205
0 YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7 YA YAŞAMSAL AMSAL sayı 7 7 ÇEVRE VE YAŞAM İÇİN SAYISAL KİŞİSEL SÜRELİ İLETİ 15 MAYIS 2011 15 MAYIS 2011 Yaşamsal 7 çok gecikti. Yaşama yönelik tehditler ise son hızla yayılıyor; Yaşam mücadelesi de. Birikenleri bir sayıya sığdırmak olanaksız. O nedenle konuları bölmeyi deniyoruz. Yaşamsal 7’de gündem madencilik olacak. Yaşamsal 8’de HES’ler; Yaşamsal 9’da Barajlar; Yaşamsal 10’da İklim Değişikliği; Yaşamsal 11’de dünyada yaşamın sürdürülebilirliği, yer alacak. Umarız hepsi bir ay içinde paylaşılır. Google gruplarına 4 MB’tan küçük ileti Google gruplarına 4 MB’tan küçük ileti gönderilebildi gönderilebildiğinden, bu sayıdan bir çok görsel gereç inden, bu sayıdan bir çok görsel gereç çıkarıldı çıkarıldı Bu sayıda : Bu sayıda : KÜTAHYA GÜMÜŞKÖY İŞLETMESİ ATIK BARAJI UÇURUMUN KENARINDA/Yurttaşlar tedirgin!/ Kütahya'da siyanür paniği/ Kütahya'da Gümüş Üretimi Yapan Fabrikanın Siyanürlü Barajının Çökmesi/ NELER BEKLENEBİLİR?/O zaman ne olur?/Eti Gümüş özele geçti önce balıklar öldürüldü!/SİYANÜR CEHENNEMİ KÜTAHYA’YA GİTTİK/Ama, Eti Gümüş İşletmesinin Atık Barajı Zaten Öldürücü İdi/DULKADİRLİ'NİN KADERİ/Seramik bayiliğinden bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

  • Upload
    dotram

  • View
    228

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

0

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

YAYAŞŞAMSALAMSAL sayı 77 ÇEVRE VE YAŞAM İÇİN SAYISAL KİŞİSEL SÜRELİ İLETİ 15 MAYIS 201115 MAYIS 2011

Yaşamsal 7 çok gecikti.Yaşama yönelik tehditler ise son hızla yayılıyor; Yaşam mücadelesi de.

Birikenleri bir sayıya sığdırmak olanaksız.O nedenle konuları bölmeyi deniyoruz.

Yaşamsal 7’de gündem madencilik olacak.Yaşamsal 8’de HES’ler; Yaşamsal 9’da Barajlar; Yaşamsal 10’da İklim Değişikliği; Yaşamsal 11’de dünyada yaşamın sürdürülebilirliği,

yer alacak.Umarız hepsi bir ay içinde paylaşılır.

Google gruplarına 4 MB’tan küçük iletiGoogle gruplarına 4 MB’tan küçük ileti gönderilebildigönderilebildiğğinden, bu sayıdan bir çok görsel gereçinden, bu sayıdan bir çok görsel gereç

çıkarıldıçıkarıldıBu sayıda :Bu sayıda :

KÜTAHYA GÜMÜŞKÖY İŞLETMESİ ATIK BARAJI UÇURUMUN KENARINDA/Yurttaşlar tedirgin!/ Kütahya'da siyanür paniği/ Kütahya'da Gümüş Üretimi Yapan Fabrikanın Siyanürlü Barajının Çökmesi/ NELER BEKLENEBİLİR?/O zaman ne olur?/Eti Gümüş özele geçti önce balıklar öldürüldü!/SİYANÜR CEHENNEMİ KÜTAHYA’YA GİTTİK/Ama, Eti Gümüş İşletmesinin Atık Barajı Zaten Öldürücü İdi/DULKADİRLİ'NİN KADERİ/Seramik bayiliğinden özelleştirme “şampiyonluğu”na/ ALTIN MADENLERİNİ İSTEMİYORUZ/Siyanürden sonra patlayıcı korkusu/ Bu da Altı Ay Önceki Bir Uyarı/MACARİSTAN’DA YAŞANILMAKTA OLAN ÇEVRE FELAKETİ KONUSUNDA GÖRÜŞLERİMİZ/Bergama Çevre, Kültür ve Sanat Derneği Basın Bülteni/ TURGUTLU’DA BTURGUTLU’DA BİİR ADIM R ADIM İİLERLERİ/ İ/ TURGUTLU TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE KÜLTÜR MERKEZİ EKOLOJİ KOMİSYONU ÇALDAĞI 2010 YILIÇALIŞMA RAPORU/ Turgutlu Halkı Direndi ve Turgutlu Halkı Direndi ve şimdi birşimdi bir adım öndadım önde/e/TEMA: "Çaldağı’nda Tek Ses Tek Yürek Olan Halk, Gediz Ovası’nı Kurtardı"/Çaldağı'ndan yükselen ses dünyada yankılanacak!/TURÇEP’ten Prof. Dr. Orhan Kural’a cevap/Tarım cennetini asitle yıkayacaklar/FİLİPİNLER’DE DE AYNI DERT (nikel) VE AYNI SAVAŞIM/Palawan’da Yerli Halk Madenciliğe Karşı Birleşti/HEDEFTE GÖRDES VAR/GÖRDESTE NİKEL ENDİŞESİ !/GÖRDES NİKEL İŞLETMESİ: İZMİRDEN BANDIRMAYA KADAR TEHDİT/ “Gördes Nikel Kobalt Projesi Nihai Çevresel Etki

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 2: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Değerlendirmesi (ÇED) Raporu” Üzerine Eleştiri Notları/BİR BAŞKA YURT KÖŞESİNDE: ERZİNCAN ILIÇTA ÇÖPLER AlTIN İŞLETMESİ/ ÜRETİM BAŞLADI/ ANATOLIA $25 MİLYON KREDİ ALDI/Anatolia Çöpler’de Çalışma Bir Ara Durdu/Kanada’lı Anatolia Minerals ve Avustralya’lı Avoca Resources birleşerek Alacer Gold Corp. Oldu/ERZİNCAN ILIÇ ÇÖPLER’DE TİCARİ ÜRETİM BAŞLADI/ÇÖPLER İŞLETMESİNE KARŞI ÇIKIŞLAR ve ÖRGÜTLENMELER BAŞLADI/GÜMÜŞHANE DE TARTIŞIYOR/Gümüşhane'de Altın Madeninde Siyanür Kullanılmasına Tepki/MADEN EMEKÇİLERİNİN SAHİBİ YOK/KAPİTALİZM ÖLDÜRÜR: ÇİNE VE SİLİKOZİS/MADEN EMEKÇİSİ KIRIMI SÜRÜYOR/Çöllolar: Ölüm havzası/TMMOB Maden Mühendisleri Odası İŞ CİNAYETLERİNİN SORUMLULARI HESAP VERMELİDİR/ Yer altı zenginlikleri nasıl tehlike haline gelir?/“Anadoluyu Vermeyeceğiz” Yürüyüşçüleri Kışladağ İnay’da/Ya Bebeklere de Sıra Gelirse/ Bu Çukurda Kimler Kalacak/ İZMİR EFEMÇUKURU/KANADALI ŞİRKET, BU YIL İÇİNDE ÜRETİME GEÇİLECEĞİNİ DUYURDU/ Maden mühür dinlemiyor!/BİRGİ AYAKTA KÜÇÜK MENDERES DİKEN ÜZERİNDE/halk isterse altıncılar gider/Altıncılar kestaneyi bitirecek!/HAVADA EYLEM/KURUM, KURULUŞ VE S.T.K.’LARA YÖNELİK BİLGİLENDİRME TOPLANTISI/(HAVZAPLAT) KÜÇÜK MENDERES HAVZASI TARİH VE DOĞA KATLİAMINA HAYIR PLATFORMU SONUÇ BİLDİRGESİ/Servet Ali Çınar’ın paylaştığı değertlendirmeler/ALTIN MADENİNİN KÜÇÜK MENDERES HAVZASI VE BİRGİ’DE DOĞURABİLECEĞİ OLUMSUZ ETKİLER ÜZERİNE RAPOR/Bıozdağ Altını Kurtuldu/PROF.DR. VEYSEL EROĞLU'NA/ KAZDAĞLARI’NDA YAŞAM SAVAŞI KIZIŞTI/ ÇANAKKALE ÖFKELİ/ “Kazdağları'nda Altıncılarla Mücadeleye Truva Atı Örneği “/Kulağımıza küpe olsun/“Köyümüzün el malı olmasını istemiyoruz”/“Kentlimi, geleceğine sahip çıkmaya çağırıyorum...”/ALTIN TEKELİ ALAMOSGOLD KAZDAĞLARINDA 2013 YILINDA İŞLETMEYE GEÇİYOR/ATIK HAVUZU AĞI DAĞINDA OLACAK ÇANAKKALE İÇME VE KULLANMA SUYU HAVZASINDA OLACAK/ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU KAMUOYUNA AÇIKLAMA/Altıncıların sonu Çanakkale’de sergilendi/ Çanakkaleliler “alet” olmayacak/“Ölüler Altın Takar mı?!..”/Kaz Dağları'ndaki Altın Madeni Arama Çalışmaları/Çanakkale’de altın üretimi: Fay hatları üzerinde son tango/Halktan altıncılara büyük ders/Sanki Misyoner!.../ “Çanakkaleli suyuna sahip çık” /KAZDAĞLARINDA SİYANÜRLE ALTIN MADENCİLİĞİ İSTEMİYORUZ/SİYANÜRLÜ ALTINA HAYIR ŞENLİĞİ/Çok uluslu altın tekelleri Kazdağları'ndaki toplantıyı, işletmenin kurulacağı yerleşimden kaçırdı/ ŞİMDİ DE DAĞIN BU YANINDA, HAVRAN’DA/ Kazdağları’nda doğal yürüyüş/HAVRAN’DA TEPEOBA BAKIR-MOLİBDEN İŞLETMESİNİN PERVASIZLIKLARI/ KOZAK YAYLASI/ “KAZDAĞI’NI VERMEYECEĞİZ!”/ TEPEOBA MADEN ALANINA YÜRÜYÜŞ’E ve ÇAMCI KÖYÜ ÇEVRE ETKİNLİĞİMİZE DAVET/ ORTA ANADOLU’DA Da SAVAŞIM SÜRÜYOR/GÜMÜŞTAŞ AŞ NİĞDE ULUKIŞLA MADENKÖY MADEN İŞLETMESİ ÇED RAPORU ÜZERİNE NOTLAR/ GÜMÜŞTAŞ MADENCİLİK’İN ULUKIŞLA MADENKÖY’DEKİ ALTIN İŞLETMESİ GİRİŞİMİ/ İzmir’in suyunun ‘altın’da ne var?/ İZMİR’İN İÇİNDE : ARAP DAĞI/ İZMİR’İN İÇİNDE : ARAP DAĞI/ Karşıyaka Arap Dağı’nda işletilmek istenen madenin ağaçlandırma sahasında yer aldığı ortaya çıktı/ Altıncılardan felakete davetiye/ ALTIN İŞLETMELERİNDE YAŞANAGELEN ÇEVRE SORUNLARI VE ARAP DAĞI ALTIN İŞLETMESİ GİRİŞİMİ/ Zeytinliklerden Gözlerini Alamıyorlar/ Ortak Basın Toplantısı Daveti/ BAKALIM ZEYTİNDEN SONRA HANGİ TALANA SIRA GELECEK?/ Zeytinliklerin talanının yolu açılıyor/ YAŞAM SAVAŞIMININ BİR YOLU: HUKUK/ 5 Haziran 2005 Saldırısının, Önceden Planlandığı ve Organize bir Olay Olduğu Ortaya Çıkıyor!/ Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği Tazminat Alamadı / BERGAMA DAVALARI DA SÜRÜYOR/ MADENCİLİK YÖNETMELİĞİ DAVA KONUSU/ ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED) MUAFİYETİNDE ISRAR !/ MiLLETVEKiLi ADAYLARINA 45 SORU/ Türkiye'nin 'altını' üstüne getirdiler!/ Sevgililer Günü’nde altın almayın, çünkü.../ ALTIN ÜRETİMİNDEN BİZE NE KALIYOR?/ KÜRESEL ALTIN TALEBİ, ARZI, FİYATLARI/ 68 şirket ruhsat aldı sadece üçü altın çıkarıyor/ Bu köyden uranyum çıkacak/ ORDU'DA MADEN ZENGİNLİĞİ…Madenlere Bağımlı Bir Yaşama Son Payal Sampat/ DÜNYA TARTIŞIYOR/ İKİ YAYIN/ Bu Dünya Gününde, Costco’yu Sıkıştırın Kirli Altına HAYIR Desin / Şiddet Toplumları / Romanya Altın Madeni Proje Sahasını Korumak İçin Yeni Bir Çağrı / Greystar'ın Kolombiya’ya Tehditi : Altın mı Su mu?/ Kanada Madencilik Şirketinden Hesap Sormada Önemli Bir Adım Niteliğinde Mahkeme Kararı / Crystallex Venezuela’dan 3.8 milyar USD İstiyor/ Kolombiya Kanada’lı Madencilerin Değerli Metaller Projelerine Kapılarını Kapattı / Olimpiyat Madalyalarını Sağlayan Şirketi Zorlayan Kirlilik Dizisi / Dünyanın Her Yerinden Eylemciler İngiliz Madencilik Devine Saldırıda / Panama Maden Yasası Teklifi Inmet Projesi Konusunda Sorular Doğurdu / Global Compact Bağımsız Panel’in Eleştirilerini Reddediyor/ İnsan Hakları Raporları Papua Yeni Gine’de Barrick Madeninde Güvenlik Güçlerin Saldırılarını Doğruluyor / Kolombiya’da Madenciliğe Karşı Toplumsal Mücadele Giderek Büyüyor / Bakırın Etkisi/ Panamalı Yerliler Topraklarını uluslararası ve Kanada’lı maden yatırımlarından koruma savaşı veriyor / Cilt 45, Sayı 1, Ocak Şubat 2011: Kanada madencilik şirketleri güney yarı küreyi işgal etti / İngiliz firması Peru’dan maden çatışma alanlarından papazların uzaklaştırmasını istedi/

o

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 3: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Zijin Mining’e Verilen Ceza Çin Şirket Saygınlığı İçin Yeni Olanaklar Getiriyor/ Siyanüre Karşı AB Girişimi G Amerika Ülkelerini (Mercosur) Mutsuz Etti / Peru’da Newmont’a karşı yeni bir yasal kovuşturma / Kolombiya’da, Yeni Altına Hücum Eski Çatışmaları Canlandırdı / Cıva Zehirlenmesi Tehlikesi Altına Hücumla Arttı / Petaquilla 1.9 milyon $ ceza aldı / Llagamarca’da yaşayanlar Yanacocha madenine girmeyi denedi / Kanadalı madenciler Meksika’da direnişle karşılaştı / Mexica: Madenciliği Durdurun, Kutsal Yerleri Koruyun / Guatemala’da eşkıya saldırılarının kurbanları Kanada’lı madenci şirkete dava açtı

KÜTAHYA GÜMÜŞKÖY İŞLETMESİ ATIK BARAJI UÇURUMUN KENARINDA

Bu görüntü googgle earth’tan, 2004 tarihinde çekilen bir uydu görüntüsünden. Kütahya yakınında, Kütahya-Tavşanlı Karayolu’nun birkaç km güneyinde Eti Gümüş’ün Alman teknik ve finansal yardımıyla kurup Alman madencilik işmakinaları ve başta siyanür olmak üzere hidrometallurji gereçlerine pazar, metal borsalarına da ucuz gümüş olanağı sağladığı bir siyanürle gümüş işleme tesisi. Siyanürle işlem atıkları 4 basamaklı bir atık barajında toplanıyor. O günden beri yakın köylerde kanser olaylarının nasıl arttığı daha önce araştırma ve tartışmalara konu olmuştu. Bitişikteki Dulkadir Köyü’nde yaşayan kimse kalmamıştı, bu nedenle. Yukarıdaki görünüş 7 yıl öncesine ilişkin. İşletme 1981’de kuruldu. O günden bugüne treknolojide bir değişiklik

olmadı. Ama, işletme 2003’te özelleştirildidikten sonra, çalışanlarının sayısı 365’ten 230’a düşürüldü; üretim ise iki katından çok arttırıldı. Metallurji Mühendisleri Odası yöneticileri de şu dakikalarda işletmeye varmış olmalı.Dileriz süreç gelişmez ve atıklar çok geniş bir bölgeye yayılmaz. Yerel kanserlere razı edileceğiz nerede ise.Göçen baraj, bir yamaca yaslanmış 4 terastan oluşuyor. Herbir teras toprak dolgu seddelerle çevrilip içine atıkların doldurulduğu havuz tipi barajlar kurulmuş 2004’te özelleştirildikten sonra işletmeci üretimi 2 katına çıkardıklarıyla övünüyordu. Kaçınılmaz biçimde atık miktarı da katlanmış olmalı. Yeni atıkları da depolayabilmek için seddelerin yükseltilmiş

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

!TESİS

!

OCAK

Page 4: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7olduğu ve bu ilavelerin göçmeye neden olduğu anlaşılıyor. Romanya Baia Mare’deki ya da Macaristan Ajkai aluminyum tesisinin atık barajlarının göçmesi gibi. Ya da İspanya Sevil yakınında los Fraies atık barajındaki göçme gibi. Ya da Orta Amerike’daki Omai altın işletmesinin atık barajındaki gibi. Şimdilik barajın yalnızca 2. ve 3. kademelerinin arasındaki seddenin göçtüğü ve 3. barajdaki atığın 2. ve 1. basamaklara yayıldığı bildiriliyor. Şimdilik baraj dışına bir taşkın olduğu haberi verilmedi. Herkes bundan kaygılı. Yöre halkının anlattıkları seddelerden 3 yıldır sızıntı olduğu yönünde. Bu doğru ise ve gerçekten bir önlem alınmadı ise bu göçüntü bile bile beklenmiş gibi. Bu sızıntılar seddenin gövdesinde “borulanma” denilen bir sürecin işlerlemesine, sonra da zayıflamasına neden olmuş anlaşılan. Kimler, hangi bilinçsiz teknik yönetici ve denetleyiciler nasıl bilgisiz ve umursuz kalmış. Şimdi, barajı çevreleyen seddeler daha fazla yük altında.

www.cumhuriyet.com.tr 08.05.2011 Yurttaşlar tedirgin!Kütahya'da, Eti Gümüş AŞ'ye ait, bölgedeki gümüş madeninin çıkarıldığı ve işlendiği tesisteki üç kademeli barajda, setlerden birinin çökmesi sonucu siyanürün çevreye yayılması tehlikesi bulunduğu için tesiste üretim durdurulurken, çevredeki köylerin tahliye edilmesi ihtimali ortaya çıktı.AA Kütahya- Merkeze 34 kilometre uzaklıktaki Gümüş köyü yakınındaki Eti Gümüş A.Ş'ye ait siyanürlü su bulunan üç kademeli barajın ortasındaki set çöktü.En üstteki kademede bulunan suyun bir bölümü, diğer iki kademeye dağıldı ve barajı tutan en alttaki set çökme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Şirkete ait ekipler, barajın yanlarındaki setleri güçlendirmek amacıyla iş makineleriyle çalışma yaptı.Çökmenin meydana gelmesinin ardından tesise gelen Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık, Belediye Başkanı Mustafa İça, Tavşanlı Kaymakamı Numan Hatipoğlu, İl Çevre ve Orman Müdürü Mehmet Kuşçu, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Salih Akkaya, şirket yetkilileriyle acil bir toplantı yaptı.Bu sırada tesisin girişinde toplanan çevredeki Aliköy beldesi ile Gümüş, Kızılcakaya, Dulkadir, Karaağaç köylerinden vatandaşlar, daha önce uyarmalarına rağmen tesis yetkililerinin önlem almadığını, buradan çevreye yayılacak siyanürün Sakarya Nehri havzasındaki bütün canlı yaşamını olumsuz etkileyeceğini ileri sürdü. Tesisin güvenlik görevlileriyle tartışan yurttaşlar, jandarma ekiplerince güçlükle sakinleştirildi.Tesis önünde bekleyişini sürdüren vatandaşlar, otobüslerle gelen işçilerin tesise girişini engellemeye çalıştı. Tesise girmesine izin verilmeyen otobüs, otoparka çekildi.Toplantı sürerken İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğüne ait üç aracın tesise girdiği gözlendi.Ankara'dan gelecek ekip bekleniyorToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, uzmanlarla alınabilecek önlemleri görüştüklerini söyledi.Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile görüşüp konu hakkında bilgi verdiğini ve onun talimatıyla Ankara'dan yola çıkan ekibin bölgeye gelerek inceleme yapacağını ifade eden Çiftçi, şöyle konuştu:''Şu anda bütün sistem kontrol altında. Her ihtimale karşı burada ekiplerimizle bekleyeceğiz. En ufak bir risk gördüğümüzde planladığımız önlemleri devreye alacağız. Teknik ekip Ankara'dan geliyor. Netice itibariyle buradaki her şeyi teknik ekip söyleyecek. Köy Hizmetleri ekibimiz gitti, baktı ve yapılabileceklerle

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 5: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7ilgili raporlarını verdi. Şu anda arkadaşlarımız baraj çevresinde önlemler almaya başladı. Vatandaşlarımızın canının, malının, hayvanlarının ve bitkilerinin zarar görmesini istemeyiz. Buraya geldiğimde fabrikanın üretimini durdurdum. Üç numaralı set çökmüş ve buradaki su diğer kademelere akıyor. Şu anda fabrikayı kapattık, önlemlerimizi de alıyoruz. Köylerin tahliye edilmesi de dahil bütün önlemler teknik ekibin araştırmasından sonra ele alınacak. Teknik personel ne derse hepsini yapacağız.''

mynet 08 Mayıs 2011 Kütahya'da siyanür paniğiKütahya'da, gümüş fabrikasında içinde siyanürlü su bulunan üç kademeli barajın ortasındaki set çöktü. Fabrikada üretim durdu.Kütahya'da, içinde siyanürlü su bulunan üç kademeli barajın ortasındaki set çöktü. Vatandaşlar, tehdit altında olduklarını ileri sürerek yetkilileri tepki gösterdi. Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, "Teknik ekip Ankara'dan geliyor. Buradaki her şeyi teknik ekip söyleyecek" dedi.Kent merkezine yaklaşık 35 kilometre uzaklıktaki Gümüş köyü yakınında bulunan ve içinde siyanürlü su olan 3 kademeli barajın ortasındaki set çöktü. Çökmenin meydana gelmesinin ardından tesise gelen Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, Belediye Başkanı Mustafa İça, Tavşanlı Kaymakamı Numan Hatipoğlu, İl Çevre ve Orman Müdürü Mehmet Kuşçu, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Salih Akkaya, şirket yetkilileriyle acil bir toplantı yaptı.Çevredeki Aliköy beldesi ile Gümüş, Kızılcakaya, Dulkadir, Köprüören ve Karaağaç köylerinden vatandaşlar, olay üzerine bir araya geldi. Yaklaşık 100 vatandaş, daha önce uyarmalarına rağmen tesis yetkililerinin önlem almadığını, buradan çevreye yayılacak siyanürün Sakarya Nehri havzasındaki bütün canlı yaşamını olumsuz etkileyeceğini iddia etti. Tesisin güvenlik görevlileriyle tartışan vatandaşlar, jandarma ekiplerince güçlükle sakinleştirildi.

TESİSTE ÜRETİM DURDUToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, uzmanlarla alınabilecek önlemleri görüştüklerini söyledi. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile görüşüp konu hakkında bilgi verdiğini ve onun talimatıyla Ankara'dan yola çıkan ekibin bölgeye gelerek inceleme yapacağını ifade eden Çiftçi, "Şu anda bütün sistem kontrol altında. Her ihtimale karşı burada ekiplerimizle bekleyeceğiz. En ufak bir risk gördüğümüzde planladığımız önlemleri devreye alacağız. Teknik ekip Ankara'dan geliyor. Netice itibariyle buradaki her şeyi teknik ekip söyleyecek. Köy Hizmetleri ekibimiz gitti, baktı ve yapılabileceklerle ilgili raporlarını verdi. Şu anda arkadaşlarımız baraj çevresinde önlemler almaya başladı. Vatandaşlarımızın canının, malının, hayvanlarının ve bitkilerinin zarar görmesini istemeyiz. Buraya geldiğimde fabrikanın üretimini durdurdum. Üç numaralı set çökmüş ve buradaki su diğer kademelere akıyor. Şu anda fabrikayı kapattık, önlemlerimizi de alıyoruz. Köylerin tahliye edilmesi de dahil bütün önlemler teknik ekibin araştırmasından sonra ele alınacak. Teknik personel ne derse hepsini yapacağız" diye konuştu. Çiftçi'ye sorunlarını anlatan vatandaşlar, şirket yönetiminin, maliyetten kaçmak için insan sağlığını tehlikeye attığını, üç yıldır barajın setlerinde sızma yaşandığını öne sürdü.Çöken barajın siyanürlü suyunun aynı bölgede bulunan ikinci baraja aktığı belirtildi.

08 Mayıs 2011 Pazar 13:20’te http://www.haberciniz.biz/ ’e göreKütahya'da Gümüş Üretimi Yapan Fabrikanın Siyanürlü Barajının Çökmesi

Kütahya'da gümüş üretim tesislerinde kullanılan siyanürlü suyun depolandığı 3 kademeli barajın bir setinin dün akşam saatlerinde çökmesi sonucu çevrede yaşanan panik yerini sukunete bıraktı.Kütahya'da gümüş üretim tesislerinde kullanılan siyanürlü suyun depolandığı 3 kademeli barajın bir setinin dün akşam saatlerinde çökmesi sonucu çevrede yaşanan panik yerini sukunete bıraktı.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 6: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7DSİ Genel Müdürlüğü'nden gelen bir genel müdür ve 2 daire başkanı, Kütahya Valisi Kenan Çiftçi ve diğer yetkililerle çöken barajda inceleme yaptıktan sonra fabrikada toplantı yaptı. Bu arada, çöken set çevresinde iş makinaları ile çalışma başlatıldı. Sızma tehlikesi olan bölgelere toprak takviyesi yapılıyor.Çökme sonucu çevreye herhangi bir siyanürlü su sızmadığı belirtildi. Yılda 120 ton gümüş üretiminin yapıldığı Türkiye'nin ilk gümüş fabrikasında 250 kişinin istihdam edildiği belirtildi. Barajdaki set çökmesi sonucu fabrikada üretimi ara verilmişti.Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, DSİ Genel Müdürlüğü'nden gelen 3 uzman ekibin vereceği rapor doğrultusunda hareket edeceklerini belirtti. Çevredeki 6 köyün tahliye edileceği yönündeki iddiaların asılsız olduğunu dile getiren Vali Çiftçi, her türlü tedbirin alındığını ve vatandaşların paniğe kapılmamalarını istedi.Baraj setinin çökmesi sebebiyle çevre köylerde oturan 100'e yakın vatandaş tehdit altında olduklarını ileri sürerek, yetkililere önlem almadıkları gerekçesiyle tepki göstermişlerdi.

Oysa İşletmeciler web sayfalarında neyle övünüyordu.Demek ki, boşuna övünmüşler. Çam fidanı Dulkadir köylülerini kanserden korumadığı gibi, atık barajını

da göçmekten koruyamadı.

NELER BEKLENEBİLİR?Şu anda atık barajındaki çamur ve su dışarı boşalmadı. Boşalabilir. 2. ve 3. kademeler arasındaki sedde de, havuzları çepeçevre çeviren seddelerden farklı bir gereçten ve farklı bir teknoloji kullanılarak yapılmadı. Hepsi aynı yerden sağlanan dolgu gereci ile aynı iş makineleriyle, aşağı yukarı aynı derecede sıkıştırılarak yapıldı. Hepsi aynı iklim kuşağında, aynı yağmurlar ve sellenmeler, aynı donlu geceler, aynı güneşlenme ve buharlaşmaların etkisinde oldu bugüne değin. Bu seddelerden birinin bir yerlerinde bir zayıflık olması çok olağan. Bu durum her yerde olur denemez. Ama, başka seddelerin başka yerlerinde de benzer ya da benzemez başka geoteknik zaaflar olmaması için hiçbir neden

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 7: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yok.Dünden beri gelen haberler, yöre halkının baeraj seddelerinden 3 yıldır su sızdığını ve siyanürlü suların tarlalaruına geldiğini, bunu defalarca şikayet konusu yaptıklarını, ancak bir sonuç alamadıklarını söylüyor. Belli ki, dün göçen yerde değil, havuzların en dış seddlerini oluşturan toprak dolguyu geçen su kanalcıkları oluşmuş. Böylesi durumlardaönce hafifçe bir nemlenme biçiminde başlar sızma. Dolguyu bir yandan öteki yana geçen sı gözenekler arasında ilerlerken gerecin önce en kük boyutlum danelerini de kendisi ile birlikte sürüklemeye başlar. B ir daneciği bir başkası izler. Bunların boşalttığı yerler suyun daha bol sızmasını, akış hızının artmasını, gi,tgide daha iri danelerin taşınmasını sağlar. Buna toprak dolgu yapılarda borulanma (piping) denir. Omai atık barajı bundan ötürü göçtü. Macaristan’da kısa süre önce göçen atık barajına kıyan da bu süreç oldu.Yöre jhalkının söyledikleri, dıştan görülebilen sedde şevlerinde bu sürecin 3 yıldır sürdüğünü gösteriyor. Barajın iç kesiminde iki kademe arasındaki seddede de bu olmuş ve dikkate alınmamış olmalı. Şimdi, barajın dış seddelerinde bu süreç neden olmasın. Bugün ya da yarın ya da belli bir süre sonra. Ama, süreç başlamış ve seddeler yukarı doğru yükseltilerek değil, dışa doğru genişletilerek ve bu kez özel dolgu gereci ile yapılacak dolgularla yapılabilir bu. Bu ise, devasa bir iş. Uzun zaman alır. Ve maloluşu işletmeciyi yıkar.İşletmenin kapasite kullanımıyla ilgili geçmişte verilen demeçler ve sayısal bilgiler, yenilme sürecinin bir başka nedenini de açığa koyuyor. Özelleştirmeden sonra üretim 2,5 kat artmış. Kuşkusuz atık miktarı da en azından o kadar artmış. Baraj havuzları doldukça yeni bir havuz yapılmamış olduüğuna göre, seddelerin yükseltildiği anlaşılıyor. 2004 uydu görüntüsünde kademeler arasındaki yükselti farkı 10’ar m. Belli ki sedde yükseklikleri de en çok 12 m dolayında idi. Ama, şimdi dolaşan haberlerde 30 m’lerden söz ediliyor. Kaç metreye yükseltilmiş olursa olsun sedde dolguları birkaç tabakalı. Dünyada atık barajlarıyla ilgili en çok tartışılan konulardan biri bu. Neden? Çünkü, ilk aşamada yapılan dolgunun üzerinden 30 yıl geçmiş. O gereç kendi ağırlığı altında biraz daha sıkılaşmış. Kullanılan gereç belli değişikliklere uğradı. Büyük olasılıkla pekişti. Üzerine eklenen dolgu katmanı henüz bu sürecin başında. Böylesi kaç tabaka oluştuğu bilmiyoruz. Ama, bu tabakaların arasında önemli dayanım farkları var. Belki, değişik dönemlerde yapılan dolgular farklı yerlerden kazılıp taşınan farklı özellikleri olan gereçlerden yapıldı. İşte bu farklar, seddenin duraylılığını, kaymaya göçmeye karşı dayanımını önemli ölçüde etkiliyor. Şimdi video görüntüleri yayınlanıyor. Bakıyorsunuz seddelerin üzerinde iş makineleri dolaşıp duruyor. Göz alabildiğine uzanan çamur yığınları ve bunları çevreleyen seddeler.Böyle bir geçmişi olan bu atık biriktirme yapısı, baraj ya da daha doğrusu havuz kompleksi bir ucundan göçtü. Çeşitli yerlerinden yeni göçmeler olur. Üstelik şimdi, 1. ve 2. havuzlar kendi çamurlarının yanında, 3. basamağın çamurunu da taşıyor. Kesitleri, taşıması hesaplanan yüke göre tasarlanıp inşa edilen seddeler, öngörülen yükten çok daha fazlasını taşımak zorunda. Litostatik yük, kaya yükü arttığı gibi, hidrostatik yük, su basıncı da arttı. Barajın yamaç aşağı yanındaki en dış seddesi şu anda en büyük risk altında. Yeni kaymalar olabilir. Bugün yarın olabilir; ya da bir süre sonra olur. Ama olur.

O zaman ne olur?Önce bugün gelen açıklamalara bakalım.“TMMOB açıklamasında, atık barajının 2 numaralı havuzu ile 3 numaralı havuzun arasındaki üç numaralı seddenin bir kısmının yıkıldığını ve atık malzemenin 2 numaralı havuza dolduğu belirtilerek, “Tüm atık yükü son seddeye yüklenmiş durumdadır. 25 milyon ton siyanürlü atık her an son seddeyi de yıkıp barajı aşabilir. Tesis faaliyetlerini geçici durdurmalarla bu soruna çözüm aranmamalıdır. Siyanür ile yapılan maden faaliyetleri ölümü, açlığı ve sefaleti beraberinde getirmektedir” denildi. Açıklamada, Macaristan’da geçtiğimiz yıl yaşanan ve tüm dünyayı tedirgin eden atık barajı felaketinin 25 katı daha büyüğünün Kütahya’da her an yaşanabileceği uyarısı yapıldı. Atık barajının aşması halinde siyanürlü atık su, Porsuk Çayı ile önce Eskişehir’de Sakarya Nehri’ne ve sonrada Karadeniz’e ulaşacağını ifade eden açıklamada, “Geçtiği tüm şehirlerde ciddi zehirlenme ve ölümlere yol açacak bu tehlike ile ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı’nın gerekli önlemleri almakta yetersiz kaldığı ve önceki aylarda Bakanlık tarafından hazırlatılan raporlarla ilgili de gerekli önlemlerin alınmadığı görülmektedir” denildi.ÇMO: ÖLÜM KOL GEZİYORÇevre Mühendisleri Odası (ÇMO), Kütahya’da altın madeninin atık depolama barajının yıkılmasının hem bölge, hem de Porsuk Çayı, Sakarya Nehri ve Karadeniz için ciddi bir tehdit doğurduğuna dikkat çekti. Köprüören, Kızılcakaya, Yoncalı ve Örenköy’ün içme suyuna şimdiden siyanür karışmış olabileceği belirtilen açıklamada, tehdit altındaki bu 4 köyün acilen boşaltılması çağrısı yapıldı. Açıklamada, tesis yetkilileri ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın halka ve meslek odalarına bilgi vermemesi de eleştirilerek, içme sularında yapılan ölçümlerin kamuoyuna açıklanması istendi.YA YAĞMUR YAĞARSA...Tavşanlı Çevreci Çalışanlar Derneği (TAÇDER) Başkanı Mehmet Yıldız, Kütahya Tavşanlı’daki ETİ Gümüş AŞ’ye ait tesisteki üç kademeli siyanürlü barajlardan birinin çökmesiyle birlikte çevre tehlikesi oluştuğunu söyledi. Yağmur yağması durumunda diğer barajların da çökebileceğini belirten Yıldız,

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 8: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7önlem alınması gerektiğini belirtti. (HABER MERKEZİ)”

Atık barajında bir çamur var. Yeni atıkların %50’den fazlası, sıkılaşmış eskilerinin de en az %30-40’ı su. Cevherden gümüşü çekmek için içine sodyum siyanür katılmış olan su. Madem siy.anür bunca zehirli ve tehlikeli; o zaman neden üstü açık bir baraja boşaltılıyor bu. Bunu kullanan işletmeler ve onların akıl hocalarının bir masalları ve avuntuları var. Sudaki siyanür ağır ağır gaza dönüşüp havaya karışıyor; havada da, güneş ışığının ultraviyole bölümü bunu parçalıyor. HCN’den H=hidrojen, C=karbon ve N=azot çıkıyor ve havaya karışıyor. Bunlar zaten havada var. O zaman, sorun yok. Diyorlar mı desek, sanıyorlarmı desek, hangisi doğru olur bilinmez. Ama, kazın ayağı öyle değil. Olaylar bu kadar yalın gelişse bile neler olduğunu aşağıdaki yazıda görmek ve komşu Dulkadir Köy mezarlığındaki kurbanları yaşam öyküleri ile sorgulamak yeter.Ama, zaten olay bu kadar yalın gelişmiyor.Atık havuzuna boşaltılan çamurdaki siyanürlü sudaki siyanürün bir bölümü gazlaşıp (HCN) havaya uçsa da, bir bölümü de çamurun katı fazındaki çeşitli bileşenlerle kompleks bileşikler yaptı bile. Sulfosiyanatlar, daha kompleks siyanatlar sudaki siyanürün önemli bir bölümünü geçici bir sürekatı faza bağlıyor. Geçici süre olduğu, örneğin Balya’da yaşananlardan belli. 1939’da kapanan işletmenin atıklarından sızan sular Balya-Karaköy arasındaki 10 km’lik dereden akan suyu halen zehire dönüştürüyor. Yakınmalar üzerine Çevre Bakanlığı elemanları gelip aldıkları su örneğini Bursa’daki kendi laboratuarlarında analiz ettiklerinde izin verilen sınırların 22 kat fazla siyanürle karşılaşığ şaşkına dönmüşlerdi. Üstelik, bu tesiste siyanürle liç filan yapılmamıştı. Kurşunu kaya tozundan ayırabilmek için kullanılan köpük yapıcılara destek olsun diye nerede ise kaşıkla siyanür kullanılmıştı o tesiste.mBunca yıl sonra siyanür neren geliyor. Neden havaya karışıp zararsız hidrojen, karbon, azot olmadı bu meret. Çünkü, atık yığınlarının katı fazındaki başka bileşenlerle geçici olarak duraylı komleks bileşenlere bağlanan siyanür şimdi dışarıya salınıyor.Kullanılan siyanüğrün ne kadarı bu şekilde, geçici olarak tutuluyor bilmek zor.Siyanür darbesi yiyen Uşak Eşmeliler için yapılan bir çalışmada, orası için yapılan bir değerlendirmede şu sonuca varılıyıordu.“Sözü edilen işlemlerde sözde siyanür tüketilmeyecek. Altını, gümüşü kendine bağlayan siyanürlü sıvı aktif kömürle işlenip metalleri alınacak ve yine siyanürlü su olarak çözelti havuzuna dönecek. Eksiği tamamlanacak ve yine kullanılacak. İşletmede 16 yıl siyanür liçi işlemi yapılacak. Fizibilite Raporu’na göre ilk dört yılda 5’er milyon ton cevher-kaya çıkarılıp işlenecek. 5. yılda bu 7,5 milyon ton ve sonraki 11 yıl boyunca da ortalama 10’ar milyon ton/yıl olacak. Sıyırma, liç işlemi 90 gün süreceğine göre, aktif yığınlarda bir anda 1,25 milyon ton ile 2,5 milyon ton arasında değişecek miktarlarda cevher siyanürle işlem görüyor olacak. Yığın yükseklikleri 10 m ve işletmenin ÇED Raporu’nda olduğu gibi cevherin birim hacim ağırlığı 2,3 ton/m3, kırılmış öğütülmüş cevher yığınınki ise 1,8 ton/m3 kabul edildiğinde aktif yığınların hacminin 1.600.000-3.200.000 m3,yüzey alanının ise 98.000 m2 ile 196.000 m2 arasında değişeceği öngörülebilir. Böyle ise saatte 1.175-2.350 m3 siyanürlü su dökülecek demektir, bu yığınlara1. Bunun içindeki çözeltilmiş siyanür miktarı da 295-590 kg arasında değişecektir. Bir başka deyişle bu yığınlardan günde 7-14 ton siyanür iyonu geçirilmesi gerekli. 1 milyon m3 havanın izin verilen üst sınır olan 10 mg/m3 HCN ile yüklenebilmesi için çözeltiden gazlaşması gereken siyanür miktarı 10 kg. pH düştüğü için yığında HCN’e dönüşen CN- yalnızca son 1 saat içinde damlatılmış ve bu nedenle henüz yığının en üst düzeylerinde bulunanlar bile olsa buraya komşu 1 milyon m3 (eni, boyu ve yüksekliği 100’er m boyutlu bir küp) havadaki HCN yükü 295 mg/m3 olur. Bu hava kütlesi taşınırken siyanürsüz hava kütlesi ile karışır ve yük 10 milyon m3 havaya yayılırsa bile siyanür derişimi yine zehirleyici bir düzeyde, 30 mg/m3 olur. İşletme süresinde yaklaşık 40.000 ton siyanür kullanılacak. İşletmenin ÇED Raporu’na göre “sıfır deşarj” olacak. Kışladağ altın işletmesi ile ilgili kaygıların dile getirildiği Star TV’de yayınlanan Objektif Programı’na demeç veren bir işletme mühendisi de gururla “sıfır deşarj” olacağını söylüyordu. İşletmede yıllar boyu aynı tempo ile üretim yapılacak. Hep siyanür kullanılacak. Eksilen tamamlana tamamlana tüketilen siyanür 40.000 ton’a ulaşacak ve “sıfır deşarj” olacak. Nasıl olacak bu? Neden eksiliyor siyanür?2 Bir bölümünün gazlaşıp havaya karışacağı ortada. Ama, hepsi bu şekilde kaybolmayacak kuşkusuz. Öyle olsa 16 yılda harcanacak 40.000 ton siyanürün havaya karışma hızı 285 kg/saat ya da 79 gr/sn olurdu. Bu durumda her saniyede 7.200 m3, saatte 25 milyon m3 hava izin verilebilir sınırın üzerinde HCN yüklenirdi. Denetimli koşullarda bile o yöre mezarlığa dönerdi.Kuşkusuz, Haziran ayının son haftasında olmuş olduğu düşünülene benzer kazalar olmadıkça, tüketilen siyanürün %15-20’den çoğu gazlaşıp havaya karışmıyor. %20’si olsa 8.000 ton kadar siyanürün gazlaşarak havaya karışacağı anlaşılır.İşler bittiğinde de siyanürle işlem görmüş atık yığınlarına 1,5 yıl boyunca temiz su damlatılacak ve

1 ÇED Raporu ekindeki SYP-Siyanür Yönetim Planı’nda bu değerler 1282-1973 m3/saat olarak veriliyor2 ÇED Raporu ekindeki SYP-Siyanür Yönetim Planı’nın 11. sayfasında bu “doğal bozunma, buharlaşma ve cevher tarafından absorplanma yolu ile kaybolan siyanür” şeklinde anlatılıyor.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 9: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yığınların içindeki serbest siyanür yıkanacak. Ta ki, çıkan yıkama suyundaki siyanür miktarı 0,5 ppm WAD’a insin. Böylece kapanma sonrasında çevreye siyanür sızması sakıncası ortadan kaldırılacakmış. Bilindiği kadarı ile işletmede bir su arıtma tesis olmayacak. Yüklendiği altın ve gümüşü geri alınan siyanürlü su eksiği tamamlanıp yeniden kullanılacak. O zaman, son yıl atık yığınlarından yıkanan siyanür ne olacak? Yıkamadan dönen su buharlaştırılacakmış. İlginç! Suyun buharlaştığı yerde siyanürden hiç söz edilmiyor. Çevreye sızmasın diye atık yığınlarına emdirilmiş sudaki siyanür yıkanıp havaya salınacak. “Deşarj Sıfır”, ama emisyonun maşallahı var! Yani, ya havayı kirletecekler ya da suyu. Bu yolla yalnızca atık yığınının gözeneklerindeki suyun içindeki siyanür yıkanacak. Bu atık yığını 1.800.000 m2 bir alana ve 60 m yüksekliğinde yayılmış olacak. Bunun gözenek oranı %15 olsa ve bütün bu gözenekler siyanürlü suya doygun olsa yıkanacak toplam gözenek suyu 16.000.000 m 3

kadar olur. Bundaki siyanür oran halâ 250 ppm bile olsa sudan ancak 4.000 ton kadar siyanür yıkanacak demektir. Bu da sonunda havaya salınacak demektir. Etti mi 12.000 ton siyanür!Pekiyi ne “sıfır deşarj”a, ne de gazlaşıp havaya atılmayan onca siyanür, 28.000 ton siyanür ne olacak? Belli ki, geçici ya da kalıcı olarak duraylı olan bir takım bileşiklere bağlanmış olarak atık yığını içinde kalacak. Katı fazdaki siyanür %0,36 oranında olacak.Siyanürün duraylılığına ilişkin çelişkili görüşler, siyanürün kolayca bozunup bozunmadığı konusunda farklı yorum ve değerlendirmelere neden oluyor.Madencilik firmaları ve onları destekleyen bazı araştırmacılar (örneğin Normandy’den Oygür (2000)3 ve onun yayınlarında çok sık değindiği Mudder and Smith(1994)4) oksijen ve güneş ışını altında siyanürün suda hızla bozularak zararsız karbondioksit ve nitrata parçalandığını; siyanür sızıntılarında insan ölümü olmadığını; balıklar üzerinde yapılan bilimsel araştırmaların bunun “biyolojik olarak birikmediği”ni gösterdiğini ve bu şekilde ölen balıkları yiyenlerin bile zarar görmeyeceğini söylüyor. Buna karşılık, gün ışığı ve hava varken nötr pH koşullarında siyanür çözeltisinin parçalandığı doğru olsa da, bu çözelti yeraltına süzüldüğünde, tropik ülkelerdeki gibi yağmurlu ve bulutlu ortamlarda ya da sıcaklıkların düştüğü ve akarsular kar ya da buzla kaplı olduğunda soğuk ülkelerde böyle bir şeyin olamadığı göz ardı ediliyor. Çözeltisi asidik ise bu hemen aşırı zehirli olan siyanür gazına dönüşüyor. Dahası ortam alkalin ise siyanür parçalanamıyor ve çözeltide uzun süre kalıyor.5

Bir Jeokimya uzmanı olan Robert Moran6, Missuri’deki bir nikel-kobalt madeninin atıklarında, işletmenin kapanışından 25 yıl sonra bile yüksek miktarda toplam siyanür bulunduğunu saptamış bulunuyor. Bunun gibi, Almanya’daki Auschwitch-Birkenau toplama kamplarındaki yapılardan, toplu kıyım için siyanür kullanımından 45 yıl geçtikten sonra alınan harç ve sıva örneklerinde de ölçülebilir miktarlarda demir siyanat bulunduğu bildiriliyorAçıkçası, maden işlemede kullanılan siyanürün zararsız bileşiklere pek hızlı parçalanmadığı belli oluyor. Parçalanma sonunda oluşan bileşiklerin çoğunun halen balıklar için zehirli düzeyde olduğu ve bunların ortamda uzun süreler kalıcı olduğu belirlenmiş. Bu bileşenlerin serbest siyanür, metal siyanür kompleksleri, organik siyanür bileşikleri, siyanojen klorür, siyanatlar, tiyosiyanatlar, kloraminler ve amonyak şeklinde olduğu anlaşılıyor. Bunlardan siyanat, maden işletmelerinde kullanılan siyanürün asıl parçalanma ürünü. Siyanat sularda, belirlenemeyen; ancak, uzun olduğu bilinen bir süre kalıcı. Başka bir parçalanma ürünü olan amonyak, balıklar için siyanür kadar zehirli olarak biliniyor. Bazı veriler amonyak ve siyanürün birlikte etkilerinin tek tek etkilerinden daha da zararlı olduğunu gösteriyor. Tiyosiyanatlar, tatlı su balıklarında ani ölüm sendromu yaratıyor. Üstelik serbest siyanürün tersine tiyosiyanat canlı örgenlerde de birikebiliyor. Siyanojen klorür gibi öteki parçalanma ürünlerinin de balıklar için serbest siyanürden daha zehirli olabildiği belirtiliyor.Ülkemizde 70 yıl önce kapanmış olan Balıkesir Balya’daki kurşun madeninin içinden geçen çayda her yağıştan sonra toplu balık ölümleri olması dikkatleri çekiyordu. Çevre Bakanlığı uzmanlarının Balya’da Maden Çayı’ndan Temmuz 1998’de alınan örneklerde yapılan analizlerde 15 ve 22 ppm toplam siyanür belirlenmiş olduğu belirtilmektedir. Balya’daki işletme kapandıktan 60 yıl sonra atık sahasından geçen çayda neden 15-22 ppm siyanür belirlendiğine bir yanıt bulunması gerekir. Tiyosiyanatlar, tatlı su balıklarında ani ölüm sendromu yaratıyor. Balya’da yağmur sonrası karşılaşılan toplu balık ölümleri bu açıdan da incelenmeye değer. Üstelik serbest siyanürün tersine tiyosiyanat canlı örgenlerde de birikebiliyor. Siyanojen klorür gibi öteki parçalanma ürünlerinin de balıklar için serbest siyanürden daha zehirli olabildiği belirtiliyor. Balya ve Kocaçay derelerinde toplu balık ölümlerinden sonra bunlardan yiyenlerde bazı zehirlenme belirtilerinin görüldüğünü not eden Dr

3 Oygür, V., 2000, agy4 Mudder, T. and Smith, A., 1994, An environmental perspective on cyanide, Mining World News, v.6, no.95 Associated Press, February 9, 20006 Moran, R., 1998, Cyanide Uncertainties, MPC Issue Paper no.1

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 10: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Topuzoğlu’nun7 bulgusu düşündürücü.Siyanür ile ilgili olarak, Moran(1998)’ın8 getirdiği en önemli eleştirilerden biri de, siyanürün parçalanması sonucunda oluşan daha kalıcı ve yine de zehirli olan bir çok bileşik için düzenleyici standartın bulunmayışıdır. Bunlardan, yalnızca amonyak ve nitrat için standartlar var. Pek çok kamu kurumu madenciliğe ilişkin sularda WAD ya da toplam siyanür yöntemleri ile analiz yapılmasını istemekle yetiniyor. Ancak, bu yöntemlerden hiçbiri bir madencilik atığında bulunabilecek bileşiklerin çoğunu belirleyemiyor. Pek çok atık ya da yığın liçi su örneği 0.05 mg/lt’den az WAD siyanür derişimine sahip iken, öteki siyanat ve tiyosiyanat derişimleri yine de balıklar için tehlikeli düzeyde olabiliyor.Balya madeninde geçmişte siyanür kullanılmış olduğundan ve bunun atıklarda siyanatlar biçiminde yer aldığından kuşku duyulamayacağı anlaşılıyor. Özellikle yağışlar sonrasında asit ortamın baskınlaşma ve yaygınlaşması siyanatların bir bölümünün parçalanması ve sudaki toplam siyanürün artmasına neden olduğu açıktır. Yağışlardan sonra balık ölümlerinin yaygın ve şiddetle gözlenmesine karşın, bu konuda bir inceleme yapılmamış olmakla birlikte, bu ölümlerin artan siyanür derişiminin zehirleyiciliğine de bağlı olabileceği düşünülmektedir. İşte Kışladağ işletmesi kapanırken de 1.800.000 m2’lik bir alanı kaplayan 60 m yükseklikli, siyanürlü sularla işlem görmüş olan atık yığını böyle bir kimyasal madde yığını olarak kalacak. Bunun içinde 28.000 ton siyanür bulunacak; metal siyanür kompleksleri, organik siyanür bileşikleri, siyanojen klorür, siyanatlar, tiyosiyanatlar, kloraminler ve amonyak şeklinde.BAT’ın, bilinen en iyi teknolojinin Uşak’ta yaşayacak gelecek kuşaklara bir armağanı olacak bu zehir yığını, bu toksik madde deposu.40.000 ton siyanür böyle tüketilecek!”Benzer şekilde Gümüşköy işletmesinde kullanılan siyanürün de önemli bir bölümü artık atık barajındaki suda değil, katı fazdaki kopleks bileşimlerde tutulu. Balya’daki gibi her an yeniden serbest kalıp çevreye yayılması çok olası. Eti Gümüş, buna değinmiyor. Atığın geri kazanımı için hazırlanan tresisle ilgili ÇED Raporu’nda aynen şunlar söyleniyor:“Faaliyet sahibine ait gümüs cevher zenginlestirme tesisinde dogal bozundurma yöntemi seçilmistir. Bu yöntem tüm dünyada kabul görmüs ve halen uygulanmakta olan atık bozundurma yöntemlerinden biridir. Faaliyet sahibine ait cevher zenginlestirme tesisinden kaynaklanan atıklar, tesisin kuzeydogusundaki atık barajında depolanmaktadır.Bu sistemde özetle; saglanan sartlar içerisinde siyanür, hidrojen siyanür haline gelerek parçalanmakta ve hidrojen, karbon ve azot gazları haline dönüserek zararsız bir sekilde atmosfere karısmaktadır. Bu yöntemle siyanür bozundurma isleminin basarısı, atmosfer ile temas edecek yüzey alanının büyüklügü ile yakından ilgilidir.Genel anlamda dogal bozundurma mekanizması, buharlasma ve ardından atmosferde daha az toksik maddelere dönüsümler islemidir. Biyolojik oksitlenme, çökelme ve günes ısınlarının etkileri gibi faktörler de siyanürün bozunmasına katkıda bulunmaktadır.Atık havuzlarındaki büyük yüzey alanı WAD (Zayıf Asitte Çözünür) Siyanürün bozunmasını kolaylastırır. Asagıdaki sekilde görülebilecegi gibi, baslangıç konsantrasyonu litrede 20 miligram olan toplam siyanürün (CNT) yarısının dogal olarak üç haftadan kısa bir sürede bozundugu tipik bir durumunu göstermektedir. CNT sekilde de görülebilecegi gibi 100 günün sonunda tamamen yok olmustur.”Sözün terazisi yok ya. Onlar da, o çamurun yarıdan çoğunu oluşturan sudaki çözünmüş siyanürün yalnızca HCN gazına dönüşüp havaya uçacağını ve başlangıçtaki 20 mg/loranında olan toplam siyanürün 100 günde tünü ile havaya uçacağını sanıyor ya da öyle sanılmasını istiyorlar.Öyle olmadığına ilişkin açıklamalar yukarıda verilmişti.Bu açıdan bu atık barajındaki çamurun çevreye yayılması, onlarca, yüzlerce yıl buradan Kütahya’ya oradan Porsuk Barajı ve Eskişehir’e siyanür yayılabilmesi demek. Elbette kaynaktan uzaklaşıldıkça zehirleyici etkisi zayıflayacak bunun. Ama, bu biz insanlar için. Birçok başka canlı, sucul hayvanlar, onları yiyen uçucular, bunların yeyip beslendiği bitkiler bedenlerinde siyanür ve ağır metal biriktirecek. Yaşam zinciri ölüm saçacak.O çamurun çevreye yayılmaması gerekli. Yoksa yolu üzerindeki bütün yerlkeşimler er ya da geç Dulkadir Köyü’ne benzer ne mi oldu orada? AşAğıda ayrı bir başlık altında açıklanıyor.Keşki, herkesin ağzında dehşetle yinelenen siyanür sözcüğü ile sınırlı olsa idi korkulması gereken. Hayır siyanürden daha kötüsü bu çamurda yer alan ve hareketlenmiş, mobilize olmuş olan ağır metaller. Neler var olabilir bu çamurda?Bu yöredeki cevherleşmelerde Gümüş-Kurşun-Çinko-Antimuan baskın. Kuşkusuz Gümüş alındıktan sonra öncelikle öteki metaller atıkta zenginleşecek. Nitekim, atıktaki metallerin bolluğu işletmeciyi de heveslendirmiş

7 Topuzoğlu, A.. 1999, Balıkesir-Balya Yöresi Kurşun-Çinko Madeni Atık Alanı Ykınıda Bulunan Kadıköy Yerleşiminde Kronik Hastalıkların Dağılımı ve Kanser Ölümlerinin Araştırılması, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı8 Moran, R., 1998, agy

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 11: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7ve 2010 yılı başında bu atıkları işleyerek çinko ve kurşun hidroksit ve sanayi tuzu elde edecek yeni bir tesis kurmak üzere bir ÇED yaptırmış. Geride kalan filtre kekinin de seramik hammaddesi olarak kullanılabileceği düşünülmüş. Barajlarda 15 milyon ton atık biriktiği belirtiliyor. 2008 yılında barajdan alınan çamur örneği TÜBİTAK’ta analiz edilmiş ve “tehlikeli atık” olarak nitelenmiş. Üstelik bu çamurda toplam siyanür bu kez 54,63 mg/l çıkmış!!! Toplu bir yıkım olursa bu çamur yayılacak çevreye. Bir başka analize göre cevherde %3 kadar kükürt, S var. Zaten Kurşun, Çinko, Antimuan baskın olarak kükürtlü cevher mineralleri ile bulunuyor. Bunların üçü de zenginleştikleri ve hareketlendikleri ortamlarda çevre ve insan sağlığı için oldukça zararlı.Şimdi, barajın toptan göçmesi durumunda öncelikle Gümüşköy, Ören, Köprüören, Karaağaç, Yoncalı, Enne köylerinin arazilerinin bir bölümünde bu metallerle zengin ve siyanürlü çamur yayılacak. Bir şans Enne’de bir küçük barajın yer alması. Çevreye yayılabilecek tehlikeli atık niteliğindeki zehirli çamurdan süzülecek suları bir süre için durdurmak, koşullandırmak, bazı bileşenleri çökeltmek ve olası bir felaketi zayıflatmak için bu bir fırsat. Buradan öteye, Porsuk Çayı ve Eskişehir’den önce de Porsuk Barajı var. Buraları uzun erimde; ama, çok uzun bir dönem sürekli olarak kirlilik etkisi altında kalabilecek.Her halde bu atıkların etkilerinin korkulduğu gibi Sakarya’ya ve Karadeniz’e erişmesinden korkmamak gerek. Ama, uzun erimde Porsuk Çayı, içinden aktığı Eskişehir Kenti ve bu kentin içme suyu kaynakları tehdit altında olacak.

Eti Gümüş özele geçti önce balıklar öldürüldü!Necati Doğru Devletçilik mükemmeldi, özel sektör defolu, hepimiz hemen “koyu devletçi olalım” ve  “Kütahya’daki Eti Gümüş tesisleri de özel sektör patronundan geri alınıp yeniden devletleştirilsin” demiyorum.Aydınlanalım istiyorum.Fotoğrafın tamamını görelim.Kütahya’daki Eti Gümüş tesislerine daha temeli atıldığı gün girip çalışmaya başlayan ve emekli olan Mustafa Satılmış (TEMA Kütahya temsilcisi) ile konuştum.Anlatılmayanları anlattı.Başkalarından kontrol ettim.Gerçekleri anlatıyor.Dinleyin!“Ben Eti Gümüş’de işe başladım.  Barajların (seddelerle çevrilmiş havuzlar) temeli yeni atılmıştı ve çıkan gümüşü işleyecek tesis için Almanya’dan madencilik aletleri ve iş makineleri yeni getirilmişti.Devletin tesisiydi.Havuzlar çok ciddi yapıldı.Seddeler çok sağlam tutuldu.Ben inşaat öğretmeniyim.Özel bir yapı tekniği uygulandı.Barajların dip yüzeyleri kaliteli mille kaplandı ve “geçirimsizlik tabakası” oluşturuldu. Siyanürlü su ile atık zehirli diğer maddeler bizim “padok” tabir ettiğimiz havuzlarda toplandığında seddeler yıkılıp siyanürlü su tabiata yayılmasın ve havuz diplerinden de sızıntı yapıp dip sularına karışarak Eskişehir’in can damarı Porsuk Barajı’nın ve Adapazarı’nın can damarı Sakarya Nehri’nin sularını zehirlemesin diye hesaplar çok dikkatli, yanlışsız, eksiksiz yapıldı.Bir önlem daha alındı.Barajlara bitişik havuzlar yapıldı. Havuzlara “sazan balığı ve tatlı su gümüşü” dediğimiz küçük balıklar kondu. Bazılarının ağırlıkları 3-4 kiloya kadar çıkan binlerce balık havuzlarda oynaşmaya başladı.Biz çok heyecanlandık.Bu balıklar ne için dedik? Fabrika müdürümüz Kimya yüksek mühendisi; “bunlar bizim tesisimizin doğal müffetişleri, doğal denetleyicilerimiz” diye açıklama yaptı.Eğer tesis sızıntı yapsaydı.Havuzlar suyu geçirseydi.Seddelerden akma olsaydı.Siyanürlü su balıkları öldürecekti.Ve tabiatın elden gittiğini, suyun, havanın, toprağın ve insanın da öleceğini fark edecek, hemen önlemi alacaktık.Eti Gümüş de üretim insan içindi.Doğayı yaşatmak üzerineydi.Eti Gümüş 2004’de özelleşti.Özele geçince yeni sahipleri önce “balıkların bakımını” ihmal ettiler. Balıklar öldü.  Çalışan işçi sayısı 365 kişiden 230 indirildi fakat  gümüş üretimi yılda 60 bin tondan  110 bin tona çıkartıldı. Bu büyük başarıymış gibi gösterildi. Oysa devletin

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 12: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7elindeyken maden yatağındaki zengin damar(ton başına 400 gram) ile fakir damar(ton başına 150 gram)  paçal yapılacak şekilde üretim planlanıyordu. Amaç çok daha düşük tenörlü damardaki gümüşü de zengin damardakiyle birlikte ülke ekonomisine kazandırmaktı.Özel sektör bunu yapmadı.Zengin damarlara yüklendi.Daha az işçi ve daha düşük maliyetle üretimi artırdı. Üretim artınca siyanürlü atık miktarı da çoğaldı. Çoğalan atık miktarı için ilave padok(havuz) ve ilave seddeleme yapmak da gerekiyordu mutlaka… İlave yapmak yerine mevcutlara yüklendiler. Çekmedi 2 ve 3’cü havuzlar arasındaki sedde çöktü, bütün yük 3’cü barajın seddesine bindi… Şimdi korkulan yağmurla birlikte o seddenin de çökmesi ve Romanya’da Baia Mare, Macaristan’da Ajkai’, İspanya’da Los Faires madenlerinde yaşanan feci çevre  felaket senaryosunun bize de gelmesi…”Mustafa Satılmış’ın anlattığı bu!Uzmanların korkusu da bu!Çevre Bakanı ise çok sakin!Hiçbir sorun olmayacak diyor.Orada yumurta kapıya dayanınca yapımına yeni  başlanan ilave havuzun altı geçirmisiz tabaka kaplanmadan yapılıyor iddiaları var bu doğru mu? Eski havuzların bakımı da yapılmadığı için siyanür sızdırdıkları iddiaları doğru mu? Yeni havuzun yapımında devlet kuruluşlarının makineları çalışıyorsa bu devletten özele hortumlama yapmak değil mi? Özelleştirme İdaresi Eti Gümüş’ü özele satarken nasıl bir mukavele yaptı ki, doğal denetici müfettiş balıklar öldürülüyor, seddeler yıkılıyor, tabiatın canı ağzına geliyor?İktidar, vahşiliğin bekçisi oldu.http://tr.necatidogru.com/index.php?option=com_content&view=article&id=280:eti-guemue-oezele-gecti-oence-balklar-oelduerueldue&catid=1:gunluk-yazi&Itemid=27

SİYANÜR CEHENNEMİ KÜTAHYA’YA GİTTİK 

Antalya Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu olarak, siyanür cehennemi Kütahya’ya gittik ve bölge halkına geçmiş olsun diyerek, siyanür gerçeğini yerinde gözlemlemek ve bölge halkına destek olmak istedik.

Siyanürlü suların bekletildiği atık havuzu patlayarak bölgede çok büyük bir riski beraberinde getiren Eti Gümüş tesisleri 1982’den bu yana çalışıyor. 2004’te özelleştirilmiş. Tesiste yaklaşık 800-1000 insan çalışıyor.

Bölgeye yaptığımız ziyarette karşımıza çıkan ilk büyük duygu bölge halkının yaşadığı büyük korku oldu.Bölge halkı yıllardır yan yana yaşadığı atık havuzunun tehlikesini ilk defa bu kadar yakından hissetmiş.

Ancak bölge siyanürün tehlikesini daha önce birçok kereler yaşamış, ancak ne yetkililere, ne de şirkete derdini hiçbir zaman anlatamamış.

Şu anda bölge halkı, korkunun yanında büyük bir paniğin de içinde…Bölgede sorunda etkilenecek olan ve de en önemli gelir kaynağı olan yakın köylerin tarım alanları çok fazla.

Yaklaşık 70 bin dönümlük arazinin olduğu köylerden Köprüören köyü 10 bin dönüm tarım alanına sahip. Diğer köyler; Gümüş, Dulkadir, Aliköy, Örenköy, Dedik, Yakaca, Şahin, Ağaçköy, Kızılcakaya, Yoncalı ve Çiftlik

Köyü. Bölgede ilk olarak bir patlama durumunda en çok etkilenecek köy olan Köprüören köyüne gittik. Tesis kurulduğu günden bu yana çok ciddi çevre sorunlarını da arttırarak bu günlere kadar gelmiş.

Tesisin verdiği en büyük zararların başında taban suyuna verdiği zarar geliyor.Tesis saniyede taban suyundan 300 litre su çekiyor. Çektiği suyu ise gümüş elde etmek için siyanürle ayrıştırdığı

malzemeleri yıkadıktan sonra atık havuzlarında bekletiyor.Yeraltı suları çekildiği için taban boşaldığı için çökmeler başlamış. Köylülerin arazilerinde çökmeler ortaya

çıkmış ve köylü ne yapacağını dahi bilmiyor. Başlangıçta 4-5 metreden su alınırken şu an taban suyu 80 metrelere inmiş.

Geçmişte yaşanan bir önemli diğer çevre sorunu ise balık ölümleri olmuş. Yağmurlar fazla yağdığı zaman tesis bölgesinden gelen sular Felen Çayına karıştığı için yağmurlu günlerde ciddi balık ölümleri yaşanmış.

Bölgede en sık gözlemledikleri bir diğer iç burkucu çevre sorunu ise kuş ölümleri olmuş. Bölgede beslenen kuşların daha yiyecekleri yer yemez gözlerinin önünde öldüklerine tanık oluyorlarmış.

Bir köylünün anlattıkları ise yine aynı şekilde acı verici. Köylünün koyunları o bölgede otlama sonucu ölmüş. Köylü bunu şirkette dile getirince köylünün koyunlarını çok yüksek fiyata satın alarak gömmüşler.

Şu an ise köylüler daha önce koyunların, balıkların, kuşların başına gelen ölümlerin kendi başlarına gelmesinden korkuyorlar. Köyde hakim olan en büyük duygu KORKU.

Bölgede bulunduğumuz gün Çevre ve Orman Bakanı bölgeye gelecek diye haber geldi ancak Bakanı atık havuzunun olduğu bölgeye dahi gelmeden ve bölgeyi görmeden Kütahya merkezde basına açıklamada bulundu.Yaptığı açıklamada ise tehlike yoktur dedi. Açıklamasını köy halkıyla birlikte köy kahvesinde birlikte izledik.

Bakanın yaptığı açıklamaya köylüler ciddi tepki gösterdi.Aynı gün akşama yakın Kütahya Valisi köye geldi. Ancak köylüler, alınacak önlemlere inanmadılar ve panikleri

geçmedi.Köyün 80 yaşındaki güreşçisi köye gelen Kütahya Valisine halkın içinde YAŞAMAK İSTİYORUM diye adeta

çığlık atarak arzusunu dile getirdi.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 13: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

Akşam köylülerle birlikte yaptığımız toplantı sonucunda köylüler çözüm arayışını sürdüreceklerini dile getirdiler.

Ancak her türlü ikna yöntemini köylülere karşı kullanan yetkililer, işçiler ile köylüleri karşı karşıya getirdiler. Tesislerde akrabaları çalışan köylüler, akraba baskısı, aile baskısı ve devlet baskısı üçgeniyle korkuları arasına

sıkışmış durumdalar.

Bizler yapılan bu tesislerin KÜTAHYAYI VE DOLAYISYLA TÜRKİYE’Yİ GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE ÖLDÜRDÜRMESİNE SEYİRCİ OLMAK İSTEMİYOR VE TESİSİN HEMEN KAPATILMASINI, ATIK

HAVUZUNUN TEKNİK KONTROL ALTINA ALINMASINI VE BÖLGENİN ZEHİRDEN KURTARILMASINI TALEP EDİYORUZ.

10.05.2011 

ANTALYA ISPARTA BURDUR DENİZLİ KAŞ PLATFORMU ADINA          ELMALI TEMSİLCİSİ                                               PLATFORM SÖZCÜSÜ

             Yakup Yıldırım                                                                     Hediye Gündüz

Ama, Eti Gümüş İşletmesinin Atık Barajı Zaten Öldürücü İdi

İşletme 1981’de kuruldu; atık barajı da. 2004’te özelleştirildi. Bir maden ocağı, bir zenginleştirme tesisi vebir de atık barajı/havuzu var. Bunlar ilk günden beri vardı. Ve insan sağlığına öldürücü etkileri oldu. Yıllardır söyleniyor bu. Ama, ne işletmeciler ve ne de kamu görevlileri bunu umursamadı.İşletmenin hemen bitişiğinde bir köy var. Dulkadir. Şimdi sormalı, işletme kurulmadan önce son 5 nüfus sayımında nüfusu azalmayan ve 1985’te 209 olan köy nüfusu, neden 1990’da 189’a, 1997’de 60’a, 2000 yılında 63’e indi? Hani madencilik istihdamı kırsal yöre insanının ayağına götürüyordu.Neden, bu köyde Sağlık Evi=Yok; Sağlık Ocağı=Yok; İlköğretim Okulu=Var / Faal Değil, Taşımalı Eğitim Yapılıyor; PTT Şubesi=Yok; PTT Acentası=Var; Su Şebekesi=Yok; Kanalizasyon=Yok?Neden bu köyde şimdi işletmede çalışan birkaç kişinin ailesi dışında yaşayanlar yok?Bu soruların öncülleri daha önce de sorulmuştu.

11-Ağustos-2006 Buğday’dan,“Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde adı “Kanserli Köy”e çıkan Dulkadir Köyü’ndeki kanser vakalarının, içme suyuna karışan arsenikten kaynaklandığı belirlendi.Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Dulkadir Köyü’nde son 30 yılda çoğunluğu erkek 100’ün üzerinde kişi cilt, deri ve akciğer kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi. Ölümlerin sırrı, jeologların 3 yıllık çalışması sonucu çözüldü. Köyün yakınındaki gümüş işletmelerinde kullanılan siyanürün neden olduğu iddia edilen ölümlere, başka bir tesiste açığa çıkan arseniğin içme suyuna karışmasının yol açtığı belirlendi. Selçuk Üniversitesi Öğretim üyesi Fettullah Arık, “Aldığımız örneklerde yüzde 15’lere varan arsenik mineralleri söz konusuydu. Köy civarındaki yüzey sularında ve kaynaklardan aldığımız miktarlarda izin verilen standartın 2-3 katı bir değer ortaya çıkıyor” dedi. Uzmanlar, 1970’li yıllarda kurulan Gözeçukur adlı tesisin, kayaçların içinde arsenikle birlikte bulunan “antiuman” maddesini çıkardıktan sonra geriye kalan arseniği açıkta bırakmasının ölümlere yol açtığına dikkat çekiyor. Tesisin açıkta bıraktığı arseniğin, zamanla yeraltı ve yer üstü sularına karışarak köylülerin yıllarca arsenikli su içmesine yol açtığı belirtiliyor. Uzmanlar şimdi köyde halen kullanılan arsenikli suyun kaynağının acilen kurutulmasını istiyor.”

Ama gerçekte, “uzmanlar” açıkça hedef şaşırtıyorlardı.

Özer Akdemir de Evrensel’de dün yazdı (2011-05-08 06:19:58)

“DULKADİRLİ'NİN KADERİEşme’deki altın madenine karşı mücadelede kullanılmak hedefi ile bir siyanür, altın ve Oysa bu köy 700 yılı aşkın bir tarihe … sahip bir köydü. 15-20 yıl öncesine kadar 200 kişinin üzerinde olan köy nüfusu bugün 7-8 haneye düşmüşse eğer, bunun en önemli nedeni 1987’lerde birkaç yüz metre ötede açılan gümüş madenleri idi. Etibank’ın 100. Yıl Eti Gümüş İşletmelerinin faaliyete geçmesinin üzerinden 10 yıl geçmişti ki, on yılda 60 kadar köylü akciğer, mide, kalın bağırsak gibi kanserlerden yaşamını yitirdi. Birbiri ardına gelen bu kanserli ölümler üzerine köyün önemli bir kısmı çareyi göç etmekte buldu....Dulkadirli köyünde 10 yıl içerisinde 56 köylünün kanserden ölmesinin nedenlerini araştıran Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Necla Özdemir, madenin çalışmaya başladığı tarih olan 1987 yılından araştırmanın yapıldığı 1993 yılına kadar geçen süre içerisinde köy halkından 22

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 14: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7kişinin çeşitli kanser türlerinden öldüğünü tespit eder. Yapılan analizler sonrası köy suyunda limitlerin çok üzerinde arsenik olduğunu keşfeden Özdemir, köy evleri ile ilgili de “Evlerin sıva badanasında kullanılan toprak örneklerinde kristalin kuvars saptanmıştır. Bu mineral uzun süre solunduğu taktirde akciğer kanseri riski artar” diye yazar raporuna. Prof. Özdemir’in araştırmasının ardından Etibank borularla köye başka bir yerden içme suyu getirir, ayrıca köylülerde evlerin sıvasında kuvarsları kullanmayı bırakırlar.Tavşanlı İlçesine bağlı Dulkadir Köyü Muhtarlığı 5 Şubat 1992 tarihinde Anadolu Üniversitesi Tıp Rektörlüğü’ne köylerindeki kanser olayları ile ilgli araştırma yapılmasını isteyen bir dilekçe ile başvurur. Bu dilekçenin ardından Eskişehir Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof Necla Özdemir başkanlığında bir heyet köyde incelemelerde bulunur. 13 Mayıs 1992’de başlatılan inceleme ve araştırmalar sonucu hazırlanan raporda dikkat çekilen konulardan bazıları şunlardır: “Tavşanlı İlçesi kaymakamlığından alınan yazılı bilgiye göre, köy nüfusu 1980 yılında 190, 1985 yılında 209 ve 1990 yılında 189 kişidir. Son on yılda, köy nüfusuna kayıtlı ve … köyde yaşadığı belirtilen 56 kişinin öldüğü tespit edilmiştir. Ölenlerin yakınlarının sözlü beyanları, mevcut hastane belgeleri veya temin edilen hastane belgelerinin incelemesi sonucu belirlenen ölüm nedeni hastalıkların dökümü şöyle idi:

1. 22 kişi çeşitli kanser türleri,2. 12 kişi kanser dışı diğer hastalıklar,3. 22 kişi de ise ölüm sebebi belirlenememiştir.”

………”Bu konular daha 2002 yılında, Bergama Ovacık’ta Newmont’un işletmesi kapanmasın diye TUBİTAK’a bir rapor hazırlatıldığında enine boyuna tartışılmıştı. TMMOB’ne bağlı 4 mühendis odasının ortak yayını olan “TMMOB ÇEVRE-JEOLOJİ-KİMYA-METALURJİ MÜHENDİSLERİ ODALARI, BERGAMA-OVACIK ALTIN İŞLETMESİ GİRİŞİMİ konusunda TÜBİTAK-YDABÇAG Uzmanlar Komisyonu Raporu’nun ELEŞTİRİSİ (KASIM 2002)”’da siyanürle cevher zenginleştirmeyi savunanların örnek gösterdiği Eti Gümüş tesisinin sağlığa zararı irdelenerek yanıtlar verilmişti.İşte o zaman yazılanlar:

“Ne var ki, bugün ulaşılabilen sınırlı anlayış bile sonucun ne denli vahim olduğunu açığa çıkarmakta ve siyanürün taşan atık barajı suları ile çevre sulardaki balıkların toplu ölümlerine neden olmanın çok daha ötesinde ve çok daha vahim etkileri olabileceğini ortaya dökmektedir. Bunun en acı ve ders verici örneği, Kütahya Gümüşköy Etibank Gümüş İşletmesi yakınındaki Dulkadirli Köyü’nde, gümüş işletmesi başladıktan sonra çeşitli kanser türlerinden ölümlerin başlaması ve Köy’ün bugünkü nüfusunun 6’ya düşmesi olmalıdır. Bu ölümlerin Köy’ün su kaynağındaki arsenik derişiminin aşırı yüksekliğinden kaynaklandığı belirlenmiş ve yeni bir su kaynağı bulunmuştur, ancak, belli ki geç kalınmıştır.”Ve o zaman konunun ayrıntılarına girilmişti :“Oysa dünyanın değişik yerlerinde, tartışılan yolla yapılan altın işletmelerinin insan sağlığına olan olumsuz etkileri, çok sayıda çalışma ile belirlenmiştir. Örneğin, Kanada Ontario Eyaleti’ndeki altın işletmelerinde çalışanlar üzerinde, bir kamu kuruluşu olan “Workers Compensation Board” için yapılmış üç ayrı araştırmanın 9 sonuçlarına göre bu maden işletmelerinde çalışanların akciğer kanserinden ölme riskinin, aynı bölgedeki madenlerde çalışmayanlara göre %40 daha yüksek olduğu (SMR 140), mide kanseri için böyle bir ilişkinin bulunamadığı, artan kanser riskinin yeraltında çalışanlarda ve ayrıca sigara içenlerde daha yüksek olduğu, bu risk artışının arsenik ya da radon gibi kanser yapıcı kimyasallardan mı yoksa silisli tozların solunmasından mı kaynaklandığına ilişkin güvenilir veri bulunamadığı bildirilmektedir.Altın madenleri çalışanları arasında akciğer kanserinden ölme riskinin yüksekliği başka araştırmalarla da belirlenmiştir. Örneğin, Avustralya’da 14 yıl süre ile 1974 madenci üzerinde yapılan çalışmada10 SMR=140; 3971 Güney Afrikalı madenci üzerinde 9 yıl süre için yapılan çalışmada11 SMR=161; ABD Güney Dakota’da Lead Madeni’nde12 14 yıl için SMR=370; Sovyetler Birliği’nde 27 yıl için13 RR=7.9 gibi yüksek riskler bulunmuştur. 1940’a kadar siyanürle işlem yapılmış olduğu bilinen ve 1974’ten bu yana terkedilmiş olan Kıbrıs Lefke’deki CMC Madeni ile ilgili olarak bir araştırma başlattığına değinen Dr Enver Bıldır, “Bu konuda henüz sonuçlanmamış bir çalışmam vardır. İşe giriş numaralarına göre sıralanan 30 Kasım 1963 tarihli Karadağ yer altı madencileri listesini ele alan bu çalışma, henüz daha işin başında olmasına rağmen ürkütücü gerçeği gözler önüne sermektedir. Listedeki 1 numaralı isim Ali Kayımzade akciğer kanserinden ölmüş, 2 numaralı işçi Hüdaverdi Kasım ise kan kanserinden. İlk 15 işçiden ölüm nedenlerini bulabildiğim 10 işçinin 6’sı kanserden

9 http://www.canoshweb.org/odp/html/apr.1987.htm 10 Artmstrong, B.K., Mc Nulty, J.C., Levit, L.J., et.al., 1979, Mortality in gold and coal miners in Western Australia with special reference to lung cancer, British Journal of Industrial Medicine, vol.36, p.199-20511 Wyndham, C.H., Bezuidenhout, B.N., Greenacre, M.J., et.al., 1986, Mortality of middle aged white South African gold miners, British Journal of Industrial Medicine, vol.93, p.677-68412 Brown, D.P., Kaplan, S.D., et.al., 1984, Retrospective cohort mortality study of underground gold mine workers, in : Proceedings of the Third NCI/EPA/NIOSH Collaborative Workshop : progress on joint environmental and occupational cancer studies, p.7-5513 Katsnelson, B.A. and Mokronosova, K.A., 1979, Non-fibrous mineral dusts and malignant tumors : an epidemiological study of mortality, Journal od Occupational Medicine, v.21, n.1, p.15-20

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 15: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7ölmüş. Kanser illetinden kırılan sadece madenciler olmadılar. Dört bir tarafı maden atıkları ile kirletilen Lefke’de yaşayan insanların tümü bu kirlilikten etkilenmiş ve etkilenmeye devam ediyor. Lefke Belediyesi 2000 yılı ölüm kayıtlarına göre bölgede ölümlerin yarısı kanser kaynaklı.”14. bilgisini veriyor.Daha sonra 2000 Ocak ayı sonundaki kaza ile gündeme gelen Romanya Baia Mare bölgesindeki madenciliğin çevreye yaydığı kurşun, arsenik ve sülfürlerden ötürü, madenciliğin yaygın olduğu Marumares İlindeki iş hastalıklarının ülke ortalamasının iki katı olduğu; 1996’da 248 çalışanın zehirlendiği ve bunların yarısının Baia Mare’den olduğu; örneğin Phoenix işletmesi çalışanlarının %52’sinin kronik hasta oldukları bildiriliyor15.Kanser yaratıcı yanı çok iyi bilinen arseniğin altın işletmeleri çevresindeki yeraltısuyu ve havada asılı parçacıklarda nasıl zenginleştiği yakın zamanda yapılan birçok simpozyum ve workshopta16 sunulan çok sayıda bildiri ile örnekleniyor.En az 800 yıllık geçmişi olduğu anlaşılan ve 1986 yılında Etibank’ın Kütahya’ya 35 km uzaklıkta Gümüşköy’de ETİBANK-KRUPP Firması ortaklığı ile kurduğu siyanürle gümüş işletmesi ve atık barajı açıldığında 62 hanede 293 nüfusu olan Dulkadir köyünde yaşayanlar, 1993 yılında 12 haneye, şimdi ise 2 hanede 6 kişiye düşmüş durumda. Yaygın ve solunum yolları dışındaki organlarda da karşılaşılan kanser ölümleri17 ve terk nedeni ile boşalan köydeki sorunun nedeninin siyanür ile ilgili olmadığı savunulmakta ve bu köye 10 km uzaktaki bir kaynaktan sağlanan sudaki arsenik içeriğinin 0.67 mg/l (ABD standartları 0.01mg/l ve dünya standartları 0.05 mg/l) oluşu ile açıklanmaktadır18. Ne var ki, bu arseniğin etkisini neden yüzyıllarca göstermeyip, gümüşün siyanürle işletilmesini beklediğinin açıklanmasına yanaşan, pek yok! Önceki bölümlerde bunun nedenlerinin ne olabileceği yeterince açıklandı. Bu konu ile ilgili TBMM’ne zamanın milletvekilleri tarafından verilen Bergama’da siyanürlü altın madeni işletmesi konusunda halk oylaması yapılmasını öngören yasa teklifinin görüşmeleri sırasında dönemin İzmir milletvekili Metalurji Mühendisi Işın Çelebi’nin açıklamalarını yorumsuz olarak sunalım : ‘’Kütahya’da 1987 yılında kurulan bir tesiste, ETİBANK yıllarca siyanürle altın ve gümüş aradı. Ancak burada ciddi rahatsızlıklar görülmeye başlayınca, Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından bir araştırma yaptırılıyor. Mide ve akciğer kanserlerinin büyük ölçüde siyanür yüzünden arttığı saptanıyor. İnsanların derileri dökülmüş. Ancak bu gizli bir araştırma. Ben bunu ETİBANK’ tan aldım.’’ ‘’Bunların paraları çok, karşı çıkanlar aleyhine televizyonda haber yaptıracak kadar çok, raporlar hazırlatacak kadar çok.’’Yine aynı komisyonda görev yapan Trabzon milletvekili (yakın zaman öncesinin Adalet Bakanı) H. Sami Türk’ ün sözlerini hatırlatmada da yarar var : “Yapılması gereken siyanürlü yöntemle altın aramanın yasaklanmasıdır.””

“Azot bileşiklerinin çevreye salınması çok dolaylı; ancak, son derece önemli bir olumsuzluğa neden olmaktadır.Özellikle sularda ve havadaki tozlarda bulunan arseniğin kanser yapıcı bir zehirli madde olarak yaygın riskler doğurduğu bilinmektedir19. Son yıllarda, dünyanın değişik yerlerinde kitlesel biçimde kanser oluşmasına neden olduğu anlaşıldığı için üzerinde yaygın çalışmalar yapılmakta olan arseniğin serbest kalış ve yayılış sürecinde genç tortul çökellerin içindeki kimyasal süreçlerin başat belirleyici olduğu anlaşılmıştır20. Ancak, arseniğin doğada serbest kalışı sürecinde daha farklı bir tetikleyicinin de etkili olduğu yakın zamanlardaki araştırmalarla ortaya çıkmaya başlamıştır21. Örneğin geçtiğimiz yıl içinde gerçekleştirilen ve arsenik kirlenmesinin tartışıldığı çeşitli çalıştay ve sempozyumlarda sunulan bildirilerin nerede ise dörtte birinin maden ve özellikle de altın madeni işletmelerinin çevresinde karşılaşılan arsenik kirliliğine ilişkin bildiriler oluşu dikkati çekmektedir22.Arsenik ile, doğada çok sayıda çeşitli mineraller biçiminde karşılaşılmakla birlikte, bunun en büyük bölümü arsenopirit biçiminde bulunmaktadır. Arsenopirit doğadaki oldukça duraylı ve dayanıklı bir mineraldir. Başka mineralleri çözündüren pek çok bileşik karşısında arsenopiritin duraylı kaldığı bilinmektedir. Ancak, arsenopiritin duraylılığını bozan en tipik bileşik nitrik asittir. Nitrik asitin varlığında arsenopirit hızla çözünmekte ve duraysızlaşmaktadır. Özellikle, siyanürle işlem yapılan maden işletmelerinin çevresinde havaya salınan HCN’ün parçalanması ve arıtma süreci ile salınan nitrit ve amonyağın yağışlarla etkimesi sonunda o

14 Bıldır, E., 2001, CMC’nin Altın Madenleri, Lefke’nin Siyanürlü Geçmişinden…, Lefke Gazetesi, sayı 915 Nadisan, I., et.al., 2001, Flagelul poluare la Baia Mare, Eventimentul AURUL, Vasile Gordis University Press, p1-16716 KTH-DHAKA University Seminar on Groundwater Arsenic Contamination in the Bengal Delta Plains of Bengladesh, 1999; Occasioanl Paper #4, Australian Minerals&Energy Environment Foundation; USGS Arsenic Studies Group (http://www.brr.cr.usgs.gov/usgs/Arsenic/index.htm ); vb.17 Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1993, Dulkadir Köyü sağlık taraması sonuçları, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Rapor no 93-5918 Oygür, V., 2000, Altın Madenciğinde Siyanür Kullanımı, Jeoloji Mühendisliği, 24(1), s.111-12719 IPCS, 1981, Environmental Health Criteria 18, Arsenic, IPCS International Programme on Chemical Safety;Irwin,I R.J., 1997, Environmental Contaminants Encyclopedia Arsenic Entry, NPS, Water Resources Div., Colorado;Subcomittee on Arsenic in Drinking Water, 1999, Arsenic in Drinking Water, http://www.nap.edu/openbook/0309088337/html/R1.html ;Exposure to Arsenic and Cancer Risk in Central and Eastern Europe, 2001, http://www.icconsultants.co.uk/expascan.html ;20 United Nations Synthesis Report on Arsenic in Drinking WaterMaggs, R., 2000, A Review of Arsenic in Ambient Air in the UK, Dept. of Env., Transp. And the Regions The National Assembly for Wales21 USGS, 1999, Geoenvironmental Impacts of Mercury and Arsenic, http://minerals.usgs.gov/west/projects/hgasdel.html 22 USGS Arsenic Studies Group, http://wwwbrr.cr.usgs.gov/usgs/Arsenic/index.htm

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 16: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yörelerdeki yeraltısuyunda nitrik asit derişimi artmaktadır. HCN’ün havadaki yarılanma ömrünün 276 gün kadar olduğu konusunda bazı bulgular bildirilmektedir. Böyle ise, süreç son derece sinsi ve izlenemez biçimde işlemektedir.Bu ise, o güne değin duraylı kalabilmiş olan arsenopiritin duraysızlaşmasına ve suda ve havada taşınan toz parçacıklarında arseniğin tehlikeli biçimde yükselmesine neden olmaktadır. Arsenik ile ilgili standartlar sürekli olarak gözden geçirilmekte ve razı olunabilecek limitler değiştirilmektedir23. Bu alandaki araştırmalar da son on yılda yoğunluk kazanmış ve bu kimyasal süreçler yeni yeni tanınmaktadır. Bu olumsuz süreç ile siyanürle maden işleme teknolojisinin salgıları arasındaki ilişkiler de yeni yeni gündeme gelmektedir.Ağustos ayının sonunda yayınlanan bir haber konuya biraz daha açıklık getiriyor. ENS haber bülteninin bildirdiğine göre, Massachusetts Institute of Technology (MIT) araştırmacılarına göre, nitrat kirlenmesi bazı göllerde arsenik ve öteki zehirli metallerin davranışlarını değiştiriyor. Bu çalışmalara göre, nitrat kirlenmesi bilinenden daha sakıncalı. Prof Harry Hemond Science dergisinin 28 Haziran sayısında çıkan yazısında, nitrat kirlenmesi, arseniğin suya mevsimsel olarak salınmasına neden oluyor. Hemond ve birlikte çalıştığı David Senn Yukarı Mystic Gölü’nde ayrıntılı bir çalışma yapmış. Yüzyıldır çeşitli sanayi kuruluşları atıklarını bu göle boşaltmış. Direnişler sonunda yeni atıklar engellenmiş; ancak, biriken kirleticiler, solventler, krom ve arsenikle birlikte duruyor. Altın işletmelerinden havaya salınan azot bileşiklerinin çevredeki duraylı arsenopiritin çözünüp suya geçmesi ve Kütahya Gümüşköy’deki, Kıbrıs Lefke’deki ve bir çok başka yerdeki gibi yaygın toplum sağlığı sorunlarına neden olması ciddi bir bilimsel araştırma konusu olarak ortada duruyor.Ne var ki, bugün ulaşılabilen sınırlı anlayış bile sonucun ne denli vahim olduğunu açığa çıkarmakta ve siyanürün taşan atık barajı suları ile çevre sulardaki balıkların toplu ölümlerine neden olmanın çok daha ötesinde ve çok daha vahim etkileri olabileceğini ortaya dökmektedir. Bunun en acı ve ders verici örneği, Kütahya Gümüşköy Etibank Gümüş İşletmesi yakınındaki Dulkadir Köyü’nde, gümüş işletmesi başladıktan sonra çeşitli kanser türlerinden ölümlerin başlaması ve Köy’ün bugünkü nüfusunun 6’ya düşmesi olmalıdır. Bu ölümlerin Köy’ün su kaynağındaki arsenik derişiminin aşırı yüksekliğinden kaynaklandığı belirlenmiş ve yeni bir su kaynağı bulunmuştur, ancak, belli ki geç kalınmıştır.”Bu konularda araştırmalar az da olsa sürüyor. Ama, şurası açık ki, siyanür kullanan cevher zenginleştirme tesisleri, hele bunların atık barajı bulunanlarının çevresindeki yeraltısuyunda arsenik zenginleşiyor, yörede yaşayanların kanserden telef olması da artıyor. Dulkadir Köyü bunun ülkemizdeki ilk kurbanları idi. Bunu kimse umursamadı. Ölenlerin neden öldüğünü “Allah Bilir”di.İşletme hızlanarak, büyüyerek sürdürdü çalışmasını. Dulkadir Köyü boşaldı.İşletmeciler atıklarının tehlikeli atık olduğunu, bunun çevreye yayılmasının felaket olacağını biliyordu. Hatta, bu tehlikeyi paraya dönüştürmek üzere geri kazanım tesisi kurmaya da başlamıştı. Dertleri siyanürü dizginleyip havadan gelen ölümü durdurmak değil, atıklarını paraya çevirmek oldu.Dulkadir Köyü boşaldı.Şimdi sıra başkalarında. Barajdaki atıklar kabına sığamaz oldu. Şimdi buradan Kızılcaköy’e, oradan Kütahya’ya, oradan da Porsuk Barajı’na yani Eskişehir’e taşınacak siyanürün yavruları.

Seramik bayiliğinden özelleştirme “şampiyonluğu”na13.05.2011 sol.org.tr

Kütahya’daki felaketin sorumlusu Yıldızlar SSS Holding’in yükseliş öyküsü, Eti Gümüş’ün nasıl bir kâr hırsıyla bu hale getirildiğini fazlasıyla anlatıyor.

Yıldızlar SSS Holding’in ve Eti Gümüş’ün patronu Sebahattin Yıldız, 2000’lerin “yıldızları”ndan. 2000 yılına kadar seramik bayiliği yapan Yıldız, 1999 yılında fiilen batan Söğüt Seramik’i SPK mevzuatına aykırı bir şekilde ele geçirdi, 2004 yılında özelleştirmeden komik bir bedele Eti Gümüş’ü aldı ve son olarak iki elektrik dağıtım bölgesini yine özelleştirmeden aldı. Birkaç milyon dolar işletme sermayesini cebine koyarak ele geçirdiği Söğüt Seramik, 41 milyon dolara aldığı Eti Gümüş ve son olarak özelleştirme bedeli 2,65 milyar doları geçen iki dağıtım bölgesi... 10 yılda alınan yolu bu birkaç rakam iyi bir şekilde

özetliyor.1990 yıllarda Söğüt Seramik’in Karadeniz Bölgesi, Ankara ve İzmir bayiliklerini yapan Yıldız, firmanın 1999 yılında batma noktasına gelmesiyle önce Söğütsen Seramik adında bir şirket kurup Bilecik’teki fabrikayı beş yıllığına kiraladı. Kira bedeli, yıllık üretimin yüzde 20’si idi. İşçilere, TEDAŞ’a, Botaş, SSK’ya olan 15 milyon dolar civarındaki borç ise eski sahiplerin üzerinde kalmış oldu. Yıldız, beş yıllık kiralama sürecinin ardından fabrikanın sahibi oldu. 2003-2008 yılları arasında TOKİ projeleri başta olmak üzere konut yapımındaki canlılık, seramik talebini ve üretiminin de artmasını sağladı. Kriz fırsatçısı Yıldız,

23 http://www.epa.gov/safewater/arsenic.html

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 17: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7bedavaya aldığı tesisten kısa sürede para kazanmaya başladı. Ancak Söğütsen Seramik’in üretim kapasitesi, cirosu ve kârı Yıldız’ın sonraki büyük adımlarının yanında mütevazı kalıyor.2000-2004 döneminde, iyimser bir tahminle ortalama 10-15 milyon dolar ciro, 1,5-2 milyon dolar civarında da kâra sahip bir şirketin Eti Gümüş’ü nasıl olup da alabildiği ilk soru olsun. 3 yıllık kârın tamamının “tasarruf” edildiğini, üzerine Yıldız’ın bayilik döneminde yaptığı “birikim”ini ekleyerek bir kaba hesap yapıldığında bile 10 milyon doları geçmek mümkün olmuyor. Banka kredileri ne güne duruyor denecektir. 2004 yılında bankaların en uzak durdukları sektörlerden olan seramikte faaliyet gösteren, üstelik birkaç yıl önce batmış bir şirketin kredi bulması pek kolay değildi. Ama ihtiyaç da yoktu. Yıldız, Eti Gümüş’ü özelleştirmeden 41 milyon dolara aldığında TMMOB Maden Mühendisleri Odası, şirketin kasasında 16,5 milyon dolara, stoklarında 10 milyon dolara ve Kütahya şehir merkezinde 3 milyon dolar değerinde lojman ve sosyal tesis olduğunu açıklamıştı. Eti Gümüş’ün yıllık cirosu da özelleştirildiği tarihte 10 milyon dolar civarındaydı. Yani Eti Gümüş’ün toplam nakit ve nakde

çevrilebilir varlığı zaten 29,5 milyon dolardı ve üzerine 10 milyon dolarlık ciro vardı. Yani başka özelleştirmelerde de görüldüğü gibi şirketin devredilirken sahip olduğu varlıklar özelleştirme bedelini karşılamaya yetiyordu. Bundan da ibaret değildi, Eti Gümüş’ün bir de 3.500 tonluk metal-gümüş rezervi bulunuyordu. 2.100 tonunun satılabilir gümüş haline getirilebileceği hesaplanan bu rezervin parasal değerinin 450 milyon dolar olduğu ifade ediliyordu. Eti Gümüş’ün bugünkü duruma hangi hırsla getirildiğini anlatmaya bu rakamlar yetiyor.Yıldız’ın son olarak kazandığı elektrik dağıtım ihaleleri için de aynı izlek geçerli. Toroslar Elektrik Dağıtım Bölgesi’ni 2 milyar 75 milyon dolara, Osmangazi Elektrik Dağıtım Bölgesi’ni ise 485 milyon dolara alan Yıldız’ın 2 milyar 560 milyon doları nereden bulacağını sormaya gerek yok. Bölgeler para basacak Yıldız kasasını dolduracak. Son olarak Rekabet Kurulu’nun MMEKA’ya devredilmesine onay vermediği Gediz Elektrik Dağıtım Bölgesi’de Sebahattin Yıldız’ın Yıldızlar SSS Holding’ine kalıyor ve ihale bedeli 1,9 milyar dolar civarında.(soL - Ekonomi)

ALTIN MADENLERİNİ İSTEMİYORUZ.Umarız Kütahyada üçüncü set patlamaz ve dünyanın en büyük çevre felaketlerinden biri yaşanmaz.Bu durumda bile o bölgede artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.Yeraltı suları kullanılamaz halde içecek ve tarla sulayacak sular artık siyanürlü ve ölümcül.Daha fazla kar ve Para için yokedilmek istenen cennet Bayramiç ve çevresi işte böyle bir tehlike altında.Altın İşletmeleri GERÇEK BİR FELAKETTİR.Tüm ALTIN ARAMA ÇALIŞMALARI DERHAL DURDURULMALI.Uluslararası Altın şirketleri bölgemizde çalışmalar yürütmekte. .Bizim cennet dağlarımız,tertemiz havamız,suyumuz,toprağımız,insanımız onlar için hiç önemli değil.Muhtarlıklara para yardımı yapıyorlar,Hayırlara ekmek yardımı yapıyorlar,köylülerimizi ve traktörlerini işe alıyorlar.Niye yapıyorlar bunları biliyormusunuz. Açmayı planladıkları ve Felakete yol açacak Altın Madeni İşletmesini meşru kılmak ve tepkileri azaltmak için.Ama bizler biliyor ve görüyoruz ki Maden çalışmaları bir felakete yol açmaktadır.Yeraltındaki altını çıkarıp tüm zehirini bize bırakıp kaçacak bu uluslararsı altın şirketlerinin faliyetleri derhal durdurulmalı.ALTIN MADENLERİNİ İSTEMİYORUZ.Kütahyada yaşanan olayları kınamak ve Altın arama çalışmalarını protesto etmek için 11 mayıs Çarşamba günü saat 12.30 da Bayramiç Belediyesi önünde basın açıklaması yapılacaktır.BAYRAMİÇ ÇEVRE PLATFORMU.11 Mayıs Çarşamba · 12:30 - 15:30 Bayramiç Belediyesi Önü.

Siyanürden sonra patlayıcı korkusuKütahya kent merkezine 34 kilometre mesafedeki Eti Gümüş A.Ş.’de geçen cumartesi günü

çöken siyanür baraj setinin onarımı ve yeni yapımına başlanan 5 numaralı havuz inşaatı sürerken, çevrecilerin ve köylülerin tepkileri sürüyor

13 Mayıs 2011

Eti Gümüş tesislerine 500 metre uzaklıkta patlayıcı deposu olduğu ortaya çıktı.KÜTAHYA DHA Köylüler, tesislere 500 metre mesafede, madenlere patlayıcı sağlayan özel bir şirketin deposu bulunduğunu belirterek, “Bir patlama olsa baraj çöker. Bu depo endişelerimizi daha da artırıyor” dedi.Şiddetli yağışta siyanür barajının çökeceği endişesi, önceki gün başlayan yağmurun dün de devam etmesi nedeniyle yöre halkını tedirgin ediyor. Eti Gümüş A.Ş.’nin bulunduğu bölgede sabaha karşı yağan şiddetli yağışın ardından, yağmur aralıklarla devam etti. Köprüören Köyü’nden tesis önüne gelen 30 kadar kadın ellerinde ‘Siyanüre hayır’, ‘Tüm canlılar ölmesin’ yazılı dövizler taşıyarak tesislerin kapatılmasını istedi. Köylüler Eti Gümüş A.Ş. tesislerine 500 metre mesafede, çevredeki taş ve maden ocaklarına MKE’den temin ettiği patlayıcı madde sağlayan 75 ton kapasiteli içerisinde dinamit lokumlarının bulunduğu özel bir firmanın deposunun olduğunu söyleyerek, “Depoda bir patlama olsa, siyanür barajının setleri çöker ve büyük bir çevre felaketi yaşanır. Deponun siyanür barajına yakın olması tedirginliğimizi daha da artırıyor. Felaket civardaki köyleri de etkileyecek. Herkesin bize destek olmasını istiyoruz” diye konuştu.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 18: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Bu da Altı Ay Önceki Bir UyarıMacaristan’da göçen atık barajının seddeleri betonarme idi. Bir yerinden dar bir aralıktan göçmüştü. Yine de bir kasabayı mahvetmişti.

T M M O B KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI 14 Ekim 2010

MACARİSTAN’DA YAŞANILMAKTA OLAN ÇEVRE FELAKETİ KONUSUNDA GÖRÜŞLERİMİZ

Hepimizin bildiği gibi, 4 Ekim 2010 günü Macaristan’da başkent Budapeşte’nin 160 km kadar güney-batısında bulunan MAL Macar Alüminyum Üretim ve Ticaret Şirketi’ne ait Ajkai Timfoldgyar tesisinin sıvı atık havuzunu çevreleyen duvarın bir bölümü yıkılmıştır.Yaklaşık 1 milyon ton zehirli atık çevreye yayılmış ve birçok yerleşim bölgesinde selle birlikte büyük bir çevre felaketine neden olmuştur. Hatta atık havuzunun zayıflayan kuzeyi duvarının da yıkılma tehlikesi vardır ve zehirli atığın miktarı toplamda 1,5 milyon tona ulaşması olasılığı gündemdedir. Avrupa’nın ortasında şimdiye dek 7 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına, çevrede bulunan hayvanların ve bitkilerin telefine neden olan bu atığın en önemli sonucu, tam bir ekolojik yıkım olarak onlarca yıl etkilerinin devam edecek olmasıdır."Kızıl çamur" diye adlandırılan zehirli sıvı atık, alüminyum üretiminde kullanılan boksitin rafinerisi sonucunda tepkime yan ürünü olarak çıkmaktadır. Çok yoğun biçimde kostik alkali, kurşun ve kısmen radyoaktif maddeler içeren bu sıvı,  doğrudan ciltle temasta ağır alkali yanıklarına neden olur. Kuruduktan sonra tozlarının solunması akciğer kanserine neden olabilir. MAL Şirketinin açıkladığı verilere göre ekolojik yıkıma neden olan bu sıvı atık içerisinde yer alan kimyasallar ve bunların etkileri yaklaşık şöyledir:

%40-45 Demir oksit, Fe2O3 (atığın kızıl rengini verir), %10-15 Alüminyum oksit Al2O3 (hayvan deneylerinde kansere neden olduğu görülmüştür) %10-15 Silisyum dioksit (Silika) SiO2 sodyum ya da kalsiyum alümino silikat biçiminde bulunur (tozları

solunursa akciğer hastalıklarına ve kansere neden olur), % 6-10 Kalsiyum oksit CaO, kireç kaymağı (cilt ve göz yanıklarına, tahrişlerine ve alerjilere neden olur), % 4- 5 Titan dioksit, TiO2 (hayvan deneylerinde kansere neden olduğu görülmüştür), % 5- 6 Sodyum oksit, Na2O (alümünyum üretim süreci yan ürünü), Atık ayrıca kurşun, krom, arsenik, kadmiyum gibi ağır metaller içermekte ve suya karıştığında çok tehlikeli

olabilmektedir.Macaristan hükümeti bölgede her ne denli acil durum ilan etmiş olsa da, başlangıçta uluslararası bir yardım çağrısında bulunmamıştır. Ancak ikinci duvarın da yıkılma tehlikesi ortaya çıkınca AB’ den uzman talebinde bulunmuştur. Yazılı ve görsel basından edindiğimiz bilgiye göre, zehirli atık, Avrupa’nın ikinci büyük nehri olan Tuna’yı besleyen Marcal ve Raba ırmakları üzerinden Tuna nehrine ulaşmıştır. Bölgede yaşayan köylülerin ifadesine göre, söz konusu ırmaklarda balık ve öteki yaban hayvanı ölümleri çoğalmaktadır.Bazı yetkililer bu kazanın, son 20-30 yıl içerisinde görülen en büyük üç çevre felaketinden biri olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Uluslararası Tuna’yı Koruma Komisyonu’nun verdiği bilgiye göre, yaşanılan bu olayın etkilerinin çok uzun yıllar boyunca insanları ve çevreyi etkileyeceği ve birçok ülkeyi etkisi altına alacağını bildirmiştir. Önlenemezse kızıl çamur Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’dan sonra Karadeniz’e ulaşacaktır.Türkiye’de ne yapılmalı? Öncelikle Çevre Bakanlığı yetkilileri bu felaketin etkisinde olan ve risk taşıyan ülkelerle bir deneyim ve eylem birliğine

girmelidir. Çevre ve Tarım Bakanlığı eşgüdümünde ilgili tüm tarafların katılımı ile periyodik su analizleri, bitki ve hayvan

sağlığındaki değişikler uzun erimli izlenmeli ve değerlendirilerek sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Sağlık Bakanlığı nezdinde yapılacak çalışmalar ile, bu felaketin insan sağlığı açısından akut ve kronik etkileri

değerlendirilmeli ve halka aktarılmalıdır. Sanayi ve Çevre Orman Bakanlığı eşgüdümünde ilgili özel sektör şirketlerinin, meslek odalarının ve ilgili diğer

paydaşların katılmasıyla REACH (kimyasalların tescili, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanması), SEVESO II (Tehlikeli Maddeler içeren Büyük Kaza Hasarlarının Kontrolü) mevzuatlarının gereklilikleri yerine getirilmeli, yapılan çalışmaların sonuçları duyurulmalıdır.

Benzeri felaketlerin ülkemizde yaşanmaması için, Türkiye'deki atık depolama alanları, kapasite durumları ve ne kadar emniyetli oldukları, bu atıklarla ne yapıldığı ve nasıl bertaraf edildiklerine yönelik veriler toplanmalı, açıklık ilkesi gözetilerek sonuçları kamuoyuna aktarılmalıdır.

Türkiye'deki tehlikeli kimyasalları üreten, işleyen, taşıyan ve depolayan işletmeler ile denetim ve kontrolünden sorumlu Çevre ve Orman Bakanlığının böyle bir senaryo ile başa çıkabilecek uzman kadrosu ve sayısı açıklanmalı, toplum bunlar üzerinden bilgilendirilmelidir.

Türkiye bu ekolojik felaket üzerinden yeterli dersi çıkararak, özellikle büyük endüstriyel kuruluşların olası kaza risk değerlendirmeleri, acil durum planlamaları, kurumlar arası eşgüdüm, acil müdahale ve kurtarma yeteneğine sahip teknik ve uzman kadroları açısından tüm ülke bazında kendini acilen sorgulamalıdır.Kamuoyunun bilgilerine sunulur.TMMOB Kimya Mühendisleri OdasıYönetim Kurulu

PERGAMONBergama Çevre, Kültür ve Sanat Derneği

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 19: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

Basın Bülteni11.05.2011İzmir- Bergama ‘da kurulu ve “Pergamon” adıyla anılan “Çevre, Kültür ve Sanat Derneği” ve Eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın’ın Kütahya’daki siyanür felaketi ve Bergama’ya yansımasına ilişkin basın açıklaması aşağıdadır: Kütahya’daki Gümüş Madeni’nin atık havuzlarından siyanürlü su ve zehirli atıkların sızması;  1989’dan beri, Bergama’da işletilen ”siyanürlü altın madeni”ne karşı çıkan, ve olabilecek çevre felaketleri için kamuoyunu uyaran, bunun için Türkiye’nin dört bir yanında herkesin dikkatini çeken eylemler yapan Bergamalıları ve çevrecileri bir kez daha haklı çıkarmıştır.Yapılan uyarıların göz ardı edilmesi, Kütahya’da ısrar edilmesi; Bergama, Uşak, Gümüşhane’de de siyanürlü madenlerin işletmeye alınması yeni çevre felaketlerine zemin hazırlamaktadır.Kütahya’daki felaket; Kaz Dağları’nda, Kozak Yaylası’nda, Niğde’de Eskişehir’de, İzmir Efemeçukuru’nda işletilmek istenen  yeni “siyanürlü madenler”de  olabilecek büyük çevre felaketlerinin habercisidir.Şimdi de “Zeytincilik yönetmeliği” değiştirilerek, “zeytinliklerde” de “siyanürlü altın madenciği” yapılmasına izin verilmek istenmektedir. 1989’dan beri söylediğimiz gibi, “siyanürlü altın ve gümüş madenleri Türkiye’ye zenginlik değil felaket getirecektir, getirmektedir”..Bunu görmek için kahin olmak gerekmiyor. İşte, “çok  önlem alındığı” iddia edilen Kütahya felaketi ortadadır.Şimdi sırada Bergama’da yaşanacak felaket mi vardır?Bergama Ovacık’taki “siyanürlü altın madeni”  bir çok mahkeme kararına rağmen kimi yetkililerin verdikleri izinlerle işletilmiş ve maden bitme noktasına gelmiştir.Bu madenden çıkan tonlarca zehirli; siyanürlü, arsenikli atıklar Bergama; Ovacık ve Çam Köyü’nün dibindeki “zehir barajı”ndadır.Bu baraj dolmuş, yanına bir yenisi daha yapılmıştır.Şimdi  Kozak’ta üç, Bergama Narlıca Köyü yakınlarında iki yeni altın madeninin açılacağı ve bunlarınOvacık’ta işlenip zehirli atıklarının yine buradaki zehir barajına konulacağı bildirilmektedir.Hatta bunlar yetmiyormuş gibi, Balıkesir Havran, İzmir Arap Dağı, vb. gibi dışarıdan  taşınarak getirilecek cevherlerin de Bergama’da işlenip atıklarını yine  Bergama’da depolanacağı  söylenmektedir.Yetkililer, ne kadar “Önlem alındı!” derse desin, “zehirli atık barajları”nın bir gün bir yerden patlak verdiği görülmektedir.Dünyada’da bunun örnekleri görülmüş; Romanya’da, Guyana’da Papua Yeni Ginesi’nde bu türsiyanürlü çevre felaketleri yaşanmıştır.Demek ki, zaten bir zehir çöplüğüne dönmüş Bergama yakınları korkunç bir tehdidin altındadır.Siyanür şeker, arsenik un, atık barajı aşure değildir.“Tüp gaz’ın bile riski vardır”, “bademde bile siyanür vardır”, gibi boş yaklaşımlar doğru değildir.Bergama’da ve Kütahya’da baraj duvarlarının ve zeminin dayanıklılığı konusunda, “sağlamdır izni verenlerin” “günahları boyunlarına borçtur”.Bir avuç altın için vatan toprakları feda edilmemelidir.Üç beş kuruş için on binlerce insanın hayatı riske sokulmamalıdır.Başta Bergama olmak üzere mevcut siyanürlü madenler kapatılmalı, verilen ruhsatlar iptal edilmelidir.Bergama’nın seçkin ailelerinden birine mensup “Çağlayan T.” hanım’ın dediği gibi:“Allah Bergama’yı ve Türkiye’yi siyanür’ün şirretinden korusun!”

TURGUTLU’DA BTURGUTLU’DA BİİR ADIMR ADIM İİLERLERİİ

TURGUTLU TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE KÜLTÜR MERKEZİ EKOLOJİ KOMİSYONU ÇALDAĞI 2010 YILI ÇALIŞMA RAPORU

Derneğimizin ekoloji komisyonu, Turgutlu Çevre Platformu(TUR-ÇEP)' nun bileşenidir. TUR-ÇEP Çaldağı'nda açık liç sistemiyle nikel çıkarılmasına karşı AKP dışında siyasi partilerin, meslek odalarının, TMMOB odalarının sendika ve derneklerin oluşturduğu bir platformdur. Ayrıca platformu yürütmekle görevli yürütme kurulunda da derneğimiz ekoloji komisyonu görevlidir. 2010 yılında tarih sırasıyla bilgilendirme ve eylemlikler TUR-ÇEP ağırlıklı olmuştur.3 Şubat 2010 yılında TUR-ÇEP tarafından ilk bilgilendirme toplantısı yapıldı. Bilgilendirme

toplantısına Tahir Öngür, Levent Tuğrul, Tarih profesörü Salih Özbaran katıldı.25-26 Mart 2010 günü Meclis Madencilik Araştırma komisyonuna TUR-ÇEP tarafından organize edilen toplantıda Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür Çaldağı'nda çıkarılacak olan nikel ve madenin doğaya ve insanlığa karşı zararlarıyla ilgili brifing verdi.15 Nisan 2010 günü TUR-ÇEP bileşeni olan Tema' nın “Yeraltı varlıklarımız ve sürdürülebilir yaşam” konulu panel düzenledi. Bu panele Hayrettin Karaca' da katıldı. Ayrıca Hayrettin Karaca maden

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 20: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7bölgesini, yakınındaki köyleri ve okul ziyaretleriylede öğrencileri nikel madeninin çıkarılış yöntemindeki zararlarıyla ilgili bilgilendirdi.13 Mayıs 2010 günü EGEÇEP ve derneğimiz tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı' nın ağaçların kesim iznine karşı Manisa Bölge İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz iptal davasının kazanılmasını halka duyurmak için TUR-ÇEP olarak yığınsal bir basın açıklaması düzenledik.10 Temmuz 2010 günü Yeni Madencilik Yasa Tasarısının kabulünden sonra TUR-ÇEP bileşenlerinde ve civar köylerde, Turgutlu halkında moralsizlik ve yılgınlık başgösterdi. Bu yılgınlığa karşı kararlılığı, direngenliği göstermek için derneğimiz ekoloji komisyonu TUR-ÇEP' i de bilgilendirerek, EGEÇEP' in desteğini alarak yığınsal davullu zurnalı bir katılımla KEFEN eylemine başladı. Kefeni giyen komisyon üyesi arkadaşımız yaklaşık bir ay boyunca işyerinde ve Turgutlu' da kefenle gezdi. Giymiş olduğu kefende “ ÇALDAĞI AĞLIYOR, MADEN DERHAL KAPATILSIN” yazıyordu.Bu eyleme katılan 40' a yakın köylü kadın ve katılımcılar basın açıklamasının ardından davul zurna ve pankartlarla derneğe kadar yürüdüler. Bu eylem insanlar üzerindeki yılgınlık ve korku bulutlarını kısmen dağıttı.25 Eylül tarihinde başlayan 20 Ekim' de sona eren Turgutlu semtlerinde, çevre köy ve ilçelerinde halka yönelik bilgilendirme toplantıları yapıldı. Bu toplantılara İTÜ Metalurji Profesörü Dr. İsmail Duman, Prof. Dr. Yaşar Ünsal, Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Yrd. Doç. Dr. Ediz Tuncel katıldılar.Halkla yüzyüze kahvelerde Çaldağı'nda çıkarılmak istenen nikel madenin zararlarının anlatılması yararlı oldu. Mahallelerde çevrede ve yakın ilçelerde etki alanımızı genişletmiş olduk. Ayrıca Turgutlu merkezli yapmış olduğumuz bilgilendirme toplantılarında SARDES şirketinin yapmaya çalıştığı kışkırtıcı girişimler etkisiz hale getirildi.17 Ekim 2010 günü Hürriyet gazetesinde “ Tarım cennetini asitle yıkayacaklar” tam sayfa bir haber yayınlandı. Yazının insanlar üzerinde etkisi oldukça etkisi oldu. Bu gazete kahve kahve; köy köy; dükkan dükkan dağıtıldı.29 Ekim 2010 günü Tema tırı Turgutlu' ya geldi. 10 gün boyunca Turgutlu' nun tüm okullardaki öğrenciler ve Turgutlu halkı Çaldağı hakkında bilgilendirildi. Ayrıca geceleride “ Sende ÇALDAĞI için bir mum yak” eylemi düzenlendi. Geceleri insanlar çoluk çocuk genç yaşlı TIR' ın etrafında mum eylemine katıldı. Ayrıca imza kampanyasına insanlar destek verdi.11 Aralık 2010 günü Londra Borsasında bir açıklama yapan Sardes, şirketin bağlı olduğu asıl şirket European Nikel şirketi Genel Müdürü, karşı karşıya bulundukları bazı sıkıntılar nedeniyle Çaldağı' nın pilot bölge olmasından vaz

geçeceklerini ve projenin ağırlığını Filipinler' deki Acoje bölgesine kaydıracaklarını açıkladı.22 Aralık 2010 günü European Nikel şirketinin ingiliz borsasında yapmış olduğu bu açıklamadan sonra TUR-ÇEP basın açıklaması yaparak, şirket Turgutlu' yu tamamen terk edinceye kadar mücadelemiz sürecektir diyerek yığınsal bir katılımla basın açıklaması yaptı. Ayrıca aynı gün basın açıklamasının yapıldığı yerde “ FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR” isimli pankart açtılar. Çevre köylerdeki kadınlarla konuşmaları mücadelemize ciddi katkı yaptı.30 Aralık 2010 günü sermaye yanlısı sahte doğa dostu Prof. Dr. Orhan Kural Feytullahcı bir okulun desteğinde TUR-ÇEP ' den ısrarla kaçarak bir panel verdi. Çaldağı' ndaki nikel madeninin bir fırsat olduğunu söylediği panel basında bir gün sonra yayınlandı. Bunun üzerine TUR-ÇEP Orhan Kural' ın bu açıklamasına karşı basın açıklamasıyla yanıt verdi.Çaldağı' ndaki sit alanları, tarihi doku ile ilgili yapmış olduğumuz mücadele, bölgede yapılan çok ciddi olmamakla birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı 2 Nolu Tarihi Anıtları Koruma Müdürlüğü incelemeleri sonucunda, Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2 bölgeyi 1. derecede, 2 bölgeyi 3. derecede sit alanı ilan ederek Turgutlu Kaymakamlığı' na bildirdi.Sardes şirketi direnişi kırmak için her yolu denedi, Turgutlu Spor'a büyük maddi destek verdi. Turgutlu spor formasıyda SARDES reklamını taşıyor. Turgutlu Spor taraftarlarınada ingiliz borsasında yapmış olduğu açıklamadan sonra TUR-ÇEP'e karşı yürüyüş ve eylemler yapan her taraftara 50 lira vereceklerini, SARDES giderse Turgutlu Spor zor durumda kalacak diyen SARDES yöneticileri Turgutlu Spor taraftarlarını kışkırtamadı. TUR-ÇEP Turgutlu Spor taraftarlarıyla yapmış olduğu görüşmelerde “ TURGUTLU SPOR'U KİRLETTİRMEYECEĞİZ” ve halkımıza karşı nankörlük yapmayacağız diyerek bu istemleri geri çevirdi.Ayrıca Turgutlu' da yayın hayatına başlayan “ Kasaba SANAT” dergiside Tarih Profesörü Salih Özbaran imzalı ÇALDAĞI'NA sahip çıkılmasıyla ilgili bir yazı yayınladı.Ayrıca Turgutlunun şairlerinden Neclet Aracı ve emekli edebiyat öğretmeni şair Fikri Çalışkan ortaklaşa “ÇALDAĞI EFSANESİ” ' ni yazmayı sürdürüyorlar. Önümüzdeki günlerde bu destanı kitap halinde yayınlamayı düşünüyorlar.

SONUÇEGEÇEP ve derneğimizce açılmış olan Manisa Bölge İdare Mahkemesinde Çevre ve Orman Bakanlığının ÇED olumlu kararına karşı açmış olduğumuz iptal davasını kaybetmiştik. Bu dava Danıştay' a gönderilmiş ve süreci bekliyoruz. Danıştaydaki davaya lehimizde sonuçlanan ağaçların kesimi ile ilgili Manisa Bölge İdare

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 21: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Mahkemesinde kazanmış olduğumuz iptal davasının sonuçlarını ve SİT ile kazanımlarıda bildirerek hukuksal süreçte ÇED' in iptali için gayret sarfediyoruz. Ayrıca Maden yasasıyla etkisiz hale getirilen ağaçların kesilmesine karşı kazanmış olduğumuz iptal davasına karşı Çevre ve Orman Bakanlığı şirketin kesim iznine masasında beklediği halde şu ana kadar izin verememiştir.Abartılmaması ayrıca küçümsenmemesi gereken bir durum söz konusu. Turgutlu köylerinde ve Turgutlu halkı içerisinde etkimizi dahada arttırmamız gerekiyor. Tehlike daha geçmiş değil. İyi yol aldığımızıda söyleyebiliriz. TUR-ÇEP ile ilişkilerimizi dikkatli bir şekilde sürdürmek yığınlardan kopmadan akılcı davranmak

zorundayız.En önemliside EGEÇEP' i güçlendirmek, sistemleştirmek, daha da etkin bir hale getirmektir. EGEÇEP 4. Bileşenler Kurultayı güçlü çıktığımız, ekoloji düşmanı sermaye güçlerine , Kapitalizm ve Emperyalizme karşı kuvvetlendiğimiz, daha sistemli, daha yığınsal bir kurultay olması dileğiyle EGEÇEP bileşenlerini şimdiden saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.

Devrimci Selamlarımızla

Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Ekoloji Komisyonu

Turgutlu Halkı Direndi Turgutlu Halkı Direndi ve ve

şimdi bir adım öndeşimdi bir adım önde

Turgutlu’nun karşısındaki Çaldağ’da açık havada sülfürik asit liçi ile nikel ve kobalt madeni işletmeyeTurgutlu’nun karşısındaki Çaldağ’da açık havada sülfürik asit liçi ile nikel ve kobalt madeni işletmeye hazırlanan European Nickel plc çalışmalarına ara verdi. Görünür neden, finans sıkıntısının aşılamayışı. Şirkethazırlanan European Nickel plc çalışmalarına ara verdi. Görünür neden, finans sıkıntısının aşılamayışı. Şirket yatırımları için gereksindiği parayı bulamıyor. Borsa’da artık kağıtları daha fazla değer kazanamıyor. Bir Çinyatırımları için gereksindiği parayı bulamıyor. Borsa’da artık kağıtları daha fazla değer kazanamıyor. Bir Çin şirketi ile yaptığı anlaşma yürümedi. Üç AB Bankası’ndan alınmak istenen kredi de, Turgutlu’lu direnişçilerinşirketi ile yaptığı anlaşma yürümedi. Üç AB Bankası’ndan alınmak istenen kredi de, Turgutlu’lu direnişçilerin dostlarının çabaları sonunda duraklatıldı. Ardından bu projeye ciddi karşı çıkışlar olup olmadığını araştırmakdostlarının çabaları sonunda duraklatıldı. Ardından bu projeye ciddi karşı çıkışlar olup olmadığını araştırmak üzere bankaların görevlendirdiği profesyoneller üzerinde yürütülen çalışma semeresini verdi ve kredi isteği geriüzere bankaların görevlendirdiği profesyoneller üzerinde yürütülen çalışma semeresini verdi ve kredi isteği geri çevrildi.çevrildi.Şirket bunun üzerine çalışmalarını Filipinlerdeki işletmesine kaydırdıu, buradaki çalışanlarına kapıyı gösterdi.Şirket bunun üzerine çalışmalarını Filipinlerdeki işletmesine kaydırdıu, buradaki çalışanlarına kapıyı gösterdi. Ancak, Filipinler’dekinden daha elverişli koşullara sahip Turgutlu’nun askıya alınmasının başka bir nedeniAncak, Filipinler’dekinden daha elverişli koşullara sahip Turgutlu’nun askıya alınmasının başka bir nedeni vardı: Turgutlu halkının direnişi. Bu başarının sağlanmasının tek bir nedeni var, geniş bir dayanışma cephesi ilevardı: Turgutlu halkının direnişi. Bu başarının sağlanmasının tek bir nedeni var, geniş bir dayanışma cephesi ile ısrarlı, yılmadan ve donanımlı biçimde yürütülen karşı kampanya. Yıllardır süren karşıu çıkış ve direnişısrarlı, yılmadan ve donanımlı biçimde yürütülen karşı kampanya. Yıllardır süren karşıu çıkış ve direniş TURÇEP eli ile, çok geniş bir STK, siyasal ve meslek kuruluşları elbirliği ile yürütülüyor. Bu dayanışma ağıTURÇEP eli ile, çok geniş bir STK, siyasal ve meslek kuruluşları elbirliği ile yürütülüyor. Bu dayanışma ağı içinde Ticaret Borsası da var, siyasal partiler de, TEMA temsilciliği de, TDTKD de. Bu çalışmalara dışarıdan eniçinde Ticaret Borsası da var, siyasal partiler de, TEMA temsilciliği de, TDTKD de. Bu çalışmalara dışarıdan en büyük desteği ise TEMA Genel Merkezi yaptı. Son dönem kampanyası çerçevesinde 40 kadsar salon ya dabüyük desteği ise TEMA Genel Merkezi yaptı. Son dönem kampanyası çerçevesinde 40 kadsar salon ya da kahve toplantısı yapıldı. Ev kadınlarına montör eğitimi verildi ve onların halk arasında bilgilendirme yapmalarıkahve toplantısı yapıldı. Ev kadınlarına montör eğitimi verildi ve onların halk arasında bilgilendirme yapmaları sağlandı. Köylere gidildi. Komşu ilçelere gidildi. Medya ile ilişkiler sıkı tutuldu. İşletme yönetiminin hersağlandı. Köylere gidildi. Komşu ilçelere gidildi. Medya ile ilişkiler sıkı tutuldu. İşletme yönetiminin her saldırısı yanıtlandı..saldırısı yanıtlandı..

TEMA: "Çaldağı’nda Tek Ses Tek Yürek Olan Halk,Gediz Ovası’nı Kurtardı"

Manisa Turgutlu Çaldağ’da nikel madeni işletme hakkını alan İngiliz European Nickel Madencilik, çiftçisinden sanayicisine, siyasetçisinden hukukçusuna, akademisyeninden sivil toplum örgütlerine kadar tek yürek olan halkın mücadelesi ve direnişi karşısında pes etmek zorunda kaldı. Firma, orman tahsisleri yenilenmediği, proje finansmanı sağlayamadığı ve ilgili kuruluşlarla işbirliği gerçekleştiremediği için 16 Aralık 2010 tarihinde Londra Borsası’na yaptığı açıklama ile yatırımlarını Filipinler’e kaydıracağını açıkladı.Böylece, TEMA Vakfı’nın da bileşenlerinden biri olduğu Turgutlu Çevre Platformu TURÇEP şemsiyesi altında bir araya gelen farklı dünya ve siyasi görüşlerden kişi ve kurumlar, Gediz Ovası’nı tahrip edecek vahşi madencilik girişimini, daha çevresel tahribatlar ve felaketler yaşanmadan önlemiş oldu. Eğer European Nickel Madencilik, Çaldağ'da nikel madenini işletmeye açsaydı;-15 yılda, 800.000 adet tanker dolusu asit anlamına gelen 16 milyon ton sülfürik asiti açıkta kullanacak,-Binlerce ağaç kesecek,

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 22: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7-Yer altı ve yerüstü su varlığının tamamını kullanarak zehirleyecek,-Dünyaca ünlü Sultaniye üzümü, zeytin ve mısır başta olmak üzere tarımsal üretimi ortadan kaldıracak,-Doğanın ve insanların sağlığı bozulacak,-Sonuç olarak tüm canlıların yaşama hakları ellerinden alınmış olacak, ülkemizin en önemli tarım alanlarından biri yok olacaktı.Manisa Turgutlu Çaldağ’da 2008 yılında yerelde TURÇEP tarafından başlatılan mücadelede, TEMA Vakfı’nın yerelde, ulusalda ve uluslararası arenadaki desteği, mücadelenin ve direnişin etkisini arttırdı. TEMA Vakfı tarafından açılan davalarda, orman tahsisleri iptal ettirildi.Bilgi ve deneyimlerini esirgemeyen bilim adamları ve uzmanlar, İzmir, Manisa ve Manisa’nın Turgutlu, Akhisar, Salihli, Gölmarmara ve Urganlı ilçelerinde kahve toplantıları dahil pek çok farklı toplantı ve etkinlikte köylülere madenin doğa ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlattı, KKTC’de benzer bir felaketin tanıkları ülkemize gelerek yaşadıklarını aktardı. Türkiye’nin en bereketli ovası olan Gediz Ovası’nda felaketi engellemek için uzun süredir mücadele eden Turgutlu halkı başta olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanından duyarlı bireylerin, grupların, kurumların desteği kilit rol oynadı. Bölgedeki Ticaret Odaları ve Borsaları ile Ziraat Odaları ve yerel STK’lar ve her görüşten yereldeki siyasi parti temsilcileri, yerel kuruluşlar, esnaf, yerel ve mülki amirler, yerel ve ulusal basın mücadeleden hiç vazgeçmedi. Son noktada Çevre ve Orman Bakanlığı yetkililerin orman tahsisini yenilememeleri Çaldağ’da büyük felaketi engellemek adına katkı sağladı.Mevzuatta da belirtildiği üzere, doğal alanlarda gerçekleştirilecek faaliyetlerin neden olacağı etkileri ve bunlara karşı alınacak önlemleri ortaya koymak amacıyla hazırlanan ÇED raporları maalesef amaçlarının dışına çıkarak, işletmelerin sadece izin alabilmek için hazırladıkları bir belge durumuna gelmiştir. Bu durum, Manisa Çaldağ örneğinde de açıkça görülmektedir. Bilim adamları tarafından ortaya konan, Çaldağ’daki madencilik faaliyetlerinin insan ve çevre sağlığı üzerindeki olası etkilerine ve yaşanan örneklere rağmen ÇED Raporunun onaylanması bu sürecinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğinin kanıtıdır.

TEMA Vakfı, Manisa Turgutlu Çaldağ’da tek ses, tek yürek olununca insan eliyle oluşacak doğal tahribatların yaşanmadan önlenebileceğini kanıtlayan herkese minnettardır. Ancak tehlike henüz geçmemiştir. TEMA Vakfı, bölgede konunun takipçisi olacağı gibi, Çaldağ’da elde ettiği bilgi ve deneyimlerini Türkiye’nin farklı şehirlerindeki sorunlu yörelere ve uluslararası alana aktarmaya devam edecektir.TÜRKİYE ÇÖL OLMASIN! TEMA VAKFI

GELDİKLERİ GİBİ GİDECEKLER, BİLİMİN SESİNİ KISAMAYACAKLARHep gerçekleri söyledik, asıl müjdeyi de biz veriyoruzBir süredir Sardes şirketi temsilcilerinin gerçekler konusunda kamuoyunu yanıltmak için yaptığı açıklamalarının ve son gelişmelerin ardından, bizler de halkımızın doğruları ve asıl gerçekleri öğrenmesi için bu basın açıklamasını yapmayı zorunlu gördük. Çaldağı’nda uygulanmak istenen

madencilik projesinin yaratacağı tehlikeler hakkında halkımızı bilgilendirmek için TEMA ve TURÇEP olarak düzenlediğimiz, büyük ilgi gören bilgilendirme toplantılarının Sardes şirketini çok rahatsız ettiği anlaşılıyor. Gerçeklerin bilimsel olarak, hem de bilim adamları tarafından ortaya konması,

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 23: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7halkımızın bilgilenmesi şirket temsilcilerinin hoşlarına gitmedi. Bilime karşı da savaş açtılar ve üniversitelerde kürsü sahibi olan saygıdeğer profesörlere bile çamur atacak kadar ileri gittiler.Bizler, Turgutlu’daki sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar, Tema Temsilciliği ve ilçemizdeki siyasi partilerin bileşiminden oluşan TURÇEP, bir kez daha halkımızı uyanık olmaya ve sadece kendi kişisel çıkarları peşinde koşan bu kimselerin aldatmacalarına ve tuzaklarına düşmemeleri konusunda dikkatli davranmaya davet ediyoruz. Onlar bugüne kadar halkımızı hep yanıltmaya ve işsiz insanlarımızı işsizliklerini kullanarak kandırmaya çalıştılar. Gerçekleri söyleyenler ise hep biz olduk. Geçtiğimiz günlerde Sardes Şirketi Genel Müdürü, “Turgutlu’ya her an müjdeli haber verebiliriz” demişti. Ama asıl müjdeyi de sizlere bu açıklamamızla yine biz vereceğiz. Öncelikle şu gerçekleri bir kez daha özellikle vurgulamak istiyoruz: Bizler Türkiye’de madencilik yapılmasına karşı değiliz. Bizim karşı olduğumuz, Çaldağı’nda nikel madeni işletmesi için uygulanmak istenen vahşi madenciliktir. Çünkü bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçekler ve bilim adamlarının yaptığı incelemeler, sülfürik asit liçi ile açık maden işletmesinin tüm Gediz vadisindeki yaşamı yok edecek kadar büyük bir tehlike içerdiğini kanıtlamıştır. Sardes şirketi tarafından uygulanmak istenen bu projeye dünyanın hiçbir ülkesinde de zaten izin verilmemiştir. Projenin asıl sahibi olan European Nickel şirketi de çevreye verdiği zararlar dolayısıyla bulunduğu faaliyetine izin verilmemiş bir şirkettir. Önceleri Bosphorus, şimdi de Sardes adıyla Çaldağı’nda faaliyet gösteren bu maden şirketi, işte bu nedenle dünyada hiçbir ülkede uygulama imkânı bulamadıkları projeyi Türkiye’de uygulayabilmek için European Nickel şirketi tarafından kurulmuştur. Sülfürik asit liçi ile madencilik yapmak isteyen European Nickel şirketi, pilot bölge seçtiği

Çaldağı’nı bu nedenle projenin amiral gemisi diye adlandırmıştır. Ne yazık ki, bu maden şirketinden kişisel çıkarları için nemalanmak isteyenler kamuoyunu gerçekler hakkında yanıltmaya çalışıyor. Bilimsel gerçekleri belgeleriyle ortaya koyarak, bilim adamlarının anlatmasını sağlayarak akıllarına seslendik, umursamadılar. Vicdanlarına seslendik, vicdanlar da duymadı. Ama şunların da bilinmesi gerekir: Tüm Gediz vadisini tehdit eden bu projeye karşı başlattığımız mücadele, bu şirket buradan çekip gidinceye kadar devam edecektir. Kıbrıs Lefke’de de bizzat gidip gördüğümüz gerçekler, yaşayacağımız felaketin ne kadar korkunç olduğunu yeterince göstermekte ve bizleri mücadelemizde daha kararlı bir hale getirmektedir. Diğer konu da; halkımıza vereceğimiz müjdeyle ilgilidir. Turgutlu’ya müjde vereceklerini söylerken de doğru söylemediler. Asıl müjdeyi biz veriyoruz. European Nickel Şirketi Genel Müdürü Rob Gregory, projeleri için Çaldağı’nın pilot bölge olmasını askıya alacaklarını, asıl çalışmayı Filipinler’e kaydıracaklarını açıklamış, 11 Aralık tarihli Hürriyet Gazetesi’nde de bu haber duyurulmuştur. Sonuç olarak; başta Turgutlu olmak üzere, Ahmetli, Urganlı, Salihli, Akhisar halkının mücadelemize olan desteğiyle Çaldağı’nın Türk lokumu olmadığını, ama çetin ceviz olduğunu anladılar. Ayrıca Orman Bakanlığı da tahsis izni vermeyerek, üzerine düşeni yapmıştır. Tüm Gediz vadisini yok edecek bu projeyi uygulamak isteyenler sonunda geldikleri gibi gidecekler ve bilimin sesini asla kısamayacaklar. Çünkü dünyada hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen, insanlık ve çevre düşmanı bu projeye karşı başlattığımız onurlu mücadele, bugün artık tüm Ege bölgesine ve ülke geneline yayılmaktadır!

Kamuoyuna saygı ile duyurular.

TURÇEP (Turgutlu Çevre Platformu)

Çaldağı'ndan yükselen ses dünyada yankılanacak!Web sitemiz yayına başladı.

Çaldağı'ndan yükselen ses bundan sonra tüm yurt genelinde ve dünya yüzünde yankılanacak.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 24: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

www.caldagi.comadıyla yayına başlayan web sitemize öneri ve eleştirilerinizle, çevresel konu ve sorunlarla ilgili alanlardaki yazı,

bilgi ve haberlerinizle katkı yapabilirsiniz.Sitemizden sizlere haber ve bilgi akışı olmasını istiyorsanız, sitemiz işetişim adresinden bize ulaşıp not

bırakabilir veya [email protected] posta adresimize bildirebilirsiniz.ÇALDAĞI TÜRKİYEDİR!

ÇÜNKÜ ÇALDAĞI'NIN BAŞINA GELENLER TÜRKİYE'NİN BAŞINA GELENLERİ ANLATIYOR!

30.12.2010

TURÇEP’ten Prof. Dr. Orhan Kural’a cevapProf. Dr. Orhan Kural’ın 27 Aralık tarihinde gazetecilere yaptığı açıklama, kendisi adına büyük bir talihsizlik olmuş. Öncelikle Turgutlu’ya “Yaşanabilir bir dünya için elele” konulu bir konferans vermeye gelip, gazetecilere Çaldağı nikel madeni lehine açıklama yapması büyük bir çelişkidir. Bu açıklamayı birileri adına kamuoyu yaratmak amacıyla yaptığı bizim için malum olsa da, açıklamaları “profesör” unvanı taşıyan birinin kendisini nasıl bir duruma düşürebileceğine ibret verici bir örnektir. Baştan sona çelişkilerle dolu bu açıklamayı bir de “çevreci bilim adamı” tavrı içinde yapması, kendisini daha da gülünç bir hale düşürmüş. Orhan Kural’ın Bergama’da siyanürle altın çıkarma çalışması yapan maden şirketini “AB’den ödüller alan bir firma haline geldi” diye anlatması da, dünyadan bu kadar habersiz olması bakımından şaşırtıcıdır. Çünkü Türkiye, bu maden şirketine karşı Danıştay kararlarını uygulamadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından tam 1 milyon 817 bin 761 TL tazminat ödemeye mahkûm edilmiş ve 17 Ekim 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi de bu haberi manşetten duyurmuştur. Öte yandan Avrupa Parlamentosu da, 5 Mayıs 2010 tarihinde aldığı bir kararla madencilik sektöründe siyanürün kullanılmasını yasaklamış ve AB ülkelerinden bu yasaklama kararının 2011 yılından itibaren dünya genelinde uygulanmasını istemiştir.Çaldağı ile ilgili “dünyada hiçbir ülkede böyle bir maden olup da çıkarılmaması mümkün değil” şeklindeki sözleri de Prof. Dr. Orhan Kural’ın dünyadan habersiz olduğunun bir başka örneğidir. Sülfürik asit liç usulüyle açık nikel maden işletmesi bugüne dek dünyanın neresinde uygulanmıştır verebileceği tek bir örnek var mı? Gerçeklerden mi habersiz, yoksa saklamaya mı çalışıyor? Çünkü sülfürik asit liç usulüyle açık nikel madeni işletmesine ve bu yöntemi uygulamak isteyen bu şirkete dünyanın hiçbir ülkesinde izin verilmemiştir. “Çevrecilik” konusu, “profesör” unvanını Orhan Kural gibi taşıyan kimselere kaldıysa eğer, hepimizin oturup dünyanın haline ağlaması gerekecek. “Sardes şirketinin gitmesi Türkiye için büyük kayıptır” sözüne karşılık olarak vereceğimiz cevap ise, “Bu şirketin gitmesi Gediz vadisinin büyük bir çevre felaketinden kurtulması demektir” şeklinde olacaktır.TEMA hakkında sarf ettiği yakışıksız sözler de, kendisine vermeye çalıştığı “çevreci” imajının ne kadar sahte olduğunu ispat etmektedir sadece. Çünkü TEMA’nın hem ulusal, hem de uluslararası alandaki kimliği tüm dünya kamuoyu tarafından bilinmektedir. Tuğla fabrikaları ve hayvancılıkla ilgili gülünç açıklamalarına ise ilgili kurumların gereken cevabı vereceklerine inanıyoruz.Kamuoyuna saygılarımızla, TURÇEP/Turgutlu Çevre Platformu

Tarım cennetini asitle yıkayacaklar

Melis ALPHAN 17 Ekim 2010

Manisa Çaldağ’da bir doğa katliamına ramak kaldı. Önce vakti olmayanlara kısa tarihçe sunalım: Sardes Nikel Madencilik adlı İngiliz şirket buradan 15 yıl boyunca nikel çıkarmak üzere izinlerini aldı...Aslının 200’de biri oranında küçüklükte bir pilot tesis kurdu. Sonra çevreciler ayaklanınca madenin izni iptal edildi. Bu arada madencilik yasalarında bazı değişiklikler yapıldı. Şirket yatırım için parayı bulduğu an çalışmalara başlayacak.Sonra ne mi olacak? Çevrecilerin, akademisyenlerin ve yerel halkın iddiaları doğruysa binlerce, belki de onbinlerce ağaç kesilecek. Ardından Çaldağ oyulacak. Çıkarılan toprak milyonlarca ton sülfürik asitle yıkanacak. En vahimi, bütün bunlar açık havada yapılacak. Dünyanın en büyük ve verimli yedinci tarım havzası olan Gediz, uzmanların deyimiyle ‘açıkhava kimya işletmesi’ne dönecek. Cehennem senaryosunu sona sakladım: “Yer altı suları tükenecek, sülfürik asit bütün bölgenin sularına karışacak ve milyonlarca insan bölgeden göç etmek zorunda kalacak. Ve 15 yıl sonra madenin işi bittiğinde, havza bir otun bile bitmediği bir hal alacak!

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 25: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7İzmir bile boşalırİTÜ’den Metalurji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. İsmail Duman mesaisinin büyük bölümünü bu projeyi durdurmak için harcıyorBu madende 15 yıl boyunca ne kadar sülfürik asit kullanılacak?- 15-18 milyon ton arasında. Bir büyük asit tankeri düşünün, 20 ton asit alır. Başlayın Turgutlu’dan tankerleri birbirinin tamponuna değecek şekilde dizmeye. 800 bin tanker ediyor. Bu 800 bin tankeri Turgutlu’dan geçen 40’ıncı paralel üzerinden Doğu’ya doğru dizin; kuyruk Pekin’i geçiyor, tankerlerin bir kısmı Çin denizine dökülüyor, sığmıyor, bu kadar asit! Ve bu kadar asit açıkta kullanılacak. Açıkta kullanmak ne demek? - Oradaki doğayı alıp açıkhava kimya işletmesine çevirmek demek... Kapalı mekanda yapılması lazım. Toprağın içindeki nikeli, kobaltı çözmek için günümüzde bir sürü metot var. Bunların en ilerisi basınçlı kaplarda, kapalı sistemde işlemi yapmak. Düdüklü tencere gibi, 100 derecenin üstünde asitle temas ettiriyorsunuz. Dünyada var bu, Avustralya’da var. Ne kadarlık bir yatırım yapıp ne kadar kazanacaklar?- Alacakları malın değeri şu andaki fiyatlarla işe başladıkları zaman 25 milyar doların üzerindeydi. Sonra kriz nedeniyle bu rakam 10 milyara düştü. Şimdi yeniden 20 milyar doları geçti. Kriz tam atlatılırsa, kazançları 35-40 milyar dolara kadar çıkabilir. Kapalı sistem için gereken 5-7 milyar dolarlık yatırımı yapmıyorlar. Aradaki farkı da doğaya ve insana ödetiyorlar. Kazanç özelleştiriliyor, risk kamulaştırılıyor. Şimdiki yatırımları milyar doları bulmuyor.35-40 milyarlık kazançlarından Türkiye’ye ne kadarını bırakacaklar?- Türkiye’ye 10 yılda bırakacakları para 163 milyon dolar. Yani Türkiye’nin bir buçuk günlük dış borç faiz ödemesi. 18 milyon ton sülfürik asit nereden sağlanacak?- Her yıl büyük ihtimalle Güney Amerika’dan, Ant Dağları’ndan 300-330 bin ton kükürt ithal edecekler; kamyonlarla, gemilerle buraya kükürt taşınacak. O kükürt bir fabrikada yakılacak. Kurdukları tek fabrika sülfürik asit fabrikası. Dünyanın ikinci büyük sülfürik asit fabrikasını bir tarım havzasına ve Türkiye’nin en verimli, dünyanın yedinci büyük verimli tarım havzasının orta yerine kurmak, çatınıza yüz ton dinamit depolamak gibi bir şey. Neden?- Çünkü en ileri sülfürik asit üretim teknolojilerinde bile binde üç kaçak vardır. 18 milyon ton sülfürik asitte binde üç, korkunç bir miktar. 54 bin ton asit sülfürik asit havaya karışacak. Gediz, sülfürik asidin içindeki kükürte tamamen yabancı bir havza. Burası laterit havza, oksitli topraklar. Hiç kükürt yok bu topraklarda. Bu ekosisteme yabancı bir elementi devasa miktarlarda soktuğunuzda doğal yaşamda öyle bir kırılma olur ki, bir daha geri dönülemez. Gediz Havzası’nın bereketi nereden geliyor?- Gediz Havzası, Turgutlu, Manisa, İzmir, Foça ve Menemen ovalarına kadar göl halindeymiş. Bu göl milyonlarca yıl varlığını sürdürmüş, 16 milyon yıl önce de kurumuş. Laterit dediğimiz buranın toprakları, Balkanlar’dan, Sırbistan’dan başlayıp Arnavutluğu geçen, Yunanistan üzerinden Ege Denizi’nin dibini geçip İzmir çizmesinden karaya çıkan, Manisa’da devam eden, Ankara üzerinden bir yay çizip ta Harran Ovası’na kadar giden bir kuşak. Akarsu yatakları bunlar. Bereketi de buradan geliyor.

MACARİSTAN GİBİ KIZIL TEHLİKE RİSKİ Öngörünüz ne? - Uşak’ın batısından başlayıp Ege Denizi’ne kadar Gediz Havzası’nda tarım biter. Burası Sultaniye üzümünün, sarı kuru üzümün dünya başkenti. Dünyanın her yerine buradan kuru üzüm ihraç ediliyor. Ve bunun yüzde 85’i açıkta kurutuluyor. Şimdi düşünün, asit taşıyan rüzgar geldi, kurumakta olan üzümün üstüne oturdu. İhraç etmeye kalkarsanız hangi gümrükten geçer? 15 yılın sonuna gelmeden buradan büyük göçler başlayacak. İki milyonun üzerinde bir nüfus bundan etkilenecek. Havuz sistemi kullanılacağı söyleniyor...- Havuz sistemi diyorlar, halbuki yapacaklarının altısından dördü yüksek baraj. Ve bunları 45 derece eğimli yamaçlarda yapmaya kalkıyorlar. Havuz dedikleri Uluslararası Yüksek Barajlar Komisyonu’nun kriterlerine göre aslında baraj. Yani? - Böyle bir eğimde yapılan baraj o sette ne kadar dayanacak? Projede havuz diye geçen bu yapı aslında baraj, içinde de asitli ve ağır metalli çözelti bulunacak. E burası da deprem bölgesi. Ve 45 derecelik meyillerde yapacaklar bunları. Yapacakları barajların dördünün tepe yüksekliği 17 metreyle 23 metre arası. Ve içlerinde asitli su olacak. Daha yukarıdan sel geldiğinde ya duvarı yıkacak ya da taşırıp aşağı asitli su indirecek. Arkasından sel vurup çamura bulanmış bu yığınları önüne kattığı zaman ne yapar? Asit değdiği yerden geçer. Yağmurla her tarafa yayılır. Ekosistemi değiştirir. Buradaki doğanın kendini toparlaması kaç yıl alır?- Yıl mı, kaç yüzyıl mı? Çok yüzyıl alır. Toparlanmaz.Yığınlara yer açmak için kaç ağaç kesilecek?- Rakamlarına göre 330 bin ağaç kesilecek. Bu rakamın içinde ne yok biliyor musunuz? 2003’te yapılan sayımda göğüs çapı 8 santimetreden az olan fidanlar ağaç sayılmadı, orman envanterine dahil edilmedi. Yaklaşık iki milyon ağaç kesilebilir. Macaristan’daki gibi sel riski için nasıl bir önlem alacaklar?- Etrafını kuşaklayacaklarmış. Dağdan inen seli hangi hendekte kuşaklarsın? 3 metre eninde kanal açıp seli durduracaklarmış. Dünyanın neresinde böyle sel durdurulur?Suları nasıl etkileyecek bu maden?- Maden işletmesinin Turgutlu’nun su ihtiyacından daha fazla suya ihtiyacı var. Bergama, Uşak Eşme’den sonra Etem çukurunda da madencilik ruhsatı alındı. İzmir üç yönden çapraz ateşte. İzmir’i besleyen sular Ege topraklarından geçiyor. Böyle devam ederse 10-15 yıl sonra İzmir su nedeniyle terk edilmek zorunda kalabilir.

Nükleer bombadan beterEDİZ TUNCEL (Yakın Doğu Üniversitesi Öğr. Grv.) 1913’te Lefke’de Kıbrıs Maden Şirketi bakırı ayrıştırmak için açıkhavada sülfürik asit kullandı. İki kilometrelik bir alanda havuzlar kuruldu. Bugün o havuzların hali içler acısı. Bölgede muazzam bir çevre kirliliği yaratıldı. İki kilometrekarelik alan 100 kilometrekarelik bir alanı etkiledi. Oraya bir nükleer bomba atmış olsaydınız o boyutta bir tahribat yaratamazdınız. Bu madende çalışan insanların hepsi kanserden öldü. Madenin bir numaralı işçisi olan Rum da, iki numaralısı olan dedem de...

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 26: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Dedem kan kanseriydi. Babam da madende çalıştı, periton kanserinden öldü. Dayım bu madende çalıştı. O da oniki parmak ve pankreasta çıkan kanser türünden vefat etti. Komşumuz da aynı şekilde. Onkoloji merkezinde ölen hastalarla ilgili tutulan defteri incelerken fark ettim ki doğrudan etki alanında olan köylerde ölen insanların hemen hepsi kanserdi. Şu an Kıbrıs’ta en fazla görülen hastalık kan kanseri. Madenin yakınında bir köy var. O köyde ise çok ilginç bir hastalık ortaya çıktı. Bir çeşit kas hastalığı... Sağlıklı insanlar bir anda pelteye dönüyor, kasları erimeye başlıyor, sinir sistemleri iflas ediyor, altı ay geçmeden de ölüyorlar. Herhangi bir tedavi bugüne kadar uygulanabilmiş değil. Oradan ayrılırken maden şirketinin yetkilileri hastalarla ilgili arşiv kayıtlarını alıp gittiler, hastanede de bir şey bırakmadılar.

Ankara’yı yanlış bilgilendirmişlerAYLA YÖNET (Turgutlu TEMA Temsilcisi) Dört yıldır bunun mücadelesini veriyoruz. İnanıyorum ki Ankara burada olacakların farkında değil, yanlış bilgilendirme olmuş. Mesela ÇED raporunda gölet olarak adı geçen şeylerin dördünün büyük baraj olduğunu öğreniyoruz. Eminim Ankara’dakiler bunu bilseler onay vermezlerdi. Birinci derecede biz Turgutlu’da yaşayanlar etkileneceğiz. Mesela bu sene çok yağmur yağdı ve 2 Şubat’ta köyden biri “Ufak çaplı bir sel oluştu, köyün içinden sular akıyor” diye beni aradı. Ve bu sularda henüz asit falan yok, normal yağmur suları derenin yatağı bozulduğu için, tedbir alınmadığı için köyün içine taştı. Macaristan’daki olayı biliyorsunuz, bütün köyü o kızıl çamur kapladı. Bu Turgutlu’nun değil, Türkiye’nin sorunu, herkesin müdahil olması gerek.

KÖYLÜ ARAZİSİNİ SATTIĞINA PİŞMAN* Necati Gülkıvrak (Turgutlu Manavlar Odası Başkanı): Şu pazarda gördüğünüz çoğu şeyi satamayacağız. Belki bu üç-beş yıl sonra yavaş yavaş hissedilmeye başlanacak ama 10 yıl sonra bunların hiçbirini pazarda bulamayacaksınız. Bu işin sadece sebze meyve yönü. * Necip Köken (Turgutlu Tuhafiyeciler Manifaturacılar Odası Başkanı): Bizim toprağımızda her şey yetişiyor. Biz ovayı bahçe olarak kullanırız. Bu madenin zararı yüzde 1500 olur. Buradan göç etmek zorunda kalırız. Hayatın olmadığı yerde hangimiz yaşayabiliriz? Siz şehirde membaa suyu içersiniz, biz onu düşünmeyiz bile. Biz çeşmeden su içeriz. Ama bu maden yapılırsa bırakın çeşme suyu içmeyi, belki hiç su bulamayacağız. Macaristan’daki gibi bir felaket olmayacağının garantisini nasıl verecekler bize? * Sabri Toker (Elektrikçiler Odası Başkanı/Manisa Esnaf Odaları Başkan Vekili): Sadece Turgutlu’nun meselesi de değil bu, Manisa, Ahmetli, Akhisar, Salihli, bütün bölgeleri etkileyecek bir hadise. Dünyanın 7’nci büyük tarım havzası Gediz ve bu havzayı yok etmek için uğraşıyorlar. Dünyanın en büyük Sultaniye üzüm rezervi burası. Dünyada tüketilen kuru üzümün dörtte üçü buralardan çıkıyor. Biz bu madenden sonra dışarı üzüm satamayız. * Halil Turgut (Emekli din görevlisi): Bu madeni işleme süreci ileri ülkelerin kullandığı bir yöntem değil. O ilkel yöntem zararı 10’a, 20’ye, 30’a katlayacak. Medeni ülkelerin kullandığı sistemler olursa ne ala. Maden alanlarında yıllarca bir otun bitmediği söyleniyor. Biz geldik geçiyoruz ama gelecek nesil için acı bir sonuç vereceğine eminim.* Hüseyin Çakı (Sinirli köyü muhtarı): Önceden bir bilgilendirme toplantısı yapılmadı. Maden halk arasında kulaktan kulağa yayıldı. Belediye başkanımız zarar görmeyeceğimizi söyledi. Bizde 5 dönüm yer varsa, Belediye başkanında 1500 dönüm var. En çok zarar göreceklerden biri o. “Arkadaşlar öyle bir zarar görecek olsak ben karşı çıkarım, zarar görmeyeceğiz” deyince zararsız olacağına inandık. Sonradan gerçekleri öğrendik. Burada beş kişi çalışacak diye 500 kişi zarar görmesin. * Emine Yönet (Ev hanımı): Bütün dünya kovalamış, Turgutlu Ovası’ndakinden daha enayi insan yok mu? O raporları alırken “Bir karınca yaşamıyor. Hayat yok burada” demişler. Ben sizi götüreyim, karıncayı da, tavşanı da görün. Ağaçlar nasıl yaşıyor? Pilot tesisten taşan su köyün içinden akınca kazlar, tavuklar öldü. Bin lira değerindeki toprakları 40’ar bin liraya aldılar. Köylüler 40 milyar para görünce arazilerini sattı. Şimdi “Çapamızı, küreğimizi, av tüfeğimizi alıp, traktörlere mazotları doldurup yolu yakacayacağız, sokmayacağız onları” diyorlar. Daha önceden anlatılmadı onlara çünkü. Pişmanlar.

FİLİPİNLER’DE DE AYNI DERT (nikel) VE AYNI SAVAŞIM

Palawan’da Yerli Halk Madenciliğe Karşı Birleştihttp://intercontinentalcry.org/indigenous-peoples-unite-against-mining-in-palawan/

Yerli halk, UNESCO’nun bir “İnsan ve Biyosfer Koruma Alanı” ilan ettiği Filipinler Palawan’da üç yeni Filipin madencilik firmasının Finans ve Teknik Yardım Anlaşması (FTAA) başvurusunun kabulünü duyunca şok oldu. Bu başvurunun kabulü Kanadalı madenci firma MBMI ve Filipinli ortaklarının arama çalışmalarını hızlandırmaları ve Rizal, Bataraza ve Narra beldelerinde tam teşekkülü bir nikel işletmesi kurma yolunda ilerlemeleri anlamına geliyor. Bu haberler ve Palawan’da madencilik ile ilgili gelişmelere karşı yerli halktan 500’den fazla kişi 7 Haziran 2010 günü madenciliğe karşı bir yürüyüş, “Karaban” düzenledi.Palawan yerli dilinde 'Karaban', ALDAW’ın aşağıdaki yeni bir basın açıklamasında açıkladığı gibi üflenerek atılan okların taşındığı bambu sadak anlamıuna geliyor. "Bu etnik kimliğin bir simgesi; ama özel durumlarda da, madencilik kuruluşlarının geleneksel topraklarına girmesine karşı ne gerekirse yapmaya hazır olduklarını vurguluyor."

Palawan’da daha çok madencilik : Yerli Halk ve Çiftçiler Barışçı Bir Gösteride Güçlerini Birleştirdi

Filipoinler’de de “sorumluluğunun bilincinde madencilik” söylemi kullanılıyor olsa da, madenciliğin baskısı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 27: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yükseliyor ve Filipinler’in Son Cephesi’ndeki ekolojik sürdürülebilirliği tehlikeye sokuyor. Palawan İli UNESCO’nun “İnsan ve Biyosfer Koruma” programının bir paçası ve IUCN’in Tehlike Altındaki Türler Kırmızı Listesi’nde yer alan 49 hayvan ve 56 bitki türünü barındırıyor. Burası aynı zamanda kaybolmakta olan ve yalıtılmış yerli topluluklarının da toprağı."Nikel arama ve işletmesine yönelen bir Kanada madencilik firması olan MBMI Resources Inc’in web sayfasında çıkan son haberleri duyunca şok olduk" diyordu ALDAW (Atayurdu Toprakların Bekçileri) Ulusal Koordinatörü Artiso Mandawa. "Narra Nickel Mining and Development, Inc. (NNMDC), Tesoro Mining and Development, Inc. (TMDI), ve McArthur Mining, Inc. (MMI) şirketlerinin bir Finans ve terknik Yardım Anlaşması (FTAA) ile desteklenen madencilik uygulamaları çok değerli su havzalarını, yerli halkın atayurdu topraklarını ve üretken pirinç tarlalarını yok edecek. Bir kez daha, yerli halkımız ve çiftçilerin hakları ulusal ve uluslar arası yasalar çiğnenerek bütünü ile yok sayıldı. Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’na FTAA’nın uygulanmaması için her türlü baskıyı yapacağız".Şimdi de, MBMI’ın FTAA’sı Filipinler Filipinler Madencilik ve Yerbilimleri Bürosu tarafından onayladı ve Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın son onayını bekliyor. Bu arada, Filipinler’deki en büyük madencilik karşıtı savaşım grubu olan Alyansa Tigil Mina, ilgili yetkililerle konuyu görüşüyor.Kanada Vancouver’de kurulu MBMI, Alpha Nickel’in Palawan’daki 3277 hektarlık hakkında ortak girişimci olduğu gibi, Olympic Group’un Bethlehem, Mt. Bulanjao ve Malatgao sahalarında da hak sahibi. Palawan’ın en güney ucundaki az bulunur ormanlara sahip Bulanjao dağları adadaki en iyi korunmuş biyoçeşitlilik noktalarından biri. Bu dağ sırasından çıkan altı ırmak hem göçmen ve hem de yerli nüfusa su sağlıyor."Palawan Stratejik Çevre Planına göre Bulanjao dağları en çok korunması gereken “Çekirdek Zonu”nda kalıyor ve burada yapılacak her türlü madencilik Cumhuriyet Yasası 7611’in çiğnenmesi anlamına gelir" diyor Artiso Mandawa. ALDAW’a göre, GPS verileri ile fotoğraflar çakıştırıldığında, Bulanjo Dağlarında Rio Tuba Nickel Mining Şirketiyol yapımı, maden arama ve çıkarma çalışmalarını sürdürüyor. Bu nedenle, bu ekoloji cennetinde daha fazla madencilik yapılmasına izin vermek değil, kalanları korumak için yapılabilecek her şey yapılmalı.Yine de, Filipinler Hükümeti ALDAW’ın sağladığı yeri belli kanıtları yok saymayı sürdürüyor; ve havayolları ce sigara kralı Filipinlerin en zengin adamı Lucio Tan’ın MacroAsia şirketi de yasanın koruması altındaki “çekirdek zonları” ve su havzalarını kapsayan ru8hsatlarının bulunduğu Gantong Dağları’nda çalışıyor.Palawan Brooke’s Point Belediyesi’ndeki 50 m yükseklikli ağaçlardan oluşan Gantong Dağları ormanları güney yarıküredeki en yaşlı ağaçları ve Dünya Koıruma Birliği’nin listesindeki bazı tehlikedeki türleri bulunduruyor. Gantong Dağları’nın yalıtılmış yerli topluluklarındna birinin üywsi olan Maman Tuwa, MacroAsia şirketinin toplumsal yaşmlarına zarar vereceğinden korkuyor: "dağlarımız ormansızlaşırsa," diyor "yaşamımızı nasıl sürdürebiliriz? Yukarı arazilerimizdeki toprak yıkanıp giderse ne ekeriz. Çocuklarımızı nasıl besleyebiliriz? Kesinlikle ölürüz ".ALDAW’a göre, Belediye bürosu Sangunyan Bayan’ın MacroAsia’ya Brooke's Point için izin vermesi yasa dışıdır, çünkü yerel karar verme süreci dikkate alınmadı ve etkişlenecek topluluklarla görüşülmedi. Şirket öteki kamu kurumlarının izinlerini beklerken bazı ağır iş makinelerini sahaya taşımaya başladı ve yöre halkının kaygılarını arttırdı.Bu gelişmelerin sonucunda 7 Haziran 2010’da madencilik karşıtı bir 'Karaban' yürüyüşü örgütlendi. Palawan indigenous yerli dilinde 'Karaban' üflenerek atılan okların taşındığı bambu sadak anlamına geliyor. Bu etnik kimliğin bir simgesi; ama özel durumlarda da, madencilik kuruluşlarının geleneksel topraklarına girmesine karşı ne gerekirse yapmaya hazır olduklarını vurguluyor. Madencilik karşıtı yürüyüş yaklaşık 500 protestocudan oluşacak ve Brooke's Point’in Güney Belediyesi’nden motorlu araçlarla ayrılıp Başkent Puerto Princesa’ya doğru, her bir Belediye’ye 1 km kala yürüyüşe geçerek sürecek.Yürüyüşü "Our Lady of Lourdes"’ten Ipilan parish, İklim Değişimi Küresel Eylem Grubu, Çevreci Yasal Yardım Merkezi(ELAC), Palawan STK Ağı, Inc (PNNI), Palawan Aşiretler Birliği(Natripal) ve ALDAW (Kutsal Toprakların Bekileri) gibi çeşitli örgütler destekleniyor. Barong-Barong, Aribungos, Ipilan, Mabalot, Calasaguen ve Maasin gibi yerleşlim yerlerinden de Brooke's Katılımcılarına katılanlar olacak, komşu beldelerden aktivistler de (örn. Narra, Espanola ve Aborlan).Bu barışçı çabanın ana amacı İl Hükümeti’nden MacroAsia ve Ipilan Nickel Şirketi’nin (INC) planlarına izin vermemesini ve MBMI'nin yeni FTAA başvuruna engel olunmasını istemek.Artiso Mandawa "Geçen günlerde yerli topluluklar kendi hakları için tek başlarına mücadele ederlerken, şimdi dini gruplarla, sulama birlikleriyle, çiftçi birlikleriyle, balıkçı greuplarıyla ortak mücadele ediyor ve Durvival International gibi yabancı dışarıdaki destekçilerle de güçlü bağlar kuruldu. Bu birliktelik bizim gücümüzü oluşturuyor ve mücadelemiz Palawan madenciliten arınmış Girilmez Bölge olarak ilan edilene kadar sürecek " dedi.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 28: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

HEDEFTE GÖRDES VARhttp://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1302874431&year=2011&month=04&day=15 BİRGÜN 15 Nisan 2011 GÖRDESLİLER DERNEĞİ GÖRDESTE NİKEL ENDİŞESİ !                                    15 Nisan 2011 ŞULE YILDIRIM

Ege, verimli topraklarının yanı sıra zengin yer altı kaynaklarıyla da patronların iştahını kabartıyor. Bir yanda Türkiye’nin madenlerini işleyerek dışa bağımlılıktan kurtulalım savını öne süren sanayiciler, diğer yanda kesilen ağaçlarını, yok olan tarım arazilerini, suyunu ve havasını savunan yereldeki halk.Anadolu,  “kalkınma” ve “doğanın korunması” ikileminde büyük bir sınav veriyor. İşte Manisa’nın Gördes ilçesinde de şimdilerde böyle bir ikilem yaşanıyor. Zorlu Grubu bünyesindeki Meta Nikel Kobalt Madencilik ve Sanayi Ticaret A.Ş, Gördes’e refah getireceği iddia edilen nikel kobalt madenine Mayıs 2011’de kazma vurmaya hazırlanıyor. Yöre insanı ise 2013’te üretime geçecek madenin bölgeye vereceği zarardan endişeli."TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK MADEN YATIRIMI"Meta Nikel A.Ş’nin yatırımı, Türkiye’nin en büyük maden ve metalurji projesi. Firmanın bölgedeki çalışmaları 2002’de başladı. Gördes Nikel Kobalt Yatırım projesinde ise 2013’te üretime başlanacak. Elde edilecek nikel, paslanmaz çelik, kimya ve pil sanayisinde ayrıca uçak motorlarında ve yeni teknoloji hibrid araçların akülerinde de kullanılacak. Firma, proje için ÇED olumlu kararını 2003’te, ilave madencilik için ÇED olumlu belgelerini 2009’da almış.‘GÖRDES TARIM ARAZİLERİNİ KAYBEDECEK’Ancak Gördesliler Derneği etrafında toplanan yerel halk projeye karşı. Orman mühendisi İbrahim Balıklı, “Şirket yıllık 10 bin ton metalik nikel, 800 ton kobalt tuzu üreterek 25 yılda 2.42 milyar dolar kâr edecek. Gördes ise binlerce dönüm tarım arazisini, ormanlarını kaybedecek” dedi.Balıklı, firmanın doğaya ve insana vereceği zararın bir kısmını kabul ettiğini de belirtti. Balıklı’nın ÇED raporuna dayandırdığı bilgilere göre, proje alanının yüzde 35.72’si orman, yüzde 7.46’sı fundalık, yüzde 49.77’si tarım ve yüzde  6.97’si mera arazisi. 39 bin 183 dekarda işletme sürecinde 40 milyon taş ve toprak yer değiştirecek. Her yıl 1.5 milyon ton su harcanacak. Bitki ve hayvanlar, tarım alanları ve meralar   yok olacak, orman alanından 130 bin ağaç kesilecek. Dağlar, tepeler, vadi ve dere yatakları yerini toprak ve pas yığınlarına, tesislere, kireç ocaklarına ve atık depolama alanlarına terk edecek.‘ESKİ HALİNE ANCAK 100 YILDA GELİR’Balıklı, “İşletmede yılda kullanılacak 350 bin ton kimyasalın çevreye yayılması engellenecek dense de buna inanmamız güç. Sadece deprem tehlikesi bile bu derece yüksek risklerin gözden geçirilmesini gerektiriyor” dedi.  Balıklı, "Proje hayata geçtikten 25 yıl sonra arazinin eski durumuna gelebilmesi için her türlü önlemin tam olarak alınacağını varsaysak bile en az 100 yıl beklenecektir” diye ekledi.‘MUHAFAZA ORMANI VE BARAJ YOK SAYILDI’Projedeki çelişkiler hakkında konuşan Balıklı, İzmir Belediyesi’nin ikili tavrına da dikkat çekti:“Projede, en yakın baraj 30 km uzaklıktaki Demirköprü Barajı diye kaydedilmiş ancak İzmir’in içme suyu

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 29: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7ihtiyacını karşılayacak aynı havzadaki Gördes Barajı’ndan söz bile edilmemiş. ‘Proje alanı çevresinde ulusal park, yaban hayatı alanları, korunan habitatlar vs bulunmamaktadır’ denilirken Gördes’in hemen bitişiğindeki ‘Muhafaza Ormanı’da yok sayılmıştır.”‘TARIMSAL İLAÇ BİLE KULLANDIRTMAZ’Balıklı, Kirlenmiş suların İzmir’in içme suyuna karışma tehlikesine işaret ederek, “Tahtalı Barajı’na yakın köylerde suyun kirlenmemesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarımsal ilaç bile kullandırtmaz. Ama barajın 20 km yukarısında günde bin ton sülfirik asit kullanacak bir tesis açılıyor. Bu durum İZSU Genel Müdürlüğüne aktarıldı” diye ekledi.Meta Nikel: Çevreye zarar vermeyeceğizŞirket yetkilileri ise işletmede kullanacakları metodun en son teknoloji olan “Yüksek basınç altında asit liçi” yöntemi olduğunu söylüyor. Şirket yetkililerinin iddiasına göre yatırım değeri en yüksek ve çevreye en duyarlı denilen bu sistemde girdilerin işlem sırasında çevreyle teması yok. Atıklar ise kapalı sistem ve özel imalat tanklarda kireç kullanılarak etkisiz hale getiriliyor ve özel yapım atık depolama tesislerine gidiyor.Yurt dışındaki uluslararası laboratuarlarda cevher, kimyasallar ve atıklar üzerine yüzlerce analiz yapılmış. Bu analizler ise oluşacak atığın tehlikesiz olacağını gösteriyor. Atık depolama tesisi bakanlığın istediği standartların üzerinde tam sızdırmazlık koşulunda tasarlanırken arıza veya kaçakların online izleneceği belirtiliyor. 3 ayda bir izlenen su ve toprak analizleri  inşaat süresince de uzman kuruluşlarca devam ettirilecek. Raporlar bakanlığa sunulacak. “25 yılda 130 bin ağaç kademeli olarak kesilecek bozuk çam ormanlarıdır. Bu alanlarda koruma ormanı ve özel nitelikli ormanlar yoktur” diye konuşan şirket yetkilileri ayrıca “Atıkların asit oranı sıfırdır. Oysa bölgede herhangi bir tarım toprağının asitliği tesisten kaynaklı atıktan daha yüksektir. Çünkü gübre üretiminde sülfirik asit kullanılır” dediler.

GÖRDES NİKEL İŞLETMESİ: İZMİRDEN BANDIRMAYA KADAR TEHDİT“Gördes Nikel Kobalt Projesi Nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)

Raporu” Üzerine Eleştiri NotlarıTahir ÖNGÜR (Jeoloji Yüksek Mühendisi)

ÇED, işletmenin olumsuz etkilerini “azaltmayı” amaçlamış!Pek çok başka ÇED Raporu’nda olduğu gibi, raporun ilk bölümünde ÇED çalışmasının amacı “Yararların arttırılması, olumsuz etkilerin “azaltılması” (!) olarak niteleniyor. Yararları ayrıca tartışmak gerek ve şimdiden söylenebilecek olanı, böyle bir işletmenin yatırımcısından başka kimseye yararı olmayacağı. Ama, daha başta “olumsuz etkilerin” varlığı, bunun giderilemeyeceği ve ancak azaltılabileceği itiraf edilmiş olmuyor mu? Bir yere gideceksiniz. Ortalığı alt üst edeceksiniz. Dünya kadar kazanıp, bir süre sonra çekip gideceksiniz. Çevreye, ekosisteme, oradaki yaşama ve insanlara olumsuz etkileriniz olacak ve siz bunu azaltmak için neler yapabilirim diye bir ÇED Raporu hazırlatacaksınız. Olumsuz etkiler ne kadar azaltılıyorsa, Bakanlık ta bunu onaylayıp “ÇED Olumlu” kararı verecek. Gördes’lilerin ne suçu vardı. Orada yaşamayı seçerken, kuşaklar boyu doğayla uyumlu bir tarzda yaşamlarını sürdürür, üretir, kültürlerini yaşatırken ne bilsinler di ki bir gün, Anayasa’ya göre “Devletin malı” olan yer altı kaynaklarından birini fark edip META gelecek ve 25 yıl ortalığı alt üst edip yatırdığının 10 katını kazanıp gidecek ve geride kalan oldu ise ora halkını alt üst edilmiş bir doğada çeşitli sorunlarla baş başa bırakacak.Yapılacak şey ise madencilik bile değil. Açık havada bir kimya işletmeciliği. Kimyasal yollarla bir cevher zenginleştirme tesisi kurulacak, Gördes-Sındırgı-Akhisar sınırında.

Nitekim, Encon Çevre Danışmanlık Ltd Ş’nin, META Nikel Kobalt Madencilik AŞ için hazırladığı “Gördes Nikel Kobalt Projesi Nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu” da bu konuda önemli bilgiler veriyor. ÇED çalışması maden işletmesi için değil, 19 ruhsat “alanındaki açık ocak üretimi, yani madencilik bu rapora konu değildir. Fakat bu alanlarda üretilecek olan cevherin işlenmesi rapora konu edilmiştir.”İş bir zenginleştirme işi.Öte yandan, daha önce epeyce iş bitirilmiş. 19 maden işletme ruhsatı içinden 6’sı (5750 ha) için daha önce “ÇED Gerekli Değil” kararı (?) alınmış. 5 sahada ÇED gerekli değil, birinde ÇED Olumlu kararı alınmış, biri işlemde. Böyle yapılmış; çünkü, 2003’ten bu yana 231.622 t cevher çıkarılmış.Geriye 18800 ha kalmış ve onlar da bu ÇED dışında. Bu ÇED Raporu ise, yalnızca Zenginleştirme tesisi için.

Yapılacak olan şey, alıştığımız madencilikten çok farklıBugün işletilen madenlerdeki ortalama altın tenörü (milyonda) 3,5 ppm; gümüş tenörü 100 ppm; molibden ve cıva tenörü 1.000 ppm; bakırın ve kalayın 3.500 ppm; çinkonun 5.000 ppm. Bu cevherlerden 1 ton metal elde edilebilmesi için yüzbinler, milyonlarca ton kayanın kazılıp işlem görmesi gerek.Ama, krom için geçerli ortalama tenör (230.000 ppm) %23; kömür için %10; manganez için %25; titanyum için

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 30: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7%10; demir için %20; alüminyum için %18,5. Bu metal cevherleri için ötekilerle kıyaslandığında çok düşük miktarlarda kazı yapılıp atık üretilecek. Bu sonuncular kükürtlü de değil. Başka ağır metallerle pek bir arada bulunmuyor.Kurşun cevherlerinden metal elde edilene kadar uygulanması gereken ortalama zenginleştirme, yaklaşık olarak 5 kat; bu oran, alüminyum'da 1, bakırda 95, demirde %50, çinkoda 10 kat ve altında yaklaşık olarak bir milyon kat mertebesinde. Dünyada yılda ortalama %1 tenörlü 6,5 milyon ton bakır çıkarılıp %25 konsantre tenöre zenginleştirildiğinde yaklaşık 156 milyon ton fiziksel zenginleştirme atığı bırakılıyor. Yılda ortalama %5 ekonomik tenörlü 4 milyon ton çinko çıkarılıp %45 tenöre konsantre edilmekte ve dünyada yılda 29,3 milyon ton fiziksel zenginleştirme atığı bırakılıyor, çevreye. Dünyada yılda, 2 milyon ton kurşun üretilip yılda 10 milyon ton fiziksel zenginleştirme atığı ve 16 milyon ton alüminyum çıkarılıp çevreye yalnızca 5 milyon ton atık bırakılıyor. Yılda 730 milyon ton demir çıkarılıyor, dünyada; ve zenginleştirme atığı olmuyor. Bunlara karşı, dünya madenciliğinin ağırlıklı ve akıldışı biçimde yöneltildiği altın işletmelerinde, dünyada yılda 0,0025 milyon ton metal için 500-2500 milyon ton, fiziksel zenginleştirme de değil, kimyasal işlem atığı bırakılıyor yeryüzüne; özellikle de, azgelişmiş ülke topraklarına.Özellikle, daha düşük tenörlü cevherlerin, daha büyük işletmelerle, daha gelişmiş teknolojilerle üretilmeye başlandığı son otuz yılda bu tür çevre sorunları sıklaşarak, büyüyerek ve sonuçları daha iyi araştırılıp anlaşılarak yaşandı. Dün birbirine çok yakın koşullarda madenciliği yapılan bu farklı cevherlerin bir bölümünün madenciliği artık çok farklı koşullarda, çok farklı ölçeklerde ve çok farklı teknolojilerle yapılıyor. Elbette bu yeni madenciliğe yönelik tepkiler ve kısıtlamalar da yükseliyor. Gelişmiş kapitalist ülkeler doğal sermayelerini, çevre ve insan sağlığını korumak için ne kadar kısıtlama getiriyorsa, bunun maloluşunu ne kadar arttırıyorsa, bu işletmelerin az gelişmiş ülkelere kaydırılışı da o ölçüde hızlanıyor.Şimdi dünyada maden arama ve geliştirme harcamalarının %60'ı altın için, kalanın büyük bölümü de öteki düşük tenörlü, sorunlu metaller için yapılıyor. Bunun da dörtte üçü az gelişmiş ülkelerde harcanıyor.Artık dünyada madencilik eskisinden çok farklı. Madencilik artık bütüncül, birörnek değil.İki farklı madencilik var. Birinin katlanılamaz dışsallıkları var. Çevresel ve toplumsal maloluşu çok yüksek. Atıkları, su ve enerji tüketimi, zarar verdiği alanlar çok büyük. Ama, yapıldığı ülkedeki katma değeri, yarattığı istihdam ve kamusal kazançlar yok denecek denli az. Bu madencilik, az gelişmiş ülkelere kaydırılıyor. Bunlardan biri de Türkiye. Trona ve mermerciliği bir yana bırakırsanız ülkemizdeki yabancı ya da bağlantılı madencilerin ilgisi yalnızca altın-gümüşnikel-kobalt-bakır-molibdene kısıtlı.Öteki madencilik ise daha fazla katma değer ve istihdam yaratıyor, çevresel etkileri çok sınırlı. Kazı ve atıkları katlanılamaz boyutlarda değil.Bunlar aynı kefeye konamaz. İlkine hep tepkiler olacak. Talana ve yıkıma karşı savaşılacak. Ve bunlar madenciliğe karşı değil; altın, bakır, nikel, molibden işletmeciliğine karşı sürecek. Ne kadar hedef saptırılsa saptırılsın, ne kadar laf ebeliği yapılırsa yapılsın, bu

gerçek gizlenemeyecek.

Gördes Ni-Co İşletmesi de, bir Yeni (Vahşi) Madencilik ÖrneğidirBurada da, yalnızca %1,28 Ni ve %0,03 Co içeren cevher işletilecek. 25 yıllık işletme sürecinde 31,3 Mt cevher kazılıp taşınıp işlenecek ve yalnızca 250.000 ton metal nikel ve 20.000 ton da kobalt tuzu elde edilecek. Yani, 25 yıl işletme süresince, 31,29 Mt cevher ve 37,4 Mt ekonomik olmayan kaya (pasa) ile 6,25 Mt kireçtaşı kazılacak. Toplam 74,94 Mt kazı yapılacak ve bunun 0,27 Mt’nu yurt dışına gidecek (kullanılacak kimyasallardan artanlar bir yana) 74,77 Mt’nu kazılıp ufalanarak bir yanda biriktirilmiş ya da öğütülüp kimyasal maddelerle işlemden geçirilip atık barajında depolanmış olarak geride bırakılacak. Doğadan çıkarılan gerecin yalnızca %0,36’sı işe yarayacak; %99,64’ü ise doğaya zarar verecek şekilde ve yerlerinden edilerek geride bırakılacak.

İşletmenin Azaltılamayacak Olumsuz Etkileri Saymakla BitmezRapor’da çevresel etkilerin nereleri ne kadar etkileyeceğinin araştırılmasında izlenmek üzere “Kapsamlaştırma Matrisi” var. Bu Kapsamlaştırma Matrisi’nde yalnızca çevreye bırakılan maddeler ve bunların olası etkileri var. Nedense kaldırılanlar (orman, kazı alanları, vb) yok.İşletme 25 yıl sürecek. Tesis, 200 km2’lik bir alana yayılı, 3834 ha (39 km2’ye yakın) alanda yerleşecek. Aralarda kalan parçalanmış 161 km2’lik alanda ne kurtulur bir yana; ama, bu 3834 ha alana doğrudan doğruya müdahale edilecek, kazı ve dolgu yapılacak, bunun için bitkisel toprak kaldırılacak, ağaç kesilecek ve buraları yaşamdan “arındırılacak”.Çeşitli yollarla olacak bu.

VarlıklarFaaliyet alanı, denizden 580-1317 m arasında yükseklikli. Ortalama yükseklik 900-950 m arasında. Balıkesir-Manisa sınırında, Akhisar, Sındırgı ve Gördes ilçelerinde yayılı.Proje alanının %35’i orman, %49’u kuru tarım, %7’si mera ve kalanı fundalık ve yerleşim. Hayvancılık önemli, arıcılık ta var.Bu alanda kültür varlığı yokmuş!Sahada 11 endemik bitki varmış; ama, başka yerlerde de bulunuyormuş. Üzülmeye gerek denmek isteniyor, Rapor’da.Toplam 43 tür omurgalı ve 83 tür omurgasız belirlenmiş. Bunlar da, başka yerlerde de varmış ve oralara kaçabilirlermiş. Bozalan ve Eskiciler Mahalleleri faaliyet sırasında yerleşim yeri olmaktan çıkacakmış. İsteyen arazisini satmasın!Faaliyet alanı, Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı 14.08.2009’da onaylanmış. Balıkesir Planı henüz onaylanmamış. Onaylanan plana işletme de işlenmiş! Bunun, kimsenin dikkatini çekmeden gerçekleştiği de açık.

İlk KazılarOysa, inşaat aşamasında bile 4.017.677 m3 kaya kazılıp 5.093.813 m3 dolgu yapılacak. Bunun etkisi göz ardı edilebilir mi? Sonrakileri göz önüne alıp, bunu

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 31: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7küçümsemiş olmalılar.

Bitkisel Toprak KazısıÖncelikle, sahadan toplam 464.607 m3 değerli bitkisel toprak sıyrılacak. Bir yerlerde depolanıp 25 yıl sonra, ya da arada azar azar kullanmaya söz veriyorlar. Söz veren Encon. İşletmeci Meta ne yapar; hadi serelim dediğinde, geride ne kalmış olur, organik gereç, canlı yaşam ve besleyici minerallerden eser kalmış olur mu, Allah bilir!Toprak döküm alanları da 38 ha (0,4 km2) yer kaplayacak.

Yollar Bu işletmede toplam 20 ayrı açık ocaktan kazılan kaya, toplam 70 km yoldan Tesis’e taşınacak. Köy yolu, kadastral yol ve orman yollarının dışında 15 km yeni yol yapılacak. Akhisar-Gördes karayoluna 4 km’lik yeni bir yolla bağlanılacak.Bu yollar, ya ağaçlar kazılıp toprak örtüsü kazınıp yeni yapılacak; ya da eskileri genişletilecek. Buralarda sürekli ağır taşıtlar çalışacak. Ağır trafik yükünün yanında sürtekli toz kalkacak ve çevrede dokunulmamış kalmış olan yerleşim ve orman ve tarım alanlarını olumsuz etkileyecek. Rapor’da sulama ve nemlendirme ile toz kalkmasının önleneceğinden söz edilse de, bu inanılır değil. Çünkü, işletmeye konu olan ortam lateritik. Yani killi. Yapılan zemin inceleme ve laboratuar deneyleri gerecin yüksek plastisiteli killi olduğunu gösteriyor. Bunu ıslattığınızda ne yolu koruyabilirsiniz, ne kamyon tekerleklerine yapışan çamuru temizleyebilirsiniz, ne kasalara yapışan gereci dökebilir, ne ekskavatörlerin kepçelerini verimli kullanabilirsiniz. Bu konuda verilen sözler gerçekçi ve güvenilir değil. Yaklaşık 200 km2’lik alan 25 yıl boyunca bir toz kaynağı olacak. Bu kaçınılmaz.

Açık Ocak KazılarıToplam 20 açık ocak, 200 km2’lik bir alana yayılı. Böylesi az görülmüş bir durum. Çok geniş bir alanda kazı ve faaliyet olacak. Bunun toplam 851 ha’ı (8,5 km2) açık ocaklardan oluşacak. Kireçtaşı ocağı da 155 ha yerde çalışacak. Bu kazı alanlarının derinlikleri 60-70 m’ye varacak. Bu kazı çukurlarının şev açısı 35-37° seçilmiş. Açık durması durumunda, bu killi gerecin, hele yağışlı dönemlerde bu açı ile nasıl duraylı kalacağı, heyelanlanıp kaymayacağını anlamak ta zor. Büyük olasılıkla birkaç heyelan yaşandıktan sonra şev açıları biraz daha yatıklaştırılacak ve bu yüzden öngörülenden daha çok kaya kazısı yapılacak, daha geniş alanlar etkilenecek bu kazıdan.Yılda ortalama 0,95 Mt kuru (25 yılda toplam 23,69 Mt) ya da 1,25 Mt ıslak (25 yılda toplam 31,29 Mt) cevher çıkarılacak.

Pasa Döküm AlanlarıKazıyla çıkarılan gerecin, (şimdiki öngörüye göre) 74,94 Mt gerecin 37,54 Mt’u zenginleştirme için zenginleştirme tesisine taşınacak; ama, 37,4 Mt ekonomik olmayan kaya (pasa) da 8 açık ocak sektöründeki 20 açık ocak için 17 pasa sahasında biriktirilecek. Toplam 197,08 ha (yaklaşık 2 km2) döküm alanı oluşacak. Yılda ortalama 1,5 Mt (toplam 37,34 Mm3) pasa oluşacak. İlk 5 yıl yalnızca bu döküm sahalarında biriktirilen kazı artıkları, izleyen yıllarda işi biten açık ocak çukurlarına dökülecek. İş bittiğinde 9,5 Mt kazı artığı pasa döküm alanlarında kalacak, 197 ha alan da bu yolla telef edilecek.

Pasanın az taşınması ekonomik ve “çevreci” imiş! Bunun çaresi de, 5. yıldan sonra başlayacak olan iç döküm olacak. Siz 37,4 Mt kayayı kazıp çıkarıyorsunuz bir yerlerde bekletiyorsunuz. Sonra, ekonomik olur kaygısıyla fazla taşımayı, boşalan kazı çukurlarına geri doldurup, buna “çevreci” diyorsunuz. Hayır bu çevreci değil. Yalnızca “ekonomik”.

Arazi KullanımıRaporun bir yerinde açık ocaklar genellikle tepelerdeki orman alanlarında yapılacak deniyor. Ancak başka bir yerde de madencilik tarım alanlarında olacak denmiş. Bunun dışında, zenginleştirme tesisinin mera, orman ve makilikte; Gölet’in, tarım alanı, orman ve fundalıkta; Kil Ocağı’nın merada; ve ADT’nin de, ormanda yapılacak olduğu anlaşılıyor. Bu sahaların 568 dönümü maliklerinden satın almış, 554 dönüm mera 10 yıllığına kiralanmış. 37,2 km2’lik alandan Rapor’da ses yok. Zaman içinde çözecekler belli ki.

Ağaç KesimiŞimdilik verilen sayılara göre, açık ocaklar ve kireçtaşı ocağında 95.519; pasa döküm alanlarında da 24.762 olmak üzere; toplam 120.281 ağaç kesilecek.ADT için 2225, Çiçekli II Göleti için de 3263 ağaç kesilecek. Buna göre, kesilecek ağaç toplamı (şimdilik) 125.769. Yol yapımları ve maden sahalarından söz eden yok.

TesisTesis, yani kimyasal zenginleştirme birimleri, kimyasal madde depolama yapıları, idari yapılar, vb 118,16 ha (yaklaşık 1,2 km2) alanı kaplayacak. Anlatılanlara bakılırsa buradaki her ayrıntı uygun teknoloji ve malzeme kullanılarak, gereken güvenlik önlemleri alınarak ve süreci en ekonomik kılacak şekilde tasarlanmış. Tesis’te ocaklardan gelecek olan cevher yüksek basınç ve sıcaklık altında kapalı tanklarda sülfürik asit ile yıkamayla, raporun deyişi ile YBAL (uluslar arası kısaltma ile HPAL) yöntemiyle çalışılacak.Daha ocakta yapılacak eleme ile kaba gereç pasa döküm alanlarına, ince gereç te Tesis’e taşınacak. Burada da, +3 mm boyutlu gereç pasa sahasına, bilyalı değirmenden çıkan -0,85μm boyutlu gereç te susuzlaştırmaya ve sonra otoklava gönderilecek. İşlemler, son işlem sıcaklığı olan 250-270°C sıcaklık ve 4-5 MPa basınçta yürütülecek. Bulamaç asitli ve korozif olduğu için de otoklavın iç yüzü titanyum kaplı. Buradaki liç süresi 1 saat solacak.4-8 bölümlü, 4-5 m çaplı, 25-30 m uzunluklu ve 550-600 m3 hacimli olan bu otoklavın dayanıklılığı, güvenliği anılan basınç, sıcaklık ve asit kapsamından ötürü son derece önemli. Encon çok emin olmalı ki bundan hiç söz etmiyor. Herhangi bir kaza durumunda çalışanlar ve geniş bir çevrede oluşabilecek etkiler hiç düşünülmüyor. Herhalde, bu birimin zeminden, yapıldığı malzemeden, ya da başka bir şeyden ötürü hiç hasar görmeyeceğinden eminler. ADT için yapılan deprem analizi kuşkusuz burası için de geçerli. Burada deprem sırasında oluşacak yer hareketleri, ivme ve deplasmanlar, bunların otoklava yansıyan modları, anlaşılan iyice değerlendirilmiş; ama, ÇED Raporu’na konmasına gerek görülmemiş. Elbette, bir yatırımcının kullanacağı bir yapının her koşuldaki güvenliği onu ilgilendirir. Ama, böylesi özel ve riski yüksek bir bileşenin güvenliği, doğrudan doğruya yaşam ve çevre ile ilgilidir ve bunun tartışılması gereken başta gelen yer de ÇED Raporu olmalı idi. Rapor’da bu yok.Bütün tesis alanında, hepi topu 6 zemin inceleme sondajı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 32: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yapılmış ve 10 araştırma çukuru açılmış. Bunların raporları ve verileri metinde yok. Ekte verilmiş. Ama, CD’de olduğu için de erişilemiyor. Bilinen, burasının serpantinitlerin üzerinde yer alacağı. Kesin olan, görülebilen bir şey var: otoklav için düşünülen yerde yalnızca bir araştırma çukuru açılmış, TAÇ2. Üstelik burası topoğrafyadan ötürü belki de dolguya gelecek. İçi aşağı yukarı 10 atmosfer basınçlı ve 270°C sıcaklıklı asitli öğütülmüş cevher dolu, 5 m çaplı ama 30 m uzunluklu çelik yapı burada, bir depremde hasar görmesin diye alınacak önlemler ÇED Raporu’nda tartışılmazsa nerede tartışılır. Burada bir “olumsuz etki” sakıncası var mı, yok mu? Varsa, bunu azaltmak için neler düşünüldüğünün bilinmesi gerekmez mi?Ne yazık ki, ÇED’e konu olan faaliyetlerin tasarımı ve düzenlenmesi hep benzer değerlendirme eksiklikleri ile dolu.

Neden YPAL(HPAL)?Projenin alternatifleri bölümünde (VII), lateritin döner fırında kömürle indirgeme ve ark fırınında bir alaşım elde edilmesi (pirometalurjik yöntem) için Ni tenörünün %1’den yüksek ve ucuz elektrik gerektiği, üstelik Co’ın tamamının curuf içinde kaldığından kayıp olduğuna değiniliyor. Caron (ısıtma+amonyak liçi) yönteminde yüksek gaz salınımı varmış ve Co yine kayıp edilip, Ni kazanımı da düşük verimli imiş.Hidrometalurji üç yolla çalışıyormuş, yığın liçi, atmosferde karıştırmalı tank liçi, yüksek basınçta tank liçi(HPAL). Rapor’un, bugün Turgutlu Çaldağ’da uygulanmasına hazırlanılan yığın liçi için söyledikleri şunlar : “ nikel madenleri için henüz pratikte kullanıma geçirilmemiştir. Bunun yanında teknik olarak düşünüldüğünde yığın liçi seçeneği, lateritik nikel-kobalt cevherlerindeki liç süresinin uzunluğu, liç veriminin görece düşük olması ve elde edilen liç çözeltisinin demirce zengin olmasından dolayı projede ana yöntem olarak düşünülmemiştir. Bu yöntem düşük tenörlü nikel-kobalt cevherlerinin değerlendirilmesi amacıyla düşünülebilecek bir yöntemdir”. Atmosferik basınçta karıştırmalı tank liçi de yeni ve henüz uygulanmıyor, yine demir kalıyor diye seçilmemiş. Yüksek basınçta kapalı tank liçi yöntemi seçilmiş. Çünkü, Ni-Co kazanımı %95 dolayında, yüksek; liç süresi çok kısa; basınç ve sıcaklıktan ötürü de asitli çözeltide demir hematit ve götit olarak çökeliyormuş.Yapılan denemelere göre Gördes cevheri üç yolla da liç edilebilir çıkmış. Yüksek basınçta liç yöntemi, en az asit gerektirdiği, en kısa sürede ve en çok metal kazanıldığı, kapalı sistemde çalıştığı için çevresel etkileri en aza indirildiği için seçilmiş.Çaldağ’daki cevher ile Gördes’tekinin Ni ve Co tenörleri hemen hemen aynı! Rezerv daha çok.! Orada uzun liç süresine razı olunuyor. Gördes’te neden tank liçinin seçildiği, her şeye karşın açık değil. Çaldağ ÇED Raporu’nu da aynı firma, ENCON hazırlamıştı. Bakın orada ne demiş: “Caron prosesi de, HPAL yöntemi de; yatırım maliyetini amorti etmek için 200 milyon ton üzerinde geniş cevher yatakları ve de %2 üzerinde nikel tenörü gerektirmektedir. Bu tesislerin yatırım maliyeti 1 milyar USD’nin üzerindedir. Çaldağ maden rezervi, konvansiyonel teknoloji yatırımını amorte edemeyecek kadar küçüktür ve düşük tenöre sahiptir. Bosphorus Nickel Madencilik Tic.A.Ş. (BN); bakır sanayinde kullanılan ve Çaldağ maden rezervinin

büyüklüğünde ve tenöründe yatakların işletildiği yöntemden uyarlanan yeni bir yöntemi uygulamaktadır. Yığın liçi yöntemi daha az yatırım gerektirmektedir ve dışarıda bir rafineride saflaştırılmak üzere ara nikel konsantresi üretmektedir.Buna ek olarak Çaldağ madeni cevherinin tenörünün düşük olması nedeniyle laterit izabesi cazip değildir. Laterit PAL projelerinde %1.3’ten düşük tenörlü cevherin işlenmesi ekonomik olmamaktadır (önerilen projenin nikel tenörü %1.28’dir). Dolayısıyla BN’nin kullanmayı planladığı yöntem, sadece bazı laterit nikel cevherlerine uygun olmakla birlikte en az sermaye ve enerji kullanan yöntem olarak en ekonomik yöntemdir.”Gördes madeninin rezervi 31,3 Mt; yani, 200 Mt’dan çok çok az. Ni tenörü ise, %1,28. Encon’un 2005’te yazdığına göre, 2009 yılında yazdığı yanlış. Yanlış bir seçim yapılmış. HPAL yönteminin Gördes’te seçilmesi ekonomik değil. 1 mlyar USD’nin üzerinde yatırım gerekir. İşlem de ekonomik değil! Çaldağ’daki rezerv de 36 Mt. Oradaki ortalama tenör de, %1,28. Rastlantıya bakın Gördes ile Çaldağ’ın rezerv ve tenör olarak bir farkları yok.O zaman, Encon’un hangi sözüne inanmalı? Galiba hiçbirine. Ama, Bakanlık Encon’un her söylediğine inanıyor ve ne yazsa onaylıyor: ÇED Olumlu!Encon üzerinde durmasa da insanın aklına acaba iki saha arasında cevher mineralleri mi farklı sorusu geliyor. Bakınca görülüyor ki her iki saha da ofiyolitli melanjın üzerindeler. Aralarında 60 km var ve aynı formasyondaki serpantin ve peridotitler lateritleşmiş te bu cevher oluşmuş. Kapı komşusu ve yakın akraba. Çaldağ Raporu’na göre, Çaldağ Proje alanında, nikel mineralizasyonundaki kaya ünitelerinde bulunan birimler içerisinde ofyolitli melanj (kireçtaşı, peridotite ve serpantinit), daha yaşlı dolomit kireçtaşlarını üzerler, bu peridotit ve serpantinitlerin lateritleşme süreci sonrası laterit ve günlenmiş serpantinit birimleri oluşur. Günlenmiş Serpantinit Zonu, günlenmiş serpantinit horizonu kil (montmorillonit, nontronit ve illit), boxworks ve dolgu oluşturan chalcedony (chrysoprase) kuvars, talk, manyezit, garnierit ve asbolandan meydana gelmektedir. Limonit Zonu, genellikle goethit, hematit, martit, smektit, klorit, asbolan, kalsit, kromit ve kuvars içermektedir. Nikel esas olarak limonitik cevherde ince taneler halinde bulunur. Bu nedenle, cevherin zenginleştirilmesi basit kırma ve eleme yöntemlerine uygundur. Hematit Zonu’nda, Hematit bölgesi baskın.Gördes’te ise, Oksitli laterit(üstte ve Fe hidroksit ve oksitlerinden oluşuyor) , Killi laterit (yine üstte ve smektitik killerden oluşuyor) ve silisli (derinde ve sulu Mg ve Ni hidroksitlerden oluşuyor) lateritler var. Konu Gördes raporunda daha ayrıntılı anlatılmış. Ama, ayrıntıya girilince görülüyor ki, her iki sahadaki Ni ve Co mineralleri de, bunların eşliğindeki mineraller de, içlerinde bulundukları laterit zonları da aynı. Nasıl farklı olsunlar ki, aynı dönemde, aynı paleocoğrafyada, aynı iklimde, aynı kaya birimi üzerinde oluşmuşlar.Çaldağ 15 yıl, Gördes ise 30 yıl çalışacak. Tek fark bu. Çaldağ’da 250 milyon USD, Gördes’te 225 milyon USD yatırım yapılacak. Çaldağ’da 15 yıl yılda 70 milyon USD; Gördes’te 25 yıl, yılda 100 milyon USD işletme gideri olacak. Neden, bütün koşullar aynı iken Gördes’te daha pahalı bir yol seçilmiş. Patron duymasın! Herhalde aslında böyle değildir. Ve herhalde söylenenlere inanmak durumunda değiliz.

Kullanılacak Kimyasallar

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 33: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 71 ton cevher için 350 kg, yılda toplam 350.000 ton, işletme süresince yaklaşık 11 Mt H2SO4, sülfürik asit tüketilecek.Bunun dışında, 2300 ton/yıl amonyak, 20 ton/yıl borik asit, 57.500 ton/yıl sönmüş kireç ve başka kimyasallarla 264.000 ton/yıl kireçtaşı tüketilecek.

Asit25 yılda toplam 11 Mt sülfürik asit tüketilecek(Çaldağ’da 15 yılda en çok 18 Mt kullanılacak). Çaldağ’da ton cevher başına 0,415 t asit kullanılacak iken, Gördes’te bu 0,35 t olacak. Farklı bir yöntem seçilmiş ve bunun gerekçelerinden biri olarak ta daha az asit kullanılacak olması ileri sürülürken aradaki fark pek te fazla değil. Bir yılda tüketilecek 350.000 ton H2SO4 dışarıdan getirilecek ve 3 adet 10.000 ton kapasiteli siloda depolanacak. Onca asitin İzmir’den ya da Bandırma’dan buraya taşınacağı hafife alınmış. Asit Bandırma ya da Aliağa’dan günde 25 adet 20 ton’luk tankerle taşınacak! 25 yıl boyunca her gün, gece gündüz, otomobillerin, kamyonların, yayaların arasından, yerleşim yerlerinden, okulların camilerin Belediyelerin önlerinden asit dolu 25 tanker geçecek. Bunları, insanlar sürecek. O tankerlerin bakım ve hazırlığını insanlar yapacak. Elbette, kaza olacak. Taşıyıcıya kaza durumu için acil önlem planı anlatılacak. Acil eylem timi oluşacak. Tehlike o kadar büyük ki, asit taşıma yolunun bazı kesimlerindeki ağır taşıt trafiği %52’ye kadar artacak!Dikkat. Felaket(ler) kapıda.

Dünyada sülfürik asit tesislerinden ötürü yaşanan en büyük sorun bu tesislerin bacalarından asit sisi (acid mist) yayılması ve bunu engellemek üzere çeşitli önlemler alınmaya çalışılıyor. İşletmede tüketilecek asitin miktarı çok yüksek. Bunun kapalı tanklarda kullanılacak olması, Çaldağ’da olduğu gibi açık havada kullanılmayacak olması elbette olumlu. Ancak, bu kadar asitin taşınması, boşaltılması, aktarılması, otoklav kapatılmadan ya da açılırken, temizlik sıralarında ya da bir kaza ya da sızıntı durumunda hep asit sisi oluşabilecek.Asit sisi 2-7 mikron boyutlu damlacıklardan oluşuyor. Bu damlacıklar o kadar küçük ki, havada çok uzun sürelerle asılı kalabiliyor ve en zayıf hava hareketleri ile bile çok uzaklara yayılabiliyor. Bu damlacıklar kendi başlarına yayıldıkları gibi havadaki katı toz parçacıklarının üzerine yapışarak ya da kendilerinden çok daha iri olabilen su damlacıklarıyla birlikte de yayılabiliyor. Kuşkusuz asit sisi kolayca solunabilip solunum yollarında zararlar verebiliyor. Bunun akciğer kanserine kadar varan etkileri olduğu biliniyor.Ancak, asit sisi elbette her türlü bitkinin yapraklarına, çiçeklerine ve bitkinin beslendiği toprağa da düşebiliyor, konabiliyor, ardından gelenlerle birlikte buralarda zenginleşebiliyor. Bunun bitkilerin büyüme, üreme, çiçeklenme ve fotosentez süreçlerine etkileri çok sayıda araştırmaya konu olmuş. Bu tür araştırma örneklerinin sayısı çok fazla. Örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Bunlar çoklukla 2000 öncesinde, daha çok ta 80’li yıllarda yapılmış incelemelerin yayınları. Bunun nedeni 70-80’li yılların termik santrallerin ve maden izabe tesislerinin havaya yoğun biçimde kükürtlü gazlar saldığı ve ASİT YAĞMURLARI’nın zararlarının dorukta olduğu dönemler. İzleyen yıllarda uygulanan sıkı kurallarla dünyanın pek çok yöresinde asit yağmurlarının şiddeti azaldı. Bu tür araştırmaların sıklığı da buna koşut olarak azaldı.

Rapor’da bu konudan tek sözcükle söz edilmiyor.

Asit Maden/Kaya DrenajıCevherdeki Kükürt’ün %0,1-0,01 arasında olduğu bildiriliyor. Bu koşullarda kuşkusuz AKD oluşmaz. Yine de, Rapor’da cevherin kimyasal analiz sonuçlarının bulunmaması büyük eksiklik.

Ağır MetallerRapor’da cevherin kimyasal analiz sonuçları yok. Bu nedenle, farklı ocaklardan gelecek cevherin hangi ağır metalleri ne kadar içerdiğini bilmek olanaksız. Yine ortalama bir cevher bileşimi de bilinmiyor. Verilen tek bilgi, cevherde nikelin ortalama %1,28 ve kobaltın %0,083 oranında bulunduğu. Yalnızca yapıldığı bilinen analizlerin yapıldığı yer de ilginç: ENCON Çevre Laboratuarı!Bu konuda ancak Rapor’un satır aralarında ipuçları aramak olanaklı. Arayalım.Kurttaşı Tepe’de As (arsenik) az mış; sevinmiş ağızlarından kaçırmışlar.Kural tepede ise pirit varmış! Yani, S (kükürt) te var ve belki de kısmen AKD oluşabilir.Metne dikkatli bakıldığında anlaşılıyor, farklı cevher alanlarını en az 2 farklı kişi çalışmış. Terimleri farklı ve tutarsız.Ni zengin iki zon Nontronit ve Limonit zonları imiş.Syf 84:”Arsenik içerikleri normal istiflerde %0-0,3 arasında değişmektedir. Bununla birlikte limonitik cevherleşmenin büyük kesiminin yer aldığı Türkmençardağı Tepe’de ikincil hidrotermal etkilerden dolayı özellikle faylı alanlara yaklaştıkça arsenik içerikleri %0,3-2,5 arasında görülmektedir. Bazen nikelden fazla arsenik içermektedir.”Örneklenen yeraltı sularında da, F, Zn, Ni ve Cr yüksekçe imiş. “… nispeten yüksek bazı ağır metaller” varmış. Sularda da As’e bakılmamış ya da sonuçlar metne girememiş. Tasblo’ya bakılıncva görülüyor ki, yeraltısuyundaki As hep sınırlara yakın; ama, özellikle S4 yeraltısuyunda 6-334 mg/l(100 mg/l’den sonra çok zararlı). Kurşun, Krom, Manganez de yer yer yüksek.Yüzey sularında da (Karahasan ve Balıklı dereleri) F yüksek.Bütün sular 3. ve 4. sınıf.Toprak örneklerinde de Cr, Ni, Pb, Cu ve Zn limitlerden yüksek. As’e ise bakılmamış.Ama, şansa bakın başvurulabilecek başka bir kaynak var. Büyükakıncı ve Topkaya (2009)’un yayını Gördes lateritinden alınan temsil edici örneklerin analizini veriyor. Buna göre, cevherde %0,68 As(arsenik), %1,99 Cr2O3(krom), %0,59 MnO(manganez), %5,83 Al2O3(Alüminyum), %0,13 Ti (titanyum), az miktarda bakır ve çinko ve %0,43 te S(kükürt) var.Üstelik, sülfürik asit ile yıkandığında nikelin %93’ü elde edilebilirken, demirin %81’i, kobaltın %75’i, arseniğin %60’ı ve kromun %40’ı kazanılabiliyor.Ne demeli? Gördes’teki cevherde bu ağır metaşller var mı, yok mu? Bu Encon’u ilgilendirmiş belli ki. Çünkü, syf 84:”Arsenik içerikleri normal istiflerde %0-0,3 arasında değişmektedir. Bununla birlikte limonitik cevherleşmenin büyük kesiminin yer aldığı Türkmençardağı Tepe’de ikincil hidrotermal etkilerden dolayı özellikle faylı alanlara yaklaştıkça arsenik içerikleri %0,3-2,5 arasında görülmektedir. Bazen nikelden fazla arsenik içermektedir.” yazmışlar. Ama, nasıl oluyorsa atıkta As yok.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 34: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Proses AtıklarıProses atıkları Avustralya’da analiz edilmiş! Henüz işletme, proses yok. 20 farklı bileşimli ocaktan yalnızca birinde deneme üretimi yapılıyor. Pilot tesis te yok. Nereden sağlanmış bu analiz edilen örnekler? Belli ki, META ve ENCON hazırlamış. Oldukça iyi hazırlamışlar. Atık tehlikesiz bile değil, inert çıkmış?Büyükakıncı ve Topkaya(2009)’a göre cevherde %0,658 ( 6,58 g/l, 6580 mg/l, milyonda 6580 (ppm)) bulunan ve asitle işlemde %60’ı liç sıvısına ve %40’ı katı atığa ayrılan arsenik, Avustralya’daki analizlere göre 0,004 mg/l bulunmuş. Aradaki fark 1,5 milyon kat!Bu önemli. Çünkü, biliniyor ki en çok çeşit kanser yapan, en yaygın ve lateritlerle ve demir oksit ve hidroksitleriyle birlikte davranan bir metalsi, arsenik-As. Yine biliniyor ki, İzmir’in içme suyu kaynakları arasında, yalnızca bu dağların eteklerindeki alüvyonlardan çekilen suda sağlığa zararlı miktarlarda As bulundu ve bunun arıtılması için önemli tesisler kuruldu. Bu açıdan arseniğin davranışı önemli.

ADT-Atık Depolama Tesisiİşletmeden çıkan kimyasal işlem görmüş olan atıklar bir başka atık barajında (ADT) biriktirilecek. Burası, ADT de bir baraj. Burada 3 km uzaktaki tesisten çıkan öğütülmüş ve kimyasal işlemden geçirilmiş olan %35’i katı ve %65’i sıvı olacağı öngörülen atık depolanacak. ADT 4 aşamada yapılacak. Yani, önce baraj gövdesi belli bir yüksekliğe kadar yapılacak. Dolunca biraz daha, dolunca biraz daha ve sonunda biraz daha yükseltilecek. Dünyadaki maden atık barajlarıyla ilgili sayısız sorun yaşandı, sayısız kaza oldu. Böylesine sorunların en çok yaşandığı yapılar da zaman içinde aşamalı yapılanlar. Çünkü, her bir kattaki gereç, alttakilerden farklı fiziksel ve geoteknik özelliklere sahip oluyor. Birlikte davranmalarında uyumsuzluklar yaşanıyor. ADT için, 4 aşamada toplam 4.918.917 m3 dolgu ile sonunda 50 m’yi aşacak yükseklikli bir sedde yapılıp; arkasında, 25 Mm3 depolama hacimli ve 79 ha yüzey alanlı bir rezervuar oluşturulacak.Barajda her aşamada 1 m’lik hava payı kalacak, seddeden en çok 1 m aşağıya kadar dolum yapılacak. Bu aralık, 100 yıl 24 saatlik taşkın debisine bile yetecekmiş! Rapor metninde proje alanı için kullanılmak üzere, şaşırtıcı biçimde yüzlerce metre daha düşük yükseltide ve ovadaki Akhisar DMİ meteoroloji verilerine yer verilmiş; ekte de bu verilerin tabloları verilmiş. Proje alanının konumu gereği yağışlar Akhisar’dan çok ve buharlaşma daha az. Ancak, neyse ki ADT taşkın debisi hesaplanırken Demirci Mİ verileri kullanılmış. Daha kısa süreli olmasına karşın, Rapor ile çelişse bile sahadakilere daha yakın olması beklenen bu değerlerle hesaplanması, hadi bu taşkın debisinin doğruya yakın kestirilmesini sağlamış olabilir.Ama, sorun yalnızca durgun ortamda barajın taşkın suyuyla ne kadar dolacağı değil ki. Atık barajlarında en sık karşılaşılan sorun deprem sırasında atığın sıvılaşıp seddeyi aşması ve bu sırada onu aşındırıp, yıkıp bütün atığın vadi aşağı boşalması. Böyle çok sayıda örnek var. Öylesi bir durumda 1 m değil, birkaç m’lik hava payı bırakmak zorunlu.Bu anlayış zaafı, atık barajının deprem değerlendirmesinde de görülüyor. Deprem analizi genel

olarak zengin, tutarlı ve doğru bir mühendislik muhakemesiyle yapılmış. Ama, değerlendirmede depolanacak gerecin sıvılaşma analizi yok. Risklerin böyle yüksek öngörüldüğü bir yerde atık dolu bir baraj yapacaksınız ve bu atığın sıvılaşmasını tartışmayacaksınız. Bu kabul edilebilir bir eksiklik değil. Yapılan deprem yükleri altında duraylılık değerlendirmesinde, 1. Aşamada Gs=1,469 olan güvenlik katsayısı; 3. Aşamada, kireçtaşından topuk ağırlığı yapılmasına karşın Gs=1,110’a düşüyor. Belli ki, baraj yükseldikçe güvenliği azalacak. Bu durumda, dönüp hesaplamalarda kullanılan parametrelere bakmak ve bunlardan biri öngörülenden geri ise artık güvenlikten değil, güvensizlikten söz etmek gerekir.ADT için değerlendirme yapılırken gövde dolgusunun kayma dayanımı parametreleri, c’=75 kPa ve ϕ=24° (anakayada ise 23°!) alınmış. Yapı serpantinit ve çamurtaşı/radyolaritlerin üzerinde. Gövdede de kazıdan çıkan gerecin kullanılacağı belirtiliyor. Kabul edilen parametreler bu kazı dereci ne kadar sıkıştırılarak ta kullanılsa kabul edilemeyecek denli yüksek. Bu nedenle, baraj yükseldikçe deprem durumunda göçme riski çok yüksek ve yapı çok güvensiz olacak.Üstelik, barajda depolanacak gereç te hesapta yalnızca düşey “ölü” (statik) yükleriyle göz önüne alınmış. Onun, kayma dayanımı kullanılmamış. Sistemin bütününün duraylılığını nasıl etkileyeceği öngörülmemiş. Sıvılaşma durumunda gövde üzerinde oluşacak yatay yükler hesap dışı.Kısacası ADT, atık barajı öngörüldüğü şekilde yapılırsa işletme ömrü boyunca ve özellikle de sonrasında vadi aşağı alanlara sürekli bir tehdit oluşturacak.ADT’nin tabanının sızdırmazlığını sağlamak için alınan önlemler de abartılarak anlatılıyor, Rapor’da. Birbiri üzerine 20 cm bindirilerek yayılan HDPE yaygıların açılıp açılmayacağı, bir deprem sırasında ne kadar yer değiştireceği, vb nedenlerle açılıp açılmayacağının üzerinde pek durulmuyor. Başka ÇED Raporlarında da bu konu hep değinilmeden geçilen bir konu. Ama, burada zeminin ve geçirimsizlik yaygılarının sızıntıyı engelleme gücünün yanında atığın kendisinin de geçirimsiz olduğu, sevindirici bir olgu olarak öne çıkarılıyor. Buna neden sevinilmiş, bilinmez; ama, pek te haklı değiller. Rapor’a göre Atığın likit limiti LL=%67, plastik limiti PL=%55, plastisite indisi PI=%12 ve gereç yüksek plastisiteli bir silt, MH. Buna göre, atığın geçirgenliği düşük, k=1,24e-8. Atık yüklendikçe, geçirimliliğin azalacağı da belirlenmiş.Rapor, buna bakıp atığın sızıntı miktarı artacaktır dese de, asıl atığın su kapsamının kolay kolay düşmeyeceği ve buradan prosese su geri beslenmesinin umulduğu gibi olamayacağı anlaşılmaktadır.

Tüketilecek EnerjiTesiste 25 MW elektrik tüketimi gerekecek. Bu,benzer bir işletme olan Çaldağ’da 15 MW. Bu enerji TEİAŞ’ın yapacağı 154 kVa hat ile gelecek. 154 kV hat için bir ÇED’in hazırlanıp hazırlanmadığı ve bunun işlemlerinin bitip bitmediği belirsiz. Bu hattın tesis alanı dışında yaygın bir etkisi olacağı açık ve bunun tartışma alanı dışında kalması olumsuz.

Kullanılacak YakıtlarTesiste buhar elde etmek üzere yılda 70.000 ton kömür yakılacağına değinilip geçilmiş. Bir analiz verilmiş, 5500 kalorilik bir kömür için. Kaynağı belirtilmemekle birlikte, “bölgede linyit yatakları bulunmakta ve ısı santralinde

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 35: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7kullanılacak olan kömür bölgeden satın alma yolu ile temin edilecektir” (syf 271) analiz formundaki örneğe ne kadar benzemektedir, kuşkulu. Çünkü, yine aynı sayfada “Bu yataklardan elde edilecek kömür, Tablo.V.52’de verilen özelliklere sahip kömür ile karıştırılarak kullanılacaktır. ” deniyor. Ne oranda karıştırılacak, karışıma girecek ve yöreden sağlanacak öteki kömürlerin bileşimi nedir, karışımın özellikleri ve emisyonları nasıl olacak, belli değil.Üstelik, Raporun bir başka yerinde “Çevrede yaşayanların ısınma için kömür kullandıklarını ve bunun hava kirliliğini arttırdığını ve yörede esen K-KB yönlü hakim rüzgarlarla yörede yaşayan insanların sağlığının tehdit altında” deniyor iken, Tesis’te tüketilecek 70.000 ton/yıl kömür nelere neden olacak söz edilmemiş. Bu kömürden ne kadar curuf kalacağı da herhangi bir yerde belirtilmemiş.Analizi verilen kömür, Soma Kısrakdere Kömürü. 5500 kcal/kg ısıl değeri var. Buna eşdeğer bir kömür yerine daha düşük ısıl değerli bir kömür kullanılırsa ya da karıştırılırsa kullanılacak kütle de, havaya salınacak kükürt ve CO2 de ve geri kalacak kül ve curuf ta artacak. Bu kömürün içindeki inorganik CO2 bile %0,93 oranında. Yani en azından bu serbest kaldığında yılda 700 t kadar CO2 salınacak havaya. İşletme süresince 1.750.000 t kömür tüketilecek ve bundan geriye de (eğer Kısrakdere baz alınırsa) en az 200.000 ton dolayında kül ve curuf kalacak. Nerede saklanacak, nereye dökülecek? Belli değil. Kömür yakılan ısı santralının bacası 20 m yükseklikli olacak ve buradan gaz çıkış hızı 4 m/sn olacak. Belli ki bacadan çıkacak olan her ne ise, yakın çevreye yayılsın istenmemiş. Üstelik, hangi gazın çıkacağının da üzerinde durulmamış. Yalnızca baca çıkışına sürekli SO2 ölçü aygıtı konacağından söz edilmiş. Bir yandan da tesiste yılda 1.785.000 litre motorin tüketilecek. Bu yakıldığında da bir şeyler çıkacak. Rapor’a göre işletme donanımlarının egzoslarından NO2, CO, HC, SO2, PM10 ve PM’deki kurşun ile ısı santralında CO, SOx ve NOx emisyonlarının oluşması bekleniyormuş. Hesaplanan SOx (227,74 kg/sa) ve NOx (131,85 kg/sa) emisyonları SKHKKY de verilen sınır değerleri aştığı için model çalışması yapılmış. İyi ki, model çalışması yapılmış ve bu değerler küçük bulunmuş! Bu model çalışması da Akhisar DMİ rüzgar kayıtları kullanılarak yapılmış, nedense ve sonuçlarda bunun ne kadar etkisi var bilinmez.

AtıklarRapor’da atıklar: proses atığı, pasa ve çöp ile sınırlı tutulmuş! Ancak, prosesten salınan gazlar (başta CO2 ve NOx’ler), yakılacak kömürden salınacak gazlar (CO2, SOx ve NOx’ler) ve kül ve curuf, vb üzerinde durulmamış.

Salınacak GazlarŞu habere bakın: “Artık çevre dostu çimento da var. Avustralya'da üretilen yeni nesil çimento, atmosfere karbondioksit salımını ciddi oranda azaltıyor. Üretilen her bir ton çimento, yaklaşık olarak aynı miktarda karbondioksit gazı salımına yol açıyor. Yani atmosfere sera etkisi yapan gaz salımında, çimento üretimi ciddi bir paya sahip. Avustralya'da geliştirilen farklı türde bir çimento ise umut vaadediyor. Çünkü bu yeni çimento çevre dostu. Öyle ki bu yeni türün, çimento sanayisinde karbondioksit salımını ciddi oranda aşağıya çektiği

belirtiliyor. Sözü edilen miktar yüzde 80 civarında. Yeni yöntemde, çimento üretilirken alışılageldiği gibi gaz salımının büyük bölümünden sorumlu kireçtaşının yanmasına gerek kalmıyor. Yeni tür çimento, enerji santrallerinin yan ürünü olan uçucu külden yapılıyor. Kül, cüruf ve özel bir kimyasal etkinleştiriciyle karıştırılıyor. Ancak bu ürünün maliyeti normal çimentodan yüzde 10 daha fazla. Doğru. Çünkü, kireçtaşının önemli bir bölümü de karbon ve oksijen. Asidik ortamda, pH düştüğünde kireçtaşı parçalanıyor; asit sülfürik ise kalsiyum jips oluşturarak çökerken havaya da CO2 salınıyor. Meta’nın tesisinde kullanılacak olan 264.000 t/yıl kireçtaşından da yılda 116.000 ton CO2 çıkacak ve herhalde atmosfere salınacak.

Su TüketimiTesiste sürekli olarak 59 lt/sn yeni su kullanılacakmış. Nemlendirme ve yeşillendirme için de 1 lt/sn su tüketilecek. Buna göre tesiste yılda 1,5 Mm3 su gerekeceği bildiriliyor ve bu su Çiçekli II Göleti’nden gelecek.

Göletİşletmeye su sağlamak üzere yapılacak Çiçekli II Göleti ve bunun malzeme ocakları da 151 ha (1,5 km2) alanı kaplayacak. Su temini için Karahasan Deresi üzerinde Çiçekli II Göleti kurulacak. 1-10 lt/sn suyla beslenen göletten nasıl olup ta 50 lt/sn su çekilecek?DSİ, Karahasan Deresi üzerinde sulama amacıyla planladığı Çiçekli I Göleti’nden vaz geçmiş ve META’ya uymuş! Göletin adı bunun için Çiçekli II, Çiçekli I değil. Kapasitesi 3 Mm3 olacak. Çiftçiler de bunu sulamada kullanabilecekmiş. Bunun gereğini de DSİ’ne bırakmışlar.ADT’nin yüzeyi 79 ha, buradaki yıllık buharlaşma 1463 mm, yağış 712 mm alınmış. Atığın sıcaklığı 40°C ve katı madde oranı %35 olacak. Sıcaklıktan ötürü 4 lt/sn ek buharlaşma olacağı kabul edilmiş. Buraya prosesten 127 l/sn su gelecek ve ADT’den sisteme 86 lt/sn geri çekilecek. Aradaki fark ta, Çiçekli II göletinden gelecek. Karahasan ve Hacar Derelerin akışı 1-10 lt/sn aralığında. Kaynakları köyler kullanıyormuş. Çiçekli II Göleti 50 lt/sn güvenli su sağlama kapasitesine sahip olacakmış. Hesap biraz karışık görünüyor. ADT’ndeki atıktan umulduğu kadar su çekilemezse (ki bu olasılık yüksek) Çiçekli II Göleti META’ya çalışacak ve büyük olasılıkla uzun süre Sındırgı köyleri sulama suyu ve bunu sağlayacak sulama sistemlerini bekletecek.

Su KalitesiYüzeysel su kalitesi yalnızca Karahasan/Hacar ve Balıklı derelerinde ölçülmüş. Başka veri yok. Hidrojeoloji raporu da yalnızca CD’de olduğu için incelenip yeraltısuyu durumunu öğrenme şansı yok. Rapor’a göre, yeraltısuyu genellikle yok. Serpantinlerden üstteki kesitler düşük geçirimli ve burada kalan kuyularda az su var. Kireçtaşlarından ise hiç söz edilmiyor. Bu birimlerin çok geçirimli ve su düzeyinin çok derinlerde olduğu kuşkusuz. Bu nedenle, yüzey ve yer altı sularının kirlenmesi çok geniş alanları etkileyebilir. Örneğin Akhisar Ovası’ndaki İZSU kuyuları bu dağlardaki kireçtaşlarından beslenen suyu çekiyor ve As açısından sorunlu.META’nın madencilik ve cevher zenginleştirme faaliyetlerinin sonunda, Rapor metninde pas geçilen, ama

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 36: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7bolluğu ve çözünebilirliği kuşkusuz olan bazı ağır metaller ve arseniğin özellikle de kireçtaşı Akiferleri yoluyla geniş bir çevreye yayılması çok olası. Buna, havayla yayılan tozların çökeldiği yerlerde yıkanarak yeraltısuyuna karışabilecek olan kirleticiler de eklenmeli.Açık ocaklardaki su da buharlaşır ve Rapor’a göre sorun yaratmazmış! Buralardan yeraltısuyuna bir karışma olur mu diye sorulup araştırılmamış.Suyla ilgili değerlendirmeler için en önemli veri kaynağı olan uzun süreli meteoroloji gözlem verileri de sorunlu. Rapor, tesis alanından çok farklı bir ortamdaki Akhisar MGİ verilerini almış ve ekinde bunları veriyor. Ancak, DMİ’nin Gördes ve Demirci İstasyonları da varmış! Hidrojeoloji Raporu’nu hazırlayan SİAL bunları kullanmış. Gördes ortalama toplam yıllık yağışı Akhisar’dan 100 mm kadar daha çok! Buharlaşma daha az. (syf 90). Meteoroloji verileri Akhisar İstasyonundan alınmış; ama, sahada ENCON’un kurduğu bir istasyon da var ve bunun verileri “İstasyonda elde edilen değerler istatistiki bir anlam içeremeyecek kısa süreli bir ölçüm olduğu için bu raporda değerlendirilmemiştir.”syf53.Proje alanı DSİ II. Bölge Müdürlüğü İzmir İçme Suyu Projesi kapsamında projeksiyon aşamasında bulunan Başlamış Projesi-Sinandere Regülatörü koruma alanında; Atık Depolama Tesisi de Başlamış Barajı’nın uzun mesafeli koruma alanında yer alıyor. Proje Tesis Alanı’nın güneyi ve 1 ve 2 no.lu açık ocak sahaları da projeksiyon aşamasında bulunan Çağlayan Barajı uzun mesafeli koruma alanında.Kuzey kesim Sındırgı Çaygören Barajı drenaj havzasının, güney kesim de Gördes Çayı’nın drenaj havzasının içinde.Yani, işletme faaliyetleri sırasında ocaklar, taşıma ve depolama yerleri ile öğütme tesisinden yayılacak tozların yayıldığı yerlerde yağışlarla yüzey ve yeraltısularına karışması; ADT’nden sızacak sularla yüzey ve yeraltısularına kimyasal atıkların ulaşması; kaza durumlarında çevreye yayılacak her türlü zehirli kimyasal ve doğadan serbestleştirilmiş ağır metal ve metalsilerin yüzey ve yeraltısularına erişmesi; vb yollarla doğacak kirlenme kuzeyde Sındırgı, güneyde ve batıda da Gediz havzası ve ovalarındaki yer altı ve yüzey sularının tehdit altında olduğu açıktır.Bu tehditin en önemli bileşeni As, arseniktir.Arsenik, bir zehir. Arseniğin sağlığa olumsuz etkileri 200 yıldır biliniyor. Tarih boyunca birisini zehirlemek isteyenler için en uygun kimyasal. Çünkü zehirlenen kişide bir iz bırakmıyor.Bir kerede yüksek miktarda inorganik arsenik alanlar mide ve bağırsak rahatsızlıkları, kalp damar ve merkezi sinir işlevlerinde yıkım, çoklu organ bozulmaları ve bazen de ölümle karşılaşır. Sağ kalabilenlerde kemik iliği azalışı, kanda alyuvarların azalışı, karaciğer büyümesi,

derinin kararması, sinirlerin hastalanması ve beyin hastalıkları ortaya çıkar.Akut arsenik zehirlenmeleri etkisini 30-60 dakikada gösterir. Yiyecekle alınmışsa daha uzun sürede etkili olabilir.Arseniği, sağlık açısından özel kılan ise sürekli alındığında kanser yapıcı oluşudur. Arsenikten kaynaklanan hastalıklar cilt yaraları, kara ayak hastalığı, şeker hastalığı, hiper tansiyon, deri kanserleri ve iç organ kanserleridir. Kronik arsenik alımları sonucunda deride gözlenen değişiklikler arsenikozis olarak adlandırılır. Kara ayak hastalığı da bir periferal damar hastalığıdır ve kangrene kadar ilerler. Karşılaşılan kanser türleri arasında ise deri, akciğer, mesane ve böbrek kanser türleri başta gelir. Arseniğin kronik hastalıklara neden olduğu daha 1940’ların başında İngiltere’de bir sodyum arsenit fabrikası çalışanlarında artan kanser olaylarından sonra anlaşılmış. Arseniğin toz olarak solunması bu durumda maruz kalma yolu olarak belirlenmiş. Cilt hastalıklarına neden oluşu ise daha 19. Yüzyılda anlaşılmış. 1900’lerin başlarında Meksika, Şili ve Arjantin’de çok sayıda cilt kanseri görülüşü arseniğe bağlanmış. Asıl, 1920’lerden beri Tayvan’daki kara ayak hastalığı ve kangrenin arsenikli sularla ilişkisi anlaşılmış ve 1950’den sonra bu ilişki iyice kesinleşmiş.Arsenik ve hareketliliği ile ilgili bir not, öneminden ve bu tesisteki faaliyetlerin çevreye yayabileceği en olası ve en önemli kirliliği oluşturduğu için, ekte yer alıyor.

Geldi, Kapıya DayandıDeneme üretimi, 2012 Mayıs-Haziran aylarında başlayacak gibi görünüyor.Bütün bu açık ve olası riskleri göze almamız, Gördes’lilerin buna razı olması için önümüze sürülen şeyler hiç te çekici değil. İdari-teknik yönetimde 30 kişi, mühendis ve teknik personel olarak 120 kişi, operatör usta ve teknisyen olarak 100 kişi, servis için de 50 kişi olmak üzere işletmede toplam 300 kişi çalışacak. Hadi sevinelim, Uzman kadro dışındaki personel, Gördes İlçe Merkezi ve yakın köylerden sağlanacak. Yukarıdakilerin hangileri? Olsun olsun 100-120 kişi. Bunun çok olmayacağının Rapor’u yazanlar da farkında ki, yazdıklarına göre işletme başladıktan sonra dışarıdan gelenler için Gördes’te konut yapımı gerekecekmiş!Bir de alış verişlerini hep aynı yerden değil, çok sayıda esnaftan yapıp daha çok kişiyi hoşnut etmeye çalışacaklarmış.Sonra, işletme kapadığında da, alt yapı, yol ve boruları isteyen kullanacakmış!

Değer mi?

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 37: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7BİR BAŞKA YURT KÖŞESİNDE: ERZİNCAN

ILIÇTA ÇÖPLER ALTIN İŞLETMESİÜRETİM BAŞLADI

önceANATOLIA $25 MİLYON KREDİ ALDIKasım 15, 2010: Anatolia Minerals Development Limited bugün Standard Bank Plc’den ("Standard Bank")şirketin iki alt kuruluşu olan Anagold Madencilik Sanayi Ve Ticaret Anonim Sirketi ("Anagold") ve Kurudere Madencilik A.Ş adına ğç yılda ödenecek x25 milyon Standard Bank Plc ("Standard Bank") jredi aldığını duyurdu. Bu hak ilk yıl ödemesizvekalan iki yılda ödenecek. Faiz bir aylık LIBOR oranı ve %4.5 olacak. Kredi karşılığında Anagold paylarının bir bölümü teminat verildi.Koşullar iyi bulundu ve ilk çekme hakkı süresi geçmeden kullanıldı. Kredi, borçlunun genel şirket gereksinimleri için kullanılacak.Anatolia’nın Başkan ve CEO’su olan Edward Dowling, Çöpler’de çok büyüğk işler yapıldı ve ana üretim sistemleri şimdilerde test

ediliyor. Şu andaki durumda ilk küşçenin Aralık ortasında dökülmesi bekleniyor; ancak, beklenmedik olaylar bu önemli dönüm noktasını Şubat’ kaydırabilir.Bunun gibi, çeşitli seçenekler de gözden geçirilerek Şirket Standard Bank’tan bu yaşamsal dönemde kullanılacak yeterli taze para sağlandı. Standard Bank ile verimli bir iş ortaklığı başlatılmış oldu."New York’ta bulunan Standard Bank Group Limited’in bir ortaklığı olan Standard Americas, Inc.’in Madencilik ve Metal Müdürü Ted Kavanagh, "Anatolia ile Şirketin bu önemli dönüşüm ve büyüme aşamasında bu ilişkiye girmekten hoşnutuz. Ayrıca Standard Bank için bir odak ülkesi olan Türkiye’deki Çöpler projesinin geliştirilmesine destek vermek te heyecan verici."

bir ara Anatolia Çöpler’de Çalışma Bir Ara Durdu27 Ocak 2011, Toronto: Anatolia Minerals Development Limited ("Anatolia"), Yürkiye’deki Çöpler Altın Madeni’nde bazı yerel yüklenicilerin ve beyaz yakalı çalışanlarının ücret ve başka sorunlarla ilgili olarak iş bıraktıklarını duyurdu. Yapım ve işletme çalışmaları bundan

etkilenmiş olsa da, saha ekibi ve başka bası yükleniciler güvenlik, emniyet ve çöevrekorumakonularında mevcut personelleri ile çalışmalarını sürdürüyor. Anatolia yöre önderleri ile görüşüyor ve bir çözüm arıyor.

sonraAMDL(ANATOLIA), ALACER GOLD OLDU

Kanada’lı Anatolia Minerals ve Avustralya’lı Avoca Resources birleşip Alacer Gold Corp. oldu

Ve şimdiERZİNCAN ILIÇ ÇÖPLER’DE TİCARİ ÜRETİM BAŞLADI11 Nisan 2011, Toronto: Alacer Gold Corp (“Alacer”) madenin işletme ve finansal verimi elden geçirildikten sonra Türkiye Çöpler Altın İşletmesinde ticari üretime 1 Nisan 2011’de başladığını duyurur.Alacer, Çöpler’de ocaktan cevher çıkarmaya 2010’un son çeyreğinde başlamış ve ilk külçe dökümü 22 Aralık’ta gerçekleştirilmişti. 2011’in ilk çeyreği içinde madenden günlük 66,935 ton ortalama ile ortalama tenörü 1,23 g/t olan ve toplam 66,935 ons altın içeren toplam 1,695,816 ton cevher çıkarılıp Mart 2011’e kadar liç yığınlarına yerleştirilmişti.Altın kazanım tesisi ilk çeyrekte 31,401 ons altını karbona almış bulunuyor ve bunun 17,253 onsu 2011 Mart’ında sağlandı Bu çeyrekte nihai rafineri anlaşmalarından önce dökülen altın miktarı 33,602 ons oldu. 2011’in ilk çeyreğinde Çöpler’den satılan altın 31,450 ons ve bunun ortalama fiyatı 1,403 dolar/ons oldu.Alacer’in CEO’su Edward Dowling, “Çöpler’in ilk işletme çeyrek yılındaki üretkenliğinden çok memnunuz. Madencilik oranları duraylı ve çıkarılan cevherden geri kazanım ortalama maden ömrü planlarının üzerinde. Kırma çevrimi ikinci çeyrekte çalışmaya başlayacak. Madende altın kazanım ve kırma oranları biraz daha artacak.”Alacer Türkiye’de arama ve geliştirmede önder olarak biliniyordu ve Çöpler’in başlamasıyla ülkenin önde gelen altın üreticileri arasına girdi. Çöpler’in %95’i Alacer’in ve %5’i Lidya Madencilik’in (daha önce Çalık Madencilik olarak biliniyordu). Başlangıçta Çöpler’de endstri standartlarının alt ucundabirmaliyet ile 1.42 milyon liç edilebilir cevher üretilmesi planlandı. Ortalama yıllık üretimin 175,000 ons altın olması bekleniyorgold. Kürtlü cevher rezervinden ek üretimin de 2.25 milyon ons olacağı öngörülüyor. Ayrıntılı bir fizibilite çalışması yürütülüyor. Ayrıca, Alacer’in elinde önemli bir dizi altın ve baz metal proje alanları da var.

ÇÖPLER İŞLETMESİNE KARŞI ÇIKIŞLAR ve ÖRGÜTLENMELER BAŞLADI

Yöre halkı önce bildirilerle kendişlerini bekleyen tehlikelere karşı halkıo uyarmaya başladı; ardından bir

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 38: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7çevre koruma derneği kuruldu. Kuruluş işlemleri bugünlerde tamamlandı. Dayanışmanın tam zamanı.

GÜMÜŞHANE DE TARTIŞIYOR09.12.2010 

Gümüşhane'de Altın Madeninde Siyanür Kullanılmasına Tepki'Gümüşhane'de İnsanlarda Ani Olarak Baş Dönmesi, Mide Bulantısı ve İshal Olmadan

Bağırsaklardan Boşalma Söz Konusu Olursa Bilin Ki Bir Siyanür Zehirlenmesi Olmuştur'

TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası Genel Başkanı Cemalettin Küçük, 'Gümüşhane'de insanlarda ani olarak baş dönmesi, mide bulantısı ve ishal olmadan bağırsaklardan boşalma söz konusu olursa bilin ki bir siyanür zehirlenmesi olmuştur' dedi. Küçük, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlediği basın toplantısında, siyanürle altın işletmeciliğinin Türkiye'nin yıllardır gündeminde bulunduğunu belirterek, yargı tarafından alınan kararların uygulanmadığını iddia etti. Dünyada yaşanan siyanür kazalarının bir şekilde gizlendiğini ve duyurulmadığını öne süren Küçük, şöyle devam etti: 'Bu şirketler

birbirleriyle bağlıdır. Altın üretimi temelde bir ya da iki şirketin elindedir. Türkiye'de bu işleri yapan işletmeler onların ayakçılarıdır. Bağımsız değildirler, onlar adına işletme yaparlar. Borsadan şirket hisselerini çıkardığınız zaman, Türk şirketi diye yaptıkları yayınların yanlış olduklarını görürsünüz. Karadeniz'in aydın insanları ve basın aracılığıyla bunu topluma duyurmamız gerekiyor. Başta Gümüşhane'deki siyanürlü altın işletmesi ve bölgemizde projelendirilen bütün işletmelerin durdurulması gerekmektedir. Bu konuda 20 yıldır örgütsel çalışma yapanlar olarak bunu söylüyoruz.'

'SİYANÜRLE ALTIN ARAMA İNSANLIK DIŞI BİR YÖNTEM'Siyanürle altın aramanın insanlık dışı bir yöntem olduğunu savunan Küçük, 'Şu tehlikeyi unutmayın. Gümüşhane'de insanlarda ani olarak baş dönmesi, mide bulantısı ve ishal olmadan bağırsaklardan boşalma söz konusu olursa bilin ki bir siyanür zehirlenmesi olmuştur. Bu, herhangi bir dönemde olabilir. Nasıl ki bu Eşme'de zaman zaman olmakta, Gümüşhane'de de yaşanabilir. En azından Gümüşhane'deki insanların uyarılması gerekiyor. Burada büyük bir siyanür buharlaşması olursa insanlar

zehirlenebilir' diye konuştu. Türkiye'de siyanürle altın arama işletmelerinin bulunduğu bölgelerden fotoğraflar gösteren Küçük, 'Türkiye'de yağmurun en çok olduğu Karadeniz Bölgesi'nde kimyasal yöntemlerle yapılan işlemlere son verilmelidir. Hükümet bunu yapmak yerine yasa değişikliklerine gidecektir. Bunun için demokratik kitle örgütlerinin ve halkın örgütlenmesi, sivil isyan haklarını kullanması gerekmektedir. Bunun başka çaresi kalmamıştır artık' dedi.

(BA-ORH-EA) - TRABZON (Anadolu Ajansı)

MADEN EMEKÇİLERİNİN SAHİBİ YOKKAPİTALİZM ÖLDÜRÜR: ÇİNE VE SİLİKOZİS ( (soL-Haber Merkezi)

’dan

Tahir ÖngürEge’nin bir güzel yöresi, Çine. Cennetten bir köşe gibi, büyüleyici güzellikteki Madran ve Gökbel Dağları’nın arasında, Apollon’un gazabına uğrayan Marsyas’ın kanından beslendiği düşünülen Çine Çayı şimdilerde gemlendi. Çine Barajı su tutmaya başladı. Gelin Geçmez Köprüsü, önce kaya bloklarıyla örtüldü. Çok geçmeden su altında kalacak. Ancak, öyle ağır bir dert yükü var ki Çine’li emekçilerin omuzlarında bu tarih ve kültür kıyımı

orada pek bir tepki doğurmadı.Çine’yi madencilik ve seramik sektörü çalışanları feldspat yatakları ve kuvars ocaklarıyla tanıyor; gelip geçen yolcular ise, Çine Köftesi ile. Tek tük gezi ve tırmanma amacıyla gelenler de büyüleyici dağları, ormanları ve sularına tutkun. Suları şimdi bir yandan da su baronlarının fabrikalarında PET şişeler ve damacanalara hapsedilip kentlerde paraya

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 39: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7dönüştürülüyor. Bir de dağların doruklarına göz diken RES yatırımcıları.Bütün bunlar Çine ve çevre köylerinin emekçilerine de geçim kaynağı sağlıyor. Gibi görünüyor!Ama, göründüğü gibi değil. Çine’nin yerel “Uğur Gazetesi”nde Celal Şenol’un önceki hafta yazdıkları dehşet verici. Çine’de “seramik ve cam sanayinin ham maddesi olan Feldspat ve Kuvars Madenleri çıkarılmakta ve işlenilmekte. Aralarında Eczacıbaşı, Çanakkale Seramik, Kaltun Maden AŞ, AK Maden AŞ  ve Belçikalı Maden tekeli OMM’nin de bulunduğu çok sayıda fabrika üretim yapmakta. Bu fabrikalardaki üretim ilişkilerinin ortak özelliği, hiç birinde sendikal örgütlülüğün olmayışı ve bir işçinin ortalama çalışma süresinin 7 ila 10 yıl olması. Bir de bunlara ücretlerin düzensiz ödenmesi eklenmiştir. Burada bir çark kurulmuş ve bu çark tıkır tıkır işletilmekte. Bu çarkın çalışma  prensibi ise şöyle: Bir işçi tam teşekküllü bir hastaneden sağlıklıdır sağlam raporu alarak adı geçen maden fabrikalarının birinde iş başı yapar. Üretim sürecinde fabrikalarda iş yeri hekimi vasıtasıyla işçilerin altı aylık periyodik sağlık kontrolleri yapılır. Yapılan sağlık kontrolleri sonucunda ileri derecede "silikozis" meslek hastalığı tespit edilen işçiler SGK Keçiören Meslek Hastalıkları Hastanesine sevk edilir. Hastanede yapılan ölçüm ve kontroller sonucunda silikozise yakalanan işçiye  bedensel olarak yüzde bilmem kaç oranında iş gücünü kaybetmiştir tozlu işlerde çalışamaz raporu verilir. Aldığı raporla iş yerine dönen işçiye işverenler üç beş kuruş tazminat ödeyerek alınan bu rapor gerekçe gösterilerek işine son verilir. Tedavi olanağından mahrum olan bu işçiler kaderine terk edilir. İşine son verilen işçinin yerine bir yenisi alınır ve bu çark böyle döner durur.”“Çine merkez ile Karakollar, Yolboyu, Çaltı, Gökyaka, Saraçlar ve Kahraman Köylerinde her on evden üçünde ya bir silikozis hastası ya da bu hastalıktan yaşamını kaybetmiş işçi ailelerine rastlarsınız.”“Madenlerde çalışan işçilere iş güvenliği ekipmanı olarak maske verilmekte. Madende çalışan işçilerin söylemiyle; verilen bu maskelerin iki günde özelliğini kaybetmesine karşın iş yerlerinde maske dağıtımı on  günde bir yapılmaktadır. Tek başına maske kullanmak silikozis meslek hastalığını önlemede yeterlimidir? Bu soruya İşçi Sağlığı ve İş Güvenlik Uzmanları şöyle yanıt veriyor: Toz maskesiyle korunmak önemli ama yeterli değildir. Bu toz maskeleri özellikleri itibariyle beş mikronun üzerindeki maden tozlarının solunum yollarıyla akciğerlere ulaşmasını engelleyebilir. Asıl sorun beş mikrondan küçük maden tozcuklarının solunum yoluyla akciğerlere taşınmasındadır. Özellikle Kuvars Madeni yapısı itibarıyla kristalize (toz şeker gibi)bir yüzeyi olduğundan akciğerlerdeki bronşçuklara yerleşirler. Yerleştikleri yerlere battıkları için orayı tahriş eder vücut bunu hiç bir surette oradan atamaz.Sosyal Güvenlik Kanunu'nda meslek hastalığının açık seçik bir şekilde tanımlanmaması ya da muğlak bir biçimde tanımlaması silikozis meslek hastalığına yakalanan işçilerin tedavi edilmesini engellerken, bu tedavilerin masraflarını üstlenmek zorunda olan maden patronlarını da büyük bir külfetten kurtarmaktadır.” Uğur Gazetesi’nin Eylül ayı içinde “Kaymakam ne iş yapar?” dediği için toplatıldığını anımsayınca, aynı soruyu yinelemek farz olmuyor mu: insanların böyle döküldüğü bir Çine’de kamu görevlileri ne yapar?

Türk Tabipler Birliği’nin “Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi”nin Mart 2000 sayısında yayınlanmış olan ve 2 örnek olayı tanılayan SSK Ankara Meslek Hastalıkları Hastaneleri Göğüs Hastanesi hekimlerinden Dr İbrahim Akkurt’un yazısı, olayı, hekimlik açısından, ne güzel anlatıyor.

“ Olgu 1: (Erken tanının önemi)D.U., Ekim-1998'de Aydın SSK hastanesinden hastanemize sevk edilen olgu, 1962 doğumlu, erkek, sigara hiç kullanmamış. Olgunun sevk nedeni üç aydır başlayan eforla artan dispne, öksürük ve göğüs ağrısı yakınmaları ve radyolojik durumunun yaptığı işle ilgisinin düşünülmesidir. Öyküsünde sekiz yıldır Aydın-Çine'de bir maden işletmesinde taş kırma-öğütme-torbalama işinde çalıştığını, aynı iş yerinde 59 kişinin çalıştığını, işyeri hekimlerinin olduğunu, altı ayda bir tüm işçilerin akciğer grafilerinin çekildiğini söylüyordu. Fizik incelemesinde bulguları normaldi, her iki hemitoraks bazal kesimlerinde inspiratuvar raller ve ekspiratuvar ronküsler duyuluyordu. Hemogram, biyokimya gibi rutin laboratuvar incelemeleri normaldi. PA akciğer grafisi Resim1'de görüldüğü gibi iki taraflı yaygın 3-10 mm çaplı ve tüm akciğer alanlarını kapsayan, akciğerin normal dallanmasını bozacak biçimde ve yoğunlukta granüler ve nodüler dansite artışı izlenmektedir. Sağda orta zonda nodüllerin birleşmeye başladığı (kitleleşme) izlenmektedir. İlk geliş grafisi küçük opasitelerin en ileri aşamasına gelmiş durumda ve progressif masif fibrosisin habercisi olan kitleleşme de gelişmiştir. Bronkoskopik incelemede endobronşiyal patoloji saptanmadı, bronş lavajında özgün başka patoloji görülmedi, transbronşiyal biyopside subendotelyal fibrosis vardı. İşlevsel incelemede solunum fonksiyonlarında restriksiyonun yerleştiği, akciğer diffüzyon kapasitesinin azaldığı, arter kan gazlarında hipokseminin geliştiği saptandı. Şu ana kadar söz ettiğimiz en ileri evrenin belirtili, klinik, radyolojik ve işlevsel tüm bulguları yerleşmiş durumdadır. Peki bu olgu bu duruma nasıl geldi? Gelmemesi için birincil koruma önlemlerinin yani teknik önlemlerin alınması ortamda toz ve silika oluşumunun önlenmesi gerekir. Olgunun iş yeri ortam analizleri Tablo 1'de izlenebilir.Tablo 1'de görüldüğü gibi normalde solunabilir tozun %5'inin geçmemesi gereken solunabilir kuvars neredeyse solunabilir tozun %50'sini oluşturmaktadır. Hekim olarak iş yeri ortam analizlerinin teknik ve yasal yönleri belki bizi çok ilgilendirmiyordur. Ancak bu kişi izin verilebilir bir toz ve kuvars ortamında çalışıyor olsa bile silikosis-pnömokonyozlar açısından risk grubu olduğu için radyolojik izlemi gerekir. Bu işlerde dünyada genellikle yasal olarak iki yılda bir ya da en fazla yılda bir radyolojik izlem zorunluluğu varken ülkemizde bu zorunluluk altı ayda birdir. Kişinin öyküsünde bu zorunluluğun işverence yerine getirildiğini öğrendiğimizde çekilmiş olan bu grafileri işyerinden isteme gereği duyduk. Sekiz yıldır çalışmakta olan kişinin dosyasında bulunması gereken 16 grafiden iki tanesini elde edebildik. Resim 2'de bu kişinin 1996'da yani hastanemize gelmeden iki yıl önceki PA akciğer grafisi görülmektedir. Resim 2'de görülen grafiyi incelediğimizde skapulaların görülüyor olması dışında belirgin bir kalite defektinin olmadığı izleniyor. Bu PA Akciğer grafisi değerlendirildiğinde özellikle her iki akciğer parankiminde üst ve orta zonlarda, akciğerin 1/3 periferinde 3-10 mm büyüklüklerinde opasitelerin olduğu

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 40: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7ancak bunun akciğerin normal parankiminin yapılarını henüz bozmadığı görülmektedir. Bu dönemde kişide henüz herhangi bir belirti ve klinik bulgu gelişmemiştir. Bu nedenle olsa gerek filmi normal değerlendirilerek aynı ortamda çalışmaya devam etmektedir. Resim 3'de aynı kişinin 1997'de yani hastanemize gelmeden bir yıl önceki PA akciğer grafisi görülmektedir. Bu grafide kalite olarak yumuşak dozda ve yine skapulaların görülmesi dışına bir kalite defekti görülmemekte. Resim 3'de görülen bu grafide her iki akciğer parankiminde tüm zonlarda, periferde ve santral alanlarda da lokalize, parankimin normal anatomisini bozmaya başlayacak yoğunlukta yaygın 3-10 mm boyutlarında granüler-nodüler opasiteler izlenmektedir. Bu evrede de kişide hala belirti, klinik ve işlevsel etkilenme olmamıştır.  Olgu 2: (Maruziyetin erkenden sonlandırılamamasının sonucu)H.S., 1959 doğumlu, erkek, sigara içmiyor. 10 yıldır kuvars, bentonit, profilit gibi taşların öğütüldüğü bir kuvars değirmeninde çalışmaktaydı. Aynı işyerinden peş peşe iki ileri evre silikosisli olgunun hastanemize gelmesi üzerine Eskişehir’de bulunan işyerine teknik elemanlarında bulunduğu bir ekiple resmi işyeri gezisi yapıldı. İşyerinde bulunan olgular çalışma süreleri ve öykü yönünden irdelendiğinde halen en uzun süre orada ustabaşı olarak çalışan kişi olan olgumuz hiçbir belirtisi olmadığını söylemekteydi. Ancak bunu söylerken bile bir dispnesi bulunduğu, konuşurken yardımcı solunum kaslarının solunuma katıldığı, supraklaviculer retraksiyonları, takipneik olduğu gözlenebiliyordu. Fizik incelemede aynı bulguların bulunmasıyla birlikte oskültasyonda yaygın inspiratuvar ve ekspiratuvar rallerin bulunduğu duyuldu. İşyerindeki kişisel sağlık dosyası incelendiğinde Resim 4'deki PA akciğer grafisinin dosyada bulunduğu hayretle görüldü. Bu grafinin çekildiği merkezde kendisinde hafif derecede akciğerin toz hastalığının başladığı söylenmişti ancak işten atılma korkusu ile bunu patronundan bile sakladığını belirtiyordu. Resim 4'deki PA akciğer grafisine baktığımızda teknik açıdan çok belirgin bir kalite defektinin olmadığı, her iki akciğerde tüm zonlarda yaygın granüler-nodüler dansite artışının bulunduğu, bazallerde amfizematöz değişikliklerle birlikte her iki üst zonda kitleleşme olduğu bunların tahmini ikisinin çapının toplamının 5 cm'den fazla olduğu görülmektedir. Bu akciğer grafisine sahip olgunun çalışma koşulları Tablo 2'de görülmektedir.Bu olguda toz hastalığı, silikosis geç evrede de olsa fark edilebilmiş ancak yasal tanı konulması koşulları yerine getirilmemiştir. Olgu ilk değerlendirmeden sonra maluliyet oranı da hesaplanarak izlemimizde kaldı. Yaşadığı süre içinde iki yıla yakın antitüberküloz tedavi gördü. İki kez pnömotoraks geçirdi, genel destekleyici tedaviler, uzun süreli oksijen desteği gibi palyatif yöntemlere karşın Kasım-1997'de öldüğünü öğrendik. Resim 5 tanının konulmasından iki yıl sonraki PA akciğer grafisi olup elimizde olan en son grafisidir. Burada artık tüm akciğer parankiminin PMF ile kitleleşmiş kitlelere dönüştüğü izlenmektedir. Silikosis başta olmak üzere pnömokonyozlarda bu gün için bilinen bir tedavi yöntemi yoktur. Silikosis tanısı konulduğunda kesinlikle maruziyetin sonlandırılması gerekmektedir. İşyeri hekimliği yapan arkadaşların da sık rastladığı gibi hastalığı nedeniyle iş değişikliği verilen kişiler kısa sürede kendilerine uygun işin olmadığı

söylenerek kapı dışarı edilmektedir. Oysa dünyada, örneğin ABD'de silikosis ya da diğer pnömokonyoz tanısı konulan işçiler ortam toz konsantrasyonu 1 mg/m3'ün altındaki yerlerde çalıştırılmakta ve bunlara eski yerlerinde çalışıyormuş gibi ödeme yapılmaktadır.”

Doğal olarak yer yer uzman olmayanların anlamakta güçlük yaşamasına neden olacak tıp terimleri ile de olsa silikozis ne kadar açık anlatılıyor. Yani, bu süründürücü, öldürücü sağlık sorunu bir kader değil. Belli bir iş kolunda, çalışma ortamında solunan havaya karışan özel bir mineral tozunun yarattığı bir akciğer hastalığı. Daha acısı bunu bütün çalışanlar biliyor. Çalışma gücünü yitirip işten atılana kadar ellerinden geldiğince herkesten saklıyorlar da. Çünkü, günlerini kurtarmaları, ailelerini geçindirmeleri gerekiyor. Canlarını kurtaramayacaklarını onlar da biliyor. Bunu bütün Çine biliyor.

Bilim insanları da biliyor. Araştırmaları, hakemli dergilerde yayınları, aldıkları atıflar da var. Uzakta da değil. Örneğin Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı, KOAH uzmanı Prof Dr Orhan Çildağ’ın biyografisindeki şu yayınlar yalnızca iki örnek:Polatlı M. ,Tuna H.T. ,Yenisey Ç. ,Serter M. ,Çildağ O. ,Lung function and interferon gamma levels in the sera of silica-exposed workers. ,Journal of Interferon and Cytokine Research ,28 ,5 ,311-316 ,2008 .Çildağ O. ,Kuvars işçilerinde silikosis riski ,Solunum Hastalıkları ,12 ,90-95 ,2001 Türk Toraks Derneği Kongreleri’nde de bu konuyu ele alan sunumlar oluyor. Daha nice araştırmaların olduğu, sorunun bilim çevrelerinde oldukça bilindiği kuşkusuz.

Evrensel’de Celal Emiroğlu’nun yazdığı gibi “SSK istatistiklerine baktığımızda; 2003-2007 yılları arasında tüm işkollarında 1192 silikozis hastası görülmüş, ancak nasıl olmuşsa bunların hiçbirisi ölümle sonuçlanmamış(!). Dünya literatürüne geçecek başka ilginç bir durum da, söz konusu yıllar arasında toplam 1917 meslek hastalığı görülmüş ve bu hastalıkların yüzde 62’si inkarı mümkün olmayan silikozis hastalığı.”2005 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından yürütülen “Aydın/Çine Bölgesindeki Kuvars Ocak ve Değirmenlerinde Çalışanlarda Silikoz Sıklığı ve İş Koşullarının Pnömokonyoz Oluşumuna Etkisi Projesi”nde, ILO standartlarına göre değerlendirilen filmlerin % 23.0'nın silikozla uyumlu 1/0 ve üzeri kategoride olduğu da saptanmıştı.Celal Bayar Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından yapılan çalışmada da seramik işçilerinde silikoz oranı %6,57 olarak bulunmuştu.Aydın Çine’de çalışanların %38.1'i bir yıl ve daha az, %35.8'i 1.5-4.5 yıl arası, %5.7'sinin 7.5-10 yıl çalıştıkları tespit edilmiştir. (%23 olgu) Silis ile ilk temas ile klinik bulguların ortaya çıkması arasında uzunca bir sürenin geçmesi gerekebilir. Kronik seyirli silikozda toz maruziyetinin ilk yıllarında herhangi bir bozukluk görülmeyebilir, klinik belirtilerin yıllar sonra ortaya çıkabileceği göz önüne alındığında saptanan olguların yanı sıra kumlama yapan diğer işçilerin de yıllar boyunca izlenmesi gerekir.

Kim bilmiyor ki bu konuyu? Özellikle bugünlerde aynı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 41: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7dertten muzdarip kot taşlama işçilerinden ve onların mücadelelerinden ötürü konu iyice güncelleşti. Çine halkı yine ilgiden yoksun, ailelerinin geçimlerini sağlayabilmek için ölümlerinin gecikmesine dua edip çalışmayı sürdürüyor. İşverenler 6 ayda bir akciğer filmi çektirip, çoğunu sendikasız ve sigortasız çalıştırdıkları işçilerin gözden çıkarılanlarını işten de çıkarıp sorunu ört bas ediyor.Erdemli bir Maden Mühendisi’nin “madenmuhendisleri.org” adlı sitesinde geçen hafta AA’dan aktararak yayınladığı bir habere göre, “Çine'de bir maden işletmesinde çalışırken işten çıkartılan işçiler toplu dava açacak.  Emek Partisi Aydın İl yöneticileri, işten çıkartılan maden işçileri ile bir araya geldi. Eğitim-Sen Çine Temsilciliğinde yapılan toplantıya, İl Başkanı Abdurrahman Saran, yönetim Kurulu üyeleri Hasan Ali Üçek, Tekin Arslan ile Dev Maden-Sen Eğitim Örgütlenme uzmanı Yılmaz Kızılırmak ve işçiler katıldı. İşçiler toplantının başında fotoğraflarının çekilmemesini ve isimlerinin yazılmamasını talep ettiler.  En büyük sorunlarının 'silikozis' adı verilen meslek hastalığı olduğunu ifade eden işçiler maaşlarının düzenle ödenmediğini, şirketten üç aylık alacaklarını bulunduğunu belirterek geçimlerini banka kredileri ile sağladıklarını söylediler. Toplantıya katılan bir işçi, uzun yıllar maden şirketinde çalıştığını söyleyerek, 'Ankara Keçiören Meslek Hastalıkları hastanesinde benim için tozlu ve dumanlı işlerde çalışamaz raporu verdiler. Şirket yöneticileri bu raporu bahane ederek beni işten çıkardı. Benim durumumda Çine'de çok sayıda maden işçisi var. Bir çok arkadaşımız bu hastalık nedeniyle öldü' dedi. Dev Maden -Sen Eğitim ve Örgütlenme uzmanı Yılmaz Kızılırmak, sendika kanunlarında düzenlemeler yapıldığını ifade ederek, yeni çıkacak kanunda işyeri ve işkolu barajlarının kalkacağını dile getirdi. Toplantının sonunda bir komite oluşturulurken, komitenin meslek hastalıkları nedeniyle işinden atılan işçileri tespit etmesi ve sonunda da toplu olarak dava açılması konusunda karar verildi. (MŞ-SD-SY-ÜNS) - AYDIN (Anadolu Ajansı) ”.

Herkesin bildiğini egemenler bilmez mi? Bu yılın 25 Mart’ında Ankara’da toplanan XIV. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi’nin görüştüğü “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi II (2009-2013)”’ün “Eylem Planı”nda iş sağlığı ve güvenliği saha çalışmaları kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na 2011 Aralığı’na kadar tamamlamak üzere “Aydın/ Çine Ve Muğla/Milas Bölgesindeki Kuartz Ocak Ve Değirmenlerinde Çalışanlarda Silikozis Sıklığı Ve İş Koşullarının Silikozis Oluşumuna Etkisinin 5 Yıl Önceki Durumla Karşılaştırılması” projesi ile OYALANMASI görevi verilmiş.Yetmemiş bir de sus payı düşünülmüş. İşte, AKP’nin kot taşlama işçilerinin durumuna çözüm olacağı savıyla “torba yasa”ya koyduğu silikozis hastalığı nedeniyle meslekte kazanma gücünün en az yüzde 40’ını kaybettikleri SGK Sağlık Kurulunca tespit edilmesi kaydıyla işçilere 2022 Sayılı Kanun’a göre yoksul özürlülerin yararlandığı aylık bağlanması öngörülüyor. Kaç para bu yoksul özürlü aylığı? 100-300 TL!

Tam da, yüksek yargı, Danıştay bu konuda iki gün önce aldığı bir kararlan “Silikozisin Sorumlusu Devlet”tir demişken: “Danıştay, kot taşlama işçilerinin silikozis hastalığına yakalanmasında yeterli önlem almayan devlet

görevlilerini sorumlu tuttu. Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Grup Başkanı, hizmet kusuru nedeniyle savcılık tarafından soruşturulacak. Bir kot taşlama işçisinin, yakalandığı silikozis hastalığı nedeniyle yargıya başvurması sonucu, Danıştay iş güvenliği tedbirleri almamasından dolayı Çalışma Bakanlığı yetkililerinin sorumlu olduğuna hükmetti. Silikozis hastalığına yakalanan bir kot taşlama işçisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Grup Başkanı hakkında, "gerekli denetimleri yapmayarak silikozis hastalığına yakalanmasına neden olduğu" gerekçesiyle şikayetçi oldu. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Grup Başkanı hakkında soruşturma izni vermedi. İşçinin karara itiraz etmesi üzerine, dosya Danıştay 1. Dairesi'ne geldi. Danıştay, işçinin lehine karar vererek, Çalışma Bakanının kararını kaldırdı ve dosyayı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.'BAKANLIK, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALI'Danıştay 1. Dairesi, kararında, iş sağlığı ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin uygulanmasını izleme, çalışma hayatını denetleme ve çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları koruyucu ve çalışmayı destekleyici tedbirleri almanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın görevleri arasında sayıldığı belirtildi. Danıştay, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünde, her türlü maden, taş ve kiremit ocaklarında, dökümhanelerde, tekstil, bütün şeker ve çimento, inşaat, seramik ve benzeri sanayi kollarındaki iş yerlerinde yapılan çalışmalarda, tozların zararlı etkilerinden korunmak için alınacak önlemlerin sıralandığına dikkat çekti.'HİZMET KUSURU VAR'Kararda, mevzuata göre, zararlı tozların bulunduğu iş yerlerinde çalışan işçilerin sağlığı bakımından, bu iş yerlerinin özellikle ve öncelikle denetlenmesi gerektiği belirtilerek, etkin bir denetim yapılaması veya denetlenmesine rağmen yasal yaptırımların uygulanmaması nedeniyle işçilerin zarar görmelerine neden olunmasının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu bakımından bir hizmet kusuru sayılacağı vurgulandı. Grup Başkanının, "Kumla kot yıkama işini yapan şikayetçinin çalıştığı şirkete ait iş yerlerini işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden denetim kapsamına almamak veya etkin bir şekilde denetlettirmemek suretiyle adı geçenin silikozis hastalığına yakalanmasına neden olduğu"nun anlaşıldığı ifade edilen kararda, bu nedenle Grup Başkanına isnat edilen eylemin, hakkında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte olduğu belirtildi.Daire, bu nedenlerle itirazı kabul ederek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını kaldırdı ve dosyayı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.”.

Silikozise yakalanan hastalar son aylarını yatakta öksürerek, ciğerlerine bağlanan bir borudan gelen balgamlarıyla boyunlarına asılı bir kavanoza dolan silis tozlarını seyrederek, acılar içinde çaresizce geçiriyor. O son birkaç aya kadar da, kendi ve ailelerinin yaşamsal gereksinimlerini karşılayabilmek için bile bile ölüme yürüyorlar.O güzelim Çine merkezi ve Karakollar, Yolboyu, Çaltı, Gökyaka, Saraçlar ve Kahraman köylerinde her on evden üçünde, ya bir silikozis hastası ya da bu hastalıktan yaşamını kaybetmiş işçi ailelerine rastlanması, nasıl bir düzenin ürünü. O silis ocakları ve hammadde işleme tesislerini kuranlar önce ayakta kalabilmek, sonra da el

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 42: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7koydukları artı değerlerle yeni fabrikalar kurabilmek için, rakipleri ile maliyette yarışmak zorundalar. Bunun için, özellikle düşük ücrete razı olacak iş gücünü gereksiniyorlar. Bu ise, işsizlik, yedek işgücü ve işgücünü satarak yaşamını sürdürebilen emekçilerin birbiri ile rekabetiyle olanaklı. Düşük ücrete razı olmak zorundalar. Sigortasız çalışmaya zorunlular. Bu zorunluluktan ötürü sendikalara da üye olamıyorlar.

Bunun adı, kapitalizm. Süründüren, öldüren, dönüp te arkasında ölene bakmayan, acımasız üretim ilişkileri düzeni. Üretenler erken ve acılı ölüme mahkûm. Üretilen değere el koyanlar ise daha çok emeğin yarattığı daha fazla değere el koyma olanağını ele geçirme peşinde. Çine’li emekçilere acımak değil; onların ve tüm emekçilerin gerçek kurtuluşunu sağlama yolunda yaşam savaşına katılmak gerekli. Kapitalizmin aşılmasıyla noktalanacak yaşam savaşı bütün “insan”ların gücünü katmasını gerektiriyor.

MADEN EMEKÇİSİ KIRIMI SÜRÜYOR

Elbistan KAYNARCA Gazetesi 10.02.2011 20:22

Çöllolar: Ölüm havzasıAfşin- Elbistan Linyitleri B Termik Santrali’ne kömür sağlayan Çöllolar Kömür Sahası’nda 4 gün arayla

meydana gelen ikinci göçükte bir işçinin cesedine ulaşıldı, 8 işçi kurtarıldı, 9 kayıp işçiyi arama çalışmaları devam ediyor. Cesedine ulaşılan kişinin 25 yaşındaki dozer operatörü Ruşen Demir olduğu bildirildi. Bölgeye ulaşan 2. Ordu Komutanlığı'na bağlı 2 helikopter, göçüğün meydana geldiği bölgede yaptığı alçak uçuş sonrası bir kişinin yerini tespit etti. Bunun üzerine helikopterdeki halat yardımıyla aşağıya inen bir asker, toprak yığınları arasındaki kişinin hayatını kaybettiği belirledi. Bulunduğu yerden çıkarılan ceset, daha sonra halatla helikoptere taşındı. Arama kurtarma ekipleri 8 işçiyi kurtarırken, 9 kayıp işçiyi arama çalışmaları devam ediyor. Şirket yetkililerinin yaptığı çalışma sonunda göçükte kaybolanların Hacı Mehmet İpek, Muhsin Kaçak, Kemal Elmas, Cuma Yıldırım, Aydoğan Polat, Halil Tatlı, Turhan Gökhan ile soyadı öğrenilemeyen Adnan ve Naif adlı kişiler olduğunu belirledi.Bin 200 işçi çalışıyorDev Maden-Sen Genel Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, göçük meydana gelen bölgede, 1200’e yakın işçinin 3 vardiya halinde çalıştığı açıklandı. Yapılan açıklama da şu bilgilere yer verildi: "Kahramanmaraş’ta özelleştirme sonrasında Park Holding’e devredilen Afşin - Elbistan Termik Santrali B

ünitesine açık ocak yöntemiyle linyit kömürü üretilen sahada yine göçük meydana geldi. 160 metre derinliklerde meydana gelen göçük sonucu 5 mühendisin ve 30’a yakın işçinin toprak altında kaldığı öğrenilmiştir. Yaşanan göçüğün büyüklüğü şu anda kendilerinden haber alınamayan mühendis ve işçilerin yaşamına dönük kaygıları da artırmaktadır. 1200’e yakın işçinin düşük ücretle 3 vardiya halinde çalıştığı maden işletmesinde, Park Teknik, Askar Madencilik ve Toprakoğlu madencilik şirketleri taşeron olarak çalışmaktadır. Bu taşeron şirketler içinde Aksar madencilik ve Toprakoğlu madencilik şirketlerinin üretim yaptığı sahada 6 Şubat’ta meydana gelen göçükte 1 işçi yaşamını yitirmiştir. Maden işletmesinde göçüklere dönük ciddi önlemler alınmadığı, sık sık toprak kayması ve çatlakların oluştuğu belirtilmektedir. Yetkilileri 3 gün arayla meydana gelen iş cinayetinin bulunduğu işletmeyi mercek altına almaya, sorumluların tespit edilerek yargı önüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Taşeronlaşmaya bir kez daha dikkat çekiyor, maden işletmelerinde sağlıklı ve güvenli iş ortamının yaratılması konusunda ilgili yasa, tüzük ve yönetmeliklerin uygulanmasını bekliyoruz."

Vali Kocatepe inceleme yaptıKahramanmaraş Valisi Şükrü Kocatepe, 1 kişinin öldüğü 7 kişinin yaralandığı, 9 işçinin de kaybolduğu göçük bölgesinde incelemelerde bulundu.Vali Kocatepe, MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ile Afşin Elbistan Termik Santrali için kömür sağlanan Çöllolar kömür havzasındaki çalışma sırasında meydana gelen göçük bölgesine geldi. Burada termik santral yetkilileri hakkında olayla ilgili bilgi alan Vali Kocatepe, "Bugün sabah geçen haftaki yerde yine göçük meydana geldi. Konuyu başbakanlığa bildirdik. Genelkurmay Başkanlığının talimatıyla 2. Ordu Komutanlığı'ndan gece görüşüne hakim bir helikopter gönderildi. Helikopterle arama çalışmaları sürüyor, yaşam belirtileri aranıyor. Ayrıca GSM operatörlerine enkaz

altında olduğunu tahmin ettiğimiz işçilerin cep telefon numaraları verdik. Baz istasyonları aracılığıyla nokta tespiti yapacağız. Aramalarımızı ona göre yürüteceğiz aksi taktirde çalışmalar daha uzun zaman alacak" dedi. Ruşen Demir Afşinli Hayatını kaybeden ve cesedine ulaşılan Ruşen Demir'in Afşin'e bağlı Kızılkaya köyünde ikamet ettiği öğrenildi. Ruşen Demir'in santralde elektrikçi olarak çalıştığı, 15-20 gün önce işe girdiği bildirildi. Demir'in yakınları Afşin Devlet Hastanesi'ne akın etti. Öte yandan bölgede şu anda 53 kişilik bir arama kurtarma ekibi çalışmalarını devam ettiriyor. Çalışmalara 100'den fazla askeri personel destek veriyor. Göçüğün meydana geldiği sahada zaman zaman toprak kaymaları yaşanıyor. Bölgedeki işçiler ve işçi yakınları, güvenlik gerekçesiyle alanının dışına çıkarıldı.

TMMOB Maden Mühendisleri OdasıİŞ CİNAYETLERİNİN SORUMLULARI HESAP VERMELİDİR.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 43: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Ruhsat hukuku Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın ilgili teşekkülü Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘ne (EÜAŞ) ait olan ve özel sektöre 25 yıllığına işletilmek üzere verilen Kahramanmaraş ili Afşin ilçesindeki Çöllolar kömür sahasında, 6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde iki kez şev kayması meydana gelmiştir. İlk olayda bir işçi yaşamını yitirmiştir. İkinci olayda ise biri maden mühendisi, diğeri jeoloji mühendisi olmak üzere toplam 10 kişi kayan malzemenin altında kalmıştır. Bir işçinin cenazesi çıkarılmış, 9 kişiye ise henüz ulaşılamamıştır. Kişilere ulaşmanın çok uzun süre alabileceğini tahmin ediyor, yaşamını kaybeden tüm maden emekçilerinin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz. Odamız yetkilileri anında olay yerine giderek incelemelerde bulunmuş,  meydana gelen  şev kayması sonucu akan malzemenin yaklaşık 1.5 kilometre kare alana yayıldığı, yüksekliğinin  ise takriben 35-40 metre arasında olduğu,  şev kaymasının dairesel bir kayma şeklinde olduğu ve yaklaşık 50 milyon metreküp malzemenin  açık ocak sahasını kapladığı görülmüştür.  Kaza sonrası organizasyon ve koordinasyonda ciddi zaaflar olduğu gözlemlenmiş, bu durum yetkililere iletilmiştir.Olayın gerçek nedeni; proje çalışmasının, uygulama aşamalarının ve işletme süreçlerinin detaylı incelenmesi sonucu belirlenebilecektir. Ancak, insan eliyle yapılan bir çalışma sonucu oluşan bir maden kazası olduğu tartışılmaz bir gerçektir.  Bu boyuttaki bir maden kazasının her yönüyle irdelenmesi ve araştırılması her açıdan çok daha fazla önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra ülkemizde halen devam etmekte olan açık işletme projelerindeki olası tüm riskler iş kazalarının önlenmesi açısından yeniden değerlendirilmelidir.Odamız yapılacak bu çalışmaları yakından takip edecektir. Bu anlamda bazı değerlendirmelerimizi kamuoyuyla bir kez daha  paylaşmayı önemli buluyoruz.Odamızın da içinde olduğu meslek odaları tarafından  02 Kasım 2007 tarihinde Elbistan‘da gerçekleştirilen çalıştay sonrası yapılan açıklamada;"Linyit rezervlerimizin  % 46‘sını oluşturan Elbistan Linyit Havzasında ekonomik olarak üretilebilecek yaklaşık olarak toplam 4,3 milyar tona yakın linyit bulunmakta olup, bu  miktar,  toplam 9450 MW gücünde termik santrallere karşılık gelmektedir. Odalarımız, madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan rasyonel olarak değerlendirilmesi için havza madenciliğini savunmaktadır. Bu sayede, mevcut kaynağın tamamı değerlendirilecek ve tüketildiğinde yerine tekrar konulamayan madenlerimizden maksimum fayda sağlanacaktır. Bu nedenle, maden rezervlerimizin sınırlarının ve özelliklerinin tam olarak tespiti önem kazanmaktadır. Kaynak kaybı olmaması için de, havza genelinde planlama ve işletmecilik zorunludur. Elbistan havzasında çok geniş bir alana yayılan linyit rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak yaratılmış sektörlere bölünmesi ve planlanması bu açıdan yanlış bir yaklaşımdır. Saha sınırlarının tam olarak belirlenmeden üretim projesi yapılması da çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Bu çerçevede sahada kurulan ikinci termik santralın (B Termik Santralı) yer seçimi hatalı yapılmıştır. Söz konusu santral kömür rezervinin üzerine kurulmuş önemli miktarda kömür rezervinin üretilebilme imkanı engellenmiştir. Havza bazında planlamalar bir an önce yapılmalı, sektör bazında yapılacak çalışmalar bu doğrultuda değerlendirilmelidir.Tüm bu değerlendirmeler ışığında Elbistan havzasında bu güne kadar yapılan

planlama hatalarından vazgeçilmelidir. Rezerv belirleme çalışmaları hızlıca sonuçlandırılmalı, havza sınırları net olarak belirlenmeli ve işletme projeleri bu doğrultuda yapılmalıdır. Kömür ocaklarını ve santralın çalışmalarını koordine edecek idari yapı, havzanın büyüklüğüne uygun hale getirilmeli, gerekli olan mühendis ve diğer teknik eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Havza kömürlerinin değerlendirilmesine yönelik araştırma geliştirme çalışmaları yörede bir AR-GE merkezi kurulmak suretiyle hızlandırılmalıdır. Havzanın planlaması bir an önce yapılmalı, kömür rezervleri bu doğrultuda değerlendirilmelidir." şeklinde havzada yapılması gerekenler vurgulanmıştır. Yetkililer, bu ciddi uyarılara kulak tıkamış ve yanlışlara devam edilmiştir. Ülkemizin en büyük kömür havzası yapay sektörlere bölünerek  parçalanmış, bunun sonucunda hem kaynak kaybına neden olunmuş hem de denetim görevini yeterince yerine getirilmemiştir. Bir kamu kuruluşu olan Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘nin  (EÜAŞ) ana statüsünün amaç başlığı  "Bu Ana Statünün amacı; kamu yararını gözeterek, karlılık ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde; güvenli, sürekli, kaliteli, verimli, düşük maliyetli, çevreyi gözetir elektrik enerjisi üretimi ve satışı faaliyetinde bulunan Elektrik Üretim Anonim Şirketinin çalışma usul ve esaslarının belirlenmesidir." şeklinde düzenlenmiştir. Yani  kurumun asıl amacı elektrik üretmektir. Ancak kurum, kömür sahalarının ruhsat hukukunu alarak işletmek ve işlettirmek gibi bir görevi de üstlenmiştir. Bu değişikliğin asıl amacı kömür  sahalarının  daha  kolay özelleştirilmesidir. EÜAŞ‘ın, çok riskli bir alan olan  kömür madenciliği üretimi konusunda geçmişten gelen hiçbir deneyimi, birikimi ve yeterli kadroları bulunmamaktadır. Hal böyleyken toplam kömür rezervlerimizin   yarıya yakınının ruhsatı bu kuruma devredilmiştir. Bu durum yeniden değerlendirilmeli ve yanlıştan  dönülmelidir.Madencilik sektörü, doğası gereği özellik arz eden ve bu nedenle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Maden kazaları incelendiğinde olayın; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama ve denetim sorunları gibi pek çok nedeni olduğu görülmektedir. Ülkemiz, iş kazalarında dünyada ön sıralarda  yer almaktadır. Maden kazaları son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. Odamız kayıtlarına göre, 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92‘ye çıkmıştır. 2010 yılında  105 kişi hayatını kaybetmiştir. 2011 yılında ise bugüne kadar 20 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir.  Ancak bu sayıların daha yüksek olduğu tahmin edilmekte ve hayatını kaybedenler içerisinde maden mühendisi meslektaşlarımız da bulunmaktadır.Özellikle 80‘li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans vb gibi yanlış uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.  Halkın alın teri ile kurulan ve ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler gören kamu kuruluşlarımızda özellikle son dönemde yönetici kademelerine yapılan atamalarda; bilgi, beceri ve

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 44: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7liyakat aranmasından vazgeçilmiştir. Artık, atamalarda geçerli olan ölçüt, sadece "cemaatten olmak, kendileri gibi düşünmek ya da kendilerinden olmak" tır. Bu şekilde, yetersiz kişilerin uzmanlık gerektiren makamlara getirilmesinin önü açılmış, kurumlardaki yozlaşma hızlandırılmıştır. Her dönemde belirli ölçülerde yaşanan kadrolaşma, son dönemde "kuşatma" şekline dönüşmüştür. Bu durum tüm işyerlerinde iş barışını bozmuş ve  iş güvenliğini  de tehdit eder hale gelmiştir. Yaşadığımız son olay bunu bize bir kez daha göstermiştir.Bu değerlendirmeler ışığında görüş ve önerilerimizi bir kez daha tekrarlamak istiyoruz :                       - Özelleştirmeler durdurulmalı, taşeronlaşma uygulamaları iptal edilmelidir.- Kar öncelikli ve ucuz işgücüne dayalı çalışma anlayışı terk edilmelidir. -Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı ile birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamlarının da iyileştirilmesi zorunludur.-İş güvenliği denetiminden birinci derecede sorumlu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yaşanan iş kazalarının önlenebilmesi için görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. Yasal mevzuatlarda yapılacak düzenlemelerle denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekirken, çıkarılan yönetmeliklerde denetimin özelleştirildiği ve ticarileştirildiği, meslek odalarının görüşlerinin dikkate alınmadığı görülmektedir.-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın, gerekli denetimleri yapabilmeleri için, kadrolarının maden mühendisleri ile güçlendirmesi gereklidir.-Sektörde ulusal düzeyde acil durum planı ve risk haritaları çıkarılmalı ve saha denetimleri bu doğrultuda yapılmalıdır.-Ölümlere, yaralanmalara ve maddi kayıplara neden olan kazaların ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi amacıyla gerekli olan düzenleme, araştırma ve geliştirme programlarının doğru şekilde yapılandırılabilmesi için; ilgili bakanlıkların, madencilik kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların ve madencilik sektörünün, bilgi ve birikimini bünyesinde taşıyan Maden Mühendisleri Odası ile birliktelik ve işbirliği yapmaları  zorunludur.-İş sağlığı ve güvenliği yasası, TMMOB‘nin görüşleri de dikkate alınarak acilen çıkarılmalıdır. -İş kazalarının önlenmesi çalışmaları başta olmak üzere, Ulusal madencilik politikalarının oluşturulması için, Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanlığı‘nın koordinatörlüğünde tüm sektör bileşenlerinin, meslek odalarının ve üniversitelerin katılacağı Madencilik Şurası acilen toplanmalıdır.-Madencilik Bakanlığı kurulmalı ve sektöre hak ettiği önem verilmelidir.İş kazaları sonrası yetkililerin bilim ve teknolojiyi hiçe sayan açıklamalarının yorumunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Bilimsel veriler, iş kazalarının % 98‘inin önlenebilir olduğunu göstermektedir. Kazaların kader olmadığı, mühendislik bilim ve teknolojisinin uygulanmasıyla engellenebileceği bilinen bir gerçektir.Kazada yaşamını yitiren tüm maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyor, yakınlarına ve camiamıza başsağlığı diliyoruz. 

TMMOBMADEN MÜHENDİSLERİ ODASIYÖNETİM KURULU16 Şubat 2011, Ankara

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 45: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

’den Yer altı zenginlikleri nasıl tehlike haline gelir?16. İZMİR Kitap Fuarı’nda gerçekleştirilen Anadolu’nun ‘Altın’daki Tehlike adlı söyleşide Bergama ile başlayana altın madenciliğinin yarattığı doğa tahribatı ve canlı yaşamına etkileri tartışıldı.EGEÇEP Dönem sözcüsü Ertuğrul Barka’nın yönettiği söyleşide ilk olarak gazetemiz İzmir muhabiri Özer Akdemir konuştu. Akdemir, geçtiğimiz günlerde Evrensel Basım Yayın’dan çıkan kitabı “Anadolu’nun ‘Altın’daki Tehlike”nin adına vurgu yaparak başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Bir ülkenin yer altı zenginlikleri o ülke için tehlike olabilir mi sorusuna, çok uzağa gitmeden, Irak, Libya ve Afrika’daki ülkeleri örnek göstererek yanıt verebiliriz. Topraklarının altında çok zengin petrol ve maden yatakları olan bu geri kalmış/bırakılmış ülkeler, yüzyıllardır, emperyalist sömürünün pençesinde. Bu ülkeler, yoksulluk-açlık, gelir dağılımındaki eşitsizlik, iç savaşlar ve çocuk ölüm oranları ile dünyanın tüm ülkeleri arasında en sonda yer alıyorlar. Madenciliğe bağımlılık o ülkeye beladan başka bir şey getirmiyor.” Kitabında Uşak Eşme Ulubey ilçeleri arasındaki Kışladağ altın madeninin başlangıcından günümüze geçirdiği tüm aşamaların ayrıntılı bir biçimde ele alındığını belirten Akdemir, bunun yanı sıra Bergama, Kıbrıs Lefke, Bulgaristan, Balya ve Kütahya Dulkadirli Köyündeki madencilik kaynaklı kirliliğin de kitapta ele alındığını aktardı. Bergama köylülerinin siyanürlü altına karşı mücadelesinin emperyalizm karşıtı bir kimlik kazanması üzerine, mücadeleyi bitirmeye dönük bir psikolojik savaş harekatının ortaya konduğunu aktaran Akdemir, 2000-2002 yılları arasında uygulanan bu harekatta Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının önemli bir rolü olduğunu dile getirdi.KIŞLADAĞ KÜÇÜK BİR TÜRKİYE PROFİLİAkdemir, konuşmasında kamuoyunda çok da bilinmeyen konulara değindi. Günümüzde gelişen çevre hareketlerinin sınıf mücadelesinin birer parçası olduğuna vurgu yapan Akdemir konuşmasının sonunda “Doğayı talan eden, yer altı-yerüstü zenginliklerimizi yağmalayan sistemle, emeği sömüren, demokratik gelişimin önünü tıkayan sistem aynıdır. İkisi de kapitalizme karşı bir mücadeledir. Saldırıları püskürtmek için çevre direnişleri işçi sınıfı mücadelesi ile birleşmek durumundadır” diye konuştu.Söyleşinin ikinci konuşmacısı İnay Vicdan Hareketi sözcüsü Muammer Sakaryalı da yakın bir tarihte çıkan “Kışladağ’dan Mektup Var” adlı kitabında 30 tane mektupla Kışladağ’daki durumu anlatmaya çalıştığını söyledi. Kışladağ’da yaşananların küçük bir Türkiye profili sunduğunu belirten Sakaryalı, bölgede ülkenin en büyük çevre felaketlerinden birisinin yaşanmaya devam ettiğini söyledi.Yörede siyanürden kaynaklandığı şüphelerinin yoğunlukta olduğu hayvan ölümlerinin sürdüğünü aktaran Sakaryalı, bu ölümlerin şirketin etkisi nedeniyle kamuoyuna yansıtılmadığını dile getirdi.

YANSAK DA YAZACAĞIZKonuşmaların ardından bir dinleyici tarafından sorulan Necip Hablemitoğlu’nun kitabı ve öldürülüşü hakkındaki bir soruya yanıt veren Özer Akdemir, Hablemitoğlu’nun yazdığı Bergama Dosyası kitabı ve Hablemitoğlu suikasti ile ilgili uzun zamandır araştırma yaptığını belirterek, “Bu araştırmalar bana şunu gösterdi. Hablemitoğlu’nun kitabı gerçekdışı belgeler ve kişiler üzerine kurgulanmış. Kitabın ana omurgasını oluşturan belge sahte ve bu belgeyi sızdırdığı ileri sürülen kişi de gerçek değil. Bu kitap, Hablemitoğlu’nun belki de en zayıf ve çürütülmesi en kolay kitabıydı. Kitaba dayanılarak açılan Alman Casusluğu davasının ilk duruşmasında da kitaptaki iddiaların ve belgelerin geçersizliği ortaya çıkabilecekti. Ne yazık ki, kitabı kurtaracak tek şey yazarının öldürülmesi idi. Duruşmadan 8 gün önce bu oldu” dedi. Günümüz siyasi iktidarının Hablemitoğlu’nun özellikle Fethullah Gülen Cemaati ile ilgili yaptığı araştırmaların adını dahi anmak istemezken, Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabını baş tacı ettiğine dikkat çeken Akdemir, Hanifi Avcı’nın Haliçteki Simonlar ve Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu kitaplarından 9 yıl önce Hablemitoğlu’nun cemaatin devlet kurumları ve özellikle emniyet teşkilatı içinde örgütlenmesini ele alan çalışmaları olduğunu kaydetti. Gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in cemaate yönelik eleştirileri nedeniyle cezaevine konduğunu belirten Akdemir, gerçeğin peşinde olan her gazetecinin yanmayı da göze alarak mesleğini yapmaya devam edeceğini söyledi.Akdemir, söyleşinin ardından Evrensel Basım Yayın standında kitabını imzaladı. (İzmir/EVRENSEL)

“Anadoluyu Vermeyeceğiz” Yürüyüşçüleri Kışladağ İnay’daBüyük Anadolu Yürüyüşü Anadolu'nun birçok farklı yerinden doğaya yapılan katliamı dile getirmek maksadıyla Ankara'ya bir adım daha yaklaşıyor. Yürüyüşün Ege Kervanı Eşme'den yola çıkarak 12. günün sonunda İnay Köyü'ne ulaştı. İnay'a 7 km. uzaklıkta bulunan ve siyanürle altın çıkaran TÜPRAG şirketi ile yıllardır mücadele veren köylüler, Ege Kervanını ilginç bir şekilde karşıladı. Giymiş oldukları ve üzerlerinde "Siyanürlü Altın İstemiyoruz!", "Ölüler Altın Takmaz!" yazılı kefenleri ile köyün girişinde kervan ile kucaklaştılar.Ege Kervanı adına Mürselim Elmas Büyük Anadolu Yürüyüşü bildirilerini okuyarak, yerli halkı yürüyüş hakkında bilgilendirdi. Ardından İnay Köyü adına Tahsin Köse kervanı selamlayarak, bölge hakkında bilgi verdi. Yaptığı konuşmada İnay Vicdan Hareketi'nin ve köylünün yıllardır sergilediği mücadeleden örnekler verdi. Yaptığı konuşmada "Köyümüzün sadece 7 km. uzağında bulunan siyanürlü altın madeninde, toplamda 70 bin ton siyanür kullanılacak. Bu süreçte Kışladağ tamamen eritilecek ve yerini kimyasal bir enkaza bırakacak. Maden önümüzdeki 20 yıl boyunca işleyecek ve çevresine zehir saçacak. Tahribat Kışladağ ile sınırlı kalmayacak. Civarda yaşayan herkes, bunun acısını zaten uzun zamandır çekiyor. Böyle devam ederse bu acılar hiç dinmeyecek" diyerek, konuşmasını sonlandırdı. Kervan üyeleri ve köylüler hep beraber "Anadolu'yu vermeyeceğiz" ve "Kışladağ'ı vermeyeceğiz" sloganları ile basın

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 46: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7açıklamasını bitirdiler.

EVRENSEL’de Özer Akdemir yazdı,

Ya bebeklere sıra gelirseKışladağ altın madeni yakınlarındaki köylerde bu günlerde yine toplu kuzu ölümleri meydana geliyor. Eşmeliler “Bugün kuzular ölüyor, yarın bebeklere sıra gelirse ne olacak” endişesiyle yaşıyorlar. İnceleme yapan yetkililer ise ölümleri kah şap hastalığına kah zehirlenmeye bağlıyorlar. Ancak ölümlerin yağmurdan sonra başlaması zehirlenme şüphelerini güçlendiriyor.ANALARINI EMDİKTEN SONRAÖnceki gün Uşak Eşme’nin köylerinden gene toplu kuzu ölümleri haberi geldi. Takmak, Dereköy, Yeşilkavak, Güllükaya, Kolonkaya köylerinde sayıları yüzlerle ifade edilen sayıda kuzunun analarını emdikten kısa bir süre sonra öldükleri söyleniyor. Eşme köylülerinin kuzuları sakat doğuyor, ölüyor, seslerini duyan yok.100’ün üzerinde kuzusunu kaybeden Eşme’ye 5 kilometre uzaklıktaki Takmak Köyünden Sudi Çıvgın, “Kuzular dağdan yaylımdan gelen anasını emdiği zaman ölüyor. Kalp krizi geçirir gibi bir şeyler oluyor hayvana. Kimi birkaç saat içerisinde, kimi bir iki gün arayla ölüyor” dedi. Yetkilerin ölümlerle ilgili kendilerine çelişkili açıklamalarda bulunduğunu söyleyen Çıvgın, “Eşme’den veteriner getirip götürüyoruz. Veterinerlerden ikisi şap hastalığı olduğunu iddia ederken, İlçe Tarımdan gelen veterinerler “Şaptan böyle toplu ölüm olmaz, zehirlenme bu diyorlar. En son gelen İlçe Tarım yetkilileri “zehirlenme” teşhisi koydular. Bana hayvanların nerelerde yayıldığını falan sordular” diye konuştu.İLAÇLAR FAYDA ETMİYOREşme’Deki veterinerin verdiği ilaç ve iğnelerin de bir faydası olmadığını, ölçümlerin devam ettiğini söyleyen Çıvgın, “50-60 tane kuzum kaldı. Onları kurtarmaya çalışıyorum şimdi” dedi.Köylerinin Kışladağ altın madenine 18-20 kilometre uzaklıkta olduğunu söytleyen Çıvgın’a göre ölümler siyanürden olabilir. Çıvgın ölümlerle ilgili bir ayrıntı vererek ölümlerin geçtiğimiz günlerde üç beş gün aralıksız yağan yağmurlardan sonra başladığını anlatıyor. Aynı köyden yeğeni Hasan Karataş’ın anlattıkları da Çıvgın’ınb bu açıklamaları ile örtüşüyor. 7 kuzusu ölen Karataş, ölümleri şöyle anlatıyor: “Kuzu anneyi emdiği zaman önce topallık başlıyor. Karnını çekiyor kuzu. Sonra zaman geçtikçe saatler içinde ölüyor. Olanlar ölümlerin madenden olması dışında bir açıklama bırakmıyor. Yağmurlardan sonra başladı ölümler.”Köylülerin bu anlatımları 2006 Haziran ayında yağan yoğun yağmurların ardından Eşme ve köylerinde görülen siyanürt zehirlenmelerini akıllara getiriyor. Çıvgın ve diğer köylerden köylüler ölümlerin nedenlerini öğrenmek için İzmir’e, Bornova Veterinerlik Fakültesi’ne getiriyorlar kuzularını.

KIŞLADAĞ’DA ÖLÜM KOL GEZİYOR

Madenin resmi açılışından 15 gün önce, 2006 Haziranında meydana gelen kazanın ardından, Eşme köylerinden 1500’e yakın kişi zehirlenmişti. Resmi açıklamalar zehirlenmelerin Eşme’nin içme suyundaki bakteri kirliliğinden kaynaklandığı yönünde iken, Eşme’nin su şebekesini kullanmayan, hatta haftalardır Eşme’ye gitmemiş köylüklerde de zehirlenme görülmesi bu açıklamaları çürütüyordu. İzmir ve Uşak’tan giden TTB üyesi doktorların aldığı kan numunelerine Uşak Valisinin talimatıyla kaymakamlık el koymuş, buna karşın yetkililerden gizli alınan kanların analizinde kanlarda limitlerin çok üzerinde siyanür tespit edilmişti.Altın madenine komşu İnay köyünde 2008 Ocak ayında da yoğun miktarda sakat ve ölü kuzu olayı yaşanmıştı. Köyde doğum yapan koyunların yüzde 80’i ölürken köylüler ölümleri, 2007 Temmuz ayında madende yaşanan ve tutanak altına aldıkları patlamaya bağladılar. Patlamanın olduğu günlerde hamile kalan koyunların doğum yapma tarihleri ölü ve sakat kuzu olaylarının yaşandığı günler ile çakışıyordu.2010 Nisan ayında bu sefer madenin yakınındaki Bekişli köyünde bir köylünün 130 koyunu, başka bir köylünün ise 2 ineği ölmüş, köylüler ölümlerin hayvanların madenin boşalttığı atık suları içmeleri yüzünden olduğunu iler sürmüşlerdi.Evrensel/İZMİR

İZMİR EFEMÇUKURUCumhuriyet Ege 25.01.2011

KANADALI ŞİRKET, BU YIL İÇİNDE ÜRETİME GEÇİLECEĞİNİ DUYURDUMaden mühür dinlemiyor!

Kanadalı Eldoroda Gold’un Türkiye'deki iştiraki Tüprag’ın maden çalışmalarında bin metreye indiği, bu yıl içinde 80 bin onsluk üretim yapacağı belirtildi.

EMRE DÖKER Efemçukuru’nda gayri sıhhı müessese (GSM) ruhsatı alamadığı için geçen yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından mühürlenen Tüprag’a ait altın madeninde çalışmalar sürüyor. Tüprag, internet sitesinde, yıl içinde üretime başlayacağını ve bunun için 300 milyon dolar harcayacağını duyurdu. Firmanın, İzmir İl Özel İdaresi’nden yeni ruhsat talebi hazırlığında olduğu da bildirildi.

Eldorado Gold adlı Kanadalı firmaya bağlı Tüprag, mühür dinlemiyor. Bakanlar Kurulu aldığı kararla, Efemçukuru köylülerinin arazilerini seferberlik halinde kullanılan “acele kamulaştırma” yasasını uygulayarak altıncı firmaya verildi. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü de (DSİ), madenin bölgeye yerleşmesinin ardından Çamlı Barajı’nı yapımını programından kaldırdı.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 47: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Süreç içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi, altın madeninin GSM ruhsatını iptal ederek, tesisi mühürledi. Ancak GSM ruhsatı verme yetkisi özel idarelere devreldi. Daha sonra da madene Tedaş tarafından yüksek gerilim hattı çekildi. Edinilen bilgiye göre, mühürlü madende kazı çalışmaları sürüyor. Bu kapsamda yaklaşık bin metreye inilirken, ocaktaki altına haziran aylarında, bin 800 metrede ulaşılması hedefleniyor. Eldorado Gold da internet sitesinde, 2011'de 80 bin onsluk üretim yapacağını bunun için 300 milyon dolar harcayacağını duyurdu. Firma, 30 kilometrekarelik alanda 2011’in üçüncü çeyreğinde üretime başlanılacağı tahminine de sitede yer verdi. İzmir İl Özel İdaresi’ne ruhsat talebinde bulunmaya hazırlanan maden firması, ruhsatı almasıyla üretime başlayabilecek. Direnç sınaması İzmir İl Genel Meclisi Encümen Üyesi Emre Özer, Maden Yasası’nın, maden şirketlerine karşı sosyal demokrat belediyelerin “dirençlerini” yok etmek için değiştirildiğini, özel

idarelerin evraklarının tamamlayan her şirketlere onay vermek zorunda olduğunu söyledi. Özer, maden firmasının yetkililerine, “Burada maden kurulmasının imkanı yok. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ‘size onay vermeyeceğim’ diyor” dediğinde, “Bizim için sorun yok. Biz ruhsatımızı alıp üretime başlayacağız” yanıtını aldığını belirterek, “Demek ki arkalarındaki güç AKP’ymiş. Uluslararası bir şirketin kar etmesi için AKP dört koldan seferber oldu” dedi. Belediyelerin GSM ruhsatı verme yetkisinin elinden alınmasının “açıkgözlülük ve hinlik” olduğunu da söyleyen Özer, “Burada kötü niyet var. Önce acil kamulaştırmayla köylülerin arazileri ellerinde alındı. Sonra DSİ Çamlı Barajı’nı yapmamak için her türlü bahaneyi uydurdu. TEDAŞ, 1. derece sit alanına, ‘kamu yararı’ bahanesi de kullanarak, elektrik direkleri diktirdi. Bunların hepsi bilinçli uygulamalardır. Maden 160 milyon dolarlık yatırımı boşuna yapmadı, bir yerlerden desteklendiklerini bilmemiz gerekirdi” diye konuştu.

BİRGİ AYAKTA KÜÇÜK MENDERES DİKEN ÜZERİNDE

Cumhuriyet Ege 08.02.2011Bozdağlar’da altın madencileri, dünyadaki incirin yüzde 8'ini üreten, kestane ağaçlarıyla dolu

bölgede doğal yaşamı tehdit ediyorAltıncılar kestaneyi bitirecek!

Bölgedeki yurttaşların 'Küçük Menderes Havzası Tarih ve Doğa Katliamına Hayır Platformu' kurmasının ardından İzmir İl Genel Meclisi de altın madenine karşı çıkan bir rapor hazırladı.

EMRE DÖKERDünyadaki incir üretiminin yüzde 8’ini karşıladığı belirtilen, 120 bin kestane ağacının bulunduğu İzmir’in Bozdağ ve Birgi bölgesi, altın madencilerin tehdidi altında. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün verdiği izinle 8 yıldır altın arayan Kök Madencilik firması, bu kez işletme ruhsatı almak için müdürlüğün kapısını çaldı. İzmir İl Genel Meclisi, madenin işletmeye açılmasının tarıma ve canlı yaşamına “balta” vuracağını belirtti. İlçede yaşayan yurttaşlar da “Küçük Menderes Havzası Tarih ve Doğa Katliamına Hayır Platformu” adıyla örgütlendi. 2002’de Bozdağ Madencilik adı altında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden aldığı izinle 2011 yılına kadan maden arayışını sürdüren şirket, yetkilerini 26 Ekim 2010’da Kök Madenciliğe devretti. 24 Ocak 2011 tarihinde arama ruhsatı sona eren şirket, şimdi de işletme ruhsatı için genel müdürlüğe başvurdu. Bölgede altın arandığını 2010 yılında fark ettiklerini belirten Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, “Bu kişiler, piknik yapmaya ya da yöreyi görmeye gelen turistler gibi gösterip kendilerini gizlemişler. Durumu farkettiğimizde de, altın ararken kullanacakları yöntemin zararsız olduğundan bahsettiler. Çevremiz tarihi eserlerle dolu. Maden arayışı sırasında geçecek kamyonlar yollarımızı ve tarihi eserlerimizi zarar verecek. Siyanürle altın çıkarılacağı için su kaynaklarımız zehirlenecek.

Altını ayrıştırmak için yapılacak işlemler sırasında görülmeyen toz bulutları oluşacak ve biz bunu soluyacağız” diye konuştu. Küçük Menderes Havzası Tarih ve Doğa Katliamına Hayır Platformu, altın madenine işletme ruhsatı verilmesi halinde dava açacağını bildirdi. İzmir İl Genel Meclis üyeleri de yaptığı incelemede madenin tarım ve tarih cenneti olan Bozdağ ve Birgi’ye kalıcı zararlar getireceğini tespit etti. Dünyadaki incir üretiminin yüzde 8’inin yapıldığı, 120 bin kestane ağacının yer aldığı bölgede, maden üretmek isteyen Alman-Türk-Norveç ortaklığındaki şirkete işletme izninin verilmemesi gerektiğini raporlarına yazan komisyon üyeleri, şu görüşlere yer verdi:“Küçük Menderes Havzası’nda 500 bin insanımız yaşamaktadır. İzmir tarım alanlarının yüzde 51’ini ve kentin tarım hasılasının yüzde 70’ini tek başına bu bölge karşılamaktadır. Tarım cenneti olan havzanın kuzey yamaçlarında, yaklaşık bin 170 metre rakımda, geniş bir alanda yapılacak altın çıkarma faaliyetleri sayesinde tarım yok olma tehlikesindedir. Türkiye’nin aşılı meyve fidanı üretiminin yarısıyla kentin patates üretiminin yüzde 95’i bu bölgede yapılmaktadır. Siyanürle altın arama çalışması sonucu ortaya çıkacak arsenik başta olmak üzere ağır metaller yeraltı sularına karışacak ve bu suları kullanan binlerce insan ve bu suları tüketen büyük ve

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 48: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7küçükbaş havyanlar zehirlenecektir.”Rapor, İzmir İl Genel Meclisi tarafından oybirliğiyle kabul edilmesine karşın, AKP’nin çıkardığı Maden Yasası’na göre yaptırımı bulunmuyor. Yasaya göre, maden arama ve işletme ruhsatının son imzası özel idareler tarafından veriliyor. Seçilmişlerden oluşan il

genel meclisinin maden ruhsatlarına ilişkin karar verme yetkisi bulunmuyor.Bu nedenle meclis üyeleri aldıkları “temenni” kararını Başbakanlık başta olmak üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar, Tarım, Çevre ve Orman bakanlıklarıyla, TBMM’de grubu bulunan tüm partilere gönderdi.

HAVADA EYLEMBozdağ'da yamaç paraşütçüleri de “uçuş eylemi” hazırlığında. Uzun yıllardır yamaç paraşütü yapan Ziraat Mühendisi Erkan Semerci, doğa harikası Bozdağ ve Birgi yöresinde siyanürle altın aranmasını protesto etmek için Türkiye'deki tüm yamaç paraşütçülerini 19 – 20 Şubat tarihlerinde bölgeye çağırdıklarını açıkladı. Geniş katılımlı görsel bir şölen yapacaklarını ve bölgenin doğal yapısına dikkat çekmek istediklerini belirten Semerci, belediyelerin destek vermesi durumunda katılımın daha da geniş olabileceğini söyledi. Semerci rüzgârın esme yönüne göre Bozdağ kayak pisti ya da jandarma bölgesinden havalanacaklarını da açıkladı.

BİRGİ AYAKTA KÜÇÜK MENDERES DİKEN ÜZERİNDE

Ege 08.02.2011 14 OCAK 2011 Sayın Ahmet Şükrü Umur’un UZZK Haber Grubu ile paylaştığı iki iletidenKURUM, KURULUŞ VE S.T.K.’LARA YÖNELİK BİLGİLENDİRME TOPLANTISI(HAVZAPLAT) KÜÇÜK MENDERES HAVZASI TARİH VE DOĞA KATLİAMINA

HAYIR PLATFORMU SONUÇ BİLDİRGESİKüçük Menderes havzası, sahip olduğu yeraltı ve yerüstü tarihsel mirasıyla olduğu kadar, coğrafyası, toprak ve iklim özellikleri ile Birleşmiş Milletler Örgütü UNESCO’nun dünya kültür mirasına aday bir yeryüzü cennetidir.Küçük Menderes ırmağının milyonlarca yıldır taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş dünyanın en verimli ovalarından biridir. Yanı sıra ovayı koruma çemberi içine alan Bozdağlar ve Aydın Dağlarının yamaçları da, çalışkan ve üretken köylülerin çabaları ve emekleriyle tarımsal ürün elde edilebilen alanlara dönüşmüştür.Türkiye tarım alanlarının (39 milyon ha.), binde 4’ü, K.Menderes Havzasında olmasına karşın, Türkiye tarımsal hâsılasına yirmide bir oranında katkı koymaktadır. Yani K.Menderes Türkiye’nin en küçük havzalarından biri olmasına karşın, en yüksek değer üreten bölümüdür.Altın arama bölgesinde Türkiye kestane ağacı

varlığının % 6’sı ile Türkiye üretiminin % 7’si (4.000 ton/yıl) kestane üretilmektedir. Dünya incir üretiminin % 8’i, Türkiye üretiminin % 20’si havzada yapılmaktadır. Dünyada ağaç başına en yüksek verim, en yüksek besin değeri ve ince kabuklu “sarı lop” incir çeşidi, altın arama bölgesi altındaki ”İrimağzı” yöresinde yetiştirilmektedir. Türkiye aşılı meyve fidan üretiminin yarısı bu havzadan karşılanır.İzmir patates üretiminin % 98’i (400.000 ton/yıl), Türkiye’nin de % 10’u K.Menderes havzasında üretilir.500.000 insanın yaşadığı K.Menderes havzası, İzmir tarım alanlarının % 51’i ile İzmir tarımsal hâsılasına % 70 oranında katkı koymaktadır.K.Menderes hayvancılığı, Türkiye büyük baş sığırın % 4 ile Türkiye süt üretiminin % 10’unu karşılıyor.Altın aranan ağaçsız bölgede, batı Anadolu’da bulunan 70 tür endemik bitkinin bir arada olduğu

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 49: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7tek yerdir. Ayrıca dünyada sadece burada doğal olarak yaşayan 3 tür endemik bitki mevcuttur.Halkın % 90’ının geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamasını ancak varolan iklim, toprak ve su kaynaklarıyla açıklanabilir.Bozdağlar, hükümetimiz tarafından milyonlarca TL harcayarak ovanın tarımsal sulamasında yararlanılmak üzere yapılan Beydağ Barajı ve Çatak sulama göletinin en önemli su kaynağı konumunda olup; maden arama ruhsatı verilen bölge Yılanlı, Kemer, Hacıhasan köyleri ile Kiraz Dokuzlar köyünün mücavir alanı içindedir. Mevcut alanda ise Beydağ Barajını besleyen başta Gümüşlü deresi olmak üzere irili ufaklı birçok su kaynağı bulunmaktadır.

Ülke ekonomisinin tarımsal girdileri ve yoğun tarım teknikleriyle yüksek verim sağlandığını, her yıl 2,85 milyar dolar tarımsal hâsılası ile ülkemiz tarımsal hâsılasının %5’İni karşılamasından, iddia ediyoruz ki; havzamızın yerüstü değerleri yeraltı maden kaynaklarından kat be kat daha değerli ve ülkemiz açısından stratejik bir öneme sahiptir.Yukarıdan beri açıkladığımız gerekçelerle; gerek Küçük Menderes gerekse Gediz havzasının ekolojik dengesini bozacağı apaçık ortada olan her türlü maden işletmesinin faaliyetine izin verilmemesini, bizler, aşağıda imzaları olan sivil toplum örgütleri adına ve havzada yaşayan vatandaşlar olarak ilgili makamlardan talep ediyoruz.

Servet Ali Çınar’ın paylaştığı değertlendirmelerBirgi'de altın arama iznine karşı halkın isyanı Birgi sınırlarını aşarak bütün Küçük Menderes Havzasına yayılmaya başladı. Birgi'nin Kemer köyünde başlayan ve Birgi'de yüzlerce kişilerle yapılan toplantıların sonuncusu 14 ocak günü Ödemiş Belediyesi nikah salonunda bir toplantı yapıldı. Toplantıya, Birgi, Beydağ ve çevre ilçelerin ve beldelerin belediye başkanları meclis üyeleri,muhtarlar, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri,il genel meclisi üyeleri, Çekül Vakfı Ege bölge temsilcisi, Ödemiş eski belediye başkanları, kooperatif başkanları,ziraat odası başkanı, hukukçular, kent konseyi başkanı ve daha sayamadığımız bütün kurumların temsilcileri ve çok geniş halk katılımıyla yapılan toplantıya Egeçep'ten Ertuğrul Barka, Erhan İçöz, Alime Mitap, Servet Ali Çınar katıldılar. Yerel ve ulusal basının temsilcilerinin hazır olduğu toplantı,  Celal

Bayar Üniversityesi öğretim üyesi Serdar Vardar'ın bölgenin jeomorfolojik yapısı anlatan slayt gösterisi ve sunumunun ardından platform sözcüsü Ziraat Mühendisi Özkan Akgün bir konuşma yaptılar. Çekül Vakfı Ege bölge temsilcisi Emin Başaranbilek, Ödemiş eski belediye başkanı Mehmet Eriş, Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, AKP temsilcisi ve platform üyesi Emin Davran, Ertuğrul Barka,Erhan İçöz'ün konuşmalarının ardından salonda bulunanlara söz verildi. Bütün konuşmacılar, altın arama faaliyetlerine karşı duyarlı olunması ve tek yumruk olup altıncıların püskürtülmesi yönündeydi.  Toplantıya kadınların yoğun katılımı dikkat çekiciydi. Havzada yaşayan 500.000 kişinin etkileneceği bütün konuşmacılar tarafından değinildi.

ALTIN MADENİNİN KÜÇÜK MENDERES HAVZASI VE BİRGİ’DE DOĞURABİLECEĞİ OLUMSUZ ETKİLER ÜZERİNE RAPOR

Küçük Menderes Havzası’nın orta ve doğu kesimi büyük ölçüde metamorfik (Başkalaşım) kayaçlar üzerinde, Batı Anadolu tektonik sisteminin dinamikleri ile şekillenmiştir. Havza bu sistemin içinde bir graben (çöküntü alanı) olarak şekillenmiştir. Şekillenme genç olduğu için yamaçlarda eğim değerleri genel olarak çok yüksektir. Dik ve sarp yamaçlar Ödemiş kuzeyinde; Bebekler-Birgi arasındaki (Bozdağlar’ın güney yamaçları) yamaçlar gnays ve şist karmaşığı üzerinde şekillenmiştir. Bu kayaçların izlenebilen tabakalanma özellikleri bulunmakta ve dik eğimli tabakalar Ödemiş Ovası’na doğru uzanmaktadır. Bu nedenle yamaçlarda kütle hareketlerini kolaylaştıran koşullar ortaya çıkmaktadır. Eğimin yüzeyde kolayca parçalanan ve dağılan kütlelerin yamaç hareketlerini kolaylaştıran etkisi bir çok kez ortaya çıkmıştır. Ödemiş-Zeytinlik-Gölcük yolunda avcılar çeşmesinden Gölcük’e doğru devam eden yamaçlarda bu heyelanların büyücek örnekleri bir çok kez yaşanmıştır. Yörenin litolojik ve yapısal özellikleri ile genç tektonizma ve eğim koşulları birleştiğinde Bozdağlar’ın Ödemiş’e bakan (güneye) yamaçlarında küçük bir etkinin büyük yamaç hareketlerine yol açabildiği görülmektedir. Bunun yanında litolojik birimlerin (kayaçların) bol çatlaklı olması yamaç yüzeyinden sızmayı hızlandıran bir etki yapmakta ve kütle hareketlerini tetikleyen diğer bir etki olarak ortaya çıkmaktadır. Birgi ve Bozdağlar’ın güney yamaçlarında işletilecek bir altın madeni yamaçlarda zaten kendi içinde zor dengelenen kütle hareketlerini ciddi ölçüde etkileyecektir. Bu durumda Birgi Deresi vadisinin doğal dengesi ve morfolojisi tamamen bozulacaktır. Ayrıca, işletilen maden alanından gelecek her türlü atık çatlaklı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 50: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7sistemin etkisi ile yeraltı sularına karışacaktır. Alanın litolojisi gereği altın işletmesinin etkisi sadece Birgi’yi değil, tüm Küçük Menderes Havzası’nı kolayca etkileyecektir. Yamaçlarda meydana gelebilecek bu değişim, başta zeytin, ceviz, kestane ve incir olmak üzere dikili alanları tümüyle olumsuz etkileyecektir. Nihayetinde Birgi’ye ulaşan derenin havzası tümüyle etkilenmiş olacaktır. Birgi yaşanamaz hale gelecek ve bölgede hastalık vakalarında artış önemli oranda artışlar ve sıçramalar gözlemlenecektir. Birgi ve yakın çevresi bu durumda tamamen terk edilmekle karşı karşıya gelecektir.

Serdar VARDARÖğretim Görevlisi C.B.Ü. Eğitim Fakültesi

PROF.DR. VEYSEL EROĞLU'NA Yüz altmış bin hektar dolayındaki tarım alanında, beş yüz bin insanla Türkiye tarımsal hâsılasının yirmide birini üreten Küçük Menderes toprakları, kuzeyinde ve güneyindeki sıradağlardan beslenir.Üç milyar dolara yaklaşan tarımsal hâsılası ile Türk tarımının parlayan yıldızı, kendini besleyen Bozdağlar ve Aydın sıradağlarından yeni damarlar kazanıyor. Beydağ, Üzümlü, Kayaköy, Bademli, Çatak gibi irili ufaklı sulama barajları, verimli toprakların sulu tarımla yükselmesini sağlıyor. Birim alandan daha kaliteli ve daha çok ürün alınmasının birinci yolu olan sulu tarım ve su yönetimi, havza topraklarının ülke tarımına katkısını daha da artıracak. Devletin milyonlarca lira harcamayla, otuz bin hektarlık alandaki tarımsal üretim maliyetine sulama ile katkı koyması, bölge tarımının geleceği adına büyük adım şüphesiz.Beydağ, Kayaköy, bu günde Bademli barajının temel atmalar, aslında bu havza ve içinde yaşayanlara da geleceğe taşıyor. Yakında Çatak, Üzümlü ve diğer sulama barajlarının başlaması, bölge tarımının geleceğine yönelik umutları artıyor. Ama böylesine eşsiz coğrafya, meyve veren ağaç konumuyla da taşlanma noktasında ne yazık ki… Havzanın kalbi Bozdağlar, bilinen on yedi maden arama ruhsatı ile geleceği tehdit altında. Özellikle Kemer, Yılanlı, Hacıhasan köylerini içine alan altın arama ruhsatının, şu an Maden Işleri Genel Müdürlüğünde işletme projesi onayı beklemesi, ciddi tehlikenin ne kadar yakınımızda olduğunu da gösteriyor. Bu gün Bademli, Birgi ve Beydağ'da olacak Çevre ve Orman Bakanı, çevre mühendisi Prof. Dr. Veysel Eroğlu, D.S.I genel müdürlüğünden gelen kimliğiyle bu barajların hangi zorlu aşamalardan geçtiğini ve Küçük Menderes havzasına ne kadar çok katma değer katacağını gayet iyi biliyor. Diğer taraftan Beydağ ve Çatak barajının iki yüz on bin dekarı sulayacağı suyun, altın aranmak istenen bölgeden beslendiğini de biliyordur. Cuma günü aniden Birgi'de olan Izmir Çevre Il müdürlüğü araştırmalarının da güdük kaldığı görülecektir. Onun yerine Izmir Il genel meclisindeki komisyon raporlarının daha uzun sürede ve detaylı olduğu fark edilecektir. Devletin diğer bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bunca harcamayı, emeği ve umutları görmesi gerekli. Yeraltı zenginliklerinin, yer üstü yaşamına olumsuz etkilerini, umut ediyoruz ki, atananlar ve seçilenler fark edeceklerdir. Havzaplat olarak vereceğimiz; altın madenciliğinin topraklarımızın geleceğine vereceği olası zararlar, tarımsal ekonomik analizler ve jeomorfolojik değerlendirmelerin olduğu dosyanın, Prof. Dr. Veysel Eroğlu'nca titizce incelenip, değerlendirileceğini umut ediyoruz

KÜÇÜK MENDERES HAVZASI TARIH VE DOĞA KATLIAMINA HAYIR PLATFORMU (HAVZA-PLAT)Dönem Sözcüsü: Zir. Müh. Özkan Akgün

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 51: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7BİRGİ AYAKTA KÜÇÜK MENDERES DİKEN

ÜZERİNDE

KAZDAĞLARI’NDA YAŞAM SAVAŞI KIZIŞTI

ÇANAKKALE ÖFKELİ

“Tehlikenin farkında mısınız?”“Çevreciler Konferansta Buluştu”“Kanser olduktan sonra mı çevreci olacaksınız”“Kazdağları'nda Altıncılarla Mücadeleye Truva Atı Örneği “

Çanakkale’de konuşan Jeoloji Yük. Müh. Tahir Öngör, yeni maden yasasını ‘Truva Atı’na, sondaj faaliyetlerinin ardından üretime geçecek çok uluslu altın tekellerini de ‘Truva Atı’nın içersine gizlenmiş’ askerlere benzetti. Deniz Müzesi’nde düzenlenen “Maden Yasası Yönetmelikleri ve Sürdürülebilir Yaşam” konulu konferansta, yeni yasa ve çıkarılan yönetmeliklere maden mühendislerinin dahi isyan ettiğini anımsatan Öngör, uluslararası altın borsalarından beslenen kartellere yerli işbirlikçilerin çanak tuttuğunu ileri sürdü. Öngör, Çanakkale’de 2013 yılında altın üretimine geçecek Kanada firmasının açık işletme yaparak, oluşturacağı kirlilik açısından Bergama Ovacık’ı dahi gölgede bırakacağını iddia etti. Öngör, açık işletmenin aynı zamanda Biga Yarımadası’nın da sonu olacağını ileri sürdü.

Yeni maden yasasının çıkarılması sırasında verilen önergelerin tamamen uluslararası altın borsalarından beslenen yerli işbirlikçilerinin yönlendirilmesiyle çıkarıldığını öne süren Öngör, yasanın uygulanmasına olanak tanıyan yönetmeliklerin maden mühendislerini dahi çıldırttığını vurguladı. Çanakkale Ziraat Odası Başkanı Hicri Nalbant, Çanakkale Belediye Başkan Vekili Oğuz Teoman, Lapseki Belediye Başkanı Gani Ekim, Tükoder Başkanı Ali Rıza Berkit, ÇOMÜ Ziraat Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Kenan Kaynaş ile çok sayıda davetlinin katıldığı konferansta, Çanakkale çevresindeki sondaj faaliyetlerinin analizi yapıldı.Altın işletmeciliği konusunda kamuoyuna tarih vermekten kaçınan Kanada firmasının katıldığı bir toplantıda, altın işleme faaliyetlerine 2013 yılında Çanakkale Ağı Dağı ve Kirazlı’da başlayacaklarını söylemesiyle, gizliliklerini açığa vurduğunu anımsatarak; “Bizi aşırı çevreci olmakla suçlayan Toronto Borsası kaynakları firmanın ne söylediği veya bize ne tür yakıştırma yaptığı çok önemli değil. Önemli olan, buradaki insanların sağlıklı olarak yaşamlarını sürdüremeyecekleri gerçeğidir.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 52: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Bizler çok büyük çevre katliamlarına yol açacak faaliyetleri yurttaşlarımıza anlatmaya, aşırı yurtsever anlayışımızla devam edeceğiz. Sonuçları ne olursa olsun, kimse bizleri yurtsever anlayışımızdan alı koyamaz” dedi.1970’lere kadar madencilik anlayışının yüksek tenörlü madenlerden çıkarıldığını ancak artık maden tenörlerinin azalmasıyla birlikte gelişen sanayileşmeyle çok fazla metale ihtiyaç duyulduğunu belirten Tahir Öngür: “ Gelişen teknolojiyle düşük tenörlü kayayı daha fazla kazma olanağı var. Bunun yanında 20 maden şirketi 10 ar işçi çalıştırıyorsa artık 2 maden şirketi 100 işçi çalıştırıyor. Bu da tekelleşmeyi gösteriyor” diyerek Türkiye’de maden arama şirketlerinin 3 te 2 sinin Kanadalı olduğuna dikkat çekti.“1 ton altın için 2,5 milyon ton kaya öğütülüyor”Metal borsalarında daha fazla para kazandıracak yeni teknolojiler ve kimyasal işlemlerin çıktığına değinen Öngür: “ 1 ton altın için 2,5 milyon ton kaya öğütülüyor. Bunlar çok fazla kazıların yapılmasına ve açık havada kimyasalların kullanılmasına neden oluyor. Dünyada bugün yapılan aramaların %65’i altın ve gümüş üzerinedir” dedi.Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası üyelerinin ve Başbakan’ın aşırı çevreci diye suçlamalarına karşı Öngür: “ÇTSO üyelerinin evlatları kanser olursa ya da Başbakan’ın torununun kalıtsal bir kanser hastalığı olursa o zaman kuşkusuz hayatları çok farklı olacak.Kazdağı bölgesinde birkaç yıldır devam eden altın arama çalışmalarının ardından son zamanlarda bazı şirketlerin işletmeye geçmeye hazırlandıklarını belirten Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngör,

Kanada firması Alamos Gold Inc’in çatısı altında kurulu bulunan Kuzey Biga ve Doğu Biga Madencilik firmasının 2013 yılında işletmeye geçeceğini ileri sürdüğü Çan ilçesindeki Ağıdağı ve Kirazlı projelerinin bölge için büyük tehdit oluşturacağını vurguladı. Ağıdağı’nın önemli bir aşama olduğunu kaydeden Öngör, “Alamos Gold Inc şirketi, 2011 yılı bütçesine 15 milyon dolar koydu. Bunun 13 milyon doları sondaj için, geri kalanı ÇED raporu için. Yaşamın sürdürülebilirliğini amaçlayan herkesin, sürekli olarak Çevre Orman Genel Müdürlüğü’nün web sayfası ile Alamos Gold şirketinin web sayfalarını izlemeleri gerekiyor. Ne zaman ki ÇED raporu süreci başlayacak, halkın katılımlı toplantıları yapılamaz hale getirmekten başka çareleri yok. O aşamadan sonra ise politikacılar, yerel yöneticiler ve bürokratlar üzerinde yoğun baskı yaratmak gerekli” dedi. Öngör, Ağıdağı ve Kirazlı projelerinin jeolojik özelliklerine, mineral özelliklerine ve rezerv durumlarına bakıldığında bunların açık işletme olacağının görüldüğünü belirterek, “İster istemez çok büyük ağaç kesimi, çok büyük kazılar olacak. Bayramiç Barajından Ezine Ovasına ve oradan Menderes Çayına kadar akan bütün sular yavaş yavaş asitli bir biçimde yaşamın sürdürülemeyeceği hale dönüşecek. Tonda 3-5 gram altın ve gümüş var diye yüz milyonlarca ton kaya ince öğütülecek ve açık havada siyanürle tutulacak. Bergama’daki gibi tanklarda kapalı ortamlarda değil. Eşme’deki gibi açık havadaki yığınlarda siyanürle işlem görecek. Aylarca sürecek. İşte bu yüzden Ağıdağı’nı kaptırırsak orası kazılmaya başlarsa başka hiçbir şeyin önüne geçemeyiz” diye konuştu.

08.10.2010Kulağımıza küpe olsunMacaristan'da bir alüminyum fabrikasındaki iki setin yıkılmasıyla, yüzlerce metreküp kimyasal kızıl çamur önce çevredeki yerleşim birimlerini bastı ardından da Tuna nehrine akan zehirli çamur şimdi de Karadeniz'i ve dolayısıyla Boğazları tehdit ediyor.Çernobil faciasından daha büyük çevre felaketine yol açacağı ileri sürülen bu kaza akıllara Çanakkale’nin Kirazlı bölgesine siyanür havuzu kurma hazırlığı yapan altın tekellerinin faaliyetini getirdi. Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, ‘Kızıl felaket’e dikkati çekerek, “Karşılaşılan bu kaza, kamuoyunu ‘bir şey olmaz, güvenli’ diye avutan altın

madencilerini yalanlayan ve başta Çanakkale ile Kazdağları olmak üzere Bergama’yı dahi bekleyen tehlikedir” dedi. Macaristan’ın Ajka kentinde bulunan alüminyum fabrikasının atık barajının önceki gün çökmesi sonucunda yaşanan çevre felaketinin sonuçları büyüyor. Başkent Budapeşte’nin 160 km

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 53: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7güneyindeki Ajkai Alüminyum Rafinerisi’nde meydana gelen kaza sonucu en az 1 milyon metreküp zehirli kırmızı çamur 40 kilometrekarelik bir alana yayılmış, yaşanan atık seli sonucu da 4 kişi ölmüş ve 120'dan fazla kişi yaralanmıştı. Halen 6 kişi de kayıp. Boksit madeninden alüminyum elde edilen fabrikanın “kırmızı çamur” adı verilen atığı yüksek miktarda demir, kadmiyum, kurşun, arsenik ve krom gibi ağır metaller içeriyor. Bu ağır metaller çevrede ve canlıların dokularında birikme özelliğine sahip. Düşük düzeyde radyoaktif ve yüksek pH düzeyine sahip olan zehirli atıkla kirlenen Marcal nehri için üçüncü derecede alarm ilan edildi. Kıpkırmızı olan nehrin suları aşırı yağışların da etkisiyle Tuna nehrine doğru ilerliyor. Yaşanan felaketin Türkiye dahil Avrupa’nın 12 ülkesini etkileyebileceği söyleniyor. Macaristan WWF başkan yardımcısı Gabor Figeczky, yaptığı açıklamada, bu beklenmedik felaket nedeniyle sulak alanların ve akarsuların zehirlendiğini ve içme suyu kaynaklarının tehlikede olduğunu belirtti. Akıllara siyanür havuzları geldi Çernobil faciasından daha büyük çevre felaketine yol açacağı ileri sürülen bu kaza akıllara Çanakkale’nin Kirazlı bölgesine siyanür havuzu kurma hazırlığı yapan altın tekellerinin faaliyetini getirdi. Kazdağları başta olmak üzere Çanakkale’yi üs ilan eden altın tekellerinin uzun yıllardır sürdürdüğü altın madeni arama çalışmalarında belli bir rezerve ulaşıldığı, çıkarılacak altın madenini Kirazlı bölgesine kurulması düşünülen siyanür havuzunda işleyip rezerv tespitlerini somutlaştırdıktan sonra işletme faaliyetine tam olarak geçeceği ileri sürülen siyanür havuzunun tıpkı Macaristan örneğinde yaşananlar gibi çevre felaketine yol açma ihtimalinin hayli yüksek olduğu ileri sürüldü. Çevrecilerden uyarı Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, yaşanan ‘Kızıl Felaket’e dikkati çekerek, “Karşılaşılan bu kaza, kamuoyunu ‘bir şey olmaz, güvenli’ diye avutan altın madencilerini yalanlayan ve başta Çanakkale ile Kazdağları olmak üzere Bergama’yı dahi bekleyen tehlikedir. Zaman, zaman kamuoyuna yaptıkları açıklama ve aralarında Enerji Bakanının da bulunduğu Çanakkale’deki toplantılarda yer altında bulunan zenginliğin yer üstüne çıkarılmadıkça o ülkenin yeraltı zenginliğinden söz edemeyeceği masalını anlatanlar, Macaristan’da yaşananlara ne der bilinmez ama bilinen o ki; Bergama başta olmak üzere Çanakkale’yi de kızıl felaket beklemektedir. Macaristan’ın Ajka kentinde bulunan alüminyum fabrikasının atık barajının çökebileceğini söyleyenlere, tıpkı bizdeki gibi ‘hadi canım sende’ dediler ve bugün Çernobil’den yüz kat daha fazla tehlike yaratacak bir çevre felaketiyle karşılaşıldı. Başta Enerji Bakanlığı, Çevre Orman Bakanlığı ve altın tekelleri olmak üzere herkesi uyarıyoruz. Çanakkale’yi bin yılın, yüz yılın, cehennemine çevirmeyin. Çanakkale kamuoyundan bu konuda duyarlılık bekliyoruz ” dedi.

“Köyümüzün el malı olmasını istemiyoruz”Geçimlerini yıllardır hayvancılık ve tarımla sağlayan Biga’nın Elmalı köyü halkı, son iki aydır köy arazilerinde cirit atan Toronto Borsası destekli altın kartellerini köyden kovma kararı aldı. Elmalılar, bir de ‘Elmalı Köyü Altına Hayır Komitesi’ kurdular.Verilen arama ruhsatının iptalini isteyen köylüler, ata yadigarı arazilerini köstebek yuvasına çevirme hazırlığında bulunan altın firmasının köyden bazı kişilere cazip tekliflerde bulunduğunu ancak Elmalı’nın onurlu duruşu karşısında bu tekliflerin ret edildiği belirtilerek; “Bizi başkalarıyla karıştırmasınlar. Elmalı insanı onurunu, gururunu ve toprağını satmaz. Aç kalır yine de teslim olmaz” dediler.Bergama köylülerinin yıllar süren mücadelesini kendilerine örnek alan Elmalılar, bu uğurda herşeyi göze aldıklarını belirtirken, Çanakkale’de katıldığı panelde yaptığı çarpıcı açıklamalar ve uyarılarla günlerce sözleri tartışılan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, hafta sonu Biga’da düzenlenen panele katıldı ve köylüleri siyanürlü altın konusunda bilgilendirdi.Daha işletmeciliğe geçmeden Biga’nın Panço suyunda arsenik tespit ettiklerini ilk kez açıklayan Belediye Başkanı Mehmet Özkan, yükselen arsenik değerler yüzünden bu suyu kapatmak zorunda kaldıklarını söyledi. Özkan, yaptığı konuşmada; Elmalı köyü halkının altıncılara karşı mücadelesini destek sözü verdi.Kazdağları’nda altın madeni işletimine hazırlanan çok uluslu altın tekelleri rotayı şimdi de Biga Yarımadası’na çevirdi. Kazdağları’nın eteklerinde kurulu bulunan Ağı Dağı Kirazlı bölgesinde 2013 yılı itibarıyla altın işletmeciliğine başlayacağını açıklayan ve bunu da Toronto Borsası’na bildiren Alamos.Gol.Dinc. firmasının ÇED hazırlıklarına başladığı ve ÇED sürecini de Haziran ayına kadar tamamlamayı planladığı bildirildi. Tüm bu gelişmeler sürerken, Çanakkale’de de altıncılara karşı tepkiler ve çevre bilinci giderek artmaya başladı. Köylerinde Toronto Borsası’na bağlı bir şirketin sondaj izni aldığını öğrenen Biga’nın Elmalı köyü sakinleri, şirketi köylerine sokmamak için “Altına Hayır Komitesi” kurdular. İlk etkinlik, panel Biga’da Kent Konseyi, Elmalı Köyü Altına Hayır Komitesi ve Çanakkale Çevre Platformu tarafından organize

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 54: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7edilen 'Altın Madeni İşletmeciliği ve Çevresel Etkileri' konulu panele Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür de katıldı. Sabah Bayramiç’te düzenlenen “Sürdürülebilir Çevre ve Maden Yasası Yönetmelikleri” konulu konferansa Biga Belediye Başkanı İsmail Sakin Tuncer, Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü ve Ziraat Odası Başkanı Hicri Nalbant ile birlikte katılan Öngür, Bayramiç’teki konferansta, bölgenin tarımsal su ihtiyacını karşılayan Menderes Barajı’na sahip çıkılmasını istedi ve  altın işletmeciliğinde liç yöntemi kullanılırken altın tekellerinin bölgedeki hazır suyu kullanacağını belirtip, “Çevre katliamının yanısıra bir de tarımsal sulamada susuz kalmamanız için Menderes Barajı’na sahip çıkın” diye uyarılarda bulundu.

Genç kızlardan pankart Öngür, daha sonra Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant ile birlikte  Biga Belediyesi Kültür Sarayı'ndaki 'Altın Madeni İşletmeciliği ve Çevresel Etkileri' konulu panele katıldı.Biga Çevre Derneği Başkanı Kamil Aru'nun oturum başkanlığını yaptığı panele, Çanakkale Çevre Platformu dönem sözcüsü Hicri Nalbant, Kent Konseyi Biga Yürütme Kurulu Başkanı Metin Tatlı ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür katıldılar. Öngür, salonda ağırlıklı olarak Elmalı köyünde oturan bayanların bulunduğuna işaret ederek, kadının erkekleriyle birlikte altıncılara karşı mücadelesini Kurtuluş Savaşı döneminde yaşananlara benzetti ve “O gün emperyalistlere karşı erkekleriyle omuz omuza mücadele eden Anadolu kadınımız bugün Elmalı’da erkekleri, genç kızları, çocukları ile bir olup Toronto Borsası’nda insan yaşamını hiçe sayan, gözünü para hırsı kaplamış çok uluslu altın kartellerine karşı mücadelesini vermektedir. Ata yadigarı topraklarınızdan kovulmamak için dayanışmanızı sürdürün, Bekirli örneği gibi bölünmeyin” dedi. Öngür’ün konuşmasını tamamlamasının ardından Kültür Sarayı sahnesine bu kez Elmalı köyünde oturan ve yöresel kıyafet giymiş kızlar çıktı. Elmalı köyü adına yöresel kıyafetli kızlar, açtıkları ‘altına hayır’ pankartı ile tepkilerini gösterdi.

Başkandan destekPanele katılan Biga’nın AKP’li Belediye Başkanı Mehmet Özkan ise, bölgede süren sondaj çalışmalarında henüz siyanür kullanılmamasına rağmen şehrin içme suyunu karşıladıkları Panço deresinden akan sularda yüksek oranda arsenik tespit ettiklerini ve buradan gelen suyu kapatmak zorunda kaldıklarını söyledi. Özkan, sudaki arsenik oranının gün geçtikçe arttığını belirterek, “Altın işletmeciliğine geçilmesi durumunda ne olacağını şimdiden kestirmek mümkün. Ben de Elmalı köylülerinin altın madenine hayır kampanyasını destekliyorum, mücadelelerinde yanında olduğu ifade etmek istiyorum” dedi.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 55: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

04.02.2011“Kentlimi, geleceğine sahip çıkmaya çağırıyorum...”

Başta Çanakkale’nin su kaynağını oluşturan Atikhisar Barajı olmak üzere Kazdağları, Çan, Yenice, Bayramiç ve Lapseki’yi altın madeni aramak için delik deşik eden Toronto Borsası destekli altın madeni şirketlerinin Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne verdikleri bilgide, işletmeye geçeceklerine dikkati çeken Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, dünkü Belediye Meclisi toplantısında, “Bu şirketler eğer bizden altın istiyorlarsa, eşlerimizin kolundaki bilezikleri çıkarıp kendilerine verelim. Parmaklarımızdaki yüzükleri çıkarıp verelim. Yeter ki geleceğimizi karartmadan buradan çekip gitsinler” dedi.

Çanakkale Belediye Meclisi’nin CHP’li Üyesi Muharrem Erkek de, dünkü meclis toplantısında işletme safhasına gelen altın madeni şirketlerinin varlığına dikkati çekerek, “Kazdağları’nın üzeri altından daha değerli. Bölgemizin eko turizmi, insanlarımızın yaşamı, gelecekleri şimdiden tehdit altında. O yüzden diyorum ki; vazgeçin bu sevdadan Kazdağları’nın sahip olduğu üzerindeki zenginlik altından daha değerlidir” diye konuştu......Çanakkale Belediye Meclisi’nin şubat ayı oturumuna altın madencileriyle ilgili rapor damgasını vurdu. Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden gelen “Çanakkale genelinde altın araması yapan firmalar ve bu firmaların aşamaları” ile ilgili raporu meclis üyeleriyle paylaşan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, il genelinde altın madeni aramak için daha önce başvuran firmaların yüzde 95’nin bugün altın madenciliği

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 56: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7işletimine başlar duruma geldiğine dikkat çekerek, Çanakkale’de insanların, doğanın, yeraltı suları, bitki ve diğer canlıların büyük tehlike altında olduğunu söyledi. Çanakkale’nin su kaynağını oluşturan Atikhisar Barajı olmak üzere Kazdağları, Çan, Yenice, Bayramiç ve Lapseki’nin altın madeni aramak için delik deşik eden Toronto Borsası destekli altın madeni şirketlerinin Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne verdikleri bilgide işletmeye geçeceklerine dikkati çeken Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, altın madeni işletmeleri faaliyete geçmeden Çanakkale halkının duyarlılık geliştirmesi gerektiğini belirterek, bu konuda herkesin uyanık olmasını istedi.

“Altınlarımızı verelim çekip gitsinler”

Çanakkale’nin altın madeni işletmeleri işgali altında olduğunu geçen yıl 18 Aralık’ta  Çevre Platformu’nun Deniz Müzesi’nde düzenlediği konferansa katılan ve burada açıklayan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngör’ün sözleri, bir anlamda Çanakkale Belediyesi’ne ulaştırılan raporla bir kez daha teyit edilmiş oldu. Meclis üyelerine ve canlı yayından da Çanakkale halkına hitap eden Gökhan, altın madencilerinin Çanakkale’den çekip gitmeleri için her türlü mücadeleyi vermek gerektiğini, gerekirse bayanların kollarındaki bilezikleri, erkeklerin de parmağındaki yüzükleri verebileceklerini söyleyen Gökhan, işletme izni alan her bir işletmenin ayrı birer çevre felaketi oluşturacağını söyledi. Çanakkale halkına da çağrıda bulunan Gökhan, “Sağ söylemle bizler madenciliğe karşı mıyız? Elbette değiliz ama altın madenine karşıyız. Siyanüre karşıyız. Çevre tahribatına, insanlara vereceği zarara karşıyız. Böyle de kalmaya devam edeceğiz. Çıkarılacak altının toplam değeri yaratılacak tahribatın binde biri bile olmaz. Israrla, inadına birileri biz olmaz dedikçe, onlar Kazdağları’nı, Çanakkale’yi tahrip etmeye çalışıyorlar. Doğayı tahrip ederek saman altından su yürüterek, gizli gizli devam eden süreç vahim noktaya gelmiştir. Çanakkale halkını duyarlı olmaya çağırıyorum. Kentlilerimi geleceğine sahip çıkmaya çağırıyorum. Yeraltı sularımız, Çanakkale’nin içme suyunu temin ettiğimiz baraj havzası ağır metallerin tehdidi altında. Çevremizin bozulmasına vesile olanlar var. Aç gözlüler var. Buradan daha ağır sözler söyleyip hakaret etmek istemiyorum. Takdiri sadece kamuoyuna ve Çanakkale halkıma bırakıyorum” dedi.

Erkek de sert çıktı

Açıklanan altın işletmeciliği raporuna AKP’li meclis üyeleri firmaların isimlerinin meclis başkanlık divanı kürsüsünden okunmasını ve birer suret de grup başkanvekillerine verilmesini isterken CHP’li Çanakkale Belediye Meclis Üyesi Muharrem Erkek de söz aldı. CHP’li Erkek, dünkü meclis toplantısında işletme safhasına gelen altın madeni şirketlerine dikkati çekerek, Kazdağları’nın sahip olduğu değerlerinin çıkarılacak altından çok daha fazla değerli olduğunu anımsattı. Meclis Üyesi Erkek, “Açıklanan rapordan da anlaşılacağı üzere büyük bir çevre felaketi bizleri bekliyor. Oysa, Kazdağları’nın üzeri altından daha değerli. Bitki çeşitliliği bakımından, soluduğumuz hava açısından, sahip olduğu kültürel miras bakımından her anlamda çok önemli bir değerdir Kazdağları ve bölgemiz. Bölgemizin eko turizmi, insanlarımızın yaşamı, gelecekleri şimdiden tehdit altında. O yüzden diyorum ki; vazgeçin bu sevdadan Kazdağları’nın sahip olduğu üzerindeki zenginlik altından daha değerlidir” diye konuştu

Altıncıların sonu Çanakkale’de sergilendi

25.02.2011“Altıncı filo” Çanakkale’de yumurtalar ile kovuldu. Dün Cumhuriyet Meydanı’nda Kazdağları’ndaki altın üretimi girişimlerini protesto etmek için bir araya gelen Çanakkaleliler, Halkevleri gençliğinin düzenlediği skeç ile bir kez daha tepkilerini dile getirdiler. Söz ve düzenlemesinin Halkevleri gençliği tarafından yapılıp sahnelenen skeçte  “altıncı filo”bir kez daha kovuldu. Bu sefer abilerinin yaptığı gibi denize dökülmese de,  yumurtalar ile kovuldular.Çanakkale’de örgütlü birçok sivil toplum kuruluşu, sendikalar, siyasi partiler ve belediye başkanının da katılım göstererek destek verdiği “Kazdağları’nda siyanürle altın madenciliği istemiyoruz” konu başlıklı kitlesel basın

açıklamasına ulusal ve yerel basın da büyük ilgi gösterdi.Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant; “Havamızı, suyumuzu, topraklarımızı kirletenleri, ormanlarımızı yok edenleri, aşımıza ekmeğimize göz koyanları ve onlara yardım yataklık edenleri başta siyasi iktidar olmak üzere bugün onları burada kamuoyuna teşhir ediyoruz” dedi.Çanakkale ve Kazdağları’nda altın madeni arama

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 57: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7çalışmalarını 2013 yılında üretime dönüştürmeye hazırlanan çok uluslu altın tekellerini proteste etmek üzere Çanakkale Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması ve skeçli gösteri yapıldı. Çanakkale Çevre Platformu’nun organize ettiği, Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası, Tema Çanakkale İl Temsilciliği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Makine Mühendisleri Çanakkale İl Temsilciliği, Çanakkale Diş Hekimleri Odası, Çağdaş Gazeteciler Derneği Çanakkale Şubesi, Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi gibi sivil toplum  kuruluşlarının yanı sıra CHP, EMEP, TKP, ÖDP ve EDP gibi siyasi partilerin de destek verdiği altın madencilerini protestoya Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan da katıldı.

Kamuoyuna teşhir ediyoruzÇanakkale’yi sarmala alan çok uluslu altın tekelleri ve bu tekellere yardım yataklık yaparak Çanakkale’de altın lobilerine kucak açan sermaye kesimlerine seslenen Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, 24 Şubat 2011 gününü tarihe not olarak düştüklerini belirterek, Çanakkale’nin değerlerini yok etmeye çanak tutanların tarih önünde torunlarına karşı hesap verir duruma geleceğini söyledi. Nalbant, “Havamızı, suyumuzu, topraklarımızı kirletenleri, ormanlarımızı yok edenleri, aşımıza ekmeğimize göz koyanları ve onlara yardım yataklık edenleri, başta siyasi iktidar olmak üzere kamuoyuna teşhir ediyoruz. Buradan işbirlikçilere, zeytin düşmanlarına, çevreyi katledenlere ve onlara yardım yataklık edenlere sesleniyoruz; tüm Kazdağları, zeytinlikler, Çanakkale’nin tümü çok ağır bedeller ödenerek kazanılmış kutsal vatan toprağıdır. İşbirlikçilerin ve emperyalistlerin emelleri uğruna kiralanamaz, üzerine ipotek konulamaz ve kirletilemez” dedi. Nalbant, sözlerine şöyle devam etti; “Ülkemizin % 50 sinden fazlası küresel sermaye tarafından maden aramaları(özellikle altın ve gümüş) gerekçe gösterilerek onur kırıcı ruhsat bedelleri karşılığı ipotek altına alınmıştır.İpotek altındaki bölgelerden biriside Kazdağları’dır. Kazdağları, Bandırma'dan Ayvalık'a, Midilli'ye, Gökçeada'ya kadar yörede yaşayan 2 milyon insanın temiz ve güvenilir su kaynağı, oksijen kaynağı, çok değerli tarım alanları, bütünlüğü korunan önemli orman alanlarımızdandır. Birçok endemik bitkiyi barındıran önemli gen merkezi, yaban hayatı için değerli bir yaşam alanıdır. Tarih ve mitoloji alanıdır. Kısacası geçmişten devraldığımız titizlikle koruyarak gelecek kuşaklara devretmemiz gereken değerli bir mirastır.Şimdi bu bölgede özellikle altın tekelleri sondaj çalışmalarını tamamlamak üzeredirler. Bu amaçla Kazdağları’nda 13 adet işletme, 13 adet arama ve işletme, 8 adet de arama olmak üzere toplam 34 adet ruhsat verilmiştir. Fırsat bulurlarsa yakında işletmeye başlayacaklardır. Yani Kazdağları’nın hemen tamamında cehennem çukurları açacaklar, milyonlarca ton kayacı öğütecekler, yüz binlerce ton siyanür kullanarak, siyanürle kirletilmiş milyonlarca ton zehirli atıkla bizi baş başa bırakacaklar, yer altı sularımızı, havamızı zehirleyecekler, radyoaktiviteyi arttıracaklar, bölgedeki tarımsal üretimin değerini ve miktarını düşürecekler, insan başta olmak üzere tüm canlıların amansız hastalıklara yakalanmalarına sebep olacaklardır. Başka bir deyişle, yeryüzü cenneti olarak da adlandırılan bu bölgede yaşamı bitireceklerdir. Bölgede yaşayan, buradan hava soluyan, su içen, beslenen yurttaşlar olarak bu duruma sessiz kalmayacağız. yaşam için en temel ihtiyaçlardan biri olan suyun, artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başlaması kullanılabilir-içilebilir -temiz suya erişimde yaşanan sorunlar su yoksunluğu ve yoksulluğu, suyun " ticari bir meta" olarak görülmeye başlanmasıyla uluslararası su politikası da değişmeye başlamıştır. Su yüzünden gelecekte savaşların çıkması kaçınılmazdır. Siyanürle altın madenciliğinde 1 ton kayaç için 3 ton su kullanılmaktadır. Bir başka değişle 3 gr altın için 3 ton su kirletilerek geri dönüşü olmayacak bir şekilde yok edilecektir. Buradan Kazdağları’nda milyarlarca ton suyun maden çıkarmada yok edileceği açıktır. Gerçekler bu iken çok uluslu altın tekellerine sularımızı kirletip yok etsinler diye su tahsis etmek gibi bir lüksümüz olamaz.İlimizde ve bölgemizde altın işletmesi yapmak isteyen çok uluslu tekellerin önündeki en büyük engellerden birisi 3573 sayılı zeytincilik yasasının 20. maddesidir. Söz konusu madde "zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 km mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez ...." demektedir. Bu madde zeytincilik yasasının omurgasıdır. Bu maddeyi değiştirip madenlerin ve kirli sanayinin talanına açmak için bu güne kadar özellikle maden tekelleri tarafından 4 kez saldırı düzenlenmiş , 4’ü de TBMM de tüm partilerin oybirliği ile engellenmiştir. Şimdi zeytincilik yasasını uygulamakla görevli Tarım ve Köyişleri Bakanlığı eliyle zeytincilik yasası yönetmeliğinde değişiklik yaparak yasayı işlemez hale getirmeye çalışmaktadırlar.”

Tombul’a yanıt Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) Koordinasyon ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Mehmet Tombul ve Enerji Bakanlığı ile Çevre Orman Bakanlığı bürokratlarının ÇTSO tarafından düzenlenen ‘Maden Yasası yönetmelikleri’ konulu toplantısındaki sözlerine de atıfta bulunan Nalbant, sözlerine şöyle devam etti; “Hal böyle iken, geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan yetkililerin Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası marifeti ile ilimize getirilip siyanür reklamı yaptıklarını üzüntü ile izledik. Adı geçen yetkililer kendilerinden geçerek, siyanürün zehir olmadığı yalanını utanmadan, sıkılmadan söyleyebilmişlerdir. Ayrıca dağların delik deşik edilmesinin de sakıncası olmadığını yer altı kaynaklarının ne pahasına olursa olsun açığa çıkarılmasını istemişlerdir. Geçmiş dönemde aynı talepleri dile getiren Enerji ve

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 58: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Tabii Kaynaklar Bakanları da gördük. Bakanları ve Bakanlık yetkililerini kendilerinden geçiren onlara yalan söyletenlerin kimler olduğunu bizler biliyoruz. Yine bizler bilimsel olarak açıklandığı gibi siyanürün zehir olduğunu ayrıca da açığa çıkardığı arsenik, nikel, krom, cıva vs. gibi ağır metallerle topraklarımızı, yeraltı sularımızı havamızı zehirlediğini biliyoruz. Siyanür zehir değildir diyenlere sorumluluğunu üstlenerek 1 gr siyanür yiyip zehirli olup olmadığını tüm yurttaşlarımıza göstermelerini tavsiye ediyoruz.”Büyük beğeni topladıDaha sonra Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tiyatro Topluluğu öğrencisi olan Halk Evleri üyesi bir grup öğrencinin yazıp oynadığı ‘Eyvah Eyvahh 3.5’ isimli skeç’ ile AKP iktidarının üzerinde 4 kez değişiklik yaptığı Maden Yasası eleştirildi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız tiplemesini üstlenen tiyatrocu genç, kendisini rolüne fazla kaptırınca alanda toplananlar duygularına hakim olamayıp tiyatrocu genç nezdinde bakanı yuhaladılar.. Skecin sonunda altın madencileri ve AKP iktidarının bakanları ile bürokratları sanal yumurtalarla alandan uzaklaştırıldı. Çok uluslu altın tekellerine karşı Çanakkale’de bundan böyle geliştirilecek eylemlerin farklı yöntemsellikler ile zenginleştirileceği kaydedildi.

ALTIN TEKELİ ALAMOSGOLD KAZDAĞLARINDA 2013 YILINDA İŞLETMEYE GEÇİYOR

ATIK HAVUZU AĞI DAĞINDA OLACAK ÇANAKKALE İÇME VE KULLANMA SUYU HAVZASINDA OLACAK.

http://www.canakkaleolay.com/details.asp?id=64466

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 59: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU30 Ocak 2011

KAMUOYUNA AÇIKLAMA

29 Ocak 2011 tarihinde Altınoluk’da Madra Dağı ve Kazdağları Belediyeler Birliği tarafından gerçekleştirilen “Ülkemizde Doğa

Yıkımının Yeni Hukuksal Dayanakları ve Olası Sonuçları” konulu panel sonrasında katılımcı kuruluşlar tarafından bir

sonuç bildirisinin hazırlanması ve kamuoyuna açıklanmasına karar verilmiştir.

Ülkemizde son yıllarda AB uyum mevzuatı vb. gerekçelerle hazırlanan ve iktidar milletvekillerinin çoğunluğunun oylarıyla Büyük Millet Meclisi’nden geçmesi sağlanan, ülkemizde yeni yıkım ve talanlara yol açan Madencilik Kanunu vb. kanunlara bu kez de “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” eklenmek istenmektedir. Söz konusu yasa tasarısı, kamuoyunun bilgisine yansıdığından bu yana gerek bilim insanları gerekse de demokratik kitle örgütlerinin haklı tepkisine ve eylemlerine yol açmıştır.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Çevre Platformu ayağa kalktı

Teck Madencilik San. Tic. A.Ş.’nin Ağıdağı ve Kirazlı sahaları ile ilgili sondaj izin faaliyetlerini devralan Kanada firması Alamos Gold Inc.’in çatısı altında kurulu bulunan Kuzey Biga ve Doğu Biga Madencilik firmasının 2013 yılında altın üretimine geçeceğini açıklaması, Çanakkale Çevre Platformu’nda soğuk duş etkisi yarattı. Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü ve Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant, firma temsilcisinin yöneltilen liç havuzunun yeri ile ilgili soruya yanıt vermemesini ‘Suçüstü yakalanma korkusu’ olarak nitelendirdi ve “Kamuoyunu sondaj alanlarıyla aldatanlar, atık havuzları konusu sorulduğunda suspus olmuşlar. Bu bir suçluluk psikolojisidir” dedi. ÇTSO toplantısında dile getirilen “maden sahaları denetleniyor” sözlerini de samimi bulmadıklarını söyleyen Nalbant, “Çocuk mu kandırıyorsunuz? Kesilen ağaçlar birer milli servet değil mi? 1 ton kayacık öğütülürken, içersinden çıkarılacak 10 gram altın için milyonlarca ton siyanürlü toprak çevreye terk edilecek? Bu mu denetim? Daha ortada bir şey yok. Asıl kirlilik altın ayrıştırması sırasında ortaya çıkacak” dedi. Geçtiğimiz Ocak ayında Teck Madencilik San. Tic. A.Ş.’nin Ağıdağı ve Kirazlı sahaları ile ilgili sondaj izin faaliyetlerini devralan Kanada firması Alamos Gold Inc.’in çatısı altında kurulu bulunan Kuzey Biga ve Doğu Biga Madencilik firmasının 2013 yılında altın üretimine geçeceğini açıklaması, Çanakkale Çevre Platformu üyelerini ayağa kaldırdı. Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’nın ‘maden komitesi’ toplantısı sırasında açıklanan altın madenini işleme takviminin gazetemizde yer alması üzerine açıklama yapan Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, 18 Aralık günü Çanakkale’de düzenleyecekleri toplantı öncesi altın işleme takvimi açıklamasını manidar bulduklarını söyledi. Çevre Platformu’ndan güçbirliği çağrısı Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, altın üretimi yapacak firmanın temsilcisinin toplantı sırasında kurulacak liç havuzunu sır gibi kamuoyundan sakladığını, ancak kendilerine ulaşan bilgilerde, atık barajlarının Ağı Dağı’nın içersinde kurulacağını belirterek, “Kamuoyu artık uyanmalı. Bugüne kadar sondaj alanlarını gösterip halkı uyutanlar, ÇTSO toplantısındaki sözleriyle suçüstü yakalanmışlardır” dedi. Nalbant, “Kamuoyunu bugüne kadar hep aldattılar. Sondaj aşamasında çok büyük kirlilik oluşmayacağını bizde biliyoruz. Bütün söylemlerimiz altın işlerken olacak yönündeydi. Bugün ağaçlar kesiliyor, birer milli servettir ama asıl çevre felaketi, yani cehennem çukurları olarak bilinen atık havuzları kurulduğu zaman yaşanacak. Çok uluslu altın tekelleri Çanakkale bölgesini mera gibi kullanıp yayıldıkça yayılıyorlar. Son olarak Lapseki Şahinli’de başladı çalışmalar. Kazdağları, Ağı Dağı, Lapseki, Muratlar ne varsa her bölge talan edilmekte. 10 gram altın çıkarma uğruna bütün bereketli topraklar mahvedilmek istenmekte” dedi. İstanbullu tüketicilere çağrı Çanakkale Çevre Platformu Dönem Süzcüsü Nalbant, altın tekellerine ‘dur’ demek için herkesi güçbirliğine davet ettiklerini açıkladı. Nalbant, siyanürlü altın üretiminin sadece Çanakkale bölgesinde oturan insanları ilgilendirmediğini, bundan İstanbullu tüketicilerin de etkileneceğini belirterek, “İstanbul’un yaş sebze ve meyvesi büyük oranda Çanakkale bölgesinden sağlanmaktadır. Atık barajlarıyla oluşacak siyanür tehdidinden İstanbul hatta Ankara’daki tüketiciler de etkilenecektir. Yapacağımız kamuoyu duyarlılığına dayalı eylemsellik çağrılarımıza İstanbullu yurttaşlarımızı da davet edip bize güç vermeye çağırıyorum” dedi. Nalbant, ayrıca, Madra ve Kazdağları Belediyeler Birliği’ni de 2013 yılındaki altın üretimine karşı güçbirliğine davet edip çağrıda bulundu.

Page 60: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Bu yasa tasarısıyla amaçlanan daha “gerekçeler metni” nde açıkça ortaya çıkmaktadır: Gerekçede; “tabiatın ve tabii kaynakların korunması ile ilgili mevcut düzenlemeler, gerçek ihtiyaçlara ve günümüz koşullarına uygun uygulamalara imkan sağlayamamaktadır.” denilerek, uzun süreli mücadeleler sonucu edinilmiş ve çeşitli yasalarla özel olarak koruma altına alınan doğal alanların ekonomik, siyasal, sanayi, turizm amaçlı kullanımlarının önü açılmak istenmektedir.Hazırlanmasında “katılımcılık” gözetilmeyen yasa tasarısı incelendiğinde özetle;

Tasarının hemen tüm maddelerinde birbirleriyle çelişkili, ne anlama geldiği anlaşılamayan terim ve kavramlara çokça yer verildiği ve genellemeler yapıldığı,

Oluşturulan yeni kurulların özerk değil, siyasi iktidara bağımlı bir yapı olduğu, Mevcut tüm koruma statülerinin iptal edilerek yeniden değerlendirilip belirleneceği ve

bu konuda yetkinin Çevre ve Orman Bakanlığı’na ve Bakanlar Kurulunun onayına bırakıldığı,

Her türlü kamusal varsıllığımızın “doğal” ve “kültürel” olarak ikiye ayrıldığı, doğal varlıklarla ilgili her türlü tasarrufun Çevre ve Orman Bakanlığı’na, kültürel varlıların da Kültür ve Turizm Bakanlığına bırakıldığı ve tek statülü bir koruma düzenlemesi getirildiği,

Özerk bir yapısı olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge kurullarının kaldırılarak yalnızca “kültür” varlıkları ile ilgilenen ve “görüş belirten” birer kurul haline dönüştürüldüğü,

“Korunan alanlarda yerinde koruma ve yönetimin sağlanması için gerektiğinde işbirliği ve yetki devri yapılabilir.” ifadesi ile yerel kurum ve kuruluşlara sınırları belli olmayan ve ciddi sonuçlara yol açabilecek yetki verildiği,

Koruma altına alınan alanlara ilişkin planların yapılmasının özel kuruluşlara, koruma görevinin de özel güvenlik birimlerine verildiği,

Amaç maddesinden anlaşılacağı üzere “koruma kullanma dengesi” gözetilerek ülkemizin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme sahip doğal değerlerin öncelikle korunması değil ekonomik yararın ençoklanmasının amaçlandığı,

Getirilen koruma statülerinin tanımlarının bazılarının uluslararası tanımlarla uyuşmadığı ve tanımlanan 13 ayrı statünün içinde doğal sit tanımı olmadığı,

Tüm korunan alanların, içeriği ve anlamı bilinmeyen “üstün kamu yararı ve stratejik kullanım” gözetilerek, yatırımcılara Bakanlar Kurulu’nca izin, intifa ve irtifak hakkının verilebileceği,

“Tabii durumuna uygun hale getirilemeyen alanlar buna en yakın bir yaşama alanına dönüştürülür.” ifadesi ile iyileştirme değil tahribatın meşrulaştırıldığı görülmektedir.

Halen TBMM Çevre Komisyonunda görüşülmekte olan ve alt komisyona gönderilen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” tasarısı mevcut haliyle yasalaşırsa, ülkemizin doğal ekosistemlerinin tahrip edilmesini, giderek de yok edilmesini daha da hızlandıracak, çevre sağlığımız ve bununla birlikte hem kendi sağlığımız hem de gelecek kuşakların sağlığı, yani geleceğimiz bozulacak, ülke kaynaklarımız talan ve yağmaya açılmış olacaktır. Aşağıda imzası bulunan kuruluşlar olarak;

“Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” tasarının TBMM’den geri çekilmesini,

Bilim insanlarının ve ilgili demokratik kitle örgütlerinin görüş ve önerileri ile şeffaf ve katılımcı bir şekilde yeniden hazırlanmasını,

Ülkemizdeki tüm koruma alanlarında hiçbir kural gözetilmeden yapılabilecek enerji tesislerine izin verilebilmesini sağlayan 29 Aralık 2010 tarihinde çıkarılan 6094 sayılı “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Cumhurbaşkanınca onaylanmamasını ve Meclise iade edilmesini talep ediyoruz.Saygılarımızla.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 61: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

İMZACI KURULUŞLAR:

24.02.2011

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

1. Atatürkçü Düşünce Derneği Ayvalık Şb.2. Atatürkçü Düşünce Derneği Küçükkuyu Şb.3. Atatürkçü Düşünce Derneği Altınoluk Şb.4. Akçay Kültür Sanat Derneği5. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Platformu6. Ayvalık Çevre Derneği7. Ayvalık Çevre Platformu8. Ayvalık Halk Evi9. Ayvalık Kent Konseyi10. Ayvalık Sanat Derneği11. Ayvalık Folklor Araştırma Derneği12. Balıkesir Barosu Çevre Komisyonu13. Bayramiç Evciler Köyü Kooperatifi14. Cumhuriyet Halk Partisi Akçay Belde Başkanlığı15. Cumhuriyet Halk Partisi Altınoluk Belde Başkanlığı16. Cumhuriyet Halk Partisi Ayvacık İlçe Başkanlığı17. Cumhuriyet Halk Partisi Ayvalık İlçe Başkanlığı18. Cumhuriyet Halk Partisi Küçükkuyu Belde Başkanlığı19. Cunda - Paterica Derneği20. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Uygulama Merkez Md.21. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Kazdağı Araştırma Uygulama Merkez Md.22. Çanakkale Çevre Platformu 23. Çanakkale Kent Konseyi -Çanakkale Çevre Meclisi24. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ayvalık Şb.25. DSP Ayvalık İlçe Başkanlığı26. DSP Küçükkuyu Belde Başkanlığı27. Eğitim İş Edremit Şb.28. Eğitim- Sen Ayvalık Şb.29. Emek Partisi Altınoluk Belde Başkanlığı30. Emek Partisi Ayvalık İlçe Başkanlığı31. GÜMÇED Edremit Şb.-Güzel Edremit Körfezi Bekçileri32. Güre-Astyra Antik Kenti Kültür Turizm ve Doğa Derneği33. Güre Belediyesi Yassıçalı Mh. Muhtarı34. İşçi Partisi Altınoluk Belde Başkanlığı35. İşçi Partisi Burhaniye Belde Başkanlığı36. İşçi Partisi Edremit Belde Başkanlığı37. Küçüksu Mahalle Muhtarı38. Madra Dağı ve Kazdağları Belediyeler Birliği39. Mehmet Alan Köyü Muhtarı40. Mimarlar Odası Altınoluk Tem.41. Nusratlı Köyü Kültür Turizm ve Dayanışma Derneği42. Pir Sultan Abdal Derneği Ayvalık Şb.43. Saadet Partisi Altınoluk Belde Örgütü44. Şahindere Muhtarı-Altınoluk45. Tahtacı Eğitim ve Kültür Derneği Edremit Şb.46. Tarihi Antandros Şehrini Kurtarma, Koruma ve Yaşatma Derneği,47. TEMA Altınoluk Temsilciliği48. TEMA Çanakkale Temsilciliği49. TEMA İzmir Temsilciliği50. TKP Ayvalık İlçe Başkanlığı51. TMMOB Kimya Müh.Odası Balıkesir İl.Tem52. Tüm Bel- Sen Altınoluk53. Yardımsevenler Derneği Küçükkuyu Şb.54. Yuva Derneği55. Zeytinli Kültür Derneği-ZEYDER56. Şerafettin Alkan-Çanakkale İl Genel Meclisi Üyesi57. Selahattin Yay-Balıkesir İl Genel Meclisi Üyesi58. Hüseyin Sarıkaya-Balıkesir İl Genel Meclisi Üyesi

Page 62: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Çanakkaleliler “alet” olmayacakAltıncı filonun akın ettiği ve Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokratlarının ÇTSO’da yaptığı sunumlardaki sözler oda üyelerinde büyük yankı uyandırdı, tepkilere yol açtı. Geçen hafta altın madenciliğini savunan konuşmalara ve ortaya konulan iddialı sözlere Turizm Komitesi’nden sert yanıt geldi.

ÇTSO’nun Şubat ayı Meclis toplantısında söz alan turizmci Mehmet Öngen, ÇTSO yönetiminin bir yanda ‘Çanakkale’nin misyonu ve vizyonu turizm’ deyip diğer tarafta yabancı altın tekellerine ‘yeşil ışık’ yakmasını doğru bulmadığını belirterek, oda olarak altın madeni işletmeciliği konusunda kamuoyu önünde bağlayıcı karar alıp net bir duruş sergilemesini istedi.Öngen’in bu çıkışına aynı komitede yer alan Şakir Oktay ve diğer komitelerde görev alan işadamları Tamer Balçık, Mehmet Emin Şevik de destek verirken, ÇTSO Meclis Başkanı Niyazi Önen, altın madeni tehdidinin çok ciddiye alınması gerektiğini belirterek, katılımcı tartışmalar ışığında demokratik görüşler ortaya koyarak, ÇTSO olarak ortak karar alınmasından yana olduğunu söyledi...

Geçtiğimiz hafta Çanakkale’ye gönderilen Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) Koordinasyon ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Mehmet Tombul’un sözlerine ÇTSO üyelerinden de tepki geldi. Oda üyesi olmayan altıncı filonun toplantıya akın etmesinden dolayı geri dönmek zorunda kalan birçok üye dünkü meclis toplantısına katılarak, Tombul’un sözlerine tepki gösterdiler. Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) Koordinasyon ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Mehmet Tombul’un tek taraflı konuşarak Çanakkalelilerin altın madeni işletmeciliğine bakışını etüt etmeden tek yanlı konuştuğunu belirterek, ÇTSO yönetiminin çevrecileri ve karşıt görüş ortaya koyan diğer uzmanları da dinlemesi ve altın madenciliğinin yaratacağı olumsuzlukları bir de bir perspektifte değerlendirmek gerektiği vurgulanan dünkü çıkışlarda en sert tepkiyi Mehmet Öngen ortaya koydu.Bu meclis bağlayıcı karar almalıÇTSO’nun Şubat ayı Meclis toplantısında söz alan turizmci Mehmet Öngen, ÇTSO yönetiminin bir yanda ‘Çanakkale’nin misyonu ve vizyonu turizm’ deyip, diğer tarafta yabancı altın tekellerine ‘yeşil ışık’ yakmasını doğru bulmadığını belirterek, oda olarak altın madeni işletmeciliği konusunda kamuoyu önünde bağlayıcı karar alıp net bir duruş sergilemesini istedi. Öngen, ÇTSO’nun tüm meslek gruplarının genel ekonomik menfaatlerini gözetme ve koruma gibi görevi bulunduğunu belirterek, Kazdağları’nda yapılacak altın işletmeciliğinden elde edilecek gelirin Türkiye bütçesine sadece 2 milyon TL girdi sağlayacağını ancak karşılığında 1 milyar ton kayanın parçalanıp un ufak edildikten sonra doğaya bırakılacağı, dünyanın ençok ihtiyaç duyduğu su miktarlarında da önemli azalmalar kaydedileceği, altın işletmeciliği sırasında kullanılacak siyanürün de doğa katliamında ve insan sağlığına tehditin de cabası olacağını ileri sürdü. Kazdağları köylülerinin çok uluslu altın madencilerini bölgeye sokmamak için amansız bir direniş içersinde bulunacağını belirten Öngen, “Şu anda bu tepkiler başlamış durumda. Direniş ve mücadelede daha dirençli bir toplum bulacaklar karşılarında. Kazdağları köylüleri ve biz turizmciler yabancı sermayeli bu altın tekellerine karşı daha da dirençli olacağız. Çünkü bu şirketler yabancı. Biz yabancı sermayeye karşı değiliz ama Kazdağları’nı ortadan kaldıracak, Biga Yarımadası’nı talan edecek, Atikhisar Barajı su havzalarını kirletecek yabancı sermaye para kazanacak diye doğamızı mahvettirmeyiz. Kazdağları’nın ve bu çevrenin sahip olduğu ekolojik değerler altın getirisinin çok üzerinde. Biz sadece turizmci olarak zaten devlete 2 milyon geliri veriyoruz. Bunun içersine tarımı, ekolojik değerleri ve diğer zenginlikleri kattığımızda 10 yıl sonra çekip gidecek yabancı sermayenin vereceği paranın çok üzerinde parayı vermiş olacağız ve doğamızda kirletilmeyecek” dedi.Öngen’e destekÖngen’in bu çıkışına aynı komitede yer alan Şakir Oktay ve diğer komitelerde görev alan işadamları Tamer Balçık, Mehmet Emin Şevik de destek verdi. Meclis eski Başkanı Tamer Balçık, geçen dönemki ÇTSO Meclisinin aldığı bir karar bulunduğunu, bu kararın kamuoyuna da deklare edildiğini ve altın işletmeciliğine karşı kesin tavırlı olduğunu anımsatarak, ÇTSO’nun altın karşıtı karar alması için yeni meclis kararına ihtiyacı olduğunu anımsattı.  ÇTSO Meclis Başkanı Niyazi Önen ise altın madeni tehdidinin çok ciddiye alınması gerektiğini ileri sürüp, katılımcı tartışmalar ışığında demokratik görüşler ortaya koyarak ÇTSO olarak ortak karar alınmasından yana olduğunu söyledi. Önen, ÇTSO’nun bir sivil toplum kuruluşu olduğu kadar resmi yanı da bulunduğunu anımsatan konuşmasında, “Gerçekten durum vahim ama bu benim kişisel görüşüm. Ortak karar almamız için biraz daha bu konunun tartışılmasından yanayım” diye sözlerini tamamladı.

23.02.2011

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 63: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7 “Ölüler Altın Takar mı?!..”DEĞERLİ okurlarım, Bergama’da siyanürle altın arama kararına tepki olarak yazılmış “Moğollar”ın şarkısının adını bu haftaki yazımın başlığı yaptım. Bunun iki nedeni var; biri Belediye Meclisinin Şubat ayı toplantısında, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür GÖKHAN’ın ulusal medya’da da yer alan sözleri, diğeri de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğü Koordinasyon ve Daire Başkanı Mehmet TOMBUL’un Kazdağları’nda altın aranması ile ilgili Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO)’da düzenlenen toplantıdaki sunumu… *** Sayın Ülgür GÖKHAN’ı tanırım; tanıdığım kadarıyla sakin, hata yapmamaya meyilli, kolayca sinirlenmeyen, ağzından çıkacak sözcükleri önceden tartan bir üsluba sahip biri diye bilirdim. Öyle hiddetli hiç görmemiştim!.. O, altın arayan şirketler için meclis toplantısında:“ – Kazdağı ve çevresinde siyanürle altın arayan şirketlere karşı gerekirse kampanya başlatılmalı. Karılarımızın kollarındaki bilezikleri, parmaklarımızdaki yüzükleri bunlara verelim, buradan DEFOLUP GİTSİNLER! Bu işin şakası yok…” demiş. - Haksız mı? O kadar haklı ki; altının % 20’si elektronik eşya, % 80 ise mücevher yapımında kullanılıyor. Kimi gözlerin altının parıltısıyla kör olacağını önceden sezmiş ve sağlıklı duyusunu çalıştırmış, “altının parıltısıyla gözler kör olmamalı!” diye haykırmış. Truva Kralı Priamos’un kızı Kassandra’nın bir kusuru varmış! Truva’nın barbar batılıların eline düşeceğini önceden sezmiş ve bunu haykırmış. Ama ona kimse inanmamış!.. Günümüzde siyanürlü altıncılığın doğaya ve insanlara vereceği zararları örneklerine bakarak sezip; Belediye Başkanı Ülgür GÖKHAN, Çevre Platformu Dönem Sözcüsü ve Çanakkale Ziraat Odası Başkanı Sayın Hicri NALBANT, Tüm Sivil Toplum ve Demokratik Kitle Örgütleri ve Üniversiteler gibi “Cennet Kazdağları” için haykıranlar günümüzün Kassandra’ları olmalı!.. *** Çanakkale Belediye Başkanı’nın “ Defolsunlar!..” çıkışından, sanırım 15 gün sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilisi Çanakkale’de öyle bir sunum yapmış ki, “OLAY”’ın  yazarlarından Sayın Ensar İLYASOĞLU, yetkili M.TOMBUL için “Sanki Misyoner!..” yakıştırmasını yapmış. - Haksız mı? O Kadar haklı ki, bir şeyi olduğundan farklı gösterenlere ne denir?  “Takiyyeci!..” Nasılsa; bu millet araştırmaz, sorgulamaz, onun biat kültürü gelişmiştir! Ne söylesek inandırırız taktiği… Bakınız, Maden İşleri Genel Müdürü sunumunda neler neler söylemiş: “ – Altın çıkarılırken kullanılan siyanür bir sigaranın çevreye saldığı kirlilikten daha az etki yaratıyor!!!” Bir Kimya Mühendisi ve Sağlık Bakanlığı Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Toksikoloji Laboratuarları Sorumluluğunu yapmış biri olarak bende bu sözlere “PES!!!” diyorum. *Dünyanın en güvenli sayılan altın işletmelerinde bile siyanür yüzünden çevre katliam ve felaketleri gözlenmiştir. * Siyanür, dünya üzerindeki en zehirli (Toksik) bileşiklerden biridir. Çok az (eser) miktarı dahi insan ve diğer canlı türlerinin çoğu için zehirlidir. Genel Müdür M. Tombul: “Çanakkale’de şimdiye kadar verilmiş; 553 Arama Ruhsatı, 300 İşletme ruhsatı bulunuyor. 16 Firma altın arama ruhsatı ve işletme ruhsatı almıştır. Yerin altını daha iyi keşfetmek için - daha çok, daha çok, daha çok delmemiz gerekiyor! - Adamlar dağı sırtına alıp götürecek değil ki! Yabancı sermaye ile birlikte iş güvenliği ve kültür gelecek!..demiş. Bu değerlendirmelerin neresini düzeltebiliriz bilemiyorum! Bay TOMBUL, deliklerin çapından ve sondaj derinliğinden her nedense söz etmemiş. Ben söz edeyim: - Kazdağlarında altıncıların açacakları deliklerin çapı 300metre, derinlikleri de 175 - 300 metre kadardır.Ancak, Sn.Tombul her nasılsa bir gerçeği de ifade etmiş:“ – Avrupa’da 500, Güney Afrika’da 3600 metre sondaj derinliği gerekiyor” demiş. · İşte bu yüzden; Altın Tekelleri Türkiye’ye ve Kazdağları’na akın akın geliyor!.. · 1Ons (31 gram) altının oralarda üretim maliyeti 280 dolar iken, Türkiye’de 125 dolar. * Tabii ki elin yabancısı buraya hücum eder. Çünkü altın Türkiye’de yüzeye daha yakın. Aslında bu işlemin madencilikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Yapılan altın fabrikası kurmaktan ibarettir. * Türkiye’de 130 milyon zeytin ağacından 100 milyon’u tehlike altında. Zeytinlikler; tüm Türkiye’de olduğu gibi Çanakkale’de de %75’i engebeli arazilerde (Kazdağı ve eteklerinde) bulunuyor. Bu güneş gibi bir gerçektir. ***Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) üyesi olarak benim sorum şu? - Özal döneminden bu yana Çanakkale’den seçilen milletvekilleri Kazdağları’nın “Milli Park Alanı” olması için neden çaba göstermemişlerdir? Biliyor musunuz? 1986 yılında Ankara’da, kurulan bir Alman şirketi Çanakkale’de altın aramak için kurulmuştu. *** Yüce önderimiz M. Kemal ATATÜRK’ü referans yapıp, sapla - samanı birbirine karıştırmış Sn.Tombul. Kuşkusuz, yer altı zenginliklerimizden tabii ki yararlanacağız. Ancak, doğayı yok ederek değil. Eğer önderimiz bu günleri görseydi, böyle yararlanmaya “hayır” demez miydi? Yalova’da yapılan bir kır evinin projesini, “bir ağaç” kesilmesin diye değiştirtmemiş miydi? SON SORU: Kazdağları’nda kaç ağaç kesilecek biliyor musunuz?..

Kaz Dağları'ndaki Altın Madeni Arama Çalışmaları

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 64: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Çanakkale'nin Bayramiç İlçesinde, Kaz Dağları'ndaki Maden Arama Çalışmalarıyla İlgili Köylülerin Bilgilendirilmesine Yönelik Düzenlenen Toplantı, Protesto Nedeniyle Yapılamadı.

Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde, Kaz Dağları'ndaki maden arama çalışmalarıyla ilgili köylülerin bilgilendirilmesine yönelik düzenlenen toplantı, protesto nedeniyle yapılamadı. Kuşçayır köyünde altın madeni arama çalışmalarını yürüten Kanada merkezli bir firmanın hazırlanacak ÇED raporuyla ilgili yapacağı bilgilendirme toplantısı yöre halkının tepkisine neden oldu. Köylüler, kahvehaneleri kapattı, iş yerlerinin camlarına "Altın Madenine Hayır" yazılı afişler yapıştırdı. Köy muhtarı Mahir Şen, köy halkıyla günlerdir görüştüklerini, halkın bölgede altın madeni arama çalışması yapılmasına karşı olduğunu belirterek, "Bizim altınımız orman, koyun, keçi ve ineklerimiz. Geçimimizi tarım ve hayvancılıkla sağlıyoruz. Sularımız kirlenecek, ormanlarımız yok olacak. Bize emanet olan bu doğanın katledilmesine izin vermiyoruz" dedi.

-"ALTININ NASIL ÇIKARILDIĞINI İNTERNETTEN ÖĞRENDİK"- Köylülerden Niyazi Sezgin ise dağların ve ormanların yok olmasını istemediklerini belirterek, "Bizim hayatımız bu dağlarda. Buralar kirlenirse yok oluruz" dedi. Sezgin, şöyle konuştu: "Eğer biz bu memleketin insanı değilsek, atın bizi buradan. Biz altın madeni çıkarılmasını istemiyoruz. Bu bölgeyi, bu ormanı biz koruyoruz. Bizi yok etmelerine izin veremeyiz. İnternet her eve girdi. Biz bilgisiz değiliz, bilgimizi alıyoruz. Madencilerin nasıl doğayı yok ettiklerini, nasıl kirlettiklerini, doğal dengeyi nasıl bozduklarını, bizlere ne tür zarar vereceğini internete bakıp öğrendik. Bizler bilgiliyiz, yeterli bilgiye sahibiz." Köydeki kahvehanelerin kapatılması nedeniyle, köy meydanında düzenlenmesi planlanan toplantı, köylülerin katılmaması ve alkışlarla protesto etmesi üzerine yapılamadı. Jandarmanın güvenlik önlemi aldığı köyde, köylüler daha sonra olaysız şekilde dağıldı.

http://www.kazdaglari.org/kazdaglari/?p=676 25 Şubat 2011 Çanakkale’de altın üretimi: Fay hatları üzerinde son tango

Harvard Üniversitesi Organizma ve Evrim Biyolojisi Bölümü’nden Profesör Edward O. Wilson; “Aslında yıllar önce bir grup iktisatçı ve biyolog, yok etmekte olduğumuz dünyanın değerini dolar bazında hesaplamaya çalıştı; su, hava, toprak vs. Ve hesapladıkları rakam yılda 33 trilyon dolardı. Bu bize tamamen bedava veriliyor ve doğal dünyayı yok ettiğimizde, onu kendi ekonomik aygıtımızla ikame etmek zorunda kalıyoruz; bir ormanı ya da bir su havzasını yok ettiğimizde olan bu. Bedava suyu yok ediyoruz ve sonra onu filtreleme cihazlarıyla üretmek zorunda kalıyoruz, bu da milyonlarca, yüz milyonlarca dolara mal oluyor. Yaptığımız şey, Dünya’yı adım adım basbayağı bir uzay gemisine çevirmek; bir ‘tür’ olarak içinde rahat edemeyeceğimiz bir araca çevirmek. Zırdelilikten başka bir şey değil…” derkenUzmanların; “2050 yılına kadar Türkiye’nin büyük bölümünün çöl olabileceğini,  yakında savaşların su nedeniyle çıkacağını, tatlı su kaynaklarının hızla bitmekte olduğunu, milyonlarca insanın bu yerkürede su bulamadıklarını” söylerken,TEMA yetkililerinin; “40 yılda 1,25 milyon hektar alanı kaybettiğimizi, kişi başına düşen suyun azaldığını” söylerken, küresel ısınmaya bağlı olarak; buzullar erirken, denizlerin seviyesi yükselirken, göller küçülürken, orman yangınları çoğalırken, ani, düzensiz ve şiddetli yağmurlar, seller, hortumlar, heyelanlar gibi tropik iklim özelliğine sahip doğal felaketler Türkiye’mizde dahi çoğalırken ve 1 kg ekmek için yaklaşık 1000 ton suya, 1 kg et için 10.000 litre suya ihtiyaç varken ve 35-40 santimetrelik tarım yapılabilecek verimli toprağın oluşumu için 20.000 yıl gerekirken,dünya bu sorunları nasıl çözmesi gerektiği konusunda çözümler üretemezken, bizim, kendi temiz su kaynaklarımızı tüketecek, zehirleyecek ve yaratacağı çevre felaketleri bakımından Kazdağları, Biga ve Çan bölgesinde siyanürle altın üretimi yapmamız; Zırdelilikten de öte ‘Cinnet geçirmek’tir.

Jeoloji Yük. Müh. Tahir Öngür, Kaz Dağları’nda ne olacağı konusunda, “Kaz Dağları eteklerinde büyük olasılıkla 1 milyar ton kadar kayayı kazıp sağa sola saçacaklar. Bütün Çanakkale ve ilçelerinin kullandığı kadar suyu tüketecekler. Buralara 300-400 bin ton siyanür koklatacaklar” derken,Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon, Antalya’da katıldığı bir konferansta, “Bu sabah 2 milyar kadının, erkeğin ve çocuğun ve belki de 3 milyar kişinin, kahvelerini, çaylarını hazırlamak için musluklarını açma şansına sahip olmadıklarını hatırlatmama izin verin” diye konuşurken,Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) verilerine göre, yeryüzünde 1.1 milyar insan güvenli içme suyundan, 2.4 milyar insan da güvenli arıtma tesisinden yoksunken, 3′üncü dünya ülkelerindeki ölümlerin % 8′i su kirliliğinden olurken ve su kirliliğinden her gün 35 bin çocuk ölürken,Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, “43 ülkede 700 milyon insan yılda 1700 metreküp olan temiz su eşiğinin altında yaşamaktadır. 20 yıl içinde 3 milyar insan bu eşiğin altında yaşayacaktır. Daha az geliri olanların suya daha fazla para harcadıkları bir dünyada yaşıyoruz. Gelişmiş ülkelerde gelirlerin yüzde 3′ü su için harcanırken, birçok gelişmekte olan ülkedeki yoksul insanlar kazançlarının yüzde 10′unu suya harcamaktadırlar” derken, temiz su kaynaklarımızı zehirletecek siyanürlü altın üretimi yapmak, yaratacağı etkiler nedeniyle cinnetten öte “Cinayet”tir.

“Şu anda yarının artık bugün olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çok geç kalmış olmak diye bir şey vardır. Sayısız

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

“Denizden bile yerine su koymadan devamlı su alsan, bu işin denizleri çöle çevirir…”  (Mevlana)

Page 65: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7uygarlığın beyazlamış kemikleri üzerinde şu acıklı sözcükler yazılı: Çok geç. Eyleme geçmezsek, merhameti olamadan güce, ahlaklı olamadan kudrete, kavrayışı olamadan kuvvete sahip olanlar için ayrılmış zaman koridorlarına sürükleneceğimiz kesin…” (Martin Luther King)1849′da Kaliforniya’da “Altına Hücum”la başlayan süreçte doğanın tahribatına tanık olan ve halkı soykırıma maruz kalan bir Kızılderili reisi, bu durumu:  “Bütün buffalolar öldürüldükten, yaban atları ehlileştirildikten, ormanların en gizli köşeleri binlerce insanın ağır kokusuyla dolduktan, sevimli tepelerin görüntüsü konuşan tellerle kirletildikten sonra… Bir bakacaksınız ki… Gökteki kartallar yok olmuş. Hızla koşan taya ve ava elveda demişsiniz. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, yaşamın sonu ve sırf daha fazla hayatta kalmanın başlangıcıdır” demişti. Bu öngörü, şimdi 21.yüzyılda gerçekleşmek üzeredir. Gelinen süreç, artık dünyada “daha fazla hayatta kalmanın” mücadelesi olacaktır.

“19.  yüzyıla kadar, hiç sona ermeyen zorlu görev, insan soyunun ve çevresinin doğal etkenlere karşı korunmasıydı. Ama bu yüzyılda yeni bir ihtiyaç doğmuştur: Doğayı insana karşı korumak…”  (Peter F. Drucker)Çanakkale gibi 1. derece deprem bölgesinde bu tarz kazaların olması kaçınılmazdır. Zaten altın, genellikle damarlar halinde,

kayalardaki yarıkları ya da fayları izler. Normal olarak bu faylar, manyetik alandaki değişimlerle ortaya çıkarılabiliyor. Bu değişimler takip edildiğinde de maden yatağına ulaşılabiliyor. Altın arayıcılarının arama yaptığı bölgelere baktığınızda, bu bölgelerin fay hatları açısından yoğun bir bölge olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Çan-Etili fay hattı, Çan-Biga fay zonu, Sarıköy fay hattı ve Yenice-Gönen fay hattı altın aranan bölge içinde yer almaktadır. Bu fay hatlarında meydana gelebilecek bir deprem, atık barajının tabanındaki kil tabakasında ve topraktan yapılmış setinde çatlamalar ve yıkımlara yol açacaktır. Zaten bölge eğimli yapısıyla ve ağaçlarında kesilmesiyle her türlü heyelan ve toprak kayması tehlikesi ile de karşılaşacaktır. Dünya tarihi, deprem olmadan dahi atık barajlarının yıkımından dolayı çevresel felaketlere yol açmış örneklerle doludur:

1992 yılı Aralık ayında ABD’nin Kolorado eyaletinde Kanada’lı Galactic Resources şirketine ait   Summetville madeni kapatıldı. 1984’te faaliyete geçen madenin, taban suyuna ve Alamosa nehrine 8 yıl boyunca toksik atık sızdırdığı belirlendi. Nehrin 27 kilometresini biyolojik olarak ölü duruma getiren bu kirliliğin kısmen temizlenmesi için 120 milyon dolar harcandı. Tam temizlik için 500 milyon dolar daha gerekiyor. Bölgeyi terk eden şirketin sadece 4,7 milyon dolarlık teminatına el konulabildi.1994 yılı Şubat ayında Güney Afrika’daki Harmony madeninde atık barajı patladı. 17 kişi hayatını kaybetti.1995 yılı Ağustos ayında Guyana’da bulunan Omai altın madenindeki atık barajı yarıldı. 3 milyon metreküp toksik çamur Essequibo nehrini Atlantik’e kadar (80 km boyunca) zehirledi. Tüm ülke afet bölgesi ilan  edildi. Bölge  halkı halen çeşitli hastalıklara yakalanmakta.1995 yılı Ekim ayında Filipinler’deki Surigao Del Norte altın madeninde bir beton borunun kırılması sonucu 500 000 m3 zehirli atık tarım alanlarına yayıldı.1998 yılı Temmuz ayında İspanya’nın Los Frailes bölgesinde Boliden-RTZ şirketine ait gümüş madeninde atık barajı yarıldı. Toksik çamurlar, Donana Milli Parkı’na (Avrupa’nın en büyük kuş cennetine) büyük zarar verdi. Guadiamar nehri kitlesel hayvan ve bitki ölümüne sahne oldu.1999 yılı Nisan ayında Filipinler’in Suriago Del Norte altın madeninde yine boru patlamasından ikinci bir kaza meydana geldi. Bu defa çeltik tarlalarını 700 000 metreküp zehirli çamur işgal etti.2000 yılı Ocak ayında Romanya’nın Baia Mare bölgesinde Esmeralda şirketinin altın madeninde atık barajı yarıldı. 100 000 metreküp zehirli çamur Szamos  nehri üzerinden Tissa ve Tuna nehirlerine yayıldı. Sadece Szamos nehrinde dar bir alanda 1460 ton balık öldü. Nehirlerdeki balık ve kurbağa gibi canlılarla beslenen kuşlar ve memeliler de zehirlendi. Tarım alanlarının sulanması sonucu, tüm tarım ürünleri de zehirlendi.2000 yılı Şubat ayında Endnonezya’nın Irian Jaya bölgesinde Freeport McMoRan adlı Amerikan şirketinin işlettiği Grasberg altın madeninde baraj taştı. Amungme yerlilerinin köyleri zehirli çamur istilasına uğradı.2001 yılı Ekim ayında Gana’da West Wasa bölgesinde Güney Afrika menşeli Goldfields Ltd. Şirketine ait altın madeninin atık barajı yıkıldı. Asuman nehrinin büyük bir bölümünde yaşam bitti.Son olarak da 2010 yılı Ekim ayı başlarında Macaristan’da bir alüminyum fabrikasında atık barajlarının yıkılmasının ardından çevreye yayılan ağır metaller içeren kızıl çamur Tuna Nehri’ne ulaştı. ( Altın üretimi sonucu çıkan atıklarda, alüminyum elde edilen fabrikanın “kırmızı çamur” adı verilen atığı gibi yüksekmiktarda demir, kadmiyum, kurşun, arsenik ve krom gibi ağır metaller içeriyor.)  Avrupa, tarihindeki en büyük çevre felaketiyle karşı karşıya kaldı. Meydana gelen kaza sonucu en az 1 milyon metreküp zehirli kırmızı çamur 41 kilometrekarelik bir alana yayıldı, yaşanan atık seli sonucunda 7 kişi öldü ve 120′den fazla kişi yaralandı. Yüksek miktarda demir, kadmiyum, kurşun, arsenik ve krom gibi ağır metallere

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Çanakkale’de de atık barajlarının yıkılma tehlikesiyle yüz yüze geleceğiz. Deprem veya heyelan nedeniyle yıkılırsa tonlarca zehirli çamur çevreye yayılacaktır.

Siyanür ve onun yarattığı zehirli ağır metaller su kaynaklarımız için en tehlikeli maddelerdir.  Bilindiği üzere siyanür, altın arama yöntemi olarak kullanılmasa bile işletme aşamasında altını topraktan ayırma işleminde kullanılıyor. Bu nedenle işletmeler siyanür için arıtma tesisleri kurup, bu tesislerde siyanürü zararlı etkilerden arıtmak zorundadırlar. Fakat birçok uzmana göre bu yöntem, siyanürü farklı zehirli bileşiklere ayrıştırma işlemidir. Uygulanan arıtma yöntemleri atık suları arıtmak içindir. Uzmanlar, altının üretim atığının “su” değil, “atık çamur” olduğunu ve çamur suyundaki zehirli bileşiklerin (cıva, kurşun, arsenik, krom, nikel vb. ağır metaller) çamurun katısına geçtiğinde bunu arıtacak hiçbir teknolojinin olmadığını söylemektedirler. Sadece risk siyanürde değil, bu ağır metallerin, atık barajı çöktüğünde yaratacağı çevre tahribatıdır. Genel olarak siyanürlü atıklar belli süreçlerden geçirilip, siyanür içeriği azaltıldıktan sonra atık barajına bırakılmaktadır. Atık barajlarının tabanı, toprağa sızıntıyı engellemek için geçirimsiz bir kil tabaka ile kaplanmakta. Yine uzmanların görüşüne göre, bu kil tabaka fazla basınç altında veya bir yer sarsıntısı esnasında kırılabilmekte ve siyanürlü atıklar çevreye yayılabilmektedir. Kil kullanımının tehlikelerine karşın kullanılan diğer geçirimsiz malzeme ise ‘geomembrane’ dır. Fakat bu malzemenin de sabit basınç altında % 0,01’e yakın oranlarda sızdırma yapabileceği, bu malzemeyi üreten firmaların açıklamalarında yer almaktadır. Atık barajın boyutları düşünüldüğünde, bu sızdırma oranının dahi her gün onlarca metreküp atığın, toprağa ve yeraltı sularına karışmasına neden olacağı görülecektir. Atıl barajlarında bir sızıntı meydana geldiğinde siyanür yeraltı suyollarına sızmaktadır. Genellikle kazalarda salınan siyanür ve diğer tehlikeli atıklar geri dönülmez çevre yıkımları şeklinde gerçekleşmektedir.

Page 66: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7sahip atıkla kirlenen Marcal nehrindeki canlı yaşamı sona ererken, uzmanlar, akarsu havzasında canlı yaşamının bir daha uzun bir süre boyunca mümkün olamayacağını belirtiyorlar. Bölgeye yayılan tehlikeli kızıl çamurun kurumasıyla, çok kuvvetli bazik ve ağır metal içeren çamur tozlar rüzgar yardımıyla havada dağılarak, hava kirliliğine ve insanların solunum sisteminde ciddi olumsuz etkilere neden olacak.

Bu örnekler, Çanakkale’de gelecek de yaşanabilecek çevre felaketleri için bir öngörü sağlıyor. Atık barajının kil tabakasından yeraltı sularına karışabilecek zehirli ağır metaller, Çanakkale’nin içme suları için büyük tehlike oluşturacaktır. Kuşkusuz altın madeni işletmesinin hava kalitesi üzerinde de etkileri olacaktır. Uzmanlara göre bu etkiler; açık depolama bölgelerinde patlatma-kazıma, yükleme-boşaltma, işleme-öğütme gibi işlemlerden kaynaklanacak olan tozların ve yüksek buhar basıncı ile düşük kaynama noktasına sahip olan siyanürün buharlaşma yoluyla atmosfere karışarak soluduğumuz havayı zehirlemesidir. Bu bölgelere yağan yağmur da atıkların buharlaşmasını daha da hızlandırmaktadır. İşletme civarında yeralan bölgelerde, bitki ve canlılar üzerindeki etkileri büyük önem taşımaktadır. Özellikle altın madeninin işletildiği arazinin görünümü ve karakteri büyük ölçüde değişmekte ve asla eski haline dönüştürülememektedir.Jeoloji Yük. Müh. Tahir Öngür, Çanakkale’de 2013 yılında altın üretimine geçecek Kanada firmasının açık işletme yaparak, oluşturacağı kirlilik açısından Bergama Ovacık’ı dahi gölgede bırakacağını ve açık işletmenin aynı zamanda Biga Yarımadası’nın da sonu olacağını açıklamıştır. Öngör, “Yeni yasayla arama izin belgeleri sermaye yapısı daha güçlü firmalara satılabilecek. Önümüzdeki yıl bu ruhsatların büyük bölümü Toronto Borsası’ndan beslenen çok uluslu kartellerin eline geçecek. Hazırlanan yönetmelikler çok açık ortada. Çok büyük bedeller ödeyeceğiz. Bu bedellerden birini de geçmişte hileyle savaş kazanılmış Çanakkale’de yaşayacağız. Geçmişte Truva Atı nasıl içersindeki askerlerle Troia’dan içeriye sokulmuş ise, bugün yasa ve yönetmelikler de o şekilde ambalajlanıp Truva Atı haline dönüştürülmüş, içersindeki askerler de uluslararası altın kartelleridir. İlk etapta Ağı Dağı ve Kirazlı planlanmış, daha sonra da aşamalı olarak Kazdağları tahrip edilecektir. 2013-2014 yıllarında üretime geçeceğini açıklayan Kanada firması, Uşak Eşme örneğindeki gibi açık işletme yapacaktır. Bergama Ovacık gibi kapalı işletme dahi yapılmayacak bu bölgede. Ağaç kesimleri olacak, ormanlar kalmayacak. Su sızdırmazlığına sahip çatlak kayalar un ufak yapılacak. Posalar atılıp, bu bölgede tüm canlı varlıkları yaşamlarını yitireceklerdir. Bütün bunlar Türkiye yılda 300-400 milyon dolar gelir elde etsin diye yapılacak. Çok açık söylüyorum, bu işletme anlayışı ile sadece Çanakkale değil, bütün Biga Yarımadası’nın sonu olacak” demiştir.Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube Başkanı ve Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, maden şirketleriyle bir sorunları olmadığını, ancak siyanürle altın işleyen çok uluslu şirketlere karşı olduklarını belirterek. “Siyanürle altın çıkarmanın çevreye çok büyük zararı var. Altıncılar 15 yıl bölgede altın işletip, karlarını alıp gittikten sonra bu bölgede yaşayan bizler yüzlerce yıl o kirliliği, o bedeli ödeyeceğiz. Tamamı çok uluslu şirket olan bu firmalar, devlete kendi beyanları doğrultusunda çıkardıkları 100 gram altının 4 gramını verecekler. 96 gramı alıp götürecekler. Bizim bu işten karımız yok. Ama zararımız çok büyük. Suyumuz kirlenecek, havamız kirlenecek, topraklarımız kirlenecek. Çok uluslu şirketler bu yörenin can damarı su kaynağı olan Kazdağları etrafına üşüşmüşler. Hemen hemen ruhsatsız bölge yok. Ama yöre halkıyla birlikte işletme aşamasına izin vermeyeceğiz” demektedir.

“Her yıkıntı onarılabilir, doğanın yıkıntısı asla…”  (Falih Rıfkı Atay)Bin pınarlı Kazdağları’nı gelecekte bekleyen tehlike, bugünlerde Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinin başına geldi. Geçtiğimiz yüzyıldan kalan altın madenleri yüzünden Johannesburg’un çok büyük çevre felaketi ile karşı karşıya. Bu madenlerde altın çıkartılırken kullanılan siyanür ve diğer ağır metal atıklarının doldurulduğu havuzlardan gelen zehirli sızıntılar su kaynaklarına ulaştı. Bu felaketi önlemenin faturası çok pahalı olduğundan hükümet gerekli adımları atamıyor. Bu işin faturasını bu felaketi yaratan altın kartellerine kesmek istiyor ama “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş.” Karteller altını çıkarıp gitmişler. Geriye bölgede yaşayan milyonlarca insanı tehdit eden bir çevre felaketi bırakarak. Altın çıkarılan dönemde G.Afrika yönetiminin altından aldığı paydan kat kat fazlasının harcanması gerektiği bir enkaz bırakarak.

İnsanoğlu tarafından spekülatif yatırım amaçlı kullanılan ‘altın’ın gerçek değeri, kendisine altın borsasında verilen değerin % 4’ü bile değilken, Dünya genelinde insanlığın elinde toprak altından çıkarılmış 150-200 bin ton altın varken ve bu altın miktarı sadece gerekli olan sektörlerde teknik amaçlı kullanıldığında geri dönüşümlü olarak sonsuza kadar yetmekte iken, sırf yastık altında tutulmak üzere yatırım amaçlı olarak, çevreye zarar verecek şekilde altın çıkarmak için “yerin altını üstüne getirmek” hangi akla hizmettir? Çölleşmiş bir ülkede elinizde tonlarca altın olsa ne yazar? Bununla içeceğiniz suyu, tarıma elverişli toprağı, soluyacağınız temiz havayı, kaybettiğiniz sağlığınızı geri alabilir misiniz?

“Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil…”  (Mahathma Gandhi)1999 yılında Prof Dr Ayhan Erler ve Jeoloji Yük. Müh. Vedat Oygür’ün yaptığı “Türkiye Altın Potansiyelinin Tahmini” başlıklı bir tebliğden yola çıkarak altın lobisi Türkiye’nin altın rezervinin 6500 ton olduğunu açıklamış. Oysa, Erler ve Oygür, tebliğlerinde, Türkiye’nin bilinen toplam altın rezervinin 225 ton olduğunu belirtmişler. Erler ve Oygür, Türkiye’nin altın rezervini değil, altın potansiyelini modelleme yaparak tahmin etmeyi denemişler. Erler ve Oygür’ün bildirisinde Türkiye’nin altın potansiyelinin 1730 ton ile 6490 ton arasında olduğunu, ortalamasının da 3649 ton olduğunu belirtmişler. Fakat altın lobileri sanki rezerv 6500 tonmuş gibi bu modellemenin en üst sınırını kabul etmişler ve bunu kullanarak 2004 yılına kadar hükümetler nezdinde yaptıkları lobi çalışmaları meyvesini vermiş ve yeni maden yasasını kendi çıkarlarına uygun olarak AKP hükümetinden çıkartmayı başarmışlar.  “Kıyamet kopmak üzere bile olsa, elinde bir fidan varsa, bu fidanı dikmemezlik etme” anlayışındaki İslam felsefesinden geldiğini söyleyen AKP hükümetinin tavrına da şaşmamak elde değil. Altın arama ve üretimi söz konusu olduğunda yeni maden yasası ile ağaç kıyımına izin verebilmekte. Altın lobisi o kadar güçlü ki; altın üreticilerinin Kazdağları’nda altın arama çalışmalarında elini kolunu bağlayan zeytinlik alanlarında madenciliğe engel olan Zeytin Yasası’nda gerekli değişikliği, gelen tepkiler karşısında yapamayan hükümet, çareyi ‘Zeytinlik’ tanımını, yapacağı yeni bir yönetmelikle değiştirmek yoluna gidiyor. Bu yönetmelikle ‘Zeytinlik’ tanımı 25

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Ormanlarımız delik deşik edilecek. Geriye zehirli yığınlar kalacak

“Ancak en son ağaç kesildikten, en son nehir zehirlendikten ve en son balık tutulduktan sonra anlayacaksınız ki, insan parayı yiyemez!..”  (Kızılderili Cree aşiretinin bir atasözü)

Altın madencileri bölgeyi terk ettikten sonra arazi artık asla eski haline döndürülemeyecek.

Altın madenlerinde milyonlarca ton toprağı kazıp sağa sola saçacaklar. Milyonlarca ağaç katliamı yapılacak.“Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur…” (Dostoyevski)

Page 67: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7dönüm altı araziler için geçerli değildir’ şeklinde bir değişikliğe gidiliyor. Altın üreticilerinin önü açılıyor. Bu değişiklikle milyonlarca zeytin ağacının katliamına göz yumuluyor.İTÜ Kimya Metalurji Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman, “Diyelim ki Türkiye’de mevcut altın rezervi 6500 ton.. Bu rezerve ulaşmak için yılda 650 ton altın üretilmesi gerekecektir. Çünkü bir altın madeninin ortalama ömrü 10 yıl. Yıllık üretimi ise yaklaşık 1 tondur. Bunun bir başka anlamı da, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde altın tesisleri ve atık barajlarıyla birlikte her biri ortalama 100 hektar büyüklüğünde 650 adet siyanür yarası açılacağıdır. … Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklarında üretilmiş maden zenginleştirme atıklarının toplam miktarı yaklaşık 26 milyon tondur. Türkiye “altın çağı”na girmeye karar verdiğinde sadece 1 yıl içinde üretilecek zararlı-zehirli kimyasal atık miktarı ise 160 milyon tondur. Ve 10 yıl sonra elimizde kalacak olan kimyasal atık miktarı, asitlenmiş dekapaj toprağıyla birlikte, yaklaşık 2 milyar tondur. Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikleri de değerlendiren Prof. Dr. İsmail Duman, “Kazancın yabancı şirketler ve onların yurtiçindeki temsilcileri adına bu denli özelleştirildiği; riskin-çevre tahribatının-zehirin bu denli kamulaştırıldığı bir yasa, ulusal bağımsızlığını dişiyle, tırnağıyla kazanmış bir ülkede değil, ilkel bir kabilede bile kabul görmezdi” demektedir.Üst sınırı değil de ortalama değeri alan TMMOB Çevre-Jeoloji-Kimya-Metalurji Mühendisleri Odaları’nın raporunda da;“Tahmin edildiği gibi ortalama 3649 ton altın potansiyelimiz olsa; bunun tümünü arasak ve bir de bulsak; bunun tümünün de varolan fiziksel ve ekonomik koşullarda işletilebilir olduğu belirlense ve bunlar görünür rezerve dönüşse; bunlar ortalama 100’er tonluk 37 maden işletmesine dönüşse; bunlar 20 yıl içinde işletilse ve her birinin 10’ar yıllık ömrü olsa; bunlardan yılda 180 ton altın üretsek; bugünkü fiyatlarla bunlardan yılda 1.5 milyar dolar satış geliri elde edilse ve yabancı işletmeciler doğru beyanda bulunsalar da bize de 150 milyon dolar kalsa; tahmin edilen potansiyelden bize 20 yılda hepsi topu topu 3 Milyar dolar kalır. Buna karşılık, bunlar ortalama 5000’er dönümlük ocak ve atık alanları oluşturur; bu ocaklar kapatılırken 20,000 dolar dönüm başına temizleme ve kapatma gideri yapılacağı gibi alçak gönüllü bir kabul yapılınca, devletimiz de her şeyi geride bırakıp giden yabancı altın işletmecilerden kalan türlü çeşitli kirlilik kaynağını temizlemek için ocak başına 100 milyon dolar, 37 ocak için toplam 3.7 milyar dolar harcar” tespitleri yer almaktadır. Dünya altın üretiminin aslında 3 ailenin elinde olduğu ileri sürülür. (İngiltere’de Rothschield ailesi, ABD’de Oppenheimer ailesi ve Fransa-Avustralya’da Le Crespiny ailesi) Altın üretiminin, teknik ve mali kontrol çoğunluğu bu ailelere ait 15 büyük kartel eliyle yapıldığı ve bu 15 kartelin dünyada altın madeni çıkarıp işleyen 600 kadar şirketinin olduğu iddia edilmektedir. Artık gelişmiş ülkelerde ağır maliyet gerektiren çevre koruma yasaları nedeniyle bu çokuluslu altın kartelleri bu ülkelerde yeni maden açma yerine, gözlerini henüz çevre bilincinden yoksun olan gelişmekte olan ülkelere dikmişlerdir. Uzmanlar, Dünyada ki 40-45 bin ton olan altın rezervlerinin 10 yıl sonra tükeneceğini söylemektedir. Prof. Dr. İsmail Duman, “Bu durum gerçekleştiğinde altın fiyatlarının ne olacağı henüz bilinmemektedir. Topraklarımızda bulunması muhtemel altının yabancı şirket kasalarında ucuz maliyetle depolanmasına izin vermek yerine, onu değerli bir doğal kaynak olarak korumak, “zengin madenlerin fakir bekçisi olmak değildir” demektedir. “Doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi yapmalıyız. Çünkü eğer doğru şeyi yapmazsak, yanlış şeyi yapacağız ve iyileşmenin değil, felaketin bir parçası olacağız…”  (Fritz Schumacher)Dünya genelinde yaşanan ve Çanakkale’de de gelecekte oluşabilecek çevre felaketlerine karşı omuz silkip “nasıl olsa hapı yuttuk” demek, “nasıl olsa bu işlerin uzmanları var ve bu uzmanlarda bir yolunu bulur” diye düşünmek ve “nasıl olsa çevreci gruplar var, bir tehlikeli durum karşısında onlar gerekli tepkiyi veriyor, biz bakalım kendi işimize”   demek de felaketin bir parçası olmayı seçmektir.Hükümet ve altın lobileri, tepki gösteren grupları birkaç “gürültücü ses” olarak değerlendirmekte, arkada kalan sessiz çoğunluğu ise “nasılsa ses çıkarmıyorlar” düşüncesiyle göz ardı edip kendi planlarını uygulamaya devam etmekte sakınca görmemektedir. Bunun en tipik örneği ülkemizin depremsellik gerçeğinde yaşanmaktadır. Uzmanlar devamlı olarak medyada, meydana gelebilecek olası deprem tahminlerini kamuoyu ile paylaşsa da, son Gölcük depreminden bu yana yaklaşık 12 yıl geçmesine rağmen yetkililerin olayı ciddiye alıp ne kadar tedbir aldıkları gerçeğini hepimiz bilmekteyiz. Çevreci örgütlerin sesleri de, tepkilere bölge halkı katılabildiği oranda duyulabilmektedir.Kendimize soracağımız soru şudur: Sesimizi çıkarmazsak, daha ne kadar felaketin bir parçası olacağız?Bu işin çevrecisi, sağcısı, solcusu yok!.. Karşılaşacağımız felaketler açısından hepimiz batacak olan aynı gemi içindeyiz.Truvalılar’ın bize miras bıraktığı bu eşsiz güzellikte topraklarda nasıl 1915’de Batılı emperyalist güçlere geçit verilmediyse, çok uluslu altın kartellerinin topraklarımızı kirletmesine, sularımızı zehirlemesine izin vermemek de, bizim kuşağın önünde duran en önemli görev ve sorumluluktur.Yeter ki siz SES VERİN!..

[email protected] Aşçı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 68: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

16.03.2011

Halktan altıncılara büyük dersLapseki Şahinli köylüleri, altın madeni işletmeciliğine hazırlanan altıncı firmanın ÇED toplantısına katılmayarak, köylerine ve topraklarına sahip çıkma anlamında örnek bir toplumsal hareket ortaya koydular.

Halkın katılmadığı toplantıda, ÇED sunumunu köy kahvesinde bulunan bürokratlara izlettirip bunu da tutanaklara geçirtmek isteyen altıncı firmanın temsilcileri ile köylüler arasında tartışma çıktı. Toplantıyı basmak isteyen köylüleri, jandarma, kahvehanenin girişinde güçlükle engelledi.Şahinli köylülerinin giderek yükselen tepkileri üzerine apar topar köyü terk etmek zorunda kalan altıncıların ardından köylüler teneke çaldılar. Toplantıya Ankara’dan gelip bakanlığı temsilen katılan bürokratın köye gidiş ve köyden ayrılışı sırasında altın şirketinin aracını kullanması toplantının tarafsızlığına gölge düşürdü.Çevre katliamı yaratacak girişimlere karşı Karabiga’dan sonra Lapseki Şahinli köylüleri de örnek bir davranış sergilediler. Çok uluslu altın tekellerinin arama adı altında cirit attığı Çanakkale’de 2013 yılı itibarıyla altın madeni işletmeciliği yapmayı planlayan firmalar, diğer taraftan ÇED süreçlerini işletmeye başladı. Çanakkale genelinde 34 ayrı noktada yapılan arama çalışmalarının büyük bölümünde altın rezervlerini belirleyen Toronto Borsası destekli firmalar, Kazdağları etekleri başta olmak üzere Çanakkale’nin su kaynakları üzerinde altın işletmeciliğine hazırlanırken hiç beklemedikleri bir tepkiyle karşılaştılar.

Gelişleri ortamı gerginleştirdiArama çalışmaları sırasında çevre köylerde oturan yurttaşları, ‘bakın hiç siyanür kullanmıyor ve toprağınızı da kirletmiyoruz’ diye ikna etmeyi başaran altıncılar, ÇED raporunu oluşturma sırasında da sorunla karşılaşmayacaklarını umdular ancak dün Lapseki’nin Şahinli köyünde halkın altın karşıtı direnişiyle karşılaştılar. Çevre Orman Bakanlığı’nda görevlendirilen bürokratlar, Orman Bölge Müdürlüğü ve İl  Özel İdare bürokratları, sabah erken saatlerde ÇED toplantısının yapılacağı Şahinli köyüne geldi. Bürokratları ve ÇED raporunu hazırlayacak olan özel firmanın temsilcilerini Şahinliler, “Biz köyümüzde altın madeni istemiyoruz” diyerek altın madeni istemediklerini haykırdılar. Jandarmanın robocoplar eşliğinde ÇED toplantısının yapılacağı köy kahvesine sokulan bürokratlara bölgede arama çalışmalarını sonlandıran firmanın ve işletmeciliğe hazırlanan bazı yöneticileri de eşlik etti.

Köylüler pankart açtıKöy kahvesinin dışında bekleyen Şahinliler üzerinde ‘insanca yaşamak istiyoruz’, ‘madenci istemiyoruz’, ‘altıncılar köyümüzü terk edin’ yazılı pankart ve dövizler açtılar. Hep birlikte sloganlar atan köylülere jandarma müdahalede bulunmazken, Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant da köye geldi. Köy kahvesine girmek isteyen bazı yurttaşlar altın yandaşı olmakla suçlanınca, kahvenin kapısından geri dönmek zorunda kaldı. Gittikçe gerilen köydeki havayı gösteren Şahinli’nin ileri gelen yaşlıları, ‘bu toplantıya biran önce son verin. Askerlerle ve sizlerle karşı karşıya gelmek istemiyoruz’ diyerek ÇED toplantısının sonlandırılmasını istediler. Dışarıda köylülerin tepkisi, toplantı salonunda ise yaşlıların bu tepkileri devam ederken, ÇED toplantısının başladığını İl Çevre Orman Müdürü Ali Osman Kaymakçı anons etti.

Bürokrat altıncı yanlısı çıktıBu sırada ÇED raporunun sunumunu hazırlayan firma temsilcisinden sunum yapılmasını isteyen Kaymakçı’ya Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Nalbant ve köylüler itiraz etti. Halkın olmadığı yerde halkı bilgilendirmenin de yapılamayacağını ve bunların aynen tutanaklara geçirilmesini isteyen köylüler, bir de aralarında sözcü seçerek “Biz köyümüzde altın madeni istemiyoruz” diye Şahinli halkının ortak görüşünü toplantıyı yöneten komisyona ilettiler. İtirazlar sonrası ‘Halkın katılımı sağlanamadığı için ÇED toplantısı iptal edilmiştir’ yazılı bir de tutanak düzenlenerek toplantının iptal edildiğini duyuruldu. Bu sırada Çevre Orman Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden görevlendirildiğini söyleyen teknik personel Mehmet Ergün’ün köylülere, “Katılıp bilgi sahibi olmanızda yarar vardı ama siz bilirsiniz” diye telkinde bulunmaya kalkışması yeniden sinirlerin gerilmesine neden oldu. Evlerinden eş ve çocuklarıyla katılan bayanların da kahvehaneye yürümesi ve ellerinde tenekeler bulunan bazı yurttaşların tenekeleri davul gibi çalıp kahveye yürümesi üzerine salon girişine robocoplar sevk edildi. Jandarma tarafından arka kapıdan kaçırılan Ergün, madencilere ait araca bindirilerek köyden uzaklaştırıldı.

 Az daha linç edileceklerdi

Halkın galeyana gelmesi üzerine jandarma, kahvenin içersinde bulunan altın firmasının yöneticileri ve ÇED sunumunu yapacak firmanın temsilcilerini adeta kaçırırcasına köyden uzaklaştırırken kahvehaneye girmek isteyen öfkeli kalabalık ile jandarma arasında uzun süre söz düellosu yaşandı. Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, Orman Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Salih Sönmezışık araya girerek öfkeli grubu sakin olmaya davet etti. Şahinli’de altıncılar ile köylüler arasındaki çevre mücadelesine yönelik ilk raundu Şahinli köylüleri kazandı.

Page 69: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Çanakkale ve çevresinde maden arama için 868 firmaya ruhsat verildiğini, bunlardan 553’nün arama, kalan 300’nün işletme ve 30’nun da geçen yıl haziran ayından bu yana verilen ruhsatlar olduğu yönünde açıklamalarda bulunan Maden İşleri Genel Müdürlüğü Koordinasyon ve Daire Başkanı Mehmet Tombul,  http://www.canakkaleolay.com/details.asp?id=66173

http://www.canakkalewebtv.com/cevrecilerden-tenekeli-protesto.htmlhttp://www.canakkaleolay.com/yazi.asp?id=2731

Sanki Misyoner!...‘’Herkesi kör, alemi sersem sanmak!...’’işte buna denir…17 Şubat Perşembe günü Maden İşleri Genel Müdürlüğü Koordinasyon ve Daire Başkanı Mehmet Tombul ile bazı bürokratlar ÇTSO ile bir toplantı düzenledi. Konu Kaz dağlarında siyanürle altın çıkarma…Bay Tombul sanki kendisinden başka hiç kimse, hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi bol keseden atıp tuttu…Siyanür ‘ün kerametini öve öve bitiremedi…Neredeyse her sabah, kahvaltıdan önce bir kaşık siyanür içerseniz sağlığınıza iyi gelir demeye getirdi…Sanki yöre belediyeleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek odaları ve en önemlisi üretici köylüler bugüne kadar boşuna konuşmuşlar, boşuna tepki göstermişler gibi sözde; argümanlarla, tüm bu çevreleri ikna edebileceğini sandı…Mehmet Tombul konuşmasında M.Kemal den alıntılar yaparak, Kaz dağlarının imha fermanına meşruiyet kazandırmaya çalıştı…Ülke yararı, ekonomik çıkarlar gibi eski söylemleri yenileyip durdu…Ayrıntıya girmeden şunu söylemeliyiz; Kaz dağlarından çıkarılacak altınlar, ülke ekonomisine ‘’katkı’’, çekirdek parası kadar bile değildir…Herkes biliyor ki çıkarılacak altından aslan payını uluslar arası tekeller kazanacaktır…Aslında Çanakkalelilerin tamamına yakını oynanan oyunları, kurulan tezgahları ve siyanürün çevreye vereceği tahribatı çok iyi biliyor…Şimdi dönelim Bay Mehmet Tombul’un söylediği başka bir söze; ‘’iş güvenliği ve örnek alınacak farklı kültür” yaratılacakmış…Tamda iş güvenliğinden söz edilirken, Afşin’de dokuz işçinin göçük altında olduğunu ve öncesindeki ölümleri bu yetkili unutmuştu herhalde…Ve yine sanki bay Tombul Maden İşleri Genel Müdürlüğü Koordinasyon ve Daire başkanı değil de Koza altın işletmesinin sözcüsü…

Bugün özellikle maden işletmelerinde, iş güvenliğinden söz etmek için insanın ya dünyadan bihaber olması gerekir ya da aklını ve vicdanını yitirmiş olması gerekir…Havayı, suyu, toprağı ve bir bütün olarak çevreyi zehirleyip, tahrip edenlerin güvenlikten, iş güvenliğinden söz etmeleri, olsa olsa bir iki yüzlülük olabilir…Halkı kandırma çabası olabilir…Siyanürle altın çıkarılması, dünyadaki ve ülkemizdeki örneklerinde olduğu gibi yalnızca bugün için değil, gelecek için de güvenli bir yaşamı tehdit eden, tehlikeye düşüren sonuçlar doğurmuştur/doğuracaktır…Bir başka söz ise ‘’örnek alınacak kültür’’ müş!...Şimdi soralım; yalnızca kar hırsı ile gözü dönmüş, uluslar arası tekellerin, modern barbarların bir ülkeye sunacağı örnek kültür ne olabilir?...İnsana ve doğaya ait, bir bütün olarak hayata ait, bu yağmacılar hangi örnek kültürü sunabilirler?...Bunu söylemek eğer gaflet değilse, ancak bir misyonerin işi olabilir…Uluslar arası tekeller girdikleri ülkeye ancak ve ancak; yağma, talan, boyun eğme kültürünü(!) götürebilirler, götürmek isterler…Çanakkalelilerin emperyalist tekellerden alacakları, öğrenecekleri hiçbir kültür yoktur ve olamaz.Asıl, yasal görev ve yetkilerini unutarak altın tekellerinin sözcülüğüne soyunanların, misyonerliğe öykünenlerin Çanakkale’nin tarihinden ve kültüründen öğrenmeleri gereken çok şeyin olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz…Yineleyelim yalnızca Çanakkaleliler ve güney Marmaralılar değil, bu ülkenin aydınları, yazarları, yurtseverleri, Kaz dağlarının siyanürle zehirlenmesine, hazırlanan imha planlarının uygulanmasına karşı olmaya devam edeceklerdir…Altın tekelleri adına misyonerliğe soyunanlar bu gerçeği değiştiremezler…Kaz dağlarını savunmak ana yurdu savunmaktır…Bu, böyle biline…

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 70: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

“Çanakkaleli suyuna sahip çık” http://www.canakkaleolay.com/details.asp?id=68060

Kent Konseyi’nin Pazar günü Kayadere köyünde düzenleyeceği etkinlik öncesi kent halkına yeni bir çağrıda bulunularak, “Çanakkaleli suyuna sahip çık. Su kaynağın Atikhisar Barajı, liç havuzlarının kurulacağı ‘Atık’hisar olmasın” denildi.

Çok uluslu altın tekellerinin kuşatması altında bulunan Atikhisar Barajı ve çevresinde bekleyen tehlikeye dikkat çekmek için düzenlenen etkinliğin Anneler Günü’ne denk gelmesi ile daha bir anlam kazandığına işaret edilerek, kentli gençlere tarihi bir görev düştüğü vurgusu yapıldı. “Anneni de al gel. Anne’ne vereceğin en güzel hediye Kayadere’deki katılımındır” denildi.Konu ile ilgili açıklama yapan Çevre Meclisi Basın Sözcüsü İbrahim Gül; “Çanakkale’mizin içme suyu, Kazdağı yöresi ve Biga Yarımadası’nda yapılacak tüm yatırımlardan daha fazla üstün kamu yararına sahiptir. Bu nedenle suyumuzun kirletilmesine neden olan madencilik etkinlikleri, Anayasamıza, su kaynaklarımızın korunması ile ilgili “Çevre Kanunu” ile "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği" gibi ilgili yasa ve yönetmeliklere, en az onlar kadar önemlisi taraf olduğumuz uluslararası çevre sözleşmelerine ve süreçlerine aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesinde de belirtildiği gibi, herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak çevre kirlenmesini önlemek devletin ve yurttaşların görevidir. Üzülerek söylemek gerekir ki; devlet, anayasa ile üstlendiği bu görevini yerine getirmemektedir. O zaman görev; bu topraklarda yaşayan duyarlı yurttaşlara düşmektedir. Tüm halkımızı, 8 Mayıs 2011 tarihinde Atikhisar Kır Şenliği’ne bekliyoruz. Saat 11:00,12:00,13:00 saat başlarında Çanakkale Belediyesi önünden 27 kişilik araçlarla Çanakkale’nin çevre sorunlarına ilgi duyan her yurttaşın katılabileceği Atikhisar Kır Şenliği alanına ulaşmaları sağlanacak’’ dedi. Ayrıca 8 Mayıs 2011 Anneler Günü’nde Kayadere Köyü piknik alanında 12:00-17:00 arası, her yaştan çevre gönüllüsünün tüm yaratıcı etkinliklerine açık, uçurtma şenliği, halat yarışmaları, çayırlık alanda yapılabilecek her türlü oyun ve sportif etkinlikler düzenleneceğini de ifade eden Gül; “ÇOMÜ öğrenci topluluklarının ve çeşitli folklor derneklerinin katkılarıyla müzik, tiyatro, halk oyunları gösterileri vb. Kır Şenliği gerçekleştirilecek. ŞenliK sonunda katılımcılara geleneksel pilav yoğurt ikramında bulunulacak” diye konuştu.KARŞI ÇIKMAZSAK ÖLECEĞİZKoza Altın yarın sabah Cazgirler ve çevre köylerdeki Bayramiç Köylülerini Bergama Ovacık altın madenine taşıyor. Yöre halkımızı kandırmak ve göz boyamak için yapılan bu girişimi şiddetle kınıyoruz.Halkımızı doğamızı, suyumuzu, toprağımızı ağır metallerle, siyanürle zehirleyecek olan altın tekellerine karşı mücadeleye çağırıyoruz

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 71: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7BASININ VE KAMUOYUNUN DİKKATİNE

KAZDAĞLARINDA SİYANÜRLE ALTIN MADENCİLİĞİ İSTEMİYORUZ

  Ülkemizin % 50 sinden fazlası küresel sermaye tarafından maden aramaları(özellikle altın ve gümüş) gerekçe gösterilerek  onur kırıcı ruhsat bedelleri karşılığı ipotek altına alınmıştır.İpotek altındaki bölgelerden biriside Kazdağlarıdır.Kazdağları Bandırma’dan  Ayvalık’a , Midilli’ye ,Gökçeada’ya kadar yörede yaşayan 2 milyon insanın temiz ve güvenilir su kaynağı , oksijen kaynağı , çok değerli tarım alanları , bütünlüğü korunan önemli orman alanlarımızdandır. Birçok endemik bitkiyi barındıran önemli gen merkezi , yaban hayatı için değerli bir yaşam alanıdır.Tarih  ve mitoloji alanıdır.Kısacası geçmişten devraldığımız titizlikle koruyarak gelecek kuşaklara devretmemiz gereken değerli bir mirastır.Şimdi bu bölgede özellikle altın tekelleri sondaj çalışmalarını tamamlamak üzeredirler. Bu amaçla Kazdağlarında 13 adet işletme , 13 adet arama ve işletme  , 8 adette de arama olmak üzere toplam 34 adet ruhsat verilmiştir.Fırsat bulurlarsa yakında işletmeye başlayacaklardır. Yani Kazdağlarının hemen tamamında cehennem çukurları açacaklar , milyonlarca ton kayacı öğütecekler ,yüz binlerce ton siyanür kullanarak, siyanürle kirletilmiş milyonlarca ton zehirli atıkla  bizi baş başa bırakacaklar , yer altı sularımızı , havamızı zehirleyecekler , radyoaktifiteyi arttıracaklar , bölgedeki tarımsal üretimin değerini ve miktarını düşürecekler ,insan başta olmak üzere tüm canlıların amansız hastalıklara yakalanmalarına sebep olacaklardır.Başka bir deyişle yeryüzü cenneti olarakta adlandırılan bu bölgede yaşamı bitireceklerdir.Bölgede yaşayan, buradan hava soluyan , su içen , beslenen yurttaşlar olarak bu duruma sessiz kalmayacağız. Doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan biri olan suyun , artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başlaması kullanılabilir-içilebilir –temiz suya erişimde yaşanan sorunlar su yoksunluğu ve yoksulluğu , suyun “ ticari bir metea” olarak görülmeye başlanmasıyla uluslar arası su politikası da değişmeye başlamıştır.Su yüzünden gelecekte savaşların çıkması kaçınılmazdır. Siyanürle altın madenciliğinde 1 ton kayaç için 3 ton su kullanılmaktadır. Bir başka değişle 3 gr altın için 3 ton su kirletilerek geri dönüşü olmayacak bir şekilde yok edilecektir.Buradan Kazdağlarında milyarlarca ton suyun maden çıkarmada yok edileceği açıktır. Gerçekler bu iken çok uluslu altın tekellerine sularımızı kirletip yok etsinler diye su tahsis etmek gibi bir lüksümüz olamaz.           İlimizde ve bölgemizde altın işletmesi yapmak isteyen çok uluslu tekellerin önündeki en büyük engellerden birisi 3573 sayılı zeytincilik yasasının 20. maddesidir.Söz konusu madde “ zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 km mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan , toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez ….” demektedir.Bu madde zeytincilik yasasının omurgasıdır. Bu maddeyi değiştirip madenlerin ve kirli sanayinin talanına açmak için bu güne kadar özellikle maden tekelleri tarafından 4 kez saldırı düzenlenmiş , 4 üde  TBMM de tüm partilerin oybirliği ile engellenmiştir.Şimdi zeytincilik yasasını uygulamakla görevli Tarım ve Köyişleri Bakanlığı eliyle zeytincilik yasası yönetmeliğinde değişiklik yaparak yasayı işlemez hale getirmeye çalışmaktadırlar.Zeytincilik yasası bu hali ile hem zeytinleri hem de çevreyi koruyan mükemmel bir yasadır.6 bin yıldır insanlığın hizmetinde olan sağlığın ,bereketin ve barışın simgesi kutsal zeytin ağaçlarına ve zeytincilik yasasına sahip çıkmaya kararlıyız.Hal böyle iken geçtiğimiz günlerde Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığından yetkililerin Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası marifeti ile ilimize getirilip siyanür reklamı yaptıklarını üzüntü ile izledik. Adı geçen yetkililer kendilerinden geçerek siyanürün zehir olmadığı yalanını utanmadan, sıkılmadan söyleyebilmişlerdir.Ayrıca dağların delik deşik edilmesinin de sakıncası olmadığını yer altı kaynaklarının ne pahasına olursa olsun açığa çıkarılmasını istemişlerdir.Geçmiş dönemde aynı talepleri dile getiren Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanları da gördük. Bakanları ve Bakanlık yetkililerini kendilerinden geçiren onlara yalan söyletenlerin kimler olduğunu bizler biliyoruz.Yine bizler bilimsel olarak açıklandığı gibi siyanürün zehir olduğunu ayrıca da açığa çıkardığı arsenik,nikel,krom,civa vs.gibi ağır metallerle topraklarımızı,yer altı sularımızı ,havamızı zehirlediğini biliyoruz.Siyanür zehir değildir diyenlere sorumluluğunu üstlenerek 1 gr siyanür yiyip zehirli olup olmadığını tüm yurttaşlarımıza göstermelerini tavsiye ediyoruz.Bugün burada tarihe not düşüyoruz. Havamızı ,suyumuzu ,topraklarımızı kirletenleri ,ormanlarımızı yok edenleri ,aşımıza ,ekmeğimize göz koyanları ve onlara yardım ve yataklık edenleri kamuoyuna teşhir ediyoruz.Buradan işbirlikçilere,zeytin düşmanlarına, çevreyi katledenlere ve onlara yardım ve yataklık edenlere sesleniyoruz.Tüm Kazdağları,zeytinlikler,Çanakkale’nin tümü çok ağır bedeller ödenerek kazanılmış kutsal vatan toprağıdır.İşbirlikçilerin ve emperyalistlerin emelleri uğruna kiralanamaz , üzerine ipotek konulamaz ve kirletilemez.Bölgemize ve vatanımıza sahip çıkacağız.Saygılarımızla

Hicri NALBANT

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 72: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Ziraat Müh.Odası Şube Başkanı/Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 73: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Cumhuriyet EGE: 

Çok uluslu altın tekelleri Kazdağları'ndaki toplantıyı, işletmenin kurulacağı yerleşimden kaçırdı

http://www.cumhuriyet.com.tr/?PHPSESSID=31f8b85819a6e0e44407844d30d74096&im=em&xl=empopup&em=cu/cuege/w/e0404.html

Gözlerden uzakta ÇEDMEHMET CELEN

ÇANAKKALE- Kazdağları’nda altın madeni işletmeciliğine hazırlanan çok uluslu altın tekelleri, çevresel etki değerlendirme (ÇED) toplantısını, işletme yapılacak yerin kilometrelerce uzağında bulunan Çanakkale İl Çevre Orman Müdürlüğü’ne aldırdı. Çanakkale Çevre Platformu, CHESSER Arama ve Madencilik Ltd. Şti’nin Lapseki Şahinli ile Bayramiç Kuşçayırı bölgelerindeki altın madenleri ÇED toplantısını kent merkezine aldırmasını, “Yangından mal kaçırmak istiyorlar. Bu hukuksuzluk ve bölge halkını hiçe sayma anlayışından kaynaklanıyor” diye yorumladı. Karabiga’daki termik santralle ilgili 3 hafta önce gerçekleştirilen ÇED toplantısını belde halkının protesto etmesi, Kazdağları’nda altın madeni işletmeciliğine hazırlanan çok uluslu altın tekellerinin gözünü korkuttu. Kazdağları’nın eteklerinde kurulu Bayramiç Kuşçayırı ve Lapseki Şahinli köylerine bağlı çeşitli alanlarda altın madeni arama çalışmalarını tamamlayan ve 2013 yılında üretime geçmeyi planlayan çok uluslu altın tekelleri, ÇED toplantılarını merkeze aldırdı. Çevre Orman Bakanlığı sitesinde yer alan bilgilere göre; 15-16 ve 21 Mart tarihlerinde gerçekleşecek ÇED toplantıları, altın madeni sahalarına 40 ile 65 kilometre uzaklıkteki çevre ve orman il müdürlüğünde yapılacak. Son zamanlarda Çanakkale’de giderek artan altın madencilerine karşı tepkiler ve buna bağlı olarak gelişen çevre bilincinin, çok uluslu altın tekellerini ürkütmüş olabileceğini belirten Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, “Halkın tepkisi karşısında köşeye sıkışan altın tekelleri ne yapacağını şaşırmış durumda. Akla hayale gelmedik hilelere başvuruyorlar. Bunun son örneğini de ÇED sürecinde yaşıyoruz. Yasa gereği maden nerede çıkarılmak isteniyorsa ÇED toplantıları da o bölgeye en yakın yerde oturan, doğrudan ilintili halkın görüşünün sorulmasıyla yapılır. Ama Şahinli ve Kuşçayırı için öyle yapılmıyor. Yasa rafa kaldırılıyor. Altıncılar halktan kaçıyor. Onlar kaçıyor biz kovalayacağız. Kazdağları’nı terk edip gidene kadar peşlerini bırakmayacağız” diye konuştu.Çevreyi talan etmekle suçlanan altın tekellerinin ÇED toplantısı, daha önce yaşanan protestolar dikkate alınarak, daha güvenli olduğu düşünülen ‘Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne alındı.

SİYANÜRLÜ ALTINA HAYIR ŞENLİĞİ 27 Mart Pazar · 13:30 - 17:00 ELMALI KÖYÜ BİGAOtobüsler 13.30 da Biga İtfaiye Önünden hareket edecek Çanakkale' den Otobüs hareket saati ve yeri: Belediye önü saat 11.30

Uluslararası sermayenin ve yerli uzantısı şirketlerin doğayı daha fazla katletmesine izin vermeyeceğimizi haykırmak için Biga ELMALI Köyünde ALTINA HAYIR etkinliğinde buluşuyoruz.Biga Çevre Derneği,Karbiga Çevre Güzelleştirme Derneği,Eğitim-Sen,Tarım Orkam-Sen,Tarım Orman İş,Çanakkale Gençlik Derneği Girişimi,Elmalı Köyü Altına Hayır Komitesi.GÜNDEM :Elmalı Köyünde YürüyüşBilgilendirme Konuşması (Prf.Dr.Kenan KAYNAŞ,Ziraat Mühendisi Hicri NALBANTTiyatro gösterisi ( Halk Bilim Topluluğu )Müzik dinletisi ( Grub Gündoğdu )Halk oyunları ( Halk Bilim Topluluğu )

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 74: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

ŞİMDİ DE DAĞIN BU YANINDA, HAVRAN’DA Altıncılar başta olmak üzere doğal ve tarihi dokuyu tehdit eden maden şirketlerine yüzlerce ruhsat verilmesi protesto edildi

Kazdağları’nda doğal yürüyüş‘Cennetin farkındayız, cehennem istemiyoruz’, 'Siyanürlü altına karşı satıh bütün vatandır’ pankartı taşıyan çevreciler, bölgedeki kıyımı durdurmak için kararlı olduklarını vurguladı.OYA UĞRAL

AYVALIK- Çevreciler, Kazdağları’nın doğal ve tarihi değerlerinin maden şirketleri tarafından yok edilmek istenmesini, önceki gün yaptıkları geniş katılımlı yürüyüşle protesto ettiler.Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği (GÜMÇED) Edremiş Şubesi’yle Güzel Edremit Körfezi Bekçileri öncülüğünde gerçekleştirilen yürüyüş, Edremit Çamcı Köyü’nden Tepeoba maden sahasına dek sürdü. Eylemde, antik Kumluca kentinin ve doğal dokunun, bölgede çıkarılmak istenen molibden ve bakır madenleri için yok edilmek istendiği vurgulandı.Korumacı çevreler, “Bu vahşeti durdurmak için başlattığımız hukuksal sürecin yanında, bu kıyımı durdurma kararlılığımızı göstermek için tüm körfezliler olarak bugün bir kez daha buradayız” dediler.Yaklaşık 2 bin 500 kişinin yer aldığı yürüyüşte, “Siyanürlü altına karşı satıh bütün vatandır”, “Cennetteyiz farkındayız, cehennem istemiyoruz” pankartları açıldı, “Gün gelecek, devran dönecek, vatanı satanlar hesap verecek”, “Dağlara uzanan eller kırılsın”, “Susma sustukça dağlar elden gidecek” sloganları atıldı.Köyünü korumak için yürüyüşe katıldığını söyleyen Çamcı köyünden 83 yaşındaki Bahar Çelik adlı yaşlı kadın da ilgi odağı oldu.Çevreciler adına basın açıklaması yapan GÜMÇED Şube Başkanı Akif Öznal, “Bu bir savaştır. Bu vatanı Kuva-i Milliye ruhuyla savunursak, vahşet karşısında birlik olursak, gerekirse canımızı sakınmazsak başarıya ulaşırız. Hükümete vahşet yasalarının hesabı birgün mutlaka sorulacaktır” dedi. Öznal, Kazdağı’nın kuzeyinde Biga Yarımadası’nda 34’ü altın-gümüş olmak üzere yüzlerce maden ruhsatı verildiğini, güneyinde de 26’sı Milli Park’ta olmak üzere yine 100’e yakın maden ruhsatnın yurttaşlara dayatıldığını vurguladı.

HAVRAN’DA TEPEOBA BAKIR-MOLİBDEN İŞLETMESİNİN PERVASIZLIKLARI

Vadi Mühendislik Ltd Ş.’nin Özdoğu İnşaat Ltd Ş için hazırlamış olduğu ve Bakanlık’ça onaylanmış olduğu anlaşılan “Bakır-Molibden Zenginleştirme Tesisi Nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi (Nihai ÇED) Raporu” başlıklı ÇED Raporu burada yapılacak faaliyetlerin küçük bir bölümünü

kapsıyor.Yer, Havran’ın kuzeyinde, Edremit-Kaklık Yolu’nun güneyinde Tepeoba Köyü’nün kuzeyi ve Hacıaslanlar Köyü’nün hemnen doğusunda yer alıyor.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 75: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

Bu kapsamda bir Zenginleştirme Tesisi (alttaki görüntüde beyaz) ve bir de Atık Depolama Alanı (alttaki görüntüde pembe) var.Zenginleştirme tesisi büyük bölümü ile ormanlık alanda, atık depolama tesisi ise daha önceden tahrip edildiği anlaşılan bir alanda; ancak, kısmen bir zeytinliğe tecavüz ediyor. Rapor’un ilerideki bölümlerinde de belirtildiği gibi Çed dışı tutulan Açık Ocak sahası (aşağıdaki görüntüde mor) da ormanlık. Pasa Depolama Alanı (aşağıdaki görüntüde yeşil) da öyle.

Raporda belirtildiğine göre, “Zenginleştirme Tesisinde işlenecek olan cevher; proje sahası içerisinde yer alan Maden Sahasından temin edilecektir. Maden Sahasının, 10 Ekim 2007 tarihinde Arama Ruhsatı, 06 Mart 2008 tarihinde İşletme Ruhsatı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden alınmış olup Ruhsat Numarası 200709824 ve

Ruhsat Grubu IV. gruptur. Maden Sahasına ait Arama Ruhsatı ve İşletme Ruhsatı EK-1’de verilmektedir.”.Bir sonraki paragrafta şu bilgiler verilmektedir: “Söz konusu Maden Ruhsat Sahasının, ruhsat hukuku incelendiğinde 1966 yılına dayanan bir geçmişi olduğu belirlenmiştir. Buna yönelik olarak Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün 19.03.2009

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 76: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7tarih ve 35883 sayılı yazısında da “S: 200709824 sayılı maden sahası ÖNİR: 781 sayılı sahanın devamı olarak değerlendirilmekte, ruhsat alanında çok eski dönemlerden itibaren madencilik faaliyetlerin yapıldığı ve ekonomik olarak önemli bir potansiyele sahip olduğu” belirtilmektedir. Bu itibarla söz konusu saha 07.02.1993 tarihinden önce işletmeye başlamış olması nedeniyle ÇED Yönetmeliği kapsamı dışındadır. Bu hususda Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve Çevre ve Orman Bakanlığı görüşleri EK-2 Resmi Yazılar bölümünde yer almaktadır.”.MİGEM ne yazarsa yazsın, eski ön işletme faaliyetleri ile yeni ruhsat sürecinin coğrafi yakınlık dışında bir ilgisi yoktur. Bu sahaya 2007’de Arama Ruhsatı verilmiş ve eski faaliyetler ne olursa olsun yeni bir arama faaliyeti başlatıldığı açıktır. Bu arama çalışmaları sonunda yeni bir maden yatağı bulunmuş olmalı ki, yeni bir 2008’de yeni bir İşletme Ruhsatı verilmiştir. Eski ruhsatı sürmemektedir. “Çok eskiden beri madencilik faaliyetleri yapıl”mış olsa da olmasa da yeni bir faaliyet başlamıştır. Çok açıktır ki, faaliyete konu olan cevher mineralleri, yatağı ve tenör ve bileşimi önceki faaliyetlere konu olandan farklıdır. Yine çok açıktır ki, gelişen teknoloji sayesinde o dönemde maden yatağı denemeyen cevher yatakları şimdi işletmeye konudur. Yine o dönemdeki işletme faaliyetleri ile bugün tasarlanan faaliyet, ocağın boyut ve biçimi, kazı ve patlatma düzeni, susuzlaştırma ve toz bastırma önlemleri, kazı ve atık miktarı, çıkarılacak cevherin miktarı ve bileşimi, ocak planı, yollar, kapatma planı, vb bütünü ile, kökten farklıdır. Açıktır ki, o günkü faaliyetler ile bugün tasarlananların çevresel etkileri ve bunları gidermek üzere uygulanması gereken önlemler de, hem nitelik ve hem de nicelik olarak bütünü ile farklıdır.Rapor’un aynı sayfasında belirtildiği gibi Bakır-Molibden cevherleşmesi 1966 yılından beri faaliyette değildir ve 2002-2004 yıllarında MTA Genel Müdürlüğü’nce yapılan sondajlarla bulunmuştur.Bunları birbirinin devamı olarak öne sürmek, gerçekleri çarpıtmaktır, yalandır ve Kanunu kötüye kullanmaktır. BU durum bu kadar açık iken, bu gerekçe ile asıl faaliyeti kapsam dışı bırakan bu ÇED Raporu’nu onaylamak ta usulsüzlüktür, görevi kötüye kullanmaktır.Bunun böyle olmadığı ve uygulamanın usule uygun olduğu ancak, eski önişletme ruhsatına esas olan Ön İşletme Projesi ile bugün tasarlanan ve İşletme Ruhsatı’na esas olan işletme projesi kıyaslanarak ortaya konabilir. ÇED Raporu’nda ve uygulamaya dayank gösterilen MİGEM yazısında bu yapılmamıştır. Bu projeler mutlaka dava dosyasına girmeli ve bu karşılaştırma yapılmalıdır.Rapor’da verilen bilgiye göre kapsam içinde değerlendirilen Zenginleştirme Tesisi 7,11 ha ve Atık Depolama Alanı 29,88 ha yer kaplarken Açık

Ocak Maden İşletme Sahası 62,8 ha ve Pasa Depolama Alanı da 162,36 ha yer kaplamaktadır. ÇED’e konu alınan faaliyetler 36,99 ha alanı doğrudan etkileyecek iken, kapsam dışı bırakılan faaliyetler 225,16 ha yeri doğrudan etkileyecektir. Bu sınırların dışında çok çok daha geniş alanlar da dolaylı ve olumsuz etkiler altında kalacaktır.ÇED dışı tutulan açık ocaktan 75.949.200 m3 kaya kazılacak ve bunun 69.254.650 m3’ü pasa alanında depolanıp terk edilecek; yalnızca, 6.694.550 m3

kaya zenginleştirme tesisine gönderilecektir. Yani kazı, depolama ya da zenginleştirme ve sonunda atık konusu olacak kaya hacminin yalnızca %8,8’i ÇED konusu olmuş, geri kalan %91,2’si ÇED değerlendirmesi dışında bırakılmıştır.

BU KABUL EDİLEMEZ BİR USULSÜZLÜKTÜR.Açık Ocak için verilen bilgiler tedirgin edicidir. Yılda 5.800.000 m3 kazı yapılacak olan ocakta 10 m genişlik ve 10 m yükseklikli basamakların düşey şevli (90°) kazılacağı ve genel şev açısının da 45° olarak oluşacağı belirtilmektedir. Bu son derece tehlikeli, pek çok yerde olduğu gibi bugünlerde Elbistan B işletmesinde de yaşanan şev kaymasına çok açık bir tercihtir. Bunun nedeninin az kazı yapma tamahı olduğu açıktır. Bu kabul edilemez bir gözü karalıktır ve çalışma ve iş güvenliğine büyük bir tehdittir. Er geç bu tercihin değiştirilmek zorunda kalınacağı ve dile getirilenden çok daha geniş bir alkanda, çok daha büyük hacimde kazı yapılması ve dolayısıyla öngörülenden çok daha fazla ekonomik olamayan kaya-pasa atığının depolanması gerekeceğine hiç kuşku yoktur.Rapor’da, tesis için Uludağ Elektrik Dağıtım AŞ’den 16,6 MW güçte elektrik alınacağı belirtilmektedir. Bunun için yapılacak iletim hattı da ÇED kapsamına alınmamıştır. Bunun çevre etkileri de değerlendirme dışında bırakılmıştır. Bu güç, yılda 144.420.000 kWh enerji tüketileceğini göstermektedir. Bu tüketim, bütün Türkiye’de 2010 yılında tüketilmiş olan 208 milyar kWh elektrik enerjisinin binde 0,7’sini oluşturmaktadır. İşletmenin enerji verimliliğinin çok düşük, toplumsal maliyetinin ve dışsallıklarının çok yüksek olacağı açıktır. ÇED, tüketilecek olan ve yaklaşık 120.000 kişinin yıllık aydınlatma tüketimine eşdeğer bu elektrik enerjisinin üretilmesi için çalıştırılacak tesi(ler)in çevresel etkilerini de değerlendirme kapsamına almamıştır. Bu, dikkate alınmayan dışsallıkların yalnızca bir, ama en önemli dışsallıklardan yalnızca biridir.Zenginleştirme Tesisi’nde cevher depolama sahası, kırma-eleme birimi, ara stok sahası, değirmenler, flotasyon birimi, kimyasal gereç deposu, vb yer alacaktır. Zenginleştirme öğütülmüş cevheri kimyasal maddelerle oluşturulan köpüklerin zarlarına yapışması sağlanarak kayadan ayırarak gerçekleştirilecektir. Saatte 180 ton cevher işlenecek ve bu 24 saat, 365 gün sürekli

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 77: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yapılacaktır.Cevher, kırma-eleme biriminde 12 mm’nin altında boyutlu parçalara ufalanacak, daha sonra değirmende 106 mikron’dan daha küçük boyuta öğütülecektir. Yani işlenecek ve sonradan atık olacak kaya kırıntılartının boyutu 1 mm’nin en çok 1/10’i kadar olacaktır. Buradan çıkacak çamur yüzdürme (flotasyon) işlemine gidecektir. Bu çamura önce soda ya da kireç katılarak asitliği ayarlanacak (!) (belli ki cevher asit üretir nitelikte), sonra bakırı sudan uzak tutabilmek için ksantatlar (SIPX veya KAX, 5-9 kg/saat, yaklaşık 6-8000 ton/yıl) ve aynı miktarda Aerophine (sodyum diizobutil ditiyofosfinat) katılacak, sonra köpürtücülüğünden yararlanmak üzere MIBC (metil izobutil karbunil, 9 kg/saat ya da 8000 t/yıl), sonunda da topaklandırıcı flokülan (aniyonik poliakrilamid, 0,9-1,8 kg/saat ya da 7,83-15,66 ton/yıl) kullanılacaktır.Rapor’a göre bu kimyasalların işlemden sonra atıkta kalacak miktarları LC50 değerinin çok altında kalacaktır. LC50 miktarı ilginçtir: “96 saat içinde ortamdaki canlıların %50’sini öldüren miktar”. Bu dehşet verici sınırın altında kalan atıkla, nerede ise övünecek gibidir Rapor. Ama, ne örneğin LC10 (ortamdaki canlıların %10’unu öldürecek miktar)’dan söz edilmektedir; ne, katı fazda depolama alanına atılacak olan bu atığın içinde kalan kimyasalların yağışlarla yıkanarak sıvı faza nasıl geçeceğini; ne de buharlaşarak ya da tozlaşarak çevreye ne oranda dağılabileceğini tartışmamaktadır. Bu kimyasallar zaman içinde, birbirleri ya da kaya kırıntılarıyla tepkimeye girer mi, girerse neye dönüşür ne üretirler ve bunlar çevre ve canlı yaşamı için tehlikeli midir, soruları da sorulmamıştır. Yalnızca, pişkin pişkin “LC50” değeri anılarak işin içinden sıyrılmaya çalışılmıştır. Bu kimyasalların, Rapor ekinde verilen ve üreticilerince hazırlanmış olan “Malzeme Güvenlik Formları” durumun ciddiyetini göstermeye yeter.Atık “inert”miş! Edremit Ovasını boylu boyunca geçen Havran Çayı’nı besleyen derelerin başına kurulacak olan depolama alanında ömr boyu bırakılacak olan bu atık, inertmiş. Bu atık depolama tesisinin en önemli zaaflarından biri, zaman içinde 5 farklı aşamada büyütülerek yapılacak olmasıdır. Farklı aşamalarda 3-20 m ek dolgu yükseklikleri gerçekleştirilecektir. Sonunda yaklaşık 60 m yükseklikli seddeler oluşturulacaktır. Böyle, aşamalı olarak kurulan atık barajlarının başlarına gelen olumsuzluklar yaygın biçimde bilinmektedir. Altta kalan önceki aşamada doldurulmuş sedde gereci ile üzerine yeni yerleştirilen yeni sedde gereci dolgusunun farklı sıkılaşma ve nem kapsamlarından ötürü, gövdede yenilmeler sıkça yaşanan olgulardır. Böyle bir uygulama hoş görülemez. Bunun sonucu, bütün Edremit Körfezi için önemli bir tehdittir.Rapor, orada sonsuza kadar kalacak olan atık deposunun geçirimsizliğini, kaza bela, yırtılma

paralanma olmazsa ömrü 150 yıl olan membranlarla sağlanacağını kabul etmiş. Yani geçirimsizlik her şey mükemmel gitse bile 150 yıl. Gitmeyeceğinin ise sayısız belirtisi var. Yeni bir Balya yaratılacağı; bu kez bunu bir Fransız Şirketi’nin yapmayacağı ortada.Atık depolama barajının tasarımı da güven vermemektedir. Bu yapının seddelerinin yapılacağı açık ocaktan çıkan pasa malzemesinin İçsel Sürtünme Açısı olarak verilen ϕ=36° inandırıcı olmaktan uzak ve çok yüksektir. Bu gerecin ayrışmış, altere granodiyoritten sökülmüş, taşınıp yeniden yerleştirilmiş bir dolgu olacak olması, killi gerecin fazla olacağını göstermektedir ve daha düşük ϕ değerinin ve bir de c= değerinin kullanılmasını gerektirir. Nitekim, Rapor ekindeki “Jeoteknik ve Jeolojik Rapor”da değinilen deney sonuçları 13-36° arasında değişen ϕ değerlerini gösternektedir. Böyle yapılsa, 5 aşamada yapılacak olan seddenin eğimi değiştirilmeden 60 m’ye kadar yükseltilemeyeceği, göçeceği görülür. Kullanılan sedde şevi eğim açısı 34°’dir (1/1,5). Nasıl olup ta, ϕ=36° gereç ile 34° şev oluşturulunca FS=1,654 değeri elde edilmiş olduğu da açıklamayı gerektirir. Rapor ekindeki Atık Barajı Raporu da kabul edilemez yargılarla doludur.Rapor’da açıkça geçirimsiliği sağlamak üzere kullanılacak “kil”in atık depolama tesisinin tabanındaki granodiyoritin ayrışma ürünü olan kilden sağlanacağı belirtilmiştir. O zaman, ϕ=36° nereden çıkmaktadır. Bu kilin kayma dayanımı 36°’lik abartı bir yana ϕ parametresi ile ifade edilemez; c parametresinin kullanılması gerekir.Bu baraj duraylı kalamaz.

Geçirimsizliği sağlaması umulan kompozit (ne anlam taşıyorsa?) kil için verilen geçirimsizlik değeri de güvenilmez. Kilin kaynağı ayrışmış granodiyorit olduğuna göre bu ayrışma ürününde en azından kuvars kristalleri vardır. Ayrışmamış kaya kırıntıları da buna katıldığında bu gerecin geçirimliliğinin olağan bir kilden yüksek olması gerektiği açıktır. Rapor, özel olarak seçilmiş bir örneğin laboratuar sonucunu kullanarak göz boyamaktadır. Bu geçirimsizliğin, kısa sürede yırtılacağı açık olan hepi topu 2 mm kalınlığındaki bir membranla daha da güçlendirileceğini sanmak ise saçmadır.

Bu baraj sızdırır da.

Bu süreç bir kez başladıktan sonra, gözlem kuyuları ve rüsubat istasyonlarıyla izlemeninm hiçbir pratik yararı olamaz. Bu izlemelerle barajın sızdırdığı anlaşılsa ne yapılacaktır. İşletme kapatılıp, atık barajı kaldırılacak mıdır? Olur mu öyle bir şey?Tesiste 836 ton/saat su kullanılacağı, bunun 5,5 ton/saatinin cevherin neminden, 7,2 ton/saatinin ise işletme alanına düşecek yağıştan karşılanacağı bildiriliyor. Yılın toplam 2-3 ayında yağan yağışla

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 78: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7düşen su bir yerde depolanamayacağına göre, hesaptaki 7,2 ton/saat su 9 ay boyunca olmayacak. Atık Barajı’ndan da 122,6 ton/saat suyun geri kazanılacağına inanmak ta güç. Yılboyu sürekli imiş gibi yağış 7,2 ton/saat, buharlaşmayla kayıp ise 15,6 ton/saat kabul edilmiş. Sonunda da, yalnızca zenginleştirme tesisinin su gereksinimi 52,6 ton/saat(14,6 lt/sn) hesaplanmış. Bir bölümüne yukarıda değinilen gerçekçi görünmeyen kabuller de göz önüne alınınca gerçek su gereksiniminin 20 lt/sn’den az olmayacağı kuşkusuz.Nereden sağlanacak bu kadar su? Rapor’a bakılırsa İşletmenin ruhsatlı 4 kuyusundan çekilecek. Atık Barajı Raporu’nda bu değerlendirmeleri yapanlar hep İnşaat Mühendisi. Aralarında Jeoloji ya da Geoteknik Mühendisi yok. Bu nedenle, eleştiri haksız olabilir. Ama, işletmeye ruhsatlandırılan kuyular için verilen üretim izinleri YAS1’de 0,17 lt/sn(15 ton/gün), YAS2’de 0,11 lt/sn (10 ton/gün), YAS3’te 0,17 lt/sn (15 ton/gün) ve YAS4’te 0,17 lt/sn (15 ton/gün) olmak üzere toplam 0,62 lt/sn(2,23 ton/saat ya da 55 ton/gün). Pekiyi gereksinilen 14,6 lt/sn suyun kuyulardan çekilmesine izin verilmiş olan 0,62 lt/sn’sinden sonra geriye kalan 14 lt/sn’lik bölümü nereden sağlanacak? Rapor’da pişkince “Özdoğu İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. adına inşa edilecek Bakır - Molibden Zenginleştirme Tesisi için gerekli olan su yeraltı suyundan temin edilecek olup su ihtiyacı 15 l/s olup 4 adet sondaj kuyusu ile sağlanacaktır. D.S.İ. Balıkesir XXV. Bölge Müdürlüğü’nün su temini ile ilgili YAS Kullanma Belgeleri ve Ekleri, ÇED raporu EK-15’de verilmektedir.” denmektedir. Raporu hazırlayanlar bunu yutturacağını sanmış olabilir; ama, Bakanlık görevlileri bunu nasıl atlayabilirler. Yalanlar üzerine kurulu bu model işletmenin gereksindiği suyu sağlamak üzere çevreye önemli ve gizli bir yük daha getireceğini ortaya koyuyor.

YAZIKLAR OLSUN!12 yıl işletilecek ve zenginleştirilecek olan Cevher sülfürlü(kükürtlü) minerallerden oluşuyor. Vadiyi dolduracak ve bir baraj oluşturacak şekilde yerleştirilecek. Bunun arkasında su birikeceği ve pasa deposunun baraj gibi çalışacağı açık. Bu, duraylı kalabilecek mi? Bilinmez. Çünkü, ÇED dışı!ÇED hazırlanırken meteoroloji, verileri Edremit İstasyonu’ndan taşınmış. Ayrı bir gözlem yapılmamış. Sanki, Edremit Ovası’nda esen rüzgar ile buradaki aynı!Rapor’da sahanın ve yakın çevresinin değil Havran İlçesi bütününün tarım ve hayvancılık değerleri hikaye edilmiştir.Flora ve Fauna incelenirken bitki örnekleri alınmış, belli bir türün bolluğu arazinin “sulak alan” olmasına bağlanmıştır. Bitki örnekleri acaba nereden toplanmıştır?

Bu soruyu gerektiren bir başka anlatım da “Alanda 16 adet endemik bitki türü tespit edilmiş olup, alanda endemizm oranı % 9,75’dir. Bu oran Türkiye florası ortalamasının oldukça altındadır. Bunun en önemli sebebi alanın antropojen karakteri yanı sıra alanın büyük oranda tarım alanı olmasından kaynaklanmaktadır.”’dır. Raporun bu bölümünü yazanın sahaya gitmediği çok açıktır. Havran ve çevresinden söz edilmektedir.Oysa, Rapor’un 111. sayfasında aynen şöyle denmektedir: “Söz konusu proje alanında tarım alanları bulunmamakta olup sahanın tamamı ormanlık alandır.”. Bakanlık ta bu Rapor’u onaylamıştırBu bölümde “Faaliyetin inşaat ve işletme aşamasında kuru dereler de dahil olmak üzere dere yataklarına (hafriyat atma, yatakları doldurma, atık atma vb.) zarar verilmeyecektir. Bununla ilgili taahhütname Ek-3’de verilmiştir.” denirken iki vadiyi dolduracak olan pasa depolama işlemi nedense göz ardı edilmektedir.“Alanın omurgalı faunası ile ilgili çalışmalar literatür kayıtlarına dayandırılmıştır. Alandaki habitat tipleri göz önüne alınarak bulunması muhtemel faunistik elemanlar listelenmiştir.” İşini böyle yapan bir ÇED Raporu utanç vericidir. Bu Raporun onaylanması da bir o kadar ayıplı ve usulsüzdür. Sahada çalışılmamış, faaliyetlerden etkilenecek doğal ekosistem incelenmemiştir. Her şey sanal ve yalandır.Yazarlara göre “Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü alan doğallığını yitirmiş olup özellikle Bern sözleşmesiyle korunan türler için uygun habitat özelliklerine sahip olmadığı anlaşıldığından bu türler için herhangi bir olumsuzluk söz konusu degil” İMİŞ!.

Yazıklar olsun, sahaya gitmediniz; bari, google görüntülerine baksa idiniz.Rapor, sosyo ekonomik çevrenin özelliklerini hikaye ederken de yöreyi değil, Balıkesir İli’ni konu almış görünüyor.Yalnızca ÇED kapsamına alınmış olan zenginleştirme tesisi ve atık depolama barajı için 2500 ağaç kesilecektir. Açık Ocak ve Pasa Döküm Alanı’nda kesilecek ağaç sayısı belli ki bunun yüzlerce katı olacaktır.Rapor’a göre, zenginleştirme artığı atık her türlü olası kirletici açısından inert’tir. Ancak, buna esas alınan Rapor’da depolama alanlarında ya da atık depolama alanlarında bekletilecek kırılmış ya da öğütülmüş malzemenin asit üretme gizili, asit kaya drenajı olasılığı ilginç ve alışılmadık bir yolla incelenmiştir. Kazıya konu olacak kaya ortamını temsil edecek şekilde seçilmiş örnekler değil, farklı litolojileri temsil edeceği varsayılan birbiri ile karılmış 5 örnek test edilmiştir. Sonuçta, test örneğini oluşturmak üzere karıştırılan farklı örneklerden bazılarının, ötekilerin AKD

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 79: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7potansiyelini gizlediği anlaşılmaktadır. Bu cinliğe karşın, 5 örnekten 3’ünün asit nötrleştiriciliği BELİRSİZ, 2’sininki ise potansiyel asit nötrleştirici bulunmuştur. Sülfit içeriği de zaten yüksekçe çıkmıştır. Asit nötrleştiriciliği belirsiz olan 3 örnek üzerinde yapılan NAG testlerinde de pH değerleri nötr dolayında bulunmuştur. Kısacası, AKD deneyleri yanlış örneklerde yapılmış olmasına karşın, doyurucu sonuçlar vermemiştir.Yine de Rapor, ortamın asit oluşturucu olmadığı sonucuna varmıştır.

Kültür ve Tabiat Varlıkları Durumu başlığı altında nedense Tepeoba’daki antik yerleşimden söz edilmemektedir!Özetle, ÇED Raporu eleştirilebilecek daha bir çok ayrıntısı olmakla birlikte yukarıda değinilen önemli bazı hususlardaki çarpıtma ve saptırmaları, açık mühendislik yanlışları ve gerçek dışı tezleri nedeni ile açıkça kusurlu ve bu Rapor’un onaylanmış olması da usulsüzdür.

KOZAK YAYLASISon yıllarda gittikçe artan doğa tahribatı ve insanoğlunun neredeyse bu konuya tamamen duyarsız oluşuna karşı,farklı bir şekilde dikkat çekmeye çalışan "Doğa İçin Çal" ekibi,yeni klibini yayınladı.İlk iki klibi büyük ilgi uyandıran bu çalışmanın son klibinde 106 doğasever, sanatsever ve sanatçı yer alıyor.Bu albümde,ülkemizin doğa cennetlerinden biri olan "Kozak Yayla"mız ve nacizane ben de yer alıyorum.Altın madenciliği uğruna yok sayılan memleketimizi savunmak için,her platformada mücadeleye etmeye devam edeceğimizi, bu vesileyle bildirmek istedik.Umarım hem projeyi hem de kısacık da olsa "Kozak" mesajımızı beğenirsiniz...Ulaşabilieceğiniz adres linkleri:http://www.dogaicincal.com/http://www.youtube.com/watch?v=8ue-c5cUuTM     (Videolarda kesilme olabilir.Biraz bekletip indirme tamamlandıktan sonra daha rahat dinleyebilirsiniz)Saygı ve SelamlarımlaGülden karabudak

“KAZDAĞI’NI VERMEYECEĞİZ!”TEPEOBA MADEN ALANINA YÜRÜYÜŞ’E ve ÇAMCI KÖYÜ ÇEVRE ETKİNLİĞİMİZE DAVETDEĞERLİ ÇEVRE DOSTU,

GÜMÇED Edremit Körfez Şubesi ve Güzel Edremit Körfezi Bekçileri olarak, Kazdağı’mız, Madra Dağı’mız ve tüm yaşam alanlarımız için yıllardır sürdürdüğümüz çevre mücadelemiz kararlılıkla devam ediyor. Dağlarımızdaki yüze yakın maden ruhsatı en büyük çevresel yıkım dayatmasıdır. Dünyada var olan üç THEBE şehrinden biri Havran Tepeoba Köyü civarındadır. Şimdi bu antik kent ve Kumluca’nın güzelim çam ormanları “molibden ve bakır madeni” olan TEPEOBA MADENİ ile yok ediliyor. Yapacağımız yürüyüş ile hem bu katliamı kınayacağız, hem de Kazdağı’nı vermeme kararlılığımızı bir kez daha haykıracağız. Güzel doğası ve biyolojik çeşitliliği yok edilmek istenen, dünyanın en önemli dağlarından biri olan, Mitolojide İDA olarak anılan “KAZDAĞI’NI VERMEYECEĞİZ!” diyerek yapacağımız etkinliğimizde, sesimizi daha güçlü ve etkili duyurabilmek için sizleri de aramızda görmek istiyoruz.Katılımınız ve katkınızla çok önemli kültürel bir miras olan Kazdağı’mızı sonsuza kadar koruyacak ve onu gelecek kuşaklara onurla ve güvenle teslim edebileceğiz.Saygılarımızla…Mehmet Akif ÖZNALBaşkan/ Yönetim Kurulu Adına PROGRAM10 Nisan 2011 Pazar / Saat: 12.00* Yürüyüş (Tepeoba Madeni) * Basın açıklaması * Fidan Dikimi * Serbest Kürsü* Halkoyunları * Müzik* Yemek İkramı : Bulgur Pilavı – Üzüm Hoşafı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 80: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

ORTA ANADOLU’DA Da SAVAŞIM SÜRÜYOR

GÜMÜŞTAŞ AŞ NİĞDE ULUKIŞLA MADENKÖYMADEN İŞLETMESİ ÇED RAPORU ÜZERİNE NOTLAR

Rapor yalnızca yer altı maden işlet faaliyetini kapsıyor.Zenginleştirme Tepeköy’de kurulacak tesiste yapılacakmış. Çıkarılacak cevher oraya kamyonlarla taşınacakmış. Günde 2 kamyon.Zenginleştirme tesisinin ÇED’i ayrı olacakmış.Proje alanının Çevre Düzeni Planı’nda “Önemli Doğa Alanı” içinde kaldığının açıklanmış olması önemli. Şu anlatımın ne anlamı var ki : “projenin tüm safhalarında Çevre Düzeni Plan hükümlerine uygun davranılacak, alanın doğal önemi göz önünde bulundurularak, ilgili mevzuat çerçevesinde tüm önlemler alınacak ve verilen taahhütlere uyulacaktır.”.39. sayfada Gümüştaş AŞ’nin bitişikte işletmekte olduğu maden ocağının şantiye yapısından söz ediliyor. Bir işletme daha mı var?Nitekim, 45. sayfada da “Ayrıca, planlanan ocak sahasının içerisinde yer aldığı IR: 64789 nolu ruhsat alanının batı sınırında, IV. grup işletme ruhsatı verilen IR:541 no’lu diğer ruhsat sahası içerisinde, Gümüştaş Madencilik Tic. A.Ş.’nin Altın, Gümüş, Kurşun, Çinko maden ocağı tesisi işletilmekte olup, yöre halkı tarafından bu işletmede köy halkından 15 çalışanın mevcut olduğu belirtilmiştir.” deniyor.Anlaşılan, önceki proje yaşama geçti. En azından eski galerilerin temizlenmesi ve belki de cevher çıkarma doğrultusunda bir faaliyet ve bunun için bir şantiye var.Hayvancılık ihraç için yapılmadığından ekonomik artı değer getirmesi beklenmezmiş!!!Çevreyi etkileyebileceğini kabul ettikleri şeyler:

Toz. Sulanarak giderilecekmiş. Kükürt yok. AMD olmazmış. Su sorunu olmayacakmış. Gürültü önemsizmiş.

Projenin ekonomik ve sosyal getirileri bölümündeki değerlere bakılırsa, bütün bu işi ayda 10.000 TL net kazanç için mi yapacaklar?Sayfa 56’da sahada herhangi bir Tabiat ve Kültür Varlığı olmadığı söyleniyor. Ama, Önemli Doğa Alanı unutuluyor.Açıkçası daha çok not çıkmayacak kadar sıradan, derinliksiz ve içi boş bir metin.Tasarlanan işlemin çevresel etkileri gerçekten de son derece sınırlı.Ağaç kesilmeyecek. Kazı çok az ve yer altı kazısı. Bir süre için galeri ağzı yakınında toplanacak olan kazı malzemesi daha sonra yeraltında işi biten boşluklara doldurulacak. Cevherde kükürt yok ve asit maden drenajı oluşmayacağı tezi doğru olabilir. Burada zenginleştirme yapılmayacak ve burada atık oluşmayacak. Çok az trafik olacak. Çok az suyla karşılaşacaklar ve dışarıya çok az su sızacak. Çok az su tüketecekler.Ancak, ne cevherin bileşimi ve ne de yer altı kazı boşluklarına geri doldurulacak olan pasanın bi,leşimi konusunda bir bilgi, bir analiz sonucu verilmemiş. Bu cevher yatağı, Bolkardağları’ndan süzülürken kireçtaşı kütlelerini eriten sulardan geri kalan mağara ve boşluklarda biriken tortulların içinde. Şimdi onlar kazılıp çıkarılacak ve bir bölümü yeniden geriye yerleştirilecek. Burası, Bolkardağlarının kireçtaşlarındaki karstik su dolaşımının beslenme zonu. O yüzden su yok. Buraya ulaşan su hızla süzülüp aşağıdaki ve uzaktaki (Pozantı’daki gibi) kaynaklara ulaşıyor. Doğayı kurcaladığınız zaman suyu da bulandırırsınız. Kırmızı killer bir şey değil. ÇED Raporu’nun “kompleks cevher” diye diye bir hal olduğu gerecin içindeki işletmecinin işine yaramayıp pasa/ekonomik olmayan kaya denilen şeyin içinde suya karışacak hangi ağır metaller var? Bunlar ne kadar zengin ve suya ne kadar karışabilir? Sorun bu ve ciddi.Bu işletmeler Madenköy’lüleri gündelik yaşamlarında doğrudan rahatsız etmeyebilir. Ama, sulamada kullandıkları suda ağır metaller zenginleşirse önce kendileri, sonra da müşterileri zehir biriktirmeye başlar. Bu iş, “Hayat Suyu” içenlere kadar ulaşır.Kurulacak zenginleştirme tesisi bölge için gerçek bir tehdit. Ama, onu besleyecek maden işletmesinin de işletmeciye getirdiği eşi bulunmaz kolaylıkların bedeli olarak geniş bir bölgedeki yeraltısuyunu kirletme sakıncası var. Bu etki, hemen ya da kısa sürede değil, uzun erimde; çok büyük olasılıkla işletme kapandıktan sonra görülebilir vegiderilmesi pratik olarak olanaksızdır.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 81: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Yaklaşık 2 yıl önce Gümüştaş’ın madencilik projesi gündeme geldiğinde derlenen bir metin bu sakıncayı anlamak için şimdi de işe yarayabilir.

GÜMÜŞTAŞ MADENCİLİK’İN ULUKIŞLA MADENKÖY’DEKİALTIN İŞLETMESİ GİRİŞİMİ

Tahir ÖNGÜR, Jeoloji Yüksek Mühendisi

02 Mayıs 2009 günü Niğde’nin Ulukışla İlçe Merkezi’nde bir Panel yapıldı. Koca bir salon, çoğu Panel’e konu olan bir maden zenginleştirme tesisinin yapılacağı köyden, Madenköy’den yurttaşlar; onların yanında Niğde’den ve başka kentlerden gelen yaşam savunucuları; ve başta Belediye Başkanı olmak üzere Ulukışla’nın yörelerine sevdalı aydınları ile dolmuştu. Saatler boyunca bu işletme girişimi ile ilgili mühendislik, hukuk ve çevre sorunları konuşuldu. Coşkulu yurttaşlar bu konuda nasıl bir tavır alınması gerektiğini tartıştı. Panel’den sonra Madenköy’e, sözcüğün tam anlamıyla bir “cennet”e gidildi. Oraya ilk kez gidenler halkın neden her şeye kuşkuyla yaklaştığını, neden kaygılı ve neden kararlı olduğunu anlama fırsatını buldu. Belki 90’ın üzerinde yaşı olan bir Ana, bu toprakları kendilerine Atatürk’ün armağan ettiğini (nüfusun bir bölümü Balkanlar’dan göçmen) ve kirlettirmeyeceklerini öyle bir kararlılıkla haykırıyordu ki; her daldan mühendisin de bu sürece ilgi duyma, ayrıntılara girme, gerçeği ortaya çıkarma ve abartmadan ama saklamadan yapacakları açıklamalarla o insanların yolunu aydınlatma sorumluluğundan kaytarma şansı kalmıyordu.Aşağıdaki metin de bu güdü ile, bu sorumluluk yüküyle titizlikle hazırlanmaya çalışıldı. Bu hazırlık sırasında öncelikle Gümüştaş AŞ adına SRK Mühendislik tarafından hazırlanıp Çevre ve Orman Bakanlığı’na sunulan “Proje Tanıtım Dosyası”, Bolkardağ Çinko-Kurşun-Altın-Gümüş kompleks maden yatağı ile ilgili bazı maden jeolojisi araştırma makaleleri ve başka maden işletmeleri ile ilgili incelemelerden edinilen deneyimden yararlanıldı.

“NEREDEN NEREYE!”LERMadenköy yakınındaki bu yatak yeni bulunmuş değil. MTA’dan Ahmet Demirci’nin 1938’de maden Etibank’a devredilirken yazdıklarına göre, eski geçmişi pek bilinmiyor. Gümüşköy’de bulunan cüruflar uzak geçmişte önemli bir madencilik yapıldığının kalıntıları. Madenköy’de ise 1810’da başladığı bilinen bir işletmenin 1908’de maliyetler arttığı ve işçi bulunamadığı için sona erdiği bildiriliyor. Toplam üretimin 18.000 tonu aşmadığı, en çok çalışılan yılda bile üretimin 2500 tonu ancak bulduğu söylenmekte. O dönemde kendi adına çalışan madenciler çıkarttıkları cevher, yine başka bir tüccarın kurduğu ilkel bir tesiste yakılan kömürle kavrulur ve elde edilen metal Devlet tarafından satın alınıp İstanbul’a taşınırmış. Devlet, teslim edilen gümüş ve litarjın okkasına ve altının dirhemine belli bir para ödermiş. 1900’lerin başlarında Devlet modern bir fırın kurmuşsa da, işçi ve madenci bulmak iyice güçlenince de maden 1908’den sonra çalışmamış. Cumhuriyet’ten sonra İş Bankası ile bir özel girişimcinin kurduğu özel bir şirkete verilen işletmede 1925-28 yılları arasında hazırlık ve tasarım çalışmaları yapılmış; ama, işletmeye alınamamış. Şirket işletmeyi başaramayınca, “Devletçilik” te öne çıkınca 1935 yılında sözleşme iptal edilmiş, MTA tarafından arama çalışmalarına başlanmış. Daha o yıllarda madenin simli kurşundan çok, altın kapsamıyla değerli olduğuna ilişkin yapılan değerlendirmeler var. 1938yılında MTA adına çalışan bir Alman uzmanın, Dr Oelsner’in yazdıklarına göre 1680 m yükseltisindeki Madenköy’ün karşısında MTA’nın açtığı galeri 1780 m yükseltisinde, bu yöredeki en eski üretim kalıntıları 2500 m yükseltisinde ve biraz uzakta kalan en yüksekteki üretim kalıntıları da 3000 m yükseltilerinde. 1935-1938 yıllarında MTA Enstitüsü Bolkardağ bölgesinde önemli rezervler bulmuş, üretim için toplam 3190 m işletme galerileri açmış. +1930 m yükseltisinde 1100 m uzunluklu MTA galerisi, +2105 m yükseltisinden 800 m uzunluklu galeri açılmış, biri 120 m ve biri de 80 m’lik kuyular ve ara katlar oluşturulmuş. Ayrıca üretilecek cevheri +1930 yükseltisinden Maden Dere’de kurulacak tesislere taşımak için 500 m de dekovil hattı döşenmiş. Bu hazırlıklardan sonra 1939 yılından Bolkardağ sahası, işletmesi için ETİBANK’a devredilmiş. Ama, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması nedeni ile madenin işletilmesine başlanılamamış.Etibank 1974-1975 yılında yeniden çalışmaya başlamış, eski ocaklar temizlenmeye çalışılmış, ama üretime geçilmeden faaliyetler yine durdurulmuş. Saha Etibank’ça 1987 yılında redövans, bir çeşit kira karşılığı TÜPRAG firmasına verilmiş. Bu firmanın rezerv doğrulama çalışmaları 2 yıl sürmüş, altın ve gümüş fiyatlarının düşüklüğü ve maden üzerindeki Devlet payının yüksekliği(?) nedeniyle bu firma da sözleşmeyi feshetmiş.

Nereden nereye? Kimler emek vermemiş ki burada. 1989 yılında yakındaki başka bir maden yatağını inceleyen mühendisler Çağatay ve Arman emek verenlerden yayın yapanları şöyle sıralamışlar: “Bolkardağ mağaralar yöresi, kurşun-çinko yatakları, çok eskiden beri bilinmekte ve işletilmektedir (Yener ve Özbal, 1986). Bu yataklar bir çok yer bilimci tarafından incelenmiştir. İlk çalışma Coulant (1884) tarafından yapılmıştır. Yatakların ayrıntılı incelemesi Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonraya rastlamakta (Cokino, 1927; Helke, 1929; Kovenko,1929) ve M.T.A. Genel Müdürlüğünün kurulmasıyla yoğunluk kazanmaktadır (Schumacher, 1937; Demirci,1938; Ducros,1938; Ladome, 1938; Ölsner,1938; Yener,1938). 1960 yılından sonra Bolkardağ yatakları yeniden incelenmiştir (Romberg ve Toktaş, 1961; Petraschek, 1965; Çalapkulu, 1974, 1978; Yıldırım,1979; Şişman-Şenocak,1981; Yıldırım ve diğ., 1984)”. Doğanın armağanı olan bu yer altı zenginliğimiz, onlarca kamu görevlisi mühendis tarafından o zor koşullarda ve ne emeklerle incelenip açığa çıkarılmış. Kamu kurumları babalarımızdan ve bizlerden alınan vergilerden ayrılan kaynakları burada harcamış. Şimdi ise, bir özelleştirme ve bir devir işlemiyle bir özel şirketin kâr sağlayacağını umduğu bir proje alanı olmuş. Özelleştirme 1998 yılında yapılmış. Yabancıya gitmemiş. Etibank sahayı daha önce MTA mühendisi olarak burada

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 82: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7çalışan, sonra özel girişimci olan Ahmet Necati Şişman’a devretmiş.Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, TBMM’nin 01.02.2005 günkü birleşiminde bir Niğde Milletvekili’nin yazılı sorusunu yanıtlarken süreci şöyle açıklamış. “Niğde-Ulukışla-Maden Köyü-Bolkardağı madenlerine ilişkin cevabımı arz ediyorum. Niğde-Ulukışla İlçesi-Maden Köyü- Bolkardağı civarında 2326 numaralı ve 15 Mayıs 1987 tarihli kurşun, çinko, gümüş, altın işletme izinli ruhsat, 1998 yılına kadar Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün uhdesinde iken -ki, ben de, bir ara, o dönemde genel müdürlüğünü yaptım- aynı yıl, 11/3 sayılı yönetim kurulu kararıyla Ahmet Necati Şişman'ın uhdesine devredilmiştir. Ahmet Necati Şişman tarafından sahada ekonomik rezerv ve tenör tespitine yönelik çalışmalar yapılmış ve 24 Şubat 1999 tarihinde de sahada üretim faaliyetinde bulunulmak amacıyla SOMAŞ Maden İşletme Sanayi ve Ticaret AŞ ile rödovans sözleşmesi yapılmıştır. Ancak, rödovans sözleşmesinin ruhsat sahibi tarafından iptal edilmesinden dolayı, sözleşmenin iptali konusu mahkemeye intikal etmiş olup, mahkeme devam etmektedir. Bu nedenle, mahkemenin devam etmesi sebebiyle, sahada faaliyet gösterilememektedir. Ayrıca, sahada çalışma mevsiminin çok kısa olması ve pazar şartları nedeniyle, Maden Kanununun 37 nci maddesine göre, geçici tatil talebinde bulunulmuştur. 3213 sayılı Maden Kanununun 37 nci maddesi kapsamında, geçici tatil talebinin gerekçesinin ortadan kalkmasından itibaren, üç ay içerisinde ruhsat sahibi faaliyete geçmek zorundadır. Aksi takdirde, maden sahasının yeniden faaliyete geçmesini sağlamak üzere, Maden Kanunu kapsamında gerekli tedbirler alınacaktır.”Bu sıkıntılar aşılamamış olmalı ki, N. Şişman, işletme ruhsatlı bu sahayı Haziran 2007’de Gümüştaş AŞ’ne devretmiş.Şişman, bu hizmetlerinin (!) karşılığında bir de ödül almış. 14-16 Ocak 2008’da yapılan “Türkiye Kurşun Çinko Yataklarının Jeolojisi, Madenciliği, ve Mevcut Sorunları Sempozyumu”nun Danışma Kurulu’nda sahibi olduğu İmece Mühendislik adına yer alan Necati Şişman’a bir de Sempozyum’un hizmet ödülü verilmiş.Gümüştaş ise, geçen iki yıl içinde hazırlık galerilerini tamamlamış ve işletmeye hazırlanmış.Oysa bu maden yatağı çok özel. Yerinden ötürü işletme zorlukları varsa da, yatağın ve cevherin özelliklerinden ötürü de işletmeci için bir çok üstünlükleri var.1976 yılında F. Çalapkulu’nun yaptığı doktora çalışmasının sonuçlarına göre asıl cevher getirici kaya birimi olan Horoz Granodiyoriti bugünkü yerine yaklaşık 40 milyon yıl önce yerleşmiş. Kestiği ve ısıttığı kayalarla olan dokanaklarında yeni mineraller oluşturmuş. Yaydığı sıcak ve cevher yüklü sıvılar da kırıklı ve geçirimli kayaların içindeki cevher damarlarını, ilk maden damarlarını oluşturmuş. Bunlar o günden beri yer altı sularıyla ve bazı kalıntılara bakılırsa sıcak sularla yerlerinden çözeltilip yeraltındaki başka yerlerde başka biçimlerde yeniden çökeltilmiş.Bu yüzden Madenköy yakınındaki madenin çoğu bugün, ilk oluştuğu yerinde değil. Buradaki maden yatağı başka yerlerde pek karşılaşılmayan türden. Yatağın büyük bölümü, kireçtaşlarının içinde soğuk ya da sıcak yeraltısuyunun eriterek oluşturduğu mağaralarda birikmiş olan artıkların, çökeltilerin içinde. Bilindiği gibi kireçtaşları kalsiyum ve karbonattan oluşuyor. Bunlar genellikle sert ve kolaylıkla çatlaklanan kayalar. Bir başka yatkınlıkları da, bu çatlaklardan süzülen yeraltısuyunun bu kalsiyum karbonatı kolayca çözmesi ve bikarbonat olarak içine alıp taşıması. Bu şekilde yüzeye yakın yerlerde sık ve dar olan erime boşlukları oluşuyor; ama, bunlar derinleştikçe birleşip büyüyor ve büyük mağaralar oluşuyor. Toroslar’da ya da Batı Karadeniz Dağları’nda bu tür çok büyük mağara sistemlerinin olduğu biliniyor. Bu sistemlerin bazı kesimleri geçilemeyecek kadar dar, bazı yerleri ise dev salonlar oluşturuyor; kenar, taban ve tavanlarında çok bilinen sarkıt ve dikitler de oluşabiliyor. Bu sistemlerin kimi yerleri suyla dolu, çoğu yerlerinden ise su akıp geçiyor ve orası genellikle boş kalıyor. Bu sistemlerin en alçak yerlerinden de büyük su kaynakları boşalıyor. Bolkardağları’nın büyük bölümü kireçtaşlarından kurulu olduğu için de bu tür mağara, erime boşlukları, karstik sistemler çok yoğun. Bir anlamda dağ delik deşik. Çok sayıda mağara ve çok sayıda kaynak boşalımı var. Mağaraları oluşturacak şekilde suda çözünen kireçtaşlarının büyük bölümü kalsiyum karbonattan kurulu olsa da, biraz da başka bileşenler, daha çok ta kil mineralleri ve kum kırıntıları var. Kireçtaşları mağaraları oluşturacak şekilde suda çözünürken suda erimeyen bu kil ve kum da çökelip mağaraların tabanında birikiyor. Bu süreç binlerce yıl sürdüğü için de, bu birikintiler çok büyük miktarlara varabiliyor. Bazı yerlerde mağaralar bütünü ile bu çökeltilerle doluyor. Bu durum, Bolkardağ için önemli; çünkü, bu kireçtaşının bazı bölümlerindeki, cevher getiren Horoz Granodiyoriti’nin etkisiyle oluşan cevher mineralleri de, suda çözünen kalsiyum karbonattan geri kalan tortuların içinde zenginleşerek yeniden birikmiş. Yani, Madenköy’deki cevher yataklarının büyük bölümü aslında mağara dolgularında; ve başka yerlerdeki gibi ilk halleriyle, kükürtle yaptıkları bileşikler olan sülfürlü cevher mineralleri şeklinde de değil, oksitli kalıntı mineralleri şeklinde birikmiş. Yatak başka yerlerdekinden çok farklı ve son derece düzensiz yayılan mağara sistemlerinin içinde. Dr Oelsner işte bu mağara ve mağaralarda birikmiş olan çökelleri oldukça iyi incelemiş; çok ayrıntılı bir harita hazırlamış. O dönemde MTA tarafından da bu sistemin içinde uzun galeriler açılmış.Bu yolla 1938 yılında belirlenmiş olan cevher miktarı 302.000 ton. Geçen bunca zaman sonra, Gümüştaş AŞ’nin proje tanıtım dosyasında verdiği değer de ancak 430.000 ton!Etibank’lı yıllar da, özel girişimcilerin elindeki yıllar da işletme ile değil, işletme hazırlıklarıyla geçmiş.Oysa yukarıda sıralanan özelliklerinden ötürü burası bir dizi üstünlüğü olan bir maden. Bir kere cevher, sözü edilen mağaraların içinde biriken çökellerin içinde. Yer altı işletmesi olanaklı ve ekonomik. İşlerin çoğu yeraltında yapılacağı için de kış mevsiminde de çalışılabilecek. Ana galerilerin dışında sert kaya kazısı hemen hiç gerekmeyecek. Hep yumuşak kaya kazılacak. İşletme süresince 430.000 ton cevher kazılıp çıkarılacak; ama, kazılacak kayadan çıkacak ekonomik olmayan kaya, yani pasa Yeşelli Toyislam ocağında yalnızca 3 yıl, Küçük Toyislam ocağında 2 yıl azıcık çıkacak ve Güzel Mağara ocağında hiç olmayacak. Olanları depolamak için bir yer aramaya, önlem almaya da gerek olmayacak; bunlar ocakların işletme sonrası boşalan yerlerine doldurulacak. Madenin metal tenörü yüksek, zengin. Tonda 10 gr altın var. Uşak Kışladağ’da ortalama 1,29 gr/ton’luk cevher işletiliyor, oysa. Gümüş 332 gr/ton. Ayrıca, %5,4 Kurşun ve %4,7 Çinko üretilebilecek. Elde edilecek metal miktarına göre çok az kazı yapılacak. Bu oran Kışladağ’da 2 milyonda birden çok, Bergama’da 200.000’de bir iken, Madenköy’de yalnızca 100.000’de bir olacak. Cevherin içindeki altın, başka minerallerin iç dokularına, çatkılarına saklanmış değil, serbest durumda. Bu da işlemeyi, zenginleştirmeyi kolaylaştırırken kazanım oranını, verimi arttıran bir etken olacak. Tank liçi, siyanürle işlemin kapalı tanklarda yapılabilmesi olanaklı. Üstelik cevherin özelliklerinden ötürü tanklarda işlem süresi kısa ve kullanılacak siyanür miktarı da az. Zenginleştirme işlemi de ucuza gelecek. Üstelik cevherde kükürtlü mineraller olmadığı için bir de bununla uğraşmak, kavurmak ya da ön kimyasal

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 83: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7işlemlerden geçirmek gerekmeyecek. Bütün bunlardan ötürü de su gereksinimi, başka işletmelerle kıyaslanamayacak denli az olacak. Atıklarda asit kaya drenajı tehlikesi de az, önlem alma gereksinimi sınırlı olacak. Ocaklarda yeraltısuyu sorun yaratmayacak; çünkü, yok. Dağ delik deşik ve yeraltısuyu hızla vadi tabanına kadar iniyor. İşletmenin yapılacağı yükseltilerde su yok. Ocaklardan dışarıya su pompalamak gerekmeyecek. Havalandırma bile gerekmeyecekmiş. Mağara ve bacalar doğal bir havalandırma sağlıyormuş, Gümüştaş’a göre.

Daha ne olsun, ballı börek.Maden bulunmuş, galeriler açılmış, çok kazı gerekmiyor, madeni işletmek te, cevheri işlemek te çok kolay. Büyük olasılıkla sudan ucuza devir alınmış. Ama, öte yandan altın tarihinin en pahalı dönemlerini yaşıyor; onsu 1.000 doları geçti geçecek. Herkesten ucuza mal edip, bu fiyata satmak olanaklı.

Nereden nereye!Bu şans kime gülmüş? Gümüştaş hangi küresel sermayenin masasına konmuş? Yabancıların değil. Eş dost şirketlerinin de değil. Günümüzün “muhalif”(?) bir sermaye grubunun, Doğan Grubu’nun. O yüzden pek çok kişinin kafası karışık. Hiç kuşkusuz kimi çevreler “bu pasta onlara yedirilir mi?” diye mırıldanıyor. Yine hiç kuşkusuz Hükümetimize ters duruyor gibi görünen böyle bir gruba karşı çıkanlara sıcak davranalım diye düşünen yetkeler de vardır. “Şirket Kanada şirketi değil, ABD şirketi değil, yerli bir sermaye grubunun şirketi; şimdi ne yapacağız?” diye kafası karışanlar da olsa gerek. Emperyalizmin çokuluslu şirketlerinin ya da onlarla eklemlenmiş F tipi yerli görünen şirketlerin yaptıklarını “Ulusal” sermaye yaparsa nasıl davranmalı kararsızlığı, bir süre de olsa kimilerimizi duraksatabilir.Ama kararsızlık yaratan en önemli soru şu olmalı: “Tamam, kamu, bulduğu ve üretime nerede ise hazırladığı böylesine değerli bir yer altı kaynağını özel kesime devretti. Tamam, bugünkü düzen böyle; yer altı kaynakları Devletin, onlarda hepimizin hakkı var; ama, özel şirket ya da kişiler bunları çıkarıp kazancı kendilerine alıyor. Düzen bu! Tamam, çıkarılan hammadde ülke içindeki endüstriye girdi olarak kullanılmıyor da, yurt dışına (büyük olasılıkla da değerinden düşük bedelle) satılıyor; ülke endüstrisi de gereksindiği metalleri yurtdışından daha pahalı olan borsa fiyatlarıyla alıyor. Ülkemiz, halkımız bundan da zarar görüyor. Tamam, bunlar düzen sorunu; siyasal iktidar sorunu. Ama, kim işletirse işletsin bu maden çalışmaya başladıktan sonra ve tükenince işletme kapandıktan sonra buranın insanlarını, havasını suyunu, kurdunu kuşunu, böceğini çiçeğini, kar yağışını, kiraz verimini, …. nasıl etkileyecek?”.Bu sorunun yanıtı önemli.

“DİKKAT!”LERBu sorunun yanıtlarını öngörürken dikkat edilmesi gereken bir dizi konu var.Dikkat edilmesi gereken ilk konu madenin, işletme ruhsatı eski tarihli, 1987’den önce verilmiş olduğu için ÇED’den, çevresel etki değerlendirmesinden muaf oluşu. Şu anda yalnızca zenginleştirme tesisi için bir ÇED süreci başladı ve bu sürecin başındayız. ÇED’nin nasıl yapılacağı konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın olurunu almak üzere bir “Proje Tanıtım Dosyası” hazırlanmış durumda. İnceleme olanağı bulunan yalnızca bu dosya. Bu dosyada madencilik konusunda uygulanacak olan yöntemlere, yalnızca bilgi olsun diye değiniliyor. Örneğin yer altı işletmesinin nasıl yapılacağı, pasalara ne yapılacağı, dışarı bir şey çıkarılıp çıkarılmayacağı, cevherin nereye götürüleceği, vb’ne hep ve sadece bilgi için değiniliyor. Dikkat gerektiren şey, bu söylenenlere ne kadar uyulacağı. İşletme projesinde her zaman değişiklik yapılabilir. Kimsenin de haberi olmaz. Çevreye olacak etkiler kökten değişebilir. Olumluluklar olumsuza dönüşebilir. Ama o zaman da, bu madencilik çalışmaları için ÇED olmayacak. Kimse de buna itiraz edemeyecek. Bu nedenle, projenin her aşamasında derin bir dikkatle madencilik işlemlerinin izlenmesi, olası değişikliklerin peşine düşülmesi gerekli.Dikkat edilmesi gereken ikinci konu, aslında en önemlisi. Yeraltından çıkarılacak olan cevher kurulacak 72.000 ton/yıl kapasiteli bir tesiste işlenecek. Burada öğütülecek, siyanürle işlem yapılacak, sıcak kireçle işlenecek, başka kimyasallar kullanılacak, atıklar bir depoda toplanıp orada bırakılacak, bu işlemler sırasında su tüketilecek ve atık su oluşacak, havaya toz ve gaz salınacak. Yani bu tesis, çevre için kapladığı yerin küçüklüğü ile orantısız büyüklükte tehditler taşıyor. Bu tesisin çevre etkileri, alınmasına söz verilen önlemler ve bunların yeterliliği yaşamsal öneme sahip. Bu konu da henüz yeterince açık değil. Çalışmaları ve hazırlıkları sürüyor ve ÇED Raporunda bunun ayrıntılarına yer vermeleri gerekiyor. Bu ayrıntılara bugün de, yarın da dikkat etmek gerekli. Dikkate değer bir başka konu da, sahada yapılacak olan su kalitesi analizleri ve hidrojeoloji çalışması için seçilen alanın darlığı. Tanıtma Dosyası’nda analizlerinin yapılacağı ve boşalımlarının izleneceği belirtilen kaynaklar, yalnızca Çiftehan yönündeki Alihoca köyüne kadar karşılaşılan kaynaklar. Yalnızca 10 km’lik bir su akım güzergahı incelenecek. Ama, buradan sonra da aynı karst akiferinde, erime boşlukları ve mağaraların karmaşık ve yaygın bir sistem oluşturdukları kireçtaşlarının içindeki yer altı suyunun yayıldığı geniş bir alanda gözlem ve izleme çalışmaları yapılmayacak. Hiç değilse gelecek için doğru kestirimler yapabilmek üzere ÇED öncesinde yapılacak hidrojeoloji çalışmasının bu yönde yaygınlaştırılması gerekirdi. Çiftehan Pozantı arasındaki büyük ve ünlü Şekerpınar Kaynağı (şişelerdeki Hayat Suyu) da bu kireçtaşlarından, işletmeye 22 km uzakta bu akiferden boşalıyor. Kısacası, bu işletmeden etkilenebilecek olan alan öyle Madenköy-Alihoca Köyü arasındaki vadiyle sınırlı değil. Özellikle yeraltısuyu akımları, olası bir kirliliği çok uzaklara taşıyabilecek. Bu da, bu yörenin hamdolsun denemeyecek bir özelliği.Bu açıdan dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, Tanıtma Dosyası’ndaki “Ocakta su problemi yoktur. Açılan hazırlık galeri ve katları; eski MTA galeri ve kuyuları ile mevcut eski karstik mağara ve boşluklara irtibatlanmış olduğundan tabii sirkülasyonla havalandırma sağlanmaktadır.” sözlerinde saklı. Evet işletmeci rahat edecek, dışarıya su basmak zorunda değil. Havalandırmak bile gerekmeyecek. Ama, ocakta dökülecek her sıvı doğrudan yeraltısuyuna erişecek, her katı kirletici yıkanıp yeraltısuyuna erişmede hiç bir güçlükle karşılaşmayacak. ÇED’de her halde buna karşı önlemlerin de olması gerekecek. Şimdilik bundan söz edilmemiş olması dikkate değer. Patlayıcı kimyasallar, iş makinelerinin yağ ve yakıtları, ocak içinde oluşabilecek çalışanların atıkları, vb, yeraltısuyu sistemini kirletmek için denetimi son derece güç tehditler. Ama esas vahim olan, bundan sonra çıkacak pasaların, yani içinde altın, gümüş,kurşun bulunmadığı için işe yaramayacak olan sökülmüş, kırılmış kayaların işi biten yer altı ocaklarında depolanacak olması. Bunların “bir kısmı kireçtaşı, kükürtlü cevher mineralleri

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 84: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7burada pek yok” denip geçiştirilemeyecek bir tehlike bu. Çünkü işletmeye konu olan cevher oksitli minerallerden oluşuyor; ama, bu ikincil. Asıl cevher minerallerinden türeme. Sahada ilksel cevherli zonlar da var. Bunun keskin sınırlarla sınırlanmadığı da kuşkusuz. Pasada ister istemez ağır metaller ve kükürtlü mineraller, örneğin pirit te, arsenopirit te var. Ve bunlar ocaklara doldurulup yeraltında, gözlerden uzak bir biçimde asit kaya drenajı oluşması ve ağır metal yayılmasına neden olabilecek. Buna karşı alınabilecek bir önlem de yok. Bu tehdit Pozantı’ya, Şekerpınar Kaynağı’na kadar geçerli bir tehdit olacak. Dikkat gerektiren bir olgu da çıkarılacak cevherin içindekiler. “Cevher yatağı bütünüyle oksitlenmiş olup, içinde yoğun limonit+götit ile birlikte oksitli çinko (smitsonit, hidrozinkit, hemimorfit), oksitli kurşun (serüzit, plombo-jarosit çok az galen’le) nabit altın ve gümüş, elektrum (altın+Ag alaşımı), pirit, silis, kalsit, psilomelan; kil, mika ve feldispat mineralleri bulunur.” deniyorCevherin, içindeki altın, gümüş, kurşun ve çinkonun dışındaki büyük bölümü, demir oksit ve silisten (%68) oluşuyor. Kükürt az, %1’in hemen altında. Ama, Arsenik %2,26 oranında ve çok yüksek. Ayrıca ağır metallerden Antimuan 504 ppm, Kadmiyum 386 ppm, Nikel 94 ppm ve Vanadyum da 64 ppm oranında var ve bunlar çevre ve insan sağlığı için tehlike yaratıcı. Bunların yeraltından sökülüp uygulanacak işlemler sırasında çevreye yayılması son derece tehlikeli. Bu bakımdan uygulanacak bütün süreçlere dikkat edilmesi gerekli.

“HAMDOLSUN!”LAR“Beterin beteri var” derler. “Buna da şükür” derler. “Ya daha kötüsü olsa idi” derler. “Katlanmayı bilmek gerek” derler. “Hamdolsun” da derler. Bu deyişlerle, durum hep başka kötülüklerle kıyaslanıp o duruma katlanılması istenir.Madenköy işletme girişimi için de “hamdolsun” denebilecek konular var elbette.Hamdolsun ki, cevherleşme ve yatağın konum ve biçimi sayesinde madencilik yer altı işletmesiyle yapılacak. Büyük ve derin kazı alanları oluşmayacak. Örneğin Uşak Kışladağ’daki gibi 1 km çapında 400 m derinlikli bir çukur kalmayacak geride. Yalnızca galeri ağızları kapatılsa, geride ne kaza ne de çevreye toz yayan yerler kalmayacak. Yine bu kazılardan çıkan pasaların yığıldığı yüz milyon tonluk kaya yığınları olmayacak. Bunlardan asit kaya drenaj suları akıp çevreye yayılmasın diye başarılı olup olmadığı belli olmayan önlemler almak gerekmeyecek. Dışarıda fazlalık olarak Gümüştaş’ın son iki yıl içinde galerileri tamamlarken çıkardığı 17.000 m3 kaya kalacak yalnızca. Hamdolsun ki, işletme sırasında çıkacak pasa az olsa da, ocağın işletmesi bitmiş yerlerine yer altına geri doldurulabilecek. Gözden uzak olacak!Hamdolsun ki, bütün işletme için yalnızca, 15,73 hektar; yalnızca, 157 dönüm arazi kullanılmış olacak. Zenginleştirme tesisinin bulunacağı bu alanın içinde, cevher stok sahası, kırma eleme üniteleri, ulaşım yolları, yaklaşık 10 dönümde cevher zenginleştirme tesisi ve yaklaşık 20 dönümlük alanda da atık depolama tesisi yer alacak.Hamdolsun ki, cevher zengin ve cevherin özellikleri nedeniyle, cevherin işlenmesi ve içindeki altın, gümüş, kurşun ve çinko gibi metallerin kazanılmasında fazla kimyasal ve fazla su tüketilmeyecek. İşletmede her bir ton atık için 5 kg NaCN, Sodyum Siyanür kullanılacak. Kışladağ’da tüketilen siyanür bunun 9 katı, 45 kg/ton. Kışladağ’da toplam 40.000 ton NaCN tüketilecek iken, Madenköy’de bu 2.160 ton kadar olacak. Daha çok Gümüştaş adına hamdolsun ki, yer altı ocaklarında su olmayacak ve su çekilip dışarıya boşaltılmayacak.Hamdolsun ki, pek ağaç kesilmeyecek. Turgutlu Çaldağ ya da Kışladağ ya da Erzincan Çöpler’de olduğu gibi sayısız ağaç kurban edilmeyecek. Hamdolsun ki, yeraltında havalandırma gerekmeyecek ve bir motor da bunun için çalıştırılıp bu vadinin havasına bir de onun egzozu katılmayacak. En çok ta işletmeci buna gönülden şükredecek.Hamdolsun ki, bu iş fazla sürmeyecek. Proje ömrü, 2 yıl hazırlık, 7 yıl üretim ve yaklaşık 2 yıl kapatma çalışmaları olmak üzere 11 yıl kadar olacak. Ama, sahada arama çalışmaları da sürüyor. İlerleyen dönemlerde rezerv geliştirme çalışmalarıyla birlikte yeni rezervlerin bulunması söz konusu olabilecekmiş. Bu pek olası. Çünkü, zenginleştirme tesisinin amortismanı tamamlanmış olacak. Eklenecek her rezerv çok ucuza işletilebilir olacak. İleride, daha uzaktaki ocaklardan benzer cevherler çıkarılıp buraya taşınırsa hiç şaşmayın. Buna da Gümüştaş’ın hamdolsun demesi gerekir.Gümüştaş, Hamdolsun diyebilir, burası gözden uzak, yerleşik nüfus az. Ama, hamdolsun ki Madenköy ve Alihoca köyleri halkı, Ulukışla’lılar ve Niğde’liler kendilerinin, çocuklarının, çevrelerinin geleceğini önemsiyor, olanları ve olup bitecekleri izliyor.

“EYVAH!”LARElbette, bunlar olabileceklerin hepsi değil. Tasarlanan işletmenin öyle yanları var ki: Eyvah!ÇED’e konu olacak olan tesis, yeraltından çıkarılacak cevherin işlenip içindeki hedeflenen metallerin kazanılması için kurulacak. Kimyasallar kullanılacak ve atıklar oluşacak.Bu tesis, cevher stok sahası, cevher hazırlama ve zenginleştirme üniteleri ve atık depolama tesisinden oluşacak. Cevher hazırlama ve zenginleştirme birimleri; kırma/eleme, öğütme, yoğunlaştırma, kireçleme, liç, yıkama, siyanür bozundurma ve kazanım birimlerinden oluşacak.Yer altı madenciliği ile üretilecek olan cevher, kamyonlarla cevher stok alanına, oradan da kırıcıya bir apron besleyici ile aktarılacak. Kırma ve eleme birimi iki kırıcıdan oluşacak. Kırıcı biriminde cevher taşıma, bantlı taşıyıcılarla olacak. Kırılan cevher yine bantlı taşıyıcılar ile ince cevher stok sahasına götürülecek. Sistemde toz oluşumunun önlenmesi amacıyla su ile spreyleme yapılacak. Su püskürtmenin ne titizlikle yapılacağı konusunda kimse güven veremez. Ne dünyada ve ne de ülkemizde hiçbir maden işletmesinde bu konunun gereken titizlikle uygulandığı görülmemiştir. Öte yandan, tesis yaz kış çalışacak. Kışın, o koşullarda su püskürtülebileceği düşünülemez bile. Belli ki, kırılmış cevherin taşınması sırasında çevreye toz yayılması

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 85: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7kaçınılmaz olacak.Kırılmış cevher, çubuklu değirmen ve ardından siklonlarla kapalı devre çalışan bilyeli değirmene beslenecek.Dikkat ve Eyvah: “Öğütme devresinde siyanür mevcut olacaktır ve burada liç işleminin bir kademesi gerçekleşecektir.” Liç, “çöktürme tankında ve liç tanklarında da gerçekleşecektir.Bilyalı değirmen çıkışında yer alacak siklon üst akıntısı tek kademeli titreşimli atık eleğinden geçecektir. Atık eleği elek altı, yüksek devirli çöktürme tankına yönlendirilecektir. Çöktürme tankına flokülant ilavesi ile katılar çöktürülecektir. Çöktürme tankı üst akımı değirmenlere yeniden gönderilecektir. Çöktürme tankı alt akımı sıcak kireç işlem devresine pompalanacaktır.”Bütün bu süreçte, bütün bu donanımlarda siyanür olacak. İlerideki liç tankları ve ardıllarında “Cevher zenginleştirme yöntemi olarak siyanür ile gerçekleştirilecek tank liçi yöntemi seçilmiş olup, siyanürün kullanıldığı alanlarda HCN gaz oluşumunun engellenmesi gerekecektir. Bunun için, siyanür içeren tüm pülp ve solüsyonların pH’ı en az 10,5’e ayarlanıp sürekli kontrol edilecek ve HCN gazı ölçüm detektörleri ile HCN gazı oluşumu izlenecektir.” Pekiyi, öğütme devresinde, çöktürme tankında, siklon ve titreşimli eleklerde bu nasıl olacak? Burada pH denetimi olanaksız!pH denetimi yapılamazsa ne olur. Uşak Kışladağ’da olan olur. Havaya karışan hidrojen siyanür gazı yüzlerce kişiyi zehirleyebilir, hayvanlar ölü ya da sakat doğurabilir, arılar göçebilir, tilkiler ölebilir. Çünkü, pH denetimi yapılamadığında siyanürün çoğu bölümü suda çözünemez olur ve HCN (Hidrojen Siyanür) gazına dönüşür ve havaya karışır. Siyanürün zehirleyici olan bölümü de bu. Bu oluşmasın diye habire siyanürlü suya sönmemiş kireç atılır ki, pH değeri 10,5’a yakın olsun. pH=10,5 olduğunda bile suda çözünmüş olan siyanürün %15’i HCN’e dönüşüp havaya karışır. pH’ı 10,5’a çıkarmak ve orada tutmak ta öyle kolay değil. Yapabilen de, pek yok. pH düştükçe daha çok, daha çok HCN gazı oluşup havaya karışır. HCN’in havada ultraviyole ışığın etkisiyle parçalanıp zararsız bileşiklere dönüştüğü de söylenir; ama bu ancak, sıcak ve güneşli yerlerde olur. Herhalde, Alihoca Vadisi’nde, Bolkarların eteğinde değil.Kuşkusuz seçilmiş olan bu yol, işletmeci adına daha yüksek oranda metal elde edebilmek için. İşletme verimini yüksek tutabilmek için. Hazırlayanlar bununla övünüyor, buna harika bir mühendislik tasarımı gözüyle bakıyor olabilir. Ama, her şey bir yana pH denetimi ve siyanürün sakınımı açısından çok kullanışsız ve Bolkar kireçtaşlarının karst sistemi gibi delik deşik bir sistem, bu. Eyvah!İşletmede ayda 30 ton Sodyum siyanür, 1,5 ton Kostik (NaOH), 350 ton Kireç (CaO), 0,9 ton Kireç çözücü, 4,5 ton Diatomit, 3 ton Çinko, 0,6 ton İzabe reaktifi, 1,5 ton Flokülant (köpürtücü), 36 ton Sodyum metabisülfit ve 0,75 ton da Bakır sülfat kullanılacak.“Bu süreçte sıcak kireç ön işlem ünitesi üç adet karıştırmalı liç tankından oluşacak ve öğütülmüş cevher, yaklaşık 97oC’a ısıtılacak.Liç birimi de, dört liç tankından oluşacak. Liç işlemi 72 saatte tamamlanacak. Birinci ve ikinci liç tanklarına NaCN çözeltisi (1,0 gr NaCN/L) ilave edilecek ve altın ile bazı gümüş minerallerinin çözünmesi için gerekli oksijen için de tanklara çok aşamalı yüksek basınçlı üfleyici ile hava basılacak. Liç devresi deşarjı CCD yıkama devresine pompalanacak. Yüklü çözelti liç edilen cevherden bir standart CCD (ters akımlı çöktürme) yıkama devresinde ayrıştırılacak. Siyanür seviyesi de böylece bir miktar düşecektir.” Bir miktar düşecekmiş. Ama, hem ne kadar olduğu ve hem de ne olacağı belli değil.“Liç devresi deşarjı koyulaştırıcılara gönderilip metalli çamur ayrılacak. Son CCD koyulaştırıcısından gelen alt akımı siyanür bozundurma devresine pompalanacak. Tanıtma Dosyası’na göre siyanür bozundurma devresi bir seri liç tankından oluşacak ve devre 12 saatte tamamlanacak. Siyanür, sodyum metabisulfit (Na2S2O4) eklemesiyle bozundurulacak. Kimyasal eklemesi, atıktaki WAD siyanür seviyelerini 10 ppm’in altında tutacak şekilde ayarlanacaktır.”Tanıtma Dosyası’nda, bu siyanür bozundurmasının çamurun yalnızca sıvı fazında etkili olacağı söylenmiyor. Gizleniyor. Oysa, başka bileşenlerle kompleks bileşikler yaparak katı fazda kalan siyanür bu bozundurmadan etkilenmeyecek. “Siyanür bozundurmanın tamamlanmasından sonra çamur ADT’ye pompalanacak. Yani katı fazdaki siyanür ve ağır metallerle birlikte. Cevher hazırlama ve zenginleştirme tesisi atıkları, günde 200 ton atık çamur, içindeki katıların nihai depolaması için atık depolama tesisine pompalanacak.” Tanıtma Dosyası’na göre, Atık Depolama Tesisi ile ilgili gerekli mühendislik çalışmaları, geçirimsizlik özellikleri ve zemin konusunda çalışmalar başlatılmış ve ÇED Raporu’nda gerekli ayrıntılar verilecekmiş. Beklenecek elbette. Ama, Tanıtma Dosyası umut vermiyor. Depoda neyin biriktirileceği çoktan belli; ama, açıklanmıyor. Araştırmalar ise bu yapı göçer mi, sızdırır mı sorularını yanıtlamakla sınırlı kalacak gibi.Tanıtma Dosyası’nın hiçbir yerinde cevherin içinde bulunan %2,26 Arsenik, 504 ppm Antimuan, 386 ppm Kadmiyum, 94 ppm Nikel ve 64 ppm Vanadyum’dan da söz edilmiyor. Bunlar da ADT’de, Atık Depolama Tesisinde ilelebet kalacak. Bunlar yeraltında çevreye yayılma olanağı bulamadan dururken; işletme bunları alacak, yeryüzüne çıkaracak, uygulanan kimyasal işlemler sırasında serbestleştirecek ve sonra da Alihoca Vadisi’ne bir armağan olarak bırakacak. Eyvah!Eyvah, çünkü bunlar azgün kanser yapıcılar. Tozlarla, suyla, topraktan ota, ottan ete süte, oradan insan bedenine kolayca yayılan ağır metal ve metalsiler. Eyvah, çünkü bunlar insanlarda olabilecek her türlü kanseri başlatabiliyor. Belli ki, doğada bir şekilde kararsız da olsa bir denge içinde yer altında konaklamış olan bu şeytanlar, kazılacak, öğütülecek, kimyasal maddelerle işlenecek ve sonra orada nasıl tutulabilecekleri belli olmayan atık depolama tesisinde biriktirilip Ulukışla’dan Pozantı’ya Bolkardağları’nın eteklerinde yaşayanlara miras bırakılacak.Yukarıda, ocakta dökülecek her sıvı doğrudan yeraltısuyuna erişecek, her katı kirletici yıkanıp yeraltısuyuna erişmede bire güçlükle karşılaşmayacak demiştik. Patlayıcı kimyasallar, iş makinelerinin yağ ve yakıtları, ocak içinde oluşabilecek çalışanların atıkları, vb, yeraltısuyu sistemini kirletecek. Hele, bundan sonra çıkacak pasaların, yani içinde altın, gümüş,kurşun bulunmadığı için işe yaranmayacak olan sökülmüş, kırılmış kayaların işi biten yer altı ocaklarında depolandığında yeraltında, gözlerden uzak bir biçimde asit kaya drenajı oluşması ve ağır metal yayılmasına neden olabilecek. Buna karşı alınabilecek bir önlem de yok, demiştik. Bu tehdit te Pozantı’ya, Şekerpınar Kaynağı’na kadar geçerli bir tehdit olacak. Ama daha ilk günden Madenköy’ün kullandığı ve ocakların hemen altında kalan içme suyu kaynağı, Karboğazı Kaynağı bundan etkilenecek. Bunun olması çok olası. Eyvah!Kuşkusuz ÇED yapılıp Raporu ortaya çıkınca bu kaygıların belki bazıları ortadan kalkacak; ama, bugüne kadar başka yerlerde yaşananlardan edinilen deneyimler göz önüne alınınca, çok daha vahim sorunlar üzerinde tartışılması gerekecek.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 86: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Doğa mükemmel değil. Doğanın belki de en düzensiz, en dengesiz yerleri maden yatakları. Koşullar biraz değişince bambaşka süreçler ortaya çıkmaya başlıyor. Bu nedenle doğaya her türlü müdahale bazı dengeleri bozar ve yaşamı ve ekolojik dengeyi tehdit eden süreçler başlar. Bu açıdan madencilik çalışmaları titizlikle ve bundan etkilenecek olanların bilgisi çerçevesinde planlanıp, ancak onların onayıyla başlatılması gereken çalışmalar. Bu açıdan bakıldığında Madenköy madeninin işletilmesinin, Madenköy, Alihoca, Ulukışla, Pozantı ve Niğde’lilerin istediği, onların yararına bir iş olması gerekmez mi? Daha düne kadar, onlara bir şey soran olmadı. Geldiler, kazmaya başladılar. Geldiler, çiftçinin tarlalarında izinsiz su kuyuları yapmaya başladılar. Topladıkları örneklerin üzerinde yaptıkları testlerden halkın haberi bile yoktu. Topladıkları bilgilerle teknoloji testleri yaptıkları ve proses şemalarını hazırladıkları anlaşılıyor. Bundan da halkın haberi yoktu. Rızalarının, onaylarının alınması bir yana, haberleri bile yoktu. Tanıtma Dosyası’nda bile bazı risklerin olduğu ve ÇED sürecinde bunlara karşı önlemlerin tasarlanacağı söyleniyor. Peki bu riskler kimi tehdit ediyor? Gümüştaş AŞ’nin paydaşlarını mı? Prosesi tasarlayan mühendisleri, doçentleri, profesörleri mi? Ankara’daki Çevre ve Orman Bakanlığı bürokrat ve teknokratlarını mı? Hayır hiç birini değil. Önce bu vadide yaşan birkaç bin kişiyi. Bu vadide yaşayan balık, böcek, sürüngen, memeli, kuş, evcil hayvan, çiçek, ot, ağaç, nasıl bir canlı varsa onları tehdit edecek. Bu vadinin çevresindeki köylerde kiraz yetiştirenleri, kayak ve tırmanış için gelen sporcuları, bu gizli turizmden kazanan Ulukışla’lıları, Hayat Suyu’nu şişeleyen yatırımcıyı ve o suyu içecek olanları tehdit ediyor.

SERMAYENİN DİNİ İMANI YOKTUR!Öyleyse bu işe girişen sermayedarın kim olduğunun hiçbir önemi yok. Yaşamı savunmak için kulaklarını dikince, öğrenince, düşününce, gerektiğinde ayağa kalkıp HAYIR deyince, Başbakanımızın şaşırıp söylediği gibi Sermayenin dini imanı yoktur. Madenköy’lüler, Ulukışla’lılar. Yaşadığım kentte sizin ürettiğiniz kirazlarınızı satın alıp yiyeceğim. Beş on yıl sonra belki torunum gelip Bolkarlar’da kaya tırmanışı yapacak. Köyünüzün suyunu içecek. Akdeniz’e gittiğimde Şekerpınar suyunu koyacaklar önüme, içeyim diye. Suyunuzda arsenik, meyvelerinizde ağır metal olursa sizden razı olamam. Siz de bunun hesabını çocuklarınıza veremezsiniz. Hem kendinize ve çocuklarınıza ve hem de bize karşı sorumlusunuz. Biz de size karşı sorumluyuz. Bildiğimiz, duyduğumuz, öğrendiğimiz her şeyi size taşıyacağız. Yaşamdan yana olanlar için en büyük güç, doğru bilgidir. Size doğruyu söylemeyi sürdüreceğiz. Başka yerdeki olumsuzlukları ezbere, Madenköy’e de yakıştırmayacağız. Ama, her yeni bilgiyi irdeleyip o işletmenin varsa zaaflarını ortaya dökeceğiz.Gümüştaş iyi ellerde ise açık olmalı. Hiçbir şeyi gizlememeli. Sizi ikna etmeli, rızanızı almalı.

İzmir’in suyunun ‘altın’da ne var?İzmir’in içme suyunu tehdit eden altın madeni tehlikesi, kentteki meslek örgütleri ve üniversiteler tarafından ortaklaşa yapılan bir sempozyumla tartışıldı. Ege Üniversitesi, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası ve TMMOB İKK tarafından gerçekleştirilen “İzmir’in su sorunu ve politik yaklaşımlar” konulu sempozyum Atatürk Kültür Merkezi’nde yapıldı. Sempozyumu desteklediğini açıklayan İzmir Büyükşehir belediye Başkanı’nın söz verdiği halde “Başbakan Erdoğan’ın İzmir ziyaretini” gerekçe göstererek sempozyum açılışına katılmaması tepki ile karşılandı. Bazı konuşmacılar “Hiçbir şey kentteki 250 bin kişinin içme suyundan daha önemli olamaz” derken, Kocaoğlu’nu savunmak ise orada bulunan belediye bürokratlarına ve ilçe belediye başkanlarına kaldı.ALTIN MI, İZMİR’İN SUYU MU?Sempozyumu düzenleyen kurumlar adına gerçekleştirilen açılış konuşmalarının ardından yapılan birinci oturumda “İzmir’in suyunun ‘altın’da ne var?” sorusuna yanıt arandı. Sorunun yanıtı aslında toplantının başlığında da vardı ama konuşmacılar olayı biraz daha ayrıntılandırdılar. İlk konuşmayı yapan Efemçukuru köylülerinin avukatı Arif Ali Cangı, belki de konuşmasının en sonunda soracağı soruyu, en başında yöneltti; İzmir’in suyu mu Efemçukuru altın madeni mi?Efemçukuru altın madeni konusunun 10 yıldır gündemde olduğuna dikkat çeken Cangı, bu on yıllık sürede gelişen hukuki süreçleri aktardı. Cangı, hukuk ve idare adına yapılan birçok yanlışlığı sıraladığı konuşmazsında, altın madeninin artık köye sahip olduğunu ve bu yılın ortalarında üretime geçmeyi planladığını aktardı.İZSU’YA BİR ÖNERİEfemçukuru altın madeninin önündeki en önemli engel olarak gösterilen ve Büyükşehir belediyesi tarafından ‘”kent için yaşamsal önemde” denilen Çamlı Barajı ile ilgli gelişmeleri konuşmasında aktarması beklenen İZSU Genel Müdürü Alpaslan Aslan’ın daha çok İZSU’nun projelerinden ve hali hazırdaki kentin içme suyundan bahsetmesi ve Çamlı barajını bir cümle ile geçiştirilmesi hayal kırıklığı yarattı. Konuşmaların ardından bu yönde gelen sorular üzerine daha ayrıntılı bilgi vermek durumunda kalan Alpaslan, Çamlı Barajından vazgeçmediklerini ama bakanlık tarafından barajın yenilenmesi istenen fizibilite çalışmaları için açtıkları 2 ihaleden de sonuç alamadıklarını belirterek, bunun sorumlusu olarak üstü örtülü bir şekilde AKP hükümetini gösterdi. Alpaslan’ın bu yanıtına karşılık konuşmacılardan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, eğer İZSU

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 87: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7razı gelirse içinde kurum yetkililerinin de olduğu 30 kişilik bir teknik ekiple, 6 ay içinde bu fizibilite çalışmalarını, ücretsiz olarak yapabilecekleri teklifini getiri. Alpaslan’ın bu teklif karşısında suskun kaldığı görüldü. Konuşmasına geçtiğimiz günlerde ilk kez gazetemizin gündeme getirdiği Karşıyaka yamanlar Dağındaki altın madenini anlatarak başlayan Öngür, burada bulunan 1.600 kilo altın için dağın altının üstüne getirileceğini, bu arada asit maden drenajı oluşmasının ise kaçınılmaz olduğunu söyledi.İL ÖZEL İDARESİ ‘İZLİYOR’MUŞ!Sempozyum konuşmalarının başında İl Özel İdaresi tarafından iletilen “Efemçukuru Altın madenini sürekli izliyoruz” notunu eleştiren Öngür,”2000 yıl önce işletilen madenlerin meydana getirdiği ağır metal kirliliğinin önlenmesi bile başarılamadı. Efemçukuru yöresinde ağır metallerin serbest kalması süreci başladığında bunun döngüsü de, izlenmesinin bir faydası da yok” diye konuştu. Efemçukurunda siyanür kullanmayacağım diyen şirketin kendi raporlarında ‘kavurma’ yönteminden bahsettiğine dikkat çeken Öngür, madenle ilgili bilirkişi incelemelerinde ve mahkeme kararlarında bu kavurma yönteminin çevreye etkilerini sorgulanmadığın söyledi. E.Ü. Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Ali Osman Karababa ise kendi bekleyen bu büyük tehlikelere karşı acil olarak bir şeyler yapılması gerektiğine vurgu yaptı. Türkiye’nin madenciler tarafından delik deşik edildiğini belirten Karababa, bu madenlerin sağlığa olan olumsuz etkilerini anlattı.Sempozyuma, Zorlu Grubu tarafından işletilmesi planlanan Gördes’teki nikel-kobalt madeni yakınlarında yer alan 6 köyün muhtarının da katılması dikkat çekerken, bu bölgeden gelen konuşmacılar yörenin tarımsal önemine dikkat çekip, nikel madeninin buna çok büyük zarar vereceğini söylediler. Bakanlıklar tarafından İzmir’in içme suyu sorununa kesin çözüm olarak gösterilen ve kente 120 kilometre uzaklıkta bulunan Gördes Barajı’nın bu nikel madenine sadece 15 kilometre uzaklıkta olduğu ve bu barajın suyunu da sempozyumda altı çizilen bir başka konu oldu. Sempozyumun öğleden sonraki bölümünde içme suyu sorunu konusunda hukuksal engeller ve yerel yönetimlerin olaya bakışı konu edildi. Bu bölümde Bornova Belediye başkanı Kamil Okyay Sındır, Güzelbahçe Belediye Başkanı Mustafa İnce, İzmir Barosu Çevre Gurubu üyesi Yard. Doç. Dr. Muhlis Öğütçü ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Savaş Dilek birer konuşma yaptılar. Sempozyumun son bölümünü oluşturan forumda ise içme suyuna yönelen bu tehdide karşı daha etkin bir mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiği tartışıldı. (İzmir/EVRENSEL) 2011-03-07

İZMİR’İN İÇİNDE : ARAP DAĞIİZMİR’İN İÇİNDE : ARAP DAĞIKarşıyaka Arap Dağı’nda işletilmek istenen madenin ağaçlandırma sahasında

yer aldığı ortaya çıktıAltıncılardan felakete davetiye

1995 yılındaki selin ardından yeni felaketler olmaması için ağaçlandırma sahası ilan edilen bölgede ÇED raporu olumlu çıkarsa ağaç kesimi yapılabilecek.EMRE DÖKERKarşıyaka Arap Dağı'nda Metro firması tarafından işletilmek istenen altın madeninin, 1995 yılında Karşıyaka'da yaşanan sel felaketinin ardından, erozyonu önlemek amacıyla ağaçlandırma alanında yer aldığı ortaya çıktı. Buraya Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporu verilmesi durumunda ağaçlandırma sahasındaki ağaçlar kesilecek. Bu durumda Karşıyaka'nın olası bir sel felaketine karşı korumasız kalacağı vurgulandı.Kent merkezine 5 kilometre, Doğançay Mahallesi ve toplu konutlara 1 kilometre uzaklıkta bulunan maden sahasında son hazırlıklar sürüyor. Arapdağı bölgesinde altın çıkarma ruhsatını elinde bulunduran Metro Altın İşletmesi, Altıntepe ve Çilektepe maden sahalarında yol düzenlemesi yaptı. Arapdağı olarak bilinen tepede yeralan maden sahasının yakınlarından, İzmir Körfezi’ne dökülen Kocadere çayı geçiyor. Maden sahasına en yakın mahalleler arasında Onur, Doğançay, Nafiz Gürman bununuyor. Şubat ayında maden sahasındaki ilk çalışmalar beton yol yapımıyla başladı. Yol yapımı için şantiye çadırları kuruldu. Telle çevrili sahanın giriş noktalarında “maden sahası girilmez” yazılı tabelalar dikkat çekiyor. Maden sahasında şirketin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nden aldığı ruhsata dayanarak yol çalışmalarına başladığı, ardından da tesislerle ilgili hazırlık yapacağı öne sürüldü. AKP Samsun Milletvekili Fatih Öztürk’ün de yönetim kurulu üyesi olduğu, başkanlığını Galip Öztürk’ün üstlendiği şirketin, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne hazırlattığı raporlarda Karşıyaka’daki maden sahalarındaki altın rezervinin 2 bin 600 kilogram olduğu bilgisine yer veriliyor.65 KİŞİ CAN VERMİŞTİAvukat Şehrazat Mercan, bölgenin 1995 yılında Karşıyaka’da 65 kişinin yaşamını yitirdiği sel baskınının ardından, erozyonu önlemek amacıyla ağaçlandırma sahası ilan edildiğini ve alana çok

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 88: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7sayıda ağaç dikildiğini söyledi. Mercan, “Bu dağda yapılacak maden çalışması büyük bir felakete yol açacaktır. Burada İzmir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün geniş bir erozyonu önleme amaçlı ağaçlandırma çalışmasının bulunduğu saha yer alıyor. Bu durumda madenin çalıştırılması için yapılacak kazı faaliyetleri erozyonu tetikler. Yani bu bölgede bir taşı bile yerinden oynatmamak gerekiyor” diye konuştu. Mercan, Metro şirketinin, eski bir firmanın, eski tarihli ruhsatını devir aldığını da kaydederek,“Ancak İzmir İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Danıştay kararını dayanak göstererek, taleplerini geri çevirdi. Bu durumda, firmanın ÇED Projesi hazırlayıp ÇED olumlu kararı alması gerekiyor. Ancak bence erozyon riski ve ağaçlandırma sahası olması nedeniyle bu süreç dahi işletilemez, İşletilmemeli” dedi. RUHSAT CEPTE..Altın arama ruhsatını elinde bulunduran şirketin yetkilisi Hakan Korkmaz ise henüz Karşıyaka’da altın işletmeciliği amaçlı herhangi bir tesis kurmak için harekete geçmediklerini söyledi. Korkmaz, şirket adına yaptığı yazılı açıklamada, “İzmir ili Karşıyaka ilçesinde bulunan maden sahamızla ilgili gerekli iznin alındığı daha önce 7 Aralık 2010 tarihinde Kamuoyu Aydınlatma Platformu’da duyurulmuştu. Sahada yeraltı tipi (kapalı) madencilik yapılması planlamaktadır. Ancak şu anda herhangi bir tesis inşaatı yapılmamaktadır. Bölgede daha önce madencilik yapılmış olup, herhangi bir farklı uygulama olmaksızın, hali hazırda mevcut olan galerilerde yeraltı tipi madencilik yapılması planlanmaktadır. Ocağa giden ve çok uzun zamandır mevcut olan stabilize yolda, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’nden yol izni alınmak suretiyle yol düzenlemesi yapılmıştır” dedi.

KARŞIYAKA BELEDİYE BAŞKANLIĞINA SUNULAN BİR AÇIKLAMA NOTUALTIN İŞLETMELERİNDE YAŞANAGELEN ÇEVRE SORUNLARI

VEARAP DAĞI ALTIN İŞLETMESİ GİRİŞİMİ

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 89: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 71970’li yılların başından bu yana madenciliğin, altın madenlerini de kapsayan bir bölümünde köklü değişiklikler yaşandı. Son dönemlerde yüksek tenörlü (metal içerikli) maden yatakları tükenmeye yüz tutarken, artık eskisi gibi yüksek tenörlü maden yataklarının keşfi de giderek azalmıştı. Özellikle altın, gümüş, molibden, bakır, nikel, kobalt ve benzeri birkaç metalin yatakları her geçen gün daha düşük tenörlerlerle işletilmek zorunda kaldı. Bu sıkıntı, gelişen büyük ve güçlü iş makineleri ile ekonomik koşullarda kazı, taşıma ve dolgu yapılmasının yolu açıldığı için devasa kazılar yapılabilmesi; kimyasal işlemlerle kayadaki azıcık metalin bile kazanılabilmesi; ve bu metallerin artan fiyatlarının yarattığı çekicilik ile aşılabildi.Artık, örneğin tonda 1,5 gr (milyonda 1,5) altın içeren bir kaya bile cevher sayılıyor ve işletilebiliyor. Turgutlu Çaldağ ya da Gördes’te işletilmeye hazırlanılan Nikel-Kobalt yataklarındaki ortalama tenör %1,28. Havran Tepeoba’da açılan Molibden Ocağı’ndaki tenör de %1,2.Bu durum, bu işletmelerde on ya da yüz milyonlarca ton kaya kazısını, on ya da yüz milyonlarca ton atık kaya yığınlarını, onlarca milyon ton kayanın kırılıp, öğütülüp çoğu durumda açık havada yığınlar oluşturulduktan sonra kimyasal sıvılarla yıkanarak açık havada metalin ayrılmasını getirdi gündeme. Bu madencilik artık yer altı işletmesi olarak yapılamıyor, açık ocaklardan çıkarılıyor cevher. Bu açık ocakların 1 km çaplı, 400 m derinlikli olanları var. Bu çalışma sürdürülebilsin diye olağanüstü sayıda ağaç kesiliyor, toprak kaldırılıyor, yeraltısuyu çekilip ocaktan uzaklaştırılıyor, sürekli olarak tonlarca toz kalkıp çevreye yayılıyor. Cevher niteliğindeki kayalar kazılıp taşındıktan ve öğütüldükten sonra işlem yerindeki yığınlarda ya altın ve gümüş için olduğu gibi siyanürlü sularla ya da Nikel ve Kobalt için olduğu gibi Sülfürik Asit ile yıkandığında bu sıvıların bir bölümü havaya, başka bir bölümü de yeraltısuyu ve yüzey sularına yayılıyor. Bu işlemler sırasında çok büyük miktarlarda da su tüketiliyor. Bu işlemlerden geri kalan kimyasal işlem görmüş ve bolca ağır metalle zengin toprak yığınları ya yerinde bırakılıyor; ya da, atık barajlarında toplanıyor. Bunların başına gelen heyelanlar ya da göçmeler dünyanın her yerinde sorunlar yaratıyor. Siyanürün havada parçalanmasıyla açığa çıkan azot havanın nemi ile oluşturduğu nitrik asit ile doğada çok duraylı olan arsenik minerallerini parçalayıp yeraltısuyunun arsenik açısından zenginleşmesine ve bu suyu kullananların çeşitli kanser türlerinden etkilenmesine neden olabiliyor. Anılan metallerin cevher mineralleri yanlarındaki başka ağır metallerle birlikte doğada kükürtle oluşturdukları bileşikler biçiminde bulunuyor. Bunlar yer altında az sayıda çatlakta suyla karşılaşabilse bile oksijensiz bir ortamda duruyor. Ama, kazılıp çıkarılan ve hele öğütülen kaya parçalarının tepkime yüzeyleri yüzlerce, binlerce kez artıyor, bu yüzeylerde söz konusu mineraller oksijen ve suyla etkileşebiliyor ve oluşan Sülfürik Asit ile kirlenen asit maden drenajı oluşuyor. Bu bir kez başladığında, yüzlerce yıl durdurulamadığı biliniyor. Borçka, Balya, Küre, Kuzey Kıbrıs’ta bunun tipik ve kötü örnekleri var. Asitli sular, kayalarda kalan ağır metalleri de yüklenip çevreye, yer altı ve yerüstü sularına bulaşabiliyor.Bütün bunlara karşın anılan türden işletmeler çok kârlı. Örneğin Uşak Eşme Kışladağ’daki altın işletmesinde 230 USD’na mal edilen 1 Ons altın bugün piyasada 1500 USD’nı aşan fiyatlarla satılabiliyor. Bu nedenle, beklenebileceği gibi kârını en üst düzeye çıkarmak isteyen yatırımcının ve bu sektörün daha iyi bir teknoloji araştırması ya da buna razı edilmesi gündeme gelemiyor.Bunlar, madenciliğin bu nitelikteki bir bölümü için ortak ve genel geçer sorunlar. Ancak, hiçbir maden yatağı ve çevresi birbirinin eşi olmadığı için sorunlar bir yerden bir yere değişiyor, bazıları öne çıkabiliyor, bazıları ise o işletmede gündeme gelmiyor.Arap Dağı Altın yatağı ülkemizin en eskiden beri bilinen ve MTA ve akademik çevrelerce en çok araştırılan yataklarının başında geliyor. Hakkında bir çok yayın ve rapor var. Rezervi küçük olduğu ve kentin yanı başında olmasından ötürü bugüne değin bir işletme girişimine konu olmadı. Şimdiki işletmeci bu sahayı kısa bir süre önce devir almış.Süresi dolmak üzere olan İşletme Ruhsatı, bu devirden sonra kısa bir süre önce MİGEM tarafından uzatılmış.Daha önce de burada küçük çapta madencilik faaliyetleri yapıldı gerekçesiyle ÇED’e gerek yok denmiş; ama, şimdi tasarlanan faaliyetlerin eskisi ile aynı olmadığı göz ardı edilmiş. Böylesi durumlarda, ciddi incelemeler yapıyor ve bazı işletmeleri engelliyor diye kısa bir süre önce Gayrı Sıhhi Müesseseler Açma İzni verme yetkisi Büyükşehir Belediye Başkanlıkları’ndan alınıp İl Özel İdareleri’ne verilmişti. Şimdi, bundan yararlanıp İzmir Valisi’nden bu izni de almışlar. Bundan İl Genel Meclisi üyelerinin bile haberi yeni oluyor.Şimdi, işletmeci tarafından galeri ağızlarında hazırlık kazıları ve yolların iyileştirilmesine başlandı.Sancaklı Köy Yolu’nun kuzey yanındaki Arap Dağı ve Pilav Tepe (ya da Çilektepe ve Altıntepe) böylesi cevher damalarıyla donanmış. İşletmecinin bildirdiğine göre buradaki işletme yer altı madenciliği ile yürütülecek. Bu, çevreye gösterilen özenden değil, cevher yatağının dağınık ve ince damarlardan oluşumu ve rezervin küçüklüğünden.Bu nedenle, yüzeyde çok büyük açık kazılar olmayacak. Büyük atık ve pasa yığınları da oluşmayacak. Galeriler açılacak. Başlangıçta kazı artıkları geçici stok alanlarında bekletilecek, daha sonra yeraltındaki çalışmanın sürdürülebilmesi için cevheri alınan boşluklara doldurulacak.Yer altı kazıları küçük patlatmalarla yapılacak. Yakındaki yerleşim yerlerinde bu atımlar ancak hissedilebilecek.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 90: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Bir hasara neden olmayacak. Ancak, bu rahatlık, Altıntepe’nin kuzeybatı yanında Hocadere’de yapılacak olan baraj için söz konusu olmayacak. O barajın gövdesi bu atımlardan etkilenmeye açık kalacak.Bu durumda, çok az ağaç kesilecek. Ama, işletme için yeraltısuyu düzeyi düşürüldüğünde de kesilmemiş ağaç ve fidanların kuruması kaçınılmaz olacak.İşletmeden fazla toz kalkıp yayılmayacak.Ancak, yer altı işletmesinin sürdürülebilmesi için ocaktan sürekli su boşaltılması gerekecek. Ortam çok geçirimli değil ve yüksekte. Bu nedenle, ocaktan boşaltılıp Ilıca Deresi’nden başka bir yere boşaltılamayacak olan suyun miktarı çok büyük olmayacak. Ancak, kazılarla birlikte yeraltısuyu ve oksijenle karşılaşan kükürtlü metal mineralleri asit üretmeye başlayacak. İlk günler çok az; ancak, zaman ilerledikçe artan biçimde asit kaya drenajı (AKD) oluşacak, boşaltılan suyun asitliği artıp, pH’ı düşecek, taşıdığı ağır metaller artacak, bu durum suyun aktığı yerlerde bırakacağı kızıl kahverengi-sarı-yeşil renkli tortulardan da anlaşılacak. Bu akar, akış aşağısındaki yerleşim yerlerinin içinden denize erişiyor. Böylesi, hemen hiçbir maden işletmesinde görülmeyen bir durum. Çocuklardan, başka canlılara kadar zincirleme sakıncalarının olacağı çok açık. AKD süreci, işletme kapandıktan sonra da onyıllarca işleyecek. Bunu durdurmak olanaksız. Yine işletmecinin bildirdiğine göre, tonda 14 gr altın içeren kesim işletilecek ve bu işletme 7 yıl sürecek. Toplam 1800 kg Altın içeren cevher çıkarılacak. Bu kadarcık cevher için bir zenginleştirme tesisi kurulması ekonomik değil. Düşünülemez bile. Yöreye zarar vermemek için değil, ekonomik olmayacağı için bu cevher burada işlenip zenginleştirilmeyecek. Yani burada siyanür kullanılmayacak. Öğütme yapılmayacak. Kavurma, köpürtme, eleme, vb işlemler olmayacak burada.Cevher, yakındaki başka bir işletmeye satılacak; belli ki, kamyonlara yüklenip Bergama’ya götürülecek. Buna göre, yıllar boyunca Arap Dağı’nda örneğin 20 ton taşıyan kamyonlara yüklenecek kayalar günde en az 7-8 sefer yapacak. Başka yol yok, bu seferler Sancaklı Yolu’ndan yerleşim yerleri içinden İzmir Çevre Yolu Kavşağı’na, oradan da Anadolu Caddesi, Çiğli ve Menemen üzerinden gidip gelecek.

Özetle, Türkiye’nin geçen yıl içinde dışalım yaptığı altının %1,1’i kadar, yalnızca 4 günlük dışalımımız kadar altını 7 yılda çıkarmak için yapılacak ve işletmecisine 7 yıl, yılda yaklaşık 15 milyon TL kazandıracak olan bu işletme, galeri ağızlarından sürekli asitli ve ağır metalli sular sızdıracak, mahalle aralarından her gün 20 tonluk 7-8 arası kamyonun geçeceği ve galerilerdeki patlayıcı atımlarıyla varlığını çevrede yaşayanlara sürekli hissettirecek bir işletme olacak.

Değmez.Tahir Öngür Jeoloji Yüksek Mühendisi

Zeytinliklerden Gözlerini AlamıyorlarOrtak Basın Toplantısı DavetiBilindiği üzere geçtiğimiz yıl TBMM’ de ikinci kez gündeme getirilen 3213 Sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve bu çerçevede 3573 Sayılı Zeytincilik Kanununu değiştirmek suretiyle zeytinliklerimizin maden ve diğer sanayi tesislerine açık hale getirme girişimi   sektörümüzün karşı çıkışı ve TBMM’nin milli iradesi ile geri çekilmişti. Bu kez de bir başka yöntem denenerek Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca; 3573 ve 4086 sayılı Kanuna dayandırılarak çıkarılan “Zeytinciliği Islahı Yabanilerin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı hazırlanmıştır. Zeytincilik sektörümüz açısından son derece tehlikeli ve önemli bulunan bu değişiklik girişimi ile ilgili yaşanan güncel gelişmeleri ve sektörel ortak görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmak istemekteyiz. Bu amaçla, 04 Şubat 2011 Cuma günü saat 11.00’de, Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin ev sahipliğinde bir çok kurum ve kuruluş temsilcisinin katılımıyla ortak bir  basın toplantısı gerçekleştirilecektir. Toplantıyı basınımızın seçkin temsilcilerinin onurlandırmasını rica eder, sevgi ve saygılarımızı sunarız.Dr. Mustafa TanUZZK Yönetim Kurulu Başkanı

BAKALIM ZEYTİNDEN SONRA HANGİ TALANA SIRA GELECEK?

Zeytinliklerin talanının yolu açılıyorYazan Karasaban 15 Oca, 2011 tarihinde dosyalanan yer Aktüel, Zeytin.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 91: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Tarım Bakanlığı zeytinliklerde her türlü faaliyete izin veren yönetmelik taslağını görüşe açtı. CHPli Ergin Bu zeytinin ölüm fermanı diyerek isyan ettiTarım Bakanlığı tarafından görüşe açılan zeytinlik alanlarla ilgili yönetmelik taslağı korkuttu. Dünyada zeytin ağacı varlığı açısından dördüncü ülke konumunda olan Türkiye, taslak hayata geçerse bu unvanını kaybedecek. Yasaya rağmen zeytinlik alanların ikiye ayrılarak kamu dışındakileri başka faaliyetlere açma yolunu açan yönetmelik taslağıyı zeytin ağaçlarını yok olma tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Konu, Ziraat Yüksek Mühendisi CHP Muğla Milletvekili Prof. Gürol Ergin tarafından da Meclis gündemine taşındı.‘AKILALMAZ BİR DÜZENLEME’CHP’li Gürol Ergin, önceki gün TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı gündem dışı konuşmayla on binlerce hektar ekili alanı tehdit eden bir yönetmelik taslağı konusunda uyardı. Tarım Bakanlığı tarafından görüşe açılan zeytinlik alanlarla ilgili yönetmelik taslağının, mevcut yasaya aykırı olduğunu anlatan Ergin, ‘akılalmaz’ olarak nitelendirdiği düzenlemeyi şöyle anlattı: ‘Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik’te değişiklilik yapılması için bir tasarı hazırlanmış ve görüş almak amacıyla bir kısım kurum ve kuruluşa gönderilmiştir. Yönetmelik değişikliği taslağının 3. maddesiyle zeytinlik alanlarda, kanunda asla izin verilmeyen, jeotermal kaynaklı sera yatırımları; yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri, madencilik, petrol ve doğalgaz arama ve işletme faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar ve bakanlıklarca kamu yararı alınmış plan ve yatırımlar, yapılabilir hale getirilmek istenmektedir. Bu şu demektir, zeytinlik alanlar zeytincilik dışında her faaliyete açıktır.’

Yasaya kesinlikle aykırıCHP’li milletvekili Ergin taslağa karşı yasayı hatırlattı: Zeytincilik Yasası’nda ‘zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak, kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Zeytinlik sahaları daraltılamaz’ kesin hükmü getirilerek zeytinlikler korumaya alınmıştır.

Hedefimiz ikinciliktiCHP’li Gürol Ergin, bu yönetmelik taslağının ilgili meslek kuruluşlarına, Marmara Birlik, Tariş gibi büyük üreticilere gönderilmemesini de eleştirerek ‘Bu yönetmelik zeytinlikler için bir ölüm fermanıdır. Hükümet zeytincilikte dünya ikincisi hedefini koymuşken nasıl böyle bir hazırlık yapılabilir? Tarım Bakanlığı, ilgili yasaya yüzde yüz aykırı böyle bir yönetmelik düzenlemesini hangi hukuk, hangi mantık anlayışıyla yapar? Bu değişikliği gerçekleştirse bile, yargıdan döneceğini bilmez mi?’ diye konuştu.

2 bin yıl yaşıyorAnavatanı Anadolu olan zeytin ağacının Türkiye’deki sayısı yaklaşık 90 milyon. Ticareti Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesinde yapılıyor. Meyvelerinin içindeki sert çekirdeklerden elde edilen yağ çok değerli, odunu ise çürümeye karşı çok dayanıklı olan zeytin ağacının ömrü yaklaşık iki bin yıl.Kaynak : Akşam – 15 Ocak

YAŞAM SAVAŞIMININ BİR YOLU: HUKUK

5 Haziran 2005 Saldırısının, Önceden Planlandığı ve Organize bir Olay Olduğu Ortaya Çıkıyor!

 Sanık Halil Eftal;  Saldırı Altıncı Şİrketin Yöneticilerinin Yönlendirmesiyle gerçekleşti. Bildiğiniz gibi 5 Haziran 2005'de Dünya Çevre Günü'nde Bergama Çamköy'de Bergama köylüleriyle buluşmaya giderken Çamköy yolunda Koza Altın Madeni'nin yöneticileri  ve adamlarının taşlı sopalı saldırısına uğramıştık. Bu konudaki ceza davası ancak 5 yıl sonra açılabilmişti.  Bu davanın dördüncü duruşması 18.01.2011 Salı günü saat 10.00da BERGAMA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ'nde yapıldı. Duruşmaya, ELELE Hareketi dönem Sözcüsü aynı zamanda davaya müdahil olarak katılan Oya Otyıldız, EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Özer Aldemir, Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, davada saldırıya uğrayan yaşam savunucularının avukatı Av.Arif Ali Cangı ile diğer müşteki - sanıklar katıldı.Duruşmada savunması alınan Koza Altın Şirketinin  eski çalışanlarından sanık Halil Eftal olayın planlanması ve saldırıları tüm çıplaklığı ile anlattı. Eftal savunmasına şunları söyledi; "...Olay tarihinde Koza altın madeninde

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 92: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7işçi olarak çalışıyordum, o gün piknik yerinde Altın madeninde çalışan 550 kişi vardı, ancak bunların bir kısmı iddianamede yer almıştır, pikniğe  gelmek mecburiyeti vardı, gelmeyenlerin işten atılma korkusu vardı, HAYRETTİN ÖĞÜT, HAMDİ AKIN İPEK, CELALETTİN ÇETİN birebir gelmeyen işçisi kontrol ediyorlardı, o gün olay sonunda HAYRETTİN ÖĞÜT birebir bana "neden taş atmadın" diye baskı yaptı, işçiler kendi istekleri ile eylemde bulunmamıştır, yönetimin baskısı ile CELALETTİN ÇETİN, HAMDİ AKIN İPEK ve HAYRETTİN ÖĞÜT ile yönetim kadrosunun müdürlerinin yönlendirmesi ile hareket etmişlerdir.  O gün yumurtaları yöneticiler getirmişti, bize dağıttılar, dağıtırken bunları atacaksınız dediler, o gün olay yerinde piknikte yaptık,  işçilerin bir suçu yoktu, yöneticiler onları yönlendirdi, yumurtalar toplu olarak kolillerde bulunuyordu, pişmemiş yumurtaları bize dağıttılar..2006 yılında işten ayrıldım, iş yerinde kaza geçirdim, başka bir arkadaşımda vefat etti, bu arkadaşımın vefatı nedeni ile beni işten çıkardılar, tazminatımı almadım, eğer halen madende çalışıyor olsaydım bu ifadeyi veremeyebilirdim..." Duruşmada tartışılan bir diğer konu da olay mahallinde bulunan ve maden yanlılarını yönlendiren Şirket Y.K. Başkanı Hamdi Akın İpek hakkında takipsizlik kararı verilmiş olmasıydı. Konuyla ilgili olarak  Av. Arif Ali Cangı "...08/05/2008, 05/10/2009 tarihli iddianamelerde ve UYAP kaydında gözükmesine rağmen fiziki olarak bulunmayan 2009/813 E. Sayılı 28/12/2009 tarihli iddianamede Hamdi Akın İPEK şüpheli olarak gösterilmesine rağmen 30/12/2009 tarihli iddianame ile hakkında dava açılmamış, talebimiz üzerine mahkemece soruşturma yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa ne karar verildiğinin bildirilmesi için yazılan yazı sonucunda C. Savcılığının 02/11/2010 2010/3424 sayılı ek takipsizlik kararı ile  işin komutasını yürüten kişi olmasına rağmen hakkında takipsizlik kararı verildiği bildirilmiştir, şüpheli Hamdi Akın İpek hakkındaki takipsizlik kararına karşı Akhisar Ağır Ceza Mahkemesine itirazda bulunduk, bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.." dedi ve  takipsizlik kararına itiraz dilekçesinin bir örneğni mahkemeye sundu.Tam  6,5 saat süren duruşma sonunda Mahkeme; Kamu malı olan Belediye otobüslerine zarar verme suçu  ile ilgili Bergama Belediye Başkanlığına davanın İHBARINA, suçtan doğan karşılanması talep edilen zarar bulunup bulunmadığı, zararın gideril giderilmediği,  zarar karşılanmış ise hangi sanık tarafından hangi tarihte karşılandığının Bergama Beldiye Başkanlığından sorulmasına,  yazı yazılmasına, Hamdi Akın İpek hakkında verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara  karşı itiraz   yoluna başvurulup başvurulmadığı kesinleşip kesinleşmediğinin sorulması, itiraz sonuçlandığında bilgi verilmesi için Bergama C.Başsavcılığına yazı yazılmasına, itiraz sonucunun beklenmesine,duruşmanın 02/03/2011 günü saat 10:00'a bırakılmasına" karar verdi. 5,5 yıl önce, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle ve Ovacık Altın Madeni ile ilgili yaşataılan hukuksuzluklara dikkat çekmek için Çamköy'e gidişimiş engellendi,  jandarma korumasına güpegündüz saldırıya uğradık, yumurta ve taşlarla saldırıya uğradık. Bu vahim olayda gerçeğin ortaya çıkması ve suçluların cezalandırılması için davayı takip etmeyi sürdüreceğiz. Sağlıklı çevreden ve yaşamın savunulmasından, adaletten yana olan herkesin bize katılmasını bekliyoruz. Dr.Oya Otyıldız İzmir- Bergama, Eşme, Sivrihisar Havran/Küçükdere Elele Hareketi  Dönem Sözcüsü

Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği Tazminat Alamadı http://www.stargazete.com/guncel/tazminat-davasina-ret-haber-331184.htm 16 Şubat 2011

Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliğinin, bir gazetede yazdığı yazısında birliğin tüzel kişiliğine hakaret ettiği iddiasıyla Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi

Yönetim Kurulu Üyesi Murat Narin'e açtığı 25 bin liralık manevi tazminat davasının reddinin gerekçesi açıklandı.

Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin gerekçeli kararında, Narin'in, 20 Nisan 2010'da bir gazetede yayımlanan ''Zeytin ve Milli İrade'' başlıklı yazısının incelendiği belirtildi. Yazının, Maden Kanunu'nda yapılan değişikliklerin zeytin alanlarının daraltılması ve zeytinciliğin gelişmesinin engellenmesi yönünde görüşler içerdiği ifade edilen gerekçeli kararda, ''Yazının tamamının orta düzeydeki bir kişi tarafından okunması halinde Madencilik Sektörü Başkanlar

Konseyi Birliğinin tüzel kişilik haklarına saldırı kabul edilebilecek nitelikte olmadığı, eleştiri sınırları içinde kaldığı kanısına varılmıştır'' değerlendirmesine yer verildi. Kanun değişikliği sırasında birliğin TBMM'ye çağrılmasıyla, değişiklikler ve yeni düzenlemeden birliğin istekleri doğrultusunda hareket edildiği ve yazının görünür gerçeğe uygun olduğu görüşüne varıldığı kaydedilen kararda, bu sebeplerle davanın reddine karar verildiği bildirildi.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 93: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Narin'in avukatı Emre Baturay Altınok, karara ilişkin değerlendirmesinde, zeytinliklerde maden aranmasının önünün açılması amacıyla önerilen kanun değişikliklerinin Meclis'te birçok kez reddedilmesine karşın, ''Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Zeytinciliğin Islahı Yönetmeliği'nde değişiklik yaparak, bu faaliyetlerin önünü açmaya çalıştığını'' iddia etti. Altınok, ''Gelecek dönemde, bu ve benzeri yöndeki düzenlemeler aleyhine verilen beyanlar da tazminat davalarına konu edilebilir. Ama, yargı, buna ilişkin görüşünü bu kararla belirtmiş oldu'' dedi.  ZEYTİN ve MİLLİ İRADE!Ülkemizde son dönemlerin en çok konuşulan konularından birisi Milli İrade! Yönetenler, haklılığının simgesi olarak “milli irade böyle istiyor” gerekçesi ile uygulamalarını “kamuya kabul ettirmenin” etkili bir kavramı olarak öne sürüyorlar. Felsefi, hukuki, siyasi niteliği, bilimselliği, gerçekliği vb. değerler bütününün bir öneme sahip olup olmadığı ise önemsiz! Milli irade varsa akan sular durmalı! Buraya bir noktalı virgül koyarak konumuza, zeytine dönelim.Bütün dünya, zeytinin hem simgesel anlamalarını, hem de doğrudan taşıdığı değerleri artarak biliyor. Biz insanlar için zeytin, dün olduğu gibi yarın da, “O bizden, biz ondan” ızdır. Barışın simgesi, binlerce yıllık kültür, sağlık, saflık, sabır, kutsallık, efsane ve hayata dair daha birçok kavramı barındıran bir değerdir Zeytin. Ve yine biliriz ki kutsal Zeytin ağacının “Anayurdu Anadolu topraklarıdır.” Zeytin anayurdundan bir kez daha kovulmak istenmektedir. Hem de kimsenin haberi olmadan, oldu-bitti ile bu “icraat” yapılmak istenmekte! 5 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren Maden Yasası, 2009 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından bazı hükümleri iptal edilerek, yasanın yeniden düzenlemesi için bir yıl süre verildi. Yasanın iptaline kadar geçen süre ve günümüzde de alınan madencilik ruhsat ve izinleri aleyhine açılan sayısız yerel mahkeme, yüksek mahkemeler ve AHİM kararları ile yapılan uygulamaların hukuka uyarsızlığı sabit hale geldi. Şimdi maden yasası TBMM’nde yeniden görüşülmek üzere komisyonlarda görüşmeleri yapılmakta! Gelin görün ki bu yasa ülkenin planlanması ve bütçesi yanı ile temel önemde bir yasa iken, bu türlü yasalar için ana komisyon olması gereken Meclis Plan Bütçe Komisyonu İken; ve bu usul, 2004 yılında çıkan yasada ana komisyon olarak işlev gören plan bütçe komisyonun olmuşken,  bu gün ana komisyon, “TBMM Sanayi,Ticaret,Enerji,Tabii Kaynaklar,Bilgi ve Teknolojileri”  olmuş! Bu uygulamanın cevabı açıktadır, Neden? Tabii kaynakları ilgilendiriyor cevabı hükümsüzdür. Meclis iç tüzük usul ve esaslarına uyarsızlığı bize göre tartışmasız bir çifte standarttır. Bu durum başta siyasi partilerin ve

hukukçuların tartışması gereken bir durumdur. 8 Misan 2010 tarihinde TBMM sanayi komisyonunun alt komisyonunda görüşülmekte olan MADEN YASASI TASARISININ 11. maddesinde, 3573 sayılı zeytincilik yasasının 20. maddesi “bakanlıkça tespit edilen zeytinlik sahaları içerisinde zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin üreme ve gelişmesine mani olmayacağı çevresel etki değerlendirme sürecinde belirlenmiş olan madencilik ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetlerle ilgili tesis ve altyapı tesislerinden ibaret geçici tesisler ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri yapılabilir ve işletilebilir” şeklinde değiştirilmesi kabul edilmiştir. Bu değişiklik önergesini verenler kimler? MADENCİLİK SEKTÖRÜ BAŞKANLAR KONSEYİ BİRLİĞİ” adındaki uluslar arası madencilik şirketleri ve bunların yerli işbirlikçilerinin lobisi olduğu, kamuoyu tarafından yaygın olarak kabul ve iddia edilen bir çıkar gurubu! Bu noktada sorulması gereken soru; anayasaya, yasalara bağlı kalacağını, ülkenin yüksek çıkarları için namusu üzerine yemin eden, zeytin yasasında yapılmak istenen değişiklik önergesine kabul edenler, tasarı bütünüyle önlerine geldiğinde kabul oyu verebilecek milletvekilleri milli iradeyi mi yansıtmış olacaklar?  Doğrudan, milyonlarca zeytinciyi ilgilendiren bu değişiklik yapılırken bir tek zeytincinin, zeytinci kurum temsilcisinin olmadığı, eni-boyu araştırma görevi verilen alt komisyon zeytincilere sormadan yaptığı bu değişiklikle milli iradeyi temsil mi etmektedir? Değiştirilmek istenen, Atatürk’ün mirası, dünyada yalnız zeytine has yasa Türkiye’de vardır. 3573 sayılı zeytin yasasının 20. maddesi bu yasanın omurgasıdır. Eğer bu değişiklik TBMM’nden geçerek yasalaşmış olursa;1-     Zeytincilik yasası yok hükmünde olacaktır,2-     Bu teklifin veriliş biçimi ve değişiklik, parlamentonun saygınlığına düşürülmüş bir gölge olacaktır,3-     2004 yılında TBMM bu konuda yaptığı uzun ve detaylı çalışmalarla kararını vermişken bu gün ne oldu da bu kararından vazgeçmektedir? Sorusuna verilecek   –değişiklik yapmak isteyenlerin- cevapları varmıdır? 4-     1 Aralık 2009 tarihinde, kısaca Türkiye’nin Uluslar arası Zeytinyağı Konseyine üyelik (UZK-IOOC) kanunu olarak adlandıracağımız yasa görüşmelerinde   (günümüz siyasi gelişmeleri de dikkate alındığında) TBMM, son yıllarda istisna bir tutumla oturuma katılan bütün milletvekillerinin çekimser ve ret oyu vermeden hepsinin kabul oyu ile bu yasa geçmiş ve görüşmelerde bütün parti sözcülerinin zeytine dair yüksek nitelikli konuşmalar yapmışken, böylesine bir değişiklik girişimi hangi gerekçeye dayandırılacaktır? Burada söylediğini öbür tarafta inkar anlamına gelmeyecek midir?

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 94: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 75-     Türkiye, zeytinin genetik anavatanıdır. Zeytinin dünyaya, Akdeniz’in kuzeyinde yayılma sürecinde, Anadolu Binlerce yıllık bir kültür ve genetik varlığın kaynağıdır. Dünyada 5. büyük üretici ülke olmaktan 2. büyük üretici ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu, zeytinciliğimizin ve mevcut iktidarın Tarım Bakanlığının koyduğu hedeftir. Son yıllarda ağaç varlığı 100 milyondan 160 milyon sayısına ulaşmıştır. Toplam ürün deseni içerisinde 12 milyon hektar zeytin dikilebilir potansiyele sahiptir. Bu gerçekleşirse dünyanın toplam zeytin varlığı 920 milyon olup, yalnızca Türkiye bu varlığın 4 katı büyüklüğe, bu günkü GSMH nın %15, dünya sıvı yağ üretiminin %13’ünü zeytinyağı gibi bir ürünü Türkiye’nin üretmesi anlamına gelecek potansiyeldedir ülkemiz. Bu potansiyelin gerçekleştirilmesinin karşılığı ise Türkiye’nin iki yıllık sıvı yağ ithalatı için verdiği paranın karşılığıdır.  6-     Zeytin yasasında bir değişiklik yapıldığında potansiyel varlığımızın kaybı ile birlikte doğacak sonuçlardan yalnız zeytinciliğimiz etkilenmeyecektir.a.       Dünya doğa mirası olan KAZ dağları ve MADRA dağları tamamen yok olacaktır. Çünkü zeytin yasası aynı zamanda bu değerlerimiz de korumaktadır. b.      Zeytinlik alanların olduğu bölgeler turizmin de en yaygın olarak yapıldığı bölgelerdir. Dev maden kraterleri ile tahrip edilmiş bir doğaya, yeraltı suları, yerüstü su kaynakları kirletilmiş ve yok edilmiş bir yerde ne yaşam ne de turizm yapılabilir. c.       Ülkemiz son yıllarda zeytincilik alanında ulusal ve uluslar arası arenada önemli büyüklüklere ulaşmıştır. Yurtiçinde milyarlarla ifade edilecek ekonomik değer ve yatırımlar yapılmıştır. Tamamı yerli kaynaklarla yapılan bütün bu yatırımların yok sayılması, kaynağının ortadan kaldırılması milli iradenin tecellisi mi sayılacaktır?  d.      Zeytincilik binlerce yıllık bir kültür ve etnografya demektir. Dinginliktir, saflıktır. Biz, Anadolu’muzun öz varlığı değer ve kültürümüzün değiştirilmesini, beyaz kadın ticaretinin, uyuşturucu ve alkol bataklığını kültür diye galebe çalınmasını istemiyoruz…  e.       HUKUK VE ADALET İSTİYORUZ. ONLARCA MAHKEME,YÜKSEK MAHKEME VE AHİM KARARLARININ YOK SAYILMASINI, ÇİFTESTANDART, ARKAYA DOLANMA GİRİŞİMLERİNE, YAĞMA, TALAN VE YIKIM  YASALARI İLE BU ÜLKENİN YAĞMALANMASINI İSTEMİYORUZ..      Son söz olarak; başta zeytinciler, onları temsil eden kurumların tamamı bu güne kadar bu girişim her defasında gündeme geldiğinde iradelerini zeytin yasasının değiştirilmemesinden yana koydular. Hem de sayısız kez!  Başta zeytinciler olmak üzere, zeytinci bölgelerinde yaşayan, tatilini

geçiren Anadolu’nun 100 binden fazla yurttaşının imzaladığı başvuru TBMM başkanlığına verildi. Daha mürekkebi kurumamış bu imzalar milli irade olarak sayılmamakta mıdır?Zeytincilik yasamız hiçbir biçimde tartışma konusu yapılmamalıdır. Evet, biz zeytinciler yasamızda en küçük bir değişikliğin bile tartışma konusu yapılmamasını istiyoruz. Gerçek milli irade bunu istiyor. Ülkenin tartışmalı siyasi gündeminde saman altından su yürütülmeye çalışıldığını da gerçek milli irade biliyor. Şimdi görev, TBMM sıralarında bu gün milletin temsil görevini verdiklerinde. Gerçek milli iradenin nasıl “tecelli” edeceğinin görülmesinde zeytin tarihsel işlevi ve şahitliği ile mihenk taşı olarak duruyor. Ve diyor ki; “siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım!”   Murat Narin UZZ Konseyi Y.K. Üyesi

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 95: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

BERGAMA DAVALARI DA SÜRÜYORKoza Altın İşletmesi A.Ş.nin Osman Özgüven aleyhine açtığı   davanın gerekçeli kararı; "...altın madeninin işletilmesi sırasında çevre kirliliğinin oluştuğu genel bir kabuldür. Kozak Yaylasındaki işletme sırasında da çevre kirliliğinin oluşacağı, halkın kullanaacağı suyun kirleneceği şüphesizdir..."  Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in Kozak yaylasında açılmaya çalışılan maden ocakları nedeniyle sarfettiği aşağıdaki sözleri Koza Altın İşletmeleri A.Ş, kişilik haklarını ağır biçimde zedelendiği iddiasıyla 20.000,00 TL.lik manevi tazminat açmıştı. Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava sonunda davanın reddine karar verilmişti. .“…günlük küçük menfaatler için geleceğinizi yok etmeyin, siyanürle altın çıkarmak çok eski yıllara dayanıyor, bu yöntemle Ovacık'ı talan ettiler, Şimdi Kaz Dağları ve Kozak Yaylası'nda bunu yapmak istiyorlar, yoksul halkımızın elinden sahip oldukları değerleri alıyorlar, altınla zehirliyorlar, suyu özelleştiriyorlar. Şimdi de havayı özelleştirmeye çalışıyorlar. Oksijen deposu Kaz Dağları ve Kozak Yaylası'nda altın arama faaliyetleri ile insanımızın oksijenini yok etmeye çalışıyorlar, onların Allahı para, parayı da kendileri için istiyorlar, köylerde birkaç kişiye iş vererek kendilerine fedai tutmak istiyorlar, onların bu oyunlarına gelmeyelim, el birliği içinde en doğal hakkımız olan yaşam hakkımızı savunalım…” Anımsayacanacağı üzere; Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Kozak Yaylası’nda, 4 ayrı yerdeki (Bergama’ya bağlı Kozak Kaplan Köyü,  Yukarıbey Köyü, Yerlitahtacı Köyü ile Dikili’ye bağlı Çağlan köyü) Koza'nın altın madeni ocaklaı için ÇED olumlu belgesi vermesi üzerine, konuyla ilgili kamuoyu oluşturmak ve olası çevresel riskler konusunda yetkilileri uyarmak için 25 Eylül 2009 tarihinde Bergama Belediyesi Meclis Salonunda toplantı düzenlenmişti. Toplantıya Kozak Yaylası'na yakın olan Edremit Körfezinden Bakırçay Bölgesi'ne kadar birçok belediye başkanı, Kozak Köylüleri Bergamalılar ve basın çalışanları katılmıştı. Toplantıda, Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel, Kozaklı kadınlar adına Gülden Karabudak ile Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Ayvalık Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen, Küçükkuyu Belediye Başkanı Cengiz Balkan konuşma yapmıştı. Dikii Belediye Başkanı Osman Nuri Özgüven de yukarıdaki sözlerini de içeren bir konuşma yapmıştı.Konuşmacıların tamamı, “Kozak Yaylası’nın bölgenin ekolojisi ve ekonomisi için çok değerli olduğunu, korunması gerektiğini”  vurgulayarak, Kozak Yaylası’nda “maden ocağı açılmasına karşı olduklarını” ifade etmişlerdi.  Dava dosyasına sunmuş olduğumuz savunma dilekçelerimizi ekte bilgi olarak sunuyoruz.Savunmamızın başlıkları şunlardı;

Davalı, Dikili Belediye Başkanı’dır, Anayasal görevlerini yerine getirmiştir;  Özgüven'inn sözleri sağlıklı çevrede yaşama hakkı ve çevre kirlenmesini önleme konusundaki  anayasal

hakların kullanımı, ödevlerin yerine getirilmesinin gereği olan sözlerdir. Anayasa ve Uluslararası Hukuka  göre de bu sözler haksız değildir. Bergama sürecinde  Hukuk Devleti İlkesi alt üst edilmiştir. Ovacık Altın Madeni’nin bu hukuksuzluğu

yetmiyormuş gibi, şimdi de genişleme çabası içine girmiştir. Davalının dava edilen sözlerini söylemesine yol açan Kozak Yaylası’nda da 4 yerde maden ocağı açma izni verilmiştir.Bergama –Ovacık sürecinde  yaşanan hukusuzluklardan  davacı şirketin de sorumluluğu vardır.

Davacı şirket, hak arama özgürlüğünü kendisi için ayrıcalık ve dokunulmazlık sağlamak amacıyla kullanmaktadır;

hukuk sistemimizde kişilik haklarının korunması diğer bütün haklar gibi sınırsız değildir. Kişilik haklarının sınırsız korunması, tüm eleştirel bakışları yasaklayarak başka bir hakkın ihlali anlamına gelir. Kişisel hakların esnek ve kapsamlı niteliklerinden dolayı başkalarının kişilik hakları ile ya da başkaca hak ve özgürlüklerle çatıştığı sıkça görülür. Bu nedenle bu çatışmada üstün tutulan hakkın hangisi olduğunun tespiti büyük önem taşır. Kişilik haklarının korunması ancak daha üstün bir hak ve kamu yararı ile sınırlandırılabilir. Yani, (pek çok Yargıtay kararında da belirtildiği gibi)  kişilik hakları saldırıda bulunduğu iddia olunan kimse eğer daha üstün bir çıkarı korumak için davranmışsa kişilik hakkı korunmadan yararlanamaz. Bu noktada saldırının izlediği hedef korunur ancak saldırıda başvurulan araçların aşırı olup olmadığına bakılır. Davalı Osman Özgüven eleştiri ve uyarıları ile özellikle Kozak Yaylası’nın doğal yapısının korunmasını ve canlı yaşamının savunulmasını amaçlamaktadır. Yani üstün bir çıkarı korumak için kamu yararına eleştiri yapmakta, uyarılarda bulunmaktadır, seçilen sözcükler de aşırı değildir Bu nedenle davacı şirketin kişilik hakları zarar görmüş olsa bile hukuksal korumadan yararlanamaz.

Mahkeme gerekçeli kararında savunmamızı kabul etti ve ekli kararı verdi. Kararın gerekçesinde; "...altın madeninin işletilmesi sırasında çevre kirliliğinin oluştuğu genel bir kabuldür. Kozak Yaylasındaki işletme sırasında da çevre kirliliğinin oluşacağı, halkın kullanaacağı suyun kirleneceği şüphesizdir..." deniliyor. Bu çarpıcı ve önemli gerekçeyle, Kozak Yaylası'nda açılacak maden ocaklarının yaratacağı yaşamsal risk mahkeme kararıyla kabul edilmiştir. Daha önce de Koza A.Ş, benzer biçimde, TMMOB Metalurji, Jeoloji, Çevre ve Kimya Mühendisleri Odaları ile TMMOB Başkanı'na karşı, ayrıca  Av.Arif Ali Cangı, Erol Engel, Hasan Gökvardar, Evrensel Gazetesi ve Gazeteci

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 96: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Özer Akdemir'e karşı da davalar açmıştı. Bu davaların hepsi reddedilmişti. Şimdi de Ovacıkla ilgili alınan yeni bir mahkeme kararına ilişkin yapılan açıklama nedeniyle Evrensel Gazetesi, Oya Otyıldız, Senih Özay ve Arif Ali Cangı aleyhine  10.000,00 TL.lik tazminat davası açıldı. Beyoğlu 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülecek davanın ilk duruşması 19.04.2011 salı günü saat 10.25'de yapılacak.Osman Özgüven davası kararıyla da ekolojik olmayan kamu yararına aykırı maden işletmeciliğine karşı yürütülen mücadelenin haklı ve meşru olduğu bir kez daha yargı tarafından tescllenmiş olmuştur.Yaşam savunucuları, yılmadan yaşamı savunmayı sürdüreceklerdir. Av.Arif Ali CangıDavalı Vekili

30.07.2007

T.C.MALİYE BAKANLIĞINAANKARA

DİLEKÇİLER(DAVACILAR) : 1. Av. Noyan ÖZKAN, 2. Av. Ömer ERLAT

3. Av. Arif Ali CANGI (Kendi adına asaleten diğer davacılara vekaleten)VEKİLLERİ : Av. Arif Ali CANGI, KONUSU : Ankara 4.İdare Mahkemesi’nin 28.02.2007 tarih ve 2005/1732 E. 2007/155 K. sayılı

kararının uygulanmasını, mahkeme kararı gereğince daha önce verilmeyen bilgilerin verilmesi, bilgi vermemekte direnen görevliler hakkında adli ve idari soruşturma başlatılması istemidir.

Bilindiği gibi; davacılar tarafından 11.02.2005 tarihli dilekçe ile Sayın Bakanlığınızdan 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince; Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinden 11.02.2005 tarihine kadar tahakkuk eden devlet hakkı ve madencilik fon parasının miktarı ile ödenip ödenmediği, madeni işleten şirketlerin beyan edilen kurum kazançları ile ödenmemiş vergi borçları olup olmadığı, ruhsat sahiplerinden alınan teminatların miktar ve nev’i, işletmeci şirketlerin Bakanlıklarına vergi- idari para cezası v.b tahakkuk edip ödenmemiş borçları olup olmadığı, AİHM kararı gereğince ödenecek tazminatların sorumlu kamu görevlilerinden ve madeni yasa dışı işleten şirketlerden rücu en tahsili için bir hazırlık olup olmadığı gibi hususlarda toplam 14 başlık halinde bilgi istenmişti. Bakanlığınız tarafından 01.03.2005 gün ve 9532 sayılı yazısı ile bilgi istemi reddedilerek, istenen bilgilerin verilemeyeceği iletilmişti. Bunun üzerine, 4982 sayılı Kanunun 13. Maddesi gereğince Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu Başkanlığına müracaat edilerek, bilgi isteminin reddine ilişkin karara itiraz edilmişti.. Kurul’un 15.06.2005 gün ve 2005/438 sayılı kararı ile “11 ve 14 numaralı bilgi istemlerimiz dışında kalan bilgi istemlerimizin yönetimde şeffaflık ve açıklık ilkeleri gereği, kamuoyuna mal olmuş bir konuya ilişkin kamu yararını yakından ilgilendirdiği, açıklanmamasında 4982 sayılı Kanunun koruduğu hiçbir meşru menfaatin mevcut olmadığı belirlenerek bilgi edinme taleplerimizin karşılanmasına” karar verilmişti. Bu karar dahi istediğimiz bilgilerin verilmesini sağlayamamış, 13.07.2005 gün ve 032509 sayılı yazıyla “bilgi edinme istemimizin reddine dair önceki yazılara eklenecek bir husus olmadığı” bildirilmiştir. Bilgi Edinme Kurulu’nun kararına rağmen, istenen bilgilerin elde edilememesi üzerine 13.07.2005 gün ve 32509 sayılı işlemin iptali için dava açılmıştı. Yargılamayı yapan Ankara 4.İdare Mahkemesi, 28.02.2007 tarih ve 2005/1732 E. 2007/155 K. sayılı kararı ile “….kamu kurum ve kuruluşları demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkesine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkın kullanmalarını sağlamak, yasadaki istisnalar dışındaki her türlü bilgi ve belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmakla yükümlü oldukları, davacıların Eorogold-Newmont/Normandy isimli şirket hakkında, şirketin kurum kazancı, vergi borcunun olup olmadığı, kurum kazancı üzerinden devlet hakkı ödeyip ödemediği gibi konuları kapsayan ve Vergi Usul yasası’nın 5.maddesinde belirtilen vergi mahremiyeti ilkesi kapsamında sır taşımadığı açık olan bilgi edinme taleplerinin reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlılık bulunmadığından dava konusu işlemin iptaline…” karar vermiştir.Mahkeme kararı tarafımıza 19.04.2007 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı olan bakanlığınıza da aynı tarihte tebliğ edildiğini tahmin ediyoruz. Bilindiği gibi; Anayasanın 2.Maddesi’ne göre “T.C. Devleti Sosyal Hukuk Devletidir” Hukuk Devletinde, yönetim hukuka uygun davranmak zorundadır. Bunun için Anayasa’nın 125.maddesine göre; “yönetimin yapmış olduğu işlem ve eylemler yargı denetimine tabiidir” . Hukuk Devletinin olmazsa olmaz koşulu “yönetimin mahkeme kararlarını gecikmesiz, tereddütsüz ve eksiksiz uygulamasıdır.” Bu nedenle 138. maddesinde; “…yasama ve yürütme organları ile İdarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği…” kuralı konmuştur. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 28. maddesinde de; “…Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde işlem tesis etmek ve eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararların otuz gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında, tazminat davası açılabileceği…” hükme bağlanmıştır. Ayrıca, Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre; “…ceza hukuku yönünden, yargı kararlarının gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin eylemleri, keyfi davranma olarak nitelenerek, Türk Ceza Yasası kapsamında suç sayılmaktadır…” Söz konusu mahkeme kararı Bakanlığınız tarafından yürütmeyi durdurma istemli olarak temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesinin yapan Danıştay 10.Daire 2007/3823 Esas, 20.06.2007 tarihli kararı ile “yürütmeyi durdurma

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 97: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7isteminizin reddine” karar vermiştir. Bu karar da 12.07.2007 tarihinde tebliğ edilmiştir. Anayasa’nın mahkeme kararlarının gecikmeksizin uygulanması, İdari Yargılama Usulü Yasası’nın en geç otuz gün içinde uygulanması yönündeki amir hükümlerine rağmen, mahkeme kararının tebliğinden bu yana üç ay geçmesine, üstelik mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulması isteminin reddedilmesine karşın karar halen uygulanmamış, istediğimiz bilgiler tarafımıza bildirilmemiştir. Sayın Bakanlığınızın bilgi vermemekte direnmesi, Hukuk Devleti ilkesi’nin yok sayılması, açıkça Anayasa’nın ihlali niteliğindedir. SONUÇ VE İSTEM : Açıklanan nedenlerle;

Ankara 4.İdare Mahkemesi’nin 28.02.2007 tarih ve 2005/1732 E. 2007/155 K. sayılı kararının uygulanmasını, daha önce verilmeyen bilgilerin, tarafımıza hemen bildirilmesini,

Mahkeme kararına rağmen, bilgi vermekte direnen görevliler hakkında disiplin soruşturması başlatılmasını, ayrıca görevini savsaklamış olmaları nedeniyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu md. 237/1 . maddesi kapsamında haklarında kamu davası açılması için soruşturma izni verilerek, dosyanın yetkili ve görevli Cumhuriyet Savacılığı’na gönderilmesini

Başvurumuz üzerine yapılan işlemler hakkında tarafımıza bilgi verilmesini diliyoruz. Saygılarımızla.

Kendi Adına Asaleten Diğer Dilekçilere Vekaleten Av.Arif Ali CANGI

MADENCİLİK YÖNETMELİĞİ DAVA KONUSUSevgili Arkadaşlar Biliyorsunuz;Anayasa Mahkemesi’nin 5177 Sayılı Yasa ile değişik Maden Yasası’nın 7/1. maddesini iptal etmesi üzerine, oluşan yasal boşluğu doldurmak bahanesiyle 10.06.2010 tarihli  5995 Sayılı MADEN KANUNUNDA VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN Resmi Gazetenin 24.06.2010 tarihli sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmişti.Bu kanunun uygulanmasına ilişkin olarak 06 Kasım 2010 tarihli 27751 sayılı Resmi Gazetede “Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği” yayınlandı.Yasa için Anayasa Mahkemesi'ne başvuruldu.Yönetmelik içinde ekli dava açıldı.Böylece, 2004 yılından 2009 yılına kadar süren davalar süreci bir kez daha başladı.Bilginize sunuyorum.Arif Ali Cangı

14.04.2011’de Emre Baturay Altunok’un yaydığı bilgiÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED) MUAFİYETİNDE ISRAR !

ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI ÇEVRENİN İDAM KARARINI İMZALADI.

BAKANLIK ÇED YÖNETMELİĞİNİ DEĞİŞTİRDİ, MUAFİYETİ 2013-2015'E UZATTI...

2013-2015'E KADAR KIYIMA DEVAM...

ÇEVRE KANUNU 11.8.1993 TARİHİNDE RESMİ GAZETE’DE YAYINLANARAK YÜRÜRLÜĞE GİRDİ.

BAKANLIK, KANUNUN 6 AY İÇİNDE ÇIKARILMASINI DÜZENLEDİĞİ ÇED YÖNETMELİĞİ’Nİ 10 YIL SONRA 7.2.1993 TARİHİNDE ÇIKARDI VE YÖNETMELİĞE GEÇİCİ MADDE KOYARAK BU TARİHTEN ÖNCESİ

PROJELERİ ÇED’DEN MUAF TUTTU. “Çevresel Etki Değerlendirmesi” uygulamasının Ülkemizdeki mevzuata yansımasını ise 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 11/8/1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle görmekteyiz. Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi Çevresel Etki Değerlendirmesi ile ilgilidir. “Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum kuruluş ve işletmeler bir "Çevresel Etki Değerlendirme Raporu” hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 98: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7etkiler göz önünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir.” şeklinde olan Kanun hükmü devamındaki fıkrada “"Çevresel Etki Değerlendirme Raporu"nun hangi tip projelerde isteneceği, ihtiva edeceği hususlar ve hangi makamca onaylanacağına dair esaslar yönetmelikle belirlenir.” denilmesine rağmen,  Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği ancak 10 yıl sonra 7/2/1993 tarih ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanabilmiştir.

Çevresel etki değerlendirilmesi:             Madde 10 – (Değişik: 26/4/2006 – 5491/7 md.)             Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler.              Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.

Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkin  usûl ve esaslar  Bakanlıkça çıkarılacak   yönetmeliklerle belirlenir.   

Geçici Madde 3 – Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümlerine tâbi olduğu halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerden, halihazırda yer seçimi uygun olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, ilgili yönetmelikler çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine getirdiklerini gösterir çevresel durum değerlendirme raporunu hazırlayarak Bakanlığa sunar. İlgili yönetmeliklerde belirlenen şartları sağlayanlar başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde karara bağlanır.             Çevresel durum değerlendirme raporunu altı ay içinde Bakanlığa sunmayan ya da raporun Bakanlığa sunulmasından itibaren altı ay içerisinde gerekli çevre koruma önlemlerini almayan faaliyetler Bakanlıkça süre verilmeksizin durdurulur.             Yürürlükteki mevzuat uyarınca yer seçimi uygun olmayan faaliyetler için ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanması esastır.

ÇED YÖNETMELİĞİ ARADAN GEÇEN ZAMANDA 4 KEZ BAŞTAN AŞAĞI DEĞİŞTİRİLDİ, BU MUAFİYET KARARI HER YÖNETMELİKTE YER ALDI .  

1.     ÇED Yönetmeliği 7/2/1993 tarih ve 21489 sayılı Resmi Gazete (İLK ÇIKAN YÖNETMELİK)

 2.     ÇED Yönetmeliği 23/6/1997 tarih ve 23028 sayılı Resmi Gazete,3.     ÇED Yönetmeliği 6/6/2002 tarih ve 24777sayılı Resmi Gazete,4.     ÇED Yönetmeliği 16/12/2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete

 5.     ÇED Yönetmeliği 17/7/2008 tarih ve 26939 sayılı Resmi Gazete. (ŞU ANDA YÜRÜRLÜKTE OLAN YÖNETMELİK)

17 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3. maddesi de bu muafiyeti getiriyordu.  

17 Temmuz 2008 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 26939

YÖNETMELİKÇevre ve Orman Bakanlığından:

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİKapsam dışı projeler             GEÇİCİ MADDE 3 – (1) 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere veya bu tarihten önce üretim ve/veya

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 99: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7işletmeye başladığı belgelenen projelere Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.

17.7.2008 TARİHLİ RESMİ GAZETE’DE YAYINLANAN YÖNETMELİĞİN GEÇİCİ 3. MADDESİNİN YÜRÜTMESİ, TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI’NIN AÇTIĞI DAVADA DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU KARARI İLE DURDURULDU.  

Geçici 3. maddenin yürütmesi TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nın açtığı dava sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 7.10.2010 tarihli kararı ile DURDURULDU Durdurulan geçici 3. madde düzenlemesi ile 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla ÇED Yönetmeliği hükümlerinin uygulanmayacağı düzenleniyordu. Bir diğer ifade ile 7.2.1993 öncesi kararı alınmış ancak başlanmamış projeler ÇED Yönetmeliğinin emredici hükümlerinden muaf tutuluyordu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 7.10.2010 tarihli kararı ile bu muafiyet 7/2/1993 tarihinden yatırım programına alınmış, hakkında her ne işlem yapılmış, izinler alınmış olursa olsun üretime ve/veya işletmeye başlamayan projeler yönünden durdurularak Danıştay 6. Dairesi’nin kararı kaldırılmıştır. Bir diğer ifade ile Danıştay kararı uyarınca 1993 yılı öncesi yatırım programına alınsa dahi tüm projeler için çevresel etkileri değerlendirmesi sürecinin işletilmesi zorunluluk haline geldi.

17.7.2008 TARİHLİ RESMİ GAZETE’DE YAYINLANAN YÖNETMELİĞİN, DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU KARARI İLE YÜRÜTMESİ DURDURULAN GEÇİCİ 3. MADDESİNİN  DEĞİŞTİRİLDİĞİ BÜGÜNKÜ RESMİ GAZETEDE YAYINLANAN YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ İLE ÇED MUAFİYETİNDE ISRAR EDİLİYOR.

14 Nisan 2011 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 27905 

YÖNETMELİKÇevre ve Orman Bakanlığından:

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 17/7/2008 tarihli ve 26939 sayılı Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin Geçici 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 3 – (1) 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce;

a) Üretime ve/veya işletmeye başladığı belgelenen projelere,b) Uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat

uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelerden

1) Bu Yönetmeliğin EK-I Listesinde yer alan projeler için 17/7/2015 tarihine,2) EK-II Listesinde yer alan projeler için 17/7/2013 tarihine kadar yatırımına

başlanmış projelere,Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak

kaydıyla bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.”MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Orman Bakanı yürütür.

Yönetmelik değişikliği Danıştay İDDK'nun yürütmeyi durdurma kararını etkisiz hale getiriyor.  Danıştay kararında "üretime ve/veya işletmeye başladığı belgelenen projeler" dışındakilerin ÇED'den muaf tutulması hukuka aykırı bulunmuştu.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 100: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Yönetmelik değişikliği ile "üretime ve/veya işletmeye başlama" yerine "yatırıma başlama" esas alınıyor, üstelik muafiyetler EK 1 listesine tabi faaliyetler için 17.7.2015, EK 2 listesine tabi faaliyetler için 17.7.2013 yılına kadar ek muafiyet getiriliyor. YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN ANLAMI ŞUDUR 1993 senesinden önce yatırım programına alındığı ifade edilen EK 1 KAPSAMINDAKİ 1) AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ PROJESİ 2) SİNOP NÜKLEER SANTRALİ PROJESİ 3) ILISU BARAJI PROJESİ 4) İSTANBUL 3. KÖPRÜ PROJESİ 5) GEBZE- ORHANGAZİ- İZMİR OTOBANI PROJESİVe daha bilmediğimiz, Bakanlığın adeta torbadan çıkardığı her proje İçin ÇED MUAFİYETİ YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ İLE 17.7.2015’E KADAR DEVAM EDECEK. (zira Bakanlığa hangi projeleri ÇED’den muaf tuttunuz sorularına cevap verilmiyor, çünkü Bakanlık ve ilgili idareler dahi bu projelerin hangileri olduğunu bilmiyor)  YUKARIDAKİ İLK 4 PROJE İÇİN YAZILAN YAZILARA ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞINCA DANIŞTAY KARARI GEREĞİ İŞLEM YAPILACAKTIR DİYE CEVAPLAR VERİLDİ. HATTA 5. PROJE İÇİN DE BU CEVAP VERİLDİ. ANCAK ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI VERDİĞİ CEVAPLARDA KURULUŞ VE TEŞKİLAT KANUNUNA GÖRE ÇED’İ YOK DİYE FAALİYETİ DURDURABİLECEK, AĞIR PARA CEZALARI KESEBİLECEKKEN BU YETKİSİNİ GÖRMEZDEN GELEREK BİZE BAŞVURU OLURSA BİZ BAŞLATIRIZ DEDİ. BİR DE PROJE SAHİBİ İDARELERE BAŞVURU YAP DİYE RESMİ YAZI YAZDIK, ONLARDAN HİÇ CEVAP VERİLMEDİ. BUNLARA DAVA AÇILMAYA HAZIRLANILIYORDU.  MAHKEME KARARINDAN SONRA (27.10.2010) 5 NOLU PROJE İÇİN İSE BAŞBAKANLIK 08.12.2010 TARİHLİ RESMİ GAZETEDE BİR GENELGE YAYINLADI. GENELGENİN 9. MADDESİ İLE GEBZE- ORHANGAZİ- İZMİR OTOBANI PROJESİ İÇİN DANIŞTAY’IN YÜRÜTMESİNİ DURDURDUĞU GEÇİCİ 3. MADDEYE ATIF YAPARAK BU PROJE ÇED’DEN MUAFTIR DEDİ. BU GENELGEYE KARŞI TMMOB PEYZAJ MİMARLARI ODASI VE EGE KÜLTÜR VE ÇEVRE PLATFORMU DERNEĞİ (EGEÇEP) DAVA AÇTI. DAVA DANIŞTAY’DA HALEN GÖRÜLÜYOR. YÜRÜTMEYİ DURDURMA İLE İLGİLİ HENÜZ BİR KARAR VERİLMEDİ. Bu değişiklik ve öncesi ile 1993-2011 seneleri arasında değerlendirilecek ve sermayenin ÇED sürecini bir külfet ve zaman kaybı olarak göreceği ve ÇED sürecine girerse söz konusu projelerin büyük etkileri dolayısıyla ÇED raporu alamayacakları, alsalar bile Mahkemelerin iptal edeceği büyük yatırım projeleri için (nükleer, Gebze otobanı vb) idareler, ben bu projeyi 1993 senesinden önce düşündüm planladım diyor ve ÇED’den muaf tutma iradesinde ısrarcı olduğunu bir kez daha gösteriyor.Son değişiklik ile bu muafiyet 2013 ve 2015 senesine kadar genişletiliyor. Yönetmelik değişikliği de bu muafiyetin dayanağını, Danıştay’ın üretime v/veya işletmeye başlama olarak aldığı kriterini yatırıma başlama olarak değiştiriyor ve de muafiyetin sınırlarını 2013 ve 2015’e kadar  uzatıyor. Siz eğer Danıştay’ın üretime v/veya işletmeye başlama olarak aldığı kriteri Yatırıma başlama kriteri olarak değiştirir ve uygularsanız proje için temel atmayı, hafriyat yapmayı, inşaata başlamayı, kredi başvurusunda bulunmayı bile yatırıma başlama olarak değerlendirebilir ve bu muafiyeti sağlayabilirsiniz. Üretime başlama kriterini dikkate alırsanız şu anda üretime başlamamış bütün projeleri durdurup ÇED sürecini başlatmanız gerekir. (Danıştay’ın üretime v/veya işletmeye başlama olarak aldığı kriteri dikkate alırsanız örneğin otoyolu açıp araç trafiğine açmanız gerekir, nükleer santral için elektrik üretip şebekeye elektrik vermeniz gerekir, yine barajlar için elektrik üretip şebekeye elektrik vermeniz gerekir.)

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 101: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7BU YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİNDEKİ SÖZ KONUSU İFADE VE SÜRE DEĞİŞİKLİĞİ İLE DANIŞTAY KARARI BERTARAF EDİLMEYE VE HÜKÜMETİN ÇOK SEVDİĞİ TEMEL ATMA GİBİ ADIMLAR İLE BU MUAFİYETLER 2013 VE 2015 TARİHLERİNE KADAR UZATILACAK, BU PROJELERİN ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YAPILMAYACAK.BUNUN İLK ÖRNEĞİNİ DE AKKUYU NÜKLEER SANTRALİNDEKİ TEMEL ATMA TÖRENİ İLE YAŞAYACAĞIZ.

Emre Baturay ALTINOK

Bilindiği gibi Geçen yıl, Ocak  2009 da  Maden Yasası"nın iptal edilen maddelerinin yeniden canlandırılması konusunda Mecliste yapılan tartışmalar sırasında, madencilerin, özellikle altıncı filonun uyguladığı baskıları değişik ortamlarda dile getirmeye çalışmıştım. Bu arada bir TV kanalında  başta "Uluslararası sermayenin işbirlikçileri" ve bazı sözlerimi kendilerine hakaret kabul ederek hakkımda 25000 TL tutarında  tazminat davası açılmış idi Yaptığımız savunma sonucu ( Avukatım ve arkadaşım Kemal AYBEK "in katkıları ile)Ankara 3.Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen  2010/248  sayılı davanın 17.02.2011 perşembe günkü duruşmasında,davacı Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi"nin dava ve tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.Gerekçeli karar yazıldığında ilgilenen arkadaşlara iletilecektir.Bilgilerinize..Sevgi ile kalın.  Salih SÖNMEZIŞIK

MiLLETVEKiLi ADAYLARINA 45 SORUhttp://www.izmirbarosu.org.tr/DuyuruDetay.aspx?ID=8220&Tip=Haber

Asagidaki 45 soru, 12 Haziran 2011 genel secimleri oncesinde Izmir Barosu Kent ve Cevre Komisyonu tarafindan hazirlanmis, kamuoyuna aciklanmis ve Izmir merkezli tum milletvekili adaylarinin parti il baskanliklarina mektupla gonderilmistir.Bilgilerinize sunulur.Saygilarimizla.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 102: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Izmir Barosu Yonetim Kurulu UyesiKent ve Cevre Komisyonu BaskaniAvukat Aysegul ALTINBAS Sayin Milletvekili Adayi;

1. Karsiyaka Arapdagi Altintepe Mevkiinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanligi tarafindan altin madeni arama/isletme ruhsatlarinin, Izmir Il Ozel Idaresi tarafindan da isyeri acma ve calisma ruhsatlarinin verildigini, Bu alanlarda maden arama ve isletme faaliyetlerinin basladigini, Altintepe mevkiindeki maden isletmesinin kent merkezine 5 kilometre , Dogancay Mahallesi ve toplu konutlara 1 km mesafede oldugunu, bu haliyle madencilik faaliyetinin adeta “kentin gobeginde” gerceklesecegini biliyor musunuz?2. Altin madeni arama ve isletme faaliyetlerinin basladigi Menderes Efemcukuru Koyu’ndeki maden sahasinin Izmir’e icme suyu saglayan Camli Baraji havzasinda kaldigini, bu alanda gerceklesecek arama ve isletme faaliyetlerinin sehrin icme suyu kaynaklarini ve kent sagligini tehdit ettigini biliyor musunuz?3. Turkiye fistik cami ormanlarinin %27’sinin yer aldigi, Turkiye’nin cam fistigi uretiminin %80’ini saglayan, yilda 100 milyon dolarlik cam fistigi ureten Bergama Kozak Yaylasi'nda, ozel bir sirketin altin cikarmak icin simdiden 8 bin fistik camini kestigini, bolgenin sosyal, ekonomik ve ekolojik hayatinin kar hirsi ile hareket eden sirketlerce talan edildigini biliyor musunuz?4. Odemis Bozdag icin 17 adet altin arama izni verildigi, Bozdag'in eteklerindeki Birgi beldesine bagli Yilanli, Hacihasan ve Kemer koylerinde altin arama faaliyetlerinin basladigi, bu faaliyetler sonucu, Turkiye’nin yillik kestane uretiminin yuzde 6'sini olusturan, yillik 3,5 milyar dolar gelir saglayan kestane ormanlarinin ve meyve bahcelerinin ciddi zarar gorecegini biliyor musunuz?5. Izmir Korfezi yapilan tum calismalara ragmen gercek anlamda temizlenebilmis degildir. Korfez’e akan derelere hala zehirli atiklar bosaltilmaktadir. Korfezi kurtarmak icin, halihazirda mevcut yontemler disinda somut onerileriniz nelerdir?6. Kutahya’dan dogup, Izmir Korfezi’ne dokulene kadar kat ettigi 400 km boyunca endustriyel, evsel ve tarimsal kirlilige maruz kalan ve bu atiklari Izmir Korfezine tasiyan Gediz Nehri ve Havzasi icin bir cozum oneriniz var mi?7. Birinci derece dogal SIT ozelliklerine sahip Guneydogu Gediz Deltasi'nda faaliyet gosteren Izmir Kentsel Biyolojik Atiksu Aritma Tesisi’sinden cikan atik camurlarin acik alana yigildigini, bu atiklari kurutmak icin dikilen okaliptus agaclarinin ise dogasi geregi cok fazla su tuketmesi nedeniyle, zaten az olan Gediz Havzasi su kaynaklarinda baskiya yol actigini, Delta’da yasayan ve nesli tukenmekte olan kus turlerine ve Delta’nin ekosistemine zarar verdigini biliyor musunuz?8. Kamu kuruluslari ve ozel kuruluslar ile sahislarin sahil seritlerine yonelik haksiz isgal ve tahribatlarini engellemek icin bir planiniz var mi? Denizi doldurmanin, denizin ve deniz canlilarinin yasamina ne olcude zarar verdigini biliyor musunuz? Kiyi kenar seridi icinde kalan yapilarin bir an once yikilmasi icin neler onereceksiniz?9. Kordon’a , Goztepe ve Karsiyaka sahil seridine yapilan mudahaleler sonucunda denizle ic iceligi yok edilmis, sahil kavrami kalmamistir. Izmir’in yeniden denizle barismasi icin bir calismaniz olacak mi ?10. CED Yonetmeligine gore Ege Denizi’ndeki askeri tatbikatlarda kullanilan bombalarin ve araclardan birakilan atiklarin cevreye verdigi zararlar denetlenemiyor. Bu konuda siz ne dusunuyorsunuz?11. Karaburun Yarimadasi basta olmak uzere, bolgenin essiz guzellikteki koylarini isgal eden, deniz ekolojisine ve kalitesine zarar veren balik ciftliklerinin kaldirilmasi ve yenilerinin kurulmasina izin verilmemesi icin bir girisiminiz olacak mi? Cevre ve Orman Bakanligi tarafindan Seferihisar Sigacik Koyu'nda Orkinos, cipura ve levrek yetistiriciligi icin belirlenmis bulunan 9 ve 10 no’lu alanlarin, bolgenin tarim ve turizm hedeflerini, dogal ve arkeolojik sit alanlarini baltalayacagi konusunda bir fikre sahip misiniz? Bu konuyu, secildiginizde Meclis’e tasiyacak misiniz?12. Kent ici trafigini rahatlatmak ve banliyo semtlerine toplu ulasim icin neler yapacaksiniz? Toplu ulasimin gelistirilmesinde basta rayli sistem olmak uzere daha az maliyetli ve cevreye en zararsiz yontemlerin ozendirilmesi konusunda calismalariniz neler olacaktir? Korfez ici deniz ulasimini arttirmak, kent icinde bisIklet kullanilmasini mumkun kilacak yollari yaratmak gibi alternatif ve cevreyle uyumlu cozum oneriniz var midir? Yoksa kent ici ulasim sorununu otobus sayisini cogaltarak mi cozmeyi dusunuyorsunuz?13. Karayollari Bolge Mudurlugu, Istanbul-Gebze-Bursa-Izmir otoyol projesini Cevre Etki Degerlendirmesi yapmadan baslatmistir. Otoyol guzergahinda, zeytinlikler, arkeolojik alanlar, orman ve tarim alanlari, sulak alanlar mevcuttur. Ayrica karayolu malzeme ihtiyaci icin yuzlerce tas ve kalker ocagi ile kirma eleme tesisleri acilacak ve dogal alanlar zarar gorecektir. Bu konudaki dusunceniz nedir? Alternatif bir projeniz var mi?

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 103: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 714. Uygar kentlerde kisi basina dusen yesil alan miktari asgari 20 m2 dir. Imar Yasasi’na gore ise bu oran asgari 7 m2 olmalidir. Oysa Izmir kenti ve cevresi her gecen gun betonlasmakta ve yesil alanlar azalmaktadir. Betonlasmayi onlemek ve yeni yesil alanlar kazanmak icin projeleriniz nelerdir?15. Izmir Ataturk Ormani’na tecavuz eden yapilasma hakkinda ne dusunuyorsunuz? Ataturk Ormani ve devamindaki ciplak tepeleri agaclandirmayi ve bununla ilgili girisimlerde bulunmayi dusundunuz mu?16. Son olarak Denizcilik Mustesarligi tarafindan Bayrakli sirtlarinda gozetleme kulesi yapilma gerekcesi ile yaklasIk 5000 m2 lik yesil alanin tahrip edilmesi hakkinda bilginiz var mi? Bu durum karsisinda ne yapacaksiniz 17. Balcova Narlidere, Karsiyaka sirtlarinda giderek buyuyen, yesil alanlari tahrip eden ve dogal peyzaji olumsuz etkileyen yapilasmayi durdurmak icin ne dusunuyorsunuz?18. Karsiyaka girisindeki tersane ve askeri tesisleri kaldirarak bu bolgeyi kentin nefes alabilecegi bir yesil alan haline donusturme konusunda bir projeniz var mi? Varsa bunu nasil gerceklestirmeyi dusunuyorsunuz?19. Rantci cevreler tarafindan her yil birkac kez gundeme getirilen Narlidere-Inciralti civarindaki tarim alanlarinin ve narenciye bahcelerinin yapilasmaya acilmasi konusunda ne dusunuyorsunuz? Kentin son akcigeri olarak nitelenen bu alanlarin betonlasmasi girisimlerine engel olacak bir calismaniz var mi?20. Kamu arsalarinin ve ozellestirmeden kalan Sumerbank gibi kurumlarin yesil alanlarinin ranta donuk projelerle betonlasmamasi icin ne yapacaksiniz? Bornova’da Ege Universitesi’ne ait yesil alanlarin alisveris merkezlerine tahsis edilmesi gibi uygulamalari onayliyor musunuz? Onaylamiyorsaniz, onlemek icin bir girisiminiz olacak mi?21. Anayasanin ‘’ormanlarin korunmasi ve gelistirilmesi’’ basligi ile duzenlenen 169.maddesine gore; ‘’ Ormanlara zarar verebilecek hicbir faaliyet ve eyleme musaade edilemez. Ormanlarin tahrip edilmesine yol acan siyasi propaganda yapilamaz; munhasiran orman suclari icin genel ve ozel af cikarilamaz. Ormanlari yakmak, ormani yok etmek veya daraltmak amaciyla islenen suclar genel ve ozel af kapsamina alinamaz’’. Gecmis yillarda isgal edilen ve sozde niteligini kaybetmis orman alanlarinin yagmasina yol acan 2B uygulamalari ve orman suclari affi girisimleri hakkinda ne dusunuyorsunuz?22. Bilindigi gibi ozellikle Urla-Cesme-Karaburun yoreleri binlerce yil oncesinden bu yana bagciligi ile unlenmis olmasina ragmen, yetersiz ve amacsiz tarim politikalari nedeniyle bugun artik bag alanlarinin sokuldugu bir noktaya gelmistir. Bunun farkinda misiniz, alternatif bir oneriniz var mi? Kirsal turizmi destekleyici, zeytin ve bagciligi gelistirici ve bunlarin ureticiler tarafindan dogrudan saglayacak ve sosyal yasami gerceklestirilecek koy pazarlarinin kurulmasini destekleyecek projeler gelistirmeyi dusunuyor musunuz?23. CED Yonetmeligindeki muafiyetten yararlanmak suretiyle tarim ve diger korunmasi gerekli alanlarda planlanan ve insa edilen Organize sanayi Bolgeleri konusunda gorusunuz nedir?24. Insaat, turizm ve madencilik lobisinin Meclis ve Bakanliklarda yuruttugu aktif girisimler sonucunda cikarilan yasa/yonetmelik/genelgelerle giderek yayginlasan ikinci konut, kitle turizmi, maden isletmeleri ve tas ocaklari, bolgemizin degerli zeytinlik ve tarim alanlari ile biyolojik zenginliklerini mahvetmektedir. Yalnizca rant dusunen bu lobiler ve bunlara destek saglayan kamu kurumlari ile mucadele etmeyi goze aliyor musunuz?25. Cesme Yarimadasi’nin guney kesimini kapsayan 10.320 hektarlik cok genis bir alanin “Turizm Bolgesi” ilan edildigini, bu alanin orman, dogal sit ve zeytinlik alanlari ile yarimadanin guney kiyilarinin tamamini kapsadigini, bu alanlarda yaygin yapilasmalar ve golf sahalari planlandigini, Cesme Yarimadasi’nin guney kesimini kapsayan cok genis bir alanin “yatirimcilara” tahsis edilerek, kamunun yararlanmasina kapatilacagini biliyor musunuz?26. Kirsal yasamimizi, kulturel mirasimizi ve biyolojik cesitliligimizi tehdit eden, onune gelen her dereye kelepce vuran ve tamamen kar hirsiyla hazirlanmis hidroelektrik santral (HES) ve baraj projeleri hakkinda ne dusunuyorsunuz?27. Meclis gundeminde bulunan Tabiati ve Biyolojik Cesitliligi Koruma Kanunu tasarisi ile Turkiye’nin dogasi ve biyolojik zenginlikleri topyekun yagmaya acilmaktadir. Secildiginiz takdirde anilan yagma tasarinin yasalasmamasi icin mucadele verecek misiniz?28.          Izmir’de giderek artan bir sekilde yasanan hava kirliligi, denetimsizlik nedeniyle kamu sagligini onemli olcude tehdit etmekte ve yasam kalitesini dusurmektedir. Genellikle kalitesiz komur ve egzoz gazi kaynakli kirliligi onlemek icin ne oneriyorsunuz? Alternatifleriniz nedir? Oncelikle termal ve ardindan dogal gaz ile isinma yonunden, yaygin ve ekonomik kullandirmayi amaclayan calismalariniz var mi?29. Kentin tarim ve orman alanlarinda kati atik tesisleri planlanmakta ve yurttaslarin ciddi tepkisine neden olmaktadir. Harmandali Kati Atik Tesisi isletmesi ise yillardir cevreyi zehirlemektedir. Coplerin kamu sagligina ve cevreye zarar vermeden toplanmasi ve geri kazanimi icin ne gibi projeleriniz var? Izmir Metropolunun coplerinin bertarafi konusunda, kalici ve toptan bir cozum oneriniz veya calismaniz var midir?30. Kent icinde dayanilmaz boyutlara ulasan gurultu kirliligini nasil onleyeceksiniz? Eglence yerlerinde, seyyar satis araclarinda ve camilerde ses yayin cihazlarinin amaclari disinda gurultu kirliligine yol acacak sekilde kullanilmasina karsi onlem alacak misiniz?31. Il Ozel Idaresi’nin kent sagligini dikkate almadan, sorumsuzca isletme ruhsati verdigi, kimileri yerlesim alanlarina yakin, kimileriyse tarim ve zeytin alanlarinin icinde kalmis tas ocaklarinin, kirma-eleme tesislerinin, cimento fabrikalarinin kaldirilmasi ve bu sektorun cevre ve insan sagligina zarar veremeyecek yerlerde calismasi

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 104: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7icin neler yapacaksiniz?32. Yaydiklari elektromanyetik dalga degerleri acisindan cevre ve insan sagligi uzerinde olumsuz ve hatta olumcul etkileri olan baz istasyonlarinin, bu konudaki tum yasal duzenlemelerin hilafina kent icinde gelisiguzel yerlestirilmesi hakkinda ne dusunuyorsunuz?33. ABD ve NATO isbirligi ile Izmir kentinde bulunan ABD Hava Kuvvetleri Unsuru destegi ile yasama gecirilecek Fuze Kalkani projesinin Izmirli yurttaslara yonelik topyekun tehdidini onlemek icin ne yapacaksiniz? Bu projenin ve genel olarak nukleer silahlanmanin onlenmesi icin calismayi dusunuyor musunuz?34. Cernobil ve Fukusima nukleer santral felaketlerinden ders alinmadan Mersin-Akkuyu , Sinop ve Tekirdag’da yapilmasi planlanan nukleer enerji tesislerinin kentimizi de tehdit eden korkunc risklerini dikkate alarak, partinizin nukleer enerji politikasina karsi cikabilecek misiniz?35. Kent icinde kulturel ve tarihi onemi nedeniyle korunmasi gerekli alan ve yapilar hakkinda bilgi sahibi misiniz? Yagmaci ve rant amacli girisimler sonucunda Koruma Kurullari tarafindan sit dereceleri dusurulen tarihi binalar, arkeolojik ve dogal sit alanlari gozumuzun onunde yok olup gitmektedir. Kultur ve tabiat varliklarini nasil koruyacaksiniz?36. Milletvekili secilirseniz, imar planlarinin kolayca delinmesi ve ranta donuk imar plan degisIklikleri girisimlerini engellemek ve carpik kentlesmeyi onlemek icin, Izmir’in butununu kapsayan bir “cevre koruma etik ilkeler beyannamesi” hazirlatmayi dusunuyor musunuz?37. Avrupa Konseyi Strasbourg Avrupa Kentsel Sarti hakkinda bilgi sahibi misiniz? Turkiye’nin taraf oldugu cevre ve kultur alanindaki uluslararasi sozlesmelerin uygulanmasi icin neler yapmayi dusunuyorsunuz?38. Kentin gelecegini etkileyecek buyuk projelerin hazirlanmasinda tepeden inmeci karar alma yontemleri yerine, belediye meclisleri, universiteler, sivil toplum kuruluslari, meslek odalari ve yurttaslarla “yuvarlak masa toplantilari” yapmak suretiyle kararlarin demokratik tartisma ortami yaratilarak alinmasini saglayacak misiniz?39. Agora, Kadifekale (Pagos) ve Tepekule’nin (Smyrna) tarihsel ve kulturel dokusunu nasil koruyacak ve duzenleyeceksiniz?40. “Kentsel Donusum Projesi” adi altinda rant projelerine kurban edilen, cogunlukla kent yoksullarinin ve farkli etnik kokenlere mensup yurttaslarin yasadigi mahallelerin ve mahalle kulturlerinin yok edilmesini onayliyor musunuz?41. Evsizler ve yoksullar icin TOKI tarzi toplu konut gettolarini mi yoksa  yasayanlarin kent ve mahalle yasamindan koparilmadigi, sosyal ve kulturel varligini surdurebilecegi, insani yasama kosullarina sahip olan baska konut projelerini mi savunacaksiniz?42. Kent icinde engelli, kadin ve cocuklarin yasamini kolaylastirici projeleriniz, daha yasanabilir ve modern bir kent dokusuna kavusabilmesi icin Izmir' de bisIklet kullaniminin arttirilmasina yonelik onerileriniz var midir?43. Bir ornegi Seferihisar Belediyesi tarafindan hayata gecirilen “yavas sehir” (citta slow) uygulamasi ve felsefesinin yayginlastirilmasi icin caba sarf etmeyi dusunur musunuz?44. Izmir kenti ve cevresi kendi ihtiyacina yetecek ruzgar, gunes ve jeotermal alternatif enerji kaynaklarina sahiptir. Alternatif enerji kaynaklarimizi kullanmak icin bir girisiminiz olacak midir? Tercihinizi hangi kaynaktan yana kullanirsiniz? Kullandiginiz bu tercihi her zeminde samimiyetle savunacak misiniz?45. Kentimizde bulunan, bir sekilde usulune uydurulmus, cokca projeye aykiri yapi varligi bilinmekte iken, Fuar Alanina ek sahada, Dunya Ticaret Merkezi cukuru hakkinda verilmis mahkeme kararlari ve bu konuda yapilmasi gerekenler hakkinda dusunceleriniz nelerdir? 

Habertürk’ten

Tonla altın çıkardılarTürkiye'nin 'altını' üstüne getirdiler!17 Ocak 2011 Türkiye'de madenlerden 2010 yılında yaklaşık 800 milyon dolar değerinde 17 ton altın çıkarıldı.Altın Madencileri Derneği'nden alınan bilgiye göre, Türkiye'de halen 5 altın madeni şirketi faaliyet gösteriyor. 2010 yılında çıkarılan 17 ton altının da 8,6 tonu Uşak'ta, 4,2 tonu Gümüşhane'de, 3,7 tonu Bergama'da, kalan yarım ton altın ise Erzincan'da üretildi. 17 ton altının bugünkü fiyatlarla ekonomik değeri ise yaklaşık 800 milyon doları buluyor.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 105: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Türkiye'de altın üretimine 2001 yılında başlandı. Bu tarihten itibaren yer altından çıkarılan altının miktarı ise her geçen yıl arttı. Türkiye'de altın madenciliğinin başladığı 2001 yılından bugüne kadar üretilen altın miktarı ise 82,1 tona ulaştı. 2001 yılında 1,4 ton ile başlayan altın üretimi, 2006 yılında 8 ton, 2008 yılında 11 ton, 2009 yılında 14,5 ton, 2010 yılında ise 17 ton oldu.

Uzmanlar, Türkiye'de yer altında 6 bin 500 ton, yastık altında 5 bin ton altın olduğunu tahmin ediyor. Türkiye, 2006 yılından bu yana da, Rusya hariç Avrupa ülkeleri arasında en büyük altın üreticisi konumunda bulunuyor. Dünyada altın talebi en yüksek ülkeler arasında ise Türkiye, 4. sırada yer alıyor.Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Muhterem Köse, yaptığı açıklamada, dünyada bugüne kadar yaklaşık 165 bin ton altın üretildiğinin tahmin edildiğini söyledi.Türkiye'nin dünyada altın potansiyeli en yüksek ülkelerden biri konumunda olduğunu anlatan Köse, Anadolu'da 6 bin 500 ton altın potansiyelinin bulunduğunu, bugüne kadar bu potansiyelin yüzde 10'unun üretilebildiğini, ancak yüzde 90'ının yer altında keşfedilmeyi beklediğini belirtti.

ALTIN MADENCİLİĞİNE İLGİ ARTIYORTürkiye'de altın madenciliğine ilginin giderek arttığını ifade eden Köse, ''Özellikle bugüne kadar madencilikten uzak duran yerli sermaye grupları son yıllarda başta altın olmak üzere gümüş, bakır, kurşun, çinko, krom, demir gibi metal madenciliğine yatırım yapmaya başladı. Halen altın üretimi yapılan madenlerde 3 bin kişi istihdam ediliyor. 2011 yılında devreye girecek Eskişehir - Sivrihisar ve İzmir - Efemçukuru işletmeleriyle birlikte altın üretimi yapılan maden sayısı 7'ye çıkacak ve yıllık altın üretimimiz 30 tona ulaşacak'' dedi.Türkiye'de 5 bin ton altının yastık altında olduğunun tahmin edildiğini ifade eden Köse, yükselen fiyatların etkisiyle son 2 yılda 400 ton altının yastık altından çıkarılarak bozdurulduğunu ve ekonomiye 18 milyar dolarlık doping sağlandığını kaydetti.

Yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılmasına yönelik çok ciddi çalışmalar yürütüldüğünü belirten Köse, bankaların pek çoğunun altına dayalı mevduat hesapları çıkardığını, ayrıca son günlerde ATM'lerden paranın yanında gram altın almanın da mümkün hale geldiğini söyledi.

Dünya altın üretiminin yüzde 53'ü, dört ülke Çin, Güney Afrika, ABD ve Avustralya'da yapılıyor. Türkiye dünya altın üretimi sıralamasında yer almadığı halde dünya altın talebinde 4. sırada

bulunuyor.

Türkiye'nin 10 yılda ürettiği altın miktarı şöyle:2001’de 1,4 ton; 2002’de 4,3 , 2003’te 5,4 , 2004’te 5 , 2005’te 5 ,

2006’da 8 , 2007’de 10 , 2008’de 11 , 2009’da 14,5 ve 2010’da 17 ton olmak üzere TOPLAM 82,1 ton

AA

Sevgililer Günü’nde altın almayın, çünkü...http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17016102.asp?yazarid=19

ALTIN ÜRETİMİNDEN BİZE NE KALIYOR?Tayfun Özkaya       28.1.2011

        Türkiye’de altın üretimi konusunda ileri sürülen görüş şudur: Almanya ve alman şirketleri Türkiye’nin altın üretimini arttırmasını istemezler. Böyle olursa dünya altın fiyatları düşer ve altın üreten ve Türkiye’ye ihracat yapan Alman şirketleri zarar görür. Altının yumurta gibi tüketildiğinde yok olan bir meta olmadığını önemle vurgulayarak konuya girelim. Yumurta satın alırsınız (talep edersiniz) ve yemek yapıp tüketirsiniz, geriye bir şey kalmaz. Altında ise diyelim bir bilezik aldınız. (talep ettiniz) Ama bu altın kaybolmaz. Bir ay veya yıl sonra paraya ihtiyacınız olur, satarsınız. Arz edersiniz. Dolayısıyla altında arz üretime eşit değildir. Yumurtada ise aşağı yukarı (biraz stok olabilir) arz üretime eşittir. O

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 106: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7halde altında fiyatı belirleyen üretim değildir. İnkalardan bu yana üretilen bütün altın arzda dikkate alınır. Dünyada 1835–2007 yılları arasında üretilen altın miktarı 160 000 tondur. (Kaynak: www.goldsheetlinks.com)  2009 yılında dünyada üretilen altın miktarı ise 2572 tondur. Yani her yıl tüm stokun ancak %1,61’i kadar altın üretiliyor. Türkiye’de üretilen altının ise 2009 yılında 14,5 ton olduğu bildiriliyor. Bu ise dünya üretiminin %0,56’sı, dünya stokunun ise % 0,0009’u (on milyonda dokuz) ediyor.  Türkiye’deki altın üretimini 100 misli arttırsanız bile bunun arz yönünden hiçbir anlamı olmayacaktır. Almanya’nın altın üretimi istatistiklere bile girmiyor. Dünya’da en çok altın üreten firmalara ve ülkelere bakıyoruz. Bunların Amerikan, Kanada, Güney Afrika ve Çin şirketleri olduğunu görüyoruz. O zaman bu üretimimizi önce bu ülkelerin engellemesi gerekmez miydi? Gördüğümüz şudur: En başta Amerikan şirketleri Türkiye’de altın üretimi için uğraşmaktadırlar. Kaldı ki altın fiyatları üzerinde başka şeyler de etkilidir. Dünya tarihinde altının nerede ise son zamanlara kadar para yerine kullanıldığını biliyoruz.   Dünyanın büyük altın şirketlerini inceliyoruz. Aralarında doğru dürüst bir alman sermayesine rastlamıyoruz. Üretim işinde almanlar çok önemli değil. Ayrıca Bergama’da altın işine girişen Euroogold’un ilk kurucuları arasında almanların da olduğunu görüyoruz. O halde neden bu firma Türkiye’de altın üretmeye gelmiş? Diğer yandan siyanür üretiminde alman şirketlerinin önemli bir yeri var. Yani iddianın tam tersine alman şirketlerinin altın üretilmesinde önemli çıkarları var. Altın Madencileri Derneği 2010 yılında üretilen 17 ton altının değerini 800 milyon dolar olarak açıklamış. Bundan devlete kalan sadece %2’dir. Altın madencilerinden “ruhsat sahibi tarafından beyan edilen” ocak başı satış fiyatının %2’sinin devlet hakkı olarak alınacağını biliyoruz. Bu 16 milyon dolardır ve Türkiye için önemli bir sayı değildir.  Çalışanların da emek geliri kazandıkları söylenebilirse de bu da ihmal edilir düzeylerdedir. Ancak siyanür liçi yöntemiyle üretilen altının çevreye, insana zararları konusunda muazzam bir bilgi birikmiştir. Avrupa Birliği de buna dayanarak siyanür liçi ile üretimi yasaklamıştır. Türkiye’de altın üretilen yerlere bakıyoruz, tarımsal üretim ve turizm açısından cennet gibi yerler olduğunu görüyoruz. İzmir’de içme suyu kaynaklarının kirlenmesi tehlikesi de çok yüksektir.Altın üretiminden bize kalanın dolarlar mı yoksa çevre tahribatı mı olduğu üzerinde iyice düşünmeliyiz. 

WGC/ DÜNYA ALTIN KONSEYİKÜRESEL ALTIN TALEBİ, ARZI, FİYATLARI

Küresel altın talebi 2010’da, bütün sektörlerde güçlü bir talebin desteği ile tonaj olarak son on yılın en yüksek değerine ve bugüne kadarki enksek değere erişti. Son on yılın en yüksek talebi olan yıllık talep 3.812,2 ton ve değeri de 150 milyar ABD Doları. 9 kasım 20102da bu talep yeni bir altın fiyatı rekorunu yarattı ve Londra PM’deki fiyat 1.421,00 $/ons oldu.Bunun ana nedenleri:Mücevherat sektörü 2010’da güçlü bir biçimde toparlandı, yıllık talep 2009’a göre %17 daha yüksek oldu. 2009’daki 1760,3 ton’dan 2059,6 ton’a çıktı. Asyalı tüketiciler ve özellikle de Çin ve Hindistan bunun öncülüğünü yaptı. Çin’deki talebin 2011’de de Çin’in kalkınma hızı artışıyla birlikte hızla artması bekleniyor, Hindistan’daki altın talebinin ise sakin bir biçimde büyümesi bekleniyor. Aynı dönemde yıllık ortalama fiyatlar %26 arttı. Değer olarak yıllık mücevherat talebi artışı 81 milyar $ oldu. Asyalı tüketiciler Hindistan talebinin canlanması ve Çin altın talebindeki güçlü moment ile dünya talebinin %51’ini oluşturdu.2010’da merkez bankalarının altına karşı politikasındaki değişim 21 yıldır ilk kez bu bankaların net alıcı duruma

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 107: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7erişmesine neden oldu. Yatırımcı talebi 2009’dan %2 daha az oldu, ama bu 1.333 ton ile ikinci en yüksek talep yılı oldu, bu 52 milyar $’a eşdeğerdi. Yatırımlar içinde temel bir girdi olarak altına yatırımcı talebi de güçlü kaldı, küresel ekonomideki süren belirsizlikler ve bütçe dengesizlikleri bunu besledi, enflasyoncu baskılar ve döviz gerilimleri de bunu destekledi.Teknolojide kullanılan altın talebi 419,6 ton oldu, elektronik sektörünün canlanmasıyla 2009’a göre artış %12,4 oldu. Talep 17 milyar $’a çıktı.Toplam arzdaki artış marjinal oldu, %2, çok sayıda yenişproje üretime girdi. Toplam arzın içinde yeniden kullanım %1 düşerek %40 oldu, 1.653 ton.

2001’da altın fiyatlarındaki artış %29 olmuşken, S&P Goldman Sachs Tüketici İndeksi (S&P GSCI) % 20, S&P 500 %13, MSCI World ex US Indeksi dolar üzerinden %6 ve Barclays US hazineler Birleşik İndeksi de yalnızca %6 arttı.Altın fiyatlarının volatilitesi yıl boyu %16 olmuşken, örneğin S&P Goldman Sachs Tiketici İndeksi %21 idi.Altın, Avrupa’daki borç sorunundan ötürü yatırımcıların döviz risklerini geleceğe bağlamalarından yararlandı.  Yatırımcıların elindeki altın miktarı, geçen yıl aldıkları 361 ton ile 2.167 ton’a, değer olarak ta 98 milyar $’a çıktı.Merkez Banklaları da net altın alıcısı oldu. IMF piyasayı olumsuz etkilemeden elişndeki altınları satmayı tamamladı

Avrupa Merkez Bankaları altın satmaz oldu.  Yalnızca Rusya ve Filipinler Merkez Bankaları altın aldı. Rusya Merkez Bankası’nın elindeki altın 668,6 ton’a ve Filipinler’inki de 164,7 ton’a çıktı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=839424&title=68-sirket-ruhsat-aldi-sadece-ucu-altin-cikariyor

68 şirket ruhsat aldı sadece üçü altın çıkarıyorİşletmeye hazır hale getirilen 700 ton altın henüz ekonomiye kazandırılamadı. Altın madenlerinde üretim tartışmalarının eksik olmadığı Türkiye'de geçen yıl 166 ton altın ithal edildi.Türkiye'nin altın rezervi 6 bin 500 ton olmasına rağmen lobilerin 'çevreye zarar veriyor'baskısı yüzünden üretim 11 tonla sınırlı kalıyor. Buna karşılık yılda 7 milyar dolarlık altın ithal ediliyor. İthalatın azalması ise altın rezervlerinin değerlendirilmesine bağlı. Türkiye altın pazarının yıllık cirosu 25 milyar doları buluyor. Bu rakamın 7 milyar dolarlık kısmını oluşturan 231 tonu ise ithal ediliyor. Ülkemizin toplam tahmini rezervi 6.500 ton olmasına karşılık bunun sadece 11 tonu üretilebiliyor. Madenlerin ruhsatlandırma işini yapan Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM), 700 ton civarında altını işletmeye hazır hale getirmesine rağmen bu altınlar henüz ekonomiye kazandırılamadı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, özel sektöre ait 68 şirket işletme ruhsatı aldı ancak sadece 3'ü üretim yapıyor. Dünyada önemli altın rezervine sahip Türkiye'nin, ihtiyacının tamamına yakınını yurtdışından alması, lobilerin 'üretimi çevreye zarar veriyor' gerekçesiyle altın üretimini engellemesine bağlanıyor.

Kamuoyunu sürekli meşgul eden tartışmalar, bugüne kadar çözüme kavuşturulamazken altın ihtiyacı yurtdışından karşılanmaya devam ediyor.

ALMANLARIN KOMŞULARINDAN ALINIYOR İstanbul Altın Borsası (İAB) verilerine göre 2007 yılında 231 ton olan Türkiye'nin altın ithalatı, geçen yıl 165,9 tona geriledi. En fazla altın ise İsviçre'den ithal ediliyor. İthalatta 125 ton ile İsviçre ilk sırada, 26,4 ton ile de Güney Afrika ikinci sırada yer aldı. Son yıllarda Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)'nden de altın ithal edilmeye başlandı. BAE'den geçen yıl 6,4 ton altın ithalatı yapıldı. Türkiye'de altın

tartışmalarında ilk sırada gelen Almanya ise listede yer almadı. Sektör çevreleri, verileri ilginç bulurken, Almanya'nın komşu ülkeler vasıtasıyla dolaylı yoldan altın ticaretinde yer almış olabileceği bilgisini verdi. Türkiye'deki altın tartışmalarında adı sık geçen Almanya'dan geçen yıl herhangi bir ithalat yapılmazken, Almanya'nın komşu ülkeleri Avusturya, İsviçre ve Lüksemburg'dan ciddi ithalat dikkat çekiyor. Altın ithal edilen diğer ülkeler ise şunlar: Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avusturya, Hong Kong, İngiltere ve Lüksemburg. İSMAİL ALTUNSOY

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 108: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7

BÜLENT AYTAC YOLDAŞ, 14.04.2011

Bu köyden uranyum çıkacakTürkiye nükleer santrali tartışırken Yozgat'ın Sorgun ilçesine bağlı Temrezli, Akoluk ve Mehmetbeyli köylerine "uranyum piyangosu" vurdu. Avustralyalı Anatolia Energy, uranyum çıkarmak için üç köyün ortasına 20 kuyu açacak2020 yılına kadar iki nükleer tesis hayata geçirmeyi planlayan ve Mersin Akkuyu Nükleer Santrali için start veren Türkiye'de, uranyum üretimi için de kollar sıvandı. Başkanlığını bir Türk'ün yürüttüğü Avustralya merkezli Anatolia Energy, Yozgat'ın Sorgun ilçesinin Temrezli Köyü yakınlarında değer seviyesi yüksek uranyum kaynağı tespit etti.

SONUÇLAR CESARET VERİCİ Anatolia Energy Başkanı Hikmet Akın, Adur Madencilik tarafından açılan sondajlardan elde edilen verilerin kendileri için çok değerli olduğunu belirterek, ilk sonuçların kendilerini cesaretlendirdiğini anlattı. Bu bölgede Maden Teknik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tafafından yaklaşık 25 yıl önce sondajlar yapıldığını hatırlatan Akın, "Bizi cesaretlendiren diğer bir unsur ise Türkiye'nin nükleer programa devam etme kararını ve bu ay ilk nükleer tesis altyapısına başlama kararını açıklaması oldu. 2011'de Temrezli ve birkaç bölgede daha araştırma için bu güvencelere ihtiyacı vardı" diye konuştu.

2011'de 20 sondaj yapılacakAdur Madencilik yöneticisi Koray Kiriş Uranyum konusunda deneyimli Anatolia Energy ile işbirliği yaparak çalışmalarını yoğunlaştıracaklarını anlattı. Kiriş, "Analizler uluslararası şirketlerce yapılacak, bir yandan sondaj çalışmalarına devam edeceğiz. 2011'de 20'nin üzerinde sondaj yapacağız. Sonuçlara göre karar vereceğiz" diye konuştu.

Nükleer için iftar yemeğiMehmetbeyli köyü eski muhtarı Adem Taş: 1980'lerde MTA buralarda arama yapıp, bize uranyumdan bahsetmişti. Geçen yıl Ramazan'da gelen yabancı ortaklı bir şirketin yetkilileri, köylülere iftar yemeği verip, gerekli izinleri aldıklarını, uranyum sondajı yapacaklarını ve 21 kuyu açacaklarını söylediler. Herhangfi bir zarar oluşursa da bunu karşılayacaklarını söylediler. Aranmasına karşı değiliz."

Yıllardır uranyum konuşuluyorAkoluk köyünden Nusret Özsoy: "Ben 51 yaşındayım. Ben çocukken de uranyum konuşuluyordu, bu yaşa geldim hâlâ konuşuluyor. Geçen dönem belediye meclis üyeliği yapmıştım. O zaman belediye başkanı bize 2010-2011 yıllarında Sorgun'daki bazı bölgelerde uranyum aranacağını söylemişti." 'Size iş vereceğiz dediler'Mehmetbeyli köyünden Nevzat Elbay: "Yetkililer geldiğinde, köylülerin her türlü zararını karşılayacaklarını, sondaj kimin tarlasına denk gelirse onun parasını da ödeyeceklerini söylediler. Ayrıca köylülere iş vereceklerini de söylediler. Şirket şu anda Kütahya'da çalışıyor. Birkaç güne kadar buraya gelerek çalışmalara başlayacaklar."

ORDU'DA MADEN ZENGİNLİĞİ…06 MAYIS 2011

MTA Genel Müdürlüğü, Ordu'da yaptığı aramalarda Fatsa ve Ulubey'de altın yatakları tespit etti. Gölköy-Çetilli mevkiinde de altın damarlarına rastlandı. Ulubey ilçesinde gümüş damarlarına da rastlanırken, diğer ilçelerdeki maden zenginliği şaşırttı…

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 109: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğü, Ordu'da yaptığı aramalarda Fatsa ve Ulubey'de altın yatakları tespit etti. Gölköy-Çetilli mevkiinde ise altın damarları belirlendiği ve rezerv çalışmalarının devam ettiği belirtildi.

Enerji ve Tabii Kaynakları eski Bakanı ve AK Parti Ordu Milletvekili M. Hilmi Güler'in bakanlığı döneminde verdiği talimat doğrultusunda yılladır Ordu ili sınırları içerisinde maden rezervlerinin belirlenmesi çalışmalarını yürüten MTA, tespitlerini bir rapor haline getirdi. MTA'nın raporunda Fatsa'nın Altıntepe ve Ulubey'in Sayaca ile Akoluk mevkilerinde yüksek tenörlü altın yatakları belirlenirken, Gölköy-Çetilli'de de altın rezervlerine rastlandı.Ordu'nun endüstriyel açıdan zengin maden yataklarına sahip olduğu belirtilen raporda, şu tespitlere yer verildi:"En önemli yatak ve zuhurların başında Ordu ilinin Fatsa ilçesindeki Altıntepe sahası gelir. Saha, yüksek süfitli epitermal altın cevherleşmesi olup silika alterasyonunun egemen olduğu geniş zonlardan oluşur. Yatakta 1.87 gr/ton Au (altın) tenörlü 1 milyon 191 bin 377 ton görünür, 1.39 gr/ton Au tenorlu 5 milyon 355 bin 577 ton muhtemel rezerv hesaplanmıştır. Son yapılan çalışmalarda farklı yerlerde 18 gr/ton'a ulaşan Au değerleri elde edilmiştir Çalışmalar özel şirket tarafından sürdürülmektedir" "Bunun dışındaki önemli altın cevherleşmeleri Sayaca ve Akoluk sahalarıdır. Sayaca altın sahasında 12 gr/ton Au tenörlü 17 bin ton görünür rezerv tespit edilmiştir. Ulubey-Akoluk sahasında ise 0.99 gr/t Au tenörlü 1 milyon 100 bin 278 ton görünür+muhtemel altın rezervli, 50.47 gr/t Ag tenörlü 1 milyon 279 bin 675 ton gümüş rezervi, yüzde 2.94 tenörlü 594 bin 488 ton Zn-Pb-Cu (çinko-kurşun-bakır) rezervi tespit edilmiştir. Sahanın potansiyeli tespit edildikten sonra MTA tarafından "Maden İşleri Genel Müdürlüğüne" devredilmiştir".

Ulubey'de gümüş madeni de var "Ulubey-Akoluk Altın-Antimuan-İllit sahasında 1.04-1.24 gr/ton Au ve 18.8-22.8 gr/ton Ag (gümüş) tenörlü toplam 780 bin 325 ton görünür, 267 bin 669 ton muhtemel rezerv belirlenmiştir. Bölgedeki bilinen manganez cevherleşmeleri ise volkano-tortul kayaçlar içerisinde, mercek şeklinde genelde küçük boyutlu ve düşük rezervlidir""Başlıca, Ulubey-Akoluk manganez zuhuru ortalama yüzde 36 Mn tenörlü, 20 bin ton rezerve sahiptir. Merkez-Yündalan Yaylası Fe (demir) cevherleşmesi için yüzde 40-59 tenörlü 750 bin ton görünür+mümkün muhtemel+mümkün rezerv öngörülmektedir"

Gölköy'de altına rastlandı "Fatsa-Zavi Köy sahasında yüzde 0.32 Cu (bakır) tenörlü 1 milyon 926 bin ton muhtemel+mümkün rezerv ortaya konmuştur. Gölköy-Şıhman sahasında yüzde 16-22 Cu+Pb+Zn tenörlü (bakır-kurşun-çinko) 116 bin 500 ton görünür, 249 bin 600 muhtemel rezerv hesaplanmıştır. Kumru-Gümüşdere sahasında yüzde 24.45 Zn, yüzde 7.97 Pb, yüzde 0.95 Cu tenörlü 36 bin ton görünür, 100 bin ton mümkün rezerv belirlenmiştir. Gölköy-Çetilli kurşun-çinko yatağı yüzde 10 Pb+Zn, 66 bin ton görünür+muhtemel rezerv mevcuttur. Gölköy-Çetilli sahasında Cu, Pb, Zn dışında altın varlığı da tespit edilmiştir. Rezerv ve tenöre yönelik çalışmalar devam etmektedir"

Seramik sektörüne gün doğdu "Fatsa-Akkaya kükürt yatağında yüzde 15.86 kükürt (S) tenörlü 16 bin 464 ton görünür, 206 bin 740 ton muhtemel, 76 bin ton mümkün rezerv tespit edilmiştir. Bilinen bentonit sahaları ise genelde volkano-sedimenter bir istif içerisinde bulunur. Ünye Hatipli bentonit yatağı, Ünye Kavaklar ve Tavkutlu bentonit yatağında 743 bin ton mümkün, 2 milyon 564 bin ton muhtemel bentonit rezervi vardır" "Mesudiye-Çavdar bentonit sahasında 80 bin ton mümkün rezerv, Ünye-Fatsa-Keşköy bentonit sahasında 460 bin ton mümkün rezerv, Ünye-Fatsa-Emineli bentonit sahasında 421 bin 800 ton mümkün rezerv, Ünye-Fatsa-Ahizetli bentonit sahasında 128 bin ton mümkün rezerv varlığı tespit edilmiştir. Ünye-Hatipli bentonit yatağında rezerv tespiti yapılmamıştır ve tüm bu bentonit yatakları işletilmektedir. Seramik ve kağıt sanayinde kullanılan kaolen minerali için Ulubey-Akoluk sahasında 223 bin ton görünür, 148 bin muhtemel rezerv ve Ulubey-Sayaca sahasında 1 milyon 932 bin ton görünür rezerv mevcuttur" -İHA

Madenlere Bağımlı Bir Yaşama SonPayal SampatKaynak: Dünyanın Durumu 2003, TEMA Vakfı Yayınları no: 40

1886’da, Güney Afrika’nın kurak ve tozlu bozkırında dolaşan George Harrison adında bir adamın ayağı yerdeki bir altın çıkıntısına takıldı. Bu rastlantısal keşif beraberinde çok önemli sonuçlar getirecekti. Altının bulunduğu

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 110: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7tarım bölgesi bir anda arı kovanı gibi doldu: Londra ve Amsterdam’dan bankerler ve maden şirketleri, güney Afrika’nın farklı bölgelerinden onbinlerce işçi buraya akın etti. Johannesburg kenti bu altına hücum döneminde ortaya çıktı. O dönemden bu yana kentin altında yatan altın yatakları bazı tahminlere göre dünyada bugüne kadar çıkarılan altının üçte birinin kaynağı oldu.Harrison bir rastlantı eseri toprağın yüzeyinde altın parçacıkları görmüştü, oysa aslında Johannesburg’daki altın yatakları yerin birkaç kilometre altında bir alana yayılıyor, toprak ve taşla dolu dev bir kayalık boyunca uzanıyordu. Bu kayalığa ulaşmak için madencilerin çok derin tüneller kazmaları ve o sarı madenden birkaç yüz gram elde edebilmek için birkaç ton taş ve toprak çıkarmaları gerekiyor. Daha sonra çıkan maden siyanürle işleniyor ve altın zerrecikleri topraktan ayrıştırılıyor. Yüzyıldan fazla bir süredir devam eden bu kazma faaliyeti sonucunda Johannesburg’un çehresi tamamen değişmiş durumda. Ovalık şehrin etrafından soluk sarı renkli atık ve taş tepeleri yükseliyor ve daha çok zencilerin yaşadığı yoksul mahalleleri gölgeliyor. Bu tepelerden bazıları birkaç yüz hektarlık bir alana yayıldığı gibi yükseklikleri de 45 metreyi buluyor. Rüzgarlar bu tepelerden yükselen siyanür ve ağır metallerle dolu tozu çevredeki evlere ve okullara taşıyor.Harrison’ın keşfini izleyen yüz yıl içinde Güney Afrika’nın madencilik sanayii hem çevreye, hem de maden işçilerine zararı olan bazı uygulamalarla birlikte gelişti. Madenlerde ödenen maaşlar çok düşüktü, çalışma koşulları tehlikeliydi ve buralarda daha çok Lesoto, Mozambik, Namibya ve diğer komşu ülkelerden gelen zenci işçiler çalıştırılıyordu. Bu uygulamalara göz yuman ırk ayrımcılığı politikası 1980’lerde sona erdikten sonra madenler de eski şaşaasını kaybetti. On yıl geçmeden de dünyada altın ve diğer değerli madenlerin fiyatı tepe taklak oldu. Şirketler, gelirlerin işletim maliyetlerini karşılamadığı madenleri kapatarak işçi sayısını azaltmaya başladı. On yıl gibi kısa bir süre içinde madencilik şirketleri işçilerin yarısını, yaklaşık 400.000 kişiyi işten çıkardı.Elbette Johannesburg’un tarihi kendine özgüdür ancak madenciliğe bağımlı bir bölge olarak yaşadığı deneyimlere birçok kentte rastlanabilir. Bütün dünyada madencilik insanların ve çevrenin üzerinde kalıcı bir iz bırakmıştır. Her yıl, madencilik faaliyetlerinin topraktan çıkardığı malzeme, nehirlerin taşıdığı malzemeden daha fazladır. Papua Yeni Gine’deki tek bir maden, Ok Tedi, günde 200.000 ton gibi inanılmaz bir miktarda atık üretmektedir. Bu atık, Japonya, Avustralya ve Kanada’daki bütün kentlerin toplam atığından daha fazladır. Madenler yüzünden onbinlerce insan evlerinden olmuş, çok daha fazlası da toksik kimyasal maddelere ve çevre kirliliğine maruz kalmıştır. Ayrıca madencilik dünyanın en tehlikeli mesleğidir: ortalama olarak her gün 40 madenci iş başındayken ölmekte ve birçokları da yaralanmaktadır.Eğer bir muhasebe uzmanı yeraltından maden çıkarmanın ve işlemenin maliyet ve yararlarını hesaplayacak olsa, bilançoda şu bilgiler yer alırdı: dünyadaki enerjinin yüzde 10’unu tüketen, bazı ülkelerde toksik emisyonların hemen hemen yarısını çıkaran ve dünyanın el değmemiş ormanlarının yüzde 40’ını tehdit eden – buna karşılık çok az istihdam ve ekonomik çıktı sağlayan bir endüstri. (Bakınız Tablo 6-1.)

Tablo 6-1. 1990’ların Sonunda Dünya Ekonomisinde Madenciliğin YeriKüresel Gösterge Madenciliğin Payı Değer

(yüzde)Gayri safi dünya hasılası 0,9 361 milyar dolar1

İstihdam 0,5 13 milyon işçi2

Enerji kullanımı 7-10 4.900-6.600 teravatsaat

Sülfür dioksit emisyonları 13 142 milyon ton3

Tehdit altındaki ormanlar 39 5,3 milyon kilometrekare4

1ABD dolarının bugünkü değerinden, 1998 gayri safi yurtiçi hasıla verilerine göre hesaplanmıştır. Petrol ve doğal gaz çıkarılması faaliyetlerini kapsamaktadır. 2 Yakıt dışı madenler ve metaller, işleme ve kayıtlı sektörde temel imalat dahildir.3 1995 verilerine göre.4 İşlenmemiş ormanlar dahildir. 1997 tahminleri; petrol ve doğal gaz çıkarılması faaliyetlerini kapsamaktadır.KAYNAK: Bakınız not 5.

Elbette madenler, onlara ulaşabilen kesimler için yararlı olmuştur. İnsanlar madenleri günlük yaşamlarında yaygın olarak kullanır – yemek pişirilen kapkacak, ulaşım için kullanılan bisiklet, tren ya da otomobiller ve evlere su taşıyan boru ve damacanalar hep metalden yapılır. Ancak yaşam kalitemizi yükseltmek için gerçekten de yerden dağlarca metal çıkarmak zorunda mıyız? Çok şükür ki değiliz. Bugüne kadar çıkarılan milyarlarca ton maden kentlerde ya da fabrikalarda dolaşımda kullanılıyor ya da çöp depolama alanlarında saklanıyor. Bu

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 111: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7kullanılmış metaller yeni madenlerle aynı işlevi görebilir, üstelik de çevre açısından çok daha düşük bir bedelle. Kentlerin, ulaşımın, konutların ve ürünlerin daha iyi tasarlanması sayesinde toplumlar mevcut metal stokundan çok daha verimli bir şekilde yararlanmanın – ve genelde daha az malzeme kullanmanın – yolunu bulabilir ve böylece yeraltındaki madenlere duyulan ihtiyacı önemli ölçüde azaltabilirler.

Mineral Envanteri

“Mineral” terimi yeryüzünde bulunan farklı malzemeleri kapsar. Demir, bakır ve altın gibi madenler birer mineraldir; kireç ve alçı gibi endüstriyel malzemeler; kum ve taş gibi inşaat malzemeleri; kömür ve uranyum gibi yakıtlar da birer mineraldir. İlk üç kategoride söz ettiğimiz mineraller bu bölümün başlıca konusunu oluşturuyor.İnsanlar antik çağlardan bu yana yeraltından mineral çıkarmıştır. Babilliler, Asurlular ve Bizanslılar binlerce yıl önce bugün Ürdün’ün güneyindeki topraklarda bakır ve kurşun çıkarıyorlardı. Ancak Sanayi Devrimi’nden beri madenler çok daha büyük miktarda çıkarılıyor ve kullanılıyor. Son zamanlarda bu eğilim daha da büyük bir hız kazandı: 1999’da yerden 9,6 milyar ton pazarlanabilir mineral çıkarıldı, bu miktar 1970’tekinin neredeyse iki katıydı. (Bakınız Şekil 6-1.) Bu sayıya piyasaya ulaşan mineraller dahil, fakat bu mineralleri üretirken ortaya çıkan atıklar – yani maden filizinin (mineral içeren kaya ya da toprağın) kullanılmayan kısmı ya da bu filize ulaşmak için kazılan topraklar dahil değil. Eğer bu kategoriler de her yıl çıkarılan toplam minerale eklenirse toplam sayı da çok daha yüksek olacaktır.Ağırlık olarak hesaplandığında çıkarılan minerallerin çoğu, örneğin taş, kum ve çakıl, inşaat malzemesi olarak kullanılır. Metaller daha küçük miktarlarda çıkarılsa da birim ağırlık başına daha değerlidir. Demir, yeraltından en fazla çıkarılan maden filizidir. Bu demir filizinin çoğu çelik üretiminde kullanılır – 2000 yılında 845 milyon ton ham çelik üretilmiştir. Aynı yıl 135 milyon ton boksit çıkarılmış, bundan da yaklaşık 24 milyon ton alüminyum üretilmiştir. Alüminyum, otomobil, uçak ve içecek kutularının imalatında kullanılan hafif bir metaldir. Ayrıca 2000 yılında 15 milyon ton rafine bakır üretilmiş, bunun çoğu elektrik teçhizatında, kablo ve inşaatlarda kullanılmıştır.Altın, çok daha küçük miktarlarda üretilse de – bu miktar yılda 2.500 tonu geçmemektedir – metal madenciliğinde elde edilen gelirin aslan payına sahiptir. 2001’de dünyada 125 milyar ABD doları değerinde metal çıkarıldı, bunun 21 milyar doları altındı.Maden filizinin yeraltından çıkarıldıktan sonra kullanılabilir hale gelmesi için birkaç aşamadan geçmesi gerekir. Bu rafine edilme ve eritilme süreçleri metalin cinsine göre değişir. Filiz parçalanır ve öğütülür, ondan sonra da içindeki metal farklı süreçler aracılığıyla ayrılır: örneğin altın filizi kimyasal maddelerle işlenir, alüminyum ise filizin çok güçlü bir elektrik dalgasına tabi tutulmasıyla ayrılır. İnşaat malzemeleri genellikle kullanım alanlarına yakın yerlerden çıkarılır. Daha değerli metaller ise tarihin ilk dönemlerinden beri çok büyük mesafeler katetmiştir – örneğin, onaltıncı yüzyılda altın, Amerika’dan Avrupa’ya gemiyle taşınıyordu. Yirminci yüzyılda enerjinin ucuzlaması ve gelişen ulaşım ağıyla birlikte bazı maden filizleri rafine edilmek ve işlenmek üzere binlerce mil öteye gönderilmeye başlandı. Örneğin bugün Şili’de çıkarılan bakır, Avrupa’da eritiliyor ve Japonya’da imal edilip Kaliforniya’da sürülen otomobillerin radyatörlerinde kullanılabiliyor.Mineraller bütün dünyada bulunabilir, buna Pasifik Adaları, And Dağları, Kuzey Amerika çölleri ve Afrika yağmur ormanları da dahildir. Dünyanın en büyük ülkelerinden bazıları aynı zamanda en büyük mineral üreticisi ve tüketicisi. (Bakınız Tablo 6-2.) Örneğin Çin, dünyadaki demir filizinin yüzde 22’sini, silikonun yüzde 29’unu, tenekeninse yüzde 39’unu üretmektedir. Avustralya madenlerinde toplam boksitin yaklaşık yüzde 40’ı, elmasın yüzde 27’si ve kurşunun da yüzde 25’i çıkarılmaktadır. Toplam altının yüzde 14’ü, fosfatın da yüzde 25’i Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkarılmaktadır.

Tablo 6-2. Başlıca Mineral Üreticisi Ülkeler, Çıkardıkları Bazı Mineraller, 2001Mineral Ülke Dünya Üretimindeki Payı

(yüzde)Boksit Avustralya

GineBrezilya

391110

Bakır ŞiliAmerika Birleşik DevletleriEndonezya

35108

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 112: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Elmas Avustralya

Demokratik Kongo Cum.Rusya

272521

Altın Güney AfrikaAmerika Birleşik DevletleriAvustralya

161411

Demir filizi ÇinBrezilyaAvustralya

222016

Kurşun AvustralyaÇinAmerika Birleşik Devletleri

241914

Cıva İspanyaKırgız CumhuriyetiCezayir

361816

Nikel RusyaAvustralyaKanada

211515

Platin grubu Güney AfrikaRusyaAmerika Birleşik Devletleri

53355

Silikon ÇinRusyaNorveç

291411

Teneke ÇinEndonezyaPeru

392116

KAYNAK: U.S.Geological Survey, Mineral Commodity Summaries 2001 (Reston, VA: 2001)

Bazı maden filizleri yalnızca bir ya da birkaç bölgede bulunur. Örneğin dünyadaki toplam boksitin çoğu Avustralya, Gine, Brezilya ve Jamaika’dadır. Güney Afrika paslanmaz çelik yapımında kullanılan kromun yüzde 44’ünü, dünyadaki platinin de yarısından fazlasını üretir. Şili madenleri dünyadaki bakırın üçte birinden fazlasını üretmektedir.Madenlerin tüketimi de dünyanın birkaç bölgesinde odaklanır. Dünya nüfusunun yüzde 15’ini barındıran Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Japonya ve Batı Avrupa her yıl üretilen madenlerin çoğunu tüketir; toplam alüminyumun yüzde 61’i, kurşunun yüzde 60’ı, bakırın yüzde 59’u, çeliğinse yüzde 49’u buralarda kullanılır. Dünyada kişi başına düşen tüketim oldukça çarpıcı farklılıklar göstermektedir: bir Amerikalı yılda 22 kilogram alüminyum kullanırken bir Hintli yalnızca 2 kg., bir Afrikalı ise 0,7 kg. alüminyum kullanır.Bu milyarlarca ton mineral nasıl kullanılıyor? Çıkarılan madenlerin çoğu etrafımızda oluşturduğumuz yapay çevreyi genişletmekte kullanılıyor ve yeni kara yolları, demir yolları, köprüler, fabrikalar ya da konutlar inşa ediliyor. Beton yapmak için kum ve çakıl kullanmanın yanı sıra inşaat sektörü sanayileşmiş ülkelerdeki toplam çelik tüketiminin yüzde 34’ünü, bakırın yüzde 30’unu, kurşunun yüzde 17’sini, alüminyumun yüzde 19’unu gerçekleştiriyor. Araç filoları da dahil olmak üzere, ulaşım sektörü her yıl üretilen kurşunun yaklaşık yüzde 70’ini, çeliğin yüzde 37’sini, alüminyumun yüzde 33’ünü, bakırın da yüzde 27’sini tüketiyor.Sanayileşmiş ülkelerde her yıl insan yapısı çevreye ilave edilen malzeme miktarı artıyor – üstelik de bu ülkelerin çoğu yüksek miktarda malzeme gerektiren kentsel altyapı ve ulaşım ağlarını kurmuş olmalarına rağmen. Her yıl ABD, onlarca yıl önce tamamlanmış olmalarına karşın şehirlerarası otoyollara, demir yollarına, fabrikalara ve binalara 2 milyar ton malzeme ilave ediyor.Her yıl yerden çıkarılan madenlere ek olarak fabrikalar ve inşaatçılar ham maddelerinin bazılarını geri dönüşümlü ya da ikincil malzemelerden elde ediyor. Dünyada kullanılan kurşunun yaklaşık yarısı geri dönüşümlü malzemeden üretiliyor, aynı şey alüminyum, çelik ve altının üçte biri için geçerli. Ne var ki bazı madenler için geri dönüşüm oranı çok daha düşük ve düşmeye de devam ediyor: örneğin bakırın yalnızca yüzde 13’ü geri dönüşümlü kaynaklardan elde edilirken bu oran 1980’de yüzde 20’ydi. Dünyanın çinko tüketiminin yalnızca yüzde 4’ü geri dönüşümlü malzemeden elde ediliyor.İkincil kaynaklardan metal üretmek, yeni çıkarılmış madenlere göre çok daha az enerji isteyen bir işlemdir. Ne var ki geri dönüşümün barındırdığı potansiyel henüz farkedilemedi. Dünyanın birçok bölgesinde hükümetler madencilik firmalarına vergi indirimi ve ucuz arazi sunarak, ayrıca motorin ve diğer yakıtlara sübvansiyon sağlayarak madenlerin çıkarılmasına destek veriyor. Böylece geri dönüşümlü kaynaklardan metal üretmek yeni maden çıkarmaktan daha pahalıya geliyor. Minerallerin yenilenebilir kaynaklar olmamalarına ve her yıl büyük

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 113: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7miktarlarda çıkarılmalarına rağmen 1970’lerin başında yaşanan petrol krizinden bu yana yeni minerallerin fiyatı sürekli düşüş göstermiştir. (Bakınız Şekil 6-2.)Mineral sektörü dünya ekonomisinde küçük bir aktördür. Dünyanın her yıl dev miktarlarda mineral tüketmesine rağmen, mineral kazma ve çıkarma faaliyeti dünyanın ekonomik hasılasının yüzde 1’den azını gerçekleştirmektedir. Küresel madencilik endüstrisinde (Anglo American, Rio Tinto ve BHP Billiton gibi) birkaç büyük çokuluslu şirket, Şili’deki Codelco ve Hindistan’daki bazı örnekler gibi devlet kuruluşları ve “ufaklık” olarak tanınan bazı küçük madencilik firmaları vardır. Buna ek olarak tek başına ya da kooperatif üyesi olarak metal ya da değerli taş üretim işinde çalışan 13 milyon zanaatkâr ya da küçük ölçekli madenci vardır. Bu madencilerin çoğu gelişmekte olan ülkelerde, Brezilya’nın Amazon bölgesindeki ya da Gana’daki altın yataklarında, Batı Afrika’nın elmas açısından zengin yerlerinde ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bulunan kolumbit-tantalit (koltan) filizleri yakınlarında çalışmaktadır.Johannesburg’daki altın kayalığı yüz yıldır tükenmeyen, istisnai zenginlikte bir maden. Oysa bugünün şirketleri ömrü birkaç onyıl, hatta birkaç yılı geçmeyecek mineral yataklarını çalıştırıyor ve sürekli yeni, el değmemiş maden yataklarının peşinde koşuyorlar. Çokuluslu madencilik şirketleri arayışlarını, gelişmekte olan ülkelerde, işçilik ücretlerinin düşük olduğu ve madenleri daha ucuza işleyebilecekleri, çevre düzenlemelerinin Avustralya, Batı Avrupa ya da Kuzey Amerika kadar sıkı olmadığı bölgelerde yoğunlaştırıyor. 2001’de madencilik şirketleri Latin Amerika’da demir dışı maden yatakları için yaptıkları keşif faaliyetleri için 566 milyon ABD doları harcadı. Bu, toplam keşif harcamaları olan 2 milyar doların yüzde 30’u demekti. Ayrıca Afrika’da da 272 milyon dolar harcadılar. 1997’de keşif harcamalarının yaklaşık üçte ikisi altın yataklarına ayrılmıştı, ancak bu pay 2001’de yüzde 40’a kadar düştü. Dünyada metal fiyatları 1990’ların sonunda düşmeye başladığı için madencilik şirketleri artık keşif faaliyetlerine fazla bütçe ayırmıyor. Toplam keşif harcamaları 1997-2001 arasında yarı yarıya azaldı.

Ekosistemler, Halk ve Madenler

Endonezya’nın Batı Papua vilayetinde bulunan, Yeni Gine adasının batı yarısına yayılan Lorentz Milli Parkı dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve en az keşfedilmiş yerlerinden biridir. 2,5 milyon hektarlık bir alanı – yani Amerika Birleşik Devletleri’nin Vermont eyaleti kadar bir alanı – kapsayan bu park, Güneydoğu Asya’nın en büyük korumalı alanıdır. Burası bir doğa bilimcisi için tam bir cennet sayılabilir. 125 kilometre gibi bir mesafe içinde parkta çok farklı ekosistemlere rastlanabilir: deniz düzeyinde mangrov bataklıkları, yükseklerde bulutların ardında kalan bir orman ve zirveleri karla kaplı dağlar. Coğrafi açıdan yalıtılmış olması ve yükseklik ve iklimde yaşanan ani değişiklikler sayesinde burası başka yerde rastlanmayan bitki, amfibyen ve böcek türlerini barındırır; bölgede araştırma yapan biyologlar kısa bir süre önce burada yeni bir tür ağaç kangurusu keşfetti.Öte yandan bu bölgede biyolojik zenginliğin ötesinde şeyler de var. Lorentz, değeri yaklaşık 50 milyar ABD doları olarak belirlenen, dünyanın en zengin bakır ve altın filizinin hemen yanı başında yer alıyor. Amerikan madencilik şirketi Freeport McMoRan bu yatağı ilk kez 1973 yılında kazdı ve o dönemden bu yana bölgedeki faaliyetlerini gittikçe genişletti. Şirket her yıl yakınlardaki Ajkwa nehrine 70 milyon ton atık atıyor ve 30 yıl sonra maden kapandığında ormanda uzaydan bile görünebilen 230 kilometrekarelik bir delik açmış olacak. Son 30 yılda işçi göçü nedeniyle bölge nüfusu 6.000’den 70.000’e çıktı ve şimdi burada madencilik şirketi yöneticilerinin kullanımı için 18 delikli bir golf sahası bile var.Lorentz, dünyanın madenciliğin yarattığı ciddi tehlikelerle karşı karşıya bulunan biyolojik hazinelerinden biri. Dünyada açılan yeni madenlerin çoğu ekolojik açıdan hassas bölgelerde ya da bunların yakınlarında bulunuyor. Bunların arasında Rusya’daki Bystrinski Ulusal Rezervi ve Venezuela’daki Sierra Imataca Rezervi gibi Dünya Mirası alanları da var. Yapılan bir tahmine göre madencilik faaliyetleri dünyanın büyük, el değmemiş ormanlarının yüzde 40’ını tehdit etmekte. Örneğin Madagaskar’da, ender bulunur lemur, kuş ve yerli bitki türlerini barındıran bir ormanda açılan bir titanyum madeni var; Peru’nun And Dağlarındaki bulut ormanlarında altın madeni keşfi yapılıyor; nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan ova gorilinin yaşadığı Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki Okapi Rezervi’nde ise kolumbit-tantalit madeni çıkarılıyor. Ayrıca Papua Yeni Gine açıklarındaki Gag Adasında nikel ve kobalt madeni açma çalışmaları var, oysa adanın kıyılarındaki kayalıklarda şaşırtıcı çeşitlilikte mercan, balık ve yumuşakça türü yaşıyor.Madenlerin çevre açısından etkileri habitatlara karşı yarattıkları tehlikelerin ötesine de geçiyor. Madencilik endüstrisi çevreyi kirleten başlıca sektörlerden biri. (Bakınız Tablo 6-3.) Metallerin eritilmesi nedeniyle her yıl atmosfere asit yağmuruna neden olan 19 milyon sülfür dioksit karışıyor – bu da dünyadaki toplam emisyonun yüzde 13’ü. ABD’de sektörün neden olduğu toksik emisyonların hemen hemen yarısı minerallerin işlenmesi sırasında ortaya çıkıyor ve her yıl havaya ve suya 1,5 milyon ton kirletici madde karışıyor.

Tablo 6-3. Madenciliğin Çevre Üzerindeki Etkilerine Bazı ÖrneklerEtki Örnek Ayrıntılar

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 114: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Bioçeşitlilik kaybı

Okapi Rezervi ve Kahuzi-Biega Milli Parkı, Demokratik Kongo Cumhuriyeti

Cep telefonları ve diğer elektronik cihazlarda kullanılan koltan madeninin çıkarılması, Rezervin doğu bölgelerinde yaşayan ova gorillerinin nüfusunda yüzde 80-90 azalmaya neden olmuştur. Bugün bölgede yalnızca 3.000 goril var.

Su kirliliği Ok Tedi,Papua Yeni Gine

Günde ortalama 200.000 ton kirli maden filizi artığı ve atık kaya, Fly Nehrine akan Ok Tedi Nehrine atılmaktadır. Bu nedenle her iki nehir de normalin dört ya da beş katı daha fazla toprakla dolmuş, yakınlardaki köyleri sel basmış ve nehir havzasının etrafındaki 2.000 kilometrekarelik alandaki bitkiler ölmüştür.

Hava kirliliği Norilsk nikel eritme tesisi, Rusya

Eritme tesisi, ülkedeki sülfür dioksit ve diğer hava kirleticilerin en büyük kaynağıdır. Bugüne kadar tahminen 3.500 kilometrekarelik ormanı tahrip etmiş ve çevrede yaşayan halkın sağlığına zarar vermiştir.

Su kullanımı Nevada’nın kuzeydoğusundaki altın madenleri

1986-2000 arasında Nevada çölündeki madenler yeraltından 2,2 trilyon litre su pompaladı – bu da New York kentinin her yıl kullandığı toplam su miktarına eşit.

KAYNAK: Bakınız not 24.

Minerallerin çıkarılması, işlenmesi ve rafine edilmesi son derece enerji-yoğun bir faaliyettir. Dünyada her yıl üretilen bütün petrol, doğal gaz, kömür ve hidro-enerjinin yüzde 7 ilâ 10’u minerallerin çıkarılması ve işlenmesinde kullanılmaktadır. (Bu orana maden filizlerinin ve metallerin sevkıyatında kullanılan enerji dahil değildir.) Yalnızca üç malzemenin – alüminyum, bakır ve çelik – çıkarılması ve işlenmesi dünya enerjisinin yüzde 7,2’sine mal olmaktadır. Bu oran, Latin Amerika’nın her yıl kullandığı toplam enerjiden fazladır.Minerallerin çıkarılması ve rafine edilmesinde kullanılan enerjinin önemli bir kısmı petrol ve kömür gibi, yandıkları zaman atmosfere, küresel iklim değişikliğine neden olduğu sanılan karbon yayan fosil yakıtlarından elde edilmektedir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde alüminyum eritmek için kullanılan elektriğin yarısı kömürle çalışan santrallerden gelmektedir. Ancak madenciliğin küresel iklim değişikliğindeki rolü, yalnızca fosil yakıtları kullanımından ibaret değildir. Kireçtaşından çimento üretimi her yıl atmosfere yayılan karbonun yüzde 5’inin kaynağıdır. Alüminyum eritme süreci, üretilen bir ton birincil alüminyum başına yaklaşık 2 ton karbon dioksitin yayılmasına neden olmaktadır. Ayrıca bir ton birincil alüminyum üretimi sırasında ortaya 3 ton perflorokarbon (PFC’ler) çıkmaktadır; bunlar başka herhangi bir sanayi faaliyeti sırasında ortaya çıkmayan çok nadir gazlardır. PFC’ler, son derece güçlü birer sera gazıdır: bir ton PFC, 6.500-9.200 ton karbonun sera potansiyeline eşittir. 1997’de Avustralya, Kanada, Fransa, Almanya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki alüminyum eritme tesislerinden yayılan PFC emisyonları 19 milyon ton karbona denk etkiye yol açtı. Yine de bu emisyonlar, tesislerin verim oranında gerçekleşen iyileştirmeler sayesinde 1990 yılına göre yüzde 50 azaldı.Son yüzyılda enerji maliyetlerinin düşük olması ve yeni madencilik teknolojilerinin gelişmesi nedeniyle yer şekilleri tamamen değişmeye başladı. Artık yeni teçhizat sayesinde bir maden yatağına ulaşmak için koca bir dağ yerinden kaldırılıp altı kazılabiliyor. Bu teknolojik ilerlemeler iki eğilime yol açmıştır: içinde çok az mineral barındıran ikinci sınıf maden filizlerinden mineral çıkarılması ve madenlerin yeraltından yeryüzüne çıkması. Bugün metallerin yaklaşık üçte ikisi yüzeydeki madenlerden çıkarılıyor. Bu “açık ocak” madenleri, yeraltındaki madenlere göre daha fazla motorin kullanımına neden oluyor ve daha fazla atık üretiyor. Ortalama olarak açık ocak işletmeleri, yeraltındaki madenlere göre 8-10 kat daha fazla atık üretiyor.Madenlerin neden olduğu atık miktarı akıl almaz boyutlara ulaşmış durumda: her yıl Kanada madenleri yılda bir milyar tondan fazla atık üretiyor – bu miktar Kanada kentlerinin bir yılda ürettiği çöpün 60 katı. Bu atıkların taşınmasında bazı madenler 360 ton kapasiteli dev damperli kamyonlardan yararlanıyor – bu kamyonların her lastiği 4,5 ton ağırlığında ve 5 feet yüksekliğinde.2000 yılında dünya madenlerinden toplam 900 milyon ton metal çıkarıldı ve 6 milyar ton atık maden filizi üretildi. Bu sayıya, filizlere ulaşmak için kazınması gereken toprak miktarı dahil değildir. Atıkların çoğu yalnızca demir filizi, bakır ve altın üretiminden kaynaklanıyordu. (Bakınız Tablo 6-4.) Kullanıma hazır bir ton bakır için 110 ton atık kaya ya da maden filizi atılmakta, ayrıca 200 ton toprak kazılmaktadır. Altın için bu oranlar daha da çarpıcıdır: satışa hazır bir ton altın elde edebilmek için 300.000 ton atık üretilir – yani altın bir alyans için ortaya çıkarılan atık miktarı 3 tondur. Bu atıkların çoğu siyanür ve metali filizden ayırmakta kullanılan çeşitli kimyasal maddeler içerir.

Tablo 6-4. Madenlerin Ortaya Çıkardığı Atıklar, Çeşitli Metaller, 2000

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 115: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Metal Üretilen Atık Üretilen Metal Maden Filizi İçindeki

Kullanılabilir Metal Oranı(milyon ton) (milyon ton) (yüzde)

Demir Filizi 2.113 845 40Bakır 1.648 15 0,91Altın 745 0,0025 0,00033Kurşun 260 7 2,5Alüminyum 104 24 19KAYNAK: Bakınız not 29.

Bazı metallerde, maden filizi dereceleri düştükçe madenlerin ürettiği atık miktarı da artış göstermiştir. Daha kolay ulaşılabilir ve zengin maden damarları çoktan kazıldığı için madenciler artık o kadar verimli olmayan kaynaklara yönelmiş, bu nedenle aynı miktarda madeni çıkarmak için daha fazla enerji ve kimyasal madde kullanmaya, buna karşılık daha fazla atık üretmeye başlamıştır. 1906’da ABD’deki bakır filizlerinde 100 gramlık filizden 2,5 gram bakır çıkarıyordu. 2000’de ise Amerikalı madenciler 100 gram filizden ortalama 0,44 gram bakır çıkarmaktaydı. Yani artık satışa hazır bir gram bakır başına beş kat daha fazla atık üretiliyor.Kimyasal yenilikler de maden derecelerinin düşmesinde ve madenlerin yüzeyde kazılmasında önemli rol oynamıştır. 1800’lerin sonunda, Amerikalı kimyagerler altını filizinden ayırmak için siyanürle işleme yönteminin patentini aldı. Bugün Güney Afrika’dan Nevada’ya kadar bütün altın madenlerinde bu teknik kullanılmaktadır. Siyanür önce suyla karıştırılır, sonra da parçalanmış filizin yığıldığı kümelerin üzerine dökülerek ya da püskürtülerek altını ayrıştırması beklenir. Ayrışan altın alındıktan sonra parçalanmış filiz yığınları siyanür yoğunluğunu azaltmak üzere arıtılır, ancak siyanür asla tam anlamıyla çözülmez. 1980’lerin başında altın fiyatları fırladığında madenciler en küçük altın zerresini bile barındıran yataklara sökün ettiğinde bu yöntem yeniden popüler olmuştu. 1983-1999 arasında ABD’de kristalin sodyum siyanür tüketimi üçe katlandı ve 130 milyon kilograma çıktı. Bu miktarın yüzde 90’ı altın madenciliğinde kullanılıyordu. İçinde yüzde ikilik siyanür solüsyonu bulunan bir tatlı kaşığı, bir yetişkini rahatlıkla öldürebilir.Bütün bu kimyasal içerikli atıklar nereye gidiyor? Bu atıklar kümeler halinde yığılıyor, baraj adı verilen depolama alanlarına götürülüyor ve bazı bölgelerde nehirlere, akarsulara ve denizlere dökülüyor. (Maden atıklarından oluşan barajlar, atıkların yerin üzerinde ya da göletlerde birbiri üzerine yığılmasıyla meydana getirilir.) Bugün dünyada, hepsi de Pasifik’teki Yeni Gine adasında bulunan, yalnızca üç maden resmi olarak atıklarını nehirlere döküyor. Ancak başka madenlerde de geçmişte atıklar depolama alanlarından taşıp içme sularını ya da su habitatını zehirleyebilmiştir. ABD’nin batı bölgelerinde madencilik faaliyetleri yüzünden bugüne kadar yaklaşık 26.000 kilometre akarsu ve nehir kirlenmiştir.Milyarlarca ton atığı kimseye belli etmeden bir yerlere atmak da mümkün değil. Son yıllarda maden atıklarının çevreye yayılması yüzünden büyük felaketler yaşanmış, bu yüzden geniş çaplı balık ölümleri, toprak ve su kirlenmesi ve sağlık sorunları ortaya çıkmıştır. Örneğin 2000 yılında Romanya’da Baia Mare madeninde atıklardan yapılan bir baraj çöktü. Bu kaza nedeniyle 100.000 ton atık su ve 20.000 ton siyanür, bakır ve ağır metal içeren çamur Tisza Nehri’ne, oradan da Tuna’ya döküldü ve 1.240 ton balık ölürken 2,5 milyon insanın yararlandığı içme suyu kaynağı da kirlendi. Aynı yıl Gallivare (İsveç), Guangxi (Çin), Cajamarca (Peru), Tolukuma (Papua Yeni Gine), Sichuan (Çin) ve Borsa (Romanya) madenlerinde de önemli kazalar yaşandı. Guangxi’de bir bakır madeninde yaşanan kazada 29 kişi ölürken 100’den fazla ev yıkıldı. 1975’ten bu yana yaşanan maden kaynaklı yüzlerce çevre olayından yüzde 75’i atık barajlarının çökmesi ile ilgilidir. BM Çevre Programı’na göre dünyada maden atıklarının depolandığı aktif kullanımda 3.500 alan vardır ve potansiyel risk oluşturan binlerce alan da kapanmıştır.Bir madencilik işletmesi kapandıktan çok sonra bile çevre üzerindeki etkileri devam eder. Asit sızıntısı özellikle uzun ömürlü bir sorundur. Bu sorun, bir madende içinde sülfür mineralleri içeren kayaların çıkarılması sonucu ortaya çıkar. Bu maddeler oksijen ve suyla temas edince reaksiyona girer ve sülfürik asit meydana getirirler. Bu asit, kaya hava ve suyla temas ettiği sürece asit üretmeye ve sızdırmaya devam eder. Bu süreç ancak kayadaki sülfür bitince sona erecektir- bu da yüzlerce ya da binlerce yıl sürebilir. Örneğin kuzey Kaliforniya’daki Iron Mountain madeni 1963’te kapatılmış olmasına rağmen hâlâ sülfürik asit ve kadmiyum ve çinko gibi bazı ağır metalleri Sacramento Nehri’ne sızdırmaktadır. Nehrin parlak turuncu renkli suyunda hiçbir yaşam belirtisi yoktur ve pH derecesi de eksi 3’tür. Yani bu su, pil asidinden 10.000 kat daha asitlidir. Uzmanlara göre bu maden önümüzdeki 3.000 yıl boyunca asit sızdırmaya devam edecektir.Madenler yalnızca çevresel özellikleri değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda mineral yataklarının yakınlarında yaşayan halkın hayatını da büyük ölçüde değiştirir. (Bakınız Tablo 6-5.) Bugüne kadar yüzbinlerce insan maden projelerine yer açmak için evlerinden olmuştur. Birçokları da baba mesleklerini bırakmak zorunda kalmış, su kaynaklarını zehirleyen bir madenin ya da soludukları havayı kirleten bir eritme tesisinin yanında yaşamaya mahkum edilmiştir. Aynı zamanda madenler istihdam da yaratmış, yoksul bölgelere yol ve elektrik gelmesini sağlamıştır. Fazla iş seçenekleri olmayan erkekler ve aşırı bir yoksulluk içinde yaşayan toplumlar, ruhlarını

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 116: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7şeytana satmak zorunda kalmış, iş ve gelir karşılığında akciğer hastalıkları ve diğer bazı sorunlara katlanmışlardır.

Tablo 6-5. Madenciliğin Yerel Halk Üzerindeki Etkilerine Bazı ÖrneklerEtki Örnek Ayrıntılar

Yerli halkların yaşadığı alanlarda maden kazılması

Zortman-Landusky madeni, Montana, Amerika Birleşik Devletleri

Altın madenciliği, Assiniboine ve Gros Ventre kabileleri için kutsal olan Spirit Mountain’i (Kutsal Dağ) tahrip etmiştir. Madenin sahibi Pegasus Gold firması 1998 yılında iflas edince madeni terketti ve yöredeki kabilelere etrafa zehir saçan siyanür dolu bir atık yığını ve asit sızıntısı bıraktı.

Geleneksel mesleklerin yok olması

Tambo Grande, Peru Çiftçiler, yaşadıkları bölgede açılması düşünülen Kanadalı bir altın madencilik işletmesine karşı çıkmış, ellerindeki su kaynaklarını kurutacağını, tarım alanlarını ellerinden alacağını ve topraklarını kirleteceğini öne sürmüştür. Haziran 2002’de yapılan bir referandumda yöre halkının yüzde 92’si madene hayır demiştir.

İnsan hakları ihlalleri

Monywa Bakır Madeni, Myanmar (eski Burma)

Burma’daki askeri hükümet Kanadalı madencilik şirketi Ivanhoe ile bakır madenlerini işletmek ve demir yolları, barajlar ve diğer bazı altyapı tesisleri inşa etmek konusunda işbirliği yapmıştır. Bugüne kadar yaklaşık bir milyon işçi bu projede zorla çalıştırılmıştır.

Sağlık açısından tehlike

Metal rafinerileri,Torréon, Meksika

Kurşun, gümüş ve bizmut rafinerilerinden yayılan ağır metaller çocuklarda kalıcı beyin hasarı meydana getirebilecek kurşun zehirlenmesine neden olmuştur.

KAYNAK: Bakınız not 24.

Her yıl 14.000 madenci iş kazalarında ölüyor ve birçokları da solunum yolu bozukluklarına ve bazı kanser türlerine yakalanma riskini artıran kimyasal maddeler ve partiküllere maruz kalıyor. Son on yıl içinde madencilikte iş güvenliği önemli ölçüde artırılmıştır ama yine de madencilik dünyanın en tehlikeli mesleği olma özelliğini korumaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre madencilik sektörü dünyadaki işçilerin yüzde 1’inden azını çalıştırmaktadır ancak iş başında gerçekleşen ölümlerin yüzde 5’inden sorumludur.Fahişelik ve uyuşturucu kullanımı göçmen işçilerin yaşadığı maden kamplarında büyük bir sorundur, bu nedenle buralarda cinsel yolla bulaşan HIV/AIDS gibi hastalıklar oldukça sık görülmektedir. Güney Afrika’da altın madenlerinde çalışan işçilerin yüzde 20 ilâ 30’u HIV pozitiftir (ancak bu oran bölgedeki erişkinlerde görülen ortalama HIV enfeksiyonu oranından daha yüksek değildir).Kolombiya, Çin, Myanmar ve Rusya gibi bazı ülkelerde madencilerin toplu sözleşme yapmak amacıyla bağımsız sendika kurması yasaktır. Bu bölgelerdeki sendika örgütçüleri ciddi tehditlerle karşı karşıyadır: Örneğin 2001 yılında Kolombiya’daki La Loma madeninde üç sendika lideri işçileri örgütlemeye çalıştığı için öldürüldü.Yerli halklar madencilik projelerinin olumsuz etkilerinden en fazla payını alan kesimdir. Yapılan bir tahmine göre 1995-2015 yılları arasında üretilen altının yüzde 50’si Kırgız Cumhuriyeti ve Nevada gibi farklı bölgelerde bulunan yerli halkların arazilerinden çıkarılacaktır. Yerli topraklara yapılan bu müdahalenin sonuçları çok farklı olabilir ve halkların özerkliğini, geleneksel yaşam biçimlerini, sağlık, meslek ve hatta fiziksel güvenliklerini etkileyebilir. Örneğin Endonezya İnsan Hakları Komisyonu, Endonezya ordusunun, Batı Papua’da Freeport McMoRan’ın Grasberg madeni yakınlarındaki Amungme ve Ndunga köylülerine karşı tecavüz ve sürekli silahlı güç kullanımı gibi suçlar işlediğini doğrulamıştır. Avustralya’da yerli bir kabile olan Mirrar, geleneksel topraklarında ve kutsal alanlarında açılmakta olan dev bir uranyum madenine karşı tepki göstermektedir. Kakadu Rezervi adı verilen bu bölge 1998’de Dünya Mirası alanı ilan edilmişti. Fransa Ginesi’nde de altın madeni yakınlarındaki Wayana halkı cıva zehirlenmesi yaşamaktadır – bu halkın saçlarından alınan örnekler üzerinde yapılan testlerde cıva düzeylerinin Dünya Sağlık Örgütü sınırlarının en az iki üç kat üzerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu da özellikle çocuklarda nörolojik ve davranışsal sorunlara yol açabilir.

Madencilik ve Para

Bundan 200 yılı aşkın bir süre önce Adam Smith Ulusların Zenginliği adlı yapıtında: “Girişimcilerin çoğuna iflas getiren o pahalı ve belirsizlik dolu projelerin içinde en fazla felakete yol açanı yeni gümüş ve altın madenleri arayışıdır,” diye yazmıştı. Öte yandan madencilik sektörü taraftarları, madenciliğin ekonomik

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 117: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7kalkınma için güçlü ve gerekli bir lokomotif olduğunu öne sürer. Bu taraftarlara göre, madenciliğin çevresel ve toplumsal bedeline katlanmayı bilen yoksul ülkeler, uzun vadede madenciliğin sağlayacağı gelir ve istihdam sayesinde kârlı çıkacaktır. Ne var ki gerçek hayatta yaşanan sonuçlar bunun pek de doğru olmadığını gösteriyor.Gelişmekte olan ülkelerin madenlere bağımlı olmasının ekonomik büyümeyi yavaşlattığı, hatta azalttığı kanıtlanmıştır – bu olguya ekonomistler “kaynakların laneti” adını vermiştir. Harvardlı ekonomist Jeffrey Sachs ve Andrew Warner, 1970-1990 döneminde gayri safi yurtiçi hasılası (GSYH) içinde doğal kaynak ihracatı oranı yüksek olan 95 gelişmekte olan ülke üzerinde bir araştırma yaptılar. Elde ettikleri sonuca göre, bir ülke doğal kaynak ihracatına ne kadar bağımlıysa kişi başına düşen büyüme hızı da o kadar düşük oluyordu. İngiltere Lancaster Üniversitesi’nden ekonomist Richard Auty, 85 ülkede 1970-1993 arası ekonomik büyümeyi inceledi ve bu dönemde bakır, boksit ve teneke gibi sert mineraller açısından zengin olan ülkelerin GSYH artışının negatif olduğunu ve yılda ortalama yüzde –0,2 civarında seyrettiğini gördü.Madenler ve ekonomik büyüme arasındaki bu ters orantı, madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü zengin ülkelerde bile geçerlidir. Örneğin 1980-2000 arasında ABD’de madencilikle geçimini sağlayan ilçeler, diğer ilçelerin ortalama yarısı kadar büyüme gösterdi. Montana Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Thomas M. Power, Amerika Birleşik Devletleri’nde “tarihi madencilik bölgelerinin kaderi zenginlik değil, bitmek tükenmek bilmeyen bir yoksulluktur,” diyor. Power, örnek olarak kömür madenlerinin yaygın olduğu Appalachian bölgesini, altın ve gümüş arayışında kazılan Güney Dakota’nın Black Hills bölgesini ve Ozarks’taki kurşun madenlerini gösteriyor. Dünyada uzun süredir madencilik yapılan başka bölgeler de “bitmek tükenmek bilmeyen yoksulluk” kaderini paylaşıyor; bunlara örnek hepsi ülkelerinin en yoksul bölgeleri arasında bulunan İspanya’da Rio Tinto, Hindistan’da Bihar ve Bolivia’da Potosí.Altısı Afrika’da bulunan on ülke ihracat gelirlerinin yüzde 30’unu maden ticaretinden sağlıyor. (Bakınız Tablo 6-6.) Bu ülkelerin çoğu aynı zamanda dünyanın en yoksulları arasında: Örneğin Nijer’in nüfusunun hemen hemen üçte ikisi, Peru’nun da yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Tablo 6-6. Bazı Ülkelerde Maden Bağımlılığı ve Yoksulluk Oranları, 1990’larÜlke Toplam İhracatta

Değer Olarak Yakıt Dışı Minerallerin Payı

Yoksulluk Sınırının Altında Yaşayan Nüfus1

(yüzde) (yüzde)

Gine 71 40Nijer 67 63Zambia 66 86Jamaika 53 34Şili 43 21Peru 40 49Demokratik Kongo Cum. 40 BilinmiyorMoritanya 40 57Papua Yeni Gine 35 BilinmiyorTogo 30 321Ulusal Yoksulluk SınırıKAYNAK: UNCTAD, Handbook of World Mineral Trade Statistics 1994-1999 (New York: 2001); Dünya Bankası, World Development Indicators 2001 (Washington, DC: 2001; BM Kalkınma Programı, Human Development Report 2001 (New York: 2001).

Maden ihraç eden bu ülkelerden bazılarının uluslararası kuruluşlara büyük borcu var. Mineral ve diğer maddelerin ihracatından kazandıkları paralar ulusal ekonomilerine girmeyip doğrudan borçlarını ödemekte kullanılıyor. Örneğin Moritanya, ihracat kazancının dörtte birini dış borcunun faiz ödemeleri için harcıyor. Ülkenin dış borcu, gayri safi milli hasılasının 1,3 katı.Madenlere bağımlı ülkelerde yaşam koşulları son yirmi yıldır gittikçe düşmekte. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’na göre, maden ihracatı yapan gelişmekte olan ülkelerde yaşayan ve günde 1 dolardan daha az bir parayla geçinmeye çalışan nüfusun oranı 1981-83’te yüzde 61 iken, 1997-99’da yüzde 82’ye çıktı.Neden madenlere bağımlı ülkelerin yoksul olma ve yavaş büyüme olasılıkları daha fazla? Ekonomistler “kaynakların lanetini” farklı biçimlerde açıklıyor. Bu açıklamalardan biri, ihracata yönelik hammaddenin topraktan çıkarılması, bu maddelerin işlenmesi ya da bitmiş mamul üretimi kadar karlı değil. İkincisi, madenciliği ekonomilerinin merkezine yerleştiren ülkeler, dünya maden fiyatlarındaki dalgalanmalar ve düşüşten sonra bütün yumurtalarını tek sepete koymanın pek güvenli bir yatırım olmadığını görmüş bulunuyor.Diğer bazı nedenler ise kaynakların sağladığı gelirlerin dağılımı ile ilgili olabilir. Maden açısından zengin ülkeler eğitim ve sağlık gibi toplumsal hizmetlere az yatırım yapmıştır. Madenlere bağımlı olan ülkelerden bazıları aynı

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 118: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7zamanda dünyada en fazla yolsuzluğun görüldüğü ülkeler arasındadır; diğerleri kaynak anlaşmazlıkları nedeniyle siyasi istikrarsızlık içindedir. Transparency International kuruluşunun dünyanın farklı bölgelerinde yolsuzlukla ilgili yaptığı bir araştırmaya göre, değerlendirmeye alınan – bir kısmı aynı zamanda petrole bağımlı olan - 32 maden bağımlısı ülkeden 26’sı yolsuzluk, ya da yüksek derecede yolsuzluk yapan hükümetler tarafından yönetilmektedir. Bolivya, Endonezya, Filipinler ve Zambia bu listede yer alan ülkelerden bazılarıdır.Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler de eski dönemlerden beri kendi topraklarında madencilik faaliyetleri yürütseler de madencilik endüstrisi hiçbir zaman bu ülkelerin ekonomik kalkınmasında lokomotif görevi üstlenmedi. Montana Üniversitesi’nden Thomas Power, bu üç ülkenin “doğal kaynaklarını geliştirmeye başladıklarında istikrarlı siyasi ve ekonomik kurumları bulunan, yüksek gelir sahibi, ileri uluslar” olduğunu savunuyor. Doğal kaynakların yurtiçinde bulunması sayesinde bu ülkeler diğerleri karşısında bir rekabet avantajı elde etti. Ancak ulaşım maliyetlerinin düştüğü ve ticaretin geliştiği bir çağda, yurtiçinde maden bulunması bir yüzyıl öncesi kadar önemli bir gereklilik değil. Aslında doğal kaynaklar açısından zengin olmayan Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler maden bakımından zengin birçok ülkeye göre daha hızlı bir büyüme kaydetmiştir.Topraklarında madencilik yapılan ülkeler aslında yenilenemeyen doğal kaynaklarını da tüketiyor sayılır. Oysa geleneksel ekonomi muhasebeciliğinde bu faaliyet defterin aktifler tarafında görülür. Geleneksel ölçümlerle değerlendirildiğinde Şili’de madencilik 1990’ların ortasında ülkenin GSYH’nın yüzde 7 ilâ 9’unu üretmiş gibi görünmektedir. Ancak Şili Üniversitesi ve Şili Ulusal Çevre Komisyonu’ndan ekonomistler, Şili’nin madencilik gelirlerini ekolojik açıdan daha doğru bir şekilde ölçmek için ülkenin doğal kaynaklarını tüketerek uzun vadede yaşayacağı kayıpları hesapladı. Vardıkları sonuca göre geleneksel muhasebe yöntemleri “Şili madencilik sektörünün sağladığı gelirleri yaklaşık yüzde 20-40 arası daha yüksek göstermektedir.” Yapılan geleneksel ölçümler bundan daha da yüksek çıkabilir çünkü araştırmacılar bu çalışmada madenciliğin neden olduğu su ve hava kirliliği gibi çevre ya da sağlıkla ilgili kayıpları dikkate almamış bulunuyor.Demek ki madencilik ülkelere ne kısa ne de uzun vadede ekonomik yarar sağlamıyor. Madenlerin kısa süren cazibesi, bundan yüz yıl önce Amerika’da sözlüklere “hayalet kasaba” teriminin ilave olmasıyla tescillendi. Bir bölgede bulunduğu rivayet edilen bir altın damarı yüzünden madenciler bölgedeki kasabaya akın eder, altın yatakları tükendikten sonra da burayı terkeder, bir hayalet kasabaya çevirirlerdi.Birçok açıdan günümüzün madencilik ekonomileri de benzer patlama ve sönme dönemleri yaşamaktadır. Bu ekonomilerin talihi, dünya mineral fiyatları, işçilik ve yakıt maliyetleri ve çıkarılan madenin verimi gibi bazı etmenlere bağlıdır. Örneğin Papua Yeni Gine’yi ele alalım.Yeni Gineliler ülkenin GSYH’nın yaklaşık yüzde 15’ini sağlayan, ancak dünyanın en fazla kirlilik yayan dört madenine katlanmak zorundalar. Bunlardan üçü – Misima, Ok Tedi ve Porgera – 2004-2011 yılları arasında, açılışlarından ancak 20 yıl sonra kapanacaktır. Bu aşamada 5.000 işçi işten çıkarılacak ve ülke, milyarlarca ton kirli atıkla baş başa kalacaktır.Madencilik çok az istihdam sağlayan bir sektördür. Bütün dünyada yakıt dışı minerallerin çıkarıldığı madenlerde yalnızca 5 milyon kişi, yani toplam işçilerin yüzde 0,2’si çalışmaktadır. (Minerallerin işlenmesi ve rafine edilmesi faaliyetlerinde de 8 milyon kadar işçi çalışmaktadır.) Ayrıca dünyanın birçok ülkesinde maden işçilerinin sayısı daha da azalmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yürüttüğü bir araştırmaya göre dünyanın madencilik açısından önde gelen 25 ülkesinde madencilerin yüzde 32’si 1995-2000 arasında işten çıkarılmıştır.Maden işletmeleri kapandığında, maliyet azaltımına gittiğinde ya da işçilikten tasarruf etmelerini sağlayan teknolojik yenilikler gerçekleştirdiklerinde çalışanların işine son vermektedir. 1990’larda mineral fiyatları düştüğünde, Avustralya, Amerika Birleşik Devletleri, Filipinler ve diğer bazı ülkelerdeki madencilik şirketleri binlerce kişiyi işten çıkardı. (Bakınız Tablo 6-7.) 1985-2000 arasında Avustralya madenlerinden 36.000 işçi çıkarılarak personel sayısı neredeyse yarıya indirildi. 1985-1995’te Filipinler’deki madenlerde 40.000 kişi işsiz kaldı, bu da işgücünde yüzde 60’lık bir azalma demekti. Çin’de ise 1995-2000 arasında mineral fiyatları düşer, maden filizleri tükenirken çoğu kömür işçisi olan 2,4 milyon madenci işten çıkarıldı. Çin madenlerindeki işten çıkarmalar gelecekte de devam edecek; önümüzdeki birkaç yıl içinde 100 kömür ve yakıt dışı madenin kapanması planlanıyor.

Tablo 6-7. Bazı Ülkelerde Madencilik Sektöründe İstihdam Kaybı, 1985-2000İstihdam19851

İstihdam20001

Fark1985-2000

(bin) (bin) (bin)

Hindistan 755 600 -21Güney Afrika 807 417 -48Amerika Birleşik Devletleri

344 227 -34

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 119: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Romanya 205 77 -62Meksika 83 682 -182

Kanada 78 53 -31Avustralya 84 48 -43Bolivya 70 47 -33Tayland 58 17 -711Bazı ülkelerle ilgili verilere kömür madenleri de dahil olabilir.2 1999 rakamıKAYNAK: Uluslararası Çalışma Örgütü, The Evolution of Employment, Working Time and Training in the Mining Industry (Cenevre: 2002).

Çalışma ve medeni haklarla ilgili yasaların güçlü olduğu ülkelerde maden işçileri ortalama ücretin üzerinde maaş alır – bunun başlıca nedeni de karşı karşıya oldukları mesleki tehlikeler ve maden işçileri sendikalarının çabalarıdır. Ancak madencilik endüstrisi, madenciliğin yerel ekonomiyi canlandırdığını ileri sürse de, madencilik işlerinin çoğu madenin yakınında yaşayan yerel halk değil, gezici ya da göçmen işçiler tarafından yapılır. Maden şirketleri genellikle madenlerin ve makinelerin işletilmesi için dışarıdan işçi getirme yoluna giderler. Buna bir örnek, madencilerin Lesoto, Mozambik ve Namibya’dan geldiği Güney Afrika madenleridir.Eğer madenciliğin yararları bu kadar karışık, mineral fiyatları da bu kadar düşükse o zaman maden işletmeleri neden hâlâ yayılmaya devam ediyor? Madencilik firmaları dünyanın birçok ülkesinde kendilerine verilen doğrudan ya da dolaylı devlet desteğinden kar etmektedir. Öncelikle maden şirketlerine ucuz yakıttan ve ülkede hazır bulunan karayolu ve diğer altyapıdan yararlanma olanağı tanır.Geleneksel madencilik ülkelerinde 19. yüzyılda sömürge denetiminin sınırlarını genişletmek için bir dizi madencilik taraftarı yasa çıkarılmıştır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde 1872’de kabul edilen bir madencilik yasasına göre madenciler kamuya ait arazilerde hektar başına 12 dolar ödeyerek arama ve çıkarma yapabiliyor ve çıkardıkları madenler için de herhangi bir ücret ödemek zorunda kalmıyorlar. Bu yasa, madencilik şirketlerine dev karlar getirmiştir. 1993-2001 arasında madencilik şirketleri ABD’ye ait federal topraklardan 11 milyar ABD doları değerinde altın, gümüş ve diğer madenler çıkardılar ve ücret ve izin ödemeleri için bunun ancak yüzde 1’ini harcadılar. Bu nedenle eski ABD İçişleri Bakanı Bruce Babbitt yasaya “hırsızlık lisansı” adını vermişti.1991’e kadar Avustralya altın madencilerinden federal gelir vergisi almıyordu. Bugün bile Avustralya’da faaliyet gösteren madenciler devlete karlarının yüzde 1 ilâ 5’i kadar bir ücret ödemekle yetiniyor. Güney Afrika’da da kamulaştırıldıkları 2002 yılına kadar madenlerin çoğunun özel sahipleri vardı ve bu kişiler karları üzerinden herhangi bir ücret ya da vergi ödemiyordu.Son yıllarda diğer bazı ülkeler de bu eski tarihli yasalara benzeyen yasalar çıkarmaya niyetlendi. 1990’dan bu yana, hemen hepsi gelişmekte olan 100’ü aşkın ülke madencilik alanında yabancı yatırımları çekmek için yasalarında, hatta bazı durumlarda anayasalarında değişiklik yaptı. Ekvador, Arjantin, Tanzanya gibi ülkeler artık yeni açılacak madenler için hızlı onay süreci uyguluyor, madenlerin yüzde 100 yabancı mülkiyetinde olmasını kabul ediyor, ithal teçhizattan vergi almıyor, şirketlerin bütün karlarını yurtdışına çıkarmasına izin veriyor ve Papua Yeni Gine gibi bazı örneklerde de madencilik şirketlerine tazminat taleplerine karşı muafiyet sağlıyor.Madenler kapandığında ve hükümetler ve vergi mükellefleri şirketlerin geride bıraktığı pisliği temizlemek zorunda kaldığında ise madenlerin devletin sırtına bindirdiği esas bedel ortaya çıkıyor. Amerika’da maden şirketleri iflas ettiğinde ya da karlı olmayan bir projeden çekildiğinde geriye kalan artıkların temizlenmesi Amerikalı vergi mükelleflerine düşüyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde yarım milyon kadar terkedilmiş maden var ve bunların neden olduğu toksik atıkları temizlemek için 32-72 milyar dolar arası para gerekiyor. Bu paranın çoğu da vergi mükelleflerinin cebinden çıkacak. Kanadalı bir madencilik şirketi olan Galactic Resources, Inc. 1992’de iflasını ilan ederek Colorado’daki Summitville altın madeninden çekilince Amerikan vatandaşları 200 milyon dolarlık bir faturayla başbaşa kaldı. 3.300 hektara yayılan maden, işletmeye açıldığı ilk haftadan beri Alamosa Nehri’ne siyanür akıtıyordu. Kapandığında nehrin 25 kilometrelik bir bölümünü tahrip etmişti artık. Galactic madeni terkedene kadar Summitville’den 130 milyon dolar değerinde maden çıkarmış, bunun karşılığında madencilik izni alabilmek için yalnızca 7.000 dolar ödemişti.Uluslararası finans kuruluşları ve kalkınma ajansları da madencilik endüstrisinin gelişimine destek vermiştir. Asya Kalkınma Bankası, Dünya Bankası Grubu ve çeşitli kredi ihracat kuruluşları, verdikleri krediler, yatırım teminatları aracılığıyla ve madencilik ve yatırım yasalarını etkileyerek gelişmekte olan ülkelerde madenciliği teşvik etmiştir. 1995-1999 arasında Dünya Bankası Grubu, farklı ülkelerde madencilik projelerine 6 milyar dolara yakın finansman sağlarken aynı amaçla Inter-American Kalkınma Bankası da 1 milyar dolar harcama yaptı. Dünya Bankası’nın Multilateral Investment Guarantee Agency (Çok Taraflı Yatırım Teminat Ajansı-MIGA) Sahra’nın güneyinde kalan Afrika ülkelerinde, Peru, Orta Asya ve Rusya’da madenciliğin gelişimi için çeşitli yatırımlara imza attı. MIGA, Peru’da Dünya Mirası Alanı ilan edilen Huascarán Milli Parkı’nın yanına açılan Antamina madeninin işletmecilerine teminat ve özkaynak sermayesi olarak 100 milyon dolar yatırdı.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 120: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Ayrıca çöken bir atık barajı yüzünden Essequibo Nehri’ne 3 milyar litrelik kirli atık karışmasına neden olan Guyana’daki Omai Altın Madenine de reasürans sağladı. ABD Overseas Private Investment Corporation da (Yurtdışı Özel Yatırım Kuruluşu) insanlara ve çevreye zarar veren, siyanür sızıntısı yüzünden bir dizi maden kazasının yaşandığı Kırgız Cumhuriyeti’ndeki Kumtor Madeni gibi maden projelerine destek vermiştir.

Geri Dönüşümün Getirdikleri

Çevre konusuna duyarlı bir muhasebeci madencilik sektörünün bilançosunu incelerken kafası fena halde karışabilir. Dünyanın, bu kadar fazla enerji kullanarak maden çıkarmaya devam etmesi ve bu arada da akıl almaz miktarlarda çevre kirlenmesine yol açması, yoksul bölgelerin geleceklerini vatandaşlarının sağlık ve güvenliği açısından riskli, istikrarsız ve kısa ömürlü bir gelir kaynağına mahkum etmelerinin desteklenmesi bu muhasebeciye çok saçma görünecektir. Ayrıca bu muhasebeci malzeme ve istihdam sağlamak için çok daha zararsız yollar olduğunu, bunlardan bazılarının çok uzun zamandır kullanıldığını ve bu faaliyetlerin bilançonun aktifler ve pasifler kısımlarını çok daha iyi dengelediğini duyunca sevinecektir.Maden üretiminde enerji kullanımının ve ortaya çıkan çevre tahribatının büyük bir kısmı, yeni madenlerin çıkarılması, rafine edilmesi ve eritilmesi sırasında gerçekleşir. Kullanılmış madenlerin geri dönüşüm yoluyla ekonomiye tekrar sokulması bu tahribatın hepsini olmasa da önemli bir bölümünü önleyecektir. Örneğin en fazla enerji tüketimine yol açan alüminyum, çelik ve bakırın yalnızca geri dönüşümlü malzemelerden üretilmesi her yıl madencilikte kullanılan enerjiyi yüzde 70 oranında azaltabilir. Bu tasarruf, dünya nüfusunın dörtte birinin yaşadığı bütün Güneydoğu Asya bölgesinin yıllık enerji tüketimini fazlasıyla karşılayacak miktardadır. Bunun nedeni, kullanılmış malzemelerin geri dönüşümü için gerekli olan enerjinin, topraktaki filizden madenin çıkarılması, işlenmesi ve rafine edilmesi için gerekli enerjiden çok daha az olmasıdır. Örneğin, geri dönüşümlü malzemeden alüminyum üretimi boksit filizinden yeni alüminyumun işlenmesine göre beş ilâ yedi kat daha az enerji gerektirir; geri dönüşümlü çelik için de gerekli enerji miktarı iki ilâ üçbuçuk kat daha azdır.Geri dönüşüm ya da kullanılmış metalleri parçalama işleminden kaynaklanan kayıpları telafi etmek isteyen kapalı bir ekonomi, geri dönüşümlü malzemeyle bir miktar yeni madeni bir arada kullanabilir. Kaynakların gerçek anlamda sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilmesi için genelde bütün malzemelerin daha az kullanılması, her kilogram malzemeden alınan hizmetin de mümkün olduğunca artırılması gerekmektedir. Bunun için malzemelerin küresel ekonomide dolaşımını sağlamak yetmez. Şehir planlamacıların kentleri ve ulaşım sistemlerini daha az alana yayılmış ve daha az malzeme gerektirir biçimde tasarlamaları gerekecektir. Tüketiciler açısından daha az maden kullanmak, benimsenen değerlerde bir değişiklik getirebilir: birçokları için “iyi bir yaşam” artık yalnızca satın alınan eşya miktarıyla ölçülen birşey olmaktan çıkacaktır.Elimizde mevcut maden stokları dururken topraktan metal çıkarmaya devam etmenin ne kadar saçma olduğunu daha iyi anlayabilmek için çevre açısından en zararlı iki madeni düşünmemiz yeterli olacaktır: bu iki maden altın ve bakırdır. Bugün dünyada yeraltında bulunduğu sanılan altının üç katı, kasalarda, mücevher kutularında, özel yatırımcıların çekmecelerinde duruyor. (Bakınız Şekil 6-3.) Bu altın mikarı – 150.000 ton – mevcut talebi 17 yıl boyunca karşılamaya yetecektir.

Özel Yatırımcılar (24.000 ton)Fabrikasyon(31.000 ton)Bankalar ve Kurumlar (31.000 ton)Mücevher (65.000 ton)Yerin üzeriYerin altıÇıkarılmamış Maden Rezervleri (50.000 ton)Kaynak: Lehman BrosŞekil 6-3. Yerin Altındaki ve Üzerindeki Altın Stokları, 2000

Ancak biz yerin üzerindeki bu altın madeninden yararlanabilsek bile daha temel bir soru gündemde kalacaktır: Dünyanın gerçekten de her yıl 2.400 ton altına ihtiyacı var mı? Altın endüstrisinin reklam kampanyaları bu sarı metalin gerçek bir ihtiyaç olduğuna halkı ikna etmeye çalışsa da bu altının yüzde 80’inden mücevherat yapılır. Bunun önemli bir kısmı da Hindistan ve Ortadoğu’da çeyizlere konur. Yeni çıkarılmış altına olan bağımlılığımızı – ve çevre üzerindeki kapsamlı etkisini – azaltabilmek için bu bölgelerde ve dünyanın diğer birçok bölgesinde kültürel bir değişim gerçekleştirmek gerekecektir.Dünyada bugüne kadar çıkartılmış olan bakır madenlerinin nerelerde kullanıldığı ile ilgili veriler altına göre daha sınırlı. Yine de analistler, Amerika Birleşik Devletleri için halen kullanımda olan ya da depolama alanlarında saklanan bakırın miktarını tahmin etmişlerdir. (Bakınız Şekil 6-4.) Bu tahminlere göre bugün Amerika Birleşik

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 121: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Devletleri’nde kullanımda 70 milyon ton kadar bakır var. Bu bakırın bir kısmı bina ve elektrik kablosu gibi ortalama 40 yıllık ömrü olan ürünlerde kullanılmıştır. Öte yandan elektronik ürünler ve çamaşır makinesi gibi ortalama ömrü bir ilâ yedi yıl olan daha kısa ömürlü ürünlerde de bakır bulunmaktadır. Bakır ve alaşımları kolaylıkla geri dönüştürülebilir, buna rağmen ABD’de depolama alanlarında hurda araba teypleri, boru ve diğer ürünler biçiminde 40 milyon ton kadar bakır hiçbir işe yaramadan durmaktadır. (Buna bir istisna, hurda demir ve çelikte bulunan bakırdır. Bu bakırı demir içeren metallerden ayırmak hemen hemen imkansızdır.) Üstelik ABD’de bakırın geri dönüşüm oranı dünya ortalamasının çok üzerindedir. Dünyada tüketilen bakırın yalnızca yüzde 13’ü geri dönüştürülmüş kaynaklardan gelmektedir.

Depolama Alanlarında(40 milyon ton)Kullanımda (70 milyon ton)Yerin üzeriYerin altıÇıkarılmamış Maden Rezervleri (90 milyon ton)Kaynak: Zeltner ve d.Şekil 6-4. Amerika Birleşik Devletleri’nde Yerin Altındaki ve Üzerindeki Bakır Stokları, 1990’lar

Geri dönüşüm oranının bu kadar düşük olması gerçekten de çok yazık, çünkü bütün metaller geri dönüşüme tabi tutulabilir. Kullanılmış bakır ya da alüminyum, çok az yeni malzeme ilavesiyle aynı miktarda ham metale dönüştürülebilir. İçecek kutularından elde edilen alüminyum eritilip geri dönüştürülebilir ve geri dönüşüm sepetine atıldıktan birkaç hafta sonra yeni kutu yapımında kullanılabilir. 1990-2000 arasında Amerikalıların çöpe attığı 7 milyon içecek kutusu geri dönüştürülseydi 316.000 Boeing 737 uçağı (dünyadaki toplam ticari uçak filosunun 25 katı büyüklüğünde bir filo) yapacak kadar alüminyum elde edilmiş olurdu.Eğer kentlerimizde ve depolama alanlarında bu kadar çok kullanılabilir metal varsa o zaman neden yeni yeraltı madenleri bulmak için o kadar enerji harcıyoruz? Bazı ülkelerde yeni madenlerin çıkarılması için sağlanan devlet desteği sayesinde yerin üzerindeki kullanılmış malzemelerin geri dönüşümü, madenlerin çıkarılmasından daha pahalıya geliyor. Madencilik şirketleri bu durumu koruyabilmek için yoğun mücadele vermiştir. Örneğin Amerika Birleşik Devleri’nde madencilik endüstrisi, 1872 madencilik yasasına yapılması düşünülen reformlara karşı çıkmış ve bu desteği sürdürmek için büyük yatırımlar yapmıştır. 1997’nin ortasından 2000 yılının ortasına kadar Amerikan madencilik şirketleri siyasi kampanyalara neredeyse 21 milyon dolar harcamıştır.Mevcut malzeme sistemleri, madenciliği kayıran ve geri dönüşüm yanlılarını dezavantajlı bir konuma oturtan haksız bir arenada yer almaktadır. Örneğin, eritme tesislerinin ve rafinerilerin çoğu ikincil malzeme kaynaklarını kabul edecek biçimde kurulmamıştır. Almanya’da hükümet 1990’larda geri dönüşümü teşvik etmek için son derece iddialı yasalar getirmişti – ancak bu yapılırken malzeme piyasasının ikincil malzeme yığınlarını sindirip sindiremeyeceği düşünülmedi ve bu yüzden de bu malzemelerin çoğu bugün depolarda çürüyor.Geri dönüşümün önündeki bir diğer engel de birçok modern ürünün karmaşık ve bileşik malzemelerden yapılması ve bunların ayrıştırılıp işlenmesinin pek de kolay olmaması. Ancak bu aşılamayacak bir engel değil: Bilgisayarlardan otomobillere kadar birçok ürün, tamir edilebilmeleri, yeniden kullanılabilmeleri ve geri dönüştürülebilmeleri için sökülebilecek biçimde tasarımlanmıştır. Mitsubishi, tek bir tornavidayla sökülebilecek bir çamaşır makinesi imal etmektedir; Audi yüzde 100 geri dönüştürülebilecek bir otomobil imal etmektedir. Geri dönüşüm sürecine yardımcı olabilmek amacıyla bugün bazı üreticiler farklı malzemeleri tanımlamak için ürün parçalarına barkod yerleştiriyor.Hollanda’da hurda malzemelerin değerini anlayan otomobil geri dönüşüm firmaları hurda arabaların ağırlık olarak yüzde 86’sını geri dönüştürüyor. Bu ülkedeki otomobillerin çoğu sökülüp jant kapaklarındaki, akülerdeki ve diğer parçalardaki malzemeler yeniden işleniyor. Bunun için gerekli bütçe, yeni otomobil satın alanların ödediği 130 ABD doları tutarında bir demontaj ücretiyle karşılanıyor. Hollanda modelinden esinlenen AB, imalatçı şirketlerin kullanım ömürleri biten otomobillerin sorumluluğunu üzerlerine almalarını öngören bir Hurda Otomobil Yönergesi hazırlamıştır. Bu yönerge önerisine göre otomobil imalatçıları, araçların geri dönüştürülebilecek bütün parçalarını geri dönüştürecektir; bu da ağırlık olarak malzemenin yüzde 85’idir. Bu öneri, ayrıca araba parçalarında imalatçıların, üretim, kullanım ve bertaraf edilme aşamalarında sağlık açısından önemli tehlikeler oluşturan kadmiyum, cıva ve kurşun gibi ağır metalleri kullanmalarını yasaklamaktadır.Aynı amaçla, Haziran 2000’de Avrupa Komisyonu, Elektronik ve Elektronik Cihaz Atıkları Yönergesini kabul etti. Bu yönerge 2003 başında AB müktesebatının bir parçası haline gelecektir. Bu yönergede elektronik imalatçıları, 2006 yılında ağır metal kullanmaya son vermeye davet edilmekte ve üreticilerin kullanılmış cihazların ücretsiz geri dönüşümü ve halkın hurda cihazları atabilecekleri bir yer sağlamak gibi konularda mali ve fiziksel sorumluluğu üzerlerine almaları öngörülmektedir. Üreticileri için getirilecek geri dönüşüm ve tekrar kullanım hedefleri de halen müzakere sürecindedir. Şu anda AB’nin bilgisayar, televizyon, müzik seti gibi elektronik atıklarının yüzde 90’ı depolama alanlarına götürülüyor. Avrupa dışında Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi birçok ülkede, elektronik şirketlerinin ürünlerini geri alarak geri dönüştürmelerini öngören

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 122: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7benzer yasalar benimsenmiş ya da önerilmiştir.Malzemelerin ikincil kaynaklardan üretilmesi, enerji kullanımı, toksik emisyonlar ve mesleki sağlık tehlikeleri gibi konular açısından yeni kaynaklara göre çevre üzerinde çok daha az etkiye sahiptir – ancak bu etkiyi tam olarak ortadan kaldırmaz. Sürdürülebilir bir malzeme sisteminde tamirat, tekrar kullanım ve tekrar üretim birinci seçenek olmalıdır. Bunun bilincinde olan Danimarka hükümeti alüminyum kutuların kullanımını yasaklamış ve onların yerine yeniden kullanılabilir cam şişeleri getirmiştir. Danimarka’da şişelerin yaklaşık yüzde 100’ü iade edilmekte ve yeniden kullanılmaktadır.İkincil malzemenin değerlendirilmesi seçeneği çok daha emek-yoğun bir işlemdir ve madencilikten daha fazla istihdam yaratma potansiyeline sahiptir. Ancak bu, yaşadıkları yerlerde pek az alternatif gelir kaynağı bulunan vasıflı maden işçileri için iyi bir haber olmayabilir. Eğer madenciliğin daha az yapılacağı bir ekonomiye geçeceksek, bu ekonominin en önemli bileşenlerinden biri işçilere ve yaşadıkları topluluklara bir güvenlik ağı ve istihdam fırsatları sağlayacak geçiş planlarına yatırım yapılması olacaktır. Canadian Labour Congress (Kanada Çalışma Kongresi – CLC) kimya, kağıt ve kağıt hamuru ve madencilik gibi sektörlerde çalışan işçilere yönelik “adil geçiş” planlarının hazırlanması için önemli çaba göstermiş, “bu adil geçişin çevresel değişimin de temel bir bileşeni olduğunu” belirtmiştir. CLC, işten çıkarılan personelin daha yüksek maaşlı “yeşil” mesleklerde çalışmak üzere eğitilmesini önermiştir. CLC, sendika ve hükümetlerin değişime hazır olması gerektiğini, çevreyle ilgili konuların belirli endüstri ve işlerin geleceğini etkileyeceğini – ya da etkilemesi gerektiğini – de vurgulamaktadır. Başka ülkelerde de, Amerikan AFL-CIO ve European Trade Union Congress (Avrupa Sendika Kongresi) gibi sendika federasyonları benzer adil geçiş planları hazırlanmasını onaylamışlardır.Bütün dünyada madencilik sektöründe istihdam azalırken hükümetler, şirketler ve sendikalar işten çıkarılan işçiler ve aileleri için daha güvenli, daha anlamlı, ekolojik açıdan sürdürülebilir istihdam biçimleri bulmak zorunda. 1990’ların geniş çaplı işten çıkarmalarından sonra Güney Afrika İş ve İşçi Bulma Kurumu ve Ulusal Maden İşçileri Birliği bir araya gelerek eski maden işçilerini yeniden eğiterek onlara istihdam bulma konusunda geçiş planları hazırladı. Örneğin bu işçilerden bazıları çelik ve kağıt geri dönüşüm tesislerinde çalışmaya başladı. Amerika Birleşik Devletleri’nde geri dönüşüm ve tekrar üretim sektöründe bir milyondan fazla kişi çalışmaktadır – bu da 220.000 işçiye istihdam sağlayan madencilik sektöründen çok daha fazladır.

Eğer kentlerimizde ve depolama alanlarında bu kadar çok kullanılabilir metal varsa o zaman neden yeni yeraltı madenleri bulmak için o kadar enerji harcıyoruz?Dünyada birçok kent madencilikten vazgeçerek ekolojik açıdan daha sürdürülebilir endüstrilere yöneliyor. Örneğin ABD’nin Arizona eyaletinde eski bir gümüş madeni kasabası olan Chloride, ekonomisini yeniden canlandırabilmek için rüzgar enerjisinden yararlanmak istiyor. Çin’de yaklaşık 400 maden kasabasında 4,3 milyon maden işçisi var – bu da ülkenin maden işgücünün üçte birini oluşturmakta. Bu kasabaların yüzde 80’nindeki madenler büyük ölçüde tükenmiş durumda ve önümüzdeki birkaç yıl içinde yaklaşık 100 demir dışı metallerin çıkarıldığı madenin kapanması bekleniyor. Devlet Ekonomi ve Ticaret Komisyonunun başında bulunan Bakan Li Rongrong, can çekişmekte olan bu maden bölgelerinin ekonomilerini “sürdürülebilir kalkınma ilkelerine göre” geliştirmeleri çağrısında bulunmaktadır.Ekonomilerimizde büyük bir değişiklik yapıp malzemelerimizin çoğunu ikincil kaynaklardan elde etmeyi başarabilsek de madencilik faaliyetlerinin bir kısmının devam etmesi gerekecektir. Ayrıca maden işletmelerinde çalışma koşullarının iyileştirmenin birçok yolu da bulunabilir. Örneğin çevreye zarar veren ve bunun karşılığında pek az yarar sağlayan bazı uygulamaların ortadan kaldırılması, örneğin yalnızca süs amaçlı kullanılacak birkaç kilogram altın elde etmek için tonlarca altın filizinin üzerine siyanür dökme işlemine son verilmesi mantıklı olacaktır. Bir an önce değişmesi gereken bir diğer uygulama da filiz ve her tür maden atığının nehirlere ve denizlere dökülmesidir. Ayrıca madencilik faaliyetlerinin tümünün koruma alanlarının dışında yürütülmesi ve maden açılmadan önce yerel halkın serbest ve bilinçli bir şekilde vereceği bir onay sürecine başvurulması gerekmektedir.Kosta Rika’nın el değmemiş ormanları ülke açısından büyük önem taşımaktadır çünkü eko-turizm ülkenin başlıca ikinci geçim kaynağıdır. Haziran 2002’de Cumhurbaşkanı Abel Acheco tüm açık ocaklı maden işletmeleri için moratoryum ilan etti ve “geleceğin asıl yakıtı ve altını su ve oksijendir; bunlar bizim akiferlerimiz ve ormanlarımızdır,” dedi. Aynı şekilde Ekvador’daki Cotacachi bölgesi bulut ormanlarını ve halkı koruyabilmek için ter tür madenciliği yasakladı.

Madencilik faaliyetlerinin tümünün koruma alanlarının dışında yürütülmesi ve maden açılmadan önce yerel halkın serbest ve bilinçli bir şekilde vereceği bir onay sürecine başvurulması gerekmektedir.Dünyanın birçok ülkesinde bir avuç ileri görüşlü lider, madenlerde siyanür, cıva ve benzeri toksik maddelerin kullanımına karşı tavır almaktadır. 2000 yılında Romanya’da, Baia Mare’de yaşanan sızıntı nedeniyle Çek Senatosu ve Alman Parlamentosu siyanürlü altın madenciliğini yasakladı. Filipinler’de Mindoro ili Vilayet Meclisi, kobalt ve nikel madenleri ile ilgili çıkan tartışmalar üzerine Ocak 2002’de madencilik için 25 yıllık bir moratoryum ilan etti. 1998’de ise Montana’da bir vatandaş girişimi sayesinde, eyalette yeni madenlerde siyanür kullanımı ve eski madenlerin genişletilmesi yasaklandı.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 123: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7ABD madencilik yasası gibi düzenlemelerin madencilik firmalarına verdiği devlet desteğini kaldırmak beraberinde önemli çevresel yararlar da getirecektir – örneğin çevre kirliliği azalacak ve ikincil malzeme üretimi özendirilecektir. Ayrıca kamu hazinesine fazladan gelir kazandırılacak ve ortaya çıkan kaynaklar daha sürdürülebilir malzeme üretimi yöntemlerinin ya da eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetlerin geliştirilmesinde kullanılabilecektir. Ayrıca madencilik izinleri için alınan ücretlerin de yeniden düzenlenmesi, yenilenebilir olmayan kaynakları tüketmenin uzun vadede getireceği bedelin hesaba katılması gerekmektedir.Öte yandan, çevreyi kirleten işletmeler, madencilik faaliyetleri sırasında neden oldukları çevre tahribatının ve kapanan madenlerin getirdiği maliyetlerin sorumluluğunu üstlenmelidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzbinlerce terkedilmiş madenin temizlenmesinin maliyetinin 32 ilâ 72 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmektedir. Çin, Hindistan, Güney Afrika ya da Doğu Avrupa’daki madenlerin temizlenmesinin getireceği maliyet tam olarak bilinmese de bu bölgelerdeki hükümetlerin çok yüksek bir bedelle karşı karşıya kalacağı kesindir. Yasama organları ve çevre kuruluşları, madencilik işletmelerine izin vermeden önce bu şirketlerden kefalet bonosu gibi maddi teminatlar talep ederek kirlenen çevrenin bedelinin vatandaşlar tarafından değil, çevreyi kirletenler tarafından ödenmesini sağlamalıdır. Ne yazık ki Bush yönetimi, madencilik şirketlerine madenlerdeki temizleme harcamaları karşılığında teminat bonosu gösterme zorunluluğu getiren kuralları değiştirmeye çalışıyor.Dünyada birçok yerel grup, çevre ve insan hakları örgütleri, sendikalar ve politika merkezleri, madenlere ve madenciliğe bağımlılığa son verilmesi için geliştirilen yeni yaklaşıma katkıda bulunan bazı değişimler için işbirliği halinde kampanyalar düzenliyor. Bu bölgesel ve uluslararası ağlar arasında şu kuruluşlar yer alıyor: Kuzey Amerika’da Western Mining Activist Network (Batı Madencilik Aktivistleri Ağı), African Initiative on Mining, the Environment and the Society (Afrika Madencilik, Çevre ve Toplum Girişimi), Hindistan’da the Mines, Minerals, and People Network (Madenler, Mineraller ve Halk Ağı), ve the Global Mining Campaign (Küresel Madencilik Kampanyası).Başlıca amaçları yoksulluğu ortadan kaldırmak olan kuruluşlar, yoksullara ve çevreye zarar veren bir endüstrinin finansmanında taşıdıkları rolü yeniden değerlendirmeye başlıyorlar. Çevre ve insan hakları örgütlerinden gelen baskılar üzerine MIGA, 1997’de Freeport McMoRan’ın Batı Papua’daki Grasberg madenine yaptığı risk sigortasını iptal etti. Ekim 2002’de Dünya Bankası’nın özel sektörle ilgili kolu olan International Finance Corporation, Bankanın yönetim kurulu başkanı James Wolfensohn’dan gelen talimatlar uyarınca Romanya’daki tartışmalı Rosia Montana altın madeni projesine destek vermemeye karar verdi. Dünya Bankası şu anda bir İstihraç Sanayileri Değerlendirmesi (Extractive Industries Review) gerçekleştirerek madencilik, petrol ve doğal gaz projelerine gelecekte ayıracağı bütçeyi gözden geçiriyor. Konuyla ilgili raporun 2003 sonunda hazır olması bekleniyor.Madencilik endüstrisi de çevre ve halk üzerindeki etkilerini değerlendirmeye başlamış bulunuyor. 1998’de dünyanın en büyük dokuz madencilik şirketi bir araya gelerek aciliyet teşkil eden sorunları tartıştı; bunun sonucunda da iki yıl süren Madencilik, Mineraller ve Sürdürülebilir Kalkınma (MMSD) Projesi başlıklı araştırma başlatıldı. Bu araştırmanın sonuçları 2002 yılında bir raporla duyuruldu. Ayrıca madencilik şirketleri bu raporun sonuçlarını uygulamaya geçirmek için ortak bir Uluslararası Madencilik ve Metaller Konseyi (International Council on Mining & Metals) kurdu. MMSD araştırması endüstrinin çevre tahribatı ve insan hakları ihlallerinde oynadığı rolü belli oranda kabul ediyor. Ne var ki araştırmayı eleştiren uzmanlar, bu raporun “mineral sektörünün sürdürülebilir kalkınmanın getirdiği sorunlara cevap verebilmek için ne yönde gelişmesi gerektiği konusunda oluşan tartışmalara pek az katkıda bulunduğunu,” belirtiyor.Hiç kuşkusuz madenlerin kullanılması milyarlarca insanın yaşamını iyileştirmiş ve modern toplumların gelişimine yardımcı olmuştur. Ancak artık atalarımızın yaşadığı Demir ve Bronz Çağlarını geride bırakalı çok oldu ve artık madenlerden beklediğimiz yararları elde etmek için çevreyi kirleten ve tahrip eden yöntemlere ihtiyacımız yok. Çevreyi daha az kirleten, sağlıklı ve güvenli istihdam yaratan, geri dönüşüme yer veren bir malzeme sistemine geçişi hızlandırmakta elde edeceğimiz başarı, gelecek kuşaklara bizden kalacak mirası da belirleyecektir. Belki de bizim çağımız, nihayet zararlı madencilik uygulamalarını tarihin hurdalığına kaldıran çağ olarak hatırlanacaktır.TEMA Vakfı Yayını No:40 olan “Dünyanın Durumu 2003” kitabında yer alan Payal Sampat’ın “Madenlere Bağımlı Bir Yaşama Son” başlıklı yazısı.

DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYORDÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR DÜNYA TARTIŞIYOR DÜNYA ARAŞTIRIYOR DÜNYA SAVAŞIYOR

İKİ YAYIN

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 124: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7“Latin Amerika Madenciliğinin Ekoloji Siyaseti”Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi, Disiplinlerarası İnsan Hakları Araştırma Merkezi’nin kongre bildiri kitabı.Meksiko 2010 http://www.extractivas.org/sites/default/files/Ecolog%C3%ADa%20pol%C3%ADtica%20de%20la%20miner%C3%ADa%5B1%5D.pdf adresinden indirilebilir. Ancak İspanyolca!

Yerli ve Kabile Halklarının Geleneksel Toprakları ve Doğal Kaynakları Üzerindeki Hakları

İnteramerikan İnsan Hakları Sisteminde Normlar

INDIGENOUS AND TRIBAL PEOPLES’ RIGHTS OVER THEIRANCESTRAL LANDS AND NATURAL RESOURCES

Norms and Jurisprudence of the Inter-American Human Rights System

http://cidh.org/countryrep/Indigenous-Lands09/Ancestral-Lands.ENG.pdfadresinden indirilebilir.

Aşağıdaki örneklerKeith Slack ve Jamie Kneen, Communications & Outreach Extractive Industries Program Manager Coordinator, MiningWatch Canada Oxfam America http://www.miningwatch.ca

çeşitli zamanlarda yaydıkları iletiler ve bültenlerinden özetlenerek derlendi

Bu Dünya Gününde, Costco’yu Sıkıştırın Kirli Altına HAYIR Desin

Papua Yeni Gine’deki madenler, akış aşağısında yaşayan toplumların içecek su ve besinlerini sağlayan ırmaklara milyonlarca ton maden atığı boşaltıyor. Bu böyle iken, mücevher alırken kendimizi rahat hissedemeyiz. Her bir Altın yüzük 20 ton maden atığı salıyor çevre ve temiz

sulara. ABD’deki en büyük 10 kuyumcuddan biri olan Costco bu kirli altıonla savaşmak için önder olabilir. Bu 10 en büyük kuyumculuk kuruluşundan sekizi zaten sorumsuz madenciliğe karşı birleşmişti. Target, Tiffany & Co., ve Sears ta bunların arasında

Şiddet Toplumları

Quensland Teknoloji Üniversitesi’nden Kerry Carrington ve çalışma arkadaşları Avustralya’nın madencilikteki ilerlemesinin “karanlık ve kendilerine karşı mücadele eden yerel topluluklara karşı da vahşi” bir yanı var. Madencilik endüstrisinde çalışan işçilerin çektiklerine dikkat yöneltiyorlar. “Çok kötü koşullarda 12 saatlik vardiyalarda çalışıyorlar”. “Telafi için aldfıkları göreli olarak yüksek ücretleri de alkol, kumar ve uyuşturucuya harcıyorlar.”Alkolden başka eğlence olanağı olmayan in-çık maden işçileri çoğun şiddet, cinselliklle bulaşan hastalıklar ve ruhsal hastalıklarla karşılaşmalarına neden oluyor. Önceden şiddetle tanışmamış iyi ailelerden gençler kısa sürede kendilerini demir parmaklıkların arkasında buluyor.Yardım ÇağrısıÜniversite’deki adalet çalışmalarının başı olan Professor Carrington madencilik şirketlerini bu bunalımı çözmeye çağırıyor. Çalışmalarında maden ve inşaat şantiyelerinde yaşayan büyük işçi topluluklarına komşu olan bazı yerel yerleşimlerde sorunun iki katı arttığı ve başetme olanaklarının da olmadığını belirlemiş.Bunlar Avustralya Araştırm Konseyi’nin desteklediği 3

yıllık bir araştırmanın bulgusu. Yüksek suç oranı olan topluluklarin çoğunun ülkenin başka yerlerinden gelmiş madern işlçilerinin yaşadığı kamplara komşu olduğu görülmüş.

Professor Carrington’a göre, “Çalıoşma kamplkarı yerli toplumda açık bir şiddet eğilimi yaratıyor. Bir Batı Avustralya maden yerleşiminde 8000 kadar erkek işçinin barındığı çalışma kampından ötürü şiddet oranı ülke ortalamasının 2,3 katı bulundu. Bir Queensland madencilik toplumunda da, şiddet oranı 2001’deki 100.000’de 543’ten 2003’te 2.315’e yükselmiş, yine eyalet ortalamasının iki katından çok.”Sorun daha kötüye gidebilir; çünkü, 116 milyar Avustralya doları değerinde yeni madencilik yatırımları kapıda.Dışarıdan işçi getirmenin kısıtlanmasıProfessor Carrington “madencilik endüstrisi işçileri ve yüklenicilerin ya aileleri ile birlikte gelip yerel yerleşimlerde yaşayabilir, ya da yerel toplumun en çok %50’sini aşmayacak yabancı işçi bulunduran çalışma kamplarında” diyor.Şimdi Queensland Hükümeti yeni projelerde bir de

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 125: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7toplumsal etkilerin incelenmesini istiyor. Bunun suç etkilerine de yayılması gerekli.

Bu bulgular madencileri hoşnut etmemiş.

Romanya Altın Madeni Proje Sahasını Korumak İçin Yeni Bir Çağrı

Romanya Akademizi, Kültür Bakanlığı’ndan eski bir Roma kenti kalıntılarının Kanada’lı bir altın işletmecisinden korunabi,lmesi için UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasını istedi. Kültürel mirasın korunmasıyla ilgilenen iki örgüt daha, Pro Patrimonio ve ICOMOS Romanya kolu da bu çağrıyı paylaştı.Bakanlık bu çağrıyı bu ay Unesco’ya gönderdi."Evrensel mirasın önemli bir ögesi olan Rosia Montana tarihi madencilik sahası, Rosia Montana Gold Corporation(RMGC)’in projesi Romanya devletince

kabul edilirse büyük tehlike altında olacak ", deniyordu çağrıda.Bakanlık, AFP’ye "yorum yok" diyor.Rosia Montana'nın yeşil tepeleri 300 tondan çok altın içeriyor. 1999’da Kanada’lı şirket Gabriel Resources’un kardeşi RMGC bu yatağı işlemek üzere ruhsat aldı.Proje yerel halkı ikiye böldu ve doğa korumacılar ve çevre bekçileri tarafındfan sert bir tepki gördü. WWF, Greenpeace, arkeologlar ve hatt Ortodoks ve Unitaryan kiliseleri de karşıtlar arasında.

Greystar'ın Kolombiya’ya Tehditi : Altın mı Su mu?

Başka n Juan Manuel Santos’a göre Kolombiya, zengin biyolojik çeşitlilikleri, su kaynakları ile korumayı gerektiriyor. Ama, yüksek işsizliğe de çare bulmak zorunda. Ama, Santurban bölgesinde olduğu gibi hazırlanan bir dizi madencilik etkinliği de var.Kolombiya Antları’nın doğu derinlerinde bir yer Santurban. Burası 3,000-5,000 m arasında yükseklikli. Sularını sislerden sağıyorlar. Volkanik topraklardan ötürü organik gereç ve aluminyum içeriyor. Sıcaklık düşük olduğu için mikrop çoğalması zayıf ve organik gereç birikebiliyor. Aluminyum ile birlikte , çözünmeye direnen kırıntılar oluşuyor ve bunlar suyu uzun süre tutabiliyor. Bu nedenle Ant paramosları içilebilir su üreten “doğal fabrikalar factories” olarak anılıyor. Üstelik bu topraklar havanın karbonunu da tutuyor. Santurban ekosistemi yüksek biyoçeşitliliğe sahip ve ırmaklara ve göllere su sağlıyor. Santurban’da 85 göl var, bunlar çok sayıda ırmağa su veriyor ve bunlar da aşağı bölgelerdeki Bucaramanga ve Cucuta ile 20 komşu belediyede yaşayan 2,2 milyon kişinin geçimini sağlayan tarıma su sağlıyor.Santurban paramo’sunda 457 tür bitki var. Kolombiya dünyada en çok kuş türü bulunan ülke ve bunbların 201’i Santurban’a endemik. Burada çok çeşitli sürüngenler var. Santurban’da ayrıca “turberas” denilen bataklıklar var ve bunlar yıl içinde mevsimine göre su tutup salıyor.Kanada’da kurulu çokuluslu madencilik şirketi Greystar da Santurban bölgesinde, özellikle de Angostura ırmağı çevresinde maden ruhsatları peşinde. Greystar 2.700 dönüm alanlı açık ocak işletmek, 3.000-4.500 m yükseltilerinde iki büyük atık yığını oluşturmak, bu alandaki toprağı sıyırmak, patlayıcılar kullanmak, açılacak çukuru 200 m derine indirmek ve bir milyar ton kaya çıkarmak istiyor. Bunun 775 milyon tonu atığa ve 300 milyon tonu da liç yığınlarına gidecek. Saatte çeyrek

kilo pastlayıcı kullanılacak. İki liç havzası oluşacak. Biri Angostura Irmağı ve öteki de Paez Çayı boyunda. Bir litre suda 500 mg sodyum siyanür kullanılacak. Satte toplam 4,500 ve 5,000 m3 siyanür kullanılacak. Liç 60 gün sürecek ve işletme 10 yıl sürecek. Satte 250 ton su tüketilecek. Greystar 15 yılda 11,5 milyon ons altın ve 61 milyon ons gümüş üretecek. 85 göle ne olacak? Maden kuşağında kalan Zulia ve Lebrija ırmaklarının havzalarında ne olacak? Bucaramanga’ya su sağlayan Surata, Tona ve Frio ırmaklarına ne olacak? Oysa, Bucaramanga’da yaşayan bir milyon insana içme suyu sağlamak üzere kent yakınında bu ırmak üzerinde bir baraj yapılacaktı. Atıklarda birikecek siyanür bozuşup havaya gittiğinde uzun süreli kirlilik ve asit yağmurları olacak. Üstelik bu böylesine değerli bir su havzasında olacak!Santurban paramo’sundaki biyoçeşitlilik ve türler ne olacak? Çokuluslu şirketin geride bırakacağı siyanürle kirlenmiş milyonlarca ton toprak ne olacak? Yeraltısuyu nasıl etkilenecek? Madende aşırı su tüketimi yeraltısuyu akımları zayıflamayacak mı, potansiyeli yok olmayacak mı? Buralarda çok yaşandığı gibi aşırı yağışlar ya da depremlerden ötürü siyanürlü su havuzları göçerse suyu yaşam dağıtan ırmaklar ne olacak? Eski Başkan Alvaro Uribe, Parlamento’nun paramolarda madenciliği yasaklayan yasasını imzalamayı 6 ay geciktirirken %6,3’ü paramolarda olan 8,53 ha yeni maden ruhsatı dağıtmıştı görevden ayrılmadan önce. Ayrıca 1991 Anayasası da, 2010 tarihli 1382 sayılı yasa da paramolarda madenciliği yasaklıyor.Kolombiya Anayasası’na göre yerel halkla görüşüp olurları alınmadan madenciliğe başlanamaz. Greystar da halkın gönlünü çelmek için rüşvetler dağıtıyor. Bu nedenle, güneyde yerel halkı kovabilmek için paramiliterlerin kullanıldığı Bolivar’dakinden farklı olarak destek te bulabiliyor. Dünya Bankası da IFC eli ile Greystar’ı destekliyor.

Kanada Madencilik Şirketinden Hesap Sormada Önemli Bir Adım Niteliğinde Mahkeme Kararı

Kebek Yüksek Mahkemesi Kanada şirketi Anvil Mining Limited için 2004’te demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde cinayetlere katıldığı için açılan davada kararını verdi.Montréal mahkemesine açılan dava, Kilwa kıyımı kurbanlarının aileleri vekurtulanlar temsil eden bir örgüt olan Kanada Ceza Bağışıklığına Karşı Birlik tarafından açılmıştı. Anvil Mining, Kilwa halkını kıyıma uğratan

Kongo ordusuna lojistik destek sunmakla suçlanıyordu. BM’e göre, 70’ten çok sivil öldürülmüş ve bazıları toplu mezarlara atılmıştı.Yargıç Benoît Emery kararında, Anvil Mining'in olayın Kebek ile ilişkisi olmadığı ve bu mahkemede yargılanamayacağı savını red etti.

Crystallex Venezuela’dan 3.8 milyar USD İstiyor

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 126: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Crystallex International Corp., Venezuela kendilerinin maden ruhsatını iptal edince uğradıklarını ileri sürdükleri 3,8 milyar $ tazminat istiyor. Toronto’da kurulu şirket, Dünya Bankası Uluslar arası Yatırım Anlaşmazlıkları

Çözme uluslarası Merkezi‘ne başvurup Las Cristinas altın madeni ile ilgili sorunun çözümünü istedi. Crystallex’in borsadaki payları ruhsatı tek taraflı iptal edildiğinde %43 düşmüştü.

Kolombiya Kanada’lı Madencilerin Değerli Metaller Projelerine Kapılarını Kapattı

Kolombiya hükümeti Kanada’lı madencilik şirketi Greystar Resources Ltd.'in kuzeydeki dağlarda gelişltirmek istediği bir altın ve gümüş madeni kurma isteğini geri çevirdi.Şirketin Santurban paramo’sundaki projesine izin verilmedi. Bir önceki hafta Greystar Angostura altın ve

gümüş madeni için çevre ve teknik izin isteğini geri çekmiş ve alternatif projeleri olacağını bildirmişti. Ancak Greystar’a verilen yanıtta bu bölgede hiçbir madencilik etkinliğine izin verilemeyeceği bildirildi. "Paramo’da madencilik bütünü ile olanaksız," dendi kendilerine.

Olimpiyat Madalyalarını Sağlayan Şirketi Zorlayan Kirlilik Dizisi 2012 Londra Olimpiyatları’nda verilecek madalyaların metallerinin sağlanacağı bakır madenindeki kirlilik her yıl 200 bebek ölümünden sorumlu tutuluyor. Rio Tinto, İngiliz-Avustralya madencilik devi geçen yıl 14,3 milyar $ kazanmıştı. Bu grup madalyaları ABD Utah Salt Lake City’deki Kennecott Utah Bakır Madeni’nden sağlayacak. Utah’Tan Rio Tinto’nun genel kurulu için Londra’ya gelen protestocular tesisten salınan hava kirliliği ve zehirli gereçleri doğumda ölümler ve Salt Lake çocuklarında görülen konjenital sakatlıklardan ötürü suçladı.Londra Organişzasyon Komitesi ile Rio Tinto arasında yapılan anlaşmaya göre şirket 4.700 altın, gümüş ve bronz madalya verecek. Altın Olimpiyat madalyaları 6 gram altın kaplı, ötekiler saf gümüşten yapılıyor. Utah Bingham Kanyonu madeni dünyadaki en büyük açık ocağa sahip ABD’de üretilen rafine bakırın %25’ini ve tüm rafine altının da %7’sini üretiyor.Forbes Magazine’e göre Salt Lake City ABD metropoliten sahaları içinde 9. en kirli kent. Kent aynı zamanda EPA’nın Zehirli Atık Envanteri’ne göre de ülkedeki en kötü koşullara sahip. Sağlıklı Çevre için Utah Hekimleri’nden Dr Brian Moench’e göre "Bubüyüklükte bir madenin bu kadar çok insanın burnunun dibinde

olduğu başka bir yer yok dünyada. Tümümüzn sağlık sorunları var. Araştırmalar hava kirliliğinin hamile kadınlarda embriyonun bütünselliğini bozduğunu ve konjenital biçim bozukluklarına neden olduğunu gösteriyor. Bu hava kirliliği Salt Lake City’de her yıl 100 ile 200 arasında premature ölüme neden oluyor"Kârları 2010’da %200 artan Rio Tinto Salt Lake City tesisini, ülkenin hava kirliliğini %12 arttıracak şekilde, büyüteceğini duyurdu. Dr Moench: "Rio Tinto’nun yerel halkı tüketip kârlarını en yükseğe çıkartacak politikası kabul edilemez. Londra Oyunlarına madalya sağlayacaklarına 14 milyar sterklinglik kârlarının bir bölümünü hava kirliliğinin giderilmesine harcasınlar” diyor. Rio Tinto Utah madenindeki tevsi ile havaya salınan kirleticilerin %9 azalacağını söylüyor. Olimpiyat madalyalarının bir bölümü de Rio Tinto’nun başka bir sorunlu tesisinden, Moğolistan’daki Oyu Tolgoi madeninden gelecek. Moğolistan çevre grupları su yetersizliğine, toz kirliliğine ve Gobi Çölü’ndeki kuş koruma alanlarına verilecek zarara dikkat çekiyor.Rio Tinto, 2008’de Endonezya ve Papua yeni Gine’de de insan haklarına ilişkin suçalamalarla karşılaşmıştı. 2008’de, Norveç şirketi destekleyen fonlardan bu nedenle çekilmişti.

Dünyanın Her Yerinden Eylemciler İngiliz Madencilik Devine Saldırıda

Londra’da kurulu Rio Tinto plc 14 Nisan’da toplanan genel kurulunda dünyanın üçüncü büyuük madenci şirketi olmanın yanında protesto da edildi. 1981’de bazı paydaşları “Rio Tinto’ya Karşı Halklae” (Partizans) kampanyası başlatılmıştı. O zamandan beri bunların bir bölümü her genel kurula katılıyor, yanlarında şirketin çalıştığı ülkelerden yerel toplumların temsilcilerini ve sendikacıları da getiriyorlar. Topluca benzerleri arasında en kararlı ve büyük lobi grubunu oluşturuyorlar. Partizans 2007’de bu yılın genel kuruluna yönelik eylemnlerin eşgüdümünü yapacak Londra Madencilik Ağı’nı kurmuşlardı.     Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da şirketin çok sorgulanabilir çevre ve toplumsal sicili dünyanın her yerinde tartışıldı. Endonezya’dan ünlü bir yeşil aktivist olan Chalid Muhammad, Kalimantan’da şimdi kapatılmış olan Kelian altın madeninde yerel halkın hak kayıplarını ve topraklarından oluşlarını telafi etmek üzere şirketin üzerine düşeni neden yapmadığını sordu. Ünlü bir New York hukuk bürosunda çalışan Meg Townsend, şirketin ABD Michigan’da yerli Halkın dinsel haklarını çiğnediğini anımsattı. Yine kuzey Amerika’dan “Temiz Hava İçin Utah’lı Anneler”i temsil eden Cherise Udell

Salt Lake City’de yaşayanlar ve özellikle de çocukların şirketin Bingham Canyon bakır madeninin zehirli salgılarından zarar gördüğünü anlattı. Oxford’da kurulmuş olan Kalkınmada Haklar ve Hesap Verme kurumunun (RAID) müdürü Patricia Feeney, şirketin Moğolistan’da kurmaya hazırlandığı Oyu Tolgoi bakır-altın işletmesinin su kalitesine etkilerini sorguladı. ŞLirketin yerli hakların haklarını çiğneyen benzer uyguylamaları konusunda bir başka örnek te Alaska’daki Pebble projesi oldu. Bölgelerinde şirketin uranyum çıkarmasının sonuçlarından kaygılanan Avustralya Yerli Mirrar Halkı lideri de bir mektup sundu.Sorular ve yanıtlar bölümü iki saat sürdü. Bu yılki genel kurulunun kazananı ve yitireninin kim olduğu sorulduğunda, Partizans’ın kurucularından Roger Moody, “Bu kayıp ya da kazanç olayı değil. Bir yanda Rio Tinto karşıtlarına bazı ciddi ödünler verdi, örneğin bazı sorunlu kömür işletmelerini sattı. Öte yandan, vatları ve gerçek arasındaki uçurum her zamanki kadar büyüktü. Örneğin, şirket zarar gören Endonezya’lı toplumlarla temasta olduğunu söylerken, kapanan Kelian altın madeninden zarar görenlerin tazminatları ödenmiş değil. Ama, Chalid Muhammad’in bugün söylediği gibi, talepleri geçen

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 127: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7yıllarda olduğu gibi karşılıksız kaldı. Şirket paydaşlarıyla diyaloğa hazırız dese de bunlardan biri olan Cherise Udell, Salt Lake Bakır madeninden etkilenen binlerce çocuk için yanıt bekliyor.

Genel Kurul salonun dışında, temiz Hava İçin Utah’lı Anneler şirketi protesto ediyordu. Renkli balonlar patlatıldı, her biri şirketin kirliliğinden ötürü prematüre ölen bir bebeği temsil ediyordu.

Panama Maden Yasası Teklifi Inmet Projesi Konusunda Sorular Doğurdu

Panama Başkanı Ricardo Martinelli yabancı hükümetlerin yatırımlarına izin veren maden yasasını değiştirmeyi düşündüklerini söyleyince küresel madencilik çevreleri şok oldu. Haberler Inmet Mining’in en önemli projesi Cobre Panama için kaygı doğurdu. Şimdilerde geliştirilen proje Güney Kore ve Singapur’daki bazı bağımsız fonlardan katkı sağlamıştı. Bu açıklamadan sonra Inmet’in kâğıtlarının değerinin % 7 düştüğü bildiriliyor.Inmet tam da rakibi Lundin Mining Corp. Şirketini devir almak için uğraşıyordu. Inmet, Panama’nın alacağı kararların bütün çalışmalarını engellemeyeceğini açıkladı.BaşkanMartinelli’nin yeniden görüşülmesini istediği yasa bir aydan daha kısa bir süre önce geçmiş ve çevrecilerce şiddetle eleştirilmişti.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 128: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Global Compact Bağımsız Panel’in Eleştirilerini Reddediyor

Bağımsız bir BM örgütü, şirketlerin toplumsal sorumluluğu konusundaki en büyük girişim olan Global Compact’ın katılan şirketlerin insan hakları ve çevre konusundaki yükümlülüklerini yeterince incelememekle suçladı.BM’in Cenevre’de çalışan bağımsız bir dış değerlendirme kuruluşu olan Ortak Soruşturma Birimi (JIU), STÖ’lerinin örgütü şirketleri sevimli göstermeye uğraştığı yönünde çoktandır dillendirdiği eleştirileri seslendirdi.JIU’nun Raporu’nda "Bir bütün olarak, Global Compact BM’yi özel sektöre artan biçimde katmakta başarılı olsa da, yatırımcıların gerçek politikalarını buna uydurmakta başarısız oldu," diyordu.

Global Compact sert bir tepki gösterdi ve raporun yanlış olduğunu ileri sürdü. Cenevre ve New York arasındaki gizli ilişkilerden ötürü raporun başyazarı Papa Louis Fall’un basına konuşmasına izin verilmediği bildiriliyor.Global Compact 1999’da davos’ta Kofi Annan tarafından kurulmuştu. Buna katılan iş çevreleri insan hakları, çevre ve çalışma standartları, ve yolsuzluğa karşı standartları temsil eden 10 ilkeye uymayı yükümleniyor. Çoktandır, buna katılan şirketlerin BM logosunu kullanmaları da eleştiriliyordu.Global Compact on yılda 135 ülkeden 7,450 katılımcıyı topladı. Büyük şirketler toplamın %35’ini oluşturuyor.Örneğin Compact’ın bileşenlerinden olan Barrick Gold Corporation Papua Yeni Gine’de olduğu gibi insan haklarını ve çevre kurallarını çiğnemeyi sürdürüyor.

İnsan Hakları Raporları Papua Yeni Gine’de Barrick Madeninde Güvenlik Güçlerin Saldırılarını Doğruluyor

İnsan Hakları Bekçileri örgütünün yayınladığı bir rapor, Papua Yeniş Gine’de Barrick Gold’un Porgera Joint Venture madeninde güvenlik güçlerinin çete saldırıları ve öteki insan hakları çiğnemelerini ortaya koyuyor. Bu

durtum çoktandır duyuluyordu. Barrick ve PJV madenindeki yöneticileri bugüne değin bunu red ediyordu.

Kolombiya’da Madenciliğe Karşı Toplumsal Mücadele Giderek Büyüyor

UNIDO(BM Endüstriyel Gelişme Örgütü)’ya göre Kolombiya’da altın madenciliğine karşı toplumsal hareketlilik artıyor.Ulusal Borsalar Birliği (FENALCO) hükümeti Angostura madeni projesine karşı uyardı.Santandereana Mühendisler Kurumu (Santander association of engineers), Kamu İyileştirme Kurumu(Public ImprovementSociety) ve öteki örgütler de FENALCO'nun karşı çıkışını destekliyor.GreyStar işletmenin çevreye zarar vermeyeceğini söylese de, eski çevre bakanı kuzeydeki Cesar ilinde ABD şirketi Drummond’un da20 yıl önce aynı şeyleri söylediğini; ancak, çeşitli felaketler ve insan hakları ihlalleri yaşandı orada.Kolombiya dünyada ele emeği madenciliği ile cıva kirliliğinin en çok görüldüğü ülke.Santander’deki geniş cephe sesini, çevrecilerin Güney Afrika şirketi AngloGold Ashanti’nin Toliha merkez ilindeki Cajamarca işletmesine karşı çevrecilerin mücadelesine de güç kattı.

Şimdi köylere gidilip sorunlar anlatılıyor, yürüyüşler yapılıyor, radyo ve TV programları hazırlanıyor.Amerikan şirketi Muriel Mining’in Careperro dağındaki işletmesine karşı Embera Kızılderilileri ve Afrikalı göçmenler de ayaklanmış durumda. Anayasa Mahkemesi de "madenciliğe yüreklice karşı çıkanlar”dan yana bir karar aldı.İçsavaş vurgunu ülke Latin Amerika’da ikinci bğyük altın üreticisi ve dünyanın em büyük zümrüt üreticisi. Latin Amerika’daki en büyük kömür yatakları da burada. Andres Pastrana’nın çıkardığı maden yasasından da yararlanan çok sayıda yabancı yatırımcı son on yılda ülkeye geldi. 10,000 kadar maden ile ilgili ruhsat verildi, 4,000’i üretimde; ama denetim yok gibi.45 milyon nüfuslu üşlekede yasanın uygulanmasında yalnızca 40 memur var.Kolombiya Madencilik Odası’na göre 2010’da 134 madenci öldü, 27 kişi de kömür madenlerindeki iki patlamada yitirildi.50 kadar toplumsal örgütün 2010 Şubat’ında kurduğu “Red Colombiana Frente a la Gran Minería Transnacional” koalisyonu bir referandum öneriyor.

Bakırın EtkisiPanamalı Yerliler Topraklarını uluslararası ve Kanada’lı maden yatırımlarından koruma savaşı veriyor

Panama, Cerro Colorado’daki açık ocak madenini kuran güçlü şirketlerden korkmayan genç bir Ngöbe aktivisti, Eira “Hükümet yalnızca işletmelerle ilgileniyor, burada kimin yaşadığı umurunda değil” diyor. “Ngöbe halkının değişen kültürü umurlarında değil.”Birlikte Ulusal Maden Yasası değişikliği protestosu sırasında Panama polisi tarafından yaralanan bir bayanı ziyaret ediyoruz. Gelen bir telefon uyarısı, hükümetin 15 Ngöbe protesto önderini tutuklmak üzere emir verdiği haberi geliyor. Comarca’nın her yerinden 3000 kişinin gelmesi yolunda hazırlıklar yapılıyor. 200,000 nüfuslu Ngöbe’ler Panama’da en büyük yerli

grubu ve Orta Amerika’daki en büyük ikinci yerli grubu. Comarca’nın tam ortasında dünyanın en büyük işletilmemiş bakır yatağı, Cerro Colorado yer alıyor. İşletmeye geçerse çoğu Ngöbe topraklarında 630 km2 yer kaplayacak. Daha ilk arama aşamalarında bile Ngöbe’ler madenciliğe karşı çıktılar. Herşeyden önce polis zoruyla topraklarından çıkarılmaktan korkuyorlar. Panama’da Petaquilla altın madeni bunun bir örneği, komşu topluluklarının evleri maden personelince yakılmış, kendi içlerinde bölünmüşler, suları kirlenmiş, cilt hastalıkları artmış.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 129: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Maden sahasından dört nehir çıkıyor. Çok su kullanacaklar. Artan bakır fiyatları Cerro Colorado’yu yeniden gündeme getirdi. Kanada’lı şirket Corriente Resources bu bölgeye ilgi duyuyor.Bütün Latin Amerika’da olduğu gibi burada da Kanada madencilik firmalarının sicili bozuk.Kanada’lı olduğumuzu söylemeye utanıyoruz. Maden yasası değişikliği de ülkede protestolar ve tartışmalara neden oldu.Singapur ve Güney Kore, Panama’da madenciliği finanse etmek üzere en çok ilgi gösteren ülkeler. Ngöbe bu yasa değişikliğine de şiddetle karşı çıktı. Yasanın, Cerro Colorado bakır yatağı için değiştirildiğini düşünüyorlar. Yasa görüşülürken önce San Felix caddelerinde 500 Ngöbe’li yürüdü. Birkaç gün sonra bu sayı 3,000 kişiye çıktı. Çoğu günlerce yürüyerek gösterilere katılmaya geldi. Polisin bu barışçı gösteriye yaklaşımı göz yaşartıcı gaz ve şiddetle oldu. Lastik mermiler sıkıldı. Onsekiz kişi

hastaneye kaldırıldı. Hükümetin polis gücüne karşı tek silahımız aklımız ve sayımız olacak, diyorlar.Bu direnişe karşın yasa değişikliği 11 Şubat’ta geçti. Ülke yeni gösterilerle sarsıldı. Yalnızca San Felix’te göstericiler 3,000’den 10,000’e çıktı. Ülkeye yayıldı. Hükümetten Ngöbe Transamerican karayolu’nda yolu kesti. Hükümet dışarıdan gelen kışkırtıcılar ve çevreciler masalına sığınmaya kalktı. Yasanın Cerro Colorado için çıkarılmadığını savundu. Son hafta bir İspanyol gazeteci yurt dışına çıkarıldı. Amaç, Ngöbe’lilerin uluslar arası topluma erişmelerini engellemekti.Durum gittikçe karışıyor. 3 Mart’ta Martinelli San Felix’e gidip yasa değişiklşiğnin askıya alındığını duyurdu. Bu değişikliğin Ngöbe protestolarından mı, dış baskıdan mı olduğu belli değil.Gelecekleri belirsiz de olsa Ngöbe önderleri topraklarında madenciliğinyasaklandığı açıkça ilan edilene kadar geri dönmeyeceklerini söylüyor.

Cilt 45, Sayı 1, Ocak Şubat 2011: Kanada madencilik şirketleri güney yarı küreyi işgal etti

Kanada madencilik şirketleri yatırımların neden güney yarıküreye kaydırdı? Nedeni çift. Önce, kanada’da kolay bulunur maden yatakları zaten bulunmuş durumda ve yeni geliştirilebilen sahalar düşük tenörlü, yüksek maloluşlu, marjinal projeler. ikincisi, siyasal destek vermenin yanında Kanada hükümetleri vergi teşvikleri ve Dışsatım Kalkınma İşbirliği yoluyla kolay krediler sağlayıp Kanada madencilik şirketlerinin küresel yayımlını destekliyor. Çoğu Kanada’lı farkında değil; ama, Kanada madencilik şirketleri güney yarıkürede ağırlıklarını koydular ve özellikle Güney Amerika, Meksika, Afrika ve Asya’da metal madenciliğinde öne geçtiler. Bu 1990’larda başlayan yeni bir gelişme. Bugün, Kanada metal madenciliği endüstrisi yurtdışındaki tüm doğrudan yatırımın %12’sini oluşturuyor. Toronto dünyada madenciliğin finans merkezi, dünya madenciliği paylarının %30-40’nı burada çeviriytor. Kanada madencilik şirketleri küresel maden arama harcamalarının %40’ını karşılıyor. Birkaç yıl önce kanada borsalarında kayıtlı şirketler Kanada’da 3000 ruhsata sahipti, Latin Amerika’da 1400, Afrika’da bine yakın ve Asya, ABD, eski Sovyet ülkeleri ve Avrupa’da da 500. Başta Meksika, Şili, Brezilya, Arjantin ve Peru olmak üzere en büyük ilgi Güney Amerika’ya, ama Kanada madencilik yatırımlarının en hızlı arttığı yer Afrika, 2001’de 2.87 milyar Kanada dolarından 2010’da 23.6 milyara yükselmiş.Barrick Gold dünyanın en büyük altın üreticisi. Ama güney yarıkürede daha çok insan hakları ihlalleri ve çevreye verdiği zararlarla ünlü. Şili’de tartışmalı Pascua

Lama projesi, Tanzanya’da bir madeninde grev yapan 1000 kadar işçiyi işten atması, North Mara madeninde güvenlik güçlerinin yedi kişiyi öldürmesi hep karşıtlarını susturmanın yolu olarak kullanılıyor.2009 Şubatında Norweç Finans Bakanı, Papua Yeni Gine’deki Porter madeninde işlenen cinayetlerden ötürü ülkesindeki sigorta fonlarının artık Barrick’i destekelemeyeceğini açıklamıştı. Benzer şekilde, kısa bir süre önce yapılan bir kamuoyu yoklamasında Barrick dünyanın en kötü dördüncü şirketi çıkmıştı.Adını temize çıkarabilmek için Barrick eski ABD Başkanı Bush’u Yönetim Kurulu’na aldı. Halkın baskısı altında kalan Kanada Madencilik Birliği hüküğmeti daha iyi denetim yapmaya çağıran 27 önerilik bir liste açıklamıştı. Barrick buna karşı çıkıp iki yıl savsakladıktan sonra Ticaret Bakanı Stockwell Day Kanada şirketlerini denetlemek üzere ek bir önlem almaya gertek olmadığını söylemişti. Derginin bu özel sayısında (CD) Kanada’nın dünyanın en güçlü madencilik ülkesi olması irdeleniyor.Kötü Komşular: Dışarıdaki Kanada Madenmciliğine Bir Bakış • Kanada: Küresel Bir Madencilik Santralı • Kötü Komşular: Latin Amerika’da Kanada Madencilik Şirketleri- Liisa L. North • Zengin Toprağın Altında - Henry Heller • Snake oil ve Şirketlerin Toplumsal Sorumluluğu Masalı - J. P. LaPlante • İstediğiniz Gibi mi? Afrika’ya Yaklaşım Yüksek Bedelli - Bonnie Campbell • Guatemala’da Yerli,lerin Topraklarını Geri Kazanma Savaşımı - Simon Granovsky-Larson • Askeri Darbeler, Madencilik ve Kanada HükümetininHonduras’taki Konumu - Grahame Russell

İngiliz firması Peru’dan maden çatışma alanlarından papazlarımnuzaklaştırmasını istedio

BHP Billiton’un üçte bir payına sahip olduğu madencilik şirketi hükümetten öğretmenlerin ve Katolik papazların çatışmalı madencilik bölgelerinden uzaklaştırmasını istediği (Wikileaks belgelerinde) açıklandı. Istek 2005’teki bir toplantıda dile getirilmiş. Şirkete göre madencilik karşıtı öğretmen ve papazlar var.

İngiliz Monterrico Metals şirketinin Majaz açık ocak madeni bu toplantıdan kısa süre önce kanlı gösterilere konu olmuştu. Şirkete göre protestolar uyuşturucu trafiğini yönetenlerce özendiriliyor. Telgrafa göre elçiler de şirketten STÖ önderlerinin adlarını kendilerine bildirmelerini istiyorlardı. Şirketi 2007’de Çin’li Zijin aldı.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 130: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7Zijin Mining’e Verilen Ceza Çin Şirket Saygınlığı İçin Yeni Olanaklar Getiriyor

Geçen hafta Çin2in en büyük altın madencisi olan Zijin Mining’e, çevreyi kirlettiği için 4,6 milyon dolar ceza verildiği ve şirket üst yöneticilerinin Fujian İli’nde zehirli kirlilik yarattıkları için tutuklandıkları bildirildi. Çin Hükümeti’nin çevre yasalarını güçlendirmeye çabaladığını; ama, milyon dolarlık cezaların milyar dolarla kazanan madencilik endüstrisini etkilemediği belirtiliyor.Zijin, bu konularda kötü bir sicile sahip. Daha önce İngiltere’de kurulu Monterrico Metals’in de sahibi ve bu şirket Peru’da Rio Blanco Madeni’nde çok sayıda silahsız protestocuya işkence yapmış. 2009’da, bir İngiliz yargıcı Monterrico’ya yönelik suçlamalardan ötürü Zijin’in İngiltere’deki varlıklarını dondurmuş

(Monterrico davası bu yıl bitecek).Dünya çapında yatırımları artan Çin şirketlerinin bu konudaki davranışları dikkat çekici.Çin Hüküğmeti ülke içinde tüm endüstrilerde halka verilen zararlara karşı girişimlerde bulunurken, şirketlerinin yurt dışında yaptıkları konusunda daha kararsız. Yine de bazı girişimler var. Örneğin Çin Eximbank’ının, kendinden finans desteği alan şirketler konusunda çok sıkı standartları var. Yine de, Çin pğetrol ve maden şirketlerine karşı ciddi bir uluslar arası duyarlılık var.Getirilmeye çalışılan yüksek standartlar ve saydamlık kuralları, örneğin Shell ve Chevron gibi çokulusluları da rahatsız ediyor veÇin firmalarına karşı rekabetedemeyeceklerini söylüyorlar.

Siyanüre Karşı AB Girişimi G Amerika Ülkelerini (Mercosur) Mutsuz Etti

Bir yıl önce Arjantin’in başkentinde yapılan yeni Mercosur-AB görüşmelerinde bir serbest ticaret zonu konuşulunca iki taraf ta maden ticaretinde işbirliği konusunda anlaşılamadı. Mercosu(Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay) Bakanları yeni AB düzenlemelerinin madencilik dışalımlarına getirdiği kısıtlamalardan duydukları rahatsızlığı dile getirdi.Avrupa Parlamentosu Avrupa su kaynakları ve biyoçeşitliliğini korumak üzere madencilik ürünlerindeki bütün siyanür kalıntılarının engellenmesini görüşüyor. Mercosur delegeleri ise G Amerika’dki bugünün madencilik süreçlerinin bunu olanaksız kıldığını belirtti. Bu yüzden Avrupa, G Amerika dışsatımını

engelleyebilirdi. Mercosur’un yardımcı üyeleri Şili ve Ekvator da, AP’nun görüştüğü kısıtlamaların pratikte AB’ye madencilik ürünü satmalarını engelleyeceğini belirtti.AB Parlamentosunda verilen bir önerge ile Avrupa madencilik pazarında siyanürün 2011 sonuna kadar bütünüyle yasaklanması ve bunu kullanan yabancı madencilik projelerine dolaylı ya da doğrudan desteğin de kaldırılması istenmişti.Mercosur toplantıdan sonra yaptığı açıklamada bunun bir ambargo olduğunu ve aldıkları önlemlere buna zaten gerek bırakmadıklarını belirtti.

Peru’da Newmont’a karşı yeni bir yasal kovuşturma

Cajamarca’daki bir sürdürülebilir kalkınma grubu olan GRUFIDES newmont Mining’e karşı şirket ve ortağı 1990’ların ortlarında Peru Yancocha’da işletmeye başladıklarında halkın topraklarına el koydukları için bir soruşturma açılkdığını duyurdu. San Andres de Negritos

toplulumu Newmont ve Peru Hükümeti’ne karşı 600 ha’dan büyük arazilerine el onulduğunu iddia ediyor.Bu yeni suç duyurus kısa bir süre önce başlayıp halen süren topluluğun su kaynaklarını kirleten asit maden drenajıyla ilgili tartışma ve protestoları izledi.

Kolombiya’da, Yeni Altına Hücum Eski Çatışmaları Canlandırdı

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ve gizli sağcı paramiliter gruplar, kırk yıl sürüp artık geride kalan iç savaştan sonra şimdi de altın madenciliği peşinde. O zaman koka bitkisi idi gelir kaynakları. Şimdi ülkedeki altına hücumdan beslenmeye niyetliler. Medellin’de Kolombiya’nın her yerinden gelmiş madenciler sırtlarında sepetlerle kazıp duruyorlar. Bu öküçük el emeği madenlerinin bazıları esiden de vardı. Şimdi ise haftada bir yenisi çıkıyor. Altına hücum çiftçilerden çokuluslu şirketlere kadar buraya çekiyor.Gerillalar ve paramiliter düşmenlerı çoktandır madencilik ile ilgileniyor. Ama altın fiyatlarının yükselişi Kolombiya’nın uzun uyuşturucu savaşını başka yerlere taşıyor.

Bu kargaşa başkenti Medellin olan Antioquia’yı ülkenin en kirli ve talan edilen yeri durumuna getiriyor.Altını dere çökellerinden ayırmak için madenciler sıvı cıva kullanıyor. Dünyanın en şiddetli cıva kirliliği burada. Her yıl 67 ton ortalığa salınıyor, bu hücumda 30.000 madenci yer alıyor.Kolombiya dünyada kişi başına en çok cıva tüketilen ülke olma utancını yaşıyor. Altın alım dükkanları bulunan ve altın madenlerini denetleyen iki silahlı grubun bulunduğu yaklaşık 100.000 nüfuslu Caucasia kentinde geçen yıl 60’tan çok bombalı saldırı olmuş. Her iki grup ta 1200’den çok kişiden oluşan silahlı güçleri olduğunu söylüyor. Geçen yıl 189cinayet işlenmiş. Altın işine girmelerinin nedeni altının satışının,

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 131: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7kokainin tersine yasal olması.Altın çıkaranlar ve savaş lordlarına karşı askeri

operasyonlar da sürüyor, bunu protesto eden 5.000 kişilik yürüyüşler de.

Cıva Zehirlenmesi Tehlikesi Altına Hücumla ArttıKuzeydoğu Kolombiya’da Segovia’da madenciler altın ve cıva karışımını kavurarak amalgamlama yoluyla altını rafine ediyor. Ama, bu işi yapanlar zehirleniyor,ayağa kalkamıyor, konuşamıyor, gözleri görmüyor. Cıva zehirlenmesi Kolombiya ve dünyanın öteki bölgelerinde elemeği madencilerinin yaşadığı en önemli sorun. Altın fiyatları arttıkça cıva zehirlenmesi de artıyor. 60 ülkede 15-20 milyon altın prospektörünün çalıştığı sanılıyor. Birlikte kavurunca cıva uçuyor ve altın elde ediliyor. Segovia gibi uzak yerleşimlerde çok sayıda insan yüksek

cıva buharına maruz kalıyor. Yoksulluğun pençesindeki madenciler bu ilkel ve kirli teknoloji ve kimyasallarla çalışmak zorunda kalıyor. Bu sorun en çok Kolombiya’da yaşanıyor. 200,000 elemeği madencisi ülke altın üretiminin %50’sini yapıyor. Uzmanlar, biriken cıvadan ötürü bu bölgede, 1950’lerde Japonya Minamata’da bir fabrikadan salınan cıvadan ötürü 1700 kişinin öldüğüne benzer bir felaketten korkuyor. Geçen yıl burada çalışlan uzmanlar okulların yakınında WHO standartlarının 1000 katı fazla cıva ölçtüler.

Petaquilla 1.9 milyon $ ceza aldı

Panama Ulusal Çevre Ajansı Anam, Petaquilla Gold’a 1.9 milyon $ ceza verdi.

Llagamarca’da yaşayanlar Yanacocha madenine girmeyi denediHalk atıkların Chugurana Lagününü kirletmesinden sonra sürülerin hastalandığını belirtti.350 köylüden oluşan bir grup Yanacocha madenine girmek isteyince Ulusal Polis tarafından durduruldu. Son günlerde köyün hayvanlarının kirli sudan zehirlendiğini söyleyen köylüler işletmenin güvenlik görevlilerince

engellendiklerini ve polisin göz yaşartıcı gaz attığını bildiriyor.Yanacocha Latin Amerika'daki en büyük altın işletmesi ve sermayesinin %51,35’i ABD’nde kurulu Newmont’un. Yerel şirket Buenaventura da %43.65 paya sahip, kalan pay DB’nın IFC’nin.

Kanadalı madenciler Meksika’da direnişle karşılaştı

Toronto’da kayıtlı iki madenci şirket Meksika’da BM’in biyosfer korum alanı içi ve yakınında yapacakları işletmeden ötürü çevrecilerin kitlesel gösterileri ile protesto edildi.Denver’de kurulu Vista Gold Corp. Meksika’nın Baja California Sur bölgesinde Sierra la Laguna dağ sırasında bir açık ocak açabilmek için izin bekliyor.Birleşmiş Milletler’e göre Sierra la Laguna önemli çünkü oradan çıkan tatlı sular (kurak Meksika’da bu çok ender) çok değerli ve bu sular deniz kaplumbağalarının yumurtlama bölgesine akıyor. Balinalar da bunlarla bağlantılı lagünlere muhtaç.Aynı zamanda, Kanada'dan Argonaut Gold Inc., Pediment Gold Corp. İle birlikte yakında başka bir değerli metal işletmesi yapmak istiyor.

Bu projeler çevrecilerin ve turizme bağımlı Los Cabos’ta yaşayanların tepkisini aldı.Kazıların ortamı tahrip etmesi ve siyanürlü atıklardan korkuluyor.Bir protestocu grup 5000 kişilik bir SOS gösterisi yapacak.Vista, Kanada’lı Viceroy Resources’un 1,3 milyon onsluk haklarını satın aldı ve muhalefete pek yabancı değil.Vista kısa süre önce projenin adını Paredones Amarillos’dan anlaşma anlamına gelen Concordia’ya çevirdi.Vista halkı yöreye getirecekleri refaha ikna etmeye çalışıyor. Buna karşılık 10 yıllık istihdam için bu riske değmez deniyor.

Mexica: Madenciliği Durdurun, Kutsal Yerleri Koruyun

1,000 yıldan beridir, Wixárika halkı Sierra Madre Dalarındaki kutsal yerleri, Chihuahua Çölünden güneşin ilk doğduğu kutsal dağları Leunar’a kadar ziyaret edip hac yapıyor. Wixárika hacıları Leunar’a ulaşmak için 500 km yolculuk yapıyor, yolları boyunca düzinelerle kutsal yerde durup dua ediyor adak veriyor. Yaradılışın yeniden yaşanması sayıyorlar bunu.Wixárika halkının hac yolu ve vardıkları yer devlet ve federal yasalartla koruma altında, ama bu bir Kanada Madencilik şirketi olan First Majestic Silver Corporation’u yeraltındaki zengin gümüş yataklarını işlemek üzere ruhsatlar almaktan geri durdurmuyor. Eylül’de, Wixárika toplulukları en kutsal ve en kırılgan yarı-çöl ekosistemindeki topraklarında madenciliğin

engellenmesini isteyen bir çağrı yayınladı. San Luis Potosi eyaletindeki Wirikuta dünyanın biyolojik olarak en zengin çöllerinden biri. 1994’te “Kültürel ve tarihsel Miras ve Ekolojik Koruma Altındaki Alan” olarak belirlendi; 2000’de korunan alan 140.000 hektara büyütüldü; ve 2001’de UNESCO tarafından Kutsal Doğal saha olarak seçildi. Ayrıca Wirikuta’da bir de kş cenneti var. Buna karşın, First Majestic Silver, 22 ruhsat için burada 3 milyon dolar ödedi.Kanada’lıların çoğu Kanada madenci firmalarının kapitalizm ve emperyalizm ile özdeşleştirilmesine şaşırabilir. Ama yalnızca 2010’da bile Kanada’lı madenci firmaları protesto ederken öldürülenlerin sayısı beş oldu.

Guatemala’da eşkıya saldırılarının kurbanları Kanada’lı madenci şirkete dava açtı

Kanada madencilik şirketi HMI Nickel ve şirketin sahibi HudBay Minerals Guatemala’daki bir işletmelerinin

yakınında yaşayanlar tarafından çetecilerin saldırılarından ötürü mahkemeye verildi.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 132: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 711 kadına şirketin güvenlik güçleri, polis ve asker tarafından yaralanmıştı. "Lote Ocho" topluluğundan Maya Q'eqchi' aileleri toprakları ve evlerinden çıkmaya zorlanıyordu. Bu tür silahlı saldırılar daha önce HMI Nickel’in Fenix maden projesinden ötürü Guatemala

Izabal Gölü kuzey kıyısında da görülmüştü.Dava şirketlerin kurulu olduğu Ontario’da açıldı ve genel zararlara karşı 11 milyon $ ve ceza olarak ta 44 milyon $ istendi.

Bunlar gelecek sayıda:

HES’ler YAŞAM’a Herkes HES’lere KARŞIYaşamın İçinden, Yaşamın İçinden, KİRLİ HABERLERKİRLİ HABERLERÇAĞRILAR/DUYURULAR/HABERLERÇAĞRILAR/DUYURULAR/HABERLERDİKKAT DİKKAT DİKKAT DİKKAT DİKKAT DİKKAT DİKKATSEÇME SAÇMALARSEÇME SAÇMALARBASIN AÇIKLAMALARIBASIN AÇIKLAMALARIİKLİM Değişikliği Halkları VuruyorKURAKLIK VE AÇLIK KAPIDATAŞKINLAR COĞRAFYA AYIRT ETMİYOR

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın

Page 133: xa.yimg.comxa.yimg.com/kq/groups/14202151/1139867738/name/YAÞAMSAL... · Web viewToplantının ardından vatandaşların yanına gelerek açıklama yapan Kütahya Valisi Kenan Çiftçi,

YAŞAMSAL kişisel sayısal çevresel süreli ileti SAYI 7FIRTINALAR TAYFUNLAR AFETLER ART ARDAFIRTINALAR TAYFUNLAR AFETLER ART ARDASALGINLAR DA KAPIDAGÖÇLER GELDİ DAYANDI>>>>>>>>>>>>AMA SEBEP OLANLARIN DURMAYA NİYETİ YOKEn En YAYAŞŞAMSALAMSAL gündem yaklaşan faşizmgündem yaklaşan faşizmDirenenlere aşk olsun!Direnenlere aşk olsun!YAŞAMA İLİŞKİN

Bu ileti Tahir Öngür tarafından hazırlanıp size gönderildi. Bundan sonraki iletilerin size gönderilmesini istemiyorsanız [email protected] adresine bildirir misiniz.

Bu iletilerin kendilerine ulaşmasını istediğiniz dostlarınızın mail adreslerini bildirirseniz gelecek iletiler kendilerine de gönderilecektir.

Gelecek iletilerde yer almasını istediğiniz haber, görüş ya da yazılarınızı gönderirseniz bu imeceye güç katarsınız.

Tanıtma, çağrı ya da uyarı amaçlı duyurularınızı ulaştırırsanız YAŞAMSAL’da bunlar da yer alacak.

bu iletideki görüşleri tartışmak isterseniz ne olur [email protected] adresine yazın