248
Ankara Üniversitesi Osmanl ı Tarihi Ara ş t ı rma ve Uygulama Merkezi Dergisi O T A M Say ı 27/Bahar 2010 Journal of The Center for Ottoman Studies, Ankara University ANKARA - 2011

XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

  • Upload
    buitu

  • View
    296

  • Download
    3

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

A n k a r a Ü n i v e r s i t e s i

O s m a n l ı T a r i h i A r a ş t ı r m a v e U y g u l a m a M e r k e z i D e r g i s i

OTAM

S a y ı 2 7 / B a h a r 2 0 1 0

J o u r n a l o f T h e C e n t e r f o r O t t o m a n S tu d i e s ,

A n k a r a U n i v e r s i ty

A N K A R A - 2 0 1 1

Page 2: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ İncitaşı Sokak No:10 06510 Beşevler / ANKARA Tel: 0 (312) 213 66 55

Basım Tarihi: 30/12/ 2011

Page 3: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OTAM Ankara Üniversitesi

Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi

BAHAR 2010 SAYI: 27 MART

Yayın Sahibi: Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi adına Prof. Dr. Yılmaz Kurt (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü)

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Prof. Dr. Yılmaz Kurt, Mendil Sokak 16-19 Etlik/ Ankara.

Yayın İdare Merkezi: Ankara Üniversitesi, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi (OTAM) Müdürlüğü, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Ata-türk Bulvarı No: 45, Kat: 1, No: 134, 06100 Sıhhiye-Ankara/TÜRKİYE

Tel: +90 312 310 96 49; +312 310 32 80/ 1065, 1045, Belgegeçer: +90 312 3105713

E-posta: [email protected]

İnternet Sitesi: www.otam.ankara.edu.tr Bilgi Edinme Birimi: [email protected]

Yaygın Süreli Hakemli Yayın Basım Yeri ve Tarihi: Ankara, 30/12/2011

Yayın Kurulu Üyeleri

Prof. Dr. Yılmaz Kurt (Başkan) Prof. Dr. Neşe Özden (Üye) Prof. Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu (Üye)

Prof. Dr. Melek Delilbaşı (Üye) Prof. Dr. Nesimi Yazıcı (Üye)

Danışma Kurulu Üyeleri

(Danışma Kurulu üyeleri aynı zamanda Hakemler Kurulu üyeleridir.)

Prof. Dr. Seçil Karal Akgün (ODTÜ) Prof. Dr. Yahya Akyüz (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Tuncer Baykara (Ege Ün.) Prof. Dr. İdris Bostan (İstanbul Ün.) Prof. Dr. Musa Çadırcı (Ankara Ün.) Prof. Dr. Geza David (Macaristan) Prof. Dr. Mesut Elibüyük (Ankara Ün.) Prof. Dr. Feridun Emecen (İstanbul Ün.) Prof. Dr. Yavuz Ercan (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. Mehmet Akif Erdoğru (Ege Ün.) Prof. Dr. Reşat Genç (Emekli Öğretim Üyesi) Prof. Dr. György Hazai (Macaristan) Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu (IRCICA) Prof. Dr. Halil İnalcık (Bilkent Ün.) Prof. Dr. Cemal Kafadar (Harvard Ün.) Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe (Akdeniz Ün.) Prof. Dr. Günay Kut (Boğaziçi Ün.) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak (Hacettepe Ün.)

Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu (Uludağ Ün.) Prof. Dr. İlber Ortaylı (Topkapı Sarayı Müdürü) Prof. Dr. Mehmet Öz (Hacettepe Ün.) Prof. Dr. Abdulkadir Özcan (Mimar Sinan Ün.) Yrd. Doç. Dr. Oktay Özel (Bilkent Ün.) Prof. Dr. Mustafa Öztürk (Fırat Ün.) Prof. Dr. Tsutomu Sakamoto (Japonya, Keio Ün.) Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş (Çankırı Karatekin Ün.) Prof.Dr. Adnan Şişman (Uşak Ün.) Prof. Dr. Kenan Ziya Taş (Balıkesir Ün.) Prof. Dr. Gönül Tekin (A.B.D. Harvard Ün.) Prof. Dr. Fahrettin Tızlak (Süleyman Demirel Ün.) Doç. Dr. Mehmet Tunçel (Ankara Ün.) Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız (Hacettepe Ün.) Prof. Dr. Hasan Yüksel (Cumhuriyet Ün.) Prof. Dr. Elizabeth Zachariadou (Yunanistan)

.

Page 4: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OTAM Ankara Üniversitesi

Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi

BAHAR 2010 SAYI: 27 MART

Bu sayı için Hakemler Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Ali Akyıldız (Marmara Ün.) Prof. Dr. Yasemin Demircan (Gazi Ün.) Prof. Dr. Feridun Emecen (İstanbul Ün.) Doç. Dr. Galip Eken (Cumhuriyet Ün.) Prof. Dr. Mehmet Akif Erdoğru (Ege Ün.) Prof. Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu (Ankara Ün.) Prof. Dr. Mehmet İnbaşı (Atatürk Ün.) Prof. Dr. Ahmet Kankal (Dicle Ün.) Prof. Dr. Orhan Kılıç (Fırat Ün.) Doç. Dr. Selda Kaya Kılıç (Ankara Ün.) Doç. Dr. Hakan Kırımlı (Bilkent Ün.) Doç. Dr. Yunus Koç (Hacettepe Ün.) Prof. Dr. Yusuf Küçükdağ (Selçuk Ün.) Prof. Dr. Mehmet Öz (Hacettepe Ün.) Prof. Dr. Neşe Özden (Ankara Ün.) Yrd. Doç. Dr. Oktay Özel (Bilkent Ün.) Prof. Dr. Mustafa Öztürk (Fırat Ün.) Doç. Dr. H. Bayram Soy (Kırıkkale Ün.) Doç. Dr. Hülya Taş (Ankara Ün.) Doç. Dr. Muzaffer Tepekaya (Celal Bayar Ün.) Prof. Dr. İbrahim Yılmazçelik (Fırat Ün.) Prof. Dr. Hasan Yüksel (Cumhuriyet Ün.)

Yayın Sekreterleri: Yrd. Doç. Dr. Hatice Oruç – Ar. Gör. Ertan Ünlü Yazı İşleri : Hasan Kulu-Tarık Şengül ISSN: 1019-469X

OTAM, Bahar ve Güz sayısı olarak yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir.

OTAM, TÜBİTAK ULAKBİM, TURKOLOGISCHE ANZEIGER, INDEX ISLAMICUS ve ASOS İNDEX tarafından taranmaktadır.

OTAM’ da yayınlanan yazılar Yayın Kurulu’ndan izin alınmaksızın başka yerde yayınlanamaz. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

Page 5: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OTAM Journal of

The Center for Ottoman Studies Ankara University

SIPRING 2010 NUMBER: 27 MARCH

Owner: The Center for Ottoman Studies, Ankara University: Prof. Dr. Yılmaz Kurt (Faculty of Letters)

Managing Editor: Prof. Dr. Yılmaz Kurt, Mendil Sokak, 16-19 Etlik/ Ankara.

Administrative Office: Ankara University, The Center for Ottoman Studies Directorate, Ankara University, Faculty of Letters, History Department, Atatürk Bulvarı No: 45, Floor: 1, Room no: 134, 06100 Sıhhiye-Ankara/TURKEY

Tel No: +90 312 310 96 49; 310 32 80 / 1065 Fax No:+90 312 310 57 13

E-mail: [email protected]

Web: www.otam.ankara.edu.tr Information: [email protected]

Semiannual Journal Printed in: Ankara/ 30/12/2011

Editorial Board

Prof. Dr. Yılmaz Kurt (Head of Board) Prof. Dr. Melek Delilbaşı (Member) Prof. Dr. Neşe Özden (Member) Prof. Dr. Nesimi Yazıcı (Member) Prof. Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu (Member)

Advisory Board

(The members of the advisory Board are also members of the Board of Referees)

Prof. Dr. Seçil Karal Akgün (METU) Prof. Dr. Yahya Akyüz (Emeritius Prof.) Prof. Dr. Tuncer Baykara (Ege Un.) Prof. Dr. İdris Bostan (İstanbul Un.) Prof. Dr. Musa Çadırcı (Ankara Un.) Prof. Dr. Geza David (Hungary) Prof. Dr. Mesut Elibüyük (Ankara Un.) Prof. Dr. Feridun Emecen (İstanbul Un.) Prof. Dr. Yavuz Ercan (Emeritius Prof.) Prof. Dr. Mehmet Akif Erdoğru (Ege Un.) Prof. Dr. Reşat Genç (Emeritius Prof.) Prof. Dr. György Hazai (Hungary) Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu (IRCICA) Prof. Dr. Halil İnalcık (Bilkent Un.) Prof. Dr. Cemal Kafadar (Harvard Un.) Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe (Akdeniz Un.) Prof. Dr. Günay Kut (Boğaziçi Un.) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak ( Hacettepe Un.) Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu (Uludağ Un.)

Prof. Dr. İlber Ortaylı (Topkapı Palace Direc-torate) Prof. Dr. Mehmet Öz (Hacettepe Un.) Prof. Dr. Abdulkadir Özcan (Mimar Sinan Un.) Ass. Prof. Dr. Oktay Özel (Bilkent Un.) Prof. Dr. Mustafa Öztürk (Fırat Un.) Prof. Dr. Tsutomu Sakamoto ( Keio Un.) Prof.Dr. Ali İbrahim Savaş (Çankırı Karatekin Un.) Prof. Dr. Kenan Ziya Taş (Balıkesir Un.) Prof. Dr. Gönül Tekin (Harvard Un.) Prof. Dr. Fahrettin Tızlak (Süleyman Demirel Un.) Assoc. Prof. Dr. Mehmet Tunçel (Ankara Un.) Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız (Hacettepe Un.) Prof. Dr. Hasan Yüksel (Cumhuriyet Un.) Prof. Dr. Elizabeth Zachariadou (Greece)

Page 6: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OTAM Journal of

The Center for Ottoman Studies Ankara University

SIPRING 2010 NUMBER: 27 MARCH

Board of Referees for this volume

Prof. Dr. Ali Akyıldız (Marmara Un.) Prof. Dr. Yasemin Demircan (Gazi Un.) Prof. Dr. Feridun Emecen (İstanbul Un.) Assoc. Prof. Dr. Galip Eken (Cumhuriyet Un.) Prof. Dr. Mehmet Akif Erdoğru (Ege Un.) Prof. Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu (Ankara Un.) Prof. Dr. Mehmet İnbaşı (Atatürk Un.) Prof. Dr. Ahmet Kankal (Dicle Un.) Prof. Dr. Orhan Kılıç (Fırat Un.) Assoc. Prof. Dr. Selda Kaya Kılıç (Ankara Un.) Assoc. Prof. Dr. Hakan Kırımlı (Bilkent Un.) Assoc. Prof. Dr. Yunus Koç (Hacettepe Un.) Prof. Dr. Yusuf Küçükdağ (Selçuk Un.) Prof. Dr. Mehmet Öz (Hacettepe Un.) Prof. Dr. Neşe Özden (Ankara Un.) Ass. Prof. Dr. Oktay Özel (Bilkent Un.) Prof. Dr. Mustafa Öztürk (Fırat Un.) Assoc. Prof. Dr. H. Bayram Soy (Kırıkkale Un.) Assoc. Prof. Dr. Hülya Taş (Ankara Un.) Assoc. Prof. Dr. Muzaffer Tepekaya (Celal Bayar Un.) Prof. Dr. İbrahim Yılmazçelik (Fırat Un.) Prof. Dr. Hasan Yüksel (Cumhuriyet Un.)

Secretaries of the Editorial Board: Ass. Prof. Dr. Hatice Oruç – Ress.Ass. Ertan Ünlü Technical Editors: Hasan Kulu-Tarık Şengül

ISSN: 1019- 469X

OTAM is a refereed journal published two times a year (in spring and fall) by Ankara University Press. OTAM is indexed/cited in TÜBİTAK/ ULAKBİM, TURKOLOGISCHE

ANZEIGER, INDEX ISLAMICUS and ASOS İNDEX.

An article published in OTAM may not be published elsewhere without the permission of the Editorial Board.

The responsibilities of the published articles rests with authors.

Page 7: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

İÇİNDEKİLER

BAŞOL, SAMETTİN-ÇAM, MEVLÜT Keşif ve Tamir Belgelerinin Osmanlı İktisat Tarihi Araştırmaları Açısından Önemi (Konya Şer’iye Sicillerinden Örneklerle)...................................................................................1

ÇİFTÇİ, CAFER Osmanlı Taşrasında Yeniçerilerin Varlığı ve Askerlik Dışı Faaliyetleri............................. 27 DEMİR, ALPARSLAN 15-16. Yüzyıl Anadolusunda Nüfus-Toprak İlişkisi (Turhal Kazası Örneği).................. .59 KARACA, ERDEM Osmanlı Devleti’nde Birinci Dünya Savaşı Öncesi Şimendüferler (Demiryolları) Meselesi (1913 – 1914) ............................................................................................................ 89 KELEŞ, ERDOĞAN Kırım Savaşı'nın (1853–1856) Finansmanı ve Buna Dair Bir Defterin Değerlendirilmesi.....................................................................................................................107 ORBAY, KAYHAN

The Waqf of Saruca Pasha in Gallipoli and Agricultural Economy in 17th Century Thrace........................................................................................................................................143

SÖYLEMEZ, FARUK Malatya Mutasarrıfı Rişvanzâde Ömer Paşa'nın Muhallefâtı...................................... ….165 TURNA, NALAN Geç Dönem Osmanlı İstanbul'unda Han Yöneticileri-Odabaşılar .............................. ...195 BURSALI, OSMAN SAFA Oded Peri, Christianity under Islam in Jerusalem: The Question of the Holy Sites in Early Ottoman Times, Brill, Leiden 2001 (XI+219 s.)....................................................................217 ORUÇ, HATİCE Татјана Катић, Опшнрни попис Призренског санџака из 1571. године, уредник Тибор Жнвковнћ, Београд : Исторнјски институт (Посебна издана, књига 58), 2010.................................................................................................................................... ….223

Page 8: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi
Page 9: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CONTENTS

BAŞOL, SAMETTİN-ÇAM, MEVLÜT The Importance of Price Estimate and Repair Documents For Research on Ottoman Economy (Based on the Şer’iye Reggisters on Konya)..........................................................1

ÇİFTÇİ, CAFER

The Presence of Janissaries in Ottoman Provincial Cities and their Non-military

Activities......................................................................................................................................27

DEMİR, ALPARSLAN

The Relationship between Population and Land in Turhal in the 15th and 16th

Century.........................................................................................................................................59

KARACA, ERDEM Railways in the Ottoman Empire before World War I (1913-1914)……........................89

KELEŞ, ERDOĞAN The Examination of a Defter on Financing the Crimean War (1853-1856)...........................................................................................................................................107 ORBAY, KAYHAN Gelibolu’da Saruca Paşa Vakfı ve 17. Yüzyıl Trakyasında Tarımsal Ekonomi .....……143 SÖYLEMEZ, FARUK The Muhallefat of Rişvanzade Ömer Pasha, Governor of Malatya………………….165 TURNA, NALAN Khan Managers in the Late Ottoman Istanbul-Odabaşıs…………………………….195

BURSALI, OSMAN SAFA Oded Peri, Christianity under Islam in Jerusalem: The Question of the Holy Sites in Early Ottoman Times, Brill, Leiden 2001 (XI+219 s.)………………………………………217 ORUÇ, HATİCE Татјана Катић, Опшнрни попис Призренског санџака из 1571. године, уредник Тибор Жнвковнћ, Београд : Исторнјски институт (Посебна издана, књига 58), 2010………………………………………………………………………………...223

Page 10: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi
Page 11: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Saygıdeğer OTAM Okurları,

Osmanlı Tarihini araştırmayı kendisine amaç edinmiş olan OTAM dergisi “Osmanlı Ekonomi Tarihi”’ne ayırdığı 27. Sayısı ile siz değerli okurlarının beğenisine sunulmaktadır. Bize bu mutluluğu yaşatan yazarlarımıza ve makaleleri büyük bir titizlikle inceleyen, gerekli düzeltmeleri yaparak yazarlarımıza yol gösteren hakemlerimize teşekkür borçluyuz.

Sayıları her gün artan Üniversitelerimizde bu artışa uygun olarak Tarih Bölümleri açılmakta, Sosyal Bilimler Enstitüleri kurulmaktadır. Hemen her gün ülkenin dört bir yanından yeni bir Sosyal Bilimler dergisinin yayın hayatına başlayacağı bildirilerek bu dergilere yazı istenilmektedir. Basılı dergilerin getirdiği ekonomik zorlukları azaltmak için bazı bölümlerimiz ve enstitülerimiz elektronik dergiciliği tercih etmektedirler. Ancak OTAM gibi köklü dergiler, basılı materyal olarak derlenmeye başladığından dolayı pek çok kütüphane ve akademisyen OTAM’ı basılı olarak raflarında görmek istemektedirler. Bu yüzden biz elektronik olarak Ankara Üniversitesi DERGİLER bölümünde yer almakla birlikte basılı materyal olarak da yayın hayatımızı sürdürmekteyiz. Bu konuda bize destek sağlayan Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne müteşekkiriz.

Osmanlı Ekonomisi 1980-2000 yılları arasında yoğun olarak incelendi. Özellik XVI. Yüzyıl Tahrir Defterlerine dayalı olarak pek çok Doktora tezine, kitap ve makaleye konu oldu. Ömer Lutfi Barkan, Halil Sahillioğlu, Mehmet Genç, Nejat Göyünç, Süreyya Faroqhi, Bahaeddin Yediyıldız, İsmet Miroğlu, Feridun Emecen, Mehmet Ali Ünal ve isimlerini tek tek sayamayacağım pek çok akademisyen bu defterlerden yararlanarak Osmanlı devletinin çeşitli sancaklarına ilişkin önemli bilgiler sundular. Bu yüzden biz Osmanlı Ekonomisi özel sayısının 2 ayrı sayı olabileceğini düşünmüştük. Ancak OTAM’a gelen makaleler hiç de beklediğimiz oranda çok olmadı. Bunu öncelikle OTAM yönetimi olarak yeterince duyuruda bulunamadığımız şeklinde yorumladık. Ancak bir başka yorum da akademisyenlerimizin ekonomi dışında diğer konulara yönelmiş olmaları gerçeği idi. XVII. ve XVIII. yüzyıla ait belge gruplarının XVI. Yüzyıldaki kadar yoğun ekonomi belgesi sunmadığını kabul etmek gerekir. Bu yüzden yeni araştırmacılar daha çok Şer‘iye Sicillerine ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde her gün bir yenisi açılan diğer belge gruplarına yönelik çalışmalar sürdürmektedirler. Osmanlı devlet teşkilatı ve kurumları, a‘yânlık çalışmaları, taşra ve gündelik hayat sanırım yeni araştırmaların gözde konuları olmaktadır.

OTAM olarak her sayımızda yabancı dilde yazılmış en az bir makale bulunmasına çalışıyoruz. Bu sayımızda ODTÜ Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Kayhan Orbay’ın “The Waqf of Saruca Pasha in Gallipoli and

Page 12: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Agricultural Economy in 17th Century Thrace” isimli makalesi hem konuya hem de yukarıdaki isteğimize uygun bir makale olmuştur. Vakıf kayıtları üzerinden zirai ekonomiyi incelemeyi deneyen bu çalışmanın ilgi çekeceğine inanıyorum.

Rişvanzâdeler konusunda kitap yayımlamış olan Faruk Söylemez’in “Malatya Mutasarrıfı Rişvanzâde Ömer Paşa’nın Muhallefâtı” isimli makalesi hakemlerden övgü aldı ve umarım sizler de ilgi ile okuyacaksınız.

Erdoğan Keleş, Samettin Başol, Alparslan Demir, Nalan Turna, Osman Safa Bursalı, Erdem Karaca, Cafer Çiftçi, Hatice Oruç bu sayımıza kıymetli yazılarıyla destek veren yazarlarımız. Kendilerine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

OTAM’da yayınlanan makalelerin İngilizce özetlerinin son kontrollerini DTCF İngiliz Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalından Yard. Doç. Dr. Sıla Şenlen yapmaktadır. Kendisine teşekkür borçluyuz.

OTAM yönetim Kurulu’nda bir değişiklik yapıldı. Yönetim Kurulu üyemiz Prof. Dr. Seyit Sertçelik Ankara milletvekili olarak Parlamentoya girdiği için yerine Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamiyet Sezer Feyzioğlu seçilmiştir. Her iki arkadaşımıza da yeni görevlerinde başarılar diliyoruz.

OTAM’ın 28. Sayısı “Osmanlı Hukuk Tarihi”; 29. Sayı “Osmanlı Teşkilat Tarihi”; 30. Sayı ise “Osmanlı ve Balkanlar” konusuna tahsis edilmiştir. Ancak bu sayımızda da göreceğiniz gibi konu dışı da olsa kıymetli makalelerinizi her zaman kabul etmekteyiz. Yukarıda konu başlıkları verilen sayılarımız için değerli akademisyenlerimizden makale bekliyoruz.

Türk Kültür ve Medeniyet tarihinin 600 yıllık abidesi olan Osmanlı Tarihi’nden insanlığın alacağı önemli dersler olduğuna inanıyor ve bu yolda ışık saçanlara minnetlerimizi sunuyoruz.

Saygılarımızla.

Prof. Dr. Yılmaz KURT

OTAM Müdürü

Page 13: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Keşif ve Tamir Belgelerinin Osmanlı İktisat Tarihi Araştırmaları Açısından Önemi

(Konya Şer’iye Sicillerinden Örneklerle) The Importance of Price Estimate And Repair

Documents for Research on Ottoman Economy (Based on the Şer’iye Registers on Konya)

Samettin BAŞOL*

Mevlüt ÇAM**

Özet

Arşivlerimizde birçok defter ve belge koleksiyonunda, özellikle tapu tahrir defterlerinde sosyal ve iktisadi tarih araştırmaları açısından analizler, değerlendirmeler yapılabilecek ve anlamlı sonuçlar çıkarılabilecek sayısal veriler ile iktisadi, mali bilgiler mevcuttur. Bunlara şer’iye sicillerindeki sayısal ve ekonomik veriler içeren onlarca belge türünü de ilave etmek gerekir. Zira şer’iye sicillerindeki tereke kayıtları, muhasebe kayıtları, istibdâl hüccetleri, narh tespitiyle ilgili belgeler, alım-satım ve icar belgeleri, vakıfların kuruluş belgesi olan ve bu kurumlarda çalışanların ücretlerini de içeren vakfiyeler Osmanlı iktisadi tarih araştırmaları açısından önemli veriler sunmaktadır.

Şer’iye sicillerinde, iktisat tarihi araştırmalarında kullanılabilecek bilgiler ihtiva eden belge türlerinden biri de “keşif ve tamir hüccetleri”dir. Gerçekte bu belgeler, vakıf araştırmalarında, şehir tarihi ve kurumları incelemelerinde, sanat ve mimarlık tarihi tetkiklerinde ele alınabileceği gibi iktisat tarihi çalışmalarında da kullanılabilecek mühim tarihî vesikalar arasındadır.

Hazırlanan bu makale, şer’iye sicillerinde yer alan, içeriğinde sayısal, iktisadi veriler münderic olan keşif ve tamir belgelerini çeşitli yönleriyle tanıtma amacını taşır. Ayrıca bu belgelerin Osmanlı iktisad tarihi araştırmaları açısından değerini ve kullanılabilirliğini ortaya koymayı hedefler. Bu bağlamda araştırmaya konu olan keşif ve tamir hüccetlerinin örnek belgeleri, 16-18. yüzyıl Konya Şer’iye Sicilleri arasından seçilmiştir.

* Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. e.mail: [email protected] ** Arşiv Uzmanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi. e.mail: [email protected]

Page 14: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 2

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, İktisadi Tarih, Şer’iye Sicili, Keşif ve Tamir Belgeleri, Fiyat ve Ücretler

Abstract

Turkish archives include many collections, especially tapu-tahrir registers, that provide numerical and economic data significant for understanding the social and economic history of the Ottoman State. One such collection is the Şeriyye registers including narh, purchase/sale/rent documents, and charters including their foundation and worker’s wages. The documents concerning price estimate and repair hujjats in the Şeriyye registers are significant for research on charters, urban history and foundation, art and architecture, history and economy, etc. Thus, the aim of this paper is to introduce the price estimate and repair documents in the Şeriyye registers by focusing on a selection of 16th and 17th Century Konya Şeriyye Registers.

Key Words: Ottoman State, Economy History, Şeriyye Registers, Price Estimate and repair documents, Price and Fee.

Giriş

Fransa’da ortaya çıkan Annales Ekolü, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’deki tarih anlayışını ve tarihçileri de etkilemiştir. Buna bağlı olarak siyasi tarih araştırmalarının yanında özellikle Osmanlı Devleti’nin sosyal ve iktisadi yönünü ele alan çalışmalar önem kazanarak artmıştır.

Tarihsel olayların, sosyal ve iktisadi şartlarla, konularla yakından ilişkili olduğunu ve bu disiplinlerdeki tetkiklerle daha iyi açıklanıp anlaşılabileceğini savunan bir grup ehl-i vukûf tarihçi, Türkiye’de sosyal ve iktisadi tarih alanında sistemli ve uzun süreli çalışmalar yürüttüler. Bu alanlarda mesai harcayan bilim insanları arasında başta Fuat Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık, Suraiya Faroqhi, Mustafa Akdağ, Mehmet Genç ve Şevket Pamuk gibi isimler zikredilebilir.

Türkiye’de, Ömer Lütfi Barkan’la başlayan, Ahmet Tabakoğlu, Mehmet Genç ve Şevket Pamuk gibi tarihçilerle hız kazanan Osmanlı iktisadi tarihi araştırmaları günümüzde arşivlerde mali, ekonomik ve sayısal veriler içeren yüzlerce belge ve defter türü üzerinde yürütülen tetkiklerle çeşitlenmektedir. Bu gelişmelere rağmen, özellikle Osmanlı iktisat tarihçiliği ve araştırmalarının henüz istenilen düzeye ulaşamadığı da belirtilmesi gereken bir husustur.

Türkiye’de Osmanlı iktisadi tarihi araştırmalarını başlatan ve bu alana eserleriyle yön veren kişi Ömer Lütfi Barkan olmuştur. Barkan, Defter-i Hakanîler, Muhasebe Defterleri ve Evkaf Defterleri üzerinde detaylı çalışmalar yürütmüş, Osmanlı Devleti’nde geçerli olan iktisadi şartları ortaya koymaya çalışmıştır. Onun açtığı yoldan ilerleyen ve adı geçen diğer tarihçiler de Osmanlı

Page 15: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

3

kronikleri ile arşiv belgeleri üzerinde araştırmalarını yoğunlaştırarak alana önemli katkı sağlamışlardır.

Osmanlı hukuku, sosyal hayatı ve ekonomi tarihi araştırmalarında kullanılan en önemli kaynaklardan biri Şer’iye Sicilleri olmuştur1. Şer’i mahkemelerde tutulan bu koleksiyonun sayıca zengin olması, içerisinde çok çeşitli belge türü ve olayları barındırması, kronolojik seriler halinde bulunması, onları Osmanlı tarihçi ve araştırmacılarının vazgeçilmez kaynaklarından biri haline getirmiştir. Bu çerçevede Türkiye’de şer’iye sicilleri kullanılarak çok sayıda ve çeşitte bilimsel araştırma, yayın yapılmıştır2.

Türkiye’de çeşitli tarihçiler, tapu tahrirlerin3, vakfiyelerin4, tereke kayıtlarının5, vakıf muhasebe defterleri6 ile temettuat defterlerinin7 Osmanlı

1 Şer’iye sicillerinin en geniş tanıtımı, mahiyeti, muhteviyatındaki belge türleri ve toplu kataloğu ile sicil defterlerinden seçilen örnek belgeler, şu yayın ile ortaya konmuştur. Ahmet Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, c. I-II, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1988-1989. 2 Bir kaynak olarak şer’iye sicillerini kullanan çalışmalar ve bunların bir değerlendirmesi için bk. Yunus Uğur, “Mahkeme Kayıtları (Şer’iye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi ve Bibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, I/1, (2003), s. 305-344. 3 Ömer Lütfi Barkan, Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri I, TTK. Yayınları Ankara 1988. 4 Aşağıda verilen yayın ve bildirilerde, vakfiyelerin ve vakıfla ilgili belgelerin iktisadi tarih araştırmalarında kullanılabileceklerine dair bölüm veya bilgiler bulunmaktadır. Fuad Köprülü, “Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti”, Vakıflar Dergisi (VD.), Sayı 1, İstanbul 1938, s. 1-6; Bahaeddin Yediyıldız, “Vakıf”, İA, XIII, MEB. Yayınları, İstanbul 1982, s. 153-172; Kayhan Orbay, “Vakıfların İktisadi Boyutu: Yeni Arşiv Kaynakları ve İktisadi Yaklaşımlar”, 6. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi Bildirileri (21-26 Kasım 2005), III. Pulat Basımevi, Ankara 2009; aynı yazar, “Yerel İktisadi ve Sosyal Tarih ve Kurumsal Tarih Kaynakları Olarak Vakıf Muhasebe Defterleri ve Müfredat Defterleri”, XV. Türk Tarih Kongresi (11-15 Eylül 2006), Ankara, (Kongrede sunulan sözlü bildiri); Hamza Keleş, “Vakfiyelerin Tarih Araştırmaları Açısından Değeri”, G.Ü. Kastamonu Eğitim Dergisi, IX, 2001/2, s. 501-514; Mehmet Şeker, “Vakfiyelerin Türk Kültürü Bakımından Özellikleri”, Ege Üniversitesi Tarih İncelemeleri Dergisi, VIII, İzmir 1993, s. 1-18; Halim Baki Kunter, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”, VD. S. 1, İstanbul 1938, s. 103-129. 5 Tereke kayıtlarının tanıtımı, önemi ve iktisadi tarih alanında kullanımı hakkında bkz. Halil İnalcık, “15. Asır Türkiye İktisadî ve İçtimaî Tarihi Kaynakları”, Osmanlı İmparatorluğu -Toplum ve Ekonomi-, Eren Yayınları, İstanbul 1996, s. 187-201; Nuri Köstüklü, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarih Araştırmalarında Tereke Defterlerinin Yeri ve Önemi (Muğla Örneğinde)”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, XXIX/5, Ankara 2009, s. 872-889. 6 Vakıf muhasebe defterlerine dikkat çeken bir çalışmalar için bkz. Galip Eken, “Osmanlı Sosyo-Ekonomik Tarihinin Kaynaklarından Vakıf Muhasebe Defterleri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, IV, İzmir 2000, s. 75-82; Orbay, “Yerel İktisadi ve

Page 16: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 4

iktisat tarihi araştırmaları açısından önemini ortaya koymuşlardır. Bunlardan bazıları da şer’iye sicillerinin ilgili alanda kullanılabilirliği üzerinde durmuşlardır8.

Mahkeme sicillerindeki belge çeşitleri arasında “hüccetler”, “i’lamlar”, “ma’ruzlar”, “müraseleler”, “emir ve fermanlar”, “buyruldular”, “tezkereler”, “temessükler” yer almaktadır9. Gerçekte bu belge türlerinin her biri sosyal ve ekonomik hayata dair çok zengin konuları ihtiva etmektedir. Araştırmaya konu olan keşif ve tamir belgeleri, yukarıda sayılan belge türlerinden hüccetler arasında zikredilmektedir.

Keşif ve tamir hüccetleri, şer’iye sicili kayıtları arasında bulunmalarına rağmen terekeler, vakfiyeler, dava kayıtları veya nikâh akit belgelerinde olduğunun aksine araştırmacıların özel olarak ilgisini çektiği pek söylenemez. Buna bağlı olarak, doğrudan keşif ve tamir belgelerini me’haz alan tetkik ve yayınların sayısının oldukça az olduğunu belirtmek gerekir10. Adı geçen belgeleri

Sosyal Tarih ve Kurumsal Tarih Kaynakları Olarak Vakıf Muhasebe Defterleri ve Müfredat Defterleri”, (bk. 4. dipnot). 7 Said Öztürk, Osmanlı Arşivi’nde 1988 yılında okuyucu ile buluşan bu devasa yekuna sahip Temettuat defterlerinin, muhteva zenginliği ile Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihçileri için yeni araştırma alanları meydana getirdiğinden söz eder. “Türkiye’de Temettuat Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Türk İktisat Tarihi, I/1, 2003, s. 287-304. Temettuat defterlerinin muhtevası ve önemi ile Osmanlı sosyal ve ekonomi tarihçiliğinde kullanımı hakkında bkz. Mübahat Kütükoğlu, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarih Kaynaklarından Temettü Defterleri”, Belleten, LIX/225, Ankara 1995, s. 395-412; Alpay Bizbirlik, Zafer Atar, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Tarihinde Temettuat Defterlerinin Yeri: Saruhan Sancağı Mütevelli Çiftliği Temettuat Defteri Örneği”, Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Dergisi, Sayı 1, Sakarya Üniversitesi Basımevi, 2009, s. 37-57; Tevfik Güran, “19. Yüzyıl Temettuat Tahrirleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, (Derleyenler: Halil İnalcık, Şevket Pamuk), Ankara 2000, s. 61-73; Said Öztürk, “Temettuat Tahrirleri”, Akademik Araştırmalar Dergisi Osmanlı Özel Sayısı, Yıl: 2, Sayı 4-5, İstanbul 2000, s. 537-591. 8 Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, c. I, s. 15-16; İ. Hakkı Uzunçarşılı, “Şer’i Mahkeme Sicilleri”, Ülkü Halkevleri Mecmuası, V/29, Ankara 1935, s. 365-369; Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak”, AÜDTCF. Dergisi, I/2, Ankara 1942, s. 89–96; aynı yazar, “Bursa I: XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, XXIV/93, Ankara 1960, s. 45-66; Hasan Durukan, “İktisat Tarihi Bakımından Malatya’ya Ait 1068/1658 ve 1130/1717 Tarihli Şer’iye Sicilleri”, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1989; Arif Bilgin, “İstanbul Müftülüğü Şer'iyye Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 142 No'lu Feramin ve Hüccet Defterine Göre (1622-1623) Osmanlı Ekonomisi”, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1994. 9 Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, I, s. 19-50. 10 Keşif ve tamir belgelerine dayanılarak hazırlanan ve aşağıdaki dipnotlarda da adları zikredilen az sayıdaki çalışmanın hemen tamamı, bu belgeleri mimarlık veya sanat tarihi açısından ele almış ve kullanmıştır. Dolayısıyla keşif ve tamir belgelerini, Osmanlı iktisat

Page 17: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

5

kullanarak öncü çalışmalar yürüten araştırmacılar arasında Yusuf Oğuzoğlu11, Ahmet Çaycı12, Hüseyin Muşmal ve Mustafa Çetinaslan13, Doğan Yavaş14, Fahri Maden15, Yusuf Küçükdağ16, Zeki Atçeken17, Bayram Ürekli18, Ayşe Üstün19 gibi bazı isimler sayılabilir. Ancak anılan kişilerin belgeleri, daha çok mimari ve sanat tarihi açısından ele aldıkları ve tarihî eserlerin onarımları ile bu onarımlar sırasında uğradıkları değişiklikleri incelemek için kullandıklarını hatırlatmak yerinde olur. İşte yukarıda sıralanan gerekçelere bağlı olarak bu çalışmanın amaçlarından biri adı geçen belgeleri şekil özellikleri ve mündericatıyla daha yakından tanıtarak onların Osmanlı iktisadi tarihi alanındaki araştırmalara kaynak olabileceklerini göstermek ve ilgililerin dikkatine sunmaktır.

tarihi açısından tetkik, tahlil ve terkip eden yayınlara bu araştırma sırasında rastlanamamıştır. 11 Yusuf Oğuzoğlu, Z. Kenan Bilici, A. Osman Uysal, “Bazı Belgelere Göre 17. Yüzyılda Konya Alaeddin Camii’nde Yapılan Onarımlar”, V. Araştırma Sonuçları Toplantısı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, (5-10 Nisan), Ankara 1987, s. 77-126; aynı yazar, “Bursa Çarşısı’ndaki Restorasyon Çalışmalarına Arşiv Belgelerinin Katkısı”, Çarşının Öyküsü Bursa, Büyükşehir Belediyesi Bursa Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul 2010, s. 313-319. 12 Ahmet Çaycı, “Arşiv Kayıtlarına Göre Konya Mahkeme Hamamı (Hamam-ı Cedîd, Yeni Hamam”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 12, Konya 2004, s. 153-177. 13 Hüseyin Muşmal, Mustafa Çetinaslan, “Bir Keşif Defteri Işığında Konya Kapı Camii’nin İnşa Süreci ve Mimari Özellikleri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, II/6, Kış 2009, s. 446-480. 14 Doğan Yavaş, “Aksaray Valide Külliyesi İnşaat Defterleri”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 8, Sayı 13, 2007/2, s. 437-448; aynı yazar, “Bursa Ulucamii'nin Geçirdiği Tamirler”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17 (17), 2009, s. 217-236. 15 Fahri Maden, “XIX. Yüzyılda Hacı Bektaş Veli Tekkesi’nde Yapılan Tamirlerle İlgili Arşiv Belgeleri”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 17 (55), Yaz 2010, s. 311-324. 16 Yusuf Küçükdağ, “1251 H/1835 M. Tarihli Mevlana Türbesi ve Çelebi Efendi Konağı Tamir ve İnşası Defteri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2 (2), Mayıs 1996, s. 181-206. 17 Zeki Atçeken, “Konya Şer'iyye Sicil Kayıtlarına Göre "Sahib-Ata Külliyesi"nin Osmanlılar Zamanında Tamirleri ve Caminin Bazı Bilinmeyen Yönleri”, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (6), Konya 1992, s. 101-109. 18 Bayram Ürekli, “Mevlana Türbesi ve Çelebi Efendi Konağı'na Dair Bir Tamir Kaydı”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, (7-8), Konya 1992-1993, s. 187-196. 19 Ayşe Üstün, “Osmanlı Arşivi'ndeki Cami ve Türbe Tamiratı ile İlgili Birkaç Belge”, -Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu ve Restorasyonu Kolokyumu [1.: 1999: Ankara]-, Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksek Okulu, Ankara 2000, s. 161-169.

Page 18: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 6

a. Osmanlı Devleti’nde Vakıf-Kamu Yapıların İnşa, Tamir ve Restorasyon İşlemleri

Bina keşif ve tamir belgelerinin tanıtımına geçmeden önce bu kayıtların yazılışına sebep olan vakıf yapıların inşa, onarım ve yenileme süreçleri ile yöntemlerini açıklamakta20 yarar görülmektedir.

Osmanlı Devleti’nde kamu binaları addedilen ve toplumun çok çeşitli ihtiyaçlarını sağlayan kurum ve yapıların inşası önemli sayıldığı gibi bu eserlerin yüzyıllarca ayakta kalarak hizmetlerini sürdürmelerinin sağlanması da önemli görülmekteydi. Osmanlıların vakıf eserlerini inşa ve muhafaza ederek onları daha sonraki dönemlere ulaştırma arzusu, vakıfların kuruluşunun ana gayelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktaydı21. Bu düşünceler doğrultusunda Osmanlı vakıf sisteminde, vakfın hizmet binaları ve müştemilatı (gayrimenkuller-kamu yapıları, “akar ve hayratlar”) bürokratik işlemlerle şöyle kurulurdu:

Sosyo-ekonomik durumu elverişli olan ve bir vakıf eseri yaptırmayı düşünen kişi, şehrin mimarbaşı ve ustalarının izin ve yardımıyla sahibi olduğu ya da kiraladığı mülk üzerinde gerekli müştemilatı ihtiva eden bir hayratı inşa ettirirdi. Sonra bu binanın her türlü ihtiyaç ve masrafını karşılayacak, lüzumu halinde bakım ve onarımlarına da yetecek miktarda gelir sağlayan kaynakları, akarları belirtirdi. Daha sonra “meclis-i şer’i şerif” adı verilen mahkemeye gelerek kadı veya naib, kâtipler, şahitler ve diğer görevliler huzurunda vakıf kurmak istediğini bildirir ve vakfına da bir tescil mütevellisi atadığını ifade ederdi. Örneğin bu kişi bir medrese kurmuş olsun. Sözü geçen vakıf kurucu, medresenin fiziki özelliklerini belirterek medrese görevlileri ile talebelere ne kadar yevmiye verileceğini ve sair şartları beyan ederdi. Ayrıca medreseye gelir olması amacıyla hangi yerleri vakfettiğini, buraların gelirlerinin ne kadar 20 Vakıf eserlerinin tamiri ve bakımı konusunda yazılmış örnek yayınlar için bkz. Ömer Lütfi Barkan; “XVI-XVIII. Asırlarda İnşaat İşlerinin Hukuki Durumu”, İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Sosyal Siyaset Konferansları, 14. Kitaptan ayrıbasım. İstanbul 1963; Ahmet Akgündüz, “Eski Hukukumuzda Vakıf Malların Tamiri ve Muhafazası”, Vakıf Haftası [11.: 1993: Ankara], Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 1994, s. 115-122; Atilla Çetin, “Fetva ile Tamir”, Tarih ve Düşünce, (6), Nisan 2000, s. 62-63; Albert Gabriel, “Tarihi Türk Abidelerinin Tamiri ve İhyası, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 1938; Muzaffer Erdoğan, “Osmanlı Devrinde Anadolu Camilerinde Restorasyon Faaliyetleri”, Vakıflar Dergisi, Sayı VII, İstanbul 1968, s. 149-205; Abdulkadir Dündar, “Osmanlılarda Tamir Süreci, Çeşitleri ve Bazı Selçuklu Yapılarındaki Uygulamalar”, Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi [1.: 2000: Konya], I. Cilt, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, Konya 2001, s. 269-280; Ömür Bakırer; “Vakfiyelerde Binaların Tamiratı ile İlgili Şartlar ve Bunların Uygulanması” , Vakıflar Dergisi, Sayı X, Ankara 1973, s. 113-126; Mefail Hızlı; “Osmanlı Vakıf Eserlerinin İnşa, Tamir ve Restorasyonları”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 5 (5), 1993, s. 219-232. 21 Hızlı, a.g.m., s. 220.

Page 19: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

7

olduğunu, nerelere harcama yapılacağını ve nasıl idare edileceğini belirttikten sonra kadıdan vakfiyesinin tescil edilmesini isterdi. Tescil edilen vakfiyenin bir sureti vâkıfa verilir, bir sureti mahkeme sicili (sicill-i mahfuz)’ne kaydedilir ve bir sureti de evkaf defterine işlenmek üzere İstanbul’a gönderilirdi. Osmanlı Devleti’nde vakıf yapılar, yukarıda açıklanan bürokratik işlemler ve yollarla ortaya çıkardı22.

Kurulan vakıf-kamu yapılar, akar olsun hayrat olsun geçen uzun zamanla birlikte şiddetli rüzgâr, yangın, deprem, yağmur, sel, kar ve dolu, yıldırım düşmesi gibi doğal olaylar sonucu zarar görür hatta bazen harap olurlardı. Vakıf eserlere zarar veren diğer olgular da zaman zaman Anadolu’nun birçok bölgesinde yaşanan isyanlar, kuşatmalar ve savaşlardı. Zamanın ve tabiat olaylarının eserlere verdiği bu tahribata “insan faktörünü” yani insanoğlunun çevresine ve yapılara yaptığı zararları da eklemek gerekirdi. Sonuç olarak bakıldığında, vakıf olarak kurulan kamu binaları, zamanın geçmesinden, tabiat olaylarından, savaş vb. etkenler ile insanoğlunun kasıt ve ihmallerinden dolayı müteaddit defalar tamir, bakım ve onarıma ihtiyaç duyardı23.

Vakfiyelerde çoğu zaman, kurulan hayır müesseselerinin, gelirlerden düzenli olarak ayrılan paralarla veya gelir fazlası ile ihtiyaçları halinde, bakım ve onarımlarının yapılması şart koşulurdu. Vakfiyelerde böyle bir şart yer almasa bile, vakfın temel amacının sonsuza kadar hizmet verebilmesi olduğu için vakıf yöneticisi olan mütevelli, gerekli olduğu durumlarda onarıma muhtaç bina veya mekânları tamir ettirmeye yetkili idi. Fakat mütevelli, yönetimindeki kurumların tamir ve onarımını gerçekleştirebilmesi için mutlaka kadıya başvurması, keşif ve tamir izni/onayı alması gerekirdi. Böylece kamu binalarının onarım süreci başladığı gibi bu yazıda açıklanmaya çalışılan “keşif ve tamir belgeleri”nin de oluşum ve yazım süreci başlardı.

Vakıf-kamu yapıların keşifleri ile muhtemel onarım giderlerinin şer’iye sicillerine kaydedilmesi, vakıfların yıllık muhasebe denetimi açısından zorunluydu24. İşte bu sebepten Osmanlı şehirlerine ait olan şer’iye sicili defterlerinde vakıf yapıların onarımlarını gösteren çok sayıda keşif ve tamir belgesine rastlamak olağandır.

Yukarıda zikredilen belgelerin yanında sultanlar ve yüksek dereceli devlet görevlilerinin kurdurdukları büyük ölçekli vakıf yapılar topluluğu olan külliyelerin keşif ve tamir kayıtları, çoğu zaman ayrı bir deftere yazılırdı. Hızlı, bir çalışmasında Bursa’da yer alan Çelebi Sultan Mehmet külliyesi ile Orhan Gazi vakıflarına ait yapıların, keşif ve tamir kayıtlarının müstakil defterlere

22 Hızlı, a.g.m., s. 222. 23 Hızlı, a.g.m., s. 226. 24 Oğuzoğlu (vd.), a.g.m., s. 83.

Page 20: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 8

yazılmalarını bildiren emirlere işaret etmiştir25. Bir başka araştırmacı da, bazı büyük vakıflarda tutulan bir diğer defter türünün de “meremmât” defterleri olduğuna dikkat çekmiş, bu defterlerin tutulması ile sorumlu “kâtib-i meremmât” adlı bir görevlinin istihdam edildiğini vurgulamıştır26.

Osmanlı klasik çağında vakıf-kamu yapıtların tamirinde uygulanan prosedür ve takip edilen yöntemler Hızlı’nın belirttiğine göre genel olarak şöyleydi:

“Tamire ciddi şekilde ihtiyaç duyulan yapının mütevellisi, bazen müderris ve sair mürtezikası mahkemeye gelerek binaların müşahade olunmasını talep ederdi. Mahkeme bunun üzerine; naib ve diğer bir görevlinin yanı sıra “hassa mimarlar” ve “ehl-i hibre üstadlar” “ehl-i vukûf kimesneler” ile bina işlerinden anlayan “bî-garaz Müslümanlar”dan oluşan bir heyete görev vermekteydi. Bu heyet, tamir görecek olan yapıya gelerek, binanın hangi yerlerinin onarıma muhtaç olduğunu, ne tür malzemelerin kullanılacağını, malzeme miktarını ve fiyatlarını, ne kadar usta, neccar, ırgat, vs. ile yapılacağını, bunların toplam ücretlerini ve tamiratın genel yekûnunu içeren bir rapor hazırlayarak mahkemenin görüşüne sunardı. Bu rapor doğrultusunda mahkeme, âsitane-i saadet’ten de onay alarak tamire izin vermekteydi.

Keşif ve muayeneleri bilirkişiler (ehl-i vukûf) ile konuyla irtibatı olan birçok kişi tarafından yapılan vakıf eserlerinin tamirleri, yine çok sayıda şahidin takip ettiği bir oturumda kayıtlara geçirilerek resmen tescil edilmekteydi. Tamir belgeleri zapta geçirilirken vakıf eserleri tek tek ele alınarak harcama kalemleri gösterilmekteydi. İstanbul’dan onay çıkıp tamirata başlanan binanın onarımı bitince, tekrar bilirkişilerce kontrol edilmekte ve daha önce keşif defterlerinde sözü edilen hususlara riayet edilip edilmediği dikkatle incelenmekteydi. Bu son kontrolle birlikte, binaların kullanıma hazır hale gelip gelmediği ve onarımın usûlüne uygun gerçekleşip gerçekleşmediği mahkemeye rapor edilmekteydi.”27

Osmanlı Devleti’nde topluma hizmet sunan vakıf kurumlarının teftiş ve kontrolü çok önemliydi. Bu açıdan kadının önemli görevlerinden biri de kendi kaza bölgesindeki vakıflara nezaret etmek, onların işleyiş ve muhasebelerini kontrol etmekti. Ayrıca vakıflarla ilgili görevli atamak, tamirine izin vermek gibi her türlü iş ve işlem de kadı aracılığıyla yürütülürdü. Kadı tarafından sağlanan bu kontrolün altında, mütevelli ve diğer vakıf görevlilerinin ihmal, zimmet ve diğer suistimallerinin önüne geçmek, topluma yarar sağlayan kamu yapısının hizmetini sürdürmesini sağlamaktı. Vakıf eserlerin tamiri hususunda da hemen aynı titizlik gözetilir, mütevellinin bir yolsuzluğa karışmaması, vakıf gelirlerinin gerçek ihtiyaç yerlerine, gerçek miktarlarda harcanabilmesinin sağlanması için onarıma muhtaç gayrimenkuller, önce kadı tarafından oluşturulan bir bilirkişi 25 Hızlı, a.g.m., s. 227-228. 26 Kayhan Orbay, “Vakıfların Bazı Arşiv Kaynakları (Vakfiyeler, Şer’iye Sicilleri, Mühimmeler, Tahrîr Defterleri ve Vakıf Muhasebe Defterleri)”, VD, Sayı 29, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 2007, s. 41. 27 Hızlı, a.g.m., s. 229.

Page 21: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

9

heyeti tarafından tespit ve tetkik edilir28, onların bildirdiği mevki ve masraf çerçevesinde tamire izin verilirdi. İşte bu yüzden belgelerde tamir için öngörülen masraf kalemlerinin ayrıntılı bir dökümü verilir, onarım sırasında hangi malzemelerin kullanılacağı, her malzemenin birim ve toplam fiyatı, ne kadar işçilik, ustalık ücreti ödeneceği gibi ekonomik veriler de kayıt altına alınırdı. Yukarıda değinilen keşif ve tamir prosedürü, cami, mescit, han, hamam, kervansaray, çeşme, su yolu, mektep, medrese gibi daha pek çok vakıf yapılarının onarımında uygulanırdı. Verilen bu kısa bilgilerden sonra söz konusu olan belgelerin özelliklerine değinilecektir.

b. Keşif ve Tamir Belgelerinin Şekil, Muhteva ve Yazım Özellikleri

Belgelerin şekil, muhteva ve yazım özelliklerinin Konya Şer’iye Sicilleri’nden seçilen örneklerle açıklanması uygun görülmüştür. Zira bu tür belgelerin muhtevaları farklı olabilmekle birlikte29 şekil ve yazım özelliklerinin hemen hemen birbirinin aynısı olduğu bilinmektedir. Bu hususlar dikkate alındığından belgelerin özellikleri, örnek bir kayıt üzerinden açıklanıp gösterilecektir.

“Mahmiyye-i Konya’da vâkı‘ merhûm ve mağfurun leh Sultân Alâeddin tâbe serâh hazretleri binâ ve vakf eylediği Dârü’ş-şifâ evkâfının hâlen mütevellisi olan el-Hâc Ahmed bin Mustafa Bey meclis-i şer’i şerîfe gelüb takrîr-i kelâm ve bast-ı ‘ani’l-merâm idüb zikr olunan Darü’ş-şifânın içeri kubbesinin ve arka kubbesinin dâhilinde ve hâricinde sıvası kalmayub ve kıble cânibinde vâkı‘ dıvarı dipleri ve çalak ve taş kapu etrâfı harâba müşrif olub ta‘mîr ve termîme muhtâc olmakla cânib-i şer‘den üzerine varılub ehl-i vakf muhammen ile ta‘mire muhtâc mevâzi‘a nazar ve ne mikdar akçe ile termîm olunduğunu tahmîn ve mâl-ı vakıfla meremmetine izn taleb ideriz didikde bi’l-fi‘il bâb niyâbeti hıdmetinde olan umdetü’n-nüvvâb ve’l-müteşerri‘in Hüseyin Efendi ta‘yîn ve irsâl olunub ol-dahî mahmiyye-i merkûmede Mi‘mârbaşı olan el-Hâc Osman ve zeyl-i kitâbda muharreru’l-esâmi olan ehl-i vukûf bî-garaz müslîmin ile sâlifu’z-zikr Dârü’ş-şifâya varub mevâzi‘-i mezbûreye nazar olundukda mevâzi‘-i merkûmenin termîmi içün kireç ve kamış ve sıva ve üstâdiye ve sâir masârıf-ı mühimmesine on sekiz esedî guruş tahmîn-i sahîh ile tahmîn eylediklerini Mevlânâ-yı mezbûr mahallinde tahrîr ve ba‘dehu ma‘an irsâl

28 1827 yılında Konya’da, şehirde tamire ihtiyacı olan tüm vakıf yapıları tespit etmek ve onarımları ile ilgilenmek üzere iki görevli atandığı bilinmektedir. Betül Özger, 74/F4 Numaralı Konya Şer’iye Siciline Göre Sosyal, İdari, Dini, Hukuki ve Kültürel Açıdan Konya, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007, s. 43’ten naklen, Konya Şer’iye Sicili (Bundan sonra KŞS: biçiminde gösterilecektir.) 74/F4, s. 4. 29 Keşif ve tamir belgeleri, bazen bir külliyenin, bazen bir mektebin veya han, hamam, imarethane, darüşşifa, köprü vb. değişik yapıların keşif ve onarımlarını içerdiğinden muhteviyatları farklı farklı olabilmektedir. Bununla birlikte gerçekte her yapının onarıma ihtiyaç duyan bölümü veya tamir yapılacak malzemesi ile bunların fiyatları farklılık arz edebilmektedir. Esasen ana teması keşif ve tamir olup içeriği bu gibi değişik örneklere konunun ilerleyen bölümlerinde değinilecektir.

Page 22: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 10

olunan Mi‘mârbaşı merkûm el-Hâc Osman’la meclis-i şer‘a gelüb ‘alâ vukû’ihî ihbâr ve takrîr itmeğin vakf-ı mezbûr malından meblâğ-ı mezkûru mevâzi‘-i merkûme meremmetine harc ve sarfla mütevellî-yi mezbûre izin birle mâ-vaka‘ bi’t-taleb ketb olundu fi’l-yevmi’t-tâsi‘ ve’l-‘ışrîn min Cemaziye’l-evvel li-sene hamse ve semânîn ve elf [29 Cemaziyelevvel 1085].

Şühûdü’l-hâl: Molla Mustafa bin Mehmed Çelebi, Kara Mustafa bin Natur, Ahmed tâbi‘-i Bektaş-zâde.”30

Keşif ve tamir belgeleri, şer’iye sicillerinde yer alan birçok belgede olduğu gibi bahse konu olayın ve kurumun geçtiği yeri bildiren “mahmiye-i Konya” ifadesiyle başlar ve ardından ilgili kurumu tanıtarak hangi vakıf yapı ya da kimin vakfı olduğundan söz ederdi31. Ardından keşif ve tamir izni amacıyla mahkemeye gelen ve başvuruda bulunan kişinin kim olduğunu beyan ederdi. Bu çoğu zaman yukarıdaki örnekte olduğu gibi keşif ve tamiri istenen vakıf binaların mütevellisi olabildiği gibi vakıf yapının bulunduğu mahalle ahalisinden insanlar da olabilirdi32. Mütevelli mahkemede, sorumlu olduğu ebniyenin çeşitli bölümlerinin veya tamamının değişik sebeplerle genellikle de “mürûr-ı eyyâm/mürûr-ı zaman ve kürûr-ı a‘vâm ile harâba müşrif” olduğunu dile getirerek keşfinin yapılmasını, tamire muhtaç olduğunun belirlenmesini ve onarım bedelinin tahmin edilerek “meremmetine” izin verilmesini isterdi. Belgenin bu bölümünde varsa mütevellinin, binanın tamire muhtaç bölümleri hakkında verdiği bilgiler de yazılırdı33.

Mütevellinin mahkemeye arz ve talebini bildirmesinden sonra söz mahkemeye geçerdi. Mahkeme, önce bir ya da iki kişi seçip bu işle ilgilenmesi için gönderirdi. Bu kişi ya da kişiler, öncelikle şehirdeki mimarbaşını alıp ardından da şehirdeki bazı “ehl-i vukûf bî-garaz müslimîn” ile yani bina ve inşaat işlerinden anlayan, tahmin işinde mahir ve taraf tutmayan bir grupla keşfi yapılacak yere giderlerdi34. Heyet, belgeye konu olan yapıyı ya da yapıları

30 KŞS: 20/102/2. [İlk sayı sicil defter numarasını, ikinci sayı belgenin bulunduğu sayfa numarasını, üçüncü sayı ise belgenin sayfada kaçıncı kayıt olduğunu göstermektedir.] 31 Bazı belgelerde, şehir adının yanında vakfın bulunduğu mahall, belde veya mahalle açık olarak zikredilir. “Mahmiye-i Konya’da bağlar arasında vâkı‘ Meram Hamamı dimekle ma‘rûf…”, KŞŞ: 36/158/1; “Medine-i Konya’da Biremânî Mahallesi’nde vâkı‘ Devlet Hatun binâ eylediği…”, KŞS: 45/51/2. 32 Örnek için bk: “Mahmiye-i Konya’da vâkı‘ Karamanoğlu İbrahim Bey vakfı olan Çifte Hamamın etrafında olan ahalisi meclîs-i şerîfe gelüb …”, KŞS: 35/50/1. 33 “… Çifte Hamamın kubbelerinin ve külhan ağzının ve damının ve hamamın altını tathîr ve ısıcak su mahzeninin etrafları mürûr-ı eyyâm ile bazı mevazi’leri harâba müşrif olub ta‘mir ve termîmine muhtâc olmagla …”, KŞS: 50/120/2. Bazen de kısa olarak binanın tamire ihtiyaç gösterdiği, bu amaçla keşif ve yazımının yapılması şöyle dile getirilirdi: “… sarayın ba‘zı mevazi’i harâba müşrif olmagla keşf ve tahrir ve tahmin olunması matlûbumdur.”, KŞS: 36/242/3. 34 Belgelerde yer aldığına göre bu bilirkişi heyeti genellikle, “ebniye ve sukûf ahvâline vukûf-ı tâmmı olan bî-garaz müslimîn” şeklinde tavsif edilirdi. KŞS: 50/120/1. Bu heyet arasında

Page 23: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

11

etraflıca gezer, tamire muhtaç her bir birimini dikkatlice incelerdi. Binanın “haraba müşrîf” ve “ta‘mîr ve termîmine muhtâc idügünü mütehakkık oldukdan sonra” her bir bölümün, ne tür bir onarım ve yenilemeye ihtiyaç duyduğunu, bunun için hangi malzemelerin gerektiğini, ne kadar malzemeye gereksinim duyulduğunu, bu malzemelerin birim veya tahmini toplam tutarını ayrıntılı bir rapor mahiyetinde tespit ederek orada kayda geçirirlerdi. Sonuç olarak bu yapının toplam/en az ne kadar bir maliyetle onarılabileceğine ittifaken karar verirlerdi35. Genelde sözü geçen belgelerin en uzun bölümü, keşif ile tahminî onarım maliyetinin çıkarıldığı ve harcama kalemlerinin belirlendiği kısım olurdu. Yine bu bölümde, maliyet hesabına konu olan “üstâdiye”, “ırgâdiye”, “rençberiye”, “nakliye” “taamiye” ve “kahve bahası” vb. tutarlar dahi kişi ve yevmiye üzerinden veya topluca zikredilirdi36.

İnceleme, keşif ve tahmin işi bitikten sonra belgenin son bölümünde, mahkeme tarafından bu işle görevlendirilen kişi ile mimarbaşı, ellerindeki keşif raporuyla birlikte tekrar mahkemeye gelirlerdi. Mahkemede şahitler huzurunda keşif olayının rapordaki şekilde vuku bulduğunu haber verirler ve beyan ederlerdi. Bunun üzerine kadı, heyetin hazırladığı bilirkişi raporuna dayanarak hükmünü verirdi. Bu hüküm çoğu zaman, mütevellinin, onarıma muhtaç yapıları, keşif raporunda belirlendiği şekliyle ve tutarıyla, vakıf gelirleriyle tamir ettirmesine izin verilmesi mealinde olurdu37. Belgenin sonuna tarih ile şühûdü’l-hâl yazılırdı.

Keşif ve tamir belgeleri yukarıda sunulan usul, üslup ve özellikler çerçevesinde kaleme alınır ve şer’iye sicili defterlerine yazılırdı. Bununla birlikte bu belgelerin yazılış amaçları incelendiğinde genel olarak şu üç tür belge öne çıkmaktaydı: Bunlardan ilki bir vakıf mütevellisinin, sorumlu olduğu vakıf yapıları normal bir yolla keşif ve tamir ettirebilmesi için mahkemeye başvurması

keşfi yapılacak yapının da özelliğine göre, mimarlar, ustalar, neccarlar, çeşmeciler, su yolcular ve hamamcılar bulunabilmekteydi. Örnek belgeler için bk. KŞS: 35/50/1; KŞS: 50/212/1; KŞS: 50/253/3. 35 Belgelere yansıdığı kadarıyla heyet, yaptığı teftiş ve tahkiki “min haysü’l-mecmû‘ …. guruş ile ancak itmâm ve ta‘mîr olunır deyu icmâ ve ittifâk eylediklerini Mevlanâ-yı mezbûr mahallinde ketb ü tahrîr idüb” şeklinde veya “min haysü’l-mecmû‘ … guruş ile ancak olur, …. nın meremmeti bunlardır noksanla mümkin değildir deyu tahmîn-i sahih ile tahmîn ve icma‘ ve ittifakla ihbâr eylediklerini” gibi ifadelerle sonuca ulaştırırlardı. Örnek belgeler için bk. KŞS: 36/243/1; KŞS: 35/38/2. 36 Örnek için bk. “… ve şehirden kereste getiren adam ücreti yedi buçuk guruş yedi para, … doksan nefer üstâdiye kırk bir buçuk guruş ve ikiyüz rençber otuz üç guruş on dört para ve neferât-ı mezbûrâna taamiye on altı guruş dokuz para ve üstadlara kahve iki guruş …”, KŞS: 50/120/2. 37 Örnekler için bk. “… mal-ı vakıfdan termîm ve ta‘mire ve meblâg-ı mezkûru hamam-ı merkûmun zikrolunan mevâzi‘lerine harc ve sarfa mütevelli-i merkûm Molla Ahmed’e izin birle …”, “vech-i muharrer üzere mevâzi‘-i merkûmeyi ta’mir ve termime mütevelli-i mezbûra izin ve tenbih birle …”, KŞS: 50/120/1; KŞS: 36/158/1.

Page 24: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 12

sonucu ortaya çıkardı. İkincisi, bir mütevelli, vakıf binaları tamir ettirdikten sonra yapılan onarımı belgeletmek ve keşif muamelatına uygun iş yapılıp yapılmadığını onaylatmak amacıyla kadıya başvurması ve keşif heyeti istemesiyle oluşurdu. Üçüncüsü ise, vakıf-kamu yapıdaki bir onarım işleminin, gereğine göre yerine getirilmediği, yenileme sırasında usulsüzlükler yapıldığı, keşif tahmin bedelinden çok düşük veya yüksek meblağlarda tamirat gerçekleştirildiği, mütevellinin onarım izni almış olmasına rağmen bunu yerine getirmediği vb. iddialarla üçüncü kişilerin mahkemeye gelerek durumu haber vermeleri ve şikayet sonucu kaleme alınırdı. Yazılış amaçlarındaki bu küçük farklılıklara rağmen, keşif ve tamir belgeleri esas olarak genelde aynı özellikleri ve bilgi türlerini ihtiva ederlerdi38.

Keşif ve Tamir Belgelerinde Yer Alan İktisadi Veriler ve Bunların Analizi

Önceki bölümlerde tafsilatıyla tanıtılan belgeler, Osmanlı şehirlerindeki iktisadi hayata özellikle de inşaat ve yapı sektöründe geçerli olan fiyat ve ücretlere dair önemli bilgiler içermektedirler. Bu bağlamda belgelerin inşaat ve yapı sektörüyle ilgili aktardığı veriler aşağıdaki gibi dört ana grupta toplanıp açıklanabilir.

a.Temel İnşaat Malzemeleri ve Fiyatları

Sözü geçen belgelerde inşaat sektörünün hemen bütün faaliyetlerinde ortak ve temel olarak kullandığı taş, kum, kireç, kırmızı toprak, horasani39, vb. malzemeler göze çarpmaktadır. Onarım ve yenileme sırasında kullanılan bu malzemelerin büyük bir çoğunluğu birim fiyatlarıyla ya da toplam tutarlarıyla belgelerde karşımıza çıkmaktadır. Bunların birim fiyatlarının tespitinin, tamir faaliyetinin yürütüldüğü yerleşim yerinin ve dönemin iktisadi hayatına ışık tutacağı şüphesizdir.

Taş: Belgelere yansıdığı kadarıyla tamir ve inşa işlerinde en çok kullanılan malzemelerden biri taştır. Özellikle yapıların temel ve bahçe duvarları ile mihrap, minare gibi değişik bölümlerinde kullanılan taş, inşaat alanına başka mahallerden taşındığı ve araba hesabıyla fiyatlandırıldığı şekliyle belgelere işlenmiştir. Örneğin İbrahim Bey vakfı olduğu bildirilen hamamın keşif kaydında, hamamın mahzen duvarının işlenebilmesi için üç bin merkep yükü taş gerektiği bildirildikten sonra her bir yükün değerinin yedi akçe olduğu yazılmıştır40. Yine Konya’daki Eskipazar Hamamı’nın 1690 tarihli keşif ve tamir 38 Bu sonuncuya örnek olarak cami tamirine harcanan para konusunda şikayet ve dava konusunda bk. 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1128-1129/1716-1717) Transkripsiyon ve Dizin, (Haz. İzzet Sak), Konya 2006, s. 199-200. 39 Tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi. Bk. İsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınları, Ankara 2006, s. 642. 40 KŞS: 35/50/1.

Page 25: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

13

belgesinde, duvar onarımı için her bir yükü 65 kuruş kıymetinde olan bin beş yüz yük taş gerektiği kaydedilmiştir41.

Bazen de yapıların çelenlerine, zeminlerine ya da önlerine döşemelik taş kullanılmakta idi. Bir tamir kaydında hamamın çelenlerine ve zeminlerine döşenecek altmış adet döşemelik taşın fiyatının 10 kuruş olduğu belirtilmişti42. Buna göre 18. yüzyılın ilk çeyreğinde Konya’da ortalama olarak altı adet döşemelik taşın değerinin bir kuruş olduğu saptanabilmektedir. Nisan 1726 tarihli başka bir tamir kaydında ise hamamın şadırvan önüne yayılacak döşemelik taş ve ufak taşların sekiz kuruş beş para tutacağı öngörülmüştü43. Konya’da bir mescit minaresinin tamiri için üç yüz kırk ferş (döşemelik taş) gerektiği ve bunların her birinin birer sümn değerinde olduğu yazılmıştı44. Değirmen tamirinde yenilenecek iki adet üst ve alt değirmen taşının ise 10 kuruş olduğu kaydedilmişti45. Taş, diğer bazı belgelerde de yer almış, ancak buralarda başka inşaat malzemeleriyle birlikte hesaplanıp zikredildiğinden birim fiyatını tespit etmek mümkün olamamıştır46.

Kum: İnşaatlarda yaygın olarak kullanılan kum, bazen birim fiyatıyla bazen de brüt tutarıyla veya miktarıyla keşif ve tamir belgelerine girmiştir. Buna göre, 1716 tarihli bir belgede, onarım için üç yüz yük kum gerektiği, her bir yükün birer paradan hesaplandığı ve tutarının yedi buçuk kuruş olduğu muharrerdi47. Sultan Selim Han’ın yaptırdığı şadırvanın tamir kaydında ise beş yüz doksan sekiz araba kuma ihtiyaç duyulduğu ve her bir araba kumun kıymetinin üçer para olarak hesaplandığından kum için toplam 45 kuruş gerektiği belirtilmişti48. 1690 tarihli bir hamam keşfinde ise, orta kubbe yenilemesi ve tamir için beş yüz merkep yükü kum gerektiği ve her bir yükün değerinin dört akçe olduğu kaydedilmişti49. Bazen kumun da taşta olduğu gibi birim veya toplam tutarı belirtilmeden diğer gereksinim duyulan malzemeler arasında zikredildiği olurdu.

Kireç: İncelenen belgelerden anlaşıldığına göre 16-18. yüzyıllarda Konya’da yapı onarım ve inşalarında kullanılan en temel malzemelerden biri kireçti. İlgili dönemlerde kirecin harca, sıvaya katılması onun özelliğini artırıyordu. Bu yüzden birim fiyatı belirtilsin veya belirtilmesin, eldeki birçok 41 KŞS: 35/89/2. 42 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1126-1127/1714-1715), (Transkripsiyon ve Dizin), (Haz. İzzet Sak, Cemal Çetin), Konya 2008, s. 549. 43 KŞS: 50/120/2. 44 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 269. 45 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 395. 46 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 55, 259; 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 102, 127, 155. 47 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 269. 48 KŞS: 50/212/1. 49 KŞS: 35/50/1.

Page 26: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 14

keşif ve tamir kaydında adı geçen malzemeye rastlanmıştı. Örnek vermek gerekirse, 1716 tarihli ve hamam su yollarının keşfini içeren belgede, beş yüz kile kireç gerektiği ve kirecin kilesinin bir lipor olduğu yazılmıştı. Buna göre kireç için toplam 83 kuruş bir süls gerektiğine karar verilmişti50. Yine Konya’da Biremanî Mahallesi’nde Devlet Hatun’un inşa ettirdiği mescidin keşif ve tamir kaydında, yapının iç sıvaması için kırk beş kile kireç gerekliliğine ve kirecin beş kilesinin bir kuruş olduğuna, buna göre kirecin toplam maliyetinin sekiz kuruşa ulaştığına hükmedilmişti51. Bir başka kayıtta, aynı yılda minare onarımında kullanılmak üzere doksan kile kireç gerekeceği tahmin edilmiş ve kirecin beş kilesinin bir kuruştan işlem gördüğü hesaplanarak maliyeti 18 kuruş olarak belirlenmişti52. 1714 tarihli bir belgede, Sahib Ata Darülhadis Medresesi ile Kırkçeşme kubbesi tamiri için yalnızca on beş kile kireç gerekeceği kayıt altına alınmıştı53. Aynı yılda Şeyh Ahmet Efendi evkâfı binalarının tamir keşfinde, yalnız kemer köprü için yüz kile kireç gerektiği ve kirecin kilesinin bir lipor olduğu, toplamda 16 kuruş bir zolota tuttuğu anlaşılmaktadır54. Konya’da Hatip Mehmed Efendi vakfının ebniyesinden olan cami ve köşkün meremmeti için kırk kile kirece ihtiyaç duyulduğu ve bunun da sekiz kuruş tuttuğu, hamamın tamiri içinse 26 kuruş tutarında yüz otuz kile kireç kaydedilmişti55. 1690 yılında, Karamanoğlu İbrahim Bey Hamamı kubbelerine sıva için sekiz yüz kile kireç lüzumlu görülmüş ve kirecin kilesinin 40 akçe değerinde olduğu keşif belgesine işlenmişti56. Aynı defterde kayıtlı Eskipazar Hamamı’nın keşif belgesinde ise duvar için her biri beş kuruş kıymetinde olan dört yük, hamamın külhan ve diğer bir duvarı için toplam 50 kuruş değerinde olan elli yük, ayrıca bir başka duvar için de toplamı 35 kuruş olan iki yüz kile kireç gerekli görülmüştü57. Hatibzade Mehmet Efendi’nin bina eylediği vakıf hamamın sıva tamirine elli kile kireç gerekiyordu ki Nisan 1726 tarihli belgeye göre bu miktar kirecin tutarı 10 kuruştu. Aynı belgede, erkekler hamamının iç ve ara kubbeleri için yüz kile kirece ihtiyaç duyulmuştu ki bunun da bedeli 21 kuruştu58. Bundan birkaç ay sonra düzenlenen başka bir belgede adı geçen vakfın kadınlar hamamı için gereken dört yüz doksan kile kirecin 98 kuruş tutacağı tahmin edilmişti59. Bir yıl sonra kaydedilen bir belgede de bu defa tamirat için gerekli olan kireç, bir başka birim ölçüsüyle kaydedilmiş, üç fırın kirece ihtiyaç duyulduğu ve beher fırının

50 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 55. 51 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 258. 52 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 269 53 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 27. 54 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 154. 55 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 549. 56 KŞS: 35/50/1. 57 KŞS: 35/89/2. 58 KŞS: 50/120/1. 59 KŞS: 50/120/2.

Page 27: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

15

33’er kuruş birer rub‘ olduğu kayda geçirilmişti60. Verilen örneklerde dikkati çektiği üzere kireç ile ilgili kayıtların tutuluşunda özellikle kireç birim ölçü miktarlarının yazılışında farklılıklar görülüyordu.

Horasani: Tuğla tozu ve kirecin karışımından oluşturulan harç horasani adıyla bilinirdi. Bu malzeme, Selçuklu ve Osmanlı çağında yapı bina, inşa ve onarımlarında yaygın olarak kullanılırdı. İncelenen belgeler, bina inşa ve tamiriyle ilgili olduğu için, kayıtlarda bu malzemenin adına sıkça rastlanmıştır.

Konya’da 1690 yılına ait bir hamam tamiri keşfini içeren belge hamamın mahzen bölümümün iç sıvası için kilesi 40 akçe olan yüz elli kile horasani gerekli olduğunu haber vermektedir61. Nisan 1726 tarihli bir belgede başka bir hamamın sıcak su mahzeninin sıvanması için yüz kile horasaniye ihtiyaç duyulduğu, harcın kilesinin ise bir semen olduğu kayıtlıdır. Harcın yekûn masrafı ise sekiz kuruş dört semen olarak hesaplanmıştır. Hamamın iç kubbeleri içinse toplam altı kuruş tutarında yetmiş kile horasani harca gereksinim görülmüştür62. Hatibzâde Mehmed Efendi’nin vakfına bağlı hamamın duvarları, sıcak su mahzeni ve kubbelerini sıvamaya üç yüz kile horasani gerektiği, bunun da kilesinin birer semen olduğu kaydedilmiştir63.

Toprak: Osmanlı mimarisinde toprak, özellikle de kırmızı toprak, sıva, dolgu ve yapı malzemesi olarak kullanılırdı. Bina onarımlarında da gerekli görülen bu malzeme, keşif ve tamir belgelerine fiyat ve miktarlarıyla birlikte girmişti.

Biremânî Mahallesi’ndeki Devlet Hatun Mescidi kubbesinin tamiri için diğer levazımın yanında elli yük kırmızı toprak gerektiği belirtilmişti64. Eskipazar Hamamı duvarının sıvası için de altmış yük kırmızı toprak kullanılacağı bildirildikten sonra bir yük toprağın iki kuruş olduğu yazılmıştı65. Hatibzâde Mehmed Efendi Hamamı’nın iki ayrı keşif kaydında birincisinde hamam kubbelerinin dış sıvasına diğer malzeme, ustalık ve amelelikle birlikte sayılan kırmızı toprağın yekûnü 15 kuruş tutmuş66, ikincisinde ise yine dört adet kubbenin dış sıvası için kırmızı toprak ve samana dört kuruş sekiz para ödenmesi öngörülmüştü67.

60 KŞS: 50/212/1. 61 KŞS: 35/50/1. 62 KŞS: 50/120/1. 63 KŞS: 50/120/2. 64 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 102. 65 KŞS: 35/89/2. 66 KŞS: 50/120/1. 67 KŞS: 50/120/2.

Page 28: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 16

b. Müteferrik İnşaat Malzemeleri ve Fiyatları

Keşif ve tamir belgelerinde, ilgili dönemde inşaat sektöründe kullanılan, yapılacak inşa veya onarımın türüne bağlı olarak çok çeşitlilik gösteren yardımcı inşaat malzemeleri görülmektedir. Bunlar arasında kil, bezir yağı, saman, tahta, kamış, ardıç, öz ağacı, tuğla, dikme, çivi, iskele, direk, kurşun, zift, künk, pamuk, cam sayılabilir. Belgelerdeki veriler, bu malzemelerin bazılarının o dönemde geçerli olan fiyatları hakkında da bilgi sunmaktadır.

Konya’da yıkılan ve yeniden yaptırılması düşünülen bir güherçile kârhânesinin 1661 tarihli keşif belgesinde; 4500 akçeye on beş oluk, 200 akçeye elli sandık, vakiyyesi 15 akçe olan kırk vakiyye zift, tanesi 20’şer akçe olan otuz adet külünk68, tanesi sekiz akçeye gelen yirmi kürek kayıtlıdır69.

Yine Konya’da 1714 yılına tarihlenen ve bir çeşme tamiri keşfini yansıtan belgede, diğer levazımat sayıldıktan sonra ve sair mühimmat ve urgan, keten, kendir, kürek, mutemet ücreti ve keşif için kitabet ücreti olarak toplam 18 kuruş bir süls değer biçilmiştir70. Aynı yıl bir mescit tamiri için gereken malzeme arasında sayılan beş bin adet kiremit, yüz adet tahta ve otuz adet hatıl71 ve bir miktar çivinin toplam tutarı 40 kuruş olarak belirlenmiştir72. Aynı yıl, Şeyh Ahmed Efendi evkafının çeşitli binalarının tamirinde kullanılacak beş yüz elli tahtanın tanesinin bir para, yüz adet hatılın beherinin iki çeyrek, iki adet çarkûşe/dört köşe merteğin tanesinin ikişer kuruş olduğu kaydedilmişti. Adı geçen evkaf binalarının tamirinde kamış da kullanılması düşünülmüş, arabası üç kuruştan olmak üzere on beş araba kamış gerekli görülmüştü73.

Konya’da 1715 yılında Kürkçü Hamamı’nın su yollarının tamiri için keşif yapılmış, su yolları için en az iki bin iki yüz künkün gerekeceği tahmin edildikten sonra künklerin tane fiyatının altı para olduğu ve yekûnun ise 330 kuruş tutacağı zikredilmişti74.

Konya’nın Meram mevkiinde Meram Camii, Hamamı ve dükkânları olarak bilinen yerlerin tamir keşfinde, dört araba kamış 12 kuruş olarak kaydedilmişti. Buna göre bir araba kamış yükün fiyatı üç kuruştu. Yine iki bin adet kerpiç iki

68 Külünk veya külüng; taşları, kayaları parçalamakta kullanılan sivri kazma. http://www.tdk.org.tr, (erişim tarihi: 15.05.2011). 69 11 Numaralı Konya Şer’iye Sicili -1071-1072/1661-1662 Transkripsiyon Dizin-, (Haz. İzzet Sak), Konya 2007, s. 177-178. 70 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 43. 71 Hatıl; ağırlığı yatay olarak dağıtmak ve duvarların düşey doğrultudaki çatlamalarını önlemek için yatay olarak boydan boya yerleştirilen ahşap, tuğla veya beton bağlama ögesi. http://www.tdk.org.tr, (erişim tarihi: 15.05.2011). 72 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 102. 73 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 154. 74 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 505.

Page 29: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

17

kuruş, altmış adet ardıç beş kuruş, iki yüz seksen adet künk 46 kuruş, yüz yirmi adet şah künk 15 kuruş ve dört batman bezir yağı dört buçuk kuruş olmak üzere malzemeler, tutar yekûnleriyle yazılmıştı75.

Şadi Bey Hamamı demekle bilinen çifte hamamın 1716 yılındaki keşif kaydında, su yollarının tamiri için fiyatlarıyla birlikte şu levazımat gerekli görülmüştü. Su yollarının yenilenmesi için beş bin künk gerekiyordu. Her künkün değeri ise dörder akçe idi. Toplamda künklerin maliyeti 166 kuruş bir zolota tutuyordu. Künklerin bağlanması ve tahkimi için iki bin yüz vakiyye bezir yağı gerekiyordu ki bu yağın birim fiyatı bir lipor idi. Toplam tutarı ise 350 kuruşu buluyordu. Yine künkleri sıkıştırmak için 50 vakiyye penbe/pamuk lazımdı. Pamuğun birim fiyatı ise bir sülüs olup toplam tutarı 16 kuruş bir zolota idi76.

Bir minare tamiri için on beş bin adet kiremit keşif ve tahmin edilmiş, kiremitlerden her birinin iki akçe olduğu belgeye kaydedilmişti. Bunun yanında minare için kurulacak iskele tahtaları da 40 kuruş tutarındaydı77.

Konya’da Karaman Beylerbeyleri ve mütesellimlerinin iskânına mahsus sarayın tamir keşfinde diğer malzemelerin yanında sarayın üst örtmesine üç dikme/direk gerektiğinden söz edilerek her bir direğin bir kuruş olduğu belirtilmişti78.

Karamanoğlu İbrahim Bey vakfından olan Çifte Hamam’ın mahzeninin kemerine ve ocağına her biri birer akçe değerinde olan on bin adet tuğla, ayrıca bir vakiyyesi 40 akçe olan 350 vakiyye bezir yağı gerekiyordu79.

Eskipazar Hamamı’nın tamirinde yardımcı malzeme olarak; fiyatı buçuk kuruş olan on adet öz ağacı, her bir araba yükü bir kuruş olan on araba kamış, birim fiyatı bir semen olan yirmi hatıl, ayrıca adedi bir semen kıymetinde olan on beş ardıç, değeri bir buçuk kuruş olan bir buçuk araba saman, tanesi iki kuruş olan sekiz adet kiriş ağacı kullanılması uygun görülüyordu80.

Yavuz Sultan Selim Han’ın bina eylediği şadırvanın su yolları için gerekli görülen büyük künklerden her birinin fiyatı yedi akçe, küçük künklerin ise dört akçe idi. Su yolunun yenilenebilmesi için iki bin yedi yüz on üç büyük künk ve yedi yüz altmış beş küçük künk gideceği tahmin ediliyordu. Yüz seksen sekiz batman gereken bezir yağının beher batmanı ise 43 para idi. Sadece bezir yağı

75 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 549. 76 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 55. 77 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 269. 78 KŞS: 36/242/3. 79 KŞS: 35/50/1 80 KŞS: 35/89/2.

Page 30: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 18

toplamda 203 kuruş bir zolota tutuyordu. Gerekli elli üç vakiyye penbe (pamuk)’nin birim fiyatı da bir sülstü81.

Diğer bir belgede müteferrik inşaat malzemeleri arasında, elli vakiyye kil iki buçuk kuruş, yirmi sekiz vakiyye bezir yağı beş kuruş olarak kaydedilmişti82. Devamında olan keşif belgesinde ise vakiyyesi bir sümn olan yüz yetmiş vakiyye kayldan83 söz ediliyordu84.

Yavuz Sultan Selim Han evkafından imarethane ve han üzerinde keşif yapan heyet, binaların kubbelerine örtülmek üzere toplam 531 tabaka/plaka85 kurşun gerektiğini belirtmiş, ayrıca her tabaka kurşunun yirmi dört vakiyye olduğunu dile getirdikten sonra toplam on iki bin yedi yüz kırk dört vakiyye kurşun lazım geldiğini bildirmiştir. Bu kurşunların bir vakiyyesinin üç cedîd akçe olduğu da belgede kayıtlıdır86.

Karaman Beylerbeylerinin sâkin oldukları sarayın tamirinde bir odanın pencereleri için on altı adet cama ihtiyaç duyulmuş ve bu camların tutarının iki kuruş olduğu kaydedilmiştir87.

c.İnşaat Sektöründe Çalışanlar ve Ücretleri

İlgili dönemde, inşaat ve onarım faaliyetleri alanında “üstad” olarak bilinen ustalar, “ırgad” veya “rençber”88 olarak tanınan ameleler/işçiler, “ecîrîn” olarak kaydedilen ve ücretle çalışan gündelikçiler, su yolcuları görev yaparlardı. Belgelerde, inşa veya tamirat işine katılmış bu kişilerin ya gündelik olarak yevmiye hesabıyla ya da yapılacak işe göre toptan ücretlendirildikleri görülmektedir. Bu ücretler genellikle “üstadiye”, “ırgadiye”, “rençberiye”, adlarıyla belgelere kaydedilmişti. Çoğu zaman da bu ücretlere “taamiye” denilen yemek ücretleri dahil edilmişti. Belgelerdeki bu tür veriler, bize inşaat faaliyetlerinde çalışanlar ve ücretleri hakkında bilgiler sağladığı gibi iş ve işçi piyasası hakkında da genel fikirler sunmaya açıktır. Aşağıdaki örneklerde inşaat sektöründe çalışanlara ait ücretler gösterilmeye çalışılmıştır.

81 KŞS: 50/212/1. 82 KŞS: 50/120/1. 83 Taş duvarı takviye etmek için her bir veya iki metrede çekilen tuğla veya kereste tabakasına kayl denirdi. 84 KŞS: 50/120/2. 85 Belgede şu kadar “tahta kurşun” veya şu kadar “kurşun tahta” ibareleri geçmektedir. Kayıttaki bu ibarelerin metnin tümü göz önüne alındığında “kurşun plaka” veya “kurşun tabaka” anlamında kullanılmış olabileceği düşünülmüştür. 86 KŞS: 36/76/1. 87 KŞS: 36/243/1. 88 Rençber; tarla veya bahçede veyahut başka işlerde kazmak veya taş, toprak taşımak gibi işlerde çalıştırılan gündelikçi, amele anlamındadır.

Page 31: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

19

Konya’da Hoca Fakih Çeşmesi tamir keşfinde, su yolu künklerinin döşenmesi işi için yemeği ve kahvesiyle birlikte otuz altı günlük ustalık ücreti, ayrıca doksan altı güne ulaşan gündelikçi çalışanların ücretleri toplamı 39 kuruş tutmuştu89.

Bir keşif kaydına göre, yapılacak meremmet işi için on sekiz günlük90 ustalık ücreti dokuz kuruş, elli günlük işçi ücreti de sekiz kuruş olarak belirlenmişti. Aynı belgede bir başka iş için otuz altı günlük ustalık ücreti tutarı 18 kuruş ve yüz altmış günlük tutan işçi parası da 25 kuruş olarak hesaplanmıştı91.

Keşif heyeti, Karamanoğlu İbrahim Bey Hamamı tamirinin tamamlanabilmesi için “bin nefer üstâd” ve “bin nefer ırgad” çalışmasını yani biner günlük usta ve işçi mesaisini gerekli görmüştür. Belgeye göre ustaların yevmiyesi 80 akçe, işçilerinki ise 40 akçedir. Ücretlerin hesaplanmasında her 240 akçenin bir esedî kuruşa denk düştüğü dikkate alınacaktır92.

Eskipazar Hamamı’nın keşif heyeti de belgede zikredilen çeşitli tamirat işlerini gerçekleştirmek için usta ve ırgatlardan söz etmiştir. Buna göre inşa alanında bir duvar bina etmek için 30 yevmiye ustalık, 150 günlük işçilik gerekmektedir. Ustaların yemek ücreti dahil yevmiyesi buçuk kuruştur. İşçilerin yevmiyesi de 40 akçedir93.

Bir hamamın mahzen temizliğinde çalışacak seksen nefer rençber ücreti ve bunların yemek ücreti toplam 14 kuruştur94.

Hatibzâde Mehmed Efendi’nin hamamı tamiri işinde, hamamın sıcak su mahzeninin çamurunu temizlemek için yetmiş yedi yevmiyelik mesai öngörülmüş, bu mesainin toplam ücreti 13 kuruş olarak tayin edilmiştir. Aynı hamamın değişik işlerini görmek üzere doksan günlük usta mesaisi ile iki yüz günlük işçi çalışması tahmin edilmiştir. Ustanın ücreti 41,5 kuruş, işçilerin ücreti de 33 kuruş 14 para tutmuştur. Ayrıca tüm bu çalışanlara 16 kuruş dokuz para taamiye ücreti ve ustalara da iki kuruş kahve bedeli ödeneceği belirtilmiştir95.

89 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 43. 90 Belgelerde ücretler “… nefer üstâdiye” veya “... nefer rençberiye” biçiminde yazılmıştır. Buradaki nefer sayısının gerçekte çalışan kişi sayısı değil çalışılan gün sayısını ifade etmek için kullanıldığı anlaşılmaktadır. 91 45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 549. 92 KŞS: 35/50/1. 93 KŞS: 35/89/2. 94 KŞS: 50/120/1. 95 KŞS: 50/120/2.

Page 32: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 20

Yine bir belgeden, Sultan Selim Han’ın şadırvan meremmetinde çalışacak her bir işçiye yevmiye altışar para, çeşmeci ustalara ise toplam 55 kuruş ödeneceği öğrenilebilmektedir96.

d.İnşaat Malzemesi Nakliye Bedelleri

Vakıf-kamu binaların onarım bedellerine değer biçilirken maliyet hesaplamalarına -eğer varsa- nakliye ücretleri de dahil edilmiştir. Böylece tamir için çıkacak maliyet bedeli, doğruya yakın bir surette belgelerin diliyle “tahmîn-i sahîh” ile tahmin edilmeye çalışılmıştır. İnşaat ve onarımlar sırasında kuşkusuz bazı taş, toprak, kum, künk vb. malzemenin inşa alanına taşınması zorunlu idi. Bu işi yapan arabacılara, nakliyecilere, yaptığı işe ve taşıdığı mesafeye göre belirlenen toptan bir ücret ödenmekteydi. İşte keşif belgelerinin bazılarında bu tür nakliye bedellerine ulaşmak mümkün olmuştur.

Belgeye göre hamam su yollarının tamiri için elli kuruşluk taş, künk, kireç ve kil taşıma ücreti 30 kuruş olarak belirlenmişti97. Ancak malzemelerin nereden alınıp taşınacaklarına dair bir bilgi yoktur.

Meram’da, bir vakıf akarı olan Çaşnigir Değirmeni’nin tamiri için gerekli olan iki adet değirmen taşını getirecek olan nakliyeciye 10 kuruş ödenmesi maliyet hesabına katılmıştır98.

Yine Meram mevkiinde Hatibzâde Hamamı’nın tamiri için şehirden kereste getirecek nakliyeciye, yedi buçuk kuruş yedi para ödeneceği kayıtlıdır99.

Sultan Selim Han şadırvanı tamirat keşfinde de onarım için gerekli olan kireç, lökün100 ve taş çekmek için merkepçiye 16 kuruş takdir edilmiştir101.

Sonuç

Keşif ve tamir belgeleri, vakıf ve kamu yapılarının onarım öncesi veya sonrasında kayda geçirilen tahmini maliyet/harcama kalemlerini ve giderlerini gösteren, bunlar hakkında ayrıntılı dökümler veren vesikalardır. Her keşif ve tamir belgesinin yukarıdaki bölümlerde anlatıldığı üzere başlarında genellikle mimarbaşının bulunduğu bir bilirkişi heyetinin hazırladığı ve belgenin mahkemede kadı huzurunda kaydedilerek resmileştiği düşünülürse bu belgeler, güvenilir kaynaklar olarak zikredilebilir. Gerçekte belgelerin içeriği, yukarıda

96 KŞS: 50/212/1. 97 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 55. 98 47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili, s. 395. 99 KŞS: 50/120/2. 100 Lökün, kireç ve zeytinyağıyla dökülerek yapılan çeşme ve sokaklarda su borularının deliklerini tıkamada kullanılan bir tür macundur. Bk. İsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, s. 977. 101 KŞS: 50/212/1.

Page 33: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

21

verilebilen örneklerden çok daha çeşitlidir. Şer’iye sicillerinde hemen her tür yapının tamir kaydı ile bu onarımlarda gerekebilecek malzeme ve fiyat listeleri ile karşılaşılabilir.

Bu makalede adı geçen belgelerin, Osmanlı iktisat tarihçiliğinde kullanılabilecek iktisadi verileri içerdiği ön planda tutulmuş ve bununla ilgili örnekler verilmiştir. Her şeyden önce, bu belgelerde vakıf veya kamu bir yapının onarım maliyetlerinin nasıl hesaplandığı görülebilmektedir. İktisadi açıdan maliyetlere nelerin dahil edildiği, nelerin dikkate alınmadığı belgelere yansımaktadır. Buna göre ilgili dönemin keşif-maliyet hesaplamaları ile günümüzün terimiyle “keşif bedeli” hesaplamaları arasında bir karşılaştırma ve kıyaslama yapılabilir.

Gerçekte Osmanlı dönemi inşaat sektörüyle ilgili zengin veriler içeren çok az belge çeşidi vardır. Söz konusu belgelerde her türlü inşaat araç-gereci ile malzemesinin adları ve bunların güncel fiyatları bulunabilmektedir. Bu tür verilerin Osmanlı iktisat tarihçileri tarafından yeterince kullanılıp değerlendirilmedikleri aşikârdır. Şunu söylemek gerekir ki belgelerden yola çıkarak inşaat sektörüne ait gerek kısa, gerek uzun dönemli, şehirler, bölgeler veya dönemler arası iktisadi karşılaştırmalar yapılabilir. Zira, keşif ve tamir vesikaları, 15. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar bulunabilir, bu sayede yıllara, on yıllara veya yüz yıllara ait belge serileri oluşturulabilir ve buradan hareketle malzeme fiyatları, sektörde çalışanların ücretleri veya nakliye masraflarına ilişkin veri dizinleri meydana getirilebilir. Kısacası belgeler, iktisadi tarih açısından istatistiksel ve nicel araştırma yapmaya uygun veriler içermektedirler. Osmanlı iktisat tarihi araştırmacıları, belgelere yansıyan fiyat, ücret ve masraflardan, sektördeki fiyat artış ve dalgalanmaları hakkında incelemeler yapabilirler.

Belirli bir şehrin veya bölgenin sosyo-iktisadi yapısını inceleyen araştırmacılar için burada tanıtılan belge ve bilgiler, önemli bir kaynak mahiyetindedir. Çünkü iş imkânı, malzeme fiyatları, çalışanların ücretleri ve nakliye bedelleriyle inşaat sektörü, şehir ekonomisinin bir ayağını oluşturmaktadır. Buna göre belgeler üzerinden yürütülecek çalışmalar, bir şehirde tamir ve inşaat faaliyetlerinin yoğunluğunu, onarım sırasında maliyetlerin ne kadarının, yüzde kaçının malzemeye, çalışanların maaşlarına veya nakliye ücretlerine gittiğini ortaya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Belgelerden anlaşıldığına göre vakıf veya kamu binaların onarımı işi aynı zamanda şehir halkı için bir istihdam alanıdır. Buralarda bina ustaları, çeşme ve su yolu ustaları, rençber veya ırgat denilen inşaat işçileri ile ecîrîn denilen gündelikçiler çalışmaktadır. Her bir grubun yaptığı işe göre aldıkları ücretler, yevmiyeler, belgelerde kayıtlıdır. Vesikalarda geçen ücretler, şehirlerdeki diğer kamu görevlileri veya sivil çalışanların ücret ve maaşları ile mukayese edilebilir. Bir şehirde veya bölgede inşaat sektöründe çalışanların ücret veya maaşları diğer

Page 34: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 22

şehir veya bölgelerle karşılaştırma yapılabilir. Bu sayede aynı dönemleri veya farklı dönemleri kapsayan ücret/maaş analizleri gerçekleştirilebilir.

İnşaat malzemesi alımlarında veya tamirat işinde çalışanların ücretlerinin ödenmesinde, devrin şartlarına göre geçerli olan farklı para birimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Buna göre bir dönemde, bir beldede kullanılan paralar, bunların yaygınlığı, alım gücü, paranın değerindeki artış veya azalmalar vb. konular, iktisat tarihinin ve tarihçilerinin araştırma sahasına girmektedir. Belgelerde, bu araştırmacıların kullanabilecekleri, akçe, kuruş, para, zolota, lipor gibi para isimlerinin yanında bunların miktarlarını bildiren, semen, sülüs, buçuk, çeyrek, rub‘ ve benzeri ifadeler yer almaktadır. Bu açıdan bakıldığında keşif ve tamir belgeleri, parayla ilgili araştırmalarda da kullanılabilecek veriler barındırmaktadır.

Ayrıca belgelerde, inşaat malzemelerinin miktarını belirten batman, keyl, vakiyye gibi ağırlık ölçüleri ile tamir keşfi yapılan mekânın boyutunu bildiren arşın, arz, kadd, kadem, zirâ’ gibi uzunluk ölçüleri de göze çarpmaktadır. Bu ölçüler, gerek malzemelerin birim fiyatlarının hesaplanmasında, gerek bir yapının birim maliyetinin bulunmasında önem kazanmaktadırlar.

Son söz olarak keşif ve tamir belgeleri, mimarlık ve sanat tarihi araştırmalarının yanında zengin ve çeşitli iktisadi veriler içermesi dolayısıyla Osmanlı ekonomi tarihçiliğinde de kullanabilecek vesikalar arasındadır.

Page 35: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

23

Kaynakça

a-Arşiv Belgeleri

Konya Şer’iye Sicilleri Defter Nu.: 20, 35, 36, 45, 50.

b-Yayımlanmış Arşiv Kaynakları

47 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1128-1129/1716-1717) Transkripsiyon ve Dizin, (Haz. İzzet Sak), Konya 2006.

11 Numaralı Konya Şer’iye Sicili -1071-1072/1661-1662 Transkripsiyon Dizin-, (Haz. İzzet Sak), Konya 2007.

45 Numaralı Konya Şer’iye Sicili (1126-1127/1714-1715), (Transkripsiyon ve Dizin), (Haz. İzzet Sak, Cemal Çetin), Konya 2008.

c-Diğer Yayınlar

AKGÜNDÜZ, Ahmet, Şer’iye Sicilleri, c. I-II, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1988-1989.

AKGÜNDÜZ, Ahmet, “Eski Hukukumuzda Vakıf Malların Tamiri ve Muhafazası”, Vakıf Haftası [11.: 1993: Ankara], Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 1994, s. 115-122.

ATÇEKEN, Zeki, “Konya Şer'iyye Sicil Kayıtlarına Göre "Sahib-Ata Külliyesi"nin Osmanlılar Zamanında Tamirleri ve Caminin Bazı Bilinmeyen Yönleri”, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (6), Konya 1992, s. 101-109.

BAKIRER, Ömür, “Vakfiyelerde Binaların Tamiratı ile İlgili Şartlar ve Bunların Uygulanması”, VD, Sayı 10, Ankara 1973, s. 113-126.

BARKAN, Ömer Lütfi, “XVI-XVIII. Asırlarda İnşaat İşlerinin Hukuki Durumu”. İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Sosyal Siyaset Konferansları, 14. Kitaptan ayrıbasım. İstanbul 1963.

BİLGİN, Arif, İstanbul Müftülüğü Şer'iyye Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 142 No'lu Feramin ve Hüccet Defterine Göre (1622-1623) Osmanlı Ekonomisi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enst., Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994.

BİZBİRLİK, Alpay, Zafer Atar, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Tarihinde Temettuat Defterlerinin Yeri: Saruhan Sancağı Mütevelli Çiftliği Temettuat Defteri Örneği”, Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Dergisi, Sayı 1, Sakarya Üniversitesi Basımevi, 2009, s. 37-57.

ÇAYCI, Ahmet, “Arşiv Kayıtlarına Göre Konya Mahkeme Hamamı (Hamam-ı Cedîd, Yeni Hamam”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 12, Konya 2004, s. 153-177.

ÇETİN, Atilla, “Fetva ile Tamir”, Tarih ve Düşünce, (6), Nisan 2000, s. 62-63.

Page 36: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 24

DURUKAN, Hasan, İktisat Tarihi Bakımından Malatya’ya Ait 1068/1658 ve 1130/1717 Tarihli Şer’iye Sicilleri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1989.

DÜNDAR, Abdülkadir, “Osmanlılarda Tamir Süreci, Çeşitleri ve Bazı Selçuklu Yapılarındaki Uygulamalar”, Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi [1.: 2000: Konya], I. Cilt, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, Konya 2001, s. 269-280.

EKEN, Galip, “Osmanlı Sosyo-Ekonomik Tarihinin Kaynaklarından Vakıf Muhasebe Defterleri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, Sayı 4, İzmir 2000, s. 75-82.

ERDOĞAN, Muzaffer, “Osmanlı Devrinde Anadolu Camilerinde Restorasyon Faaliyetleri”, VD, S. 7, İstanbul 1968, s. 149-205.

GABRİEL, Albert, “Tarihi Türk Abidelerinin Tamiri ve İhyası, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ankara 1938.

GÜRAN, Tevfik, “19. Yüzyıl Temettuat Tahrirleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, (Derleyenler: Halil İnalcık, Şevket Pamuk), Ankara 2000, s. 61-73.

HIZLI, Mefail, “Osmanlı Vakıf Eserlerinin İnşa, Tamir ve Restorasyonları”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 5 (5), 1993, s. 219-232.

http://www.tdk.org.tr, (erişim tarihi: 15.05.2011).

İNALCIK, Halil, “Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak”, AÜDTCF. Dergisi, I/2, Ankara 1942, s. 89–96;

İNALCIK, Halil, “Bursa I: XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, XXIV/93, Ankara 1960, s. 45-66.

KELEŞ, Hamza, “Vakfiyelerin Tarih Araştırmaları Açısından Değeri”, G.Ü. Kastamonu Eğitim Dergisi, IX, 2001/2, s. 501-514.

KÖPRÜLÜ, Fuad, “Vakıf Müessesesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti”, VD, Sayı 1, İstanbul 1938, s. 1-6.

KÖSTÜKLÜ, Nuri, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarih Araştırmalarında Tereke Defterlerinin Yeri ve Önemi (Muğla Örneğinde)”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, XXIX/5, Ankara 2009, s. 872-889.

KUNTER, Halim Baki, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”, VD. S. 1, İstanbul 1938, s. 103-129.

KÜÇÜKDAĞ, Yusuf, “1251 H/1835 M. Tarihli Mevlana Türbesi ve Çelebi Efendi Konağı Tamir ve İnşası Defteri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2 (2), Mayıs 1996, s. 181-206.

KÜTÜKOĞLU, Mübühat, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarih Kaynaklarından Temettü Defterleri”, Belleten, LIX/225, Ankara 1995, s. 395-412.

Page 37: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KEŞİF VE TAMİR BELGELERİNİN OSMANLI İKTİSAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI… (OTAM, 27/Bahar 2010)

25

MADEN, Fahri, “XIX. Yüzyılda Hacı Bektaş Veli Tekkesi’nde Yapılan Tamirlerle İlgili Arşiv Belgeleri”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 17 (55), Yaz 2010, s. 311-324.

MUŞMAL, Hüseyin, Mustafa Çetinaslan, “Bir Keşif Defteri Işığında Konya Kapı Camii’nin İnşa Süreci ve Mimari Özellikleri”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, II/6, Kış 2009, s. 446-480.

OĞUZOĞLU, Yusuf, “Bursa Çarşısı’ndaki Restorasyon Çalışmalarına Arşiv Belgelerinin Katkısı”, Çarşının Öyküsü Bursa, Büyükşehir Belediyesi Bursa Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul 2010, s. 313-319.

----------------, Z. Kenan Bilici, A. Osman Uysal, “Bazı Belgelere Göre 17. Yüzyılda Konya Alaeddin Camii’nde Yapılan Onarımlar”, V. Araştırma Sonuçları Toplantısı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, (5-10 Nisan), Ankara 1987, s. 77-126.

ORBAY, Kayhan, “Vakıfların Bazı Arşiv Kaynakları (Vakfiyeler, Şer’iye Sicilleri, Mühimmeler, Tahrîr Defterleri ve Vakıf Muhasebe Defterleri)” Vakıflar Dergisi, Sayı 29, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 2007, s. 27-41.

---------------------, “Yerel İktisadi ve Sosyal Tarih ve Kurumsal Tarih Kaynakları Olarak Vakıf Muhasebe Defterleri ve Müfredat Defterleri”, XV. Türk Tarih Kongresi (11-15 Eylül 2006), Ankara, (Kongrede sunulan sözlü bildiri), (Kongreye sunulan tebliğler basım aşamasındadır.).

ÖZGER, Betül, 74/F4 Numaralı Konya Şer’iye Siciline Göre Sosyal, İdari, Dini, Hukuki ve Kültürel Açıdan Konya, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007.

ÖZTÜRK, Said, “Temettuat Tahrirleri”, Akademik Araştırmalar Dergisi Osmanlı Özel Sayısı, Yıl: 2, Sayı 4-5, İstanbul 2000, s. 537-591.

----------------, “Türkiye’de Temettuat Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi Türk İktisat Tarihi, I/1, 2003, s. 287-304.

PARLATIR, İsmail, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınları, Ankara 2006.

ŞEKER, Mehmet, “Vakfiyelerin Türk Kültürü Bakımından Özellikleri”, Ege Üniversitesi Tarih İncelemeleri Dergisi, VIII, İzmir 1993, s. 1-18.

UĞUR, Yunus, “Mahkeme Kayıtları (Şer’iye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi ve Bibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, I/1, 2003, s. 305-344.

UZUNÇARŞILI, İ.Hakkı, “Şer’i Mahkeme Sicilleri”, Ülkü Halkevleri Mecmuası, V/29, Ankara 1935, s. 365-369

ÜREKLİ, Bayram, “Mevlana Türbesi ve Çelebi Efendi Konağı'na Dair Bir Tamir Kaydı”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, (7-8), Konya 1992-1993, s. 187-196.

Page 38: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

SAMETTİN BAŞOL-MEVLÜT ÇAM 26

ÜSTÜN, Ayşe, “Osmanlı Arşivi'ndeki Cami ve Türbe Tamiratı ile İlgili Birkaç Belge”, -Ulusal Taşınabilir Kültür Varlıkları Konservasyonu ve Restorasyonu Kolokyumu [1.: 1999: Ankara]-, Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksek Okulu, Ankara 2000, s. 161-169.

YAVAŞ, Doğan, “Aksaray Valide Külliyesi İnşaat Defterleri”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 8, Sayı 13, 2007/2, s. 437-448.

-------------------, “Bursa Ulucamii'nin Geçirdiği Tamirler”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17 (17), 2009, s. 217-236.

YEDİYILDIZ, Bahaeddin, “Vakıf”, İA, XIII, MEB. Yayınları, İstanbul 1982, s. 153-172.

Page 39: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Osmanlı Taşrasında Yeniçerilerin Varlığı ve Askerlik Dışı Faaliyetleri

The Presence of Janissaries in Ottoman Provincial Cities and their Non-military Activities

Cafer Çiftçi *

Özet

Klasik dönemde Osmanlı Devleti’nde yeniçeriler; kapıkulu ocaklarının piyade sınıfında görevli, üç ayda bir ulûfe adıyla ücret alan, savaşa her an hazır olan ve İstanbul’da oturan seçkin askerlerdir. İstanbul dışında da az sayıda yeniçeri tâifesi taşradaki şehir merkezlerinde bulunan kalelerde muhafız olarak görevlendirilmişlerdir. Ancak 1559 yılında yaşanan Şehzâde Bâyezid vakası sonrasında, çeşitli nedenlerle taşraya yerleştirilen yeniçeri sayısında artış yaşanmıştır. Bu süreçten itibaren taşrada şehir halkı ile kaynaşarak evlilikler yapan, ticaret ve esnaflıkla uğraşan, kırsal alanlarda tarımsal üretimle meşgul olan ve çeşitli eminlikleri tasarruf eden yeniçeriler, askerlik dışı faaliyetleri benimsemişlerdir. Devletten aldıkları maaş ve vergi muafiyetleri de düşünüldüğünde, yeniçeriler taşrada sıradan reâyâya göre oldukça avantajlı konuma gelmişlerdir. Bu makalede, Osmanlı taşrasında var olan yeniçeri askerlerinin görevleri, görev dışı davranışları ve taşrada uğraştıkları iş alanları, yaşanan örnekleriyle incelemeye alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Yeniçeri, Osmanlı, Taşra, Esnaf, Kanundışı.

Abstract

The Ottoman Janissaries in the Classical period were elite soldiers who were in the infantry class of guilds of the sultan’s household troop, received quarterly wages called ulufe, resided in Istanbul and were always ready for war. A number of janissary crews were appointed as fort guards in province town centers out of Istanbul. However, after the Shehzade Bâyezid incident in 1559, there was an increase in the number of janissary deployed to provinces for various reasons. In this period, janissaries adopted activities different from their usual occupation by becoming friendly with the people, marrying, getting involved in trade and crafts, husbandry in rural areas and disposing various bailees. When their wages received from the Empire and tax exemption is taken into account, it appears that janissaries occupied a very privileged position

* Doç. Dr., Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Bursa. e-posta: [email protected]

Page 40: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 28

compared to others in the provinces. This article will focus on the duties and non-military activities of the janissaries in Ottoman provinces.

Key Words: Janissary, Ottoman, Provincial, Artisan, Illegal.

Giriş

Osmanlı devletinde düzenli ordu oluşturmak maksadıyla başkentte örgütlendirilmiş askerî birime kapıkulu ocakları adı verilmektedir. Padişaha bağlı olan ve yaptıkları görev karşılığı hazineden ücret alan kapıkulu ocakları personeli, yaya ve atlı askerlerden meydana gelmektedir. Bu askerler içerisinde savaşçılıklarıyla ün kazanan en önemli sınıf yeniçeri ocağı personelidir. Kapıkulu ocaklarının piyade sınıfında yer alan yeniçeriler, üç ayda bir ulûfe adıyla ücret alan ve savaşa her an hazır olan seçkin askerlerdir. Osmanlı Devleti’nde yeniçeri teşkilatı, kuruluşundan 16. yüzyılın ortalarına kadar eğitimi ve disiplini üst düzeyde olan seçkin bir askerî kurum olarak görünmektedir1. Avrupa’nın ilk daimî ordusu olarak da tanımlanabilen yeniçeri ocağı2, kuruluşunda bine yakın sayıdaki askerden meydana gelirken3, daha sonraları bu sayının iki yüz bine kadar ulaştığı hakkında tespitler vardır4.

Yenileşme sürecini bir düşünce kalıbı içerisinde yorumlayan resmi tarih, 16. yüzyılın ortalarından itibaren yeniçerileri; gerici, yeniliklere engel olan, ayaklanma çıkaran ve padişahları katleden askerî bir tâife olarak tanımlamaktadır. Aslında tarihçilerin bir kırılma noktası seçip sonrasındaki süreci bozulma olarak tanımlama kalıbı, tüm teşkilatlar ve kurumlar için görülebilmektedir. Bu düşüncede klasik dönem olarak adlandırılan ve idealize edilen bir altın çağ ile ardından kurgulanan gerileme ve çöküş süreci, iki farklı periyot olarak sunulma çabasındadır. Osmanlı vakanüvistlerinin yazımları ile belirginleşen ve yeniçeri araştırmaları üzerinde de görülen bu kalıplaşmış bakış açısı, günümüze kadar yapılan incelemeleri etkisi altına almıştır. Ancak bu kalıpsal düşüncenin dışında yeniçeriler hakkında üretilen bilgileri anlamlı bir biçimde ortaya koyan veya sorgulayan tarih çalışmaları da bulunmaktadır. Cemal Kafadar, yeniçeri-esnaf ilişkilerini ele alan tezinde, yeniçeriler hakkında resmi tarih yoluyla üretilen bilgileri doğrudan sorgulamış tarihçilerden biridir5. Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya adlı kitabının değişik sayfalarında, dolaylı 1 Virginia H. Aksan, “Whatever Happened to the Janissaries? Mobilization for the 1768-1774 Russo-Ottoman War”, War In History, 5, 1998, s.26. 2 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, Cilt 1, Eren Yayıncılık, İstanbul 2000, s.51. 3 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları, I, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s.155. 4 Mücteba İlgürel, “Yeniçeriler”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 13, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, İstanbul 1997, s.389. 5 Cemal Kafadar, “Yeniçeri-Esnaf Relations: Solidarity and Conflict”, M.A. Thesis, McGill University, Montreal 1981.

Page 41: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

29

olarak taşradaki yeniçerilerin yaşantılarını ve esnaflık faaliyetlerini farklı örneklerle ortaya koymuştur6. Donald Quataert ve Robert Olson’a ait makaleler7 ve André Raymond’un Yeniçerilerin Kahiresi adlı kitabı8 ile Godfrey Goodwin’in Yeniçeriler isimli kitabı9 ise alana katkı sağlayan diğer önemli kaynaklardır. Yeniçerilerin askerlik dışı faaliyet alanları bu kaynaklarda ve sâir çalışmalarda belirtilmesine rağmen, henüz hak ettiği ölçüde inceleme sayısına ulaşamamıştır. Bu bağlamda hazırlanan bu makale ile Osmanlı taşrasında var olan yeniçeri askerlerinin 16. yüzyılın ikinci yarısından sonraki yüzyıllarda görevleri, görev dışı davranışları ve taşrada uğraştıkları iş alanları arşiv belgelerinin ışığında doğrudan incelemeye alınmaktadır. Çalışmadan beklenen, ortaya çıkacak verilerin alana kısmen katkı sağlayabilmesidir. Makalenin konusu yeniçeri teşkilatının merkezi yapısı veya yeniçeri ordusunun savaşlarda yerine getirdikleri görevleri içermemektedir.

Taşrada Yeniçeri Teşkilatının Varlığı

Osmanlı taşrasında çok erken dönemlerden itibaren özellikle kalelerin olduğu şehirlerde yeniçeri ve sipahilerden oluşan kapıkulu garnizonları bulundurulmuştur. Kapıkulu askerleri eyalet askerleri ile birlikte düşmana karşı oluşturulan Osmanlı ordusunun etkili gücü olmakla birlikte, taşrada feodal eylemlerin bastırılmasında ve padişah otoritesinin bütün Osmanlı topraklarında hüküm sürmesinde önemli rol oynamışlardır. Kapıkulu efradı içerisinde yer alan yeniçeriler, özellikle büyük kentlerde şehrin merkezinde bulunan ve şehri müdafaa için oluşturulmuş hisarlarda askerî gurup olarak oturmaktadırlar. Mustahfızân adıyla anılan bu yeniçeri tâifesinin başlarındaki yönetici, ilk dönemlerde dizdar adlı görevlidir10. Başlangıçta şehirlerde dizdarın kumandası altında küçük bir askerî gurubu meydana getiren

6 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, Ankara 1995. 7 Donald Quataert, “Janissaries, Artisans and the Question of Ottoman Decline, 1730-1826”, Workers, Peasants and Economic Change in the Ottoman Empire, 1730–1914, ed. Donald Quataert, The Isis Press, İstanbul 1993, ss.197-203; Robert Olson, “The Esnaf and the Patrona Halil Rebellion of 1730: A Realignment in Ottoman Politics?”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, 20, 1976, ss.329-344; Robert Olson, “Jews, Janissaries, Esnaf and the Revolt of 1740 in Istanbul”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, 22, 1978, ss.185-207. 8 André Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir Osmanlı Kentinin Yükselişi, Çev: Alp Tümertekin, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999. 9 Godfrey Goodwin, Yeniçeriler, Çev: Derin Türkömer, Doğan Kitapçılık, İstanbul 2001. 10 Kale dizdarları da yeniçeri ocağı emektarları arasından göreve atanmaktadır. Yeniçeri ağası Mustafa tarafından Antalya kalesi dizdarı olarak ocak emektarı Veli Ağa’nın tayini hakkında bakınız: Başbakanlık Osmanlı Arşivi (bundan sonra BOA olarak gösterilecektir), C.AS. nr. 19221 / 3.Ca.1123.

Page 42: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 30

yeniçerilerin, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük şehirlerde sayıları artırılmış ve kumandanları ise yeniçeri serdarları olmuştur.

Beylerbeyi ve sancakbeyinin kanunen emir veremediği taşradaki yeniçeri tâifesi sadece padişahtan ve kendi amirlerinden emir almaktadırlar. Yeniçeriler sultanın kulları olduklarından ve yerel otoritelere bağlı olmadıklarından, zamanla şehirlerde yerleşerek ve hâkimiyet kurarak mahalli otoriteleri dinlememeye başlamışlardır11. Taşradaki yeniçeri ve altı bölük halkına yapılan ulûfe ve ek ödemelerin, tımarlı sipahilerin elde ettikleri gelirlerden çok fazla olması ve özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde kapıkullarının kazandığı hakların daha da artırılması eşitsiz bir durum meydana getirmiş, bu durum taşrada kapıkullları ile tımarlı sipahilerin birbirlerine karşı tavır takınmalarında etkili olmaya başlamıştır. Tımarlı sipahilerin bu ve benzeri sebeplere bağlı olarak Kanuni’ye karşı memnuniyetsizlikleri artmıştır. 1558’de Kanuni taht için oğlu Şehzâde Selim’i desteklediğinde, tımarlı sipahiler taht için Şehzâde Bâyezid’i desteklemişlerdir12. Bu restleşme Şehzâde Bâyezid ile kardeşi Selim arasında 1559 yılında Konya ovasında yaşanan bir savaşa kadar gitmiştir. Gelibolulu Mustafa Âli’nin şiir ve nesirden meydana gelen Nâdirü’l-Mehârib adlı Farsça eseri, Kanuni’nin oğulları olan Şehzâde Bâyezid ile kardeşi Selim arasındaki bu savaşı konu alır ve 1569 yılına kadar geçen olayları anlatır13. Neticede savaşı Selim kazanmış ve Şehzâde Bâyezid İran’a sığınmıştır. Onu destekleyen tımarlı sipahilerin bir kısmı ise çift bozandan tertipledikleri bölükleriyle birlikte dağlara çekilerek Celâlî olmuşlardır.

1559 yılında yaşanan Şehzâde Bâyezid vakası sonrasında, kapıkulu halkından olanlar sancaklara yerleştirilmeye başlanırken, bu halk efradından olan yeniçeriler de taşrada daha çok sayıda görevlendirilmeye başlanmışlardır14. Mahalli asayişin sağlanmasında görevli sancak beyleri, subaşılar ve tımar sahipleri, asi şehzâdenin yanında yer alarak merkezî idarenin gözünden düşmüşlerdir. Taşrada ehl-i örf tâifesi içerisinde görülen bu tarzda fesat hareketlerine karşı, halkın ehl-i fesattan korunması ve semt inzibatının sağlanması amacıyla, taşraya yasakçı ve kullukçu adıyla yeniçeri gurupları yerleştirmeye başlanmıştır15. Bu gelişmelerle yeniçeri zabitleri taşrada tımar sahibi olabilme haklarını kazanmışlar16. Sayıları hızla artan yeniçeri gurupları, 11 Halil İnalcık - Bülent Arı, “Türk-İslam-Osmanlı Şehirciliği ve Halil İnalcık’ın Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 6, 2005, s.34-35. 12 Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s.226. 13 Mustafa Âli, Nâdirü’l-Mehârib, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan, No.1290. 14 Şerafettin Turan, Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezid Vak‘ası, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1961, s.100. 15 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları, s.324. 16 Ömer Lütfi Barkan, “Timar”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 12/1, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Eskişehir 1997, s.301.

Page 43: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

31

taşrada asayişin sağlanması işini yasakçı sıfatıyla ellerine geçirmeye başlayınca devlet yönetimi bu usulü kaldırmayı düşündüyse de, Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde ortaya çıkan Celâlî isyanları bu düşüncenin gerçekleştirilmesini engellemiştir. Şehirlere ve köylere yerleşen yeniçeriler bir taraftan çıkacak halk isyanlarına karşı güvenlik unsuru olarak görülürlerken, diğer yandan kendilerinin taşradaki varlıkları yeni bir fesat unsuru halinde görünmektedir17.

Yukarıda belirtilen gelişmelere bağlı olarak 16. yüzyılın sonlarından itibaren devşirme kanununa aykırı olarak ocağa yabancı kişiler kaydedilmeye başlanmıştır18. Kapıkullarının sayılarının artırılması ve taşrada görevlendirilmesi faaliyetine19, devşirme usulünün ihtiyaç duyulan asker sayısını temin edebilme imkânı bulunmadığından, reâyâ içerisinden çok kimse bu askerî zümre içine alınmaya başlanmış, temelden askerî eğitim almamış bu kişilerin ocağa dahil olmaları yeniçeri teşkilatının düzen ve disiplinini bozmuştur. Zamanla siyasetin içinde güçlerini hissettiren yeniçeriler kurdukları baskılar ile padişahları tahtan indiren veya tahta çıkaran, devlet adamlarını tayin veya azlettiren faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. II. Osman, Hotin seferinde Osmanlı ordusunun başarısız olmasının en büyük sorumlularının yeniçeriler olduğunu anlayınca, sefer sonrasında yeniçeri tâifesinin dolaylı yollarla ortadan kaldırılması kararını almış, bu kararı karşılığında yeniçeri isyanı ile canından olmuştur. Bu olay yeniçerilerin başkentte ve taşra şehirlerinde yaptıkları zorbalıkların artış göstermesine ve onlara karşı duyulan nefretin ise daha da artmasına neden olmuştur. Bu süreçte Osmanlı toplumunda yeniçeriler için padişah katilleri ifadesiyle kabul gören nefret duyguları, yerel liderlerin faaliyetleri ile karşı hareketi başlatmıştır. Erzurum’da Abaza Mehmed Paşa’nın yeniçerileri ortadan kaldırma teşebbüsü ve başkente ordusu ile yürüyüşü bu olaylardan bir tanesidir20. II. Osman’ın 1622 yılında yeniçeriler tarafından katledilmesi sonrasında çıkan Abaza Mehmed Paşa isyanı ile ülkenin pek çok yerinde yeniçerilere karşı mücadele başlatılmış, bu esnada kapıkulu ocağının bir başka mensubu olan altı bölük halkı ise taşrada güçlerini artırarak Köprülüler dönemine kadar elde ettikleri güçlerini sürdürmüşlerdir.

Taşrada yaşanan bu gelişmelere rağmen yeniçeriler hala savaşlarda kullandıkları teknolojiler ile Osmanlı ordusunun bel kemiğini teşkil etmişlerdir. 17 Mücteba İlgürel, “Yeniçeriler”, s.390. 18 Osmanlı yönetimi kanuna aykırı davranışların farkında olarak, devşirme sistemi ile ocağa acemi oğlanı alınması konusunda kriterleri belirten 1603 senesinde bir emir çıkarmıştır. Bkz. Bursa Şer’iye Sicilleri (bundan sonra BŞS. olarak gösterilecektir), Ankara Milli Kütüphane, Yazmalar Bölümü, A-155, 166a. 19 17. yüzyılın başlarında yeniçerilerin sayısında yaşanan büyük artış hakkında bakınız: Rhoads Murphey, Kanûn-nâme-i Sultâni li `Azîz Efendi. Aziz Efendi’s Book of Sultanic Laws and Regulations: An Agenda for Reform by a Seventeenth-Century Ottoman Statesman, Harvard University Press, Cambridge 1985. 20 Godfrey Goodwin, Yeniçeriler, s.170.

Page 44: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 32

Osmanlı ordusu 17. yüzyılın sonlarına kadar Batı’daki gelişmelere paralel olarak askeri teknolojiyle uyum içerisindedir21. Bu konuda tarihçi Gábor Ágoston, Osmanlıların 15. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupalı hasımların karşı ateşli silahlarda açık bir üstünlük sağladıklarını, daha sonraları Batının silah teknolojilerini transfer ederek kendi bünyesi için uygun hale getirerek 17. yüzyılın sonuna kadar var olan mücadeleye ayak uydurabildiklerini belirtmektedir22. Bir başka araştırmacı Jonathan Grant ise farklı bir bakışla, Osmanlıların savaş teknolojisinin altyapısını oluşturan sistem ve dinamiklere hâkim olmadan mevcut teknolojik birikimi kullandıklarını dile getirmektedir23. Osmanlı tarihçisi Feridun Emecen, ileri sürülen bu görüşün Osmanlı kaynaklarından habersiz olarak tamamen Batılı kaynaklara dayandırılarak şekillendirildiğini ifade etmektedir. Emecen, 1552 tarihli bir emirden yeniçerilerin düzenli talim yaparak tüfek atış tekniklerini geliştirdiklerini, Batılı meslektaşlarının düzensiz, birbirinden kopuk atışlarına mukabil yeniçeri tüfekçi birliğinin toplu ateş gücü sağlayabilecek bir tecrübeye sahip olduğunu belirtmektedir24.

Taşrada Yeniçeri Teşkilatının İdaresi

Taşrada görevli kapıkulu sipahi bölüklerinin ve yeniçerilerin yönetimi; kethüdayeri, yeniçeri serdarı, yeniçeri zabiti, yasakçıbaşı gibi adlarla anılan idareciler tarafından yapılmaktadır. Kethüdayeri; şehirlerde bulunan altı bölük halkı denilen kapıkulu sipahi bölüklerinin işlerine bakan, onları zapt ve idare eden askerî amirdir25. Sefer için asker toplanması, askere lazım olan malzemenin temini işlerine de kethüdayeri bakmaktadır. Kethüdayeri genellikle ocağın eski yeniçeri emektarları arasından tayin edilmektedir. Taşradaki kazalarda yeniçerilerin zabt ve rabtından sorumlu yeniçeri ortalarının komutanına ise yeniçeri serdarı denilmektedir. Bu kişinin göreve atanması Dergâh-ı Âli Yeniçeri

21 Rhoads Murphey, Osmanlı’da Ordu ve Savaş 1500-1700, Çev: M. Tanju Akad, Homer Kitabevi, İstanbul 2007, s.36-38. 22 Gábor Ágoston, Barut, Top ve Tüfek: Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi, Çev: Tanju Akad, Kitap Yayınevi, İstanbul 2006, s.27vd. 23 Grant, bu yorumunu Keith Krause tarafından yazılan Arms and the State: Patterns of Military Production and Trade adlı kitaptaki askeri teknolojilerin yayılımı hakkında geliştirilen modelden faydalanarak ileri sürmektedir. Bkz. Keith Krause, Arms and the State: Patterns of Military Production and Trade Cambridge University Press, Cambridge 1992, s.30-52; Jonathan A. Grant, “Rethinking the Ottoman “Decline”: Military Technology Diffusion in the Ottoman Empire, Fifteenth to Eighteenth Centuries”, Journal of World History, X/1, 1999, s.181-184. 24 Feridun M. Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s.30, 56. 25 BŞS., B-30, 125b.

Page 45: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

33

Ağasının mektubu ile yapılmaktadır26. Üç aylık süreyle göreve atanan yeniçeri serdarının kendi idaresi altına verilen görevliler; “Kazada mukîm ve müsafir yeniçeriler, cebeci, topçu, top arabacısı ve gılmân-ı acemi ve kul oğlanları ve tavâif-i askerî yani bu tâifenin hepsi seni üzerlerine serdar ve zabit bilip…” ifadeleriyle tanımlanmaktadır27. Ayrıca kendisinin taşrada yapacağı görevler ise resmi yazılarda; “ka’ide-i kadîm ve kanûn üzre zabt u rabt-ı neferât ve ahz u te’dîb-i haşerâtıyla tanzîm-i bilâd ve terfîh-i hâl-i ibâda bezl u iktidâr eyleyesin…” ifadeleriyle belirtilmektedir. Tüm bunların yanı sıra şer’î hükümlere ve kanûn-ı kadîme uygun olarak işlerini yapması, ayrıca yukarıdaki tâifeden varisi olmayarak vefat edenlerin mallarını şer’i hükümlerle zabt edip sûk-i sultânîde satması, hâsıl olan parayı hazineye aktarılmak üzere ocâğ-ı âmireye getirmesi de görevleri arasında belirtilmektedir28.

Taşrada yeniçeriler üzerinde idareci olan diğer görevliler ise yeniçeri zabiti veya yeniçeri çavuşu unvanlarıyla anılan şahıslardır. Yeniçeri zabitleri, yeniçeri teşkilatı içerisinde seksoncubaşı, turnacıbaşı gibi unvanlar almış olan ocağın tecrübelileri arasında seçilerek yeniçeri ağasının isteği ile göreve getirilirlerdi29. Taşra şehirlerine gönderilen yeniçeri zabitleri görev yaptıkları sahalarda üstün hizmet gösterdikleri takdirde şehir ağalığına terfi edilebilirlerdi. Yeniçerilerin şehir içerisinde yaptıkları her türlü ahlak ve kanun dışı tavırların tespiti ve cezalandırılmalarında etkili olan yeniçeri zabitleri, şehirlerdeki yeniçerilerin sefere katılmalarının takibi ve yoklamalarının yapılmasında yetkilidirler. Devlet görevlilerinin ve halkın malına ve ırzına karşı olumsuz tavırlar sergileyen yeniçerilerin, bu tür hareketlerinden dolayı zâbitleri tarafından kalebend olunduğunu, sürgüne gönderildiğini veya ta’zîr gibi cezalara çarptırıldıklarını

26 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları, s.327. 27 Taşrada yeniçerilerin zabtı ve cezalandırılması işleri kanunlara göre yeniçeri serdarlarına verilmiş bir hak olmasına rağmen, zaman zaman bu kanunları önemsemeyen vali ve mütesellimler rütbelerine güvenerek yeniçerilere müdahalelerde bulunuyorlardı. Örneğin Anadolu vali ve mütesellimlerinin Söğüd kasabasındaki yeniçerilere müdahalesi sebebiyle Söğüd kasabasında ve kazasında sakin yeniçeri ihtiyarları ve bilcümle askerî tâifesi meclis-i şer’e gelerek, kendilerinin zabt ü rabtlarının ocaklarının kaidesi üzere eskiden beri zabıtan ve taşra vilayetlerinde serdarlara mahsus olduğunu, ahar mahallerden taaruz olunmak hilaf-ı kanun-ı padişah iken birkaç seneden beri mütesellimler ve Anadolu valileri taraflarından buyuruldu ile gelen bölükbaşıların ve mübaşirlerin hilaf-ı kanun hareket ederek, askerî tâifesine karıştıkları, kurban ve bayrak akçesi deyü ziyâde zulm ve teaddi ile akçeler aldıklarını ve bazılarını mahbusen ahar kazalara götürdüklerini belirtiyorlardı. Bkz. BOA, C.AS. nr. 53759 / 29.Ş.1178. 28 Mehmet Beşirli, Orta Karadeniz Kentleri Tarihi I, Tokat (1771-1853), Gaziosmanpaşa Üniversitesi Yayınları, Tokat 2005, s.89-90. 29 BŞS., B-168, 66a.

Page 46: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 34

gösteren örnekler vardır30. Yeniçeri zabitinin kendi personelini kontrolü dışında, kamusal işlere yönelik olarak şehirlerdeki eşkıyanın yakalanması, şehrin asayişinin sağlanması, şehirlerarası uygunsuz işçi göçlerinin engellenmesi31, devletçe halktan istenen vergilerin tahsili, yasakların uygulatılması, kanundışı davranışların tespiti ve engellenmesi konularında da tek başına veya diğer yöneticiler ile birlikte hareket etme sorumlulukları bulunmaktadır32. Tüm bu yetkileri sebebiyle bazı yeniçeri zabitlerinin görevini kötüye kullandıkları, şikayet edildikleri veya görevinden azl edildikleri durumlar da görülmektedir33.

Taşrada şehrin asayişini sağlamak, yeniçerilerin düzenini sağlamak, yeniçerilerin reâyâya zulmetmesini engellemek ve sahte kapıkullarını yakalamak konusunda çalışan diğer görevliler ise yasakçılar ve onların başında bulunan yasakçıbaşıdır34. Bursa, İzmit, Edirne ve başka önemli kentlerde subaşılardan başka, yasakçıbaşılar ile onların emrinde olan yasakçılar görevlendirilmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, yeniçeri zabiti veya yasakçıbaşılar aynı zamanda bir şehrin subaşısı olarak da görev yapabilmektedirler35. Bursa’ya ait bir sicilde Bursa’daki yeniçeri serdarlarının, korucu ve ihtiyar yoldaşlarının, yasakçıbaşı ve aynı zamanda subaşı unvanlı kişiyi üzerlerine başbuğ zabit olarak bilmeleri gerektiği ve onun sözünden dışarıya çıkmamaları gerektiği kayıtlıdır36. Yasakçıbaşılar işlerini emirlerinde çalışan yasakçılar ile birlikte yürütürlerdi. Yasakçılık, yeniçerilere ocak ve askerlik hizmetleri dışında verilen tek görevdir. Yeniçeri ağasının ilgili kadılık makamına yazdığı mektupla yeniçerilerin arasından göreve atanan yasakçıların, değişik dönemlerde farklı hizmetler ifa ettikleri görülmektedir. Yeniçeri erleri arasından görevlendirilen yasakçılar, şehirlere gelen yolların giriş noktalarını ve önemli mevkileri gözaltında tutmak,

30 BŞS., B-164, 85a; B-55, 175a; Hüseyin Çınar, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntâb (Antep) Şehrinde Bir Güç Unsuru Olarak Yeniçeriler”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu, Editör: Yusuf Küçükdağ, Gaziantep Valiliği, Gaziantep 2000, s.107. 31 BOA, C.DH. nr. 17226 / 11.Za.1155. 32 Celâlî eşkıyasının zulümlerinden kaçarak Bursa’ya gelip yerleşen bir kadına birkaç erkek ellerindeki harp aletleri ile saldırmışlardır. Kadının ırzına göz diken bu kişiler, kadının elini bıçakla yaralamışlar ve kadının koynundan 700 akçesini de almışlardır. Saldırıyı yapan şahıslardan biri, Bursa’daki yeniçeri zabiti Mehmed Subaşı tarafından yakalanmış ve mahkemeye getirilmiştir. Bkz. BŞS., B-20, 147a. 33 Sakız adasında yeniçeri tâifesinin zabiti olan Turnacı Ali Ağa, reâyânın mallarını yağmaladığı ve insanları öldürmeye cüret ettiği için ahali tarafından şikâyet edilirken, Selanik yeniçeri zabiti El-Hâc Mehmed Emin Ağa şehirde çıkan isyanda gevşeklik gösterdiği gerekçesiyle görevinden azl ediliyor, yolsuz hareketlerde bulunan Şam yeniçeri zabiti görevinden uzaklaştırılıyordu. Bkz. BOA, C.AS. nr. 13061 / 29.R.1157; C.ZB. nr. 4307 / 1197; C.AS. nr. 42881 / 29.Z.1156. 34 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s.74-76. 35 Yeniçeri zabiti Abdi Subaşı veya yasakçıbaşı Mehmed Subaşı için bakınız: BŞS., B-30, 16b; A-145, 203a. 36 BŞS., B-20, 187b.

Page 47: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

35

devletin idari ve ticari anlamda koyduğu yasakları yerleşim birimlerinde, mukataa ve darphaneler gibi birimlerde uygulatmaya çalışmak gibi hizmetler vermektedirler. Ayrıca yasakçılar; tüccar ve sarraf gibi kişilerin evlerini, dükkânlarını ve ticarî mallarını arayarak, devletin yasakladığı paraları ellerinde bulunduranları yakalamaya çalışmaktadırlar37. İskele gümrüklerinde ticareti kontrol eden yasakçılar38, 19. yüzyılın başlarında sefarethânelerin muhafazasında dahi görevlendirilmişlerdir39. Müslüman nüfusun dışında, başkentte İstanbul patriğinin maiyetinde gayrimüslim nüfusun çeşitli alanlarda kontrolü işi de, tecrübeli yeniçerilerden atanan yasakçı tarafından yapılmaktadır40.

Yasakçıbaşının yeniçerileri cezalandırması belirli kurallar dahilinde gerçekleştirilmektedir: Bursa’da Süleyman adlı bir yeniçeri, yasakçıbaşı Mehmed Subaşı’yı mahkemede şu ifadelerle dava etmektedir: “Kendi halimde kaplıca yolunda giderken halkın gözü önünde Mehmed Subaşı beni dövmek istedi. Ben yeniçeriyim, cezalandırılmaya müstahak olanımız dahi gece cezalandırılır, gündüz cezalandırılmak kanuna aykırıdır diye bağırdımsa da beni dinlemeyip bana yetmiş seksen değnek vurup hakaret eyledi”. Bu ifadeler karşısında Mehmet Subaşı dövdüğünü itiraf etmiş, ancak Süleyman’ın yeniçeri olduğunu bilmediğini söylemiştir. Mahkemede bulunan birkaç yeniçeri ise, orada olduklarını ve Süleyman’ın yeniçeriyim diye bağırdığını duyduklarını söylemişlerdir. Ayrıca mahkemede Hasan ve İbrahim adlı yeniçeriler de subaşıdan şikâyetçi olmuşlardır. Hasan, subaşının kendisini dövüp haps eylediğini, İbrahim ise subaşının sebepsiz yere kendisini hapsedip elindeki eşyasını aldığını ve kanuna muhalif olarak 1000 akçelik para cezası aldığını şikâyet etmiştir. Bu şahıslardan başka 500 kadar yeniçerinin mahkemeye gelerek; “Bizim cezalandırılmaya müstahak olanımız gündüz cezalandırılmayıp gece cezalandırıla gelmiştir” demişlerdir. Tüm bu konuşmalar sicile kaydedilip, sorunun çözümlenmesi için ilgili kaydın bir nüshası 1588 yılında başkente gönderilmiştir41. Tabi burada iki önemli bilgi söz konusudur. Bir tanesi, devlet adamı olan ve toplumda itibarı bulunan yeniçerilerin halkın önünde gündüz vakti cezalandırılmasının yasak oluşu, ikincisi ise Bursa’da şehir merkezinde 500 kadar yeniçerinin bu tarihteki varlığıdır.

37 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (1453-1559), Cilt 2, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s.77. 38 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, 2. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1994, s.170. 39 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s.278. 40 BOA, C.ADL. nr. 3626 / 29.B.1139. 41 BŞS., A-145, 203a.

Page 48: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 36

Taşrada Yeniçerilerin Temel Görevleri

Başlangıçta şehir merkezlerindeki beylik sarayının da içinde bulunduğu kaleleri korumakla görevlendirilmiş olan yeniçerilerin, Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren yaşanan gelişmelere bağlı olarak taşra yerleşim birimlerinde sayılarının artırıldığı daha önce belirtilmişti. Şüphesiz bu zümrenin taşradaki varlığının en önemli sebebi asayişin sağlanması ve tımarlı sipahilere karşı alternatif bir güç olarak kabul edilmeleri ile ilgilidir. Padişah otoritesinin bütün Osmanlı topraklarında etkili bir şekilde hüküm sürmesi için başlatılan bu uygulamanın, zamanla yeniçerilerin taşradaki kolluk görevi yetki sınırlarının artmasına sebep olduğu ve hatta görevleri dışında davranışlar sergilemelerine imkân sağladığı görülmektedir. Bu açıdan yeniçerilerin taşradaki temel görevlerini birkaç cümle ile belirledikten sonra, görevleri dışındaki uğraş alanları ve yaptıkları kanun dışı davranışları değerlendirmeye almak, bu çalışmanın da temel amacına yönelik olacaktır.

Taşradaki yeniçerilerin en temel görevleri; devlet erkânının oturduğu sarayın ve hisarın muhafızlığını yapmak, taşra birimlerinde devletin merkezî yönetimini ifade etmeye yönelik padişahın sadık kulları olarak hizmet etmektir. Taşra birimlerinde görevli askerîlerin ve onların yöneticilerinin ifa edecekleri hizmetler konusunda gerektiğinde onlarla işbirliğine giren ve onlara destek veren yeniçeriler, yasakçı unvanı alarak diğer resmi iş alanlarında da hizmet etmektedirler. Bu temel görevler devletin yönetim birimlerinin güçlü olduğu dönemlerde ufak sorunlara rağmen başarı ile gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Ancak 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise, yeniçerilerin taşradaki sayıları ile beraber görevleri de artış göstermiştir42. Bulundukları bölgenin asayişini sağlama konusunda yerel yöneticilerle birlikte hareket etme görevi şüphesiz en önemli vazifeleri olmuştur. 17. yüzyılın başında Anadolu’da en sert şekliyle görülen Celâlî isyanlarının bastırılması ve eşkıyanın yakalanması hususunda pek çok asker tâifesi gibi yeniçeriler de etkin rol oynamışlardır43.

42 Taşradaki yeniçeri sayılarındaki artış, bazen aralarında çeşitli nedenlere bağlı olarak husumetin ortaya çıkmasına da sebep olabiliyordu. Bolu’da birinci ve yirmi altıncı bölük mensubu yeniçeri askerleri arasındaki çatışma hususunda bakınız: BOA, C.AS. nr. 52644 / 5.B.1178. 43 BŞS., A-155, 177b; B-25, 168a. Yeniçeriler her ne kadar eşkıyalık faaliyetlerini engellemeye çalışsalar da, bazen doğrudan kendileri eşkıyaların saldırılarına maruz kalabiliyorlardı. Hudâvendigâr sancağında bulunan Ilıca-i Bergama kazasında Türkeşli adlı karyede yeniçeri serdarı olan Mehmed Ağa’nın evinin basılması ve yağma edilmesi bu duruma bir örnektir. Bkz. BOA, C.AS. nr. 32391 / 29.Ca.1124. Bir başka ve enteresan örnek de şu şekildedir: Malatya’da oturan yeniçerilerin seferden dönerlerken elli beş eşkıya tarafından yolları kesilmiş, paraları ve eşyalarına el konulmuştur. Bu eşkıya tâifesi iki kişiyi öldürmüş ve bir kişiyi yaralamışdır. Yirmi dört saat boyunca yeniçerilerle

Page 49: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

37

Yeniçerilerin Taşrada Müdahil Oldukları İş Alanları

Temel görevlerinin dışında taşrada yeniçerilerin 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra toplumsal hayatın içinde yer alan yönleri, şüphesiz daha geniş bir konu oluşturmaktadır. Yeniçeriler içerisinde az ulûfeli olanların pek çoğu şehirde bekâr odalarında topluca ikamet etmekte, ocağın ihtiyarları olarak nitelendirilen yüksek rütbeliler ise şehir halkı ile kaynaşarak evlilikler gerçekleştirmekte, ticaret ve esnaflık yapmakta ve çeşitli eminlikleri tasarruf etmektedirler. Yeniçeriler kul aslından geldikleri için özellikle zimmîlerle daha yakın ilişki kurabilmekte, zimmî mahallesinden daha kolay ev alabilmekte ve onlarla alışverişte bulunabilmektedirler44. Kırsal kesimde bulunan yeniçeriler ise, köylerde koyun sürüleri beslemekte ve köy otlaklarını kullanabilmektedirler.

Yeniçerilerin müdahil oldukları en yaygın iş alanı esnaflıktır. Yeniçerilerin askerlik dışında başka bir işte çalıştırılmayıp emekli olana kadar evlenemedikleri ve esnaflık yapamadıkları ile ilgili birçok kaynakta bilgiler yer almaktadır. Kimi kaynaklar bu bilgiyi doğrulamak adına Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar seferi sırasında yaşanan bir hadiseyi de naklederler. Seferde Kanuni’nin bindiği atın gemi kırılmış ve bu aleti bir yeniçeri tamir etmiştir. Padişah bunu duyunca asker tâifesi içine esnaf karıştırılamayacağını belirterek, ilgili yeniçeriye emekli ulûfesi vererek ocaktan attırmıştır45. Yine, 1606 senesinde yazılmış yazarı belli olmayan Kavânîn-i Yeniçeriyân adlı eser, yeniçeri ocağının içyapısını ayrıntılarıyla gösteren kaynaklardan biri olarak benzer anlatıma uygun kanunlar ortaya koymaktadır. Ocak kanunları ile geleneklere aykırı davranışları belirleyen yeniçeri kanunları adlı bu eser, uygunsuz davranışların kaldırılmasını öğütlemesiyle yönüyle bir nasihatnâme olarak da nitelendirilebilmektedir46. Bu kanunnâmenin dokuzuncu bâbında, yeniçeri ocağının içinde kanuna muhalif olan bid‘atların neler olduğu beyan edilirken, yeniçeri yoldaşlarına sanat işletmemek gerektiği, kile ve terazi tutturmamak gerektiği de nasihat edilmektedir47. Şüphesiz bu ve benzeri bilgiler devlet yönetimince görülmek istenilen yeniçeri profilini yansıtan anlatımlardır. Ya da yeniçerilerin taşra şehirlerine yerleştirilmeleri ve buradaki halkla iyice kaynaşmaları öncesinde kısmen var olan tabloyu ifade etmektedirler.

eşkıya arasında cenk olduktan sonra sulh bahanesi ile eşkıyalar 180,5 kuruş para ahz etmişlerdir. Bkz. C.AS. nr. 18637 / 29.Ra.1102. 44 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s.130-132. 45 Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât, Cild-i Evvel, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1294, s.166-167. 46 Pál Fodor, “Bir Nasihat-name Olarak Kavanin-i Yeniçeriyan”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi: Tebliğler III, 23-28 Eylül 1985, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1986, s.217. 47 Kavânîn-i Yeniçeriyân-ı Dergâh-ı Âlî, Atatürk Kitaplığı Belediye Yazmaları, O.97, 97a.

Page 50: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 38

Gerçekten Osmanlı Devleti, kapıkulu ordusunu başlangıçta ticaret ve esnaflıktan uzak tutmaya çalıştıysa da, bu durumu fazla sürdürememiştir. Bu durumun devşirme sisteminin bozulması ve ocağa halktan insanların girmesi ile doğrudan alakası vardır. Koçi Bey, yeniçeri ocağına devşirme dışında yabancı unsurların girmesini Şehzâde Mehmed’in sünnet düğününün yapıldığı 1582 senesi olarak vermektedir. Bu düğün esnasında yaşanan karışıklar sebebiyle meydana gelen izdihamda, halktan bir gurup insan yeniçeri olmak istemiş, yaptıkları baskılar karşısında ocağa alınmışlardır48. Koçi Bey yeniçeri teşkilatındaki asıl bozulmanın ve kanundışı davranışların ise, 1620 yılında yeniçeri ağası Mustafa Paşa’nın aldığı kararlarla olduğunu belirtmiştir. Yeniçeri teşkilatındaki örgütlenme bozulduğu gibi, yeni uygulamalar ihdas edilip ocağa devşirme olmayan her çeşit insanın alındığını belirtmiştir49. Böylece yeniçerilerin arasına katılan pek çok unsurun savaşlarda iş görmediklerini, hizmetlerini yerine getirdiklerinden sonra sanatları ile meşgul olduklarını, bakkallık, aktarlık yaptıklarını ifade etmektedir. Aslında ocağa yabancıların girmesinden daha önce kapıkullarının başka işlerle meşgul oldukları görülebilmektedir. Nitekim 1584 tarihli bir emirde; yeniçeri, acemi oğlanı, cebeci, topçu ve sâir padişah kullarının, alış verişe ve çarşı işlerine karışıp, çarşılarda dükkân tutup, iskelelere gemilerle gelen metaları ve keresteleri alıp madrabazlık yaptıkları belirtilmektedir. Narha uymayıp satış yapan bu tâifenin; esnafın, rençberin ve zanaatkârın işlerine karıştıkları ve bu duruma kadı ve muhtesibin dahi müdahale edemediği ifade edilmektedir. Padişah kullarının çarşı işlerine karıştırılmaması, kendi işleri olan savaş aletleri ile cenk için gereken hususları öğrenmekle meşgul olmaları gerektiği, her tâifenin ağalarına emredilmiştir50. Şüphesiz ulûfelerin fiyat artışları karşısında giderek erimeye başlaması ve daha fazla kazanç elde etme dürtüsü, büyük şehirlerde oturan kapıkulu halkının bu alanlara kaymalarında etkili olmuştur. Devlet yönetimi de her ne kadar önlemler alıp emirler çıkarsa da, mevcut durumun farkında olarak bu uygulamalara istemeyerek de olsa zamanla göz yummuş olmalıdır.

Yeniçerilerin sıradan esnafın içinde siyasi ve sosyal açıdan bir güce sahip olarak bulunmaları eşitsiz bir durum ortaya çıkarmaktadır51. Askerî ayrıcalıklara

48 Koçi Bey, Koçi Bey Risâlesi, Yayına Haz: Yılmaz Kurt, Ecdad Yayım, Ankara 1994, s.55-56. Elli iki gün süren bu düğün, yeniçeriler ile sipahiler arasında çıkan kavga ile sonlanmıştır. Bakınız: Peçevî İbrahim Efendi, Tarîh-i Peçevî, El Yazması, Millet Yazma Eser Kütüphanesi, Demirbaş No: AETrh109, 205b-206a. 49 Koçi Bey, Koçi Bey Risâlesi, s.56-57. Ayrıca bakınız: Avigdor Levy, “Military Reform and the Problem of Centralization in the Ottoman Empire in the Eighteenth Century”, Middle Eastern Studies, Cilt 18, Sayı 3, 1982, s.229. 50 BŞS., A-129, 194b. 51 Kadir Üstün, “Rethinking Vaka-i Hayriye (The Auspicious Event): Elimination of the Janissaries on the Path to Modernization”, Master Thesis, The Institute of Economics and Social Sciences of Bilkent University, Ankara 2002, s.27-33.

Page 51: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

39

sahip olan yeniçeriler, kadının ve muhtesibin esnaf için yaptıkları denetimin dışında kalmışlardır. İstedikleri yerde dükkân açan yeniçeriler, devletin belirlediği resmi fiyat tarifesine uymuyorlar52, vergi ödemiyorlar ve esnafın nizamı içerisinde vurgulanan kalite anlayışından da uzak hareket edebiliyorlardı53. Esnaf olan yeniçeriler iktisadi faaliyetlerden ziyâde çarşı hayatında zorbalık ve zorla vergi alma gibi eylemlere de giriyorlardı54. Bu şartlar altında usul ve nizama aykırı davranan esnaf yeniçerilerin reâyâ ile aralarında bir dava yaşandığında, ehl-i örf tâifesi mensubu oldukları için hâkim önüne çıkarılmaları ve cezalandırılmaları ancak kendi zabitlerince mümkün olduğundan, fiili imtiyazları da bulunmaktaydı55. Tüm bunların yanı sıra 17. yüzyılda devletin yeniçerileri ulûfelerini hazineye terk etmeleri koşuluyla esnaf loncalarında idari pozisyonlara ataması, yeniçerilerin esnafa müdahalesini iyice körüklemiştir56.

Yeniçerilerin askerî görevlerinin yanında sürdürdükleri esnaflık faaliyetlerini devletin kabullendiğini gösteren en önemli veriler, yerel yöneticilerin başkente gönderdiği şikâyet yazılarından anlaşılmaktadır. Ankara’ya ait 16. ve 17. yüzyıl tarihli şeriye sicillerinde, kasaplık yapan bir yeniçerinin sığırı mahallede boğazlayıp beşer akçeye satarak ihtisab kurallarına ve narha uymadığı, bir başka yeniçerinin şehre dışarıdan gelen meyveleri yolda karşılayıp daha fazla fiyat ile satın alarak narhtan bir iki akçe fazla fiyata sattığı, bir yeniçerinin parasını tüccara faizle vermek suretiyle işlettiği, başka bir yeniçerinin ise müdârebe usulü ile elindeki parayı işlettiği görülmektedir. Ayrıca Ankara’da 17. yüzyılın başında mevcut 9 handan 2 tanesinin yeniçerilere ait olduğu tespit edilmiştir57. Aynı örnekleri başka taşra şehrinde de görmek mümkündür. 1605 tarihinde Trabzon’da sefinesi ile deniz taşımacılığı yapan bir yeniçerinin varlığını, bir alacak tartışmasını içeren belgeden görmek mümkündür58. 1703 tarihli bir kayda göre Edirne şehrinde aktar, hammal, dellal ve benzeri işler

52 İstanbul’da birinci cemaat neferatından kömürcü Ahmed ve on üçüncü cemaat neferatından kömürcü Süleyman adlı yeniçeriler, kömürü devletçe belirlenmiş narhtan fazla bedelle ve vezinlerini de eksik tartarak sattıkları için Bozca Ada’ya nefy olunmuşlardır. Bkz. BOA, C.BLD. nr. 531 / 13.C.1183. 53 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, Klasik Çağ (1300-1600), Çev: R. Sezer, 4. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2004, s.164. 54 M. İlgürel, “Yeniçeriler”, s.392. 55Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, s.82; Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-ı Belediyye, II. Cilt, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 1995, s.621. 56 Mehmet Genç, “Ottoman Industry in the Eighteenth Century: General Framework, Characteristics, and Main Trends”, Manufacturing in the Ottoman Empire and Turkey, 1500-1950, Ed. Donald Quataert, SUNY Press, Albany 1994, s.62. 57 Ö. Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s.132. 58 BOA, İE.ADL. nr. 13 / 10.M.1014.

Page 52: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 40

yapan 117 dükkân sahibi yeniçerinin varlığı tespit edilmiştir59. 1780’de Belgrad’da yeniçeri kahvehanelerinde ve bazı ahali konaklarında kahve dibekleri icat ve ihdas olunması sebebiyle, tahmishâneye rağbet edilmediğini ve bu durumun Belgrad kalesi tahmis mukataasının gelirlerinin azalmasına sebep olduğunu gösteren bir başka belgede de yeniçerilerin kahvehanecilik yaptıklarını görmek mümkündür60. Taşra dışında başkent İstanbul’da da yeniçerilerin birçok esnaf kolunda iş sahibi oldukları görülmektedir. Özellikle fırıncılık sektöründe İstanbul’da çok sayıda yeniçerinin bulunduğunu, işledikleri suçları konu alan evrakın varlığı sayesinde tespit edebilmekteyiz61. Bu örneklerde esnaflığın yanı sıra kıdemli yeniçerilerin esnaf kethüdalıklarına dahi getirildikleri görülebilmektedir. 27 Ekim 1702 tarihli belgeye göre İstanbul’da Karagümrük ve Atpazarı arabacılık kethüdalığı hizmeti, yevmî 40 akçe ile eski Mısır yeniçeri ağasına verilmiştir62. Dipnotlarda özeti verilen bu örneklere dikkat edilirse, yeniçerilerin başkent ve taşrada esnaflık yapmalarına karşı devletin bir tavrı olmadığını görmek mümkündür. Çünkü esnaf yeniçerilere verilen cezalar esnaflık yaptıkları için değil, yaptıkları esnaflık dalında narh ve nizama uymamaları suçundan dolayıdır. Pekçok esnaf yeniçerinin esnaflık kurallarına uymamaları sebebiyle çeşitli yerlere sürgün veya değişik kalelere kalebend edildiğini, birçoğunun ıslah-ı nefs etmesi sonrası özgürlüklerine kavuştuklarını görmek mümkündür. Kalebend edilen birçok esnaf yeniçeri, ıslah-ı nefs ettiklerini padişaha yazdıkları arzuhal ile belirterek özgürlük isterlerken, bazıları

59 Özer Ergenç, “XVIII. Yüzyıl Başlarında Edirne’nin Demografik Durumu Hakkında Bazı Bilgiler”, IX. Türk Tarih Kongresi (Bildiriler), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, s.1423. 60 BOA, C.ML. nr. 29136 / 7.C.1194. 61 Koska’da fırıncı yeniçeri Ali, Mirahur yakınında yeniçeri ustası fırıncı Ahmed ve Çukurbostan yakınında Karagümrük fırınında yeniçeri ustası fırıncı Ali’nin noksan dirhemli ekmek çıkarmaları ve yakalanmaları sebebiyle Boğazkesen kalesine kalebend edilmeleri hakkında bakınız: BOA, C.BLD. nr. 3887 / 10.C.1162. Ayrıca Sultanselim yakınında ekmekçi olup, elli altıncı bölük neferatından olan Cafer Beşe adlı yeniçerinin pişirdiği ekmeğin yetmiş dirhem eksik olması sebebiyle kendisine tembihte bulunulduğu, buna rağmen dinlemediği ve sonrada Seddülbahir kalesine kalebend edildiği hususunda bakınız: BOA, C.BLD. nr. 3378 / 15.M.1185. Tavukpazarında ekmekçi olan yeniçeri İbrahim’in eksik dirhemli ekmek satması nedeniyle Kilidülbahir kalesine kalebend edildiği hususunda bakınız: BOA, C.BLD. nr. 5563 / 25.Ra.1182. Alacahamam’da ekmekçi olan birinci bölük neferatından yeniçeri Osman, elli birinci bölük neferatından Fenerkapısı yakınında ekmekçi olan yeniçeri Zeynel, Kadırga limanı yakınındaki Çatalfırın’da ekmekçi olan elli altıncı bölük neferatından İsmail, Küçükmustafapaşa’da çörekçi olan beşinci bölük neferatından yeniçeri İbrahim ve Küçükmustafapaşa’da simitçi olan elli birinci bölük neferatından Osman, noksan dirhemle ekmek, çörek veya simit sattıkları için Boğazkesen kalesine kalebend olmuşlardır. Bkz. BOA, C.AS. nr. 18082 / 28.Z.1181. 62 BOA, C.BLD. nr. 1451 / 5.C.1114.

Page 53: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

41

ise suçsuz oldukları halde yanlışlıkla suçlu bulunduklarını kendi esnaf topluluklarının şahadeti ile ifade ediyorlardı63.

Esnaf yeniçeriler kimi taşra şehirlerinde bazı esnaf kolları için sorun olarak görünse de, kimi şehirlerde ise bazı esnaf kollarında destek alınan kişilerdir. 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kahire’de yeniçeriler, bölgenin yerel esnafı ile ortaklıklar kuruyorlar, mensubu oldukları ortanın nişanını taşıyan tabelayı ortak oldukları esnafın dükkân kapısının üstüne asıyorlar ve dükkânın himayesinin kendi ellerinde olduğunu ilan ediyorlardı. Şüphesiz esnafın bu ortaklıklara göz yumma nedeni, yeniçerilerin siyasi gücünden yararlanarak kendilerini koruma altına almak ve hisbe kuralları ile çalışma düzeninden muafiyet sağlamak gayesiyledir64. Kahire’de tespit edilen bir başka durum ise, esnaf ve tüccarın yeniçeri teşkilatına girmesi gibi ters yönlü bir hareketin varlığıdır. 17. yüzyılın sonlarından başlayarak Kahire’de kahve, baharat ve kumaş tüccarı biçimsel olarak bir ocağa bağlanmaya başlamıştır. Ocağa girme, bu kuruma büyük maddi destek sağlayan tüccara oldukça pahalıya patlasa da, onlara askerî bir yükümlülük getirmemiştir. Bu yöntemle tüccar, devletin mallarına el koymasından veya bir ceza vermesinden kurtulmuş, iltizam sahibi olma gibi egemen tabakanın kimi ayrıcalıklarından yararlanabilmiştir65. Şüphesiz esnaf arasında yeniçeri ocağına girenlerin görülmeye başlanması da, yeniçerilerin esnaflaşmasını kolaylaştırmıştır.

İmparatorluğun büyük şehirlerinde esnaf loncaları içerisinde güç kazanan yeniçerilerin başkentte de aynı konumları söz konusudur. Esnaf ustalarını yanlarına alan yeniçeriler başkentte potansiyel bir siyasi güce sahip olmuşlar ve birçok isyanı başlatmışlardır66. Sonuç olarak, yeniçeri-esnaf loncaları ilişkisi imparatorluğun farklı kentlerinde benzerlikler ve değişiklikler göstermektedir. Yeniçeri ocağının kaldırılmasına yakın son yıllarda, yeniçerilerin toplumun alt sınıfları ve esnaf zümreleri ile bütünleşerek bir anlamda onları temsil eden bir rol kazandıklarını söylemek mümkündür67. Ancak 1826 yılında yeniçeri teşkilatının ortadan kaldırılması, lonca teşkilatının üyelerinin gücünü kırmış, iyi

63 İstanbul’da Zindankapusu dahilinde vakıyyesi iki pareye biber değirmeni ile biber döğen bir yeniçerinin ihtikârlık yaparken yakalanması suçuyla Seddülbahir kalesine kalebend edilmesi sonrasında, padişaha gönderdiği arzuhal ve aktarlar esnafının kendisini doğrulaması hususunda bakınız: BOA, C.ZB. nr. 377 / 18.C.1182. 64 André Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s.34. 65 André Raymond, Yeniçerilerin Kahiresi, s.82-85. 66 Robert Olson, “The Esnaf and the Patrona Halil Rebellion …”, ss.329-344; Robert Olson, “Jews, Janissaries, Esnaf …”, ss.185-207. 67 Mehmet Mert Sunar, “Cauldron of Dissent: A Study of the Janissary Corps, 1807-1826”, Thesis (Ph.D.), State University of New York at Binghamton, Department of History, 2006, s.60.

Page 54: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 42

organize olmuş himaye taraftarları saf dışı bırakılmıştır. Bu olay Osmanlı iktisat politikasında himayecilikten liberalizme geçişte kısmen imkân sağlamıştır68.

Yeniçerilerin esnaflık dışında taşra şehirlerinde yaptıkları işler; mukataaları işletmek, kırsal alanlarda tarımsal üretimle uğraşmak, koyun ve keçi besleyip ticaretini yapmak69, meraları ellerinde bulundurmak ve taşımacılık sektöründe çalışmaktır70. Örneğin Bursa’da yeniçeriler Mudanya iskelesi mukataasına müdahalede bulunmuşlar, mîrî koyunların otlatıldığı meraları ellerine geçirmişler, şehre koyun getirerek bir akçe bile bâc vergisi ödememe gayretinde olmuşlardır. Bursa-Mudanya arasındaki taşımacılık işleri dahi sipâhi oğlanı ve yeniçerilerin eline geçtiğinden, 1610 yılında taşıma ücretlerinin 12 akçeden 60-70 akçeye kadar çıktığı görülmektedir71. 17. yüzyıl başında yeniçeriler, Kuzeybatı Anadolu sahasında yer alan bazı çiftlikleri de ellerinde bulundurmuşlardır. Bu durum muhtemelen yeniçerilerin ve acemi oğlanların tersaneye ve saraya kereste ve yakacak odun sevk etmek için gönderilmeleri esnasında onların bölgede güçlenmeleri ile olmuştur72. Kimi zaman bu şekilde gerçekleşen yeniçeri nüfuzu, kimi zaman da devletin aldığı bir takım kararlar sonucunda ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti Sırbistan topraklarında hâkimiyetini güçlendirmek için bölgeye çok sayıda yeniçeriyi yerleştirmiştir. Yüzyılın ortalarından itibaren Sırbistan bölgesinde ve özellikle de Belgrad sahasında yeniçeriler kendilerine ait çok sayıda çiftlik kurmayı başarmışlar ve bu topraklarda halkı bezdiren haksız uygulamalara başlamışlardır. Yeniçerilerin bu egemenlikleri 1792 yılında Belgrad Paşalığından padişah fermanıyla atılıncaya kadar devam etmiştir. 1804 yılında Sırbistan topraklarında patlak veren halk

68 Donald Quataert, “19. Yüzyıla Genel Bakış, Islahatlar Devri 1812-1914”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, ed. H. İnalcık - D. Quataert, Cilt 2, Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, s.889. 69 Besledikleri koyunlardan fazla âdet-i ağnam vergisi istendiği yönünde şikâyette bulunan; Mehmed, Ali, Osman, Hüseyin ve Süleyman adlı yeniçerilerin bu husustaki arzuhali için bakınız: BOA, C.ML. nr. 22960 / 24.M.1180; Ayrıca bazı yeniçeriler veya yeniçeri olduklarını iddia edenlerin iskeleden geçirecekleri koyun ve keçi gibi hayvanların miri vergilerini ödemek istememeleri hakkında bakınız: BOA, C.ML. nr. 13322 / 14.Ca.1140. 70 Donald Quataert, “Janissaries, Artisans and the Question of …”, ss.197-203. 71 Arif Bilgin, Osmanlı Taşrasında Bir Maliye Kurumu Bursa Hassa Harç Eminliği, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2006, s.32, 105, 107, 140. 72 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim 1590-1699”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, Cilt 2, H. İnalcık - D. Quataert (editörler), Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, s.577.

Page 55: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

43

ayaklanmasının önemli nedenlerinden biri, bu yeniçeri tâifesinin bölgede başlattıkları haksız uygulamalara dayanmaktadır73.

Bu anlatımların dışında son olarak, Osmanlı yönetiminin Şehzâde Bâyezid vakası sonrasında sadece yeniçerileri değil, aynı zamanda kapıkulu efradı olan altı bölük halkından birçok kişiyi de taşraya gönderdiğini belirtmek gerekmektedir. Devlet bu tâifenin de asli görevleri dışında birtakım iş alanlarında bulunmalarına sıcak bakmaktadır. Bu döneme kadar taşradaki büyük şehirlerde mukataaları iltizama alanlar; zâimler, çavuşlar ve tımar erbabından oluşurken, kapıkullarının sancaklara yerleşmesi sonrasında bu iş özellikle altı bölük sipahilerinin eline geçmiştir. Ayrıca altı bölük askeri, taşrada muhzırbaşılık, muhtesiplik, cizye tahsildarlığı ve subaşılık gibi işleri de üzerlerine almaya başlayarak, bu görevler sayesinde ulûfeleri dışında önemli paralar elde etmişlerdir. Devletin köylüye işletmeye vermeyip kendi elinde tuttuğu hassa çiftlikleri dahi, dirlik sahibi askerîlerin dışında bilinen bu altı bölük halkına verilebilmektedir74. Başkentte kapıkulu süvarilerinin derece ve maaş itibariyle mevkileri nasıl yeniçerilerden daha yüksekte ise75, taşrada da aynı durum geçerli görünmektedir. Bu nedenle yeniçeriler; köy ve kasaba gibi küçük yerleşim birimlerinde güvenliği sağlamaları nedeniyle mukataa deruhte etme konusunda altı bölük halkına göre ikinci derecede bir etkinliğe sahip olmuşlardır76. Ancak sonuç olarak 16. yüzyılın sonlarından itibaren gerek altı bölük halkının vergi tahsili ile başlayıp bir bölgenin iltizamını ele almaları yoluyla ve gerekse yeniçerilerin esnaflık yapmaları ve çiftlik sahibi olmaları yoluyla, taşradaki zengin sınıfı oluşturmaya başladıkları gözlemlenmektedir77.

Yeniçerilerin Taşrada Kanundışı Davranışları

Osmanlı Devletinin başlangıçta en seçkin piyade birliği olan yeniçeri tâifesinin 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çeşitli nedenlere bağlı olarak sayılarının artırılması ile ocağın disiplin ve düzeninde eskiye nazaran bozulmalar meydana gelmiştir78. 1593-1606 yılları arasında yaşanan Osmanlı-Avusturya savaşı sırasında ok, yay, mızrak, kılıç ve kalkan gibi geleneksel silahlarla savaşan

73 Bruce McGowan, “Âyanlar Çağı 1699-1812”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, Cilt 2, H. İnalcık - D. Quataert (editörler), Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, s.787. 74 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, s.82. 75 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları, s.137. 76 Baki Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi (XVI-XVIII. Yüzyıl), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2003, s.47. 77 Mustafa Cezar, Osmanlı Tarihinde Levendler, Güzel Sanatlar Akademisi Yayınları, İstanbul 1965, s.326. 78 Teşkilatın bozulması konusunda bakınız: Koçi Bey, Koçi Bey Risâlesi, s.55-59; Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s.7vd.

Page 56: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 44

tımarlı sipahilerin, Avusturya tüfekli askerlerine karşı etkisiz kaldıkları görülünce, Osmanlı yönetimi acilen yeniçerilerin sayısını artırma kararı almıştır. Bu nedenle 1550’lerde yeniçerilerin sayısı 13.000 olarak görülürken 1600’lerde bu sayının 38.000’e çıktığı görülmektedir79. Şüphesiz yeniçeri sayılarındaki bu artış bir yandan ocağın disiplin ve düzeninde sıkıntılar meydana getirirken diğer yandan savaş sonrası gözden düşen sipahilerle aralarında var olan rekabet ve gerilimin biraz daha artmasına sebebiyet vermiştir.

Devleti etkileyen her sosyal ve ekonomik gelişme devletten ulûfe alan yeniçeri tâifesini de etkilediğinden, taşrada birçok yerleşim biriminde yeniçerilerin içine karıştıkları kanundışı davranışlar sıkça görülmeye başlanmıştır. Bu davranışlardan adam dövme, küfretme ve hançerle tehdit etme gibi bireysel olarak yapılanları en basit olanlarıdır ki, önlenmeleri veya cezalandırılmaları kolay görünmektedir80. Ancak birkaç yeniçerinin örgütlenmesi ile yapılan toplu eylemler, devlet yöneticilerinin başını fazlaca ağrıtacak en tehlikeli türdendir.

Eşkıyalık yapan81, ev, ahır ve samanlıkları yakan82, cinayet işleyip ismini değiştirerek başka bir şehirde yeniçeri ocağına kayıt olan83, şehir ayanı konumuna gelerek reâyâdan haksız yere vergi toplayan84, zulüm yapan ve haksız adam öldüren85, bakire kızları zorla kaçıran86, yakalanıp cezalandırılmak istenirken kendilerini yakalamakla görevlendirilen rütbelilerin konağını basıp oradaki insanları öldürebilen87 birçok yeniçeriyi arşiv belgelerindeki kayıtlarda görmek mümkündür. Hamamdan çıkan kadınları zorla odalarına götüren,

79 Halil İnalcık, “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600-1700, Archivum Ottomanicum, VI, 1980, s.288-289. 80 BŞS., B-75, 42b. 81 Köstendil’de fesat çıkaran, Çankırı sancağında eşkıyalık yapan yeniçeriler hakkında bakınız: BOA, C.DH. nr. 4863 / 29.S.1144; C.AS. nr. 26412 / 29.R.1174. 82 Prizren’de eski yeniçeri serdarı Ali Beşe ve bu bölgedeki İskenderiye sahasında olan bazı yeniçerilerin bu davranışları için bakınız: BOA, C.AS. nr. 8925 / 29.Z.1126. 83 İznik’teki Eşrefzâde dergâhının şeyhini katleden ve Vidin’e kaçarak burada ismini değiştirerek yeniçeri ocağına dahil olduğu düşünülen Hatab oğlu Süleyman hakkında bakınız: BOA, C.ADL. nr. 3896 / 10.Ş.1148. 84 Hüseyin Çınar, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntâb…”, s.108. 85 Bursa’ya bağlı Yenişehir’de halka salyaneler tevzi eden ve baskı yapan yeniçeriler hakkında bakınız: BOA, C.ADL. nr. 281 / 29.Ş.1174. 86 Üsküdar’ın Bakkal-ı Cedid köyünde iki zımminin bakire kızlarını zorla kaçırırken, Bostancıbaşı köprüsü adlı mahalde yakalanıp Bostancıbaşı Ağa tarafından hapsedilen, Kastamonulu Halil ve Bolulu Satı Ali adlı yeniçeriler hakkında bakınız: BOA, C.AS. nr. 33254 / 26.Ca.1181. 87 Antep’te yeniçerilik iddiası ile haydutluk yapan sekiz serdengeçti ağasının, tediplerine giden Turnacıbaşı’nın konağını basarak yirmi kişiyi katletmeleri hakkında bakınız: BOA, C.ZB. nr. 4490 / 11.R.1193.

Page 57: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

45

geceleri yol kesip insanları soyan, odalarında şarap ve fahişe âlemleri yapan88, ahlaksız kadınlara erkek kıyafeti giydirip gizlice cinsel âlemler yapan yeniçerilerin, esrar gibi uyuşturucu kullanımları da söz konusu idi. Bu tarz karanlık eylemlerde ve bağlantılarda özellikle kahvehâneler kullanılmaktadır. Devletin bu işlerin yapıldığı kahvehâneleri kapatan ve kahvehânelerin sahibi olan kahvecileri başka şehre sürgün eden sıklıkla çıkarılmış kararları bulunmaktadır89. 1751 senesine ait Bursa’ya gönderilen üç ferman örneğinde; İstanbul’da Karaman-ı Kebîr mahallesi sâkinlerinden Kahveci Küçük Mehmed ve Üsküdar sâkinlerinden Kahveci Hasan adlı cebeciler ile Üsküdar’da top arabacılarından kahveci Sansar Mustafa ve Küçük Karaman adlı mahallede sâkin yeniçerileri ortalarından 11. bölüğün neferâtından kahveci Ahmed adlı kişilerin, dükkânlarında memnûâttan olan esrarı satıp ibâdullahı ıdlâl eylediklerinden Bursa’ya sürgün edildikleri görülmektedir90.

Yeniçerilerin yaptığı kanun dışı davranışlardan başka, özellikle mâlî konularda yeniçeri ağaları veya yeniçeri serdarları da ellerindeki güç ile kanun dışı davranabiliyorlardı. Yeniçeri askerinin maaşlarını zimmetine geçirme91, ocak neferatından cerâim bahanesiyle paralar toplama92, reâyâdan çeşitli ifadeler altında haksız yere vergi toplama93, bu faaliyetlerde başka devlet görevlileri veya güç sahibi kişilerle ittifak kurarak hareket etme94 ve çeşitli iş alanlarına müdahale etme95 sıkça görülen vakalardır.

88 BŞS., B-20,33b. 89 Şüphesiz bu bölümde örneklendirilen yeniçerilerle ilgili kanun dışı davranışlar, taşradaki tüm yeniçeriler için genelleştirilmemelidir. Konu hakkında başkente yollanan şikayetlerin, geneli ne ölçüde ilgilendirdiği ancak olayların istatiksel verileriyle anlaşılabilir. Bu bağlamda taşradaki bütün askerlerin eşkıya türü davranışlarda bulunduğu algılanmamalıdır. 90 BŞS., B-171, 9a-9b. 91 BOA, C.AS. nr. 20574 / 29.Ş.1133. 92 Şam kalesi muhafazasında görevli yeniçerilerin ağası olan sabık Ali Ağa’nın on altı bölük ustasını katletmesi, ocak mensuplarından 5000’den fazla altın ve cerâim olarak para alması ve zimmetine geçirmesi hususunda bakınız: BOA, C.AS. nr. 45635 / 25.S.1201. 93 Reâyâdan harc-ı makul adıyla para toplanması hususunda bakınız: BOA, C.SM. nr. 2632 / 29.Z.1128. 94 Kıbrıs yeniçeri ağasının başpiskopos, keşiş ve ve bazı kimselerle birleşerek zımmi halktan cizye ve nüzul vergileri dışında çeşitli adlarla para tahsil etmesi hususunda bakınız: BOA, C.ADL. nr. 833 / 29.R.1118. 95 Selanik yakınında bulunan Sidrekapısı madeninin kömürcü ve madenci reâyâsının işlerine müdahale eden yeniçeri ağaları hususunda bakınız: BOA, C.DRB. nr. 2754 / 15.N.1152.

Page 58: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 46

Taşrada kontrolsüz kalan birçok yeniçerinin, yaptıkları usulsüz davranışların yanında seferlere dahi iştirak etmek istememeleri96 veya bazı yeniçerilerin sefere gideceklerini bahane ederek şehir halkına zulmeden davranışlarda bulunabilmeleri en sıkıntılı konulardır. Sefere iştirak etmeyen yeniçeriler taşrada yanlarına eşkıyayı topluyorlar, onlara yakalı kaftan ve yeniçeri pabucundan oluşan yeniçeri kıyafeti giydirip reâyâya zulümler yapıyorlardı. Nikâhlı kadınları ve bakire kızları zorla ele geçirerek kimileri ile cebren nikâh yaptıkları, kimilerini de istedikleri kimselere verdikleri görülebilmekteydi97. Biz ehl-i seferiz diye şehir içinde oturup, sokaklarda ahlak dışı davranarak harp aletleri ile Müslümanların dükkânlarını basan bazı yeniçeriler, esnaftan; para, şalvarlık çuka kumaşı, mintan, şalvar, gümüş düğme, dizlik ve sâir eşyaları zorla istiyorlardı. Esnafın bu yüzden dükkânlarını bile açmak istemedikleri görülmekteydi. Osmanlı yönetimi taşrada evleri dahi basıp eşya ve araçları yağma edip, halkın ırz ve namusunu rencide ederek kanundışı davranan yeniçerileri resmi yazışmalarda; yeniçeriliğin ne olduğunu bilmeyenler, itaatsiz, ırz, namus ve şerefi olmayanlar veya emektar ve sahih yeniçerilerin şeref ve kadirlerini küçülten kişiler olarak belirtmektedir98.

Şehirlerde yeniçerilerin yaptıkları uygunsuz davranışlar ve zulümlerin merkeze bildirilmesi durumunda, kimi zaman yeniçeri ocağı ağalarından bir tanesi şehre teftiş için mübaşir olarak gönderilebilmektedir. Şehre gelen ağa, kanundışı davranan yeniçerilerin zapt edilmesi, muhalefet edenler hangi tâifeden ise isim ve şöhretlerinin başkente yazılıp bildirilmesi ve tımardan ihraç olunması kararının çıkartılması işlemlerinde görevlendiriliyordu99. Şüphesiz kanun ve emirlere aykırı davranan veya zabitlerine itaatsizlik eden yeniçerilere devlet yönetimi tarafından suçlarına göre değişik cezalar veriliyordu. Ulûfelerinin kesilmesi100, kendilerine tahsis edilen dirliklerinin veya tımar alanlarının geri alınması yeniçerilere yönelik uygulanan en güçlü ceza yöntemleridir. Özellikle sefere katılmayan taşradaki yeniçeriler, dirliklerinin kesilmesi ile tehdit ediliyorlardı. Onlar da; “Hizmetlerimiz vardır, tarlalarımızı der-anbar edemedik” gibi ifadelerle bahanelerini ileri sürüyorlardı101. Ancak sefere memur olan yeniçerilerin sefere katılmamalarının yaygınlaştığı dönemlerde devlet,

96 M. Çağatay Uluçay, XVII. Asırda Saruhan ’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, CHP Manisa Halkevi Yayınları, İstanbul 1944, s.124-128. Mısır askerinin İran seferine vaktinde gelmeyip, savaş sırasında da harbe katılmayarak Musul taraflarına kaçması konusunda sorumlu tutulan yeniçeri serdarı Molla Mehmed’in cezalandırılması hususunda bakınız: BOA, İE.AS. nr. 8231 / 29.Z.1146. 97 BŞS., A-174, 95b. 98 BŞS., B-164, 85a. 99 BŞS., B-15, 136a. 100 BŞS., A-155, 177a. 101 BŞS., B-25, 139b-140a.

Page 59: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

47

yeniçerilerin evlerinin önünde asılmaları yönünde fermanlar çıkarmıştır102. Çok ağır suçların dışında yeniçerilere en çok uygulanan ceza yöntemi devlet kademesindeki diğer suçlu görevlilere de verilen sürgün103 veya kalebend cezasıdır104. Bu cezalar yeniçerilerin ıslah-ı nefs etmesi için veriliyor, içlerinden bazıları kendi nefislerinin ıslah ettiğini belirten dilekçelerle padişahtan aflarını ve serbest bırakılmalarını istiyorlar105 ve bu isteklerini duruma göre gönderilen hatt-ı hümâyûnla elde edebiliyorlardı106. Bazen af isteği yeniçeri ocağı ihtiyarlarının başvurusu ile de olabilmekteydi107.

Yeniçerilerin kendi yandaşlarına yeniçeri kıyafeti giydirerek taşrada kanundışı davranışları sergilemeleri, bazı uyanık reâyânın da bu eyleme yönelmelerini başlatmıştır. Devşirme sisteminin bozulmasından istifade ederek kendini yeniçeri olarak tanıtan bu sahtekârların yaptıklarının acı faturası da halk arasında yeniçerilere kesilmektedir. Börk denilen yeniçeri başlığını giyerek yeniçeri kılığına girmiş sahtekârlar, vergi ödemiyorlar, hatta halktan kanunsuz vergiler topluyorlar ve zulüm yapıyorlardı108. Halkın mal ve erzakını gasp eden,

102 BŞS., B-14, 94a. 103 İstanbul Tavukpazarında Mahmudpaşa mahallesinde sakin Hacı Hüseyin adlı kişinin hanesine katran sürerken yakalanan yeniçeri Ali’nin memleketi İzmir’e sürgünü hakkında bakınız: BOA, C.AS. nr. 50289 / 2.Ca.1178. 104 Yeniçeri zümresinden Kanlı Ahmed’in halka yaptığı zulümler sebebiyle İnöz Kalesi’ne kalebend edilmesi hakkında bakınız: BOA, C.ZB. nr. 623 / 4.M.1133. Yeniçeri kâtibi olan Mehmed Emin’in Magosa Kalesi’ne hapsi hakkında bakınız: C.AS. nr. 52738 / 29.N.1144. Kars Kalesi muhafazasında olan yeniçeri serdengeçtilerinden birkaç kişinin zabitlerine itaatsizliklerinden dolayı Samsun kalesine kalebend edilmeleri hususunda bakınız: C.AS. nr. 31787 / 23.Za.1191. Rumeli’de Berkofça kazası ahalilerinin kendilerine zulmeden Hacı Halil oğlu Molla Mehmed adlı yeniçeriyi şikayet etmeleri ve bu yeniçerinin Üsküp kalesine kalebend edilmesi hususunda bakınız: C.ZB. nr. 3290 / 26.B.1190. 105 Kasapbaşıların ve rençberlerin işlerine müdahil olup bu nedenle kalebend cezasına çarptırılanlardan yeniçeri Ahmed’in ıslah-ı nefs beyanıyla af istemesi için verdiği arzuhal hakkında bakınız: BOA, C.ZB. nr. 2248 / 29.R.1144. 106 Fitne çıkardığı gerekçesiyle sürgün edilen Erzurum yeniçerileri Serdengeçti Ağası Güzel İsmail Ağa’nın affı hakkında bakınız: BOA, C.AS. nr. 13537 / 24. Z.1121. Yeniçerilik iddiası ile Bilecik kasabası köylerinde oturan zımmi reâyâyı taciz eden Hacı Murad’ın Silyoki köyüne sürgün edilmesi sonrasında ıslah-ı nefs etmesiyle affı hakkında bakınız: C.ZB. nr. 595 / 24.L.1111. Tolcu Kalesi’nde kalebend olan Kili sakinlerinden Hacı İbrahim Usta’nın affı için bakınız: C.AS. nr. 24459 / 16.Za.1137. 107 Gemlik ve Yalakabad kazalarında vâkî Karacali, Büyük Kumla, Enarlı ve Emrudlu karyeleri civarında hassa kayıkhanesine ait korulardan emre hilaf hareket ederek eşcar (ağaç) kesen yeniçerilerin Seddülbahir kalesine kalebend edilmeleri sonrasında, yeniçeri ocağı ihtiyarlarının isteği ile bu yeniçerilerin ocağa teslimi hususunda bakınız: BOA, C.AS. nr. 49343 / 29.Z.1177. 108 Mücteba İlgürel, “Yeniçeriler”, s.392. Aydın Muhassılı Yeğen Ali Paşa ve Aydın muhassıllığı dahilinde vâkî yerlerde kadılar, kethüda yerleri, yeniçeri serdarları,

Page 60: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 48

silahla ev basıp kadınları götüren, kadınları ve cariyeleri başka şehirlerde satan109 ve halka zulmeden bu sahte yeniçerilerin yakalanması veya idam edilmesi konusunda başkentten taşra idarecilerine birçok yazı gönderilmiştir. Seydişehir’de ulema tâifesi ve sâir reâyâ kadıya giderek; İran seferine katılan bazı kişilerin yeniçeri olmadıkları halde yeniçerilik iddiasında bulunup vergi ödemeye iştirak etmedikleri ve yakınlarına dahi vergi ödettirmedikleri, bu şahıslardan etkilenen bazı insanların da başlarına puş giyerek yeniçerilik iddiasında oldukları ile ilgili şikayette bulunmuşlardır110. Vergiden kaçmak, farklı bölgelerde farklı iş alanlarında da olabilmektedir. Beyrut, Halep, Şam ve sâir illerde oturan bazı kahve tacirleri kendilerini yeniçeri göstererek kahve rüsumu mukataasına vergi ödemekten kaçmaya çalışıyorlarken111, Tuna nehri kıyısındaki tacirlerin bazıları da, Bergos iskelesi tütün gümrüğüne yeniçeriyim diyerek vergilerini ödemek istemiyorlardı112. Niğde kazasında züema ve erbab-ı tımar tâifesi kadıya başvurarak, kendi tasarruflarında olan tımarların karyelerinde oturan reâyânın İstanbul’a gittiklerini, kimisinin sipahi ve kimisinin yeniçeri kıyafeti giyerek zabıtalara birkaç akçe hizmet edip kendilerini bu şekilde tanıttıklarını, böylece kendilerine vermeleri gereken vergileri ödemediklerini şikâyette bulunuyorlar ve bunların gerçekten yeniçeri olup olmadıklarının tespitini istiyorlardı113.

Reâyâ arasından çıkan sahte yeniçerilerin dışında taşra şehirlerindeki bazı levend tâifesi de kendilerini yeniçeri gibi gösterebiliyorlardı. Bu durumun tespit edildiği Bursa şehri sicillerinde konu şu şekilde ifade edilmektedir: “Levend tâifeleri hiç nesne değillerken, burma astar, yağmurluk, gürde ve varsak (uzun kesici savaş bıçağı) takınıp, önlüklü pabuç, yakalı dolama ve şebkülah (bir çeşit başlık) giyinip, yeniçeri adıyla gezip fukarayı incittikleri dahi haber alındığından, bunların tutulup muhkem haklarından geldirilmesi”114. Tüm bunların yanı sıra başkentte gerçekten yeniçerilik yapmış olup da uygunsuz davranışlarda bulunmaları ile görevlerinden alınmaları sonrasında taşradaki memleketlerine giden ve buralarda yalan söyleyerek taşraya tayinlerinin çıktığı bahanesiyle halka zulüm yapmaya devam edenler de bulunabilmekteydi. Dolayısıyla taşrada kimin

voyvodalar, sâir zabıtan ve âyânlara gönderilen hükümde, yeniçerilik iddiasında bulunarak halka zulmedenlerin, vergi ödemeyenlerin ve askerî kıyafet giyenlerin engellenmesi ve cezalandırılması emredilmektedir. Bkz. BOA, C.ML. nr. 6247 / 8.Z.1169. 109 BŞS., A-155, 109a. 110 BOA, C.ML. nr. 7747 / 29.L.1149. 111 BOA, C.ML. nr. 13313 / 11.Ş.1175. 112 BOA, C.ML. nr. 8709 / 29.Z.1173. 113 BOA, C.AS. nr. 26685 / 29.Za.1177. 114 BŞS., B-20, 187b. Ayrıca bazı levendlerin, acemi oğlanlarının ve yeniçerilerin ise yasakçı olarak görevlendirilmişler gibi davranarak halka zulmettikleri görülmektedir. Bkz. Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, s.76.

Page 61: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

49

gerçekten bu görevde olduğunu tespit etme konusunda halkın gerekli bilgiye ulaşma imkânı yetersiz görünmekteydi.

Değerlendirme

Yeniçeri teşkilatının oluşturulduğu dönemden başlayarak 16. yüzyıl ortalarına kadar geçen süre içerisinde, yeniçerilerin sıkı bir ocak disiplini altında evlenmeden sadece askerlikle uğraştıkları, ancak emeklilik dönemlerinde normal hayata geçebildikleri kabul görmüş klasik bir bilgidir. Fakat bu bilgi yeniçeri teşkilatının var olduğu tüm zamanları ve Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu tüm sahaları kapsayan bir anlatımla yapıldığından büyük hata içermektedir. 16. yüzyılın ikinci yarısı içerisinde yeniçerilerin taşradaki varlığı büyük bir artış göstermiş, pek çok yeniçeri şehirlileşmiş, çeşitli şehir faaliyetlerini benimsemiştir. Bu gelişmenin yanında yeniçerilerin zamanla esnaflaşması veya değişik iş kollarında etkinlikte bulunmaları şeklinde görülen ilişkinin tersi bir durumda söz konusudur ki, o da aynı süreçte esnafın ve halkın yeniçerileşmesi hareketidir. Her iki durum da, yeniçeri teşkilatının bilinen ocak kurallarına ters gibi görünmesine rağmen, devletçe kabullenilmiş görünmektedir.

Yeniçerilerin esnaf loncaları ile bağlantıları ve çeşitli iş kollarındaki varlıkları, Osmanlı topraklarında yer alan değişik şehirlerde farklı şekillerde gelişim göstermiştir. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemli taşra şehirlerinde gözlenebilen bu durum, yeniçeri ocağının kaldırıldığı 1826 senesine kadar yoğun bir şekilde sürmüştür. Başkent İstanbul ile Kahire, Şam ve Halep gibi Ortadoğu şehirlerinde daha çok loncalar üzerinde baskı kurarak güç kazanan yeniçeriler, Balkan şehirlerinde ise tarımsal üretim ünitelerinde kontrolü ele geçirmişlerdir. Normal şartlarda yeniçeriler aldıkları maaş açısından değerlendirildiklerinde, ekonomik yönden daha çok orta halli bir durum göstermektedirler. Ancak devlet otoritesini temsil etmeleri sebebiyle toplum içinde itibarlı bir yere sahip olduklarının farkında olan bazı yeniçeriler, bu statülerini kullanarak ticari faaliyetlerde de avantajlı hale gelme girişimi ile zenginleşmişlerdir. Devletten aldıkları maaş, vergi muafiyetleri ve taşrada yaptıkları ticari faaliyetler sonucunda, bu kişiler servet sahibi olma konusunda sıradan reâyâya göre oldukça avantajlıdırlar. Bu durumun farkında olan birçok Müslüman reâyâ da, yeniçeri ocağına girme imkânını parayla satın alarak, vergi toplama işine katılma ve statülerini değiştirme gayreti içerisindedirler115. Ticaret dışında yeniçerilerin esnaflığa yönelmeleri de, evlenip kışlanın dışında yaşamayı seçtiklerinde herhangi bir gelirlerinin olmamasıyla çok yakından ilintili görünmektedir.

Sonuç olarak yeniçeri teşkilatının kurulduğu ve disiplinli yönetildiği dönemde, bu teşkilata mensup askerlerin başka işlerle meşgul olmaları şüphesiz

115 Bkz. Abdul Rahim Abdul Rahman ve Yuzo Nagata, “The Iltizam System in Egypt and Turkey”, Journal of Asian and African Studies, 14, 1977, ss.169-194.

Page 62: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 50

kuruluş amacı gereği söz konusu değildir. Ancak zaman faktörü nasıl insanoğlunun kurduğu birçok örgütlenmeyi değiştiriyorsa, yeniçeri teşkilatı da doğal olarak bir dönem sonra kuruluş sürecinden farklı bir yapıya bürünmüştür. Dolayısıyla Osmanlı’ya zaman içinde etki eden iç ve dış dinamiklerin, yeniçeri tâifesinin kuruluş dönemindeki görev alanının sınırları dışına çıkmasına doğal etkisi bulunmaktadır. Ayrıca yeniçerilerin 16. yüzyıl sonrasında devlete karşı gelen faaliyetlerindeki artış gerici bir özellikten ziyâde, bu tâifenin taşrada kazandıkları ekonomik ayrıcalıklar ve hareket özgürlüklerini kaybetmemek gibi sosyo-ekonomik çıkarlara yöneliktir. Bu çıkarlar için girişilen çabalar, 18. yüzyılda yeniçerileri daima silah altında bulunan bir ocak üyesi olmaktan çıkarıp, hemen hemen hiç ücret almayan, asıl kazançlarını vergi muafiyetleri ve dokunulmazlıkları ile elde eden küçük esnaftan ve çiftlik sahiplerinden oluşan bir milis gücüne kadar dönüştürmüştür.

Page 63: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

51

Kaynakça A- Arşiv Belgeleri

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İstanbul.

a. Cevdet Tasnifi (C.):

Adliye (ADL.): nr. 281, 833, 3626, 3896.

Askeriye (AS.): nr. 8925, 13061, 13537, 18082, 18637, 19221, 20574, 24459, 26412, 26685, 31787, 32391, 33254, 42881, 45635, 49343, 50289, 52644, 52738, 53759.

Belediye (BLD.): nr. 531, 1451, 3378, 3887, 5563.

Dahiliye (DH.): nr. 4863, 17226.

Darphane (DRB.): nr. 2754.

Maliye (ML.): nr. 6247, 7747, 8709, 13313, 13322, 22960, 29136.

Saray (SM.): nr. 2632.

Zabtiye (ZB.): nr. 377, 595, 623, 2248, 3290, 4307, 4490.

b. İbnü’l-Emin Tasnifi (İE.):

Adliye (ADL.): nr. 13.

Askeriye (AS.): nr. 8231.

Bursa Şer’iye Sicilleri (BŞS.), Ankara Milli Kütüphane, Yazmalar Bölümü.

A-129, A-145, A-155, A-174, B-14, B-15, B-20, B-25, B-30, B-55, B-75, B-164, B-168.

B- Kitap ve Makaleler

ABDUL RAHMAN, Abdul Rahim ve Nagata, Yuzo, “The Iltizam System in Egypt and Turkey”, Journal of Asian and African Studies, 14, 1977, ss.169-194.

ÁGOSTON, Gábor, Barut, Top ve Tüfek: Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Gücü ve Silah Sanayisi, Çev: Tanju Akad, Kitap Yayınevi, İstanbul 2006.

AKDAĞ, Mustafa, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Cem Yayınevi, İstanbul 1995.

AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (1453-1559), Cilt 2, Cem Yayınevi, İstanbul 1995.

AKSAN, Virginia H. “Whatever Happened to the Janissaries? Mobilization for the 1768-1774 Russo-Ottoman War”, War In History, 5, 1998, ss.23-36.

BARKAN, Ömer Lütfi, “Tımar”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 12/1, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Eskişehir 1997, ss.286-333.

BİLGİN, Arif, Osmanlı Taşrasında Bir Maliye Kurumu Bursa Hassa Harç Eminliği, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2006.

Page 64: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 52

BEŞİRLİ, Mehmet, Orta Karadeniz Kentleri Tarihi I, Tokat (1771-1853), Gaziosmanpaşa Üniversitesi Yayınları, Tokat 2005.

CEZAR, Mustafa, Osmanlı Tarihinde Levendler, Güzel Sanatlar Akademisi Yayınları, İstanbul 1965.

ÇAKIR, Baki, Osmanlı Mukataa Sistemi (XVI-XVIII. Yüzyıl), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2003.

ÇINAR, Hüseyin, “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntâb (Antep) Şehrinde Bir Güç Unsuru Olarak Yeniçeriler”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu, Editör: Yusuf Küçükdağ, Gaziantep Valiliği Yayınları, Gaziantep 2000, ss.97-110.

EMECEN, Feridun M., Osmanlı Klasik Çağında Savaş, Timaş Yayınları, İstanbul 2010.

ERGENÇ, Özer, “XVIII. Yüzyıl Başlarında Edirne’nin Demografik Durumu Hakkında Bazı Bilgiler”, IX. Türk Tarih Kongresi (Bildiriler), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, ss.1415-1424.

ERGENÇ, Özer, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, Ankara 1995.

ERGİN, Osman Nuri, Mecelle-i Umûr-ı Belediyye, II. Cilt, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 1995.

FAROQHİ, Suraiya, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, 2. Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1994.

FAROQHİ, Suraiya, “Krizler ve Değişim 1590-1699”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, ed. H. İnalcık - D. Quataert, Cilt 2, Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, ss.543-757.

FODOR, Pál, “Bir Nasihat-name Olarak Kavanin-i Yeniçeriyan”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi:Tebliğler III, 23-28 Eylül 1985, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1986, ss.217-224.

GENÇ, Mehmet, “Ottoman Industry in the Eighteenth Century: General Framework, Characteristics, and Main Trends”, Manufacturing in the Ottoman Empire and Turkey, 1500-1950, Ed. Donald Quataert, SUNY Press, Albany 1994, ss.59-86.

GOODWİN, Godfrey, Yeniçeriler, Çev: Derin Türkömer, Doğan Kitapçılık, İstanbul 2001.

GRANT, Jonathan A., “Rethinking the Ottoman “Decline”: Military Technology Diffusion in the Ottoman Empire, Fifteenth to Eighteenth Centuries”, Journal of World History, X/1, 1999, ss.179-201.

İLGÜREL, Mücteba, “Yeniçeriler”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 13, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Eskişehir 1997, ss.385-395.

İNALCIK, Halil, “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600-1700, Archivum Ottomanicum, VI, 1980, ss.283-337.

İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, Cilt 1, Eren Yayıncılık, İstanbul 2000.

Page 65: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

53

İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu, Klasik Çağ (1300-1600), Çev: R. Sezer, 4. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2004.

İNALCIK, Halil - Arı, Bülent, “Türk-İslam-Osmanlı Şehirciliği ve Halil İnalcık’ın Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 3, Sayı 6, 2005, ss.27-56.

KAFADAR, Cemal, “Yeniçeri-Esnaf Relations: Solidarity and Conflict”, M.A. Thesis, McGill University, Montreal 1981.

Kavânîn-i Yeniçeriyân-ı Dergâh-ı Âlî, Atatürk Kitaplığı Belediye Yazmaları, O.97.

Koçi Bey, Koçi Bey Risâlesi, Yayına Haz: Yılmaz Kurt, Ecdad Yayınları, Ankara 1994.

KRAUSE, Keith, Arms and the State: Patterns of Military Production and Trade Cambridge University Press, Cambridge 1992.

LEVY, Avigdor, “Military Reform and the Problem of Centralization in the Ottoman Empire in the Eighteenth Century”, Middle Eastern Studies, Cilt 18, Sayı 3, 1982, ss.227-249.

MCGOWAN, Bruce, “Âyanlar Çağı 1699-1812”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, ed. H. İnalcık - D. Quataert, Cilt 2, Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, ss.759-884.

MURPHEY, Rhoads, Kanûn-nâme-i Sultâni li `Azîz Efendi. Aziz Efendi’s Book of Sultanic Laws and Regulations: An Agenda for Reform by a Seventeenth-Century Ottoman Statesman, Harvard University Press, Cambridge 1985.

MURPHEY, Rhoads, Osmanlı’da Ordu ve Savaş 1500-1700, Çev: M. Tanju Akad, Homer Kitabevi, İstanbul 2007.

Mustafa Âli, Nâdirü’l-Mehârib, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan, No.1290.

Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukû’ât, Cild-i Evvel, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1294.

OLSON, Robert, “The Esnaf and the Patrona Halil Rebellion of 1730: A Realignment in Ottoman Politics?” Journal of the Economic and Social History of the Orient, 20, 1976, ss.329-344.

OLSON, Robert, “Jews, Janissaries, Esnaf and the Revolt of 1740 in Istanbul,” Journal of the Economic and Social History of the Orient, 22, 1978, ss.185-207.

Peçevî İbrahim Efendi, Tarîh-i Peçevî, El Yazması, Millet Yazma Eser Kütüphanesi, Demirbaş No: AETrh109.

QUATAERT, Donald, “Janissaries, Artisans and the Question of Ottoman Decline, 1730-1826”, Workers, Peasants and Economic Change in the Ottoman Empire, 1730–1914, ed., Donald Quataert, The Isis Press, İstanbul 1993, ss.197-203.

QUATAERT, Donald, “19. Yüzyıla Genel Bakış, Islahatlar Devri 1812-1914”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, ed. H. İnalcık - D. Quataert, Cilt 2, Eren Yayıncılık, İstanbul 2004, ss.885-1051.

RAYMOND, André, Yeniçerilerin Kahiresi, Abdurrahman Kethüda Zamanında Bir Osmanlı Kentinin Yükselişi, Çev: Alp Tümertekin, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999.

Page 66: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 54

SUNAR, Mehmet Mert, “Cauldron of Dissent: A Study of the Janissary Corps, 1807-1826”, Thesis (Ph. D.), State University of New York at Binghamton, Department of History, 2006.

TURAN, Şerafettin, Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezid Vak‘ası, Ankara Üniveritesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1961.

ULUÇAY, M. Çağatay, XVII. Asırda Saruhan ’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, CHP Manisa Halkevi Yayınları, İstanbul 1944.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları, Cilt I ve II, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.

ÜSTÜN, Kadir, “Rethinking Vaka-i Hayriye (The Auspicious Event): Elimination of the Janissaries on the Path to Modernization”, Master Thesis, The Institute of Economics and Social Sciences of Bilkent University, Ankara 2002.

YÜCEL, Yaşar, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.

Page 67: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

55

BELGE ÖRNEKLERİ

Belge 1: Selanik Mutasarrıfı Vezir Mustafa Paşa tarafından ulaştırılan tahriratın özetidir.

(Selanik yeniçeri zabiti El-Hâc Mehmed Emin Ağa, şehirde peştemâlciler esnafı Ahî babası Hacı Ahmed’in fesadıyla çıkarılan isyanda gevşeklik gösterdiği gerekçesiyle

görevinden azl ediliyor. BOA, C.ZB. nr. 4307)

Page 68: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 56

Belge 2: Rumeli’de Berkofça kazası ahalilerinin kendilerine zulmeden Hacı Halil oğlu

Molla Mehmed adlı yeniçeriyi şikayet etmeleri ve bu yeniçerinin Üsküp kalesine kalebend edilmesi hakkında. (BOA, C.ZB. nr. 3290 / 26.B.1190)

Page 69: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI TAŞRASINDA YENİÇERİLERİN VARLIĞI VE ASKERLİK DIŞI FAALİYETLERİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

57

Belge 3: Niğde kazasında züema ve erbab-ı tımar tâifesi kadıya başvurarak, kendi tasarruflarında olan tımarların karyelerinde oturan reâyânın İstanbul’a gittiklerini,

kimisinin sipahi ve kimisinin yeniçeri kıyafeti giyerek zabıtalara birkaç akçe hizmet edip kendilerini bu şekilde tanıttıklarını, böylece kendilerine vermeleri gereken vergileri

ödemediklerini şikâyette bulunuyorlar ve bunların gerçekten yeniçeri olup olmadıklarının tespitini istiyorlardı. (BOA, C.AS. nr. 26685 / 29.Za.1177)

Page 70: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

CAFER ÇİFTÇİ 58

Page 71: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası’nda Nüfus- Toprak İlişkisi

The Relationship between Population and Land in Turhal in the 15th and 16th Century

Alpaslan Demir∗

Özet

Bu çalışmada, Turhal Kazası’nın 1455-1574 tarihleri arasındaki nüfus değişimi konu edilerek, bu değişimin ekilebilir toprak üzerindeki etkisi irdelenmektedir. Bu bağlamda, Turhal Kazası’nın bahsi geçen döneme ait dört mufassal tahrir defteri verileri ekseninde, ekilebilir arazinin üzerinde bir nüfus baskısının olup olmadığı sorgulanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: XVI. Yüzyıl, Tahrir Defterleri, Demografi, Toprak, Turhal

Abstract

This study will examine the change in the population rate of the town of Turhal between the years 1455 and 1574, and its effect on arable land. Within this framework, it is questioned whether there is a population pressure upon the arable land based on four Turhal tax registers belonging to the aforementioned years.

Key Words: 16th Century, Tax Registers, Demography, Agricultural Geology, Turhal

Giriş

XVI. yüzyılda Osmanlı şehir ve kırsalında bir nüfus artışı vuku bulduğu ve nüfusun yaklaşık iki kat arttığı ifade edilmektedir. Bahsi geçen bu nüfus artışı ile ekilebilir toprak, dolayısıyla nüfus ile üretim arasındaki dengenin nasıl bir seyir izlediği sorusuna pek çok araştırmacı cevap aramıştır. Bu durumu bir problem olarak ele alan ve cevap arayan öncü çalışma hiç şüphesiz Cook’un, Hamid ve Aydın livaları ile Tokat kazasına ait toplamda 700 köyün tahrir verilerine göre hazırladığı eseridir. Üç bölüm halinde yaptığı çalışmasında Cook, öncelikle “Braudel’in Tezi: Eski Kanıt” başlığı altında Braudel’in nüfus ve üretimle ilgili tezlerini ele alır ve onların niçin tatmin edici olmadıklarına dair görüşlerini ortaya koyar. “Braudel’in Tezi: Yeni Kanıt” başlığını verdiği ikinci bölümde ∗ Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü-Tokat. (e-posta: [email protected]).

Page 72: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 60

kendi çalıştığı alana ait kaynakların verilerinden elde ettiği sonuçları değerlendirir. Son bölüm ise “Nüfus Baskısı ve Sosyal Düzen” başlığını taşımakta olup, Cook’un kendi ifadesi ile bu bölümün amacı araştırmanın kalıbını sosyal tarih çerçevesinde ekonomik tarihe yerleştirmektir. Cook bu çalışmasında, Braudel ve Barkan’ın1 ifade ettikleri aşırı nüfus artışından ziyade nüfus baskısının belirginleşmesinden bahsetmekte ve XV. yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. yüzyılın sonları arasında geçen süreçte nüfus ile ekilebilir arazi arasındaki dengenin bozulduğu sonucuna varmaktadır.2 Buna karşın Huricihan İslamoğlu, nüfus artışının köylülerin mülksüzleşmesine ve bir geçinme krizine yol açmadığı görüşündedir.3 İslamoğlu’nun bu görüşleri ise Oktay Özel tarafından eleştirilmiştir.4 Özel’in İslamoğlu’nu eleştirisi5 sırasında kendi savını

1 Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, C. 1, İmge Yay., Ankara 1993, s. 485-487; Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, X, İstanbul 1953, s. 17. 2 Michael Allan Cook, Population Pressure In Rural Anatolia 1450-1600, London Oxford University Pres, Newyork Toronto 1972, s. 10-11. Cook, defterlerdeki veriler için duyduğu tereddütlerden dolayı, kitabının son paragrafında, çalışmasının bütün sonuçlarının şüpheli/belirsiz olduğunu da ifade etmiştir, bkz. Michael A. Cook, a.g.e., s. 44. 3 Huri İslamoğlu, “16. Yüzyıl Anadolusu’nda Köylüler, Ticarileşme ve Devlet İktidarının Meşrulaştırılması”, Osmanlı’da Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım, (Editörler: Çağlar Keyder, Faruk Tabak), Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998, s. 70; Huricihan İslamoğlu-İnan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, İletişim Yay., İstanbul 1991, s. 172-186. Fakat Huri İslamoğlu ve Suraiya Faroqhi’nin ortak makalesinde, tarımsal üretimin nüfus artışıyla başa çıkmada yetersiz kaldığı, buna kırsal alandaki sosyal huzursuzluğun eklenmesi ile de hem tarımda hem de üretimde gelişimin durduğu ve kırsalda yaşanan geçim zorluğunun köylülerin buralardan kaçmasına neden olduğu ifade edilmektedir, bkz. Huri İslamoğlu ve Suraiya Faroqhi, “Crop Patterns and Agricultural Production Trends in Sixteenth-Century Anatolia”, Review, II, 3, 1979, s. 432-433. 4 Oktay Özel, “Nüfus Baskısından Krize: 16.-17. Yüzyıllarda Anadolu’nun Demografi Tarihi’ne Bir Bakış”, VIIIth International Congress on the Economic and Social History of Turkey, (Papers, June 18-21, 1998, Bursa-Turkey), Morrisville: Lulu Press, 2006, s. 221-222. Ayrıca bkz. Oktay Özel, “Population Changes in Ottoman Anatolia During The 16th and 17th Centuries: ‘Demographic Crisis’ Reconsidered”, International Journal of Middle East Studies, 36, Cambridge University Press, 2004, s. 185-186. 5 “Hemen fark edileceği üzere, İnan’ın ana sorunsalı daha önceki bir çalışmasında bir olgu olarak kabul ettiği 16. yüzyılın sonlarında geçim buhranı, kişi başına düşen tahıl üretimindeki düşüş buna karşın fiyat artışı, toprakların parçalanması ve artan sayıda köylünün topraksızlaşması şeklinde tezahür eden “nüfus baskısı” değil, sözkonusu nüfus artışının köylü ekonomisini ve kırsal alandaki ilişkileri ne yönde ve ne derecede etkilediğidir. Bununla birlikte, İnan, bu dönemde Anadolu kırsalında köyden kente yönelik nüfus hareketliliğinin nedenleri üzerinde dururken, bu hareketliliğin gerisindeki demografik baskının boyutunu küçültmeye çalışmakta, dolayısıyla nüfus baskısı tezini reddetmektedir. Bunu yaparken de kullandığı kaynakların bu yöndeki verilerine karşılık

Page 73: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

61

desteklemek amacıyla atıf yaptığı Mehmet Öz’ün çalışmaları XVI. yüzyıl boyunca geçen sürecin köylü aleyhine işlediğini, ekilebilir alanlar ile nüfusun dengeli artmadığını, hane başına düşen üretim miktarının azaldığını ortaya koymuştur.6 Keza Ordu Kazası’nı inceleyen Bahaeddin Yediyıldız da üretim artışının nüfus artışı hızının gerisinde kaldığını ifade etmiştir.7

Bu çalışmanın amacı, yukarıda bahsi geçen araştırmalardan hareketle, nispeten ufak sayılabilecek bir Anadolu kazası olan Turhal’ın XV-XVI. yüzyıllardaki nüfus ve ekilebilir toprak miktarı ilişkisinin nasıl bir seyir aldığını mevcut dört adet mufassal tahrir defteri verileri çerçevesinde irdelemektir.8 Bu defterlerden üçü Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde olup 1455,9 148510 ve 152011 tarihlerini; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi’nde bulunan son defter ise 157412 tarihini taşımaktadır.

Yeşilırmak nehrinin geçtiği vadi üzerine kurulu olan Turhal Kazası, 1393 yılında Amasya ve çevresini ele geçiren Osmanlı Devleti ile Kadı Burhaneddin Devleti arasında nüfuz mücadelelerinin geçtiği bir saha olmuştur. Bu nüfuz mücadelesi, Kadı Burhaneddin’in ölümü ile son bulmuş ve 1398 yılında Turhal, Osmanlı topraklarına katılmıştır.13 Osmanlı topraklarına katılması sonrası Turhal’ın demografik, iktisadi ve idari yapısına yönelik ilk bilgiler 1455 tarihli

yukarıda zikredilen, henüz yeterince veriyle desteklenmemiş, bir dizi ihtimali ön plana çıkarmaktadır.”, bkz. Oktay Özel, “Nüfus Baskısından Krize: …”, s. 221. 6 Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yay., Ankara 1999, s. 179-181; Mehmet Öz, “Osmanlı Klasik Döneminde Tarım”, Osmanlı, C. 3, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s. 66-73; Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerindeki Sayısal Veriler”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatik, (Editör: Halil İnalcık-Şevket Pamuk), Devlet İstatistik Enstitüsü Yay., Ankara 2000, s. 17-32. Mehmet Öz, köylülerin üretimini ekonomik buğday muadiline çevirerek çeşitli hesaplamalarla hane/kişi başına düşen net üretimi buğday cinsinden ortaya koymuş ve XVI. Yüzyıl sonlarına doğru hane/kişi başına düşen net üretimde azalma olduğu sonucuna varmıştır, bkz. Mehmet Öz, “XVI. Yüzyıl Anadolusu’nda Köylülerin Vergi Yükü ve Geçim Durumu Hakkında Bir Araştırma”, Osmanlı Araştırmaları, XVII, İstanbul 1997, s. 77-90. 7 Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1985, s. 118-119, 133. 8 Turhal’ın XV-XVI. Yüzyıldaki durumu ile ilgili Ahmet Şimşirgil’in bir makalesi bulunmaktadır. Fakat bahsi geçen makalede nüfus-toprak ilişkisine dair bir bahis yoktur, bkz. Ahmet Şimşirgil, “XV ve XVI. Asırlarda Turhal”, Türklük Araştırmaları Dergisi, S. 8, İstanbul 1997, s. 463-494. 9 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defteri (BOA.TD.) 2, s. 194-234. 10 BOA.TD. 19, s. 174-197. 11 BOA.TD. 79, s. 305-331. 12 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi Tapu Tahrir Defteri (TKGM.KKA.TD.) 12, vrk. 90 b-107 a. 13 Ahmet Şimşirgil, a.g.m., s. 463.

Page 74: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 62

mufassal tahrir defterinde yer almaktadır. Bu deftere göre, nahiye14 olarak kaydedilen Turhal’a bağlı 39 köy ve 3 mezra bulunmaktadır. 1485 tarihinde 36 köy ve 2 mezrası olan Turhal yine nahiye olarak zikredilmiştir.15 1520 tahririnde artık kaza olarak kaydedilmiş olan Turhal’ın 34 köy ve 3 mezrası vardır. Köy sayısının düşüş göstermesinin nedeni İnepazarı, Tavukçu ve Erkilet köylerinin 1520 tahririnden önce Tokat’ın Kazabad Nahiye’sine bağlanmış olmasıdır. Buna karşın, Boğabağı isimli yeni bir köy Turhal’a bağlı olarak kayıtlıdır. 1574 yılında ise Turhal’ın 34 köy ve 5 mezrası bulunmaktadır.

Turhal Kazası’nın Nüfusu

Osmanlıda, “cum’a kılunur ve bâzârı durur” yer olarak tanımlanan şehrin, 400-1000 arası vergi nüfusu olan yerleşmeleri küçük şehir, 1000-3000 arası vergi nüfusu olan yerleşmeleri orta büyüklükte şehir, 3000’den fazla vergi nüfusu bulunan yerleşmeleri ise büyük şehir olarak nitelendirilmektedir.16 Bu bağlamda, 1574 yılı verilerine göre Turhal’ın, şehir merkezinde kayıtlı 423 ve kırsalında kayıtlı 3179 vergi nüfusu ile küçük bir Anadolu kazası olduğu söylenebilir. Bu küçük Anadolu kazasının 1455-1574 tarihleri arasında hem şehir merkezi hem de kırsalında kayıtlı reayanın tamamı Müslüman olup gayrimüslim bulunmamaktadır. Turhal Kazası’nın 1455-1574 tarihleri arasında mevcut tahrir defterlerinde kayıtlı toplam vergi nüfusu aşağıdaki tabloda da (bkz. Tablo I) görüldüğü üzere 1520 yılı hariç artış göstermiştir. 1455 yılında Turhal şehir merkezinde kayıtlı 81 vergi neferi bulunurken bu sayı 1485’te 119, 1520’de 150 ve 1574’te 423 olarak kaydedilmiştir. Turhal şehir merkezi kayıtları içerisinde

14 Bu defterde Tokat, Sivas, Zile, Turhal gibi büyük idari birimler için nahiye tabiri kullanıldığı gibi, Turhal’a bağlı olarak kaydedilen Erkilet örneğinde olduğu gibi daha küçük idari birimler için de nahiye ifadesi zikredilmiştir. Ayrıca, Hüseyinova, Komanat, Yıldız için ise “vilâyet” tabiri kullanılmıştır, bkz. BOA.TD. 2, s. 1. Bu durum için Adnan Gürbüz, “Bu durumda, bir sancak birliğini ifade eden büyük yerleşme birimleri ile daha küçük çaplı yerleşme birimlerinin aynı ad altında ifade edilmelerinin sebebinin, başlarında bulunan idarî veya askerî görevlinin tasarruf ettiği belli miktardaki zeamet veya timar mıntıkasından kaynaklanabileceği düşünülebilir.” yorumunu yapmaktadır, bkz. Adnan Gürbüz, “XV-XVI. Yüzyıllarda Sivas Şehrinde İdari ve Ekonomik Yapı”, Vakıflar Dergisi, XXVI, Ankara 1997, s. 89. 15 1455 yılında köy olarak kaydedilen fakat harap olmaları dolayısıyla nüfus barındırmayan Hacılar ve Öğüt köyleri ile reayası derbentçi olarak kaydedilen Çilehane köyü ve 7 vergi nüfusu bulunan Samiri köyü 1485 tarihinde artık kayıtlı değildir. Buna karşın yeni bir köy, 8 vergi neferlik Kürtler, Turhal’ın idari sınırları içerisindedir. 16 Suraiya Faroqhi, Osmanlıda Kentler ve Kentliler, (Çeviren: Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1994, s. 12; Suraiya Faroqhi-Leila T. Erder, , “Anadolu Şehirsel Ağının Onaltıncı Yüzyıldaki Gelişimi”, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı, (Çeviren: Emine Sonnur Özcan), Doğu Batı Yay., Ankara 2006, s. 13-14.

Page 75: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

63

1485 yılında 1 nefer Türkmen, 1520 yılında 1 nefer Türkmen ve 2 nefer şarki17, 1574 yılında ise 2 nefer Yörük kaydının olması, şehir merkezi nüfusunun artışındaki etkenlerden birinin de göç olabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.18

Turhal kırsalının vergi nüfusu 1455 yılında 986, 1485 yılında 1355 olarak kaydedilmiştir. 1520 yılında, sebeplerine ileride değinileceği üzere, nüfusta bir azalma meydana gelmiştir. 1520 yılında 1122 olan nefer sayısı 1574 yılında 3179 olmuştur.

Tablo I: Turhal Kazası’nın Vergi Nüfusu (1455-1574).

(1455) BOA.TD. 2

(1485) BOA.TD. 19

(1520) BOA.TD. TD. 79

(1574) TKGM.KKA.TD. 12

Nefer 81 119 150 423 Hane 76 89 93 188

Turhal Şehir Merkezi Mücerred 5 30 57 235

Nefer 986 1355 1122 3179 Hane 863 1014 885 1478 Turhal

Kırsalı Mücerred 123 341 237 1701 Nefer 1067 1474 1272 3602 Hane 939 1103 978 1666

Turhal Kazası Toplamı Mücerred 128 371 294 1936

Demografinin önemine değinen Barkan, “Diğer taraftan, tarihte tetkik mevzuu yapılabilecek kadar az-çok büyük bir ehemmiyet arz eden her hadisenin demografik sahada daima bir aksi ve neticesi bulunmaktadır.”19 yorumunu yapmaktadır. Bu doğrultuda, Turhal Kazası’na ait vergi nüfusu verilerinin hem sayısal bir değer olarak ne anlam ifade ettiğini, hem de XV-XVI. yüzyıl içerisinde nasıl bir seyir takip ettiğini görme adına yıllık nüfus artış hızlarına bakmakta yarar vardır (bkz. Tablo II).

17 Tahrir Defterlerinde geçen Şarkiyan kayıtları için bkz. Alpaslan Demir, “XVI. Yüzyıl Anadolusunda Dış Göçler: Şarkiyan”, Karadeniz Araştırmaları, S. 28, Ankara 2011, s. 51-66. 18 Göç kayıtları en yoğun olarak XVI. Yüzyılın ortasına ait defterlerde görülmektedir, bkz. Alpaslan Demir, , XVI. Yüzyılda Samsun-Ayıntab Hattı Boyunca Yerleşme, Nüfus ve Ekonomik Yapı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2007, s. 211-219. Turhal’ın bu dönemine ait tahrir defterinin olmaması nedeniyle şehir merkezine ne kadar göçmen gelmiş olabileceğine dair fikir yürütmek zor. Fakat diğer tahrirlerde geçen göç kayıtları, Turhal şehir merkezi nüfusunun artmasında göçün de etkili olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. 19 Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları …”, s. 3.

Page 76: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 64

Tablo II: Turhal Kazası’nın Yıllık Nüfus Artış Hızları (1455-1574).

Yıllık Nüfus Artış Hızı %o (Binde) Şehir Kırsal Şehir ve Kırsal

1455-1485 + 12,49 + 10,61 + 10,79

1485-1520 + 6,39 - 5,39 / -1,75 - 4,22 / - 0,8820

1520-1574 + 19,25 + 19,45 + 19,44

1455-1574 + 13,88 + 9,87 / + 10,92 + 10,26 / + 11,2421

XVI. yüzyılda Akdeniz havzasında bir nüfus artışı yaşandığı ve nüfusun kabaca iki katına çıktığı ilk defa Fernand Braudel tarafından dile getirilmiş22 ve Braudel’in ortaya koyduğu tez Osmanlı için Barkan tarafından desteklenmiştir.23 Cook ise yaptığı çalışmada, Braudel ve Barkan’ın aksine aşırı nüfus artışından ziyade nüfus baskısının belirginleşmesinden bahsetmektedir.24 Oktay Özel25 ve Mehmet Öz26 de Cook ile aynı görüş doğrultusundadır.

Braudel’in Akdeniz havzası için öngördüğü yıllık %o (binde) 7 nüfus artış hızı27 oranına karşın XVI. yüzyıl Anadolu’su için bu rakamın %o 10-15 aralığında olması daha makul görülmektedir.28 Dolayısıyla, yıllık nüfus artış hızı %o 10-15 aralığının altında veya üstünde olan yerleşmelerde verilerin dikkatli tahlil edilmesinde yarar vardır.29 Bu çerçevede ele alındığında Turhal şehir merkezinde %o 6,39, kırsalında eksi yönlü %o -5,39 olan 1485-1520 aralığı ile şehir ve kırsalda yaklaşık %o 20 yıllık nüfus artış hızı verileriyle 1520-1574 aralığı dikkat çekmektedir. Bu takdirde şu sorunun cevabı aranmalıdır. Diğer verilere göre şehir merkezinde yaklaşık %o 12-13, kırsalda ise %o 10 civarında 20 İkinci oranlar, daha doğru sonuca ulaşabilme adına 1520 yılında Turhal’a bağlı olmayan Erkilet, Tavukçu ve İnepazarı köylerinin 1485 yılında kaydedilen toplam 163 neferinin göz ardı edilmesinin sonucudur. 21 İkinci oranlar, daha doğru sonuca ulaşabilme adına 1574 yılında Turhal’a bağlı olmayan Erkilet, Tavukçu ve İnepazarı köylerinin 1455 yılında kaydedilen toplam 115 neferinin göz ardı edilmesinin sonucudur. 22 Fernand Braudel, a.g.e., s. 485-487. 23 Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi Araştırmaları …”, s. 1-26. 24 Michael A. Cook, a.g.e., s. 10-11. 25 Oktay Özel, “Nüfus Baskısından Krize: …”, s. 219-227; Oktay Özel, “Population Changes …”, s. 183-205. 26 Mehmet Öz, “Osmanlı Klasik Döneminde Tarım”, s. 71. 27 Fernand Braudel, a.g.e., s. 486. 28 Bu konuda bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 141-146; Alpaslan Demir, “16. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır Şehir Demografisine Göçlerin Etkisi”, Bilig, S. 50, Ankara 2009, s. 15-30; Osman Gümüşçü, XVI. Yüzyılda Larende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, TTK Yay., Ankara 2001, s. 157. 29 Örnekleme için bkz. Alpaslan Demir, “XVI. Yüzyılda Koğans Nahiyesi: Nüfus ve Yerleşme”, Historystudies, 3/2, 2011, s. 125-145.

Page 77: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

65

olması gereken yıllık nüfus artış hızı 1485-1520 aralığında neden şehirde kısmen, kırsalda aşırı düşük, 1520-1574 aralığında ise yüksektir? Bu sorunun cevabını aramaya geçmeden önce 1455-1574 aralığında yıllık nüfus artış hızının Anadolu için öngörülen oran aralığında %o 10,26 olduğunu belirtmek gerekir.

1485-1520 aralığında Turhal kırsal nüfusunda % o -5,39 oranında gerileme gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle 1485 yılında kayıtlı 1355 nefer bulunurken, 1520 yılında kayıtlı nefer 1122’ye düşmüştür. Bu düşüşün ilk nedeni idari yapıda meydana gelen değişikliktir. 1455 yılında Turhal’a bağlı olarak kaydedilen Erkilet Nahiyesi30, Nefs-i Erkilet ile Tavukçu, Hacılar, Arab Viranı ve İnepazarı köylerinden müteşekkildir. 1485 yılı tahririne göre Erkilet’in nahiyeliği kaldırılmış31 ve 1455 tahririnde kendine bağlı olan yerleşmelerle birlikte Turhal’a bağlı bir köy olarak kaydedilmiştir. 1520 tahririnde ise Erkilet, İnepazarı32 ve Tavukçu Turhal’a bağlı köyler arasında görülmemektedir. Bahsi geçen üç köy bu tarihte artık Tokat’ın Kazabad Nahiyesi sınırları içerisinde kayıtlıdır.33 Reayasının derbendci olduğu kaydedilen fakat kaç nefer olduğunu bilemediğimiz Çilehane köyü 1455 yılından sonra kayıtlı değildir. 1455’te mevcut Hacılar ve Öğüt köyleri ise harab olmalarından dolayı nüfus barındırmıyordu. Bu üç köyün mevcut durumları göz önüne alındığında bir sonraki tahrirden önce ortadan kalkmış olması kuvvetle muhtemeldir. 1455’te mevcut Samiri köyünde sadece 7 nefer kayıtlıdır. Samiri, 1485 ve 1520 tahrirlerinde yazılı olmayıp, 1574 tahririnde ise mezra olarak geçmektedir. Bahsi geçen bu açıklamalar 1520 tahririnde ortaya çıkan nüfus azalmasını açıklamaya yeterli midir sorusuna verilecek cevap hayırdır. Çünkü, 1485 tarihinde nüfus barındıran, fakat 1520 tarihinde Kazabad Nahiyesi’ne bağlanan İnepazarı, Tavukçu ve Erkilet köylerini kapsam dışı bırakarak 1485–1520 nüfusunu kıyaslarsak yine de eksi yönde %o 2’lik bir yıllık nüfus artışı mevcuttur. 1485

30 BOA.TD. 2, s. 206-211. 31 Erkilet Nahiyesi’ne bağlı olarak kaydedilen köyler birbirlerinden uzak yerlerde bulunmaktadır. Dolayısıyla Erkilet Nahiyesi, coğrafi olarak oluşturulmuş bir idari birimden ziyade ekonomik sebeplere göre meydana getirilmiş bir idari yapıya benzemektedir. Nitekim 1485 yılı tahririnde ve sonrasında artık böyle bir nahiye yoktur. 32 1520 tarihinden itibaren Ezine Pazarı şeklinde yazılmıştır, bkz. BOA.TD. 79, s. 137-139; BOA.TD. 287, s. 245-248; TKGM.KKA. TD. 14, vrk. 257 a-258 b. 33 Tokat’ın Kazabad Nahiyesi’ne bağlanan Erkilet köyünde 1520’de 140 (bkz. BOA.TD. 79, s. 187-188), 1554’de 216 (bkz. BOA.TD. 287, s. 293-295), 1574’de 277 (bkz. TKGM.KKA.TD. 14, vrk. 282 b-283 a) nefer kayıtlıdır. Tavukçu köyünde yazılı nefer 1520’de 40 (bkz. BOA.TD. 79, s. 188-189), 1554’de 40 (bkz. BOA.TD. 287, s. 250-251), 1574’de 61 (bkz. TKGM.KKA.TD. 14, vrk. 260 a-260 b)’dir. Ezine Pazarı köyünde ise 1520’de 127 müslim, 13 gayrimüslim (bkz. BOA.TD. 79, s. 137-139), 1554’de 181 müslim, 15 gayrimüslim (bkz. BOA.TD. 287, s. 245-248), 1574’de 322 müslim, 21 gayrimüslim (bkz. TKGM.KKA.TD. 14, vrk. 257 a-258 b) nefer kayıtlıdır.

Page 78: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 66

yılında mevcut olan 33 köyün tamamı34 1520 yılı tahririnde görülmektedir. Bu köylerin dışında daha önceki tahrirlerde görülmeyen Avşacıklar ve Elmalar mezraları ile daha önceki tahrirlerde kayıtlı olup meskûn olmayan Kertan Bükü mezrası 1520 tahririnde meskûn hale gelmiştir. Adı geçen bu mezralar 1574 tahririnde tekrar nüfus barındırmayan yerleşmeler arasında yer almıştır. Ayrıca, 35 vergi nüfusu bulunan Boğabağı köyü ilk defa 1520 tahririnde kayıtlıdır. Yeni kurulan köy veya meskûn hale gelen mezralara rağmen nüfusta yaşanan bu düşüşün nedeni bölgede meydana gelen gelişmelerde aranmalıdır. Nitekim Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı tahtına geçtiği 1512 yılında Şah İsmail, Rumlu Nur Ali Halife’yi Anadolu’ya göndererek kendilerine bağlı sofuları toplamasını emretti. Konya’da bulunan ve kardeşinin hükümdarlığını tanımayan Sultan Ahmed’in Yavuz ile mücadeleye girişmesini fırsat bilen Nur Ali Halife Şebinkarahisar’dan başlayarak Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum bölgesinde kendilerine bağlı Kızılbaşları ayaklandırdı. Faik Paşa komutasındaki bir grup Osmanlı askerini yenen ve Tokat’a girerek Şah İsmail adına hutbe okutan35 Nur Ali Halife, çeşitli mücadelelerden sonra beraberindekilerle beraber Erzincan’a Şah İsmail’in yanına döndü. Bu karışıklıklar sırasında Anadolu’da 50 bin civarında insan öldü.36 Bu bölgede cereyan eden bir başka Kızılbaş isyanı ise Bozok Türkmenlerinden olup Turhal halkından Celal adındaki tımarlı sipahi tarafından yanına topladığı yirmi bin kişi ile gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti’ni uğraştıran bu isyan Celal’in 1518 yılında Erzincan Akşehir’inde yakalanıp başının kesilmesi ve taraftarlarının dağıtılması ile bastırılabilmiştir.37 Gerek bazı köylerin Turhal’a bağlı olmaktan çıkarılması, gerekse Kızılbaş isyanları sırasında yaşanan ölümler,38 doğal afet meydana gelmesi,39 Nur Ali 34 1485 tarihinde nüfus barındıran, fakat 1520 tarihinde Kazabad nahiyesine bağlanan İnepazarı, Tavukçu ve Erkilet köyleri kapsam dışı bırakılmıştır. 35 Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkmenlerinin Rolü, TTK Yay., Ankara 1999, s. 34-35; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. II, TTK Yay, Ankara 1994, s. 253; Adnan Gürbüz, Toprak-Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, s.33. Hoca Sadeddin Tokat’ın Şah İsmail taraftarlarınca ele geçirilmesini “Kızılbâş dahi Tokat’a gelüb ol hudûda fiten-i ‘azîme tohmun saçdı çün ol tarafın Etrâki meveddet-i Kızılbaş idiler re’âyâ-yı memleketden çok ilhâd-pîşe ol bidâd-pîşelere munzamm olub memâlik-i mahrûseyi pây-mâl eylediler” şeklinde anlatır, bkz. Hoca Sadeddin, Tacü’t-tevârih, C. 2, İstanbul, 1279, s. 194. 36 Mustafa Çetin Varlık, “Çaldıran Savaşı”, TDVİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 193. 37 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., C. II, s. 297 ve Müneccimbaşı Ahmet Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C. II, Tercüman Yay., (Çeviren: İsmail Erünsal), s. 498-499. 38 Osmanlı-Safevi mücadelesi sırasında Anadolu topraklarında ölümlerin yaşandığı muhakkaktır. Fakat Safevi kaynaklarında, Osmanlı müelliflerinin ifade ettiği Osmanlı Devleti’nin 40.000 kızılbaşı defter edip öldürdüğü şeklindeki rivayetinden hiç bahis yoktur. Aynı dönemde Teke bölgesinde çıkan isyanlardan bahseden Safevi kaynaklarının böyle bir olay olsaydı bahsetmemeleri mümkün değildir, bkz. Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, Yeditepe Yay., İstanbul 2010, s. 6-7.

Page 79: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

67

Halife’nin isyan sonrası yandaşlarının önemli bir kısmını beraberinde götürmesi,40 1520 yılı tahririnin yapıldığı dönemde41 Bozoklu Celal isyanının vuku bulması 1520 yılında Turhal Kazası’nda yıllık nüfus artış hızında meydana gelen eksi yönlü gelişmeyi açıklamaya yeterli olabilir. Bu nedenlerin yanına, Kızılbaş isyanları nedeniyle bazı kişilerin yaşadıkları köyleri terk ederek kendilerini daha güvende hissettikleri bölgelere kaçmış ve bu nedenle de tahrire kaydedilmemiş42 olabileceklerini de eklemek gerekir. Hattı zatında, mevcut veriler XV-XVI. yüzyıl Anadolu’sunda siyasal-toplumsal istikrar koşullarındaki değişimler ile nüfusun dalgalanmaları arasında güçlü bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.43 Nitekim 1485-1520 yılları arasındaki eksi yönlü yıllık nüfus artış hızının aksine, 1520-1574 yılları arasında vuku bulan ve yüksek sayılabilecek %o 19,45 oranında yıllık nüfus artış hızının nedeni bölgedeki siyasal ve istikrar koşullarındaki iyi yöndeki değişimdir. Bu nedenle, 1520-1574 yılları arasında aynen Turhal Kazası’nda olduğu gibi Turhal’a komşu durumdaki kazalarda da yıllık nüfus artış hızı yüksek olmuştur. Bu dönemde, Tokat Kazası kırsalında yıllık nüfus artış hızı %o 17,82, Niksar Kazası kırsalında ise %o 21,49 39 1509 yılında kroniklerin “Küçük Kıyamet” olarak nitelendirdikleri bir deprem olmuştur. Kırk beş gün süren ve Anadolu’da pek çok yeri tahrip eden deprem İstanbul kadar Çorum gibi Turhal’a yakın bölgeleri de etkilemiş ve ağır hasar vermiştir. Bu depremden başka Çorum, Amasya ve Tokat bölgesinde 1543, 1579 ve 1590 yıllarında da depremler olmuştur, bkz. Oktay Özel, Changes in Settlement Patterns, Population and Society in Rural Anatolia: A Case Study of Amasya (1576-1642), A thesis submitted to the university of Manchester for the degreeof Ph.D. in the faculty of arts, Department of Middle Eastern Studies, Manchester 1993, s. 172. Ayrıca bkz. Ahmet Şimşirgil, a.g.m., s. 466. 40 Bu olayların dışında da çeşitli dönemlerde Anadolu topraklarından İran tarafına kısmi bir göç vuku bulduğuna dair kaynaklarda bilgiler mevcuttur. Örneğin, “…. Amasya, Tokat ve Çorum levendlerinden yiğirmi nefer kimesne Kızılbaş vilayetine kaçub ….”, Mühimme Defteri (MD) 3, s. 477, hkm 1422 (1560 tarihli). Benzer duruma örnek teşkil edecek bazı vakalar tahrirlere de yansımıştır, örneğin Karye-i Ozan tâbi'-i Sivas mâlikâne vakf-ı Evladlık üzere der tasarruf-ı Mahmud bin Hacı Ali mezkur Mahmud kızılbaş olub emlaki emr-i şerif ile bey' olundukda ………., TKGM.KKA.TD. 14, vrk 59 b; Karye-i İki Kilise tâbi'-i Sivas der nezd-i Horahun mezbur karyenin mâlikânesi olub zikr olunan mâlikânenin nısfı Kızılbaşa giden Mahmud Çelebi veled-i Ali kızılbaşa gitdikde Abdulgani Çavuş zikr olunan mâlikâneyi dergah-ı mualladan satun alub ………., TKGM.KKA.TD. 14, vrk 92 a. Ayrıca bkz. Saim Savaş, XVI. Asırda Anadolu’da Alevilik, Vadi Yay., Ankara 2002. 41 Ahmet Şimşirgil, 1520 tarihli 79 numaralı tahririn yazımına 1517 veya 1518 yıllarında başlanmış olabileceğini ifade etmektedir, bkz. Ahmet Şimşirgil, Osmanlı Taşra Teşkilatında Tokat (1455-1574), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1990, s. 5. 42 Bazı tahrir defterlerinde reayasının gelip yazılmadığına dair kayıtlar mevcuttur, bkz. BOA.TD. 123, s. 444; BOA.TD. 71, s. 200. Buradan hareketle Kızılbaş isyanlarının yaşandığı bir bölge olan Turhal Kazası için de benzer durum varsayılabilir. 43 Huricihan İslamoğlu-İnan, a.g.e., s. 174.

Page 80: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 68

olarak gerçekleşmiştir. Niksar ve Turhal kazalarının XVI. yüzyılın ortalarına ait tahrir defterleri mevcut değildir. Fakat Turhal’ın komşusu durumundaki Tokat Kazası’nın 1554 tarihli tahriri bulunmaktadır. Tokat kırsalının 1520-1554 yılları arasındaki yıllık nüfus artış hızı % o 14,72 iken 1554-1574 yılları arasındaki artış oranı ise yıllık %o 23,10’dur. Benzer durum Sivas Kazası kırsalında da mevcuttur.44 Buradan hareketle, Turhal Kazası’nda da benzer durumun yaşandığı ve XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren nüfus artış hızının daha fazla olduğu varsayılabilir. Bu durum 1520’lerden sonra Turhal’ı da içine alan Orta ve Kuzey bölgelerindeki siyasal istikrar ve huzur ortamı ile alakalıdır. Fakat aynı durum 1520-1575 yılları arasında Osmanlı-Safevi mücadelesinin sürdüğü Doğu Anadolu bölgesi için geçerli değildir.45 Osmanlı-Safevi mücadelesinin Doğu Anadolu bölgesinde meydana getirdiği istikrarsızlık nedeniyle pek çok köyün harap ve perakende46 olduğu ve bu bölgedeki yerleşmelerin göçler nedeniyle nüfus kaybettiği bilinmektedir.47 Bu bölgelerde yaşanan kargaşalar nedeniyle hem batıya hem de İran tarafına bir göç olgusundan bahsedilebilir. 1520-1574 yılları aralığında Turhal Kazası’nda vuku bulan yüksek yıllık nüfus artış hızının nedenlerinden biri bahsi geçen bölgelerden batıya yönelen göçle açıklanabilir.48 Aynı durum Turhal’a yakın bölgelerden Tokat, Niksar ve Sivas

44 Alpaslan Demir, a.g.t., s. 163. 45 Huricihan İslamoğlu-İnan, a.g.e., s. 175-176. 46 Örneğin, “Zikr olunan sekiz bin iki yüz kırk sekiz akça Körkün nâm karye Mirliva hassı olub lakin kırk seneden (1520’lere denk gelmektedir) mütecâviz hâlî ve harâbe olmağla tımarlık tarikiyle Ebu Bekir nâm kimesneye tevcîh olunub ….”, TKGM.KKA.TD 142, (Behisni Kazası), vrk 268 a-268 b. Erzurum, Erzincan, Kemah, Bayburd ve çevresine ait evkaf defterinde de Kızılbaş isyanları sırasında harap hale gelen köylerden bahsedilmektedir, “… ve hâric ez-defter ba’zı mahûf derbend ve memerr-i nâsda vâki’ olan kurâda kadîmden zâviyeler vaz’ olunub ahalisi Kızılbaş fetretinde perâkende olub gitmek ile kurâ ve zevâyâ hâlî ve harâbe kalub eyle …… sâbıku’z-zikr olan ba’zı evkâfın kurâları vâdilerde vâki’ olub Kızılbaş fetreti zamanından berü kırk elli yıl mikdârı hâli ve harâbe kalub”, BOA.TD.199, s. 4. Benzer kayıtlar için aynı defterde bkz. s. 25, 47, 59. Sıkıntı sadece köylerde değil bazı şehir merkezlerinde de vardı. Örneğin, 1540 yılında Erzurum sadece 21 nefer barındıran ve karışıklıklar nedeniyle harap olmuş bir şehir merkezidir. Nitekim 1540 tarihli Tahrir Defterinde Erzurum şehir merkezi için düşülen notta, Kızılbaş ve Gürcü fetretinde şehrin ahalisinin dağıldığı ve bu nedenle uzun zamandır harap ve boş olduğu, padişahın emri ile kalesinin tamir olunup hisar eri ve gönüllü yazıldığı, henüz reaya toplanmadığı fakat eski mahallelerin tekrar yazıldığı, kale içinde dışında oturan reayası geri geldiğinde hukuk ve rüsumlarını havâss-ı hümâyûn eminlerine teslim etmeleri yazılıdır, bkz. BOA.TD. 205, s. 15. 47 Tufan Gündüz, a.g.e., s. 122. 48 Huricihan İslamoğlu-İnan, incelediği bölgedeki yıllık binde 20’lik nüfus artış hızını yüksek bulmaktadır. Genel olarak endüstri öncesi toplumlarda doğurganlığın yüksek olduğu varsayılmaktadır. Buna karşın, yıllık binde 20’lik nüfus artış hızı için ölüm oranlarının çok düşük oranda seyretmesi gerekir. Fakat 16. yüzyıldaki ölüm ve doğum eğilimlerini bilememekteyiz. Bu nedenle, söz konusu artışı İslamoğlu, iç göç verilerine

Page 81: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

69

için de geçerlidir. Nitekim Turhal kırsalında 1520 yılında 8 nefer şarki,49 1574 yılında ise 5 nefer şarki50 göçmen kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtlar, Osmanlı-Safevi mücadele sahalarından Turhal’a da bir göçmen akışı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. 1485 ve 1520 tahrirlerinde şehir merkezinde birer Türkmen kaydının olması bölgedeki aşiretlerden bazı kişilerin yerleşikliğe geçiş eğiliminde olduğunu göstermektedir. Göçmen kayıtlarına daha yoğun olarak özellikle XVI. yüzyılın ortasına ait tahrirlerde rastlanıldığı düşünüldüğünde, Turhal’ın bu devreye ait tahririnin olmayışı değerlendirme için bir eksikliktir. Fakat Tokat’ın 1554 tarihli tahririnde reaya arasında pek çok Yörük51 kaydının olması bu dönemde aşiretler arasında yerleşik hayata geçme yönünde bir eğilimin olduğunu gösterir. Buradan hareketle XVI. yüzyılın ikinci yarısında aşiretlerden bazı kişilerin Turhal köylerine yerleştiği söylenebilir. 1520-1574 yılları aralığındaki yüksek nüfus artış hızının bir diğer nedeninin ise yukarıda da bahsedildiği üzere Kızılbaş isyanlarından dolayı daha güvenli bölgelere kaçtıkları ve 1520 tahririnde yazılmadıkları düşünülen bir kısım reayanın bölgede meydana gelen istikrar sonrası köylerine dönmeleri olduğu düşünülebilir.52 1455-1574 bağlamaktadır (bkz. Huricihan İslamoğlu-İnan, a.g.e., s. 173) Nitekim Faroqhi de Osmanlı dönemi Anadolu’sunda ortalama yaşam süresi hakkında bilgi olmaması nedeniyle, artan fazla nüfusu göçe bağlamaktan başka çıkar yol olmadığını belirtmektedir (bkz. Suraiya Faroqhi, a.g.e., s. 327). Evangelia Balta’nın çalışmasında da, bazı Balkan köylerinde artan anormal nüfus göçe bağlanmıştır, (bkz. Evangelia Balta, Rural and Urban Population In The Sancak of Euripos In The Early 16th Century, Athens 1992, s. 93-94. Ayrıca bakınız Göç bölümü (immigration) , s. 97-98. Evangelia Balta, bu bölümde köylere yapılan göçlerin bulunduğu köy nüfusuna oranını yüzde bazında da vermiştir.) 49 BOA.TD. 79, s. 312, 313, 318, 324. Şarkiyan kayıtları için bkz. Alpaslan Demir, “XVI. Yüzyıl Anadolusunda ….”, s. 51-66. 50 TKGM.KKA.TD. 14, vrk. 102 a, 104 a, 107 a. 51 Örneklemeler için bkz. BOA.TD.287, s. 10, 11, 13,14, 15,17, 54,57. Kazabad Nahiyesi’ne bağlı Üzmüş mezrasını şenletmiş olan Sıraçlu cemaati vergisini vererek burada ziraat yapmaktadır, bkz. BOA.TD.287, s. 245. 52 Örneğin, Bayburd, Kemah, Erzincan, Erzurum ve çevre bölgeleri için tutulmuş olan evkaf defterinde, Kızılbaş fetretinde halkı dağılmış olan yerleşmelerin harap ve boş oldukları vurgulandıktan sonra, yeni tahrir yapılırken o yerleşmelerde daha önce yaşamış olanların devletin burada sağladığı güvenli ortam nedeniyle geri dönmeleri durumunda herkesin eski yerinde oturmasına izin verilmesi ve bu bölgenin şenlendirilmesi için gerekli adımların atılması yerel yöneticilerden istenmiştir, bkz. BOA.TD. 199: “……. ve hâric ez-defter ba‘zı mahûf derbend ve memerr-i nâsda vâki‘ olan kurâda kadîmden zâviyeler vaz‘ olunub ahalisi Kızılbaş feterâtında perâkende olub gitmek ile kurâ ve zevâyâ hâlî ve harâb kalub eyle olsa vilâyet-i mezbûre müceddeden kitâbet olundukda ol hâlî ve harâbe olan kurânun ahalisinden ba‘zı kayd-ı hayâtda olanları Hazret-i Hudâvendigâr-ı gerdûn-iktidârın eyyâm-ı ‘adâletinde vilâyet emn ü emân üzre âsûde-hâl olmağla gelüb her biri yerlü yerine mütemekkin olub şenleyüb ……….... ba‘zı evvelden harâb ü yebâb olub girü ihyâsı lâzım olan kurâya ve ba‘zı mahûf derbendlerde ber-karâr-ı sâbık ihdâsı lâzım olan mahallere zâviyeler vaz‘ idüb evkâfı pâdişâh-ı

Page 82: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 70

yılları arasında bütün bu nüfus dalgalanmalarına karşın Turhal kırsalında yıllık nüfus artış hızı %o 10,92 olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, bahsi geçen dönemde Turhal Kazası nüfusu “tabii artış” olarak nitelendirilebilecek bir oranda artış göstermiştir.

Nüfus ve Ekilebilir Arazi

Osmanlı Devleti’nde, kırsal bölgelerde mevcut olan nüfusun temel geçim kaynağı topraktı. Bu bağlamda kırsal bölgeler ya kendi topraklarını işleyen ya da toprağı olmamasından dolayı başkalarının toprağında çalışan köylülerden oluşmaktadır. Nitekim tahrir defterlerinde kırsal bölgelerde sakin reayanın isimleri altına kaydedilen çift, nim, ekinlü, bennak, caba, mücerred gibi kayıtlar, adı geçen reayanın ziraat amaçlı tasarruf ettiği toprak miktarını göstermektedir. Temel birim olan ve çift tabir edilen toprak miktarının bölgeye ve verimine göre 60-150 dönüm53 arası olduğu bilinmektedir. Nim ise çiftin yarısına tekabül etmektedir. Bennak ya da ekinli bennak olarak yazılan reayanın elinde bulunan toprak miktarı ise, nim çiftten daha az olan yerleri ifade etmektedir.54

zıllullahı hallede Allâhu mülkehu kıbelinden her kangı karyede vâki‘ olmuş ise mahsûlünden birer ve ikişer çiftlik ta‘yîn ve takdîr idesiz deyü emr olunub ve sâbıku’z-zikr olan ba‘zı evkâfın kurâları vâdilerde vâki‘ olub Kızılbaş fetreti zamânından berü kırk elli yıl mikdârı hâlî ve harâb kalub hâliyâ vilâyet-i mezbûre Hudâvendigâr Hazretlerinin eyyâm-ı sa‘âdetlerinde şenelmeğe yüz dutub etrâf ü cevânibde perâkende olan ahâlisi girü gelüb cem‘ olub evkâf-ı mezbûrun divânîleri emr-i pâdişâhiyle şenelüb ma‘mûr olmak şartıyla sipâhiye virilmek ile …”, s. 4. Benzer diğer kayıtlar için bkz. s. 25,47, 59. 53 Halil İnalcık, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu”, Belleten, XXIII/92 (1959), s. 581-582. 54 Çalışmanın ileriki sayfalarında ele alınacağı üzere toplam ekilebilir arazi miktarının tahmini olarak tekabül ettiği çift miktarını bulabilmek için çifte dönüştürmede kullanılacak oranlar 2 kile=1 dönüm; 200 kile=1 çift; 1 kıt’a=20 kile; 10 mud=1 çift; 1 kıt’a=20 kile; 4 bennak=1 çift olarak kabul edilmiştir. Ahmet Kankal, ekinli bennakların ne kadarlık bir araziye karşılık geldiğini kesin olarak tespit etmenin mümkün olamayacağını ifade etmiş, fakat çift ve bennakların ödedikleri vergi miktarına bakarak bennakın çiftin 1/3 nispetinde olabileceğini belirtmiştir, (bkz. Ahmet Kankal, Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Çankırı Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Blimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 1993, s. 139-140. Bu doktora tezi yayınlanmıştır ancak kitaba ulaşılamamıştır, bkz. Ahmet Kankal, XVI. Yüzyılda Çankırı, Çankırı 2009) Bir çiftin tam olarak kaç dönüme tekabül ettiği bilinmediği gibi aynı bölgede bütün çiftlerin aynı dönüme karşılık gelmediği de aşikardır. Dolayısıyla, yapılacak olan toplam ekilebilir arazi miktarının çifte dönüştürülmesi ve bunun için kullanılan oranlar sadece genel eğilimi göstermek için yapılan tahmini bir hesaplamalardır. Ahmet Kankal’ın bennak için yaptığı oranlama Turhal Kazası’na uygulandığında tam olarak aynı sonuç çıkmamaktadır. Nitekim 1455 tarihli ilk tahrirde çift-bennak vergi oranlaması köylerdeki kayıtlara bakıldığında 57-18, 42-13 ve 36-7 olmak üzere üç farklı şekildedir. Buna göre çift-bennak nisbeti 1/3 ile 1/5 arasında değişmektedir. Son tahrirde ise çift-bennak vergi oranlaması 57-18 ve 42-13 şeklinde

Page 83: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

71

Tahrir defterlerinde köy ya da mezralarda meskûn olan reayanın isimleri altına yazılan çift, nim veya bennak ifadeleri toprak tasarruf eden ve bir hane olarak nitelenen evli reayayı, cabalar hane sahibi evli fakat bennak ya da bennaktan daha büyük miktarda işleyecek toprağı bulunmayan reayayı, mücerredler ise bekar ve üzerlerine kayıtlı toprağı bulunmayan reayayı tanımlar.55 Turhal Kazası kırsalında köy ve mezralarda sakin olan reayanın XV ve XVI. yüzyılda çift-hane sistemi çerçevesinde mevcut toprak durumları tabloda görülmektedir (bkz. Tablo III).

Tablo III: Turhal Kazası Nüfusu (1455-1574).

(1455) BOA.TD. 2

(1485) BOA.TD. 19

(1520) BOA.TD. TD 79

(1574) TKGM.KKA.TD. 12

Nefer 986 % 87156 % 1355 % 119257 1122 % 3179 % Hane 863 87,52 755 86,68 1014 74,83 886 74,33 885 78,88 1478 46,49 Mücerred 123 12,48 116 13,32 341 25,17 306 25,68 237 21,12 1701 53,51

Çift 186 18,87 166 19,05 81 5,98 69 5,89 57 5,08 33 1,04 Çift ve Nim 0 0 0 0 0 0 0 0 2 0,17 3 0,09 Nim 243 24,64 224 25,72 376 27,76 347 29,11 354 31,56 338 10,63 Nim ve Nim 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 0,09 1,5 Nim 0 0 0 0 2 0,14 2 0,1 0 0 0 0 Nim ve Bennak 0 0 0 0 0 0 0 0 6 0,53 5 0,16 Bennak 72 7,3 59 6,78 80 5,9 69 5,79 89 7,93 110 3,46 Caba 324 32,86 270 31 420 31 350 29,33 334 29,78 907 28,53 Belirsiz 38 3,85 36 4,13 55 4,05 49 4,1 43 3,83 79 2,49

olup, tam olmamakla birlikte 1/3 nispetindedir. Dolayısıyla, çift, bennak, zevle gibi tabirlerin oranlamasında net bir şey söylemek güçtür. Ama ortaya konacak tahmini ama makul bir oranlama ile genel eğilimi değerlendirmek de mümkündür. Nitekim Osman Gümüşçü, çalışma alanı olan Larende’de ekilebilir araziyi hesaplarken bennakların çifte dönüşüm oranını hem 1/3 hem de 1/4 olarak hesaplayarak sonuçları tablosuna yansıtmıştır, bkz. Osman Gümüşçü, s. 203. 55 Karesi kanunnamesinde olduğu üzere bazı kanunnamelerde bennak, hiç toprağı olmayan evli yani hane reisi olarak nitelendirilmektedir, bkz. Deniz Karaman, “16. Yüzyılda Ayaş Kazası –İktisadi Tahlil Denemesi-”, Belleten, LXVI/246, s. 427. “…. Hiç yeri olmayub evli olanlardan resm-i bennak oniki akçe ve …”, Ömer Lütfi Barkan, XV ve XVI inci Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları Kanunlar, C. 1, İstanbul 1943, s. 22. 56 Daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması sonucu elde edilen verilerdir. 57 Daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması sonucu elde edilen verilerdir.

Page 84: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 72

Tablodaki hane-mücerred oranlamasında dikkat çeken en önemli özellik XVI. yüzyıl sonunda mücerred58 oranının hane oranını geçmiş olmasıdır. Cook, nüfusun artışıyla birlikte evlenmemiş yetişkinlerin oranında bir artış olabileceğini ifade etmekte, fakat mücerredlerin XVI. yüzyıl başlarında Hamid’deki % 3 gibi çok düşük oranına da, XVI. yüzyıl sonlarında Aydın’daki % 43 gibi yüksek oranına da şüpheyle bakmaktadır.59 Tahrir defterleri verilerine göre XVI. yüzyıl sonlarında mücerred sayısında bir artış olduğu muhakkaktır. XVI. yüzyıl sonlarına doğru mücerred sayısında belirgin bir artış yaşanmasına karşın, hane mücerred oranlaması bölgeye göre değişiklik göstermektedir. Örneğin, XVI. yüzyılın sonunda mücerred oranlaması Turhal’a coğrafi olarak yakın konumdaki Niksar’da % 47, Tokat’ta % 45, Arım’da % 42,60 Amasya’da % 4061 iken birbirlerine coğrafi olarak yakın konumdaki üç bölgeden Darende’de % 27, Besni’de % 30 ve Nehrülcevaz’da % 29’dur.62 Çift ve nim oranları ele alındığında Niksar, Tokat ve Arım’da XVI. yüzyılın başı ile sonu arasında aşırı bir düşüş söz konusu iken, bu aşırı düşüş Darende, Besni ve Nehrülcevaz’da görülmemektedir.63 Dolayısıyla, coğrafi olarak iki farklı bölgedeki kendi içlerindeki benzerlik ve bölgeler arası farklılık aslında toprağın üzerindeki nüfus baskısının oranı ile alakalı olmalıdır. Nitekim mücerred oranının artışı, nüfusun

58 Mücerred kavramı, genel itibariyle her hangi bir iş görebilir (kisbe kâdir) bekar kişiyi niteler. Mücerredlerin hangi yaştan itibaren kaydedildikleri ise muammadır. Örneğin, Aydın mufassalında mücerred için 17-18 yaşına varmış ifadesi kullanılmıştır: “… ve mücerred kisbe kâdir oğlan ki onyedi onsekiz yaşına varmıştır defter(de) mücerred kayd oldum dimek mukayyed değildir altı akça resm-i mücerred vire bir evden kaç nefer olursa bu makule kisbe kadir oğlan resm-i mücerred vire …”, TKGM.KKA.TD. 144, vrk. 318 a. Bir liva kanununa göre ise, 25 yaşça baliğ (erişkin) olup babasının yanında bir işte çalışıp gelir ve kazanç sağlayan kimseye mücerred denilmektedir, bkz. Hüseyin Arslan, 16. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskan, Göç ve Sürgün, Kaknüs Yay., 1. Basım, 2001, s. 93; Mücerred olarak kaydedilen kişilerin yaşları üzerine çalışma yapan Geza David, Macaristan bölgesi tahrirleri ekseninde mücerred için en düşük yaş limitinin 12 mi 14 mü olabileceği sorusuna cevap aramaktadır, bkz. Geza David, “The Age of Unmarried Male Children in the Tahrir-Defters (Notes on the Coefficient)”, Acta Orientalia, XXX1 (3), 1977, s. 347-357. Mücerred tabiri için ayrıca bkz. Michael A. Cook, a.g.e., s. 64-65. 59 Michael A. Cook, a.g.e., s. 26. 60 Bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 253. 61 Oktay Özel, a.g.t., s. 149. 62 Bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 253. 63 Niksar’da 16. yüzyılın başında çift ve nimlerin vergi nüfusuna oranı % 40’a yakın iken yüzyılın sonunda % 7,5’lardadır. Benzer durum Tokat’ta da görülmekte ve çift ve nim oranlaması % 32’den % 9’a, Arım’da % 34’den % 11,5’a düşmüştür. Darende’de çift ve nim oranlaması yüzyılın başında % 27 iken yüzyılın sonunda bir miktar azalma ile % 20 olmuştur. Besni’nin % 41 olan çift ve nim oranlaması % 42’ye yüselmiş iken, yüzyılın ortasına ait defteri bulunan Nehrülcevaz’da % 43 olan çift ve nim oranlaması yüzyılın sonunda % 29’a düşmüştür, bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 253.

Page 85: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

73

mevcut toprak üzerindeki baskısına bağlı olarak, “iktisadi ve içtimai hayattaki değişmelerin”64 bir göstergesi olabilir. Sosyolojik bir olgu olan evliliklerin gecikmesi65 bu çerçevede değişimin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Cook da, kesin bir yargıdan kaçınarak mücerred sayısındaki artışın geç evlenmelere bağlanabileceğini ifade etmektedir.66 Fakat mücerred sayılarının ihtiyatlı kullanılması gerektiğini savunan Mehmet Öz, bu durumun geç evlenmeler olarak yorumlanabileceği gibi, kayıt esasının değişmesi ile de alakalı olabileceğini belirtmektedir.67 Mücerred sayılarının ihtiyatlı kullanılmasına örnek olabilecek veriler olmasına karşın,68 XVI. yüzyıl sonunda yaşanan mücerred artışı olgusunu da göz ardı etmemek gerekir.

Kırsal bölgelerdeki reayanın tasarrufunda bulunan toprak miktarları oranlarını gösteren tabloya bakıldığında (bkz. Tablo III), 1455-1574 aralığında çift, nim ve bennak miktarı toprak tasarruf eden reaya sayısı 449’dan 492’ye yükselerek kısmi de olsa artış göstermesine karşın, bu şekilde toprak tasarruf eden reayanın toplam nefere oranı % 52’den % 15’e düşmüştür. Ayrıca 1455’de çift miktarı yer tasarruf eden reaya sayısı % 19 oranı ile 166 iken bu sayı 1574 yılında % 1 oranı ile 33 olmuştur. 1455-1574 yıllarında nim miktarı yer tasarruf eden reaya sayısı 224’ten 338’e yükselse de toplam nefere oranlamada % 26’dan % 11’e inmiştir. Reaya isimleri altına kaydedilmiş olan çift ve nimler çifte dönüştürülerek hesaplandığında 1455 yılında toplam 278 çift var iken bu sayı 1574 yılında 212’dir. Bir başka ifade ile devletin bütünlüğü koruma çabasına 64 Üçler Bulduk, XVI. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, s. 228. 65 İnsan ve çevre üzerine çalışmalar yapmış bir teoriysen olan Robert Malthus’a göre seks ve açlık biyolojik bir ihtiyaçtır. Bu anlamda en zor olan ikinci ihtiyacı karşılamaktır. Bu açıdan insan sayısı ile yiyecek miktarı arasında bir dengesizlik oluşacaktır. Bu durumu engellemek için alınan tedbirlerin başında evliliği geciktirmek olmuştur, bkz. Robert W. Kates, “İnsan-Çevre Geleneği: Takip Edilmeyen, Halen Bizi Bekleyen Yol”, (Çev. Yılmaz Arı), 20. Yüzyılda Amerikan Coğrafyasının Gelişimi, Çizgi Kitabevi, Konya 2005, s. 212; Malthus’un benzer görüşleri için ayrıca bkz. Haluk Cillov, Nüfus İstatistikleri ve Demografinin Genel Esasları, İstanbul 1960, s. 22-23. 66 Michael A. Cook, a.g.e., s. 65. 67 Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, XXII, 1991, s. 437. 68 “Mücerred rakamların ihtiyatlı kullanılmasına dair Divriği ve Darende kazaları bilgileri örnek verilebilir. Divriği kazasının 408 nolu (1530 tarihli) defterinde 1346 gebran haneye karşılık 34 mücerred, 252 nolu (1548 tarihli) defterinde 1605 gebran haneye karşılık 386 mücerred ve 153 nolu (1569 tarihli) defterinde 2256 gebran haneye karşılık 113 mücerred kayıtlıdır. Darende kazasının ise, 408 nolu defterinde 350 gebran haneye karşılık 3 mücerred, 252 nolu defterinde 391 gebran haneye karşılık 44 mücerred ve 153 nolu defterinde 218 gebran haneye karşılık 2 mücerred kayıtlıdır. İspençe vergisinin nefer üzerinden alınması hasebiyle, tahrir emininin mücerredleri, vergi anlamında etkisizliği nedeniyle, tam olarak kaydetme ihtiyacı hissetmediği aşikardır”, bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 250.

Page 86: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 74

karşın, çiftlerin % 24’ünün bütünlüğü bozularak çift olmaktan çıkmıştır.69 Dolayısıyla, Turhal Kazası’nda çift bütünlüğünün korunduğu söylenemez. Aslında bütün bu rakamlar toprak üzerindeki artan nüfusun ve ata toprağı üzerinde genişleyen ailelerin baskısını ortaya koymaktadır. 1455-1574 yıllarında caba sayısı oldukça fazla bir şekilde 270’ten 907’ye yükselmiş olsa da toplam nefere oranı 2 puanlık bir düşüşle % 31’den % 29’a gerilemiştir. Toprak üzerindeki baskıyı en iyi gösterecek olan evli fakat üzerlerine kayıtlı, zemin ve baltalık yerler hariç, toprağı bulunmayan cabaların oranının düşük kalmasının nedeni mücerred sayısıdır. Evli ve hane olarak nitelendirilen; çift, nim, bennak ve caba olarak kaydedilen reaya sayısına göre cabaların oranı 1455 yılında % 36, 1574 yılında ise % 61’dir. Dolayısıyla, mücerred sayısının yüksekliği de bir gösterge olabileceği gibi, özellikle caba sayısının yüksekliği ekilebilir arazi miktarının yetersizliği ile alakalı olmalıdır.70

Nitekim mevcut ekilebilir toprak üzerindeki nüfus baskısının bir sonucu olarak, özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren71 daha çok çift, nim ve bennakların kardeşler, amca çocukları ya da akraba dışı şahıslarla ortak işlenmeye başlandığı görülmektedir. Ortak olarak yazılan bu kişiler ekseriyetle caba ya da mücerredlerdir.72 Bu durum, artan nüfusa bağlı olarak artış gösteren ve işleyecek toprağı bulunmayan caba ve mücerredlerin toprak üzerindeki baskısına da delalettir (bkz. Tablo IV).

69 Nitekim kanunnamelerde de ifade edildiği üzere devletin parçalanmamasına özen gösterdiği çiftlikler, Anadolu’nun pek çok kazasında olduğu gibi Manisa Kazasında da kırsalda görülen nüfus artışına bağlı olarak parçalanmıştır. Emecen, bu durumu daha çok kişiye toprak temin edebilme endişesinden kaynaklandığını ifade etmektedir, bkz. Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, TTK Yay., Ankara 1989, s. 232. 70 Benzer sonuçlar için bkz. Biray Çakmak, “Çepni, Çandır ve Okçulu Köyleri Örnekleminde Tahrir Defterlerine Dayalı Bir Mikro-Tarih Analizi”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları, S. 13, 2010, s. 47. 71 Turhal kazasına ait 16. yüzyılın ortasına ait mufassal tahrir defteri maalesef şu an için mevcut değildir. Fakat toprakların müşterek yazılmasına dair kayıtların 16. yüzyılın ortalarından itibaren etkili olmaya başladığına dair bkz., Alpaslan Demir, a.g.t., s. 257. 72 “Ölen raiyyetin birden fazla oğlu varsa bazısı çift, bazısı bennâk yazılır, bennâke babasının yerinden hisse verilerek atalarının yerine birlikte tasarruf ederler ve çift resmini kardeşler birlikte öderler. Ölen kişinin oğullarından bazısı evli, bazısı bekâr ve bekâr olan da kisbe kadirse kanuna göre kanuna göre ata çiftliğini ortaklaşa ziraat ederler. Ölen raiyetin küçük yaşta iki oğlu varsa arazi bunlara taksim edilip evlileri bennâk yazılır.”, bkz. Mehmet Öz, “Reâyâ”, TDVİA, C. 34, İstanbul 2007, s. 492.

Page 87: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

75

Tablo IV: Turhal Kazası’nda Ortak İşlenen Topraklara Dair Kayıtlar (1455-1574)

(1455) BOA.TD. 2

(1485) BOA.TD. 19

(1520) BOA.TD. TD 79

(1574) TKGM.KKA.TD. 12

Top

lam

Sayı

Müş

tere

klik

%

Top

lam

Sayı

Müş

tere

klik

%

Top

lam

Sayı

Müş

tere

klik

%

Top

lam

Sayı

Müş

tere

klik

%

Mücerred 123/11673 341/ 30674 237 1 0,42 1701 2 0,12

Çift 186/166 8/8 4,3/4,8 81/69 6/6 7,41/8,7 57 9 15,8 33 29 87,9 Çift ve Nim 0 0 2 3 3 100

Nim 243/224 4/4 1,64/1,8 376/347 23/22 6,12/6,3 354 47 13,3 338 300 88,8

Nim ve Nim 0 0 0 3 3 100

1,5 Nim 0 2/2 0 0 Nim ve Bennak 0 0 6 1 16,7 5 5 100

Bennak 72/59 80/69 3/3 3,75/4,4 89 10 11,2 110 66 60

Caba 324/270 420/350 334 1 0,3 907 4 0,44

Belirsiz 38/36 55/49 43 1 2,33 79

Nefer 986/871 12/12 1,22/1,4 1355/ 1192

32/31 2,36/2,6 1122 70 6,24 3179 412 13

Hane 863/755 12/12 1,39/1,6 1014/88632/31 3,16/3,5 885 69 7,8 1478 410 27,7

Çift,Nim, Bennak Sayısı

501/449 12/12 2,4/2,7 539/487 32/31 5,94/6,4 508 67 13,2 492 406 82,5

Tabloya bakıldığında, 1455 yılında çift, nim ve bennak olarak kaydedilmiş olan reaya üzerindeki müştereklik bildiren kayıt oranı % 2,4 iken 1574 yılına gelindiğinde % 83’dür. Bu durum, artan nüfusun çift, nim ve bennak miktarı toprak tasarruf edenleri daha fazla baskı altına aldığını gösterir.75 1574 yılında 2 mücerred ve 4 caba reaya üzerinde müştereklik kaydı vardır. Bahsi geçen reayaların tasarrufunda olan 5-10 kilelik gibi ufak zemin parçalarına dahi müştereklik kaydı düşülmüştür. Çift ve nim miktarı toprak tasarruf eden

73 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır. 74 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır. 75 Bu baskıya karşın, toprak bütünlüğünü bozmamak için toprak bir kişi üzerine kaydedilip, ortak kullanıma dair kayıtlar düşülmektedir, bkz. Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerine Göre Vezirköprü Yöresinde İskan ve Nüfus (1485-1576)”, Belleten, LVII/219 (1994), s. 521.

Page 88: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 76

reayanın % 90’ında, ellerinde daha az miktarda yer bulunan bennakların bile % 60’ında müştereklik kaydının olması durumu daha net ortaya koymaktadır.

1574 tarihli tahrirde reaya üzerinde müştereklik bildiren76 toplam 412 kayıt vardır. Bu kayıtların yaklaşık % 42’sinde (170 adet) mevcut toprağın kardeş ya da kardeş çocukları77 ile birlikte işleneceği ifade edilmiştir. Çekirdek aile olarak nitelendirilebilecek kardeş veya kardeş çocuklarından biraz daha uzak amcalar, amca çocukları, kardeşler ile birlikte amca ve/veya amca çocukları78 gibi akrabalarla birlikte müşterek kayıtlar % 7 (28 kayıt) civarındadır. Reaya üzerine düşülen 15 notta (% 3,5) toprağın kardeşler ile birlikte yakın akraba dışı olarak nitelenebilecek şahıslarla ortak işleneceği kaydedilmiştir.79 Reaya üzerine kayıtlı toprakların 198’inde (müştereklik ifade eden kayıtların % 48’i) kardeş, kardeş çocukları, amca ve amca çocukları ile birlikte, toprağın daha fazla bölünmesinin önüne geçmek amacıyla, ortak işleneceğine dair notlar düşülmüştür. Toprağın akraba dışındakilerle ortak işleneceğine dair 45 (% 11) kayıt bulunmaktadır.80 Ayrıca 15 kayıtta ise toprağın kardeşler ile birlikte yabancı şahıslarla ortak işleneceği ifade edilmiştir.81 Bu da üzerinde müştereklik bildiren kayıtların yaklaşık % 15’inde toprağın yabancı şahıslarla birlikte ortak yazıldığı anlamına gelmektedir. Bu durum yine nüfusun toprak üzerine baskısına delalet etmektedir. Becâ-yı hod (kendi yerine, 66 adet), becâ-yı pedereş82 (babalarının yerine, 68 adet), becâ-yı X83 (başka bir şahsın yerine, 20 adet) şeklinde düşülen kayıtlar ise müştereklik bildiren kayıtların % 32’sine denk gelmektedir. Ortak olarak yazılan şahısların büyük bir çoğunluğunun caba ya da mücerred oldukları göz önüne alındığında, bu kayıtlar hem devletin toprakların daha fazla parçalanmasının önüne geçmek için yaptığı bir uygulama, hem de nüfusun toprağa olan baskısının önüne geçmek için attığı bir adım olarak düşünülebilir.

76 Cook, bu tür kayıtların zuhur edebilecek her hangi bir anlaşmazlığın çözümüne yönelik olduğunu ifade etmektedir, Cook, a.g.e., s. 70. 77 Ma‘a birâdereş; Ma‘a birâderân; Ma‘a birâderzâde; Ma‘a birâderzâdegân vb. kayıtlar. 78 Ma‘a birâdereş ve ammuş; Ma‘a birâdereş/ân ve ammuzâdegân; Becâ-yı ceddiş ma‘a ammuzâdegân; Becâ-yı pedereş ma‘a birâdereş ve ammuzâdegân; Becâ-yı pedereş ma‘a ammuş ve birâderzâde vb. kayıtlar. 79 Becâ-yı pedereş ma‘a birâdereş ma‘a Mehmed ve Receb; Ma‘a birâdereş ve Bünyad; Becâ-yı hod ma‘a birâderân ve Piri ve Hasan ve İlbeği veledân-ı Mahmud vb. kayıtlar. 80 Becâ-yı pedereş ma‘a Hızır bin Mümin; Becâ-yı ceddiş ma‘a Kaya veled-i İlyas; Ma‘a Halil; Ma‘a Himmet ve Ahmed ve Hızır ve Halil vb. kayıtlar 81 Ma‘a birâderân ma‘a Üveys; Becâ-yı pedereş ma‘a birâderân ve Seydi Ahmed vb. kayıtlar. 82 Feridun Emecen, becâ-yı peder şeklindeki kayıtların babalarının vefatı sonrası onun yerine toprağı tasarruf eden mücerredleri kast etmesinin muhtemel olduğunu ifade etmektedir, bkz. Feridun Emecen, a.g.e., s. 234. 83 Becâ-yı Ahmed, Becâ-yı Mehmed vb. şekilde geçmektedir. Şahıs isimleri “X” olarak nitelendirildi.

Page 89: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

77

Turhal’a sınır olan Tokat Kazası kayıtları içerisinde bazı reayanın üzerinde “balta yeri X84 kilelik” şeklinde kayıtlar mevcuttur. Bazı yerleşmelerde ise, “mezkûr karyenin hududunda re’âyâsı kûhîden feth ittüğü yerlerün mahsûlü ve rüsûmu ve karye-i mezbûreye sonradan gelüb tavattun iden re’âyânın rüsûmu karye-i mezbûre hâsılıyla mahsûb olduğu kayd olundu” açıklaması olmasına karşın, reayaların üzerinde “X kilelik” şeklinde geçen kayıtlarda açıkça baltalık ifadesi bulunmamaktadır.85 Dolayısıyla, bu tür kayıtların da “baltalık” kategorisine dâhil edilmesi kanaati hasıl olmaktadır. Baltalık tabiri, reaya tarafından tarıma açılan araziyi ifade eder. Baltalık olarak nitelendirilen arazi, ağaç veya çalılıklar temizlenerek ya da fiziki olarak tarıma elverişsiz taşlık vs. topraklar, yapılan çalışmalarla ziraata açılarak elde edilmektedir.86 Yılmaz Kurt, XVI. yüzyıl boyunca mülk edinmenin en açık işlediği yolun, “kendi baltasıyla açmak”87 olduğunu ifade etmektedir. Cook, çeşitli tahrir ve kanunnamelerde geçen “taşın, ağacın arıdub”, “bir yerün kimesne kökün sökse”, “sonradan kütiğin söküb açılan yerler”, “balta açuğı” ifadelerinin de baltalık tabirini karşıladığını belirtir.88 Ayrıca bazı tahrirlerde, baltalığa izafeten daha ziyade “balta yeri” ya da “… reayası kûhîden feth ittüğü ..” tabirleri kullanılsa da, “… boz ve matrab araziden feth olunan …”, “… kûhîden ve boz ve maraziden feth …”, “… an kûhî kûşide …”89 gibi ifadeler de kullanılmıştır. Turhal’a ait kayıtlarda açıkça “baltalık” ifadesi görülmemektedir. Fakat sadece 1574 tarihli defterde bazı reayanın ismi üzerinde “X kilelik”90 ifadeleri yazılmıştır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu kayıtlar “baltalık” olarak değerlendirilebilir. Tokat ve Sivas kazalarında baltalık kayıtlarının XVI. yüzyılın ortasına ait tahrir defterlerinde olduğu91 göz önüne alınırsa, Turhal’ın o devre ait tahririnin elimizde mevcut olmaması sebebiyle, Turhal’da da benzer durumun yaşanmış olabileceği varsayılabilir.

84 3 kilelik, 4 kilelik vb. şekilde geçmektedir. Sayılar “X” olarak nitelendirilmiştir. 85 Alpaslan Demir, a.g.t., s. 281. 86 Eğer reaya, sipahiden izin almadan kendine bu tür tarla açarsa, sipahi üç yıl tapu talep edemez ve elinden alamaz. Üç yıl sonunda sipahi, öncelik hakkı yeri ihya edende olmak üzere tapu talebinde bulunabilir. Bu durum için Mehmet Öz, Osmanlı Devleti’nin atıl durumdaki yerlerin tarla olarak açılmasını teşvik etme siyasetinin yansıması olduğunu söylemektedir, bkz. Mehmet Öz, “Reâyâ”, s. 492. 87 Yılmaz Kurt, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, C. 3, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s. 64 88 Michael A. Cook, a.g.e., s. 79. 89 Alpaslan Demir, a.g.t., s. 281. 90 2 kilelik yer 1 dönüme eşittir, bkz. Michael A. Cook, a.g.e., s. 22. 91 Alpaslan Demir, a.g.t., s. 282.

Page 90: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 78

Tablo V: 1574 Tarihinde Turhal Kazası’nda Baltalık Kayıtları Baltalıklar Kayıt adedi Toplam Kile Nim 17 146

Caba 13 159

Mücerred 3 27

Bennak 3 33

TOPLAM 36 365

1574 tarihinde reaya üzerine “X kilelik”92 şeklinde düşülmüş olan 36 kayıt mevcuttur. Bunlardan 17’sinin “nim çift” toprak tasarruf eden reayanın üzerine kaydedilmiş olması önemlidir. Bu 17 kayıt “nim çift” toprak tasarruf eden reayanın % 5’ine denk gelmektedir. 1574 yılında “nim çift” sahibi reayanın % 89’unda müşterek toprak kullanımına dair kaydın bulunduğu göz önüne alındığında, bu kişilerin bir çıkar yol olarak baltalık yer açmış oldukları düşünülebilir. Aslında % 5 oranı düşük görünse de nüfusun toprak üzerindeki baskısını hissettirmesine güzel bir örnektir. Ayrıca, caba veya mücerredler üzerinde de bu tür kayıtların olması ve yukarıda da ifade edildiği üzere bunlardan bazılarına müşterek kullanıma dair kayıtlar düşülmesi nüfusun toprak üzerindeki baskısına delalet eder.

Baltalık kayıtları dışında, zemin kayıtlarının da dikkat çektiğini ifade etmek gerekir. Toprak üzerindeki nüfus baskısının bir diğer yansıması, zemin miktarlarında kendini göstermektedir. Nitekim 1455 yılında Turhal Kazası’nda sadece 4 zemin kaydı var iken, 1574 yılına gelindiğinde kaydedilen zemin sayısı 106’ya yükselmiştir.

Tablo VI: Turhal Kazası’ndaZemin Kayıtları (1455-1574) 1455 1485 1520 1574 Zemin Aded 493 794 / 695 11 106 Çift 4 6 / 6 8 24 Nim 2 / 1 4 58 Öküzlük 1 Bennak 1 / 1 20 Kilelik 47 Zelve 1 Mud 16 13

92 3 kilelik (1 adet), 5 kilelik (3 adet), 6 kilelik (1 adet), 7 kilelik (1 adet), 8 kilelik (3 adet), 9 kilelik (10 adet), 10 kilelik (8 adet), 15 kilelik (8 adet) ve 20 kilelik (1 adet). 93 1 adet “zemin-i re’âyâ çiftlik dört”, BOA.TD. 2, s. 216. 94 Biri çift ve diğeri bennak olmak üzere iki adet “zemin-i mevkûf” vardır, bkz. BOA.TD. 19, s. 176, 190. 95 İkinci sayılar, daha doğru sonuca ulaşabilme adına 1520 ve 1574 yılında Turhal’a bağlı olmayan Erkilet, Tavukçu ve İnepazarı köylerine ait verilerin göz ardı edilmesinin sonucudur.

Page 91: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

79

Baltalık yerlere göre daha büyük olan bu tarlalar zemin olarak kaydedilmiştir. Zemin sayısında görülen artış, mevcut toprakların parçalanması suretiyle elde edilmiş olabileceği gibi, yeni toprakların tarıma açılması ile de elde edilmiş olabilir. Ayrıca, 1520 yılında kayıtlı mevkûf arazinin bir kısmının da zemine dönüştüğü söylenebilir.96 Hattı zatında, mevcut zeminlerin önemli bir kısmı caba olarak kaydedilmiş reayanın tasarrufundadır. Bu durum, toprak üzerindeki nüfus baskısının bir başka göstergesidir.

Turhal Kazası’nın tahmini ekilebilir arazi miktarına ulaşabilmek için çiftlik verilerine de bakmak gerekir. Bu çerçevede çiftlik-i hassa,97 çiftlik-i mâlikâne, çiftlik-i zaviye veya şahıs isimleri ile kaydedilmiş olan çiftlik-i X98 kayıtlarının dökümü tabloda görülmektedir (bkz. Tablo VII).

Tablo VII: Turhal Kazası’nda Çiftlik Kayıtları (1455-1574)

1455 1485 1520 1574

Çift

Nim

Çift

ve

N

im

Çift

Nim

Çift

ve

N

im

Çift

Nim

Çift

ve

N

im

Çift

Nim

Çift

ve

N

im

Çiftlik-i hassa 1/099 19/18 21/18100 13 1 2 11 1 4 Çiftlik-i mâlikâne 1/1 5/5 1/1 3 1 1 3 1 1 Çiftlik-i zaviye 2/1 1 1 1 1 Çiftlik-i X 2/2 1/1 2 1 TOPLAM 1/0 22/21 29/25 1/1 19 2 4 16 2 6

96 İlerideki mevkûf kayıtlar ile ilgili açıklamaya bakınız. 97 Hassa çiftlikler, “sipahinin kendi nam ve hesabına işlettiği ve fakat mülk statüsünde bulunmayan toprak parçalarını” nitelendirmektedir, bkz. Feridun Emecen, a.g.e., s. 223. Hassa kaydedilen yerler sadece çiftliklerden müteşekkil olmayıp, bağ, değirmen, çayır gibi yerler de hassa olabilmektedir, bkz. Deniz Karaman, a.g.m., s. 446. Halil İnalcık, I. Süleyman’dan önce her sipahi tasarrufuna bir çiftlik genişliğinde arazi ve bir bağ, çayır, meyve ağaçları, değirmen verildiğini ifade etmektedir. Hassa olarak bilinen bu tasarruf biçimiyle sipahinin, bağımlı köylülerin sağladığı emekle bütün bu mal varlığını idare edebileceği düşünülmektedir, bkz. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600), C. 1, (Çeviren: Halil Berktay), Eren Yay., İstanbul 2000, s. 160. Hassa çiftlikler, doğrudan sipahi tarafından işlenebildiği gibi, kiraya verilmek suretiyle de işletilebilmekteydi. Bu tür çiftlikler, reaya çiftliklerinden farklı usul ve kaidelerle bir takım askeri vazifeler karşılığında çiftçi askerlerin tasarrufuna verilmekteydi, bkz. İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), TTK Yay., Ankara 1990, s. 179. 98 Çiftlik-i Ahmet ya da Çiftlik-i Mehmed şeklinde geçen kayıtlardaki isimler X olarak nitelendirildi. 99 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır. 100 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır.

Page 92: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 80

El-mevkûfât101 başlığı ile yazılmış olan tarımsal arazilerin verileri ise aşağıdaki tablodadır (bkz. Tablo VIII).

Tablo VIII: Turhal Kazası’nda Mevkûf Kayıtları (1455-1574)

El-mevkûfât 1455 1485 1520 1574 Çift 8 3 Nim 13 44 3 Bennak 18 Nim ve Bennak 1 TOPLAM ÇİFT 0 14,5 30,25 1,5

İlk defa 1485 yılında görülmeye başlayan ve toplam 14,5 çifte tekabül eden mevkûfların arazi miktarı 1520 yılında toplam 30 çift ile iki katına çıkmıştır. 1574 yılına gelindiğinde ise mevkuf kayıtlarına rastlanamayacak derecede azalmış ve toplam çift miktarı 1,5’a düşmüştür. Bu durum 1520 yılında mevkûf olarak kaydedilen arazinin bir kısmının 1574 yılında zemin olarak kaydedilmesi ile alakalıdır. Nitekim 1520 tarihinde Hamide köyünde Hızır, Menteşe, Ali Fakih, Ahmed, İsmail, Ümmet ve Hamza adına 7 nim mevkûf arazi kayıtlıdır.102 1574 yılına gelindiğinde bu köyde mevkûf kaydına rastlanmamaktadır. Fakat daha önce mevkûf olarak kaydedilen 7 yerden 4’ünü, Hızır, Menteşe, Ahmed ve Ümmet, artık zemin kaydı olarak görmekteyiz.103 Benzer bir örnek Serpin köyünde de mevcuttur. 1520 yılında bu köyde 10 nim ve 2 bennak mevkûf kaydı var iken,104 1574 yılında mevkûf kaydına rastlanmamaktadır.105 Fakat 1520 yılındaki mevkûf kayıtlarından bennak olarak kayıtlı İshak 1574 yılında bennak zemin ve nim olarak kayıtlı Abdi nim zemin olarak görülmektedir. Bu şekilde çoğaltılabilecek örneklerden anlaşıldığı üzere, mevkûf olarak kaydedilmiş olan arazinin bir kısmı sonraki dönemde zemin olarak yazılmıştır. Geri kalanların ise reaya üzerine çift-hane sistemi çerçevesinde kaydedilmiş olması muhtemeldir. Bu durum yine nüfusun toprağa olan baskısı ile alakalıdır.

Yukarıda, tek tek ele alınan çift-hane sistemi (reaya isimleri altına kaydedilen), çiftlik, zemin, baltalık ve mevkûf kayıtlarının çifte dönüştürülmüş106 miktarları aşağıdaki tabloda verilmiştir (bkz. Tablo IX). Burada özellikle

101 Eski kullanıcılarının adıyla rezerv olarak bırakıldığı görülen bu topraklar tarımsal üretime katılmış ve ekeceği toprağı bulunmayan köylüler tarafından ekilmiştir, bkz. Ali Açıkel, “XV-XVI. Yüzyıllarda Artukabad Kazası’nın Sosyal Yapısı”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 25, Erzurum 2004, s. 189. Mevkuf zeminlerle ilgi bazı açıklamalar için bkz. Mehmet Öz, a.g.e., s. 191-193. 102 BOA.TD. 79, s. 310-311. 103 TKGM.KKA.TD. 12, vrk. 102 a-102 b. 104 BOA.TD. 79, s. 318. 105 TKGM.KKA.TD. 12, vrk. 95 b-96 a. 106 Çifte dönüştürmede 2 kile=1 dönüm; 200 kile=1 çift; 1 kıt’a=20 kile; 10 mud=1 çift; 1 kıt’a=20 kile; 4 bennak=1 çift olarak kabul edilmiştir.

Page 93: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

81

belirtilmelidir ki, çifte dönüştürme ile elde edilen sonuçlar sadece bir tahmindir. Çift, nim ya da bennak olarak ifade edilen yerlerin tam olarak kaç dönüm olduğu belli olmadığı gibi, aynı bölge içerisinde tüm çiftlerin, nimlerin veya bennakların aynı miktarda dönüme tekabül etmeyeceği de aşikârdır.107 Fakat bu durum, tahmini rakamlar da olsa mevcut durum üzerinden yorum yapmamıza engel değildir. Aşağıdaki tabloya göre mevcut ekilebilir toprakların asıl yekûnunu çift-hane sistemi çerçevesinde reaya isimleri altına kaydedilen çift, nim ve bennaklar oluşturmaktadır. Bu tür kayıtlar 1455 yılında toplam 293 çifte tekabül ederken, 1574 yılında 241 çifte karşılık gelmiş ve düşüş göstermiştir. Turhal Kazası ile aynı bölgede bulunan ve birbirlerine yakın konumdaki Arım, Niksar ve Tokat kazalarında da108 aynı düşüş yaşanmıştır.

Tablo IX: Turhal Kazası’nda Tahmini Ekilebilir Toprak Miktarı (1455-1574)

1455 1485 1520 1574 Çiftlikler 12/10,5109 29,5/25,5110 26 26 Zeminler 4/4 7,25/6,75 12 59,75 Çift-hane sistemi (Reaya ismi altına kaydedilen) 325,5/292,75 290,5/261,25 263,75 240,75 Baltalıklar 0 0 0 2 Mevkuflar 0 14,5 30,25 1,5 ÇİFTE DÖNÜŞMÜŞ 341,5 / 308,75 342,25 / 312,5 332 330

Turhal Kazası’nın ekilebilir topraklarının çifte dönüştürülmüş hali ve Turhal kırsalında kayıtlı vergi nüfusu başına düşen ortalama çift miktarı ile Turhal kırsalında hane başına düşen ortalama çift miktarı tabloda görülmektedir (bkz. Tablo X).

107 Bu konudaki açıklamalar için bkz. Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı ….”, s. 433; Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerine Göre Vezirköprü ….”, s. 520. 108 Bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 289-290. 109 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır. 110 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır.

Page 94: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 82

Tablo X: Turhal Kazası’nda Nefer ve Hane Başına Düşen Tahmini Ekilebilir Toprak Miktarı (1455-1574)

1455 1485 1520 1574 Dönüştürülmüş Toplam Çift 341,5 / 308,75111 342,25 / 312,5112 332 330 Kırsal Vergi Nüfusu 986 / 871 1355 / 1192 1122 3179 Vergi nüfusu başına düşen çift miktarı 0,35 / 0,36 0,25 / 0,26 0,30 0,10 Kırsal Hane Vergi Nüfusu 863 / 755 1014 / 886 885 1478 Hane başına düşen çift miktarı 0,40 / 0,41 0,34 / 0,35 0,38 0,22

Turhal Kazası’nda hane başına düşen ortalama çift miktarı 1455 yılında 0,41 iken, 1574 yılında 0,22’ye düşmüştür.113 Turhal’a yakın Artukabad Kazası’nda da ekilebilir toprak miktarı 1455’de hane başına 0,50 iken 1574 yılında 0,27 olarak hesaplanmaktadır.114 Arım, Niksar, Tokat115 ve Amasya’da116 da hemen hemen aynı sonuçlara ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bu bölgede hane başı düşen çift miktarı XVI. yüzyılın sonlarına gelindiğinde yarı yarıya azalmıştır. Cook, Aydın, Hamid ve Rum bölgelerinde yaptığı incelemelerde nüfus artışına oranla toprağın çok fazla artmadığını ortaya koymuştur. Cook’un belirttiği üzere, bir köylünün tasarruf ettiği arazi miktarı bir çiftin yarısından fazla değildir ve XVI. yüzyılın sonlarına doğru bu üçte bire ya da dörtte bire kadar düşmüştür ki yaklaşık orta kalitede 30 dönüm toprağa tekabül eder. Cook, bu miktar toprağın o dönem için yeterli görülebileceğini ifade etmektedir.117 Cook’un bulguları ile Turhal Kazası’ndaki veriler birbirini tamamlar niteliktedir. Nitekim artan nüfus baskısına bağlı olarak, bir hanenin tasarrufunda bulunan toprak miktarının düşüş gösterdiği ve XVI. yüzyıl sonlarında Turhal Kazası’nda bir hanenin tasarruf ettiği toprak miktarının yaklaşık 20-30 dönüm olduğu söylenebilir. Bir kısım toprağın nadasa bırakıldığı da göz önüne alındığında, Turhal köylüsünün ekilebilir arazi açısından sıkıntıda olduğu varsayılabilir.118 111 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır. 112 İkinci rakamlar daha doğru bir yorum yapabilme adına 1520 yılı ve sonrasında Kazabad Nahiyesi’ne bağlanmış olan Erkilet, İnepazarı ve Tavukçu köyleri verilerinin çıkarılması ile elde edilen sonuçlardır. 113 1455 yılına ait hesaba nüfus barındırmayan Öğüt karyesi ile bir adet mezranın bilgi olmaması nedeniyle ekilebilir arazi miktarı dâhil değildir. 1455 yılında ayrıca bir köy ile iki mezra harabe olarak kaydedilmiştir. 1574 yılına ait hesaba ise beş mezranın ekilebilir arazi miktarı bilgi olmaması nedeniyle dâhil değildir. 114 Ali Açıkel, “XV-XVI. Yüzyıllarda Artukabad …. “, s. 190 115 Bkz. Alpaslan Demir, a.g.t., s. 289-290. 116 1576 yılında Amasya’da kilelik, kıta, müdlük ve zevle kayıtları hariç olmak üzere hane başına düşen çiftlik miktarı 0,24’dür, bkz. Oktay Özel, a.g.t., s. 74 117 Michael A. Cook, a.g.e., s. 11. 118 Benzer sıkıntılar Larende’de de yaşanmıştır. Bu çerçevede bahsi geçen konunun Celali isyanlarına etkisine değinen Osman Gümüşçü, “Adı geçen etmenlerin hepsi önemli olmasına rağmen, bizim burada ayrıca belirtmek istediğimiz, köylü açısından en

Page 95: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

83

Nitekim gerek baltalık ve zemin gerekse toprağın ortak kullanımına dair kayıtların yüzyılın sonunda önem arz edecek düzeye ulaşmış olması nüfusun toprak üzerindeki baskısına delalettir. Hattı zatında, aynen Turhal Kazası’nda olduğu gibi Anadolu’nun pek çok yerinde119 nüfus artış oranı ekilebilir toprak artış oranının çok üzerinde olmuştur. Tahrirlerde geçen vergi kalemleri incelendiğinde, 1455 yılında 11 köyden meyve ile ilgili vergi alınırken 1574 yılında meyvelerden vergi alınan köy sayısı 25 olmuştur. Ayrıca, bu kalemden alınan verginin toplam vergi içerisindeki payı120 1455 yılına göre 1574 yılında iki katına çıkmıştır. 1455 yılı tahririnde Turhal Kazası’nda arıcılığa yönelik bir vergi kaydı yokken, 1574 yılında 21 köyde arıcılık yapıldığına dair vergi kaydı bulunmaktadır. Koyun vergisi kaydı 1455 yılında 10 köyde var iken 1574 yılında koyun vergisi alınan köy sayısı 12 olmuştur. Koyun vergisinin toplam vergi miktarı içerisindeki oranı121 ise 0,95’den iki kat artarak 1,90’a çıkmıştır. Buğday, arpa gibi tahılların yetiştirilemeyeceği eğimli ya da taşlık alanlarda meyvecilik yapılabileceğinden122 hareketle Turhal köylüsünün tahıl üretiminde kullanamadığı toprakları değerlendirme adına ekstra bir çare olarak meyveciliğe yöneldiği, ya da tarım yanında hayvancılığa da önem vermeye başladığı söylenebilir. Buğday ya da arpa üretimi ile kıyaslanamayacak derecede cüzi de olsa 1574 tarihinden önceki tahrirlerde görülmeyen mercimek, bakla, nohud, burçak üretimi 1574 yılı tahririnde görülmektedir. Bu tür ürünlerin toprağı azotca zenginleştirdiği ve verimli hale getirdiği bilinmektedir.123 Nüfusun toprak üzerinde baskısının yoğunlaştığı bir dönemde bu tür ürünlerin ekilmeye başlanması, köylülerin topraktan daha fazla yararlanabilme çabası olarak algılanabilir.124

önemli faktör; tarım topraklarının parçalanması, tarımsal üretimin azalması ve buna bağlı olarak meydana gelen, kıtlık ile geçim sıkıntısıdır. Nüfus artışının tersine tarım topraklarının fazla artmaması ve olanların da parçalanması diğer faktörlere göre ön plana geçerek, tarımsal düzeni sürekli kötüye götürmüştür.”, yorumunu yapmaktadır, bkz. Osman Gümüşçü, a.g.e., s. 186. 119 Mehmet Öz, “Osmanlı Klasik Döneminde Tarım”, s.70. 120 Turhal Kazası’nın vergi miktarları ve oranları için bkz. Ahmet Şimşirgil, a.g.m., s. 492. 121 Bkz. Ahmet Şimşirgil, a.g.m., s. 492. 122 Sezai Ercişli, “Meyveciliğin Ekolojik İstekleri”, Genel Meyvecilik, (Editörler: Prof.Dr. Resul Gerçekçioğlu-Prof.Dr. Şükriye Bilgener-Prof.Dr. Arif Soylu), Nobel Yay., Ankara 2008, ), s. 33-49. 123 Nuri Güzel, Toprak Verimliliği ve Gübreler, Çukurova Üniv. Ziraat Fakültesi Yay., No:168, Ders Kitabı No: 13, Adana 1983, s. 158-159. 124 Bu varsayımların yanı sıra, daha önce hiç yazılmayan ya da yazılsa bile miktarı düşük olan gelirlerin sonraki tahrirlerde zikredilmiş olması hem tahrir tekniğindeki değişim ve gelişimin bir yansıması hem de mali sıkıntılar nedeniyle devletin mikro ekonomideki hareketleri dikkate alarak gelirleri artırma girişimi olarak da değerlendirilebileceği akılda tutulmalıdır. Nitekim, Osmanlı Devleti’nde özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısında

Page 96: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 84

Sonuç

1455-1574 tarihleri arasında, normal sayılabilecek, yıllık % 11 nüfus artış hızı olan Turhal Kazası’nda nüfus artış oranı ile ekilebilir toprak artış oranı dengeli gitmemiştir. Nitekim tahrir defterleri verilerinden Turhal Kazası’nda toprak üzerinde nüfusun bir baskısı olduğu anlaşılmaktadır. Bu çerçevede çıkan en önemli sonuç, hane başına düşen ekilebilir arazi miktarının yarı yarıya azalmasıdır. 1574 yılı tahriri temelinde diğer tahrirler karşılaştırıldığında zemin kayıtlarının artması; baltalık kayıtlarının ortaya çıkışı; çift, nim ve bennak miktarında toprak tasarruf eden reayanın % 83’ünde toprağın müşterek kullanımına dair kayıtların bulunması; arı ve koyun yetiştiriciliği çerçevesinde hayvancılığın öneminin artması; meyveciliğe önem verilmesi; ürün çeşitliliğinin artması aslında nüfusun toprak üzerindeki baskısının yansımaları olarak düşünülebilir.

Tahrir defteri verilerinde çift, nim, bennak gibi tabirlerin tam olarak ne kadar bir araziye tekabül ettiği net olmadığından, ortaya koyulan rakamlar ve oranlar sadece bir tahmin olup, tahrir defterleri verilerine dayanarak toplam ekilebilir arazi miktarını tespit etmeye yönelik değildir. Fakat ortaya çıkan sonuçlar genel eğilimi yansıtması açısından önemlidir. Nitekim XVI. yüzyıl sonlarına doğru gidildikçe devletin içerisinde bulunduğu sıkıntılara paralel olarak köylünün de yaşam ve geçim şartları ağırlaşmıştır. Bir yandan artan nüfus ve bir yandan bu nüfusun ekilebilir toprak üzerindeki baskısı ve buna bağlı olarak kişi başı düşen üretim miktarında görülen düşüş, Celali isyanlarına giden süreçte ele alınması gereken önemli bir olgu olduğu söylenebilir.

yaşanan fiyat artışı ve buna bağlı olarak meydana gelen yüksek enflasyondan söz edilmektedir, (bkz. Ömer L. Barkan “XVI. Asrın İkinci Yarısında Türkiye’de Fiyat Hareketleri”, Belleten, XXXIV/133-136 (1970), s. 557-607. Ayrıca bkz. Mustafa Akdağ, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti”, Belleten, XIII/51(1949), s. 497-568 ve Mustafa Akdağ, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti”, Belleten, XIV/55(1950), s.319-411. Yaşanan mali buhran Osmanlı Devleti’nin gücünün doruğunda olduğu Kanuni döneminde dahi kendini hissettirmiş ve alınan bütün tedbirlere rağmen Mustafa Akdağ’ın ifadesiyle “Hiçbir tedbir Kanuni Süleyman’ı ve hazinesini yıldan yıla daha ağır bir para darlığı duymaktan kurtaramamıştır.”, (bkz. Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (1453-1559), C. 2, Barış Yay., Ankara 1999, s. 293.) Fakat bütün bu gelişmelere karşın, mâli buhrana çare arayan devlet gibi şartları ağırlaşan köylünün de kendi geçimini temin etme adına bir takım girişimlerde bulunmuş olabileceği aşikardır.

Page 97: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

85

Kaynakça

1- Arşiv Belgeleri

– Başbakanlık Osmanlı Arşivi

Tapu Tahrir Defterleri: 2, 19, 71, 79, 123, 199, 205, 287, 408.

– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi

Tapu Tahrir Defterleri: 12, 14, 142, 144, 153.

2- Araştırma-İnceleme Eserler ve Yayınlanmış Arşiv Vesikaları

3 Numaralı Mühime Defteri (966-968 / 1558-1560), Özet ve Transkripsiyon, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı Yay., Ankara 1993.

AÇIKEL, Ali, “XV-XVI. Yüzyıllarda Artukabad Kazası’nın Sosyal Yapısı”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 25, Erzurum 2004, s. 181-220.

AKDAĞ, Mustafa, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti”, Belleten, XIII/51(1949), s. 497-568

AKDAĞ, Mustafa, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti”, Belleten, XIV/55 (1950), s. 319-411

AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (1453-1559), C. 2, Barış Yay., Ankara 1999.

ARSLAN, Hüseyin, 16. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskan, Göç ve Sürgün, Kaknüs Yay., 1. Basım, 2001.

BALTA, Evangelia, Rural and Urban Population In The Sancak of Euripos In The Early 16th Century, Athens 1992.

BARKAN, Ömer L., “XVI. Asrın İkinci Yarısında Türkiye’de Fiyat Hareketleri”, Belleten, XXXIV/133-136 (1970), s. 557-607.

BARKAN, Ömer Lütfi, “Tarihi Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, X, İstanbul 1953, s. 1-25.

BARKAN, Ömer Lütfi, XV ve XVI inci Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları Kanunlar, C. 1, İstanbul 1943.

BRAUDEL, Fernand, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, C. 1, İmge Yay., Ankara 1993.

BULDUK, Üçler, XVI. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993.

CİLLOV, Haluk, Nüfus İstatistikleri ve Demografinin Genel Esasları, İstanbul 1960.

COOK, Michael Allan, Population Pressure In Rural Anatolia 1450-1600, London Oxford University Pres, Newyork Toronto 1972.

Page 98: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 86

ÇAKMAK, Biray, “Çepni, Çandır ve Okçulu Köyleri Örnekleminde Tahrir Defterlerine Dayalı Bir Mikro-Tarih Analizi”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları, S. 13, 2010, s. 41-60.

DAVİD, Geza, “The Age of Unmarried Male Children in the Tahrir-Defters (Notes on the Coefficient)”, Acta Orientalia, XXX1 (3), 1977, s. 347-357.

DEMİR, Alpaslan, “16. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır Şehir Demografisine Göçlerin Etkisi”, Bilig, S. 50, Ankara 2009, s. 15-30.

DEMİR, Alpaslan, “XVI. Yüzyıl Anadolusunda Dış Göçler: Şarkiyan”, Karadeniz Araştırmaları, S. 28, Ankara 2011, s. 51-66.

DEMİR, Alpaslan, “XVI. Yüzyılda Koğans Nahiyesi: Nüfus ve Yerleşme”, Historystudies, 3/2, 2011, s. 125-145.

DEMİR, Alpaslan, XVI. Yüzyılda Samsun-Ayıntab Hattı Boyunca Yerleşme, Nüfus ve Ekonomik Yapı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2007.

EMECEN, Feridun, XVI. Asırda Manisa Kazası, TTK Yay., Ankara 1989.

ERCİŞLİ, Sezai, “Meyveciliğin Ekolojik İstekleri”, Genel Meyvecilik, (Editörler: Prof.Dr. Resul Gerçekçioğlu-Prof.Dr. Şükriye Bilgener-Prof.Dr. Arif Soylu), Nobel Yay., Ankara 2008, s. 33-49.

FAROQHI, Suraiya, Osmanlıda Kentler ve Kentliler, (Çeviren: Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1994.

FAROQHI, Suraiya-ERDER, Leila T., , “Anadolu Şehirsel Ağının Onaltıncı Yüzyıldaki Gelişimi”, Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı, (Çeviren: Emine Sonnur Özcan), Doğu Batı Yay., Ankara 2006, s. 11-56.

GÜMÜŞÇÜ, Osman, XVI. Yüzyılda Larende (Karaman) Kazasında Yerleşme ve Nüfus, TTK Yay., Ankara 2001.

GÜNDÜZ, Tufan, Son Kızılbaş Şah İsmail, Yeditepe Yay., İstanbul 2010.

GÜRBÜZ, Adnan, “XV-XVI. Yüzyıllarda Sivas Şehrinde İdari ve Ekonomik Yapı”, Vakıflar Dergisi, XXVI, Ankara 1997, s. 87-96.

GÜRBÜZ, Adnan, Toprak-Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993.

GÜZEL, Nuri, Toprak Verimliliği ve Gübreler, Çukurova Üniv. Ziraat Fakültesi Yay., No:168, Ders Kitabı No: 13, Adana 1983.

Hoca Sadeddin, Tacü’t-tevârih, C. 2, İstanbul, 1279.

İNALCIK, Halil, “Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu”, Belleten, XXIII/92 (1959), s. 575-610.

İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600), C. 1, (Çeviren: Halil Berktay), Eren Yay., İstanbul 2000.

Page 99: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

XV-XVI. YÜZYILDA TURHAL KAZASI’NDA NÜFUS- TOPRAK İLİŞKİSİ (OTAM, 27/Bahar 2010)

87

İSLAMOĞLU, Huri ve FAROQHI, Suraiya, “Crop Patterns and Agricultural Production Trends in Sixteenth-Century Anatolia”, Review, II, 3, 1979, s. 401-437.

İSLAMOĞLU, Huri, “16. Yüzyıl Anadolusu’nda Köylüler, Ticarileşme ve Devlet İktidarının Meşrulaştırılması”, Osmanlı’da Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım, (Editörler: Çağlar Keyder, Faruk Tabak), Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998, s. 59-81.

İSLAMOĞLU-İNAN, Huricihan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, İletişim Yay., İstanbul 1991.

KARAMAN, Deniz, “16. Yüzyılda Ayaş Kazası –İktisadi Tahlil Denemesi-”, Belleten, LXVI/246, s. 421-501.

KANKAL, Ahmet, Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Çankırı Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal Blimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 1993.

KANKAL, Ahmet, XVI. Yüzyılda Çankırı, Çankırı 2009

KATES, Robert W., “İnsan-Çevre Geleneği: Takip Edilmeyen, Halen Bizi Bekleyen Yol”, (Çev. Yılmaz Arı), 20. Yüzyılda Amerikan Coğrafyasının Gelişimi, Çizgi Kitabevi, Konya 2005.

KURT, Yılmaz, “Osmanlı Toprak Yönetimi”, Osmanlı, C. 3, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s. 59-65.

MİROĞLU, İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), TTK Yay., Ankara 1990.

Müneccimbaşı Ahmet Dede, Müneccimbaşı Tarihi, C. II, Tercüman Yay., (Çeviren: İsmail Erünsal).

ÖZ, Mehmet, “Osmanlı Klasik Döneminde Tarım”, Osmanlı, C. 3, Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, s. 66-73.

ÖZ, Mehmet, “Reâyâ”, TDVİA, C. 34, İstanbul 2007, s. 490-493.

ÖZ, Mehmet, “Tahrir Defterlerindeki Sayısal Veriler”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatik, (Editör: Halil İnalcık-Şevket Pamuk), Devlet İstatistik Enstitüsü Yay., Ankara 2000, s. 17-32.

ÖZ, Mehmet, “Tahrir Defterlerine Göre Vezirköprü Yöresinde İskan ve Nüfus (1485-1576)”, Belleten, LVII/219 (1994), s. 509-537.

ÖZ, Mehmet, “Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler”, Vakıflar Dergisi, XXII, 1991, s. 429-439.

ÖZ, Mehmet, “XVI. Yüzyıl Anadolusu’nda Köylülerin Vergi Yükü ve Geçim Durumu Hakkında Bir Araştırma”, Osmanlı Araştırmaları, XVII, İstanbul 1997, s. 77-90.

ÖZ, Mehmet, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yay., Ankara 1999.

ÖZEL, Oktay, “Nüfus Baskısından Krize: 16.-17. Yüzyıllarda Anadolu’nun Demografi Tarihi’ne Bir Bakış”, VIIIth International Congress on the Economic and Social History of

Page 100: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ALPASLAN DEMİR 88

Turkey, (Papers, June 18-21, 1998, Bursa-Turkey), Morrisville: Lulu Press, 2006, s. 219-227.

ÖZEL, Oktay, “Population Changes in Ottoman Anatolia During The 16th and 17th Centuries: ‘Demographic Crisis’ Reconsidered”, International Journal of Middle East Studies, 36, Cambridge University Press, 2004, s. 183-205.

ÖZEL, Oktay, Changes in Settlement Patterns, Population and Society in Rural Anatolia: A Case Study of Amasya (1576-1642), A thesis submitted to the university of Manchester for the degreeof Ph.D. in the faculty of arts, Department of Middle Eastern Studies, Manchester 1993.

SAVAŞ, Saim, XVI. Asırda Anadolu’da Alevilik, Vadi Yay., Ankara 2002.

SÜMER, Faruk, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkmenlerinin Rolü, TTK Yay., Ankara 1999.

ŞİMŞİRGİL, Ahmet, “XV ve XVI. Asırlarda Turhal”, Türklük Araştırmaları Dergisi, S. 8, İstanbul 1997, s. 463-494.

ŞİMŞİRGİL, Ahmet, Osmanlı Taşra Teşkilatında Tokat (1455-1574), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1990.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C. II, TTK Yay, Ankara 1994.

VARLIK, Mustafa Çetin, “Çaldıran Savaşı”, TDVİA, C. 8, İstanbul 1993, s. 193-195.

YEDİYILDIZ, Bahaeddin, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1985.

Page 101: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Osmanlı Devleti’nde Birinci Dünya Savaşı Öncesi Şimendiferler∗ (Demiryolları) Meselesi

(1913 – 1914) Railways in the Ottoman Empire before World War I

(1913-1914) Erdem Karaca∗∗

Özet

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı öncesi, ticari, iktisadi, ulaşım, askeri, jeopolitik vs. nedenlerle Anadolu’nun önemli şehir ve güzergahlarını demiryolu ağı ile birbirine bağlamak işini ciddi bir biçimde gündemine almıştır. Avrupalı büyük devletler ise, bu noktada daha çok Mezopotamya petrol sahaları ile Ortadoğu’daki stratejik güzergahların hakimiyeti için birbirlerine karşı mücadele vermişlerdir. Osmanlı Hükümeti, demiryolu inşası konusunda Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya ile bir dizi temaslarda bulunmuştur. Türk Boğazları, Akdeniz, Basra Körfezi, Hint Deniz Yolu ve Kafkasya üzerinde karşılıklı nüfuz mücadelesi veren söz konusu devletler, menfaatlerini, dengeleri bozmayacak şekilde devam ettirerek, demiryolu hatları konusunda birlikte yatırım yapma noktasına gelmişlerdir.

Anahtar Kelimeler: Demiryolları, İttihat ve Terakki Fırkası, Dış Politika, I. Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Türk Basını.

Abstract

Prior to World War I, the Ottoman Empire took the issue of connecting all important cities and routes of Anatolia to one another through a railway network very seriously, due to commercial, economical, transportation, military, geopolitical, etc. reasons. On the other hand, European powers mostly struggled with one another in order to establish sovereignty over Mesopotamia oil fields and strategic routes in the Middle East. The Ottoman Government carried out a series of contacts with Germany, France, U.K. and Russia concerning the construction of railways. The aforementioned states, which have had great reciprocal struggle for influence and sovereignty over the Turkish Straits, the Mediterranean, Persian Gulf, Indian Seaway and Caucasus

* Şimendifer kelimesi, dönemin Osmanlı basınında kullanılmış olduğu için tercih edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr., Bitlis Eren Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected]

Page 102: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

90

decided to make a joint investment on railways, by continuing and carrying on their benefits and advantages so as not to upset the balances.

Key Words: Railways, Committee of Union and Progress, Foreign Politics, World War I, Ottoman Empire, Turkish Press

Giriş

Yayılmacı politikaları dolayısıyla Osmanlı Devleti’ni en fazla meşgul eden devletler hiç şüphesiz ki, Rusya ve İngiltere olmuşlardır. Rusya, Kafkasları, Boğazları ve Balkanları elde ederek Akdeniz’e inmek hedefini gerçekleştirmek isterken, İngiltere ise Hint deniz yolunu emniyet altına almak istemiştir. Ancak İngiltere’nin bunu gerçekleştirebilmek için Akdeniz’de ve Süveyş’te nüfuz sahibi olması gerekmekteydi.

Bunlara ilave olarak, 19. yüzyıl sonlarından itibaren Batılı büyük güçlerin Ortadoğu’daki siyasi-iktisadi hakimiyet savaşının odak noktasını; Mezopotamya’da zengin petrol yataklarının teşkil ettiğini belirten raporların yazılmasının ardından, petrol kaynakları teşkil etmeye başlamıştır.1

Ortadoğu’ya, dolayısıyla Osmanlı topraklarına yönelik İngiliz, Rus ve Fransız tehdidi petrol unsuruyla yeni bir mahiyet kazanmıştır. Bu esnada, siyasi birliğini sağlayan ve sanayi bakımından hızlı bir kalkınma gerçekleştirmiş olan Almanya, Avrupa ve Ortadoğu’da güçlü bir aktör olmaya başlamıştır. Almanya’da 19 Mart 1890’da Bismarck istifa etmiştir. Yerine General von Caprivi’yi getiren II. Wilhelm, eski başbakanın uyguladığı denge ve bölge siyaseti anlayışından Weltpolitik adını verdiği dünya siyasetine yönelmiştir. Bu bağlamda Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirme yoluna giderek, Alman sanayisi için vazgeçilmez olan hammadde ve mamuller için pazar bulacak, hem de petrol, bakır, kurşun ve krom bakımından zengin olan Osmanlı topraklarını kullanabilecekti. Ayrıca, inşa edilecek olan Berlin – Bağdat demiryolu hattı ile Basra Körfezi’nde etkinliğini arttırmış olacaktı. Ancak Almanların, sadece kendi kaynaklarıyla söz konusu hattı yapacak güçleri bulunmamaktaydı. Bu nedenle Bağdat Demiryolu Şirketi kurulmuştur. Hint deniz yolunun ve bölgedeki petrol sahalarının, Alman tehdidine maruz kalmasını istemeyen İngilizlerin karşı olduğu şirkete; Osmanlı Devleti ile birlikte Avusturya, İtalya, İsviçre %20, Alman grubu %40, Anadolu Demiryolu Şirketi %10 ve Fransız Osmanlı Bankası %30 oranında katılmışlardır.2

1 Bilmez Bülent Can, Demiryolundan Petrole Chester Projesi (1908-1923), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2000, s. 93. 2 Muzaffer Tepekaya, “Osmanlı – Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler, Editörler: H. Celal Güzel vd., Yeni Türkiye Yay., C. 13., Ankara, 2002, s. 45.

Page 103: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

91

Bağdat Demiryolu imtiyazını 1903’te elde etmeyi başaran Almanlar, İngilizler karşısında önemli bir avantaj sağlamışlardır. Bu durum karşısında nehir taşımacılığı konusunda tekel konumunda olan Euphrates and Tigris Navigation Company adlı İngiliz şirketi, demiryolları planlarının Mezopotamya’daki nehir taşımacılığına büyük zararlar vereceğini ön gördüğünden, İngiliz hükümeti nezdinde girişimde bulunarak bölgede demiryolu yapımına muhalefet etmiştir. Ancak Almanlar, büyük öneme sahip bölgeyi İngilizlere bırakmaya hiç de niyetli görünmemişlerdir.3

1904’e gelindiğinde, Anadolu Kumpanyası adına Kurt Zander ile Sultan II. Abdülhamit adına Ohannes Sakızyan’ın imzaladıkları anlaşmayla Mezopotamya’daki petrol arama ve çıkarma imtiyazı Deutsche Bank’a verilmiş ve Almanlar, Almanya ile hiçbir ticaret ilişkisi olmayan ve hiçbir Alman vatandaşının yaşamadığı Musul’da bir konsolosluk açmışlardır. Bundan sonra artık Mezopotamya ve Anadolu’daki her demiryolu projesi, aynı zamanda bir petrol yatırımı olarak da görülmeye başlanmıştır. 1914’e kadar geçen on yıllık süre, en başta İngiliz, Alman ve Amerikan müesseseleri arasında olmak üzere, Mezopotamya petrollerine duyulan ilginin artmasına neden olmuştur.4

Öte taraftan Jön Türk devriminden sonra Almanya’nın Türkiye’deki itibarlı yerini İngilizler ve Fransızlar almaya başlamıştır. Bu nedenledir ki, 1908 devrimi İngiliz yanlısı olarak nitelendirilmiştir.5 Ancak İngiliz siyaseti karşısında pes etmeyen Almanlar 21 Mart 1911 tarihinde Osmanlı Hükümet ile yaptıkları görüşmeler sonucunda Anadolu ve Bağdat demiryollarının devamı olan hatlar için bir imtiyaz antlaşması imzalamayı başarmışlardır. Böylece hem Osmanlının Alman yanlısı politikası bir kez daha kanıtlanmış, hem de Jön Türk Devrimi’nden sonra, demiryolu yapımına verilmiş olan ara sona ermiş ve inşa çalışmalarına yeniden başlanmıştır.6

Almanlara verilmiş olan imtiyazlardan bir müddet sonra; önce Trablusgarb, sonra da Balkan Savaşı patlak vermiştir. İngiltere, Fransa ve Rusya Rumeli’nin Osmanlı’dan ayrılmasına muavenet ettikleri gibi, İtalya’nın da Trablusgarb’ı işgaline göz yummuşlardır. Bir yandan İtalya’yı kendi saflarına çekmek çabası içerisinde olmuşlardır, bir yandan da Osmanlı Devleti ile Avusturya – Macaristan İmparatorluğu arasında meydana gelecek bağlantı ihtimalini, Rumeli topraklarını Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan arasında paylaşılmasına öncülük etmişlerdir.

3 Can, a.g.e., s. 97. 4 Can, a.g.e., s. 105-106. 5 Can, a.g.e., s. 124. 6 Can, a.g.e., s. 152.

Page 104: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

92

Balkan Savaşları Sonrasında Anadolu’da Demiryolu İnşası Amacıyla Babıali’nin Harekete Geçmesi

Rus Duması ricalinden Yatihonof, yaptığı bir konuşmada şunları söylemiştir:

“Osmanlı Devleti uzun süre bütün dikkatini ve mevcut kuvvetini Rumeli’ne sarf etmek mecburiyetinde kalmıştır. Oysa Rumeli, Şark-i Osmani için bir mezar idi. Öyle ki, Anadolu’nun bütün mahsulü, bütün kazanımları, mesaisi, canı ve malı Rumeli mezarına gömülüp gitmekteydi. Bu durumda gerek devlet, gerekse millet Anadolu’yu düşünmek, Anadolu’yu canlandırmak için ne vakit ne de fırsat bulabilmiştir. Bundan sonra Osmanlılık, Rumeli gailesinden kurtulduğu için bütün kuvvet ve dikkatini Anadolu’nun ihyasına sarf edebilecekti. Ve tahmin edilemeyecek bir zaman zarfında Rusya’nın yanı başında azim bir devlet tesis edilmiş olacaktır.

Balkanlar’da meydana gelen felaketlerde etkisi bulunan Rusya, bundan böyle Kafkasları müstahkem bir ordu haline sokmak durumundaydı. Bilhassa Türkiye hududu üzerinde bulunan bütün şimendifer istasyonlarına kaleler yapması kaçınılmazdır.”

Buradan anlaşılan, beyanatı veren kişi sadece kendi fikrini açıklamakla kalmamış, aynı zamanda Rus kamuoyunu Osmanlıya karşı tahrik etmiştir.7

Balkan meselesinin çözülmesinden sonra sıra artık, fevkalade öneme sahip bulunan Anadolu’nun huzur altına alınmasına gelmişti. Meselenin ekonomik yönünü Şimendifer Meselesi teşkil etmekteydi. Çalışılması düşünülen saha 1000 km uzunluğunda bir alanı kapsamaktaydı. Mersin, Suriye, Bağdat ve Ermenistan arasındaki bu topraklar çalışma alanı durumundaydı.8

“Herkes kendi menfaatine göre ıslahat ve tanzimat üzerinde ısrar etmekteydi. Fransa, bilhassa Suriye’yi iltizam, Rusya ve İngiltere Vilayât-ı Şarkiye ve daha başkaları başka yerleri…”.9

“Karşınızda iki nevi devletler göreceksiniz. Birinciler, bizimle hem hudut olarak doğrudan doğruya temas eden Rusya ve İngiltere gibi devletlerdir. Diğerleri de Fransa, Almanya ve İtalya gibi bizimle… hudut olmayanlardır. Birincilerin Anadolu üzerine vasıta-i nüfuz… ları, ikincilerinkinden daha ziyade, daha müessir olduğu aşikardır. Fakat bunlar mütehallif (uyumsuz) ve mütezadd hudut üzerine yürüyorlar. Rusya her ne kadar şimalden cenuba, Karadeniz sahillerinden Basra Körfezi ile Akdeniz sahillerine yürümek istiyorsa da, İngiltere de aksi istikamet üzerine, yani;

7 Ahmet Ağaoğlu, “Vilayat-ı Şarkiye Meselesi”, Tercüman-ı Hakikat, 22 Nisan 1913, s. 1. 8 İkdam, 2 Kânûn-ı Evvel 1913, s. 2 9 A. Ağaoğlu, “İstikbalimiz 1”, Tercüman-ı Hakikat, 17 Eylül 1913, s. 1.

Page 105: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

93

Basra Körfezi tarafından Vilayât-ı Şarkiye ve merkezî Anadolu’ya doğru yürümek istiyor. Bit-tabi şu yürüyüşlerini temin için muhtelif ve ekseriyetle yek diğerine muhalif vesaite müracaat ediyorlar…

İkinci nevi devletler… bizimle maddi temasta bulunmadıklarından elbette ki, ahali-i mahalliye mesailinden doğrudan doğruya istifade edemezler… mıntıka üzerinde iktisadi menfaatler temin ederek… mümkün derecede esaslı bir surette yerleşmekten ibarettir… Anadolu ile en ziyade alakadar olanlar Almanya ile Fransa’dır. Almanya… müsait şartlar üzerine almış olduğu Bağdat Hattı imtiyazı sayesinde Haydarpaşa’dan başlayarak ve bütün Anadolu’nun bağrını yararak, ta Bağdat’a kadar bir Alman yurdu tesis etmek üzeredir… vesaitleri; Alman parası, Alman müessesat-ı iktisadiye, maliye, ziraiye ve ticariyesi ile Alman muhacirleridir. Deutsche Bank, Deutsche Orient Bank’lar gibi faal, muazzam… müesseseler ile beraber her sene binlercesi Anadolu’ya aileleri ile beraber sevk edilen Alman memurları, Alman tüccar ve amelesi… Alman hulul-ı muslihânesinin (barışçı giriş) en muktedir ve keskin amilleridir…”.10

Dış basında da yankı bulan demiryolu konusundaki gelişmelere göre, Osmanlı Hükümeti’nin yakın bir zamanda askeri sevkiyat için önemli olan üç hattın inşasına başlayacağı belirtilmiştir. Biri Avrupa kıtası için önemli İstanbul – Kale-i Sultaniye, diğeri de İstanbul – Gelibolu hattı idi (150’şer km). İstanbul – Kale-i Sultaniye hattı, Bursa – Biga – İzmit üzerinden geçerek Anadolu hattına bağlanmış olacaktı.

Üçüncü hat ise, Soma – Kale-i Sultaniye hattı idi. Bu hat İzmir – Bandırma hattı ile birleşecekti. Hattın dar ve uzunluğunun ise 160 km dolayında olacağı öngörülmekteydi. Hattın yapımının bir Fransız şirketine ihale edildiğine işaret edilmiştir.11

Fransa ve İtalya’nın sıcak baktığı Anadolu’da demiryolu inşası fikrine Rusya Hükümeti olumlu düşüncelerle bakmamıştır. Bu nedenle Ruslar, İngiltere ve Almanya nezdinde girişimlerde bulunma gereği duymuşlardır.12 Almanya, Fransa ve İtalya, Osmanlı Devleti ile hatlar konusunda bir mutabakat sağlasalar dahi, İngiltere ile Rusya’nın dışlanacağı bir projenin -giriş bölümünde belirtilen nedenlerle- uygulanma şansı olmayacaktır.

Şarki Anadolu demiryolu ağının inşası için planlar 1913 sonbaharıyla 1914 yılı başında hazırlanabilmiştir. Fransızlarla Osmanlı Hükümeti arasında Samsun

10 A. Ağaoğlu, “İstikbalimiz 2”, Tercüman-ı Hakikat, 18 Eylül 1913, s. 1. 11 Neue Freie Presse gazetesinden…, İkdam, 5 Haziran 1913, s. 4. 12 Ajadamard gazetesinden…, Tercüman-ı Hakikat, 25 Eylül 1913, s. 2.

Page 106: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

94

– Sivas – Erzincan – Aşkale hattı ve bu hatta bağlı yan hatlara ait protokoller 14 Eylül 1913 tarihinde imzalanmıştır.13

Matin gazetesinin verdiği habere göre, Maliye Nazırı Cavid Bey, Fransa ile imzalanan antlaşmaya uygun bir yeni antlaşma sağlamak için Berlin’e gidecekti. Demiryolları inşası ile ilgili olarak Fransa ile imzalanmış olan itilaf şartları ise şöyleydi:

“1- Samsun – Sivas – Harput – Ergani madeni hatlarının inşası sermayedarından müteşekkil bir heyete tevdi edilecektir.

2- Ergani – Bitlis – Van hattı, Ergani – Diyarbakır Alman hattına iltisak edecek.

3- Trabzon – Erzurum hattının inşası Fransız sermayedarından müteşekkil bir heyete tevdi edilecektir.

4- Erzurum – Erzincan – Sivas hattının inşası dahi sermayedarından müteşekkil bir heyete tevdi edilecektir.

5- Samsun – Sivas hattının bir noktasından Kastamonu’ya kadar temdit edilecek hattın inşası dahi bir Fransız sermayedarından müteşekkil bir heyete tevdi edilecektir.

… Mukavelenin imzalanmasından sonra başlayacak olan inşa çalışması 10 senede bitirilecektir.

Ayrıca “Suriye’de kâin Rayak şehrinden Kudüs Şerif ile Yafa arasında kain Ramle kazasına kadar imtidad(uzamak) edecek olan hattın inşası imtiyazı dahi Fransa’ya verilmiştir. Mısır hatlarından birinin Suriye hatlarına ilsakı için İngiltere ile Fransa hükümeti arasında bir itilaf hasıl olacağı ümit ediliyor. Bunlardan ma’ada Babıali, Bahr-i Sefid’de Yafa, Hayfa, Trablusşam ve Bahr-ı Siyah’da Tirebolu ve Ereğli limanlarının inşası imtiyazını dahi Fransa’ya vermiştir…

Petersburg Kabinesi, Fransa’ya tevdi edilen hududun Rus hatlarına ilsakını ve Düyun-ı Umumiye Meclisi idaresinde bir Rus dayinler vekilinin(borç veren) bulundurulmasını talep ediyor…”.14

Merkezi Anadolu hattı olarak inşası planlanan Ankara – Sivas – Erzincan – Erzurum demiryolu hattı, ilk başta Hicaz Demiryolu hattı gibi Osmanlı mühendis ve işçileri vasıtasıyla gerçekleştirilmek istenmiştir. Stratejik kaygılardan yapımı düşünülen hat, inşa edildiği takdirde Osmanlı Devleti’nin Kuzeydoğu sınırlarını güvence altına almaya yardımcı ve Rusya’nın başlatabileceği bir saldırı karşısında önemli bir güce erişilmiş olacaktı. Askerlerin, Kars – Erzurum yoluna sahip Rusya karşısında hızlı bir şekilde seferberlik haline gelmeleri imkanına 13 Can, a.g.e., s. 157. 14 “Türkiye – Fransa İtilafı”, Tercüman-ı Hakikat, 21 Teşrin-i Evvel 1913, s. 3.

Page 107: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

95

kavuşulacaktı. Rusya’nın bu hatta itiraz etmesi, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında Karadeniz havzasında demiryolları inşa etme işbirliği mutabakatına aykırı olmadığı için pek mümkün de görünmüyordu.15

“(Yine de) Düvel-i Muazzama istedikleri zaman bizim teşebbüs ettiğimiz ıslahat ve tanzimatı akim bırakır… yine bir menşe-i felaket ve musibet haline sokabilir!... işte bunun içindir ki, muharebenin netaicini tasviyeye koyulmamızla beraber Düvel-i Muazzama ile de bir silsile-i müzakerat açıldı. Fransa, İngiltere, Almanya ve Rusya ile ayrı ayrı görüşüldü. Bu sırada bizi en ziyade müteselli edecek bir nokta, mezkur devletler arasında şimdiye kadar Osmanlılık dairesinde devam eden ve umur-ı dahiliye ve hariciyemiz üzerinde icra-yı tesirden hali kalmayan şiddetli rekabetlerin bir dereceye kadar telif ve tahfif edilmesidir… İngiltere ve Almanya arasında Bağdat Demiryolu meselesinden mütevellid dertler izâle olunur (son bulur). Fransa ile Almanya arasındaki yine bazı demiryolları meselesi münasebeti ile tekevvün(meydana gelmiş) etmiş olan rekabetler de telif edilmek üzeredir… Bu meyanda Rusya ile de uzlaşmak, şu hükümetle de aramızdaki mevcut ve halli kabil olan bazı mesail hakkında görüşmek elzemdi!... Etrafımızı kuşatmış olan ufak devletler üzerine gerek Rusya ve gerek İngiltere pek büyük tesirat icra ediyorlar… Rus matbuatının ve bilhassa matbuat-ı resmiyesinin bize karşı almış olduğu vaziyet ve kullandığı lisandan Rus Devleti’nin de bizimle yüzleşmek fikrinde olduğu anlaşılıyor… bu da gayet tabiidir. Balkan ahvalinin almış olduğu son şekil Rusya’da pan-islavistlik cereyanına karşılık azim bir inkisar (kırılma) ve akis (zıt) hareket tevlid ettirdi. Rus mehafil-i aliyesi şu cereyanın pek çürük ve esassız olduğunu reyü’l-ayn gördü. Balkanlara sarf edilen emeklerin bîhude olduğuna kanaat hasıl etti. Bundan maada Osmanlılığın farz edildiği kadar inhitata uğramamış bulunduğu, daha birçok menabi-i hayatiyeyi, zinde bir ruh ve vücudu taşıdığı tebeyyün(belli) oldu…”.16

Almanya ile Fransa’nın Demiryolu İnşası Konusundaki Etkinlikleri

Bir süre önce Almanya tarafından teklif edilip de Fransa tarafından geri çevrilen Bağdat Demiryolu projesinin ardından iki devlet arasındaki görüşmeler yeniden başlamıştır. Görüşmeler Anadolu şimendiferleri ve bazı mali sorunlar bağlamında yapılacaktı.17 Fransız Tan gazetesinin verdiği bilgiye göre, Almanya’da devam eden müzakerelerde, Suriye sınırı ile Bağdat Demiryolu’nun birbirine bağlanması için yeni bir hattın inşası söz konusu olmuştur. Berliner Tageblatt gazetesi haberinde de, Osmanlı Hükümeti’nin Beyrut veya İskenderiye’den Bağdat’a gidecek bir hattın imtiyazını kabul etmeyeceğini

15 Metin Hülagü, Hicaz Demiryolu: Bir Umudun İnşası, Ed: Salih Gülen, Yitik Hazine Yay., İstanbul, 2008, s. 204-205. 16 A. Ağaoğlu, “Osmanlı – Rus İtilafı”, Tercüman-ı Hakikat, 28 Teşrin-i Evvel 1913, s. 1. 17 İkdam, 19 Teşrin-i Sani 1913, s. 3.

Page 108: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

96

belirtilmiştir.18 Osmanlı Devleti’nin Beyrut – Bağdat veya İskenderiye – Bağdat hatları içim imtiyaz vermek istememesinin temel nedeni olarak, Anadolu’yu demiryolları ağının merkezi olarak planlamış olmasından ileri gelmekteydi. Ağırlık merkezinin Suriye, Lübnan ve Mısır’a kayması Osmanlı Devleti’nden çok, ilerleyen süreçte, Mısır ve Kıbrıs’a egemen olan İngiltere’nin yararına olacaktı.

Bu arada Cavid Bey yurtdışı temasları çerçevesinde Almanya ve Fransa’da bir dizi görüşmeler gerçekleştirecekti. Görüşmelerin yaklaşık yirmi gün kadar süreceği belirtilmiştir.19

Berliner Tageblatt’ın haberine göre, “Cavid Bey, demiryolu görüşmelerine başlayacak. Deutsche Bank’la da

müzakerelere devam edecektir. Alman – Fransız görüşmeleri de devam ediyor. Paris’ten alınan habere göre, imtiyazı Fransa’ya verilen Suriye ve Vilayat-ı Şarkiye demiryollarını inşa edecek olan Fransız müteahitleri hudud-ı cedidiye için muktezi malzeme-i inşaiyeyi yalnız Fransa’dan celb ve tedarik edeceklerine dair Fransa Hükümeti’ne teminat-ı kaviyy (güçlü teminat) vermeye mecbur bırakıldılar.”

Times’in verdiği haberde ise, “Fransa ile Almanya’nın Anadolu’da demiryollarına ait olmak üzere malik oldukları menfaatlerin tayin ve tefriki için bu iki hükümet delegeleri arasında cereyan eden müzakereler, dostane, fakat bazı bir sır takip ediyor. İki devletin siyasi ve mali murahhasları Alman Hariciye Nezareti’nde sık sık toplanıyorlar. Aralarındaki mükaleme şimdi öyle bir noktaya varmıştır ki, Fransız sefiri Mösyö Combon ile Alman Hariciye müsteşarı Çiçerman(Schischermann) arasında faide bahş bir surette devam ediyor.”.20

denilmiştir.

İstikraz (borçlanma) konusunda Fransa Kabinesi ile Cavid Bey arasındaki görüşmeler devam ederken, bu meselenin esaslarından biri olan şimendiferler ve liman meselelerinin Nafia Nezareti ile müzakere edilmek üzere oluşturulacak heyetler vasıtasıyla görüşüleceği ve her iki konunun aynı anda sonuçlandırılmaya çalışılacağı belirtilmiştir.21

Nafia Nazırı Cemal Paşa ise gerçekleştirilmesi istenen işler konusunda şu açıklamaları yapmıştır:

“Yapacaklarımız Şarki Anadolu Vilayetleri’ni de kapsıyor. Anadolu için çeşitli projelerimiz vardır.

Şarki Anadolu’da Fransız şirketleri marifetiyle demiryolları inşa edilecektir. Sason – Sivas hattı 393 km uzunluğunda olup bunun bir de 43

18 İkdam, 22 Teşrin-i Sani 1913, s. 2. 19 İkdam, 26 Teşrin-i Sani 1913, s. 3. 20 Peyam, 28 Teşrin-i Sani 1913, s. 1. 21 Sabah, 8 Şubat 1914, s. 1.

Page 109: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

97

km uzunluğunda Turhal – Tokat şubesi bulunacaktır. İkinci hat: Sivas – Çalta – Harput hattı olup 342 km’dir. Mişeler – Keban madeninden 12 km uzunluğunda da bir şubesi bulunacak. Üçüncü hat: Çalta – Erzincan – Bakarıç hattı (olup) 236 km(’dir).

Almanlar dört hat inşa edeceklerdir. 1) Ankara – Kayseri 380 km. 2) Kayseri – Sivas 250 km. 3) Kışla – Kayseri 180 km. 4) Diyarbakır – Ergani 230 km.

Trabzon – Erzurum 330 km uzunluğunda, derhal bir şose inşasına mübaşeret edilecek. Meclis-i Mebusan’dan tahsilat talep edilecek. Samsun – Amasya arasında bir şose. Bunlar Nafia Nezaretince inşa edilecek projelerdir. Mahalli hükümetlerce yapılacak yatırımlar da var. Demiryollarını yapacak müstahdemleri yerlilerden alacaksınız değil mi? Tüm çalışanlar Osmanlı olacaktır.”.22

Cavid Bey’in Paris’te yürütmüş olduğu görüşmeler, beraberinde tartışmalara yol açmış olmakla birlikte, bir dizi mukavelenin imzalanmasına olanak vermiştir. Buna göre:

“1. Şimal-i Anadolu Şimendiferlerine ait mukavelename. Çatalca’dan Erzincan… ve Trabzon’a kadar bir şube hattı ile birlikte Samsun – Sivas hattı… Havza’dan Kastamonu ve Bolu’ya kadar… inşa edilecek bir şimendifer hattı için hakk-ı rüchaniyet, kezalik Yeşilırmak ve Kızılırmak nehirlerinin münkasım oldukları noktaya ve Yozgat’a kadar Samsun – Sivas hattından ayrılacak bir şube hatlık inşası hususunda hakk-ı rüchaniyet,

2. Mezkur hattın inşasına ait mukavelename,

3. … Beyrut – Şam hattı için bir usul-ı mahsus ihdas edileceğine dair mukavelename,

4. Riyak – Remle hattı imtiyazına ait mukavelename,

5. … Haleb’e kadar Suriye’den inşa edilecek şimendifer hakkında Fransızlara hakk-ı rüchaniyet bahşi,

6. İnşa edilecek beş liman hakkında esasat,

7. Hayfa – Dara şimendiferine bir Fransız direktörünün tayinine dair mukavelename.

Memnuniyetle karşılanan bu anlaşmaya rağmen, Osmanlı’da bu konuda bir ittihat bulunmamaktadır. Çünkü esasta henüz hiçbir şey halledilmemiştir. Nafia Nazırı Osman Nizami Paşa ile Cavid Bey’in arası dahi açılmıştır. Özellikle Anadolu Şimali Şimendiferleri uygun görülmedi.

22 Tanin, 18 Şubat 1914, s. 3.

Page 110: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

98

Diğer kısımlar kabul edildiği halde, Anadolu kısmı iptal edilecektir. Konuların halli için Berlin’e gidilmiştir. Osmanlı Bankası yetkilileri de bu gezide yer almıştır. İtilafın olabilmesi için Almanya ile Fransa’nın anlaşması gerekiyordu. Belirtilen itilaf bizim için kârlı değildi. İtilaf aşağıdaki maddelerden ibaretti:

1. Bağdat hattında evvelce %30 oranında iştirak hissesi hakkımız vardı… bu hakkımızdan vazgeçtik.

2. Ulukışla – Kayseri – Sivas hattı hakkında Osmanlı Hükümeti ile bir sözleşme imzalamak hususunda… Almanya’yı serbest bıraktık. Bunda da büyük hatada bulunduk.

3. Diyarbakır tamamıyla Almanlara kalmak üzere Fransız hududunun Ankara – Maden’den 5 km şimalde tevkif etmesini takdir ettik.

4. Fransızlar, Riyak – Halep’i denize rabt edecek (bağlayacak) bir şube hattının inşasından sarf-ı nazar ettiler ve buna mukabil tavizler almadılar. Şu halde Halep – İskenderun hattı tamamıyla Almanlara kaldı.

Görülüyor ki, Fransızlar, Almanların taleplerini kabul ettiler. Berlin’de meydana gelen yeni müzakerede, farklı durumlar ortaya çıktı. Şam – Hama Şirketi, uhdesinde bulunan Şam – Birecik imtiyazından sarf-ı nazar etmeye mecbur oldu. Aynı zamanda Fransızlar, Suriye’de inşa edilecek şube hatlarından da vazgeçmek mecburiyetinde kaldılar. Suriye’de Fransız şimendiferleri, şimalde Alman olan İskenderun – Halep ve cenubda Osmanlı olan Hicaz demiryolunun teşkil ettikleri çemberin içinde kaldılar.

Bundan başka Fransa, Fırat Nehrine kadar inşa etmeyi düşündüğü hattan da vazgeçti.

Biz, şarkta iş görememezlik yüzünden siyasi ve iktisadi yönlerden önemli olan hatları inşa etmekten vazgeçtik. Almanya ise Dersaadet’i, İran Körfezi ile rabt etmek(bağlamak) ve bu suretle Anadolu’nun iktisadi kaynaklarını tasarrufunda bulundurma hakkını elde etti…”.23

Görüldüğü üzere, imzalanan mukavelelerin mahiyeti Osmanlı çıkarlarını korumaktan çok uzaktır. Daha önce Times’in aktardığı, Alman ve Fransız yetkililerin yürüttükleri, kendileri açısından faydalı görüşmelerin, başka bir ülkede inşa edecekleri demiryolu hatları konusunda, ilgili ülkeyi nasıl etkisiz kıldıklarının bir kanıtı olarak görülmelidir.

“İngiliz muharrirlerinden Mister Filips Prais, Anadolu şimendiferlerini takiben Konya ve Ankara taraflarını gezdikten sonra kaleme almış olduğu “Asya-i Osmani Meselesi” adlı makalesinde, “Bağdat şimendiferleri bir kere Adana Ovası’na vasıl olur ve bunu terkibat-ı cedide ve Avrupa usullerinin

23 İkdam, 21 Şubat 1914, s. 2.

Page 111: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

99

hücumu takip edecek olursa İslamlar ile Hristiyanlar arasında hiss-i münaferetin zail olacağına hiç şüphe yoktur. Alman daire-i nüfuzunu terk eder etmez ahval birdenbire tebdil ederek daha iptidai bir vaziyet-i ictimaiye karşısında bulundum. Hakikaten Almanya, Anadolu’da el-yevm icra ettiği nüfuzu Vilayat-ı Şarkiye’de tevsi etseydi, Ermeni Meselesi’nin halli için büyük bir hatve(adım) atmış olurdu.”.24

demekle; Ermeni meselesinin çözüme kavuşmasının sadece Osmanlı Hükümeti’nin atacağı adımlara bağlı olmadığını, bu konuda Avrupalı devletlerin sağlayacağı destekle, Şarki Anadolu’daki olumsuz vaziyetin kolaylıkla değiştirebileceğine işaret etmiştir.

Neue Freie Presse gazetesinin İstanbul muhabirinin verdiği bilgiye göre ise; Nafia Nezareti’nin İtalyanlara inşa ettirmek istediği Antalya – Burdur hattı ile ilgili son kararın İrade-i Seniyye’nin onayına bağlı olduğu ve İngilizlerin devreye girmesi dolayısıyla onay işleminin gecikeceği belirtilmiştir. Söz konusu hat, İngilizlerin Aydın – İzmir şimendifer hattına 40 km uzaklıkta inşa edilmiş olacaktı.25

14 Şubat 1915 Tarihli Anlaşmaya Yönelik Değerlendirmeler

Karadeniz demiryolu ağının Bağdat demiryolu ağı ile birleştirilmesinin önündeki engel bir Alman – Fransız sözleşmesi ile aşılmıştır.26 Sözleşmenin en önemli yönü; Fransa’nın Bağdat hattındaki nüfuzundan vazgeçmesi, bu hattın sermayesinde yer alan hisselerini geri almış olması ve böylece Bağdat hattının sadece bir Alman yatırımından ibaret hale gelmiş bulunması olmuştur.

Yeni Parizyan gazetesi bu anlaşmayı gerek siyasi, gerekse iktisadi çıkarlar bağlamında fazlasıyla önemli bulmuş ve bunu vaktiyle Almanya ile İngiltere ve Potsdam’da Almanya ile Rusya arasında imzalanmış olan anlaşma ile ilgili bularak demiştir ki, “Avrupa devletleri arasında gerginlik ve münasebetsizlik olsaydı böyle anlaşmalar meydana gelir miydi? Mütekabiliyet ile bir mutabakat sağlandığını söyleyebiliriz.”

Fransa’nın şark siyasetini eleştiren Figaro gazetesi ise, on yılda yapımının tamamlanması düşünülen hatların adının geçtiği Fransa – Almanya anlaşmasını, Fransa açısından büyük bir kayıp olarak görmüştür.

Bu noktada,

“Alman diplomasisi senelerce gündemi oluşturan Bağdat Demiryolu projesini ve meselesini önce Rusya, sonra İngiltere ve Fransa ile mutabakat sağlayarak, hattın buraya kadar inşasını temine ve ecnebi sermayesinin

24 “Asya-i Osmani Meselesi”, İkdam, 23 Şubat 1914, s. 1. 25 İkdam, 26 Şubat 1914, s. 2. 26 Can, a.g.e., s. 157.

Page 112: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

100

ihracını başardığını önemle takdir edilmelidir. Mesele artık maslahatlarla sınırlanmıştır.

Türkiye – Fransa anlaşması, paraya ihtiyacı olan Türkiye’ye önce 500 sonra da 300 milyon Franklık iki istikraz sağlamıştır. Böylece bütçe açığı kapatılabilecektir. Osmanlı Hükümet ise buna karşılık 80 milyon varidat göstermiştir.

Reji Jenerale Şimendifer adında Fransız şirketine Anadolu Demiryolu yapma imtiyazı veriliyor:

1. Samsun(Liman) – Sivas – Harput – Ergani hattı.(İstanbul, Eskişehir, Ankara hattının Sivas’a kadar uzatılacak olması bu kısmı önemli kılıyor)

2. Ergani – Bitlis – Van hattı.

3. Trabzon – Erzurum hattı. 4. Sivas – Erzincan – Erzurum hattı.(Asker sevkiyatının yapılacağı başlıca

yol olacaktır. İstanbul ile bağlantısı sağlanacaktır.)

5. Samsun – Sivas – İstanbul hattı…”.27

15 Şubat 1914 tarihli Alman – Fransız anlaşması, büyük savaştan hemen önce imzalanmış en önemli uluslar arası gizli anlaşmalardan biri olarak kabul edilmiştir. Maddeleri ise şu şekilde özetlenmiştir:

“1. Demiryolu yapımı ve işletmesi bakımından Kuzey Anadolu Fransız etkinlik bölgesi olarak tanınmıştır. Karadeniz demiryolları ile Bağdat demiryollarının birbirlerine bağlanması için anlaşmalar yapılmıştır. Bütün kumpanyaları tatmin edecek trafik hükümleri kabul edilmiştir. Ereğli limanı Fransızlar ve Almanlar tarafından ortaklaşa yapılacaktır.

2. Suriye Fransız etkinlik bölgesi olarak tanınmıştır. Suriye demiryollarının, Trablusşam’dan Fırat üzerindeki Deyrizor’a bir hat döşemesi kabul edilmiştir. Bağdat demiryolu ile Suriye demiryolları arasında bir trafik anlaşması yapılmıştır.

3. Anadolu ve Bağdat demiryolunun geçtiği yerler Alman etkinlik bölgeleri olarak tanınmıştır. Kuzey Suriye’de, Alman ve Fransız haklarının çatışmasını önlemek için bir tarafsız bölge belirlenmiştir.

4. Deutsche Bank ve Osmanlı Bankası, birbirlerinin ayrıcalıklarına karşılıklı saygı göstermek, birbirlerinin etkinlik bölgelerinde demiryolu ayrıcalıkları almaya yönelmemek ve birbirlerinin demiryollarının yapımını ve işletmesini baltalayacak hiçbir harekette bulunmamak konusunda anlaşmışlardır.

5. Yapımı düşünülen Alman ve Fransız demiryollarının, hiç olmazsa yeteri kadar finanse edilmesini sağlamak için, Osmanlı İmparatorluğunun gelirlerinin artırılmasına yöneltilmiş diplomatik ve mali önlemlerin alınması konusunda

27 “Anadolu ve Suriye Hududu Mutasavver”, Sabah, 19 Nisan 1914, s. 1.

Page 113: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

101

anlaşmaya varılmıştır. Başlanılmış olan demiryollarına ara vermeden devam edilmesi ve her iki tarafın da Osmanlı hazinesinden aynı oranlarda yardım görmesinin sağlanması da kararlaştırılmıştır.

6. Deutsche Bank, Osmanlı Bankası’nın 69,4 milyon frank değerindeki Bağdat demiryolu hisselerini satın almayı kabul etmiştir. Ödemenin, bir Alman ortaklığı tarafından garanti edilmiş olan 1911 ikinci dönem Osmanlı gümrük tahvilleri ile yapılması kararlaştırılmıştır.”.28

Söz konusu gizli anlaşma, demiryolu inşa etmek isteyen bir devletin, uluslararası bir komploya maruz bırakıldığına delil olduğu gibi, aralarında ciddi menfaat çatışması bulunan iki devletin, ortak menfaat konusunda nasıl uzlaşabildiklerinin de bir ispatı olma özelliğini taşımaktadır.

Gelişmeleri yakından takip eden İngiltere ise, 14 Şubat tarihli anlaşmaya İngiltere şu şerhleri koymak şartıyla muvafakat vereceğini bildirmiştir:

1. Yapılacak hattın Basra’da son bulması,

2. Basra’da bir liman inşa edilmesi ve bu limanın Alman ve İngiliz yatırımcıların ortak kontrolü altında bulunması,

3. Basra’dan daha ileri bir noktaya hat inşası izninin kendisine ait bulunması.

İngiltere’nin söz konusu tavrının, temelde Hindistan’daki çıkarlarının korunmasına yönelik olduğu düşünülmüştür.29

İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında en son olarak Haziran 1914’te imzalanan antlaşmayla, İngiltere’nin koymuş olduğu şerhler dikkate alındığı gibi, Fırat, Dicle ve Şattülarap trafiği, Mezopotamya’nın sulanması, Kuveyt’in durumu gibi konularda da uzlaşma sağlanmıştır.30

1914’te demiryolu artık Halep’e ulaşmış bulunuyordu. Böylece Suriye’ye kadar olan yerlerin bağlantısı sağlanmış oldu demekti. Bu durum Türklerin ya da Türklerle güçlü bağları olan üçüncü bir ülkenin, güç birliği yaparak Mısır’a saldırmasını mümkün kılabilirdi. Tam da bu noktada, İngiltere’nin olup bitene seyirci kalması beklenemezdi.

“Hiç şüphe yok ki, Türklerin harap edildiğine ne Almanya ne de Avusturya – Macaristan oturdukları yerden seyirci kalamazlardı. Çünki, Türklerin

28 Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu ve Petrol Yolu Savaşı (1903-1923), Çev.: K. Yargıcı, N. Uğurlu, Ed.: Ö. Andaç Uğurlu, Örgün Yay., İstanbul, 2003, s. 228-229. 29 E. M. Earle, “Türkiye, Büyük Devletler ve Bağdat Demiryolu – Emperyalizmle Alakadar Bir Tetkik”, Çev.: Münür Reşit, Demiryolları Mecmuası, İstanbul , 1933, S. 103(Ayrıbasım), s. 646. 30 Earle, Bağdat Demiryolu ve Petrol Yolu Savaşı (1903-1923)…, s. 236-237.

Page 114: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

102

yeryüzünden kalkması, dünyanın dengesinin İngiltere lehine şiddetle bozulması anlamına gelmekteydi.”.31

Osmanlı Hükümeti’nin finans sorununun çözümündeki ortakları; Osmanlı Bankası (Banque Imperiale Ottomane), Banque Russo-Asiatique ve Banque Internationale de Commerce de St. Petersburg olmuştur. İnşaat ve işletme işleri Régie Général’e (R. G.) bırakılmıştır.

Dört yıla yakın bir zamandır süren pazarlıklardan sonra R. G. Şarki Anadolu demiryolu inşasına artık başlayabilirdi. Rusların müdahale ve istekleri nedeniyle Erzurum, yapımı öngörülen hattın dışında bırakılmıştır. Karşılık olarak da, Aşkale’nin doğudaki son durak olması yönündeki Rus talebi yerine getirilmemiştir.

Bundan sonra, Avrupa’nın siyasi ve iktisadi çıkarları, etkili bir biçimde Rus ve İran sınırlarının yakınlarına kadar sokulmuş oluyordu.32

Öte taraftan, Bağdat demiryolunun bittiği yerde Alman ticari ajanlarının Basra Körfezi’ne yönelik faaliyetlerinin yoğunlaşması Hint yolunun güvenliğini kaybetmek istemeyen İngilizleri harekete geçirmiş, böylece yeni bir İngiliz – Alman sürtüşmesi çıkmıştır. 15 Haziran 1914’te yapılan bir antlaşmayla meselenin halli mümkün olmuştur. Buna göre; İngiltere, Alman Bağdat demiryoluna yönelik koymuş olduğu engeli kaldırmış, Almanya da Basra’daki İngiliz egemenliğini tanımıştır. Ne var ki, I. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle, anlaşma işlerlik kazanmamış ve tüm çabalar sonuçsuz kalmıştır.33

Demiryolu inşasının taraflar açısından pek çok getirisinin olması, yaşanan rekabetin her zaman yüksek tempoda geçmesine vesile olmuştur.

Söz konusu yatırımın siyasi, askeri, ticari sonuçlarıyla beraber Osmanlı Devleti’nde yaratmış olduğu katma değer de oldukça önemliydi. Bağdat demiryolunun tamamlanan kısımlarındaki durum yüzleri güldürmüştür. 1912’de hat uzunluğu 609 km iken, 1913’te aynı kalmış, 1914’te ise 887 km’e çıkmıştır. Yolcu sayısına bakıldığında, 1912’de 288.833; 1913’te 407.474; 1914’te de 597.675 kişi olmuştur. Km başına gayrisafi milli gelir ise, 1912’de 5.315; 1913’te 3.786; 1914’te de 8.177 frank düzeyinde gerçekleşmiştir (Balkan ve Dünya savaşları, yolcu sayılarının bu denli artmış olmasında ve gelir düzeyinde görülen dalgalanmalarda etkili olmuştur).34

31 Kazım Karabekir, Tarih Buyunca Türk – Alman İlişkileri, Emre Yayınları, I. Baskı, İstanbul, 2001, s. 142. 32 Can, a.g.e., s. 157. 33 H. Bayram Soy, Almanya’nın Osmanlı Devleti Üzerinde İngiltere ile Nüfuz Mücadelesi (1890-1914), 1. Baskı, Ankara, 2004, s. 254. 34 Earle, Bağdat Demiryolu ve Petrol Yolu Savaşı (1903-1923)…, s. 215.

Page 115: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

103

Ayrıca, Almanların, 1911 yılında muhtelif kısımlarda ve eş zamanlı olarak başlattıkları demiryolu inşası hızlı bir şekilde ilerlemiş ve 1914 Yazına kadar toplamda 632 km’ye ulaşılmıştır. Torosların ve Amanosların tünel ile aşılması gereken yerlerinin çalışmasına devam edilmekle birlikte, Bulgurlu – Ulukışla – Karapınar(91 km), Durak – Yenice(18 km), Adana – Mamure(151 km), Toprakkale – İskenderun(59 km), Raco – Halep – Telebtay(304 km), Bağdat – Sarma(120 km) hatlarının büyük bir bölümü tamamlanmıştır.35

Sonuç

Balkan faciasından sonra Anadolu’daki yatırımlara hız vermeye çalışan Osmanlı Hükümeti, öncelikleri arasına demiryolları inşası işini de almıştır. Çok geniş bir alanda gerçekleştirilecek olan demiryolu inşası, Anadolu’nun doğusu, batısı, kuzeyi ve güneyi arasındaki akışın seri bir biçimde sağlanmasını mümkün kılacaktı. Ayrıca, Bağdat, Basra istikameti ile Suriye bölgesi de projeye dahil edilmiştir.

Ancak, bu projenin hayata geçirilebilmesi ciddi bir mali külfet ve teknoloji gerektirdiği içindir ki, Osmanlı Hükümeti ile Avrupalı devletler arasında bir konsensüsün sağlanmasını da zorunlu kılmıştır. Farklı farklı ve çoğu kez de birbirine zıt menfaatler istikametinde hareket etmekte olan Düvel-i Muazzama’yı uzlaştırmak hiç de kolay bir iş değildi.

Akdeniz ve Basra Körfezi sahasını en etkili bir biçimde kontrol altında tutan İngiltere, hiçbir surette güçlü bir Almanya’nın Osmanlı’yı istediği gibi kontrol etmesini istememiştir. Öte yandan, Berlin – Bağdat demiryolu hattının baş aktörü olan Almanya da, böylesine büyük bir yatırımı tek başına yapabilecek mali güce sahip olmadığından, bu durumu bertaraf etmek için Fransa’nın sahip olduğu finansal gücü devreye sokmak mecburiyetindeydi. Ayrıca, Şarki Anadolu’ya sınırdaş olan ve aynı zamanda sıcak denizlere açılabilme hedefini diri tutan Rusya’nın göz ardı edilmesi de mümkün görünmüyordu.

İngiltere, Fransa ve Rusya’nın bir blok halinde çalışıyor olması hem Osmanlı Devleti’nin hem de Almanya’nın işini epeyce zorlaştırmıştır. Her şeye rağmen bu durum, Anadolu’yu her yönden mamur hale getirmek isteyen Osmanlı Hükümetini çaresiz bırakmamıştır. Gerek Almanya, gerekse Fransa nezdinde yürütülen uzun süreli görüşmelerin ardından hem Fransa, hem de Almanya ile anlaşmalar imzalama olanağı yaratılmıştır. Ancak anlaşmalardan çıkan önemli sonuçlardan birisi, Osmanlı Devleti’nin, her ne olursa olsun hatları inşa etmek pahasına, sahip bulunduğu bir takım imtiyazlardan Almanya ve Fransa yararına vazgeçmiş olmasıdır. Benzer durum, İngiltere ve Rusya bakımından da geçerli olmuştur. Bu da, Osmanlı Devleti’nin hatlara dair nüfuzunun olamayacağını göstermesi bakımından dikkate değerdir. 35Ahmet Onur, Türkiye Demiryolları Tarihi (1860-1953), K.K.K Askeri Basımevi, İstanbul, 1953, s. 24-25.

Page 116: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

104

Bir diğer önemli tespit olarak da, dönemin Osmanlı basını, hatların inşasını askeri, siyasi, ticari, sevkiyat vb. nedenler bağlamında çok önemli görmekle birlikte, büyük güçlerin petrol konusunda verdikleri mücadele açısından değerlendirme ya da irdeleme lüzumunu görmemiştir. Oysa dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek ve meseleleri gündeme etkili bir biçimde taşımak ülke menfaatleri açısından son derece önemlidir.

Osmanlı Devleti, birbirlerine karşı zıt menfaatlere sahip bulunan ve hatta çatışma noktasında bulunan Almanya, İngiltere, Rusya, Fransa’ya inşa ettirmek istediği demiryolu hatlarını, kendi haklarını koruyarak ya da geliştirerek yaptırabilecek konumda görünmekteydi. Fakat, söz konusu devletler, birbirleriyle gerçekleştirdikleri mutabakatlar, hatta imzaladıkları gizi anlaşmalar vasıtasıyla bu durumu ters yüz etmiş ve Osmanlı Devleti’ni dış politika bağlamında bir başarısızlıkla karşı karşıya bırakmışlardır.

Dışa bağımlılığın bu denli yüksek olduğu ülkelerde sonucun benzer olması elbette ki kaçınılmazdır. Sadece denge politikalarıyla menfaat korumanın mümkün olamayacağı aşikârdır. Sanayi, finans, teknoloji, nitelikli insan gücü gibi konularda da ileri düzeyde gelişmek vazgeçilmez bir gerekliliktir.

Page 117: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMANLI DEVLETİ’NDE BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ ŞİMENDİFERLER… (OTAM, 27/Bahar 2010)

105

Kaynakça

Gazeteler

İkdam

Peyam

Sabah

Tanin

Tercüman-ı Hakikat

Diğer Makale ve Kitaplar

AĞAOĞLU, Ahmet, “Vilayat-ı Şarkiye Meselesi”, Tercüman-ı Hakikat, 22 Nisan 1913.

-----------, “İstikbalimiz 1”, Tercüman-ı Hakikat, 17 Eylül 1913.

-----------, “İstikbalimiz 2”, Tercüman-ı Hakikat, 18 Eylül 1913.

-----------, “Osmanlı – Rus İtilafı”, Tercüman-ı Hakikat, 28 Teşrin-i Evvel 1913.

CAN, Bilmez, Bülent Can, Demiryolundan Petrole Chester Projesi (1908-1923), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000.

EARL, Edward Mead, “Türkiye, Büyük Devletler ve Bağdat Demiryolu – Emperyalizmle Alakadar Bir Tetkik”, Çev.: Münür Reşit, Demiryolları Mecmuası, S. 103(Ayrıbasım), İstanbul 1933.

-----------, Bağdat Demiryolu ve Petrol Yolu Savaşı (1903-1923), Çev.: K. Yargıcı, N. Uğurlu, Ed.: Ö. Andaç Uğurlu, Örgün Yay., İstanbul 2003.

HÜLAGÜ, Metin, Hicaz Demiryolu: Bir Umudun İnşası, Ed: Salih Gülen, Yitik Hazine Yay., İstanbul 2008.

KARABEKİR, Kazım, Tarih Buyunca Türk – Alman İlişkileri, Emre Yayınları, I. Baskı, İstanbul 2001.

ONUR, Ahmet, Türkiye Demiryolları Tarihi(1860-1953), K.K.K Askeri Basımevi, İstanbul 1953.

SOY, H. Bayram, Almanya’nın Osmanlı Devleti Üzerinde İngiltere ile Nüfuz Mücadelesi(1890-1914), 1. Baskı, Ankara 2004.

TEPEKAYA, Muzaffer, “Osmanlı – Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler, Editörler: H. Celal Güzel vd., Yeni Türkiye Yayınları, C. 13., Ankara 2002.

Page 118: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDEM KARACA

106

Page 119: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Kırım Savaşı’nın (1853-1856) Finansmanı ve Buna Dair Bir Defterin Değerlendirmesi

The Examination of a Defter on Financing the Crimean War (1853-1856)

Erdoğan Keleş∗

Özet

Kırım Savaşı (1853-1856) öncesinde zor durumda olan Osmanlı hazinesi, savaşın başlaması ile iyice bunalıma girdi. Savaş hazırlıkları için acilen paraya ihtiyaç vardı. Bu paranın nereden bulunacağı ve harcamaların nasıl karşılanacağı hususu hükümeti oldukça zor durumda bıraktı. Yapılan toplantılar sonunda, Galata tüccarlarından borç alınması, halktan yardım toplanması, memurların maaşlarının birkaç ay ödenmemesi gibi iç borçlanma yoluna gidilmesi düşünüldü. Ancak iç borç yoluyla elde edilecek paranın da savaşın finansmanına yetmeyeceği ortaya çıkınca ilk defa olarak dış borç alınmasına karar verildi. Savaş sürecince, savaşın finansmanı için Avrupa piyasalarından, iki defa dış borç alındı. Savaşın finansmanında sadece dış borç yoluyla elde edilen para değil, en yüksek dereceli devlet memurlarından başlamak üzere en alt kademedeki devlet memurlarına kadar herkesin gücü nispetinde yaptığı yardımlardan elde edilen paralar kullanılmıştır. Yapılan para yardımlarının net olarak bilinebilmesi için de bir defter düzenlenmiştir. Biz bu çalışmamızda, Kırım Savaşı’nın finansmanı hakkında bilgiler verdikten sonra memur ve halk yardımlarını gösteren bu defterin içeriği hakkında değerlendirmelerde bulunacağız.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı, ekonomi, dış borç, iç borç, iane/yardım parası.

Abstract

The Ottoman treasury, which was in a difficult situation prior to the Crimean War of 1853–1856, was in financial crisis with the start of the War. There was an urgent need of money for war preparations. The government was fairly stranded by the questions of where to find money and how the expenditures would be compensated. As a result of several meetings, internal borrowings by means Galata dealers, collecting donations from the people and not paying government salaries for a few months were planned. However, it became evident that even internal funds would not be enough to finance the war, and thus, for external

∗ Yrd. Doç. Dr., Muğla Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, ([email protected])

Page 120: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 108

borrowing was determined for the first time in history. During the war, external borrowings from the European market were realized twice in addition to the collection of emergency money from all ranks of civil servants. A register was composed to keep a detailed record of the emergency money contributions. This paper will deal with this registry, which recorded all the contribution made by civil servants and the general public, following information about the Crimean War’s finance.

Key Words: Ottoman State, Crimean War, Economy, External Borrowing, Internal Borrowing, Contributions/ Emergency Money

Giriş

Kırım Savaşı başladığında Osmanlı hazinesinin durumu çok iç açıcı değildi. Savaş, 27 Ağustos 1853 tarihinden 27 Eylül 1855 tarihine kadar hazineye 11.200.00 sterlinlik mali bir yük getirmişti1. A. Akyıldız’a göre, savaş boyunca iç ve dış borçlanma gibi kaynaklardan toplam 11.856.324 sterlin gelir elde edilmiş ve aradaki küçük fark hazine tarafından rutin giderlere harcanmıştır2. O halde hazinenin içinde bulunduğu mali bunalıma rağmen savaşın masrafları nasıl karşılanmıştı? Osmanlı Devleti, savaş nedeniyle hazinenin, içine düştüğü sıkıntıyı giderebilmek için iç borçlanma ve dış borçlanma yollarına gittiği gibi iane (iane-i cihadiye, iane-i nakdiye, iane-i askeriye, halk ve memurların gönüllü yardımları vb.) usulüne de müracaat etmiştir.

Osmanlı hazinesi zaten Kırım Savaşı fiilen başlamadan önce sıkıntı içerisindeydi. İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Lord Stratford Canning’in etkisinde kalan ve dış borçlanma taraftarı olan Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, 1850 senesinde hazinenin bu sıkıntısını giderebilmek için Paris’ten Bechet, Dethomas ve Ortakları ile Londra’dan Devaux ve Ortakları şirketleriyle 55 milyon franklık ilk dış borç alımı antlaşmasını imzalamıştı. Alınan borç para 27 yıl vadeliydi. Fakat yapılan antlaşma için Padişah Sultan Abdülmecit’ten izin alınmamıştı. Sultan Abdülmecit, dış borç alımına şiddetle karşı çıktığından bu antlaşmayı onaylamamış, yapılan antlaşma ise 2.200.000 frank tazminat ödenerek feshedilmiştir3. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin bu ilk dış borçlanma teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

1 A. du Velay, Türkiye Maliye Tarihi, (Derleyen: Maliye Tetkik Kurulu), Ankara 1978, s.82. 2 Ali Akyıldız, “Osmanlı Devleti’nin Kırım Savaşı’nın Finansmanı: İç ve Dış Borçlanmalar”, Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İ.Ü.E.F., Tarih Araştırma Merkezi (Bildiriler, 22-23 Mayıs 2006), İstanbul 2007, s.18. 3 Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye (Tanzimattan I. Dünya Savaşına), Cilt: II, İstanbul 1977, s.671-672; Velay, a.g.e., s.80; Parvus Efendi (Alexander Israel Helphand), Türkiye'nin Mali Tutsaklığı, (Derleyen: Muammer Sencer), İstanbul 1977, s.29; Olive Anderson, “Great Britain and The Beginnings of The Ottoman Public

Page 121: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

109

Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki Kutsal Yerler Meselesi’nden dolayı patlak veren kriz, Rusya’nın 2 Temmuz 1853’de Memleketeyn (Eflask-Boğdan) topraklarını işgal etmesiyle yeni bir boyut kazanmıştı. Rusya’nın Memleketeyn topraklarını boşaltmaması nedeniyle Osmanlı Devleti 4 Ekim 1853’de savaş ilan etti. Fakat hazinenin içinde bulunduğu durum herkes tarafından biliniyordu. Savaş masraflarının nasıl karşılanacağı uzun zamandır devlet adamları arasında müzakere edilmekte, hatta daha savaş ilan edilmeden önce yapılan toplantılarda çözüm yolları aranmaktaydı.

1. İç Borçlanma

Mali sıkıntının giderilmesi için başvurulan yolların başında iç borçlanma usulü geliyordu. 8-9 Ağustos 1853 tarihinde Meclis-i Meşveret toplandı. Burada yapılan müzakerelere göre, daha önceden banka müessisleriyle yapılan kontrat gereğince 90.000 kese vereceklerdi. Ancak Avrupa piyasasından sadece 10.000 kese toplayabilmişlerdi. Oysa hükümetin maaşlar, esham faizi ve bazı sarraflara olan 48.500 keselik borçla birlikte acilen yüklü miktarda paraya ihtiyacı vardı. Yapılan görüşmelerde 100.000 keselik evrak-ı nakdiye çıkarılmasının çözüm olacağı ileri sürüldü. Fakat bunun çıkarılmasının bile 40-45 günlük bir zamana yayılacağı hesaplandığından acilen tüccar ve sarraflardan borç alınmasına karar verildi4. Ancak mali darboğaza henüz bir çözüm bulunamamıştı. 19 Eylül 1853 tarihinde yapılan Meclis-i Mahsus’ta Maliye Nazırı, 100.000 keselik faizli evrak-ı nakdiyenin kısa bir sürede piyasaya sürülmesinin mümkün olmadığını bunun yerine daha önceden basılarak halka dağıtılan 20.000 keselik faizsiz kaimenin yenilenmesinin 8-10 günde biteceğini, bu sayede 20.00 kese gelir sağlanacağını söyledi. Elde edilecek bu gelirin 10.000 kesesinin hazineye, 7.000 kesesinin nizamiye hazinesine, 2.000 kesesinin Tersane-i Amire’ye ve 1000 kesesinin ise Tophane-i Amire’ye tahsis edilmesine karar verildi5. Fakat hükümet evrak-ı nakdiye basımından vazgeçmemişti. Basılacak 100.000 keselik evrak-ı nakdiyenin 30.000 kesesinin 5 bin, 40.000 kesesinin 1000 ve geriye kalan 30.000 keselik kısmın ise 500, 250 ve 100’er kuruşluk olarak basılmasına karar verildi6.

Namık Paşa’nın Avrupa’da borç bulmaya çalıştığı sıralarda hazinenin para darlığını görüşmek üzere Encümen-i Meşveret düzenlendi. Burada yapılan müzakerelerde bir çeşit yeni kaime basılmak suretiyle hazineye 60.000 keselik bir

Debt 1854-55”, The Historical Journal, Vol. VII, No: I, (1964), s.47-48; Haydar Kazgan, Galata Bankerleri, Cilt: I, (2. baskı), Ankara 2005, s.26; Refii Şükrü Suvla, “Tanzimat Devrinde İstikrazlar”, Tanzimat I, MEB, İstanbul 1999, s.269. 4 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Hariciye Nezareti, Siyasi Kısım Belgeleri (HR. SYS.) no: 1188, göm. 13, lef: 89, (9 Za 1269 / 14 Ağustos 1853). 5 BOA., HR. SYS., 1188, göm. 13, lef: 154, (16 Z 1269 / 20 Eylül 1853). 6 BOA., Ayniyat Defteri (AYN.d.), no: 618, s.46, (25 Z 1269 / 29 Eylül 1853).

Page 122: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 110

gelir elde edilebileceği görüşü ortaya atıldı7. Basılması gündeme gelen kaimenin son haline karar vermek üzere 21 Şubat 1854 tarihinde Meclis-i Mahsus toplandı. Meclise basılması düşünülen kaimelere dair dört adet örnek kaime ve bir şartname sunuldu. Örnek kaimeler sahtelerinin basılmasını önlemek amacıyla sunulmuştu. Şartnameye göre, kaimelerin İstanbul dışında da kullanılabilmesi, kaimelerin tasarruf sahiplerinin varislerine intikal etmesi, yıllık faizinin % 10 olması ve üç yıl süreyle tedavülde kalması, sürenin bitiminde belirlenen tarihe kadar elindeki kaimeyi hazineye iade eden kişiye parasal karşılığının verilmesi, faizine gümrük malından karşılık gösterilmesi ve borsada alınıp satılması düşünülmüştü8. Mart 1854’de Hariciye Nezareti’nde akd olunan Encümen-i Meşveret’te evrak-ı nakdiye olarak 10 ve 20 kuruşluk 60.000 kese faizsiz kaime piyasaya sürülmesine karar verildi. Bunun, 30.000 kesesi Rumeli ordusuna, 20.000 kesesi Anadolu ordusuna ve 10.000 kesesi ise Batum ordusuna gönderilecekti. Bu dönemde mevcut olan kaimelerin İstanbul dışında tedavülleri yasak olduğundan sadece ordularda kullanılmak üzere bu yeni faizsiz kaimenin basımı gerekli görülmüştü. Bu kaimeler savaşın sonunda ortadan kaldırılacaktı. Kaimelerin değerinin düşmemesi için ise taşra mal sandıklarınca para gibi ve nominal değerleri üzerinden alınması taşra yöneticilerine emredildi. Ayrıca bu kaimelerin üzerine “ordu-yı hümâyûnlara mahsûs varaka” ibaresi basılacaktı. 171.250 kese tutarındaki ordu kaimesi sadece ordunun bulunduğu yerlerde geçerliydi9.

Namık Paşa’nın Avrupa piyasalarından borç bulamaması üzerine bu sefer de Baron Rothschild’in girişimleriyle borç aranmaya başlanmıştı. Bu girişim ile de borç bulunamayınca, daha önce basılmasına karar verilmiş olan kaimenin çoğaltılarak ülke içinde kullanılmasına ruhsat verilmesi, Avrupa’dan borç para bulunduğun da ise bu kaimelerin geri toplanması gündeme gelmişti (Nisan 1854)10. Ancak kaimelerin piyasaya çıkması bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Bunlardan birisi, mültezimlerin ordu kaimesiyle sikke arasındaki değer farkları yüzünden zarara uğradıklarını iddia etmeleri; diğeri ise ordu kaimelerinin savaşın geçtiği yerlerin dışında kullanılmasıydı. Meclis-i Tanzimat, bu şikayetleri ortadan kaldırmak amacıyla ordu kaimelerinin Silistre, Vidin, Erzurum, Van ve Trabzon eyaletleriyle Sofya, Niş, Varna, Samakov, Köstendil, Sinop, Samsun ve Lazistan sancakları dışında kullanılmasını yasakladı. Osmanlı Devleti savaş

7 BOA., Sadaret Amedi Kalemi Belgeleri (A. AMD.), dos. 50, ves. 66, (14 Ca 1270 / 12 Şubat 1854). 8 BOA., A. AMD., dos. 50, ves. 76, (24 Ca 1270 / 22 Şubat 1854). 9 BOA., İrade, Dahiliye (İ. DH.), no: 18483, (22 C 1270 / 22 Mart 1854); Osmanlı Belgelerinde Kırım Savaşı, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın no: 84, Ankara 2006, s.208-209; Akyıldız, a.g.m., s.12; Sait Açba, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Ankara 2004, s.53. 10 BOA., İrade, Hariciye (İ. HR.), no: 5309, lef: 2, (5 B 1270 / 3 Nisan 1854).

Page 123: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

111

boyunca 3 Nisan 1854 ve 28 Haziran 1855 tarihleri arasında toplam 856.250 liralık ordu kaimesi piyasaya sürmüştü11.

Savaş masraflarını karşılamak için başvurulan diğer tedbir ise esham-ı mümtazeydi12. Senelik % 10 faizle, beratsız kullanılabilen ve varislere intikal edebilen esham-ı mümtaze mali sıkıntıların iyice arttığı savaş döneminde devletin başvurduğu bir tedbir olmuştu. Haziran 1854’te satışa sunulan ve tedavül süresi üç yıl olan esham-ı mümtaze uygulamasında, üç yıllık sürede piyasaya 1.350.000 liralık esham sürülmüştü13. Esham-ı mümtazelerin piyasaya çıkmasından sonra Varna’da bulunan orduların ihtiyacı olan eşyayı nakledecek gemilerin bedeli olan 48.176 kuruş bu paradan ödenmişti14.

Hükümetin başvurduğu bir diğer iç borç kaynağı da Galata sarraflarıydı. Galata sarrafları uzun vadeli ve düşük faizle Avrupa piyasasından aldıkları kredileri kısa vadeli ve yüksek faizle borç vererek büyük kârlar elde etmişlerdi. Rus meselesi öncesinde Avrupa sarrafları % 4 faizle borç verirken, savaş ihtimalinin iyice arttığı bir dönemde faiz oranını % 5 çıkarmışlardı15. Hükümet, buna rağmen sık sık Galata sarraflarına borçlanıyordu. Sarraflar, Avrupa piyasasında faizler % 4-6 arasında iken % 12’ler civarında yıllık faiz uyguluyorlardı. Ancak, hükümet kısa vadede çözüm üretmek adına sarraflara müracaat ediyordu. İlk etapta, Bank-i Osmani’yi kurma çalışmalarını yürüten sarraflardan 90.000 kese akçe borç alınması için müracaat edilmişti. Paranın tamamının 6 ayda 15.000 keselik taksitler halinde ödenmesi ve yıllık % 10 faiz uygulanmasına karar verildi. Karşılık olarak ise Haziran 1854’den itibaren başlamak üzere aşar bedeli veya sarrafın müteahhit olduğu emvalden ödenmesine karar verildi16. Bank-i Osmani’yi kurma çalışmalarını yürüten George Zarifi ve birkaç sarrafla önce 75.000 liralık borç antlaşması yapılırken daha sonra bu miktar 125.000 liraya çıkarılmıştır. Hükümet, Galata sarraflarından 1854 senesinde Mısır Eyaleti’nin vergi gelirlerini garanti göstererek 60.000 kese borç alınması için bir kontrato müsveddesi hazırlatarak Meclis-i Meşveret’e sunmuştu17. Bundan sonra ilk etapta 300.000 lira, 12 Mart 1855’de 40.000 lira, 23 Mart 1855’de 150.000, bir süre sonra yine 150.000 liralık kredi antlaşmaları yapıldı. Hazinenin nakit sıkıntısının artması nedeniyle Saruhan, Suğla, Menteşe, Denizli, Karesi ve Karahisar sancaklarının vergileri karşılık gösterilerek bir banker grubundan da % 12 faizle 500.000 liralık kredi

11 Akyıldız, a.g.m., s.12-13. 12 Ahmed Lütfi Efendi, Vak’a-nüvis Ahmed Lütfi Efendi Tarihi, Cilt: IX, (Yayınlayan: M. Münir Aktepe), İstanbul 1984, s.94. 13 Akyıldız, a.g.m., s.13-14. 14 BOA., İrade, Meclis-i Vala (İ. MVL.), no: 14682, (13 M 1272 / 25 Eylül 1855). 15 Ceride-i Havadis (CH.), nr. 636, (5 Za 1269 / 10 Ağustos 1853). 16 BOA. A. AMD. dos. 50, ves. 7, (11 S 1270 / 13 Kasım 1853). 17 BOA. AYN. d., no: 618, s.94, (15 Ra 70 / 16 Aralık 1853).

Page 124: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 112

alınmıştır18. Mösyö Black ve Mösyö Duran aracılığıyla Avrupa piyasalarından borç arandığı sırada İzmir ve Suriye gümrüklerinin garanti olarak gösterilmesine dair talimat verilmişti. Ancak bu gümrüklerin gelirleri daha önceden alınmış olan 30.000.000 kuruş (4 sene müddetle) için sarraf kumpanyalarına garanti olarak gösterilmişti19. Galata sarrafları hazineye borç verirken faizden başka bir de komisyon almak suretiyle kârlarını artırıyorlardı. Yukarıda belirttiğimiz üzere Bank-i Osmani müessislerinden alınan 90.000 keselik borca karşılık ilk etapta ödenen 30.000 kesenin acilen ödenmesine bundan da % 3 oranında komisyon alınmasına karar verilmişti20.

Osmanlı Devleti’nin savaş masraflarını karşılamak üzere başvurduğu başka bir yöntem de Eytam Sandığı’ndan borç alınması idi. Hazine sıkışık dönemlerinde bazı ödemelerini bu sandıktan aldığı borçlarla kapatmıştır. Savaş ilanı ile birlikte zahire tedarikine başlandığında bedelinin bir kısmı Eytam Sandığı’ndan alınan 2000 keselik borç paradan karşılanmıştır21. Fransa’ya sipariş edilen tüfekler için ödenecek paranın ilk başta 903 kuruşluk kısmının bir süre sonra da 2.000 keselik kısmının eytam akçesinden ödenmesine karar verildi22.

Kırım Savaşı esnasında hükümet iç borçlanmalarda, faizli ve faizsiz kaime ile esham-ı mümtazeden 3.058.540 lira, ordu kaimesi olarak 856.250 lira ile Galata sarraflarından ise 1.215.000 lira olmak üzere toplamda 5.129.790 liralık bir kredi ile iç borçlanma yoluna gitmiştir23. Başka bir kaynağa göre de hükümetin savaş öncesi çıkardığı kaimeler ve iç borçlanma miktarı yıllık 7.500.000 liraya ulaşmış olup iç borçlanma yeterli olmadığından dış borçlanmaya mecbur kalınmıştır24.

2. Dış Borçlanma

Osmanlı Devleti’nin artan savaş masraflarını karşılayabilmek için başvurduğu yollardan bir diğeri de dış borçlanma yolu olmuştur. Kırım Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti, yeni ordular ve idari hizmetler için gerekli olan kamu harcamalarının artan yüküne rağmen dış borç alma yoluna gitmemişti. Ancak, 1854’te modern savaş masrafları ve İngiltere-Fransa ittifakının sunduğu fırsatlar

18 Akyıldız, a.g.m., s.14-15. 19 BOA. İ. DH. no: 19101, (14 N 1270 / 10 Haziran 1854). 20 BOA. A. AMD. dos. 50, ves. 7, (11 S 1270 / 13 Kasım 1853). 21 BOA. AYN. d., no: 618, s.49, (5 M 1270 / 8 Ekim 1853). 22 BOA. A. AMD. dos. 48, ves. 22, (29 Şevval 1269 / 5 Ağustos 1853); BOA. AYN.d., no: 618, s.37 ve s.111. 23 Akyıldız, a.g.m., s.15. 24 Açba, a.g.e., s.53.

Page 125: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

113

hep birlikte Osmanlı Devleti’ni Londra ve Paris piyasasından borçlanmaya sürüklemiştir25.

1850 senesinde yapılan bir Meclis-i Mahsus-ı Vükela toplantısında Maliye Nazırı Nafiz Paşa, aybaşında maaşların ödenemeyeceğini söyleyince hazinenin durumunu anlamak üzere bir komisyon kuruldu. Komisyonda Serasker Rüşdi Paşa, Hariciye Nazırı Âli Paşa, Müsteşar-ı Sadr-ı âli Fuad Efendi ve Defterdar Halit Efendi görev aldı. Komisyon yaptığı incelemelerden sonra maliyenin durumunun içler acısı ve masrafların gelirleri çoktan aşmış olduğunu tespit etti. Maliyenin durumunun düzelebilmesi için dış borç alınması istenildi. Bu fikri en çok Fuad Efendi destekliyordu26. Yapılan girişimler sonunda Fransa ve Londra kaynaklı bir borç antlaşması yapıldı. Alınacak borcun ileride herhangi bir sakınca doğurmaması için enine boyuna incelenmesine karar verilerek27 borç antlaşmasını incelemek üzere Meclis-i Meşveret toplandı28. Fakat meclis oybirliği ile yapılan antlaşmanın feshine karar verdi29. Borçlanmaya ilişkin görüşmeler devam ederken Fethi Paşa, Sultan Abdülmecit’e “Pederiniz iki def’a Rusyalu ile muharebe etti bu kadar seferler aşırdı. Bunca ga’ileler geçirdi haricden bir pare istikraz etmedi. Zaman-ı hümayununuz asayiş ile geçmiş olduğu hâlde istikraza âlem ne der” diyerek borç alımına engel olmasını tavsiye etmişti30. Zaten yapılan borç antlaşması, yabancı ülkelerden borç almanın, İmparatorluğun saygınlığını zedeleyeceğini düşünen Sultan Abdülmecit tarafından da onaylanmayınca yüklü bir tazminat ödenerek iptal edilmiş ve Sadrazam Mustafa Reşit Paşa ise görevden alınmıştı31. Sultan Abdülmecit, “Ben bu devleti selefimden nasıl buldum

25 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK, Ankara 2000, s.446; Osmanlı Devleti, hazinenin sıkıntısını giderebilmek için ilk dış borç alımına yukarıda da izah ettiğimiz gibi 1850 senesinde teşebbüs etmişti. Fakat, bundan daha önce de bazı Avrupalı para simsarları Osmanlı Devleti’ne borç vermek için teklif yapmışlardı. Rusya ile imzalanan 1829 Edirne Antlaşması’nın tazminatla ilgili maddesi gereğince Osmanlı hazinesinin acilen paraya ihtiyacı vardı. Bu nedenle Rothschild müessesesinin bir temsilcisi 1830 ilkbaharında İstanbul’a gelerek istedikleri kadar borç vermeyi hükümete teklif etti. Fakat Osmanlı Devleti, teminat adı altında istenilen şeyleri duyunca bu teklifi reddetmişti. Osmanlı Devleti’nin borçlanmaya yanaşmamasının asıl gerekçesi ise, teminat için istenen malların kontrolünün yabancılarda olacağı ve bunun da doğal olarak yabancıların devlet üzerinde nüfuz kurmalarına yol açacağı endişesini taşıyor olmalarıdır. James Ellswort De Kay, 1831-1832 Türkiye’sinden Görünümler, (Çev. Serpil Atamaz Hazar), Ankara 2009, s.154. 26 Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir (1-12), (Yayınlayan: Cavid Baysun), TTK, Ankara 1991, s.21. 27 BOA., İ DH. no: 16032, (14 Z 1268 / 29 Eylül 1852). 28 BOA., İ DH. no: 16025, (23 Z 1268 / 10 Ekim 1852). 29 BOA., A. AMD. dos. 40, ves. 84, (6 M 1269 / 20 Ekim 1852). 30 Cevdet Paşa, a.g.e., s.22. 31 Velay, a.g.e., s.80; Parvus Efendi, a.g.e., s.29; Yerasimos, a.g.e., s.671; Anderson, a.g.m., s.47-48; Suvla, a.g.m., s.269.

Page 126: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 114

ise halefime öylece terk edeceğim. Eğer bu istikraz bozulmaz ise saltanattan istifa ederim”32 diyerek ilk borç antlaşmasının yürürlüğe girmesine engel olmuştu.

Dış piyasalardan yapılmış ilk başarısız borç alma teşebbüsünden sonra patlak veren Kırım Savaşı’nın mali yükünü karşılamak amacıyla gerekli olan 5 milyon sterlini Paris ve Londra piyasalarından bulmak için Ticaret Nazırı Namık Paşa Avrupa’ya gönderildi33. Namık Paşa hareket etmeden önce 25 Ekim 1853’te Meclis-i Mahsus toplanarak borçlanmaya dair komisyon tarafından hazırlanan talimat okundu. Talimata göre; borç alınırken asıl gözetilmesi gereken husus alınacak borca karşılık garanti olarak verilecek yerlerin inhisar suretinde yani rehin şeklinde olmamasıdır. Özellikle “Mısır vergisi ile Suriye ve İzmir gümrükleri” gösterilecek teminatların dışında tutulacaktı. Alınacak borç paraya karşılık garanti olarak verilebilecek şeyler ise “zeytinyağı aşarı, zecriyeden alınan gümrük resmi ve tuz bedeli” gibi aşar gelirinin toplamı olan 60.000 kese ile razı olmadıkları takdirde 33.000 keselik Hüdavendigar Eyaleti vergisidir. Borç tedarik edildiği takdirde kesinlikle poliçe ve kambiyo kabul edilmeyecek bunun yerine altın ve gümüş olarak alınacaktır. Yine bu talimata göre, alınması düşünülen borç paranın faizinin tespitinde dikkatli davranılmalıdır. Çünkü, Paris’ten alınan haberlere göre yıllık faiz oranı % 4-4,5 olup, belirlenecek faiz oranının bu fiyatları geçmemesine itina ve gayret edilmelidir. Eğer bu oranda bir borçlanma yapılamaz ise faiz miktarının % 6’ya kadar çıkarılması uygundur. Alınacak borç paranın geri ödemesinin çok uzun yıllara yayılması devleti borç içinde bırakacağından sürenin 10 sene olması, eğer olmaz ise 15 sene olması yönünde gayret sarf edilmelidir. Ayrıca, Avrupa’da yıllık faiz oranı en fazla yüzde 6 olup, bazen faiz uygulaması yerine paranın tamamının verilmeyerek iskonto (yani 100 kuruşa 90 kuruş verilerek % 10 kesinti yapılması) veya daha sonra ödenmek şartıyla senet alınması (100 kuruşa 110 kuruş olmak üzere) gibi usuller teklif edilmektedir. Eğer bu şekilde bir teklif gelirse meselenin bir an önce halledilebilmesi için peşin % 10 değil, fakat % 5 iskonto ödenmesinin kabul edilmesi verilen talimatta yer alıyordu34. Ticaret Nazırı Namık Paşa aldığı bu talimat ile Avrupa’ya gitti35.

Namık Paşa ilke önce Paris’e gitti. Fakat burada yaptığı görüşmelerden bir netice elde edemeyeceğini anlayınca bu seferde Londra’ya geçti. Bu sırada İngiltere, Fransa ve Osmanlı Devleti 12 Mart 1854 tarihinde ittifak antlaşması imzalamışlardı. Yapılan ittifak antlaşması sonrasında her iki devletten 20 milyon 32 Cevdet Paşa, a.g.e., s.22. 33 A. Lütfi Efendi, a.g.e., s.103, 214-215. 34 BOA., A. AMD. dos. 49, ves. 90, (24 M 1270 / 27 Ekim 1853); BOA., İ. HR. 5039, lef: 1, 2 (28 M 1270 / 31 Ekim 1853). Ayrıca bu belgenin 4, 5, 6 ve 9. leflerinde alınacak borcun farklı faiz oranları ve farklı taksit sayılarıyla geri ödenmesine dair ödeme tabloları vardır. 35 Namık Paşa’nın 6 Kasım 1853 günü Paris’e hareket ettiğine dair bkz. CH. nr. 654, (8 S 1270 / 10 Kasım 1853).

Page 127: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

115

Frank istendi36. Mustafa Reşit Paşa, bu borcu isterken yakın zamanda Namık Paşa tarafından alınacak borçla bu paranın faiziyle birlikte geri ödenebileceğini düşünmüştü37. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Clarendon, Osmanlı Devleti’nin Londra Büyükelçisi Kostaki Musurus Paşa’ya38 bu konunun parlamentoda görüşüleceğini ancak asıl meselenin borç bulma girişimlerinin bir an önce neticelendirilmesi olduğunu söyledi. Hatta, Clarendon, Baron Rothschild’in % 5 faiz ve % 70 borçlanma ile yaptığı teklifin İngiltere tarafından gayet uygun bulunduğunu belirterek bir an önce borç antlaşmanın imzasını tavsiye etti. Fakat, bu teklif % 70 (yani % 30 komisyon kesintisi) olan borçlanma maddesinin Namık Paşa’ya verilen talimata uygun olmadığı gerekçesiyle reddedilmişti. Kostaki Musurus Paşa, Baron Rothschild’in borç görüşmelerinde bazen tereddütlü davranışları ve bazen de kabul edilemez şartlar ileri sürdüğünü ve bu sebeple hayli vakit kaybedilmesine neden olduğunu ileri sürmüştür. Baron Rothschild’den sonra Mösyö Folist ve Mösyö Palmer ile borç görüşmelerine başlandı. Onlar ise % 6 faiz, % 85 borçlanma ve % 2 komisyon ile 15 sene müddeti içeren bir teklif yaptılar. İlk taksit 1854 Nisan başlarında ödenecek olup kalan miktar ise 4-5 ayda ödenecekti. Fakat devreye giren Baron Rothschild’in çabaları sonunda bu antlaşma imzalanamamıştır39.

Londra Sefiri Kostaki Musurus Paşa, tekrar Lord Clerandon ile bir görüşme yaptı. Osmanlı Devleti’nin borç bulmak amacıyla memurunu gönderdiğini, bankerlerin pahalı borç verme eğiliminde olduklarını ancak borçlanmaya dair verilmiş olan talimata göre böyle bir borçlanmanın mümkün olmadığını söyledi. Eğer en kısa sürede borç bulamazlar ise devlet işlerinde ve askeri hazırlıklarda aksamalar meydana geleceğini ifade ederek, borçlanmaya karşılık her iki devletin kefil olmasını istedi. Bankerler tarafından istenen bu şarta Fransa’nın onay verdiğini ancak İngiltere’nin henüz onay vermediğini belirterek eğer bu maddeyi kabul ederlerse Londra’ya gelmiş olan Baron Rothschild’in borç vereceğini söyledi. Buna göre alınacak 2.272.700 lira paraya yüzde yarım komisyon verilerek 14 yıl müddetle ve yılda iki taksit şeklinde ödenmek üzere, paranın ilk taksitinin 3 Nisan’da Londra’da teslim edilmesi ve 36 BOA., İ. HR. 5328, lef: 1, (23 Mart 1854); BOA., İ. HR. 5283, (23 C 1270 / 23 Mart 1854); Fransa kendi hissesine düşen miktarı vermeyi kabul etmişti. Bkz. BOA., İ. HR. 5273, (7 B 1270 / 5 Nisan 1854); BOA., İ. HR. 5290, (15 Receb 1270 / 13 Nisan 1854). 37 Anderson, a.g.m., s.48. 38 Kostaki Musurus Bey’in büyükelçilik hizmetleri için bkz. Nurdan Şafak, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891), Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat (İslam Tarihi ve Sanatları) Anabilim Dalı, İstanbul 2006; Sinan Kuneralp, “Bir Osmanlı Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891)”, Belleten, Cilt: XXXIV, Sayı: 135, s.421-435; Musa Kılıç, Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüslimler (1836-1876), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Yakınçağ Tarihi) Anabilim Dalı, Ankara 2009. 39 BOA., İ. HR. no: 5328, lef: 1, (23 Mart 1854); Candan Badem, The Ottomans and The Crimean War (1853-1856), Doktora Tezi, İstanbul 2007, s.420-422.

Page 128: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 116

geri kalan kısmının ise 4 ayda İstanbul’da teslim edilmesi şartına dayalı bir antlaşmaya varılmıştı. Hemen bu şartlarda bir antlaşma yapılmasına dair irade de çıkmıştı40.

Banker Rothschild’in girişimlerine rağmen Londra ve Paris’te İngiltere ve Fransa’nın kefaleti olmadan kimse borç vermeye yanaşmamıştı. Namık Paşa ile Kostaki Musurus Paşa, bu durumu görüşmek üzere Lord Clerandon’a gittiler. Lord Clarendon, Osmanlı memurlarının borç bulma işini sürüncemede bırakarak faiz oranının artmasına sebep olduklarını ifade ederek, kendileri de savaşa iştirak ettiklerinden vergileri artırdıklarını belirttikten sonra “siz aldığınız parayı boş şeylere harcayarak telef ettiğinizden dolayı biz şimdi halktan aldığımız parayı size versek veyahut kefil olsak bunu mecliste açıklayamayız” demiştir. Kısaca “ne borç verebiliriz ne de kefil olabiliriz” diyerek hükümetinin tavrını ortaya koymuştur. Ertesi gün ise Lord Palmerston’a gidilerek durum izah edildiğinde o da, “sizin devletinizin varidatını yolsuz cem’ edip nice yolsuz ve lüzumsuz şeylere sarf ile itlaf ettiğinizi İngiltere halkının kâffesi bilir iken” onlardan toplanan vergilerin borç olarak verilmesi veya kefil olunmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir41. Namık Paşa ve Musurus Paşa, Londra’daki girişimlerinde İngiltere’nin kendileri için nüfuzunu kullanmasını talep etmişlerdi. Bu istekleri geri çevrilirken Maliye Bakanı Gladstone, bakanlığının yabancı bir devlete borç verilmesi konusunda isteksiz olduğunu belirterek bu konuda kesin tavrını ortaya koydu42. Hatta, “İngiltere sizin için altınlarını sarf ile beraber kan mı döksün?” diyerek borç verme konusunda isteksiz olduklarını belli etti43. Bunun üzerine Namık Paşa tekrar Paris’e geçmiştir. Namık Paşa’nın bu ifadelerini içeren evrakı İstanbul’a ulaştıktan sonra yapılan Meclis-i Mahsus’ta eğer Paris’te gerekli borç bulunamaz ise tekrar Londra’ya gitmesi ve borç için ne gerekirse yapılması istenmişti. Hatta kefalet talebi devletin şanına dokunmasına rağmen içinde bulunulan durumdan dolayı önceki talimatın dışında bile Namık Paşa’nın tam yetkili olarak borç antlaşması yapmasına ruhsat verildi. Üstelik gerekirse Suriye, İzmir gümrükleri ile zeytinyağı aşarı gibi mahalli vergilerinde karşılık gösterilebileceği hatırlatıldı. Ancak onlar Mısır vergisi gibi daha sağlam teminatlar istemişlerdi44. Fakat tüm bu söylem ve girişimlere rağmen İngiltere hükümeti ve devlet adamları, mali kaynaklarının yetersizliği, içinde bulunulan zorluklar nedeniyle gerekli hazırlıkları yapamayan Osmanlı Devleti’nin başlamak üzere olan savaşta ordusunun gereksinimlerini karşılayabilmesi ve diğer savaş hazırlıklarını

40 BOA., İ. HR. no: 5283, lef: 1, (23 C 1270 / 23 Mart 1854). 41 BOA., İ. HR. no: 5309, lef: 2, (5 B 1270 / 3 Nisan 1854). 42 Anderson, a.g.m., s.48. 43 A. Lütfi Efendi, a.g.e., s.217. 44 BOA., İ. HR. no: 5309, (22 B 1270 / 20 Nisan 1854); BOA. İ. HR., no: 5348, lef: 13, (11 B 1270 / 9 Nisan 1854).

Page 129: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

117

yapabilmesi için bir an önce finansal çözüm bulunulması ve derhal önlem alınmasını istiyorlardı45.

Tüm çabalarına rağmen Namık Paşa borç para bulmayı başaramadan İstanbul’a döndü. Fransa Dışişleri Bakanı Drouyn de Lhuys tarafından Paris Sefareti’ne gönderilen bir yazıda Namık Paşa’nın borç bulamamasına sebep olarak elindeki talimata göre hareket etmesini ve kendi inisiyatifini kullanmaya yetkili kılınmamasını göstererek, yeni bir talimatın düzenlenerek tekrar borç aranabileceğini ifade etmişti46. Aynı şekilde Rothschild tarafından Mustafa Reşit Paşa’ya gönderilen 25 Şubat 1854 tarihli bir yazıda Namık Paşa’nın elindeki talimatın yetersizliğinden şikayet edilerek borç görüşmelerinde kesin bir karara varılabilmesi ve fırsatların kaçırılmaması için İstanbul’a sorulmaksızın karara varılabilecek şekilde Namık Paşa’ya yeni bir talimat verilmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır47. Lord Stratford’a göre ise Namık Paşa’nın borç bulma da başarısız olmasının altında halen dış borcun devletin şanına yakışmayacağını savunan İslami etkilerin güçlü olması ile % 95 altında bir borçlanmanın kabul edilmemesine dair kendisine verilmiş olan talimattır. 13 Mart 1854’de Clarendon’un ifade ettiğine göre ise sıradan herhangi bir adam deneyimi ve kapasitesiyle çoktan borç para bulabilirdi, ama Namık Paşa İngiltere’nin barış zamanında yapabileceği borçlanma şartlarını ileri sürüyordu48. İşte bu sebeplerle Namık Paşa’nın başarısız olduğu görüşünü savunuyorlardı.

Borç arayışları sürerken yapılan ittifak antlaşmasından sonra Osmanlı Devleti’nin her iki müttefikinden istediği 20 milyon frankın 10 milyon frankını % 5 faizle Fransa vermeyi kabul etti. Bu paranın geri ödenmesinin alınacak borçtan düşülmesi veya Fransız askerlerinin ihtiyaçlarının Osmanlı Devleti tarafından karşılanması gibi iki şart ileri sürüldü49. Fransa’nın bu parayı verirken ileri sürdüğü tek şart ise paranın askeri harcamalar için kullanılmasıdır50. Bu gelişme üzerine 20 Nisan 1854’te Meclis Mahsus toplanarak ileri sürülen şartlara dair değerlendirmeler yapıldı. Paranın geri ödenmesine dair Fransa’nın ileri sürdüğü şartın daha iyi olmasına rağmen alınacak paranın harcanması durumunda Fransız askerlerin ihtiyaçlarının karşılanamayacağına vurgu

45 Winfried Baumgart (ed.), Akten zur Geschichte des Krimkriegs (AGKK), Serie III, band II, München: Oldenbourg, 2006, s.408, (Mayıs 1854). 46 BOA., İ. DH. no: 18893, (28 Nisan 1854). 47 Badem, a.g.t., s.418-419. 48 Anderson, a.g.m., s.48. 49 BOA., İ. HR. no: 5273, lef: 1, (4 Receb 1270 / 2 Nisan 1854) ve lef: 3 (7 B 1270 / 5 Nisan 1854); BOA., İ. HR. no: 5348, lef: 18, (29 C 1270 / 29 Mart 1854); Anderson, a.g.m., s.48. 50 BOA., İ. HR. no: 5348, lef: 13, (11 B 1270 / 9 Nisan 1854)

Page 130: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 118

yapılarak51, geri ödemenin % 5 faiz işletilerek alınacak borçtan mahsup edilmesi olduğuna karar verildi52.

Namık Paşa’nın Avrupa piyasalarından borç bulma teşebbüsleri İngiliz Maliye Bakanı Gladstone tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Savaşın mali yükünün borçlanmalarla değil, vergilerle karşılanmasını savunarak, 6 Mart 1854 tarihinde mecliste yaptığı konuşmasında “devasa, büyük ve kalıcı borçlanmaya” karşı olduğunu ifade etmişti. “Borç yok, nakdi yardım yok” sloganıyla bu fikrini sert şekilde de savunuyordu. Onun sert muhalefeti Namık Paşa’nın borç bulma girişimlerine son vermesine neden olmuştur53. Namık Paşa, Avrupa piyasalarından istenilen şartlarda borç bulamadan Mayıs 1854 tarihinde İstanbul’a dönmüştür54.

Savaş ihtimalinin iyice artması üzerine para ihtiyacını acilen karşılamak isteyen hükümet bu seferde Galatalı tüccarlar Mösyö Black ve Mösyö Durand’ı Avrupa’ya göndermeye karar verdi55. Maliye Nazırı Safveti Paşa’nın başkanlığında yapılan toplantıda Mösyö Black ve Mösyö Durand’ın 5 milyon sterlin borç bulmak için tam yetkili olarak görevlendirildikleri bildirildi. Kendilerine verilen talimatta alınacak borca karşılık ilk önce İzmir ve Suriye gümrüklerinin gelirinin, ikinci olarak Mısır vergisinin teklif edilmesi, eğer bu iki teklif de kabul edilmez ise üçüncü olarak da Fransa ile İngiltere devletlerinin kefaletinin istenmesi yazılıydı. Ayrıca alınacak borcun geri ödenmesinin 30 yıl vadeli olması belirtilmişti56.

Galatalı tüccarlar Mösyö Durand ve Mösyö Black ilk önce Paris’e gittiler (23 Haziran 1854). Ellerinde bulunan talimatı Fransa Dışişleri Bakanı’na takdim ettiler. Fransa, verilecek borca karşılık olarak para sahiplerinin emniyet ve muvaffakatları ile alınacak borç paranın harp masraflarına harcanmasının garanti edilmesini istedi. Mösyö Durand ise devletinin alınacak borç para için garanti vermeyi kabul ettiğini bildirerek paranın harp masraflarına sarf olunacağına

51 BOA., İ. HR. no: 5309, (22 B 1270 / 20 Nisan 1854). 52 BOA., İ. HR. no: 5569, (17 M 1271 / 10 Ekim 1854). 53 Anderson, a.g.m., s.49. 54 CH. nr. 688, (18 Ş 1270 / 16 Mayıs 1854). 55 BOA., İ. HR. no: 5466, lef: 21, (4 L 1270 / 30 Haziran 1854); Anderson, a.g.m., s.49-50; Galatalı tüccar Mösyö Black için bkz. M. Münir Aktepe, “Dünkü Fransızlar ve Blak Bey ve Oğlu: M Alexandre Blacque ve Edouard Blacque”, İÜEF Tarih Dergisi (Fatih Sultan Mehmed’e Hatıra Sayısı), Sayı: 33, (Mart 1980-81), İstanbul 1982, s.265-266. 56 BOA., İ. DH. no: 19101, (29 Mayıs, 7 ve 9 Haziran 1854 tarihli lefler); BOA., Hariciye Nezareti Mektûbi kalemi Belgeleri (HR. MKT.), dos. 78, göm. 51, lef: 1, 3, 4, (11 N 1270 / 7 Haziran 1854); Badem, a.g.t., s.428-429.

Page 131: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

119

şüphelerinin olmaması gerektiği cevabını verdi. Mösyö Black aynı talimatı ibraz etmek üzere Paris’ten Londra’ya geçti57.

Paris Sefiri Veliyüddin Paşa, talimatın Fransız Dışişleri’ne teslimi sırasında Fransa’nın kefalet hususunda İngiltere ile görüşme halinde olduğunu öğrenmişti. İngiltere’nin şimdilik olumlu veya olumsuz bir görüş bildirmediğini söyleyen Edouard Thouvenel, verilecek borç paranın harp masraflarına harcanması ve Osmanlı Devleti’nin diğer masraflarına sarf etmemesini teklif edeceklerini söyledi. Bunun üzerine Veliyyüddin Paşa, eskiden beri Osmanlı Devleti’nin askeri ve maliye hazinesinin gelir ve harcama kalemlerinin birbirinden ayrı olduğunu, alınacak borç paranın da harp masraflarından başka bir şeye harcanmasının mümkün olmadığı cevabını vererek Thouvenel’un şüphesini gidermeye çalıştı. Thouvenel, verilecek borcun harcanmasını kontrol etmek üzere kurulmasını düşündükleri karma denetim komisyonundan söz açarak ilk defa bu konuyu gündeme getirdi. Veliyüddin Paşa ise devletinin bu konuya pek sıcak bakacağını düşünmediğini ifade etti58.

Fransa, alınacak borcun harcanması hususunda garanti verilmesini şart koşuyordu. Bu konuda İngiltere’yi de ikna etmişlerdi. İngilizler, Fransa’nın Mısır’ın gelirlerine müdahale etmek adına bir hak elde etmek için gayret sarf ettiğinden şüpheleniyorlardı. Lord Clarendon, kesinlikle Fransızların eline böyle bir hakkın verilmemesini savunuyordu. Onun teklifi şartsız hibe yapılmasıydı. Ancak bunun parlamentoda onaylanma ihtimali zayıftı. Maliye Bakanı Gladstone da, borçların harcanmasının kontrolü anlamına gelen karma denetim komisyonunun kurulması hatırına bir garanti verilmesini kabul etmiyordu. O’na göre İngiltere zaten savaşa katılarak müdahale hakkını elde etmişti. Ancak, Osmanlı Devleti’nin diğer şartlarla borç alamayacağı kanıtlanırsa son çare olarak garanti verilmeliydi. İngiliz kabinesi uzun tartışmalar sonunda, garantiyle birlikte masrafların kontrolünün şart olduğunun kabul edilmesi halinde borçlanmaya onay verdi59.

Yapılan girişimler sonucunda borçlanmaya dair iyimser bir havanın doğması üzerine 1853 senesinde İstanbul’da Osmanlı Bankası adıyla bir banka kurma imtiyazı almış olan Mösyö Trouvél ve Mösyö Stanli bu durumu protesto ettiler60. Çünkü, kurulacak banka için Mısır vergisi garanti olarak gösterilmişti. Oysa şimdide alınacak borç için aynı vergi garanti olarak gösterilecekti. Bu durumun ortaya çıkması üzerine Osmanlı Devleti, Mısır vergisi üzerinde herhangi bir kısıtlamanın olmadığına dair 21 Ağustos 1854 tarihinde The

57 BOA., İ. HR. no: 5452, (28 N 1270 / 24 Haziran 1854); BOA., İ. HR. no: 5466, lef: 9, (7 L 1270 / 3 Temmuz 1854). 58 BOA., İ. HR. no: 5466, lef: 22, (9 L 1270 / 5 Temmuz 1854). 59 Anderson, a.g.m., s.50-51. 60 BOA., Sadaret Mektûbi Kalemi, Umum Vilayet Belgeleri (A. MKT. UM.), dos. 167, ves. 74, (24 M 1271 / 17 Ekim 1854).

Page 132: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 120

Times’da bir tekzip yayınladı. Fransa, Mısır vergisinin teminat olarak gösterilmesi durumunda kefil olmayı kabullenirken, İngiltere kefil olmaya yanaşmıyordu. İngilizler eğer bir borçlanma gerçekleşirse mutlaka harcamaların kontrolü anlamına gelen denetim komisyonu kurulmasını istiyordu61.

Londra Sefiri Musurus Paşa, 13 Temmuz 1854 tarihli yazısında İngiltere ve Fransa’nın kefaleti olmaksızın borç alınmasının imkansız olduğunu ifade ederek, bu devletlerin kefaletinin elde edilebilmesi için kendilerine izin verilmesini istemişti62. Aynı şekilde Mösyö Black ve Mösyö Durand’da 26 Temmuz 1854 tarihli bir yazı ile kefalet maddesinin çözümlenmesi için resmi izin istemişlerdir63. Meselenin hayli uzaması ve hazinenin sıkıntılı durumundan dolayı Osmanlı idarecileri 28 Temmuz 1854 tarihli bir yazı ile “garanti karşılığında istedikleri kontrol hakkının müttefiklere verilmesi”ni bildirdiler64. Mısır vergisinin alınacak borca karşılık gösterilmesi hususuna dair ferman ise 4 Ağustos 1854 tarihinde çıktı65.

Yapılan görüşmelerde, Londra’daki “Dent, Palmer and Company” ve bunun Paris’teki şubesi olan “Goldschmid and Company” müesseseleri daha önceden yapılan borçlanma antlaşmasının Sultan Abdülmecit tarafından onaylanmamış olmasını hatırlatarak Lord Clarendon’dan herhangi bir sorun çıkmayacağına dair garanti istediler. Lord Clarendon ise bu borçlanma girişiminin de sonuçsuz kalması durumunda Osmanlı Devleti’nin çok zor durumda kalacağını tahmin ettiğinden durumu Lord John Russell ve Lord Gladstone iletmiştir. Yapılan müzakereler sonucunda Lord Clarendon ve İngiltere hükümeti kredinin ve teminat olarak tahsis edilecek verginin tam olarak Padişah tarafından garanti edildiği ve Osmanlı Devleti temsilcilerinin borç sözleşmesini imzalamaya yetkili oldukları yönünde açıklama yaptı. Bunun üzerine borçlanmaya aracılık yapan müesseseler piyasadan talep toplamaya başladılar. Bu sayede Osmanlı Devleti’nin ilk borçlanması gerçekleşti. Alınacak borcun tutarı 5 milyon sterlin, ihraç bedeli % 80, faiz oranı % 6, amortizasyonu % 4 ve süresi 33 yıldı. Kredinin yıllık masrafı 210.000 sterlindi. Ancak antlaşma tarihinden itibaren 15 yıllık sürenin bitiminden sonra Osmanlı Devleti tüm borçlarını peşinen ödeyebilirdi66. Borçlanma için ilk başta şart olarak ileri

61 Şevket K. Akar- Hüseyin Al, Osmanlı Dış Borçları ve Gözetim Komisyonlar 1854-1856, İstanbul 2003, s.8. 62 BOA., Hariciye Nezareti, Tercüme Odası (HR. TO.), no: 52/78. 63 BOA., İ. HR. no: 5529, lef: 2, (29 Temmuz 1854). 64 Anderson, a.g.m., s.51. 65 Yerasimos, a.g.e., s.693. 66 Akar-Al, a.g.e., s.8; Lewis, a.g.e., s.446; Velay, a.g.e., s.82; Kazgan, a.g.e., s.27; Açba, a.g.e., s.53-54; Andreas David Mordtmann, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, (Çev. Gertraude Songu-Haberman; Önsöz: Erol Eyüpazarcı), İstanbul 1999, s.312; Donald C. Blaisdell, Düyûn-ı Umûmiye (Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa Mali Denetimi), (Türkçesi: Ali İhsan Dalgıç), İstanbul 2008, s.38.

Page 133: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

121

sürülen kefalet maddesi İngiltere hükümeti tarafından uzun süre kabul edilmemiş olmasına rağmen yine de borç bulunabilmişti67.

Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı’nın yarattığı ekonomik bunalımdan dolayı ilk defa 24 Ağustos 1854’de Dent Palmer and Company ve Goldschmid and Company’i adlı müesseselerden dış borç almıştır68. Alınan borca karşılık Sultan Abdülmecit’in de verdiği garanti ile Mısır vergisinin bir kısmı karşılık olarak gösterildi. Mısır vergisinin teminat olarak gösterilen kısmı Londra ile Paris bankalarında eşit şekilde taksim edilecek ve doğrudan doğruya Mısır Valisi tarafından İngiltere bankasına yatırılacaktır. Yapılan kontratın birer nüshası borçlanma şartları gereğince adı geçen bankalarda saklanacaktır69. Alınan kredinin ilk taksiti 22 Ağustos’ta son taksiti ise 19 Aralık’ta olmak üzere yılsonuna kadar Osmanlı hazinesine ödenecekti. Kredinin geri ödemesi ise altı aylık taksitler halinde Mısır Valisi tarafından Londra bankalarına yapılacaktı. Osmanlı Devleti aldığı bu ilk borcun 3 milyonluk kısmını kullanırken, 2 milyonluk kısmını ileride kullanacağını ifade etmişti. Çünkü 2 milyonluk kısmı kullanmama hakkı vardı70.

Alınan borçtan masraflar düşüldükten sonra devletin eline geçen miktar 2.500.000 sterlin idi. Ancak bu para savaş masraflarını karşılamak için yeterli değildi. Çünkü savaş masrafının her yıl için 2.800.000 sterlin tutacağı tahmin ediliyordu71. Yani borç antlaşması imzalandığı vakit alınan borç paradan geriye herhangi bir şey kalmamış daha şimdiden tamamı harcanmış oluyordu. Hatta tahmin edilen savaş masrafının bile altında kaldığından kısa süre sonra yeni borçlanma yoluna gidilmekten başka çare yoktu.

Meclis-i Vükela’da yapılan toplantıda yeni bir borçlanmanın İngiltere ve Fransa’nın kefaleti olmadan alınamayacağı tahmin edilerek, ilgili devletlerin sefaretleri ile görüşülmesi kararına varıldı. İlgili sefaretlerle yapılan toplantıda, devletin gelir ve giderinin sulh zamanında dengeli olduğu halde savaş masraflarının olağanüstü derecede arttığından, normal gelirlerle bu giderlerin karşılanamadığı hatta alınan borçla bile bu masrafların karşılanmasının mümkün olmadığı ifade edilmişti. Devam eden savaşın masraflarını karşılayabilmek amacıyla; 5 milyonluk yeni bir borçlanmaya gidilecek, alınacak krediye Mısır vergisinin önceki borç için teminat gösterilen kısmından kalan ile Beyrut ve İzmir gümrükleri karşılık gösterilecektir. Osmanlı Devleti kendi kendine borçlanmaya giderse maliyet çok yüksek olacağından müttefik devletlerin

67 BOA., İ. HR. no: 5529, lef: 1, (12 Ağustos 1854). 68 B. Lewis, “Duyun-ı Umumiye”, EI2., Vol. II, s.677; Türkel Minibaş, “İlk Kez Kırım Savaşı için Borçlanıldı-Dış Borçla 140 Yıl”, Ekonomik Forum, İstanbul 1994, s.68-69. 69 BOA., İ. HR. no: 5596, (7 S 1270 / 30 Ekim 1854); Velay, a.g.e., s.81; Yerasimos, a.g.e., s.693. 70 Akar-Al, a.g.e., s.8; Velay, a.g.e., s.82. 71 Velay, a.g.e., s.82.

Page 134: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 122

kefaleti ile daha düşük maliyetli bir borçlanmaya gidilecekti. Borçlanmanın iki devletin kefaleti ile olması halinde harcamaların kontrolü için daha önceki borç antlaşması sırasında kurulmasına karar verilen karma denetim komisyonunun da ikinci kez kurulacağı ayrıca belirtildi. Elçiler durumu kendi hükümetlerine bildireceklerini ifade ederken, ayrıca savaş başladığından beri Osmanlı Devleti’nin ne kadar masraf yaptığının ve daha ne kadar masraf yapması gerektiğinin ayrıntılı bir şekilde tespit edilmesini istediler. Elçilerin diğer bir talebi ise gelecekte de böyle sıkıntıların yaşanmaması için bir an evvel mülki ve mali alanlarda ıslahat yapılmasıdır. Babıali hemen harekete geçerek ilgili dairelerin savaşın başından beri aldıkları paraları nerelere harcadıklarına dair dökümleri bir an evvel hazineye göndermelerini istedi72.

Avrupa piyasalarından yapılacak ikinci borçlanma için Kostaki Musurus Paşa girişimlere başlamıştır. İngiltere ve Fransa yapılacak ikinci borçlanma için kefil olacaklarını ifade etmişlerdi. Babıali bu olumlu hava içerisinde bir ara alınacak borcun miktarını 8.000.000 sterline çıkararak daha önce alınan ve 3.000.000 sterlinlik kısmı kullanılmış olan ilk borçlanmayı kapatmayı düşünmüştür. Böylelikle Mısır vergisinin tamamı yapılacak ikinci borçlanma için teminat olarak verilebilir ve devlet sadece bir yere borçlanmış olurdu. Ancak Lord Palmerston’un bu girişime destek vermemesi üzerine bundan vazgeçilmiştir73. Yapılacak ikinci borçlanmaya Mısır vergisinin yanında İzmir ve Suriye gümrük gelirleri teminat olarak gösterilecekti. İngilizler yapılacak borç antlaşmasına harcamaların kontrolüne dair bir madde konması hususunda ısrarcı olmuşlardır. Fakat Kostaki Musurus Paşa, böyle bir maddenin devletin namusuna dokunacağını ifade ederek karşı çıkmıştır. Bunun yerine harcamaların kontrolü için bir talimatname hazırlanacağına dair taahhütte bulunmuştur. İngilizlerin bu teklifi kabul etmeleri üzerine ikinci borçlanmanın önünde hiçbir engel kalmamıştır74.

İngiltere ve Fransa’nın, “geliri savaşın sürdürülmesinde kullanılmak” şartıyla kefil oldukları ikinci borç antlaşması 27 Haziran 1855’de imzalandı. Alınacak borç para 5.000.000 sterlin olup, emisyon oranı 25/8 sterlin, % 4 faiz, % 1 komisyon ve yıllık 250.000 sterlin masrafla Mısır vergisinin önceki borçtan kalan kısmı ile İzmir ve Suriye gümrükleri gelirleri karşılık gösterilerek alınmıştı. Geri ödemesi yine 6 ayda bir olmak üzere Haziran ve Aralık aylarında İngiltere Bankası aracılığıyla yapılacaktı75.

72 BOA., İrade, Meclis-i Mahsusa (İ. MMS.), no: 162, (11 N 1271 / 28 Mayıs 1855); Akar-Al, a.g.e., s.9-10; Anderson, a.g.m., s.54; Velay, a.g.e., s.82-83. 73 BOA., İ. MMS. no: 167, (7 L 1271 / 23 Haziran 1855); Akar-Al, a.g.e., s.10. 74 BOA., İ. HR. no: 6055, (23 Haziran 1855); Akar-Al, a.g.e., s.11. 75 BOA., Name-i Hümayun Defteri (NMH.d.), no: 12, s.117-118, (28 Şevval 1271 / 14 Temmuz 1855); BOA., Sadaret Divan-ı Hümayun Name-i Hümayun Kalemi Belgeleri, (A. DVN. NMH.), dos. 12, ves. 129, (28 Şevval 1271 / 14 Temmuz 1855); Aynı belge için

Page 135: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

123

Osmanlı Devleti’nin ikinci dış borçlanma için garanti olarak tahsis ettiği gelirler şöyleydi76:

Mısır vergisinden serbest kalan 1.800.000 Frank

İzmir gümrük hasılatı 2.500.000 “

Suriye gümrük hasılatı 2.000.00 “

Toplam 6.300.000 “

Borçlanma sırasında İngiltere ve Fransa’nın kefaletleri alınmıştı. Ancak bu kefaletin geçerliliği her iki devletin meclislerinin onayına bağlıydı. Fransa Meclisi, kefalet maddesini herhangi bir zorluk çıkarmadan onaylarken, İngiliz Meclisi’nde ağır eleştirilere maruz kalan hükümet uzun uğraşlar sonunda onay alabildi77.

İngiltere ve Fransa devletleri borçlanmaya kefil olurlarken elde edilecek paranın savaş masraflarına harcanmasını denetleyecek ve hazine hesaplarını inceleyecek iki komiser atama hakkını aldılar. İngiltere adına Lord Hobart ve Fransa adına ise Marguis de Ploeuc komiser olarak atanmıştı78. Osmanlı Devleti’nin sırf borç alabilmek amacıyla kabul ettiği bu komisyon yabancıların Osmanlı Devleti’nin iç işlerine ciddi bir müdahalesi ve müttefiklerin hükümete olan güvensizliklerinin göstergesidir.

Osmanlı Devleti’nin ilk borçlanma girişimleri sırasında Fransız Dışişleri Bakanı Thouvenel, alınacak borç paranın harp masraflarına harcanmasını denetlemek üzere karma bir denetim komisyonun kurulması gündeme getirmişti79. Aynı şekilde Lord Stratford’da alınacak paranın yönetilmesi hususunda bir komisyonun kurulmasının gerekliliğini Mustafa Reşit Paşa’ya söylemişti80. Hatta buna dair bir plan hazırlayan Lord Stratford’a göre komisyon, üç Osmanlı, bir İngiliz ve diğeri Fransız olmak üzere beş üyeden

bkz. Osmanlı Belgelerinde Kırım Savaşı, s.58-60; Karakoç Sarkis, Külliyât-ı Kavânîn, no: 2825; Muâhedât Mecmuası, Cilt: IV, TTK, Ankara 2008, s.224-227; The Times, no: 22123, (3 August 1855), s.8; Anderson, a.g.m., s.55; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt: 4, TTK, Ankara 1955, s.167; Velay, a.g.e., s.83; Blaisdell, a.g.e., s.38. 76 Yerasimos, a.g.e., s.695. 77 Cevdet Paşa, a.g.e., s.52; Velay, a.g.e., s.85-86. 78 Açba, a.g.e., s.55; Blaisdell, a.g.e., s.39; Rıfat Önsoy, Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları (1854-1914), Ankara 1999, s.47. 79 BOA., İ. HR. no: 5466, lef: 9, (9 L 1270 / 5 Temmuz 1854). 80 Akar-Al, a.g.e., s.13.

Page 136: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 124

oluşacaktı. Kurulacak komisyon hükümetten bağımsız olacak ve yapılan harcamaların kontrolünü yapacaklardı81.

Yapılan girişimler sonucunda ilk borç antlaşması imzalandıktan sonra karma denetim komisyonu kurulması çalışmalarına hız verildi. 11 Ekim 1854’de 5 komisyon üyesinin isimleri açıklandı. Komisyonda görev yapmak için Osmanlı Devleti, Hazine-i Celile-i Masarıfat Muhasebecisi Mehmet Raşit Bey’i, Meclis-i Vala’dan Mehmet Nazif Bey’i ve Kabuli Efendi’yi üye olarak belirlerken82, İngiliz Büyükelçiliği Galata bankerlerinden D. Revelaky’i, Fransa Büyükelçiliği ise yine Galata bankerlerinden David Glavany’i üye olarak tayin etmişti. Komisyon başkanı ise Mehmet Nazif Bey olmuştu83. Kurulda Fransa ve İngiltere adına iki maliye genel denetmeni bulunacaktı. Komisyonda, Fransa adına Doğu Ordusu hesaplarına bakan Maliye Umumi Müfettişi Mösyö Cadrossi, İngiltere adına ise Osmanlı Bankası Müdürü M. Falconnet görev almıştı84.

Kısa bir süre sonra ikinci borçlanma çalışmalarına başlanınca harcamaların kontrolü için kurulmuş olan komisyonun ikinci defa kurulması gündeme geldi85. Komisyonun kuruluş aşamasında İngiltere ve Fransa sefaretleri tarafından hazırlanan taslak layiha Babıali’ye sunuldu86. Babıali tarafından bazı maddeleri uygun bulunmasa da borçlanmanın gecikmemesi için harcamaların denetimi usulünün kabul edilmiş olmasından dolayı layihaya onay verildi. Yapılan görüşmeler neticesinde mevcut talimatname üzerinde yapılan bazı değişikliklerle 17 Ocak 1856 tarihinde komisyonun 11 maddelik talimatnamesi kabul edilmiş oldu87. Komisyon 24 Ocak 1856’da resmen çalışmaya başladı. Buna göre komisyon, Avrupa’dan İngiltere ve Fransa’nın kefaletiyle alınan borç paranın harcanmasını denetleyecek, Osmanlı, İngiltere ve Fransa devletlerince belirlenecek üyelerden oluşacaktı. Komisyonun borçlanmadan ödenecek tüm harcamaları onaylama ve denetleme gibi oldukça önemli yeni bir görevi vardı. Özellikle Batılı iki üye resmi mali uzman olacaktı. Bu şart Fransız Maliye Bakanı tarafından teklif edilmiş ve İngiliz Clarendon tarafından da uygun bulunduğu gibi Osmanlılara maliyelerine dirlik ve düzen gibi şeyleri nasıl getireceklerini

81 Anderson, a.g.m., s.52-53; Lewis, a.g.e., s.446; M. Belin, Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Tarihi, Ankara (Şubat) 1999, s.476. 82 BOA., İ. MMS. no: 76, (27 Z 1270 / 20 Eylül 1854); Akar-Al, a.g.e., s.14. 83 Akar-Al, a.g.e., s.14; Anderson, a.g.m., s.53, (dipnot: 37). 84 Lady Hornby, Kırım Savaşı Sırasında İstanbul, (Çeviri: Kerem Işık), İstanbul 2007, s.89; Belin, a.g.e., s.476, (dipnot: 1). 85 BOA., İ. MMS. no: 162, (11 N 1271 / 28 Mayıs 1855). 86 BOA., İ. HR. no: 6356, lef: 2, (Selh Ra 1272 / 12 Aralık 1855); BOA., A. AMD. dos. 71, ves. 20, (1855); Akar-Al, a.g.e., s.19. 87 BOA., İ. MMS. no: 234, (9 Ca 1272 / 17 Ocak 1856); Akar-Al, a.g.e., s.19.

Page 137: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

125

öğrenmeleri için bir şans olarak değerlendirmeleri tavsiyesinde bulunmuştu88. Kurulan ikinci karma denetim komisyonunda Osmanlı Devleti adına başkan sıfatıyla Kani Paşa89, Raşit Bey, Kabuli Efendi ile Paris Sefiri Mehmet Cemil Efendi yer almıştır90. Komisyonda Fransa adına Mösyö Cadrossi ve İngiltere adına Edmund Hornby görev aldı91.

Harcamaların denetlenmesi amacıyla oluşturulan her iki denetim komisyonundan da yeterli verim alınamamıştır. Osmanlı bürokratlarınca işin yavaşlatılması, doğru bilgi verilmemesi veya verilen bilgilerin saklanması gibi yollarla komisyonun çalışmaları engellenmiştir. İlk başta Osmanlı Devleti adına komisyonda bulunan üyeler yabancı komisyon üyelerini sessiz, kibar ve idare edilmeleri kolay insanlar olarak görmüşlerdir. Ancak, yabancı komisyon üyelerinin çalışma planlarını gördükten sonra hiçte öyle düşündükleri gibi olmadıklarını anlamışlardır. Hatta bir İngiliz tacirinin belirttiğine göre, Osmanlı üyeleri komisyona çok öfke duyduklarından kendi paralarını harcamak için yabancı üyelerin rızasını alarak Osmanlı Devleti’ni küçük düşürmeyi asla kabul etmeyeceklerini ve yabancı üyelerin sabırları taşıncaya kadar bu ısrarlı tavırlarını sürdüreceklerini ifade etmişlerdir92.

3. İane Usulü

Kırım Savaşı’nın finansmanı için müracaat edilen bir diğer kaynak ise, iane-i cihadiye, iane-i nakdiye, iane-i askeriye ile halkın ve memurların gönüllü yardımlarını kapsayan ianelerdir.

Babıali tarafından harp masrafları ve orduların zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere alınan tedbirlerden bir diğeri ise halktan iane-i nakdiye adıyla para toplanması olmuştur93. Ayrıca, 8-9 Ağustos 1853 tarihinde toplanan Meclis-i Meşveret’te, 1000 kuruştan fazla maaş alanlara maaşlarının beşte birinin ödenmesi yani beşte dördünün hazineye gelir olarak alınması, iane-i cihadiye namıyla halktan para toplanması, zenginlerden gelecek yılın vergisinin peşin olarak alınması, sikke-i mağşuşa çıkarılması, sarraftan borç alınması, Padişah başta olmak üzere yüksek rütbeli memurların hazine rahatlayınca

88 Anderson, a.g.m., s.58; Komisyonun görev ve yetkilerine dair bkz. BOA., İ. MMS. no: 234, (9 Ca 1272 / 17 Ocak 1856). 89 BOA., İ. DH. no: 21588, (13 S 1272 / 25 Ekim 1855); BOA., A. MKT. UM. dos. 213, ves. 84, (18 S 1272 / 30 Ekim 1855); BOA., Sadaret Mektûbi kalemi Mühime Kalemi Belgeleri (A. MKT. MHM.), dos. 80, ves. 75, (2 R 1272 / 12 Aralık 1855); A. Lütfi Efendi, a.g.e., s.97. 90 BOA., A. AMD. dos. 71, ves. 21, (1272 / 1855). 91 BOA., A. AMD. dos. 71, ves. 54, (1856); BOA., İ. DH. no: 23202, (24 Z 1272 / 26 Ağustos 1856); Anderon, a.g.m., s.59; Hornby, a.g.e., s.90. 92 Hornby, a.g.e., s.90. 93 A. Lütfi Efendi, a.g.e., s.94.

Page 138: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 126

almak üzere maaşlarını birkaç ay almamaları gibi fikirler ileri sürüldü94. Yine 1 Kasım 1853 tarihinde toplanan Meclis-i Mahsus’ta harp masraflarını karşılamak için Ekim 1853 ile Şubat 1854 tarihleri arasında hazineye acilen lazım gelen 300.000 kesenin en az bir kısmının taşrada toplanmış olup memur, müdür ve muhtarlar zimmetinde kalarak hazineye gönderilmeyen vergilerin tahsiliyle karşılanmasına karar verildi. Alınan karar gereğince 10 Kasım 1853 tarihli irade ile 3 maddelik bir talimat hazırlanarak taşra defterdarları, mal müdürleri ve kaymakamlara gönderilerek baki kalmış olan vergilerin acilen hazineye gönderilmesi istendi95.

Babıali, hazinenin sıkıntısını giderebilmek için çaba harcarken Sinop baskınından hemen sonra henüz devlet tarafından herhangi bir yardım talebi olmamasına rağmen halk kendiliğinden harekete geçti. İstanbul ve taşrada yaşayan bazı şahıslar hayvan ve nakdi yardımlar yapmaya başladılar. Bu bağlamda olmak üzere astarcı esnafı kendi aralarında topladıkları hayvan bedelini Kethüdaları aracılığıyla İhtisab Nezareti’ne göndermişlerdi96.

Tüm tedbirlere rağmen hazinenin ekonomik sıkıntısının önü alınamıyordu. Bunun için 27 Mart 1854 tarihinde toplanan Meclis-i Mahsus’ta halkın hem bedenen hem de bedelen yardım yaparak bu hayırlı hizmete iştirak etmeleri benimsendi97. Yine, alınan başka bir kararla hazineye borcu olanların en kısa zamanda borçlarını ödemeleri aksi takdirde emlak veya maaşlarından tahsil edileceği ilan edildi98. Meclis-i Mahsus’ta alınan karar gereğince “iane-i harbiye” ve “iane-i cihadiye” adıyla yardım kampanyası düzenleneceği halka ilan edilerek herkesin “bedenen olduğu gibi bedelen de” mali gücüne göre kampanyaya katılmaları istendi99. Aslında harp zamanlarında halktan yardım toplanması usulü yeni bir uygulama değildi. Kentlilerin ödedikleri ve “iane-i cihadiye” ve “imdad-ı seferiye” adıyla iki çeşit vergi vardı. İane-i cihadiye, II. Mahmud zamanında Redif askeri teşkilatının giderlerini karşılamak amacıyla iki taksit halinde toplanırken; İmdad-ı seferiye ise seferberlik ilan edilince sefere katılacak valiler tarafından olağanüstü giderleri karşılamak amacıyla alınan, miktarı hükümet merkezinde belirlenen vergiydi100. Bu sıkıntılı dönemde eski bir usul olan “iane-i cihadiye” uygulamaya konulmuştu. Albay rütbesinden yukarı bütün devlet memurlarından, ordu ve donanma dahil

94 BOA., HR. SYS. 1188, göm. 13, lef: 89, (9 Za 1269 / 14 Ağustos 1853). Bu belgede meclis-i meşverete katılan 21 kişinin mührü vardır. 95 BOA., İ. DH. no: 17751. 96 Takvim-i Vekâyi (TV.), def’a: 496, (7 Ra 1270 / 8 Aralık 1853). 97 BOA., İ. MMS. no: 17, (27 C 1270 / 27 Mart 1854); Besim Özcan, Kırım Savaşı’nda Mali Durum ve Teb’anın Harb Siyaseti (1853-1856), Erzurum 1997, s.36-38. 98 Özcan, a.g.e., s.38. 99 TV. def’a: 503, (20 B 1270 / 18 Nisan 1854); Özcan, a.g.e., s.38-39. 100 Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara 1997, s.144-147.

Page 139: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

127

İstanbul şehri zenginlerinden iane-i cihadiye adıyla toplanacak vergiyi tespit etmek üzere ulemadan bir meclis teşkil edildi. Bu meclisin belirlediği listeler dairelere gönderiliyor, bir nevi mecbur tutulan ordu mensupları belirtilen meblağı ödüyordu. Bu miktar subaylarla memurlar için maaşlarının üçte biri kadardı. Bunun yanında vilayetlerden de iane-i cihadiye namıyla paralar gönderiliyordu. Sadece nakit para değil ordunun ihtiyacı olan her türlü malzeme talep ediliyordu101. Bu bağlamda olmak üzere Yanya’ya bağlı Berat kazası Sandık emini Salih Efendi 200 kuruş maaşını “iane-i cihadiye” olmak üzere hazineye terk etmişti. Yine, Gelibolu Sancağı’na bağlı Şarköy kazasından istenen 950 res koyun tedarik edilemediğinden bunun bedeli olan 30.000 kuruş ve Ergani Madeni Hümayunu Sancağı dahilindeki kazalar ahalileri ise 25.000 kuruşu “iane-i cihadiye” olmak üzere hazineye vermişlerdi102.

Kırım Savaşı, Ortodoks-Rum mezhebi ile Katolik mezhebi arasındaki üstünlük mücadelesinden kaynaklanmış olmasına rağmen hazinenin sıkıntısını gidermek amacıyla para yardımı yapanlar arasında İstanbul Rum Patriki ile Kudüs-i Şerif Patriki’nin yanında, Turusina Manastırı nazırıyla, Kuşadası, Köstendil, Kayseri, Ereğli, Tekfurdağı, Kapudağ, İzmit, Kadıköy, Tarabya, Amasya, Dimetoka, Narda, Sisam, Niş ve Diyarbekir metropolidleri ve bazı kiliselerin piskoposlarının da aralarında bulunduğu cemaat ileri gelenlerinin olması dikkati çekmektedir. Cemaat ileri gelenlerinden 30 kişi 909,5 keselik (yani 454.750 kuruş) nakdi yardım yapmıştı103. Ayrıca, çeşitli eyaletlerde yaşayan Rumların yanında Katolikler, Ermeniler ve Yahudilerin de aralarında bulunduğu cemaatler büyük miktarlarda nakdi yardımlar yapmıştır104. Yine devletin çeşitli kademelerinde görev yapan 49 devlet memuru askerin acilen ihtiyaç duyduğu giyecekleri dikmek üzere çalışmaya başlamışlar ve kısa sürede 1350 don, 1350 gömlek ve 225 hırkayı diktirerek Anbar-ı Amire’ye teslim etmişlerdi105. Ayrıca halk kendiliğinden hevese gelmiş kudreti nispetinde yardımlarda bulunmuş, askerin kışın giymesi için hırkalar, don, gömlek ve hırka dikmişlerdi. Esnaf mal yanında para da veriyordu106. Vali, mutasarrıf, kaymakam, defterdar ve mal müdürü gibi devletin ileri gelen memurları sık sık yardım toplayarak hazineye gönderiyorlardı. Savaşın ilanından iki gün sonra 6 Ekim 1853 tarihli bir belgede

101 S. Adulphus Slade [Müşavirpaşa], Türkiye ve Kırım Harbi, (Çev. Ali Rıza Seyfi), Askeri Matbaa, İstanbul 1943, s.122. 102 CH. nr. 723, (22 R 1271 / 10 Ocak 1855). 103 TV. def’a: 504, (9 Ş 1270 / 7 Mayıs 1854). 104 Özcan, a.g.e., s.140-156. 105 CH. nr. 657, (21 1270 / 23 Kasım 1853); Rumeli varidat muhasebesi kalemi mümeyizleri efendiler ile kalem mukayyidi ve kalfa efendilerinin 3500 kat don, gömlek diktirmelerine dair bkz. CH. nr. 658, (27 1270 / 29 Kasım 1853); CH. nr. 660, (9 Ra 1270 / 10 Aralık 1853). 106 Salih Hayri, Kırım Zafernâmesi-Hayrâbât, (Hazırlayan: Necat Birinci), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1988, s.83-84.

Page 140: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 128

yer alan bilgilere göre Rumeli ve Anadolu kıtalarında bulunan ve yukarıda saydığımız memurlardan 81’i kendi aralarında 1.447.248 kuruş nakit parayı toplayarak hazineye göndermişlerdi107. Üsküp eyaleti dahilinde bulunan Kalkandelen ve Gilan kazasının müdür, naip ve memleket ileri gelenleri Sofya ordu-yı hümayunu için 18 res top çeker bargir vermişlerdi108. 18 Nisan 1854 tarihinde nakdi yardım yapılmasına dair çıkarılan ilanname üzerine Mecâlis-i Âliyye’ye Memuru Rauf Paşa, Şeyhülislam Arif Efendi, Sadrazam Mustafa Paşa, Tophane Müşiri Fethi Paşa, Serasker Rıza Paşa, Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, Maliye Nazırı Safveti Paşa, Meclis-i Vala Reisi Şekip Paşa ile Kaptan-ı Derya Mehmet Paşa’nın da aralarında bulunduğu ileri gelen devlet adamları 4160 keselik (yani 2.080.000 kuruş) nakdi yardım yapmışlardı109. Yine, yüksek rütbeli devlet memurlarından oluşan 154 kişi 3419 keselik (yani 1.709.500 kuruş) nakdi yardım yapmışlardı110. Ayrıca Mısır Valisi Abbas Paşa savaşın henüz başlarında 10.000 kese tutarında para yardımında bulunmuştu111.

Kırım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nde yapılan yardım kampanyaları daha çok devlet girişimleriyle gerçekleşiyordu. Osmanlı Devleti’nin yaptığı bağış kampanyalarının asıl amacı hazinenin yükünü hafifletmekti. Bunun içinde askerlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak hırka, çamaşır gibi elbiseler ile at gibi hayvan bağışları yapılmaktaydı. Bunun yanında büyük miktarlarda nakit para bağışları da yapılıyordu. Bu bağışların hazırlanmasında nazır ve bürokratların yanı sıra Padişah ve haremde önemli rol oynamıştı. Yani devlet yardım kampanyalarında teşvik ve denetim olmak üzere iki görevi de birlikte yürütüyordu. Buna karşılık müttefik devletlerden Fransa’da da yapılan yardım kampanyaları Osmanlı Devleti’yle benzerlik gösterirken, İngiltere de ise kampanyalar daha çok hayır cemiyetleri tarafından yürütülmüştür. Genellikle bu kampanyalar balo düzenlenmesi ve piyango satışları gibi çeşitli etkinliklerle yürütülmüştür. İngiltere’de yapılan yardımlar sık sık Journal de Constantinople ve The Times gazetelerinde yayınlanmıştır112.

Osmanlı hükümetinin mali sıkıntıyı gidermek için müracaat ettiği bir diğer yöntem ise askerlik hizmetinden muaf gayrimüslim tebaanın ödediği haraç vergisinin iane-i askeriye şeklinde toplanmasıdır113. Bu vergi 40 yaşını geçmiş

107 BOA., İ. MVL. no: 11303. 108 BOA., İ. DH. no: 18775, (Selh C 1270 / 29 Mart 1854). 109 TV. def’a: 503, (20 B 1270 / 18 Nisan 1854). 110 TV. def’a: 504, (9 Ş 1270 / 7 Mayıs 1854). 111 Salih Hayri, a.g.e., s.32. 112 Bkz. Alexandre Toumarkine, “Kırım Savaşı Sırasında Osmanlı’da Hayırseverlik, Filantropi ve Vatansever Bağışlar”, Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İÜEF Tarih Araştırma Merkezi (Bildiriler, 22-23 Mayıs 2006), İstanbul 2007, s.45-52. 113 BOA., A. AMD. dos. 62, ves. 30, (1271 / 1855).

Page 141: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

129

gayrimüslim tebaadan alınırdı114. Meclis-i Ali Tanzimat ve Meclis-i Umur-ı Askeriye-i Muvakkati bir araya gelerek haraç vergisinin iane-i askeriye şeklinde toplanmasına karar verdi. Hazırlanan talimat eyalet ve sancak yöneticilerine gönderildi. Bu talimata göre; iane-i askeriye, Eylül 1855’den itibaren toplanacak olup, kişi bedeli 5000 kuruştur. Kaza ve nahiyelerde vergilerin dağıtımı ve toplanması memurlar ile rüesa-ı millete bırakılmıştır. Köylerde ise verginin dağıtımı ve toplanması muhtar ile kocabaşılara bırakılırken, yine köylerde verginin miktarı halkın durumuna göre belirlenecekti115.

Hazinenin içinde bulunduğu sıkıntıyı gidermek amacıyla başvurulan yöntemlerden birisi de orduda bulunan subayların ve yüksek rütbeli devlet memurlarının maaşlarının beşte birini hazineye terk etmeleri usulüdür116.

Yardım kampanyasının başladığı tarihten itibaren her kademeden devlet memurlarının yanı sıra halkın yaptığı nakdi yardımlara dair arşiv kayıtlarından B. Özcan tarafından yapılan tespite göre, 44.074.742 kuruş toplanmıştır. Bu yardımlar içinde gayri müslim tebaanın yaptıkları yardımların miktarı ise 1.477.734 kuruş tutmaktadır117.

4. İane Usulü Olarak Halk ve Memur Yardımlarını Gösteren Bir Defter118

İngiltere, Fransa ve Osmanlı Devleti, savaşı Kırım yarımadasında sürdürmeye karar vermişler ve Eylül 1854’de ordularını Sivastopol önlerine yığmaya başlamışlardı. Fakat kış mevsimi yaklaşmış ve askerlerin soğuk havadan en az şekilde etkilenmesi için en kısa sürede hırka, çorap ve eldiven gibi giyecek malzemelerinin tedarik edilmesi istenmişti. Yüksek rütbeli devlet memurları ile halk tarafından aynen ve nakden takdim kılınan parayla hazırlanan hırka, çorap ve eldiven gibi malzemeler Kırım tarafına gönderilmiştir. Giyecek ve para yardımı yapanların isimlerinin Takvim-i Vekâyi ve Ceride-i Havadis gazetelerinde parça parça yayınlanması düşünülmüş ise de bunların

114 Eugéne Morel, Türkiye ve Reformları, (Çeviren: S. Belli), Ütopya, (2. baskı), Ankara 2000, s.187. 115 BOA., Cevdet, Askeriye (C. AS.), no: 15744, (Eylül 1855). 116 Slade, a.g.e., s.122. 117 Özcan, a.g.e., s.90, 156. Ayrıca bu eserde, devlet ricali, çeşitli kademelerdeki devlet memurları ile esnaf yardımları ve eyaletler ile gayrimüslim tebaadan toplanan yardımlar tablolar halinde sunulmuş ve son derece ayrıntılı bilgilere yer verilmiştir. 118 “Kırım cânibinde bulunan asâkir-i hazret-i mülûkânenin muhâfaza-i vücûdları zımnında vükelâ-yı fihâm-ı Saltanat-ı Seniyye ve memûrîn-i ve sâire taraflarından aynen takdim kılınan ve bedel olarak virilib komisyonu cânibinden i’mâl ittirilen hırkalar ile kezâlik zevât-ı müşâr ve mûmaileyhim taraflarından i’tâ olunan ve komisyon-ı mezkûr ma’rifetiyle mübâya’ kılınan eşyâ-yı sâirenin ve küsûr-ı mevcûd-ı sandık olub bundan böyle lüzûmuna göre sarf olunacak mebâliğin defteridir.”, (y.y./t.y.). (Bundan sonra “Komisyon Defteri” olarak kısaltılacaktır.)

Page 142: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 130

karışabileceği düşüncesiyle komisyonun aldığı karar üzerine bir defteri düzenlenmişti119. Defterin tamamı 100 sayfadır. Ayni ve nakdi yardım yapanların isimleri ile ne kadar para veya giyecek verdikleri defterin 2-96.sayfaları arasında yazılmıştır. 97-99. sayfalar arasında ise toplanan 1.265.585 kuruşun (yani 12 yük120 65.585 kuruş), nerelere sarf edildiği listeler halinde belirtilirken, 100. sayfada ise paranın toplanmasını ve harcanmasını kontrol eden komisyonun raporu vardır. Bu rapora göre, 7.598 adet aba hırka ve 1.265.585 kuruş para toplanmıştır. Toplanan bu paradan da 572.002,5 kuruş 12 paraya yeni hırkalar diktirilmiştir. Kalan 693.582 kuruş 8 parayla ise askerlerin savaş alanında ihtiyaç duydukları diğer malzemeler satın alınarak gönderilmiştir. Askerlerin nelere ihtiyaçları olduğu ise Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’ya sorulmuş ve onun isteği doğrultusunda askerler için duhan (tütün), sabun ve kahve gibi maddeler satın alınmıştır. Paranın toplanmasını ve harcanmasını kontrol eden komisyonda Agob, Yusuf, Kabuli, Mehmet, Ahmed Vefik ve Subhi adlı kişiler yer almıştır121.

Yardım yapanlara ait listeler incelendiği vakit en üst derecedeki devlet memurundan en alt derecedeki devlet memuru olmak üzere halkın her kesiminden kişilerin bu yardım kampanyasına katıldıkları görülmektedir. Listeler incelendiği zaman; Sadrazam, Şeyhülislam, Rauf Paşa, eski sadrazam İzzet Paşa, eski sadrazam Hüsrev Paşa, Sultan Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan, Hariciye Nazırı Âli Paşa, Mehmet Ali Paşa, Mustafa Naili Paşa, eski Şeyhülislam Arif Hikmet Bey, Fethi Paşa, Kapudan-ı Derya Halil Paşa, Ali Galip Paşa, eski sadrazam Sait Paşa, Meclis-i Vala başkanı Kamil Paşa, Meclis-i Tanzimat azası Mehmet Paşa, Rıfat Paşa, Ticaret Nazırı Safveti Paşa, Maliye Nazırı Şefik Paşa, Evkaf-ı Hümayun Nazırı Hasib Paşa, Hassa Müşiri Reşit Paşa, Vasıf Paşa, Meclis-i Vala azası Mehmet Ali Paşa, eski Ticaret Nazırı Namık Paşa, Zabtiye Müşiri İzzet Paşa, Salih Paşa ve Meclis-i Tanzimat azası Hıfzı Paşa gibi devlet ve ordu idaresinde çok önemli mevkilerde yer alan pek çok kişinin adının geçtiği görülecektir. Bunun yanında, vali, mutasarrıf, kaymakam, naip ile sancak ve vilayet meclis azaları gibi yerel idareciler; kazasker, kadı, müftü, imam ve hafız gibi din adamları; saray görevlileri; onbaşı, çavuş, miralay, mirliva, yüzbaşı ve binbaşı gibi her rütbeden ordu mensupları; balıkçı, hasırcı, sarraf, kürkçü, şekerlemeci, sandıkçı, helvacı, ketenci, yumurtacı, soğancı, attar, duhancı, kasap, ekmekçi, basmacı, hamamcı, bıçakçı, arpacı, kazaz ve keçeci gibi esnaf mensupları ile esnaf yöneticileri; çeşitli yerlerin memleket ileri gelenleri yani vücûh-ı memleket mensupları; çeşitli yerlerin Katolik, Rum ve Ermeni milleti ile bunların temsilcileri olan milletbaşıları veya kethüdaları; çeşitli aşiret, köy ve

119 Fakat zaman zaman yardım listeleri her iki gazetede de yayınlanmıştır: Yardım listeleri için bkz. CH. nr. 648, 650, 651, 657, 660, 778; Yardım listeleri için bkz. TV. def’a: 504, 505, 508, 509, 514. 120 Bir yük 100.000 kuruştur. 121 Komisyon Defteri, s.96-100.

Page 143: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

131

kaza halkları; Hayriye tüccarı ve diğer tüccar esnafı ile çeşitli memuriyetlerde bulunan devlet memurlarının isimlerini görmek mümkündür122.

Kampanyadan toplanan paradan askerler için Amerikan bezi ve pazenden hırka imal ettirilmiştir. Hırka imali için satın alınan Amerikan bezi, pazen ve pamuğun miktarı ve tutarı şöyleydi123:

Hırka imali için satın alınan malzeme

Miktar Tutar: Kuruş-para

Amerikan bezi ve pazen 5.376 top 254.025,5 krş Penbe (Pamuk) 14.523,5 kıyye124 151.486 krş Toplam 405.511.5 krş

Satın alınan bezin top fiyatının 40-69 kuruş arasında, pamuğun kıyye fiyatının ise 6-12 kuruş arasında değiştiği görülmektedir. Satın alma işlemleri bir defada değil değişik zamanlarda gerçekleştirilmiştir.

Yine, imal edilen hırkalar için çeşitli kalemlerde harcamalar yapılmıştır. Bu harcama kalemleri ve tutarları ise şöyleydi125:

Hırka imali için satın alınan malzeme, ürün veya hizmet çeşidi

Miktar Tutar (Krş-para)

Şerit 14.106 zira’126 3.041 krş 17 para Tire bezi 205.100 kıyye 7.468.5 krş 10 para Hırka kesimi için 5.371 krş 10 para Hırkaların çatısı yani dikimi için 16.009 krş Hırkaların hallaciyesi için 12.014 krş 10 para Hırkaların teyel yani eğreti dikimleri için

80.140 krş

Beyaz Amerikan bezinin boyası için 3.607,5 krş Kıl çuvallar 20.280 krş İp, urgan 18.559 krş Eldiven 1200 adet 11.400 krş Çorap 160 adet 1.040 krş Toplam 178.930,5 krş

Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın isteği ile askerler için tütün, sabun ve kahve satın alınmıştır. Satın alınan ürünlerin miktarı ve tutarı şöyledir127:

122 Komisyon Defteri, s.2-96. 123 Komisyon Defteri, s.97. 124 Kıyye, okka adlı eski ağırlık ölçüsü olup 400 dirhem bir kıyye olarak kabul edilmiştir. Bir dirhem 3,207 grama karşılık gelmekte, bir kıyye ise yaklaşık 1,282 kg’dır. Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul 1986, s.86. 125 Komisyon Defteri, s.98. 126 Osmanlı devletinde kullanılan bir uzunluk ölçüsü olup, arşın tabiri ile aynı manada kullanılmıştır. Zirâ’ ve arşın 68 cm’ye karşılık gelmektedir. Sertoğlu, a.g.e, s.18.

Page 144: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 132

Satın alınan ürün Kıyye Kuruş Kahve 10.058 82.073 krş 8 para Tütün+hamaliye ücreti 35.070 368.235+308=368.543 krş Sabun 41.845,5 211.493 krş Toplam 662.109 krş 8 para

Buraya kadar toplanan paradan 1.246.551 kuruşun harcandığı görülmektedir. Kalan paradan 16.726 kuruş ise, satın alınan eşyalar ile hırka, çorap ve eldiven gibi giyeceklerin nakliyesi gibi çeşitli kalemlerde harcanmıştır. Bu harcama kalemleri şöyledir128:

Harcama kalemi Kuruş Hırka ambarında müstahdemlere ve ağalara 3800 Hırka hamaliyesi 4795 Satı alınan penbelerin hamaliyesi ve kantariyesi 1003 Hüsrev Paşa terekesinden satın alınan penbenin mavna ücreti 130 Bezlerin hamaliyesi 515 Pasatora adıyla bazargan uşaklarına verilen 285 Ankara ve Sivas’tan gelen akçenin hamaliye ve posta ücreti 64 Komisyonda görevli kavaslara 4150 Terazi ücreti 80 Terzi Todori ve Masruf’un 21 günlük ve 30 kuruştan yevmiyeleri 630 Terziler için kandil, mum ve şamdan parası 362 Penbeyi kontrol eden Ali Ağa’ya 100 Kantarcı Ali Ağa’ya 250 Hamallar memuru kavasa verilen 270 Amele çalıştırılan yerlerin düzenlenmesi için 40 Muytablara 10 Kavasbaşının harcaması 92 Terzilere verilen yemeklik 70 Üç adet defter 40 Şem’a yani mumlu fitil 10 Kağıt ücreti 30 Toplam 16.726 Kalan paradan, evrak-ı nakdiyeden zuhur eden kalem için 60 kuruş ve

muhasebe defteri için ise 1.247 kuruş ödeme yapılmıştır. Dolayısıyla toplanan paranın 1.264.585 kuruşluk kısmı tamamen harcanmıştır. Kalan miktar ise 1000 kuruş olarak deftere kaydedilmiştir129.

Görüldüğü üzere yardım listelerini ve harcama kalemlerini içeren 100 sayfalık bu defter incelendiği vakit Kırım Savaşı’nın finansmanı hususunda halkın ve memurların ne kadar duyarlı davrandıklarını yakından görmek mümkündür. Toplanan paralar komisyonun gözetiminde gerekli yerlere harcanmış ve hazırlanan defter Padişah’a sunulmuştur.

127 Komisyon Defteri, s.98. 128 Komisyon Defteri, s.99. 129 Komisyon Defteri, s.99.

Page 145: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

133

Sonuç olarak Kırım Savaşı, Osmanlı Devleti’ni ekonomik olarak çok zor durumda bırakmıştır. Savaş öncesi dış borçlanmaya kesinlikle karşı olan Sultan Abdülmecit, savaş sırasında iki defa yüksek oranda dış borçlanmaya izin vermek durumunda kalmıştır. Savaşın finansmanı için sadece dış borçlanma yeterli gelmemiş ve iç borçlanma usulüne de müracaat edilmiştir. Galata sarrafları, memurların maaşlarının bir kısmının ödenmemesi, evrak-ı nakdiye ve esham-ı mümtaze çıkarılması, kaime basılması ile eytam sandığından borç alınması gibi iç borçlanma yollarına gidilmiştir. Fakat artan savaş masraflarının karşılanamamasından dolayı en yüksek dereceli devlet memurlarından en alt derecedeki devlet memurlarına kadar tüm halkın, esnafın, askerin ve tebaanın katıldığı geniş çaplı yardım kampanyaları düzenlenmiştir. Bu yardım kampanyalarından elde edilen paralar ise cephedeki askerin ihtiyaçları doğrultusunda harcanmıştır.

Page 146: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 134

Kaynakça

A-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

BOA., Sadaret, Amedi Kalemi Belgeleri (A. AMD.): dos. 50, ves. 66; dos. 50, ves. 76; dos. 40, ves. 84; dos. 48, ves. 22; dos. 49, ves. 90; dos. 50, ves. 7; dos. 62, ves. 30; dos. 71, ves. 20; dos. 71, ves. 21; dos. 71, ves. 54.

BOA., Sadaret, Divan-ı Hümayun Name-i Hümayun Kalemi, dos. 12, ves. 129.

BOA., Sadaret, Mektubî Kalemi Mühimme Kalemi Belgeleri, dos. 80, ves. 75.

BOA., Sadaret, Mektubî Kalemi Umum Vilayet Belgeleri (A. MKT. UM.): dos. 167, ves. 74; dos. 213, ves. 84.

BOA., Ayniyat Defteri (AYN.d.), no: 618.

BOA., Cevdet, Askeriye, no: 15744.

BOA., Hariciye Nezareti, Mektubî Kalemi Belgeleri (HR. MKT.): dos. 78, göm. 51, lef: 1, 3, 4.

BOA., Hariciye Nezareti, Siyasi Kısım Belgeleri (HR. SYS.): no: 1188, göm. 13, lef: 154; göm. 13, lef: 89.

BOA., Hariciye Nezareti, Tercüme Odası, no: 52/78.

BOA., İrade, Dahiliye (İ DH.), no: 16025; 16032; 17751; 18483; 18775; 18893; 19101; 21588; 23202.

BOA., İrade, Hariciye (İ. HR.), no: 5039, lef: 1, 2; 5273; 5273, lef: 1 ve lef: 3; 5283; 5283, lef: 1; 5290; 5309; 5309, lef: 2; 5328, lef: 1; 5348, lef: 13; 5348, lef: 18; 5452; 5466, lef: 21; 5466, lef: 22; 5466, lef: 9; 5529, lef: 1; 5529, lef: 2; 5569; 5596; 6055; 6356, lef: 2.

BOA., İrade, Meclis-i Mahsus (İ. MMS.), no: 17; 76; 162; 167; 234.

BOA., İrade, Meclis-i Vala (İ. MVL.), no: 11303; 14682.

BOA., Name-i Hümayun Defteri (NMH.d.), no: 12.

B-Gazeteler

Ceride-i Havadis (CH.), nr. 636; 648, 650, 651, 654, 657, 658, 660, 688, 723, 778.

Takvim-i Vekâyi (TV.), def’a: 496, 503, 504, 505, 508, 509, 514.

The Times, no:22123.

C-Yazma Eser

Karakoç Sarkis, Külliyât-ı Kavânîn, no: 2825.

D-Yayınlanmış Eserler

“Kırım cânibinde bulunan asâkir-i hazret-i mülûkânenin muhâfaza-i vücûdları zımnında vükelâ-yı fihâm-ı Saltanat-ı Seniyye ve memûrîn-i ve sâire taraflarından aynen takdim kılınan ve bedel olarak virilib komisyonu cânibinden i’mâl ittirilen hırkalar ile kezâlik zevât-ı müşâr ve mûmaileyhim taraflarından i’tâ olunan ve komisyon-ı mezkûr ma’rifetiyle mübâya’ kılınan

Page 147: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

135

eşyâ-yı sâirenin ve küsûr-ı mevcûd-ı sandık olub bundan böyle lüzûmuna göre sarf olunacak mebâliğin defteridir.”, (y.y./t.y.).

Baumgart, Winfried ed.)., Akten zur Geschichte des Krimkriegs (AGKK), Serie III, band II, München: Oldenbourg, 2006.

Muâhedât Mecmuası, Cilt: IV, TTK, Ankara 2008.

Osmanlı Belgelerinde Kırım Savaşı (1853-1856), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın no: 84, Ankara 2006.

E-Araştırma ve İnceleme Eserleri

AÇBA, Sait, Osmanlı Devleti’nin Dış Borçlanması, Ankara 2004.

Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir (1-12), (Yayınlayan: Cavid Baysun), TTK, Ankara 1991.

Ahmed Lütfi Efendi, Vak’a-nüvis Ahmed Lütfi Efendi Tarihi, Cilt: IX, (Yayınlayan: M. Münir Aktepe), İstanbul 1984.

AKAR, Şevket K.-Al, Hüseyin, Osmanlı Dış Borçları ve Gözetim Komisyonlar 1854-1856, İstanbul 2003.

AKTEPE, M. Münir, “Dünkü Fransızlar ve Blak Bey ve Oğlu: M Alexandre Blacque ve Edouard Blacque”, İÜEF Tarih Dergisi (Fatih Sultan Mehmed’e Hatıra Sayısı), Sayı: 33, (Mart 1980-81), İstanbul 1982, s.255-270.

AKYILDIZ, Ali, “Osmanlı Devleti’nin Kırım Savaşı’nın Finansmanı: İç ve Dış Borçlanmalar”, Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İ.Ü.E.F., Tarih Araştırma Merkezi (Bildiriler, 22-23 Mayıs 2006), İstanbul 2007, s.11-18.

ANDERSON, Olive, “Great Britain and The Beginnings of The Ottoman Public Debt 1854-55”, The Historical Journal, Vol. VII, No: I, (1964), s.47-63.

BADEM, Candan, The Ottomans and The Crimean War (1853-1856), Doktora Tezi, İstanbul 2007.

BELİN, M., Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Tarihi, Ankara (Şubat) 1999.

BLAİSDELL, Donald C., Düyûn-ı Umûmiye (Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa Mali Denetimi), (Türkçesi: Ali İhsan Dalgıç), İstanbul 2008.

ÇADIRCI, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara 1997.

DANİŞMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt: 4, TTK, Ankara 1955.

DE KAY, James Ellswort, 1831-1832 Türkiye’sinden Görünümler, (Çev. Serpil Atamaz Hazar), Ankara 2009.

HORNBY, Lady, Kırım Savaşı Sırasında İstanbul, (Çeviri: Kerem Işık), İstanbul 2007.

KAZGAN, Haydar, Galata Bankerleri, Cilt: I, (2. baskı), Ankara 2005.

Page 148: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 136

KILIÇ, Musa, Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüslimler (1836-1876), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Yakınçağ Tarihi) Anabilim Dalı, Ankara 2009.

KUNERALP, Sinan, “Bir Osmanlı Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891)”, Belleten, Cilt: XXXIV, Sayı: 135, s.421-435.

LEWİS, B., “Duyun-ı Umumiye”, EI2., vol. II, s.677.

LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK, Ankara 2000.

MİNİBAŞ, Türkel, “İlk Kez Kırım Savaşı için Borçlanıldı-Dış Borçla 140 Yıl”, Ekonomik Forum, İstanbul 1994, s.68-69.

MORDTMANN, Andreas David, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, (Çev. Gertraude Songu-Haberman; Önsöz: Erol Eyüpazarcı), İstanbul 1999.

MOREL, Eugéne, Türkiye ve Reformları, (Çeviren: S. Belli), Ütopya, (2. baskı), Ankara 2000.

ÖNSOY, Rıfat, Mali Tutsaklığa Giden Yol Osmanlı Borçları (1854-1914), Ankara 1999.

ÖZCAN, Besim, Kırım Savaşı’nda Mali Durum ve Teb’anın Harb Siyaseti (1853-1856), Erzurum 1997.

Parvus Efendi (Alexander Israel Helphand), Türkiye'nin Mali Tutsaklığı, (Derleyen: Muammer Sencer), İstanbul 1977.

Salih Hayri, Kırım Zafernâmesi-Hayrâbât, (Hazırlayan: Necat Birinci), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1988.

SERTOĞLU, Midhat, Osmanlı Tarih Lûgatı, İstanbul 1986.

SLADE, S. Adulphus [Müşavirpaşa], Türkiye ve Kırım Harbi, (Çev. Ali Rıza Seyfi), Askeri Matbaa, İstanbul 1943.

SUVLA, Refii Şükrü, “Tanzimat Devrinde İstikrazlar”, Tanzimat I, MEB, İstanbul 1999, s.263-288.

ŞAFAK, Nurdan, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891), Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat (İslam Tarihi ve Sanatları) Anabilim Dalı, İstanbul 2006.

TOUMARKİNE, Alexandre, “Kırım Savaşı Sırasında Osmanlı’da Hayırseverlik, Filantropi ve Vatansever Bağışlar”, Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), İÜEF Tarih Araştırma Merkezi (Bildiriler, 22-23 Mayıs 2006), İstanbul 2007, s.45-52.

VELAY, A. Du, Türkiye Maliye Tarihi, (Derleyen: Maliye Tetkik Kurulu), Ankara 1978.

YERASİMOS, Stefanos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye (Tanzimattan I. Dünya Savaşına), Cilt: II, İstanbul 1977.

Page 149: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

137

Ek 1: Komisyon defterinin ilk sayfası

Page 150: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 138

Ek 2: Komisyon defterinin 97. sayfası

Page 151: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

139

Ek 3: Komisyon defterinin 98. sayfası

Page 152: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 140

Ek 4: Komisyon defterinin 99. sayfası

Page 153: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KIRIM SAVAŞI’NIN (1853-1856) FİNANSMANI ve BUNA DAİR BİR DEFTERİN (OTAM, 27/Bahar 2010)

141

Ek 5: Komisyon defterinin 100. sayfası

Page 154: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ERDOĞAN KELEŞ 142

Page 155: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

The Waqf of Saruca Pasha in Gallipoli and Agricultural Economy in 17th Century Thrace

Gelibolu’da Saruca Paşa Vakfı ve 17. Yüzyıl Trakyasında Tarımsal Ekonomi

Kayhan Orbay∗

Abstract The waqf of Saruca Pasha in Gallipoli was a medium-size imperial

waqf. It derived its income from both urban and rural revenue sources. The largest part of the waqf’s income came from the agricultural revenue sources in the Eastern Thrace. The financial situation of the waqf in the first half of the 17th century can be followed through the account books and correlated with the local agricultural conditions. The present study aims at contributing to the debate on economic crisis in the Ottoman Empire and it is a part of a wider project which analyses the large waqfs financially and examines the local agricultural history in the Balkans. In the first half of the 17th century, the waqf of Saruca Pasha experienced short-term financial fluctuations due mainly to the changes in local conditions. However, a long-term crisis in agricultural economy did not show and the waqf did not fall into a serious financial hardship.

Keywords: Ottoman, Waqf, Saruca Pasha, Agricultural Economy, Gallipoli, Thrace

Özet

Saruca Paşa’nın Gelibolu’daki vakfı selatin vakıfları içinde orta-ölçekli bir vakıftır. Vakıf gelirlerini kentsel ve tarımsal kaynaklardan elde etmektedir. Tarımsal gelirleri Doğu Trakya bölgesinde yer almaktadır ve vakıf bütçesinin esas gelir kaynağıdır. Vakfın 17.yy’ın ilk yarısındaki mali durumunu muhasebe defterleri üzerinden takip etmek ve yerel tarımsal koşullar ile ilişkilendirmek mümkündür. Bu çalışma Balkanlardaki büyük vakıfların mali analizini yaparak tarımsal koşulları tespit etmeye çalışan kapsamlı bir projenin parçasıdır ve 17.yy iktisadi krizi tartışmasına katkı yapmayı amaçlamaktadır. Saruca Paşa vakfı incelenen dönemde yerel koşullara bağlı mali dalgalanamalar göstermişdir ancak tarımsal koşullarda uzun dönemli bir kötüleşme görünmmektedir ve vakıf ciddi bir mali krize girmemişdir.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Vakıf, Saruca Paşa, Tarımsal Ekonomi, Gelibolu, Trakya

∗ Assist. Prof. Dr., Middle East Technical University, Faculty of Arts and Sciences, Department of History, [email protected]

Page 156: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 144

The waqfs of Sultans called evkaf-ı selatin and the waqfs of high-ranking Ottoman officials such as viziers, ağas and beylerbeyis offer a rich research topic for economic and social historians. Since these waqfs held vast agricultural lands in the form of villages and farmlands and possessed numerous urban properties, their financial development was interdependent with and reflected the local economic conditions. Therefore, the financial analysis of these institutions provides insightful results for the local economic history.

The big waqfs of the Sultans and their family members and of high-paid officials were different in some respects from the thousands of ordinary small-size waqfs which were endowed by public. First all of all, the size of their budget was much more larger than the ordinary waqfs. They enjoyed a considerable purchasing power which they used to purchase various goods from local markets as big economic agents. In addition, their place in social life was highly significant for the range of charitable activities that they provided was wider and more costly. They built and run marvelous mosques, medreses and hospitals. They distributed soup and bread to the needy from their kitchens. They employed many skilled and unskilled persons in various offices to fulfill wide-ranging social services. Doing this, they at the same time transferred regular purchasing power to their workers.

Administering big budgets and performing several social services required keeping detailed records of income and disbursements. For that reason, they employed professional scribes (katib) who meticulously registered every financial transaction, revenue collection, purchase and payment in a year. Summing up the monthly financial journals, vouchers and other documents, the scribe compiled a financial report at the end of each financial year. Such reports of the ordinary waqfs are unfortunately not available. The local judges inspected their financial reports and copied to the court registers that they, nevertheless, scarcely appear in these registers. However, imperial waqfs and the waqfs of high-ranking officials mostly submitted their financial reports to some central offices in charge of inspecting them. These reports were carefully checked and archived which let a series of them to survive till today. These primary sources allow us to reconstruct financial history of the waqfs on a yearly basis as well as inform us about their social and charitable activities.

Based on the aforementioned interaction between the waqf and local economy, several works dealt with the waqf financial reports to examine the economic development of large waqfs in Anatolia and to unfold local agricultural and urban economic history.1 The present study looks at the

1 However, except for the Güran’s work on Süleymaniye and on the waqf of Süleyman Pasha, no waqf that was deriving its income from the Balkans was examined through a complete series of the waqf account books, Tevfik Güran, Vakıflar, İstanbul, Kitabevi, 2006.

Page 157: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

145

financial history of the waqf of Saruca Pasha in Gallipoli exactly for the same reason namely, to contribute to the local economic history of Thrace in the first half of the 17th century. It is part of a wider project which aims at contributing to the economic history of Balkans in the 17th century through the analysis of financial and institutional development of waqfs.

Saruca Pasha was the kaptan-ı derya and built the Gallipoli shipyard during the reign of Sultan Bayezid I. He was mirliva and then beylerbey during the reign of Murad II. He was promoted to the vizierate in 833/1430. After his dismissal, he resided in Gallipoli. Mehmed II reappointed him to the viziership and dismissed in 857/1453 after which he moved to Gallipoli again and passed away there.2 Saruca Pasha endowed a large waqf in Gallipoli. His waqf was a medium-size vüzera waqf with its annual income amounting to 260,000 akça (silver coin) in 1017-18/1609.3 It consisted of an imaret (public kitchen), medrese, mosque and a mausoleum. The account book of 1609 pertaining to this waqf is the earliest dated account book available in the archive today. For a period of about thirty years between 1609 – 1642 (1017-1052) twenty-six accounts books are present which allow me to study its economic development.4

The decades covered by this study fall into a controversial period in Ottoman historiography. This period is assumed to have witnessed to large-scale and widespread rebellions, demographic changes, volatile price movements, dissolution of rural structure and a long-term economic crisis. Since the waqf of Saruca Pasha held both rural and urban revenue sources in Thrace, its institutional and financial history reflects the economic conditions in Thrace and also provides a good comparative case with the economic development of the Anatolian waqfs which were going through a financial decadence in the same period.5

In the first half of the 17th century, several districts of Anatolian countryside and even big towns suffered plundering by roaming rebels. Some villages went into ruin and peasants fled to safer areas, to the far regions and to 2 M. Tayyib Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, İstanbul, Üçler Basımevi, 1952, pp. 247f. 3 Vüzera: pl. of vizier, waqfs established by viziers were called vüzera waqfs in archival documents. This study classifies just for convenience the waqfs with an annual income of between 100,000 to 500,000 akça as medium-size waqfs. 4 MM 5933. 5 Suraiya Faroqhi, “A Great Foundation in Difficulties: or some evidence on economic contraction in the Ottoman Empire of the mid-seventeenth century”, Revue D’Histoire Magrebine, 47-48, 1987, 109-121; idem, “Agricultural Crisis and the Art of Flute-Playing: The Wordly Affairs of the Mevlevi Dervishes (1595-1652)”, Turcica Revue D’Etudes Turques, XX, 1988, 43-69; Kayhan Orbay, Economic Development of the Imperial Waqfs; A Study in the Institutional and Local Economic History in the Transformation Period, unpublished Ph.D. Thesis, University of Vienna, 2007.

Page 158: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 146

the fortifications called palanka. Following the mass flights and destruction of farmlands and villages, agricultural production dropped. Movements of large rebel armies and banditry disrupted both the international trade and the internal commercial network which in turn put an adverse effect on the regular course of urban business activities. It is very likely that prices showed sharp fluctuations in the first decades of the 17th century due mainly to the rebel movements and migrations.

As peasants left their villages or lost the crop, the tax collection got difficult for the central government. The same is true for the waqfs of which budgets were largely dependent on rural revenues. But they also suffered the income loss from urban properties since the rebels damaged or plundered the waqf properties. Looking at the annual revenues of the waqf of Saruca Pasha, which was located in Gallipoli and collected income from eastern Thrace, one cannot find any decline bearing traces of a widespread rebellion. However, effects of some other factors such as adverse climate conditions and natural disasters, which are recently more vividly proposed as the cause-factor for the crisis in agricultural economy, are visible.

Following the debate on the “Little Ice Age” and its economic impacts in western historiography, Ottoman historians have also pronounced the possible negative effect of changing climate conditions on the Ottoman economy in the 17th century. Some environmental historians argue that volatility of weather conditions increased and extreme events such as heavy rainfalls, hailstorms and cold waves occurred more frequently during the Little Ice Age. However, climatological studies did still not prove a shift in climate regime in the Ottoman lands that would enable the historians to include safely this factor in the historical explanation. In the current point of Ottoman climate history, therefore, extreme weather events can be seen as individual cases not related to a climate change.

Urban-based Revenues of the Waqf

The waqf of Saruca Pasha possessed diverse income-yielding urban properties including shops in covered bazaar and in the market place, a bathhouse (hamam-ı çifte), and a caravansary all of which were rented out for 33,919 akça around the year 1456. In 1519, together with the bathhouse and caravansary, all these shops, though some of them went into disrepair in time after the inauguration of the waqf, produced a cash income of 20,164 akça annually. The waqf also had a bathhouse, rooms and shops in Edirne which were rented out for 11,282 akça in the same year.6

6 Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, pp. 247-252.

Page 159: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

147

Shops in Gallipoli

The waqf of Saruca Pasha collected about one tenth of its income from urban-based properties in the early 17th century. Table 1 presents the income figures from waqf’s urban properties. Its shops, houses and rooms in Gallipoli, of which number are unspecified in the account books, yielded about 10,000 akça per year between 1609 and 1612. Irregularities in the collection of rent income occurred in some years. For instance, 4,000 akça from 1614 remained unpaid even in 1617. These shops were still rented out for 12,000 akça annually between 1631 and 1638 and in 1642. One can ask whether the rents from these shops failed to keep pace with the price movements in these two decades? However, though the prices fluctuated sharply up and down in certain years (see table 3 for the available price data) no significant increase is seen over this period. On the contrary, prices were stable or even declining in the long-term.

The waqf held also some shops in the yahudihane, the multi-flat building in Gallipoli. The building was vacant in 1609 but rented out for 800 akça in 1610. Between 1611 and 1618, these shops were rented out for 1,000 akça each year. They disappeared from the accounting records in 1622 and onwards, but they reappear in the account book of 1635-36. Two more records about the yahudihane, each one registered with the name of different tenants, took place in the latter account book. Each of these two yahudihane was rented out for 300 akça annually in 1635-36. Then, supposing that there were three separate yahudihanes, the three altogether produced rent income of 1,680 akça per year.

Table 1: Urban-based revenues of the waqf of Saruca Pasha in Gallipoli AH AD

1017-18 1609

1018-19 1610

1020 1611

1021 1612

1022 1613

Shops in Gallipoli 10,000 10,000 10,000 10,000 12,000 Flats in Gallipoli7 Vacant 800 1,000 1,000 1,000 Shops in Edirne 5,000 5,000 5,000 3,318 1,000 Shops in Bursa Vacant Vacant 4,000 Vacant or unpaid Vacant

Bathhouse in Gallipoli 6,000 6,000 6,000 6,000 7,000

Bathhouse in Edremit 3,000

AH AD

1023 1614

1024 1615

1026 1617

1027 1618

1028 1619

Shops in Gallipoli 12,000 12,000 12,000 12,000 12,000 Flats in Gallipoli 1,000 1,000 1,000 1,000 1,080 Shops in Edirne Vacant or unpaid 2,800 Vacant Vacant 2,800

Shops in Bursa 4,000 Vacant 3,000 3,000 3,000

7 Yahudihane.

Page 160: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 148

Bathhouse in Gallipoli 7,000 7,000 Vacant Vacant 6,000

Bathhouse in Edremit 3,000 2,000 3,000 3,000 5,000

AH AD

1029 1620

1030-31 1621-22

1031 1622

1032 1623

1034 1625

Shops in Gallipoli 12,000 12,000 12,000 12,000 12,000 Flats in Gallipoli 1,080 1,080 No record No record No record

Shops in Edirne 2,600 3,000 3,000 2,500 3,000 Shops in Bursa 3,000 3,000 3,000 3,000 3,000 Bathhouse in Gallipoli 10,000 9,500 9,000 9,000 9,000

Bathhouse in Edremit 5,000 5,000 5,000 4,000 3,000

AH AD

1035-36 1626

1041 1631

1042 1632

1043 1633

1043-44 1634

Shops in Gallipoli 12,000 12,000 12,000 12,000 12,000 Flats in Gallipoli No record No record No record No record No record

Shops in Edirne 1,500 3,000 3,000 3,000 Shops in Bursa 3,000 3,000 3,000 3,000 2,000 Bathhouse in Gallipoli 8,000 6,000 7,000 7,500 10,000

Bathhouse in Edremit Vacant 6,000 4,000 4,000 4,000

AH AD

1044-45 1634-35

1045-46 1635-36

1046-47 1637

1047-48 1638

1051-52 1642

Shops in Gallipoli 12,000 12,000 12,000 12,000 12,000 Flats in Gallipoli Rented out 1,680 1,690 1,690 1,300 Shops in Edirne 12,160 3,000 3,000 3,000 3,000 Shops in Bursa 2,000 3,000 3,000 3,000 3,000 Bathhouse in Gallipoli 10,000 12,000 11,000 11,000 11,000

Bathhouse in Edremit 4,000 7,000 4,000 4,000 4,000

Shops in Edirne

The waqf of Saruca Pasha held some shops in Edirne which produced a rent income of 5,000 akça each year between 1609 and 1611. The rent revenue fell to 3,318 akça in 1612 and further to only 1,000 akça in 1613. These shops were either vacant or the rents remained completely uncollected in 1614. The waqf leased them for 2,800 akça in 1615. Shops were vacant in 1617 and 1618 after which the rent income fluctuated till 1626. The same shops were rented out for 3,000 akça annually for the following years which implies stability in rent income for many years.

Page 161: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

149

Shops in Bursa

The waqf held rooms in Bursa which were vacant both in 1609 and 1610. These rooms however seem to have been rented out as shops for 4,000 akça in 1611. But in 1612, they were either vacant or the rent could not be collected at all. It appears that while the rent income of the waqf coming from its shops in Gallipoli was stable in a period of about three decades between 1609 and 1642, the income from the shops in Edirne and Bursa showed a decline in the same period. The rent income of Mehmed I’s waqf in Bursa has reduced as well in the first half of the 17th century compared to its level in the late 16th century.8 Whether the fall in rent revenues in Bursa was connected with the decline of silk industry of Bursa is a significant question, but it is beyond the scope of this study.9 Further studies would clarify whether declining rent revenues in Bursa and Edirne was a general economic phenomenon in these towns that was resulting from a long-term crisis in industrial production. However, the fall in rent revenues in the years 1609 and 1610 was evidently due to Celâlî invasion.

Bathhouses (Hammams)

At first glance, bathhouses look like one of the most profitable revenue sources of the waqfs. Just one bathhouse could have been leased for 5,000 to 10,000 akça annually depending on its capacity. However, bathhouses required regular and costly repairs which drastically reduced the profit marge in certain years.

The waqf of Saruca Pasha had a bathhouse in Gallipoli which was rented out for 6,000 akça annually between 1609 and 1612 and for 7,000 akça between 1613 and 1615.10 But the bathhouse remained vacant in 1617 and 1618, and it was leased for 6,000 akça in 1619. Rent income from this bathhouse significantly increased to 10,000 akça in 1620 and then declined gradually to 6,000 akça up until to 1631. This was followed by a gradual increase and eventually it rose again to 10,000 akça in 1634, and then further increased to 12,000 akça in 1635-36. The bathhouse was rented for 22,000 akça for two years in 1637-38 namely, 11,000 akça annually, and again for the same amount in 1642.

In the account book of 1613, a record pertaining to another bathhouse in Edremit appears which was rented for 3,000 akça per year. The waqf leased it

8 Kayhan Orbay, “16. ve 17. Yüzyıllarda Bursa Ekonomisi: Sultan Çelebi Mehmed Yeşil İmaret’inin Mali Tarihi (1553-1650)”, forthcoming in A.Ü. Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi (OTAM) Dergisi. 9 Murat Çizakça, “Price History and the Bursa Silk Industry: A Study in Ottoman Industrial Decline, 1550-1650”, The Journal of Economic History, vol. XL, no. 3, 1980, 533-550. 10 1,330 akça remained uncollected from 1612 and could not be collected even in 1617.

Page 162: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 150

for the same amount in 1614 however the rent was not paid even in 1617. The rent rose to 5,000 akça in 1619. It reduced first to 4,000 akça in 1623 and to 3,000 akça in 1625. This bath remained vacant in 1626. In 1631, the bathhouse was rented out for 6,000 akça and the rent showed fluctuations till 1642 as seen in table 1.

Rural Revenues of the Waqf

The rural income of the waqf was coming from the villages scattered through eastern Thrace. The agricultural revenues were farmed out for 236,000 akça in 1609 of which only 9,500 akça remained uncollected (see the table 2). This refers to a very high ratio of actual revenue collection. In 1610, the waqf farmed out the same villages for 213,000 cash plus 400 kile of wheat by kile-i Gallipoli. Because the waqf administrator (mütevelli) changed in the middle of the financial year, two account books were kept in 1612. The first one covers the first half of the year. It gives the annual expected income from tax farms or more correctly the total sum of tax farm contracts for the relevant period as 218,000 akça. Actually, the total income from tax farms did not decline. As happened before in 1610, one of the tax farm regions was farmed out through the method of emanet-i hınta. In this method, the tax is collected in kind of which money equivalent was not stated in the account book. In the first half of the accounting year, 71,229 akça was collected and 146,771 akça remained unpaid which was however almost completely collected in the second half of the year.

From 1609 to 1612, the agricultural revenues of the waqf did not show any remarkable change and the ratio of actual collection was very high, more than %95 of the total rural income at worst year. In 1613, tax farm revenues declined to 123,000 akça. The villages around Edirne was grouped as a single tax farm region but could not be farmed out in this year because of a locust invasion. This tax farm region which was normally yielding 80,000 akça per year was operated with the method of emanet for 52,400 akça. Thus adding this sum to the aforementioned tax farm income, rural revenues rose to 175,400 akça which still means a serious decline compared to the former years.

The rural revenues recovered in 1614. Compared to previous years, rural revenues strikingly increased to about 241,000 akça in 1615. But this does not refer to a significant increase if compared to the first year of this examination namely, 1609. The waqf collected 128,000 akça cash from the tax farmed revenue sources. Some rural revenue sources operated through the emanet method. In this way, 113,000 akça was collected. Of this, 38,562 akça was collected in cash and 1,824 kile of grain in kind. The grain was then sold at the market for 74,378 akça. The account book of the following year is lacking. In 1617, the waqf further increased its rural income to 252,000 akça and saved exactly the same level in 1618.

Page 163: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

151

Rural income further increased in 1619 and showed small fluctuations between 255,000 - 266,000 akça until it declined to 224,000 akça in 1626. The decline in tax farm revenue in this last year was most likely connected with the decline in grain prices. So it may not refer to a real deterioration in agricultural conditions. The rural income of the waqf was 233,000 akça in 1631 and showed increase in years rising to 266,000 akça in 1635-36. In 1637 the rural tax farm income declined to 258,000 akça but it significantly rose to 311,000 akça in 1638.

Table 2: Main income and expenditure items of the waqf of Saruca Pasha AH AD

1017-18 1609

1018-19 1610

1020 1611

1021 161211

1022 1613

Rural Income 236,000 213,000 + 400 kile 12

216,000 198,000 + 180 kile 13

175,400

Urban Income 21,000 21,800 26,000 20,318 24,000 Salary Pay 84,080 83,460 77,760 76,730 78,480 Kitchen Exp. 135,873 114,991 113,922 90,407 109,420

AH AD

1023 1614

1024 1615

1026 1617

1027 1618

1028 1619

Rural Income 228,000 240,940 252,000 252,000 265,909 Urban Income 27,000 24,800 19,000 19,000 29,880 Salary Pay 79,920 81,360 82,800 48,30014 34,20015 Kitchen Exp. 150,114 146,244 137,916 84,63416 59,27817

AH AD

1029 1620

1030-31 1621-22

1031 1622

1032 1623

1034 1625

Rural Income 255,000 266,000 265,000 264,000 258,000 Urban Income 33,680 33,580 32,000 30,500 30,000 Salary Pay 83,160 110,79018 36,00019 86,400 84,390 Kitchen Exp. 173,243 353,27820 96,33721 191,800 130,285

11 Covered six months. 12 400 kile of wheat. 13 180 kile of wheat. 14 For seven months. 15 For five months. 16 For seven months. 17 For five months. 18 For about eighteen months. 19 For five months. 20 For eighteen months. 21 For six months.

Page 164: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 152

AH AD

1035-36 1626

1041 1631

1042 1632

1043 163322

Rural Income 224,000 233,000 234,000 248,000 Urban Income 24,500 30,000 29,000 29,500 Salary Pay 87,840 87,840 90,720 66,81023 Kitchen Exp. 107,330 150,000 132,915 135,68824

AH AD

1043-45 1634-35 25

1045-46 1635-36

1046-47 1637

1047-48 1638

Rural Income 252,000 266,000 258,000 311,000 Urban Income 38,680 34,690 34,690 Salary Pay 137,35026 90,000 91,440 91,440 Kitchen Exp. 153,55027 118,200 152,234 152,234

Expenditures and Arrears

Salary Payments

Employing many persons to fulfill charitable services, big waqfs created large employment capacities. Thus, they transferred regular purchasing power to their workers through salary payments which at the same time backed the commercial activity in a town. The waqf of Saruca Pasha employed 63 persons in various offices in 1609. Employees were paid 182 akça daily. The total amount of salary outlay was 84,080 akça in the same year.

The waqf employed fifteen persons in the office of medrese including the instructor who received 50 akça and ten pupils. It employed thirteen persons in the office of mosque employees and ten persons in the office of Quran reciters. The waqf had a public kitchen or imaret where fifteen persons were employed. Lastly, there was an office of “zabitan” of ten persons for the scribe of the waqf and the revenue collectors.

It is worth noting that the Darüssaade Ağası (Chief Black Eunuch) was registered as the “nazır” (supervisor) of the waqf in the office of “zabitan-ı evkaf” and received a daily salary of twenty akça from the waqf. The number of employees did not show a significant change between 1609 and 1638 and the salaries were paid regularly. In 1625, two beneficiaries were entitled to receive stipend from the waqf.

22 Covered nine months. 23 For nine months. 24 For nine months. 25 Covered eighteen months. 26 For eighteen months. 27 For eighteen months.

Page 165: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

153

Kitchen Expenditures

The food distribution was one of the most important charitable activities of the large waqfs.28 Not only the waqf employees but also poor and needy was entitled to get food and bread from the waqf kitchens. Unfortunately, there is no information in the account books whether the waqf of Saruca Pasha has also served meal for needy people.

The expenditures for the kitchen consumption constituted the largest expense item in the budget. The total sum of the kitchen outlay changed due to the foodstuff prices and also varied depending on the amount of food purchase and the amount of food in stock. It was 135,873 akça in 1609. Wheat purchase was the most costly item in the kitchen consumption. In 1609, the waqf bought 1,515 kile of wheat from two different price levels and paid 85,610 akça. Wheat was used in baking fodula or flat bread and in soup which was served every day. Firewood was the only non-food item recorded in the main account entry of kitchen expenditures. It is reasonable to suppose that all the wood was not used in cooking but also in heating the waqf buildings. The waqf spent more than 15,000 akça for buying and transporting firewood. The remaining money has been paid out for the purchase of meat, rice, clarified butter, honey etc. The waqf kitchen served dane and zerde each Friday night and during the nights of Ramadan. Sweet pudding or aşura was also served during the fest days.

The waqf kitchen was operated regularly between 1609 and 1626. However, the total kitchen expenditures showed an increase and amounted to about 173,000 akça due likely to the rise in wheat price and due to a small increase in the amount of purchase in 1620. The price of wheat rose from 60 akça per kile-i Gelibolu to 90 akça in this year. Its price further increased in 1621-22. The waqf bought 450 kile of wheat at the unit price of 130 akça and another 450 kile at the price of 150 akça. A third purchase of 720 kile of wheat was made from 210 akça per kile. Price of rice has also increased significantly in the same year from 52 to 78 akça per kile. Kitchen expenditures thus realized as about 353,000 akça for a year and half that is nearly 235,000 for a year. In 1622, price of wheat was 135 akça per kile and rice was 115 akça per kile. Higher prices pushed the kitchen expenditures further up. In 1623, prices of wheat and rice were still high. Wheat price was between 135-150 akça and rice was 120 akça per kile. Clarified butter has also increased from 45-48 akça to 75 akça per okka in these years.

28 For the charitable aspect of the waqfs see Oded Peri, “Waqf and Ottoman Welfare Policy”, Journal of Economic and Social History of the Orient, XXXV, 1992, 167-186; Amy Singer, Constructing Ottoman Beneficence, An Imperial Soup Kitchen in Jerusalem, State University of New York Press, 2002; Miriam Hoexter, “Charity, the Poor, and Distribution of Alms in Ottoman Algiers”, in Poverty and Charity in Middle Eastern Contexts, edi. M. Bonner, M. Ener, A. Singer, State University of New York Press, 2003.

Page 166: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 154

The account book of 1624 is lacking, but prices fell in 1625. This brought a great relief to the budget. Kitchen expenditures reduced from its level of 180-190,000 akça to 130,000 akça. In 1626, the declining trend in prices of grain continued and kitchen outlays also fell to only 107,000 akça. The account books of the following years are lacking. In 1631, prices of wheat and rice were high again. Wheat price was 80 akça per kile and the rice price was 100 akça per kile. Therefore, kitchen expenditures rose to 150,000 akça. In 1632, though the price of wheat went down to 65 akça there was no significant decline in prices of other foodstuffs. However, the kitchen expenditures reduced to 132,915 akça for the total amount of food purchase slightly declined.

Miscellaneous Expenditures

The miscellaneous expenses of the waqf were 7,118 akça in 1609. These expenses consisted of a wide range of costs for the current operational needs of the waqf such as the purchase of wax, olive oil and candle for illumination, travel allowance for the revenue collectors both pedestrian and mounted. Although the total cost of these expenditure items could change significantly from year to year, it was still not important to trouble the waqf budget. But in 1613, the miscellaneous expenditures rose to a considerable amount because the repayment of waqf’s debt of 35,000 akça which was borrowed in the previous year was recorded in the section of miscellaneous expenditures.

Together with the wage and repair payments, the miscellaneous expenditures reveal one of the significant economic roles of the waqfs. The waqfs pumped cash into the local economy and supported the craft production through making purchases and payments recorded within these three expenditure items.

Wage Payments

Wage payments were recorded separately under its relevant heading. The waqf made a payment of 7,270 akça for wages in 1609. The largest part of this was paid for the miller grinding the waqf’s wheat and for porters who carried grain from waqf’s storeroom to the mill and flour back to the pantry from mill. As the wage payments constituted only a minor part of the waqf expenditures, any change in its amount was not able to affect the waqf budget.

Repair Expenses

The waqf had to take small repair works regularly. For these repairs, the waqf spent 4,072 and 4,878 akça respectively in 1609 and in 1610. Kitchen, pantry, warehouse, many parts of the mosque was regularly repaired. Waqf undertook the repair needs of its bathhouses which created a fairly significant cost in the repair budget. In certain years, the cost of regular repair works increased as happened in 1611 when the repair expenses amounted to 11,292

Page 167: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

155

akça due mainly to a costly repair work of mosque. In 1612, repair expenses extremely rose to 68,843 akça. The waqf repaired a bridge in the town of Evreşe which went completely into ruin, the wall of its mosque and its bathhouse in Gallipoli. It is very likely that an earthquake occurred or rain flooded and damaged the waqf buildings in 1020/1611.

In 1620, repair expenses were high being about 36,000 akça. Of this, about 14,000 akça was spent for the medrese and 16,500 akça was for the bathhouse in Gallipoli. However, it seems that although the payment was realized in 1620, the actual repair work had been undertaken years ago during the time of the previous administrator. In 1626, the repair expenses was about 45,000 akça, of which 6,000 akça was spent for the repair of bathhouse in Gallipoli and about 39,000 akça was for the repair work for medrese, mosque, storehouse and kitchen. In 1635-36, repair expenses were about 66,000 akça due to a great renovation work for one of the bathhouses. The waqf also repaired the other bathhouse, medrese and the cupola of the mosque, a bridge, and shops in Edirne. The repair works continued in the following years and the waqf spent further 140,000 akça for the repair of waqf buildings.

Money Transfers

Many imperial waqfs forwarded certain part of their budget surplus to the treasury of Chief Black Eunuch (Hizane-i Darüssaade).29 The waqf of Saruca Pasha in like wise transferred 12,000 akça to this treasury in 1609.30 In 1610, the amount of cash transfer was 30,000 akça. However, no surplus was transferred in 1611 though the waqf has obtained a budget surplus of 13,381 akça. But exactly the same amount was forwarded to the treasury of Chief Black Eunuch in 1612. The waqf transferred 20,000 akça to the same treasury in 1620. In 1637-38, the waqf delivered 100,000 akça to the treasury of Chief Black Eunuch as 50,000 akça for the year 1046/1637 and another 50,000 akça for 1047/1638.

29 It is not clear why these waqfs did forward money to the treasury of Chief Black Eunuch. It is well known that the Chief Black Eunuch was the “nazır” or supervisor of many Sultanic waqfs and of the waqfs of high-ranking officials. The Office of Chief Black Eunuch was responsible for the inspection of these waqfs and auditing of their financial accounts. Beside the waqfs of which supervision was left from the very beginning to the Chief Black Eunuch, it is likely that the supervision of some waqfs passed to the Chief Black Eunuch as a new waqf administrator who meets the terms and conditions set in the endowment deed could not be appointed. It is also likely that the Chief Black Eunuch actually used his supervisory authority as a power delegated by the Sultan. The Sultan of the time was always designated as the ultimate supervisor of the Sultanic waqfs in their endowment deeds. 30 It is not clear that the budget surplus of the waqf was kept as reserve in the treasury of Chief Black Eunuch. The registers that were kept in the Office of Chief Black Eunuch are to be analyzed in order to clarify this point.

Page 168: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 156

The Arrears and the Account Balance

The uncollected revenues or arrears were registered at the end of the account book in order to balance the account. Any increase in the amount of arrears is usually a good sign of worsening in economic conditions. It shows that tax farmers could not realize the expected tax return and/or shopkeepers were not able to pay rents. This collection and payment difficulties first affected the tax farmers and tenants and then in turn showed its effect on the waqf’s finance. The total amount of arrears grew especially if income collection recurrently failed throughout successive years.

As mentioned before, only 9,500 akça has remained uncollected from the rural revenues of the waqf and no other arrears from former years were recorded in the account book of 1609. Thus, the waqf closed the accounting year with a cash surplus of 156 akça. In 1610, the account book recorded no uncollected revenue and the accounting period ended with a cash surplus of 2,757 akça whereas the surplus was 13,381 akça in the following year of 1611.

The account book pertaining to the first half of 1021/1612 recorded the uncollected revenue of about 150,000 akça and the account was closed with a cash surplus of 9,955 akça which the incoming waqf administrator received. The arrears were collected on a large extent in the second half of the accounting period. However, due to the enormous increase in repair expenses, which were greater than a quarter of waqf’s total income, the budget fell into deficit of about 35,000 akça. Two succeeding troubles badly affected the waqf budget. First, an earthquake or perhaps a flood in 1611-12 created a large repair cost and caused to budget deficit which was financed by borrowing, and then a locust invasion damaged the crop, reduced the rural income and drove the waqf into a financial difficulty. The waqf closed the accounting year 1613 with a deficit of 48,810 akça. In the following year of 1614, the waqf could not collect a revenue sum of 25,000 akça from the current year and the arrears amounted to 31,130 akça together with the former unpaid dues. The accounting period was closed with a deficit of 28,704 akça. This deficit seems to have been met from the former budget surpluses of the waqf which were likely kept in the treasury of Chief Black Eunuch.

In 1615, the waqf had arrears of 29,130 akça most of which has remained uncollected in the previous year. It closed the accounting year with a cash surplus of 1,680 akça. The account book of the year 1616 is lacking but we know from the following book of 1617 that the waqf closed the account with a budget surplus of 5,742 akça and had arrears of 37,130 akça. In 1617 and in 1618, the waqf collected all revenue from the relevant years and the total sum of arrears did not change. The budget produced a surplus of 20,000 akça in 1617 and it ended the accounting period of 1618 with a cash surplus of 40,000 akça.

Page 169: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

157

In 1619, together with 30,000 akça which had been collected by the previous waqf administrator but not yet delivered and entered into account, the arrears rose to about 75,000 akça. Still the waqf obtained a cash surplus of more than 30,000 akça. In the following accounting period of 1620, about 10,000 akça was collected from the money which has remained at the hand of the previous administrator. But at the end of the accounting period, there were still uncollected revenues of about 65,000 akça remaining from former periods. After the arrears and the money delivery to the treasury of Chief Black Eunuch, the waqf closed the account in this year with a mere surplus of 193 akça.

Further 19,500 akça from the amount remaining at the hand of the previous waqf administrator was collected in 1621-22. At the end of the accounting period, the arrears were about 55,000 akça and only 9,500 akça of this sum stemmed from the current period. The account book of this year is very interesting. It covered a year and half, and recorded both the monthly rent revenues and expenditures for this extended period while it registered the agricultural revenues with their annual amounts. It is clear that as the current account was closed as being covered the first half of the next financial year, the agricultural revenues of the coming year have not been collected yet. Therefore, receipts exceeded disbursements and the account book registered a budget deficit of about 50,000 akça at the end of the book. How were this deficit and all the expenditures of a year and half financed by the waqf? It seems that at least 31,000 akça of the budget deficit was financed through borrowings from four persons. It is likely that the rest of the deficit consisted of purchases on credit that were recorded on debit side. However, the waqf needed much more money to meet its expenditures in the additional six months. This fund came from in advance receipts. The waqf received in advance payment of 103,500 akça for its tax farm units for the next year namely, 1622. In the account book of 1622 which covered the remaining six months of the financial year, the agricultural revenues were collected and though the waqf had the arrears of about 55,000 akça it closed the year with a cash surplus of about 55,000 akça. In short, considering the two account books which together cover two regular financial years, 1621 and 1622, the financial situation seems pretty well.

In 1623, the arrears of 55,000 akça still existed and the cash surplus of 55,000 akça was drained off. Though the waqf collected its revenue from the current period plus made a new borrowing of 21,000 akça, merely 729 akça cash remained at the end of the period. The imbalance of income and expenditure was resulted from the rise in price of wheat which pushed the kitchen expenditures up. Although the salary payments remained constant, since the waqf could not adapt its agricultural revenues, which was its main source of income, to the price rise it fell into financial distress.

The account book of 1624 is lacking. In the account book of 1625, after the expenditures were done the waqf held about 80,000 akça on paper. The

Page 170: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 158

waqf delivered about 50,000 akça to the treasury of Chief Black Eunuch, thus about 30,000 akça remained. But right after this, the account book recorded the arrears of 72,359 akça plus a budget deficit of 41,758 akça. A record appended to the account book tells that this deficit was met from the personal pocket of the waqf administrator while the account book noted down that the Office of Chief Black Eunuch transferred 350 guruş or 28,000 akça.

The account book of 1626 records that the waqf borrowed 28,800 akça from Ali Ağa, the son-in-law of the waqf administrator, and 10,000 akça from certain Hasan Ağa for making salary payments and for covering the needs of the waqf. A total of 24,000 akça remained uncollected from the revenues of the current term. Thus, the arrears rose to 96,500 akça, and the waqf closed the account with a deficit of 52,000 akça.

The account books of the following periods are lacking till 1631. In this year, the waqf held 36,360 akça after all the expenses were done. Keeping only 110 akça in the cash box, the waqf paid its debt of 36,250 akça. Some late salary payments and payments for former purchases were made. As mentioned just above, the waqf had borrowed 38,800 akça from two persons in 1626. It seems that this debt was fixed as 40,000 akça with an agreement with lenders, and the waqf paid half of this sum in 1631. In 1632, the waqf ended the accounting period with a surplus of 20,749 akça and paid the remaining part of the aforementioned debt, thus it could keep only 749 akça cash in the box.

In 1633, the waqf had the arrears of 55,000 akça at the end of the nine-months’ accounting period and it closed the current period with a deficit of 12,249 akça. It seems that this deficit was met by the personal budget of the administrator who donated this amount to the waqf. In the following years, despite high sums of repair expenditures and money deliveries to the treasury, the waqf closed the accounting periods with surplus.

Financial Development of the Waqf and the Local Agricultural Economy

The income of the waqf of Saruca Pasha was dependent predominantly on rural properties. Still, the urban properties of the waqf were an important part of the town economy. The waqf provided the infrastructure for the commercial activity in Gallipoli. But it never engaged in trade or production rather it always leased out its properties. Therefore, the level of its rent revenues does not directly present the wealth, growth or recession in town economy. The waqf of Saruca Paşa held real estates in different towns. Its rent income from its shops in Edirne declined in 1612-13 and these shops were vacant in 1614. Its shops in Bursa were vacant in 1612. Most part of the rent income from its shops in Gallipoli and from the bathhouse in Edremit could not be collected in 1614.

Page 171: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

159

There could be a possible link between these collection difficulties in three different towns.

Following these years, while prices were stable or partially declining, the rent income from shops in Gallipoli did not show any decline. Yet, the rent income from shops in Edirne declined and shops remained vacant in certain years before 1626. The same is true for the shops in Bursa. In short, rent income from Gallipoli showed stability in a period of about thirty years whereas it slightly declined in Edirne and Bursa. This decline has been showed in other studies before.31 To reach at more reliable conclusions about the movement of rent incomes from urban properties and about the town economy, account books of more waqfs are needed to examine and findings have to be supported by the sicil defterleri (court registers) and the mühimme registers (registers of important affairs).

Rural revenues of the waqfs represent quite reliably the agricultural conditions. Between 1609 and 1626, income of the waqf of Saruca Pasha from its villages declined only in 1612-13 when a locust invasion has damaged the crop. The waqf met its financial loss through going into debt. There was another decline in rural income of the waqf in 1626 which was due most likely to a decline in grain prices. But kitchen expenditures fell in the same year. What does a decline in grain prices exactly mean for the agricultural conditions? A fall in grain prices usually refers to a good harvest season. Except for these years, agricultural revenues showed small fluctuations and increased slightly in the long-term. Thus, the agricultural revenues do not imply any serious harvest failure or agricultural crisis during the period under examination.

Despite the vacant properties and collection difficulties around 1610s, the waqf produced budget surplus beginning from 1615 and the surplus amounted to 40,000 akça at the end of the year 1618. But at the same time, the arrears accumulated in years amounted to 40,000 akça.

The waqf paid regularly the salaries of its permanent personnel and kept the imaret kitchen running in the first half of the 17th century. Thus, there was no deep and long financial crisis affecting the waqf’s actual operation and its charitable services. Albeit the waqf budget fell into deficit in certain years due to the crop loss or unexpected repair expenditures, it produced usually surplus in ordinary years and made cash delivery to the treasury of Chief Black Eunuch.

In 1611, a natural disaster, maybe an earthquake or flood, led to significant repair cost. The waqf undertook repair works in 1611 and 1612 and its budget

31 Haim Gerber, “The Waqf Institution in Early Ottoman Edirne”, Asian and African Studies, 17, 1983, 29-45; idem, Economy and Society in an Ottoman City: Bursa, 1600-1700, Jerusalem, The Hebrew University, 1988. Also see Orbay, “16. ve 17. Yüzyıllarda Bursa Ekonomisi”.

Page 172: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 160

fell into deficit. Just a year later, the budget fell into deficit again due to a locust attack in 1612-13. However, following these financially troubled years, the budget began to produce surplus as usual. Moreover, although there were a significant amount of uncollected revenues remaining from the former years, the waqf was financially strong from 1615 on.

High repair cost reappears again in 1626 forcing the waqf to finance its budget deficit through borrowing. The waqf made significant repair expenditure between 1635 and 1638. It is striking that despite the financial hardship due to the repairs, the waqf transferred 100,000 akça to the treasury of Chief Black Eunuch in the same years. Unfortunately, the author could not determine yet the reason behind the high expenditures for repair in these years.

Between 1620-1623, the budget surplus of the former years was drained off. The waqf went into debt due to a serious rise in grain prices and ensuing increase in kitchen expenditures. Although the income of the waqf did not increase at the same rate as the prices, financial pressure of the price rise lasted short. The waqf recovered financially and obtained a budget surplus in 1625. However, prices rose once again and kitchen expenditures went up in 1631-1632. Following these hardship years, the waqf improved its financial situation. These short-term increases in grain prices usually refer to deterioration in agricultural conditions and a fall in total volume of harvest.

As a conclusion, the waqf of Saruca Pasha has experienced short-term financial difficulties because of income loss and high repair costs resulting from locust invasions and natural disasters. The waqf has also fallen into temporary financial hardship due to sharp price increases which pushed the kitchen expenditures up. But the waqf was still financially capable of paying salaries and fulfilling its charitable services. Contrary to some large waqfs in Anatolia which were going to financial decadence in the 17th century due to the Celali rebellions and ensuing loss in rural population, lasting decline in agricultural production, the waqf of Saruca Pasha did not go into a long-term and serious financial crisis.

Page 173: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

161

Table 3: prices extracted from the account books of the waqf of Saruca Pasha in Gallipoli AH AD

925 1519

1017-18 1609

1018-19 1610

1020 1611

1021 1612

1022 1613

1023 1614

1024 1615

1026 1617

1027 1618

1028 1619

1029 1620

1030-31 1621-22

Wheat (kile)

10-12 56,51 55 45 50 50 79 95 69 67 28*32-60

90 130-150-210

Barley (kile)

5-6 15*

Oats (kile) 12* Rice (kile) 74 70 60 60 60 60 60 60 62-64 54-55-

56-60 52 78-80

Chickpea (kıyye)

4 4 4 4 8

Vetch (kile)

20*

Bean (kile) 20* Butter (okka)

50 48 40 40-48 48 48 44 36,9-48

48-50 42-48 42 48

Honey (okka)

32 26 30 30-32 22 30 21 26 26-28 26-30 24-30 34

Almond (kıyye)

20

Starch (kıyye)

8 18

Black plum (kıyye)

6 10

Red grape (kıyye)

5 6

Black grape (kıyye)

5

Saffron (dirhem)

8

Salt (kile) 30 32 40 40 40 50 50 50-60 60 65 Wax (kıyye)

60 60 60 62 70 75 60 60 70 54 55 50

Wick (piece)

10

Candle (stick)

5 6 3 6 8 9 6 7,14

32 Prices marked with “*” were extracted from the part of the account books where the waqf recorded and valued its in kind collection.

Page 174: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 162

AH AD

1031 1622

1032 1623

1034 1625

1035-36 1626

1041 1631

1042 1632

1043 163333

1043-45 1634-35 34

1045-46 1635-36

1046-47 1637

1047-48 1638

1051-52 1642

Wheat (kile)

135-150

135-140-150

60-70-85 (75,68)

70 80 65 65 75-85-90

75-85-90

63

Rice (kile) 115 120 44 70 100 75-100-110

80 70 90-100 80 80 70

Chickpea (kıyye)

10-20 10 5 8 8 8 5 4 4 4

Bean (kile) 160 Butter (okka)

55 75 42 42 48 45 55 45 45 30 30 26

Honey (okka)

35 35 21 33 33 39 42 25 20 20 14

Firewood (vezne)

35 35 35 35 40 30 30 25

Olive oil (okka)

45 48

Starch (kıyye)

15

Red grape (kıyye)

8 8

Black grape (kıyye)

8 8

Salt (kile) 35 70 Fig (kıyye) 10 10 Wax (kıyye) 70 125 70 70 90 90 100 100 100 100 Candle (stick)

38,7 8 6 6 6

33 Covered 9 months. 34 Covered 18 months.

Page 175: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

THE WAQF OF SARUCA PASHA IN GALLIPOLI AND AGRICULTURAL ECONOMY… (OTAM, 27/Bahar 2010)

163

References

ÇIZAKÇA, Murat. (1980). Price History and the Bursa Silk Industry: A Study in Ottoman Industrial Decline, 1550-1650. The Journal of Economic History, XL, no. 3, 533-550.

FAROQHI, Suraiya. (1987). A Great Foundation in Difficulties: or some evidence on economic contraction in the Ottoman Empire of the mid-seventeenth century. Revue D’Histoire Magrebine, 47-48, 109-121.

FAROQHI, Suraiya. (1988). Agricultural Crisis and the Art of Flute-Playing: The Wordly Affairs of the Mevlevi Dervishes (1595-1652). Turcica Revue D’Etudes Turques, XX, 43-69.

GERBER, Haim. (1983). The Waqf Institution in Early Ottoman Edirne. Asian and African Studies, 17, 29-45.

GERBER, Haim. (1988). Economy and Society in an Ottoman City: Bursa, 1600-1700. Jerusalem: The Hebrew University.

GÖKBILGIN, M. Tayyib. (1952). Edirne ve Paşa Livası, İstanbul: Üçler Basımevi.

GÜRAN, Tevfik. (2006). Vakıflar. İstanbul: Kitabevi.

HOEXTER, Miriam. (2003). Charity, the Poor, and Distribution of Alms in Ottoman Algiers. In M. Bonner, M. Ener, A. Singer (Eds.), Poverty and Charity in Middle Eastern Contexts. State University of New York Press.

ORBAY, Kayhan. (2007a). Economic Development of the Imperial Waqfs; A Study in the Institutional and Local Economic History in the Transformation Period, unpublished Ph.D. Thesis, University of Vienna.

ORBAY, Kayhan. (2007b). 16. ve 17. Yüzyıllarda Bursa Ekonomisi: Sultan Çelebi Mehmed Yeşil İmaret’inin Mali Tarihi (1553-1650). A.Ü. Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi (OTAM) Dergisi, 22, 125-158.

PERI, Oded. (1992). Waqf and Ottoman Welfare Policy. Journal of Economic and Social History of the Orient, XXXV, 167-186.

SINGER, Amy. (2002). Constructing Ottoman Beneficence, An Imperial Soup Kitchen in Jerusalem. State University of New York Press.

Page 176: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

KAYHAN ORBAY 164

Page 177: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Malatya Mutasarrıfı Rişvanzade Ömer Paşa’nın Muhallefâtı

The Muhallefât of Rişvanzade Ömer Pasha, Governor of Malatya

Faruk Söylemez*

Özet

Bu çalışmada Rişvan Aşireti beylerinden Malatya Mutasarrıfı Ömer Paşa’nın muhallefâtı incelenmektedir. Ömer Paşa 1770–1783 yılları arasında Malatya Mutasarrıflığında bulunmuş, 1783 yılında ise Maraş valiliğine atanmış ve bu görevini 1785 yılına kadar sürdürmüştür. 1785 yılında tekrar Malatya Mutasarrıflığına atmış Ömer Paşa 1791 yılında vefatına kadar bu görevde kalmıştır.

Ömer Paşa’nın muhallefâtı, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Maliyeden Müdevver Defterler tasnifinde yer alan 9720 numarada kayıtlı defterin 200–205. sayfalar arasını kapsayan defter** ile diğer birtakım arşiv belgeleri çerçevesinde incelenmiştir. Ömer Paşa’nın vefatından sonra tasarruf etmiş olduğu mukataaların kime verileceği meselesi, terekenin müsadere edilmesi ve birtakım mallarının satışı gibi konular söz konusu belgeler ışığında ele alınmıştır. Muhallefât defterinin tanıtımı yapılmış ve söz konusu defterde kayıtlı bulunan nakit ve mücevherat, gayrimenkuller, ev eşyası, giysi ve takılar, silahlar, at takımları ve alacakları ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Muhallefât, Osmanlı, Ömer Paşa, Malatya, Müsadere, Rişvan.

Abstract

This article deals with Ömer Pasha’s Muhallefât, the governor of Malatya who also belonged to the Rişvan tribe. Ömer Pasha was appointed governor of Malatya between 1770 and 1783, governor of Marash between 1783 and 1785, and the governor of Malatya in 1785, a position he occupied until his death in 1791. Ömer Pasha’s law estate is examined through finance registers classified under registry no. 9720, with special focus on pages between 200 and 205 in addition to other archive records. The issues under examination are the allocation of

* Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, 05363662425, [email protected] ** Söz konusu defter 24–25 Haziran 2010 tarihlerinde Fırat Üniversitesi’nde gerçekleştirilen " İkinci İktisat Tarihi Kongresi’ne “Malatya Mutasarrıfı Rişvanzade Ömer Paşa’ya Ait Bir Tereke Defterinin İncelenmesi” başlığıyla bildiri olarak sunulmuştur

Page 178: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

166

Ömer Pasha’s confiscated estate implementation, the ways of confiscation, and the sales of Ömer Pasha’s property. Also detail information will be given about the registers related to law estate. Ömer Pasha’s estates and real estates, groyne, valuables, jewelry, property and belongings will be taken into consideration through such means.

Key Words: Muhallefât(the list of the dead’s belongings), Ottoman, Ömer Pasha, Malatya, Confiscation, Rişvan.

Giriş

Rişvanzadeler; XVI. yüzyılın başlarında Malatya Sancağı sınırları dâhilinde yaylak-kışlak hayatı yaşayan ve daha sonraki tarihî süreç içerisinde Batı Anadolu, Orta Anadolu ve hatta Rumeli’ye kadar yayılan, XIX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise Malatya’dan başlayarak İzmir’e kadar Anadolu’nun büyük bölümüne dağılan Rişvan Aşireti’nin beyleridir. Söz konusu aşiretin XVI. yüzyılın sonlarında bölgede önemli bir güç haline gelmesi sonucu aşiret-devlet ilişkilerinin olumlu bir zeminde başlaması ve gelişmesi sürecine girilmiştir. Nitekim XVII. yüzyılın başlarında aşiret beylerinden Mustafa Bey’in, paşa rütbesiyle Osmanlı Ordusunun 1618’deki İran Seferi’ne katıldığı ve Osmanlı-İran savaşında şehit düştüğü tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır1. Rişvan Aşireti’nin bölgede her geçen gün güçlenmesine paralel olarak devletle olan ilişkileri de artmış, bunun sonucunda XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Rişvanzadeler Malatya’nın yönetiminde yer almaya başlamışlardır. Rişvanzade Halil Bey ile başlayan Malatya Beyliği, XIX. yüzyılın ortalarına kadar bazı dönemler hariç Rişvanoğullarının uhdesinde kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin ekonomik sıkıntılar nedeniyle çeşitli bölgelerde malikâne sistemine geçmesine paralel olarak Malatya’da da malikâne sistemi uygulanmaya başlanmış ve Malatya bölgesindeki mukataalar da bölgenin en nüfuzlu hanedanı olan Rişvanzadelere verilmiştir. Halil Paşa, Mehmet Paşa, I. Ömer Paşa, I. Süleyman Paşa, I. Abdurrahman Paşa, II. Ömer Paşa, II. Abdurrahman Paşa ve II. Süleyman Paşa gibi Rişvan Aşiretine mensup kişiler XVIII. yüzyılın başlarından XIX. yüzyılın ortalarına kadar Malatya Mutasarrıflığı ve belli dönemlerde de Maraş, Adana ve Sivas valiliklerinde bulunmuşlardır2.

Rişvanoğullarının Osmanlı taşra teşkilatında XVIII. yüzyılın başlarından itibaren beylerbeyliği, sancak beyliği ve mutasarrıflık gibi en üst düzeyde görev almalarını, Osmanlı Devleti’nin tımar sisteminin bozulmasıyla XVII. yüzyılda iltizam sistemine geçişi ve ihtiyaç duyduğu peşin parayı temin etmek için 1695 yılından itibaren malikâne sistemine geçişle izah etmek mümkündür. Devletin malikâne sistemine geçişiyle birlikte, malikâne sisteminin uygulandığı 1 Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi (Haz. Bekir Sıtkı Baykal), C. II, 2. Baskı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992, s. 342. 2 Rişvan Aşireti ve Rişvanzadeler konusunda geniş bilgi için bk. Faruk Söylemez, Osmanlı Devletinde Aşiret Yönetimi-Rişvan Aşireti Örneği-Kitabevi Yayınları, İstanbul 2007.

Page 179: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

167

bölgelerdeki mukataaların iltizamını alacak kişilerin hem “muacceleyi” ödeyecek kadar varlıklı olmaları hem de deruhte ettiği mukataaların vergilerini toplayabilecek kudrette olmaları gerekiyordu.

Malatya bölgesinde malikâne sisteminin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, Rişvanoğullarının Malatya ve çevresindeki mukataaları ber-vech-i malikâne deruhte ettikleri ve bu durumun XVIII. yüzyılın başlarından XIX. yüzyılın ortalarına kadar devam ettiği görülmektedir.

Ömer Paşa, Rişvanzadelereden I. Süleyman Paşa’nın oğludur3. 1770 yılı Eylül ayında Malatya Mutasarrıflığına atanan Ömer Paşa4, 1777 yılı Nisan ayı ortalarından itibaren Malatya Sancağı’nı malikâne suretiyle tasarruf etmeye başlamış, 1780 yılı Haziran ayı başında kendisine “beylerbeyi” unvanı verilmiştir5. Ömer Paşa’nın 1773 yılında, iştirak (ortaklık) suretiyle uhdesinde beş tane mukataa bulunuyordu. Bunlar; Malatya Voyvodalığı Mukataası, Bedel-i Sancağı Malatya, Rişvan Mukataası, Karye-i Arga Mukataası ve Avarız Mukataasıdır.6

Ömer Paşa 1783 yılında ise Maraş beylerbeyliğine atanmıştır.7 Bu atama, görünürde Ömer Paşa için bir terfi ve taltiftir. Zira sancak beyliğinden fiilen beylerbeyliğine yükselmiştir. Bununla birlikte saltanat makamı, Ömer Paşayı Malatya’dan uzaklaştırmakla madenlere olan müdahalesini de engellemek istemiş olabilir. Çünkü Malatya mutasarrıflarıyla Meadin-i Hümayun Emini arasında Malatya Sancağı’nın Kâhta kazasına tabi Şiro ve Porga mevkilerindeki madenler yüzünden daha önce bir sürtüşme yaşanmıştı8. Gerçi Ömer Paşa’nın 1785 yılı Şubat ayı sonlarında tekrar Malatya Mutasarrıflığına atandığı görülmektedir9.

Yeni-il voyvodası Cabbarzade Süleyman Bey, takdim ettiği 7 Eylül 1790 (27 Zilhicce 1204) tarihli bir takrirde: Rişvanzade Ömer Paşa’nın malikâne suretiyle uhdesinde bulunan Rişvan Mukataası’nın yarısının padişah fermanı ile kendisine verildiğini belirtmiştir. Süleyman Bey’in iddiasına göre, 1787 Mart (R. 1201 Mart ) ayından itibaren söz konusu mukataanın yarısı kendisine verilmişti ve 1789 (R. 1203) senesine kadar bu mukataaya ait 45.220,5 kuruşluk alacağı da birikmişti. Bu tartışmalar sürerken, Sultan III. Selim 28 Mart 1789’da tahta cülus 3 Aşiret Yönetimi, s. 265. 4 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maraş Ahkâm Defteri, Nu. 2, s. 181; aynı defter, s. 186, aynı defter, s. 202, aynı defter, s. 208, aynı defter, s. 248. 5 “... Mirmirân-ı kirâmdan Malatya Sancağı mutasarrıfı Rişvanzade Ömer dâme ikbaluhuya ...” bk. BOA, Maraş Ahkâm Defteri, Nu. 2, s. 361. 6 BOA, Cevdet Maliye, Nu. 8216. 7 BOA, Cevdet Zaptiye, Nu. 4301. 8 Aşiret Yönetimi, s. 266-269. 9 BOA, Cevdet Zaptiye, Nu. 4329.

Page 180: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

168

etti.10 Rişvan mukataası, Sultan III. Selim tarafından valide sultan hassı olarak düzenlendi. Cabbarzade üzerinde görünen zimmetin de silinerek, Rişvanzade Ömer Paşa’nın zimmetine eklenmesi kararlaştırıldı.11

6 Mayıs 1791 (3 Ramazan 1205) tarihli bir maliye kaydına göre; Rumi 1203 (M. 1789) mali yılı Mart ayına kadar Rişvan mukataası, Malatya Mutasarrıfı Ömer Paşa’nın uhdesinde iken padişah cülusu ile 1203 (M.1789) yılı Martından itibaren valide sultan haslarına dâhil edilmiştir.12 Rişvanzade Ömer Paşa’nın uhdesinde olup valide sultan haslarına dâhil edilen Rişvan mukataası 1791 yılında Keban-Ergani madenleri emini El-hac Yusuf Ziya Efendi’nin uhdesine verildi.13

Ancak, 1204 (M. 1790) mali yılına ait mal-ı mirînin tahsili için Yerli Rişvan’dan olan Hısn-ı Mansur halkına beratla Mehmet Ağa mütesellim olarak atanmıştı. Mütesellim Mehmet Ağa, Hısn-ı Mansur’a girdiği sırada, birkaç yıldan beri itaatten çıkıp eşkıyalığa başlayan yerli Rişvan ekrâdından Türkoğlu Hüseyin ve Kel Hacı Hüseyin, Hısn-ı Mansur kazası merkezi ve köylerindeki halkı kışkırtarak, Hısn-ı Mansur kazasında meskûn bulunan ve Malatya muzafâtından Bazuki, İzolu, Merdisi Kâvisi ve Kömür Kâvisi aşiretleri ile yerli Rişvan Aşireti’nden olup aynı şekilde Hısn-ı Mansur’da oturan birtakım şahıslarla birlikte saraya saldırıp, şehri ateşe verdiler. Mütesellimin maiyetinde bulunan askerlerle adı geçen aşiretlere mensup eşkıya arasında çıkan çatışmada, mütesellim Mehmet Ağa adamlarıyla birlikte katledilerek mal ve eşyası da yağmalandı14.

Söz konusu eşkıyanın etkisiz hale getirilmesi için Rakka valisi El-hac İbrahim Paşa ile Rişvanzade Ömer Paşa’ya emir gönderildi. Bu günlerde Ömer Paşa da bir mesele sebebiyle Keban Madeni’nde bulunuyordu. Kendisine gönderilen hükümden haberdar olunca konunun araştırılması ve gereğinin yapılması amacıyla derhal hareket ederek Hısn-ı Mansur’a geldi. Burada yaptığı araştırma sonucunda adı geçen eşkıyanın, Yerli Rişvan Aşireti’ne mensup Gelerli, Mülûkanlı ve Hısn-ı Mansurlu cemaatlerinin içlerine kaçtıklarını tespit 10 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, Ankara, 1988, s. 13. 11 BOA, Cevdet Maliye, Nu. 9975. 12 BOA, Cevdet Maliye, Nu. 10574. 13 BOA, Cevdet Dahiliye, Nu. 12546-I; Rişvan mukataası, Rişvanzade Ömer Paşa ve Hasan Beyzade uhdesinde iken, Padişah fermanı ile Rumî 1205 (M. 1791) yılı Mart ayı başından Şubat ayı sonuna kadar Maadin-i Hümayun emininin uhdesine verildiğine dair, Maadin-i Hümayun emininin, Rişvanzade Ömer Paşa’ya gönderdiği buyruldu için bk. Osmanlı Döneminde Keban-Ergani Madenleri 1776-1794 Tarihli Maden Emini Defteri, (Haz. Hasan Yüksel) Sivas, 1997, s. 97. 14 Maden Emini Defteri, s. 97

Page 181: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

169

etti. Ne yazık ki tam bu sırada Rişvanzade Ömer Paşa’nın ölümü, meselenin çözüme kavuşturulmasına mani oldu15.

Arşiv belgeleri incelendiğinde, Ömer Paşa’nın 1791 yılı sonlarında vefat ettiği söylenebilir. Zira 1791 yılına ait bir belgede Ömer Paşa’nın Hısn-ı Mansur kazasındaki birtakım eşkıyanın bertaraf edilmesi amacıyla o sırada görev icabı bulunduğu Maadin-i Hümayu’ndan Hısn-ı Mansur’a geldiği ve orada kendi eceliyle vefat ettiği belirtilmektedir.16 24 Safer 1206 tarihli bir kayıtta “Behisni ve Malatya Sancağı Mutasarrıfı Rişvanzade Ömer Paşa bu def‘a ecel-i mev‘ûdiyle vefat eylediği”17 şeklindeki cümle de Ömer Paşa’nın 1791 yılı sonlarında vefat ettiğini teyit etmektedir. Bunların yanı sıra 1792 yılına ait belgelerde ise Rişvanzade Ömer Paşa için “müteveffa” ibaresi kullanılmaktadır.18

1.Ömer Paşa’nın Mukataalarının Kime Verileceği Meselesi

Osmanlı idari ve mali terminolojisinde “muhallefât” dendiği zaman ölen veya öldürülen kişilerin geri bıraktıkları her türlü mal, eşya ve parası (borçları ve alacakları da dâhil olmak üzere) kastedilir. Muhallefât kayıtları ise bu geride bırakılanlarla ilgili her türlü yazışmayı ihtiva eden belgeler demetini ifade eder. Muhallefât Defteri dendiğinde ise, kişinin geride bıraktığı şeylerin sadece listesini anlamak gerekir19.

Malatya Voyvodası Es-Seyid El-hac Ali Bey tarafından saltanat makamına gönderilen evrakta, Behisni ve Malatya Sancağı Mutasarrıfı Rişvanzade Ömer Paşa’nın eceliyle vefat ettiği, bu nedenle hazinesinin marifet-i şer‘ ve bir görev nedeniyle o taraflarda bulunan kaymakam çukadarlarından Bekir marifetiyle mühürlendiği ifade ediliyordu. Söz konusu yazıda terekesinin devlete olan borçlarına (zimmet-i mîriyyesine) yetmeyeceğini, Ömer Paşa’nın kardeşinin oğlunda ve kendi uhdesinde olan mukataalara ortak olmasının yanı sıra halkın kendisinin tavırlarından memnun olduğunu, merhumun Beylerbeyiliği ile Malatya Sancağının ve merhum Ömer Paşa’nın uhdesinde olan mukataaların oğlu Abdurrahman Paşa’ya verilirse, devlete olan borçlarından muhallefâtından geriye kalan borçları ve kalemiye masrafları her neyse böylece kardeşinden tahsil olunmak şartıyla, kalan borcun iki yıl tecil edilmesi ve takside bağlanması suretiyle sözkonusu borcun Hazine-yi Amire’ye ödeyeceğini Abdurrahman Paşa arizasında, Besni ve Malatya kadıları ilamlarında ve halk da mahzarlarında belirtmiştir.

15 Aynı yer. 16 BOA, Cevdet Dâhiliye, Nu. 12546-I 17 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 200. 18 BOA, Cevdet Dâhiliye, Nu. 12546-IV; Cevdet Maliye, Nu. 2415. 19 Yavuz Cezar, “Bir Âyanın Muhallefatı, Havza ve Köprü Kazaları Âyanı Kör İsmail-Oğlu Hüseyin (Müsadere Olayı ve Terekenin İncelenmesi)”, Belleten, C. XLI, Sayı: 161, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1977, s. 41.

Page 182: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

170

Hazine-i Âmire defterleri incelendiğinde merhum Ömer Paşa’nın uhdesinde bulunan Malatya Voyvodalığı mukataaları mallarından (gelirlerinden) tahsil edilenden başka 1787 (H 1202) yılından 1791 kadar Kalyon mevacibi birinci taksitinden 3395,5 kuruş ve kapı kulları mevacibinden 111.829 kuruş ki toplam 2 yük 5224,5 (205.224,5) kuruş devlete borcu (zimmet-i miriyesi) olduğu anlaşılmıştır. Beş adet miri mukataanın eski muacceleleri ise 28775 kuruş tutmaktadır.

Maden Emini’ne gönderilen 23 Ekim 1791(24 Safer 1206) tarihli emirde, merhum Ömer Paşa’nın bütün mal, eşya, nakit, zimemat, emlak, akar, ve çiftlik her neyi varsa kadı ve mübaşir ile birlikte tespit etmesi, ve devlet adına zabt etmesi istenmiştir.

Abdurrahman Bey, beylerbeyiliğine layık olduğuna göre, merhum Ömer Paşa’nın devlete borcu olan 2 yük 5224,5 kuruşu ve söz konusu mukataaların muacceleleri olan 28 bin ve kusur kuruştan başka muhallefât bedeli olarak Darphane-i Âmireye ne kadar ödemeyi taahhüt edebilir ve Ömer Paşa’nın kalan borcunu ne zamana kadar ödeyebilirdi?

İşte bütün bu konuların etraflıca tetkik edilerek saltanata yazılması Maden Emini’nden istenmiştir 20 .

Rişvanoğlu Ömer Paşa’nın vefatı üzerine hanesi mühürlenerek terekesi tespit edilmiştir. Bu konuda padişaha sunulan arzda, Malatya havalisinin köklü hanedanlarından Rişvanzadelere mensup Ömer Paşa, oğlu Abdurrahman Paşa ve kardeşinin oğlu Ali Bey; Malatya Voyvodalığı hasları ile Bedel-i Sancağ-ı Malatya mukataalarını malikâne suretiyle ortaklaşa (ber-vech-i iştirak) tasarruf ettikleri ifade edilmiştir. Ömer Paşa’nın vefatıyla boş kalan malikâne hissesiyle oğlu ve kardeşinin hisseleri de kendilerinden alınarak Hatt-ı Hümayun ile Maadin-i Hümayun’a bağlanmıştır. Ancak Rişvanoğulları’nın eskiden beri vere geldikleri kömür, kütük v.s malları vermek şartıyla söz konusu mukataaların Maadin-i Hümayun’dan koparılarak Rişvanzade Abdurrahman Paşa’ya verilmesi ve bu konudaki beratın gönderilmesi hususunda padişahtan talepte bulunulmuştur21.

Ancak Maden Emini Yusuf Efendi’nin saltanat makamına gönderdiği yazıda Malatya Sancağı Mukataası’na Rişvanzade Ali Bey’in beylerbeyilik rütbesi ile kendisine verilmesini talep ettiğini bildirmektedir. Her ne kadar Maden Emini’nin söz konusu sancağın idaresinde her hangi bir kusuru yok ise de, Malatya Sancağı gürültülü bir mukataa olmakla, maden işlerine zarar gelmemesi için böyle ağır bir yükten kaçınılması gerekmektedir. Hassa silahşorlarından Ergani Sancağı Beyi El-hac Ahmet Bey’e Malatya Voyvodalığı ihale olunursa uygundur. Söz konusu liva başkasına verildiği takdirde Rişvanzade Ali Bey de 20 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 200 21 BOA, Hatt-ı Hümayun, Nu. 1360.

Page 183: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

171

muhtemelen herhangi bir müdahalede bulunmayacaktır, bulunsa bile derhal cezaya çarptırılır. Bağdat valisinin de bu işe karışması mümkün gözükmemektedir. Maden Emini, “Filanca böyle eder, falanca şöyle yapar, halk başka türlü düşünür demeden herkese haddini bildirerek mukataayı El-hac Ahmet Bey’e vermek gerektiğini belirtmiştir22 Ancak padişahın, maden emininin yukarıdaki görüşlerine katılmadığı ve söz konusu mukataanın Rişvanzadelerde kalması yönünde tavır koyduğu anlaşılmaktadır23.

Buna mukabil Malatya voyvodası ise söz konusu mukataaların merhum Ömer Paşa’nın oğlu Abdurrahman Paşa’ya verilmesinden yanaydı. Nitekim neticede Malatya Sancağı Mutasarrıflığı ve söz konusu mukataalar Abdurrahman Paşa’nın uhdesine verilmiş, Ömer Paşa’nın kalan borçlarının da Abdurrahman Paşa tarafından ödenmesi kararlaştırılmıştır.

2.Terekenin Müsadere Edilmesi

Müsadere, gerek Abbasiler ve Gazneliler gibi İslam devletlerinde gerekse Yunan ve Roma gibi ortaçağ Avrupa devletlerinde başvurulan bir para cezası idi. Osmanlılar zamanında da esas itibariyle haksız kazanç sağlayan, bir başka ifadeyle devlet memuru olup zimmetine para geçiren şahısların ölümlerinden sonra bütün mal varlıklarına devlet tarafından el konuluyordu. Fakat Osmanlı Devleti’nde müsadere bazen bütçe açıklarını kapatmak maksadıyla vatandaşlar aleyhine haksız yere uygulandığı durumlar olmuştur ki ulema buna cevaz vermemiştir. Mesela Sarı Mehmet Paşa: “Âdemin miriye vereceği yok iken cüzi bahane ile mal müsadere edip aldırmaktan son derece sakınılmasını” söylemiştir24.

Rişvanzade Ömer Paşa’nın vefatından sonra mallarının “mirîce zaptı”, kendisinin haksız kazançla mal biriktirmesinden veya devlet malını zimmete geçirmesinden değil, malikâne suretiyle iltizamını aldığı Malatya ve çevresindeki mukataaların bedellerinden devlete olan borcunun tahsil edilmesi maksadına yöneliktir. Hatta ileride de görüleceği üzere terekesi borcunu karşılayamadığı için kalan borcunun ödenmesi oğlu ve kardeşinin oğlundan istenmiştir25.

Müsadere işlemi, muhallefâtı zabtedilecek olan kişinin emvâl ve eşyası ile alacakları ve borçlarının görevlendirilen memurlar vasıtasıyla mahallinde 22 BOA, Hatt-ı Hümayun, Nu. 1402. 23 Padişahın Bu konudaki mütalaası şöyledir: “Malatya maden emininin yazdığı adama verildiği suretde nasıl kabul idecekdir. Ve sair mukatalar nice olacakdır. Ve Rişvaoğullarının muhallefatı ne gûne rabıta verilecekdir. Nice olacakdır. Bunlar malum olmak lazımdır etrafıyla tahkik oluna buna sair talib yokmudur.” Bk. BOA, Hatt-ı Hümayun, Nu. 1402. 24 M. Cavit Baysun, “Müsadere”, İslam Ansiklopedisi, C. 8, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1993. s. 669–673. 25 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 200.

Page 184: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

172

sayılarak defterlere geçirilmesi işlemiyle başlamaktadır. Daha sonra bu defterler merkeze getirilerek, İstanbul’a getirilmesi istenilen eşya ile mahallinde, yerli rayiçten satılması istenilenler ayrı ayrı işaretlenir. Mahallinde satılan eşya ve satış fiyatları daha sonra ayrıca bir deftere kaydedilir ve yine İstanbul’a gönderilerek hazineye giren ya da İstanbul’da satılanlar da ayrıca defterlere kaydedilirlerdi. Muhallefâtın kaydedildiği mufassal defterler ile füruht (satış) defterlerindeki mallar şayet, muhallefâttan, mahallinde bir devlet görevlisine verilen unsurlar varsa onların teslim senetlerinin biri biriyle denk olması, hesap olunduğu zaman mufassal muhallefât defteri ile füruht defterleri ve senetlerinin toplamının denk çıkması, işlemin önemli noktalarından idi. Bu konuda zaman zaman problemlerin ortaya çıktığı olmuştur. Mesela, muhallefâtın tespiti ile görevlendirilen kişinin, muhallefâttan bazı yerlere yaptığı ödemeler karşılığında senet almaması veya alamaması sebebiyle, bazı malların kendi zimmetinde kaldığı durumlar da ortaya çıkmaktaydı.

Müsadere usulünün devrin kaynaklarında zaman zaman şiddetle tenkit edildiğini görmekteyiz. Neticede, II. Mahmut devrinde yasaklanan müsadere, Tanzimat Fermanı’yla kaldırılmıştır26. Ömer Paşa’nın ölüm haberinin Malatya Voyvodası Es-seyyid El-hâc Ali Bey tarafından saltanata bildirilmesi üzerine saltanat makamı gönderdiği fermanda, Malatya kadısı ile birlikte o bölgede memuriyeti nedeniyle bulunan ve Ömer Paşa’nın muhallefâtıyla ilgili mübaşir olarak tayin edilen Kaymakâm Çukadârlarından Bekir marifetiyle hazinesinin mühürlenmesi istenmiştir. Ömer Paşa’nın gerek uhdesinde bulunan mukataalardan alacakları ve gerkese hazinesinde bulunan nakit, mücevherat ve diğer eşya ile sahip olduğu çiftlik, hayvan ve gelir getiren her neyi varsa ortaya çıkarılması, bir habbesinin dahi gizli kalmaması ve halkın üzerinde ne kadar alacağı varsa bırakılmaması için Malatya Kadısı, Keban ve Ergani Madenleri Emini Yusuf Ziya Paşa’ya, Mübaşir Bekir marifetiyle titiz bir şekilde araştırılarak tespit edilmesi istenmiştir27.

Maden emininin bu işte görevlendirilmesinin nedeni, Ömer Paşa’dan sonra henüz Malatya Sancağına bir mutasarrıfın atanmamış olması ve Maaadin-i Hümayun Eminliği’nin Malatya’ya en yakın taşra yönetim birimi olmasındandı. Kaldı ki Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. yüzyılda bir yönetici iki yönetim biriminin birden idaresini üstlenebiliyordu28.

Saltanat makamından gelen emirler doğrultusunda, muhallefâtın tespiti ile görevli heyet Ömer Paşa’nın gerek Malatya’daki hanesinde gerekse Besni’deki konağında bulunan mücevher ve eşyayı tek tek sayarak kayda geçirmiştir. Altın ve gümüş eşyalar ayrı kalemler halinde yazılmış, her eşyaya bir değer yazılması 26 Cahit Telci, Canik Muhassılı Vezir Elhac Ali Paşa’nın 1779 Tarihli Muhallefât Defterleri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi IV, İzmir 2000, s. 160–161 27 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 200. 28 Bu örneklerle ilgili olarak bk. Aşiret Yönetimi, s. 234–280.

Page 185: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

173

yerine, her gruba dâhil olan eşyaya toptan bir fiyat takdir edilmiştir. Bunun yanı sıra Malatya ve kazalarındaki mukataalarından bütün alacakları da kalem kalem kayıt altına alınmıştır. Mübaşiriye, kalemiye, nakliye gibi masraflar çıkarıldıktan sonra kalan tereke bedeli ortaya çıkarılmıştır.

Ömer Paşa’nın terekesinde dikkatimizi çeken hususlardan birisi, Besni’deki hanesinde yapılan muhallefât tespitinde sadece birtakım altın ve gümüş takı ve eşyanın kayıt altına alınmış olmasıdır. Burada da Ömer Paşa’nın bütün varlığının muhallefât tespit listesine dâhil edilmediği açıkça görülmektedir. Zira zaman zaman yaşantısını sürdürüğü, bilhassa yaz aylarında gidip dinlendiği bu konaktaki bütün eşyasının birkaç parça altın ve gümüş eşyadan ibaret olmadığını tahmin etmek zor değildir. Bunun yanı sıra Malatya’daki konağında yapılan tespitte olduğu gibi burada da herhangi bir mefruşata yer verilmemiştir. Elbette bu Ömer Paşa’nın konaklarında halı, kilim, yatak ve yastık gibi birinci derecede zorunlu olan eşyasının olmadığı anlamına gelmez. Netice itibariyle gayrimenkullerde olduğu gibi menkullerde de Rişvanzade Ömer Paşa’ya müsaderede bir ayrıcalık uygulandığı anlaşılmaktadır.

Yapılan sayım ve tespitler sonucunda Ömer Paşa’nın terekesinin hazineye olan borcunu karşılayamadığı anlaşılmıştır. Zira uhdesinde bulunan mukataaların bir kısmındaki alacaklarını tahsil edememiştir. Bu tür tahsil edilemeyen alacakları muhallefât defterinde ayrı bir bölüm halinde “Müteveffa-yı müşarünileyhin mümteniü’l-husul zimematı” başlığıyla kaydedilmiştir29. Tereke defterlerinde bu tür tahsili mümkün olmayan alacaklar bazen yukarıda belirtildiği üzere ayrı bir başlık halinde verilirken bazen de terekede kalem kalem kaydedilirdi. Tahsili mümkün olmayan alacakların karşısına “mümteniü’l-husul” kaydı düşülmüştür30.

Ölen şahsın hazineye olan borcunun ödenebilmesi için hazinesinden çıkan nakit, mücevherat ve eşyasının satışının (füruhtunun) gerçekleşmesi gerekiyordu. Bunun yanı sıra, Ömer Paşa örneğinde olduğu gibi uhdesinde mukataa varsa, bu mukataalardan halk üzerinde kalan bakayalarının da tahsil edilerek ölen şahsın borcundan düşülmesi gerekmektedir.

Araştırma konumuz olan Rişvanoğlu Ömer Paşa’nın da hazinesinden çıkan altın, gümüş ve diğer eşyası satılmış, Malatya ve kazalarında tasarruf etmiş olduğu mukataalardan tahsili mümkün olan alacakları da tahsil edilmesine rağmen devlete olan borcu ödenememiştir. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi tasarruf ettiği mukataalardan bir kısım alacaklarının tahsili mümkün olmamıştır.

Her halükârda devlet, Ömer Paşa’nın hazineye olan borcunu bir şekilde tahsil etmek durumunda idi. Bu amaçla merhum Ömer Paşa’nın tasarruf etmiş 29 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 202–203. 30 Rişvanzade Abdurrahman Paşanın Muhallefat kayıtlarındaki “mümteniü’l-husul” olan örnekler için bk. Aşiret Yönetimi, s. 305–308.

Page 186: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

174

olduğu mukataaların kardeşinin oğlu Hacı Ali Bey’e verilmesi ve Hacı Ali Bey’in söz konusu mukataaları işletmek suretiyle Ömer Paşa’nın hazineye olan borcunu kapatması çözüm olarak düşünülmüştü. Kaldı ki Ömer Paşa bu mukataaları Hacı Ali Bey’le ortak olarak (ber-vech-i iştirak) işletiyordu. Ancak Hacı Ali Bey, söz konusu mukataaları işletebilmesi için kendisine beylerbeylik rütbesiyle Malatya Sancağı Mutasarrıflığının verilmesini istiyordu. Malatya halkı da kendisinden memnun olduğuna göre Malatya Mutasarrıflığına atanması bir sorun teşkil etmezdi31.

Ancak daha sonra yapılan araştırma ve soruşturmalar sonucunda Hacı Ali Bey’in Ömer Paşa’nın terekesinden bir kısmını gizlediği anlaşılmıştı. Malatya Sancağı Mutasarrıflığı’nın bu nedenle Hacı Ali Bey’e verilmesinin uygun görülmediği tahmin edilmektedir.

Muhallefâtın kime satılacağı büyük önem arz etmektedir. Satış yapıldığında satılanları kimlerin satın alabileceği meselesi çok önemlidir. Listelerde yer alan küçük kalemler bir yana, çiftlik, arazi, tarla, bağ, bahçe, konak, vs. gibi büyük kalemleri yine paralı kimselerin satın alabileceği açıktır. Satış mahallinde yapılıyorsa bu gibi taşınmaz mallar yine o civarın âyan, eşraf veya büyük tüccarının eline geçecek demektir32. Örneğimizde olduğu gibi ölen şahıs büyük meblağlara ulaşan bedellerle mukataa tasarruf ediyorsa, bu mukataaların iltizamını da yine o bölgedeki âyan ve eşraf içerisindeki zengin birinin alması gerekecektir. Zira herkes hem muacceleyi verecek zenginliğe sahip olmayabilir hem de söz konusu mukataaların işletmesini sağlayamazdı. Zaten bu nedenledir ki XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Malatya Sancağı Mutasarrıflığı, Malatya ve çevresindeki mukataaların önemli bir kısmı ber-vech-i malikâne Rişvanoğullarının uhdesine verilmiştir. Burada da yine Malatya Sancağı Mutasarrıflığı ve Ömer Paşa’nın malikâne suretiyle (ber-vech-i malikâne) ortaklık şeklinde (ber-vech-i iştirak) tasarruf etmiş olduğu Malatya Voyvodalığı Mukataası, Bedel-i Sancağı Malatya, Rişvan Mukataası, Karye-i Arga Mukatası ve Avarız Mukataası yukarıda özet olarak aktarmaya çalıştığımız tartışmalardan sonra saltanat makamınca Ömer Paşa’nın oğlu Abdurrahman Paşa’ya verilmiştir.

Terekenin bir anda satışını sağlamak, ölen sahsın alacaklarını tahsille uğraşmak ve borçlarını ödemek hem zaman alabilir hem de devlet merkezi açısından tatmin edici olmayabilirdi. Özellikle muhallefâtı müsadere edilen kişinin borçları umulanın üstüne çıkıp da, malvarlığı ve alacakları bunları karşılamayacak bir durum ortaya çıkarsa, müsadereci bunların her şeyine el koymakla, onun borçlarını da ödeme yükümlülüğü altına girmiş olması sebebiyle zarar edecektir. Hâlbuki bir bedeliyye karşılığında bu yükümlülükler de dâhil olmak üzere, terekenin veya bir kısmının mirasçılara devredilmesi halinde 31 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 200. 32 “Bir Ayanın Muhallefatı” s. 50.

Page 187: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

175

saltanat merkezi hem parayı tahsil edememe riskinden kurtulacak hem de mirasçılar kalan malı-mülkü işleterek borçları ödeme imkânına kavuşacaklardır33. Buna ilaveten Rişvanoğlu Ömer Paşa’nın büyük meblağlar tutan mukataaları devralacak şahsın da Rişvanoğulları gibi zengin ve Malatya’da etkin bir hanedana mensup olması gerekiyordu.

Taşrada ölen vezir, beylerbeyi ve sancakbeyi gibi ümeranın serveti için saraydan bostancıbaşı veya çavuş görevlendirilmekte, yanındaki adamları ve o mahaldeki kişiler huzurunda müsadere edilecek eşya veya nakit paranın sayımı yapılmaktadır. Daha sonra mühürlenerek merkeze gönderilmekte veya mahallinde satılmaktadır34. Muhallefâtın tam olarak tespiti yani terekeden herhangi bir kısmının kaçırılmaması için mirasçılara baskı yapıldığı da olmaktadır.35

Bazen merkeze ihbar edilen tereke sayımdan sonra eksik çıkmaktadır. Ölen şahsın yakınlarının terekeden mal çalması veya alacaklarını tahsil ederek gizledikleri olabiliyordu. Buna araştırma konumuz olan Rişvanzade Ömer Paşa’nın muhallefâtında da rastlamaktayız. Ömer Paşa’nın vefatı ve terekesi 23 Ekim 1791 (24 safer 1206) tarihli bir kayıtta bildirilmiş ancak saltanat merkezinden 18 Nisan 1792 (25 Şaban 1206) tarihli bir emirle Ömer Paşa’nın birader zadesi Hacı Ali Bey’in terekeden ne kadar satıp zimmetine geçirdiği etraflıca araştırılarak bildirilmesi istenmiştir36. Ömer Paşa’nın vefatından sonra kardeşinin oğlu Hacı Ali Bey’in, Ömer Paşa’nın terekesinden toplam 31869 kuruşluk emlak, eşya ve zahire sattığı ve bunu görevlilerden gizlediği anlaşılmaktadır. Yine Hacı Ali Bey’in Besni kasabası ve köyleri halkından salyane ile 13773 kuruş, Hacı Ali Bey’in oğlu Mustafa Bey’in Ömer Paşa’nın ölümünden sonra Besni kasabası ve köylerinden tahsil ettiği 19362 kuruş olmak üzere toplam 65000 küsur kuruşu devletten gizledikleri ortaya çıkmıştır37.

Muhallefât tespit heyeti Hacı Ali Bey’den söz konusu meblağı istemiş, ancak Hacı Ali Bey bunu gizleyip iade etmeye yanaşmadığı için İstanbul’da Paşa kapısında oğlu, mütesellimi ve cizyedarı ile birlikte hapsedilmiştir.

Ömer Paşa’nın muhallefâtından bir kısmını gizledikleri gerekçesiyle İstanbul’a nakledilip hapsedilen kapı Kethüdası İbiş, Cizyedarı Rüstem ve Kâtibi Molla Mustafa’nın hapisten çıkarılarak Maden Emini Yusuf Ziya Paşa 33 Aynı makale, s. 55. 34 Mehmet Ali Ünal, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Müsâdere”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 49, (Ağustos 1987), İstanbul 1987, s. 103. 35 Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara, 1985, s. 157. 36 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 201. 37 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 201.

Page 188: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

176

tarafına gönderilmeleri 22 Haziran 1792 (2 Zilkade 1206) tarihli bir yazı ile istenmiştir38.

3.Muhallefât Defterinin Tanıtımı

Çalışmamıza konu olan Rişvanzade Ömer Paşa’nın tereke kayıtları Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Maliyeden Müdevver Defterler tasnifinde 9720 numarada kayıtlı defterin 200–205. sayfalar arasında yer almaktadır. Defter “Kuyudat-ı Muhallefât-ı Müteveffa Rişvanzade Ömer Paşa” başlığı ile başlamaktadır. Ömer Paşa’nın alacak ve borçları defterin 200–204 arası sayfalarında kaydedilirken, derkenarda Malatya’dan saltanata gönderilen yazılar ile bunlara cevaben saltanattan gönderilen hükümler yer almaktadır. Söz konusu defterin 205. yani son sayfasında ise valinin Malatya’daki evinden çıkan şahsi eşyaları kaydedilirken sayfanın derkenarında ise Ömer Paşa’nın Besni’deki konağından çıkan altın ve gümüş eşyaların listesi verilmiştir.

Ömer Paşa’nın muhallefât defteri incelendiğinde görüleceği üzere sahip olduğu bütün mal ve eşyasının tespit edilmediği anlaşılacaktır. Zira aynı dönemlerde çeşitli ayan ve eşrafın tespit edilen terekelerinde çok daha fazla mal varlığının bulunması39 ister istemez bu sonucu düşündürmektedir. Bunun nedenini de Ömer Paşa’nın deruhte ettiği mukataalardan dolayı hazineye olan borcunu tahsil etmek maksadıyla, borcu kadar tespitin yapıldığı, gayrimenkulleri ve birçok varlığının tereke kayıtlarına dâhil edilmediği sanılmaktadır. Zira Türk idare sisteminde ölenlerin bıraktıkları varlıklarını eğer vârisler arasından birisi uzakta veya küçük yaşta ise, vârislerin menfaatlerini korumak için resmi olarak bir defter halinde tespit etmek gerekiyordu; bundan başka ölmüş olan şahıs hazine işlerinde veya hazine hizmetinde çalışmışsa hazine menfaatlerini güvence altına almak düşüncesiyle bu iş yapılırdı40. Burada da Ömer Paşa’nın hazineye borcu olduğundan hazine menfaatlerini korumak adına muhallefâtı tespit edilmiştir.

Tereke Defterinde yer alan belli başlı konular şöylece sıralanabilir: Malatya Voyvodalığı Mukataaları listesi

38 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 201. 39 Bu konuda yapılmış çalışmalardan; “Bir Âyanın Muhallefatı”; Yuzo Nagata, “Karaosmanoğlu Hacı Hüseyin Ağa’ya Ait Bir Tereke Defteri”, IX Türk Tarih Kongresi (Ankara: 21–25 Eylül 1981)Kongreye Sunulan Bildiriler, C. II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988; Mehmet Güneş, “Karahisâr-ı Sâhib A‘yânı Molla-zâde Hacı Ahmed Ağa’ya Ait Bir Tereke Defteri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. VIII, Sayı: 2, Afyon 2006. 40 Fekete Lajos, “XVI. Yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendi Evi” (çev. M. Tayyib Gökbilgin), Belleten, C. XLIII, Sayı: 170, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1979, s. 459.

Page 189: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

177

Saltanattan Maden Emini Yusuf Ziya Efendi’ye gönderilen 24 Safer 1206 (23 Ekim 1791) tarihli ferman sureti (derkenarda).

Ömer Paşa’nın ve oğlu Mehmet Paşa’nın muhallefâttan çıkarıp gizledikleri altın, gümüş, eşya, hububat ve sairenin tespiti ve mahallinde satılarak parasının saltanata gönderilmesi konusunda selh-i Şaban 1206 (25 Mart 1791) tarihinden 10 Cemaziyelahir 1210 (22 Aralık 1795) yılına kadar gönderilen ferman suretleri (10 adet-derkenarda)

Ömer Paşa’nın mümkinü’l-husul zimemâtı listesi Ömer Paşa’nın mümteniü’l-husul zimemâtı listesi Ömer Paşa’nın Malatya kazaları ve aşiretlerden alacakları listesi Ömer Paşa’nın 1202 (1787) ve 1203 (1788) senelerine ait Malatya’ya

tabi kaza ve nahiyelerde kalan avarız vergisi alacakları listesi Ömer Paşa’nın yeğeni Ali Bey’in gizlediği alacaklarının listesi Ömer Paşa’nın evinden çıkan eşya ve mücevherat listesi Ömer Paşa’nın Besni’deki konağından çıkan altın ve gümüş eşyasının

listesi Ömer Paşa’nın terekesi arasından çıkan ve Darphane-i Amire’ye teslim

edilen meskûk altını listesi Ömer Paşa’nın Maden Emini Yusuf Ziya Efendi tarafından mahallinde

satılan eşya ve hayvanlarının (At ve katır) listesi 4.Terekenin İncelenmesi

“Kuyudat-ı Muhallefâtı Müteveffa Rişvanzade Ömer Paşa” başlığıyla başlayan defterin başında “Kalemiye” gelirleri kaydedilmiştir. Kalemiye, malikâne sahibinin devlete ödemek zorunda olduğu “mal” denilen gelire ek olarak vermek mecburiyetinde bulunduğu ve uhdesinde bulunan mukataalardan elde ettiği gelirin % 20’sine tekabül eden vergi olarak tarif edilmiştir.41 Ömer Paşa’nın muhallefât defterindeki gelirlerin kuruş cinsinden kaydedildiği görülmektedir. Rişvanzade Ömer Paşa uhdesinde bulunan Malatya Voyvodalığı malından Sadrazamın 1201–1205 (M 1786–1790) yıllarına ait hissesine düşen Kalemiye gelirinin 18308 kuruş olduğu anlaşılmaktadır. Yine Ömer Paşa’nın uhdesinde bulunan mukataalardan defterdarın hissesine 1202 (M 1787) ila 1203 (M 1788) senelerine ait gelirden 4801 kuruş 30 para; 1204 (M 1789) ila 1205 (M 1790) yıllarına ait gelirden 3243 kuruş 30 para düşüyordu. Kalyonha-i Donanma-yı Hümayun’a Malatya mukataalarından ödenen Kalemiye geliri ise, 1203 (M 1788) senesi için 69167,5 kuruş olduğu görülmektedir.

41 Yaşar Yücel-Özer Ergenç, “General Characteristics of the Otoman State Policy During The XVIIIth and the XIXth Centuries”, Belleten, C. LIV, Sayı: 209, Ankara 1990, s. 240.

Page 190: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

178

Ömer Paşa’nın muhallefât defteri ana hatları ile incelendiğinde terekede kayıtlı bulunan belli başlı kalemler şu şekilde sıralanabilir:

4.1.Nakit ve Mücevherat

Ömer Paşa’nın terekesi arasında nakit olarak 3000 kuruş tespit edilmiştir. Bu para Maden Emini Yusuf Ziya Efendi’nin Malatya’da sattığı Ömer Paşa’ya ait hayvan ve diğer eşyalarının bedellerinin kaydedildiği listede yer almıştır. Satılan hayvan ve eşyanın toplam değeri 41.807 kuruş olup nakliye ve diğer masrafların tutarı olan 682 kuruş çıktıktan sonra kalan 41.125 kuruş birlikte Hazine-i Âmire’ye teslim edilmek üzere 30 Temmuz 1792 (21 Zilhicce 1207) tarihinde deftere kaydedilmiştir. Ömer Paşa’nın nakdinin bu 3000 kuruştan ibaret olmadığı anlaşılmaktadır. Henüz terekenin tespiti yapılıp kayıt altına alınmadan önce Ömer Paşa’nın bir miktar parasının yeğeni Hacı Ali Bey tarafından alındığı ortaya çıkmaktadır. Defterdeki kayıttan Hacı Ali Bey’in muhallefâttan kaçırdığı nakdi İstanbul’daki esnafa verdiği anlaşılmaktadır. Söz konusu paranın 1000 kuruşunu Valide Hanı’nda Sarraflar Kethüdası’na; Sarraf Vartos’a 4000 kuruş; Yeni Han’da sakin Beyganlı Asador’a 4300 kuruş, Dülbentçiler esnafından Kabril nam zimmîye 500 kuruş; Yeni Han’da eski Sarraflar Kethüdası Sergiz’e 1600 kuruş ve Tütüncü Hacı Mehmet’e 2200 kuruş olmak üzere toplam 13600 kuruşu Ömer Paşa’nın muhallefâtında kaçırdığı tespit edilmiştir. Bunun dışında herhangi bir nakit kaydına rastlanmamaktadır. Elbette bu başka nakdinin olmadığı anlamına gelmez. Ancak Ömer Paşa’nın gerek Malatya’daki gerekse Besni’deki konağında bulunan altın ve gümüş eşyaya dokunulmadığı görülmektedir.

Ömer Paşa’nın terekesi arasında önemli miktarda altına rastlanmıştır. Farklı cins ve miktarlarda toplam 1747,5 adet meskûk altın kaydedilmiştir (Tablo 1). Söz konusu altınlara toplam 9704 kuruş değer biçilmiş ve elde edilen miktar Darbhane-i Âmire’ye teslim edilmiştir.

Tablo 1: Ömer Paşa’nın Terekesinden Kaydedilen Altını

Altının Cinsi Adedi Değeri (Kuruş) Yaldız Altını 1236,5 7109,5 Macar Altını 14 440 Macar Altını (ikişerli ve birerli) 65 485 Fındık İstanbul 102 515 Zer-i Mahbûb-ı İstanbul 250,5 880 Zer-i Mahbûb-ı Mısır 61,5 184,5 İstanbul Zencirlisi 18 90 Toplam 1747,5 9704

4.2.Gayrimenkuller

Tereke listesinde gayrimenkul olarak herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Ancak listedeki eşya tasnifinden biri Malatya’da diğeri de

Page 191: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

179

Besni’de olmak üzere iki evinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Zaten Rişvanzadelerin eskiden beri Besni’de yazları gidip dinlendikleri konaklarının olduğu bilinmektedir42. Evleri olmasına rağmen bunların muhallefât tespit listesinde yer almaması Ömer Paşa’nın köklü bir hanedana mensup olmasının yanı sıra kendi eceliyle ölmüş olup devlete karşı herhangi bir suçtan dolayı bir cezaya çarptırılmamış olmasındandır. Bütün bunlara ilaveten Ömer Paşa’nın babası ve dedelerinin yüzyıllarca başta Malatya olmak üzere çeşitli vilayet ve sancaklarda beylerbeyliği, sancakbeyliği ve mutasarrıflık yapmış olmaları, onların bölgenin en güçlü hanedanına mensup olduğunu göstermektedir. Nitekim Ömer Paşa’dan sonra da Malatya Mutasarrıflığının birkaç kuşak Rişvanzadelerde kaldığı yukarıda ifade edilmişti.

4.3.Ev Eşyası

Ömer Paşa’nın hem Malatya, hem de Besni’deki konağından çıkan eşyalar ayrı listeler halinde verilmiştir. Besni’deki hanesinden çıkan eşya altın ve gümüş olmak üzere iki ayrı liste halinde düzenlenmiştir. Besni’deki evinden tespit edilen eşyadan altın ve gümüş eşyanın dışında da herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Altın eşya olarak bir adet su tasına bulunmaktadır. Diğerleri takılardan ibarettir. Gümüş eşyası ise; zarf, kaşık, çubuk, sağir yaba, sürmedan, su tası, buhurdan ma‘a gülabdan, maşraba, kahve ibriği, çorba tası, kulplu su tası, makas şem‘dan olarak sayılabilir. (Ek: 1)

Malatya’daki hanesinden çıkan eşyalar ise Besni’deki konağından çıkan eşyalar gibi ayrı listeler halinde düzenlenmemiş, karışık olarak tek listede verilmiştir. (Ek: 2) Buna göre altın eşyası arasında; bıçak, kutu ve zarf gibi az miktarda eşyaya rastlanmaktadır. Malatya’daki konağından çıkan eşyalar arasında altın takılar ve altın işlemeli giysi ve silahların çokluğu dikkati çekmektedir. Bunlara ilgili bölümlerde değinileceği için burada yer verilmemiştir. Diğer kap kacak gibi altın eşyaya pek rastlanmamaktadır.

Gümüş eşyası; sim buhurdan, sim kahve ibriği, su tası, çorba tası, saz buhurdan, şeme‛dan, kahve ibriği, kaşık, tabak, meşrube, sim kabzalı sağir bıçak, tas ve sağir köhne sim şem‛dan gibi eşyalardır.

Diğer eşyası ise; gülabdan, tatlı kaşığı, buhurdan, yaldızlı buhurdan, meşrube, su tası ve şeme‘dan makarası gibi eşyalar sayılabilir.

Ömer Paşa’nın her iki hanesinden çıkan eşyasına ayrı ayrı fiyat takdiri yerine eşyanın adedi yazılmış değeri ise her listenin sonunda yekûn olarak verilmiştir. Ancak her nedense bir kaç eşyanın adedi yerine takdir edilen değeri yazılmıştır. Bunlar, sim kemer tokası ve sair hurda kıymet 391; defa sim kemer kıymet 225; gülabdan kıymet 249; Arası incilü su bakır … kıymet 50; hurda 42 Necdet Sakaoğlu, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1998, s. 7.

Page 192: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

180

altun kıymet 12; bayağı taşlı dört yakut ve piruze taşlı altun hatem kıymet 14; sim tas kıymet 480; sim kemer kıymet 175 kuruş olarak deftere kaydedilmiştir43.(Ek: 2)

Ömer Paşa’nın Malatya’daki hanesinden çıkan altınlarının cinsi, miktarı ve kuruş olarak değeri ayrıntılı olarak kaydedilmiştir (Tablo: 1). Buna göre Besni’deki hanesinde tespit edilen altın eşyasına toplam 1492,5 kuruş; gümüş eşyasına ise 22018 kuruş fiyat takdir edilmiştir44.

Ömer Paşa’nın hem Malatya hem de Besni’deki konağından çıkan eşyalar ayrı listeler halinde verilmiştir. Besni’deki hanesinden çıkan eşyalar altın eşyalar ayrı listede, gümüş olanlar ise ayrı listede yer almıştır. Besni’deki konağında altın ve gümüş eşyanın dışında herhangi bir eşyanın kaydı bulunmamaktadır. Malatya’daki hanesinden çıkan eşyalar ise altın, gümüş ve diğer eşyası karışık olarak tek listede verilmiştir. Her iki listede yer alan ev eşyası birlikte değerlendirildiğinde XVIII. yüzyılın ikinci yarısında bir Osmanlı mutasarrıfının gündelik hayatı hakkında fikir edinmek mümkün olacaktır.

4.4.Giysi ve Takılar

Giysi ve takıların muhallefât listelerinde önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Takıların genellikle altın ve inciden, giysilerin ise sim işlemeli olduğu görülmektedir. Giysiler arasında samur kürkler önemli bir yer tutmaktadır. Yaldızlı zıbun45, yaldızlı izare, sim kuşak, incili fes, çavuş kuşağı, altın kuşaklar, altın kemerler, sim kemerler, incili fes ve zıbun gibi önemli sayıda kadın elbise takımları tespit edilmektedir.

Muhallefât listesinde yer alan altın eşyalar arasında halhal (dört çift), bilezik (dört çift) kuşak (iki çift), saç bağı, tarak, pazubent (kola bağlanan dualı kâğıt), küpe, hızma ve zincir gibi tamamı altın takıların yanı sıra; inci gerdanlık, yüz incisi, mercan hızma gibi incili takılarla; kemer tokası, incili ve pervezeli altın küpeler olarak sayılabilir. (Ek:1) Muhtemelen Ömer Paşa’nın eşine ait olan bu takılar söz konusu dönemde kadınların zevk ve zarafetini yansıtmaktadır. Bu takı ve giysiler aynı zamanda bir mutasarrıf eşinin sosyal yaşantı ve düzeyini göstermesi açısından önemlidir.

Altın gözlük ve altın gözlük kabı, zümrüt altın hatem (mühür), Mühr-i Süleyman, yakut ve firuze taşlı altın hatem, altın mücevher kaplı saat, Farisi altın saat da dikkat çeken eşyalardır.

43 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 205. 44 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 205. 45 Kışın elbise altına giyilen kolsuz pamuklu yeleğe zıbun veya halk arasında zıbın adı verilir. Bu yeleğe içlik de denilir. Bk. Reşad Ekrem Koçu, Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü, I. Basım, Sümerbank Kültür Yayınları, Nu: 1, Ankara 1967, s. 251.

Page 193: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

181

Takılar arasında iki adet altın hamail, üç adet altın maşallah bulunmaktadır. Türk toplumunda eski dönemlerden günümüze kadar nazardan, kaza ve belalardan koruduğuna inanılan bu tür takıların bir Osmanlı valisinin evinde bulunuyor olması, Osmanlı yönetici sınıfının halkın kültürel değerlerine yabancı olmadığını göstermesi açısından önemlidir.

4.5.Silahlar

Ömer Paşa’nın terekesi arasında silahlar önemli bir yer tutmaktadır. Silahlar arasında bilhassa yaldızlı, sim kabartmalı ve kabzası altın kakmalı, diğer kısımları sim işlemeli kılıçlar dikkat çekmektedir. Tereke arasında farklı türden yedi adet kılıca rastlanmıştır.

Ömer Paşa’nın terekesi arasında bir adet altın hançer, bir adet altın ve iki adet gümüş bıçağa rastlanmaktadır.

Ateşli silahlardan piştov tereke arsında bulunmaktadır. Biri cedit diğeri müstamel olmak üzere iki adet de piştov kaputu (kılıfı) bulunmaktadır (Ek:1). Silahlar arasında çeşitli tür ve kıymette kılıçlar önemli bir yer tutmaktadır. Kökü XVI. yüzyılın başlarına dayanan Rişvan hanedanından Ömer Paşa’nın böylesine değerli silahlara sahip olması mutasarrıf olmasının yanı sıra aileden gelen bir geleneğin devamı olarak da düşünülmelidir.

4.6. At Takımları

Ömer Paşa’nın Malatya’daki hanesinden çıkan eşyalar içerisinde “at takımları (raht)” önemli bir yer tutmaktadır. Eşyalarının içerisinde 11 adet at takımı mevcuttur. Bunların alelade at takımları olmadığı, hepsinin peçeli, mercan, sim saçaklı ve yaldızlı, son derece özenle hazırlanmış at takımları olduğu görülmektedir46. Atların eğerinin altına örtülen, hem atın sırtını korumak hem de terini çekmek amacıyla kullanılan ve “gaşiye” denilen örtülere47 bile özen gösterildiği anlaşılmaktadır. Gediz çuka üzerine sim karalı üç güllü gaşiye ve al çuka üzerine karalı sim bürülü gaşiye bunlara örnek olarak gösterilebilir (Ek:1). Bu cümleden hareketle konargöçer bir hanedandan gelen Ömer Paşa’nın atlara düşkün olduğu ve atlarına oldukça özen gösterdiği söylenebilir.

Ömer Paşa’nın her iki hanesinden çıkan eşyaların ayrı listeler halinde yazıldığını ve her listenin sonunda eşyalara toptan bir kıymet biçildiğini ifade edilmişti. Buna göre mutasarrıfımızın Malatya’daki hanesinden çıkan eşyalara 41801 kuruş fiyat takdir edilmiş, bunun 676 kuruşu nakliye ve diğer masraflar çıktıktan sonra 41125 kuruş kalmıştır. Besni’deki konağından çıkan altın eşyalara 1492,5 kuruş, gümüş eşyalara ise 22018 kuruş fiyat takdir edilmiştir.

46 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 205. 47 Şemseddin Sâmi, Kāmûs-ı Türkî, Enderun Yayınları, İstanbul 1989, s. 960.

Page 194: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

182

Ömer Paşa’nın tespit edilen hayvanlarının adedi yazılmamış, bunlar satış bedeli yazılmıştır. Ömer Paşa’nın 15508 kuruş değerinde at ve 1455 değerinde katırı tespit edilmiştir. Söz konusu at ve katırlar Maden Emini Yusuf Ziya Efendi tarafından mahallinde satılarak elde edilen toplam 16963 kuruş Hazine-i Âmire’ye teslim edilmek üzere 30 Temmuz 1792 (21 Zilhicce 1207) tarihinde deftere kaydedilmiştir48. Atların satışlarından elde edilen gelire bakıldığında, Ömer Paşa’nın önemli sayıda atlarının olduğu anlaşılmaktadır.

Ömer Paşa’nın Malatya ve Besni’deki her iki konağında tespit edilen ev eşyası, giysi ve takılar, silahlar, at takımları birlikte değerlendirildiğinde mutasarrıfımızın ve dolayısıyla XVIII. yüzyılın ikinci yarısında bir Osmanlı valisinin gündelik hayatı hakkında bir fikir edinmek mümkün olacaktır. (Ek:2)

4.7.Alacakları

Rişvanzade Ömer Paşa’nın, halk üzerinde bir hayli alacağının olduğu görülmektedir. Bunların birçoğunun ise malikâne suretiyle tasarruf etmiş olduğu Malatya ve çevresinde bulunan mukataaları işleten halk üzerinde kalan borçlarıdır. Ömer Paşa’nın Besni’deki hanesinde çıkan borç senetlerine (temessükata) göre bu alacaklarını ikiye ayırmak mümkündür. Birinci grupta yer alan ve “mümkinü’l-husul” başlığı altında verilen alacakları olup tahsil edilmesi mümkün olan senetlerdir.49 Ömer Paşa’nın tahsili mümkün olan alacaklarının toplamı 44106 kuruş olduğu halde vefatına kadar ancak 12380 kuruşu tahsil edilebilmiş, 31717 kuruşu ise tahsil edilememiştir (Tablo 2).

Tablo 2:Tahsili mümkün olan alacakları şu şekilde sıralanabilir Borçlu Sene Toplam Borç Alınan Kalan Siverek voyvodası Abdulfettâhzade Osman Ağa 1203(1788/1789) 750 - - Samsat voyvodası Davud Han vesair 14 kişi 1197(1782/1783) 12000 9440 2560 Mütesellim İsmail Ağa 1202(1787/1788) 300 - - Şurede Cebrail Bey’in oğlu Yusuf Ağa 1187/1773 550 350 200 Seyvanlu ve sair köyler halkı - 700 - - Samsat voyvodası Davut Han vesair altı kişi 1192/1778 1989 - - Zülkadirzade Osman Bey’in oğlu Salih Bey 1186/1772 300 - - Siverek voyvodası Hacı Bahaeddin Ağa 1202(1787/1788) 2050 - - Siverek voyvodası Abdulhalil Ağa 1200(1785/1786) 1000 - - Samsat eski voyvodası Ali Ağa 1196(1781/1782) 12000 - - Ömeranlu Cemaati ihtiyarı Hüseyin Ağa 1200(1785/1786) 4077 1369 2708 Rumkale voyvodası Muhammed Ağa 1193/1779 1000 - - Cebrail Beyzade Yusuf Ağa ve Şire halkı 1182/1768 1040 530 510 Mülûkânlı Cemaati adına Mustafa ve Hasan 1205(1790/1791) 2250 - - Keferdiz ihtiyarları 1200(1785/1786) 900 - - Seyyid Hasan ve Yusuf Ağa - 200 - - Zülkadirzade Seyyid Osman 1195(1780/1781) 3000 700 2300 Toplam 44.106 12.380 31.717

Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Ömer Paşa’nın tahsili mümkün olan alacaklarının genelde malikâne usulüyle tasarruf ettiği mukataaların voyvoda ve ağaları üzerinde kalıp vefatına kadar tahsil edemediği paralardır. 48 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 205. 49 Aynı defter, s. 202.

Page 195: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

183

Buna ilaveten Rişvan Aşireti’nin Ömeranlı Cemaati ihtiyarı Hüseyin Ağa’dan 1786 (H 1200) yılına ait 4077 kuruş alacağı olup bunun 1369 kuruşu tahsil edilmiş ancak 2708 kuruşu Hüseyin Ağa üzerinde kalmıştır. Yine aynı aşiretin Mülukânlı Cemaati’nden Mustafa ve Hasan adlı şahıslardan 1791 (H 1205) yılına ait 2250 kuruş alacağı olup tamamı vefatına kadar tahsil edilememiştir.

İkinci grupta yer alanlar ise “mümteniu’l-husul” başlığı altında verilmiş olup tahsili mümkün olamayan alacaklarıdır Tahsili mümkün görülmeyen alacaklarının toplamı 65081 kuruş olup bunun da sadece 58,5 kuruşu tahsil edilebilmiş, 65022,5 kuruşu ise tahsil edilememiştir50 (Tablo 3).

Tablo 3: Ömer Paşa’nın Tahsili mümkün olmayan alacakları Borçlu Sene Toplam

Borç Alınan Kalan

Şire mütesellimi Yusuf, kethüdası Hüseyin, Şire ve Keferdiz halkından yirmi bir kişi

1205 (1790/1791)

10.000 10.000

Şire mütesellimi Mustafa Ağa ve diğerleri 1203 (1788/1789)

4100 4100

Gerger mütesellimi Hüseyin, Görüzade Bekir Ağa ve Cihanbeyli ihtiyarı Molla Osman ve Yusuf

1193/1779 800 800

Dulkadirzade Yusuf, Kethüdası Hüseyin, Şire ve Keferdiz halkından yirmi bir kişi

1205 (1790/1791)

10.000 10.000

Hısn-ı Mansur mütesellimi El-Hac Kalender Ağa

1197 (1782/1783)

5500 5500

Malatya mütesellimi Yusuf Efendi 1196 (1781/1782)

1747,5 1747,5

Hısn-ı Mansur mütesellimi Hacı Kalender Ağa ve Yerli Rişvan Begi Hasan ve Yusuf

1197 (1782/1783)

887,5 58,5 829

Boybeyi İbrahim ve diger İbrahim ve ihtiyar Hızır ve Sinemenlili ihtiyarı Mehmet ve saire

1202 (1787/1788)

500 500

Samsat voyvodası Zeynel Efendi ve oymak kethüdalarından on iki kişi

1188/1774 13.850 13.850

Gerger mütesellimi Hüseyin Ağa 1198 (1783/1784)

5500 5500

Taytahlızade Süleyman ve Dibade (?) beyzade Ahmet

1194/1780 850 850

Gerger mütesellimi Hasan Ağa 1196 (1781/1782)

5500 5500

Hısn-ı Mansurda vaki boyahane iltizamından Seko ve Kürekçibaşı Harkis

1202 (1787/1788)

2500 2500

Şire mütesellimi Hamza Ağa

1191/1777 3300 3300

Derekilis civarında olan Çakallı Aşiretleri Abu kethüda ve Latifoğlu ve Ali ve sairleri

1185/1771 46 46

Toplam 65081 58,5 65022,5

Yukarıdaki tabloda Ömer Paşa’nın tahsil edilmesi mümkün görülmeyen alacaklarının genellikle mütesellimler üzerinde kaldığı görülmektedir.

50 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720, s. 202–203.

Page 196: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

184

Malatya Naibi Mehmed Emin Efendi’nin İstanbul’a gönderdiği deftere göre Ömer Paşa’nın toplam bakayası 137.685 kuruş olup bunun 11243 kuruşu tahsil edilmiş, geriye 126.442 kuruş alacağı kalmıştır (Tablo 4).

Tablo 4: Malatya Naibi Mehmed Emin Efendinin Gönderdiği Deftere Göre Ömer Paşa’nın Bakayası

Borçlu Sene ToplamBorç

Alınan Kalan

Kömür Kavisi kazası 1203–1205 (1788–1790)

14200 14200

Paşa Kavisi kazası 1203 (1788/1789) 2650 2650 Kâhta kazası 1203–1205

(1788–1790)2435 2435

Malatya Mukataaları halkı 1202 (1787/1788) 1560 1560 Sefine-i Siyah Mültezimi Seydioğlu Mustafa

- 2500 2500

Siverek voyvodası Abdulfettahzade

1204–1205 (1789–1790)

1500 1500

Gerger kazası 1199–1205 (1784–1790)

34292,5 34292.5

Samsat kazası 1203–1205 (1788–1790)

37800 37800

Şire kazası 1202–1205 (1787–1790

10438 5000 5438

Hısn-ı Mansur kazası 1203–1205 (1788–1790)

1629,5 1629,5

Oyum Ağaç Yerlisi nahiyesi

- 8000 8000

Cubas nahiyesi - 2640 2640 Ma-vatan Cemaatlerinin - 200 200 Darendeli İsa Ağazade - 3300 3300 Behisni kazası 1205 (1790/1791) 1290 1290 Malatya Avarızı 1205 (1790/1791) 1600 595 1005 Malatya kazası 1203–1204

(1788/1789)10350 5648 4702

Taş-il kazası 1205 (1790/1791) 1300 1300 Toplam 137.685 11243 126.442

Sonuç olarak Ömer Paşa’nın toplam 212.870 kuruş alacağı olup bunun

21000 kuruşu affedilmiş kalan 191.870 kuruşun ise ancak toplam 23681,5 kuruşu tahsil edilebilmiş; 168.188,5 kuruş Ömer Paşa’nın vefatına kadar tahsil edilememiştir.

Ömer Paşa’nın ölümünün hemen ardından yeğeni Hacı Ali Bey tarafından devletten gizlenen ve belirli şahısların uhdesine verilen Ömer Paşa’ya ait bir kısım eşyanın satışıyla elde edilen paraların yekûnu 13600 kuruştur (Tablo 5).

Page 197: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

185

Tablo 5: Rişvanzade Ömer Paşa’nın Yeğeni Ali Bey’in Muhallefâttan Alıp İstanbul’da Gizlediği Para ve Verdiği Şahıslar

Parayı Verdiği Kişi Tarihi Miktarı (Kuruş)

Valide Hanında Sarraflar Kethüdası

19 Muharrem 1207 (6 Eylül 1792)

1000

Sarraf Vartos 15 Muharrem 1207 (2 Eylül 1792)

4000

Yeni Han’da sakin Beyganlu Asador zimmî

3 Safer 1207 (20 Eylül 1792) 4300

Dülbendçiler içinde Kabril nam zimmî

29 Muharrem 1207 (16 Eylül 1792)

500

Yeni Handa Sarraflar Kethüdası sabık Sergiz

15 Muharrem 1207 (2 Eylül 1792)

1600

Tütüncü Hacı Mehmed 29 Muharrem 1207 (16 Eylül 1792)

2200

Toplam 13600

4.8.Rişvanzade Ömer Paşa’nın Mahallinde Maden Emini Yusuf Ziya Efendi Marifetiyle Satılan Eşya ve Hayvanları

Tablo 6: Ömer Paşa’nın Mahallinde Satılan Eşya ve Hayvanları. Satılan Eşya Guruş

1. Esb bahası 15508 2.Nakden zuhur eden 3000 3.Ester bahası 1455 4. Eşya bahası 1576 5. .... bahası 2970 6. Hayme bahası 585,5

7. Ömer Paşa’nın emlak ve akar ve hayvanat bahalarından Hacı Ali Bey’in zimmetine geçen mebaliğden ma‘ada ashab-ı müştereki yedinden tahsil olunan

9237,5

8. Kâhta nahiyesinde olan mal-ı bekaya tahsil-i sene

2475

9. Şire kazasında olan zimemâttan tahsil olunan

5000

Rişvanzade Ömer Paşa’nın terekesi arasında at, katır gibi binek ve yük hayvanlarıyla bir takım eşya ve alacakları tespit edilmiştir. Söz konusu hayvan ve eşyalar Maden Emini Yusuf Ziya Efendi tarafından mahallinde satılmıştır. Ömer Paşa’nın terekesindeki atlar toplam 15508 kuruşa, katırlar toplam 1455 kuruşa; birtakım eşyası 1576 kuruşa, çadırlar (hayme) 585,5 kuruşa satılmıştır. Elde edilen miktarlar Ömer Paşa’nın terekesindeki emlak, akar ve hayvanlardan elde edilen paralardan Hacı Ali Bey’in zimmetine geçen miktarından başka

Page 198: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

186

ortağında bulunup tahsil edilen 9237,5 kuruş, Kâhta nahiyesi bakayasından tahsil edilen 2475 kuruş ve Şiro kazasında kalan alacaklardan tahsil edilen 5.000 kuruş ile Ömer Paşa’nın hanesinden nakit olarak çıkan 3000 kuruş olmak üzere toplam 41807 kuruş elde edilmiştir. Elde edilen bu miktardan 682 kuruş nakliye ve sair masraf kesildikten sonra kalan 41.125 kuruş 19 Eylül 1792 (2 Safer 1207) tarihinde Hazine-i Âmire’ye teslim edilmiştir.

Sonuç

Sonuç olarak XVI. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı coğrafyasında Malatya’dan Orta ve Batı Anadolu’ya hatta Rumeli topraklarına kadar yayılan Rişvan Aşireti’nin beyleri, XVIII. yüzyılın başlarından XIX. yüzyılın ortalarına kadar belli dönemler hariç Malatya Sancağı Mutasarrıflığı’nda bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti’nde malikâne sisteminin uygulamaya konulmasından sonra da Malatya ve çevresindeki mukataalar Rişvan beylerinin uhdesine verilmiştir. Rişvanzadeler Malatya ve çevresinde hem arkalarındaki aşiret desteği ile önemli bir nüfuza hem de malikâne olarak aldıkları mukataaların muaccelesini ödeyecek kadar da bir zenginliğe sahiptiler. Rişvanzadelerden Malatya Mutasarrıflığı’nda bulunmuş beylerin en önemlilerinden birisi olan Ömer Paşa’nın 1791 yılında ölümü üzerine muhallefâtı tespit edilmiş, Malatya ve Besni’deki hanelerinden çıkan eşyaları ile alacak ve borçları defter haline getirilmiştir. Ancak tereke defterinde kaydedilen miktarın Ömer Paşa’nın bütün mal varlığını yansıttığı söylenemez. Zira bir Osmanlı mutasarrıfının sahip olabileceği birçok menkul ve gayrimenkul listede yer almamıştır. Malatya ve Besni’deki konaklarına herhangi bir kıymet biçilmediğine göre bunlar satılmamıştır. Gayrimenkul olarak herhangi bir kaleme de rastlanmamıştır.

Bundan da anlaşılmaktadır ki devlet müsadere konusunda Ömer Paşa’ya özel bir ayrıcalık tanımıştır. Bu nedenle bütün mal varlığına el koymamıştır. Bu da Osmanlı Devlet adamları ile Rişvan hanedanı arasındaki olumlu ilişkilerin ve Osmanlı Padişahlarının Rişvan beylerine verdikleri özel önemin bir sonucu olsa gerektir.

Ömer Paşa’nın devlete olan borçlarının, tasarrufunda bulunan mukataalardan gerekli tahsilâtı yapamadığı ve bu nedenle peşin olarak ödediği muacceleden başka yıldan yıla devlete ödemek zorunda olduğu paralar olduğu anlaşılmaktadır. Muhallefât listeleri incelendiğinde 1779 yılından itibaren Ömer Paşa’nın birçok alacağını tahsil edemediği görülür.

Malatya sancağındaki mukataaların tasarrufunun çok zor olması nedeniyle bölgenin en nüfuzlu hanedanı olan Rişvanzadelerin uhdesine verilmişti. Buna rağmen büyük miktarda alacağın tahsil edilememesini Rişvan hanedanına mensup olan Ömer Paşa’nın güçsüzlüğü veya acizliğinde değil, söz konusu mukataaları işleten halkın büyük bir kısmının kendi aşiretine mensup olması dolayısıyla onlara olan merhametinde aramak gerekir.

Page 199: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

187

Kaynakça A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Cevdet Dâhiliye, Nu. 12546-I; Nu. 12546-IV. Cevdet Maliye, Nu. 2415; Nu. 8216; Nu. 9975; Nu. 10574. Cevdet Zaptiye, Nu. 4301; Nu. 4329. Hatt-ı Hümayun, Nu. 1360; Nu. 1402. Maliyeden Müdevver Defterler, Nu. 9720. Maraş Ahkâm Defteri, Nu. 2. B. Kitap ve Makaleler BAYSUN, M. Cavit, “Müsadere”, İslam Ansiklopedisi, C. 8, Milli Eğitim Basımevi,

İstanbul 1993, s. 669-673. CEZAR, Yavuz, “Bir Âyanın Muhallefâtı Havza ve Köprü Kazaları Âyanı Kör İsmail-Oğlu

Hüseyin (Müsadere Olayı ve Terekenin İncelenmesi)”, Belleten, CXLI, Sayı:161, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1977.

GÜNEŞ, Mehmet, Karahisâr-ı Sâhib A’yânı Molla-zâde Hacı Ahmed Ağa’ya Ait Bir Tereke Defteri, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. VIII, Sayı: 2, Afyon 2006, 65–92.

KOÇU, Reşad Ekrem, Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü, I. Basım, Sümerbank Kültür Yayınları, Nu: 1, Ankara 1967.

LAJOS, Fekete, “XVI. Yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendi Evi” (çev. M. Tayyib Gökbilgin), Belleten, C. XLIII, Sayı: 170, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1979, 457–480.

MUMCU, Ahmet, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara, 1985

NAGATA, Yuzo, “Karaosmanoğlu Hacı Hüseyin Ağa’ya Ait Bir Tereke Defteri”, IX Türk Tarih Kongresi (Ankara: 21–25 Eylül 1981)Kongreye Sunulan Bildiriler, C. II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, 1055–1062.

Osmanlı Döneminde Keban-Ergani Madenleri 1776–1794 Tarihli Maden Emini Defteri, (Haz. Hasan Yüksel) Sivas, 1997.

Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi (Haz. Bekir Sıtkı Baykal), C. II, İkinci Baskı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992

SAKAOĞLU, Necdet, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İkinci Basım, İstanbul 1998.

SÖYLEMEZ, Faruk, Osmanlı Devletinde Aşiret Yönetimi-Rişvan Aşireti Örneği-, Kitabevi İstanbul 2007.

Şemseddin Sâmi, Kāmûs-ı Türkî, Enderun Yayınları, İstanbul 1989. TELCİ, Cahit, Canik Muhassılı Vezir Elhac Ali Paşa’nın 1779 Tarihli Muhallefât Defterleri,

Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi IV, İzmir 2000, s. 159-183. Türk Dil Kurumu Yazım Klavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2005. ÜNAL, Mehmet Ali, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Müsâdere”, Türk Dünyası

Araştırmaları Dergisi, Sayı: 49, (Ağustos 1987), İstanbul 1987, 95–111. YÜCEL, Yaşar – Ergenç, Özer, “General Characteristics of the Otoman State Policy

During The XVIIIth and the XIXth Centuries”, Belleten, C. LIV, Sayı: 209, Ankara 1990. s.233-244

Page 200: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

188

EKLER

EK 1: Ömer Paşa’nın Malatya’daki Hanesinde Tespit Edilen Eşyası 1. İki peçeli yaldızlı kılebdân saçaklı raht aded: 1

2. Yaldızlı siyah saçaklı iki peçeli raht ve başlık ve rişme ve abânî (?) ve zubun aded : 1

3. İki peçeli sim karalıgöz Erzurum … ve rişme ve zubun aded 1

4. Yeşilgöz saçaklı iki peçeli yaldızlı raht ve başlık ve rişme ve zubun aded 1

5. Siyahgöz saçaklı iki peçeli yaldızlı cündi raht ve başlık ve rişme ve zubun? aded 1

6. iru saçaklı mercan takım iki peçeli zincir saçaklı yaldızlı raht ve başlık ve rişme ve zubun aded 1

7. Üç peçeli müstamel saçaklı yaldızlı cündi raht ve başlık ve reşme ve zubun aded 1

8. Beş peçeli sim saçaklı yaldızlı kebir raht ve başlık ve rişme ve zubun aded 1

9. Bir peçeli yaldızlı kebir raht ve reşme ve başlık aded 1

10. Üç peçeli yaldız zincir saçaklı --- sim raht aded 1

11. Bila serrac iki peçeli haydari raht aded 1

12. Al çuka üzerine karalı sim bürülü ğâşiye aded 1

13. Sim … çift 4

14. Karalı cedîd piştov kapudı çift 2

15. Müstamel piştov kapudı çift 1

16. Yaldızlı sim kablamalı seyf aded 1

17. Yaldızlı sim kablamalı daban seyf aded 1

18. Sim bendli Şam … seyf aded 1

19. Kabzası altun kakmalı ağızlığı dipliği ve bendleri sim silahdârî daban seyf aded 1

20. Yaldızlı zubun aded 2

21. Yaldızlı izâre aded 2

22. Yedi peçeli sim … aded 1

Page 201: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

189

23. … kabzalı … simli sağir bıçak aded 2

24. Altun mücevher kablı saat aded 1

25. Altun harçlı mercan simha (?) aded 1

26. İncilü ve pervezeli altun küpeler (?) çift 1

27. Farisî altun saat aded 1

28. Gediz çuka üzerine sim karalı üç güllü ğâşiye aded 1

29. Gediz çuka üzerine karalı sağir gaşiye aded 1

30. Gediz çuka üzerine sim karalı işlemeli kese aded 1

31. Bezeli (?) piştov kabudu çift 2

32. Hurda elmaslı altun zarf aded 1

33. Tahtı ve etrafı pervezeli sim kuşak aded 1

34. Etrafında beş aded İstanbul nısfıyeli yakut gülü aded

35. İncilü fes aded 1

36. Yeşil çuka kablı …samur kürk aded 1

37. Göz atlas kablı niş semur kürk aded 1

38. Göz şâme kablu koyun yünlü samur nâfesi kürk aded 1

39. Beyaz gezme (?) kablu samur bacesi kürk aded 1

40. Penbe gezme (?) kablu samur bacesi kürk aded 1.

41. Samur kürk aded 1.

42. Altun hançer aded 1. 43. …. Kaplu sırt samur kürk aded1.

44. Defa incilü altun ….. aded 1.

45. Sim zarf aded 8.

46. Simli elf İstanbul seyf aded 1.

47. Kara kın …… simli taban seyf aded 1.

48. Defa simli taban seyf aded 1.

49. Sim buhurdan aded 2.

50. Defa sim tarak aded 19.

51. Sim kahve ibriği aded 3.

Page 202: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

190

52. Sim su tası aded 3.

53. Sim çorba tası aded 1.

54. Kılebdan …. Aded 2.

55. Sim … ibriği aded 1.

56. Defa meşrube ve su tası aded 2.

57. Yaldızlı buhurdan aded 1.

58. Sim saz buhurdan aded 2.

59. Tatlı kaşığı aded 3.

60. Sim şemedan aded 3.

61. Sim kahve ibriği aded 1.

62. Sim kaşık aded 2.

63. Defa gülabdan aded 2.

64. Sim ... ibriği gülabdan aded 1.

65. Sim ... aded 1.

66. Defa sim kaşık aded 1.

67. Sim kemer tokası vesair hurda kıymet 391.

68. Defa sim kemer kıymet 225.

69. Sim tabak aded 1.

70. Çavuş kuşağı aded 5.

71. Sim meşrube aded 1.

72. Defa buhurdan aded 1

73. Sim hatem aded 1.

74. Altun hatem aded 10.

75. İncü gerdanluk aded 1.

76.Gülabdan ... kıymet 249.

77. Simli mercan sim aded 1.

78. Altun … Aded 1.

79. Simli altun … aded 1.

80. İncilü ve altın kebir … Aded 1.

Page 203: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

191

81. yüz incisü aded 1.

82. Defa yüz incüsü gerdanet aded 1.

83. İncü … aded 1.

84. Altun kuşak aded 1.

85. Altun zarf aded 1.

86. Altun kuşak aded 1.

87. Burma altun bilezik çift 1.

88. Altun tarak aded 1.

89. Arası incilü su bakır … kıymet 50.

90. Altun tarak aded 3.

91. Altun küpe ve hızme aded 1.

92. altun bilezik çift 4.

93. Altun hamail aded 1.

94. Defa sade … aded 1.

95. Kebir altun halhal çift 2.

96. Altun tavk (gerdanlık) aded 2.

97. Altun saç bağı aded 1.

98. Sağir altun çift 1.

99. Def‘a altun kemer aded 1.

100. Altun saç bağı aded 1.

101. İncilü … Çift 1.

102. Hurda altun kıymet kıymet 12.

103. Nebesi elmastraş zümrüd taşlı altun … aded 1.

104. Altun … aded 1.

105. Burum altun bilazik aded 1.

106. Sim zencirli mercan … Aded 1.

107. Altun gözlük aded 1.

108. Altun maşallah aded 3.

109. Altun hamail aded 1.

Page 204: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

192

110. Mühr-i Süleyman aded 1.

111. Zümrüd altun hatem aded 1.

112. Bayağı taşlı ... yakut ve piruze taşlı altun hatem kıymet 14.

113. Sim hatem aded 2.

114. Altun kutu aded 1.

115. Sim sürmedan aded 1.

116. Bütün yafte sim kemer aded 1.

117. … Kabzalı sağir altun bıçak aded 1.

118. Sim kabzalı sağir bıçak aded 1.

119. Sim dügme aded 19.

120. Simli ... aded 1.

121. Sağir mercan hızma aded 1.

122. ...

123. Hurda incilü köhne fes aded 1.

124. Çift işi ve sair sim zarf aded 24.

125. Sim tas kıymet 480.

126. Sağir köhne sim şeme‘dan aded 1.

127. Şeme‘dan makarrası aded 2.

128. Sim kemer ve seyf ... kıymet 175.

129.Çavuş cekanı ve bilekleri nuhas aded 4.

Page 205: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MALATYA MUTASARRIFI RİŞVANZADE ÖMER PAŞA’NIN… (OTAM, 27/Bahar 2010)

193

EK 2: Ömer Paşa’nın Besni’deki Hanesinde Tespit Edilen Altın ve Gümüş Eşyası

1. Altun halhal çift 4

2. Altun bilezik çift 4

3. Altun kuşak çift 2 sakar 2= 4

4. Altun zarf aded 4

5. Gözlük kabı aded 1

6. Altun zencir aded 3

7. Altun maşallah aded 3

8. Altun hamail kabı aded 2

9. Altun sağir tarak Aded 1

10. Altun pazubend aded 1

11. Altun saç bağı aded 3

12. Altun küpe çift 4

13. Altun su [tası] aded 1

14. Hurda altun bir mikdar

15. … altun bir mikdar.

Yekün kıymet: 1492,5 Evani-i Sim

1. Sim zarf aded 73

2. Sim kaşık aded 11

3. Gümüş çubuk

4. Sim terki

5. Sim kuşak çift 2

6. Sim sağir yaba

7. Sim sürmedan

8. Sim su tası aded 10

9. Sim buhurdan maa gülabdan aded 5

10.Sim maşrapa aded 3

Page 206: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

FARUK SÖYLEMEZ

194

11.Sim kahve ibriği aded

12. Sim şorba tası aded 1

13. Sim kulplu su tası aded 2

14. Sim Suriye kuşak aded 6

15. Sim makas aded 2

16. Sim şemedan aded, kebir: 3, sağir: 1= 4

17. Sim çevgan serderi aded 6

18. Sim kemer aded 3

19. Sim ibrik aded 2

20. Sim rikab çift 4

21. Sim hamail aded 1

22. Sağir ve kebir sim raht maa sim ve siyeh bend aded 11 (Birinin rişmesi yoktur)

23. Sim karalı ... aded 5

1 çifti mor kari

24. Sim karalı piştov kapudı çift 5

25. ... ve sair hurdadan

Sim … yekün Kıymet 22018

Page 207: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Geç Dönem Osmanlı İstanbul’unda Han Yöneticileri-Odabaşılar

Khan Managers in the Late Ottoman Istanbul-Odabaşıs

Nalân Turna∗

Özet

Bu makale, odabaşılar olarak bilinen han yöneticilerini, İstanbul’un kent alanlarında oynadıkları aktif rollerden dolayı inceler. Hatta 19. yy. sonu ve 20. yy. başlarında, yerel yöneticiler onlara, güvenliği sağlayabilmek, vergi toplayabilmek ve hastalıkları önleyebilmek için ihtiyaç duydular. Bu makale odabaşıları, bu ve diğer açılardan tanıtır. Ayrıca, odabaşıların seçimlerine ve nereden geldiklerine dikkat çeker. Toplumsal ve ekonomik esneklik makalenin diğer ilgili konularındandır. Hanlar, erken 20. yy. İstanbul’unun önemli siyasi mekânlarıydılar ve bu nedenle siyasi bilincin gelişimine tanıklık ettiler. Odabaşılar bu bağlamda aktif rol oynadılar. Bu makale son olarak, hanların diğer birçok mekân gibi kamusal alanı temsil ettiğini ileri sürer.

Anahtar Sözcükler: İstanbul, kent ekonomisi, hanlar, han yöneticileri (odabaşı), kamusal alan.

Abstract

This article examines khan managers known as odabaşıs, due to their active role in the urban areas of Istanbul. Of course, local authorities in the late 19th and early 20th centuries needed them in order to provide security, extract taxes, and prevent diseases. This article introduces odabaşıs from this angle among others such as their origin and election. Social and economic flexibility are other relevant subjects of the article. Khans were important political positions of early 20th Century Istanbul and thus, they witnessed the development of political consciousness and played active roles in this respect. Finally, this article suggests that like many other places, khans represented the public sphere.

Keywords: Istanbul, urban economy, khans, khan managers (odabaşıs), public sphere.

∗ Yrd.Doç.Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü, [email protected]

Page 208: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

196

1.Giriş

Gérard de Nerval, 19. yüzyılda İstanbul’u ziyaret ettiği sırada bir süreliğine kalmış olduğu Yıldız Han’ı, tamamen taştan yapılmış, avlusunun her bir yanında üç katlı galerileri bulunan ve odaları tonoz kubbeli bir kervansaray olarak tanımlamıştı. Nerval bu handa ayrıca büyük bir ambar, yatmak için ahşap döşemeli hücre ve müşterilerin deve veya at barındırabildikleri bir ahır bulunduğunu yazmıştı.1 İstanbul’da, 15. yüzyılda Fatih Külliyesi’yle başlayan bu tarzdaki hanların inşası, 20. yüzyıl başlarına kadar devam etmişti. Hanlar, ya yol üzerlerinde ya da şehir içlerinde yapılmışlardı. Yolcular, misafirler ve yabancılar bu hanlarda ikamet etmişler, tüccar ve esnaf buralarda iş yapıp, eşyalarını saklamışlardı.2

Hanlar, fonksiyonlarına göre farklı adlarla anılmışlardı. Sadece insanların kaldığı hanlara, misafirhane anlamında tabhane; hayvan-yük ikilisinin bulundurulduğu hanlara ise kervansaray dendiği oluyordu.3 “Kervansaray” tabirinin yanı sıra hanlar için; Kahire’de “funduk”, “kayseriyye” veya “vekâle”, diğer bazı yerlerde ise “ukâle” ve “samsara” adları kullanılmıştı.4 Bazı hanlar adlarını, genellikle üretilen mallara5 ve yapılan işlere göre almışlardı; Çuhacı Han,6 Kürkçü Han, Peştamalcı Han7 ve Mestci Han gibi...8 Ayrıca, İstanbul’da Mustafa Faik Bey Hanı,9 Mahir Bey Hanı,10 Ali Paşa Hanı11 ve Hacı Şükrü

1 Gérard de Nerval, Voyage En Orient, 3. Cilt, Éditions Bossard, Paris 1927, s. 54-55. 2 Şemsettin Sami, Kāmus-i Türki [İkdam Matbaası, Dersaadet 1317], Çağrı Yayınları, İstanbul 1987, s. 570. 3 Gönül Cantay, “Hanlar,” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 3, İstanbul 1993, 1994, s. 548-50. Hanlar hakkında ayrıca bkz. Feridun Akozan, “Türk Hanları ve Kervansarayları,” Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1963, Sayı 1, 133-167. Ceyhan Güran, Türk Hanlarının Gelişimi ve İstanbul Hanları Mimarisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul 1976. Mustafa Akdağ, “Türk Tarihinde Kervansaray,” TTK Bildiriler, VIII, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1981, Cilt 2, s. 931-40. Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları,” Belleten, Sayı X/39, 1946, s. 471-96. Hanlarla ilgili birçok tez çalışması yapılmıştır. Osmanlı dönemi hanlarıyla ilgili son dönemde yapılmış bir doktora tez çalışması için bkz. Bünyamin Demir, “XIX. Yüzyılda Tarihi Yarımada Hanlarının Ekonomik Yönü,” Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, İktisat Tarihi Bilim Dalı, İstanbul 2010. 4 André Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, Çev. Ali Berktay, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1995, s. 174. 5 Tunus’taki zeytinyağı merkezi, Funduk el-Zeyt, Kahire’deki sabun merkezi, Vekâle el-Sabun ve Halep’teki yine sabun merkezi olan Han-el-Sabun örnek olarak gösterilebilir. Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, s.174-5. 6 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (bundan sonra BOA), Zaptiye Nezareti (bundan sonra ZB), 55/73 (1322/1907). 7 BOA, ZB, 634/50 (1323/1907). 8 BOA, Hatt-ı Hümayun (bundan sonra HATT), 774/36313 (1246/1831). 9 BOA, ZB, 372/146 (1321/1906).

Page 209: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

197

Efendi Hanı gibi, şahıs adlarıyla anılan hanlar bulunuyordu.12 Hacı Nasuh Hanı,13 Pertev Paşa Hanı,14 Fincancı Hanı15 ve Sulu Han adıyla bilinen bekâr hanları da mevcuttu.16

Hem ikametgâh hem de ticaretgâh olarak kullanılan hanlar kadar, bu hanların yöneticileri olan odabaşılar da şehir yaşamında önemli yer tuttular. Vergilendirmeden güvenliği sağlamaya, güvenliği sağlamaktan bulaşıcı hastalıkları önlenmeye kadar, birçok alanda odabaşılara rastlamak mümkündü. Ne var ki, doğrudan doğruya han yöneticileri üzerine yapılmış bütünsel ve mikro ölçekli bir çalışma bulunmamaktadır. Buna karşılık, mekânların aktörleriyle birlikte değerlendirilmesi gereksinimi üzerine doğan bu makalede, geç dönem Osmanlı İstanbul’undaki odabaşılar ve faaliyetleri incelenecektir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi kaynaklarına dayanan makale, giriş ve sonuç bölümü dışında toplam 6 kısımdan oluşmaktadır. Makalede öncelikle odabaşılık kavramı, pozisyonu ve odabaşıların görevleri, sonrasında ise odabaşıların kökenleri, seçimleri, atanmaları, ihraçları, odabaşılığın ekonomik yönü, odabaşıların çatışmaları ve siyasi faaliyetleri üzerinde durulacaktır.

2. Kavram, pozisyon, görevler

Osmanlı İmparatorluğu’nda, odabaşılığa ait iki farklı resmi kullanım ön plana çıkmıştı. Bu iki kullanımdan biri askeri, diğeri ise saray teşkilatına aitti. Askeri açıdan, odabaşı veya aynı bağlamda “ortabaşı”, yeniçeri zabitlerinden biriydi. Sarayda ise, padişahın giyinip soyunmasına yardımcı olan kişi ve ayrıca Enderun veya İç Ağaları olarak bilinen ağaların ilki de bu adla anılmıştı.17 Odabaşılığın bu ve benzeri resmi kullanımları yaygındı. Bu makalenin konusu olan ve han yöneticisi manasındaki kavram ise, Şemsettin Sami’nin Kāmus-i Türki’sinde yer alır. Sami’ye göre odabaşı; “Han odacısı, bir handa odaların kiraya verilmesinde muhafaza ve idarelerine karışan ve anahtarlarını hıfz eden adam”dı.18 Bazı han yöneticileri han ağası olarak bilinse de odabaşılık kavramı bu pozisyon için 19. yüzyılda daha yaygın kullanılmıştı.19 Odabaşılık, gündelik

10 BOA, ZB, 56/29 (1323/1907). 11 BOA, ZB, 59/81 (1323/1907). 12 BOA, ZB, 373/2 (1322/1906). 13 BOA, Nüfus Defterleri (bundan sonra NFS.d), 41 (1258/1842), s. 31. 14 BOA, NFS.d, 41, (1258/1842), s. 35-38. 15 BOA, NFS.d, 41, (1258/1842), s. 58. 16 BOA, NFS.d, 41, (1258/1842), s. 59. 17 Odabaşılar hakkında detaylı bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt 3, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993, s. 716-717. 18 Sami, Kāmus-i Türki, s. 208. 19 BOA, Dahiliye Nezareti Mektub-i Kalemi (bundan sonra DH.MKT), 1653/52 (1307/1889).

Page 210: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

198

yaşama sirayet ettikçe kullanım alanı genişlemiş ve bazı hanların otele dönüştürülmesiyle otel yöneticilerini kapsar hale gelmişti.20

Odabaşılar, hanlardaki oda sahiplerinden aidat toplayarak geçimlerini sağlarlardı.21 Bunun karşılığında, oda sahipleri adına kira toplarlardı.22 Bunun yanı sıra hanların güvenliğini sağlar, gelip gidenleri kontrol eder, kayıt altında tutar ve haklarında Zabıta’yı bilgilendirirlerdi.23 Han sakinleri adına gerekli belgeleri düzenleyen de onlardı.24 1900’lerin başlarında görev alanlarının genişlemesiyle, sorumlulukları arasına bulaşıcı hastalıkları önlemek de girdi. Konuyla ilgili 1913 tarihinde hazırlanan talimatname, tabiplerden sonra, bulaşıcı hastalıkları ihbar etmeye zorunlu olanlar arasında hasta sahiplerini, imamları ve muhtarları, mahalle bekçilerini, okul müdürlerini, han, apartman ve benzeri genel ikametgâhların odabaşılarını ve kiracılarını sayar.25

Odabaşıların görev alanlarının genişlemesi, doğrudan vergilendirme süreçleriyle de alakalıydı. Tanzifat resmi olarak bilinen temizlik vergisi açısından bu durumu değerlendirmek gerekirse, 1915’te Şura-yı Devlet’in, sokakları süpürülen ve süprüntüleri kaldırılan hanları üç sınıfa ayırma kararı almıştı. Buna göre, birinci sınıf hanların odabaşılarından 40’ar, ikinci sınıftan 30’ar, üçüncü sınıftansa 20’şer para temizlik vergisi alınacaktı.26 Vergi; her odadan belli bir oranda süpürme ücreti alan odabaşıların, han süprüntülerini, belediyenin temizlik arabaları ile taşıtmalarına dayandırılarak isteniyordu.27 Hanların sınıflara ayrılarak kategorize edilmeleri, odabaşılar arasında gelir farklılıkları olduğunu,

20 20. yüzyılın başlarındaki arşiv kayıtlarına göre, otel yöneticisi olarak bilinen odabaşılar hakkında bkz. BOA, ZB, 56/64 (1324/1908). BOA, ZB, 56/69 (1324/1909). BOA, Dahiliye Nezareti İdare Kısmı Evrakı (bundan sonra DH.İD), 61-1/56 (1333/1915). BOA, ZB, 56/26 (1323/1908). 21 BOA, Sadaret/Mühimme Evrakı Kalemi (bundan sonra A.}MKT.MHM), 493/54 (1304/1887). BOA, DH.MKT, 1610/124 (1306/1889). 22 Odabaşılık aidatları ile ilgili bazı örnekler için bkz. BOA, A.}MKT.MHM, 493/54 (1304/1887). BOA, DH.MKT, 2758/86 (1327/1909). 23 Konuyla ilgili bazı örnekler için bkz. BOA, ZB, 372/44 (1321/1904). BOA, ZB, 55/73 (1322/1907). 24 Esnaf Kalemi Talimatı’nın on birinci maddesinde (1309/1892), esnaftan olup taşraya veya memleketlerine gideceklerin hangi mahallede ikamet ediyorlarsa o mahallenin imam veya muhtarlarından, handa ikamet ediyorlarsa, ikamet ettikleri hanların odabaşıları tarafından gerekli resmi belgeleri almaları gereği vurgulanmıştır. Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediyye, Cilt 4, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İstanbul 1995, s. 1914. Han odabaşılarından birinin vermiş olduğu usulsüz mürur tezkeresi için bkz. BOA, DH.MKT, 226/36 (1311/1894). 25 Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediyye, Cilt 6, s. 1319, s. 3203, s. 3234. Gerekeni yapmayanların para cezası ödemek zorunda kalacakları belirtilerek durumun ciddiyeti ortaya konuluyordu. Ergin, a.g.e., s. 3245-46. 26 Ergin, a.g.e., s. 4223. 27 Ergin, a.g.e., s. 4224.

Page 211: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

199

dolayısı ile odabaşılıkların maddi açıdan homojen olmadığını gösterir.28 Odabaşıların otonomileri özellikle 20. yüzyılın başlarında artan vergilendirme pratikleriyle nispeten azalmışsa da vergi veren veya sağlayan kesimde yer almaları şehir yaşamındaki rollerini pekiştiriyordu.

3. Odabaşıların kökenleri

Aşağıdaki tabloların (Tablo 1 ve Tablo 2) amacı, odabaşı ve odabaşı adaylarının kimler olduklarını ve ayrıca İstanbul ekonomisinin ne ölçüde esnek olduğunu ortaya koymaktır. 1904-1908 yılları arasını kapsayan bu tablolar, Zaptiye Nezareti’nin odabaşılar hakkında yapmış olduğu tahkikat kayıtlarından oluşturulmuşlardır. Tablolarda; seçilmiş, seçilmiş olduğu halde atanmamış, ihraç edilmiş veya geçici olarak odabaşılıklara vekâlet edenler yer almaktadır. Tablo 1’de aynı adla anılan hanların peş peşe sıralanmasındaki amaç, odabaşıların aynı yerden gelip gelmediklerini veya aynı kökene sahip olup olmadıklarını tespit ederek muhtemel hemşerilik ilişkileri ortaya koymaktır.

Tablo 1: 1904-1908 yılları arasındaki odabaşılar/odabaşı adayları Han adları Odabaşı ve

adaylarının adları Odabaşı ve odabaşı adaylarının kökenleri

Ağa Hanı ve Büyük Ticaret Hanı29

Hamedan ve Ahmed Tevfik -

Ali Paşa Hanı30 Karabet - Ali Paşa Hanı31 Derviş Kangal Ali Paşa Hanı32 İsmail Divriği Antonyadi Hanı33 Ali - Arabacı Han34 Ömer - Aynalı Han35 İbrahim Ağa Kemah Baltacı Hanı36 İbrahim Sırrı - Bekçi Mustafa Hanı37 Halil Arapkir Canbaz Hanı38 Kosti - Çuhacı Han39 Avaf Sivas Çuhacı Han40 Bekçi Hüseyin Efendi Sivas Çuhacı Han41 Hüseyin Ağa Sivas

28 Ergin, a.g.e., s. 4223. 29 BOA, ZB, 64/32 (1322/1906). 30 BOA, ZB, 310/111 (1322/1906). BOA, ZB, 375/98 (1322/1906). 31 BOA, ZB, 59/81 (1323/1907). 32 BOA, ZB, 56/31 (1323/1907). 33 BOA, ZB, 373/20 (1322/1906). 34 BOA, ZB, 490/67 (1324/1908). 35 BOA, ZB, 374/28 (1322/1906). BOA, ZB, 373/3 (1322/1906). 36 BOA, ZB, 374/114 (1322/1906). 37 BOA, ZB, 372/167 (1321/1906). 38 BOA, ZB, 375/64 (1322/1906). 39 BOA, ZB, 55/73 (1322/1907). 40 BOA, ZB, 65/17 (1323/1907).

Page 212: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

200

Çuhacı Han42 Mehmed Efendi ve Hüseyin -(Mehmed Efendi) Sivas (Hüseyin) Çukurhanı43 Hafız Efendi Siirt Dikranyan Hanı44 Mustafa Ağa Ergani Dilsizzade Hanı45 İstefan Sivas Fındıklıyan Hanı46 Markar Sivas Gülbekyan Hanı47 Gazaroz (geçici odabaşı) - Hacı Hüseyin Hanı48 Kostaki - Hacı Şükrü Efendi Hanı49

İlyas Cevdet Üsküp

Hamallar Hanı50 Kostaki - Hasanpaşa Hanı51 Mehmed Emin (odabaşı vekili) - Hasanpaşa Hanı52 Zülfikar Ağa Harput Hoca Hanı53 Hasan - Hoca Hanı54 Karabet Sıvacıyan - Hoca Hanı55 İsmail Niğde Kantarcılar’da bir han56 Hacı Ali Ağa Rum ili Kayseri Han57 Maksud İsrailyan - Kazasker Hanı58 Yanko - Kazkapanı Hanı59 Kigork - Kilise Han60 Fazlı Ürgüp Komisyoncu Hanı61 Necib Ağa -Dersaadet dışı62 Kurşunlu Han63 Hasan Harput

41 BOA, ZB, 372/ 126 (1321/1905). 42 BOA, ZB, 373/68 (1322/1906). 43 BOA, ZB, 372/25 (1321/1905). 44 BOA, ZB, 55/55 (1322/1905). BOA, ZB, 374/38 (1322/1906). 45 BOA, ZB, 372/173 (1321/1906). 46 BOA, ZB, 372/154 (1321/1906). 47 BOA, ZB, 372/51 (1321/1906). 48 BOA, ZB, 375/19 (1322/1906). 49 BOA, ZB, 373/2 (1322/1906). 50 BOA, ZB, 55/66 (1322/1906). 51 BOA, ZB, 65/86 (1323/1907). BOA, ZB, 372/ 138 (1321/1906). BOA, ZB, 65/86 (1323/1907). 52 Zülfikar Ağa’nın tayin talebi daha önce hırsızlık yaptığı gerekçesiyle reddedildi. Muhtemelen bu nedenle Mehmed Emin odabaşılığa vekâlet ediyordu. Bkz. BOA, ZB, 66/122 (1323/1908). BOA, ZB, 56/51 (1323/1908). 53 BOA, ZB, 373/46 (1322/1906). 54 BOA, ZB, 376/33 (1325/1909). 55 BOA, ZB, 56/43 (1323/1907). 56 BOA, ZB, 55/96 (1323/1907). 57 BOA, ZB, 372/4 (1321/1905). 58 BOA, ZB, 378/15 (1325/1909). 59 BOA, ZB, 374/88 (1322/1906). 60 BOA, ZB, 372/164 (1321/1906). 61 BOA, ZB, 373/39 (1322/1906). 62 Burada “dersaadet dışı” ve 91. dipnotta “Topkapu harici” ve 99. dipnotta “Asitane, Kuzguncuk”tan kimseler de surdışından olsalarda İstanbullu kapsamında sayılmışlardır.

Page 213: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

201

Küçük Yaldız Hanı64 Sotiri - Küçükaynalı Han65 İbrahim Kemah Küçükkutucu Hanı66 Hüseyin Konya Kürkçü Han67 Yorgi (odabaşı vekili) Kayseri Kürkçü Han68 Vartan Van Laz Hanı69 Mehmet Çavuş Kengiri (Çankırı) Mahir Bey Hanı70 Ali Bey - Mercan Ağa Hanı71 Avarıs - Mercimekciyan Hanı72 Hasan - Muavin Bey Hanı73 Mehmed Kemah Mustafa Faik Bey Hanı74

Abdullah Harput

Peştemalcı Han75 Rıza Harput Peştemalcı Han76 Mehmed Ağa Harput Remzi Bey Hanı77 Süleyman - Remzi Bey Hanı78 Selim Tiran Seydan Hanı79 Mustafa - Silahtarağa Hanı80 Mehmed Ağa Harput Siniler Hanı81 Abdullah - Suhulet Hanı82 Bayramoğlu Kosti - Sultan Odaları83 Şerif Ağa - Sultan Odaları84 Markar Van Sultan Odaları85 Harkan (odabaşı vekili) Van Sultan Odaları Hanı86 Foti - Suluhan87 Abdüllatif Ağa -

63 BOA, ZB, 372/137 (1321/1906). 64 BOA, ZB, 375/36 ( 1322/1906). 65 BOA, ZB, 56/84 (1323/1907). 66 BOA, ZB, 56/22 (1323/1907). 67 BOA, ZB, 66/69 (1323/1907). 68 BOA, ZB, 336/24 (1324/1908). 69 BOA, ZB, 56/5 (1323/1907). 70 BOA, ZB, 56/29 (1323/1907). 71 BOA, ZB, 372/75 (1321/1905). 72 BOA, ZB, 56/42 (1323/1907). 73 BOA, ZB, 375/4 (322/1906). 74 BOA, ZB, 372/146 (1321/1906). 75 BOA, ZB, 373/14 (1322/1906). 76 BOA, ZB, 634/50 (1323/1907). 77 BOA, ZB, 56/58 (1323/1907). 78 BOA, ZB, 65/22 (1323/1907). 79 BOA, ZB, 375/77 (1322/1907). 80 BOA, ZB, 377/24 (1325/1909). 81 BOA, ZB, 374/69 (1322/1906). 82 BOA, ZB, 372/147 (1321/1905). 83 BOA, ZB, 372/165 (1321/1906). 84 BOA, ZB, 372/44 (1321/1904). 85 BOA, ZB, 372/85 (1321/1905). 86 BOA, ZB, 375/82 (1322/1906).

Page 214: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

202

Sünbüllü Han Abdullah Ağa Siirt Şapcı Han88 Kosta -Topkapu harici Şerif Paşa Hanı89 Haçador Boztaşyan - Şirin Han90 Yorgi Yozgat Tanburacı Hanı91 Süleyman Divriği Tanburacı Hanı92 Mehmed Pötürge Taş Han93 Kirişcizade Hacı Mehmed

Efendi ve ortağı Bağdesar -

Ticaret Han94 Mail - Valide Han95 İstefan Divriği Valide Han96 Kamil Efendi -Asitane, Kuzguncuk Valide Han97 Mehmed Efendi - Yağcı Han98 Teodot Piradgal - Yağcı Han99 Vahan - Yaldızlı Han100 Mardiros Van Yaldızlı Han101 Mıgırdıç, Muhtedi Ali Rıza

Efendi, Mehmed Ali Efendi102 Van (Mıgırdıç), Van (Muhtedi Ali Rıza), Divriği (Mehmed Ali Efendi)

Yaldızlı Han103 Mesrub - Yaldızlı Han104 Mehmed Ali Bey - Yarım Han105 İhsan - Yeni Han106 Hasan Fehmi Efendi - Yer Hanı107 İsmail - Zincirli Han108 Eremya -

87 BOA, ZB, 56/33 (1323/1907). 88 BOA, ZB, 373/72 (1322/1906). 89 BOA, ZB, 378/7 (1325/1909). 90 BOA, ZB, 55/100 (1323/1907). 91 BOA, ZB, 374/47 (1322/1906). 92 BOA, ZB, 56/32 (1323/1907). 93 BOA, ZB, 336/40 (1324/1908). 94 BOA, ZB, 490/67 (1324/1908). 95 BOA, ZB, 373/48 (1322/1906). 96 BOA, ZB, 55/38 (1322/1906). BOA, ZB, 374/66 (1322/1906). 97 BOA, ZB, 374/113 (1322/1906). 98 BOA, ZB, 372/84 ( 1321/1905). 99 BOA, ZB, 329/85 (1324/1908). 100 BOA, ZB, 458/52 (1311/1895). 101 BOA, ZB, 55/36 (1322/1906). 102 Belgede, Mehmed Ali Efendi odabaşılık adayı, Mıgırdıç ve Muhtedi Ali ise odabaşılık hissedarları olarak geçmektedirler. BOA, ZB, 55/36 (1322/1906). 103 BOA, ZB, 372/60 (1321/1905). 104 BOA, ZB, 372/121 (1321/1905). 105 BOA, ZB, 377/37 (1325/1909). 106 BOA, ZB, 375/27 (1322/1906). 107 BOA, ZB, 375/94 (1322/1907). 108 BOA, ZB, 26/95 (1323/1907).

Page 215: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

203

Tablo 2, Odabaşıların geldikleri yerler ve sayıları Geldikleri yerler Sayıları Arapkir 1 Divriği 4 Harput 6 İstanbul 42 Kangal 1 Kemah Kengiri

3 1

Konya 1 Niğde 1 Pötürge 1 Rumeli 1 Siirt 2 Tiran 1 Ürgüp 1 Üsküp 1 Van 6 Yozgat 1

Tablo 1’e göre, İstanbul kökenli olmayanların çoğu, İstanbul’a Kemah, Harput, Van ve Sivas’tan (Divriği, Kangal dâhil) gelmişlerdi. Ayrıca, Arapkir, Ergani, Kayseri, Kemah, Kengiri/Çankırı, Konya, Niğde, Pötürge, Rumeli, Siirt, Tiran, Ürgüp, Üsküp ve Yozgat olmak üzere, hem Anadolu hem de Rumeli’den gelenlere rastlanmaktadır. Anadolu’dan gelenler, Rumeli’den gelenlerden sayıca daha fazladır. Tabloda, Balkanlar’dan gelen odabaşıların sayısı toplamda 3, Anadolu’dan gelenlerin sayısı 29’dur. (-) işareti ile gösterilmiş ve muhtemelen İstanbul kökenli olanların sayısı, aynı tabloda 42, Anadolu ve Balkanlar’dan gelenlerin sayısı ise 32’dir. İstanbullular ile İstanbul dışından gelenlerin sayısının hemen hemen aynı olması dikkat çekicidir.

Tablo 1’de yer alanların çoğu, adlarından da anlaşılacağı gibi Müslümadır. Müslümaların sayısı 52, gayrimüslimlerin sayısı ise 32’dir. Yine de odabaşılık geçişlerinde, genel manada dini açıdan keskin ayrımlar yoktu. Örneğin, Van kökenli odabaşılar, çoğunlukla gayrimüslim Ermenilerden oluşuyordu.109 Benzer şekilde, Mahmutpaşa’daki Sultan Odaları odabaşısı Markar gibi, odabaşı vekili de Vanlıydı. Yaldızlı Han’da Vanlı bir odabaşını, Vanlı (Divriğili biri hariç) hissedarlar izlemişti. Peştemalcı Hanı’nın peş peşe gelen odabaşıları ise, Harputluydu.110 Bununla birlikte, farklı şehirlerden gelme kimseler de aynı handa odabaşı olabildiler. Örneğin, Tamburacı Han odabaşılarından biri

109 Belgelerden, bu pozisyonların elde edilmesinde, İstanbul Ermenilerinin herhangi bir fonksiyonlarının bulunduğunu tespit etmek güçtür. 110 BOA, ZB, 373/14 (1322/1906). BOA, ZB, 634/50 (1323/1907).

Page 216: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

204

Divriğili, diğeri ise Pötürgeliydi.111 Farklı kesim ve kökenden kimselerin aynı handa odabaşı olabilmeleri ekonomik esnekliğin ve toplumsal hareketliliğin bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Sistematik polis tahkikatlarına dayanılarak oluşturulan bu tablolardan, geç dönem Osmanlı İstanbul’unda bazı han odabaşılıklarının karma oldukları anlaşılmaktadır. Bunlar; gayrimüslimlerden Müslümanlara, Müslümanlardan-gayrimüslimlere veya Müslümanlardan-Müslümanlara, gayrimüslimlerden-gayrimüslimlere geçiyorlardı. Ali Paşa Hanı odabaşılık açısından karma hanlardandı. Bahsi geçen odabaşılık, gayrimüslim Karabet’ten Müslümanlara geçmişti. Aynı şekilde, Çuhacı Han odabaşılığı da gayrimüslimden-Müslümana geçmişti. Sultanhamam’daki Hoca Hanı odabaşılığı ise, Müslümandan-gayrimüslime, sonrasında ise tekrar Müslüman birine geçmişti. Bazı durumlarda peş peşe Müslümanlardan Müslümanlara geçtiği de oluyordu. Peştemalcı Han odabaşılığı Harputlu Rıza’ya, sonrasında ise Mehmet Ağa’ya; Uzunçarşı’daki Tanburacı Han odabaşılığı Pötürgeli Mehmed’den Divriğili Süleyman’a; Çakmakçılar’daki Valide Han odabaşılığı ise, gayrimüslimden-Müslümana ve sonrasında da başka bir Müslümana geçmişti.112 Kısacası odabaşılık geçişleri, farklı dinler açısından meseleye bakıldığında, çok da katı değildi.

4. Odabaşı seçimleri, atamaları ve ihraçları

20. yüzyılın başlarında odabaşılar hakkındaki tahkikatlar Zabıtaca, seçildikten/atandıktan sonra onaylamaları ise belediyelerce yapılıyordu.113 Han meclislerinin de odabaşılık mühürleri sağlayan merci olarak bu süreçlere katıldıkları oluyordu.114 Odabaşılar, güvenilir olduklarını gösteren belgeleri (şahadetname ve kefaletnameleri) sağlamak durumundaydılar: Hamallar Hanı odabaşısı Kostaki adına şahadetnameyi, iki esnaf ve bir tüccar vermişti.115

Sultan’ın ihsan ettiği veya atama yaptığı odabaşılıklara da rastlanıyordu. Bu tarzdaki odabaşılıklar arasında, Borsa Hanı ve Çakmakçılar Yokuşu’ndaki Büyük Yeni Han odabaşılıkları sayılabilir.116 Sultan, daha çok belli resmi görevdekilere odabaşılıkları ihsan ediyor veya odabaşılıklara bu gibileri atıyordu. Bu tarz atamalarda Tüfengiyan-ı Hazret-i Şehriyari’den gelenler ön plandaydı. İbrikdarbaşı Hüseyin Ağa’nın vefat etmesi üzerine, Tüfengiyan-ı Hazret-i

111 BOA, ZB, 374/47 (1322/1906). BOA, ZB, 56/32 (1323/1907). 112 BOA, ZB, 373/48 (1322/1906). BOA, ZB, 55/38 (1322/1906). BOA, ZB, 374/66 (1322/1906). 113 BOA, ZB, 55/55 (1322/1906). 114 BOA, ZB, 55/66 (1322/1906). 115 BOA, ZB, 55/66 (1322/1906). 116 BOA, DH.MKT, 2199/80 (1316/1899). BOA, İrade Hususi (bundan sonra İ.HUS), 74/1316.Z-43 (1316/1899).

Page 217: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

205

Şehriyari’den Arif Ağa Komisyon Hanı odabaşılığına,117 yine aynı yerden Gosineli Murad Ağa Kürkçübaşı Hanı odabaşılığına,118 Ferhat Efendi ise Kapan-ı Asel Hanı’nın odabaşılığına getirilmişlerdi.119

Ekonomik sıkıntılarına vurgu yaparak bu pozisyonlara talip olanlara da rastlanmaktaydı. Sultan’ın kâtiplerinden Yusuf Kenan, odabaşı olan amcasının yardımıyla geçindiğini, vefat etmesiyle ekonomik durumunun bozulduğunu, yeni memur olduğu için maaşının yetmediğini söylüyor ve amcası Ser İbriktar Hüseyin Efendi’nin vefatıyla boşalan han odabaşılığının, kendisine ihsanını talep ediyordu.120 Benzer bir duruma Yaveran-ı Hazret-i Süvera Yüzbaşısı’nın talebinde de rastlarız. Yüzbaşı, Çemberlitaş’taki Vezir Hanı odabaşılığının, ‘inayet ve ihsan’ını istiyordu. Yusuf Kenan gibi, yüzbaşı da ekonomik sıkıntılardan, maaşının yetmemesinden ve geçim zorluğundan (fakr u zaruret içinde olduğundan) bahsediyordu. Yusuf Kenan’dan farklı olarak da kirasını ödeyemediğini söylüyordu.121

Odabaşılıklardan bazıları ihale ediliyorlardı.122 Evkaf-ı Hümayun’ca ihale edilen Yaldızlı Han odabaşılığı bunlardan biriydi.123 Bazı odabaşılar, vakıf mütevellileri veya han sahipleri tarafından seçilebiliyorlardı.124 Ahmed Ağa, Uzunçarşı başında bulunan Bezzaz-ı Cedid Sokağı’ndaki Küçükaynalı Han odabaşılığına, Han mutasarrıfları tarafından seçilmek suretiyle getirilmişti. Seçim sürecinin tam olarak nasıl işlediğini belgelerden detaylı öğrenmek mümkün değilse de bizzat han sahiplerinin, odabaşıları seçtiklerine dair bilgilere rastlarız.125 Bu süreçte mütevellilerden, mutasarrıflardan ve han meclislerinden başka, hanlarda belli bir işle iştigal edenler veya han sakinlerinin de aktif olarak yer aldıkları oluyordu.126 Kapalıçarşı civarında bulunan, Yorgancılar

117 Odabaşılığın her zaman mı ihsan edildiği veya hangi durumlarda ihsan edildiği konusunu mevcut arşiv kayıtlarından elde etmek mümkün görünmemektedir. BOA, DH.MKT, 2313/100 (1317/1900). 118 BOA, DH.MKT, 1151/7 (1325/1909). BOA, İ.EV, 43/1325.M-05 (1325/1909). 119 BOA, DH.MKT, 1205/54 (1325/1907). 120 BOA, Yıldız/Arzuhal Jurnal (bundan sonra Y.PRK.AZJ), 45/102 (1320/1903). 121 BOA, Yıldız/Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye (bundan sonra Y.PRK.MYD), 26/110 (1326/1909). 122 Han ağalıklarının da ihale edildiklerine dair örnekler mevcuttur: Laleli civarında, Çukurçeşme’de bulunan Taş Han’ın boşta kalan han ağalığı, ‘erbab-ı istihkaktan’ yani hak kazanmış olanlardan birine verilmiş, daha sonra ise talibine müzayede ile ihale edilmesi kararı alınmıştı. BOA, DH.MKT, 1653/52 (1307/1889). 123 BOA, ZB, 55/36 (1322/1906). 124 BOA, ZB, 56/84 (1323/1907). 125 BOA, ZB, 56/5 (1323/1907). Asmaaltındaki Laz Hanı sahipleri, Kengirili Mehmed Çavuş’un odabaşı olarak tayin edilmesini istemişlerdi. 126 BOA, ZB, 372/75 (1321/1905). BOA, Sadaret/Nezaret ve Devair Evrakı (bundan sonra A.}MKT.NZD), 202/8 (1273/1856).

Page 218: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

206

Caddesi’ndeki Cedid Ali Paşa Hanı odabaşısı Karabet127 ile Asmaaltı’nda Cambaz Hanı odabaşılığına seçilen Kosta, seçimle iş başına gelen odabaşılardandı.128 Bu süreçte yer alan bütün bu aktörler, kendi çıkarlarına uygun olarak kent mekânları ve ekonomileri üzerinde hak talebinde bulunuyorlardı.

Odabaşılık seçimlerinden biri şöyleydi: Mahmutpaşa’da Çuhacı Han’ın eski odabaşısı Sivaslı Avaf’ın ihraç edilmesi üzerine, yerine han bekçilerinden yine Sivaslı Hüseyin Ağa talip olmuştu. Hüseyin Ağa, diğer hanlardaki uygulamalardan farklı olarak muteber, yani hatırı sayılır esnafın desteği ile bu pozisyona tayinini istemişti. Hüseyin Ağa’nın rakibi ise Tahir adında, handa hissesi bulunmayan biriydi. Bu pozisyonu elde etmek isteyen Hüseyin Ağa kendisinin emniyetli biri olduğunu, handa birçok hissedar bulunduğunu, yeni bir hissedara, dolayısı ile Tahir’e ihtiyaç olmadığını söylüyordu.129 Bu olaydan yola çıkarak, odabaşılığın bir çeşit rekabet alanı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Tahir’in ne babasının asker statüsünün, ne de 27 yıldır İstanbul’da ikamet ediyor olmasının -ki bu, güvenilir olduğunu göstermek bakımından bu dönemde önem taşıyan bir unsurdur- odabaşılığı ele geçirmesinde herhangi bir etkisi olmuştu. Bu olay, hissedarların odabaşılık pozisyonu üzerinde söz söyleme haklarının olduğunu, en azından bazı hanların, odabaşılık seçimlerinde bağımsız hareket ettiklerine işaret eder. Başka hanlarda değilse bile, en azından bu han için bahsi geçen mekândaki esnafın oylarının talep edilmesi, odabaşı seçimi sürecinin tekdüze ve katı olmadığını gösterir.

Odabaşı seçim veya değişikliklerinde han mutasarrıflarının da etkisi inkâr edilemez.130 Mercan Hanı odabaşılığına tayinini isteyen Erimya dört sene bakkallık, iki buçuk sene de bir handa kahvecilik ve odabaşılık yapmış, sonrasında ise ihraç edilmişti. Bunun üzerine han mutasarrıfları, Evkaf-ı Hümayun’dan, “tecrübeli ve hüviyeti malum birinin” odabaşı tayinini talep ettiler. Han mutasarrıfları sabık odabaşı Bekir Efendi’nin yerinde bırakılmasını veya odabaşılığın Müslüman birine ihalesini istediler.131

Şehrin artan asayiş sorunları nedeniyle odabaşılık konusu devlet tarafından daha fazla önemsendi. Odabaşılık fazla mesai gerektirmeye başlamış ve odabaşılığın gerektirdiği sorumluluk artmıştı. Kapalıçarşı’daki Astarcılar Hanı’nda 20 yıl boyunca yazmacılar ve dülbentciler esnafı kethüdası (yönetici) olan Kamil Efendi, hem kethüdalığını yaptığı esnafın işleriyle uğraşıyor hem de

127 BOA, Dahiliye Nezareti/Tahrirat Kalemi (bundan sonra DH.EUM.THR), 41/52 (1328/1910). 128 BOA, ZB, 375/64, (1322/1906). 129 BOA, ZB, 55/73 (1322/1907). 130 Yukarıda bahsi geçen Mahir Bey örneğinde durum farklıdır, çünkü Mahir Bey memur olduğundan dolayı odabaşılığı elde edememişti. BOA, ZB, 56/29 (1323/1907). 131 BOA, ZB, 372/75 (1321/1905).

Page 219: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

207

han yerine, Kuzguncuk’taki evinde kalıyordu. Onun bu durumu, odabaşılığın gerekliliğini yerine getiremeyeceğini düşündürtmüş olmalı ki, seçilmiş olduğu Çakmakçılar’daki Valide Hanı odabaşılığından çekilmişti.132 Kısacası, odabaşılık tam zamanlı bir iş olduğundan, ancak gece gündüz handa ikamet edecek bir odabaşı, meydana gelen olayları zamanında Zabıta’ya bildirebilirdi. Hekimoğlu Alipaşa’daki Hamallar Hanı odabaşısı Kostaki, kardeşi Apostol ve kız kardeşi ile birlikte, belki de bu nedenle bahsi geçen handa ikamet ediyorlardı.133

Yukarıda da değinildiği gibi, şehir yaşamında baş gösteren güvenlik sorunları, odabaşılıkla ilgili sistematik tahkikatları gündeme getiriyordu. Mahmutpaşa’da bulunan Sultan Odaları odabaşısı Markar, odabaşı olduktan sonra odabaşılık mührünü oğluna bırakmıştı. Normal şartlarda handa bulunması gerekirken bulunmaması ve oğlunun hana gelip gidenler hakkında Zabıta’yı bilgilendirmemesi sorun olmuştu.134 Mahmutpaşa Kürkçü Han odabaşı vekili Kayserili Yorgi de hana gelip gidenleri Zabıta’ya bildirmemiş, kendisine gerekli tembih ve tebligat yapılmışsa da sorumluluklarını ihmal etmişti. Bu nedenle de görevine son verildi.135

Yukarıdaki olaylardan anlaşılacağı üzere, odabaşılar İstanbul’a gelip gidenleri Zaptiye Nezareti’ne bildirmekle mükelleftiler. Mehmet Emin Ağa Vakfı’na bağlı Çarşı-yı Kebir (Kapalıçarşı) civarındaki Zincirli Han’ın yarı hissesinin ihalesi sırasında, Eremya adlı bir Ermeni hakkında böyle bir tahkikat yapılmıştı. Bu sürecin bir parçası olarak, kuyumcu ve saatçi esnafı Eremya adına şahadetname vermiş,136 fakat verilen şahadetname yetersiz kalmıştı. Tahkikatta, Eremya’nın adı geçen handa daha önceden odabaşılık yapmış olduğu ve odabaşılığı sırasında han gelirlerini hissedarlara vermekten imtina ettiği anlaşılmıştı. Bundan dolayı, hakkında Evkaf Nezareti’ne şikâyette bulunulmuş, sonrasında da odabaşılıktan alınmıştı.137

Odabaşı ihraçlarının altında başka sebepler de yatıyordu. Harputlu Zülfikar Ağa’nın Hasanpaşa Hanı odabaşılığına tayini, hırsız ve ayyaş takımından olduğu gerekçesiyle yapılmamıştı.138 Usulsüz belge veren odabaşılar hakkında da cezai işlem yapılıyordu.139 Böyle bir usulsüzlük, Galata’daki Taşhan odabaşısı

132 BOA, ZB, 55/38 (1322/1906). 133 BOA, ZB, 55/66 (1322/1906). 134 BOA, ZB, 372/44 (1321/1905). 135 BOA, ZB, 66/69 (1323/1907). 136 BOA, ZB, 26/95 (1323/1908). 137 Eremya, üç sene önce müddeti dolmadan han odabaşılığının müzayede ile başkasına devredilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. BOA, ZB, 26/95 (1323/1908). 138 Şehremaneti tarafından seçilmiş olmasına rağmen tayininin yapılmaması, durumun ciddiyetini gösteriyor. BOA, ZB, 56/51 (1323/1908). BOA, ZB, 66/122 (1323/1908). 139 BOA, DH.MKT, 226/36 (1311/1894).

Page 220: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

208

Kirkor’un, celep esnafından olmayan birine, celep esnafındanmış gibi ‘Tezkire-yi Osmaniye’ denilen kimlik belgesini vermesinden dolayı ortaya çıkmıştı.140

Odabaşıların usulsüz bazı kimlik belgelerini (nüfus tezkeresi) vermeleri veya hanlardaki oda ve mağazaların kiralarını zimmetlerine geçirmeleri, ihraçlarına neden olan başka bir sebepti.141 Odabaşılar arasında başka suçlar işleyenler de bulunuyordu. Dolandırıcılık suçu işleyen Ağa Hanı odabaşısı Mıgırdıç Sinop’a sürgüne yollanmış,142 sokakta uygunsuz bir şekilde bir kadınla yakalanmış olan Hacı Hüseyin Hanı odabaşısı ise, Adliye’ye sevk edilmişti.143 Kürkçü Han odabaşısı Vanlı Vartan da rüşvet sebebi ile mahkûm edilmiş, fakat ‘cülus affı’ (padişahın başa geldiğinde ilan ettiği af) ile tahliyesine karar verilmişti.144

Usulsüzlükleri ortaya çıkan odabaşılar bazen pozisyonlarını kaybedebiliyor bazen de elde tutmaya devam ediyorlardı. Eldeki örneklerden anlaşılacağı üzere, bu pozisyonların mutlak sahibi olamayabiliyorlardı, çünkü odabaşılık üzerinde ciddi bir rekabet söz konusu idi. Han hissedarlarının, han idaresinin veya ahalisinin desteğini almış olan odabaşıları yerlerinden etmek çok da kolay görünmemektedir. Örneğin, odabaşılık sekiz hissesinden ikisine karısı adına vekillik eden Mıgırdıçyan Bogos, suiistimalinden dolayı görevinden ihraç edilmişti. Ancak, hanın genel idaresinin desteğini almış olduğundan, diğer hissedarların itirazlarına rağmen, odabaşılığa geri dönmüştü.145

5. Odabaşılığın ekonomik yönü

Odabaşılıklara yapılan yatırımlar, şehir ekonomisinin rekabetçi ve sermaye biriktirmeye yönelik yapısıyla ilişkilidir.146 Yatırım aracı olarak odabaşılık, daha çok şehrin ekonomik yaşantısının önemli aktörlerinden esnaf ve tüccarların dikkatini çekiyordu. Kereste tüccarı ve Ulaşhanı odabaşısı Papazoğlu Sava,

140 BOA, DH.MKT, 306/58 (1312/1894). 141 BOA, DH.MKT, 1610/124 (1306/1889). 142 BOA, Hariciye Nezareti/Mektubi Kalemi (bundan sonra HR.MKT), 59/63 (1269/1853). 143 BOA, ZB, 310/97 (1322/1907). 144 BOA, ZB, 336/24 (1324/1908). Odabaşı ihraçlarına itirazlar olmuştu; han meclisince değiştirilen bir odabaşı, ‘sebepsiz’ yere değiştirildiğini söyleyerek itiraz etmişti. BOA, DH.MKT, 1999/127 (1310/1892). Yine de arşiv kayıtlarından, ihraç edilen odabaşıların eski pozisyonlarına geri dönüp dönmediklerini tespit etmek güçtür. 145 BOA, DH.MKT, 1616/110 (1306/1889). 146 BOA, Sadaret/Divan Kalemi Evrakı (bundan sonra A.}DVN), 140/46 (1275/1859). Bireysel borç para alış verişlerinde odabaşılara rastlanır. Fakat usul dışı kredi ilişkileri olarak değerlendirilebilecek borç alış verişlerinin ne kadarının ekonomik yatırımlara dönüştürüldüğünü tespit etmek güçtür. BOA, Sadaret/Deavi Evrakı (bundan sonra A.}MKT.DV), 81/36 (1271/1885). Bir diğer örnek için bkz. BOA, A.}MKT.DV, 137/4 (1275/1859).

Page 221: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

209

bunlardan biriydi.147 Kaynaklarda, Sava’nın bu pozisyona tüccarken mi talip olduğu konusu muğlâk kalmış olsa da odabaşılık sahipliğinin şehir ekonomisinde daha fazla yer edinmeye yaradığı ve hal-i hazırdaki konumu devam ettirmede avantaj sağladığı anlaşılıyor.

Odabaşılık yatırımcıları ve sahipleri arasında, Hatapkapusu civarında bulunan Kantarcılar’daki 21 odalı bir hanın, hem sahibi hem de odabaşısı Hacı Ali Ağa’yı sayabiliriz. Hacı Ali Ağa, Rumeli ahalisinden olup İstanbul’da peynir ticaretiyle uğraşıyordu.148 Yine, Hocahanı’nında manavlık yapan ve aynı zamanda Asakir-i Şahane başçavuşluğundan mahreç İsmail, odabaşılık taliplerindendi.149 İstanbul ekonomisinin hareketliliğini göstermesi bakımından önemli olan bu duruma başka bir örnek de İstanbul’da kahvecilik yapmış olan Komisyoncu Hanı odabaşılığı talibi, Kömürcü Necib Ağa’dır.150

Odabaşılık yatırımcıları arasında Yozgatlı Yorgi, Pötürgeli Mehmed ve Sivas Kangallı Derviş’i de görmekteyiz. İstanbul’da yedi yıllık bir geçmişi olan Yorgi, burada kahvecilik yapıyordu. Yorgi, Yenicamii civarındaki Şirin Han’ın mutasarrıfı tarafından odabaşılığa seçilmişti.151 Pötürge’den gelen Mehmed, İstanbul Bahçekapı’da bir komisyoncunun yanında çalışmıştı. Daha sonra, Tanburacı Hanı odabaşlığına talip olmuştu.152 Derviş ise İstanbul’da belli bir süre ticaretle uğraşmış, Çadırcılar Caddesinde Ali Paşa Hanı’nda kahvecilik, üç sene kadar da Kapalıçarşı’daki Ali Paşa Hanı’nda hem hancılık hem de odabaşılık yapmıştı. Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki, odabaşılığa tayin olanlar arasında tüccarlar, manavlar, kömürcüler, kahveciler ve yine bizzat hal-i hazırdaki odabaşılar bulunuyordu. Han odabaşlığı, bu dönem İstanbul’unun yatırım alanlarından biri olarak farklı sosyoekonomik zümrelerden olan yatırımcıların ilgisini çekmekteydi.

Bazı han mutasarrıfları, odabaşılıkların aile içinde kalması yönünde çaba harcıyorlardı. Çukurçeşme’de bulunan Mahir Bey Hanı’nın mutasarrıfesi olan bir kadın, hancılar meclisi tarafından suiistimalinden dolayı ihraç edilen odabaşı yerine, oğlu Mahir Bey’in geçmesini istiyordu. Ancak, yapılan tahkikat sonucunda, Mahir Bey’in hal-i hazırda memur olduğu, dolayısı ile handa devamlı bulunamayacağı ortaya çıkmıştı. Bu durumda, mutasarrıfenin talebi geri

147 BOA, DH.MKT, 2040/50 (1310/1892). BOA, DH.MKT, 2040/92 (1310/892). 148 BOA, ZB, 55/96 (1323/1907). 149 BOA, ZB, 56/43 (1323/1907). 150 Memleketine giden eski odabaşı, Kömürcü Necib Ağa’nın odabaşılığa tayini edilmesi için arzuhal vermişti. Bunlardan biri Valide Hanı’nda odacılık yapan Artin’di. BOA, Sadaret/Meclis-i Vala Evrakı (bundan sonra A.}MKT.MVL), 114/8 (1276/1860). BOA, A.}MKT.NZD, 376/100 (1278/1861). BOA, ZB, 373/39 (1322/1906). 151 BOA, ZB, 55/100 (1323/1907). 152 BOA, ZB, 56/32 (1323/1907).

Page 222: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

210

çevrilecekti153 Anlaşılıyor ki, odabaşılık aile yatırımı olarak devam ettirilmeye çalışılıyordu.

Han odabaşılıklarının aile içinde kalması yönündeki temayüle dair bir başka girişim, Küçükkutucu Hanı odabaşılığında rastlanmaktadır. Şöyle ki; Hüseyin, üç sene adı geçen handa odabaşılık yapmış, memleketine gitmek durumunda kalınca da yerine kayınpederi vekillik etmişti. Kayınpederi öldüğünde, eski görevine geçmek istiyordu.154 Yine başka bir gelişme, Meydancık’ta bulunan Mercimekciyan Hanı odabaşılığına dairdir. Burada han odabaşısı, odabaşılığı, handa ikamet eden veya bir işle iştigal eden birine değil de kardeşi Murtaza’ya bırakmıştı. Böylece, bu pozisyonun aile dışından birinin tasarrufuna geçmesini engellemiş oldu.155 Bir ekonomik yatırım aracı olarak rekabet alanına dönüşen odabaşılığın, aile içinde kalmasına ve bu sahipliğin sürdürülebilir olmasına yönelik önemli bir çaba vardı.

6. Odabaşılık üzerine çatışmalar

Yukarıda yer alan bazı örneklerde de belirtildiği gibi, odabaşılıklar rekabet alanlarıydılar. Gerek sermayeyi doğru kullanmak gerekse de şehrin ekonomik ilişkilerinde iyi bir yer edinmek açısından odabaşılık, oldukça avantajlı bir konumdu. Bu nedenledir ki, bu alanlar üzerinde, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik ciddi çatışmalar meydana geliyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısında böyle bir çatışma, Mahmutpaşa’da Çakmakçılar Yokuşu’ndaki Valide Han odabaşılığı üzerinde çıkmıştı. Olay, bahsi geçen hanın odacısı Artin ile merhum odabaşı Saray Başmutemedi Mustafa Ağa’nın mirasçıları arasında patlak vermiş ve bir süre sonra da mahkemeye yansımıştı. Artin, hanın odabaşılığının yarı hissesinin Mustafa Ağa’nın mirasçısı olan küçük oğluna geçmesine itiraz etmişti.156 Artin, bu hissenin ‘mu’accele’sini yani peşin ödemesini kendisinin yaptığını iddia ediyordu. Bu halde Mustafa Ağa, sadece geçici odabaşıydı. Artin’in ‘mu’acelesini’ ödemesiyle, Mustafa Ağa’nın geçici olarak üstlendiği odabaşılığın, tamamının veya yarı hissesinin enformel de olsa el değiştirebildiği söylenebilir. Bahsi geçen çatışma, Artin’in daha önce ödemiş olduğu bedelin kendisine geri ödenmesi ve odabaşılık hissesinin Müslüman teb’adan birine müzayede edilmesi kararı ile çözüme kavuşturuldu. Yarı hisse, başka bir talibinin olmaması üzerine, 70,000 guruş peşin para ile Hayriyye/Müslüman tüccardan Necib Efendi’ye ihale edildi.157

153 BOA, ZB, 56/29 (1323/1907). 154 BOA, ZB, 56/22 (1323/1907). 155 BOA, ZB, 56/42 (1323/1907). 156 BOA, A.}MKT.MVL, 114/8 (1276/1860). BOA, A.}MKT.NZD, 376/100 (1278/1861. BOA, A.}MKT.NZD, 379/77 (1278/1861). 157 BOA, İradeler/Meclis-i Vala (bundan sonra İ.MVL), 514/23192 (1281/1864).

Page 223: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

211

Yukarıdaki olaydan yola çıkarak -Artin’in itirazı olmadığını varsaydığımızda- odabaşılık hisselerinin babadan oğula geçebildiğini söyleyebiliriz. Artin’in peşin ödemeyi yaparak dolaylı da olsa odabaşı olması, odabaşılığın bir çeşit yatırım aracı olduğunu kanıtlayan bir başka uygulamadır.158 Fiili odabaşının Artin olması, resmi odabaşının ise Mustafa Ağa olması, hanın bağlı bulunduğu vakfın kurallarının esnetildiğini göstermektedir.

Odabaşılık üzerindeki diğer bir çatışma, Ağa Hüseyin Paşa’nın kızı Habibe Hanım’ın sahibi olduğu Mahmudpaşa’daki Büyük Yıldızhan’a dairdi. Olay, han sakinlerinden Vanlı Markar’ın odabaşılığı ele geçirmek istemesi üzerine patlak vermişti.159 Bu olay bize, odabaşı hissedarlarının, illa ki odabaşı olamayacağını gösteriyor. Odabaşılıklar, miras yoluyla geçebiliyordu. Ayrıca kadınlar da bu sektörde yatırımcı olarak yer alıyorlardı. Han odabaşıları arasında kadınlar bulunmuyorsa da han hissedarı veya sahibi olarak bu alandaki yerlerini almışlardı. Bunlardan, Çakmakçılar Yokuşu’nda bulunan Sünbüllü Han’ın sekiz hissesinin ikisine Armavni Hatun sahipti. Bu kadının hisselerine eşi vekâlet ediyordu.160

Bir başka çatışma ise, yine Çakmakçılar Yokuşu’nda bulunan Küçük Yeni Han odabaşılığından ihraç edilen Gragos hakkındaydı. Gragos ihaleyi kazanmasına rağmen, hal-i hazırdaki odabaşı Abdülgani Ağa’yı uzaklaştırmakta zorlanıyordu.161 Meydana gelen çatışmayı çözümsüzlüğe iten neden, odabaşılığın Gragos’a ihale edildiğine dair bir padişah iradesinin/hükmünün bulunmamasıydı.162 Dolayısı ile Gragos, odabaşılık üzerindeki sahipliğini ispatlayamıyordu. Çatışma, Zaptiye Nezareti’nin önerisinin dikkate alınması suretiyle, yani bahsedilen pozisyonun Gragos’a iade edilmesi, Abdülgani Ağa’nın da başka bir şekilde memnun edilmesi kararı ile sonuca bağlandı.163

Odabaşılık üzerindeki rekabet zaman zaman öyle bir hal alıyordu ki, çatışan taraflar yasal gücü elinde bulunduranlarla kurdukları ilişkilerle bu rekabette öne çıkmaya çalışıyorlardı. Ohan adlı bir odabaşının iddiasına göre, kendisi Nuruosmaniye’de Yağcı Hanı odabaşılığından haksız yere alınmış, eşyaları dışarı atılmış ve sürekli olarak hakkında şikâyette bulunulmuştu. Ali Efendi adlı bir polis de bu süreçte yer almıştı. Ohan’a göre, hanın yeni odabaşısı Ali Efendi ile işbirliği yaparak onu odabaşılıktan uzaklaştırmıştı.164

Haksız yere kendisine ait olan han odalarının işgal edildiğini iddia eden bir başka kişi, Vahan adlı bir odabaşıydı. Vahan, tevkif edildikten sonra kendisine 158 BOA, İ.MVL, 514/23192 (1281/1864). 159 BOA, DH.MKT, 1746/6 (1307/1890). 160 BOA, DH.MKT, 1746/6 (1307/1890). BOA, DH.MKT, 1616/110 (1306/1889). 161 BOA, DH.MKT, 2352/87 (1318/1902). 162 BOA, Yıldız/Mütenevvi Maruzat (bundan sonra Y.MTV), 189/61 (1316/1899). 163 BOA, Y.MTV, 191/32, 1317/1899). 164 BOA, DH.MKT, 2416/39 (1318/1900).

Page 224: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

212

ait han odalarının işgal edildiğini söylemekteydi. İddiasına göre, ‘Devr-i İstibdat’ta yani 1908 öncesi ‘baskıcı Abdülhamid döneminde’ tevkif edilmiş, işkence görmüş ve hukuki hakları gasp edilmişti. Yapılan tahkikatta, han odalarının kira bedellerinin hissedarlardan Esma Hanım’a verilmiş olduğu ve herhangi bir haksızlık durumunun mevcut olmadığı kanısına varıldı.165 Anlaşmazlık, tarafların mahkemeye müracaatları gerektiğinin bildirilmesi ile en azından geçici olarak çözülmüş oldu.166 Bütün bu olanlar, şehir ekonomisinin önemli yatırım alanlarından birinin de odabaşılık olduğunu gösteriyor. Bu alan üzerinde çıkan çatışmalar, şehirde açık bir rekabet ortamının olduğuna ve sermaye birikiminin sürdürülebilir olabileceğine işaret eder.

7. Odabaşıların siyasi faaliyetleri

Çeşitli grupları bir arada barındıran hanlar, aynı cemaate mensup olanların veya aynı kökenden gelenlerin dayanışma içinde bulundukları ve siyasi açıdan örgütlendikleri yerler olarak karşımıza çıkıyorlar. Geç dönem Osmanlı İstanbul’u hanlarında siyasi örgütlenmeler açıkça gözlenir. Bu dönemde daha çok Ermeni odabaşılarının siyasi faaliyetleri göze çarpar. Örneğin, Kasımpaşa’daki Balyan Hanı odabaşısı Agop, Hınçak adındaki bir Ermeni komitesinin üyesi ve aynı zamanda bu komitenin yüzbaşısıydı. Nitekim bu örgütün talimatnamesi Agop’un handaki odasında bulunmuş ve bunun üzerine Agop, tutuklanmıştı.167

Ermeni siyasi olaylarının yoğun olduğu dönemlerde, belli bir sayıdaki Ermeni’nin aynı handa ikamet etmemesine ve aynı kökenden odabaşıların aynı yerde bulunmamasına dikkat ediliyordu.168 Bu dönemde ‘serseri’ ifadesi sıklıkla Ermeniler için kullanılıyordu. Bahçekapı’da Topalyan Hanı odabaşısı Toros, handa ikamet eden ‘serseri’ Ermeniler hakkında Zabıta’yı bilgilendirmemiş, bundan dolayı da tutuklanmıştı. Toros’un artık odabaşılık yapamayacağına karar verildi ve alınan karara gerekçe olarak, kendisinin ticaretle ve Dersaadet’le (İstanbul’la) ilgisinin olmadığı gösterildi.169

Ermeni odabaşılarının siyasi faaliyetlerini çeşitli alanlarda tespit etmek mümkündür. Kameriyyeli Han odabaşısı Agop, Van’da kurmuş olduğu şirketin yöneticilerinden olup, illegal basım faaliyetlerinde bulunmuş, bundan dolayı da tutuklanmıştı. Bu olay nedeniyle, Ermenilerin, ‘devlet karşıtı ya da toplum düzenini bozucu şeklinde açıklanabilecek olan fesatlıklarını destekleyen bu tarz şirketlerin men edilmesi ve bu konuda devletin tedbir alması gerektiği

165 BOA, DH.MKT, 2703/90 (1326/1909). 166 BOA, DH.MKT, 2720/86 (1327/1911). 167 BOA, A.}MKT.MHM, 627/23 (1313/1896). 168 BOA, A.}MKT.MHM, 632/44 (1315/1897). 169 BOA, A.}MKT.MHM, 634/10 (1319/1901).

Page 225: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

213

kararlaştırıldı.170 Diğer taraftan, Mahmutpaşa’da Kürkçü Han odabaşısı Vanlı Hacı Artin’in ‘erbab-ı fesaddan’ olduğu hakkındaki tahkikattan bahsediliyordu.171 Benzer şekilde, Ermeni bir odabaşı ve diğer Ermeniler, siyasi olaylara karıştıklarından dolayı mahkûm edilmişlerdi.172 Kısacası, odabaşılar şehrin gündelik yaşamında, özellikle de Ermeni milliyetçiliğinin pekiştirilmesinde aktif rol oynadılar. Ayrıca öyle anlaşılıyor ki, siyaset sadece kahvehane gibi mekânlarda değil, hanlar gibi birçok ilişkinin döndüğü ikametgâh ve ticaretgâhlarda da dönüyordu.

8. Sonuç

Odabaşılar, İstanbul gibi önemli şehirlerin sosyal ve ekonomik aktörlerinden olup şehrin çok katmanlı gündelik yaşımda aktif rol oynadılar. Bu makale, muhtemel enformel ilişki ağlarına dikkat çekerek odabaşıların şehir ekonomisinde izole konumlanmadıklarını anlatmaya çalışmıştır. Odabaşılar, Sultan, vakıf mütevellileri, han mutasarrıfları, han ahalisi gibi çeşitli aktörlerle ilişki içindeydiler. Onların seçim ve atamalarında da bu ilişki ağları etkiliydi.

Odabaşılık, yatırım aracı olarak bir çatışma alanı oluşturuyordu. Bu makale bu konuya dikkat çekerek, şehrin ekonomik alanları üzerindeki sahipliğin devamına yönelik temayüllerin neler olduğunu göstermek amacını taşımıştır. Bu çerçevede, odabaşılık kavramının ve statüsünün şehrin sosyal ve ekonomik yaşantısındaki ilişkiler ağında nasıl bir yer edindiği anlatılmıştır. Makalede ayrıca, İstanbul ekonomisinin geçişliliğinin, hareketliliğinin ve sermaye yönetiminin, odabaşıların faaliyetleri üzerinden gösterilmesi için çalışılmıştır. Bu nedenle kahveci, kömürcü, komisyoncu, tüccar, esnaf gibi çeşitli meslek gruplarından gelenlerin, odabaşılıklara talip olmalarına dikkat çekilmiştir. Odabaşıların hepsinin İstanbullu olmadığı ve atama veya seçilme sürecinde muhtemel hemşerilik ilişkilerinin ve dinler arası geçişlerin olduğu gösterilmiştir.

Odabaşılık pozisyonunu elinde bulundurmak, şehrin diğer ekonomik alanlarına yatırım yapmanın önünü açıyordu. Şehir ekonomisinde yer alan ekonomik aktörlerin gerek var olan ekonomik ilişkileri ve gerek sermaye birikimleri, bu pozisyonları elde edebilmelerini kolaylaştırıyordu. Zaten üretim araç ve gereçleri üzerinde güç sahibi olmaları, bu pozisyonları elde etmede avantaj sağlıyordu. Han sahipleri, odabaşılıkları kendilerinin veya ailelerinin yürütmesi suretiyle, sermayeyi ellerinde tutmak istiyorlardı. Ne var ki, odabaşıların şehir yaşamındaki fonksiyonları, özelikle de güvenlik nedeniyle arttığından, odabaşılığı herkesin ifa edemeyeceği yönündeki temayül artmıştı.

170 BOA, İrade Dahiliye (bundan sonra İ.DH), 1180/92265 (1307/1890). 171 BOA, Y.MTV, 279/72 (1323/1908). 172 BOA, Yıldız/Perakende Evrakı: Elçilik, Şehberderlik ve Ateşemiliterlik(bundan sonra Y.PRK.EŞA), 27/29 (1314/1897).

Page 226: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

214

Belki de bu nedenle, odabaşılıkların sahiplerinin elinde kalmasının kesintiye uğrayabiliyordu.

İstanbul hanları, özellikle aynı cemaate mensup bulunanların toplandıkları ve dayanışma içinde bulundukları yerler olması hasebiyle, önem taşıyorlardı. Hanların dayanışma bilincinin geliştirilmesinde, han ahalisinin veya hana gelip gidenlerin odabaşılarla aynı kökene sahip olmalarının rolü inkâr edilemez. Son olarak, odabaşıların bulundukları hanlarda siyasi faaliyet içerisinde olmaları hanların kamusal alanın bir parçası olarak değerlendirilmelerini gerektirir.

Page 227: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

GEÇ DÖNEM OSMANLI İSTANBUL’UNDA HAN YÖNETİCİLERİ-ODABAŞILAR (OTAM, 27/Bahar 2010)

215

Kaynakça

A)Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)

Dahiliye Nezareti İdare Kısmı Evrakı (DH.İD)

Dahiliye Nezareti Mektub-i Kalemi (DH.MKT)

Dahiliye Nezareti/Tahrirat Kalemi (DH.EUM.THR)

Hariciye Nezareti/Mektubi Kalemi (HR.MKT)

Hatt-ı Hümayun (HATT)

İrade Dahiliye (İ.DH)

İradeler Evkaf (İ.EV)

İrade Hususi (İ.HUS)

İradeler/Meclis-i Vala (İ.MVL)

Nüfus Defterleri (NFS.d)

Sadaret/Deavi Evrakı (A.}MKT.DV)

Sadaret/Divan Kalemi Evrakı (A.}DVN)

Sadaret/Meclis-i Vala Evrakı (A.}MKT.MVL)

Sadaret/Mühimme Evrakı Kalemi (A.}MKT.MHM)

Sadaret/Nezaret ve Devair Evrakı (A.}MKT.NZD)

Yıldız/Arzuhal Jurnal (Y.PRK.AZJ)

Yıldız/Mütenevvi Maruzat (Y.MTV)

Yıldız/Perakende Evrakı: Elçilik, Şehberderlik ve Ateşemiliterlik(Y.PRK.EŞA)

Yıldız/Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye (Y.PRK.MYD)

Zaptiye Nezareti (ZB)

B)Diğer Eserler ve Makaleler

AKDAĞ, Mustafa.“Türk Tarihinde Kervansaray”, TTK Bildiriler, VIII, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1981), II, s. 931-40.

AKOZAN, Feridun. “Türk Hanları ve Kervansarayları”, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1963, I, s. 133-167.

CANTAY, Gönül.“Hanlar,” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 3, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993, 1994, s. 548-50.

DEMİR, Bünyamin. “XIX. Yüzyılda Tarihi Yarımada Hanlarının Ekonomik Yönü,” Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, İktisat Tarihi Bilim Dalı, İstanbul 2010.

Page 228: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

NALÂN TURNA

216

ERGİN, Osman Nuri. Mecelle-i Umur-ı Belediyye, Cilt 4, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı, İstanbul 1995.

GÜRAN, Ceyhan. Türk Hanlarının Gelişimi ve İstanbul Hanları Mimarisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul 1976.

NERVAL, Gérard de. Voyage En Orient, Cilt 3 Éditions Bossard, Paris 1927.

PAKALIN, Mehmet Zeki. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt 3, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993.

RAYMOND, André. Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, Çev. Ali Berktay, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1995.

SAMİ, Şemsettin. Kamus-i Türki [Dersaadet: 1317, İkdam Matbaası] Çağrı Yayınları, 2. baskı, İstanbul 1987.

TURAN, Osman. “Selçuklu Kervansarayları,” Belleten, X/39, 1946, s. 471-96.

Page 229: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Oded Peri, Christianity under Islam in Jerusalem: The Question of the Holy Sites in Early Ottoman

Times, Brill, Leiden 2001 (XI+219 s.)

Osman Safa Bursalı ∗

Kudüs’teki vakıflar ve Hıristiyan varlığı üzerine çalışmaları bulunan Oded Peri’nin doktora tezine dayanan Christianity under Islam in Jerusalem adlı eser, Ku-düs’teki Osmanlı hakimiyetinin ilk iki yüzyılında Kutsal Yerler Meselesi’nin or-taya çıkışını ve Osmanlı idarecilerinin bu meseleye yaklaşımını konu almaktadır. Yazar bu çalışmayı yapmakla, Osmanlıların “Mesele” hakkında bir siyasetinin bulunmadığını ve ortaya çıkışından itibaren Mesele’nin daima “uluslararası” alanda varlık bulan bir problem olduğunu ileri süren literatüre itiraz etmeyi he-deflemektedir (s. vii). Peri, çalışmasını şu soru ekseninde meydana getirmektedir (s. viii): Kutsal Yerler Meselesi yerel bir problem iken, dış müdahaleden ve bas-kıdan ari, bağımsız ve orijinal çözümler bulmaya çalışan Osmanlı idarecileri bu meseleyle nasıl başa çıktılar?

Yazar, esas olarak Kudüs’teki Osmanlı mahkemesinin kayıtlarından yarar-lanmıştır. Hem Kudüs ve çevresinin sosyal yapısını ortaya koyan belgeleri, hem de –bir kısmına mahkeme kayıtlarında rastlanmayan– Kudüs’e gönderilen fer-manları içermesi bakımından Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Peri’nin dikkate aldığı bir diğer kaynaktır. Bu arşivde, Kudüs’e gönderilmek üzere kaleme alınmasa da Osmanlı idarecilerinin tutumuna ışık tutan iç yazışmalar da yer almaktadır. Ya-zar, Kudüs’teki patriklik arşivlerini de önemsemiştir, ancak yalnızca Rum Orto-doks patrikliğinden izin alabilmiş ve buradan elde ettiği belgeler üzerinde çalışa-bilmiştir.

“Erken Osmanlı Döneminde Kutsal Yerler Meselesi’nin Ana Unsurları” başlıklı ilk bölüm, Kutsal Yerler’i oluşturan en önemli mekanları, bu yerleri kul-lanan Hıristiyan toplulukları ve Osmanlı öncesinde bu yerlerin Müslüman idare-si altındaki kullanımını ele almaktadır. Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlerin ba-şında, Kudüs’te Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine ve dünyaya döneceğine inanılan yerdeki Kutsal Kabir Kilisesi/Yeniden Diriliş Kilisesi (Kenîsetü’l-Kumâme/el-Kumâmetü’l-Kudsiyye) ile, Beytlahm’da Hz. İsa’nın doğduğuna inanılan yerde bu-lunan Doğuş Kilisesi (Kenîsetü’l-Mehd) gelmektedir. Peri, bu kiliselerden hizmet alan yerel Hıristiyan topluluğun demografik ve ekonomik durumunu tespit et-mek için cizye kayıtlarını kullanmayı tercih etmiş, uzun yıllar boyunca kendini

∗ Arş. Gör., Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, [email protected]

Page 230: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMAN SAFA BURSALI 218

tekrar eden tahrir defterlerini güvenilir bulmamıştır. Bu kayıtların tutulduğu dö-nemde, Kudüs ve Beytlahm’da iki kalabalık Hıristiyan topluluk vardı: Rum Or-todokslar ve Ermeniler. Bunların ardından sırasıyla Fransisken mezhebinin mensupları, Yakubi Süryaniler, Maruniler, Kıbtiler ve Nesturiler gelmekteydi. Yazara göre Kudüs ve civarındaki Hıristiyanların büyük bir ekonomik kazanç elde ettikleri söylenemez; bu nedenle kiliseler nazarında çevredeki Hıristiyanla-rın değil, Kutsal Yerler’e haccedenlerin, Osmanlı coğrafyası içinde veya dışında yaşayan zengin Hıristiyanların yaptıkları bağışlar önemliydi. Bu yardımlardan en çok yararlananlar ise sırasıyla Rum Ortodoks, Ermeni ve Fransisken kiliseleriydi (s. 32-33). Rum Ortodokslar ve Ermeniler nüfuslarıyla orantılı bir güce sahip-ken, Roma Katolik Kilisesi’nin bölgedeki temsilcileri olarak Fransiskenler, ken-dileri gibi az nüfusa sahip diğer mezheplerin aksine, Rum Ortodoksların başat rakibi olabilmişlerdi (s. 35-36). Peri’ye göre bu durum, Kutsal Yerler’in kullanı-mı konusunda en önemli çekişmenin Rum Ortodokslar ile Fransiskenler arasın-da gerçekleşmesinin sosyal ve ekonomik zeminini oluşturmaktaydı. Yazar bu çekişmenin tarihsel bir zemine de sahip olduğunu belirtmekte ve Hıristiyanlığın ilk yıllarından Osmanlılara gelinceye kadar Kutsal Yerler’in nasıl yönetildiğini kısaca göstermektedir (s. 38-44).

İkinci bölümde Kutsal Yerler’in Osmanlı idaresi altındaki hukuki statüsü, bu statünün oluşumuna kaynaklık eden hukuki malzeme ve bu malzemenin içerdiği ilkeler öne çıkmaktadır. Peri’ye göre, Osmanlı hukukunun konuyla ilgili en önemli üç kaynağı İslam hukuku, sultani kanunlar ve Hıristiyan devletlerle yapılan diplomatik anlaşmalardır (uhûd). Yazar, bir İslam hukuku kaynağı olarak (her ne kadar kurgudan ibaret olduğunu düşünse de) zimmilerin statüsünü gös-teren önemli bir metin olan Uhde-i Ömeriyye’yi (el-Uhde el-Ömeriyye) nazara al-makla birlikte bazı çekinceler ileri sürmektedir: Bu metnin içerdiği hayli soyut ve dogmatik kuralları, dünyanın değişen ihtiyaçlarına uyarlamak zordur; daha geniş çapta, şeriatın istikrarlı biçimde işleyen bir hukuk kodu olamaması, kamu yararı-nın karşılanması amacıyla siyasi otoritelerin tamamlayıcı kanunlar yapmasını gerektirmiş ve bu gerekliliği Müslüman hukukçular da ikrar etmiştir. Devletin “seküler” kanunlar yapması Osmanlılarla birlikte yerleşik ve sistemli bir hale gelmiştir (s. 54). Peri’ye göre, bu kanunların şer’i hükümleri ilga etmemesi veya nakzetmemesi beklenirdi; ancak pek çok uygulamada, özellikle şeriatın hayati derecede sessiz kaldığı idari düzenlemeleri de içeren kamu hukuku uygulama-sında bu beklenti karşılanmamıştır (s. 55). Kutsal Yerler’deki Hıristiyan varlığını ve faaliyetlerini düzenleyen üçüncü kaynak ise, daha ziyade Roma Katolik Kili-sesi mensuplarının temsiline yer veren ahidnâmelerdi. Devletlerarası ilişkiler ba-kımından bu belgelerin kapsadığı alan daha genişti: On altıncı ve on yedinci yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu ile diplomatik bağı bulunmayan devletlerden gelen Hıristiyanlar, imtiyazlı devletler olan Venedik’in ve (sonraları daha çok) Fransa’nın aracılığıyla haccedebildiler (s. 60). İlgili hukuksal kaynaklar bir araya getirildiğinde, spesifik olarak Kutsal Yerler hakkında Osmanlı idarecilerinin tu-tumu, özellikle şu dört hususa ilişkindi: a) Kutsal Yerler’in Hıristiyan mabetleri

Page 231: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ODED PERİ, CHRİSTİANİTY UNDER ISLAM İN JERUSALEM: THE QUESTİON… (OTAM, 27/Bahar 2010)

219

olarak ayakta kalması, b) Kutsal Yerler’de Müslümanların kuralları ihlal etme girişimleri, c) Kutsal Yerler’de ve çevresinde Hıristiyanlığın yaşanması, d) Kutsal Yerler’in tamiri ve yenilenmesi (s. 64). Yazara göre Osmanlıların Kutsal Yerler’e özen göstermelerini yalnızca İslam hukukuna bağlılıkla açıklamak hatalıdır; esa-sen hem önceki İslam devletlerinin hem de Osmanlıların Hıristiyan dünyayla olan ilişkilerinde bu yerlerin büyük öneme sahip olması hususu ve İslam’ın Hı-ristiyanlık’a üstün olduğunun gösterilmesi çabası da gözetilmelidir (s. 73-75).

“Osmanlı Devleti ve Kutsal Yerler Üzerindeki Kiliselerarası Çekişme” baş-lıklı üçüncü bölüm, Mesele’nin ortaya çıkışını, çekişme konusu olan hususları ve Osmanlı idarecilerinin Mesele’ye yönelik tutumlarını ele almaktadır. Peri, önce-likle Hıristiyan mezheplerinin Kudüs ve civarındaki ağırlığına yer vererek Mese-le’nin özneleri olan kiliselerin Osmanlı idaresi altında geçirdikleri tarihsel deği-şimleri izlemeyi tercih etmektedir: Osmanlıların topraklarını genişletmesiyle bir-likte İskenderiye, Kudüs, Antakya ve İstanbul’daki doğu kiliseleri tekrar bir ara-ya gelmişti. Buna bağlı olarak İstanbul’daki patriklik, diğer kiliseler üzerinde üs-tünlük kurabilecek bir konuma sahip olmanın yanında, Fransisken rahiplerinin (dolayısıyla Roma Katolik Kilisesi’nin) Mesele’deki en büyük rakibi haline gel-mişti (s. 102). Ermeni Kilisesi’nin en önemli merkezinin (Eçmiadzin) Osmanlı sınırları dışında kalması ise, Osmanlı toprakları içindeki Ermeni topluluğa hangi Ermeni kilisesinin (İstanbul veya Kudüs) rehberlik edeceği konusunda bir reka-betin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Kudüs’teki Kutsal Yerler’in kullanımında pay sahibi olmak, bu rekabette önemli bir ayrıntı olmalıydı. Rum Ortodoks, Ermeni ve Fransisken kiliseleri başlıca üç hususu çekişme konusu yapmışlardır: Kutsal Yerler’deki kiliselerin sahipliği, buralarda ibadet edilmesi ve daha küçük kiliselerin himaye edilmesi. On yedinci yüzyılın başlarına kadar söz konusu yer-lerde Fransisken topluluğu hizmet vermekte iken, yüzyılın ortasında Rum Orto-doks Kilisesi baskın hale gelmiş, Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi/Yeniden Di-riliş Kilisesi ile Beytlahm’daki Doğuş Kilisesi’nin hizmetini devralmıştı. Kıbti, Yakubi Süryani ve Etiyopya kiliseleri, büyük kiliselerin çekişmesinde aktif değil pasif bir konumdaydılar; dahası, bazı yerlerin kullanımına sahip olduklarından dolayı himaye edilebilecek durumdaydılar, bu anlamda bir çekişme konusu hali-ne de gelmişlerdi (s. 121).

Peri’nin asıl iddiası, Osmanlı idarecilerinin bu çekişme karşısında aldığı tu-tum ve bu tutuma kaynaklık eden ilkeler hakkındadır. Bazı Batılı gözlemcilere göre Kutsal Yerler’in hukuki statüsü, sultanın geçici hevesine ve ruhsal duru-muna bağlı, değişken ve rastgeleydi. Hatta bu tutarsız ve irrasyonel tutuma, bir siyaset demek bile zordu (s. 126). Bu görüşe karşı çıkan yazara göre, Osmanlıla-rın Mesele’ye verdikleri cevabı belirleyebilmek için, daha geniş İslami bağlamı ve bu bağlamın Osmanlı perspektifine ve iş yapma tarzına verdiği ilhamı tespit et-mek gerekmektedir (s. 154). Zira Osmanlılar, Kudüs’ü ele geçirmekle sadece Hıristiyanların en kutsal yerlerinin kontrolünü değil, bu yerleri yönetme bilgisini de tevarüs etmişlerdi (s. 126, 155). Kutsal Yerler’in sahipliği meselesinde Os-

Page 232: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMAN SAFA BURSALI 220

manlıların çekişen kiliseler arasında taraf tutmadığı, değişen statükoya uygun fermanlar verdiği görülmektedir. Peri’nin “kasıtlı muğlaklık” adını verdiği olgu, kiliselerin sahipliği söz konusu olduğunda fermanların taraflara benzer haklar tanımasıdır; bazen aynı anda aynı hakları içeren fermanların sadır olduğu vakidir (s. 132). Ancak Kutsal Yerler’de ibadet etme özgürlüğü, gönderilen fermanlarda Osmanlıların en açık ifadelerle korumaya çalıştığı bir husustu (s. 134). Kutsal Yerler’deki bir kilisenin sahipliğini elde eden mezhep, bu siyasetin bir gereği olarak, tüm Hıristiyanlara o kilisede ibadet etme iznini vermek zorundaydı. Bu hakkı tekeffül edip uyguladığı sürece, Osmanlılar nazarında hangi Hıristiyan mezhebinin bir kutsal yere sahip olduğu önemli değildi (s. 137).

Yazar, literatürde Osmanlıların Mesele’ye yönelik tutumunu şekillendirdiği ileri sürülen maddi olguları değerlendirerek bölümü sonlandırmaktadır: Çekişen mezhepler Kudüs’teki Osmanlı idarecilerine rüşvet vererek kendi haklarını ko-ruyan fermanlar ısdar olunmasına çalıştıkları vakidir, ancak bu çabanın bir so-nuç getirdiği söylenemez (s. 145). Kudüs’ün ileri gelen Müslümanlarının İstan-bul’da verilecek bir kararı şekillendirme gücünü değerlendiren Peri, mezheplerin bu gücün varlığına inandıklarını, ancak bu yönde bir sonuç alabildiklerine dair henüz kanıt gösterilemediğini belirtmektedir (s. 149). Kutsal Yerler’in idaresinde dış baskı unsurunun etkili olduğu iddiasının on altıncı ve on yedinci yüzyıl için geçerli olamayacağını savunan yazar, bu yönde bazı olaylara atıf yapmakta, Av-rupa devletlerinin talepleriyle Osmanlıların tutumunun birebir örtüşmediğini savunmaktadır (s. 150-152).

Son bölüm, Kutsal Yerler’in bir gelir kaynağı olmasını ve Kudüs hacıların-dan alınan vergilerin ne gibi bir kazanç sağladığını ele almaktadır. Osmanlıların Kudüs’ü almalarından önce uygulanan mali ve idari düzenlemeler, hazırlanan kanunnamelerde yer almıştır. Kutsal Kabir Kilisesi/Yeniden Diriliş Kilisesi’ni ziyaret eden hacıların vergileriyle ilgili Kânûnnâme-i Kumâme’de bazı ayrıntılar dü-zenlenmiştir. Hacıların geldikleri bölgeye göre değişen miktarda vergiler tarh edilmekte (s. 163) ve bu miktar, kiliseyi ziyaret eden her bir hacıdan resm-i Kumâme adıyla toplanmaktaydı (s. 173). Verginin iltizam usulüyle de toplanması denenmiştir; ancak, Haseki Sultan Vakfı’nın bu geliri uhdesine aldığı görülmüş-tür (s. 175-176). Yazar, bu gelirin Kudüs’te ne şekilde ve ne amaçla harcandığını ele aldığı sayfalarda (s. 181-187), şehirdeki temel hizmetlerin görülmesinde önemli rol oynayan vakıfların bu gelirden yararlandığını göstermekte ve vakıf lehdarları için ne kadar harcama yapıldığını tablolara yansıtmaktadır.

Peri, Kutsal Yerler Meselesi özelinde, Osmanlı idarecilerinin irrasyonel, tu-tarsız, keyfi bir tutum sergilediklerini ve esasında bir Osmanlı siyasetinden bah-sedilemeyeceğini ileri süren mevcut tarihyazımına itiraz etmektedir. Söz konusu eleştiri, “sultanın keyfi hukuku” düşüncesine, belki daha genişçe, “patrimonyal doğu toplumları” tasavvuruna yönelik bir itiraz olarak da okunabilir. Genel ola-rak gayrımüslimlerin yönetilenler içindeki konumu hakkında ve spesifik olarak onlarla ilgili ortaya çıkan meselelerde yazar, Osmanlı idarecilerinin bilgi, fikir ve

Page 233: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ODED PERİ, CHRİSTİANİTY UNDER ISLAM İN JERUSALEM: THE QUESTİON… (OTAM, 27/Bahar 2010)

221

tutum sahibi olduklarını savunmaktadır. Bu anlamda Osmanlıların tutumu tutar-lılık, beklenebilirlik ve düzenlilik içerebilmektedir.

İslam hukuku–kanun ilişkisi konusunda Peri, İslam hukukunun değişen dünyanın ihtiyaçlarını karşılayamaması, sultanın “seküler” kanunlar yapması, kanunların şeriatı nakzetmesi gibi mevcut genel geçer tezleri tekrarlamaktadır (s. 54-56). Bu tezlerin doğruluk derecesi bir yana (zira kitabın asıl konusu bunlar değildir), yazarın Mesele hakkındaki bulguları ve bu bulgular üzerine bina ettiği görüşleri, esasen başlangıçtaki genel açıklamalarla uyuşmamaktadır. Peri, bir yandan İslam hukukunun “hayati derecede sessiz kaldığı” alanlarda hukuka ay-kırı idari düzenlemelerin yoğunluk kazandığını ileri sürerken, diğer yandan Os-manlıların Mesele’ye yönelik tutumunda motive edici en önemli unsur olarak İslami bağlamın Osmanlı perspektifine ve iş yapma tarzına ilham vermesinden bahsetmektedir (s. 154). Yazarın, mevcut genel bilgileri yalnızca aktarmak yerine bulgularıyla ve ulaştığı sonuçlarla da karşılaştırması beklenirdi.

Peri, Osmanlı iş yapma tarzının İslami bağlamdan kaynaklandığını savun-makla birlikte, zimmilerin ve müstemenlerin statüsüne ilişkin veya gayrımüslimlerin ibadet yerlerinin durumuyla ilgili spekülatif yahut normatif hukuk kaynaklarını doğrudan kullanmamaktadır. Daha ziyade, tarihsel çalışma-ların bu statüler hakkında verdiği bilgilere referans yapmaktadır; ancak, vardığı tarihsel sonuçlar bakımından bu eserler esasen yazara birincil nitelikte yol göste-rici değildir. Hukuksal kaynakların etkin kullanımı, yazarın, söz ettiği bağlamı daha ayrıntılı olarak belirlemesine yardımcı olabilirdi.

Eser boyunca Osmanlı idarecilerinin tutumlarından, Kudüs ve çevresinde-ki Hıristiyan mezheplerinin taleplerinden veya söz konusu bölgenin önde gelen toplumsal grupların faaliyetlerinden bahsedilmektedir. Fakat çalışma, okuyucu-nun tarihsel aktörler düzeyinde bir yorum yapmasına imkan tanımamaktadır; zikredilen insan grupları genellikle anonim bir niteliğe sahip kalmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, idarecilerin tutumlarındaki veya mezheplerin taleplerindeki değişikliklerin kimler tarafından yönlendirildikleri sorusu cevapsız kalmaktadır. Yine, bu değişikliklerin bireysel düzeydeki muhtemel fikri veya siyasi saiklerinin neler olduğuna dair yorum yapılmasına kapı açılmamaktadır.

Yazar, kullandığı belgeleri kısmen de olsa yer yer alıntılamaktadır. Ancak okuma ve transkripsiyon hataları, eserin ciddiyetine gölge düşürecek derecede olmasa da, gerek yayınevinin gerekse dizi editörlerinin dikkatinden kaçmaması gereken sayıdadır. Örneğin: “mutemid aleyh kimsene” (s. 63), “hazret-i İsa selavat-ı Allah ala nebina” (s. 70), “havalarına tabi kimseneler” (s. 77), “kadimüleyamdan beri” (s. 78), “ahar-ı yerlere götürüp” (s. 102), “amirülmüminin” (s. 131), “babam-ı merhum müşarileyhin” (s. 143), “ve mağfurlehi ceddim Sultan Ahmed-i Han tabasarahu” (s. 143). Diğer yandan Peri, İngilizce olmayan alıntıların (İtalyanca, Fransızca ve Türkçe) İngilizce ter-cümesine yer vermemektedir. Dolayısıyla, iddialarını ispatlama hususunda yaza-

Page 234: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

OSMAN SAFA BURSALI 222

rın sunduğu bazı kanıtlar okuyucunun herhangi bir değerlendirme yapmasını engellemektedir.

On altıncı yüzyılda Kutsal Yerler Meselesi’nin ortaya çıkışını ve Osmanlı idarecilerinin bu meseleye yaklaşımını ele alan Oded Peri, Osmanlıların, kökeni-ne ve kilise aidiyetine bakmaksızın tüm Hıristiyanların Kutsal Yerler’de hac ve ibadet edebileceklerini, İslam inancı ve Müslüman egemenliği ihlal edilmediği sürece Hıristiyanların bu yerleri kullanabileceklerini ilke edindikleri sonucunu çıkarmaktadır. Bu anlamda, Kutsal Yerler Meselesi on yedinci yüzyılın sonuna kadar Osmanlıların bir iç problemi olarak kaldı; bunun aksi, tarihsel malzemeyle uyuşmayan bir iddiadır.

Page 235: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Татјана Катић, Опшнрни попис Призренског санџака из 1571. године, уредник

Тибор Жнвковнћ, Београд : Исторнјски институт (Посебна издана, књига 58), 2010.

Hatice Oruç*

Belgrad Tarih Enstitüsü Türkolog-tarihçilerinden Tatjana Katić’in Опшнрни попис Призренског санџака из 1571. Године/ Opširni popis Prizrenskog sandžaka iz 1571. godine/ Prizren Sancağı’nın 1571 Tarihli Mufassal Tahriri başlıklı çalışması söz konusu enstitünün Özel Yayınları arasında 2010 yılında basılmıştır.

Daha önceki çalışmalarından Osmanlı arşiv kaynaklarına aşinalığı bilinen Tatjana Katić1, İstanbul Başbakanlık Devlet Arşivleri-Osmanlı Arşivi’nde TD

* Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, [email protected] 1 Tatjana Katić, 2005 yılında Dušanka Bojanić-Lukač ile müştereken arşiv belgelerinin tercümesine dayanan iki ayrı eser yayınlamıştır. Bu yayınlardan ilki 1816-1840 tarihlerinden kayıtları içeren Maglay Sicili (690 sayfa) ve diğeri Knez Miloş Obrenoviç'in emlakının satışı ile ilgili belgelerdir (168 sayfa): Maglajski sidžili : 1816-1840, prevele i priredile Dušanka Bojanić-Lukač - Tatjana Katić, Sarajevo : Bošnjački institut, Fondacija Adila Zulfikarpašića, 2005. Османска документа о продаји турских имања кнезу Милошу Обреновићу, приредиле Душанка Бојанић-Лукач - Татјана Катић, Београд: Историјски институт, 2005. Tatjana Katić’in diğer bazı eserleri şunlardır: “Срби у Нишу после турског освајања 1690. године”, Југословенски историјски часопис, 1-2 (1998), 49-64. “Сувоземни пут од Београда до Видина – према дневнику похода Мустафа-паше Ћуприлића 1690. Године”, Историјски часопис, 47 (2000) 2002, 103-115. “Viyana Savaşı’ndan sonra Sırbistan (1683-1699)”, TÜRKLER, 9. Cilt, Ankara 2002, 765-772. “Трговиште у османским пописима Призренског санџака из 1530, с.1550. и 1571. Године”, Мешовита грађа (Miscellanea) 27 (2006), 163-174. “Попис османске дворске апотеке из 1714. Године”, Мешовита грађа (Miscellanea) 27 (2006) 253-271. "Serbia under the Ottoman rule", Serbien und Montenegro, Raum und Bevölkerung - Geschichte - Sprache und Literatur - Kultur - Politik - Gesellschaft - Wirtschaft – Recht, Österreichische Osthefte - Zeitschrift für Mittel-, Ost- und Südosteuropaforschung (2006), 145-159.

Page 236: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

HATİCE ORUÇ 224

495 referans numarası ile muhafaza edilen 1571 tarihli Prizren Sancağı Mufassal Tahrir Defterini Sırpça’ya tercüme etmiştir. Yazarın önsözde verdiği bilgiye göre bu defter, Prizren sancağına ait üç mufassal tahrir defterinden biridir. Diğer iki defterden ilki Kanuni Sultan Süleyman döneminden gelmektedir ve yaklaşık 1550 yılında tamamlanmıştır. TD 368 referans numarası ile yine İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunmaktadır. İkinci defter Sultan III. Murad döneminden 1591 tarihli olup Ankara’da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi’nde muhafaza edilmektedir (Defter No: KKA 55). Sancağın bu mufassal tahrirleri yanında 1530 (TD 92 ve TD 167), 1568/69 (TD 738), 1579 (TD.1029) ve 1599/1600 (TD.664) tarihlerine ait icmal defterleri de bulunmaktadır.

Tatjana Katić, yayına hazırladığı 1571 tarihli defterin mukaddimesine dayanarak Prizren sancağı tahririnin Kanuni Sultan Süleyman tarafından emredildiğini belirtmekte, bunun da muhtemelen hemen Cula (Gyula)’nın 30 Ağustos 1566 yılında Osmanlılar tarafından fethini müteakip gerçekleştiğini tahmin etmektedir. Güney Macaristan’da yeni toprak kazanımları ve Cula sancağının kurulması Temişvar Beylerbeyiliği’nin yeniden tahririni, Banat’ın yeni idari dağılımını belirlemeyi gerekli kılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın bundan kısa bir süre sonra vefat etmesi üzerine tahrir oğlu Sultan II. Selim zamanında tamamlanmıştır. Bu zamanda Temişvar Beylerbeyiliği’nin Banat bölgesindeki sancakları yanında oldukça güneyde bulunan Vuçitrin ve Kruşeva gibi diğer bazı sancakları ile Dukakin, İşkodra ve Prizren gibi Rumeli Beylerbeyiliği’ne tabi bazı sancaklar da tahrir edilmiştir.

Tuna’nın güneyindeki bu sancakların tahririnin birden fazla sebebi bulunmaktadır. Macaristan ve Erdel’deki seferlere tüm Rumeli’den timarlı sipahiler katılmışlardır. Bunlardan bir kısmı savaş meydanlarında hayatlarını kaybetmişler ve timarları mevkuf kalmıştır; bir kısım sipahi sefere katılmadıklarından azl edilmişler ve bir kısım sipahi ise gösterdiği yararlılıklarla terakki hak etmişlerdir. Ayrıca göç, salgın hastalık vs. sebeplerle nüfusun azalmış

“Османско освајање Пирота и Беле Паланке 1690. Године”, Други српско-турски рат 1877/78. [и] ослобођење југоисточне Србије и Беле Паланке : зборник радова са научног скупа. - Београд : Институт за политичке студије ; Бела Паланка : Народна библиотека “Муслиманске задужбине у Пироту”, Пиротски зборник, 32/33 (2007/2008), 55-62. “Дефтер овчарине и торовине кадилука Петруш из 1597/98. Године”, Мешовита грађа (Miscellanea), 29 (2008) 2009, 63-71. “Приходи кадилука Призрен од трговине свилом, рудника Корише и осталог (1524-1544. године)”, Мешовита грађа (Miscellanea), 30 (2009), 23-39. “"Сироте кудељнице" и баштинице: два типа хришћанских удовичких домаћинстава у Османском царству - на примеру Призренског санџака у 16. Веку”, Историјски часопис, 58 (2009), 209-229. Срђан Катић- Татјана Катић, “Рудник Жежна и рударство Рогозне и Подбуковика у 16. Веку”, Историјски часопис, 59 (2010), 197-224

Page 237: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Татјана Катић, Опшнрни попис Призренског санџака из 1571 (OTAM, 27/Bahar 2010)

225

olması, dolayısıyla devletin gelir kaynaklarında bir değişim olması da olasıdır. Sırp nüfusun Banat’a göçü 1552 yılında Temişvar eyaletinin kurulması ile başlamış ve Cula’nın fethinden sonra yoğun bir hal kazanmıştır. Vergi muafiyeti ve boş verimli topraklar bu göçün başlıca sebepleri olmuştur.

1571 tarihli Prizren sancağı tahrir defterinde Prizren, Hoça, Jejna, Trgovişte ve Bihor olmak üzere 5 nahiyede yazarın hesabına göre toplam 541 köyde vergi yükümlüsü nüfus ve ödemekle yükümlü oldukları vergiler mufassal olarak kaydedilmiştir. Defterin özelliklerinden bahsederken Tatjana Katić, Sırpçaya tercümede izlediği yöntemi ve bizzat defterin yazı türü sebebiyle muhtemel farklı okumalarda kendi tercihini ve kullanımını da açıklamıştır. Yazar, defteri tutan kâtibin bölge dilini bildiğini de benzer isimleri kaydederken farklılıkları belirtmedeki ustalığından çıkarmaktadır. Mesela Vlasko ismini yazarken “س - sin ” harfini değil “ص – sad” harfini kullanmaktadır; Vlaşko ismini ise “ش – şın” harfi ile kaydetmektedir. Böylece iki isim birbirinden ayırt edilebilmektedir. Vukaly ve Vuklya isimlerini de Vukaly da “ق - kaf” harfini ve Vuklya da “ك - kef” harfini kullanmak suretiyle birbirinden ayırmaktadır. Sırpçadaki bazı seslerin Türkçede karşılığı bulunmamaktadır, bu sebeple katip benzer iki ses için aynı harfi kullanmıştır. Mesela “н” ve “њ” sesleri için sadece lam” ile ifade - ل“ nun” kullanılmıştır ya da “л” ve “љ” sesleri tek bir sesle - ن“edilmiştir. Dolayısıyla yazar bu harfleri, Radosal yerine Radosaly örneğinde olduğu gibi Sırpça söylenişine uygun okumayı tercih etmiştir. Farklı harfler ile ilgili kullanımlar ve örnekler yine yazarın önsözünde yer almaktadır.

Defter ile ilgili olarak bizim belirtmek istediğimiz bir husus Bosna sancağı tahrir defterlerinde ve Balkanlardaki pek çok bölgede olduğu gibi Prizren sancağının bu mufassal defterinin de has- zeamet -timar olmak üzere dirlik dağılımını içeriyor olduğudur.

Defterin kayıt düzeni aşağıdaki şekildedir:

Sayfa No: İçerik 4-10 Mukaddime ve kanunname

13 Nahiye fihristi 14-109 Prizren nahiyesi

118-178 Hoça nahiyesi 183-194 Jejna nahiyesi 200-310 Trgovişte nahiyesi 320-409 Bihor nahiyesi 414-418 Prizren vakıfları

Tatjana Katić, defteri okuyup tercüme etmenin yanında her bir nahiyenin yerleşim birimlerini tespit etmiş, dipnotlar halinde gerekli açıklamaları yapmış ve harita üzerinde lokalizasyonu gerçekleştirmiştir. Nahiyeler, defterdeki aslına uygun olarak yukarıdaki sıralamaya göre verilirken, her bir nahiyenin kayıtlarına

Page 238: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

HATİCE ORUÇ 226

geçmeden önce ve nahiyenin köy listesinden sonra bu haritalara yer verilmiştir. Bazı sayfalara da Prizren Kalesi, Eski Trgovişte’nin Kalıntıları, Prizren’de Mehmed Paşa Hamamı gibi konuları içeren resimler eklenmiştir.

Defterin son kayıtları Prizren şehrindeki vakıflara aittir. Buna göre 1571’de Prizren’de kayıtlı vakıflar şu şekildedir:

Vakf-ı merhum Ahmed Beğ bin Evrenos Beğ Vakf-ı Mescid-i merhum Yakub Beğ, rikabdar-ı Sultan Mehmed Han Vakf-ı Cami-i merhum Mehmed Beğ veled-i Hızır Kuke Vakf-ı Huriye Hatun, zevce-i merhum Mehmed Beğ veled-i mezbur Hızır Kuke Vakf-ı Mescid-i Kulaguz İskender Vakf-ı merhum Ayas Beğ Vakf-ı Mescid-i Hacı Ramazan Vakf-ı Mescid-i Derviş Çelebi Vakf-ı merhum Kasım Beğ Vakf-ı Mehmed Paşa, mir-i liva-i İşkodra Vakf-ı merhum Baki Beğ Vakf-ı Mescid-i merhum Emin Mehmed Vakf-ı İskender Subaşı Vakf-ı Mescid-i Budak Hoca Vakf-ı Helvacı İbrahim

Vakf-ı Hacı Uveys Vakf-ı Hüseyin Balzena (?) Vakf-ı Mehmed Ağa Vakf-ı merhum Kadı Mehmed Vakf-ı Terzi Evren Vakf-ı merhum Emin Hasan Vakf-ı Tabbak Hasan Vakf-ı Hacı Mustafa Vakf-ı Hızır Çavuş Vakf-ı Abide Hatun Vakf-ı Nadime Hatun Vakf-ı Sekine Hatun Vakf-ı Hacegan Mustafa Vakf-ı Ayşe Hatun Vakf-ı Voyvoda Ferhad Vakf-ı Mescid-i Katib Sinan Vakf-ı Yeniçeri Hacı Süleyman Vakf-ı Mescid-i merhum Mevlana Suzi der mahalle-i Ayas Beğ Vakf-ı merhum Ahmed Beğ b. Dukakin

Prizren vakıf kayıtları ile 1571 tarihli Prizren Sancağı Mufassal Tahrir Defteri son bulmaktadır. Kitapta bu kayıtlar 549. sayfada bitmektedir. Bundan sonra yazarın “okuyucuya, tahririn kapsadığı her bir yerleşim biriminin vergi yükümlüleri ve gelirleri hakkında özet bilgi” sunmak amacıyla hazırladığı tablolar yer almaktadır (s. 557-582). Bu tablolarda her nahiyede alfabetik sıra ile köy ve mezra isimleri, buralardaki Gayrimüslim – Müslim hane/baştine, mücerred, bive sayısı ve buranın vergi yekûnu yazılmıştır. Kitabın 583 ve 591. sayfaları arasında alfabetik sıra ile erkek ve kadın Hıristiyan şahıs isimleri listesi; 593 ve 607. sayfaları arasında açıklamalı terimler sözlüğü; 608 ve 614. sayfalar arası her nahiyenin dini-etnik yapısını konu alan haritalar; 617 ve 640. Sayfalar arası indeks yer almaktadır.

Nahiyelere göre nüfusun dini-etnik yapısının (s. 608-614) konu edildiği haritalarda dini-etnik yapı üç grup olarak ele alınmıştır: Hıristiyan Sırplar; Hıristiyan Arnavutlar ve Müslümanlar. Tahrir defterleri vergi yükümlüsü

Page 239: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Татјана Катић, Опшнрни попис Призренског санџака из 1571 (OTAM, 27/Bahar 2010)

227

nüfusun statüsünü milliyete göre değil Müslim ya da Gayr-i Müslim olmalarına göre belirlediğine göre –Hristiyanlar için Ortodoks ve Katolik gibi mezhep ayırımı dahi yapılmaksızın- bu haritaların çiziminde yazarın öncelikle şahıs isimlerini dikkate aldığı akla gelmektedir. Slav kökenli isimleri Sırp-Hıristiyan, Arnavutça isimleri Arnavut-Hıristiyan ve İslâmî isimleri ise millî bir nitelik yüklemeksizin sadece Müslüman olarak değerlendirmiştir. Kanımızca şahıs isimlerinden yola çıkılarak milli kimlik belirleme konusuna biraz ihtiyatlı yaklaşılması gerekmektedir. Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır: Tahrir defterlerinde kullanılan siyakat yazı türünün noktalama işaretlerinden arî olması bazen bir ismin çok farklı şekillerde okunabilmesine sebep olmaktadır. Özellikle Slav dillerinde olduğu gibi bir dilin birbirine yakın farklı versiyonlarının farklı milliyetlere mensubiyeti gösterdiği bölgelerde bu konuya daha hassas yaklaşmak ve tahminî bir sonuca varmak için isimlerden başka unsurlara da bakmak gerekmektedir. Mesela Gayr-i Müslim yerleşimlerinde pop ya da kaluger/kalucer gibi Ortodoksluğa işaret eden sembollerle yapılmış nüfus kayıtları o yerleşimdeki nüfusun dinî ya da millî kimliği hakkında daha sağlam varsayımlara götürecek son derece önemli göstergelerdir. Kitabın yazarı da umut edilir ki bu tür kayıtların yol göstericiliğinden faydalanmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, 1571 tarihli Prizren Sancağı Mufassal Tahrir Defteri özelde söz konusu bölgenin (Prizren, Hoça, Jejna, Trgovişte, Bihor) ve genelde Osmanlı devletinin sosyal, iktisadî, hukukî, coğrafî, demografik vs. çeşitli alanlarında araştırma yapanlar için son derece önemli bir arşiv kaynağıdır. Tatjana Katić büyük bir emek ve mesai sonucu önemli bir kaynağı araştırmacıların kullanımına hazır hale getirmiştir. Öncelikle, bu tür arşiv kaynaklarına aşina olsalar dahi bölgesel dili ve coğrafyayı tanımayan araştırmacılar için yazarın yapmış olduğu okumalar ve lokalizasyon, araştırmacılara büyük bir kolaylık sağlamaktadır. Dile ve coğrafyaya aşina olsalar dahi bu tür arşiv kaynağını ve özellikle kaynağın dilini bilmeyen araştırmacılara da aynı şekilde büyük kolaylık ve hizmet sunmaktadır. Tatjana Katić’in bilim âlemine kazandırdığı bu önemli eserin yeni araştırma ve çalışmaların ortaya çıkmasına temel teşkil etmesi en içten temennimizdir.

Page 240: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

HATİCE ORUÇ 228

Page 241: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

ANKARA ÜNİVERSİTESİ, OSMANLI TARİHİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ DERGİSİ

OTAM YAZIM KURALLARI

ISSN: 1019-469X

INDEKSLER:

OTAM Index Islamicus, Turkologischer Anzeiger, TÜBİTAK-ULAKBİM ve ASOS Index tarafından taranmaktadır.

DERGİNİN KAPSAMI Yılda iki kez yayınlanan hakemli akademik bir dergi olan OTAM, Ankara

Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 1990’dan beri yayınlanmaktadır. Osmanlı tarihi, edebiyatı, dili, dini ve sanatıyla ilgili makaleler ve bu alanlardaki kitap tanıtımlarına yer vermektedir.

YAZILARIN TESLİMİ

Tüm yazılar [email protected] adresine ve ayrıca basılı bir nüshası da aşağıda belirtilen iletişim adresine gönderilmelidir. Yazılar genel olarak (figürler ve tablolar dışında) 10,000 kelimeden fazla olmamalıdır. Daha uzun bir metin için editöre başvurulmalıdır.

Yazarlar, yazılarının tamamının ya da bir kısmının daha önceden basılmadığı, şu anda başka bir yere basılmak üzere gönderilmediği ve OTAM’da değerlendirilirken başka bir yere gönderilmeyeceğini ifade eden bir mektup yazmalıdır.

Yayınlanan yazıların telif hakkı OTAM’a aittir. Yazarlarının tümünün imzasını taşıyan, Yayın Hakkı Devir Sözleşmesi başvuru ile birlikte veya yazı yayına kabul edildikten sonra gönderilmelidir. Yazıların Dergimizde baskıya girmesi için Yayın Hakkı Devir Sözleşmesinin ıslak imzalı şeklinin Dergimize ulaştırılmış olması gerekmektedir.

Yazarlar, hem basılı hem de elektronik medyada yayınlanmak üzere telif hakkı kendilerinde olmayan materyaller için gerekli izni almakla sorumludur. Yazılar değerlendirilmek üzere hakemlere gönderilmektedir. OTAM, yazıları iki hakeme değerlendirmek üzere gönderdiğinden, yazarlar kimliklerinin ifşa olmasına neden olabilecek altbilgi ve üstbilgi kısmında isimlerini yazmamalı, metin ve dipnotlarda kimliklerini işaret eden ifadelerden kaçınmalıdır. Her yazı iki hakem ve editör tarafından değerlendirilmektedir. Hakemler arasında anlaşmazlık olması durumunda, yazı üçüncü bir hakeme gönderilmektedir. Yazılar yayınlanmadan önce, istenen düzeltmeler yapılmak üzere yazarlara iletilir. Editör de gerekli gördüğü küçük değişiklikleri yapabilir.

Page 242: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

METNİN HAZIRLANMASI

Yazılar sırasıyla başlık sayfası, özet, anahtar kelimeler, metin, tablolar, açıklamalar, şekiller, kaynaklardan oluşmalıdır. Tüm bu bölümler ardı ardına gelmelidir. Metinde alt başlıkların kullanılması önerilmektedir.

Yazılar Osmanlı tarihinin ilgi alanına giren konularda (1) özgün araştırma ve inceleme, (2) derleme, (3) çeviri, (4) belge yayını, (5) haber, (6) kitap tanıtımı - Yayınevleri ve yazarlarca gönderilen kitap tanıtımları kabul edilmemektedir- (7) Kapak resmi, (8) Nekroloji şeklinde olabilir.

Yazılar Türkçe ya da İngilizce, Fransızca, Almanca olabilir.

Özetler: (Çeviriler, haberler, kitap tanıtımı ve nekroloji dışındaki) tüm yazılar 300 kelimeyi geçmeyen bilgilendirici özeti bulundurmak zorundadır. Özetler makale konusunu tam olarak yansıtmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Özetin ardından makalenin ana konusunu yansıtan en fazla beş anahtar kelime yazılmalıdır.

YAZILARIN ŞEKLİ Başlıklar: Makale başlığı içeriğe uygun olmalı ve konuyu tam olarak

yansıtmalıdır. Başlıklar ve paragraflar arasında 6nk boşluk bulunmalıdır.

Başlık Sayfası: Türkçe ve yabancı dilde yazının başlığı, ardından yazarların ad ve soyadları, bağlı oldukları kuruluşların adreslerini, e-posta adreslerini ve telefon numaralarını sırasıyla içermelidir.

(Ad-Soyad yukarıda Özet başlığının üstünde sağ üst köşeye gelecek şekilde 11 punto yazılmalı ve (*) işareti ile sayfa altına unvan, adres ve e-posta bilgileri 10 punto ve italik olarak verilmelidir.) Örneğin: *Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, e-mail: [email protected]

Metin: Metin A4 boyutundaki kâğıdın tek yüzüne basılmalıdır. Tüm yazı Garamond yazı karakterinde, 1,5 aralıkla, 11 puntoyla yazılmalı; alttan ve üstten 5,6 cm, sağ ve soldan 4,5 cm boşluk bırakılmalıdır. Paragraf girintisi 0,75 cm olmalıdır. Paragraflar arasında 6nk boşluk bırakılmalıdır. Uzun alıntılar (30 kelimeden fazla) blok olarak içeri girilmelidir. Yazılar Microsoft Word (.doc veya docx) olarak kaydedilmeli, PDF olarak gönderilmemelidir.

Alıntılar: Notlar Garamond yazı karakterinde, 10 punto, iki yana yaslı olarak girinti yapılmadan, numara sırasıyla dipnotlarda yer almalıdır. Son notlar ve metin içinde yapılan atıflar kabul edilmemektedir. İnternetten yapılan alıntılar, tam URL adresi ve sayfaya ulaşıldığı tarih belirtilmelidir. Online olarak yayınlanan ancak henüz basılmayan eserlere yapılan atıflarda DOI numarasını vererek alıntı yapılabilir. Dipnotlarda aynı esere ara vermeden yapılan atıflarda a.g.e kısaltmasını kullanılmalı, ara verildikten sonra ise yazarın soyadı ve eserinin kısaltılmış başlığı kullanılabilir. Kaynaklar yazarların soyadlarına göre alfabetik

Page 243: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

sırayla, Garamond yazı karakterinde, 10 puntoyla yazılmalıdır. Alıntılar kaynaklarda yer almalıdır. Dipnotlarda yer alan atıflar ve kaynaklar aşağıdaki örneklere uymalıdır:

Dipnot (Kitap): Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300–1600), Çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul 2003, s. 12.

Kaynakça (Kitap): İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300–1600), Çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul 2003.

Dipnot (Makale, Ansiklopedi maddesi vs.): Halil İnalcık, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Sayı 7, Ankara 1999, s. 16.

Kaynakça (Makale, Ansiklopedi maddesi vs.): İnalcık, Halil, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Sayı 7, Ankara 1999, s. 9–22.

Tablolar ve Resimler: Tablolar kendilerini açıklayıcı olmalı ve metin içindeki bilgiyi tekrarlamamalıdır. Her bir tablonun bir başlığı olmalı ve metindeki sırasına göre numaralandırılmalıdır. Tabloda kullanılan sembol ve kısaltmalar, tablonun altında dipnotta tanımlanmalıdır.

Kapak Resimleri: OTAM, yayınlanacak sayısındaki makalelere uygun bir resim veya fotoğrafa ön kapağında yer vermektedir. OTAM, ön kapağında yayınlanmak üzere, Osmanlı Tarihi, medeniyetini yansıtan resim veya fotoğraflar gönderilebilir.

Yukarıda belirtilen özelliklere uymayan yazılar dikkate alınmamaktadır.

Yayın Hakkı Devir Sözleşmesi

Biz aşağıda isim ve imzaları bulunan yazarlar; yayınlanmak üzere OTAM'a gönderdiğimiz “ ................................................................” başlıklı makalenin araştırma ve yayın etiğine uygun olarak hazırlandığını, derginin belirttiği yazım ve yayın kurallarına uygun ve orijinal bir çalışma olduğunu, başka bir dergiye yayınlanmak üzere gönderilmiş olmadığını, yayınlanmış bir çalışma olmadığını, bilimsel ve etik kurallara uygun olduğunu taahhüt ediyoruz. Yayına sunduğumuz bu yazının gerekli görülen düzeltmeler yapıldıktan sonra her türlü yayın hakkını yayınlandığı günden itibaren OTAM'a devrettiğimiz belirtiriz.

Yazar Adı: ................................. İmza .......... Tarih .........

Yazar Adı: ................................. İmza .......... Tarih .........

İLETİŞİM ADRESİ Ankara Üniversitesi, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Dil

ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Atatürk Bulvarı, No: 45, Kat:1, Oda: 134 06100 Sıhhiye ANKARA

Page 244: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

INSTRUCTIONS FOR AUTHORS

OTAM JOURNAL Journal of the Center for Ottoman Studies, Ankara University ISSN: 1019-469X (print version)

INDEXES

OTAM Journal is indexed in Index Islamicus, Turkologischer Anzeiger, ULAKBİM-TUBİTAK and ASOS Index.

SCOPE OF THE JOURNAL OTAM is a peer-reviewed academic and semiannual journal has been

published by the Center for Ottoman Studies, Ankara University since 1990. It publishes articles on Ottoman history, literature, language, religion and art, and reviews of books in these fields.

SUBMISSION OF MANUSCRIPTS

All manuscripts must be submitted to [email protected] and also a printed copy to the corresponding address given at the end. Manuscripts should generally be no more than 10,000 words in length (plus figures and tables). Authors of larger manuscripts should contact the Editor for advice.

In the submittal letter, authors must state that the manuscript has not been published, is not currently submitted for publication elsewhere, wholly or in part, nor will be submitted elsewhere while in the review process for OTAM Journal.

All submitted materials become the property of OTAM. If a submission is accepted for publication, authors will sign a copyright transfer agreement. Copyright transfer agreement signed by all authors can be send to the Journal through email in a PDF file or via fax. Transfer agreement form should be sent to editorial office just after the acceptance of the manuscript. The publisher reserves the copyright.

Authors are responsible for obtaining written permission to publish, in both print and electronic media, material for which they do not own the copyright. All manuscripts are subject to peer-review. OTAM Journal follows a peer review process, so authors must avoid putting their names in headers or footers and avoid any references to themselves in the body or the footnotes such as might betray their identity to referees. Each manuscript will be reviewed by two reviewers and the editor. If there is disagreement between reviewers, the manuscript will be submitted to a third reviewer. Before publication, the galley proofs are sent to the authors for correction. Editor can make slight changes if it is necessary.

Page 245: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

MANUSCRIPT PREPARATION

Manuscripts should be arranged in the following order; Title page, Abstracts, Key words, Tables, Figure Legends, Figures, Bibliography. All of these sections should run consecutively. The use of subheads in text is encouraged.

Contributions may be (1) papers on original research and investigation on the subjects of interest to the Ottoman History, (2) compilations (3) translations (4) archival documents publication (5) news (6) Book reviews, books are not solicited for review from authors or publishers. (7) Cover Illustrations (8) Obituary notes.

Manuscripts can be written in Turkish or English, French and German.

Abstracts: all manuscripts (except translations, news, book reviews and obituary notes,) must contain an informative abstract that should not exceed 300 words. The abstract should reflect precisely the subject of the article.

Key words: Up to five key words should be supplied following the abstract. The key words should reflect the central topic of the article.

FORM OF MANUSCRIPT

Headings: Manuscript title should be appropriate and precisely express the content. There should be 6 point space between headings and paragraphs.

The title page: should include in the following order: manuscript titles both in Turkish and foreign language, than full names and surnames of authors as right justified, * addresses of institutions of authors, e-mail addresses and telephone numbers should be given in the footnote with italic and 10 point. For Instance: *Prof. Dr., Department of History, Faculty of Letters, Ankara University, e-mail: [email protected]

Text: The text should be printed on only one side of A4 size paper. The entire paper should be Garamond style and 1,5 spaced pages in 11 point font with 5,6 cm at the top and at the bottom, 4,5 cm margins left and right. Paragraphs should be indented by 0,75 cm. Between paragraphs there should be 6 point space. Block indents long quotations (more than 30 words). Submit Microsoft Word (.doc or .docx) version of the manuscript. Do not submit a PDF version.

References: Notes must be numbered consecutively throughout the text using footnotes with Garamond style 10 point font, justified but no indents. Endnotes and in-text citations are not permitted. Internet references must include a full URL and an accessed date. A paper published online but not (yet) in print can be cited using the Digital Object Identifier (DOI). When references to the same work follow without interruption, use ibid. When notes to the same

Page 246: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

work follow after interruption, use the author’s last name and a shortened title of the book or art. The bibliography should be in alphabetical order by the authors’ last names with Garamond style 10 point font. The citations must be included in the bibliography. The style of footnote citations and bibliography should conform to the following examples:

In Footnote (Book): Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300–1600), Çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul 2003, s. 12.

In Bibliography (Book): İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300–1600), Çev. Ruşen Sezer, YKY, İstanbul 2003.

In Footnote (Article): Halil İnalcık, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Sayı 7, Ankara 1999, s. 16.

In Bibliography (Article): İnalcık, Halil, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Sayı 7, Ankara 1999, s. 9–22.

Tables and illustrations: Tables must be self explanatory and must not duplicate information in the text. Each table must have a title and should be numbered in order of appearance in the text. Any symbol and abbreviations used in the table body must be defined in a footnote to the table.

Cover Illustrations: The OTAM Journal cover illustrations and photographs are relevant to articles in that issue. OTAM Journal accepts illustrations and photographs reflecting Ottoman History and Civilization, to be published in front cover.

Manuscripts that do not conform to the specifications of the guideline are not taken into consideration.

Copyright Transfer Agreement The author(s) hereby affirms that the manuscript entitled:

“...................................................................................................”to be published in OTAM / is original, that all statements as facts are based on author(s) investigation and research, that the manuscript does not, in whole or in part, violate any copyright or any law of privacy or other personal or property right. The manuscript has not been published elsewhere in total or in part; is not being submitted and/or considered for publication in total or in part elsewhere; and that the author(s) has full authority to enter into this copyright agreement and to make the grants contained herein. In signing this form, each author acknowledges that he/she participated in the work in a substantive way and is prepared to take public responsibility for the work. Please sign in the same order in which the authors’ names appear on the title page of manuscript.

Author’s name .................. Signature .......... Date: .........

Author’s name .................. Signature .......... Date: .........

Page 247: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi

Author’s name .................. Signature .......... Date: .........

CORRESPONDING ADDRESS Ankara University, the Center for Ottoman Studies Directorate, Faculty of

Letters, Department of History, Ataturk Boulevard, No: 45, Floor: 1, Room: 134, 06100 Sıhhiye ANKARA

Page 248: XV-XVI. Yüzyılda Turhal Kazası'nda Nüfus- Toprak İlişkisi