288
AHMED HULÛSİ’DE KAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI www.allahvesistemi.org Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak kaydıyla çoğaltabilir, çevresiyle paylaşabilir, yayınlayabilir, tercüme edebilir… Gökleri yedi tabaka hâlinde yaratan "O"dur!. Rahman'ın bu yarattığında bir düzensizlik asla göremezsin. Gözünü çevir bak, bir kere daha bak, bakalım bir düzensizlik görecek misin?.. Sonra tekrar tekrar çevir bak gözünü, ama asla göremeyecek aradığını Ve yorgun, bitkin dönecek gene kendine! (Mülk Sûresi/3-4) O Allah ki yedi semâ yaratmış, Arz’dan da onların bir mislini; aralarından Emir inip duruyor!.. (Talâk Sûresi 12) 1

 · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

AHMED HULÛSİ’DEKAVRAMLAR

AV. ASUMAN BAYRAKÇIwww.allahvesistemi.org

Bu kitabın telif hakkı yoktur.Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da,

yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak kaydıyla çoğaltabilir, çevresiyle paylaşabilir, yayınlayabilir, tercüme edebilir…

Gökleri yedi tabaka hâlinde yaratan "O"dur!. Rahman'ın bu yarattığında bir düzensizlik asla göremezsin.

Gözünü çevir bak, bir kere daha bak,

bakalım bir düzensizlik görecek misin?..Sonra tekrar tekrar çevir bak gözünü,

ama asla göremeyecek aradığını Ve yorgun, bitkin dönecek gene kendine! (Mülk Sûresi/3-4)

“O Allah ki yedi semâ yaratmış, Arz’dan da onların bir mislini;

aralarından Emir inip duruyor!.. (Talâk Sûresi 12)

E1

Page 2:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Misâl ve sembollerden yola çıkarak ASLA GERÇEĞİ GÖREMEZSİNİZ!. Belki böyle bir şeyin sadece varlığı hakkında kanâat sahibi olabilirsiniz.

Yapılması gereken iş...Çağdaş modern bilim ve teknolojiyi çok iyi inceleyerek,

bunların Kurân'da veya Allah Rasûlü Hz. Muhammed dilinde nasıl ifade edilmiş olduğunu araştırmaktır.

Yani somutun soyutta nasıl dillendirildiğini anlamaya çalışmaktır yapılacak iş!. (Ahmed Hulûsi)

FİHRİST

“Ebrar” “Ebter” Ecel İnsanın eceli nasıl tesbit oluyor? Bir düzenin, bir çalışma biçiminin, bir yaşam biçiminin son bulması… Ecel! Toplumların Eceli Edeb Edeb, düşünsel boyutta varlığını ve haddini bilmektir! “Hakikat”in edebi Edeb edinme hâli Edebe riayet edenler Edepsiz kemâl olmaz… Edebsiz kişi “Veli” olmaz! “Allah” İsmiyle işaret edileni bilmeyen, haddini bilmez! Ef’al Âlemi (“Fiiler Âlemi, Kesret(Çokluk) âlemi, Nâsut âlemi, Şehâdet âlemi-Mülk (Madde)

âlemi, Çeşitli oluşumların meydana geldiği yapı, “Melekût” âlemi, Melekler Âlemi-Mânâ’nın maddeye dönüştüğü âlem, Teklik âlemi ile Ef’al Âlemi arasındaki elçilik boyutu, Akl-ı Kül Âlemi, Mikrodalga kökenli kozmik âlem)

Ef’al âlemi, İlâhi İsimlerin mânâlarının değişik terkiplere göre seyredildiği âlemdir! Esmâ âlemi dışında kalan âlem, Ef’al âlemidir! Melekût âlemi dahi Ef’al âlemi içine girer! Ef’al âlemi, tüm varlıklarıyla, o varlıkların algılayabildiği âlemdir! (Bkz. E / Evren / Yaşadığımız

Kâinata ait olarak bilinen her şey, Allah İlminde “Hayâl” olan varlıklardır!) Gerçekte Ef’al âlemi mevcud değildir; tümüyle hayâldir! Âlemler, bürünülmüş mânâlardır! (Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Âlemler, bürünülmüş

mânâlardır!)

2

Page 3:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Çokluk” kavramı içindeki tüm varlıklar “Levhi Mahfuz”un tafsiliyle meydana gelmiştir! Çokluk nasıl var? Ef’al boyutu, beyindeki varsayımdır! Çokluk kavramının oluşturduğu şeyler, algılayanın algılama özelliğinden kaynaklanan bir sanı ve

hayâldir! “Çokluk” Gözdedir! Basiretinde Allah’ın vechinden başka bir şey yoktur! (Bkz. E / Esma’ül Hüsnâ

/ Bütün İsimlerin müsemması tek bir varlıktaki tek bir mânâdır!) Ef’al âleminde yaşam nasıl oluşmuştur? İnsan bedeni itibariyle Ef’al âleminde yaşar Çokluk (Kesret) görüşünün sebebi Ef'al Âlemi, bugün "Madde" dediğimiz terkiple, yarın bir tür “hologramik ışınsal beden” dediğimiz

yapıyla devam eder! Kesretin kaynağı, Tek Mutlak Ruh’tur’ “Kesret kavramı devam ettiği Teklik Seyrine girilmesi asla mümkün olmaz! (Bkz. E / Emr Âlem /

Emr ve Hüküm, kesret âlemi içinde varlıklar arasında geçerli bir sistemdir!) Kesret kavramının bittiği nokta Ehli Beyt “Ehlulllah” (Allah Ehli-Mukarrebler-Vâkıfıyn-Seçilmişler) (Bkz. A / Allah /Allah ehli) “El” “Allah’ın iki eli” “Rahman’ın iki eli” El’in “Yokluk Denizi”ne girmesi (Bkz. R / Ruh) “Elest Bezmi” (Bkz. R / Ruh) “Elesti BiRabbiküm” Hitabı (Bkz. R / Ruh) "Elif" "Elif", "Allah" İsmiyle işaret edilenin Ahadiyetine yani "Zât"ına işaret eder! "Harfler", "Elif"in uzayıp çeşitli şekillere bürünmesiyle oluşmuş… Sırrı "B" de, "Elif"ten alıyor varlığını... Emanet Emmare Nefs "Emr" (Hüküm) Her şey Allah’ın hükmü ve iradesi ve dilemesiyledir! Dileyen ve “OL” Hükmü ile istediği şeyi olduran Allah’ttır! Evrende her zerrede her an sadece Tek bir Hâkim-i Mutlak’ın “Hükmü” geçerlidir! Her şey Hükmüne boyun eğmektedir! Allah İlmindeki “hüküm ve takdir”in filer âlemindeki görüntüsü “Emr”i Semâdan Arz’a nâzil olarak tedbir eder! “Allah” yedi kat göğü ve yerden de onların bir mislini yaratmış, “Emr”i aralarından nâzil olmaktadır! Emr (Hüküm, Takdir), “Yıldızlar” adı ardındaki Mutlak İradeden her an evrene yayılmaktadır!

3

Page 4:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Kâinatı meydana getiren yüce Kudret, bize göre “her An”, Kendine nisbetle “tek bir An” içinde tüm varlıkta hükmünü icra etmektedir!

Emr ve Hüküm, kesret âlemi içinde geçerli bir sistemdir! Sınırsız Sonsuz Tek’in Kendi varlığıyla meydana getirdiği mânâ suretleri, “O”nun kazasının

hükmünün gereğini ortaya koymuşlardır! (Bkz. E / Evren / Evrendeki Holografik Bilinç / Kâinat, Allah’ın “İlim Sıfatı”nın zuhurudur!)

“Emr”, kişinin varlığını oluşturan melekî “Nûrî” katmandır! “Âlem-i Emr”in ne yemesi, ne yorulması, ne uyuması, ne terbiyesi, ne hastalığı, ne de sağlığı

olmaz! Allahû Teâlâ Semâda bir Hüküm ve Kazayı tebliğ buyurduğunda… “Ol” Hükmü(“Kün”) Hüküm, “Allah Bakışı”yla bakmanın sonucu oluşur! Kişi, arzularını terk ettiği zaman Hükmün Âlemine (Emr Âlemi’ne) yükselir! Allah Hükmü ile hükmedebilmek için, Allah ahlâkıyla ahlâklanın! Hüküm ve Takdir’in değişmesini düşünmek, abesle iştigaldir! Herkes kendi Takdirinin gereklerini

yerine getirecektir! “Ene” (Benlik, Bencillik) “Enel Hakk” anlayışı “Enbiya” Enerji Evrensel Enerji (Allah’ın Kudret Sıfatı- “Ruh”) Enerji, Allah’ın Kudret sıfatıdır! Enerji, bölünmez-parçalanmaz-sonsuz-sınırsız güçtür!(“Kudret”tir!) Tüm varlık isimleri altında ortaya çıkan kudret, “O”na aittir! Varlığın Özünü meydana getiren kaynak enerji(Kâinatta varolan Mutlak Enerji) “Enerji”nin geçtiğimiz asırlardaki adı, “Ruh”tur! Enerji, aynı zamanda bilinçli-,şuurlu bir “Kudret”tir! Her ışıklı zerreciğin hareketini sağlayan enerji Daha enerji boyutuna gitmeden “zaman” ve “mekân” kavramları ortadan kalkar! Enerjiden meydana gelen her şey, bir “Sistem” içinde çalışmaktadır! Evrensel enerji (Kozmik Bilinç) mutlak zaman kavramının olmadığı bir biçimde her “An” kendi

sistemini uygulamaktadır! Enerji, bilincimizle tesbit edebildiğimiz bir cevher (“Öz”)dür! Enerji, “Nur”dur! Salt enerji denizi Evren… Ve dalgaları mesabesindeki maddi varlıklar! Kozmik Bilincin hayâl ettiği, hayâl âleminde “enerji” olarak açığa çıkar! Bilim ergeç enerjiyi maddeye dönüştürmeyi gerçekleştirecektir! Ruhtaki potansiyel enerji, beyin tarafından ruha yüklenir! (Bkz. R / Ruh / Ruh gücü) Her birim, idrâkının kapsamı oranında enerjiye ulaşır! Enerji nasıl güçlendirilir? (Bkz. B / Beynin ürettiği dalgalar / Enerji Dalgaları)

4

Page 5:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsan bedeninde hücreleri bir arada tutan enerji Bedendeki enerji merkezleri Şakra(Chakra) 7.şakra…Pineal Gland Antimanyetik Enerji Aldığınız enerjiyi ne yönde kullanıyorsunuz? “Eniyyet” Eniyyete nazar etmek istiyorsan, Zât’a yönel! Esfel-i Sâfiliyn(Aşağıların aşağısı-Bedeni kayıtlar ve kısıtlamalar yaşamı) Âdem’in “esfel-i sâfiliyn”e indirilmesi Esmâ Âlemi (Esmâ Mertebesi-Müceret Melekût-Soyut Âlem-Allah’ın İsimleri Boyutu, İlâhi

İsimlerin Mânâları) Esmâ âlemi, sırf “Mânâ”dan ibarettir! (Çokluk kavramı mevcut değildir!) Esmâ âlemi, “Seyr” mahallidir! Esmâullah (Esmâ’ül Hüsna-İlâhi İsimler-Mânâların İsimleri) Esmâ, Zât’ın zuhurudur! Esmâsı yönünden Allah Allah, bütün varlıkları Kendi Esmâsıyla yaratmıştır! Mânâ, mânâ sahibinden ayrı bir şey değildir! Anlamlar (Dalga Boyları) Her dalga boyu bir anlam ihtiva eder! Mânâ grupları Allah’a ait mânâlar, sonsuz zamanı kapsar! Sonsuz sınırsız varlıktaki mânâlar elbette sınırsız ve sonsuzdur! Bütün fiiller, “99 İlâhi İsim” olarak adlandırılan mânâ grupları bünyesinde oluşur! (Bkz. F / Fiil) İlâhi İsimlerle anılan mânâlar, Âlemlerin ötesinde-Âlemlerden ayrı bir Tanrının isimleri değildir! “Allah’ın İsimleri”nin ortaya çıkışı Allah İsimlerinin özellikleri “Sünnetullah” adı altında açığa çıkar! (Bkz. S / Sünnetullah) Tüm İsimlerle işaret edilen özellikler, her an her noktada mevcuttur! Allah indinde İsimler arasında bir fark yoktur! Mânâlar ne zaman bâtındadır? Mânâların zıtları yoktur… İsimlerin özellikleri algılayıcıya açılmazsa mânânın zıddı olarak kabul

edilir! İsimlerin mânâlarının âşikâre çıkmaması hâli söz konusu değildir! O’nun mânâ sureti olmaz! Dilediği Esmâları meydana getirmiştir! (Bkz. E / Evren / Holografik

Evren / Âlem, Hakikati itibariyle “Yok”tan varolmuş “Yok” olan âlemlerdir!) Allah’a ait Esmâların üreticisi, “Rahim” ismidir! Yaratılmış varlıklar arasındaki fark, oluşum formüllerindeki “İsimler”in güç farkıdır! Esmâ boyutu seyri (Bkz. 1-E / Evren/ “Kâinatın yaratılması-Âlemlerin varolması-Mânâların Seyri

… 2-S / Seyri)

5

Page 6:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İsimlerin mânâlarının müşahedesi Allah’ın İlmindeki mânâlar, Allah’ın yaratmasıyla meydana gelmiştir! (Bkz.A / Allah / Allah,

sonradan meydana gelmişlerin hiçbirisine hiçbir şekilde benzemez!) Esmâ zuhuru dönüşümleri (Bkz. E / Evren / Evrenin Oluşumu / Bigbang, Esmâ dönüşümleri

nedeniyle meydana gelen olaylardan biridir!) Tüm mânâların fiile dönüşüş hallerini Allah’a bağlayacağız… Ama bu mânâlarla da kayıt altına

almayacağız! Allah’ın İsimleri(Esmâlar) varlıkta terkipler şeklinde zuhur eder! Esmâ bileşim formülleri Müsemma(Her ismin işaret ettiği mânâ-Allah İlminde varolmuş ilmî suret) Müsemma, O’nun sıfat ve esmâsının terkip şeklinde fiiller âleminde açığa çıkışıdır! “Esmâ’ül Hüsnâ”, Allah’ı tanımanın anahtarlarıdır! İsimler, O’nun vechinin perdesi olmuştur! “İlâhi İsimler” varlığın benliğini büründüğü sayısız mânâlardır! (Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ

yapısı / Âlemler, bürünülmüş mânâlardır!) Esmâ’ül Hüsna bizim boyut ve programımıza göre açıklanmıştır. Bütün mânâlar Tek bir Ruh’ta mevcuttur! Allah’ın dilediği- takdir ettiği bütün mânâları âşikâre çıkartabilecek zuhur mahalli…. Evren! (Bkz.

E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Evren, Allah’ın dilediği tüm mânâları âşikâre çıkartabilecek istidat ve kâbiliyettedir!)

“Allah’ın İsimleri”, yapımızın hakikatinin bilinebilmesi amacıyla bize bildirilmiştir! Her an türlü İsimler adı altında dilediğini yapmakta olan kim?... Sen mi, “O” mu?! İnsan, Esmâ hâmilidir! 99 Esmânın sayısız kombineznuyla oluşan isimler bileşiminin var kıldığı yapı…”İnsan”! İnsan, varlığını meydana getiren Allah Esmâsı dolayısıyla “müjdelenmiş varlık”tır! Allah İsimlerinin işaret ettiği mânâlar, insan beyninde açığa çıkar! (Bkz. B / Beyin) Beyinde oluşan ve Ruha da yansıyan, “Mânâ”dır! İnsanın gelişmesi, tekâmülü, Esmâ zikrindedir!(Bkz. D / Dua ve Z / Zikir ) İnsandaki filer, duygular, huy ve tabiat, İlâhi İsimlerin mânâlarının değişik terkiplerle ortaya

çıkışıdır! Esmâlar kuvveden fiile dönüşerek eylemleri meydana getirir! İsim ve fiil aynı mânâya işaret eder “İsim”=”Fiil”dir! Fiil ortaya koymak, İsmin Mânâsını ortaya koymaktır! İsimlerin fiil mahallinde âşikâre çıkmaları, o mahallin “kâbiliyet ve istidadı”na göredir! Belli bir “isim”e Hak kazanmak Varoluş mertebelerindeki kemâlâtın açığa çıkabilmesi için İsimler bileşiminin izin vermesi

gereklidir! Kim “Allah İsimleri”nin mânâlarıyla hallenirse (Allah ahlâkıyla ahlâklanırsa-Allah’ın 99 İsmini ihsa

ederse) Cennete girer! Esmâ Zİkri ile beyninizin kozmik plana göre bir tür frekans ayarlarını yaparsınız ve evrensel

mânâlar ile iletişim içine girersiniz!

6

Page 7:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsan, kendi varlığındaki isimlerin mânâlarını ortaya çıkarabildiği nisbette arzularına nail, korktuklarından emin olur!

“Allah’ın İsimleri”nin zikri (Bkz. Z / Zikir) “isim” ile içerik birbirinden apayrı şeylerdir! Allah’ın yaratmış olduğu mânâları ve onların İsimlerini sayıya bağlamak mümkün değildir! 99 İsim sadece bu kâinatın hammaddesidir! (Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Bir başka

kâinat, hayâl dahi edemeyeceğimiz bambaşka mânâlardan oluşmuştur.) “Siz”leri (“İsimlerinizi”) ve fiillerinizi halk etmiştir! 99 İsim dahi yaratılmıştır! Mânâlar için yaratılmışlık sözkonusu olmaz! Mânâlar kendine ait mânâlardır. Buna mukabil, “İsimler” sonradan yaratılmıştır! Aslında “Mânâlar” yok, tek bir “mânâ” yapı var! Allah’ın 99 İsmi “O”na aittir tüm kemâl vasıfların İsimleri! Kim Allah’ın 99 İsmini ihsa ederse Cennete girer! İsm-i Â’zam İsm-i Â’zam olması muhtemel İsimler İsm-i Â’zam hürmetine istemek İsm-i Â’zam olduğu hakkında çok kuvvetli işaretler olan iki dua İsm-i Â’zam’ın sırrına ermiş olanlar Esmâ Cenneti Esmâların savaşı “Eşrefi Mahlûk” (Yaratılmışların en şereflisi) “Eş” (Zevc) “Eşya” “Eşya”nın Hakikati (Görülenin ardındaki gerçek) Eşyanın Hakikatini kavramak için gerekli olan anahtar Evham “EVREN” (Kâinat-Orijin “Ana Kitap”-Âlemler-İnsan-ı Kâmil-Ruh’u Â’zam- Akl-ı

Evvel-"Nokta") Evrenin Zâtı Evrenin Zâtı, Kayyum olanın Zâtı ile kaimdir! Evren, Tanrı değildir! “Kuantsal boyut”uyla tekil bir yapı olan Evren, “Allah” İsmiyle işaret edilene bağlanır! “Kâinat” ismi altında Zât’ından başka bir varlık yoktur! “Ahad” olan Allah’ın Ulûhiyet kemâlâtının ortaya çıktığı yer, orjinaliyle “Evren”dir! Evrenin yapısını ancak “Allah” İsminin mânâsını anlayabildikten sonra kavrama şansına sahibiz! “Kâinat” diye Allah’tan ayrı kendi başına vücud ve varlığı olan bir yapı yoktur! Bir Âlemler, Kâinat, bir de Allah mevcud değil! Âlemlerde tasarruf sahibi, “Allah” İsmiyle işaret edilen Zât’tır!

7

Page 8:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Holografik Evren Evren dev bir hologramdır! Varlık, “Evren” kavramı ötesinde bölünmez-parçalanmaz-parçaların bütünü olarak meydana

gelmemiş “Tek bir yapı”dır! Evrendeki her şey, bir halının motifleri gibi “Tüm” e bağlıdır… Her şey, aynı şeydir… Som,

bölünmez, Tek! Günlük yaşamımız da gerçekte bir holografik görüntüdür! Evrende varolan her mertebe ve boyut ve katman, her zerrede mevcuttur! “Kül”ü, “Zerre”de, “Zerre”yi “Kül”de gören holografik bakış Mikrodalga Evren (Mânâ Âlemi-Atomaltı boyut-Ruhlar Âlemi) Allah’ın sayısız sonsuz güçleri Evrende çeşitli dalgaboyları şeklinde açığa çıkar! Evrende mevcut olan her şey, bir alt boyutumuzda ışınsal yapı hâlindedir! “Bütün Âlemlerin aslı, hayâldir!” Evrenin ışınsal ana yapısı, “Hayâl” olarak nitelendirilmiştir! Evrende her şey, salt bilinç boyutundan mikrodalga boyuta yolculuk etmektedir! Ölümü tadan kişi, ışınsal yaşam boyutuna geçer ve ışınsal yaşam boyutu Onun gerçek dünyası

olur! Bu “hayâl” nasıl meydana gelmiştir?.. Ve biz, nasıl oluyor da bu “hayâl”i gerçekmiş gibi

algılıyoruz?.. Âlemler, hakikati itibariyle “Yok”tan varolmuş, “Yok” olan âlemlerdir! Evrensel Kudret ve ilim, hologramik bir biçimde Evrenin her katmanındaki her birimin her

noktasında aynı şekilde mevcuttur! Holografik gerçekliğin birimlerde (Zerrelerde) anlattığı sistem (Evrensel Doğurganlık) Holografik bakış aynasında "Öz"ündeki kuvveleri keşfet... "B" sırrı ile! (Bkz. E / Evren / Evrensel

Öz ve İnsan...) Evrenin Oluşumu (Kâinatın yaratılması -Âlemlerin Varolması- Mânâların Seyri) Kâinatın hammaddesi Evren ve içinde varolan her şey, “Yok”tan varolmuştur! "Nokta"da olup bitmiştir herşey... "Elif" ve gerisi ise sadece hayâl! Allah, Kâinatı Kendi ilminde Kendi varlığındaki özelliklerle Kendisi yaratmıştır! Kâinatın yaratılması, Kâinatın ana mânâsı olan varlığın Kendi mânâlarını müşahede etmesidir! Kâinat ve Kâinatın içindeki olan her şey, Ef’al mertebesi itibariyle yaratılmıştır! “Allah İsimleri”nin mânâlarının kuvveden fiile çıkışıyla âlemlerin yaratılması başlamıştır! Evrenin ilk oluşumu İlim boyutu, Evren enerji boyutunda yoğunlaşınca makrokozmosa dönüşür! Bigbang Bigbang, Esmâ dönüşümleri nedeniyle meydana gelen olaylardan biridir! Evrendeki değişim ve dönüşümler, bizim bedensel algılayışımızdan doğan kısır yakıştırmalardır! Evrenin Genişlemesi Evrenin algıladığımız boyutu genişliyor!

8

Page 9:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evren niçin genişliyor? Evrenin Ruhu Kâinatın Ruhu, hayatiyetin menşei ve cevheridir! Evren Tek bir Ruh’tan meydana gelmiştir! (Bkz. E / Evren / İnsan için Evrenin gerçeğine vardırıcı

tek yol, yine insanın kendi bilinci ve özüdür!) Evren, tek bir canlı gibidir…Sanki tüm boyutsallıklarıyla; ya da Evren içre Evrenleriyle! Kâinat ilk varolduğu andan itibaren “Ruh”a sahip olup, yok oluşuna(Kıyâmete) kadar da sahip

olacaktır! Evrenin ruhu, tüm mânâları kendinde toplamıştır! Evrensel Kudret (Allah’ın Kudret Sıfatı-Yaratan Güç-Varlığın Özünü meydana getiren kaynak

enerji-Mutlak Enerji-Evrensel Enerji-"Ruh") Enerji, Allah’ın "Kudret" Sıfatıdır! (Bkz. E / Enerji) Kâinat, tek bir enerji kütlesidir! Kâinatı meydana getiren enerji aynı zamanda bilinçli-şuurlu bir “Kudret”tir! (Bkz. E / Enerji) Kâinat, enerjinin yoğunlaşmasıyla meydana gelmiştir! Kâinatın ilk varoluş nüvesi (Bkz. E / Enerji / Daha enerji boyutuna gitmeden, “Zaman” ve “Mekân”

kavramları ortadan kalkar! Evrendeki İrade Evrende Tek bir İrade hüküm sürmektedir! (Bkz. E / Evren Bedeni / Evren Bedeninde Tek bir

şuur hüküm sürmektedir!) Evrensel Mutlak "Ben" (Nefsi Küll) Evren Beyni Kâinatta her an tasarruf eden, tek bir beyindir! Evrendeki Holografik Bilinç ( Salt Bilinç) Evreni meydana getiren Bilinç Orijini itibariyle Kâinat “İlim”den ibarettir! Evrendeki holografik bilinç, “Allah”ın İlim sıfatındandır ve her zerrede-parçacıkta-dalgada tümüyle

mevcuttur! Kâinat, Allah’ın “İlim Sıfatı”nın zuhurudur! Evren bedeninde tek bir şuur hüküm sürmektedir! Evrende bilgi, mekân kavramı olmaksızın Tümde eşit olarak dağılmıştır! (Bkz.E / Evren / Evrende

Mekân) Evrensel Tek Şuur, Genetiğin Evrensel boyutlardaki yapısını düzenlemiş olandır! Biz insanlık, Evrendeki sayısız boyutlardaki sayısız katmanlardan yalnızca birini oluşturuyoruz Evrenin Mânâ yapısı Kâinat, “İlâhi İsimler”in mânâlarıdır! Allah’ın dilediği-takdir ettiği bütün mânâları âşikâre çıkartabilecek zuhur mahalli… Evren! (Bkz.

E / Evren / Evrenin istidat ve kâbiliyeti / Evren, Allah’ın dilediği tüm mânâları âşikâre çıkartabilecek istidat ve kâbiliyettedir!)

“Âlemler” İsminin müsemması Âlemler, bürünülmüş mânâlardır!

9

Page 10:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Evrensel İnsan”(Kozmik Bilinç) madde varlık değildir! İlâhi İsimlerle anılan mânâlar, âlemlerin ötesinde-Âlemlerden ayrı bir Tanrının İsimleri değildir!

(Bkz. E / Esmâ) Allah, âlemler ve içindekiler üzerinde “Rab” olarak tasarruf eder! Hak, “Âlem” adı altında kendi isimlerinin mânâlarını seyreder Kâinatta yaratılmış ne varsa hepsi de-hepimiz de-herşey de Allah’ın Esmâsıyla varlık ve hayat

buluruz! (Bkz. E / Enerji) Dünya üzerinde ve Evrende varolan her şey meleklerden meydana gelmiştir Algıladığımız ya da algılayamadığımız tüm Evrensel katmanlardaki her birim ve şey canlı ve

bilinçli ve anlamlıdır! Mânânın maddeye dönüştüğü âlem Vahdet ve kesret âlemleri ayrımı, anlayış yetersizliğinin oluşturduğu ikidir! İlâhi İsimlerin mânâları âlemlerde bir terkip şekliyle âşikâre çıkar Âlemlerin Rabbı Allah’tır! Fakat Allah, Âlemlerden Ganidir! (Bkz. A / Allah) Bir başka Kâinat hayâl dahi edemeyeceğimiz bambaşka mânâlardan oluşmuştur! Evren Bedeni Evren ve içindekiler, “İnsan-ı Kâmil”in özelliklerinin ortaya çıktığı “beden”dir! Evren, tüm boyutlar ve o boyut varlıklarıyla “Tek bir beden”dir! Bedenin kendisi Kâinat, özü-Ruhu da Kozmik Bilinç! Evrenin istidat ve kâbiliyeti Mutlak Evrenin algılanan sıfatları-esmâsı ve müşahede edilen ef’ali, “Hû”nun her an yeni bir

şende oluşundan kaynaklanır! (Bkz. E / Evren / “Nokta” Evren… Ve İndindeki sayısız öte “Nokta”lar… /“Nokta”nın “Allah” İsmiyle işaret edilenden gayrı bağımsız bir varlığı ve vücudu söz konusu değildir!)

Kâinat, Allah’ın varlığının Zâtı ve sıfatı itibariyle fiilde âşikâr olabileceği en şerefli mahal olmuştur! Evren, Allah’ın dilediği tüm mânâları âşikâre çıkartabilecek istidat ve kâbiliyettedir! Evren, her An yeni olmak üzere sayısız özelliklerini ortaya koyar! Kâinat, “İnsan”ın sayısız vasıf ve özelliklerinin ortaya çıkması için meydana getirilmiş yapıdır! Evrende “Halk Edilmişler” “Siz”leri (“İsimlerinizi”) ve fiilerinizi halk etmiştir! (Bkz. E / Esmâ) Sınırsız platformda sadece bir “Nokta”dan meydana gelen sonsuz açı… “Halk Edilmişler”! Evrendeki tüm boyut ve katmanlardaki varlıklar ancak ve sadece İlim boyutunda ve “ismen”

vardır! Evrendeki milyarlarca tür sayısız anlamlar taşıyan dalgaboyları farklı mikrodalga yapıdan

ibarettir! Kâinat içinde varolan her bir varlık, İlâhi İsimlerin mânâlarının fiile dönüşmesidir! Makrokosmostan mikrokozmosa kadar her şey, birbirini meydana getiren terkipsel katmanlardır! Evrendeki en mükemmel varlık, “İnsan” değildir! Evrende varolan her şey, sadece Allah’ı tesbih için yaratılmıştır! Kâinat ve içindekilerin hepsi Allah indindeki bir “An”lık yaratıştır!

10

Page 11:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evrende sayısız boyutlar ve o boyutlara ait sayısız değerler ve o değerlerle kendine özgü canlılık sahibi sayısız türler mevcuttur!

Evreni vareden tümel akıl, enerji birimlerine öz vasfı olan Kudret ve Aklı bağışlamıştır! (Bkz. E / Enerji / Her birim, idrâkının kapsamı oranında enerjiye ulaşır)

Evrende birbirinden kopuk, ayrı, mustakil varlıklar ve onların özgür benlikleri ve iradeleri mevcut değildir!

Evrende “Zaman” Kâinat, tek bir zaman boyutundan ibarettir! Sayısız Evrenlerin içinde yer aldığı açının yaratıldığı Tek An… “Dehr”! Evrende “Mekân” “Mekân”, hariçte mevcut olan bir şey değildir! Evrende mekânı olan bir Tanrı yoktur! “Mekân” kavramı, Galaksiye kadar uzanır! Zaman ve mekânın olmadığı bir âlem içindeyiz! Bütün parçacıklar, mekânsız olarak birbiri ile ilişkidedir! (“Mekânsızlık”)-( Bkz. E / Evren / Uzay /

Uzayda her yer eşittir…) Bir şey holografik olarak organize edilirse, orada her türlü mekân anlayışı kalkar! (Bkz. E /

Evren / Holografik Evren / Günlük yaşamımız da gerçekte bir holografik görüntüdür!) “Mekân” diye bildiğin, “Allah’ın varlığıyla kâimdir! “Kendim” kelimesinin bir anlamı da “Mekân”dır! İnsan mekânı üretebilecek yetenektedir! Evrende Yaşam Tüm Âlemler, birer bilinçli yaşam kesitleridir! Canlılar Evreninin belirli skalaları Tek’lik gerçeğine karşılık, içinde yaşadığımız âlem, bize göre kesin-mutlak-açık-çok yönlü bir

yaşantıdır! Farklı yaratık türlerinin algılama sistemlerine göre farklı evrenler sözkonusudur! Yaşam, Evrenin bütünlüğü içinde sarmalanmıştır Evrende yaşam sayısız katmanlardaki dönüşümler ve boyut değiştirmeler şeklinde sürekli devam

eder! Ebedi hayatınızı Evrensel yasaların ışığı altında inşâ edeceksiniz! Evrende Ölüm Kâinatın boyutsal olarak sonu yoktur! Kâinatın sonluluğu, hükmî bir sonluluktur! Âlemlerin sonu kabulü, Zât’a nisbetledir! Kâinatın izâfiliği, yokluğundandır! Algılayan varlıklara göre sonsuz, Allah’ın varlığına göre hükmen sonlu olan bir Evrende

yaşıyoruz! Evrende ölüm yoktur! Evrende bir şeyin “Yok” hükmünü alması Evren içre Evrenlerin ve Evren dışı Evrenlerin ne başı vardır, ne de sonu... Sürekli bir dönüşüm

sözkonusudur!

11

Page 12:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Evrenin başı ve sonu yoktur” derken, bu mevcut Evreni kastetmedik! “NOKTA” Evren … Ve İndindeki sayısız öte “Nokta”lar… “Nokta”nın “Allah” İsmiyle işaret edilenden gayrı bağımsız bir varlığı ve vücudu söz konusu

değildir! “Nokta” ötesine işaret eden indindeki sayısız “Nokta”ları fark ettirme amacıyla işaret edilen “Allah

İsmini düşünün… Tüm göresel ve Mutlak Evrenler, “Hû”nun indinde yalnızca bir “Nokta”dır… Bize göreyse, bir çıkış

“Nokta”sı! “Nokta”da, bir “Nükte”dir! Okyanusta bir kaşık su misâli 1-Mutlak Evren Mutlak mânâsıyla “Evren”… “Arş’ın boyutsal altı” 2-Göresel Evrenler Evren içre Evrenler…Paralel Evrenler... Âlemler... 11 boyutlu Evren Evren içre Evrenler, hologramın konusu olan “Kül”dür… Ve “Zerre” de bu Kül’ün aynasıdır! Âlemler, Evrendeki boyutsal katmanlardır Âlemler dörde ayrılır Evren içre Evrenler, holografik gerçeklik doğrultusunda her “Zerre”de mevcuttur! Sayısız “An”lardan oluşan sayısız kâinatların her birisi, Allah’ın sonsuz yaratıcılık ilminin eseridir! Sayısız boyutlardaki sayısız Evrenler, Allah indinde bir “Hiç”tir! “Nokta”lar sayısız… Sayısız “Nokta”lardan oluşan sayısız açılımlar! Sayısız “An”lardaki sayısız “Nokta”lardan yalnızca bir “An”daki bir “Nokta”dan yaratılmış Evren

içre Evrenlerden birindeyiz! Evren bedeninin beyni.. Ve Evrenin hâfıza merkezi! Biz o bedenin içinde bir “Hiç” mesabesindeyiz! (Bkz. E / Evren / Galaktik şuur.. Galaktik Ruh…

Galaktik Varlık) Bu Kâinatın bünyesinde bizim algılayamadığımız özelliklerle varolmuş bir başka evren varsa, onu

bu kâinattaki hiçbir varlık bilemez! Yaşadığımız Kâinata ait olarak bilinen herşey, Allah İlminde “Hayâl” olan varlıklardır! Kendi minik Evreninizden konuşuyorsunuz… Gerçek “Evren”e asla vukufunuz olmadı! Algıladığımız Evren, sadece “İnsanın Evreni”dir! Evrenin algılayabildiğimiz kesiti Âlemler, iç içe boyutlar şeklinde varolmuştur! Âlemler, birbirinden kopuk-bağımsız katmanlar değil; İndi İlâhide “Tek bir âlem”dir! Âlemlerin farklılığı algılama kapasitemizin son derece sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır! İnsan, Mikrodalga Evren gerçeğini fark edebilir ve bu dalga yapıyla ilintisini güçlendirebilir! Allah ahlâkıyla ahlâklanmış olanlar, Âlemlerin bir dev ağaç olduğunun seyri içindedir! Uzay (Sonsuz Enerji Denizi) Uzay boş değil, doludur! İki yıldızın arasındaki boşluk, boşluk değil; doluluk! Evrenin ana dolgusu

12

Page 13:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Uzayda her yer eşittir! Sonsuz enerji denizi, kuantlardan kişinin beynine kadar her şeyin aslıdır… Ve bunun gerisinde

de varoluşun sonsuz basamakları mevcuttur! Evrenimiz, derinlerdeki bir gizli iradenin soluk gölgesi ise, gerçeğin atkı ve çözgüleri içinde başka

neler gizli acaba? Uzayımız… Beşinci elementimiz “Uzay”dır! Uzay’dan geldik, Uzay’a gideriz; varabilirsek! “Esmâ”dır Uzay!... Mahzarı sıfattır Uzay… Hayâldir Uzay! Kurtarırsan beşinci elementini dördünün kaydından, algılarsın ki, her şeyindir Uzay! Tekliği bilmeyen, Rasûl’e kulak vermeyen, Kurân’a yönelmeyen, “Uzay” bilesi değil! “Kozmik” (Boyutsal) Kozmik Işınlar Kozmik Işınım Etkileri (Meleklerin Tasarrufu-Astrolojik Etkiler) Burçların yaydığı ışın türleri Yıldızlardan gelen tesirler, yalın tesirlerdir! Kozmik Işınlar, Uzayın boyutsal katmanlarına ait varlıkların yaydıkları dalgalardır! “Dalgalar âlemi”nde bizim beş duyu ile tesbit edebildiğimiz dalgalar-ışınlar Beyin, pek çok kozmik dalgaları değerlendirebilecek kapasitede bir yapıdır! Burçlar Burçlar, gerçekte “Melekî varlıklar”dır! Burçların bedenleri sürekli dönüşür… Ruhları için ise ölüm yoktur! “Burçlar” hakkında Tasavvuf ehlinin görüşleri Seyyarelerden her biri kendi semâsı dahilinde bir Arz(Yeryüzü) gibidirler ve onlarda da Allah’ın

bir takım mahlûkatı vardır! Takımyıldızların yaydığı kozmik ışınlar birbirlerini ve bu arada Dünyamızı da etkilemektedir! Burçların beyin üzerinde etkileri (Bkz. B / Beyin / Beynimiz nasıl programlanıyor?) Burçlar, hayvan ve nebatların yapıları ve davranışları üzerinde büyük ölçüde etkili olmaktadır! Bütün yıldızlar da “O”nun Emrindedirler… “Ve yıldızla onlar hidâyet bulurlar!” Berzah Âlemi, Cehennem ve Cennet dahi Burçların hükmü altındadır! Kozmik Varlıklar Bedenimizden geçmekte olan röntgen ışınlarını (X-Ray ışınlarını) Kur’ân nasıl açıklıyor? “Burçlar İlmi” (Astroloji) Astroloji, “Gayb”ı bilmek değildir! Astroloji, İlâhi Düzen’in nasıl işlediğini, insanlığın oluş düzeni ve sistemini gösteren “İlim”dir! “Yıldızlara tapınma” devri ne zaman ve nasıl açıldı?... Buna mukabil, Nebiler insanlara neyi idrâk

ettirmeye çalıştılar? "Burçlar İlmi” denilen “Sistem”i açıklayan İbrahim Nebi, ulaştığı gerçeği (Burçların Tanrı

olamayacağı gerçeğini) nasıl dile getirdi? Takımyıldızların tesirleri dahi İlâhi İrade içinde Kudret-i İlâhi ile meydana gelmektedir! Kaza ve Kaderin “Sistem”deki işleyiş şekli, Astroloji İlmi ile anlaşılabilir ancak!

13

Page 14:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Allahû Teâlâ’nın kaderi, “Her AN” nasıl uygulanmada? Astroloji, insanın yapısını tanıması için önemlidir. Astrolojinin isbatı, kendinizdedir! Astroloji İlmini öğrenmenin yararları nelerdir? Burçların oluşturduğu gruplar ve özellikleri Yükselen Burç Yükselen Burca göre fizki yapılar “İç” ve “Dış” Burçlar, neyi ifade eder? Astrolojik etkiler Tür ve ırk sıçramalarının temelinde astrolojik etkiler yatmaktadır Astrolojik tesirler, insanları nasıl etkiler? İnsan ilişkileri, birimlerin beyinlerinin Burçlar tarafından programlanma biçimine bağlıdır! Galaksi… Gökada… Galaktik Varlık… Galaktik Şuur… Galaktik Ruh… “Yıldızlar Feleği” (Galaksiler) “Atlas Feleği” Milyarlarla Galaksi var Evrende… Galaktik Bilinçler Din’de “melek” kelimesiyle kastedilen varlıkların bir türüdür! Galaksilerin her birinde sonsuz sayıda âlem ve canlı- bilinçli varlık türü mevcut! Galaktik Birimler de doğuyor, büyüyor ve yaşam boyutlarını değiştiriyorlar! Gökadamız “Samanyolu ve diğer Gökadalar… “Allah”ın azâmeti ve Evrendeki yerimiz… Biz o bedenlerin içinde bir “Hiç” mesabesindeyiz! Samanyolu, çöldeki bir yüzük halkası gibidir! Samanyolu Galaksisi, “Kürsî” diye tanımlanır. Milyarlarca Güneşten(Yıldızdan) oluşan bir Sistem Galaksinin de bir ruhu var! Galaksideki her bir yıldızın kendine has sistemleri var! Galaktik hafıza (Bkz. H / Hafıza) Güneş… Ve Sistemi Güneş… Samanyolu Galaksisindeki 400 milyar Güneşten sadece bir tanesi! Güneşin Hacmi Güneşin Çapı Güneş enerjisinin kaynağı Güneşin yüzey ısısı ve yüzeyinden yükselen alevlerin boyu Güneşteki püskürmelerin Dünyaya etkisi İlkel birimlerin Dünya-Güneş-Âlemler anlayışı Güneşin Galaksi çevresindeki turu Güneş zaman birimi 1 Güneş yılı

14

Page 15:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Güneş zaman birimine göre insanın ömrü, 8.6 saniye! Güneş Sistemi “Sistem”in üyeleri İnsandaki zihinsel fonksiyonlar ve gezegen etkileri Galaksideki 400 milyar Güneş.. Sistem dışındaki tüm Güneşlerin de Dünya ve canlılar üzerinde sayısız tesirleri vardır Güneş Sisteminin de bir Ruhu var… “Güneş” isimli yıldız Allah’ın “Hayat Sıfatı”nın “Sistem”deki zuhur kaynağıdır! Tüm uydulardaki canlıların hayat kaynağı, Güneş ışınları-Güneş enerjisidir… (Güneşin boyutsal

derinliğindeki meleki kuvvetlerdir!) Beyin, Güneşten yayılan hayat enerjisi olan “Can”la beslenir ve gelişir. Güneş asla doğmuyor ve batmıyor… Güneş, atomaltı boyuta ait ışınsal ikizi itibariyle “Cehennem”dir! (Bkz. C / Cehennem) Güneş Dünyayı kuşatacak… Ve biz hâlâ ötelerde bir cehennem arıyoruz! (Bkz. C / Cehennem) Güneşin “Cehennem” olduğu niçin belirtilmemiştir? (Bkz. C / Cehennem) Güneşin radyasyon alanı Cehennemin radyasyon azâbı, mikrodalga bedenini darmadağın eder; yakar! (Bkz. C /

Cehennem) Güneşin nurunun alınması Güneşin Kaderi Güneş Platformu (Güneş yaşam boyutu-Berzah Âlemi-Güneşin atomaltı boyuta ait ışınsal ikizi) Ölümü tatmış birimler, Güneş zaman birimine tâbidirler; Kıyâmete kadar! Güneş platformunda yaşarken fark edebileceğimiz gerçek… Güneş yaşam boyutuna geçen kişinin Dünyaya dönme ve Dünyadayken yapamadıklarını yapma

şansı asla yoktur! Güneş tutulmasının insan beyni üzerindeki etkisi Atmosfer Atmosfer, Uzaydan gelen kısa dalga ışınımları durdurarak canlıların oluşmasını sağlayan

tabakadır. Atmosfer tabakaları Her beyinden dışa yayılan dalgalar, kendi şifresine göre sanki bir “Kitap” gibi Atmosferde

muhafaza olur! Madde bedeni terk eden kimi mikrodalga bedenler, Dünyanın atmosferi içinde-çekim alanı içinde

hapis kalırlar! Dünya Dünyanın Yaşı Dünya Atmosferi (Bkz. E / Evren /Atmosfer) Dünyanın Çekirdeği Dünya, sayısız İlâhi İsimlerin mânâlarının kuvveden fiile dönüşmüş hâlidir! Allah indinde “Dünya”nın yeri…

15

Page 16:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Dünya varolmadan evvel de “Evrensel Yasalar” yürürlükte idi… Evrensel Yasalar, Dünya ve içindekiler için değişmez! Dünya… Ve “DünyaN”… Kur’ân’da geçen “Dünya” kelimesi fizik Dünyayı değil; “DünyaNI” anlatır! Hiçbirimiz dışarıdaki Dünyayı değil, beynimizdeki “DünyaMIZI” görüyoruz! Herkesin “DÜnyaSI” farklıdır… Dünya yaşam boyutu… Bedeni kısıtlamalar yaşamı- Perdelenmeler ortamı-“ Aşağıların aşağısı” Maddeye dönük fikirler ve değerler Dünyası… Dünya üzerinde insan gözünün göremediği sayısız varlık türleri vardır Dünya atmosferi ve Dünya üzerinde yaşayan bu varlıklar insanları nasıl kandırmaktalar? Biliniz ki.. Dünya hayatı bir oyuncak, bir eğlence, bir bezenme ve aranızda öğünmedir! Dünya üzerindeki her birim, Dünyanın manyetik çekim alanına tâbidir! İnsan, Dünyanın çekim alanından kendini kurtarabilir ve Cennet yaşamına ulaşabilir! Dünyaya gelmekten gaye… Dünya saltanatından, düşünsel boyutun özelliklerine geçiş Dünya nimeti ile yetinen… “Evrensel Öz” (Evrensel kuantsal bütünlük- “İlim” sıfatının mahzarı olan “salt şuur”-Evrensel tek

şuur-Evrensel insan-Kozmik Bilinç-İnsan-ı Kâmil-Ruh’u Â’zam-Akl-ı Evvel-Hakikati Muhammediye-“Ruh” Adlı Melek-“Allah”ın tüm isimlerinin işaret ettiği mânâların ortaya çıkış mahalli”-“Nokta”

Kâinatın Özü, cevheri, hammaddesi, “Evrensel İnsan”dır!(Kozmik Bilinç’tir!) “Evrensel Öz”den meydana gelen ve o "Öz”le mevcut olan bilinç, meçhul frekanslı bir

dalgaboyudur! Evrensel Öz, “Allah”ın bütün İsimlerinin işaret ettiği mânâların ortaya çıkış mahallidir! Evrende meydana gelen herşey, aynı "Öz"den meydana gelmiştir! Her kuantta yerini bulan “Öz” aynı zamanda şuur kaynağıdır! Özbenlik noktasında tüm Evren ve içindekiler, “tek bir Bilinç”ten ibarettir! “Evrensel Öz” ve İnsan… Vücudumuzdaki heer hücre tüm Kozmosu içerir... Her yağmur damlası ve her yaprak da! Bedeniniz, Kâinatın tamamı... Aklınız ise "Tümel Akıl"dır! ("Kozmik Bilinç"tir!) Kâinat, makrokozmostur! “Evrensel öz” ve ondaki tüm özellikleri hologramik bir biçimde kendinde barındıran beyin! Biz, varlığını “Evrensel öz”den alan ve “O” “öz” ile varolan bir bilinç titreşimiyiz! Evrenin gerçeğine vardırıcı tek yol, insanın kendi bilinci ve Özüdür! Kuantsal yapı boyutundan Üstmadde boyutuna kadar sayısız bilinç birimleriyle iletişim kurma

imkânına sahibiz! İnsan, Evrenselliğe, "Öz"ünden gelen Evrensellik boyutundan açılabilir; dışardan bedensellikten

değil! Evrensel sırlara açık bir yapıya kavuşmak için tek şansın…

16

Page 17:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Holografik bakış aynasında Öz’ündeki kuvveleri keşfet… “B” sırrı ile! Bize, sürekli bir “Evrensel Yenilenme” uyarısı yapılmaktadır! Evrensel Gerçeklere Dünyada iken vukûf elde edemezsek, ölümle birlikte o boyutları

değerlendirmemiz asla mümkün olmayacaktır! Evrensel değerlerden haberi olmayanın... Kişi kendine, Evrensel Öz'den mahrum kalma cezasını nasıl verir? Evren Kitabı (Sünnetullah-Din- Allah’ın Yaratış Kanunu, Düzeni, Sistemi-“Allah Sistemi”nin

değişmez yasaları- Evrensel Yasalar-Ebedi yaşama yön veren Allah ve Sistemi-Yaşam Sistemi-Doğa Kanunları-Tabiat Kanunu-İlâhi Kanun)

Evrendeki her şeyin oluş planı ve programı “ilk An’’daki Seyr”de mevcuttur! Evrenin oluşum ve işletim programlanması Evrensel düzen, bu düzeni kurmuş olan ve Evrende hükmünü icra eden “Kozmik Bilinç”in

eseridir! Evren, makrokosmostan mikrokozmosa kadar tam bir bütünlük ve düzen içindedir! Evrende meydana gelen her şey ve her olay, “Bilinçli güç” terkiplerinin yapısal oluşumları

sonucudur! Allah Kâinatı “Ezeli Sistem ve Düzen” ile varetmiştir! (Bkz. E / Evren / Evrende Ölüm / Evrende

ölüm yoktur; dönüşüm vardır!) Tüm Evrenler yaratılış amacına göre, “Sünnetullah” Kanunlarına göre işlevlerini

oluşturmaktadırlar! Kâinatı meydana getiren yüce Kudret, bize göre “Her An”, Kendine nisbetle “Tek Bir An” içinde

tüm varlıkta hükmünü icra etmektedir! (Bkz. İ / İlâhi Hüküm / Varlığın tümü, Allah katında bir ilmî hükümden başka bir şey değildir!)

Tek, “Evren” İsmiyle tanımladığımız yapı olarak, zaman kavramının olmadığı bir mânâda, her An Kendi sistemiyle yaşamını sürdürmektedir!

Evrendeki “Görünür” ve “Gizli” düzen…(Bkz. E / Evren / Holografik Evren / Günlük yaşamımız da gerçekte bir holografik görüntüdür!)

Evrendeki her şey programlıdır… Ve birbiri ile iletişim hâlindedir; birbirini etkilemektedir! Kâinatta varolan her hareket, asla tesadüfi değil; düzenlidir! Evrende oluşan her şey, fizik, şimik-kozmik sebepler sonuçlar dizisidir… Mucize dahi! Kâinatta eşitlik yoktur! (Bkz. A /Adalet) Kâinatta zıt yoktur! Çünkü Allah’ta zıt yoktur! Makrokozmos olan Evreni oluşturan işletim programı, aynen mikrokozmos olan “İnsan” a da

uygulanmıştır! (Bkz. İ / İnsan) “Evrensel Düzen” nedeniyledir ki, insanlar, ötesindekine değil; Özündekine yönelmek zorundadır! Evrende geçerli olan sistematik düzende duygusallığa yer yoktur! Evren Anayasasının ilk maddeleri (Bkz. S / Sünnetullah) Evreni yargılamaya kalkarsanız eğer... Evrensel bakış ve sonucu Evrendeki her bir yoğunlaşma ve aktivite, hiç düşünmediğimiz bir noktada bambaşa şeyleri

etkilemekte ve harekete geçirmektedir!

17

Page 18:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Evrensel Din” (Bkz. İ / İslâm) “Evrensel Enerji” (Bkz. E / Evren / Evrensel Enerji (Kozmik Bilinç), “Evren adı altındaki yapıda

kendi “Sistem”ini uygulamaktadır!) "Evrensel İnsan" Kâinatın Özü, cevheri, hammadesi, "Evrensel İnsan"dır! (Kozmik Bilinç'tir!(Bkz. E / Evren /

Evrenin Mânâ yapısı / ”Evrensel İnsan” (Kozmik Bilinç) madde bir varlık değildir!) "Evrensel İnsan" Muhammed Aleyhisselâm... Bir ırka değil; tüm insanlığa gelmiştir! "Evrensel İnsan"ın Dini Evrenselliğe ulaşmamış insanların Allah Rasûlü'nü değerlendirebilmesi çok güçtür! Yöresel ve göresel değerler, Evrensel insanı bağlamaz! “Evrensel Kişilik” (Bkz. K / Kişilik) “Evrensel Rasûl” Evrensel Sırlar Evrensel Sırlar ve Evrensel gerçek, “Hakikat”in modern bilimle deşifre edilmesinden önce

benzetme yollu tanımlamalar ile anlatılmaya çalışılmıştır! Günümüz Bilimi, insanın düşünce dünyasını yeniden imara başladı… Ezan (Tam Dâvet-Mirâc’a Dâvet) Kurân “Biz size her şeyi misallerle anlattık” diyor… Öyleyse gerçek “Müezzin” kimdir? “İnsan”ı uyaran, “Hakikat”e Tam Dâvet eden “Allah Rasûlü”dür! Günde beş defa “Kitab”ı “Oku”maya dâvet ediliyoruz! Müezzin”’in sizi “Müminin mirâcı olan Salâ’ya dâvet ettiğinin farkında mısınız? Hiç icâbet etiniz

mi? Ezan’ı kimler algılar? Tam Dâvet’e icâbet etmeyenler neler kaybeder? “Evvel” Esmâsı “Evvel” (Sınırsız Geçmiş) Evvel ve Âhir, senin beş duyunun getirdiği bir anlamdır! “Evvel” ve “Âhir”, “O”dur! Eyyüb Aleyhisselâmın duası “Ezel” –“Ebed” “Ezel” –“Ebed”, “Hû”dur! Ezel, boyutsaldır! Ezel ve Ebed, İlmi İlâhide tek bir bakıştır!

“EBRAR”

Bazı kişiler vardır bunlar sadece deryanın adını duymuşlardır; bütün bilgileri bu işittiklerinden ibarettir... Bazıları da vardır ki; denizi görmüşlerdir fakat yüzme bilmedikleri için ancak boylarına kadar kenardan girmişlerdir... Bazıları da yüzmesini bilirler ve açılırlar... Ve dahi bunların hepsinin fevkinde bir takım kişiler vardır ki; onlar âdeta deryadan bir zerre olmuşlardır... Açılırlar ve derinlere dalarlar, her zaman yeni yeni keşiflerde bulunurlar.

18

Page 19:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsanlarda gerçek ilme karşı böyledirler. Kimi sadece adını duymuştur. Kimi okur Kurân’ı ve emirleri yerine getirip, nehiylerinden kaçınmaya çalışıp, bu kadarı bana yeter der. Bu, umum müslümanlardır.

Kimi de daha fazla çalışıp kendini bu inceliklere hasreder, onları öğrenmek ister. Bunlar da “Ebrar” diye bildirilenlerdir; Havas durumunda olan, Allah’a ermeyi dileyen, nefsi mülhime, nefsi mutmainne durumunda olanlardır.

“EBTER”

(NESLİ KESİLMİŞ)İslâm’ın doğuşunun 10. yılı, İslâm camiasında "Hüzün Yılı" olarak adlandırılmaktadır.Zîrâ, bu yılda Hazreti Hatice'tül Kübra ile Ebu Talib vefat etmiş, bunların hemen evvelinde de

Efendimiz'in önce 4 yaşındaki oğlu Kasım, ardından da Abdullah Tahir, dârül bakaya kavuşmuştur. İşte böylesine büyük hâdiselerle karşılaşan Efendimiz aleyhisselâm için bu yıl tam bir hüzün yılı olmuştur.

Bu arada, Efendimiz aleyhisselâ’ın oğullarının vefatı üzerine müşrikler kendisine "Ebter" yâni nesli kesilmiş, mânâsına gelen bir şekilde hitâbetmeye başlamışlardır.

Buna karşılık Allahû Teâlâ inzâl etmiş olduğu Kevser Sûresinde şöyle buyurmuştur:"Şüphesiz ki, biz sana kevseri verdik.Rabbına namaz kıl ve kurban kes.Şüphesiz ki ebter, sana kin bağlayandır"!.

”ECEL”

Bir düzenin, bir çalışma biçiminin, bir yaşam biçiminin son bulması anlamında kullanılır, ”Ecel”!

İNSANIN ECELİ NASIL TESBİT OLUYOR?Cenin 120. güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin ilk kozmik ışınsal tesirleri

değerlendirebilecek düzeye ulaşır. Ve bu ilk aldığı tesirle birlikte gen yapısında bir değişiklik meydana getirecek “ruhunu” oluşturacak bir biçimde hologramik dalga yaymaya başlar!.

Diğer yandan, daha önceden tüm hücreleri birarada tutan ve sinir sistemi aracılığıyla yayılan bioelektrik ise, tüm hücreleri bir tür elektromıknatıs durumuna sokmuş olduğu için, bu beynin oluşturduğu “hologramik yapılı dalga beden” yâni “RUH”, bütün bedene bağlı olarak sürekli beynin yaydığı dalgalar ile gelişmeye başlar.

Beynin bu 120. günde aldığı tesir neticesinde “Ruh”unu meydana getirmesi yanısıra; ikinci olarak da bu ışınlar geliş gücü ve mâhiyeti ve açıları itibariyle, beyinde mevcut olan ikinci bir devreyi açar ise, bu defa bu beyin, yerkürenin manyetik çekim alanına karşı koyacak türden bir antiçekim dalgası üretip bunu da “Ruh”a yüklemeye başlar.

Şayet bu devre o gün de açılmaz ise, bu defa bu varlığın büyüme devresinde de beyin, dünya çekim alanına karşı koyma gücünü sağlayan bu enerjiyi “ruh”a yükleyemez. İşte bu husus “Said”lik ve “Şaki”lik hâli diye tanımlanmıştır.

Üçüncü olarak bu anda alınan tesirler kişinin beyninde belli bir ömür devresine müsaade eden bir tür kontak meydana getirir. Diyelim ki 45 sene açık kalacak hayata yolaçacak bir taymır (geri sayım devresi).

Şayet bir kaza durumu sözkonusu olmaz ise, o sürenin sonunda Mars’ın, Plüton ve Ay'la beyin haritasındaki ölüm noktasında bir sert açı meydana getirerek oluşturduğu ışınım bu beyindeki kontağı kapatır ve beyin bir anda durur!. İşte sapasağlam iken, sebep yokken, “bir anda öldü” denen olay

19

Page 20:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

bundandır!. Yâni bu üçüncü tesir de kişinin “ecelini” meydana getirir. Ki bu sürenin uzaması mümkün değildir.

BİR DÜZENİN, BİR ÇALIŞMA BİÇİMİNİN,BİR YAŞAM BİÇİMİNİN SON BULMASI…

ECEL!Ecelin insana ne zaman geleceği hiç belli olmuyor. Ecel geldi, vâde doldu, gidiyoruz.“Nedir yahu?.” diyor içeriden birileri. Nasıl ecel?. Ecel dediğin zaman bir adam ölür, dört kolluya biner

gider…?.Ben de, dört kolluya binip gidiyorum!. Önde iki tane uzun kolu var, arkada iki tane kısa kolu var beni

götüren dört kollunun… Üstelik kimsenin omzuna yük de olmuyor; kendi gidiyor!. Antalya havalalanından kalkıyor bizim dört kollu!. Evet!. ”Ecel”denen şey insanın bedenini bırakması değildir.Bir düzenin, bir çalışma biçiminin, bir yaşam biçiminin son bulması anlamında kullanılır “ecel”!.İstanbul’da ecelimiz geldi, Antalya’ya geldik!.

TOPLUMLARIN ECELİ

Bir Nebi ile Cenâb-ı Hak arasında bir konuşma vardı.“Bir kavme bir belâ geleceği zaman, sorar Allah Nebisi; “Ya Rab!. Bu kavmin içinde iyiler yok mu hiç?.“Çoğunluk kötülerdi.” der, Cenâb-ı Hak.-Peki iyiler?.-İyiler de iyiliklerinin karşılığını âhirette alacaklar!. der.”"Bir toplum bozulduğu zaman, belâ hepsine birden gelir. İçindeki iyiler hürmetine o geri çevrilmez"

EDEB

Edeb, esmânın hakkını vermektir!.

EDEB,DÜŞÜNSEL BOYUTTA

VARLIĞINI VE HADDİNİ BİLMEKTİR!Edeb, ayağını altına alıp da oturmak, elini önüne bağlamak değildir!Edep;düşünsel boyutta, varlığı ve haddini bilmektir! Ancak ilim sahipleri haddini bilir; edebini takınır.Câhilin bildiği edep ise, elini önüne bağlamaktır.Allah’ın sonsuz ve sınırsız varlığını idrâk eden insanın farkedeceği şey, Evrendeki HİÇLİĞİDİR!

“HAKİKAT”İN EDEBİ

Hakikatin edebi, hakikate sadâkattir.

20

Page 21:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EDEB EDİNME HÂLİ

 Bedenle, "tabiatla mücadele" hâli, "edeb edinme" hâli diye târif edilmiştir.

EDEBE RİAYET EDENLEREdebe riayet edenler, haddini bilenlerdir.

Bulunduğunuz yeri idrâka çalışınız... Ki, haddini bilenlerden olasınız.

Gerçeği bil; ve edebe riayet edicilerden ol!.

EDEBSİZ KEMÂL OLMAZ…

EDEBSİZ KİŞİ “VELİ” OLMAZ! Eskiler, “Edeb” üzerinde çok durmuşlardır...“Edebsiz kemâl olmaz”!. Yani, edep olmadan kemâl olmaz, demişlerdir... Orada kemâlden murad,

“Mutmainne” bilincidir. “Edeb”, gerçekte, bizim bugün anladığımız mânâda karşındakine hürmet etmek, el-etek öpüp boyun

kesmek değildir... Biz, “edeb”i çok dar ve kısıtlı ve sınırlı anlıyoruz. Beşiktaş`taki Yahya Efendi Dergâhının girişinde şu yazılıdır :“Edeb Ya Hu!..”“Edeb” haddini bilmektir!.“Edeb” hakkını vermektir!. Her şeye karşı, olması gereken bir edeb vardır..Daha dar mânâda ise... “Edeb”sizlik, özellikle “Mülhime”de başlar. Her ne kadar “Levvame”de kısmen varsa da edebsizlik

hâli; edebe riayet etmeme hâli, özellikle “Mülhime”de oluşur..Bir yönüyle “Edeb” kelimesinden murad, “Nefs”in tabiata tâbi olmamasıdır!. Çünkü, Nefs aldığı ilhamlar sonucu, kendi hakikatına yönelip, Rubûbiyetin hakikatını idrâk etmeğe

başladığında, zamanı Rubûbiyet hakikatları ve sırları ile dolu geçer. Bilinci bununla meşgulken, bedende doğası gereği kendi hükmünü icra ederek, dilediği gibi at koşturmak ister... İşte, Nefsin bedenin doğası gereği arzularına tâbi olması hâli “Edebsizlik” diye anlatılan haldir!.

Bedenle, “tabiatla mücadele” hâli, “edeb edinme” hâli diye târif edilmiştir. Bu yüzdendir ki “Edeb” olmadan “Mutmainne” hâli olmaz!. Ve kişi, “Veli” olamaz!.. “Edebsiz kişi veli olamaz”, derler ki, bunun mânâsı budur!. Bu ifadeyi dar mânâda anlayıp da, çevrendekilere hürmet etmek diye yorumlamak çok yanlış ve

hatalıdır...İşin hakikatına ermek, velâyet sırlarına vâkıf olmak, Allah`a yakîn elde etmek için, ne pahasına olursa

olsun, Nefs`in bilincini arındırması ve bedenin tabiatına tâbi olmaktan kendini kurtarması zorunludur!.“ALLAH” İSMİYLE İŞARET EDİLENİ BİLMEYEN

HADDİNİ BİLMEZ!

21

Page 22:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

 “Allah” adıyla işaret edileni bilmeyen HADdini bilmez!.Nefs, nefs'tir; sâfiye bile olsa!. Allah ulûhiyeti beşerde zâhir olmaz!

EF’AL ÂLEMİ

“Fiiller Âlemi”“Kesret(Çokluk) Âlemi”

“Nâsut Âlemi” “Şehâdet Âlemi”

“Mülk(Madde)Âlemi”Çeşitli oluşumların meydana geldiği yapı

“Melekût Âlemi” Melekler Âlemi

Mânâ’nın maddeye dönüştüğü âlemTeklik âlemi ile Ef’al Âlemi arasındaki elçilik boyutu

Akl-ı Kül ÂlemiMikrodalga kökenli kozmik âlem

Ef’al, Arapçada “fiiller” demektir. Yani çeşitli oluşumların meydana geldiği yapı.

Esas itibariyle, âlemler, “Kesret Âlemi” ve “Vahdet Âlemi” olarak ikiye ayrılır. Ancak bu kesin böyle değil; anlayışın ya da bir diğer şekliyle anlayış yetersizliğinin oluşturduğu ikidir bu âlemler.

Gerçekte, âlem Tek varlıktan ibarettir; yani, tek bir yapıdır! Tek`in teklerinin tek tek zikri olmaz!Hz. Âli, “ Görmediğim Allah`a ibadet etmem “ demiştir.“Hiç bir şey görmem ki, evvelinde Allah`ı görmüş olmayayım.” demiştir Hz. Ebu Bekr.“O”, her şeydir ve her şey “O”nun ef`al mertebesindeki görüntüsüdür. Kesret âlemi de budur!

“Ef’al âlemi” denen fiiller âleminin, yani bütün bu gördüğümüz-göremediğimiz, algıladığımız-

algılayamadığımız fiillerin-bireylerin-birimlerin yani “kesret” denen “çokluk” âleminin meydana geldiği, oluştuğu ilk boyuttur!

“Ef’al âlemi” diye bilinen, fiiller âlemi yani kesret âlemidir.

EF’AL ÂLEMİ, İLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARININ

DEĞİŞİK TERKİPLERE GÖRE SEYREDİLDİĞİ ÂLEMDİR!

Kesret; ilâhi isimlerin mânâlarının değişik terkiplerle âşikâre çıkmasından başka bir şey değildir!.. Ve bu terkiplere göre seyredilen âlem, “fiiller âlemi” dediğimiz “ef’al âlemi” dediğimiz âlemdir!.

ESMÂ ÂLEMİ DIŞINDA KALAN ÂLEM

EF’AL ÂLEMİDİR!

22

Page 23:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Madde âlemi”, beş duyu verileriyle kayıtlanmış beynin “varsayım” dünyasıdır. Beş duyumuza hitabeden bildiğimiz âlemdir.

Farklı dalgaboylarında oluşmuş katmanlardaki varlıkların her bir türüne göre de içinde bulundukları âlem(boyut) kendi “MADDE “ âlemleridir! Yani “madde alemi” diye gerçek ve mutlak tek bir “madde âlemi” olmayıp; her boyut varlığının kendi katmanı, onunkinde özel madde âlemini oluşturmaktadır. Bu itibarla ölümötesi yaşama geçenler dahi, bir tür madde âlemi içinde..

Yani Esmâ âlemi dışında kalan âlem, ef’âl âlemidir!.Bu şehâdet âlemine; ruhlar âlemi denilen âlem, melekler âlemi denilen âlem, cinler âlemi denilen

âlem girer; hepsi de ef’âl âlemi hükmündedir!.

MELEKÛT ÂLEMİ DAHİEF’AL ÂLEMİ İÇİNE GİRER!

Şehâdet âlemi dendiği zaman, bazılarının anladığı gibi, biz sadece madde âlemini anlamayız... Melekût âlemi denen melekler âlemi de gene bu ef’âl âlemi içine girer.

Melekùt Âlemi; Allah’ın isimlerinin işaret ettiği mânâların zâhir olduğu bâtın âlemidir. Sezgi, ilim ve benzeri yollu farkında olmadan algıladığımız; üst beyin faaliyetleri sonucu algıladığımız, sayısız mânâlar ihtiva eden mikrodalga kökenli kozmik yapılı âlemdir .

Melekût, melekler âlemi olmanın ötesinde mânânın maddeye dönüştüğü âlem olarak da bilinir.

EF’AL ÂLEMİTÜM VARLIKLARIYLA,

O VARLIKLARIN ALGILAYABİLDİĞİ ÂLEMDİR!Bkz. E / Evren / Yaşadığımız Kâinata ait olarak bilinen her şey, Allah İlminde “Hayâl” olan

varlıklardır!

GERÇEKTE

EF’AL ÂLEMİ MEVCUD DEĞİLDİR; TÜMÜYLE HAYÂLDİR!

Gerçekte, hakikatte “EF’AL mertebesi” mevcud değildir! Hakikatte efal mertebesi mevcud değildir!Ef’al mertebesinin varlığı tümüyle hayâldedir; hayâldir. Hakikatte Zât, sıfat ve esmâ âlemi mevcuddur! Hakikatte bu üç mertebe mevcuddur! Bu üç mertebenin ötesindeki Ef’al mertebesi ise, hayâldir; “hayâli mutlak”tır. Bu hayâli mutlak içinde

oluşan hayâli birimlerin kendi hayâli arz ve semâları vardır!Bunların tamamı da EF’AL ÂLEMİ’dir!

ÂLEMLER,

BÜRÜNÜLMÜŞ MÂNÂLARDIR!Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Âlemler, bürünülmüş mânâlardır!

23

Page 24:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“ÇOKLUK” KAVRAMI İÇİNDEKİ TÜM VARLIKLAR“LEVHİ MAHFUZ”UN TAFSİLİYLE MEYDANA GELMİŞTİR!

"LEVHİ MAHFUZ", “kesret”i yani çokluk kavramlarını meydana getiren esmâ terkiplerinin “KAZA ve KADER” boyutudur!. Bilgi ve bilinç boyutudur!. ALLAH İLMİNDEKİ “HÜKÜM ve TAKDİRİN” fiiller âlemindeki görüntüsüdür.

Çokluk kavramı içinde olan tüm varlıklar bu boyutun tafsiliyle meydana gelmiştir.

ÇOKLUK NASIL VAR?Eğer şu algıladığımız âlemde varlık TEK ise, bir yığın birbirine çelişkili davranışlar ortaya koyan

sayısız varlıklar nasıl var?Çokluk nasıl var?Eğer bu kadar biribirine çelişkili ve ters bir evrenler varsa, o zaman TEKLİKten nasıl söz edilebilir?

EF’AL BOYUTU,

BEYİNDEKİ VARSAYIMDIR!Efâl boyutu, beyindeki varsayımdır; beynin yapısı dolayısı ile hissedilen!.

ÇOKLUK KAVRAMININ OLUŞTURDUĞU ŞEYLER

ALGILAYANIN ALGILAMA ÖZELLİĞİNDEN KAYNAKLANAN BİR SANI VE HAYÂLDİR!

Algılamaya GÖRE var kabul edilen her ŞEY, O’nun varlığıyla vardır; ne var ki, O, şeylerin toplamı değildir!. Gerçekte SADECE “O” VARDIR; evrendeki çokluk kavramını oluşturan şeyler, algılayanın algılama özelliğinden kaynaklanan bir sanı ve hayâldir!.

Holografik bir tümellik olan anayapı, bizim “Evren” değimiz halde algılanmak için, dilediği algılayıcıların dilediği kapasitelerinde göresel farklılıklar meydana getirmek sûretiyle, “çokluk” görüntüsü oluşturmaktadır. Gerçekte, sadece “ALLAH” vardır ve O’nun yanısıra hiç bir şey yoktur!.

“ÇOKLUK”, GÖZDEDİR!

BASİRETİNDE ALLAH’IN VECHİNDEN BAŞKA BİRŞEY YOKTUR!

Bkz. E / Esma’ül Hüsnâ / Bütün İsimlerin müsemması tek bir varlıktaki tek bir mânâdır!

EF’AL ÂLEMİNDE YAŞAM NASIL OLUŞMUŞTUR?

İlm-i ilâhî’de mevcût olan, sayısız isimlerle isimlendirilmiş bütün varlıklar ilim yolu ile, “kendini seyretme” gâyesine mâtuf olarak “yoktan varedilmiş” yâni, “yaradılmış” varlıklardır!.

“Hayy” vasfıyla kastedilen mânâda hayat sıfatı sahibi varlık, “ilim” sıfatıyla kendinde seyretmek istediği mânâları o mânâlara uygun sûretler ile müşahedeyi “MÜRÎD” ismince irade etmiş; “Kudret” sıfatıyla onlara birimsel görüntüler ve izhar etmek istediği mânâlara uygun “akıl” hibe etmiş; kendi ilminden varetmesi dolayısı ile onlara ve onlardan her an bir bakış açısı oluşturmuş böylece “SEMΔ ve

24

Page 25:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“BASÎR” isimlerinin mânâları ortaya çıkmış; birimsellikleri daha önce “kelâm” vasfından “kelime”ler şeklinde oluşmuş; ve nihâyet “tekvin” vasfıyla da ef’âl âleminde yaşam oluşmuştur.

Buna rağmen."Allah" ismiyle işaret edilen indinde...“An” tek bir ândır , DEHR’dir!. Her şey, bu boyut itibariyle olup bitmiştir!. Gerisi ise, suya atılan

bir taşın etrafında oluşan küre halkalar gibi sayısız boyutlardaki oluşlardan başka bir şey değildir.

İNSAN, BEDENİ İTİBARİYLE EF’AL ÂLEMİNDE YAŞAR

Ef’âl âlemi içinde mevcut bulunan varlıkların hepsinin Rabbı Allah’tır!.Madde bedeninizle ortaya koyduğunuz fiilleriniz vardır ki, bu boyuta tasavvufta “ef’âl âlemi” ya da

“nâsut” veya “şehâdet âlemi” denilir.Görme, duyma, hissetme, algılama gibi özelliklerinizin olduğu boyut ise “melekût âlemi” olarak

anlatılır.Ef’al âleminde yer alan insanı düşünelim... İnsanın bir madde bedeni vardır. Madde bedenin ötesinde

bir düşünce, şuur dünyası vardır. Ve dahi bu düşünceleri kapsamına alan benliği vardır...Şimdi düşünelim... Düşünce dünyanız madde bedeninizden ayrı olarak kabul edilebilir mi, yani

madde bedenden ayrı bir yerde midir?. Elbette hayır!.İşte aynı şekilde, madde âleminden tamamiyle ayrı bir yerde melekût ve ceberût âlemleri de

düşünmemek gerekir.İnsan bedeni itibariyle nâsut âleminde yaşar...İnsan ruhu itibariyle melekût âleminde yaşar...

ÇOKLUK (KESRET) GÖRÜŞÜNÜN SEBEBİ

Bir birimde, “insan var, hayvan var, cin var, melek var; bunların her biri de kendi başlarına diledikleri gibi yaşıyorlar; kâinat başıboş bırakılmış hadsiz hesapsız canlıyla dolu...” gibi bir görüş, tamamiyle o kişinin varlıkların hakikatına, aslına orijinine nüfuz edememekten doğan “çokluk görüşü”dür.

EF’AL ÂLEMİ,

BUGÜN “MADDE” DEDİĞİMİZ TERKİPLE,YARIN BİR TÜR HOLOGRAMİK IŞINSAL BEDEN

DEDİĞİMİZ YAPIYLA DEVAM EDER! “Esmâ âlemi” dediğimiz zaman, ef’âl âlemi’nde varolan fiillerin, varlıkların, görüntülerin orijinal

mânâlarını kastederiz! Yani, mutlak varlığın, kendinde müşâhede ettiği, ilmiyle ihâta ettiği mânâlar… Bu mânâlar için yaratılmışlık söz konusu olamaz, çünkü kendisinin yaratılmışlığı söz konusu değildir!

Senin yaratılmışlığın hiç bir zaman kalkmaz! Yaratılmışlık hükmün, hiç bir zaman kalkmaz! Çünkü, ef’âl âleminin dışına fiil düzeyinde çıkabilmen mümkün değildir... Bugün nasıl ef’âl âlemindeysen, bundan bir milyon sene sonra da yine ef’âl âleminde olacaksın!

Beş milyar sene sonra da yine ef’âl âleminde olacaksın! Ef’âl âlemi, bugün madde dediğimiz terkible devam eder; yarın bir tür hologramik ışınsal beden dediğimiz yapıyla devam eder; ama neticede gene ef’âl âlemidir!

25

Page 26:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Ancak; kendi varlığında mevcut olan mânâların, Hakk’a aidiyeti yönüyle, yaratılmış değilsindir! Ef’âl boyutu itibariyle, yaratılmışsın!

Öyleyse bu iki yönünün idrâkında olarak; her ikisinin de ayrı ayrı hakkını verebilirsen; işte o zaman ebedi saadete ermiş olursun! Aksi halde bir yönün, diğer yönünü perdelerse, bunun neticesinde mutlaka ayağının kayması, hakikatten sapman sözkonusudur...

KESRETİN KAYNAĞI,

TEK MUTLAK RUH’TUR!“Kesret” kavramının kaynağı olan “Tek mutlak RUH”tan meydana gelen tüm melekût âlemi; ve o

âlemde meydana gelen Müheymin melâike, Âlâ-i illîyyîn, ve diğer meleklerin varlığı…Esmâ mertebesinin zuhûru olarak varlığı meydana gelmiş olan melekût!.Varlığını melekûttan alan tüm ef’âl mertebesi varlıkları…

“KESRET” KAVRAMI DEVAM ETTİĞİ SÜRECE

TEKLİK SEYRİNE GİRİLMESİ ASLA MÜMKÜN OLMAZ!

Bkz. E/Emr Âle /Emr ve Hüküm, kesret âlemi içinde varlıklar arasında geçerli bir sistemdir!

KESRET KAVRAMININ BİTTİĞİ NOKTASidre-i Münteha, mânâ itibariyle kesret kavramının bittiği noktadır!Yani bilinç boyutunda-şuurunda kesret kavramı kalkıp, Tekliği müşahede etme noktasını hissettiğin

anda sen sidre-i münteha’dasın!

EHLİ BEYT(Soru: Rasûlullah aleyhisselâmın “size iki emânet bırakıyorum.. Kur’ân, ehlibeyt...” demiştir

buradaki "ehlibeyt"ten ne anlamalıyız?)"Ehlibeyt"; Hazreti Rasûlullah’ın zâhirde sulbünden gelenlerdir... Bâtın mânâsı itibariyle ise, Verâseti

Muhammediyi devam ettiren ehlullahtır.Onlar, bâtıni mânâdaki hâne halkıdır!... Ehlullah, diyorum, dikkat edin “Ehlir Rab” değil!.. (Soru: Bu ehlullah aynı zamanda zâhirde Rasûlullah'ın sülbünden gelenler midir?)Zâhiren çoğunluğu öyledir; ama istisnalar da vardır... Esasen ancak o genetik taban o kemâlâtı getiriyor... Genetik veri tabanı, velâyette yüksek kemâlâtlar için çok önemli...

Ehli beyt, fıtratları kadarıyla Kurân’dan aksettirirler...

“EHLULLAH”

(ALLAH EHLİ-MUKARREBLER-VÂKIFIYN-SEÇİLMİŞLER)

Bkz. A / Allah / Allah ehli

26

Page 27:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“EL”“El”; tasavvufta ve Kur’ân anlatımında KUDRETi sembolize eder...

ALLAH’IN İKİ ELİ

İki el, İLİM ve KUDRET sıfatlarıdır... “İlim”i, bâtın; “Kudret”i de zâhir -açığa çıkış- olarak değerlendirebilirsin belki; ama tam anlamıyla

kapsamaz!Enfüs ve âfâk, izâfi yâni göre’dir!

RAHMAN’IN İKİ ELİSoru: "Rahman'ın iki eli" den murad olarak Celâl ve Cemâl sıfatlarını da düşünebilir miyiz?..Evet...

EL’İN YOKLUK DENİZİNE GİRMESİ

“Yokluk Denizi” denen şey, senin bireysel varlığının var olmadığını anlamandır. Mutlak manâda bir yokluk denizi yoktur. ''Yokluk''tan murad, tüm varlığın kendine özgü bir varlığı-vücudu olmayışıdır!.Elin, kendini beyinden ayrı olarak, ayrı bir varlık hissedip, “ben dilediğimi yapıyorum” diye zannetmesi

ne ile ortadan kalkar? Elin yokluk denizine girmesi ile!...El, yokluk denizine girerse; eldeki kan, kemik, sinir, damar hepsi beyne bağlı olduğundan; bağımsız

bir varlığı olmadığını farkeder. Anlar ki bedenden ayrı bir varlığı yok ve tümüyle beyine tâbi!.İşte ''yokluk denizi'' denen şey, bu manâdadır.Sana desem ki, ''biyolojik bedenini atomik bedeninden ayır!''… Yapabilir misin bunu? Hayır!. Hiçbir zaman ayıramazsın!. Çünkü, biyolojik bedenin, atomik bedenin sonucu olarak mevcut!.Öyle ise, Zât ile ''gayrı'' adını verdiğini  birbirinden ayıramazsın!. Bu mümkün değil!El ile beyni birbirinden ayırmak ne ise; ''Allah'' ismiyle işaret edilen ile Muhammed'i de birbirinden

ayırmak aynı şeydir.

“ELEST BEZMİ”Bkz. R / Ruh

“ELESTİ BİRABBİKÜM” HİTABI

Bkz. R / Ruh

“ELİF” “ELİF”,

“ALLAH” İSMİYLE İŞARET EDİLENİN

27

Page 28:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

AHADİYETİNE YANİ ZÂT’INA İŞARET EDER!

"Elif... Laaam... Miiiym...!"Bu harflerin ne anlama geldiği hakkında çeşitli düşünürler, çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir..Bu harfler gibi, gene sûre başlarında yer alan "Kaf, ha, ya, ayn, sad" ve "Ha, mim, ayn, sin, kaf"

harflerinin "ALLAH" isimleri arasında bulunduğu ve Hazreti Rasûlullah aleyhisselâmın bu isimleri okuyarak dua ettiği bilinen bir olaydır.

Bu itibarla bu harflerin "ALLAH" isimlerinden olması, büyük bir olasılık olarak ileri sürülmüştür..Öte yandan, Hazreti Ebu Bekir'in bu konuda şöyle dediği naklolunur:-Her kitapta Allah'ın bir sırrı vardır... Kurân’ daki sırrı da, evvelleridir.Hazreti Âli dahi bu konuda şöyle demiştir:-Her kitabın bir özü vardır; bu kitabın özü de hecelenen harflerdir... İbni Abbas ise her bir harfin "ALLAH"ın bazı isim ve sıfatlarına işaret ettiğini belirterek şöyle

yorumlar:-"Elif": “AHAD, EVVEL, EZELİ, EBEDİ” gibi isim ve sıfatlara; "Laaam": O'nun "LÂTİF" oluşuna;

"Miiiym": “MELİK, MÂLİK, MECİD, MENNAN” gibi isim ve sıfatlara işaret eder!. Bunların dışında kalan bazı yorumlar ise şöyle:-Elif, ALLAH'a işaret eder; Laaam, Cebrail'e; Miiiym, Muhammed aleyhisselâma... Yâni,

"ALLAH kelâmı, Kur'ân-ı Kerim, Cebrail tarafından Muhammed aleyhisselâma vahyedilmiştir", anlamını taşımaktadır bu üç harf; denilmiştir...

-Elif, “ene”; Laaam, “Allah”; Miiiym, “Alim” anlamına gelir ki mânâsı “Ben Allah, bilirim”dir...Bizim bu konudaki müşahedemize göre ise;-"Elif", "Ahad" isminin mânâsına; "Laaam", "Lâtif" ismi yönünden "Ulûhiyet"e; "Miiiym" ise "Hakikatı Muhammedi"ye işaret etmektedir.."Elif", "Laaam" ve "Miiiym" dikkat edilirse, "Fâtiha" sûresi’nin hemen akabindeki ilk âyettir; ve

sanki iki sûre-metin arasında bir köprü teşkil etmektedir."Fâtiha" Sûresi, "Allah" indindeki âlemlerden ve içindekilerin yerinden; "Allah"ın "RAB"olarak

onlar üzerindeki tasarrufundan; ve dahi yarattıklarının genel ve özel rahmetle hidâyet üzere kulluklarını yerine getirişinden bahsederken...

Bu harfler, "AHAD" olan "Zât"ın "ULÛHİYET" kemâlâtının "LÂTİF" olarak, tüm varlığın özü ve aslı olan "Muhammedi Hakikat"tan zuhûrunu özetlemektedir...

“Allah” ismi bilindiği üzere Arapça harfler ile yazıldığında, başta kendisinden sonra gelen tüm

harflerden bağımsız, tek duran “Elif” ile;” yanında birbirine bağlı iki “Lâm” harfi ve ikinci “Lâm”a bağlı daire (veya kûfi yazılımda dört köşe) “H” harfinden ibarettir. Bir de ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmez ama okunur “Elif” vardır ki bu da “A” sesini verir.

Şimdi bu harflerin temsil ettiği ve işaret ettiği anlamlara bir bakalım isterseniz…Elbette bu değerlendirme, keşif ehlinin kendi keşiflerine dayanmaktadır ve kimseyi bağlamaz. Ama

bilgi olarak bazı değerlendirmelerimize yararlı olur diyerek nakledelim..Birinci “Elif” ehline göre “Allah” ismiyle işaret edilenin Ahadiyetine yani Zâtına işaret eder. Zât

mutlak bağımsızlığı ve sıfatlardan kayıtsızlığı itibariyle hiç bir fikre ve düşünceye bağlanmaz. Öyle bir

28

Page 29:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

HİÇ’liktir ki, üzerinde ne tefekkür olur ne tahayyül veya ne de târif!. İşte bu duruma yazılımda, ancak mutlak bağımsız, noktanın uzamış hâli olan “Elif” işaret eder.

Bir de bu arada, yani ikinci “Lâm” ile “H” arasında görünmeyen, ama buna karşın varlığı her okunuşta itiraf edilen gizli “ Elif ” mevcuttur. Bu da efâl âleminin, zâtın varlığı ve dilemesiyle, O’nun ilminde, O’nun sıfat ve esmâsının varlığıyla varolup, süregitmekte olduğuna işaret eder.

"HARFLER",

"ELİF"İN UZAYIP ÇEŞİTLİ ŞEKİLLERE BÜRÜNMESİYLE OLUŞMUŞ…

Besmele’nin başı "B" harfi!. Nokta hep nokta!. Hiç açılıp saçılmamış!. Harfler ise Elif’in uzayıp çeşitli şekillere bürünmesiyle oluşmuş!. Ve de her bir harf "nokta"ların bir araya gelmesiyle meydana gelmiş... Öyle sık bir araya gelmiş ki noktalar, biz noktaları hiç fark etmeyip, çizgiler, harfler var sanıyoruz!

"Ben Ba’nın altındaki noktayım" diyen, Hazreti Âli kerremallahu veche...(Hem "Hiç"im, hem "Hep"im, hem de "Elif"im mi demek istiyor bunu diyen acaba?)

SIRRI "B" DE

"ELİF"TEN ALIYOR VARLIĞINI...Bismillah da "B" ile başlar, "Ben" de!.

"Ene" de Elif'le başlar.

Gel öyleyse, hiç olmazsa, bakalım uzaktan, “B” harfinin yazılışına...Önce kalemle koyar noktayı ve sonra yukarı doğru çeker uzatırız onu. Nokta olur çizgi; ya da “Elif”!.

Sonra ondan, önce bir yarım daire, o da yetmez ikinci bir yarım daire çizeriz altına!.Nokta oldu çizgi; çizgide iki yarım daire toplandı altlı-üstlü...Üste Zâhirin temsil olduğu birinci yarım daire; altta Bâtını sembolize eden ikinci daire. Her iki daire

de çizgiden, "Elif"ten alıyor varlığını. Elif ise "nokta"dan oluşmuş.Çizgiden (Elif'ten) başlayıp, çizgide biten sıra noktalardan oluşmuş iki yarım daire! Çizgi de, çizginin

kıvrılmasına göre değişik bir isim verilmiş yarım daire de... Hepsi de noktalardan oluşmuş bir şey işte... Adı “B”!.. Ne isim “B”!

Latinceyi bırakalım da Arapça’da bakalım “B” harfine...Üstte bir yayvan kazan üstü... Altta bir nokta!.İki boyutlu bakarsan böyle... Ya üç boyutlusu?Alttan bakarsan, noktadan yukarıya doğru uzanan bir koni!. Noktadan projekte olan bir koni!. Koninin

içi, sırlarla dolu Nokta’dan açılan!.Nokta’dan oluşan sonsuz sayıda koni... Koni içre koniler!Sayısız esmâ açılımları noktalardan koniler hâlinde!.Fe tebârek Allahu ahsenül HÂLIKIYN!Oysa kimi iki boyutlu algılıyor herşeyi, gözünün gördüğünden ibaret sanarak; kopuk nokta yukardaki

yayvandan; diyerek... Kimi de “Nokta’dan gelmiş Noktayım ben. Bir koniyim ki, her noktam

29

Page 30:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

noktalardan başka bir şey değildir!. Açılıp saçılıp nice noktalar meydana getiren NOKTA’yım ben”, diyor!..

Her ne demekse!.

“EMANET”Emanet, "Hilâfet"tir!.Not: Geniş açıklama için H/Halife konusuna bakınız.

EMMARE NEFS

“Nefs”, bedende kendini tanıdığı ve beden kabul ettiği için; bedende gözünü açtığı için, bedenin istek ve arzularını, kendi istek ve arzularıymış gibi kabullenip, bedene dönük emirler vererek yaşamını sürdürür. Bu yüzden de tasavvufta “emmare nefs” adıyla anılır!.

NOT: Geniş açıklama için N / Nefs bölümüne bakınız

“EMR”(HÜKÜM)

Hükmullah gereği varolmuş!

HER ŞEY ALLAH’IN HÜKMÜ VE İRADESİ

VE DİLEMESİYLEDİR!

Bütün karşılaştığımız herşey, âfakta ve enfüste, hepsi Allah’ın hükmü, ve iradesi ve dilemesiyledir!

DİLEYEN VE “OL” HÜKMÜ İLE İSTEDİĞİ ŞEYİ OLDURAN,

ALLAH’TIR!Gerçek şudur ki;Dileyen ve "ol" hükmü ile istediği şeyi olduran TEK'dir!Öz'den bakan için. dileyen ve hükmü yerine gelen Allah'tır!Kesretten vehim hükmü altında bakan için ise, dileyen ve "ol" hükmü veren gene Allah'tır; ancak bu

durum izâfeten ve ikrâmen kuldan izhar olmaktadır."Bir kul yararlı çalışmalar ile bana yakîn elde eder. Artık ben o kulumun görür gözü, işitir

kulağı, söyleyen dili, tutan eli yürüyen ayağı olurum."şeklindeki hadîs-i kudsi çok meşhurdur. Burada anlatılmak istenen mânânın bir açıklaması gibidir

Gavs-ı Â'zâm Abdülkâdir Geylânî'nin bu beyanı.Bir kul yararlı çalışmalar ile kendi varlığının varolmayışını idrâk ederek, Allah yanında vehmî

benliğinin "yok"luğunu yaşadığı zaman, artık ondan ikram yollu Hakkanî sıfatlar zâhir olmaya başlar.Hakkanî sıfatla görür, hakkanî sıfatla işitir ve hakkanî sıfatla söyler. "Ol" der ve o şey de olur!

Elbette, Hakkı’n emri nasıl olur da yerine gelmez?..Demek ki, "fakîr"den zâhir olan Hakk'tır ve elbette ki onun emri de yerine gelen bir emirdir.

30

Page 31:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EVRENDE HER ZERREDE HER AN

SADECE TEK BİR HÂKİM-İ MUTLAK’IN “HÜKMÜ” GEÇERLİDİR!

“Tanrı” kavramıyla şartlanmış bir beyin olarak olaya bakarsak, yukarıdan birinin, yeryüzünde yaşayan birisine yolladığı kurallarla, yaşanılan olaylara “hüküm verme” olarak, konuyu değerlendirebiliriz.

Ancak bunun ötesinde…“"ALLAH” ismiyle işaret edilenin, ne olduğunu fark edip, sonuçlarını tefekkür edebilecek bir

kapasiteye sahip isek…Bu defa görürüz ki…Evrende TEK BİR Hâkimi Mutlak vardır ve her zerrede, her an, sadece O’nun “hükmü” geçerlidir!.

Mutlak Hâkim, mutlaka bir amacına dönük olarak oluşturmaktadır her şeyi; ki bu da, o şeyin varoluş

hikmetidir!… İyi veya kötü, bize göre! Kim, ne derse desin!Olan her şey, olması zorunlu olandır; olmama şansı yoktur; olacaktı öylece ve oldu!. Olmayan

her şey dahi, olma ihtimali olmaksızın, varsayım olarak vardı; ve olmadı!.Her birime, yalnızca, yaradılış amacına uygun olan; kendisini o amaç gereğince yönlendirecek

olan kolaylaştı ve gerçekleşti…

HER ŞEY HÜKMÜNE BOYUN EĞMEKTEDİR!

-Semâda ve yerde ne varsa hepsi O'nundur!... HER ŞEY HÜKMÜNE BOYUN EĞMEKTEDİR! (30-26)

Eğer, Allah, kendinden gayrıya kulluk edilmemesini hükmetmiş ise, -ki böyledir-, artık hiç bir birimin, O'ndan gayrına kulluk etmesi mümkün olmaz!.

ALLAH İLMİNDEKİ “HÜKÜM VE TAKDİR”İN

FİİLLER ÂLEMİNDEKİ GÖRÜNTÜSÜ"LEVHİ MAHFUZ", “kesret”i yani çokluk kavramlarını meydana getiren esmâ terkiplerinin

“KAZA ve KADER” boyutudur!... Bilgi ve bilinç boyutudur!... ALLAH İLMİNDEKİ “HÜKÜM ve TAKDİRİN” fiiller âlemindeki görüntüsüdür...

Çokluk kavramı içinde olan tüm varlıklar bu boyutun tafsiliyle meydana gelmiştir.

“EMR’İ SEMÂDAN ARZA NÂZİL OLARAK TEDBÎR EDER”

Şimdi de “EMRİ SEMÂDAN ARZA NÂZİL OLARAK TEDBÎR EDER” ayetideki, “TEDBÎR”in mânâsına gelelim.. Bakın Hamdi Yazır merhum “TEDBÎR”i nasıl açıklıyor:

31

Page 32:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“TEDBÎR, bir işin arkasını görerek ona göre gereğini tâyin etmektir. Allah Teâlâ’nın tedbiri ise, HİKMETİNE göre İRADE buyurmasıdır..

Şu halde burada “EMÎR”, umurun tekili olarak “şein” mânâsınadır.Yani, DÜNYANIN İŞİNİ MELÂİKE GİBİ SEMÂVÎ ESBAB VE KUVAİLE YUKARIDAN AŞAĞIYA

İNDİRMEK SURETİYLE TEDBİR ve İDARE EDER..” (C.6; s:3859)Sanırım artık iş iyice şekillenmeye başladı...Bakın, “BÜTÜN YILDIZLAR EMRİYLE FAALİYETTELER”.. Peki ne iş yapıyorlar, görevleri ne? Boş yere, kuru kuruya gökte dönsünler, sadece süs olsunlar diye mi yaradilmış bu yıldızlar?“ALLAH YEDİ GÖĞÜ VE ARZDAN (YERYÜZÜ) DA BİR MİSLİNİ YARATMIŞ; EMİR (hüküm),

ARALARINDAN NÂZİL OLMAKTADIR” Âyetinin yorumunda bakın Hamdi YAZIR merhum ne diyor, “HAK DİNİ KUR’AN DİLİ” isimli en

kapsamlı ve değerli tefsirinde:“Bizim anlayabileceğimize göre, bunun zâhirde seyyarelerden her biri kendi seması dahilinde

bir arz(yeryüzü) gibidirler; ve ONLARDA DA ALLAH’IN BİR TAKIM MAHLÛKATI VARDIR; demek oluyor!.” (c:7;s:5078)

“Esahhı akval olan bu ihtimale göre, Arzımızın seyyarelerle, seyyarelerin arzımızla bir mücaneseti, ve semâlarla da bir mümaseleti bulunduğu neticesi alınır..

Bundan da, arzımızın dahi bir seyyare ve seyyarelerin azçok arzımız gibi kendi âlemlerinde birer merkezi sıklet ve bazı mahlûkata mesken ve bazı eserlere menzil olan maddi ve laekalmeadin ve nebatı hâvi birer cirm oldukları sezilebilir...” (c:7;5081)

“ALLAH YEDİ KAT GÖĞÜ

VE YERDEN DE ONLARIN BİR MİSLİNİ YARATMIŞ, “EMR”İ ARALARINDAN NÂZİL OLMAKTADIR!

Evet, bu takdir nasıl yürürlüğe giriyor... Yukarıda izah etmiştik ki, “hidâyet”, “LÂTÎF” ismi yönünden oluşur!. Şimdi “LÂTÎF” ismi sırrıyla, “hidâyetin” oluşmasını müşahedemiz ölçüsünde izah edelim...Önce, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şu açıklamasına kulak verelim:“Muhakkak yüce ALLAH, yarattıklarını bir karanlık içinde yarattı.. Sonra onlara “nur”undan

saçtı!. Bu “nur”dan nasibini alan hidayete erdi!. Nasibini alamayan da, dalâlete saptı!.Bunun için, ALLAH’ın ilmine göre kalem kurudu!.”Şimdi de şu âyetleri dikkate alalım:“ALLAH DİLEDİĞİNE HİDÂYET EDER!.” (22-16)“YILDIZ iLE HİDÂYETE ERERLER!” (l6-l6)“BÜTÜN YILDIZLAR EMRİYLE FAALİYETTEDİRLER...” (12-16)“EMRİ SEMÂDAN ARZA NÂZİL OLARAK TEDBİR EDER… “ (32-5)“ALLAH YEDİ KAT GÖĞÜ VE YERDEN DE ONLARIN BİR MİSLİNİ YARATMIŞ; EMRİ

ARALARINDAN NÂZİL OLMAKTADIR... “ (65-12)“ALLAH SİZİ YARATTI VE DÜZENLEDİ, BİÇİMLENDİRDİ.. DİLEDİĞİNCE TERKİP ETTİ!.” (82-

7/8)

32

Page 33:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İmam GAZALİ merhum, meşhur eseri “İHYA”da, ashabın âlimlerinden olan ibni Abbas radıyallahu anh’ın şöyle dediğini yazar:

“O ALLAH ki yedi semâ yaratmış, arzdan da onların bir mislini; ARALARINDAN emir inip duruyor!.(65-12)

âyeti celilesinin tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız... Bana kâfir derdiniz!.”

(Soru: Talâk sûresi 12.âyetini açıklar mısınız? “Allah yedi kat gök ve yeri yarattı... Emirleri bunların arasından geliyor.” )

O Âyetin mânâsını Allah Rasûlü’nün sahabesi içindeki Rasûlullah’ın "âlim" diye nitelendirdiği zât olan Abbas bile "insanlar benim boğazımı keser" diyerek açıklamamışken; ben nasıl açıklarım...!!!.

Bunun cevabını anlamak için, önce kafamızdaki tanrı kavramından kurtulmak gerekir...

EMR (HÜKÜM, TAKDİR),

“YILDIZLAR” ADI ARDINDAKİ MUTLAK İRADEDEN

HER AN EVRENE YAYILMAKTADIR!

Her biri canlı ve bilinçli bir yapı olan, çeşitli "ALLAH" isimlerinin mânâlarını hâvi "BURÇLAR"ın, yani günümüz deyimiyle “takım yıldızların”, yaymış oldukları bir kısım kozmik ışınlar, sürekli olarak birbirlerini ve bu arada dünyamızı da etkilemektedir!

Semâdan, yıldızlardan gelen ve "ALLAH" isimlerinin çeşitli mânâlarını ihtiva eden kozmik ışınlar, hiç farkında olmadığımız bir biçimde, bütün canlıların beyin hücre genetiğindeki “DNA” ve “RNA” dizinlerini etkileyerek, onlardaki çeşitli yönelişlere ve mutasyonlara yol açmaktadır.

İşte bu sebepledir ki, büyük keşif sahibi evliyaullahtan ve o devrin "OKU"muşlarından olan Muhyiddin A'rabi, "Fütuhat'ı Mekkiye" isimli eserinde;

"Dünyada, berzahta ve cennetlerde tekevvün etmekte olan ve edecek (oluşacak) her şey BURÇLARDAN İNEN TESIRLERLE meydana gelir" demiştir!

Ve işte bu sebepledir ki, "EMİR", yani "HÜKÜM", yani, o hükmü oluşturacak tesirler semâdan yıldızlardan inmektedir, denmiştir.

Evet, hüküm, takdir işte böylece, yıldızlar adı ardındaki, Mutlak iradeden her an evrene yayılmakta; ve bu arada bizlere de ulaşarak, hükmünü icra etmektedir!

KÂİNATI MEYDANA GETİREN YÜCE KUDRET,

BİZE GÖRE “HER AN”; KENDİNE NİSBETLE “TEK BİR AN” İÇİNDE

TÜM VARLIKTA HÜKMÜNÜ İCRA ETMEKTEDİR!Dünya üzerinde bilebildiğimiz kadarıyla yukarıda saydığımız dalgalar; bilemediğimiz kadarıyla da

bunun sayısız misli dalgalar her an çeşitli etkiler meydana getirmektedir.Hiç olmazsa en azından Güneş radyasyonunun dünya ve canlılar üzerinde pek çok tesirini artık

kesinlikle bilebilmekteyiz. Bundan kıyasla, sistem dışındaki tüm güneşlerin de sayısız tesirleri olduğu ortaya çıkar. Ayrıca bilimin henüz tespit edemediği güneşin çok daha değişik tesirleri olduğu gibi, diğer yıldızların dahi pek çok değişik tesirleri söz konusu olmaktadır. Madde, kendi kanunları içerisinde yaşamını yürütürken, maddeler üzerindeki tesirleriyle kozmik ışınımda da kendi oluş prensipleri ve kanunları içerisinde tesirlerini ortaya koymaktadırlar. Kâinatı meydana getiren yüce kudret ise, bize nispetle her an, kendine nispetle tek bir an içinde tüm varlıkta hükmünü icra etmektedir.

33

Page 34:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Gaz kütlesinden, enerjinin türlü dönüşümleriyle meydana gelen madde dünyamıza kadar olan bütün safhalar nasıl dalga hareketleriyse, dünya üzerinde meydana gelen tüm aksiyon ve olaylar dahi aynı biçimde dalga hareketleri sonucudur.

EMR VE HÜKÜM,

KESRET ÂLEMİ İÇİNDE GEÇERLİ BİR SİSTEMDİR!"-Yâ Gavs!. Cisimlerden ve nefsinden çık; sonra kalplerden ve ruhundan çık; sonra hüküm ve

emirden çık; ki bana vâsıl olasın!.."….."Kalplerden ve ruhlardan çıkmaktan" sözediliyor.Burada da anlatılmak istenilen, "kesret müşâhedesinden" kurtulmaktır.Yâni, Hakk’n varlığı olarak bir çok varlıklar mevcut değildir!. Kalpler ve ruhlar mevcut değildir!..Bunların hepsi de vehim yollu görülen hayâllerdir!. Gaflet ve uykuda olmanın sonucu olarak meydana

gelmektedir!..Çünkü bunların hepsi de, "ilmî sûretler" olmaktan öte bir şey değillerdir!. "İlmî sûretler" ise ancak ve ancak, sadece ve sadece Allah'ın ilminde mevcutturlar!..Bu anlattıklarımızı size ne nisbette ulaştırabileceğiz, bilemiyoruz. Elbette her okuyan, istidadı

nisbetinde, takdirindekini alabilecektir.Ehli, zâten bunların böyle olduğunu bilir. Yaşamayana ise ancak bu kadar açıklaması mümkündür.

Biline ki, böyle hâller de vardır!.."Sonra emir ve hükümden de çık" Ya, bu ne demektir?..Emir ve hüküm, hep kesret âleminin neticesidir! Kesret âlemi içinde, varlıklar arasında geçerli bir

sistemdir.Bu kavramla kayıtlı bir müşahede devam ettiği sürece, kesret âleminin son bulması ve Teklik

seyrine girilmesi asla mümkün olmaz!. Bu yüzden de, Allah'a urûc murad ediliyorsa, çokluk görme basîretsizliğinden arınıp; “Emir–âmir–memur”; “hâkim-mahkûm–hüküm” üçlüsünün varolmadığını idrâk edip; TEK'in seyrine girilecektir.

SINIRSIZ SONSUZ TEK’İN

KENDİ VARLIĞIYLA MEYDANA GETİRDİĞİ MÂNÂ SURETLERİ,“O”NUN KAZASININ-HÜKMÜNÜN GEREĞİNİ

ORTAYA KOYMUŞLARDIR!Bkz. E / Evren / Evreni meydana getiren Bilinç (Holografik Bilinç) / Kâinat, Allah’ın “İlim Sıfatı”nın zuhurudur!

“EMR”,

KİŞİNİN VARLIĞINI OLUŞTURAN MELEKÎ “NÛRΓ KATMANDIR!

Her “Emr”, kişinin varlığını oluşturan melekî “nurî” katmandır!. Yani her birimin kendi içindeki, özündeki, esmâ mertebesinin kuvveden fiile çıkma mahalli...

34

Page 35:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bu hakikat mertebesi, kişide yaşanmaya başlanınca, selâmet dediğimiz hâl kişi için meydana gelmiş olur! Buna, “kendi özünü bulmak suretiyle kurtuluşa erme” de diyebiliriz..

Esasen bu, fıtratı, yani programı elverirse, o kişide daima ortaya çıkma fırsatı arar, ne var ki şartlar uygun olmaz!.

“ÂLEMİ EMR”İN NE YEMESİ, NE YORULMASI,

NE UYUMASI, NE TERBİYESİ, NE HASTALIĞI, NE DE SAĞLIĞI OLMAZ!

“RUH”, Rabbin zuhur hükmüdür!Tıpkı Cibrîl, yani emir âleminden bir şuûr gibi...Bu çok iyi bilinir ki, meleklerin yani “âlemi emr”in, ne yemesi, ne gıdası; ne yorulması, ne uyuması;

ne oturması, ne kalkması; ne terbiyesi, ne terbiyesizliği, kötülüğü; ne hastalığı ve ne de sağlığı olmaz!Öyle ise emir âleminde, dişilik erkeklik ve bu gibi sair hâller yokken, nasıl olur da gene Rabbin

hükmünden olan “Ruh” hakkında bu gibi şeyler söylenebilir?..

ALLAHÛ TEÂLÂSEMÂDA BİR HÜKÜM VE KAZAYI

TEBLİĞ BUYURDUĞUNDA...Dördüncü mertebe: Bu mertebedeki vahyin inzalini açıklamadan önce, Efendimiz aleyhisselâmın durumunu izah eden bir

kaç hadisi nakledelim: Allahû Teâlâ semâda bir hüküm ve kazayı ilâhiyi tebliğ buyurmak istediği zaman, melekler bir

kayaya çarpan demir zincir gibi gelen kavli celili Rabbül izzete karşı kemâli huşûlarından dolayı kanatlarını çırpıp, huşû içinde secdeye kapanırlar..

İçlerinden korku zail olunca; “Rabbimiz ne buyurdu” diye birbirlerine sorarlar.. Ve birbirlerine, “Rabbimiz Hakk’ı buyurdu” derler… Ülüvvü kibriya sıfatıyla muttasıf olan O`dur, derler.."

“OL” HÜKMÜ

(“KÜN”)"Ve dedi ki bana:-Yâ Gavs-ı Â'zâm. Benim indimde fakîr, hiçbir şeyi olmayan değildir! Belki fakîrler onlardır ki,

emirleri her şeyde geçer! Bir şeye "ol" derler ise, o şey olur!"Halkın genelde anladığı mânâda fakîr malı, mülkü, parası pulu, evi barkı, eşyası olmayan kişidir.Oysa yukarıdaki açıklamada, "fakîr" kelimesiyle kastedilen gerçek mânânın bu olmadığı

vurgulanmaktadır."FAKR" hâliyle hallenmiş kişi anlamında "fakîr" kelimesinin kullanılması gerekliliğine işaret eden bu

açıklama aynı zamanda "FAKR" hâlini yaşamakta olanın çok önemli bir vasfına işaret çekmektedir:"Emirleri her şeyde geçer. Bir şeye ol derlerse, o şey olur"Bu husus, gerçekten son derece önemli ve bir o kadar da iyi anlaşılması gerekli bir husustur.“BİZ BİR ŞEYİN OLMASINI İSTERSEK; -OL- DERİZ VE O ŞEY OLUR!”Dileme ve "ol" hükmünü verme burada "fakîr"e izâfe edilmektedir.

35

Page 36:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Diğer bir ifade şekliyle, "fakîr"in dilemesi ve "ol" hükmünü vermesi, Hak tarafından kendi nefsine bağlanmaktadır.

HÜKÜM,

”ALLAH BAKIŞIYLA BAKMANIN SONUCU OLUŞUR!(Soru: Fûsûs‘da geçen; Musa aleyhisselâmn "Rabbım bana HÜKÜM vermekle kudreti bağışladı",

sözünde HÜKÜM ile HALİFELİĞİ kastettiğinden bahsetmekte. Bu yüzden her Rasûl’un ve her Nebî’nin halife olmadığını söylemekte.. Buna göre bazı Nebîlerde açığa çıkan HÜKMÜN halifelikle bağlantısını nasıl anlamalıyız?..)

Rasûl, Nebî olmayabilir... Kurân‘da Nebîler dışındakiler için de Rasûl tâbiri geçer bildiğim kadarıyla... Hüküm ise, "Allah" bakışıyla bakma sonucu oluşabilen bir şeydir!.

KİŞİ ARZULARINI TERK ETTİĞİ ZAMAN

HÜKMÜN ÂLEMİNE (EMR ÂLEMİNE) YÜKSELİR!Kişi, arzularını terk ettiği zaman ‘’Hükmün âlemi’’ne; gelenlere razı olduğu zaman da ‘’rızaya ermiş kul’’ mertebesine yükselir!.Çünkü, Emr âleminde ne yemek, ne içmek, ne uyumak; yani kısacası, istekle, madde ile alâkası olan

hiçbir şey yoktur.

ALLAH HÜKMÜ İLE HÜKMEDEBİLMEK İÇİN ALLAH AHLÂKIYLA AHLÂKLANIN!

Hüküm Allah’ın!.Rasûller bile yalnızca kulluklarını yerine getirmekteler.Âcilen “Allah ahlâkı ile ahlâklan” ve Allah dostlarını dost edinmeye bak ki, çevrene toplanmış

maddi-mânevi çıkar tüccarları mahvına vesile olmasın!… İllâ ki Hükmü!Yanılttıklarının hesabını bile düşünmeyecek kadar perdelenmiş; olabilirsin… Sevdiklerini bile ateşe

atıp, sonra da muradı ilâhi böyleymiş; diyebilirsin… Hükmü ilâhi buymuş; diyebilirsin…Ama tek kesin gerçek şu ki… Neye vesile kılındın isen; âkıbetin de o olacaktır!.“İlim geldikten sonra hevâna tâbi olursan; nefsine zulmedenlerden olursun”! “Rabbim Allah’tır” de!.Allah hükmü ile hükmedebilmek için âcilen Allah ahlâkıyla ahlâklan!.Aksi halde ne Allah hükmüyle değerlendirme yapabilirsin; ne de “kâfir”lik, “zâlim”lik, “fâsık”lık

etiketinden ve yaşantısından kurtulabilirsin!.Allah, yeryüzünde “halife” insan oluşun yaşamıyla kulluğunu îfa edenlerden olmayı nasip etmiş

olsun!…

HÜKÜM VE TAKDİRİN DEĞİŞMESİNİ DÜŞÜNMEK,ABESLE İŞTİGALDİR!

HERKES KENDİ TAKDİRİNİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRECEKTİR!

36

Page 37:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Hemen bu anda şu hadîs-i Rasûlullah’ı hatırlayalım:"Herkes ne iş için yaratılmış ise, ona o işler kolaylaştırılır."Evet, "ALLAH” adıyla işaret edilen, âşikâr etmek istediği, seyr etmeyi dilediği her mânâya

uygun bir sûret yaratmış ve onları belirli fonksiyonları yerine getirmek üzere programlamıştır. Artık herkes, kendi takdirinin gereklerini yerine getirecektir.

Ne said, şakî olur; ne de şakî, bundan sonra said olur!Bu hususta anlaşılması gereken çok önemli bir nokta şudur...Allah'ın indinde, 5 milyar insan şakî olmuş, 300 milyon insan said olmuş, bunların hiç bir önemi

yoktur!İnsan bedeninde üç-beş hücre veya bundan çok daha küçük boyutlardaki üç-beş bakterinin yeri ne

ise; Allah indinde beş-on milyar dünyanın da yeri belki odur!Eğer bu gerçeği iyi idrâk edebilirsek, farkederiz ki, hüküm ve takdirin değişmesini düşünmek abesle

iştigaldir! Yapılacak iş, elden geldiğince gelecekte içinde olacağımız “Sistem”i anlamak ve o şartlara göre kendimizi hazırlamaktır!

Şunu iyi anlayalım;Vücudun aldığı gıdaların posasının üzerinden geçtiği alt tarafımızdaki hücreler nasıl ki, “Biz niye dil üzerindeki hücreler olmadık, o her an nice lezzetleri tadıyor! Halbuki bizim üzerimizden o

gıdaların posası geçiyor, ki insanoğlu pis necis diye o posadan tiksiniyor! Öyle ise bizim suçumuz neydi ki burada yer aldık?.." diyemiyorsa... Her bir birim de yer aldığı planda görevini isteyerek veya istemeyerek îfa edecektir!

Öyle ise akıllı olan, değirmenlere karşı savaşmaz, akıntıyı arkasına alarak en gerçekçi bir biçimde, en güzel çalışmalarla, yarın pişmanlık duymayacağı hedefe ulaşmaya çalışır.

“ENE”

(BENLİK)(BENCİLLİK)

"ENE"! Yani, "BENLİK", "BENCİLLİK", birimselliğine menfaat temini peşinde koşmak!

Ene, cehennem için yaratılmıştır.

Not: Daha geniş bilgi için B / Benlik bölümüne bakınız.

‘’ENEL HAKK” ANLAYIŞIMutmainne`den sonra Mülhime`ye geri dönüş olmaz!.İşte onun için :“Allah velileri için ne bir korku vardır, ne de mahzun olurlar” (10-62)uyarısı gelmiştir...Artık sanma ki, Mutmainne`ye geldikten sonra onda bedene dönük istek ve arzular görülür!. Artık,

onda bedene dönük istek ve arzular kalmamıştır... Niye?... Çünkü, Hakk`ın hakikatını yaşamağa başlamıştır... “Cem makamı” denilen bu bilinç seviyesinde varlıkta “Hakk”tan gayrı bir şey olmadığı müşahede edilir.

37

Page 38:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Ene`l Hakk” anlayışı burada açığa çıkar... Vahdet-i Vücûd anlayışı buradan başlanarak yaşanır.. “....Görür gözü, işitir kulağı, söyler dili BEN olurum”!.”Kudsî Hadisinin işaret ettiği anlamda, orada “Ene`l Hakk” diyen Hakk`ın kendisi olur!. Tıpkı, ateşten

Musa aleyhisselâma “Kesinlikle Ben ALLAH`ım” hitâbının gelmesi gibi... Sanma ki, gördüğün kuldur o sözü söyleyen!.

“ATTIĞINDA SEN ATMADIN, ATAN ALLAH`TI” (8-17)âyetinin anlamı bu mertebede farkedilir ve yaşanır!.

“ENBİYA”

Nebî tekildir, Enbiya çoğuldur...Not: Daha fazla bilgi için “Nebi” bölümüne bakınız.

ENERJİ

EVRENSEL ENERJİ(ALLAH’IN KUDRET SIFATI)

(“RUH”)"Madde" adını verdiğimiz her şey atomlardan meydana gelmiştir... Ne isimle, hangi özelliğiyle işaret

edersek edelim, o şey gerçekte, atomlardan oluşmuştur.. Atomların özüne, derinliğine inersek, en alt boyutta karşımıza çıkan şey ENERJİ'dir.

ENERJİ,

ALLAH’IN “KUDRET” SIFATIDIR!Peki... Enerji Allah mıdır?... Bu sual gelir akla hemen… .Bunun cevabını verelim…“Enerji” ismiyle işaret ettiğimiz güç- kuvvet, “Allah” ismiyle işaret ettiğimiz varlığın KUDRET sıfatıdır!

Esasen DEHR kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu bir tür

evrensel enerjidir, (Kudret sıfatı ’dır) eğer tâbiri câiz ise...

ENERJİ,BÖLÜNMEZ-PARÇALANMAZ-

SONSUZ-SINIRSIZ GÜÇTÜR (“KUDRET”TİR)!Nefs-i Küll”ün zâhiri ve varlığı, bu kâinatı oluşturan cevher olan, “enerji” dediğimiz şeydir.. Eni, boyu, derinliği, ağırlığı, sınırı falan yoktur. Sınırsız, sonsuz kudrettir... Bir diğer ifade ile “enerji”,

Cenâb-ı Hakk’ın “Kudret” sıfatının açığa çıkmasından başka bir şey değildir... Var olan her şey, bundan meydana gelmiştir!.

Enerji, bu boyuttaki yapısı itibariyle bölünmez, parçalanmaz, sonsuz-sınırsız güçtür; çünkü varlığını

ALLAH`ın kudreti oluşturmaktadır!.

TÜM VARLIK İSİMLERİ ALTINDA ORTAYA ÇIKAN KUDRET

38

Page 39:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“O”NA AİTTİR!Oysa, nasıl bir yazarın kafasında türlü senaryolar olur da, hepsi onun kafasından, onun özellikleri

istikametinde oluşursa; ve buna rağmen de yazarın kişiliğinden, "oluşturduğu" kişiliktir diye söz edilemezse; benzer şekilde, her birimi ve tüm varlığı kendisinden ve kendisiyle meydana getiren "ALLAH" da, o yarattıklarıyla sınırlanmaktan ve kayıt altına girmekten; ve onlar olmaktan beri ve ötedir!..

Tüm varlık isimleri altında ortaya çıkan kudret ve mânâ hep O'na aittir... Tüm varlıklar ve oluşturdukları tasarruflar hep O'na aittir; ve onların her biriyle bir diğerini

etkilemektedir!... Ancak bütün bunlara rağmen de, ne mikro ne de makro plândaki hiç bir "şey" için "ALLAH"tır

denemez!... Fakat, oradaki" vücûdu" da inkâr edilemez!.

VARLIĞIN ÖZÜNÜ MEYDANA GETİREN

KAYNAK ENERJİ(KÂİNATTA VAROLAN MUTLAK ENERJİ)

"RUH", boyut boyut yoğunlaşarak, kabul edilen bir biçimde, değişik varlıklar suretinde algılayıcılarca değerlendirilmekte; ve böylece de çokluk görüntüsü vermektedir!.

“Nefs-i Küll”den, yani varlığın özünü meydana getiren enerjiden, ana rahmindeki sperm-yumurta birleşmesiyle hâsıl olan ilk maddeye, 120. Gün`de özden dışa doğru diye tanımlamağa çalışacağımız bir boyutsal geçişle ulaşan “Nefs-i Küll”ün kudreti, o birim`de, “Ruh-u izâfi”yi yani “birim ruhunu=ruhu insanî”yi meydana getirir..

Yani, beyin çekirdeği, 120. Günde “can”lılığa kavuşur, faaliyete geçer... “Nefs-i Küll” dediğimiz varlığı meydana getiren kaynak enerjiden–Ruhu A`zâm`dan-aldığı hayatiyet, melekî güç tesiriyle ile ürettiği ışınsal yapıyla, kendi ruhunu meydana getirir!.

Ruh, insana hayatiyet verir...Hayatiyetimizin cevheridir. Varlığımızı meydana getiren ana cevherdir. ki bu “Ruh-u A’zam”dır!Kişinin Ruhunu beyin meydana getiriyor! Ruhu beynin meydana getirmesi hasebiyle, nasıl oluyor da

cevher oluyor ve yoğunlaşarak ölüm ötesi bedeni meydana getiriyor.“Ruh”, esas itibariyle, kâinatta var olan mutlak enerji ve "ŞUUR"un, o günkü adıdır. Kâinatta var olan

mutlak enerjinin eski dildeki adıdır. Dolayısıyla kâinatta var olmuş olan her şey, bu “Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!

“ENERJİ”NİN GEÇTİĞİMİZ ASIRLARDAKİ ADI,

“RUH”TUR!Bildiğiniz ve düşündüğünüz ve düşünemediğiniz her şey “RUH” tan meydana gelmiştir.Her şeyin "RUH"tan meydana gelmesinin misâlini sanırım şöyle verebiliriz: "Madde" adını verdiğimiz her şey atomlardan meydana gelmiştir... Ne isimle, hangi özelliğiyle işaret

edersek edelim, o şey gerçekte, atomlardan oluşmuştur.. Atomların özüne, derinliğine inersek, en alt boyutta karşımıza çıkan şey ENERJİ'dir..

Enerji, bu boyuttaki yapısı itibariyle bölünmez, parçalanmaz, sonsuz-sınırsız güçtür; çünkü varlığını ALLAH`ın kudreti oluşturmaktadır!

39

Page 40:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ALLAH`ın ZÂT`ına göre sonradan yaratılmış olabileceğinden sözedilen enerjinin geçtiğimiz asırlardaki adı "RUH"tur!

Ve bu "RUH", ALLAH`ın "KUDRET" sıfatının zuhuru oluşunun yanısıra; "Aklı Evvel" ismiyle işaret edilen "evrensel şuur"; ya da bir başka tanımlama ile "kozmik bilinç"tir!

“Ruh”, esas itibariyle, kâinatta var olan mutlak enerji ve "ŞUUR"un, o günkü adıdır. Kâinatta var olan mutlak enerjinin eski dildeki adıdır. Dolayısıyla kâinatta var olmuş olan her şey, bu

“Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!

ENERJİAYNI ZAMANDA BİLİNÇLİ-ŞUURLU BİR

“KUDRET”TİR!Her canlının, bir ruhu vardır... Her ruhun, şuuru vardır!. Niye?... Çünkü, bu kâinatı meydana getiren ana güç, cevher, enerji dediğimiz şeyin, bilinçli-şuurlu bir

kudret olduğunu artık biliyoruz!...

HER IŞIKLI ZERRECİĞİN HAREKETİNİ SAĞLAYAN ENERJİ

Bilimin de son olarak eriştiği ve foton adını verdiği, şimdiki verilere göre maddenin özü mahiyetinde olarak bildiğimiz, ışıklı enerji zerreciklerinin sahip olduğu enerjiyi meydana getiren bir "ÖZ"dür "RUH"!.

Yani, Evrensel Kuantsal bütünlük!.Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, evrenin her zerresi "RUH"la ve "RUH"tan meydana

gelmiştir..."RUH" olmadık hiç bir zerre mevcut değildir... Zira, zerre, "kuant" onunla mevcuttur!.Her ışıklı zerrecik, hareketini sağlayan enerjiyi "RUH"tan almaktadır.

DAHA ENERJİ BOYUTUNA GİTMEDEN“ZAMAN” VE “MEKÂN” KAVRAMLARI

ORTADAN KALKAR!“SİSTEM”, ardındaki bilincin açığa çıkmasıdır! Bilincin, ilmin, şuurun olmadığı yerde kaos vardır.  “Sistem”se, bir bilincin eseridir! Demek ki, Kâinatı yönlendiren, şekillendiren, vareden, o özelliklerle bezeyen bir bilinç var.  Ve bu bilinç aynı zamanda da “KUDRET” adı verilen Kâinatın oluşmasında ilk basamak-ilk aşama

olan “ ENERJİ ” adını verdiğimiz “Salt enerji” adını verdiğimiz yapı!. Kâinatın ilk varoluş nüvesi!. Yani Kâinatın, Evrenin kendisinden varolduğu; o "zaman” ve “mekân” kavramlarının olmadığı

“Enerji” veya Din’deki adıyla “Kudret”!  Ve bu kudret aynı zamanda bir bilinç!. İşte bunu Hz. Rasûlullah, “Allah’ın ilmi” ve “ Allah'ın kudreti” isimleriyle bize ulaştırmış.

40

Page 41:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

 Biz bugünkü bilimle bu noktaya baktığımız zaman, Evrenin kendisinden meydana geldiği salt enerji noktası na kadar gidebiliyoıruz .

 Ama o enerji boyutuna gitmeden daha, “zaman” ve “mekân” kavramları kalkıyor ortadan!.  Çünkü zaman ve mekân kavramları göreseldir; izâfidir; nesneye göredir.

ENERJİDEN MEYDANA GELEN HERŞEY,

BİR SİSTEM İÇİNDE ÇALIŞMAKTADIR!Ve bu enerjiden meydana geldiğini gördüğümüz tüm Evrende varolan herşey bugün kanıtlanmıştır ki,

bir Sistem içinde çalışmaktadır.Galaksilerin yaşamından yıldızların yaşamından Dünyanın oluş sisteminden Güneş Sisteminin

oluşmasından, Yeryüzünde yaşayanlara, varolanlara ait tüm oluşlar bir Sistem, bir Kanun, bir düzen içinde faaliyet göstermektedir.

KAOS yani kargaşa, düzensizlik, şuursuzluğun eseridir. “SİSTEM” ise, bir bilincin bir şuurun ifadesidir!.

Kâinatta tümüyle algılayabildiğimiz bütün boyutlarda bir Sistem varolduğuna göre ve bu Kâinat tümüyle bu enerjinin yoğunlaşması şeklinde meydana geldiğine göre, Kâinatı meydana getiren bu kaynak cevher aynı zamanda bir şuur, bir ilim, bir bilinç sahibidir.

İşte bu şuur bu ilim bu bilinç, 1400 sene öncesinde “ALLAH’IN İLMİ” olarak târif edilmiş tanımlanmıştır.. Varlığın her zerresinde bu ilim ve kudret hükmünü icra etmektedir!.

EVRENSEL ENERJİ (KOZMİK BİLİNÇ)

MUTLAK ZAMAN KAVRAMININ OLMADIĞI BİR BİÇİMDE HER “AN” KENDİ SİSTEMİNİ UYGULAMAKTADIR!

Madde–hücre–molekül–atom–nötron- nötrino–kuark–kuant “boyutsal özeinim” ile karşımıza öyle tekil bir yapı çıkar ki, artık bu TEK`ten başka bir şeyin varlığından sözedilemez.

Algılayabildiğimiz kadarıyla, bu özelliği itibariyle “kozmik bilinç” diğer bir özelliği itibariyle “evrensel enerji” olan bu TEK, “EVREN” ismiyle tanımladığımız yapıda, mutlak zaman kavramının olmadığı bir biçimde her an kendi sistemini uygulamaktadır.

Öyle ise bize, bu gerçeği itibariyle TEK olan yapıdaki, yerimizi ve yanımızdaki diğer varlıkları tanımak düşmektedir.

ENERJİ,

BİLİNCİMİZLE TESBİT EDEBİLDİĞİMİZ BİR CEVHER; “ÖZ”DÜR!

Şuna bir “kitap” diyoruz.. İsim olarak bu isim verilmiş. Bu kitap dediğimiz şeye “sayfalardan oluşmuş bir kütle” de diyebiliriz. Bu

da elimdekini tanımlar. Bu sayfalardan oluşmuş kütleye, “bileşik moleküler kütle” de diyebiliriz. Bu da doğrudur. Buna “atomik bir kütledir “de diyebiliriz. Sayfalar ve kitap, moleküllerden; moleküller atomlardan meydana gelmiştir.

41

Page 42:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Yaşadığımız yıllarda eskilerin bölünmez-parçalanmaz dediği atom çoktan parçalanmış, atomların özündeki nötronlar, nötrinolar mezonlar kuarklar bulunmuştur. Ve bu gidişin sonunda varılan yer, “ENERJİ”dir. Dolayısıyla şu elimdeki kütleye “bir enerji kütlesidir” de diyebilirim, diyebiliriz...

“Bu kitabın neresindedir enerji?” diye bir sual sorulur mu?Enerji, bizim 5 duyuyla algılayamayacağımız, ancak şuurumuzla bilincimizle tesbit edebildiğimiz bir

cevherdir, “Öz”dür!”Kâinat” adı altında hangi isimle anarsak analım, tüm varlık enerjinin yoğunlaşmasıyla meydana

gelmiştir. Dolayısıyla “o nesnenin neresindedir enerji?” diye bir sual olmaz! Çünkü o nesne, o enerjinin yoğunlaşmış hâlidir.

“Enerji” ismiyle işaret ettiğimiz yapının eni boyu sınırı derinliği yoktur!

ENERJİ, “NUR”DUR!

“Enerji”, "ALLAH"'ın "kudret" vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır. Yani "NUR"'dur. "Nur" diye bahsedilen şey, bir tür "salt enerji"dir.

Bu bilinçli enerji (kudret), -kozmik bilinç- , evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir.

Bir diğer ifade ile, bu kâinatta var olan herşey, O "RUH" adlı Meleğin gücünden, "O"nun ilmiyle meydana gelmiştir!.

SALT ENERJİ DENİZİ EVREN..

VE DALGALARI MESABESİNDEKİ MADDİ VARLIKLAR!

- “Evren” dediğin yapının aslı da bir enerji denizi değil mi?. Salt enerjinin, “elektromanyetik dalgalar” adıyla varlığa bürünüp, daha da yoğunlaşmasıyla kat kat maddeye yaklaşması ve nihâyet maddeleşmesiyle, tıpkı denizin dalgaları gibi çeşitli görünümler alması gibi..

- Evet haklısın... Aslında, ayrı birer varlıkmışçasına isimlendirdiğimiz dalgaların denizden, yâni sudan ayrı bir şey olmamasına rağmen, bizim ona bir müstakil varlığı varmışçasına isim vermemiz ile bunun arasında hiç fark yok... Su, salt enerji yerine ele alınırsa; madde ve maddî varlıklar dahi salt enerjinin dalgaları mesâbesinde kalır... Peki, bu salt enerji, dalgalanmadan evvel ne haldeydi?.

- Bu salt enerji, dalgalanmadan evvel, bir enerji varlığı hâlinde kendisine yön veren Kozmik bilincin imajında idi... Ve gerçekte, el ân öyle!

- Anlayamadım?.- Bu enerji, yâni salt enerji, aynı zamanda bir bilince de sahip değil mi?. Ki bu akılla, düzenli bir

dalgalanma (!) hâlinde “evren” adı altında açığa çıkmış…?- Evet…?-Aslında, işte bu salt enerji dahi, “Kozmik bilinç” ya da “Tümel akıl” adını verdiğimiz aklın imajında idi!

Ve bu bilincin imajında, deniz ve dalgalar husûle geldikten sonra; gene enerji bu aklın imajından ortaya çıktı, ve bundan sonra da safha safha evren meydana geldi.

Bu sebeple, orijini yönüyle, “salt enerji” denilen evrenin hayâtiyet sıfatının dahi, bilincin imajından ortaya çıktığı anlaşılır ki; bu Kozmik bilince nisbetle, bütün mevcûdat, salt enerjiden ibaret, bir hayâl hükmüne girer!

42

Page 43:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

O bilinç ise, bir noktadan, bir mutlak karanlıktan, bir bilinmezlik veya bir anlaşılmazlıktan ibarettir! Hiçtir! “Hiçlik”tir!

Ve "el ân" da öyledir!- Hâlen de öyle midir?.- Elbette! Nitekim sizden birinin... Neyse, geçelim onların sözünü şimdilik!- Peki, yani, bütün bu evren bir hayâl mi oluyor gerçekte?.-Sana - bana nisbetle değil! Dalgaların, varlığını borçlu olduğu salt enerjiye; o enerji sebebiyle var

edilen evreni imajında düşünen veya seyreden Kozmik bilince veya bir diğer deyişle, "Hiç"e nisbetle hayâldir evren!.

Hayâlî tohumdan meydana gelmiş ulu ağaç! Yaprakları, evrenin dalgaları! Ancak en üst dalının en ucuna giden, ağacın bir hayâl olduğunu

müşahede edebilir... Gerçek şu ki, müşahede eden de hayâldir, edilen de! Oysa, imajında hayâli yaratıp, hayâlin gözüyle kendine nazar eden ve nazar ettiğinin de ötesinde

olan, bir mutlaktan başka bir şey yoktur! - Elf, şu ana kadar, düşünce sistemimi âdeta felç ettiren böylesine karışık bir fikir düzeyiyle

karşılaşmamıştım!Hayâl ile hakikatın nerede ayrılıp, nerede birbirine karıştığını tesbit edebilmenin bundan daha zor bir

çözümü yapılamazdı herhalde...- Evet... İki denizdir hayâl ile gerçek! Birarada olan iki deniz! Ama aralarında bir berzah vardır

ki, asla birbirleriyle birleşemezler!

KOZMİK BİLİNCİN HAYÂL ETTİĞİ,HAYÂL ÂLEMİNDE

“ENERJİ” OLARAK AÇIĞA ÇIKAR!Enerji, nasıl maddeye kadar dönüşüyor ve sonra tekrar enerji hâline gelebiliyor... Bu biraz karışık

geldi...Diye Cem sordu Elf'in sözünü keserek...Elf bu soruyu da cevapladı:-Aslında fikir yoluyla bunu idrâkiniz çok güçtür... Bu gün insanların fevkâlâde büyük bir kısmı bundan

haberdar bile değildir... Çok basit bir şekilde izaha çalışayım belki anlayabilirsiniz...Kozmik bilinç, yâni tümel akıl, hayâlinde bir şeyi var ettiği anda, hayâl âleminde o şey enerji olarak

açığa çıkar... Bu enerji, dalga boyları dediğimiz kendine has bilinçli birimler ışınsal yapı hâlinde, çeşitli yoğunlaşma merhalelerinden geçerek nihâyet atomlaşır... O dahi, kitleleşerek, çeşitli gayesine uygun maddeleri meydana getirir ve nihayet ölümü yâni dönüşümü hâsıl olur.

Ölümü hâsıl olduğu anda; gerçekte, o tekrar ışınsal yapıya dönüşmüştür, ama bunu siz tespit edemezsiniz... Ve bu yoldan sonunda tekrar enerji hâline gelir ve böylece aslına dönmüş olur... Ve bir sonraki imajın temel elemanı olarak yeni bir oluşum hâline gelmeği bekler...

-Valla hiç anlayamadım ben bu işi...Diye Gönül söze karıştı... Kafası bir acayip olmuştu... Hattâ durmuş gibiydi...

43

Page 44:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Elf devam etti:-Anlayamamanız son derece doğaldır! Bütün bunları anlayabilmeniz için, Gönül'lüğünüzden

tamamıyla sıyrılıp; öz yapınızda, evreni kapsayabilecek bilinç düzeyine ulaşmanız gerekir ki, ondan sonra bütün bu sırları müşahede edebilesiniz.

BİLİM ERGEÇ

ENERJİYİ MADDEYE DÖNÜŞTÜRMEYİ GERÇEKLEŞTİRECEKTİR!

-Bu kitle yahut da enerji dediğimiz cevherin mâhiyeti nedir?. Sahip olduğu güç nerden gelmektedir?.

Bu da başka bir soru...-Madde, enerjiye döndüğü gibi, tekrar maddeye dönüşemez mi?.. Bu imkânsız mıdır?Objektif bilim maddeyi maddeötesine, enerjiye dönüştürebildi... Gerçekleştirdi bu fikri!. Buna karşın

henüz maddeötesine yani enerjiye dönüştürdüğü maddeyi tekrar ilk hâline yani tekrar madde hâline dönüştürmeyi başaramadı.

Ancak, biz burada antiparantez belirtelim ki:-BİLİM ERGEÇ, MADDEYİ ENERJİYE YANİ MADDEÖTESİNE DÖNÜŞTÜREBİLDİĞİ GİBİ, ONU

TEKRAR ESAS HÂLİNE, YANİ MADDE HÂLİNE DE SOKMAYI GERÇEKLEŞTİRECEKTİR!Zira bu husus İslâm tasavvufunda görülen "tayyı mekân" yahut bir diğer deyişle "ESRA" olayının

açıklanmasından başka bir şey değildir.Nasıl ki bir velinin uzak mesafede olanları olduğu yerden aynen görmesi "Clairvoyans" olayı bugün

televizyonla kısmen açıklanabiliyorsa!.Zamanımız velilerinden birinin:-"Biz hasırdan Mısır'ı göremeseydik, siz Avrupa'da olanları buradan zor seyrederdiniz!" Yâni, insanın yapısında beyninde bu özellik olmasaydı, siz televizyonu zor keşfederdiniz!Sözü üzere; bilimin her izah ettiği, gerçekte tasavvuf ehlinin normal yaşantısının müsbet ilimle

isbatından başka bir şey olmamaktadır... Ki bu konuyu çok daha geniş ve detaylı bir şekilde "İNSAN VE SIRLARI" ile "TEKİN SEYRİ" adlı kitaplarımızda incelemekteyiz...

RUHTAKİ POTANSİYEL ENERJİ

BEYİN TARAFINDAN RUHA YÜKLENİR!

Bkz. R / Ruh / Ruh gücü

HER BİRİM, İDRÂKININ KAPSAMI ORANINDA

ENERJİYE ULAŞIR!Evet İdepya, dünyalılar, yani gelişmemiş 5 duyulu insanlar diliyle, "ışınsal kitle" yıldızıdır. Bu kitlenin

hacmi, üzerinde gelişen ışınsal yapılı akıl birimlerinin her biriyle daha büyümekte ve güçlenmektedir...Evreni var eden tümel akıl, burada enerji birimlerine, öz vasfı olan kudret ve aklı bağışlamıştır...

Orada her bir birim, idrâkının kapsamı oranında enerjiye ulaşır... Ve tümel akıl, Onda kendini seyreder!.

44

Page 45:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ENERJİ NASIL GÜÇLENDİRİLİR?

Bkz. B / Beynin ürettiği dalgalar / Enerji Dalgaları

İNSAN BEDENİNDEHÜCRELERİ BİRARADA TUTAN ENERJİ

Hücreleri birarada tutan; yani bedeni bir bütün hâlinde koruyan, beynin yaydığı bioelektrik enerjidir; ki, buna tasavvufta "harareti griziye" denilmiştir.

BEDENDEKİ ENERJİ MERKEZLERİ

ŞAKRA (CHAKRA)Seksin, kişide kendini beden olarak hissetme hâlini nasıl meydana getirdiğini anlayabilmek için bazı

eski kaynaklara bakmak gerekir.Bu eski kaynaklara göre, insan bedeninde yedi şakra vardır... Baş`dan vucudun alt kısımlarına,

kuyruk sokumuna doğru sıralanmış yedi şakra. Yani, yedi enerji merkezi mevcuttur. Bu yedi enerji merkezinin yedincisi de kuyruk sokumuna yakın bir noktada.

Bu enerji merkezinin harekete geçmesi, kişideki seks duygusunu, kendini beden kabul etme duygusunu kuvvetlendirir; ve bunun neticesinde de “Ruhânî güçlerini”, mâneviyata yönelme duygusunu kaybetme sonucunu meydana getirir! Özellikle “anal seks”in yasaklanmasının gerçek sebebi de budur!

7.ŞAKRA…

PİNEAL GLANDChakralardan yedincisi olan Pineal gland, insanda soyut kavramların başladığı ve değerlendirildiği

alandır... Bunun faaliyeti beyinde düşünsel yaşama boyut atlatmaktadır…İnsan ezbercilikten ve taklitçilikten çıkmadan düşünerek yaşayamaz.

ANTİMANYETİK ENERJİ

"İbadet" denilen çalışma şekillerinin sebebi hep beynin gelişip güçlenmesi ve dolayısıyla bu özelliklerin ruha yüklenmesidir...

Beynin üretip "ruha" yüklediği, "ruhun" kendini dünyanın ve güneşin çekim alanından kurtarmasını sağlayacak olan antimanyetik enerjiye eski dilde, din terminolojisinde "NUR" adı verilmiştir.

Kişinin "NUR"u ne kadar çoksa, cehennemden o kadar kolay kurtulabilecektir...Yani kişi ne kadar ruhuna enerji yükleyebilmişse, bu çekim alanlarından o kadar kolaylıkla kurtulabilecektir.

Eğer bu enerji yükleme işini ihmal etmiş ise, o takdirde de kendini güçlü çekim odaklarından kurtaramıyacak ve ebedi olarak o çekim alanında hapis kalacaktır.

ALDIĞINIZ ENERJİYİ

NE YÖNDE KULLANIYORSUNUZ?

45

Page 46:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evet, görülüyor ki, abdest olayında gaye temizlik değil, beynin elektrik ihtiyacının karşılanması söz konusu. Zaten, zaman zaman Resûl-i Ekrem'in bir bardak miktarı su ile bile abdest aldığından söz edilir ki, bu dahi olayın esasının temizlik gayesine matuf olmadığını işaret etmeye yeter.

“Ben sık sık yıkanıyorum, abdest almaya ihtiyacım yok” ya da “böylece elektrik alıyorum bu bana yeter”, diyebileceklere...

Arabaya benzini doldurdunuz ve olduğunuz yerde çalıştırıyorsunuz!. Böylece nereye varırsınız ki?.. Elektriği yani enerjiyi beyne verdiniz; peki bu enerjiyi ne yönde ve nasıl kullanıyorsunuz?.. Beyni, ruha ve ölümötesine dönük bir şekilde enerji üretmesi için elektrikle takviye etmek de mümkün. Aldığınız bu elektriği tamamiyle geçici dünya zevkleri için tüketip, öbür yanda bu enerjiye en çok ihtiyaç duyacağınız yerde şaşa kalmak ve pişmanlık içinde azab çekmek de mümkün!..

Elde ettiğiniz enerjiyi nasıl ve ne yöne dönük olarak kullanıyorsunuz?....

“ENİYYET”Vâhid’in zâtı “Ahadiyyet”, kendini bilişi “Eniyyet”, zâtında hiçlik hâli “Â’mâ‘iyet”... Evet bunların

tümü birden de tekrar edelim “ULÛHİYET”tir!.

ENİYYETE NAZAR ETMEK İSTİYORSAN,ZÂT’A YÖNEL!

“Yâ Gavs! Bana nazar etmek istiyorsan bir mahâlde, gayrımdan fâriğ kalbi ihtiyâr et! Burada bir mahalle nazardan sözediliyor...Mahâl, mülk âlemi için kullanılan bir tâbirdir... Mülk yani madde âlemi için algılanan sâbit bir mekân

anlamında kullanılan “mahâl” kelimesi, melekût âleminde ise bir isim bileşiminin zuhuru anlamına gelir.Kesret âlemi içinde bir birim Hakk’a nazar etmek istiyorsa, bu Hakk’ı bir sûrette görmek şartıyla olur...

Ancak hemen hatırlatmak gerek ki, görülen sûretteki mânâ Hakk’ın esmâsındandır! Ve o mânâ idrâk edilmek sûretiyle “Vechullah” görülmüş olur ki, bu da kalb gözüyle denilen bir biçimde gerçekleşir.

Yoksa zâhir gözün gördüğü maddî sûret ile Hakk’ı görüyorum sanmak çok büyük câhillik ve gaflettir!

Bunun ötesinde her bir mahâl, o mahâlli oluşturan sûreti meydana getiren “mânâ sûretinin” yâni esmâ-i ilâhi’nin varlığıdır... Bu esmâ baş gözüyle değil gönül gözüyle yânî basîretle görülür ve seyredilir...

Ama, akıl şâyet başgözüne tâbi olur, şartlanmaları istikametinde gördüklerini değerlendirir ise, asla “Hak” görülemez...

İşte bu yüzden de “gayrımdan fariği kalb et” yâni “BEN”den gayrının var olduğunu düşünmeyi, zannetmeyi terket” denilmektedir.

Mahâlden, yâni esmâ yollu nazar etmekten de geçip, “bana” yâni “eniyyetime” nazar etmek istiyorsan, o takdirde esmâ perdesinden de kurtar kendini ve tümüyle arınmış, yok olmuş bir halde Zât’ıma yönel; ki böylece bana nazar etmiş olasın, denilmektedir...

ESFELİ SÂFİLİYN

(AŞAĞILARIN AŞAĞISI-BEDENİ KAYITLAR VE KISITLAMALAR YAŞAMI)

Esfeli sâfilin, bilincin kendini beden olarak kabul edip buna göre yaşaması;Alâ-ı illiyin, bilincin hakikatini tanıyarak, esmanın meleki kuvveleriyle yaşamasıdır.

46

Page 47:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Kendini bir beden olarak müşahede etme, tesbit etme, değerlendirme ve bunun gereğini yaşama hâli,

“Adem ve Havva`nın, Cennet`den Dünya`ya indirilmesi” diye târif edilegelmiştir.Yani, Adem ile Havva`nın, Cennet`ten Dünya`ya indirilmesi bir “mekânsal” indirilme olmayıp; içinde

yaşadıkları “Ruhani güçlerle” tahakkuk etme hâlinden, bedeni kayıtlar ve kısıtlamalar yaşamına geçmeleridir... “Ahsen-i Takvim”in, “Esfeli sâfiliyn”e indirilmeleri de denmektedir buna...

Cennete girenlerin hepsi melektir!Sizin aslınız ve hakikatınız da melektir! Fakat bu melekî yapı “Lekad halâkul fi ahseni takvim!”de

anlatılan o ahsen-i takvim olman, melek olman yüzündendir!Bundan sonra o meleki yapı, o nurâni yapı, katman katman geçerek–yoğunlaşmak suretiyle

katmanların en aşağısına inmiştir.`Aşağıların en aşağısı` denilen yapı, “MADDE YAPI” dır!`Yukarıların yukarısı` denilen yapı da,”meleki yapı-nurâni yapı”dır!Melekler, “nur”dur!Cinler “nâr”dır!Bu bildiğimiz insâni yapı da, madde yapıdır!Aslımız ve hakikatimiz melek olmamıza rağmen bu meleki yapı “esfeli sâfilin”e gelirken nâri yapı

oluşmuş, burada kendimizi bulmuşuz! Burada daireyi tamamlayacağız! Ne yapacağız?....Önce esfeli sâfilinden kurtulacağız!”Ölüm” dediğimiz olayla birlikte birlikte bu madde bedenle alâkamız kesilecek, nâri yapıya döneceğiz.

O ateş yapıdan da takdir edilenler dönecek, nùri yapıya!

ÂDEM’İN ESFELİ SÂFİLİYN’E İNDİRİLMESİ

İşte, kendini bir beden olarak müşahede etme, tespit etme, değerlendirme ve bunun gereğini yaşama hâli, "Âdem ve Havva`nın, Cennet`ten Dünya`ya indirilmesi" diye târif edilegelmiştir.

Yâni, Âdem ile Havva`nın, Cennet`den Dünya`ya indirilmesi bir "mekânsal" indirilme olmayıp; içinde yaşadıkları "Ruhâni güçlerle" tahakkuk etme hâlinden, bedeni kayıtlar ve kısıtlamalar yaşamına geçmeleridir...

"Ahsen-i Takvim"in, "Esfeli sâfiliyn"e indirilmeleri de denmektedir buna...

ESMÂ ÂLEMİESMÂ MERTEBESİMÜCERRET MELEKÛTSOYUT ÂLEMALLAH’IN İSİMLERİ BOYUTUİLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARI

ESM ÂLEMİ, SIRF “MÂN”DAN İBARETTİR!

(ÇOKLUK KAVRAMI MEVCUT DEĞİLDİR!)

47

Page 48:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Ef'âl âlemi” diye bilinen fiiller âlemi yani kesret âlemi, tümüyle “melekût” diye bahsedilen âlemdir. Bunun bir üst ya da alt boyutu olarak tanımlayacağımız, “esmâ âlemi” yani “Allah'ın isimleri boyutu” ise sırf mânâdan ibarettir ki bunda kesret yani çokluk kavramı mevcut değildir.

Esmâ mertebesi ise, sırf mânâlardan ibarettir. Bu boyutta madde ve mikrodalga varlıklar mevcut

değildir.

“Sıfat mertebesi”, sahip olduğu özellikler itibarıyla “esmâ mertebesi” diye de anlatılır. “Esmâ mertebesi” denen şey, ilâhi isimlerin anlamlarından başka bir şey değildir. İşte bu ilâhi isimlerin var olduğu boyut arşın üstüdür.

ESMÂ ÂLEMİ

“SEYR” MAHALLİDİR!Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, bir TANRI değildir!Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, AHAD'dır!.Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, sonsuz mânâlara sahip olup, her an bunları seyir

hâlindedir!. Bu “SEYR”in mahalli de, “esmâ” âlemidir!.

ESMÂULLAH

ESMÂ’ÜL HÜSNA(İLÂHİ İSİMLER)

(MÂNÂLARIN İSİMLERİ)"Allah`ın isimleri"dir!

ZÂT'ı itibariyle Vâhid-ül AHAD... Sıfatları itibariyle HAYY, ALİM, MÜRÎD, KADİR, SEMİ, BASÎR, KELÎM'dir. Kendisinde bulunan özellikleri itibariyle, sayısız mânâlara sahiptir ki; bunların bir kısmı gene Hazreti

Muhammed tarafından “Esmâ-ül Hüsnâ”da açıklanmıştır.

ESMÂ, ZÂT’IN ZUHURUDUR!

Esmâ Zât’ın bir zuhûrudur, gayrı değildir; ama zuhurla da kayıtlanmaz!.

ESMÂSI YÖNÜNDEN ALLAHEsmâsı yönünden;"Allah âlemlerin Rabbı'dır"..Fakat;"Allah âlemlerden Ganî`dir"!.Allah âlemlerin hem Rabbıdır ve hem de Allah âlemlerden Ganî`dir!.

48

Page 49:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Hiç bir zaman bu iki ana düsturu, prensibi unutmayacağız ve bu iki prensibe gâfil olmayacağız...

ALLAH, BÜTÜN VARLIKLARIKENDİ ESMÂSIYLA YARATMIŞTIR!

-Semâda ve yerde ne varsa hepsi O'nundur!... HER ŞEY HÜKMÜNE BOYUN EĞMEKTEDİR! (30-26)

Eğer, Allah, kendinden gayrıya kulluk edilmemesini hükmetmiş ise, -ki böyledir-, artık hiç bir birimin, O'ndan gayrına kulluk etmesi mümkün olmaz!.

Ki, geçmişte yaşamış değerli “öze ermişlerden” birisi bu konuda şunu söylemiştir:-Allah, kendisinden gayrına kulluk edilmemesini KAZA ettiği içindir ki, bütün varlıkları kendi

esmâsıyla yaratmıştır!. Tâ ki, kim, neye kulluk ederse etsin, gerçekte, hep, daima, bütün kulluklar O'na yapıla!.

MÂNÂ,

MÂNÂ SAHİBİNDEN AYRI BİR ŞEY DEĞİLDİR! Her zerrede zâtıyla, sıfatıyla, esmâsıyla ve âşikâre çıkış şekli olan fiilleriyle Allah’tan gayrı bir varlık

söz konusu değildir. Ancak burada şu noktayı çok iyi anlamak lâzımdır... Zât, sıfat, isim, fiil diye ayrı ayrı şeyler asla söz konusu değildir.

Fiil dediğimiz şey gerçekte isim dediğimiz mânâ ile aynı şey ise, mânâ da mânâ sahibinden ayrı bir şey değildir. Bunların arasındaki fark, mânâ sahibinin sayısız mânâlara bürünüp sayısız fiilleri ortaya koyabilmesi itibariyle söz konusudur.

ANLAMLAR (DALGA BOYLARI)

HER DALGA BOYU BİR ANLAM İHTİVA EDER!

Evren, salt enerji boyutundan başlayıp, sonsuza uzanan, sonsuz dalgaboylarından ibaret bir yapıdır gerçeği itibariyle!.

Bu dalgaboylarının her biri bir anlam ihtiva etmektedir..Burada ister “dalga boyları birer anlamlı dalga”dır, diyebilirsiniz; ister, “anlamlara dalga boyları adı

verilmiştir”, diyebilirsiniz...

MÂNÂ GRUPLARIEvren içre boyutsal evrenlerde mevcut olan HER ŞEY, evreni oluşturan mânâ gruplarının boyut

varlıklarınca algılanmasından başka bir şey değildir.

ALLAH’A AİT MÂNÂLAR, SONSUZ ZAMANI KAPSAR

Bize göre olan her "gün" içinde, daima, mutlak olarak ALLAH'a boyun eğilmekte; her "gün", ama "lûtuf" ama "mekr" yollu, yapılanların neticesine kesinlikle erilmekte; ve netice itibariyle de herkes yaptığının karşılığına ulaşmaktadır!.

İşte bu mutlak gerçek açısından konuya bakarsak...

49

Page 50:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

-"MÂLİK’İDİR DİN GÜNÜNÜN"... Uyarısının, “Her an tüm varlıkta hükmü geçerli olan O'dur; ve sadece O'na boyun eğilmektedir;

âlemlerde ortaya konulan her fiilin karşılığını O her an oluşturmaktadır” anlamına geldiğini farkederiz...

Zira, uygun ve geçerli olan, ALLAH'a ait mânâların; yalnızca "belli bir zamanla" kayıtlı olarak anlaşılması değil; "sonsuz zamanı kapsayacak şekilde" kavranılmasıdır.

SONSUZ SINIRSIZ VARLIKTAKİ MÂNÂLAR

ELBETTE SINIRSIZ VE SONSUZDUR! "Seyretmeyi dilediği mânâları yarattı " dedik...

Bu mânâları insanlara işaret, alâmet olsun diye özetle "99" olarak ifade etti. Nasıl ki beynin sınırsız sonsuz gibi görünen özelliklerine bir numûne olsun diye beş duyu meydana gelmişse; Ahad`ın ihâta ettiği sayısız mânâlara bir numûne olsun diye de 99 isimden söz edilmiştir...

Sınırsız-sonsuz varlıktaki mânâlar da elbette sınırsız ve sonsuzdur!.

İLÂHİ İSİMLERLE ANILAN MÂNÂLAR ÂLEMLERİN ÖTESİNDE- ÂLEMLERDEN AYRI

BİR TANRININ İSİMLERİ DEĞİLDİR!Şimdi bu değişik isim terkipleri konusu üzerinde duralım biraz.Her zerrede zâtıyla, sıfatıyla, esmâsıyla ve âşikâre çıkış şekli olan fiilleriyle Allah’tan gayrı bir varlık

söz konusu değildir. Ancak burada şu noktayı çok iyi anlamak lâzımdır... Zât, sıfat, isim, fiil diye ayrı ayrı şeyler asla söz konusu değildir.

Fiil dediğimiz şey gerçekte isim dediğimiz mânâ ile aynı şey ise, mânâ da mânâ sahibinden ayrı bir şey değildir. Bunların arasındaki fark, mânâ sahibinin sayısız mânâlara bürünüp sayısız fiilleri ortaya koyabilmesi itibariyle söz konusudur.

Mânâlar, tümüyle o varlığın benliğinden oluşması, daha açık bir ifadeyle, benliğindeki çeşitli özellikleri seyretmesi gayesiyle meydana gelmiş olduğu için; o varlığın benliğinden ayrı bir varlığı söz konusu edilemez. İş bu mânâlar, benliğinin büründüğü sûretlerden başka bir şey olmaz. Yani bu ilâhi isimler. benliğinin dışında gayrı olan şeyler değillerdir.

Keza bu isimlerle anılan mânâlar, bu âlemlerin ötesinde var olan, âlemlerden ayrı bir TANRI’nın isimleri de değildir. Ancak, benliği, bu mânâlarla kayıt altına girmekten beridir!. Bu mânâlara büründüğü gibi, mânâların benzeri veya zıddı sayısız değişik birbirine benzeri veya zıddı sayısız değişik birbirine benzemez mânâlara dahi bürünmesi söz konusudur.

Tüm mânâlar, Zâtındandır; ancak, senin büründüğün mânâlardır. Bir mânânın, zâtını târif etmesi, tavsif etmesi ise muhaldir. Bu sebeple, Zâtı târif yolunda kullanılan bütün ibareler hakikattan sapmıştır!. Bu ibareler Zâtın hakikatını ifade edemez.

Öyleyse bu varlıkta, Zâtıyla kaim olan varlığın, büründüğü çeşitli mânâlardan başka bir şey söz konusu değildir. Bu mânâlardan başka bir şey söz konusu değildir. Bu mânâları târif sadedinde , Esma’ül Hüsnâ denilen ilâhi isimleri diye anlatmaya çalışılan, çeşitli mânâların isimleri dile getirilmiştir... Bunlar toplu olarak 99 rakamı ile ifade olunmuş; tafsilatında ise sayısız denilmiştir.

Herhangi bir birimsel isim altında bir Ahmed ismi altında biz hemen hemen bütün bu isimlerin özelliklerini müşahede ederiz.

50

Page 51:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Meselâ “Hasib” ismi, herşeye hesapta itina gösteren diyoruz...Her şeye hesaplı bir biçimde, yani detaylarına kadar değerlendirme yaparak o nesnelerin hakkını veren anlamına geliyor bu isim. Hayatımızda yaptığımız birçok işler vardır böylesine, onu detayları ile inceler ve sonra karar veririz. İşte bu detaylarına kadar inceleyip ondan sonra karar verme, değerlendirme işi bu “Hasib” isminin mânâsının bizdeki tecellisinden başka bir şey değildir.

Veyahut ta “Halim” ismi... zâlime hilmle, yumuşaklıkla, hoşgörüyle sakin bir hâl ile cevap verme..Öye zaman olur ki, o anda biz, karşımızdaki çok büyük şiddet gösterdiği halde, gayet sâkin ve rahat bir şekilde kalır ona yumuşaklıkla cevap veririz. Veya bir “semi”, bir “Basir” ismi her an bizden sâdır olmada...Şu anda beni görüyorsun, dinliyorsun...”Kelim” ismi; benimle konuşuyorsun...”Hayy” ismi ile hayattasın; “Alim” ismi mânâsınca belli bir ilme sahipsin. “MÜRİD” isminin mânâsı senin beyninde ne güçte açılmış ise o kadar “irade” sahibisin. Yerine göre “Gaffar” oluyorsun, karşındakinin yaptığını örtüp bağışlıyorsun...Yerine göre karşındakinin rızkını veriyorsun “Rezzak” oluyorsun... Yani bu isimlerin mânâları çeşitli zamanlarda, kimi sürekli olarak, kimi de zaman zaman olma şeklinde senden ortaya çıkmada.

Şimdi senin genelde bir huyun bir karakterin vardır. Atasay’ı, Ahmed’den ayıran, Ahmed’i Ziya’dan farklı kılan...

Semâ dediğimiz zaman hatırımıza gelen bir mânâlar bütünü; Atasay dediğimiz zaman hatıra gelen bir başka mânâlar bütünü... Atasay dendiği zaman bir beden, bir sûret sûret hatırlanır; ayrıca bir de, mevzûun durumuna göre sadece o sûret veya o beden değil, o bedenle müşahede edilen bir mânâlar bütünü... İşte bu Atasay ismi ile kastedilen çeşitli mânâlar bütünündeki mânâların tümü bir terkip şeklinde oluşmuştur.diyelim ki birinci isim %12 ağırlıkta yapıya hâkim, ikinci isim %30 ağırlıkta hâkim, üçüncü isim %17 ağırlıkta hâkim...ilâ âhir... Yani bu Esmâ-ül Hüsnâ’daki mânâların değişik ağırlıklarla, bileşimi neticede bizim Atasay ismini verdiğimiz mânâlar bütününü meydana getirir...

Daha da açık bir ifade ile diyelim ki, biz Atasay ismi ile ilâhi isimlerin oluşturduğu bir değişik terkibe hitap ederiz. İlâhi isimlerin bir değişik terkibi dediğimiz zaman, ilâhi isimlerin mânâlarıdır burada esas olan!..Ve bu mânâlar elbette ki aslîyeti ve ölçüsüz boyutları itibariyle Allah’a aittir. Dolayısıyla biz, Atasay ismi altında mevcut olan, Hakk’ın terkib hükmü ile âşikâre çıkan isimlerinin mânâlarının, toplu olarak aldığı isimden başka bir şey değildir Atasay!.

Yalnız bir isim değil, yani bir mânânın ismi değil, bir mürekkep mânânın ismidir Atasay.Meselâ bir “Rezzak” isminde sırf rızık verme mânâsını anlatırken; bir “Atasay” ismi altında, mürekkep

mânâyı meydana getirmiş, çeşitli oranlarda çeşitli ağırlıklarla bir araya gelmiş bir mânâlar topluluğunu anlarız.

İşte bu varlıkta, çeşitli isimlerle adlandırdığımız bütün varlıklar, değişik terkiplerle ortaya çıkan ilâhi mânâlardan başka bir şey değildir...

Hangi ismi kullanırsak kullanalım o ismin müsemmâsı, Hakk’ın çeşitli vasıflarının değişik oranlarda bir terkip meydana getirmesi ve bundan doğan mânânın bir fiil şeklinde ortaya çıkmasından başka bir şey değildir.

“ALLAH’IN İSİMLERİ”NİN ORTAYA ÇIKIŞI

Din dilinde, “evrensel anlamlar ve kavramlar”a "ALLAH’ın İSİMLERİ”nin ortaya çıkışı” denilerek işaret edilmiştir..

ALLAH İSİMLERİNİN ÖZELLİKLERİ

“SÜNNETULLAH” ADI ALTINDA AÇIĞA ÇIKAR! Bkz. S / Sünnetullah

51

Page 52:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

TÜM İSİMLERLE İŞARET EDİLEN ÖZELLİKLER

HER AN HER NOKTADA MEVCUTTUR!Esasen “Allah” adıyla işaret edilenin özelliklerinin bir sayıyla sınırlanması düşünülemez.Tüm isimlerle işaret edilen özellikler her an her noktada mevcuttur ve terkip durumuna göre açığa

çıkmaktadır. Bunlardan öncelikle bilmemiz gerekenler bildirilmiştir o zaman.

ALLAH İNDİNDE İSİMLER ARASINDA BİR FARK YOKTUR!

Çeşitli esmâ-i ilâhi’yi seyir hâlinde olanın, bilmesi ve müşâhede etmesi gerekir ki, o isimler arasında, Allah indinde bir fark yoktur! Bir ismin mânâsının zuhûrunun, diğer bir ismin mânâsının zuhûrundan farklı ve değerli olmadığını müşâhede etmek zorundadır... Zîrâ isimler arasında fark yoktur.

Kısacası isimler tecelîsinde, isimlerden birinin ağır basarak diğerinden perdelenme meydana getirmesi kişinin bir üst mertebeye urûcunu köstekler.

MÂNÂLAR NE ZAMAN BÂTINDADIR?

İsimlerin varlığı aslında fiile dayanır! . Fiil olmadığı zaman, ismin mânâsının varlığı da kalmaz!.Allah’ın isimleri olması, varlığın varolmasından sonradır bir başka anlamda!.Varlık varolmadan evvel yâni fiiller boyutu olmadan evvel, isim boyutu da yoktu zaten; isim boyutu

olmadığı gibi o mânâlarda yoktu!.Bu “mânâlar yoktu” sözünü, tasavvufta nasıl ifade ediyorlar, “mânâlar bâtındaydı” diyorlar!

Kendindeydi, özündeydi! “Özündeydi” hükmünü de nereden veriyorsun?...Fiile dayanarak veriyorsun.. Fiil olmayınca, zaten o mânâ olmayınca mânâ yok hükmündedir.

Mânâlar sonradan varolmuştur.

MÂNÂLARIN ZITLARI YOKTUR… İSİMLERİN ÖZELLİKLERİ ALGILAYICIYA

YETERLİ ORANDA AÇILMAZSA MÂNÂNIN ZIDDI OLARAK KABUL EDİLİR!

Zıtları, ancak, Hakikatın özüne ermiş olanlar, "cem" edebilirler!.

Zıtları "cem" edenler, "GÖRESELLİKTEN" kurtulmuş olanlardır!.

Zıddı olan her bir kavram

Kul’a, gayrılık anlayışıyla yaşayana GÖRE`dir.Allah indinde "zıd" kavramı geçersizdir!.

52

Page 53:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Varlıkta asıl, Allah isimlerinin işaret ettiği mânâlardır.. Bu isimlerin işaret ettiği mânâların ise zıtları varolmayıp, esas olarak bilinen ismin mânâsının açığa çıkmaması dolayısıyla algılanan o durum “zıt” diye düşünülür.

Yani, asıl olan isimlerin özelliklerinin algılayıcıya yeterli oranda açığa çıkmaması hâli, o ismin mânâsının zıddı olarak kabul edilir.

Meselâ varlıkta asıl Nur`dur… Nur`un algılayıcıya göre yeterli oranda açığa çıkmaması hâlinde, içinde bulunulan durum o birime göre zulmet olarak nitelendirilir.

Zıt olarak kabul edilip de, Allah isimleri içinde yer almayan her mânâ, asâleten var olmayıp; asla göre, izâfeten var kabul edilen mânâlardır. Çünkü varlıkta var olan yapılar, varlıklarını Allah isimlerinden, yani Allah`tan alırlar ki, Allah zıt kavramlar içinde olmaktan münezzehtir!

İSİMLERİN MÂNÂLARININ ÂŞİKÂRE

ÇIKMAMASI HÂLİ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!İlâhi isimlerin mânâlarının âşikâr olmaması hâlinden doğan veya algılayacağımız kuvvetle zâhir

olamamasından doğan târifleri, tâbirleri nereye ve neye bağlayacağız, nasıl bunlar meydana gelmiş olacak?

Bu ilâhi isimler “Esmâ-ül Hüsnâ”da da görüldüğü gibi belli ana mânâları mutlak varlığa lâyık olan bir biçimde, şekilde ortaya koyar, târif eder; bunun zıddı olan mânâlar, meselâ Nur’un zıddı olan “zulmet”; veya ilmin zıddı olan cehâlet gibi vasıflar aslında var olmayıp, ilâhi murad gereği olarak; tecellilerin, veyahut ta ilâhi isimlerin terkipleri dolayısıyla varmış gibi görünen algılamalardır, mânâlardır... Ve bu mânâlar dahi birer hikmettir!.

Herhangi bir hâlin noksan olarak kabul edilmesi, terkibe göredir!. Allah’a göre ise, her fiil mutlak kemâlinden ibarettir!. Zulmet dediğimiz şey dahil!.

”Zulmet” adını verdiğimiz, Nur’un âşikâr olmaması hâli dahi, bir ilâhi kemâlden başka bir şey değildir!. Çünkü her kemâl, onun zıddı olan bir başka kemâl ile ortaya çıkar. Eğer zulmet dediğimiz, nur’un âşikâre çıkmama hâli olamasaydı, Nur’un nurâniyeti müşahede edilemezdi!. Nur’un, nurluğu kemâli seyredilemezdi.

Eğer ki; Alim ismi ile kastettiğimiz “ilim sahibi” mânâsı zâhir olmasaydı, “Câhillik” dediğimiz “ilimsizlik” bilinmeyecekti... İlimsizlik hâli bilinmeyince ilmin kemâli anlaşılmayacaktı.

Mevcut olan bütün ilâhi isimlerin mânâlarının zıdları, o isimlerin kemâlâtının müşahede edilebilmesi için; o isimlerin mânâlarının ortaya çıkmaması sûretiyle meydana gelir!.. Ve, o hal de, gene “Hakim” isminin gereğince, bir hikmete dayanmaktadır. Ve o hal dahi bir kemâldir!.

Ayrıca bu gibi isimlerin mânâlarının âşikâre çıkmaması hâli aslında söz konusu değildir!Burası ince bir nokta, buraya dikkat edin; ilâhi isimlerin mânâsının âşikâre çıkmaması hâli söz

konusu değildir!. “Nur” ismi, nur mânâsı ezelden ebede, bâtından zâhire, tam bir ihâta ile yaygındır!. Ancak, o “Nur” isminin mânâsının yokluğunu müşahede etmek, müşahede eden mahaldeki isim terkibinden dolayıdır!.. Yani kişi dediğimiz, birim dediğimiz yapıyı meydana getiren, isimlerin bir terkibi değil mi, mânâların bir terkibi değil mi? O terkipte, o ismin mânâsı zayıftır!. O ismin mânâsının zayıf olduğu terkip, o mânâyı dışarıda göremez!. Yoksa o mânâ dışarıda zayıftır, zayıf tecelli ediyordur değil!.. Kendi terkibinde o mânâ az olduğu için, zayıf olduğu için, dışarda o mânânın karşıtı olan asıl mânâyı müşahede edemez.

O’NUN BİR MÂNÂ SURETİ OLMAZ!

DİLEDİĞİ ESMÂLARI MEYDANA GETİRMİŞTİR!

53

Page 54:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bkz. E / Evren / Holografik Evren / Âlem, Hakikati itibariyle “Yok”tan varolmuş “Yok” olan âlemlerdir!

ALLAH’A AİT ESMÂLARIN ÜRETİCİSİ

“RAHİM” İSMİDİR!Allah’ın “Rahim” ismi, ”Rahmet” ve “Rahman” mânâlarının kökenidir! Yani Allah’a ait esmâların

üreticisidir!Üretim yapıldıktan sonra bu isimlerin topluca bulunduğu ve sâdır olduğu boyuta “RAHMANİYET

BOYUTU” diyoruz.

YARATILMIŞ VARLIKLAR ARASINDAKİ FARKOLUŞUM FORMÜLLERİNDEKİ “İSİMLER”İN GÜÇ FARKIDIR!

Yaratılmış olan her varlık Allah’ın İsimlerinin işaret ettiği mânâları ortaya çıkartan mahallerdir.Var olan bütün varlıklar Allah’ın İsimlerinden meydana gelmiş birer terkip, birer formüldür! Biz

bu terkiplere değişik isimler takarız…. ”Hayvan”deriz, ”İnsan” deriz, ”Cin “ deriz, “Melek” deriz, nebat deriz, vs... Ama bu isimler ardındaki varlık, Allah’ın Esmâ Terkipleridir, Allah’ın bize bildirilen 99 isminin değişik formüller şeklinde bir araya gelmiş hâlidir!

Yani kâinatta yaratılmış ne varsa hepsi de-hepimiz de-her şey de Allah’ın esmâsıyla varlık ve hayat buluruz

Birbirimiz arasındaki fark; bizim oluşum formülümüzdeki isimlerin güç farkıdır!Bazı isimler birimizde daha fazla ağırlıktadır, bazı isimler diğerimizde daha fazla ağırlıktadır.

Dolayısıyle de birbirinden farklı varlıklar meydana gelmiştir.

ESMÂ BOYUTU SEYRİBkz. 1-E / Evren / “Kâinatın yaratılması-Âlemlerin varolması-Mânâların Seyri 2-S / Seyri

İSİMLERİN MÂNÂLARININ MÜŞAHEDESİ

Bu kâinat içinde meydana gelen her bir fiil, bir mânânın fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir... Öyle ise bu âlem içinde, bu kâinat içinde varolan her bir varlık ilâhi isimlerin mânâlarının fiile dönüşmesiyse; Allah’ın varlığının Zât’ı ve sıfatı itibariyle fiilde aşikâr olabileceği en şerefli mahal olmuştur!.

Âlemi yaratmıştır; kendindeki mânâların âşikâre çıkması için; Âdem’i yaratmıştır âlemini seyir için!.

Sıfat mertebesi itibariyle, zaten böyle bir seyir sözkonusu değil!.Zâtı itibariyle konu zaten ele alınamaz!.Neticede mesele, isimlerin mânâlarının müşahedesi meselesi oluyor!. İsimlerin mânâlarının

müşahedesi meselesi dediğimiz anda da olay kâinata girer!. Kâinat isminin içine girer… Âlemler isminin içine girer...

ALLAH’IN İLMİNDEKİ MÂNÂLAR

54

Page 55:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ALLAH’IN YARATMASIYLA MEYDANA GELMİŞTİR!Bkz.A / Allah / Allah, sonradan meydana gelmişlerin hiçbirisine hiçbir şekilde benzemez!

ESMÂ ZUHURU DÖNÜŞÜMLERİ

Bkz. E / Evren / Evrenin Oluşumu / Bigbang, Esmâ dönüşümleri nedeniyle meydana gelen olaylardan biridir!

TÜM MÂNÂLARIN FİİLE DÖNÜŞÜŞ HALLERİNİ

ALLAH’A BAĞLAYACAĞIZ…AMA BU MÂNÂLARLA DA

KAYIT ALTINA ALMAYACAĞIZ!Esmâsı yönünden;“Allah âlemlerin Rabbı’dır”..Fakat; “Allah âlemlerden Ganî`dir”!.Allah âlemlerin hem Rabbıdır ve hem de Allah âlemlerden Ganî`dir!. Hiçbir zaman bu iki ana düsturu, prensibi unutmayacağız ve bu iki prensibe gâfil olmayacağız...Eğer, “Allah âlemlerden Ganî`dir” kavramı ağır basarsa, “Tenzih” ağırlıklı olarak, âlemlerden

ötede bir “TANRI” anlayışına kayma ihtimali doğar. Bundan dolayı da da şirk oluşur!. Dolayısıyla, “Âlemlerin Rabbı’dır ALLAH”!.. Ve, “Âlemlerden Ganî`dir”istikametinde hem tüm mânâları ve bu mânâların fiile dönüşüş hallerini Allah’a bağlayacağız... Hem

de Allah’ın bu mânâlarla kayıt altına girmekten münezzeh olduğunu vurgulayacağız..Yani aynı anda aynı şekilde geçerli olan iki gerçekten birinde saplanıp kalmayacağız!. Bu Allah`a ait bir realite!. Ve...Varlıkta da O’nun varlığı dışında bir “şey” mevcut olmadığına göre, bu senin “Nefs”ine ait olan bir

realite!.

ALLAH’IN İSİMLERİ (ESMÂLAR)

VARLIKTA TERKİPLER ŞEKLİNDE ZUHUR EDER!Şimdi, bu boyuttan, yani bu tepe noktadan, varlığa baktığımız zaman; her bir birimde hangi mânâyı

izhar etmek istiyorsa, o mânâ ve özelliklere hâiz bize göre sonsuz sayıda varlıkla karşı karşıya kalırız.Elbetteki bu yaratışta, “Allah`ın İsimleri” diye bildiğimiz Esmâ-ül Hüsnâ varlıkta terkipler şeklinde

zuhur eder.. Yani, varlıkta tek başına olarak "Rahiym" isminin mânâsı veya "Kahhar" isminin mânâsı veya

"Lâtif" isminin mânâsı aşikar olmaz!.Âlemlerde, tüm boyutlarda ve katmanlarda ortaya çıkan tüm sûretler, beş isimden, on isimden

veya yirmi isimden oluşan terkipler hâlinde ortaya çıkar!. İşte bu terkipler, birimsel varlıkları meydana getirir... insan, melek, cin... Bunların hepsi de bu

Allah isimlerinin, bileşimler hâlinde ortaya çıkışıyla varolan varlıklardır.

55

Page 56:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ESMÂ BİLEŞİM FORMÜLLERİ

Esas itibariyle bu esmâ bileşiminin değişik formülleri, sayısızdır! Onun içindir ki Allah’ın hiç bir yarattığı bir diğerine benzemez...Milyarlar kere milyarlar kere milyarlarca kar tanesi düşer yeryüzüne, bir tek kar tanesi bir diğeriyle benzer değildir, eş değildir. Bir yaprak bir diğeriyle eş değildir.

Bir insan bir diğeriyle eş değildir. Ama hepsinin de ham maddesi, o Allah’ın işaret ettiği, bize öğrettiği o belli isimlerdir. Nasıl ki insan bedenine baktığınız zaman çeşitli isimlerle andığımız çeşitli organları-yapıları-uzantıları var… Ama neticede “tek bir bedendir” diyoruz... Veya “atomlardan ibarettir” diyoruz, “110 atomdan ibaret bir kitledir” diyoruz.

İşte “bu varlığın esası da 110 atom değil, 99 isimdir“ diyoruz.

MÜSEMMA(HER İSMİN İŞARET ETTİĞİ MÂNÂ)

(ALLAH İLMİNDE VAROLMUŞ İLMÎ SURET) Allah’la beraber hiçbirşey mevcud olmadığına göre, her isimle anılan müsemmâ yani her ismin

işaret ettiği mânâ, ALLAH’IN İLMİNDE VAROLMUŞ İLMÎ SÛRETTİR!

MÜSEMMA,O’NUN SIFAT VE ESMÂSININ TERKİP ŞEKLİNDE

FİİLLER ÂLEMİNDE AÇIĞA ÇIKIŞIDIR!“Siz’leri ve fiîllerinizi halk etmiştir!” (Saffat:96) “Siz”leri kelimesinin işareti, ehlullah indinde, “isimlerinizi” demektir!.. Müsemma ise, yalnızca

O’nun sıfat ve esmâsının terkip şeklinde fiîller âlemindeki açığa çıkışıdır!.

“ESMÂ’ÜL HÜSN”ALLAH’I TANIMANIN ANAHTARLARIDIR!

“Esmâ-ül Hüsna” diye bilinen Allah’ın İsimleri bizler için son derece önemli anahtarlardır. Bu anahtarları kullanarak Allah’ı tanıma kapısından içeri girebiliriz.

İnsanın “HALİFETULLAH” olması, bu yüce isimlerin mânâlarının kendisinden âşikâr olması dolayısıyladır…

Hattâ daha derinlemesine bir ifade ile, İnsan bu Allah isimleriyle kâim ve dâim varlıktır!. Ve hattâ tüm mevcûdat bu Allah isimlerinin mânâlarının sûretler hâlinde algılanışından başka bir şey değildir!.

İşte bu sebepledir ki, Âlemlerin Rabbı olan Allah’ı tanımak, ona karşı mârifet elde etmek istiyorsak, bu isimleri öğrenmek, mânâlarını kavramak mecbûriyetindeyiz …

İSİMLER,

O’NUN VECHİNİN PERDESİ OLMUŞTUR!İşte, bu gerçekleri farkedenler, “Tasavvuf” denen çalışmalarla mecâzi yoldan da olsa, VARLIĞIN

TEKLİĞİ hakikatini kavramış, idrâk etmiş, yaşamış; “ Varlıkta Hakk’tan başka bir şey yoktur!” demiş; ve HER AN HERYERDE O’NU GÖRMEYE, O’NU MÜŞAHEDE ETMEYE, O’NU YAŞAMAYA başlamışlardır!

Nitekim buna Kurân’da da şöyle deniyor;

56

Page 57:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

”Başını ne yana çevirirsen, Allah’ın Vechi’ni görürsün!”Çünkü her zerrede mevcud olan O! Ne çare ki, değişik isimlerle anılmış ve o “İsimler” “O’nun Vechinin Perdesi” olmuş!

"Allah” adıyla işaret edilenin sayısız özellikleri, bazen de birbiriyle çelişki gibi görülen anlatımlarla

bize anlatılmaya çalışılıyor…Allah isimlerini biz Hulûsi'nin isimleri gibi anlamayalım!Kaldı ki, Hulûsi’nin isimleri bile, Hulûsi’yi anlatmaya yeterli değildir!İsimlerle nereyi yakalamağa kalkarsan, oradan eli boş çıkarsın!Ne zaman o isimle O'nu kayıt altına alırsan, yalnızca bilincini kayıtlamış olursun!Hangi anda hangi boyutta nasıl açığa çıkarsa, algılayana göre; orada bir isim yaratılır! İsim perdesi

kalkmayan sağlıklı düşünemez!İsimler bize yolda ışık tutan fener gibidir... “ALLAH” adıyla anılanın isim ve sıfatları dahi, bizim

düşünmemiz dilendiği biçimde bize bildirilmiştir ki; bildiren, bildirdiklerinden MÜNEZZEHTİR!Bilmem anlatabildim mi?-İsmi terketmeden resme eremezsin!Tasavvuf mecâzdır!Tasavvufun "vuf"una eremezsen, "tasa"sında kalırsın!Allah isimlerinin dahi mecâz olduğunu ve bu mecâzların neye işaret etmek istediğini

bilmiyorsan, "ZÂT" kelimesi de bir isim olarak şuurunu işgal etmez mi acaba?İsimsiz düşünmek nasıl olur? Bunu bana anlatacak var mı?

“İLÂHİ İSİMLER”

VARLIĞIN BENLİĞİNİ BÜRÜNDÜĞÜSAYISIZ MÂNÂLARDIR!

Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Âlemler, bürünülmüş mânâlardır!

ESMÂ’ÜL HÜSNABİZİM BOYUT VE PROGRAMIMIZA GÖRE

AÇIKLANMIŞTIR! (Soru: Esmâ-ül Hüsnâ, her boyut ve katmanda, ortamlarına göre daha geniş kapsamlı mı

algılanır?... Teşekkürler..)Esmâ-ül Hüsnâ bizim boyut ve programımıza GÖRE açıklanmıştır... Başka evrende hangi esmâ

ve sıfat vardır bilemem!.

BÜTÜN MÂNÂLAR TEK BİR RUH’TA MEVCUTTUR!

Kâinatta var olmuş olan herşey ,”Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!Mutlak mânâda “RUH” kelimesiyle kastedilen kavram, ”Kâinatın Ruhu”dur. Bu Ruh, bütün “İlâhi

İsimler” diye kastedilen mânâları kendinde toplamıştır... Daha doğrusu bu isimler, ondaki mânâları târif

57

Page 58:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

sadedinde kullanılmıştır! Buna “Ruh-u A’zâm” da derler, ”Hakikat-ı Muhammediye” de derler, ”Akl-ı Evvel”de derler!

Bütün mânâlar tek bir Ruh’ta mevcuttur! Tek bir ruh vardır!Bu tek ruh, değişik özellikleri veya değişik kâbiliyetleri veya değişik ortaya koyabileceği şeyler

dolayısıyla, ayrı ayrı varlıklarmış gibi mütalâa edilmektedir. Halbuki mânâ yapı tek, varlık da tek! Bu tek olan varlık, değişik oluşlar meydana getiriyor... TEK’ten çok özellik sonucu, çok şey

seyrediliyor ve çok varlık var sanılıyor.Buna misâl yollu şöyle yaklaşalım..Şimdi, Ahmed diyoruz… Ahmed dediğimiz tek bir varlık değil mi?.. Ahmed’in cömertliği var, Ahmed’in yürekliliği var, Ahmed’in boynu büyüklüğü var... Şimdi cömertlik,

cesurluk, düşüncelilik dediğimiz hep aynı Ahmed’e ait değil mi?Evet!Peki bu ayrı ayrı mânâlar, Ahmed’de ayrı ayrı mânâ yapılar olarak mı var?.. Yâni, bu isimlerin

mânâları ayrı ayrı mânâlar olarak mı var Ahmed’de? Hayır!Değişik olarak ortaya koyduğu fiillere verdiğimiz isimler bunlar!Eğer bir olay gördüğü zaman, o olaya arkasını dönüp gidiyorsa, korkak diyoruz!. Yâni isimler,

fiillerden doğuyor! Ahmed’in ortaya koyduğu mânâ, ortaya koyduğu fiil, bir mânâ ile yorumlanıp, onda bu mânâ da vardır deniyor...

Eğer ki isimleri kaldırırsan varlık tek olarak gözükür! Varlığın tekliğini müşahede edersin!Eğer isimleri kaldırmaz da; yâni fiillere nisbetle isim vermede devam edersen, çok mânâlar varmış

gibi gelir; çok isimler varmış gibi olur!

ALLAH’IN DİLEDİĞİ -TAKDİR ETTİĞİ BÜTÜN MÂNÂLARI ÂŞİKÂRE ÇIKARTABİLECEK ZUHUR MAHALLİ…

EVREN!Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Evren, Allah’ın dilediği tüm mânâları âşikâre çıkartabilecek

istidat ve kâbiliyettedir!

“ALLAH’IN İSİMLERİ”, YAPIMIZIN HAKİKATİNİN BİLİNEBİLMESİ AMACIYLA

BİZE BİLDİRİLMİŞTİR!Kurân’da ve Hz. Rasûlullah tarafından Allah’ın bu isimlerinin bize bildirilmesi, yukarıdaki-ötedeki bir

Tanrının özelliklerini bize tanıtmak amacıyla değil, kendi varlığımızı teşkil eden bu özelliklerin yani yapımızın hakikatinin bilinebilmesi amacına mâtuftur.

HER AN TÜRLÜ İSİMLER ALTINDA

DİLEDİĞİNİ YAPMAKTA OLAN KİM?..SEN Mİ, O MU?!...

Şâyet sen "yok"san, elbette ki karşındaki kişi de "yok"tur!. Öyle ise karşındaki gerçek "var" olanı farkedip, O`nu kabullenebilecek ve hazmedebilecek misin?.

58

Page 59:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Ortaya koyduğu tüm sayısız esmâ terkipleriyle, her an, türlü isimler altında dilediğini, dilediği gibi

yapmakta olan kim?. Sen mi, O mu?!.

İNSAN

ESMÂ HÂMİLİDİR!-Yâ Gavs-ı Â'zâm. İNSANI meydana getirdim beni hâmil olması için... Ve kâinatı da, İNSANI

hâmil olması için meydana getirdim!.."…………İnsanı meydana getirdim beni taşıyan olması için. Yani, benim vasıflarımla meydana getirdim insanı

ki, benim isimlerimin mânâlarını taşıyıp onları zâhire çıkartması için. Ve tüm boyutlarıyla evreni de insanı taşıması için meydana getirdi!..

99 ESMÂNIN SAYISIZ KOMBİNEZONUYLA OLUŞAN

İSİMLER BİLEŞİMİNİN VAR KILDIĞI YAPI…“İNSAN”!

99 Esmânın sayısız kombinezonuyla oluşan isimler bileşiminin varkıldığı yapı, ‘’insan’’dır. Ancak bu 99 ismin de mânâsını dilediği anda dilediği düzeyde, bir kısmının kaydında kalmaksızın ortaya koyabilen, "İnsan-ı Kâmil"dir.

İNSAN, VARLIĞINI MEYDANA GETİREN

ALLAH ESMÂSI DOLAYISIYLA “MÜJDELENMİŞ VARLIK”TIR!

"RAHMAN"ın "Adem’i kendi sıfatları üzere halketmesi" son derece tabii bir olaydır, çünkü kendi varlığı dışında başka bir varlık yoktur ki, onun sıfatları üzere halk etsin... Elbette ki kendi sıfatları üzere halk edecektir!...

Ancak unutulmamalıdır ki, "insan" bir "beşer"dir... Varlığını meydana getiren Allah esmâsı dolayısıyla “MÜJDELENMİŞ” varlıktır... Ve bu şekilde

“rahmet” ile yaratılmıştır... Rahmet, gazâbın önüne geçmiştir!... İnsanın karşılaşacağı ve karşılaşmakta olduğu tüm haller, -velev ki ona ters gelse, bir süre azap

verse dahi-, cehennem yaşamı da dahil olmak üzere, tamamıyla bir "RAHMET" sonucudur.ALLAH İSİMLERİNİN İŞARET ETTİĞİ MÂNÂLAR,

İNSAN BEYNİNDE AÇIĞA ÇIKAR!Bkz. B / Beyin

BEYİNDE OLUŞAN VE RUHA DA YANSIYAN

“MÂN”DIR!Beyne görüntü ulaşmaz, beyne bir elektrik mesajı bir bioelektrik impuls ulaşır… Beyin bu mesajı

çözer ve mânâsını ya anlayabilir ki; gördüğünü anlayabilmesi için daha evvel kendisinde o konuda bir

59

Page 60:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

bilgi olması gerekir. Aksi takdirde mânâsını anlayamaz. Bir görüntü var der, fakat görüntünün mânâsını anlayamaz.

İşte beyinde oluşan ve neticede dolayısıyla ruha da yansıyan, mânâdır. Bilfiil görüntü değildir! Dolayısıyla, bir şey değildir!

İNSANIN GELİŞMESİ, TEKÂMÜLÜ,

ESMÂ ZİKRİNDEDİR!Bkz. D / Dua ve Z / Zikir

İNSANDAKİ FİİLER, DUYGULAR, HUY VE TABİAT

İLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARININ DEĞİŞİK TERKİPLERLE ORTAYA ÇIKIŞIDIR!

“SENİ DİLEDİĞİNCE TERKİB EDEN EDEN O’DUR!.”(İnfitaar-8)Bir mânânın beş duyuya hitap eder şeklide ortaya çıkışına “Fiil” diyoruz.yani beş duyuyla tebpit

ettiğin her oluş, bir fiildir. Ve bu fiile de bir isim verilir. O isimle bir mânâyı kendi içinde taşır ve dolayısıyla isme bağlanır. Netice olarak isim ve fiil aynı mânâya işaret eder.

Bir fakire merhamet edip, acıyıp, verdiğin sadakada, fiili “sadaka vermek” diye târif ederiz. fakat burada sadaka vermek fiili ile merhamet aynı noktadan çıkmaktadır. Çünkü sendeki merhamet duygusu yani merhamet isminin karşılığı olan mânâ, fiil düzeyinde o kişiye o nesneyi verme şeklinde görünür. Yani netice olarak mânânın fiile dönüşmesi belli bir isim olarak sanki fiil mânâdan ayrı bir şeymiş gibi görüntü meydana getirir.

“Duygular” dediğimiz şey, İlâhi isimlerin mânâlarının duyuları ve duyguları meydana getirir bir biçimde

âşikâre çıkış şeklidir.Nihâyet “İnsan” ismiyle kastedilen varlıkta görülen huy ve tabiat, çeşitli ilâhi isimlerin mânâlarının

değişik terkiplerle ortaya çıkışıdır.

ESMÂLAR, KUVVEDEN FİİLE DÖNÜŞEREK

EYLEMLERİ MEYDANA GETİRİR!Varlıkların aslı-orijini, a’yân-ı sâbitedir. Her şey esmâ boyutundan kaynaklanan esmâ terkibi... Bu

esmâların çıkış noktası a’yân-ı sâbitedir. A’yân-ı sâbite bir boyuttur. Bu boyut ilmin enerjiye dönüş noktasıdır. Enerji başlangıç noktasından doğar… İlim ile enerji, Evren boyutuna dönüşür. İlim boyutu, Evren

enerji boyutunda yoğunlaşınca makro kozmosa dönüşür. Bu olay bizim mikro yapımıza da uygundur.. HİÇLİK noktası, Mutlak Varlıktaki AHADİYETe gelir. Önce HİÇLİK, sonra BEN noktasına gelinir. O nokta yani Vâhidiyet noktasında değişik özellikleri hissedersin. Bu nokta, Esma noktasıdır. Sıfatlarında bulduğun kendinde bulduğun özelliklerin kuvveden fiile dönüşmesi, Esma boyutunda olur. Esmalar kuvveden fiile dönüşerek eylemleri meydana getirir.

İSİM VE FİİL

AYNI MÂNÂYA İŞARET EDER

60

Page 61:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bir mânânın beş duyuya hitap eder şeklide ortaya çıkışına “Fiil” diyoruz. Yani beş duyuyla tespit ettiğin her oluş, bir fiildir. Ve bu fiile de bir isim verilir. O isimle bir mânâyı kendi içinde taşır ve dolayısıyla isme bağlanır. Netice olarak isim ve fiil aynı mânâya işaret eder.

Bir fakire merhamet edip, acıyıp, verdiğin sadakada, fiili “sadaka vermek” diye târif ederiz. fakat burada sadaka vermek fiili ile merhamet aynı noktadan çıkmaktadır. Çünkü sendeki merhamet duygusu yani merhamet isminin karşılığı olan mânâ, fiil düzeyinde o kişiye o nesneyi verme şeklinde görünür. Yani netice olarak mânânın fiile dönüşmesi belli bir isim olarak sanki fiil mânâdan ayrı bir şeymiş gibi görüntü meydana getirir.

“İSİM”= “FİİL”DİR!

FİİL ORTAYA KOYMAK,İSMİN MÂNÂSINI ORTAYA KOYMAKTIR!

Allah'ı tanıman ancak senin terkibinde, cüzî miktarda olan isimlerin mânâlarını diğerleriyle eş ağırlığa eş düzeye getirmekle mümkündür. Ve bu isimlerin tabii olarak sende hükmetmesi değil; senin bu hakikati idrâk ederek, bu isimlerin mânâlarını dilediğin anda, dilediğin mahalde, dilediğin şekilde kendinden ortaya koymanla mümkün olur.

Yâni "Rabbanî sınırlardan", "İlâhî genişliğe" yayılabilmek, bu ilâhî isimlerin tümünü eşit ağırlıklı olarak yerine ve hâline göre ortaya koymak ile mümkündür.

Bu terkip dışı mânâları ortaya koyabilmek de ancak fiille mümkündür. Çünkü isim eşittir fiil dedik!

Fiil isimdir, isim fiildir! Dolayısıyla sen o fiili ortaya koymadıkça, o ismin mânâsını ortaya koymuş olmazsın. Fiili ortaya koymak, ismin mânâsını ortaya koymaktır.İsmin mânâsını müşahede etmek, onu fiil düzeyinde görmektir. İkisi aynı şeydir. Sen terkibinin

dışında olan fiilleri ortaya koyacaksın ve bu fiillerin neticesi olan mânâlar sende kuvveden fiile çıkmış olacak.

İSİMLERİN FİİL MAHALLİNDE ÂŞİKÂRE ÇIKMALARI,

O MAHALLİN “KÂBİLİYET VE İSTİDADI”NA GÖREDİR!Âlemlerin Rabbı olan Allah yarattığı âlemlerde Zâtı ile mevcuttur!..Bu âlemlerde, her zerrede, kendinden gayrı bir varlık olmadığı gibi;kendi mânâlarını da gene kendisi

seyretmededir!..Öyleyse ”yaratma” dediğimiz olay, mânâların fiiller mertebesinde âşikâre çıkışıdır!..Fiiller

mertebesinde âşikâre çıkan her bir fiil yaratılmıştır!..Yaratılmış çeşitli isimler alır.. İnsan, maden, hayvan vs. .Ve bunlar, bütün yaratılmışlıklarına karşılık,

varlıklarını tümüyle Hak’tan alırlar!..Hak’kın varlığı ile kâimdirler.Hakk’ın varlığı ile kâim olmaları, kendilerinde “Kayyum” isminin mânâsının mevcut olmasındandır!..Her biri, kendi yönünde ne yapması gerektiğini bilir!..Çünkü, ”Alim” ismi de kendilerinde mevcuttur!..Ancak bu isimlerin o fiil mahallinde âşikâre çıkmaları, o mahallin “kâbiliyet ve istidadına” yani bu

mânâları âşikâre çıkarmada pay alışına; hisse alışına göredir!..Her bir mânâ,neyi gerektiriyorsa,o mânanın gerektirdiği fiil oradan aşikâre çıkar. Bu fiillin ortaya

çıkması da Allah’ın dilemesinden başka bir şey değildir!..

61

Page 62:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

BELLİ BİR” İSİM”E HAK KAZANMAK Öncelikle şunu anlayalım... Sizin verdiğiniz isim veya sıfatla, kişi o vasfa bürünmez, o mertebeyi elde edemez! Kişi, yaşadığı kemâlin oluşturduğu vasıfla, belli bir isme hak kazanır!

VAROLUŞ MERTEBELERİNDEKİ KEMÂLÂTIN

AÇIĞA ÇIKABİLMESİ İÇİNİSİMLER BİLEŞİMİNİN İZİN VERMESİ GEREKLİDİR!

Hepimiz, netice olarak aynı, "ALLAH" isimlerinden meydana geldiğimiz için, zât ve sıfat mertebeleri itibariyle hepimizde aynı kemâlât basamakları veya katmanları potansiyel olarak mevcuttur!.

Gerek "ALLAH" zâtı, ve gerekse varoluşun tüm mertebeleri boyut boyut, katman katman varlığımızda mevcuttur. Ne var ki bu kemâlâtın açığa çıkması için yapımızı oluşturan isimler bileşiminin elvermesi zorunludur!.

KİM

“ALLAH İSİMLERİ”NİN MÂNÂLARIYLA HALLENİRSE(ALLAH AHLÂKIYLA AHLÂKLANIRSA)

(ALLAH’IN 99 İSMİNİ İHSA EDERSE)CENNETE GİRER!

“Rasùlullah salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:-Allah’ın yüzden bir eksik, 99 ismi vardır. Her kim bunları ihsâ ederse Cennet’e girer...Bu uyarıda anahtar “İHS” kelimesidir!.Bazılarının yetersiz tercümesi olan “ezberleyip tekrarlamak” diye çevrilmesine karşın; “İHS”

kelimesinin esas mânâsı, “bu isimlerin işaret ettiği anlamlarını bilmek, bu anlamların kendinde ve tüm birimlerde açığa çıkışını müşahede etmektir”.

Bu da sonuçta insanı, benliğinden arındırıp, “ALLAH ahlâkıyla ahlâklı olduğu”nu fark etmeye ulaştırır!.

Bu kavrayışta da, dağ gibi benlik paramparça olur!.“Bâkî Allah”tır!. Ezelden Ebede bu böyledir!. Yok (fâni) yoktur; Bâkî, ezelden ebede Bâkî’dir!Şimdi yukarıdaki Rasûlullah aleyhisselâm cümlesine dikkat!.“......kim bunları İHSÂ ederse cennete girer!” deniyor!. Arada, “kıyâmetten sonra” uyarması yok!.

Bu isimlerin anlamlarının kendinde açığa çıkış mertebesini ve açığa çıkış sistemini ve dahi bunun nihâî anlamının ne demek olduğunu fark edip yaşamanın; insanı cehennemden (çeşitli nedenlerle yanmadan) çıkarıp onu cennete (huzur ve mutluluğa) erdireceğini söylüyor!.

Ebù Hureyre Radı’yallahu Anh naklediyor:“Rasùlullah Salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:-Allah’ın yüzden bir eksik, 99 ismi vardır. Her kim bunları ihsâ ederse Cennet’e girer...Hadis-i Şerifte belirtilen “İHS”; saymak, mânâsını bilmek ve elden geldiğince mânâlarıyla

hallenmek anlamındadır... Ki bu da “ALLAH’IN AHLÂKIYLA AHLÂKLANMAK” tır.

62

Page 63:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ESMÂ ZİKRİ İLE BEYNİNİZİN KOZMİK PLANA GÖRE BİR TÜR

FREKANS AYARINI YAPARSINIZ VE EVRENSEL MÂNÂLAR İLE İLETİŞİM İÇİNE GİRERSİNİZ!

İslâm’daki «zikir”kelimeleri olan Allah’ın isimleri, esas olarak varlıkta yürürlükte olan mânâlardır ve beyinde de bu mânâları ortaya çıkartıcı devreler zaten kozmik plandan düzenlenmiştir. Siz bu kelimeleri tekrarlayarak, beyninizin kozmik plana göre bir tür frekans ayarlarını yaparsınız ve evrensel mânâlar ile iletişim içine girersiniz! Meleklerle görüşmeye başlarsınız!

İslâm’daki «Allah isimleriyle”zikir, sizde Allah’a yaklaşma ve O’ndaki sayısız özellikler ile bezenme hali oluştururken; bunun dışındaki kelime tekrarlarının beyninizde oluşturacağı hassasiyet - alıcılık sadece «cin»lerle bağlantı kurmanıza sebebiyet verir. Bu da neticede onların sayısız şekillerde sizi aldatmalarına ve sizin de hiç farkında olmadan onların hükmü altına girmenize yol açar.

Öyle ise her hâli ilâhî mânâları zâhire çıkarmak suretiyle zikirde olan varlıklar ile oluşturulan bağlantılar o zikrin bize yansımasına yol açacaktır. Ki bu da canlılar olan yıldızlarla oluşur.

Siz hangi ismin mânâsına dönük olarak «zikir”yaparsanız; yâni, Allah'ın «esmâi hüsnâsı”tâbiriyle işaret edilen Allah'ın hangi ismini tekrar ederseniz, beyninizde o mânâ yönünden bir kapasite genişlemesi sözkonusu olur.

Beyindeki her tekrar, beynin kullanılır kapasitesinin o istikamette genişlemesine yol açar.. Esmâ tekrarı ise, tekrar edilen Esmâ’nın anlamı kapsamında meydana gelir..Not: Geniş açıklama için Z /Zikir bölümüne bakınız.

İNSAN ,

KENDİ VARLIĞINDAKİ İSİMLERİN MÂNÂLARINI ORTAYA ÇIKARABİLDİĞİ NİSBETTE ARZULARINA NÂİL,

KORKTUKLARINDAN EMİN OLUR!En kolay, en ucuz yani bedava, ve en tesirli şey DUA'dır. İşte bu yüzdendir ki, DUA için, `"mü'minin

silâhıdır" buyurulmuştur."DUA" nasıl silâh olur?..Bunu anlayabilmek için, tasavvufun derinliklerine inmek gereklidir!.İnsan, gerçeği itibariyle, “ALLAH” adıyla işaret edilenin zâtî sıfatlarıyla yaratılmış, O’nun varlığı ile

kâim ve dâîm varlıktır.Allah’ın “HAYY” ismiyle işaret edilen şekilde HAYAT sıfatıyla vardır; yaşar.Allah’ın “ALÎM” ismiyle işaret edilen şekilde, İLİM sıfatıyla bilgi, ilim sahibidir, yaşamına yön verir.Allah’ın “MÜRÎD” ismiyle işaret edilen şekilde, İRADE sıfatıyla isteklerini tahakkuk ettirmeye yönelir.Dolayısıyladır ki insan, kendi varlığında mevcut olan bu isimlerin mânâlarını ortaya çıkartabildiği

ölçüde, takdir edilen nisbette, arzularına nâil, korktuğundan emin olur...

“ALLAH’IN İSİMLERİ”NİN ZİKRİBkz. Z / Zikir

“İSİM” İLE İÇERİK

BİRBİRİNDEN APAYRI ŞEYLERDİR!

63

Page 64:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İsim, müsemma değildir; isim ile içeriğin birbirinden apayrı şeyler olduğunu farket!.

ALLAH’IN YARATMIŞ OLDUĞU MÂNÂLARIVE ONLARIN İSİMLERİNİ SAYIYA BAĞLAMAK

MÜMKÜN DEĞİLDİR! (Soru: Bediüzzaman Said-i Nursi, Cevşen-i Kebir’de “Allah'ın 1001 ismi”nin Kurân'dan sonra

bildirildiğini yazmış Risâle-i Nûr’da... Doğru mu acaba? ) “ALLAH” adıyla işaret edilenin yaratmış olduğu mânâları ve onların isimlerini sayıya bağlamak

mümkün değildir... Bir şeyler anlaşılsın diye MİSÂL olarak belli sayılar verilmiştir.

99 İSİM, SADECE BU KÂİNATIN HAMMADDESİDİR!

Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı/Bir başka kâinat, hayâl dahi edemeyeceğimiz bambaşka mânâlardan oluşmuştur.

“SİZ”LERİ

(“İSİMLERİNİZİ”)VE FİİLERİNİZİ

HALK ETMİŞTİR!Zâtı itibariyle mutlak gayb (bilinmez) olan “Allah”; Rubûbiyet işlevi ile, varlığın tüm

mertebelerinde, sıfat ve isimlerinin özelliklerini açığa çıkartarak sayısız varlıklar, türler yaratmış; hem bunları hem de fiillerini halk etmiştir!.

“Siz’leri ve fiîllerinizi halk etmiştir!” (Saffat:96) “Siz”leri kelimesinin işareti, ehlullah indinde, “isimlerinizi” demektir!.. Müsemma ise, yalnızca

O’nun sıfat ve esmâsının terkip şeklinde fiîller âlemindeki açığa çıkışıdır!.Her birim, yalnızca O’nunla Hay (diri) ve Kayyum’dur (hayatı kâim)! Her birimden, her an açığa

çıkan her oluşum, yalnızca, kendisini meydana getiren Allah isimleri bileşiminin terkip şeklinde o andaki dışa vurumudur!.

İş böyle olunca...Bu durum gösterir ki, birime dayalı bir özellikten söz edildiğinde, gerçekte, birim ismi ardındaki

esmanın ef’âl âleminde (fiiller boyutunda) ortaya çıkışından söz edilmek istenmektedir .Burada şunu da fark edelim ki... Yaradılış noktasında başlayarak, tüm birimlerin oluşumunda, aynı

mertebeler ve boyutlar mevcuttur. Varlık katmanlar şeklinde tüm yaratılmışlarda mevcuttur. Bunu târif için ister dinî mecazları kullanın ister bilimsel deyimler, sonuç hep aynı gerçeği vurgular. Birinde mevcut olan boyut, hepsinde aynı şekilde mevcuttur. Fark, açığa çıkanların farklarıdır.

Öyle ise bu da bize şunu fark ettirir ki...“Zerre küllün aynasıdır” işareti ile, Allah Rasûlü aleyhisselâmın bize hibesi, sırlar sarayının

anahtarı değil, maymuncuğudur!. Öyle bir maymuncuk ki; sadece dış kapıyı açan anahtar değil; ehli elindeyse, tüm hazine odalarının kapısını açan bir maymuncuktur!.

99 İSİM DAHİ YARATILMIŞTIR!

64

Page 65:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bu 99 isim de bize bazı şeyleri anlamamız için verilmiş ana örneklerdir! Esas, bu 99‘dan ibaret değildir! Konuyu anlayabilmemiz için bu 99 isim verilmiştir ve de daha önemli bir noktaya geliyorum, dikkatinizi çekerim;

Bu 99 isim dahi yaratılmıştır! 99 İsmin mânâsı dahi Allah indinde yaratılmıştır! Allah o 99 ismin mânâsı ile de kayda girmez!.

MÂNÂLAR İÇİN

YARATILMIŞLIK SÖZ KONUSU OLMAZ!

“Esmâ âlemi” dediğimiz zaman, ef’al âleminde varolan fiillerin, varlıkların, görüntülerin orijinal mânâlarını kastederiz!. Yani, mutlak varlığın, kendinde müşahede ettiği, ilmiyle ihata ettiği mânâlar.. Bu mânâlar için yaratılmışlık söz konusu olamaz, çünkü kendisinin yaratılmışlığı söz konusu değildir!.

MÂNÂLAR KENDİNE AİT MÂNÂLARDIR.

BUNA MUKABİL,“İSİMLER” SONRADAN YARATILMIŞTIR!

Bu isimler yaratılmış mıdır, gerçekten var mıdır?..İsmiyeti yönüyle yaratılmıştır!. Ancak, o ismin müsemması, kendisine ait olan kendidir! Kendi

özellikleri olması hasebiyle, bu mânâlar yaratılmış değildir! Mânâlar kendine ait, kendinde mevcut olan mânâlardır. Buna mukabil mânaların isimleri yaratılmıştır. Çünkü mânaların özelliğine karşılık, isimler sonradan meydana gelmiştir...

ASLINDA “MÂNÂLAR” YOK, TEK BİR “MÂN” YAPI VAR!

“Vech”den murad, birimin birimiyeti değildir! Nitekim âyette;“NE YANA DÖNERSEN ALLAH’IN VECHİNİ GÖRÜRSÜN” (2-115) diyor! ”Vecihlerini” görürsün demiyor! Yâni, “yüzlerini görürsün” demiyor; “Allah’ın yüzünü” görürsün

diyor!Senin ayrı ayrı varlıklar görmene sebep gözündeki yetersizlik demedik mi?..Gözündeki yetersizliği, şuur kemâliyle eğer kaldırırsan, idrâkına giren sahada, yani basiretinde

varlıkların çokluğu yoktur! Gözde, çokluk vardır!. Dolayısıyla basiretinde, Allah’ın “vechinden” başka bir şey yoktur! Yani Allah’ın çeşitli isimlerinin mânâları... Çeşitli isimlerin mânâları, aslında tek mânâdır, burayı iyi anlayalım!

Bütün isimlerle kastedilen mânâlar ayrı ayrı mânâlar olmayıp, tek bir mânâdır!. Tek bir mânâ, değişik isimlerle, değişik mânâlar varmış şeklinde çoğaltılmaktadır!.

Aslında, bütün isimlerin müsemmâsı tek bir varlıktır! Tek bir varlıkta tek bir mânâdır! Değişik mânâlar, değişik isimlerle varolmaktadır.. Dolayısıyla sen, hangi mânâ yönünden ele alsan, o tek varlığı ele almış, tek kaynağı ele almış olursun ki; işte çokluk-teklik noktası bu ince noktada birleşmektedir! Burada tek, çok olmaktadır!

65

Page 66:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Yani, çokluk, isimlerde meydana gelmektedir. Aslında mânâlar yok, tek bir mânâ yapı var!. O tek mânâ, değişik yönler itibariyle ele alındığı için, değişik mânâlar varmış gibi bir husus ortaya çıkıyor. Yani mânâlar îtibârîdir.. İzâfidir.. Aslında bir mânâ yapı vardır.

ALLAH’IN 99 İSMİ

1.Hu vallahulleziy lâ ilâhe illâ Hu 2. Rahman 3.Rahîym 4.Melik 5.Kuddûs 6.Selâm 7.Mü’min 8.Müheymin 9. Aziz 10.Cebbar 11.Mütekebbir 12.Hâlik 13.Bâri 14.Musavvir 15.Ğaffar 16.Kahhar 17.Vahhab 18.Rezzâk 19.Fettah 20.Alim 21.Kaabız 22.Bâsıt 23.Hafıd 24.Râfi 25.Muizz 26.Muzill 27.Semi 28.Basir 29.Hakem 30.Adl 31.Lâtif 32.Habir 33.Halim 34.Azim 35.Gafûr 36.Şekûr 37.Âliyy 38.Kebir 39.Hafîz 40.Mukit 41.Hasib 42.Celîl 43.Kerîm 44.Rakîb 45.Mucîb 46.Vasî 47.Hakim 48.Vedûd 49.Macid 50.Bâis 51.Şehîd 52.Hakk 53.Vekîl 54.Kaviyy 55.Metin 56.Veliy 57.Hamid 58.Muhsî 59.Mubdî 60.Muîd 61.Muhyî 62.Mumît 63.Hayy 64.Kayyum 65.Vâcid 66.Macîd 67.Vâhidül Ahad 68.Sâmed 69.Kaadir 70.Muktedir 71.Mukaddim 72.Muahhir 73.Evvel 74.Âhir 75.Zâhir 76.Bâtın 77.Vâli 78.Müteâli 79.Berr 80.Tevvab 81.Muntakim 82.Afuvv 83.Raûf 84.Mâlik-el mülk 85.Zül Celâl-i vel ikrâm 86.Muksıt 87.Câmi 88.Ğani 89.Muğnî 90.Mâni 91.Dârr 92.Nâfi 93.Nûr 94.Hâdi 95.Bedî 96.Bâki 97.Vâris 98.Reşîd 99Sabûr (celle celâluhü)

1-HÛ : Mutlak Zât’a işâret.2-RAHMAN : Sonsuz Esmâ ve Sıfat Sahibi3-RAHİM : Varlıklar içinde seçtiklerine kendini tanıtan.4-MELİK : Mülkünde tasarruf sahibidir. Herşey O’na muhtaç.5-KUDDÛS : Sınırlılıktan mukaddes ve arı.6-SELÂM : Yakin hâlini yaratan.7-MÜ’MİN : Gaybın sonsuz sırlarına açık idrâkı oluşturan.8-MÜHEYMİN : Hiçliği hissettiren, hayrete salan, yüceliğiyle kendinden geçiren9-AZİZ : Mutlak gâlip. Eşi ve benzeri olmayan.10-CEBBAR : Hükmünü zorunlu olarak ister istemez kabul ettiren.11-MÜTEKEBBİR : Kibriyâ sahibi.12-HÂLİK : Benzeri, örneği olmayan şeyi meydana getiren.Takdir eden.13-BÂRİ : Her yarattığını farklı, yeni bir îcad ile meydana getiren.14-MUSAVVİR : Mânâları şekillendiren.15-ĞAFFAR : Dilediği tüm kusurları bağışlayan.16-KAHHAR : Dilediği herşeyi ortadan kaldıran.17-VAHHAB : Karşılıksız olarak ihsanda bulunan.18-REZZAK : Sonsuz mânâları ile sürekli besleyen.19-FETTAH : Sürekli aşama kapıları açan, tüm kapanıklıkları geçirten.20-ALÎM : Mânâların oluşturduğu tüm kompozisyonların her hâlini bilen.21-KAABIZ : İzhar ettiklerini geri alan, kudreti altında tutan.22-BÂSIT : Açan, yayan, genişlik veren.23-HÂFID : En değersiz hâle düşüren.24-RÂFİ : Yükselten.

66

Page 67:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

25-MUİZZ : İzzet bahşeden, değerli kılan.26-MUZİLL :Zillete düşüren, değersiz kılan, alçaltan.27-SEMÎ : Yaratıklarının hitâplarını her hâli ile algılayan.28-BASİR : Yaratıklarının her hâlini değerlendiren.29-HAKEM : Hüküm sahibi ve hükmü kayıtsız şartsız yerine gelen.30-ADL : Her birimi ne için varettiyse, ona hakketiğini veren.31-LÂTİF : Lûtuf sahibi, birimin özünde ve yapısında yer alır biçimde mevcût.32-HABİR : Şey’in varlığıyla kendisinden haberdar olan.33-HALİM : Yumuşaklık ve hoşgörü sahibi.34-AZİM : Sonsuzluğuyla azâmet sahibi.35-ĞAFUR : Suçluları bile küçük düşürmek istemeyen. Örtücü.36-ŞEKUR : Değerini bilene fazlasıyla karşılık veren.37-ALİYY : Yüce; fevkalâde yüksek.38-KEBİR : Sonsuz mânâlara sahip olmasından ileri gelen üstünlük sahibi. EKBER : Sonsuz

mânâlara sahip olmasından ileri gelen üstünlüğüyle ancak kendi kendini değerlendirebilen yüce Zât. ”ALLAHÛ EKBER”: Ancak Allah, kendi sonsuz yüce vasıflarını hakkıyla değerlendirebilir; anlamında anlaşılabilir.

39-HAFİZ : Koruyan, muhafaza eden, ayakta tutan.40-MUKİT : Varettiklerinin yapılarına göre gıdasını veren.41-HASİB : İhtiyaçları karşılayan; her an her varlığın yaptığının hesabını görerek hesabına

göre bir sonraki aşamaya geçirten.42-CELİL : Zâtıyla tüm kemâl sıfatlarına sahip, hükümran olan.43-KERİM : Sınırsız cömertlik sahibi.44-RAKİB : Yaratılmışların tümünü her an kontrolünde tutan.45-MUCİB : Tüm yönelenlerin dileklerine cevap veren.46-VASÎ : Sonsuz genişlik ve tahammül sahibi; nimeti bol olan.47-HAKÎM : Her fiilinde bir hikmet, bir sebep, bir gerekçe yatan.48-VEDÛD : Aşk kaynağı; sevilen gerçek ve tek varlık.49-MECİD : Şânı, nâmı yüce olan.50-BÂİS : Bir yaşam bitiminin hemen akabinde yeni bir yaşamı başlatan.51-ŞEHİD : Her şeyin, her olayın gerçeğini gören.52-HAKK: Gerçekte yegâne var olan.53-VEKİL : Vekil tutanların işini en mükemmel biçimde sonuçlandıran.54-KAVİ : Tüm kuvvelerin oluşmasını sağlayan tek kuvvet sahibi.55-METİN : Kendisine herhangi bir zaaf gelmeksizin sapasağlam kalan.56-VELİ : Yardımcı, hâmi, dost ;dilediğine arka çıkıp onları kemâle ulaştıran.57-HAMİD : Hamd kendisine ait olan. Senâ,övgü Allah’a aittir!.58-MUHSİ : Sonsuz varlıkları her zerrelerine kadar özellikleriyle yaşayan.59-MUBDİ : Tüm varlıkları benzerleri mevcût olmadığı halde yoktan vareden.60-MUİD: Yaratılmışları yok ettikten sonra yeni bir biçimde yeniden vareden.

67

Page 68:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

61-MUHYİ : Hayata kavuşturan,can veren.62-MUMİT : Ölümü TATTIRAN, dönüştüren.63-HAYY : Sonsuz dirilik, canıllık sahibi.64-KAYYUM : Kendi varlığı ile kâim olup, mevcûdâtı varlığıyla var kılan.65-VACİD : Ne bağışlarsa bağışlasın varlığından hiçbir şeyi eksiltmeyen.66-MACİD : Şan , şeref, yücelik sahibi.67-VAHİD-ÜL EHAD : Cüzlerden, parçalardan meydana gelmemiş TEK.68-SÂMED :Varlığına bir şeyin girmesi, çıkması olanaksız, ihtiyaçtan beri.69-KAÂDİR : Kudreti herşeye yeten.70-MUKTEDİR : İktidarı tüm varlıkta geçerli olan. Mutlak tasarruf sahibi.71-MUKADDİM : Dilediğini öne geçiren.72-MUAHHAR : Dilediğini geri bırakan, erteleyen.73-EVVEL : Başlangıcı olmayan; ilk.74-ÂHİR : Sonu olmayan; sonraki.75-ZÂHİR : Apaçık ortada olan;algılanabilen.76-BÂTIN : Gizli, ortada olmayan, algılanamayan.77-VÂLİ : Herşeyi tedbir ve idare eden.78-MÜTEÂLİ : Yüceliği yayan; sonsuz sınırsız yücelik sahibi zât.79-BERR : Varlıklara kolaylık ve istedikleri iyilikleri veren.80-TEVVAB : Pişman olanların bağışlanma taleplerini kabul eden.81-MUNTAKİM : Zarar vereni yaptığının karşılığıyla ödeştiren.82-AFUV : Sonsuz biçimde dilediğini affedip günâhını silen.83-RAÛF : Son derece merhametli, acıyan.84-MÂLİK-EL MÜLK : Tüm boyutlarıyla mevcûdâtın TEK sahibi.85-ZÜL CELÂLİ VEL İKRAM: Mutlak hüküm ve ikrâm sahibi.86-MUKSİD : Herşeyi yerli yerinde yapan. Zâlimden, mazlumun hakkını alan.87-CÂMİ : Dilediği tüm mânâları, dilediği anda ve dilediği yerde toplayan.88-GANİ: Kavramlar üstü. Yegâne zenginlik sahibi.89-MUGNİ : Zenginleştiren; zenginlik veren her mânâda ve boyutta.90-MÂNİ : Önleyen; engelleyen; istemediğinin almasına izin vermeyen.91-DARR : Zarara uğratan. Her şer kabul edilenin mutlak varedicisi.92-NÂFİ: Yararlandıran. Her hayır kabul edilenin mutlak varedicisi.93-NÛR : Açığa çıkaran; idrâk ettiren; kendisiyle irşâd olunan.94-HÂDİ : Hidâyet eden; gerçeğe yönlendiren; gerçeği görmeyi sağlayan.95-BEDÎ : Bir benzeri olamayan şeyleri îcat eden. Varlığında benzeri olmayan.96-BÂKİ : Sonsuza dek yegâne varolan.97-VÂRİS : Tüm varlıkların gerçek tek vârisi.98-REŞÎD : Varlıkları varediş gayesine göre hedefine ulaştıran; olgunlaştıran.99-SABÛR : Sabırla, rızası olmayan şeylerin neticesini bekleyen.

68

Page 69:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Hadîs-i Şerîf‘te belirtilen “İHS”; saymak, mânâsını bilmek ve elden geldiğince mânâlarıyla hallenmek anlamındadır... Ki bu da “ALLAH’IN AHLÂKIYLA AHLÂKLANMAK” tır.

O'NA AİTTİR

TÜM KEMÂL VASIFLARIN İSİMLERİ!“O (ismi) ALLAH olan ki, tanrısallık yoktur hüviyet (benlik sahibi) O’dur!..Âlim’dir (tüm incelikleriyle ne olup bittiğini bilendir) algılanabilen ve algılanamayan her boyutta.

Rahman ve Rahîym O’dur (hakikatinde).O (ismi) ALLAH olan ki, tanrısallık yoktur hüviyet (benlik sahibi) O’dur!.. Melîk (hükmeden), Kuddûs (saf, arı, orijini değişmemiş), Selâm (varlık kendine teslim olmuş), Mü’min (gayba imanı açığa çıkarıp tereddüt ve şüpheyi yok eden), Müheymin (farkındalığı dışında hiçbir şey olmayan), Azîz (dilediğini yapan, misli olmayan), Cebbâr (yaratmış olduğu sistem sonucu dilediğini karşı konulmaz şekilde açığa çıkaran), Mütekebbir (kibriyâ, benlik sahibi)... ismi “ALLAH” olan şirk koşulmasından beridir (yalnızca

şirk koştuğunu sanan olabilir!)...O (ismi) ALLAH olan ki, tanrısallık yoktur hüviyet (benlik sahibi) O’dur!.. HUviyet sahibi, Allah

ismiyle anılan Hâlik (esmâsıyla-isimlerinin özellikleriyle) “yok”u var kılarak her şeyi meydana getiren;

Bârî (yarattığı her birimi kendine özgü formülle açığa çıkaran), (farklı esmâ terkiplerini oluşturan); Musavvir (her birimi bir sûretle algılamayı oluşturan); O’na aittir tüm kemâl vasıfların isimleri!.Semâlarda ve arzda (bilinç veya madde olarak algılanan tüm boyutlarda) bulunan her ŞEY,

(onun bir özelliğini ortaya çıkarmak suretiyle) tesbih hâlindedir (farkında olmasa da!)... Hu, Azîz’dir Hakîm’dir (hüviyet sahibi olan Zât, her ŞEYİ, bir hikmete dayalı olarak, bir sistem ve düzen içinde, oluşmasına karşı koyulmaz biçimde meydana getirendir)!. Bizim bâzı müşahedelerimize göre...

Aslında bir kitap yazılası anlamlar gizli bu âyetlerin derinliklerinde... Ne çare ki, burada sadece bir gerçeğe, O’nun TEK’liği açısına dikkatleri yönlendirmek amacıyla bu kadarıyla değindik. Selâm olsun bu yazılanların ötesini tefekkür edebilecek beyinlere...

KİM

ALLAH’IN 99 İSMİNİ İHSA EDERSECENNETE GİRER!...

“Rasùlullah salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:-Allah’ın yüzden bir eksik, 99 ismi vardır. Her kim bunları ihsâ ederse Cennet’e girer...Bu uyarıda anahtar “İHS” kelimesidir!.Bazılarının yetersiz tercümesi olan “ezberleyip tekrarlamak” diye çevrilmesine karşın; “İHS”

kelimesinin esas mânâsı, “bu isimlerin işaret ettiği anlamlarını bilmek, bu anlamların kendinde ve tüm birimlerde açığa çıkışını müşahede etmektir”.

Bu da sonuçta insanı, benliğinden arındırıp, “ALLAH ahlâkıyla ahlâklı olduğu”nu fark etmeye ulaştırır!.

Bu kavrayışta da, dağ gibi benlik paramparça olur!.

69

Page 70:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Bâkî Allah”tır!. Ezelden Ebede bu böyledir!. Yok (fâni) yoktur; Bâkî, ezelden ebede Bâkî’dir!Şimdi yukarıdaki Rasûlullah aleyhisselâm cümlesine dikkat!.“......kim bunları İHSÂ ederse cennete girer!” deniyor!. Arada, “kıyâmetten sonra” uyarması yok!.

Bu isimlerin anlamlarının kendinde açığa çıkış mertebesini ve açığa çıkış sistemini ve dahi bunun nihâî anlamının ne demek olduğunu fark edip yaşamanın; insanı cehennemden (çeşitli nedenlerle yanmadan) çıkarıp onu cennete (huzur ve mutluluğa) erdireceğini söylüyor!.

İSM-İ A'ZÂM “İSM-İ Â’ZÂM” konusu, bu mevzûu bilenlerin asırlar boyu kafasını meşgul edip durmuştur… Belki

siz, hiç duymadığınız bu ismi ve şu anda soruyorsunuz kendi kendinize, nedir “İsm-i Â’zâm” diye…“İSM-İ Â’ZÂM”, Hazret-i Rasûlullah sallalâhu aleyhi ve sellemin bize bildirmiş olduğu bir kavramdır.“Allahû Teâlâ’nın öyle bir İsm-i Â’zâm’ı vardır ki, şayet bir kimse bu ismiyle O’na dua ederse,

kesinlikle duası kabul edilir.”buyurarak; Resûl-u Ekrem, dikkatlerimizi bu isme çekiyor…Ancak, bu konuda kesin ve net bir açıklama da yapmayarak, sadece bu isim hakkında bazı işaretler

vermekle yetiniyor…Bu işaretler, Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan bazı âyetlere oluyor. Falanca ve flânca âyetlerde bu isim

vardır, gibilerden…İşte bu yüzdendir ki, işaret edilen çeşitli âyetler araştırılarak hepsinde ortak olan, Allah’ın o çok yüce

ismi tesbit edilmeye çalışılmıştır asırlardır…İşte bu araştırmalara yön veren Rasûlullah aleyhiveselâmın hadislerinden bir tanesi şu: Bureyde Radı’yallâhu Anh naklediyor…“Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem bir adamın (Ebû Mûsâ-el Eşarî) dua ederken dediklerini

duydu… Şöyle diyordu:-Allahım senin O ismin adına isterim ki, Ahad, Samed ki doğurmayan ve doğrulmayan ve hiçbir

şey kendisine denk olmayansın”Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:-Şüphesiz ki bu adam, Allah’ın İsm-i Â’zâm’ı ile dua etti… O İsm-i Â’zâm ki O’nunla Allah’tan bir

şey istendiği zaman verir ve O’nun ile çağrıldığı zaman icâbet eder.”

İSM-İ Â’ZAM OLMASI MUHTEMEL İSİMLERBitmez tükenmez isteklere sahip olan insanoğlu elbette ki, imkânsızlıklar ölçüsünde Allah’a sığınacak,

O’ndan isteyecek, nâzını niyâzını hep O’na yönlendirecektir…İşte bu yüzden yapılan çalışmalar sonucu “İsm-i Â’zâm” olması muhtemel olan şu isimler tesbit

edilmiştir: 1.ALLAH… 2.Lâ ilâhe illallâh… 3.Errahman-ur Rahîym… 4.El Hayy-ul Kayyûm… 5.Allahû Rahmân-ur Rahîym… 6.Allahû lâ ilâhe illâ HU, el Hayyul Kayyum… 7.Lâ ilâhe illa HU vel Hayy-ul Kayyûm…

70

Page 71:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

8.Rabb… 9.Allahu Lâ ilâhe illa HU, el Ahad’us Samed’ulleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekûn

lehû kûfuven ahad. 10.Hannân-el Mennân Bedî’üs semâvâti ve’l arz Zü’l Celâli vel ikrâm

İSM-İ A’ZÂM HÜRMETİNE İSTEMEK

Hazret-i Rasûl aleyhisselâmın tuttuğu ışık altında, deriz ki…DUA’sına icabet bekleyen kişi, şayet iki rek’ât namaz kılar ve her rek’âtında yirmi bir ihlâs okursa

Fâtiha’dan sonra ve son secdesinde de şu şekilde Allahu Teâlâ’ya yönelirse, inancımız odur ki, kendisine icâbet edilir…

Yalnız, Cenâb-ı Hak kendisine duada ısrar edilmesini sevdiği için bunu yedi kere yapmak gerekir… “Estağfirullâh Yâ Rabbel Arşıl Aziym… Esağfirullâh Yâ Rabbel Arşıl Kerîm… Estağfirullâh Yâ

Rabbel Âlemiyn. Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin biadedi ilmike.Yâ HU yâ men HU, Lâ ilâhe illâ HU, Entel Hayyul Kayyûm ve lâ şeriyke lek ve lekel mülkü ve

lekel hamdü ve inneke alâ külli şey’in kadir.Yâ Hannân yâ Mennân Yâ Bedî’es semâvâti vel arz yâ Zel Celâli vel ikrâm, Eşhedü enlâ ilâhe

illallâhul Ehâdus Sâmedulleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekûn lehû kûfuven ahad.Allahım senin indinde fevkâlâde âciz, zâif ve nefsine zulmeden biri olduğumu itiraf eder, Senin

azâmet ve kibriyândan, eşsiz yüceliğinden, sonsuz bağışlayıcılığın dolayısıyla, kereminden niyâz ederim…

Allahım senden İsm-i Â’zâm’ın hürmetine, Habibin Muhammed Mustafa hürmetine, henüz hiç kimseye bildirmediğin indindeki en yüce ismin hürmetine senden niyaz ederim ki…”

(Burada önce Allah’ın kendine seçtiklerinden olmayı, Allah’ın çok sevdiklerinden olmayı, O’nun indinde en değerli olanlarla bir arada olmayı isteyip, O’nun yolunda Rasûlü’nün rızasına uygun çalışmalar yapmayı kolaylaştırmasını talep edip, ondan sonra da ne isteğiniz varsa onu söyleyebilirsiniz)

Ve sonra duanızı şöyle bitirmenizi tavsiye eder bu fakîr:“Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidina Muhammed ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.

Amin Amin Amin Yâ Rabbel Arşıl Azîm. Biliyorum kesin olarak ki, sen benim duamı işittin ve dualara icâbet eden VAHHAB’sın sen… Senden, Zât’ının hakkı için; indindeki yüce isminin işaret etttiği mânâ hakkı için, duama icâbet etmeni niyâz ederim. Amin Amin Amin…”

Rabbimin bu fakîre bildirdiği bu duanın değerini elbette ki bu konunun ehilleri takdir eder… Ve değerlendirir…

Taklîden Allah yoluna baş koymuşlar da samimiyetle bu duaya devam ederlerse, elbette neticesini apaçık bir biçimde görürler…

“Elinizdekileri paylaşınız” hükmünce, öğrettiklerini naklediyoruz… Allah, cümlemize mübârek eylesin.

İSM-İ Â’ZÂM OLDUĞU HAKKINDA ÇOK KUVVETLİ İŞARETLER OLAN İKİ DUA

Evet, şimdi biz önce İsm-i Â’zâm olduğu hakkında çok kuvvetli işaretler olan iki duayı yazıp, sonra da kendi mütalâamızı beyan edelim…Şüphesiz ki gerçeği bilen Allah’tır!.

1-Okunuşu:Allahümme innî es’elüke bienniy eşhedü enneke entellahülleziy lâ ilâhe illa entel vâhıdül

ahaddüssamedülleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad.

71

Page 72:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Anlamı:Allahım senden şununla istiyorum: şehâdet ediyorum ki sen ol Allah’sın ki ilâh yok ancak

Vâhid ehad lem yelid velem yuled, velem yekün lehu küfüven ehad olan sen varsın.2- Okunuşu:Lâ ilâhe illâ ente yâ Hannân yâ Mennân Ya Bedies semâvati vel ardı Zel Celâl-i vel ikrâm.Anlamı:Ilâh yok ancak sen, ya Hannan(rahmeti bol) ya mennan(nimeti bol) ya semâvat ve arzın

örneksiz yaratıcısı, ya zelcelâli velikram.Bilgi:Bu iki dua da, Hazret-i Rasûlullah aleyhisselâmın bu konudaki buyruklarına isnad etmekte… Duaya

bu şekilde başlanırsa, o duaların kabul olacağına işaretleri var.

İSM-İ Â’ZÂM ‘IN SIRRINA ERMİŞ OLANLAREvet, bütün bu işaretlerden bize göre ortaya çıkan netice şudur; Eğer ortak nokta aranırsa, hemen hemen bütün işaretlere de dikkati çeken iki isim görülüyor: 1.ALLAH 2.HÛEsasen bu iki isim dahi birbirinden ayrı olmayıp; bu konunun derinliklerine ve sırlarına nüfuz etmiş

Evliyâullah tarafından bir olarak kabul edilmektedir.Vahdet konusunun zirvedeki isimlerinden biri olan “İNSÂN-I KÂMİL” yazarı Abdülkerim Geylânî

(Ceylî) Kaddesallahu Sırrahu Azîzan, bu konuda özetle şöyle demektedir:“ALLAH isminin sonundaki H harfi hüviyeti Zât’a işaret eder ki, bunu HÛ ismi olarak da bilir ve

bu hususa HÛ ismiyle işaret ederiz”Nitekim, Efendimiz, büyüğümüz Hazret-i Âli dahi, “HU” ismine çok riâyet eder, bu ismi çok zikreder,

özellikle şu şekilde söyler ve yakınlarına tavsiye ederdi:“Yâ HÛ ya men HÛ, lâ ilâhe illâ HÛ”“İsm-i Â’zâm”ın gerçekten “HÛ” olduğuna inanabilmek veya bunu müşâhede edebilmek için

tasavvufun çok derinliklerindeki bazı gerçekleri Allahu Teâlâ’nın müşâhede ettirmesi icap eder.Rasûlullah aleyhisselâma bir gün şu sual sorulur:-Yerleri ve gökleri yaratmazdan evvel Rabbimiz neredeydi?..Cevaben buyururlar ki:“Altında ve üstünde hava olmayan A’mâ da idi!.”Bu hadîs-i şerîfte işâret edilen husus, Allahu Teâlâ’nın Zâtıdır.

“ALLAH” ismi, toplayan bir isimdir…Yâni, Allah’ın hem Zât’ını, hem vasıflarını, hem de sayısız

özelliklerini içeren bir isimdir.Allah ismiyle işaret edilen ZÂT’ın Hüviyetine ise “HÛ” ismi işâret eder. AHADİYYET sıfatıyla idrâk

edildikten sonra, gerçek mânâsıyla “Allah’a iman” meydana gelir ve “yakîn” hasıl olur; iş taklitten çıkar, tahkike varır… Aksi halde, hep Allah “İSMİNE” iman edilir ki, bu da ehli taklidin mertebesidir… Tahkike ermişlerin ismi ise “müferridûn” veya “mukarrebun”dur ki; Allah “İSMİNDE” değil; ALLAH’IN AHADİYYETİNDE benlikleri yok olmuş; “el ân öyledir” sırrına binâen, “Allah Bakîdir” mânâsı yaşanır olmuştur.

72

Page 73:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İşte bu yaşantı içinde olanlar, “İsm-i Âzâm” sırrına ermiş olanlardır ki; her nefeste “HU” diyenin mutlak bilinciyle yaşarlar.

Bu zevâtı kirâm, dua edip de “Yâ ALLAH”, “YÂ HÛ” dedikleri zaman;“dillerinde söyleyen ben olurum” Hadîs-i Kudsî’si mânâsınca; dileyen kendi olur ve elbette kendi

dileği de havada kalmaz, yerini bulur!.Peki ya bizler?..

ESMÂ CENNETİ

Esmâ cenneti ise bedenî değil, düşünsel zevkler cennetidir. Ki, dünya hayatı sırasında bu şekilde yaşamaya başlamış kişilere has bir yaşam şeklidir.

Bir de 5 duyunun ötesinde tefekkürle ilhamla yaşanacak olan ilâhi isimlerin mânâlarından oluşan

âhiret var… Buna tasavvufta “Esma cenneti” derler… “Efal cenneti” değil; beden boyutuna karşılık olan cennet değil! Allah’ın isimlerinin mânâlarından oluşmuş cennet, “Esma cenneti” denilen yaşam!

ESMÂLARIN SAVAŞI

Esmânın birbiriyle savaşımı ile sürekli bir savaş yürürlüktedir, evrende ve beyinde!.

EŞREFİ MAHLÛK(YARATILMIŞLARIN EN ŞEREFLİSİ)

İnsana, “Eşrefi Mahlûk” deniyor. Niçin?..Yaratılmışların en şereflisidir. Ancak, yaratılmışların en şereflisi olabilmesi için aklını kullanabilmiş

olması lâzım.Aklı olmayanın imanı da olmaz!. İman da, akla bağlıdır. İman olabilmesi için şuurun yerinde olması

lâzımdır.

EŞ(ZEVC)

Cennette kadın-erkek ya da karı-koca kavramları var mı ki? Nitekim Kurân'da cennetlikler için "zevc"="EŞ" diye geçiyor "onlara tertemiz EŞLER vardır", diye. Adem'in cennetinde bile hitab: "ya Adem sen ve EŞin şu cennette iskân edin" deniyor.

Eşinin imanını paylaşmıyorsa ona "karı" diyor... "Nuh'un ve Lut'un KARISI", diye... Yani cennette her insan için EŞLER sözkonusu... artık kadın'a erkek, erkek'e kadın lafları ilkel

kalıyor...

“EŞYA”EŞYANIN HAKİKATİ

(GÖRÜLENİN ARDINDAKİ GERÇEK)İşte beş duyunun verdiği madde kabulünü bir yana bırakıp, boyutsal idrâklara yönelirsek; zulmet

perdeleri yavaş yavaş basiretimizden kalkmaya başlar."Allah’ım, bana eşyanın hakikatını göster."

73

Page 74:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

şeklindeki Rasûlullah aleyhisselâmın ettiği dua, hakikatta bize bir gerçeği vurgulamak gayesine mâtûftur…

“Eşyanın hakikatı”, görüp bildiğim her şeyin hakikatı demektir ki; bu da en dar görüşlü insanın bile anlayacağı şekilde, görülenin ardındaki gerçek, demektir!.

Nedir eşyanın ardındaki hakikat?.. Ki, biz ondan perdeliyiz..?Eşyayı, zulmet perdeleri dolayısıyla görmekteyiz!.Zulmet perdelerinden kurtulunca, eşyanın ardındaki hakikatı görürüz ki, o da, Allah isimlerinin

mânâlarıdır. Ki aynı zamanda işte bunlar da Nur perdeleridir!

EŞYANIN HAKİKATİNİ KAVRAMAK İÇİN GEREKLİ OLAN ANAHTAR

Eşya, yani ef'âl âleminde bulunan her şey, “Allah'ın esmâ-ül hüsnâsı” diye bildiğimiz, özetle 99 isminin mânâlarının terkiplerinden ibarettir. O mânâlar, terkipler şeklinde algıladığımız veya algılayamadığımız şeyleri meydana getirir!. Burayı iyi anlamak lâzımdır, çünkü çok önemli bir anahtardır bu husus. Ki ancak bu anahtar ile eşyanın hakikatı kavranabilir.

EVHAM

İnsan denilen varlığın zaaflarının en başında, evhamlı ve hayâlci olması gelir. “Vehim” kelimesinin çoğulu olan “evham”, bizim çeşitli konulardaki gerçekleşmesi asla mümkün

olmayan şeyleri, sanki gerçekleşecekmiş gibi düşünüp, yaşamımıza ona göre yön vermemize sebep olur. Bugünkü deyimle “gerçekçi olmamayı” bizde oluşturur.

Not: Geniş bilgi için V / Vehim bölümüne bakınız.

”EVREN”“KÂİNAT”

ORİJİN “ANA KİTAP” “ÂLEMLER”

“İNSAN-I KÂMİL”“RUH-U A’ZÂM” “AKL-I EVVEL”

“NOKTA”Mevcud olan her şey, Allah’ın bu 99 isminin mânâsından meydana gelmiş değişik formüllerle

meydana gelmiş değişik varlıklar.Yani temelde, algılayabildiğimiz bütün varlıklar tek bir orijinin kendisinde mündemiç

özelliklerinin başka bir biçimde algılanmasıyla alâkalı.Herbirimiz, bir diğerlerimize göre var, dıştan bakışla! Ama olayın içinden bakarsak, TEK bir varlık ve o tek varlığın kendi kendini seyretmesi ve kendi

özelliklerini açığa çıkarması, bunu seyretmesi olayı sözkonusu.2 ana yapıda düşünelim…Yani “Din”i, Tasavvufi tâbirle; Allah’ın Zâtı, sıfatları ve esmâsı diye bildiğimiz bir soyut yapı olarak

düşünelim….

74

Page 75:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bir de, Allah’ın bu isimlerinin özelliklerinin mânâlarının ortaya çıktığı alan olan ef’al âlemi olarak düşünelim.

Ef’al, Arapçada “fiiller” demektir. Yani çeşitli oluşumların meydana geldiği yapı.Çeşitli oluşumların meydana geldiği yapı, bizim bugünkü dilimizde EVREN kelimesiyle ifade ediliyor .

EVRENİN ZÂTI

EVRENİN ZÂTI,KAYYUM OLANIN ZÂTI İLE KAİMDİR!

Hazreti Muhammed Mustafa’nın bahsedip bize fark ettirmeye çalıştığı gerçeklik, tanrı ve tanrılık kavramının olmayışı gerçeği yanı sıra; ismi “ALLAH” olanın ne olduğudur!.  Kur’ân-ı Kerîm bunu açıklar ve anlatır!. O yüzden biz de, sürekli olarak “ismi ALLAH” diyerek, yalnızca isminin “ALLAH” olduğunu; ismin, resim yapılmaktan kaçınılmasını; bu isimle neye işaret edildiğinin iyi anlaşılması gerektiğini yazıp duruyoruz. Yazdıklarımızı “OKU”makta yetersiz olanların tüm eleştirilerine rağmen!

Evet...Evrenin zâtı, Kayyum olanın Zâtı ile kâimdir!.Ama evren, tanrı değildir!İnsanın zâtı, Kayyum olanın Zâtı ile kâimdir!Ama insan, tanrı değildir!

EVREN,

TANRI DEĞİLDİR!Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak için dikkat etmemiz gereken öncelik, O’nun ötedeki bir tanrıdan gelen

ferman olmadığını fark etmektir!. Bundan sonra yapılacak iş ise, o yüce Kitabın, “Allah” ismiyle, evrenin ve insanın hakikatindeki özelliklerden ve “sünnetullah”tan söz ettiğini idrak ederek, olgunluğa giden yolda yürümeye başlamaktır..

Kesinlikle bilinmesi ve göz ardı edilmemesi zorunlu gerçek de şudur ki, ismi “ALLAH” olan, evren içre evrenleri ve insanı, ilminde kendi isimlerinin işaret ettiği özelliklerle yaratmış olandır!.

Ne insanın, ne de evrenin “tanrısallığından” asla söz edilemez! Zaten bugüne kadar hiçbir şuur sahibi de “ALLAH” olduğunu iddia etmemiştir!.

“KUANTSAL BOYUT”UYLA

TEKİL BİR YAPI OLAN EVREN“ALLAH” İSMİYLE İŞARET EDİLENE BAĞLANIR!

Algıladığımız madde boyutunun ve her “şey”in orijini ve hakikati, aslı olan kuantsal boyutta-evrende, her parçacık ÇİFT olarak vardır.

Şimdi önce şunu hatırlayalım…“Allah” kelimesi bir “isim” kelimesidir ve bir işaret kelimesidir.“Atan Allah’tı” âyetinde olduğu gibi, her şey, aynı orijin ve hakikatten meydana geldiği için, madde,

et-kemik kol boyutunda olay bu kelimeye bağlanmakta olduğu gibi; “Nokta” diye târif edilen “Kuantsal boyut”uyla TEKİL bir yapı olan evren de, elbette “ALLAH” kelimesiyle işaret edilene bağlanır.

Ancak ne var ki, gene “ALLAH” İsmi ile işaret edilenin, yaratmış olduğu her “şey”den münezzeh-beri olduğu da başka bir gerçektir.

75

Page 76:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Yâni…Kuantsal boyut olan, “RÛH” ya da “Rûh-u Â’zâm” ismiyle tasavvufta işaret edilen mertebe, tüm

algıladığımız ya da algılayamadığımız her şeyin hakikati olan TEKİL bir yapıdır; ve “Vitriyet” mertebesidir; ki, bundaki bilinç “her an yeni bir şân'dadır”; kuantların her anki değişkenliği dolayısıyla!.

Tüm Kuantlar bir çift hâlinde ve algılayana göre foton ya da dalga biçiminde yaşamlarına devam etmektedirler… Her an birbirleriyle iletişim hâlindedirler biri galaksinin öbür ucunda olsa bile!

“KÂİNAT” İSMİ ALTINDA

ZÂT’INDAN BAŞKA BİR VARLIK YOKTUR!

Kesret; ilâhi isimlerin mânâlarının değişik terkiplerle âşikâre çıkmasından başka bir şey değildir!. Ve bu terkiplere göre seyredilen, âlem, “fiiller âlemi” dediğimiz “ef’al âlemi” dediğimiz âlemdir!.

“Kâinat” ismi altında Zâtından başka bir varlık yoktur! Kâinatın ardında, özünde, zâhirinde veya bâtınında, zâtından gayrı bir varlık yoktur!..

Kısacası… Kâinatın hüviyeti, O’dur! Kâinatın benliği, O’na aittir!.. O’na ait mânâlar, değişik terkipler şeklinde, değişik isimler olarak,

“kesret “ dediğimiz görüntüyü meydana getirir!

“AHAD”OLAN ALLAH’IN ULÛHİYET KEMÂLÂTININ ORTAYA ÇIKTIĞI YER,

ORİJİNALİYLE “EVREN”DİR!Bizim bu konudaki müşahedemize göre ise;-"Elif", "Ahad" isminin mânâsına; "Laaam", "Lâtif" ismi yönünden "Ulûhiyet"e; "Miiiym" ise "Hakikatı Muhammedi"ye işaret etmektedir.."Elif", "Laaam" ve "Miiiym" dikkat edilirse, "Fâtiha" sûresi’nin hemen akabindeki ilk âyettir; ve

sanki iki sûre-metin arasında bir köprü teşkil etmektedir."Fâtiha" Sûresi, "Allah" indindeki âlemlerden ve içindekilerin yerinden; "Allah"ın "RAB"olarak

onlar üzerindeki tasarrufundan; ve dahi yarattıklarının genel ve özel rahmetle hidâyet üzere kulluklarını yerine getirişinden bahsederken...

Bu harfler, "AHAD" olan "Zât"ın "ULÛHİYET" kemâlâtının "LÂTİF" olarak, tüm varlığın özü ve aslı olan "Muhammedi Hakikat"tan zuhûrunu özetlemektedir...

İlk yaratılmış olan "Ruh-u A'zâm"dır!."Ruh-u A'zâm"dan, bilinci yönüyle "Akl-ı Evvel" diye de bahsolunur... Hazreti Rasûlullah

Aleyhisselâm’ın ruhunun hakikatı, özü, aslı, orijini de budur... Bu mertebede henüz bireyler ve bireysel ruhlar sözkonusu değildir...

Burada, "AHAD ", olan "ALLAH"ın "ULÛHİYET" kemâlâtının, "Muhammedî hakikat"tan zuhûru, yani "kesrete" dönüşmesi ifade edilmiş; ve bunun arkasından da, kesretin tafsili mâhiyetindeki ana metne girilmiştir...İşte bu ilk üç harf ile...

"AHAD" oluşu, sonsuz-sınırsız varlığıyla kendisinden gayrının mevcut olmayışına işaret edilmektedir...

76

Page 77:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

"AHAD" olan "ALLAH"ın, kendisinde bulunan sayısız özelliklerin toplamıyla oluşan sonsuz kemâlâtı, O'nun "ULÛHİYETİ"ni yani "ALLAH"lık kemâlâtını teşkil etmektedir... Bu sonsuz kemâlâtın ortaya çıktığı yer ise, orijinaliyle evrendir!... Yani, Hakikatı Muhammedi!...

EVRENİN YAPISINI ANCAK

“ALLAH” İSMİNİN MÂNÂSINI ANLAYABİLDİKTEN SONRA KAVRAMA

ŞANSINA SAHİBİZ!Öncelikle ve kesinlikle şunu belirtelim ki, kim “ALLAH” isminin mânâsını anlamamışsa, mevcûdâtın

yapısını öz değeriyle bilmesine asla imkân yoktur!Esasen, evrenin ve insanın yapısını dahi, ancak, “ALLAH”ın ne olduğunu anlayabildikten sonra

kavramak şansına sahibiz. Aksi halde, lokalize değerlendirmelerle yetinmek zorunda kalacak ve konunun özünden mahrum olacağız!..

Öyle ise, bu gerçeği farkederek, şimdi, "İHLÂS" Sûresi’nde “ALLAH”ı anlatan ve hepsi de âdeta birer şifre olan kelimeler üzerinde duralım, anlayışımız ölçüsünde...

“KÂİNAT” DİYE ALLAH’TAN AYRI

KENDİ BAŞINA VÜCUD VE VARLIĞI OLAN BİR YAPI YOKTUR!

Kâinat yoktur sadece Allah vardır demek; bu algıladığımız kâinat yoktur değildir! Kâinat, diye Allah'tan ayrı kendi başına vücûd ve varlığı olan bir yapı yoktur, demektir.

Zira her zerrede ve noktada, mahal ve mekân sözkonusu olmaksızın mevcut olan vâcib-ül vücûd Allah'tır. Algılanan ise, O'nun isimlerinin işaret ettiği mânâlardır.

BİR ÂLEMLER, KÂİNAT

BİR DE ALLAH MEVCUD DEĞİL!"ALLAH", insanın dışında, ötesinde; ve hattâ bu vargördüğümüz varlıkların dışında ve ötesinde

tapınılacak bir TANRI değildir!."ALLAH"ın "AHAD" oluşunu şâyet iyice idrâk edersek, görürüz ki (bâsiretle), bir ALLAH, bir de

yanısıra kâinat gibi iki ayrı yapı mevcut değildir!..Yani, bir “ALLAH” var, bir de âlemler mevcut; değil!.Başka bir deyişle; bir içinde yaşadığımız âlemler, kâinat mevcut; bir de bunların ötesinde,

bunlardan ayrı, bunların dışında bir "TANRI mevcut" anlayışı, tümüyle bâtıldır!..Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, bir TANRI değildir!Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, AHAD'dır!.Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı “ALLAH”, sonsuz mânâlara sahip olup, her an bunları seyir

hâlindedir!. Bu “SEYR”in mahalli de, “esmâ” âlemidir!.ZÂT'ı itibariyle Vâhid-ül AHAD... Sıfatları itibariyle HAYY, ALİM, MÜRÎD, KADİR, SEMİ, BASÎR, KELÎM'dir. Kendisinde bulunan özellikleri itibariyle, sayısız mânâlara sahiptir ki; bunların bir kısmı gene Hazreti

Muhammed tarafından “esmâ-ül hüsnâ”da açıklanmıştır.

77

Page 78:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ÂLEMLERDE TASARRUF SAHİBİ

“ALLAH” İSMİYLE İŞARET EDİLEN ZÂT’TIR!Öncelikle farkedecek ve idrâk edeceğiz ki;Algılamakta olduğumuz her şey, Allah’ın ilmi, dilemesi ve kudretiyle meydana gelmektedir!.

O’nun dilemesi dışında hiç bir birim hiç bir şey dileyemez!. Hakîm olan olan Allah, her olayı bir hikmetle ve yerli yerinde olarak oluşturmaktadır; biz onu yersiz veya yanlış olarak nitelendirsek dahi!.

Allah’ın muradı ne?… İkinci olarak bunu çok iyi anlamak zorundayız!.Allah ismiyle işaret edilen ve Âlemlerde tasarruf sahibi olan Zât, her an dilediğini tüm varlıklar adı

altında ortaya koymaktadır; ve kendisine soru sorabilecek, kendi dışında ikinci bir varlık da mevcut değildir!.

HOLOGRAFİK EVREN

EVREN,

AKAN DEV BİR HOLOGRAMDIR!

Davit Bohm'un evrenin holografik yapıya sahip olduğu iddiası, atomaltı parçacıkları araştırması sırasında başladı.

Kuantum fizikçilerinin şaşırtıcı gerçeği, maddenin bölünebilir en küçük parçasına geldiğiniz zaman, ulaştığınız, parçanın normal davranış göstermediğidir.

Çoğumuz elektronun, çekirdeğin etrafında dolaşan minicik bir küre olduğunu düşünürüz. Fakat gerçek bu değildir!. Elektron bazen parçacık davranışı gösterebilir, ancak en-boy-derinlik gibi hiç bir ölçümlemeğe gelmez.

Yani bildiğimiz objelerden değildir. Fizikçilerin diğer bir keşfi de elektronun gerek parçacık, gerekse dalga özelliği gösterdiğidir.

Bir elektronu kapalı bir televizyon ekranına yönlendirirseniz küçük ışık noktası elde edersiniz. Bu onun parçacık özelliğindendir ama tek özelliği de değildir. Aynı zamanda enerji bulutu şeklinde uzayda dağılan bir dalga gibi de davranır. Hiç bir parçacığın yapamayacağı şekilde, iki deliği olan bir engelden, ikisinden de aynı anda geçebilir.

Elektronlar birbirleriyle çarpıştıklarında girişim örnekleri meydana getirirler. Yani hem parça hem de dalga özelliği gösterirler. Bu bukalemun özelliği bütün atomaltı parçacıkları için geçerlidir. Daha önce yalnız dalga hareketi gösterdiği zannedilen herşey içinde geçerlidir. Gama ışınları, x ışınları, radyo dalgaları gibi. Hepsi dalga ve parçacık özelliği gösterir.

Bu iki özelliği gösteren şeylere fizikçiler "Kuanta" demektedirler ve evrenin ana dolgusunun olduğuna inanmaktadırlar.

Belki de en hayret verici olay kuantanın sadece, bizim baktığımız zaman parçacık özelliği göstermesidir.

Fizikçiler, elektronun bakılmadığı zaman, daima dalga hareketi gösterdiğini deneyle bulmuşlardır. Bir yılanın çölde kum üzerinde gittiği gibi, düz hareket ettiğini sandığımız şeylerin aslında, dalga hareketi yaptığını, düşünün.

78

Page 79:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Fizikçi Nick Herbert, dünyayı, sadece baktığımız zaman madde görüntüsü veren, aslında durmaksızın akan bir dalga çorbası olarak ifade etmektedir. Midas'ın dokunduğu herşeyi altın yapan elleri gibi.

Bohm'un bulduğu en enteresan hâllerden biri de bağımsız görünen atomaltı parçacıkların birbirleri ile ilişkisidir.

Kuantum fizikğinin kurucu babalarından Neils Bohr, atomaltı parçacıkların sadece bir gözlemci tarafından izlendiğinde meydana çıktığına göre, parçacıkların özellikleri ve karakteristikleri hakkında görüş bildirmek anlamsızdır sonucunu çıkarttı. Bu görüş bir çok fizikçiyi rahatsız etti.

Einstein bu görüşe karşı çıktı. Ona göre atomaltı parçacıkların izlenmelerinde meydana çıkan, parçacık çiftleri, benzer veya aynı özellikleri gösteriyorlardı.

Örneğin bir positronium atomu (Bir elektron+bir positron) çözüldüğünde, iki zıt yöne giden fotonlar oluşturur ve her ne uzaklıkta olursa olsun her iki foton da aynı polarizasyon açısına sahiptir. (Polarizasyon, bir fotonun kaynaktan uzaklaşırken gösterdiği dalga şeklindeki harekettir)

Einstein kısaca EPR paradoksu denen görüşle, eğer iki foton belli bir mesâfede aynı polarizasyon açısını veriyorlarsa, aralarında ışık hızından daha hızlı bir iletişim olması gerektiği, bunun da imkânsızlığı nedeni ile Bohr'a karşı çıktı.

Bohr ise buna aldırmadı!. Işık hızından daha hızlı bir iletişim yerine başka bir açıklama getirdi. Atomaltı parçacıklar, sadece gözlendikleri sürece var olduklarına göre, bunlara bağımsız şeyler denemezdi ve bu nedenle Einstein'ın ikiz parçacıklar hipotezi yanlıştı. Onlar görünmez bir sistemin parçalarıydı.

Fizikçilerin çoğu bu görüşle yetindiler. Einstein ise teknik imkânsızlıkları nedeni ile görüşünü ispatlayamadı.

Bohr'un atomaltı parçacıkların görünmezliği ile ilgili görüşleri gerçeğin bulunmasında önemli sonuçlar doğuracaktı. Fakat bunlar ihmal edildiği gibi iletişim konusu da ihmal edildi.

Bohm, Bohr'un tezini kabul etti. Ancak iletişime gösterilen ilgisizlikten de üzüldü. Bohm, Berkeley'de plazmalar üzerine çalışmalar yapıyordu. (Plazma yüksek yoğunlukta elektron ve pozitif iyonları içeren "+" değerli bir gazdır.)

Bohm, tek başlarına hareket eden elektronların, plazma içine girdiğinde bu özellikleri yitirip, büyük bir iletişim hâlinde olan bir bütünün özelliklerini gösterdiğini gördü.

Her ne kadar bireysel hareketleri gelişi güzel gibi görünüyorsa da elektronların çoğu çok iyi organize edilmiş etkiler yapıyordu. Plazma devamlı kendisini yeniliyor ve içindeki bozuklukları, bir kistteki yabancı madde gibi durduruyordu.

Bohm o kadar etkilendi ki, elektron denizinin "CANLI" özellikleri gösterdiğini söyledi. 1947 de Bohm, Princeton'da yardımcı profesörlüğü kabul etti. Ve metallerdeki elektronları

incelemeğe devam etti; ve elektronların çok yüksek değerde, birlikte hareket özellikleri gösterdiğini buldu!.

Berkeley'deki plazmalar gibi artık iki parça arasındaki iletişim olduğunu değil; her elektronun diğerlerinin hareketini bilir gibi hareket ettiği; ve parçacıklar okyanusunun da bilinmeyen trilyonlarca diğerleri ile ortak hareket hâlinde oldukları üzerinde çalıştı.

Bohm, elektronların bu toplu hareketini "Plazmon" olarak adlandırdı ve bununla da fizikçi olarak yerini bilim dünyasına kabul ettirdi.

79

Page 80:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bohm, daha sonra yaptığı çalışmalarla Bohr'un teorisini yetersiz buldu ve atomaltı parçacıkların daha derinlikli gerçekleri olması kanaâtıyla Einstein'la görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler ışığında da Bohr'un teorisine bir alternatif geliştirdi.

Elektronların gözlemci olmadan da var olduğunu baz aldı. Bu bazla atomaltı parçacıkların bilimle açıklanmayı bekleyen bir boyutu olduğunu keşfetti.

Bu duruma "KUANTUM POTANSİYELİ" adını verdi. Bütün uzayda mevcut olduğunu; yer çekimi ile manyetik sahaların aksine, etkisinin uzaklıkla azalmadığını ortaya koydu. Fizikçilerin çoğu bu görüşe karşı çıktı. Fakat yeni bir teori olarak bilim adamları arasında kabul gördü.

Bohm, hiçbir teorinin sonsuzluğu açıklayacak güce sahip olmadığını ve buna karşı çıkılmasının da doğru olmadığını söyledi.

Bilimin, etki-tepki gibi çok sınırlı verilerden hareket ettiğini, oysa sonucun birçok sebebe bağlı olabileceğini belirtti.

Bohm, kuantum fiziği ve kuantum potansiyeli konusunda çalışmaları devam ettikçe, ortodoks düşünceden ayrıldı.

Klasik bilim, sistemi, karşılıklı parçaların birbirleri ile etkileşimi olarak inceler. Kuantum potansiyeli ise bunu akılda tutarak, parçaların tüm tarafından organize edildiğini

söyler!.Bohm, atomaltı parçacıkların bağımsız olmadıklarını söylemekten öte; görünmez herşeyi

düzenleyen bir sistemin varlığına öncelik verdi.Bu plazmadaki ve süper iletkenlikteki elektronların hareketlerini açıkladığı gibi, ilişkilerini de

göstermektedir. Yani Kuantum Potansiyel, elektronların gelişi güzel dağılmadığını, kendi başına hareket eden

bireylerin oluşturduğu bir pazar kalabalığı gibi değil, organize bir bale dansı gibi olduğunu açıklamaya çalışır.

Parçaların, birleşerek meydana getirdiği bir makine değil, yaşayan bir organizmanın, bütünlüğünü oluşturan parçaları görür.

İlginç bir sonuç da, Bohm'un kuantum fiziği açıklamasına göre; atomaltı parçacıklarında sâbit bir yer söz konusu olmayacağı için uzayda her yer eşittir ve herhangi birşeyi başkasından ayırmak imkansızdır. Bu özelliğe fizikçiler "mekânsızlık" (Non-Locality) demektedirler.

Bohm, mekânsızlığı açıklamak için şöyle bir deney geliştirdi. Bir akvaryum içindeki balığı iki ayrı kamera ile iki ayrı açıdan görüntüledi. İki kamerayı, ayrı ayrı izleyen birisi, önce bu iki balığın ayrı olduğunu düşünebilir ama zamanla hareketlerin benzerliğinden, iki görüntünün de aynı balığa ait olduğunu anlayacaktır.

Bohm, bunu pozitronium atomunun iki zıt yöne ayrılmasındaki özelliğin ışığın hızı konusuna girmeden, açıklanması olarak izah etti. Gerçekten Kuantum Potansiyeli uzayda geçerli olduğuna göre, bütün parçacıklar, mekânsız olarak birbiri ile ilişkidedir.

1950`lerde Bohm, Bristol Üniverstesine araştırmacı olarak gitti. Ve Yaki Aharanov ile tanıştı. Beraber yaptıkları çalışmalarda, şartlar uygun olduğunda, bir elektronun, elektron bulunmasının sıfır ihtimal dahilinde olduğu bir yerde, manyetik sahanın mevcudiyetini hissettiğini buldular.

Klasik fen, parçacıkları genellikle iki kısımda inceler, düzenli ve düzensiz.Bohm ise inceledikçe, birbirine göre birçok düzenli ve düzensiz denebilecek sınıflar tesbit etti...

Ve evrende sonsuz sayıda sınıflandırılabilecek düzen hiyerarşisi olabileceğini söyledi. Bundan dolayı da, düzensizlik dediğimiz dağılımların dahi, belki de çok yüksek seviyede, bizim

bilmediğimiz bir düzenin parçası olabileceğini açıkladı.

80

Page 81:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ilginç olan, matematikçilerin de düzensizliği ispatlayamamasıdır!. Bohm bu düşünceler içerisinde iken, televizyonda bir kavanozun içerisine yerleştirilmiş silindir

ve arasına, doldurulmuş glisrinle yapılmış bir deney gördü. Gliserinin içine damlatılan bir damla mürekkep, silindir döndüğünde dağılıp kayboluyor, fakat

geri döndürüldüğünde tekrar damla haline geliyordu. Bundanda, düzensiz olması gereken mürekkep dağılımının dahi bir düzene sahip oldığu anlaşılıyordu.

Bunun üzerine yoğun bir şekilde düşünen Bohm, sonunda amaca en yakın çözümü buldu: HOLOGRAM!.

Hologramı inceledikçe, holografik film üzerindeki girişimlerin, düzensiz gibi görünmesine rağmen gizli bir düzen içerdiğini buldu.

Bohm, düşündükçe daha çok ikna oldu ve evrenin akan dev bir hologram olduğu kanısına vardı.

1980`de de bu görüşlerini açıklayan "WHOLENESS AND THE IMPLICATE ORDER"adlı kitabı ile bu görüşlerini açıkladı.

VARLIK, “EVREN” KAVRAMI ÖTESİNDE

BÖLÜNMEZ-PARÇALANMAZ-PARÇALARIN BÜTÜNÜ OLARAK MEYDANA GELMEMİŞ

“TEK” BİR YAPIDIR!Holografik yapının özelliğine göre, varlığın tümünde olan her özellik, varlığın her zerresinde tam

olarak mevcuttur. Herşey birbirinin devamı olarak süreklilik arzetmektedir; herşey, bir diğer şeyin taşıdığı tüm özellikleri bünyesinde barındırmaktadır ve aynı diğer “şey”dir. Varlık, bildiğimiz “evren” kavramı ötesinde; bölünmez, parçalanmaz, parçaların bütünü olarak meydana gelmemiş TEK bir yapıdır!.

BOHM’un, KUANTUM açıklamasında yeni boyut dediği ve “KUANTUM POTANSİYELİ” diye adlandırdığı bu görüşe göre;

-Atomaltı parçacıklarda sâbit bir yer sözkonusu olmadığından, uzayda heryer eşittir. Bu özelliğe “mekânsızlık” diyoruz. Bütün atomaltı parçacıklar birbiri ile ilişkili ve iletişimlidir.

-Holografik özelliğinden dolayı da küçük bir parçanın tümdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekân kavramı sözkonusu olmaksızın tümde eşit olarak dağıldığını göstermektedir.

Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan gerçek, evrende mekânı olan herhangi bir yerdeki bir TANRININ varlığından sözedilemeyeceğidir.

Öte yandan İslâm’ın kutsal kitabı Kurân’a göre de, “TANRI YOKTUR, SADECE ALLAH VARDIR”.Bu “ALLAH”, “AHAD”dır!. Yani, öyle bir TEK ki, varlığı yanısıra ikinci bir varlıktan sözedilemeyeceği

gibi; O’nun parçaların birleşmesiyle oluşan bir tümel yapı olduğundan da sözedilemez; yani Panteist görüş bu yüzden “ALLAH” ismiyle işaret edilen anlamı vermez!.

Algılamaya GÖRE var kabul edilen her ŞEY, O’nun varlığıyla vardır; ne var ki, O, şeylerin toplamı değildir!. Gerçekte SADECE “O” VARDIR; evrendeki çokluk kavramını oluşturan şeyler, algılayanın algılama özelliğinden kaynaklanan bir sanı ve hayâldir!.

Holografik bir tümellik olan anayapı, bizim “Evren” değimiz halde algılanmak için, dilediği algılayıcıların dilediği kapasitelerinde göresel farklılıklar meydana getirmek sûretiyle, “çokluk” görüntüsü oluşturmaktadır. Gerçekte, sadece “ALLAH” vardır ve O’nun yanısıra hiç bir şey yoktur!.

81

Page 82:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EVRENDEKİ HERŞEY BİR HALININ MOTİFLERİ GİBİ

“TÜM”E BAĞLIDIR…HERŞEY, AYNI ŞEYDİR…

SOM, BÖLÜNMEZ, TEK!Burada Rasûlullah aleyhisselâmın 1400 küsur yıl önce yaptığı şu açıklamaya dikkatinizi çektikten

sonra konuya devam etmek istiyorum:"Zerre, küllün aynasıdır"! (En küçük noktada tümün bütün özellikleri mevcuttur)"Bohm'un geliştirdiği fikirlerden en akıl karıştıranı "TEKLİK" görüşüdür.. Kozmosta herşey, gizli iradenin kesintisiz holografik yapısı olduğundan; parçalardan söz

etmek anlamsızdır! Bu, muslukları, ana kaynağın parçaları olarak anlatmaya benzer. Bu yüzden elektron, ilk temel madde değil; holohareketin bir görünüşüdür! Evrendeki herşey

bir halının motifleri gibi TÜME bağlıdır!Einstein, uzay ve mekânın, birbirine bağlı olduğunu söylediği zaman dünya hayret etmişti..

Bohm bu görüşü bir basamak daha yükseltti. Ve, "evrende herşey birbirinin devamı olarak süreklilik arzetmektedir"; dedi. Bunu gözönüne

alınca, herşey, aynı şeydir; "SOM, BÖLÜNMEZ, TEK"!Örneklemek gerekirse, bir nehirdeki girdapların hepsi ayrı büyüklük, hız ve yöndedirler; ama

girdap nerede biter, nehir nerede başlar ayırt edemeyiz.Holohareketi, parçalara ayırmak, kendi düşünce yapımıza uygun olduğu için yapılır. Bu

parçaları, göresel BAĞIMSIZ "ALT GRUPLAR" diye adlandırmak daha doğru olur.Bohm, dünyayı parçalara ayırıp, incelemeyi; ve herşeyin birbiri ile olan dinamik iletişimini

ihmal etmeyi en büyük yanılgımız olarak görmektedir. Örneğin, dünyanın veya vücudumuzun bir parçasını, tümü düşünmeden çıkartmak, sonumuza dahi sebep olabilir.

GÜNLÜK YAŞAMIMIZ DA GERÇEKTE

BİR HOLOGRAFİK GÖRÜNTÜDÜR!Bohm'un en korkutucu tesbitlerinden biri ise, günlük yaşamımızın gerçekte bir holografik

görüntü olduğu idi!.Mevcûdiyetin derinliklerindeki gizli iradeyi vurgulayarak, fizik dünyamızın görüntüleri ile

objelerin doğumunun, bir holografik filimden, hologramın doğumuna benzediğini söyledi. Bu en derinde saklı gerçeğe "GİZLİ"; mevcut dünyamıza da "GÖRÜNÜR" düzen; dedi.

Böyle söyledi, çünkü evrendeki tüm şekillerin, bu görünür ve gizli gerçeklerin sonucu olduğunu gördü.

Örneğin elektronların, uzayda her zaman var olmalarına rağmen, sadece incelendiklerinde ortaya çıkmalarını, bu gerçeğe bağladı.

Bir başka anlatımla, bir kaynaktan çıkıp, çeşmeden akan suyun, gizli iken görünür olması ve kaybolduğu varsayılan damlalarında tekrar çıktığı kaynağa yani gizliye döndüğünü düşünebiliriz.

Holografik filmi de aynı şekilde gizli, hologramı da görünür; diye değerlendirebiliriz. Bu iki düzen arasındaki devamlı akış, parçacıkların, pozitronium atomunda nasıl şekil değiştirdiğini açıklamaktadır.

82

Page 83:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bu şekil değişiklikleri tek gibi görünebilir, örneğin, bir elektron gizli kısma geçerken; bir foton çözülüp, görünür hale gelip onun yerini alabilir. Bu da kuantanın bazen parçacık, bazen dalga özelliği göstermesinin açıklamasıdır.

Hologram, statik bir görüntü olduğundan, evrendeki katlanıp açılmalardan meydana gelen dinamik hareketi, Bohm, "HOLOMOVEMENT" (holohareket) olarak adlandırdı.

Atomaltı seviyedeki yetersizliği, holografik hareket açıklar. Bir şey holografik olarak organize edilirse, orada her türlü mekân anlayışı kalkar.

Ayrıca holografik filmin küçük bir parçasının, tümdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekânsızca dağıldığın ı gösterir."

EVRENDE VAROLAN

HER MERTEBE VE BOYUT VE KATMAN,HER ZERREDE MEVCUTTUR!

Halografik esasa dayalı olarak evren varolduğu içindir ki, evrende var olan her mertebe ve boyut ve katman, her zerrede mevcuttur!.

Nitekim bu yeni farkedilen gerçeği 1400 küsur yıl önce Muhammed Mustafa aleyhisselâm şu cümleyle vurgulamıştır:

-ZERRE, TÜMÜN AYNASIDIR!.Bu da bir mûcize-i Rasûlullah`tır!.Daha derinine inmek istemiyorum... Bu işin daha böyle bir takım "sır" noktaları da mevcut!.Merak eden bu konuları araştırsın. Buralarda ne gibi işaretler, ne gibi yücelikler, ne gibi gizli sırlar

var, onları bulsun, öğrensin!. Özellikle "Halografik" yapının ne olduğu iyi anlaşılırsa, tasavvufun hangi bilimsel temele

dayandığı daha iyi kavranılır.

“KÜL”Ü “ZERRE”DE,“ZERRE”Yİ “KÜL”DE GÖREN

HOLOGRAFİK BAKIŞEvi ahşap veya beton olarak da algılayan olabilir; kişinin bilinç bedeni olarak da değerlendiren

çıkabilir!.Ancak, bir gerçek daha var ki, o da, sadece yeni bir eve gideceğini kabul etmekle veya sadece

“âhirete iman ettim” demekle, hattâ ve hattâ, eskinin değil, yeni evin daha önemli olduğunu kabul etmekle, iş bitmiyor!. Çünkü, sonsuza kadar yetineceğiniz o evi, kendinizde keşfedebildiğiniz ve kullanabildiğiniz kuvve ve özelliklerle; kendi ellerinizle; el ân ve “B”iz-zat kendiniz imar etmektesiniz!.

Eğer, bugüne kadar öğrenebildikleriniz, farkedip kavrayabildikleriniz, kendinizi nasıl ve hangi özelliklerle tanıyabildiğiniz size yetiyorsa, “bundan sonra yeni şeyler öğrenmeme ve yeni kavrayışlara ihtiyacım yok, elimden gelen budur” diyorsanız; buyrun yaşam sizin! Seçim de, karşılaşacağınız sonuçları da size ait!

Yok eğer, kozanızla yetinemiyorsanız ve daha iyiye ulaşma arzusu varsa içinizde; bunun da ötesinde, sadece, bu dünya yaşamınız sürerken, değerlendirebileceğiniz varlığınızdaki ilâhî kuvvelerle ebedi yaşam evinizi imar edeceğinizin bilincine ermişseniz; o taktirde, her şeyin aslını sorgulamak, araştırmak, öğrenmek; gerekenleri de uygulamak zorundasınız!. Sürekli yeni ufuklara açılmak, sürekli

83

Page 84:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

yeni birşeyler görüp öğrenmek, sürekli yeniye kendinizi adapte etmek zorundasınız!. Çünkü "Allah her an yeni bir şandadır"; sürekli yeni yaratmaktadır. Oysa siz, yenilere açılıp, yenilere adapte olmadığınız taktirde, "dün"de kalmış olacaksınız; yeni ve yeniliklerden ebeden mahrum kalmak üzere...

Bunun için de yaşam kılavuzumuz olan “Kur'ân’ı OKUmak” tek çaredir... Kur’an’ı OKUyabilmek için de “B” sırrı ile bakışa “Bi-zati-hi” ermek, ve de bu kavrayışın gereğini ve sonuçlarını bilmek değil,   “B-il-fiil” yaşamak zorunludur !

Sırr-ı “B”den söz et bana dostum!..Küllü zerrede, zerreyi külde gören holografik bakıştan söz et!..Gel öyleyse, hiç olmazsa, bakalım uzaktan, “B” harfinin yazılışına...Önce kalemle koyar noktayı ve sonra yukarı doğru çeker uzatırız onu. Nokta olur çizgi; ya da “Elif”!.

Sonra ondan, önce bir yarım daire, o da yetmez ikinci bir yarım daire çizeriz altına!.Nokta oldu çizgi; çizgide iki yarım daire toplandı altlı-üstlü...Üste Zâhirin temsil olduğu birinci yarım daire; altta Bâtını sembolize eden ikinci daire. Her iki daire

de çizgiden, "Elif"ten alıyor varlığını. Elif ise "nokta"dan oluşmuş.Çizgiden (Elif'ten) başlayıp, çizgide biten sıra noktalardan oluşmuş iki yarım daire! Çizgi de, çizginin

kıvrılmasına göre değişik bir isim verilmiş yarım daire de... Hepsi de noktalardan oluşmuş bir şey işte... Adı “B”!.. Ne isim “B”!

Latinceyi bırakalım da Arapça’da bakalım “B” harfine...Üstte bir yayvan kazan üstü... Altta bir nokta!.İki boyutlu bakarsan böyle... Ya üç boyutlusu?Alttan bakarsan, noktadan yukarıya doğru uzanan bir koni!. Noktadan projekte olan bir koni!. Koninin

içi, sırlarla dolu Nokta’dan açılan!.Nokta’dan oluşan sonsuz sayıda koni... Koni içre koniler!Sayısız esmâ açılımları noktalardan koniler hâlinde!.Fe tebârek Allahu ahsenül HÂLIKIYN!Oysa kimi iki boyutlu algılıyor herşeyi, gözünün gördüğünden ibaret sanarak; kopuk nokta yukardaki

yayvandan; diyerek... Kimi de “Nokta’dan gelmiş Noktayım ben. Bir koniyim ki, her noktam noktalardan başka bir şey değildir!. Açılıp saçılıp nice noktalar meydana getiren NOKTA’yım ben”, diyor!..

Her ne demekse!.

MİKRODALGA EVREN(MÂNÂ ÂLEMİ-ATOMALTI BOYUT-

RUHLAR ÂLEMİ)

Gerçekte algı layabildiğimiz iki boyut vardır.. Atomüstü boyut, ki buna " madde âlemi"deriz. Atomaltı boyut, ki buna da "mikrodalga boyut" ya da "RUHLAR ÂLEMİ" denir.

Var olan, tümüyle “mânâ âlemi”de denen, “mikrodalga evren”dir!.

84

Page 85:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Biz, eğer beynimizi düşünce yolunda hakkıyla kullanıp, kesitsel algılama araçlarımızın verdikleri doneler üzerinde yeterince düşünebilsek; bir süre sonra, çok daha geniş bir şekilde gerçekleri görmeye başlayabiliriz.

Zulmet perdelerinin en başta geleni, beynimizin, düşünce sistemimizin göz aracına tâbi olması ve bizim böyle bir yaşam şeklini tercih etmemizdir. Hep, "görüyoruz" veya "görmüyoruz" gibi bir hükümle, konulara yaklaşmaktayız ki, bundan daha büyük bir yanlış mevcut değildir.

Önce, düşünce kâbiliyet ve kapasitemizi "göz blokajından" ve kaydından kurtarmak mecburiyetindeyiz. Sonra da diğer organların verilerinin sınırlamalarından…

İşte bundan sonra beynimiz güçlü bir akılla, özgür bir biçimde kendisine ulaşan verileri değerlendirmeye başlayacak; böylece de, gördüklerinin ardındakileri, "basiretiyle" keskin bir şekilde gerçekçi olarak değerlendirecektir.

Meselâ, biz beş duyuya dayanarak her şeyin madde olduğunu savunabiliriz. Oysa tüm bilimsel veriler bize göstermektedir ki, gerçekte madde âlemi kabûlü tamamen beş duyudan kaynaklanmaktadır. Var olan, tümüyle mânâ âlemi de denen, mikrodalga evrendir!. Atomaltı boyut, evrenin gerçek yapısıdır!.

ALLAH’IN SAYISIZ SONSUZ GÜÇLERİ

EVRENDE ÇEŞİTLİ DALGA BOYLARI ŞEKLİNDE AÇIĞA ÇIKAR!

 Esasında Evrende mevcud olan bütün dalgalar belli anlamlar taşır. Evren, anlamlar bütünüdür!  Evrendeki Anlamlar, sayısız sonsuz sınırsızdır.  Bir diğer ifadeyle Allah’ın sayısız sonsuz güçleri evrende çeşitli dalga boyları şeklinde açığa çıkar.

Ve bu dalga boylarını deşifre edecek algılayıcı cihazlar araçlar veya yapılar tarafından bunlar değişik şekilde yorumlanarak değerlendirilir.

EVRENDE MEVCUT OLAN HERŞEY

BİR ALT BOYUTUMUZDA IŞINSAL YAPI HÂLİNDEDİR!

Esas itibariyle, her şey yâni her görüntü, Allahû Teâlâ'nın çeşitli isimlerinin mânâlarının bir sûrete bürünmüş hâlidir. Hattâ daha gerçeğiyle; biz o mânâları, beynimizdeki özel algılama sistemi ile, görüntüler, sûretler şeklinde algılarız.

Evet, konunun en can alıcı noktası burasıdır.Gerçekte, evrende mevcut her şey, bizim bir altımızdaki boyutta dalga yâni ışınsal yapı

hâlindedir.Nasıl televizyon dalgaları dediğimiz şey gerçekte bir tür, belirli frekanstaki dalgalardır ama

bünyesinde ses ve görüntü barındırmaktadır. Televizyon kendisinin özel yapısı dolayısıyla, bu dalgaların içinde bulunan mânâları ekranda bir görüntü şeklinde tarafımızdan algılanmaktadır.

Aynı şekilde, evrende mevcut, her biri de belirli anlam taşıyan dalgaların bir kısmı gözbebeğimizin algılama sınırları içinde kaldığı için beynimize transfer edilmekte ve böylece de bunlar beyinde deşifre edilerek sanki görüntüsel varlıklarmış gibi tarafımızdan algılanmaktadır.

Yâni, bize, beyin özelliğimiz dolayısı ile varmış gibi gelen görüntüler aslında “ilmi şifreler”dir.

85

Page 86:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İş böyle olunca, anlaşılmaktadır ki, gerçekte her şey bir ilimdir ve bütün ilimlerin özü, aslı, orijini, hakikatı da "ALLAH İLMİ” dir!

“BÜTÜN ÂLEMLERİN ASLI,HAYÂLDİR!”

Tüm evren bir hayâl; sen ise gerçek, öyle mi?.

Hayâl denizinin balıkları da

hayâlden başka bir şey değildir!.

Hiçlik denizinden gelen ilim dalgaları her an "Hiç"e dönerken, dalgaların "vücûdundan" nasıl sözedebilir?.

Evrende algıladığımız her oluş ve onun taşıdığı anlam bir ilâhî ismin ya da isimler bileşiminin ortaya

çıkışından başka bir şey değildir.İnsanoğlunu asırlardır düşündüren ve kesin cevabı da bir türlü verilemeyen bir soru vardır... Evren

nedir; ben neyim; ve evrenle bağlantı noktam nedir?..Sayısız düşünür, bilim adamı ve tasavvuf ehli kişi, bu konuda kendi kapasitelerine göre pek çok

cevaplar getirmelerine rağmen; gene de herkesi tatmin edebilecek güçte ortak cevabı düşünü dünyasına sergileyememişlerdir.

Önce, bazı ünlü tasavvuf ehli kişilerin, evrenin yapısı hakkındaki görüşlerine birkaç cümle ile değinelim...

“Bütün âlemlerin aslı hayâldir!.”“Tüm mevcudât TEK bir yapıdır!.”“Varolan TEK bir varlık vardır, O da ALLAH’tır!.” “Sen iki görüyorsan, bu gözündeki şaşılıktandır; varolan sadece BİR’dir!.”Herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için, sadece ünlü tasavvuf ehli kişilerin fikirleridir bu

cümleler, demekle yetinip, söyleyenlerin isimlerini yazmıyorum... Arzu edenler bu fikirlerin kimlere ait olduklarını konuyla ilgili eserlerde bulabilirler..

EVRENİN IŞINSAL ANA YAPISI;

“HAYÂL” OLARAK NİTELENDİRİLMİŞTİREvren adını verdiğimiz, gerçekte Tek tümel yapı, kendi programı içinde her an yeni olmak üzere

sayısız özelliklerini ortaya koymaktadır. İşte, tamamiyle sayısız dalga boylarından, ışınlardan, kuantlardan oluşmuş evren, ya da evren içre

evrenler, eğer o boyutun algılama aracıyla bakabilirsek, TEK bir yapıdır!.Ve bizim de “hayâl” dediğimiz şey, işte bu ışınsal kökenli yapıdır!. Ve de gerçekte, bizler dahi

ışınsal varlıklarız... Ancak ne yazık ki, algılama sistemimizin beş duyu ile kayıtlı olması şimdilik bu gerçeği yaşamaktan bizi mahrum etmekte!.

………

86

Page 87:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İşte, evrenin bu ışınsal ana yapısı; bizim kendimizi madde zan edişimize ve madde dünyamıza nisbetle, “HAYÂL” olarak nitelendirilmiştir...

EVRENDE HERŞEY, SALT BİLİNÇ

BOYUTUNDAN MİKRODALGA BOYUTA YOLCULUK ETMEKTEDİR!

Evrende her şey salt enerji-bilinç boyutundan mikrodalga boyuta ve oradan da atomüstü madde boyutuna; ve daha sonra da tekrar atomaltı mikro dalga boyuta doğru yolculuk etmektedir..

Beşer bilinci ve benliği, atomüstü boyutta insanın beyin cevherinin oluşmaya başlamasıyla birlikte beden fabrikası tarafından üretilen ruha yani mikrodalga bedene yüklendiği içindir ki, biyolojik bedenin yaşamının son bulmasıyla birlikte ‘’ruh’’ adı verilen yeni yapıyla devam eder.

ÖLÜMÜ TADAN KİŞİ

IŞINSAL YAŞAM BOYUTUNA GEÇERVE IŞINSAL YAŞAM BOYUTU

ONUN GERÇEK DÜNYASI OLUR!Evet, evren orijininde TEKİL bir yapı; ve gerçekte, tüm zerreler birbiriyle ilintili durumda olduğu

için, her bir yoğunlaşma ve aktivite, hiç düşünemediğimiz bir noktada bambaşka şeyleri etkilemekte ve harekete geçirmektedir... Yani evrende, birbirinden kopuk, ayrı, müstakil varlıklar ve onların özgür benlikleri ve iradeleri mevcut değildir!.

Bu işaretin birinci mânâsı şudur:Madde bedenle yaşayan ve beş duyu sınırları icinde hapis olan insan, maddeötesi ışınsal yaşam

boyutuna geçince, uykudan uyanmış şekline girer ve tüm dünyada yaşadıkları “rüya” hükmünde olur... Buna karşılık içine girdiği ışınsal yaşam boyutu ise onun hakiki dünyası olur... Ki bu da kıyâmete kadar sürer. Kıyâmetten sonra üçüncü defa yeni bir bedenle bâ's olur ki bu da mahşer yaşamı boyunca kullanacağı bedenidir.

Bu işaretin ikinci anlamı da şudur:“Ölmeden önce öl” hadîsi şerîfinde işaret üzere; fizik ölümle ölmeden yani bedeni ve beyni

terketmeden evvel, kendinizi, beden kabul etmeyi terketmek ve “düşünsel bir varlık” kabul etmek suretiyle maddeötesi yaşama hazırlanınız!. Çünkü beden, beyin elden çıktıktan sonra, “RUH”un, dünyada iken elde edebileceği şeyleri orada temin etmesi mümkün olmaz!!.

Bu işaretin bir üçüncü mânâsı dahi şudur:“Nefsim” dediğin şeyin yani “Ben”liğinin gerçekte varolmadığını idrâk suretiyle “öl” ki, varlığını teşkil

eden Mutlak “Ben” ile diriliğe kavuşasın!. Zirâ, “BEN'lik ancak ALLAH'a mahsustur!.”... “BEN” diyebilecek TEK varlık “ALLAH”tır ki; O'nun gayrı ikinci bir “benlik” de asaleten mevcut

değildir!. Şayet böyle bir şey olsa idi, o da bir TANRI olurdu!. Oysa hemen kelime-i tevhidî hatırlayalım . “TANRI YOKTUR, SADECE ALLAH VARDIR”...

BU HAYÂL NASIL MEYDANA GELMİŞTİR?

VE BİZ NASIL OLUYOR DA BU HAYÂLİ GERÇEKMİŞ GİBİ ALGILIYORUZ?

87

Page 88:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İşte “ALLAH”, kendisinden başka hiç bir şey olmayan “ALLAH”, “İLMİNDE”, bütün varlık sûretlerini, eğer tâbiri câiz ise, düşündü. Veya anlaşılması daha kolay olsun diye şöyle söyleyelim, “hayâl etti!”..

Tekrar ediyorum; esasen, “ALLAH” için “düşündü” veya “hayâl etti” gibi tâbirler kullanmak mahzurludur; çünkü gerçeği yansıtmaz; ve “ALLAH”ın ulûhiyetine eksiklik getirir. Ancak biz burada, bir hususu anlatabilmek, okuyanları bir hedefe yaklaştırabilmek amacıyla, ifade zorluğundan dolayı bu tâbirleri kullanmak zorunda kalıyoruz.

Evren ve içinde bulunan bütün varlıklar, işin özüne ermiş en yüksek dereceli evliyâullahın, “bütün âlemlerin aslı hayâldir” diyerek ittifak ettikleri bir biçimde meydana gelmiştir!.

“ALLAH” ve yaşamın boyutları-varlıkları konularını en büyük vukuf ile “İnsanı Kâmil” isimli eserinde anlatan öze ermişlerden Abdülkerim Ceylî, “âlemlerin hepsinin aslının hayâl” olduğunu oldukça geniş bir şekilde izah eder.

Peki, bu “hayâl” nedir?. “Hayâl” kelimesinin anlamı nedir?... Bu “hayâl” nasıl meydana gelmiştir?.. Ve biz, nasıl oluyor da bu “hayâl”i gerçekmiş gibi algılıyoruz?..Bu sorulardan bir kısmının cevabını az önce vermiştik.Şimdi de cevabını vermediklerimizin izahlarını sunalım... “HAYY” olan “CAN”ın ta kendisi, dirilik, hayatiyet gibi özellikleri olan bu varlık; “ALİM” isminin işaret

ettiği “İLMİ” ile,- yani, daha iyi anlatabilmek için misal yollu söyliyeyim- basit manâda, “şuuruyla”; sahip olduğu sayısız özelliklerin farkında...

“ALLAH”, kendisinde mevcut olan sayısız sınırsız sonsuz özellikleri biliyor...“ALÎM”, bu bildiği sayısız- sonsuz- sınırsız özellikleri; “MÜRÎD” olduğu için, yani, “irade” olduğu,

dileme ve dilediğini meydana getirme gücü olduğu için; bunun sonucunda da kendisindeki bu manâları seyretmeyi diliyor.

Ve “KADİR” isminin işaret ettiği biçimde, “kudretiyle” bu kendisindeki mânâları seyretmeye başlıyor... “Kudret”, “kendindeki mânâları seyretme gücüdür”!.

İlim mertebesinde, kendindeki bütün mânâlara karşı bilgi sahibi!. “MÜRÎD” isminin işaret ettiği “iradesini” kullanarak, kendindeki sayısız mânâları “KADİR” isminin

işaret ettiği bir şekilde, “kudretiyle” seyir hâline sokuyor. Ve seyir hâline girdiği anda, “KELİM” isminin mânâsı olarak, sayısız nesneleri yani kelimeleri, şeyleri, seyretmeye başlıyor!.

“ALLAH”ın kelimeleri yedi deniz mürekkep olsa, bir o kadarı daha olsa yazmakla bitmez!. Biter mi?.. Sonsuz olan!. Yedi deniz, yedi galaksi, yetmişyedi evren ne eder Sonsuzun yanında!?..Rakkama vurulan her şey, ne kadar rakkamla ifade edilirse edilsin, sonsuzun yanında çok bir değer

ifade etmez..İşte bu seyrettiği “kelimelerin” yani mânâların her birinin durumuna, bizâtihi kendisi olarak “VÂKIF”

yani “SEM'Δdir. Zaten, kendisi, kendindeki mânâları seyrediyor; onlara vâkıf olmaması mümkün mü?..Ve “BASÎR”. İdrak edici, değerlendirici!. Nasıl olmasın ki!. Gene kendisi yapıyor!.Peki, bütün bunlar nerede olup bitiyor?..Bütün bunlar, “ALLAH”ın “ilminde” olup bitiyor!.Eğer tâbiri câiz ise, çok yetersiz, noksan bir ifade ama, başka türlü de izah imkânı yok olduğu için,

söylüyoruz: “ALLAH”ın hayâlinde yani ilminde olup bitiyor tüm sonsuz olup bitenler!.

88

Page 89:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Muhyiddîn A'râbî'den çok daha önce yaşamış olan çok değerli İslâm âlimi ve ârifi ünlü mutasavvıf İMAM GAZALİ dahi bakın neler söylüyor varlığın "TEK"liği hakkında "Mişkâtül Envâr" adlı eserinde:

"- ... İşte ârifler buradan mecâz çukurundan hakikatın zirvesine yükselir, mî'râclarını tamamlar, açık bir müşahede ile görürler ki, varlıkta ALLAH'tan BAŞKA BİR ŞEY YOK!...

İşte bu kaynak AHAD olan ALLAH'tır, O'nun ortağı yoktur!. Bütün diğer nurlar O'ndan istiâre'dir!. Hakikî olan yalnız O'nun nurudur... Hepsi O'nun nurundandır. Belki HEPSİ O'DUR!.

Doğrusu, var olan O'dur... Gayrın varlığı, ancak mecâz yoluyladır.O'ndan başka O yok, sözü seçkinlerin tevhididir... ve sahibini TEK birliğe götürür, sırf BİR'liğe

götürür!. Mahlûkatın mi'râcının son noktası FERDANİYET memleketidir. Çünkü, bunun ötesinde daha

bir merdiven yoktur. Zirâ, yüksek, ancak çoklukta düşünülebilir.... Kesret kalkınca BİR'lik gerçekleşir; izâfet(görelik) bâtıl olur; işaret kalkar... Artık, yüksek,

alçak, inen- çıkan kalmaz; terakkî muhal olur, urûc muhal olur. A'lânın ötesinde ulüvv (yükseklik) yoktur.

Vahdet ile beraber kesret yoktur!. Kesretin kalkmasıyla urûc da kalkar!.Bunu bilen bilir, bilmeyen inkâr eder... Bu ilim, ancak ALLAH'I BİLENLERE verilmiş olan hususî mahiyetteki gizli bir ilimdir... Onlar, bunu açıkladıkları zaman, ALLAH'a karşı mağrur olanlardan başkası inkâra kalkmaz. "Şu ana kadar anlattığımız gerçek istikametinde düşünürsek, var olan sadece “ALLAH”tır! Öyle ise, O'nun dışında ikinci bir varlık da yoktur...

EVRENSEL KUDRET VE İLİMHOLOGRAMİK BİR BİÇİMDE

EVRENİN HER KATMANINDAKİ HER BİRİMİN HER NOKTASINDA

AYNI ŞEKİLDE MEVCUTTUR!Evrende mevcut olan her birim, yapısına ve algılama aracına göre yer aldığı katmanda, tüm

evrensel özdeğerlere sahiptir. "Evrensel öz"e sahip bulunan her birim, kendi algılama araçlarının oluşturduğu katmanda yaşadığı sürece, o katman kendi "madde" dünyası olarak mevcuttur; diğer katmanlar ise, "yok" hükmünü alır algılama aracının kapasite yetersizliği dolayısıyla!.

Gerçekte, Evrende mevcut bulunan her şey, aynı özden meydana geldiği için, ister yaratan güç denilsin, ister günümüz deyişiyle "Salt Bilinç" diyelim bu Evrensel kudret ve ilim, hologramik bir biçimde, evrenin her katmanındaki her birimin her noktasında aynı şekilde mevcuttur!.

HOLOGRAFİK GERÇEKLİĞİN

BİRİMLERDE (ZERRELERDE) ANLATTIĞI SİSTEM (EVRENSEL DOĞURGANLIK)

Evet, günümüzde keşfedilen holografik gerçeklik ile “zerre külün aynasıdır” uyarısının işareti burada çakışmaktadır.

89

Page 90:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

NOKTA’dan meydana gelen açı içindeki Rahmaniyet zuhuru ve bu zuhurun üretkenliği ile meydana gelen Rahîm’den, “ARŞ” isimli evrensel doğurganlık — algıladığımız madde boyutunda değil — ile tüm esmâ mertebesi hâsıl olmakta; ve Kürsî, “Rubûbiyetin tahakkuk ve tahakküm mertebesi” olarak açığa çıkmaktadır!.

Kül, bu arada, aynıyla zerreye yansımış olduğu için de; zerrelerde yani birimlerde, Rabbin, yani esma terkibinin getirisi hükmü, kademe kademe kişinin semâvâtından bedene nâzil olmaktadır!.

Bu her birimde böyledir ki, işte holografik gerçeklik bu sistemi anlatır.

HOLOGRAFİK BAKIŞ AYNASINDA ÖZ’ÜNDEKİ KUVVELERİ KEŞFET…

“B”SIRRI İLE!Bkz. E / Evren / Evrensel Öz ve İnsan...

EVRENİN OLUŞUMU(KÂİNATIN YARATILMASI)(ÂLEMLERİN VAROLMASI)(MÂNÂLARIN SEYRİ)

KÂİNATIN HAMMADDESİ99 isim, bu kâinatın hammaddesidir!

ALLAH, KÂİNATI KENDİ İLMİNDE

KENDİ VARLIĞINDAKİ ÖZELLİKLERLE KENDİSİ YARATMIŞTIR!

Nedir şirk kavramı?Allah’ı bir tanrı gibi düşünmek! Sen Allah’ı yukarıda ötede bir tanrı gibi düşünürsen, onun yanında da birilerine de mutlaka bir yer

vardır!!!! Bütün bu Kâinatın ve varlığın, Allah’ın varlığından meydana geldiğini anlamak, en önemli

noktadır! Nedir bu en önemli nokta? Allah, bu Kâinatı kendi ilminde kendi varlığındaki özelliklerle kendisi yaratmıştır!.

EVREN VE İÇİNDE VAROLAN HERŞEY

“YOK”TAN VAROLMUŞTUR!"ALLAH", ilmindeki sonsuz mânâlar dolayısıyla; bu mânâlara işaret eden Esmâül Hüsnâ denilen

isimlerinin anlamlarını-kavramlarını dilediği şekilde terkiplendirerek; sonsuz sınırsız sayıda varlıklar meydana getirmiştir.

"O"nun sonsuz sınırsız sayıda meydana getirdiği bu varlıklar; "O"nun, ilmiyle ve ilminde yarattığı varlıklardır!.

Dolayısıyla bu yönü itibarıyla, evren ve içinde varolan her birim; mikro planda veya makro planda, mikrokosmozda veya makrokozmozda mevcut olan her birim, “yaratılmış”tır!.

90

Page 91:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Mikro veya makro planda var olan her birim, "O"nun ilmiyle, "O"nun ilminden, "O"nun varlığıyla meydana gelmiş olması sebebiyle de; o varlıklarda, "O" varlığının dışında birşey asla mevcut değildir!.

İşte bu son derece önemli iki noktayı hiçbir zaman dikkatimizden kaçırmayacağız. Nasıl iki göz bir görürse, işte bu "iki" görüş de "bir"liği meydana getirir. Birisinden gâfil kalırsak

farkında olmadan ötekinden de uzak düşeriz. Biraz evvel açıkladığımız üzere, kendi yarattıklarından, kendi varettiklerinden hiçbirine benzememe

özelliği "ALLAH'ın Ahadiyeti"nin tabii bir sonucudur. Çünkü "O"nun dışında bir varlık asla mevcut olmamıştır!.

Hattâ bunu ifade sadedinde şu cümle söylenmiştir."A`yanı sabite vücûdun kokusunu almamıştır!."Âyanı sabite, bütün bu varolan varlıkların aslı orijini olan ana mânâlardır!. İşte bu sebepledir ki, bütün bu evren ve içinde varolan herşey, "yok"tan varolmuştur!. "Yok"tan

da ancak "yok" varolur!.Yani, bu ifade ile anlatılmak istenen şey, "herşeyin Zât-ı ilâhinin ilminde varolması"dır!Bu, yokken varolmuş herşey, sadece ve sadece "ALLAH'ın ilmi" ile ve "Kendisinden" vücud

bulmuştur!.

“NOKTA”DA OLUP BİTMİŞTİR HERŞEY…“ELİF” VE GERİSİ İSE

SADECE HAYÂL!

O, ilminde, dilediği mânâları meydana getirmektedir; ilminde, kendinde bulduğu ve âşikâra çıkarmak zorunda olduğu mânaları değil!.

İlminde mevcut olan, mânâları değil; Zâtî ilmiyle yarattığı mânâları meydana getirmektedir...Eğer, kendinde bulduğu mânâları meydana getirmektedir dersek, Sonsuz-Sınırsız Varlığı kayda

sokmuş oluruz!. O takdirde, O, mânâların bütünü olma durumuna girer!. Halbuki, "Ahad"dır. "Cüzlerden, bileşimden meydana gelmemiştir" sözünü maddi mânâda

anlatmıştık, târif etmiştik.Şimdi dikkat, bir üst boyuta çıkıyoruz.. "Ahad"ı "mânâların toplamından da meydana gelmemiştir"

diye anlamaya başlıyoruz artık...Esmâların oluşturduğu, esmâlardan teşekkül etmiş bir Zât değil!. Zât`ın ilim sıfatının oluşturduğu

mânâlar söz konusudur burada...Dolayısıyle O, dilediği esmâları meydana getirmiştir!. "Dilediği esmâları meydana getirmiştir." sözünün neticesi olarak da O`nun bir "sûreti" olmaz!. Sûret derken, fizik sûreti değil, “mânâ sûreti” diyorum. Her hangi bir mânâ sûretini yaratma mecburiyeti altına kaydına da girmez!.Eğer ki, mâlûmu olan bir şeyi meydana getirmek mecburiyetinde olursa, o zaman onun bir mânâ

sûreti de ortaya çıkar. Halbuki...

91

Page 92:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İlminde, dilediği gibi hükmetmek sûreti ile dilediği mânâları icad etmiş ve bu mânâlardan oluşan âlemleri yaratmıştır..

Yani, âlem, ef`âl mertebesi itibariyle değil, esmâ mertebesi itibariyle yaratılmış; hakikatı itibariyle "yok"tan var olmuş, "yok" olan âlemlerdir!.

Dolayısıyladır ki, her şey, O`nun Zât`ında, ilminde mevcuttur ve mevcudât ilmin dışında vücud kokusu almamıştır!.

"İlim, mâlûma tâbidir", diyenlerin yanılgısının sebebi de şudur...Onlar, aşağıdan yukarıya bakış açısı itibariyle meseleyi çözmeye çalışmışlardır. Daha doğrusu,

Velâyet-i Suğra ilmi kemâlâtı ile olayı çözmeye çalışmışlardır.Velâyet-i Suğra ilmi itibariyle, halkdan Hakk`a urûç söz konusudur. Nübüvvet ilmi olan Velâyeti

Kübrâ`da ise, Hakk`ın halk`a tenezzülü Hakikatı geçerlidir.. Nübüvvet-i tarifiye ilmine ve kemâline sahip Bakâ Billah mertebesindeki İnsan-ı Kâmil indinde,

mâlûm, ilm`e tâbidir!.Buna mukabil, Velâyet-i Suğra kemâlâtındaki urûca dayalı müşahadede, ilim, mâlûm`a tâbidir...

Bunun sebebi, mâlûmun sâbitliğidir. Velâyet-i Suğra marifetiyle urûç yollu baktığın zaman, mâlûm`un sâbitliği müşahade edilir.

Fakat, Nübüvvet`in hakikatı olan Velâyet-i Kübrâ ilmiyle olaya bakıldığı zaman, Zât`ının dışında hiç bir şey mevcut değildir!.

Bu yüzdendir ki, Zât`ın Zât`ına olan ilmi sonucu dilediği mânâları icâd etmesi, "yok"tan var etmesi söz konusu...

Dilediğini icâd etmesi, "yok"tan var etmesi gibi cümlelerle işaret ettiğimiz şey, "esmâ mânâ"larıdır!. Ef`âl mertebesini zaten konuşmuyoruz!.

O, mânâları icâd ediyor yaratıyor; o mânâlar birbirini kendilerinin özelliklerine GÖRE ef`âl olarak algılıyorlar her an!.

"Her an", diyerek, bize göre konuşuyorum; gerçekte ise var olan her an değil, Tek bir An`dır... Çünkü tüm varlık, tek bir tecellînin neticesidir, "Tecelli-i Vâhid" denilen!. Nokta`da olup bitmiştir her şey!. Elif ve gerisi ise, sadece hayâl!.Bu ilim mertebesinde icad yollu meydana gelmiş esmâ mânâları vardır ki, işte bu nokta da ;"ALLAH ÂLEMLERDEN GANÎ`DİR." Âyetiyle anlatılmak istenmiştir.

KÂİNATIN YARATILMASI,KÂİNATIN ANA MÂNÂSI OLAN VARLIĞIN

KENDİ MÂNÂLARINI MÜŞAHEDE ETMESİDİR! Bu var olan âlemin, kâinatın daha evvel böylece var olmadığı, bu Dünyanın bu Güneşin var olmadığı,

bu gezegenlerin, bu sistemlerin böylesine var olmadığı; zaman süreci içinde oluştuğu bugün bilinen bir gerçek!.

Bunun en basit ispatı, dün varolmayan bir çocuğun bugün var olması, yarın büyümesi ve ölmesi…Kâinatta geçerli ana kural; “doğar, büyür, ürer, ölür” yani”dönüşür”dür!.Bu, her şey için böyledir!.

92

Page 93:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bunun her şey için böyle olması, varlıkların yokken var olduğunun, belli bir süre genişleyeceğinin-büyüyeceğinin–üreteceğinin ve sonunda da tekrar yok olacağının açık isbatıdır!.

Bu kâinatın hiç varolmamışken varolması; bu kâinatın ana mânâsı olan varlığın, kendi mânâlarını müşahede etmesi; ”kâinatın yaratılması, âlemlerin varolması” denen olaydır.

“Mânâların seyri” denen olayla, ”kâinatın yaratılması” denen olay eş değerdir!.İsimlerin mânâlarının seyri; külli mânâda, kâinatın yaratılması denen olayla başlamıştır..Ve kâinat tümüyle ilâhi isimlerin mânâlarının varlığından başka bir şey değildir!. Ve bu

mânâlar kendi varlığında seyredilmektedir... Kendinin dışında değil!.Bu sebepledir ki, “kâinat” ismi altında var olan varlık, Hakk’ın varlığıdır ve Hakk’ın ilâhi isimleri

diye kastedilen mânâlar, kâinatta aşikâre çıkmaktadır.Ancak dikkat edelim... Kâinat, ismi altında var olan varlık... İlâhi isimlerin mânâlarına ne bir son bir

vardır, ne de kâinata bir son vardır!.

KÂİNAT VE KÂİNATIN İÇİNDEKİ OLAN HERŞEY,

EF’AL MERTEBESİ İTİBARİYLE YARATILMIŞTIR!Bu isimler yaratılmış mıdır, gerçekten var mıdır?..İsmiyeti yönüyle yaratılmıştır!. Ancak, o ismin müsemması, kendisine ait olan kendidir! Kendi

özellikleri olması hasebiyle, bu mânâlar yaratılmış değildir! Mânâlar kendine ait, kendinde mevcut olan mânâlardır. Buna mukabil mânâların isimleri yaratılmıştır. Çünkü mânâların özelliğine karşılık, isimler sonradan meydana gelmiştir...

Dolayısıyla isimler yaratılmıştır!. Demek ki kâinat ve kâinatın içinde olan her şey, ef’al mertebesi itibariyle her şey yaratılmıştır!

Sonradan olmadır! Ef’al mertebesine kadar olanlarsa yaratılmış değildir!

“ALLAH İSİMLERİ”NİN MÂNÂLARININ KUVVEDEN FİİLE ÇIKIŞIYLA

ÂLEMLERİN YARATILMASI BAŞLAMIŞTIR!Peki bu âlemlerdeki seyir nedir?“Seyir” dediğimiz veyahut da Allah’ın nazarı dediğimiz, Allah’ın bakışı dediğimiz olay nedir?Bunu kendinizden anlayabilirsiniz. Sizdeki bakış nedir?... Baktığın zaman karşında bir cisim

görüyorsun, bir nesne görüyorsun, bir varlık görüyorsun... Peki Allah’ın bakışında böyle ayrı ayrı birimsel varlıklar var mı?

Aynı suali senin açından soralım… Senin yönünden, ayrı ayrı görülen birtakım varlıklar var mı acaba... Göz, beynine birtakım veriler ulaştırıyor; beyne belli bir bioelektrik mesaj ulaşıyor ve beyin tahayyül yoluyla bu nesneyi değerlendiriyor.. Bu mânâyı algılıyor. Algıladığı mânâyı, algılamasına yardımcı olması yönünden de hayal gücüyle belli bir görüntü tahayyül ediyor...

Gerçekte beyin için görüntü sözkonusu mu?..Beyin için, algılama, idrak sözkonusu! Görüntü,algılamaya yardımcı bir faktör..Gerçekte sen görmüyor musun?. Senin bakışından kasıt, basirettir, yani o şeyi idraktır!. O şeyin ne

olduğunu anlayabilmektir!. Ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu anlayabilmektir!. Bakmaktan gaye,

93

Page 94:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

basiretin mânası itibariyle bir şeyin ne olduğunu anlamaktır. Yani o şeyin varlığının ne olduğunu, nasıl olduğunu, niçin meydana geldiğini bilebilmektir.

Peki, bu âlemlerin varlığı, gerçek fiili bir varlık mıdır, yoksa var kabul ediş yollu bir varlık mıdır?Âlemlerin, her bir âlem içinde meydana gelen varlığın varlığı, bir ilâhi mânâya dayanır, dedik. Bu

mânâlarsa kendinde bulduğu mânâlardır! Allah’ın kendinde seyreylediği mânâlardır! O varlığın kendinde bulduğu mânâlar, var kabul etme yollu mânâlar değildir!

Fakat bu mânaların fiil dediğimiz bir biçimde âşikâre çıkışı, “yaratılma” dediğimiz bir biçimde, çeşitli mânaların bir arada oluşuyla meydana gelen, bir fiili varoluştur ki, bu fiili varoluş ”vehmî” bir kabul ediştir. Fakat bu vehmi var kabul edişte, o terkibin mânası olan varlığa aittir! Dolayısıyla vehim, “kul” ismi anlamında yerini alır..

İlâhi mânada ise, Allah’ın, Zâtına, sıfatına ve kendi mânalarına nazarı sözkonusudur ki, bu nazar, bahsettiğimiz sıfatların ve bu sıfatının vasfının neticesidir!

Allah için “vehim” tâbirini kullanmak yersiz olur... Allah’ın kendi mânâlarının seyrini anlatma sadedinde geçmişte bu tâbir kullanılmışsa da; bu, konuya yaklaşım sağlayabilmek, adapte olunmasını temin etmek bakımından kullanılmıştır...Yoksa gerçek mânâda, ilâhi mânâda, Allah’ın “vehim” yollu kabùlü diye bir şey sözkonusu olmaz.

Allah âlemleri, “var kabul etmesiyle” değil, yaratmasıyla oluşturmuştur!Çünkü âlemler, isimlerin mânâlarını kendinde bulması hasebiyle, o mânâlardan oluşmuştur!

Mânâların âşikâre çıkmasıdır!O mânâların kuvveden fiile çıkması, “yaratılma” denen olaydır; “yaratılmanın başlangıcı”dır.

EVRENİN İLK OLUŞUMU

Evrenin ilk oluşumu, Allah tasavvurunun, ilim boyutunun enerjiye ve kuantsal yapıya dönüşümü ile meydana geldiği gibi; insanın bütün istek ve arzuları dahi, bilincin ilim boyutundan kaynaklanan istek ve arzularının beynin yönlendirilmiş dalgalarıyla yoğunlaştırılması suretiyle meydana gelir.

İLİM BOYUTU

“EVREN ENERJİ BOYUTU”NDA YOĞUNLAŞINCA MAKRO KOZMOSA DÖNÜŞÜR!

Enerji, başlangıç noktasından doğar. İlim ile enerji, Evren boyutuna dönüşür. İlim boyutu, Evren enerji boyutunda yoğunlaşınca makro kozmosa dönüşür.

BİGBANG

BİGBANG, ESMÂ DÖNÜŞÜMLERİ NEDENİYLE

MEYDANA GELEN OLAYLARDAN BİRİDİR!Bigbangle yaratılmış bir evren sözkonusu değildir. Bu evren zamansız olarak yaratılmış ve zamansız

devam edecektir. Evrenin yaratılmış olduğu Hükmidir. Yaratılışı Zât-ı İlâhiye göredir.Esmâsını seyretmeyi dilediği zaman meydana getirmiştir. Evrende esmâ zuhuru dönüşümleri

nedeniyle meydana gelen olaylardan biri de Bigbang’dir.

94

Page 95:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

 EVRENDEKİ DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMLER, BİZİM BEDENSEL ALGILAYIŞIMIZDAN DOĞAN

KISIR YAKIŞTIRMALARDIR!(Soru: Eğer sayısız bigbanglerin olduğu sözkonusuysa, o zaman evrendeki genişleme her yerde

farklı demektir. değil mi?)Evren acaba hangi evren; ve neye göre?... Bu konular henüz kesinlik kazanmadı... Eğer bu böyle ise,

bu da böyle ise; diye düşünülegiderek yapılan bir tahmin bugünkü teoriler...

(Soru: "Evrenlerin ne başı vardır nede sonu vardır, sürekli dönüşüm sözkonusudur", demiştiniz. Bu cümleden eğer evrenlerin kıyâmetleri sonucu dönüştüklerini anlarsak, kıyameti kopan, yani dönüşen evren ne oluyor?)

Bakın şurayı iyi anlayalım... Dönüşme ve değişmeler hep BİZE GÖRE; yani bu mevcut duyularımıza, bedensel algılayıcılarımıza,

bedensel sensörlerimize GÖRE dir!.. Eğer Mutlak ilim ve kudret açısından olaya bakma kapısı bize açılırsa, görürüz ki, tanrının yaratmak

için bigbangi kullandığı bir kâinat içindeyiz kavramı çok başka bir anlam kazanır... Dönüşüm, oluşum, şum şum vs hep bizim bedensel algılaşımızdan doğan kısır yakıştırmalardır!.

Esasen bütün bu ve bilemediğimiz sayıdaki tüm evrenlerin, "aknokta"lardan oluşan birer "akyapı" olan "Big Bang"larla oluşan olayla, bir noktadan çoğalmak sûretiyle meydana geldiğini anlayabilirsek, olayı misâl yollu çözmüş olacağız.

O ilk noktada, son hareket belirlenmiştir!.. Bir hücreden bir filin son hücresinin ve eriştiği son yapının programlanışı gibi..

Bu sebeple, nasıl kâinattaki sayısız birimler o tek noktadan meydana gelmişse; ve hepsi de o tek nokta`da mevcut özelliklerle bağlı ise; bütün âlemlerde görülen mânâlar dahi, ilk nokta diyeceğimiz Zât`ın ilmi`nden meydana gelmiştir. Ama, Zât`ın sonsuz-sınırsız ilmine, iradesine ve kudretine dayalı olarak...

EVRENİN GENİŞLEMESİ

EVRENİN ALGILADIĞIMIZ BOYUTU GENİŞLİYOR!

(Soru: Evren devamlı genişliyorsa, Evrenin sonunda yani sınırından sonra ne var?..)Evrenin algıladığımız boyutu genişliyor... Ancak kendi öz yapısıyla gerçek evren sonsuz ve

sınırsızdır... Ötesi diye bir şey yok!... Olay boyutsallık içinde anlaşılmalı... Bigbang algıladığımız boyutla ilgilidir.

EVREN NİÇİN GENİŞLİYOR?

Kâinatta geçerli ana kural; “doğar, büyür, ürer, ölür” yani”dönüşür”dür!.Bu, her şey için böyledir!.Bunun her şey için böyle olması, varlıkların yokken var olduğunun, belli bir süre genişleyeceğinin-

büyüyeceğinin–üreteceğinin ve sonunda da tekrar yok olacağının açık isbatıdır!.

EVRENİN RUHU

95

Page 96:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

KÂİNATIN RUHU,HAYATİYETİN MENŞEİ VE CEVHERİDİR!

ALLAH`ın ZÂT`ına göre sonradan yaratılmış olabileceğinden sözedilen enerjinin geçtiğimiz asırlardaki adı "RUH"tur!

Ve bu "RUH", ALLAH`ın "KUDRET" sıfatının zuhuru oluşunun yanısıra; "Akl-ı Evvel" ismiyle işaret edilen "evrensel şuur"; ya da bir başka tanımlama ile "Kozmik Bilinç"tir!

“Ruh”, esas itibariyle, kâinatta var olan mutlak enerji ve "ŞUUR"un, o günkü adıdır. Kâinatta var olan mutlak enerjinin eski dildeki adıdır. Dolayısıyla kâinatta var olmuş olan her şey, bu

“Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!Mutlak mânâda “RUH” kelimesiyle kastedilen kavram, “Kâinatın Ruhu'dur”. Hayatiyetin menşei ve cevheri olması itibariyle, “Ruh”, “Ruh-u A’zâm” derler.

EVREN

TEK BİR RUH’TAN MEYDANA GELMİŞTİR!Bkz. E / Evren / İnsan için Evrenin gerçeğine vardırıcı tek yol, yine insanın kendi bilinci ve özüdür!

EVREN, TEK BİR CANLI GİBİDİR

SANKİ TÜM BOYUTSALLIKLARIYLA;YA DA EVREN İÇRE EVRENLERİYLE!

Zerre itibariyle, zerre ve külden söz edilirken; İlm-i ilâhide, hepsi tek bir nefs olarak yer alır.Buna,“O (Allah) ki, sizi nefs-i vahide’den/tek bir nefs’den yarattı” (7:189), “Onların hepsi kıyamet günü O’na ferd olarak gelir” (Meryem:95) ayetleri işaret eder.Yani, ilm-i ilâhide “zerreler” yoktur “tek bir yapı” sözkonusudur. Bunun idrak edilmesi herkes

için kolay olmayabilir.Evren tek bir canlı gibidir sanki tüm boyutsallıklarıyla; ya da evren içre evrenleriyle!!! “Ruh-u Â’zâm”

da demişlerdir buna...Peki ya bu muazzam yapıda, “insan”ın varoluşunu, özelliklerini ve işlevini idrak edebilecek miyiz?..

KÂİNAT İLK VAROLDUĞU ANDAN İTİBAREN

“RUH”A SAHİP OLUP, YOK OLUŞUNA (KIYÂMETE) KADAR DA SAHİP OLACAKTIR!

Evrenin her zerresi “RUH”la ve “RUH”tan meydana gelmiştir."RUH" olmadık hiç bir zerre mevcut değildir... Zira, zerre, "kuant" onunla mevcuttur!.Her ışıklı zerrecik, hareketini sağlayan enerjiyi “RUH”tan almaktadır.Dolayısıyla evren, ilk varolduğu andan itibaren “RUH”a sahip ve “RUH”la kâim olmuştur; kâinatın

yokoluşuna kadar, yani kıyâmete kadar da sahip olacaktır.Dini tâbirle; “RUH” ile kâinat yaradılmıştır. “RUH” ile kâim ve var olan varlıkta gerçeği itibarıyle

asla yok olma düşünülemez. ŞUUR kaynağıdır.

EVRENİN RUHU

96

Page 97:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

TÜM MÂNÂLARI KENDİNDE TOPLAMIŞTIR!Mutlak mânâda “RUH” kelimesiyle kastedilen kavram, “Kâinatın Ruhu”dur. Bu Ruh, bütün “ilâhi

isimler” diye kastedilen mânâları kendinde toplamıştır. Daha doğrusu bu isimler, ondaki mânâları târif sadedinde kullanılmıştır!. Buna “Ruh-u A’zâm” da derler, “Hakikat-ı Muhammediye” de derler, “Aklı Evvel” de derler!

EVRENSEL KUDRETALLAH’IN KUDRET SIFATIYARATAN GÜÇ VARLIĞIN ÖZÜNÜ MEYDANA GETİRENKAYNAK ENERJİMUTLAK ENERJİEVRENSEL ENERJİ“RUH”

ENERJİ, ALLAH’IN “KUDRET” SIFATIDIR!

Bkz. E / Enerji

KÂİNAT TEK BİR ENERJİ KÜTLESİDİR!

Ünlü batılı düşünür George Berkeley 1750'lerde düşüncesini şöyle dile getiriyordu:“Kâinatın muazzam yapısını meydana getiren cisimlerin, onu değerlendirecek bir zihin

olmadığı sürece bir cevher olmasına imkân yoktur. Bütün bunlar benim veya başka bir yaratılmışın zihnine hitap etmediği sürece mevcudiyetinden söz edilemez; ya da Ebedî Ruh'un zihninde mevcuttur denebilir.”

Berkeley'den sonra yapılan araştırmalar özellikle son yüzyıl içindekiler insanlara çok değişik fikirleri kabûl ettirmek durumuna geldi. Son yüzyılın araştırma ve bulguları âlemin yapısı hakkında özetle şu neticeyi ortaya koyuyordu: Madde moleküllerden, moleküller atomdan, atomlar da elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir.

Öyle ise âlem elektromanyetik dalgalardan ibaret bir tek kütledir. Kâinat kısacası tek bir enerji kütlesidir. Çok kaba bir tâbirle, dalgalar âleminde gerçek, mutlak somut madde varlıktan söz edilemez.

KÂİNATI MEYDANA GETİREN ENERJİ

AYNI ZAMANDA BİLİNÇLİ-ŞUURLU BİR “KUDRET”TİR!

Bkz. E / Enerji

KÂİNAT,ENERJİNİN YOĞUNLAŞMASIYLA MEYDANA GELMİŞTİR!

Enerji, bizim 5 duyuyla algılayamayacağımız, ancak şuurumuzla bilincimizle tesbit edebildiğimiz bir cevherdir, “Öz”dür!

97

Page 98:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

”Kâinat” adı altında hangi isimle anarsak analım, tüm varlık enerjinin yoğunlaşmasıyla meydana gelmiştir. Dolayısıyla “o nesnenin neresindedir enerji?” diye bir sual olmaz! Çünkü o nesne, o enerjinin yoğunlaşmış hâlidir.

KÂİNATIN İLK VAROLUŞ NÜVESİ

Bkz. E / Enerji / Daha enerji boyutuna gitmeden, “Zaman” ve “Mekân” kavramları ortadan kalkar!

EVRENDEKİ İRADEEVRENDE

TEK BİR İRADE HÜKÜM SÜRMEKTEDİR!Bkz. E / Evren Bedeni / Evren Bedeninde Tek bir şuur hüküm sürmektedir!

EVRENSEL MUTLAK “BEN”(NEFSİ KÜLL)

Eğer, herhangi bir iç veya dış sebeple hasar görmemişse beyin, mutlaka o beyinde bir "Ben" bilinci vardır. Bu "Ben" bilinci; varlığı, mevcûdâtı meydana getiren "Öz" bilincin o beyinde ortaya çıkışından başka bir şey değildir.

Esas itibariyle, "Ben" kelimesinin işareti, gerçekte "Nefs-i Küll" denilen "Evrensel Mutlak Ben"liğedir.

Ancak kişi, yetişme süreci içinde en başta çevresel şartlanmalar dolayısıyla bir göresel, vehmi benliğe bürünür. Ve, aynaya bakıp da gördüğü sûret olarak kendini kabul eder ve "ben" dediği zaman da aynada gördüğü sûreti kasteder. Bu, "Ben"in, en ilkel ve basit mânâdaki anlaşılma şeklidir.

EVREN BEYNİ

KÂİNATTA HER AN TASARRUF EDENTEK BİR BEYİNDİR!

(Soru: Mevcut olan mutlak ve yegâne varlık Allah olduğuna göre; “Malîki yevmiddin'i nasıl anlamamız gerek?... Acaba sistemin çalışma düzeni midir?)

Her an kâinatta tasarruf eden tek bir beyin olduğunu kabullenmektir… Bedende, bütün organlarda hükmeden nasıl beyin ise... Yaratılmışların her birinde her an hükmedip onları yönlendiren demektir, “Mâlîki yevmid din”...

EVRENDEKİ HOLOGRAFİK BİLİNÇSALT BİLİNÇ

EVRENİ MEYDANA GETİREN BİLİNÇEvreni meydana getiren bilince “İLİM” denir. Senin ruhunda belli idrâkları ortaya koyan ALLAH’IN İLMİdir.

ORİJİNİ İTİBARİYLE KÂİNAT

“İLİM”DEN İBARETTİR!

98

Page 99:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evren, gerçeği itibariyle holografik tümel yapıdır. Ancak bu tümel yapı, sonsuz sayıda, bakılınca parçacık özelliği gösteren değişik frekanslı dalgalardan oluşmuştur!

Her dalgaboyu paketi ancak kendi türünden olan dalgalar tarafından algılanabilmektedir! Böylece de çokluk kavramı ortaya çıkmaktadır.

Evrendeki holografik bilinç ise, "Allah’ın ilim sıfatı”ndandır; ve holografik esasa göre her zerrede, parçacıkta, dalgada tümüyle mevcuttur!

Orijini itibariyle kâinat, ilimden ibarettir!Gerçekte, görülen hiç bir şey, görüldüğü üzere mevcut olmayıp; evrensel ilim sûretleri ve bu ilim

sûretlerini deşifre eden ilmî algılayıcılar mevcuttur!

EVRENDEKİ HOLOGRAFİK BİLİNÇ,“ALLAH’IN İLİM SIFATI”NDANDIR

VE HER ZERREDE-PARÇACIKTA-DALGADA TÜMÜYLE MEVCUTTUR!

Bohm'a göre bilinç, bölünmezlik ve akışkanlığın en güzel göstergesidir, bu nedenle holografik modele çok uygundur.

İki veya daha çok kişiler arasındaki açıklanamıyan bağları en iyi holografik model açıklamaktadır."

Yani...Evren, gerçeği itibariyle holografik tümel yapıdır. Ancak bu tümel yapı, sonsuz sayıda,

bakılınca parçacık özelliği gösteren değişik frekanslı dalgalardan oluşmuştur!... Her dalgaboyu paketi ancak kendi türünden olan dalgalar tarafından algılanabilmektedir!... Böylece de çokluk kavramı ortaya çıkmaktadır.

Evrendeki holografik bilinç ise, "Allah’ın ilim sıfatı”ndandır; ve holografik esasa göre her zerrede, parçacıkta, dalgada tümüyle mevcuttur!.

KÂİNAT,

ALLAH’IN “İLİM SIFATI”NIN ZUHURUDUR!Evrenin gerçek boyutlarına, bir açıklamasında “yedi kat semânın her biri bir diğeri içinde çöldeki

yüzük gibi kalır” diyerek işaret eden Allah Rasûlü’nün bildirdiği Din’den bîhaber; 1400 küsur yıl öncenin bedevisi bakışıyla, geçen süreç şartlarının getirdiği sınırlı anlayış yorumları ve dahi "ALLAH ismiyle işaret edilen Yüce Zât”ın başlı başına Tek Vücûd -beden anlamında değil- olduğunu; O`nun varlığının dışında ikinci bir varlığın söz konusu olmadığını; O`nun, "Sınırsız-Sonsuz TEK" olduğunu idrâk edebilirsek..

Ayrıca, O`nun her hangi bir varlıktan meydana gelmemesi; yine sınırsız-sonsuz olması nedeniyle de O`ndan meydana gelmiş olan ikinci bir varlığın da var olmadığını anlayabilirsek; işte bu anlayışlar neticesinde görürüz ki;

Sınırsız Tek, "İlmi"nde, tüm varlıkları, âlemleri düşünmüş, değerlendirmiş, oluşturmuş ve bunları yok etmiştir.

Bir diğer ifade ile Sınırsız-Sonsuz TEK;"İlminde, âlemleri yok`tan ilmi ve kudretiyle var etmiş ve onlar ismi altında kendi esmâsının

tecellilerini ilim boyutunda seyretmiştir"!

99

Page 100:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Sınırsız-sonsuz Tek`in ilminde var olan bu mânâ sûretleri, yine kendi varlığı yani isimlerinin özellikleriyle meydana gelmiş; kendi varlığı ile meydana gelen bu sûretler, O`nun "kaza"sının, "hükmü"nün gereğini ortaya koymuşlar; ortaya konan bu mânâları seyreden yine Kendisi olmuştur.

Tüm varlık, ilim`de mevcut olan bir varlık!Kâinat, ilim`de var olan bir kâinat!Dolayısıyla, Allah varlığı dışında ya da içinde ikinci bir varlık, vücud, evren, mevcut değil!Buna dair çok basit bir misâl vermek gerekirse şunu söyleyebiliriz:Siz, oturduğunuz yerde, düşüncenizde bir dünya hayâl ediyorsunuz… Düşüncenizde var ettiğiniz,

hayâl ettiğiniz bu dünya üzerinde de çeşitli özelliklere sahip insanlar oluşturuyorsunuz… Bu, oluşturduğunuz insanlar ve varlıklar sizin ilminizde, hayâlinizde mevcuttur ve yoktan var olmuştur. Eğer "var" kabul edilirlerse, onlar yalnızca sizin varlığınızla mevcuttur; ve neticede de "yok"turlar!

İşte, tüm "evren"ler ve onların içindeki tüm boyutlar, katmanlar ve tüm varlıklar, böylesine, İlm-i ilâhi`de var edilmiş, O`nun varlığı ile kâim olan, gerçekte "yok"tan varolup "el an yok olan" varlıklardır!

Bu hususu eğer anlayıp, idrâk edip, hissedebilirsek görürüz ki;Yüce Zât, hangi mânâlara uygun sûretlerin olmasını "MÜRÎD" isminin işaret ettiği şekilde "irade"

etmişse, o şekilde onları "oldurmuş"tur! O, onları "yok"tan "var" etmiş; onların üzerinde irade ettiği şekilde tasarruf etmiş; ve onlara ne görev vermişse, hepsi de "isteyerek" O`na icâbet etmiştir!

Allah’ın ilim sıfatının zuhurudur bu Kâinat!. O ilim sıfatının mânâsıyla oluşmuştur, diğer esmâlar bunu pekiştirmiştir, diye mecâzi anlattığımız olay esasında bugün bilimsel olarak târif ettiğimiz şeyden gayrı bir şey değildir.

EVREN BEDENİNDE TEK BİR ŞUUR

HÜKÜM SÜRMEKTEDİR! Bir birimde, “insan var, hayvan var, cin var, melek var; bunların her biri de kendi başlarına diledikleri

gibi yaşıyorlar; kâinat başıboş bırakılmış hadsiz hesapsız canlıyla dolu...” gibi bir görüş, tamamiyle o kişinin varlıkların hakikatına, aslına orijinine nüfuz edememekten doğan çokluk görüşüdür.

Ruhun yani şuurun kaymamış hâlinde iken ise;çeşitli uzantı ve özellikleriyle tek bir bedenin varolduğunu ve bu bedenin tümüyle tek bir şuur ve

iradenin hükmü altında olduğunu anlayabiliyorsak; aynı şekilde, tüm dünyanın, güneş sisteminin, galaksinin, milyarca galaksiden oluştuğunu düşündüğümüz evrenin ve tüm boyutlarıyla ve bu boyutlara ait varlıklarıyla kâinatın gerçekte tek bir beden ve yapı olduğunu; bu yapıda TEK bir ŞUUR, TEK bir İRADE, TEK bir KUDRET’in hüküm sürmekte olduğunu müşahede ederiz.

EVRENDE BİLGİ,

MEKÂN KAVRAMI OLMAKSIZIN TÜMDE EŞİT OLARAK DAĞILMIŞTIR!

Bkz.E / Evren / Evrende Mekân

EVRENSEL TEK ŞUUR,

100

Page 101:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

GENETİĞİN EVRENSEL BOYUTLARDAKİ YAPISINI DÜZENLEMİŞ OLANDIR!

Ne genetiğin evrensel duygusuz hükümranlığından haberimiz var; ne de genetiğin evrensel boyutlardaki yapısını düzenlemiş olan evrensel tek şuurdan!

Kozamdaki ben, gökteki dev pençe eli olan tanrım; sahip olduklarım(!?), ve onları yitirmekten dolayı yangınlarım, cehennemim!

Ha, bir de, tabiatıma uygun ele geçirdiklerimden dolayı hayâlimde yaşadığım cennetim!

BİZ İNSANLIK,EVRENDEKİ SAYISIZ BOYUTLARDAKİ

SAYISIZ KATMANLARDAN YALNIZCA BİRİNİOLUŞTURUYORUZ

Tümel yapıda, çok çeşitli titreşimlerin oluşturduğu çok farklı bilinçli birimler ve katmanlar mevcuttur. Biz insanlık, mevcut olan sayısız boyutlardaki sayısız katmanlardan yalnızca birini oluşturuyoruz.

EVRENİN MÂNÂ YAPISI

KÂİNATİLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARIDIR!

Kâinat tümüyle ilâhi isimlerin mânâlarının varlığından başka bir şey değildir!. Ve bu mânâlar kendi varlığında seyredilmektedir, Kendinin dışında değil!.

Bu sebepledir ki, “kâinat” ismi altında var olan varlık, Hakk’ın varlığıdır ve ‘’Hakk’ın ilâhi isimleri’’ diye kastedilen mânâlar, kâinatta aşikâre çıkmaktadır.

Temelde, 5 duyuya göre madde var kabul edilir ise de; aslında madde 5 duyuya yani kesitsel

algılama araçlarının kapasitesine göre vardır. Dar bir değerlendirme skalasına göre, madde vardır!Eğer geniş açıdan bakarsak, geniş bir skala ile bakarsak, geniş bir değerlendirme mekanizmasıyla

bakarsak, "madde" diye bir şey yoktur.Sen, bugün, gözünün kesitsel kapasitesi dolayısıyla evleri, binaları, dağları v.s. görüyorsun. Eğer

bundan çok daha hassas bir göze sahip olsaydın, o zaman uzaydaki yıldızları seyrettiğin, aralarındaki boşlukları gördüğün gibi; bu defa atomları görecektin, içindeki boşluklarını görecektin; ve senin hissiyatını da o gördüklerin etkileyecekti! Ve o gördüklerine göre hüküm verip, değerlendirme yapmak durumuna gidecektin!

Öyleyse, âlemlerde mevcut olan şeyler, hakîkatı ve aslı itibariyle sadece ve sadece mânâlardır! Çeşitli ilâhî isimlerin mânâlarıdır!

ALLAH’IN DİLEDİĞİ TAKDİR ETTİĞİ BÜTÜN MÂNÂLARI

ÂŞİKÂRE ÇIKARTABİLECEK ZUHUR MAHALLİ…EVREN!

Bkz. E / Evren / Evrenin istidat ve kâbiliyeti / Evren, Allah’ın dilediği tüm mânâları âşikâre çıkartabilecek istidat ve kâbiliyettedir!

“ÂLEMLER” İSMİNİN MÜSEMMASI

101

Page 102:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

"Âlemler" isminin müsemması da O`dur!. Çünkü gayrısı yoktur!.

ÂLEMLER, BÜRÜNÜLMÜŞ MÂNÂLARDIR!

İlâhi isimler mevzuuna gelince; varlıktaki bütün fiiller doksan dokuz ilâhi isim olarak adlandırılan, mânâ grupları bünyesinde oluşur. Bu açıdan bakılınca evren tümüyle bu ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkmış hâlinden başka bir şey olmaz.

Meseleyi biraz daha açmak gerekirse; ister beş duyuyla tespit sahamız içinde kalsın, isterse de mevcut algılama sistemimizin dışında olsun, bir şey hariç olmamak üzere herşey, bu ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir.

Yalnız burada dikkat etmemiz gereken bir konu var, bu kuvveden fiile çıkış asla Allah’ın içinde veya dışında gibi bir mânâ kabul etmez. Çünkü böyle bir mânâyı “Allah” ismi ifna eder. Biz, Allah’ın dışında bir nesne mevcut değildir derkin, varlığını Allah’tan almayan varlığı Allah’ın varlığı ile kaim olmayan, varlığında ilâhi isimlerin mânâ terkiplerinden başka bir şey mevcut olmayan anlamını kastediyoruz...Yoksa Allah’ın içinde veya dışında gibi Allah’a mekân, mahâl, şekil, ölçü biçici bir mânâyı kastetmiyoruz.!

Aksi takdirde kâinat ve kâinatın dışında bir TANRI; ya da , kâinatın içinde yer almış bir TANRI; ya da , kainatın yer aldığı mahalli paylaşmada olan bir TANRI anlayışları doğar ki, bu üç anlayışta Hz.Muhammed’in tebliğ ettiği “Tevhid” anlayışına ters düşer.

Mevcûd , Vahid-ül Ehad’dır.Varlıktaki çokluk, yani ayrı ayrı varlıkların var olduğu görüntüsü ise, kesitsel algılama

araçlarının göreceliği dolayısıyladır.Nesne, esas oluşu itibariyle ilâhi isimlerin mânâlarının değişik terkipler şeklinde yoğunlaşmasından

başka bir şey değildir. Bu varlığın benliğini bürüdüğü sayısız mânâlar, “ilâhi isimler” olarak târif edilmiş.Burada dikkat edilecek nokta “benliğini bürüdüğü” kelimeleridir. Her ne kadar büründüğü mânâlar,

kendinde olmadığı ve kendinden ise de, kendisi o mânâlarla kayıtlı olmadığı için, “bürünme” tâbirini kullanmak zorunda kalıyoruz. “Fiiller” diye anlatılan bütün oluşlar, mânâların yoğunluk kazanmış bir halde duyulara hitabından başka bir şey olmadığından ve duyular dahi, bu mânâlardan meydana geldiğinden; varlık tümüyle bu mânâlardan başka bir şey olmamış olur!

Kısacası âlemler, bürünülmüş mânâlardan başka bir şey değildir.

“EVRENSEL İNSAN” (KOZMİK BİLİNÇ)

MADDE BİR VARLIK DEĞİLDİR!Esasen "İnsân-ı Kâmil" ismini ingilizceye çevirenler hep "Üniversal man" diye çevirmişlerdir. Yani

“Evrensel insan”!.Bugün Kozmik Bilinç diye ifade edilen “Evrensel İnsan” esası itibariyle, madde bir varlık değildir!.Terkipsel boyutun üstündeki boyutun bilinci Akl-ı Kül boyutudur... Yani, bugünkü tâbirle Kozmik

şuur boyutu!

İLÂHİ İSİMLERLE ANILAN MÂNÂLAR ÂLEMLERİN ÖTESİNDE- ÂLEMLERDEN AYRI

BİR TANRININ İSİMLERİ DEĞİLDİR!

102

Page 103:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bkz. E / Esmâ

“EVREN” İSMİ VE RESMİ ARDINDA,DİLEDİĞİNİ VAR KILAN

“RABBÜL ÂLEMİYN” VARDIR!Evren, ismi “ALLAH” olanın, bildirilen kadarıyla isim ve sıfatlarının özellikleriyle varolmuştur ve

sonsuza dek bu böyledir!İnsan, ismi “ALLAH” olanın, bildirilen kadarıyla isim ve sıfatlarının özellikleriyle varolmuştur ve

sonsuza dek bu böyledir!Evren “Hay”dır (diridir-canlıdır); çünkü Allah “HAYY”dır!İnsan “Hay”dır (diridir-canlıdır); çünkü Allah “HAYY”dır!Evren şuurludur; çünkü Allah Âlim’dir!İnsan şuurludur; çünkü Allah Âlim’dir!İlim sıfatının açığa çıkışı şuur adını alır!Evren ismi ve resmi ardında, “Ulûhiyet”inin gereği olarak “Vahidiyeti” ile aşikâr olup, “Rahmaniyeti”

ile her an yeni bir yaratışını ve oluşumu sürdüren, dilediğini var kılan “Rabb-ül âlemiyn” vardır!İnsan ismi ve resmi ardında, “Ulûhiyet”inin gereği olarak “Vahidiyeti” ile aşikâr olup, “Rahmaniyeti”

ile her an yeni bir yaratışını ve oluşumu sürdüren, dilediğini var kılan “Rabb-ül âlemiyn” vardır! İşte bu şekilde evrende açığa çıkan her mertebe, aynıyla ve mikrosu ile insanda da mevcuttur; ki bu

yüzden insan, kendini tanıyabildiği ölçüde, evreni tanıyabilir...Uluhiyet hakikati, insanın zâtını yaratırken, kendine ayna kılmış; Vahidiyeti ile onu “Vahid” yapmış;

Rahmaniyeti ile her an ondan yaratışta bulunmuş; Rububiyeti ile insanın tüm fiillerinin Hâlik’i olmuştur!.Evrende vardır, “Arş”, “Kürsî”, yedi kat semâ ve yedi kat yer!İnsanda vardır, “Arş”, “Kürsî”, yedi kat semâ ve yedi kat yer!Evren vardır, tüm melekler ile!İnsan vardır, tüm melekler ile!Ve “hakikat” sonrasında dördüncü basamakta “marifetullah” ihsan edilmiş olanlar, bu mecâzların,

sistem içinde neye işâret ettiklerini çok iyi “OKUR”lar!.. Bilirler, Arş’tan murat nedir, Kürsî neye işaret eder; melekler sistemin hangi kuvveleridir!

“Her ne ararsan kendinde ara” işareti bu yüzdendir!. Kendini tanırsan mikro âlem olarak, evreni de tanırsın makro âlem olarak!.

ALLAH,

ÂLEMLER VE İÇİNDEKİLER ÜZERİNDE “RAB” OLARAK TASARRUF EDER!

"Fâtiha" Sûresi, "Allah" indindeki âlemlerden ve içindekilerin yerinden; "Allah"ın "RAB"olarak onlar üzerindeki tasarrufundan; ve dahi yarattıklarının genel ve özel rahmetle hidâyet üzere kulluklarını yerine getirişinden bahsederken...

HAK,

“ÂLEM” ADI ALTINDA

103

Page 104:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

KENDİ İSİMLERİNİN MÂNÂLARINI SEYREDERÇeşitli isimlerin mânâlarını ortaya koyarken de, artık Hakikatıinden perdelenmen diye bir şeyin söz

konusu olmadığı ortaya çıkar. Senin, senden perden, Atasay “ismi” ve bu ismin karşılığında var olan vehmi “benlik” idi... Oysa sendeki bu “vehmi benlik” ve onu besleyen şartlanmalar kalktığı anda, basiret gözünde Atasay “ismi” de düşer...

Bu müşahedenin sonunda da emanet sahibine iade olunur!..O emanet, sendeki ilâhi mânâların, Atasay “ismine” ödünç verilmesiydi(!)... Atasay isminin

müsemması kabul edilen, vehimden oluşmuş varlık ortadan kalktığı anda, emanet sahibine döner; ve bütün isimleriyle tecelli eden Hak, âlem adı altında, kendi isimlerinin mânâlarını seyre başlar!... Senden!.

KÂİNATTA YARATILMIŞ NE VARSA HEPSİ DE-HEPİMİZ DE-HERŞEY DE

ALLAH’IN ESMÂSIYLA VARLIK VE HAYAT BULURUZ!Bkz. E / Enerji

DÜNYA ÜZERİNDE VE EVRENDE VAROLAN HERŞEY

MELEKLERDEN MEYDANA GELMİŞTİRBiz, her hangi bir madde, dediğimiz zaman, bu madde, beş duyu verilerine göre, maddedir!. Yani,

"görece madde"dir!.Bugün modern bilim tespit etmiştir ki, gerçekte madde diye bir şey yoktur!. Beş duyu dolayısıyla,

biz maddenin varolduğuna hüküm veriyoruz.. Oysa gerçekte, evrende var olan her şey, çeşitli dalga boylarındaki mânâlardan ibarettir.

Her ne kadar 1900`lerin başına kadar koyu bir maddecilik, "madde vardır, ötesi yoktur" görüşü hâkim olsa da; dünya üzerinde, 1910`lardan, 1920`lerden, bilim dünyasında başlayarak günümüze gelen bilim seviyesi artık, madde diye bir şeyin var olmadığını, sadece bizim beş duyumuzun maddeyi bize var gösterdiğini, esasında madde denilen her şeyin atomlardan ve atomların da ışık kuantlarından, çeşitli dalga boylarından var olduğunu gösterdi.

İşte, “var olan; Dünya üzerinde ve Evrende var olan her şeyin meleklerden meydana gelmesi” demek, bu dalgasal yapı ve atomaltı boyutun, ışınlarından ve kuantsal enerjiden meydana gelmesi demektir.

ALGILADIĞIMIZ YA DA ALGILAYAMADIĞIMIZ

TÜM EVRENSEL KATMANLARDAKİ HER BİRİM VE ŞEY, CANLI VE BİLİNÇLİ

VE ANLAMLIDIREvet, evrenin her biri değişik anlamlar ihtiva eden sayısız dalga boylarından oluşmuş olduğundan

sözediyorduk..Şayet, evrende varolan her şeyin bu dalga boylarından meydana gelmiş olduğunu idrâk edebilirsek,

o takdirde farkeder ve kavrarız ki, algıladığımız ya da algılayamadığımız tüm evrensel katmanlarda mevcut olan her birim ve şey, canlı, bilinçli ve anlamlıdır!..

Burada şu âyeti hatırlayalım;

104

Page 105:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

-"HİÇ BİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE HER ŞEY O'NU HAMDIYLA TESBİH EDER.... FAKAT, SİZ ONLARIN TESBİHİNİ KAVRAYAMAZSINIZ!.." (17-44)

İşbu canlı bilinçli katmanların varlıkları "Din" terminolojisinde "MELEK" diye adlandırılmıştır.

MÂNÂNIN MADDEYE DÖNÜŞTÜĞÜ ÂLEMŞehâdet âlemi dendiği zaman, bazılarının anladığı gibi, biz sadece madde âlemini anlamayız...

Melekût âlemi denen melekler âlemi de gene bu ef’âl âlemi içine girer.Melekùt Âlemi; Allah’ın isimlerinin işaret ettiği mânâların zâhir olduğu bâtın âlemidir. Sezgi, ilim ve

benzeri yollu farkında olmadan algıladığımız; üst beyin faaliyetleri sonucu algıladığımız, sayısız mânâlar ihtiva eden mikrodalga kökenli kozmik yapılı âlemdir .

Melekût, melekler âlemi olmanın ötesinde mânânın maddeye dönüştüğü âlem olarak da bilinir.

VAHDET VE KESRET ÂLEMLERİ AYRIMI ANLAYIŞ YETERSİZLİĞİNİNİN OLUŞTURDUĞU İKİDİR!

Esas itibariyle, âlemler kesret âlemi ve vahdet âlemi olarak ikiye ayrılır. Ancak bu kesin böyle değil, anlayışın ya da bir diğer şekliyle anlayış yetersizliğinin oluşturduğu ikidir bu âlemler.

Kesret âlemi yâni çokluk âlemi, efâl âlemidir.Çokluğun oluşturduğu mülk ya da melekût boyutunda sayısız fiiller sözkonusudur.Vahdet âleminde ise kesretten sözedilemez. Vahdet âleminde kesretin yâni çokluğun varlığı

kalmamıştır!

İLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARI ÂLEMLERDE, BİR TERKİP ŞEKLİYLE

ÂŞİKÂRE ÇIKARBütün âlemler, ilâhî isimlerin mânâlarının âşikâre çıkışından başka bir şey değildir; ve âlemlerde, ilâhî

isimlerin mânâlarından başka bir şey yoktur. Ancak bu âşikâre çıkış, bütün isimlerin mânâlarının bir terkib hükmüyle âşikâre çıkışıdır.

ÂLEMLERİN RABBI,

ALLAH’TIR… FAKAT ALLAH

ÂLEMLERDEN GANÎDİR!Bkz. A / Allah

BİR BAŞKA KÂİNAT,

HAYÂL DAHİ EDEMEYECEĞİMİZ BAMBAŞKA MÂNÂLARDAN OLUŞMUŞTUR!

Bir anlık ilimde yaratışın neticesi bu kâinat, bu 99 isim diye işaret ettiğimiz özelliklerle meydana gelmiştir. Bir başka Allah indindeki “AN” da varolmuş bir başka kâinat bizim hiçbir şekilde akledemeyeceğimiz-kavrayamayacağımız-hayâl edemeyeceğimiz bambaşka mânâlardan oluşmuştur! Onun için de zaten böyle bir kâinata bizim muttalî olmamız mümkün değildir.

105

Page 106:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EVREN BEDENİEVREN VE İÇİNDEKİLER,

”İNSAN-I KÂMİL”İN TÜM ÖZELLİKLERİNİN ORTAYA ÇIKTIĞI “BEDEN”DİR!

"- Ya Gavs-ı A'zâm, ne güzel tâlibim ve ne güzel talep edilendir insan. Ne güzel rakîptir insan ve ne güzel merkûbtur mükevvinat."

Ve ne güzel merkûbdur mükevvinat. İnsanın özelliklerinin âşikâr olup seyredildiği kâinat ve içindekiler ne güzel, ne mükemmeldir... Elbette burada anılan insan, birimsel anlamda insan değil, İNSAN-I KÂMİL'dir. Bir bilinç olan İNSAN-I KÂMİL'in tüm özelliklerinin ortaya çıktığı beden veya mahaldir evren ve tüm ihtiva ettikleri şeyler.

EVREN,

TÜM BOYUTLAR VE O BOYUT VARLIKLARIYLA “TEK BİR BEDEN”İR!

Bir birimde, “insan var, hayvan var, cin var, melek var; bunların her biri de kendi başlarına diledikleri gibi yaşıyorlar; kâinat başıboş bırakılmış hadsiz hesapsız canlıyla dolu...” gibi bir görüş, tamamiyle o kişinin varlıkların hakikatına, aslına orijinine nüfuz edememekten doğan çokluk görüşüdür.

Ruhun yani şuurun kaymamış hâlinde iken ise;çeşitli uzantı ve özellikleriyle tek bir bedenin varolduğunu ve bu bedenin tümüyle tek bir şuur ve

iradenin hükmü altında olduğunu anlayabiliyorsak; aynı şekilde, tüm dünyanın, güneş sisteminin, galaksinin, milyarca galaksiden oluştuğunu düşündüğümüz evrenin ve tüm boyutlarıyla ve bu boyutlara ait varlıklarıyla kâinatın gerçekte tek bir beden ve yapı olduğunu; bu yapıda TEK bir ŞUUR, TEK bir İRADE, TEK bir KUDRET’in hüküm sürmekte olduğunu müşahede ederiz.

BEDENİN KENDİSİ KÂİNAT,

ÖZÜ-RUHU DA KOZMİK BİLİNÇ!-Yâ Gavs-ı Â'zâm. İNSANI meydana getirdim beni hâmil olması için... Ve kâinatı da, İNSANI

hâmil olması için meydana getirdim!"………İnsanı meydana getirdim beni taşıyan olması için... Yani, benim vasıflarımla meydana getirdim insanı

ki, benim isimlerimin mânâlarını taşıyıp onları zâhire çıkartması için. Ve tüm boyutlarıyla evreni de insanı taşıması için meydana getirdi!

Günümüzde Kozmik Bilinç diye tanımlanan İNSAN-I KÂMİL'in tüm özelliklerinin, her an değişik bir şekilde ortaya çıkışıyla, varlığını devam ettiren kâinat dahi, bu özelliğiyle İNSANI taşıyan olarak mevcuttur!

İnsan-ı Kâmil'in sahip olduğu özelliklerin ve mânâların kuvveden fiile dönüş mahalli olan kâinat, bu yönüyle elbette ki, insanı taşımak üzere meydana getirilmiş olarak târif edilmiştir.

Bunu daha değişik bir ifade ile şöyle de dile getirebiliriz.İNSAN'ın sayısız vasıf ve özelliklerinin ortaya çıkması için meydana getirilmiş yapıdır kâinat. Sanki,

bedenin kendisi kâinattır, özü ruhu da İNSAN-I KÂMİL ya da bugünün deyimiyle Kozmik Bilinç!

EVRENİN İSTİDAT VE KÂBİLİYETİ

106

Page 107:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

MUTLAK EVRENİN ALGILANAN SIFATLARI-ESMÂSI VE MÜŞAHEDE EDİLEN EF’ALİ,

”HÛ”NUN HER AN YENİ BİR ŞENDE OLUŞUNDAN KAYNAKLANIR!

Bkz. E / Evren / “Nokta” Evren… Ve İndindeki sayısız öte “Nokta”lar… /“Nokta”nın “Allah” İsmiyle işaret edilenden gayrı bağımsız bir varlığı ve vücudu söz konusu değildir!

KÂİNAT, ALLAH’IN VARLIĞININ

ZÂTI VE SIFATI İTİBARİYLE FİİLDE ÂŞİKÂR OLABİLECEĞİ

EN ŞEREFLİ MAHAL OLMUŞTUR!Bu kâinat içinde meydana gelen her bir fiil, bir mânânın fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir...

Öyle ise, bu âlem içinde, bu kâinat içinde varolan her bir varlık. ilâhi isimlerin mânâlarının fiile dönüşmesiyse; Allah’ın varlığının Zât’ı ve sıfatı itibariyle fiilde âşikâr olabileceği en şerefli mahal olmuştur!

Âlemi yaratmıştır; kendindeki mânâların âşikâre çıkması için; Âdem’i yaratmıştır âlemini seyir için!Sıfat mertebesi itibariyle, zaten böyle bir seyir sözkonusu değil! Zâtı itibariyle konu zaten ele

alınamaz! Neticede mesele, isimlerin mânâlarının müşâhedesi meselesi oluyor! “İsimlerin mânâlarının müşâhedesi” meselesi dediğimiz anda da olay kâinata girer! Kâinat isminin içine girer.. “Âlemler” isminin içine girer

EVREN,

ALLAH’IN DİLEDİĞİ TÜM MÂNÂLARI ÂŞİKÂRE ÇIKARTABİLECEK İSTİDAT

VE KÂBİLİYETTEDİR! "Allah" isminin bütün mânâlarının "İnsan"da zuhûrundan birinci mânâ, Evrende ilâhî isimlerin

zuhûrudur. Evren, varoluş kâbiliyet ve istidat itibariyle Allah'ın dilediği, takdir ettiği bütün mânâları âşikâra

çıkartabilecek durumdadır. Daha önce yaşamışlar bu durumu; Allah, ilmine ayna olmak üzere "İnsan-ı Kâmil"i yaratmıştır; diye târif etmişlerdir.

Dolayısıyla, İnsan-ı Kâmil, "Allah"ın tüm isimlerinin bizâtihi zuhur mahallidir ki, bu yüzden de, onun dışında hiç bir zuhur mahalli mevcut olamaz.

Bu itibarla, evrende algıladığımız her oluş ve onun taşıdığı anlam bir ilâhî ismin ya da isimler bileşiminin ortaya çıkışından başka bir şey değildir.

EVREN,

HER AN YENİ OLMAK ÜZERE SAYISIZ ÖZELLİKLERİNİ ORTAYA KOYAR!

Evet, evren adını verdiğimiz, gerçekte Tek tümel yapı, kendi programı içinde her an yeni olmak üzere sayısız özelliklerini ortaya koymaktadır. İşte, evrenin bu ışınsal ana yapısı; bizim kendimizi madde zan

edişimize ve madde dünyamıza nisbetle, “HAYÂL” olarak nitelendirilmiştir...

107

Page 108:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Nitekim, madde âleminin, gerçekte, bir “sanış” olduğunu ve gerçek yapının, “ışınsal yapıdan başka bir şey olmadığını” açıklayan Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhivesellem) madde yapının ve yaşantının bir “RÜYA” hükmünde olduğunu vurgulayarak şöyle demiştir:

“İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar!”

KÂİNAT,“İNSAN”IN SAYISIZ VASIF VE ÖZELLİKLERİNİN ORTAYA ÇIKMASI İÇİN MEYDANA GETİRİLMİŞ

YAPIDIR!"Ve daha sordum.-Ya Rabb-i Gavs, hiç seni hâmil bulunur mu?.. Dedi:-Yâ Gavs-ı Â'zâm. İNSANI meydana getirdim beni hâmil olması için... Ve kâinatı da, İNSANI

hâmil olması için meydana getirdim!""Beni hâmil olması" beyânından murad, maddi ya da fiziki taşıma değildir elbette ki. "Varlığında

barındıran" anlamında.Ancak unutmayalım ki, bir insan var, bir de ondan ayrı bir mekânda veya boyutta mevcut Tanrı var

da; birincisi ikincisini bünyesinde barındırıyor, değil!Bir fiilin, o fiilli oluşturan mânâyı hâmil olması gibi bir taşımadır burada kastedilen mânâ. Yani, mânâ

fiilin içinde nasıl mevcut ise, İNSAN'ın da rabbini hâmil olması öylecedir.Yoksa, olayı mekân ve madde boyutları içinde anlamak son derece ilkel ve yetersiz bir düşünce

şekildir. İnsanın, ilâhî isimlerin zuhûr mahalli olması, yukarıdaki şekilde ifade edilmiştir, mecâzî bir anlatım ile.

Veya şöyle de bunu ifade edebiliriz;İnsanı meydana getirdim beni taşıyan olması için. Yani, benim vasıflarımla meydana getirdim insanı

ki, benim isimlerimin mânâlarını taşıyıp onları zâhire çıkartması için. Ve tüm boyutlarıyla evreni de insanı taşıması için meydana getirdi!

Günümüzde Kozmik Bilinç diye tanımlanan İNSAN-I KÂMİL'in tüm özelliklerinin, her an değişik bir şekilde ortaya çıkışıyla, varlığını devam ettiren kâinat dahi, bu özelliğiyle İNSANI taşıyan olarak mevcuttur!

İnsan-ı Kâmil'in sahip olduğu özelliklerin ve mânâların kuvveden fiile dönüş mahalli olan kâinat, bu yönüyle elbette ki, insanı taşımak üzere meydana getirilmiş olarak târif edilmiştir.

Bunu daha değişik bir ifade ile şöyle de dile getirebiliriz.İNSAN'ın sayısız vasıf ve özelliklerinin ortaya çıkması için meydana getirilmiş yapıdır kâinat. Sanki,

bedenin kendisi kâinattır, özü ruhu da İNSAN-I KÂMİL ya da bugünün deyimiyle Kozmik Bilinç!

EVRENDE HALK EDİLMİŞLER

Evrende, cansız, ya da şuursuz, tek bir zerre mevcut değildir!.Algılamak istiyorsan, "perdeni" terket!.

“SİZ”LERİ

108

Page 109:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

(“İSİMLERİNİZİ”)VE FİİLERİNİZİ

HALK ETMİŞTİR!Bkz. E / Esmâ

SINIRSIZ PLATFORMDASADECE BİR “NOKTA”DAN MEYDANA GELEN

SONSUZ AÇI…“HALK EDİLMİŞLER”!

Ben, anlatma sadedinde “K” diye verdim misali... “K”daki açının meydana geldiği “NOKTA”nın üzerinde varolduğu çizgiyi de tek bir çizgi diye

anlama!.  Bunu, sınırsız bir plâtform olarak düşün!.. Bu sınırsız platformun bir noktasından meydana gelen bir

açı olarak algıla!. Bir çizgi olarak alırsan, nihâyet belli açılardır.  Kolay anlaşılsın diye ben böyle söyledim. Esasında bunu sınırsız bir plâtform düşün, öyle bir

geometrik şekil düşün ki sonsuz olsun! O sonsuzda bir “nokta”dan meydana gelen bir açı diye düşün... Şimdi, bunun biraz daha ilerisine gidelim...  O noktadan meydana gelen açının içinde, -o açı, boyutsal olarak sonsuz bir açı-, meydana gelen

sayısız “NOKTA”lardan oluşan sonsuz açılar düşün! O Tek açının içinden meydana gelen sonsuz açılar, “halk edilmişler”dir işte!.

EVRENDEKİ TÜM BOYUT VE KATMANLARDAKİ VARLIKLAR ANCAK VE SADECE,

İLİM BOYUTUNDA VE “İSMEN” VARDIR! Gerçekte, var olan tüm varlıklar, ancak ve sadece, ilim boyutunda ve “İSMEN” vardır. Bunun dışındaki varlıkları ise, “yok”tan ve “hayâl”den ibârettir!. İlim boyutunda varlarsa, bu da “var kabul edilişleri” itibariyledir!. Yâni, varlıkları emanettir!. Konulan isimler dolayısıyla, onların Allah dışında bir varlıkları varmış gibi

kabul edilirler.Oysa gerçekte sadece Allah vardır!.Kime göre?...“Mardiye Nefs” bilincinde, “Velâyeti Kübrâ” ihsanına ermiş, “feth” sahibi Zevâtın gözünden gören

“O” olması durumuna göre!.İşte bu bakışta anlaşılmalıdır ki, var kabul ettiğin her şey O`nun ilminde yarattığı kendi esmâ

sûretinden başka bir şey değildir!. “Şey”ler bağımsız bir “var”lığa sahip değildir. Duyulara göre varsanılan her şey, ilim boyutunda değerlendirilmeye alındığı zaman farkedilir ki, o

sadece bir “ilmî sûret”tir!.Bir esmâ terkîbi ile kayıtlı varlıklar söz konusudur evrendeki tüm boyutlarda ve katmanlarda...Bu mânâların sûretleri ve sûretlerin oluşturduğu yapıların kaydından kurtulmuş, “Hiç”lik deryasında

varlığını yitirmek sûretiyle, “Hiç” olmuş; böylece de “hep” durumundakilerdir “Nefsi Sâfiye” durumundakiler!.

109

Page 110:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EVRENDEKİ MİLYARLARCA TÜR

SAYISIZ ANLAMLAR TAŞIYAN DALGABOYLARI FARKLI MİKRODALGA YAPIDAN

İBARETTİR!Biraz daha derine inerek konuya yaklaşalım... Gözün algılama boyutunda milyarlarca tür görülmesine

rağmen, bir milyar defa büyüten elektron mikroskobunun bakışıyla aynı varlıkları değerlendirdiğimiz zaman görmekteyiz ki varlık sayısı yüz küsûr atom türüne inmektedir.

Eğer biraz daha derine inersek, evrende bulunan milyarlarca türün sayısız anlamlar taşıyan dalgaboyları farklı mikrodalga yapıdan ibaret olduğunu göreceğiz.

İşte bu noktada kesret yani çokluk tekliğe dönüşmüş olacaktır. Pek çok fikir ve hayal sahibi tek bir şuur gibi!.

KÂİNAT İÇİNDE VAROLAN

HER BİR VARLIKİLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARININ

FİİLE DÖNÜŞMESİDİR!Bu kâinat içinde meydana gelen her bir fiil, bir mânânın fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir...

Öyle ise bu âlem içinde, bu kâinat içinde varolan her bir varlık ilâhi isimlerin mânâlarının fiile dönüşmesiyse; Allah’ın varlığının Zât’ı ve sıfatı itibariyle fiilde aşikâr olabileceği en şerefli mahal olmuştur!.

MAKROKOZMOSTAN MİKROKOZMOSA KADAR

HERŞEY, BİRBİRİNİ MEYDANA GETİREN TERKİPSEL KATMANLARDIR!

Evren, tümüyle ışınsal yapı orijinlidir de; biz, " madde" âleminde mi yaşıyoruz?...Bu konuda en önemli soru ile karşı karşıyayız şu anda!.. Ve cevabının anlaşılması da oldukça

güçtür...Soruyu biraz daha açalım... Evrende, "madde" âlemimiz, ve "madde olmayan" âlemler mi var?... Canlılar, sadece "madde"

âleminde mi var?...Bilimsel veriler gösteriyor ki, makrokozmos denilen kozmolojik sistemlerden, mikrokozmos denilen

müonlara-kuantlara kadar -yardımcı araçlarla da olsa- göz veri sınırları içerisinde kalan herşey, birbirini meydana getiren terkipsel katmanlardır..

Oysa bu katmanların her biri, kendi katman algılayıcısına GÖRE maddedir!. Yani, madde ve maddeötesi kavramı tamamiyle algılayıcısının kapasitesine GÖRE değişen, "GÖRESEL KAVRAM"dır!.

Bizim algılama araçlarımızın iki puan üstündeki algılama araçlarına sahip birimler için, bizim dünyamız ve yapımız, maddeötesi iken; bizim iki puan altımızdaki algılama araçlarına sahip bir başka türe göre, yaşadığımız ortam, mevcut bile değildir!..

EVRENDE Kİ EN MÜKEMEL VARLIK,

110

Page 111:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“İNSAN” DEĞİLDİR!İnsan, bu sistem içindeki en mükemmel varlıktır!. Yoksa, sadece, bizim Samanyolu dediğimiz

Galaksimizde 400 milyar yıldız var!. Bunların her birinde de kendine has hayat sistemleri var!. Onlara, sadece, "Melekler" deyip geçmiş, detayına girmemişiz...

-Aynha, evrende Dünyalılar ve bizden başka aklı olan, yani bizler gibi düşünebilme yeteneği olan

varlıklar mevcut değil mi?-Elbette mevcut!... Hem de sayısız!... Meselâ Güneş sistemindeki Setri'liler!. Ama onlar, Dünya'lılar

gibi yoğunlaşmış bir bedensel yapıya sahip değiller... Ancak zaman zaman, bazıları yoğunlaşmış görüntüye sahip olabilirler...

-Anlayamadım...?-Bak Elf, sen henüz gelişme devresindesin... Bunların hepsini çok kısa bir sürede anlayabilmene

imkân yok... Ancak zamanla, çok çeşitli meseleler arasındaki bağlantıları tamamlayabilecek ve tümel aklın eserlerini ortaya çıkartabileceksin...

Önümüzdeki ay imtihanın var!... Şâyet onu kazanırsan, bir süre için dünya ile iletişim kurup, onların yaşamlarını; daha sonra da Setri'ye geçip onların hayat şartlarını daha yakından görebilirsin...

Ama unutma ki, bu önündeki imtihanı başarı ile vermene bağlı...-Söz veriyorum Aynha, bu imtihanı verecek ve seninle oralara gitmeğe hak kazanacağım.- ÖZDE!- ÖZDE Aynha!...

EVRENDE VAROLAN HERŞEY,

SADECE ALLAH’I TESBİH İÇİN YARATILMIŞTIR!“HİÇBİR ŞEY HÂRİÇ OLMAMAK ÜZERE HER “ŞEY” HAMDİYLE TESBİH HÂLİNDEDİR…

ANCAK, SİZ ONLARIN TESBİHLERİNİ KAVRAYAMAZSINIZ. O HOŞGÖRÜLÜDÜR, BAĞIŞLAYICIDIR.” (17 /44)

“GÖKLERDE VE YERDE NE VARSA, HEPSİ DE ALLAH’I TESBİH ETMEKTEDİR… O AZÎZDİR, HAKÎMDİR.” ( 57/1 )

Evrende var olarak algılanan ve algılanamayan her ne var ise, sadece ALLAH’I TESBİH ETMESİ için yaratılmıştır… İyi veya kötü, güzel ya da çirkin, mükemmel veya mükemmel kabul edilmeyen her ne var ise!.

KÂİNAT VE İÇİNDEKİLERİN HEPSİ

ALLAH İNDİNDEKİ BİR “AN”LIK YARATIŞTIR!

Bütün bu varolmuş olan kâinat; ilk insanlar değil: tüm insanların üzerinde yaşamakta olduğu dünya ve dünyada varolmuş canlılar değil; bütün güneş sistemi değil; güneş sisteminin içinde bir zerre olduğu 400 milyar yıldızdan oluşan galaksi değil; milyarlarla galaksiden varolduğunu hissettiğimiz algıladığımız kâinat, ucu-bucağı, başı-sonu olmayan

kâinat, esas itibariyle Allah’ın indindeki bir “AN” lık bir düşüncenin hâsılasıdır!

111

Page 112:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Tasavvufta, İnsan-ı Kâmil veyahut da “Ruh-u A’zâm”- veyahut da “Akl-ı Evvel” diye hakikat itibariyle anlatılan; bizim “KÂİNAT” adını verip, o şekilde algıladığımız, sonsuz-sınırsız olarak değerlendirdiğimiz, tüm yaratılmışlardan oluşan evren, Allah indindeki “BİR AN’LIK YARATIŞ”dır!

EVRENDE SAYISIZ BOYUTLAR

VE O BOYUTLARA AİT SAYISIZ DEĞERLER VE O DEĞERLERLE KENDİNE ÖZGÜ CANLILIK SAHİBİ

SAYISIZ TÜRLER MEVCUTTUR!Evrenin, sonsuz dalgaboyundan meydana gelen, bilemediğimiz sayıdaki boyutta olan gerçek

yapısına karşın; insanın, sadece kesitsel algılama araçlarıyla(beşduyu) değerlendirme yapmak zorunda olması nedeniyle; gerçekte, asla "Evren"den sözedilemiyeceği; ancak "İnsanın evreni”nden bahsedilebileceği, kesinlik kazanmıştır!.

İşte acı ama kesin olan bu gerçek karşısında, insan için geriye ne kalıyor?Beşduyu sınırlarıyla kayıtlı insan beyinlerinin, bilimsel veriler ve bulgular eşliğinde, yeni düşünce

sistemleri ile çevresini ve içinde yaşadığı boyutun gerçeklerini doğruya en yakın biçimde tesbit edebilmek…

İşte sorunumuz burada başlıyor...Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, beşduyunun kendisine ulaştırdıklarıyla değerlendirme yapmak

mecburiyetiyle yüzyüze olan beyin, günümüzde şu gerçeği tesbit etmektedir...Algılanan boyutların ötesinde, sayısız boyutlar ve o boyutlara ait sayısız değerler, ve o değerlerle,

kendine özgü canlılık sahibi sayısız türler mevcuttur! Öyle ise biz, bilimsel verilerin doğrultusunda düşünürsek, göreceğiz ki, bizim madde boyutumuzun dışında; kendi madde boyutlarında, fakat bize GÖRE ışınsal yapılı canlılar ortamı hadsiz hesapsızdır...

EVRENİ VAREDEN TÜMEL AKIL,

ENERJİ BİRİMLERİNE ÖZ VASFI OLAN KUDRET VE AKLI BAĞIŞLAMIŞTIR!

Bkz. E / Enerji / Her birim, idrâkının kapsamı oranında enerjiye ulaşır

EVRENDE BİRBİRİNDEN KOPUK, AYRI, MUSTAKİL VARLIKLAR VE

ONLARIN ÖZGÜR BENLİKLERİ VE İRADELERİ MEVCUT DEĞİLDİR!

Evet, evren orijininde TEKİL bir yapı; ve gerçekte, tüm zerreler birbiriyle ilintili durumda olduğu için, her bir yoğunlaşma ve aktivite, hiç düşünemediğimiz bir noktada bambaşka şeyleri etkilemekte ve harekete geçirmektedir... Yani evrende, birbirinden kopuk, ayrı, müstakil varlıklar ve onların özgür benlikleri ve iradeleri mevcut değildir!.

EVRENDE “ZAMAN”

KÂİNATTEK BİR ZAMAN BOYUTUNDAN İBARETTİR!

112

Page 113:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bir hadis-i kudsi ’de Allahû Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu naklediyor Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem:

"-İnsanoğlu bana eziyet eder! Ey kahpe dehr (zaman), der. Kimse, Ey kahpe DEHR, demesin. Şüphesiz ki BEN DEHR’im!. Geceyi gündüze çevirenim".

DEHR, “an” kelimesinin karşılığıdır. Ancak burada, “an”ı şartlanma yollu kabullendiğimiz izâfi, yâni nesneye göre “zaman” olarak anlamamak gerekir.

Bize göre, dünyanın kendi çevresindeki bir dönüşü bir günü, 365 dönüşü bir seneyi, 365x100 dönüşü de yüzyılı, “asr”ı oluşturur. Bunlar insanın hükümlerine göre kabullenilmiş, “göresel-izâfî zaman”dır.

Gerçekte ise ZAMAN “tek”tir. Ezel-ebed tümüyle Allah katında tek bir “an”, “DEHR” kelimesiyle ifade bulmuştur.

Göresel zaman, yâni, izâfî zaman, bizim “vehim” yollu var kabûllendiğimiz bir ölçüdür. Bu süreç ise, içinde yaşadığımız ortama, hıza, bir diğer ifade ile boyuta göre değişir.

Madde boyutundan yola çıkıp, salt şuur boyutuna doğru ilerledikçe izâfî zaman birimi de sürekli olarak değişir ve kapsamı genişler.

Esasen DEHR kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu bir tür evrensel enerjidir, (kudret sıfatıdır) eğer tâbiri câiz ise.

Normal günlük zaman birimiyle şartlanmış ve kayıtlanmış beyinlerin bu zaman birimini anlaması elbette ki imkânsızdır!

İşte bu gerçek dolayısıyladır ki, Kur’ân-ı Kerîm’de ileriye dönük olarak gerçekleşeceği bildirilen pek çok olay olmuş-bitmiş şeyler olarak “geçmiş” zaman ifadesiyle anlatılmıştır.

Zirâ, Ezel-Ebed esasen tek bir varlık olması itibariyle, ilâhî bakış boyutunda; ya da eski ifade tarzı ile “İlm-i ilâhî” de, tek bir bakıştır!

Ehli hakikatın tasavvufta bildirmiş olduğu şu sır da buradan kaynaklanmaktadır:-Esasen tecellî tek bir tecellîdir! “Tecellî-i Vâhid”dir! İkinci bir tecellî olmamıştır! Görülen,

yaşanan, hissedilen, idrâk edilen, tahayyül ve tefekkür edilen her şey bu Tecellî-i Vâhid’in tafsilinden ibarettir!

İşte bu anlatılan husus tasavvufta “Ân-ı dâim” tâbiri ile dile getirilmeye çalışılmıştır.Aslında işin orijinine ulaşabilen “Zâtiyyûn” için bu “an-ı dâim” dahi bir “ân-ı muhayyel” diye izaha

çalışabileceğimiz, “İlm-i Allah”tan başka bir şey değildir.Ve varlığın tümü, Allah katında bir ilmî hükümden başka bir şey değildir!. Yâni, o boyut itibariyle

âlemin bir varlığı söz konusu değildir!.Bu sebepledir ki, bu hakîkata işaret etmek isteyen ehlullah, “Âlemler tümüyle hayâlden başka bir şey

değildir!.” demişlerdir.Bunu kavrayabilmek, tamamiyle bir “zevk” işidir. Yâni sezgi yoluyla, bu gerçeği algılayıp, bunu

yaşayabilme işidir. Bu dahi ancak “İLM-İ LEDÜN” denilen ilâhî bir ilim türünün kişide izhârı ile mümkündür.

Demek ki...Gerçekliği itibariyle, Kâinat tek bir zaman boyutundan ibarettir… Algılayabilene! Bu zaman boyutu içinde, hükmü ilâhî ile sayısız boyut yoğunlaşmaları gerçekleşmiş

algılayıcısına göre ve bundan da sayısız isimlerle anılan varlıklar meydana gelmiştir.Bu noktada, çok büyük bir yanılgıyı da bu kitapta yazmış olmak için, ifadeye çalışalım.Âlemde mevcût varlıkları tümünün, ilmî ilâhî de mevcût bulunması hükmünün, yanlış anlaşılması

dolayısıyla, şu yanlış kanâate varılmıştır: İlim mâlûma tâbidir!.

113

Page 114:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Yâni, bilinen tüm varlıklar, ezelde, ilmi ilâhide mevcut olduğu için, Allah onların neler yapabilme kabiliyet ve kapasitesinde olduğunu biliyordu; ve bu yüzden de onların kaderlerini, bu istidat ve kabiliyetlerine göre yazdı!.

Bu aslında, “Allah yaratıklarına zulmetmiyor, onların ilmi ezelîde görülen durumlarına göre verilen bir hükümdür. Dolayısıyla da Allah kimseyi zorla cehenneme atıp zulmetmiyor”, diyebilmek için icat edilmiştir.

Bir hadîs-i şerîfte Rasûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:-Allah var idi. Ve onunla beraber hiçbir şey yok idi!Bu açıklaması Hazreti Ali’ye ulaştığı zaman, o da bu ifâdeye şu şekilde bir açıklık getirmiştir:- “An”, o “ân”dır!. (El ân kemâ kân!)Evet, “ân” Rasûlullah aleyhisselâtu vessellâmın bahsetmiş olduğu o “ân”dır!. Yâni, tüm varlık O tek

“ân” içinde yerleşiktir!. Tecellî, tek bir tecellîden ibarettir!.Ve...İlm-i ilâhî’de mevcût olan, sayısız isimlerle isimlendirilmiş bütün varlıklar ilim yolu ile,

“kendini seyretme” gâyesine mâtuf olarak “yoktan varedilmiş” yâni, “yaradılmış” varlıklardır!.“Hayy” vasfıyla kastedilen mânâda hayat sıfatı sahibi varlık, “ilim” sıfatıyla kendinde seyretmek

istediği mânâları o mânâlara uygun sûretler ile müşahedeyi “MÜRÎD” ismince irade etmiş; “Kudret” sıfatıyla onlara birimsel görüntüler ve izhar etmek istediği mânâlara uygun “akıl” hibe etmiş; kendi ilminden varetmesi dolayısı ile onlara ve onlardan her an bir bakış açısı oluşturmuş böylece “SEMΔ ve “BASÎR” isimlerinin mânâları ortaya çıkmış; birimsellikleri daha önce “kelâm” vasfından “kelime”ler şeklinde oluşmuş; ve nihâyet “tekvin” vasfıyla da ef’âl âleminde yaşam oluşmuştur.

Buna rağmen."Allah" ismiyle işaret edilen indinde...“An” tek bir ândır , DEHR’dir!. Her şey, bu boyut itibariyle olup bitmiştir!. Gerisi ise, suya atılan

bir taşın etrafında oluşan küre halkalar gibi sayısız boyutlardaki oluşlardan başka bir şey değildir.Bir boyutta yaşanmakta olan, bir önceki boyutta yaşanmış olaydan başka bir şey değildir!.Beynin üst düzeylerdeki çalışma kapasitesine ulaşması sonucu yapabildiği “Şuur sıçramaları” ise, o

birimin bir üst boyuttaki yaşama ve gerçeklere erişebilmesi anlamını doğurur.Hakikat ehli olan “tahkik ehli” zevât, bu “şuur sıçramaları” ile bir üst boyutlara intikal ederek; içinde

bulunduğu boyutta oluşagelen şeylerin, nasıl, neden ve hangi gayeye dönük olarak gerçekleştiğini lütfû ilâhi yollu seyredebilir.

SAYISIZ EVRENLERİN İÇİNDE YER ALDIĞI

AÇININ YARATILDIĞI TEK AN…DEHR!

Realite!…Dünya…“Dünya” adını taktığımız uydunun tâbi olduğu, kendinden 1.333.000 defa daha büyük olan Güneş!… Güneş türünden, 400 milyar yıldızdan oluşan bir galaksi…Bu galaksi gibi milyarlarla galaksiyi barındıran, varlığını algıladığımız evren!Algılama boyutumuza GÖRE, bize hitap eden bu evren gibi, sayısız algılama boyutlarına hitap

eden, evren içre nîce evrenler!

114

Page 115:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Nihâyet, bu sayısız boyut algılayıcılarının algıladığı sayısız evrenlerin içinde yer aldığı açının yaratıldığı TEK NOKTA, TEK AN… DEHR!

İndinde, sayısız “an”lar ve “nokta”lar; ve o “nokta”lardan meydana gelen açılar içinde sayısız evren içre evrenler yaratan varlığa işaret amacıyla kullanılan “ALLAH” ismi!

EVRENDE “MEKÂN “

“MEKÂN”, HARİÇTE MEVCUT OLAN BİRŞEY DEĞİLDİR!

Einstein ilk olarak uzay ve zamanla ilgili düşüncelerimizin yanlışlığını ortaya koydu... Mekânın, maddi şeylerin olanaklar içindeki tertibine verilen bir addan başka bir şey olmadığını

anlatırken; zamanın da, dışarıda değil bizim kendi zihnimizde yaşayan bir şey olduğunu; olayların birbiri ardınca dizilişinden başka birşey olmadığını söylüyordu...

Einstein bunları daha açık bir şekilde de şöyle izaha çalışıyordu:"Mekân dediğimiz şey, hariçte mevcut olan bir şey değildir... Bizim, mekânda idrak ettiğimiz

şeyler, aslında mevcudatın öz yapısından dış yapısına, yahut da, dış yapısından öz yapısına doğru bir dizilme içinde bir bütündür; ve zaman dahi bu diziliş içinde yer alan, birini ötekine göre kıyaslama metodundan başka birşey değildir..."

İşte bilimin bu şekilde yepyeni bir gelişme hızına kavuştuğu sırada, 1915'de evrenin de - daha doğrusu evrende madde olarak tesbit edilmiş bulunan şeylerin - tek bir asıldan meydana gelmiş olduğu, Langevin tarafından ispat edilmişti...

Ki bu da, gene Einstein'in nazariyesi sayesinde ortaya çıkıyordu...

EVRENDE MEKÂNI OLAN BİR TANRI YOKTUR!

BOHM’un, KUANTUM açıklamasında yeni boyut dediği ve “KUANTUM POTANSİYELİ” diye adlandırdığı bu görüşe göre;

-Atomaltı parçacıklarda sâbit bir yer sözkonusu olmadığından, uzayda heryer eşittir.. Bu özelliğe mekânsızlık diyoruz. Bütün atomaltı parçacıklar birbiri ile ilişkili ve iletişimlidir.

-Holografik özelliğinden dolayı da küçük bir parçanın tümdeki bilgiyi taşıması, bilginin de mekân kavramı sözkonusu olmaksızın tümde eşit olarak dağıldığını göstermektedir.

Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan gerçek, evrende mekânı olan herhangi bir yerdeki bir TANRININ varlığından söz edilemeyeceğidir.

“MEKÂN” KAVRAMI

GALAKSİYE KADAR UZANIR!Mekân kavramı, Güneş sistemi dışında, galaksiye uzanır...“Din”deki bunun dışında kalan tüm tanımlamalar varlıklar ise tamamiyle BOYUTSALDIR!

ZAMAN VE MEKÂNIN OLMADIĞI BİR ÂLEM

İÇİNDEYİZ!Gerçekte, zamanın ve mekânın olmadığı bir âlemin içinde yaşamaktayız da, bunun bilincinde değiliz!

115

Page 116:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

BÜTÜN PARÇACIKLAR,

MEKÂNSIZ OLARAK BİRBİRİ İLE İLİŞKİDEDİR!

(“MEKÂNSIZLIK”)

Bkz. E / Evren / Uzay / Uzayda her yer eşittir…

BİRŞEY HOLOGRAFİK OLARAK

ORGANİZE EDİLİRSE, ORADA HER TÜRLÜ MEKÂN ANLAYIŞI KALKAR!

Bkz. E / Evren / Holografik Evren / Günlük yaşamımız da gerçekte bir holografik görüntüdür!

“MEKAN” DİYE BİLDİĞİN,ALLAH’IN VARLIĞIYLE KÂİMDİR!

"Sonra sordum Rabbime, dedim ki:-Hiç mekânın olur mu?. dedi ki:-Yâ Gavs-ı Â'zâm, ben mekânın mekânıyım! Benim mekânım olmaz! Ben insanın sırrıyım!"(1)"Ben mekânın mekânıyım" yani mekân diye bildiğin şey benim varlığım ile kâimdir. Dolayısıyla senin

mekân diye gördüğün şey; özü, gerçeği itibariyle benim! Senin göz dediğin algılama aracının kapasitesi dolayısıyla mekân diye bir şey görüyorsun. Eğer

gözündeki perdeden kurtulursan, mekân diye bir şeyin varolmadığını görürsün. İşte bu sebeple gerçekte "mekân" diye bir şey yoktur!

“KENDİM” KELİMESİNİN BİR ANLAMI DA

“MEKÂN”DIR!(Soru: Üstadım, kendimi tanımak amacıyla bazı özelliklerimi farketmeye çalışmak ve karşımdakinin de

TÜMün çeşitli özelliklerini yansıttığını gözlemek işin başı anladığım kadarıyla... Ya sonra farkedilmesi gereken ne? Nasıl ? )

“Kendim” kelimesinin bir anlamı da mekândır zaten!.

İNSAN MEKÂNI ÜRETEBİLECEK YETENEKTEDİR!

Bohm ve Pribram'ın görüşleri birleştirilince, bilim dünyasından, yaşanılan boyuta yeni bir bakış açısı getirildi. Buna göre..

Beynimiz, zaman ve mekânın ötesinde, derindeki bir mevcûdiyet emrinin, başka bir boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarının, matematiksel olarak değerlendirilerek, gördüğümüz yapılara dönüştürücüsü; idi!

Pribram için, bu sentez, dünyamızın gerçekte mevcut olmadığını idrâke yetti. En azından bildiğimiz gibi var olmadığına!

Dışarıda bir dalgalar ve frekanslar okyonusu varken, beynimiz bunları gördüğümüz maddelere, taşlara ve dünyamızı meydana getiren şekillere çeviriyordu. Acaba beynimizin kendisi de frekanstan meydana gelmesine rağmen, dışarıdaki frekans bulutlarını, hayâli bir şeyi, dokunduğumuzda nasıl sert bir şekle sokuyordu?

116

Page 117:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Pribram'a göre, Bekesy'nin vibratörlerle yaptığı deney, beynimizin nasıl çalıştığını gösteren iyi bir örnekti.

Pribram'a göre bir porselenin pürüzsüzlüğü ile kumsalda ayağımızın altındaki kumların hisleri, sadece Hayâli Yapı (Phantom Limb) sendromunun değişik şekilleri idi. Bu onların varolmadığı anlamına gelmiyordu.

Pribram'a göre gözlerimizle baktığımızda çeşitli şekillerde görülenler, gözlerimiz olmasa, beynimize göre dalga şeklinde idiler! Hangisi doğru?

Her ikisi de doğru; veya her ikisi de doğru değil! Kendimizi de böyle görebiliriz. Ancak gerçeğe en yakın olanı; hologramik bir bedene sahip olduğumuzdur.Pribram bizim zaman ve mekânı üretebilecek yetenekte olduğumuzu söylemektedir.Bohm'a göre bilinç, bölünmezlik ve akışkanlığın en güzel göstergesidir, bu nedenle holografik

modele çok uygundur.İki veya daha çok kişiler arasındaki açıklanamayan bağları en iyi holografik model

açıklamaktadır."Yani..Evren, gerçeği itibariyle holografik tümel yapıdır. Ancak bu tümel yapı, sonsuz sayıda,

bakılınca parçacık özelliği gösteren değişik frekanslı dalgalardan oluşmuştur! Her dalgaboyu paketi ancak kendi türünden olan dalgalar tarafından algılanabilmektedir! Böylece de çokluk kavramı ortaya çıkmaktadır.

Evrendeki holografik bilinç ise, "Allah’ın ilim sıfatı”ndandır; ve holografik esasa göre her zerrede, parçacıkta, dalgada tümüyle mevcuttur!

"İnsan" da Hakikati itibariyla bu ÖZ`den gelme "NEFS"teki bilinçten ibârettir!

EVRENDE YAŞAMTÜM ÂLEMLER

BİRER BİLİNÇLİ YAŞAM KESİTLERİDİR!Her boyutsal katmanı kuşatan, kapsayan ve kendinden meydana getiren salt soyut bilinç

boyutundan. mikrokozmoza kadar varolan tüm “âlemler-katmanlar” birer “bilinçli yaşam kesitleri”dir ki; bunların her biri, kendi kesit varlıkları ile, kendilerini kapsayan bir üst boyut varlıkları tarafından algılanırlar!

CANLILAR EVRENİNİN BELİRLİ SKALALALARI

Atomüstü boyutun "CANLI"ları olan tüm moleküler birimler ile, atomaltı boyutun "CANLI"ları olan tüm dalga birimler esasen "CANLILAR EVRENİNİN" sadece belirli skalalarını oluşturmaktadırlar.

Atomaltı boyuta ait dalga bedenli canlıların tümü dini terminolojide "MELEK" ismiyle tanımlanmıştır...Esasen tüm canlılar dini kaynaklarda iki ayrı yapıda özetlenmiştir:"MELEKLER" ve "İNS ve CİN"...Atom boyutundan salt enerji boyutuna kadar, tüm dalga ve kuantsal yapı "MELEK" kelimesiyle;

dalga üstü yapılar da "İNS ve CİN" diye târif edilmiştir.

TEK'LİK GERÇEĞİNE KARŞILIK

117

Page 118:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ ÂLEM, BİZE GÖRE KESİN- MUTLAK AÇIK-

ÇOK YÖNLÜ BİR YAŞANTIDIR!Bu TEK'lik gerçeğine karşılık, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın, insanın geleceğine dönük olarak

bildirdiği tüm hususları da asla gözardı edemeyiz... Zira, TEK'lik ne kadar kesin bir gerçek ise; insanın gelecekte karşılaşacağı sonuçlar da o kadar kesin olarak, kendinden çıkan davranışların getirdiği sonuçlar olacaktır.

Evet, ALLAH' ismiyle işaret edilen indinde biz, “İLMİNDE” varolmuş, “ilmî sûretleriz”!.Bize GÖRE biz, kesin, açık, sade, basit bir evrenin içinde yaşayan varlıklarız... Ama gene de gerçekte biz, O'nun ilminde, bir “İlim” den ibaretiz!.Ancak içinde yaşadığımız âlem, bize göre kesin, mutlak, açık, çok yönlü bir yaşantıdır.

FARKLI YARATIK TÜRLERİNİN ALGILAMA SİSTEMLERİNE GÖRE FARKLI EVRENLER

SÖZ KONUDUR!Dünün gelişmemiş beyinlerine, dar kafalılarına, şeklin ötesini düşünemeyen mukallitlerine, bugün ne

gözle bakıyorsunuz?Meselâ, “dünya tepsi gibi düzdür, kenarına gidersen boşluğa düşersin”, diyenlere; “Kurân’da yazıyor,

“Allahın eli vardır” diyerek gökte büyük bir pençe el arayanlara… Kurân’ın temelinin benzetme ve işaretler üzerine kurulduğunu fark edemeyen gelişmemiş beyinlere…

Acaba, yarın da, nasıl bakılacak bugünün dar kafalılarına, gelişmemiş beyinlerine!…Evrenin boyutsallığını ve algılama araçlarına göre farklı katmanlar ihtiva ettiğini fark edemeyenlere! Farklı yaratık türlerinin algılama sistemlerine göre farklı evrenlerin söz konusu olduğunu; evrenin başı

sonu olmadığını; yalnızca sürekli dönüşümlerin süregittiğini her an yeni bir şanda olarak; gerçekte “baş” - “son” kavramlarının göresel olduğunu anlamayanlara!

YAŞAM

EVRENİN BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE SARMALANMIŞTIRKuantum fizikçilerinin, maddenin derinliklerini inceledikçe buldukları, iletişim örneklerine ilâve

olarak, Bohm`un holografik evreni, birçok bulmacayı çözmektedir. Bunlardan biride, atoaltı parçacıklarında görülen "BİLİNÇ" etkisidir.

Bohm, daha öncede belirttiğimiz gibi, parçacıkların, incelemedikce mevcut olmadıkları, tezine karşıdır. Fakat prensipte, fizik ve bilinç bir arada incelenebilir.

Fizikçilerin çoğu gerçeği parçalamaya uğraşarak, yani bilinci ve atomaltı parçacıkları ayrı ayrı inceleyerek yanlış yapmaktadırlar.

Bilinç, her maddede derece derece, gizli ve açık olarak mevcuttur. Bu plâzmanın, neden canlı özellikleri gösterdiğinin de açıklamasıdır.

Düşünülen şeyi eyleme geçirmek, aklın en önemli özelliklerindendir. Böyle birşeyi elektronda da görmekteyiz.

Bu nedenle evrende, canlı-cansız ayırımı anlamsızdır. Hareketli ve hareketsiz maddeler ayrılamayacak kadar iç içedir ve yaşam da evrenin bütünlüğü içinde sarmalanmıştır.

118

Page 119:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EVRENDE YAŞAM SAYISIZ KATMANLARDAKİ DÖNÜŞÜMLER

VE BOYUT DEĞİŞTİRMELER ŞEKLİNDE SÜREKLİ DEVAM EDER!

Evrende yaşam, sayısız boyutlarda, çeşitli katmanlardan bir diğerine dönüşmeler ve boyut değiştirmeler şeklinde sürekli devam eder. “İnsan” adıyla işaret edilen bilinçli varlık da, çeşitli dönüşümlerle farklı boyutlarda yaşamına sonsuz bir biçimde devam eder.

EBEDİ HAYATINIZI

EVRENSEL YASALARIN IŞIĞI ALTINDA İNŞÂ EDECEKSİNİZ!

İslâm dini, Allah’ın yaratmış olduğu bu evrensel sistem ve düzeni anlatır. Bir orjindir. Batı bilim dünyası evreni ve evrende varolan her şeyin birbiri ile iletişim hâlinde olduğunu, bir takdirin

bir düzenlemenin bir programın sonucu olarak var olduğunu hissetmiş ve fark etmiştir. İşte bu orijin yapı, “İslâm dini” adı altında insana anlatılmaya çalışılmıştır.

Niçin?...Çünkü siz bu evrensel yasaları insanın dünyasını son derece yakından etkileyen bu yasaları anlayıp

idrâk edecek kavrayacaksınız ki o yasalara göre kendi yaşamınıza yön verecek, geleceğinizi o istikamette güzelleştirecek, geleceğinizi inşa edeceksiniz.

Geleceğinizi bu yasaların ışığı altında değerlendirin!. Yani yukardaki bir tanrı size “sen böyle böyle yap da ben seni şöyle şöyle bir yere koyayım” veya “yapmazsan şöyle bir yere atayım” gibi bir olay, sistem değil…

Allah ezelde dilediği gibi bir sistem ve düzen içinde kâinatı, galaksiyi ve burada insanları var etmiştir; yaratmıştır. Ve bu insanlar Allah’ın yaratmış olduğu sistemi, düzeni, kanunu, yasaları anlamak suretiyle yaşamlarını değerlendirerek ölüm ötesindeki ebedi hayata kendilerini hazırlamak durumundadırlar.

İslâm dini bu!.

EVRENDE ÖLÜMKÂİNATIN

BOYUTSAL OLARAK SONU YOKTUR!KÂİNATIN SONLULUĞU,

HÜKMÎ BİR SONLULUKTUR!İlâhi isimlerin mânâlarına ne bir son bir vardır, ne de kâinata bir son vardır!Kâinatın sonluluğu, hükmi bir sonluluktur!. Ancak, fiiliyatı itibariyle de sonsuzdur!.Sonsuz olması ilâhi isimlerin mânâlarına dayanması itibariyledir, ki bu mânâlar da sonsuzdur!.Bu kâinat içinde meydana gelen her bir fiil, bir mânânın fiile dönüşmesinden başka bir şey değildir...

ÂLEMLERİN SONU KABULÜ

ZÂT’A NİSBETLEDİR!“ALLAH”'ın kelimelerinin sonu yoktur!.. “ALLAH”ın isimlerinin işaret ettiği mânâların sonu yoktur!.. O mânâların seyri anlamında olan oluşların da sonu yoktur!..

119

Page 120:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Netice olarak âlemlerin sonu yoktur!..Âlemlerin sonu kabulü, “hükmî”dir ve ZÂT'a nispetledir!..

KÂİNATIN İZÂFİLİĞİ, YOKLUĞUNDANDIR

Her şeyin "izâfî-göresel" olduğu ortamda, gerçek nedir?

Varsandığın, kâinatın izâfiliği, "yok"luğundandır.

ALGILAYAN VARLIKLARA GÖRE SONSUZ,ALLAH’IN VARLIĞINA GÖRE HÜKMEN SONLU OLAN

BİR EVRENDE YAŞIYORUZ! Üzerinde yaşadığımız şu Dünya ve Dünyanın üstünde bir tek insanın yerini düşünün…Dünyanın büyüklüğünü böylece gözünüzün önüne getirin... Sonra bu dünyanın 1.303.000 katı büyüklüğünde bir başka yıldız... Adını “Güneş” koymuşlar,

“Güneş” diye biliyoruz!.. Bir yıldız!.  Onun yanında Dünya, 1.303..000 de bir!  Ve o yıldız gibi, Güneş adını verdiğimiz o yıldız gibi bugünkü bilim kadarıyla 400. milyar yıldız!. 400 milyar yıldız!. 400 milyarı sayı olarak yazarız.. Ama 400 milyar ne demektir bunu gözümüzün önüne getirmemiz,

hafsalamızın bu rakkamı alması mümkün değil; muhal!  400 milyar yıldız ihtiva eden bu galaksi gibi otuz galaksi yakın akraba... Birbirleriyle binlerle ışık yılı

mesafede ahbaplık ediyorlar, iletişim kuruyorlar...  Ve bunlar gibi 1 milyardan fazla galaksi, Evrende! Bitmedi!  Bu kadar değil! Bizim algıladığımız ve varlığını kabul ettiğimiz düşündüğümüz Evren, bu milyarlarla galaksi değil!.  Hatırlayın...  Göz sadece 4000-7000 angström arasındaki dalgaları algılıyor. Santimetrenin milyarda birinden başlayan dalgalardan tutun, kilometrelerce uzunluğa kadar dalgalar

var; cm.nin milyarlarda birinden başlayıp kilometrelerce uzunluğuna uzanan bir dalgalar spekturunda onbinde 4 ila onbinde 7 arasındaki dalgaları algılıyoruz ve bu onbinde 4 ile onbinde 7 arasındaki algıladığımız bu dalgalara göre milyarla galaksinin varlığını tesbit etmişiz.

 Peki acaba biz santimetrenin onbinde 4 ile 7 si arasındaki bu dalgaları görüyor değil de, 4000-7.000 angström arasındaki dalgaları değil de, 1000 ilâ 10.000 angström arasındaki dalgaları görür bir algılayıcı sisteme sahip olsaydık acaba o zaman “1 milyardan fazla galaksi var” sözümüz kaç yüz milyara çıkacaktı?

 Ya da daha geniş bir dalga spekturumunu algılayan bir gözbebeğimiz olsaydı, o zaman nasıl bir evrenden sözedecektik?.

 Herşey değişecekti! Bugün konuştuğumuz herşey gidecekti, başka şeyler gelecekti o zaman ortaya...

120

Page 121:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

 Bütün bu sayısız sonsuz rakkamların bize farkettirdiği bir şey var; Hükmen Allah’ın varlığına göre “sonlu” kabul ettiğimiz, gerçekte bize ve diğer bu varlığı

algılayan tüm varlıklara göre “sonsuz” hükmünde olan bir evrende varız... Bu bize ve tüm algılayan varlıklara göre, yani meleklere ve cinlere göre sonsuz hükmünde

olan, Allah’a göre “sonlu” hükmünde olan bu Kâinatı vareden gücü kim tasavvur- tahayyül edip düşünebilir!

EVRENDE ÖLÜM YOKTUR!

Bir “EZELİ SİSTEM VE DÜZEN” İLE ALLAH BU KÂİNATI VARETMİŞTİR! Her varlık varolur, büyür, gelişir, tükenir, dönüşür!Evrende ölüm yoktur!. Evrende dönüşüm vardır!.Her birşey, “O her an yeni bir şandadır!” âyetinin hükmünde gereği sürekli yenilenir; bir halden bir

başka hâle dönüşür.İnanmıyorsan bedenine bak.... 10 sene evvel bedenin nasıldı, bugün nasıl ve doğduğundan beri bedenin kaç defa değişti ki farkında

değilsin! Kaç defa araba değiştiriyorsun farkında değilsin!

EVRENDE BİRŞEYİN “YOK” HÜKMÜNÜ ALMASI

Evrende bir şeyin "YOK" hükmünü alması, diğer bir şeye GÖREdir. Gerçekte ise ne ‘’var’’ hükmü mevcuttur, ne de ‘’yok’’!.

EVREN İÇRE EVRENLERİN VE

EVREN DIŞI EVRENLERİN NE BAŞI VARDIR NE DE SONU….

SÜREKLİ BİR DÖNÜŞÜM SÖZKONUSUDURBu konuda yola "Allah" isminin işaret ettiği mânâdan yola çıkıyorum... Eğer biz, "Allah" isminin işaret ettiği mânâyı anlamamışsak; bu takdirde tanrının yarattığı,

bigbang ile bu evrenin oluşmasını kabul edebiliriz... Eğer "ALLAH" isminin işaret ettiği mânâyı kavrayabilecek bir akıl verilmiş ise bize, bu takdirde

düşünebiliriz ki... Her an başsız ve sonsuz olarak, bu Zâtın sıfatları ve esmâsı sınırsız bir şekilde tecelli etmektedir!.. Onun tecelliyatının, bir başı ve sonu olamayacağına göre, evrenin ve evren içre evrenlerin, ve evren

dışı evrenlerin ne başı vardır ve ne de sonu vardır... Sürekli dönüşüm sözkonusudur!.. Ayrıca... Evren kavramını, biz şu andaki bedensel boyutumuzun algılamasına göre kabul etmiş

durumdayız... Bedensel alıcılarımıza göre kabul ettiğimiz evren kavramı, ölümle birlikte çok değişecektir!.. Cennete girenler için ise, bugün yaşayanların düşüncelerinin yanından bile geçmediği bir hal alacaktır!.

Üstelik... Bundan biriki ay evvel New York ve New Jersey'deki TLC kanalında, Stephan Hawking'in bir görüntülü açıklaması yayınlandı...Orada Stephan Hawking şu açıklamayı yapıyordu...

"Evren tek bir bingbang’le oluşmamıştır, evren başsız ve sonsuzdur... Bigbang, evren içindeki sayısız bigbanglerden biridir"... Bigbang algıladığımız boyutla ilgilidir...

121

Page 122:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evren acaba hangi evren; ve neye göre?... Bu konular henüz kesinlik kazanmadı... Eğer bu böyle ise, bu da böyle ise; diye düşünülegiderek yapılan bir tahmin bu günkü teoriler...

“EVRENİN BAŞI SONU YOKTUR” DERKEN,

BU MEVCUD BİLİNEN EVRENİ KASTETMEDİK!

(Soru: Evrenin boşlukta asılı bezelye tanesi büyüklüğünde bir nesne iken, bu noktadan sonsuza dek büyümesi... olarak anlatılan olayda evrenin bezelye tanesi büyüklüğündeyken neyin içinde yer aldığı gibi bir çelişkiyi ortaya çıkarmıyor mu?..)

O anlatımla, bigbangle başlayan evrenin de, bir başka evren içinde yer aldığı anlamı çıkıyor otomatikman... Bu da sonsuz evrenin varlığını ortaya koyar…

Biz, evrenin başı ve sonu yoktur derken, bu mevcut bilinen evreni kastetmedik!.Yazdıklarımı dikkatli okuyanlar; "k" anlatımındaki evren anlayışımızı; "Allah ve NOKTA" (Allah kitabı

13. baskı 66. sayfa) yazımızı okumuş olanlar; "TEKİN SEYRİ" kitabını kendilerini vererek okuyanlar, bunları yıllar önce açıkladığımızı farkedeceklerdir...

S. Hawking bundan önceki kitabında evrenin dışında bir tanrı olabileceğinden söz ederken -okuyanlar bilir- biz öyle olmadığını anlatmıştık, dinleyenler bilir...

Özellikle <"ALLAH İsmiyle İşaret Edilen>, mesajını insanların beynine sokmaya çalışırken, tanrı kavramına yer olmadığını belirtmiştik...

Hawking şimdi son kitabında, evrenin dışında bir tanrı olmadığı noktasına ulaşıp; .... in de değindiği gibi, evrenin kendi kendisini yaratmasından, sözediyor... Bununla şuna gelecek...

"O HER AN YENİ BİR ŞANDADIR!""Allah" ismiyle işaret edileni bilmediği ve anlamadığı için; dışarıda da bir tanrı olamayacağını

farkettiği için; "evren kendi kendini yarattı" sonucuna varıyor kendine göre haklı olarak; çünkü, varlığın özündeki YARATICILIĞI göremiyor!.

(Soru: EVREN İÇRE EVRENLER VAR.... Yazdınızdı kitabınızda ÜSTADIM. )Biz yazdığımız zaman kâle almayanlar, bizim yazdıklarımızın ilk basamağı aşamasındaki bilgileri

kaleme alan S.H.'yi dâhi olarak nitelendiriyorlar...Oysa, bunu bilmek için dâhi olmaya gerek yok!. Bizim gibi sıradan bir düşünür bile bunu

düşünebildikten sonra!.Evet... Dostlar!.Size hayatınızın en önemli anahtarını kullandırmaya çalışıyorum;-elbette bana göre-, bu sohbetlerimde...O da şu:Nerede "Allah" kelimesi geçerse, o kelimenin anlamını dışınızda veya karşınızda değil,

içinizden, özünüzden gelen bir şekilde anlamaya çalışın; diyerek...Bu açıdan bakarsanız eğer...Kur’ân ‘daki bütün anlayışınız da değişime uğrar!.Kur'ân’ı çağdışı, İslam Dinini çağdışı, Kur'ân şeriâtını çağdışı görenler; Kurân‘a el

sürmemeleri gereken, ötede bir tanrı anlayışından kurtulamamış müşriklerdir!..

122

Page 123:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Tanrı elçisinin, dışarıdaki bir tanrı ile görüşüp ondan vahiy aldığını sananlar, ANLAMADIKLARINI ANLAMAYANLARDIR!..

Kendinizde ne kadar derinleşebilirseniz, âfâkî boyutu da o kadar deşifre edebilirsiniz...Tavsiye ederim biraz vakit ayırarak "TEK’İN SEYRİ" kitabını yeni baştan okuyun..."Allah", "Rab" “İlâh” gibi kelimeleri dışarıda değil, konu edilen varlığın derûnundan olarak

algılamaya çalışın...Ve öylece Kur'ân meâllerini okuyup, Nebi ve Rasûllere atfedilen olayları yorumlayın!.Göreceksiniz ki, bugüne kadar bildiğiniz Kur'ân ‘dan bambaşka bir Kur'ân ile yüzyüze geleceksiniz...

Ve o zaman belki, OKUMAYA başlayacaksınız!.Özür dilerim aldım başımı yürüdüm ve sıktım sizleri...Haydi şimdi siz bu konudaki fikirlerinizi açıklayın, utanmadan, çekinmeden, duygusallaşmadan...

Teşekkür ederim...

(Soru: Bezelye büyüklüğünde ve bir başka evren içindeki evreni şuurumuzda ortaya çıkan bir "düşünce yumağına" benzetebilir miyiz?...)

-Eğer seni tatmin ediyorsa, evet!..(Soru: Hawking’in öne sürdügü Evren içinde artan ısı ve düzensizliğin bir sonucu olarak Evren içinde

bir kıyâmetin sözkonusu olduğuna Kurân-ı Kerim'de işaret edilmekte midir? Eğer böyleyse mevcuttakine benzer bir evrenin ve insanlığın belki de kıyâmetten sonra tekrarlayacağını düşünebilir miyiz?...)

Evren içre evrenlerden söz eden bölümü okumamışın... “Allah” kitabı 13. baskıda ilâve edilen 66-69 arasını oku... ”Allah ve nokta” bölümü..

“NOKTA” EVREN …VE İNDİNDEKİ SAYISIZ ÖTE “NOKTA”LAR…

“NOKTA”NIN“ALLAH” İSMİYLE İŞARET EDİLENDEN GAYRI

BAĞIMSIZ BİR VARLIĞI VE VÜCUDU SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!

Sonsuzda bir “nokta”nın yerini düşünün!.“ Nokta ” olarak yaratılmış; ilmi yönüyle “ Akl-ı Evvel ”, hayâtiyeti yönüyle “ Ruh-u Â’zâm ”, hüviyeti

yönüyle “ Hakikat-ı Muhammedî” ve nihâyet kişiliği itibariyle aldığı isim de “İnsan-ı Kâmil ” olan evrensel varlığı düşünüyor; ve biz ona da “ HÛ ” ismiyle işaret ediyoruz.

Oysa…Bu bahsettiğimiz Zât, “ALLAH” ismiyle işaret edilenin ilminde yalnızca bir “ilmî sûret” olup; vücudu

ise varlığını “HÛ”nun esmâsından alır!. Bu sebepledir ki, “nokta”nın, gayrı bir bağımsız varlığı ve vücudu sözkonusu olmaz!.

“Nokta”dan meydana gelen bu varlığın -mutlak evrenin- algılanan sıfatları ve esmâsı ve müşâhede edilen ef’âli, “HÛ”nun her an yeni bir “şe’n”de oluşundan kaynaklanır!.

“NOKTA” ÖTESİNE İŞARET EDEN

İNDİNDEKİ SAYISIZ “NOKTA”LARI FARKETTİRME AMACIYLA İŞARET EDİLEN “ALLAH” İSMİNİ DÜŞÜNÜN…

123

Page 124:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“ALLAH İsmiyle İşaret Edilen ”in indindeki sayısız “ an ”dan ya da bir diğer ifadeyle “ nokta ”dan yalnızca biri olan “ İnsan-ı Kâmil ” ise “ mardiyye nefs ” bilincine sahip kılınanın ilminden münezzehtir!.. (muhalefet lil havâdis)..

“Sınırsız-sonsuz” kavramları dahi “İnsan-ı Kâmil”de açığa çıkan “HÛ”nun esmâ ve sıfatı yönünden geçerli olup; “nokta” dışında geçerliliği kalmaz!.

“Nokta” içre varolmuş “İnsan”ın, “nokta”da (DEHR) varlığı yoktur!.“Nokta” ötesine işaret edip, “ÖTE” indindeki sayısız “nokta”ları farkettirme amacıyla işaret

kelimesi olarak kullanılan “ALLAH” isminin günlük yaşamdaki yerini buyurun siz düşünün!.

TÜM GÖRESEL VE MUTLAK EVRENLER“HÛ”NUN İNDİNDE YALNIZCA

BİR “NOKTA”DIR!BİZE GÖREYSE,

BİR ÇIKIŞ “NOKTA”SI!“Nokta”dan meydana gelmiştir, insan-cin-melek tanımlamalarıyla anlatılan her şey ve dahi, evren

içre sayısız -algılayana göre- evrenler!.

Bir resim, bir tablo bir ressamı ne kadar anlatabilir?.. Gördüğünüz bir resim, ressamın kısa bir süre içindeki hayâl ya da görüşünün tabloya yansımasıdır; hepsi o kadar!.

Ya o resmi yapan ressam nasıl biridir?..Meçhul!..“Hulûsi” ismi, nasıl yalnızca bir işaret kelimesi ise; bu kitaplarını okuduğunuz kişiye yalnızca işaret

anlamı taşıyorsa; ancak bu isim ile de onu tanımak asla mümkün değil ise... Aynı şekilde, “ ALLAH” ismi ile de, o ismin işaret ettiği varlığı tanımak kesinlikle mümkün

değildir!.. Eğer “ALLAH” kelimesinin yalnızca bir isim olduğunu; ve bize bir gerçeği farkettirmek

amacıyla kullanıldığını farkettiyseniz ; sıra gelmiştir, o isim ile bize işaret edilmek isteneni anlamaya...

Düşünürseniz Kelime-i Tevhidi, “lâ ilâhe illa ALLAH” cümlesini, burada ilk bölümde tanrı ve tanrılık kavramının yok oluşunun vurgulandığını ve daha sonra da sadece “ALLAH” ismiyle işaret edilenin varolduğunun açıklandığını hatırlayacaksınız...

Bu durumda ortaya şu sonuç çıkmaktadır; İnsanoğlunun, algıladığı ya da algılayamadığını fark ettiği her şey, yani tüm göresel ya da mutlak

evrenler, “ALLAH” ismiyle işaret edilen “O”nun, kendisine göre olan bir “an”ındaki eseridir! Yani, “HÛ”nun kendisine göre sayısız olan “an”larından yalnızca bir “an”ındaki eseri!

Tüm yaratılmışların algıladığı ya da algılayamadığı; fark ettiği ya da fark edemediği; tasavvur ya da tahayyül ettiği her şey hep bu “ALLAH” isminin işaret ettiği varlığın bir “an”ındaki eseridir!

Ki bu “an”, “HÛ”nun indinde bir “nokta”dır!. Bize göreyse çıkış “nokta”sıdır!.

O “NOKTA” DA

BİR “NÜKTE”DİR!

124

Page 125:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Düşünün ki, evren içre nice nice evrenler, "ALLAH"ın indinde bir nokta!. Sadece, algıladığımız evrende milyarlarla galaksi var!. Milyarlarla galaksinin içinde yüzmilyarlarla yıldlzlar var. O yüzmilyarlarla yıldızların her birinde hadsiz hesapsız sonsuz sayıda âlemler, varlıklar mevcut!. Tüm bunların içinde senin yerin ne ki; sen tutup, "benlik" davası güdüp; -ben dilediğimi yaparım, ben kendime böyle bir yön veririm, ben kendime şöyle yön veririm; ALLAH

böyle istemiş ama benim de kendime göre iradem var, gücüm var, ben de böyle yaparım" diyebiliyorsun!?...

Bu gibi sözlerin bil ki, "ALLAH"ın hakikata erdirdiği kullarında, hoş bir tebessüm meydana getirir sadece!.

İSLÂM’ın şartı beştir, altıncısı da haddini bilmektir; derler ya!. Bil ki edep, haddini bilmektir!. İlmi olmayan, haddini bilemez!. lim haddini bilmeyi getirir!. Odur ilim ki, "ALLAH" indinde "tüm âlemlerin bir hiç olduğunu" sana idrâk ettirir!. Evet, "ALLAH" indinde kâinat bir "hiç"tir!. Ne demiş;"İNDİ SÂNİ`DE BÜTÜN MAHLÛKÂT BİR NOKTADIR, O NOKTA DA, BİR NÜKTEDİR!."İndi Sâni`de, yani sonsuz sayıda varlıkları meydana getirenin indinde, o varlıkların tümü bir "nokta"

hükmündedir... Ve o "nokta" da, bir "nükte"dir!. "Nüktedir"in mânâsına başlarda dokunduk biraz, buraya bağlantısını ârif olan yapar elbette!.

OKYANUSTA BİR KAŞIK SU MİSÂLİ

Rahmaniyet sıfatının ihtiva ettiği Esmânın Rubûbiyet sıfatıyla açığa çıkmasının bir bölümüdür evren…

Okyanusta bir kaşık su misali!

1-MUTLAK EVRENMUTLAK MÂNÂSIYLA “EVREN”…

“ARŞ’IN BOYUTSAL ALTI” “ARŞ”ın boyutsal altı için, bir diğer tanımlama ile “kâinat” ya da “evren” diyebiliriz; ama, mutlak

mânâsıyla “evren”! Yoksa bugün dünya üzerinde konuşulagelen “evren” yani “İNSANIN EVRENİ” değil!

2-GÖRESEL EVRENLERPARALEL EVRENLER

ÂLEMLER11 BOYUTLU EVREN

EVREN İÇRE EVRENLERHOLOGRAMIN KONUSU OLAN “KÜL”DÜR…

125

Page 126:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

VE ZERRE DE BU KÜL’ÜN AYNASIDIR!“ K “ olayı diyerek, “ALLAH” isimli kitabımızda anlattığım konuyu iyi incelerseniz görürsünüz

ki, İlmi ilâhîde bir noktadan açığa çıkan açı içindeki, 11 boyutlu evren, paralel evrenler veya bizim deyişimizle evren içre evrenler hologramın konusu olan “KÜL”dür!. Ve zerre de bu küllün aynasıdır!.

“Hayâl içinde hayâl içinde hayâl” diye eski hakikat ehlinin tarif ettiği konu budur işte!... Nokta, bir hayâldir ismi “Allah” olan indinde!. O noktanın açılımı olan, açı içindeki  kül  bir hayâldir... Küllün yansıdığı her zerre diye tanımlanan, her bir ayna dahi ayrı bir hayâldir!.

İşte bu yüzdendir ki, zerrede varlığı hologramik gerçeklik dolayısıyla var olan “kül” dahi, “ALLAH” adıyla işaret edilen olmayıp; yalnızca, bir “nokta” olarak,  O’nun ilminde var olan  “ilmî sûret”tir!.

Yani, 11 boyutlu evren, ya da paralel evrenler topluluğu, her zerrede tıpkı incirin,  sayısız çekirdeğinin her birinde varoluşu gibi, her birimde varolsa dahi bundan öte bir şey değildir!. O da gerçekte “ALLAH”a “kul”luk etmededir!.

ÂLEMLER

EVRENDEKİ BOYUTSAL KATMANLARDIR!Şayet, evrende "boyutsal katman" olan "ÂLEMLER" kavramını biraz açıklayabildiysek, şimdi bu

“boyutsallık” içinde bir "katman" olan "LEVHİ MAHFUZ" ile “MELEK”lerden biraz daha sözedelim...

ÂLEMLER DÖRDE AYRILIRTasavvuf ile ilgilenen herkesin iyi bildiği üzere âlemler dörde ayrılır... Zât âlemi, sıfat âlemi, esmâ âlemi ve efâl alemi... Bu âlemlerde yaşanarak urûc yapılır ve kişi hakikatini tanır.

EVREN İÇRE EVRENLER

HOLOGRAFİK GERÇEKLİK DOĞRULTUSUNDA HER ZERREDE MEVCUTTUR!

“ALLAH” ismi ile bize bildirilen, eskilerin “evren içre evrenler”, yenilerin “paralel evrenler” dediği tüm yapıları, zamansızlık “AN” boyutunda ilmiyle, ilminden ve ilminde yaratmıştır!.

Tüm evrenler holografik gerçeklik doğrultusunda her bir zerrede mevcuttur! Rasûlullah aleyhisselâm 1400 küsur yıl önce bu gerçeğe “Zerre küllün aynasıdır!” diyerek işaret

etmiştir..

SAYISIZ “AN”LARDAN OLUŞANSAYISIZ KÂİNATLARIN HER BİRİSİ,

ALLAH’IN SONSUZ YARATICILIK İLMİNİN ESERİDİR!

Tek bir hücreden bir insan bedeni nasıl meydana gelmişse, tek bir düşünce anından da evren öylece meydana gelmiştir!. Tek hücrede bedenin tüm oluş programı, sistem ve düzeni nasıl mevcutsa, evrendeki her şeyin oluş planı ve programı da o ilk “AN”daki seyrde öylece mevcuttur… Ki “KADER” de buna denir gerçekte!.

126

Page 127:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

 Oysa, o bir anlık ilmin ve düşüncenin eseri olan sonsuz-sınırsız kâinat gibi nîce sayısız kâinatlar dahi “Allah” indinde mevcuttur!

 Şimdi düşünün şu anlatacağım üzerinde…  “K” harfini hatırlayın...  “K” harfi”.. Önce bir uzun çizgi... Bu çizginin, düşünün ki üstü sonsuz, altı sonsuz...  “K” harfini oluşturan çizgideki bir noktadan açılan bir açı var!… Bu açı, bu çizgi üzerinde, bir noktadan çıkar!.  Allah’ın sonsuz ve sınırsız varlığı ve ilmini “K”daki ana dikey çizgi gibi düşünsek; bunun bir

“AN”ında, bir “NOKTA”dan meydana gelen bu açı!… “Üçgen” demiyorum, dikkat edin, “açı”!Zîrâ, üçgen dersem, bir yerde kapanacak, kâinatın sonu vardır anlamı çıkar; oysa kâinatın

boyutsal olarak sonu yoktur!  Allah’ın bir AN’lık ilminde varolmuş sonsuz halk edilmişler!.  Halk edilmişlerin sonu yoktur ve bu, bir “an”dır.  Bunun gibi sayısız “ an ”lardan, “ NOKTA ”lardan oluşan sayısız kâinatlar vardır!  Yani, “K”nın dikey çizgisi aslında sayısız noktalardan oluşmuştur ki, algıladığımız herşey ve tüm

evren, o dikey çizgi görülendeki noktalardan tek bir “nokta”nın açılımından ya da seyrinden başka bir şey değildir!

 Bu sayısız kâinatların her birisi, Allah’ın sonsuz yaratıcılık ilminin eseridir!

SAYISIZ BOYUTLARDAKİ SAYISIZ EVRENLERALLAH İNDİNDE BİR “HİÇ”TİR!

Varolan her şey; sen değil; senin anan baban değil; çocuğun sülâlen değil, senin yaşadığın köy, kasaba, şehir değil; senin içinde yaşadığın memleket, içindeki bütün insanlar değil; senin üzerinde yaşadığın dünya ve o dünyada yaşayan bütün varlıklar değil; senin dünyanın tâbi olduğu merkez yıldız Güneş ve ona tâbi olan bütün planetler değil; senin merkez yıldızın Güneş gibi milyarlarcası değil; yüz milyarlarla yıldız değil; o yüz milyarlarla yıldızın meydana getirdiği galaksi gibi milyarlarla galaksinin içinde bulunduğu

boyuttaki evren değil; sayısız boyutlardaki sayısız evrenler, "ALLAH"ın indinde bir "HİÇ"tir!.

“NOKTA”LAR SAYISIZ…

SAYISIZ “NOKTA”LARDAN OLUŞAN SAYISIZ AÇILIMLAR

(Soru: Bizim Samanyolu’nda sistematik olarak var olan birimlerin (melek-cin-insan) aynı K’dan çıkış almaları zorunlu mudur? ...)

127

Page 128:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bizim Samanyolu değil , Evren o Nokta’dan çıkmıştır!...Bu Evren, Tek Nokta ’dan oluşan evren!..Oysa noktalar sayısız....Sayısız noktalardan oluşan sayısız açılımlar var!...

SAYISIZ “AN”LARDAKİ SAYISIZ “NOKTA”LARDAN

YALNIZCA BİR “AN”DAKİ BİR “NOKTA”DAN YARATILMIŞ EVREN İÇRE EVRENLERDEN BİRİNDEYİZ!

Evren bizim evren... Bu evren, tek noktadan oluşan bir evren!.. Oysa noktalar sayısız... Sayısız noktalardan oluşan sayısız açılımlar var!.

Bize göre sonsuz olan evren, bir anda, “nokta”dan varolmuş bir açı, “<”!. Sonsuzluk düzleminde, bir noktadan meydana gelmiş bir “<” -açı-!.“Evren” kelimesiyle ya da “evren içre evrenler” tanımlamasıyla anlattığımız her şey bu açıda -“<”-

yer almakta!.Bu “<” açı ve dayandığı “nokta” ise, anlarından bir andaki yaratışı “HÛ”nun!. Sayısız “an”lardaki, sayısız “nokta”lardan, yalnızca bir “an”daki bir “nokta”dan yaratılmış “evren içre

evrenler”den birindeyiz!.

EVREN BEDENİNİN BEYNİ…VE EVRENİN HÂFIZA MERKEZİ

Uzayıyla, yıldız kümeleriyle, gezegenleriyle ve gezegenlerin kendine mahsus varlıklarıyla tam bir bütünlük içinde olan tümel bir varlık hâlindedir.

Evrende mevcut olan enerjiyi, insan vücûdundaki hücreler nisbetinde görün! Evrende düzeni meydana getiren bilinci ise, insan bedeninde eserini gördüğünüz şuur olarak anlayın.Uzayı ise evren bedeninin beyni olarak kabul edin. Ve uzayın boyutsal derinliğini ise, bu beynin

hâfıza merkezi olarak değerlendirin.

BİZ O BEDENİN İÇİNDE

BİR “HİÇ” MESABESİNDEYİZ!Bkz. E / Evren / Galaktik şuur.. Galaktik Ruh… Galaktik Varlık

BU KÂİNATIN BÜNYESİNDE

BİZİM ALGILAYAMADIĞIMIZ ÖZELLİKLERLE VAROLMUŞ BİR BAŞKA EVREN VARSA,

ONU BU KÂİNATA AİT HİÇBİR VARLIK BİLEMEZ!Bizim bu konuda söyleyebileceğimizi, Kurân açık net bir şekilde söylüyor, meleklerin dilinden;“Allah’ım, bize izhar etmiş olduğun ilim kadarıyla biz seni bilebiliriz”.“Bize izhar ettiğin ilim, şuur, anlayış ne kadarsa biz o kadarıyla Seni bilebiliriz; Seni bilmemiz asla

mümkün değildir!”Allah ilminde, bizim bu kâinat ve bizler ve algıladığımız her şey, hayâlî sûretleriz; ve bunun

gibi nîce sayısız ilmî sûretler vardır!

128

Page 129:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bu sûretlerden âşikâr olan her şey, Allah’ın yaratması ile meydana gelir.“Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır!” (37- 96)âyeti bunu vurgular. Anlaması bunu zor değil!.Biraz önce misâlini verdim… Kafanızda yarattığınız o insanları birbiriyle karşılaştırın...O insanlar birbirleriyle karşılaşıp, birbirlerine çeşitli davranışlar ortaya koyduğu zaman, onların

müstakil bağımsız varlığı var da onlar mı bunu koyuyorlar? Yoksa, sizin yaratışınıza göre, onlarda meydana gelen o özelliklerin sonucu olan o davranışlar mı

ortaya koyuluyor? Elbette ki, ikincisi!Öyleyse, bizim her birimiz, Allah’ın yarattığı varlıklar olmamız hasebiyle; her an “O”nun hükmünün

âşikâre çıkmasına, “O”nun dilediği özelliklerin ortaya saçılmasına aracı olan varlıklarız.Ve bu yaptığımız iş, ”Hakiki anlamda Kulluk”un tâ kendisidir!Ben seni, sen beni ne kadar bilebilirsin? Ben seni kendim kadar bilebilirim! Sen de beni kendindeki

kadarıyla bilebilirsin. Bende, sende hiç olmayan bir özellik varsa, sen onu, hiç bilemezsin!. Sende, bende hiç olmayan bir özellik varsa, ben de onu bilemem!

Bu kâinatın bünyesinde, bizim algılayamadığımız özelliklerle var olmuş bir başka evren varsa; onu, bu kâinata ait hiç bir varlık bilemez!.

YAŞADIĞIMIZ KÂİNATA AİT OLARAK BİLİNEN HER ŞEY, ALLAH İLMİNDE

“HAYÂL” OLAN VARLIKLARDIR!“Ef’âl âlemi” denen fiiller âlemi .. Buna, tüm varlıklarıyla, “o varlıkların algılayabildiği evren” de

denebilir...Ef’âl âlemi denen fiiller âlemi, yani meleklerin, cinlerin ve insanların da içinde yer aldığı kâinat

ise bu varlıkların algılama araçlarına, duygularına GÖRE mevcut olup; “ALLAH’ın İLMİ”nde ise, ALLAH’ın “İNDİNDE” mevcut “İLMÎ SÛRETLER”dir.

Ya da başka bir ifade tarzı ile, var olan herşey, hakikatta “İLMİ SÛRETLER”dir…. “Ki bunlar asla vücut kokusu almamışlardır”...

Kısacası, yaşadığımız kâinata ait olarak bilinen herşey, gerçekte, vücut, varlık sahibi olmayıp; sadece ve sadece “ALLAH’ın İLMİNDE” mevcut, basit anlayışımıza indirgenmiş ifadesiyle “hayâl olan” varlıklardır!.

KENDİ MİNİK EVRENİNİZDEN

KONUŞUYORSUNUZ…GERÇEK “EVREN”E ASLA VUKUFUNUZ

OLMADI!İnsanoğlu “EVREN”den değil; ancak ve sadece kendi “EVRENİNDEN” sözedebilir!.. Zira siz

beşduyu adını verdiğiniz kesitsel algılama araçlarınıza GÖRE tesbit ettiğiniz kendi minik “EVRENİNİZDEN” konuşuyorsunuz daima!. Bunun dışındaki gerçek “EVREN”e asla vukûfunuz olmadı!..

129

Page 130:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ALGILADIĞIMIZ EVREN,SADECE “İNSANIN EVRENİ”DİR!

Evren, her biri kendi yapısal özellikleriyle algılanmakta olup, bir diğerine GÖRE “GAYB” olan sayısız boyutlardaki sayısız GÖRESEL EVRENLERDEN meydana gelmiştir...

Bizim ortak mevcut yapımızla algıladığımız evren, sadece “İNSANIN EVRENİ”dir.Bugün bir kısım halkın “UZAYLI” adını taktığı ve öyle sandığı, dinden gelen adıyla “CİN” ya da

“ŞEYTAN” diye isimlendirilen varlıkların evrenleri de farklıdır!.İşte bu farklı evren tespitleri, hep bizim “beşduyu” ismiyle işaret ettiğimiz son derece sınırlı algılama

kapasitesi olan, “kesitsel algılama araçlarımız”dan meydana gelmektedir.Bilim dünyası, bugün yanlış yolda ilerlemekte ve harcamalar yapmaktadır!..Evrenimizin sonsuzluklarına uzanmak yerine; evrenin değişik dalgaboylarından oluşan katmanlarını

değerlendirmeye yönelik araçlar üzerinde çalışılsa ve araştırmalar bu sahada derinleştirilse, insanoğlunun elde edeceği veriler çok daha farklı olurdu..

EVRENİN ALGILAYABİLDİĞİMİZ KESİTİ

Evrenin yapısı incelendiği zaman makrodan microya gidildiğinde biz bunun ortasındayız..Bilinç boyutundan varlığın orijinine bakarsak Evren içre evrenlerin sözkonusu olduğunu görürüz.. Biz

4.000 ila 7.000 angström arasındaki evreni algılıyoruz… Gerçekte o dalga boyundan milyar dalga boyuna kadar giden bir evren var ki, bu evrenin ne başı ve ne de sonu vardır.

ÂLEMLER

İÇİÇE BOYUTLAR ŞEKLİNDE VAROLMUŞTUR!Milyarlarca galaksiyi kapsayan evren içre evrenler, “ALLAH” ismiyle işaret edilen tarafından ilmiyle

ve ilminden, ilminde vücut bulmuşlardır!.Her insan ve her varlık için “Allah”a giden yol, kendi dışına değil; KENDİ ÖZÜNE

HAKİKATINA DOĞRUDUR!.Dışarıda, ötede bir tanrı düşünen, ancak kendi zannındakine, hayâlindekine yönelmektedir!. Tüm İslâm tasavvufunu yaşayan hakikat ehli, hep, âlemlerin iç içe boyutlar şeklinde

varolduğundan söz eder ki, bu da kişinin, hakikatindeki TEK önünde varlığının hiçliğini hissetmesiyle son bulur!.

“ÂLEMLER”,

BİRBİRİNDEN KOPUK-BAĞIMSIZ KATMANLAR DEĞİL;

İNDİ İLÂHİDE “TEK BİR ÂLEM”DİR!Çok iyi anlamamız gereken son derece önemli bir husus daha var. O da şu;Ayrı ayrı isimlerle anlatılan bu “âlemler”, gerçekte birbirinden kopuk, belirli sınırları olan birbirinden

bağımsız katmanlar asla değildirler. Hepsi de herhangi bir kopukluk ya da bağımsız bölümler hâli söz konusu olmaksızın birbirinin içi ya da dışı şeklindedir, bizim şu andaki görme veya algılama kapasitemize göre.

130

Page 131:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ÂLEMLERİN FARKLILIĞIALGILAMA KAPASİTEMİZİN SON DERECE SINIRLI

OLMASINDAN KAYNAKLANMAKTADIR!Gerçekte ise, âlemlerin farklılığı, bizim algılama kapasitemizin son derece sınırlı olmasından

kaynaklanmaktadır. İndi-ilâhîde bunların hepsi tek bir âlemdir!.Bu hususu daha değişik bir anlatımla şöyle de açıklayabiliriz...

Kesret âlemi denen çokluk görüntüsünün yer aldığı âlemde birbirinden bağımsız görünen sayısız varlık tespit edilmektedir.

Oysa bu sayısız varlık “göz” adını taktığımız sınırlı algılama kapasitesi olan araç yüzünden bize böyle görünmektedir.

Gerçekte, çok yok, Tek vardır!.İnsan bedenini düşünelim... Trilyonlarca hücreden oluşan bir yapı!! Her organ diğerlerinden son

derece farklı yapıya sahip!. Âdeta, farklı düşünce ve görev sahibi pek çok varlığın bir araya gelerek oluşturduğu tek bir beden görüntüsü. Ama, varoluş sistemleri aynı. Aynı özden meydana gelerek oluşmuşlar.

İNSAN,

MİKRODALGA EVREN GERÇEĞİNİFARKEDEBİLİR VE BU DALGA YAPIYLA İLİNTİSİNİ

GÜÇLENDİREBİLİR!İşte, evrensel mânâda her titreşim - frekans bir anlam taşıdığı gibi, beyne ulaşan her kozmik ışın,

frekans dahi bir anlam ihtiva eder biçimde evrende yerini alır. İnsan ise, KENDİ ÖZ GERÇEĞİNİ, "ALLAH"I TANIMAK için varedilmiş yeryüzündeki en geniş kapsamlı birimdir!.

İnsan'ın kendini bu beden sanması, Kur'ân tâbiri ile "aşağıların en aşağısında varolması"; buna karşılık özünün hükümleriyle yaşaması ise "cennet hayatı" diye tanımlanmasına yol olmuştur.. Bu yüzden insana tek bir görev düşmektedir:

KENDİNİ ÖZ YAPISINDA TANIMAK!.Bunu da din, "NEFSini bilen RAB'bini bilir" diye formüllemiştir.İşte, madde boyutunu asıl sanan beyin, kesitsel algılama araçlarının -beş duyu- kaydından ve onun

getirdiği şartlanma blokajından kendini kurtarabildiği takdirde; mikrodalga evren gerçeğini farkedecek, idrâk edecek ve o gerçek boyutta, gerçek yerini almak için, gerçek varlığını hissetme arzusu duyacaktır.

Bu arzu onun dalga yapıyla ilintisini güçlendirecek ve neticede farkedecektir ki, kendisinde meydana gelen tüm olaylar, dalga anlamların açığa çıkışından başka bir şey değildir.

Yâni beyin, dalga anlamları, bildiğimiz boyuta transfer eden ve bu arada da, bir yandan bu kavramları dalga bedene yüklerken, diğer yandan da dışarıya yayan muazzam bir cihazdır.

ALLAH AHLÂKIYLA AHLÂKLANMIŞ OLANLAR,

ÂLEMLERİN BİR DEV AĞAÇ OLDUĞUNUN SEYRİ İÇİNDEDİR!

Herkes, birbirine ve her şeye bakar; fakat, kimse, bir diğeriyle aynı şeyi görmez!.Herkes, aynı şeye bakar; fakat, aynı şeyi, mutlaka farklı görüp değerlendirir.

131

Page 132:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Herkes, her şeyi, dışarıda değil, hayâlinde görür; ve değerlendirmesini de, kendi veri tabanına GÖRE yapar!.

Herkes, farklı şeyleri olduğu gibi, aynı şeyi dahi, ayrı zamanlarda, aynı şekilde değil, farklı şekilde algılayıp değerlendirir.

Hiç kimse, aynı şeyi, iki defa görmez ve iki defa aynı şekilde algılayamaz. Herkes, her şeyi, kendi veri tabanına GÖRE değerlendirdiği için de, her şey, değerini

değerlendireninden alır!. Herkes, kendi cehenneminde, ya da kendi cennetinde yaşar!.Tanrısından kurtulanın yaşamı ise, “ALLAH” adıyla işaret edilenin “HİÇ”lik mertebesidir!. “ALLAH” adıyla işaret edilen, “Bâkî”dir; gerçeğindeki uyarıyı değerlendirenler, fâni kavramını

kabullenemeyecekleri gibi; “Allah” ahlâkıyla ahlâklanmış olanlar da, âlemlerin, “hayâl” çekirdeğinden oluşmuş bir dev ağaç olduğunun seyri içindedir.

Her an, her zerrede, yeni bir “şe`n”de olandır, “HÛ”; ve dahi, bundan münezzehtir; ise, bunun sonuçları ne olabilir; getirisi dahi neler olabilir?

Ya birilerinin dedikodusuyla ömür tüketenlerin yeri?

UZAYSONSUZ ENERJİ DENİZİ

UZAY, BOŞ DEĞİL; DOLUDUR!İKİ YILDIZIN ARASINDAKİ BOŞLUK,

BOŞLUK DEĞİL; DOLULUK!

Evrende milyarlarla galaksi var, diyoruz ya! Aslında bunun anlamı, evrende galaktik boyutlarda mevcut, milyarlarla birim var demektir!

Bizim yapımıza göre, bize oranla bir hücrenin bilinci ne düzeydeyse; Galaktik bedene, Galaktik kişiliğe nisbetle de, bu Güneş Sisteminin, Güneşin bilinci odur. Galaktik birime, benliğe göre bir yıldızın, bir güneşin şuuru ne ise, dedik..

Şimdi o güneşin yanında dünyanın, dünyanın üzerinde bir birimin yerini düşünün! Hafsalanız acaba alabiliyor mu?.

Bir yıldızın yanında bir insanın yerini; ve de o yıldızın, Galaktik beden boyutunda yerini.. Bunu anlatabilmek çok güç!

Çünkü biz, beş duyu dediğimiz yalnızca kesitsel algılama organlarıyla ve yardımcı araçlarla hep "maddealtı"na girdik; "maddealtı" dediğimiz enerjiye giden boyutta mikrokozmosa gittik, makrokozmosu hiçbir zaman değerlendiremedik..

Neye benzer bu?..Bir hücrenin çekirdeğinden veya bir kromozomdan, insan bedenine bakmaya benzer! Bir hücrenin çekirdeğindeki bir gen, bu bedene, bu bilince, bu ana yapıya bakabilir mi?. Hayır!O gene göre, bir organı dahi idrâk etmek, hafsalasına sığdırmak mümkün değildir! O hücre

çekirdeğini kapsayan mevcut stoplazma, sonsuz bir deniz gibi görünür, o gen`e!Biz de diyoruz ki;"Bizim yaşadığımız gezegenle, falanca gezegen ile falanca yıldız arasında boşluk var, hava var"(!)..

"Boşluk" kelimesi boş!

132

Page 133:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Burayı çok iyi anlamaya çalışalım! Daha önceki konuşmalarımızda dedik ki :Her şey atomlardan oluşmuş bir yapı. Ve, aslında biz, bileşik bir kütleyiz. Benim vücudum da

atomlardan oluşmuş, bir başka madde de.. İşte bu nedenle, biz eğer bu gerçeği farkedebilecek bir ilme sahipsek, algılarız ki atom boyutunda

bileşik bir kütleyiz. İşte bu, "bileşik, bir kütleyiz" realitesi, bir alt boyuta, atom boyutuna indiğimiz zaman, "yıldızlar

arası boşluk" kavramını ortadan kaldırıyor.. Bir Tümel Yapıyı, bir tekil yapıyı farkettiriyor bize, atom boyutu itibariyle Galaktik boyutta!

Biz, kopuk kopuk, biribirlerinden ayrı yıldızlar tasavvur ediyoruz ya gözbebeğinin verilerine GÖRE; bir yıldız burada, bir diğeri bilmem kaç ışık yılı ötede, diyerek! Oysa gerçekte, şu bedende hücreler biribirinden ne kadar uzaksa, bunu üst boyuta aktardığımız zaman farkedeiz ki, galaktik boyutta da, o yıldızlar biribirlerinden o kadar uzaklıkta!

İki yıldızın arasındaki boşluk, esasında boşluk değil, doluluk! Ama biz, bu doluluğu, gerek ilmimiz, gerekse algılama araçlarımız kısıtlı olduğu için yeterince

değerlendiremiyoruz; ve onun için de o muhteşem dev galaktik bedeni farkedemiyoruz. Ve, elbette o Galaktik bedende mevcut bilinci!

Nasıl, şu bedende mevcut bir benlik kavramı ve bilinç mevcutsa, bu bedendeki benlik ve bilinç gibi, o galaktik bedende de bir benlik ve bilinç var; her ne kadar genelde algılıyamıyorsak da!

EVRENİN ANA DOLGUSU

Bkz. E / Evren / Evren , akan dev bir hologramdır!

UZAYDA HER YER EŞİTTİR!

İlginç bir sonuç da, Bohm'un kuantum fiziği açıklamasına göre; atomaltı parçacıklarında sâbit bir yer söz konusu olmayacağı için uzayda her yer eşittir ve herhangi birşeyi başkasından ayırmak imkansızdır. Bu özelliğe fizikçiler "mekânsızlık" (Non-Locality) demektedirler.

Bohm, mekânsızlığı açıklamak için şöyle bir deney geliştirdi. Bir akvaryum içindeki balığı iki ayrı kamera ile iki ayrı açıdan görüntüledi. İki kamerayı, ayrı ayrı izleyen birisi, önce bu iki balığın ayrı olduğunu düşünebilir ama zamanla hareketlerin benzerliğinden, iki görüntünün de aynı balığa ait olduğunu anlayacaktır.

Bohm, bunu pozitronium atomunun iki zıt yöne ayrılmasındaki özelliğin ışığın hızı konusuna girmeden, açıklanması olarak izah etti. Gerçekten Kuantum Potansiyeli uzayda geçerli olduğuna göre, bütün parçacıklar, mekânsız olarak birbiri ile ilişkidedir.

SONSUZ ENERJİ DENİZİ,

KUANTLARDAN KİŞİNİN BEYNİNE KADAR HERŞEYİN ASLIDIR… VE

BUNUN GERİSİNDE DE VAROLUŞUN SONSUZ BASAMAKLARI MEVCUTTUR!

133

Page 134:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bugünkü fizik anlayışımıza göre, evrenin her bölgesi, değişik dalga boylarının meydana getirdiği, farklı boyutlarda oluşmuştur. Her dalganın da bir enerjisi vardır.

Fizikçiler, bir dalganın sahip olacağı minumum enerjiyi hesapladıklarında, “uzaydaki, bir cm3`lük boşluk, evrendeki bilinen tüm maddenin enerjisinden daha çok enerjiye sahiptir” sonucuna varmışlardır.

Bazı fizikçilerin, bu hesapta bir yanlışlık olması gerektiği savına karşın; Bohm, bunun, gizli iradenin çok büyük ve saklı doğası hakkında küçük bir fikir verdiğini söyler. Bu fizikçileri de, okyanusta, yüzdüğü denizin farkında olmadan, içindeki maddelerle ilgilenen balıklara benzetir.

Bohm, bu sonsuz enerji denizindeki, uzay-madde ilişkisini şu benzetme ile anlatır: Mutlak sıfır derecesinde soğutulmuş bir kristal, elektronlarının hiç dağılmadan içinden geçmesine

izin verir. Isı biraz arttırılırsa, kristaldeki çeşitli çatlaklar, elektron dağılımına neden olur. Burada eğer elektron gözüyle bakarsak, bu çatlaklar, sonsuzluk denizinde yüzen maddeler olarak

görünür. Oysa her ikisi de aynı yapının “DERİNDEKİ KRİSTALİN” farklı görüntüleridir.Bohm, aynı şeyin bizim, mevcut boyutumuzda da geçerli olduğunu söyler... Yani, uzay boş değil,

doludur!. Ve biz dahil, tüm mevcûdatın mekânıdır!. Görünen muazzam, maddesel yapısına rağmen evren, kendi kendine mevcut değildir!. Ancak, çok

uzak ve güçlü bir vasînin üvey evlâdıdır!. Daha da kötüsü, bu vasînin önemli bir uğraşı da değil, geçici bir gölgesidir.

Sonsuz enerji denizi, gizli iradenin tek yönü değildir. Çünkü, gizli irade, atomaltı parçalardan, maddenin her şekline, enerjiye, hayata ve bilince, kuantlardan kişinin beynine kadar herşeyin aslıdır.

Bohm’a göre bu, herşeyin sonu da değildir, belki de gerisinde hayâl bile edemeyeceğimiz başka düzenleyici katlar vardır. Yani varoluşun sonsuz basamakları...

Fizikçiler, uzayın, ışık ve birbirini kesen-içiçe geçen bir sürü elektromanyetik dalgalarla dolu olduğunu kabul etmektedirler. Daha önce de gördüğümüz gibi parçacıklar, aynı zamanda dalgalardır.

Bu da gördüğümüz her fiziki objenin ve herşeyin gerçekte girişim örnekleri olduğunu ispatlamaktadır. Bir gerçek ki, bu ifadeler tartışmasız holografik yapıyı anlatmaktadır.

Bir başka tespit de 1982 de fizikçi Alain Aspect tarafından yapılan deney sonucu elde edildi. Kalsiyum atomları lazerle ısıtılarak ikiz fotonlar elde edildi ve bu fotonların 6.5 metrelik bir boru içinde zıt yöne doğru hareket etmeleri ve özel filitrelerden geçerek iki polarizasyon analizörüne yönlendirilmesi sağlandı. Her filitrenin, bir analizörden diğerine yön değiştirtmesi, saniyenin on milyonda biri kadar süre aldı. Işığın, iki foton dizisini ayıran 13 m’lik boruyu geçmesi ise, saniyenin 30 milyonda biri kadar süre aldı. Buradan da fotonların, bilinen herhangi bir fiziksel yöntemle haberleşemeyeceği anlaşıldı.

Aspect, kuantum teorisinin de önerdiği gibi, her fotonun ikiziyle aynı polarizasyon açısını bildiğini buldu. Buradan çıkan iki sonuçtan biri Einstein’ın aksine, ışık hızından daha hızlı bir sürat olabileceği idi ki bunu kabul etmek zordu. İkincisi ise, yersiz olarak iki fotonun iletişimde bulunduğu idi.

İngliz fizikçi Paul Davis’e göre parçacıklar devamlı olarak birbirlerine geçme ve ayrılma durumlarında olduklarına göre, kuantum teorisinin yersizlik görüşü, doğanın genel özelliği idi. Bu bilgiler de Bohm’a büyük destek sağladı.

EVRENİMİZ, DERİNLERDEKİ BİR

GİZLİ İRADENİN SOLUK GÖLGESİ İSE, GERÇEĞİN ATKI VE ÇÖZGÜLERİ İÇİNDE

BAŞKA NELER GİZLİ ACABA?

134

Page 135:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Eğer evrenimiz, derinlerdeki bir gizli iradenin soluk gölgesi ise, gerçeğin atkı ve çözgüleri içinde başka neler gizlidir?

Bu günkü fizik anlayışımıza göre, evrenin her bölgesi, değişik dalga boylarının meydana getirdiği, farklı boyutlarda oluşmuştur. Her dalganın da bir enerjisi vardır.

Fizikçiler, bir dalganın sahip olacağı minumum enerjiyi hesapladıklarında, "uzaydaki, bir cm3`lük boşluk, evrendeki bilinen tüm maddenin enerjisinden daha çok enerjiye sahiptir" sonucuna varmışlardır.

Bazı fizikçilerin, bu hesapta bir yanlışlık olması gerektiği savına karşın; Bohm, bunun, gizli iradenin çok büyük ve saklı doğası hakkında küçük bir fikir verdiğini söyler. Bu fizikçileri de, okyanusta, yüzdüğü denizin farkında olmadan, içindeki meddelerle ilgilenen balıklara benzetir.

UZAYIMIZ…Algılamadığımız boyutlar, uzayımızdır!

BEŞİNCİ ELEMENTİMİZ

“UZAY”DIR!UZAY’DAN GELDİK, UZAY’A GİDERİZ;

VARABİLİRSEK!Hava yoktur uzayda!… Su da, yoktur!. Yerçekimi de! Karanlıktır uzay!… Soğuk!… Duygusuz!. “Can”lıdır uzay!… “Şuur”lu… “Dalga”lı!. Kuşatmıştır cehennemi; hiç kalır indinde cehennem!… Kucaklamıştır cenneti, sütüyle besler, hünerlerini seyreder!. Uzay kapsamlıdır… Varlığıyla var etmiştir insi cinni, melâikeyi… Seyreyler onlarda kendini… Havada, ateşte, toprakta, suda!. Bunlardan meydana gelen tüm varlıklarda… Varlığıyla “can”lı kılar hepsini!… Havayla yaşarız biz; suyla yaşarız; toprakla, ateşle yaşarız biz!. Beşinci elementimiz, uzaydır bizim!. Uzaydan geldik; uzaya gideriz, varabilirsek!.

“ESM”DIR UZAY!...

MAZHARI SIFATTIR UZAY!...HAYÂLDİR UZAY!

“Esmâ”dır uzay!. Mazharı sıfattır uzay!. Hayâldir uzay!.Sükûndur; barıştır; hoşgörüdür uzay!. Kozasız yaşayamazsın uzayda!. İçinde yok olup kozasız kalamazsın uzayda!. Gerçeğiyle yüzyüze gelemezsin uzayın… Çünkü sen, insanısın dünyanın!..

135

Page 136:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Çamurdan yaratıldın; toprakla gıdalandın, suyla beslendin, ateşle yaşıyorsun!. Yiyorsun, yeniliyorsun, bir fâsit daire içinde yaşamını sürdürüyorsun!. Sen ey beşinci element… Bilir misin kendini?.. Sudan, topraktan, havadan, ateşten öte benliğini? Uzay kökenliliğini!.Uzayın bölünmez parçalanmaz tekilliğini!.Sanırsın ki uzay bir havasız boşluktur… Karanlıktır… Cansız, şuursuz bir varlıktır! Oysa uzay, nefesi Rahman; saltanatı Subhan’dır!. Onunla vardır, boyutlar; onunla kâimdir dünyalar… Onunla dâimdir bitmez tükenmez yaşamlar!. Cennetin onunladır; kozan onunla!… Yemeğin onunladır, suyun onunla… Nefretin onadır, sevgin

onunla!.

KURTARIRSAN BEŞİNCİ ELEMENTİNİ DÖRDÜNÜN KAYDINDAN,

ALGILARSIN Kİ, HERŞEYİNDİR UZAY!

Kurtarırsan beşinci elementini dördünün kaydından; algılarsın ki, herşeyindir uzay!.. Dalgalarıyla kâim her şey…Dalgalarıyla açığa çıkmada… Dalgalarıyla seyretmede… Dalgalarıyla “ben” olup yaşamada yine kendinde!.

Ne biliriz biz kozalılar, uzayı!.. Suyu biliriz… Kâh, pınar olur kaynar, diplerden gelip açığa çıkar… Kâh, Gayzer olur, derinliklerden,

kızgın fişkırır yeryüzüne!. Kâh, akar yol boyuna hayat dağıtır, ırmak olup; kâh toplanır göl olur, canlı yetiştirip sular insanları… Bazen toplanır büyük büyük; deniz olur, okyanus olur; ötesinde nice bilmediklerimizi barındırır, ayrı dünyalar yaşatır… Bazen artezyenle açılmış kuyu olur, kovayla çıkıp yeryüzüne insanlara derman olur!.

Bazıları gidip okyanus ötelerine, görürler yaşarlar ayrı dünyaları; farkederler derin sular ötesindeki bambaşka değer ve yaşamları… Bazıları, kör, sağır, mukallit, köyünde-mahallesinde, derin suların ardındaki dünyalardan bîhaber…

Ayırır insanları başka dünyalardan, sular!.Toprak suyla evlendi, sen doğdun!. Bilmez misin anan topraktır, suydu baban!. Bedenin topraktır, içindeki su!.Yaşamın toprakladır, yeşerteni su!. Ya nasıl, topraktan ateş doğdu da, seni sağlıklı kodu!. Organlarında, damarlarında ısısıyla seni

korudu!. Beyninden tüm hücrelerine akıp, onları gene sahibine bildirdi!… Uzaya yayılıp beyninden, seni içyüzünle yüzleştirdi!.

Ak ateş kara ateş birbirini dengeler!… Sonunda, bakalım hangisi diğerini elemine eder! Hava!.. Dünyanın yaşamını koruyan nesne… Hücrelerin onunla yaşar, beynin onunla!.. Ateşin onunla yanar, suyun vardır onunla!. O sevdiğindir

duygulandığın; bazen de düşmanındır kaçtığın!. Tanımadığın, ya da tapındığın!. Toprak ondan meydana gelmiştir, ateş ondan; su ondan meydana gelmiştir, varlığın ondan!Toprağın toprağa gidecek; suyun havaya!. Ya sen nereye gideceksin, havan gidince havaya? Tenezzül etti hava oldu; tenezzül etti ateş oldu; tenezzül etti toprak oldu, su oldu; tenezzül etti “sen”

oldu; ya sen nereye gideceksin beşinci element?

136

Page 137:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Toprağı mı mekân tutacaksın, suyu mu; havayı mı mekân tutacaksın ateşi mi? Yoksa uzay mı mekânın olacak, mekânsızlıktır mekânım, diyerek!.

TEK’LİĞİ BİLMEYEN,

RASÛL’E KULAK VERMEYEN,KURÂN’A YÖNELMEYEN

“UZAY” NEDİR BİLESİ DEĞİL!Sen ey beşinci element… Sen ey maddeden doğma, beşinci boyut varı!… Bil ki, vatan sevgisi imandandır.. Gel dön vatanına!… Mekânsızlık otağına; DOST katına!… “Can”la canlanmış olarak… “Ruh”la, ruhlanmış olarak…Tanı kendini, aş bedeninini; seviyorsan özün olan “Ben”ini..Uzayı tanı, uzayı bil!. Uzaydır, Rahim; uzaydır Halîm; uzaydır Kerîm, uzaydır Azîm!. Yansıdı aynaya, uzay koydu, adını; yarattı mahlûkatı, “adı”yla ayrı koydu varlığını… Gel dostum, urûç eyle… Yaşamını mi’râc eyle… Salât eyle, selâm eyle; salât ile rahmet eyle!. Gayzer oldu Celâliyle, pınar oldu Cemâliyle; okyanustan Kemâliyle, ilmi irfân saçtı bize!.Değerlendirmezsek bu nimeti; aldığımız bu nefesi; dünyamızın tüm ziyeti, yarın hepten vebal bize!. Gelin canlar, “cân” olalım… Hak’ta, hâk olalım!. Varlığımızı uzaya salıp; deryada bir dalga olalım!. Sevelim, sevilelim; sevindirip, bölüşelim; yaşam O’nun içindir, her dem O’nunla seyredelim!. Kin tutma, ardından konuşma; hakkın olmayana el uzatma; yaban gözle bakıp ta, özünün-uzayın

gazâbını alma!. Beden sanma boyutunu; gökte sanma konutunu; “sen” mekânsız varlıksın, çıkar artık, poturunu! Rasûl gelmiş uzayından; haber verir Yâr’ından; dersin, bana dünya gerek, neyleyeyim ben o Yâr’ı … Bak dostum, bunca sözün kısası…Hep, gönüller BİR olası… Uzay bağı, HAK bahçesi!.Erenleri, gül goncası!. Sanma uzay gayrıdır!. Hak ayrıdır, Uzay gayrıdır!. Sen seni bilmezsen, HAK, zannında ayrıdır!. Bil ki sözün amacı… TEK’liği bilmeyen; RASÛL’e kulak vermeyen; Kurân‘a yönelmeyen, “uzay” nedir bilesi değil!.

“KOZMİK”(BOYUTSAL)

Esasen bizim kullanmakta olduğumuz “KOZMİK” kelimesi dahi günümüzdeki kullanım şekliyle, “BOYUTSALLIĞI” ifade içindir... Yoksa kastımız, bu kelimenin orijinalinden gelen “Evrene ait” anlamında olarak “mekân” ifade eder bir anlam değildir.

137

Page 138:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

KOZMİK IŞINIM ETKİLERİ(MELEKLERİN TASARRUFU)

(ASTROLOJİK ETKİLER)(Soru: İnsanların melekî boyut ile ilişkisi bir bölümüyle de “astrolojik tesirler” adı altında

gerçekleşirken, melekî boyutta meleklerin etkileşim sistemine nasıl yaklaşımda bulunabilir ve ona nasıl bir isim verebiliriz?...)

Meleki etkileri yalnızca astrolojik etkiler olarak değerlendirmek çok yetersizdir...İnsanın orijin varlığı, melekî boyut kökenlidir ve bu algılanan boyuta kadar olan tüm katmanlar

melekî boyutun eseridir.“İnsan” adıyla anılan melekî kökenli varlık, ayrıca “dış” diye kabul edilen boyutla da her an iletişim

hâlindedir ve ondan da etkilenmektedir ki, buna bugünkü dilde “astrolojik etkiler” ifadesi kullanılabilir...

(Soru: Astrolojik tesirlerin formasyonu YALNIZ âfâki midir?...)Evet...NOT: Geniş açıklama için E / Evren / Burçlar bölümüne bakınız.

138

Page 139:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“DALGALAR ÂLEMİNDE“ BİZİM BEŞ DUYUYLA TESBİT EDEBİLDİĞİMİZ

DALGALAR-IŞINLARFakat bizim değerlendirebileceğimiz şeyler de yok değil bu "dalgalar âleminde!" Gelin bizim bazılarını beş duyuyla tesbit edebildiğimiz dalgalar-ışınlar bütününün bir kısmına şöyle bir

göz atalım...İşte, 1.numarada, köpek kulağının değerlendirdiği dalgalar yer alıyor. 2.numarada insan kulağının değerlendirebildiği dalgalar var. 3.numarada ise kedi kulağının değerlendirebildikleri... Bundan sonra sırasıyla:4.Ultrasonik dalgalar, 5.Radyo dalgaları (L - uzun, M - orta, S - kısa dalgalar ki bunları ancak radyo dediğimiz bir çeşit

adaptörün vasıtasıyla değerlendirebiliyoruz). 6.Televizyon dalgaları ( VHF - UHF - SHF - EHF ki bu dalgaları da televizyon denen adaptörün

gözümüze adaptasyonu ile almaktayız).7.Radar dalgaları...8.Şerare dalgaları...9.Hareket dalgaları...10.Ve nihâyet gözümüzün degerlendirebildiği kırmızı-mor arası renk olarak tesbit edebildiğimiz

ışınlar...11.Morötesi ışınlar...12.Rontgen (X-Ray) ışınları...13.Kozmik ışınlar (dalga boyu santimetrenin 10.000.000.000.000'da birinden kısa).14.Herşeye rağmen tesbit edemediğimiz meçhul ışınlar...Yukarıda belirtilen, bilimin tesbit ettiği dalgalar ışınlar dışında daha pek çok dalgalar-ışınlar

bulunmaktadır ki, insanlık bunların yapımıza göre neye karşıt olduğunu bilememektedir.Ve insan duyularının kabalığı, kesitsel algılama araçlarıyla kayıtlılığı dolayısıyla, evrende mevcut

bulunan hadsiz hesapsız orandaki ışınsal yapıları, pek çok yerde ve pek çok zaman, idrâk edemediği için, inkâr etmekte, yok saymaktadır...

Halbuki bu doğru mudur?Görebilmek ile görememek arasındaki fark, ancak santimetrenin yüzbinde üçü kadar bir yer tutar... Şöyle ki, insan gözünün görmeye başladığı saha morötesi ışınların dalga boyunun başladığı

0,0004cm. ve görme işlemlerinin son bulduğu saha da kırmızı ışınların dalga boyunun başladığı 0.0007cm. lik sahadır...

Halbuki güneşten daha çok çeşitli ışınlar yayılmaktadır...İşte kırmızı ışınlardan ötede, dalga uzunluğu 0,0008cm'den başlayıp 0,032 cm'de biten ışınlardır... Kezâ bundan daha kısa olan bazı ışınlar dahi aynı usûlle film üzerine tesbit edilebilmektedir...Keza morötesinde dalgaboyu 0,0003 cm'den başlayıp 0,0001 cm'de son bulan ışınlar bulunmaktadır

ki, sadece fotoğraf plakasına tesbit edilmektedir... Keza bundan daha kısa olan ışınları dahi aynı usülle film üzerine tesbit edilebilmektedir.

139

Page 140:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evet, insan beşduyusunun ve tefekkür gücünün ve bunlarla meydana getirdiği araçların sayesinde yukarıda sayabildiğimiz kadar dalgaları yani ışınları bulabilmiştir. Ya bulamadıkları?..

Evet, insan denilen varlık elindeki algılama araçları nisbetinde, ancak, bu dalgaları ve bu dalgaların meydana getirdiği evreni, tesbit edebilmiştir. Ancak araçların kapasitesi değişik olsaydı. Meselâ göz sadece kırmızı ile morötesi arası ışınları değerlendirecek sûrette olmayıp da, röntgen dediğimiz X-Ray ışınlarını da değerlendirecek kapasitede olsaydı, bu günkü şekillerden ibaret bir dünyada ve böyle bir evren kavramında iddialı olmaya devam edebilecek miydi?...

Elbette ki kesinlikle hayır!.Ve eğer ki tüm dalgalara açık bir algılama aracımız olsaydı, belki de beynimiz âleme tek bir kütle

olarak bakacak ve bu zâviyeden değerlendirmelere gidecekti.

BEYİNPEKÇOK KOZMİK DALGALARI DEĞERLENDİREBİLECEK

KAPASİTEDE BİR YAPIDIR!Dünya üzerinde bilebildiğimiz kadarıyla yukarıda saydığımız dalgalar; bilemediğimiz kadarıyla da

bunun sayısız misli dalgalar her an çeşitli etkiler meydana getirmektedir.Hiç olmazsa en azından Güneş radyasyonunun dünya ve canlılar üzerinde pek çok tesirini artık

kesinlikle bilebilmekteyiz. Bundan kıyasla, sistem dışındaki tüm güneşlerin de sayısız tesirleri olduğu ortaya çıkar. Ayrıca bilimin henüz tesbit edemediği güneşin çok daha değişik tesirleri olduğu gibi, diğer yıldızların dahi pek çok değişik tesirleri sözkonusu olmaktadır. Madde kendi kanunları içerisinde yaşamını yürütürken, maddeler üzerindeki tesirleriyle kozmik ışınımda da kendi oluş prensipleri ve kanunları içersinde tesirlerini ortaya koymaktadırlar. Kâinatı meydana getiren yüce kudret ise, bize nisbetle her an, kendine nisbetle tek bir an içinde tüm varlıkta hükmünü icra etmektedir.

Gaz kütlesinden, enerjinin türlü dönüşümleriyle meydana gelen madde dünyamıza kadar olan bütün safhalar nasıl dalga hareketleriyse, dünya üzerinde meydana gelen tüm aksiyon ve olaylar dahi aynı biçimde dalga hareketleri sonucudur.

Bu takdirde, dalgaları değerlendirme merkezi olan beynin, sadece algılama araçlarıyla (beş duyu) kayıtlı bir değerlendirme merkezi olmayıp; belki de, kullanılabilmesine bağlı olmak kaydıyla, pek çok dalgaları değerlendirebilecek kapasitede, insanlığın bugünkü idrakının fevkinde bir yapı olduğu ortaya çıkar.

BURÇLAR

 Eskilerin “BURÇ” kelimesiyle adlandırdığı takımyıldızlar yaklaşık 500-600 milyon ile milyarı geçen sayılarda biraraya gelmiş güneş benzeri yıldızlardan oluşmuştur. Ve bunlar, Evrene, kendi yapılarına uygun bir biçimde çeşitli kozmik ışınlar yayarlar.

Bunların yaydıkları ışınlar ise Güneş çevresinde dönmekte olan dünyayı ve üzerindekileri, tüm sistemle birlikte sürekli bombardıman altında tutarlar.

 BURÇLAR, GERÇEKTE.

 MELEKÎ VARLIKLARDIR!Az önce dedik ki, taş, yıldız, hayvan gibi isimlerin ardında, Hakk’ın varlığından başka bir şey mevcut

değildir!. Bir yıldız ya da takımyıldız, ‘’ Burç ’’ dediğimiz sistemler dahi belirli mânâları ihtiva eden yoğunlaşmış kitleler.

Burçlar, meleki varlıklardır gerçekte...

140

Page 141:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Burçlar, orijini itibariyle “meleki boyut” olması hasebiyle, bu boyut itibariyle Cennet boyutunda tesirlerini icra ederler.

BURÇLARIN BEDENLERİ

SÜREKLİ DÖNÜŞÜR…RUHLARI İÇİN İSE

ÖLÜM YOKTUR! “Burçlar” dediğimiz sistemler sürekli dönüşüm hâlindedir, bedenleri itibariyle; ruhları ise esmâ kökenli

meleklerdir ve onlar için ölüm kavramı geçersizdir.

"BURÇLAR" HAKKINDA TASAVVUF EHLİNİN GÖRÜŞLERİ

Önce Tasavvufun en önde gelen simâlarından Muhyiddin A’râbî’nin âlemin ve burçların oluşu hakkındaki görüşlerini dinleyelim özetle; Fütuhatı Mekkîye isimli eserinden...

MUHYİDDİN A’RABİ DİYOR Kİ:“Hak Teâlâ, kendinde bir şey yok iken, mevcûdiyet sıfatıyla sıfatlanmıştır. Diyebilirim ki, Hak

Teâlâ, mevcûdiyetin ta kendisidir. Rasûlullâh sallullahu aleyhi ve sellem efendimiz:“Allah vardı ve onunla beraber hiçbir şey yoktu.”Buyurmuşlardı. Hak Teâlâ kendi nefsi ve hüviyeti yönünden bilinmez; bu bilinmezlik ve görünmezlik keyfiyetine

de “İLİM” denmiştir. Hak Teâlâ’nın evvelki şekli, buluta benzer bir duman şeklinde olmasıdır. Burada âlem, “Bâtın”

hükmüyle mevcuttu. Bâtınî hükümden ise âlemin zuhûru imkânsızdır. İşte bu ilk duman da Rahman’ın “Zâhir” adı olmuştur. Bu durumda kendi nefsini görerek ilmî ve

özel bir tecellî ile ruhî şekillerden birini seçmiştir. Bundan sonra Zâtıyla nefsine bakınca nefsini sayısız sıfatlarla muttasıf olarak buldu. İşte bu buluşu meydana getiren ilk bakış, İLİM’di.

İlimde mevcût olan bu sıfatlara da “mâkûlât” dendi. Aynı zamanda “Aklı Evvel” adını bu bakışı yapması hasebi ile aldı. Bu akıl, âlemlerin duman ve bulut içinde gizli olan sıfatlar olduğunu, bunun da kendi nefsi olduğunu seyreyledi. Ve bu sanki gölge olan aklın zâtından uzanan varlık, o tecellinin nûrundan oluştu.

Buna da “Levhi Mahfuz” veya “Zâti Tabiat” denildi. Bununla beraber bu boyutta bunun tümüne Hayat, İlim, İrade, Kelâm denildi.

Rükûnler boyutunda ateş-hava-su-toprak; cisimler âleminde sıcaklık, rutûbet, soğukluk, kuruluk; Canlılar düzeyinde de kan, safra, sevda, balgam denilir.

Bundan sonra “Akl-ı Evvel”, çehresini o dumana çevirerek, kendisinden neler kaldığını görmek istedi. Fakat bu sıfatların varlığının dışında hiçbir şey göremedi. İşte bütün âlemin sûret ve şekilleri bu zulmet ve gizlilik içinde bulunmaktadır. Hak Teâlâ’nın ARŞ’I da bu zulmet içindedir. Arşın etrafında da kürsü, felekler, cennetler, semâlar, rükûnler ve doğurucular vardır. Bu varlığın babası Akıldır, anası Nefs.

“Şunu da bil ki, Hak Teâlâ daha evvelce anlattığımız kürsü içinde şeffaf dairevî bir cisim yaratmıştır. Bunu da 12 eşit parçaya ayırmış ve bu parçalara BURÇLAR adını vermiştir.”

Bu burçlar toprak, su, hava, ateş gibi unsurlardan olup, tıpkı dünya ehlinin unsurlarına benzer.

141

Page 142:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Hak Teâlâ her bir burçta cennet ehlinden bir melâikeyi orada iskân ettirir. İşte bu burçlardan cennetlerde tekevvün edecek şeyler tekevvün eder. Değişiklikler ve karışıklıkların tümü bu burçların değişmesiyle ve kurulan düzenin bozulmasıyla olur.

Gerçek olarak âlemimizin öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. Böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır. Arşın esası 4 kaide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar.

Konaklar üçtür. Dünya, Berzah, Âhiret. Bu konaklardan her bir konağın dört menzili vardır. Bu konaklarda bunların hükmü geçer. Üç konağı dört menzile çarparsak 12 eder bu da 12 burca delâlet eder.

Şu anda bize cennet gibi gelen dünyamız, âhıret günü itibariyle ateşe döneceği için Berzah da bu dört menzilin hükmü altındadır. Cennet de bu dördün etkisindedir.

Bunlardan Koç, Aslan, Yay aynı mizaç ve mertebededir. Boğa, Başak ve Oğlak başka mertebede ve aynı mizaçtadır. İkizler, Terazi ve Kova başka mertebe ve aynı mizaçtadır.Nihâyet Yengeç, Akrep ve Balık başka mertebede ve aynı mizaçtadır. Bunlar dört hâkim vali

olarak bir menzilde bulunurlar. Dünyanınki ise Yengeç burcudur. Berzah âlemi ise Başak burcunun hüküm ve etkisi altındadır. Ayrıca bir de dünyanın ateşe

dönmesi durumunda sahibi Yengeç Burcu olmaktan çıkar ve Terazi burcunun hükmüne girer. Cehennem ateşine düşenlerin azâbı sona erdiğinde ise ikizler burcu dünyayı teslim almış olur.

Cenâb-ı Hak Teâlâ oniki burcun mümessili olan her bir melâikeye otuz ilim hazinesi vermiştir. Bu burçlardaki melâikeler kâinatta lüzumlu olan şeyleri bu ilim dolabı olan burçlardan olarak indirirler ve bir sene ile yüz sene arasında dünyada bırakırlar.

Cennet ve Cehennem ehline nezâret hakkı da bu 12 burca verilmiştir. Cennetteki hükümler hep bu 12 burçtan çıkar.

Cennetlerdeki meydana getirişlerden tutun da; yemek ve içmek, nikâh ve hareket, değişiklik ve şehvet gibi şeyler hepsi o hazinelerden inen 12 burcun temsilcileri eliyle ve Allah’ın izniyle olur. Adn cenneti hariç, diğer cennetleri bu 12 burcun mümessilleri bina etmişlerdir.

İnsanın âhıret neşeti, berzah neşeti gibidir. İnsanın bâtını, kendisine göre bir hayâldir.Mükevkep felek cennetin tabanı, atlas felekte cennetin semâsıdır. Hava, âlemin hayatıdır. Bu

nemli sıcak bir havadır. Hava içindeki nisbetler ve dereceler yükseldi mi buna ateş adı verilmiş olur. Hararet ve rutubet derecesi düştüğünde ise su adını almış olur. Havadan gayrı süratle değişecek bir şey yoktur.

En azâmetli burçlar da hava tabiatlı İkizler, Terazi ve Kova burçlarıdır.Dünya ve dünya semâsı içindeki aydan sonra ikinci semâda Merkür, üçüncü semâda Venüs,

dördüncü semâda Güneş, beşinci semâda Mars, altıncı semâda Jüpiter, yedinci semâda da Satürn vardır.

Bu gezegenlerin her biri meydana geldikten sonraki zaman içinde, burçlardaki hazineler bu gezegenlere melâikeler tarafından indirildiler ve bütün bu uydulardaki rükûnlere tesir etmeye başladılar.

Zaman, tümüyle izâfî bir şey olup gerçek varlığı yoktur. Güneşin görünmesiyle gündüz ve kaybolmasıyla gece olur ki bu izâfî hükümlerden aylar, mevsimler seneler doğar.

Allah her semâyı imâr edecek ruh âlemleri ve melâikeler yaratmıştır.

142

Page 143:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsanlardan evvel, Allah, yeryüzünde ateşten yaratılmış olan cinleri var kılmıştı.Dünyadan ayrıldıktan sonra, artık uyku diye bir şey yoktur. Çünkü kıyâmet günüdür.Mükevkep felek ateşe döndüğünde, bu feleğin içi Mukaar yâni sonsuz ateş derinliği

olduğundan “cehennem” adını almıştır.Sırat ise, arzımızın üstünden mükevkep felek doğrultusunda ve belirli bir yükseklikte cennet

surları dışındaki geniş ve çimenli alana doğru kurulur.Dünyada insan bir hayâldir.Bugün dünya evi denen bu yerler kıyâmet günü Cehennem evi hâline gelecektir.”Evet, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın getirdiği İslâm Dini’ni en iyi anlayanlardan biri olan

Muhyiddini A’rabî’den bu konuda size naklettiğimiz cümleler şimdilik bu kadar.İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ DİYOR Kİ:Zamanın Gavs-ı A’zâmı ve Kutbul Aktabı olarak bilinen büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf

İbrahim Hakkı Erzurumî de Burçlar ve tesirleri hakkında bakın neler demiş:“Zuhal (Satürn) yıldızın tabiatı gayet soğuk ve kurudur. Erkek olup, gündüze nisbet edilmiştir.

Nahsı ekber, denilmiştir. Buna bakmak gam ve keder getirir. Buna karşılık Zühre (Venüs) gezegenine bakmak da surûr ve safâ getirir demişlerdir. Zuhal yıldızına ahmaklık, cehâlet, korkaklık, cimrilik, kin, yalan, levm, tembellik ve geç anlama

gibi huylar izâfe edilmiştir. Bu yıldız rahimlere vâki olan nutfelere tâli olsa, bu yıldızın tabiatı ve vasıfları, Allahû Teâlâ’nın izni ile sirâyet edip, o cibiliyetle doğumdan sonra bu vasıfların meydana çıktığı tecrübe olunmuştur.

Zuhal, Çarşamba gecesine ve Cumartesi gününe hâkim bulunmuştur.”Bu gibi bilgileri her gezegen için anlatan İbrahim Hakkı Erzurumî bu arada çeşitli hadîslerde geçen

“beşyüz yıllık yol” tâbiri için de şu izahı yapmaktadır:“Heyeti İslâm’da göklerin ve yerlerin büyüklük ve uzaklıklarını beşer yüz yıllık yol ile târif

etmekten maksad, büyüklüklerinde mübalağadan kinayedir, yoksa bu esas ölçüleri değildir.”Bu şiirinde yıldızların olaylar üzerindeki tesirlerini şu satırlarla ifâde eder. İ. Hakkı Erzurumî:“Ve sonra Hakkı der, ilm-i felek sırrını ayân ettimOtuz beyt içinde Nahs ve Sa’d saatlerini beyân ettim.İki âlemde bir bildim müessir Zât-ı MevlâyıFakat sebeplere bağlanmış ednâyı hem alâyı.Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattırHangi yıldız hükmeder, ol dem nuhusat ya saadettir.”Dünya üzerindeki oluşumların sebeplerinin yıldızlar olduğunu, ancak bu sebepleri meydana getirenin

de Allahû Teâlâ olduğunu böylece tespit eden Erzurumî, Ayın tesirleri hakkında da özetle şunları söylemekte:

“Denizlerdeki med-cezir olaylarında ay baş müsebbibdir.Ayın ilk onbeş gününde sıcaklık ve rutubet çok olduğundan damarlar kan ile dolup insan ve

hayvan bedenleri kuvvet bulur. Dolunaydan sonra soğuk ve kuruluğun ağır basmasıyla ihtilâtı erba bedenin derinliklerinde

bulunmakla damarlarda kan azalıp, büyüme ve gelişme az olur; insan ve hayvan bedenleri zayıflar.

143

Page 144:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Arabî ayların ilk yarısında hastalanan kolay kurtulurken, ikinci yarıda hastalananlar güç sıhhat bulurlar.

Ayın ilk yarısında canlıların beyin dokuları ziyade olup, ikinci yarısında azalma olurMehtapda insan aya karşı uyusa veya çok otursa, bedenine gevşeklik ve tembellik gelip, baş

ağrısı ve nezle olabilir.Mehtapda hayvan eti kalsa az zamanda tadı ve kokusu değişir.İlk yarıda balıklar su yüzüne yakın olup yağlı ve güçlü iken, ikinci yarıda dibe kaçıp güçleri ve

yağları azalır.İlk yarıda haşerat yeryüzünde daha çoğalır ve yırtıcılar canlıları yemeye daha heveskâr olur.

İkinci yarıda bunun tersi olur.Ayın ilk yarısında dikilen ağaçlar çabuk büyür ve çok gelişir; ikinci yarıda ise dikilen ağaçlar

zayıf olur veya kurur.”Ayın çeşitli burçlarda doğuşunun hangi sahalarda getireceği faydalar hakkında da özetle şunları

söylemekte “MÂRİFETNAME” sahibi. Hakkı:“Ay; Koç burcunda doğduğunda her işe başlamayı güzel say; Boğada olduğunda evlen, ticaret yap, bina yap; İkizlerde doğduğunda gayrımenkul al, ilim oku; Yengeçte iken haberleşmeye değer ver, müshil kullan, seyahate çık; Aslanda iken ihtiyaçlarını, giderecek kişiye arzet, ziraat, tamir ve hacamat yap; Başakta iken yeni giy, dostlarla sohbet et ve ibâdete ağırlık ver; Terazide iken alış-veriş yap, sohbet eyle, Kur’ân dinle, devâlı nesneleri iç; Akrep burcunda iken, temizlen, arın, yalnızlığa çekil, sükût edip iç âlemine dön; Yay burcunda iken kan aldır, hamam ve traşı iyi say; Oğlak burcunda iken kuyu kaz, toprakla uğraş, alış-verişi iyi say; Kova burcuna geldiğinde vasıtalı olarak seyahate çık güzel yerleri gez; Balık burcunda iken de deniz seyahati iyidir, ortaklık ticareti iyi olur.”Mârifetnâme’de, gezegenlerin tesirinin hakikatı bahsinde beşinci nevî de özetle şöyle demektedir

İbrahim Hakkı Hazretleri:“Yıldızlar, meleklerin elinde mecbur ve muztardır. Melekler de Hak Teâlâ’nın emrinde boyun

eğerler, itâat ederler. Hepsi onun iradesi ile ve kudreti ile harekette ve hareketsizliktedir.Güneş sıcak ve kurudur. Ay soğuk ve rutûbetlidir. Yıldızlar bu keyfiyetleri ile âlemde

mutasarrıftır. Müneccim –astrolog- bu sözleri ile doğruyu söylemektedir. Ancak bütün işleri, yıldızlara bağlaması doğru değildir. Yıldızlar ancak Hak Teâlâ’nın izni ile bu tasarruflara yetmişlerdir. Yıldızlar ve tabiatların tesir ve tasarrufda rolleri vardır.

Oniki burçda oniki melek vardır... Yedi gezegen gece gündüz o burçların kapılarında dolaşıp hizmet ederler!”

Bu konuyu daha detaylı olarak anlatan İbrahim Hakkı, konuları geniş boyutlu görmek gerektiğini de belirterek tek bir bilimle çözülemeyeceğine işaret ederek şöyle der:

“Bu hakikatı bu şekilde idrâk etmek ne tıb ilmiyle, ne hikmeti tabiî ile ve ne de ahkâm-ı nücum-astroloji hükümleri-ile hâsıl olur. Ancak Nübüvvet ilmiyle bilinir!.”

144

Page 145:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Günün hangi saatlerinde hangi işlerin yapılmasının uygun olacağını dahi astrolojik tesirlere bağlı olarak açıklayan Erzurum’lu ibrahim Hakkı, bu konuda da şöyle der:

“Otuz beyt içinde nahs ve sa’d-menfi ve müsbet saatleri beyân ettim.İki âlemde bir bildim müessir Zât-ı Mevlâ’yıFakat sebeplere bağlamış ednâyı hem â’lâyıEğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattırHangi yıldız hükmeder ol dem nühuset ya saadettir.”Bu arada günün hangi saatine hangi yıldızın radyasyonu güçlüdür, bunun hesabının nasıl yapılacağını

öğreten beyitleri yazan Hakkı daha sonra şöyle der:“Saat zamanlarını bir bir yedi gezegene ver gel.Olduğun vakte hangi gezegen gelirse hâkim onu bilZuhaldir -satürn- nahsı ekber saati hem ağır olurmuşYeri yedinci felektir bina yap başlama hiç işMübârek müşteridir -Jüpiter- sa’di ekber saatini hoş bilBey ve şira, tezvic edip her şugle ol mail.Cihan Merihe -Mars- mahkûm olduğu saat hiç iş etme.Çünkü nahs-ı esgardır kan aldır kimseye gitme.Mübârek şems-güneş-hükmünde, taleb kıl cümle yârânı.Yeri dördüncü felektir ziyâret eyle sultanı Zühre –Venüs- sa’di esgardır o saat ictima eyle.Sohbet ve tatlı söz et güzel ses istimâ eyle.Nakş, et, hesab etmek olur mergubKamer –ay- sa’d oldu bu gökte o saatte sefer hoştur.Ticaret, şirket, haber ve mektub göndermek hoştur.Yedi seyyare ahkâmı bu tertib üzere kanundur.Gel ey Hak’kı bil o Hak’kı, cümle hüküm O’nundur.”Bedenin terkibi bahsinin ikinci fasıl, üçüncü nevi’nde ise Erzurum’lu İbrahim Hakkı Hazretleri şu

görüşü anlatır:“Allahû Teâlâ’nın kudreti ile, ulvî ecramın -planetlerin ve burçların- süflî cisimlerde -maddî

yapılarda- çeşit çeşit tesirleri daimî olduğundan, bütün halkın şekil, hâl, ahlâk ve tavrı henüz ana rahminde nutfe iken rast gelen baht ve tâli’leri tesirlerinden meydana gelmiştir.

Ana rahmine nutfe vâki olduğu saatte, baba ve ananın tâlileri hangi işte ise, o, nutfenin zâtına tesirle nakşıbend, yâni işlenmiş olur.

Meselâ saâdeti, şekâveti, anlayışlı, ahmak, bahil cömert, korkak, yiğit, sevgi, düşmanlık hırs kanâat, himmet ve alçaklık, fakirlik ve zenginlik, rahat ve rahatsızlık, yaşama ve yaşamama, ceml ve kemâl, kelâl ve melâl her ne hal üzere ise, o nutfenin zâtına tâli olur.

Çünkü o nutfe ceninin cisminin levh-i mahfûzdur. Levh-i mahfûz ise bu âlemin mazharı, aynasıdır.

O halde, saîd olan, o saadetini annesi karnında bulmuştur. Şakî olan da şekâvetini anası karnından almıştır.

Nitekim Habîb-i Ekrem (aleyhisselâm) hazretleri şöyle buyurmuştur:

145

Page 146:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Said o kimsedir ki, annesi karnında said olmuş; şakî o kimsedir ki, annesi karnında şakî olmuştur!.

Herkesin Tâli’nin tesirini remz ve işaret ile duyurmuştur.Halkın bütün şekil, sıfat ve mizaçları felekî vaziyetler gereğince rahîmlerde ayrı olunca, ecelî

müsemmaları da mizaçlarına göre orada muhtelif takdir olunmuştur.”Aslına sâdık kalarak günümüz Türkçesine “Mârifetnâme”yi kazandıran Bedir Kitabevi’nin basmış

olduğu nüshalarda nakletmiş olduğumuz bölümleri daha detaylı olarak okuyabilir inceleyebilirsiniz. Diğer kitabevleri ise maalesef bu bahislerin önemini anlayamadıklarından, günümüzde lüzumsuz sanarak bazı bölümleri, türkçeleştirdikleri metinlere almamışlardır.

Mevzûu daha fazla uzatmamak gayesiyle, Muhterem İmam Azîz bin Muhammed Nesefî hazretlerinin yazmış olduğu “Zübdetül Hakaik” adlı eserinden alıntılar yapmayacağım. Esasen gününün şartları içinde bu konuları açıklamaya çalışan bu değerli din âlimi “Mebde ve Meâd” adlı eserinde çok teferruatlı olarak çeşitli hususları açıklamış, burçların ve güneş sistemi içindeki yıldızların insanlar üzerindeki tesirlerini anlatmış, ölümötesine dair çeşitli hallerden sözetmiştir. Çok geniş olan bu eseri daha sonra “Zübdetül Hakaik” adlı eserinde de özetlemiştir. Arzu edenler günümüz Türkçesine çevrilmiş olan “Zübdetül Hakaik” adlı kitabı da tetkik edebilirler.

İnşâallah Muhyiddin A’rabî Hazretlerinin “Fütûhatı Mekkiye” adlı eseri de orijinaline sâdık kalınarak Türkçe’ye kazandırılabilse, bu takdirde görülecektir ki, henüz günümüz insanınca anlaşılamamış ve idrâk edilememiş pek çok gerçek geçmişte yaşamış çok değerli âlimlerimiz tarafından tespit edilmiş, ancak günün şartları dolayısıyla ilmî olarak izah edilememiştir.

SEYYARELERDEN HERBİRİ

KENDİ SEMÂSI DAHİLİNDE BİR ARZ(YERYÜZÜ) GİBİDİRLER VE ONLARDA DA

ALLAH’IN  BİR TAKIM MAHLÛKATI VARDIR!Şimdi de “EMRİ SEMÂDAN ARZA NÂZİL OLARAK TEDBÎR EDER” ayetideki, “TEDBÎR”in mânâsına gelelim.. Bakın Hamdi Yazır merhum “TEDBÎR”i nasıl açıklıyor:“TEDBÎR, bir işin arkasını görerek ona göre gereğini tâyin etmektir. Allah Teâlâ’nın tedbiri ise,

HİKMETİNE göre İRADE buyurmasıdır..Şu halde burada “EMÎR”, umurun tekili olarak “şein” mânâsınadır.Yani, DÜNYANIN İŞİNİ MELÂİKE GİBİ SEMÂVÎ ESBAB VE KUVAİLE YUKARIDAN AŞAĞIYA

İNDİRMEK SURETİYLE TEDBİR ve İDARE EDER..” (C.6; s:3859)Sanırım artık iş iyice şekillenmeye başladı...Bakın, “BÜTÜN YILDIZLAR EMRİYLE FAALİYETTELER”.. Peki ne iş yapıyorlar, görevleri ne? Boş yere, kuru kuruya gökte dönsünler, sadece süs olsunlar diye mi yaradilmış bu yıldızlar?“ALLAH YEDİ GÖĞÜ VE ARZDAN (YERYÜZÜ) DA BİR MİSLİNİ YARATMIŞ; EMİR (hüküm),

ARALARINDAN NÂZİL OLMAKTADIR” Âyetinin yorumunda bakın Hamdi YAZIR merhum ne diyor, “HAK DİNİ KUR’AN DİLİ” isimli en

kapsamlı ve değerli tefsirinde:

146

Page 147:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Bizim anlayabileceğimize göre, bunun zâhirde seyyarelerden her biri kendi semâsı dahilinde bir arz(yeryüzü) gibidirler; ve ONLARDA DA ALLAH’IN BİR TAKIM MAHLÛKATI VARDIR; demek oluyor!.” (c:7;s:5078)

“Esahhı akval olan bu ihtimale göre, Arzımızın seyyarelerle, seyyarelerin arzımızla bir mücaneseti, ve semâlarla da bir mümaseleti bulunduğu neticesi alınır..

Bundan da, arzımızın dahi bir seyyare ve seyyarelerin azçok arzımız gibi kendi âlemlerinde birer merkezi sıklet ve bazı mahlûkata mesken ve bazı eserlere menzil olan maddi ve laekalmeadin ve nebatı havi birer cirm oldukları sezilebilir...” (c:7;5081)

TAKIMYILDIZLARIN YAYDIĞI KOZMİK IŞINLAR

BİRBİRLERİNİ VE BU ARADA DÜNYAMIZI DA ETKİLEMEKTEDİR!

Her biri canlı ve bilinçli bir yapı olan, çeşitli "ALLAH" isimlerinin mânâlarını hâvi "BURÇLAR"ın, yani günümüz deyimiyle “takım yıldızların”, yaymış oldukları bir kısım kozmik ışınlar, sürekli olarak birbirlerini ve bu arada dünyamızı da etkilemektedir!

BURÇLARIN

BEYİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİBkz. B / Beyin / Beynimiz nasıl programlanıyor?

YILDIZLARDAN GELEN TESİRLER,

YALIN TESİRLERDİRBeyne gelen tesirler, beyne gelen tahrik unsurlarıdır... Gelen melekî tesirler belli konulara dönük tahrik

unsurudur.Yıldızlardan gelen tesirler de böyle, yalın tesirlerdir... Bir belirli fikir getirmiyor!. Fakat, geldiği

konumu itibariyle beynimizdeki hangi açılımlara hitâb ediyorsa, hangi açılımları etkiliyorsa ve açılımlarda bizde nasıl bir tabanı varsa, ona göre bizden bir davranış ortaya çıkıyor.

KOZMİK IŞINLAR,

UZAYIN BOYUTSAL KATMANLARINA AİT VARLIKLARIN YAYDIKLARI DALGALARDIR!

Esasen bizim kullanmakta olduğumuz "KOZMİK" kelimesi dahi günümüzdeki kullanım şekliyle, “BOYUTSALLIĞI” ifade içindir... Yoksa kastımız, bu kelimenin orijinalinden gelen "Evrene ait" anlamında olarak “mekân” ifade eder bir anlam değildir...

“Kozmik ışınlar” dediğimizde de işaret etmek istediğimiz mânâ, “uzaydan gelen ışınlar” olmayıp, “uzayın boyutsal katmanlarına ait varlıkların yaydıkları dalgalar”, yani “alt boyut katmanlarına ait ışınlar” anlamındadır.

Gerçekte, zamanın ve mekânın olmadığı bir âlemin içinde yaşamaktayız da, bunun bilincinde değiliz! Ve belki de şartlanmalarımız o kadar ağır basmakta ki; idrakımızın önünde olan bu gerçeği gene yapımız ve şartlanmalarımız sebebiyle inkâra kalkışmaktayız.

BURÇLAR,

147

Page 148:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

HAYVAN VE NEBATLARIN YAPILARI VE DAVRANIŞLARI ÜZERİNDE

BÜYÜK ÖLÇÜDE ETKİLİ OLMAKTADIR!İşte sadece güneş ve ay değil, güneş sistemindeki bütün gezegenler ve onların çevresinde bulunan

sizin "Burçlar" kelimesiyle bildiğiniz takım yıldızlar ve daha başkaları, her an henüz mâhiyetini bilemediğiniz güçte radyasyon ile dünya üzerindeki varlıkları etki altında tutmaktadır! Yâni, bunların yolladıkları kozmik ışınlar, gerek insanların, gerek hayvanların ve gerekse nebatların yapıları ve davranışları üzerinde büyük ölçüde etkili olmaktadır.

BÜTÜN YILDIZLAR DA

O’NUN EMRİNDEDİRLER…“VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR!”

Evrendeki tüm varlıklar, varedenin sayısız özelliklerinin âşikâre çıkmasına vesile olmak gayesiyle ve sanki o özelliklerin yoğunlaşması suretiyle oluşmuştur. Bir diğer ifade ile; tüm takım yıldızlar, yıldız birikimleri olan galaksiler hep vareden mutlak varlığın sayısız isimlerinin ve vasıflarının yoğunlaşmış halleridir gerçekte!. Ve bunların yaydıkları sayısız kozmik ışınım dahi kendilerini oluşturan mânâların tüm varlığa yayılmasından başka bir şey değildir.

İnsana bakıp, “bu, etten-kemikten ibaret basit bir hayvandır!. Ruhu yoktur!!! Ebedî bir hayatı yoktur!. Değişime girer ve tükenir!.” demek ne kadar ilkel ve dargörüşlü bir anlayış ise;

Galaksilere, takım yıldızlara, burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. “bunlar basit yıldızlardır. Doğar, ölürler. Canlılıkları yoktur, cansızdırlar!. lâf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!. Ne etki alırlar ne de etki verirler.” demek de o kadar ilkellik ve dargörüşlülüktür!.

“HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE, HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR ANCAK SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ” (İsrâ – 44)

Âyeti dahi onların canlılığına ve bir görev îfa etmekte olduğuna işaret etmektedir.Böylece olayı izah şartlarından mahrum olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden

sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.

Nahl sûresinin 16’ncı âyetinde;“YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR” denmektedir.Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!. Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü

bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.

“Onlar yıldızla yollarını bulurlar” şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.

Oysa yıldızların yaydığı kozmik ışınımlar, onların beyne ulaşması, ‘’hidâyet’’ dediğimiz olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!.

‘’Allah’ım beni doyuran sensin!’’ dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!.

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:

148

Page 149:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bedene nisbetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.

Nasıl ekmeğe suya havaya tapınılmıyorsa, böyle bir şey ilkellik ise, aynı şekilde yıldızlara tapınmak da o derece ilkelliktir!.

Varlıkta mutlak hüküm süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.Eğer biz aklımızı kullanır, kâinatın nasıl tümüyle bir mekanizma şeklinde işlediğini idrâk edebilirsek;

Allah’a karşı kulluk görevimizi çok daha geniş boyutlarda îfa etmiş oluruz!. Elimizden gelmiyorsa, muhakkak ki kişi kapasitesi dışında kalandan mesûl değildir!.

“GECEYİ VE GÜNDÜZÜ, GÜNEŞİ VE AYI SİZLERE TESHİR BUYURDU. BÜTÜN YILDIZLAR DA O’NUN EMRİNDEDİRLER!. ELBETTE BUNDA AKLI OLAN KAVİM İÇİN, İBRETLER VARDIR (Nahl – 12)

Allah, yeryüzünde “Halife” olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik fabrikayı, yâni kâinatı yarattı!. Sonra onun içinde, kudretiyle insanı yarattı ve nihâyet onu kendine ayna kıldı!. Tâ ki sayısız özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!.

“Allahû Teâlâ yaratıklarını karanlık içerisinde yarattı ve sonra onlara NÛRUNDAN SAÇTI. O NURDAN KİME İSABET EDERSE HİDÂYET BULUR. Ve her kime isabet etmezse dalâlette kalır”. (Tırmizî)

“VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR” (Nahl – 16)Bu anlayışla eğer araştırırsak, bu hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.Evet, “Yıldızla hidâyet bulurlar”. Kimler?. Hidâyet bulanların tümü!.Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı hiçbir hüküm yok!. Oysa, maalesef bu yönünden haberdar olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar

kapsamlar içinde mütalâa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; “Çölde yollarını kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” şeklinde bir mânâ ile sınırlanmıştır!.

Evet... Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır!. Dilediğine hidâyet eder, dilediğini dalâlette bırakır!. Dilediğine nûrunu isabet ettirir, hidâyet denilen çalışma o yönde, onu çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isabet ettirmez!.

Diğer taraftan “YILDIZLAR DA ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR!” şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler yapmak üzere varedildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.

Ancak bütün bunları değerlendirebilmek için “AKLI OLANLARDAN” olmak lâzımdır. Ki, geniş boyutlarda konuyu ihâta edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavrasın ve Allahû Teâlâ’nın azâmetine birazcık olsun yaklaşabilsin!.

BERZAH ÂLEMİ,

CEHENNEM VE CENNETLER DAHİ BURÇLARIN HÜKMÜ  ALTINDADIR!

Dünya yaşamı ve tüm insanlar, ilâhî takdir ve tedbir gereği, tamamiyle burçların ve onlardaki güçleri ulaştıran meleklerin hükmü altında olduğu gibi; Berzah âleminde olanlar, yâni ölümü tadıp fizik bedeni

149

Page 150:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

terkettikten sonra kıyâmete kadar olan devrede yaşamını sürdüren tüm insanlar ve Cennetler ile Cehennem dahi bu burçlardan gelen tesirlerin hükmü altındadır!.

KOZMİK VARLIKLAR

Kezâ “KOZMİK VARLIKLAR” dediğimizde de anlatmak istediğimiz “varlıklar”, bugün “UZAYLILAR” dedikleri ve öyle sandıkları “uzaylı varlıklar” değil; bizim boyutumuzun dışındaki boyutların katmanlarında yaşayan ve dinde “melek” diye isimlenmiş bulunan sayısını Allah’ın bildiği varlıklardır.

150

Page 151:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

BEDENİMİZDEN GEÇMEKTE OLAN RÖNTGEN IŞINLARINI

(X-RAY IŞINLARINI) KUR’ÂN NASIL AÇIKLIYOR?

Şimdi gelin bu RÖNTGEN yani x-ray IŞINLARI üzerinde duralım biraz...Hepimizin de bildiği gibi, Röntgen ışınları bizim bedenimizden geçmekte bir film üzerine

vücudumuzun çeşitli organlarına ait tesbitler yapabilmektedir... Hattâ bu geçiş sırasında, tıbbın da bildiği gibi, çeşitli hücrelerde ve organlarda bir kısım tahribat dahi

meydana getirmektedir! Ve bu yüzden de hamile kadınların alt bölümü ile yeni doğan çocuklara röntgen çektirilmemesi tavsiye edilmektedir.

Oysa biz bedenimizden geçen ve hattâ bize zarar veren bu RÖNTGEN IŞINLARININ vücudumuzdan geçişinden tamamen habersiz bulunuyoruz! Ki bu ışınların dalgaboyu yaklaşık olarak santimetrenin 100 milyonda biri kadardır...

Peki şimdi sorarız:İnsan, Röntgen ışınlarının dahi varlığını ve vücudundan geçtiğini beş duyusuyla tesbit

edemezken, acaba nasıl olur da daha yüksek frekanslı dalgaların varlığını inkâr eder? Yahut böyle birşey olmaz, der?

VE DAHİ, BİLEMEDİĞİ FREKANSTAKİ O DALGALARIN MÂHİYETİNİ İNKÂR MÂNÂSINA GELEN, YAPISININ BU ÇEŞİT DALGALARDAN MEYDANA GELDİĞİ AÇIKLANAN BİR TAKIM YARADILMIŞLARI İNKÂR EDER?

Evet şimdi hemen meseleyi konumuza bağlayalım:İslâm kaynaklarında "CİN" adıyla açıklanan; halk arasında ise "RUH", "PERİ", "DEV" diye anılan

varlığın yapısı; İslâm Dini’nin mukaddes kitabı Kur`ân-ı Kerim`de:"Min MEÂRİCİN min NAR" yani dumansız ateş; yâni IŞINLARDAN, yâni DALGALARDAN (55-

15)...ve... "Min NÂR is SEMÛM" yani EN İNCE ve HASSAS MESÂMATA (gözeneklere) NÜFUZ EDİCİ ve

ZEHİRLEYİCİ ATEŞ yâni DALGA-IŞIN (15-27) anlamına gelen âyetlerle izah edilmiştir...(1)(1)Bakınız: Hak Dini Kur'ân Dili, cild: 4 sayfa: 3095."DUMANSIZ" "ZEHİRLEYİCİ""TÜM GÖZENEKLERE NÜFÛZ EDİCİ"diye belirtilen "ATEŞ", elbetteki bugün hepimizin bildiği "IŞIN" yani "dalga yapı"dan başka birşey

değildir!İşte 1400 yıl öncesinin diliyle, "CİN" denilen varlıkların yapısını meydana getiren "dalga yapı",

"Dumansız, zehirleyici, en ince gözeneklere nüfuz edici ATEŞ" olarak târif edilmiştir..."IŞINLARIN" yani "dalga canlıların", bundan 1400 sene evvel "dumansız, zehirleyici ve tüm

gözeneklere nüfuz edici ATEŞ" olarak anlatılması, bize göre KUR`ÂN-I KERİM'in en önde gelen MÛCİZELERİNDEN birisidir.

İşte bu târiften anlaşıldığına göre, "CİN" adı verilen yaratıkların yapısı; "EN İNCE MESÂMATA YANİ MADDEYE NÜFÛZ EDİCİ ÖZELLİĞE SAHİP OLAN DUMANSIZ

ATEŞTEN YANİ BUGÜNKÜ DİLDE KULLANILDIĞI ŞEKLİYLE DALGADAN (wawe)"

151

Page 152:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

meydana gelmiştir.Ancak bu gerçek, 1400 yıl öncesinde, Kur`ân-ı Kerim'de, o günün anlayış seviyesi nazarı itibare

alınarak "BİZ CİNLERİ FİLANCA IŞINLARDAN YARATTIK", şeklinde açıklanmamış; benzetme yollu bir ifadeyle "dumansız ateş", "en ince mesâmata nüfuz edici ve zehirleyici ateş" diye târif edilerek; insanların anlayışına; ilimlerinin bu konuyu anlayacak bir seviyeye gelmesine bırakılmıştır...

Nitekim o günlerden bu yana geçen yaklaşık olarak 1400 sene sonunda, bilim bir anda muazzam bir hamle yaparak gelişme göstermiş; ışınların varlığını evrenin yapısını kısmen de olsa tesbit edebilmiş; bundan sonra da bu âyetlerin işaret etmek istediği gerçek, din ile ilmi bağdaştırabilen kişiler tarafından ortaya çıkartılabilmiştir...

BURÇLAR İLMİ ASTROLOJİ

ASTROLOJİ, “GAYB”I BİLMEK DEĞİLDİR!

Peki bu, gaybı bilmeyi iddia etmek, ya da gaybı bilmek değil midir?..Siz şâyet bir otomobil fabrikasının çıkardığı modelleri ve bu modellerin özelliklerini, bunların teknik

niteliklerini, motor devrini, turunu, sair inceliklerini kataloglardan öğrenmişseniz; ve sonra da biri gelip falanca şu marka ve model bir araba almış derse; sonra da siz o arabanın özelliklerini sayarsanız bu gaybı bilmek midir?.

Asla!.Demek istediğim şudur; şâyet bir planetin hangi burçta iken ne tür özellikler oluşturduğunu bilgi ya da

tecrübe yollu öğrenmişseniz, genel hatları itibariyle bir insanın da bir çok yönlerini, onu görmeden tanıyabilirsiniz. Bu, asla gaybı bilmek olmayıp; ilâhî düzen içindeki ilimlerden bir ilimdir.

Astroloji, kehânet değildir!. Planetlerin açıları, geçmişte yaşanmış tecrübeler ışığında, yorumlayabilenlerine enteresan bilgiler

verebilir. Meselâ, bir depremi oluşturabilecek 7 Eylül 21.30; veya 16 Eylül 15.30 tarihlerindeki açılar sert ve

tehlikeli olarak nitelendirilebilir… Ama o sert açı nereyi vurur; ya da şiddeti nedir konusunda fikir vermek mümkün değildir! Ayrıca bu anlardaki etkileşimin sonuçlarının, aynı anda değil; takip eden birkaç gün içinde açığa çıkacağı da göz ardı edilmemelidir.

Şu gerçek fark edilmelidir ki; düz tepsi dünya üzerinde yaşayan insanlar değiliz; ve evren bizim için, çevremizde dönmüyor!

Evrensel bir sistem ve mekanizma yaratılmış; biz de o mekanizmaya (“Sünnetullah”a) tâbi olarak yaşıyoruz!.

ASTROLOJİ, İLÂHİ DÜZEN’İN NASIL İŞLEDİĞİNİ,

İNSANLIĞIN OLUŞ DÜZENİ VE SİSTEMİNİ GÖSTEREN ‘’İLİM’’DİR!

Bağlantı kesildiği anda Cem, düşünmeye başladı kendi kendine...

152

Page 153:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Herkes gibi, "yıldız falı" der geçerdi burçlarla ilgili konulara... O güne kadar hiç düşünmemişti "yıldız falı" denilen şeyin gerçekte bütün insanlığa yön veren bir bilim dalı olduğunu!. Ya diğer varlıklar?.

Oysa Elf'in anlattıklarına göre, insanlık dünyası ile ilgili pek çok çözülemeyen problemin temelinde "astroloji" yatıyordu...

"Burçlar ilmi", Elf'in anlattıklarına göre, insanın âdeta tüm yaşamına yön veren bir mekanizma oluyordu!. Halbuki az öncesine kadar, bu konuda câhil diğer insanlar gibi, kendisi de böyle bir ilim dalı olduğunu bile bilmiyor, konuyu hiç ciddiye almıyordu.

Artık şu "burçlar ilmini" iyice anlamak gerekti...Neyse geçen geçmişti... Şimdi yapılacak iş, hiç olmazsa ânını değerlendirebilmekti...Hemen kitaplarına gömülüp, bu konuda araştırma yapmak zorunluluğundaydı...ELF'in vermiş olduğu bu son bilgiler gerçekten şaşırtmıştı Cem'i bir defa daha!. Zaten her bir

buluşmaları onun düşünce dünyasını karmakarışık ediyordu ya!. Ama bu defakiler!.Astrolojiyi, herkes gibi sadece bir "yıldız falı" zannetmekteydi o ana kadar Cem!.Oysa, Elf'in anlattıklarına göre, bugünkü deyimiyle astroloji, ya da eski deyimiyle "Burçlar ilmi"

tamamıyla ve kesin olarak bir bilim dalı olmalıydı!.İnsanların beyinleri, çeşitli takımyıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlandığına göre, âdeta

insanların "KADER"lerini düzenleyen bir bilim dalı olmalıydı!.

 "YILDIZLARA TAPINMA" DEVRİ NE ZAMAN VE NASIL AÇILDI?

BUNA MUKABİL NEBİLER İNSANLARA NEYİ İDRAK ETTİRMEYE ÇALIŞTILAR?

Burçlar olarak nitelendirilen takımyıldızlar eskiçağda Babil’liler tarafından tespit edilmiş ve tasnife sokulmuştur. 12 Burç olarak tasnif edilen takımyıldızların bu durumuna ait bilgi bazı kaynaklarda o çağda yaşadığı ileri sürülen İdris Nebi’nin mucizesi olarak da belirtilmiş ve bu ilmin kaynağının adı geçen Zât olduğu öne sürülmüştür.

Daha sonra bu ilim Yunan’lılara, Mısır’lılara ve İslâm âlemine intikal etmiştir. “Burçlar” denilince akla gelen, dünya ve üzerindekileri etkileyen 12 büyük takımyıldızdan söz edilir. Bunlar sırasıyla şöyledir:

Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık.Eski inanışa göre yeryüzündeki olayları “burçlar” adı verilen kümelerdeki yıldızlar meydana getirirdi.

Güneş sistemindeki gezegenlerde bu kümelerdeki yıldızlarla birlikte insan kaderi üzerinde rol oynardı. İnsanların bu iddiaları kuvvetlendirecek bazı delillerde elde etmesi üzerine artık “YILDIZLARA TAPINMA” devri açılmış oldu. Bu devirlerde insanlar sanıyorlardı ki, her burç birer ilâh ve insanlar hakkındaki hükümler onlardan çıkıyor. Böylece de tarihte yıldızda oturan tanrılı inanç sistemi doğdu.

Buna karşılık, gelen çeşitli Nebiler ise âlemde bütün varlıklar üzerinde hâkim ve mutasarrıf olan tek ALLAH esasını insanlara idrak ettirmeye çaba sarfettiler.

"BURÇLAR İLMİ" DENİLEN "SİSTEM"İ AÇIKLAYAN İBRAHİM NEBİ

ULAŞTIĞI GERÇEĞİ

153

Page 154:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

(BURÇLARIN TANRI OLAMAYACAĞI GERÇEĞİNİ)NASIL DİLE GETİRDİ?

Bize ulaşan bilgilere göre...İDRİS Nebi, görev süreci içinde, insanlara, yeryüzünde olup-bitenler üzerinde gök cisimlerinin

tesirlerinden bahsetmiş; yani “BURÇLAR İLMİNİ” açıklamıştı... Ancak, kendisi bu açıklamayı yaparken, elbette ki bütün bu güçlerin idaresinin de Allah'ın ilim, irade

ve kudretiyle meydana geldiğini bildiriyordu..."ASTROLOJİ" yani eskilerin deyişiyle "BURÇLAR İLMİ" denilen sistem, İDRİS aleyhisselâm

tarafından açıklandıktan sonra; derin düşünce yeteneğinden mahrum insanlar olayın kökündeki ve sistemdeki ana güçten perdelenerek; tesirlerini kesinlikle tespit ettikleri "BURÇLAR" ilmine sarılıp, her şeyin yaratıcısı ana kudret olarak yıldızları kabullendiler!..

Bu yanlış tespit, daha sonraları, dar görüşlü insanların, bu gök cisimlerini "TANRILIK TAHTINA" oturtmalarına; ve böylece birer tanrı kabul ettikleri gezegen ve burçlara tapınmaya kadar uzandı!..

Esasen her Nebinin getirdikleri, o toplum içindeki dargörüşlüler tarafından zaman içinde saptırılmış, sistem içindeki doğruluk noktasından kaydırılarak; lokalize doğruluk veya yerel doğruluk noktasına oturtulmak suretiyle deforme edilmiştir..

İşte, "BURÇLAR İLMİ"nin (astroloji) konusunu oluşturan "ALLAH'ın varediş sistemi içindeki bu mekanizma"nın yanlış kavranılması sonucu; gök cisimleri, toplumlar tarafından tanrılaştırılmaya başlanınca, bu kavramlar adına putlar yapılmaya başlanmış ve nihayet ayın, güneşin, yıldızların birer tanrı oldukları ve bunlara tapınılması görüşü o devir toplumlarına yerleştirilmiştir..

Böyle bir akış içinde iken insanlar, bu defa İBRAHİM Nebî gerçekçi düşünce yoluyla bu yıldızların, ayın, güneşin tanrı olduğu yolundaki iddiaların üzerinde derin düşünceye girmiş ve bunların tanrı olamayacağı gerçeğine ulaşmıştır..

Bu eriştiği gerçek neticesinde de hâlini şöyle dile getirmiştir:-İnni veccehtu vechiye lilleziy fatIres semâvati vel ardı HANİFen ve ma ene minel müşrikin!.. ( 6-

79 )-VECHİMİ O VECHE DÖNDÜRDÜM Kİ, YERYÜZÜNÜN VE GÖKTEKİLERİN HEPSİNİN

FÂTIR’IDIR!..  HANÎF OLARAK... ŞİRK EHLİNDEN DEĞİLİM!.

TAKIMYILDIZLARIN TESİRLERİ DAHİ İLÂHİ İRADE İÇİNDE

KUDRETİ İLÂHİ İLE MEYDANA GELMEKTEDİR!Astroloji yıldız falı mıdır, yoksa bir gerçek ilim mi?..Bize sorarsanız…İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi, Astroloji ilminde mevcuttur. Nitekim Muhyiddin A’râbî de bu yüzden

burçların tesirleri hakkında:“Dünyada ve cennetlerde oluşan her şey burçların tesirleriyle meydana gelir” ifadesiyle konuya

işaret etmiştir.Bu tesirleri farkedip, ancak genel nizamı ilâhî içindeki yerini değerlendiremeyen insanlar geçmişte

ancak Ay’a, Güneş’e ve diğer yıldızlara tapınma durumuna girdikleri için, daha sonraki devrelerde bu konu kapatılmaya gidilmiştir.

154

Page 155:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Oysa... İlâhî düzen içinde yağmurun rüzgârın, yenen yemeğin yeri ne ise, bu takımyıldızların ve onların ışınımlarının yeri de odur!. Her biri ne görev için varedilmiş ise, o görevi yerine getirmektedirler. Onların bu tesirleri dahi ilâhî irade içinde kudreti ilâhî ile meydana gelmektedir.

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz su, belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye bunlara

tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!. Halbuki, bu gerçeğe rağmen dünya üzerinde bugün güneşin oğluna tapıp, bayrak edinenler mevcuttur.

‘’Allah’ım beni doyuran sensin!’’ dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!.

Bedene nisbetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.

Varlıkta mutlak hüküm süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.

KAZA VE KADER’İN “SİSTEM”DEKİ İŞLEYİŞ ŞEKLİ

ASTROLOJİ İLMİYLE ANLAŞILABİLİR ANCAK!Kaza ve kader konusunu elbetteki bir sistem şeklinde anlatabilmek mümkün değildir; bunun

sistemdeki işleyiş şekli, “Astroloji İlmi”yle yani eski ifadesiyle “Burçlar İlmi”yle son derece yakında ilgilidir. Esasen astroloji insanın yapısıyla iç içedir veya insanın yapısına temel teşkil eden bir daldır.

Bilim mi değil mi??? Ben bunun tartışmasına girmiyorum… Çünkü buna bilim değil diyenler, taş devrindeyken uçaktan

bahsedenleri hayalcilikle suçlayanlar gibi kalıyor. Dolayısıyle bunun bilim olduğunu, eğer önümüzdeki asır içinde insanlık evrenin bir üst boyutunu teşkil

eden mikrodalga âlemi değerlendirebilecek duruma gelirse tesbit edebilecektir.Kader konusunun kuvveden fiile çıkıp yani kader konusundaki nazari bilgilerin tatbiki bir biçimde

anlaşılır hale gelmesi astroloji ilmiyle ancak anlaşılabilir olmaktadır.

ALLAHÛ TEÂLÂ’NIN KADERİ, “HER AN” NASIL UYGULANMADA?

Hemen burada şu mânâya gelen hadîs-i şerîfi hatırlatalım:Enes radıyallahu anh naklediyor:Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:-Cenâb-ı Hakk bir kazasını yerine getireceği zaman o kulun aklını başından alır, o kul bu halde

o işi işler; sonra o kulun aklını iade eder de bu defa o kul pişman olup, ben bu işi nasıl yaptım der. (Deylemî)

Evet, KADER nasıl hükmünü yerine getirir, önce onu görelim;Normal akıllı bir insan.. Ama ne çare ki kaderin hükmü geldi çattı. Mars, Güneşinin üzerinden

geçerken, Ay da yükselen burcundaki bir planetin üzerine düştü. İşte o anda ne olduysa oldu, son derece sudan bir sebeple karşısındaki kişiye karşı içinde âniden bir şiddet uyandı ve çekip bıçağını saplamaya başladı!. Aklı başına geldiği zaman ise karşısındaki 12 yerinden bıçaklanarak ölmüştü!.

155

Page 156:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Sonra şöyle konuştu: “Bir anda aklım başımdan gitti, vurdum vurdum... Aklım başıma geldiğinde ise iş işten geçmişti!.”

İşte sık sık gazetelerde gördüğünüz bu satırlar bilinçsiz olarak anlatılan “kader” hükmünden başka bir şey değildir!.

Nitekim yukarıda nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîf de bu söylediklerimizi aynen teyîd etmektedir. Böyle olunca, biz kimseyi suçlamayacak mıyız?. Bu sorunun cevabını ileride “kadere iman” bölümünde vermeye çalışacağız.

Şimdi sadece olayın geliş şekline bakalım;Evet Allahû Teâlâ’nın kaderi nasıl yerine gelir?. Daha doğrusu her an nasıl uygulanmada?.Beyinlerimiz her an burçlardan gelen sayısız kozmik ışınların bombardımanı altında!. Bu ışınım,

beyinlerimizin ilk açılışı kadarki kapasitesiyle her an alınıp değerlendirilmede. Bu gelen ışınım, sürekli olarak değişen açılar ve değişen güçlerle beynimizde çeşitli planetlerin etkisiyle açılmış devreleri etkiliyorlar.

Meselâ ilk açılımdaki Mars devresi, bir zaman Jüpiter’in yansıttığı ışınımı alırken, bir süre sonra Satürn’ün yansıttığı, bir süre sonra Güneş’in yansıttığı ışınımı alıyor. Ya da ilk açılım ile ay; sürekli üzerinden geçen çeşitli planetlerin yansıttıkları tesirleri almada; ve gene süratli devriyle çeşitli ilk açılım devrelerini etkilemede.

Böylece bizler sürekli olarak hâlden hâle girmekteyiz.Bazı kişilerin ilk programlanışları çok sert olur ve bunlar beyin yapıları itibariyle çok hassas olarak

aramızda yaşarlar. En ufak bir etki alımında hemen duygulanırlar, daima meseleleri olduğundan çok büyük olarak görüp değişik hâllere girerler.

Bazıları da son derece ağırkanlı, zor değişen tiplerdir. Gene bazıları dışa dönük, atak, girgin; bazıları da içe dönük, pasif, ilk hareketi hep karşılarından bekleyen tiplerdir.

Bazılarının iç dünyalarında çok büyük hareketler olup bunları bir türlü dışa vuramazlar; bazıları da aksine, çok konuşkan hareketli, etkileyici tiplerdir ama iç dünyaları dışı yeterli oranda besleyebilecek kapasiteye sahip değildir. Çoğunlukla bundan dolayı içdünyalarında pişmanlıklar duyagelirler.

Kısacası insanların bütün huyları, karakterleri, mizaçları tamamiyle beyinlerinin ilk açılımında aldıkları açılımlar, programlanma istikametinde oluşur. Ve bu ilk tesirlerde ne kapasitede bir açılım ve yönlenmeye nâil olmuşlarsa, artık yaşamlarında da o istikamette bir çalışma içine girerler. Ama bu gene de nasıl başladılarsa öyle bitecektir, demek değildir. Zîra, ilk açılımdan sonra, bir vesile ile o kişi şâyet zikre başlar ise, bu defa beyninde yeni açılımlar oluşacağı için, huylarında, davranışlarında bazı değişiklikler olmaya başlar.

Ancak bu değişiklikler, daha ziyade kişinin “istidat” yönüyle alâkalı olan, doğum günleri ile ilgili olarak aldığı tesirlerde daha çabuk görülür. Kişinin “kâbiliyet”iyle alâkalı, doğum saatiyle ilgili devrelerde ise, değişim çok daha yavaş olarak meydana gelir.

Daha önceden de belirtmiş olduğumuz gibi, 120. Günde alınan tesirlerle ilgili hususlarda ise, yani kişideki “A’yân-ı sâbite”de ise asla değişiklik olmamaktadır!.

“Said ana karnında saiddir; şakî ana karnında şakîdir”.Yâni Cennete gitmesine yol açacak ekstra antiçekim dalgalarını üretme ihsanına beyin daha 120.

Günde nâil olmuştur. Ya da maâlesef hayır!.Muhakkak ki Allah dilediğini yapmadadır!. Ve trilyonlarla güneşin içinde yüzdüğü evreni vareden güce

sual sorulmaz yaptığından!.

ASTROLOJİ,

156

Page 157:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İNSANIN YAPISINI TANIMASI İÇİN ÖNEMLİDİRAstrolojinin Din içindeki yeri, KADER konusuyla yakın alâkası dolayısı ile bu hususlara oldukça önemli

yer verdik. Astroloji, insanın yapısını tanıması için günümüzde oldukça önemlidir. Geleceğe dönük hükümler çıkartmak, falcılıkta bulunmak yönüyle ise bâtıl!.. Zira bu hususta öylesine çok geniş kompozisyonlar söz konusudur ki, bilgisayarlarla bile işin içinden

çıkmak mümkün değildir.Gazalî Hazretlerinin “İhyâ-u Ulûmi'd Dîn” adlı eserinde, Ashabın âlimlerinden olarak bilinen İbni

Abbas radiyallahu anh'ın şöyle dediği yazılıdır:“O Allah ki yedi semâ yaratmış, arz’dan da onların bir mislini; ARALARINDAN emir inip

duruyor!.” (Talâk 12) Âyet-i Celîlesinin tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız. Bir başka nakilde de: “Beni tekfir

ederdiniz!..”Gene aynı yerde Resûlü Ekrem'in çok yakınındakilerden biri olan Ebû Hureyre radiyallahu anh şöyle

dediği kayıtlıdır:“Rasûlullah efendimizden iki kab ilim aldım, birini dağıttım. Eğer diğerinin ağzını açsam, bu

kelleyi uçururdunuz!..”Ashabtan önde gelen ve âlim sayılan bu zâtların anlayışsızlar tarafından “tekfir” edilmesine, ya da

boğazının kesilmesine kadar yol açacak “SIRLAR” acaba nelerdir?..Şunu kesinlikle bilelim ki...Din bugün çoğunluğun sandığı gibi yüzeysel emirler-yasaklar bütünü değildir!..Din’de öyle “SIRLAR” vardır ki, bunlara muttalî olan bir kişinin bütün hayatı değerlendiriş şekli mutlaka

değişir!.. Ve bunlar ancak yüksek tefekkür gücüne sahip olarak yaratılmış beyinlere has ilimlerdir!..Öyle ise, bizler de artık beyinlerimizi çalıştırıp, 5 duyuyla kayıtlı mahlûklar olarak yaşama

seviyesinden; Allahu Teâlâ'nın kendisine “HALİFE” olarak meydana getirdiği, “en şerefli” olma mertebesine ulaşalım!..

ASTROLOJİNİN İSPATI,

KENDİNİZDEDİR!Söylediklerimizin ispatı için önce iki bilgiye ihtiyaç vardır;1-Kesin doğum tarihimiz. Senesi, ayı ve günü... Meselâ 1945-1-21 gibi...2-Doğum saati. Günün hangi saatinde doğmuş olduğunuz... 02.45 gibi...Şimdi bu iki bilgiye sahipseniz... “A’dan Z’ye Astroloji“ kitabını bulunuz ve oradan doğum tarihinize göre asıl burcunuz ile doğum

saatiniz itibariyle yükselen burcunuzu bulunuz ve okuyunuz. Yüzde 40-50 arasında özelliklerinizi “esas burcunuzdan”; yüzde 50-60 arasındaki özelliklerinizi de “yükselen burcunuzda” bulacaksınız. Duygularınızı görmek için de doğduğunuz saatte ayın hangi burçta olduğunu öğrenip, okuyarak çözebilirsiniz.

Şâyet kendi doğum tarihinizi veya saatinizi bilemiyorsanız, bildiğiniz bir yakınınız için de aynı çalışmayı yaparak sözlerimizin gerçek olduğunu görebilirsiniz.

Biz Cenâb-ı Hakk’ın mânâ yoluyla ihsân ettiği bu tür sayısız bilgiyi bilfiil kişiler üzerinde araştırma yaparak kesin hâle getirdik. Dilediğimiz, sizlerin de aynı araştırmayı yaparak ilâhî düzenin nasıl işlediğine dair kesin bilgilere kavuşmanızdır...

157

Page 158:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Zîrâ daha ilerde anlatacağımız bir takım hususların, beynin bu işleyiş düzeni ile son derece yakından alâkalı olduğunu göreceksiniz. Onun için öncelikle bu bölümün çok iyi bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.

Esasen kişinin yüzde 90’lara varan bir biçimde, tüm özelliklerini dahi okuyabilmek ehli için mümkündür.

Bunun için, “gökgünlüğü” denen “Ephemeris” adlı bir kitap ile “Dalton’s Tables Of Houses” adlı ikinci bir kitaba ihtiyaç vardır. Birinci kitapta, sizin doğduğunuz günde güneş sistemindeki tüm planetlerin, hangi burçların kaç derecesinde olduğu bilgisayarlarca hesaplanarak yazılmıştır. İkinci kitapta ise hangi burçların doğduğunuz saatte kaçar derecelik açılarla beyninizi etkilediği hesaplanır.

İşte çıkan netice, sizin “alın yazınız”dır!.İşte beyin, bir beyin astroloji haritası çizildikten sonra, planetlerin düştükleri burçlara, birbirleriyle

aralarında oluşturdukları açılara göre kişinin çeşitli yönleriyle kâbiliyetleri huyları, karakteri, mizâcı hakkında oldukça fazla şey söylenebilir. Velev ki o kişiyi hiç görmediniz!. Ancak burada çok önemli bir husus söz konusu tarih ve doğum saatinin kesin gerçek olması.

ASTROLOJİ İLMİNİ ÖĞRENMENİN YARARLARI NELERDİR?

Peki bu ilim bize ne getirir?..Bu ilmi bilmek lüzumlu mudur?..Bu ilmin insan için ne gibi yararlarından söz edilebilir?Evet bu suallerin cevabını şöyle sıralayalım;Astroloji ilminin deneylerinizle bir gerçeğe dayandığını gördükten sonra ister istemez bazı suallerin

cevaplarını aramak zorunda kalacaksınız, şâyet düşünen bir beyne sahip iseniz.Eğer sizin sayısız özellikleriniz, sizin hiçbir katkınız söz konusu olmadan daha doğduğunuz zaman

programlanmışsa, ‘’ben’’ dediğiniz varlık nedir? Elinizden gelenler nelerdir ve nereye kadardır?.. Neden varsınız?.. Varlığınızı değiştirebilir misiniz?. Nereye kadar?.. Nasıl?.. vs. vs...

BURÇLARIN OLUŞTURDUĞU GRUPLAR VE ÖZELLİKLERİ

Burçların yaymış olduğu ışın türleri esas olarak 4’e ayrılır. Bu türler eskiden yapılan tasnifte, şu isimlerle belirtilmiştir:

Ateş; Koç – Aslan – YayHava; İkizler – Terazi – KovaSu; Yengeç – Akrep – BalıkToprak; Boğa – Başak – OğlakŞimdi önce bu dört gruptan sözedelim;“Ateş” gurubunun en bâriz özelliği, bu guruptan olan kişilerin kendini beğenmiş, gururlu, dediğim

dedik, bir yapıda olmalarıdır. Daima çevrelerine hükmetmek isterler. Hep zirveye tâliptirler.

158

Page 159:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Hava” gurubunun özelliği ise havaî bir tip olmalarıdır. Sebatkâr olmazlar. Her konuya dönüktürler. Fakat bir süre sonra o konudan bıkıp başka bir konuya merak sararlar. Fedakâr ve çevreyi düşünen tiplerdir.

“Su” gurubunun ortak özelliği ise son derece duygusal bir kafa yapısına sahip olmalarıdır.“Toprak” gurubu insanların ortak özelliği ise sâbit fikirli ve genelde maddeye dönük, paraya bağlı

olmalarıdır.Ancak...Dikkate alınması gerekli en önemli husus...Dedik ki az önce, esas itibariyle herkesin iki ana burcu vardır;A-”Ana” ya da “İç” burcu.B-”Yükselen” ya da “Dış” burcu.Biz daima karşımızdaki kişide, onun “dış burcundan” yani “yükselen” burcundan gelen özellikleri

görürüz. Ve kişi daha büyük çoğunlukla dış burcunun getirdiği özellikler istikametinde yaşar. İnsanların çok büyük çoğunluğunda “İç” burç ile “dış” burç farklıdır. Bundan dolayı da siz kendinizin veya karşınızdaki kişinin sadece “İç” burç özelliklerine vâkıf olursanız, çoğunlukla o kişide bunları göremezsiniz!. Zirâ önce de yazdığımız gibi, kişinin davranışları, mizâcı tamamiyle “dış” burcunun yâni “yükselen” burcunun etkisi altındadır.

Ve günümüzde insanların burçlar konusunda şöyle uzaktan bir bakıp sonra da inanmadan geçmelerinin ana sebebi bu “dış” burç ya da “yükselen” burç konusunda bilgilerinin olmayışında yatar.

Bize lûtfedilen ilme göre, vâkıf olmuşuzdur ki, kişi 35-40 yaşlarından sonra iyice “yükselen” burcun kapsamına girmekte ve bu kişinin kişiliği yüzde 70-75’e varan nispetlerde “dış” burcuna dönüşmektedir.

Bu sebeple karşımızdaki kişiyi doğduğu tarih itibariyle edindiği “İç” burç yönünden ziyade, doğduğu saat itibariyle edindiği “dış” burç yönünden tanımak zarûreti söz konusudur.

Bir kişinin iç ve dış burçları şöyle çaprazlaşabilir; İç burcu Dış burcu Ateş Ateş Ateş Hava Ateş Su Ateş ToprakAteş grubundan birincisinde olan kişi son derece bencil, yaşamdan önce kendisini düşünen, dünyanın

kendi çevresinde dönmesini isteyen, istekleri olmayınca da sadece kendi menfaatinin gerektirdiği biçimde bir yaşamı tercih eden kişi olacaktır.

İç ateşe dış hava gelir ise, bu defa yukarkine benzer düşüncelere sahip olmasına rağmen, bu kişi yaşamında havai meşrebi olacak, kolay kolay âdetlere bağlı kalmayacak; çevresine yararlı faaliyetlerde, kendini fazla düşünmeden, bir takım davranışları ortaya koyabilecektir.

Ateş iç’e Su dış burçlara gelince. Yani Koç veya Aslan yâhut da Yay gibi bir iç burca sahip olmasına rağmen, dışarıya bir Yengeç ya da Akrep veya Balık düşmesi hâli. Hayatı sıkıntı ve huzursuzluğa namzet bir kişi geliyor demektir. Zira içteki ateş kaynaklı yapı dıştaki su nitelikli kapayıcı yapı yüzünden sürekli bastırılır. Bu da kişide büyük oranda bir takım iç sıkıntıları meydana getirir. Bu tesirler bazen çok artar, bazen de nispeten geriler.

Ateş içe rast gelen toprak dış da gene nispeten yukarıda saydığımız gibidir; ancak üsttekinde görülen şiddetli sıkıntılar ve bunalımlar bunlarda daha azdır. Kafada cömert olan bu kişi fiiliyatta kolaylıkla para harcayamaz. Çevrenizde gördüğünüz bildiğiniz zenginlerin yüzde doksana yakınının dış burcu toprak

159

Page 160:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

gurubundan olan boğa veya oğlaktır. Ya da haritasında toprak gurubu, bu burçlarında birkaç güçlü planet mevcuttur. Veya 2. Evinde para getiren güçler mevcuttur.

Esasen burada konuya sadece bazı örnekler vermek istediğimiz için detaylara fazla girmeyeceğiz. Gelelim Hava içe düşen dışlara... İç burcu Dış burcu Hava Ateş Hava Hava Hava Su Hava ToprakHava gurubundan olan bir beyinin en bâriz özelliği insanlığa yardımı, yararlı olmayı düşünen bir kafa

sahibi olmasıdır. Yaşamı oldukça objektif olarak seyredip değerlendirmeye çalışır, hoşgörülüdür. Ancak bütün bunlara rağmen dışa gelen ateş bu durumdaki havayı son derece gururlu kendini beğenmiş bir görüntüye sokar.

İç kova ise son derece akıllı ve kendini beğenmiş bir tip; iç ikizler ise zeki ve gururlu bir tip oluşur. Terazi’deyse doğru bildiğini dom dom söyleyen kimseden çekintisi olmayan bir tip ortaya çıkar. İç havaların genel bir diğer karakteristiği, zaman zaman kendilerini sanki bu dünyanın değil de başka bir dünyanın insanı imiş gibi hissetmeleridir.

Şâyet iç havaya karşılık dışa bir su gelirse görüntü hayli farklı olur. Zirâ, kafadaki özgür düşünce, dıştaki duygusal ve bağımlı bir karakter ile kayıtlanmış olur. Özgür kafa, dış yengeç ise evine, ailesine bağımlı onlar için kendini harcayan bir tip oluşturur. Dış Akrep olursa bu defa duygusal davranışlardan kurtulamayan fakat oldukça özgür davranışlar ortaya koyabilen, iradeli ve tahakkümcü bir tip düşer. Bunu ancak kararsız eden içe düşecek bir ikizlerdir. Dışa düşen bir balık ise özgürce yaşamın zevklerine yönelebilen bir tip oluşturur.

Hava gurubu burçlar içinde akıllı olan Kova, zekî olan İkizler, sevgi dolu olan da Terazidir. Esasen burçlar içinde en güçlü akıl, kova insanında mevcuttur. Dışa düşen toprağa gelince... Şâyet boğa düşerse, yeme – içme ve sohbet zevklerine düşkün,

kazanca yönelik hırsı fazla bir tip çıkar. Başak düşerse hırslı, hareketli, düzenli kazanca dönük araştırmalar içinde bir kişi olur. Ama ne yapsa bir boğa gibi para yönünden şanslı olamaz; zaman zaman eline para geçer fakat arkasından büyük miktarlarda kaybeder. Oğlak da ise kararlı, olgun, hoşgörülü, yardımsever fakat parasına da çok bağlı bir tip oluşur. Eğer Oğlak’ın içine Kova düşmezse, Oğlak karakteristiği hemen bütün burçlara hâkim duruma geçer.

İç burcu Dış burcu Su Ateş Su Hava Su Su Su ToprakSu gurubunun genel karakteristiği son derece duygusallıktır. Bu duygusallık dışa rastlayan bir ateşle

birlikte genellikle kontrol edilemeyen taşkın davranışlara kadar uzanır. “Meczup yapılı” denen kişilerin yüzde 90’ı iç burcu su, dış burcu ateş gurubu olanlardan çıkar. Bu kişiler hayatta en çok pişmanlık duyan kişilerdir. Çok defa duygusallıkları yüzünden ve kendilerini kontrol edememeleri yüzünden istemedikleri davranışları ortaya koyup, sonra da bundan büyük pişmanlık duyarlar. Tam anlamıyla taşkın tiplerdir. Esasen iç dünyalarında son derece merhametli, müşfik kimselerdir.

160

Page 161:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İç suya isabet eden bir dış hava ise en büyük hayırseverlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Zirâ hava gurubu eliaçıklığı verir buna bir de son derece merhametli düşünce gelirse eşittir hayırseverliliktir. Toprak dışa gelince ise. Duygusal ama kendi menfaatine dönük; son derece mütevazi, fakat menfaatine halel gelme ihtimali karşısında da kaplan kesilen bir tip ortaya çıkar.

İç burcu Dış burcuToprak AteşToprak HavaToprak SuToprak ToprakToprak gurubuna bir dış ateşin gelmesi genellikle gene taşkın bir tipin ortaya çıkmasına yol açar.

Ancak bu tip su gurubundaki kadar kontrolsuz değildir. Ayrıca su gurubundaki taşkınlıkların kökeninde duygusallık olmasına karşılık; toprak gurubunun kökeninde ise menfaatler yatar genellikle.

Havanın dışa gelmesi hâlinde ise, kafadaki maddecilik ele kadar uzanmaz ve “sanki eliaçık” bir görüntü ortaya çıkar. Oysa esasen bu kişi kafaca hayli maddecidir.

Dış suda ise merhametli, acıyan ama yardımları küçük miktarları geçmeyen tipler görülür.Toprağa rastgelen dış toprağa gelince. Son derece mütevâzi ama âdeta “varyemez” tipleri

görürsünüz. Genellikle de zenginlerdir.Şimdi görüldü ki dört içe düşen dört ayrı dış yapı itibariyle toplam 16 grup insan çıktı. Bunu biraz daha

detaylandırmak gerektiğinde, ikinci basamakta144 ana grup ile karşılaşırız. Ki her insan bu 144 gruptan birindedir.

Meselâ iç Koç’tur, dış Aslan’dır, yâni ateşe ateş; veya iç Kova’dır, dış Yay, yani havaya ateş; yahût iç Yengeç’tir, dış Oğlak, yani suya toprak vesaire gibi.

Demek ki herkesin “İki ana burç gurubu” vardır.

YÜKSELEN BURÇBurada üzerinde en önemli bir husus olarak tekrar tekrar durduğumuz husus, kişinin “yükselen

burcudur”. Zira astrolojik tüm olaylar, çoğunlukla yükselen burç yönünden aldığınız tesirlere göre oluşur. Şâyet siz “yükselen” burcunuzu bilmiyorsanız ve hattâ bundan daha ileri olarak, doğum anınıza göre çıkarılmış beyin açılım haritanıza sahip değilseniz, olayların nasıl ve ne şekilde sizi etkilediğini anlamanız mümkün olmaz. Hiç mi anlama yolu yoktur?..

Bir pratik anlama yolunu size gösterebiliriz. Ama bilinmelidir ki bu kesin olmaz. Çünkü bazı hallerde haritanızda bulunan herhangi bir eve düşen birkaç planet o evdeki burcun sanki “yükselen” burcunuzmuş gibi yapınızı etkilemesine yol açar. Ama gene de pratik olarak dediğimiz yolu deneyebilirsiniz. Alacağınız Astroloji kitabında “yükselen burçlar” bölümünü bulun ve “yükselen” burca göre verilen fizik yapı târiflerini okuyun. Hangisi sizin fizik yapınıza en çok uyuyorsa muhtemelen “yükselen burcunuz” olabilir.

YÜKSELEN BURCA GÖREFİZİKÎ YAPILAR

Karşınızdaki bir kişinin ya da kendinizin “yükselen” yâni “dış” burcunuzu anlamanın bir pratik yolunu da kısmen burada özetlemeye çalışalım.

“Yükselen” burç tespitinde önce gurubu sonra da o grup içinde hangi burç olduğunu tesbit edeceğiz.

161

Page 162:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Ateş gurubundan işe başlayalım... Koç elinde parmaklar, ince olmayan uzun ve tırnak uçları, küte yakın kavislidir. Esasen yükselen koç tipi kişiler güçlü, orta ya da uzun boylu, alnı hafif açık ve çıkık tiplerdir. Eti dolgundur ama toplu denmez.

Bu gurubun ikinci burcu Aslanlar ise yapılarıyla, saçlarıyla ve elleriyle hemen belli olurlar. Elleri bütün yakışıklı ve gösterişliliklerine rağmen, ister kadın olsun, ister erkek, bir pençe gibidir genelde. Güçlü ellerin parmaklarında eklem yerleri son derece belirgin ve kemiklidir. Su eli ne kadar etli, tombul, yumuşak ise, bu da zıddına o kadar sert, kemikli ve güçlüdür. Geniş omuzlar, kadınsa gür ve havalı saçlar, gösterişli hemen dikkati çeken bir yapı.

Yay’a gelince... Genelde, açık enli ve geniş bir alın, oval ve kemikleri belirsiz kılacak düzeyde bir yüz. Düzgün bir burun, etli olmayan dudaklarıyla konuşkan, iğneleyici ve zaman zaman da alaycı bir tip. Genellikle ince uzun, 35 yaşa kadar zayıf sonra balık etinde ve mide düzeyinde şişkinliği olan bir tip. Umumiyetle girdiği toplumlarda dikkati çeker.

Hava gurubundakilere gelince...İkizlerdekiler. Zayıf ince orta ve uzun boylu biri. Eller ince uzun ve kemikli; parmaklar kadınlarda

kürdan gibi erkeklerde de son derece ince, tırnaklar ince uzun ve sivri. Kadın yüzünde güzellik, fakat erkekte son derece kemikli, iri bir burun, ufak kulaklar. Mideden şikâyetleri çoğunlukta. Sinir sistemleri hassas, elleri açık! Yerlerinde duramazlar ve sık fikir değiştirirler.

Teraziye gelince. Yüz ister kadın olsun ister erkek, son derece güzel. Eller kemikliliğini yitirmiş, fakat tombul da değil; boy orta uzun arası!. Vücut düzgün. Yanakta ben sözkonusu. Konuşkan, canlı, sevecen, hareketli!.

Kovaya gelince. Hayli az rastlanır. Tıknaz, orta boylu güzel değil sevimli, cana yakın, özellikleri elektrik ve elektronik eşyalar ile ilgilenen, kendini beğenen bir tip. Eller az etli ince uzun, tırnaklar uzun ucu sivri.

Su gurubundakilere gelince...Yengeç. İster kadın, ister erkek hemen tanınırlar. Kısa veya orta boy. Etli sayılır bir vücut. Yuvarlak bir

baş, üstü kemikli öne sarkık ucu sivri bir burun. Kadında göğüsler belirgin iri. Eller tombul, parmaklar kısa etli ve uçları sivriye yakın. Zaman zaman âniden karamsarlığa kapılan bir tip. Çene ufak, nokta tip!.

Akrep de kolay tanınır. Orta veya kısa boy. Belirgin kemikli ucu kesik “V” çene. Bacaklar kısa. Yüz genellikle cazibeli. Ten umumiyetle pembemsi beyaz. Kadında ekstra etki söz konusu değilse diğer su burçlarında olduğu gibi göğüsler ve kalçalar belirgin. Enerjisi kolay kolay tükenmeyen ve çevresine hükmeden bir tip. Her yerde yönetici tavırlar ve eleştiricilik

Balık ise son derece toplu. Büyük yuvarlak ya da hafif oval etli yüz, iri burun, iri kulak, Akrep’te olduğu kadar arkaya yapışık değil. Yuvarlak etli çene ve gıdı!.

Evet buraya kadar anlattıklarımız pratik olarak kişinin “yükselen” burcunu tanımak için bir formül; ama asla kesin olarak böyle diyemeyiz; çünkü o kadar sayısız yarattığı oluşumları vardır ki Cenâb-ı Hakk’ın, bunları ancak guruplar içinde mütalâa edebiliriz.

“İÇ” VE “DIŞ” BURÇLAR, NEYİ İFADE EDER?

“İç” burç, kişinin İSTİDADINI gösterir.“Dış” burç, kişinin KÂBİLİYETİNİ gösterir.

ASTROLOJİK ETKİLER

162

Page 163:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

(KOZMİK IŞINIM ETKİLERİ)(MELEKLERİN TASARRUFU)

Bkz/ E / Evren / Uzay /Kozmik Işınım Etkileri

TÜR VE IRK SIÇRAMALARININ TEMELİNDE ASTROLOJİK ETKİLER YATMAKTADIR

Bilim adamlarınızın bugün hâlâ çözemediği tür ve ırk sıçramalarının, temelinde hep mutasyon diye adlandırdığınız, kozmik ışınım etkileri, yâni, ASTROLOJİK ETKİLER ya da bir başka ifade ile meleklerin tasarrufları yatmaktadır.

ASTROLOJİK TESİRLER ,

İNSANLARI NASIL ETKİLER?Şimdi biraz da insanların astrolojik etkilerle nasıl etkilendiği üzerinde duralım.1-Birinci etki alım şekli: doğum anınızda güneş sistemindeki planetler nerelerde ise, onların üzerinde

diğer planetler 30-60-90-120-150-180 derecelik açı yapar bir biçimde geçerken, mutlaka geçtikleri evin ihtiva ettiği konuda bir hareket oluşur.

2-İkinci etki alım şekli: bu planetler şâyet sizin haritanızdaki bir planet ile birbirleri arasında belirttiğim açıları oluşturacak bir biçimde geçerse bu defa gene benzeri türden, fakat daha sert etkileşimler meydana getirir. Meselâ haritanızdaki Venüs ya da Mars’ınızın üzerinden, bir Güneşin bir Satürn veya Uranüs ile 90 ya da 120 derecelik açı yaparak geçmesi gibi.

3-Üçüncü türden bir etki de, Ay dolayısıyla oluşan bir etkidir. Ay, duygularımız ile son derece yakın ilişki içinde olan bir planettir. Özellikle bizim “yükselen” burcumuzdan ve yükselen burcumuzun mensup olduğu gurubun diğer burçlarından geçerken, bizi son derece etkiler ve çoğu zaman tasvip etmeyeceğimiz aşırı duygusal, fevrî davranışlar içine bizi sokar.

Şâyet o anda aklımızla içimizde kabaran duygularımızı bastıramazsak, sonradan pişmanlık duyacağımız bir fiili ortaya koymamız ya da sözü sarfetmemiz mukadder olur.

İNSAN İLİŞKİLERİ, BİRİMLERİN BEYİNLERİNİN BURÇLAR TARAFINDAN

PROGRAMLANMA BİÇİMİNE BAĞLIDIR!İnsanların şu yaşam sırasında birbirlerine olan sempatilerinin ve antipatilerinin altında tamamiyle

burçlarının birbiriyle uyuşup uyuşmaması hususu yatar. Halk arasında “yıldızı barışmadı” ya da “yıldızı uydu” denilen tâbirlerin kökeninde, o kişilerin

burçlarının etkileri ile birbirleri arasındaki ya çekim ya da itiş kastedilir.Bu husus Müslim’deki bir hadîs-i şerîf’te, Ebû Hüreyre radıyallahu anh tarafından şöyle nakledilir:Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Ruhlar, (âhirette sınıf sınıf) toplanmış cemaatlerdir. Bundan ötürü, içlerinden birbirleri ile

tanışanlar, sevişip anlamışlardır. Birbirleriyle birleşmeyenler ise ihtilâfa düşmüşler, anlaşamamışlardır”!.

Böyle olunca insanlardan kimler birbirlerini severler ve kimler de birbirlerine yaklaşamazlar, iterler.

163

Page 164:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İki insanın şâyet;“İç” burçları aynı guruptan, “dış” burçları aynı guruptan ise birbirlerine sempati duyarlar.“İç” burçları aynı, “dış burçları” ayrı, biri ateş öteki hava ise, yahût biri su diğeri toprak ise birbirlerine

çekerler.“İç” burçları biri ateş diğeri su ya da toprak ise bir araya kolay kolay gelemezler kafaca. Hele dışları da

ateşe karşı su ise âdeta iterler birbirlerini.“İç burçları” birbirine yakın fakat “dış” burçlar ters ise beraber arkadaşlık etmeleri zordur. Meselâ iç

hava- suya dış ateş – su. Ya da iç hava – ateşe dış ateş – toprak, dış ateş – su.Bir de şu husus vardır; çaprazlama bakış açıları...Meselâ siz “düşünce” yapınızla yani “İç” burcunuzla karşınızdakinin davranışsal yâni “dış” burcuna

bakarsınız ve beğenirsiniz, ama kafaca uyuşamazsınız. Sebep ?..Çünkü sizin içinizle – dışınız çaprazdır. Yâni iç burcunuz hava ya da ateş, yahût bunun aksi su veya

toprak; buna mukabil karşınızdakinin de bunun gibi zıt bir durumdur. Diyelim ki sizin içiniz hava dışınız sudur, onun da dışı ateş içi topraktır. Şimdi siz hava gurubundan olan kafa yapınız ile onun ateşsel “dış”ını seveceksiniz ama konuşup anlaşmaya gelince sizin kafa yapınız ile onun kafa yapısı da bağdaşmayacaktır. Daima yaşama ve olaylara apayrı pencerelerden bakacaksınız..

Demek ki iki insanın biraradaki yaşamı, iş ve arkadaşlık ya da evlilik olsun hep bu burçlarının; yâni beyin açılımlarının birbirine uyması ve dolayısıyla beyinlerinin yaydığı radyasyonların birbirini en azından itmemesine bağlıdır. “İç” ya da “dış”ları birbirini çekmeyen insanların ise birarada bulunmaları imkân dışıdır.

“Dünyada kim kimle beraber ise ölüm ötesinde de onu arar ve onunla beraber olmak ister” sırrı kısmen bu esasa dayanır. Demek oluyor ki insanların arasındaki münasebetler ve sempati – antipati konusu dahi beyinler arası

benzer açılımlar dolayısıyla ortaya çıkmakta. Şimdi bakın, bir kişiyi seviyorsunuz, arıyorsunuz... Mutlaka burçlarınız arasında benzerliği tespit

edeceksiniz. Ki bu, daha ziyade dış burçların benzer – yakın karakterli olmasındandır.Şimdi belirgin olarak ortaya şu husus çıkmış oldu; İnsanların gerek kendi yapıları ve gerekse birbirleriyle olan ilişkileri hep beyinlerinin burçlar tarafından

programlanma biçimine bağlı!.

GALAKSİGÖKADAGALAKTİK VARLIK… GALAKTİK ŞUUR…GALAKTİK RUH…

YILDIZLAR FELEĞİ(GALAKSİLER)

Geçmişte kullanılan klâsik anlatıma göre, Dünyanın yaşadığımız zemini üzerinden, Ay yörüngesine kadar olan sahada yedi kat yer vardır.

Ve bu anlayışa göre biz, şu anda yedi kat yerin dibinde yaşamaktayız!.Bizim üstümüzde altıncı kat yer, üstünde beşinci yer ve Ay’a kadar birinci kat yer vardır.

164

Page 165:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Esasen bu anlatım, bizim atmosfer tabakalarını tanımlamaktadır.Atmosfer dışında birinci semâda yani gökte Ay vardır, ikinci katta Merkür, üçüncü katta Venüs,

dördüncü katta Güneş, beşinci katta Mars, altıncı katta Jüpiter ve yedinci katta da Satürn ve diğerleri mevcuttur.

Bundan sonra “yıldızlar feleği” denen “galaksiler” vardır.

ATLAS FELEĞİMuhyiddini Arabi şöyle devam ediyor;“Hak Teâlâ burçlarında olan hazinelerden ve etkili bilgilerden bir şey almak için 12 melâikenin elinde

bulunan bu yıldızlardan her bir yıldızı ATLAS feleği içinde yerleştirmiştir.”İçinde yerleştirmiştir yani güneş sistemimiz dışındaki galaksi içinde!

MİLYARLARLA GALAKSİ VAR

EVRENDE…Ayrıca bu 400 milyar güneş benzerinin meydana getirdiği Galaksi gibi; şu andaki tespitlere göre

milyarlarla Galaksi var!. 400 milyar güneşten oluşan Samanyolu Galaksisi gibi... Milyarlarla galaksi var evrende!.

GALAKTİK BİLİNÇLER,

DİN’DE “MELEK” KELİMESİYLE KASTEDİLEN VARLIKLARIN BİR TÜRÜDÜR!

Diyoruz ki:Evrende, bir yerel gökadalar grubu içindeki Samanyolu`nun dış çeperinde, kenarda kıyıda bir

yerdeyiz.. 30`a yakın galaksi var civarımızda bizim! İşte bu otuza yakın galaksi esasında, otuza yakın, "Bilinçli Galaktik Varlık"tır! Belki de bir aile!!!

O otuza yakın Galaktik bilinç varlığın bir tanesinin bedenindeki bir "hücre" bile değiliz biz! Belki bir hücre, Güneş! Biz, o Güneş Sisteminin uydularından birinin üzerindeki milyarlarla insandan bir tanesiyiz!

İşte, din terminolojisinde, "melek" kelimesi ile kastedilen varlıkların bir türü de bu galaktik boyutlardaki "Ruh"tur, galaktik şuurdur, galaktik bilinçtir..

Nitekim geçmiş Öz`e Ermişlerden birisi diyor ki:"Biz, öyle bir melek tesbit ettik, öyle bir varlık tesbit ettik ki, O`nun bizden haberi bile yok!

Bizim varlığımızdan haberi bile yok."

GALAKSİLERİN HER BİRİNDE SONSUZ SAYIDA ÂLEM

VE CANLI-BİLİNÇLİ VARLIK TÜRÜ MEVCUT!

Bu yıldızların, galaksilerin her birinde bizim algılayamadığımız dalgasal boyutlarında ve onun da altındaki kuantsal boyutta sonsuz sayıda âlem ve canlı-bilinçli varlık türü mevcut!.

165

Page 166:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

GALAKTİK BİRİMLER DE DOĞUYOR, BÜYÜYOR VE

YAŞAM BOYUTLARINI DEĞİŞTİRİYORLAR!Biliyoruz ki, çok kısa bir süre sonra, şu madde kabul ettiğimiz ortamından geçip gideceğiz.. Ve,

oranın zaman boyutu az önce de açıklamaya çalıştığım gibi milyonlarla, yüz milyonlarla seneleri içine alıyor.

Ve de maalesef o boyutun varlıklarından üç beş kelimeyle söz ediliyor! "Melek" ismiyle geçiştirilen çok büyük varlıklar mevcut o boyutta! Mikro boyutta var olan

melekler gibi, çok büyük kuvvetlere sahip makro boyutta yaşayan canlılar da var! Ama, hep tek bir "melek" kelimesi ile bahsedilip geçilmiş! Oysa bunlar, hep yüksek bilinç düzeyindeki varlıklar..

Eğer biz bugün, bunları farkedemezsek, yarın hiç anlamayacağız! Görüp geçeceğiz; ama, ne olduğunu hiç bilemeyeceğiz!

Bu bedende nasıl, hiç görevi olmayan bir varlık, bir birim yoksa; her organın, her hücrenin, her birimin nasıl belli bir vazifesi varsa; bu bedenin içindeki mikro dalga bedenin görevi vazifesi, şuuru olduğu gibi; görev şuuru ve bilincinin getirdiği görevi olduğu gibi, makro planda da böylesine şuurlu, bilinçli varlıklar ve onların îfa ettiği görevler mevcuttur..

Ne diyoruz…Güneş, Samanyolu`nda bir turunu, 255 milyon senede tamamlıyor.. Güneş var oldu olalı, bu güne

kadar, ancak sekiz tur atmış merkez çevresinde, yani 8 yaşında.. Biz o Galaktik bedenin, merkezinden 32 bin ışık yılı mesafedeyiz!

32 bin ışık yılı ne demek?.. Saniyede 300 bin km.. 300 bini 60 ile çarp dakikasını, 60 ile çarp saatini, 24 ile çarp gününü bul! 365 ile çarp, neticede çıkan ışık yılı.. 32 bin ışık yılı mesafedeyiz, merkezden!

Düşünün ki o galaktik bedenin kalbi, galaksinin merkezi ise, biz tepesindeki bir hücrenin içindeki bir elektronuz belki de!

Bu Galaktik varlığın boyutlarını hafsalanızda canlandırabiliyor musunuz?.. Hiç Sanmıyorum!Ve, böyle milyarlarla galaktik dünya.. Son bir sene, bir buçuk sene içinde yapılan araştırmalara göre

yeni bir galaksinin doğuşu tesbit edildi. Yani, doğan, büyüyen sonra da dönüşen galaktik birimler mevcut. Nasıl insan doğuyor, büyüyor,

ölüyor; hücre doğuyor, büyüyor, ölüyorsa, aynen galaktik birimler de doğuyor, büyüyor, ölüyor.. Ama bilinç boyutu itibariyle "yok" olmuyorlar! Bilinçler, yaşam boyutlarını değiştiriyor sadece!.

GÖKADAMIZ “SAMANYOLU” VE DİĞER GÖKADALAR……

Son derece sınırlı (kesitsel) algılama araçlarına (beş duyu) mahkûm insan yapısı için, çözümü en güç sırlardan olan evrenin sırrı konusunda bugüne kadar bilinebilenleri satır başlarıyla sıralamadan önce mesafelerden kısaca söz edelim.

Belli bir zaman içinde, ne kadar yol alabilme kabiliyetimizi biliyorsak ne kadar uzaklıkta bulunan bir hedefe hangi zaman zarfında varabileceğimizi hesaplayabiliriz.

Meselâ saatte 100 kilometre ortalama hızla yol alan bir araca binersek, Ankara’ya tahmini olarak 4,5 saat içinde varırız, deriz. Bu bize Ankara’nın aracımıza göre uzaklığını kavratır. Yahut İstanbul’a 1000 kilometre uzaklıktaki bir şehri misâl alıp dünyanın çevresi ekvatorda bunun 40 katıdır diyebilir ve bunu

166

Page 167:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

da göz önüne getirebiliriz. Hattâ Ay’ı görüp, aramızda dünyanın çevresinin 10 katı kadar mesafe var da diyebiliriz. Ancak bir Güneşi gösterip de aramızda 1.5 milyon kilometre mesafe var, desem bu 1.5 milyon kilometrelik mesafeyi göz önüne getirebilmemiz imkânsız olur. İnsanın yapısına nispetle kavranamayacak ölçüde büyük olan 1.5 milyon kilometrelik mesafeden ise evrensel ölçüler içinde söz etmek etle tırnak arasındaki mesafeden söz etmek gibi kalacaktır.

Evet, evrensel ölçülere yaklaşalım. “Samanyolu” derdik eskilerde, şimdi ise “gökada” veya “galaksi” tâbiri kullanılıyor.

Bir Gökadada, güneş ve sistemi gibi yaklaşık 400 milyar yıldız tespit edilebilmiş!. Bu 400 milyar yıldızlık gökadamız ise diğerleri arasında ortaboy bir gökada sayılıyor. Bunun çok daha büyükleri de mevcût. Bizim Güneş sistemi ise bu gökadanın merkezinden yaklaşık 32.000 ışıkyılı uzaklıkta.

Gökadamız, Andromeda ve Güney üçgeni sarmalları ile daha 30 kadar gökadayı beraberinde alarak yerel gökadalar takımını meydana getirir.

Başak kümesi ise, yerel kümeden sonra en önemli yıldız kümesidir. Başak merkez kesiminde 3.000’in üzerinde gökada kümelenmiştir. Bu gökadaların her birinde milyarlarca yıldız bulunduğu, bu yıldızların büyük ihtimalle uydu ve gezegenlerden oluşan büyük sistemlerin merkezi olduğu da düşünülürse, neticede aklın kolay kolay kavrayamayacağı ölçülerde bir büyüklükle karşılaşılmış olur.

Gökkürenin ay kadar görünen bir parçasında ortalama 400 gökada bulunduğu hesaplanmış ve bugüne kadar 1 milyar civarında gökadanın fotoğrafı çekilebilmiştir.

Şimdi bir toparlama yapalım. Hacmı dünyanın 1 milyon 303 bin katı olan Güneş adını verdiğimiz yıldız. Oysa bu yıldız gibi ve çoğu da bundan kat bekat büyük, 400 milyar yıldızdan oluşan gökadamız veya eski deyişle samanyolumuz. Ve nihayet şu ana kadar tespit edilebilmiş gökadamız gibi 1 milyar gökada.

“ALLAH”IN AZÂMETİ

VE EVREN’DEKİ YERİMİZEvrende dünyanın yeri?.. Ya da bir benzetme yapmak gerekirse, güneşin hacmı yanında bir virüsün hacmı?..Evet, her biri yüz milyarlarca güneşten oluşan sayılabilmiş 1 milyar samanyolunu kapsayan bir

kâinatı var eden…Hz. Muhammed, bu kâinatı var eden Zât’ın ismini “Allah” kelimesiyle bildirmiş bize. Bir başkası, ya

da başka dillerdeki adları ise hayli değişik. Tao’dan. Nirvana’ya dek.

Ben resmi görmüyorum, şu an, resme bakıyorum.Ne zaman resmi görmeye başlarım?..Bu Galakside bir yığın yıldızlar var ve bu yıldızların içinde bir nokta sadece Güneş!. Bu kadar büyük bir Galaksinin içinde, benim bu koskoca gördüğüm, bizim dünyamızın tâbi olduğu,

Güneş adını verdiğimiz dev yapı, orada bir nokta olursa?..Peki, bu galaksinin içinde dünyanın yeri ne?. Benim yerim ne?. Böylece düşünmeye başlarsam, işte o zaman, resme bakmak durumundan çıkıp resmi görmeğe

başlamış olurum.“Bu galaksinin içinde benim yerim ne” diye düşünmeye başladığım zaman, o resmi okumaya

başlamışımdır!.Okumam biraz daha sürerse;Bu galaksi gibi sayısız galaksileri yaratan kudret ve ilim yanında; bu galaksi ve bu galaksi gibi sayısız

167

Page 168:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

galaksileri yaratan “Allah” diye isimlenmiş olan varlık yanında, bu galaksinin yeri ne?. Benim yerim ne?.. Diye düşünmeye başlar da, beynimin durduğunu ve hiçbir şey düşünemez hâle geldiğimi farkeder,

hiçliğimi hissedersem; işte o resmi oraya asmaktan gaye yerine gelmiş; ben önce resme bakmış, sonra görmüş, sonra da “OKU”muş; ve bunun sonucunda haşyet duygusunu hissetmiş; ve dahi “secde” denilen hâli yaşamış olurum.

İşte bu karşımdaki resim, beni secde ettirmiştir, Âlemlerin Rabbına, Rabbül Âlemine!.

BİZ O BEDENLERİN İÇİNDE, BİR “HİÇ“ MESABESİNDEYİZ!

Ve, onun büyüklüğünü çeşitli misâllerle anlatmaya çalışıyor.. Detayına girmeyeceğim.Tıpkı bizim boyutlarda olduğu gibi.. Bizim bedenimizin herhangi bir yerindeki hücrenin beynimizden,

beynimizdeki bilinçten haberi olmayışı gibi; beynimizin ve beynimizdeki şuurun da o hücreden haberi yok! O hücre, vücutta doğuyor, büyüyor, gelişiyor, çoğalıyor, ölüp gidiyor.

İşte bu yapıyı "üstmadde" adını vererek anlatmaya çalışıyoruz. Zîrâ her boyut, kendi yapısının varlıklarına veya algılayıcılarına göre "madde"dir! Tıpkı rüya içinde

yaşarken, rüyada geçen olay ve yapıların bize "madde"ymişçesine gelmesi gibi!Varlık skalasını 100 cm.lik bir cetvel gibi ele alırsak, enerji, salt enerji dediğimiz noktayı sıfır noktası

olarak kabul edersek, daha sonra, kuantları, kuarkları, iyonları, atomları, molekülleri, hücreleri, algıladığımız maddeyi, 50 cm.ye doğru böyle yer yer koyarsak; içinde bulunduğumuz ve bize göre madde kabulettiğimiz bu boyut, bu 50 cm.de yer alırsa; bunun daha ötesinde de evrensel boyutlara doğru, makrokosmoza doğru sayısız varlıklar vardır.

Ve biz, o varlıkların yanında, "hiç" hükmündeyiz!O varlıkların sonsuz-sınırsızmışçasına değerlendirebileceğimiz yapısını hafsalamıza sığdırmamıza

imkân yok! Ancak, bunu farketmek ve düşünmek de zorundayız! Eğer varlığı gerçek şekliyle tanımak istiyorsak, hafsalamızı zorlamak ve bu gerçeklerin farkına

varmak; en azından bunları bilmek zorundayız!Nasıl, atomdan hücreye, hücreden bedene bir sıralama mevcutsa; her biri bir diğerinin içinde

milyarlarca defa küçük, ama kendi yapısına ve varlığına göre bilinçli ise, aynı biçimde bizim, yanında milyarda bir veya trilyonda bir oranında kaldığımız ana dev yapılar da mevcut!

Ve biz, o bedenlerin içinde, bir "hiç" mesâbesindeyiz..

SAMANYOLUÇÖLDEKİ BİR YÜZÜK HALKASI GİBİDİR!

Ve eğer anlayabilirsek, o milyarlarla galaksinin içinde bizim Samanyolu dediğimiz 400 milyarlık galaksi, çöldeki bir yüzük halkası gibidir...

Nitekim bu konuda Hz. Rasûlullah aleyhisselâm şöyle buyuruyor:-Fesubhânallah! Semâ gıcırdıyor! Secde edilmedik bir karış yer yok semâda!Elbette bu "semâ" tanımlamasıyla "göze" hitâbeden yapıyı değil; "berzah" denilen, "âhiret" denilen

evrendeki dalgasal boyutu anlayacağız..

SAMANYOLU GALAKSİSİ

168

Page 169:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

"KÜRSÎ" DİYE TANIMLANIR! “KÜRSİ” ismi ile tanımlanan, “Samanyolu Galaksisi”dir.Mekân kavramı, Güneş sistemi dışında, galaksiye uzanır.“Din”deki bunun dışında kalan tüm tanımlamalar varlıklar ise tamamiyle BOYUTSALDIR!.

MİLYARLARCA GÜNEŞTEN

(YILDIZDAN) OLUŞAN BİR SİSTEM

Bir açıklamasında Rasûlu Ekrem şöyle diyor:"Dünyanız ve yedi kat semâ, Kürsi`nin içinde çöle atılmış bir yüzük halkası kadardır. Kürsi de

Arş`ın içinde gene çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir." diyor...Burada bahsedilen, "Kürsî" kelimesi ile ifade edilen saha, yapı, bizim Galaksi dediğimiz ve

Samanyolu ismiyle tanımladığımız yapıdır; bizim tespitlerimize göre. Yani, 400 milyar güneşten, yani yıldızdan oluşan bir sistem...

Eğer gerçekten, şöyle bir hafsalamızı genişletip de biraz düşünürsek, o 400 milyar güneşin içinde bizim güneş, çöldeki bir yüzük halkasından başka bir şey değildir.

GALAKSİNİN DE BİR RUHU VAR!

İnsan bedeni milyarlarca hücreden oluşmuş... Sen, vücudundaki o hücrelerin farkında mısın?. Hayır! Ama, o bütün hücreler, bütün olarak bir kişisel ruh, kişisel yapı, düşünce meydana getiriyor ve

bundan da senin şuurun meydana geliyor. Ama senin şuurun, senin şuurunu meydana getiren bu bedenin parçalarından oluşmasına rağmen,

bunun farkında değil!.İşte bunun gibi, sade insanın ruhu değil, tüm kütlelerin dahi ruhları vardır... Dünyanın ruhu vardır,

Güneş`in ruhu vardır, Merkür`ün, Venüs`ün, diğer planetlerin ruhları vardır. Bunların ruhu olduğu gibi, bunların tümünü oluşturan Güneş Sisteminin de bir ruhu vardır.. Boyut

boyut!.Güneş Sisteminin bir ruhu olduğu gibi, Galaksi`nin tümüyle bir ruhu vardır!. Nasıl senin vücudun tek tek hücrelerden meydana gelmiş; ve bu hücreler bileşerek bir beden

meydana getirmiş ise... İşte bunun gibi, Galaksi dediğimiz yapının da tek tek hücreleri olan güneşlerden meydana gelmiş bir

galaksi ruhu var, bir galaktik ruh vardır... ‘’Galaktik bilinç’’ vardır. Galaktik bilinçler-ruhlar da birleşerek, "Kozmik Bilinç" dediğimiz, Evrensel Bilinç dediğimiz O,

Kozmik Bilinci oluşturur!. Gerçek odur ki, "Ruhu A`ZÂM" adı verilen "Kozmik bilinç", ilmi ve kudretiyle Galaktik bilinçleri-

ruhları kendi varlığından meydana getirmededir!. Hâlâ!

GALAKSİDEKİ HER BİR YILDIZIN

KENDİNE HAS HAYAT SİSTEMLERİ VAR!

169

Page 170:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsan, bu sistem içindeki en mükemmel varlıktır!. Yoksa, sadece, bizim Samanyolu dediğimiz Galaksimizde 400 milyar yıldız var!. Bunların her birinde de kendine has hayat sistemleri var!. Onlara, sadece, "Melekler" deyip geçmiş, detayına girmemişiz...

GALAKTİK HAFIZA

Bkz. H / Hafıza

GÜNEŞ …VE SİSTEMİ

GÜNEŞ…SAMANYOLU GALAKSİSİNDEKİ 400 MİLYAR GÜNEŞTEN

SADECE BİR TANESİ!Bir açıklamasında Rasûlu Ekrem şöyle diyor:"Dünyanız ve yedi kat semâ, Kürsi`nin içinde çöle atılmış bir yüzük halkası kadardır. Kürsi de Arş`ın

içinde gene çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir." diyor...Burada bahsedilen, "Kürsî" kelimesi ile ifade edilen saha, yapı, bizim Galaksi dediğimiz ve Samanyolu

ismiyle tanımladığımız yapıdır; bizim tespitlerimize göre. Yani, 400 milyar güneşten, yani yıldızdan oluşan bir sistem...

Eğer gerçekten, şöyle bir hafsalamızı genişletip de biraz düşünürsek, o 400 milyar güneşin içinde bizim güneş, çöldeki bir yüzük halkasından başka bir şey değildir.

Ayrıca bu 400 milyar güneş benzerinin meydana getirdiği Galaksi gibi; şu andaki tespitlere göre milyarlarla Galaksi var!. 400 milyar güneşten oluşan Samanyolu Galaksisi gibi... Milyarlarla galaksi var evrende!.

GÜNEŞİN HACMİ

1.303.800 adet dünyayı bir araya topladığımız zaman ortaya çıkacak hacım, “Güneş” adını verdiğimiz yıldızın hacmına eşittir.

GÜNEŞİN ÇAPI

Güneşin çapı 1.392.000 km’dir. Yüzeyinde 6000 santigrat olan hararet, derinliklerde 15 milyon santigrata yükselmekte olup; yüzeyden boşluğa yükselen alev dilimleri 800.000 kilometre civarında olmaktadır. Yani dünyanın ekvatordaki çevresinin açılmış hâlinin 20 katı!

GÜNEŞ ENERJİSİNİN KAYNAĞI

Güneş enerjisinin kaynağı nükleer dönüşümlerdir. Temel bileşen olan Hidrojen atomu ısı ve basıncın çok yüksek olduğu çekirdeğe yakın yerlerde nükleer füzyon yoluyla ikinci en hafif element olan Helyum atomunu oluşturur. Bu arada az miktarda kütle, büyük enerjiye dönüşerek yok olur. Böylece açığa çıkan enerji de Güneşin sürekli ışımasını sağlar. Güneşin bu yoldan saniyedeki kütle kaybı 4 milyon tondur.

 GÜNEŞİN YÜZEY ISISI

VE YÜZEYİNDEN YÜKSELEN ALEVLERİN BOYUÇevresinde saatte 108.000 kilometrelik hızla dönmekte olduğumuz Güneş’in şu anda yüzeyinden

yükselen alevler 800 bin kilometreye kadar ulaşmakta. Güneş’in yüzey ısısı da son tespitlere göre 6000

170

Page 171:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

santigrat derece!. Yâni, bir diğer anlatım tarzı ile, 60 tane dünyayı üst üste dizip güneşin yüzeyine oturtursanız, güneşin yüzeyinden yükselen alevlerin boyunu bunların hepsini içine almış olarak görürsünüz.

GÜNEŞTEKİ PÜSKÜRMELERİN DÜNYAYA ETKİSİ

Güneşteki püskürmeler ise kısa süreli olur ve kısa dalga ışınımı ile tanecik akımı yayar. Bu püskürmeler de dünyayı etkileyerek manyetik fırtınalara ya da radyo iletişimini ve pusulaları bozan manyetik alan değişikliklerine yol açar.

İLKEL BİRİMLERİN

DÜNYA-GÜNEŞ VE ÂLEMLER ANLAYIŞI!Evet, bahsimiz olan bu güneş…Düz bir dünyanın çevresinde dönen basit ateş top (!). Bugün dahi, teyp-robot bileşimi hâlinde yaşayıp insan adını almış; sadece; eskilerden duydukları

mecazları olduğu gibi kabûllenen, tefekkür yeteneğinden yoksun ilkel birimlerin 6 bin sene evvel yaratılmış düz bir dünyanın çevresinde dönen gökler, güneş ve nihayet tüm âlemler anlayışı sürüp gitmede.

GÜNEŞİN GALAKSİ ÇEVRESİNDEKİ TURU

İçinde bulunduğu Samanyolu’nun merkezinden 32.000 ışık yılı mesafede bulunan güneş, merkez çevresindeki yörüngesini 225 milyon yılda tamamlar.

GÜNEŞ ZAMAN BİRİMİ

Güneş zaman biriminde bir yıl ne kadardır?Dünya`nın bir yılı, Güneş çevresindeki bir turudur; bilindiği üzere..Güneş`in bir yılı ise, Samanyolu adını verdiğimiz Galaksimizin merkezi çevresindeki bir turudur!.

Merkezden yaklaşık 32.000 ışık yılı uzaklıktaki yörüngede yapılan bir tur tam 255 milyon sene sürmektedir!. Yani, bir Güneş yılı 255 milyon dünya senesi olmaktadır!.

1 GÜNEŞ YILI

Üzerinde yaşadığımız dünya, biliyoruz ki güneşin çevresinde dönen uydulardan bir tanesi.Güneş’ten yaklaşık 150 milyon km.ötede, güneşin çevresinde dönüp duruyoruz.Âdeta bir bakır tepsi, bir bakır tas, bakır sahan gibi gördüğümüz güneş, gerçekte ise, bizim üzerinde

yaşadığımız dünyadan 1 milyon 333.000 defa daha büyük bir hacime sahip.Biz, "dünya üzerinde yaşadık, yaşıyoruz" diyoruz; ve dünyanın güneş çevresindeki bir turunu

tamamladığı sürece de “1 Güneş yılı“ diyoruz.GÜNEŞ ZAMAN BİRİMİNE GÖRE İNSANIN ÖMRÜ

8.6 SANİYEDünya üzerinde bir insanın, dünya zaman birimine göre 70 yıl yaşadığını kabul edersek; aynı insan

gerçek boyutu olan Güneş zaman birimine göre sadece 8.6 saniye yaşamaktadır!.

171

Page 172:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Yani, bir insan yetmiş sene yaşadıktan sonra Dünya yaşamından ayrılıp; Dünya`nın manyetik çekim alanının içinde yeraldığı, Güneş yörünge ve enerji alanı olan platformdaki hayata geçtiği anda farkedecektir ki, sadece 8.6 saniye yaşamıştır geçmişte!.

GÜNEŞ SİSTEMİ

“SİSTEM”İN ÜYELERİYa Dünya?..Hani düz olup da altıbin küsur sene(!) evvel yaratıldığı iddia edilen Dünya!!!.Radyoaktif yöntemler sonucu dünyanın 4.6 milyar yaşında olduğu bugün tespit edilmiş durumda.

Dünyanın ağır ve içinde çok miktarda demir bulunan çekirdeği önemli bir manyetik alan meydana getirmektedir. Canlıların oluşmasını sağlayan atmosfer tabakası ise uzaydan gelen ve canlıların ölümüne sebep olacak kısa dalga ışınımları durdurmaktadır. Hayatın oluşmasına vesile olan bir başka etken de Güneşten olan uzaklıktır.

Dünya Güneş’ten 149.596 bin kilometre uzaklıkta olup, çapı ekvatorda 12.756 kilometredir. Kendi etrafındaki dönme süresi 23 saat 56 dakikadır. Kaçış hızı saniyede 11.2 kilometre olup güneş çevresinde 365,2 günde devrini tamamlamaktadır.

 Ya sistemin diğer üyeleri...Merkür: Güneşten 58 milyon kilometre mesafede bulunuyor. Çapı 4880 kilometre ve 58.7 günde

kendi çevresinde turunu tamamlıyor. Güneş çevresindeki dönüşü ise 88 gün sürüyor. Kütlesi dünyanın 0.05’i kadar. Saniyede 4.2 kilometrelik kaçış hızına sahip.

Venüs: Güneşten 108 milyon 200 bin kilometre uzaklıkta. Çapı 12.700 kilometre ve saniyede 10.36 kilometrelik kaçış hızına sahip. Kendi çevresinde 243 günde, Güneş çevresinde de 224.7 günde devrini tamamlıyor. Yüzey çekimi dünyanın 0.90’ı nispetinde.

Mars: Güneşten uzaklığı 227.940.000 kilometre. Çapı 6.790 km. olup, kendi çevresinde 24 saat 37 dakika 23 saniyede bir dönmekte. Güneş çevresindeki turunu ise 686.89 günde tamamlamakta. Kütlesi dünyanın 0.11’i kadar.

Jüpiter: Güneşten hayli uzak sayılıyor diğerlerine nispetle. Tam 778 milyon kilometre mesafede. Çapı 143.000 kilometre ve buna rağmen kendi çevresinde dönüş hızı da hayli yüksek. 9 saat 51 dakika. Kaçış hızı saniyede 60.22 km. olan Jüpiter Güneş çevresinde ise 11.86 yılda turunu tamamlıyor. Kütlesi ise Dünyanın tam 318 katı.

Satürn: Güneşten 1.427 milyon km. mesafedeki Satürn’ün kütlesi dünyanın 95 katı ve çapı da 120.000 km. kaçış hızı saniyede 36 kilometre olan Satürn kendi çevresinde 10 saat 14 dakikada dönmekte. Güneş çevresindeki turunu tamamlaması ise 29.46 yılı almakta.

Uranüs: Güneşten 2 milyar 869 milyon 600 bin kilometre uzaklıkta. Güneş çevresinde 84 yıllık bir süre içinde turunu tamamlamakta.

Neptün: Güneşten uzaklığı 4.497 milyon kilometre, Güneş çevresinde 164.8 yılda turunu tamamlıyor.Plüton: Güneş çevresinde en dış gezegen. 5.900 milyon kilometre mesafede. Güneş çevresindeki

turu ise 248.5 yıl.GÜNEŞ SİSTEMİNDEKİ 7 GEZEGENİN YÖRÜNGELERİ…

Birinci kat semâ dediğimiz gök; 2. kat semâ, 3. kat semâ, yani 7 kat semâ... Güneş sistemi içindeki yedi gezegenin yörüngeleridir. Kısacası “Güneş sistemi”dir!.

Atmosfer dışında birinci semâda yani gökte Ay vardır, ikinci katta Merkür, üçüncü katta Venüs, dördüncü katta Güneş, beşinci katta Mars, altıncı katta Jüpiter ve yedinci katta da Satürn ve diğerleri mevcuttur.

172

Page 173:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İNSANDAKİ ZİHİNSEL FONKSİYONLAR

VE GEZEGEN ETKİLERİİnsan dediğimiz varlıktaki bazı zihinsel fonksiyonları sayalım:Nefs (ben kavramı), akıl fikir, hayâl, idrak (kavrayış), vehim (varsayım), himmet, ve hâfıza (yani

bellek).Bu saydığımız zihinsel fonksiyonlar esas itibarı ile iki ana kuvvetin etkisi altındadır... Yani, fikir,

hayâl, duygu, nefs, himmet daima iki ana kuvvetin birinin tesiri altına girer. Ya, vehmin hükmü altına girerek çalışır, ya aklın hükmü altına girerek çalışır.

Fikir; çeşitli konularda aklımıza gelen yeni yeni düşüncelerdir. Bize herhangi bir konuyu düşünmemizi sağlayan ana materyaldir. Kökeni ya beynin üretimi ya da dış etkilerdir; ilham, astrolojik etkiler vs...

Sonrasında hayâl gelir. Yani, o fikirleri kafamızda hayâl ederiz.. Anlayıp kavramak için bir suret haline sokarız. Bu hayâl edişe aynı zamanda "musavvire gücü" denilir. Yani, tasvir etme şekillendirme. Beyinde şekillendirme olayı vardır. O fikirler otomatikman şekillenerek anlaşılır. O da nasıl anlaşılır? Müdrike yani idrak gücü ile, idrak edilir.

Bu idrakın hemen sonrasında, o idrakı hükmü altına alan vehim vardır.Vehim özetle şudur:Var olmayan şeyi varsanmak!. Var olan şeyi de yoksaymaktır. "Varsayım" dediğimiz cevherdir. Bunlardan, "Nefs" dediğimiz yapıyı da Dünyanın ruhâniyeti meydana getirir. Fikir, Merkürün ruhâniyetinden; Hayâl, musavvire Venüsün ruhâniyetinden meydana gelir. İdrak, müdrike Güneşin ruhâniyetinden gelir. Vehim, Marsın ruhâniyetinden gelir. Himmet, Jüpiterin ruhâniyetinden gelir. Akıl, Satürn`ün ruhâniyetinden gelir. Fakat Satürn`ün ruhâniyetinden meydana gelen akıl maddi bir

akıldır. Dünyaya ve maddeye dönüktür. Uranüs`ten gelen akıl ise "aklı kül"den yansımadır!. Çok geniş boyutlu, madde ötesine dönük

düşünceleri meydana getirir. Madde ötesine dönük düşünceler Şiron`un uygun açıyla beslemesi hâlinde “hidayet” dediğimiz "ALLAH"a ve özüne yönelme" tesirlerini meydana getirir.

Neptün, yüksek sezgi gücünü meydana getirir. Pluton, "ALLAH"`a ait "var etme ve yok etme" gücünün yeryüzünde zâhire çıkmasına vesile olur.Eğer bir kişide Merkür`ün tesirleri güçlü ise, onda çeşitli fikirler meydana gelir. Merkür`ün güçlü

tesirini almış, ruhaniyetinden feyz almış insan, zeki insandır. Zekâ, Merkür`ün ruhaniyetine bağlıdır. Cinlerin büyük çoğunluğu, Merkür`ün güçlü tesirlerinden feyz aldıkları için hemen hepsinde zekâ

güçlüdür. Dolayısı ile şeytan da çok zekidir. Buna karşın cinler, akıl yönünden zayıftırlar!. Bir insan zekî olabilir; fakat yeterince akıllı olmayabilir!... Akıllı olabilir; zekî olmayabilir!. Hem zekâsı

hem de aklı kıt olabilir!. Hem zekî ve hem de akıllı olabilir!.. Çünkü zekâ Merkür`ün ruhâniyetinden kaynaklanır, akıl ise Satürn ve Uranüs tesirleri ile meydana gelir.

İdrak (kavrama) gücünü Güneşin ruhâniyeti verir.Hayâl gücü Venüsün ruhaniyetinden hasıl olur. Buna Musavvire, şekillendirme gücü de denebilir.Kişinin himmeti (azmi) jüpiter`in ve Şiron`un tesirleri iledir.

173

Page 174:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Güçlü olarak Jüpiter`in ruhaniyetini almışsa o kişi, maddeye dönük bir şekilde şanslı hayat sürer. Maddi sıkıntıları az, refahı fazla olur.. Şiron`un tesirini güçlü almışsa kişi, mâneviyata yönelir ve mâneviyatta büyük derecelere ulaşma imkanını elde eder.

Satürn tamamen maddeye dönük bir akıl verir; yani bu kişi maddeyi ne yönde nasıl değerlendireceğini iyi bilir.

Uranüs`ün ruhâniyetinden feyz alan kişi maddi nesnelere hiç bakmaz, değer vermez. Tamamen madde ötesi soyut değerler ve nesnelerle ilgilenir.. Yani, gerçek âlemin, madde ötesi bir yapı olduğunu idrak eder. Ona yönelir.

Ancak, madde ötesi yapıya yönelme eğer Şiron’dan destek almamışsa o kişi felsefeci olarak kalır. Eğer bu hâl Şiron`dan desteklenmişse bu defa tasavvuf ehli velâyet mertebelerinin sahibi olur; icabında nübüvvet mertebesiyle zâhir olur. Aradaki fark Şiron`dan desteklenen bir Uranüs; veya Şiron`dan desteksiz kalmış Uranüs`tür.

Felsefeci ile tasavvuf ehli arasındaki fark, "Şiron" farkıdır!. "Şiron" güneş sistemi içinde yer alan ve son yıllarda tesbit edilen bir gezegendir!..

Ancak şunu dikkatten kaçırmayalım!..Allah, bir kişinin maneviyat ehli olmasını takdir etmişse, onu, uygun tesirler altında dünyaya getirir; ve

mesela Şiron`un güçlü açılımı o kişiyi bu olaya hazırlar!. Yani, takdir ALLAH`ındır; yıldız ve planet etkileri ise takdiri oluşturan mekanizmadır!. Beyindeki bilincin yanında, elin yeri ne ise; ALLAH takdiri ve hükmünün yanında planet ve yıldızların yeri de odur!.

Programında, Uranüs`ün etkisi güçlü olan; yani yüksek akıl sahibi olup maddeye değer vermeyen kişi eğer Şiron`un ruhaniyetinden feyz almamışsa bu kişi felsefeci olarak kalır!. Madde dünyası ile hiç uğraşmaz ve maddeye değer vermez. Ama mâneviyat yönü zayıftır.

Esasen, bu tesirler, her insanda vardır..Ancak, bu tesirler kiminde güçlü olarak alınmıştır; kiminde de zayıf olarak... Bizler bu değişik tesirlerin oluşturduğu farklı formüle sahip bileşimleriz!.

GALAKSİDEKİ 400 MİLYAR GÜNEŞ…

Şimdi şu anda üzerinde yaşadığımız dünyayı düşünün... Bu dünya, içinde bilimsel olarak yapılan araştırmalara göre dört yüz milyar yıldızın yer aldığı bir galaksinin kenarında bir yerde...

Dört yüz milyar tane güneş ne demek, bunu hiçbir insanın aklı hafsalası alıp kavrayamaz.

SİSTEM DIŞINDAKİ TÜM GÜNEŞLERİN DEDÜNYA VE CANLILAR ÜZERİNDE

SAYISIZ TESİRLERİ VARDIRDünya üzerinde bilebildiğimiz kadarıyla yukarıda saydığımız dalgalar; bilemediğimiz kadarıyla da

bunun sayısız misli dalgalar her an çeşitli etkiler meydana getirmektedir.Hiç olmazsa en azından Güneş radyasyonunun dünya ve canlılar üzerinde pek çok tesirini artık

kesinlikle bilebilmekteyiz. Bundan kıyasla, sistem dışındaki tüm güneşlerin de sayısız tesirleri olduğu ortaya çıkar. Ayrıca bilimin henüz tespit edemediği güneşin çok daha değişik tesirleri olduğu gibi, diğer yıldızların dahi pek çok değişik tesirleri söz konusu olmaktadır. Madde, kendi kanunları içerisinde yaşamını yürütürken, maddeler üzerindeki tesirleriyle kozmik ışınımda da kendi oluş prensipleri ve kanunları içerisinde tesirlerini ortaya koymaktadırlar.

GÜNEŞ SİSTEMİNİN DE BİR RUHU VAR

174

Page 175:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsan bedeni milyarlarca hücreden oluşmuş... Sen, vücudundaki o hücrelerin farkında mısın?. Hayır! Ama, o bütün hücreler, bütün olarak bir kişisel ruh, kişisel yapı, düşünce meydana getiriyor ve bundan da senin şuurun meydana geliyor.

Ama senin şuurun, senin şuurunu meydana getiren bu bedenin parçalarından oluşmasına rağmen, bunun farkında değil!.

İşte bunun gibi, sade insanın ruhu değil, tüm kütlelerin dahi ruhları vardır... Dünyanın ruhu vardır, Güneş`in ruhu vardır, Merkür`ün, Venüs`ün, diğer planetlerin ruhları vardır.

Bunların ruhu olduğu gibi, bunların tümünü oluşturan Güneş Sisteminin de bir ruhu vardır.. Boyut boyut!.

“GÜNEŞ” İSİMLİ YILDIZ

ALLAH’IN “HAYAT SIFATI”NIN “SİSTEM”DEKİ ZUHUR KAYNAĞIDIR!

Hatırlayınız ki, Dünya, Güneş`in yörüngesinde ve çekim alanı içindedir!.

Dünya üzerinde varolan her canlı, hayatının kaynağı olan Güneş enerjisiyle varolmuştur!.. Ki, Din dilinde buna Allah`ın "hayat sıfatının" sistemdeki zuhûr kaynağı "Güneş" isimli yıldızdır da denilebilir.. Ya da "Güneş enerjisi-ışınları" yerine "o yıldızın varlığını oluşturan olan melekî kuvvet" diyebiliriz!..

TÜM UYDULARDAKİ CANLILARIN HAYAT KAYNAĞI

GÜNEŞ IŞINLARI –ENERJİSİDİR!(GÜNEŞİN BOYUTSAL DERİNLİĞİNDEKİ

MELEKİ KUVVETLERDİR)Aslında şu anda da biz, Güneş’in ışınsal platformu üzerinde yaşıyoruz; dünya üzerinde hayat bulmuş

her canlının hayat kaynağı, güneşten gelen ışınlar! Bu ışınlar, ATP denen bir ana yapıyı meydana getiriyor ve o yapı dünyadaki hayatın kaynağı. Yani

ALLAH'IN HAYAT SIFATI, Güneşin üzerinden Dünyaya ulaşan ışınlarla bize hayat ve canlılığı ulaştırıyor. Yani,

Gözümüzü açıyoruz, Güneş platformunda...Yaşıyoruz, Güneş platformunda... Ölümle birlikte boyut değiştiriyoruz, yine Güneş platformunda!.

Güneş sistemi içindeki tüm uydularda bulunan canlılar, hayatiyetlerini ve yapılarını, Güneşin boyutsal

derinliklerinde varolan bu melekî kuvvetten alırlar ve sürdürürler..

BEYİN GÜNEŞTEN YAYILAN HAYAT ENERJİSİ OLAN

“CAN”LA BESLENİR VE GELİŞİR!Beyin de aldığı gıdalarla, glikoz ve oksijenlerle yaşam enerjisini temin ederken; Güneş’ten yayılan

hayat enerjisi olan “CAN”la beslenir ve gelişir.

GÜNEŞ ASLA DOĞMUYOR

175

Page 176:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

VE BATMIYOR…Güneşin asla doğmadığını ve batmadığını... Zorunlu olarak bağımlı bulunduğu dünyanın dönmesi

nedeniyle, doğma-batma kavramlarının yaratıldığını...Avını yerken aslanda; ya da, aynı işi yapan timsahta akan gözyaşlarının acıma duygusundan

kaynaklanmadığını ve doğada acıma kavramının bulunmadığını...Elmanın ağaçtan, yere olan aşkından düşmediğini...Cinselliğin hormonal dürtüden gayrı bir şey olmadığını...Sevgiyle beğeninin; sevdiğinde yok olmayla, beğendiğine sahip olma arzusunun bir olmadığını...Tanrısallık ve kutsallıkların kozadan çıktıktan sonra hiçbir değeri ve varlığı kalmayacağını...Toplumsal şartlandırmaların genelde, toplumdan yarar sağlamak isteyenlerin, çıkarları doğrultusunda

yönlendirmelerden başka bir şey olmadığını...“ İnsan’ın kozaötesi gerçek evreni”nin bilinç ve bilgi boyutu olduğunu... Bilgeliğin kula kullukla elde edilemiyeceğini...Bilgelerin, kendi önlerinde elpençe divan duran mukallitler ordusuna değil; dediklerini anlayıp,

gerçekleri farkedip, “insan” olmaya çalışan bilinçli mukallitlere değer verdiğini...Bireysel ve bedensel çıkarları için yaşayan insansı ve mukallitlerin boyut değiştirdikten sonra

kozalarını asla terkedemiyeceklerini...Bilgenin bilgilerini değerlendirmenin ötesinde, şefaat olmadığını; kimsenin kimseyi kolundan çekerek

bir koltuğa oturtamıyacağını; ya da cehenneminden çıkartamıyacağını; bunlardan kurtulup bir yerlere gelmenin tek yolunun bilgeliği değerlendirmek olduğunu...

Bilgeliği değerlendirmenin, bilgi ezberlemek olmadığını...Kutsal kurabiyelere ve tanrılara tapınılarak; kozadan çıkılmadan geçirilen bir ömrün, en büyük ve

telâfisiz bir zarar olduğunu...Ancak “insan” olanın, “Allah” için yaratılmış olup; kurabiye ve rablerden- tanrılardan yüzçevirip

yalnızca “Allah”a yönelmenin sadece “insan” olana kolaylaştırılmış olduğunu... “İnsan” olmayanın, paranın ve cinselliğin kulu olarak kozasıyla birlikte –boyut değiştirse de-

ebeden dünyasında yaşamını devam ettirip; bilgelik masallarıyla ömür tüketmekten başka eline geçecek bir şey olmadığını...

Yalan-dolan, dedikodu, hakaret gibi mukallitlerde görülen hayvandanöte davranışların bilgisayar bilgeliğiyle eşleşebilmesine rağmen; gerçek bilgelik yaşamıyla hiçbir ilgisi olmadığını...

Siyasî veya dinî veya kültürel otorite kavramının, yaratılmış kutsallık olup; kurabiyelikten öteye geçmediğini...

Bilgiyle “ölmeden evvel ölüp” bilgeliğe doğmayanın, koza dışı evrensellikte yeralamıyacağını!... Bilgeliğin bir yaşam tarzı olup; bilgisayar-bilgeliğiyle karıştırılmaması gerektiğini...“Ehlullah” diye tanımlanan geçmişteki bilgelerin anlattıklarının, nasıl tanrısallık, kutsallık amacına

dönük kullanılıp kurabiye yapıldıklarını...Ve daha bir nice toplumsal ve bireysel kurabiyenin, yendikten sonra hiçbir değeri kalmayacağını;

“insan” olmayana ya da mukallite anlatabilmek, çok zordur; diye duymuştum.Sürç-i lisân ettiysek, bağışlana... Garîpliğimize verile!.

GÜNEŞ, ATOMALTI BOYUTA AİT

IŞINSAL İKİZİ İTİBARİYLE “CEHENNEM”DİR!

176

Page 177:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bkz. C / Cehennem

GÜNEŞ DÜNYAYI KUŞATACAK…VE BİZ HÂLÂ ÖTELERDE BİR CEHENNEM ARIYORUZ!

Bkz. C / Cehennem

GÜNEŞ’İN “CEHENNEM” OLDUĞU NİÇİN AÇIKÇA BELİRTİLMEMİŞTİR?

Bkz. C / Cehennem

 GÜNEŞİN RADYASYON ALANISoru: Güneşin görünmeyen radyasyon kütlesi, tüm planetleri kapsıyor mu?..Satürn’e kadar alanı, sanırım.

CEHENNEMİN RADYASYON AZÂBI

MİKRODALGA BEDENİNİ DARMADAĞIN EDER; YAKAR!Bkz. C / Cehennem

GÜNEŞİN NURUNUN ALINMASI

Güneşin gelip dünyayı kuşatacağı ve dünyanın içinde bir su damlası gibi buhar olacağı; hadiste belirtildiği halde, sırf bugüne kadar bu gerçeği duymadığı için reddeden, hased ehline ne cevap verelim bilemiyoruz.

“Güneşin nurunun alınması” âyet-i ise, daha sonraki safhada güneşin büzülüp nötron yıldızı hâline gelmesine işaret etmektedir.

Unutulmamalıdır ki, bütün bu safhalar milyonlarla sene alacaktır. Sadece “Sırat” denilen dünyadan ruhların kaçış süreci bir hadise göre 3 bin senelik yoldur

 GÜNEŞİN KADERİ

Güneşten 1 milyon 303 bin defa küçük olan; çapı yaklaşık 12.500 kilometrelik dünya üzerinde yaşıyoruz. Güneşten şu andaki uzaklığımız yaklaşık 150 milyon kilometre.

Çevresinde saatte 108.000 kilometrelik hızla dönmekte olduğumuz Güneş’in şu anda yüzeyinden yükselen alevler 800 bin kilometreye kadar ulaşmakta. Güneş’in yüzey ısısı da son tespitlere göre 6000 santigrat derece!. Yâni, bir diğer anlatım tarzı ile, 60 tane dünyayı üst üste dizip güneşin yüzeyine oturtursanız, güneşin yüzeyinden yükselen alevlerin boyunu bunların hepsini içine almış olarak görürsünüz.

Güneş’in yüzey harareti olarak verilen 6000 derece ne demektir?.Şöyle bir misalle o derece hararetin ne olduğunu anlatmaya çalışalım.Dünya üzerinde ısıya en dayanıklı maden bildiğimiz kadarıyla “kadmiyum”dir. 6000 derecede sıvı

hâle dönüşür. Yâni, şayet dünya ve üzerinde bulunanların tamamı “kadmiyum” madeninden meydana gelmiş bir kütle olsaydı, 6000 derecelik hararette sıvı hâle gelecek idi. Ve de akabinde buhar olup gidecekti!.

Bir an, Hazreti Muhammed aleyhisselâmın şu işaretine kulak verelim:

177

Page 178:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Dünyanız, içindekilerle beraber cehenneme atıldığı zaman, bir su damlası gibi buharlaşıp yok olacaktır!”

Evet, şu anda, dünyadan 1.303.000 defa büyük olup, merkezinde sıcaklık 15 milyon derece olan Güneş... Şu anki hâli itibariyle, hayat vesilemiz olan Güneş!.

Güneş nereden nereye geldi ve nereye gidiyor?.Modern kurama göre Güneş sistemi belirli bir biçime sahip olmayan bir gaz kütlesiydi. Gerçek bir

güneş ve nükleer enerji yoktu. Mevcut gaz bulutu hidrojenden ibaretti. Yâni suyun ana maddesinin üçte ikisi.

Zaman geçtikçe bu gaz kütlesi biçim almaya başladı ve sıcaklıkta belirgin bir artış ortaya çıktı. Buna rağmen henüz Güneş ortalarda belirginleşmemişti. Daha sonra gaz bulutu sıkışmasını sürdürdü. Çekimin etkisi altında kalan en yoğun kısım merkezi oluşturmaya başladı. İşte bu, merkezde toplanıp ışınım yaymaya başlayan kısım, Güneş cevheri idi.

Güneşin parlaklığı arttıkça gaz bulutunun homojenliği kaybolmaya başladı ve sıkışma iç kısımlarda devam etti. Bu, çevredeki maddeleri toparlayarak gezegenleri oluşturmaya başladı. Çevrede oluşan proto-gezegenlerin boyutları büyüyüp kütleleri arttıkça çekim güçleri de yükseldi. Çevrelerindeki maddelerden ve bulutsulardan daha fazla madde toplamaya başladılar.

Güneş bulutsusu sıkıştıkça gezegenler daha fazla madde soğurdu. Bu arada güneşteki ışınım da artıyordu. Güneş sistemi hâlâ belirgin bir hâl almamıştı. Ana proto-gezegenler gitgide büyüyor ve kendilerinde oluşan yüksek çekim güçleri ile daha fazla maddeyi kendilerine çekiyordu. Böylece proto gezegen sayısı iyice azalıp merkez büyümeye, belirgin bir hâl almaya başlıyordu. Bu arada Güneş de artık termonükleer tepkimelere girmeye başlamıştı. Uzun bir proto gezegen oluşumu devresinden sonra Güneş sistemi bugünkü hâlini aldı ve Güneş şu andaki durgun düzeye girdi.

Her yıldızın kendi kaderi, ya da bir diğer ifade ile akış çizgisi gereği doğumu, gençliği, büyümesi, olgun hâle gelişi ve ölümü söz konusudur.

Güneş de bir yıldız olarak bugünkü hâlinden sonraki devresinde, hidrojenini yakarak helyuma dönüşecek ve yapısı değişmeye başlayacaktır. Çekirdek sıkışacak, yüzey büyük ölçüde genişlemeye başlayacaktır. Güneş artık bir kızıl yıldıza dönmeye başlamıştır!. Hacmi genişlemeye başlamış ve enerjideki toplam artış dolayısı ile yakın gezegenleri yok etmeye yönelmiştir!.

Çekirdek sıcaklığının daha da artması ile Güneş helyumunu yakmaya başlamış hem sıcaklıkta hem de boyutta son derece büyük artışlar meydana gelmiştir.

Güneşin artan hacmi ve ısısı dünyayı yutmuş ve dünya yok olmuştur!.Güneş artık durgunluğunu tamamiyle yitirmiş, dünyadan 400 milyon defa daha büyük yanar bir kütle

hâline gelmiştir. Böyle bir şeyi tasavvur ve tahayyül son derece güçtür.Güneşin içindeki çeşitli tepkimeler çekirdek ısısını daha da artırmıştır ki, bu yüzden artık sistem

içindeki yıldızların bildiğimiz şekilde varlıklarını devam ettirme imkânı büyük ölçüde yitirilmiştir.Güneş içindeki nükleer enerjinin tümü kullanıldıktan sonra, güneş birden bire büzülmeye başlayacak

ve bir “cüce yıldız” durumuna gelecektir. Ancak buna rağmen bir süre daha parlamasını sürdürebilecektir. Ve nihâyet Güneş, tüm enerjisini tüketmiş olarak korkunç bir yoğunluğa sahip “Black hole” yâni “karadelik” hâline gelecek ve bırakın üzerinden bir şeyin kaçabilmesini; çevresinden geçen gezegenleri bile içine çekip yutacak hâle ulaşacaktır.

Evet... İşte 1980’lerdeki son bilimsel verilere göre güneşin kaderi!.

GÜNEŞ PLATFORMUGÜNEŞ YAŞAM BOYUTU

178

Page 179:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

BERZAH ÂLEMİGÜNEŞİN ATOMALTI BOYUTA AİT IŞINSAL İKİZİNasıl bizim bir biyolojik, maddi, atomüstü boyuta ait bir bedenimiz var ve buna karşılık bu bedenin

dalga atomaltı boyuta ait "İKİZİ" mevcut ise; aynı şekilde Güneşin de bir atomaltı boyuta ait ışınsal ikizi mevcuttur ki, işte esas "CEHENNEM" oluşu o boyutu itibariyledir.

Ve bu sebepledir ki biz şu anda bu bedenin duyularıyla cehennemi göremeyiz!. Tıpkı atomaltı boyuta ait ışınsal türler olan insan ruhlarını, cinleri ve melekleri göremeyişimiz gibi!.

Buna karşın, madde beden yaşamından "ruh beden = dalga beden" yaşamına geçmiş kişiler ise hem ortamlarına geçmiş oldukları ruhları görürler, hem o ortamda yer alan cinleri görürler, hem de o boyutun meleklerini görürler.

Ve dahi Cehennemi, içindeki canlıları tıpkı yanıbaşlarını seyrediyormuşçasına seyrederler. Çünkü ruh görüşünde mesafe kavramı yoktur!.

İşte Din’de bahsedilen, ölümü tatmış kişilerin kabir âlemlerinde cehennemi seyretmeleri olayı bu şekilde gerçekleşir… Kezâ, “Samanyolu” dediğimiz yıldızlardaki cennetler dahi, bu görünen madde yanları itibariyle değil; algıladığımız madde yapılarının atomaltı boyutunu teşkil eden dalga ikizleri itibariyledir!

ÖLÜMÜ TATMIŞ BİRİMLER

GÜNEŞ ZAMAN BİRİMİNE TÂBİDİRLER;KIYÂMETE KADAR!

Dünya üzerinde varolan insan dahi, varoluş aşamasında her ne kadar biyolojik bir bedenle oluşmuşsa da; yaşamın daha sonraki evresinde, biyolojik beynin ürettiği astral-ışınsal bedenle hayatını sürdürür!..

"Ölümü tatmış" bir kişi madde bedenden ayrıldığı ve kendi kabir âlemine girdiği veya berzah içi serbest yaşama geçtiği için; artık algılamakta olduğumuz Dünya, görüş alanından tamamiyle kaybolup; Dünya`nın manyetik çekim alanı halkası içinde ve Güneş yörüngesinde; Güneş tasarruf ve enerji alanı içinde yani Güneş platformunda yaşar!... Ve de Güneş zaman birimine tâbidirler!.. KIYÂMETE KADAR!..

GÜNEŞ PLATFORMUNDA YAŞARKEN

FARK EDECEĞİMİZ GERÇEK…İşte gerçekte bu üç-beş saniyelik Dünya yaşam süresi, -teknik nedenlerine girmek istemiyorum

konuyu fazla yaymamak için- bize yıllar süren bir yaşam süreci gibi gelmektedir!.Tıpkı en fazla 50 saniye civarında gördüğümüz rüyaların, o rüya içindeyken çok uzun süreler gelmesi

gibi!. Ne var ki bir de, uyanıp aradan bir zaman geçtikten sonra, o rüyanın ne kadar sürdüğünü hatırlamaya çalışın!.

50 saniyelik bir rüya, uyandığımızda, hele ertesi gün ne ifade ediyor?... Ya, 7-8 saniyelik bir "Dünya rüyası", ölüm sonrası berzah âlemi -Güneş boyutu yaşamı- içinde ne

ifade edecek?.. Bir düşünün!.Yani, gerçekte, bizim şu anda Güneş ışınsal platformu üzerinde, ve o değerlere göre

yaşamamıza karşın; madde beden ve beş duyu kayıtlarıyla beynimiz bloke olmuş bir halde değerlendirmeler yaptığımız için, kendimizi Dünya`lı -madde- sanmaktayız!.. Ve tüm değer yargılarımız da Dünya`ya göre endekslenmiş olmakta!.

179

Page 180:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Oysa "ölümle birlikte" gerçeğin bundan çok farklı olduğunu; dünya yaşamının sadece bir rüya süresi olduğunu çok acı bir şekilde farkedeceğiz!.

Sonra da pek çok şeyi yapma fırsatını bilgisizlik ya da sabit fikirlilik yüzünden yitirmiş olduğumuzu anlıyacağız!

"İNSANLAR UYKUDADIR; ÖLÜNCE UYANIRLAR" şeklindeki Allah Rasûlü uyarısını bir de bu gerçekle bir arada değerlendirmeye çalışalım bakalım... "ONLAR ONU (kıyâmetlerini-ölümü) GÖRDÜKLERİ ZAMAN, SANKİ (Dünya`da) AŞİYYEN

(Güneşin batımı ile karanlığın kaplaması arasındaki süreç) YA DA SABAHIN BİR VAKTİ KADAR YAŞADIKLARINI FARKEDERLER" (79/46)

"SİZ ORADA PEK AZ KALDINIZ!. EĞER BUNU BİLSEYDİNİZ"!. (23-114)

GÜNEŞ YAŞAM BOYUTUNA GEÇEN KİŞİNİNDÜNYAYA DÖNME VE DÜNYADAYKEN

YAPAMADIKLARINI YAPABİLME ŞANSI ASLA YOKTUR!“Ölüm” dediğimiz olayla birlikte yaşamın yeni bir boyutuna geçiyoruz.Tabii yeni bir boyuta geçtiğimiz süreçteki bedenimiz, eskilerin “RUH” dedikleri veya bizim bugünkü

ifadeyle “astral beden” dediğimiz veya “ışınsal beden” dediğimiz bir bedenle!Ama işin çok önemli bir noktası var, gözardı etmememiz gereken... O da, “Ruh” adı verilen bu “astral ışınsal beden”in şu anda dünya üzerinde yaşarken kendi

beynimiz tarafından inşâ edildiği gerçeği!.  Yani biz, ölümötesi yaşamda kullanacağımız bedenimizi, “astral” veya “ışınsal beden”

dediğimiz bedenimizi şu anda, bu dünya üzerinde yaşarken, bu biyolojik beynimizle inşâ etmekteyiz!.

İşte “Dünya âhiretin tarlasıdır; burda ne ekersen onu biçersin”in bir başka mânâsı:Burada ektiğin, ürettiğin, inşâ ettiğin bedenini orada kullanacaksın!. Orada senin, artık bedeninin şartlarından şikâyet etme şansın yok!. Çünkü “bu bedenin özelliklerini

sen dünyadayken kendin seçtin ve o özellikleri kendi beyninden üretmek suretiyle elde ettin!” gerçeğiyle karşılaşacağız.

Oraya gittikten sonra “Âhiret” denen - “Berzah” denen - “güneş platformu” dediğimiz o platformda yaşarken herbirimiz bu gerçeği göreceğiz ve diyeceğiz ki:

“”Keşke bu dünyaya geri dönsek de yapmadığımız ihmal ettiğimiz o çalışmaları yapma şansına kavuşsak; baştan, gerçek değerlere göre yeni verilerle ruh beden yeni bir astral beden inşâ ederek buradaki bu sıkıntıları çekmesek!”

İşte Kurân-ı Kerim’deki “Onların her biri ölümü tattıktan sonra keşke dünyaya geri dönsek de yapmadıklarımızı yapsak

derler. Fakat bu ASLA KESİNLİKLE MÜMKÜN DEĞİLDİR!” diye bize gerçeği anlatmaya çalışan âyet, bu gerçeği vurguluyor.Dünyadan ayrıldıktan sonra, o boyuta geçtikten sonra, bir daha geri dönüş, yani

reenkarnasyon, yani yeniden bir bedene kavuşarak yapmadıklarını yapabilme şansı Kurân inancına göre, Müslümanlık inancına göre, Allah Rasûlü’nün getirdiği inanç sistemine göre asla ve kesinlikle mümkün değil!.

Dünyada ne yapmış olursak onu yapmak durumundayız.Fakat “ölüm” denen olayla birlikte artık yeni baştan birtakım özellikler kazanma şansımız yok!

GÜNEŞ TUTULMASININ

180

Page 181:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İNSAN BEYNİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİGökte Güneş'in tutulması değil; İlim ve mantık ışığının tutulması insanın geleceğini karartır!.Güneş tutulmasının da, bu ışık ile bir bağlantısı vardır!Güneş tutulumunun hemen akabinde gelen bir tür dalgalar, özellikle doğum haritası üzerindeki güneş

üstüne rastlıyorsa, beyinde ŞOK etkisi yaparak, daha sonraki süreç içinde yanlış yorumlar ve önemli mantık hatalarına yol açar!.

Güneş tutulumunu gören bölgede yaşıyorsa, herkes, kendi beyin açılımına GÖRE, bu tesirlerden etkilenir.

Muhakkak ki bu durum Allah'ın yaratmış olduğu mekanizmanın işleyişi ve SİSTEMİN (Sünnetullah) sonucudur.

ATMOSFER

ATMOSFER,UZAYDAN GELEN KISA DALGA IŞINIMLARI

DURDURARAK CANLILARIN OLUŞMASINI SAĞLAYAN TABAKADIR

Evet, bahsimiz olan bu güneş.Düz bir dünyanın çevresinde dönen basit ateş top (!). Bugün dahi, teyp-robot bileşimi halinde yaşayıp insan adını almış; sadece; eskilerden duydukları

mecazları olduğu gibi kabûllenen, tefekkür yeteneğinden yoksun ilkel birimlerin 6 bin sene evvel yaratılmış düz bir dünyanın çevresinde dönen gökler, güneş ve nihayet tüm âlemler anlayışı sürüp gitmede.

Ya Dünya?..Hani düz olup da altıbin küsur sene(!) evvel yaratıldığı iddia edilen Dünya!!!.Radyoaktif yöntemler sonucu dünyanın 4.6 milyar yaşında olduğu bugün tespit edilmiş durumda.

Dünyanın ağır ve içinde çok miktarda demir bulunan çekirdeği önemli bir manyetik alan meydana getirmektedir. Canlıların oluşmasını sağlayan atmosfer tabakası ise uzaydan gelen ve canlıların ölümüne sebep olacak kısa dalga ışınımları durdurmaktadır.

 ATMOSFER TABAKALARI

Geçmişte kullanılan klâsik anlatıma göre, Dünyanın yaşadığımız zemini üzerinden, Ay yörüngesine kadar olan sahada yedi kat yer vardır. Ve bu anlayışa göre biz, şu anda yedi kat yerin dibinde yaşamaktayız...

Bizim üstümüzde altıncı kat yer, üstünde beşinci yer ve Ay’a kadar birinci kat yer vardır.Esasen bu anlatım, bizim atmosfer tabakalarını tanımlamaktadır.

HER BEYİNDEN DIŞA YAYILAN DALGALAR

KENDİ ŞİFRESİNE GÖRE SANKİ BİR KİTAP GİBİ ATMOSFERDE MUHAFAZA OLUR!

Beyin, bir yönüyle, çeşitli frekanstaki dalgaları-kozmik ışınımı değerlendirerek programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.

181

Page 182:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Beyin, bu değerlendirmeyle birlikte, tüm verileri ve bir yandan hologramik dalga bedene yüklerken, diğer yandan da tıpkı bir radyo vericisi gibi gücü nisbetinde dışarı yayar.

Bu dışa yayılan dalgalar, her kişinin kendi beyin şifresine göre sanki bir kitap gibi atmosferde muhafaza olur. Eğer bunu alıp çözebilecek bir cihaz gerçekleştirilebilirse, kişilerin tüm yaşamları bu dalgaları çözecek cihazın ekranında seyredilebilir.

Nitekim, kıyâmetten sonra herkesin bütün yaptıklarının yazılı olduğu kitaplar(?)ın havada uçuşarak herkesin eline geçeceğini belirten dinî kaynaklar, ruhtaki, bu dalgaları çözücü özelliğe dikkat çekmek ister!

MADDE BEDENİ TERKEDEN KİMİ

MİKRODALGA BEDENLER, DÜNYANIN ATMOSFERİ İÇİNDE,

ÇEKİM ALANI İÇİNDE HAPİS KALIRLAR!Elf, önce Gönül'e cevap verdi:- Bedeni terkeden ruhlar iki sınıftır... Bir kısmı sizin deyişinizle yedikat yerin altında hapis kalanlardır... Bir diğeri de semâlara

yükselenlerdir... Bunu size şöyle açıklayayım... Madde bedeni terkeden mikrodalga bedenler ya dünyanın atmosferi

içinde, çekim alanı içinde hapis kalırlar, öteye geçemezler; veyahut da bu çekim alanının ötesine geçerek güneş sistemi içinde dünyadayken edinmiş oldukları manyetik güce göre diğer güneş uydularına kadar gidebilirler...

Cem az önceki sualini yineledi:- Ya kıyâmetten sonra ?-Dünya çekim alanı içinde hapis kalmış veya diğer bir deyişle dünyanın manyetik alanından kendini

kurtaramamış hologramik mikrodalga bedenler, dünya ile birlikte güneşin bugünkü hacminin bin mislini bulan ateş topu içine düşeceklerdir... Ki artık oradan kurtulabilmeleri imkânsızdır.

- Ya diğerleri ?-Mars’a kadar yükselebilmiş ruhlar için de aynı sıkıntı mevcutsa da, bunların bir kısmı, daha ötelere

gidebilecek kadar güçlü olan ruhlar tarafından bu bölgeden çekilerek çıkarılırlar... Fakat bunlardan arta kalanlar içinse hayat artık bu içinde kaldıkları sistem içersinde ebeden devam eder!

- Peki ya güneşin çekim alanından kurtulabilenler ?- Onlar ise galaksi içinde yeni bir yaşama başlarlar farklı bir boyutta!

DÜNYA

Güneşten 1 milyon 303 bin defa küçük olan; çapı yaklaşık 12.500 kilometrelik dünya üzerinde yaşıyoruz. Güneşten şu andaki uzaklığımız yaklaşık 150 milyon kilometre.

DÜNYA’NIN YAŞI

Radyoaktif yöntemler sonucu dünyanın 4.6 milyar yaşında olduğu bugün tespit edilmiş durumda.

DÜNYA ATMOSFERİBkz. E / Evren /Atmosfer

182

Page 183:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

DÜNYA’NIN ÇEKİRDEĞİ

Dünyanın ağır ve içinde çok miktarda demir bulunan çekirdeği önemli bir manyetik alan meydana getirmektedir.

 DÜNYA,

SAYISIZ İLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARININKUVVEDEN FİİLE DÖNÜŞMÜŞ HÂLİDİR!

Dünya, hakikatı yönüyle nasıl oluşmuştur?Dünya, sayısız ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile dönüşmüş hâlinin adı değil midir?İnsan, çeşitli ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkışına verilen ad oluyor da, Dünya bunun

dışında başka bir şey mi?Hayır!“Dünya” kelimesiyle kastedilen mânâ nasıl ki çeşitli sayısız ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile

çıkışına verilen ad ise aynı şekilde “âhiret” diye bahsedilen; ”Cennet” ve “Cehennem” diye bildirilen âlemler de çeşitli ilâhi isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkışından başka bir şey değildir!

İster Dünya hayatı olsun, ister Cennet ve Cehennem hayatı olsun, bunların tümü de ilâhi isimlerin mânâlarının; kuvveden fiile çıkış hâlinden başka bir şey değildir!

ALLAH İNDİNDE “DÜNYA”NIN YERİ

İnsan bedeninde üç-beş hücre veya bundan çok daha küçük boyutlardaki üç-beş bakterinin yeri ne ise; Allah indinde beş-on milyar dünyanın da yeri belki odur!

DÜNYA VAROLMADAN EVVEL DE

EVRENSEL YASALAR YÜRÜRLÜKTEYDİ.."Sünnetullah" denilen “zamanüstü evrensel sistem ve düzen”, asla yenilenmez ve değişmez! Dünya varolmadan ne ise, bugün de odur; kıyâmetten sonra da aynıdır! Biz bunun algılayabildiğimiz

kadarına, "doğa kanunu" da deriz!

EVRENSEL YASALARDÜNYA VE İÇİNDEKİLER İÇİN DEĞİŞMEZ!

Artık anlayın SİSTEM REALİTESİNİ ! Bu, “Allah” adıyla işaret edilenin yaratmış olduğu “DİN” adıyla bilinen ve “Sünnetullah” olarak işaret

edilen SİSTEM ve DÜZENDİR; ki asla kimse için değişmez! Hele evrende bir zerre olan Dünya üzerindeki zerrecikler için!

DÜNYA.. VE “DünyaN”

KURÂN’DA GEÇEN “DÜNYA” KELİMESİFİZİK DÜNYAYI DEĞİL;

"DünyaNI" ANLATIR!

183

Page 184:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Kurân’da 2 tâbir geçer... Bir, “Arz” tâbiri geçer, bir “Dünya” tâbiri geçer.Demek ki “Dünya” kelimesiyle anlatılan mânâ başka, “Arz” kelimesiyle anlatılan mânâ başka.. “Arz” derken başka birşey sembolize ediliyor, “Dünya” derken başka birşey sembolize ediliyor.Kurân’da geçen “Dünya” kelimesi, fizik olarak Dünyayı değil; “DünyaNI” anlatır!“DünyaN”dır!.Bunun ilmî izahına girmeme gerek var mı?...

HİÇBİRİMİZ DIŞARDAKİ DÜNYAYI DEĞİL,BEYNİMİZDEKİ DünyaMIZI GÖRÜYORUZ!

Hiç kimse, hiçbir insan, Dünyayı göremez! Çünkü beyinde bizim anladığımız mânâda bir görme olayı yok zaten..

Dışardan gelen çeşitli verilerin beyinde değerlenerek hayâl âleminde bir sûret oluşmasıdır, “Dünya”!Dolayısıyla hiçbirimiz dışardaki Dünyayı değil; beynimizdeki DünyaMIZI görüyoruz!.

HERKESİN “DünyaSI” FARKLIDIR…

Herkesin ARZ’ı kendine göre değişir! Senin arzın başkadır. Benim arzım başkadır. Onun arzı başkadır!

“Arz”, “dünya” anlamında!Çünkü SEMÂ’da esmâ’nın mânâları zuhur ediyor.Kurân “Arz” diyor, biz de “Toprak” diyor; toprakta arıyoruz!!!

DÜNYA YAŞAM BOYUTU

BEDENİ KAYITLAR VE KISITLAMALAR YAŞAMIPERDELENMELER ORTAMI

“AŞAĞILARIN AŞAĞISI”Adem ile Havva`nın, Cennet`ten Dünya`ya indirilmesi bir “mekânsal” indirilme olmayıp; içinde

yaşadıkları “Ruhani güçlerle” tahakkuk etme hâlinden, bedeni kayıtlar ve kısıtlamalar yaşamına geçmeleridir... “Ahsen-i Takvim”in, “Esfeli sâfiliyn”e indirilmeleri de denmektedir buna...

Âdem`in yapısında bu 99 ismin mânâsı da mevcut. Ama, eğer Cennet ile sınırlı kalsa idi yaşamı;

Cennet`ten çıkma zorunluluğu O`nun başına gelmeseydi, bu defa Âdem`de meselâ, "Sabır" ismi zâhir olmayacaktı, tecellî etmeyecekti..

Ama, ne zaman ki Âdem, Cennetten çıktı, dünya boyutu yaşamına indirildi; işte o anda öyle bir takım kısıtlamalarla, perdelenmelerle karşı karşıya kaldı ki, bunun neticesinde "Sabır" ismi tecelli etti.

Cennet yaşamında, "Sabır" ismi olmaz! Çünkü Cennet ehlinin her istediği şey, anında meydana gelir.

MADDEYE DÖNÜK

FİKİRLER VE DEĞERLER DÜNYASI…

İbni Abbas`a göre ;İblis, Cennet muhafızı ve cinlerin başı, aynı zamanda da yakın gök ve

184

Page 185:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

dünyanın sultanı idi. Yâni, "insansı"lar devrinde ve öncesinde, yer yüzünde ve dünya semâsında yani maddeye dönük fikirler ve değerler dünyasında, bugünkü tâbiriyle tüm Güneş Sistemi içerisinde yaşayan varlıklar cinlerdi. “İblis” lâkaplı cin ise bütün bunların, hepsinin başıydı.

DÜNYA ÜZERİNDE

İNSAN GÖZÜNÜN GÖREMEDİĞİ SAYISIZ VARLIK TÜRLERİ VARDIR

Gözünün 4000-7000 angström arasındaki nesneleri gördüğünün dışındakileri göremediğini-yok saydığını idrâk ettiğin farkettiğin halde hâlâ bu skalanın dışında kalan dalgalardan meydana gelen canlı türlerini yok mu sayıyorsun?... Yok mu zannediyorsun?...

Kurân sana “cin” diye birşeyden bahsetmiş. Biz almışız cini Tanrı gibi bir obje yapmışız.. Özel, cin’e muhatab olan bir obje düşünüyoruz.

“Cin” kelimesi genel anlamıyla insan gözünün görmediği varlıklar anlamına gelir.İnsan gözünün görmediği Dünya üzerinde canlı sayısız daha başka varlık türleri olduğu gibi galaksi

içindeki tüm yıldızlarda da canlı ve şuurlu varlıklar vardır. Hiçbir yer boş değildir. Çünkü Evrenin özü bilinçten meydana gelmiştir ve bu bilinç evrendeki her noktada ve zerrede açığa çıkmaktadır, onun oradaki yapısına terekibine göre.

Dolayısyla bizim kendimize göre mikroya giden yapıda sayısız canlı türleri ve bunların birbirini yemesi yoketmesi gibi bizden makroya giden boyutta da algılayamadığımız sayısız canlı şuurlu varlıklar vardır.

Gerek aramaızda, gerekse Galaksi içinde canlı ve şuurlu varlıklar vardır..Hiçbir yer boş değildir! Çünkü Evrenin özü bilinçten meydana gelmiştir. Ve bu bilinç Evrenin her noktasında açığa çıkmaktadır.

Ve bu varlıklar biz farketsek de farketmesek de çok daha ötelerde yaşamlarına devam etmektedirler.. İlmin yoksa, ilmin mantığın gereği bunu kabullenmen gerekir.

DÜNYA ATMOSFERİ

VE DÜNYA ÜZERİNDE YAŞAYAN BU VARLIKLARİNSANLARI NASIL KANDIRMAKTALAR?

"CİN" denen göze görünmeyen, elle tutulamayan varlıklar çeşitli toplumlara, toplumsal şartlanmalara uygun fikirler ve değerlerle yaklaşarak, onları hükümleri altına alırlar. Kimin, hangi hususta eğilimi var ise, o yolda fikirler ve görüntüler ile kendilerine bağlamaya çalışırlar.

Genelde, çok büyük bir çoğunluğa hâkimiyetleri kendilerini bildirmeden ve farkettirmeden olmaktadır.Hükmettikleri kişiler genelde ya İslâm inancını kabul ettiğini söyleyen kişlerdir, ya da İslâm inancını

kabul etmeyenlerdir.İslâm inancını kabul etmeyenleri kandırma şekilleri, öldükten sonra tekrar dünyaya gelineceği

esasına dayanan inanç türleridir... Kendilerini UZAY`dan, başka galaksi veya sistemlerden gelmiş varlıklar olarak tanıtmaları son

devrin en büyük zevk konularıdır.Gerçekte bu varlıklar, dünya atmosferi içinde veya dünya üzerinde yaşamaktadırlar. Son derece zeki

ve hareket kâbiliyetine sahip oldukları için, insanları bu yönleri dolayısıyla çok rahat kandırabilmektedirler.

BİLİNİZ Kİ…

185

Page 186:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

DÜNYA HAYATI BİR OYUNCAK, BİR EĞLENCE, BİR BEZENME VE ARANIZDA ÖĞÜNMEDİR!

Bak âyetlerde nasıl uyarılıyorsun:“ Biliniz ki, dünya hayatı bir oyuncak, bir eğlence, bir bezenme ve aranızda öğünmedir!. Dünya

hayatı ancak aldatıcı ve mağrur edici şeylerdir.” (57-20)“ Yeterli şekilde kıyâmet gününe hazırlanmamış olan, o günün korkunç azabları karşısında

karısını, kardeşini, akrabalarını ve yeryüzünde olan şeylerin hepsini fidye olarak vermek ister, ki böylece kendini kurtarabilsin!.” (70-11/15)

İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!. (Hadis)Dolayısıyla, dünya hayatı, geçtiğiniz âlemde, sizin için bir rüya gibi olacaktır... Öyle ise ölmeden önce

öl ki, uykudan, dünyada iken uyan!. Gerçekleri gör ve o gerçeklere göre yaşamını düzenle...Dünyada bırakıp gideceğin, öbür âlemde senin için hiç bir değer ifade etmeyecek şeylere enerjini boş

yere harcayıp, sonradan telâfi edemeyeceğin israfın yüzünden pişmanlıklara düşme!. Kendini bu beden kabul edip, sadece bedene dönük bir biçimde yaşamak hüsrandan başka bir şey getirmiyecektir... Oraya gidip gerçekleri gördükten sonra, keşke dünyaya geri dönüp, yapmadıklarımızı yapma imkânımız olsa dersiniz, ama bu asla mümkün olmaz!.

Nitekim bak Kur'ân-ı Kerîm bunu nasıl anlatıyor:“O gün cehennem mahşer yerine gelir; o gün insan bütün yaptıklarını hatırlar; ancak bu

hatırlayış hiç bir fayda sağlamaz...-Keşke bu hayatım için bana fayda sağlıyacak şeyler yapsaydım!. der...” (89-23/24)“Biz sizi yakın olan sıkıntı ve azablara karşı uyardık!. O gün kişi yaptıklarının neticeleri ile

karşılaşacaktır... Bu gerçekleri inkâr edenler ise şöyle diyeceklerdir:Keşke toprak olsaydım!.” (78/40)

DÜNYA ÜZERİNDEKİ HER BİRİM

DÜNYANIN MANYETİK ÇEKİM ALANINA TÂBİDİR!Şimdi içinde bulunduğumuz sistemi ve insanın bu sistem ile bağlantısını hatırlayalım...Bu madde dünyasında görüp bildiğimiz her şey, dünyanın yer çekimine, manyetik çekim alanına

bağımlıdır...İnsan da bu madde dünyasında varolmuş bir birim olarak dünyanın manyetik çekim alanına

bağımlıdır...

İNSANDÜNYANIN MANYETİK ÇEKİM ALANINDAN

KENDİNİ KURTARABİLİR VE CENNET YAŞAMINA ULAŞABİLİR

“Biz her şeyi sudan (yani H20'dan) halkettik”... dendiğine; ve dünya üzerinde bulunan her canlı sudan varolduğuna göre, insan da sudan meydana

gelmiş bir varlıktır!.İnsan, bu dünyada varolduğuna ve dünyanın çekim alanına tâbi olduğuna göre; insan beyninin

ürettiği “halogramik dalga beden” yani bilinen ismiyle “RUH” da bu dünyanın manyetik çekim alanına bağımlıdır!.

186

Page 187:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Öte yandan gene insan beyninde öyle bir özellik mevcuttur ki, şayet bu özellik faaliyete geçerse, o kişi neticede dünyanın ve güneşin çekim alanından uzaklaşarak, uzaydaki sayısız yıldızların boyutsal derinliklerinde oranın şartlarına uygun bir bedenle “cennet” yaşamına ulaşabilir.

DÜNYAYA GELMEKTEN GAYE:..

Dünyaya gelmekten gaye; dünya şartlarına ulaşmak, yani dünyada yaşarken sahip olduğu mikrodalga üreten biyolojik beyine geri dönmek, onu elde etmektir!... Ki bu asla mümkün değildir!.

O yüzden, işin hakikat bilgisine vakıf olabilmiş, fakat şaki olması hasebiyle gerekli çalışmaları yapmamış olan bir çok zevat cehennemdedir.

İşte bu yüzden, Abdülkerim el Ciyli Hazretleri, İnsan-ı Kâmil kitabında; Eflatun`u, varlığın bir çok hakikat sırlarına vâkıf olmasına rağmen, Cehennem`de gördüğünü yazar.

Bir çok hakikat sırlarına vakıf olmuş kişi dahi Cehennemdedir!. Bunlar, işin "SIR" noktalarıdır...

DÜNYA SALTANATINDANDÜŞÜNSEL BOYUTUN ÖZELLİKLERİNE GEÇİŞ

Hz.İsa aleyhisselâm zamanında, "Barabbas" isimli bir kişi vardı... Yahudilere karşı, yahudi olmayanların birleşerek bir devlet kurmalarına önderlik ediyordu..İsa aleyhisselâma başvurarak, O`nu kendilerine dinî-siyasî lider yapmak ve böylece yahudilere karşı zafer kazanmak amacıyla çok uğraştı!. Bütün bunlara karşı Hazreti İsa aleyhisselâm ise şu cevabı verdi:

-Ben dünyada krallık, devlet kurmak için değil, insanların göklerin krallığında yer almaları için davet ediyorum!.

Yani şunu demek istiyordu...insanlar bu gibi şeylerle uğraşırken, şu sayılı dünya günlerinde, âhıret hayatına hazırlanmaktan, Allah`ın onlara hazırlamış olduğu cenneti kazanmak için yapacakları yararlı çalışmalardan geri kalıyorlar!. Dünyadaki saltanattan çok daha yararlıdır âhıretin ebedi nimetleri!.

İsa aleyhisselâm enfüsî kemâlâta sahip olarak “Hakikat”a vâkıf olmuştur; bu yüzden insanları ALLAH'a; “semânın krallığı”na, yani düşünsel boyutun özelliklerine davet etmiştir...

"Mirâc"da evvela dünya semâsına çıktı. Öncelikle şunu iyi farkedelim ve anlayalım..."Mi`râc" yani yükselme ile "Berzah Âlemi" de denilen kabir âlemindeki yani semâ katlarındaki

gezinti tamamıyla BOYUTSAL bir olaydır!. Kesinlikle fizik beden-madde boyutunda cereyan eden bir olay değildir!.

"Dünya semâsının kapısında..." denildiği zaman, bununla, madde ötesi boyuta geçiş, yani bir başka ifade ile ervâh(ruhlar) âlemine geçiş anlatılmak istenmektedir!.

DÜNYA NİMETİ İLE YETİNEN…

Bedbaht, ebedi saadeti terkedip birkaç saniyelik dünya nimetiyle iktifa eder!. Mutlu, ebedi yaşamı düşünerek, sayılı saniyelerin gamıyla, zamanını boşa geçirmekten imtina eder!.

“EVRENSEL ÖZ”

EVRENSEL KUANTSAL BÜTÜNLÜK“İlim” sıfatının mahzarı olan “Salt Şuur”

Evrensel Tek Şuur

187

Page 188:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Evrensel İnsanKozmik Bilinçİnsan-ı KâmilRuh’u Â’zam

Akl-ı EvvelHakikati Muhammediye

“Ruh” Adlı Melek“Allah”ın tüm isimlerinin işaret ettiği mânâların ortaya çıkış mahalli”

“Nokta”Bilimin de son olarak eriştiği ve foton adını verdiği, şimdiki verilere göre maddenin özü mahiyetinde

olarak bildiğimiz, ışıklı enerji zerreciklerinin sahip olduğu enerjiyi meydana getiren bir "ÖZ"dür "RUH"!. Yani, Evrensel Kuantsal bütünlük!.

Bugünkü modern bilim neticesinde oluşan düşünce sisteminin eriştiği gerçek olarak "KOZMİK

BİLİNÇ" adıyla tanımlanan “Evrensel TEK şuur” tasavvuf çalışmalarıyla asırlardır tanınan "İNSAN-I KÂMİL"den başka bir şey değildir.

İşte tasavvufta, "İnsan-ı Kâmil" modern düşüncede ise "Kozmik Bilinç" adıyla tanınan Evrensel

Öz, "Allah"ın bütün isimlerinin işaret ettiği manâların ortaya çıkış mahallinden başka bir şey değildir. KÂİNATIN ÖZÜ, CEVHERİ, ANA HAMMADDESİ,

“EVRENSEL İNSAN”DIR!(KOZMİK BİLİNÇTİR)

Tasavvufta, İnsan-ı Kâmil'in bir diğer adı da RUH-U Â’ZÂM'dır! Yani, tüm boyutlarıyla evrenin kendisinden meydana geldiği öz cevher;

Hayâtiyet vasfı, "CAN'lılık kaynağı oluşu itibariyle RUH-U Â’ZÂM…İlmi itibariyle, AKL-I EVVEL... Benliği itibariyle Hakikat-ı Muhammedî ismini alan bu İNSAN, kâinatın özü, cevheri, ana

hammaddesidir.

“EVRENSEL ÖZ”DEN MEYDANA GELEN VE O “ÖZ”LE MEVCUT OLAN BİLİNÇ,

MEÇHUL FREKANSLI BİR DALGABOYUDUR! "Madde"miz, beşduyu verilerine göre mevcut olan bir katman olduğuna göre; algılama araçları

değiştikçe "maddeler"de değişeceğine göre; bu hükmü veren bilinç, kesinlikle anlaşılır ki madde değildir!..

Bilinç, madde olmadığına göre; "Evrensel Öz"den meydana gelmiş, "Evrensel Öz"le mevcut, ancak yapısını henüz değerlendiremediğimiz, meçhul frekanslı dalgaboyudur!.

EVRENSEL ÖZ,

”ALLAH”IN BÜTÜN İSİMLERİNİN İŞARET ETTİĞİ MÂNÂLARIN ORTAYA ÇIKIŞ MAHALLİDİR!

188

Page 189:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Tasavvufta, "İnsan-ı Kâmil" modern düşüncede ise "Kozmik Bilinç" adıyla tanınan Evrensel Öz, "Allah"ın bütün isimlerinin işaret ettiği mânâların ortaya çıkış mahallinden başka bir şey değildir.

EVRENDE MEYDANA GELEN HERŞEYAYNI “ÖZ”DEN MEYDANA GELMİŞTİR!

İnsanın, asla evrenden sözedemeyeceğini; "Evren" ismi altında anlatılmak istenen şeyin, ancak ve sadece kesitsel algılama araçları beşduyuya dayanan "insanın evreni" olduğunu anlatmıştık...

Daha sonra da, "madde" diye bir şeyin gerçekte var olmadığını; "madde" tesbitini dahi beşduyuya dayanan algılama araçlarının yaptığını; başka algılama araçlarının da başka "madde"ler tesbiti yapabileceğini açıklamaya çalışmış; ve her algılama aracına GÖRE değişen sayısız "madde" âlemleri vardır; ki onlar, bize göre, hep "maddeötesi" âlemlerdir, demiştik..

İnsan, beşduyu verileriyle evreni tanıyamıyacağına göre; insan, evren içi bir varlık olduğuna göre; Evrende, her şey maddeötesi dalgalardan, ya da kuantsal yapıya dayanan çeşitli frekanstaki, çeşitli anlamları kapsamında bulunduran birimler olduğuna, göre; bu takdirde özü itibariyle "insan" nedir?

Gözden öze yönelebilenlere, gözden öze geçebilenlere, beyinlerini beşduyu verileriyle bloke olmaktan kurtarıp, derin ve kapsamlı düşünce yoluyla, madde sanısından "Evrensel Öze" doğru, bilim artı sezgi gücüyle kullanabilenlere göre...

Evrende mevcut olan her birim, yapısına ve algılama aracına göre yer aldığı katmanda, tüm evrensel özdeğerlere sahiptir. "Evrensel öz"e sahip bulunan her birim, kendi algılama araçlarının oluşturduğu katmanda yaşadığı sürece, o katman kendi "madde" dünyası olarak mevcuttur; diğer katmanlar ise, "yok" hükmünü alır algılama aracının kapasite yetersizliği dolayısıyla!.

Gerçekte, Evrende mevcut bulunan her şey, aynı özden meydana geldiği için, ister yaratan güç denilsin, ister günümüz deyişiyle "Salt Bilinç" diyelim bu Evrensel kudret ve ilim, hologramik bir biçimde, evrenin her katmanındaki her birimin her noktasında aynı şekilde mevcuttur!.

HER KUANTTA YERİNİ BULAN “ÖZ”

AYNI ZAMANDA ŞUUR KAYNAĞIDIR!"RUH" adı verilen ve her kuantta yerini bulan "ÖZ" aynı zamanda "ŞUUR" kaynağıdır... Yani,

evrende mevcut bulunan her nesnede birimsel ölçüde bilinç vardır... Ancak bilelim ki, bilinç bölünür ve cüzlere ayrılır bir şey değildir.

Dolayısıyla kâinatta var olan her hareket asla tesadüfi olmayıp, taşıdığı "ŞUUR"un sonucu olarak, bize bugün düzensizmiş gibi gözükse de, gerçekte düzenli hareketler göstermektedir...

"ŞUUR"suz sanılan hayvanlar veya cisimler veya zerrecikler dahi, taşımakta oldukları birimsel bilinç dolayısıyla gerçekte, belirli bir düzen içinde hareket etmektedirler... Ancak, kendileri bu durumu idrak edecekleri bir sistemden, yapıdan öte oldukları için; bu özelliklerini kendileri bilememekte; biz dahi beş duyumuzun kaydında kaldığımız sürece onların bu durumunu idrak edememekteyiz...

Nitekim dini yoldan da bir delil göstermek gerekirse, fikirlerimizi ispat eden işte bir âyet:"HİÇ BİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE, (HER ŞEY) O`NU TESBİH VE HAMD EDER! FAKAT,

SİZ ONLARIN TESBİHİNİ İDRAK EDEMEZSİNİZ." (17-44) Evet, çünkü bilimin bugün "kuant" diye adlandırdığı zerreciklerin ne mahiyetini, ne "bilinç"le

ilişkisini, ve ne de nasıl bir düzenlilik içinde bulunarak bir vazife îfa ettiğini, beş duyuyla kısıtlanmış, bedenle kayıtlı insanın anlamasına imkan yoktur!. Bu ancak bilinebilir, kavranabilir.

Hepsi o kadar!

189

Page 190:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

ÖZBENLİK NOKTASINDA

TÜM EVREN VE İÇİNDEKİLER,"TEK BİR BİLİNÇ"TEN İBARETTİR!

Gerçekte "BEN" kelimesiyle işaret edilen varlık, öyle bir "ÖZ" varlıktır ki; o "ÖZBEN"lik noktasında tüm evren ve içindekiler "Tek bir Bilinç"ten ibarettir!.

EVRENSEL ÖZ VE İNSAN…

VÜCUDUMUZDAKİ HER HÜCRETÜM KOZMOSU İÇERİR…HER YAĞMUR DAMLASI

VE HER YAPRAK DA!Kuantum fizikçilerinin, maddenin derinliklerini inceledikçe buldukları iletişim örneklerine ilâve olarak,

Bohm`un “holografik evren”i birçok bulmacayı çözmektedir. Bunlardan biri de, atomaltı parçacıklarında görülen “BİLİNÇ” etkisidir.

Bohm, daha öncede belirttiğimiz gibi, “parçacıkların, incelemedikçe mevcut olmadıkları” tezine karşıdır. Fakat prensipte, fizik ve bilinç bir arada incelenebilir.

Fizikçilerin çoğu gerçeği parçalamaya uğraşarak, yani bilinci ve atomaltı parçacıkları ayrı ayrı inceleyerek yanlış yapmaktadırlar.

Bilinç, her maddede derece derece, gizli ve açık olarak mevcuttur. Bu, plâzmanın, neden canlı özellikleri gösterdiğinin de açıklamasıdır.

Düşünülen şeyi eyleme geçirmek, aklın en önemli özelliklerindendir. Böyle birşeyi elektronda da görmekteyiz.

Bu nedenle evrende, canlı-cansız ayırımı anlamsızdır. Hareketli ve hareketsiz maddeler ayrılamayacak kadar iç içedir ve yaşamda evrenin bütünlüğü içinde sarmalanmıştır.

Bilincin, yaşamın ve gerçekte herşeyin evrenin dokusunu oluşturması, şaşırtıcı sonuçlar verir. Hologramın bir parçasının, tümün özelliklerini içermesi gibi; eğer ulaşmasını bilirsek, baş

parmağımızın ucunda, Andromeda galaksisini bulabiliriz!. Kleopatra ile Sezar’ın buluşmasını da!.Prensipte, geçmiş ve gelecek, uzay ve zamanın küçük bir kıvrımında yer almaktadır. Aynı şekilde,

vücudumuzdaki her hücre, tüm kozmosu içerir. Her yağmur damlası ve her yaprak da!.

BEDENİNİZ, KÂİNATIN TAMAMI…

AKLINIZ İSE “TÜMEL AKIL”DIR!

(KOZMİK BİLİNÇ’TİR!)İşte, sizin benliğiniz, gerçekte bu "benlik"tir! Bedeniniz, yani gerçek bedeniniz, bu kâinatın tamamıdır. Aklınız ise, bu kâinatın tamamında mevcut düzeni yürüten tümel akıl, yâni kozmik bilinçtir.Yaşadığınız şu dünya hayatı ise, kozmik bilinçten ibaret olan gerçek benliğinizin bir rüyasından

ibarettir!

190

Page 191:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

KÂİNAT

MAKROKOZMOSTUR!Makrokozmos kâinattır, mikrokozmos beyin!.

“EVRENSEL ÖZ” VE

ONDAKİ TÜM ÖZELLİKLERİ HOLOGRAMİK BİR BİÇİMDE KENDİNDE BARINDIRAN

BEYİN!Maddenin var olmadığını, evrenin bir dalgalar titreşim bütünü olduğunu; daha açık bir ifadeyle,

maddenin, kesitsel algılama araçlarına göre var olduğunu; her boyutun kendine has yapısının, o yapıyı algılayan araçlara göre madde kabul edildiğini anlatmaya çalıştık...

"İnsan" da Hakikati itibariyla bu ÖZ`den gelme "NEFS"teki bilinçten ibârettir!Evet.."Evrensel Öz"ü, bünyesinde barındıran; ve o "Evrensel Öz"de mevcut olan tüm özellikler

hologramik bir biçimde kendisinde barındıran bir tür titreşimden ibaret beyin!Sonsuz sayısız dalgalardan, titreşimlerden ibaret, tasavvuf ehlinin "hayâl" olarak nitelendirdiği bir

evren!!!Ama, bu titreşim, insan bedeni denilen moleküler yapıda, hücre yapıda, beyin ismi altında bir

birimsellik ve bedensellik hissini ve düşüncesini oluşturuyor!

BİZ, VARLIĞINI “EVRENSEL ÖZ”DEN ALAN

VE “O” ÖZ İLE VAROLAN BİR BİLİNÇ TİTREŞİMİYİZ!

Ve bu gerçeğe göre biz, Evrendeki, göz boyutuna göre, milyarlarca galaksiden bir galakside, yüzmilyarlarca yıldızdan birinin bir uydusunda yaşamakta olan, milyarca bedenden bir et-kemik beden değil; varlığını "Evrensel Öz"den alan, ve "O" öz ile varolan bir bilinç titreşimiyiz!.

Beşduyu sınırlamaları dolayısıyla, "madde" diye isimlendirdiğimiz her şey dahi, değişik frekanslardaki ışınsal yapıdan başka bir şey değildir!. Ne var ki, "Evrensel Öz"ü hologramik bir biçimde varlığında bulunduran; ve hattâ o "Evrensel Öz"ün mevcudiyetiyle var olan; hologramik bir biçimde öz sahibi ışınsal yapı olan varlığımıza, bizden öncekiler "RUH" adını takmışlardır..

EVRENİN GERÇEĞİNE VARDIRICI TEK YOL, YİNE İNSANIN KENDİ BİLİNCİ VE ÖZÜDÜR!

Evrenselliğe açılmanın yolu, kozadan çıkmaktan geçer!.

Evrene, aynı özden meydana gelmiş değişik terkiplerdeki sayısız türün algılama araçlarından bakışı

bir yana koyup da; tüm algılama araçlarının kapasitesine sahip tek bir algılama aracıyla, Özden yapıya doğrultusunda bakabilirsek, algılarız ki, canlı, sonsuz, sınırsız, ilim ve kudret sahibi, kendi varlığı

191

Page 192:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

dışında başka bir şeyden sözedilmesi mümkün olmayan "TEK"ten başka birşey mevcut değildir; ki artık siz, "O"'na ne isim isterseniz veriniz!.

Bugünkü bilimsel değerlendirmeler, geçtiğimiz binlerle yıllık süreç içinde mevcut olmadığı için, o günün gözden öze yönelenleri, beşduyunun kesitsel verileri üstüne, beşduyuötesi algılama sistemlerini de devreye sokarak, bu gerçeklere önemli ölçüde ulaşmışlar; ancak ne var ki, kendi lisanları ile, "mecaz yollu" bu gerçekleri dile getirmişlerdir.

"Evrenin tek bir ruhtan meydana geldiğini", "herşeyin varlığının bu tek ruh ile mevcut ve devam etmekte olduğunu", "insanın, özünde mevcut olan bu ruhu, dışarıda aramasının boş bir şey olacağını" vurgulayan öze ermişler, ne yazık ki kendilerini gözle sınırlayanlar tarafından anlaşılamamışlardır.

Evren, özü itibariyle tek ve tümel bir bilinç ve güç olduğuna, gerçekte sonsuz-sınırsız yapısına, ve her birimin kendi ilmi ve kudretiyle, ve gene kendi varlığıyla varolduğuna göre, insan için evrenin gerçeğine vardırıcı tek yol, yine insanın kendi bilinci ve özüdür.

İster, tüme varış; ister, tümden geliş sistemleriyle hareket edelim, öncelik hep "tüm"dedir!. "Tüm"ü bilmezseniz, bilmediğinize varamazsınız!. "Tüm"ü bilmezseniz, tümden gelim olanaksızdır!.. Öyle ise her koşulda, öncelikle bilinmesi zorunlu olan "TÜM"dür!.

KUANTSAL YAPI BOYUTUNDAN ÜSTMADDE BOYUTUNA KADAR

SAYISIZ BİLİNÇ BİRİMLERİYLE İLETİŞİM KURMA İMKÂNINA SAHİBİZ!

Bir hücre ya da bir bakteri, bilinci itibariyle, bizim varlığımızdan bile haberdar değilken; önümüzde böyle bir örnek mevcutken; biz nasıl olur da, içinde yaşadığımız ortamda, bizden başka canlı-bilinçli varlıkların mevcut olmadığını iddia edebiliriz?...

Algılayabildiğimiz kadarıyla, ister dalgasal birikim, ister kuantsal yapı olarak ele alalım, gerçekçi düşünce bizi, sayısız canlı-bilinçli birimler ve birikimler evreninde yaşadığımız sonucuna götürmektedir...

Ancak ne var ki, biz, kendimizi henüz l9. yüzyılın, gelişmemişlikten kabullenilen madde ve maddecilik şartlanmasından arındıramadığımız ve çağdaş düşünce sistemi içinde yer alamadığımız için; Evrene ait gerçekler ve değerler boyutuna sıçrama yapamıyor, her şeyi dar madde sınırları içersinde çözümleyip, değerlendirmeye çalışıyoruz..

Şunu artık kesin olarak bilmeli ve idrak etmeliyiz ki... Kuantsal yapı boyutundan, madde adını taktığımız beşduyu boyutuna, ve daha "ÜSTMADDE" boyutuna kadar, her terkipsel yapının, kendine özgü bilinci ve değerleri mevcuttur!.. Biz, bu gerçeği idrak ettiğimiz ve üzerinde araştırmalarımızı sürdürdüğümüz ölçüde, bu bilinç birimleriyle iletişim kurma imkanına sahip olabiliriz.. Dar görüşlülüğün ifadesi olan inkâr ise, evrende kör bir bilinç olarak yaşamaktan başka bir şey kazandırmaz.

Geniş ve kapsamlı düşünen insana yakışan şey, inkâr değil, bilimsel düşüncedir..Ölümötesi yaşam gerçeği; bilincin, maddeötesi yapısından kaynaklanan ve her boyutta, terkipsel

yapısına göre sonsuz devam eden orijinalitesinden kaynaklanmaktadır. Zira, bilinç; maddeden değil, maddeyi oluşturan Evrensel Orijinden kaynaklanmaktadır. Evrensel-kuantsal orijinli bilincin, madde boyutundan bedende, beyinde ulaştığı form ve kapasitenin, maddenin tükenişiyle birlikte, yeniden bir alt -ya da bir üst- boyutta ışınsal yapısıyla yaşamına devam etmesi kaçınılmaz bir son, ya da devamdır.

192

Page 193:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Öyle ise, düşünce ufkumuzu madde sınırlarının ötesinde, boyutsal derinliğe ulaştırabiliyor muyuz?...

İNSAN, EVRENSELLİĞE “ÖZ”ÜNDEN GELEN

EVRENSELLİK BOYUTUNDAN AÇILABİLİR; DIŞARDAN BEDENSELLİKTEN DEĞİL!

Evreni meydana getiren o müthiş-muazzam güç sizin her zerrenizde bütün özellikleri ile mevcut!.

Evrenselliğe açılmanın yolu, kozadan çıkmaktan geçer!.

İnsan, evrenselliğe özünden gelen evrensellik boyutundan açılabilir; dışarıdan bedensellikten değil!.

Özündeki sonsuz ve sınırsızlığı hissedemeyen madde batağında boğulur!Ne bedbahttır ki, parası ya da bedeni yüzünden madde batağında kaybeder sonsuz geleceğini!Ne mutludur ki, parası veya bedensel çıkarları onu maddede kayıtlamamıştır; o bütün bunlar

yüzünden sınırsızlığa ulaşmaktan geri kalmamıştır.

EVRENSEL SIRLARA AÇIK BİR YAPIYAKAVUŞMAK İÇİN TEK ŞANSIN…

Evrensel sırlara açık bir yapıya kavuşmak için tek şansın, şu dünya yaşantısıdır!.

HOLOGRAFİK BAKIŞ AYNASINDA ÖZ’ÜNDEKİ KUVVELERİ KEŞFET…

“B”SIRRI İLE!Resim, isimde gezdirir…İlim, Özünde buldurur!.

Nokta uzadı, "Elif" oldu; büründü,

"B" denildi!.

"Elif"i bilmeyen; "Nokta"dan ne anlar?..

“B” sırrını gör dostum!..İnsana ayna olan Kur’an’ın neden “B” ile başladığını bir sorgula!.“İkiz kardeşin olan Kur'ân”, “B” ile başladığına göre, “B” ile başla her işine ve her algıladığına; her

değerlendirmene... Kendini tanımana!.Görgünü, ufkunu genişlet!. Varlığını oluşturan “esmâ”yı tanıyarak!Kozanı terket!İki boyutlu basar (göz) yaşamı kayıtlarından çıkıp; çok boyutlu “BASÎR” olduğunu fark et!.Şuurunla, “B”ismi-Allah de..Kur'ân aynasında, seyret Rahman’ı, Rahîm’i; Hâlik’i, Muhyi’yi ve daha nîce nîcelerini!..

193

Page 194:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İsimlerini ayna yaptı sana, kendini tanıyasın, ona göre yeni evini iyi düzenleyesin diye...Ama gel gör ki sen nelerle ömrünü tüketip, ömrünü harcayıp gidiyorsun; neler uğruna neleri

kaybediyorsun, ebeden!.“Halifesin”, dedi sana, kendini hatırlayasın diye; sen sandın kendini insanların efendisisin!.Dünya bir rüya... Yeni Boyutta uyandığında anlayacaksın bu rüyanın ne olduğunu; ama ne çare ki,

o zaman da yeni evini şekillendirme hakkın son bulmuş, fırsat elinden kayıp gitmiş olacak!.Bırak dışındakilerle uğraşarak ömür tüketmeyi de kendini tanı, özündekini keşfet, ufkunu

genişlet; görgünü arttır; Dünya’yı ve sana bahşedilmiş özündeki üstün kuvveleri keşfet “B” sırrı ile, holografik bakış aynasında!.

Hatırla ki...Herkesin tek şansı var ve bir ikincisi asla olmayacak!.

BİZE,

SÜREKLİ BİR EVRENSEL YENİLENME UYARISI YAPILMAKTADIR!

Bilelim ki, verdiğimiz hükümlerin neredeyse pek çoğu, bizim, sonsuz evrensel gerçeklik içinde sayısız sırdan mahrum kalmamıza yol açan, en önemli faktör olmaktadır.

Düşünce dünyamızı oluşturan kozamız, çoğu zaman evrensel araç olarak bizi sonsuz yeniliklere taşımak yerine; düşünsel hücremiz şeklinde hapishanemiz olmaktadır!.

Düşünün, evrende ve Dünyada, her şey, her an yenilenmektedir!.“O her an yeni bir ŞAN’dadır” âyetiyle, bize, sürekli bir evrensel yenilenme uyarısı yapılmaktadır!.Biz ise, hâlâ, toplumu çağlar öncesi anlayışa ve yaşam tarzına döndürecek(!) “Müceddid-Yenileyici”

beklentisi içindeyiz!. Elinde kılıç, at üstünde ordusuyla ortaya çıkacak bir “Müceddid-Yenileyici”!!!

EVRENSEL GERÇEKLERE DÜNYADA İKEN VUKÛF ELDE EDEMEZSEK,

ÖLÜMLE BİRLİKTE O BOYUTLARI DEĞERLENDİRMEMİZ ASLA MÜMKÜN OLMAYACAKTIR!

Bilelim ki biz, yalnızca mikrokozmozun makrosu değil, aynı zamanda makro varlıklarında mikrokozmosundayız! Makro varlıklar, canlı şuurlu öyle makro varlıklar ki bizim yaşadığımız sistemlerden bile haberleri bile yok, çoğunun!

Bunu, bakın! Din`de, Allah Rasûlü nasıl söylüyor :"Allah`a yakîn sahibi bir takım melekler var ki, onlar dünyanın ve insanın varoluşundan bile

haberdar değillerdir." Tıpkı, senin, vücudundaki hücrelerin doğuşundan, büyüyüşünden, çoğalışından ve yok oluşundan

haberdar olmadığın gibi.. Eğer biz, bu dünya yaşamında bilincimizi genişletip, hafsalamızı genişletip, hattâ bunların ötesinde

Zât boyutunda kendimizi tanımak sûretiyle, bu yüce varlıklarla iletişim kurup evrensel gerçeklere vukûf elde edemezsek, "ölüm" dediğimiz olayla birlikte yeni bir takım özelliklere kavuşarak o boyutu değerlendirebilmemiz asla mümkün olamayacaktır!

İşte bu yüzdendir ki, şu dünya hayatını yaşarken, yarın zâten zorunlu olarak bırakıp gideceğimiz şeylerin kavgasıyla, derdiyle, sıkıntısıyla, üzüntüsüyle günümüzü boşa harcamayalım!

Malımızı, mülkümüzü, çocuğumuzu, her şeyimizi burada bırakıp gideceğiz başka bir âleme..

194

Page 195:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Üstelik o âlemin değer yargıları buradakilerden son derece farklı, apayrı!Senin yapına göre bir hücre ne ifade ediyorsa; o Galaktik varlığa göre güneş sistemi ne ifade

ediyorsa; gittiğin ortamda da, şu dünya ve dünyanın içinde olan her şey onu ifade ediyor! Tıpkı, uykudan uyanan bir insana, rüyada gördüklerinin bir şey ifade etmemesi gibi..

Öyleyse, bunları anlamaya çalışalım, idrâk etmeye çalışalım. Aksi takdirde, "Bu dünyada kör olan, öbür dünyada da kör olacaktır." (17-72)Hükmü, bizim için geçerli duruma gelecektir. Elbette burada bahsi geçen "körlük" gözlerin değil, "basiretlerin" yani algılama ve değerlendirme

kapasitelerinin yetersizliği anlamına gelen "mânevî" körlüktür."Kör"lükten kurtulmanın da yegâne yolu, önce bilincimizi, gereksiz ve yanlış bilgilerden arındırmaktır. Bu gereksiz ve yanlış bilgilerden bilincimizi arındırıp, o gerçekleri idrâk edemezsek; o gerçeklerin

gerektirdiği biçimdeki yaşam düzenine giremezsek, bilincimizi yarın bizim için hiç bir şey ifade etmeyecek şeylerle harcarsak, doldurursak, bloke ederek perdelersek, ölümden sonra bu perdelerden asla ve asla kurtulamayacağız..

Onun için de, Hazreti Muhammed Aleyhisselâm diyor ki :"Kişi ne hâl ile yaşarsa o hâl ile ölür. Ne hâl ile boyut değiştirirse, o hâl ile yaşamına devam

eder." Dünyada yaşarken, bu gerçek değerleri, bu gerçek âlemleri anlayıp kavrayalım; veya hiç olmazsa o

âlemleri kavrayabilecek hâle gelelim ki orada bu nimetten ebediyyen mahrum kalmayalım.. Bunu yapamazsak çok yazık olacak!

EVRENSEL DEĞERLERDEN

HABERİ OLMAYANIN…Evrensel değerlerden ve ‘’Sistem’’den haberi olmayanın, "ALLAH" sözcüğünü ağzına alması;

anadan doğma körün gökkuşağını târife kalkmasına benzer!.

Köyünün değer yargılarıyla galaksiyi yargılayan ahmaklardan olmayı, sanırım hiç bir aklı başında insan istemez!.

Eski kozalılar, dünya merkezli düşünüyorlardı evreni; şimdikiler de insan merkezli düşünüyorlar!.

KİŞİ KENDİNE, EVRENSEL ÖZ DEN

MAHRUM YAŞAM TARZI CEZASINI NASIL VERİR?Bu oluşma, çocuğun doğumundan sonraki ilk aylarda meydana geliyor. Dışarıdan belli dalgalar olarak beyne ulaşan çeşitli veriler, kendilerini kabule hazır olan

hücreleri kendi frekanslarına programlayarak; o andan itibaren o hücrelerin faaliyeti hâlinde, beyinde kendi anlamlarının oluşmasını temin ediyorlar!

Buna, ister şartlanma diyelim, ister beynin belirli bilgilerle programlanması ya da programlandırılması diyelim; değişen bir şey olmaz, çünkü işlem aynıdır.

Daha sonra belli değer yargılarının empoze edilmesi ile kişide, kendini madde beden kabulü hâli başlıyor.

Beyin esas itibariyle, her türlü bilgileri alıp, kabullenmeye yönelik bir yapı..

195

Page 196:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Hiçbir bilgi kaydı yokken, o çocuk elini sıcağa dokundurduğu anda "sıcak, cızz!" diyorsunuz. O, dokunduğu nesnenin "sıcak, cızz" olduğu, beyne giriyor. Daha sonra siz tekrar aynı nesneyi ona götürdüğünüz zaman o, bunu "sıcak, cızz" diye nitelendiriyor.

Bu misâlde olduğu gibi, aldığı her türlü bilgi, beyinde yer ediyor ve bu, beyinde yer eden bilgilere göre de o beyinde "değer yargıları" oluşuyor. Ta ki, bir başka bilgilendirme ile o değer yargısı değiştirilmediği sürece.. Sonra da o kişide ölene kadar o değer yargısı devam edegidiyor..

İşte, bu tür bilgilendirme veya şartlandırma ile kişi, bedene dönük tasarruflarını kendine ait gibi kabul ediyor. Bunun neticesinde de, kendini bir beden olarak görme, bir birim olarak görme hâliyle bloke olmuş oluyor! Bu kayıtlanışın neticesinde ise kendine, orijinindeki "Evrensel Öz" cevherinden mahrum yaşam tarzı cezasını vermiş oluyor!

EVREN KİTABI

SÜNNETULLAHDİN

ALLAH’IN YARATIŞ KANUNU-DÜZENİ-SİSTEMİ"ALLAH SİSTEMİ"NİN DEĞİŞMEZ YASALARI

EVRENSEL YASALAREBEDİ YAŞAMA YÖN VEREN ALLAH VE SİSTEMİ

YAŞAM SİSTEMİDOĞA KANUNLARI

TABİAT KANUNU İLÂHİ KANUN

Allah kâinatta var olan her şeyi belli bir sistem ve düzen içinde meydana getirmiştir. Bu galaksi içinde var olan her şey birbiriyle iletişim hâlindedir ve evrendeki her şey programlıdır. Evrende var olan her şey birbiriyle iletişim içinde ve birbirini etkilemektedir.

“Evrensel yasalar”, “doğa kanunları” dediğimiz şeyler hep bu Allah’ın yaratış kanunu, düzeni, sistemidir,

EVRENDEKİ HERŞEYİN

OLUŞ PLANI VE PROGRAMIO İLK “AN”DAKİ SEYR’DE MEVCUTTUR!

Tasavvufta, İnsan-ı Kâmil veyahut da “Ruh-u A’zâm” veyahut da “Akl-ı Evvel” diye hakikat itibariyle anlatılan; bizim “KÂİNAT” adını verip, o şekilde algıladığımız, sonsuz-sınırsız olarak değerlendirdiğimiz, tüm yaratılmışlardan oluşan evren, Allah indindeki “BİR AN’LIK YARATIŞ”tır!

Bu bir anlık yaratışın sonunda sonsuz olduğunu kabullendiğimiz ve evren olarak tanımladığımız yapı ve içindekilerin hepsi varolmuştur!

Tek bir hücreden bir insan bedeni nasıl meydana gelmişse, tek bir düşünce anından da evren öylece meydana gelmiştir!. Tek hücrede bedenin tüm oluş programı, sistem ve düzeni nasıl mevcutsa, evrendeki her şeyin oluş planı ve programı da o ilk “AN”daki seyrde öylece mevcuttur… Ki “KADER” de buna denir gerçekte!.

196

Page 197:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

EVRENİN OLUŞUM VE İŞLETİM PROGRAMLANMASI

“Rahman Kur’ân’ı tâlim etti” âyetindeki “Kur’ân” isminin anlatmak istediği kavram ile, bugün elimizdeki “mukaddes kitap” olarak bahsedilen, aynı kavram değildir.

Bu âyette geçen “Kur’ân”, ismi Allah olanın, evreni, yani orijin “ANA KİTABI” oluşturmuş olduğu sistem ve düzenin, oluşum ve işletim programlanmasıdır. Bu oluşumun adıdır Kur’ân!. İnsan dahi aynı sistem ve düzenle var olduğu için de, evrenin mikrosu ya da ikiz kardeşi olarak tanımlanmıştır, ve ona gelen Kitap da aynı isimle isimlendirilmiştir!.

Rasûlullah aleyhisselâmın evrensel sistemi “OKU”ması (IKRA) ise, Kur’ân’ın kendisine inzâli olarak anlatılmıştır!. “Kur’ân bir defada inzâl oldu” gerçeği bu durumu anlatır.

Bu “OKU”manın vahiylerle tafsil yollu topluma nakliyle de bildiğimiz “Kur’ân” oluşmuştur. Kur’ân, bilgidir! Kağıt veya deri veya sayfa değil!.

EVRENSEL DÜZEN,

BU DÜZENİİ KURMUŞ OLAN VE EVRENDE HÜKMÜNÜ İCRA EDEN,

“KOZMİK BİLİNÇ”İN ESERİDİR!- Peki, düzen neyin sonucudur?- Düzeni meydana getiricinin!- Yâni?- Evrende, düzeni kurmuş bulunan bir Kozmik bilincin!- Peki bundan ne çıkar?-Evrende mutlak bir düzen hâkim ise, mutlak aklın eseri olarak; bundan çıkan sonuç da her şeyin

yerli yerince olduğudur!. Yâni olan, olması îcâbedendir!Bunu mu demek istedin?.-Hayır, bir başka noktaya değinmek istiyordum aslında, fakat bu buluşun da enteresan tabiî! Ama,

gene de bunu daha sonraya bırakarak, esas belirtmek istediğim noktaya gelelim...- Nedir o?-Evren, bütünüyle bir düzen içinde ise, ve birbirinden ayrı görülen çeşitli varlıkların yaşamları dahi

birbiriyle bağlantılı olarak bir gelişme gösterdiğini ortaya koymaz mı?-Evet..?-Öyle ise bu takdirde, makrokozmozdan mikrokozmoza kadar tam bir bütünlük ve düzen

içindeki âlemden insanı ayırarak; evrende hükmünü icra eden Kozmik Bilinçten ayrıca, ekstra bir akıl da insanda vardır; ve insan, bu ekstra akılla, bedende hükmünü icra ederek, dilegeldiğince yaşamını sürdürmektedir, diyebilir misin?.

-Mantıken hayır! Diyemem!... Ama bu durumda da ortaya bir yığın sual çıkar, onların cevabını nasıl vereceğiz?

-Başka suallerin cevabını verememen, ortada olan bir gerçeğin inkârına hiç bir zaman sebep olmamalıdır! Ayrıca, cevabını veremeyeceğimiz hiç bir sual yoktur.

EVREN,

MAKROKOZMOSTAN MİKROKOZMOSA KADAR

197

Page 198:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

TAM BİR BÜTÜNLÜK VE DÜZEN İÇİNDEDİR! Evrende galaksilerin belirli bir akış içinde olduğunu gözönüne alalım... Güneş sisteminin düzenli

şekilde, bir noktadan diğer bir noktaya doğru akışına dikkat edelim... Suyun buhar oluşuna, bulut oluşuna, yağmur, kar, dolu oluşuna tekrar maddeye dönüşüne bakalım... Tohumun bir bitki, ağaç, çiçek, meyva ve tekrar tohum hâline gelişine bakalım... Ve kısa kesip, misâlleri fazla uzatmayalım...

Görüyorsun ki makrokozmozdan mikrokozmoza kadar tam bir düzen mevcut... Buna, dileyen tabiat kanunu desin, dileyen ilâhi kanun; fakat ne isim verilirse verilsin, ortada mutlak

kesin olan şey, bir düzenin ve sistemin varlığıdır...

EVRENDE MEYDANA GELEN HER ŞEY VE HER OLAY,

“BİLİNÇLİ GÜÇ” TERKİPLERİNİNYAPISAL OLUŞUMLARI SONUCUDUR!

Mutlak mânâda kâinatı meydana getiren ve kâinat içinde yer alan her nesnenin, birimin orijinini teşkil eden ana yapının adıdır “MELEK”...

Evrende algılayabildiğimiz veya algılayamadığımız her şey bu “melek” adı verilen yapıyla oluşmuştur.. Yapıları tamamiyle "NUR" ya da tasavvuf deyimiyle "esmâ terkibi"dir... Ve bunun sonucu olarak da hepsi, yapılarının ve boyutlarının gerektirdiği ölçüde bilinç ve güç sahibidirler.

Evrende meydana gelen her şey ve her olay, bu “bilinç güç” terkiplerinin yapısal oluşumları sonucudur.

İşte bütün bu evreni meydana getiren ve “melek” ismiyle dinde tanıtılmış olan sayısız varlıklar-canlılar, ve onlardaki türlü özellikler, "FİİLLER ALEMİ" dediğimiz boyutu oluşturur.

ALLAH, KÂİNATI

“EZELİ SİSTEM VE DÜZEN” İLE VARETMİŞTİR! Bkz. E / Evren / Evrende Ölüm / Evrende ölüm yoktur; dönüşüm vardır!

TÜM EVRENLER

YARATILIŞ AMACINA GÖRE,“SÜNNETULLAH” KANUNLARINA GÖRE

İŞLEVLERİNİ OLUŞTURMAKTADIRLARBir “NOKTA”dan var edilen tüm evrenler yaratılış amacına göre “Sünnetullah” kanunlarına göre

işlevlerini oluşturmaktadır.“K“ misâlinde olduğu üzere, adına "çizgi" dediğimiz "noktalar dizilimin"deki bir noktadan

oluşması benzeri, tüm evrenler yalnızca bir açı içindekilerdir. Uzun çizgide ise bunun gibi sayısız “nokta”lar vardır!. Ötesi ise tefekkür dışıdır!. “Allah” isminin işareti en azından böyle bir yapı veya varlığadır!.

İşte “Allah” ismiyle işaret edilen böylesine muhteşemdir ki; bir tanrı olarak düşünülmekten elbette münezzehtir!.

İnsan veya tüm birimler ise birer koni gibidir!. Oysa, kimi kendini yalnızca, koni değil koninin iki boyutlu düzlemi gibi, yani et-kemik beden gibi düşünür. Kimi ise koni olduğunu fark etmiştir. Koni boyutsallığı içindeki “esmâ alemini” ta “nokta”ya kadar seyreder!.

198

Page 199:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Bize düşen, Allah Rasûlü Hazreti Muhammed’e ve O’nun açıkladığı “ALLAH” ismiyle işaret ettiğine iman ederek, bu bildirilen gerçekler doğrultusunda yaşamımıza yön vermektir!.

KÂİNATI MEYDANA GETİREN YÜCE KUDRET,

BİZE GÖRE “HER AN”; KENDİNE NİSBETLE “TEK BİR AN” İÇİNDE

TÜM VARLIKTA HÜKMÜNÜ İCRA ETMEKTEDİR!Bkz. İ / İlâhi Hüküm / Varlığın tümü, Allah katında bir ilmî hükümden başka bir şey değildir!

TEK,

“EVREN” İSMİYLE TANIMLADIĞIMIZ YAPI OLARAK,ZAMAN KAVRAMININ OLMADIĞI BİR MÂNÂDA,

HER AN KENDİ SİSTEMİYLE YAŞAMINI SÜRDÜRMEKTEDİR!

Bize göre, yani beş duyulu birimlere göre, içinde yaşadığımız bir evren; ve gene bize göre makro - mikro sayısız âlemler mevcuttur!. Ancak dikkat edelim, bütün bunlar, hep, gözle algıladığımız verilere göre, böyledir!.

Oysa...Şu içinde bulunduğunuz mekânı alsalar, tavanını açarak, olduğu gibi, 60 milyar defa büyütme

kapasitesi olan elektron mikroskobunun lâmına oturtsalar... Ve sonra da siz geçip o mikroskobun üzerinden, az önce içinde bulunduğunuz mekâna baksanız... Acaba ne görüyor olacaksınız?.Bir milyar defa büyütme ile biz bir cismi değil, o cismin atom bileşenlerini görürüz!.. Hele, bu sayı 60

milyara ulaştığında... Gözümüzde bütün insanlar, eşyalar, koltuklar, yazıhaneler veya odadaki diğer cisimler tamamiyle kaybolacak; beynimizin vereceği hüküm tümüyle değişecektir!.. Ve..

Gayrı ihtiyarî ağzımızdan şu sözler dökülecektir... “Aaa, burada hiç bir şey yokmuş!. Şuraya bak, sadece atomlardan, onların çevresinde dönen elektronlardan başkaca birşey göremiyoruz!. Peki nereye gitti bunca insan ve eşya!?..”

Bu konuşmayı yapan beyin, az önce, mikroskoba bakmadan evvel, burada insanlar ve eşyalar var diyen beynin ta kendisidir!. Beyin aynı beyindir de, değişen sadece algılama boyutu ve algılama aracına getirilen ek kapasitedir!

Demek ki beyin önce, mevcut algılama aracına göre çeşitli ve insanların varlığına dair hüküm verirken; algılama aracının kapasitesi genişletildiği anda, bu hükmünü değiştirerek, burada atomlardan, çekirdek etrafında dönen sayısız elektronlardan başka birşey yok şeklinde yargıya varmaktadır!..

Acaba, biz, bu güçlendirilmiş mercekler dizini ile yani elektron mikroskobu ile yaşamak, böyle doğup böyle ölmek zorunda olsa idik... Şimdi hâlâ, bugün varlığını iddia ettiğimiz şeylerin mevcudiyetini iddia edebilecek miydik?.. Yoksa, üzerinde yaşadığımız dünyanın, uzayın ve algıladığımız her şeyin, atomların bileşmesinden meydana gelmiş tek bir yapı olduğunu mu savunacaktık?..

Şayet beynimiz; altmış milyar büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobu yerine, 10 trilyon defa büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobu ile evrene bakmak durumunda olsa idi; biz, gene ayrı ayrı cisimlerin, insanların varlığından sözedebilecek miydik?..

Yoksa, algılayacağımız, mevcut, bölünmez, parçalanmaz, süregiden sonsuz, sınırsız TEK'mi olacaktı?..

199

Page 200:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Şayet anlatmak istediğimiz bu hususu size ulaştırabildik ise...Geldiğimiz bu noktada size izaha çalışacağım şey şudur:GERÇEKTE, mevcud olan TEK, bölünmez, parçalanmaz, sınırsız-sonsuz olan TEK'tir!. AHAD'dır!.

Eşi, misli, benzeri, mikro ya da makro plânda kendisinin dışında hiç birşey olmayan "ALLAH AHAD" dır!.

Ancak biz, mevcut algılama araçlarımıza bağımlı olarak, o TEK yapıyı, çok parçalardan oluşmuş bir bütün gibi değerlendirme yanılgısı içindeyiz!. Çünkü, beynimiz kesitsel algılama araçlarına göre hüküm vermekte!.

Oysa beyin, kesitsel algılama araçlarının yani beş duyusunun son derece sınırlı değerlendirme kapasitesiyle kayıtlı kalmasa... Bu sınırlar içinde algıladığı verileri, sadece, evrendeki sayısız varlıklardan birer kesit veya birer örnek kabul etse...

Sonra derin bir tefekkür ile, algılayabildiği örneklerden, daha nelerin mevcut olabileceğini tesbit edebilse... Ve sonra, onların yapısal derinliklerine doğru, boyutsal bir seyahat yaparak, evrensel ÖZ ile karşılaşsa... Ve nihayet kendi "ben"liğinin dahi o evrensel "ÖZ" içinde “yok” oluşunu farkedebilse..

İşte bu işin çok önemli bir yanı..Biliyoruz ki insan, evreni, beş duyusuyla algılar... Dolayısıyla, insanın, beş duyusunun oluşturduğu

evreni ile; bir hayvanın ya da insanötesi herhangi bir varlığın, duyu organlarının kapasitesine GÖRE algılanan evreni, elbette ki birbirinden son derece farklıdır!..

Bunu, basit bir misâlle açıklıyalım... İnsangözü, 4000 angström ile 7000 angström arasındaki dalgaları değerlendirerek beyne yollar; ve bu dalgalar, beyinde bir görüntü şeklinde değerlendirilir.. Biz de, beynimizin programlandığı şekilde değerlendirdiği bu dalgaları yayan veya aksettiren nesneleri "var" kabul eder, bunların dışındakileri ise " yok" sayarız.

İşte, gerçeği görememe hususundaki yanlışımız, bu noktada başlamaktadır...Gözümüzün algılayamadığı, sayısız-sonsuz dalgaboyu skalasından son derece minik bir kesiti

algıladığımız halde... Her şeyi algıladıklarımızdan ibaret sanıyor; ve her şeyi, bu sınırların içinde varsayıp,

değerlendirmeye çalışıyoruz!.. Oysa, gerçekte, evren, sonsuz-sınırsız dalgaboylarından, ya da bir diğer ifade ile kuantlardan oluşan

bir yapıdır; ki, bu algıladığımız kesit içindekiler, okyanusta bir damla bile değildir!.İkinci olarak; anlaşılması zorunlu bir diğer husus da şudur: Gözümüzün beyne ulaştırdığı 4000-7000 angström arası dalgaboyları bir anlam taşıdığına göre;

bütün dalga boyları ve boyutları ile tüm Evren, bir anlam ifade eden BÜTÜNSELLİĞE sahiptir!. Ne çare ki, bizim algılama araçlarımızın sınırlılığı, bu Evrenİn BÜTÜNSELLİĞİNİ değerlendirmekten bizi mahrum bırakmaktadır.

Demek oluyor ki...Beynimizin, belirli, şartlanma yollu edindiği programlarla bloke olması, bizi kısıtlıyor ve... Kesitsel

algılama araçlarına (beşduyu) sahip olmamız, ve her şeyi İLLE DE beş duyu ile değerlendirme şartlanmamız, çokluk görüntüsü veren orijinal TEK'i bir türlü algılayamamamıza sebep olmakta!.

Oysa, bilimsel olarak biliyoruz ki, atom boyutunda değerlendirme aracımız ya da duyumuz olsaydı, "hepimiz BİR" olacaktık..

Bunu da anlatmak için şöyle bir misâl vereyim:Bulunduğunuz odayı, tavanını açmak suretiyle, bir milyar defa büyütme kapasitesine sahip elektron

mikroskobunun lamına koyun ve sonra da objektifinden bakın... Bir milyarlık büyütme kapasitesi, bize atomları görme olanağını verecektir... Bu takdirde, artık biz, o odadaki çeşitli isimler taktığımız eşyayı

200

Page 201:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

değil; demir, bakır, çinko, hidrojen, azot, oksijen vesaire gibi pekçok atomlardan ibaret, homojen bir kütleyi göreceğiz.

Göz aracıyla aynı odaya bakan beyin, az önce bir çok eşyanın varlığından söz ederken; elektron mikroskobu aracılığıyla aynı odaya bakan beyin sayısız eşyadan değil, homojen atomik bileşik bir kütleden sözedecektir; ki artık, "pek çok", sadece, "yüzküsur" atom türüne dönüşmüştür nazarımızda!.

Şayet, beynin kullandığı algılama aracı, bir milyar defa büyütme kapasitesi yerine, bir trilyon, ya da yüz katrilyon gibi rakkamlara çıksa ne olur?...

Bu takdirde öyle bir noktaya geliriz ki, evrende varolduğunu kabul ettiğimiz herşeyin, o şeye bakan algılama aracının kapasitesinden doğan, imgesel bir varlık olduğunu idrak ederiz!

İşte varolduğu, beyin tarafından kabul edilen her şey, beynin kesitsel algılama araçlarına GÖREdir; ve o görüntülerin her biri, kesitsel verilerin imajlarıdır!.

Bu tesbit bizi nereye götürür?...Madde-hücre-molekül-atom-nötron-kuark-kuant "boyutsal özeinim" ile karşımıza öyle bir TEKİL yapı

çıkar ki, artık, bu TEK'ten başka bir şeyin varlığı düşünülemez!.Kısacası, "Evren" ismiyle işaret ettiğimiz varlık, gerçekte öyle bir TEK'e dayanmaktadır ki; ki, siz ona

ne isim verirseniz veriniz; O'ndan başkasına "Evren" ismi ardında yer yoktur!.Algılayabildiğimiz kadarıyla, bir özelliği "Salt Bilinç"; diğer bir özelliği de "Evrensel Enerji" olan

bu TEK, "Evren" ismiyle tanımladığımız yapı olarak, zaman kavramının olmadığı bir mânâda, her an kendi sistemiyle yaşamını sürdürmektedir.

Bize düşen ise, şayet elimizden geliyorsa, bu yapıdaki yerimizi anlamaktan ibarettir.

EVRENDEKİ “GÖRÜNÜR” VE “GİZLİ” DÜZEN…

Bkz. E / Evren / Holgrafik Evren / Günlük yaşamımız da gerçekte bir holografik görüntüdür!

EVRENDEKİ HER ŞEYPROGRAMLIDIR… VE

BİRBİRİ İLE BİR İLETİŞİM HÂLİNDEDİR;BİRBİRİNİ ETKİLEMEKTEDİR!

Allah kâinatta var olan her şeyi belli bir sistem ve düzen içinde meydana getirmiştir. Bu galaksi içinde var olan her şey birbiriyle iletişim hâlindedir ve evrendeki her şey programlıdır. Evrende var olan her şey birbiriyle iletişim içinde ve birbirini etkilemektedir.

“Evrensel yasalar”, “doğa kanunları” dediğimiz şeyler hep bu Allah’ın yaratış kanunu, düzeni, sistemidir,

KÂİNATTA VAROLAN HER HAREKET

ASLA TESADÜFİ DEĞİL; DÜZENLİDİR!

Dini tâbirle; “RUH” ile kâinat yaradılmıştır. “RUH” ile kâim ve var olan varlıkta gerçeği itibarıyle asla yok olma düşünülemez. ŞUUR kaynağıdır.

Yani, evrende mevcut bulunan her nesnede birimsel ölçüde bilinç vardır. Ancak bilelim ki; bilinç, bölünür ve cüzlere ayrılır bir şey değildir!.

201

Page 202:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Dolayısıyla kâinatta var olan her hareket asla tesadüfî olmayıp, taşıdığı “ŞUUR”un sonucu olarak, bize bugün düzensizmiş gibi gözükse de, gerçekte düzenli hareketler göstermektedir.

”Şuursuz” sanılan hayvanlar veya cisimler veya zerrecikler dahi, taşımakta oldukları birimsel bilinç dolayısıyla gerçekte, belirli bir düzen içinde hareket etmektedirler. Ancak, kendileri bu durumu idrâk edecekleri bir sistemden, yapıdan öte oldukları için; bu özelliklerini kendileri bilememekte; biz dahi beş duyumuzun kaydında kaldığımız sürece onların bu durumunu idrâk edememekteyiz.

EVRENDE OLUŞAN HERŞEY,

FİZİK-ŞİMİK-KOZMİK SEBEPLER SONUÇLAR DİZİSİDİR…MUCİZE DAHİ!

Evren'de oluşan her şey, tamamıyla "FİZİK-ŞİMİK-KOZMİK" diye tanımlamaya çalıştığım sebepler-sonuçlar dizisinden başka bir şey değildir! Ki bu da:

-ALLAH'IN (SÜNNETULLAH) ÂDETLERİNDE BİR DEĞİŞİKLİK OLMAZ!" (Fâtır/43) hükmüyle açıklığa kavuşturulmuştur.Mucize denilen, olağandışı kabul edilen olaylar dahi, Allah'ın âdetleri düzeni içinde gelişir. Kısacası,

Kâinatta sihirbaz değneğine yer yoktur!..Bizim, o olayı oluşturan sebeplerden habersiz olmamız, o olayın bir sihirbazlık ya da

hokkabazlıkmışçasına oluştuğuna delâlet etmez!.

KÂİNATTA EŞİTLİK YOKTUR!Bkz. A /Adalet

KÂİNATTA ZIT YOKTUR…

ÇÜNKÜ ALLAH’TA ZIT YOKTUR!Varlık âleminde ne görüyorsak, ne algılıyorsak, ne düşünüp tahayyül ediyorsak, bütün bunların hepsi

de “Allah” ismi ile işaret ettiğimiz yüce Zât`ın ilmi ve kudreti ile, ilminde, esmâsındaki mânâların açığa çıkması sûretiyle meydana gelmede...

Yani, her şey, “şey”in varlığı–isteği–iradesi dışında; evreni meydana getiren Zât`ın, ilmi ve iradesi istikametinde oluşuyor.

Bütün algılanan zıtlar aynı Tek kaynaktan meydana geldiğine göre, O Tek kaynak, bütün bu zıtların fevkindedir!.

Esasen, kâinatta, mevcudatta “zıt” yoktur!. Çünkü, Allah`ta zıt yoktur!. “zıt” kavramı bize göredir!.

MAKROKOZMOS OLAN EVRENİ OLUŞTURAN İŞLETİM PROGRAMI AYNEN

MİKROKOZMOS OLAN İNSANA DA UYGULANMIŞTIRBkz. İ / İnsan

“EVRENSEL DÜZEN” NEDENİYLEDİR Kİ,

İNSANLAR ÖTESİNDEKİNE DEĞİL; ÖZÜNDEKİNE YÖNELMEK ZORUNDADIR!

202

Page 203:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

İnsanların çoğu ile; "Din"in kelimelerinde, dış anlamlarında, mecâzında kalmış din adamlarının hepsi "tanrı"ya inanır, onu savunur ve onun adına insanları yönetmeye kalkar! Akıl-izan sahipleri de böyle bir şeyin olamayacağını idrâk ettikleri için tanrıya inanmazlar ve din adamlarına da kulaklarını tıkarlar!

"ALLAH" kavramına dayalı "Din" anlayışı ise, bütün tasavvuf ehli ve evliya tarafından paylaşılan bir gerçektir! Ne yazık ki, insanların pek azı bu gerçeği farketmiştir!

Bu gerçeği açıklayan Kur`ân-ı Kerîm’e göre, "Allah", evreni ve varolarak algılanan her şeyi, kendi ilminde, kendi kudretiyle ve kendi güzel isimlerinin özellikleriyle yaratmıştır.

Bu sebepledir ki, doğa kanunları ve evrensel düzen dediğimiz şey, gerçekte ALLAH DÜZEN ve SİSTEMİ`nden başka birşey değildir! Bu gerçek nedeniyle de, insan ötesinde bir tanrıya tapınmak yerine; ÖZÜNDEKİ "ALLAH"ı farketmek ve ötesindekine değil, özündekine yönelmek zorundadır!

EVRENDE GEÇERLİ OLAN

SİSTEMATİK DÜZENDE DUYGUSALLIĞA YER YOKTUR!

Doğada, duygulara yer yoktur!.

Doğayı duygularında değil, hikmetle değerlendirebilirsin. Öyle ise, hikmet sahibi ol!.

Evrende geçerli olan, sistematik düzendir; ki onda duygulsallığa yer yoktur... O düzen, kendi

kanunlarına göre sürer ve yaşanır!.

EVREN ANAYASASININ İLK MADDELERİBkz. S / Sünnetullah

EVRENİ YARGILAMAYA KALKARSANIZ EĞER…

Berlin duvarları değil; ÇİN SEDDİ ile kuşatılmış beyin köyünüzün içinden evreni yargılamaya kalkarsanız, hâliniz komik bile nitelendirilmez!.

EVRENSEL BAKIŞ

VE SONUCUCehennemi yaşıyoruz; şartlanmalarımız, DUYGUlarımız ve değer yargılarımız yüzünden... Cenneti yaşıyoruz; gerçekçi olmamız, duygularımız ve evrensel bakabilmemiz yüzünden!.

EVRENDEKİ HER BİR YOĞUNLAŞMA VE AKTİVİTE,HİÇ DÜŞÜNMEDİĞİMİZ BİR NOKTADA BAMBAŞKA ŞEYLERİ

ETKİLEMEKTE VE HAREKETE GEÇİRMEKTEDİR!Evet, evren orijininde TEKİL bir yapı; ve gerçekte, tüm zerreler birbiriyle ilintili durumda olduğu için,

her bir yoğunlaşma ve aktivite, hiç düşünemediğimiz bir noktada bambaşka şeyleri etkilemekte ve harekete geçirmektedir... Yani evrende, birbirinden kopuk, ayrı, müstakil varlıklar ve onların özgür benlikleri ve iradeleri mevcut değildir!.

203

Page 204:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“EVRENSEL DİN”

(Bkz. İ / İslâm)

“EVRENSEL ENERJİ” Bkz. E / Enerji / Evrensel enerji (Kozmik Bilinç), “Evren adı altındaki yapıda kendi “Sistem”ini

uygulamaktadır!

“EVRENSEL İNSAN”KÂİNATIN ÖZÜ, CEVHERİ, HAMMADDESİ,

“EVRENSEL İNSAN”DIR!(KOZMİK BİLİNÇTİR)

Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / ”Evrensel İnsan” (Kozmik Bilinç) madde bir varlık değildir!

“EVRENSEL İNSAN” MUHAMMED ALEYHİSSELÂM…

BİR IRKA DEĞİL; TÜM İNSANLIĞA GELMİŞTİR!

İslâm Dini evrensel sistem ve mekânizmanın, Allah Rasûlü tarafından, tüm insanlığa açıklanmasıdır… Yaşamını bu gerçekleri gözönüne alarak düzenleyenlerin sonsuz huzur ve saâdete kavuşacaklarının duyurulmasıdır… Tüm insanlara, ırk gözetmeksizin!.

Musa Aleyhisselam Yahudi ırkının Rasulü ve Nebisidir; bir ırka gelmiştir!.Evrensel insan Muhammed Aleyhisselam ise bir ırka değil tüm insanlığa gelmiştir Allah

Rasûlü olarak; ve tümüne Allah adıyla işaret edilenin yaratmış olduğu evrensel sistem ve düzeni açıklamaktadır!.

“EVRENSEL İNSAN”IN DİNİ

Evrensel insanın Dini, evrensel Din olan İslâm’dır!. O, Yöresel ve göresel değerlerle, Evrensel Din olan İslâm’ı örtmez, deforme, dejenere etmez; kadrini kıymetini bilmeyerek de olsa ayağa düşürmez!.

Tüm insanlar evrensel Dinde anlatılan sistem ve mekânizmaya zorunlu olarak tâbidirler; yanısıra, gereklerini uygulamadıkları ölçüde bunun pahasını ödemek mecburiyetinde olacaklardır!.

EVRENSELLİĞE ULAŞMAMIŞ İNSANLARIN

EVRENSEL ALLAH RASÛLÜ’NÜ DEĞERLENDİREBİLMESİ ÇOK GÜÇTÜR!

Irkların kendi örf, âdet ve anâneleriyle harmanlayıp, sonra da katıksız din diye pazarladıkları müslümanlık ise, Evrensel İslâm Dini’nden pek çok yerde farklılıklar gösterdiği için, evrensel kabûle mazhar olmaz; ve bu yüzden de reddedilir!.

“Evrensel İslâm Dini” adıyla etiketlenerek empoze edilen, ne var ki ırksal özelliklerle harmanlanmış müslümanlık, bugün dünya toplumlarının çoğunluğu tarafından rağbet görmemiş ve görmüyorsa; bunun vesîlesi, İslâm Dini’nin bu mevcut Irk Dini hâline getirilmiş şekliyle

204

Page 205:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

sunulmasındandır!. İnsanlar, “İslâm Dini” adı altında, Arap müslümanlığına dâvet edilmektedir!. Bunun sonucu olarak da sürekli birbirleriyle savaşmaktadırlar!. Bu çok büyük bir vebaldir!.

Evrenselliğe ulaşmamış insanların, evrensel Allah Rasûlü'nü değerlendirebilmesi çok güçtür!… Dolayısıyla Evrensel Dini farkedebilmeleri de öyle!..

Bunu kavrayabilen evrensel insanlar, tüm örf, âdet ve anânelere saygılı olmalarına rağmen, kesinlikle o yöresel ve GÖRESEL değerlere bağlanarak, kayıt altına girmezler; tıpkı Celâleddin Rûmi, Şemsi Tebrizi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi!.

YÖRESEL VE GÖRESEL DEĞERLER,

EVRENSEL İNSANI BAĞLAMAZ!Arab’ın örf, âdet ve anâneleri, kendilerini ilgilendirir, doğru veya yanlış; evrensel insanı bağlamaz!.Türk’ün örf, âdet ve anâneleri, kendilerini ilgilendirir, doğru veya yanlış; evrensel insanı bağlamaz!.Uzak Doğu’lu, Eskimo, İnka’lıların torunlarının örf, âdet ve anâneleri, kendilerini ilgilendirir, doğru

veya yanlış; evrensel insanı bağlamaz!.Evrensel insanın Dini, evrensel Din olan İslâm’dır!. O, yöresel ve göresel değerlerle, Evrensel

Din olan İslâm’ı örtmez, deforme, dejenere etmez; kadrini kıymetini bilmeyerek de olsa ayağa düşürmez!.

Tüm insanlar Evrensel Din’de anlatılan sistem ve mekanizmaya zorunlu olarak tâbidirler; yanısıra, gereklerini uygulamadıkları ölçüde bunun pahasını ödemek mecburiyetinde olacaklardır!.

“EVRENSEL KİŞİLİK”

Bkz. K / Kişilik

“EVRENSEL RASÛL”Hz. Muhammed Aleyhiselam “EVRENSEL RASÛL”dür!. İnsanları evrensel gerçekleri görmeye davet etmektedir!… Arab’ın örf, âdet ve anânelerine değil!.

EVRENSEL SIRLAR

EVRENSEL SIRLAR VE EVRENSEL GERÇEK “HAKİKAT”İN MODERN BİLİMLE DEŞİFRE

EDİLMESİNDEN ÖNCE BENZETME YOLU TANIMLAMALAR İLEANLATILMAYA ÇALIŞILMIŞTIR!

Bugünkü modern bilim neticesinde oluşan düşünce sisteminin eriştiği gerçek olarak "KOZMİK BİLİNÇ" adıyla tanımlanan “Evrensel TEK Şuur”, tasavvuf çalışmalarıyla asırlardır tanınan "İNSAN-I KÂMİL"den başka bir şey değildir.

Ne var ki, hakikatın modern bilimle deşifre edilmesinden önceki dönemde, Evrensel sırlar ve Evrensel gerçek mecâzî, benzetme yollu tanımlamalar ile anlatılmaya çalışılmış ve bundan da farklı isimlendirmeler doğmuştur.

Evreni meydana getiren, “Kozmik Bilinç” dediğimiz yapının canlılık yönü, varoluş yönü, ”ruh”

kelimesi ile tanımlanır.

205

Page 206:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

"Akl-ı Evvel" ismiyle "Hakikat-ı Muhammedî" denilen varlığın ilmine işaret edilir. Bu yüce varlığın "canı" ise "RUH-U A'ZAM" ismiyle tanınır ki, âlemde mevcut olan bütün ruhlar, bu tek ruhtan meydana gelmiştir cüzlere ayrılma söz konusu olmadan!.

Sizin “Ben” dediğiniz bu varlığın derinliklerinde, Kozmik Bilincin tüm ilmi ve sırları mevcut!.Galaktik bilinçler-ruhlar da “Kozmik Bilinç” dediğimiz, “Evrensel Bilinç” dediğimiz O Kozmik

Bilinç’ten oluşur!.Bugünkü modern bilim neticesinde oluşan düşünce sisteminin eriştiği gerçek olarak "KOZMİK

BİLİNÇ" adıyla tanımlanan evrensel TEK şuur tasavvuf çalışmalarıyla asırlardır tanınan "İNSAN-I KÂMİL"den başka bir şey değildir.

Ne var ki, hakikatın modern bilimle deşifre edilmesinden önceki dönemde, Evrensel sırlar ve Evrensel gerçek mecâzî, benzetme yollu tanımlamalar ile anlatılmaya çalışılmış ve bundan da farklı isimlendirmeler doğmuştur.

GÜNÜMÜZ BİLİMİ,

İNSANIN DÜŞÜNCE DÜNYASINI YENİDEN İMARA BAŞLADI…

Bir yanda asırlardan beri nesilden nesile intikal ederek gelen dini bilgiler; öte yandan, özellikle son yüzyılda yaptığı hamle ile kendisine kadar bilinenleri altüst eden yepyeni bir bilim dünyası...

Dini bilgiler, bugün, birçok çevrelerde "hurâfe" diye nitelendirilerek ele dahi alınmaz oluyor... Sebep; en yenisi 1400 yıl evvelinde gelmiş ve o devrin insanına hitâbeder şekilde düzenlenmiş

görünen dini kitapların ne demek istediklerinin anlaşılamaması... Birçok yerlerde kullanılmış bulunan işaret yollu kullanılan kelime ve tâbirlerin çözülememesi; özellikle

günümüzde yetişen insanların bu "Kitap"dan ve de "hitâb"dan uzaklaşmasına; bu yüzden de dini bütünüyle "hurâfe" diye nitelendirilmesine sebep oluyor.

Diğer taraftan özellikle yüzyılımızda bilim, âdeta ışık hızıyla bir hamle yapmış ve günümüze dek bilinenleri altüst etmiş bir aşamada görülmekte...

Albert Einstein'ıyla, Max Planc'ıyla, Louis De Broglie'siyle, Schrödinger'iyle, Davisson ve Germer'iyle birçok bilim adamının ortaya çıkarttığı düşünce sistemi ve bunların tatbikçileri, 21'inci asır insanının düşünce dünyasını yepyeni bir şekilde imara başladılar.

Evet, günümüz bilimi; a) Evrenin maddi yapısının tek bir cevherden - hidrojen- oluştuğunu;b) Maddenin ışınım hâline dönüşmesiyle yıldız enerjisinin meydana geldiğini,c) Evrenin, bugün, içinde elektromanyetik dalgaların tedirgin edilmeden özel bir rol oynadığı, engin

bir elektromanyetik bileşim olarak gözüktüğünü;d) Maddenin hıza göre değiştiğini; yüksek hızda ise, enerjiye yani madde ötesine dönüştüğünü;e) Elektrodinamiğin gerçeği mekanikten çok daha öte bir şekilde gösterdiğini,f) Zaman ve mekânın izâfiliğini (bağlılığını-rölativite) g) Enerjinin kütlesel olduğunu,ı) Yalın ışık mermisi fotonun varlığını, Ve bunların yanısıra, yakın zamana kadar düşünülmemiş veya tesbit edilmemiş bir çok şeyleri artık

rahatlıkla kabul etmekte ve değerlendirmektedir.

206

Page 207:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Oysa zavallı Galile, sadece "dünya dönüyor" dediği için günlerce engizisyon mahkemelerinde ve işkence odalarında çile doldurmuştu...

Evet günümüz düşünürleri, gelişen bilimin de ışığında, artık, ister katı ister sıvı olsun, bütün maddelerin sürekliliğinin sadece görünümde böyle olduğunu kabul etmekte; katılarla sıvıların gerçekte daima hareket hâlinde bulunan atomlardan meydana geldiğini bilmekte ve çalışmalarını buna göre düzenlemektedirler...

Ve gene modern bilim ışığında düşünen kişiler, bizim yapı olarak kabalığımız dolayısıyla, maddenin atomik yapısından habersiz olduğumuzu belirtmektedirler...

Kezâ evrenin de, her zerreyi oluşturan elektromanyetik dalgaların meydana getirdiği, insan idrâkının ötesindeki, bir tümel yapı olduğunu vurgulamaktadırlar...

Yani, yakın zamana kadar "herşey maddeden ibarettir, madde ötesinde hiç bir şey yoktur", diyen zihniyet tamamiyle iflâs etmiş; bunun yerine, tümüyle madde ötesinin meydana getirdiği "engin bir evren" düşüncesi ortaya çıkmıştır...

Bu dalgalar, bütününün -tâbiri câizse- yoğunlaştığı yerde "madde" adı altında kütleler hâlinde görünen dünyada yaşayan beş duyulu insan; içinde bulunduğu şartlara rağmen sadece ve sadece tefekkür gücüyle madde ötesine geçebilecek özelliklere sahip olmuş ve bu muazzam sırrı ortaya çıkartabilmiştir...

Peki bu buluşu nasıl gerçekleştirdi beşduyuyla kısıtlı, madde görüntüsü içindeki insan? Kademe kademe onu görelim isterseniz şimdi özetle...İlk defa İngiliz hakimi Prout, basit bir cismin her bir atomunun, hidrojen atomlarının bir birleşimi

olduğunu anladı ve böylece de evrenin tek bir cevherden yâni hidrojenden kurulmuş bulunduğunu açıkladı...

Nitekim 1911'de Langevin, 16 atom hidrojenin 1 atom oksijeni meydana getirdiği ve bu arada da binde sekizlik bir kayıp verdiğini bilim dünyasına ispat etti...

Böylece insanın, görünümde "çok" diye nitelendirdiği şeylerin, gerçekte "tek" bir asıldan geldiği -ki dini tâbir ile kesretin vahdetten çıktığı- açıklanmış oldu...

Bundan sonra ünlü bilim adamı Albert Einstein şu açıklamayı yaptı:"Madde enerjidir; enerji de, madde! Aradaki fark gelip geçici bir hâldir.Eğer madde dediğimiz şey kitlesini bırakıp ışık hızıyla seyretmeye başlarsa biz ona

radyasyon-ışın, yahut enerji deriz.Yok eğer, enerji bilâkis yoğunlaşır, katılaşırsa, durgun bir hâl alırsa, biz onun kitlesini tâyin ve

tesbit edebiliyorsak, bu defa da ona “madde” deriz."Ve nitekim ilk defa olarak 1945 Temmuzunda, New Mexico'da Alamogordo'da maddenin ele gelir bir

miktarı ışığa, harekete, sese ve enerjiye çevrilebildi.Daha sonra da yuvarlak tasavvur edilen elektron, elektrik enerjisinin dalgalanır bir miktarına döndü;

atom da birbiri üstüne konmuş bir dalga kümesi olarak nitelendirilmeye başlandı.Hâsılı bizim için artık "bütün maddeyi, dalgalardan ibarettir. şeklinde kabul etmekten ve

dalgalar âleminde yaşıyoruz" demekten başka bir çare kalmadı.Bütün bunlar ancak bilim adamının değerlendirebildiği şeylerdir hâlen dünya üzerinde.

EZANTAM DÂVETMİ’RÂC‘A DÂVET

207

Page 208:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

KURÂN “BİZ SİZE HERŞEYİ MİSALLERLE ANLATTIK!” DİYOR….

ÖYLEYSE, GERÇEK “MÜEZZİN” KİMDİR?Düz mantıkla okursa Kur’ân-ı Kerîm’i; “biz size misâllerle anlattık” uyarısını dikkate almadan…Kıyâmetten sonra gene toprak-madde yapılı bedenler var…Bir yangın yerinde (cehennem) yaşayanlar…İçinde envâi çeşit meyve ve huri ve gılman isimli cinsi lâtiflerin dolaştığı bostanlar, bahçeler (cennet)!Yukarıda bizi seyreden, eli olan bir tanrı!.Ya Berzah ve Kıyâmet evresi?Dünya prese girmişçesine dümdüz olmuş; kenarsız tepsi gibi!Üstünde toplanmış gelmiş geçmiş tüm insanlar…Uzayda dökülen(?) batan yıldızlar!Cehennemi tutmuş kulplarından getirmiş bir tür sûretli melekler… Cehennem kaynıyor alev alev

altında dünya tepsisinin!Kolcular, insanları alıyor teker teker bir terazinin başına; koyuyor günah ve sevaplarını terazinin

kefelerine… Orada elektronik terazi kalmamış; ya da kullanılmıyor elektrikler kesik olduğundan!!!Tartı işleminden geçtikten sonra insanların milyar kere milyarlarcası; bir köprü kuruluyor dünyanın

kenarından, ateşin üstünden, ateşin öte yakasındaki cennet denilen bahçeye doğru…Ateşin sardığı dünya çevresi milyonlarla kilometre…“Kim neye tapıyorsa onun peşine takılsın” komutu geliyor oranın genel kurmay başkanından;

herkes, dünyada iken tapındığı kişinin canlı heykelinin peşinden yürüyor!… O tapınılan, köprü yerine dünyanın sonuna gelip, ateşe düşüyor; takipçileri de ardından!.

Belli bir sûrete tapınmayıp, “Allah”a secde ederek, onun için toprağa baş koyduklarını söyleyenler ise oldukları yerde bekliyorlar…

Sonra onlara, “tâbi olduğunuz Rasûl veya Nebî’yi takip ediniz” deniyor… Onlar da, tâbi oldukları Nebî veya Rasûl’ün arkasından sıratın-köprünün üzerine giriyorlar…

Kimi şimşek, kimi de topal hızıyla ateşin üzerinden geçiyorlar köprü boyunca!.Bostana-bahçeye yâni cennete giriyorlar!Özetle, Kur’ân ve Rasûl açıklamalarına dayalı gelecek anlatımı böyle; olduğu gibi kelime anlamıyla!.Mirâc’da, peygamber göğe çıkıp uzayda bir yerde tanrı ile mi buluşmuş!?Namazda, kafatasını toprağa koymakla secde edilmiş mi olunuyor!?Anlayacağınız, namazın anlamı dinsel jimnastik olmuş!. Jimnastik hocası da imam!Dünya imamını duyduk belki de; ya gerçek “müezzin” kimdir dünyada?“İnsanların en kayıpta olanı salâtta secde ve rükûnun hakkını vermeyendir” şeklindeki

Rasûlullah uyarısından söz eden “imam” etiketliye sordum:-Secdenin hakkını vermek, kafatasını, alnını toprak üstünde uzunca tutmak mıdır?

”İNSAN”I UYARAN,

HAKİKATE TAM DÂVET EDEN,“ALLAH RASÛLÜ”DÜR!

Bilgisiz insanın, “insan” olduğunu fark etmesi için önce bilgiye ihtiyacı vardır.

208

Page 209:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

“Kur’ân” bilgi kitabıdır!.Allah Rasûlü, Allah’tan zâhir olan ilim ile, algıladığı vahiy ile “insan”ı uyaran; HAKİKATE TAM

DÂVET EDENDİR!. “Tanrı ve tanrılık kavramı yoktur sadece ALLAH” vardır vurgulamasıyla nâzil olan bu Bilgi

Kitabı'nı; “tanrı” fikrinden “arınmamış” olanların algılaması ise asla mümkün değildir!.Kurân, baştan sona, “ Tanrı ” ve tanrılık kavramı mevcut değildir temeline dayalı olarak, “insan”lara

yol göstermeye çalışmaktadır.Kurân NÛR’dur!… Işıktır!… Karanlıkta kalmış beyinlere, ışık tutmaktadır gerçekleri görmeleri

için!.Kur’ân kıyâmete kadar, nasıl geçerli olabilir?Bu çağdışı göktanrı anlayışımızla mı? Yoksa yukarıda anlatılan senaryoyu yazıyor denerek mi?Yoksa işaret ettiği gizli sırlar deşifre edilerek; mecazlar, semboller çözümlenerek mi?Sır…“Biz size her şeyi misâllerle anlattık”; uyarısında!Eğer bu sırrın ipucunu değerlendirmezsek, bir çok saçma fikirlere saplanır; kendi anlayışımızdaki bu

saçmalıklar yüzünden de, zaman üstü Bilgi Kitabı’ndan hiç yararlanmadan; özümüzdeki gerçeklere ve kuvvelere eremeden; hayâlimizde varsayıp içinde yaşadığımız uydurma bir dünya ile cehennemi boylarız!

GÜNDE BEŞ DEFA,

“KİTAB”I “OKU”MAYA DÂVET EDİLİYORUZ!Kitab’ı tebliğ eden Allah Rasûlü, salâta dâvet edildiğinizde….”uyarısında bulunuyor!Kitab’ı, günde en az beş defa “oku”maya dâvet ediliyoruz!.Acaba farkında mıyız?…Müezzin…Ezan…İle çağrıda bulunuyor inananlara…Neye dâvet ediliyoruz?Müezzin vâkıf mı, neye dâvet ettiğine?

 MÜEZZİN’İN SİZİ

“MÜMİNİN MİRÂCI OLAN SAL”YADÂVET ETTİĞİNİN FARKINDA MISINIZ?

HİÇ İCÂBET ETTİNİZ Mİ?!Dinleyen farkında mı neye dâvet olunduğuna? Niye dâvet edildiğine?Nasıl abdest almak, yani neden ARINMAK gerekiyor, müezzinin dâvetine icabet için?Allah Rasulü, “DUA ve ZİKİR” kitabında naklettiğim üzere, her ezan arkasından şöyle başlayan bir

duayı “oku”mamızı tavsiye ediyor.“Bu TAM dâvetin Rabbi olan Allah’ım….”Neden, TAM dâvet?… Neye, TAM dâvet?Müezzin, neye dâvet ediyor?

209

Page 210:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Sakın, “namaza” demeyin, tüm ezan duymamışlar gibi! Her “namaza” duran, müezzinin dâvetine icabet etmiş midir?Farkında mısınız, müezzinin sizi, “müminin mi’râcı olan salâ”ya dâvet ettiğinin!. Artık fark edin ki, ezanı seslendiren, “salât”la yaşanan “mi’râc”a dâvet ediyor günde beş ayrı

zamanda!.“Mi’râc” mı “salât”; salât” mı “mi’râc”?“Mi’râc”a dâvet edene mi , “müezzin” deniyor yoksa?Gavsı Â’zam Abdulkadir Geylânî, “Risâle-i GAVSİYE” isimli eserinde, “ mi’râcı olmayanın namazı

yoktur ” diyordu!.“Mi’râc” araçtır; amaç olan, yaşanılması istenilen, nedir?Vitriyet mertebesine ulaşmayanın “mi’râc”ı olur mu?Niçin, günde 50 defa mi’râc dâveti farz olsun istenmiştir?Hiç ezanı, “mi’râc”a dâvet olarak algılayıp; icabet ettiniz mi bu TAM dâvete? Nasıl?…

EZAN'I KİMLER ALGILAR?

TAM DÂVET'E İCÂBET ETMEYENLER NELER KAYBEDER?Ezan, nasıl okunur?Ezanı kimler duyar, kimler algılar; kimler icâbet eder?“Salât” niçin farzdır her mümine? En az günün 5 ayrı vaktinde?…Ezana yani TAM DÂVETE icâbet etmeyenler neler kaybetmektedirler?

“EVVEL” ESMÂSI

Başlangıcı olmayan; ilk.

“EVVEL”(SINIRSIZ GEÇMİŞ)

EVVEL VE ÂHİRSENİN BEŞ DUYUNUN GETİRDİĞİ BİR ANLAMDIR!

“Hu’vel Evvelü vel Âhiru vez Zâhiri vel Bâtını”O, Zâhir Bâtın Evvel Âhir dediğin şeyin ta kendisidir! Yani Zâhir ve Bâtın diye Evvel ve Âhir diye 2 ayrı şey yoktur. Zâhir Bâtın Evvel Âhir diye bahsettiğin

hep O’dur.Çünkü senin 5 duyunun getirdiği bir anlamdır Zâhir ve Bâtın… Allah ise sonsuz ve sınırsız bir Tek

olması dolayısıyla Zâhir ve Bâtın mefhumlarından münezzehtir. Merkezi özü olmayan nesnenin tecellisi de olmaz!

“EVVEL” VE “ÂHİR”

“O”DUR!-Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın O`dur!.

210

Page 211:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

Geçmiş veya gelecek... Sınırsız geçmiş veya sınırsız gelecek... Zâhir ve Bâtın O`DUR!.Gerçekte, TEK bir sonsuz sınırsız mutlak var ki, O`nun için, "O"na GÖRE, "Zâhir", "Bâtın",

"Evvel", "Âhir" gibi kavramlar sözkonusu değil!. Bunlar bize GÖRE târifler, tanımlamalar!. Anlayış sınırlarımızı genişletmek için verilmiş izahlar...

"Evvel", "Âhir", "Zâhir", "Bâtın" isimleriyle hep "O Tek" şey ifade edilmektedir. Mânâ, bundan ibarettir.

EYYÜB ALEYHİSSELÂM’IN DUASI

Okunuşu: Rabbî inniy messeniyeş şeytânu binusbin ve azâb. Rabbî eûzü bike min hemezâtiş şeyâtıyni

ve eûzü bike rabbî en yahdurun. Ve hıfzan min külli şeytanin marid.Anlamı: Rabbim şeytan bana sıkıntı veriyor ve işkence yapıyor. Rabbim şeytanların kışkırtmalarından

sana sığınırım; ve yine sana sığınırım onların çevremde bulunmalarından. Ve bütün reddedilmiş azgın şeytanlardan koruduk.

CİNLERİN her türlü zarar veren tesirlerine karşı Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan bir iki dua âyeti, beraberce okunduğu zaman son derece tesirli olmaktadır.

“Sad” Sûresinin 41. âyeti olan kısmı Eyyûb aleyhisselâm okumuştur.

“EZEL”-“EBED”“EZEL” VE “EBED”,

“HÛ”DUR!Ezel ve ebed aynı şeydir , "HÛ"dur!.Nebiler ve Rasûller , doğuştan, her hangi bir tanrıya tapınma duygusundan arınmış olarak dünyaya

gelmiş insanlardır. Ötede bir "tanrı" kavramı yoktur onlarda!Bu arınmanın tam zirvesindeki "Hanîf" Nebi ve Rasûl, Muhammed Mustafa Aleyhisselâm’dır. Öğülmüş, yüceltilmiş, ve "ıstıfa"dan "arınmış saf" gelen "Mustafa" ismi ile, tam arınmış; vehmi varlık

kabullerinden tümüyle arınmak sûretiyle Allah`ın varlığını müşahede etmiş ve dolayısıyla her hangi bir tanrıya tapınmanın yersiz ve gereksiz olduğunu idrâk etmiş kişi.. Onun için de diyor ki:

"Lailahe illâ Allah" "Tanrı yoktur; sadece Allah"!Yani, insanlar kelime-i tevhidin derinliklerindeki şu anlamla uyarılmak isteniyor: "Tanrıya tapınarak ömrünüzü heba etmeyin! Ömrünüzü israf etmeyin!Siz, ötede bir tanrı varsayıyorsunuz! Oysa ne ötede bir tanrı var, ne de sizin "ben" dediğiniz O`ndan

ayrı bir varlık! Bu, "bâtıl"dır; aslı, gerçeği olmayan boş bir var kabul ediştir! Gerçekte asla böyle bir şey yok! Bir tanrı, bir de siz diye bir ikilem kesinlikle sözkonusu değil!

"Lâilahe illallah" = "Tanrı yok, yalnızca Allah"Bilin ki Allah, bir tanrı değildir.. Allah`ın ne ezeli vardır, ne ebedi vardır! O`nun, "içi" veya "dışı" diye

bir kavramdan sözedilemez ki, içinde ve dışında ikinci bir varlık olsun! Dolayısıyla siz, kendinize ait sandığınız bu varlık değilsiniz!

Siz, Allah`ın varlığı ile var olan, O`nun varlığı ile kâim olan varlıksınız.. Öyleyse, "Ben"liğinizin ne olduğunu tanıyın ki, "Rabbi"nizi bilmiş olun!"

211

Page 212:  · Web viewKAVRAMLAR AV. ASUMAN BAYRAKÇI Bu kitabın telif hakkı yoktur. Dileyen herkes, tüm eserlerimiz gibi bu kitabı da, yazar ve kaynak belirtmek ve orijinaline sadık kalmak

"Nefsine arif olan rabbine ârif olur"Nefsi`nin ne olduğunu farkedip idrâk eden; Nefsi`nin hakikatının ne olduğunun bilen, "Rabbi"ni

bilmiş olur. Çünkü, "Nefs" kelimesi ile kastedilen şeyin aslı, hakikatı, kendisi, Rabbindir senin!

EZEL, BOYUTSALDIR!Ezel, mekânsal değil boyutsal ise, bunu nasıl anlayacağız?...Ezel göresel mi?. Mutlak mı?...

EZEL VE EBED

İLMİ İLAHİDE TEK BİR BAKIŞTIR

Allah’a göre: her şey ilminde bir anda olmuştur; ezelden ebede kavramı bize göredir ve bu arada o her an yeni bir şândadır bize göre!

Ezel-Ebed esasen tek bir varlık olması itibariyle, ilâhî bakış boyutunda; ya da eski ifade tarzı ile “ İlm-i ilâhî” de, tek bir bakıştır!.

212