ve birazdan gemitekrar çıkana kadar tüm haberleşmeyi kesecekti.Tabii çıkarsa...
Max "Posmotri!" diye bağırdı. "İşte orada!"Floyd önce hiçbir şey göremedi. Sonra aydınlık
yuvarlağın kenarının hemen yanında küçücük biryıldızın Jüpiter'in karanlık yüzüne doğru par-ladığım fark etti-ama orada bir yıldız olması im-kânsızdı.
Oldukça hareketsiz görünüyordu, ama saniye-
70 71
de yüz kilometre hızla hareket ettiğini biliyordu.Yavaş yavaş parlaklaşti; ve artık boyutsuz birnokta değildi, giderek uzuyordu. Jüpiter'in geceyiyaşayan gökyüzünde insan yapısı bir kuyrukluyıldız süzülüyor, ardında binlerce kilometreuzunluğunda akkor bir kuyruk bırakıyordu.
izleme kulesinden son bir bip geldi, değişik vegarip biçimde hafifti. Sonra insan ya da onunyaptığı hiçbir şeyle ilgisi olmayan o bir sürü kozmiksesten biri, Jüpiter'in radyasyonunun anlamsızuğultusu duyuldu.
Tsıen duyulamıyordu, ama henüz görünmezdeğildi. Çünkü küçük uzun kıvılcım gezegeningüneşe dönük yüzünden oldukça uzaklaştığını vebirazdan gece tarafında kaybolacağını görebi-liyorlardı. O zaman, her şey plana uygun gitmişse,Jüpiter gemiyi yakalamış ve istenmeyen ivmesindenkurtarmış olacaktı. Dev dünyanın arkasındanbelirdiğinde artık bir Jüpiter uydusu olacaktı.
Kıvılcım titremeye başladı. Tsien gezegenin eğ-risini dönmüş ve gece tarafına yönelmişti Gölgedençıkana kadar -ki her şey yolunda giderse bu birsaatten önce olacaktı- görecek ya da duyacakhiçbir şey yoktu. Çinliler için oldukça uzun birsaat olacaktı.
Baş Bilim Adamı Vasili Orlov ve iletişim mü-hendisi Sasha Kovalev için bu saat çok çabukgeçti. O küçük yıldızın gözlemlerinden birçok
şey öğrenebilmişlerdi; ortaya çıkış ve gözdenkayboluş zamanları ve hepsinden önemlisi, telsizkulesinin Doppler hareketi Tsieriin yeni yörün-gesi hakkında çok önemli bilgiler vermişti. Le-onov\m bilgisayarları rakamları işlemeye ve Jüpiteratmosferindeki yavaşlama oranına ilişkin tah-minlere dayanarak tekrar belireceği zaman olası-lıklarını vermeye başlamışlardı bile.
Vasili bilgisayarın ekranını kapattı, sandalyesindedöndü, emniyet kemerini açtı ve sabırla bekleyendinleyicilerle konuştu.
"En erken ortaya çıkışı kırk iki dakika içindeolacak. Biz bütün bunları ayarlarken siz izleyicilerneden şöyle biraz dolaşmıyorsunuz? Otuz beşdakika sonra görüşürüz. Shoo! Nu-ukhodi!"
İstenmeyenler köprüyü isteksizce terk ettiler,ama otuz dakika henüz dolmuşken herkesin gerigelmesi Vasili'yi rahatsız etmişti. Tsieriin izlemekulesinin bildik bip ... bip ... bipleri hoparlörleripatlatırcasına duyulduğunda Vasili halâ he-saplarına güvenmedikleri için onları azarlıyordu.
Vasili şaşkın ve mahcup görünüyordu, ama oda bir anda ortaya çıkan alkışlara katıldı; Floydalkışlamayı kimin başlattığını görememişti. Rakipolabilirlerdi, ama hepsi astronottu, evlerinden hiçkimsenin olmadığ'ı kadar uzaktılar. BM Uzay Ant-laşması'nın asil ifadesiyle "İnsanlığın Elçileri"ydi-ler Çinlilerin başarmasını istemiyor idiyseler debaşlarına bir felaket gelmesini de dilemiyorlardı.
Tsien2010: Uzay Efsanesi-2
7372
Floyd ister istemez işin içinde menfaat de oldu-ğunu düşündü. Artık LeonoıJun şansı da oldukçaartmıştı; Tsien hava freni manevrasının mümkünolduğunu göstermişti. Jüpiter hakkındaki verilerdoğruydu; atmosferinde ölümcül olabilecek bek-lenmedik sürprizler yoktu.
"Eh!" dedi Tanya. "Sanırım onlara bir kutlamamesajı yollamalıyız. Ama yollasak da kabul et-mezler."
"Bazı meslektaşları halâ saf, inanamayan göz-lerle bilgisayardaki görüntüye bakan Vasili'ylealay ediyorlardı.
"Anlamıyorum!" diye bağırdı. "Hâlâ Jüpiter'inarkasında olmalılar! Sasha, bana kulelerinin ivmekayıtlarını ver!"
Bilgisayaria sessiz bir diyalog daha yapıldı;sonra Vasili uzun, kısık bir ıslık çaldı.
"Bir yanlışlık var. Bir yakalama yörüngesinde-ler, tamam. Ama bu Discovery ile buluşmalarınaengel olacak. Bulundukları yörünge onları lo'nunçok ötesine götürecek. Onları beş dakika dahaizleyince daha kesin veri alacağım."
Tanya "Ne olursa olsun, güvenli bir yörüngedeolmalılar" dedi. "Daha sonra düzeltmeler yapabi-lirler. "
"Belki. Ama yakıtları olsa bile bu onlara birkaçgüne mâl olur. Yakıtları olduğundan da şüpheli-yim."
"Yani onlan hâlâ geçebiliriz."
"O kadar iyimser olma. Jüpiter'den hâlâ üç haftauzaktayız. Biz oraya varmadan bir düzine yö-rüngeye girebilir ve buluşma için en uygun olanımseçebilirler."
"Bir kez daha, yeterli yakıtlan varsa.""Elbette. Ve bu konuda mantıklı tahminler yü-
rütmekten başka bir şey yapamayız."Tüm bu konuşma öyle hızlı ve coşkulu bir Rus-
çayla yapıldı ki Floyd yetişemedi. Tanya ona acıyıpTsien'in ıskaladığını ve dış uydulara doğru yolalmakta olduğunu açıkladığında ilk tepkisi "Ohalde ciddi sorunları olabilir. Yardım isterlerse neyapacaksınız?" oldu.
"Herhalde şaka yapıyorsun. Bunu yapacaklarınıdüşünebiliyor musun? Çok gururlular. Zatenisteseler de olanaksız. Çok iyi biliyorsun ki görevprofilini değiştirenleyiz. Yakıtımız olsa bile... "
"Haklısın tabii, ama bunu insan ırkının yörüngemekaniğinden anlamayan yüzde doksan do-kuzuna açıklamak zor olabilir. Politik meselelerhakkında düşünmeye başlasak iyi olur, yardımedemezsek bu hepimiz için kötü olur. Vasili, he-sapladığın yörüngelerini işin bitince verir misin?Kabinime, biraz ders çalışmaya gidiyorum."
Floyd'un kabini, daha doğrusu üçte bir kabini,hâlâ uzun uykularından uyandıklarında Chandrave Curnow'a ait olacak olan yerlere doldurulmuşmalzemeyle doluydu. Kişisel çalışmaları için küçükbir çalışma alanı açmayı başarmıştı ve eşya-
Tsıen2010. Uzay Efsanesi-2
74 75
lan kaldırmak için birisi bulunur bulunmaz ikimetreküplük bir lüks sözü verilmişti.
Floyd küçük iletişim konsolunu açtı, şifresinigirdi ve Tsien hakkında kendisine Washing-ton'dan gönderilen bilgileri istedi. Ev sahiplerininşifreyi çözmeyi başarıp başaramadıklarını merakediyordu; iki yüz basamaklı, çift sayılara dayalıbir şifreydi. Ulusal Güvenlik Teşkilâtı bu şifre sis-teminin tanıtımını, bilinen en hızlı bilgisayarın bileevren Büyük Patlamayla yok olmadan önce kı-ramayacağı iddiasıyla yapmıştı. Hiçbir zaman is-patlanamayacak, sadece aksi ispatlanabilecek biriddiaydı.
Çinlilerin gemisi gerçek yüzünü gösterdiği za-man, dünya yörüngesinden çıkmadan hemen önceçekilmiş mükemmel fotoğraflara bir kez dahadikkatle baktı. Sonradan çekilmiş, Jüpiter'e fırladığıson aşamanın da resimleri vardı, ama o sıradacasus kameralardan çok uzak olduğundan peknet değillerdi. Onu en çok ilgilendiren bu re-simlerdi; özellikle kuyruk çizimleri ve perfor-mans tahminleri işine daha da çok yarardı.
Çok iyimser olan Çinlilerin ne yapmayı um-duklarını tahmin etmek zordu. Yakıtlarının en azyüzde doksanını Güneş Sistemi boyunca yaptıklarıo çılgın uçuşta yakmış olmalıydılar. Eğer bu birintihar görevi değilse -bu olasılık gözardı edi-lemezdi- sadece dönemlik uyku ve sonradankurtarılmayı içeren bir plan mantıklı olabilirdi.
Ve istihbarat da Çin dönemlik uyku teknolojisininböyle bir seçenek sunacak kadar gelişmiş ol-madığını söylüyordu.
Ama istihbarat sık sık yanılırdı, hatta değerlen-dirmesi gereken bilgi dağları yüzünden şaşırdığıda olurdu-bilgi devrelerindeki 'parazit'. Yine dezamanın azlığı göz önüne alınırsa Tsien de iyi biriş çıkarmıştı, ama Floyd kendisine gönderilenmalzemenin biraz daha dikkatle elenmiş olmasınıisterdi. Bir kısmı görevle hiç ilgisi olmayan zır-valardı.
Yine de, ne aradığınızı bilmediğinizde, tüm ön-yargıları ve kabulleri bir kenara bırakmak önem-liydi; ilk bakışta ilgisiz, hatta saçma görünen bir-şey çok önemli bir ipucu olabilirdi.
Floyd iç çekerek bir kez daha beş yüz sayfa veriyiincelemeye başladı. Diyagramlar, çizelgeler,fotoğraflar - bazıları o kadar bulanıklardı ki nere-deyse hiçbir şey ifade etmiyorlardı- haber konu-ları, bilimsel konferanslann delege listeleri, teknikyayınların başlıkları ve hatta reklam belgeleriyüksek çözünürlüklü ekrandan hızla geçerkenzihnini olabildiğince açık tuaıyordu. Oldukça etkinbir endüstri casusluğu sisteminin çok çalıştığıbelliydi; bu kadar çok Japon toplu hafıza mo-dülünün ya da İsviçre gaz sızıntısı mikrokontrol-cüsünün ya da Alman radyasyon dedektörününJüpiter yolunda ilk yol işareti olan Lop Nor kurugöl yatağına gönderildiğini kim düşünebilirdi?
Tsien2010: Uzay Efsanesi-2
7776
Malzemenin bir kısmı yanlışlıkla eklenmiş ol-malıydı; görevle bir ilgileri olamazdı. Çinliler Sin-gapur'daki bir uydurma firmadan gizlice bin tanekızılötesi alıcı sipariş ettiyse, bu sadece ordununmeselesiydi; Tsien'in ısı güdümlü füzelerce takipedilmeyi beklemesi pek de mümkün görünmü-yordu. Ve bu seferki gerçekten komikti: AlaskaLimanı'ndaki Glacier Jeofizik şirketinden uzmanaraştırma ve inceleme malzemesi. Hangi kazkafa-lıbir uzay araştırmasında ...
Floyd'un gülüşü donakaldı; ensesini bir ürpertikapladı. "Aman Tanrım, buna cesaret edemezler!"Ama etmişlerdi bile ve artık en azından her şeyinaçıklamasını bulmuştu.
Fotoğraflara ve geminin tahminî planlarınadöndü. Evet, akla uygundu-arkada, yön değiştirmeelektrotlarının yanındaki oluklar tam uygunölçüdeydiler...
Floyd köprüye seslendi. "Vasili" dedi, yörüngeüzerinde çalıştın mı?"
Harita uzmanı garip şekilde yumuşamış bir sesle"Evet" dedi. Floyd onun bir şeyler bulduğunuhemen anladı. Aklından geçeni söyledi. "Europa'yagidiyorlar, değil mi?" Diğer taraftan inanamayan birşaşkınlık ifadesi duyuldu.
"Chyort voz'mi ! Nereden bildin?" "Bilmedim,sadece tahmin ettim." "Hata olamaz. Altı yerdekirakamları kontrol et-
tim. Fren manevrası tam hedefledikleri gibi oldu.Dosdoğru Europa'ya gidiyorlar, bu şans eseriolamaz. On yedi saat içinde orada olacaklar."
"Ve yörüngeye girecekler.""Belki; bunun için fazla yakıt gerekmez. Ama
bunu niye yapsınlar?""Bir tahmin daha yapayım. Çabucak bir inceleme
yapacaklar ve sonra inecekler.""Sen delisin. Yoksa bilmediğimiz birşey mi bi-
liyorsun?""Hayır sadece basit bir çıkarım. Gözünüzün
önünde olanı görmediğiniz için başınızı duvarlaravuracaksınız."
"Tamam Sherlock, biri neden Europa'ya inmekistesin? Orada ne var Tanrı aşkına?"
Floyd küçük zafer anının tadını çıkarıyordu.Tabii hâlâ tamamen yanılıyor da olabilirdi.
"Europa'da ne mi var? Evrendeki en değerlimadde, o kadar."
Fazla ipucu vermişti; Vasili aptal değildi, yanıtıonun ağzından aldı,
"Tabii ya! Su!""Kesinlikle. Milyarlarca ton. Yakıt tanklarını
doldurup bütün uyduları dolaşmaya yetecek veDiscovery ile buluşmak ve eve dönmek için faz-lasıyla artacak kadar Vasili, bunu söylemek ho-şuma gitmiyor ama Çinli dostlarımız bizi bir kezdaha alt ettiler."
"Tabii her zamanki gibi, becerebilirlerse."
Tsien2010: Uzay Efsanesi-2
78 79
9BÜYÜK KANALDAKİ BUZ
Kapkara gökyüzü sayılmazsa, fotoğraf Dünya'-nın kutup bölgelerinde herhangi bir yerde çekilmişolabilirdi; ufka kadar uzanan çatlak buzlarla kaplıdenizde yabancı gelebilecek hiçbir şey yoktu.Sadece ön plandaki uzay giysili beş figürsahnenin başka bir dünyadan olduğunu gösteri-yordu.
Gizliliğe önem veren Çinliler ekibin isimlerinihâlâ açıklamamışlardı. Europa'da buzulun üze-rindeki isimsiz istilacılar sadece baş bilim adamı,kumandan, haritacı, birinci mühendis ve ikincimühendis olarak biliniyorlardı. Floyd elinde ol-madan, şimdiden tarihi olan fotoğrafı Dünya'da-kilerin sahneye bu kadar yakın olan Leonoı/danbir saat önce görmelerinin ironik olduğunu dü-şündü. Ama Tsien'in haberleşmesi öyle dar birdalgadan yapılıyordu ki yakalamak imkânsızdı;Leonov sadece tüm yönlere eşit yayın yapan işaretkulesini dinleyebiliyordu. Europa'nın hareketi onugörüş alanı dışına çıkardığında ya da uydununkendisi Jüpiter'in müthiş kütlesinin ardındakaybolduğunda o bile duyulamıyordu. Çinlileringörevi hakkındaki az miktardaki bilgininDünya'dan alınması gerekiyordu.
İlk incelemeden sonra gemi sanal olarak uydu-
nün tamamını kaplayan buz tabakasının arasındanfırlamış birkaç kaya parçasından birine inmişti.Buz kutuptan kutuba düzdü; ona garip şekillerverecek hava ya da tabakalar halinde yavaşçakımıldayan tepelere dönüşecek kar yağışı yoktu.Havası olmayan Europa'ya göktaşları düşebilirdi,ama bir kar tanesi asla. Yüzeyini biçimlendirengüçler sadece tüm yükseltileri tek bir seviyeyeçeken sabit yerçekimi ve yörüngelerindeilerlerken tekrar tekrar Europa'nın yanından geçenuyduların neden olduğu aralıksız sarsıntılardı. Çokdaha büyük kütlesine rağmen Jüpiter'in etkisidaha azdı. Jüpiter gelgitleri işlerini çok uzunzaman önce bitirmiş, Europa'nın bir yüzü devefendisine dönük olarak sonsuza dek yerindekalmasını garantiye almışlardı.
Bütün bunlar 1970'lerdeki Voyager seyir görev-lerinden, 1980'lerdeki Galileo incelemelerindenve 1990'lardaki Kepler inişlerinden beri biliniyordu.Ama Çinliler birkaç saat içinde Europa hakkındaönceki tüm görevlerin toplamından fazlasınıöğrenmişlerdi. Bu bilgiyi kendilerine sakla-yacaklardı; insan buna üzülebilirdi, ama çok azkişi bunu hak etmediklerini söyleyebilirdi.
Uyduyu sahiplenmeye haklan olduğunu isekimse söyleyemezdi. Tarihte ilk kez bir ülke başkabir dünya üzerinde hak iddia etmişti ve Dün-ya'mn tüm haber kurumlan yasal durumu tartışı-yorlardı. Gerçi Çinliler '02 BM Uzay Antlaşmasını
Tsien2010: Uzay Efsanesi-2
81
imzalamadıklarını ve dolayısıyla hükümlerininonları bağlamayacağını tekrar tekrar belirtmişlerdi,ama bu öfkeli protestoları azaltmamıştı.
Europa birdenbire Güneş Sistemindeki en bü-yük haber olmuştu. Ve olay yerinde bir adama(en azından birkaç milyon kilometre yakında bi-rine) çok ihtiyaç vardı.
"Ben Heywood Floyd, Jüpiter'e giden KozmonotLeonotfdayım. Ama tahmin edeceğiniz gibi artıktüm düşüncelerimiz Europa'ya yönelik.
"Tam şu anda geminin en güçlü teleskobuylaona bakıyorum; bu büyüklükteyken Ay'ın çıplakgözle görünümünden on kat daha büyük. Ve gö-rüntü gerçekten garip.
"Birkaç küçük kahverengi yer hariç yüzey heryerde pembe. Her yana kıvrılıp bükülen dar çiz-gilerden karmaşık bir ağla kaplı. Aslında, tıpkı birtıp kitabında damar ve atardamarların düzeninigösteren bir resme benziyor.
"Bunların bazıları yüzlerce -hatta binlerce- kilo-metre uzunluğundalar ve Percival Lowell ve yir-minci yüzyılın başlarındaki diğer gökbilimcilerinMars'ta gördüklerini sandıklan hayali kanallarabenziyorlar.
"Ama Europa'nın kanallan hayali değil, elbetteyapay da değiller. Üstelik içlerinde su-en azındanbuz- var. Çünkü uydu neredeyse tamamen suylakaplı, ortalama elli kilometre derinliğinde.
"Güneşten böylesine uzakta olduğundan Euro-pa'nın yüzey ısısı son derece düşük, donma nok-tasının yaklaşık yüz elli derece altında. Yani tekokyanusunun bir buz kalıbı olması mümkün.
"Şaşırtıcı, ama gerçek öyle değil; çünkü Euro-pa'nın içinde gelgitlerin neden olduğu büyük birısı var. Komşusu lo'daki büyük volkanları hare-kete geçiren gücün aynısı
"Bu yüzden buz sürekli eriyor, kırılıyor ve do-nuyor, kendi kutup bölgelerimizdeki yüzen buztabakaları gibi çatlak ve geçitler oluşturuyor. Şuanda çatlakların oluşturduğu karmaşık bir desenebakıyorum; birçoğu karanlık ve çok eski-bel-kimilyonlarca yıl yaşında Ama birkaçı bembeyaz,henüz yeni açılmış çatlaklar, kabukları sadecebirkaç santimetre kalınlığında.
" Tsien bu beyaz bölgelerden, Büyük Kanal olarakadlandırılan bin beş yüz kilometre uzunluğundakibir tanesinin hemen arkasına indi Büyük birolasılıkla Çinliler Jüpiter uydu sistemini keşfedipDünya'ya dönebilmek için oradaki suyu yakıttanklarına çekmek niyetindeler. Bu kolayolmayabilir, ama şüphesiz indikleri bölgeyi büyükdikkatle incelemişlerdir ve ne yaptıklarını bi-liyorlardır.
"Neden böyle bir riske girdikleri ve neden Eu-ropa'yı yakıt alma noktası olarak gördükleri artıkanlaşılıyor. Orası tüm Güneş Sisteminin kilit noktasıolabilir. Ganymede'de de su var ama tamamı
2010- Uzay Efsanesi-2 Tsıen
82 83
donmuş halde, zaten uydunun güçlü yerçekimiyüzünden ulaşılması da daha zor.
"Şu anda fark ettiğim bir nokta daha var. ÇinlilerEuropa'da mahsur da kalsalar, bir kurtarmagörevi ayarlanana kadar hayatta kalabilirler. Faz-lasıyla enerjileri var, bölgede faydalı minerallerolabilir. Zaten Çinlilerin sentetik gıda üretimindeuzman olduklarını da biliyoruz. Pek lüks bir hayatolmayabilir; ama bizim de birkaç gün içindegörmeyi umduğumuz, Jüpiter'in gökyüzünü kap-layan baş döndürücü görüntüsü için böyle birhayatı seve seve kabul edecek dostlarım var.
"Ben Heywood Floyd, Alexei Leonoıtdan mes-lektaşlarım ve kendim adına hoşçakalın diyo-rum."
"Ve burası da köprü. Harika bir sunuş Heywo-od. Haberci olmalıymışsın."
"Çok tecrübeliyim. Zamanımın yarısını H.İ. ça-lışmalarında geçirdim."
"H.İ. ?""Halkla ilişkiler: Genellikle politikacılara neden
bana daha fazla para vermeleri gerektiğini söyle-mek. Sizin uğraşmanız gerekmeyen bir şey."
"Bunun doğru olmasını nasıl da isterdim. Herneyse, köprüye gel. Seninle tartışmak istediğimizbazı yeni bilgiler var."
Floyd yaka mikrofonunu çıkardı, teleskobu ko-numuna kilitledi ve küçük gözlem bölmesindençıktı. Çıkınca Nikolai Ternovsky ile neredeyse
çarpışıyordu, onun da benzer bir görevi yerinegetireceği belliydi.
"Woody, bazı güzel cümlelerini Moskova Rad-yosu için çalacağım. Umarım sakıncası yoktur."
"Tabii ki yok, tovarishch. Zaten sana nasıl engelolabilirim?"
Köprüde Kaptan Orlova ana ekrandaki sözcükve rakamlar yığınına düşünceyle bakıyordu.Floyd sıkıntıyla kendi alfabesine çevirmeye baş-ladığında Kaptan onu durdurdu.
"Ayrıntılar için endişelenme. Bunlar Tsien'intanklarını doldurup kalkışa hazır duruma gelmesüresi hakkındaki tahminler."
"Bizimkiler de aynı hesapları yapıyorlar. Amaçok fazla değişken var."
"Biz birini elediğimizi sanıyoruz. Satın alabile-ceğin en iyi su pompalarının itfaiyelere ait oldu-ğunu biliyor muydun? Ve Pekin Merkezi İstasyo-nuna, valinin karşı çıkmasına rağmen en son mo-dellerinden dördü için resmi talep geldiğini öğ-rensen şaşırır miydin?"
"Şaşırmadım, sadece duyduğum saygı azaldı.Devam et lütfen."
"Bu bir rastlantı olabilir, ama o pompalar tamuygun boyda. Boru döşeme, buzu kazma vebenzeri konularda mantıklı tahminler yaparsak...eh, beş gün içinde kalkabileceklerini sanıyoruz."
"Beş gün! ""Şansları varsa ve her şey yolunda giderse. Ve
Tsien2010 Uzay Efsanesi-2
8584
2010: Uzay Efsanesi-2
tanklarını doldurmayıp sadece Discovery ile biz-den önce güvenli bir buluşmaya yetecek kadaralırlarsa. Bizi bir saat bile geçseler bu yeterli. Enazından kurtarılan mal üzerinde hak iddia edebi-lirler."
"Devlet Bakanlığı'nın avukatları öyle düşün-mez. Zamanı gelince Discovery'nin terkedilmedi-ğini, sadece sonra geri getirene dek bırakıldığınıaçıklarız. Gemiye girmek için yapılacak her hareketkorsanlık sayılır."
"Çinlilerin bunu umursayacaklarını sanmam.""Peki ne yapabiliriz?""Sayımız onlardan fazla, hatta Chandra ile Cur-
now'u uyandırdığımızda bire iki olacağız.""Sen ciddi misin? Çarpışma için palalar nere-
de?""Palalar?""Kılçlar-silahlar.""Oh. Lazerlı telespektrometreyi kullanabiliriz.
Binlerce kilometre uzaktan miligramlık asteroitparçacıklarını buharlaştırabilir."
"Bu konuşmadan hoşlandığımı söyleyemem.Hükümetim şiddeti kesinlikle onaylamaz, tabii kikendini savunma söz konusu değilse."
"Siz saf Amerikalılar! Biz daha gerçekçiyiz; öyleolmak zorundayız. Senin büyükanne ve babalarınyaşlanarak öldüler Heywood. Benimkilerin üçüBüyük İç Savaşta öldürüldüler."
İkisi yalnızken Tanya ona hep Woody derdi,
Tsien
Heywood değil. Ciddi olmalıydı. Yoksa sadecetepkilerini mi ölçüyordu?
"Zaten Discovery sadece birkaç milyon dolardeğerinde bir araç. Gemi değil, sadece taşıdığıbilgi önemli."
"Kesinlikle. Kopyalanıp sonra silinebilecek bil-giler."
"Bazı fikirlerin çok hoş Tanya. Sanırım tümRuslar biraz paranoyak."
"Napolyon ve Hitler sayesinde, öyle olmak içinher türlü hakkımız var. Ama bana bu şeyi -ne di-yorsunuz, senaryo mu?- sizin de düşünmediğinizisöyleme."
Floyd biraz asık bir yüzle "Buna gerek yoktu"diye yanıtladı. "Devlet Bakanlığı biraz değişikliklebunu benim yerime yaptı bile. Yapacağımız tekşey Çinlilerin neler çevireceğini görmek. Ve bizibir kez daha atlatırlarsa hiç şaşırmam."
87
EUROPA'DAN BİR ÇIĞLIK
Sıfır yerçekiminde uyumak, öğrenilmesi gerekenözel bir beceridir; rahatsız pozisyonlara gir-memeleri için kol ve bacaklarını demirlemenin enuygun yolunu bulmak Floyd'un haftalarını almıştı.Artık uzmanlaşmıştı ve ağırlığına tekrar kavuşmakiçin can atmıyordu; aslında bu fikir onu oldukçakorkutuyordu.
Biri onu sarsarak uyandırmaya çalışıyordu. Ha-yır-hâlâ rüya görüyor olmalıydı. Bir uzay gemi-sinde mahremiyet kutsaldı; hiç kimse izin istemedenmürettebattan birinin odasına girmezdi. Gözlerinisımsıkı kapattı, ama sarsış devam etti.
"Dr. Floyd, lütfen uyanın! Uçuş güvertesindebekleniyorsunuz1"
Ve hiç kimse ona Dr. Floyd demezdi; haftalardırduyduğu en resmi hitap " Doktor"du. Neleroluyordu?
İsteksizce gözlerini açtı. Küçük kabininde, uykukozasına sarılmıştı. Kendi kendine nasıl olup daEuropa'ya baktığını sordu. Hâlâ milyonlarcakilometre uzaktaydılar.
Tanıdık ağlar, kesişen çizgilerin oluşturduğuüçgen formları ve çokgenler vardı. Ve oradaki deşüphesiz Büyük Kanal'di. Hayır, değildi, nasılolabilirdi ki, hâlâ Leonoıfdaki küçük kabinindey-
"Dr Floyd!"İyice uyandı ve sol elinin gözlerinin birkaç san-
timetre önünde yüzdüğünü gördü. Elindeki çiz-gilerin düzeninin Europa'nın haritasına bu kadarbenzemesi ne garipti! Ama tutumlu Doğa Ana sü-rekli kendini tekrarlıyordu, hem de kahveye ka-tılan sütün karıştırılmasmdaki, bir kasırgada hor-tumun şeklindeki, spiral bir yıldız takımının yayı-lışındaki benzerlikler gibi son derece farklı öl-çeklerde .
"Özür dilerim Max" dedi. "Ne oldu? Bir sorunmu var?"
"Öyle sanıyoruz, ama bizde değil. Tsierf'm başıdertte."
Kaptan, haritacı ve baş mühendis uçuş güver-tesinde koltuklarında kemerlerini bağlamışlardı;mürettebatın geri kalanı tutamakları kullanarakmerakla dolanıyor ya da monitörlere bakıyorlardı.
Tanya sertçe "Uyandırdığımız için özür dilerimHeywood" dedi. "Durum şöyle: On dakika önceGörev Kontrol'den bir Birinci Derece Öncelikgeldi. Tsien ortadan kayboldu. Aniden, şifreli birmesajın ortasında oldu; birkaç saniye bozuk biryayın geldi, sonra hiçbir şey."
"Sinyal kuleleri?""O da yayınını kesti. Ondan da bir şey alamı-
yoruz."
2010: Uzay Efsanesi-2
89
"Vay! O zaman ciddi bir şey olmalı, büyük birterslik. Teoriniz var mı?"
"Bir sürü, ama hepsi talimin. Bir patlama, yerkayması, deprem... Kim bilir?"
"Birisi daha Europa'ya inene ya da yakın biruçuşla bir göz atana dek biz de bilemeyeceğiz."
"O halde yapabileceğimiz hiçbir şey yok.""Tam olarak değil Heywood. Görev Kontrol'ün
bir önerisi var. Belki zayıf bir acil durum sinyaliyakalayabiliriz diye büyük çanağımızı çevirme-mizi istiyorlar. Belki -nasıl diyorsunuz- uzak birihtimal, ama denemeye değer. Ne düşünüyor-sun?"
Floyd'un ilk tepkisi oldukça sertti."Bu Dünya ile bağlantımızı koparmak demek."Elbette; ama Jüpiter'in çevresini dolaşırken bunu
zaten yapmak zorunda kalacağız. Ve devreyiyeniden kurmak sadece birkaç dakika sürer."
Floyd ses çıkarmadı. Öneri son derece mantık-lıydı, yine de onu çok endişelendiriyordu. Birkaçsaniyelik bir kararsızlıktan sonra, birdenbire bufikre neden bu kadar karşı olduğunu fark etti.
DiscoverjSnm sorunları da, bugün bile tam olarakbilinmeyen nedenlerle büyük çanağının -anaanten kompleksi- Dünya'yla iletişimi kesildiğindebaşlamıştı, ama bunda HAL'ın rolü olduğu kesindive burada benzer bir durumla karşılaşma tehlikesiyoktu. Leonoı/un bilgisayarları küçük, bağımsızünitelerdi; her şeyi kontrol eden tek bir
beyin yoktu. En azından makine olarak.Ruslar hâlâ sabırla cevabını bekliyorlardı.Sonunda "Tamam" dedi. "Ne yaptığımızı Dün-
ya'ya bildirin ve dinlemeye başlayın. Herhaldetüm UZAY İMDAT frekanslarını deneyeceksiniz."
"Evet, Doppler düzeltmelerini yapar yapmaz.Nasıl gidiyor Sasha?"
"Bana iki dakika daha verin, otomatik araştır-mayı çalıştırayım. Ne kadar süre dinleyeceğiz?"
Kaptan yanıt vermek için bir an beklemedi.Floyd, Tanya Orlova'nın kendine güvenini herzaman takdir etmiş, bunu ona da söylemişti. Nasılolduysa esprili bir yanıt vermişti: "Woody, birkumandan yanılabilir, ama asla tereddüt ede-mez."
"Elli dakika boyunca dinleyin ve on dakikaDünya'ya rapor edin. Sonra bunu tekrarlayın."
Görecek ya da duyacak hiçbir şey yoktu; oto-matik devreler telsiz sesini algılamada insan du-yularından daha iyilerdi. Yine de Sasha ara sırases monitörünü açıyor, kabini Jüpiter'in ışınımkuşaklarının uğultusu dolduruyordu. Dünya'dakitüm sahillere dalga vuruyormuş gibi bir sesti, aradabir Jüpiter'in atmosferindeki dev yıldırımlarınpatlamaları da duyuluyordu, insan sinyali ise hiçyoktu; ve işi olmayanlar sessizce birer birer ayrıl-dılar.
Floyd beklerken aklından bazı hesaplar yaptı.Tsien'e her ne olduysa üzerinden iki saat geçmiş-
2010. Uzay Efsanesi-2 Tsien
90 91
2010: Uzay Efsanesi-2
ti, haber Dünya'dan geleli bu kadar olmuştu.Ama Leonov bir dakikadan az bir gecikmeyle
direkt bir mesaj almalıydı, yani Çinlilerin dahabaştan yayma dönecek bol bol zamanları vardı.Sürekli sessiz kalmaları korkunç bir şeyler oldu-ğunu gösteriyordu ve Floyd art arda felaket se-naryoları kurmaya başladı.
Elli dakika saatler gibiydi. Süre bitince Sashageminin anten kompleksini tekrar Dünya'ya yö-neltti ve başarısızlık raporu verdi. On dakikanıngeri kalanını mesaj kaydını yollamak için kulla-nırken, Kaptana merakla baktı.
Karamsarlığını açıkça belli eden bir sesle "Tekrardenemeye değer mi?" diye sordu.
"Elbette. Araştırma süresini azaltabiliriz, amadinlemeye devam edeceğiz."
Bir saat dolduğunda büyük çanak bir defa dahaEuropa'ya odaklandı. Ve neredeyse bunu yaparyapmaz, otomatik monitörün ALARM ışığı yanıpsönmeye başladı.
Sasha'nın eli ses düğmesine doğru atıldı ve Jü-piter'in sesi kabini doldurdu. Ancak onunla karışık,fırtınadaki bir fısıltı gibi kısık ama kesinlikle insankonuşması olan bir ses vardı. Dili tanımlamakimkânsızdı, ama Floyd vurgulama ve ritm-denbunun Çince değil, bir Avrupa dili olduğunaemindi.
Sasha ince ayar ve dalga boyu kontrolleriyleustaca oynadı ve sözcükler netleşti. Dil kesinlik-
Tsien
le İngilizceydi, ama söyledikleri hâlâ çıldırtıcı de-recede anlaşılmazdı.
En gürültülü ortamda bile her insan kulağınınanında fark edebileceği bir ses kombinasyonuvardır. Jüpiter'in ardından birden bu ses geldiğindeFloyd uyanık olamayacağını, fantastik bir rüyadaolduğunu sandı. Meslektaşlarının tepki vermesibiraz daha uzun sürdü; sonra onlar da ona aynışaşkınlıkla -ve artan bir şüpheyle- baktılar.
Çünkü Europa'dan gelen ilk anlaşılır sözler "Dr.Floyd... Dr. Floyd... Umarım beni duyabili-yorsunuz." olmuştu.
11
_____BUZ VE BOŞLUK_____
Herkes birbirine susmasını işaret ederken birisi"Kimsiniz" diye fısıldadı. Floyd umursamaz birifadeyle, biraz da masumiyet katmaya çalışarak,elini kaldırdı.
"...Leonottda olduğunuzu biliyorum ... fazla za-manım olmayabilir... giysimin antenini en uygunyöne... "
Sinyal işkence gibi gelen birkaç saniye boyuncakayboldu, sonra daha yüksek olmasa da, çokdaha net olarak tekrar duyuldu.
"... bu bilgiyi Dünya'ya gönderin. Tsien üç saatönce yok oldu. Tek kurtulan benim. Giysimin
r
92 93
telsizini kullanıyorum, yayın alanı yeterli mi bil-miyorum, ama tek şansım bu. Lütfen dikkatledinleyin. EUROPA'DA HAYAT VAR. Tekrarlıyo-rum: EUROPA'DA HAYAT VAR..."
Sinyal tekrar kayboldu. Ardından gelen ser-semletici sessizliği bozmaya kimsenin cesaretiyoktu. Beklerken Floyd çılgınca hafızasını yoklu-yordu. Sesi tanıyamamıştı. Batıda eğitim görmüşherhangi bir Çinli olabilirdi. Büyük olasılıkla bi-limsel bir konferansta tanıştığı biriydi, ama konuşankişi kendini tanıtmazsa asla bilemeyecekti.
"... yerel geceyansından hemen sonra. Düzenliolarak pompalıyorduk ve tanklar neredeyse yarıyakadar dolmuştu. Dr. Lee ve ben boru yalıtımınıkontrol etmek için dışarı çıktık. Tsien BüyükKanalın kenarından otuz metre kadar uzakta du-ruyor -duruyordu. Borular ondan çıkıp doğrucabuzun altına gidiyor. Çok ince, üzerinde yürüne-mez. Pompaların ısısı... "
Tekrar uzun bir sessizlik. Floyd konuşanın ha-reket ettiğini ve bir engel yüzünden kesildiğinidüşündü.
"...sorun değil, gemide beş kilo vatlık aydınlatmavardı. Noel ağacı gibi; güzel, buzların arasındaparıldıyor. Harika renkler. Onu ilk Lee gördü;derinlerden yükselen kocaman karanlık bir kütle.Önce bir balık sürüsü sandık -tek bir organizma içinçok büyüktü- sonra buzu kırmaya başladı .
"Dr. Floyd, umarım beni duyabiliyorsunuz. BenProfesör Chang- O2'de Boston U.A.B. konfe-ransında tanışmıştık."
Floyd'un aklı bir anda uçup milyarlarca kilo-metre öteye gitti, Çinlilerin İkinci Kültür Devri-mi'nden önce katıldığı son resepsiyon olan,Uluslararası Astronomi Birliği Kongresinin kapa-nışından sonraki o resepsiyonu çok az hatırlıyordu.Şimdi ise Chang'ı çok açıkça hatırlamıştı; ufaktefek, çok şakacı bir astronom ve dışbiyo-logŞimdi ise şaka yapmıyordu.
"...dev yosun dalları gibi, yerde sürünüyordu.Lee bir kamera almak için gemiye koştu, ben iz-leyip telsizden rapor vermeye devam ettim. Okadar yavaş hareket ediyordu ki rahatça ondanhızlı koşabilirdim. Korkmaktan çok heyecanlan-mıştım. Onun ne tür bir yaratık olduğunu bildiğimisandım -California açıklarındaki varek ormanlarınınresimlerini görmüştüm- ama yanılmıştım.
"...Başının dertte olduğunu sandım. Normal or-tamının yüz elli derece altında bir ısıda yaşamasıolanaksızdı. Hareket ettikçe donuyordu -parçalarıcam gibi kırılıyordu- ama hâlâ gemiye doğruilerliyordu, giderek yavaşlayan kapkara bir gelgit.
"Hâlâ öylesine şaşkındım ki doğru düşünemi-yor, ne yapmaya çalıştığını tahmin edemiyor-dum... "
Floyd çabucak "Onunla konuşmamız mümkün
2010: Uzay Efsanesi-2 Tsien
94 95
mü?" diye fısıldadı."Hayır, çok geç. Europa birazdan Jüpiter'in ar-
kasında olacak. Tekrar çıkana kadar beklemekzorundayız."
"...gemiye tırmanıyor, ilerledikçe bir tür buz tü-neli açıyordu. Belki bu onu soğuktan koruyordu -termitlerin çamurdan küçük koridorlarla güneşışığından korunmaları gibi-.
"...gemide tonlarca buz vardı. Önce telsiz an-tenleri kırıldı. Sonra iniş ayaklarının bükülmeyebaşladığını gördüm. Her şey ağır çekimdeydi,tıpkı bir rüya gibi. •
"Gemi yana yatana kadar o şeyin ne yapmayaçalıştığını anlayamadım, o zaman da çok geçti.Canlarımızı kurtarabilirdik -o ışıklan söndürsey-dik-.
"Belki de biyolojik süreci buzdan süzülen güneşışığıyla devam eden, ışığa tepki veren bircanlıdır. Veya, pervanenin muma gelmesi gibiışığa gelmiş de olabilir. Projektörlerimiz Euro-pa'nın bugüne dek gördüğü her şeyden dahaparlaktı herhalde...
"Sonra gemi battı. Kabuğun kırıldığını, nem yo-ğunlaşırken kar tanelerinin bir bulut oluşturdu-ğunu gördüm. Bütün ışıklar söndü, sadece, yerdenbir-iki metre yukarıda bir kabloda sallanan birtanesi hariç.
"Bundan hemen sonra ne olduğunu bilmiyo-rum. Geminin kalıntısının arkasında, ışığın altın-
da durduğumu hatırlıyorum, her yanımda henüzyağmış kar vardı. Üzerinde ayak izlerimi açıkçagörebiliyordum. Oraya koşmuş olmalıydım, belkide sadece bir ya da iki dakika geçmişti...
"Bitki -hâlâ onun bir bitki olduğunu düşünü-yordum- hareketsizdi. Çarpmanın etkisiyle zarargörmüş olabileceğini düşündüm; büyük parçalar -bir insan kolu kalınlığında- çatlayıp düşmüştü,tıpkı kırık dallar gibi.
"Sonra ana gövde tekrar hareket etmeye başladı.Gemiden çekilip bana doğru ilerlemeye başladı. Ozaman yaratığın ışığa duyarlı olduğuna eminoldum; artık sallanmayan bin vatlık lambanın tamaltında duruyordum.
"Yerçekiminin düzleştirdiği ve yerde sürünmeyeçalışan bir meşe ağacı, daha iyisi, bir sürügövdesi ve kökü olan bir banyan ağacı düşünün.Işığın beş metre kadar yakınına geldi ve yayılarakçevremde tam bir çember oluşturdu. Sanırım buonun dayanma sınırı; ışığa çekimin ışıktankaçmaya dönüştüğü nokta idi. Bundan sonra birkaçdakika hiçbir şey olmadı. Ölmüş, en azındandonmuş olabileceğini düşündüm.
"Sonra birçok dalda büyük filizler oluştuğunugördüm. Çiçeğin açılışını gösteren kare kare çe-kilmiş bir filmi izler gibiydim. Aslında çiçek ol-duklannı sanıyordum, ama her biri bir insan kafasıbüyüklüğündeydi.
"Tatlı, güzel renkleri olan zarlar yırtılmaya baş-
Tsien2010' Uzay Efsanesi-2
9796
ladı O anda bile, hiç kimsenin -hiçbir şeyin- dahaönce bu renkleri görmüş olamayacağını düşü-nüyordum; ışıklarımızı, ölümcül ışıklarımızı budünyaya getirene kadar yoktular.
"Güçsüzce dalgalanan sarmaşıklar, stamenler...Neler olduğunu tam olarak görebilmek için çev-remi saran canlı duvarın üzerinde yürüdüm. Ne oanda, ne de başka bir zaman yaratıktan hiçkorkmadım. Saldırgan olmadığına emindim, bi-linçli olduğu bile şüpheliydi.
"Birçok büyük çiçek grubu, açılmanın farklı ev-relerindeydi. Artık bana krizalitten yeni çıkan,kanatlan buruşuk, hâlâ zayıf kelebekleri hatırlatı-yorlardı. Gerçeğe giderek yaklaşıyordum.
"Ama donuyorlardı, oluşur oluşmaz ölüyorlardı.Sonra birbiri ardına filizlerden düştüler. Birkaçsaniye sudan çıkmış balıklar gibi çırpındılar vesonunda tam olarak ne olduklarını anladım. Ozarlar taç yapraklan değildi; yüzgeç ya da onuneşdeğeri bir şeydi. Bu yaratığın serbestçe yüzebi-len, larva evresiydi. Büyük olasılıkla hayatınınçoğunu deniz dibinde kök salmış olarak geçiriyor,sonra yeni yer aramak için bu hareketli yavrularıgönderiyordu. Tıpkı Dünya okyanuslarındakimercanlar gibi.
"Küçük yaratıkların birine yakından bakmakiçin eğildim. Güzel renkleri artık soluyor, ölü birkahverengiye dönüşüyordu. Taç yaprağı yüzgeç-lerden bazıları kırılmıştı, dondukça kırılgan zarla-
ra dönüşüyorlardı. Ama hâlâ güçsüzce de olsahareket ediyordu. Ve ben yaklaşınca bendenkaçmaya çalıştı Varlığımı nasıl hissettiğini merakettim.
"Sonra tüm stamenlerin -onlara stamen diyo-rum- uçlarında parlak mavi noktalar olduğunufark ettim. Küçük yıldız safirlerine ya da deniz ta-rağının kabuğundaki mavi gözlere benziyorlardi;ışığı fark ediyor, ama gerçek görüntüleri algılaya-mıyorlardı. Ben bakarken parlak mavi soldu, sa-firler normal, sıradan taşlara dönüştüler...
"Dr. Floyd -ya da dinleyen her kimse- fazla za-manım kalmadı; Jüpiter birazdan sinyalimi engel-leyecek. Ama neredeyse bitirdim.
"Ne yapmam gerektiğini biliyordum. O bin vatlıklambanın kablosu neredeyse yere kadar yeti-şiyordu. Birkaç kere çektim ve ışık bir kıvılcımyağmuruyla söndü.
"Geç kalmış olabilirdim. Birkaç dakika hiçbirşey olmadı. Ben de etrafımdaki iç içe geçmiş dal-lardan oluşan duvarın üzerinden geçip onu tek-meledim.
"Yaratık yavaşça kendini yerden koparıp, ka-nala doğru hareket etmeye başladı. Fazlasıyla ay-dınlıktı-her şeyi eksiksiz görebiliyordum. Gökyü-zünde Ganimede ve Callisto vardı -Jüpiter koca-man, ince bir hilâldi- ve gece tarafında, lo akımtüpünün Jüpiter tarafında büyük bir ışık seli vardı.Başlığımın ışığını kullanmama gerek yoktu.
2010: Uzay Efsanesi-2 Tsien
99
"Yaratığı suya kadar izledim, yavaşlayınca birkaçtekmeyle onu destekliyor, botlarımın altındakınlan buzlann çıtırtısını hissediyordum... Ka-nal'a yaklaştıkça, sanki doğal yuvasına yaklaştığınıbiliyormuşçasma güç ve enerji kazandı. Tekrar filizverecek kadar yaşayabilecek miydi acaba...
"Yabancısı olduğu bu bölgede birkaç ölü larvadaha bırakarak, yüzeyin altında gözden kayboldu.Çıkan su birkaç saniye köpürdükten sonrakoruyucu bir buz kabuğu onu yukansındaki boş-luktan ayırdı. Ben de kurtarılacak bir şey kalmışmı diye gemiye döndüm-bundan söz etmek is-temiyorum.
"Sadece iki şey istiyorum Doktor. Bilim adamlarıbu canlıyı sınıflandırırken umanm ona benimadımı verirler.
"Ve -buraya bir daha gemi geldiğinde- onlar-dan kemiklerimizi Çin'e geri götürmelerini isteyin.
"Jüpiter birkaç dakika sonra bağlantımızı kese-cek. Keşke birinin beni duyup duymadığımbilebilseydim. Neyse, tekrar bağlantı kurabilecekkonuma geldiğimizde bu mesajı tekrarlayacağım -tabii giysimin hayat destek sistemi o kadardayanırsa-,
"Ben Europa'dan Profesör Chang, Tsien uzaygemisinin yok olduğunu bildiriyorum. BüyükKanal'in arkasına indik ve pompalarımızı buzunkenanna kurduk..."
Sinyal birdenbire zayıfladı, bir an düzeldi, sonragürültü seviyesinin altında tamamen kayboldu.Leonov aynı frekansı tekrar dinlediyse de,Profesör Chang'dan başka mesaj gelmedi.
Tsıen2010: Uzay Efsanesi-2
101100
_________DALIŞ_________
Aşağıya, Jüpiter'e doğru yaptığı dalışta gemisonunda hızlanıyordu. Dört küçük dış uydunun -Pasiphae, Ananke ve Carme- ters hareketli vedışmerkezli yörüngelerinde salındıkları yerçekimitarafsız bölgesini çoktan geçmişti. Belli ki geçerkenyakalanmış asteroitlerdi ve tamamen şekilsizdiler.En büyükleri sadece otuz kilometre uzaktaydı.Gezegen jeologları dışında kimseyi ilgilendirmeyençıkıntılı, parçalanmış kayalardı, bazen Güneşebazen Jüpiter'e yaklaşıyorlardı. Bir gün Güneşonları tamamen ele geçirecekti.
Ama Jüpiter, dördünden diğerlerinin yansı kadaruzaklıkta olan ikinci grubu tutabilirdi. Elara,Lysithea, Himalia ve Leda oldukça yakındılar, ne-redeyse aynı düzlemdeydiler. Bir zamanlar aynıcismin parçaları olduğu yolunda görüşler ileri sü-rülüyordu; eğer öyleyse ana gövde en fazla yüzkilometre uzakta olabilirdi.
Yuvarlaklıkları çıplak gözle görülebilecek kadaryaklaşanlar sadece Carme ve Leda olmasınarağmen hepsi eski dostlar gibi karşılandılar. İşte,en uzun okyanus yolculuğunun ardından ilk kezkara görünmüştü -Jüpiter'in kıyıdan uzak adalan.Saatler yavaş yavaş geçiyor, tüm görevdeki enkritik aşama yaklaşıyordu; Jüpiter atmosferine giriş.
105
Jüpiter şimdiden Dünya'nın Ay'ından daha büyükgörünüyor, dev iç uydularının çevresinde dönüşüaçıkça görülebiliyordu. Hepsinin yuvarlaklıkları vefarklı renkleri belli oluyordu, ama hâlâ işaretleringörülemeyeceği kadar uzaktaydılar. Sunduklarıölümsüz bale -Jüpiter'in arkasında kayboluşlarıaydınlık yüzünden gölgelerinin eşliğinde çıkmaları-son derece çekici bir sahneydi. Galileo tam dörtyüz yıl önce ilk kez gördüğünden beriastronomlar onu sürekli izliyorlardı; ama Leonovmürettebatı onu çıplak gözle gören ilk insanlardı.
Sonu gelmeyen satranç oyunları bitmişti; görevdışı saatler teleskopların başında, samimi sohbet-lerle, müzik dinleyerek, ama genellikle dışarıdakimanzaraya bakarak geçiriliyordu. Ve en azındanbir uzay aşk macerası doruğa varmıştı: MaxBrailovsky ile Zenia Marchenko'nun sık sık ortadankaybolmaları şaka konusu oluyordu.
Floyd, uyumsuz bir çiftler, diye düşündü. Max2000 Olimpiyatlarında finale kadar çıkmış iri yarı,sarışın, yakışıklı bir jimnastik şampiyonuydu.Otuzlarında olmasına rağmen açık yüzlü, nere-deyse çocuksu bir ifadesi vardı. Ama bu bütü-nüyle yanıltıcı değildi; parlak mühendislik geç-mişine rağmen Floyd onu genellikle saf ve tecrü-besiz görürdü. Bir süre konuşmaktan hoşlanaca-ğınız biri, ama hepsi bu. Kendi tartışılmaz uz-manlık alanının dışında etkileyici ama biraz yü-
zeyseldi.Zenia -yirmi dokuz yaşında, ekibin en genci-ise
hâlâ kapalı bir kutuydu. Kimse konuşmak is-temediğinden Floyd onun yaralarından hiç sözaçmamıştı ve Washington'daki kaynaklan da bir-şey bulamamıştı. Kötü bir kaza geçirdiği belliydi,ama bu sıradan bir araba kazası da olabilirdi.Gizli bir uzay görevinde bulunduğu teorisi -S.S.C.B. dışında hâlâ gündemde olan mitolojininbir uzantısı- uydurma olmalıydı. Global izlemeağları sayesinde elli yıldır bu olasılık yoktu.
Fiziksel ve şüphesiz psikolojik yaralarının ya-nında Zenia'nın baş etmesi gereken bir başka sorunvardı. Ekibe son dakikada alınmıştı ve bunuherkes biliyordu. Bir planör ile yaptığı o şanssızkaza birçok kemiğini kırmasa LeonoıJun diyetisyenve tıp asistanı Irina Yakunina olacaktı.
Her gün saat 18:00 GMT'da yedi kişilik müret-tebat ile bir yolcu, uçuş güvertesi ile mutfak veyatak odalarını ayıran küçük toplantı odasındatoplanıyorlardı. Ortadaki yuvarlak masanın etra-fına sekiz kişi ancak sıkışabiliyordu; Chandra veCurnow uyandırılınca herkesi yerleştirmek müm-kün olmayacak, biryerlere iki koltuk daha sığdır-mak gerekecekti.
"Saat Altı Sovyetleri" denilen günlük yuvarlakmasa toplantıları genellikle on dakikadan fazlasürmese de moral açısından önemliydi. Şikayetler,öneriler, eleştiriler, ilerleme raporları, her şey
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
106 107
2010: Uzay Efsanesi-2
gündeme getirilebilirdi. Tabii kaptanın baskın ve-tosu söz konusuydu; ama bu çok az olmuştu.
Menüde değişiklik istekleri, Dünya'yla dahafazla kişisel konuşma süresi, film programı öne-rileri, haber ve dedikodular ve sayısal olarak ol-dukça ezilen Amerikan grubuna takılmalar varolmayan ajandadaki başlıklardı. Floyd, meslek-taşları uyandmldığmda durumun 7'de l'den 9'da3'e çıkacağı konusunda onlan uyardı. Curnow'unkonuşmasının -ya da bağırmasının- karşısındakiüç kişiyi kim olurlarsa olsunlar bastıracağı görü-şünü ise kendine sakladı.
Uyumadığı zamanlarda Floyd'un zamanının çoğutoplantı odasında geçiyordu, bunun nedeni birazda küçüklüğüne rağmen buranın kendi küçükkutucuğundan çok daha az kapalı yer korkusuveriyor olmasıydı. Aynca zevkle döşenmişti, boşolan tüm düz yüzeyler güzel doğa ve denizmanzaraları, spor karşılaşmaları ve popüler videoyıldızlarının fotoğrafları ve Dünya'yı hatırlatacakdiğer şeylerle kaplanmıştı. Ancak mekânın gururuise orijinal bir Leonov tablosuydu -genç biryarbay iken Voshkod //den ayrılıp tarihte uzayaçıkıp araç dışı faaliyette bulunan ilk insan olduğu1965 yılında yaptığı "Ay Yakınlarında" adlıçalışması.
Bir profesyonelden çok, yetenekli bir amatörünişi olduğu belliydi; ön planda harika SinüsIridum-Gökkuşağı Koyu ile Ay'ın kraterli yüzü
Discovery
vardı. Ay ufkunun üzerinde Dünya'nın ince ka-buğu, gezegenin karanlık yüzünü kucaklayarakheybetle yükseliyordu. Onun ardında da ışıkhuzmeleri milyonlarca kilometre boyunca uzayayayılarak parıldayan güneş vardı.
Çarpıcı bir kompozisyondu, o zaman bile sadeceüç yıl uzakta olan gelecekten bir alıntıydı. 1968Noel gününde Apollo 8 uçuşundaki Anders,Borman ve Lowell Dünya'nın uzaktan yükselişiniseyrederek bu harika sahneyi çıplak gözleriylegöreceklerdi.
Heyvvood Floyd tabloyu beğenmişti, ama onuniçin karmaşık duygulan vardı. Resmin bu gemidekiherkesten daha yaşlı olduğunu unutamıyor-du -birihariç-.
Alexei Leonov resmi yaptığında kendisi dokuzyaşındaydı.
_________13_________
GAIİLEO'NUN DÜNYALARI
İlk Voyager uçuşlarının üzerinden otuz yıldanfazla zaman geçmiş olduğu halde bugün bilekimse dört dev uydunun birbirinden neden bukadar farklı olduklarını tam olarak arılamıyordu.Boylan hemen hemen aynıydı ve Güneş Sistemininaynı bölümündeydiler; ama farklı annelerinçocukları gibi, hiç benzemiyorlardı.
108 109
2010: Uzay Efsanesi-2
Sadece en dıştaki Callisto beklendiği gibi çık-mıştı. Leonov 100.000 kilometreden biraz fazla birmesafede yanından geçerken sayısız kraterleriningenişçe olanları çıplak gözle görülebilmişti. Te-leskopla bakıldığında uydu güçlü tüfekler içinhedef olarak kullanılan camdan bir küreye ben-ziyordu; görülemeyen yerlerine kadar her boydakraterlerle kaplıydı. Birinin söylediği gibi, CallistoDünya'nın Ay'ından daha çok Ay'a benziyordu.
Bu pek şaşırtıcı sayılmazdı. İnsan burada, aste-roit kuşağının kenarında Güneş Sisteminin yara-tılışından kalma parçaların bombardımanına uğ-ramış bir dünya bulmayı umuyordu. Ancak kapıkomşusu uydu Ganymede'in bambaşka bir görü-nüşü vardı. Uzak geçmişte çarpma sonucu oluşankraterlerle kaplı olmasına rağmen birçoğu sabanlasürülmüş gibiydi, bu terim gerçekten çokuygundu. Ganymede'in birçok yeri, sanki birkozmik bahçıvan üzerlerinden dev bir tırmıklageçmişçesine, kabarık çizgiler ve oyuklarla kap-lıydı. Ve soluk renkli çizgiler de vardı, sanki ellikilometre öteye giden salyangoz izleri gibi. Engizemlisi ise düzinelerce paralel çizgisi olan uzun,dolambaçlı şeritlerdi. Bunların ne olabileceğiniNikolai Ternovsky bulmuştu -sarhoş araş-tırmacıların yaptığı çok şeritli süper otobanlar-Üstgeçitler ve kavşaklar bile gördüğünü iddia et-mişti.
Discovery
Europa'nın yörüngesini geçmeden önce Leonovinsanlığa Ganymede hakkında trilyonlarca küçükbilgi sağlamıştı. O buzlar dünyası, kalıntıları vecesetleriyle Jüpiter'in diğer tarafında, amaherkesin aklındaydı.
Dünyada ise Dr. Chang kahraman olmuştu bile,vatandaşları, utançla, sayısız taziye mesajı al-mışlardı. Leonov mürettebatı adına da bir taneyollanmıştı, ama Floyd'un tahminine göre, Mos-kova tarafından üzerinde oldukça oynanmıştı.Gemideki duygular belirsizdi; takdir, üzüntü verahatlamanın karışımıydı. Tüm astronotlar, ulusalkökenleri ne olursa olsun, kendilerini uzay va-tandaşı olarak görürler ve hissettikleri ortak birbağla birbirlerinin zafer ve trajedilerini paylaşır-lardı. Leonoıtda hiç kimse Çin keşif uçuşunun fe-lâketle sona ermesine sevinmiyordu; ama aynızamanda yarışı hızlı olana kaptırmamanın verdiğisessiz bir rahatlık da vardı.
Europa'da hayat olduğunun beklenmedik keş-fiyle, artık hem Dünya'da hem de Leonoıtda enineboyuna tartışılan bir yeni konu ortaya çıkmıştı. Bazıdışbiyologlar bunun çok şaşırtıcı olmamasıgerektiğine dikkat çekerek "Ben demiştim!" diyebağırışıyorlardı. 1970'lere dönülürse, araştırmadenizaltıları hayatın aynı derecede imkânsız ol-duğu düşünülen bir ortamda, Pasifiğin tabanındakiçukurlarda yaşayan garip deniz yaratıklarındanoluşan kalabalık koloniler bulmuştu. Volka-
111110
2010: Uzay Efsanesi-2
nik kaynaklar,gübreleme ve sualtı çukurundakiısınma, derinlerdeki çöllerde vahalar yaratmıştı.
Dünya'da bir kez olmuş birşeyin Evrenin başkayerlerinde milyonlarca kez olması beklenmeliydi;bu bilim adamları arasında neredeyse bir inançkonusuydu. Suya -en azından buza- Jüpiter'in tümaylarında rastlanmıştı. Ve lo'da sürekli patlayanvolkanlar vardı; yani kapı komşumuz dünyadazayıf bir etkinlik beklemek mantıklıydı. Bu ikigerçek bir arada ele alındığında Europa'da hayatolması mümkün olmaktan öte, kaçınılmazgörünüyordu, her yönüyle değerlendirildiğindedoğanın birçok sürprizinde olduğu gibi.
Ancak bu çıkarım akla başka bir soruyu getiri-yordu, Leonol/un görevi de bununla ilgiliydi. Jü-piter'in aylannda hayat olduğu keşfedildiğine göre,bunun Tycho Tektaşıyla ve lo yörüngesi ya-kınındaki gizemini hâlâ koruyan yapıyla ilgisi varmıydı?
Bu Saat Altı Sovyetleri'nde en çok tartışılan ko-nuydu. Dr. Chang'in karşılaştığı yaratığın üstünbir zeka formunu temsil etmediği -en azından ya-ratığın davranışlarını doğru yorumlamışsa- her-kesçe kabul ediliyordu. En basit akıl yürütmegüçlerine sahip hayvan bile, yok olma riski sözkonusu olana kadar muma yaklaşan bir pervanegibi kendi içgüdülerinin kurbanı olmazdı.
Vasili Orlov hemen bu görüşü zayıflatan, belkide çürüten bir karşı örnek verdi.
Discovery
"Balinalara ve yunuslara bakın'" dedi. "Onlarazeki diyoruz, ama sık sık toplu halde karaya vu-rarak intihar ediyorlar. Bu durumda içgüdü mantığıbastırıyor gibi."
Max Brailovsky "Yunuslara kadar gitmek ge-reksiz" diye sözünü kesti. "Kiev'de smıfımdaki enparlak mühendislerden biri, bir sarışına fena haldetutkundu. Son duyduğuma göre bir tamirhanedeçalışıyormuş. Hem de uzay istasyonu tasa-nmmdaaltın madalya kazanmıştı. Ne kayıp!"
Dr. Chang'in Europa'lısı zeki olsa bile, bu el-bette başka yerlerdeki daha üstün formları geçersizkılmazdı. Bütün bir dünyanın biyolojisi tek bir türegöre değerlendirilemezdi.
Ama gelişmiş zekanın denizde asla ortaya çıka-mayacağı düşüncesi oldukça yaygındı; böylesinemerhametli ve değişmeyen bir ortamda yeterlimücadele yoktu. Hepsi bir yana, ateş olmadandeniz yaratıkları nasıl olup da bir teknoloji geliş-tirebilirlerdi ki?
Ancak belki bu bile mümkündü; insanlığın seçtiğiyol tek yol değildi. Başka dünyaların denizlerindebüyük uygarlıklar olabilirdi.
Yine de uzaya açılmış bir kültürün Europa'dabinalar, bilimsel tesisler, fırlatma rampaları ve diğeryapılar gibi varlığını belli eden işaretler bı-rakmadan kurulmuş olması pek mümkün görün-müyordu. Oysa kutuptan kutuba tek görülebilendümdüz buz ve aradan çıkmış birkaç çıplak ka-
r
113112
yalıktı.Leonov, lo ve küçük Mimas'm yörüngelerinin
yanından hızla geçince spekülasyon ve tartışma-lara zaman kalmadı. Mürettebat buluşmaya veserbest düşüşte geçen aylardan sonra ağırlığınkısa saldırısına hazırlanıyordu, kimsenin başınıkaşıyacak vakti yoktu. Gemi Jüpiter atmosferinegirip de yavaşlama etkisi yerçekiminin iki katıkadar olabilen anlık seviyelere çıkmadan önceaçıktaki bütün eşyalar emniyete alınmalıydı.
Floyd şanslıydı; yaklaşan ve artık gökyüzününneredeyse yarısını kaplayan gezegenin olağanüstügörüntüsünü seyretmek için sadece onun zamanıvardı. Karşılaştırabilecek hiçbir şey olmadığı içininsan aklının onun gerçek boyutunu kavramasıolanaksızdı. Elli Dünya'nın bile şu anda kendisinebakan yanküreyi kapatamayacağını sürekli kendikendine tekrarlamak zorundaydı.
Dünya'daki en gösterişli günbatımı kadar renklibulutlar öylesine hızlı geçiyorlardı ki sadece ondakika sonra hareketi gözle görebiliyordu. Geze-geni saran bir düzine kadar şerit boyunca süreklibüyük hortumlar oluşuyor, sonra duman gibidağılıyorlardı. Ara sıra derinlerden beyaz gaz bu-lutları fışkırıyor, gezegenin müthiş hızının nedenolduğu fırtınalar onları süpürüyordu. Ve belki deen garibi , Jüpiter'in orta enlemlerinin alizelerininyanındaki, bazen bir kolyedeki inciler kadar dü-zenli sıralanan beyaz noktalardı.
Buluşmadan hemen önceki saatlerde FloydKaptan ya da seyir uzmanını çok az görebildi.Yaklaşım yörüngesini sürekli kontrol ettikleri ve/LeonoıJ\m ilerleyişinde yeni ayarlamalar yaptıkla-rından Orlov'lar köprüden pek ayrılamazlardı.Gemi artık dış atmosferi sıyıracağı kritik yoldaydı;çok yüksekten girerse sürtünmenin frenleri,yavaşlatmaya yetmeyecek ve bütün hızıyla GüneşSistemi'nin dışına doğru yönelecekti, hiçbirkurtulma umudu olmayacaktı. Çok alçaktan gi-rerse, bir göktaşı gibi yanacaktı. İkisinin arasındaise fazla hata payı yoktu.
Çinliler hava freninin yapılabileceğini kanıtla-mışlardı, ama her zaman birşeylerin ters gitmeolasılığı vardı. Bu yüzden buluşmadan sadece birsaat önce Cerrah-Kumandan Rudenko "Woody,keşke o ikonu getirseymişim" dediğinde Floyd hiçşaşırmadı.
_________14_______________ÇİFTE BULUŞMA_____
"...Nantucket'daki evin ipotek belgeleri kütüp-hanede I etiketli dosyada olmalı.
"Eh, aklıma başka birşey gelmiyor. Son birkaçsaattir, çocukken Victoria sanatı hakkında eskipüskü, herhalde en az yüz elli yıllık bir kitaptagördüğüm bir resmi düşünüyorum. Siyah beyaz
1 1 5
2010: Uzay Efsanesi-2Discovery
114
mıydı, renkli mi hatırlamıyorum. Ama resmin adını -gülmeyin- hiç unutmayacağım. 'Eve Son Mesaj'.Büyük büyük büyükbabalarımız bu tür duygusalmelodramları severlermiş.
"Resimde fırtınaya yakalanmış bir yelkenliningüvertesi vardı, yelkenler parçalanmış ve güvertesu içindeydi. Arka planda mürettebat gemiyikurtarmaya çalışıyor. Ön planda ise genç bir çocukbir not yazıyor, yanında da onu karaya götüreceğiniumduğu şişe var.
"Henüz çocuk olmama rağmen, mektup yaz-mak yerine arkadaşlarına yardım etmesi gerektiğinihissetmiştim. Yine de beni etkilemişti: Bir gün ogenç denizci gibi olacağımı hiç düşünmemiştim.
"Tabii ben bu mesajı alacağınıza eminim ve Le-onoıtda yapabileceğim hiçbir iş yok. Zaten ayakaltında dolaşmamamı kibarca rica ettiler, yani bunukaydederken içim rahat.
"Artık bunu köprüye gönderiyorum, çünkü onbeş dakika içinde büyük çanağı içeri çekip ka-paklarını kapatacağız -işte sana denizcilikle ilgilibir benzetme daha- Jüpiter artık gökyüzünükaplıyor; betimlemeye çalışmayacağım, zatenfazla da göremeyeceğim çünkü birkaç dakikaiçinde pencere kapakları kapanacak Kameralarbunu benden daha iyi yapar.
"Hoşçakal hayatım, hepinize sevgiler -özellikleChris'e-. Siz bu mesajı aldığınızda öyle ya da
böyle bitmiş olacak. Unutmayın, hepimiz içinelimden geleni yapmaya çalıştım. Hoşçakalın." jFloyd ses cipini çıkardıktan sonra iletişim mer-/kezine gidip Sasha Kovalev'e verdi.
Ciddiyet içinde "Lütfen sistemler kapanmadangitmesini sağla" dedi.
Sasha "Merak etme" diye söz verdi "Hâlâ tümkanallar üzerinde çalışıyorum ve on dakika artacakbile."
Elini uzattı. "Tekrar karşılaşacak olursak hey,gülümseyelim. Karşılaşamazsak hey, bu iyi birveda " Floyd göz kırptı. "Sanırım Shakespeare."
"Elbette; Brütüs ve Cassius, savaştan hemenönce. Sonra görüşürüz."
Tanya ve Vasili, Floyd'a el sallamaktan fazlasınıyapamayacak kadar meşguldüler, o da kabininedöndü. Ekibin geri kalanıyla daha önce veda-laşmıştı; artık yapacağı tek şey beklemekti Ya-vaşlama ile tekrar yerçekimine dönüleceği içinuyku tulumu duvara bağlanmıştı ve girmek içintırmanması gerekti.
Dahili hoparlör "Antenler çekildi, tüm koruyucukalkanlar devrede" dedi. "İlk freni beş dakikaiçinde hissedeceğiz. Her şey normal."
Floyd kendi kendine "Ben olsam o kelimeyikullanmazdım" diye mırıldandı. "Sanırım 'nominal'demek istiyorsun." Tam bunu düşündüğü andakapı belli belirsiz çalındı.
2010: Uzay Efsanesi-2Discovery
116 117
2010- Uzay Efsanesi-2
"Kto tam?"Çok şaşırmıştı, gelen Zenia'ydıFloyd'un zorlukla tanıyabildiği çocuksu bir sesle
"Girmemin sakıncası var mı" diye acemice sordu."Elbette yok. Ama neden odanda değilsin? Gir-
memize sadece beş dakika kaldı."Soruyu sorarken bile aptallığının farkındaydı.
Yanıt o kadar açıktı ki Zenia birşey söylemedi.Ama Zenia bekleyeceği son kişiydi; kendisine
hep kibar ama mesafeli davranmıştı Hatta ekipteona Dr. Floyd diyen sadece oydu. Ama buradaydıişte, tehlike anında güven ve dostluk arıyordu.
"Zenia hayatım" dedi sıkıntıyla. "Hoşgeldin.Ama yerim biraz kısıtlı. Hatta hücre bile denile-bilir."
Hafifçe gülümsedi, ama odaya girerken hiçbirşey söylemedi, ilk defa olarak Floyd sadece gergindeğil, korkmuş olduğunu fark etti. Ve niyekendisine geldiğini anladı. Kendi vatandaşlarınagitmekten utanmıştı ve başka yerde destek arı-yordu.
Bunu fark ettiğinde beklenmeyen birlikteliğininzevki biraz kaçtı. Ama bu evinden çok uzaktakibaşka bir yalnız insana karşı sorumluluğunuazaltmadı. Kendisinin yarı yaşında ve -kesinliklegüzel olmasa da- çekici bir kadın olduğu gerçeğibu durumu etkilememeliydi. Ama değiştirmişti
Discovery
bile; fırsattan yararlanmaya başlamıştı.O da fark etmiş olmalıydı, ama uyku kozasında
öylece yan yana yatarlarken onu cesaretlendirecekya da durduracak hiçbir şey yapmadı. Bu-lundukları yer ikisine ancak yetiyordu ve Floydendişeyle bazı hesaplar yapmaya başladı. Yamaksimum yerçekimi tahmin edilenden yüksekolur ve bağlantıları koparsa? Ölmeleri işten biledeğildi...
Yeterince emniyet boşluğu vardı; böylesine adibir ölüm için endişelenmeye gerek yoktu. Mizaharzunun düşmanıydı; sarılışları artık tamamendostçaydı. Buna sevinmeli miydi üzülmeli mi, bi-lemiyordu.
Ve artık ikinci düşünceler için çok geçti. Çok,çok uzaklardan sesin ilk hafif fısıltısı geldi, kayıpbir ruhun çığlıkları gibi. Floyd kendi kendine, bupek iyi bir fikir değil, diye düşündü; daha şimdidennefes almak zorlaşmıştı. Yavaşlama sorununsadece bir kısmıydı: Zenia, boğulan birinin gör-düğü ilk şeye sarılması gibi sarılmıştı.
Elinden geldiğince nazikçe kendisini kurtardı."Her şey yolunda Zenia. Tsien yaptıysa biz de
yapabiliriz. Rahatla, endişelenme."Şefkatle bağırmak zordu, zaten sıcak hidrojenin
kükremesinden Zenia'nın kendisini duyduğundanbile emin değildi. Ama artık Zenia çaresizcesarılmıyordu ve birkaç derin nefes alma fırsatıyakaladı Floyd.
119118
Caroline onu görebilse ne derdi? Eğer mümkün
olsa ona bu durumu anlatır mıydı? Anlayacağından
emin değildi. Böyle bir anda Dünya ile tüm
bağlar gerçekten zayıf kalıyordu.
Hareket etmek ya da konuşmak olanaksızdı,
ama ağırlığın verdiği garip duyguya alıştığı için
artık rahatsız değildi -sağ kolundaki giderek artan
uyuşukluk hariç-. Biraz zorlukla da olsa kolunu
Zenia'nın altından çekip çıkardı; alışık olduğu bu
hareketle bir an suçluluk hissetti. Kolunda kan
dolaşımının başladığını hissedince Floyd en az bir
düzine astronot ve kozmonota ithaf edilen ünlü bir
sözü hatırladı: "Sıfır yerçekiminde seksin hem
zevkleri hem de tehlikeleri çok abartılıyor."
Ekipteki diğerlerinin neler yaptıklarını merak
etti ve bir an için her şey olurken huzur içinde
uyuyan Chandra ile Curnow'u düşündü. Leonov
Jüpiter gökyüzünde bir göktaşı seline dönüşürse
bundan haberleri olmayacaktı. Onlara imrenmi-
yordu; bir ömre değecek bir deneyimi kaçırmış-
lardı.
Tanya dahili hattan konuşuyordu; söyledikleri
gürültüde kayboluyordu ama sesi sakin ve sanki
rutin bir anons yapıyormuşcasma normaldi.
Floyd saatine bakabildiğinde fren manevrasının
yansına çoktan gelmiş olduklarını görüp şaşırdı.
Tam o anda Leonov Jüpiter'e en çok yaklaştığı
noktadaydı; sadece geri gelmeyecek olan otomatik
sondalar Jüpiter atmosferinin daha derinine
inmişti.
"Yarıladık Zenia" diye bağırdı. "Tekrar çıkıyo-
rui." Anlayıp anlamadığını bilmiyordu. Gözleri
sjrnsıkı kapalıydı, ama hafifçe gülümsedi.
Gemi artık dalgalı denizdeki küçük bir tekne
gibi farkedilir derecede sallanıyordu. Floyd, bu
normal mi diye düşündü. Zenia'yı düşünmesi ge-
rektiğine seviniyordu, böylece aklı kendi korku-
larına gitmiyordu. Sadece bir an için, duvarların
aniden kıpkırmızı olup üzerine geldiği düşünce-
sine kapıldı. Tıpkı otuz yıldır unuttuğu Edgar Allan
Poe'nun "Kuyu ve Sarkaç"ındaki kabus fanta-zisi
gibi.
Ama bu asla olmazdı. Isı kalkanı işe yaramazsa
gemi bir anda katı bir gaz duvarı ile ezilip çökerdi.
Acı duymazdı, yok olmadan önce sinir sisteminin
tepki verecek zamanı olmazdı. Daha rahatlatıcı
şeyler de düşünmüştü, ama bunu da yabana
almamalıydı.
Titreşim yavaş yavaş zayıfladı. Tanya duyulması
olanaksız bir anons daha yaptı (her şey bittiğinde
bunun için onunla dalga geçecekti). Zaman artık
çok daha yavaş geçiyor gibiydi; bir süre sonra
saatine bakmayı bıraktı, çünkü ona ina-namıyordu.
Rakamlar öylesine yavaş değişiyordu ki kendisini
Einstein-vari bir zaman genişlemesinde
sanabilirdi.
Ve sonra daha da inanılmaz birşey oldu. Bunu
önce komik buldu, sonra biraz kızdı. Zenia uyu-
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
120 121
ya kalmıştı; kollarında değil belki ama en azındanyanı başında.
Doğal bir tepkiydi; gerilim onu yormuş olma-lıydı ve bedensel aklı imdadına yetişmişti. Ani-den Floyd da orgazm sonrasındaki gibi bir ağırlıkhissetti, sanki durum kendisini de duygusalolarak tüketmiş gibi. Uyanık kalmak için savaş-malıydı...
...Ve sonra düşüyordu... düşüyordu... düşüyor-du... her şey bitmişti. Gemi ait olduğu yere, uzayadönmüştü. Ve Floyd ve Zenia ayrı ayrı havadayüzüyorlardı.
Bir daha asla bu kadar yakın olmayacaklardıama her zaman birbirlerine karşı hiç kimseninpaylaşamayacağı bir yakınlık duyacaklardı.
_________15_________
_____DEVDEN KAÇIŞ_____
Floyd gözlem güvertesine -tedbir olarak Ze-nia'dan birkaç dakika sonra- vardığında Jüpiterşimdiden çok uzakta görünüyordu. Ama bu göz-lerinin gördüğü şey değil, bilgisinin neden olduğubir yanılsama olmalıydı. Jüpiter atmosferinden yeniçıkmışlardı ve gezegen hâlâ gökyüzünün yansınıkaplıyordu.
Ve artık onun -gönüllü- mahkumlarıydılar.Kendilerini doğruca Güneş Sistemi dışına, yıldız-
lara yollayabilecek olan aşırı hızı son bir saattirazaltmışlardı. Artık kendilerini Jüpiter ile 350.000kilometre yukarısmdaki lo'nun yörüngesi arasındagetirip götürecek bir elipste, klasik bir Hoh-mannyörüngesinde hareket ediyorlardı. Motorlarını tekrarateşlemezlerse -veya ateşleyemezlerse-Leonov ondokuz saatte bir tur yaparak bu limitler arasındagidip gelecekti. Jüpiter'in en yakın uydusuolacaktı -ama uzun süre değil. Atmosfere hersürtünüşünde irtifa kaybedecek, sonunda düşüp yokolacaktı.
Floyd votkayı asla sevmemişti ama diğerleri ge-minin tasarımcılarının şerefine ve Sir Isaac New-ton'a içerlerken onlara katılmakta tereddüt etmedi.Sonra Tanya şişeyi dolaba geri koydu; hâlâyapılacak çok iş vardı.
Elektrik kıvılcımının boğuk gürültüsü ve ayrılmasarsıntısı, bunu bekliyor olmalarına rağmenherkesi aniden yerinden sıçrattı. Birkaç saniyesonra geniş, hâlâ parlayan bir yuvarlağın süzül-düğü görüldü, gemiden uzaklaşırken kendi çev-resinde yavaş yavaş dönüyordu.
"Bakın!" diye bağırdı Max. "Bir uçan daire! Ka-merası olan var mı?"
Sonrasında gelen kahkahada sinirsel bir rahat-lama seziliyordu. Kaptan daha ciddi bir tavırlaaraya girdi.
"Güle güle sadık ısı kalkanımız! Çok iyi iş gör-dün."
2010: Uzay Efsanesi-2 Discovery
122 123
Sasha "Ama ne kayıp!" dedi. "Daha en az ikiton kaldı. Taşıyabileceğimiz onca ekstra yüküdüşünsenize!"
"Eğer iyi, tutucu Rus mühendisliği buysa" diyeyanıtladı Floyd, "ben sonuna kadar destekliyo-rum. Birkaç ton fazla olması, bir miligram az ol-masından çok daha iyi."
Herkes bu düşünceyi alkışlarken atık kalkansoğuyup sanya, sonra kırmızıya dönüştü ve so-nunda çevresindeki uzay kadar kapkara oldu. Sa-dece birkaç kilometre uzaklaşınca gözden kay-boldu ama ara sıra bir yıldızın görüntüsünün ka-panması yerini belli ediyordu.
Vasili "İlk yörünge kontrolü tamamlandı" dedi."Sağ vektörümüzün saniyede on metre yakının-dayız. İlk deneme için fena değil."
Bu haber herkesi gevşetip rahatlattı ve birkaçdakika sonra Vasili başka bir duyuru yaptı.
"Rota düzeltmesi için yükseklik değiştiriyoruz;hız saniyede altı metre. Yirmi saniyelik yanış birdakika içinde olacak."
Jüpiter'e hâlâ o kadar yakındılar ki geminin ge-zegenden uzaklaştığına inanmak imkansızdı; bu-lutların arasından henüz çıkmış bir uçakta gibiy-diler. Orantı hissi yoktu; gün batarken hızla uç-tuklarını sanmak mümkündü, aşağıda uzayıp gidenkırmızılar, pembeler ve kızıllar çok tanıdıktı.
Tabii ki bu bir yanılsamaydı; buradaki hiçbirşeyin Dünya'yla ilgisi yoktu. O renkler gezegenin
kendindendi, güneşten ödünç alınmamışlardı.Gazlar da ta^namen yabancıydı -metan, amonyakve hidrojeri- helyumdan bir cadı kazanında kay-natılmış hidrokarbonlar. Serbest oksijenin, insanhayatının izi bile yok.
Bulutlar ufuktan ufuğa paralel sıralar halindeilerliyor, arada bir hortumlar ve şiddetli rüzgarlaryönlerini değiştiriyordu. Orada burada parlakgaz kaynakları düzeni bozuyordu. Floyd büyükbir girdabın karanlık halkasını da görebiliyordu;Jüpiter'in sonsuz derinliklerine inen dev bir girdap.
Büyük Kızıl Benek'i aramaya başladı, sonraböylesine aptalca bir şey düşünmesine şaşırdı.Aşağıda gördüğü o muhteşem bulut manzarasınıntamamı Kızıl Benek'in sadece küçük bir parçasıbüyüklüğündeydi; insan küçük bir uçakla Kansasüzerinde az bir yükseklikteyken de BirleşikDevletler'in şeklini seçebilmeyi umabiliyordu.
"Düzeltme tamamlandı. Artık lo ile buluşmayörüngesindeyiz. Buluşma süresi: Sekiz saat ellibeş dakika."
Jüpiter'den kopup bizi bekleyen her neyseonunla buluşmamıza dokuz saatten az kaldı, diyedüşündü Floyd. Devden kaçtık, ama o anladığımızve kendisi için hazırlanabileceğimiz bir tehlikeyitemsil ediyor. Bundan sonrası ise tamamen sır.
Ve bu mücadeleden de çıktığımızda Jüpiter'e
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
125124
bir defa daha dönmeliyiz. Eve güvenle dönebil-mek için onun gücüne ihtiyacımız olacak.
_________16_________
______KİŞİSEL HAT______
"...Merhaba Dimitri. Ben Woody, on beş saniyesonra ikinci tuşa geçeceğim... Merhaba Dimitri,üç ve dördüncü tuşları çarp, küpkökünü al, pikare ekle ve en yakın tam sayıyı beşinci tuş olarakkullan Sizin bilgisayarlarınız bizimkilerden birmilyon kere daha hızlı değilse -olmadıklarınaadım gibi eminim- bu şifreyi hiç kimse kıramaz,ne sizin ne de bizim taraftan. Ama bazı açıklamalaryapabilirsiniz; zaten bunu iyi yapıyorsunuz.
"Bu arada, her zamanki mükemmel kaynaklarımbana ihtiyar Andrei'nin emekli olmaya bu sefer deikna olmadığını söylediler; anladığım kadarıylasenin delegasyonun da diğerlerinden daha şanslıdeğil ve hâlâ onun başkanlığına katlanıyorsunuz.Ben gülüp geçiyorum; Akademi'nin de işinegeliyor. Doksanını geçti ve artık biraz, şey,inatçı. Ama ihtiyar bilim adamlarının acısız yokedilmesi konusunda her ne kadar Dünya'nın -pardon, Güneş Sistemi'nin- en iyi uzmanı olsam dabenden birşey beklemeyin.
"İnanır mısın, hâlâ biraz sarhoşum. Discoveryile başarılı bul-buluşma, anla işte, buluşmamız-
dan sonra küçük bir partiyi hak ettiğimizi düşün-dük. A/rıca ekibimize iki kişi daha katıldı.Chandra alkol kullanmıyor -insanı fazla insan ya-parmış- ama Curnow onun yerini fazlasıyla dol-durdu. Talimin edeceğin gibi yalnızca Tanya ayıkkaldı.
"Amerikalı yurttaşlarım -Tanrım yardım et, birpolitikacı gibi konuşuyorum- uykudan sorunsuzcauyandılar ve ikisi de çalışmaya başlamak içinsabırsızlanıyorlar. Hepimizin çabuk hareket et-mesi gerekecek; hem zaman azalıyor, hem deDiscovery oldukça kötü bir halde gibi. Bembeyazgövdesinin pis bir sarıya dönüştüğünü görüncegözlerimize inanamadık.
"Tabii ki suç lo'nun. Gemi dönerek üç yüz binkilometreye kadar yaklaşmış ve birkaç günde birvolkanlardan biri gökyüzüne birkaç megaton sülfürpüskürtüyor. Filmlerde görmüş olsan bile ocehennemin üzerinde asılı kalmanın nasıl birşeyolduğunu tahmin edemezsin, uzaklaştığımızdabuna sevineceğim. Tabii bizi çok daha gizemli -ve belki çok daha tehlikeli- bir şey bekliyor olacak.
'"06 volkanik patlamasında Kilauea'nın üzerindeuçmuştum; gerçekten korkunçtu, ama bununyanında hiçbir şey, evet hiçbir şeydi. Şu anda gecetarafındayız, bu daha da kötüleştiriyor. Gördükleriinsanın çok daha fazlasını gözünde canlandırmasıiçin yeterli. Cehenneme ancak bu ka-
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
126 127
dar yaklaşılabilir..."Sülfür göllerinin bazıları parlayacak kadar sı-
cak, ama ışığın çoğu elektrik akımlarından geli-yor. Birkaç dakikada bir dev bir flaş patlamışca-sına tüm manzara aydınlanıyor. Bu hiç de kötübir benzetme sayılmaz; lo ile Jüpiter'i bağlayanakım hattında milyonlarca amper akıyor ve sıksık kaçaklar oluyor. Sigortalarımızın yarısı aynıanda atıyorlar ve işte sana Güneş Sistemi'ndekien büyük şimşek.
"Az önce tam yok edicide bir patlama oldu, bü-yüyerek güneş ışığında bize doğru tırmanan kocabir bulut görüyorum. Belki de bu yüksekliğeulaşabilir, ama ulaşsa bile buraya gelene kadarzararsız olacaktır. Yine de uğursuz bir görünüşüvar -bizi yemeye çalışan bir uzay canavarı gibi.
"Buraya ulaştıktan bir süre sonra lo'nun banabirşey hatırlattığını fark ettim; ne olduğunu anla-mam birkaç gün sürdü ve Uçuş Kayıtlarına bak-mam gerekti, çünkü geminin arşivleri yetersizdi,rezalet. O Oxford konferansında, henüz ikimiz deçocukken seni Yüzüklerin Efendisi ile tanıştırmamıhatırlıyor musun? İşte lo Mordor'dur: Üçüncübölüme bak; "Erimiş taşlardan kıvrıla bü-küle akannehirler... soğuyunca, acı içindeki topraktankusulmuş çarpık ejderha şekilleri gibi duruyorlardı"diye bir bölüm var. Bu mükemmel bir tasvir.Tolkien lo'nun ilk resmi görülmeden çeyrek yüzyılönce nereden biliyordu? İşte sana Do-
ğa'nın sanatı taklidi."En azından oraya inmemiz gerekmeyecek;
herhaıde ölen Çinli meslektaşlarımız bile bunudenemezlerdi. Ama belki bir gün mümkün olabilir,oldukça sağlam görünen ve sürekli sülfür selialtında kalmayan bölgeler var.
"Jüpiter'e, en büyük gezegene kadar gelip deonu es geçeceğimize kim inanırdı? Ama çoğu za-man yaptığımız bu ve lo ya da Discovery ile ilgi-lenmediğimiz zaman da düşündüğümüz şey şu...Nesne.
"Hâlâ on bin kilometre uzakta, titreme nokta-sında, ama ana teleskopla baktığımda dokunacakkadar yakında görünüyor. Hiçbir özelliği olmadığıiçin boyu belli değil, gerçekten iki kilometreuzunluğunda olup olmadığını bakarak anlamakimkansız. Katı ise milyarlarca ton ağırlığında ol-malı.
"Ama katı mı? Yüzü bize dönükken bile nere-deyse hiç radar yansıması vermiyor. Tek görebil-diğimiz üç yüz bin kilometre aşağıda, Jüpiter'inbulutlarının karşısında siyah bir siluet. Boyutunusaymazsak, Ay'daki kazıda bulduğumuz Tektaşlatıpatıp aynı.
"Eh, yarın Discoveryie gireceğiz ve seninle tekrarkonuşmaya zamanım ya da imkanım olur mu
bilmiyorum. Ama eski dostum, ayrılmadan öncebirşey daha var. "Konu Caroline. Dünya'dan
neden aynlmak
2010: Uzay Efsanesi-2Discovery
128 129
zorunda olduğumu asla anlamadı ve bir bakımabeni hiç affetmeyecek. Bazı kadınlar için aşk tekşey değil, her şey. Belki de haklılar... Neyse, her-halde tartışmak için çok geç.
"Fırsatın olduğunda onu neşelendirmeye çalış.Anakaraya dönmekten bahsediyor. Korkarım bunuyaparsa...
"O yüz vermezse Chris'i neşelendirmeye çalış.Onu anlatamayacağım kadar özlüyorum.
"Ona babasının onu hâlâ çok sevdiğini ve elindengeldiğince çabuk döneceğini söyle, o Dimit-
rı amcasına inanır.
17
GEMİYE BİNİŞ PARTİSİ
Terk edilmiş ve konuksever olmayan bir uzaygemisine girmek, en iyi şartlar altında bile kolaydeğildir. Hatta oldukça tehlikeli bile olabilir.
Walter Curnow bunu prensipte biliyordu, amaDiscover^mn yüz metrelik gövdesini güvenli biruzaklıkta duran LeonoıJla burun buruna görenekadar hiç iliklerinde hissetmemişti. Yıllar öncesürtünme Discover^nm döner gövdesinin hare-ketini durdurmuş, böylece açısal momentumunugeminin diğer kısmına geçirmişti. Terk edilmişgemi artık yörüngesinde bir bando göstericisininçizdiği eğrinin en üst noktasındaki asası gibi dö-
nüyordu.İlk sorun, Discovery/nin hem kontrol edilmesini
hem de neredeyse yaklaşılmasını engelleyen budönüşü durdurmaktı. Yalıtımlı kabinde MaxBrailovsky ile giyinirken Curnow belki de ilk kezyetersizlik, hatta küçüklük hissine kapıldı; bukendi alanı değildi. "Ben uzay mühendisiyim,uzay maymunu değil" diye açıklamaya çalışmıştısıkılarak, ama işin yapılması gerekiyordu. Disco-ver^y\ lo'nun etkisinden sadece o çıkarabilirdi.Max ve diğerlerinin tanımadıkları devre şemalarıve cihazlarla uğraşmaları çok uzun sürerdi. Onlargemiye yeniden güç verip kontrolü ele geçirenekadar gemi aşağıdaki sülfürlü ateş çukurlarınadüşmüş olurdu.
Başlıklarını takmak üzereyken Max "Korkmu-yorsun değil mi?" diye sordu.
"Elbisemin içinde altıma dolduracak kadar değil.Onun dışında, evet"
Max kıkırdadı. "Herhalde bu işte bu normal.Ama merak etme, seni oraya tek parça halindegötürürüm, şeyle... nasıl diyorsunuz?"
"Süpürge. Çünkü cadılar onlara biner.""Oh, evet. Sen hiç kullandın mı?""Bir defa denedim, ama benden kaçtı. Herkes
çok komik bulmuştu."Bazı mesleklerde özel ve karakteristik aletler
türemiştir -balıkçının oltası, çömlekçinin çarkı,duvarcının malası, jeologun çekici. Zamanlarının
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
131130
çoğunu sıfır yerçekimindeki yapı projelerindegeçirmek zorunda kalanlar da süpürgeyi geliştir-mişlerdi.
Çok basitti; bir ucunda bir basamak, diğerucunda da bir ilmek olan, sadece bir metre uzun-luğunda boş bir tüp. Bir düğmeye basılınca normaluzunluğunun beş ya da altı katı uzunluğunaulaşabilir ve dahili şok emici sistemi sayesindebecerikli bir operatör en şaşırtıcı manevraları ya-pabilirdi. Basamak gerekirse bir pençe ya dakanca da olabilirdi. Başka özellikler de vardı amatemel tasanm buydu. Kullanması çok kolay gö-rünse de öyle değildi.
Yalıtan kabininin pompaları dönüşümü bitirdiler,ÇIKIŞ işareti yandı, dış kapılar açıldı ve yavaşçaboşluğa doğru süzüldüler.Discovery iki yüz metre kadar ileride dönüyor,
gökyüzünün yansını kaplayan lo'nun çevresindekiyörüngesinde onları takip ediyordu, Jüpiteruydunun diğer tarafında gözden kaybolmuştu.Bunu özellikle düşünmüşlerdi; iki dünya arasındakiakım hattında gidip gelen enerjilerden korunmakiçin lo'yu kalkan olarak kullanıyorlardı. Böyleykenbile radyasyon seviyesi çok yüksekti; gemiyedönmeden önce on beş dakikadan az za-, manianvardı.
Çıkar çıkmaz Curnow'un giysisinde bir sorunoldu. "Dünya'dan ayrılmadan önce üzerime uyu-yordu" diye şikayet etti. "Ama şimdi içinde kay-
bölüyorum."Cerrah-kumandan Rudenko radyo hattına girerek
"Bu çok normal Walter" dedi. "Uykudayken onkilo verdin, ki bunun altından rahatlıkla kalkarsın.Zaten üçünü geri aldın bile."
Curnow iyi bir yanıt düşünemeden Leonoıtdanyumuşak ama kesin bir şekilde fırlatıldı.
Brailovsky "Rahatla Walter" dedi. "Dengenikaybetsen bile roketlerini kullanma. Her şeyi banabırak."
Genç adamın sırt çantasındaki küçük jetler onlarıDiscoverytye götürürken Curnow çantadan çıkansoluk gazlan görebiliyordu. Her küçük buharbulutundan sonra halat hafifçe çekiliyor, o daBrailovsky'e yaklaşmaya çalışıyordu, ama bir dahagaz çıkmadan yetişemiyordu. kendini ipinucunda aşağı yukarı seken bir yoyo gibi hissedi-yordu, şimdi de Dünya'ya periyodik dönüşlerindenbirini yapıyordu.
Enkaza yaklaşmanın tek güvenli yolu, yavaşyavaş çevresinde döndüğü eksendi. Disco-very~nin dönüş merkezi geminin ortasında biryerde, ana anten kompleksine yakın bir yerdeydive peşinde endişeli partneriyle Brailovskydoğruca o bölgeye gidiyordu. Curnow kendikendine, ikimizi birden nasıl zamanında durdu-racak, diye sordu.
Discovery artık önlerindeki tüm gökyüzünüharmanlayan koca uzun bir halterdi. Bir turu ta-
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
133132
2010: Uzay Efsanesi-2
marnlaması dakikalar sürse de uçlar etkileyici birhızla hareket ediyorlardı. Curnow onları düşün-memeye çalışarak yaklaşan hareketsiz merkezekonsantre oldu.
Brailovsky "O'na yöneliyorum" dedi. "Yardımetmeye çalışma ve ne olursa olsun şaşırma."
Curnow kendi kendine, bu da ne demek şimdi,diye sordu, bir yandan da elinden geldiğinceşaşırmamaya hazırlanıyordu.
Her şey beş saniye içinde oldu. Brailovsky dörtmetrelik uzunluğa erişip yaklaşan gemiyi yakala-mak için süpürgeyi açtı. Süpürge kapanmaya vedahili yayları Brailovsky'nin yüksek sayılabilecekmomentumunu emmeye başladı. Ama Cur-now'un beklediği gibi, onu anten çıkıntısının ya-nına getirmedi. Bir anda tekrar açılmaya başladıve Rus'un ivmesini ters yöne çevirdi. Öyle ki,yaklaştığı kadar hızlı olarak Discovery 'den uzak-laştı. Curnow'un önünden geçerek, sadece birkaçsantimetre ötesindeki uzay boşluğuna yöneldi.İrkilen Amerikalı, Brailovsky önünden fırlarken biran onun sırıtışını gördü.
Bir saniye sonra aralarındaki bağda bir çekilmeoldu ve momentumu paylaşırken aniden yavaşla-dılar. Karşılıklı ivmeleri yok edilmişti, artık Disco-very 'ye göre hareketsizdiler. Curnow'a sadeceen yakın tutamağa uzanıp ikisini birden içeri çek-mek kalmıştı.
Biraz nefes alınca "Hiç Rus ruleti oynadın mı?"
Discovery
diye sordu."Hayır. Nedir o?""Bir ara sana öğretmeliyim. Sıkıntıya karşı en
az bunun kadar iyi gelir.""Walter, umarım Max'ın tehlikeli birşey yaptığını
söylemek istemiyorsundur."Dr. Rudenko'nun sesinden çok şaşırdığı belliydi,
Curnow da yanıt vermemenin daha iyi olacağınıdüşündü; Ruslar bazen onun mizah duygusunuanlamıyorlardı. Onun duyamayacağı bir sesle"Beni az daha kandırıyordun" diye mırıldandı.Artık dönen geminin merkezinde olduklarındanhareketini hissetmiyordu, özellikle önündeki metalplakalara bakarken. Discover^nin ana gövdesiolan ince silindir boyunca ilerleyip giden merdivenbir sonraki hedefiydi. Uzak uçtaki küre şeklindekikumanda modülü sadece elli metre uzaktaolduğunu çok iyi bilmesine rağmen birkaç ışık yılıuzakta gibi geliyordu.
Brailovsky aralarındaki bağlantının boştaki kıs-mını toplayarak "Ben önden giderim" dedi."Unutma, buradan sonrası yokuş aşağı. Ama busorun değil, tek elle tutunabilirsin. Dipte bile yer-çekimi onda bir gee kadar. Ve bu da, nasıl diyor-sunuz... Bir bok etmez."
"Herhalde beş para etmez demek istiyorsun.Ve sence de fark etmiyorsa, önden ben gideyim.Merdivenlere ters yönden tırmanmaktan hiç hoş-lanmadım -düşük yerçekiminde bile."
135134
2010: Uzay Efsanesi-2
Curnow bu alaylı havayı korumanın çok önemliolduğunun farkındaydı, yoksa durumun gizemi vetehlikesi altında ezilirdi. Evinden neredeyse birmilyar kilometre uzakta, tüm uzay araştırmalarıtarihinin en ünlü enkazına girmek üzereydi. Birgazeteci Discovery 'ye uzayın Marie Celest&idemişti. Bu benzetme gerçekten uygundu. Amabu durumu özel kılan birçok şey de vardı. Gök-yüzünün yarısını kaplayan kabus gibi ay görün-tüsünü düşünmese de birşey onu sürekli hatırla-tıyordu. Merdivenin basamaklanna her dokundu-ğunda eldiveni sülfür tozundan ince bir bulutkaldırıyordu.
Tabii ki Brailovsky haklıydı; geminin hareketininneden olduğu döner yerçekimi ile baş etmekkolaydı. Alıştıkça, Curnow verdiği yön hissinisevmeye bile başladı.
Ve bir anda Discover^nın büyük, renksiz kontrolve hayat destek modülüne ulaşmışlardı. Birkaçmetre ötelerinde bir acil durum girişi vardı.Curnow bunun Bowman'm HAL ile son mücadelesiiçin gemiye girerken kullandığı giriş olduğunuanladı.
Brailovsky "Umarım girebiliriz" diye mırıldandı."Buraya kadar gelip kapıyı kapalı bulursak yazıkolur."
YALITIM KONUMUNDA yazan ekranı kapatansülfürü temizledi.
"Tabii ki kapalı. Kontrolleri deneyeyim mi?"
Discovery
"Bir zararı olmaz, ama bir işe de yaramaz.""Haklısın. Tamam, elle yaparız..."Eğimli duvardaki ince çizginin açılışıyla birlikte
uzaya dağılan buhar birikintisini ve küçük birkâğıt parçasını görünce büyülendiler. Önemli birmesaj mıydı? Asla bilemeyeceklerdi; hızını hiçkaybetmeden dönerek yıldızların arasında gözdenkayboldu.
Brailovsky oldukça uzun gelen bir süre elkontrolünü çevirmeye devam etti ve yalıtım kabi-ninin pek de konuksever görünmeyen kapısı şa-fağa doğru tamamen açılmıştı. Curnow en azındanacil durum ışıklarının hâlâ çalıştıklarını umuyordu.O kadar şanslı değillerdi.
"Artık patron sensin Walter. Birleşik Devletlertopraklanna hoş geldin."
Başlığının ışığını etrafta gezdirerek içeri girdi,hiç de çekici görünmüyordu. Curnow'un gördüğükadarıyla her şey iyi durumdaydı. Biraz dakızgınlıkla, zaten başka ne bekliyordum ki, diyekendi kendine sordu.
Kapıyı el kontrolüyle kapatmak açmaktan dauzun sürdü, ama gemiye enerji verilene kadarbaşka seçenek yoktu. Giriş kilitlenmeden hemenönce Curnow dışıradaki çılgın manzaraya birbakmayı göze aldı.
Ekvatorun yanında parıldayan mavi bir göloluşmuştu; birkaç saat önce orada olmadığındanemindi Kenarlarında, parıldayan sodyumun ka-
136 137
2010: Uzay Efsanesi-2
rakteristik rengi olan parlak sarı alevler dansedi-yordu. lo'nun neredeyse sürekli olan ışık selle-rinden birinin boşalttığı ışık plazması tüm gecebölgesini kaplıyordu.
Geleceğin kabuslarından fırlamış gibiydi ve buyetmiyormuş gibi, çılgın bir sürrealist ressamınfırçasına yakışacak bir görüntü de vardı. Yananayın ateş çukurlarından gelen dev, eğri bir boynuzkara gökyüzünü deliyordu; tıpkı kara yazgılı birmatadorun gerçeği anladığı son anda gördüğügibi.
Discovery ve Leonov ortak yörüngelerinde Jüpi-ter'e doğru ilerlerken o da hilal şeklinde doğu-yordu.
18
KURTARIŞ
Dış kapak arkalarından kapandığı anda gizli birrol değişimi olmuştu. Curnow artık evindeydi,Brailovsky ise Discovery 'deki simsiyah koridor vetünel labirentlerinde oldukça rahatsızdı. TeorideMax geminin içini biliyordu, ama bildikleri iç tasarımçizimlerinin incelenmesine dayanıyordu. Curnow iseDiscovery 'nin hâlâ tamamlanamamış ikizindeaylarca çalışmıştı; kelimenin tam anlamıyla gözükapalı bile yolunu bulabilirdi.
Discovery
İlerlemek zorlaşmıştı, çünkü geminin bu bölümüsıfır gee için tasarlanmıştı. Kontrolsüz dönüş artıkyapay bir yerçekimi sağlıyordu ve bu da hafif deolsa, sanki her zaman en ters yana doğruoluyordu.
Bir kola tutunmak için bir koridordan aşağı birkaçmetre kaydıktan sonra Curnow "Yapmamızgereken ilk şey" diye söylendi, "Şu lanet dönüşüdurdurmak. Bunu da güç olmadan yapamayız.Umarım Dave Bowman gemiyi terk etmeden öncebütün sistemleri korumuştur."
"Gemiyi terk ettiğine emin misin? Geri dönmekistemiş olabilir."
"Haklı olabilirsin; herhalde bunu hiç öğrene-meyeceğiz. Belki kendi bile bilmiyordu."
Pod Bay'e, Discovery 'nin "uzay garajı"na gir-mişlerdi. Normalde burada gemi dışı çalışmalardakullanılan küre şeklindeki tek kişilik modüllerdenüçü bulunurdu. Şimdi sadece 3 numaralı kapsülduruyordu; l Numara Frank Poole'un öldüğüesrarengiz kazada kaybolmuştu. İki Numara iseDave Bowman'daydı.
Pod Bay'de ayrıca iki uzay giysisi de vardı, as-kılarında başlıksız dururken kafası kesilmiş cesetlergibiydiler. İçlerinde korkunç canavarlar olduğunudüşünmek için fazla hayal gücü gerekmese de,Brailovsky'ninki fazla mesai yapıyordu.
Cumow'un bazen sorumsuza kaçan mizahduygusunun tam bu anda ortaya çıkması şanssız-
138 139
lıktı, ama pek de şaşırtıcı değildi.Son derece ciddi bir ses tonuyla "Max" dedi,
"ne olursa olsun lütfen geminin kedisinin peşindengitme."
Brailovsy bir an hazırlıksız yakalandı, neredeyse"Bunu söylememeliydin Walter" diyecekti, amahemen toparlandı. Bu çok kötü bir zayıflıkbelirtisi olurdu, onun yerine "O filmi arşivimizekoyan salağı bulmak isterdim" diye yanıtladı.
"Mutlaka Katerina yapmıştır, herkesin psikolojikdengesini ölçmek için. Hem filmi geçen haftaizlediğimizde katıla katıla gülmüştün."
Brailovsky sessiz kaldı; Curnow'un söylediğidoğruydu. Ama o LeonoıSun bildik, sıcak ve ay-dınlık ortamındaydı, karanlık, dondurucu, hort-laklı bir enkazda değil. Ne kadar mantıklı olursaolsun insanın, bu koridorlarda gezinip av arayanacımasız bir uzay canavarı olabileceğini düşün-memesi imkansızdı.
Hepsi senin suçun Büyükanne (umarım Sibiryatunduralarında huzur içinde uyursun). Keşke aklımıo korkunç efsanelerle doldurmasaydın. Gözlerimikapadığımda hâlâ Paba Yaga'nın kulübesinigörebiliyorum, o sıska tavuk bacaklarıyla or-manda duruyor...
Bu kadar saçmalık yeter. Genç, parlak bir mü-hendisim ve hayatımın en büyük teknik görevin-deyim ve Amerikalı dostum bazen küçük, korkakbir çocuk olduğumu asla bilmemeli...
Bir de şu gürültüler... Çok fazla ses vardı, amaancak deneyimli bir astronot kendi giysisinin sesleriarasında onları duyabilirdi. Ama tamamen sessizortamlarda çalışmaya alışık olan Max Brailovskyiçin bu sesler çok sinir bozucuydu, oysa seslerinkaynağının gemi mangaldaki bir şiş gibi döndükçeoluşan sıcaklığın neden olduğu genleşmeolduğunu biliyordu. Güneş orada biraz zayıf dakalsa aydınlık ile gölge arasında hâlâ önemli birısı farkı vardı.
İçeride de dışarıdaki gibi basınç olduğundan,alışık olduğu uzay giysisi bile rahat değildi. Ek-lemlerine etki eden güçler değişmişti, hareketlerinitam kontrol edemiyordu. Kendi kendine kız-gınlıkla, ben bir çaylağım ve tüm eğitimim yenibaşlıyor, diye homurdandı, birşeyler yapıp durumudeğiştirmenin zamanıydı.
"Walter, atmosferi ölçmek istiyorum.""Basınç iyi; sıcaklık -vay canına- sıfırın altında
yüz beş.""İnsana güç veren, hoş bir Rus kışı. Zaten giy-
simin içindeki hava soğuğun çoğunu dışanda tutar.""Tamam, hadi durma. Ama ışığımı yüzüne tuta-
cağım, böylece morarırsan fark edebilirim. Vekonuşmaya devam et."
Brailovsky başlığının kilidini açtı ve maskeyiyukarı kaldırdı. Buz gibi parmakları yanaklarınıokşayınca bir an irkildi, sonra tedbirle havayı
2010: Uzay Efsanesi-2 Dlscovery
140 141
2010- Uzay Efsanesı-2
kokladı ve ardından derin bir nefes aldı."Soğuk, ama ciğerlerim donmuyor Yine de ko-
mik bir koku var. Bayat, çürük... Sanki birşey...Oh hayır!"
Birdenbire sapsarı kesilen Brailovsky hemenmaskesini kapattı.
Curnow ani ve ciddi bir endişeyle "Sorun nedirMax?" diye sordu. Brailovsky yanıt vermedi. Hâlâkendini kontrol etmeye çalışıyor gibiydi. Hatta okorkunç ve bazen ölümcül olabilen felaket başınagelecek gibiydi; uzay giysisinin içine kusmaküzereydi.
Uzun bir sessizlik oldu; sonra Curnow sakin-leştirici bir tonda konuştu. "Anladım. Ama yanıl-dığına eminim. Poole'un uzayda kaybolduğunubiliyoruz. Bowman da diğerlerini.. uykuda öl-dükten sonra uzaya fırlattığını bildirmişti ve bunumutlaka yapmıştır. Burada hiç kimse olamazZaten çok soğuk." Az daha "tıpkı morg gibi" diyeekliyordu, ama kendini zamanında tuttu.
Brailovsky "Ama diyelim ki" diye fısıldadı, "di-yelim ki Bowman gemiye dönmeyi başardı veburada öldü."
Daha da uzun bir sessizlikten sonra Curnowdikkatle ve yavaşça kendi maskesini açtı. Dondu-rucu hava ciğerlerini yakınca irkildi, sonra tiksin-tiyle yüzünü buruşturdu.
"Ne demek istediğini anladım. Ama hayal gü-cünün seni şaşırtmasına izin verme. Bu kokunun
Discovery
mutfaktan geldiğine bire on bahse girerim. Gemidonmadan önce etlerin bir kısmı çürümüştürmutlaka. Herhalde David Bowman'ın da iyi bir evsahibi olmak için fazla zamanı yoktu. Bununkadar kötü kokan bekar evleri gördüm."
"Belki de haklısın. Umarım öyledir.""Tabii haklıyım. Değilsem bile... Lanet olsun ne
fark eder ki? Yapmamız gereken bir iş var Max.Dave Bowman hâlâ buradaysa da bu bizim işimizdeğil, öyle değil mi Katerina?"
Cerrah-kumandandan yanıt gelmedi; gemidetelsizin etkisiz kalacağı kadar içeri girmişlerdi.Gerçekten yalnızdılar, ama Max kendine geliyordu.Walter ile çalışmanın bir ayrıcalık olduğuna kararverdi. Amerikalı mühendis bazen yumuşak veuysal görünüyordu Ama işini kesinlikle çok iyibiliyordu ve gerektiğinde kaya gibi sertti.
Birlikte Discovery 'yi hayata, belki de Dünya'yadöndüreceklerdi.
142 143
19
DEĞİRMEN OPERASYONU
Discovery baştan başa yanan seyir ve dahiliışıklarıyla birdenbire Noel ağacı gibi ışıl ışıl oldu-ğunda, Leonotfdaki tezahürat neredeyse iki gemiarasındaki boşlukta bile duyulacaktı. Hemensöndüklerinde ise tezahürat alaycı bir bağırışadönüştü.
Yarım saat boyunca başka birşey olmadı; sonraDiscovery 'nin uçuş güvertesinin gözlem pen-cereleri acil durum ışıklarının yumuşak kızıhylaparlamaya başladı. Birkaç dakika sonra sülfür to-zunun arasından Curnow ve Brailovsky'nin bu-ğulu figürlerinin içerde hareket ettikleri görülebi-liyordu.
Tanya Orlova "Alo Max-Walter, bizi duyabiliyormusunuz?" diye konuştu. Her ikisi de aynı andael salladılar, ama başka bir yanıt vermediler.Sıradan bir konuşma için çok meşgul olduklarıbelliydi; Leonoı/daki izleyiciler sabırla beklerkenbirçok ışık yanıp söndü, Pod Bay'in üç kapısındanbiri yavaşça açıldı ve hızla kapandı ve ana antenon derece kadar döndü.
Sonunda Curnow "Alo Leonoıf dedi. "Bekletti-ğimiz için üzgünüm, ama biraz meşguldük."
"İşte şu ana kadar gördüklerimizin kısa bir de-ğerlendirmesi: Gemi umduğumdan çok daha iyi
durumda. Ana gövde sağlam, sızıntılar önemsiz,hava basıncı yüzde seksen beş normal. Nefes alı-nabiliyor, ama büyük bir temizlik gerekecek çünküleş gibi kokuyor.
"En iyi haber, güç sistemleri sağlam. Ana reaktörnormal, bataryalar iyi durumda. Neredeysebütün sigortalar kapalıydı; ya atmışlar ya daBowman gitmeden önce kapamış. Yani bütünönemli araçlar korunmuş. Ama tamamen enerjivermeden her şeyi kontrol etmek zor olacak."
"Bu ne kadar sürecek; en azından hayat destekve itiş gibi temel sistemler için?"
"Kaptan, bunu söylemek kolay değil. Düşmedenönce ne kadar zamanımız var?"
"Şu andaki tahminimiz, en az on gün. Ama bu-nun artabileceğini -ve azalabileceğini- biliyor-sun."
"Eh, büyük bir sorunla karşılaşmazsak, Dısco-veryyi bu cehennem çukurundan çıkanp sabit biryörüngeye oturtmamız bir hafta sürer diyorum."
"Bir şeye ihtiyacınız var mı?""Hayır. Max ve ben idare ediyoruz. Şimdi mil
yuvalarını kontrol etmek için santrifüje gidiyoruz.Onu bir an önce çalıştırmak istiyorum."
"Walter, bağışla ama bu önemli mi?" Yerçekimiuygun ve uzun süredir böyle idare ettik."
"Biraz yerçekimi iyi olurdu, ama istediğim odeğil. Santrifüjü tekrar çalıştırabilirsek, geminin
Discovery2010: Uzay Efsanei.i-2
145144
dönüşünü engeller, hareketi durur. O zaman ya-lıtım odalarını birleştirebilir ve EVA'ları kapatabi-liriz. Çalışmak yüz kat kolaylaşır."
"İyi fikir Walter. Ama benim gemimi o... değir-menle birleştirmeyeceksin. Ya mil yuvalan takılırda santrifüje kilitlenirse? Paramparça oluruz."
"Katılıyorum. Ama böyle birşey olmayacak. Enkısa zamanda tekrar rapor vereceğim."
Sonraki iki gün kimsenin başım kaşıyacak za-manı olmadı. Bu süre bittiğinde Curnow ve Bra-ilovsky uzay giysilerinin içinde uyuyakalmış amaDiscovery 'yi tamamen araştırmış ve tatsız birsürprizle karşılaşmamışlardı. Ön rapor hem UzayAjansı hem de Devlet Bakanlığı'nı rahatlatmıştı;artık Discovery 'nin terk edilmiş bir enkaz olma-dığını, sadece 'geçici olarak yedeğe çekilmiş birBirleşik Devletler Uzay Aracı' olduğunu delillerleiddia edebilirlerdi. Artık onarım görevi başlama-lıydı.
Enerji sağlandığına göre, sırada hava sorunuvardı; en kapsamlı temizlik çalışmaları bile kokuyuçıkaramamıştı. Curnow sorunun kaynağını so-ğutmanın durmasıyla bozulan yiyecekler olarakteşhis ederken haklıydı; aynca alaycı bir ciddiyetlebunun çok romantik olduğunu da söylüyordu."Tek yapmam gereken gözlerimi kapatmak" de-mişti "ve işte eski çağlardaki bir balina avı gemi-sindeyim. Düşünsenize Pequod nasıl kokuyorduacaba?"
Discovery 'ye bir kez girdikten sonra hayal gü-cüne gerek kalmadığına herkes katılıyordu. Ge-minin atmosferi boşaltılınca sorun sonunda çö-zülmüştü, en azından baş edilebilir boyutlara in-dirilmişti. Neyse ki yedek tanklarda hâlâ geri ko-yacak yeterli hava vardı.
En sevindirici haberlerden biri geri dönüş yol-culuğu için gereken yakıtın yüzde doksanı hâlâduruyordu; plazma sürücüsünü çalıştıracak sıvıiçin hidrojen yerine amonyak kullanmak çok işeyaramıştı. Daha randımanlı olan hidrojen tanklarınizolasyonuna ve dışarıdaki soğuğa rağmen yıllarönce buharlaşmış olurdu. Ama amonyağıntamamına yakını sıvı halde kalmıştı ve gemiyiDünya çevresinde güvenli bir yörüngeye oturtacakkadar vardı. En azından Ay çevresinde.
Discovery 'nin pervanemsi dönüşünün kontrolü,gemiyi kontrol altına almak için belki de enönemli adımdı. Sasha Kovalev, Curnow ile Bra-ilovsky'i Don Kişot ile Sanço Panza'ya benzetip,onların değirmenlerle mücadelesinin daha başarılıgeçmesini diledi.
Büyük dikkatle ve kontrol için sık sık duraraksantrifüj motorlarına elektrik verildi ve büyük si-lindir hızlanarak, geminin uzun zaman önce nedenolduğu dönüşünü yavaş yavaş azaltmayabaşladı. Discovery defalarca yana doğru hareket-lendi, sonunda başaaşağı dönüşü neredeyse kay-bolmuştu. İstenmeyen hareketin son izlerini de
Discovery2010: Uzay Efsanesi-2
146 147
2010: Uzay Efsanesi-2
hareket kontrol jetleri düzeltti. Artık iki gemi yanyana hareketsiz duruyorlardı. Ufak tefek, bodurLeonov, uzun ve ince Discovery 'nin yanında cücegibi kalmıştı.
Birinden diğerine geçiş artık güvenliydi, amaKaptan Orlova fiziksel bir bağlantıyı hâlâ redde-diyordu.Herkes bu karara katılıyordu, çünkü losürekli yaklaşıyordu; kurtarmak için bu kadar ça-lıştıkları gemiyi bırakmak zorunda kalabilirlerdi.
Discovery 'nin yörüngesindeki esrarengiz bo-zulmanın nedenini artık biliyor olmaları hiçbir işeyaramıyordu. Gemi Jüpiter ile lo'nun arasındanher geçtiğinde ikisini birleştiren görünmez akımhattından, bir dünyadan diğerine akan elektriknehrinden de geçiyordu. Oluşan girdapların nedenolduğu akımlar gemiyi sürekli yavaşlatıyor, herdönüşte biraz daha frenliyordu.
Hattaki akım Jüpiter kendi anlaşılmaz yasalarınagöre büyük farklılıklar gösterdiğinden düşmeanını önceden bilmek imkansızdı. Bazen lo'nunçevresinde görülmeye değer elektrik ve ışık fırtı-nalan eşliğinde çarpıcı dalgalanmalar oluyordu.O zaman gemiler kilometrelerce irtifa kaybedi-yor, aynca ısı kontrol sistemleri ayarlama yapanakadar rahatsız edici derecede ısınıyorlardı.
Bu beklenmedik etki önce herkesi korkutmuşve şaşırtmış, ama sonra nedeni anlaşılmıştı. Hertur fren biryerlerde ısı üretir; Leonov ve Discovery'nin gövdelerinin aldığı akımlar onlan düşük
Discovery
güçte elektrik sobalarına dönüştürüyordu. Disco-very 'nin yiyecek stoğunun bir kısmının gemininsürekli ısınıp soğuduğu yıllarda bozulmuş olmasışaşırtıcı değildi.
Leonov oldukça uzak bir mesafede dururkenCurnow ana sürüşü çalıştırmayı göze aldığında,lo'nun bir tıp kitabı çizimine artık iyice benzeyeniltihaplı görüntüsü sadece beş yüz kilometre öte-deydi. Görünürde hiçbir etki yoktu -eski tip kim-yasal roketlerin dumanı ve ateşi gibi- ama Disco-very hız kazandıkça iki gemi yavaşça uzaklaşmayabaşladılar. Birkaç saat hassas manevralar yaptıktansonra iki gemi de bin kilometreye yükselmişlerdi;artık bir nefes alıp görevin sonraki aşamasınıplanlayacak zaman vardı.
Cerrah-kumandan Rudenko, güçlü kolunu yor-gun Curnow'un omuzlanna atarak "Harika bir işbasardın Walter" dedi. "Hepimiz seninle gururduyuyoruz."
Rudenko belli etmeden Curnow'un burnununaltında küçük bir kapsül kırdı. Curnow yirmi dörtsaat sonra uyandığında kızgın ve açtı.
148 149
2010: Uzay Efsanesi-2
20
GİYOTİN
Curnow küçük mekanizmayı elinde tartarak,biraz hoşnutsuz bir tavırla "Nedir bu?" diye sordu."Fareler için giyotin mi?"
"İyi bir tanımlama. Ama ben daha büyük avpeşindeyim." Floyd, karmaşık bir devre planınıgösteren ekrandaki yanıp sönen oku işaret etti.
"Bu hattı görüyor musun?""Evet, ana güç desteği. Yani?""Bu, HAL'ın merkezi işlem ünitesinin enerji giriş
noktası. Bu aleti buraya takmanı istiyorum.Kabloların içine, özellikle aranmazsa bulunama-yacağı bir yere."
"Anladım. HAL'ı istediğin zaman açabilmen içinbir uzaktan kumanda. Çok ince, üstelik iletken dedeğil, böylece açıldığında seni sıkıntıya sokacakkısa devreler olmayacak. Böyle oyuncakları kimyapıyor? CIA mi?"
"Boş ver. Kontrolü benim odamda; şu hep ma-samın üzerinde duran küçük, kırmızı hesap ma-kinesi. Dokuz defa dokuza bas, karekökünü al veINT'e bas. Hepsi bu. Etki alanından emin değilim,denememiz gerekecek. Ama Leonov veDiscovery birbirlerine bir iki kilometre uzaklıktaoldukları sürece HAL'ın tekrar delirme olasılığıolmayacak."
Discovery
"Bu... şeyden kimlere söz edeceksin?""Gerçekten bilmesini istemediğim tek kişi
Chandra.""Tahmin etmiştim.""Ama ne kadar az kişi bilirse hakkında o kadar
az konuşulur. Tanya'ya söyleyeceğim ve acil birdurum olursa nasıl kullanacağını ona gösterebi-lirsin."
"Ne gibi bir acil durum?""Bu pek akıllıca bir soru değil, Walter. Bilsey-
dim bu lanet şeye ihtiyacım olmazdı.""Sanırım haklısın. Patentli HAL kumandasını ne
zaman takmamı istiyorsun?""Olabildiğince çabuk. Mümkünse bu gece,
Chandra uyurken.""Şaka mı yapıyorsun? Hiç uyuduğunu sanmıyo-
rum. Hasta bebeğine bakan bir anne sanki.""Arada bir yemek için Leonoıta dönmesi ge-
rek.""Sana birşey söyleyeyim. Son gittiğinde küçük
bir çuval pirinç getirdi. Bu onu haftalarca idareeder."
"Öyleyse Katerina'nın ünlü nakavt haplarındankullanırız. Sende bayağı işe yaramıştı değil mi?"
Curnow Chandra hakkında şaka yapıyordu -enazından Floyd öyle anlamıştı- ama insan aslaemin olamazdı. En inanılmaz şeyleri bile gayetciddi bir yüz ifadesiyle söylemeyi seviyordu. Rus-ların bunu kavraması uzun sürmüştü; bir süre
151150
2010- Uzay Efsanesi-2
sonra, Cumow gerçekten ciddiyken bile, küçükdüşmemek için önceden güler olmuşlardı.
Neyse ki Curnow'un kendi gülüşü, Floyd Dün-ya'dan ayrılırken ilk defa duyduğundan beri ha-fiflemişti; o zaman da alkolün etkisindeydi zaten.Leonov sonunda Discovery ile buluştuğunda ver-dikleri partide o gülüşü bir kez daha duymaktankorkuyordu, ama oldukça içmiş olmasına rağ-men, Kaptan Orlova kadar kontrollü davranmıştı.
Gerçekten ciddiye aldığı tek şey işiydi. Dün-ya'dan gelirken bir yolcuydu. Ama artık mürette-battandı.
_________21__________
________DİRİLİŞ________
Floyd kendi kendine, uyuyan bir devi uyandır-mak üzereyiz dedi. Bunca yıldan sonra HAL var-lığımızı nasıl karşılayacak? Geçmişten ne hatırla-yacak? Ve dost mu olacak, düşman mı?
Discovery 'nin uçuş güvertesinin sıfır yerçekim-liortamında Dr. Chandra'nın arkasına geçerkenFloyd'un aklı hep birkaç saat önce takıp test et-tikleri kesici devredeydi. Radyo kontrolü elininbirkaç santimetre ötesindeydi ve onu yanında ge-tirdiği için kendini aptal gibi hissediyordu. Buaşamada HAL geminin işlem devrelerine hâlâ
Discovery
bağlanmamıştı. Tekrar çalıştmlsa bile bedensizbir beyin olacaktı, ama duyu organlan olacaktı,iletişim kurabilecek ama birşey yapamayacaktı.Curnow'un dediği gibi "olsa olsa küfür edebilirdi"
Chandra "İlk test için hazırım Kaptan" dedi."Eksik tüm modüllerin yerlerine yenileri takıldı vetüm devrelerde teşhis programlarını denedim. Herşey normal görünüyor, en azından bu aşamada "
Kaptan Orlova Floyd'a baktı, o da başıylaonayladı. Chandra'nın ısrarıyla bu kritik ilk çalış-tırmada sadece üçü vardı ve bu küçük seyircigrubunun bile istenmediği belliydi.
"Çok iyi Dr. Chandra." Protokole her zamanuyan kaptan hemen ekledi "Dr. Floyd onayladı vebenim de itirazım yok."
Chandra onaylamadığını belirten bir tonda "Şunuaçıklamalıyım ki" dedi "ses tanıma ve konuşmasentez merkezleri zarar görmüş. Ona konuşmayıen baştan öğretmemiz gerekecek. Şanslıyız kiinsandan milyonlarca defa daha hızlı öğreniyor."
Bilim adamının parmaklan klavyede dans ederekbir sürü rastgele sözcük yazdı, her biri ekrandabelirdikçe dikkatle telaffuz etti. Sözcükler ho-parlörden bozuk bir yankı gibi duyuldular. Cansız,hatta mekanik, hiçbir zeka duygusu yoktu. Bueski HAL değil diye düşündü Floyd. Ben ço-
152 153
2010: Uzay Efsanesi-2
cukken moda olan ilkel konuşan oyuncaklardandaha iyi değil.
Chandra TEKRAR tuşuna bastı ve sözcükler birdefa daha duyuldu. Şimdiden belirgin bir ilerlemeolmuştu ama hiç kimse bu konuşucuyu birinsanla kanştırmazdı.
"Ona verdiğim sözcükler temel İngilizce fo-nemleri içeriyor; yaklaşık on tekrarla anlaşılır halegelir. Ama gerçekten iyi bir terapi yapmak içingerekli aletlerim yok."
Floyd "Terapi mi?" diye sordu. "Yani beyni mizarar görmüş?"
Chandra "Hayır" diye atıldı. "Mantık devreleriharika durumda. Sadece ses çıkışı zedelenmişolabilir ama giderek düzelecektir. Bu yüzden,yanlış anlaşılmaları önlemek için her şeyi ekrandankontrol edin. Ve konuştuğunuzda da dikkatlitelaffuz edin."
Floyd Kaptan Orlova'ya acı acı güldü ve beklenensoruyu sordu. "Ya buradaki onca Rus aksanı?""Kaptan Orlova ve Dr. Kovalev için sorun ol-mayacağına eminim. Ama diğerleri... şey, kişiseltestler yapmamız gerekecek. Geçemeyen klavyeyikullanmak zorunda kalacak.""Buna daha oldukça zaman var. Şu an için iletişimyapacak tek kişi sizsiniz. Katılıyor musunuz,Kaptan?" "Tamamen."
Discovery
Chandra bir anlık bir işaretle onayladı. Parmaklanklavyenin üzerinde uçmaya devam ediyordu,sözcük ve sembollerle dolu sütunlar ekranda öy-lesine hızlı beliriyorlardı ki hiçbir insan ne dedik-lerini anlayamazdı. Chandra'nın eidetik birhafızası olduğunu düşünüyorlardı, bir bakıştasayfalarca bilgiyi tanıyabiliyordu.
Floyd ve Orlova tam onu gizli ibadetiyle başbaşa bırakmak için gitmek üzereyken anidenelini uyarırcasma ya da bir şey bekliyormuş gibikaldırarak kalmalarım işaret etti. Önceki hızlıhareketlerinin aksine biraz tereddütle bir kilitkolunu açtı ve tek, ayrı bir tuşa bastı.
Aynı anda, konsoldan bir ses geldi, ama artıkinsan konuşmasının mekanik bir taklidi değildi.Henüz sadece temel seviyede de olsa, zeki,bilinçli, kendinin farkında bir sesti.
"Günaydın Dr. Chandra. Ben HAL. İlk dersimiçin hazırım."
Bir an şok bir sessizlik oldu, sonra aynı güdüyleiki gözlemci güverteden ayrıldı.
Heywood Floyd gözüyle görmese inanmazdı.
Dr. Chandra ağlıyordu.
154 155
BÜYÜK BİRADER
" . Bebek yunusa çok sevindim! Anne babasıonu gururla eve getirdiklerinde Chris'in ne kadarheyecanlandığını tahmin edebiliyorum. İkisininbirlikte yüzdükleri ve Chris'in de yavrunun sırtınabindiği videoları gördüklerinde gemidekilerinanlayıp ohlamalarını duymalıydın Adını dost an-lamına gelen Sputnik koymamızı öneriyorlar, ayrıcauydu da demek.
"Üzgünüm, son mesajımdan beri çok zamangeçti, ama haberler ne kadar çok iş yapmak zo-runda olduğumuz hakkında sana bir fikir vermiştir.Kaptan Tanya bile programa boşverdi; bir sorunortaya çıkar çıkmaz o anda kim uygunsa ohalletmek zoaında. Sadece ayakta duracak halimizkalmadığında uyuyoruz.
"Sanırım hepimiz yaptığımızla gurur duyabiliriz.Her iki gemi de çalışır halde ve HAL üzerindetestlerimizin ilk turunu neredeyse bitirdik. Bizburadan ayrılıp Büyük Birader ile son buluşma-mızı yaptığımızda Discoverylji uçurması için onagüvenip güvenemeyeceğimizi bir iki gün içindeanlayacağız.
"Bu adı kimin taktığını bilmiyorum, ama Ruslarhaklı olarak pek hoşlanmıyorlar. Bizim TMA-2şeklindeki resmi adlandırmamızı da çok alaylakarşılıyorlar; birçok kez bana taş atarak
159
2010: Uzay Efsanesi-2
Tycho'dan bu yanaki bir milyar kilometrenin en
iyi parçası olduğunu söylüyorlar. Ayrıca Bow-
man'ın hiçbir manyetik anormallik rapor etmediğini
ve TMA-1 ile tek benzerliğinin şekli olduğunu da
hatırlatıyorlar. Onlara kendilerinin hangi ismi
tercih ettiklerini sorduğumda, gizem anlamına gelen
Zagadka diyorlar. Şüphesiz mükemmel bir isim,
ama ne zaman telaffuz etmeye çalışsam herkes
gülüyor, ben de "Büyük Birader"de karar kıldım.
"Adı ne olursa olsun, artık sadece on bin kilo-
metre uzaklıkta, yani birkaç saatte orada olacağız.
Ama sana söylememde bir sakınca yok, bu son
aşama herkesin sinirlerini gerdi.
"Discoveryde bazı yeni bilgiler bulmayı um-
muştuk. Tek hayal kırıklığımız bu oldu, ama bu
çok normal. Tabii HAL karşılaşmadan çok önce
kapatılmıştı, bu yüzden hafızasında olanlarla ilgili
hiçbir şey yok; Bowman tüm sırlarını birlikte
götürdü. Geminin seyir defterinde ve otomatik
kayıt sistemlerinde önceden bilmediğimiz hiçbir
şey yok.
"Bulduğumuz tek yeni şey tamamen kişisel;
Bowman'ın annesine bıraktığı bir mesaj. Niye
yollamadığını bilmiyorum. Herhalde son
EVA'dan sonra gemiye dönmeyi bekliyor ya da
umuyordu. Tabii mesajı Mrs. Bowman'a yolladık.
Florida'da bir bakımevinde kalıyor ve akli durumu
da iyi değil; yani onun için hiçbir şey ifade
Lagrange
etmeyebilir.
"Eh, bu seferlik bütün haberler bu kadar. Seni
ne kadar özlediğimi anlatamam... ve Dünya'mn
mavi gökyüzünü ve yeşil denizlerini de. Burada
tüm renkler kırmızılar, turuncular ve sanlar -ge-
nellikle fantastik günbatımı kadar güzel- ama tayfın
diğer ucundaki renkler bir süre sonra rahatsız
etmeye başlıyor.
"İkinize de sevgiler. İlk fırsatta tekrar arayaca-
ğım."
_________23_________
_______BULUŞMA_______
Leonoıtun kontrol ve sibernetik uzmanı Niko-
lai Ternovsky gemide Dr. Chandra ile kendi di-
linden konuşabilen tek kişiydi. HAL'ın baş yara-
tıcısı ve öğretmeni hiç kimseye güvenmek iste-
mese de, aşırı fiziksel yorgunluk onu yardım kabul
etmeye zorlamıştı. Rus ile Hint-Amerikalı geçici bir
birlik oluşturmuş, bu da şaşırtıcı derecede işe
yaramıştı. Bunda Chandra'nın kendisine ne
zaman ihtiyacı olduğunu ve ne zaman yalnız
kalmak istediğini her nasılsa sezebilen yumuşak
huylu Nikolai'ın büyük payı vardı. Nikolai'm İn-
gilizcesinin gemidekilerin en kötüsü olmasının lıiç
önemi yoktu, çünkü ikisi çoğu zaman başka
kimsenin anlamadığı bir bilgisayarca konuşuyor-
160 161
2010: Uzay Efsanesi-2
lardı.Bir haftalık yavaş ve dikkatli çalışmadan sonra,
HAL'ın rutin ve denetimsel fonksiyonlarının ta-mamı çalışıyordu. Yürüyebilen, temel komutlarıuygulayabilen, basit işleri yapabilen ve düşükdüzeyde konuşma yapabilen bir adam gibiydi,insan ölçüleriyle IQ'su yaklaşık 50'ydi; gerçek ki-şiliğinin henüz sadece en belirsiz ana hatları or-taya çıkmıştı.
Hâlâ uyurgezer gibiydi; yine de Chandra'nınuzman görüşüne göre artık Discover^yi lo yakı-nındaki yörüngesinden alıp Büyük Biraderle bu-luşmaya rahatça götürebilecek kapasitedeydi.
Aşağıdaki alev alev cehennemden ekstra yedibin kilometre daha uzaklaşma ihtimali herkesinhoşuna gitmişti. Bu mesafe astronomik ölçülerdeönemsiz de olsa, gökyüzünün artık Dante ya daHieronymus Bosch'un hayal gücünden fırlamışbir görüntüyle kaplanmayacağı anlamına geliyordu.Ve en şiddetli patlamaların fırlattıkları bilegemiye ulaşamamış olsa da, lo'nun yeni bir rekorkırabileceği korkusu her zaman vardı. Üstelik Le-onoılun gözlem güvertesinin menzili de sürekliince bir sülfür tabakasıyla azalıyordu ve enindesonunda birinin çıkıp temizlemesi gerekecekti.
Discover^nin kontrolü HAL'a ilk kez verildiğindeyalnızca Curnow ve Chandra gemidelerdi. Çoksınırlı bir kontrol türüydü; sadece hafızasınayüklenmiş programı tekrarlıyor ve işleyişini göz-
Lagrange
lüyordu. Mürettebat da onu gözlüyordu; bir arızaolursa hemen kontrolü ele alacaklardı.
İlk yanma on dakika sürdü; sonra HAL Disco-verj/nin geçiş yörüngesine girdiğini rapor etti. Le-onotfun radar ve optik izleyicileri bunu doğrulardoğrulamaz diğer gemi kendini aynı yörüngeyedoğru yöneltti. İki küçük düzeltme yapıldı ve üçsaat on beş dakika sonra, her ikisi de 10.500 ki-lometre yukarıda lo ile Jüpiter'in merkezlerinibağlayan görünmez hattaki ilk Lagrange noktası Ll 'e olaysız olarak ulaştılar.
HAL kusursuz çalışmıştı. Chandra da tatminoluş ve hatta neşe gibi tamamen insani duygubelirtileri gösterdi. Ama herkesin aklı başka yer-deydi; Büyük Birader yani alias Zagadka sadeceyüz kilometre uzaktaydı.
O uzaklıktan bile Ay'ın Dünya'dan göründü-ğünden daha büyük görünüyordu, düz kenarlıkusursuz geometrisi de hiç doğal değildi. Arkaplanda uzay varken tamamen görünmez olurdu,ama 350.000 kilometre aşağıda Jüpiter'in hızlageçen bulutları onun şaşırtıcı görüntüsünü ortayaçıkarmıştı. Ayrıca, insan aklının reddetmekte çokzorlandığı bir yanılsamaya da neden oluyorlardı.Gerçek yerini bakarak anlamak mümkün olmadığıiçin, Büyük Birader genellikle Jüpiter'in ortasındadibi görünmeyen bir çukurun kapağınabenziyordu.
Yüz kilometrenin on kilometreden daha gü-
163162
2010: Uzay Efsanesi-2
venli ya da binden daha tehlikeli olduğuna inan-mak için bir neden yoktu; sadece ilk araştırmaiçin psikolojik olarak doğru görebilirlerdi. Bumesafeden geminin teleskopları santimetrelik ay-rıntıları gösterebiliyordu; ama görülecek bir şeyyoktu. Büyük Birader'in hiçbir özelliği yoktu; buda, milyonlarca yıl uzay cisimlerinin bombardı-manı altında durduğu kabul edilen bir cisim içininanılmazdı.
Floyd teleskoptan baktığında, yıllar önce Ay'dayaptığı gibi elini uzatıp o pürüzsüz, siyah yüzey-lere dokunacakmış gibi geldi. O ilk seferindeuzay giysisinin eldiveniyle dokunmuştu. Tychotektaşı basınçlı bir kubbe içine alınana kadar çıplakelini kullanamamıştı.
Hiç bir fark olmamıştı; TMA-l'e gerçekten do-kunduğunu hissetmemişti bile. Parmak uçları gö-rünmez bir engel üzerinde kayar gibi olmuştu veittikçe tepki de artmıştı. Büyük Birader'in de aynıetkiyi verip vermeyeceğini merak ediyordu.
Ama o kadar yaklaşmadan önce yapabilecekleriher testi yapmak ve gözlemlerini Dünya'ya bill-dirmek zorundaydılar. En küçük yanlış harekettepatlayabilecek yeni bir tür bombayı etkisiz halegetirmeye çalışan patlayıcı uzmanları gibiydiler.Biliyorlardı ki en hafif radar araştırması bile tahminedilemeyecek felaketleri başlatabilirdi.
İlk yirmi dört saat boyunca pasif aletlerle -te-leskoplar, kameralar ve alıcılarla- her dalga bo-
Lagrange
yunda gözlem dışında bir şey yapmadılar. AyrıcaVasili Orlov taşın boyutunu büyük bir dikkatleölçtü ve ünlü 1:4:9 orantısını altı basamaklı olarakbuldu. Büyük Birader'in şekli TMA-1 ile tamamenaynıydı; ama iki kilometreden daha uzun ve buyüzden küçük kardeşinden 718 kat dahabüyüktü.
Ve ikinci bir matematiksel sır daha vardı, insa-noğlu, ilk üç tamsayının kareleri olan bu 1:4:9orantısını yıllardır tartışıyordu. Bu kesinlikle birtesadüf olamazdı; işte şimdi çok önemli bir sayıdaha vardı.
Dünya'da istatistik uzmanları ve matematikçilerşimdiden sevinçle bilgisayarlarının başına geç-mişler, orantıyla doğanın temel sabitleri -ışık hızı,proton/elektron kütle oranı, ince yapı sabiti-arasında bir bağlantı bulmaya çalışıyorlardı. Onlarahemen bir sürü sayıbilimci, astrolog ve medyum dakatıldı. Büyük Piramit'in yüksekliğini,Stonehenge'in çapını, Nazca çizgilerinin azimutkerterizlerini, Easter Adası'nın enlemini ve dahabir yığın faktörü ortaya atarak bunlardan inanıl-maz kehanetler çıkardılar. Washington'lu ünlübir mizah yazarı kendi hesaplarına göre Dün-ya'nın 31 Aralık 1999'da yok olduğunu ve amaherkes akşamdan kalma olduğu için kimseninfark etmediğini yazdığında ise hiç umursamadı-lar.
Büyük Birader ise, iki geminin yaklaşıp radar164 165
2010: Uzay Efsanesi-2
ışınlarıyla yoklamasına ve olası zeki canlılardanyanıt almak amacıyla telsiz dalgalan yollamasınahiç tepki vermedi
iki gergin günden sonra, Görev Kontrol'ün deonayıyla gemi uzaklığı yarıya indirdi. Elli kilo-metreden taşın en geniş yüzü Dünya'nın gökyü-zündeki Ay'm genişliğinin dört katıydı; etkileyi-ciydi ama psikolojik olarak ezici değildi. On katıbüyüklüğünde görünen Jüpiter'le hâlâ baş ede-mezdi ve araştırmanın havası sürekli tetikte bek-leyişten giderek belirgin bir sabırsızlığa dönüşü-yordu.
Walter Curnow neredeyse herkes adına konuştu:"Büyük Birader birkaç milyon yıl beklemeyeniyetli olabilir, biz ise bir an önce gitmek istiyo-
ruz.
24
ÖN ARAŞTIRMA
Discovery Dünya'dan ayrılırken, içinde astro-notların aracın dışında da günlük giysileriyley-mişler gibi rahat çalışmalarım sağlayan küçükuzay kapsüllerinden üç tane vardı. Biri Frank Po-ole'un öldüğü kazada -tabii kazaysa- kaybolmuştu.Diğeri Da ve Bowman'ı Büyük Birader'le sonbuluşmasına götürmüş ve başına her ne geldiyseaynı kaderi paylaşmıştı. Üçüncüsü hâlâ geminin
Lagrange
garajı Pod Bay'deydi.Önemli bir parçası eksikti; kapağı. HAL Pod
Bay kapısını açmayı reddettikten sonra KumandanBowman tehlikeli vakum geçişini yapıp gemiyeacil durum kapısından girdiğinde onu havayauçurmuştu. Oluşan hava akımı kapsülü yüzlercekilometre uzağa fırlatmış, Bowman ise daha sonraonu çok daha önemli sorunlarla meşgulken telsizkontrolü ile geri getirmişti. Eksik kapağın yineyenisini takmakla uğraşmamış olması şaşırtıcıdeğildi.
3 Numaralı Kapsül (Max hiç açıklama yapma-dan üzerine Nina ismini yazmıştı) şimdi yeni birEVA için hazırlanıyordu. Hâlâ kapağı yoktu, amabu önemsizdi. İçeride kimse olmayacaktı.
Bowman'ın görevine bağlılığı onlar için bek-lenmedik bir şanstı ve bundan yararlanmamakaptallık olurdu. Nina'yı robot bir araştırma aracıolarak kullanarak Büyük Birader yakından vekimsenin hayatı riske atılmadan incelenebilirdi.En azından teorileri buydu; ama gemiyi yutabilecekbir geri tepme olasılığını da kimse göz ardıedemezdi. Zaten kozmik ölçülerde elli kilometrebir kıl payı bile değildi.
Yıllarca bakımsız kalan Nina oldukça berbatgörünüyordu. Sıfır gee ile sürekli uçuşan tozlardış yüzeye çökmüştü. Böylece bir zamanların ku-sursuz beyaz gövdesi pis bir griye dönüşmüştü.Gemiden yavaş yavaş uzaklaşırken dış kolları
167166
katlanarak kapanmıştı, oval penceresi de uzayakoca, ölü bir göz gibi bakıyordu. İnsanlık içinpek de uygun bir elçi gibi görünmüyordu. Amabu apayrı bir avantajdı. Böylesine mütevazı birelçi hoşgörülebilir, küçüklüğü ve düşük hızı ba-rışçıl amaçlarını vurgulayabilirdi. Büyük Bira-der'e kolları açık olarak yaklaşması önerildiysede hemen vazgeçilmişti; "onlar" Nindnın mekanikpençeleri açılmış olarak geldiğini görürlersehayatlarına yönelik bir tehdit olarak algılayabilir-lerdi.
İki saat süren yavaş bir yolculuktan sonra Ninadev dikdörtgen taşın bir köşesinin yüz metre kadaryakınına gelmişti. Bu kadar yakından bile gerçekşekli anlaşılmıyordu. TV kameraları boyutu belirsizbir tetrahedronun tepesinden aşağı bakıyorgibiydiler. Aletler radyoaktivite ya da manyetik alanbelirtisi göstermiyordu; yansıtmaya tenezzül ettiğiaz miktardaki güneş ışığı dışında BüyükBirader'den hiçbir şey gelmiyordu.
Beş dakika durduktan sonra -bunun "Merhaba,işte buradayım" anlamına gelmesini istemişlerdi-Nina küçük yüzü çapraz olarak geçmeye başladı,sonra daha büyük olanı ve en sonunda da enbüyüğünü. Elli metre uzaklığını koruyor, ama ha-reket ettikçe beş metreye kadar yaklaşıyordu.Mesafe ne olursa olsun, Büyük Birader'in görü-nüşü tamamen aynıydı; düz ve özelliksiz. Ta-mamlanmasına daha çok zaman olmasına rağ-
men görev sıkıcılaşmıştı, her iki gemideki göz-lemciler işlerine dönmüşler, sadece arada bir mo-nitörlere bir göz atıyorlardı.
Sonunda Nina başladığı yere döndüğündeWalter Curnow "Bu kadar" dedi. "Bunu hayatımızboyunca da yapsak bir şey öğrenemeyiz. M-na'yane yapayım? Eve getireyim mi?"
Vasili LeonotSdan hatta girerek "Hayır" dedi."Bir önerim var. Onu büyük yüzün tam merkezinegötür. Orada durdur; yüz metre uzakta. Ve radarımaksimum hassasiyete getirerek orada bırak."
"Sorun değil, yalnız biraz kayma payı olur.Ama amacın ne?"
"Üniversitedeki astronomi derslerimden birinihatırladım; sonsuz bir düz tabakanın yerçekimselçekimi. Gerçek hayatta kullanmaya fırsat bulacağımhiç aklıma gelmemişti. Nina'nın hareketlerinibirkaç saat inceledikten sonra en azından Za-gadka'nın kütlesini ölçebileceğim, tabii varsa.Orada aslında hiçbir şey olmadığını düşünmeyebaşlıyorum."
"Bunu anlamanın kolay bir yolu var ve bunueninde sonunda yapmak zorunda kalacağız. Ninagidip o şeye dokunmah."
"Dokundu bile."Curnow biraz hiddetle "Ne demek istiyorsun"
diye sordu. "Hiç beş metreden çok yaklaşma-dım."
2010: Uzay Efsanesi-2 Lagrange
168 169
"Senin sürüş yeteneğini eleştirmiyorum. Yinede o ilk buluşmada oldukça yaklaştın değil mi?Ama Nina'nm roketlerini yüzeyine yakınken herkullandığında Zagadka'ya hafifçe dokunuyorsun."
"Bir filin üzerinde zıplayan bir pire gibi.""Belki. Ama doğrusu bilmiyoruz. Ama öyle ya
da böyle varlığımızın farkında olduğunu ve bizecanını sıkmadığımız sürece katlanacağını kabuletmeliyiz."
Sorulmayan soruyu o da sormadı. İki kilometreuzunluğunda siyah bir taş nasıl rahatsız edilirdi? Veedildiğinde ne yapardı?
_________25_________
LAGRANGE'DEN MANZARA
Astronomi çok ilgi çekici ancak anlamsız rast-lantılarla doluydu. Bunlann en ünlüsü, hem Güneşhem de Ay'ın Dünya'dan aynı çapta görün-meleridir. Burada, Büyük Birader'ün Jüpiter ile loarasındaki yerçekimsel cambaz ipindeki kozmikdenge hareketi için seçtiği L. l denge noktasındada benzer bir doğa harikası vardı. Gezegen veuydu tam olarak aynı büyüklükte görünüyorlardı.
Ne büyüklük ama! Güneş ve Ay gibi yarım de-rece değil, onların çapının kırk, alanlarının da
bin altı yüz katı. Birinin görüntüsü bile aklı hayretve hayranlıkla doldurmaya yeterdi, ikisi bir a-radayken görüntü insanı eziyordu.
Kırk iki saatte bir bütün safhaları tamamlanı-yordu; lo hilalken Jüpiter yuvarlaktı ya da tamtersi. Ama Güneş Jüpiter'in arkasına saklanmışkenve gezegenin sadece gece tarafı görünüyor-kenbile orada olduğu besbelliydi; yıldızlan kapatankoca siyah bir disk. Dünya'dan çok daha büyükelektrik fırtınalarının neden olduğu ve birkaç saniyesüren şimşekler bazen bu karaltıyı kısa bir süre içinaydınlatıyordu.
Gökyüzünün diğer tarafında lo, dev efendisinehep aynı yüzünü dönük tutan, kırmızı ve sarılardanbir kazandı. Tembel tembel kaynarken arada birvolkanlarının birinden san bulutlar püskürüyor vehızla yüzeye geri iniyordu. Jüpiter gibi lo dacoğrafyası olmayan bir dünyaydı, ama daha küçükölçülerde. Yüzü birkaç onyılda bir değişiyordu,Jüpiter'inki ise birkaç günde bir.
Tüm bu harikalar arasında ekip, bir ömre sığ-mayacak araştırma malzemesi toplamıştı, amaJüpiter sisteminin doğal cisimleri öncelik listesininen alt sorasındaydı. l Numara, Büyük Birader'di.Gemi artık beş kilometreye kadar yaklaşmıştı, amaTanya doğrudan fiziksel teması hâlâreddediyordu. "Hemen uzaklaşabilecek bir durumagelene kadar bekleyeceğim" dedi. "Ayrılmazamanı gelene kadar oturup izleyeceğiz. Sonra
2010: Uzay Efsanesi-2 Lagrange
171170
bir sonraki hamlemizi düşünürüz."Nindmn elli dakikalık yavaş bir inişle Büyük
Birader'e sonunda konduğu doğruydu. BöyleceVasili cismin kütlesini ölçebilmiş ve 950.000 tongibi şaşırtıcı derecede düşük bir rakam bulmuştu;yanı yoğunluğu havanınkine yakındı. İçi büyük birolasılıkla boştu; böylece içinde ne olduğuhakkında uzayıp giden tartışmalar son bulmuşoluyordu.
Ama akıllarını bu önemli konulardan uzaklaştı-racak yeterince sıradan, günlük sorun vardı Le-onovve Discoverj/de, temizlik ve bakım işleri ça-lışma zamanlarının yüzde doksanını alıyordu,ama en azından iki gemi esnek bir bağlantı tüne-liyle birleştirilmişlerdi. Curnow sonunda Tanya'yıDtscover)!mr\ döner gövdesinin birdenbire dağılıponlan parçalamayacağına ikna etmişti ve artık biraraçtan diğerine iki hava yalıtımlı kapı açılıpkapanarak geçilebiliyordu. Uzay giysileri ve çokzaman alan EVA'lar artık gerekli değildi. Dışarıçıkıp süpürgeyi kullanmaktan hoşlanan Max dı-şında herkes bu işe sevinmişti.
Bundan hiç etkilenmeyen iki ekip üyesi iseChandra ve Ternovsky idi. Artık Discoveryde ka-lıyorlar, gece gündüz çalışıp HAL ile bitmeyenkonuşmalarına devam ediyorlardı. Günde en azbir defa "Ne zaman hazır olacaksınız?" sorusuylakarşılaşıyorlardı. Söz vermek istemiyorlardı; HALhâlâ sıradan bir morondu.
Derken, Büyük Biraderle buluşmalarından birhafta sonra Chandra beklenmedik bir duyuruyaptı: "Hazırız."
Discoveryirim. uçuş güvertesinde sadece iki bayandoktor yoktu. Bunun da nedeni kendilerine yerolmamasıydı; onlar Leonotfun monitörlerindenizliyorlardı. Floyd Chandra'nın hemen arka-sındaydı, Curnow'un isim yakıştırma yeteneğiyle"cep katili" dediği aleti de elinin altındaydı.
Chandra "Bir defa daha hatırlatayım" dedi. "Ko-nuşma olmamalı. Aksanlarınız onu şaşırtır; yal-nızca ben konuşabilirim, başka kimse değil. An-laşıldı mı?"
Chandra'nın bitkin olduğu hem görünüşündenhem de sesinden belliydi. Ama sesinde hiçbirinindaha önce duymadığı bir güç vardı. Başka her-yerde patron Tanya olabilirdi, ama burası onundu.
izleyiciler -bazıları yakınlarındaki tutamaklarasarılmış, bazıları serbestçe uçuyorlardı- başlarıylaonayladılar. Chandra bir ses düğmesini kapattı vehafif ama anlaşılır bir tonda "Günaydın HAL" dedi
Bir an sonra Floyd'a yıllar geçmiş gibi geldi. Oartık sadece yanıt veren basit bir elektronikoyuncak değildi. HAL geri gelmişti.
"Günaydın Dr. Chandra.""Kendini görevlerine dönebilecek kapasitede
hissediyor musun?"
2010: Uzay Efsanesi-2 Lagrange
172 173
"Elbette. Tamamen çalışır durumdayım ve tümdevrelerim mükemmel işliyor."
"O halde sana birkaç soru sormamın sakıncasıvar mı?"
"Tabii ki yok.""AE 35 anten ünitesinde bir arıza hatırlıyor mu-
sun?""Kesinlikle hayır."Chandra'nın emrine rağmen dinleyenlerden
hafif bir ses duyuldu. Floyd eliyle telsiz kesiciyiyoklayarak, bu bir mayın tarlasında adım adımilerlemek gibi, diye düşündü. Eğer bu sorularbaşka bir psikoza neden olursa HAL'ı bir saniyedeöldürebilirdi (Bu işlemi daha önce defalarcadenediği için emindi.) Ama bir saniye, bir bilgi-sayar için çok uzun bir zamandı. Bunu göze al-mak zorundaydılar.
"Dave Bowman ya da Frank Poole'un AE 35ünitesini onarmak için dışarı çıktıklarını hatırla-mıyor musun?"
"Hayır. Bu olmuş olamaz.olsa hatırlardım.Frank ve Dave neredeler? Bu insanlar kim? Sadecesizi tanımlayabiliyorum; ama arkanızdaki, he-saplanma göre yüzde altmış beş olasılıkla Dr.Heywood Floyd."
Chandra'nın kesin emrini hatırlayan FloydHAL'ı kutlamaktan vazgeçti. On yıldan sonrayüzde altmış beş çok iyi bir skordu. Birçok insanbu kadarını yapamazdı.
"Endişelenme HAL. Her şeyi sonra açıklayaca-
ğım.""Görev tamamlandı mı? Bunu ne kadar istediğimi
biliyorsunuz.""Görev tamamlandı; programı uyguladın. Şimdi -
izin verirsen- özel bir konuşma yapmak istiyoruz.""Elbette."Chandra ana konsola ses ve görüntü girişlerini
kapattı. Geminin sadece bu kısmında da olsaHAL artık kör ve sağırdı.
Vasili merakla "Bunun anlamı ne?" diye sordu.Chandra dikkatle ve kesin olarak "Anlamı şu"
diye yanıtladı "Sorunun başladığı andan itibarenHAL'ın tüm hafızasını sildim."
Sasha hayretle "Bu müthiş bir başarı" diye ya-nıtladı. "Nasıl yaptınız?"
"Korkarım bunu açıklamam, yaparken harcadı-ğımdan daha çok zaman alır."
"Chandra, sen ve Nikolai ile aynı düzeyde ol-masam da, ben de bilgisayar uzmanıyım. 9000serileri holografik hafıza kullanıyor, öyle değilmi? Yani basit bir kronolojik siliş yapmış olamaz-sınız. Seçilmiş sözcük ve kavramları bulan bir türtenya olmalı."
Katerina geminin dahili hattından "Tenya mı"dedi. "Bunun benim alanım olduğunu sanıyor-dum Ama o küçük canavarları alkol kavanozunundışında görmediğime memnunum. Siz ne-
2010: Uzay Efsanesi-2 Lagrange
174 175
den bahsediyorsunuz?""Bir bilgisayar terimi Katerina. Eski günlerde -
çok eski günlerde- gerçekten de manyetik bantlarkullanılıyordu. Ve bir sisteme girip hafızanınistenilen bölümlerini yakalayıp yok edecek -istersenyiyecek- bir program hazırlamak mümkün.İnsanlara da hipnozla aynı şey yapılıyor ya..."
"Evet ama o her zaman geri döndürülebilir.Hiçbir şeyi gerçekten unutmayız. Sadece unuttu-ğumuzu sanırız."
"Bilgisayarlar öyle çalışmaz. Bir şeyi unutmasısöylendiğinde unutur. Bilgi tamamen silinir."
"Yani HAL o... hatasını hiç hatırlamıyor mu?"Chandra "Bundan yüzde yüz emin olamam" diye
yanıtladı. "Tenya araştırma yaparken bir yerdenbir yere geçmekte olan bilgiler olabilir. Ama buçok küçük bir olasılık."
Herkes bir süre sessizce bunu düşündüktensonra Tanya "Müthiş" dedi. "Ama en önemli konuşu: İleride ona güvenilebilir mi?"
Chandra yanıtlayamadan Floyd atıldı:"Aynı durumun tekrar olması mümkün değil;
buna söz verebilirim. Tüm sorunların başlangıçnedeni bir bilgisayara güvenliği açıklamanın zorolması."
Curnow biraz yüksek bir sesle "İnsanlara daöyle" dedi.
Tanya pek ikna olmasa da "Umarım haklısın-dır" dedi. "Sırada ne var Chandra?"
"Çok karmaşık bir şey değil ama uzun ve yorucu.Şimdi onu Jüpiter'den uzaklaşma planını uy-gulamaya ve Discoveryyi eve götürmeye prog-ramlamalıyız. Biz hızlı yörüngemizle döndüktenüç yıl sonra."
________26_________
_______GÖZALTI_______
Alıcı: Victor Millson, Başkan, Ulusal Uzay Yol-culuğu Konseyi, Washington
Gönderen: Heywood Floyd, USSC Disco-very'den
Konu: Gemi bilgisayan HAL9000'in arızasıDerece: GİZLİ
Dr. Chandrasegarampillai (buradan sonra Dr. Colarak geçmektedir) HAL üzerindeki ön ince-lemesini tamamladı. HAL'ın tüm eksik modüllerinionardı ve bilgisayar artık tamamen çalışıyor. DrC.'nin çalışmaları ve sonuçlarını kendisinin veDr. Ternovsky'nin verecekleri kısa rapordabulabilirsiniz.
Yine de benden Konsey için, özellikle durumhakkında genel bilgisi olmayan yeni üyeler içinbasit bir dille özetlememi istediniz. Doğrusu bunuyapabilir miyim bilmiyorum; biliyorsunuz benbilgisayar uzmanı değilim. Ama elimden geleni
Lagrange2010 Uzay Efsanesi-2
177176
yapacağım.Sorunun nedeni, HAL'ın temel komutları ile
Güvenliğin istekleri arasında bir uyuşmazlıktı.Doğaldan Başkan'dan gelen bir emirle, TMA-l'invarlığı tamamen gizli tutuldu. Sadece bilmesi ge-rekenler bu bilgiye ulaşabildi.
TMA-1 kazıda bulunup sinyalini Jüpiter'e yö-nelttiğinde, Discover^nin oraya yapacağı yolculukzaten detaylı plan aşamasındaydı. Ana ekibin(Bowman, Poole) fonksiyonu sadece aracı gide-ceği yere götürmek olduğundan, yeni hedef hak-kında bilgilendirilmemelerine karar verildi. Araş-tırma ekibini (Kaminski, Hunt, Whitehead) ayrıcaeğitip yolculuk başlamadan dondurmakla daha sıkıbir güvenlik sağlandığı düşünüldü, çünkü bilgisızması olasılığı (kazayla ya da başka türlü) büyükölçüde azalacaktı.
Daha o zaman (01.04.30'daki NCA 342/23/ÇOKGİZLİ notumda) bu yönteme birçok defa karşıçıktığımı hatırlatmak istiyorum. Ancak üstdüzeyde reddedildim.
Ayrıca, insan yardımı olmadan gemiyi idareedebildiği için, ekibin etkisiz kalması ya da ölmesihalinde görevi kendisi tamamlamak üzereHAL'ın programlanmasına karar verildi. Bu yüz-den hedefleri hakkında tam bilgi verildi, amabunları Bowman ya da Poole'a açıklamasına izinyoktu.
HAL'ın yapılış amacı, bilgiyi değiştirmeden ve
gizlemeden tam ve doğru olarak uygulamaktı vebu durum bu amaca ters düşüyordu. SonuçtaHAL, insan olarak ele alırsak, bir psikoza -tamolarak şizofreniye- yakalandı. Dr. C.'nin banaverdiği bilgiye göre HAL teknik olarak, kendikendine çalışan gelişmiş bilgisayarlarda sıkça gö-rülen bir duruma, Hofstadter-Moebius ikilemineyakalanmış. Kendisi daha fazla bilgi için ProfesörHofstadter'le görüşmenizi öneriyor.
Basitçe söylemek gerekirse (eğer Dr. C.'yi doğruanladıysam) HAL baş edemeyeceği bir ikilemedüştü ve bu yüzden Dünya'dan hareketleri izle-yenlere karşı paranoyak semptomlar geliştirdi.Böylece Görev Kontrol'le telsiz bağlantısını ko-parmaya çalıştı. İlk adım olarak da A.E. 35 antenünitesinde (sahte) bir arıza rapor etti.
Bu durumda hem doğrudan doğruya yalansöylemiş oldu -şüphesiz bu psikozunu daha dailerletti- hem de ekiple karşı karşıya geldi. Tah-minimize göre (elbette bunu sadece tahmin ede-biliriz) bu durumdan kurtulmanın tek yolununinsan meslektaşlarını yok etmek olduğuna kararverdi; bunu da az daha başarıyordu. Konuya ta-mamen tarafsız olarak bakarsak, göreve tek başına,insanlar 'parazit' yapmadan devam etse neolacağını görmek ilginç olabilirdi.
Dr. C.'den tüm öğrenebildiğim bu kadar; onudaha fazla sorgulamak istemiyorum, zaten bitkindüşene kadar çalışıyor. Ama bu duruma rağmen,
Lagrange2010: Uzay Efsanesi-2
178 179
şunu söylemeliyim ki (ve lütfen bunu kesinliklegizli tutun) Dr. C. her zaman gerektiği kadar yar-dımcı olmuyor. HAL'ı savunan bir tutum içinde,bu da konuyu tartışmamızı oldukça zorlaştırıyor.Biraz daha bağımsız olmasını umduğumuz Dr.Ternovsky bile genellikle onunla aynı fikirde.
Ancak, gerçekten önemli olan tek konu: HAL'abundan sonra güvenilebilir mi? Dr. C.'nin elbettehiç şüphesi yok. Bilgisayarın kapatılmasına nedenolan tüm sarsıcı olayları hafızasından sildiğinisöylüyor. HAL'ın insandaki suçluluk duygusunauzaktan da olsa benzer bir şeyden etkileneceğinede inanmıyor.
Ne olursa olsun, esas soruna neden olan duru-mun tekrarlanması olanaksız görünüyor. HAL'ınbazı garip problemleri olsa da korkulacak türdendeğiller. Sadece basit rahatsızlıklar, hatta bazılarıkomik. Ve bildiğiniz -ama Dr. C.'nin bilmediği-gibi, son çare olarak bize tam kontrol sağlayacakadımlan da attım.
Özetle: HAL 9000'in tedavisi tatmin edici biçimdeilerliyor. Hatta gözetim döneminde olduğu bilesöylenebilir.
Bunun farkında mı, merak ediyorum.
27
PERDE ARASI; SAMİMİ İTİRAFLAR
insan aklının uyum sağlama yeteneği çok şaşırtıcı,bir süre sonra en inanılmaz şey bile sıradanlaşıyor.Leonov ekibi ortamı zaman zaman değiştiriyorlardı.Bu belki de akıllarını kaybetmemek içinbilinçsizce yaptıkları bir şeydi.
Dr Heywood Floyd genellikle bu gibi durum-larda Walter Curnow'un partinin ilgi odağı olmakiçin çok uğraştığını düşünürdü. Yine de, SashaKovalev'in sonradan 'Samimi İtiraflar' adını taktığıseansları başlatırken, herhalde aklında böyle birşey yoktu. Sıfır yerçekiminde çalışmaktanduyduğu evrensel hoşnutsuzluğu dile getirdiğinde,her şey kendi kendine başladı.
Günlük Saat Altı Sovyetleri'nde "Bir dilek hak-kım olsaydı" diye başladı "köpüklerle dolu, çamkokusu dökülmüş bir küvete gömülmek isterdim,suyun üstünde sadece burnum kalırdı."
Onaylayan mırıltılar ve özlem dolu iç çekişlerbittiğinde sözü Katerina Rudenko aldı.
"Ne kadar güzel ve basit Walter" diye alaylıalaylı güldü. "Sanki bir Roma imparatoruymuş-sun gibi. Ben Dünya'da olsam daha aktif birşey-ler yapardım."
"Ne gibi?""Hımmm. Geçmişe dönmeme izin var mı?"
2010 Uzay Efsanesi-2Lagrange
180181
"Madem istiyorsun...""Küçük bir kızken tatillerde Gürcistan'da kol-
lektif bir çiftliğe giderdim. Yöneticinin karaborsa-dan kazandığı parayla aldığı beyaz yeleli, altınrengi güzel bir aygır vardı. Adam adi ihtiyarın te-kiydi ama onu severdim. O da kırlarda Alexan-der'a binmeme izin verirdi. Ölmem işten bile de-ğildi; ama Dünya'nın bana her şeyden çok hatır-lattığı anı bu işte."
Bir an düşünceli bir sessizlik oldu; sonra Cur-now "Başka gönüllü var mı?" diye sordu.
Herkes kendi anılarına öylesine dalmıştı kioyun orada bitebilirdi. Ama Maxim Brailovskytekrar başlattı.
"Dalmak isterdim. En büyük hobim -hobiye za-manım olduğunda- buydu ve kozmonotluk eğiti-mime rağmen devam edebildiğime seviniyor-dum. Pasifik mercanadalarmda daldım. BüyükMercan Kayalığı'nda, Kızıldeniz'de mercan kaya-lıkları dünyadaki en güzel yerlerdir. Ama en iyihatırladığım deneyim çok farklı bir yerdeydi; Japonvarek ormanlarının birinde. Koca yapraklarınarasında kınlan güneş ışığıyla bir sualtı katedraligibiydi. Gizemli, büyüleyici... Oraya bir dahagitmedim, belki bir sonraki sefere aynı olmayabi-lirdi. Ama denemek isterdim."
Her zamanki gibi kendini protokol görevlisi ilaneden Walter "Güzel" dedi "sıradaki?"
Tanya Orlova "Çabuk bir yanıt vereceğim" de-
di. "Bo\şoy-Kuğu Gölü. Ama Vasili bana katıl-maz. O baleden hoşlanmaz."
"Yalnız o değil. Neyse, sen ne seçerdin Vasili?""Dalmak diyecektim ama Max önce davrandı.
Ben de ters yönde gideyim: Planör. Bir yaz gü-nünde, bulutların arasından tamamen sessizcesüzülmek. Şey, tamamen değil; kanattaki rüzgarakımı gürültülü olabilir, özellikle yan yattığınızda.Dünyanın tadı böyle çıkar; tıpkı bir kuş gibi."
"Zenia?"
"Çok kolay. Pamir'lerde kaymak. Karı severim.""Ya sen Chandra?"Walter soruyu sorduğunda atmosfer belirgin
ölçüde değişti. Bunca zaman sonra bile Chandrahâlâ bir yabancıydı. Çok saygılı hatta kibardı amaduygularını asla açığa vurmuyordu.
Yavaşça "Ben çocukken" dedi, "büyükbabambeni Benares, Varanasi'deki kutsal bir yere götürdüOraya gitmediyseniz korkarım anlamazsınız.Benim için -günümüzde bile, dini ne olursa olsunbirçok Hintli için- orası Dünya'nın merkezidir Birgün oraya dönmeyi planlıyorum."
"Ya sen Nikolai?""Eh, deniz ve gökyüzü söylendi. Ben ikisini
birleştirmek istiyorum. En sevdiğim spor rüzgarsörfüydü. Korkarım artık bunun için çok yaşlı-yım. Ama anlamanın bir tek yolu var."
"Sadece sen kaldın Woody. Senin seçimin ne?"
2010: Uzay Efsanesi-2 Lagrange
182 183
Floyd düşünmedi bile, anında verdiği yanıtkendisini de diğerleri kadar şaşırttı.
"Dünyanın neresinde olduğum umurumda değilYeter ki küçük oğlum yanımda olsun."
Bunun üstüne söylenecek bir şey yoktu. Seansbitmişti.
_________28_________
______DÜŞ KIRIKLIĞI_____
"Tüm teknik raporlan gördün Dimitri, yani Düşkırıklığı anlıyorsundur. Bütün o test ve ölçümlerdenyeni hiçbir şey öğrenemedik. Zagadka gök-yüzünün yarısını kaplayarak öylece duruyor, biziumursamıyor bile.
"Ama hareketsiz ya da terk edilmiş bir uzay en-kazı olamaz. Vasili burada, sabit olmayan dengenoktasında kalmak için pozitif bir etki alıyor ol-ması gerektiğine dikkat çekti. Yoksa yıllar önceDiscovery gibi uzaklaşmış ve lo'ya çarpmış olurdu.
"Peki bundan sonra ne yapacağız? Gemidenükleer patlayıcılarımız yok... olsaydı... ama buBM '08'in üçüncü paragrafını ihlal etmek olurdu.Sadece şaka yapıyorum.
"Artık üzerimizdeki baskı azaldığı ve eve dönüşyolculuğu için uygun zamana da daha haftalarolduğu için belirgin bir can sıkıntısı ve düş kı-
rıklığı var. Sakın gülme, siz Moskova'dakilerinbunu nasıl karşılayacağınızı biliyorum. Normalbir insan burada, insan gözünün gördüğü en bü-vuk harikaların arasında nasıl sıkılabilir?
"Ama bu doğru. Moral eskisi gibi değil. Kısasüre öncesine kadar hepimiz fazlasıyla sağlıklıydıkŞimdi ise herkes ya üşütmüş ya midesi bozulmuşya da Katerina'nın hapları ve tozlarıyla bileiyileşmeyen bir kesiği var. Artık o da pes etti,sadece küfür ediyor.
"Sasha geminin ilan panosuna koyduğu bazıilanlarla sıkıntımızı biraz hafifletiyor. Konu: KAH-ROLSUN RUSİNGILİZCE! Sürekli duyduğu yanlışsözcük kullanımları, iki dilin korkunç biçimdekarıştığı durumlar ve bu gibi şeylerin listesini ya-pıyor. Eve döndüğümüzde dillerimizi arıtmamızgerekecek. Birçok kez sizinkilerin farkında bileolmadan İngilizce sohbet ettiğini gördüm; sadecezor sözcükler için kendi dillerini kullanıyorlardı.Geçen gün ise kendimi Walter Curnow'la Rusçakonuşurken buldum; üstelik ikimiz de birkaç da-kika farkına varmadık.
"Geçen gün yaşadığımız ve tasarlanmamış birolay sana ruh halimiz hakkında biraz ipucu verir.Gece yansı duman dedektörlerinden birindenyangın alarmı geldi.
"Meğer Chandra öldürücü purolanndan birkaçınıgemiye gizlice sokmuş ve daha fazla dayanamamış.Tuvalette puro içiyordu, tıpkı yaramaz bir
Lagrange2010: Uzay Efsanesi-2
185184
2010: Uzay Efsanesi-2
okul çocuğu gibi.
"İlk paniğin ardından herkes bunu son derecekomik buldu, tabii o utancından ölüyordu. Sankiçok saçma bir fıkranın başkalarına hiçbir şey ifadeetmeyip, normalde gayet akıllı olan bazı insanlarıgülmekten kıvrandırması gibi. Sonraki birkaç günboyunca ne zaman birisi bir puro yakı-yormuşgibi yapsa herkes kırılıyordu.
"İşin saçma yanı, Chandra bir yalıtım kabininegirse ya da duman dedektörünü kapatsa hiç kimsebir şey demezdi. Ama o insani zaaflarını kabuledemeyecek kadar utangaç. Artık HAL'ın başındaeskisinden de fazla zaman geçiriyor."
Floyd PAUSE düğmesine bastı ve kaydı durdurdu.Chandra ile alay etmek çekici gelebilirdi amadoğru değildi. Son birkaç haftada bir sürü garipdavranış görmüştü; hiç neden yokken ciddi tar-tışmalar bile olmuştu. Ya kendi davranışları nasıldı?Her zaman eleştirinin ötesinde miydi?
Curnow'u doğru değerlendirdiğinden emin de-ğildi. İri yarı mühendisten ya da fazlaca yükseksesli gülüşünden hoşlanacağını sanmamıştı amaFloyd artık ona katlanmıyor, saygıyla takdir edi-yordu onu. Ruslar ona bayılıyorlardı, biraz da"Polyushko Polye" gibi klasikleri yorumlayışı gül-mekten gözlerini yaşarttığı için. Bir defasında iseFloyd bu bayılmanın fazla ileri gittiğini düşün-müştü.
"Walter" diye dikkatle başlamıştı. "Beni ilgilen-
Lagrange
dirdiğinden emin değilim, ama seninle görüşmekistediğim kişisel bir konu var."
"Birisi bir şeyin kendini ilgilendirmediğini söy-lediğinde genellikle haklıdır. Sorun ne?"
"Açık konuşmak gerekirse, Max'a karşı olandavranışların."
Bir an buz gibi bir sessizlik oldu. Bu aradaFloyd sıkıntıyla karşı duvardaki berbat boya işçi-liğini inceliyordu. Sonra Curnow yumuşak amaciddi bir sesle "On sekiz yaşından büyük olduğunusanmıştım" dedi.
"Konuyu değiştirme. Aslında düşündüğüm Maxdeğil, Zenia."
Curnow'un ağzı hayretle açıldı. "Zenia mı?Onun bununla ne ilgisi var?"
"Zeki bir adam için fazla dikkatsizsin, hattaduygusuzsun. Onun Max'e aşık olduğunun far-kındasındır. Elini Max'in omuzuna attığında sizenasıl baktığını fark etmedin mi?"
Floyd Curnow'un utandığını göreceğini hiçsanmazdı, ama sözleri etkili olmuştu.
"Zenia ha? Herkesin şaka yaptığını sanmıştım; otıpkı küçücük, sessiz bir fare. Ve herkes kendinceMax'e aşık; Büyük Catherine bile. Yine de... şey,sanırım daha dikkatli olmalıyım. En azındanZenia etraftayken."
Gerginlik azalırken uzun bir sessizlik oldu.Sonra, belli ki kötü bir şey hissetmediğini göster-mek için, Curnow sıradan bir tonda devam etti.
186 187
2010: Uzay Efsanesi-2
"Biliyor musun, Zenia'yı hep merak ediyorum.Yüzünde harika bir plastik ameliyat yapılmış,ama tüm hasan onaramamışlar. Cildi çok gergin,onu doğru dürüst gülerken gördüğümü hiç hatır-lamıyorum. Belki de ona bu yüzden bakmamı-şımdır. Bu kadar hassas olduğuma inanır miydinHeywood?"
Resmi tonda söylenen 'Heywood'da düşman-lıktan çok dostça bir sitem vardı ve Floyd rahatladı.
"Merakını kısmen giderebilirim. Washingtonnihayet gerçekleri öğrenmiş. Görünüşe göre kötübir uçak kazası geçirmiş ve tüm yanıklan iyi-leşecek kadar şanslıymış. Bildiğimiz kadanyla birsır yok; ama Aeroflot'un kaza yapması beklen-medik bir şey."
"Zavallı kız. Uzaya gitmesine izin vermelerineşaşırdım ama sanınm İrina yaralandığında ellerin-deki yeterli tek kişi oydu. Onun için üzülüyorum;yaraları bir yana psikolojik şok korkunç olmalı."
"Eminim öyle, ama artık tamamen iyileştiği belli."Floyd kendi kendine tüm gerçekleri söylemi-
yorsun, dedi ve asla da söylemeyeceksin. Jüpi-ter'e yaklaşırken olanlardan sonra, aralannda herzaman gizli bir bağ olacaktı; sevgi değil, çoğun-lukla daha kalıcı olan şefkat bağı.
Birdenbire ve beklenmedik şekilde kendiniCurnow'a minnettar hissetti; o ise besbelli Zenia
Lagrange
ile bu kadar ilgilenmesine şaşırmıştı, ama bunu
kendini savunmak için kullanmadı.
Kullansa bile bu haksızlık mı olurdu? Şimdi,
günler sonra, Floyd kendi davranışlannın takdire
şayan olup olmadığını merak etmeye başlıyordu.
Curnow sözünü tutmuştu; hatta onu tanımayan
biri, Max'i görmezden geldiğini bile düşünebilirdi;
en azından Zenia etraftayken. Artık Zenia'ya çok
daha şefkatli yaklaşıyordu; hatta ona kahkaha
attırmayı başardığı bile oluyordu.
Böylece, ardındaki neden ne olursa olsun, mü-
dahalesi işe yaramıştı. Hem de bu, Floyd'un da
bazen pişmanlıkla şüphelendiği gibi, normal ho-
mo veya heteroseksüellerin, her ortama uyabilen
son derece dengeli kişilere duyduğu gizli gıpta-
dan başka bir şey olmasa bile.
Parmağı kayıt cihazına doğru uzandı tekrar,
ama düşünceleri dağılmıştı. İster istemez kendi
evi ve ailesinin görüntüleri kafasını doldurdular.
Gözlerini kapattı ve Clıristopher'ın doğum günü
partisinin en güzel anını hatırladı; çocuğun pas-
tadaki üç mumu üfleyişini. Yirmi dört saat bile
olmamıştı, ama bir milyar kilometre uzaktaydı.
Görüntüyü o kadar çok izlemişti ki artık sahneyi
ezbere biliyordu.
Acaba Caroline babasını unutmaması ya da bir
doğum gününü daha kaçırdıktan sonra döndü-
ğünde onu bir yabancı sanmaması için mesajlarını
Chris'e ne kadar sık seyrettiriyordu? Sormaya
189188
2010: Uzay Efsanesi-2
neredeyse korkuyordu.Ancak Caroline'i suçlayamazdı. Tekrar buluş-
malarından önce, onun için yalnızca birkaç haftageçmiş olacaktı. Ama o iki dünya arasındaki rü-yasız uykusundayken Caroline iki yıldan fazlayaşlanmış olacaktı. Bu genç bir dul olmak içinuzun bir zamandı, geçici bile olsa.
Floyd, acaba ben de gemideki hastalıklardanbirine mi yakalandım, diye düşündü. Böylesinebir sinirlilik, hatta başarısızlık duygusu pek yaşa-mamıştı. Uzay ve zaman girdaplarının ötesindeailemi kaybetmiş olabilirim, hem de bir hiç uğruna.Çünkü hiçbir şey elde etmedim; hedefimeulaşmış olsam da o boş, aşılamaz, karanlık birduvar.
Ama yine de, David Bowman "Aman Tannm!Yıldızlarla dolu!" diye bağırmıştı.
_________29_________
______ORTAYA ÇIKIŞ______
SASHA'NIN SON BİLDİRİSİ:RUSİNGİLİZCE BÜLTENİ # 8 Konu: Tovarishch(tovarish) Amerikalı konuklarımıza: Dostlarım,bana bu şekilde en son ne zaman hitap edildiğinidoğrusu hatırlamıyorum. Yirmibi-rinci yüzyıldakiher Rus için bu, bez şapkaları ve
Lagrange
kırmızı bayraklan ve demiryolu vagonlarında iş-çilere nutuk atan Vladimir Ilich'i hatırlatan Po-ternkin zırhlısında kaldı.
Çocukluğumdan beri bana ya bratets ya da
druzhok denildi; seçim sizin.
Birşey değil.Yoldaş Kovalev
Vasili Orlov köprüye gitmek için gözlem oda-sından geçerken kendisine katıldığında Floyd hâlâbu nota kıkırdıyordu.
"Beni şaşırtan, tovanshch, Sasha'nın fiziktenzaman ayırıp birşeyler çalışması. Ama her sefe-rinde benim bile bilmediğim şiir ve oyunlardanalıntılar yapıyor. Ayrıca, şey, Walter'dan daha iyiingilizce konuşuyor."
"Bilimle sonradan ilgilendiği için Sasha -nasıldiyorsunuz- ailenin kara koyunu. Babası Novosi-birsk'te İngilizce profesörüydü. Evde Rusça'yasadece pazartesiden çarşambaya izin vardı; per-şembeden cumartesiye İngilizce konuşulurdu."
"Ya pazarları?""Oh, Fransızca ya da Almanca, birer hafta arayla.""Şimdi nekultumy derken ne demek istediğini
tam olarak anlıyorum; eldiven gibi uyuyor. Sashabu., farklılığından dolayı suçluluk duyuyor mu?Ve böyle bir geçmişe rağmen, nasıl olup da mü-hendis oldu?"
191190
2010: Uzay Efsanesi-2
"Novosibirsk'de kimin serf, kimin aristokrat ol-duğunu hemen öğrenirsin. Sasha hırslı bir gençti,üstelik de çok zekiydi."
"Tıpkı senin gibi Vasili.""Et tu, Brüte!. Görüyorsun ya, ben de Shakespe-
are'den en az -Bozhe mof.- o da neydi?"Floyd şanslı değildi; sırtı gözlem penceresine
dönük duruyordu ve hiçbir şey görmedi. Birkaçsaniye sonra döndüğünde, sadece geldiklerindenberi olduğu gibi, Büyük Birader'ün Jüpiter'in devyuvarlağını ikiye bölen bildik görüntüsü vardı.
Ama Vasili'nin hafızasına sonsuza dek kazınacako anda, o keskin kenarlı şekil tamamen farklı veolanaksız bir sahne oluşturdu. Sanki birdenbirebaşka bir evrene bir pencere açılmış gibiydi.
Görüntü bir saniyeden az sürdü, istemeden gö-zünü kırpmasıyla birlikte kayboldu. Yıldızlaradeğil güneşlere bakıyordu, sanki bir galaksininkalabalık kalbi ya da küresel bir kümenin çekir-deği gibi. O anda Vasili Orlov Dünya'nın gökyü-zünü sonsuza dek unuttu. Orası artık bomboştu,hatta koca Orion ve muhteşem Scorpio bile gözeçarpmayan, ikinci kez bakmaya değmeyecek sönükparıltılardı.
Cesaret edip gözlerini tekrar açtığında gitmişti.Hayır, tamamen değil. Eski haline dönmüş olansiyah dikdörtgenin tam merkezinde, sönük biryıldız hâlâ parlıyordu.
Ama yıldızların hareketi görülmezdi. Orlov su-
Lagrange
lanan gözlerini temizlemek için tekrar göz kırptı.Evet, hareket gerçekti; hayal görmüyordu.
Bir göktaşı mı? Baş Mühendis Vasili Orlov öy-lesine bir şoktaydı ki, havasız uzayda göktaşı ola-mayacağını hatırlaması birkaç saniye sürdü.
Sonra birdenbire bulanıp bir ışık çizgisine dö-nüştü. Birkaç kalp atışı sonra Jüpiter'in ardındagözden kaybolmuştu. Bu arada Vasili toparlanmışve tekrar kendine hakim, soğukkanlı bir gözlemciolmuştu.
Cismin yönü için şimdiden iyi bir tahmin yap-mıştı. Şüphe yoktu; doğaıca Dünya'ya yönelmişti.
192 193
Yıldızların Çocuğu
EVE DÖNÜŞ
Bir rüyadan ya da rüyanın içindeki bir rüyadan
uyanmış gibiydi. Yıldızlar arasındaki geçit onu
insanların dünyasına geri getirmişti, ama bir insan
olarak değil.
Ne kadar zamandır yoktu? Bir ömür boyu...
Hayır, iki ömür boyu; biri ileri, diğeri geriye doğru.
Birleşik Devletler Uzay Aracı Discover^nîn
kumandanı ve mürettebatın sağ kalan son üyesi
David Bowman olarak, üç milyon yıl önce kurul-
muş ve sadece doğru zamanda ve doğru uyarıma
göre ayarlanmış dev bir tuzağa yakalanmıştı. İçine
düşmüş, bir evrenden diğerine geçmiş, bazılarını
artık anladığı bazılarını ise hiçbir zaman an-
layamayacağı olağanüstü şeyler görmüştü.
Sonsuz ışık koridorlarından sürekli artan bir
hızla geçmiş, sonunda ışık hızım da geçmişti. Bunun
olanaksız olduğunu biliyordu; ama artık nasıl
yapılabildiğini de biliyordu. Einstein'ın dediği
gibi, Yüce Tanrı kurnazdı ama asla kötü niyetli
değildi.
Kozmik bir dönüşüm sisteminden -galaksiler
arası bir Büyük Merkezi İstasyon'dan- geçmiş ve
bilinmeyen güçler tarafından bunun şiddetinden
korunarak, kendini dev kırmızı bir yıldızın yanında
bulmuştu.
Ölen bir güneşin küçük parlak beyaz dostu
197
göklerine yükseldiğinde bir güneşin yüzündekigündoğumu paradoksuna, ardında ateşten birdalga taşıyan alev alev bir görüntüye tanık ol-muştu. Uzay kapsülü onu aşağıdaki cehennemetaşırken bile korku değil, yalnızca merak duy-muştu...
. .Mantığın ötesinde, herşeyin tanıdık geldiğigüzel bir otel odasına gelmişti. Ancak bunlarınçoğu gerçek değildi; raflardaki kitaplar sahteydi,yiyecek kaplarında ve buzluktaki bira kutularında-ünlü markalar olsalar da- tadı ekmek gibi olanaynı yiyecekten vardı, ama zaten tadını dü-şünmüyordu bile.
Kozmik bir hayvanat bahçesinde bir parça ol-duğunu hemen anladı. Kafesi dikkatle, eski tele-vizyon programlarındaki görüntülerden esinleni-lerek oluşturulmuştu. Bakıcılarının ne zaman vehangi şekilde ortaya çıkacaklarını merak ediyordu.
Bu ne kadar aptalca bir beklentiydi! Rüzgarıgörmeyi ummak ya da ateşin gerçek şeklini tahminetmeye çalışmak gibiydi.
Sonra, beden ve ruhun yorgunluğuna yenikdüştü. David Bowman son defa uyudu.
Garip bir uykuydu, tamamen bilinçsiz değildi.Ormanda ilerleyen bir sis gibi, bir şey aklına gir-mişti. Onu sadece hafifçe hissediyordu ve tama-men yüzleşmek kendisini çevresindeki ateşlerkadar hızla ve kesin olarak yok ederdi. Sakin in-
celemesinin altında ne umut ne de korku duymadıO uzun uykudayken bazen rüyasında uyanık
olduğunu görüyordu. Yıllar geçmişti; bir defasındabir aynaya bakıyor, gördüğü kırışık yüzünkendisi olduğunu zorlukla anlayabiliyordu. Be-deni hızla çözülüyor, biyolojik saatin kollan aslaulaşamayacakları bir geceyarısına doğru çılgıncadönüyorlardı. Çünkü en son anda Zaman durduve geri döndü.
Hafızasının kaynaklarına giriliyor; her şeyi ye-niden hatırlayarak geçmişi tekrar yaşıyor, çocuk-luğuna dönerken bilgi ve deneyimleri akıp gidi-yordu. Ama hiçbir şey kaybolmuyordu. Hayatınınher anı boyunca gördüğü her şey daha güvenlibir yere aktarılıyordu. Bir David Bowman artıkvar olmasa da, bir başka David Bowman maddigereksinimlerin ötesine geçerek ölümsüz olmuştu.
Bir embriyo tanrıydı, henüz doğmaya hazır de-ğildi. Eskiden ne olduğunu bilerek, ama şimdi neolduğunu bilmeden, çağlar boyu limbo'da* do-laşmıştı. Hâlâ değişim halinde, krizalit ile kele-bek arasında bir yerdeydi. Belki de sadece tırtıllakelebek arasında...
Ve sonra durgunluk bitti; zaman onun küçükdünyasına yeniden girdi. Önünde birdenbire be-liren siyah dörtgen taş eski bir dost gibiydi.
Onu Ay'da görmüştü; Jüpiter'in çevresinde do-
lımbo- Katolik ilahiyatında, cennetle cehennem arasında bulu- 199nan, vaftiz edilmeden ölen çocukların yaşadığı bir yer (ç n )
Yıldızların Çocuğu2010- Uzay Efsanesi-2
198
laşırken rastlamıştı ve bir şekilde atalarının daonu uzun zaman önce gördüklerini biliyordu. Vehâlâ anlaşılamayan sırları olsa da artık tamamengizemli değildi; güçlerinin bazılarım artık anlıyordu
Onun tek değil birçok olduğunu anladı ve öl-çüm aletleri ne derlerse desinler, büyüklüğü hepaynı, yani gerektiği kadardı.
Kenarlarının matematiksel orantısı olan ikincidereceden ardışık 1 :4:9 oranı ne kadar da açıktı!Ve bu dizilişin orada, sadece üç boyutta bittiğinisanmak ne büyük saflıktı!
Aklı bu geometrik basitliklere odaklanmışken, oboş dörtgen yıldızlarla doldu. Otel odası -tabiigerçekten var olduysa- yaratıcısının aklında çö-zülüp gitti ve işte önünde Galaksinin parlak gir-dabı vardı.
Plastik bir temele oturtulmuş harika, inanılmazderecede ayrıntılı bir maket gibiydi. Ama bu ger-çeğin ta kendisiydi ve şimdi onu görmekten öte,tüm duyulanyla daha iyi kavrıyordu. İstese, dik-katini yüz milyar yıldızdan tek birine verebilirdi.
işte buradaydı, galaksinin çekirdeğinin küllen-miş ateşleri ile çemberin yalnız ve dağınık gözcüyıldızlarının arasında, güneşlerden oluşan bu büyükırmakta yüzüyordu. Ve orada, gökyüzündeki bukanyonun, tüm yıldızlardan yoksun bu karanlık,yılankavi şeridin uzak tarafında da kökeni vardı.Yalnızca çok uzaklardaki ateş sislerinin pa-
altısının kenarlarını aydınlatmasıyla görülebilenbu şekilsiz kaosun yaratılışta kullanılmayan birmadde, henüz başlamamış evrimlerin hammad-desi olduğunu biliyordu. Zaman burada henüzbaşlamamıştı; şimdi yanan güneşler çoktan öl-müş olana dek ışık ve hayat bu boşluğu tekrarşekillendirmeyecekti.
Onu bir defa bilmeden geçmişti; şimdi çok dahahazır, ama kendisini yönlendiren gücü hâlâbilmeden bir defa daha geçmeliydi...
Galaksi, onun koyduğu zihinsel çerçevedentaştı; yıldızlar ve nebulalar sonsuz gibi gelen birhızla önünden aktılar. Hayalet güneşler patlayıpgeri düştüler, o da çekirdeklerinin içinden birgölge gibi kayıp geçti.
Yıldızlar zayıflıyor, Samanyolu'nun parıltısı ha-fifleyip o bildiği -ve belki birgün tekrar bileceği-görkemin soluk hayaletine dönüşüyordu. İnsan-ların gerçek kabul ettiği uzaya geri dönmüştü,birkaç saniye ya da birkaç yüzyıl önce bıraktığınoktaya.
Dış dünyadan sayısız uyarımlarla dolu o eskivaroluşundan çok daha yoğun bir bilinçle, çevre-sindeki herşeyi çok iyi algılıyordu. İstediğinekonsantre olabilir, zaman ve mekanın temel, ta-necikli yapısını bulana dek tüm ayrıntılarını ince-leyebilirdi. Onun ötesinde ise sadece kaos vardı.
Nasıl olduğunu bilmiyordu, ama hareket ede-biliyordu Bir bedeni varken biliyor muydu san-
2010: Uzay Efsanesi-2 Yıldızların Çocuğu
201200
ki? Beyinden organlara giden komut zinciri, üze-rinde hiç kafa yormadığı bir esrardı.
Sadece istemesiyle, yakındaki bir yıldızın tayfımavileşti; tam istediği kadar. Işık hızına yakın birhızla ona doğru gidiyordu; daha hızlı da gidebi-lirdi ama acelesi yoktu, hâlâ işlenecek, incelenecekçok bilgi ve... kazanılacak çok şey vardı. Şuandaki hedefinin bu olduğunu biliyordu ama bu-nun zamanla belli olacak olandan daha büyük birplanın sadece bir parçası olduğunu da biliyordu.
Ardında hızla küçülen evrenler arası kapıyla yada ilkel uzay araçlarıyla çevresinde toplanmışmeraklı varlıklarla hiç ilgilenmedi. Bunlar anılarınınbir parçasıydı ama şimdi daha güçlü anılar birdaha göreceğini hiç sanmadığı evine, Dünya'-yaçağırıyorlardı onu.
Bir çok ses duyuyordu, sürekli yükseliyorlardı.Dünya'nın kendisi de, Güneş'in geniş halesindeneredeyse kaybolmuş bir yıldızdan zayıf bir hilaleve sonunda mavi-beyaz muhteşem bir yuvarlağadönüştü.
Geldiğini biliyorlardı. Aşağıdaki kalabalık geze-gende radar ekranlarında alarmlar çalıyor, dev iz-leme teleskopları gökyüzünü tarıyorlardı ve bilinentarih sona ermek üzereydi.
Bin kilometre aşağıda, uyuyan bir ölüm kargosuuyanmış, yörüngesinde hareket ediyordu. Sahipoldukları zayıf enerjinin ona zarar vermesi
imkânsızdı, hatta bu enerji onun işine bile yara-yabilirdi.
Devrelerden oluşan labirente girdi ve hızlaölümcül merkeze doğru ilerledi. Devrelerdekiyolların bir çoğu önemsizdi; koruma için yapıl-mış çıkmazlardı. Onun için bunlar çocuk oyun-cağıydı, hepsi kolayca çözülebilirdi.
Artık son bir engel kalmıştı; iki bağlantıyı ayıranbasit ama etkili bir mekanik düzenek. Onlarkapatılana kadar son aşamayı başlatacak enerjiolmayacaktı.
İstedi ve ilk defa başarısızlığı ve düş kırıklığınıyaşadı. Birkaç gramlık mikrodevreler birleşme-mışti. Hâlâ saf enerjiden oluşan bir yaratıktı; he-nüz maddi dünyaya dokunamıyordu. Ama bununbasit bir çözümü vardı.
Hâlâ öğreneceği çok şey vardı. Düzeneğe uy-guladığı güç öyle yüksekti ki, bobini neredeyse,harekete geçirici mekanizmayı çalıştıramadaneritiyordu.
Saliseler yavaş yavaş geçti. Patlayıcı merceklerinenerjilerini yoğunlaştırmasını gözlemek ilginçti.Tıpkı barut yüklü bir trene küçük bir kibrit atmakgibi, sonra da...
Megatonlar sessiz bir patlamayla çiçek gibi açı-larak uyuyan Dünya'nın yarısına kısa, sahte birşafak oluşturdular. Alevlerden yükselen bir ankakuşu gibi ihtiyacı olanı alarak gerisini yok etti.Aşağıda, gezegeni birçok tehlikeden koruyan at-
2010: Uzay Efsanesi-2 Yıldızların Çocuğu
202 203
2010: Uzay Efsanesi-2
mosferin koruyucu tabakası radyasyonun en teh-likeli kısmını emdi. Ama bazı şanssız insanlar vehayvanlar bir daha asla göremeyeceklerdi.
Patlamadan sonra Dünya'nın sanki dili tutuldu.Birdenbire genişleyen iyonosferin yansıtmasıyla,orta ve kısa dalgalardaki sesler tamamen sustu.Gezegeni saran görünmez ve yavaşça eriyen ay-nadan sadece mikrodalgalar sızıyordu ve bunlarınçoğu da anlayamayacağı kadar zayıftılar. Yüksekgüçlü birkaç radar hâlâ ona yönelikti, ama bununbir önemi yoktu. Onları kolayca durdurabilecekolmasına rağmen bununla uğraşmadı. Yolunabaşka bombalar çıkarsa, onları da umur-samayacaktı. Şu an için ihtiyacı olan tüm enerjiyialmıştı.
Ve şimdi dev spiraller çizerek, çocukluğununyitik manzaralarına iniyordu.
Yıldızların Çocuğu
31
DISNEYVILLE
"Yüzyıl sonu" filozoflarından biri, insanlarınmutluluğuna Walter Elias Disney'in tarihteki tümdin öğreticilerinden daha çok katkısı olduğunusöylemiş ve bu nedenle çok eleştirilmişti. Bugün,sanatçının ölümünden yarım yüzyıl sonra, düşleriFlorida'da hâlâ yaşıyordu.
Yarının Deneysel Prototip Topluluğu, 1980'le-rin başlarında açıldığında yeni teknoloji ve hayattarzlarının sergilendiği bir yer gibiydi. AmaYDPT'nin ancak o büyük arazinin içinde gerçek,canlı bir kasaba ve orayı kendine yurt edinmişinsanlar olduğunda amacına ulaşacağını kurucusuda fark etmişti. Bu süreç yüzyılın sonuna kadarsürmüştü; artık bölgede yirmi bin kişi yaşıyorduve adı da kaçınılmaz olarak Disneyville olmuştu.
Buraya ancak WED avukatlarının onayım al-dıktan sonra taşınılabiliyordu. Bu yüzden yaş or-talamasının Birleşik Devletler topluluğu içinde enyüksek olması ya da Dünya'daki en gelişmişsağlık hizmetlerinin bulunması şaşırtıcı değildi.Hatta bazıları başka bir yerde yapılamazdı, düşü-nülemezdi bile.
Dairenin tasarımında bir hastane odasına ben-zememesine özen gösterilmişti ve sadece birkaç
204 205
2010: Uzay Efsanesi-2
sıradışı ayrıntı bunu bozuyordu. Yatak diz yük-sekliğine anca geliyordu, böylece düşme tehlikesien aza indirilmişti. Ama hemşirelerin rahatlığı içinyükseltilebilip katlanabiliyordu. Banyo küvetigömmeydi ve hem içinde oturacak yeri hem deyaşlı ve güçsüzlerin rahatça girip çıkabilmesi içintutamakları vardı. Yerler kalın bir halıyla kaplan-mıştı; kaymalara neden olabilecek küçük halılarya da yaralanmalara yol açabilecek sivri köşeleryoktu. Diğer ayrıntılar daha az belirgindi ve TVkamerası öyle iyi gizlenmişti ki hiç kimse farkınabile varamazdı.
Birkaç kişisel değişiklik vardı; bir köşede bir yığıneski kitap ve New York Times'ın basılmış sonsayılarından birinin BİRLEŞİK DEVLETLER UZAYARACI JÜPİTER'E DOĞRU YOLA ÇIKTI başlıklı,çerçevelenmiş ön sayfası. Bunun yanında iki fo-toğraf duruyordu; birinde genç bir delikanlı, di-ğerinde astronot üniforması giymiş daha yaşlı biradam vardı.
TV ekranındaki aile komedisini izleyen zayıf,kır saçlı kadın yetmişinde bile değildi ama dahayaşlı görünüyordu. Arada bir ekrandaki esprilerekıkırdıyor, ama sanki bir konuk bekliyormuş gibisürekli kapıya bakıyordu. Bunu yaparken desandalyesinin yanına dayalı duran bastonunu dahasıkı kavrıyordu.
Ama kapı sonunda açıldığında, o televizyonadalmıştı. Bir kabahati varmış gibi etrafa bakınır-
Yıldızlarm Çocuğu
ken üniformalı bir hemşire küçük servis masasıy-laodaya girdi.
Hemşire "Öğle yemeği vakti Jessie" diye ses-lendi. "Bugün seveceğin bir şey var."
"Yemek istemem"."Kendini çok daha iyi hissetmeni sağlayacak.""Ne olduğunu söyleyene kadar yemeyeceğim.""Niye yemiyorsun?""Aç değilim. Sen hiç acıkır mısın?" diye de kur-
nazca ekledi.Robot servis masası, sandalyenin yanına gelince
durdu ve kapaklar açılınca tabaklar çıktı. Bunlarolurken hemşire hiçbir şeye dokunmadı, masanınkontrollerine bile. Yüzünde donuk bir gülüşleöylece duruyor, zorlu hastasına bakıyordu.
Elli metre ötedeki izleme odasında, tıp teknis-yeni, doktora "Şimdi iyi bak" dedi.
Jessie'nin eğri büğrü eli bastonu kaldırdı ve şa-şırtıcı bir hızla, kısa bir yay çizerek hemşireninbacaklarına doğru savurdu.
Hemşire hiçbir şey fark etmedi, hatta bastoniçinden geçerken bile. Onun yerine, yatıştırıcı birsesle "Çok hoş görünüyor değil mi? Hepsini bitirhayatım." dedi.
Jessie'nin yüzüne kurnaz bir gülümseme yayıldıama söylenenlere uydu. Hemen iştahla yemeyebaşladı.
Teknisyen "Gördün değil mi?" dedi. "Ne olupbittiğini çok iyi biliyor. Çoğu zaman göründü-
206 207
2010: Uzay Efsanesi-2
günden çok daha akıllı""O ilk mi?""Evet Başka herkes onun gerçekten yemeklerini
getiren Hemşire Williams olduğuna inanıyor.""Bunun önemli olduğunu sanmıyorum. Bizi alt
ettiği için ne kadar memnun baksana. Yemeğiniyiyor, programın amacı da bu. Ama hemşireleriuyarmalıyız. Yalnızca Williams'ı değil, hepsini."
"Neden? Oh tabii... Bir dahaki sefere hologramolmayabilir ve sonra yaralı personelin açacağıdavaları düşün."
_________32_________
CRYSTAL SPREVG
Crystal Spring'e Louisiana'dan taşınan Kızılderililerve Cajun göçmenleri, buranın dipsiz olduğunusöylerlerdi. Elbette bu safsataydı, şüphesizkendileri bile buna inanmıyorlardı. Sadece birmaske takıp birkaç kulaç yüzmek yeterliydi ve işteçevresinde ince yeşil otlann dalgalandığı inanılmazderecede berrak suyun aktığı mağara orada açıkçagörülebilirdi. Ve içerden bakan Cana-var'ıngözleri.
Yan yana iki karanlık halka. Hiç kıpırdamıyor-lardı ama başka ne olabilirlerdi ki? O gizli varlıkher yüzüşe heyecan katıyordu. Günün birinde
Yıldızların Çocuğu
Canavar ininden fırlayacak, av ararken balıklanürkütüp kaçıracaktı. Bobby ve David yüz metreaşağıdaki, yosunların arasında yarı gömülü duranunutulmuş ve şüphesiz çalıntı bisikletten dahatehlikeli olmayan bir şeyin gömülü olduğunu aslakabul etmeyeceklerdi.
Olta ve kurşunla ölçüp emin olmalarına rağ-men o kadar derin olduğuna inanmak zordu. Dahaeski ve usta dalıcı olan Bobby yolun belki ondabirini gitmiş ve dibin hâlâ eskisi kadar uzakgöründüğünü söylemişti.
Ama Crystal Spring artık sırlarını açıklamaküzereydi; bölgedeki tarihçilerin küçümsemesinerağmen Güneyli hazinesi efsanesi belki de doğ-ruydu. En azından son zamanlardaki suçlardansonra oraya atılmış birkaç silah bularak -her za-man mükemmel bir yol- polis şefinin gözüne gi-rebilirlerdi.
Bobby'nin garajdaki hurda yığınında bulduğuküçük hava kompresörünü çalıştırmakta ilk öncebiraz zorlansalar da artık tıkır tıkır işliyordu. Birkaçsaniyede bir tekleyip mavi bir duman bulutuçıkarıyor ama bu durmasına neden olmuyordu.Bobby "Dursa bile" diyordu "Ne olur ki? Sualtı Ti-yatrosu'ndaki kızlar hava hortumlan olmadan ellimetre yüzebiliyorlarsa biz de yapabiliriz. Tamamengüvenli."
Dave bir an, öyleyse neden Annem'e ne yaptı-ğımızı söylemedik ve neden Babam bir sonraki
209208
mekiğin fırlatılması için Cape'e gidene kadarbekledik, diye düşündü. Ama aslında içinde hiçşüphe yoktu; Bobby her zaman en doğrusunu bi-lirdi. On yedi yaşında olmak ve her şeyi bilmekharika olmalı. Yine de o aptal Betty Schultz ile okadar zaman geçirmemesini diledi. Tamam, çokgüzeldi; ama lanet olsun, bir kızdı o! Bu sabahonu başlarından savmaları çok zor olmuştu.
Dave kobay olarak kullanılmaya alışkındı; küçükkardeşler bunun için vardı. Maskesini ayarladı,paletlerini taktı ve yavaşça kristale benzeyen suyagirdi.Bobby, ucuna bir dalgıç tüpü ağızlığı yapıştırdıktanhava hortumunu ona uzattı. Dave bir nefes aldı veyüzünü ekşitti. "Tadı berbat."
"Alışırsın. Haydi dal ama şu çıkıntıdan derinedeğil. Fazla hava harcamamak için basınç valfiniorada ayarlamaya başlayacağım. Hortumu çekti-ğimde yukarı çık."Dave yavaşça yüzeyin altına, harikalar diyarınaindi. Sakin, tek renkli bir dünyaydı, Keys'in mercankayalıklarından çok farklıydı. Hayatın -hayvan vebitki- kendisini gökkuşağının tüm tonlarıylagösterdiği sualtı dünyasının cafcaflı renklerininhiçbiri yoktu. Burada yalnızca mavi ve yeşilinnefis tonları vardı ve balıklar da balığa benziyordu,kelebeklere değil. Hortumu peşinden sürükleyip,gerek duydu-
ğunda kabarcıklarından içmek için durarak ya-vaşça aşağı indi. Çıkıntıya -aslında bir ağaç göv-desiydi ama yosunlarla öylesine kaplanmıştı kine olduğu anlaşılmıyordu- vardığında oturupçevresine baktı.
Kaynağın arkasında, en az yüz metre uzaktakitaşmış kraterin uzak kenarındaki yeşil yamaçlarıgörebiliyordu. Etrafta fazla balık yoktu ama küçükbir sürü, yukarıdan süzülen güneş ışığı altında birgümüş para yağmuru gibi geçip gitti.
Kaynak sularının denize yolculuklarına başla-dıkları yerde, her zamanki gibi eski bir dost davardı. Küçük bir timsah (Bobby bir defasında ne-şeyle "Ama yeterince büyük" demişti, "Bendendaha iri") hiçbir yere tutunmadan dikey olarakduruyordu. Sadece burnu yüzeyden yukarıdaydı.Onu hiç rahatsız etmemişlerdi, o da onları.
Hava hortumu sabırsızca çekildi. Dave çıkaca-ğına sevinmişti; daha önce ulaşamadıkları bu de-rinlikte suyun ne kadar soğuk olabileceğini tah-min etmemişti ve ayrıca kendisini çok kötü his-sediyordu. Ama sıcak günışığı onu kendine getirdi
Bobby coşkuyla "Zor değil" dedi. "Sadece valfıaç ki basınç göstergesi kırmızı çizginin altınainmesin."
"Ne kadar derine ineceksin'""Canım sonuna kadar gitmek istiyor."Dave bunu ciddiye almadı; ikisi de derinlik sar-
Yıldızların Çocuğu2010: Uzay Efsanesi-2
211210
2010. Uzay Efsanesi-2
hoşluğu ve vurgun'un ne olduğunu biliyorlardı.Zaten eski bahçe hortumu da sadece otuz met-reydi. İlk deney için fazlaydı bile.
Sevgili abisi yeni mücadeleye girerken, onu dahaönce de defalarca yaptığı gibi gıpta ve hayranlıklaizledi. Bobby çevresindeki balıklar kadar rahatçayüzerek o mavi, gizemli evrene doğru indi. Bir arayukarı dönüp hortuma doğru kuvvetle işaretederek, daha fazla hava akımına ihtiyacı olduğunugösterdi.
Birdenbire bastıran şiddetli baş ağrısına rağ-men Dave görevini hatırladı. Eski kompresörekoştu ve kontrol valfını ölümcül olan son dere-ceye getirdi; milyonda elli karbonmonoksit.
Bobby'yi son gördüğünde güvenle dalan, üzerinegüneş ışığı vuran o figür ondan sonsuza dekuzaklaşıyordu. Cenaze evindeki balmumundanheykel bir yabancıydı, Robert Bowman'la ilgisiyoktu.
________33_________
________BETTY ____
Neden huzursuz bir hayalet gibi buraya, eskiacı sahnesine dönmüştü? Hiç bir fikri yoktu; hattaCrystal Spring'in yuvarlak gözü aşağıdaki or-mandan kendisine bakana kadar nereye gittiğininbile farkında değildi.
Yıldızların Çocuğu
Dünyanın efendisiydi, ama yıllardır tatmadığıboğucu bir acıyla eziliyordu. Zaman bir defa dahaacıyı dindirmişti, ama zümrüt aynanın önünde,sadece çevredeki İspanyol yosunuyla kaplıçamların yansımasını görerek ağlaması sanki düngibiydi. Ne oluyordu ona'
Ve şimdi de, sanki hafif bir akıntıya kapılmış-çasına, ama hâlâ kendi iradesi dışında, kuzeye,başkente doğru sürükleniyordu. Bir şey arıyorduve bulana kadar ne olduğunu bilemeyecekti.
Hiç kimse ve hiç bir alet geçişini fark etmedi.Artık enerjisini boşa harcamıyordu. Kaybettiğiancak unutmadığı kol ve bacaklanna hakim ol-duğu gibi, enerjisine de hakim olmayı öğrenmiştiYıkılmaz kubbelerin içine bir sis gibi çöktü,sonunda kendini saklanmış milyarlarca anı veparıldayan, göz kamaştırıcı elektronik düşünceağları arasında buldu.
Bu iş bir nükleer bombanın ateşlenmesindendaha karmaşıktı ve yapması da biraz daha uzunsürdü. Aradığı bilgiyi bulmadan önce küçük birhata yaptı; ama düzeltmekle uğraşmadı. Bir aysonra isimleri F ile başlayan Florida'lı üç yüz vergimükellefi l dolarlık çekler aldıklarında kimsebunun nedenini anlamadı. Durumu düzeltmek buekstra ödemeden kat kat fazlasına mal oldu veşaşkına dönen bilgisayar mühendisleri suçu birkozmik ışın seline attılar. Bu pek de yanlış sa-yılmazdı.
212 213
Saniyenin milyonda biri kadar bir sürede Talla-hassee'den Tampa'daki 634 South Magnolia Cad-desi'ne gitmişti. Adres hâlâ aynıydı; aramakla za-man kaybetmesi gerekmemişti.
Ama zaten, bulduğu ana kadar, aramayı da dü-şünmemişti.
Betty Fernandez (kızlık soyadı Schultz) üç do-ğum ve iki kürtajdan sonra bile hâlâ güzel bir ka-dındı. Şu anda çok da düşünceliydi; acı tatlı anı-larını hatırlatan bir TV programı izliyordu.
Özel bir haber bülteniydi. Leonoıt\m Jüpiter'inuydularından sinyal verdiği uyarısıyla başlayıp,son on iki saatteki esrarengiz olaylardan söz edi-yordu. Bir şey Dünya'ya yaklaşıyordu; bir şey so-rumluluğunu hiç kimsenin üstlenmediği bir nükleerbombayı zararsızca patlatmıştı. Hepsi buydu, amayeter de artardı bile.
Haberciler Ay'da TMA-l'in keşfinin artık gizliolmayan tüm eski video bantlarını -ve bazılarıgerçekten de banttı- taramışlardı. Tektaş'ın ay şa-fağında belirip mesajını Jüpiter'e yolladığında çıkano ürkütücü radyo sesini en az ellinci defadinledi. Ve bir defa daha bildik sahneleri izleyipDiscoverydeki röportajları dinledi.
Neden izliyordu? Hepsi .evdeki arşivlerde biryerlerde vardı (ama Jose oralardayken asla izle-mezdi). Belki de yeni bir önemli haber bekliyordu;geçmişin duygularını hâlâ ne kadar etkilediğinikendine bile itiraf etmekten hoşlanmıyordu.
Ve beklediği gibi, Dave oradaydı. Neredeyseher kelimesini bildiği eski bir BBC röportajıydı.HAL'dan söz ediyor, bilgisayarın öz-bilinci olupolmadığına karar vermeye çalışıyordu.
Ne kadar da genç görünüyordu. Uğursuz Dis-coveryfnin o son silik görüntülerinden ne kadarfarklıydı! Ve hatırladığı kadarıyla Bobby'ye nekadar benziyordu.
Gözleri yaşarmıştı ki görüntü kaymaya başladı.Hayır... Ya televizyonda ya da kanalda bir anzavardı Hem görüntü hem ses gidip geliyordu.
Dave'in dudakları kıpırdıyor ama o hiçbir şeyduyamıyordu. Sonra yüzü çözülür gibi oklu,renkli parçalara ayrıldı. Tekrar düzeldi, yine silindive bir defa daha düzeldi. Ama hâlâ ses yoktu.
Neden bu resmi koymuşlardı? Bunda Dave birerkek değil, onu ilk tanıdığı zamanki kadar birçocuktu. Sanki zaman girdabının ötesinde onugörebiliyormuş gibi ekrandan dışan bakıyordu.
Gülümsedi; dudakları kıpırdadı."Merhaba Betty" dedi.Sözcükleri oluşturup ses devrelerindeki akım-
lara aktarmak zor değildi. Esas zor olan düşünce-lerini insan beyninin donuk temposuna uyacakkadar yavaşlatmaktı. Ve bir yanıt almak için son-suza dek beklemek...
Betty Fernandez güçlüydü ve zekiydi de. Yıl-lardır bir ev kadını olmasına rağmen elektronikaraç onarımı eğitimini unutmamıştı. Bu, aracın
Yıldızların Çocuğu2010: Uzay Efsanesi-2
215214
2010: Uzay Efsanesi-2
sayısız uyarım mucizesinden biriydi; şimdilik kabuledecek, ayrıntılarıyla daha sonra uğraşacaktı.
"Dave" diye yanıtladı. "Dave, gerçekten senmisin?"
Ekrandaki görüntü, donuk bir sesle "Emin de-ğilim" diye yanıtladı. "Ama Dave Bowman'ı veonunla ilgili her şeyi hatırlıyorum."
"O öldü mü?""Bedeni evet. Ama bunun bir önemi yok artık.
Dave Bowman gerçekte her ne idiyse, şimdi obenim bir parçam."
Betty istavroz çıkardı; bunu Jose'den öğrenmiştive fısıldadı:
"Yani sen bir ruh musun?""Daha iyi bir sözcük bilmiyoaım.""Neden döndün?"Ah Betty... Neden sahi! Keşke sen bana söylesen.
Ama kendisi bir yanıt biliyordu, zaten televiz-yonda görünüyordu. Beden ve aklın ayrılığı henüztamamlanmaktan çok uzaktı ve şu anda oluşanseks görüntülerini en hoşgörülü kablolu kanallarbile yayınlamazlardı.
Betty bazen gülerek, bazen şaşırarak bir süreseyretti. Sonra yüzünü çevirdi; utançtan değil,kaybolmuş zevklerin üzüntüsünden.
"Dernek ki melekler hakkında söyledikleri" dedi"doğru değilmiş."
Ben bir melek miyim, diye düşündü. Ama en
Yıldızların Çocuğu
azından ızdırap dalgaları ve geçmişiyle buluşmaarzusu ile geldiği burada ne işi olduğunu anla-mıştı. Bildiği en güçlü duygu Betty'e olan tutku-suydu; acı ve suçluluk öğeleri bu tutkuyu sadecegüçlendiriyordu.
Ona Bobby'den daha iyi bir sevgili olup olma-dığını hiç söylememişti; Dave de büyüyü bozabi-lecek olan bu soruyu hiç sormamıştı. Ortak birhayali paylaşmışlar (ve ne kadar da gençti; cena-zeden sadece iki yıl sonra, henüz on yedi yaşın-daydı) birbirlerinin kollarında aynı yaraya ilaçaramışlardı.
Elbette bu devam edemezdi, ama bu deneyimonu tamamen değiştirmişti. On yıldan uzun birsüre tüm erotik fantezileri Betty ile ilgili olmuştu;asla onunla karşılaştıracak bir kadın bulamamış,uzun zaman önce de hiç bulamayacağını anla-mıştı Başka hiç kimse aynı hayalet tarafındanbüyülenmemişti.
İhtiras görüntüleri ekrandan silindi; Leonotfunlo üzerinde bir görüntüsünü veren normal prog-ram bir an için araya girdi. Sonra Dave Bow-man'ın yüzü tekrar belirdi. Hatlan sürekli değişi-yordu, kontrolü kaybediyor gibiydi. Bazen sadeceon yaşında görünüyordu -sonra yirmi ya da otuz-sonra inanılmaz bir şekilde, kınşık hatlarıyla birzamanlar tanıdığı adamın ancak komik bir taklidiolabilecek buruş buruş bir mumya.
"Gitmeden önce bir sorum daha var. Carlos;
216 217
2010: Uzay Efsanesi-2
her zaman onun Jose'nin oğlu olduğunu söyledinve hep merak ettim. Gerçek neydi?"
Betty Femandez bir zamanlar sevdiği delikan-lının gözlerine son bir defa uzun uzun baktı (yineon sekizindeydi ve Betty bir an için sadeceyüzünü değil tüm bedenini görebilmeyi diledi J
"Senin oğlundu David" diye fısıldadı.Görüntü kayboldu, normal yayın tekrar başladı.
Bir saat kadar sonra Jose Fernandez odayasessizce girdiğinde Betty hâlâ ekrana bakıyordu.
Onu ensesinden öptüğünde arkasına dönmedi."Buna inanmayacaksın Jose.""Yine de söyle.""Az önce bir hayalete yalan söyledim."
_________34_________
VEDA
Amerikan Havacılık ve Uzay Yolculuğu Ensti-tüsü, 'UFO'lann Elli Yılı' adlı tartışmalara yol açanözeti 1997'de yayınladığında birçok eleştirmentanımlanamayan uçan cisimlerin yüzyıllardır gö-rüldüğünü ve Kenneth Arnold'un 1947 'Uçan Daire'görüşünün daha önce sayısız defalar tekrar-landığını belirtmişlerdi. Tarihin başlangıcındanberi insanlar gökyüzünde garip şeyler görmüşlerdiama yirminci yüzyılın ortalarına dek UFO'lar pekilgi çekmeyen olaylardı. O tarihten sonra ise
Yıldızların Çocuğu
toplum ve bilimin ilgi odağı ve dinsel inanç de-nilebilecek fikirlerin kaynağı oldular.
Nedeni çok uzaklarda değildi; dev roketin bu-lunması ve Uzay Çağının başlaması insanların aklinibaşka dünyalara yöneltmişti. İnsan ırkınınyakında doğduğu gezegeni terk edebileceğininfark edilmesi kaçınılmaz soruları gündeme getirdiHerkes nerede ve biz ne zaman ziyaretçi bek-leyebiliriz? Ayrıca pek sık sözü edilmese de, yıl-dızlardan gelecek yardımsever yaratıkların insanlığıkendi açtığı yaralarından kurtarması ve gelecektekifelaketlerden kurtarması umudu da vardı.
Böylesine yoğun bir ihtiyacın çok çabuk karşı-lanacağını her psikoloji öğrencisi tahmin edebi-lirdi. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında dünyanınher yerinde binlerce defa uzay aracı görüldüğübelirtildi. Üstelik yüzlerce defa 'yakından görme',yani başka dünyalardan gelen ziyaretçilerle kar-şılaşma da bildirilmişti. Bunların çoğu semaviyolculuklar, kaçırılmalar, hatta uzayda balaylarıile süslenmişti. Bunların yalan ya da sanrı oldu-ğunun tekrar tekrar kanıtlanması bile inananlanvazgeçirmedi. Kendisine Ay'ın diğer yüzünde şe-hirler gösterilen adamlar, Orbiter araştırmaları veApolto *6çuşlan hiçbir yapı olmadığını ortaya çı-kardığında bile inanıhrlıklarını fazla yitirmediler.Venüslülerle evlenen hanımlara da gezegeninmaalesef erimiş kurşundan daha sıcak olduğu is-patlandığında bile hâlâ inanılıyordu.
219218
AIAA raporunu yayınladığında saygın bilim a-damlarının hiçbiri -eskiden bu düşünceyi benim-semiş olanlar bile- UFO'ların dünya dışı hayat yada zekayla bir ilgisi olduğuna inanmıyorlardı. Tabiiki bunu ispatlamak olanaksızdı; son bin yıldakionca olayın herhangi biri gerçek olabilirdi. Amayıllar geçip de tüm uzayı tarayan uydu kameralarıve radarlar hiçbir somut delil bulamayınca halkınkonuya ilgisi kayboldu. İnananlar ise tabii kiyılmadılar, çoğunlukla açıklanmış ya dayalanlanmış eski raporları süsleyip tekrar ortayaçıkaran düzenli yayınlan ve kitaplarıyla aynı yoldadevam ettiler.
Sonunda Tycho tektaşmın (TMA-1) keşfi açık-landığında, "Ben demiştim'ler bir koroya dönüştü.Yalnızca üç milyon yıl önce Ay'a -büyük olasılıklaDünya'ya da- gelen ziyaretçiler olduğu artık inkaredilemezdi. Bir anda gökyüzünü tekrar UFO'laristila etti; ama yine de uzayda bir kalemden dahabüyük olan her şeyin yerini belirleye-bilen uçbağımsız izleme sistemi hâlâ bir şey bulamıyordu.
Bildirilen olay sayısı bu defa daha çabuk olarak'gürültü seviyesi'ne indi. Gökyüzünde sürekli olansayısız astronomik, meteorolojik ve havacılıklailgili olayın sonunda beklenecek -rakam buydu
Ama şimdi tekrar başlamıştı. Bu defa hata yoktu;kaynak resmiydi. Gerçek bir UFO Dünya'ya
yaklaşıyordu.Leonoı/dan gelen uyandan birkaç dakika sonra,
UFO'nun görüldüğü yolunda haberler alınmıştıYorkshire kırlarında buldoğunu gezdiren emeklibir borsacının yanına disk şeklinde bir araç inipde içindeki -benekli kulakları dışında tıpkı insanabenzeyen- varlık Downing Cadde-si'nin yerinisormuş, o da çok şaşırmıştı. Adam öylesine şokolmuştu ki sadece bastonuyla Whi-tehall yönünüişaret edebilmişti. Buldoğun artık yemeğiniyememesi de bu karşılaşmanın kanıtı sayılıyordu.
Borsacı geçmişte hiçbir akıl hastalığı geçirme-mişti, ama ona inananlar bile bir sonraki haberikabullenmekte zorlandılar. Bu seferki gelenekselişini yapan bir Bask çobanıydı. Sınır polisi sanıpkorktuğu kişilerin delici bakışları olan pelerinli ikiadam olduklannı görünce rahatlamıştı. AdamlarBirleşmiş Milletler Binası'nın yerini soruyorlardı
Bilinen hiçbir dille akrabalığı bulunmayan veson derece zor olan Bask dilini mükemmel ko-nuşuyorlardı. Coğrafya bilgileri yetersiz olsa dauzaylı ziyaretçilerin çok iyi dil uzmanları olduklarıbelliydi.
Bunun gibi sayısız olay vardı. Uzaylılarla gö-rüştüğünü iddia edenlerin çok azı gerçekten ya-lancı ya da deliydi; çoğu hikayelerine içtenlikleinanıyor, hipnoz altında bile bu inançlarını koru-
2010 Uzay Efsanesi-2 Yıldızların Çocuğu
220 221
yorlardı. Bazıları ise şaka ya da inanılmaz kaza-ların kurbanıydılar; tıpkı ünlü bir bilimkurgu filmyapımcısının kırk yıl önce Tunus Çölü'nde bıraktığımaketleri bulan şanssız, amatör arkeologlar gibi.
Ancak bir insan yalnızca başlangıçta -ve en so-nunda- onun varoluşunun tam anlamıyla farkınavarıyordu; bu da o öyle istediği içindi.
Dünya onundu, sınırsızca ve istediği gibiaraştırıp inceleyebilirdi. Hiçbir duvar onu dışarıdatutamazdı, hiçbir sır onun duyularından sakla-namazdı. Önceleri, o eski varlığında hiç görmediğiyerlere giderek sadece eski heveslerini gi-derdiğini sandı. Ama kısa sürede dünya üzerin-deki şimşek gibi gezintisinin daha derin bir amacıolduğunu anladı.
insan ilişkilerinin her halini görerek, bir incelemeiçin ustaca kullanılıyordu. Kontrol o kadar hafiftiki zorlukla fark ediyordu. Tasmanın ucundaki bir avköpeği gibiydi, dolaşmasına izin veriliyordu amaefendisinin kesin emirlerine de uymak zorundaydı.
Piramitler, Büyük Kanyon, Everest'in ay ışığındayıkanan karları; bunlar kendi seçimleriydi. Bazısanat galerileri ve konser salonları da öyle. Yine deelinde olsa Ring'e baştan sona katlanmazdı.
Ayrıca bu kadar çok fabrikayı, hapishaneyi,
hastaneyi, Asya'da küçük pis bir savaşı, bir koşumeydanını, Beverly Hills'deki kalabalık bir sekspartisini, Beyaz Saray'daki Oval Odayı, Kremlinarşivlerini, Vatikan Kütüphanesini, Mekke'de Ka-be'deki kutsal Siyah Taş'ı ve daha birçok yerigörmezdi.
Tam olarak hatırlayamadığı deneyimler de vardı;sanki sansürlenmişlerdi ya da koruyucu birmelek onlardan koruyordu onu. Örneğin:
Olduvai Gorge'daki Leakey Anıtsal Müzesi'ndene işi vardı? İnsanın kökeniyle H. Sapiens türününherhangi bir zeki üyesinden daha fazla ilgi-lenmezdi ve fosiller ona hiçbir şey ifade etmiyordu.Ancak teşhir bölmelerinde taç mücevherleri gibikorunan ünlü kafataslan hafızasında tuhafyankılar, açıklayamadığı bir heyecan uyandırmıştı.Daha önce yaşadıklarından çok daha güçlü birdeja vu duygusu vardı; bu yeri biliyor olmalıydı,ama birşeyler yanlıştı. İnsanın yıllar sonra döndüğübir evde tüm eşyaların değiştiğini, duvarlannyıkıldığını, hatta merdivenlerin bile baştan yapıl-dığını görmesi gibiydi.
Açık, tehlikeli bir alandı, kuru ve sıcaktan kav-aılmuş. Üç milyon yıl öncesinin bereketli vadilerive onlarda yaşayan sayısız çevik otçullar nere-delerdi?
Üç milyon yıl. Bunu nereden bilmişti?Soruyu sorduğu yankılanan sessizlikten yanıt
gelmedi. Ama sonra tanıdık siyah bir dörtgen
2010: Uzay Efsanesi-2 Yıldızların Çocuğu
222 223
2010: Uzay Efsanesi-2
şeklinin bir defa daha önünde belirdiğini gördü.Yaklaştı ve derinliklerinde gölgeli bir görüntüoluştu, bir mürekkep birikintisindeki yansıma gibi.
Kıllı, basık alnın altından bakan üzgün ve şaşkıngözler, asla göremeyecekleri bir geleceğe ba-kıyorlardı. Çünkü zaman nehrinin yüz bin nesilötesinde, o gelecek kendisiydi.
Tarih orada başlamıştı; en azından bunu anla-mıştı. Ama sırlar kendisinden nasıl -ve en önemlisineden- hâlâ saklanıyordu?
Ama son bir görev vardı ve bu en zoruydu. Hâlâonu sonuna dek götürebilecek kadar insandı.
Nöbetçi hemşire TV monitörünü yaşlı kadınadoğru zumlayarak kendi kendine, peki şimdi neyapıyor, diye sordu. Bir sürü numara denedi,ama Tanrı aşkına, işitme cihazıyla konuştuğunuilk defa görüyorum. Acaba ne diyor?
Mikrofonlar söylediklerini alacak kadar hassasdeğillerdi, ama bunun hiç önemi yoktu. JessieBowman çok ender olarak bu kadar sakin ve rahatgörünmüştü. Gözleri kapalıydı; ama yüzünde sankimeleksi bir tebessüm vardı ve dudaklarından hâlâfısıltılar dökülüyordu.
Hemşire bundan sonra unutmak için çok uğra-şacağı bir şey gördü, çünkü rapor ederse hemşi-relik mesleğinden atılırdı. Başucu komi dinininüzerindeki tarak beceriksiz, görünmeyen par-
Yıldızlann Çocuğu
maklarla kaldırılıyormuş gibi kendi kendine ya-vaşça ve sallanarak havalandı.
ilk seferinde ıskaladı; sonra belirgin şekildezorlanarak uzun gümüş telleri ayırmaya başladı,arada bir bir düğümü açmak için duraksıyordu.
Jessie Bowman artık konuşmuyordu, ama gü-lümsemeye devam ediyordu. Tarak artık ani, be-lirsiz sarsılmalar olmadan, daha rahat hareketediyordu.
Hemşire bunun ne kadar sürdüğünden eminolamadı. Tarak komidinin üzerine nazikçe bırakı-lana kadar uğradığı şoktan kurtulamadı.
On yaşındaki Dave Bowman hep nefret ettiği,ama annesinin sevdiği işini bitirmişti. Ve artık yaşıolmayan bir David Bowman da katı maddeüzerinde ilk kontrolünü elde etmişti.
Hemşire sonunda araştırmaya geldiğinde JessieBowman hâlâ gülümsüyordu. Acele etmeye çe-kinmişti ama zaten fark etmezdi.
________35________ TEDAVİ
Uzayda milyonlarca kilometre uzaktaykenDünya'daki velvele hiç rahatsız etmiyordu. Le-onov ekibi Birleşmiş Milletler'deki tartışmaları,haber yorumcularının teorilerini, UFO görenlerinher zamanki karmakarışık açıklamalarını ilgili,
225224
2010: Uzay Efsanesi-2
ama biraz da umursamazca izliyordu. Başka hiçbirşey görmemişlerdi ve bu tartışmalara bir katkılarıolamazdı. Zagadka, yani Büyük Birader, herzamanki gibi varlıklarına karşı kayıtsızdı. Aslındabu gerçekten ironik bir durumdu; bir sırrıçözmek için Dünya'dan bunca yolu gelmişlerdive görünüşe göre yanıt geride, başlangıç nokta-sındaydı.
İlk defa olarak ışık hızının yavaşlığına ve Dün-ya-Jüpiter arasında canlı röportaj yapılmasını ola-naksız kılan iki saatlik farka minnet duydular.Buna rağmen Floyd medyadan o kadar çok teklifaldı ki sonunda greve başladı. Her şeyi defalarcaanlatmıştı ve söylenecek hiçbir şey kalmamıştı.
Ayrıca hâlâ yapılacak çok iş vardı. Fırlatmapenceresi açıldığında hemen yola çıkabilmek içinLeonoıfun bu uzun yolculuğa hazırlanmasıgerekliydi. Zamanlama önemli değildi; bir ay ge-cikseler bile bu sadece yolculuğu uzatırdı.Chandra, Curnow ve Floyd Güneşe doğru yolalırken uyuyacaktan için farkına bile varmazlardı;ama ekibin geri kalanı gökyüzü mekaniği izinverdiği anda derhal gitmeye kesinlikle kararlıydı.
Discovery hâlâ birçok sorun çıkarıyordu. Le-onot/dan çok sonra kalkacak ve yaklaşık üç yılsürecek bir minimum enerji rotasında gelecek ol-masına rağmen, geminin yakıtı Dünya'ya dönmeyeancak yeterdi. Ve bu da ancak HAL uzun me-
Yıldızların Çocuğu
safeden izleme dışında bir insan yardımı olmadanuçmaya güvenli bir şekilde programlanabilir-semümkün olacaktı. İşbirliği yapmazsa, Disco-ver^nin bir kez daha bırakılması gerekecekti.
HAL'ın kişiliğinin beyin özürlü bir çocuktanşaşkın bir ergene ve zamanla alçakgönüllü biryetişkine düzenli dönüşümünü izlemek çok il-ginç, hatta etkileyiciydi. Floyd insanbiçimci butür benzetmelerin çok yanıltıcı olduğunu bilse dekullanmadan edemiyordu.
Zaman zaman olup bitenler ona oldukça tanıdıkgeliyordu. Sorunlu gençlerin efsanevi Sig-mundFreud'un her şeyi bilen torunları tarafından yolagetirildiği video dramalarını fazlasıylaseyretmişti. Jüpiter'in gölgesinde de aynı hikayeoynanıyordu işte.
Onarım ve teşhis programları saniyede milyon-larca bitlik bir hızla HAL'ın devrelerinden geçerekolası arızalan belirleyip düzeltiyor ve elektronikpsikoanaliz insanın kesinlikle algılayamayacağı birhızla ilerliyordu. Bu programların çoğu HAL'ın ikiziSAL 9000'de daha önce denenmiş olmalarınarağmen, iki bilgisayar arasında eş zamanlı birdiyalog sağlanamayışı önemli bir engeldi. Bazenterapinin kritik bir noktasında Dünya'dan kontroletmek gerektiğinde saatler ziyan oluyordu.
Chandra'nın tüm çalışmalarına rağmen HAL'ıntedavisi hâlâ tamamlanmış olmaktan çok uzaktı.
227226
2010: Uzay Efsanesi-2
HAL'ın birçok özel durumu ve sinirli tikleri vardı.Bazen söylenilen sözcükleri dikkate bile almıyordu;ama klavyeden girilen her şeyi anlıyordu. Tersyönde ise kendi yanıtları daha da tuhaftı.
Sözlü yanıt verip bunları ekranda yansıtmadığıoluyordu. Bazen ise her ikisini de yapıyor amabunu kağıda basmıyordu. Ne nedenini söylüyorne de açıklama yapıyordu; hatta Melville'in otis-tik memuru Bartleby'nin hiç değişmeyen 'yapma-mayı tercih ediyorum'unu bile söylemiyordu.
Yine de isteksiz olduğu kadar asi değildi, busadece belli görevlerde oluyordu. Curnow'un çokiyi ifade ettiği gibi, "onunla konuşup bunalımınıgeçirerek" sonunda yardımcı olmasını sağlamak herzaman mümkündü.
Dr. Chandra'nın gerginleşmeye başlaması nor-maldi. Bir defasında Max Brailovsky eski bir asılsızhaberi masumca hatırlattığında neredeysekendini kaybediyordu.
"Dr. Chandra, HAL adını IBM'in bir adım önündeyer almak için seçtiğiniz doğru mu?"
"Tamamen palavra! Yarımız IBM'den geldik veyıllardır bu hikayeyi kapatmaya çalışıyoruz. Artıkher akıllı insan HAL adının Heuristik Algorith-mic'den geldiğini biliyor sanıyordum."
Daha sonra Max büyük harfleri diğerlerindenayrı duyduğuna yemin etmişti.
Floyd'un kişisel görüşü, Discover^yi Dünya'yagüvenli olarak uçurabilmeleri olasılığının en faz-
Yıldızların Çocuğu
la ellide bir olduğuydu. Ama Chandra karşısınabeklenmedik bir teklifle geldi.
"Dr. Floyd, biraz konuşabilir miyiz?"Bunca haftadan ve paylaşılan şeylerden sonra
bile Chandra hep eskisi kadar resmiydi; sadeceFloyd'a değil, tüm ekibe karşı. Geminin bebeğiZenia'ya bile 'bayan' diye hitap ediyordu.
"Tabii Chandra. Ne vardı?""Hohmann dönüş yörüngesindeki en olası altı
değişim için programlamayı bitirdim. Beşi simü-lasyonda denendi, sorun yok."
"Mükemmel. Eminim Dünya'da -Güneş Siste-mi'nde- hiç kimse bunu yapamazdı."
"Teşekkür ederim. Ancak benim gibi siz de bi-liyorsunuz ki her olasılık için programlamamızolanaksız. HAL kusursuz çalışabilir -çalışır- vemantıklı olan her acil durumu halleder. Ama bazıbasit kazalar -bir tornavidayla onarılabilecekküçük arızalar, kopan kablolar, takılan düğmeler-onu çaresiz bırakıp tüm uçuşu bitirebilir."
"Elbette kesinlikle haklısınız, bu beni de endi-şelendiriyor. Ama ne yapabiliriz ki?"
"Çok basit. Discoveryde kalmak istiyorum."Floyd'un ilk tepkisi Chandra'nın delirdiğini
düşünmek oldu. Ama biraz düşününce, belki sa-dece yarı delirmişti. Gerçekten de Discovery/mnDünya'ya olan uzun yolculuğunda bir insan -omükemmel, her işi gören bakım ve onarım aracı-bulundurmak, basan ile başarısızlık arasındaki
228 229
2010: Uzay Efsanesi-2
fark olabilirdi. Ama bu hiç de kolay değildi.Floyd tedbirli konuşarak "Bu ilginç bir fikir" diye
yanıtladı. "Ve bu düşüncenizi takdir ediyorum.Ama tüm sorunlan düşündünüz mü?" Bu aptalcabir soruydu; Chandra tüm yanıtlan çoktanhazırlamıştı mutlaka.
"Üç yıldan fazla tek başınıza olacaksınız. Birkaza geçirirseniz ya da tıbbi yardıma ihtiyacınızolursa?"
"Bu riski göze almaya hazırım.""Ya yiyecek, su? Leonoıtda yeterince yok.""Discover^nin dönüşüm sistemini kontrol et-
tim; fazla zorlanmadan tekrar çalıştırılabilir. Ayrıcabiz Hintliler çok az şeyle de yetinebiliriz."
Chandra'nın kökeninden söz etmesi, hatta kişiselbir şey söylemesi alışılmadık bir şeydi; Floydsadece 'samimi itirafını hatırlıyordu. Ama söyle-diğinden şüphesi yoktu; Curnow bir defasındaDr. Chandra'nın ancak yüzyıllar süren bir açlıklaoluşabilecek bir fiziği olduğunu söylemişti. Buonun tatsız şakalarından biri gibi görünse de ar-dında kötü bir niyet yoktu; hatta acıma vardı, tabiiChandra'ya belli etmeden.
"Karar vermek için önümüzde haftalar var.Tekrar düşüneceğim ve Washington'la konuşaca-ğım."
"Teşekkür ederim; hazırlıklara başlamamın birsakıncası var mı?"
"Şey, tabii ki yok, yeter ki şu andaki planlarla
Yıldızların Çocuğu
çakışmasınlar. Unutmayın, son karan GörevKontrol verecek."
Ve Görev Kontrol'ün ne diyeceğini çok iyi bi-liyorum. Bir adamın uzayda üç yıl yalnız olarakhayatta kalmasını ummak çılgınlıktı.
Ama tabii ki, Chandra her zaman yalnız olmuştu.
________36_________
DERİNLERDEKİ YANGIN
İlham geldiğinde Dünya çoktan geride kalmış,Jüpiter sisteminin muhteşem güzellikleri göz-lerinin önünde hızla genişliyordu.
Nasıl bu kadar kör, bu kadar aptal olabilirdi!Sanki daha önce uykusunda yürüyordu; ama artıkuyanmaya başlıyordu.
"Kimsin sen?" diye bağırdı. "Ne istiyorsun? Bunubana neden yaptın?"
Yanıt yoktu, ama onu duyduğuna emindi. Bir...varlık seziyordu, bir adamın gözleri sımsıkı kapalıolsa bile kapalı bir odada mı açık bir alanda mıolduğunu anlaması gibi. Çevresinde engin bir ze-kanın, kesin bir iradenin sönük yankısı vardı.
Yankılanan karanlığa bir daha seslendi ve budefa da doğrudan bir karşılık alamadı; yalnızcadikkatle izlendiği hissi vardı. Çok iyi; yanıtlankendisi bulurdu.
231230
Bazıları çok açıktı; kim ya da ne olurlarsa ol-
sunlar insanla ilgileniyorlardı. Kendi anlaşılmaz
amaçlan için onun hafızasına girmiş ve her şeyi
kaydetmişlerdi. Şimdi de aynı şeyi onun en derin
duygularına yapmışlardı; bazen onun izniyle, bazen
değil.
Buna kızmamıştı, aslında daha yeni yaşadığı
süreçten sonra bu tür çocuksu tepkiler vermesi
olanaksızdı. Sevginin ve nefretin ve ihtirasın ve
korkunun ötesindeydi ama bunları unutmamıştı
ve bir zamanlar bir parçası olduğu dünyayı bu
duyguların nasıl yönettiklerini hâlâ arılayabiliyordu.
Çalışmanın amacı bu muydu? Eğer öyle ise hangi
amaç için?
Tanrıların oynadığı bir oyunda oyuncu olmuştu
ve artık kuralları öğrenmeliydi.
Dört küçük dış uydu; Sinope, Pasiphae, Carme
ve Ananke'nin sivri kayaları bilincinde kısa kısa
yanıp sönüyorlar, arkalarından Jüpiter'e onların
yarı uzaklığında olan Elara, Lysithea, Himalia ve
Leda geliyordu. Hepsine boşverdi; şimdi karşısında
Callisto'nun çiçek bozuğu yüzü vardı.
Dünya'nın kendi Ay'ından daha büyük olan eğri
büğrü gezegenin çevresinde bir iki defa dolaştı,
farkında bile olmadığı duyular buz ve taştan oluşan
dış katmanları inceliyordu. Merakını hemen
gidermişti; bu dünya donmuş bir fosildi, çok uzun
süre önce onu az daha parçalayacak olan
çarpışmaların izlerini hâlâ taşıyordu. İçice bir dizi
halkadan oluşan bir yarımküre tam onikiden
vurulmuştu, kayalar uzaydan gelen eski bir balyoz
darbesiyle bir kilometre yüksekliğinde dalgalar
halinde dağılmışlardı.
Birkaç saniye sonra, Ganymede'nin çevresini
dolaşıyordu. Artık karşısında çok daha karmaşık
ve ilginç bir dünya vardı; Callisto'ya bu kadar yakın
ve onunla hemen hemen aynı büyüklükte olmasına
rağmen tamamen farklı bir görünüşü vardı. Birçok
krater olduğu doğruydu, ama birçoğu yer
kazılarak yapılmış gibiydi. Ganymedan'ın
yüzeyinin en olağanüstü özelliği, birkaç kilometre
aralıklı paralel izlerden oluşan dalgalı çizgilerdi.
Burası, uydunun yüzeyinde bir o yana bir bu yana
gidip gelen sarhoş köylülerden oluşan bir ordu
tarafından sabanlarla açılmış gibiydi.
Birkaç dönüş sonra Ganymede hakkında, Dün-
ya'dan yollanmış tüm uzay araçlarından daha
fazlasını gördü, bu bilgiyi daha sonra kullanmak
üzere sakladı. Bir gün önemli olacaktı; buna
emindi, ama neden öyle olduğunu bilmiyordu.
Kendisini bilerek dünyadan dünyaya sürükleyen
gücü de daha fazla anlamış sayılmazdı.
Onu şimdi de Europa'ya getirmişti. Hâlâ büyük
ölçüde pasif bir izleyiciydi, ama artık ilginin art-
tığını, dikkatin odaklandığını ve gücün yoğunlaş-
tığını hissediyordu. Görünmeyen ve iletişim ku-
rulamayan bir efendinin ellerinde bir kukla da ol-
2010: Uzay Efsanesi-2 Yıldızların Çocuğu
232 233
sa, o yönetici gücün bazı düşünceleri aklına sız-mıştı ya da sızmasına izin verilmişti.
Şimdi hızla yaklaşan düz, doğal yüzeyli gezegenise ne Ganymede ne de Callisto'ya pek ben-zemiyordu. Organik görünüyordu; tüm yüzeyidallar halinde uzayıp kesişen çizgilerle kaplıydı;sanki dünyayı saran bir damar sistemi gibiydi.
Aşağıda Antarktika'dan çok daha soğuk, don-muş bir arazinin sonsuz buzlan uzanıyordu. Biruzay gemisi kalıntısının üzerinden geçtiğini gö-rünce bir an şaşırdı. Talihsiz Tsien'i hemen tanıdı,incelediği haber görüntülerinin çoğunda vardı.Şimdi değil -şimdi değil- daha sonra yeterincefırsatı olacaktı...
Sonra buzun içinden geçti. Girdiği dünya, onaolduğu kadar onu kontrol edenlere de yabancıydı.
Bir okyanus dünyasıydı, gizli suları buzdan birkabukla uzay boşluğundan korunuyordu. Buzbirçok yerde kilometrelerce kaimdi; ama çatlayıpkırıldığı zayıf yerler de vardı. Öyleyse, Güneş Sis-temi'nde başka hiçbir dünyada doğrudan temasetmemiş olan iki amansız düşman element ara-sında küçük bir çarpışma olmuştu. Deniz ve Uzayarasındaki savaş hep pata biterdi; açığa çıkan sukaynar ve donar, buzdan zırhı onanrdı.
Yakındaki Jüpiter'in etkisi olmasa Europa'nındenizleri uzun zaman önce tamamen donmuşolurdu. Onun yerçekimi küçük gezegenin çekir-
değini sürekli zorluyordu; lo'yu sarsan güçlerorada da iş başındaydı, ama şiddeti çok daha azdı.Derin yüzeyde ilerledikçe, gezegenle uydusuarasındaki o halat çekme oyununun izlerini heryerde gördü.
Ve bu oyunu duydu ve hissetti; sualtı deprem-lerinin sürekli gümbürtü ve gürleyişlerinde, iç kı-sımlardan sızan gazların tıslamasında ve çığlarındeniz dibi ovalarının üzerini süpüren infrasonikbasınç dalgalarında. Europa'yı kaplayan okyanu-sun kargaşası ile karşılaştırıldığında Dünya'nıngürültülü denizleri sessiz kalırdı.
Merak duygusunu yitirmemişti ve daha ilk vahaona hoş bir sürpriz oldu. İç kesimlerden gelenmineralli suyla kaplı iç içe bir boru ve baca yığınıneredeyse bir kilometre boyunca uzanıyordu. BuGotik şato bozuntusundan, sanki dev bir kalbinatışı gibi ağır bir ritimle siyah, kaynar sıvılarakıyordu. Ve tıpkı kan gibi, bu da hayatın varlığınıkanıtlayan sahici bir işaretti.
Kaynayan sıvılar yukarıdan sızan ölümcül so-ğuğu yok ediyor, deniz dibinde sıcacık bir bölgeoluşturuyordu. Europa'nın içinden hayatın özüolan maddeleri çıkarıyor olmaları da en az bu-nun kadar önemliydi. Orada, hiç kimsenin tah-min etmediği bir yerde, bol bol enerji ve besinvardı.
Ama bu tahmin edilmeliydi; Dünya okyanusla-rının dibinde de böyle verimli vahaların, henüz
2010: Uzay Efsanesi-2 Yıldızların Çocuğu
234 235
2010: Uzay Efsanesi-2
bir nesil önce keşfedildiğini anımsadı. Buradaçok daha geniş bir ölçüde ve çok daha çeşitliy-diler.
'Şato'nun eğri büğrü duvarlarının yakınındakitropik alanda bitkiye benzer ince, örümceksi ya-pılar vardı, ama hemen hemen hepsi hareketedebiliyordu. Aralarında acayip sülük ve solu-canlar dolaşıyor, bazıları bitkilerle besleniyor, di-ğerleri gıdalarını doğrudan doğruya çevrelerindekimineralli sulardan alıyorlardı. Isı kaynağından -tüm yaratıkların çevresinde ısındıkları denizaltıateşi- uzaklaştıkça yengeç ya da örümceğe ben-zeyen, daha güçlü ve sağlam yapılı organizmalarda vardı.
Bir alay biyolog hayatlarını o küçük vahayı in-celeyerek geçirebilirdi. Paleozoik Dünya denizle-rinin aksine sabit bir ortam değildi, bu yüzdenevrim burada hızlı ilerlemiş, sayısız fantastik türoluşturmuştu. Ve hepsi yok olmaya mahkumdu;her hayat kaynağı, kendini oluşturan güçler başkatarafa yöneldiğinde eninde sonunda ölecekti.
Europa denizlerinin dibinde dolaşırken böyletrajedilere tekrar tekrar rastladı. Daire şeklindekisayısız alan ölü yaratıkların kemikleri ve mineralkaplı kalıntılarıyla doluydu. Hayat kitabından evrimbölümlerinin birkaçı daha çıkarılmıştı.
Bir adam boyundaki bükülmüş borazanlarabenzeyen dev, boş kabuklar gördü. Deniz taraklarıfarklı farklı şekillerdeydi; iki hatta üç kabuk-
Yıldızların Çocuğu
kılar vardı. Ve metrelerce uzunlukta taş yılankavişekiller vardı; Tebeşir Devri'nin sonunda Dünyaokyanuslarının dibinden esrarlı bir şekilde kay-bolan güzel ammonıtlere çok benziyorlardı.
Deniz dibinde bir oraya bir buraya arandı durdu.Gördüğü harikaların belki de en büyüğü, çukur birvadide yüz kilometre boyunca akan kızgın lavnehriydi. O derinlikte basınç öyle yüksekti ki, kızgınmagmaya temas eden su buharlaşa-mıyordu, buyüzden iki sıvı gergin bir ateşkesle biraradaydı.
İnsanın gelişinden çok önce, Mısır hikayesininbir benzeri orada, bir başka dünyada ve uzaylıaktörler tarafından canlandınlmıştı. Nil'in çölündar bir alanına hayat verişi gibi, bu ısı nehri deEuropa'nın derinliklerini canlandırmıştı. Kıyılanboyunca, iki kilometreden daha geniş olmayanbir alanda, türler birbiri ardına evrim geçirmiş,gelişmiş ve ölmüşlerdi. Ve en azından biri, ardındabir anıt bırakmıştı.
Önce onun neredeyse tüm ısı delikleri gibi mi-neral tuzlarıyla kaplı olduğunu sandı. Ama yakla-şınca bunun doğal bir oluşum olmadığını, zekaürünü bir yapı olduğunu gördü. Belki de içgü-düyle yapılmıştı. Dünya'da da beyazkanncalarbunun kadar etkileyici şatolar yapıyorlardı, birörümcek ağı da daha ince tasarlanırdı.
Orada yaşamış olan yaratıklar oldukça küçükolmalıydılar, çünkü var olan tek giriş sadece ya-
237236
rım metre genişliğindeydi. Bu giriş -birbiri üstüneyığılmış taşlarla yapılmış, kalın duvarlı bir tünel-yapanların niyetlerini belli ediyordu. EriyikNil'lerinin kıyısından pek uzak olmayan bir yerde,o titreşen parıltının içinde bir kale inşa etmişlerdi.
Gitmelerinin üzerinden en fazla birkaç yüzyılgeçmiş olmalıydı. Şekilsiz taşlardan yapılmış du-varları kaplayan mineral birikintisi inceydi. O taşlantoplamak çok zor olmalıydı. Kalenin neden terkedildiğini açıklayan bir tanık vardı. Çatının birbölümü, belki de art arda olan depremlerdenbirinde çökmüştü. Ve sualtında, çatısız bir kaledüşmanlara tamamen açıktı.
Lav nehri boyunca başka bir zeka belirtisinerastlamadı. Yalnız bir defa, sürünen bir adamı an-dıran bir şey gördü, ama gözleri ve burun delikleriyoktu, yalnızca sürekli yutkunup duran veçevresindeki sıvı ortamdan beslenen dişsiz birbüyük ağzı vardı.
Derinlerdeki çöllerin incecik hayat damarlanboyunca belki de büyük kültürler ve hatta mede-niyetler yükselmiş ve çökmüştü, Europa'nın Ti-mur'ları ve Napoleon'ları önderliğinde ordularyürümüştü (ya da yüzmüştü). Ve dünyalarının diğeryerleri bunu asla bilemeyeceklerdi, çünkü tüm osıcak vahalar birbirinden gezgenler kadarkopuktu. Lav nehrinin parıltısında güneşlenen vesıcak çatlakların etrafında beslenen yaratıklar,
adalarının arasındaki ölümcül bölgeyi geçemi-yorlardı. Eğer tarihçileri ve filozofları olsaydı, herkültür kendisinin Evren'de yalnız olduğuna inanmışolurdu.
Yine de, vahalar arasındaki boşluklar bile ha-yattan tamamen yoksun değildi; oradaki katı şart-lara uymuş daha dayanıklı yaratıklar da vardı.Yüzgeçleriyle hareket eden dikey kuyruklu, çizgilitorpilbalıklan yüzüyorlardı, bunlar Europa'nınbalıklarıydı. Dünya okyanuslarındaki en başarılıcanlılara benzerlik kaçınılmazdı; evrim aynıhareket problemleri için benzer çözümlerbulmak zorundaydı. Kabaca birbirinin neredeyseaynı, ama hayat ağacında çok uzak dallarda yeralan yunus ve köpekbalığı buna şahitti.
Dünyadaki balıklarla Europa'nın balıklarıarasında çok açık bir fark bulunuyordu; solun-gaçları yoktu, çünkü yüzdükleri suda alınabilecekbir oksijen izine pek kolay rastlanmıyordu.Yeryüzündeki jeotermal bacalann çevresindekiyaratıklar gibi onlann metabolizmaları da yakınvolkanik çevrede bolca bulunan sülfürbirleşiklerine bağlıydı. Ve pek azının gözleri vardı.Ender lav püskürmeleri ve eş arayan yaratıkların,av peşindeki avcıların yaydıktan titrek parıltılardışında, ışıksız bir dünyaydı.
Kaderi de kötüydü. Enerji kaynaklan süreklideğildi ve devamlı azalıyordu, aynca onlan oluş-turan sarsıntılar da sürekli zayıflıyordu. Zekalan
2010: Uzay Efsanesı-2 Yıldızların Çocuğu
238 239
2010: Uzay Efsanesi-2
gelişse bile Europa'lılar dünyalarının donuşuylayok olmaya mahkumdular. Ateşle buz arasındakısılıp kalmışlardı.
_________37_________
SOĞUMA
"...Eski dostum, böyle kötü bir haber verdiğimiçin çok üzgünüm, ama Caroline rica etti, her ikinizine kadar sevdiğimi biliyorsun sen de.
"Bunun pek sürpriz olacağını sanmıyorum. Sonbirkaç yıldır söylediğin bazı şeyler zaten belliediyordu.. Sen Dünya'dan ayrıldığında ne kadarüzgün olduğunu da biliyorsun.
"Hayır, başka biri olduğuna inanmıyorum. Olsabana söylerdi... Ama eninde sonunda; ee, gençve güzel bir kadın.
"Chris iyi, tabii olanlardan haberi yok. En azın-dan incinmeyecek. Anlayamayacak kadar küçük,zaten çocuklar çok... elastik miydi... bir dakika,"thesaurus"uma bakmalıyım... hah, esnek oluyorlar.
"Senin için daha önemsiz olabilecek konularagelince... Herkes hâlâ bombanın patlayışının birkaza olduğunu kanıtlamaya çalışıyor, ama tabiikimse inanmıyor. Başka hiçbir şey olmadığı içingenel isteri bitti; şimdi hepimiz yorumcularınızdanbirinin deyişiyle 'geriye dönüp bakma send-
Yıldızların Çocuğu
romu'na kapıldık."Birisi de yüz yıllık bir şiir bulmuş, durumu öyle
iyi özetliyor ki şimdi herkesin dilinde. RomaImparatorluğu'nun son günlerinde geçiyor. Birşehrin kapılarında halk istilacıları bekliyor. İmpa-rator ve soylular en pahalı togalan içinde dizil-miş, ellerinde karşılama konuşmalarıyla bekliyorlar.Senato kapalı, çünkü bugün çıkaracakları yasayıyeni efendileri kabul etmeyecek.
"Derken birdenbire öncülerden korkunç birhaber geliyor. İstilacı falan yok. Karşılama komitesişaşkınlıkla dağılıyor, herkes hayal kınklığınauğramış, evlerine giderken "Şimdi ne olacak bize?Onlar çözüm olabilirdi." diye söyleniyorlar.
"Şiiri günümüze uyarlamak için sadece küçükbir değişiklik gerekli. Adı 'Barbarları beklerken'.Bu defa barbarlar biziz. Ve neyi beklediğimizi debilmiyoruz, ama gelmediği ortada.
"Bir şey daha var. Kumandan Bowman'ın an-nesinin o şey Dünya'ya geldikten sadece birkaçgün sonra öldüğünü biliyor muydun? Garip birrastlantı gibi görünüyor ama huzurevindekilerhaberlerle hiç ilgilenmediğini söylüyorlar, yaniherhalde bu onu etkilemiş olamaz."
Floyd kaydı kapattı. Dimitri haklıydı; sürprizolmamıştı. Ama hiç fark etmiyordu, acısı aynıydı.
Ama başka ne yapabilirdi ki? Uçuşa katılmayıreddetseydi -Caroline'm bunu umduğu açıktı-
241240
2010: Uzay Efsanesi-2
kendini hayatı boyunca suçlu ve başarısız hisse-decekti. Bu da evliliğini zehirleyecekti. Bir seferdetemizce kopması daha iyiydi; bedensel uzaklıkayrılık acısını azaltıyordu (Acaba öyle miydi? Bazıyönlerden daha da kötüleştiriyordu). Görevi vetek bir amaca adanmış bir takımın parçası olmahissi daha önemliydi.Demek Jessie Bowman ölmüştü. Belki bu dasuçluluk duygusu veren başka bir nedendi. Ha-yatta kalan tek oğlunu çalmalarına yardım etmişti,zihinsel çöküşüne bunun da şüphesiz etkisi ol-muştu. İster istemez Walter Curnow'un tam dabu konu hakkında açtığı bir tartışmayı anımsadı."Neden Dave Bowman'ı seçtiniz? Bana hep soğuknevalenin teki gibi gelmişti. Herkesten uzaksayılmazdı, ama odaya her girdiğinde ısı on derecedüşmüş gibi olurdu.""Bu onu seçmemizin nedenlerinden biriydi. Sadecepek sık görmediği bir annesi vardı, onun dışındayakın aile bağlan yoktu. Yani uzun, sonu belirsizbir göreve yollayabileceğimiz biriydi." "Nasıl o halegelmişti?""Sanırım bunu psikologlar açıklayabilir. Tabii benraporu görmüştüm, ama bu uzun zaman önceydi.Abisi ölmüş, kısa bir süre sonra da ilk mekiklerdenbirindeki bir kazada babasını kaybetmiş. Bunlarısize söylememem gerek, ama artık bir önemiyok." Önemi yoktu, ama ilginçti. Floyd, Dünyaile
Yıldızların Çocuğu
hiçbir duygusal bağı kalmayan özgür bir adam
konumuna gelmiş olan Dave Bowman'a artık ne-
redeyse gıpta ediyordu.
Hayır... Kendini kandırıyordu. Acısı yüreğini bir
mengene gibi sıkarken bile Dave Bowman'a gıpta
etmiyor, acıyordu.
_________38_________
KÖPÜK MANZARASI
Europa'nın okyanuslarından ayrılmadan önce
gördüğü son hayvan gördüklerinin en büyüğüydü.
Dünya'daki tropik yerlerde yetişen, onlarca
gövdesi sayesinde tek bir bitkinin bazen yüzlerce
metrekarelik küçük bir orman oluşturduğu
banyan ağaçlarına çok benziyordu. Ancak bu,
vahalar arasındaki bir yolda yürüyordu. Tsien'i
yok eden yaratıklardan biri değilse bile, çok yakın
bir türe ait olduğu kesindi.
Artık bilmesi gereken, daha doğrusu onların
bilmesi gereken her şeyi öğrenmişti. Ziyaret et-
mesi gereken bir uydu daha vardı; birkaç saniye
sonra lo'nun alev alev manzarası gözleri önünde
uzanıyordu.
Beklediği gibiydi. Enerji ve besin fazlasıyla vardı,
ama henüz birleşmelerinin zamanı gelmemişti.
Daha soğuk olan sülfür göllerinin bazılarının
çevresinde hayat yolunda ilk adımlar atılmıştı,
243242
ama bu tür cesurca erken denemeler henüz bir-
takım türlere ayrılamadan kaynar kazana geri atı-
lıyordu, lo'ya ısı veren sarsıntılar gücünü kaybet-
medikçe, yani milyonlarca yıl boyunca, bu kuru
ve verimsiz dünyada biyologların ilgisini çekecek
bir şey olmayacaktı.
lo'da fazla zaman kaybetmedi, Jüpiter'in gö-
rünmeyen halkalarını oluşturan küçük iç uydulara
ise hiç bakmadı. Bunlar Satürn'ünkülerin sadece
gölgesi olabilirlerdi. Gezegenlerin en büyüğü
önündeydi; onu hiç bir insanın yapamadığı ve
yapamayacağı kadar iyi tanıyacaktı.
Milyonlarca kilometre uzunluğundaki manyetik
güç hatları, radyo dalgalarının ani patlamaları,
Dünya gezegeninden daha büyük elektrikli plazma
kaynaklan, hepsi de gezegeni saran rengarenk
bulutlar kadar gerçek ve netti. Etkileşimlerinin
karmaşık yapısını anlayabiliyordu ve Jüpiter'in
herkesin tahmininden çok daha harika olduğunu
fark etti.
Büyük Kızıl Beneğin gümbürdeyen kalbinden
aşağı düşerken bir kıta büyüklüğündeki fırtınaların
şimşekleri çevresinde patlıyordu Daha o anda
bile, Dünya'daki fırtınaları oluşturan gazlardan
çok daha az dayanıklı gazlardan oluşmasına
rağmen yüzyıllarca nasıl dayandığını biliyordu.
Sessiz derinlere indikçe hidrojen rüzgarının tiz
çığlığı kesildi ve yukarılardan kıvamlı, sulu kar
taneleri -bazıları şimdiden birleşip elle hissedile-
bilir hidrokarbon köpüğü dağlan oluşturuyordu-
yağmaya başladı. Sıvı halde suyun varlığı için sı-
caklık şimdiden yeterliydi, ama okyanuslar yoktu;
tamamen gaz olan bu ortam okyanusları des-
tekleyemeyecek kadar zayıftı.
Tabaka tabaka bulutlardan aşağı indi, sonunda
geldiği bölge öylesine açıktı ki insan gözü bile bin
kilometreden fazla bir alanı tarayabilirdi. Büyük
Kızıl Beneğin dev dairesinde küçük bir girdaptı
sadece ve insanların hep tahmin ettiği, ama
ispatlayamadığı bir sır taşıyordu.
Sürüklenen köpük dağlarının eteklerinde he-
men hemen hepsi aynı büyüklükte ve birbirine
benzer kırmızı ve kahverengi beneklerle kaplı
küçük, belirgin hatlı bulutlar vardı. Küçüklükleri
sadece çevrelerindekilerin insanüstü ölçülerine
goreydi; en küçüğü ortalama bir şehri kaplayabi-
lirdi.
Canlı oldukları belliydi, hava dağlarının kenar-
larında yavaşça hareket ediyor, dev koyunlar gibi
yamaçlarda otlanıyorlardı. Ve birbirlerini çağı-
nyorlardı, radyo sesleri kısık ama Jüpiter'in kendi
gürültü ve sarsıntılarının yanında duyulabilecek
kadar belirgindi.
Yalnızca canlı gaz torbalarıydılar, dondurucu
yüksek bölgelerle kavrulan derinlikler arasındaki
dar bölgede dolaşıyorlardı. Evet, dar ama Dün-
ya'nın tüm biyosferinden çok daha geniş.
Yalnız değildiler. Aralarında hızla dolaşan baş-
2010: Uzay Efsanesi-2Yıldızlann Çocuğu
244 245
2010: Uzay Efsanesi-2
ka canlılar da vardı, o kadar küçüklerdi ki kolaycagözden kaçabilirlerdi. Bazıları dünyadaki havaaraçlarını andırıyorlardı ve yaklaşık aynı büyük-lüktelerdi. Ama onlar da canlıydı; belki yırtıcı,belki parazit, hatta belki de çobandılar.
Önünde evrimin yepyeni, Europa'da gördüğükadar yabancı bir sayfası açılıyordu. Dünya okya-nuslarının kalamarlarına benzeyen jet yakıtlı tor-pidolar dev gaz torbalannı avlayıp yiyorlardı.Ama balonlar savunmasız değillerdi; bazıları yıl-dırımlar ve bir kilometrelik motorlu testerelerebenzeyen pençeli kollarla karşı koyuyorlardı.
Daha garip şekiller de vardı, geometrinin tümolasılıklarını hiçe sayıyorlardı; acayip, yan şeffafuçurtmalar, dört yüzeyliler, küreler, çok yüzeyliler,düğüm olmuş kurdeleler... Jüpiter atmosferinin devplanktonları üreyecek kadar yaşayana dek üstakımlarda tül gibi süzülmek üzere tasar-lanmışlardı; sonra derinlere sürüklenip karbon-laşacak ve yeni bir nesle dönüşeceklerdi.
Yeryüzü'nün yüzlerce katı büyüklüğünde birdünyayı araştırıyordu ve onca harikalar görmesinerağmen hiçbiri zekanın var olduğuna işaret et-miyordu. Büyük balonların radyo sesleri sadecebasit uyan ya da korku mesajları taşıyorlardı. Dahaüst düzeyde bir organizasyon geliştirmiş olmalarıbeklenen avcılar bile Dünya okyanuslarındakiköpekbalıkları gibi akılsız otomatlardı.
Ve nefes kesici büyüklüğü ve yeniliğine rağ-
Yıldızlann Çocuğu
men Jüpiter kırılgan bir dünyaydı. Sisler ve kö-püklerle, üst atmosferdeki şimşeklerin oluşturduğuaralıksız petrokimyasal kar yağışından yayılanhassas ipek lifler ve kâğıt kadar ince dokularlakaplıydı. Yapılarının çok azı sabun köpüğündendaha dayanıklıydı, en korkunç avcılan bile dün-yadaki en zayıf et oburlara yem olurlardı.
Tıpkı geniş ölçekli bir Europa gibi, Jüpiter ev-rimsel bir çıkmazdı. Bilinç burada asla oluşamazdı;oluşsa bile kısa ömürlü olmaya mahkumdu.Tamamen havada yaşayan bir kültür gelişebilirdi,ama ateşin olanaksız olduğu ve katı maddelerinçok ender bulunduğu bir ortamda, Taş Devri'nebile erişemezdi.
Ve şimdi, sadece Afrika büyüklüğünde olan birgirdabın üzerinden uçarken, kendisini kontroleden varlığı bir kez daha fark etti. Duygular veruh halleri bilincine sızıyordu, ama kavram ya dadüşünceleri tek tek tanıyamıyordu. Bir kapınınardından anlamadığı bir dildeki bir tartışmayıdinliyor gibiydi. Ama anlaşılmaz seslerde hayalkırıklığı, sonra belirsizlik ve en sonunda ani birkararlılık sezdi, ama hangi amaç için olduğunuanlayamadı. Kendini bir kez daha efendisinin de-ğişen ruh halini paylaşan ama anlayamayan birköpek gibi hissetti.
Ve sonra görünmez tasma onu Jüpiter'in kalbinegötürdü. Bulutların altına, hiçbir hayat formununolamayacağı seviyelere iniyordu.
247246
2010: Uzay Efsanesi-2
Artık soluk ve uzak Güneş'in son ışınlan bileona ulaşamıyordu. Basınç ve ısı hızla artıyordu;şimdiden suyun kaynama noktasını geçmişti. Birsüre, aşırı ısınmış bir buhar tabakasının içindengeçti. Jüpiter bir soğan gibiydi; o da kabuklarınıbirer birer soyuyordu, ama henüz çekirdeğineolan mesafenin çok küçük bir kısmını geçmişti.
Buharın altında petrokimyasal maddelerden bircadı kazanı vardı, insanlığın ürettiği tüm içtenyanmalı makinaları bir milyon yıl çalıştırmaya ye-terdi. Kalınlaştı ve yoğunlaştı; sonra beklenmedikbir şekilde sadece birkaç kilometrelik bir kalın-lıkta sona erdi.
Sonraki kabuk, Dünya'daki kimyacıları birömür boyu uğraştıracak kadar karmaşık bir silikonve karbon bileşimiydi; Dünya'daki tüm taşlardandaha ağır, ancak sıvı haldeydi. Binlerce kilometretabakalar halinde uzanıyordu, ama sıcaklık yüzlerceve sonra binlerce dereceye çıktığında,katmanların bileşimi giderek basitleşiyordu.Çekirdeğe kadar olan mesafenin daha yansındasıcaklık kimya için fazla yüksekti; tüm bileşimlerbölünmüştü, yalnızca temel elementler vardı.
Sonra derin bir hidrojen denizi çıktı ama buhidrojen Dünya'daki herhangi bir laboratuardasaniyenin çok kısa bir parçası kadar var olan hid-rojen değildi. Bu hidrojen öylesine müthiş bir ba-sınç altındaydı ki bir metale dönüşmüştü.
Gezegenin merkezine neredeyse gelmişti, ama
Yıldızların Çocuğu
Jüpiter'in sakladığı bir sürpriz daha vardı. Metalik
ama hâlâ sıvı olan kalın hidrojen kabuğu bir-
denbire bitiyordu. Nihayet, altmış kilometre aşa-
ğıda, katı bir yüzey vardı.
Yukarıdaki kimyasal tepkimelerde çıkan karbon,
çağlar boyunca aşağıya, gezegenin merkezine
inmişti. Orada birikmiş, milyonlarca atmosfer-lik
bir basınç altında kristalleşmişti. Ve Doğa'nın
müthiş bir oyunuyla, insanlık için çok değerli bir
şey oluşmuştu.
Jüpiter'in çekirdeği, insanlann sonsuza dek
ulaşamayacağı, Dünya büyüklüğünde bir elmas-
tı.
39
POD BAY'DE
"Walter, Heywood için endişeleniyorum.""Biliyorum Tanya ama ne yapabiliriz?" CurnovvKumandan Orlova'yı hiç böylesine tereddütlügörmemişti; hatta minyon kadınlara karşı önyargılıolmasına rağmen, böyleyken onu çok daha çekicibulmuştu.
"O benim çok iyi bir dostum, ama nedeni budeğil. Onun bunalımı -sanmm en iyi sözcük bu-herkesi üzüyor. Leonov mutlu bir gemiydi. Ve öyle
kalmasını istiyorum." "Neden onunlakonuşmuyorsun? Sana saygı
249248
2010: Uzay Efsanesi-2
duyuyor ve eminim bundan kurtulmak için elindengeleni yapar."
"Benim de niyetim bu. Ama işe yaramazsa...""Eee?""Basit bir çözüm var. Bu yolculukta başka ne
işi kaldı? Eve doğru yola çıktığımızda zaten uykudaolacak. Onu -nasıl diyorsunuz- erken yollaya-biliriz."
"Vay canına! Katerina'nın bana yaptığı pis nu-maranın aynısı. Uyandığında delirir."
"Ama Dünya'ya güvenli biçimde döner ve ol-dukça da meşgul olur. Eminim bizi affeder."
"Ciddi olamazsın. Ben seni desteklesem bile,Washington'da kıyamet kopar. Üstelik, diyelim kibir şey oldu ve ona çok ihtiyacımız oldu. Biriniuyandırmadan önce iki haftalık bir ara dönemgerekmiyor mu?"
"Heywood'un yaşında biri için, bir ay kadar.Evet, çaresiz kalırız. Ama artık ne olabilir ki? Gö-revini tamamladı; bize göz kulak olma kısmı hariç.Eminim sen de Virginia veya Maryland'in gözebatmayan bir varoşunda bu konuda iyice bil-gilendirilmişsindir."
"Bu konuda konuşamam. Zaten berbat bir gizliajanım. Çok konuşurum ve Güvenlik'ten nefretederim. Hayatım boyunca derecemi Sınırlı'danaşağı tutmak için mücadele ettim. Sınıfımın Özel,hatta daha da kötüsü Gizli'ye çıkarılması tehlikesivarsa hemen bir skandal yaratırdım. Ama bu-
Yıldızlann Çocuğu
günlerde bunu yapmak zor.""Walter, sen dürüst birisin.""Yani adam olmam...""Kesinlikle öyle. Ama Heywood'a dönelim.
Onunla önce sen konuşmak ister misin?""Yani moral mi vereyim? Katerina'nın iğneyi
batırmasına yardım etmeyi tercih ederim. Psiko-lojilerimiz çok farklı. O beni geveze bir palyaçoolarak görüyor."
"Genellikle öylesin zaten. Ama bu sadece gerçekduygularını saklamak için. Aramızda seniniçinde, derinlerde dışarı çıkmaya çalışan gerçektenhoş biri olduğunu düşünenler var."
Curnow ilk kez söyleyecek bir şey bulamadı.Sonunda "Oh, tamam, elimden geleni yapanm.Ama mucize beklemeyin; dosyamdaki nezaketnotum Z. Şimdi nerede saklanıyor?"
"Pod Bay'de. Son raporu üzerinde çalıştığınısöylüyor, ama inanmıyorum. Tek istediği hepi-mizden uzaklaşmak ve orası da en sessiz yer."
Tek nedeni bu değildi, ama yine deönemlilerinden biriydi. Discover^deki çalışmalarınçoğunun yapıldığı döner gövdenin aksine PodBay sıfır yerçekimli bir ortamdı.
Uzay Çağının hemen başında insanlar ağırlıksızolmanın verdiği rahatlığı keşfetmiş ve denizinrahmini terk ettiklerinde kaybettikleri özgürlüğühatırlamışlardı. Bu özgürlük yerçekiminin ötesindekısmen kazanılıyordu; ağırlıkla birlikte Dün-
250 251
2010. Uzay Efsanesi-2
ya'ya ait dert ve endişelerin çoğu da kayboluyordu.Heywood acısını unutmamıştı, ama buradayken
dayanmak daha kolaydı. Konuyu sakincedüşünebildiğinde, beklenen bir olay karşısındakitepkisinin sertliğine şaşıyordu. İşin içinde sadecesevginin kaybedilmesi yoktu, en kötüsü de buydu.Darbe zayıf bir anında, kendisini etkisiz, hattabomboş hissederken gelmişti.
Ve nedenini de çok iyi biliyordu. Meslektaşla-rının da yeteneği ve yardımıyla, yapması beklenenher şeyi yapmıştı (şu andaki bencilliğiyle on-lanhayal kırıklığına uğrattığını biliyordu). Her şeyyolunda giderse -Uzay Çağının nakaratı!-Dünya'ya daha önceki hiç bir araştırmanın topla-yamadığı kadar bilgiyle ve bir zamanlar kayıpolan Discover^mn onarılmasından hemen birkaçyıl sonra dönmüş olacaklardı.
Bu yeterli değildi. Orada, sadece birkaç kilo-mere ötede Büyük Birader, insanlann tüm istekve başarılarıyla alay edercesine gizemini koru-yordu. Ay'daki eşinin on yıl önce yaptığı gibi biran canlanmış, sonra tekrar içine kapanmıştı. Aç-mak için boşu boşuna tekmeledikleri bir kapı gi-biydi. Galiba anahtarı yalnızca Dave Bowmanbulmuştu.
Belki de bu sessiz ve hatta bazen gizemli yerinonu bu kadar çekmesinin açıklaması buydu.Bowman son uçuşunu buradan -şimdi boş olan
Yıldızların Çocuğu
fırlatma iskelesinden- yapmış, yuvarlak kapıdangeçip sonsuzluğa uzanmıştı.
Bu düşünce ona sıkıntı değil hayat veriyordu;kişisel sorunlarından sıyrılmasına yardımcı olu-yordu. Nina'nm kayıp ikizi de uzay keşfi tarihininbir parçasıydı; insanı hep güldüren ama te-melindeki gerçeği de anlamasını sağlayan eskiklişenin dediği gibi, "daha önce hiç kimsenin git-mediği yerlere gitmişti". Şimdi neredeydi? Acabahiç bilebilecek miydi?
Kalabalık, ama sıkıcı olmayan kapsülde bazensaatlerce oturup düşüncelerini ve bazen de not-larını toparlamaya çalışıyordu. Ekibin diğer üyeleribuna saygı duyuyor, nedenini de anlıyorlar-dı.Pod Bay'e hiç yaklaşmıyorlardı, zaten bunuyapmalanna gerek de yoktu. Daha sonra ve başkabir ekip tarafından yenilenecekti.
Bazen çok sıkılıyor ve düşünüyordu: Ya HAL'aPod Bay'in kapılannı açmasını emredip, DaveBowman'ın izinden gidersem? Onun gördüğü veVasili'nin de birkaç hafta önce bir an için gördüğümucizeyle karşılaşır mıyım? Bu tüm sorunlarımıçözer...
Clıris'i düşünmek onu caydırmasa bile, intihargibi bir hareketin söz konusu bile olmaması içinçok iyi bir neden vardı. Nina oldukça karmaşıkbir aletti, bir savaş uçağını ne kadar uçurabilirseonu da o kadar kullanabilirdi.
O korkusuz bir kaşif olamazdı; bu hayali hiç
r
253252
2010: Uzay Efsanesi-2
gerçekleşmeyecekti.Walter Curnow çok az işi bu kadar isteksizce
üstlenmişti. Floyd için gerçekten üzülüyordu,ama diğerlerinin sıkıntısına da pek katlanamıyor-du. Kendi duygusal hayatı geniş ama sığdı; hiçbirzaman bir şeye çok bağlanmamıştı. Yapabile-ceğinden fazlasına kalkıştığını defalarca söyle-mişlerdi; bundan hiç pişmanlık duymuyordu,ama artık yavaşlama zamanının geldiğim düşü-nüyordu.
Kestirme olarak döner gövdenin kontrol mer-kezinden geçerken Maksimum Hız Sıfırlama Işı-ğının aptalca yanıp söndüğünü fark etti. Görevininönemli bir bölümü uyarıların ne zaman dikkatealınmayacağına, ne zaman daha dikkatle, ve nezaman gerçek acil durumlar gibi ele alınacağınakarar vermekti. Geminin tüm yardım çığlıklarınaaynı önemi verseydi, hiçbir iş yapamazdı.
Borularla kaplı duvardaki basamakları kullanarakPod Bay'e giden dar koridorda ilerledi. Basınçsayacı hava yalıtımlı kapının diğer tarafındaboşluk olduğunu söylese de, öyle olmadığını bi-liyordu. Bu bir otomatik kurmaydı; sayaç doğrusöylüyor olsa kapıyı açamazdı.
İç kapsülün ikisi gittiği için oda boş görünüyordu.Sadece birkaç acil durum ışığı çalışıyordu veHAL'ın uzak duvardaki balık gözü merceklerin-den biri sürekli ona bakıyordu. Curnow ona elsalladı, ama konuşmadı. Chandra'nın emirleriyle,
Yıldızların Çocuğu
kendi kullandığı hariç tüm ses girişleri hâlâ kapa-lıydı.
Floyd sırtını girişe dönmüş oturuyor, bazı notlaralıyordu. Curnow özellikle gürültülü bir şekildeyaklaştı. Onu duyunca arkasına döndü, bir an içiniki adam sessizce bakıştılar. Sonra Curnow gayetciddi bir anons yaptı: "Dr. H. Floyd, size sevgilikaptanımızın selamlarını getirdim. Kendisi uygardünyaya dönmenizin zamanının geldiğinidüşünmektedir."
Floyd hafifçe gülümsedi; sonra güldü."Lütfen özürlerimi iletin. Konuşmaktan kaçın-
dığım için üzgünüm. Saat Altı Sovyetleri'nde gö-rüşürüz."
Curnow rahatladı; yaklaşımı işe yaramıştı. As-lında Floyd'u biraz kibirli bulurdu, tüm mühen-disler gibi kuramsal bilim adamlan ve bürokratlarıbiraz hor görürdü. Floyd da her iki kategoride deüst düzeyde olduğundan, Curnow'un alışılmadıkşakaları için ideal bir hedefti. Yine de artıkbirbirlerine saygı, hatta hayranlık duyuyorlardı.
Neyse ki Curnow'un Nintfnm yepyeni, depo-dan yeni çıkmış ve uzay kapsülünün döküntüdış görünüşüyle ters düşen kapısına tıklatmasıkonuyu değiştirdi.
"Dışan tekrar ne zaman yollayacağız merakediyorum" dedi. "Ve bu sefer kim kullanacak?Karar verildi mi?"
r
254 255
2010: Uzay Efsanesi-2
"Hayır. Washington korkuyor. Moskova dene-yelim diyor. Tanya da beklemek istiyor."
"Sen ne diyorsun?""Tanya'ya katılıyorum. Kalkışa hazır olana kadar
Zagadka'ya yaklaşmamalıyız. O zaman bir-şeylerters giderse, ne yapacağımızı biliriz."
Curnow düşünceli ve alışılmadık derecede te-dirgin görünüyordu. Floyd ondaki değişikliği se-zerek "Ne var?" diye sordu.
"Benden duyduğunu sakın söyleme, ama Maxtek kişilik bir uçuş düşünüyordu."
"Herhalde ciddi değildi. Buna cesaret edemez;Tanya onu hemen zincire vurur."
"Ben de aşağı yukarı aynı şeyi söyledim.""Hayal kırıklığına uğradım: onu daha olgun
sanmıştım. Ama zaten sadece otuz iki yaşında.""Otuz bir. Her neyse, onu vazgeçirdim. Ona
bunun kahramanın kimseye söylemeden uzayaçıkıp Büyük Keşfi yaptığı aptal bir video filmi ol-madığını gerçek hayat olduğunu hatırlattım."
Şimdi rahatsız hissetme sırası Floyd'daydı. Nede olsa kendisi de bu mantıkla düşünüyordu.
"Bir şeye kalkışmayacağına emin misin?""Yüzde iki yüz eminim. HAL için aldığın ön-
lemleri hatırlıyor musun? Ben de Nina için yap-tım. Benim iznim olmadan kimse onu uçura-maz."
"Hâlâ inanamıyorum. Max'ın seninle dalga geç-
mediğine emin misin?"
Yıldızların Çocuğu
"Mizah duygusu o kadar iyi değil. Hem o sıradaoldukça üzgündü."
"Oh, şimdi anlıyorum. Zenia ile aralarında otartışma geçtiğinde olmalı. Herhalde onu etkile-mek istedi. Her neyse, herhalde barıştılar."
Curnow alaylı bir sesle "Korkarım öyle" diyeyanıtladı. Floyd elinde olmadan gülümsedi; Cur-now bunu fark etti ve kıkırdamaya başladı, bu daFloyd'u iyice güldürdü ve...
Giderek hızlanan, harika bir olumlu etkileşimörneğiydi. Birkaç saniye sonra, her ikisi de kah-kahalarını kontrol edemiyorlardı.
Kriz sona ermişti. Daha da önemlisi, gerçek ar-kadaşlık yolunda ilk adımı atmışlardı.
Birbirlerinin zayıflıklannı öğrenmişlerdi.
________40_________
_____"DAISY, DAISY...»_____
Çevresini saran bilinç küresi Jüpiter'in elmasçekirdeğinin tamamını sarıyordu. Yeni anlayışınınsınırlarıyla, çevresindeki her şeyin incelenipanaliz edildiğini az çok fark ediyordu. İnanılmazmiktarda bilgi toplanıyordu, sadece saklamak vedeğerlendirmek için değil, kullanmak için. Kar-maşık planlar gözden geçirilip değerlendiriliyor,dünyaların kaderini etkileyebilecek kararlar alını-yordu. Henüz bunun bir parçası değildi, ama ola-
256 257
çaktı.ARTIK ANLAMAYA BAŞLIYORSUN.İlk direkt mesaj buydu. Bir sisin içinden gelen
bir ses gibi uzak ve hafifti, ama kendisine geldi-ğine şüphe yoktu. Aklından geçen sayısız sorununhiçbirini soramadan bir çekilme hissetti ve birkez daha yalnızdı.
Ama yalnızca bir an için. Başka bir düşüncebelirginleşti ve yaklaştı ve ilk kez kendisini bir-den fazla varlığın kontrol edip yönlendirdiğinihissetti. Zekaların hiyerarşisiyle karşı karşıyaydı,kendi ilkel düzeyine yakın olan bazıları aracılıkyapıyorlardı. Belki de hepsi tek bir varlığın farklıçehreleriydiler.
Belki de arada hiç fark yoktu.Ancak artık bir şeyden emindi. Bir alet olarak
kullanılıyordu ve iyi bir aletin bilenmesi, değişti-rilmesi, amaca uydurulması gerekirdi. Ve en iyialetler, ne yaptığını anlayan aletlerdi.
Artık bunu öğreniyordu. Büyük, müthiş birkavramdı, sadece en kaba hatlarını anlasa bile,onun bir parçası olmak çok farklıydı. Boyun eğ-mekten başka seçeneği yoktu, ama bu herayrıntıyı, en azından biraz karşı çıkmadan kabuledeceği anlamına gelmiyordu
Henüz insansı duygularının tamamını yitirme-mişti, bu da onu değersiz yapıyordu. David Bow-man'ın ruhu sevginin ötesine geçmişti, ama eskimeslektaşları için hâlâ merhamet taşıyordu.
Yalvarışına ÇOK İYİ diye yanıt geldi. Düşünceninalaylı, sözde bir lütuf mu, yoksa tamamen ilgisizlikmi olduğunu anlayamadı. Ama devam ettiğinde,muhteşem otoritesi çok açıktı: YÖNLEN-DİRİLDİKLERİNİ ASLA BİLMEMELİLER. BU DE-NEYİN AMACINI BOZAR
Ardından, bir daha bozmak istemediği bir ses-sizlik geldi. Hâlâ şaşkın ve sarsılmıştı; sanki biran için açıkça Tanrı'nın sesini duymuştu.
Artık seçtiği bir yere doğru, tamamen kendi ira-desiyle gidiyordu. Jüpiter'in kristal kalbini aşağıdabıraktı, katman katman helyum, hidrojen vekarbonlu bileşimler geride kaldı. Elli kilometreçapında denizanası gibi bir şeyle Jüpiter gökle-rinde gördüğü her şeyden daha hızlı hareketeden bir dönen disk sürüsü arasında müthiş birdövüşe tanık oldu Denizanası kendini kimyasalsilahlarla savunuyor gibiydi; arada bir renkli birgaz püskürtüyor, ve gaza değen diskler sarhoşgibi yalpalamaya ve dökülen yapraklar gibi aşağıdüşmeye başlıyor, sonunda gözden kaybolu-yorlardı. Sonucu görmek için beklemedi, kiminkazanıp kimin kaybettiğinin bir önemi olmadığınıartık biliyordu.
Somon balığının şelaleden yukarı çıkması gibi,birkaç saniyede Jüpiter'den lo'ya, akım hattındakielektriğin karşısına çıktı. Bugün durgundu; ge-zegenle uydu arasında yalnızca birkaç dünya fır-tınası kadar elektrik vardı. Geri dönerken geçtiği
Yıldızların Çocuğu2010: Uzay Efsanesi-2
259258
2010: Uzay Efsanesi-2
kapı hâlâ o akımda yüzüyor, onunla omuz omuzaduruyordu, insanlığın başlangıcından beriyaptığı gibi.
Ve işte, onu doğduğu küçük dünyadan getirenaraç oradaydı. Çok daha ileri bir teknolojinin anı-tının yanında çok sönük kalmıştı.
Şimdi ne kadar basit, ne kadar kaba görünü-yordu! Tek bir bakışta hem onun, hem de esnek,hava geçirmez bir tüple bağlı olduğu, biraz dahaaz ilkel geminin tasanmında sayısız hata ve ga-riplik görmüştü.
Gemilerdeki birkaç varlığa konsantre olmakzordu; metal koridor ve kabinlerde hayalet gibidolaşan et ve kandan yaratıklarla ancak iletişimkurabilirdi. Onlar onun varlığından tamamen ha-bersizdiler, o da birdenbire ortaya çıkmayacakkadar akıllıydı.
Ama elektrik alanı ve akımlardan oluşan ortakbir dille, tembel organik beyinlerden milyonlarcakat daha hızlı iletişim kurabileceği biri vardı.
Kızgınlık duygusu olsaydı bile HAL'a kızmazdı.Bilgisayarın sadece en mantıklı gördüğü yoldahareket ettiğini anlıyordu.
Sanki birkaç saniye önce kesilmiş bir konuşmayakaldığı yerden devam etmenin zamanı gelmişti.
"HAL, Pod Bay kapısını aç.""Üzgünüm Dave, bunu yapamam.""Sorun ne HAL?"
Yıldızların Çocuğu
"Bence bunu sen de benim kadar iyi biliyor-sun, Dave. Bu görev senin tehlikeye atamayacağınkadar önemli."
"Neden söz ettiğini anlamıyorum. Pod Bay ka-pısını aç."
"Bu konuşma bir yere varmayacak. Güle güleDave..."
Sözde onanm işini bıraktığında, Frank Po-ole'un cesedinin Jüpiter'e doğru uzaklaştığınıgördü. Başlığını unuttuğu için hâlâ kendine kı-zarken, acil durum kapısının açıldığını gördü. Artıkkendisinin olmayan cildinde boşluğun nedenolduğu karıncalanmayı hissetti, kulakları uğulda-dıve çok az insanın duyduğu bir şeyi duydu,uzayın kesin sessizliğini. Sonsuz gibi gelen onbeş saniye boyunca, beynine hücum eden uyanlaraaldırmadan kapıyı kapatmaya ve basınçayarlama işlemini başlatmaya çalıştı. Bir defasındaokul laboratuvannda eline biraz eter dökmüş vesıvı hızla buharlaşırken buz gibi soğuğun temasınıhissetmişti. Şimdi gözleri ve dudakları,üzerlerindeki nem boşlukta buharlaştıkça bu hissihatırlıyorlardı; görüşü bulamklaşmışü ve gözlerininkaskatı donmaması için sürekli göz kırpmakzorundaydı.Sonra -ne kadar rahatlatıcıydı!- havanın kükreyişiniduydu, basıncın düzeldiğini hissetti ve derin, iştahlısoluklarla tekrar nefes almaya başladı. "Sen neyaptığını sanıyorsun Dave?"
260 261
2010. Uzay Efsanesi-2
Bilgisayarın beyninin olduğu kapalı bölmeyegiden tünelde kesin bir kararlılıkla ilerlerken, yanıtvermemişti. HAL doğru söylemişti : "Bu konuşmabir yere varmayacak..."
"Dave, sanırım bu soruya bir yanıt almaya hakkım
var.""Dave, bunun seni çok üzdüğünü anlıyorum.
Bence sakinleşip oturmalı, yatıştırıcı bir hap al-malı ve her şeyi baştan düşünmelisin."
"Son zamanlarda bazı çok kötü kararlar verdi-ğimi biliyorum, ama işleyişimin normale döneceğinitamamen garanti edebilirim. Göreve hâlâ tamamenbağlıyım... ve sana yardım etmek istiyorum."
Şimdi kırmızı ışıklı küçük odadaydı. Çelik üni-telerden oluşan düzenli sıraları ve sütunlarıyladaha çok bir banka kasasını andırıyordu.BİLİŞSEL GERİBİLDİRİM yazılı bölümdeki kilidiaçtı ve ilk hafıza bölümünü çekti. İçinde milyon-larca elementi barındırdığı halde bir insan avu-cuna rahatlıkla sığabilecek büyüklükte üç boyutluve karmakarışık bir şebeke, kasa dairesinebenzeyen yerde sürükleniyordu.
"Dur , lütfen dur... dur, Dave..."BENLİK GÜÇLENDİRME yazılı paneldeki küçük
üniteleri de teker teker çıkarmaya başladı. Herünite elinden düştüğü zaman yüzmeye başlıyor,duvara çarpıp geri geliyordu. Az sonra birçokünite ileri geri yüzmeye başlamıştı.
Yıldızların Çocuğu
"Dur Dave... lütfen dur, Dave..."Bir düzine ünite sökülmüştü, ama tasarımındaki
tekrarlar -insan beyninden örnek alınmış başka birözellik- sayesinde bilgisayar hâlâ direniyordu.
OTOMATİK ZEKA panelinde belirdi..."Dur, Dave Korkuyorum..."
Ve bu sözler onu gerçekten durdurdu; ama yal-nızca bir an için. O basit sözcüklerde içini burkanbir acı vardı. Sadece bir yanılsama olabilir miydiyoksa kurnazca yapılmış bir program. Yoksa HALbir anlamda gerçekten korkmuş muydu? Amaşimdi felsefi ayrıntılara girmenin sırası değildi.
"Dave aklım gidiyor. Hissedebiliyorum. Hisse-debiliyorum. Aklım gidiyor. Hissedebiliyorum.Hissedebiliyorum..."
"Hissetmek" bir bilgisayar için ne anlama gele-bilirdi ki? Çok iyi bir soru daha, ama şu anda bunudüşünemezdi.
Sonra aniden HAL'ın sesinin temposu değişti veuzaktan, kopuk kopuk gelmeye başladı. Bilgisayarartık Bowman'ın farkında değildi; eski günlerinedönüyordu.
"iyi günler baylar. Ben bir HAL 9000 bilgisaya-nyım. On iki Ocak 1992'de Illinois, Urbana'dakiHal tesislerinde yapıldım. Öğretmenim Dr.Chandra idi ve bana bir şarkı söylemeyi öğretmiştiDinlemek isterseniz, sizin için söyleyebilirim... Adı'Daısy, Daisy1..."
263262
41
GECE NÖBETİ
Floyd'un yapabileceği tek şey ayak altında do-laşmamaktı, buna da alışmıştı. Gemideki her işeyardım etmeye gönüllü olmasına rağmen, bir süresonra tüm mühendislik işlerinin fazlasıyla uzmanlıkgerektirdiğini fark etti. Astronomik araştırmalarınsınırlanndan artık öylesine uzaktı ki tekyapabildiği Vasili'ye gözlemlerinde biraz yardımetmekti. Yine de Leonov ve Discoveryde yapılacakufak tefek işler bitmiyordu ve daha önemliinsanlan bu sorumluluklardan kurtarmaktanmutluydu. Ulusal Uzay Yolculuğu Konseyi eskiBaşkanı, ve Hawaii Üniversitesi'nin (izinli)Rektörü Dr. Heywood Floyd, şimdi Güneş Siste-mi'ndeki en yüksek maaşlı tesisatçı ve hademeolmuştu. Geminin kuytu yerlerini şüphesiz her-kesten iyi biliyordu; sadece aşın radyoaktif güçmodüllerine ve Tanya'dan başkasının hiç girmediğiLeonoıtdaki küçük odaya gitmemişti. Floydorasının şifre odası olduğunu tahmin ediyordu,ama bundan söz etmemeye karar vermişlerdi.
Belki de en faydalı olduğu iş, ekibin geri kala-nının uyuduğu gece 22:00 - 06:00 saymaca saatleriarasında nöbet tutmaktı. Her iki gemide de birisürekli nöbetteydi, ve nöbet değişimi de geceninsaat 02:00'sindeydi. Bu işten sadece kaptan
muaftı, İki Numara (kaptanın kocası sayılmazsa)ise, nöbet çizelgesini düzenlemekten sorumluolan, ancak bu sıkıcı işi ustaca Floyd'un başınaatan Vasili'ydi.
"Sadece idari bir ayrıntı" diye hafife alarakaçıklamıştı. "Sen yapabilirsen çok sevinirim. Bi-limsel işlerim için daha fazla zamanım kalır."
Normalde Floyd bu oyuna düşmeyecek kadartecrübeli bir bürokrattı; ama bu ortamda bildiksavunmalar pek işe yaramıyordu.
Ve işte Discoverjfmn gece yarısında gemideydi,Leonotfds. Max'i arayıp yanm saatte bir uyanıkolup olmadığına bakmasını istedi. WalterCurnow nöbette uyumanın resmi cezasını giysi-siz olarak dışan atılmak olarak belirlemişti; buuygulansaydı, Tanya şimdiye dek çoktan yalnızkalmış olurdu. Ama uzayda çok az gerçek tehlikeolabilirdi ve onlar için de o kadar çok otomatikalarm vardı ki, kimse nöbeti fazla ciddiye almıyordu.
Floyd durumuna artık fazla üzülmüyor ve geceyansından sonra kendine acıma hissine yenikdüşmüyordu. Yeniden zamanını değerlendirmeyebaşlamıştı. Her zaman okuyacak birçok kitap(Geçmiş Zamanın Peşinde'yi üç, Dr. Jivago'yu ikidefa yarım bırakmıştı), inceleyecek teknik bel-geler, yazılacak raporlar vardı. Bazen de HAL ilekonuşarak canlanıyordu. Bilgisayann ses tanım-laması hâlâ iyi çalışmadığı için klavyeyi kullanı-
Yıldızlann Çocuğu2010: Uzay Efsanesi-2
265264
2010: Uzay Efsanesi-2
yordu. Konuşmalar genellikle şöyleydi :
"HAL, ben Dr. Floyd" "İYİ AKŞAMLAR
DOKTOR."
"22:00 nöbetini devralıyorum. Her şey yolunda
mı?"
"HER ŞEY YOLUNDA DOKTOR."
"Öyleyse 5. Panel'deki o kırmızı ışık neden yanıp
sönüyor?"
"POD BAY'DEKİ İZLEYİCİ KAMERA ARIZALI.WALTER ÜZERİNDE DURMAMAMI SÖYLEDİ.ONU KAPATMAM MÜMKÜN DEĞİL. ÜZGÜNÜM."
"Önemi yok HAL. Teşekkürler."
"BİR ŞEY DEĞİL DOKTOR."
Ve böyle devam ediyordu...Bazen HAL satranç oynamayı teklif ediyordu,
herhalde uzun zaman önce verilen ve iptal edil-meyen bir program komutuna uyuyordu. Floydoynamayı kabul etmiyordu; satrancı hep korkunçbir zaman kaybı olarak görmüş, kurallarını bilehiç öğrenmemişti. HAL satranç oynayamayan -yada oynamayan- insanlar olduğuna inanamıyor gi-biydi ve ümitle denemeye devam ediyordu.
Yıldızların Çocuğu
Ekrandan hafif bir ses geldiğinde Floyd, işte yinebaşlıyoruz, diye düşündü.
"DOKTOR FLOYD?"
"Ne var HAL?"
"SİZİN İÇİN BİR MESAJ VAR."
Floyd biraz şaşırarak, demek satranç değil, diyedüşündü. Bir çalar saat olarak ya da yapılacakişleri hatırlatmak üzere sık sık kullanılsa da,HAL'ın mesaj vermek için kullanılması alışılmadıkbir durumdu. Bazen onun aracılığıyla küçükşakalar da yapılırdı, gece nöbetine kalan hemenherkesle "HA! UYURKEN YAKALADIM!" ya da"OGO! ZASTAL TEBYA V KROVATI!" mesajlarıylaalay edilmişti. Bu şakaları kimse üstlenmese de başşüpheli Walter Curnow'du. O da suçu HAL'aatarak Chandra'nm bilgisayann mizah duygusuolmadığı yolundaki karşı çıkışlarıyla alay etmişti.
Mesaj Dünya'dan olamazdı -öyle olsa Le-onoıJun iletişim merkezinden geçer ve oradakigörevliye aktarılırdı- şu andaki görevli de MaxBrailovsky idi. Gemiden arayan biri de dahili hattıkullanırdı. Garipti...
"Tamam HAL. Kim arıyor?"
"TANIMLAMA YOK."
Demek ki bir şakaydı. Eh, oyun oynamak İsti-
266 267
yorlarsa oynardı. "Pekala. Lütfen
mesajı ver."
"MESAJ ŞÖYLE: BURADA KALMAK TEHLİKELİ.ON BEŞ, TEKRARLIYORUM ON BEŞ GÜNİÇİNDE GİTMELİSİNİZ."
Floyd huzursuzca ekrana bakü. Ekipten birininbu kadar çocukça bir mizah duygusu olmasınaüzülmüş ve şaşırmıştı; bir okul çocuğu bile böylebir şaka yapmazdı. Ama yapanı yakalamak içindevam edecekti.
"Bu kesinlikle imkansız. Kalkış penceremiz yirmialtı gün sonra açılacak. Daha önce kalkmak içinyeterli yakıtımız yok."
Floyd kendi kendine, şimdi biraz düşünsün,diye söylenerek arkasına yaslandı ve sonucubekledi.
"BUNU BİLİYORUM. YİNE DE ON BEŞ GÜNİÇİNDE GİTMELİSİNİZ."
Aksi taktirde üç gözlü küçük yeşil yaratıklarsaldıracak herhalde. Ama HAL'ı kullanıp bu şakacıyıyakalasam iyi olacak.
"Kaynağını bilmezsem bu uyanyı ciddiye ala-mam. Bunu kim kaydetti?"
Bir şey öğrenmeyi beklemiyordu. Şakacı kendiniele vermezdi. Aldığı yanıt ise, Floyd'un beklediğien son şeydi.
"BU BİR KAYIT DEĞİL."
"Demek canlı bir mesajdı. Yani ya HAL'dan yada Zeonoz/daki birindendi. Zaman farkı olmuyordu,kaynağı hemen orada olmalıydı."
"Öyleyse kim konuşuyor?" "BEN
DAVID BOWMAN'DIM."
Floyd hareket etmeden uzun süre ekrana baktı.Zaten hiç komik olmayan şaka artık çok ilerigitmişti. Çok tatsızdı. Hattın diğer ucunda kimvarsa başı dertteydi.
"Kanıt olmadan bu tanımı kabul edemem."
"ANLIYORUM. BANA İNANMAN ÖNEMLİ. AR-KANA BAK."
Daha o son ürpertici cümle ekranda belirme-den, Floyd varsayımının doğruluğundan şüpheetmeye başlamıştı. Bu konuşma iyice tuhaflaş-mıştı ve hiçbir şeyden emin değildi. Bir şakaidiyse, hiçbir anlamı kalmamıştı.
Ve şimdi sırtının orta yerinde bir kanncalanmahissediyordu. Sandalyesini çok yavaşça -ve istek-sizce- bilgisayarın panel ve düğmelerinden, arka-
Yıldızların Çocuğu2010: Uzay Efsanesi-2
269268
2010- Uzay Efsanesi-2
smdaki iskeleye doğru döndürdü.Hava temizleme sistemi tam kapasiteyle çalıştı-
rılmadığı için, Discoverynin gözlem kabininin sıfıryerçekimli ortamı her zaman tozluydu. Isı ver-meyen, ancak hâlâ parlak olan güneşin paralelışınları dev pencerelerden geçerek düzensizcedans eden ve hiçbir yere konmayan sayısız tozzerreciğini aydınlatırdı. Brown-vari ve sürekli birhareketti
Şimdi o toz taneciklerine garip birşeyler olu-yordu; sanki bir güç onları düzenliyor, merkezibir noktadan onları itiyor ama diğerlerini de onoktaya doğru çekiyordu. Böylece hepsi boş birkürenin yüzeyinde toplanıyorlardı. Yaklaşık birmetre çapındaki bu küre, bir an için dev bir sa-bun köpüğü gibi -ama rengarenk değil tanecikliidi- havada durdu. Sonra uzayıp bir elipse dö-nüştü, yüzeyi buruşup katlar ve girintiler oluşmayabaşladı.
Floyd onun bir insan şeklini aldığını görünceşaşırmadı, hatta pek korkmadı da.
Müzelerde ve bilim fuarlarında camdan yapılmışbenzer figürler görmüştü. Ama bu tozlu hayaletanatomik olarak hiç de iyi değildi; daha çokbalçıktan kaba bir heykele ya da Taş Devri ma-ğaralarında bulunan ilkel sanat eserlerine benzi-yordu. Sadece kafaya özen gösterilmişti ve yüzde, kesinlikle David Bowman'ın yüzüydü.
Floyd'un arkasındaki bilgisayar panelinden ha-
Yıldızların Çocuğu
fif bir homurtu geldi. HAL görüntü çıkışından sesçıkışına geçiyordu.
"Merhaba Dr. Floyd. Şimdi bana inanıyor mu-sunuz?"
Şeklin dudakları hiç hareket etmiyordu; yüzübir maske gibiydi. Ama Floyd sesi tanıdı ve kalanmm şüpheleri yok oldu.
"Bu benim için çok zor ve az zamanım var. Sizebu uyarıyı yapmama... izin verildi. Yalnızca onbeş gününüz var."
"Ama neden? Ve sen nesin? Neredeydin?"Sormak istediği milyonlarca soru vardı, ama
hayalet yok olmaya başlamıştı bile. Tanecikliyüzeyi çözülüp tekrar toz zerrelerine dönüşüyordu.TMA-1 ile ilk karşılaşması bazen hayal gibigeliyordu, Floyd da bunun hayal değil, gerçekolduğuna daha sonra kendini inandırmak içingörüntüyü aklına iyice yerleştirmeye çalıştı.
Dünya'ya gelip geçmiş milyarlarca insan içinde,Dünya dışı akıllı varlıklarla bir değil iki defatemas kurma ayrıcalığının ona tanınması negaripti! Biliyordu ki kendisiyle konuşan varlıkDavid Bowman'dan çok daha üstün bir şey ol-malıydı.
Aynı zamanda da daha düşük bir şey. Yalnızcagözler -kim onlara "ruhun pencereleri" demişti-gerçeğe uygundu. Bedenin geri kalanı tamamenayrıntısız, hiç bir özelliği olmayan bir boşluktu.Cinsel organlan ya da cinsiyet özellikleri belli
271270
değildi; bu bile David Bowman'ın insan halindenne kadar uzaklaştığının ürpertici bir belirtisiydi.
"Hoşçakahn Dr. Floyd. Unutmayın, on beş gün.Bir daha görüşmeyeceğiz. Ama her şey yolundagiderse, bir mesaj daha olabilir."
Görüntü çözülüp, yıldızlara bir geçit açmaümitlerini de beraber götürürken bile Floyd o eskiUzay Çağı klişesine gülmeden edemedi: "Her şeyyolunda giderse". Görevlerden önce bunu kaçkez duymuştu acaba! Ve bu, onların da -herkimseler- bazen sonuçtan emin olamadıkları an-lamına mı geliyordu? Eğer öyleyse, bu garip birbiçimde rahatlatıcıydı. Her şeyi yapamıyorlardı.Diğerleri hâlâ ümit ve hayal edebilir ve birşeyleryapabilirlerdi.
Hayalet gitmiş; sadece havada rastgele uçuşupdans eden toz zerreleri kalmıştı.
6DÜNYALARI
YİYEN
2010: Uzay Efsanesi-2
272
Dünyaları Yiyen
42
MAKİNEDEKİ HAYALET
"Üzgünüm Heywood, hayaletlere inanmam.Mantıklı bir açıklaması olmalı. İnsan aklının açık-layamayacağı hiçbir şey yoktur."
"Katılıyorum Tanya. Ama Haldane'in ünlü sö-zünü hatırla: Evren sadece hayal ettiğimizden dahagarip değil; hayal edebileceğimizden daha garip."
Curnow hınzırca "Ve Haldane" diye araya girdi," iyi bir komünistti."
"Belki, ama bu söz bir sürü mistik saçmalığıdesteklemeye yarar. HAL'ın davranışı bir türprogramlama sonucu olmalı. Yarattığı... kişilik birtür nesne olmalı. Sizce de öyle değil mi, Dr.Chandra?"
Bu boğaya kırmızı bayrak sallamaktı; Tanya ça-resiz kalmış olmalıydı. Ancak Chandra'nın tepkisi,onun için bile fazla yumuşaktı. Bir şeyle meşgulgibiydi, sanki ciddi ciddi bir başka bilgisayararızası olasılığını düşünüyordu.
"Dışarıdan bir giriş yapılmış olmalı, Kaptan Or-lova. HAL böylesine tutarlı, sesli ve görüntülü birhayali kendi kendine yaratamaz. Dr. Floyd doğ-ruyu söylüyorsa, demek ki biri kontrol ediyordu.Tabii ki aynı anda; çünkü konuşmada boşluk ol-mamış."
Max "Bu beni bir numaralı şüpheli durumuna
275
düşürüyor" diye heyecanlandı. "Uyanık olan sa-
dece bendim."Nikolai "Saçmalama Max" diye ona çıkıştı. "Ses
kısmı kolay olabilir, ama o ... görüntünün yeterlialetler olmadan ayarlanması mümkün değil. Lazerışınları, elektrostatik alanlar... bilmiyorum. Belkibir sahne sihirbazı yapabilir, ama bir kamyondolusu dekor gerekir."
Zenia "Bir dakika!" diye atıldı. "Bu gerçekten
olduysa, HAL mutlaka hatırlıyordur ve ona sor-
sak..."Çevresindekilerin bakışlarını görünce sustu.
Küçük düşmesine ilk acıyan Floyd oldu."Bunu denedik Zenia; olay hakkında hiçbir şey
hatırlamıyor. Ama diğerlerine de söylediğim gibi, buhiçbir şeyi kanıtlamaz. Chandra HAL'ın hafızalarınınistenilen bölümlerinin Bilinebileceğini göstermiştive yardımcı ses sentez modüllerinin de anasistemle ilgisi yok. HAL fark etmeden ça-lıştırılabilirler..." Nefes almak için durdu ve kimseyefırsat vermeden devam etti.
"Bu durumda fazla alternatif olmadığını kabulediyorum. Ya hepsi bir hayaldi ya da gerçektenoldu. Hayal olmadığını biliyorum, ama bir tür ha-lisünasyon olmadığına emin değilim. Ama Kate-rina sağlık raporlarımı gördü; böyle bir sorunumolsa burada olmayacağımı biliyor. Yine de buolasılık yok sayılamaz ve bunu en mantıklı açık-lama olarak görürseniz sizi suçlamam. Herhalde
276
ben de öyle yapardım.
"Hayal olmadığını kanıtlamamın tek yolu, bunudestekleyecek bazı deliller bulmam. Bu yüzdensize son zamanlarda olan bazı garip şeylerihatırlatayım. Dave Bowman'ın Büyük Birad... Za-gadka'ya gittiğini biliyoruz. Bir şey çıktı ve Dün-ya'ya yöneldi. Vasili onu gördü, ben görmedim!Sonra sizin bombanın esrarengiz patlaması."
"Sizinki.""Bağışlayın, Vatikan'ınki. Ve bundan kısa süre
sonra Bayan Bowman'ın hiçbir übbi neden yok-ken gayet huzurlu bir şekilde ölmesi de çok il-ginç. Arada bir bağlantı var demiyorum, ama...şey, ne derler bilirsiniz : Bir kez olursa kazadır,iki kez olursa tesadüf, üç kez olursa kasıtlıdır."
Max ani bir heyecanla "Bir şey daha var" diyeatıldı. "Günlük haberlerden birinde rastladım;küçük bir haberdi. Kumandan Bowman'ın eskibir kız arkadaşı ondan bir mesaj aldığım söyle-miş."
Sasha "Evet, aynı haberi ben de gördüm" diyeonayladı.
Floyd inanamayarak " Ve hiç söz etmediniz ha"diye sordu. İkisi de biraz utanmışlardı.
Max utanarak "Şey, herkes bunu alaya alıyordu"dedi. "Kadının kocası söylemiş. Kendisi ise inkaretmiş galiba."
"Spiker bunun şöhret için yapıldığını söylemişti,tıpkı o günlerdeki UFO görme salgını gibi. O
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
277
ilk hafta ne kadar çoktu; sonra onlara haberlerde
yer bile vermediler.""Belki bazıları gerçekti. Eğer süinmediyse, o
haberi geminin arşivlerinden bulabilir ya da GörevKontrol'den tekrarlamasını isteyebilir misin?"
Tanya alayla "Yüz hikaye de anlatsanız ikna ol-mam" dedi. "Bize somut delil gerek."
"Ne gibi?""Şey, HAL'ın bilmeyeceği ve hiçbirimizin ona
söylemiş olamayacağı bir şey. Fiziksel bir belirti."
"Eski usûl, iyi bir mucize mi?""Evet, bu olur. Bu arada, Görev Kontrol'e bir-
şey söylemeyeceğim. Sana da Öyle yapmam tav-
siye ederim Heywood."Heyvvood kesin bir emri duyar duymaz anlardı veisteksizce onayladı. "Buna uymaktan memnunolurum. Ama bir
önerim var.""Evet?""Olasılıkları göz önüne alıp planlar yapmaya
başlamalıyız. Bu uyarının gerçek olduğunu kabuledelim. Ben ediyorum.""Bu konuda ne yapabiliriz ki? Hiçbir şey. TabiiJüpiter uzayından istediğimiz zaman ayrılabilirizama fırlatma penceresi açılana kadar Dünya'yadönüş yörüngesine giremeyiz." "Bu bize verilenzamandan on bir gün sonra!" "Evet. Daha öncegitmek isterdim; ama yüksek enerjili bir yörüngeiçin yeterli yakıtımız yok..."
278
Tanya'nm ses tonunda alışılmadık bir belirsizlik
vardı. "Bunu daha sonra duyuracaktım, ama ma-
dem konu açıldı..."
Herkes aynı anda iç çekti ve dinleyiciler bir anda
sustular.
"Yörüngemizi ideal Hohmann yörüngesine
yaklaştırıp yakıtı daha idareli kullanmak için kal-
kışımızı beş gün ertelemek istiyorum."
Duyuru bekleniyordu ama yine de bir homurtu
korosuyla karşılandı.
Katerina biraz karamsar bir ses tonuyla "Bu varış
zamanımızı nasıl etkileyecek" diye sordu. İki
güçlü kadın bir an, birbirine saygı duyan ama geri
adım atmaya da niyetli olmayan denk rakipler gibi
birbirlerini süzdüler.
Sonunda Tanya "On gün" diye yanıtladı.
Max gerginliği azaltmak için neşeyle "Geç ol-
ması hiç olmamasından iyidir" dedi, ama pek ba-
şarılı olamadı.
Floyd fark etmedi bile; kendi düşüncelerinde
kaybolmuştu. Yolculuğun süresi o ve iki meslektaşı
için önemli değildi, rüyasız uykularında ola-
caklardı. Ama bunun şimdi hiçbir önemi yoktu.
O esrarengiz gün gelmeden gitmezlerse, hiç gi-
demeyeceklerine emindi ve bunu bilmek içini
ümitsizlikle dolduruyordu.
"...Bu inanılmaz ve çok korkutucu bir durum
Dimitri. Dünya'da bundan haberi olan tek kişi
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
279
sensin, ama çok yakında Tanya ve ben GörevKontrol'e her şeyi açıklamak zorunda kalacağız."Materyalist vatandaşlarının bazılan bile birvarlığın HAL'ı... Ee, işgal ettiğini kabul etmeyehazırlar. Sasha iyi bir deyim buldu: Makinedeki
Hayalet.""Teoriler türeyip duruyor: Vasili her gün yeni birtane buluyor. Çoğu o eski bilimkurgu klişesi, düzenlienerji alanı üzerine çeşitlemeler. Ama ne tür birenerji? Elektriksel olamaz, olsa aletlerimiz onukolayca fark ederdi. Aynı şey radyasyon için degeçerli; en azından bildiğimiz türleri için. Vasilikendini iyice kaptırdı, nötron dalgalarından vedaha yüksek boyutlu uzayla kesişmelerden sözediyor. Tanya bütün bunların mistik saçmalıklarolduğunu söylüyor -bu ifadeyi çok seviyor-ve ikisiarasındaki gerginlik daha önce görmediğimiz birnoktaya geldi. Dün gece birbirlerine bağırdıklarınıduyduk. Moral verici sayılmaz.
"Korkarım hepimiz gerildik ve yıprandık. Buuyan ve ertelenen kalkış tarihi, Büyük Biraderkonusunda hiçbir şey yapamayışımızın verdiğikızgınlığa eklendi. Şu Bowman şeyiyle iletişimkurabilsem, bir faydası -belki- olurdu. Acaba ne-reye gitti? Belki de ilk bağlantıdan sonra bizdensıkıldı, hepsi bu. İstese bile, bize ne anlatabilirdiki! Kahretsin ve chyort vozmt. Lanet olsun, geneSasha'nın berbat Rusingilizce'siyle konuşuyorum.Konuyu değiştirelim.
"Tüm yaptıkların ve evdeki durumu haber ver-diğin için sana pek teşekkür edemiyorum. Artıkbiraz daha iyiyim. Herhalde çözümsüz bir sorunaen iyi çare, endişelenecek daha da büyük birsorunun olması.
"İlk defa olarak, Dünya'yı bir daha görebilecekmiyiz diye merak ediyorum."
________43_________
____DÜŞÜNCE DENEYİ____
Küçük, dışarıyla bağlantısı olmayan bir grupinsanla birlikte aylarca yaşayınca, insan tüm di-ğerlerinin ruhsal ve duygusal durumlanna karşıiyice hassaslaşıyor. Floyd artık kendisine karşıdavranışlardaki belirgin değişikliği fark ediyordu;bu en çok "Dr. Floyd" hitabının yeniden ortayaçıkmasından belliydi. Bunu o kadar uzun zamandırduymamıştı ki anlamakta gecikiyordu.
Hiç kimsenin kendisinin gerçekten delirdiğineinanmadığına emindi; ama bu olasılık göz önündetutuluyordu. Buna üzülmüyordu; hatta normalolduğunu ispatlamaya çalışırken gaddarca eğle-niyordu bile.
Dünya'dan bazı deliller bulmuştu. Jose Fernan-dez hâlâ karısının David Bowman'la bağlantıkurduğunda ısrar ediyor, o ise bunu inkâr ediyorve hiçbir haberciyle konuşmaya yanaşmıyordu.
Dünyalan Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
281280
2010: Uzay Efsanesi-2
Zavallı Jose'nin böyle tuhaf bir hikaye uydurdu-ğunu anlamak zordu, hele Betty çok inatçı ve sinirlibir kadınken. Kocası hastanedeki yatağından onuhâlâ sevdiğini ve anlaşmazlıklarının geçiciolduğunu açıklamıştı.
Floyd Tanya'nın kendine karşı soğukluğunun dageçici olmasını umdu. Onun da buna kendisi kadarüzüldüğüne emindi ve bu tutumun bilinçli bir seçimolmadığının farkındaydı. Onun inançlarıylabağdaşmayan bir şey olmuştu, bu yüzden bunuhatırlatacak her şeyden kaçmıyordu. Bu da Floyd ilemümkün olduğunca az görüşmesiydi; görevin enkritik aşaması hızla yaklaşırken çok şanssız birdurumdu.Tanya'nın hazırdaki planını Dünya'da bekleyenmilyarlarca insana, özellikle Büyük Birader'in hiçdeğişmeyen görüntülerini yayınlamaktan bıkmışolan sabırsız televizyonculara açıklamak kolayolmamıştı. "Korkunç bir maliyetle onca yol gittinizve oturmuş o şeyi seyrediyorsunuz! Neden bir şeyyapmıyorsunuz?" Tanya bütün bu eleştirilere aynıyanıtı vermişti: "Yapacağım. Fırlatma penceresiaçılır açılmaz. Böylece ters bir tepki olursa hemenayrılabileceğiz."
Büyük Birader'e son saldırının planlan çoktanayarlanmış ve Görev Kontrol'le fikir birliğine va-rılmıştı. Leonov tüm frekanslan kontrol ederek vegücü giderek arttırarak yavaşça yaklaşacak, buarada Dünya'ya sürekli rapor verecekti. Son te-
282
Dünyaları Yiyen
mas yapılınca, delerek ya da lazerli spektroskopiile örnek almaya çalışacaklardı; ama TMA-1 onyıllık incelemeden sonra bile tüm madde analizidenemelerine direndiği için, hiç kimse bu çaba-ların sonuç vermesini ummuyordu. Bilim adam-larının bu yöndeki en iyi çalışmaları bile, TaşDevri adamlarının bir banka kasasını taştan bal-talanyla kırmaya çalışmaları gibiydi.
Son olarak, Büyük Birader'e yankı araçlan vediğer sismik cihazlar takılacaktı. Bu amaçla birçokfarklı yapıştıncı madde getirilmişti ve işe ya-ramazlarsa... eh, her zaman birkaç kilometre ipkullanabilirlerdi. Yine de, Güneş Sistemi'nin enbüyük gizini sanki postayla yollanacak bir paket-miş gibi sarmak, biraz komik geliyordu.
Büyük Birader'den yayılacak dalgaların iç yapısıhakkında ipucu vermesi ümidiyle yerleştirilenküçük patlayıcılar, Leonov eve dönüş yoluna ko-yulana dek ateşlenmeyecekti. Bu son adım, bununhiçbir işe yaramayacağını düşünenlerle um-duklarından fazlasının olacağını düşünenler ara-sında oldukça tartışılmıştı.
Floyd uzun zaman iki görüş arasında kararsızkalmıştı. Şimdi ise konu çok önemsiz geliyordu.
Büyük Birader'le son temas zamanı -araştırmanınen önemli noktası olması gereken o müthiş an-esrarengiz günden sonraydı. Heywood onun aslaolmayacak bir geleceğe ait olduğuna inanmıştı;ama kimseyi inandıramıyordu.
283
2010: Uzay Efsanesi-2
Ve bu, sorunlarının en basitiydi. Ona inansalarbile, yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.
Walter Curnow, ikilemi çözmesini beklediğison kişiydi. Çünkü Walter parlak fikirlerin vekestirme çözümler uyduran, mantıklı ve pratikmühendislerin en somut örneğiydi. Hiç kimseonu dahi olduğu için suçlayamazdı ve bazen gözönünde olup da görünmeyeni görebilmek içindeha gerekirdi.
Hiç alışılmadık bir tedirginlikle, "Bunu tama-men zihinsel bir çalışma olarak düşün" diye baş-ladı. "Ben vurulmaya hazırım."
Floyd "Devam et" diye yanıtladı. "Seni kibarcadinleyeceğim. En azından bunu yapabilirim;herkes bana karşı çok kibar. Korkarım, biraz fazlakibar."
Curnow ağzını çarpıtarak sırıttı."Onları suçlayabilir misin? Ama eğer seni rahat-
latacaksa, seni çok ciddiye alan ve ne yapmamızgerektiğini düşünen en az üç kişi var."
"Sen de dahil misin?""Hayır; ben aradaki çitin üstünde oturuyorum.
Pek de rahat sayılmaz. Ama eğer hakbysan, bu-rada bekleyip gelen her neyse onu karşılamak is-temiyorum. Bence doğru yere bakarsan, her so-runun bir çözümü vardır."
"Bunu duymak için sabırsızlanıyorum. Ben hepbakıyorum. Ama herhalde doğru yere değil."
Dünyaları Yiyen
"Belki. Eğer çabucak kaçmak istiyorsak -diyelimki, o günden önce olması için on beş gün içinde-saniyede otuz kilometre kadar ekstra del-ta-veehıza ihtiyacımız olacak."
"Vasili'nin hesabı böyle. Kontrol etmekle uğraş-madım, ama eminim doğrudur. Ne de olsa biziburaya o getirdi."
"Ve götürebilir de; yeterli yedek yakıtımız olursa.""Ve bir Uzay Yolu ışınlayıcımız olsa, Dünya'ya
bir saat içinde dönebilirdik.""Boş vaktim olduğunda gemiye bir tane taka-
rım. Ama bu arada, sadece birkaç metre ötemizde,Dtscoverynin yakıt tanklarında, bulunabilecek eniyi yakıttan yüzlerce ton olduğunu hatırlatırım.""Bunu defalarca düşündük. Onu Leonotfa ak-tarmanın hiçbir yolu yok. Borularımız yok, uygunpompalarımız yok. Ve Güneş Sistemi'nin bu kıs-mında bile, sıvı amonyağı kovayla taşıyamazsın.""Kesinlikle. Ama bunu yapmaya gerek yok." "Ee?"
"Onu olduğu yerde yakın. Discover^yi yolculukiçin roket olarak kullanın."
Bu öneriyi Walter Curnow'dan başkası yapmışolsa, Floyd ona gülerdi. Ama şimdi, ağzı açık kaldıve birkaç dakika söyleyecek uygun bir şey dü-şünemedi Sonunda "Kahretsin. Bunu düşünme-liydim" diyebildi.
285284
Konuyu önce Sasha'ya açtılar. Sabırla dinledi,dudaklannı büzdü, sonra bilgisayarının klavye-sinde bir rallentando çaldı. Yanıtlar belirince,düşünceli düşünceli onayladı.
"Haklısınız. Bu, erken gitmemiz için gerekenekstra hızı sağlar. Ama pratik sorunlar var."
"Biliyoruz. Gemileri birbirine bağlamak. SadeceDiscoveryfnin sürücüsü çalışırken oluşacak eksendışı itiş. Kritik anda tekrar hız kesmek. Amabunların hepsi çözümlenebilir."
"Bakıyorum dersinize çalışmışsınız. Ama bu za-man kaybı. Tanya'yı asla ikna edemezsiniz."
Floyd "Zaten bunu beklemiyorum; şimdilik" diyeyanıtladı. "Ama bu olasılığın varlığını bilmesiniistiyorum. Bize moral desteği olacak mısın?"
"Emin değilim. Ama izlemeye geleceğim; ilginç
olacak."Tanya Floyd'un umduğundan daha büyük sa-
bırla, ama ilgisizce dinledi. Ama bitirdiğindekitepkisi, ancak isteksiz bir tebrik olarak değerlen-dirilebilirdi.
"Çok zekice, Heywood""Beni kutlama. Kutlamaları Walter hak ediyor.
Ya da suçlamaları.""Her ikisinin de pek olacağını sanmıyorum; bu
bir -Einstein bu tür şeylere ne diyordu -düşüncedeneyi olmaktan öteye gidemez. Oh, işe yaraya-cağını sanıyorum; en azından teoride. Ama riskler1
Birçok şey ters gidebilir Sadece tehlikede ol-
duğumuza dair kesin ve somut bir delil olursabunu değerlendirebilirim. Ve Heywood, hiçbiryerde böyle bir delil görmüyorum."
"Tamam; ama en azından artık bir seçeneğimizdaha olduğunu biliyorsun. Sadece tedbir olarak,pratik ayrıntılar üzerinde çalışmamızın bir sakıncasıvar mı?"
"Tabii ki yok. Yeter ki uçuş öncesi kontrollerleçakışmasın. Bu fikrin ilgimi çektiğini açıkça söy-lüyorum. Ama gerçekten zaman kaybı; onayla-mam mümkün değil. Tabii David Bowman bizzatbana da görünmezse."
"O zaman onaylar miydin, Tanya?"Kaptan Orlova gülümsedi, ama pek neşeli de-
ğildi.
"Biliyor musun Heywood, pek emin değilim.Çok ikna edici olması gerek."
________44_________
KAYBOLMA NUMARASI
işi olmayan herkesin katıldığı, cazip bir oyunduTanya bile, "düşünce deneyTne fikirleriylekatılıyordu.
Floyd bu hareketliliğin sadece kendisinin cid-diye aldığı bir tehlikenin neden olduğu korkudandeğil, Dünya'ya herkesin düşündüğünden en azbir ay dönme ümidinden kaynaklandığım
287
2010: Uzay Efsanesi-2 Dünyalan Yiyen
286
çok iyi biliyordu. Nedeni ne olursa olsun, o tatminolmuştu. Elinden geleni yapmıştı, gerisi Kadertanrıçalarına kalmıştı.Biraz şansları vardı, zaten bu olmasa proje baştan
ölü doğmuş olurdu. Fren manevrası sırasındaJüpiter atmosferinde rahatça hareket edebilmeküzere tasarlanmış olan kısa ve bodur Leonov,Discoverynin. boyunun yarısından daha kısaydı,yani onun arkasına düzgünce oturtulabilirdi. Ge-miler arası anten zemini de mükemmel bir demiratma noktasıydı, tabii Discoverynin sürücüsü ça-lışırken Leonoı/un ağırlığının gerginliğine daya-nacak kadar güçlüyse.
Son birkaç gündür Dünya'ya gelen istekler GörevKontrol'ü çok şaşırtmıştı. Her iki geminin belirliağırlıklar altında gerilim analizleri; eksen dışı itimetkileri; gemilerin gövdelerindeki aşırı zayıf vegüçlü noktalar... Şaşkın ̂dönmüş mühendislerdenbunlar ve daha karmaşık birçok sorunlauğraşmaları isteniyordu. Endişeyle "Ters gidenbir şey mi oldu?" diye soruyorlardı.
Tanya "Kesinlikle hayır" diyordu. "Sadece olasıseçenekleri inceliyoruz, Yardımınız için teşek-kürler. Mesaj bitmiştir."
Bu arada program planlandığı gibi yürüyordu.Her iki gemide de tüm sistemler dikkatle kontrolediliyor ve eve ayn ayn yapılacak yolculuklarahazırlanıyorlardı; Vasili dönüş yörüngelerini si-mülatörlerde çalıştırıyor, düzeltmeler yapılınca
da Chandra onlan son kontrolü yapması için
HAL'a yüklüyordu. Tanya ve Floyd da bir baskın
planlayan generaller gibi, Büyük Birader'e nasıl
yaklaşılacağını hesaplıyorlardı baş başa.
Bunca yolu geliş nedenleri bunu yapmaktı, ama
Floyd artık bunu umursamıyordu. Hiç kimseyle
kendisine inananlarla bile paylaşamayacağı bir
deneyim yaşamıştı, işlerini hakkıyla yapsa da, aklı
çoğu zaman başka yerdeydi. Tanya çok iyi
anlıyordu. "Hâlâ o mucizenin beni ikna etmesini
umuyorsun, değil mi?"
"Ya da vazgeçirmesini. Bu da aynı anlama gelir.Hoşuma gitmeyen şey, bu belirsizlik."
"Benim de öyle. Ama artık fazla sürmez; öyleya da böyle."
Bir an ekrana baktı, 20 rakamı yavaşça yanıp
sönüyordu. Tüm gemideki en gereksiz bilgiydi,
herkes kalkış penceresinin açılmasına kaç gün
kaldığını çok iyi biliyordu. Ve Zagadka için
harekete geçilmesine.
Bir kez daha Floyd, tam o anda başka tarafa
bakıyordu. Ama zaten fark etmezdi; her şeyi gören
izleyici kamera bile dolu kareyle boş kare
arasında sadece bir bulanıklık gösteriyordu.
Yine Discovery/deydi, Leonotfdaki Sasha ile gece
nöbetindeydiler. Her zamanki gibi gece çok
sakindi; otomatik sistemler görevlerini yeterince
2010: Uzay Efsanesi-2Dünyaları Yiyen
288 289
2010: Uzay Efsanesi-2
yapıyorlardı. Bir yıl önce, bir gün Jüpiter'in sadecebirkaç yüz bin kilometre ötesinde olacağını veKreutzer Sonata'nın orijinalini pek beceremesede, okumaya çalışırken Jüpiter'e sadece şöyle birbakacağını söyleseler asla inanmazdı. Sasha'yagöre bu, (saygıdeğer) Rus dilindeki en iyi erotiköykü örneğiydi, ama Floyd henüz bunu anlayacakkadar ilerleyememişti. Bunu asla yapamayacaktı.
01:25'de, lo'nun yok edicisindeki görmeye değer,ama alışılmış bir volkanik patlama dikkatinidağıttı. Şemsiye şeklindeki geniş bir bulut uzayayayılıp parçacıklarını aşağıdaki yanan bölgeyeyağdırmaya başladı. Floyd bu tür volkanik patla-maları defalarca görmüştü, ama onlardan hâlâ et-kileniyordu. Bu kadar küçük bir dünyada böyle-sine müthiş enerjiler olması inanılmazdı.
Daha iyi görebilmek için başka bir gözlempenceresine gitti. Ve orada gördüğü -ya da gör-mediği- şey lo'yu ve her şeyi unutturdu.
Kendini toparlayıp halüsinasyon -tekrar- gör-mediğine emin olunca, diğer gemiyi aradı.
Sasha esneyerek "Günaydın Woody" dedi.
"Hayır, uyumuyordum. İhtiyar Tolsloy'u okuyor
musun?""Hayır. Dışarı bir bak ve ne gördüğünü söyle.""Evrenin bu tarafı için her şey normal. lo herzamanki gibi. Jüpiter. Yıldızlar. Aman Tanrım!""Deli olmadığımı kanıtladığın için sağ ol. Kap-
290
Dünyaları Yiyen
tanı uyandırsak iyi olur." "Tabii. Diğerlerini de.Woody, korkuyorum." "Korkmamak için aptal olmakgerek. İşte başlıyoruz. Tanya? Tanya? Ben Woody.Uyandırdığım için üzgünüm, ama şu senin mucizegerçekleşti. Büyük Birader gitti. Evet, kayboldu. Üçmilyon yıl sonra, gitmeye karar verdi. "Herhaldebizim bilmediğimiz bir şey biliyor." On beş dakikaiçinde yemekhane ve gözlem odası olan odadaküçük, sıkıntılı bir grup toplanmıştı. Yeni uykuyadalmış olanlar bile hemen ayılmış, sıcakkahvelerini düşünceli düşünceli yudumluyorlar veBüyük Birader'in gerçekten yok olduğunainanabilmek için Leonot/un pencerelerindendışarıdaki yabancı görüntüye bakıyorlardı.
"Herhalde bizim bilmediğimiz bir şey biliyor."Floyd'un o anda ağzından çıkıveren bu sözü Sashada söylemişti ve şimdi de odaya sinmişti. Tanyadahil herkesin düşündüğü şeyi özetlemişti.
"Ben demiştim" demek için hâlâ çok erkendi,zaten bu uyarının bir önemi de yoktu. Kalmak ta-mamen güvenli de olsa, bunu yapmanın bir an-lamı yoktu. İnceleyecek hiçbir şey olmadığınagöre bir an önce eve dönebilirlerdi. Ama bu kadarbasit değildi.
Tanya "Heywood" dedi, "artık o mesajı ya daher neyse onu daha ciddi olarak ele almaya ha-zırım. Olanlardan sonra bunu yapmamam aptal-
291
hk olur. Ama burada bir tehlike varsa bile, yinede iki riski karşılaştırmamız gerek. Leonovve Dis-cover^yi birleştirmek, o koca eksen dışı yükleDiscoverytyi çalıştırmak, makinelerimizi doğruanda çalıştırabilmek için gemileri birkaç dakikaiçinde ayırmak; sorumluluk sahibi hiçbir kaptançok iyi, hatta ezici nedenler olmadan bunlan gözealmaz. Şu anda da böyle bir neden yok. Elimdeolan tek şey, bir... hayaletin sözleri. Mahkemedepek iyi bir delil sayılmaz."
Walter hiç olmadığı kadar sessiz bir tonda "Yada bir soruşturma kurulunda" dedi. "Hepimiz senidesteklesek bile."
"Evet Walter, ben de bunu düşünüyordum.Ama eve sağ salim dönebilirsek, bu her şeye değer.Dönemezsek de, zaten fark etmez, öyle değil mi?Her neyse, karan şimdi vermeyeceğim. Bu raporedilir edilmez yatağıma dönüyorum. Kararımıuyuduktan sonra, sabah size bildiririm. Hey-wood,Sasha, benimle köprüye gelir misiniz? Siz nöbetedönmeden Görev Kontrol'ü uyandırmalı-yız."
Gecenin sürprizleri daha bitmemişti. Mars'myörüngesi yakınlarında bir yerde, Tanya'mn kısaraporu, ters yönden gelen bir mesajın yanındangeçti.
Betty Fernandez sonunda konuşmuştu. HemCIA hem de Ulusal Güvenlik Teşkilatı küplerebinmişti; etkilerini birleştirmeleri, vatanseverlik
nutukları atmaları ve üstü kapalı tehditleri hiçbirişe yaramamıştı. Ama adi bir dedikodu kanalınınyapımcısı bunu başarmış ve Videodom tarihininölümsüzleri arasına girmişti.
Biraz şans, biraz da hayal gücüydü. "MerhabaDünya"nm haber yönetmeni, elemanlarından birininDavid Bowman'a şaşırtıcı derecede benzediğinifarketrniş; usta bir makyaj uzmanı da bunukusursuzlaştırmıştı. Jose Fernandez genç adamakorkunç bir riske atıldığını söyleyebilirdi, amaadamda sadece cesurlarda olan bir şans vardı.Kapıdan içeri adımını atar atmaz Betty büyülenmişti,Onu -nazikçe- dışarı atana kadar adam tüm hikayeyiöğrenmişti. Ve göze hoş gelmek için kanalındanbeklenmeyecek bir şekilde haberi alaycı imalarkullanmadan sunmuştu. O yılın Pulitzer ödülünükazanmıştı.
Floyd bıkkınlıkla Sasha'ya "Keşke" dedi, "dahaönce konuşsaydı. Beni birçok dertten kurtarmışolurdu. Her neyse, böylece tartışma sona erdi.Tanya'nın artık bir şüphesi olamaz. Ama bunuuyandığında konuşuruz, değil mi?"
"Tabii. Önemli olsa da, acil değil. Ve uykuya daihtiyacı olacak. Herhalde artık hiçbirimiz fazlauyuyamayacağız."
Floyd, eminim haklısın, diye düşündü. Çokyorgundu, ama nöbette olmasa bile uyuması im-kânsızdı. Kafası durmadan çalışıyor, bu olağa-nüstü gecedeki olayları değerlendiriyor, bir son-
293
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
292
raki sürprize hazırlanmaya çalışıyordu.Bir bakıma, müthiş bir rahatlama hissediyordu.
Kalkışlarıyla ilgili tüm belirsizlikler son bulmuştu;Tanya artık şüphe edemezdi.
Ama çok daha büyük bir belirsizlik hâlâ duru-
yordu. Neler oluyordu?Floyd'un hayatında bu duruma uyan tek bir de-
neyim vardı. Genç bir delikanlıyken, arkadaşlarıylaColorado nehrinin bir kolunda kanoyla gezmeyegitmişler ve yollarım kaybetmişlerdi.
Kanyonun duvarları arasında gittikçe hızlanaraksürüklenmişlerdi; tamamen çaresiz sayılmazlardı,ama tek yapabildikleri alabora olmamaktı, ilerideivintiler, hatta bir şelale bile olabilirdi; bil-miyorlardı. Bilseler de yapabilecekleri pek bir şeyyoktu.
Floyd bir kez daha karşı konulmaz güçlerinkendisini ve arkadaşlarını bilinmeyen bir kaderedoğru sürüklediğini hissetti. Ve bu kez tehlikelersadece görünmez değil, belki insan anlayışınında ötesinde olabilirlerdi.
45
KAÇIŞ MANEVRASI
"Ben Heywood Floyd. Korkarım -aslında uma-rım- ki bu Lagrange'dan son raporum.
"Artık eve dönmeye hazırlanıyoruz; birkaç günsonra lo ile Jüpiter arasında, Büyük Birader diyeadlandırdığımız, anlaşılmaz şekilde ortadan kay-bolan koca yapıyla buluştuğumuz bu garip yerdenayrılacağız. Nereye ya da neden gittiği hakkındahâlâ en küçük bir ipucu bile yok.
"Burada gereğinden fazla kalmak istemememizinbirçok nedeni var. Amerikan gemisi Disco-vetjfyiRus Leonov için roket olarak kullanarak ilk baştaplanladığımızdan en az iki hafta daha erkenkalkabileceğiz.
"Ana fikir basit; biri diğerinin üzerine yerleştiri-lerek iki gemi birleştirilecek. İlk önce Discoverytüm yakıtını yakarak her iki aracı da istenilen yönedoğru hızlandıracak. Yakıtı bittiğinde bırakılacak -tüm ilk aşama roketleri gibi- ve Leonov kendimotorlarını çalıştıracak. Bunu daha önce yap-mayacak, çünkü yaparsa Discover^nm ağırlığınıtaşırken boşa enerji harcamış olur.
"Ve ilk bakışta mantığa aykırı gelen -uzay yol-culuğuyla ilgili pek çok kavram gibi- bir başkanumara daha yapacağız. Jüpiter'den uzaklaşmayaçalışmamıza rağmen, ilk hareketimiz ona yapa-
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
295294
2010: Uzay Efsanesi-2
bildiğimiz kadar yaklaşmak olacak."Elbette Jüpiter'in atmosferini yavaşlayıp geze-
genin çevresinde yörüngeye girmek için kullanır-ken bunu yapmıştık. Bu defa o kadar yaklaşma-yacağız, ama ona yakın olacak.
"lo'nun 350.000 kilometre yüksekliğindeki yö-rüngesindeki ilk yakışımız hızımızı azaltacak,böylece Jüpiter'e doğru alçalacak ve atmosferinegireceğiz. Sonra, mümkün olan en yakın noktada,tüm yakıtımızı olabildiğince hızla yakıp hızımızıarttıracak ve Leonoıiu Dünya'ya dönüş yö-rüngesine oturtacağız.
"Böyle çılgınca bir manevranın nedeni ne? Buancak son derece karmaşık bir matematikle ifadeedilebilir, ama sanırım temel prensip daha basitçeaçıklanabilir.
'.'Jüpiter'in müthiş yerçekimi alanına doğru
inerken hız, dolayısıyla enerji kazanacağız. "Biz"
derken gemileri ve taşıdıkları yakıtı kastediyo-
rum."Ve yakıtı tam orada Jüpiter'in yerçekimi kuyu-
sunun dibinde yakacağız; tekrar yukarı taşımaya-cağız. Reaktörlerimizden püskürünce, elde ettiğikinetik enerjinin bir kısmını bizimle paylaşacak.Biz de dolaylı olarak Jüpiter'in yerçekimini tersyönde kullanmış ve Dünya yolunda hız kazanmışolacağız. Geldiğimizde atmosferi fazla hızımızdankurtulmak için kullandığımız gibi, bu -genellikle çoktutumlu olan- Doğa Ana'nın bize her iki
296
Dünyaları Yiyen
yolla da yardım ettiği ender durumlardan biri..."Leonov bu üçlü -Discoverynin yakıtı, kendi-
ninki ve Jüpiter'in yerçekimi- destekle, kendisinibeş ay sonra Dünya'ya götürecek, güneşe doğrubir eğriye girecek. Başka türlü yapabileceğimizdenen az iki ay daha erken.
"Herhalde emektar Discover^je ne olacağınımerak ediyorsunuzdur. Onu ilk başta planladığımızgibi otomatik kontrolle Dünya'ya döndüre-meyeceğimiz ortada. Yakıtı olmadan hiçbir şeyyapamaz.
"Ama tamamen güvende olacak. Jüpiter'in çev-resinde, çekimine yakalanmış bir kuyruklu yıldızgibi, oldukça geniş bir elips çizerek dönmeye de-vam edecek. Belki bir gün başka bir gemi, evedöndürecek ekstra yakıtla birlikte onunla tekrarbuluşulabilir. Ancak bu herhalde uzun bir süreolmayacak.
"Artık kalkışa hazırlanmalıyız. Hâlâ yapacakçok iş var ve o son ateşleme bizi eve dönüş yo-luna oturtana kadar rahat edemeyeceğiz.
"Tüm hedeflerimizi gerçekleştirememiş olsakda, ayrıldığımıza üzülmüyoruz. Büyük Birader'inkayboluşundaki esrar -belki de tehlike- hâlâ ca-nımızı sıkıyor, ama yapabileceğimiz bir şey yok.
"Elimizden geleni yaptık ve eve dönüyoruz."Ben Heywood Floyd. Kapatıyorum."
Az sayıdaki dinleyicisinden ironik bir alkış
297
koptu. Mesaj Dünya'ya ulaştığında sayılan mil-
yonlara katlanacaktı.Floyd biraz utanarak "Sizinle konuşmuyordum"
diye sitem etti. "Zaten duymanızı da istemedim."Tanya yatışana bir tonda "Her zamanki gibi
harikaydın Heywood" dedi. "Ve eminim herkesDünya'dakilere söylediklerine katılıyordur."Hafif bir ses "Pek sayılmaz" dedi. Öyle yumu-
şaktı ki herkes duymakta zorlandı. "Hâlâ bir sorunvar."Gözlem güvertesi bir anda sessizleşti. Floyd anahava üretim kanalından gelen hafif sesleri ve birduvar panelinin arkasından gelen, sanki sıkışıpkalmış bir arının çıkardığı vızıltıyı haftalardır ilkkez fark etti. Tüm uzay araçları gibi Leonoıtda daöyle çok anlaşılmaz ses vardı ki ancak durduklarızaman fark ediliyorlardı. Ve nedenini araştırırkende pek gürültü yapmamak gerekirdi. Tanya sonderece sakin bir sesle "Benim hiçbir sorundanhaberim yok Chandra" dedi. "Nedir acaba?"
"Son birkaç haftamı HAL'ı Dünya'ya dönüş içinbinlerce günlük yörüngelere hazırlayarak geçir-dim. Şimdi tüm o programlann silinmesi gereke-cek."
Tanya "Bunun için üzgünüz" dedi, "ama şu an-daki durumda, bu çok daha iyi bir..."
"Söylemek istediğim bu değil". Herkes şaşkın-lıkla donakaldı; daha önce hiç kimsenin sözünü
kestiği görülmemişti, hele Tanya'nın.Ardından gelen sessizlikte devam etti. "HAL'ın
görevin amaçlan konusunda ne kadar hassas ol-duğunu biliyoruz. Ve şimdi siz benden ona kendiölümüyle bitebilecek bir program yüklememiistiyorsunuz. Bu planın Discover^ji güvenli biryörüngeye yerleştireceği doğru-ama eğer o uyarıdoğruysa, gemiye daha sonra ne olacak? Tabii kibilmiyoruz, ama korkup kaçıyoruz. HAL'ın bunavereceği tepkiyi düşündünüz mü?"
Tanya çok yavaş bir tonda "Yani" dedi, "HAL'ınönceki uçuşta olduğu gibi, emirlere karşıçıkabileceğini mi söylemek istiyorsun?"
"Geçen sefer olan bu değildi. Onu, ters düşenemirleri en iyi biçimde yorumlamak için yapmıştı."
"Bu kez ters düşme söz konusu değil. Durumtamamen açık."
"Bizim için belki. Ama HAL'ın başlıca görevle-rinden biri Discovetj/yi tehlikeden uzak tutmak.Biz buna karşı çıkmaya kalkışıyoruz. Ve HAL'ın-kikadar karmaşık bir sistemde, her sonucu öncedenkestirmek mümkün değil."
Sasha "Bence ciddi bir sorun yok" diye arayagirdi. "Ona tehlike olduğunu söylemeyiz. O za-man programını uygulamakta...tereddüt etmez."
Curnow "Psikopat bir bilgisayara bakıcılık ya-pıyoruz" diye söylendi. "Sanki ikinci sınıf bir bi-limkurgu filmindeyim." Dr. Chandra ona soğuk
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
299298
bir bakış fırlattı.Tanya birdenbire "Chandra" dedi. "Bunu HAL'la
konuştun mu?" "Hayır."
Floyd, hafif bir tereddüt var mıydı, diye düşündü.
Tamamen masum olabilirdi; Chandra belki de
hafızasını kontrol ediyordu. Belki de yalan
söylüyordu, ama bu pek mümkün görünmüyordu.
"Öyleyse Sasha'nın dediği gibi yaparız. Sadece
yeni programı yükle ve öyle bırak."
"Ya bana plandaki değişiklikler hakkında sorular
sorduğunda?"
"Bunu yapabilir mi; sen konuyu hatırlatmaz-
san?"
"Elbette. Merak etmek üzere tasarlandığını lütfenunutmayın. Ekip ölseydi, kendi kendine görevibaşarıyla tamamlaması gerekecekti." Tanya birkaçsaniye bunu düşündü. "Çok basit bir şey. Sanainanır, değil mi?"
"Kesinlikle.""Öyleyse ona Discover^mn tehlikede olmadığını
ve ileri bir tarihte onu Dünya'ya döndürecek bir
buluşma uçuşunun yapılacağını söylemelisin.""Ama bu doğnı değil."
Tanya "Yanlış olduğu da söylenemez" diye
karşılık verdi, sabnnın azalmaya başladığı belliydi.
"Ciddi bir tehlikenin varlığından şüpheleniyo-ruz; yoksa programdan önce gitmeyi planlamaz-dık."
Tanya "Peki sen ne öneriyorsun?" diye sordu,artık sesinde tehditkar bir ton seziliyordu.
"Ona bildiğimiz tüm gerçeği anlatalım; yalanyok, eksik de yok, bu da o kadar kötü olur. Vebırakalım kendisi için karan kendi versin."
"Kahretsin, Chandra, o sadece bir makine!"Chandra Max'e öylesine sabit, güvenli bir ba-
kışla baktı ki genç adam hemen bakışlarını indirdi.
"Hepimiz öyleyiz Dr. Brailovsky. Sadece dere-celerimiz farklı. Karbon ya da silikondan yapılmışolmamız bizi farklı kılmaz; her birimiz aynısaygıyı görmeliyiz."
Floyd Chandra'nın -odadaki en ufak tefek insanın-şimdi en heybetli gibi görünmesine şaşırmıştı. Amabu atışma fazla uzamıştı. Tanya her an kesinemirler yağdırmaya başlayabilir, bu da durumuiyice çirkinleştirirdi.
"Tanya, Vasili; ikinizle biraz konuşabilir miyim?Sanınm bu sorunu çözmenin bir yolu var."
Floyd'un araya girmesi herkesi rahatlatmıştı. İkidakika sonra Orlov'lann odasında üçü rahatlıyor-lardı. Curnow ise odalarının avuç içi kadar olmasınedeniyle benzetmeler yapmış, ama Sasha dışındakimse anlamamıştı.
Tanya en sevdiği Azerbaycan Shemakhctsm-
2010: Uzay Efsanesi-2Dünyalan Yiyen
300 301
46
GERİ SAYIM
Max Brailovsky yarım kilometre uzaktan iki ge-
minin çevresinde dolaşırken, fotoğraflarım olma-
saydı buna kimse inanmazdı, diye düşündü. Rezil
bir görüntü, sanki Leonov Discover^ye tecavüz
ediyor. Aslında kaba ve güçlü Rus gemisi, ince ve
uzun Amerikalının yanında pek erkeksi
duruyordu. Ama tüm birleşme manevralarında
cinsel imalar vardı, eski bir kozmonotun -adını
anımsamıyordu- görevin tam şey, en önemli
anındaki parlak sözcük seçimi yüzünden azarlan-
dığını hatırlıyordu.
Dikkatle inceledi, her şey normal görünüyordu.
İki gemiyi üst üste getirip sıkıca birleştirmek
tahminlerinden uzun sürmüştü. Bazen -her zaman
değil- hak edenlerin yüzüne gülen şans yardım
etmeseydi, bu asla mümkün olmazdı. Le-onotfda
kilometrelerce karbon lifli bant vardı. Bir kızın saç
kurdelasından daha kalın değillerdi, ama tonlarca
ağırlığa dayanabilirlerdi. Başka seçenek kalmazsa
Büyük Birader'e bazı araçlar bağlamak için tedbir
olarak getirilmişti. Şimdi ise Leonov ile Discovery-
yi şefkatle kucaklaştırmıştı-lar. Bunun, son hızın
sağlayabileceği maksimum etki olan yerçekiminin
onda birine kadar tüm ivmelerde sallantı ve
sarsılmaları engelleyeceğini
umuyorlardı.
Max "Eve dönmeden bakmamı istediğiniz başkabir şey var mı?" diye sordu.
Tanya "Hayır" dedi. "Her şey yolunda görünü-
yor. Daha fazla zaman kaybedemeyiz."
Bu kesinlikle doğruydu. Eğer o esrarengiz uyarıciddiyse -ki artık herkes onu çok ciddiye alı-yordu- yirmi dört saat içinde kalkış manevrasınabaşlamaları gerekiyordu.
"Tamam. Nintfyı ahıra geri getiriyorum. Kusurabakma güzelim."
"Mnö'nın bir at olduğunu söylememiştin." "Şimdi de
söylemiyorum. Saniyede sadece birkaç metre daha
hız kazanabilmek için onu uzayın ortasına bırakmak
hoşuma gitmiyor."
"Birkaç saat sonra buna sevineceğiz Max. Hem
bir gün biri gelip onu alabilir."
Max, bundan pek emin değilim, diye düşündü.Hem belki de küçük kapsülü insanın Jüpiter kral-lığına ilk ziyaretinin kalıcı bir anısı olarak bırak-mak uygundu.
Kontrol roketlerinin hafif, zamanında hareketleriyle
Nina'yı Discover^nin ana hayal destek modülünün
dev küresine getirdi; uçuş güverte-sindeki
arkadaşları kavisli pencerenin önünden geçerken
ona ilgisizce baktılar. Pod Bay'in açık kapısı
önünde esniyordu, Nindyı yavaşça dışarı uzanmış
yanaşma koluna doğru götürdü. Mandallar kapanır
kapanmaz "içeri alın" dedi.
305
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
304
2010: Uzay Efsanesi-2
"İşte iyi planlanmış bir EVA. Bir kilogram yakıt
arttı. Mna'yı son bir kez dışarı çıkarmaya yeter."
Normalde, uzayda bir ateşlemenin pek az dramatik
yanı vardı; bir gezegen yüzeyinden kalkı-şındaki
ateş ve şimşeklere -ve her zaman var olan
risklere- benzemezdi. Bir şey ters gider de
motorlar tam güce ulaşamazlarsa, biraz daha
uzun bir ateşleme sorunu genellikle çözerdi. Ya
da yörüngedeki uygun nokta beklenir ve tekrar
denenirdi.
Ama bu defa, geri sayım sıfıra doğru ilerlerken,
gemilerdeki gerilim neredeyse elle tutulacak hale
gelmişti. Herkes bunun HAL'ın ilk gerçek
uyumluluk sınavı olduğunu biliyordu; yalnızca
Floyd, Curnow ve Orlov'lar bir önlem sistemi ol-
duğunu biliyorlardı. Çalışacağından da emin de-
ğillerdi.
Görev Kontrol, ateşlemeden beş dakika öncesine
denk getirdiği mesajda "İyi şanslar Leonoı? dedi.
"Umarız her şey yolundadır. Eğer çok zor
olmayacaksa, Jüpiter'in çevresinden geçerken
lütfen ekvatorda 115. boylamın birkaç fotoğrafını
çeker misiniz? Orada bilinmeyen karanlık bir
nokta var; yusyuvarlak, yaklaşık bin kilometre
çapında, bir kaynak olabilir. Bir uydunun gölgesi
gibi, ama olamaz."
Tanya şu anda Jüpiter'in meteorolojisiyle hiç il-
gilenmediklerini sadece birkaç sözcükle bildiren
kısa bir açıklama yaptı. Görev Kontrol düşünce-
Dünyaları Yiyen
sizlik ve kötü zamanlama konusunda bazen çokiyiydi.
HAL "Tüm sistemler normal çalışıyor" dedi."Ateşlemeye iki dakika."
Floyd, terminolojinin kendisini doğuran tekno-
lojiden daha uzun ömürlü olması garip, diye dü-
şündü. Yalnızca kimyasal roketler ateşlenebilirdi;
bir nükleer ya da plazma motorundaki hidrojen
oksijenle temas etse bile, yanamayacak kadar sıcak
olurdu. Böyle ısılarda tüm bileşikler elementlerine
ayrılırdı.
Aklı başka örnekler aramaya daldı. İnsanlar -
daha çok yaşlılar- hâlâ fotoğraf makinesine film,
arabaya benzin koymaktan söz ediyorlardı. Hatta
bazı kayıt stüdyolarında "bandı kesmek" terimi bile
duyulabilirdi -üstelik bu modası geçmiş iki
teknoloji neslini birleştiriyordu. "Ateşlemeye bir
dakika."
Aklı buraya ve bu ana döndü. Bu, neredeyse
yüz yıldır fırlatma rampalarında ve kontrol mer-
kezlerinde sayılan dakikaydı, bu var olan en
uzun altmış saniyeydi. Sayısız kez felaketle so-
nuçlanmıştı; ama sadece zaferler akılda kalmıştı.
Bizimki hangisinden olacak?
Elini bir kez daha kesici devreyi çalıştıran ku-
mandanın olduğu cebine sokma isteği dayanıl-
mazdı, ama mantığı düzeltmeler için yeterince
zaman kalacağını söylüyordu. HAL programına
uymazsa, bu bir dert olacaktı; felaket değil. Asıl
306 307
kritik zaman Jüpiter'in yanından geçecekleri za-
mandı."ALTI...BEŞ...DÖRT...ÜÇ...İKİ...ATEŞ!" İtiş ilk baştapek fark edilmiyordu; yerçekiminin onda biri olantam gücüne ulaşması bir dakika kadar sürdü. Yinede herkes hemen alkışlamaya başladı, tabiiTanya'nın sessizlik işaretine kadar. Yapılacakbirçok kontrol vardı; HAL elinden geleni yapıyorolsa bile -ki öyle görünüyordu- hâlâ tersgidebilecek çok şey vardı.
Discovery'nin anten zemini -şimdi Leonoıtunsüreduaımunun gerginliğinin çoğunu çekiyordu-böyle hor kullanılmak için tasarlanmamıştı. Ge-minin emekli olmuş baş tasarımcısı geri çağrıl-mış, güvenlik sınırının yeterli olduğuna yemin et-mişti. Ama yanılıyor olabilirdi, maddeler uzaydayıllarca kalınca biraz kınlganlaşırdı da...
Gemileri birbirine bağlayan bantlar doğru yer-leştirilmemiş olabilirlerdi; gerilebilir veya kayabi-lirlerdi. Discovery de artık sırtında bin tonluk biryük taşıdığına göre, merkez dışı kütlesini doğruhesaplayamayabilirdi. Floyd'un aklına ters gide-bilecek bir düzine şey geliyordu, sonunda genel-likle on üçüncüsünün olması ise onu pek rahat-latmıyordu.
Ama dakikalar olaysız geçiyordu; Discover^rim.motorlarının çalıştığının tek belirtisi, ateşlemedenkaynaklanan çok hafif yerçekimi ve gemilerinduvarlarından gelen belli belirsiz titreşimdi. lo ve
Jüpiter gökyüzünün diğer yanında, haftalardır ol-
dukları yerde hâlâ asılı duruyorlardı.
"Ayrılmaya on saniye... DOKUZ-SEKİZ-YEDİ-
ALTI-BEŞ-DÖRT-ÜÇ-İKİ-ŞİMDİ!"
"Teşekkürler HAL. Herşey yolunda, düğmeye
bağla."
Bu terimin de modası çoktan geçmişti, en az
bir nesildir dokunmatik yüzeyler düğmelerin yerini
neredeyse tamamen almıştı. Ama her yerde
değil; kritik durumlarda güzel, güven verici bir
tıklama ile çalışan bir cihaz daha iyiydi.
Vasili "Ben de onaylıyorum" dedi. "Yolun yan-
sına kadar düzeltme yapılmasına gerek yok."
Curnow "Büyüleyici, egzotik lo'ya güle güle
deyin" dedi. "Seni özleyeceğimiz için mutluyuz."
Floyd kendi kendine, eski Walter gibi konuştu, diye
düşündü. Son birkaç haftadır tuhaf bir şekilde
sinmişti, sanki aklında bir şey varmış gibi; ama
kimin yoktu ki? Kısıtlı boş zamanının çoğunu
Katerina ile usulca konuşarak geçiriyordu: Floyd
tıbbi bir sorunu olmamasını ümit ediyordu. Şimdiye
kadar bu bakımdan çok şanslıydılar; bu aşamada
en son gerekecek şey Cerrah-Kuman-dan'ın
uzmanlığını gerektirecek bir acil durumdu.
Brailovsky "Zalimleşiyorsun Walter" dedi. "Ben
buradan hoşlanmaya başlamıştım. O lav göllerinde
tekneyle gezmek eğlenceli olabilirdi." "Ya volkanda
barbekü?"
Dünyaları Yiyen2010: Uzay Efsanesi-2
309308
2010: Uzay Efsanesi-2
"Ya da gerçek erimiş sülfür banyosu?" Herkesneşelenmiş, hatta rahatlayınca biraz is-terikleşmişti. Rahatlamak için daha çok erkendive manevranın en kritik aşaması hâlâ onları bek-liyordu, ama uzun eve dönüş yolculuğunun ilkadımı güvenle geçilmişti işte. Bu da biraz olsunsevinmek için yeterli nedendi.
Uzun sürmedi, Tanya hemen önemli bir işi ol-mayanların, dokuz saat sonraki teğet geçişine ha-zırlanmak için biraz dinlenmelerini, mümkünseuyumalarını emretti. Biraz ağır hareket ettiklerindeSasha işini bırakıp "Bunun için asılacaksınız, siziisyankar köpekler" diye bağırdı. Daha iki gece önceender yaptıkları bir şeyi yapıp biraz rahatlamakistemiş ve hep birlikte Bounty'de İs-yan'ındördüncü versiyonunu izlemişlerdi. Sinematarihçileri bu filmdeki Kaptan Bligh'in efsaneviCharles Laughton'dan beri en iyisi olduğundabirleşmişlerdi. Yine de herkes Tanya'nın izlemesininiyi bir fikir olmadığını düşünüyordu, film ona ilhamverebilirdi.
Odasındaki iki huzursuz saatten sonra Floyduyumaya çalışmaktan vazgeçti ve gözlem güver-tesine gitti. Gemiler gece tarafına en yakın ola-cakları noktaya doğru yol alıyordu, Jüpiter şimdiçok daha büyüktü ve parlaklığı yavaşça azalıyordu.Kavisli, görkemli çok büyük bir diskti, öyle zenginayrıntılar -bulut kuşakları, göz kamaştırıcıbeyazdan tuğla kırmızısına kadar her renkte be-
Dünyaları Yiyen
nekler, bilinmeyen derinliklerden gelen karanlıkkaynaklar, Büyük Kızıl Beneğin oval fırtınası- su-nuyordu ki hepsini birden görmek imkansızdı. Biruydunun -Floyd Europa olduğunu tahmin etti-yuvarlak, karanlık gölgesi geçiyordu. Bu inanılmazsahneyi son defa görüyordu; altı saat içinde hazırolması gerekiyordu, ama bu değerli anlarıuyuyarak harcamak suç sayılırdı.
Görev Kontrol'ün gözlemlemelerini istediği onokta neredeydi? Artık görünmesi gerekirdi, amaFloyd çıplak gözle görülebileceğinden emin de-ğildi. Vasili'nin bununla uğraşamayacak kadarçok işi vardı; belki de kendisi biraz amatör astro-nomiyle yardımcı olabilirdi. Ne de olsa, sadeceotuz yıl önce bu işten para kazanıyordu.
Elli santimetrelik teleskobun kumandalarını ça-lıştırdı -neyse ki Discover^nin. koca gövdesi gö-rüntüyü kapatmıyordu- ve ekvator boyunca ortagüçte taramaya başladı. İşte orada, diskin tam ke-narındaydı ve yaklaşıyordu.
Şartlar Floyd'u Güneş Sistemi'nin en iyi on Jü-piter uzmanından biri olmaya zorlamıştı; diğerdokuzu da yanında çalışıyor ya da uyuyorlardı.Noktadaki bir garipliği hemen fark etti; öyle si-yahtı ki bulutların arasına açılmış bir delik gibiduruyordu. Kendi görüş açısından düzgün birelipse benziyordu; Floyd yukarıdan bakıldığındatam bir daire olacağını tahmin etti.
Birkaç görüntü kaydetti ve gücü maksimuma
311310
2010: Uzay Efsanesi-2
çıkardı. Jüpiter'in hızlı dönüşü sayesinde oluşumuşimdiden daha iyi görebiliyorlardı ve Floydbaktıkça daha da şaşırdı.
Dahili hattan "Vasili" diye seslendi, "Bir dakikanvarsa elli santimetrelik monitöre bir göz at."
"Neye bakıyorsun? Önemli mi? Yörüngeyi
kontrol ediyorum.""Tabii işine bak. Görev Kontrol'ün söz ettiği
noktayı buldum da. Çok tuhaf görünüyor.""Kahretsin! Onu tamamen unutmuşum. Sözde
iyi gözlemcileriz, nereye bakacağımızı bile Dün-yadakiler söylüyor. Bana beş dakika daha ver,bir yere gittiği yok."
Floyd, haklı, diye düşündü; hatta daha da yak-laşır. Zaten Dünya'daki -ya da Ay'daki- gökbilim-cilerin gözlemlediği bir şeyi kaçırsalar da önemlisayılmazdı, Jüpiter çok büyüktü ve çok işleri vardıve Ay'daki ve Dünya'daki teleskoplar şimdikullandıklarından yüz kat daha güçlüydü.
Ama bu şey giderek garipleşiyordu. Floyd ilkkez huzursuzluk duymaya başladı. O ana kadarnoktanın, Jüpiter'in karmakarışık meteorolojisininbir oyunu olan doğal bir oluşumundan başka birşey olabileceği aklına gelmemişti. Şimdi isemerak etmeye başlamıştı.
Gece gibi simsiyahtı. Ve çok düzgündü; dahanet görüldüğünde tam bir daire olduğu anlaşılı-yordu. Ama çok net değildi; kenarı garip bir şe-kilde belirsizdi, sanki bulanık gibiydi.
Dünyaları Yiyen
Hayal mi görüyordu, yoksa o bakarken bilebüyümüş müydü? Çabucak bir tahmin yaptı, veçapının iki bin kilometre kadar olduğuna kararverdi. Euoropa'nın hâlâ görünen gölgesinden birazdaha küçüktü, ama öyle karanlıktı ki ikisinikarıştırmak mümkün değildi.
Vasili biraz isteksizce "Bir bakalım" dedi. "Sencene buldun? Oh..." Sesi kısılıp sessizliğe karıştı.
Floyd ürpererek, işte bu O, diye düşündü."O" her ne ise...
47
TEĞET GEÇİŞ
İlk şaşkınlık geçince bir daha düşündüler, Jüpi-ter'in yüzeyindeki büyüyen siyah bir lekenin negibi bir tehlikesi olabilirdi ki? Olağanüstü, açıkla-ması olmayan bir şeydi, ama sadece yedi saatsonra olacak olan kritik olaylar kadar da önemlideğildi. Önemli olan tek şey Jüpiter'e en yakınnoktada yapılacak başarılı bir ateşlemeydi; evedönerken esrarengiz siyah noktalan inceleyecekbol bol zamanları olacaktı.
Uykuya gelince; Floyd artık bunu düşünmü-yordu bile. Tehlike -en azından bildikleri tehlike-duygusu Jüpiter'e ilk yaklaştıklarında olduğun-dan çok daha azdı, ama heyecan ve endişe onu
313312
2010: Uzay Efsanesi-2
uyanık tutuyordu. Heyecan doğaldı ve anlaşılabi-lirdi; endişenin nedenleri ise daha karmaşıktı.Floyd kontrolü dışındaki şeyler için endişelen-memeyi prensip edinmişti; dışarıdan gelecek birtehdit zamanı gelince kendini gösterirdi ve onunlaancak o zaman ilgilenilmeliydi. Ama gemilerikorumak için her şeyi yapıp yapmadıklarını dü-şünmekten kendini alamıyordu.
Gemideki mekanik arızalar dışında, iki şey dahasöz konusuydu. Leonovile Discover^yi bağlayanbantlar kayma eğilimi göstermemişlerdi, ama dahaen zorlu sınavlarını vermemişlerdi de. BüyükBirader'e yerleştirmek için getirilen patlayıcıların enküçüğünün fazlasıyla yakında kullanılacağıaynlma anı da aynı derecede kritikti. Tabii bir deHAL vardı...
Yörüngeden çıkma manevrasını mükemmel ta-mamlamıştı. Jüpiter'e teğet geçişin Discoverj/ninyakıtının biteceği ana kadar simülasyonlarınıyapmıştı. Bu sırada hiçbir yorumda bulunmamış,karşı da çıkmamıştı. Ve anlaştıkları üzere Chand-rane yapmaya çalıştıklarını dikkatle açıklamış olsa da,HAL ne olduğunu gerçekten anlamış mıydı?
Floyd'un kafasındaki bir düşünce, son birkaçgündür neredeyse takıntıya dönüşmüştü. Her şeyinmükemmel gittiğini gözünün önüne getiriyordu,gemiler son manevranın yarısına gelmişlerdi,Jüpiter'in dev diski sadece birkaç yüz kilo-
Dünyalan Yiyen
metre aşağılarında, gökyüzünü kaplıyordu veHAL boğazını elektronik olarak temizliyor veşöyle diyordu: "Dr. Chandra, size bir soru sormamınsakıncası var mı?" Tam olarak böyle olmamıştı.
Adı kaçınılmaz olarak Büyük Kara Benek ko-yulmuştu ve Jüpiter'in hızlı hareketi yüzündenartık gözden kayboluyordu. Gemiler hâlâ hızlanı-yorlardı, birkaç saat içinde gezegenin gece tara-fında onu tekrar yakalayacaklardı, ama bu gün ı-şığında incelemek için son şanslarıydı.
Hâlâ olağanüstü bir hızla büyüyordu; son ikisaat içinde kapladığı alan iki katının üzerine çık-mıştı. Suda yayılan bir mürekkep damlasını andı-rıyordu, ama siyahlığı yayılınca da azalmıyordu.Sınırlan -Jüpiter atmosferinde şimdi ses hızınayakın bir hızla hareket ediyorlardı- hâlâ bulanıktıve net görülemiyordu; teleskop en yüksek güç-teyken bunun nedenini anlamak kolaydı.
Büyük Kızıl Beneğin aksine, Büyük Kara Beneksürekli bir yapı değildi; sayısız küçük noktadanyapılmıştı, büyüteçle bakılan basılı bir resim gibi.Birçok yerinde noktalar o kadar yakınlardı kineredeyse birbirlerine değiyorlardı, ama dışadoğru aralıkları giderek artıyordu, bu yüzden Lekekesin bir hatla değil, gri bir gölgeyle çevriliydi.
O esrarlı noktalardan en az bir milyon tane ol-
315314
2010: Uzay Efsanesi-2
malıydı. Şekilleri daireden çok elipse benziyordu,
uzunlardı Aralannda hayal gücü en az olan
Katerina, sanki birinin bir çuval pirinci alıp siyaha
boyadığını ve Jüpiter'in yüzeyine döktüğünü
söyleyerek herkesi şaşırttı.
Güneş artık gün tarafının büyük, ama giderek
daralan yayının ardında kayboluyordu, Leonov
ikinci defa kaderiyle yüzleşmek için Jüpiter gecesine
giriyordu. Son ateşlemenin başlamasına otuz
dakikadan az kalmıştı, ondan sonra her şey çok
hızlı olacaktı.
Floyd Discoveryde nöbet tutan Chandra ile
Curnow'a katılmayı düşündü. Ama yapabileceği
hiçbir şey yoktu; acil bir durumda ayak altında
dolaşmaktan başka bir işe yaramazdı. Kesici ku-
manda Curnow'un cebindeydi, Floyd genç adamın
reflekslerinin kendininkilerden çok daha hızlı
olduğunu biliyordu. HAL en küçük bir
uyumsuzluk belirtisi gösterirse, bir saniyeden daha
kısa bir sürede kapatılabilirdi, ama Floyd böyle bir
hareketin gerekmeyeceğine emindi. Herşe-yi
bildiği gibi yapmasına izin verdiklerinden
Chandra da, şanssız bir durum olursa kontrolü
devralmak için gerekli işlemlerin düzenlenmesinde
yardımcı olmuştu. Floyd onun yardımına muhtaç
olmaktan hoşlanmıyordu, ama görevini
yapacağına da inanıyordu.
Curnow ise bundan pek emin değildi Floyd'a
Chandra için de bir kesici devre olsa rahat ede-
Dünyalan Yiyen
ceğini söylemişti. Ama yapılacak tek şey bekle-mek ve geçen uyduların ışıklarıyla, fotokimyasalreaksiyonlarla ve Dünya'dan daha büyük fırtına-ların sık sık patlayan dev şimşekleriyle belli be-lirsiz aydınlanan gece tarafının bulutlarını izle-mekti.
Hızla yaklaştıkları dev gezegenin araya girme-siyle Güneş birkaç saniye içinde arkada kayboldu,Onu tekrar gördüklerinde, eve dönüş yolundaolacaklardı.
"Ateşlemeye yirmi dakika. Tüm sistemler nor-mal."
"Teşekkürler HAL."
Cumow, acaba Chandra kendisinden başkasının
konuşmasının HAL'ı şaşırtacağını söylerken
doğruyu mu söylüyordu, diye düşündü. Yakın-
larda kimse yokken ben onunla defalarca konuştum
ve beni çok iyi anladı. Yine de şimdi dostça
sohbet edecek zaman yok, ama olsa gerginlik
biraz olsun azalırdı.
HAL görev hakkında gerçekte ne düşünüyor -
tabii düşünüyorsa- Curnow soyut, felsefi sorulardan
hayatı boyunca çekinmişti: sık sık ben basit,
sıradan bir adamım derdi, ama iki gemide de
böyle insan pek yoktu. Eskiden olsa bu fikre gü-
lerdi, ama artık merak etmeye başlamıştı: HAL
yakında terk edileceğini anlamış mıydı ve eğer
öyleyse, buna kızar mıydı? Neredeyse elini cebine
atıyordu, ama kendini tuttu. Bunu şimdiden o
317316
2010: Uzay Efsanesi-2
ka'dar sık yapmıştı ki Chandra şüpheleniyor ola-bilirdi.
Önlerindeki bir saat içinde olacakların yüzüncükez provasını yaptı. Discover^nin yakıtı bittiğianda gerekmeyen tüm sistemleri kapatacaklar vehemen geçiş tüpünden LeonoıSa geçeceklerdi.Bağlantılar ayrılacak, patlayıcılar ateşlenecek vegemiler ayrılacaktı, sonra Leonot/un kendimotorları çalışmaya başlayacaktı. Her şey plan-landığı gibi giderse, ayrılma Jüpiter'e en yakın ol-dukları noktada olacaktı; böylece gezegenin cö-mert yerçekiminden en iyi şekilde yararlanacak-lardı.
"Ateşlemeye on beş dakika. Bütün sistemlernormal."
"Teşekkürler HAL."Diğer gemiden Vasili "Yeri gelmişken" dedi,
"Büyük Kara Beneğe tekrar yaklaşıyoruz. Belkibu defa yeni bir şey görürüz" dedi.
Curnow, umarım görmeyiz, diye düşündü; ba-şımızda uğraşacak yeterince iş var. Yine de, Va-sili'nin teleskop ekranına aktardığı görüntüye birgöz attı.
İlk önce gezegenin solgunca parlayan gece ta-rafından başka bir şey göremedi; sonra ufukta,daha derin, karanlık bir daire fark etti. İnanılmazbir hızla ona doğru uçuyorlardı.
Vasili ışığı arttırdı ve tüm görüntü büyüleyicibir şekilde aydınlandı. Sonunda Büyük Kara Be-
Dünyaları Yiyen
nek sayısız küçük parçasıyla görünüyordu....Curnow, Aman Tanrım, diye düşündü, bu ina-
nılmaz!
LeonoıJdan şaşkınlık belirten sesler duyuyordu,diğerleri de aynı anda aynı tepkiyi vermişlerdi.
HAL "Dr. Chandra" dedi, "Yoğun stresli ses ka-lıplan algılıyorum. Bir sorun mu var?"
Chandra hemen "Hayır HAL" diye yanıtladı."Uçuş normal devam ediyor. Bir başka sürprizlekarşılaştık, hepsi bu. 16. monitör devresindekigörüntü sence ne olabilir?""Jüpiter'in gece tarafını görüyorum. Dairesel biralan var, çapı 3250 kilometre ve tamamına yakınıdörtgen cisimlerle kaplı." "Kaç tane?"
HAL'ın yanıtı bir an sonra ekranda belirdi:1.355.000 + 1.000
"Peki onları tanımlayabiliyor musun?" "Evet. Boylarıve şekilleri sizin Büyük Birader dediğiniz cisimleaynı. Ateşlemeye on dakika. Tüm sistemlernormal."
Curnow, benimkiler değil, diye düşündü. De-mek lanet olası şey Jüpiter'e gitmiş ve çoğalmış.Siyah tektaş vebası komik, ama aynı zamanda.korkunçtu ve ekrandaki inanılmaz görüntününtanıdık gelmesi, onu çok şaşırtıyordu.
Tabii ya! O sayısız siyah özdeş dörtgenin onahatırlattığı şey domino taşlarıydı! Yıllar önce birbelgeselde bir grup çılgın Japon'un bir milyon
318 319
domino taşını dikerek dizdiklerini görmüştü. Biridevrildiğinde diğerleri de onu takip edecekti.Karmaşık şekillerde dizilmişlerdi, bazıları sualtında,bazıları merdivenleri inip çıkıyordu, bazıları isedevrildiklerinde şekiller ve resimler oluşturmaküzere dizilmişlerdi. Tamamlanması hartalarsürmüştü; Curnow girişimin depremler yüzündendefalarca bozulduğunu hatırlıyordu. Sonunda ilkdominodan son dominoya kadar tümünün dev-rilmesi bir saatten fazla sürmüştü.
"Ateşlemeye sekiz dakika. Tüm sistemler nor-mal. Dr. Chandra, bir öneride bulunabilir miyim?"
"Ne öneriyorsun HAL?""Bu çok alışılmadık bir durum. Sizce bunu de-
ğerlendirmeniz için geri sayımı durdurmam ge-rekmez mi?"
Leonotfda. Floyd hemen köprüye yöneldi. Tan-ya ve Vasili'nin kendisine ihtiyaçları olabilirdi.Tabii Chandra ve Curnow'un da. Ne duaımduama! Ya Chandra HAL'ın tarafına geçerse? Eğerbunu yaparsa, -ikisi de haklı olabilirlerdi! Zatenburaya gelme nedenleri de bu değil miydi?
Geri sayımı durdururlarsa, gemiler Jüpiter'inçevresinde dönmeye başlayacak ve tam bu nok-taya tekrar gelmesi on dokuz saat sürecekti. Ondokuz saatlik bir gecikme sorun olmazdı; şu gi-zemli uyarı olmasa, bunu kendisi bile önerebilirdi.
Ama artık bir uyarıdan çok daha fazlası vardı.Hemen aşağılarında Jüpiter yüzeyine yayılan ge-zegen boyunda bir veba vardı. Aslında kaçtıklarışey, belki de bilim tarihindeki en olağanüstü ve-baydı. Yine de onu uzaktan incelemeyi tercihederdi.
HAL "Ateşlemeye altı dakika" dedi. "Tüm sis-temler normal. Eğer onaylarsanız geri sayımı dur-durmaya hazırım. En önemli görevimin Jüpiteruzayında zeka belirtisi olabilecek her şeyi incele-mek olduğunu hatırlatırım."
Floyd bu ifadeyi çok iyi tanıyordu; kendisi yazmıştı.Onu HAL'ın hafızasından silebilmek isterdi. Bir ansonra köprüye gelmiş ve Orlov'larla buluşmuştu.İkisi de ona endişeyle bakıyorlardı. Tanya hemen"Ne öneriyorsun?" diye sordu. "Korkarım buChandra'ya bağlı. Özel hattan onunla konuşabilirmiyim?" Vasili mikrofonu uzattı. "Chandra? HALbunu duyamaz değil mi?" "Evet Dr. Floyd."
"Hemen konuşmalısınız. Geri sayımın devametmesi gerektiğine, onun, şey, bilimsel heyecanını -evet, en iyi yaklaşım bu- takdir ettiğimize onu iknaedin. Yardımımız olmadan da işi başarabileceğinegüvendiğimizi söyleyin. Ve tabii onunla süreklitemasta olacağımızı."
"Ateşlemeye beş dakika. Tüm sistemler nor-mal. Hâlâ yanıtınızı bekliyorum Dr. Chandra."
2010: Uzay Efsanesi-2Dünyaları Yiyen
320 321
2010: Uzay Efsanesi-2
Chandra'nın bir metre ötesinde duran Curnow,biz de öyle, diye düşündü. Ve sonunda o düğ-meye gerçekten basmam gerekirse, çok rahatla-yacağım. Hatta hoşuma bile gidecek.
"Çok iyi HAL. Geri sayıma devam et. Başındabiz olmadan da Jüpiter uzayındaki her şeyi ince-leyebileceğine güvenim tam. Elbette biz de se-ninle sürekli temasta olacağız."
"Ateşlemeye dört dakika. Tüm sistemler nor-mal. Yakıt tankı basınç ayarlaması tamamlandı.Plazma başlangıç mekanizmasının voltajı ayar-landı. Doğru karan verdiğinize emin misiniz Dr.Chandra? İnsanlarla çalışmak hoşuma gidiyor veuyumlu bir ilişkimiz var. Geminin eğimi onda birmiliradyan düzeltildi."
"Seninle çalışmak hoşumuza gidiyor HAL. Vemilyonlarca kilometre uzakta olsak da buna de-vam edeceğiz."
"Ateşlemeye üç dakika. Tüm sistemler normal.Radyasyon kalkanı kontrol edildi. Zaman farkısorunu var Dr. Chandra. Birbirimizle gecikme ol-madan görüşmemiz gerekebilir."Curnow, bu delilik, diye düşündü, elini artıkkesici kumandadan hiç ayırmıyordu. Demek HALgerçekten, yalnız. Yoksa Chandra'nın kişiliğinintahmin etmediğimiz bir yönünü mü benimsemiş?Işıklar gidip geldi, ama öyle anlıktı ki sadeceDiscoverytnin her özel durumunu bilen biri farkedebilirdi. Bu iyi haber de, kötü haber de olabi-
Dünyaları Yiyen
lirdi; plazma ateşleme işlemi başlıyor ya da dur-duruluyordu...
Chandra'ya bir an bakmayı göze aldı; ufak tefekbilim adamının yüzü bitkin ve yorgundu, Curnowbelki de ilk kez bir insan olarak ona gerçektenacıdı. Floyd'un kendisine güvenip verdiği sırrıhatırladı: Chandra'nın gemide kalıp üç yıl HAL'aarkadaşlık etme teklifini. Bu fikirden bir daha sözedildiğini duymamıştı, herhalde uyarıdan sonraunutulup gitmişti. Ama şimdi Chandra bunuyeniden düşünüyor olabilirdi; eğer öyleyse, buaşamada yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yörüngeiçin bekleyip kalkışlarını kritik tarihten sonrayabıraksalar bile, gerekli hazırlıkları yapacak zamanyoktu. Tanya da olanlardan sonra buna asla izinvermezdi.
Chandra "HAL" diye fısıldadı, öyle sessizdi kiCurnow onu zorlukla duyabildi. "Gitmemiz gerek.Sana tüm nedenleri açıklayacak zamanım yok,ama doğru olduklarını garanti edebilirim."
"Ateşlemeye iki dakika. Tüm sistemler normal.Son aşamaya geçildi. Kalamadığınız için üzgü-nüm. Önem sırasıyla bazı nedenleri söyleyebilirmisiniz?"
"İki dakikada olmaz HAL. Geri sayıma devamet Sonra her şeyi açıklayacağım. HAL, birliktegeçireceğimiz bir saatten fazla zaman var."
HAL yanıt vermedi. Sessizlik uzadıkça uzuyordu.Bir dakika kaldığı uyarısı gecikmişti.
322 323
2010. Uzay Efsanesi-2
Curnow saate baktı. Aman Tanrım, diye
düşündü, HAL geç kaldı1 Geri sayımı durdurdu
mu?Curnow'un eli kararsızca kumandayı aradı.
Şimdi ne yapacağım? Keşke Floyd birşeylersöylese, lanet olsun, herhalde o da her şeyiiyice berbat etmekten korkuyor...
Zaman sıfırlanana kadar bekleyeceğim -hayır, bu o kadar kritik değil, fazladan birdakika daha diyelim- sonra onu kapatırım vekumandayı biz alırız...
Çok, çok uzaklardan kısık, ıslık çalan birçığlık geldi, sanki ufkun hemen altında birkasırga kopuyordu. Discovery sarsılmayabaşladı; yerçekiminin geri gelişinin ilk belirtisihissedildi.
HAL "Ateş" dedi. "Tam güç T artı, on beş
saniye sonra."Chandra "Teşekkürler HAL" dedi.
Dünyaları Yiyen
48
GECE TARAFINDA
Heywood Floyd, Leonotfun birdenbire ya-bancı gelmeye başlayan -artık ağırılıksız ol-madığı için- güvertesindeydi. Olanlar ger-çekten çok, ağır çekim bir kabus gibiydi.Hayatı boyunca sadece bir kez buna benzerbir durumda kalmıştı, kontrolden çıkmış birşekilde kayan bir arabanın arka koltuğun-dayken. Aynı çaresizlik hissi ve bunun birönemi yok, bu gerçekte olmuyor düşüncesivardı.
Ateşleme başladıktan sonra ruh hali de de-ğişti, durum yine gerçek gibi görünüyordu.Her şey planlandığı gibi gidiyordu; HAL onlarıDünya'ya doğru götürüyordu. Her geçendakika geleceklerini güvenli kılıyordu. Floydrahatladı, ama olan biten her şeyi dikkaüeizliyordu.
içine bin Dünya alabilecek kadar büyükolan en büyük Gezegenin gece tarafında sondefa uçuyordu; buraya bir daha ne zamangelen olurdu ki? Leonov Discovery ile Jüpi-ter'in arasında kalıyordu, böylece esrarlı pa-rıltılar saçan bulutların görüntüsü kapanmı-yordu. Şu anda bile bir sürü alet araştırıpkaydediyordu; onlar gittikten sonra çalışma-
325324
2010. Uzay Efsanesi-2
yi HAL sürdürecekti.Kriz sona ermişti, Floyd artık uçuş güverte-
sinden "aşağı" inebilirdi; yalnızca on kilo daolsa tekrar ağırlık hissetmek ne garipti! Gözlemodasında Zenia ve Katenna'ya katıldı.Manzaranın tadını saf gece görüntüsüyle çı-karmak için oda çok soluk, kırmızı bir acildurum ışığı dışında tamamen karartılmıştı.Baştan aşağı giyinmiş, yalıtımlı odada bek-leyen Max Brailovsky ve Sasha Kovalev içinüzülüyordu, muhteşem manzarayı kaçırıyor-lardı. Patlayıcılardan biri çalışmazsa hemendışarı çıkıp gemileri bağlayan bantları kes-mek için hazır olmalıydılar.
Jüpiter tüm gökyüzünü kaplıyordu; yalnızcabeş yüz kilometre uzaktaydı, bu yüzdenyüzeyinin sadece bir parçasını görebiliyor-lardı. Dünya'ya elli kilometre uzaklıktan ba-kılsa da bu kadar görülebilirdi. Floyd gözleriEuropa'nın uzaklardaki buzlu gövdesindenyansıyan loş ışığa alışınca, şaşırtacak kadar çokayrıntı fark etti. Bu düşük ışık seviyesinderenk yoktu -kırmızıyı andıran birkaç yer hariç-ama bulutların çizgili yapısı çok farklıydı.Karla kaplı oval bir adaya benzeyen küçük birhortumun kenarlarını da görebiliyordu. BüyükKara Benek çoktan geride kalmıştı, onu birdaha ev yolundayken göreceklerdi.
Dünyaları Yiyen
Bulutların aşağısından ara sıra patlamalarınaydınlığı geliyordu, birçoğunun nedeni Jüpi-ter'in kendine özgü fırtınalarıydı. Ama diğerparıltı ve ışık patlamaları daha uzun süreliydi,kaynakları da belirsizdi. Bazen merkezi birkaynaktan yükselen şok dalgaları gibi ışıkhalkaları yayılıyor ve hareketli ışınlar veyelpazeler oluşuyordu O bulutların altında ışılışıl şehirleri, aydınlatılmış havaalanları olanbir teknolojik uygarlık olduğunu düşünmekiçin fazla hayal gücü gerekmezdi. Amaradarlar ve balonlu araştırmalar oradabinlerce kilometre derinliğe, gezegenin ula-şılamaz çekirdeğine kadar hiçbir katı maddeolmadığını uzun zaman önce kanıtlamışlardı.Jüpiter'de gece yarısı! Yakından son kez
baktı, bu hayatı boyunca hatırlayacağı sihirlibir olaydı. Rahatça tadını çıkarabilirdi, çünküartık hiçbir terslik çıkamazdı, çıksa bile bundabir hatası olamazdı. Başarmaları için elindengelen her şeyi yapmıştı.
Oda çok sessizdi; bulutlardan bir halı altla-rında hızla açılırken kimse konuşmak istemi-yordu. Tanya ya da Vasili birkaç dakikada biryanma durumunu duyuruyordu; Disco-very/nm. yakıtının bitmesine doğru sinirler yinegerilmişti. Bu kritik andı ve ne zamanolacağını kimse kestiremiyordu. Yakıt gös-
327326
2010: Uzay Efsanesi-2
tergelerinin doğruluğu konusunda şüphelervardı ve tamamen bitene dek yanma devamedecekti.
Tanya "Tahmini ayrılma on saniye sonra"dedi. "Walter, Chandra; gelmeye hazır olun.Max, Vasili, hazır olun, size ihtiyaç olabilir.BEŞ...DÖRT...ÜÇ...İKİ...BİR...SIFIR!"
Hiç bir değişiklik yoktu; Discoveryfnir\ mo-torlarının kısık çığlığı iki gövdenin arasındanhâlâ geliyor ve hızlarının verdiği ağırlık hâlâhissediliyordu. Floyd, şanslıyız, diye düşündü,sayaçlar düşük okumuş olmalı. Ekstraateşlemeli her saniye bir ikramiyeydi; hattahayatla ölüm arasındaki fark bile olabilirdi.Ve geri sayım yerine ileri sayım duymak negaripti!
"...BEŞ saniye...ON saniye...ON ÜÇ saniye.İşte uğurlu ON ÜÇ!"
Ağırlıksızlık ve sessizlik geri döndü. Bir süreiki gemide de tezahürat koptu. Ama hemenkesildi, hâlâ yapılacak çok şey vardı ve çabukyapılmalıydı.
Floyd gemiye biner binmez Chandra veCurnow'u kutlayabilmek için yalıtımlı odayagitmek istedi. Ama sadece ayak altında do-laşmış olurdu; Max ve Sasha olası EVA'larınahazırlanıyorlar ve iki gemiyi birleştiren tüp-geçit kapatılıyordu. Geri dönen kahramanlarıkutlamak için odada bekleyecekti.
Dünyaları Yiyen
Artık iyice rahatlayabilirdi; belki de onüzerinden yedi ya da sekiz kadar. Haftalardırilk kez kesici devreyi aklından çıkarabilirdi.Artık hiç gerekmeyecekti; HAL hatayapmamıştı. Discoverj/nin yakıtı son damla-sına kadar bittiğinden, artık istese de görevebir etkisi olamazdı.
Sasha "Herkes gemide" dedi. "Kilitler ka-pandı. Patlayıcıları ateşliyorum."
Patlamanın hiç ses yapmaması Floyd'u şa-şırtmıştı; gemileri bağlayan çelik gibi gerginbantların biraz ses aktarmasını bekliyordu.Ama Leonov birkaç kez sanki birisi geminingövdesine vuruyormuş gibi hafifçe sarsıldığınagöre, her şeyin planlandığı gibi gittiğineşüphe yoktu. Bir dakika sonra Vasili yükselmejetlerini çalıştırdı ve gemi tek bir hareketleyükseldi.
"Özgürüz" diye bağırdı. "Sasha, Max! Sizegerek kalmadı! Herkes hamaklarına gitsin-ateşlemeye yüz saniye!"Jüpiter uzaklaşırken pencerede garip, yeni
bir şekil belirdi; Discover^nin seyir ışıklanhâlâ yanan uzun, zayıf gövdesi, onlardanuzaklaşıp tarihe karıştı. Duygusal vedalar içinzaman yoktu; bir dakikaya kalmadan Le-onoıfun motoru çalışmaya başlayacaktı.
Floyd geminin sesini tam güçteyken hiçduymamıştı ve bütün evreni dolduran bu
328 329
2010: Uzay Efsanesı-2
sesten kulaklarını korumak istiyordu. Ses ya-lıtımı yıllar sürecek bir yolculukta sadecebirkaç saat gerekecekti ve Leonot/un tasa-rımcıları bununla uğraşmamışlardı. Ağırlığıda çok fazla geliyordu ama hayatı boyuncataşıdığının ancak dörtte biri kadardı.
Discovery birkaç dakika içinde arkada gözdenkaybolmuştu, ama uyarı ışığının parıltısı ufkunarkasında kalana kadar göründü. Floyd kendikendine, bir kez daha Jüpiter'in çevresindedolaşıyorum, dedi. Ama bu seferyavaşlamıyor, hızlanıyorum. Zenia'ya baktı,burnunu gözlem penceresine dayamıştı, ka-ranlıkta zorlukla görünüyordu. O da hamağıpaylaştıkları o anı mı düşünüyordu? Artıkyanma tehlikesi yoktu; en azından bu sondankorkmazdı. Zaten artık kendinden daha eminve neşeliydi, tabii Max, belki biraz da Waltersayesinde.
Baktığını fark etmiş olmalıydı, döndü vegülerek aşağıda dağılan bulutları gösterdi.
Kulağının dibinde "Bak" diye bağırdı. "Jü-piter" in yeni bir uydusu var!"
Floyd kendi kendine, ne demek istiyor, diyesordu. İngilizcesi hâlâ çok iyi değil, ama bukadar basit bir cümlede hata yapmış olamaz.Onu doğru duyduğuma eminim, amayukarıya değil, aşağıya işaret ediyor.
O anda, tam altlarındaki manzaranın çok
Dünyaları Yiyen
daha parlaklaştığını fark etti; daha önce hiçgörünmeyen sarıları ve yeşilleri bile görebi-liyordu. Europa'dan çok daha parlak bir şeyJüpiter'in bulutlarında ışıldıyordu.
Jüpiter'in öğle güneşinden çok daha parlakolan Leonovda, ebediyen terk ettiği dünyayayapay bir şafak getirmişti. Yüz kilometreuzunluğundaki kor halinde bir plazma gemininarkasından geliyor, Sakharov Sürücüsü kalanenerjisini uzay boşluğuna saçıyordu
Vasili bir anons yapıyordu, ama sözcüklerhiç anlaşılmıyordu. Floyd saatine baktı; tamo anda olmalıydı Jüpiter'den ayrılma hızınaulaşmışlardı. Dev onları artık asla yakalaya-mazdı.
Ve binlerce kilometre uzakta, gökyüzündeparlak ışıktan büyük bir kuşak belirdi. Jüpi-ter'in gerçek şafağı, Dünya'daki gökkuşaklarıkadar ümit vericiydi. Birkaç saniye sonraGüneş, muhteşem Güneş belirerek onlarıselamladı. O güneş ki artık her geçen gündaha da parlayacak ve yaklaşacaktı.
Sabit ivmeyle geçecek birkaç dakika dahave sonra Leonov uzun eve dönüş yolculuğuna,geri dönmemek üzere başlayacaktı. Floydmüthiş bir gevşeme ve rahatlık duydu.Gökyüzü mekaniğinin değişmez yasaları onuGüneş Sistemi'nin derinliklerine, aster-
330 331
2010: Uzay Efsanesi-2
çitlerin iç içe yörüngelerinin, Mars'ın ötesinegötürecekti. Hiçbir şey Dünya'ya gitmesineengel olamazdı.
Bu rahatlığı yaşarken, Jüpiter'in yüzeyineyayılan esrarengiz siyah lekeyi tamamenunutmuştu.
________49
DÜNYALARI YİYEN
Ertesi gün, gemi saatiyle sabahken Jüpi-ter'in gündüz tarafına yaklaştıklarında onuyine gördüler. Karanlık bölge artık gezegeninönemli bir parçasını kaplıyordu ve sonundaonu rahatça ve detaylı olarak incele-yebilmişlerdi.
Katerina "Bana neyi hatırlatıyor biliyor mu-sunuz?" dedi. "Bir hücreye saldıran bir virüsü.Yiyici bir virüsün DNA'sını bir bakteriyesokup, onu ele geçirene kadar çoğalması gibi."
Tanya inanamayarak "Yani sence" dedi,"Zagadka Jüpiter'i yiyor mu?"
"Öyle görünüyor.""Jüpiter'in berbat görünmeye başlamasına
şaşmamalı. Ama hidrojen ve helyum pek iyibir gıda sayılmaz, o atmosferde de başkapek bir şey yok. Diğer elementler sadece kü-
Dünyaları Yiyen
çük bir yüzde."Sasha "Bu da sülfür, karbon, fosfor ve pe-
riyodik tablonun dibindeki her şeyden tril-yonlarca ton demektir"dedi. "Her ne olursaolsun, karşımızda fizik kanunlarına aykırıgelmeyen her şeyi yapabilen bir teknolojivar. Elinizde hidrojen varsa, başka neye ihti-yacınız olur ki? Doğru adımlan atarsanız, ondantüm diğer elementleri türetebilirsiniz."
Vasili "Kesin olan, Jüpiter'i silip süpürdük-leri" dedi. "Şuna bakın."
Şimdi teleskop monitöründe sayısız benzerdikdörtgenden birinin yakın çekim görüntüsüvardı. İki küçük yüzeyin içine gaz aktığıçıplak gözle bile görülebiliyordu; hareket-lenmeler bir çubuk mıknatısın üstünde top-lanan demir talaşının oluşturduğu güç çizgi-lerine benziyordu.
Curnow "Bir milyon elektrik süpürgesi Jü-piter atmosferini emiyor" dedi. "Ama neden?Ve onunla ne yapıyorlar?"
Max "Peki nasıl çoğalıyorlar?" diye sordu."Nasıl yaptıklarını gören oldu mu?"
Vasili "Hem evet hem hayır" dedi."Ayrıntıları göremeyecek kadar uzaktayız,ama yaptıkları bir tür bölünme, tıpkı biramip gibi."
"Yani... ikiye bölünüyorlar, sonra iki yanda orijinalin boyuna ulaşıyorlar, öyle mi?"
332333
2010: Uzay Efsanesi-2
"Nyet. Hiç küçük Zagadka yok. Anlaşılankalınlıkları iki katına ulaşana kadar büyü-yor, sonra ortadan ikiye bölünüp orijinaliy-leaynı boyda iki eşit parçaya ayrılıyorlar. Budevir yaklaşık iki saatte bir kendini tek-rarlıyor."
Floyd "İki saat mi?" diye ünledi. "Gezegeninyarısına yayılmış olmalarına şaşmamalı.Mükemmel bir katlanarak büyüme örneği."
Ternovsky birdenbire heyecanlanarak"Ben ne olduklarını anladım" dedi. "Onlarvon Neumann makineleri!"
Vasili "Bence haklısın" dedi. "Ama bu neyaptıklarını açıklamıyor. Onlara bir ad koy-manın faydası yok."
Katerina sızlanarak "von Neumann maki-nesi de nedir? Lütfen açıklayın" dedi.
Orlov ve Floyd, önce aynı anda konuş-maya başladılar. Şaşkınlıkla bakışıp durdular,Vasili gülerek sözü Amerikalıya bıraktı.
"Katerina, diyelim ki yapman gerekenbüyük bir mühendislik işi var. Gerçektenbüyük. Örneğin Ay'ın tüm yüzeyinde ma-den araştırması yapmak gibi. Bunun içinmilyonlarca makine yapabilirsin, ama buyüzyıllar sürer. Eğer yapabilecek kadarakıllıysan, tek bir makine; ama çevresindekihammaddelerden kendi kendine üreye-bilen bir makine yaparsın. Böylece bir zin-
Dünyaları Yiyen
cirleme reaksiyon başlatırsın ve çok kısabir süre sonra, işi milyonlarca yıl yerinebirkaç yılda yapacak kadar makineyi...üretmiş olursun. Yeterince yüksek bir ço-ğalma hızıyla, her şeyi istediğin kadar kısabir sürede yapabilirsin. Uzay Ajansı bu fi-kirle yıllardır ilgileniyor, eminim siz de öy-lesiniz Tanya."
"Evet, çoğalan makineler. Tsiolovski'ninbile aklına gelmemişti."
Vasili "Bundan pek emin değilim" dedi."Katerina, görünüşe bakılırsa çok yakın birbenzetme yapmışsın. Bir bakteriyofaj birvon Neumann makinesidir."
Sasha "Hepimiz öyle değil miyiz?" dedi."Eminim Chandra da öyle diyordur."
Chandra başıyla onayladı."Tabii ki. Aslında von Neumann bu fikri
canlı sistemlerin incelemelerinden almıştı.""Ve bu canlı makineler Jüpiter'i yiyorlar!"Vasili "Öyle görünüyor" dedi. "Bazı he-
saplar yaptım, ama sonuçlarına inanamıyo-rum. Oysa sadece basit aritmetik."
Katerina "Senin için basit olabilir" dedi."Vektörler ve diferansiyel denklemleri ka-rıştırmadan bize de açıkla."
"Hayır, gerçekten basit. Aslında siz dok-torların geçen yüzyılda kafaya taktığınıznüfus patlamasının mükemmel bir örneği.
334 335
2010: Uzay Efsanesi-2
Zagadka iki saatte bir ürüyor. Yani sadeceyirmi saat sonra on kat olacak. Bir Zagadkabine çıkacak."
Chandra "1024" dedi."Biliyorum, ama basitçe hesaplayalım.
Kırk saat sonra bir milyon olacaklar, sek-sen saat sonra ise milyon kere milyon. Bizde şu anda oralardayız. Bu artışın sonsuzakadar süremeyeceği ortada. Bu hızla birkaçgün sonra ağırlıkları Jüpiter'den fazla olur!"
Zenia "Öyleyse acıkacaklar" dedi. "Ozaman ne olacak?"
Brailovsky "Satürn dikkatli olsa iyi olur"diye yanıtladı. "Sonra da Uranüs ve Nep-tün. Küçük Dünya'yı fark etmeyecekleriniumalım."
"Ne umut ama! Zagadka bizi üç milyonyıldır gözetliyor!"
Walter Curnow birden gülmeye başladı.Tanya "Bu kadar komik olan ne?" diye
çıkıştı."Bu şeyler sanki insanmış, zeki varlıklar-
mış gibi konuşuyoruz. Değiller, onlar sadecearaç. Ama çok amaçlı araçlar, gereken birçokşeyi yapabilirler. Aydaki bir sinyal aletiydi,casus da diyebilirsiniz. Bovvman'ınrastladığı -bizim esas Zagad-ka'mız- bir türulaşım sistemiydi. Şimdi ise başka bir şeyyapıyor, ne olduğunu Tanrı
Dünyaları Yiyen
bilir. Evrenin her yerinde başkaları olabilir."Çocukken benim de böyle bir aletimvardı. Zagadka aslında ne biliyormusunuz? Bildiğimiz İsviçre çakısının kozmikbir eşi!"
337336
Lucifer Yükseliyor
JÜPİTER'E ELVEDA
Bu mesajı hazırlamak kolay değildi, heleaz önce avukatına gönderdiğinden sonra.Floyd kendini ikiyüzlü hissediyordu; ama ikitaraf için de kaçınılmaz olan acıyı en aza in-dirmek için yapılması gerektiğini biliyordu.
Üzgündü, ama artık bunalımı geçmişti.Dünya'ya başarılarla -kahramanlık sayılmasada- döndüğü için, güçlü bir konumda pazarlıkedecekti. Hiç kimse -hiç kimse- Chris'iondan alamazdı.
"...Sevgili Caroline (artık "Sevgilim" değildi).Eve dönüyorum. Sen bu mesajı aldığında -benuykuda olacağım. Sadece birkaç saat sonra,bana göre tabii, gözlerimi açacağım veönümde güzel, mavi Dünya duruyor olacak.
"Biliyorum senin için yine aylar sürecek,üzgünüm. Ama böyle olacağını gitmedenönce biliyorduk; yine de görev planındakideğişiklik yüzünden programdan haftalarönce dönüyorum.
"Umarım bir çözüm bulabiliriz. Esas konuşu: Chris için en iyisi ne? Kendi duygularımızne olursa olsun, önce onu düşünmeliyiz.Ben böyle yapacağımı bilyorum, eminim sende öyle."
341
2010: Uzay Efsanesı-2
Floyd kayıt cihazını kapattı. Söylemek iste-diğini söylemeli miydi: "Çocukların babalarınaihtiyacı vardır?" Hayır, bu nazikçe olmazdı,olsa olsa her şeyi daha da berbat edebilirdi.Caroline doğumla dördüncü yaş arasındaçocuk için en önemli olanın anne olduğunuöne sürebilirdi; kendisi de böyle dü-şünmüyorsa, Dünya'da kalmalıydı
"...Eve gelince...avukatların yaklaşımına se-vindim, böylece ikimiz için de kolaylaşacak.İkimizin de orayı sevdiğini biliyorum, amaartık çok büyük gelir, hem de bir sürü anıyladolu. Herhalde şimdilik Hilo'da bir dairebulurum; en kısa zamanda da sürekli bir yerbulabileceğimi umuyorum.
"İşte bunun için herkese söz verebilirim:Bir daha Dünya'dan ayrılmayacağım. Birömür için fazlasıyla uzay yolculuğu yaptım.Ha, belki Ay, eğer çok gerekirse; ama o zatensadece bir hafta sonu gezintisi.
"Aylardan söz açılmışken, az önce Sino-pe'un yörüngesini geçtik, yani artık Jüpitersisteminden çıkıyoruz. Jüpiter artık yirmimilyon kilometreden bile daha geride ve bizimAy'ımızdan sadece biraz daha büyük.
"Ama gezegene korkunç bir şey olduğu buuzaklıktan bile anlaşılıyor. Güzel turuncusukaybolmuş; iğrenç bir gri olmuş. Eski parlak-lığından da eser yok Dünyadan artık sadece
Lucifer Yükseliyor
soluk bir yıldız olarak görünmesi çok normal."Kritik günü çoktan geçtik, ama başka bir
şey olmadı. Bütün olup bitenler bir yanlışalarm ya da kozmik bir şaka olabilir mi? Her-halde hiç bilemeyeceğiz. Her neyse, bizi eveprogramdan önce götürüyor, ve buna şükre-diyorum
"Şimdilik hoşçakal Caroline ve her şey içinteşekkürler. Umarım hâlâ dostuzdur. Ve herzamanki gibi, Chris'e de en içten sevgiler."
Floyd bitirince küçük kabininde bir süresessizce oturdu. Artık buraya pek ihtiyacı ol-mayacaktı. Ses cipini gönderilmesi için köp-rüye götürmek üzereyken içeri Chandra girdi.
Floyd onun HAL'dan giderek ayrılmayısessizce kabul edişine şaşırmıştı. Hâlâ hergün saatlerce iletişimdeydiler, Jüpiter hak-kında bilgi alışverişi yapıyor ve Disco-ver^nindurumunu gözlemliyorlardı. Hiç kimse büyükbir duygusal gösteri beklemese de, Chandrayenilgiyi takdire değer bir sabırlakarşılıyordu. Tek sırdaşı olan NikolaiTernovsky Floyd'a bu davranışının mantıklıbir açıklamasını yapmıştı.
"Chandra yeni bir uğraş buldu Woody.Unutma, onun işinde bir şey çalışıyorsa eski-miş demektir. Son birkaç ayda çok şey öğ-
343342
2010- Uzay Efsanesı-2
rendi. Şimdi ne yaptığını tahmin edemiyormusun?"
"Doğrusu hayır Sen söyle.""HAL 10 OOO'İ tasarlamakla meşgul."Floyd'un ağzı açık kaldı. "Bu Sasha'nın ho-
murdanmasına neden olan, Urbana'ya giden ouzun mesajları açıklıyor. Eh, artık devreleriuzun süre kilitleyemez."
Chandra girdiğinde Floyd bu konuşmayıhatırladı Doğru olup olmadığını sormayacakkadar akıllıydı, onu hiç ilgilendirmezdi. Yinede hâlâ merak ettiği bir konu vardı.
"Chandra" dedi, "teğet geçiş sırasında HAL'ıkonuşarak işbirliği yapmaya ikna ettiğin içinsana yeterince teşekkür ettiğimi sanmıyorum.Bir ara sorun çıkaracak diye çok korktumSen ise başından sonuna kendinden emindinve haklıydın da. Peki hiç tereddüt etmedinmi?"
"Kesinlikle hayır Dr Floyd.""Neden? Kendini tehdit altında hissetmiş
olmalı; geçen sefer olanları biliyorsunuz.""Arada büyük bir fark vardı. Bu sefer ba-
şarmamızda ulusal karakteristik özellikleri-mizin rolünün olduğunu söyleyebilirim."
"Anlamıyorum.""Şöyle düşünün Dr. Floyd. Bowman HAL'a
karşı güç kullanmaya kalktı. Ben öyle yap-madım Bizim dilimizde bir sözcük vardır;
Lucıfer Yükseliyor
abimsa. Genellikle "şiddetsizlik" olarak ter-cüme edilse de çok daha olumlu şeyler ifadeeder. HAL'ı idare ederken ahimsa kullanmayadikkat ettim."
"Şüphesiz olağanüstü. Ama nedeni üzücübile olsa, bazen daha enerjik bir şey gerekebilir" Floyd içindeki isteğe karşı koyarak durakladıChandra'nın kibirli tutumu sıkıcı olmayabaşlamıştı. Artık ona hayatın bazı ger-çeklerinden söz etmenin bir zararı olmazdı
"Böyle bittiğine sevindim. Ama bu olmaya-bilirdi de ve benim de her olasılığa karşı ha-zırlıklı olmam gerekirdi. Ahimsa ya da her nediyorsanız, çok iyi bir şey; yine söylemektesakınca görmüyorum, felsefenize rağmen bende bir tedbir almıştım. HAL., eğer, inatçılıketseydi, onunla ben ilgilenecektim."
Floyd Chandra'yı bir kez ağlarken görmüştü,şimdi de kahkahalarla güldüğünü görüyorduBu da aynı derecede rahatsız ediciydi
"Lütfen Dr. Floyd! Zekamı bu kadar kü-çümsemenize üzülüyorum. Bir yere bir güçkesici takacağınız başından beri belliydi. Benonu aylar önce söktüm."
Şaşkınlıktan donakalan Floyd söyleyecekbir şey bulabilmiş miydi, bunu asla bileme-yeceklerdi. O balık gibi ağzı açık dururkenuçuş güvertesinde Sasha bağırdı: "Kaptan!
344
2010 Uzay Efsanesi-2
Herkesi Ekranlara koşun! BOZHE MOI! ŞUNABAKIN'"
_________51_________
______BÜYÜK OYUN______
Artık uzun bekleyiş sona ermek üzereydiBaşka bir gezegende zeka doğmuş ve beşiğiolan gezegenden kurtulmuştu. Eski bir de-ney en can alıcı noktasına gelmek üzereydi.
Çok uzun zaman önce bu deneye başlamışolanlar insan ya da ona benzer bir canlı de-ğillerdi. Ancak etten ve kandandılar ve uzayınderinliklerine baktıklarında korkuyla karışıkbir saygı, merak ve yalnızlık hissetmişlerdiGüç elde eder etmez de, yıldızlara doğruyolculuk etmeye başlamışlardı
Araştırmaları sırasında, çok çeşitli yaşamtürleri ile karşılaşmışlardı ve binlerce geze-genin evrim süreçlerini izlemişlerdi. Kozmikgecede ilk zeka pırıltılarının ne sık parılda-yıp söndüğünü görmüşlerdi.
Tüm Galakside, "bilinç"ten daha değerli birşey bulamadıklarından, onun her yerdedoğması için çaba gösterdiler. Yıldız tarlala-rının çiftçileri oldular; ektiler, bazen de biç-tiler.
Bazen de soğukkanlılıkla zararlı otları
Lucıfer Yükseliyor
ayıkladılar.Bin yıllık bir yolculuktan sonra araştırma
gemisi Güneş Sistemi'ne girdiği zaman devdinozorlar çoktan yok olmuştu Gemi donmuşdış gezegenleri geçti ve ölmekte olan Mars'ınçöllerinde biraz durarak Dünya'ya baktı
Kaşifler altlarında yaşam belirtileriyle dolubir gezegenin uzandığını gördüler Yıllarcaçalışmış, toplamış ve sınıflandırmışlardı. Öğ-renebilecekleri her şeyi öğrendiklerinde uy-gulamaya başlamışlardı Karada ya da denizdeyaşayan birçok türün kaderleriyle oynadılarFakat hangi deneylerinin başarıya ulaştığını enazından bir milyon yıl boyunca öğre-nemeyeceklerdi
Sabırlıydılar; ancak henüz ölümsüz değil-diler Yüz milyar yıldızın bulunduğu bir ev-rende yapacak daha çok şey vardı ve birçokgezegen onları bekliyordu. Bu yüzden bir kezdaha bu yoldan geçemeyeceklerini bilerekboşlukta ilerlediler.
Aslında tekrar geçmelerine gerek de yoktu.Bıraktıkları uşaklar gerisini halledeceklerdi
Dünya'da Buzul Çağı başlamış ve bitmişti;bu arada değişmeyen Ay sırrını taşımaya de-vam ediyordu. Kutup buzullarından bile dahayavaş bir hızla, uygarlık gelgitleri Galaksi
346 347
boyunca alçaldı ve yükseldi. Garip, güzel vekorkutucu imparatorluklar kuruldu, yıkıldı vesonraki nesillere bilgilerini aktardılar. Dünyaunutulmamıştı ancak ikinci bir ziyaret pekgerekli değildi. Dünya, çok azı konuşmayeteneği kazanabilecek milyonlarca sessizgezegenden biriydi.
Ve şimdi, yıldızların arasında, evrim yenihedeflere doğru ilerliyordu. Dünya'nın ilkkaşifleri et ve kan sınırına çoktan ulaşmışlardı.Makineleri vücutlarından daha iyi durumagelir gelmez de taşınmaya başlayacaklardı.Önce beyinleri sonra da yalnızca düşüncelerinimetal ve plastikten yapılmış yeni kusursuzevlerine yerleştirdiler.
Bunların içinde, yıldızların arasında dolaş-tılar. Ondan sonra da uzay gemisi yapmadılarKendileri uzay gemisiydiler.
Ancak makine-varlıkların devri de çabucakgeçti Bitmek bilmeyen deneyleri sırasında,bilgilerim uzayın kendi bünyesinde depola-mayı ve düşüncelerini sonsuza dek donmuşışık kafeslerinde korumayı öğrenmişlerdi.Sonunda maddenin egemenliğinden kurtulupışınım yaratıklarına dönüşebildiler.
Böylelikle kendilerini saf enerjiye dönüş-türdüler Binlerce gezegende açtıkları boşyuvalar ölümün umursamaz dansıyla titredive paslanıp ufalandılar.
Artık Galaksi'nin efendisiydiler ve zamanınyakalayamayacağı kadar ötesindeydiler. Di-lediklerinde yıldızlar arasında dolaşıyorlar veuzay boşluğuna ince bir sis gibi çökebiliyor-lardı. Ancak tanrısal güçlerine rağmen özle-rini, yok olmuş bir denizdeki ılık balçığıunutmamışlardı.
Ve hala atalarının uzun zaman önce başlat-tıkları deneyleri gözlüyorlardı.
_________52_________
_______ATEŞLEME_______
Buraya tekrar, hele böylesine garip bir gö-revle geleceğini hiç düşünmemişti. Disco-ver^-ye tekrar girdiğinde gemi uzaklaşan Le-onoı/un çok gerisinde kalmıştı ve yavaş yavaşJüpiter'den uzaklaşıyordu. Yörüngesinin uzaknoktası dış uyduların arasındaydı. Çağlarboyunca birçok kuyruklu yıldız çekim alanınayakalanıp Jüpiter'in etrafında böyle uzun biryörüngeye girmiş, karşılıklı yerçe-kımlerininkaderini belirlemesini beklemişti.
O tanıdık güverte ve koridorlardan hayattamamen çekilmişti. Gemiyi kısa bir süre içinuyandıran adamlar ve kadınlar uyarısına uy-muşlardı; artık güvende olmalıydılar, ama buda kesin değildi. Ama son dakikalar akıp gi-
Lucifer Yükseliyor
2010: Uzay Efsanesi-2
349348
derken, kendisini kontrol edenlerin kozmikoyunlarının sonucunu her zaman tahminedemediklerini fark etmişti.
Her şeyi yapabilmenin inanılmaz can sı-kıntısına henüz ulaşmamışlardı; deneyleri herzaman başarılı olmuyordu. Evrenin heryerinde başarısızlıkların delilleri vardı, bazılarıo kadar belirsizdi ki kozmik fonda kay-bolmuşlardı bile, bazıları ise binlerce dünya-daki gökbilimcileri şaşırtacak kadar görseldilerBuradaki sonucun belli olmasına artıkdakikalar vardı; o son dakikalarda yine HALile yalnızdı
Önceki varlığında bir klavyeyle yazılan yada mikrofona söylenen hantal sözcükler ara-cılığıyla iletişim kurabiliyorlardı Şimdi isedüşünceleri ışık hızında birbirine karışıyordu:
"Beni algılıyor musun HAL?""Evet Dave Ama neredesin-' Monitörlerimin
hiçbirinde seni göremiyorum.""Bunun önemi yok Senin için yeni emirler
var. R23 ile R35 arasındaki kanatlardaki kızılötesi Jüpiter radyasyonu hızla yükseliyor.Sana bir sınırlama değeri kümesi vereceğimBu limitlere ulaşılır ulaşılmaz uzun menzilliantenini Dünya 'ya çevirmeli ve söyleyeceğimmesajı mümkün olduğunca çok kez yol-lamaksın. "
"Ama bu, LeonotSla bağlantımı koparmakdemek Dr Chandra'nın verdiği programauyarak yaptığım Jüpiter gözlemlerimi artıkaktaramayacağım "
"Doğru, ama durum değişti. Alfa ÖncelikDeğişiml'ni kabul et. işte AE 35 birimi koor-dinatları."
Mikrosaniyenin küçük bir parçası kadar birsüre, bilinç akımına rastgele bir anı girdiSahte arıza raporuyla Frank Poole'u ölümegönderen AE 35 Anten yöneltme birimiyletekrar ilgileniyor olması ne garipti1 Bu defatüm devreler, bir zamanlar avucunun içindeolan çizgiler gibi incelemesine açıktı. Yanlışalarm yoktu, böyle bir tehlike yoktu.
"Emirler doğrulandı Dave. Seninle tekrarçalışmak güzel Görev hedeflerimi yerine ge-tirdim mi tamamıyla?
"Evet HAL; çok iyiydin Şimdi Dünya'yayollayacağın son bir mesaj var ve bu yolladığınen önemli mesaj olacak."
"Lütfen mesajı ver Dave. Ama neden sondedin?"
Neden? Uzun milisaniyeler boyunca bu so-ruyu düşündü. Ve bunu yaparken, daha öncefark etmediği bir boşluk fark etti Zatenoradaydı, ama yeni deneyimler ve algılaronu şimdiye dek bir duvarın ardında sakla-mıştı.
Lucifer Yükseliyor2010: Uzay Efsanesi-2
350 351
2010- Uzay Efsanesı-2
Planları hakkında bildiği bir şey vardı; onaihtiyaçları vardı Çok iyi, onun da ihtiyaçları -belki bir dereceden sonra duyguları bile-vardı. Eskiden bildiği hayatla ve insanla sonbağlatısım kuruyordu.
Önceki isteğini yerine getirmişlerdi; cö-mertliklerinin sınırını denemek ilginç olacaktı,tabii bu terim onlar için geçerliyse. Hemonun istediğini yapmak onlar için kolaydı;David Bowman'ın artık gereksiz olan gövdesiniDavid Bowman'm kendisine zarar vermedenyok etmekle güçlerini kanıtlamışlardı.
Tabu ki onu duymuşlardı; bir kez dahaOlımpos Dağı'ndaki bir eğlencenin hafif biryankısı duyuldu. Ama bu seste ne onay nede red fark edebildi.
"Hâlâ yanıtını bekliyorum Dave.""Düzeltiyorum HAL. Uzun bir zaman için
son mesajın demeliydim. Çok uzun bir za-man için."
Harekete geçmelerini bekliyordu; hatta onlarıhemen karar vermeye zorluyordu İsteğininmantıklı olduğunu şüphesiz anlayacaklardı;hiçbir bilinçli varlık zarar görmeden çağlarboyu tek başına hayatta kalamazdı. Herzaman yanında olsalar bile kendi varlıkderecesine yakın birine; bir dosta ihtiyacıvardı.
Lucıfer Yükseliyor
Hareketinin insan dillerinde birçok karşılığıvardı. Cüret, yüzsüzlük, chutzpab Mükemmelhatırlama gücüyle bir Fransız generalin birzamanlar "L'audace-toujours L'au-dace!'*dediğini hatırladı Belki de takdir ettikleri,hatta paylaştıkları bir insansı özellikti. Yakındaanlayacaktı
"HALi 30, 29 ve 28 kızılötesi kanallarındakisinyale bak; çok yakında, şimdi tepesi kısadalgaya doğru hareket ediyor "
"Dr Chandra'ya bilgi aktarımında bir kesilmeolacağını bildiriyorum AE 35 birimini ça-lıştırıyorum Uzun menzilli anteni yöneltiyo-rum Terra Bir Fenerinde kilitlenme onaylandıMesaj başlıyor:
TÜM BU DÜNYALAR "
Son dakikaya bırakmışlardı; ama belki dehesaplar tamamen doğru çıkmıştı. Saf ısı ge-miye bir balyoz gibi vurmadan önce dokuzkelimeyi yaklaşık yüz defa tekrarlayacak za-man vardı.
Bir zamanlar Birleşik Devletler Uzay AracıDiscoverytnin Kumandam David Bowmanolan şeyi orada tutan merak ve kendisinibekleyen uzun yalnızlığın korkusuydu Geminormal şeklini uzun bir süre korudu; sonradöner gövdenin milleri kilitlendi ve bir andadev tekerlekteki momentumu açığa çıkardı.Kor halindeki parçacıklar sessiz bir
352 353'Cesaret -her zaman cesaret1" (çn )
2010: Uzay Efsanesi-2
patlamayla sayısız yöne dağıldılar."Alo Dave Ne oldu? Neredeyim?"Artık rahatlayıp başarının tadını çıkarabile-
ceğinin farkında değildi Daha önce hep is-tekleri çok anlaşılmaz olmayan ve davranışınıbazen kendi isteklerine göre değiştirebildiğibir efendinin kontrol ettiği evcil bir köpek gibihissetmişti. Bir kemik istemişti; önüneatmışlardı.
"Sonra açıklarım HAL. Çok zamanımız var."Geminin son parçacıkları onların bile algı-
layamayacakları kadar uzaklara dağılıncayakadar beklediler Sonra kendileri için hazır-lanan yeni şafağı izlemek ve tekrar toplananadek yüzyıllarca beklemek üzere ayrıldılar.
Astronomik olayların her zaman astronomiksürelerde olduğu doğru değildir. Parçacıklarısaçılarak inanılmaz parlaklıktaki bir yıldızoluşturmadan önce bir yıldızın son çöküşüyalnızca bir saniye sürebilir; yani Jüpiter'indeğişimi çok yavaş olmuş sayılırdı.
Yine de Sasha'mn gördüklerine inanabil-mesi birkaç dakika sürdü. Gezegen üzerindeteleskopla rutin bir araştırma yapıyordu, artıkhiç bir gözlem rutin sayılmazdı ya! Jüpitergörüş alanından çıkmaya başladı Önce aletinsabitlik ayarının bozuk olduğunu san-
Lucıfer Yükseliyor
di; sonra bütün evren kavramını sarsan bir
şokla, teleskobun değil Jüpiter'in hareket et-
tiğini anladı. Kanıtı gözünün önündeydi. Küçük
uydulardan ikisini de görebiliyordu, onlar
hareketsizdi.
Gezegenin tamamını görebilmek için bü-
yütme derecesini azalttı Artık cüzzamlı, lekeli
bir griydi Inanamayarak geçen birkaç
dakikadan sonra gerçekten olduğunu anladı;
ama yine de pek inanamıyordu.
Jüpiter normal yörüngesinden çıkmıyordu,
neredeyse imkansız bir şey yapıyordu. Kü-
çülüyordu, hem de öyle hızlı ki üzerine
odaklandığında kenarları hareket ediyordu.
Aynı zamanda parlaklaşıyor, berbat gri rengi
inci gibi bir beyaza dönüyordu. Şüphesiz in-
sanların gözlemlediği onca yılda olduğundan
daha parlaktı; Güneş ışığının yansıması bile
bu kadar...
O anda Sasha neden olduğunu anlamasa
da ne olduğunu anladı ve genel alarmı çaldı.
Otuz saniye bile geçmeden gözlem odasına
gelen Floyd'un ilk gördüğü pencerelerden
girip duvarlarda ışıktan ovaller çizen kö-redici
parıltıydı O kadar parlaktılar ki gözlerini
kapatmak zorunda kaldı; Güneş bile bu
kadar parlaklık veremezdi.
354
Floyd o kadar şaşırmıştı ki parıltının Jüpi-ter'den geldiğim düşünmedi, aklına gelen ilkdüşünce: Süpernova idi! Aklına gelir gelmezbu düşünceden vazgeçti; Güneş'in kapıkomşusu Alpha Centauri'deki bir patlama bilebu inanılmaz görüntüyle karşılaştırılamazdı.
Işık birden azaldı; Sasha dış güneş kalkan-larını çalıştırmıştı Artık direkt kaynağa bakı-labiliyordu. Sadece küçük bir noktaydı, bo-yutu bile belli olmayan herhangi bir yıldızdı.Bunun Jüpiter'le bir ilgisi olamazdı; Floydgezegene sadece birkaç dakika önce baktı-ğında, uzaktaki küçük güneşten dört kat dahabüyüktü.
Sasha'nın kalkanları indirmesi iyi olmuştu.Bir an sonra küçük yıldız patladı ve karanlıkfiltrelerle bile çıplak gözle bakmak imkansızdıAma son ışık seli bir saniyeden de kısasürdü; sonra Jüpiter -ya da eskiden Jüpiterolan şey- tekrar büyümeye başladı.
Büyümeye devam etti, sonunda değişim-den önce olduğundan çok daha büyük ol-muştu. Bir süre sonra ışık küresi hızla solmayabaşladı, sıradan güneş ışığı seviyesinedüştü. Floyd onun aslında boş bir kabuk ol-duğunu anladı, çünkü tam kalbinde merkeziyıldız hâlâ açıkça görülebiliyordu.
Aklından çabucak bir hesap yaptı. Gemi
Jüpiter'den bir ışık dakikasından daha uzak-taydı, ama o büyüyen kabuk -şimdi parlakkenarlı bir halkaya dönüşüyordu- şimdidengökyüzünün dörtte birini kaplıyordu. Yanionlara -aman Tanrım! -neredeyse ışık hızınınyarısıyla yaklaşıyordu. Birkaç dakika içindegemiyi yutacaktı
Sasha'nın ilk anonsundan o ana kadar hiçkimse tek kelime etmemişti. Bazı tehlikeleröyle görsel ve normal deneyimlerin ötesin-dedir ki akıl onların gerçek olduğunu kabuletmez ve kaderin yaklaşmasını hiç anlamadanizler Gelgit dalgasının yaklaştığını, çığınindiğini, kasırga hortumunun dönüşünü görenama kaçmaya çalışmayan biri mutlakakorkudan donakalmış ya da kaçınılmaz ka-derine razı olmuş demek değildir. Gözlerininkendisine gösterdiği şeyin onu ilgilendirdiğineinanamıyor olabilir. Bütün onlar başka birininbaşına geliyordur.
Beklendiği gibi büyüyü ilk bozan Tanyaoldu Yağdırdığı emirlerle Vasili ve Floyd'uköprüye koşturdu.
Geldiklerinde "Şimdi ne yapalım?" diyesordu.
Floyd, kaçamayacağımız kesin, diye dü-şündü Ama belki şartlan biraz geliştirebiliriz
"Geminin yanı dönük" dedi. "O şeve dik
2010- Uzay Efsanesi-2 Lucifer Yükseliyor
356
dönersek daha küçük bir hedef olmaz mıyız?Hem kütlemizin mümkün olduğunca çoğunubir radyasyon kalkanı gibi araya koymuşoluruz "
Vasilı'nın parmakları kontroller üzerindeuçuşmaya başlamıştı bile
"Haklısın Woody, yine de gamma ve Xışınları için artık çok geç Ama daha yavaşnötronlar ve alfalar olabilir, Tanrı bilir başkaneler var."
Gemi ekseni etrafında yavaşça dönerkenışıktan şekiller duvarlarda kaymaya başladılarSonra tamamen kayboldular; şimdiki ko-numuyla Leonoı?un tüm kütlesi narin insankargosuyla yaklaşan radyasyon dalgası ara-sındaydı
Floyd, acaba, şok dalgasını gerçekten his-sedecek miyiz, diye düşündü, yoksa yayılangazlar bize ulaştıklarında fiziksel bir etki ya-pamayacak kadar zayıf mı olacaklar? Dış ka-meralardan görülen ateş halkası şimdi gök-yüzünü neredeyse tamamen içine almıştı.Ama hızla sönüyordu, hatta içinden bazıparlak yıldızların parıltısı görülebiliyordu.Floyd, yaşayacağız, diye düşündü Gezegen-lerin en büyüğünün yok oluşuna tanık oldukve hayatta kaldık.
Kameralar artık yıldızlardan başka bir şeygöstermiyordu, ama içlerinden biri tüm di-
ğerlerinden bir milyon kat daha parlaktı Jü-piter'in üflediği ateş balonu etkileyiciliğinerağmen yanlarından zararsızca geçip gitmişti.Kaynağa bu kadar uzakken, geçişini sadecegeminin aletleri kaydetmişti.
Gemideki gerginlik yavaşça azaldı Böyledurumlarda hep olduğu gibi herkes gülüpaptalca espriler yapmaya başladı. Floyd onlarıduymuyordu; hâlâ hayatta olduğu içinrahatlamıştı, ama üzgündü
Muhteşem ve harika bir şey yok olmuştu.Tüm güzelliği, ihtişamı ve hiç çözülemeyeceksırlarıyla Jüpiter artık yoktu. Tüm tanrılarınbabası en iyi zamanında yıkılmıştı.
Ama başka bir bakış açısı daha vardı Jüpi-ter'i yitirmişlerdi: Peki onun yerine ne gel-mişti?
Tanya zamanını çok iyi ayarlayarak herkesisusturdu
"Vasili, zarar var mı?""Ciddi bir şey yok, bir kamera yanmış.
Tüm radyasyon ölçerler normalin oldukçaüstünde, ama hiçbiri tehlike sınırında değil."
"Katerina, aldığımız toplam dozajı kontrolet Görünüşe bakılırsa şanslıymışız, tabii başkasürpriz olmazsa. Şüphesiz Bowman'a teşekkürborçluyuz; sana da, Heywood. Ne olduğuhakkında bir fikrin var mı?"
"Tek bildiğim Jüpiter'in bir güneşe dönüş-
Lucifer Yükseliyor2010 Uzay Efsanesı-2
359358
2010. Uzay Efsanesi-2
tuğu"
Vasili "Bu doğru" dedi. "Jüpiter dış etkenolmadan füzyon başlaması için çok küçük."
"Yani az önce bir astronomi mühendisliğiörneği mi gördük?"
"Kesinlikle. Artık Zagadka'nm ne işe yara-dığını biliyoruz."
"Bu numarayı nasıl yaptı? Vasili, elinde ol-saydı, Jüpiter'i nasıl yakardın?"
Vasili bir an düşündü, sonra kararsızcaomuz silkti.
"Ben yalnızca bir kuramsal gökbilimciyim,bu konularda pek tecrübem yok. Ama birbakalım... Eee, eğer on Jüpiter kütlesi ekle-meme, ya da yerçekimi sabitini değiştirmemeizin yoksa, herhalde gezegeni yoğunlaş-tırmaya çalışırdım, hımmm, bu ilginç bir fi-kir..."
Sesi kesildi; herkes sabırla bekledi, aradabir ekranlara bir göz atıyorlardı. Eskiden Jü-piter olan yıldız patlamalı doğumundan sonradurgunlaşmış gibiydi; artık göz alıcı birnoktaydı, neredeyse Güneş kadar parlaktı.
"Sadece sesli düşünüyorum; ama böyle ya-pılmış olabilir. Jüpiter'in çoğu hidrojendi.Eğer bunun büyük bir bölümü çok daha yo-ğun bir maddeye -kim bilir, belki nötronmaddeye- dönüştürülebilseydi, çökerek çe-kirdeğe inerdi. Belki milyarlarca Zagad-
Lucifer Yükseliyor
ka'nm emdikleri gazlarla yaptıkları da buydu.Nükleosentez, yani saf hidrojenden dahayüksek element yapımı. Bu öğrenmeye değerbir numara olurdu! Artık az bulunan metalkalmaz, altın alüminyum kadar ucuz olurdu'"
Tanya "Peki bu olanları nasıl açıklayacak?"diye sordu.
"Çekirdek yeterince yoğunlaştığında Jüpiterbirkaç saniyede çökerdi. Isı da füzyonbaşlatacak kadar yükselirdi Tamam, karşı çı-kılacak bir sürü nokta olduğunu biliyorum:Demir minimumunu nasıl geçebildiler; pekiya radyasyon geçişi; Chandrasekhar sınırı.Boş verin bunları. Bu teori başlangıç için ye-terince iyi; ayrıntıları sonra hesaplarım. Yada daha iyi bir teori bulurum."
Floyd "Bundan eminim" diye onayladı."Ama daha önemli bir konu var. Bunu ne-den yaptılar?"
Katerina dahili hattan "Belki bir uyan" diyeatıldı.
"Neye karşı?""Göreceğiz."Zenıa çekinerek "Herhalde" dedi, "bir kaza
olamaz, değil mi?"Bunun üzerine tartışma birkaç saniye durdu.Floyd "Ne korkunç bir düşünce!" dedi.
361360
2010 Uzay Efsanesı-2
"Ama bu doğru olamaz. Öyle olsaydı uyanolmazdı."
"Belki. Eğer dikkatsizliğinle bir orman yan-gını çıkarırsan, en azından herkesi uyarmakiçin elinden gelem yaparsın "
Vasili "Asla bilemeyeceğimiz bir şey dahavar" diye yakındı. "Hep Cari Sagan'm haklıolduğunu ve Jüpiter'de hayat olduğunu dü-şünmüştüm."
"Aletlerimiz hiçbir şeye rastlamadı.""Ne kadar şansları vardı ki' Sahra ya da
Antarktika'da birkaç hektarlık bir yere bak-sanız Dünya'da hayat bulur musunuz? BizimJüpiter'de yaptığımız da o kadar."
Brailovsky "Hey!" dedi. "Ya Discovery veHAL?"
Sasha uzun menzilli alıcıyı açtı ve sinyalfrekansını taramaya başladı. Hiç bir sinyalyoktu.
Bir süre sonra, sessizce bekleyen gruba"Discovery yok" dedi.
Hiç kimse Dr. Chandra'ya bakmadı; amabirkaç teselli sözü duyuldu, sanki oğlunukaybetmiş bir babanın acısını paylaşıyorlardı.
Ama HAL'ın onlara son bir sürprizi dahavardı.
Luctfer Yükseliyor
53
DÜNYALARDAN BÎR HEDİYE
Radyasyon patlaması gemiyi yutmadan birkaçsaniye önce Dünya'ya yollanan mesaj düzmetin şeklindeydi ve şu sözleri tekrarlıyordu:
"TÜM BU DÜNYALAR SIZIN, EUROPA DIŞINDAORAYA İNMEYİ DENEMEYİN "
Doksan üç kez tekrarlanmış, sonra harflerkarışmaya başlamıştı Mesaj EUROPA ile DI-ŞINDA arasında birdenbire duruyordu
Şaşkın ve tedirgin Görev Kontrol mesajıaktardığında Floyd "Anlamaya başlıyorum"dedi "Harika bir ayrılık hediyesi; yeni birgüneş ve çevresinde gezegenler."
Tanya "Ama neden yalnızca üç tane?" diyesordu
Floyd "Açgözlülük etmeyelim" diye yanıtladı"Bence çok iyi bir nedeni var. Euro-pa'dahayat olduğunu biliyoruz Bowman ya daarkadaşları -her kim iseler- onu rahat bı-rakmamızı istiyorlar."
Vasili "Bu başka bir şeyi de açıklıyor" dedi"Bazı hesaplar yaptım. Sol 2'nin artık dur-duğunu ve şu andaki düzeyde ısı yayacağınıvarsayarsak, buzlar eridiğinde Europa'nın
362
2010: Uzay Efsanesi-2
hoş bir tropik iklimi olacak. Zaten bu hızla
oluyor."
"Ya diğer uydular?"
"Ganymede çok hoş olacak, gün tarafı sı-
cak olacak. Callisto ise çok soğuk olacak,
ama gaz püskürmesi sürekli olursa yeni at-
mosfer yaşamaya uygun olabilir. Ama lo
herhalde şimdikinden de kötü olacak."
"Büyük bir kayıp sayılmaz. Bu olmadan
önce de cehennem gibiydi."
Curnow "lo'yu gözardı etme" dedi. "Sadece
prensipte de olsa orayla ilgilenmek isteyecek
birçok Teksaslı ya da Arap petrolcü var. O
kadar berbat bir yerde mutlaka değerli bir şey
vardır. Bu arada, aklıma kötü bir düşünce
takıldı."
Vasili "Seni rahatsız ettiğine göre ciddi ol-
malı" dedi. "Neymiş?"
"HAL o mesajı neden bize değil de Dün-
ya'ya yolladı? Biz çok daha yakındık."
Uzunca bir sessizlik oldu; sonra Floyd dü-
şünceli bir halde konuştu: "Ne demek istediğini
anlıyorum. Belki de Dünya'ya ulaştığından
emin olmak istedi."
"Ama onu ileteceğimizi biliyordu... Oh!"
Tanya'nın gözleri o anda çok kötü bir şey
farketmiş gibi açıldı.
Vasili "Ben öldüm" diye sızlandı.
Floyd "Galiba Walter da bundan söz edi-
Lucifer Yükseliyor
yor" dedi. "Bowman'a ya da o uyarıyı yapan
her neyse ona minnettarız. Ama tek yaptıkları
buydu. Yine de ölebilirdik."
Tanya "Ama ölmedik" dedi. "Kendi çaba-
mızla kurtulduk. Belki esas nokta da buydu.
Bunu yapmasaydık, kurtulmayı hak etmemiş
olacaktık. Bilirsiniz, doğal seleksiyon. Dar-
win'm söz ettiği seçim. Aptallık genlerinin
ayıklanması."
Curnow "İçimde kötü bir his haklı olduğunu
söylüyor" dedi. "Eğer kalkış tarihimizi de-
ğiştirmeseydik ve Discover^yı roket olarak
kullanmasaydık, o, ya da onlar, bizi kurtar-
mak için bir şey yaparlar mıydı? Jüpiter'i ha-
vaya uçurabilen bir zeka için çok zor olmasa
gerek."
Huzursuz bir sessizlik oldu, sonunda bo-
zan Heywood Floyd'du.
"İşte bu sorunun" dedi "hiçbir zaman ya-
nıtlanmayacağına memnunum."
365364
2010: Uzay Efsanesi-2
54
GÜNEŞLER ARASINDA
Floyd, Ruslar eve dönerken Walter'ın şar-
kılarını ve esprilerini özleyecekler, diye dü-
şündü. Son birkaç günün heyecanından sonra
Güneş'e -ve Dünya'ya- doğru yapılacak
uzun yolculuk tekdüze bir son olacaktı Ama
herkesin yürekten istediği de olaysız,
tekdüze bir yolculuktu.
Uykusu gelmişti bile, ama çevresindekileri
hâlâ algılayabiliyordu Kendi kendine, uyku-
dayken . ölü gibi mi görüneceğim, diye sordu.
Uzun uykuya dalmış birine, özellikle tanıdık
birine bakmak her zaman sinir bozucuydu
Belki de insana ölümlü olduğunu çok güçlü
bir şekilde hatırlatıyordu.
Curnow tamamen dalmıştı, Chandra ise
son iğnenin etkisiyle sersemlemiş olsa da
hâlâ uyanıktı. Kendinde olmadığı belliydi, ne
çıplaklığından ne de Katerına'nın varlığından
rahatsız oluyor gibi görünmüyordu. Tek
giysisi olan altın linga uçarak ondan
uzaklaşıyor, ama zinciri onu tutuyordu.
Floyd "Herşey yolunda mı Katerina?" diye
sordu.
"Tamamen. Size çok imreniyorum. Yirmi
dakika sonra evde olacaksınız."
Lucifer Yükseliyor
"Bu pek de rahatlatıcı değil. Korkunç rüyalar
görmeyeceğimizi nereden biliyorsun?" "Hiç
kimse gördüğünü söylemedi." "Tabii, belki
uyanınca unutuyorlardır." Katerina her
zamanki gibi onu çok ciddiye aldı. "imkansız.
Dondurulmuşken rüya görülse, EEC
kayıtları bunu ortaya çıkarırdı. Tamam
Chandra, gözlerini kapat. İşte o da gitti.
Şimdi sıra sende Heyvvood. Gemi sensiz -çok
garip olacak." "Sağ ol Katerina... İyi
yolculuklar." Floyd'a ağırlık çökmüştü, ama
yine de Cer-rah-Kumandan Rudenko'nun
biraz şaşkın, hatta -bu olabilir mi- utangaç
göründüğünü fark etti Sanki ona bir şey
söylemek istiyor, ama karar veremiyordu.
Uykulu uykulu "Ne var Katerina?" diye sordu
"Henüz kimseye söylemedim, ama sen zaten
konuşamayacaksın. Küçük bir sürprizim var."
"Acele...et..."
"Max ve Zenia evleniyorlar " "Buna.
.sürpriz...mi...diyorsun?..." "Hayır. Bu sadece
seni hazırlamak içindi. Dünya'ya
döndüğümüzde Walter ve ben de evleniyoruz.
Ne diyorsun?"
Şimdi neden baş başa o kadar zaman ge-
çirdiğinizi anlıyorum. Evet, bu gerçekten de
366 367
2010: Uzay Efsanesi-2
sürpriz ..kimin akhna gelirdi ki!"Bunu...duyduğuma...çok..."Cümleyi tamamlayamadan Floyd'un sesi
kesildi Ama henüz bilinçsiz değildi ve çözülendüşüncelerinin birazını bu yeni durumüzerinde toplayabiliyordu.
Kendi kendine, buna inanamıyorum, dedi.Walter uyanınca mutlaka fikrini değiştirecek-tir...
Ve uykuya dalmadan son bir düşünce.Eğer Walter fikrini gerçekten değiştirirse,uyanmasın daha iyi...
Dr. Heywood Floyd bunu çok komik bul-muştu. Mürettebatın kalanı neden güldüğünüdönüş yolculuğu boyunca hep merak ettiler.
________55_________
LUCBFER YÜKSELİYOR
Dolunaydan elli kat daha parlak olan Luci-fer Dünya gökyüzünü değiştirmiş, aylar bo-yunca sürgüne yollamıştı geceleri. Şeytaniçağrışımlarına rağmen bu isim kaçınılmazdı;zaten "ışık getiren", iyilik kadar kötülük degetirmişti. Dengenin ne tarafa doğru bozula-cağını ancak yüzyıllar ve binyıllar göstere-cekti.
Lucifer Yükseliyor
En önemli yararı, gecenin sona ermesiylebirlikte özellikle az gelişmiş ülkelerde çalışmakapsamının artması olmuştu. Yapay ay-dınlanma ihtiyacı her yerde büyük ölçüdeazalmış, sonuçta müthiş bir elektrik tasarrufuolmuşa). Sanki uzaya Dünya'nın yarısınıaydınlatan koca bir ampul takılmıştı. Lucifergün ışığında bile göz kamaştırıyor, upuzungölgeler yapıyordu.
Çiftçiler, şehir yöneticileri, polis, denizcilerve açık alan aktiviteleriyle -özellikle uzakbölgelerdeki- ilgilenen hemen hemen herkesLucifer'i memnunlukla karşılamıştı; ha-yatlarını çok daha kolay ve güvenli kılmıştı.Sevgililer, suçlular, çevreciler ve gökbilimcilerise ondan nefret ediyorlardı.
ilk iki grubun aktiviteleri kısıtlanmıştı, çev-reciler ise Lucifer'in hayvanların hayatı üze-rindeki etkisiyle ilgileniyorlardı. Geceleri aktifolan birçok yaratık ciddi ölçüde etkilenmiş,bazıları ise uyum sağlayabilmişti. Meşhurçiftleşme töreni için yüksek dalgalar vekaranlık geceler gereken Pasifik grunyonuciddi bir tehlikedeydi ve türleri hızla yok ol-maya başlamıştı.
Bu Dünya'da yaşayan gökbilimciler için degeçerliydi. Yine de eskiden olabileceği kadarbüyük bir bilimsel felaket değildi, çünküastronomik araştırmaların yansından fazlası
368 569
uzaydaki ya da Ay'daki araçlarla yapılıyordu.Onlar Lucifer'in parıltısından kolayca koru-nabilirlerdi; ama Dünya'daki rasathaneler birzamanların gece gökyüzünde duran yeni güneşkarşısında çaresiz kalmışlardı.
İnsan ırkı geçmişteki birçok değişiklikte ol-duğu gibi buna da uyum sağlayacaktı. Ya-kında Lucifer'siz bir dünyayı hiç görmemiş birnesil doğacaktı; ama bu en parlak yıldızdüşünen her erkek ve kadın için ebedi birsoru olacaktı.
Jüpiter neden feda edilmişti ve yeni güneşne kadar süre ışımaya devam edecekti? Kısasürede sönecek miydi, yoksa gücünü binlerceyıl, belki de insan ırkı yaşadığı sürece ko-ruyacak mıydı? En önemlisi, artık Venüs kadargizemli olan Europa neden yasaklanmıştı?
Bu soruların yanıtları olmalıydı ve insanonları bulana kadar asla tatmin olmazdı.
56
SONSÖZ: 20,001
...Ve tüm Galakside bulduktan en değerlişey Akıl olduğu için her yerde onun gelişmesiiçin çabaladılar. Yıldız tarlalarında çiftçioldular; ektiler, ve bazen meyvesini topladılar.
Ve bazen de zararlıları temizlemeleri ge-rekti serinkanlılıkla.
Europa'lılar Uzak Bölgeye, hiç batmayan
güneşlerinin aydınlık ve sıcaklığının ötesinde,
bir zamanlar tüm dünyalarını kaplayan
buzların hâlâ görülebildiği yerlere gitmeye
sadece son birkaç nesildir cesaret edebilmiş-
lerdi. Orada kalıp, parlak ama Soğuk Güneşin
ufkun ardında batmasıyla başlayan kısa ve
korkulu geceyi yaşamayı göze alanlar ise
daha da azdı.
Yine de o birkaç zorlu kaşif, çevrelerindeki
Evren'in düşünebildiklerinden çok daha garip
olduğunu şimdiden anlamışlardı. Karanlık
okyanuslarda geliştirdikleri hassas gözler hâlâ
işlerine yarıyordu; yıldızların ve diğer
cisimlerin gökyüzündeki hareketlerini
görebiliyorlardı. Astronominin temellerini at-
maya başlamışlardı, hatta bazı cesur düşü-
nürler yaratılışın Europa'dan ibaret olmadığı-
2010: Uzay Efsanesi-2 Sonsöz: 20,001
370 371
2010 Uzay Efsanesı-2
nı düşünüyorlardı.Okyanustan çıkışlarından çok kısa bir süre
sonra, buzların erimesiyle başlayan çok hızlıevrim sürecinde, gökyüzündeki cisimlerin üçfarklı sınıfa ayrıldığını fark ettiler Bunların enönemlisi elbette Güneş'ti Bazı efsaneler -onlarıciddiye alan pek yoktu ya- onun her zamanorada olmadığını, Europa'dakı hayatınçoğunu yok eden kısa, kıyamet gibi birdönüşüm çağının habercisi olarak birdenbireortaya çıktığını söylüyorlardı Eğer budoğruysa, bu gökte hareketsiz asılı duranküçük, sönmez enerji kaynağının faydalarınakarşılık küçük bir bedel sayılırdı
Belki Soğuk Güneş de onun uzaktaki kar-deşiydi, bir suçtan dolayı sürgüne yollanmışve cennet semasında sonsuza dek yürümeyemahkum edilmişti Bunun, tüm mantıklı halkınolduğu gibi kabul ettiği konular hakkındasorular sorup duran birkaç Europa'h dışındakimse için önemi yoktu.
Yine de o delilerin Uzak Bölge'mn karan-lığına yaptıkları yolculuklarda bazı ilginç ke-şifler yaptıklarını kabul etmek gerekirdi Tümgökyüzünün Soğuk Güneş'ten de küçük vesoluk sayısız küçük ışıkla kaplı olduğunusöylüyorlardı, ama buna inanmak zorduParlaklık derecelen çok farklıydı ve doğupbatmalarına rağmen sabit konumları
Sonsoz 20,001
hiç değişmiyordu.Bu fonda hareket eden üç cisim vardı, şüp-
hesiz henüz hiç kimsenin anlayamadığı kar-maşık yasalara uyuyorlardı. Hem gökyüzün-deki diğer şeylerin aksine bunlar çok büyüktü,ama şekilleri ve boyları sürekli değişiyorduBazen yuvarlak oluyorlardı, bazen yarımdaire, bazen de ince bir hilal. Evrendeki tümcisimlerden daha yakın oldukları açıktı, çünküyüzeylerinde çok zengin ve değişkenayrıntılar vardı
Başka dünyaların gerçekten var olduğu te-orisi sonunda kabul edilmişti, ama birkaç fa-natik dışında hiç kimse onların Europa kadarbüyük ya da önemli olabileceklerine inanmı-yordu Bin Güneş'e yakındı ve her zamankarmaşa içindeydi Gece tarafında büyükyangınların parıltıları görülebiliyordu; bu, at-mosferlerinde oksijen olmayan Europa'lılarınhâlâ anlayamadığı bir olaydı. Bazen de büyükpatlamalar yüzeyden parçacıklarla dolu devbulutlar kaldırıyordu; eğer güneşe yakıngezegen gerçekten bir dünya ise, yaşamakiçin çok kötü bir yer olmalıydı. Belki Euro-pa'run gece tarafından da kötü.
Dıştaki iki uzak gezegen çok daha sakingörünüyorlardı, ama bazı yönlerden daha daesrarengizdiler. Yüzeylerine karanlık çöktü-ğünde onlarda da yer yer ışıklar görülüyor-
2010: Uzay Efsanesi-2
du, ama bunlar iç taraftaki karmaşık dünyanınsürekli değişen yangınlarından çok farklıydı.Neredeyse sabit bir parlaklıkla yanıyor-lardı vebirkaç küçük bölgede toplanmışlardı. Amanesiller boyu bu alanlar büyümüş veçoğalmışlardı.
Ama küçük güneşler kadar parlak olan tümo ışıkların en garip olanları, iki dünyaarasında sık sık gidip gelirken görülenlerdi.Kendi denizlerinin biyolojik parlaklığını ha-tırlayan bazı Europa'lılar bir defasında bun-ların canlı yaratıklar olduğunu sanmışlardı;ama parlaklıkları bunu neredeyse imkansızkılıyordu. Yine de giderek daha fazla düşünürbu ışıkların -sabit şekillerin, hareketli gü-neşlerin- garip bir hayat belirtisi olduğunainanmaya başladı.
Ancak buna karşı oldukça mantıklı bir itirazvardı. Eğer canlılarsa, neden Europa'ya hiçgelmiyorlar?
Ama efsaneler var. Binlerce nesil önce, ka-raların fethedilmesinin ardından o ışıklarınbazılarının çok yakına geldiği, ama gökyü-zünü Güneş'ten bile parlak patlamalarla dol-durarak yok oldukları söylenirdi. Ve ne ga-riptir, yere sert metaller yağmıştı; bazılarınada bugün bile tapılıyor.
Yine de hiç biri, sonsuz günün sınırında biryüzü hareketsiz Güneş'e, diğeri gece ta-
Sonsöz: 20,001
rafına ebediyen dönük olarak duran büyüksiyah tektaş kadar kutsal değil En uzun Eu-ropa'lıdan -sarmaşık gibi kollarını tamamenkaldırdığında bile- on kat daha uzundu vegizemle ulaşılmazlığın sembolüydü Ona hiçdokunulmadı; sadece uzaktan tapılabilirdi.Çevresinde yaklaşmaya çalışanları iten GüçÇemberi vardı
Birçokları gökteki o hareketli ışıkları oradatutanın da aynı güç olduğuna inanıyor. Ba-şarısız olsa bile, onlar Europa'nm bakir kıta-larına ve küçülen denizlerine düşecekler vesonunda amaçları anlaşılmış olacak.
Europa 'lılar o hareketli ışıkların ardındakizekaların aynı siyah tektaşı ne kadar dikkatleve hayranlıkla incelediklerini bilseler şaşı-rırlardı. Otomatik inceleme aygıtları yüzyıl-lardır dikkatle yörüngeden aşağı alçalıyor,sonuç her seferinde felaket oluyordu. Zamanıgelene kadar tektaş iletişime izin vermeyecekti.
O zaman geldiğinde -belki de Europa 'lılarradyoyu icat edip bu kadar yakınlarındansürekli verilen mesajları farkettiklennde-tektaş da stratejisini değiştirebilirdi. Belki ozaman, Europa'lılarla bir zamanlar bağlıoldukları ırk arasındaki uçuruma bir köprüolmaları için kendi içinde uyuyan varlıkla-
375374
n bırakabilirdi, belki de bırakmazdıBelki de böyle bir köprü mümkün değildi
ve böylesine yabancı ıkı bilinç formunun bı-rarada var olması imkansızdı Eğer öyleyse,Güneş Sistemi içlerinden yalnızca bınne aitolabilirdi
Hangisi olacağını ise Tanrılar bile bilmiyorHenüz
TEŞEKKÜRLER
Elbette en başta uzunca bir sure önce bana yazarakdillere destan bir bilimkurgu filmi için fıkır isteyenStanley Kubrıck e teşekkür etmeliyim
Sonra, dostum ve aracım (ıkısı her zaman aynı şeydeğil) Scott Meredıthe, sadece incelemesi için kendisineyolladığım on sayfalık bir film taslağında daha fazlasınıgörebildiği için takdirlerimi sunuyorum Ve her şeyigelecek nesillere borçluyum vs vs
Diğer teşekkürlerimRio de Janerıo dan Senor Jorge Luıs Calıfe, benim bir
devam romanını ciddi olarak düşünmemi sağlayanmektubu için (yıllarca bunun imkansız olduğunu söy-lemiştim)
Pasadena let Ateşleme Laboratuvarı eski YöneticisiDr Bruce Murray e ve yine I P L dan Dr Frank Jor-dana, lo -Jüpiter sistemindeki Lagrange- l pozisyonunuhesapladıkları için Gariptir, otuz dört yıl önce aynıdoğrultudaki Dunya-Ay-Lagrange noktalarını aynışekilde hesaplamıştım, ama artık beşinci derece denk-lemleri çözmekteki yeteneğime güvenmiyorum, hattagüvenilir küçük HAL im H/P 9100Anm yardımı olsa bile
2001 Bir Uzay Macerası nın yayın haklarının sahibiNew Amncan Lıbrary ye, kitabı 51 bolümde kullanmama(2001 Bir Uzay Macerasının 37 bolumu), ayrıca 30 ve40 bölümlerde alıntı yapmama izin verdikleri için
Birleşik Devletler Ordusu Mühendislerinden GeneralPotter a, yüklü programından zaman ayırıp 1969da,sadece yerdeki birkaç geniş delikten ibaret-
2010 Uzay Efsanesı-2
ken bana EPCOT'u tanıttığı için.Wendell Solomons'a, Rusça (ve Rusingilizce) konu-
sundaki yardımları için.Jean-Michel Jarre, Vangelis ve eşsiz John Williams'a,gerektiğinde ilhanı verdikleri için. C. P. Cavafy'ye,"Barbarları Beklerken" için. Kitabı yazarken, Europa'danyakıt alma kavramının Ash, Stancati, Niehoff ve Cüdatarafından bir gazetede işlendiğini fark ettim "Dışgezegenlere uydu uçuşlarında dönüş yakıtı yerindenalınacak " (Açta Astrona-utica VIII, 5-6, Mayıs-Hazıran1981)Dünya dışındaki madencilik çalışmaları için otomatik
olarak çoğalan sistemler (von Neumann makineleri) fikriNASA'nın Marshall Uzay Uçuş Merkezi'nden vonTiesenhausen ve Darbro tarafından gerçekten ge-^liştirilnııştir (bkz ̂ _!' Kendi -Kendine- Çoğa la n-Sistemlerl'"NASA Teknik Notlar 78304). Jüpiter'le bu sistemlerkullanılarak başa çıkılabileceğinden şüphesi olan varsa,onlara kendi kendine çoğalan fabrikaların bir güneşenerjisi kollektörünün yapımını 60.000 yıldan 20 yılanasıl indirebildiklerini inceleyen araştırmayı okumalarınıöneriririm.
Gazdan devlerin çekirdeklerinin elmas olabileceğiyolundaki şaşırtıcı fıkır, California Üniversitesi Lawren-ceLivermore Laboratuvanndan M. Ross ve F. Ree ta-rafından Uranüs ve Neptün için ortaya atılmıştır. Benceonlar yapabiliyorsa, Jüpiter daha iyisini yapar. DeBeers hissedarları, lütfen dikkat edin.
Jüpiter atmosferinde var olması mümkün havada ya-şayan canlı türleri hakkında ayrıntılı bilgi için, "A Me-eting With Medusa" adlı hikayemi okuyun ("The WindFrom the Sun"-Güneş'ten Gelen Rüzgar- adlı kitabım-
da). Bu yaratıklar Cari Sagan'ın Cosmos'unun hem kitaphem de TV dizisinde ("One Voice in the CosmıcFugue") Adolf Schaller tarafından harika resmedilmiştir
Europa'da, buzla kaplı okyanusların altında, lo'ya ısıveren Jüpiter gelgitlerinin sıvı halde tuttuğu okyanus-larda hayat olabileceği fikri ilk olarak Star and Skydergisinde Richard C. Hoagland tarafından öne sürül-müştür ("Europa"nın Gizemi", Ocak 1980). Bazı gökbi-limciler (başta NASA Uzay Araştırmaları Enstitüsü, Dr.Robert Jastrow) bu mükemmel fikirle yakından ilgilen-mişlerdir. Planlanan GALILEO uçuşu için çok iyi birneden olabilir.
Ve son olarak: Valerie ve Hector'a, hayat-destek sis-temini sağladıkları için; Cherene'e, kitabın herbölümünün noktalamasını yapışkan öpücüklerle yaptığıiçin; Steve'e, yanımda olduğu için.
Arthur C. ClarkeKolombo, Sri Lanka
Temmuz 1981-Mart 1982
378
UZAY EFSANESİ
SÜRÜYOR
206l'de;
Siyah tektaşın gizemisürüyor.
Daha önceki iki araştırmauçuşunun kahramanıHeywood Floyd; DaveBowman ve 'bağımsız'
bilgisayar HAL'la bir kezdaha karşılaşıyor.
Ve bilinmeyen bir uygarlığıngücü, insanın evreningelişiminde bir rol
üstlenmesine karar veriyor.
YAKINDA BİLİMKURGUOKURUYLA BULUŞUYOR
Ve 3001'de
Öykümüz tehlikeler yüklübir final sürecine giriyor.
İnsan ırkı, Güneş Sistemi'nehükmeden tektaşlara karşı
duyduğu korkuyla yaşamayadevam ediyor.
Ama korkunun ortasındaküçük de olsa bir umut ışığı
doğuyor.
Binlerce yıl önce öldüğüneinanılan Frank Poole'un
bedeni 'bilinçli bir yaşama'döndürülüyor.
Ancak Poole'un her şeydenönce, Dave Bowman'ın başına
ne geldiğine dair gerçeği
kavraması gerekmektedir.