73
ERDEMLİ ANADOLU LİSESİ’NDEN ESİNTİLER Yıl :2014 Sayı :1 1

mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

ERDEMLİ ANADOLU LİSESİ’NDEN ESİNTİLERYıl :2014 Sayı :1

1

Page 2: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

ERDEMLİ ANADOLU LİSESİ’NDEN ESİNTİLER

YIL:2014 SAYI:1 SahibiErdemli Anadolu Lisesi AdınaCelil Murat ÇELİK Okul Müdürü EditörMehmet UÇGUNİnceleme KomisyonuBengü Tuğba DÖVERAli ŞAHİNSeçici KurulMehmet UÇGUNBengü Tuğba DÖVERAli ŞAHİNMehmet YETİŞAli UZUNAydın YAVUZNuh YÜCEZiya Soner KARABOĞASayfa DüzeniMehmet UÇGUNBengü Tuğba DÖVERSevgi ÖZMÜŞAli ÇÜRÜKMuhammed Batuhan AKGÜLHaberleşmeErdemli Anadolu LisesiErdemli/MERSİN

2

Page 3: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Tel: 0 324 5157635http://erdemlianadolulisesi.meb.k12.tr

3

Page 4: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

4

Page 5: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Merhaba Sevgili Okur,

“Dergi hür tefekkürün kalesidir.” der Cemil Meriç. Araştırıldığında görülecek ki ülkemizin edebiyat alanında söz sahibi olan önemli şahsiyetleri daha lise yıllarında veya o yıllara denk gelen yaşlarında dergilere yazılar göndererek kendilerini ifade etmişler, edip olmak yolunda ilk adımı atmışlardır.

Belli kurum, kuruluşlar yaptıkları ve yapacakları faaliyetleri duyurmak için dergi çıkarma yoluna gitmişler. Bu açılardan baktığımız zaman dergilerin hem okuru bilgilendirmek, hem de yeni kabiliyetleri ortaya çıkarmak gibi bir işlevi vardır.

Uzun zamandır okulumuzda yapılan faaliyetlerin duyurulmasına vesile olacak, genç yeteneklerin inkişafına kapı aralayacak bir mecraya ihtiyaç vardı. Marifet iltifata tabidir, iltifatsız marifet zayidir hükmünce yapılanların duyurulması ve desteklenmesi gerektiğine inandık. Bu doğrultuda okulumuzun değerli idarecilerinin teşvikleri ve yardımları ile “ERDEMLİ ANADOLU LİSESİ’NDEN ESİNTİLER” adlı dergimizi çıkarmaya karar verdik. Dergimizde okulumuzda yapılan sosyal, kültürel ve sportif aktivitelere, okulumuzun öğretmenlerinin ve öğrencilerinin çalışmalarına karınca kararınca yer verdik.

Takdir edersiniz ki bu tür çalışmalarda herkesi mutlu etmek mümkün değildir. Biz de kusursuz bir çalışma yaptığımız iddiasında değiliz. Ancak bilinmelidir ki dergimizin en güzel şekilde hazırlanması için elimizden gelen gayreti gösterdik. Siz değerli okuyucularımızın katkılarıyla bundan sonra çıkaracağımız her dergide mükemmele bir adım daha yaklaşacağımıza inanıyoruz. Bu anlamda sizlerin katkıları bizler için yol gösterici olacaktır.

Dergimizin hazırlanmasında her birinin gelecekte önemli işlere imza atacağına inandığımız sevgili öğrencilerimizin büyük katkısını gördük. Onların heyecanla, muhabbetle yaptıkları katkılar bizlere cesaret ve çalışma azmi verdi. Öğrencilerimize güvenildiğinde neler başarabileceklerine şahit olduk. Bu çalışmamızda bize yazdıkları şiirlerle, yazılarla, çizdikleri karikatürlerle katkı sağlayan öğrencilerimize teşekkür ederiz.

Yine bu çalışmamızda maddi manevi her türlü desteklerini ihtiyaç hissettiğimiz anda yanımızda bulduğumuz Okul Müdürümüz Celil Murat ÇELİK Bey’ e, Okul Aile Birliği Başkanımız Ömer YÜKSEL Bey’e, Müdür Başyardımcımız Murat YEŞİLYURT Bey’e, diğer idarecilerimize, öğretmenlerimize, Erdemli Anadolu Lisesi ailesinin tüm fertlerine, özellikle de bu derginin yayına hazırlanmasında her türlü fedakârlığı gösteren Edebiyat Öğretmenimiz Bengü Tuğba DÖVER ’e sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.

Bundan sonraki sayılarımızda buluşmak umuduyla hoşça kalın.

Mehmet UÇGUN Edebiyat Öğretmeni

5

Page 6: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Günümüzde var olan yenileşmelerin getirdiği, teknolojik ve sosyal anlamdaki gelişmişliğin ulaştığı hız, artık tüm gerçekleri de önümüze sererek kendini göstermektedir. Güçlü bir ekonomik ve sosyal yapı, güçlü bir Türkiye’nin dünya üzerindeki yerini değiştirecektir. Okulumuzu, daha iyi bir eğitim seviyesine ulaştırmak düşüncesiyle biz çalışanlar sürekli yenilenmeyi ve kaliteli bir kurumsal kültürü kendisine ilke edinmeyi amaçlamaktadır. Okulumuzu; bilgiye, ahlaka ve güzelliğe açılan kapı haline getirebilmek en büyük hedefimiz olacaktır. Bu hedeflerimizi gerçekleştirmek ve kaliteli bir kurumsal kültürümüzü oluşturmak için ; eğitim ve öğretim başta olmak üzere insan kaynaklarını ve kurumsallaşmayı, sosyal faaliyetleri, alt yapıyı, toplumlar ve kurumlar arası ilişkileri kapsayan planları hazırlamıştır. Büyük önder Atatürk’ü örnek alan bizler; yaşadığı yüzyıla uyum sağlamış, dünyayı yönlendirecek olan gençleri yetiştirmek için kurulan okulumuz, geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizi daha iyi imkânlarla yetiştirip, düşünce ufukları gelişmiş ve yenilikçi ruhları açık, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıtasını daha yükseklere taşıyan bireyler olması için öğretmenleri ve idarecileriyle öz verili bir şekilde tüm azmimizle çalışmaktayız.

Erdemli Anadolu Lisesi olarak en büyük amacımız yalnızca lise mezunu gençler yetiştirmek değil, girdikleri her türlü ortamda çevresindekilere ışık tutan, hayata hazır, hayatı aydınlatan, bizleri daha da ileriye götürecek gençler yetiştirmektir. İdare ve öğretmen kadrosuyla bizler çağa ayak uydurmuş, yeniliklere açık, Türkiye Cumhuriyeti’ni daha da yükseltecek gençler yetiştirmeyi ilke edinmiş bulunmaktayız.

Okul dergimizin çıkmasındaki amaç, alıntı bir dergiden ziyade, kendi kurumsal kimliğini güzel bir şekilde yansıtabilmesidir. Aynı zamanda düşünce iklimlerinde dolaşarak özgün eserler oluşturabilmektir. Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz kendilerine has yorumlarıyla, düşünce bahçelerindeki gül tomurcuklarını sizlerle paylaştılar. Dergimizin genel muhteviyatı özgünlüğü yansıtmasıdır. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum…

6

Page 7: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Celil Murat ÇELİK Okul Müdürü

OKULUMUZDA TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

MİSYONUMUZ VİZYONUMUZ

Daha iyiye  ulaşma duygularımızı, eğitim öğretim

yoluyla geliştirerek; ilgili, becerili ve kendine

güvenen  21. yüzyılın gelişen ihtiyaçlarına cevap

verebilecek bireyleri topluma  kazandırmaktır.

Ülkemizin dünya ülkeleri arasında önder

olmasını sağlayacak, evrensel değerlere sahip

bireyler yetiştirmek.

DEĞERLERİMİZ İLKELERİMİZ

1-Planlı Hizmet Sunumu2-Etik Değerlere Bağlılık3-Eşitlik4-Adalet5-Toplum Memnuniyeti6-Verimlilik7-Tolerans8-İş birliği9-Bilimsellik10-Şeffaflık

1.1 Kurumumuzda hizmetler planlı sunulur.2.1 Kurumumuzda etik değerlere uygun hareket edilir.3.1 Kurum imkânlarından herkesin eşit olarak yararlanmasına olanak tanınır.4.1 Kurumumuzda hizmetler adaletli yürütülür.5.1 Hizmetlerin sunumunda toplum memnuniyeti esas alınır.6.1 Kurumumuzda kaynaklar verimli kullanılır.7.1 Kurumumuzda herkese yeterince tolerans gösterilir.8.1 Kurumumuz tüm paydaşlarıyla işbirliği içinde çalışır.9.1 Kurumumuz hizmetleri bilimsel esaslara göre yürütülür.10.1 Sunulan hizmetlerde şeffaflık esastır.

7

Okulumuz 2012-2013 Eğitim öğretim yılında TKY Kurum Kategorisinde ilçe birincisi oldu. Okulumuz 2013-2014 Eğitim öğretim yılında TKY Kurum Kategorisinde ilçe

Page 8: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

OKUL GELİŞİM VE YÖNETİM EKİBİ(OGYE) ÜYELERİMİZ

Celil Murat ÇELİK, Murat YEŞİLYURT, Bengü Tuğba DÖVER, Mehmet SAKALIBÜYÜK, İlhan GÜLLÜ, Mehmet YETİŞ, Güngör AYAR, Faruk KILIÇ, Bilal NERGİZ, Semih Serdar UĞURLU, Aydın YAVUZ, Ali ŞAHİN, Ali UZUN, Özgür KUNT, Mehmet Akif TARTAR(10/A) , Sevgi ÖZMÜŞ(11/G), Ahmet TEZEL(11/F)

2013-2014 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI TKY ÇALIŞMA EKİPLERİ

1. PROJE EKİBİ: Ekip lideri İlhan GÜLLÜ ve öğretmenlerimizin katkılarıyla okulumuzda bilimsel faaliyetler devam etmektedir.

2. FİZİKİ KAYNAKLARI GELİŞTİRME EKİBİ: Ekip lideri İbrahim SARINÇ ve öğretmenlerimizin katkılarıyla kurumsal kapasitenin geliştirilme çalışmaları devam etmektedir.

3. KÜLTÜREL ETKİNLİKLERİ GELİŞTİRME EKİBİ: Ekip lideri Mehmet UÇGUN ve edebiyat öğretmenlerimizin katkılarıyla kültürel etkinlikleri geliştirme çalışmaları devam etmektedir.

8

Page 9: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

4. AKADEMİK BAŞARIYI ARTTIRMA EKİBİ: Ekip lideri Mevlüt KARLI ve öğretmenlerimizin katkılarıyla akademik başarıyı arttırma çalışmaları devam etmektedir.

5. ÖĞRENCİ-ÖĞRETMEN-VELİ İLETİŞİM EKİBİ: Ekip lideri Hasan SUNGUR ve öğretmenlerimizin katkılarıyla öğrenci ailelerine ziyaretler devam etmektedir.

ACININ DİLİ ORTAKTIR

Gözyaşı, umut ve defter sayfaları arasına sıkışmış savrulan yitik hayatlar… Hiç bilinmedik bir zamanın hiç bilinmedik bir senaryosunda buluruz kendimizi birden. Bu

senaryoda replik yoktur. Parantez içinde sadece ‘Yaşa!’ yazar. Bazen beton yığınlarının arasında, bazen akıntıdaki ölümle kalım arasındaki dönemeçte, bazen de alevlerin küle döndürdüğü hayaller arasında rotasız kalırız. Hiçbir kutup yıldızıyla anlaşamaz gözlerimiz. Ertelenmişlikler, pişmanlıklar canımızı yakar hep. Felaketin boyutunu

kodlamakta güçlük çekeriz beynimize. Yürürken bir anda savruluruz bir köşeciğe, çaresizce…

Afet… Bunca hengâme, bunca acı bu dört harfin içine nasıl sığabilir ki? Bu duygu selini, çaresizliğin doruklarını nasıl anlatabilir bu iki hece? Yaşamadan, bu zehri tatmadan nerden bilebilir gözyaşlarımız afetin bu denli acımasız olduğunu? Hangi dil çare bulur bu soğuk karanlığa? Telaffuzları farklı olsa da afetin acısı her dilde ortaktır. Hissedilen o hüznün buğusu, her kalpte aynıdır. Milyonda bir ihtimal bile olsa bu ihtimalin bize vurmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Bu belirsizlikler korkutur hep gözümüzü. Sevdiklerimizi ve yaşamımızı kaybetme korkusu beynimizde yankılanır ve kader ağlarını örer…

Hangimiz bilebilir ki koltukta örgü örerken beşik gibi sallanacağımızı? Hangimiz bilebilir gökyüzünün gözyaşlarında boğulacağımızı? Afet, işte o zaman affetmez bizi. Sanki büyük bir günahın bedeliymiş gibi. Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi… Bugüne kadar yaşadığımız hayat sıfırlanır. Kara bir leke gibi kalır mazide. Etkisini uzun yıllar yaşatırız içimizde, o boşluktan doğrulmak için yaralarımızı saracak bir umut ararız. Tam hayattan vazgeçerken dilimiz söylemek ister zafer türküsünü. İşte o zaman ünite ünite umutla besleriz damarlarımızı. Her şeyi kaybettiğimizi düşünürken nefes almak bir ödül olur; çünkü güneş,

9

Page 10: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

yağmur sonrası daha bir sıcak açar, bir yudum güneş ısıtır içimizi, yeniden yeşerir hayatımız. Aklımızın kırlarına baharı getiririz. Hala vakit varken, bu acıları yaşamamak için bütün önlemleri almalıyız; çünkü hayat, yaşandıkça güzeldir…

Fadime ERCAN 12/C 685

(Kompozisyon Yarışmasında İl Birincisi

Olan Eser)

ÖĞRETMENİM

Yetiştirilmek için ellerinize bırakılmış bir fidanım ben; hayata dair tecrübesi olmayan, sizin yönlendirmelerinizle hayata tutunacak, toprağa kök salacak bir fidan… Daha açmamış tomurcuklarım var benim, sizin ellerinizle şekillenecek yapraklarım. Sevgiye ihtiyacım var, şefkatli bir çift ele. Beni şekillendiren bir öğretmenim var benim, her şeyin en iyisini bana sunan.

Öğretmenim bana kaybetmekten öğrenme, kazanmaktan neşe duymayı öğretti. Öğretmenim bana sessiz kahkahaların gizemini öğretti. Öğretmenim bana hayatta hata yapmanın hile yapmaktan daha onurlu olduğunu öğretti. Dinleme duygusunu aşıladı bana, ancak her söyleneni gerçeğin eleğinden geçirip sadece iyi olanları almayı öğretti. Öğretmenim bana haklı olduğuma inanıyorsam, dimdik durup savaşmayı öğretti. Öğretmenim bana adil olmayı, doğruyu savunup emeğimle kazandığıma benim diyebilmeyi öğretti.

Hayata hazırladı beni yetiştirdi, gözyaşlarının hiçbir utanç olmadığını öğretti, herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığını öğretti. Bana cesaretin gerçekliğini, hayata farklı pencerelerden bakmayı öğretti.

Öğretmenler her şeyin en iyisine layık kutsal varlıklardır. Eğitmek, öğretmek ve nesilleri en yüksek seviyeye ulaştırmak amaçlı emek veren işçilerdir. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ ün de belirttiği gibi yeni nesil öğretmenlerin eseri olacaktır. Ayakta alkışlanmayı binlerce övgüyü hak eden en iyi mimarlardır öğretmenler. Toplumun ulus olabilmesi için eğiticilere ihtiyaçları vardır, eğitim öğretimin temelini oluşturan en büyük unsurdur öğretmen.

10

Page 11: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Ben de öğretmen olmak isterim; yüzlerce fidan yetiştirmek, yüzlerce esere sahip olmak… Ülkemin gelecek sahiplerini yararlı bireyler olarak yetiştirmek isterdim. Gururla ben öğretmenim diyebilmek… Ben hep öğretmenimi örnek alıyorum, o nasıl gülüyor, nasıl yazı yazıyor, nasıl konuşuyor, nelerle ilgileniyor? Hep kitap okur benim öğretmenim. Çok bahsettim öğretmenimden ama daha anlatamadığım çok şey var.

Öğretmenim, hayatıma yön veren kılavuzum Bugün buradan size sesleniyorum, sizi çok özlüyorum, öğretmenler gününüz kutlu olsun…

Kısmet UĞUZ 11/G 465

(Kompozisyon Yarışmasında İlçe İkincisi Olan Eser)

GERÇEK DÜNYA KAHRAMANLARI

Süper kahramanlara inanır mısınız? Hani en zor durumlarda çıkıverirler ortaya. Saklamışlardır ama kanatlarını göremezsiniz. Bir damla suya muhtaç, kurak bir toprak parçasının üzerine bir yağmur bulutunun gelmesi gibi. Hiç dallarınızın kuruduğunu hissettiniz mi sonbaharda? Birkaç damla suya ihtiyacınız olduğunu, fakat etrafınızda hiçbir yağmur bulutu olmayışını… İşte böyle bir anda bir su kaynağı ararsınız ya da bir yardımcı, bir kahraman. Peki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru, cevabı pekala örümcek adam olurdu. Herkesin imdadına yetişen, oradan oraya koşuşturan iyi kalpli süper kahraman tasvirini ise böyle yapardı. Bunlara gülüp çocuklarla dalga geçtiğinizi söylemeyin bana sakın. Çünkü biz de zor anlarımızda yanımızda beliren süper kahramanlarla aynı dünyada yaşıyoruz. Lakin onlar biraz farklı. Onlar şapkalı ve üniformalı kahramanlarımız. Birileri çocuklara yanılmadıklarını söylemeli, değil mi? Bu dünyada gerçekten yalnız değiliz. Polislerin hayalet kanatları, sizleri onlardan uzaklaştırmasın. Onların kanatları armaları ve keskin bakışlarıdır. Gözleri bir kartal kadar korkusuz ve keskindir. “Ben de polis olmak istiyorum.” diyor Ahmet. İnsanları kurtarmak ve onların kahramanı olmak. Evet, içinde zerre kadar korku bulunmayan koca yüreklerinde cesaret taşır polis kahramanlar. Cesaret kanlarında vardır ve bu her saniye damarlarına pompalanır. Polisler, bu koca mavi yuvarlakta her an, her yerde başka kahramanlıklar ekler şanlı mazisine. Belki okyanus ötesindeler belki beş metre yanımızda. Mesafeler çelik yüreklerine işlemez. Ne zaman bir yardım çağrısı işitsinler, orada olurlar. Polisler çeviktir, ne zaman bir süper kahramanın yardıma geciktiğini gördünüz ki? Tüm dünyanın gece gündüz bekçiliğini yapan milyonlarca kahramanımız varken, korkmak niye? Bizlere kendilerini feda eden, kurşun altına yatan ve bunun gibi birçok takdir edilesi, onurlu ve şerefli işler yapan polislere kahraman demek az bile. Kelimelerle anlatılmayacak kadar üstünlük sıfatı ister bu kelimeler. Bu denli zengin olan dilimiz bile buna yeterli kalmayabilir. Polislik mazisinin her bir parçası şeref doludur. Şehitlik mertebesiyle

11

Page 12: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

bezenmiş olan her polisimizin tek kan damlası bile onlara cennette en güzel köşkler olarak geri dönecektir. Süper kahramanlarımız polisler oldukça aldığınız her nefesin onlar tarafından takip edildiğine emin olun. Bilirsiniz, rahmet dağıtan büyük bulutlar hiçbir çiçeğin susuzluktan solmasına izin vermez… Yasemin AYDIN 11/G 302

(Kompozisyon Yarışmasında İlçe İkincisi Olan Eser)

BİR ÜLKENİN IŞIKLARI

Dilim söyler, elim yazar ve gözlerim tekrar tekrar tanık olur. Sokakta görüp varlığını hissettiğim, belki komşum, belki ailemden biri. Aslında ülkemin, şehrimin ve amansız korkuların, daimi suçlularınsa davetsiz misafiri. Korkuların ilacı, çaresizlerin çaresi.

Bir üniforma… Uçuk mavi rengin hakim olduğu, içine özel insanları misafir eden, hamurları emekle, alın teriyle yoğurulan, ete kemiğe bürünmüş insanlar... Hayatın kuytu köşelerine, insanlara, sokaklara o üniformanın ardından bakan, gözleri daima istemsiz bir çekim gücüyle etrafı kolaçan eden, elleriyle adeta bütün şehri kavrayan büyük kurtarıcılar… Hayat savaşımızın eşsiz komutanları. Polisler…

Hiçbir sıfatın kifayet olamadığı, hiçbir tasvirin o emeği resmedemediği o insanlar. Küçük bir çocuğun “Büyüyünce ne olacaksın?’’ sorusuna ‘’Polis olacağım.’’ diye verdiği o masum cevap gibi. Saf ama gerçek. Ve değerli. Bir ağacın kökleriyle toprağın kollarına sıkı sıkı sarılması gibi, vatan toprağını kanından değerli görür polisler. Hiç bilinmedik bir senaryonun içinde başrolü oynarlar. Eve yorgun argın gelirler. Bazen gündüz, bazen gecenin bilmem kaçı. Bazen de hiç gelmezler. Sokaklar evleri olur. Hep korumak isterler onu, kendi canları gibi. Kırmızı mavi ışıklarıyla aydınlatırlar soğuk karanlıkları. Siren seslerini fısıldarlar suçların kulaklarına. Paslanmaz bir cesaret taşırlar yüreklerinde. Gözleri daima dimdiktir içindeki ferle. Ülkenin damarlarıdır polisler. Hayat verirler. Bir ülkenin ışıklarıdır polisler. Varlıkları ışık olur bize. Tünelin sonundaki ışık, yağmurdan sonra açan güneş gibi. Hayallerimizi, hislerimizi ısıtır polisler. Hayat tablomuzdaki siyahları beyaza boyarlar veya turuncuya ya da pembeye. En zor anlarda bile umut kırıntılarıyla beslerler uçuşan korkularımızı, endişelerimizi. Belanın kol gezdiği sırada tutarlar elimizden. Üç rakamın birleşimi getirebilir onları yanımıza. Polis kelimesinin sözlük anlamından çok daha fazlasıdır onlar. Bir matematik problemi gibi düzenli ve sistemli, bir baba gibi koruyan ve destek olan,

12

Page 13: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

bir doktor gibi yaraları saran, iyileştiren, bir anne gibi kâbus gördüğümüz gecelerde koynunda avutan. Yepyeni bir düşünce gibidir onlar zincirleri kıran ve onlar bizim polislerimizdir hayatımızı emniyete alan…

Fadime ERCAN 12-C 685

(Kompozisyon Yarışmasında İlçe Üçüncüsü Olan Eser)

SONBAHARIN RENKLERİ

Yolun sağ tarafına dizilmiş ağaçların döktüğü kahverengi, sarı, kırmızı renkteki yaprakarın üstüne bastıkça çıkardıkları ses, bugün yağan yağmur sonrası etrafta biriken su göletlerine basan çocukların umursamazca içlerine dalıp ıslanarak koşuşturmaları ve aynı göletin içinde çıkan bir gökkuşağı yansıması ile paltomun içine ısınmak için sokulan rüzgâr.

Ellerimi mavi çiçek desenli paltomun cebine koymuş, bir yandan rüzgâr yüzünden yüzüme gelen beyaz atkımı arada bir paltonun cebinden elimi çıkartıp düzelterek yürüyorum. Sarı yağmur botlarım kaldırımda yürüdükçe ıslak göletlere basıyorum. Bir yandan da gıcır gıcır diye botlarımdan sesler çıkarıyorum. Yağmur azalmasına rağmen etrafta pazardan dönen bir elinde poşet, diğer elinde şemsiyeli teyzeler… Diğer yandan yağmurun atıştırmasını hiç umursamayan, aksine onun zevkini hayalleriyle buluşturan çocuklar var. Bir anne bebek arabasını sürerken, bebek de arabasının üzerine ıslanmasın diye örtülen perdesinin beyaz camından gökyüzüne anlamsız ifadelerle bakıyor. Oysaki o küçücük dünyasında ne oyunlar üretiyor bir bilseler. Ardından bir köpek tasmasının ucunda onu iple bağlı bir şekilde izleyen sahibi. Köpeği giydirenin adam olduğu belli doğrusu, kendisi mavi bir kazak giymiş anlaşılan. Rüzgâr ona da sokuluyor. Köpeğine de sokulmasın diye ona da mavi bir kazak giydirmiş. Ben bunları düşünürken bir kedi çöp kutusunda fırlayınca köpek onu kovalamaya başlıyor ve

13

Page 14: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

sahibi de elindeki telefonu havada bir zıplatıyor, yakalıyor ve köpeğin peşinden koşuyor. Sağ tarafa döndüğümde ise ağaçlar yapraklarla sıklaşıyor. Bu soğuk sonbahar gününde bile insanlar içimi ısıtıyor.

Tam geçerken ayaklarım bir anda geri geri gidiyor. Nasıl da daha görmemiştim ben bu kafeyi diyorum ve rüzgârı, yağmuru ardımda bırakarak sıcak bir kahve ile içimi daha çok ısıtmak için dükkâna giriyorum…

İrem Su ÖKTEN 10-F 842

GÜLÜMSE, ÇÜNKÜ HAYAT DEVAM EDİYOR…

Hepimizin en ihtiyaç duyduğu şey mutluluk olsa gerek. Ekmek kadar, su kadar mutluluğa ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Hatta hayatta en kıymetli madenin mutluluk olduğu kanısındayım.

Tüm emeklerimiz, çabalarımız mutluluk için. Sadece kendi mutluluğumuza da önem vermeyiz. Bir anne baba neden çocuğuna sürekli derslerine çalışması, iyi bir üniversite kazanması konusunda nasihatler verir? Evladı ileride iyi bir hayat sürsün, mutlu olsun diye değil mi? Mutluluk bu kadar önemli olmasa neden böyle uğraş veririz ki? Bu nedenle mutluluğun en değerli elmaslardan, pırlantalardan daha kıymetli olduğunu düşünüyorum. Hava istediği kadar güzel olsun, kuşlar istediği kadar güzel ötsün, ağaçlar senin için dans etsin, meltem rüzgarları istediği kadar essin. Mutlu olmadıktan sonra değil dışarı çıkmak, perdeyi kaldırıp göz ucuyla bile bakar mıyız etrafa? Elbette ki hayır. Ama mutluyken öyle mi? Bir çabanız sonuç versin, bir azminiz gerçek olsun, özledikleriniz yanınıza gelsin. Bunu değişir misiniz milyonlara? Tabii ki hayır.

Her şeyden öte mutlu olmak için pozitif olmamız gerektiğine de fazlasıyla inanıyorum. Bardağın dolu tarafına bakılması gerektiğini düşünen insanlardan biriyim. Çoğu zaman karşımızdakini kırmamak için, hayır dememiz gereken yerde evet dediğimiz olmuştur. Hatta şu an başınızı sallayarak büyük bir coşkuyla bana onay verdiğinize de eminim; çünkü bu hatayı yapmayanımız yoktur. Karşımızdaki mutlu olsun diye kendi mutsuzluğumuzu ellerimizle inşa etmemiz, kendimize ve belki de çevremizdeki diğer insanlara da zarar verecektir.

Umuyorum ki benim gibi bardağın dolu tarafına bakar, hedeflerimizi elbette ki büyük tutup yalnız büyük hayallere ve imkânsız düşlere kapılmadan küçük şeylerden de mutlu

14

Page 15: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

olunabileceğini bilerek yeri geldiğinde hayır diyebilerek, şen kahkahalarla dolu en sevdiğimiz insanla beraber, en sevdiğimiz yerlerde, en sevdiklerimizle, en güzel amaçlarımızı gerçekleştirebilmenin verdiği mutlulukla dolu bir hayatımız olur. Hepimiz mutluluğu hak ediyoruz; çünkü gülmek hepimize çok yakışıyor arkadaşlar. MUTLULUKLA KALIN…

Zeynep Rengin ATEŞ 10/F 840

MUTLULUK

Aldığım her nefesteki oksijene karışıyordu mutluluk. O kadar gerekliydi ruhuma. Naneye dokunduğumda ellerimde kalan koku kadar ferah, günün ilk ışıkları kadar aydınlık.. İhtiyaç duyuyordum bu duyguya, bazen en yüksek dağın zirvesinde en uzakta, bazense aldığım nefes kadar yakında, çok yakında.. Bir tür bağımlılık sanki, hayattaki tek olması gereken şeymiş gibi. Elbette olmalıydı mutluluk her insanın içinde, her anın içinde, her hayatın içinde. En azından benim için böyleydi işte. Her anımda olmak zorundaydı. Yoksa nasıl başa çıkardım bu acıyla? Her şeyimi bir bir kaybederken; sağlığımı, arkadaşlarımı, özgüvenimi hatta saçlarımı... Kendimi kaybetmeme izin vermedi o bir iki gülücük. Hayatta kalmak için zorladı beni. Kendimi ne kadar kötü hissetsem de beni ellerimden tutup yukarıya geçti. Düpedüz zorbalıktı bu. Ufacık bir gülümseme bile güçlü hissettiriyordu kendimi. Emindim güçsüz olduğuma ama bir türlü kabul edemiyordum. O kadar baskın bir enerji dokundu ki ruhuma, o kadar iyi hissediyordum ki kendimi gizli bir güç gibi. Belki de daha güçlü. O kadar çok insan var ki gülmeyi, mutlu olmayı unutan… Ama ben hiç unutmadım. İstesem de unutamadım. Beni asla bırakmadı mutluluk, ben de onu. Sıkı sıkıya tutunduk birbirimize. Her zaman aşıktım bu duyguya, hala aşığım. Asla pişman etmedi beni. Şu an hayatımı borçluyum moral denen o şeye. Asla unutmayacağım, terk etmeyeceğim her zaman yanımda; hava gibi, su gibi muhtaç olduğum mutluluk.

Ahsen TAŞ

15

Page 16: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

10-F 262

OKULUMUZDA TİYATRO ETKİNLİĞİ

Okulumuzda tiyatro etkinlikleri edebiyat öğretmenimiz Mehmet YETİŞ yönetiminde gerçekleştirilmektedir.

16

Page 17: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

ROLLE R ve BİZVe perde!...Ve ışıklar!...İşte dünyadasınız. Artık sahne sizin. Ömrünüz bu sahneyi

kullanmanıza göre şekillenecek, anlam kazanacak. Rolünüzü en güzel şekilde oynamaya çalışacaksınız. Çocuksanız, çocuktan bekleneni; öğrenciyseniz, öğrenciden bekleneni; öğretmenseniz, öğretmenden bekleneni ortaya koyacaksınız. İster başrol, ister figüran… Ama mutlaka bir rol sahibi olacak ve hayatınızı oynayacaksınız. Önemli olan rolünüzü hakkıyla oynayıp oynayamadığınızdır.

Akademik çevreler tiyatronun tanımı için değişik ifadeler kullanır. İçlerinden biri var ki tiyatroyu hakkıyla tanımlayan, şöyle der: “Tiyatro, hayata tutulan aynadır. Tiyatro, insanın insana insanla anlatıldığı bir sanattır.”

Aynaya baktığımızda ne görürüz: Tabii ki kendimizi… Tiyatroda da insan kendini görür: İyiliğini, kötülüğünü, başarısını, başarısızlığını, üzüntüsünü, sevincini… Kısaca tüm

17

Page 18: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

duygu ve eylemlerini tiyatroda görür insan. Gördüklerinden hareketle özeleştiri yapmayı öğrenir. Bu nedenle insanlık tarihi kadar eskidir tiyatronun tarihi.

Cumhuriyet döneminde devlet eliyle yapılan tiyatro faaliyetleri, sanatseverlerin katkılarıyla gelişmiş ve Muhsin Ertuğrul gibi, Selim Naşit gibi ustaları yetiştirmiştir. Günümüzde hemen her şehirde sahneler kurulmuş, izleyicisini bekliyor. Peki, tiyatronun en önemli unsuru olan izleyici tiyatroya gidiyor mu? İşte asıl sorun da burada başlıyor.

Hayatın gündelik sıkıntıları içinde ezilip giderken hangimiz tiyatroya gitmek için zaman ayırıyor? Sorumuzu şu şekilde tekrar soralım: Geleceğimizin teminatı gençlerimiz, öğrencilerimiz tiyatrodan yeterince yararlanıyor mu? Tiyatroyu boş zamanlarını değerlendirip kendinde olumlu değişiklikler yaratması için kullanabiliyor mu?

Sevgili Anne Babalar,Eğitim öğretim sadece “amiplerin üremesi, Paskal kanunu, Haçlı Seferleri ya da

tümcenin ögeleri” değildir. Bunlarla birlikte sosyal aktiviteler de eğitimin ilgi alanındadır. Bu aktiviteler öğrencinin hayatına anlam katacak, kendine değer verildiğini görmesini sağlayacaktır.

Öğrencilerimizin sosyal etkinliklere daha “etkin” katıldığı günleri görmek dileğiyle.Sevgiyle kalın…

Mehmet YETİŞ Edebiyat Öğretmeni

ONSUZ ASLA

Tek tek kelimelerin, üstün insanların beyninden süzülüp efsunlu cümleler halinde satırlarda dile geldiği muhteşem yapıtlardır kitaplar. Değerlidir o. İnsandan insana bir yoldur duygular, bilgiler taşıyan. Pırıltıdır, ışık verir yüzünü kendine çevirene. Hayatı yaşamadan hayatın çemberinden geçmenin püf noktalarını sergiler bağrında. Kurmaca bir dünyanın gerçekliği içinde insana kendini, geçmişini, geleceğini okutur aynı anda. Bir film canlanır, bir ışık çakar insanın beyninde. Senarist iş başında.

Doğmadan başlar bir insanın macerası ve bir kitabın macerası. Güzelim dünyamızın acımasız rekabeti içinde bulur insan ve kitap kendilerini. Sınırlı bir sonsuzluk içinde hedefe doğru koşarken yalnız değildir onlar. Kendilerini bazen destekleyen, bazen fark etmeyen, bazen de rakip gören diğerleriyle kıyasıya bir mücadele tuttururlar. Bir mücadele ki önsözünde “bilgide yarışmak, ilgide yarışmak” yazan. Bir mücadele ki iç dünyamızı zenginleştirmek, hayal ufuklarımızı sonsuza açmak, beynimizi aydınlık fikirlerle doldurmak… Bir mücadele ki geleceğe kalmak… Bu mücadelede kaybedenler yoktur, hep kazanan vardır, kaybolanlar hariç elbette. Bir kitapla bir insanın hayatın keşmekeşi içinde

18

Page 19: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

birbirine sığındıkları, sakin ve güvenilir limanlarda buluştukları, sık sık bu limana uğrayıp enfes zamanlar geçirdikleri anlar… İşte hayatın biricik tatlı anları.

Cömerttir kitaplar. Verdikçe mutlu olurlar, tecrübelerini hiç kıskanmadan paylaşırlar. İnsanların da onlara cömert davranmalarını beklerler. Onları en çok üzen kapaklarının açılmaması, yapraklarının sevimli ve dost ellerle gıdıklanmaması, şen kahkahaların yanı başında yalnızlık yaşamalarıdır. İnsandan uzak düşmüş bir kitap yıldızların yalnızlığını yaşar. Işığı vardır ama gecenin karanlığını aydınlatmaz. Yol bulmak isteyenlere gülümserler sadece. Yıldızların gökyüzünü ışık oyunları ile şenlendirdiği bir sahnede insanın tanıklığı değil midir hayatı, zamanı, dünyayı güzelleştiren? Gökyüzündeki pırıltıları görmezsek, yönümüzü kaybettiğimizde çoban yıldızıyla göz göze gelmezsek, milyonlarca kilometre uzaktan, başka bir âlemden sunulan muştuları algılamazsak “nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”

Kitaplar… İşte onlar hayatımızın yıldızlarıdır. Onlara ne kadar yakın olursak, o kadar mutlu, o kadar insan, o kadar yıldızlı oluruz. Onlara uzak durursak hayatın zorlukları içinde sığınılacak limanları ıskalamış, yıldızlarımızı küstürmüş, oksijenimizi tüketmiş, heyecanımızı yitirmiş, en büyük dostlarımızı kaybetmiş oluruz. Onunla mı, onsuz mu sorusunun tek cevabı vardır kitabımda “Onsuz asla!”

Ali UZUN Edebiyat Öğretmeni

ERDEMLİ’DE BİR GÜNDE BİR YIL

Yurdumun cennet köşelerinden bir parçası olan mavi ile yeşilin sarmaş dolaş olduğu Akdeniz’in kıyısına yerleşmiş, inci gibi parlayan, Erdemli insanlarının yurdu, Limonun başkenti Erdemli ’den bahsedeceğim size. Tanyeri kızıllığını terk ederken, o kocaman görüntüsüyle denizin üzerinde yükselen güneşin ışıklarıyla denizde oluşan parıltılı yolda balık avlayan balıkçı tekneleri seyrine doyum olmayan manzaralar bırakır insanın zihninde. Bu vakitte Yayla yolunu çoktan sarmıştır sıkma börek kokuları… Sabah namazından çıkanların gölgeleri kaybolmaya başlayınca sokaklarda, seralarda toplanmaya başlanmıştır kasa kasa sebzeler, araçlarla bahçelere giden işçiler çoktan sarılmıştır limon küfelerine.

19

Page 20: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Yola devam ederken, apartmanlar arasında kaybolmaya başlayan limon ve muz bahçeleri göze çarpar. Aracınız vardığında Karyağdı’ya şehir tüm güzelliğini gösterir size. Yol boyunca kümelenmiş apartmanlar, yoldan ayrıldıkça çevreye, ayna gibi parlayan seralar ve limon bahçelerinden oluşan bir başka Erdemli çıkar karşınıza. Karyağdı dediysek yanlış anlamayın, kar yağmaz yıllarca bu sahillere. Vaktin birinde kar yağmış bu yamaçlara ismi öylece kalmış Karyağdı diye. Sahilde anlamazsınız mevsimlerin nasıl gelip geçtiğini. Yağmur yağınca kış, güneş açınca yaz olur. Kış ılıktır sahilde, şiddetlenir yaylalarda ve yüksek yerlerde. Buralarda insanlar hasrettir karın yağışına; ilk kar düşünce yaylalara aileler, okullar, eşler dostlar koşar kar pikniğine. Sahili kaplayan makiler uzun sure takip eder bizi yol boyunca. Kızılçam, sedir, ardıç ve ladin ağaçlarıyla süslenen ormanlardan geçerek varırız Avgadı yaylasına. Burası yazın yoğun ilgi görür zaten. Artık yörüğün göçü başlamıştır nisan ve mayısta. Göçte ne at

kalmıştır ne de deve. Bunların yerini almış motorlar, kamyonetler ve arabalar. Yayla dönmüştür şehre yaz mevsiminde.

Hayvanlarıyla yaylaya çıkanlar azalmış, bunun yerini yazın sıcağından kaçanlar mesken tutmuş Hacı alanı, Sarıkaya’yı, Sorkun’u, Güzeloluk’u ve nicelerini. Göze çarpar ardıç gölgesinde yapılan naylondan çatmalar ve evler. Yolumuz varır gide gide Tozlu Gölet’ine. Kış beyaza bürünmüş orman manzarası içinde piknik masalarıyla döşenmiş

bu mekanda. Güzel bir gün geçirmeniz için ideal bir yer olmuştur.

Geri dönerken Erdemli ’ye yolumuz ayrılır Çiriş ’ten Kayacı Vadisi’ne. Mis gibi çam kokuları dolar ciğerlerinize. Vadi boyunca çam ağaçları, tavus kuşları, kuş cıvıltısı ve limonlu çayının sesi eşlik eder size. Dar ve derin vadilerden geçerken Limonlu çayı yer yer küçük şelaleler yaparak iner denize. Vadi boyunca kurulmuş mesire yerleri, el değmemiş doğal güzelliği ve Lamos kanyonu güzel yerlerdir doğaseverlere.

Yolumuz Limonludan ayrılıp dönünceye Silifke’ye; Lamos, Kanlıdivane, Adamkayalar, Sebastia (Ayaş), Kızkalesi ve Korikos’a sanki tarih çağları geçer önünüzden geçmişten günümüze. Aracınız varınca Narlıkuyu’ ya görünür Cennet ve Cehennem obrukları tüm derinlikleriyle. Hemen yanı başlarında bulunan Astım(Dilek) Mağarası damla damla suların sabırla işlediği sarkıt ve dikitlerle eşsiz güzelliklerini sunar yüz binlerce yıl öncesinden size. Şehre girerken Silifke caddesinden, yol boyunca eşlik eder palmiyeler pembe ve beyaz çiçekli zakkum ve direklere asılı bayraklar. Yaz ortasında kamyonetlerin arkasında satılır poşet poşet karlar. Bu karlardan yapılır gül kokulu buz gibi karsambaçlar. Yaradan bol

20

Page 21: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

bol vermiş nimetlerinden bu ellere. Yaylada yazlık meyveler, sahilde kışlık meyveler ve sebzelerin çeşit çeşidi yetiştirilir bahçelerde. Bereketlidir toprakları buraların. Yılda en az üç ürün kaldırır toprağından çiftçiler. Çamlık piknik alanı; plajı, kamp yeri, mesire yeri her mevsim yapılan düğünler ve şenliklerin en gözde mekânıdır. Hele nisan ayında düzenlenen Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri mahşeri kalabalığı toplar buraya. Adeta yarışır insanlar hizmet etmek için insanlara bugünde. Bedava yolcu taşıyan araçlar, ikram dağıtmak için kurulmuş çadırlar, dernekler, köyler, şirketler, belediyeler yurtlar ve okullar halka halka olmuş bu yarışta. Gelince mayıs ayı düzenlenir Türkmen şöleni. Katılır çevre il ve ilçelerin yörükleri, beyleri. Kurulur kıl çadırlar, aşıklar atışır, okunur şiirlerin en güzelleri. Halkı coşturur mehteranın çaldığı marşlar. Güneş batarken Silifke caddesinden, kızıllığını devreder karanlığa. Göğe doğru yükselirken kalem gibi minarelerden yayılan o ulu nağme yayılır Erdemli’nin üstüne kırk bir köşeden. Gecenin karanlığını bölen düğünlerin havai fişekleri aydınlatır gökyüzünü rengarenk. Havai fişeklerden çıkan ışık gibi rengarenk … Erdemli ve tek ses Türkmen kenti . İzzet GÜNAY Coğrafya Öğretmeni

YARATICI YAZARLIK

Okulumuzun edebiyat öğretmeni Ali ŞAHİN ve öğrencilerimizin katkılarıyla şiir ve kompozisyonlar hazırlanmıştır. SUSMAYI ÖĞRENMEK

Susmak… Söylemek istediğin o kadar çok şey varken susmak. Söylemen gerekenleri söylememek. Elinden gelen tek şey susmak. Susarken düşündüklerin aslında gözlerindeki o hüzünlü bakış. Susarken söylediklerin aslında gülerken kısılan gözlerin. Avaz avaz susarken söylemeye korktukların aslında dalıp gitmelerin. En yakınındakilere bile anlatamadıkların susuşların. Sustuklarından köşe bucak kaçarken seni hep bulması, tam kurtuldum derken bir katilin nefesini ensesinde hisseden bir insanın hissettiği gibi bir şey bu tam aklının ortasında beliriverir. Tam o sırada nefretle bakarsın herkese, kimseye güvenemezsin. Tam anlatacakken, tam konuşacakken kelepçeler ellerini bağlar, bağıramazsın. O düşünce çeker alır kalabalığın ortasından seni. Hep engeller hiç bırakmaz peşini. Mutluyken de onunlasın üzgünken de… Birileri var seni iten, konuşmanı istemeyen, sen konuşacaksın diye için için korkan birileri var. Senden dünü, bugünü ve yarını esirgeyen birileri var.

21

Page 22: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Susmak sonbahar gibi… Geniş bir ormandaki tüm ağaçların yapraklarını dökmesi ve hepsinin çırılçıplak kalması gibi düşündüğün her şeyin bir anda yok olması, hayallerin yıkılması. Sevdiğin tüm duyguların bir anda yok olması ne kötü şeyler yaptırır insana…

Eğer en sevdiğin şarkı çaldığında gülümsemiyorsan sadece dalıp gidiyorsan uzaklara, birileri senin ellerini kollarını bağlamış demektir. Bu çok garip, tarifsiz, talihsiz bir durum. Rüzgarlı bir sonbahar gecesi bomboş sokakta seni adım adım yutan gri kaldırımlarda usulca ilerlerken sessizce söylediğin o şarkı senin sustuklarını anlatan.

İçinden konuşmak geliyorsa kimseyi, hiçbir şeyi umursamıyorsan artık tek istediğin konuşmak, haykırmaksa işte o an yapman gereken tek şey konuşurken susmak. İnsanlar seninle konuşurken içinde nelerin olduğunu anlamamalı. Kimse fark etmemeli sustuğunu. Bunu yapmayı öğrenmen gerek.

Susmayı öğrenmek büyük dert. Çıldırtır insanı, hüzünlendirir, gözlerini bağlar, ağzını kapar. Eğer tam olarak öğrendiysen susmayı, çığlıklarını bastırdıysan eğer, bir gece sabaha karşı bütün kapılarını kırıp yalnızlığını terk edeceksin. Özgür olmadığında insan yaşamıyor. Özgürlüğe koşacaksın büyük adımlarla… Cennet Eylül DURMAZ9/D 400 BİR DUVAR GİBİ

Yeni bir güne yeni bir sayfa açmakla başladım. Öncesinde bütün olanları unuttum vebugün yeniden doğdum. İşe güzel bir kahvaltı yapmakla başladım. Atmosferin nefis havasınısolumakla devam ettim. Açıkçası sokakta gördüğüm her yeni yüz için mutlu oldum ve insanlara iyi temennilerde bulundum. Yapmaktan hoşlandığım ve şimdiye kadar isteyip de yapamadığım şeyleri yapmaya koyuldum. Artık yeni bir ben vardı ve yeni beni tanımaya çalışıyordum. Hayatta olan olumsuzluklar, aslında bizim için birer fırsattır. Bir daha bu olumsuzluklarla karşılaşmamamız ve tekrarlamamamız için tabi tutulan bir sınavdır. Zaten de hayat bir sınav değil midir? Bu yüzden hayatta bütün olumsuzluklara göğüs gererek yeniden, yeniden ve yeniden doğmalıyız. Asla yılmadan, pes etmeden savaşmalıyız. Kim bilir ki (Allah’tan başka) önümüze nelerin çıkacağını, nelerin yaşanacağını? Unutmayın ki güçlü olun bir duvar gibi. Sımsıkı hayata tutunun ve bir daha hiç bırakmayın…

ANNEME…

Bugün mevsimlerden ilkbahar,Ama ters giden bir şeyler var,Çiçekler soluyor, ağaçlar yaprak döküyor;Yoksa onlarda mı yasını tutuyor?

22

Page 23: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Bugün yağmur yağıyor, Yoksa benim yerime mi ağlıyor?Rüzgârın uğultuları,Benim çığlıklarımla boy ölçüşüyor!

Güneş hiç doğmamış gibi,Etraf zifiri karanlık.Sesin çığlık gibi kulaklarımda,Siman her an gözümün önünde.

Güneş tekrardan doğsa,Çiçekler yeniden açsa,Etraf günlük güneşlik olsa,Her şey seninle yeniden başlasa…

Çiğdem DEVELİ 9/E 534

ALAY

Kapkara yüzüne baktığım deniz Sordu bana:-Koyayım yanına hemen şimdi, ister misin?Ne yapacaktım,Heyecandan bitkin“İsterim.” dedim.

Deniz sanki ciddiydi.“Ama sadece beş dakika, sonra karışacaksın derinliklerime, ister misin?”Tereddüt eder miydim?“İsterim.”Ben hiçbir ikramı böyle gönüllü kabul edemezdim.Sanki tam susuzluktan ölecekken,Evren dolusu su teklif etti bana biriKi ben zaten ölürdüm oracıkta.Ellerin, kokun, sesin ve hatta gözlerinSağ koyar mıydı beni?Güneşle dip dibe nasıl eriyip bitmezdim?

Sustu deniz, ses yok.Hala üşüdüğüme göre sen de yoksun.

23

Page 24: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Anladım ki karşımdaki denizden gelmiyormuş bu ses,Açtığın büyük boşluktan yer bulupİçime dolan denizdenmiş bu ses.Alay etmiş yine benle, ne olsun.

Hayal kırıklığından bitkinKalktım ayağa,Senin olmadığın her yerden,Kendime gidecek bir yer seçtim.Gittim.

Ali Emre CEYLAN 12/F 852

YİNE YARIM KALDI ŞİİRLER

Yine yarım kaldı şiirler,Dökülmedi dudaktan son kelime.

Dökülmedi, bırakamadım üzerimdeki ağır yükleri,Bırakamadım bana acı veren ateşi.

Yine yarım kaldı şiirler,Yine söyleyemedim iliklerimi gün gün eritenleri,

İçin için yansam dahiBilemedim sevenin kıymetini.

Yine yarım kaldı şiirler,Daha bitmedi Ümmü’nün çilesi,

Bitmedi derde derman arayanların dileği,Bir türlü öğrenemedim bardağı kırıp dökmeyi.

Yine yarım kaldı şiirler,Hiçbir zaman susmadı yüreğin sesi.

Atmayı unutuncaya kadar,Yine yuttu söyleyeceklerini,

Bir tek konuşmakta bulamadı cesareti.

Yine yarım kaldı şiirler,Ne desen ne yazsan boş.

Evet, evet ben de o boşlukta kayboldum yine.

24

Page 25: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Ümmü SEYREK 12/E 159

OSMAN

Osman neşeyle evinden ayrıldı. Güneş aydınlık yüzünü daha yeni göstermeye başlamıştı ve Osman’ın içinde ayrı bir sevinç vardı. Her zamanki sevincinden ayrı bir sevinç…

Yola koyuldu. Her zamanki gibi ilk önce yaşlı ağacın altındaki banka oturdu ve düşüncelere dalmaya başladı. İlk olarak kendi hayatını düşündü. Düşünüyordu ama hayatında düşünecek kimsesi kalmamıştı. Bir anda aklı annesine, babasına, abisine ve daha doğmamış kardeşine gitti. Bütün ailesi trafik kazasında ölmüştü. Osman şanslıydı. Çünkü o gün o arabada o yoktu ama o kendini hiç şanslı hissetmiyordu. Hatta bazen keşke ben de o arabada olsaydım diyordu. Şu anda

25

Page 26: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

babaannesiyle dağların tepesinde, ıssız, mavi renkte bir evde yaşıyordu. Osman’ın hiç arkadaşı yoktu. Aslında var… Osman her sabah tavuklarla, koyunlarla, keçilerle oynuyor, onlarla arkadaş oluyordu. Osman tam bunları düşünürken birinin omzuna dokunmasıyla hayalleri bir anda bölündü. Osman korkuyla gözlerini açtı ve karşısında kendi yaşıtlarında üzülmüş bir şekilde önünde duruyordu. Osman çocuğun kim olduğunu ve niye üzgün olduğunu sordu. Çocuk da kaybolduğunu ve ailesini bulamadığını söyledi. Osman da çocuğu aldı ve evlerine götürdü. Çocuğun adı da Ali’ydi. Evde oturup bir şeyler yedikten sonra Ali’nin ailesini aramaya başladılar. Akşama kadar aradılar ve bulamadılar. Osman’ın babaannesi de bugün burada kalsın olmasa yarın kasabaya gideriz, oradan da ailesine ulaşırız, dedi. Saat bayağı ilerledi ve herkes yatağa çekildi. Tam o sırada eve doğru yaklaşan bir ışık göründü. Ali hemen uyandı ve bunların ailesi olduğunu söyler söylemez dışarı fırladı. Hemen ailesine sarıldı. Osman aileyi içeri aldı. Çay içtiler ve Osman ve babaannesine teşekkür ettiler. Osman dayanamayıp sordu; Burayı nasıl buldunuz ? Ali’nin ailesi de “ Bizim Ali’yi kaybettiğimiz yer buraya çok yakındı. Biz de burada bir ev görünce baksak iyi olur.” dedik. Ali’nin ailesi yaptıkları iyilik karşısında Osman ve babaannesine yeni bir ev alabileceğini veya onları da yanlarında götürebileceklerini söylediler.

Osman da der ki: “ Bu dünyada her şey paradan ibaret değildir. Para olmadan da insan mutlu olabilir. Fakat insanın ailesi yanında olmayınca kendini mutlu hissedemez. Şimdi de sen dinle Ali: “Ailenin yanından sakın ayrılma ve onların kıymetini bil. Bil ki sonradan kaybedince pişman olmayasın!

Ezgi YILDIRIM 9E 688

PES ETME Osman, neşeyle evinden ayrıldı. Güneş aydınlık yüzünü daha yeni göstermeye başlamıştı. Bugün de azim edip, çalışıp, bir gariban anasına ve bacısına ekmek parası getirecekti. Aslında daha on üç yaşındaydı Osman yani okula gitmesi gerekiyordu. Ama okula gitse anası, bacısı evde aç kalacaktı. Her gün kâğıt topluyordu. Gazete, karton, işe yaramaz daha birçok kağıt...Toplayıp satıyordu ama satın aldığı para bir somun, iki yumurta ve az biraz peynire zor yetiyordu. İyi ki Bakkal Rasim insaflıydı. Bazen yumurtaları üçlerdi. Osman’a da destek çıkmayı istiyordu ancak Osman kabul etmiyordu. Bir gün kâğıt toplarken bir yazarın yazmaya nasıl başladığını(sadece başlık bölümünü okuyabiliyordu o da bir iki yıl okula gittiği için)okudu. Ancak devamı da vardı ve çok heyecanlanıyordu. Bakkal Rasim tek

26

Page 27: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

tük de olsa bilirdi okumayı. Hemen ona koştu yazıyı okuttu. Yazarın ne zorluklarla en üst seviyelere çıktığını, o kış günlerinde bile soğukta otururken yazı yazdığını ve daha birçok şeyi…Osman zaten okumaya meraklı bir çocuktu ancak bu şartlar altında çok zordu. Rasim amca sanki bir teklif edecek gibi duruyordu. Osman bunu anladı. Rasim Amca : (yine aynı teklifi etti) Ben sana biraz da olsa okuma öğreteyim. Bak karşılıksız bir şey istemiyorsun madem o zaman şöyle yapalım; sabah dükkânı aç, sil süpür ondan sonra kendi işine bak. Akşam

gel beraber bir iki kitaba göz atalım sonra dükkânı kapatır gidersin. Yani ben sana okuma öğreteceğim sen de bana yardım edeceksin anlaştık mı?Osman biraz kem küm etse de ürkek bir tavırla kabul etti, belli etmedi ama çok sevinçliydi. Günler böyle akıp gidiyordu. Beş haftayı geride bırakmışlardı. Osman öyle güzel okuyordu ki sanki yıllardır okuma yazma biliyordu. Böylelikle gündüz topladığı kâğıtlarda ne var ne yok hepsini okuyup Rasim amcasına gösteriyordu. Rasim Amca biraz sert mizaçlıydı ama Osman okudukça içten içe seviniyordu. Sonraları Osman bir şeyler yazmaya karar verdi.Her gün ne yaptıysa not alıyordu. Ama öyle masa lambalarındaki aydınlatmalarla değil, mumun ışığında; rahat sandalyelerde değil sobanın yanındaki minderde. Güç aldığı şey ise duvardaki çerçevede asılı duran babasının fotoğrafıydı. Öleli iki yıl olmuştu.

** Rasim Amca’nın durumu iyice fenalaşmıştı. Tabii Osman ona çok yardımcı oluyordu. Ne dese yapıyor, bir dediğini iki etmiyordu. Rasim Amca uyuyunca Osman ağlıyor onunla ilgili şeyler yazıyordu. Rasim amca uyanınca kendini iyi hissetsin diye gülümsüyordu.Böyle bir buçuk ay geçti. Bir sabah Rasim amca evinde ölü bulundu ve 1960’lardan kalma bir sehpanın üstünde el yazısıyla bir not bulundu. OSMAN’A yazıyordu üzerinde. Bir yandan Rasim Amca’nın elini tutup ağlıyor, bir yandan notu detaylıca okuyordu…“GÜÇLÜ OL, PES ETME YAZMAYA DEVAM. AKLINA BİR ŞEY GELMİYOR MU? YILDIZLARA BAK AY’A BAK; MUTLAKA GELİR. YİNE Mİ GELMİYOR? O ZAMAN İÇİNDEKİ SENİ ORTAYA ÇIKAR İŞTE ŞİMDİ DEĞİL AKLINA GELMEMEK, DESTANLAR YAZARSIN… Bu arada sen yardım kabul etmezsin ancak yazdığın şeyleri basmanı istiyorum. Hani bizim arka sokaktaki kasap var ya ona para bıraktım, çok bir şey değil kitabını bastırırsın bir iki ayda rahat edersin. Sana vasiyetimdir ki, kitabını bastır, basıldığı gün kitabınla mezarıma gel oku. Ben seni yine yine yine dinlerim. Dediklerimi unutma… GÜÇLÜ OL, PES ETME… RASİM AMCAN “Bu cümleyi bitirir bitirmez PES ETME yazısının üstüne kocaman bir gözyaşı düştü, bir iki saat Rasim Amca’ya bakakaldı. Küçük kız kardeşi buldu onları… Aradan on beş gün geçti. Kitabını bastırdı. Kitabının adı “PES ETME” oldu ve başında “RASİM AMCA’MA İTAFEN” yazıyordu. Kitabı aldı mezarlığa gitti ve kitabı akşama kadar defalarca okudu… Ayyüce KARAÇAM 9E 556 KLASİK TÜRK EDEBİYATI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Klasik Türk edebiyatı, 13. yüzyılla 20. Yüzyıl arasında var olmuş, kadim bir medeniyetin imbiklerinden süzülmüş bir edebiyattır. Türk milletinin kültürel tarih yolculuğu içinde en güzel biçimde inşa ettiği bir sanat evi, cihanşümul Osmanlı devletinin kendi kültür ve sanat lisanıyla dünyaya haykırısı ve asırlarca üç kıtaya değil koca bir dünyaya hükmetmiş, yönünü hep ışığa çevirmiş, varlığından herkesin memnuniyet duyduğu bir medeniyetin söz ve mana varlığıdır Klasik Türk edebiyatı.

27

Page 28: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi’nin sanat sahasında ete kemiğe bürünmüş halidir ve cihana Adli’ce (Yıldırım Beyazid), Avni’ce (Fatih Sultan Mehmet), Muhibbi’ce ( Kanuni Sultan Süleyman) sesleniştir. Anadolu’nun Moğol istilalarına karşı Hoca Dehhani’nin ağzıyla bir varlık avazıdır ki bu avaz, Klasik Türk edebiyatının son büyük şairi Şeyh Galip’in kulağına çalınan ve aksi hala kulaklarımızda çınlayan gönül dünyamızın hücum atının kişneyişidir. Eski değildir Klasik Türk edebiyatı; eskimeyendir, eskitilemeyendir. Eskitilemeyecektir de. Her türlü eskitme çabasına Nesimi, Fuzuli, Baki, Muhibbi, Nef’i, Nedim, Şeyh Galip ve daha nice erbab-ı kelamla klasik cevabını verecektir. “Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz

Biz neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz” diye seslenen Nabi ile büyük bir medeniyetin tarih içinde elde ettiği geniş tecrübenin adeta adresini verecek ve muhtaç olduğumuz kudretin kaynağını başka yerlerde aramanın abesle iştigal olduğunu ilan edecektir.

Türk sinemasında bir klasik haline gelen ve değişik zamanlarda yeniden çekilen Hababam Sınıfı filminde “kış geliyor çek hocam yorgan yorgan üstüne” gibi ifadelerle lisanı, anlamı ve kullanılan ölçüsüyle (aruz ölçüsü) ötekileştirilmeye çalışılan Klasik Türk edebiyatının sevilmesi ve anlaşılmasının önündeki en büyük engel, bu çeşit peşin hükümler ve sağlıklı olmayan yaklaşımlardır. Kaldı ki bahsi geçen beyit, Rasih’in

“Süzme çeşmin gelmesin müjgan müjgan üstüne Vurma zahm-ı sineme peykan peykan üstüne” ,

(Ey sevgili! Gözlerini süzme ki, kirpik kirpik üstüne gelmesin; böylece bağrımda ‘gönlümde’ açtığın yaraya ok üstüne ok atmış olma ‘üst üste kirpikler; üst üste ok demektir’.)

diye başlayan bir gazelinden alınmıştır ki bu şiir, bu milletin muhteşem bir edebiyatı olduğunu tek başına ispat edebilecek şiirlerden biridir.

Elbette Klasik şiirin dili bize sözlüğe bakma zahmeti verebilir. Divan şiiri kelime ve kavramlar dünyasının zengin hazinesini bize açtığı, açabildiği takdirde, bunun düşünce ve sanat hayatımız bakımından ne büyük bir kazanç olabileceğini düşünmek gerekir… Kültür semamızın kaybolmuş parıltılı yıldızları tekrar görünecek ve bizim dilsizliğimize dil, yaremize belki ilaç olacaktır. Hafızamız güçlenecek, düşünce dünyamızın ışıkları yanacak ve hayat bahçemiz bin bir çiçekle donanacaktır ve bize şu hakkı teslim etmek bir görev olacaktır:

Klasik edebiyat, hayattan kopuk, dili anlaşılamayan soyut bir edebiyat değildir. Güzelin değil, güzelliğin peşine takılarak çağlar ötesine seslenmenin de yolunu bulan bu edebiyatın, kendini anlamak isteyen, tarihini ve kültürünü seven, kendine saygılı insanlara ihtiyacı olduğu aşikârdır.

Açıl bağın gül ü nesrini ol ruhsarı görsünler Salın serv ü sanevber şive-i reftarı görsünler”

28

Page 29: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

(Bağın gülü sen yüzünü aç da o güzel yanağını görsünler; salın salın da servi ve çam senin o yürüyüşünü çalımını görsünler.) diyen Baki ve,

Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş sana

(Nezaket, kuyumcuların altını tel halinde incelttiği araçtan (haddeden) geçerek senin boyunu

posunu oluşturmuş. Şarap, şişeden süzülerek yanağındaki allığı oluşturmuş.)

Bûy-ı gül takdir olunmuş nâzın işlenmiş ucu

Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

(Gülün kokusu damıtılmış, nâzın ucu mendil gibi işlenmiş; biri huyunu biri mendilini

oluşturmuş.)

diyen Nefi, yaşadığı dünyayı sınırlandırmayan ve insan hayalinin sınırlarını zorlayan Klasik Türk edebiyatının güzellik anlayışındaki inceliği ortaya koyarlar.

Gönül dünyaları tevazu dolu, hayal dünyaları sınırsız, sözleri ölçülü, medeniyetleri muhteşem, nidaları gür bir sanatkârlar topluluğunu göğsünde barındıran Klasik Türk edebiyatını anlamaya çalışmamak; bu toprakların, bu inancın ve bu milletin öz malı olan bu edebiyata hak ettiği değeri vermemek en basit ifadeyle kadir kıymet bilmemek olur.

11.12.2013

Ali ŞAHİN Edebiyat Öğretmeni

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Okulumuzun edebiyat öğretmeni Bengü Tuğba DÖVER ve öğrencilerimizin katkılarıyla 24 Kasım Öğretmenler Günü ile ilgili şiir ve kompozisyonlar hazırlanmıştır.

29

Page 30: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Merhaba Başöğretmenim, Öğretmenlerimin öğrettiği her kelime, senin sayendedir. Onlar sadece öğretmenim değil, senin yolunda birer meşale tutan, tuttuğu meşaleyle bizi aydınlatan, aydınlattığı yolda elimizde yine senin yolunda meşale tutmayı öğretenlerdir aynı zamanda. Ve asıl önemli olan matematikten önce saygıyı, kimyadan önce sevgiyi öğrettiler. O yüce insanlar sayesinde alfabeden hemen sonra senin adını yazmayı, okumadan sonra da yaptıklarını, hayatını okuyup anlayıp saygı duymayı öğrendim. Bu senin başarın Atam. Bu, senin öğretmenlerinin başarısı. Bu, senin mirasın.

Bugün de 24 Kasım Öğretmenler Günü. Mirasını kutluyoruz. Sizin yolunuzda meşale tutmak için sabırsızlanıyoruz. Bu yüzden bütün öğretmenlerime sonsuz saygı duyuyorum.

Onur, bence bir kelime bile öğretebilmek. Hani siz demişsiniz: '' Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.'' diye, rahat uyu Atam.

Öğretmede eksik kalan hiçbir şey yok. Size olan saygımı ve sevgimi bana öğretilen kelimelerle anlatamam. Bütün öğretmenler eminim ki bugün öğretmen olmanın verdiği o koyu mutluluğu yaşıyordur.

Umarım bir gün biz de yaşarız ve umarım bugün bunları yazan ellerim bir gün tahtaya da bir şey yazar.

Teşekkürler Başöğretmenim.

Ahsen TAŞ 10/F 262

KANATSIZ MELEKLER

“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum. Bütün çiçekleri getirin buraya. Öğrencilerimi getirin, getirin buraya.’’ demiş mısraları derin duygularla yoğururken şair ve eklemiş her bir

30

Page 31: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

kelimeyi ince ince satırlara dizerken, “Son bir ders vereceğim onlara. Son şarkımı söyleyeceğim. Getirin, getirin... Ve sonra öleceğim.’’

Kanatsız melek tabirini kullanacaksam evvela burada kullanmalıyım. Burada, bu satırlarda, bu sade beyaz parşömen kâğıtta. Henüz safken öğretmenimin irfanı gibi yahut bir ilkokul çocuğunun önlüğünün bembeyaz kolalı yakaları gibi… Demeliyim ki ben ömür boyunca alnı açık, başı dik yaşamayı öğrendim ve bir de matematik öğrendim belki, Türkçe öğrendim.

Benim öğretmenim, öğretenimdi; yüreğinin kapılarına kilit vurmazdı hiç. Hastasını hayatta tutmak için canla başla uğraşan bir hekim misali… Belki bazen uykusuz, belki bazen yorgun, gözleri kapanmakta. Fakat hep bir çiftçi gibi tarlalarını gözetmekte, sebzesini meyvesini her gün sulayıp, büyütme derdinde. Bazen çocuğunun başında bekleyen bir anne, bazense koca bir her şey.

Şu an yazabiliyorsam eğer bunları, düşüncelerim benliğimden bu satırlara nakış nakış dökülebiliyorsa eğer, hepsi senin tane tane toprağa işlediğin tohumların çiçek açma zaferidir. Her biri farklı kokan rengârenk yüzlerce çiçeğin ulu zaferi…

İşte bu yüzdendir ki hep derim; öğretmenlik en kutsal meslek. O bir öğretme sanatıdır. Nasıl sanatçı eserlerini sunarsa topluma, öğretmenin eserleri de öğrencileridir. Her biri bir sanat eseri değerinde özgün ve özgürdür. Her biri paha biçilemez.

Öğretmen, bir milletin can damarıdır. O yüzdendir ki büyük önder Atatürk, “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” demiştir. Hayat serüvenimizin büyük emekçilerine saygıyla sesleniyorum. “Öğretmenler gününüz kutlu olsun.”

Nice çiçekler daha yetiştirmeniz umuduyla… Yasemin AYDIN 11/G 302

İLKLERİM

Yedi yaşımda başladım ilklere, Annemden ayrıldım birkaç saatliğine,

31

Page 32: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Sonra küçük bir topluluğa karıştım,Kaybolacağım diye korktum.

Yedi yaşımda başladım ilklere,İlk kez elimden tuttu öğretmenim, sıkıca,

Ben nazlandım o sineye çekti.Ben ağladım, o bana yalnızlığı anlattı.

Yedi yaşımda başladım ilklere,Bilmiyordum adımı bir satıra yazmayı,

Söyleyemiyordum daha yaşımı,Henüz öğrenmemiştim A' yı B' yi.

Yedi yaşımda başladım ilklere ve sonlara,Kara tahtaya yazdığınız her şeyi,

Hatırımda bıraktığınız onca anı ve bilgiyi ,Şimdi biliyorum öğretmenim.

Öğrettiğiniz her harf için,Öğrettiğiniz her rakam için,

Öğrettiğiniz her şey için öğretmenim,Saygıyla önünüzde eğilerek teşekkür ediyorum.

Zeynep ÇELİK 11/G 627

BİR ÜLKENİN IŞIKLARI

32

Page 33: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Bir çeşit şiirdir hayat. Ölçüsünü, kafiyesini uydurmaya çalıştığımız, tema değiştikçe başa döndüğümüz, hep bir arayış, hep bir çabadır hayat. Büyük bir boşluğun ortasında kalır gibi oluruz. Hiçbir yer meskenimiz olmaz. Dikiş tutmaz bazen hayat. Başlamak, sürdürmek ve bitirmek… Hayat bu üç kavramdan ibaret değil midir? Başlangıçlar. Bitişler… Unutulmayanlar, anılarsa bu anlam derinliklerinin birer alt kümesi. Mürekkebin kağıtta bıraktığı iz gibi hafızamızın bir yerlerinde daimi misafirlerimizdir öğretmenlerimiz. Her gün gördüğümüz, seslerini duyduğumuz, yıllarca ekmek teknemizin yükünü omuzlayan öğretmenleri 24 Kasımlara sığdırmak çok zor. Çünkü her gün onlara olan borcumuz öyle birikiyor ki…

Henüz hayatın çorak topraklarında yürümeyi bilmezken tanıdık onları. Minik kalplerimizdeki heyecanın sahibi, kağıttan gemilerimizin kaptanı, hayallerimizdeki özgürlük kuşunun kanatları oldular. İşte bu yıllarca sürüp gidecek bir serüvenin başlangıcıydı.İnsanın hayatta ilk öğrendiği duygu güven duygusudur. Yürümeyi öğrenmeye başladığımızda anne ve babamıza güveniriz düşmemek için. Ellerini tutarız, ulu bir çınara dayanır gibi güvenle dayanırız onlara. Sonra bu ellerin yerini öğretmenlerimiz alır. Hiç fark etmeyiz farklı ellerden destek

aldığımızı. Çünkü aynı sıcaklık, aynı telaş, aynı koruma iç güdüsü…

Öğretmenler soğuk bir kış gününde bizi ısıtan bir ceket, ıssız bir adada hayatımızın devamı için gerekli olan yiyecek ve sıcak bir çölün ortasında hayat kurtaran su misalidir. Öğretmenler bir ülkenin gece bile batmayan akşam güneşidir. Bilmediğimiz bir yolun en bilgili rehberleri, kaybettiğimiz yolun pusulasıdır. Durağında beklediğimiz hayat treninin makinistleridir ya da bu treni kaçırmamamız için bizi uyaran bir görevli… Manevi anne babalarımızdır onlar. Kış bahçemizin solmayan çiçekleri, ağzımızın tadı tuzudur onlar.

Öğretmenler hayatımızda öyle çok var ki; okulda, yolda sokakta, fikirlerimizde, mazimizde… Her gün yaşarız onları. Her gün yine, yeniden. Hayat şiirimizin birer motifidir onlar. Dudaklarımızın arasında yıllarca anacağımız birkaç dize, ufak bir melodi olacak bu. İzlerini kaybetsek de gönül penceremizin eşiğinden görünmez güvercinlerle görünmez mektuplar göndereceğiz onlara ve kalbimiz aşina bir duyguyla kaplanacak…

Fadime ERCAN 12/C 685

GEÇMİŞİM ve GELECEĞİM

33

Page 34: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Bir demir kapıdan annemle beraber içeriye giriyoruz. Önümde bir sürü penceresi olan

pembe bir bina duruyor. Binaya yaklaştıkça annemin elinden daha sıkı tutuyor ve ona daha

çok sarılıyorum.

İçeri girince tanımadığım, bilmediğim bir sürü insanla karşılaşıyorum. Kalabalığın

içinden yoluma devam ediyorum . Uzun bir koridordan geçiyorum. Panolarda birkaç resim ve

bir türlü anlam veremediğim yazılar karşıma çıkıyor. Eski tahta bir kapıdan içeriye giriyorum.

İlk gözüme çarpan sıralar oluyor. Eski yıpranmış, karalanmış sıralar… Koskoca yılların

yorgunluğunu üzerinden atamamış eski sıralar…Annemle beraber birinin üzerine oturuyoruz.

Etrafımdaki insanları tanımadığım için onlardan biraz çekinerek anneme sarılıyorum. Kapıdan

içeriye narin bir kadın giriyor ve bana gülümsüyor İşte o anda bu soğuk bina sımsıcak oluyor.

Zamanım burada çok güzel geçmeye başlıyor. Arada bir, küçük aksaklıklar oluyor tabi. Bu

narin kadın ise güneş gibi bizi aydınlatıyor, bize her gün farklı öğretiyor. Bu narin kadının

öğrettiği bilgi ve bize yansıttığı ışıklar

beni büyütüyor, bana yardımcı oluyor.

Zaman ilerledi ve okulun bitme

günü geldi. Artık bu beğenmediğim

soğuk duvarların bile dışına

bırakıyorlardı beni. Son defa arkama

baktım ve derin bir nefes aldım. Yıllar

sonra ise başta beğenmediğim ama

bana sonradan cennet gibi gelen bu

okulda öğretmenliğe başlıyorum.

Her şey bıraktığım gibi duruyor, duvarlar, sıralar, sınıflar... Kendime gelmek için derin

bir nefes alıyorum ve kapıdan içeriye giriyorum. Benden onları güneş gibi ısıtmamı isteyen

öğrencileri görüyorum. Onları bilgimle, ışığımla besliyorum. Hepsini büyütüyorum. Sonunda

karne günü geliyor ve arkama baktığımda bir çiçek gibi açmış öğrencilerim duruyor.

Ebru KÖKCÜ

11/F 633

34

Page 35: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

YURDUN ÇİÇEKLERİ

Bazen sert, bazen yumuşak, Bazen hırçın, bazen sakin, Ama bir gerçek var ki değişmeyen, Dünyayı dolaşsam bulunmaz eşin benzerin.

Güvercin gibi gider gelir, Yurdunun dört bir köşesine. Omzunda sorumlulukların, aklında öğrencilerin Dünyayı dolaşsam bulunmaz eşin benzerin.

Elimde tebeşir kara tahtada, Bomboş büyük bir halka çizmiştim sana. Elimden tutarak, sevgi ve kardeşlik yazmıştın ona. Dünyayı dolaşsam bulunmaz eşin benzerin.

Mum nasıl ki gecenin karanlığını aydınlatır, Sen de benim cehaletimi aydınlattın. Bilmem ki nasıl öderim senin hakkını, Dünyayı dolaşsam bulunmaz eşin benzerin.

O bir öğretmen ki paylaşır; bilgisini, sevgisini Onun elinde yetişir doktoru, mühendisi… Değerleri bilinmeli, onlar bu yurdun çiçekleri Dünyayı dolaşsam bulunmaz eşin benzerin.

Ebru AKYÜREK 11/F 762

35

Page 36: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY’U ANMA GÜNÜ

Okulumuzun edebiyat öğretmeni Bengü Tuğba DÖVER ve öğrencilerimizin katkılarıyla 12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ile ilgili mektup ve şiirler hazırlanmıştır.

Saygıdeğer şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a…

Sizi bilmekten ve okumaktan duyduğumuz onur ve şeref kelimelerle telaffuz edilemeyecek kadar fazladır büyük üstat. Bundan daha ağır basan ise sizinle aynı milletten olmanın verdiği gururdur. Siz iyi ki var olmuşsunuz ve bizim büyük temsilcimizsiniz.

Şahsım adına değil, yüce Türk milleti adına teşekkürü bir borç bilirim. Sadece şahsınıza değil, bu tarihimizi yazan başta ulu önderimiz olmak üzere bu millete canını verebilme şerefine nail olan tüm kahramanlarımıza ne kadar minnettar olsak azdır diye düşünüyorum. Bizler bugün hayatımıza sığdıramazken Türk milletinin ciltler dolusu kitaplara sığmayacak şerefli tarihini, siz on kıta ve kırk bir satır ile tüm dünyaya duyurabilmişsiniz.

İstiklal Marşımız bugün bizim için bir tarihi belge niteliğinde ve önemindedir. Tüm dünyaya sesimizi haykırabildiğimiz en önemli yolumuz ve aracımızdır. Gurur duyduğumuz bu marşımızda objektif bir biçimde tarihimizi anlattığınız için millet olarak karşınızda önümüzü iliklemek dışında sizler gibi çalışarak, emek vererek, başararak ve milletimizi, gençler olarak üst seviyelere çıkarıp teşekkür edebileceğimiz kanaatindeyim.

Sizin yolunuzda, dürüstlüğünüz, çalışkanlığınız, azminiz ve zekânızla hayatımızı şekillendireceğinize Türk gençleri adına söz veriyorum. Örnek alınan insan, büyük şair, şeref ve onur kaynağımız Mehmet Akif Ersoy…

Bugün yazdığınız İstiklal Marşı’mızın kabulünün 93. yılı. Şu da ikinci sözümüz olsun ki, ne bu bayrak göklerden inecek, ne de bu marşı gururla söyleyen diller susacaktır.

Zeynep Rengin ATEŞ 10/F 840

36

Page 37: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Sayın Mehmet Akif ERSOY,

Yokluğunuzun yetmiş sekizinci yılında size bu satırları adamak şahsım için büyük bir şeref doğrusu. Büyük bir millet adamı, büyük şeyleri hak eder. Malum, sizin gibi tarihi bir şahsiyete gelişigüzel şeyler yazmak olmaz. Özellikle yazdığınız her satırdaki anlam büyüleyiciliğine bakıyorum. Hiçbir şiir milli mücadele ruhunu bu kadar muhteşem anlatamazdı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ana temellerinden birisi sizin kaleminizden döküldü kâğıtlara. Kelimelerle oynamayı en mükemmel şekilde başardığınız gibi, can alıcı üslubunuzla Türk ulusuna en yaraşır bağımsızlık marşını hediye ettiniz. Fark ettiğiniz üzere efendim, hediye ettiniz dedim. Siz Türk milletine bir istiklal yazgısı hediye ettiniz. Öyle köklü bir yazgı ki, ilelebet hatırlanacak. Gururla, onurla Mehmedimin kanını süsleyecek bu ölümsüz hatırayı kim silebilir? Cevap için bu kilit satırlar geliyor aklıma :“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!” Bu sözleri her duyduğumda gurur duyuyorum Türk olmaktan, Mehmet Akiflerin, Mustafa Kemallerin torunu olmaktan…

Anadolu’nun bağrındaki yaralar, Milli Mücadele ruhunun gücü ancak bu kadar sağlam anlatılabilirdi. Ve bu hediyeye karşılık hiçbir ücret kabul etmemeniz de cabası. Şimdi ulu marşımız dünyanın her yerinde yankılanıyor. Her yerde bize güç katıyor, milli benliğimizi her dakika daha da sağlam yapıyor.

Bayrak İstiklal Marşı’nın coşkusuyla mavi göklerde dalgalandıkça, sizi hatırlayacağız. Siz ki bir milletin milli ruhunun başyapıtlarındansınız. Kim silebilir sizi, kim unutabilir?

Ve bugün günlerden 12 Mart. Yaşasın bağımsızlık, yaşasın hürriyet inancı, yaşasın İstiklal Marşı. Ebedi ulusal serüven ışığımızdır marşımız. Bizimle doğmuştur, bizimle ölecektir. Biz yaşadığımız sürece bu yüce marş eşliğinde şanlı bayrağımız dalgalanmaya devam edecek. Size söz veriyoruz.

Ruhunuz şad olsun.

Yasemin AYDIN 11/G 302

37

Page 38: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Büyük Şair,

93 yıl önce Ankara soğunda kısık bir gaz lambasının yaydığı o ince ışıkla, sırtınızda tek paltonuz ile akşam vakti soğuktan titreyen eller ile yazıldığını düşünürüm bu şiiri hep. Hayallerimde böyle bir tablo ile o şiirin her kelimesinde atan kalbim, hafif ıslak gözlerim ve içimi saran gurur duygusu…

Tattırdığınız beni benden alan bu hisler gurur duygumu ateşliyor kendi dünyamda. Ardından mutluluk kovalıyor ve sizin gibi büyük bir şairin iyi ki var olduğuna şükrediyorum. Gökyüzünde, yerde, evlerin ışıklarında, yıldızlarda bu şiirin her bir dörtlüğü geliyor aklıma ve sonra her yer kırmızı bir renge bürünüyor benim için. Her yer adeta bayrak oluveriyor. Tarih kitaplarında yazan onlarca sayfa onlarca bilgi var, ben hepsini İstiklal Marşı’nda buluyorum. Tarihimi, atamı, kim olduğumu, nerden geldiğimi hatırlatıyor bu şiir bana. Şu an gözlerim kapalı düşünürken sadece atan kalbimin atışları var. Sizi nasıl övsem, size nasıl teşekkür etsem zihnimde ise sadece bunlar var. Ama bir yol bulamıyorum, kelimeler bile benim için kifayetsiz kalıyor; ama biliyorum ki tek başıma minnet duyuşlarım yetersiz; ancak millet olarak bu marşa sahip çıktığımızda size teşekkürün en güzelini edebiliriz.

Milletimize gurur duygusunu hissettiren, bizim bugüne sahip olmamızı sağlayan siz büyük üstada teşekkür ediyorum…

Ve titreyen ellerimle, pır pır atan kalbimle yazdığım bu mektubu sonlandırıyorum.

İrem Su ÖKTEN 10-F 842

38

Page 39: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

DALGALANSIN ŞANLI BAYRAK YAZIYOR MEHMET AKİF

Seninle başlıyoruz haftaya, Yazıyor Mehmet Akif, Gururla söylüyoruz ayakta. Bir marş yazıyor Sen de varsın her baktığımızda, Bu vatan ve bu millet için. Dalgalanan o şanlı bayrağa.

Yazmakla kalmadın marşımızı, Yazıyor Mehmet Akif, Hediye ettin mısralarını. İstiklal Marşı’nı yazıyor Ne güzel dökmüşsün hislerini; Bu milletin istikbali için. Var mı ki başka eşi benzeri ?

Okundu Mart’ın on ikisinde, Yazıyor Mehmet Akif, İşledi herkesin yüreğine. Bu vatana yazıyor Anlaşıldı Âkif’in hisleri, Bu vatan için. Anlaşıldı istiklâlin değeri.

Yazmak zor değildi onun için, Yazıyor Mehmet Akif, Yazmıştı Türk milleti için. Verilen canlara yazıyor Son olsun milletimiz için, Bu vatanın evlatları için. Dönmeyelim o günlere ya Rab!

Yine, yeniden geldi Mart ayı, Yazdı Mehmet Akif, Tekrardan yaşadık o anları. Kabul oldu 12 Mart’ta, Yaşatmasın bir daha Hak! Kabul oldu İstiklal Marşı. Dönmeyelim o günlere ya Rab!

Hurşit Hakim AKÇAER Sefa İÇEN 10/D 224 10/D 126

39

Page 40: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

İSTİKLAL

Savaşın çetin yıllarında, milletin zor anlarında;Ne kahramanlıklar görüldü istiklal yolunda.

Cesaretti aşımız, istiklaldi marşımız;Bu vatan bizimdir, ak çıkar alnımız.

Bu millet için canını vermiş asker,Çekiliyor düşman, sayende birer birer.

Zaferlerle doldurdu tarihini bu millet,Asildir kanımız, düşman öğrenecek elbet.

Değerlidir vatanımızın, her bir karışı;Okundu bugün Mecliste, Mehmet Akif’in marşı.

Yazıyor her satırında milletçe başarımızı,Kazanıyoruz her seferinde İstiklal Savaşımızı.

Bir elimizde hürriyet, diğerinde istiklal;Bugün dalgalanıyor gökte, şanlı yıldız ve ay.

Bugün şanlı marşın 93. yılı,Okunuyor her yerde İstiklal Marşı.

Ömer Faruk KURA 10-F 323

40

Page 41: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

MEHMET AKİF ERSOY BUGÜN GÜNLERDEN 12 MART

Göklerde parlayan yıldızlar, Bugün günlerden 12 Mart, Yerdeki tek bir damla kan. Bugün bağımsızlığımızı kanıtladığımız gün. Bayrağa yansıyan en büyük can, Marşımızı en büyük coşkuyla, İstiklali anlatan “Mehmet Akif Ersoy”. Tüm dünyaya duyurduğumuz gün.

Şu gök kubbe şahit olsun ki, Bugün günlerden 12 Mart, Hür yaşar bu bayrak. Vatanımız uğruna kan dökmüş askerlerin. Canına can katar toprak, Çabalarının en güzel biçimde, İstiklali anlatan “Mehmet Akif Ersoy”. Yazıya döküldüğü gün.

Diller lal olmuş, Bugün günlerden 12 Mart, Kalpten çıkar her bir söz. Bugün sesimizi tüm dünyaya duyurmak için. Hür der ulus hür yaşar bu vatan, Tek bir beden olup aynı anda, İstiklali anlatan “Mehmet Akif Ersoy”. Bağımsızlığımızı haykırdığımız gün.

Eller açılmış semaya, Bugün günlerden 12 Mart, Tek istek olmuş aziz vatan. Uğruna can vererek, Kurtuluşun simgesidir bayrak, Kazandığımız bu vatanın İstiklali anlatan “Mehmet Akif Ersoy”. Marşını en büyük coşkuyla seslendirdiğimiz gün

Öznur KURUOĞLU Rabia ERGİN 10/D 841 10/D 499

41

Page 42: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

İSTİKLAL ATEŞİ

Cepheden cepheye koşarken,Son nefesimizi verirken,Düşürmeyeceğiz dilimizden,Sönmeyecek yüreklerden istiklal ateşi.

Bağımsızlıktı tek isteğimiz,Marşımızla alevlendi yüreklerimiz;Seninle geçtik boğazları, denizleri.Sönmeyecek yüreklerden istiklal ateşi.

“Korkma!” diyordu dizelerinde,Güç veriyordu askere, millete.Ezberledik tek tek dizelerini,Sönmeyecek yüreklerden istiklal ateşi.

Ezelden beridir hür yaşadık, hür yaşayacağız.En büyük zaferimizdir ulu marşımız.Fethedeceğiz nice yürekleri,Sönmeyecek yüreklerden istiklal ateşi.

Ölmedin! Yüreğimizde yaşatacağız seni,Dilimizden düşürmeyeceğiz dizelerini.Yetiştireceğiz nice Akifleri,Sönmeyecek yüreklerden istiklal ateşi.

Mehmet BADAS 10/D 783

42

Page 43: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

Fizik ve Teknoloji Modern dünyanın etkili bir elemanı olan fizik, teknolojik alandaki gelişmelerin de adeta orijini durumundadır. Teknolojideki gelişmeler, büyük ölçüde fizik alanındaki gelişmelere bağlıdır. Fizik alanındaki gelişmeler, duyarlı insanlar vasıtasıyla teknolojiye aktarılır ve toplumsal hayat kolaylaştırılmaya çalışılır. Bu, bugüne kadar hep böyle süregelmiştir.

Örneğin, İsviçre ile Fransa sınırında kurulan ve Dünya’nın en büyük hadron çarpıştırıcısı olan CERN de, yapılan çalışmalar sonucu birçok teknolojik gelişme sağlanmıştır. Bu çalışmalarda Süper iletkenlik, malzeme bilimi, nano teknoloji, bilgisayar, World Wide Web (www), tıpta teşhis ve tedavi uygulamaları ve daha birçok teknolojik alanda gelişmeler sağlanmıştır. Görüldüğü gibi fiziğin teknolojiye olan katkısı açıkça ortadadır. Fakat bu durum fiziğin teknolojiye olan bağlılığını gizleyemez. Ancak teknolojik

gelişmelerin temel dayanağı, fizik alanındaki gelişmeler olduğundan, böyle bir bağlılık çoğu zaman göz ardı edilir. Bu durum teknolojiye yapılmış bir haksızlıktır. Çünkü teknolojik gelişmeler sayesinde yapılan ve bilimdeki araştırmalara yardımcı olan araç ve gereçler olmasaydı, fizik alanındaki gelişmeler bugünkü düzeye çıkamazdı. Örneğin Hollandalı bir gözlük üreticisi olan Hans Lippershey 1608 yılında ilk teleskobu icat edip, Galileo Galilei’nin 1609 yılında kullanması Evren hakkındaki birçok soruya yanıt bulunmasını sağladı. Bilgisayar teknolojisinin işlemleri daha hızlı ve doğruya daha yakın yapması da fiziğin gelişimine katkısı olmuştur. Bugün Dünya’nın her yerinde faaliyet gösteren fizik laboratuvarlarının da teknolojik aletlerden oluştuğunu unutmamak gerekir. Kısacası fizik alanındaki gelişmeler ile teknoloji alanındaki gelişmeler birbirini tamamlamaktadır.

İlhan GÜLLÜ Fizik Öğretmeni

43

Page 44: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

TÜBİTAK BİLİM FUARI

Okulumuzda gerçekleştirilen Tübitak Bilim Fuarında 14 danışman öğretmenimiz ve 67 öğrencimiz görev aldı, 40 projemiz sergilendi.

44

Page 45: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

OKULUMUZUN SPOR ETKİNLİKLERİ

Okulumuzun Beden Eğitimi öğretmenleri Necat ARSLAN, Semih Serdar UĞURLU ve Hakan Şefik YENİ’nin katkılarıyla spor etkinliklerimiz devam etmektedir.

45

Page 46: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

46

Page 47: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

KARDEŞLİĞİN TÜRKÜSÜ Dağın birine çıksanız dokunabilir misiniz gökyüzüne? Mesela yıldızlara salıncak kurup gönlünüzce eğlenebilir misiniz ya da gökkuşağının büyülü yolunda bulutlara yürüyüş yapabilir misiniz her sabah? Hayallerinize göz kırparsanız eğer önce taze bir esinti hissederseniz ciğerinizde. Oksijenin tazeliğini aldıkça her saniye bir adım fazla atarsınız. İşte o bir adımla kardeşliğe büyük bir adım atarsınız.

Elinizin altında duran, sayfalar arasına sıkışmış, katlanmış, derlenip toparlanmış, işaretlenmiş yaşamınızın trafiğinde spor ayakkabılarınızı hatırlarsınız. Her saniye o spor ayakkabılarınızın tabanının yere değmesini istersiniz. Yürürsünüz, koşarsınız, zıplarsınız. Çünkü mutluluğa, barışa ve kardeşliğe açılan bir kapıdır spor. Bu kapıdan defalarca girip çıkarsınız, önce sıkılırsınız. Yükü hep gelecek pazartesilere atarsınız. Sporun armağan ettiği hazzı hissettiğinizde o kapıdan son kez içeri girip kapıyı kilitlersiniz pasif yaşamın üstüne. İşte o zaman yeniden var oluşun ilk adımıdır.

Mutluluktur… Umudunuzu kaybetmiş, her şeyin bittiğini düşünürken son saniyede gelen bir gol, kimi zaman potanın içinden geçen hayaller, inançlar; bazense burun farkıyla bitiş çizgisinin diğer tarafıdır mutluluk. Ayakkabılarınız konuşur sizinle, “Koş.” der. Beyniniz sporun içine sığan o bin bir çeşit duyguyu kodlar kalbinize. Alnınızdan akan birkaç damla terin emeğine paha biçemezsiniz.

Bütün insanların ortak dilidir spor. Atılan bir adımdan kelimeler dökülür sanki. Tıpkı bilmediğiniz bir dilde şarkı dinlemek gibi… Sözlerini anlamazsınız ama her bir ritmi işlersiniz içinize nakış nakış ve sizinle o şarkıyı dinleyen bir başkası da aynı duyguları hissedecektir. Spor da böyledir. Dünyadaki herkesi konuk edebilir evine. Fiziksel farklılıkların önemi yoktur; çünkü spor bizim gönül bağlarımızı birbirine bağlar. İnsanlığa tek yürek olmayı öğretir. İnandırır, kazandırır. Hayat maratonunda düştüğümüzde bizi kaldıracak bir el verir. İmkânsızı ilk kez sporda deneyebilirsiniz. Hırsınız ve inancınız imkânın elverişliliğini unutur. İşte o zaman kazanmak zamanıdır…

Spor yaşamın ta kendisidir. Uzadıkça uzayan yollar, kardeşliğin türküsü, bir çocuğun gülümsemesindeki masumluktur. Bazense zeytin dalının yapraklarıdır spor. Kalplerin aynı ritimde çarpması, hayallere dokunmaktır. Bütün duyguları harmanlamaktır. Spor barış ve kardeşliktir. Fadime ERCAN 12/C 685

47

Page 48: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

PAYLAŞMANIN TADI Dostluğun, samimiyetin, paylaşmanın sıcaklığıyla attı mı hiç kalbiniz? Hiç hedef ve tutkuya yer veren tatlı mücadelelere şahit oldunuz mu? Duygularınız gurur ve coşkuyla eşlik etti mi size? Spordan bahsediyorum elbette, dünyanın dört bir yanından; din, dil, ırk gözetmeksizin kardeşlik, barış, huzur içinde bizleri bir araya getiren hayat maratonundan bahsediyorum. Bir amaç uğruna verilen mücadelede düşene uzatılan elin sıcaklığında gizlidir tutku. İnsan her daim mutlu olmalıdır, mücadelede kazanmak da vardır kaybetmek de. Önemli olan su gibi ekmek gibi muhtaç olduğumuz sevginin şüphesiz var oluşu olmalıdır. Mutluluk paylaşmaktır; sevinci, acıyı, hüznü, zaferi… Bir yarışta gözüne takılan çiçeğe bir başkasının da aynı gözle bakmasıdır. Kazanmak için kurulmuş pilli bebekler olmamalıyız biz. Kaybetmenin de tadını almalıyız. Kaybetmek de başarının bir provasıdır. Tebrik etmeliyiz zaferi, mutluluğunu paylaşmalıyız kazananın. Adil sporcular olmalıyız, kendi emeğimizin getirisini istemeliyiz her zaman. Kafanızı gökyüzüne kaldırıp baktınız mı hiç, mavinin adilliğine? Hiç heyecan vermedi mi size takımınızın ağlara gönderdiği toplar? Hiç coşkuyla haykırmadınız mı arkasından? Spor sizin sevince ve umuda açılan pencereniz olmalıdır. O pencereden her dışarıya baktığınızda göreceğiniz barış meyvelerinden tatmalı ve tattırmalısınız. İki kolunuzu yana açıp dünyayı kavrarcasına koşarken yüzünüzdeki başarının verdiği gurur, bitiş çizgisine atılan emin adımın destekçisi olan tutku ile birleştiği an tüm insanları ayağa kaldırıp alkışlatacak güçte olmalıdır. Spor dünyadaki her kesimden insana kucak açan, her adımda mutluluğa daha da yaklaştıran, tüm insanlığın asıl benliğini ortaya çıkaran başarının gururunu tattıran paylaşma yoludur. Böylesi duygular varken neden bu duygulardan yoksun kalalım ki? Tüm insanlık el ele verip tek yürek olup koşar adımla bu duyguyu tatmalı ve ileriki nesillere örnek sporcular olarak yetişmeliyiz, unutmayalım ki Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK:

“ Ben sporcunun zeki, çevik ve güzel ahlaklı olanını severim.” demiştir. Biz de ATA’MIZIN çocukları olarak spora ve sporcuya verdiğimiz önemi vurgulayarak emellerimiz doğrultusunda emin adımlarla ilerleyelim.

Kısmet UĞUZ 11/G 465

48

Page 49: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

SPOR YAPMANIN İNSAN SAĞLIĞINA VE BEDENİNE YARARLARI

Spor, bedeni geliştirme, kas ve eklemleri çalıştırma, dolaşımı hızlandırma yönlerinden sağlığa yarar sağladığı gibi, ruhsal gerginlikleri ve bellek yorgunluklarını giderme açısından da yararlıdır. Bedensel ve ruhsal yarar sağlamak için yapılmasının yanı sıra, zevk için spor yapanlara “amatör” adı verilir. Genel olarak spor, bedene sağlık ve sağlamlık kazandırmak amacıyla yapılır. Sporu bir geçim aracı olarak benimseyen ve bunu meslek edinmiş olanlar “profesyonel” olarak adlandırılır. Spor yapan kişinin kemikleri güçlenir ve bu da birçok sağlık sorununa yakalanma riskinin azalması anlamına gelir. Spor yapan kişiler dayanıklı olurlar. Spor yapmayan kişilerde görülen yorgunluk gibi sorunlar spor yapan kişilerde pek rastlanmaz. Spor yapan kişi yaptığı işte daha verimli olarak çalışabilir. Spor yapan kişi kendisini daha uzun süre genç hisseder. Kişinin kendini hem psikolojik hem de fizyolojik açıdan daha genç hissetmesi, sahip olduğu spor bilinci ile doğru orantılıdır. Buradan da anlaşılacağı gibi fiziksel faaliyetlerde bulunmak yaşlanmayı geciktirir. Formda ve daha biçimli bir vücuda sahip olmak için spor yapmak gerekir. Spor yapan kişilerin vücutları, yapmayanların vücutlarına oranla çok daha güzel görünmektedir. Ayrıca fiziksel faaliyetlerle sürekli ilgilenen kişilerin kiloları ile ilgili bir sıkıntıları da olmamaktadır. Sağlıkla ilgili problem ve riskleri en asgari düzeye indirmek için spor yapmak gerekir. Spor yapan kişilerin daha düzenli bir yaşam tarzı vardır. Spor yapanlar takım ruhuna sahip oldukları için de yalnızlık hissetmezler. Kendilerini dinleyecek bol vakitleri kalır. Sporun bütün yaş grupları için faydaları vardır. Spor sigara ve alkolden uzaklaştırdığı için yaşlanmayı geciktirmektedir. Günlük hayatın monotonluğundan uzaklaşan orta yaşlılar, sıkıntı ve öfkelerini sporla attıkları için daha sağlıklı evlilikler yürütür ve gelecek nesillere örnek olurlar. En önemlisi de dinç ve dinamik görünürler.

Semih Serdar UĞURLU Beden Eğitimi Öğretmeni

49

Page 50: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

OKULUMUZDA KALİGRAFİ ETKİNLİĞİ

Okulumuzda kaligrafi etkinlikleri edebiyat öğretmenimiz Aydın YAVUZ yönetiminde gerçekleştirilmektedir. KALİGRAFİ

Kaligrafi,Yunanca güzel anlamına gelen “kallos” ve yazı anlamına gelen “graphia” kelimelerinden türemiş, güzel yazının bir ifadesidir. Kaligrafi, insanoğlunun yüzyıllardır birbirleri ile iletişim indeki görsel sanatların önemli bir parçasıdır. Her milletin kendine özgü

bir kaligrafi tarzı olması din, dil ve kültür farkından kaynaklanmaktadır. Dünyada en fazla ilgi gören Çin, İbrani, Hint Japon, Kore, Yunan, Arap ve Batı kaligrafisidir.

Latin hattı, 20.Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile kabul edilen harfleri ile İslam kültüründen gelen Hüsn-i Hat’ın (hat sanatının) bir bileşkesidir. Latin hattı temel olarak harflerinin hat sanatı estetiğinde yazılmasıdır. Latin hattı özellikle son 20 yılda önemli bir çıkış göstererek bu günkü halini almıştır.

Hat sanatının ulaştığı ileri nokta için bir söz vardır: Kur’an Hicaz’da inmiş, Kahire’de okunmuş, İstanbul’da yazılmı ştır. Bu söz cumhuriyet sanatçılarının hat sanatında miras almış olduğu birikimi özetler. Hat sanatı, dünya üzerinde, Türk-İslam kültürünü en iyi şekilde temsil etmesine, tarihi bir geçmişe dayanmasına karşılık, günümüzde gereken ilgiyi görememektedir. 20. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile kabul edilen Latin harfleri ile birlikte hat sanatı, halktan soyutlanarak sadece sınırlı sayıda sanatçının uğraştığı bir sanat dalı haline gelmiştir. Latin hattı, bu noktada, halk ile hat sanatı arasında bir köprü olma misyonu yüklenmektedir. Latin hattı, insanların hat sanatına olan ilgilerinin artması ve hat sanatına gereken ehemmiyetin verilmesi için bir basamak olmuştur. Kaligrafi bir harf üzerinde kesik uçlu kalemlerle, estetik ve şekil verilerek özen ile meydana getirilen güzel yazı ( hat ) sanatıdır. Güzel yazı eski tarihlerden günümüze kadar insanların hep ilgisini çekmiştir. Kaligrafi ( hat ) sanatı İslam kaynaklarında: “ Hat, cismani aletlerle ( kesik uç kalemlerle ) meydana getirilen ruhani bir bendesidir.( bağlılık )” diye en öz bir biçimde tarif dile gelmiştir. Eski Fransızlar ise güzel yazının insanın içinden geldiğini ruhunun ve kişiliğinin aynası olduğunu

50

Page 51: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

ve kalbinin temizliğini yansıttığını söylerler. Eskiler biliyorlardı ki, eğer bir davetiye kaligrafik yazıldı ise üzeri yazılmış olan o kağıdın, zarfın değeri de o kadar yüksekti. Onun içindir ki, Osmanlı padişahları fermanlarını kaligraflara yani ( Osmanlı ve Arap lisanında ) hattatlara yazdırır, bu şekilde muhataplarına iletirlerdi. Onlar güzel yazının sahibini anlatan bir ayna olduğunu idrak etmişler ve kaligrafiye önem vermişlerdi.

GÜNÜMÜZDE NERELERDE KULLANILMAKTADIR Davetiye ve davetiye zarfı yazımı Sertifika ve Diploma yazımı Kağıt, cam, ,kumaş, porselen, melamin tabak üzerine yazma Ahşap üzerine yakma yöntemiyle yazma Deri üzerine yazma Deve kuşu yumurtası üzerine yazma

51

Page 52: mebk12.meb.gov.trmebk12.meb.gov.tr/.../2015_01/19111024_okuldergs.docx · Web viewPeki kim bu süper kahramanlar, bu kanatsız melekler? Beş yaşındaki Ali’ye sorulsa bu soru,

ÖĞRENMEYİ KOLAYLAŞTIRAN TABLET

Başarı istenilen bir sonucu elde etme çabasıdır. Sihirli bir kelimedir başarmak. Günümüzde her şeyin özeti gibi algılanmaktadır. Birçokları için en güzel sıfattır başarılı olmak. En iyi iş adamı, en yetenekli sporcu, en zeki öğrenci olmaktır başarı. Oysa bu durum farkında olmasak da birçoğumuz için kaygı nedeni ve stres sebebidir. En çok izlenen, en çok dinlenen, en çok kazanan kişiler örnek alınmakta, bu da doğal olarak gençlerde en iyi üniversiteye gitme, en iyi şirkette çalışma, en popüler mesleği yapma, en iyi eve ve arabaya, en iyi sosyal ve maddi imkânlara sahip olma algısı yaratmaktadır. Bu şartlanma gençleri maddi başarıya endekslemede ve bunun sonucunda öz güvenini yitirme, kendisini başkalarıyla kıyaslama, yeni adımlar için cesaret kaybı gibi sonuçlar çıkmakta, gençlerde başarısızlık kompleksi gelişmektedir. Sevgili gençler, mutlaka her zaman örnek aldığımız ve takdir ettiğimiz kişiler olacaktır. Fakat unutmamalıyız ki başarı bireyin kapasitesi ve imkânları doğrultusunda hayal ettiklerine ulaşması yani kendini gerçekleştirmesidir. Başarılı olmanın insan için en önemli yönlerinden bazıları ise şunlardır:

- Başarı bazen rekabet ettiğiniz kişi sizi geçtiğinde onu alkışlamayı öğrenmektir.- Başarı hatayı ve hata yapmayı bir öğrenme biçimi olarak algılamaktır.- Başarmak başkalarının sevgisini kazanmaktır.- Başarı sabırdır.- Başarı ertelemek değil, üstüne gitmektir.- Başarı bazen kendine herkesten önce gülmektir.- Başarı umudunu yitirmemek, kendini değerli görmektir. - Başarı emek harcamadan bir şey gerçekleşmeyeceğini bilmektir.- Başarı hayallerinin genişliğidir.- Paylaşmayı bilmek de başarıdır.

Yukarıdaki örnekleri istediğimiz kadar arttırabiliriz. Fakat en yalın tanımı ile başarı MUTLU OLMAYI BECEREBİLMEKTİR.

( Yazının başlığı okunma oranını yükseltmek amacıyla algıda seçicilik ilkesine göre atılmıştır.)

Şakir DOĞAN Psikolojik Danışman

52