304
1

€¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

1

Page 2: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Alevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Gelin Canlar Bir Olalım Projesi

1. Basım:Haziran 2005

Baskı Cilt:

Kapak Tasarım: Fatih Canıtez

Dağıtım ve İsteme Adresi:Pir Sultan Abdal Kültür MerkeziZiya Gökalp Caddesi 16 / 15Kızılay / AnkaraTel: 0 (312) 433 50 54 – 430 81 40Fax: 0 (312) 435 12 61

2

Page 3: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Alevi OlmakAlevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri

Avrupa BirliğiSivil Toplumu Geliştirme Programı

Yerel Sivil Girişimler Mikro-Proje Programı

Pir Sultan Abdal Kültür DerneğiGelin Canlar Bir Olalım Projesi

Editör:Uğraş Ulaş Tol

Saha Ekibi:Kurtuluş Cengiz, Uğraş Ulaş Tol, Mehmet Ali Çalışkan

Bu kitap Avrupa Birliği’nin finanse ettiği “Gelin Canlar Bir Olalım” adlı

projenin bir ürünüdür.

3

Page 4: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

1. Bölüm: GİRİŞ

Bu kitap, esasen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Gelin Canlar Bir Olalım” Projesi kapsamında gerçekleştirilen “Can Cana Sohbetler” adlı ayrımcılıkla mücadele kampanyasının ürünlerinden biridir. Bu çerçevede bu çalışma, Alevilerin yaşadıkları negatif ayrımcılıkları ve mağduriyetleri görünür kılmak, bunlara kamuoyunun dikkatini çekmek ve toplumun diğer kesimleri ile Aleviler arasında hoşgörünün tesis edilmesi için Alevilerin yaşadıkları sıkıntılarının ve sorunların bilinmesini sağlamak amacıyla tasarlanmıştır. Yaklaşık bir yıldır yürüyen proje kapsamında Alevi yurttaşların yaşadıkları mağduriyetlerin hangi alanlarda ortaya çıktığını; ayrımcılığın kamusal, toplumsal, bireysel boyutlarının neler olduğunu; semboller ve göstergeler düzeyinde nasıl işlediğini; buna karşılık Aleviler’in maruz kaldıkları ayrımcılıklara karşı ne tür mücadele ve savunma mekanizmaları geliştirdiklerini ortaya çıkarmaya çalıştık. Bunun için, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Şubeleri’nin bulunduğu her yerde -ki bunlar arasında: İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi büyük şehirlerin yanı sıra Çanakkale, Tokat, Samsun, Diyarbakır, Sivas gibi kentler ve Varto, Milas, Çerkezköy, Havza, Niksar, Zile, Turhal, Tarsus, Çeşme, Kemalpaşa gibi ilçeler de bulunmaktadır- yaklaşık 1000 Alevi yurttaşla temas kurulmuş ve bu kişilerle odak grup toplantıları ve derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Söz konusu çalışmanın temel amacı ise Aleviler’in yüz yüze kaldığı ve kendi iç kamularında her biri gayet iyi bilinen ancak genel kamu ile paylaşılamayan sorunların aslında yalnızca Aleviler’in değil ülkemizin sorunları olduğunu ortaya koymak; bu bağlamda bu sorunları görünür ve tartışılır kılarak demokrasi kültürüne katkı yapmaktır.

Alevilerin Osmanlı’dan günümüze kadar olan tarihi, fiziksel ve sembolik şiddete maruz kalan madun bir topluluğun tarihi olarak da değerlendirilebilir. Bu fiziksel ve sembolik şiddeti, Alevilerin ‘ötekileştirilmesi’yle sonuçlanan, sistematik veya tekil, çeşitli ayrımcılık pratiklerinde gözlemlemek mümkündür. Her ötekileştirmede olduğu gibi Alevilerin öteki olarak kurulmasında da, ötekileştirilen kimlik ile ilgili gerçekliği olmayan iddialar, ithamlar, kalıp-yargılar ve özellikle ötekileştirene ait fanteziler kurucu bir rol oynamaktadır. Bu kitaptaki ayrımcılık anlatılarını ve bu anlatılarla kurulan, Aleviliği ötekileştiren dili incelerken, Zizek’in, ötekileştirenin ötekinde kendisini rahatsız eden, ulaşılamaz (bilmediği) öğeyle ilişkisini fanteziler aracılığıyla kurduğu tespitini akılda tutmak açıklayıcı olacaktır.1 Nitekim, bu kitaptaki ayrımcılık anlatılarında, farklı coğrafyalarda ötekileştirilen topluluklara (Yahudiler, Çingeneler, Hispanikler, Siyahlar vb.) yönelik olarak dillendirilen bir çok itham ve kalıp-yargının benzerinin, hatta zaman zaman aynısının, Aleviliğe yönelik sembolik şiddetin örnekleri olarak da karşımıza çıktığı görülmektedir.

Alevilere yönelik fiziksel şiddet, esas olarak Osmanlı döneminde yoğun ve yaygın olmakla birlikte, sonrasında da tamamen sona ermemiştir. Osmanlı döneminde Alevilerin yaşadığı bölgelerde köylü isyanlarının merkezi otoriteyi tehdit etmesi ve Alevilerin Şah İsmail liderliğindeki Safevi Devleti’ne bağlılık göstermeleri, bu grubun merkezi otorite ve Sünni ulema tarafından damgalanmasına ve katledilmesine neden olmuştur. (Yavuz Sultan Selim’in Alevilere yönelik kırım politikası ile 16. yüzyılda yaşamış olan Ebûsuud Efendi’nin, Alevilerin öldürülmesinin helâl olduğu biçimindeki fetvaları, bu bağlamda dile getirilebilecek tarihsel olgulardır). Osmanlı döneminde kırım

1 “Müstehcen Efendi”, Slavoj Zizek, Toplum ve Bilim, Sayı: 70, Güz 1996.

4

Page 5: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

politikalarına maruz kalan Aleviler, Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan Cumhuriyet rejimine büyük destek vermiştir. Yeni rejimin, sekülerizmi ve modern yurttaşlığı Cumhuriyet Anayasası’nın temel-kurucu ilkeleri olarak benimsemesi, Alevilerin Cumhuriyet rejimine gösterdikleri desteğin esasını oluşturmuştur. Ancak, Cumhuriyet dönemindeki din-devlet ilişkileri Sünnilerden çok Alevilere zarar vermiştir. Osmanlı’nın son döneminde merkezi otoriteyle bağı kuran Bektaşi Tekkeleri’nin kapatılması, Alevi-Bektaşiler üzerindeki baskının daha da artmasına neden olmuştur. Tekke ve zaviyelerin kapatılması esas olarak Bektaşiliği (ve Mevleviliği) kurumsal olarak zaafa uğratmış, tarikat ağının çökmesine neden olmuştur. Oysa Nakşibendi, Nurcu, Kadîri gibi Sünni tarikatlar, siyasal niteliklerinin de yardımıyla, varlıklarını sürdürmüşlerdir. Sünni tarikatların varlığını sürdürmelerinin bir nedeni de bu tarikatların, daha sonraki dönemlerde sağ partiler tarafından sürekli olarak korunması ve kamu olanaklarından yararlandırılmasıdır. Öyle ki, günümüzde, hemen hemen tüm Sünni tarikatların televizyon kanalları, gazeteleri, dergileri, özel okulları ve birçok firmaları vardır. Dahası tüm sağ iktidarlar döneminde hemen hemen her tarikat meclise kendi müritlerini sokma imkanını bulmuştur.

Diğer önemli bir nokta da, Sünniliğin, Diyanet İşleri Başkanlığı çatısı altında merkezi devlete entegre edilmiş olmasıdır. Diyanet İşlerinin tüm Müslümanları temsil ettiği söylense de, aslında Sünni Müslümanların tümünü bile temsil etmemekte ve Sünni-Hanefi inancı temelinde hizmet veren bir kurum olarak ortaya çıkmaktadır. Diyanet İşlerinin esas aldığı çizgiyi, bir AKP milletvekili olan Resul Tosun TBMM’deki bir tartışmada şu ifadeyle açıkça dile getirmiştir: "Eğer hangi İslam’a inanıyorsunuz derseniz; Atatürk, Elmalı Hamdi'ye 20. yüzyılın en büyük tefsir kitabı olan 'Hak Dini Kuran Dini' adlı kitabı yazdırmıştır. İşte biz Atatürk'ün yazdırdığı bu 'En Büyük Hak Dini Kuran Dini'ndeki İslam’a sahip çıkıyoruz.”2 Benzeri fikirler ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu çizgisi, bazı ‘Kemalist’ ve ‘milliyetçi’ kesimlerce de savunulmakta ve Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurduktan sonra, ona Hanefi-Maturidi çizgisinin esas alınması talimatını verdiği vurgulanmaktadır.3 Dolayısıyla, bu biçimiyle Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün yurttaşların vergilerinden oluşan devasa bütçesine karşılık, hem sadece Sünni-Hanefi inancı temelinde hizmet vermesi, hem de Aleviliğe ilişkin yok sayma veya asimilasyon politikalarının savunucusu ve uygulayıcısı olması ile, Alevilere yönelik sistematik ayrımcılığın kurumsallaşmasını ifade etmektedir. Nitekim, Alevilerin talepleri arasında Diyanete yönelik olanlar en ön sıralarda yer almaktadır. Aleviler arasında, hem Diyanetin lağvedilmesini isteyenler, hem de Diyanette temsil edilme talebini öne çıkaranlar olsa da, tümünün ortak düşüncesi, Diyanetin bugünkü biçimiyle varlığının sistematik bir ayrımcılık kaynağı olduğudur. Ancak Alevilerin, Diyanete yönelik eleştirileri bugüne kadar hiçbir biçimde dikkate alınmamış, Diyanet İşlerinin bütün Müslümanları temsil ettiği söylenerek hiç bir sorun yokmuş gibi davranılmış ve bu sistematik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına ilişkin herhangi bir çaba gösterilmemiştir.

Devlet tarafından bir kimlik olarak tanınmayan Aleviliğin aksine, Sünnilik, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, devlet yapısı içinde kendine bir yer bulmuştur. Diyanete ek olarak, Cumhuriyet döneminde sayıları sürekli artan İmam-Hatip Okulları, İlahiyat Fakülteleri ve Kuran Kurslarıyla Sünniliğin kuralları, pratikleri, ritüelleri kamu otoritesi aracılığıyla yaygınlaştırılmıştır. Kamunun kaynaklarını ve otoritesini kullanan Sünnilik, ‘laik’ devlet içinde sağlam ve güvenli bir yere sahiptir. Sağ siyasi partiler, bu yapıyı korumak ve dine ayrılan kaynakları artırmak konusunda sürekli bir yarış

2 Milliyet gazetesi, 30.06.2005.3 Gündüz Aktan, Kuruluş İdeolojimiz ve İslam (1), (2) (3), Radikal gazetesi, 9, 12 ve 14 Ekim 2005.

5

Page 6: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

içinde olmuştur. Sünniliğin bu kurumsallaşma-yerleşme süreci sadece Alevilerin, kamu kaynaklarından dışlanması ve asimile edilmesi anlamına gelmemekte, dahası Türkiye’nin dinsel bir devlet ve toplum yapısına doğru dönüşümüne sebep olmakta ve laikliği temelden zaafa uğratmaktadır. Böylece, Sünnilik resmi olarak kurumsallaşırken Alevilik, devlet katında tanınmak, Sünnilikle eşit bir dinsel anlayış olarak görülmek bir yana, daima sakıncalı olarak görülmüştür. Bunun önemli bir nedeni de, Alevilerin büyük çoğunluğunun sol-sosyalist gruplara yakın olmasıdır. Bu durum Alevilerin sadece dinsel aidiyet olarak değil siyasal aidiyet olarak da dışlanmasına ve baskı görmesine neden olmuştur. Dahası, bu dışlama ve baskı, 70’lerin sonunda, bir kez daha Alevilere yönelik fiziksel şiddete ve Maraş, Çorum ve Sivas’ta kırımlara dönüşmüştür.

12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan askeri rejim döneminde Aleviliğe yönelik asimilasyon çabaları yaygınlaşmıştır. Bu noktada, 1979 yılında dönemin Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş’e İran’da mollalar tarafından “Alevileri ya siz Sünnileştirin, ya da biz Şiileştirelim” denmiş olmasını anımsatalım4. Nitekim, bu proje 12 Eylül Rejimi ile yaşama geçirilmeye başlanmış, Alevilere yönelik sistematik ayrımcılığın en belirginleştiği alanlardan biri olan zorunlu din dersleri, ilk ve orta öğretim müfredatına bu dönemde eklenmiştir. İleride daha detaylı göreceğimiz gibi, aslında zorunlu Sünnilik dersleri biçiminde işlenmekte olan zorunlu din dersleri, Aleviler tarafından, devlet imkanları kullanılarak Alevilerin Sünnileştirilmesi çabasının en önemli göstergelerinden biri olarak algılanmaktadır. Bu yüzden, zorunlu din derslerinin kaldırılması talebi, Alevilerin en önde gelen taleplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine, 12 Eylül rejimiyle birlikte Alevileri Sünnileştirme politikaları doğrultusunda Alevi köylerine cami yaptırma uygulamalarından da söz etmek gerekmektedir. Camiyi ibadethane olarak görmeyen Alevilerin, köylerine zorla cami yaptırılarak, onlara “Sünniler gibi ibadet etmek zorundasınız”, bir başka deyişle “Sünnileşmek zorundasınız” denmiştir.

İbadethaneler ve inancına göre ibadet edebilme, hala Aleviliğe yönelik sistematik ayrımcılığın en belirgin olduğu alanlardandır. Aleviler, ibadethanelerinin cemevleri olduğu konusunda hemfikirdirler. Buna rağmen, Alevilere ısrarla “cemevleri ibadethane değildir” denilmektedir. Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 1999 Ağustos’unda gönderdiği “cemevleri hakkında” konulu yazıda, İslam dininin ibadethanelerinin cami ve mescit olduğu, İslam tarihinde cemevi olmadığı ifade edilmektedir.5 Dahası, Aralık 2004’de Sultanbeyli Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Sadegül Çavuş'un cemevlerinin yasal statüsü hakkında bilgi istemesi üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Mehmet Görmez imzasıyla İstanbul Valiliği’ne gönderilen yazıda cemevi adıyla ibadethane açılmasının önünde İnkılap Yasaları engeli bulunduğu şöyle savunulmaktadır6: "Anayasa'nın 'İnkılap Kanunlarının Korunması' başlıklı 174. maddesinin 3. bendinde zikredilen 677 sayılı 'Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlık ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun' değiştirilmeksizin, kaldırılan tekke ve zaviyelerin ihyası anlamına gelebilecek, cem ayini icra etmek üzere cemevi tesis edilmesi anılan kanuna uygun değildir. Nitekim söz konusu kanunla dervişlik, dedelik, babalık, çelebilik ve halifelik gibi unvan ve sıfatlar da kesinlikle yasaklanmıştır." Bununla da yetinilmeyen yazının sonunda adeta taleplerini ifade eden Alevi yurttaşlar bölücülükle suçlanmaktadır: “Binlerce yıl bir arada ve hiçbir problemi olmadan

4 32.Gün programı, 16.10.2003, CNN TÜRK.5 Raporun tamamı için bakınız, http://www.Aleviyol.com/ferman1.htm.6 Radikal gazetesi, 25.01.2005.

6

Page 7: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yaşamış bu milletin fertlerinin, yapay sorunlarla karşı karşıya getirilmek istenmesi ve aralarında tefrika tohumlarının yeşertilmeye çalışılması faaliyetlerinin, üzerinde uzun uzun düşünülmesi ve gerekli analizlerinin yapılması milli bir zarurettir.”7 Yine, Türkiye Cemevi Birliği'nin Çankaya'da cemevi açmak için Çankaya Kaymakamlığı'na yaptığı başvuru Diyanete gönderilmiş ve Diyanetin Aralık 2004’de başvuruya verdiği cevapta şu ifadeler yer almıştır: "Tekke ve zaviyelerle Türbelerin İlgasına Dair Yasa'nın 1. maddesi gereği tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. İslam ibadetine mahsus ve usulüne göre açılmış cami ve mescit dışındaki yerlerin ibadet yeri olarak kabulü mümkün değildir..." Konunun mecliste bir soru önergesi ile gündeme getirilmesine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına, Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın, "Alevi-Bektaşi vatandaşlarımızın sosyal ve kültürel tesisler olarak cemevi açmalarına hiçbir yasal engel bulunmamaktadır" biçiminde yanıt vermiştir.8 Dolayısıyla, gerek Diyanet yetkilileri, gerekse hükümet yetkilileri cemevlerini ibadethane olarak değil, sadece sosyal ve kültürel tesis olarak gördüklerini açıkça belirtmektedir. Hatta cemevlerini ibadethane olarak tanımama tutumu, eski Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Necati Tayyar Taş’ın “cemevi, cümbüş evi” ifadesinde olduğu gibi zaman zaman hakaret boyutuna varabilmektedir.9 Alevilerin ibadet için camiye gitmediği bilinirken ve Alevilerin tüm örgütleri ile temsilcileri, ibadethanelerinin cemevleri olduğunu söylerken, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmaması, Alevilere yönelik sistematik ayrımcılığın başlı başına çarpıcı bir örneğidir. Buna ek olarak, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmemesi, ibadethanelerin yararlandığı uygulamalardan (su parasının ödenmemesi gibi) cemevlerinin yararlanamaması sonucunu da doğurarak başka bir ayrımcılığa da yol açmaktadır. Nitekim, Danıştay’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin cami ve Kuran kurslarına bedava su verirken, Protestan Kilisesi’nden su parası istemesi kararını, “dinler arasında ayrım yapıldığı ve eşitliğe aykırı olduğu ” gerekçesiyle bozmasının ardından cemevlerinin durumunun sorulması üzerine, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek, cemevlerinin kültür evi olarak inşa edildiği ve bu uygulamadan yararlanamayacağı yanıtını vermiştir. Dolayısıyla, tüm bu ifade edilenlerden, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmamasının, Alevilere yönelik sistematik ayrımcılık pratikleri içinde en acil çözüm bekleyenlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, neresinin ibadethane olduğunu tanımlamanın siyasi otoritenin işi olmadığı laik bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, belediye başkanlarına, AKP milletvekileri ve bakanlarından kaymakamlara kadar bir çok kişi ve kurumun, Alevilerin ibadet pratikleri ve Alevilik üzerine söz söyleme hakkını kendinde bulmasının, başlı başına bir ayrımcılık ve sembolik şiddet olduğunu da belirtmek gerekiyor.

1980’li yılların sonunda kendi adlarına ve kendi talepleriyle örgütlenmeye başlayan Alevilerin kamusal alanda daha görünür olmalarıyla birlikte, özellikle Diyanet temsilcileri, siyasetçiler ve Türk-İslam sentezini savunan kesimler, Alevi kimliğinin tanınmasının engellenmesine yönelik farklı stratejiler geliştirmeye başladılar. Aleviliğin, geçmiş dönemlere kıyasla kamuoyunda artık tartışılır bir konu olması ve açıkça inkarının artık olanaksız hale gelmesi, bu kesimleri kendi düşünceleri ve siyasi perspektifleri doğrultusunda, Alevilerin inanç, gelenek ve kültürlerini göz ardı ederek Aleviliği yeniden tanımlama stratejilerine yönlendirmiştir. Bunlardan bir tanesi, bazı Diyanet temsilcileri tarafından savunulan Aleviliğin Şiilikten başka bir şey olmadığı argümanıdır. Böylelikle, Alevilikle Şiiliğin devasa farkları göz ardı edilerek var olan Alevi kimliği inkar edilmektedir. Bir diğeri ise, Hacı Bektaş’ın bir Sünni düşünür olarak yeniden kurulması ve günümüz Aleviliğinin Hacı Bektaş ile ilgisi 7 Bu metnin tamamı için bakınız, http://www.hubyar.org/dcemeink.htm.8 Radikal gazetesi, 01.05.2005.9 Necati Tayyar Taş, 09.12.2002 tarihinde aşırı milliyetçi Ortadoğu Gazetesi’ne verdiği demeçte “Cemevi ibadet yeri olamaz. Cemevi bir cümbüş yeridir” sözlerini sarf etmiştir.

7

Page 8: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

olmadığının söylenmesidir. Burada da, Alevi kimliğinin kökleriyle bağının koparılması çabası öne çıkmaktadır. Bir diğer strateji ise, Alevilerin inançlarının yöreden yöreye değiştiğini ve tanınabilecek bir Alevi kimliğinden söz edilemeyeceğini vurgulayarak, Alevi kimliğini yok saymaya yönelen tutumdur. Bazı Diyanet temsilcilerinin yanısıra, alanında yetkin bir tarihçi olan İlber Ortaylı’nın da bu tutumu benimsediğini görmekteyiz: “Osmanlı uleması ve yöneticileri, Cevdet Paşa gibi mütefekkirler dahil, Alevilik problemini görmezlikten gelmişlerdi. Alevi-Sünni ayrımı üzerinde konuşmak ve tartışmak gibi bir kuyuya düşmemeye çok itina ve dikkat sarf etmişlerdir. Bugün de takınılacak tutum bu olmalıdır. Türkler, belli bir esasa istinat etmeyen, bölgeden bölgeye, köyden köye, zamandan zamana değişen bu dinsel renk ayrımını görmezden gelmelidir, millet şuuru bu sahada her şeyin üstünde tutulmalıdır. O vakit inanç konusunda da daha sağlam bir yola girilebilir...”10, Bu yok sayma politikasının, esasen bir devlet politikası olarak benimsendiğini görmekteyiz. Alevilerin, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve cemevlerinin ibadethane olarak tanınması talepleri ile Diyanete yönelik eleştirilerinin, en azından ciddi ve iyi niyetli bir tartışma konusu bile yapılmaması, veya -ileride daha detaylı inceleyeceğimiz gibi- Ramazan aylarında adeta Aleviler yokmuş veya Ramazanı Sünniler gibi yaşamak zorundaymış gibi bir atmosfer yaratılması, bu yok sayma politikasının boyutlarından olarak da değerlendirilebilir. Yeri gelmişken, Alevi kimliğini yok saymanın çok sık karşılaşılan bir diğer yönteminin de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve bir çok İslamcının sık sık dile getirdiği “Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben de Aleviyim” retoriği olduğunu belirtelim. Ruşen Çakır’ın da değindiği üzere, Aleviler, kendilerini Hz. Ali bağlılığına indirgeyen bu tür sözleri inançlarına yönelik bir hakaret olarak algılamaktadırlar.11

Örgütlenme düzeylerinin artışı ve kamusal olarak daha da görünürleşmesi, geç de olsa Alevilerin kimliklerini daha kolay ifade edebilmelerinin ve Aleviliğe ilişkin tartışmaların yapılabilmesinin yollarını açtıysa da, Alevilere yönelik sistematik ayrımcılık pratiklerinin ortadan kaldırılması konusunda kat edecek daha çok mesafe olduğu ortadadır. Ayrıca, 1993’de Madımak Oteli’nin yakılmasıyla başlayan ve 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan Sivas Katliamı, Gazi Mahallesi’nde bir Alevi dedesinin, kahvehanede taranarak öldürülmesiyle başlayan ve bir çok gencin ölümüyle ve yaralanmasıyla sonuçlanan ayaklanma, 1990’lar sonrasında dahi Alevilere yönelik fiziksel şiddetin hala zaman zaman hortlayabildiğini göstermiştir. Özellikle dikkat çekilmesi gereken bir nokta da, Avrupa Birliği sürecinde, Alevilerin sorunlarının ve taleplerinin gündeme gelmesinin, özellikle aşırı milliyetçi, ırkçı ve İslamcı basın tarafından, Alevilerin “Batı” tarafından kışkırtılması/kullanılması olarak sunulması ve böylece Alevilere karşı milliyetçi ve aşırı dinci bir tepkinin oluşturulmaya çalışılmasıdır. İlk olarak 2000 yazında Alevi derneklerinin dönemin Avrupa Birliği Türkiye temsilcisi Karen Fogg ile görüşmesinden sonra başlayan bu tür tepkiler, 2004 Ekim’indeki Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda, Alevilerin hak taleplerinin sınırlı da olsa yer almasından sonra daha da artmıştır. Bu tür tepkiler, Alevilere yönelik geleneksel sembolik şiddetin farklı biçimlerle yeniden üretilmesi olarak değerlendirilebileceği gibi, sözü edilen kesimlerin Aleviliğe yönelik sistematik ayrımcılıkların ortadan kaldırılması konusunda ne kadar isteksiz ve duyarsız olduğunu da göstermektedir. Şunu da özellikle belirtelim; Aleviliği, sadece Alevilerin haklarının tanınması bağlamında tartışmak yetersiz olacaktır. Sorun, Türkiye’nin 150 yıllık modernleşme sürecinin demokrasi ve eşitlik temelinde derinleştirilmesiyle ilgilidir. Laikliğin korunması, Başta

10 İlber Ortaylı, Millet Kimliği Üzerine, Türkiye Günlüğü, Sayı 50, Mart-Nisan l998 s. 8.11 “Politik ‘Alevilik’ ile Politik ‘Sünnilik’: Benzerlikler ve Zıtlıklar”, Ruşen Çakır, Alevi Kimliği, Editörler: T. Olsson, E. Özdalga, C. Raudvere.

8

Page 9: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere dinle iç içe geçen devlet kurumlarının her türlü dinsel etkiden arındırılması ve devletin tüm toplum kesimlerine aynı mesafede durmasıyla mümkündür. Aksi takdirde, ülkemiz laikleşme-çağdaşlaşma yolundan sapıp, dinin tahakkümü altına girecektir.

Aleviler, gerek kişisel olarak gerek toplu olarak tarih boyunca bir çok sıkıntı çekmişlerdir. Bu çalışma daha ziyade bu sıkıntıların gündelik hayatın çeşitli veçhelerinde yaşanma biçimlerine odaklanmıştır. Bundan sonraki bölümlerde kampanya boyunca Alevi yurttaşların en çok üzerinde durduğu sıkıntılar ve mağduriyetlere değinilecektir. Bu mağduriyetleri tasnif etmek ve kategorileştirmek hiç de kolay olmamıştır. Zira anlatılan bir çok olay, örnek, anı, yaşanan mağduriyetleri aynı anda ve farklı biçimlerde içermektedir. Bu yüzden bundan sonraki bölümler bir okuma kolaylığı oluşturması açısından birbirine benzeyen sorunların bir araya getirilmesi ile devam edecek olsa da farklı bölümlerde benzer hikayelere de rastlanılabilecektir. Birinci bölümde en çok rastlanılan ayrımcılık pratikleri, ikinci bölümde ise, Alevi yurttaşların en sıklıkla üzerinde durdukları bir konu olan Sünniler ile Alevilerin farklı inanç pratiklerinden (Ramazan ayı, oruç, namaz, çeşitli dini bilgiler, cenaze vb konulardan) kaynaklanan ayrımcılıklar konu edilecektir. Üçüncü bölümde yine Alevilerin en çok sıkıntı çektikleri konulardan biri olan zorunlu din dersi bağlamında yaşanan ayrımcılık pratiklerine yer verilecektir. Aleviler gündelik yaşamın bir çok alanında, tanıdıkları ya da tanımadıkları bir çok kişi ile Aleviler üzerine var olan kalıp-yargılardan (stereotipler) ve boş inançlardan dolayı tartışmak ya da ters düşmek durumunda kalmakta, kimi zaman da bu kişilerce dışlanmakta ve hakarete uğramaktadırlar. Dördüncü bölümde, Alevilerin maruz kaldıkları iftira ve hakaretler ve Sünni kozmolojisindeki (Alevilikle ilgili) kalıp yargılar ile ilgili anlatılanlar sunulacaktır. Beşinci bölüm diğerleri kadar yakıcı olmasa da çok sık başa gelen bir sorunu konu etmektedir: Alevi ve Sünni yurttaşlar arasında yaşanan kadın-erkek ilişkileri. Kitabın geri kalan dört bölümünde ise ayrımcılık pratiklerinin gündelik hayatta yayılmış olduğu alanın genişliğini göstermek amacıyla, bu pratikleri cereyan ettikleri yerler üzerinden sunmaya çalışacağız. İlk bölümlerde (2., 3., 4. ve 5. bölümler) ayrımcılık pratiklerinin en yaygın karşılaşılanları sunulurken, daha sonraki bölümlerde hem bu pratiklerin hem de bunlar dışında kalan ayrımcılık pratiklerinin aktörlerinin kendi aralarında ve bu pratiklerin cereyan ettiği gündelik hayatın çeşitli uzamları ile etkileşimi örneklenmeye çalışılacak. Bu çerçevede, altıncı bölümde Alevi yurttaşların yakın sosyal çevrelerinde, 7. bölümde çocukluk yıllarında ve öğrencilik hayatlarında; 8. bölümde çalışma yaşamlarında ve 9. bölümde kamu hizmetlerinde maruz kaldıkları ayrımcılıklara ilişkin örnekler yer alacaktır. Son olarak belirtmek isteriz ki bu çalışma, yer verdiği örnekleri kategorik olarak sunmakla yetinmiş ve yorumlamayı okuyucuya bırakmıştır.

2. Bölüm: FARKLI İNANÇ PRATİKLERİ

9

Page 10: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Alevi yurttaşlarla yapılan görüşmeler sonucunda, inanç pratiklerindeki farklılık kitabımızın ana amacı olan Alevilerin uğradığı ayrımcı pratiklerin açığa çıkartılması açısından en önemli başlık olarak ortaya çıkmıştır. Bu bölümde kullandığımız “inanç pratikleri” terimi ile Ramazan-oruç, namaz, cenaze gibi dini ritüelleri ifade ediyoruz. Görüşmeler sonucunda tespit edilebilecek en genel sonuç Alevilere yönelik ayrımcılığın, okulda, çalışma hayatında, komşuluk ilişkilerinde, kamuda, sosyal çevrede ortaya çıktığı ve bunların yaşam biçimlerinin, dini kimliklerinin, ritüellerinin, ibadetlerinin, sosyal ilişkilerinin, geleneklerinin sorgulanması, dışlanma, işe alınmama ya da terfi edememe, fantezilerle desteklenen hakaret, iftira, kalıp-yargılarla suçlanma ve fiziki saldırılar şeklinde gerçekleştiğidir. Ancak bir başka önemli sonuç ise ayrımcılığın ortaya çıktığı fiziki ve toplumsal/kamusal alanların ötesinde ayrımcılığa yol açan ve Alevileri ötekileştiren ana nedenlerin neler olduğuna ilişkin bir tespitte bulunma imkanıdır. İnanç pratiklerindeki farklılıklar, ayrımcılığın merkezinde yer almakta ve tüm diğer ayrımcılık biçimlerine kaynaklık ederek onları beslemesi açısından stratejik bir önemdedir. Ülkemizde Sünniliğin ibadet merkezli ve kolektif dini pratiklerle yaşanan bir inanç olması ve özellikle resmi kurumlar ve onların kontrolündeki camiler, kurslar, yayınlar ve etkinlikler aracılığı ile gündelik hayatı da Sünni inanç pratikleri ve takvimine uygun olarak düzenlenmesini sağlayarak kendini tek doğru Müslümanlık biçimi olarak dayatması Sünnilik dışındaki tüm İslam yorumlarını, ibadethanelerini ve ritüellerini de görünür olmaktan uzaklaştırıp yok sayarak dışlamakta ve ayrımcı pratikleri kurumsal düzeyden toplumsal yaşamın her alanına taşımaktadır. Sünniliğin kolektif ibadet anlayışı; camiye gitmeyen, abdest almayan, namaz kılmayan, oruç tutmayan ve bu tip Sünni İslam yorumuna ait göstergeler aracılığı ile “Müslümanlığını” kamusal ortamda ifa etmeyen Alevileri çeşitli iftira, hakaret ve efsanelerin de yardımıyla ötekileştirmekte, dışlamakta ve saldırılara maruz bırakmaktadır.

Bu durumun Alevileri en fazla etkilediği iki durum Ramazan ayları ve Cuma Namazlarıdır. Özellikle okul ve çalışma yaşamında bu iki durumda Alevilerin mağduriyeti tüm şiddetiyle açığa çıkmaktadır. Bunların yanı sıra Alevilerin dini bilgileri özellikle oruç, namaz, İslamın şartları gibi alanlarda sınanmakta ve dini kimlikleri, reddettikleri bir sembolik dünya içerisinde kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Bu durumun failleri kimi zaman mahalledeki-apartmandaki bir komşu, kimi zaman cami imamı gibi otorite figürleri, kimi zaman iş arkadaşları, kimi zaman ise patronlar ya da yöneticiler gibi çeşitli kimliklerde kendilerini göstermekte; Alevilerse buna karşılık ya faillerin kimliğine ve ilişkinin eşitlik/hiyerarşi düzeyine göre karşılık vermekte ya da kanıksamışlığın yarattığı sessizlikle durumdan kurtulmaya çalışmaktadırlar. Ramazan’da oruç tutmayan ya da Cuma Namazı’na gitmeyen ya da Ali dışındaki İslam halifelerinin halifeliklerini tanımayan Aleviler bu ayrımcılık pratikleriyle iş yerlerinde, okulda, sosyal çevrelerinde, kamusal hizmet alımlarında vb. yerlerde yüz yüze kalmakta ve kimliklerinin bedelini çeşitli biçimlerde ödemektedirler.

Ramazan aylarının medya başta olmak üzere tüm kamusal ortamlarda törensel etkinliklerle karşılanmakta, bir festival gibi yaşanmakta ve yine törenlerle uğurlanmakta olduğu ülkemizde; ay boyunca tüm medyada Ramazan’a ve Sünni toplumsal/kolektif hayata uygun yayınlar yapılmakta ve Alevileri de kapsayarak tüm toplum açık ya da örtük olarak toplu ibadete çağrılmakta, gazeteler Ramazan boyunca Sünni dünyaya ilişkin yayınlar yapmakta, kitaplar dağıtmaktadır. Bu festival atmosferinde Aleviler’in Ramazan ayına yaklaşımları, Ramazan orucu tutmadıkları hiç dikkate alınmamakta, incitilip-incitilmediklerine dikkat edilmemekte ve hassasiyetleri tümüyle göz ardı

10

Page 11: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

edilerek, Türkiye toplumunun kayda değer bir kısmı oldukları gerçeği görmezden gelinmektedir. Gerek medyanın yayınları ile gerekse başta kamu sektörü olmak üzere tüm çalışma yaşamının Ramazanlarda Sünni takvime göre düzenlenmesinin Alevilere yönelik ayrımcılığı tek tek bireyler düzeyinde de meşru bir noktaya taşıması, Alevileri oruç tutmak zorunda kalmak, kimi Cuma Namazlarına katılmak, gizli gizli yemek yemek, zaman zaman ölümlere varan şiddete maruz kalmak gibi zorluklarla yüz yüze bırakmaktadır. Kısacası Sünniler için 11 ayın sultanı olan Ramazan Aleviler için 11 ayın işkencesine dönüşmektedir.

Alevi yurttaşlarla bu konuda sohbet edildiğinde “bir dokun bin ah işit” deyişi akla gelmektedir. Bu yüzden konuyla ilgili verebileceğimiz örnekler elimizdeki veri havuzunda oldukça zengin çeşitliliktedir. Aralarından kitabın hacim sorununu da gözeterek zorlukla aşağıda okuyacağınız örnekleri seçmek durumunda kaldık. Bu örneklerde görüleceği gibi Alevi yurttaşların tüm yaşam alanlarında (sokakta, okulda, iş yerinde, komşuluk ilişkilerinde, kamu kuruluşlarında, vb.) bahsi geçen mağduriyetleri yaşadıklarıdır. Aleviler kimliğini saklamak zorunda hissettiği / kaldığı için; namaz kılmak, oruç tutmak, cumaya gitmek zorunda kalmak, cenazesini Sünni ritüellere göre kaldırmak sıkça Alevilerin başlarına gelen durumlardır. Bir çok kez bu pratikleri gerçekleştirmesi için Alevi yurttaşlar üzerinde maddi ve manevi baskılar oluşturulmaktadır. Yine aşağıdaki örneklerde sıkça rastlayacağımız diğer bir olgu da tüm yaşam alanlarında hayatın Ramazan ayı gereklilikleri, Cuma Namazı vb. dini pratiklere göre düzenlenişi ile öncelikle Alevilerin içinde bulunduğu geniş kesimlerin doğal olarak dışlanmakta olduğudur. Ayrıca bu pratiklerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesi aslında bir ayraç olarak işlemekte, Alevilerin ‘foya’sı bu şekilde ortaya çık(arıl)maktadır. Bir çok kez Aleviler bu pratiklere her şeye rağmen dahil olmamayı yeğleseler de bu pratiklere çağrılmaktan kurtulamamakta, sürekli olarak kararlarını açıklama veya meşrulaştırma durumunda kalmaktadırlar.

Ramazan ayı ve Oruç ritüelleri üzerine örnekler

Aslında İstanbul'dan bir katılımcı durumu şöyle öz bir biçimde ifade etmiştir: K12 - En sıkıntı şeydir Ramazan ayı. 11 ay dostuz, Ramazan ayında dostluk biter. 11 ay dostuzdur. O dostlukta bir sıkıntı yok. Ama Ramazan geldi mi sıkıntı başlar.

Çanakkale'den bir yurttaşın Siirt'teki bir anısı:K - Ancak Siirt’te yaşanmış bir hadise var. Siirt’e tayin olduk, gittik. O zamanlar Şubat ayı falandı, Ramazan o zamana rastgeliyordu. Birkaç arkadaş işte şehre indik, daha henüz göreve başlamadık. Birkaç gün boşluğumuz var. Lokanta arıyoruz, benim aklıma Ramazan mı gelir; yani zaten çocukları bırakmışım bir tarafta, kendim gelmişim Siirt’e, aklımın ucundan dahi geçmiyor Ramazan. Çünkü yalnızca karnımı doyurmam lazım. Çoğunun camında gazete kâğıdı, çoğu kapalı, açık bir tane lokanta bulamadık tabi. Ben gayri ihtiyari, orada bulunan, yaşı 50 yaşlarındaki bir amcaya dedim ki: “Amca, burada yemek yiyecek, yani atıştıracak bir şeyler var mı? Bir şey atıştırabileceğimiz, yemek yiyebileceğimiz.”Adam baktı, baktı, baktı, baktı, “sen,” dedi, -yani biraz Kürt şivesiyle- “dalga mı geçiyorsun benimle?” dedi. “Niye?” dedim. “Get,” sinirlendi falan ve arkadaşlardan bir tanesi dedi ki: “Yürü, yürü,” tuttu kolumdan, çekti beni, “ya Ramazan ayı, bunlar biraz tutucudur,” filan dedi. Tabi,

12 Katımcının konuştuğu yerlerde konuşma “K - ....” şeklinde gösterilecektir. Bir den fazla katılımcı olduğunda da 1. katılımcı için: "K1", 2. katılımcı için: "K2", vb kısaltmalar kullanılacaktır.

11

Page 12: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yaşadığımız böyle bir hadise var. Bazı illerde çok tutuculuk var. Ramazan aylarında, sokakta sigara dahi içemezsiniz ki, yaşadığım o Siirt’te. Tayyip Erdoğan’ın da enişteleri olur biliyosun, yani Emine Erdoğan’ın memleketi. Orada böyle bir hadise yaşadık, ama Çanakkale’de böyle bir hadise yaşanmaz yani.

İzmir’de yaşayan bir yurttaşın Sivas’a giderken başına gelenler:K - Ben de yeğenime dedim ki, Ankara’da Enerji Bakanlığı’nda çalışıyor, “Sivas’a gitmek mecburiyetindeyim.” Cenazem var ablam vefat etmiş. Ramazan’ı, ben Ankara’da unuttum mübareği. Bindim ben sabahın köründe. “Öldür beni gitmem,” dedi otobüs. Sivas’a vardı. Yıldızeli’ne gitmiyor, arızalandı. İndim kenarda sigara yaktım. Unuttum ben Ramazan’ı, hani kabadayılık yaparak yaktım demiyorum ben sigara yaktım. Ankara’da içiyorduk ne bileyim ben. Motosiklet arkaya bir bel bir kürek bağlamış. Demek ki bağ sulamaya gidiyor. Yanıma durdu. Küreği çakmaya gerek yok bana iki tokat vursa tamam. “Günlerden ne günü?” dedi. İşte ben “ya Cuma,” dedim, “ya Cumartesi,” saf saf. Aylardan hangi ay diyorum yine, ya Haziran ya Temmuz, Ramazan yine aklıma gelmedi. Motosiklet çıt yaptı arkayı çözmeye başladı. Oradan benim otobüs de dedi ki: “Beyefendi sabah sabah arabadan indirdim çocuğu.” “Senin orucunla bunun ne alakası var,” dedi. “Sen orucu söylüyorsun bu anlamıyor,” dedi. Sonra çekti gitti çekişme olmadı.

İzmir'de yaşayan bir yurttaşın Malatya'ya yönelik anlattıkları:K - Ben Malatya’da yaşadım da, ben çok uzun süre orda yaşamadım, genelde burda yaşadım. Öyledir orda mesela, yani senin bulunduğun mahalle Alevi mahallesiyse dışarı çıktığında, Sünni bir mahalleye gittiğinde, yani çok rahat bir biçimde, özellikle şu Ramazan aylarında falan yani senin şiddet görmenden tut da aşağılanmaya kadar her şey yapılabiliyor. En bariz örneği işte.A - Sana hiç yapıldı mı?13

K - Bana değil de, 4 sene önceydi, yok 5 sene önceydi, 2000 yılında Malatya’daydım. Ramazan döneminde sokaktan geçen bir çocuk yani gayri ihtiyari elinde bira şişesiyle yürüyormuş. Tabi saat 8 gibi falan biraz hava da kararmış artık. Şey, geçtiği sokaktan iki üç tane Sünni genç hemen önünü kesiyor, “sen bu ayın Ramazan ayı olduğunu bilmiyor musun?” O da “biliyorum ama yani sonuçta beni ilgilendirmiyor,” diyor. “Seni ilgilendirmiyor, öyle mi?” “Öyle.” Alıyorlar bira şişesini bunun kafasında parçalıyorlar. Yani, ve çocuğa hiç de şey açıklaması yapmıyorlar, biz seni niye dövdük açıklamasını yapmıyorlar. Sadece onun o gün orda bira içmesi büyük bir problem. Veya şey vardı, bundan yaklaşık 15 yıl önce, bir o dönemde Malatya’da şeyler geziyor, bu Hizbullah elemanları geziyor, ellerinde sopaları ve üzerinde sarıklı adamlar. O kadar uzun değil. On yıldan fazla. O insanlar şeyler var, Ramazan ayında sakız çiğnediği için bir kızın ağzını bile parçalamışlardı. O sopaların ucunda şey var, kesici bir madde var. Onu vurdular kızın burdan buraya kadar. Polis görüyor onun yaptığını, polis kurtarıyor.

İstanbul'da yaşayan bir yurttaşın Sivas anısı:K - Valla benim eşim Sünni, ben Sivas’ta evliyim. Ben Ramazan’da Sivas’a gittim, bana yemek vermediler, ben gittim lokanta da gizli gizli yedim. Sivas’ın içinde, işte bizim Alevi lokantaları vardı, gizli gider orada yerdim. Eve de geldiğim zaman, oruç musun, orucum derdim ve akşam onlarla yerdim yani.

Sivas’ta yaşayan bir yurttaş Ramazan'da Sivas’ta olmanın zorluklarından bahsediyor:

13 Araştırmacının konuştuğu yerlerde konuşma “A - ....” şeklinde gösterilecektir.

12

Page 13: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Şehir içine giriş yasak diyor, tamam dedikleri yere giriyoruz. Gel işte Yıldızeli’nin, Zara’nın, Suşehri’nin Belediyesi hep çarşının içindedir, biz giremiyoz en güzeli göçüp gidiyoz yani. Göçüp gidiyon büyük şehirde kimse tanımıyor diyon, göçüp gidiyon. Bilmiyorum bunlar tek başına kalırsa ne edecek sizinkiler! [Sünni olan araştırmacıya söylüyor]. Kimnen dövüşecekler [gülüşmeler] valla!! Bu ayrımcılık başka bir ilde yok ki Ramazan’da git İstanbul’a yemeğini ye sigaranı iç. Çok doğradılar çocukları. İşte Ramazan’da çocuklar çay içmiş, bıçaklamışlardı, öldürdüler, bir iki öğrenci öldü. Hükümet meydanında oldu bu olay. Geçen sene de oldu bu sene de oldu yine. Bıçaklanma olayı şöyle oldu; sen burada sigara çay içiyon diye normalde kapalı perde çekili bir yer. Oradan çıkıyor çıktığı yerde çekiyorlar bıçağı vuruyorlar, öldürüyorlar. Öldürülenler Sivaslı da değil ha! Okuyor çocuk ya. Yobaz bir yer yani Sivas.

Sivas’ta Ramazan'da Alevi esnaf olmak zor: K2 - Mesela toptancılar sitesinde tek Alevi bendim. Tuborg’un bayisiydim, her Ramazan’da camlarımı kırarlardı. Her Ramazan’da başıma gelirdi, bir tane bi şey çalmazlardı da! Piyasaya çık, millet Alevi olduğunu öğrensin, millet almasın! Vermeyin! Perişan olurduk yani. Kimse yok seni tutacak kimse yok. Maliyede başına bela gelir.

İzmir'de yaşayan bir yurttaşın Tokat anıları:K - Ben Tokatlıyım. Ramazan’da biz kendi evimizde dahil evimize misafir geldiğinde yemek yemezdik. Ne ayıp. Ayıptan değil, korkumuzdan yemezdik. Korkularından yemezlerdi. Ben ufağım, pazara gittik işte babamla. Çocuğum ya, ilkokul birinci sınıfta mıydım ne. Cebimde ekmek götürmüştüm, acıktım ben, pazarda ekmek yiyorum. Ne kadar pazar yerinde çocuk varsa, hepsi benim üzerime. Hani “Aleviyim” diyemezdin bir kazaya gittiğinde. Birine şey ettin miydi “Allah'ını seven koşsun,” derlerdi.

İstanbul'daki bir yurttaşın Erzurum'daki anısıK - Valla ben Erzurum’da Ramazan’da sigara içtim, beni kovaladılar. Şimdi şöyle ben Ramazan’da Erzurum’da sigara içiyordum yani bizim Alevi lokantaları vardı, onun önünde. Bir baktım grup arkadaşlar geldi, “niye sigara içiyorsun, Kızılbaş mısın?” dediler. Grup kalabalık olduğu için kaçmak zorunda kaldık yani.

İstanbul'da yaşayan bir yurttaş Ramazan ayında sigara içmenin zorluğundan bahsediyor:K - Oruç tutmadığın zaman nerdeyse sana bulaşacak. Yani sen çarşıda bir sigara içsen, 10 kişiden yani 20 kişiden 18’i sana böyle bakıyor. E bir kahveye gitsen bir çay içsen yine öyle. Sizin yaşadığınız memlekette de öyle, sadece bizim değil. Git Ramazanın 10-15’inde, Ramazan başladığı zaman bir sigara iç. Ya toplumda bir sigara iç. Orda 100 kişi geçiyorsa, kalabalık varsa 50’si sana kurt gibi bakıyor. ‘‘Ya niye sigara içiyorsun sen Müslüman değil misin’’. “Kardeşim ben Müslüman’ım, gavurum, Yahudiyim, Ermeniyim sana ne. Ben bu Türkiye’nin vatandaşı değil miyim!. Ben burda sigaramı içiyorsam kimse bana karşı gelemez.”

Varto'lu bir yurttaş Muş'ta oruç sınamasına tutuluyor:K - Dayım Muş’a gidiyor Ramazan ayında. Birileri soruyor diyor ki: “Nerelisin?” diyor. “Vartoluyum.” Tabi dayım da fark etmiyor, o an Ramazan’ı falan fark etmiyor. Bilmiyor Ramazan ayı oldu fark etmiyor falan. İşte “dayı” diyor. “Sen Vartolusun değil mi?” diyor. “Oruç tutuyor musun?”

13

Page 14: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

diyor. Anlıyor dayım “orucum,” diyor. “Oruçlu musun?” diyor. “Dilini çıkar,” diyor. Dayım dilini çıkarıyor. Oradan böyle yaşlı bir vatandaş geliyor. Diyor ki: “Oğlum ne ediyorsunuz adama,” diyor. İşte: “Dayı bu Vartoludur bir de oruç tutmuyor,” falan diyor. “Ulan,” diyor oradan “çıkın ulan çıkın.”

İzmir'de yaşayan bir yurttaş, arkadaşının Elazığ'da yediği dayağı aktarıyor:K - Benim arkadaşım Elazığ’da bir olay yaşamıştı. Şimdi arkadaş benim yaşımda, bunu bize anlattı. Arkadaş Ramazan orucunda Elazığ’da sigara içiyor.A - Sene kaç bu arada?K - Valla beş sene öncedir. Bir beş sene önce. Arkadaş, tabi bunu çağırıyorlar, o da tepkiyi anlıyor, yani dövmeye geliyorlar. Adam kendini şeye vermiş, sağırlığa vermiş. Ondan sonra gelmiş üç kişi tabi çocuğu dövmüş. İki kişi engel olmaya çalışmış o beş arkadaştan, ya sağırdır dilsizdir karışma bilmiyor etmiyor. Temiz bir tokat çekiyorlar buna, çıkıp gidiyorlar. Böyle bir şey oldu yani.

Tokat’ta yaşayan yurttaşların yaşadıkları:A - Peki, şimdi siz Ramazan da rahatlıkla sigara içebilir misiniz, sen yani?K1 - Zor içer.K2 - Biraz biz saygı gösteriyoruz. K1 - Korkunun adı modern dilde saygı olmuş. Yani kimse başına bela almamak için içmiyor yani. İşin doğrusu bu.K2 - Yani şöyle bir şey. Yani o şekilde yapmaya kalksan, adam sana söylemez de biraz horluyorlar yani. Adam çay içiyor, saygı alamıyor. Başka yere gidiyorsun.K1 - Bu sene yeni yaşandı. Üniversitedeki olayları iyi hatırlattın bak. O çocuklarla ben sizi konuşturayım. Köprüden attı Yeşilırmağa, Yani adam oruç tutmuyor diye işi farklı boyuta, sistemli bir şekilde herkes bir tarafa çekmeye kalkıştı. Ama işin bir fiil, olayı yapan yaşatan nasıl olduğunu, biraz sonra o çocukları da ben çağırırım.K2 - Hatta o zaman doğruysa, emniyette demiş ki: “Canım sular azdı.” Kafa bulmuş biliyor musun?A - Kim diyor onu?K2 - O zamanın Emniyet Müdürü.K1 - Yeşilırmak’taki su azmış. Yaaa suyun azlığı çokluğu değil. O insanın orda boynu kırılsa ölse, yani. Böyle bir şey olabilir mi yaaa.K2 - Yani yapmaya ne hakkı var? Onları o şeye itmeye ne hakkı var? Oruç tutmaksa, tutmak isteyenler tutsun.K1 - Hatta çocuğun bir tanesi yanıma geldi. Dedi ki: ‘‘Arkadaşım’’ dedi ayıp olmasın diye, okuldan çıkmış da, o top oynanan stad, top sahası varmış onun arkasına doğru gitmiş, onun arkasında sigara içiyormuş. Birkaç kişi gitmiş “sen nasıl sigara içersin Ramazan ayında” diye. Yeni olan bir olay. Basmışlar dayağı çocuğa. Keçecili bir çocuk. Geldi bana anlattı. Dedim: “Oğlum gel bakalım bunu biz, yargıya taşıyalım, hakkında davacı olalım.” Korktu çocuk dava edemedi. Yani ‘‘çünkü dava ettiğim an okuldaki hocalarla ben ters düşeceğim,” dedi. A - Lisede mi?K1 - Bu üniversitede, Gazi Osman Paşa Üniversitesi’nde olan bir şey. “Hocalar, bir şeyi gerekçe gösterecekler, yani bana onu demeyecekler ama başka türden,” dedi. “Takacaklar beni perişan edecekler. Onun için korkusundan kimse sesini çıkartamıyor.” Olaylar bu şekilde. K3 - Olayın tarihini ben hiç unutamıyorum, 18 Ekim Pazartesi. Biz rektörlükten randevu almış rektörlüğe gidiyorduk. Kantine gittiğimizde işte bu çay mevzusu anlatıldı. İşte Alevi kızların masasına

14

Page 15: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

8 tane çay gönderildi diye. Sonra bir arkadaş da gidip: “Neden böyle bir şey yapıyorsunuz, bu çok yanlış bir hareket,” dedi. Bunlar da: “Biz istediğimizi yaparız, ederiz,” gibilerinden konuştular. Sonra orda bir kavga çıktı. Tabi biz o anda, konsey başkanıyla konuşuyorduk durumu izah etmeye çalışıyorduk kendisine. Arkaya dönüp baktığımızda arkadaşımızı dövdüklerini gördük. Biz de o olay yerine doğru hızla hareket ettik işte. O anda kendimizi olayın içinde bulduk. Azcık kavga işte, dövüştük biraz boğuştuk. Sonra ayrıldık, ayırdılar tabi arkadaşlar. Kantinde masalar sandalyeler tabi malum. Dışarı çıktık işte dışarı çıktıktan sonra, karşı taraftakiler tehdit etmeye, bağırmaya çağırmaya başladılar. Gerçi orda da bir saldırı olmadı. Askerler geldi. Bizi hemen ordaki karakola aldılar. Sonra bizi hastaneye götürdüler. Sonra alay komutanlığına gittik. Girdiğimiz bütün kurumlarda bunlar çok rahatlıkla ellerini sallayarak arkamızdan gelip tehdit etmeye devam ediyorlardı. Komutanların yanında yaptılar, hastanedeki görevlilerin yanında yaptılar, öğretim görevlilerinin yanında yaptılar. Tamamıyla mağdur durumda bırakıldık. Sonra biz alay komutanlığındayken arkadaşlarımıza telefon açtık, gelin işte bizi alın ne olur ne olmaz, saldırı maldırı olur diye. Topluca arkadaşlar geliyor. Bir grup ön taraftan geliyor tabi, diğer grup arka taraftan. Ön taraftaki grup ülkücülerin pusu kurduğundan habersiz, 5 kişilik bu arkadaşlar. Tam köprüyü bitirip karşı tarafa geçerken, birden karşı tarafta satırlarla bunlara saldırıyorlar. 4 kişi kaçıp kendini kurtarırken, 5.’yi yakalıyorlar köprüden aşağı atıyorlar. Bu köprüden aşağı atılan arkadaş aynı zamanda benim ev arkadaşım. Olay bundan ibaret. Diğer somut bir olaysa. [Biri gülüyor]A - Bir şey oldu mu o arkadaşa?K3 - Ben ağlamanızı beklerken siz gülüyorsunuz. O arkadaşa bir şey olmadı tabi. Köprü biraz mesafe olarak, gerçi gazete 4 m demiş yani inanmayın, 1 m 40 cm değil bile. O yükseklikte bir köprüden aşağı atıldı arkadaş işte. Olay bundan ibaret. Daha sonra işte medyaya yansıdı. Köprünün şeyi önemli değil, yani boyu, burda yapılan olay önemli. Şimdi ben başıma gelen diğer bir somut olayı anlatayım. Birinci sınıftaydık biz. Cuma günü Ramazan başlamıştı. Biz Zile’ye geziye gitmiştik. Pazartesi günü biz yemekhaneye çıktık, tabi yemek vermediler. “İmza toplayın,” dediler. İşte imza topladı arkadaşlar. İşte biz de imza mimza vermedik. Biz Pazartesi gittik, Cuma günkü yemeği bize vermeye çalıştılar. Ekmeği bile elimizde tutamıyorduk, yani o kadar kurumuş ki ekmek bile kokuyordu. Tabi biz de aldık bu yemeği, götürdük onların önünde vurduk masaya. Dedik işte: “Ya senin inancın tuttuğun oruç bunu emrediyorsa, ben ne o inanca saygı duyarım ne de o inancı yaşarım,” dedim. Sonra tabi biz okula gittik, bölüm başkanına ben söyledim. Söylemekle kaldı tabi, çok komik kimi kime şikâyet ediyorsun. Çünkü tepeden gelen bir emirdi. O zamanki rektörün siyasi görüşü belliydi. Rektörlük MHP’den milletvekili adayı olmuş bir zattır. İşte ikinci yaşadığım somut olay bu. K4 - Zaten Ramazan boyunca kantinde asılan yazılarda işte “bu kantinlerde çay içilmeyecek” gibi şeyler söyleniyordu. Sınıflara bire bir gidilip bu iletiliyordu yani “dışarıda hiçbir şey yemeyeceksiniz.” Yani tehdit alıyorduk tabi. Yani şu an bakışları falan oluyor. Yine Ramazan’da kendilerince bir sebep uydurabilirler. Yani şu an bana saldırmak için bir sebep bekliyorlar. Sonuçta biz de şey insanlar değiliz, yani lümpen insanlar değiliz. Olup olmadık yerde onlara tabi ki bahane vermeyeceğiz. Ama bir Ramazan onlar için koz mesela. Ramazan döneminde benim sigara içtiğimi gördükleri zaman, belki çıkıp ‘‘bu insan kâfirdir, sigara içiyor’’ diye insanları kendilerince şey yapabilirler. Bu şekilde bir şey bekliyoruz. Özellikle Ramazan döneminde bekliyoruz mesela. Çünkü diğer türlü biz elimize, dilimize, belimize sahip olduğumuz için, bizden taraf bir sıkıntı olacağını sanmıyorum yani. Ama işte başka komplo teorileri olabilir kendilerince. Bir bayanı ortaya atabilirler, işte: “Bu buna laf attı,” derler.

15

Page 16: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K5 - Bir de Ramazan’da mesela dışarıda bir şey yiyemezsin. “Kefereler” diye hitap ediyorlar. Biz oruç tuttuğumuz zaman kimseye şey yapmıyoruz. Lokantaları açık her yer açık yani. Bir defa ben dondurma yemiştim hatta. İlk Tokat’a geldiğimiz sene. Ben hiç Tokat'ın böyle olduğunu bilmiyordum. Turhal o kadar değildi yani. Ramazan olduğunu da unuttum ben yani. Bir dondurma aldım yedim. Adamın biri kahveden boynunu uzattı: “Koskoca kadın, utanmıyor musun, Kefere misin nesin sen?” dedi.

Tokat'ta Ramazan'da çocukların düştüğü durum:Mesela, şöyle bir şey vardı. Ramazan ayında yine. Özellikle oruç döneminde, ne oldu, Alevi çocuklar genelde azınlıkta olduğu için, hocalar gelirdi yemeklerini yerlerdi. Hocalar yemeklerini yiyor, öğrenciler orda Ramazan’da ,Alevi öğrenciler, orda açlıktan ölüyor. Bir şey yiyemiyorlar. Şimdi öğretmenlerin yanına gitseler, arkadaşlarından biri gördüğü zaman diyor ki: “Sen, Ramazan’da yemek yiyorsun,” diyor. Zaten orda dışlama oluyor. Benim ömrüm de böyle geçti yani. Benim çocukluğumdan beri doğru dürüst bir arkadaşlığım bile olmamıştır yani kimseyle. Sonra ben gittim müdüre kadar çıktım. Şimdi ben hiçbir şeyden gam yemiyorum da, baştan biz burda konuşuyoruz, arkadaşlarla diyoruz ki ‘‘madem biz Aleviysek, Alevi arkadaşlar birbirlerini savunsunlar, birbirlerini desteklesinler’’. Ben gidiyorum oraya, diyorum ki: “Arkadaş siz Ramazan orucunda Alevi adam orucunu tutmuyorsa zorlama diye bir şey olamaz. Böyle bir şey yapamazsınız, hakkınız yok,” diye söylediğim zaman, arkamda bir adam olmuyor yani. Orda ben tek başıma kalıyorum. Ama çoğunluk olsaydık biz, çoğunluğun sesi belki daha fazla çıkacaktı hakkını savunmuş olacaktı. Ne yaptım ben. Hala devam ediyordu. Gittim hocaya dedim, çalışma elbisemle gittim yanına, yırtık pırtık üstle gittim. “Hocam siz Ramazan’da oturup gerekirse orda birçok öğretmen rahatça yiyebiliyorsunuz ama öğrencide böyle bir şey yok,” dedim. “Siz öğrencinin derslerine giriyorsunuz,” falan dedim. “Derslere giriyorsun orda. Bu çocuk ne kadar sağlıklı düşünüyor,” dedim yani.

İstanbul’dan bir yurttaş Gümüşhane’den bir örnek veriyor:K - Ne oluyor Şiran’da, Alucara’da? Ramazan’da lokantalar kapalı. Hamile kadına bir bardak suyu vermiyorlar. Ramazan’da ihtiyacı var, sağlık açısından ihtiyacı var. Vermiyorlar suyu. Bunu duydum mesela.

İstanbul’da yaşayan yurttaşların iş yerlerinde yaşadıkları zorluklar:K1 - Ramazan’a kadar pek şey yaşanmıyor. İnsanlar aynı makine başında, aynı arabanın içinde, aynı büronun içinde çalışıyor, kardeş gibi geçiniyor. Ne zaman ki Ramazan ayı geliyor o zaman kıyamet kopuyor. Arkadaş işte sen niye oruç tutmuyorsun. Ya da özellikle insanların dini duyguları kabarıyor; ‘‘ya Ramazan geldi bugün Cuma’ya gidelim.’’ Ya arkadaş sen bir sene boyunca Cumaya gitmiyordun, Ramazan gelince özellikle iki kat mı günah yazılıyor yoksa iki kat mı yani seni cennete götürüyor bu adam? İnsanlar bir enteresan. Duygu sömürüsü başlıyor ya asimile olacaksın, o topluma uyacaksın ya da dışlanacaksın toplumdan. İş yerinde böylece şey başlıyor, ‘‘Ya arkadaş kaç kişi yemek yiyecek’’. Hele böyle Sünni toplumun yoğun olduğu bir iş yerinde çalışıyorsanız tek başınıza kalıyorsunuz. Yani bir kişi, iki kişi, kaç kişi Alevi varsa, ya da Alevi olduğunu ortaya koymuyorsa, kimliğini teşhir etmiyorsa hiç. O kişi iyi. Ben büyük bir kuruluşta çalışıyordum. 400 kişi falan çalışıyor. Şanssızlık belki o çevrede Selanik göçmenlerinin yoğun olmasından dolayı tek başıma kaldım. Fabrikanın müdürü çağırdı. “Arkadaş biz koskoca fabrikada bir kişi için yemek çıkartamayız.” Yani maliyeti

16

Page 17: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

pahalıya çıkıyor. “Sen bin arabaya git istediğin lokantaya git, bu da benden şey olsun,” dedi. “İstediğin yemeği ye,” dedi. “Gel, buraya fişini al gel biz ödeyelim.”

K2 - Ben dört ay önce konfeksiyonda çalışıyordum. Ramazan’da oruç tutuyorlar. Biz onlara karışmıyoruz. Onlara karşı yemek yemiyoruz. İşte bize diyorlar. Gidip mutfakta çay içsek bize diyorlar işte ‘‘Gavurlar yok mu’’. İşte ‘‘cehennemde şöyle yanacaksınız’’. Evet en yakın arkadaşlarımız bile öyle diyor. Ramazan geldi mi en yakın arkadaşımız bize böyle davranıyor. Bizim orucumuz geldiği zaman 12 imamlarda, bu sefer bizimle dalga geçiyorlar. Et yemiyorsunuz filan anlamında. Yemeğe gittiğimiz zaman ‘‘işte sığırlar yemeğe gidiyor. Akşama kadar yiyorsunuz, içiyorsunuz da bizi kandırıyorsunuz’’ diyorlar. Yani saygı göstermiyorlar. İş yerlerinde insanlar Alevi olduklarını söylemek zorunda kalıyorlar. İşten atılıyorlar. Mesela bir manifaturacı bugün 400 milyon lira alıyorsa, 350 milyona çalışıyor. Maaşlar düşük, sigortalar zaten yatmıyor. Her yerde Alevi olduğumuz için eziliyoruz yani. Hakkımızı istiyoruz. İş yerlerinde çalışanlar, konfeksiyonlarda çalışanlar, yani yemek konusunda, ‘‘yeme’’ işte ‘‘tutmayın’’ diyorlar. Çalışanların çok sorunları var okuyanların, çalışanların. Ailelerimiz mahallede istediği kaseti dinleyemiyor. İşte sizin dinlediğiniz şarkı da böyle, hep dalga geçiyorlar. Çok sorunlarımız var. Biz istiyoruz, camilere nasıl yardım ediyorlarsa, nasıl onlara para veriliyorsa bize de verilsin.

K3 - .... Fabrikasına girdim. Ben o zamana kadar Alevilik Sünnilik nedir bilmiyorum. Ailemde hiç öyle bir konuşma olmamıştı. Fabrikaya girdim. Eğitim görüyoruz 1 ay boyunca neyse, vardiyalara geçtik, bizim eğitimimiz uzun sürdü, bir senelik olduğumuz için idareci kısmına alındık. Gayet güzel eğitim gördük. İşte gittik. Aradan 7 ay geçtikten sonra Ramazan geldi. İşte bir kısım dolaplara geldi dinlenmeye. Ben sordum doğal olarak müdürüme: “Yemeği nerede yiyeceğiz biz.” “Size sorulmadı mı?” dedi. Ankara olunca iş, otomatikman Sünni kalıbına konuldum. Neyse “hayır,” dedim. “Ben yemek yiyeceğim.” “Yemesen olmaz mı?” dedi. “Hayır,” dedim inanmadığım şeye, niye inek gibi aç kalayım ki. Sonuçta ben burada 3 vardiya çalışıyorum. İnanmadığım bir şeyi tutmam kesinlikle. “O zaman arkadaşlara sor, sizin ailenizde oruç tutan var mı yok mu,” dedi. “Hayır yok,” dedim. “Amcam tutar,” dedim. “Amcam oruç tutar, amcam beş vaktini de kılar. Ama babam tutmaz,” dedim. “Ağabeyim tutmaz, ben tutmam çünkü ben böyle bir şeye inanmıyorum, ben cahil bir insan değilim,” dedim. Öyle deyince bana biraz tepki gösterdiler. “Sana bir şey söyleyeceğim,” dedim. “Az önce sen namaza gittin, 10 dakika sürecek namaza 45 dakika gelmedin. Ben seni idare ettim değil mi?” dedim. “Geçtim makinene, üretimin düşmesin diye benden isteniyor şimdi.” “Peki,” dedim, “Sen şimdi ne yaptın. Bak görevliyle yüz yüze konuştun az önce tuttun gıybetini ettin. Ben onu yaptım mı ben sadece insanca yemeğimi yeyip geleceğim buraya,” dedim. Neyse bunlar, Ramazan boyunca böyle sürtüşmelerimiz oldu. Ramazan bitti. Herkes böyle kandillerde falan görüşüyor. Zaten 75 kişi elemanım vardı. 75 kişinin içinde 3 kişiydik Alevi olan. Bizim 3’ümüzü seçtiler. Diğerleriyle görüştüler. Hususi ben de o 3 kişiyi seçtim. “Gelin arkamdan,” dedim teker teker görüştüm. “Orucu tutmadık ama bayramını beraber yapıyoruz, gelin bayramlaşalım,” dedim. Bunlar bayramlaşmak zorunda kaldı bayramdan sonra: “Arkadaşlar,” dedim “bu Pazar mesaiye gelecektik ama ben müdürle konuştum mesaiye gelmeyeceğiz. Siz beni çok horladınız,” dedim. Ve yemeğe giderken yani, ilk gidişimizde yüzümüze tükürüldü. Yemeğe gidiyorduk. Yemekhanenin koridorlarında millet durdu. Yüzüme tükürüldü. Ramazan’da yüzüme tükürüldü. Elebaşı oldum. Beni şikayet ettiler. Bize yemek vermediler. Hatta yemekhanenin camlarını indirdik aşağıya. Biz de boş durmadık açıkçası tepkiye tepkiyle karşılık verdik.

17

Page 18: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K4 - Benim daha yakın zamanda şurdaydım. 96 yıllarında bizim iş yerinde Ramazan geldi, oruç tutan tutmayan tespit edildi. Dedi ki: “İsim okuyacağım, tutan tutmayan tutuyorum veya da tutmuyorum diye cevap versin,” dediler. Herkese: “Tutuyor musun?” “Tutuyorum.” “Tutuyor musun? “Tutuyorum.” Bana gelince: “Bayram Amca oruç tutuyor musun?” “Hayır,” dedim ben. Ben “hayır,” deyince herkes bana böyle şey yaptı kulak kabarttı. Tek başıma, öğlen yemeği yedim. Baharında ordaki kadro azalıyor yaz tatiline gidince güzün geri getiriyorlar. Ben orda oruç tutmadığım için orda ben birinci olarak işçiyken ben dışlandım yani. Oruç tutmadı diye beni ordan merkeze gönderdiler, iş yerinden dışarı attılar.

K5 - Tabi tabi, yani gelen Haliç Yalman Belediyesi, Refah Partili belediyeden korktukları için bunu yaşadık. Diğer bir, orda bir sorunumuz daha var. Ne yaptı bu adam ama? Yemek yiyenler içinde öğlen paydosunu yarım saate indirdi. Yarım saate sizin için yemeğe, yani bayanlar işte zil çalacak yerine geleceksin. 12 katlı bina. Bu bayan önce tuvalete gidecek elini yıkacak, af edersin tuvalete gidecek. Asansör bekleyecek. 12 katlı binadan inecek. Bir kere 20 dakikası gitti. O çevrede lokanta yoktur. Lokanta olmadığı için taa...gitmesi gerekiyor, geri gelemeyecek. Tekrar geri gelip asansör bekleyecek, bir iş yerine girmesi için en az 1 saat lazım. 5 dakika geç kaldığı içinde rapor tutuluyordu hakkında. Alevilere yapılan baskılar zulümler böyledir.

Tarsus'da yaşayan bir yurttaşın üzerinde hissettiği oruç baskısı:K - Mesela, ben Tekel’de çalışıyorum, araba sürerken her zaman sigara kullanırım. Huzurkent Belde’sine, yani çoğu Sünnü kesim, gidiyorum. Sigara içmesem dayanamıyorum, mecbur içecem, içiyorum, adam diyor ki: “Niye sigara içiyon?” Ne yapıp içmeyim, yani bir yere kadar içme, ben sabah çıkıyorum, 8’den 12’ye kadar oradayım. 8’den 12’ye kadar sigara içmesem, zaten dayanamam, yani bu tiryakilik, dayanamazsın. Dedim: “O zaman sokağa çıkma yasağı ilan edeceksin, kimse çıkmayacak, herkes evinde 30 gün orucunu tutacak, çıkacak, başka türlü olmaz. Ben içiyorum, bu benim tercihim,” dedim. “Yok bir şey demedim, sadece sordum, niye içiyon,” diye. “Oruç tutmuyorum, o yüzden içiyorum,” dedim. Başka şansım yok.

Çanakkale'de yaşayan bir yurttaş oruç tutmak namaz kılmak zorunda kalışını anlatıyor:K - Yaşadığım 22 sene devlete hizmet verdim ben. Her türlü zor şartlarda, onurumla, şerefimle hizmet ettim. Herkes bir yapıyorsa, iki yaptım, sırf eziklik olmasın diye. Gözünün üstünde kaşın var dedirttirmedim hiç kimseye. Buna rağmen insanlardan çekinti ve korkum vardı, bu inkâr edilmez. Çünkü çevremdeki insanların Ramazan aylarında oruç tuttuğunu ve zaman zaman çevrede kulak misafiri olduğumda, hatta yüzüme karşı falan, Alevileri eleştirdiğini, onları çekiştirdiklerini, inançsız insanlar olduklarını, aslında anonimleşmiş olan birtakım, halk arasında dolaşmakta olan söylentilerin tamamını duyuyordum ben zaten. İşte ne bileyim, hani anlatılıyo ya sürekli, mum söndürür, horoz başıdır, ne bileyim işte Alevilerin pis olduğu, cenabet gezdiklerini, ne bileyim. Buna benzer birçok anonimleşmiş olan, halk arasındaki yanlış batıl inançların konuşulduğunu duyuyoruz zaten. Şimdi bunları duya duya, toplumdan dışlanacağını açık açık seziyorsun zaten, ha diyorsun: “Ben Alevi olduğumu söylersem, bu toplumdan dışlanacağım. Ne yapmam lazım? Ramazan’da oruç tutmam lazım ki, insanlara kendimi ispat edeyim.” Çünkü insanların oruç tuttuğu zaman, kendini ispat etmenin en güzel yoludur yani, inanç yönünden, inançlı insan olduğunu ispat etmenin en güzel zamanı Ramazan ayındadır, çünkü o zaman açık ve seçik olarak herkese şey yapabiliyosun. İbadet gizli, ama

18

Page 19: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

gizli de olsa, o zaman oruç tuttuğun zaman alenendir o yani. Sabah giderdim işe, kahvaltımızı yapardık evde tabii yani. Sorduklarında: “Oruçluyum,” derdim. Öğlenleyin eve, herkes tabi mesai saati bittiğinde eve giderdi, onlar uyurdu, ben yemek yerdim tabi. Akşamları iftar yemeklerine falan çok katıldım ben, iftar yemeği de verdim hatta. Esasında kurum laik ama kurumun içerisinde çalışanların laik olduğunu düşünemiyosun. Kurumda çalışanlar laik değil. Yani anayasal hak olarak inanç özgürlüğüne sahip bir insansın, ama hukuksal anlamda da sahip bir insansın, ama örf, âdet, gelenekler, insan, toplum baskısı gibi birtakım sebeplerden dolayı, sen dışlanabiliyosun yani bir toplumdan. Dışlanmamak için, aynı mekânda çalışıyosun, aynı futbol sahasında top oynuyosun, aynı karavanadan yemek yiyosun, beraber paylaşıyosun, gününün sekiz saati bu insanlarla geçiyor. Düşünsene, şimdi bu insanların sana ters baktığını, bunu göze alabilir misiniz siz? Göze alamazsınız. Göze almamak için ne yapıyosunuz? Yani Cuma Namazına gidiyosunuz göze almamak için. Ne yapıyosunuz? Ramazan geldiğinde oruç tutuyosunuz. Şimdi ben bütün bunları yaşamış bir insan olarak, emekli olduğumda, el betteki gözümü kırpmadan Pir Sultan Abdal Derneği’ne üye oldum. Niye? Bunları ben yaşadım, başkası yaşamasın diye mücadele ediyorum şu anda, benim çocuklarım yaşamasın diye mücadele ediyorum. Sırf çocuklarımı düşündüğüm için, başkalarının çocuklarını düşündüğüm için, onlar da gelecekte böyle bir şey yaşamasın diye bunun mücadelesini veriyorum. Kaldı ki, bu istek ve taleplerimiz, devlete başkaldırı olarak nitelendiriliyor. Bu kadar anayasal, bu kadar hukuksal zeminde bunları talep ettiğimiz halde, bu kadar masumane bir şekilde bunları talep ettiğimiz halde, halen devlet tarafından itilmiş ve kakılmış insanlar olarak bakılıyoruz. Bu beni derinden yaralıyor, ama yaralayan birtakım insanların duyarsız kalmaları beni bu denli üzüyor, bu kadar da beni üzüyor.

Tarsus'lu bir yurttaş öğrencilik hayatında Ramazan ayında yaşadığı zorlukları anlatıyor:K - Mesela, üniversitede, ben 300 kişinin okuduğu bir üniversitedeydim. İlk defa o yıl oruç tutmayan bendim. Benden önce de sol düşünceli olan, ateist insanlar var, korkularından oruç tutuyorlarmış, meğer tutuyor gibi gözüküyorlarmış. Ben gittiğimde tutmadım, direkt tutmadım, 300 kişilik okulda yemek listesi çıkartacaklar, gece yemek verecekler, “ben tutmuyorum,” dedim ve Ramazan ayı boyunca da sakız çiğnedim. Hayatta sakız çiğnemediğim halde, sakız çiğneyerek gezdim. Akabinde belli gruplar hedef göstermişler: “Bu adamın başını ezmemiz lazım,” diye. Sudan bahaneyle bir kavga çıkarttılar, akabinde 100 aldığım dersten beni bıraktı, yani okulda 100 almak o derste, cisimlerin dayanımı diye bir ders var, fizik, kimya karışımı olan bir ders, ondan 100 almak mümkün değil. Ben ful doldurmuşum, 100 aldığım dersten beni bıraktılar ve hoca dedi ki bana: “Ben burada olduğum sürece, sen bu dersi geçemezsin.”

İzmir’de yaşayan bir yurttaş Van’da Üniversitedeki uygulamayı anlatıyor:K - Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde Ramazan geliyor öğrenci yemekhanesi kapatılıyor. Biliyorsun, bir gencimiz camdan atılarak öldürüldü Ramazan ayı içerisinde. Çok önemli bir şey daha hatırladım. Bunu anlatayım da ondan sonra onu anlatayım. Ramazan ayı boyunca ben orada olduğum müddetçe yemekhaneyi kapatırlardı. Nasıl kapatırlardı. Yemekleri yaparlardı, masaların sandalyelerin üzerine koyarlardı. Öğrenciler korkardı yemek yemeye. Ben ki hiç yemekhanede yemek yemeyen bir insan, Ramazan’ın birinci gününden sonuncu gününe kadar ben yemekhaneye giderdim çocuklar gelir kapıdan bakarlardı ben oradaysam gelir yemek yerlerdi. Birinci günde masalar üç beş derken masalar sonuna kadar açılırdı bütün millet yemek yemeye gelirdi. Yemekleri yapıyorlar masaların üzerine koyuyorlar ama kapalı gibi gösteriyorlar. Kimse yemek yemesin diye. Hoca orada geliyorlardı ben birinci masada otururdum onlar yemek yer giderlerdi. Ben bütün Ramazan boyunca orada olurdum

19

Page 20: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

onu yapardım. Kendi odamda size yemin ederim gelir Alevisi Sünnisi hepsi çay içerdi. Kendi odama bütün Ramazan. Geldiğim zaman da: “Sen gidiyorsun biz ne yapacağız,” dediler. Sünni arkadaşlar da böyle diyordu. Şimdi bakın Sünni kesimde içki içen var oruç tutmayan var, bir sürü. Onlara hiçbir şey yok. Ama Alevi içki içtiği zaman ‘‘Alevi içki içiyor’’. O namaz kılmazsa bir şey yok Alevi kılmazsa sebil oluyor. Yani öğrenci dahi korkusundan gelip yemek yiyemiyordu.Hangi birisini anlatacağım ki.

Ankara'da yaşayan bir yurttaş Ego’da yaşanan bir olayı aktarıyor:K - 95 senesinde oruç tutanlara et, oruç tutmayanlara ot yemeği çıkardılar. Oruç tutanlar et yemeği, oruç tutmayanlar ot yemeği. Hatta sendika ve işçiler arasında çok büyük bir kavga oldu. Çok büyük olay oldu iki gün sonra bunu kaldırdılar. EGO’da oldu bu. Hatta gazeteler yazdı, yani başlık attı ‘‘oruç tutana et tutmayana ot’’ diye.

İzmir'den bir katılımcı anlatıyor:K - Ramazan ayında askerde herkes oruç tutuyordu ben tutmadım asteğmenimiz vardı bir. Kendisi Sivaslıydı, o da oruç tutuyordu. Mesela, belli başlı kolaylıklar yapıyordu oruç tutanlara. Aşçımız oruç tutuyordu, sabah kahvaltısını hazırlamıyordu mesela. “Oruç tutmayan varsa gitsin alsın yesin,” diyordu kendisi. İki üç kişi tutmuyorduk biz. Yapacak yani sonuçta oruç tutuyor diye yemek hazırlanmayacak diye bir şey yok! Sonuçta bizim anne babamız da oruç tuttuğunda bir misafir geldiğinde yemek hazırlamıyor mu? Hazırlıyor. Oruçluyken mesela, orucu açacağı zaman yemek hazırlamıyor mu, hazırlıyor. “Sen de tut,” dedi, komutan. “Niye tutmuyorsun?” dedi, “Tutmak istemiyorum zorla tutturamazsın yani!” “İyi,”dedim, “Tamam,” dedim yani.

Tokatta bir kamu kuruluşunda yaşayan bir yurttaşın aktardıkları:K - En büyük sorumuz bizim 20 yıldır, Ramazan’da ki yemek sorunu. Oruçta, mesela biz gereken tüm saygıyı gösterme mecburiyetindeyiz. Orda hayatını rahat idame ettirmek için. İş huzurun, iş hayatında huzurlu olmak için göstermek zorundayız. Nasıl? Mesela, Ramazan’da mutfak kapanıyor, çay ocağı kapanıyor ikisi tadilata tamire geçiyor. Her Ramazan’da oralar boyanır temizlenir, tadilata geçer. Ne yapacağız 5, 10 kişi 15 kişi? Tabi ki 15 kişinin içinde 6, 7 tane de Sünni var oruç tutmayan. Ee odanın içinde evden getirdiğimiz şeyleri ne yapıyorsun, bilirsin göstermeden. Ben o zaman sigara içiyordum mesela, 10 yıldır sigara içmiyorum. Sigarayı odanda kapını kapatıp camın önünde içeceksin. Kokusu dahi koridora yayılmayacak. İşte suratlarını asıyorlar. Söylemiyorlar. Bir sürü şey söylüyorlar, onları duyamayız da. 20 yıldır yemeğimizi, odamızda kapımızı kapatıp göstermeden, sigaranı içerken göstermeden, öyle yaşıyoruz. E bu dolaylı nasıl yansıyor? Biraz şey yapsan serbest yapsan saygı göstermesen nasıl yansıyor.

Tokat’ta yaşayan bir yurttaşın iş yeri hakkında aktardıkları:K - Bir şeye tanık oldum ben. Ramazan’da kanunmuş gibi, tamam mı, sıkıyönetim kanunuymuş gibi, ne oluyor, oruç tutuluyor ya. Sabahleyin saat 8.00 de mesai başlıyor. Biz geliyoruz. Adam diyor ki: “Yav ben dün gece geç yattım,” diyor. Görevi savsaklıyor. Ondan sonra saat 4.00 de ezan okunuyorsa, 3.00 de geliyor. “Evde oruç tutuyorum,” diyor. İftar saatinde. Akşama kadar ‘‘akşam ne yesek’’ diyor. Akşama kadar ne yesek iftarda, o tartışılıyor. Ve de, israfın en büyüğü yapılıyor. Yani sofralar, hani derler ya kuş sütü eksik bir sofra hazırlıyor. Ondan sonra, bize gelince: “Muharrem ayında oruç tutalım,” diyoruz. Kimsenin sesi bile yok. Alevi olan arkadaşlarımız bile, yani kendi aramızda Alevi

20

Page 21: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

olanlar bile oruç tutmuyorlar ki, bırakın Sünni kesim bize saygı göstersin. Kendi arkadaşlarımız bize saygı göstermiyor. Karşımıza geçiyor çay içiyor, çay ısmarlıyor. “Ya biz orucuz arkadaş sen nasıl çay ısmarlıyorsun?” diyoruz. “Ha, ya pardon.”

İstanbul’da yaşayan bir yurttaşın Erzincan’da okurken yaşadıkları:K - Ben 1984’te Erzincan Endüstri Meslek Lisesi’nde okuyordum. Ramazan ayında okulda suları kestiler. Tamamen, hiç akmıyordu sular. Tuvalet ihtiyacınızı da gideremiyordunuz, su da içemiyordunuz. Biz de birkaç Alevi arkadaş olarak okul idaresine başvurduk. Su içemiyoruz. Okulun bahçe kapısını da öğleyin kilitliyorlar dışarı yemek yemeye çıkamıyorduk. Ve bana üç gün disiplin cezası verdiler. Üç gün okuldan uzaklaştırıldım. Üç gün sonra gitmedim iki gün daha gitmedim okuldan atıldım. Erzincan Endüstri Meslek Lisesi’den atıldım ben. Okuldan sonra milli eğitime başvurduktan sonra bir sene okula devam edebildim. Ama bir sene sonra sınıfta kaldım. Çok başarılı olduğum kimyadan kaldım fizikten kaldım, matematikten kaldım. Çoğu derslerden okulda kaldım ve okulu bırakmak zorunda kaldım.

İstanbul'da yaşayan bir yurttaş iş yerlerinde yaşam Ramazan'a göre düzenleniyor diyor:K - Benim iş yerimde yaşanmadı ama çevredeki işte, iş yerlerinde özellikle Ramazan aylarında yemek çıkartmıyorlar. Yani herkes sanki oruç tutmak zorundaymış gibi. 50 kişilik atölyede de, 200 kişilik iş yerinde de yaşanıyor bu problem. Ramazan ayında iş veren yemek getirmiyor. Yani kendi imkanlarıyla yemek alacaklar. Ama diyelim ki işte iftar saati şeye denk geldi, iş paydosunun çıkışına denk gelecek, ne yapıyor o zaman oruç tutanların işte isim listesi belli, onlara yemek ücreti ödüyor. Bunun gibi problemler.

Antalyalı yurttaşlar bir kamu kuruluşunda Ramazan ayında gerçekleşen usulsüzlüğe dikkat çekiyor: K1 - Dava konusu olabilecek bir şey işte, oraya getireceğim ben. Bunu bizzat yaşayan orada bir arkadaşımız, bizim de burada Derneğimizin eski Yönetim Kurulu Üyesi kendisi, Dursun isminde bir arkadaşımız ve aynen kendisi bunu bize anlattığı için biliyoruz. Çok net olarak diyor ki: “Tam Ramazan geldiğinde,” diyor, “bunlar tutuyorlar bütün mutfak personeline aşçısına, aşçı başısına, yardımcısına, hepsine izin veriyorlar ve senelik izinlerini o aya denk getiriyorlar. Özellikle…”A - Yeni defterdarlık da mı bu?K1 - Buradaki Antalya Defterdarlığı’nda A - Tamam yeni bina da mı? O modern binada? K2 - Evet, evet. Yaklaşık 1000 küsur kişi çalışıyor yani. 1000 kişi falan çalışıyor orada ki yani çok büyük bir mutfak, alabildiğine büyük. Ve bu insanların çoğu da yüzde doksan dokuzu da Ramazan’da oruç tutmamaktadır. Fakat tepedeki iktidarın yani defterdar, defterdar yardımcıları o iktidar tarafından atanmış olan insanların kendi siyasal tercihlerinin orada emrivakiye dönüştürerek insanlara böyle bir uygulamayı reva görüyorlar. Aslında böyle bir durum söz konusu. Ve ikinci olay da ben bir başka yerde karşılaştım. Şimdi bu çok da tartışılıyor. Ayrıca bu konuda da hukuksal bazı yerlerde müracaatlar da yapıldı. Cuma Namazı’na yakın saatlerde şey yapılması, mesailerin ona göre ayarlanması, yani yarım saat geriye çekip esnetiyorlar, Cuma Namazı saatini boşa çıkarıyorlar, bir yarım saatte ileri çekiyorlar. Yani akşamleyin yarım saat fazla çalışıyorsun, sabahleyin de yarım saat erken başlıyorsun işe. Yeter ki Cuma Namazında olan o boşluk iyice boşa çıksın, çalışıyorum mazereti

21

Page 22: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

olmasın, o arada da ince bir seleksiyon uygulansın insanlara. “Haydi Cumaya gelelim. Herkes Cumaya gelsin.” K1 - “Haydi Cumaya gel.” Birincisi bu. İkincisi de Ramazan ayında bir başka yöntem daha izleniyor. İftar saatine göre bir uygulama yapılıyor. Yani mesai iftara göre ayarlanıyor. Örneğin eğer biliyorsunuz kış aylarında günler kısadır. Yazın belli zamanlarda uzundur. İşte özellikle sıcak olan aylarda Ramazan denk geldiğinde e haliyle dayanamıyor insanlar, orada çok daha fazla toleranslı uygulamalar. Bizzat yani tanık olan arkadaşlarımızın, özellikle de bu son anlattığım olayda, Defterdarlıkta bilinçli biri kendisi de buna Alevî olduğunu, bunun yanlış olduğunu, bunu kasıtlı yaptıklarını bizzat kendisi tepki gösterdi.

İstanbul’da yaşayan bir yurttaş işlerindeki çifte standardı aktarıyor:K - İnsanlar diyor ki işte Sünniler, oruç tutmayanlar, pardon tutanlar, insanlar diyor ki: “Biz öğle tatili istemiyoruz. Biz oruç tutuyoruz yemek yemek istemiyoruz.” Bunun neticesinde: “Yarım saat erken çıkalım.” İşveren bir denklemde kalıyor. Arkadaş bu adam yemek yiyor. Bu adamı ne yapacağız aynı servisle yolluyoruz. Ya siz yarım saat yemek paydosu yapacaksınız, yemek yemeseniz bile istirahat edeceksiniz, ya da o arkadaşınızı yarım saat geç bırakacağız. Bu sefer iş arkadaşları doğal olarak sana psikolojik baskı yapıyor. “Ya arkadaş işte sen gene çaktırmasan da, oruç tutuyormuş gibi görünsen de, gizli yesen de, biz gene yarım saat erken çıksak....” Böyle bir şey de yaşanıyor iş yerlerinde. Askere gelince askerde tamamen dışlanıyorsunuz artık. Yani şimdi, büyük bir bölümü Sünni olmasından kaynaklı oruç tutuyor, siz tutmuyorsunuz. Ve ona göre bir mutfak ekibi ayarlanıyor ayriyetten ve yemeğin kalitesi düşmeye başlıyor. Aşçı oruç tutuyor yemeğin tadına bakamıyor yani tuzu azdı, şekeri çoktu, usulen bir şey atıyor. Attığı ya tuzlu oluyor ya şekerli oluyor yemekten tad alamıyorsunuz siz. Ya da kasıtlı olarak provake ediyor o yemeği. “Bunlar Alevidir ne yerse yesinler veya aç kalsınlar.” Yani toplumda hayli böyle bir şeyler yaşıyoruz ama içinde yaşadığımız zaman kanıksıyoruz.

İstanbul'da yaşayan bir yurttaş Oruç tutanların kayrıldığını anlatıyor:K - Şimdi Ali Efendi bakın yani biz bunları yaşadığımız yani bu memleket değil, biz yöneticilik yaptık işçilik yaptık, yaptık yani. Şimdi ben bir firmada gene çalışıyordum. 40 tane elemanı var çalışıyor, 40 tane işçisi var çalışıyor, 24 saat çalışıyor yani. Ramazan ayıydı, bakıyorum fiskos fiskos, ben de orda yöneticiyim. Yani yöneticiyim derken usta başıyım. Fiskoslar, Allah Allah ne oluyor ya. İşveren gece gelmiş, oranın girdisi çıktısı, idaresi benden sorumlu. Gizli gelmiş. Bir liste yapmış, oruç tutanların listesini yapmış. Onlara gizliden bir liste yapıyor. Bakın. Yani bir çatının altında 30 tane işçin vardır, 10 tanesi Alevidir 15 tanesi Sünnidir, gizliden bunun listesini yapıyor. Oruç tutanlara ayrıyeten prim. Benim bildiğim yani bu prim kelimesi imalatlarda şurada burada kim daha verimli olursa onun hakkıdır. Bu oruç tuttuğu işçisine prim veriyor. Verirken de diğerleri sakın bilmesin. Bu zihniyetler vardır. Bunları biz yaşıyoruz. Biz bunları görmüşüz, ben bunları yaşamışım. Ama şimdi dede bir şeyler söylüyor, dede söylediği konuda da haklıdır. Şimdi benim anladığım kadarıyla fazla, yani Aleviliğin Sünniliğin arasındaki nifaklar nedir. Fakat nedense biz Alevi toplumu birliği, beraberliği, kucaklaşmayı bilmiyoruz. Bilmediğimizden bunlar başımıza geliyor. Yoksa, yoksa bunların hepsi dedenin anlattığı gibi eğer bir tane milletvekili oradan çıkıp da konuşuyorsa, yüz tane milletvekili Alevi milletvekili olsa, o da burada söz sahibi olabilir, hak sahibi olabilir. Dolayısıyla bizi etkiler. Ama yoktur.

Tarsus'da bir yurttaşın Ramazan ayı düzenlemelerine tepkisi:

22

Page 23: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Ben Tarsusluyum, Tarsus’ta doğdum, Arap Alevisiyim. Biz, Konya’dan bir firma gelmişti, Afra. Kombassan Holdingde çalıştım ben. Fazla yoktuk Alevi olarak, ama vardık gene de. Burada bir sorun yaşadık. Biz mesela, Ramazan aylarında, özellikle işçiler arasında, işte soruyorlar, oruç tutacaklar, isim listesi çıkıyor. Oruç tutacaklar, tutacaklarsa artı işareti koysunlar, tutmayanlar eksi işareti koysunlar. Biz de tutmayacağız diye eksiyi koyuyoruz, bakıyorum bir iki kişi. Ama Alevi insan da çok, yani bizimle çalışıyor, o zaman güvenlikte. Biz tutmuyoruz, ondan sonra yemek verdiler, yani vardiya içerisinde bir öğün bir yemeğimiz var, onu vermiyorlar. Ondan sonra bu arkadaşlar oruç tuttukları için, bunlara ayrı bir şey yapılıyor. Mesela, benim de dinlenme hakkım var, onlara mesela iki saat dinlenme hakkı veriyorlar, bize 15 dakika. Yemek molalarında, mesela onlar tam iftar saati, ben nöbette oluyorum, beni dikiyorlar, onlar yemek yiyorlar, bir saat, iki saat dinleniyorlar, ondan sonra yukarı çıkıyorlar, en son yemek kalırsa, ben yiyorum. Böyle bir sorun yaşadık.

Samsun'da yaşayan bir yurttaş Ramazan ayındaki ayrımcılığa dikkat çekiyor:K - Benim yine arkadaşımın bir tanesi askerde, her ne kadar diyorlar işte askeriye laiktir şudur budur da, ben öyle bir şey görmedim. Ramazan geldi işte o somun ekmeği dediğimiz şeyler pideye dönüştü, pideler geliyor. Tabi bizim Alevi arkadaşlar onların da canı istiyor, pide yeni çıkmış, onlar da almaya başladı. Ama diğer arkadaşlar, kolluğu çavuş olan arkadaş vermedi. Oruç tutanlara dağıtıyor, diğerlerine vermiyor. Ben de çavuştum, bana geldiler şikayet ettiler. Ya işte böyle böyle bize pide vermiyorlar. Bende gittim pideleri getirdim bizim arkadaşlara da dağıttım. Üsteğmene şikayet etmişler. Gittim, üsteğmen de Malatya Arguvan’dandı. Dedi ki: “Ya Aziz sen bu işi bilmiyor musun? İşte bak bu pide normal zamanda çıkmıyor, Ramazan’da çıkıyor, bu onların hakkı.” Dedim: “O zaman komutanım getirirsin, bunlara dersin ki bunu sahurda yiyeceksin iftara getirmeyin. Bu insanların da canı çekiyor, ne yapsın mecbur onlarda istiyor.” Üsteğmenle böyle bir tartışmamız oldu bu konuda.

İzmir’de yaşayan bir yurttaşın Antep’teki bir anısı - Sahura kalkmak zorunda kalış:K - Semahat Teyze Kayseri’de gece kalkıp ışıkları yakıyormuş ya oruç tutuyormuş gibi. Biz Antep’te bunu çok yaptık, yani Ramazan’da. Kalkıyordum ışıkları açıyordum. Çünkü gözetliyorlar bir tek ev biz varız bizden önce yaşanmış olaylar var yani. İnsan korkar, korkmaz diye bir şey yok. Kalkıyordum ışıkları açıyordum. Sahura kalkar gibi ışıkları açıyordum, bazen de açık bırakıyordum. Bir de Ramazan davulcuları Alevi ve Sünnilerin ortak oturdukları yerlerde özellikle oruç tutmayan Alevi evlerinin önünde çok uzun davul çalıyorlar. Mehtap Mahallesi’nde oluyor bu olay. Orada Alevilerle Sünniler beraber oturuyorlar. Dayım bir iki uyarıyor davulcuyu: “Bak kardeşim,” diyor, “bu üç beş ev Alevi burada çalma git yan tarafta çal.” Artık adam dinlemiyor. Sabaha kadar çalıyor. Sabah kalkıp işe gidecek. Gidip davulcunun davulunu patlatıyor, adamı da dövüyor gönderiyor. Tutmazsan rahatsız ediyorlar öyle taciz vuruşlar var.

Çeşme'de yaşayan bir yurttaş Sahur'da taciz edilişlerini aktarıyor:K - Şimdi ben ilk Çorum’da çalışmaya başladığım zaman bizim patronlarımız bizim Alevi olduğumuzu biliyorlardı. Bildikleri halde sabahleyin, biz onların apartmanının kapıcı dairesinde kalıyorduk. Bildikleri halde geliyorlardı kapıyı çalıyorlardı, tam oruç tutma zamanı, kaldırıyorlardı bizi, hoşaf getiriyorlardı, pişi getiriyorlardı, biz onlarla oruç tutuyorduk onlarla beraber. Alevi olduğumuzu bile bile oruç tutturuyorlardı. A - Gece sahura kaldırıyorlardı diyorsun?

23

Page 24: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Kaldırıyorlardı. 12, 13 yaşındaydık. Yani orada oruç tutanların hepsi de Alevi çocuğuydu. Hepimiz orada kalıyorduk, hepimize de oruç tutturuyorlardı yani, akşam da beraber açıyorduk. Yani Alevi olduğumuzu bile bile tutturuyorlardı.

Tokat'taki bir yurttaş Muharrem ayında saygı beklediğini söylüyor:K - Hep biz saygı duyacağız, biz hoşgörülü olacağız. Ben muharrem orucunun tutulduğunu, muharrem orucunun ayının geldiğini hayatta kimse bilmiyor. Ben ilk tuttuğum sene, 4 yıldır tutuyorum, 5. mi, 6. günü bildiler. Niye. Biz ilan etmiyoruz ki, televizyonda ilan edilmiyor. Yemekhane kapanmıyor, şey kapanmıyor. 1 ay 2 ay önce hazırlanıyorlar değil mi? Bizde reklâm yok. Benim odama gelen, mesai arkadaşım Sünni olsun şey olsun, bu kadar ayrıma rağmen ben ayrım yapmam yine de, ben çayını getirdim. İlk şeyi anlatayım, ilk oruç tuttuğum seneyi. Çayını getirdim çay saatinde, kendim getirdim ya. “Sen niye içmiyorsun?” “Ya ben biraz rahatsızım,” falan. “Orucum,” demiyorum bak. Yani “orucum” desem sanki şey mi olacak, yani oruçsam kendime orucum. Ben onun oruç tutuyor diye ilan etmek zorunda mıyım? Yok. O sadece bana ait bir şey. Ondan sonra sormadan öğrendiler mesela, Muharrem ayını öğrendiler. Yoksa bilmiyorlardı. Bir hafta sonra öğrendiler. Çayını getiriyorum yanımda içiyor, bak sigarasını da içiyor. Ama biz sigara içemeyiz çay içemeyiz, yemek yiyemeyiz. Kapıları kapatıp gizli yapacağız bu işi. Gizli yaparsak orda rahat ediyoruz. Yoksa rahat edemeyiz. Somut şeyler böyle, uzun zamana yayılmış baskı ve en küçük fırsatların değerlendirilmesi.

İzmir'de yaşayan bir yurttaşın Muharrem orucu tutması engelleniyor: K - Şimdi biz ilkokuldaydık. İlkokul üçe gidiyordum ben. Bizim, oruçluyduk muharrem ayında oruçluyduk biz. Annemin, Ali Fırtına’nın kızı, bizim akrabamız, Kezban. Onunla ikimize üçüncü sınıfta öğretmen oruçluyuz diye bizi gönderdi orucumuzu bozdurdu. A - Zorla bozdurdu?K - Zorla bozdurdu. Muharrem ayında oruç tutmayacaksınız diye orucumuzu bozdurdu. Çocukluğumdan hatırladığım bir olay o.

Çeşme'de yaşayan bir yurttaş Muharrem oruçlarına saygı duyulmadığını belirtiyor: K - Burada o oluyormuş biliyor musun. Senin dudakların kuru işte. Şimdi İzmir’deyken, bizim oğlan tuttururdu: “Anne ben de oruç tutacağım.” “Hayır oğlum sen buluğ çağındasın gelişme çağındasın sen oruç tutamazsın.” “Yok anne tutmam lazım.” “Ama oğlum Ali senin tutmaman gerekiyor.” “Ama anne işte arkadaşlar dudaklarına işte şey yapıyor... işte dudakların kuru mu değil mi? Ben yalan söylüyorum ben de orucum diye.” “Ama onlar sen oruç değilsin diye dudakların kuru değil diye soruyorlar.” Hani bu okullarda çoğunluk rastladığımız şeyler. Hani bize bile diyorlardı: “Ya siz işte Allah'a inanmaz mısınız?” “Ramazan’da siz oturup yemek yiyorsunuz.” Hani bu bizim Sünni komşularımız filan. E biz şimdi oruç tutuyoruz. Hatta geçen bu şeyde, muharremde, yine bir yere gittim, orada oturmuşlar çay içiyorlar. Ya işte sen otur Şenay sen de ye, dedim: “Ben oruçluyum.” “Hayda yılın bu mevsimde nereden çıktı bu oruç.” E dedim: “Bu da bizim matem orucumuz,” “bu da bizim orucumuz.” “Yaa,” dedi. “12 gün oruç tutmakla,” dedi. “Sanki oruç mu tutuyoruz zannediyorsunuz? Gösteriş gibi bir şey.” Dedim: “Siz 30 günü gösteriş için mi tutuyorsunuz?” Biz yine 12 tutuyoruz gösteriş yapıyoruz, hani siz 30 gün mü gösteriş yapıyorsunuz. Hani şimdi ben ona saygı duyuyorsam birisi niyetliyse, bilirsem, ben o ara elimde sigaram varsa, çayım varsa masamdan kaldırıyorum çünkü saygı duyduğum için. Ben götürüp onu mutfağıma koyuyorum. Ona bir teklifte bulunmuyorum. Ama o ısrarla sana teklif ediyor hani biliyor ki senin oruç olduğunu. Israrla teklif ediyor hani sanki ben burada onun ısrarlarına

24

Page 25: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

dayanamayıp da bir anda bozacak mıyım ya da bozdurabilecek miyim. Yani bu tür şeylere de maruz kalıyorsun tabi.

İzmir'de yaşayan bir yurttaş yaşadıklarını İran'la kıyaslıyor: K - İşte bizi gene Elazığ’dayken, biz orada diyoruz ya biz kendimizi şey etmiyoruz. Ama bir komşumuz, şöyle bir şey vardı. Televizyonda bir gün Ramazan’daydı, İran’da, İran’a girmişler, Türkiye’nin Büyük Elçisi oraya gidip Ramazan’da yemek yemişler. Adam böyle hayretler içinde. Gitmiş diyor orada yemek yiyor, Ramazan’da diyor yemek yiyor. Oruç tutmamış ya, o kadar ki hayret etmişti. Ve bizim mesela Tunceli’de bir tane insanımız, Pertekli, İzmir’de değil de, İzmit tarafında gençken oruçlarda yemek yediği için öldürdüler genci. Yani bu tür olaylar çok. Malatya’da yine, böyle bir genç üniversite öğrencisini öldürdüler oruç tutmadığı için.

Çerkezköy'de yaşayan bir yurttaşın askerlik arkadaşlarıyla yaşadıkları:K - Ali Kemal arkadaşımızın da anlattığı gibi, askerdeydim arkadaşım, Ramazan’dı yine, akşam saatlerinde bize geldi. Benim o an canım çekti, arkadaşın yanında, aldım yedim. Arkadaşın biri bana: “Sen Kızılbaş mısın?” dedi. Ben: “Evet,” dedim. Dedi: “Utanmıyor musun?” Dedim: “Ben utanacak bir şey yapmadım, canım istedi ekmek aldım.” Hakaret, küfürlü konuştu. Bana tokat attı ben de tokat attım. Neyse araya başka farklı şeyler girdi. Yüzbaşıya kadar çıktım. “Sorun ne?” dedi. Sorunu izah ettim kendisine. Dedi: “Sen bu konuda haklısın, ama tokat atman yanlış,” dedi senin. Ben ceza aldım.

Çeşme’de bir yurttaşın karakoldaki tartışmasıK - Çok karşılaştım. Ya öyle yaşadım, mesela bir gün karakolda yaşadım. Bizim evde biraderle dövüştük Ramazan ayı, ben de içkiliyim. Ramazan ayında dövüştük. Gitti karakola şikayet etti beni. Neyse, gittik karakola. Galiba biraderi ben eve mi sokmak istemedim böyle bir şeydi yani tartışma. Geldi polis beni aldı gitti karakola. Ben polise: “İstemiyorum,” dedim; yani “rahatsızlık veriyor bize,” falan filan. “Ya sen kimsin istemiyorsun? Sen kimsin?” dedi. “Ramazan’da içmişsin ya,” dedi. “Dut gibi sarhoşsun,” dedi. Polis söylüyor. “Sana ne lan,” dedim. “Benim içtiğim Ramazan’da Şaban’da. Tutuklayacaksan,” dedim, “hadi tutukla beni o zaman. Ramazan’da da içerim Şaban’da da içerim. Sen benim halkım oruç tutarken neredesin lan. Hangi davulcuyu,” dedim, “gönderiyorsun benim mahalleme sen. Hangi saygıyı duyuyorsun benim halkıma,” dedim, “oruç tutarken, adam gibi oruç tutarken.”

Sivas'tan emekli öğretmen oruç tutmamasını soranlara şöyle açıklıyor:K - Yine, benim Atilla İlkokulu’nda da bir şeyim var da. Ramazan’da yemek yiyordum, arkadaşım, bir öğretmen arkadaşım geldi, dedi ki: “Yav hoca ne yapıyosun?” “Yemek yiyorum,” dedim. “Yav niye, Ramazan değil mi?” dedi. Dedim ki: “Yavrum, siz demez misiniz ki Aleviler 7 sene gâvur olmadıktan sonra Müslüman olmaz. Ben sizin, cininizi falan, mezhebinizi sevdim, ama 7 sene gâvur olmam gerekir. Bu sene gâvurluğa başladım, 7 sene devam edecem. 7 sene sonra eğer gâvurluk hoşuma giderse orada kalacağım, Müslümanlık hoşuma giderse sizin şeyinize geçecem.”

Namaz ritüelleri üzerine örnekler

25

Page 26: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Menemen'den bir yurttaşın Cuma Namazı çağrısından kaçısı:K - Şimdi Cuma günüydü. Bizim sınıftaki bütün arkadaşlar işte Cuma Namazına gidiyor. Bizim de hemen, ben sabahçıyım, çıktığımız saatte Cuma Namazı oluyor işte. Onlar gidiyorlar beni de çağırdılar. Sonra dediler ki ‘‘gelsene sen de Cuma Namazına gidelim’’. Dedim ‘‘yok benim kırtasiye de işim var, iş eğitimi derslerine şey eşyalarımı alacağım’’. Yani o bir yalandır uydurdum işte. Dedi ‘‘hadi hadi saklama sen Alevisin di mi, gelmeyeceğini biliyoruz’’ dedi.

Menemen'den bir yurttaşın namaz çağrısından kaçışı:K - Ya şimdi biz Ramazan Bayramlarında hani çocuklar şeker toplar ya. Beni de çağırdılar, ben de gittim şeker toplamaya. İşte bir tane amcanın evine geldik, hacı galiba o da. Dedi ki: “Şimdi şeker vereceğim ama.” Verdi önce şekeri. “Şeker verdim işte,” dedi. “Gelin içerde namaz kılın size beş milyon vereceğim,” dedi. Ben de yanımdaki arkadaşa söyledim ki, dedim: “Engin biz Buca’ya gidecektik unuttum,” dedim. Unutmuştum. Yani apartmanın önünde onları bekledim.

Diyarbakır'dan bir örnek: K - Ben yine tıbbi mümessillik yaparken hastaneleri doktorları geziyorduk. Bu doktorları gezerken bir tane de doktor vardı. Dr. Ahmet Cemil Çağıl. 15 sene oldu Diyarbakır’dan gideli. Sene 1984, ben bir gün gittim tesadüfen Cuma namazına denk gelen bir saat. Bütün köylü geliyor ona muayene olmaya. Bir de hastası çok günde 100-200 tane hastayı bakıyordu Çok da müthiş bir zenginliği vardı. Ama adam hep din kisvesi altında bu işi götürüyordu. “Ben Müslümanım, Müslümanım!” diye. Ben de kapıda karşılaştım, “Doktor bey iyi günler, ben de çalışmaya geldim size,” dedim. “Koy çantayı,” dedi. Aldı çantayı elimden odaya kilitledi, koluma girdi tam da Ulu Cami’nin önündeyiz. Muayenehanesi de oradaydı. “Cuma’ya gidip gelelim,” dedi. Koluma girdi Cami’nin kapısına kadar gittik. Merdivenlerden aşağı iniyoruz ama çok kalabalık, mahşeri bir kalabalık var. İşte Cumadır, Diyarbakır’ın yarısı orda gider namaz kılardı. O arada ben onun kolundan çıkmak zorunda kaldım. Tabi bu arada birbirimizi kaybettik ben geriye döndüm. Onu takip ediyorum o gitti, ilerde ortalarda eğildi, namazını kıldı, çıktı geldi. Ben de kapının önünde bekledim. Dış kapıya çıktı, ben koluna girdim bu sefer. “Ya doktor bey, sen geç kaldın bak ben namazı kıldım bitirdim,” dedim. “Ya ben bir de hutbeyi dinlemek istedim,” dedi. Dedim: “Valla ben de dinledim ama buradan dinledim.” Yani yalan söyledim işin doğrusu o. Ben orada tıbbi mümessilim, bir firmayı temsilen. İlaçlarımı yazdırmak için envai bin türlü şeyi yapıyorduk, firmalar vasıtası ile bize yaptırıyorlardı zaten. Orada da koluna girdim, gittik muayenehanesine oturduk. O günü hiç unutmuyorum; 143 tane hasta muayene etti öğleden sonra, her reçetede 3 tane 4 tane benim ilacımı yazdı. Ondan sonra da sürekli benim ilaçlarımı yazıyordu, ben tıbbi mümessil olarak onun sayesinde Türkiye 1. si oldum satışta. 8 tane maaş ikramiye aldım, takım elbiseler aldım, ödül aldım ve bir tek doktordu. Çok büyük potansiyeli vardı. Cuma günleri 5 tane hastaya bedava bakıyor diye, bütün köylüler ona geliyordu; ama, başı ağrıyan, dişi ağrıyan kulağı ağrıyan, herkese bakardı. 10 günlük çocuğa ibreti alemdir; isterseniz Dünya Sağlık Örgütü’ne sorun! 10 günlük çocuğa benim ilacım olan kortizonu, ben yazmaması gerektiğini söylediğim halde, yazdı. Sonra ben hastanın elinden reçeteyi eczanede gittim, eczacıya burada 20 kortizon yazılmış bunu vermeyin en fazla 2 tane verin dedim. Bunları yapıyordu.

Çerkezköy'den bir yurttaşın Cuma Namazı yükümlülüğü sebebi ile işten ayrılışı: K - Ortaokuldayken işte gittiğimiz kafe vardı. İşte yemek paydoslarında gidiyorduk, ilk zamanlarda okulun yeni açıldığı dönemlerde. Neyse kafeye gittik. Kafe meğersem çok dinci bir yermiş.

26

Page 27: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Arkadaşlarla cümbür cemaat gittik. Neyse işte Cuma günü de denk geldi. Ben daha o zaman 15-16 yaşındayım zannedersem. Neyse bizi götürdüler. Yemeğimizi falan yedik. Poğaçamızı yedik. “Hadi namaz,” dediler. Biz de hadi hurra namaza gittik. Yani diyemedim ben “Aleviyim gelemem,” falan. Arkadaşlar var. Tabi ailemiz de biz ilk başta okula giderken sakın deme “Aleviyim,” bu dersini etkiler falan filan. Neyse gittik camiye, ben de hiç hayatımda camiye gitmemişim. Bambaşka bir dünya. Kubbe mubbe falan. Neyse girdik içeriye, ne yapacağımı bilmiyorum, yani şaşırdım kaldım. Herkes ne yapıyorsa dedim onu yap. Baktım herkes eğiliyor ben de eğildim. Dua okuyorlar, bende ağzımı oynatıyorum. Namaz kılmış gibi yaptım, çıktım geldim. Bir daha da o kafeye gitmedim. Arkadaşlar: “Niye gelmiyorsun?” deyince, biraz bazılarına anlattım. Bir de bir olay daha geçti başımdan. Çerkezköy’e yeni gelmiştik o dönemlerde. İşte Elvan Tekstil, adını da buradan duysunlar. Elvan Tekstil’de işte gün, o gün de Cumaya gelmişti, şans işte. Neyse öğle paydosu oldu, herkes camiye gidecekmiş, o fabrikada herkes camiye gider. Baktım herkes camiye gidiyor. “Gelmiyor musun?” “Nereye?” “Camiye.” “Yok ben gelemiyorum, biraz rahatsızım,” dedim. Neyse millet camiye gitti geldi. Ben de düşündüm taşındım yani bunlar her Cumaya gidecekler cümbür cemaat, ben de gidemeyeceğime göre dedim en iyisi işi bırakayım dedim, işi bıraktım. Yani kendi dini vecibelerimiz yüzünden yani farklı görüşlerimiz yüzünden işsiz kaldık, böyle bir olay geçti başımdan.

Tarsus'lu esnafın camiye giderek kendini saklama çabası:K - Lokantamız vardı bizim, tam caminin karşısında. Yani abimin lokantası, beraber çalışıyorduk. Abim hep saklardı kendini, yani abime sordukları zaman “Sivaslıyım,” demezdi, buranın köylüklerinden birini söylerdi, köylerini iyi tanıyordu, yani çoğuyla irtibatlı olduğu için. Abimi Sivaslı olarak kimse bilmezdi. Bana her zaman derdi: “Oğlum aman, kimseye açık verme.” Teyp açarım, “Burayı değiştir,” derdi. Tam caminin karşısında olunca, şimdi camiye gitmediğimiz fark ediliyor bizim. Ben gitmem, abim diyor ki: “Oğlum, camiye git,” “Abi, benim ne işim var camide.” “Niye?” “Müşteri gelsin,” diye. Sonuçta yanımızda iki rakip lokanta var, onlar gidiyor, camiye gidiyorlar, sonuçta camiden çıkan, lokantalara gidiyor. Tabii, bizimkine gelen az oluyor. Ama abim arası sıra Cumaya gidiyordu, peşinden takılıp da gelenler oluyordu yani. Ama abimi Alevi olarak bilmiyorlardı. Yine gelenler vardı. En son noktada öğrendikten sonra, zaten işlerim durdu yani, kesinlikle durdu, tercih sebebiyle gelmiyorlardı. Yan taraf, iki taraf namazlı, niyazlı diye, oraya doluşuyorlardı. En son biz lokantayı zaten kapatmak zorunda kaldık. Yani saklayamıyorsun, bir yere kadar, açık vereceksin. Abim sonuna kadar saklamayı düşünüyordu, olmadı. İnsanlar sonuçta anladı her şeyi ve bitirdik yani, ticarethane öldü.

Tokat'tan bir katılımcının öğrencilikte namaz kılarak kimliğini saklayışı: K - Tokat’ta girdiğim bir sınav var işte. Ankara’daki bir okulu kazanmıştım. Devlet parasız yatılı öğretmen lisesi. Köyde tembihlenen şuydu: “Kesinlikle Alevi olduğunu söyleme.” Tabi ben 11 yaşındayım, Alevi Sünni nedir bilmiyorum. Ankara’ya gittiğimde, çünkü büyük bir şehir, daha önce bizim köy hayatı, Alevi olduğumu söylemedim. Sonra okulda şey veriyorlardı, herkese abla veriyorlar, yeni öğrenci olduğumuz için, yatılı bir okul. Yani orada işte kuralları falan size öğretiyor ya da işte okulu tanıtıyor vs. Mescide götürdüler beni, ama ne olduğunu bilmiyorum tabi yani. “Abdest almasını biliyor musun?” diye sordular. Biliyordum abdest almasını. Sonra işte biliyorlar sonuçta Alevi köyünden geldiğimizi, köyün ismi belli. Bunları özellikle yapıyorlar, Alevi köyünden gelen öğrencilere işte lise sonlardan, işte lise ikilerden özellikle işte biraz daha dine yakın, namazında niyazında olan kişileri veriyorlar. Yani sadece Alevi köyünden gelenlere böyle yapıyorlardı ama. Yani

27

Page 28: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ben de gittim tabi, namaz kılmasını bilmiyorum, onlar eğiliyor ben eğiliyorum, onlar kalkıyor ben kalkıyorum falan. Çünkü bizim hiç köy hayatında veya ailemizde görmediğimiz şeyler. Tabi söyleyemiyorum da Alevi olduğumu, ya da namaz kılmasını bilmediğimi vs. Sonra fark etmişlerdi bilmediğimi namaz kılmayı. Sonra tabi o kadar bastırıldım korkutuldum ki köyde: “Kesinlikle söyleme seni okula almazlar, okuldan atarlar,” demişlerdi. Sonra işte namaz kılmayı öğrettiler. Tabi o korkudan baskıdan söyleyemiyorsun okuldan atılacağım korkusuyla. Öyle bir fiil üç yıl namaz kıldım yani bilinçsizce. İşte rekatlarını öğrendik dualarını öğrendik vs. bunun gibi şeyler. Ve lise ikiye gelene kadar o okulda, Alevi olduğumu söylemedim. Ve 1.500 kişilik bir okuldu bu. Bütün herkes saklıyordu Alevi olduğunu. En son lise ikide böyle çat pat sohbetler sırasında falan bir iki kişinin daha Alevi olduğunu öğrendiğimizde, böyle sevinip daha çok birbirimize sarıldık, sorunlarımızı öğrenmeye başladık. Yani okul hayatım hep böyle geçti, orta birden lise ikiye kadar bu kimlik problemini hep yaşadık.

İzmir'den katılımcılar yaşanan namaz baskısını aktarıyorlar: K1 - Bizim öğretmen arkadaşlardan biri Sakarya’nın bilmem ne köyüne tayin oluyor. Dağ köyü, tutucu bir köy. Özellikle MHP’lilerin yaşadığı bir köy. İlk gidiyor göreve başlıyor. Cuma günü geliyor. “Hoca,” diyorlar: “Hadi namaza gidiyoruz.” “Ya,” diyor, “benim biraz başım ağrıyor,” falan bir iki atlatıyor üçüncüde bakıyor olacak gibi değil, bir söylenti yayılıyor: “Hoca namaza gelmiyor,” diye. “Hadi gidelim,” diyor gidiyor adam. Alevi yani öğretmen. 2001 yılında olan bir olay. İşimden mesleğimden olmaktansa bunu yapar sıyrılırım bir sefer gitmekte mahsur yok. Görüntü yapalım. Önünde nasıl abdest alıyorlarsa o da elini yüzünü yıkıyor, namaza duruyor. “Başladı hoca okumaya baktım onların eli göbekte ben de elimi göbeğe attım,” diyor. “Namazı kıldım,” diyor. “Ama kılarken öyle falsolar verdim ki adamlar yatıyor ben kalkıyorum,” diyor. Rezillik diz boyu. Tabi yıllar sonra söylemiş Alevi olduğunu. Böyle şeyler de var. Bir öğretmenin kendini bir köyde ifade edememesi çok acı bir şey yani.

K2 - Kayseri’de yaşayan bizim amca. 80’lerde 78-79’larda bizim Tunceli göçe maruz. Bu sefer yine göç ediyoruz, bu sefer de başka yönlere. Onlar Kayseri’ye göç ettiler. Bizim amca gidiyor oraya yerleşiyorlar. Hepsi Sünni etrafındaki insanların. Bir de bir inşaat işinde çalışıyorlar. Oğluyla beraber, oğlu da o zaman üniversitede okuyor ama babasıyla çalışmak zorunda kalıyor yaz tatillerinde. Şimdi bunu oğlu anlatıyor, bir de bunu öyle komik anlatıyor gülmekten biz öldük. Çocuk diyor: “Babam tutturdu oğlum gel göze batmayalım zaten zulümden geldik burada da başka bir şey yaşamayalım.” Genç ya korkuyor çocuklarından da: “Gel diyor biz bunlarla namaza gidelim.” “Şimdi biz gittik, herkes abdest alıyor çorabını ayakkabısını falan çıkarıyor zaten yorgunuz yorulmuşuz,” diyor babam alıyor abdestini. Geç kalıyorlar; en sona onlar kalıyorlar. Cami de rampaymış tam yokuştaymış. Bizim amca ayakkabılarını çıkarıyor tam işte oturuyor abdest alacak, onlardan birisi eğiliyor ayakkabı yuvarlanıyormuş hani bayır ya. Amca kalkıyormuş ayakkabısının birini getiriyormuş bir daha duruyormuş namaza yapamıyor ya bir daha gidiyormuş ayakkabının peşinden tabi bunu bilerek Mikail de yapıyormuş şey olsun diye. “Ya’’ diyor: “Baba biz gelmeyelim.” Ama mecburen inşaattan çıkar çıkmaz bağırıyorlar herkes sesleniyor. “Amca gelmiyor musun namaza ezan okundu?” Amca da zor durumda kalıyor mecburen gidiyor. Bu bir hafta iki hafta öyle devam etti. Babam o şekil geç kalıyor gidene kadar ayakkabı aşağıda babam yukarıda bir eğilip bir kalkıyor o şekilde hakikaten oradan da mecbur kalmışlardı yani yaşadılar onlar.

28

Page 29: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

İstanbul'dan bir katılımcının Cuma çağrısına yanıtı:K - İlaç fabrikasında çalışıyorum. Temizlik işinde çalışıyorum yani fabrikanın. Temizlik kuralları olmazsa olmaz bir kuraldır biliyorsunuz ilaçta. Benim orada Sünni arkadaşlarım var. Günlerden Cuma. Cuma günü namaza gidiyor ama çok sevdiğim bir arkadaş. Her Cuma: “İnşallah seni Cumaya götürürüz,” diyorlar. O anda da makinede çalışıyorum temizlik yapıyorum. Diyorum ki: “Oğlum Mahmut ben bugün en güzel Cumayı şu anda yapıyorum. Bak sen saat 11’de çıkıyorsun bir saat abdest alıyorsun bir saat şey yapıyorsun,” diyorum işte bu firmanın adı neyse a firması. Diyorum ki: “Arkadaş sen sabahtan Cuma’ya davet ediyorsun ama şu anda bizim de bir teftişimiz var. Bu şirketimizin hayatı söz konusudur. İşte temizliği güzel yapacaksın adam çalışacak ki gelen bir misafir burayı dört dörtlük görsün.” Diyorum ki: “Benim Cumam önümde çalıştığım araba. Şarjlı bir makinem var yerleri temizliyor güzelce. Hijyenik olarak ortamı temizliyor ve biz buradan para kazanıyoruz. Hepimiz müdüründen amirinden, şefine kadar. Dört dörtlük yaparsak burada bir getiri vardır, bu getiri de bize maaş olarak yansıyacak. Sen Cumaya gidersen yarım saat benden çalarsan, benim iznim olmadan oraya gidersen arkadaşım, beni katlediyorsun yani benim hakkımı gasp ediyorsun.” “Allah kabul etsin.” Ben de diyorum ki: “Benim ibadetim gecedir.” Yani diyor ki: “Kulum günü dünyalık için çalış akşam benim için çalış.” Yani akşam eve geldiğin zaman “Allah'ım bana güç kuvvet ver,” de. ‘‘Bana bugün işimde zeval vermedin de, hata günah vermedin ben çalıştım evime geldim. Sana niyaz ederim ki ben bugün çalıştım iş yerinde dört dörtlük verimli oldum. Çalıştığım patrona verimli oldum. Bizim Alevi inancımız ve anlayışımız budur ve dünyanın hangi köşesine, neresine giderseniz gidin eğer bu yanlışsa ben bu yanlışları kabul ediyorum.” Ben o arkadaşa bu cevabı verdim. Ondan sonra bana küstü gitti yahu niye benimle Cumaya gelmiyorsun. Benim Cumam benim işim. Benim şu andaki çalıştığım kişi kimse isterse Hristiyan olsun, Musevi olsun, Ermeni olsun önemli değil. Benim şu anda çalıştığım işim, benim her şeyimdir. Ben eğer burada başarılı olursam burada bir işe yardımcı oluyorsam benim inancım budur. Ha bir de batın inanç vardır. Tabi bu batın inanç Allah'ım bu gücü bana nasıl veriyorsun diye bu gücü verenin ben geldiğim zaman evimde onun hesabını yapmam lazım çalıştığım yerde. O adamın işini aksatarak, yarım saat çalarak yahut da o çalıştığım işin cebime koyup getirerek ondan sonra da Cuma’da bizim bütün günahlarımızı kabul ediyorsa ben buna inanmıyorum. Öyleyse ben de inanmıyorum. Arkadaşa bunu dedim.

İzmir'li bir yurttaş arkadaşlarının beklentisini yerine getiriyor: “Bir Aleviyi camiye getiren cennete gider”K - Elazığ karakolunda çalışıyorum. Benim çalıştığım yerde bir tek Alevi olarak ben varım başka kimse yok. Arkadaşlar camiye gidiyorlar. Namaza gidiyorlar. Ama hiçbir tanesi doğru dürüst çalışmıyor. Sabahleyin geliyorlar abdest alıyorlar, abdest namazı kılıyorlar. Kuran okuyorlar Kuran namazı kılınacak, iki rekat Kuran namazı. Ben fabrikayı alt üst ediyorum geliyorum saat 11:00. 11:00'de bunlar benimle birlikte ellerini yüzlerini yıkıyorlar, 11:30’da yemeğe gidiyoruz. 12:00’de bunlar fabrikanın dışında camiye gidiyorlar. Fabrika yaklaşık olarak 2.5-3 kilometre. Yürüyerek gidiyorlar, yürüyerek geliyorlar. Saat 2:00’de öğlen namazını şıhın yanında kılıyorlar. Geliyorlar fabrikaya ikindi namazını kılıyorlar. Biz yine çalışıyoruz eşek gibi. Bunlar namazında niyazındalar. Bir gün konuşuyorlar öyle bu şıhın yanında. Şıh diyor ki işte: “Arkadaşlarınızdan memnun musunuz?” Bir tanesi kalkıyor diyor ki: “Hocam,” diyor. “Şıhım,” diyor. “Fabrikada bir tane Kızılbaş var,” diyor. “Onunla uğraşıyoruz.” “Aman ha çocuklar eğer Kızılbaş'ı Müslüman ederseniz, yeriniz cennet. Zinhar haram yerseniz, külli hayatınız, kötülükle geçse yeriniz cennet’’. ‘‘Dünyada yer yüzünden,” diyor. “Bir Kızılbaş'ı Müslüman yaptınız, bir Kızılbaş'ı öldürdünüz yeriniz cennet. 40.000 tane insanı

29

Page 30: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

öldürürseniz, bir Kızılbaş'ı adam etseniz aynıdır.” Gelen giden arkadaşlar benimle uğraşıyorlar. “Niye camiye gelmiyorsun? Niye oruç tutmuyorsun? Niye şunu yapmıyorsun niye bunu yapmıyorsun.” Artık öyle bir seviyeye geldi ki gına geldi, boğazıma kadar. Dedim: “Lan tamam, sizin bu şıhınız bu kadar istiyor geleceğim. Cuma günü geleceğim.” Cuma günü konuşmalar var sohbetler, muhabbetler var. Namaz kılacaklar. Gittim. Oturduk oraya şöyle. Konuştu konuştu şıh: “Arkadaşlar, artık müjdelerimiz olsun,” dedi. “Buradaki tüm cemaat Cennetlik, cenneti yerden göğe kadar hak ettik. Yalnız, namaza geçmeden önce, Cuma Namazı’na geçmeden önce sormak isteyen, soru sormak isteyen birileri varsa sorsun. buyurun,” dedi. “Sizi aramızda ilk görüyorum, hoş geldiniz sefalar getirdiniz, ey Müslüman kardeşimiz, kendinizi tanıtın ve cemaatimiz sizi tanısın,” dedi. “Ben, Tunceliliyim, Aleviyim,” dedim. “Arkadaşlarım çok istiyordu geldim. Ama namaz kılamayacağım,” dedim. “Namazı bir şartla kılarım,” dedim. “Benim soracağım bir soruya cevap verirseniz ben namaz kılacağım. Ve gelip,” dedim, “sizin eteğinizin dibinde duracağım, size hizmet edeceğim.” “Buyurun,” dedi. “Sorun,” dedim. “Bize Kızılbaşlar diyorsunuz. Bir Kızılbaş'ı Müslüman eden bir insan 40.000 tane insanı katletse de yeri cennetlik,” diyorsunuz. “İyi güzel. Ben,” dedim, “Kızılbaş'ım, arkadaşım Kazım beni Müslüman etti. Bu cenneti hak ettiğine göre,” dedim. “Biz de,” dedim, “köşesinden bucağından biraz faydalanır mıyız şıhım.” “Elbette sen günahsızsın, senin anan baban seni günahkar ettiler, fakat seni Kazım kardeşimiz Müslüman etti. Günahlarından arındın. Bak,” dedi. “Biz başkaları gibi seni ilk önce Hristiyan sonra da Müslüman yapmıyoruz. Aslında senin önce Hristiyan olman lazım, ondan sonra da Müslüman olman lazım.” “Şıhım,” dedim, “ne gerekiyorsa yapacağım yalnız bir sorum var,” dedim. “Sizden istirham ediyorum, siz de şu cemaate sorun, eğer sorarsanız kabul ederseniz, sizin eteğinizde duracağım size hizmet edeceğim.,” “Buyurun evladım,” dedi. Dedim: “Şu cemaate sorar mısınız? Eline, beline, diline sahip olmayanlar, kul hakkı yemeyenler, kan boynunda taşımayanlar dursun gerisi hepsi çıksın dışarıya,” dedim. “Tövbe yarabbim tövbe estağfurullah,” dedi. “Olur mu kardeşim,” dedi. “Namaz kıldın mı?” dedi, “günahlarından af....” “Sen kimsin” dedim. “Günahları af ediyorsun?” “Neye dayanarak günahları af ediyorsun?” “Adamlara,” dedim “namaza duruyor içindeki fesatlığı fitneliği biliyor musun? Kusura bakmayın,” dedim. “Bu düşünceler sizde mevcut. Ben burada ne namaz kılabilirim ne de sizin arkanızda saf tutabilirim hadi eyvallah.” Çıktım geldim. Bir daha da bana ne kimse dedi: “Namaz kıl.”Ne kimse dedi: “Oruç tut.”

Çerkezköy'lü bir yurttaşın Cumaya çağrıya yanıtı:K - Cuma günü biri bana sordu, “Cumaya geliyor musun?” falan. Dedim: “Ben bir seneden beri buradayım gördün mü bir gün Cumaya geldiği mi?” “Evet gelmiyorsun,” dedi. “Neden gelmiyorsun?” dedi. “Gelmiyorum, ya içimden gelmiyor ya da hoşuma gitmiyordur.” Dedi: “Yoksa sen Alevi misin? Müslüman mısın?” Ben de gülerek dedim, “Aleviyle Müslüman ayrı mı?” “Ben Müslümanım,” dedi. “Ama olmaya çalışıyorum.” Dedim: “Sen ölene kadar Müslüman olamazsın zaten. Ben Aleviyim, Müslüman soyundan gelen bir insanım. 12 İmamlar, Ehl-i Beyt, Hz. Muhammed. Peki senin neyin oluyor bir arkadaşlığın var mı? Bir yakınlığın var mı?” “Yok,” dedim. “Sen Müslüman değil, tırnağım olamazsın,” dedim. Böylece gülerek kapattık işi.

İstanbul'dan yurttaşlar cemevi istiyorlar:K - Ben de duygularımı dile getirmek istiyorum. Ben Sevil Bozkurt. Öncelikle bu yayın için sizlere çok çok teşekkür ediyorum. Çünkü ben Alevilik-Sünnilik ayrımı olmasını istemiyorum. Hepimiz bu Türkiye'nin insanlarıysak, hepimizin aynı olmasını istiyorum. Neden ayrım yapıyorlar. Benim eşim işe girdi. Ramazan ayında orada, işçi alınıyor diye işe gitti. “Nerelisin?” “Sivaslı’yım,” deyince, sonra

30

Page 31: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

onun Alevi olduğunu öğrendiğinden, işe almadılar. Neden böyle ayrım yapıyorlar. Eğer devlet hepimizinse bizi de düşünsünler. Böyle bir şey istemiyoruz. Eğer biz bu sorunları yaşıyorsak, çocuklarımız yaşamasın istiyoruz. Böyle şeylere her zaman karşıyız. Her zaman karşı geleceğiz. Eğer ki bu mahalleye, her yere camiyi yapıyorlar. Neden cemevi yapmıyorlar, cemevi de yapılsın. Cami yapılıyorsa cemevi de yapılsın. Herkesin sözü dinleniyorsa, Alevilerin ki de dinlensin. Hastaneye giderim, nereye gidersem gidelim, kimliğimize bakıyorlar, nereli olduğumuzu öğrenince bizi geri bırakıyorlar. Böyle bir şey istemiyoruz. Çocuklarımız yaşamasın istiyoruz. Beyoğlu'nda Kilise'ye saygı gösteriyorlar, bak burada şey olmuyor. Her şey aydın olsun. Ali'yi Muhammed'den ayırmasınlar.

Dini bilgilerin sınanması ve Cenaze ritüelleri üzerine olan örnekler:

Ankara'dan bir yurttaşın İslamın şartı hakkındaki anısı:K - Yine, 12 yaşımda, aşağı yukarı 25 yıl önce, Siteler’de çalışıyorum. Yine Müslüman’ın biri bana dedi ki: “İslam’ın şartı kaç?” “Ben ne bileyim İslam’ın şartından ustam,” dedim. “Evinden öğren gel o zaman,” dedi. Enflasyon o zaman işte yıllık yüzde 20-25. Babama geldim, sordum: “Baba, ustam böyle böyle diyor, İslam’ın şartını sor dedi,” dedim. “Vallahi oğlum, 5’ti, ama yıllık yüzde 25 zam geldiği için, herhalde 38-39 olmuştur,” dedi. [Gülüşmeler] Gittim, bu Siteler’deki Müslüman ustama: “Yav usta, İslam’ın şartı beşmiş, ama yıllık yüzde 25-26 enflasyon varmış Türkiye’de, 38-39 olmuş,” dedim. Dememle birlikte bana tokadı indirmesi bir oldu.

Menemen'den bir yurttaşın İslamın şartı hakkındaki anısı:A - Nerde yaptınız askerliği?K - Ben Erzurum Hasanali'de yaptım. O zaman, belki şimdi şu dönemde belki yoktur ama, o zaman çavuşlar din dersi verirdi. A - Sen kaç doğumlusun?K - Ben 49 doğumluyum yani 56 yaşındayım ben. Bizim o zaman ne din dersi vardı ne bir şey vardı. Ben 52 de asker oldum. Din dersi değil de, Sünni çavuşlar o arada askeri ders verirken.A - Siz ne yapıyordunuz o derslerde mesela?K - Ya bize işte İslamın şartı, kaldırırdı kalk İslamın şartı kaçtır? Kalk Müslümanlığın şartı kaçtır?A - Soruldu mu hiç böyle bir şey size?K - Evet evet. Ben de bilmiyorum onları, ben bir Alevi olarak. Çünkü benim köyümde, ben Amasyalıyım yani. Bir Alevi olarak bizim köyde cami yoktu yani. Ben ilk olarak askere gittiğim zaman yani Alevi kimdir Sünni kimdir öğrendim. Yani Ramazan işte namaz biz bilmiyorduk. Biz bunları hep, İslam’ın şartı işte beştir, namazın şartı altıdır şudur budur, ben bunu askerde ilk olarak askeriye de öğrendim yani. Askeriyede bir çavuş, belki de bana bir iki tane de tokat atmıştır bunu öğretmek için. Yani ben ilk olarak askeriye de öğrendim.

Çerkezköy'den bir yurttaşın İslam’ın şartı hakkındaki anısı:İslamın şartı 10-20K - Ben İstanbul’daydım, ben tarihi tam bilemiyorum. Biraz da fıkrasal bir yönü var bu olayın. Ama gerçek. Sonra bu asker köye bakınca tabi milleti dövmüş veyahut şey yapmış. Hani Alevi köyünü bilince de dini sorular sormak istemiş. Demiş: “İslam'ın şartı kaçtır?” Sonra biri demiş: “10”, biri demiş: “20”, biri demiş işte: “8”. Sonra bir tane ortaokul okuyan bir çocukta demiş: “5.” “20” diyen demiş: “Ramazan biz 20 diyoruz kabul etmiyor, 5'i nasıl kabul etsin.”

31

Page 32: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Çanakkale'den yurttaşların cenazeleri hakkındaki sorunları: K1 - Burada Alevi olarak yaşadığımız sorunlardan bi tanesi de cenaze. Şimdi bi cenazemiz oluyor, biz napacaz bunu? Hem camiyi reddediyoruz, hem de caminin imamıyla gidiyoz cenazemizi kaldırıyoruz. Bizim en büyük sorunlarımızdan bi tanesi bu. Kesinlikle defalarca yaşadık bunu. Mesela bizim amca oğlu. Şimdi hanımı diyor ki: “Bunun cenazesini kıldıralım, camiye götürelim.” Ben de dedim ki: “Bu bizim şeyimizde böyle bişey yok, yani bunu kesinlikle camiye götürmeyecez.” Bu sefer hoca dedi kiben yıkamadığım şeyi gömmem,” dedi. “Yani ben kendim şey yapacam, camide namazını kıldıracam, ondan sonra da dedi şey yapacam” ve bu konuda hocayı ikna edene kadar biz baya bi şey yaptık yani. Kesinlikle bizim Alevilerin burada, bu cenaze konusunda çok büyük çelişkileri var. Caminin imamını reddediyorsun, arkasından diyorsun ki, caminin imamına, öldüğü zaman biri: “Gel bakalım, benim cenaze namazımı kıldır, benim duamı oku.” Yani İstanbullarda, işte ne biliyim Anadolu’nun çeşitle yerlerinde cemevleri var bildiğimiz kadarıyla, yani ordan kalkıyor. Ne biliyim, yani şeyler, dedeler falan kaldırıyo onları. Bizim burada böyle bi şey olmadığı için biz bu konuda kesinlikle çok çelişkiye düşüyoruz.

K2 - Şimdi Çanakkale’de itfaiyenin şoförü Alevi idi bi zamanlar. Bektaşi arkadaşlardan bi tanesiydi. Hepimiz biliyoruz aslında o arkadaşı, isim zikretmeye gerek yok. Cenaze kalkacağı zaman, cenaze sahibine bi tanesi diyo ki: “Cenazenin şoförü,” diyor, “Alevi Bektaşi, Bektaşi’dir.” O zaman tabi devreye birileri giriyor, diyorlar ki: “Şoför başkası gelsin. O gelmesin başkası gelsin.” Ya adam şey, şoför, cenaze arabasının şoförü, e ne olacak? “Başka bir şoför gelsin, o Aleviymiş.” Şimdi bu da yaşanmış bi hadise. Böyle mi olmalı diye düşünüyoruz, asla böyle olmaması lazım. Bu da yaşanmış bi hadise anlatmak istedim.

K3 - Değerli dostlar, sizlere şunu söylemek istiyorum; 10 gün kadar önce Antalya’daydım. Hepinizin yakından tanıdığı Fikret Otyam, yani Türkiye’de, dünyada bilinen Fikret abi, benim dostum, komşum, arkadaşım, yani çok şey paylaştığım insan. Ben ve yazar Esat Bozkurt bir derneğin konuşmacısıydık, üçümüz de. Çok kalabalık bir ortamda ben, Fikret abi, Esat Bey konuşma yaptık. Fikret Abi’yle biz hani hem konuşmacıyız, kürsüden inip çıkıyoruz diye bizi protokolde en ön sıraya aldılar. “Ali,” dedi, “sana 15 yıl önce bir şey söylemiştim, hatırlıyor musun?” O anda ben birdenbire hatırlayamadım. “Ulan sana da güven olmuyor, ben size güveniyordum,” dedi. Az önce Çanakkaleli bir arkadaş: “Biz işte Alevi yaşıyoruz, ama imam eliyle gömülüyoruz,” diye bir yakınmada bulundu, haklı da, yani insan yaşadığı inancı gereği gömülse gerçekten güzel olacak. Fikret Abi 15 yıl kadar önce geldi, ben Antalya’da Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği Başkanıyım, dedi ki bir akşam oturuyoruz, benim de ilk kitabım çıktı, önsözü de o yazdı. Muhabbet, gene yemek yiyoruz. Dedi ki: “Ulan Ali, eğer, Allah gecinden versin de, yaşamak istiyorum, hayatı seviyorum, eğer ben ölürsem, sakın ha imamın eline bırakmayasın…” Tabi ben unutmuşum bu lafı, onu şakaya vererek unutmuşum. Aradan 15 yıl geçti, üç kişi konuşmacıyız, konuşma yaparken: “Yahu, ben kendimi birilerine emanet ettim, ama bize sahip çıkmıyorlar.” Neyse kürsüye ben çıktım, Çanakkale’de olduğumu söyledim, Allah Fikret Abi'ye gecinden versin, eğer herhangi bir şey olursa, o günlerde ben aranızda olmayacağım, çünkü Fikret Abi dedi ki: “130 saat süren… içerisinde gezdirip, Anadolu Alevilerinin deyişlerinden, nefeslerine, 130 saatlik…Beni cemevine götüreceksiniz, cemevinde o 130 saatlik…içinde bir kısmıyla gömeceksiniz,” dedi. Az önce arkadaşlar bir şey söyledi,…Alevilerin yakınması yok, Fikret Abi de bir Alevi değilken, ama aydın olmak bize yetiyor. Bu ülkede bir şeylerin değişmesi lazım.

32

Page 33: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Samsun'dan bir katılımcı Malatya'da geçen bir cenazeyi anlatıyor:K - Cenazeyi şimdilik camilerde işte veya o şekilde şey idare ediyorlar. İşte bir cemevi yapabilseydik, o sorunlarımızda bitecekti ama. O da ekonomik olarak zor. Şimdi cenaze dediniz de Malatya da, kaynanamın komşusu hoca. Kaynanam işte çocuk yaptı, çocuk ölmüş. Demiş ki yani hocayı çağıralım da kaldıralım cenazeyi. Demiş ki: ‘‘Biz,’’ demiş ‘‘Alevilerin cenaze namazını kılmayız, camiye de bırakmayız, nasıl kaldırıyorsanız kaldırın.’’ Malatya da kayınbabamgil böyle böyle yaşadı.

Havza'da yaşanan bir cenaze vakası:K - Ben 1944 doğumlu Seyran Çağlar, Budakdere Köyü’nden. Havza ilçesinde bir olay yaşadım. Köyümüzde mahallede bir vatandaş vefat etti. Bunun kaldırılması lazım tabi. O zaman bizim Alevilerde öyle bir hoca yoktu, o mahallede de. Tabi ben caminin hocasına gittim. Gittim dedim ki: “Hocam cenazemiz var, buyrun bu cenazemizi kaldıralım.” Dedi: “Yarım saat sonra bir saat sonra gelirim.” “Sen git,” dedi bana. Ben tabi cenazenin yanına geldim. Orda tabi hizmet görülmesi gerekiyordu. Ben çarşıya indim. Çarşıda bir bakarım ki o bana öyle diyen hoca müftülüğe gidiyor. Ben peşinden gittim. İçeri girdim. Müftüye diyor ki, ben tabi tam içeri girmedim kapı açık dinliyorum: “Karşı mahalleden bir Kızılbaş ölmüş bunun kaldırılması için bana geldiler, Müftü bey bunu kaldırayım mı?” diyor. O da diyor ki: “Mahallenin hepsinin haberi var mı sana gelindiğinden yoksa bir kişinin mi haberi var?” O da diyor ki: “Bir kişi, arkadaş geldi ama mahallenin haberi var mı bilmiyorum,” diyor. “Eğer mahalle ayaklanacaksa git o cenazeyi kaldır,” diyor. “Yalnız namazını kıldırma,” diyor. Ben bunu kulağımla işittim. Niyazi’nin cenazesinde. Bizim köylü Niyazi’nin. Netice de tamam dedi hoca müftüye. O tamam ordan çıkarken, ben orda evvela çıktım dışarı. Dışarıda bekledim, dedim ki: “Hocam dedim, sen şimdi bana ne dedin? Cami de sen git ben geliyorum,” dedin. “Buraya neden geldin?” dedim. “Sen,” dedim, “bizim vergimizle maaşını alıyor musun?” “Almıyorum,” dedi. “Peki, bizim vergimiz nereye gidiyor?” dedim. “Bu Alevilerin ödemiş olduğu vergiyle almıyor musun sen maaşını?” “Almıyorum,” dedi. “Alıyorsun,” dedim. “Eğer,” dedim, “sen şimdi oraya cenazeyi kaldırmaya geldiğin zaman namazı kıldırmayacaksan sen gelme,” dedim. “Eğer geleceksen orda namazı kıldıracaksın,” dedim. “Bana müftü müsaade etmedi,” dedi. “Ben cenaze namazını kıldıramam,” dedi. “Neden?” dedim. “Ha Kızılbaş olduğumuz için Alevi olduğumuz için değil mi?” dedim. “Evet,” dedi. Ben bunu böylece yaşadım. Teşekkür ederim.

İstanbul'dan yurttaşların cenazeleri hakkındaki sorunları: K1 - Camilerde daha düne kadar Kızılbaş cenazesini yıkamıyorlardı. Yıkamıyorlardı, af buyurun götürüyorduk. Benim başımdan geçen bir olay. Eniştem vardı ablamın kocası rahmetli, çok içki içerdi. Allah rahmet eylesin ama çok da iyi birisiydi. Artık kendini içkiye vermişti. Adam Ok Meydanın'da öldü. O zaman cemevleri yoktu. 82-83-84 sıralarında. Onu biz camiye götürdük. Okmeydanı Camisi’ne, az bir param var. Adamı götürdük tabi cenaze yıkanacak, adam: “Yıkamam.” “Niye?” A - İmam mı diyor: “Yıkamam,” diye?K1 - He imam: “Niye yıkamıyorsun?” “Siz Alevisiniz, Kızılbaşsınız.” Yıkamadan normal eve götürdük evde yıkandı, evde yıkattık. Ondan sonra kendi usulümüze göre çektik götürdük cenazeyi defnettik. Bunları çok yaşadık. Ama bu halk işte biz burada diyoruz anlatamıyoruz işte. Bunları kafadan söylüyor, biz yaşadık. Biz her zaman anlatıyoruz ama halkın bunu anlaması lazım. Ben zaten her gün yaşıyorum.

33

Page 34: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Cenazemizi yıkamadılar. 4 saatlik yolu araba tuttuk da götürdük köyden, cenazemizi kaldırdık. Cenazemizi sokmadılar camiye. O günleri gördük yani şimdi böyle bol bol konuşmanın zamanı geldi. A - Bu cenaze konusunda başka böyle anısı olan var mı?K2 - Örneğin ben bulunduğum bölgede Güzeldere'de oturuyordum. Orda yani kendi köyümüzün cenazesinde su vermediler. “Sular kesik,” dediler. Oysa ki depo vardı, vermediler. Evlerden sular getirdik yani yıkamak için camide, o zaman cenazeyi götürdük. Bunu gördük. İşte Alevi toplumu cenazelere de yöneldi. Yani tabii ki Alevilerin sesinin çıkmasının nedenleri Sivas Katliamıdır. Başlangıcı budur. Yani yaygınlaşması budur. Yani bunun tartışma götürür yanı yok. Ama birçok durumdan sonra cemevlerine ilgi çoğaldı. Birçok olaylar yaşandı gitti camilerde. Cenaze içerde halk dışarıda duruyor, soğukta yağmurda dışarıda kalıyordu, bekliyordu. Çünkü abdest almadı namaza gitmedi. Ama burada ne bileyim cenaze gibi, insanlar içerde otursun yerinde cenaze olduğunda.

A - Amca sen anlatıyordun?K3 - Şimdi bizim bir yakın köylü vefat etti İnönü’de. Ümraniye’de bir Şafii Camisi var. O zaman cemevleri yoktu. Ümraniye’de İmam Şafii Camisi vardı. Bizim bir yakın köylü vefat etti. O zaman biz cenazeyi tabi camiye götürüyorduk. Cenazeyi oraya götürürken tabi bizim Alevi milleti camiye girmiyor. Durduk cenazeyi yıkadılar, getirdiler tabi şeyin üzerine koydu hoca, millet birikti. Bizde ön sırada duruyoruz. O amcasının oğlu böyle, o böyle duruyor, ben de böyle duruyorum. Hoca orda bıraktı geldi, amcasının oğluna dedi ki: “Senin baban ne iş yapıyordu burada? Bacıyla hovardalık yapıyor muydu? Bunun cenaze namazı kılınır mı?” “Bu doğru mu?” dedi. Bir de dedi ki: “sen, ben bilmiyorum,” dedi. “Bir de hanımdan soralım,” dedi. Hanımdan sorarken orda dedi ki: “Baban hovardadır, işte bugün gitsin, dolanmasın,” dedi. Aha orda biz birbirimize girdik. Ne o, hele bir nasıl buraya camiye cenaze getiriyor. Askerin bir tanesi de bizi bastı. Cenaze bir tarafta kaldı, mezar bir tarafta kaldı, hocayı bulamıyoruz. Neyse geldik cenazemizi kaldırdık. O Sünnilerin iyi görüşlü insanları da var yani çok ileri görüşlü insanları var. Aleviliği bilen insanları var, Sünniliği bilen insanları var. Çok da robot imam hatip okullarında beyni yıkanmış kişileri var. O kişiler bizim Alevi milletine, toplumuna karşı geliyorlar. Çünkü beynini orda yıkamışlar. Yani Alevinin ne olduğunu, Alevinin nasıl yaşandığını, cemin nasıl olduğunu adam görmemiş. Daima bunları bunları kötülemişler. Bugün Diyarbakır’a git, Urfa’ya git, Mardin’e git: “Ben Aleviyim,” de, %80 sana yatak vermezler, %80. Şimdi bu devirde gene öyle. Yani yaşadığımız bu olayda gene öyle. Bu insanlar zaten hiçbir şey görmemiş, robot gibi yetişmişler. Aleviyi, dedesi babası bunlara kötülemiş. “Ailesiyle yatar, hanımını bilmez, namusunu bilmez,” diye. Bu olaylar zaten yayım yapmıştır. O zamandan bugüne kadar cenazelerimiz de yayım yapmıştır.

K4 - Cenaze oldu şimdi, cenazeyi camiye gittik sorduk. “Cenazemiz var camiye getirelim.” “Nerelisiniz?” “Biz Malatyalıyız.” “Cenaze Alevi midir?” “Alevidir.” “Biz Alevi almıyoruz,” dedi hoca..Biz götürdük o köyden cenazemizi gömdük geri geldik. Almadılar. Alevisiniz diye bize sordu, memleketi sorunca almadı. Bugünleri yaşadık.

Çerkezköy'den yurttaşların cenazeleri hakkındaki sorunları: K1 - Şimdi tabi geçmişte bizim Çerkezköy’de yaşanan bir olay. Vatandaş rahmetli olduktan sonra, şimdi sürekli cemevimiz yok düşüncesiyle yine camilerde namaz takibi değil de, cenaze namazı kılarak defin işlemleri gerçekleştiriliyor. O zamanlarda daha böyle aktif değil, toplum bu kadar birbirine bağlı değil, Alevilik bu kadar ön planda değilken. Bilmiyor vatandaşın Alevi olduğunu. Ve

34

Page 35: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

cami hocası Erzurumlu. Çok yoğun bir dinciliğin olduğu bir şahıs daha doğrusu. Cenazeyi niye getirdiniz, bu Alevi, Alevinin cenazede ne işi var deyip, cenazeyi kabul etmemesi. Daha sonra tabi insanların tepkisini alıp sonra o hocanın oradan gidip başka bir hocanın gelmesi.A - Peki ne oldu, cenazeye ne oldu?K1 - Alevi olduğu için camiye almadılar.A - Almıyor peki cenazeyi ne yaptı insanlar?K1 - Tabi daha sonra tepki gösterince, başka bir hoca geldi, cenaze namazı kılındı.

K2 - Geçen yıl bir cenaze götürdük biliyorsunuz, geçen sene değil de evvel ki sene, daha önceki senelerde, bir cenaze götürmüştük camiye. Çocuğun babası ölmüş. Çocuk cenazesini camide yıkamak istiyor. Hocaya götürüyor. Alevilerin hocası falan yok. Camide yıkamak istiyor. Çocuk gidiyor hocaya diyor ki: “Benim babam da müftülük yaptı, burada yıkayacağım.” Hoca diyor: “Vallaha” diyor, “siz Alevilerin cenazelerini yıkayamıyoruz,” diyor.A - Burada oluyor Çerkezköy’de?K2 - Şu camide.A - Ne zaman oluyor bu?K2 -Bundan evvel, dört beş sene falan. Ben de emekli olmuşum yani bir senedir gelmişim buraya. Çocuk geldi bana dedi ki: “Müslüm Abi,” dedi, ben gittim hocaya, hoca bana dedi ki böyle böyle. Gittim ben, gittim: “Niye yıkamıyorsunuz?” dedim. “Niye yıkamıyorsunuz?” dedim. Dedi: “Biz yıkayamıyoruz,” dedi. Dedim: “Niye yani sebebi ne?” Dedi ki işte: “Aleviler bizim kendi cenazelerini yıkamamızı istemiyor.” Yani afalladı böyle. Niye yani kardeşim yani yıkamıyorsunuz yani, Hz. Ali’nin sülalesi, Hz. Ali’nin taraftarları, Hz. Ali’yi seven bir kavim onun cemali, siz başka ne istiyorsunuz yani Muaviye'yi mi istiyorsunuz Yezid’i mi istiyorsunuz. Terbiyesizlik yapmayın. Sen 647’sin, sen yasaya tabisin, cami görevlisisin bu işi yapmak zorundasın. Ben kaymakama gidiyorum bu durumu bildirdim. Benim şey etmemi bak burada dört kişi biliyor. Şahit tuttum dört kişi de şahit ve seni kaymakama şey edeceğim. Ben binaya geldim, peşime başka bir adam geldi. Erzurumlu bir adam geldi. Abi dedi ne yapıyorsunuz dedi ya. Ne yapıyorsunuz var mı ya? Adam cenazeyi yıkamak zorunda, bu Alevi'sini de yıkıyor gavurunu da yıkar Hristiyan'ını da yıkar Müslümanını da yıkar. E tabi böyle olaylar oldu Türkiye genelinde.

Antalya'da yaşanan ilginç bir olay:İki ritüelin çatışması:K - Öğretmen ölmeden evvel by-pass ameliyatı oluyor diyor ki, Alevi değil bu adam ama: “Beni sakın hocalara yıkatmayın,” diyor. “Ölürsem ki ölürüm,” diyor. “Yani pek yaşamam, beni bir Alevi dedesini çağırın o yıkasın beni,” diyor. Adam ölüyor, vasiyeti de var, ailesi de demokrat devrimci bir aile, arıyorlar tarıyorlar Hüseyin Gazi Metin Dede’yi buluyorlar tabi. Sivas’ın Gürün’e, eve gidiyor. Gidiyor köye, köy Sünni köyü, bütün herkes orada Alevi hiç kimse yok, bir tek dede var orada Alevi olarak ve aynı zamanda cenazeyi yıkayacak adam. Köyün imamı bir türlü cenazeyi buna yıkatmak istemiyor, ha bire zorluyor yani beraber yıkayalım falan. Dede diyor ki: “Yav kardeşim beni buraya çağırdılar da geldim,” diyor. Yani benim böyle bir problemim yok, illa geleyim burada bir cenazeyi yıkayayım diye, onun için diyor: “Git aileden izin al, onlar evet derse benim için bir problem yok, buyur gel beraber yıkayalım,” diyor. Uzatmadan söyleyeyim, aile izin vermiyor, kararlı aile, aile vasiyeti yerine getirecek. Dede diyor: “başladım yıkamaya geldi,” diyor. Hemen dedi ki: “Beyefendi lütfen sağ elinden başlar mısın yıkamaya..” O da demiş ki: “Yav aha da sol elinden başlıyorum yıkamaya kardeşim. Bu adam solcuymuş zaten, devrimciymiş tamam mı, gündüz sol elinden başlamak

35

Page 36: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

lazım yıkamaya, aha da ben de sol elinden başlıyorum,” demiş yıkamaya, tamam mı. “Zaten bu adam,” demiş, “sağ elinden yıkanmasını isteseydi, seni çağırttırırdık.” “Adam beni çağırttırdı ki onun ruhuna uygun bir cenaze töreni yapayım,” demiş.

36

Page 37: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

3. Bölüm: ZORUNLU DİN DERSİ

Alevi yurttaşların çözümünü şiddetle ve acilen talep ettikleri en önemli konulardan biri de zorunlu din dersleridir. Alevilere göre zorunlu din dersleri, inanç pratiklerinde söz ettiğimiz gibi, okul hayatının da Sünni bilgi ve pratiklere göre düzenlendiğinin en güçlü göstergelerindendir. Alevi toplumunda Sünnilikle en sancılı buluşma kuşkusuz Alevi çocuğa ait olandır. Evinde Sünni pratiklerle hiç karşılaşmamış Alevi çocuk hem kendi kimliğiyle hem de Sünnilikle ilk kez okulda ve özellikle din derslerinde temas etmektedir. Diğer çocuklar bu pratiklerle evinde karşılaşmış, onlara bilgi ve gelenekler aileleri tarafından aktarılmıştır, ancak Alevi aileler çocuklarına kendi inanç ve ritüellerini aktarmada her daim tereddütlüdürler.

Ailesi namaz kılmayan, Ramazan orucu tutmayan çocuklar sınıflarında namaz kılmaya, Arapça sure ve ayet ezberlemeye ve oruç tutmaya zorlanmaktadır. Bu sembolik şiddet Alevi çocukları yaşlarının kaldıramayacağı derin bir sosyal ve psikolojik baskı altına almaktadır. Buna bir de arkadaş çevrelerinin ailelerinden getirdikleri -birazdan hakaret, iftira ve kalıp yargılar başlığında değineceğimiz- önyargılar da eklenince katlanılmaz bir okul hayatı ortaya çıkmaktadır.

Evinde isminden lanetle söz edilen ve kalleşlik, katillik ve zalimlikle anılan İslam tarihinin kimi figürleri okulda karşılarına İslam halifesi kimliği ile çıkarken İslam’ın dürüst, namuslu ve yiğit tarafı olduğuna inandıkları çeşitli İslam figürleri ise ya hiç anılmamakta ya da önemsenmeden geçilmektedir.

Zorunlu din derslerinin Alevi öğrencilere Sünni inanç pratiklerini uygulama doğrultusunda yaptığı baskının yarattığı travmatik durum yalnızca öğrencilik yaşamı ile sınırlı kalmamakta, Alevi çocukların ailelerini, dini bilgileri, inançları ve ibadetleri nedeni ile sorgulamalarına da yol açmaktadır. Zaman zaman bu sosyalleşmenin yarattığı baskıyla Alevi çocuklar ailelerinden gizli oruç tutmak, camiye gitmek gibi durumlarla da karşı karşıya kalmaktadır.

Zorunlu din dersi günümüzde neredeyse her Alevi aile için sorun olan bir konu olduğundan yine yurttaşların bolca örnek aktardığı bir başlık olmuştur. Yurdun farklı yerlerinde geçen bu örneklerden yaptığımız seçkiden ilk örnekte;

İzmir'de yaşayan bir yurttaş çocuğunun maruz kaldığı şiddeti anlatıyor: K - Bayındırlı’da Yaka Köyü var, bir de Turan Köyü var. Din öğretmeni demiş ki: “Buraya Alevi olanlar giremez. Bu okula, bu sınıfa, benim dersime Alevi olan varsa, defolsun çıksın burayı terk etsin”. Yani bu olacak şey mi. Ortaokulda. Kızım ağlaya ağlaya geldi, çocuğun psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Kız: “Ben Aleviyim, çıkayım,” demiyor. Üzülüyor sesini çıkarmıyor, susuyor. Geldi bana anlattı. Ben de gittim kavga ettim sen kim oluyorsun yani. Burada demokrasi varsa sen insanın dinine, rengine, diline ırkına karışmazsın. Münakaşa ettik tabi orada kaldı. Müdüre aksettik durumu. Hiçbir şey de yapılmadı. Yapılmadı neden? O zaman açık konuşmamda şey var mı bilmiyorum şimdi Kültür Bakanı olan Atilla Koç vardı. Kaymakamdı. Zaten bize cephe almıştı. Neden içki içiyor muşuz? Seni ilgilendirmez mesai saatinin dışında. Seni ilgilendirmiyor. Ben mesai saatinin dışında içerim seni ilgilendirmez. Ondan sonra orada özellikle geldi orada taraf tutarak yan tutarak

37

Page 38: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Aleviyim diye. Her çalıştığım iş yerinde bunlar başıma çok geldi. Ben sürekli kavgalarla geldim yani sürekli. Her yerde.

İzmir’den bir katılımcı Arapça dua ezberlemekten yakınıyor: K - Ben anlatayım. Şu anda üniversite öğrencisiyim, ortaokuldayken bir tane hocamız vardı. Din kültürü ve ahlak bilgisi hocası. Orta 2’de din kitaplarında 32 tane sure vardı ezberlememiz için. İşte Fatiha, Kevser böyle gidiyor. Her hafta bize 4 tane sure söylerdi ezberleyeceksiniz. Ben de ezberleyemezdim. Yani çalışmama rağmen ezberleyemezdim 4 tane sureyi, giderdik. Kim ezberledi. Ezberleyenler çıkar giderdi. Ezberleyemeyenler zaten genelde Alevi toplumuydu, Alevi arkadaşlarımızdı. Onlar da işte sınıftan bir tanesi hocanın kemerini alır bizi döverdi ya da kendi kemeriyle bizi döverdi ve halen din hocası yani görevinde. Öyle zorunlu din dersi aldığımızdan dolayı böyle bir sorun yaşamışız. Halen kişi öğretmen yani aynı okulda devam ediyor.

İstanbul’dan katılımcılar din derslerinde maruz kaldıkları ayrımcılıkları aktarıyor:K1 - Din dersleriydi. Din derslerinde bize zorla Arapça sureler öğretiliyor. Zorla yapılması, bize bizim yapmayı istemediğimiz ibadetleri yaptırmaya çalışıyorlardı. Zorla Arapça sureler öğretiyorlardı. Din derslerinde işte Alevi olduğumuzu öğrendiği zaman hoca sözlü notlarımızı, yazılılardan 5’de alsak, sözlü notlarımızı kırıyor. Ben 7. sınıfa gidiyorum, 6. sınıfta benim dinim 5 gelmesi gerekirken 3 geldi. Hoca benim Alevi olduğumu biliyor. Öğrendi, o yüzden sözlü notlarımı kırdı. Alevi olduğumdan dolayı ders notlarım düşüyordu. Alevi olduğumu bildiği için notlarımızı kırıyor. Okulda çok ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Alevi olduğumuzu bilen arkadaşlarımız bizi dışlıyor. Bazı arkadaşlar dışlıyorlar ve hocalar da Alevi olduğumuz için dışlama söz konusu. Hatta aramızda bazı sorunlar olduğu zaman hocaya söylediğimiz zaman Sünni arkadaşlarımızı ayrıca toplayıp konuşmalar yapıyor. İşte onlar böyle, şöyle. Ve din derslerinde diğer dinlere inanan arkadaşlarımız oluyor. Soruyorlar. İşte bunların yaptıkları ne kadar doğru filan, diğer dinleri kötülüyorlar bize karşı. Diğer din derslerinde. Din derslerinde diğer dinleri kötülüyorlar. Onların din inançlarına. Böyle ne bileyim mesela bazı arkadaşlarımız soruyor işte Hristiyanlık’ta şu böyle böyle, bize yakınlıkları var filan, onlar hakkında kötü kelimeler kullanıyorlar. Din dersleri sorunumuz yani.

K2 - Sonraki gün din dersimiz vardı hocamız dua okutuyordu. “Burcu,” dedi arkadaşımıza. “Ettehıyyatü duası okur musun?” dedi. Kız arkadaşımız: “Okumayacağım,” dedi. “Okumayacağım, yani bilmiyorum açıkçası,” dedi. Diğer iki arkadaşımız güldü tabi bu duruma. “Hocam,” dedi. “Yani bu, gavur tohumudur. Kendisi oruç tutmaktan acizdir. Böyle bir insan bırakın dua etmesini besmele çekmesini dahi bilmez. Bunun derste ne işi var. Din dersine neden alıyorsunuz bunun gibi insanları. Oruç tutmayan insanların din dersinde ne işi var.” Bu gibi sorular da soruluyor. “İşte bunlar oruç tutmadıkları gibi dışarıda da insanları tahrik ediyorlar. Çekicilikleriyle ilgili olarak kız arkadaşımızın...” Tabi bu arada ben sessiz sakin sıramda otururken, bir süre sonra dayanamıyorsun. Çünkü karşındaki insanın mezhebini biliyorsun. Alevi olduğunu biliyorsun. Sen de Alevi kökenli bir insansın. Dayanamadım. Söz hakkı almadan ayağa kaktım. “Hocam, Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir,” dedim. “İsteyen kişi istediği dini seçme özgürlüğüne sahiptir,” dedim. O süre içerisinde nüfus kağıdında dini değiştirme gibi bir şey de söz konusuydu. “Benim dinim nüfus kağıdında İslamiyet,” yazıyor dedim. “Eğer İslamiyet sadece oruç tutmaktan ibaretse,” dedim, “sadece namaz kılmaktan ibaretse ben bunları yapamıyorum. Ben nüfus cüzdanımdaki bu yeri boş bırakacağım,” dedim. Din hocamız dedi ki: “Evet Türkiye Cumhuriyeti devleti laik bir devlettir ama,” dedi. “Şu da bir gerçektir

38

Page 39: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ki dünyadaki en iyi din İslamiyettir. En son inen kitap Kuran-ı Kerimdir. Hiçbir değişikliğe uğramamıştır İncil gibi ya da Tevrat gibi hiç değişmemiştir. Direkt olduğu gibi indirilmiştir.” “Ben bu derse girmeyeceğim hocam,” dedim. “Çünkü insanların oruç tutup tutmaması veya insanların mezhepleri teşhir ediliyor,” dedim. “Buna karşı arkadaşlarımıza karşı haksızlık yapılıyor, bir bayan arkadaşımızın oruç tutmuyor diye bu kadar zedelenmesine hiç gerek yok,” dedim. “Bu derse girmeyeceğim,” dedim. Dersten çıktım. Müdür gördü beni. Dışarıda gezerken: “Elinde gazeteyle ne yapıyorsun dersin niye yok senin?” dedi. “Dersten çıktım,” dedim. “Atıldın mı?” dedi. “Hayır,” dedim. “Nasıl?” dedi. “Sen dersten nasıl çıkabilirsin?” dedi. “Hocan izin vermeden,” dedi. “Hocam beni sorgulamaya çalıştı,” dedim. “Sorgulamak istedi,” dedim. “Sınıfta yetkili kişi o,” dedi. “Sorgulayabilir,” dedi. Ben dedim: “Gereksiz bir konu üzerinde sorgulayamaz,” dedim. “Çünkü din insanların vicdanına kalmış bir şeydir,” dedim. “Onu kimse sorgulayamaz, mezhebimi de kimse sorgulayamaz,” dedim. “Sorgulayabilir,” dedi. Ben dedim: “Din hocasının böyle bir yetkisi yok,” dedim. “Ama sorgulamak isterse de ben bunun cevabını veririm,” dedim. Bayan arkadaşımızın din dersinden iki yazılıdan 100 almasına rağmen, sözlülerden 0 almasının, ortalamasının 50 gelmesinin, 3 vermemesine rağmen takdir belgesini kaçırdı bayan arkadaşım, tabi çok üzücü bu. Diğer iki arkadaşımız da bu duruma çok sevindi. Ben disiplin cezası aldım. Tek suçum din dersine girmemem. Elimde Cumhuriyet Gazetesi olması, o andaki gündemi takip etmem. Uzaklaştırma aldım bir hafta boyunca. Bir hafta boyunca okula gitmedim. Tabi bu süreçte babam okula simit verdiği için, simitçilik yapıyordu. Müdürle konuşmaya gitti. “Senin oğlun pek sana çekmemiş,” dedi. “Senin gibi bir arkadaş, bir insan değil,” dedi. “Sen bunu okutma, al yanına çalıştır, boşuna okutma bu çocuk çalışmaz,” dedi. İkinci dönem oldu. Bölüm seçmeye gittim. Sınıfta en yüksek not alarak en iyi bölüme gittim. Onlara oranla daha başarılı oldum ve müdürün yüzünü kara çıkardım. Başarılı olacağımı gösterdim. Diplomayı alırken müdürün yanına çıkarak: “Ben sizin dediğiniz gibi bir öğrenci değilim, ben başarılı bir öğrenciyim,” diyerek, haykırarak çıktım yani diploma aldım.

K3 - Benim kızım var. Bayram Emmi de tanıyor, Erdoğan falan tanır. ...Lisesinde okuyor, merkezde, lise ikiye gidiyor. Hoca din dersi veriyor. Bir konu anlatılacak. Yani konuyu anlatacaksınız. Çocuk da başarılı bir öğrenci bilirler yani çok güzel bir okuması var. Konuyu anlatıyor, en güzelini anlattığı şekilde, güzel anlatıyor. Hocası diyor ki, bunun Alevi olduğunu biliyor. “Hayır” diyor. “Sen bu konuyu anlatamazsın.” “Ödevi var, öğretmeni,” diyorlar “En güzel Necla anlattı”.A - Ne dersi bu, din dersi mi?K3 - Din dersi. Din dersinden bir şeyin yani bahanesiyle okuyacak oluyor. O da bahanesiyle okuyor, güzel anlattığı halde, çocuğa Alevisin diye, bu konuyu anlattın diye düşük not veriyor. A - Peki gittiniz mi görüştünüz mü öğretmeniyle?K3 - Yok canım gitmem ben. Görüşmedim. Alevisin diye ona şeylik yapıyormuş, düşük not veya şeylik yapıyormuş.

K4 - Din derslerinde din kültür hocalarımız vardı. Bu okuldan mezunum ben ilkokul ortaokul, 18 senedir buradayım. Mesela öğretmenimiz din derslerinde namaz kılmayı falan gösterirlerdi. Namaz kılmak şöyle olur böyle olur. Tabi ki yapmak istemezdik, biz Aleviyiz kendi özümüz belli. Benim özüm Alevilik, cemevinde yapılan bir ibadettir diye şeyler var mesela. Biz kendimiz yapamıyoruz tabi beceremiyoruz hareketler olsun dualar olsun. Bizim kendi özümüz var kendi dualarımız var kendi ibadet şeklimiz var, onları yapamıyoruz tabi yapamadığımız için zayıf alıyorduk derslerimizden. A - Kaldığın oldu mu hiç din dersinden?

39

Page 40: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K4 - Tabi kaldığım oldu, tabi ki. Ya din derslerini zar zor geçiyorduk, arkadaşlarımızın yardımıyla geçiyorduk yani. Çünkü bana anlatılan bana ailemin vermiş olduğu belli bir bilgiler var.

K5 - Ben 1970’de okula gittiğim zaman, hoca kalktı dedi ki: “Kelime-i şahadet getir”. “Bilmiyorum,” dedim. Ne olacak, sınıfta kaldım. Bir baktım iki hafta sonra geçti. “Kalk,” dedi. “Beş vakit namaz kıl,” dedi. Ben dedim: “Bilmiyorum ki neyini kılacağım”. “Sen Alevi misin?” dedi. “Ben Aleviyim,” dedim. Sınıfta kaldım, otomatikman. İki sene gittim de geldim o derse. En son hoca inat etti ben inat ettim. En son geçirmek zorunda kaldı, devreye başkaları girdi. O yüzden mağdur kalıyoruz, bunu saklamanın şey yapmanın. Alevi toplumunda hepimiz eziliyoruz.

K6 - Bakın benim kız orta 1'de mesela gelmişti. Din hocası bir takım ayetler söylemiş. Kız bayağı zorlandı yani, ezberlemek istiyor. Ben de dedim: “Kızım ezberle”. Kız bayağı zorlanıyor. Yani orda, biz mesela Aleviyiz. Bizim inanç tarzımız farklı. Yani şimdi o kızı o derece, o öğrenciyi zorlayıp şu 3 taneyi ezberleyeceksin. İşte namazın ayetlerini söyleyeceksin. O çocuk için büyük bir zorluktur. Ayrıca, mesela benim çocuk lisede, e orda bu namazla ilgili bazı şeyleri sorduğunda, çocuk dolayısıyla bilmiyor. Biz kılmamışız, çocuk da bilmiyor. Orda sınıf içinde çocuk rezilliğe uğruyor adeta, kişiliği zedeleniyor. Yani, din dersi kitaplarında Alevilikle ilgili hiçbir bilgi yok. Üstelik taşlanıyor yani Alevi. Çok kötüdür. E bu insan onuruna yakışmayan bir harekettir yani. Öyle bilgi, kültür yuvalarında öyle çocukların o derece ezilmesi, rencide edilmesi demokrasiye sığmaz yani.

K7 - Şimdi bu Cumhuriyet okulundan bizim çocuklar, Ramazan’da, gitmişler camiden bir tane hoca getirmiş, orda öğretmen. Orda öğretmen çocuklara demiş ki: “Ramazan’da kim oruç tutuyor?” “Burda kim tutmuyor?” “Kim Alevidir?” “Kim Sünnidir?” bizim çocuğa. Alevilerde hepsi ellerini, kaldırıyor: “Biz Aleviyiz”. “Alevi iseniz, siz niye oruç tutmuyorsunuz?”. Çocuk da geldi bana söyledi. Ben alemin içine girdim, arkadaş gelin bunun dersini verek, bizim çocuklara nasıl böyle diyorlar. Kimse gelmedi. Ben bu cemevine geldim. Bu cemevine söyledim. Gittiler, a bu Alibeyköy'de doktor da vardı başkan da vardı, Kadir Abi buradaydı, Kadir Abi sen de buradaydın. Bunların hepsini topladık, okula gittik. O öğretmen camiden getirmiş öğretmen olarak. Onu ordan sürgün ettik. Müdüre baskı verdik. O çocuklar orda yaşıyorlar. Hangimiz sahip çıkıyoruz? Ben dedeye soruyorum, diyor ki benim kızıma din dersi gösteriyor. Dede sen gidip sahip çıktın mı? Sen dedin mi benim kızıma niye bunu öğretiyorsun? Söylemediler. Söylemiyorlar. Söylemeye söylemeye ne oluyor biz baskı altında kalmışız. Şimdi Ali Abi, bak Ali Abi de burda. Ali Abinin oğlu, benim oğlum, bir tane de Erzurumlu çocuk vardı. Epey kimden onların kafasında, bütün hiçbir kafa yoktu. Çocukları okulda kızları çıkarttılar masanın üstüne, namaz kıldırdılar. Müdür de böyle kapıda duruyor onlara bakıyor. Hani mini etek, külot çorap. Çocuğa kalktılar gittiler onları şikayet ettiler, baskı verdi müdüre. Polis getirdi, içerde Ali’nin oğlu, benim oğlum Erzurumlu çocuğu götürdüler 9 gün işkence yaptılar. Haa Aleviler siz hiç gidip o çocuklara sahip çıktınız mı ki bu kızları çıkarıp masanın üzerinde namaz kıldırdılar. Sorayım bunları.

K8 - Burada işte çocuklarım ilkokuldayken, kızım tek tek kaldırıyor öğretmen. İşte şu süreyi okuyun. Namaz nasıl kılınır, bayanlarda nasıl kılınır, erkeklerde. Benim çocuğum bunu yapamıyor. Çünkü biz öğretmedik. Çocuk yapamayınca, öğretmen bayağı bir bağırıyor işte hakaret ediyor: “Siz işte Müslüman değil misiniz? Senin annen baban nasıl bir anne baba da öğretmez,” diye. Ondan sonra ağlayınca bir de tokat atıyor. Eve geliyor benim çocuğum. İşte geliyor diyor anne böyle böyle oldu. Okula gittim ben. Dedim ki yani: “Sizin ne hakkınız var çocuğa tokat atmaya ne hakkınız var?”. Döndü bana dedi ki: “Siz

40

Page 41: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Türkiye’de yaşıyorsunuz, Müslüman değil misiniz?” dedi. Ben dedim: “Müslümanlığım sizden sorulmaz yani. Ben bunu öğretmediysem sizin rencide etmeye hakkınız yok,” dedim.

K9 - Benim kızım bu sene yaşadı yani bu Ramazan’da yaşadı bir olay. Din dersi çalışırken işte nasıl olsa hepiniz oruçsunuz, gelin öğlen yemeği yoktur, gün boyu ders yapıyorlar, şey yapalım o saatte de işte öğlen saatinde biz size din anlatalım, Ramazan dolayısıyla bir ay boyunca. İlk Ramazan günü benim kızım diyor ki: “Ben yemeğe gideceğim,” diyor. “Aaa sen oruç tutmuyor musun?” diyor arkadaşları. “Hayır ben tutmuyorum”. “Nasıl Müslümansın?”. “Ben Aleviyim”. “Ondan sonra din hocasının bana bakış açısı değişti,” diyor. Daha sonra işte ben gittim görüşmeler yaptım işte konuşmalar yaptım, kızım da biraz dilli olduğu için bazı şeyleri söylüyor, geçen gün de baktım diyor, şey benim gözümün içine bakarak, işte 12 imamlar şöyledir, muharrem ayı böyledir, böyle bir övmeye başladı diyor. Ama Hatice hanımın yaptığı gibi hepimiz yapabilsek bunu, yani hakkımız arayabilsek mahkemelere başvursak, belki biraz daha işin boyutu değişir.

Tokat’tan katılımcıların din derslerinde yaşadıkları mağduriyetler:A - Din derslerinde mesela ne yapıyordunuz?K1 - Liseyi ilk ben yatılı okudum. Çok iyi hatırlıyorum. Din hocası bir tane sıranın üzerine seccade... Onu sıranın üzerine şey edip bize namaz kıldırtıyorlardı. Çünkü o bölge okulunun öğrencilerinin %99’u Aleviydi. Yani Alevi köylerden geliyordu, köylerde okul olmadığı için. Okul yönetiminin böyle özel bir çabası vardı, çok ilgileniyorlardı hani bizim namaz öğrenmemizle ilgili tabi. Gerçi öğrenen olmadı da. Lisede şey vardı, din hocası 10 tane dua verip bunu ezberleyemezsen dersi geçemezsin gibilerinden böyle dayatmalar oldu tabi.K2 - Ama be öğrendim hepsini. Bütün duaları da çok iyi bilirdim. Sonuçta ben Aleviliğin dualarını da bilirdim. K3 - Ben baskıyla öğrendim. K4 -Yok ben kendi istediğim için değil. Bana dedi geçirme dedi. Hala nasıl ezberledim Fatihayı. Hocadan daha iyi okuyordum yani [gülüyor]. Ben de sakız çiğniyordum Ramazan’da okulda. Ondan sonra din hocası şey demişti bana: “Sen ne biçim insansın, ahlaksız bilmem ne”. Böyle sarmıştı bana. Ben: “Niye falan?” demiştim. “Benim karşımda sakız çiğneyen adamı var ya, erkek olsan şimdi seni öldürürdüm”. Ortaokulda. Ondan sonra işte şey: “Bir kere başıma geldi,” dedi. “Bankta oturuyordum parkta”. İşte dedi: “Yanıma geldi, simit yiyor Ramazan’da,” dedi. Adam iki metre bir şeydi zaten. Dönmüş işte demiş ki: “Yiyemezsin”. O demiş ki: “Nefsine hakim olamıyor musun?” Ondan sonra dedi adamı bir dövdüm bir dövdüm. Ben de dedim ki: “Sizin de orucunuz güzel kabul olmuştur,” dedim. “Bak hala konuşuyor bak seni de döverim,” dedi. İşte, zahar oruç kafasına vurmuş.

İzmir’den katılımcıların yaşadıkları ayrımcılıklar:K1 - Ben başlayım isterseniz. Şimdi benim yaşadığım olay değil de, son birkaç haftadır aslında yaşanan olaylar var ilköğretim okulunda. Bu okulda işte Alevilere karşı çocukları, öğretmenin direkt çocukları kışkırtması gibi olaylar gelişmiş. Din dersinde içki günahtırla başlayan bir konu ve içkiyi kimler içer işte tartışmasına dönüyor. Öğretmen şey diyor: “İçkiyi dinsizler içer, içkiyi ateistler işte içer, onlar kötüdür şöyledir böyledir,” bir sürü propaganda yaptıktan sonra sekizinci sınıf öğrencisini çağırıyor sınıfa. Ve soruyor. Önceden anlaşmalı bir şekilde olduğu gibi, çocukların gözleminde bile ortaya çıkıyor. Soruyor kıza: “Kızım içkiyi kimler içer?” O da: “Aleviler içer,” diyor. “Neden diyor?” “Aleviler dinsizdir,” diyor. Sınıfta Tuncelili beş tane kız öğrenci var, bunlar bizim tiyatro

41

Page 42: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

öğrencilerimiz zaten, onlar aktardılar. Çocuklar ağlıyorlar. İşte: “öğretmenim neden böyle söylüyorsunuz işte bizi aşağılıyorsunuz” tarzında duygusal tepkiler veriyor. Ve çocuklar arasında, diğer çocuklar bu kez evet “dinsizsiniz, Allahsızsınız, sizi istemiyoruz” gibi çocukların bir saldırısı oluyor, çocukların diğer çocuklara Alevi çocuklara saldırısı oluyor.A - Fiziksel bir şekilde mi yoksa?K1 - Kavgaya dönüşecek boyutta bir girişim oluyor yani. Sonra çocukların biri gidip sanırım, Tuncelili bir öğretmen var okulda, ona haber veriyorlar. O sınıfa geliyor, tepki veriyor, işte din öğretmenine kızıyor. Çok şiddetli bir tartışma gelişiyor aralarında. Sonra işte öğretmeni tekrar disiplin kuruluna veriyorlar, Tuncelili öğretmeni. Sınıftaki beş Alevi çocuğu işte götürüp ifadelerini alıyorlar. Sonra sınıfta diğer çocuklar kendi aralarında, karar nasıl çıkıyor bilmiyorlar ama geldikleri zaman ifade vermeye giden öğrenciler geldikleri zaman onları döveceğiz gibi bir karar alınıyor. Fakat döndüklerinde yanlarında o diğer Tuncelili öğretmen olduğu için böyle bir olay gelişmiyor. Ama sınıfta şimdi tamamen böyle bir bölünme var. Alevi çocuklarla diğer çocuklar birbirleriyle konuşmuyorlar. Öğretmene karşı bir böyle bir gelişme var. Turabi nerde, Turabi sen de duymuşsun bu olayları belki daha farklı bildiğin ayrıntılar vardır. Çocuklar hatta bu konularla ilgili yazı yazıp getirdiler ben istemiştim. A - Peki öğretmen herhangi bir yaptırıma maruz bırakmış mı çocukları yoksa? İşte ders, nottur yönetime taşımaktır?K1 - Şu anda disiplin kuruluna verilmesi gibi bir durumları söz konusu. Ve müdahale edilmesi gereken bir süreçteler yani. Gerek öğretmen açısından gerek çocuklar açısından, dışarıdan derneklerin ya da ne bileyim yani etkili olabilecek kişilerin müdahale etmesi gereken bir durum söz konusu. Çünkü o Alevi olan öğretmeni de okuldan atmak istiyorlarmış, böyle bir durum da söz konusuymuş. Yani bir şekilde ya istifa verecek ya kendisi tayin isteyecek, ya da farklı bir oyuna gelip atılacak. Böyle bir olay var şu anda.K2 - Yok yan boyutları bayağı geniş. Bir de çocuklar üzerinde çok yoğun bir baskı var. Şu anda sürekli anlatıyorlar; 2. sınıf mı, 3. sınıf mı öğrencisi bir kızımız var, şey diyor işte: “Her sureyi okuyana bir puan veriliyor. Ben beş tane sure ezberledim,” diyor. “Bunları okudum,” diyor. Ama diyor: “2 aldım,”. Zayıf almış çocuk. Zayıf not gelmiş yani dönem sonunda. Çocukların psikolojisi çok kötü durumda yani.K2 - Şimdi, oğlum da burda kendisi, orta bire gidiyor. Din hocası işte namaz öğreneceksin diye not verecek. A - Bu ne zaman oluyor bu arada?K2 - Kendisi burda, Baran gel buraya! A - Gel gel anlat hikayeni?K2 - Sen diyordun ya: “Öğretmen işte namaz kılacaksın filanı öğrenemedim”. İşte din desin de olanı anlat bakayım. ne oldu ve neler oluyor? K3 - Ya öğretmen şimdi: “Namaz kılın,” diyor.A - Ne zaman oldu bu arada?K3 - Valla birinci dönemin sonlarına doğru. İşte öğretmen dedi: “Namaz öğrenin”. İki kişiyi kaldırdı, iki kişi de güzel okudu, yani namazını kıldı sıranın üstünde. Ondan sonra ezberleyin dedi.K2 - Peki sen ezberledin mi, senden de aynı şeyi istiyor. K3 - Ezberlemedim.K2 - Ezberlememiş. Ondan da aynı şeyi istiyor. Üstelik bir de o dualar falan vardı, şeylere yazmıştınız. K3 - ama duaları da söylüyor, ben okumuyorum. A - Hoca bir şey söylüyor mu, yaptırım yapıyor mu?K3 - Yok.

42

Page 43: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Ama sonuçta hoca şeyi yani not veriyor. Not kırık olduğu zaman öğrencilerin de haliyle hevesi kırılıyor derse karşı.K4 - Şimdi bak, Cumhuriyet İlkokulu denen bir yer var. Yeğenim var okuyor 8. sınıfta. Bu din dersinde bir problem çıkmış. 5-6 tane öğrenci var Tuncelili olarak. Özellikle de sınıf, şimdi imtihan olmuş. Karşılıklı çatışma olmuş bu imtihandan önce. Zaman geçmiş, not söylenmiş, not zamanı gelmiş. Bu Tuncelili çocuklar 4 ve 5 almış hepsi. Tabi orda benim yeğen din dersi hocası gelince elini kaldırıyor. Hocam diyor ki: “Bak geçen gün böyle bir problem yaşadık, her şeyi siz biliyordunuz, her şeyi öğrenciler biliyordu. Bak notlarını siz kendiniz okudunuz. Biz aldık hep 4, 5. Onlar 1, 2 alıyor. O zaman ya siz bu işi bilmiyorsunuz ya biz bilmiyoruz? Bu nerden kaynaklanıyor? Biz bilmiyorsak niye bize iyi not veriyorsunuz? Siz biliyorsanız niye notlarınız böyle?” Şimdi de süper lisede okuyor o öğrenciler. İşte öyle başarılar bizi memnun ediyor.

K5 - Tabi o zaman şöyle bir şey de vardı, bizim velilerimiz, ben parasız yatılı okuduğum için, din seçmeliydi din kültürü dersi, babam vermişti dilekçe, katılmasın diyerekten. İyi katılmasın, öyle gittik birkaç sene. Aniden Ecevit onu, 74’lerde mecbur kıldı. Ben beşinci sınıftaydım, zaten bir senemiz kalmıştı okulu bitirmeye. O mecbur kıldıklarında bizim çıramızı yaktılar. A - Nasıl yaktılar çıranızı? K5 - Şöyle çıramızı yaktılar. Bizim din dersine gelen öğretmenimiz, ben aynı zamanda sporcuydum voleybol antrenörümüz de bizim. Çok çok iyiydik takım içerisinde ama sınıfta çok farklılaştı hoca. Çünkü gelir gelmez bizi, bakın 17-18 yaşında genç kızlarız. Bizi böyle masanın üzerinde çıkardı ve kısacık etekliyiz, çünkü bizde erkek yoktu. O eteklerle namaz kıldırdı, kıldırdı ilk derste. Tabi biz buna karşı çıktık kılmayız bilmiyoruz diye.Hocanın tavrı ne oldu;?Hocanın tavrı şöyle oldu. Bizi hemen idareye verdi. Bizi idareye verdi, biz birleştik.

K6 - Baktım bizim çocuklar Doğanşehir’de, çocuklar din dersi çalışıyor. A - Çocuklar dediğiniz, Aleviler di mi?K6 - Benim kardeşimin çocukları, yeğenlerim, he! Ama nasıl çalışıyorlar yani böyle. Biri lisede, biri ortaokulda. Ortaokula giden çalışmada, 7. sınıfta. “Olur mu hala,” dedi. “Zayıf alırım ben,” dedi. “5 düşürmek istiyorum,” dedi. “Öğretmeniniz nereli?” dedim. Öğretmen de bizim oralı. Ama çocuklara dua ezberletmiş. Ya birbirlerine diyor ki: “Bak, kör olayım,” diyor. Bak çocuğun bedduasına. Yemin ediyor yani. “Allah çarpsın,” diyor kız. “Kuran çarpsın,” diyor. A - Bunu gündelik hayatta söylüyor yani?K6 - Evet, çocuk bunu yaşamış. Her taraf İzmir değil yani.A - Tabi tabi, aile de işlenmediğine göre demek ki okulda?K6 - Kalktım gittim ben öğretmenin yanına. “Bu nedir hoca?” dedim. Çocuk diyor ki: “Kuran çarpsın,”. “E hocam,” dedi. “Yani kötü bir şey mi?”. “Kardeşim siz biliyorsunuz bu çocuklar Alevi”. “Ee biliyoruz”. “Sen bunu buna öğretmek zorunda değilsin”. “E benim programım öyle yazmıyor”. Haklı o da. Doğru. Yani şu an biz din dersleri kaldırılsın dediğimiz zaman boşuna demiyoruz. Çocuk diyor ki: “Kuran çarpsın”. Bu olacak şey değil yani. Aynı şeyler mesela, ben de ortaokulda okurken, bir senemi Malatya’da okudum sadece, orda dersime giren öğretmen de türbanlıydı aynı zamanda. Yani türbanla giriyor, o zaman serbestti kamu kurumlarına girilebiliyordu. Müdür yardımcımızın geliniydi üstelik yani rahat bir yeri vardı. Ve kadın istediği gibi at koşturuyordu yani namaz kılacaksınız diyordu. Bir koca sınıfta ben kılmadım, ben de nasıl kılamadım, ben namaz sırasında kaçıyordum. Kaça kaça, en son bir

43

Page 44: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

gün denk geldi, o gün bir şey oldu buna. Beni de atladı unuttu, arada ben kaynadım, namaz kılmadan ben dersi geçtim. Ama kıldı herkes, mecburdu yani.

Tunceli'de yaşanan bir ayrımcılık örneği:K - İlkokulu Tunceli’de okudum ben. Ortaokul birdeyiz, gittik din dersindeyiz şimdi, şey dedi, ya işte üç dört tane cami var şimdi, hoca kaldırdı işte: “Ahmet sen polis lojmanlardakini camide, sen işte Bahçelievler'deki cami de görevlisin, sen diğerinde görevlisin. Akşam teraviye gelen öğrencilerin hepsinin ismini alacaksın. İşte ertesi ders bana vereceksin ona göre not vereyim”. Gittik biz, Sünni arkadaşlarla gidiyoruz, ne yapacağız. “Ee oğlum görünelim,” falan diyorlar çocuklar camiye falan. Neyse toplandık gittik ama nereye gittiğimiz, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Gittik şimdi bakıyoruz sağımız solumuza, onlarla abdest alıyoruz biz de onlara uymaya çalışıyoruz. Neyse abdestimizi falan aldık. Hadi dedik lavaboya gidelim diye tuvalete gittik bu sefer. “Aha,” dedi bozuldu biri. Baştan aldık şimdi. Heyecan var korku var camiye gidiyoruz. Kapıdan girdik içeri, neyse işte, bakıyoruz Ahmet bizi görsün de var yazsın. Neyse Ahmet’e göründük, bir iki tane firara verdik. Bir iki kişi kaldı orada işte. Gittik. Sonra neyse işte isimler okundu, hani bundan atlattık. Şimdi benim de listede öyle kötü yerdeyim, tam ortadayım. Hoca böyle yoklama da parmağını getiriyor, tam benim ismimin üzerinde duruyor. Bir de her derste beni kaldırır mutlaka. Ezberlemiş: “Kalk,” diyor. Kalktık. Getirdiler masayı yanaştırdılar, sıraların önüne öğretmen masasının. Dedi: “Ayakkabılarını çıkar masanın üzerinde namaz kıl”. Bir tane hoca oğlu var onu da vermiş başıma. “Sen de takip et gereklerini yerine getiriyor mu?”. Bizler köy çocuğuz, ayakkabımız çıkarıyoruz çorabımız yırtık. Kalktım masanın üstüne, kalktım boyumda iyiydi yani. Ne yapacağımı bilmiyorum. “İrfan ne yapacağım,” diyorum o da bir şey söyleyemiyor hocanın korkusundan. Ben neyse 20 dakika falan dikildim ayakta falan. Hiç bir şey yapamıyorum ki bilmiyorum yani. Neyse şey yaptık. Ondan sonra indim geçtim sırama ama herkes tuhaf tuhaf bana bakıyor. İki üç tane Alevi var. Onlar da, Ramazan’dan Ramazan’a Alevi olduğumuz belli oluyor. Gerçi bizim Tunceli deyince belli oluyor da. Ama çok kötü rencide olmuşum. Ertesi gün ben okula gitmiyorum. Neyse falan, o yıl ben 17 gün devamsızlık yapmışım. Din dersi zayıf geldi tabi. Daha okul açılmadan ben din dersini düşünüyorum. Hoca da ki metre falan var, vurunca öldürür ama. Neyse, ne olduysa o hoca askere gitti. Bir tane asteğmen verdiler geçici olarak din kültürü dersine. O da hoş bir adamdı. Yazılılarda söylüyordu, kitaplardan yazıyorduk ve öyle geçtik sınıfı. Yoksa kalmıştık.

Çerkezköy'den bir katılımcının din dersinde yaşadıkları: K - Başımdan ortaokul birde bir olay geçmişti. Dersimizi din dersiydi. İşte hoca şey yaptı, masadaki örtüyü aldı yere serdi. Sırayla işte kalkın namaz kılın diye. Sınıftaki çoğu Alevi olduğu için, bizim sınıfta 30 kişi vardı yani, en az 20 kişisi Aleviydi yani. Sünniler de vardı gerçi de, neyse; birkaç kişi kalktı namaz kıldı sıra bana geldi. Bana dedi: “Ayakkabılarını çıkar işte kıbleye doğru dön”. Ben şimdi durmuşum, hiçbir şey yapamıyorum. Diyor: “Oğlum kıbleye doğru dön”. Ben böyle durdum. Bana dedi: “Kıble hangi tarafta?”. Ben dedim: “Bilmiyorum hocam,” bilmiyorum yani kıble hangi tarafta. Dedi: “Namaz kılmasını bilmiyor musun?”. “Namaz kılmasını bilmiyorum dedim”. “Sana öğreteceğim,” dedi. İşte: “Ellerini şu şekil tut,” dedi. “Kıbleye doğru,” dedi. “Şu şekil tut”. “Ben sana söyleyeceğim sen aynı hareketleri yap,” dedi. “Ben namaz kılmak istemiyorum,” dedim. “Niye?” dedi. “Bizim evde kimse namaz kılmıyor,” dedim. “Niye kılınmıyor,” dedi. “Siz de hiç annen baban da mı namaz kılmıyor?”. Ben: “Bizim inançlar farklı,” dedim. “Biz namazı bu şekil kılmıyoruz,” dedim. “Biz cem yapıyoruz,” dedim. “Cem törenlerimiz var,” dedim. “O şekil yapıyoruz,” dedim. “Yani cemlerimiz var biz öyle namaz kılıyoruz,” dedim. Ondan sonra işte o biraz tuhaf oldu. İlk ben kalktım ya, benden sonrakilerin

44

Page 45: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

çoğu Alevi çıkınca bu biraz tuhaf oldu. Bu tabi yeni atanmıştı bizim memlekete, o da bilmiyor tabi. Ondan sonra bana dedi: “Otur yerine, sıfır”. Sözlü notu veriyor ya. Ben dedim: “Allah razı olsun,” dedim. Bir tane benden sonra bir arkadaş çıktı işte. Ona dedi: “Ayakkabılarını çıkar”. O da Alevi ya, Keşanlı. Baktım çocuk ayakkabılarını çıkardı, bir tane çorabı yırtık. Parmağı buradan çıkmış. Ona dedi: “Sen kıl,” dedi. Çocuk dedi: “Ben de bilmiyorum”. “Niye bilmiyorsun?” dedi. Çocuk dedi: “Ben Aleviyim,” dedi. “Ben namaz kılmıyorum”. “Bizim evde de hiç kimse namaz kılmaz,” dedi. Ona dedi: “Otur”. Sınıfın çoğuna sıfır verdi yani. O Alevi olanların çoğuna sıfır verdi. O diğerleri hepsi kıldı ya, onlar hep iyi verdi. Çok komik bir olay.

Tokat'ta bir çocuğun derste anlatılanlara tepkisi:K - Din dersinde, geçen sene, lise üçteydi geçen sene değil. Sadece Hanefilik'i hoca hak şeyi olarak gösterdi. Ben de itiraz ettim. “Diğer dinler, diğer mezhepler, diğer görüşler var ya, bunların Müslümanlıkla bir alakası yoktur,” dedi. Ben de teneffüste görüştüm, dedim ki: “Yezidin yolundan gidenler, peygamberin yolundan gitmiş oluyorlar,” dedim. “Peygamberin amcasının oğlunun peşinden gidenler de demek sapıtmış oluyor,” dedim. “Bunun cevabı nasıl oluyor hocam?” dedim. “Bunun cevabını bana verin?” dedim. Teneffüste o da dedi ki: “O zaman geçmişin suçlarını bugünkü yaşayan insanlara mal etme,” dedi. Ben dedim ki: “Tamam biz Aleviyiz, biz Ali taraftarıyız, kesim tutmayanlar ortada, peki siz kimsiniz?” dedim. “Siz Hanefi iseniz o zaman yezitlikte size kalıyor,” dedim. Bunun başka bir karşıtı yok. Konuşmamız da böyle oldu.

Antalya'da mahkemelik olan bir örnek:K - Benim şu anda 16 yaşında olan, 12 yaşındayken başından geçmiş olan bir olay var oğlumun. İlköğretimde okuyor, o zaman okuyordu. Din dersinden öğretmen soru soruyor. Sorduğu sorulara yani duaları falan soruyor işte. Bu da bana dedi ki: “Baba öğretmen bana ısrarla: “Arapça'sını istiyorum, ezberle gel,” dedi. Ben de: “Sevmiyorum Arapça’yı,” dedim”. Ben de: “Oğlum Milli Eğitim Müfredatında Arapça’yı öğrenmekle mecburen Arapça’yı anlatmak diye bir kural yok. Türkçe’sini söylersen o da kabuldür,” dedim. “Ben bunca yıllık öğretmenim,” dedim. Yani ben bunu biliyorum. “Merak etme,” dedi bana. “Eğer beni yanlış yönlendirirsen senin yüzünden sınıfta kalırım,” dedi şimdi. “Baba mama dinlemem,” diye böyle de espri de yaptı bana. “Tamam,” dedim, sen Türkçe’sini söyle, yazılı veya sözlüde fark etmez”. Çocuk önce yazılı oluyor. Yazılıda sorulan sorulara, dualara Türkçe’sini yazarak ama doğrusunu yazarak yani Türkçe’si ama doğrusu. Yani nokta bir virgül bile fazla eksik değil tam manasıyla aynısı, kitaptaki bilgi neyse hepsini yazıyor. Ama öğretmen buna 1 veriyor. “O biri de lütfedip verdim,” diyor öğretmen yani. “Sıfır ayıp olur diye bir verdim”. Bir de böyle dalga geçiyor bununla. İki gözü iki çeşme çocuk ağlayarak geldi. “Kağıdı fırlattı önüme.” Dedi ki: “Senin yüzünden,” dedi, “1 aldım.” “Oğlum sakin ol,” dedim. Uzatmayayım aldım kağıdı okula gittim. Ben bunu yaklaşık 4-5 yıldır her yerde velilere, ama özellikle Alevi velilere anlatırım bunu sürekli ısrarla anlatırım. Bir prototip örnektir yani. Başımdan geçmiş net sonuç almışım. Şimdi yazılı kağıdının fotokopisini ve üstüne bir dilekçe yazdım. Dedim ki: “Milli Eğitim Müfredatı’na, Kanunu’na göre Arapça, ilköğretimde Arapça öğrenip ve Arapça cevap vermek diye bir mecburiyet yoktur, orta öğretimde de yoktur, üniversitede de yoktur. Yani eğitimin hiçbir aşamasında Türkçe’den başka yabancı dil diye kabul edilen, seçtiğin dersten yabancı dile girersin, o dersten o dille ilgili sorular sorulur ve cevabını sadece o ölçme ve değerlendirme onun üzerinden yapılır. Burada öğretmenin ölçme ve değerlendirme anlayışı bir kere insan haklarına aykırı, Milli Eğitim Müfredatına aykırı, onun da ötesinde, bu çocuğun psikolojisini ve

45

Page 46: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

onurunu rencide edici şekilde,” sıraladım. Dilekçeyi yazdım, müdürün önüne koydum. Bu nedenlerle dedim bir imtihan komisyonunun kurulmasını istiyorum. Adli şikayet haklarım baki kalmak kaydıyla idari yönden bu yazılının sonuçlandırılmasını istiyorum. Müdür tutuştu tabi. Müdür de MHP’li faşist bir adam. Tutuştu ortasını bulmaya çalıştı hemen. “Hocam lütfen hallederiz”. “Hayır efendim,” dedim, “bunun işlemini yapacaksınız,” dedim. “Adli ve idari haklarım baki kalmak kaydıyla,” dedim. “Şimdi önce buradan bir başlayalım düzeltmeye, onun sonrası gelecek.” İmtihan komisyonu kuruldu, öğretmen geldi imtihan komisyonundan evvel öğretmen çağrıldı odaya, öğretmen orada özrü kabahatinden büyük bir söz daha söyledi onu da tutanak altına aldım, hemen orada, çıkardım kağıdı tutanak yaptım. Dedi ki: “Efendim gelsin camide öğretelim,” dedi yani. Bu da bir suçtur. Öğrenciyi okuldan camiye davet etmek, camide ona Arapça öğretebileceğini ifade etmek, Kur’an kursu verebileceğini söylemek ayrıca da bir suçtur. İmtihan Komisyonu bu şeyle bu müracaat ile biri beş yaptı. Çünkü bütün cevaplar doğruydu. Bir beş oldu. Öğretmen idari yönden soruşturmaya uğradı, adli yönden soruşturmaya uğramasındansa açıkçası ben feragat ettim. Milli Eğitim Müdür Yardımcısı’nın ricasıyla. “İyi bir uyarı oldu,” dedi bu. “Şahsen rica ediyorum,” dedi. “Yani bir infiale dönüşebilir.” Kamuoyu ile paylaşacağımdan korkuldu. O arada ben şu ifadeyi de kullandım: “Ben Aleviyim, aynı zamanda Antalya’daki Alevi Derneklerinin başındaki yöneticilerden biriyim, çocuğumun bana kalsa, Devlet 12 Eylül mecbur etmese din dersine zaten sokmayacaktım, ama mecbur olduğu için, böyle bir zorunluluk olduğu için, din dersi zorunlu olduğu için bu çocuk din dersine giriyor, zaten istemediğim bir şeyi bana zaten zorla yaptırıyorsunuz, istemediğim ikinci bir şeyi de siz üstüne koyuyorsunuz, üçüncüye de davet çıkarıyorsunuz,” diye ifade ettim. Sonuçta buradan bu hakkı elde ettik. Şimdi bu bir örnektir. Ben velilere bunu ısrarla her zaman söylüyorum ama burada toplumsal bir evrilme yaşıyoruz maalesef. Yani ben bunu yaptım da yapan kaç tane adam var. Türkiye'de 20 milyonun üstünde Alevi olduğunu söylüyoruz ama nüfus cüzdanında İslam kelimesini silin diye dava açan bir tane insan var. Maalesef şu anda bir kişi var. Çocuğum zorunlu din derslerine girmesin diye mahkemeye müracaat eden bir tane örnek var içimizde. Bunu toplumsal bir refleks haline dönüştürmediğimiz sürece de üzerimizde egemen olan zihniyete yanaşma. Biraz evvel Serik meselesinde olduğu gibi. Çok önemlidir burası, mevcut olan egemen düşünceye, egemen dünya görüşüne, egemen inanca yanaşma, aidiyet duygusu, kabul edilme refleksi ile hareket etmek gibi bir davranışlar zincirine giriyor toplum. Kendi kimliğinden fedakarlık ediyor, kimliğini asimile etme pahasına, böyle bir davranış içine giriyor. Bir tane daha örnek vermek istiyorum. Bununla ilgili. Bu da Alevi Sünni evliliği ile ilgili.

Havza’dan serzenişler:K - Halen dışlanıyor okulda. Ben bazı çocukları dinliyorum. Bilmiyorlar çocuklar içinden çıkamadıklarında üzüntü duyuyorlar gelip bana söylüyorlar. Ben bazı arkadaşların şey yapıyorum: “İsmini ver!” diyorum söylemiyorlar. Yani bu hoca yaptı bunu bize söyletti, alamıyorum yani çünkü okulumdan olurum diye endişesi var.

İstanbul’dan bir katılımcı din dersinde Aleviliğin aşağılanmasına dayanamıyor:K - Adım Zeynep, 13 yaşındayım. Okuldaki din derslerinin zorunlu olmasını istemiyorum. Çünkü bu din derslerinde hocamız bize yazı yazdırdığı zaman bizim kıldığımız namazları diğerleri kılamaz. “Hristiyanlar bizden olabilir ama Aleviler bizden değildir,” diye yazı yazdırıyor. “Onlar da hırsızlık ve diğer kötü alışkanlık vardır,” diye yazdırıyor. Bunların hiçbirine inanmıyorum. Din derslerinin kalkmasını istiyorum. Mesela, bizim burda yazın tatillerde Kuran kursu veriyorlar. Yukarı tarafta bir tane Kuran hocası var. Orada öğrencilerine Hazreti Ali’nin resmini gördüğünüz zaman, ayağınıza alıp,

46

Page 47: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ayağınızın altına alıp, çiğnemenizi istiyorum diye bir sure okutmuş. Bunu duyan öğrenciler Hazreti Ali’nin resmini gördüğü zaman ayaklarının altına alıp çiğniyorlar. Ve ben böyle şeylere inanmadığım için de Kuran kursuna gitmek istemiyorum. Herkes gidiyordu. Din Kültürü hocamız da bazen Kuran’dan sorular soruyordu. Onları bilemediğim zamanlarda sözlü notlarım kırılıyordu. Bu yüzden gitmek istiyordum. Ama Hazreti Ali’nin resmini çiğneyin dediği zaman ben vazgeçtim.

Varto'dan benzer bir katılımcı K - Bir de din dersi hocasıyla bir tartışmamız olmuştu. Din hocamız şey demişti bize: “İşte Aleviler Allah’a inanmazlar, namaz kılmazlar, işte hırsızlıkları hep Aleviler yapar.” Biz de ona şöyle bir örnek vermiştik: “Siz camiye gidiyorsunuz, namaz kılıyorsunuz, o arada karşıdakinin cebini aşırıyorsunuz, çıkarken ayakkabısını alıp çıkıyorsunuz!” Baktım o şekilde, o konuyu kapatmıştı hoca. Kendi zor durumda kaldı mı hemen konuyu kapatıyordu.

Çanakkale’de yaşayan bir yurttaş din derslerinde Aleviliğin aşağılanmasına örnek veriyor: K - Benim kendi şahsım adına, aydın, demokrat, laik hiçbir insanla, kültürü, dini ne olursa olsun hiçbir sorunum yok. Ama birkaç ay önce oğlumun sınıfında bir olay yaşandı. Bu eğitim açısından, gençlerin açısından gerçekten çok üzücü. Din dersi öğretmeni, sanıyorum Alevilik konusunu şöyle bir geçti ve Alevilerin cümbüş yaptığını çocuklara söylüyor. Oğlum eve geldi ve bizi yargılamaya çalıştı. Biz elbette ki anlattık, ama… “Aleviler cümbüş yapıyor,” denilmiş, daha detaylı anlatmadı. Yine baskı altındayız, sistem yüzünden baskı altındayız ki, bunun arkasını arayamadık, okulun kapanmasını bekliyorum. Bizim sorgulamamız gereken sistem, yani elbette ki anlatılan olaylar, benim de başımdan birçok olaylar geçti ve geçecektir de. Eğer devlet bize ne sunuyorsa, öğretilenler de o olacak. Sistemin değişmesi gerek diyorum.

İzmir'den benzer bir örnek:K - Lise ikideyken bir olay yaşadım, o aklıma geldi. Bu işte, üzümden şarap yapılıyor ya. İşte hoca biz şeyi anlatıyor, tahtaya üzüm çizdi, şarap çizdi bir de boş bir daire bıraktı Tahtaya. “Her şeyin kökü nedir?” dedi. “Ya şarabın kökü ne üzüm, hammaddesi, o zaman, üzümü yemekte günahtır,” diyor, “aynı Kızılbaşlık gibi.” A - Din dersinde?K - Din dersinde. Ondan sonra döndü sınıfa, 63 kişilik sınıftı, her sırada üç kişi oturuyorduk. Döndü sınıfa, “Aranızda Kızılbaş falan var mı?” 63 kişi birden el kaldırdı. Çünkü bizim sınıfta, yani harbiden diyorum, 2000 kişilik bir okuldu. 2000 kişiyi toplasan, ya 10 tane Sünni çıkardı ya çıkmazdı. Belki o bile yoktur. Sınıfın hepsi el kaldırdı, hoca bayağı bir kızardı bozardı. Zaten seneye de tayin istedi Konya’ya gitti. Bir sene durdu okulda. Çünkü bayağı bir dayak da yemişti okulda. Tayinini istedi Konya’ya gitti. Ondan sonra döndü işte “Allah’a inanmayan var mı?” Her sınıfa giriyor bu aynı soruyu soruyor: “Alevi olan var mı? Allah’a inanmayan var mı?” her sınıfa. Belinde silahla okula giren bir hocaydı.

Milas’tan bir katılımcı din derslerinde Alevilere hakaret edilmesini örnekliyor:K - Şimdi mesela bizim gazetelerde isterseniz onları arşivde bulabiliriz. Ören diye bir kasabamız var. Ören’deki din dersi hocasının Alevilerle ilgili yapmış olduğu dersler, sınıfta yapmış olduğu bir konuşma var. Burada Alevileri din dersi öğretmenin tanımladığı sıfat şu: “Onlar uyuşturucuya, alkole, zevke düşkün bir toplumdur”. “Alkole, sigaraya, uyuşturucuya zevkine düşkün bir topluluk” diye tanımlıyor. Ee sonra bir bayan öğretmen arkadaşımız var, Faik Bey’in hanımı, Neriman. Olayı bana

47

Page 48: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

duyurdu. Ben Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçeyle, Kaymakamlığa dilekçeyle baş vurdum. Milli Eğitime havale etti. Milli Eğitim’den iki tane müfettiş geldi. Benim ifademi aldılar. Ve adama gerekli ikazı yapacaklarını söylediler ama değişen bir şey olmadı. Adam gene öğretmenliğine devam etti. Bir başka olay da, Ortaca’da meydana geldi, çok yakın zamanda, geçen sene. Aynı benzer olayları yapıyor din dersi hocası, ve burada demokratik kitle örgütleri topyekün Muğla’dakiler basın açıklaması yapmak zorunda kaldılar topluca. Buradaki bu adamların laik Türkiye Cumhuriyeti’nde öğretmenlik yapacak kapasitede olmadıkları, yanlış yaptıkları, vatandaşın arasına... ayrımcılık ve bölücülük yaptıkları şeklinde var. Bunlar pek gazetelere yansımayan olaylar yani.

Diyarbakır’da Ortaokul birinci sınıfa giden bir erkek öğrencinin başına gelenler: K - Dersimiz namazdı, hoca dedi “Abdest alın, namaz kılıcaz”. Ben de gittim hocanın yanına dedim ki: “Kılmayanlar, ne olacak”. O da dedi ki: “Sen nesin?” Ben de dedim ki: “Ben Aleviyim”. Dedi ki: “Alevilerin Müslümanlıkla alakası yoktur”. Ben de orda arkadaşların içimde şey oldum yani, üzüldüm.(Babası devreye giriyor) Ben zaten o şerefsizi şikayet edecektim, okul yönetimi bırakmadı. A - Herkesin önünde mi söylemiş?K - Tabi tabi, deşifre etmiş çocuğu A - Sonra ne oldu?K - Bize söyledi, biz devreye girdik. Sonra okul yönetimi ile görüştük. Dedim: “Ben öğretmenler odasında bir açıklama yapacağım”. Yani böyle bir öğretmen bu okulda kalkıyor, böyle bir açıklama yapıyor. Diyebilir yani: “Sen nesin?” “Aleviyim.” “Oğlum öğren bunu, öğren sana lazım olur,” dese olabilir yani. Okul yönetimi çağırdı beni, tanıyorlar, Tuncelili olduğumu biliyorlar. “Lütfen, bunu ileri götürme, bu zaten yarın bir gün gidiyor, çocuğun hayatına mal olacak,” dediler. Yani okul yönetimi beni ikna etti ama ben de pişman oldum. Ya ben onu dövecektim orada ya da suç duyurusunda bulunsaydım çok iyi olacaktı. Ama, müdür yardımcısı benim arkadaşımdı, yalvardı, ben de suç duyurusunda bulunmadım. Bu çok ilginç bir şey. Bak, bu yaştaki çocuğu orada deşifre etmiş.

İstanbul’dan bir katılımcı ritüel farklılıklarının derste sorun oluşuna güzel bir örnek sunuyor:K - Şimdi bir konu da ben anlatayım bu meseleyle ilgili. Şimdi bu ayrılmış. Ben bunun ayrıldığını bilmiyordum o an için. Ben dedim: “Şu çocuğa bir bakayım.” Bir de dedi ki bunun arkadaşları yahu dedi: “Muharrem okula gelmiyor.” Ben niye gelmediğini bilmiyorum. Bu bana demedi: “Baba ben okuldan ayrıldım,” diye çekindiği için. Çekindiği için söylemedi. Dedi: “Din hocasıyla kavga ettim,” dedi. Din hocası da: “Dövdüm,” dedi. “Niye dövdün,” dedim ya. “Bu namaz kılmasını bilir. Kökenimiz bizim imamdır. Biz ehlibeyt dediğimiz birinci Musa Kazım soyundanız. Kökenimiz çok şeye gider ta peygamber soyuna kadar. Biz yedinci göbeğiyiz. Bak bu da araştırmacıdır benim kızım bu da. Biz de kitap da var. Kökenimiz kitap da var,” dedim. “Benim çocuğum namaz da kılar,” dedim. “Kılamaz,” dedi. Dedim: “Hocam,” din hocasına o da benim hemşehrimdi. Dedim: “Hocam benim çocuğum namaz kılamaz dersen, aynı benim namazımı kılar. Siz görmeyin bu halk görsün, bir de siz burada namaz kılın,” dedim. Şimdi yanlışımız ne biliyor musunuz, biz tekbir getiriyoruz hani: “Durdum namaza uydum Kuran’a.” İşte öğle namazıysa: “Öğle namazına,” ikindiyse artık ne diyorsa artık vasıf budur. O doğrudan doğruya niyetlenmiş bu çocuk da işte benim gibi niyetlenince demiş: “Sen,” demiş, “namaz bilmiyorsun,” demiş. “Teknik lazım,” demiş. Teknik de doğrudan doğruya hiçbir şey görmeden hemen namaza niyaz edecekmişsin. Fark bu. Dedim: “Hoca sen o zaman namazı daha kısalt. On rekat olmasın öğle namazı on rekat olsun,” dedim ben de. Öğretmen de dedi ki: “Çocuğu haksız yere dövmüşüm,” dedi. “Haksız yere dövüşmüşüm,” dedi. “O çocuk haklı o zaman,”

48

Page 49: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

dedi. Konu yani buradan kaynaklandı. Mahkemelik oluyorduk onunla. Ben de çok sinirliydim ondan. Ben de çok dinciyim yani hakikaten dinciyim şimdi şu anda ateist gibi görünüyorum ama biz dini severiz. Ama niye severiz haklı yönünü severiz. Din hep garibanın yanında bulunmuştur yani hiç şeyin yanında bulunmamıştır. Topluma git bugün birbirimizi öldürürüz bak bu din sayesinde oluyor kaynaşma sayesinde. Şuradan bir çatışma çıksa dış devletten birbirimize canımızı temin eder oraya koşarız. Çok güzel Türk Milleti’nin milliyetçiliği vardır. Hele hele de bu kaynaşma yok Alevisin, Şafisin, Hanbelisin meselesi yoktur, bu bayrağımız için. Burada kan gölü götürür birbirimizi vururuz ama vatana geldi mi iş değişir bizde. İşte onun için dedim: “Sen milliyetçilik yapıyorsun Kuran’ı bari kısalt,” dedim. “Zaten kısaltılmış Kuran,” dedim o zaman duydum. Dedim: “Kısaltılmış biraz da siz kısaltırsınız,” dedim. O da öyle oldu.

İzmir’den bir ailenin din dersi ile gerilimi:K1 - Geçen gün ders olayına bir dergi verilmiş. Çocuğa diyor ki “Arabistan’da yaşamış olsaydınız ne gibi şeyler değiştirebilirdiniz?”. Şey bu 12 yaşındaki çocuk. Düşün Arabistan’ın neresi olduğunu biliyor, nasıl yaşadıklarını bilmiyor. Ben de bilmiyorum. Hz. Muhammed'in doğum tarihini. Buna benzer. K2 - Hangi dini müziği dinlediğinde aklınıza dininiz geliyor?. İlahi birkaç tane, beş altı tane şey var. Doldurma dedim, babam doldurtmadı de dedim.K3 - Ha geçen hafta ben altından kalkamadım, çünkü çok saçma sapan şeyler. İşte “Yaşadığınız yörede Hz. Muhammed’in bir şeyleri var mı? Araştırın resimleyin,” ne derler ona. Yani ben bunlardan kalkamadım. Ama 124 sayfa, ama buna benzer hepsi, buna benzer. Aldım dükkana götürdüm, dedim, “Veli ha bunu ne yapalım?” E çocuk bu sefer öğretmeninden korkuyor. “Ya diyor ben diyor okula gitmeyeceğim”. “Babası karşı çıktı de” dedim. “Yapma o zaman bu din derslerini”. K2 - “Yapma değil babam doldurtmadı de,” dedim. O gün gidecektim de bir işim çıktı gidemedim.K - Ya çocuk dedi ki: “Ben ölsem gitmeyeceğim”. “Neden gitmeyeceksin çocuğum?” Çünkü diyor: “Öğretmen o kadar arkadaşın içinde çıkacak, sen ders yapmaktan kaçınıyorsun sen bunu yapmakla zorunlusun”. Yani geçekten ben çocuğumun din dersi görmesine zaten karşıyım. Ha liseye giden bir çocuğum var ki benim, o karşılıklı diyor ki yani: “Ha ben sınıfta mı kalacağım kalayım, ben din dersine girmeyeceğim”. “Çünkü,” diyor, “bana namaz nasıl kılınır? Abdest nasıl alınır? İşte şu dua nasıl okunur?...” “Ya ben onu öğrenmek istemiyorum, benim kültürüm Alevilik,” diyor. “Ben Alevilikten dönmeyeceğime göre aşmayacağıma göre ben din dersi istemiyorum,” diyor.

49

Page 50: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

4. Bölüm: HAKARET, İFTİRA VE KALIP YARGILAR

Alevilerin görüşmelerimiz boyunca rahatsızlıklarını en sık dile getirdikleri bir diğer konu Sünni toplumun kendileri hakkındaki önyargıları ve önyargıları dışa vurmada ortaya çıkan şiddet ve ayrımcılık pratikleri olmuştur. Aleviler gündelik yaşamlarının her noktasında çeşitli fantezilerle desteklenen bir çok hakaretlerle ve iftiralarla karşılaşmaktadırlar. Başından bu önyargılarla karşılaşma pratiği geçmemiş Alevi bulmak neredeyse imkansızdır. Örneğin bir çok çeşitlemesi olan ve kamuoyunda yaygın olarak mum söndü adıyla bilinen bu iftira, Alevilerin ibadetleri sırasında mumları söndürerek toplu ilişkiye girdiğini imâ etmektedir. Buna benzer ve oldukça hastalıklı bir ruh durumunu yansıtan sayısız iftira ve karalamaların bir kaçını şu şekilde sıralamak mümkündür:

Alevilerin bir karış kuyruğu vardır; Alevinin kestiği yenmez; Aleviler mum söndü yapar, ana bacı tanımaz; Aleviler yıkanmaz, pistirler; Alevinin altı hayvan üstü insandır; Aleviler aşureyi dedenin abdest suyundan yapar; Aleviler yemeğin içine tükürür; Alevi öldüren doğrudan cennete gider; Aleviler adam yakar; Aleviler insan yer vb.

Bu başlık altında toplanan hikayelere pek çok insanın ikna olmayacağını öngörmek yanlış olmayacaktır. Kalıp yargı adını verdiğimiz yukarıdaki yargıları akıl yoluyla anlamanın imkansızlığı açıktır. Bu yüzden de diğer başlıklardaki hikayelerde rastlamadığımız kadar çok fiziki saldırı ile karşılık verme hikayesini bu başlık altında bulmak mümkün olacaktır. Ayrıca Alevilerin karşı saldırısına yol açan bu yargıların Alevi dünyasını ne şiddette etkilediği ve incittiği de ifade edilmelidir. Şimdi, bizim dinlerken hayretler içinde kaldığımız örnekleri bazı başlıklar etrafında sunmaya çalışalım.

“Mum Söndü” iftiraları ile ilgili örnekler

“Mum söndü” iftiraları yalnızca cahil, eğitimsiz kesimlerden değil, eğitimli, üniversite bitirmiş kesimlerden de geliyor.

50

Page 51: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Ankara’dan bir katılımcı:K - Ya şunları o mum olayına da çok şey yapıyorlar. Mum cemlerde yaktığımız mumu çok eleştiriyorlar. Ben o mumla ilgili bir örnek vereceğim. İlk geldiğimiz sene, daha sonraları çok bu tarz şeylerle karşılaşmadım da belki bulunduğum çevreden girdiğim ilişkilerden kaynaklı da olabilir. İlk sene arkadaşlarla yeni yeni tanışıyoruz birlikte vakit geçiriyoruz, evlerindeyiz şey dedi: “Ya sen Alevi misin?” diye sordu. “Evet Aleviyim,” dedim. Dedi ki: “Ya bir şey soracağım ama yanlış anlama.” Bir de bu tarz bir yaklaşım var; bir şey soracağım ama yanlış anlama gibi bir üslup kullandı şey dedi: “Ya sizde mum söndü varmış, cem varmış,” dedi. “Cem törenlerinde mumu söndürüp herkes birbiriyle ilişkiye giriyormuş,” dedi. “Karanlıkta artık kim kime denk gelirse; baba oğul baba kız bu tarz bir şey söyledi.” Ama hiç beklemediğim bir şey çünkü biz diyoruz ki: “Üniversiteler toplumun vicdanıdır, aklıdır.” Bu insanlar okuyor birazcık kendilerini ifade edecekler artık. Toplumu bir yere getirecekler ama bu insanlar belli bir yaşa gelmiş belli bir kültür almış belli bir üniversiteye girmiş, bu tarz beklentilerin var, böyle bir şey görünce hayal kırıklığı yaşıyorsun. Ben şey dedim: “Bunu senin mantığın alıyor mu, bana soruyorsun? Bunun gerçekliğini nasıl kafanda tartıp da bunu yapıyorsun açıkçası ben sana diyecek bir şey bulamıyorum,” dedim. “Öyle bir şey yok ama merak ediyorsan, gerçekten merak ediyorsan bu konuda sana yardımcı olabilecek kişilerle tanıştırabilirim,” demiştim. O günden sonra görüşmedik. Orada gerçekten merak ettiği için sormadı. Orada beni diğer arkadaşlara teşhir etmek için, “sen Alevisin, siz kötüsünüz” demek için sordu. Orada ben dışlandım. Onlar öyle devam etti ve hala devam ediyorlardır.

Havza’dan bir katılımcı:K - Ama yeri geldiği zaman hepsi bir araya gelip görüşlerini açıklarlardı. Açıklarken de şöyle denirdi: “Ya Aleviler mum söndü yapıyor, ya Aleviler efendim bir horoz getiriyorlar, çırpınıyor, mum sönüyor, ondan sonra bacı kardeş demeden birbirlerine giriyorlar,” dedikleri zaman biz durumun böyle olmadığını söylesek dahi inandıramıyorduk. Öğretmen olarak öğretmen camiası olan Sünni arkadaşlarımıza bile inandıramıyorduk bunu.

Çeşme’den bir katılımcı:K - Hacı Bektaşlıyım ben. 16 Ağustos törenlerinde İstanbul’dan bize misafir geldi. Bir anne oğul. Akrabalık da var, benim eniştemin teyzesi. Geldiler. Tabi biz çocuğu bizimle yaşıt olduğu için, devamlı beraberiz. İşte gezi diyoruz dolaştırıyoruz. Annesi bizim validelerle işte pederle beraber geziyorlar. Akşam saat oniki bir gibi falandı. Benimle aynı odada kalıyor arkadaş da. Oturduk. Yani tam yatmak üzere konuşmaya başladık, orada buradan açıldı sohbet, Aleviliğe geldi. Dedim: “Biz Aleviyiz.” “Olur mu?” dedi. “Benim aklımda çok soru işareti var bu konuda,” dedi. “O zaman varsa bildiğim kadarıyla yardımcı olayım. Ha bilmediğim bir şey varsa, ilk işim sabahleyin sana bunu öğrenip, izah etmek olur. Sor,” dedim. “Horoz uçurma bayramınız varmış sizin,” dedi. “Düşünüyorum yani horoz uçurma bayramı nedir?” dedim. “Anlat bakalım neyin nesi, ben bilmiyorum öyle bir şey yani. Anlat en azından yani bu olayların çağrışımından ismi farklıdır belki.” Anlatmaya başladı. Ben başladım gülmeye. İşte bir tepsinin üzerinde bir mum yakarmışız; işte bütün aileler toplanırmış bir araya, sonra işte bir horoz alırmışız, horozu ortaya atarmışız; horoz mumları söndürürmüş, mumları söndürdükten sonra herkes birbiriyle ilişkiye girermiş yani. A - Yani şimdi o şeyleri duya duya artık biz onları ayıp saymıyoruz. K - Böyle bir şey söyledi ben başladım gülmeye. “Ne gülüyorsun,” dedi. “Ya bunun gülünecek yanı yok,” dedi. Dedim: “Çok var yani,” “Senin bu kadar cahil kalman, ki İstanbul gibi bir yerde

51

Page 52: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yaşıyorsun. 72 buçuk millet var ve sen hala daha ortaçağ zekasıyla yaşıyorsun.” İstanbul gibi büyük bir metropolde yaşanırsa bu, her türlü fikirden her türlü düşünceden mutlaka bir arkadaşı olması gerekir ki biz Çeşme’deyiz burada bile bir çok insan var, biz bile burada her fikirden her düşünceden her ırktan; bırakın onu, ayrı ayrı uyruklardan insanlarla sohbet ediyoruz. İş yapıyoruz aynı karşılaşıyoruz. Alış-veriş yaparken karşı karşıya geliyorsun, o insanla bir diyalog geçiyor aranda mutlaka. Oradaki bir insanın geri kafalı kalması ve bilgisiz kalması, bana göre çok yanlış geldi. Aynı şeyi söyledim yani Veli Abinin, yengenin söylediği gibi: “Senin annen kaç gündür burada. 4 gündür Hacı Bektaş'ta. Bizim içimizdesin. Senin annene karşı herhangi bir yanlış hareket oldu mu burada?” “Hayır olmadı.” “Yani senin annen benin annem, benim annem senin annen, hiç öyle bir ters bir şey görmedik. Babamdan oldu mu annemden oldu mu, başka bir akrabamdan oldu mu, bırak akrabayı dışarıdaki herhangi bir insandan oldu mu? Hayır hiçbir şey görmedik. Peki böyle bir şeyin olabileceğini mantığın kabul ediyor mu?” “Bilmiyorum.” Haklı şimdi, o insana da bir şey diyemezsin. Hani haklı olması şu, yaşının genç olması ve kulaktan dolma bilgilerle oraya gelmesi. Belki Hacı Bektaş’a gelmeseydi ömür boyunca aklında soru işaretiyle yaşayacaktı. K - Biliyorsun Güner Ümit'i. Türkiye’de en büyük tepki bence o olmalıydı. Üç dil mi ne bilen bir insan. Spikerlik yapan, Türkiye’de en büyük spikerlerinden birisi. Dünyayı gezmiş bir adam çıkıyor, Türkiye’de televizyonda açıkça hamile bir kadına: “Babandan mı? Alevi misin sen?” diye hitap edebiliyor. Bu çok düşündüren bir olay.

“Mum söndü” iftiraları yalnızca uzak çevreden değil, en yakındaki kimselerden dahi gelebiliyor.

Sivas’tan bir katılımcı:K - Kendi köyümüzü çok iyi tanıyan, uzun süre arkadaşlık da yaptık, bir öğretmen arkadaşım Gemerek’ten. Bu arkadaş köyümüzü tanıyor, evimizde de 5-10 gün beraber kaldık, staja gelmişti. Bir gün aradan 30-40 gün geçmiş. Hem öğretmen, ayrıyeten öğretmen yetiştiren kurumda müdür yardımcılığı da yaptı bu. Bir gün masa başında bana aynen şu soruyu sordu, o kadar üzüldüm ki: “Kemal, sizin orada mum söndürme yok, değil mi? Alevilerde mum söndürme yok, değil mi?” dedi. Dedim ki: “Yav Ali, sen benim dünyamı yıktın, sen böyle düşünürsen, baban nasıl düşünür? Şu babandan öğrendiklerini hiç olmazsa sen böyle kafandan atsan olmaz mı? O kadar öğretmenlik yaptın, Alevi köylerinde dolaştın, bu inancı bıraksan.”

Çanakkale’den bir katılımcı:K - Benim başımdan geçen olay da şöyle oldu; Ben 1974 yılında memuriyete atıldım, Van’a tayin olduk. Van’a gittik üç arkadaş, bekâr arkadaş, ev tuttuk. Ben Aleviyim, iki tane de Sünni arkadaşım var. Biri Niğde Aksaraylı, biri de Gümüşhaneli Laz. Ben yemek işiyle, yemeğe aşçı olarak çalışıyordum, biri bulaşıkçı, biri de dışarıda erzak topluyo. Bir sene beraber güzel güzel arkadaşlıkla geçindik. Bi akşam eve geldim, bi baktım iki arkadaş fiskos ediyolar, gülüyolar, yüzüme bakıyolar, bi şeyler söylemeye çalışıyo, fakat çekiniyorlar. Ya “Süleyman Bey,” diyorlar, “biz size bişey söyleyecez, ama acaba kızacak mısın?” Dedim: “Ya söyleyin de neyse öğrenelim, ondan sonra kızılacak bi şeyse kızarım, kızmayacak bişeyse kızmam.” “Ya,” dediler, “bugün senin Alevi olduğunu öğrendim.” “E doğal,” dedim. “Ne olmuş ki?” “Ya olamazsın.” dedi. “Ya gardaşım, ben neyim eksik veya neyim fazla, insan olarak da beni görmüyo musun bu şekilde.” “Ya olamazsın,” dedi. Dedim: “Alevinin ta kendisiyim,” dedim. Biraz daha geçti, gine bi şeyler, sıkıntıları var. “Ya bişey daha soracaz,” dediler. “E sorun gardeşim,” dedim. “Ona kızacaksın.” Dedim: “kızmam yav, niye kızıyım?”

52

Page 53: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

“E sen Aleviysen sizde mum sönme var.” “Orda dur gardeşim,” dedim. “Bu kadarı da fazla. Senin anan var mıdır? Vardır. Bacın var mıdır? Vardır. Önce inneyi kendine, çuvaldızı başkasına. Sen ananla kız kardeşinle böyle bişey düşünebiliyo musun?” “Asla ve asla olmaz.” “Olmayan şeyi nası bana yakıştırıyon?” dedim ve ondan sonra da arkadaşlar, “biz bunu bilmiyorduk, özür diliyoz senden, bize bu şekilde anlatılmadı.” Ondan sonra olan dilimde anlatmaya çalıştım ve bu arkadaşlarla gine dost olmaya başladık.

Bir çok kişi karşısındakinin Alevi olduğunu öğrenince lafı “mum söndü”ye getiriyor.

Çerkezköy’den bir örnek: K - Bir de üniversiteye hazırlanırken dershanede başıma bir olay geldi. İşte bu Sivas Olaylarından bahsettik. Bir kız bana şey dedi: “Sen yakanlardan mısın, yoksa yananlardan mısın?” Ben dedim: “Ben yananlardanım, ben Aleviyim,” dedim. İşte o olay üzerine konuştuk. İşte “ben Aleviyim,” dedim. “Ya,” dedi işte “bizim bir komşumuz var, bir ara konuşuyoruz işte, bana Aleviler böyle insanlardır,” dedi işte mum söndü olaylarını kattı araya. Ben dedim: “Sen inanıyor musun yani böyle bir şeye, sana mantıklı geliyor mu?” dedim. Yani dedim: “Sen kendini şu an benim yerime koy, sen dedim annenle nasıl ilişkiye girebiliyorsun?” dedim. “Sana mantıklı geliyor mu? Çok saçma,” dedim. Kız: “Ben zaten inanmadım ama hep böyle yorumlar yapılıyor Aleviler hakkında,” dedi. Sen biraz düşünsen sana çok mantıksız gelir bir kere dedim. “Bu, düşünmesi bile çok çirkin şeyler,” dedim. Yani “Alevileri tanıman için senin bir kere Alevlik nedir,” dedim. “Başta onu öğrenmen lazım,” dedim. Bir de o topluma girmen lazım, inanışlarını bilmen lazım. “O insan hiçbir şey bilmiyor,” dedim. “Sadece sağdan soldan duymuş,” dedim, “bazı şeyleri, işte size anlatmış Aleviler böyledir Aleviler şöyledir,” dedim. “Böyle bir şey yok,” dedim. “Eğer, bunu çok öğrenmek istiyorsan,” dedim. “Biz burada dedim Çerkezköy’de ilk defa Pir Sultan Abdal Kültür Derneği kurduk ve biz orada kendi kültürümüzü yaşatmaya çalışıyoruz,” dedim. “Kendi kültürümüzü inançlarımızı Çerkezköy’de yaşayan insanlara yansıtmak istiyoruz,” dedim. “Aleviliği yanlış tanıyan insanlar var,” dedim. İşte konuştuktan sonra kızın fikirleri bana karşı değişti yani. “Ya,” dedi “Gürsel ben bilmiyordum,” dedi. “Gerçekten özür dilerim,” dedi. “Ben böyle bir şeye zaten inanmadım,” dedi. “Ama o anlatınca ben şok oldum,” dedi. Ben dedim: “her şeye inanma.”

Mum söndü iftirası çocuklukta öğreniliyor.

Kırıkkale’den bir örnek:K - Öğretmenlik hayatımda da bir şey geçti. Kırıkkale’de öğretmenim, öğrencilerden biri, bayan öğretmene demiş ki, bayan öğretmenin aleyhinde, “ah şu öğretmen elime geçse, işte öperdim, severdim...” bilmem ne. Bunu da bana geldiler, söylediler. Sınıfta bu öğrencileri topladım, dedim ki: “Çocuklar, öğretmenler sizlerin neyiniz oluyor?” “Bayan öğretmenler annelerimiz, diğerleri babalarımız.” “Peki, annelerle babaların olduğuna göre, hayatta annesiyle ilişki kuran bir mahluk tanıyor musunuz?” Öğrencinin bir tanesi kalktı, dedi ki: “Ben tanıyorum efendim.” “Kimlerdir?” dedim. “Kızılbaşlardır efendim,” dedi. Ben de güldüm, dedim ki: “Oğlum, yav bu olur mu, mümkün mü, böyle şeyler olur mu? Babalarınız size çok yanlış öğretiyor, dedeleriniz çok yanlış şeyler öğretiyor.” Yine ben, o zamanlar da dövmeyi falan da şey yapmıştım. Onu böyle sözle yola getirmeye çalıştım, böyle bir anım da var.

53

Page 54: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Alevi yurttaşlar “mum söndü” iftiralarıyla defalarca karşılaşıyorlar; ama bir çoğunda tepkisiz ve yanıtsız da kalmıyorlar.

İzmir’den bir örnek: K - Evet buraya geldim İzmir Karabağ’da Ana Çocuk Sağlığı’na tayin oldum. Oturmuşlar Ramazan ayı niye Ramazan’da havlıyorsunuz Müslümansanız her zaman havlayın o zaman. Niye Ramazan’da sizin aklınız başınıza geliyor. Her zaman konuşun bunu o zaman yani yılın bir ayında mı konuşuyorsunuz. Vay başlıyorlar “Aleviler şöyle, Aleviler böyle.” Ben de yeni tayin oldum. Hiç kimse sesini çıkarmıyor orada Alevi arkadaşlarımız var. Başladılar bunlar mum söndüden girdiler, arabacı bilmem ne konuşuyorlar. En sonunda “hop,” dedim, “orada dur,” dedim. “Senin gibi bir sağlıkçıya ben bunu yakıştıramadım.” “Ama neden?” “Herhangi bir insan bunu konuşsa kulaktan dolma şeylerle siz benim karşıma geçip bunu konuşamazsınız,” dedim. “Önce okuyup bilinçlenin anadan, neneden kalma böyle şeylerle benim karşıma çıkmayın bir, ikincisi sen,” dedim. “Normal sağlıkçı olsaydın eğer gerçekten öyle bir şey olsaydı Aleviler ana, bacı tanımıyor olsaydı Alevilerin nesli sakat doğardı. İnci sen bunu benden daha iyi biliyorsun ama benim sana diyecek bir şeyim kalmadı. İnci sen konuşuyorsun, sen sağlık kolejini bitirmişsin, eğer bunu böyle konuşuyorsan benim sana sözüm kalmadı. Yazıklar olsun size,” dedim. “Ben sizinle konuşmuyorum tartışmıyorum da bitti, tamam,” dedim ve kapattım mevzuyu. Çıktım odayı terk ettim yani. Ondan sonra tabi bana cephe alındı.

Milas’ta yaşayan katılımcılar anlatıyor: K1 - Bak o olay şöyle. Üç arkadaş kalıyorduk biz, birisi Manisalıydı, birisi Ankaralı bir de ben. Bir tek ben vardım gerçi Alevi aralarında. Ama demokrat bir yapımız var. O insanlar da yani iyi insanlar, bu konuda görüşleri de mükemmel insanlar. Bir arkadaş geldi bize. Biraz şey, aile baskısından dolayı dini inançları biraz kabartılmış biriydi ama bizim için fark etmiyordu. Sadece onu insan olarak gördüğümüzden bizim evimize gelmişti. Bir sohbet sırasında işte “Aleviler şöyle yapıyor mum söndü yapıyorlarmış. Keşke bir Alevi aile bulsak da yapsak,” falan gibi hikayeler anlatıyor. Biz o gün bir şey demedik. Akşam bir daha eve çağırdık, akşam yemek yiyeceğiz falan diye. Bunu çağırdık işte. Yemekler konuldu falan. Biz mumları yaktık mahsustan. “Ne oluyor?” falan dedi. “Ya mum söndü yapacağız,” dedik biz. Söndürdük mumları falan, bu biraz korktu. Kapıyı açtık, “defol git şimdi.” İyice dövdük onu bir güzelce.

K2 - Bir gün arkadaşımın biri geldi, tost istedi. “Tost yapıyoruz,” dedi. “Dükkan senin mi?” “Benim değil,” dedim: “Şu arkadaşlarımın.” “Bakalım ne olacak belli de değil ama yılbaşında belki çıkacağız herhalde dükkandan,” dedim. “Ya zaten pis tahtacı değil mi onlar?” dedi. Ben şimdi olayı bozuntuya vermedim ilk etapta. “Pis tahtacı değil mi, ya onlardan, şey olmaz, adam olmaz,” falan. “Neden?” dedim ben. “Ya onlar mum söndü olayı yapıyorlarmış,” dedi. Dedim: “Ya mum söndü olayında ne varmış yani şimdi.” “Ya, insanlar toplanıyormuş bir yere mumu söndürüyorlarmış, kim kime dum duma,” dedi. “İlişkiler falan başlıyormuş,” dedi. Ben dedim ki: “Birader kardeşim,” dedim, “yani şu an sen benim müşterimsin, o da ayrı bir konu,” dedim. “O benim dayımın oğlu,” dedim. “Senin konuştuğun şahıs,” dedim, “benim dayımın oğlu. Ben de Aleviyim o da Alevi.” “Ya kusura bakma öyle demek istemedim de, yanlış anlama beni,” falan. “Yanlış anlayacak bir olay yok,” dedim. “Sen açıkça söyledin zaten kafandan, gönlünden geçenleri,” dedim. “Kaç defa ananla ilişkiye girdin?” dedim. Kıpkırmızı kesildi, kızardı bozardı yani. “Kaç defa,” dedim, “kız kardeşinle ilişkiye girdin?” dedim. Ses yok. “O zaman benim nasıl anamla, babamla yani kız kardeşimle nasıl ilişkiye girmemi

54

Page 55: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

düşünüyorsun sen? Ne mantık?” dedim. “Neye hangi mantığa göre bunu konuşuyorsun?” “Ee böyle diyorlar ya,” dedi. “Diyenleri ne yapacaksın sen, senin mantığın alıyor mu?” diye ben buna böyle izah ettim. Ve odur yani, ondan sonra dedim: “Böyle düşünüyorsan bizim için, hani benim mekanıma da gelme, muhatap da olmayalım,” dedim yani.

Tarsus’tan bir örnek:K - Daha önce de bir olay oldu. İşte bir gün oturuyorduk, yani Alevi olduğumu bilenler de vardı, onlar da, kimisi dersaneye gidiyor, sınava hazırlanıyor, üniversite sınavına hazırlanıyor. “Ya, sizin mum söndüler nasıl gidiyor?” dediler. “Nasıl ya?” dedim. “İşte ana, bacı bir arada toplanıp, birbirinin anasıyla neyin yatıyorsunuz?” dediler. “Çok çok affedersiniz, Sen, ananı bacını şey ediyon mu?” dedim, “Yoo,” dedi. “Niye biz edelim ki?” dedim. Yani çocuk baya bozuldu, diğerleri de: “Kusura bakma kardeş,” diyo falan.

Kemalpaşa’dan bir örnek:K - Yaşamadım. Şeye kalıyoruz maruz kalıyoruz ama şeyinin altında kalmıyorum yani cevabını verebiliyorum. Geçenlerde de bir şey oldu. Dedim ki: “Aleviliği anlatalım, Alevilik ne, geliyoruz burada aşure yapıyoruz, filan, geliyor saz çalıyor, söylüyor şey ediyor. Yaz şenliği bahar şenliği yapıyoruz. Tarikatlar yapalım Cemler yapalım. Mum söndü olayı oluyor ya onları yapalım. Çağıralım onları da çağıralım. Mum söndürmediğimizi görsünler. İbadetimizi görsünler, onlar da öğrensinler, biz camiye gidiyoruz. Camiye, bayramda falan gidiyoruz di mi onlar da bizimkilere gelsinler görsünler, hiç değilse iftiralarının altında ezilsinler.” A - Peki ama burada önemli olan şu. Şimdi “iftira” dediniz ya. Siz ne gibi yani, olay istiyorum hani diyeceksiniz ki şöyle bir şey oldu başımdan şöyle bir şey geçti.K - Şunu söyleyeyim. Adamın biri mesela bana dedi: “Siz mum söndürüyormuşsunuz.” “Nasıl dedim, nasıl oluyor? Mum söndürdük,” dedim. “Ee,” dedi, “ben kimi kapmışım biliyor musun?” dedim. “Kimi?” dedi. “Ayıptır söylemesi senin karını,” dedim. Öyle deyince adam şey...ben bu şeyin altından kalkıyorum ama öbürü Alevi vatandaşın da kalkamadığı mesele. Eğer şeye kalıyorsa, bunlardan kalıyoruz bilinçsizlikten kalıyoruz yani.

Ankara’da yaşayan katılımcılar anlatıyor:K1 - Saimekadın'da otururken, 22 dairedir, daha ilk binaya taşındık, bir biz Aleviyiz, hepsi Sünniler. Şimdi “bu Aleviler şöyle, Aleviler böyle.” Benim yanıma ilkin hoşgeldine geldiler, bir şeyler hazırladım, yediler, içtiler, oturuyoruz. “Sakın ola, bana bi şey söylemeyesiniz, Alevilere atmayasınız, ben Aleviyim. Benimle komşuluk yaparsanız, böyle gabul edin, yapmazsanız bu iş burada bitsin,” dedim. “Yok, o ne demek, öyle bir şey olur mu, insan insandır,” dediler. Gel zaman, git zaman, işte bu Sivas olaylarının avukatlığını yapan Şevket Kazan mıydı, bu 5 dakkalık bir şeyi çıktı, “mum söndü… Söndürüyorlar, kapatıyorlar,” dedi. Onu şey yapınca, o dedi ki: “Aleviler gibi mum söndürüyorlar,” deyince, tabi bunu eleştirdiler gadınlar, mum söndürülüyor, mum söndürülüyor, mum söndürülüyor… Yine, bize geldiler oturmaya, ben de dedim ki, yine oturduk, bi hayli zaman geçti, “siz hep böyle mum söndü, mum söndü diyorsunuz, ben de size bir şey söyleyecem. Bak, benim hiç gücüme gelmiyor, çünkü bizim böyle bi şeyimiz yok. Ben de size bi şey söyleyeceğim, bakam, sizin mi tepkiniz ağır olacak, benim mi tepkim ağır olacak,” dedim. “Söyle bakiim,” dediler. “Valla, televizyonlar da yayınlıyor, sizde de hülle var. Bu açık açığa bir şey, bir kadın boşanınca, bir başkasıyla beraber olup da, gocası duyunca, … helaliymiş,” dedim. “Abooo, töbe de, töbe de,” diyerek, böyle yerlere yattılar.

55

Page 56: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Dedim ki: “Hiç töbe dermiğim, niye bu gader etkilendiniz ki?” dedim. “Sizler hatta bu üç gündür, dört gündür konuşuyosunuz, ben hiç etkilenmedim, çünkü öyle bi şey yok bizde. Bu sizde var ki, bu gader sizi etkiliyo,” dedim. “Bu sizde var ki, bu sizi etkiledi. Ne küsün, ne darılın, yani bu bi gerçek,” dedim. Kalharken de, baya da bozuldular, böyle bir anım oldu benim komşularla…

K2 - O laflar ne, işte “onlar Aleviler mum söndürüyo.” Hatta şöyle de bir tekerlemesi var onun: “Ayağımı dayadım tabana, gözü kör olsun bu yoldan sapana, horoz çırpındı mum söndü, haydi yallah kapan kapana der kim bir araya gelirse onla.” “Akıl var, mantık var, hiç yakışık alır mı, utanmıyor musunuz? Bir mantık çalıştırsan, senin gafan çalışsa dedim, o zekâ sende olsa, onu düşünürsün. Mum söndürmek ne demek, adam bacısıyla mı yatıyor, adam anasıyla mı yatıyor, gızıyla yatıyo,” dedim. Yani biz mumu söndürüyomuşuk, garanlıkta kim kime yattığı zaman, üstünü yırtıyomuş, ışıhta bahtığı zaman, kiminle yattığını bilsin; ha hiç mantık alıyo mu? Ben de: “Püü yüzünüze sizin, eğer bunu kim çıkarıyosa geri zekalılar,” dedim. Yani böyle laflar oluyo yani, genellikle buna şahit oldum.

Çeşme’den bir katılımcı anlatıyor:K - Ya buna benzer çok şeyler, geçenlerde Aşure Çorbası yaptık iki sene önce. İzmir’de benim akrabalarım geldi, hepsi saz çalarlar. Tutmuş komşusunu da getirmiş tabi bu Sünni kökenli arkadaşı. Ve onlar bizim Alevi olduğumuzu biliyorlar. Neyse biz yine, bizim sofralarımız açık şey, oturduk böyle şark köşesine yere koyduk. Baktım evin içinde perdeler de sararacak diye, ben gittim üç tane mum yaktım geldim. Mumu yakarken dayımın kızına dedim ki: “Bak burada bir densizlik yapacak,” dedim. Çünkü diyeceğini biliyorum. Mumu yaktım ben getiriyorum. “Haydin dedi mumlar geldi; mum söndü yapalım,” dedi. Kadın nasıl oldu biliyor musun böyle, hiç kımıldamıyor. A - Sen dalgasına söylüyorsun bunu?K - Şaka olsun diye ama. Ama ben onu mutfakta mumları yakarken Veli’nin söyleyeceğinden emindim. “Bak Zübeyde,” dedim, “ben mumları yaktım götürdüm ama Veli orada bir şey söyleyecek şimdi.” Daha ben yanlarına gittim, Veli’yle göz göze geldik. “Haydin,” dedi, “mumlar geldi; mum söndü yapalım,” dedi. Kadın ama nasıl oldu biliyor musun, çok böyle durdu yani. Ama ertesi sabah kadın kalktı, dedi ki: “Ben bunca yıl boşa yaşamışım. Bunca yıl sizi boşa eleştirmişim. Çünkü ben böyle yani, ailemde bile bu samimiyeti görmedim. Siz ne kadar hoş ki böyle birbirinize canı gönülden bakıp da herkesi bacı kardeş görmenize, hani geçekten de,” dedi. “Ben 35 yaşıma geldim ben, hiçbir zaman hayatımda bu gece gibi gece yaşamadım. Ama çok hoşuna gitti.” Orada “Nuray,” dedim, kadının ismi Nuray, “niye betin benzin sap sarı oldu?” dedim. “Hiç bu yapılacak iş mi? Dayımın oğlu, dayımın öbür oğlu, eniştem, dediğim arkadaşlarımız, ya mantığın alıyor mu senin? Bu mum söndü nedir? Yani sizin nasıl zihniyetiniz var ki, bunu kabul edebiliyorsunuz?” “Ee, gerçekten biz annemizden, babamızdan, ebemizden, dedemizden öyle duyduk,” diyor, “o beynimize yer etmiş.” Hani Alevi denildi mi mum söndüyle, Aleviyi aynı şeyde, seviyede tutuyorlar. Hani dediği gibi 30 senelik arkadaş dönüp de insana bu soruyu soruyorsa, geçekten ben bu konuda çok rahatsızım.

Bazı Sünni yurttaşlar da “mum söndü” iftiralarını bizzat yaşanmış gibi örneklendirilebiliyor.

İstanbul'dan bir katılımcı aktarıyor: K - Böyle Manisa Kırkağaç’ta acemi birliğindeyiz, daha bir aylık. Merasimden geçtik, istirahat verdiler askere. Böyle alanda oturuyoruz. Şurda bir grup oturuyor burda bir grup oturuyoruz. İşte birisi

56

Page 57: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

arkadaşıymış Amasyalı çavuş, orada da bir çocuk ona anlatıyor. Bunlar konuşurken işte bu Alevilik davası açıldı. Ben böyle oturuyorum o çocukta böyle oturuyor, böyle oturuyorlar. “İşte, Aleviler mum söndü yapıyorlarmış,” dedi. “Herkes hazır olsun diyorlarmış, toplanıyorlarmış,” dedi. “Af edersin” dedi, burada bayanlarımız var bacılarımız. “Mum söndürüyorlarmış, herkes yanındaki bayana çöküyormuş,” dedi. “İşte bir şeyler yapıyormuş,” dedi. “Adamın birisi takılıymış cebinde,” dedi. “Bıçak mı varmış, makas mı, elbisesinden....sabah bakmış ki, anasıymış,” dedi. Öyle der demez, bak aha burada hala yarası var daha dişlerimin arasında. Nasıl vurdum üç tane dişim ezildi. Orda biz birbirimize girdik. “Ben Aleviyim. Bunu diyen namussuz, şerefsizdir,” dedim. Böyle hiçbir şey aslında olmaz. Orada Alevi Sünni arkadaşlar tabi birbirimize girdik, bizim bir Adanalı Halil Astsubay diye birisi vardı. O koştu geldi, “Ne oldu?” dedi. “Böyle böyle,” dedim: “Komutanım durum böyle böyle oldu,” dedim: “Ben Aleviyim. Ben onun için vurdum. Asla böyle bir şey olamaz,” dedim. Ama astsubay ne olduğunu bilmediğim daha çok şeyler anlattı. Dedi ki: “Belki bu insanlar olmasa biz vatandaşı, Türk Milleti olarak biz hep bir bayrak altında yaşıyoruz ama,” dedi, “ben öyle inanıyorum ki bu Aleviler olmasa biz aç kalırız, devlet bize ekmek de yetiştiremez,” dedi. “Bu insanlar çok dürüsttür çok insaniyetlidir,” dedi. “Bunların eline geçen fırsat bizim elimize geçse biz bunları keser, yeriz,” dedi. Biz böyle şeyleri çok yaşadık. İş yerinde de çok yaşıyoruz. Ama yine buna şükür ki buraya kadar geldik. Bak gerçekten.

Ankara’dan bir katılımcı anlatıyorK - ....Üniversitesi’nde psikolog olarak çalışan Sünni kökenli bir arkadaşımın bana anlattığı bir olaydan bahsetmek istiyorum. Kendisine psikolojik sorunu olan bir erkek üniversite öğrencisi geliyor ve hayli karmaşık da durumu olan bir öğrenciymiş. Çocuk biri sürü sorunundan söz ediyor ve tabii bu arada kendisinin Alevi olduğundan da söz ediyor. Bu öğrencinin cinsel sorunları olduğunu gözlemleyen arkadaşım çocuğu bu konuyla ilgili olarak bir erkek psikologla görüşmesinin onun için daha yararlı olabileceğini, erkek bir psikologla daha fazla şey paylaşabileceğini ve kendisinin bu durum da yapabileceği fazla bir şeyin olmadığını söyleyerek onu devlet hastanesine yönlendiriyor. Görev yaptığı üniversite hastanesinde de erkek psikolog ya da psikiyatr yokmuş ve üniversitedeki diğer psikologlar da kadınmış. Neyse arkadaşım bu durumdan kadın olan bir diğer psikoloğa bahsediyor ve hastanede bir erkek psikolog veya psikiyatr bulunmasının gerekliliğinden söz ediyor, durumu paylaşmak için. Bu diğer kadın psikoloğun verdiği tepki karşısında arkadaşım ne yapacağını şaşırmış; konuştuğu bu psikolog ona şunları söylemiş: “Biliyorsun Aleviler arasında ensest çok yaygın bir şey; bu nedenle bu tür sapma ve sorunlarının olması normaldir. Sen iyi yapmışsın, hiç böyleleriyle uğraşılmaz. İyi ki bana da göndermemişsin.” Bu olayı anlatan arkadaşım da bu arada bir Aleviyle evli. Kız ne diyeceğini şaşırmış tabii. Şimdi bu iftiralar yalnız cahil kesimde değil okumuşlar arasında da çok yaygın, bunu diyen kadın psikolog Ankara’daki büyük üniversitelerden birinden mezun olmuş ve güya insanların sorunlarına yardımcı olacak ve en önyargısız olması gereken bir işi yapmakla da yükümlü olan birisi. Mesleği gereği bunu en azından yapmaması gerekiyordu ama işte toplumda bizlere karşı olan önyargıların nerelere kadar uzanabildiğini göstermek açısından üzerinde iyice düşünülmesi gereken bir örnek.

Alanya’dan katılımcılar aktarıyor: K1 - Şöyle bir olay geçti başımdan, bu sohbetimizle ilgili olarak, çok az biçimde müstehcenliği var, bağışlasınlar beni bayan arkadaşlar. 1965 yılında, Manisa’da 1. Temel Tabur 5. Grupta askeriz. Er öğretmen olarak askerlik yapıyoruz. Benim gibi, bizim grupta da 300 kadar öğretmen, er öğretmen

57

Page 58: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

askeriz. 700 kişi toplam mevcudumuz var, silah temizliği var Cumartesi günü. Harbileri çıkardık, ellerimize biraz pamuk veya çaput verdiler. Onlarla silahlarımızı temizliyoruz. Trabzonlu da İsmet diye bir arkadaş var. Benim yanıma geldi, arkadaşım dedi: “Sana Alevi diyorlar doğru mudur?” “Evet doğrudur, ben Aleviyim.” Ama o tarihe kadar aslında çok az biçimde Alevi olduğumuzu biliyoruz. Bizim Divriği’de pek çevre köylerimizde Sünni köy olmadığı için çocukluğumuzda Alevi-Sünni ayırımı hiç bilmiyorduk. Duymamıştım bile Sünni nedir, nasıldır diye ben hiç duymamıştım. Öğretmen okuluna girdikten sonra bir nebze, çok az biçimde duyduk, ama o günkü öğretmenlerimiz Atatürkçü idi, gerçekten bu konuları hiç de bize yansıtmıyorlardı. Okul müdürümüz, öğretmenlerimiz bu konuda çok dikkatliydiler. Öyle bir şey öğretmenlerimizden duymadık, o zamanki şartlarda 56-62 arasında. Daha sonra konumuza dönelim, ben bunu bilmediğim için: “Evet Aleviyim,” dedim. “Ne olacakmış?” dedim İsmet şimdi arkadaşıma. “Yav!” dedi, “Alevilik çok kötü bir olay, sen nasıl Aleviyim diyebilirsin, oysa ben seni çok seviyorum Hüseyin Kardeş,” diye bana bahsetti, aynı yakın yatıyoruz yataklarımız yakın yatakhanede, dedim ki: “Kardeşim ben Aleviyim, Sivaslıyım, Divriği’denim, falan köydenim,” diye köyümü dahi sayarak, hem de tüfeğimizi temizliyoruz. “Ben Aleviyim kardeşim,” dedim. “Ben de Sünniyim,” dedi. “Ama ben seni çok seviyorum; ya sen benim dinime dön ya da ben senin dinine döneyim. İkimiz birbirimizi ikna edelim.” “Nasıl ikna edecez.” İşte “biz namaz kılarız, oruç tutarız, kardeşim.” “Ben bunları hiç bilmiyorum hiç de tutmadım, ihtiyaç da hissetmiyorum,” diye cevap verdim. “Yok illa ben seni ikna edeceğim.” “Kardeşim bu yüzyıllardır ikna edilmemiş, kimse kimseyi ikna edememiş, ne sen beni ikna edebilirsin ne de ben seni. Bırak, sen Sünni vatandaş ol, ben Alevi. Ama biz ikimiz birbirimizi çok seviyoruz, bu kadar basit bir şey.” “Hayır illa ben seni ikna edeceğim,” falan, bir başka arkadaşımız söze karıştı, ismini şu anda hatırlamıyorum. İri yarı bir adam, aşağı yukarı iki metreye yakın boyu var. Basketbolcu cinsinden bir adam. Yanıma yaklaştı dedi ki: “Arkadaşım Alevi olmak çok kötü bir olay,” etrafımızda bir grup oluştu, bir çember oluştu, konuşuyoruz. Ama ben bir tane, tekim. Bir sürü insanlar her biri bir yerden suçlamaya başladılar. Bu arada dedi ki: “Arkadaşım, ben Malatya Fethiye’de öğretmendim,” dedi. “Orada çok büyük bir ahır vardı,” dedi. “Oraya tarikat için toplandılar, beni de çağırdılar,” dedi. “Oraya vardığımda mumu söndürdüler,” dedi “ve herkes anne, baba, bacı, kardeş birbirine karıştı,” dedi. Ben, yani o güne kadar gerçekten böyle bir şey duymamıştım ama otomatikman aklıma hemen bir cevap geldi. “Evli miydiniz, bekar mıydınız?” dedim. “Evliydim,” dedi. “Peki, senin hanıma kim sahip oldu,” diye söyleyince, adam harbiden tabi bana hücum etti, iyi ki tuttular, yoksa beni gerçekten götürmüştü yani. Böyle bir olay başımdan geçti. Ondan sonra gruba geldik, yatakhanenin önünde. Sivaslı bir delikanlı da, çavuş orada aynı zamanda, ikimiz de Sivaslı olduğumuz için, hep benim yanıma gelir: “Abi siz köye döneceksiniz, Sivas’a gideceksiniz mektup vereceğim sana, bir zahmet bizim eve kadar götür, bizim ailenin hal ve hatırını da sor,” der, her seferinde, her seferinde bana bu şekilde yaklaşımlarda bulunurdu. Orada duvar dibinde otururken, amfinin yanında, baktım arkadaş geçiyor, ben dedim: “Yarın tezkere alıyoruz, gidiyoruz, dört aylık askeriz zaten, er öğretmen olarak dağılacağız, gidiyorum,” dedim. “Yok, siz Aleviymişsiniz, artık ben sana ne selam veririm ne de senle konuşurum. Evime de uğrama sakın,” dedi. İşte başımdan bu şekilde Alevilik ile ilgili ve Alevi olmakla ilgili böyle bir hadise geçti.

A - Ben mum söndüye katıldım demiş adam di mi?K2 - Evet. Yani resmen iddia ediyor ki, Aleviler kuyruklu diyor ve mum söndü yaparlar diyor.A - Tanık olmuş yani adam.

58

Page 59: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Bunu söyleyen bir öğretmen yani. Yalan söyledi ya utanmadan. Tabi benim cevabım böyle olunca bu sefer de çok kızdı. Sopaylan bana saldırdı. Bıraksalardı var ya beni, adam döverdi zaten beni. Yani adam sopaya bana saldırdı. O elindeki kargaylen, düşün ki yani arkadaşlar, öyle bir şeye ben nasıl katıldım diyebilir? Bize bu durum var. Bu adam bir şeyler duymuş. Bilinç altına yerleştirmiş. Onu gerçek gibi söylüyor. Gözüylen görmüş gibi, yalan ama, nasıl böyle doldurulmuş, bir de öğretmen olmuş. Şimdi bir öğretmen olmuşsun, bir topluma girmişsin Malatya’nın Fethiye’ye bağlı veya Fethiye Köy’ü, aklımda kaldığı kadar büyük bir köymüş de yani. Burada diyor: “Ben görev yaptım, buna rastladım,” diyor. “Erdiydim,” diyor. “Eşim de vardı,” diyince ben tabi yapıştırdım sözümü, bunun üzerine çok kızdı. Yani gerekli cevabı aldı ama, ben de korktum. Onun doğruluğunu kanıtlamak için bir de hikayeleri var, hikayesini anlatıyorlar. Duyanınız var mı bilmiyorum ama… Burası çok önemli; güya işte, gene cem yapılıyormuş ve birden işte bütün ışıkları söndürmüşler, kim kiminle birlikte olursa… kimi yakaladıysa karanlıkta onlarla oluyormuş, sonra ışıklar yandığı zaman bir tanesi içinden biraz hinlik yapmış güya, bir parça kesmiş kiminle olduysa, esvabından diyelim işte, üzerindekinden. Sonra ışıklar yandığında bakmış ki kız kardeşiymiş. Düşünebiliyor musunuz? Yani böyle de bir olay anlatıyorlar.

Milas'dan bir katılımcı arkadaşının aslında kendi fantezisini iftiralara yansıttığını örnekliyor:K - Adam sana anlatıyor, sen anlatıyorsun Aleviliği bildiğince. Biliyorsunuz Alevilik yani böyle açığa çıkalı fazla bir şey olmadı. İnsanlar kulaktan dolma, veya kitaplardan, dedelerden, büyüklerden öğrendiğini anlatabiliyordu. Şimdi adama anlatıyorsun diyorsun ki işte. Aleviliğin gelişini gidişini belli bir felsefesinin olduğunu anlatıyorsun. “Tamam da bu Alevilerde mum söndürdü işi var,” diyor. “Bu nasıl oluyor?” diyor. Bunu bir kere yaşadım diyenler var. Diyenler var. Dayak yiyor, dayak atıyorsun, yapabileceğin bir şey yok yani, ispat et diyorsun adama. İşte falan köyde. O kadar bir köy ki yani gitmen mümkün değil yani o anda. “Ya kardeşim böyle bir mantık olur mu?” diyorsun, anlatıyorsun ya “sen bir insansın ya, evlisin çocuğun var karın var. Sen böyle şeyi nasıl yaparsın?” “Ben, gördüm,” diyor. “Bir asker arkadaşımın evine gittim, Asker arkadaşım Elbistanlı,” diyor. “Evine gittim çok güzel bir bacısı var,” diyor. Bunu da ben otobüsteyken gelirken anlatıyor. Önümdeki sırada anlatıyor. Ben de kafamı bir tarafa koydum başım ağrıyor. Bir baktım onlar konuşuluyor, ben de kafamı kaldırmadım. Hep orada kaldı. Bunlar diyor, böyle detaylı anlatıyor, dağıtıyor dağıtıyor, geri topluyor, böyle güzel anlatıyor yani. Bilmeyen mümkün değil inanacak anlatış şekline. “Arkadaşımın bacısı,” diyor “illa benim karşıma oturdu,” diyor. “Onlar ön tarafı, külotun burasını da kesiyorlar,” diyor. “Herkesinki kesik,” diyor. “Ben onu gözüme koydum,” diyor. “Tam o papaz kolunu attı, mum vardı onu üstüne attı,” diyor. “Mum sönünce, ben saldırdım ona,” diyor. “İşimi bitirdim sabahleyin kalktım geldim,” diyor. İşte arkadaş böyle. Ondan sonra benden dayak yiyor. Otobüsten atılıyor. Otobüsten bir şey çıkıyor, müftü. Tesadüf ya bir müftü varmış otobüste. “Atın, nifakları atın,” diyor. “Bunlar arabaya binmesin, ben binmem,” diyor.A - Kim için diyor?O anlatanlar için. Müftü bile bunu diyor yani. Müftü bunu söylüyor. Herkes, o kadınlar da anlatıyor, “ay böyle şey mi olur,” diyor. Attılar otobüsten indirdiler. Ceyhan’la Osmaniye arasında attılar oraya. “Siz başka arabayla gelin.” Yani bunları biz hep senelerdir yaşıyoruz.

Ceme çağrılan Sünni yurttaşlar kalıp yargılarından dolayı korkularla, merakla ya da beklentilerle ceme katılabilmekteler.

59

Page 60: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Ankara’dan bir katılımcı aktarıyor: K - O yabancı gız bizim Alevilerde evliymiş, bunu ceme götürmek istemişler. Ceme gitmiş, ama bir şüpheyle, bir gorhuyla gitmiş. Yalnız demiş ki, müsahip gardaşına: “Gardaş, ben senin yanına oturuyum da, bu mum söndüğü zaman bari başkası bana bir şey yapmasın da, gardeşim yapsın, müsahip gardeşim.” Getmiş, müsahip gardeşinin yanına oturmuş. Şimdi gadın bir bekliymiş, iki bekliymiş, mum söndü, öyle bi şey yaşanmamış. Ondan sonra demiş ki: “Gardaş, ben senden çok çok özür dilerim, ben bu gorhuyla girdim, onun için senin yanına oturdum.” Öyle bir şeyle de garşılaşmadığı için, utanmış gadın.

Adana’dan bir örnek:K - Olay 1960’lı yılların sonu. “Köylerimize haber ver, dedemiz geldi, yarın bizde cem var,” diyor. Çocuk çıkıyor, geri dönüyor, “Baba, öğretmenime de haber verecek miyim?” diyor. “Dur kızım,” aynen ifade bu, “onu dedeye soralım,” diyor. Ev sahibi geliyor: “dedem, kıza ben böyle bir görev verdim, döndü bana dedi ki: ‘öğretmenime de haber vereyim mi?’ Yalnız dikkat dede, öğretmenimiz yezittir,” diyor. Çünkü böyle bir anti propaganda var, Kızılbaş-Yezit, karşılıklı suçlamalar. Dede diyor ki: “Gelsin, gelsin, tabi tabi, haber ver,” diyor. Çocuk köyü geziyor, geliyor öğretmenine de: “Öğretmenim, yarın akşam bizde cem var, siz de davetlisiniz,” diyor. Çekip geliyor eve. Adamcağız geliyor eve, hanımıyla oturuyorlar, başlıyorlar tartışmaya. Diyor ki “Yav ne yapacağız, yerde 2 metre kar var, dağın zirvesindeyiz, gece kaçsak, kurtlar bizi parçalayacak, kaçmasak, bu Kızılbaşların cemine gideceğiz, bunlar mum söndürecek, halimiz nice olur.” Gecenin 3’üne kadar tartışıyorlar. En sonunda yorgun kalıp, yatağa düşünce, belli bir saatte kadıncağız birden fırlıyor. “Herif buldum,” diyor. “Ne buldun kadın?” diyor. “Çaresini buldum,” diyor. “Nedir?” diyor. Şimdi burada çok önemli bir, bizim özdeyişimiz daha var. Küfrün iman olduğu nokta buradır. Biz her şeyi can, canan, bacı, kardeş, birbirimize çok rahat açarız. “Ne buldun?” diyor. Eskiden analarımız, büyüklerim çok iyi bilir, dize kadar don giyerlerdi bayanlar. Diyor ki: “Ne kadar donum varsa, üst üste giyerim. Ceme giderim, tam mum söndükten sonra, birbirimizin bileğinden tutarık, eğer ışık, mum yanana kadar namusu kurtardıysak kurtardık.” Dönüyor, “Gâvurun dölü, sakın ha, sen de sağa, sola el atlamayasın ha!” diyor. “Tamam hanım,” diyor. Kadıncağız, o zat, bizzat cemde olan, o 76 yaşındaki vatandaş bizzat şahit olmuş. Şöyle anlatıyor: “Baktık, geldiler, dede bir yer gösterdi, oturdular. Cem başladı. Cem bitti, dağılma şeyi verilince. Dede hizmet sahiplerini çağırdı, çıralı sır etti: “Oturan burda koysuz, gıybetsiz evine göre gidenin hanesine hızır uğrasın,” dedi. Toplum çıktı. Dede döndü ev sahibine dedi ki: “Oğul şu muhabbet soframı getir. Yaşlılarımız oturur, ondan sonra içki alırlar, sohbet ederler.” Kuruldu, o arada dede döndü dedi ki: “Öğretmen akşamdan beri çok büyük bir sıkıntıdasın. Derdin ne, söylesen. Bir şey söyleyeceksin, ama söylemek istemiyorsun.” Öğretmen döndü dedi ki: “Dedem, hani mum söndürmediniz?” “Oğlum, biz söndürmeyiz, sır ederiz. Biz uyarırız, Allah, Muhammet, Ali adına üç tane şera uyarırız, cem bittikten sonra da sır ederiz, söndürmeyiz. Baş parmaklarımızın arasını ıslatır, mumların başına duayla söndürürüz.” Döndü dedi ki: “Hanım ayağa kalk.” Kalktı, “eteğini çemirledi,” dedi. Dede dedi ki: “Oğlum bırak etme,” öğretmen “bırak,” dedi, dinlemedi. Kadıncağız 8 tane don çıkarmış. Dede dayanamamış, bağırmış, (Bağırarak söylüyor): “Yeter be kardeşim, anladım,” demiş. “Yav dede, Alevilik bu mu yani şimdi?” demiş. “Evet, biz birini tekbir, ikinci tekbir, cem bağlamayla üç zikrimizi yaptık, Allah’a dua ettik, insanlarımız haklı olan geldi, hakkını istedi, haksız olan geldi, meydanda cemaat huzurunda haksızlığını kabul etti. Şimdi oturmuş, muhabbet edeceğiz,” demiş. “Alevilik buysa, nasıl bu iş, beni Alevi diye kabul eder misiniz?” şeklinde bu olayı bana 1996’da, bu zat bizzat yaşamış, anlattı.

60

Page 61: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

İzmir’den bir katılımcının anısı:K - Evliliğimin ilk yıllarıydı. Bir Alevi cemi var. Kayınvalidem, kayınpederim, kayınlarım filan hepsi de bizdeler. Dedim ki: “Ya böyle böyle hala, cem var, ben ceme gideceğin siz de gelin. Siz çok merak ediyorsanız sizde gelin.” Şimdi kayınpeder, Allah rahmet eylesin, çok aydın bir insandır, çocuklarının hepsi de okumuştur yani. Ki Engin de yani çok az okumamıştır, lise mezunudur ama buna rağmen o işte alevlik hakkında bilinen, söylenen sözler vardır ya, “Aleviler,” işte “ana bacı tanımaz, mum söndürürler,” falan. Bizim Engin küçük kaynımın daha kafasında onlar duruyor demek ki. Ağrı’dan geldi zaten Engin. Tamam dediler biz gidelim. Ortanca kaynım, göz kırptı bana. Dedi ki Engin bak yalnız dedi ceme gidiyoruz, biliyorsun dedi yani Aleviler mum söndürür, işte horoz uçururlar, bak dedi ona göre. Tamam abi dedi Engin. Dedi sakın yengene yakın oturma dedi. Tamam dedi Engin. Cem evine gittik. İşte bir yere oturduk. Bir baktım Engin benim yanıma oturmadı, Engin gitti ta öteye. Ondan sonra işte cemde, dede de gerçekten çok aydın, ileri görüşlü çok güzel bir dededir. Ben anlattım: “Dede, yani Metin’i biliyorsun, annesi, babası, kaynım görümcem, biraz daha güzel işlersen bu insanların anlayabileceği bir dilde, onlar da o Aleviliğin bilinmeyen yönlerini görmüş olurlar uygulama olarak, en azından hakkımızdaki karalamaları biraz gitmiş olur.” Sonuçta bunlar Ağrı’dan geldi. Bunlar gidip Ağrı’da anlatacaklar biz Alevi cemine gittik de bunu bunu gördük diye. Cemin sonunda, kayınpederim rahmetli dedeye dedi ki: “Yani dede gerçekten Alevilik buysa ben Aleviyim,” dedi. “Siz bizden daha çok işte Allah'ı, Ali’yi, Peygamberi çağırıyorsunuz,” filan. Dışarı çıktık ben tabi gülüyorum. Kaynıma göz kırptım, “sor hesabı Engin’e.” Engin hemen şey dedi: “Ya, yenge niye mum söndü yapmadınız?”

Alevilerin yaptığı yemeklerin yenmeyeceği üzerine var olan kalıp yargıyla ilgili örnekler

Havza’dan bir katılımcı:K - Ben öğretmen okulu, son sınıfta, Ladik’in Tatlıca Köyü’nde şey, bir buçuk aylık staj yapıyoruz. Stajda tek tek dokuz tane öğrenciyi, her bir köye böyle taksim ediyorlar. Dokuz kişilik bir heyet içerisinde beni Tatlıca Köyü’ne verdiler. Sadece Alevi benim, ötekiler Sünni arkadaşlarımız. Orda iki tane arkadaşımız çıka geldi, dedi ki: “Bunun olduğu yerde ben gitmem,” dedi. “Neden gitmiyorsun?” “Çünkü bu Alevi,” dedi. “Bunun pişirdiği yenmez, bunun el sürdüğü şey günahtır, haramdır yenmez,” dedi. Öyle deyince, benim babam öğretmen okulunda çalışıyor, müstahdem. Onu diyen arkadaşın babası da okulda çalışıyor, o da müstahdem. Aynı lojmanlarımız karşı karşıya bakıyor. Bu şartlar altında, böyle deyince dedim ki: “Ya okulun bir idaresi vardır arkadaşım, sen niye böyle konuşuyorsun? Beni Alevi olarak, Alevi köyüne mi atama yapacak hükümet, devletimiz? Yok, şans, rastgele, nereye talim ederse. Biz oraya mezhep yarışına mı gideceğiz, hayır, biz oraya eğitim ve öğretim yapmaya gideceğiz. Sen neden şimdiden ayrımcılık yapıyorsun?” “Yarın Alevi köyüne gittiğin zaman,” dedi. “Alevi çocuklar bunlar deyip de eğitim öğretime ara mı vereceksin, yahut da başının üzerinde yatacak mısın?” dedim. “Orasını Allah bilir,” dedi. Neyse, tabi ben idareye koştum hemen, müdürün karşısına, dedim müdür böyle böyle. Dedi: “Seni ordan ayıralım.” Okul idaresi birleştiler: “Hayır,” dedi, “bunların ikisini bir araya vereceğiz.” İnat ettiler. Ben dedim: “Müdür bey, bizi veriyorsunuz ama cinayet çıkar,” dedim. “Bak karışmam sorumluluk bana ait değil” dedim. “O,” dedim, “cüsseli güçlü kuvvetli benim boynumu

61

Page 62: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

sıksa canımı çıkarır. Benimde elimde bir bıçağım olur ekmek bıçağı falan kalkarım basarım bıçağı, cinayet olur,” falan dedim. “Yok bir şey olmaz,” dedi. Peki. Bizim ikimizi Tatlıca’ya verdiler. Şimdi helva veriyorlar tenekelerle, zeytin veriyorlar, un çuvalı veriyorlar. Herkes kendi pişirdiğini kendi yiyor yani. Dokuz kişi aşçı seçiyoruz aramızda bir iki kişi, öbürleri dershaneye gidiyor, yetişiyoruz yani, uygulamalı. Bana dediler ki: “Sana yemek yapma yok,” dediler. “Niye?” “Sen buna el süreceksin, sen pişireceksin, senin pişirdiğini biz yemeyiz,” dediler. “Öyle mi?” “Öyle.” “Peki, siz pişirin ben yiyim,” dedim. “Şimdi bak, siz pişirin ben yiyim,” dedim. “Tamam kabul.” “Ama,” dedi, “biz pişirip sen yemekle olmaz, sen de burda bir iş bölümü yap.” “Ne yapacam.” “Sen odun keseceksin,” dediler. “Tamam keserim,” dedim. Orda bir Osman Amca, kimsesiz yaşlı bir amca vardı. Dedim ki: “Osman Amca buraya gelir misin?” “Gelirim.” “Bunlar derse gittiler. Şurda odun var,” dedim, “bunlar yiyeceğine bu adam da yesin, bu da vatandaş,” dedim. Helvanın yarısını kestim, paketledim verdim. Bir kilo da zeytin ayarladım verdim. Efendim birkaç şey de undan verdim. Ordaki okulun vermiş olduğu, devletin bize verdiği kumanyadan ona da verdim. Bu odunu kesmeye başladı ama ben paşalar gibi yaşıyorum. Onlar pişiriyor, odunu Osman Bey kesiyor, Osman Amca, ben de güzel güzel nöbetimi geçiriyorum. Bunlar baktılar ki Osman odunu kesiyor, efendim kendileri yemek yapıyor, bir Alevi çocuğu olarak bu da oturuyor keyfine bakıyor. Buna da gocundular şimdi ve dediler: “Arkadaş sen odunu kesiyorsun ama Osman’a kestiriyorsun kendin kesmiyorsun.” “Ya ben Osman’a kestiriyorum, öbürüne kestiririm Ali’ye kestiririm, Veli gelir, yapılıyor mu bu iş,” dedim. “Sizin dilinizin altındaki baklayı lütfen söyler misiniz?” dedim. Oradan yine bu arkadaş dedi ki: “Sen Kızılbaşsın, senin içimizde kalman bile zararlı,” deyince, ben ekmek bıçağını aldım bunun bacağına iki tane sapladım. Ölüyorum kalıyorum mücadelesiyle bunu Ladik Hastanesi’ne zor yetiştirdiler. Okul idaresi beni çekti ifadeye, karakol çekti, olanları aynen anlattım. Kalktım geldim. Sağ olsunlar. Ve arkadaşa da böyle bir daha bir şey yapılmasın diye ikna ettiler, şey yaptılar. Ama suçlu o. Fakat fizik olarak suçlu da benim, çünkü bıçaklamaya varan. Neyse, Anadolu’nun ücra köşelerine yerleştik.

Diyarbakır'dan bir örnek:K - Mesela geçen sene ben aşure götürdüm benim komşum aşuremi almadı. A - Nasıl almadı ne dedi? K - “Sevmiyoruz,” dedi. “O yüzden almıyoruz,” dedi. Meğer ki biz Aleviyiz diye, Alevi olduğumuzu öğrendi diye bizim lokmamızı yemiyor yani. Lokmamızı yemiyor! Nedir? “haramsınız.”A - Nasıl yani, böyle yüzünüze söylüyorlar mı? K - Yüzümüze söylemiyorlar ama hareketlerinden onu çıkarıyorsunuz. Yoksa normalde bir lokma gidince, lokma geri döner mi? Onlar niye getirince biz alıyoruz. Yüzümüze de söylendiği zaman, “böyle diyorlar,” diye söylüyorlar. Aslında bu direk kişinin yüzüne söylemektir yani.

İstanbul’dan bir katılımcı:K - Lokma dağıttım da ben. Kapının önünde, buraya götürdüm, ora uzak diye. Kapıda, çocuklardan dedim belki, ... lokma dağıtayım dedim, kapının önüne çıkıp. Ayrım yapmadan, kapıya çıktım ki, kadınlara dedim ki: “Alın alın,” dedim, “siz de alın.” “Neymiş?” dedi. “Bu dedim Allah'ın lokmasıdır,” dedim. Karşıdaki böyle baktı. “Ne bakıyon?” dedim. Yemin ederim o gece rüyama girdi. Kedi diye. Yemin ederim bak kedi oldu kızım. ..... “Bi daha da size ne ekmek var,” dedim, “ne de lokma.” Alır gelirim burada Alevilere dağıtırım. O gece aynı kuyunun içinden iki tane kedi çıktı. Kadına da söyledim: “Kedisin sen.” Onlar bizi insan yerine koymuyor. Her tarafa Cami yapılıyor. O

62

Page 63: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

da “namaz kılmıyorlar,” dedi. “Sıçanın kökünü ye,” dedim. “Namaz kılmıyorsam, gelme bir daha bizim eve,” dedim.

İzmir’de yaşayan bir yurttaş:K - Mesela ben öyle çok şey değilim yani inançlı bir insan değilim ama insanın bir kültürü vardır, geleneği vardır. Aşure bir kültürdür benim için. Yani o insanlara hani bir anma şeyidir ben aşuremi yaparım yani. Hani inançlı bir insan, o kadar çok şey değilim. Ama aşuremi yaparım bu bir kültürdür yani. Ben aşure vermiştim kadına, kadın o aşureyi almamıştı. “Niye aşureyi almıyorsun?” “Alevilerin aşuresi yenmez.” Oysa kendisi de aşure yapıyordu. Yani kendisi de aşure yapıyordu. Aşure almıyordu yani “ben Alevilerin aşuresini yemem. Abdest almıyorlarmış,” yani ben buna şahit oldum. Komşuluk ilişkilerini kestim konuşmadım ki çok yakın komşumdu bir daha da konuşmadım. Ama onu yıkma, yani ispat kendimizi ispat etmemiz için ikna etmemiz için de çaba sarf etmem lazımdı. Onu da yapamadım aile kütüktü. El öptürtmüyordu, dokundurtmuyordu. Erkekler hiç kadınla böyle tokalaşma şeyi yoktu. Abdesti bozulur mümkün değil yapamaz bunları.

Menemen’den bir katılımcı: K - Kelkitli’de kız kardeşim oturuyor. Yavuz Bingöl’ün annesi de orda oturuyor, onların apartmanında oturuyor. Aşure ayıymış, Yavuz Bingöl’ün annesi aşure yapmış dağıtıyormuş. Şimdi komşuları ya demişler: “Onun aşuresini almayız,” demişler, alıyorlarmış ama yemeyip çöpe döküyorlarmış. Kız kardeşimin yanında yapmışlar bunu. Kız kardeşimin de zoruna gitmiş. Torununu görmüş teyzenin. Demiş ki: “Anneannene söyle aşure göndermesin komşulara,” demiş böyle böyle döküyorlar. Kız da o arada aşure götürüyormuş. Demiş: “Döküyorlar, götür sen anneannene söyle vermesin,” falan. Demişler: “O Alevi, onun aşuresi yenilmez,” diyerek, böyle dökerlermiş.

Kemalpaşa’dan bir katılımcı:K - Onlar ne diyormuş biliyor musun, bunu Armutlu’da bir komşum bana söyledi. “Alevinin ekmeği karnındayken ölürsen, doğru cehenneme gidersin,” diyormuş. Ekmeği bile Kızılbaşlaştırdılar bunlar.

Çeşme’de yaşayan bir yurttaşın örneği: “Aleviye yemek vermek günah”K - Şey vardı, biz İzmir’de otururken yengemle bir tane Kayserili komşumuz vardı. Altta oturuyordu. Biz de gariban diye, biz üç kişiyiz üç ev beraber kalıyoruz. Çok da garibandık. Hep ona el açtık, doğum yaptığında baktık, loğusada çocuklarına baktık. Şimdi ama geliyordu örtünüyordu, böyle geliyordu onca evimiz kapımız açıkken “erkekleriniz evde mi?” “Erkeklerimiz yok,” dedim mi içeri giriyordu başını açıyordu, oturuyordu oraya. Bizim soframızda ne varsa, ya da biz al da yemek ye filan dememize gerek kalmıyordu, çünkü mutfağa girip doldurup geliyor. Bir gün ama aradan belki 7-8 sene geçti, bu böyle devam etti, çocukları büyüdü. Bir gün de biz onun kapısının önünde halı yıkıyoruz. Ya dedik çocuklara makarna aldıralım da acıktık iyice, “Binnaz bize bir makarna pişir de yiyelim.” Duymazlıktan geldi. Biz ısrarla üst üste, duymadı herhalde anlamadı mı diye, biz yine söyledik yani onu hani yabancı görmediğimiz için. Çünkü hep evimize girip çıktığı için. Biz ikinci sefer bir daha çığırdık bir daha duymadı bizi. Büyük yengem dedi ki: “Binnaz sen sağır mısın? ya da bizi hesaba mı almıyorsun. Ya çocuklar makarna getirdiler işte bir su koy, bir makarna pişiriver.” “Yapamam Elmas Abla,” dedi. Yapamam deyince biz bayağı bir şok olduk. “Neden?” “Şey,” dedi, “Aleviden yemek yersen helalmış da, Aleviye yemek yedirirsen o yemek ıstırap çekermiş.” Zihniyete bak. 6-7 sene bizi kullanmış sadece.

63

Page 64: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Ankara’dan bir katılımcı:K - Yıllardır iyi komşuluk yaptığımız ve yakın dostumuz olan Karslı Sünni bir komşumuz bana şu olayı anlatmıştı: Kendisi birkaç aylık da yeni gelinmiş o sıralar Kars’ta, yakınlarındaki Alevi bir köyde ahbapları olan birisi, kocasına sünnet olacakları çocuklarına kirve olmasını istemiş. Bunu severek kabul etmiş kocası. Tabii hazırlıklar filan yapılıyor, kirvelerini yemeğe davet ediyorlar. Bunu duyan arkadaşımın kayınvalidesi diyor ki: “Kız sakın ola orada yemekte sana yoğurt falan ikram ederlerse yemeyesin.” Arkadaşım kayınvalidesine soruyor: “Niye ana diye? Niye yemeyeyim?” Kayınvalidesi diyor ki: “Bu Kızılbaşlar yoğurdu mayalarken sütü erkeklerinin şeyiyle karıştırıyorlar, sakın ha yemeyesin!” Arkadaşım bunu anlatırken tabii gülerek anlatıyor. Neyse, bunlar kocasıyla Alevi köyüne gidiyorlar, kirve oldukları köye. İşte ikram, ağırlama, yeme, içme her şey son derece iyi. Tabii sofraya yoğurt da geliyor küçük kaselerde. Arkadaşım diyor ki yoğurt da öyle güzel yapılmış; oralarda camız yoğurdu meşhurdur, ondan getirmişler. Ama içime kurt düşürdükleri için canım gidiyor yiyemiyorum, diyor. Sonunda dayanamayıp yemeye başlıyor ve çok hoşuna gittiğini de söylüyor. Hiç de pişmanlık duymuyor. Anlattığına göre o kadar iyi ağırlamış ve davranmışlar ki, arkadaşım o anda bunun saçma birşey olduğuna karar vermiş ve yemiş. Sonra köye döndüklerinde kayınvalidesi sormuş: “Kız yoğurt yedin mi?” diye. Tabii ona yediğini söylememiş ama sonra sormuş, “peki yeseydim ne olurdu?” diye. Kayınvalidesi de eğer yeseydi yüzlerce kez abdest alması gerekeceğini ancak o zaman arınabileceğini söylemiş.

Havza’dan bir katılımcı Alevi birinin lokanta sahibi olmasının zorluğunu anlatıyor:K - Yanımdaki kahveci vardı, ismini söylemeyeceğim. Beni herkes sevdiği için, “O Alevi, yenmez onun yemeği,” diyorlardı. Adamlar da bana soruyor: “Sen böyle misin?” Ben de diyorum: “Biz temizliğe falan çok önem veriyoruz.” Ben daha evveli, Ali Amcamız vardı, o büyük alimdi okumuştu, Ali Gül. Oğlu Halil Bey de Halil Abimiz de burda. Hürmetim var. Yıllarca ekmeğini yedim. O alim olduğu için temizliğe her şeye dikkat ediyordu ve alimdi, yukarıdaydı tabi böyle yetiştirdi yani okuttu. Şimdi bunlar kulaktan kulaktan dolma oldukları için, ..Ben Alevi deyince işte tuhaf yani bir yaratık başka bir yaratık gibi görüyorlardı. Yani namazını kıl da bunlardan ne yaparsan yap. Biz ne zaman Müslümandık biliyor musun? “Allahuekber,” dedik mi Müslüman oluyoruz, çıktıktan sonra haram da yiyoruz hepsini de yapıyoruz.

Ankara’dan bir katılımcının aktardığı kalıp yargı: “Aleviler aşureyi banyo suyundan yaparlar”:K - Ya benim de işte ilk İstanbul’a gidip geldiğim sene 84’te ev sahibim yabancıydı. Ramazan geldi. Soframızı kurup içerde yemeğimizi yiyemiyorduk. “Aleviyiz,” diyemiyorduk. Yemeğimizi yiyemiyorduk kesinlik. Ya gidip bir komşumuza gidiyorduk, Alevi buluyorduk ya yiyemiyorduk yani. Bir kere aşure yapmıştım. Bizim evin önünde de köfteci falan seyyar satıcı vardı. İnsanlık görevimi yapayım götüreyim bir aşure yesin dedim. Götürdüm. “Abla ben bunu yemiyorum,” dedi. “Niye yemiyorsun?” dedim. “Aşure…” dedi. Öyle şey yaptı sadece ondan tepki gördüm ben. Bizim Alevi olan komşularımız Sünni olan komşularımıza aşure götürdüğünde çöpe attıklarını biliyoruz. Bunun söylendiğini “Alevilerden gelen bir şeyi yemeyiz yiyemeyiz.” Onu da şeyden dolayı, banyo suyu ile yapıldığından. “Aleviler banyo yapıyormuş. O suyla aşure yapıyormuş.”

Tarsus'tan benzer bir örnek:

64

Page 65: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Ben 83 yılında bir kamu kuruluşuna girdim. Bizi geçici işçi olarak aldılar oraya. Yalnız tabi biz orada Alevilik Sünnilik davası olduğunu bilmiyoruz. Çalışıyoruz normal, ben kadroyu aldım. Tabi başımızda denetleyici kim varsa ona göre not veriyorlar. Puanı kimin yüksekse onu kabule alıyorlar. Beni.... makinesinin yanına çağırdı Kadir Usta: “Ya Ali bir dakika gelir misin sen, Alevi misin?” dedi. “Şüphen mi var Aleviyim,” dedim. “Yahu senin Alevi olduğunu biz bilseydik seni biz kadroya almazdık,” dedi. “Neden?” dedim. “Bunun bana açıklamasını yap, Alevilik suç mu?” dedim. Ondan sonra bana dedi ki: “Ben şaka söyledim sana.” “Kadir Abi,” dedim “bak yönetime kadar çıkacağım.” Bana yalvardı işten attıracaktım ben bunu. Sonradan bıraktım. Ekmeğiyle oynamadım yani. Bir gün de bu aşure ayında basınevinde duruyoruz. Hanım aşure yapmış. Yanımızdaki komşuya aşure götürüyor almıyor diğerine götürüyor, alıyor. O demiş ki ona: “Bunlar banyo yaptığı kazanla aşure yapıyor sakın yeme.” Döküyorlar. Yani böyle söylentiler çıkıyor.

İstanbul’dan bir katılımcının aktardığı kalıp yargı: “Aleviler yemeğin içine tükürürler”:K - Bunu bana soran genç arkadaşım üniversiteye kadar gelmiş. Burada bilgisayar bölümünde bilgisayar mühendisliğinden öğrenci bir arkadaş. Gezerken sanat evinin ismi dikkatini çekiyor. Dost sanat evi, tiyatro grubu, gönül dostları, ya da dostlar tiyatrosu diğer bir adıyla. Geldi tanıştık sohbet muhabbet. Sünni bu genç arkadaşım. Sünni olması da benim için hiç önemli değil, ben de Süryani çocuklar da vardı o dönemde Ermeni çocuklar da vardı. A - Nerde oluyor bu olay?K - Muğla, Muğla merkez. Sanıyorum iki ay sonra falan, derslerin devamında. Bir gün dedi ki: “Hocam siz hangi Alevilerdensiniz?” Ama o sanat evinin Alevilere ait olduğu belli. Çalışmalardan belli, arkada bilmem kimin heykelini yapmış, kimin yağlı boyasını, işte tiyatro çalışmalarımızda şu falan. “Pardon, nasıl?” dedim. “Siz,” dedi “hangi Alevilerdensiniz?” dedi. “Şu yemeğe tüküren Alevilerden misiniz?” Çok acı bir şey bu. “Yemeğe kim tükürüyormuş?” “Çorum'daki Aleviler yemek sofraya gelmeden, tükürüyorlarmış öyle yiyorlarmış.” Bunu gerekçesini sordu bana.

Samsun'dan benzer bir örnek:K - Şöyle söyleyim sevgili Ulaş. Burası yıllarca daha çok okumuş bir şehir. Şimdi yarı yarıya Alevi-Bektaşi olarak işte, Sivas’a Malatya’ya Çorum’a Merzifon’a gitseniz, orda bu olaylar biraz daha gergin yaşanmıştır. Şimdi burda Alevi-Bektaşi dostlar duyarlar ama susarlar. Ya şimdi böyle derken bakın, konu açıldıkça yaşanmış çok iğrençlikler var. Ben 1970’li yıllarda, Termeni Köybucağı’ndan biraz önce bahsettik, Samsun’da 10 tane iş makinesi varsa bunun 3-4 tanesi Pirdallar Firması’nın, bizim. Orda bir olay yaşadık mesela biz. Köybucağı'nda, adamlar 35-40 tane şoföre yemek veriyorlar. Böyle büyük bir sahanlıkta yazın. İşte Mersin Muammer Abdullah köyüymüş. Daha sonra öğrendik onlarla tanıştık. 35-40 tane şoföre yemek veriyorlar, yolları yapılıyor diye. Yol hiç yok o zaman. Şimdi hep asfalt. İşte traktörler çalışıyor, bataklıklara çıkmıyor araba. Onu traktörle çek bunu kepçeyle çek. Orda bir şahıs kendisi Sürmene’li. Bir gün bizim büroda diyor ki, hepimiz bürodayız, 8-10 tane şoför var: “Ya işte Hasan Amca, ya bizim iş yaptığımız yer var ya Kızılbaş doğru mu?” “Doğru,” dedim. Ya onlar bize işte. Ya inanın ki tertemiz pırıl pırıl bir köy. Alevi Sünni de karışık bir köy. Hangi sütlü aşın, hangi yemeğin hangi evden geldiği belli değil. Her yerden yollanabilir. Toprağın üstünde giden insanlar stabilize de gidecekler düşünebiliyor musunuz? Her köyden her evden mümkün olduğu kadar adamlar dişlerinden tırnağından artırmışlar, orda bir ay boyunca insanlara yemek veriyorlar ya. Takdir etmek lazım. Alevi Sünni ayrımı yapmadan herkes böyle. İşte efendim burda yoğurt mayalarken Aleviler başka türlü şekilde mayalıyorlarmış. Son derece iğrenç şeyler

65

Page 66: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

karıştırıyorlarmış. Ve o şahıs şu an AKP daire encümen başkanı, Dalbayrak. Yaşlandı tabi, aradan kaç 1978, 26-27 sene geçti. Şu an daha o şekilde düşünüyor mu bilmiyorum. Ama o adam 27-28 yaşındayken öyle düşünüyordu. Bu şekilde anlatan çok var. Ha biz de bilmiyorduk o zaman.

Havza'dan benzer bir örnek:K - Ben de bir ilkokul maceramı anlatayım mı? Ben Cemal Ergin, işçi emeklisiyim, 1923 doğumluyum. 1942 de askere gittim, 46’da terhis oldum, Alman Harbi’nde. Orasını bırakalım. Samsun’un Ladik İlçesi’nin Eynekaraca Köyü’ndenim. Ve orda bir toplum, köylerimiz var, Sarıgazel, Eynekaraca, Kuyucak Söğütlü, bunlar hepsi bir arada. Bizim şeyimizde okul yok. Köylerimizde biz hep Kuyucak Köyü’ne okumaya gidiyoruz çocuklar orda. Bizim de bir, muhallim bey diyorlar işte öğretmenimiz vardı, Kayserili. Bir gün bize dedi ki: “Çocuklar yarın kıra gideceğiz, herkes evinden bir şeyler getirsin,” dedi yiyecek. Kimimiz yoğurt götürdük, kimimiz yumurta götürdük. Ne varsa evde herkes götürdü. Bizi aldı öğretmen götürdü, ...tekkesi vardı orda, orda bir düzlük çayır var, oraya oturduk. Böyle halka halinde oturduk. Şimdi öğretmenin yanında Hüseyin Gül var, Sarıgazel’den, uzun boylu, o da yoğurt getirmiş bir sahan. “Hüseyin,” dedi, “bu yoğurda siz dedi Alevi olarak tükürüyor muşsunuz?” dedi. “Yezitlere verirken tükürüyor muşsunuz?” dedi. “Hayır Muallim Bey, böyle bir şey yapmıyoruz,” dedim. “Bak ben sana yapıyorum,” dedi, yoğurdu eline aldı tükürdü içine. “Gel lan buraya,” dedi. Çocuk korkusundan yoğurdu yedi bitirdi. Bizim başımızdan da böyle bir hal geçti öğrencilik zamanımızda.

Çeşmeden bir yurttaş anlatıyor: “Alevinin sütü de haramdır”K - 12 sene filan 13 sene önce. Ben doğum yaptım hastaneye yattım. Karşılıklı iki kişiyiz. Bir tane doğudan gelmiş, kadın 8. çocuğunu doğum yapmış. Ee ben de çocuğum için hastaneye gittim, her yan feryatı figan. Orada çocuk ağlıyor ağlıyor, ya gidiyorum diyorum ki: “Ya hanım sen bu çocuğu duymuyor musun? Niye ağlıyor bu?” “Yok bakmayacağım,” diyor, “zaten babası bizi hastaneden çıkartmıyor.” “Ya,” diyorum “bir kalk altına üstüne bak bir emzir bunu. Günahtır. Madem doğurmasaydın.” O ikimiz, yani ben dedim bak o dedi bakmayacağım. Neyse tartışmaya girdik, ikimiz varız odada. Ben dedim: “Eğer bakmayacaksan, ver şu çocuğu ben emzireyim,” dedim. “A,” dedi “ne yapıyorsan yap,” dedi kadın bana. Ben getirdim kendi yatağıma, çocuğuna altını falan temizledim. Kendi çocuğum gibi, yani kendi çocuğum olmadığı için yani ben artık sağdan soldan çocuk ediniyorum. Tam emziriyorum tuttum, bana bak dedi: “Aleviysen emzirme,” dedi. Böyle dedi. “Aleviysen emzirme,” dedi. Ben ama çok bir tepkiyle geri döndüm. “Sen nesin?” dedim. “Ben Elhamdüllillah Müslümanım,” dedi. Ben dedim: “Senin Müslümanlığın nereye kadar? Doğurduğun çocuğa bakmıyorsan sen.” Müslümanım diye karşıma çıktı. Dedim: “Müslüman insan doğurduğu çocuğa bakar. Ya da doğurmaz.” Neyse biz kadınla, ben yine onu dinlemedim, “Aleviyim ve emzireceğim,” dedim. Ben çocuğu emziriyorum, o yatağın içinde, ben benim yatağın içinde tartışmaya başladık ama. “Ya,” dedim “Aleviden sen ne gördün de yani bu tepkiyi gösteriyorsun. Ben sana sordum mu, senin çocuğun Sünni mi? Eğer Sünni ise ben emzirmeyeyim dedim mi sana? Hayır demedim. Ben insan olarak baktım,” dedim. Bu tepkiyi bana veremezsin. “Ee siz,” dedi “dedeyle dedi yedi yol ağzını yıkıyormuşsunuz.” Düşün yani geçekten de çok ilginç gelmişti, yedi yol ağzında banyo yaptırıyorsun, suyuna aşure çorbası yapıyormuşsunuz. Yedi bir yolun bağlandığı yeri düşün, orada leğene koyuyoruz, suyuna da dedenin yıkandığı suyuna da aşure yapıp dağıtıyoruz. Böyle bir zihniyet taşıyor. Ben gayri iyicene dellendim. Yani çocuğumun olmaması, o çocuğun ağlaması, biz kadınla saç başa girdik. Dedim: “Şıhınız varmış sizin, siz,” dedim, “yıkayıp da abdest aldığı suyla yemek mi

66

Page 67: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yapıyorsunuz? Ya da bir hayrınıza bir şey mi veriyorsunuz?” “Estağfurullah biz Müslümanız.” “Ya,” dedim “Müslüman insan bunu kabul eder mi? Bir insan banyo yaptığı suda çorba yapar mı?” Yaa böyle, o da ilginç bir konu. Ertesi gün geldi, şimdi Veli geldi. Ben dedim ki: “Çocuğun yaşasa da yaşamasa da…” çocuğunu da ben 24 saat emzirdim. Ve kendi yatağımda bakıyorum, ben ona çocuk filan vermiyorum. Kendi eşyalarımı da verdim çocuğun eşyalarını, dedim: “Yaşarsa da, aman yaşasın ben yeniden alırım.” “Ya,” dedi “zaten ölecek o,” dedi. “Ya,” dedim “Allah'ın gününe niye öyle diyorsun doğmuş çocuğa bak nur topu gibi oğlan çocuğu?” “Ee,” dedi, “iğnesi de var. Babası da almıyor.” Hemen Veli geldi, “Veliciğim ne olur bu çocuk ölecekmiş, annesinin karnında kakasını yutmuş. Ne olur ilaçlarını alalım.” Veli gitti, o laflara rağmen, o şeye rağmen gitti Veli ilaçlarını aldı çocuğun. Biz ilaçlarını verdik çocuğun ve hastaneden çıktık geldik. Hani düşün, bize verdiği tepkiye bak, hani karşılığına bak. Ama o geçekten o gece beni, çok üzmüştü, ne zaman bir dede aklıma gelse aşure çorbası aklıma geliyor. Çünkü bunu öyle söylüyor geçekten bak. Nerede yani hiç akıl mantık almayacak bir şey varsa bizim üstümüze yüklüyorlar. Yani buna maruz kalıyoruz

Adana'dan bir yurttaş aktarıyor: “Alevi'den kan almam”K - Yine askerlikte, biri geldi, bir araba durdu: “Asker ağa, gana ihtiyacımız var, verebilir misiniz?” dedi. Kimisi biliyor, kimisi bilmiyor, attılar bizi bir arabaya, taksiyle gittik hastaneye. Gızın kayınbabası, bayanın gocası da askermiş, “Alevi misin?” dedi, “Aleviyim,” dedim. “Ben almam bu ganı,” dedi. Doktor dedi ki: “Sen şaşkın mısın?” dedi. “Yok, Alevi ganını ben gelinime aldırtmadım,” dedi. Biz bir insaniyetlik namına gidip verelim. Doktor da “gan paranızı neyinizi alın gidin,” dedi. Biz gan parasını alduk, üç arkadaş, votkayı, motkayı artık yükledik, gittik.

Alevilerin kestiği hayvanların yenmeyeceği üzerine var olan kalıp yargıyla ilgili örnekler

İstanbul’da yaşayan yurttaşların aktardıkları örnekler:K1 - Benim başımdan şöyle biz burada bir tane kurban kestik. Üstte Ordulu komşumuza götürdük çocukla göndermiştik. Geri göndermiş. Alevi olduğumuzu biliyor ya yıllardır komşuyuz. Amcam dedi ki: “Alevinin kestiği yenmez. Sizin kurban kabul olmaz. Alevi olduğu için sizin kurban kabul olmaz.” Bunu herkes biliyor. Devlet kapısına gitsen adam senin Alevi olduğunu ya da okulda dahi okusan sonuçta bunun her kötülük karşılığını görüyor millet bunun yani.

K2 - Bizim köye bir öğretmen geldi bir tarihte. Eskiler bizim, yani halen daha öyle köylerimize taşradan bir görevli geldiği zaman, kolay kolay evinde emek yemezdi. Evlere sıraya girerdi. Her gün birisi davet ederdi. Güzel yemekler hazırlanırdı. Şimdi bu öğretmen de, gittiği yerlerde davetlerde mutlaka tabi ki bir şeyler kesiliyor işte ya adam bir tavuk kesiyor, yahut da bir kuzu kesiyor. Et yemiyor. Tabi ilk günlerde, et yemeyenlere ne deniyor “vejeteryan” mı diyorsunuz ne diyorsunuz, o zaman o tür şeylere belki insanların dili dönmüyordu da işte, belki et yemiyor sevmiyor falan. Daha sonra tabi ağzından kaçırmış demek ki, işte Alevilerin kestiği yenmez diye. Ben kendi gözümle, benim kayınbabam öğretmeni, davet edecek. Bizim köyün mezrası vardı, mezrasında da oturan köylerin ileri gelenlerinden, çok akıllı bir insan, Küçük Hüseyin dediğimiz bir insan. O da oraya misafir olarak gelmiş. Kayınbabam göndermedi, dedi ki: “Hüseyin Amca gitme,” dedi, yemek hazırlanıyor

67

Page 68: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

öğretmeni davet ediyoruz, sen de bir lokma ye. Neyse ısrarla kaldı. O arada da bu olay anlatıldı Hüseyin Amca’ya. Sofrayı hazırladık. Öğretmen geldi, oturdu. “Öğretmeni yanıma oturtturun,” dedi Hüseyin Amca, yani o da bir şeyler bilen bir insan. “Buyurun,” dediler sofraya. Şimdi, başladılar yemek yemeye. Tabi pilavın üzerine et konulmuş öğretmen eti bir tarafa itiyor, pilav yiyor. Hüseyin Amca rahmetli bir iki sefer şöyle baktı, öyle şeylere de tahammül etmez. Üçüncü dördüncü lokmada böyle bileğinden tuttu. “Hoca,” dedi “ne yapıyorsun sen?” dedi. “Ne yapıyorum amca?” dedi. “Eti itiyorsun yemiyorsun,” dedi, “sen o et yemeyenlerden misin?” falan. “Yemiyorum amca,” dedi. Bir iki sorular sordu. Dedi ki, oğlum ben duyduğum kadarıyla, sen demişsin ki: “Alevilerin kestiği yenmez.” “Evet amca,” dedi “biz yemiyoruz,” dedi. Şimdi orada biraz da hakaret etti öğretmene, tabi yapmaması gerekirdi. Dedi ki: “Oğlum peki eti Alevi kesti yemiyorsun, bu pilavı Alevi hazırladı, bu cacığı Alevi yaptı, eşek sıpası,” dedi, “kalk ..iktir ol sofradan,” dedi. “Yemiyorsan hiçbirini yeme,” dedi. Yani haramsa bu da haram.

K3 - Şimdi bu Cem Uzan’ın babasının inşaat şirketi var. Onların yanında ben uzun süre çalıştım. Şantiyedeyiz ben şoför olarak çalışıyorum. Ağır vasıta şoförü. Öğle yemeğine geldik, tabi kamyonu yemekhanenin önüne çektim. Sıcak yaz ayları, yemeğimizi yedik, çay içtik. O şantiyenin de bir kalfası var Rizeli. İki defa Hacca gitmiş, şirketin çok güvendiği bir adam. İki tane kuzu almıştı, işte orada yemek artıklarıyla falan besleniyor. Kuzular böyle koç gibi oldu. Sıcakta gelmişler. Arabanın ön tekeri, sağ ön tekerinin gölgesine yatmışlar oraya, kafa kafaya vermişler yatmışlar. Bende işe gideceğim. Tabi sol taraftan direksiyona bindim. Orada kuzuları falan görmem mümkün değil yani aynadan falan görmem mümkün değil. Geri çıkmam lazım, kuzularda tekerin arkasında. Orada “hop hop,” deyince bunlar, bir anda kuzuların üzerinden geçtim. İndim ki kuzular çırpınıyor. “Yav şurada gelin biriniz şunu kesin,” dedim. Ben de kesemem yani tavuk dahi kesmemiştim o zamana kadar. Yazık şey olmasın, mundar olmasın diye. Bir çocuk bıçak getirdi, abi ben yapamam dedi. Baktım kuzular ölecek artık. Ben de tuttum, kıblesini mıblesini hesaplamadım. Boyunlarını kopardım. Neyse kalfaya haber gönderdik. Geldi baktı: “Ne oldu?” Dedim: “Böyle böyle”. Bir şey demedi, “tamam,” dedi, “ya kazadır.” Yemek de şantiyede pişiriliyor, “götürün,” dedi, “yemekhaneye akşam işçilere yemek verilsin,” dedi. Ben oradan ayrıldım, kum ocağına kum götürüyorum. Benden sonra soruyor diyor ki: “Bu kuzuları kim kesti?” O da beni çok iyi tanıyor. Diyorlar ki işte: “Aziz kesti,” diyorlar. “Hemen yemekhaneden çıkarın onları.” “Çıkarın,” diyor, “yenmez o kuzular.” Yani patron kadar etkili bir isim. Biliyor Alevi olduğumu. “Kuzuları yemekhaneden çıkarın,” diyor, “kesinlikle sokmayın yemekhaneye,” diyor. Tabi orada bizim Alevi arkadaşlar var. Onlar denk geliyor. Diyor: “Bunu yemek isteyen varsa götürsün,” onlar götürüyor kendi aralarında paylaşıyor yiyorlar. Yani kestim diye, işçiye yedirmediler.

K4 - Mesela askerde ben 1975-76 zarfında Bilecik’e askere gittim. Orda dört ayımı tamamladıktan sonra başka garnizona Jandarma olarak tayin oldum. Ve benim elim ayağım temizdir yani yüzüm temizdir, ve beni mutfağa verdiler, Ordulu bir arkadaşımla birlikte. Oraya gittiğimde, şimdi bizim ailemiz fakir olduğu için babam tarafından bana harçlık gelmediği için, 250 lira o zamanın parası Jandarma iaşe parası verilirdi. O 250 lira da iyi paraydı, ben harçlığımı şunumu bunumu gideriyordum. Mutfaktayız işte 1 ay, 2 ay, 3 ay, Erzurumlu da Hasan Çavuş isminde uzman bir çavuşumuz vardı, Erzurumlu. Anlamış ki ben tek Aleviyim. “Mutfakta bunun ettiği yenmez, kestiği yenmez falan olmaz, filan olmaz,” denildi bana da denildi. Beni mutfaktan alıp ceza nöbetine yazıyordu. Ve, 3-5 ay sonra Ramazan ayı geldi. Tek başıma olduğum için dışarıdan param da

68

Page 69: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

gelmediği için mecburen oruç tutmak zorunda kaldım ben. Öyle. Ee mecbursun yani sabahtan oruç beraber, şey yapamıyorsun Jandarma da tektir yani.

K5 - Yine, tarlada çalışıyoruz, bayanın birisi dedi ki, bir adak kesiliyormuş, kuzu,: “Arkadaşlar, biriniz tutun, biriniz, bulamıyorum. Bir adam var kestireceğim.” Orada kadın dedi ki: “Ha teyze, Müslüman birisini sana gönderdim.” “İyi oğlum, gel,” dedi. “Vekaletini verdin mi?” “Verdim.” “Bismilahirrahmanirrahim, Allahü ekber, Allahü ekber,” dedik kestik. “Yenge ben Müslümanım, ama Aleviyim,” dedim. “Al götür bunu da,” dedi. Kuzu bize kaldı.

K6 - Erzurum’un Tekmal İlçesi, Çatkale Köyü. Köye kara yolu yapıldığında, oraya giden dozer operatörü ve yanında çalışan kişiler köye yolu yapıp gittiklerinde, köydeki muhtar ve diğer komşuları bunlara bir yemek yedirmek istiyorlar. Diyorlar ki: “Size bir kuzu keselim.” Diyor ki: “Yok sen kuzuyu kesme getir bize ver.” İnsanlar anlıyor niye? Alevidir diye kestiği yenilmez. Dolayısıyla kesmiyorlar ve kuzuyu veriyorlar. Diyorlar: “Alın götürün ne yaparsanız yapın.” Bu canlı bir şahit. Ee bu yani Aleviler de Müslüman. Yani kestiği yenmez ne demek, yani bu insana hakaret değil mi yani.

K7 - Ben köyde küçükken ilkokula gidiyorum, ikinci bir olayı anlatayım. İlkokula gidiyordum. Bizim köyde bir düğün vardı. Düğünde misafirler gelmişti. İlkokuldaydım o zaman. Babam o misafirleri getirdi eve. İşte eski misafirler geldi on, on beş kişi. Bunların içinde ben çok iyi hatırlıyorum babam birisini kaldırdı, götürdü, çok af edersiniz bir horoz kestirdi. Bana merak sardı. Dedim: “Baba sen bu adama niye kestirdin, sen de kesebilirdin,” dedim. Dedi ki: “Oğlum, onların köyü Sünni köyüdür,” dedi, “bizim kestiğimizi yemezler,” dedi. Ben bu adamı getirdim, onun için horozu kestirdim buna, yemek yemeleri için. Onlara yemek yapılacak. Ve yemek yemeleri için misafir getirdim, misafire horozu kestirdim.

Ankara’da yaşayan yurttaşların aktardıkları örnekler:K1 - Bir de, Tuzluçayır'a geldim, şimdi hatırladım, akan çeşmede oturuyom. Tuzluçayır’a geldim, Cafer de rahmetlik emmi, davar kesiymiş, et satiymiş. Garıları dii ki: “Gidek, Cafer et satıyo, et alah.” Oruçlular ya. Sakallının biri de diyo ki: “Onların kestiği yenmez, Gızılbaşların,” diyo, “mundardır, yenmez,” diyo. Ben de şöyle durdum: “Senin gibi pis sakallılar çıkardii, hepinizin Allah belasını versin,” dedim ve çektim gittim. Bu gadar.

K2 - Şimdi bizim beyin okulunda bayan öğretmen bir hindi almış. Bir babasıgile almış bir de kendine almış. Alan kişi Sünni “bunu kime kestirelim,” diyor. Bizim beye söylüyor bizim bey diyor ki: “Vallahi hoca hanım ben kesemem, hayvanlara karşı biraz şeyim hassasım, bizim hademe var,” diyor, “ona kestirin,” diyor. Hademeyi çağırıyor geliyor kesiyor ikisini de veriyor. “Yalnız hoca hanım,” diyor, “ben bir kusuru söylemedim,” diyor. O da diyor ki: “Ne kusuru?” diyor. “Ben Aleviyim” diyor. “Aman!” diyor hindinin birini bir tarafa köteliyor birini bir tarafa köteliyor. “Al,” diyor, “bunun hepsini hoca hanım,” diyor, “ben bunu nasıl götüreyim benim evim uzak,” diyor. “Al, şu parayı da al götür,” diyor. Taksi parasını da alıyor, o hindileri de ona veriyor çekip gidiyor. Düşünebiliyor musun yani? Hademe Alevi ama bu Sünni kestikten sonra söylüyor bunu.

İzmir’den bir katılımcı:

69

Page 70: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Aklıma bir şey geldi. Şimdi biz kurban kestik. Kurban kestik, biz biliyorsunuz kurbanlarımızı evde yediririz. Mahallede de komşulara ayıp olmasın diye onları da çağırırız yani ayrım olmasın diye.A - Ne zaman oluyor bu bu arada?K - Bu 8, 9 sene önce oluyor.A - Burda mı?K - Hı hı, burda Menemen’de. Oğlum polislik okulunu bitirdi ondan sonra kurban kestik yani. Birisi geldi işte bu Menemenli bir komşu. Gelmiş işte bakmış ki işte Hz.Ali’nin resmini görünce, “bunlar Hz.Ali’yi mi seviyorlar?” falan demiş. Konuşmuş öyle arada. Anlatıyorlar bizim akrabalar, duymuşlar. Sonra bu tabi dönmüş gitmiş evine, öbür komşuya demiş ki: “Biz bunların lokmasını yedik de,” demiş, “acaba biz suça mı, günaha mı girdik?” demiş. Öbür komşu demiş ki, O da Aleviliğini inkar eden bir komşu Erzurumlu mu Erzincanlı mı ne işte, zamanında işte kimse yokmuş herhalde etrafta, inkar etmiş bir şey diyememiş yani. O da ona demiş ki: “Niye öyle diyorsun Hatice Abla,” demiş. “Adamlar temiz insanlar, pişirdi, getirdi yedin bu sefer böyle konuşuyorsun,” demiş. “Ne bileyim,” demiş “acaba günaha mı girdik?” demiş. “Bu Aleviler işte kestiği yenmez pişirdiği yenmez söyleniyor,” demiş. Öyle demiş. O da ona öyle cevap vermiş. O da geldi bana söyledi. Yani oluyor normalde her yerde oluyor.

İzmir’den bir katılımcının aktardığı kalıp yargı: “Alevi evinde oturan Sünni kiracının kurbanı da helal değil”:K - Bizim bir tane kiracı, yani biz biliyorduk Sünni olduklarını. Çünkü kendi halası karşı komşumuzdu. Sonra işte evlendi, evlendiler bizim evlere geldiler. Kocası polis. Sonra işte aradan zaman geçti, işte bu kurban kesecekmiş. Babasına demiş ki: “Biz Alevilerin evinde oturuyoruz falan.” Ondan sonra o bilmiyor tabi bizim Alevi olduğumuzu. İşte o karşı komşusunun Alevi olduğunu bilmiyormuş. Ondan sonra geldi kurban keseceğiz nasıl şey olacak falan. Ondan sonra babası da demiş ki: “Sizin kurbanınız orada geçerli değil. Alevilerin işte evinde oturuyorsunuz orada kesiyorsunuz.” Ondan sonra da şey, orada kurban kesmedi gitti kendi babasının evinde kesti. Sonra annem dedi: “Madem sen Alevilerin evinde oturuyorsun, biz senin yabancı olduğunu bildiğimiz halde verdik yani. Bizde ayrım yok. Sonra işte madem haram oluyor şey oluyor sen niye burada oturuyorsun?” İşte öyle bir tartışma olmuştu.

Adana’dan Sünni bir katılımcının bir anısı:K - Sene 1963, 7 yaşında bir çocuğum, bir gün annem bana: “Kızım, şu horozu yakala, misafir gelecek, kestirelim,” dedi. Koştum, nefes nefese horozu yakaladım, tuttum, yukarıdan -ev iki katlı- bana bir de pıçak attı, bir elimde pıçak, bir elimde horoz, yoldan geçecek bir insan bekliyorum ki, horozu kestireyim, yani daha doğrusu bir erkek bekliyorum. Hani bayanlara kestirmiyolar ya normalde. Ben bilmiyorum tabi, çocuğum, bayanlara niye kestirilmediğini de bilmiyorum. 60 yaşlarında, aksakallı, yüzü pak, böyle temiz yüzlü bir ihtiyar amca geliyor. Annem balkondan seslendi, dedi ki: “Amca, amca, şu horozu keser misin?” dedi. O da “Tamam kızım,” dedi. Ben amcaya yönlenirken beraber, karşı komşu balkondan “Feride Hanım, Feride Hanım,” diye seslendi. Annem ona baktı, ben de baktım, yani “ne diyo bu kadın?” diye. Kadın aynen kaş işareti yaparak, kafasını böyle yukarı, böyle böyle yaptı. Ben o hareketin çocukluk şeyimle, yani yaptırma anlamında olduğunu anladım. Annem dedi ki: “Amca, amca, vazgeçtim, kestirmiycem,” dedi. Adam da dedi ki: “Peki, kızım,” dedi ve yoluna devam etti. Şimdi benim elimde horoz, öbür elimde pıçak, yani 5 dakika önce kesilmeye karar verilen horozun 5 dakika sonra o karşı komşunun kafa kaldırma, kaş kaldırma hareketiyle niçin kestirilmediğini 7 yaşında bir çocuk olarak düşünmeye başladım. Anneme

70

Page 71: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

öfkelendim, dedim ki: “Niye kestirmedin?” Dedi ki: “Sen bilmezsin,” dedi. Annem o arada yoldan geçen bir başkasına dedi ki: “Şu horozu keser misin?” Bıraktım ben de “kestirmiyorum daha, in yakala,” dedim. Yani yanıtını alamadığım o sorunun, “niçin”ini bilemediğim o sorununu öfkesiyle horozu bıraktım, horoz gitti, adama da kestirmedim. Neyse, ondan sonrasını hatırlamıyorum, yani horoz tekrar yakalandı mı, tekrar kesildi mi bilemiyorum. Fakat yıllar sonra… Ama anneme sordum: “Niye o amcaya horozu kestirmedin?” dedim. Dedi ki: “Kızım, sen anlamazsın,” dedi. Bu olay uzun bir dönem kafamı kurcaladı, unuttum, çocukluk, ama 71’li yıllarda Maraş Öğretmen Okulu’na geldiğimde, orada arkadaşlık kurduğum, ilgi duyduğum, yakın olan insanların Alevi olduğunu öğrendim. Soruyorum, sohbet esnasında “biz Aleviyiz,” falan diyolar. Ben o Aleviliği de ne olduğunu da bilmiyorum, yani kimse bize doğru düzgün anlatmadı. Bizim arkadaşlığımız devam ediyor. Tabi zaman zaman bunlar arasında sohbet ediliyo falan. O zaman Züleyha diye Afşin Tanır’lı bir arkadaşım bana dedi ki: “Ya Şerife biliyo musun? Ya bu adamlar bize çok eziyet ediyolar,” dedi. “Niye?” dedim. “Ya, bizim kestiğimizi yemiyolar,” falan deyince, ben 63 yılında, 7 yaşında o yaşadığım olayın, o vatandaşın Alevi olduğunu, karşı komşunun annemi ikaz ettiğini öğrenip, gelip annemi sorguladığımda, “he, yani öyle, ne yapalım, kestikleri yenmez,” dedi. Ama sene 81, ben bir evliliğe karar verdim, eşimin Alevi olduğunu söylediğimde, annemin bana verdiği yanıt şu oldu: “Beni ilgilendirmiyo, yaşayacak olan sensin,” Ha bu süreçte ne oldu? Süreç yaşandı, gördü, tanıdı, ondan sonra çok sevdiği bir insan konumuna geldi. Yani demek ki bu insanlar bu konuda kulaktan dolma, bilinçsizce, bazılarının farklı abartılarıyla anlatılan olayları, yani bu benim yorumum şu anda.

Çanakkale’den bir katılımcı Alevi kasap olmanın zorluğunu anlatıyor:K - Belediye işe bir kasap alıyor. Bunu Çanakkale’de yaşayan Bektaşi arkadaşlarımız yakinen bilirler, çünkü alenen yayılmış bir hadise, herkes tarafından biliniyo. Kayadere’den alınan kasap göreve başladığı günün ertesi günü, kimin çıktığını bilmiyorum, söylemek de istemiyorum. Biri gidiyor İsmail Özay’ın makamında sert ve ciddi bir şekilde İsmail Özay’ı suçlarcasına “Sayın Başkanım, ne yaptığınızın farkında mısınız?” diyor. O da diyor ki: “Ne yaptım ya,” diyor. “Sen kasap aldın, adam Kayadereli, Alevi,” diyor. “Kim yiyecek bunun kestiği eti?” diyor. İsmail Özay diyor ki: “Sen ne demek istiyorsun?” diyor. “Demek istediğim açık,” diyor, “Sen de Alevi değilsin, bilmen lazım,” diyor. “Alevinin kestiğinin yenmediğini bütün cümle âlem bilir,” diyor. “Nasıl sinirlendiğimi hatırlamıyorum,” diyor İsmail Özay. O anda diyo, “Önümde bulunan imzalanacak mı artık ne, kâğıtları mağıtları buruşturdum attım,” diyor. “Sinirimden bir hafta on gün sonra falan bir kasap daha aldım, o da Kayadere’den,” diyor, “İnadına,” diyor. Şimdi, bu devletin yerel yönetimlerinin Çanakkale gibi bir yerel yönetimde Çanakkale gibi demokrat olarak bildiğimiz, Çanakkale gibi çağdaş olarak bildiğimiz bu ilde yaşanmış bu hadise esef verici bir hadisedir.

Havza’dan bir katılımcı Alevi kasap olmanın zorluğunu anlatıyor:K - Kasaplar arasında, bizim yine Berduz Köyü’nden Cuma Dayımız kasaptı. Ankara’dan misafiri geliyor, yani Ankara’dan geliyor Samsun’a gidecek, giderken diyor Satılmış’ın da arkadaşıymış, “hem arkadaşımı göreyim hem de burdan et alayım,” diyor. Direkman soracağı yere gelirken kazları görüyor. Diyor ki: “O da kasap, ben,” diyor arkadaşım Satılmış’ı arıyorum,” yani arkadaş burda yine tavuk marketinde gidip sorabilirsiniz olay yaşandı çünkü. “Ne yapacaksın onu?” diyor, “et alacaksan burdan al, et için mi şey ettin?” diyor. “Hem göreyim hem et alayım.” “Yahu namaz kılmaz, abdest almaz, onun eti, kestikleri yenmez sen onu boş ver,” diyor. Adamın canı sıkılıyor. Neyse kalkıyor, git daha orda işte diyor falan. Satılmış’a geliyor diyor ki: “Bu Havza ne biçim Havza,” diyor. “Senin adını

71

Page 72: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

sorduk, bir sürü laf saydılar,” diyor. Satılmış’ta sinirleniyor bıçağı alıyor, “ya burdan sen gideceksin ya ben gideceğim.” Böyle bir kargaşa yaşandı.

İstanbul’dan bir katılımcı Alevi kasap olmanın zorluğunu anlatıyor:K - 1975’de ben iki tane arkadaşım, Sanayi Mahallesi’nde bir kasap dükkanı açtılar. İkisi de Aleviydiler. Şimdi orada da Sanayi Mahallesi yeni kurulduğu için her şey yoktu, kasap yoktu orda. Bunlar tabi Sünni de Alevi de oradan biraz alış veriş yapıyordu. Sonradan bir tane Sünni vatandaş olan hoca orda bir kasap dükkanı açtı. O da başladı işte, “bunların kestiği, biçtiği, işte eti satılırsa almayın, bunlar Alevidir, bunların duası yoktur,” diye bir şeyler anlatmış. Bir süre çekildi bunlar. Bir süre çekilince tabi bu insanlar boşta kaldılar. Dükkan bomboş. İki tane eti akşama kadar satılmıyor. Adamın biri geliyor bunlara diyor ki: “Oğlum, siz Alevisiniz,” diyor. “Burada da Sünni çok,” diyor, “siz bu eti satamazsınız.” “E ne yapacağız.” “Siz üç dört ay bu dükkanı bırakın, gidin sakal bırakın bir de şalvar giyin, bir de güzel böyle Sünni tertibatını kendinize verin gelin buraya.” Bunlar dükkanı kapattılar, devir diye satıldı diye. Dükkanı kapattılar üç dört ay boş gezdiler, sakal bıraktılar. Sakalı bırakınca geldiler, yanına da bir çocuk aldılar, sakallı makallı güzel kürklü mürklü. Bir sürü millet oraya akmaya başladı. 3-4 sene böyle devam etti. En sonunda Ali dedi ki: “Ya ben Alevi değil miydim?” dedi. “Almanya’dan İngiltere’den bunları alan insan, onlar kesiyor, peki bende sünnet oluyorum sende oluyorsun, hepimizde insanız, Müslümanız, hepimiz de bu vatanın çocuklarıyız, peki benim dükkanımdan şimdi niye et aldınız?” deyince bunlar birbirinin gözüne bakıyor. “Yav siz Alevisi misiniz?” “Biz yan dükkanın sahibiyiz. Hani sakal bırakmayla mı Sünnileştik?”

“Aleviler Pistir / Yıkanmaz” kalıp yargısına / hakaretine örnekler

Bu konudaki bir çok sözlü saldırı gusül abdest” sorgulamasına yöneliktir:

Çanakkale’den bir örnek:K - 12 Eylül’ün ilk yıllarıydı, hepimiz görev yaptığımız yerlerden toplu sürgünlere uğramıştık. Bu sürgün sonucu biz de eşimle birlikte Niğde’ye geldik. “Acaba bizden başka kim sürüldü?” diye merakla ili araştırıyorduk, “başka kim var?” diye. Sonunda Tuncelili bir ailenin de Kars’tan Niğde’ye sürüldüğünü duyduk. Ailede erkek Tunceliliydi, bayan da Elazığlıydı, Sünniydi. Oraya geldiğimizi duyunca bizi davet ettiler, eşimle birlikte bir saatlik bir mesafeye gittik. Akşam yemeği için davetliydik, o gece orada kalacaktık, ertesi gün yerimize dönecektik. Akşam yemeği oldu, gittik oturduk. Banyo göstermelerini istediğimde kendilerinden, gösterdiler, banyoya girdim, banyoda şöyle bir listeyle karşılaştım: “Gusül aptesti nasıl alınır?” diye listeler halinde banyoya yazılmıştı. Çok aşağılandığımı hissettim, sabahı zor etmiştik.

Ankara’dan bir örnek:K - Banyo muhabbetini çok yapıyorlar mesela bizim apartmanda bir tane var. Apartmanda benim Alevi olduğumu biliyorlar çünkü 21 daire var. 21 dairenin 20’si Sünni. Bir tek biz Aleviyiz. Hepsine de söyledim gizlemedim. 5 numarada oturan bayan bir gün: “bir şey soracağım,” dedi. “Siz dedi gusül abdesti alıyor musunuz, almıyor musunuz?” Ben dedim: “Söyleyecek bir şey bulamıyorum size,” dedim. “Banyo sadece size ait olan bir şey mi ya da sadece o şeyi yaptığınız zaman mı banyo yapılıyor?” “Yok merak ediyorum,” dedi, “acaba öyle mi?” Ben de o zaman dedim “git araştır öğren

72

Page 73: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ondan sonra gel,” dedim. “Yani başka insanlardan duyumlarla şeylerle gelip bana cahilce sorular sorma,” dedim ondan sonra özür diledi. Ve gitti.

İstanbul'dan bir örnek:K - Ben Tokat’lıyım. 30 senedir İstanbul’dayım. Kartal’da oturuyorum. Çok camilere de giderim, her şeylerine giderim. Hep de tartışırım. Valla nasıl anlatayım. Şimdi gidiyorum onların sorusu ne biliyon mu? Burada yani yabancı yok. “Yıkanmak Alevilerde çok önemli midir?” Bunu soruyorlar önce. Yani “eşiyle birlikte olduktan sonra Aleviler yıkanıyor mu, yıkanmıyor mu? Gusul abdesti alıyor mu almıyor mu?” Yani bu çok sorulan bir soru. Ben de diyorum ki: “Milletin odasında mısınız siz? Ben de senin odanda mıyım? Yok.”

Milas'tan bir örnekK - Ben de onu ufakken yaşadım, bayağı ufağım yani. Daha o zaman cinsel ilişkinin ne olduğunu bile bilmiyorum. Birisi sordu bana: “Ya sizin evde,” dedi yani “ilişkiye girdikten sonra yıkanırlar mı yıkanmazlar mı?” Ben ilişkiye girmenin ne olduğunu bilmiyorum.A - Kaç yaşında soruyor bunu, arkadaşın mı soruyor?K - Yani arkadaşım değil. Bunu soran o gün için yetişkin bir insan yani. Ben o zaman yani belki, köyde durduğum için, 10-12 yaşlarında bir çocuğum yani. Hani ilişkiyi bilirsin mantıken de, ilişkiden sonra banyoya gidilip gidilmediğini, nedir ne değildir yani bilmezsin yani. Bilmediğim için, ben dedim: “Bilmiyorum ki bizim evde her zaman banyo ederiz,” dedim yani. Biz her zaman duşumuzu alırız, banyomuzu ederiz. Yani ondan önce gusül abdestinin olup olmadığını bilmem yani bilemem yani. A - Aleviler mesela ilişki şey yaptın gece olur. Sabah tam yıkanmazlarmış belden aşağısını yıkarlarmış.

Tarsus’tan bir örnek:K - Yine, Pozantı’dan araba yükledik, aktardık, geliyoruz. İki tane arkadaş geldiler, kamyoncu arkadaş. Yemek yiyorlar. Yemek yerken sesleri de böyle kabalaştılar, işte “biz cünup olduk, Alevi Kızılbaşlar gibi yıkanmadan yemek yiyoruz,” falan. Ama sesleri içeriyi tamamen alıyor, “pis pis yemeğe oturduk, Alevi Kızılbaşlar gibi.” Derken ben de artık şeyimden çıkmışım ki, nasıl kendimi kaybettiysem, “niye, Alevi Kızılbaşlar bu kadar mı kirli? Benim eteğim senin suratın temiz değilse, ben Aleviliğimden geçecem, sen de Sünnülüğünden geçeceksin,” dedim. Bu şekilde, yani orada bizi tamamen tahrik anlamına getirmişlerdi.

Çerkezköy’den bir katılımcının gusül abdesti sorgulamasına yanıtı:K - Kızın biri geçti. Dedi: “Bülent Abi sen biliyor musun bu kız Alevi?” “Ee ne olacak,” dedim. “Özür diliyorum, ya,” dedi, “bunlar pis.” “Neden pis?” dedim. Dedi: “Bunlar ilişkide gece yıkanmıyor.” Ya ben de dedim ki: “Şu Sünni bayanların hepsi Alevi, hepsiyle yatmışlar.” “Aa,” diyor “abi…” Dedim: “Herhalde senin annenle bizim Aleviler yatmış.” Dedim: “İnanmıyorsan getir bir akrabanı benimle yatır.” Ben söylerim yani. Ben öyle söylerim korkmam. “Getir,” dedim. “Bir akrabanı yatayım gör.” Cidden çekinmeyin arkadaşlar biz korka korka böyle olduk yani.

“Aleviler yıkanmazlar” ya da “Aleviler pistirler” yaygın bir sözlü saldırıdır.

Samsun’dan bir örnek:

73

Page 74: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Şimdi benim kızım kuaförde çalışıyordu. Orda bir bayan gelmiş, kızımın boynunda da Hz.Ali efendimizin resmi var. “Siz Alevi misiniz?” “Aleviyim,” demiş. Demiş: “Annenle babana sor hele yıkanıyorlar mı?” Ya kızcağız geldi bana sordu, o zaman 18-19 yaşlarında işte, benim şuurum attı. Yani gelip bir yerde fikrimi söylerim, dükkanı dağıtacağım. Geri ustasının şeyi yoktur da. “Hanım, sen şey etme,” dedi, “ben gider ağzının payını veririm.” Hanım gidiyor, ustasına diyor ki: “Şöyle o kadına, eğer yani benim diyor, kocamın bizim yıkanıp yıkanmadığımızı bilcekse, gelsin o zaman bir gece bizimle kalsın, yıkanıp yıkanmadığımız....” Bu Alevi gençliğinin üzerinde gerçekten de bu gibi sorunlar çok var. “Yok Aleviler yemeğin içine tükürür, yok bilmem ne.” Bu gibi şeyler var. Yani içimizde Sünni çok değerli dostlarımız var, asla onları tenzih ediyorum yani ben. Kesinlikle yani benim çok samimi arkadaşlarım var, kardeşimden bana yakın olanlar var. Ama bağnaz olanlar tabi ki çok farklı şeyler yapıyorlar.

Çanakkale'den bir örnek: K - Gene, Boyabat’ta çalıştığımız zamanlarda böyle. Orada aşırı derecede bir şey, dinine düşkün gibi insanlar, ama aslında hiç de öyle değil yani, görünürde öyleler. Hemşire arkadaşlar sabahları benim saçımı kontrol ediyordu arkadaşlarım, yani eşinle beraber olduğunuz zaman yıkanırsın, yıkanmazsın, “Aleviler yıkanmaz,” diye bir kanı var ya. Sabahları yıkanmış mıyım, yıkanmamış mıyım diye saçımı kontrol ediyordu arkadaşlarım. Ve çalıştığımız sağlık ocağında bir tek başı açık olan bendim. Başı açık olarak işe giden bir tek bendim. İşte hepsi başını açıyor, giderken mesela, işten şey yaptıkları zaman kapatıyorlar, yani o zaten oraya geldiği zaman, onu görmek isteyen erkek de gelir görür, mesela bayan da gelir görür. Ama o zihniyeti artık yani onlara yerleşmiş.

Varto'dan bir örnek: K - Biz askerdeyken, benim Batmanlı bir arkadaşım vardı. Biz oturuyoruz, böyle arkadaşlarla 7 tertip, devre kaybıyız. Konu Aleviliğe falan geldi. Bizim Batmanlı arkadaş dedi ki: “Bizim orada işte bir tane Alevi gelin getirmişler, Alevi kız, üstünü yıkıyor, altını yıkamıyor,” dedi yani. “Üste yani göbeğe kadar yıkanıyor, altını yıkamıyor,” diyince, öyle deyince benim Tuncelili bir arkadaşım vardı: Erol, kulakları çınlasın, biraz iri yapılıydı, kalktı bir tane çocuğun suratına vurdu çocuğun suratı dağıldı. Tabi olay bizim nöbetçi çavuşa gitti. Nöbetçi subay, geldi: “Ne oldu falan?” deyince; tabi lafı yiyen çocuk hiç ceza yemedi. Bizim o Tuncelili arkadaş 7 gün gitti diskoda yattı, yani hapiste. Kapandı gitti olay öyle.

İstanbul'dan örnekler:K1 - Ben de iş yaşamında bir şeyle karşılaştım ama canım kadar sevdiğim arkadaşlarım. Onları çok seviyorum onlar kardeşim. Ama insanı gene biraz kurcaladın mı beşer de insan şaşıyor. Yemek yiyoruz bayan arkadaşlarım iki tane. Bir konu getirdiler ortaya Aleviler yıkanmıyor diye. Ben bu arkadaşlardan çok özür diliyorum; dedim: “O zaman bir Sünni kız bir Alevi arkadaşlarla kalsın bakayım yıkanıyor mu yıkanmıyor mu?” Çok esef duydum, kendim de kontrolden çıktığıma inanıyorum ama çok zoruma gitti. Ama o kelimeyi konuştum, o dört tanesi şaşırdı kaldı. Ondan sonra da bir iki gün sonra geldi benden özür diledi. Yahu insansınız. İnsan yıkanmaz mı. Bugün ben burada çalışıyorsam terliyorsam, kokarım insanlara rahatsızlık veririm yani böyle bir şey olur mu? Yahu dedim insanlar uzaya gidiyor yani mekik fırlatıyor, halen siz kalkmışsınız şu insan şunu yapıyor, böyle bir şey ayıptır. Böyle şey insana yakışmaz.

74

Page 75: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Ben inşaat şirketlerinde çok çalıştım. Bir inşaat şirketinde çalışıyoruz gene. Şirket sahibi yeni şantiye buldu. Tabi şantiyelerde bütün insanların kullanması üzere umumi yemekhaneler, tuvalet, banyolar yapılmıştı. Adam gerçekten çok güzel Avrupai sistem bir kamp kurdu bize. Kamp faaliyete geçti. Şirket sahibi Diyarbakırlı Liceli bir insan, Ağa Ceylan, belki duymuşsunuzdur. Vasıfsız işçilerin çoğu da oradan gelme o yöreden gelme, yani amale kısmı çoğu oralardan. Şimdi umumi olarak kullandığımız tuvaletler, bir hafta içerisinde kullanılmaz hale geldi, içinde girilmez hale geldi yani, Avrupai sistem kurulan bu tuvaletler. O sifonların zincirleri koparıldı, hep böyle zincirler tespih gibi sallandı. Bir elektrik teknisyeni arkadaşla bir gün tesadüf aynı şeyde bulunduk tuvalette. Çıktıktan sonra çocuk Amasyalı, sürekli yanımızdan hiç ayrılmayan, bir Alevi grup vardır orada, işte Dersimli falan, ben de Maraşlıydım. Hiç yanımızdan ayrılmayan bir çocuk, dedi ki: “Yani Rıza Abi bunlar dedi pis insanlarmış,” dedi, bu Diyarbakırlılar için söylüyor bu lafı. “Ne güzel adam böyle umumi tuvaletler yaptı,” dedi. “Bak içine girilmez hale geldi,” falan. Ben de dedim: “Ya işte cahil insanlar ondan kaynaklanıyor herhalde.” “Ya hiç sorma abi,” dedi, “bunlar Alevilerden de pismiş,” dedi gözüme baka baka. Şimdi ben biraz düşündüm, şimdi “pistir,” demedi. “Pismiş.” Bak “pistir” demekle “miş” kelimesinin arasında bir farklılık var. “Ben,” dedim “ya Aleviler pismiymiş?” “Abi sorma onlar da çok pismiş,” dedi. “Peki sen hiç Alevilerle arkadaşlık yaptın mı?” dedim. “Yok yapmadım,” dedi. Üç aydır hiç yanımızdan ayrılmayan bir insan, hepimiz de Aleviyiz. “Peki” dedim “hiç Alevilerin evlerine misafir oldun mu?” “Yok abi.” Tabi ben soru sormaya başlayınca onda da bir hafif değişiklik oldu, gözleri büyüdü. Dedim: “Peki Demirci Ali Haydar var asker, bunlar nasıl insanlar?” dedim. “Abi elini ayağını öperim,” dedi, “sen soru sormaya başlayınca ben baltayı taşa vurduğumu anladım ama,” dedi, “bize hep böyle anlattılar,” dedi. “Bize hep böyle anlattılar bizi böyle yetiştirdiler,” dedi. “Eğer Aleviler sizin gibi insanlarsa....” Ben dedim: “Valla belki de Alevilerin en pisleri biziz,” dedim. “Aleviler sizin gibilerse,” dedi, “size tapılır, sizin ayağınızın altı öpülür,” dedi. “Bizi böyle yetiştirdiler,” dedi.

K3 - Bingöl’lü bir kadın işte. Şafi Kürt. “Gel bir gün Sultanlara oturmaya gidelim,” demiş. “Bunlar dışarıda çok, işte üstleri başları düzgündür, Aleviler yani. Hani bizleri hor görüyorlar ya, acaba bunlar evde nasıldır? Bunlar dışarıda kendilerine bakarlar ama evde kendilerine bakmazlar çok pis insanlar,” demiş. Bir gün geldiler. Çayımızı kahvemiz içtiler. Oturduk muhabbet ettik. Eşi de beraber, oturuyoruz bizde eşimizle beraber. Ayrıca misafirlerimiz var. O bey kalktı dedi ki: “Sultan, Aleviler için çok pis şey diyorlar, biz aynı şeyi, sizin için düşünüyorduk,” dedi. “Ne yazık ki, ben şimdi anladım ki Sünnilere niçin beş vakit abdest verilmiş namaz verilmiş,” dedi. Kendisi anlatıyor bunu geçekten. Dedi ki şey dedi: “Bizim insanımız pis,” dedi. “Sizinkiler değil,” dedi. “Ben bu insanın evini gördüm,” dedi. “Işıl ışıl bir ev,” dedi. Belki de ilk girdiği evdir yani. Adam çok şey bir insan. “Çok temiz bir eviniz var yani. Sizin temizlik bile yapmanıza gerek yok,” dedi. “Ha ben buradan bunu anladım ki, Sünnilere baş vakit abdest niçin verildi, namaz,” dedi. “Ellerini ayaklarını yıkasınlar temizlik yapsınlar diye,” dedi. Dedim: “Yine onlarla zamanlarını öldürmüşler. Onlar beş vakit namazla uğraşana kadar yine evlerini temizleyebilirler, Zübeyir Abi,” dedim.

İzmir'den bir örnekler:K1 - Yörükler var mesela Batmanlı. Beni çağırıyor işte muhabbet ediyoruz, ...tabi bu üç yıl önce olan olaylar, dedim: “Ben Aleviyim,” dedim. Ya şok oldular ben Aleviyim deyince. Bana sordukları soru ne biliyor musun? “Ya siz banyo yapmıyor musunuz? Ayda bir kere banyo yapıyormuşsunuz.” Ha birisi bana demişti: “Ay sizin evleriniz tertemiz. Siz Alevi olamazsınız, sizin eviniz tertemiz.” Ayda bir kere

75

Page 76: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

biz banyo yapıyormuşuz, o da Perşembe günleri. Ya insan o kadar bilinçsiz ki yani, kendileri de neyin ne olduğunu bilmeden, araştırmadan kulaktan dolma şeylerle anlatıyorlar işte. Ben o insana ne anlatsam boş zaten. Ben daha bu insana Aleviyi anlatsam ne olacak ki.

K2 - Hangi birine şey yaparsın ki yakın tarihte Dursun Amcanın olayı. Şimdi adam 1938’lerde göçe zorlanmış bütün aile gelmiş buraya. Bunlar sonra 46’larda geri dönüş yapmışlar. Dersim’e geri dönüş yapmışlar. Bu amca burada kalmış. Göçmen bir kızla evlenmiş muhacir bir kızla evlenmiş amcam. Tabi bu amca geri dönmüyor Bayındır’da kalıyor. Amca hastalandı, amca hastalanınca yatalak. Biz bakmak için geldik kalıyoruz burada. Biz hani birbirimize bağlıyız akraba olarak. Tek akrabayız gidip amcanın yanında kalıyoruz. Ölecek yani ölüm derecesinde. Amca öldükten sonra amcanın gelinleri var, karısı var, çocukları var, torunları var Bayındır’ın yukarısından. Tahtacılar diye amcayı seven tahtacılar geldiler. Tabi mevlüt okunuyor hani cenazede dua falan okunuyor mevlüt ya. Onlar kadınlar bir baktım oradan amcanın karısı, kızı ve gelinleri birbirlerine bir şey söylüyorlar. “Ne oldu?” dedim. “Ya,” dedi, “pis bunlar, tahtacı bunlar, Kızılbaş bunlar abdest almamış burada oturuyorlar.” Gelini, karısı ve torunları söylüyor. Adamın kendi karısı dahi Alevi olduğunu bilmiyor. Söylememiş adam yani. Adam zaten katliamdan kaçmış gelmiş ki onun ailesini diri diri yaktılar. Yakmışlar yani. Şimdi amca da bir daha dönmemiş. Kardeşleri falan dönmüşler, amca dönmemiş. Kalmış. Öyle deyince benim cinlerim attı yani artık bunu söylemek zorundayım bir şey bu. Büyük bir kayıp. Bizim senelerdir beraber yediğimiz içtiğimiz, geliyoruz gidiyoruz; bunlar beğeniyorlar bir aile olmuşuz niye söylemeyim. Ben de teyzeye dedim ki: “Teyze kusura bakma,” dedim, “sen amcanın ne olduğunu biliyor musun? Kürt olarak biliyorsun. Alevi olduğunu biliyor musun?” Aynen böyle Bayındır şivesiyle dedi: “Gari kızım bunu söyleme,” dedi. “Bayındırlılar çocuklarımı öldürürler,” dedi. Yani söyleme sakın çocuklarımı öldürürler, bir de bana diyor ki ne diyorlar ben dua falan da bilmiyorum ya “kelime-i şahadet mi getir,” bir şey söylüyor. “Bir şey yap,” diyor, “günahtır” diyor, “çarpılırsın.” “Ya teyze niye çarpılayım?” Bu amca benim öz amcam. Amca benim öz amcam kökenini biliyorum. Ben bu amcayı tanıyorum Alevidir yani ben niye çarpılayım yani. Amcayı yalan mı söylüyorum. Cenaze kaldı burada bunlar bir curcuna oldular. Birbirlerine girdiler. Olaylar yaşandı. Benim teyzem de bu amcamın öbür kardeşiyle evli. Teyzemin de çocukları var, Çanakkale’de onlar da hepsi okumuş insanlar. Onlar da gelmiş gelinler falan. Teyzemin gelinlerinden birisi de Bursa’nın Sünnilerinden tutucu İslamcı Sünnilerinden gelin kaçmış teyzeme gelmiş ve yıllardır bak torun sahibi oldu halen babalarıyla görüşmüyor anneleriyle görüşüyor. Yani yasakladılar kızın görüşmesini, istemiyorlar. O da gelmiş: “Ne oldu Nimet niye bunlar kavga ediyor seninle?” Biz birbirimize girdik kavga ediyoruz. Yani cenaze orada erkeler toplanmış biz kadınlar kavgadayız. Ya ne yapayım canıma tak etti artık her şey söyleniyor bir sabret iki sabret. Fatoş geldi o da Sünni ya, ben geldim Fatoş böyle böyle dedim. Bunu söyledim ortalık karıştı dedim. Fatoş oradan kaktı dedi ki: “Teyze bak ben Sünniyim,” dedi. “Ben kaç yaşında bir insanım,” dedi tabi o zaman bir on yıl falan oldu, “çocuklarım kaç yaşında babam beni evlatlıktan reddetmiş,” dedi. Hatta babası onun ölü yemeğini verdi. Aleviyle evlendi diye bu hakikaten teyzemin gelini şu an. Babası kızına Bursa’nın yerlilerinden böyle bir ölü yemeği, üç günlük yemek veriliyor ya ölülere. Ölü yemeği dağıtıyor. Kızım öldü diye yemek dağıtıyor. Reddediyor Tuncelili bir oğlan aldı diye. O da geldi dedi ki: “Fatoş Teyze,” dedi “bak ben Sünniyim.” Şimdi öbür teyzemin oğlu evlenirken teyze çocukları evlendi. Teyzemin kızının arkadaşı. Liseden arkadaşı. Bu öbür oğlana aşık oluyor kaçtı geldi biz düğün yaptık Hozat’ta. Bunlar evlendiler. Halen de çok mutlular yani. Dedi bak: “Ben evlendim kaç senedir ben Hozat’a gidip geliyorum Tunceli’ye gidip geliyorum; babam beni reddetmiş, bana da çok kötü anlatılmıştı, ben gittim Aleviyle evlendim

76

Page 77: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

şimdi siz niye böyle yapıyorsunuz yani. “Ben,” dedi, “pişirdiklerini yedim, hiçbir şey olmadı zehirlenmedim. Ben onlarla yatıp kalkıyorum, temizliği desen, bir şeyleri desen ben onlardan daha çok öğrendim.” Ya sen kendini bu kadar niye mahvediyorsun. O gene tutturmuş, Bayındırlılar çocuklarımı öldürürler. Demeyin ki Dursun Alevidir. Neyse biz kalktık hepimiz apar topar İzmir’e geldik. Cenazeyi götürdü, ben tabi sinir oldum o arada birkaç ay gitmedik onlara.

K3 - İlk yeni evliyim kızım altı aylık falan. Hemşirenin de çocuğu var o da altı aylık falan. Çocuklar kaynaşsın diye birlikte şey yapıyoruz. Ama hemşire arkadaşımız çok iyi Rize merkezde çalışıyoruz. Oraya gidip geliyoruz onun da kocası Erzincanlı hanımı Rizeli. Bu adam duruyor kalkıyor: “Pis Aleviler; Aleviler bunu yapıyor Aleviler şunu yapıyor.” Eşimin yanında bir şey demiyorum bir sustum bir sustum tamam. Adam gene ağzını açtı aynen şöyle diyor. “Pis Aleviler” diyor, “nerede olsa onları kokularından tanırım.” Ayağa kalktım, “bana bak Seyfettin” dedim “yazıklar olsun! Bugüne kadar sen beni nasıl kokumdan tanıyamadın,” dedim. “Alçak adi herif,” dedim. Aynen böyle “sen dua et, şu karına dünyalar iyisi bir insan. Yoksa sana ben yapacağımı bilirdim şimdiye kadar,” dedim. “Kocam Sünni diye sesimi çıkarmadım. Sen adinin birisin, bir de CHP’liyim diye geçiniyorsun. CHP’liyim diyorsun, senden CHP’li falan olmaz. Hadi kız,” dedim. Kız kardeşimi aldım çocuğumu da, çıktım gittim. Yani sürekli böyle şeylerle karşılaşıyorum ben hep.

Ankara'dan örnekler:K1 - Gazinoda ben gece de çalışıyordum. Gazinonun santralinde. Bir gün çok enteresan bir şey oldu, kulisteyim. Çalıştığımız gazinoda Ruslar da var. Bir Ramazan ayında biz kulise girdik kuliste programımız bitti gideceğiz. Türk vatandaşı olmuş bir Rus gelmiş Türkiye’de evlenmiş vatandaş olmuş. Dedi ki: “Hadi gidin sahura geç kalacaksınız.” Ben de dedim ki: “Ben Aleviyim. Benim öyle bir derdim yok,” dedim. “Ona genelde Müslümanlar gidiyor,” falan dedim. “Niye?” dedi. “Sen Müslüman değil misin?” “Yok ben Müslüman değil Aleviyim.” Ondan sonra geldi ben hiç farkında değilim beni böyle kokladı. Ama ben hiç farkında değilim parfümümü falan kokladı sandım. Sonra dışarı çıktık benim solistim dedi ki: “Abi o sana ne yaptı biliyor musun?” “Ne yaptı?” dedim. “O seni kokladı hani,” dedi. “Aleviler kokuyor diyorlar ya,” dedi, “o yüzden seni kokladı,” dedi. Vay kahpe dedim.

K2 - Tabi tabi karşılaştım ben de karşılaştım. Şey vardı. Libya Kültür vardı oraya biz halamın kızıyla kursa gidiyorduk. Orada da Karadenizli bir arkadaşla tanıştık bayan. Çok samimi olduk o bizi çok sevdi biz onu çok sevdik çünkü Alevileri biliyorsunuz insanlığa çok önem veriyor. Hemen kaynaşıyoruz yok o Aleviymiş Sünniymiş diye şey yapmıyoruz. Sonra halamın kızının çıktığı bir çocuk vardı o da Çorumluydu. Otururken muhabbet ediyoruz “nereli senin çıktığın çocuk?” dedi. “Çorumlu,” dedim. O da dedi ki: “Aman dikkat et Alevi olabilir,” dedi. “Niye? ne oluyor Alevi olunca?” dedik. “Hayır sakın,” dedi. “Onlar çok pis oluyorlarmış,” dedi. “Aile içinde birbirleriyle ilişkiye giriyorlarmış, şöyle oluyorlarmış, böyle oluyorlarmış,” diye salladı. Peki dedim: “Sen bizim ne olduğumuzu biliyor musun?” Gözlerini şöyle bir ayırdı “Aleviyim demeyin sakın, eğer öyle derseniz ben burayı terk eder giderim,” dedi. “Gidebilirsin, çünkü biz Aleviyiz,” dedim. Çekti gitti ve bir daha bizimle görüşmedi. Gitti ve bir daha asla yanımıza dahi gelmedi

Adana'dan bir örnek:

77

Page 78: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Sivas’a gittim, üç dört arkadaş, biri tanıdıktı. Biri Sivaslıydı, diğeri de Sivas’ın bir köyünden, biri Diyarbakırlı bir arkadaştı. Evde neyse beraber kalıyoruz. Arkadaşımın biri Sünniydi. Neyse daha sonra babasına sormuşlar: “Oğlun kimle kalıyor?” diye. “Sivaslı biriyle, şu köydenmiş” diyor. Köy de, yakın olduğumuz için biliyorlar, “ya, onlar Alevi, Kızılbaş, nasıl kalırlar, bunlar banyo yapmazlar, etmezler.” Çocuk da demiş ki: “Valla baba, onlar benden daha çok banyo yapıyor.”

İzmir'den bir katılımcının Manyas'ta geçen bir anısı:K - Manyas merkezde Türkmenler falan köyde. Bir köy Haydar Köyü müydü ne. İstiklal İlköğretim’de şey bir arkadaş var. Bir gün geldi çok öfkeli dedim: “Ne oluyor?” “Bu şerefsizler insan olamaz,” dedi. Kendisi de Diyarbakırlı Sünni bir kız. Yalnız demokrat yurtsever bir kız. “Ya bugün bütün gün çocuklarla şeyle uğraştım. Kavgalarıyla uğraştım.” “Sebep ne?” dedim. “Şimdi kışın bir grup camın kenarına oturmak için uğraştı.” “Cam kenarını alacağız,” dediler, aldılar. “Sol tarafta da başkaları oturuyor,” dedi. Bu sefer bahar geldi, güneş vurunca, bu sefer köyden gelen çocukları cam kenarına itiyorlar. Sordum dedim: “Siz niye böyle davranıyorsunuz?” falan. “Onlar Türkmen,” dedi. Türkmen olduğu için pis yani onun için de çocukların yerini değiştiriyorlarmış. Bunlar Manyas merkezdeki Sünni çocuklar dağlardan gelen Türkmenleri dövüyorlar. Şeye atıyorlar. Kışın kaloriferlerin yanına kendileri oturuyor yazın da sıcak olduğu için yer değiştiriyorlar. Bir de şey var kirli. Birine hakaret etmek istiyorsan “Türkmen” deme hakkın var yani.

Tokat'tan bir örnek:K - İsterseniz başımdan geçen bir şeyi anlatayım. Ben Amasya’da görev yaptım, 1 yıl Amasya’da çalıştım. Amasya’da şey var ırmağın kenarına böyle kordon boyu teraslar boyu. Bir banka oturdum. Yalnızım bankta. Bir tane ak sakallı, işte 60-65 yaşında birisi geldi oturdu böyle. (…) Neyse olay döndü dolaştı Amasya’nın yapısına geldi, Aleviliğe Sünniliğe geldi. “Yavrum sen onları tanımazsın,” diyor bak. “Onlar onlar var ya onlar öyle pistir ki, yanlarına geldiğin an kokar, kokudan yanaşılmaz,” diyor adam. Anlatıyor bunu, koyveriyor herşeyi anlatıyor. Anlattı anlattı. “Yav!” dedim, “vallahi sen sağ ol! Yav, iki saattir ben burda oturuyorum bir koku geliyordur ama nerden geliyor ben de farkında değilim. Anlayamadım ben,” dedim. “Yok yav!” dedi. “Bir koku yok,” dedi. “Yok yok var, sen bilmiyorsun,” dedim. “Yok yavrum,” dedi, “inkar mı edek, yok işte,” dedi. “Yav!” dedim, “utanmaz adam ben Aleviyim hiç koku hissettin mi?” dedim. “Biraz önce hissetmediğini söyledin sen.” Adamın aynen dediği, “yav yiğenim ben dedi sert kayaya çarptım, ben gideyim,” dedi.

Alevilere yönelik diğer kalıp yargı, iftira ve hakaretlere örnekler

Bir çok örnekte Aleviler “adam yakar” / “adam yer” şeklindeki bir inanışa sahip insanlar olduğu görülmektedir.

Samsun'dan bir katılımcı aktarıyor:K - Bir de ben anlatayım. Bunu yalnız biz yaşamıyoruz, Sünni vatandaş da yaşıyor. Bizim köye bir ilkokul öğretmeni geldi. İşte demişler: “Oraya gitme, onlar Aleviler işte öldürürler keserler bilmem ne ederler.” Tabi bu bayağı korkmuş. Ondan sonra, geldi abim gitti bunu eve davet etti getirdi, hani

78

Page 79: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

köyde dereden geçerken: “Bura niye böyle?” demiş, o da demiş ki, şakacıydı, demiş ki: “Biz buraya adam öldürüp atarız,” deyince bu adam daha korkmuş. Gece de öbür abim saatini kaybetmiş. Tabi, yedik içtik, işte kalktık yatağını yaptık. Biz gece saat aramaya gittik. Bu da sanmış ki, biz adam toplayıp onu öldüreceğiz diye, yatağı koymuş kaçmış gitmiş.

Havza'dan bir katılımcı anlatıyor:K - Şimdi onların yapmış olduğu bir hakaret, ta benim küçüklüğümden beri, yani Alevilerin adam yaktığını, kendilerine şey yapmışlardı. Bu da neden ileri geldi? Abim çalgı çalardı, yani klarnet çalardı, o da onlara lazımdı tabi. 2 tane genç bizim evimize geliyorlar, ama ben çocuğum. Akşam gecikiyor, rahmetlik annem, babam hepsi de rica ediyorlar ki: “Geç kaldınız gidemezsiniz yapmayın etmeyin,” deniliyor. “Bunlar yakarlar bizi,” diye, illa ki gidiyorlar. Ama kış günü, yolu bulamayıp mecburen geri dönüyorlar. Mecburen geri dönüyorlar bizim eve. Rahmetlik annem çok büyük hazretler verirdi yani, o gece o kadar rahat ediyorlar ki, yani dönüp köylerine gidiyorlar, bunlara diyor bu şekil söyleyenlere sövüyorlar adamlar kendilerine. O gençler, ordaki insanlara “bunlara Kızılbaş, bunlar adam yakar,” diye söyleyenlere, kendi adamlarına hakaret ediyorlar yani. Abimi götürüyorlar, abimi böyle ellerinde tutuyorlar; yani seviyorlar.

Sivas'tan bir örnek:K - Hatta yine ben daha belki dünyada yoğum, bizim eve bir misafir gelmiş, amcalarım falan da hep beraber, aynı yerde kalıyorlarmış. Bir misafir gelmiş, ama köyün durumunu da bilmiyor. Diyor ki: “Yav amca, buralarda bir Kızılbaş köyü varmış, adamı yakarlarmış,” diyor. Onu diyince, Hasan Amca var, hemen derhal diyor ki: “Tabi, biz bekliyoruz, zaten sen Sünnisin galiba. Hoş geldin, sefa geldin, Cenabı Allah gönderdi, biz seni yakıp yiyecez.” Adam bu defa huylanıyor, babam bunu kovuyor, “ya Hasan yapma, adam sahi sanar,” bilmem ne diyor. O zamanlar soba falan yok, ocak yanıyor, bacadan tutuyor, tutuşturacak şeyler, kendir çöpleri falan varmış, onları atıyor. Adam babama nasıl yalvarıyor, “etme, kurbanların olayım, kadalarını alıyım, beni şu köyden bir Müslüman köyüne, yukarı köye şuradan çıkart, bu adam gerçekten beni yakacak.” “Etme, tutma,” o şaka yapıyor, babam ona kızıyor, bilmem ne yapıyor, ama o bir taraftan “geleyim uşağım, kapıyı açın.” Bakıyor ki olmuyor babam, alıyor, köyden dışarı şey yapıyor, o köye yaklaşınca “yavrum, bura işte camili köydür, git,” diyor, adamı gönderiyor. Hâlâ yani bizleri adam yakıyor, Aleviler adam yakarmış gibi...A - O neden söyleniyor?K - Neye olduğunu bildiğim yoktur. Halbuki gördün işte, Sivas’ta, onlar Alevileri yaktılar.

Tarsus'tan bir yurttaşın aktardığı bir örnek:K - Alevi köyün birinde bir Sünni öğretmen var. Öğretmen hiç dışarı çıkmıyor, öğretmen kendisi Develilidir, ismi Ömer .... “Rıza, öğretmen niye gelmiyor?” diyorum. “Bilmiyorum, akşam oldu mu, öğretmen kapıları kapatıyor, çıkmıyor dışarı,” dedi. Köyün muhtarı bir gittik, “hocam böyle böyle.” “Gelmiyorum,” dedi. Hoca: “Oturacaksın, çay içeceksin.” Getirdi tabi, hoca geldi, oturdular, muhabbet muhabbet. Ondan sonra bunlar tabi, oruç ayında, tavuk mavuk yiyorlar, hoca, yedi içti. Yavaş yavaş hocaya sordular: “Hoca niye böyle?” diye. “Yav bana dediler ki: “Sen Kızılbaş köye gidiyon, öğretmensin, seni yakarlar,” ” dedi. “Gardeşim, biz seni niye yakah ya.” Ondan sonra annesi de geldi, babası da geldi, hâlâ geliyor, köyde kimse yok, okul kapalı, Develi’de Ömer hoca her zaman annesiyle gelir. Geldiği zaman, bir kuzu veya bir oğlak hediye ederler, giderler. Her zaman, geldikleri zaman, kuzusu, tavuğu her şeyi hazır. Adam dedi: “Gardeşim, beni Kangal’da böyle gandırdılar. Sen

79

Page 80: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Alevi köye gidiyon, Aleviler seni yakarlar,” dedi. “Gardeşim, biz niye yakah ya, başımızın üstünde yerin var,” dedik.

Çanakkale'den bir örnek:K - Efendim, yine günün birinde Trabzon Üniversitesi’nden Divriği Demir Madenleri, Sivas Divriği Demir Madenleri İşletmesi’ne geziye geliyorlar öğrenciler ve tabi başlarında hocaları da var. Fakat yol çamur olduğu için, yağmur yağmış, yol da toprak olduğu için çamur olmuş, bir Alevi köyü kenarında arabalar kalmış. Alevi köyü, ama köy Kürt, çok da odun kesmişler, odunları gören öğrenciler ve hocaları korkmuşlar. Sormuşlar çobana: “Bu köy Alevi mi?” Bakmışlar ki, cami de yok. Çoban da demiş: “Alevi köyü.” “Eyvah!” demiş, “arabamız kötü yerde kaldı.” Neyse bunu duyan köylüler, bakmış ki, otobüsler içinde bekliyorlar, köy halkı gelmiş, bunları misafir etmiş, yedirmişler, içirmişler, ama kapıdan geçip de o meşe odunları görünce: “Eeyvah, bunlar bizi yakarlar.” Fakat sabah olmuş, herkes gördüğü ikramları anlatınca, “ya Aleviler hep böyle mi?” demiş. Başlarındaki hoca demiş ki: “Valla, bize anlatılan şey, Aleviler insanı yakıyor diyorlardı, ama odunları da bol, fakat bunlar çok insanlıklıymış.”

Ankara'dan katılıcımların verdiği örnekler:K1 - Bizim köye bir öğretmen gelmiş ve Alevi köyüne gidiyon diye ilk tayini, Fatma Hoca. İlk tayini Alevi köyüne geliyor, ağlıyomuş, ağlıyomuş, anası ağlıyomuş, babası ağlıyomuş, hep ağlaşırlarmış, çok uğramışlar, ama Sünni köyüne tayinini çıkaramamışlar, Alevi köyü. 5-6 kişi birden gelmişler. Gelmişler, ilkin tabi ev tutulana kadar, birisinin evinde misafir galacaklar köyde. Yatmışlar, şimdi zabaha gaden uyumamışlar, “ne zaman gelip de, bizi yiyecekler, Aleviler bizi yiyecek,” diye. Zabaha gaden birbirlerini sarılmışlar, bir tıkırtı duysalar, olur ya, insan dışarı çıkıyor yahut da malının tıkırtısı, ahırlarda genellikle evlerin dibinde, hani onların takırtısı, ha gapı açıldı, ha geldiler, gittiler. Sabah olmuş, “herhalde ekmeğimizi, aşı yiyip, yarın mı yiyecekler bizi acaba, hani bize ekmek, aş verecekler.” Bakmışlar, hörmet, şu, bu. 1 sene anası, babası gızınla oturdu köyde. Çok gorhiler…A - Sizin de köyde oluyor mu bu?K1 - Devamlı gorhuyorlar, “ne zaman yiyecek Aleviler bizi,” diye. En sonunda adam, gadın hastalanıyo, gotürmek galii tabii. Benim gız gardeşimi benim babam, “hiç gorhmayın, aha bu gız senin gızına arkadaş olsun, gece gündüz barabar yatsın.” Hani gece gorhmaması için, hani bizden gorhtuğunu biz bilmiyoruz, sonradan anlatıyolar bunu, “Biz böyle düşündük de, böyle çıktınız,” diye. “1 sene gorhuyla geçti gunümüz, gapıyı açamazdık,” diyolar. “Aleviler ne zaman bizi yiyecek, Aleviler adam yiyo,” diye. Babam demiş ki: “Bu öğretmenle yatsın gece gündüz.” Gece gündüz yatıyor.

K2 - Benim aklıma bir şey daha geldi. İşyerinde çalışırken benim bir arkadaşım vardı, Nevşehir Avanos’un kazasındandı adam. Bunlar bize dedi ki: “Alevi misin?” “Aleviyim,” dedim. “Ben Alevileri çok severim,” dedi. “Ne oldu, hayrola?” falan dedim. Dedi ya, “biz çocukken babamız bize derdi ki: ‘Alevilere misafir olmayasınız, yakınınızda köyler, o köye gitmeyin, onlar Alevidir, insan yiyorlar, misafirleri yiyorlar, kesiyorlar, yiyorlar’. Biz de böyle Alevi köylerden korkuyorduk. Bir gün, babam, ben, bir komşumuz daha var, geliyoduk, bir yerden bir yere giderken, Alevi köyüne yaklaştık, kış kaldı. ‘Ölecez’ dedik, ‘ya ölmemiz lazım veyahut da bu Alevi köyüne gidip, misafir olmamız lazım. Hiç olmazsa göre göre ölmeyelim, kessinler’ dedik. (Gülüşmeler) Gittik bu köye misafir olduk. O köye misafir olduk. Gittik, adamlar bize, evleri çok sıcak, soba yaktılar, ayaklarımızı falan yıkadılar,

80

Page 81: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

çorap verdiler, bizim hiç beklemediğimiz bi şeyler yaptılar bize. Ondan sonra biz birbirimizin yüzüne bakıyoruz ki, bizi ne zaman kesecekler diye. Akşam oldu, yemeğimizi falan yedik, yattık, ama sabahaca, ev sıcak, ama korkuyoruz, bizi ne zaman kesecekler, bunlar kesecekler, ama bizim ne zaman kesecekler diye. Nerede kesecekler, evde mi kesecekler, ahıra mı götürecekler diye, sabahaca bir korkuyla uyumadık, bekledik. Ondan sonra sabah oldu, insanlar, kalktık, sobayı falan yaktılar, elimizi, yüzümüzü yıkadık. Bize güzel bir kahvaltı hazırladılar. Yine birbirimizin yüzüne bakıyok, bunlar niye kesmediler bizi, ne zaman kesecekler merak ediyik,” diyor. Kendi anlatıyor, başımızdan geçen olay diyor. “Ondan sonra yine kesmediler. Biz dedik ki: ‘biz gidecez’. Gözümüz yollarda, ‘bir an önce kaçsak’ diyoz. Adamlar dedi ki, azık koymuşlar, bunlar ellerine böyle bir şeyler almışlar, biz sandık ki, bıçak aldılar, bunlar bizi yolda kesecekler diye. ‘Bizi derede kesecekler’ dedik, iyice korktuk.” Yemin ederim, bu yaşanan bir olay. “Ondan sonra oraya gittik, bize dediler ki: ‘şunu da alın, size azık koyduk, bunu da yolda yersiniz’ dediler. Ondan sonra geçtik geldik, ama ondan sonra biz hiç bi şeye inanmadık, Alevileri çok severim ben.”

Adana'dan bir örnek:K - Ben bir fabrikada 76-81 yılında Tekel Sigara Fabrikası’nda çalışıyordum. Yanımda çalışan bir tane bayan, nereden aklına geldiyse: “Ya usta,” dedi. “Ne diyon Ragibe?” dedim. “Allah kimseyi Gızılbaş etmesin,” dedi. “Niye gız?” dedim. “Yav bunlar insan yiyormuş,” dedi. “Deme ya,” dedim, “Valla,” dedi. “Peki, ben seni yedim mi, ısırdım mı bir yerini?” dedim. “Ay ne biçim gonuşuyosun,” dedi, gız sinirlendi. “Yav sen söyledin, adam yiyorlarmış, nereni yedik senin?” dedim. Teyzemin gızı burada, baldızım burada, birkaç tane kişi gösterdim, “bunlar seni bırak yemeyi, kötü yola itti mi?” dedim, “yoh,” dedi. “Demek Gızılbaşlar hep böyle mi, sizin gibi insanlar … olmalı,” dedi. “Hep böyle işte, var mı bir farkımız?” dedim. “Yoh,” dedi. “Kimden öğrendin, kim söyledi?” dedim. “Annem söyledi” dedi. “Annene de ki, bizim usta Gızılbaş'mış, ama benim hiçbir yerimi yemedi, ısırmadı, böyle söyle,” dedim. “Beni fabrikadan alırlar,” dedi. “Bana ne alırlarsa, sen söyle bakıyım,” dedim.

Alevilerin insan dışı bedensel özellikleri olduğuna dair inanışlar olması şaşırtıcıdır.

Tokat'tan bir örnek: “Kuyruklu olurlar”K - Benim annemin başına bir olay geldi mesela. Annem kuafördü. Saç kesiyor. İşte türbanlı falan müşteriler var orda. Şu tam şurasına kıl geliyor tamam mı, böyle bir tutam saç geliyor. Kadınlar kendi arasında konuşmaya başlıyor tamam mı? Annem de dönüyor: “Ne oldu?” falan diyor. “A doğruymuş işte Kızılbaşlar kuyrukluymuş, Alevilerin kuyruğu varmış,” falan. Annem: “Ne kuyruğu?” falan diyor. Annem de diyor “kimde kuyruk var?” “İşte sende kuyruk var işte, Alevisin sen,” falan. Annem de diyor ki, kuaförün bir bölmesi vardı, “evet kuyruğum var ama bir kısmı çıkmış diyor, gel sana hepsini göstereyim.” İçeriye gidiyor, kadına diyor ki: “Utanmıyor musun sen? Terbiyesiz,” diyor. Çıkarıyor böyle kılı gösteriyor falan. Ondan sonra kadın çok utanıyor tabi de. Yani bu inanç var.

Çeşme'den benzer bir örnek:K - Bir kızla anlaşıyor. Tabi bu kız kapalı bir kız. “Çok seviyorum o kadar çok seviyorum ki, ailem.... vazgeçiyorum artık onun için,” diyor. Ama diyor: “Aileme nasıl anlatacağımı bilemiyorum bu durumu.” İşte konuşurken arada sohbet geçerken bir kafeteryada otururken, laf şeyden açılıyor Alevilikten açılıyor. Diyor ki: “Ben de bir Aleviyim,” diyor. “Olur mu canım,” diyor, “Alevi de olamazsın sen.” “Ya neden olamam,” diyor. “Alevi olamamam için ne var,” diyor, “yani sorun

81

Page 82: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

nerde?” “Alevilerin,” diyor, “bir karış kuyruğu olurmuş arkasında.” Bu hemen sıyırıp dönüyor, “bak bakalım diyor kuyruk var mı?” Herkes bana bakıyor diyor: “Kız nasıl kalktı gitti oradan,” diyor. “Bir daha ne okulda gördüm kızı, ne de başka yerde gördüm. Kaybolup gitti,” diyor. Okulu bırakmış kız. Yani o anki utancından okulu bırakıp gidiyor. “Öğretmen çıkacağız, üç beş ay zamanımız var,” diyor, “bana söylediği laf bu,” diyor. “Alevinin arkasında bir karış kuyruğu varmış,” diyor. “Benim çok zoruma gitti,” diyor. “Sıyırdım donu bak bakalım dedim,” diyor.

Alanya'dan benzer bir örnek:K - Hatta İstanbul’da çalıştığım okulda bir arkadaş “Aleviler kuyrukludur,” demişti. “Ya arkadaşım,” dedim, “ya, Alevi’ler kuyruklu olur mu? Yani sen insan anatomisini okudun, sen biyoloji okudun nasıl böyle saçma bir şey söylersin.”

Ankara'dan katılımcıların verdiği örnekler: “Yaratık Aleviler,” “Alevilerin sırtı sarı”K1 - Biraz şeye de bağlı bulunduğun yere de bağlı. Şehirdeysen bulunduğun şehir mesela Çankaya’da yaşıyorsan ya da Kızılay civarında yaşıyorsan gidip lokantaya da gitsen kimse bir şey sormaz. Ama gidip Demetevler’de Eriş Sitesi’nin olduğu bölgede ya da Keçiören’de ona benzer bir yerde ya da Yozgat’ta yemek yemeye kalksan dövülürsün. Ben küçüktüm mesela biz Arguvan’dan Arapgir’e göçtük geldik. Bulunduğumuz mahalle tamamı Sünni. 60 tane ev varsa bir tek biz varız. Tabi bunlar sonradan anlatılıyor. Biz büyüdük okula gittik onların çocuklarıyla arkadaşlıklar ettik. Dostluklar ettik. Zaman içinde şunu söylemeye başladılar. “Ya bunlar da insanmış, ya biz bunları farklı bir yaratık biliyorduk.”

K2 - İnsanlarla çok fazla diyalog kurduğumuz için Anadolu’yu falan çok fazla gezdiğimiz için...Şimdi ben sağdan soldan duyumları anlatmak istemiyorum. Yaşadığımız olayları anlatmak istiyorum. Çok karşılaşıyoruz. İşte bize yok “bunlar sırtı sarı” mı demediler. “Sırtı sarı, bunlar sırtı sarılardan.” Biz küçükken bazı yerlere girdiğimizde bize böyle söylerlerdi. Bana öyle geldi ki ben onlara dedim “benim sırtım sarıysa sizin de sırtınız boz,” dedim, yani ben onları eşek yerine koydum. Ya da sohbet ettiğimiz ortamlarda ya işte “Aleviler yıkanmıyor.” Tavşan geçti mi tarlasından yedi sene ekmiyorlar. Ya benim amcamın tarlasında tavşandan geçilmezdi. Ekiyor. Adam tavşan geçiyor diye tarlasını mı ekmeyecek yani. Ve tavşanı neden yemediğimizi hala bilmiyorlar niçin yemediğimizi. Ben mesela dedem söylerdi işte. “Kanı ete karıştığından, tavşanlarda normal kadın gibi adet görme olduğundan,” demişti bana. Biz öyle biliyoruz. Bundan kaynaklanıyor bunu da bilmiyorlar. K3 - Ben size bir şey daha anlatayım: Bizim yakında köyde bir hemşire, Zonguldaklı, o da işte köyünden çıkmış gelmiş, yatılı okumuş, görev yeri bizim yakın bir köy, annemin köyü. Memlekete gittiğinde, köyden hiç dışarı çıkmayan yaşlılar, etrafını çevirip, toplanıp bir şey konuşuyorlarmış. “Aleviler bize benziyo mu?” falan. Kendi kurguladıkları dünyasında, demek ki insana bile benzetmiyor. Bu gibi şeyler, bir sürü vardır böyle örnekler. Ben dediğim gibi, sadece o kişileri değil de, sistemi sorgulamak lazım. Niye bu insanlara bunlar öğretiliyor? Birileri bunları öğretiyor, yani o insanlar kendi kafasından yapmıyorlar.

Çeşme'den benzer örnekler: K1 - Tabi şey yapıyor mesela, böyle diyorlar ya diyor, samimi arkadaşlarım. E yıllarca beraberiz. “Bir şey gördün mü?” “Görmedim.” E ben de Alevi olarak doğduğumdan beri yaşıyorum, ben de

82

Page 83: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

görmedim. “Sen de gördün mü?” “Görmedim.” “E niye konuşuyorsun öyle?” “Ee böyleymiş ki...” Ama diyorum “miş” diyorsun, “görmemişsin.” “Nasıl bana,” diyorum, “söyleyebiliyorsun?” Mum söndü olaylarında. Bir arkadaşımın hanımı dedi ki: “Ya ben,” dedi “hayatımda Alevi görmedim,” değişik bir şeyler diyor yani bir insan dışında başka bir yaratık gibi bir şey bekliyor. Çıkmamış dışarıya. Doğa üstü yahutta herhangi bir yaratık bekliyor. “Nasıl bir şey bekliyorsun? O da insan. İşte ben Aleviyim karşında.” “Ya bize böyle anlatılmadı.”

K2 - Ya tabi hani o mesela bizim günlerimiz, toplantılarımız olur. O zaman karşı taraftan insanlar da olur. E tutar konuşurken der ki: “Ya sen Alevi değilsin.” “Neden?” “Ya sen Aleviye benzemiyorsun.” Yani Alevinin bir kimliği, ya da bir görüntüsü farklı mı? Değil. Sen burada itiraz edersin ama o üstüne ısrarla der ki: “sen Alevi değilsin.” Hem geçen gün yine öyle oturuyoruz, diyorum “ben Aleviyim.” “Hayır,” diyor “sen Alevi değilsin çünkü,” diyor, “Aleviler beyaz olmaz.” Yani şimdi Alevinin siyahı ne bileyim yani sarışını, esmeri, buğday tenli herkeste mevcut. Yani şimdi, gerçekten yani bu garip bir şey.

Tokat'tan bir örnek: “Aleviler domuza benzer”K - Hocanın bir tanesi camiye gidip geliyor. Bana soruyor: “Sen nerelisin?” “Tokat’lıyım.” “Sen nesin?” “Ya işte ben inşaat ustasıyım.” Hoca da öğretmen, Karslı ama çok yobaz birisi. Ondan sonra, uşakları falan da MHP’liymiş. Yav dedim ki: “Sen neyi sormak istiyorsun arkadaş?” dedim. Elimde bir keser var tamam mı. “Ne sormak istiyorsun arkadaş?” 10 defa 20 defa durdu. Ben insan olduğumu söyledim. “İnşaat ustasıyım, Tokatlıyım, buraya sizin yanınıza adam diye geldim,” falan. “Yani benim mezhebimi mi öğrenmek istiyorsun?” dedim yani. Hani bu işlerde başımıza çok şey geldi ya. “He,” dedi. “Ben,” dedim: “Aleviyim arkadaş.” “Alevi ne ki yav?” dedi, “Alevi.” “Yav! Aleviliği bilmiyor musun sen?” dedim. “Bilmiyorum,” dedi. “Alevi demek domuz demek,” dedi. “Biz domuz biliyoruz Alevileri,” dedi. “Ben domuza benziyor muyum?” dedim. “Biliyor musun? Öyle bir yaratıklığım var mı?” “Allah Allah!,” dedi, “Allah kimseyi Alevi etmesin!” dedi. “Ya Alevi olmak ne ki kardeşim yav!” “Alevi olmak,” dedi, “arkadaş, biz domuz biliyoruz,” dedi yani.A - Bayağı domuz biliyorlarmış?K - He. Hiç görmemişler bilmemişler. Ben domuz değilim arkadaş Aleviyim, ama insanım yani.

Bir “fantezi” konusunu da gerdek gecesi ya da düğün gecesi oluşturmaktadır.

Tokat'tan bir örnek:K - Bizim de mesela Alevilerden bir şey yemezler. Alevilerin elinden kesinlikle bir şey yemezler. “Dede suyuyla yıkanmış,” diyorlar. “Dede suyuyla,” falan diyorlar bir şeyler diyorlar. Sonra şey diyorlar, işte Aleviler şeymiş, mum söndü olayının dışında attıkları iftira da şey, evlendiğin zaman ondan sonra, neydi o, öyle bir iftira da var yani imam nikâhı yapılıyor ya, kocasından önce imam yani dede şey yapıyormuş.

Ankara'dan örnekler:K1 - Bizim kirvemız vardı, Yusuf Ağa, büyük oğlu yabancı gız istiyo, onu tanışmaya gittik annesiyle de. Gız bana dedi ki: “Teyze senden bir şey öğrenebilir miyim?” “Tabi,” dedim. “Doğru mu gerdek gecesi? İlkin gayınbabalar gelinle yatıymış, ondan sonra oğulları...” “Asla,” dedim. “Sizde öyle bi şey varsa, siz uygun görüyosanız, bize de yakıştırın, biz de yaparız. Ama asla, gelirsin, görürsün, tanırsın

83

Page 84: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ve bu söylediklerinden utanırsın,” dedim. O zaman da söyledim de mi Mustafa? O zaman o gadar bir şok oldum kü, anlatamam.

K2 - Bir de, biz bu Sünni gızları aldığımız zaman, tuvalete götürüymüşuk, dört sefer, beş sefer, “imanım benden yok, ben imansızım, ben imansızım,” diyemişık, ağzından yeşil bir şey çıkiymiş, tuvaletin deliğine ahıp gediymiş, o imansız oluyomuş. Aynı Ayşe bunu da sordu bana. “İşte ben imansızım, ben imansızım,” biz Aleviler şey oluyoh ya, imansızık ya, o anda ağzından…O anda ağzından yeşil bir şey gelip, tuvaletin deliğine düşünce, Alevilere garışımışsın, onların şeyinde oluyomuş. Dedim: “Asla, bizim yolumuz gibi, bizim dinimiz gibi, heç temiz bi şey olamaz, doğru bi şey olamaz, ileride göreceksin, bu gonuştuklarından utanacaksın.”

Samsun'dan bir katılımcı aktarıyor:K - Ben bir ilginç bir olay anlatabilir miyim? Şimdi benim dayı oğlum, Sivas’ın bir köyünde, öğretmen olarak görev yapıyor. Orda Denizlili bir kızla, o da ebe, onla tanışıyor. Tabi evlenmeye karar veriyorlar. Kızın ailesi karşı çıkıyor yani Alevi olmasından dolayı. Fakat kızın diretmesi sonucu evleniyor. Fakat evlendiği zamanda ailesi şöyle diyor: “Bak diyor bunlarla evlenmeyin, bunlar,” diyor “Aleviler işte gerdek gecesi şey yaparlar, dede gelir. Önce dede, sonra da senin işte kocan bir ekmeği tuvaletin deliğine atar, ordan bir ateş çıkarsa o zaman seninle birleşir,” diyor. Kız bunu bile bile yine kabul ediyor. İşte düğün gecesi, baktık kız renk falan gitmiş. Dedik ya bir şey mi var acaba. Sonra benim eşime “Ya dede kim?” diye sordu. “Dede yok, ne dedesi?” falan. Diyor ki: “Ya bana işte böyle böyle anlattılar,” diyor. Biz dedik: “Böyle bir şey olmaz, ekmek nimettir. Ekmek öyle şeye atılır mı, bizde öyle bir şey yok.” Hani biz şimdi kendimizi ya ifade edememişiz, ya da karşı taraf bizi anlayamamış.

Havza'dan bir örnek K - Yani her yerde bu tip şeyler oluyor. Ben bunların hepsine karşıyım. Çünkü hatta bir tane daha anlatacağım, yine biz bir Cadiye Mahallesi’nde oturuyoruz. Orda çift daire tek katlı. Hüseyin Pembe bizim ofis arkadaşımız olduğu için yani nişanına gittik. Ondan sonra geldim orda kadın eshefle şunu söylüyor; “yav!” diyor, “onlar evlenince,” diyor, “nikâha girince şey gerdeğe girmeden önce tuvalete ekmek atarlar,” diyor. “Allah Allah!” dedim, “yav sana kim dedi?” Bir kere dedim “Alevi duasını yapıyor, Hak Muhammed Ali bereketini versin diye dua yapan bir insan bu kadar yanlış, bunu ayaklar altına alır mı?” dedim. Kızılbaş'ı bir küfür olarak kullanan bir çok kişi olduğu anlatılmaktadır.

Ankara'dan bir örnek: K - Bir de bizim köy karışık, Sünni ve Aleviler bir arada. Okuldayız. Baharın o ilk güneşin vurduğu dönem. Her yer çamur. Ayaklarımız falan çamur oluyor. Çeşmede yıkayıp geliyoruz. Eller yaş oluyor. Güneşte ısıtıyoruz. Sünni bir kız çocuğu duvarın dibinde durmuş ellerini ısıtıyor. O ara bir tanesi karşısında durdu. Gölge etti. Aynen şu tabiri kullandı: “Elim yaş, yüzüm yaş önüme duran Kızılbaş.” Bu da çok yaygın bir tabirdir Sünniler arasında söylenen. Buna tanık oldum ben. 8-10 yaşlarında vardım yoktum. Bizim beraber okuduğumuz kız çocuğu. Daha değişik şey de söyleniyor mesela “Kızılbaş olasın,” yani “kafir” gibi o anlamda söyleniyor. Veya diyelim ki birisi buna vurdu, “Elim

84

Page 85: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yaş yüzüm yaş bana vuran Kızılbaş,” deniyor. Çok yaygın çok kullanılan bir deyim bu. Deyişlerin ikisi de çok ilginç.

Tokat'tan bir örnek:K - Ya zaten o insanlar hep böyle arkasına bakmadan, senin, karşısındakinin kim olduğunu bilmeden pat diye atıyor. Adam Aleviliğin Sünniliğin ne olduğunu bilmiyor. Öyle bir aşılanmış ki. Bizler de bu terbiyesizlik yok. Adam diyor ki: “Ah sen Kızılbaş olmasan melek gibi bir adamsın,” diyor. Ya bu Kızılbaş'ın kötü tarafı ne bir onu söyle.A - Kim diyor bunu?K - Herhangi birisi, isim olarak aklımda değil. Peki, sen bu Aleviliğin veyahut da Kızılbaşlığın ne demek olduğunu biliyorsun. “Yav!” diyor, “sen Kızılbaş'a benziyorsun.” Kızılbaşlar nasıl bir insanmış. Ta askerden beri gördüğüm olaylar.

İstanbul'dan bir örnek:K - Benim hikayem, 400 haneydi, ben 1 haneydim içinde. Ben onlara, onlar bana der “Kızılbaş,” ben derim “karabaş,” ben böyle konuşuyordum. Onlar da benle baş edemiyorlardı.

Samsun'dan bir örnek:K - Benim eşim Hopalı, Alevi değil. İşte Hopa’dan misafirler geldi, düğün oldu, daha doğrusu misafirler geldiler. Düğün gecesi de tartışma çıktı, kız tarafı oğlan tarafı küstüler. Hopa’dan gelen oğlanın annesi, damadın annesigil bizdeler. Aracı olalım da barıştıralım bunları diye toplantı yaptık bizde. İşte balkonda yaz günü balkonda yemek falan yedik işte. Oturduk, konuşuyorlar. Ben de içerde mutfakta işte ortalığı topluyorum. Bir laf duydum. “Kızılbaş soyu!” dedi. “Ne olacak Kızılbaş soyu,” dedi. Ay ben yanlış duydum herhalde dedim. Bıraktım işi gücü geldim balkona oturdum. Dedim ki: “Enişte,” enişte diyoruz Engin’in kuzenin kocasına, dedim ki: “Enişte senin gelinin Alevi mi?” dedim. “Hayır ne münasebet,” dedi. “Niye sen o kelimeyi kullandın, Kızılbaş soyu ne demek ki? Sen benim Alevi olduğumu bilmiyor musun?” dedim. Ay bu bir şaşırdı tabi. Ama benim de sinirim bozuldu geçtim odaya gittim. Şimdi herkes içerde, herkes de biliyor ama onlar bilmiyorlarmış, bilmediklerini ben bilmiyorum. Başladım ağlamaya, çok fena moralim bozuldu yani. Evde hizmet ediyorsun, şey yapıyorsun kaç gün beraber geçiriyorsun, bende kalıyorlar. Adam bana “Kızılbaş soyu,” diye şey yapıyorsun. Meğer onların küfürleriymiş. Yani bunu sonradan öğrendim. Odaya geldi benden özür diledi, çok özür diledi gerçekten çok üzüldü. Şimdi en sevdiği insan benim. Dedi ki: “İnan biz çocukluğumuzdan beri bunu küfür olarak ediyoruz,” dedi. “Büyüklerimiz hep, ağzımızdan böyle çıktı,” dedi. Yani “küfür,” “biz…” dedi, “küfür” dedi, bunu açıkça söyledi yani. “Kızılbaş soyu,” bir küfürmüş onlarda. “Ben Kızılbaşlar'a söylendiğini falan bilmiyorum,” dedi. Ondan sonra işte oğlumu aldı gelen misafirler götürdüler. Orda çok anlattım ben Erdem’e, işte Aleviler nasıl, bir ay kaldı Hopa’da, Aleviler nasıl diye. Ondan sonra da türkü kaseti hediye etmiş, getirdi bize.

Ankara'dan bir örnek:K - Şöyle anlatayım ben Ankara’nın çok yakınında bir kasabada çalışıyordum, buranın bir dinlenme tesisleri var oralı birisi çalışıyor bir de dışarıdan birisi geliyor. Birisi geldi karşılaştık. “Hoş geldin,” falan. Ertesi gün yerli olanı “ya arkadaş sen Aleviymişsin?” dedi. “Evet nereden anladın.” O arkadaş “bu Aleviye benziyor. Alevi mi bir sor bakalım mutlaka Alevidir. Sen,” diyor. “Bunun Alevi olduğunu nasıl anladın?” “Sizin,” diyor, “mutlaka bizim bilmediğimiz gizli bir işaretiniz vardır.” Dedim ki:

85

Page 86: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

“Aleviyim falan ama herhangi bir işaret mişaret yok. Bir tavrımızdan falan anlamış olabilir.” Biz o “Alevi misin?” diye soran arkadaşın bir gün evin evine gittik. Bu arkadaşın hanımı var, çocukları var kendisi biliyor ama hanımına söylemiyor. Söyleyemiyor. O ara bir komşunun damadından laf açıldı. O adamın çok kötü olduğundan bahsediliyor. Hanımı lafı açtı dedi ki hanımı: “Bu adam kesinlikle Kızılbaş,” dedi. “Ne şunu biliyor, ne bunu biliyor, şöyle kötü böyle berbat adam.” Diyor ki: “Hanım sus, boş ver bunları konuşma.” “Nereden biliyorsun şöyle böyle, yok,” diyor. “O kafir Kızılbaş,” diyor. “Ancak böyle şeyleri kafir Kızılbaş yapabilir,” diyor. “Bunların ne kestiği yenir, ne sofrasına oturulur deniyor, ne ekmeği yenir,” diyor. Adam daha sonra kızdı bağırdı: “Niye demiş beni misafirlerin yanında böyle böyle,” demiş. “Aman, bundan sonra evime gelmesin soframa oturmasın sen de onunla konuşma,” demiş. Adam biraz hoşgörülü birisiydi demokrat birisiydi tabi ki öyle olmadı ama ben de bunları dedikten sonra adamın evine gitmedim. Bir daha da ailece görüşme imkanımız olmadı.

Aleviler hakkında doğrudan küfürlü konuşmaya başlayanlar olmaktadır.

Tokat'tan bir örnek:K - Gittim oraya. Bizim de enişte oluyor. Bizim sordum işte: “Eniştenin yatağı neresi?” Dediler: “Şurası.” Gittim yatağa yattım. Kayserili bir adam, içmiş içmiş, kızı da bizim Alevilerdeymiş. Kızını kocası dövmüş. Olabilir severken iyi de döverken kötü mü. Bir de adam içmiş içmiş çıktı geldi. Bende yatıyorum uyuyorum. Bir tane daha var Yüksel Amcamın oğlu. Dedi: “Anasını avradını ...Kızılbaş'ın, bizim kızı dövmüş,” dedi. Adam bizi tanımıyor. Biz de yatakta yatıyoruz. Hemen kalktım “kime diyorsun lan,” dedim. “Yav!” dedi, “ben Kızılbaş'a diyorum, sana demiyorum ya,” dedi. “Lan ben Kızılbaş'ım,” dedim. “Yav sen, demin Bilal’ın kayınçosuyum demedin mi?” dedi. Dedim: “Bilal Alevi değil ki sen Alevi olasın,” Dedim: “Bu Alevi nasıl oluyor ki alnında bir yazı mı var yoksa. Boynuzu mu var?” dedim. Dedi: “Yav sen yalan söylüyorsun,” dedi. “Siz,” dedi “Alevi değilsiniz,” falan. “Yav niye Alevi değiliz arkadaş?” dedim. “Biz Aleviyiz. Bak ben seni tanımıyorum sen de beni tanımıyorsun söverken sen ne dedin? Hem de kızına sövüyor bak.” Ben de dedim “ne kadar Sünni varsa onun anasını avradını...” Ben gitmişim İsviçre’de yakalanmış gelmişim. Neyse bizi koymadılar. Adam geldi dedi ki: “Sana bir şey demiyorum arkadaş,” dedi. “Akşam Bilal gelince görüşeceğim,” dedi. Neyse Bilal geldi, bizim enişte. “Bilal sana bir şey soracağım,” dedi. “Sor,” dedi o da. “Siz Alevi misiniz?” dedi. “Ya Aleviyiz,” dedi. Adam şöyle dedi: “Ben dedi öyle babanın anasını avradını...” “Niye?” dedim. “Babam bizi hep yanlış bilgilendiriyormuş, biz 8 kardeşiz,” dedi adam. İşte “Aleviler adam kesiyormuş,” işte “mum söndü yapıyormuş,” işte “adam yakıyormuş.” “Lan, 2 aydır bu çocuklarla beraber çalışıyorum,” dedi, “bu adamlar bizden Müslüman,” dedi ya. “Biz, gavuruz,” dedi adam bu sefer kendi kendine. Şimdi hala o adamla benim eniştem ailece birbirlerine gelip gidiyorlar. Yani bilmiyorlar. Bizde kendimizi biraz saklamışız başkanım. Yani kaçmışız daha doğrusu, azınlıktaymışız, yahutta korkakmışız demek ki; ben öyle yorumluyorum. Ya işte korkakmışız. Azınlık olduğun için korkuyorsun.

Çerkezköy'den bir örnek:K - Ben başımdan geçen bir olayı anlatayım. Aslında dediğiniz gibi her noktada başımızdan bir çok olay geçiyor ama maden istediniz bir tane anlatayım falan. Ya en basiti askerde böyle bir şey başıma geldi. Tabi askerde bazen çaresiz kalıyorsunuz. Yani sivil olduğunuz zaman elinizde belki bir çok şey, bir çok şeyi daha çok rahat yapabilirsiniz ama askerde her şey daha zor. Yeni gittim tabi askere, bir ay

86

Page 87: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

falan olmuş. Acemiyiz yani acemi olduğumuz için tabi üst tertipler daha baskın daha sertler falan. Onlara karşı hiçbir şey yapamıyoruz. İşte bir ay içerisinde edindiğim arkadaşlarla beraberim. Tabi bunlar çoğunluğu Kürt kökenli arkadaşlar. Kendimi onlara yakın hissettiğim için onlarla beraberim. Ha Batıda büyüdüğüm için Batılı arkadaşlarım da vardı. Onlarla beraberde iyiydik. Şimdi bir gün yanlarına yanaştım. Benim Alevi olduğumu bilmiyorlar tabi. Konuşuyorlar böyle konu da din. O sırada Alevilik muhabbeti açıldı. Ve ben çok şaşırdım. Alevilik hakkında konuşurken direkt küfürle başladılar. “Aleviler,” dediler, “ne anasını tanır, ne bacısını tanır onlar Müslüman değil, onlar birileriyle mum söndü yaparlar, işte kardeş abla kimi denk getirirse herkes birbiriyle yatar,” falan filan. İşte bu tür şeyler söylediler. “Onlar tanrı tanımaz, Allah tanımaz,” falan dediler. Tabi ben yanlarındayım ama ben bir şey diyemiyorum onlara, kalkıp da “ben Aleviyim siz nasıl böyle konuşuyorsunuz?” diyemiyorum. Çünkü öyle bir şey demeye kalksam, en az dört beş kişilerdi, hepsi üzerime yürürlerdi, yani bir şekilde hırpalarlardı, bunu da yapabilirlerdi. Sonra ben çaresizliğin verdiği sonuçla sadece oradan ayrılmayı tercih ettim. Yani ya oradan ayrılacaksın ya karşı çıkıp kavga edeceksin. Zaten her zaman karşı çıkamadığın için kavga da etmiyorsun, mecburen kabuğuna çekiliyorsun. İşte bizim bu kabuğa çekilme olayımız her zaman oluşuyor. Kabuğa çekilmemizin nedeni de güçsüz oluşumuz, kendimizi tanımlayamamamız. Bu tür şeylere maruz kalıyoruz.

Bir hakaret biçiminde ise Alevilerin Sünnetsiz olması konu edilir:

İstanbul'dan örnekler:K1 - Şimdi efendim benim başıma gelen şeyi ben, şöyle bir gün oturuyoruz tabi arkadaşlarla. Arkadaş dediğim tabi benden bayağı büyükler. İşte Aleviden laf açıldı, konuşuyorlar falan, bu dediğim çok oldu. “Sünnet olmazlar, böyle yapmazlar....” Burada ağzımı bozmayım şimdi, “sen ne diyorsun lan,” dedim. Adam dev gibi zaten. Kalktı, “ne dedin sen ne diyorsun?” Dedim: “Ben de Aleviyim tamam mı?” Ee tabi şimdi öyle söyleyince, işte “yapmıyorsunuz, etmiyorsunuz,” derken işte özür diliyorum yani ben de pantolonumu sıyırdım aşağı. Dedim ya benim kardeşlerim “burda” kusura bakmasınlar. Zom oldu yani. Ondan sonra ..ktir olup yani adam gitti. Ama size diyorum yani bunlar konuşulacak şeyler değil.A - Yok başınıza gelen her şeyi konuşmamız gerekiyor değil mi?Şimdi tabi ki ama mesele bu değil. Bu Alevilere tarih boyunca denecek yani. Ama ben de zannediyorum ki önümüzdeki inşallah yıl ders kitaplarına bu girecektir, Alevileri tanıyacaklardır. Alevileri tanıdıkça da kendilerinde utanacaklardır. Ben teşekkür ediyorum.

K2 - Şimdi bir gün yine dernekte toplantıya girdik. Aynı abinin dediği gibi, vardım bir tane Kürt çocuk bana dedi ki: “teyze, sizin erkekler sünnet olmuyor.” Çok af edersin yani artık konuşma hakkım yani. A - Tabi tabi buyurun.Ben dedim: “Arkadaş, sizin eşler, kızlar gelinler bizim bu kocaların yanına yatıp kalktılar mı ki bunların sünnet olmadığını biliyorlar?” Teyze: “Sen nasıl konuşuyorsun? Sen nasıl konuşuyorsun?” dedi.

Bir çok yurttaş farklı biçimlerde hakaretlere maruz kalmaktadır.

İstanbul'dan bir katılımcı anlatıyor: “Erzincan Depremi Alevilere bağlanıyor”

87

Page 88: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Aslında çok şey yaşıyoruz ama en çok etkilendiklerim beni şu an hafızamda kalanlar üzüyor. Birkaç kelimeyle özetleyim. İnancımızdan dolayı kuyruklu muyuz kuyruksuz muyuz tartışmasına maruz kaldık, inancımızdan dolayı bir doğal afetin, bir depremin, bir doğa olayının nedeni olarak gösterildik. Tunceliliyim, Erzincan’da büyüdüm. Oturduğum mahallede kamplar oluşturuldu sırf inançlarımızdan dolayı belli kampların nedeni olarak gösterildik. Onun dışında arkadaşlıklarımızın sağlamlığının sınandığı neden olarak görüldü inançlarımız. Her Ramazan ayında öğrenciyken, sürekli birlikte ders çalıştığımız, sürekli aynı ortamları paylaştığımız arkadaşlarımızı acaba ne kadar samimiydik, acaba arkadaşlığımız ne kadar sağlammış diyecek konuma geldik. Çünkü, oruç tutanlar bir tarafta, tutmayanlar bir tarafta, adeta ayrı ayrı bir konuma giriyorduk. Böyle oldu. Çok etkilendiğim olaylardan bir tanesi Erzincan’da 1992 yılında deprem olduğunda, biz Aleviler örtünmeyenler olarak “sokağa çıkamazsınız,” denmişti. Biz bir doğa olayının nedeni olarak görülüyorduk. Ve gerçekten çok ciddi hakaretlere, çok ciddi saldırılara maruz kaldık.A - Açıkça kaldığınız oldu mu böyle saldırıya maruz kaldığınız? K - Saçıma küfür edildiğini, pantolon giydiğim için arkamdan çok kötü hakaretler edildiğini duydum. A - Depremden sonra?K - Depremden sonra duydum. Alış veriş yapamaz bir duruma gelmiştik. Üstelik başı açıktık ve arkasını dönüp gidiyordu ordaki tüccarlar ve esnaflar. Kendi parayı bırakır, üstünü beklemek zorunda kalıyorduk, e bizden para almıyorlardı. Bunlar çok ciddi yaşadığımız olaylardı. Onu dışında üniversite öğrencisiydim, Ankara Hukuk Fakültesi gibi bir yerde okuyordum. Arkadaşım döndü bana üniversite öğrencisi, “Alevilerin kuyruğu yokmuş bunu seni tanıdıktan sonra gördüm,” dedi. Ve çok üzülmüştüm gerçekten. Bu kadar olumsuz tanınmamızı ve bu sıralara gelmiş bir insanın hala bu mantıkta olmasına çok üzülmüştüm.

İstanbul'dan bir yurttaş aktarıyor: “Alevinin geldiği cenaze mundar olur”K - Benim hikayem, yakın komşumuzun bir tane oğlu intihar etti. Biz oradan geriden tabi vardık, kendi komşumuz yani. Biz böyle geziyoruz. Bir şeyle getirdiler. Kamyonetle, herkes kardeşi, annesi, babası işte gidip bakıp geliyorlar. Ağlıyorlar, şey yapıyorlar, bayılıyorlar. Biz de geriden izledik. Ertesi günü oldu başsağlığına gittik oraya. Kapı komşumuz ya yakın. Oradan işte birisi dedi ki: “Bu çocuk mındar gitti.” Niye? Niye bu kadın böyle konuşuyor? Elhamdulullah biz de Müslümanız. Herkes yanımıza Alevi olmayla niye dışlanıyoruz ki. Biz varıp cenazeye bakmadık, geriden. Başsağlığına gittik. Görmedik yani. Geriden böyle gözledik. Herkes ağlıyor, biz de ağlıyok. Onlarla beraber. Dedi işte “Aleviler gözledi, bu çocuk mındar gitti.” Vallaha bak. O zaman benim çok ağrıma gitti. Çok sorun yaşadık.

İzmir'den bir katılımcı Alevilerin tavşan eti yemeyişi ile dalga geçilmesini örnekliyor:K - Mesela bir yerde bir öğretmen evine davet etti bizi ailece görüşüyoruz. Konya’nın bir köyünde hanımı ev hanımı, beyi öğretmen. Tavşan etini pişirmişler, bizim haberimiz olmadan bize yedirmişler. Benim için tavşan eti nedir yani. Et ettir benim için hiç fark etmez. Şekilci sizsiniz ben değilim. Ama yaptığınız şey terbiyesizlik yani. Bu ne etiydi diye yedikten sonra gündeme getiriyorlar. Önce yemeğe davet ediyorlar. Sonra da ne yapıyorlar. “Bu ne etiydi?” diye soru sordular bana, ben de dedim ki: “Tavuk etine benziyor bilmiyorum,” dedim. Arap eti diye oranın özel bir yemeği var. Onu yapmışlar. “Bu ne eti?” diye sordular. Ben de “tavuk etine benziyor,” dedim. “Tavşan eti,” dediler, bizim canımız sıkıldı. Eşim de sinirlendi “lanet olsun! Siz insan mısınız?” dedi kalktı. Evi terk ettik. Buna benzer durumlarda ben hiçbir yerde susmadım, ben her yerde “Aleviyim,” dedim yani asla susmadım.

88

Page 89: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Havza okullarda dağıtılan bir dergide, Alevilere hakaretler:K - “Merhabalar,” diyorum. Gelen arkadaşa, Ulaş Bey’e de isminden dolayı tekrar “merhaba” diyorum. İsminize “merhaba,” diyorum. “Hoş geldiniz,” diyorum. Amasya’da, Taşova İlçesi’ne bağlı Kalapsalan Kasabası’ndanım. 1967 yılında doğdum. İlk ve orta öğretimi kasabamda tamamladım, 1976 mezunuyum. Şu anda Toprak Mahsulleri Ofisi’nde 21 yıllık memurum. İsmim Turgut .... Bu yaşamım süresi içersinde de sevgili çok değerli ehli kamil abilerimin de belirttiği üzere, o iftiraları biz yıllarca çevremizde de dinliyorduk. Hatta gençliğimizde, Hüseyin İlmiışık’ı, emekli Albay, Hüseyin İlmiışık, Işıkçılar Tarikatı’na mensup grubun kitapları geliyordu dağıtılıyordu gençliğimizde. İşte “Dinde Reformcular” “İslamın İç Düşmanları” gibi böyle bir takım kitaplar satılıyordu. Ve bu kitaplarda okuduğumuz kadarıyla, fırkaların Hz. Ali’den sonra geldiğini ve aşama aşama anlatıyordu. Hatta geçende de tanık olduk, “Beyan Dergisi,” Beyan Dergisi’nin 73. sayısında, derneğimize geldi, arkadaş getirmiş. Tepki göstermiş Eğitim-Sen’li öğretmen arkadaşlarımız. İşte Alevilerin Cuma kılmadığını, namaz kılmadığını, cemde şarap içip birbirlerine sarıldıklarını, işte efendim gusül abdesti bilmezler gibi böyle abes abes yazılar yazılmış.

Varto'dan katılımcı anlatıyor: “Semah ekibine çirkin yakıştırmalar”K - Biz semah dönüyorduk, işte bu Dernekte semah öğrendik, gösterilere çıktık, işte bir köye gittik, burada Varto’da. İşte orada gösteriye çıktık, arkadaşlar beni merak etmişler izlemeye gelmişler. Bir gün sonra işte okula gittim işte şey diyor: “Ne biçim hareketler,” diyor “Ya, siz orda resmen birbirinizi taciz ediyorsunuz falan!” gibisinden eleştiriler aldım ben. Ben de hepsinin anlamlarını tam olarak bilmesem de söyledim. İşte sonra ben de onlara, belki yanlış oldu ama, kalkıp onlara dedim ki: “Siz de camide hepiniz iç içesiniz, birinizin kafası diğerinin bilmem neresinde gibi,” eleştiri yaptım. Onun eleştirisi bayağı bir kötüydü, benimki yine onunkine oranla iyiydi, ondan sonra sınıfta, daha bir Alevilik konuları falan bayağı bir açılıp kapanmaya başladı ki genelde benim üzerime geliyorlar. Ben derneğe geldiğim için genelde hep yorumları eleştirileri falan ben yapıyorum. İşte Aleviliği falan, ben savunuyorum. Ondan sonra onların ister istemez bu derneğe olsun Aleviliğe olsun saygıları var. Benim karşımda kalkıp da Alevilere bir şey diyemiyorlar.

Sivas'tan bir öğretmen anlatıyor: “Alevinin değdiği yerlere elimizi vurmayız” Bir teftişte öğretmeni gördüm, karı-koca öğretmenler, son derece de başarılı, akşam evinde misafirim. Odada güzel yemekler çıkarttılar, yedik, içtik, sabahleyin kahvaltıda dedim: “Sizler…” Orada da Terekeme diyorlar Sünni; Şii, Türkmen diyorlar, Alevi. Şii de yine Ali’yi sever de, fakat Alevi falan demiyorlar, onlar Şiiler diyorlar. Dedim: “karı-koca Terekeme misiniz, Şii misiniz, Türkmen misiniz?” falan. Dedi ki: “ben Azeriyim, Şiiyim, beyim de Terekeme.” “Ne kadar hoşuma gitti, işte öğretmensiniz, Atatürk öğretmeni böyle olması gerekir. Bak, ne güzel, biriniz Şii, biriniz Sünni, evlenmişsiniz, güzel çocuklarınız da olmuş.” Orada Alevilere Türkmen diyorlar Kars’ta. “Alevilerden, Türkmenlerden kız alıp, verir misiniz?” dedim. Hem de Şii olan bunu söylüyor, “Allah göstermesin, değil kız alıp vermek, onların elini vurduğu yerlere elimizi vurmayız, hatta bir Türkmen Alevi karısı geldi, çeşmeden su doldurdu da, annem o gittikten sonra orayı sabunla güzel bir yıkadı, ondan sonra suyu doldurdu,” dedi. Dedim ki: “Yavrum, keşke bunu akşamdan bana söylesen ne vardı. Bak, o zaman benim ayağımın geldiği yerleri hep dezenfekte edeceksiniz, yatağı yıkayacaksınız veyahut da yakacaksınız, ben elimi neye vurdum, buraları hep badana yapacaksın, sana bir sürü zahmet verdim” “Niye?” dedi. “Zira ben de Aleviyim,” dedim. Öyle diyince, kadın: “O kadar mı kötü oldu, o kadar mı

89

Page 90: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

kötü oldu, öğretmen bu da.” Dedim ki: “Kızım, hoca hanım, bak sizi gerçekten başarılı gördüm, hatırınıza bir şey gelmesin ki, bundan dolayı notunuzu kıracam. Ne gördümse onu şey yapacam. Ancak çok üzüldüm, bir Atatürk öğretmeni böyle düşünmemesi gerekir, aydın bir kişi böyle düşünmemesi gerekir.” Neyse oradan gittim, bu şehre nakletmişti, birkaç kez okula geldim, okulda bakarım, o bayan öğretmen, sınıftan dışarı utandığından şey yapamazdı, çıkamazdı. Bir gün sınıfına kadar gittim: “Hoca hanım, niye gelmiyosun, teneffüslerde öğretmenler odasına? Hâlâ bakıyorum, sıkıntı çekiyosun. İşte bu da size bir ders olsun, insan konuşurken, acaba karşıdakini yaralar mıyım, ona dokunur mu veyahut da bu gerçek midir, bunlar hakkında söylenenler, bunlara göre konuşmanızı isterim, yoksa gördün, raporumu gördün, çalıştın, beğendim de, ben senin hakkında kötü düşünmüyorum. Gel ya, beraberce oturalım, konuşalım,” dedim. Buna rağmen, utandığından dışarı çıkmadı.

Varto'dan bir örnek: K - Biz Varto’da birbirimiz hep tanıdığımız için bu tür şeyleri pek yaşamıyoruz, ama mesala benim bir arkadaşım Muş’a gitti. Bir mağazaya falan gitmişler şivelerinden falan Varto’lu olduları belliymiş işte mağaza sahibi işte orda çalışan bayan demiş ki Vartolu musunuz? Evet! Alevi misiniz? Evet!. Bir tanesi Alevi bir tanesi de Kürtmüş. Arkadaş demiş işte ben Aleviyim o Sünni demiş. Ama demiş kadın benim bildiğime göre Varto’lu Aleviler çok çirkin kızlarmış, yani siz güzelsiniz nasıl ki? İşte arkadaşım hemen savunmaya geçmiş yok demiş olur mu Alevi kızlardan da güzel var. Kasiyer de demiş ilk defa güzel bir Alevi kız görüyorum demiş. Yani Alevi kızları çirkin olarak biliyorlar, ya maksadı değişik biçimde biliyorlar.

Milas'tan bir katılımcının aktardığı bir örnek:K - Sene 1975, Ankara Türk Elektrik Kurumu Merkez Sitelerinde iş başı yaptım. Orada 35, 40 kişinin çalıştığı şey vardı, bir mekanik atölye servisimiz vardı. Atölyedeki arkadaşların hemen hemen tamamı gençti, yeni girmişti işe. Fakat içimizde genç olmayan, hani birazcık da yaşlı bir arkadaşımız vardı. Kendisi aslen Kayserili, tip olarak da yani bizim oradaki genç arkadaşlara göre potansiyel olarak sanki alnında Kürt yazıyormuş gibi. Birazcık da yani şive olarak ta onu andırıyor. Fakat yani insan, her yönüyle insan, efendi, biz gençlere göre, iş başı yapan gençlere göre. Şey, ekonomik olarak da işte para kazanacağız. Avansla, para alacağız aylığımızı alacağız, hatta gidip bir yerlerde de oturup içeceğiz veya kitap alacağız. O arkadaşımızın ekonomik durumu da herkese yeterdi, herkese yardım ederdi. Beraber olduğumuz bir arkadaş hiç adını unutmam, ağzından kaçırdı: “Bu Kürt var ya!” dedi, “Alevi”. “Hani Kürt olduğu yetmiyormuş gibi bir de Alevi,” dedi. Öyle der demez adamın gırtlağına sarılmam bir oldu. “Yav! o Kürt ve Alevi değil, her şeyden önce insan!”. Biz yemekhaneden yemek yerdik, o ise evinden yemek getirirdi. Getirdiği yemeklerden hepimize tattırırdı. 35 kişiye yani gönlü bol olan bir insandı. Ha bunun anlamı şu. Hem Kürt hem de Alevi olup mutlaka iyi olmak anlamında değil, kötü bir insan da olabilir ama onu yargısı şeydi: “Bu Kürt var ya bu Kürt, Alevi... Yetmiyormuş gibi bir de Alevi.” Bu işte yaşadığım bir olay.

Varto'dan bir örnek:K - Ben de Varto Belediyesi’nde çalışan bir arkadaşınızım. Sürekli bir arkadaşımızla bazı konularda tartışırken, bana işte: “Sen Alevisin, sen cehenneme gidersin, sen böyle yaparsan cehennemliksin, şusun, busun...” Böyle esprilerle sürekli beni aşağılıyordu yani arkadaşımız.

90

Page 91: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

5. Bölüm: ALEVİ-SÜNNİ KADIN-ERKEK İLİŞKİLERİ

Bu bölümde, kadınlarla erkekler arasındaki ilişkilerde Alevilik-Sünnilik ekseninde ortaya çıkan ayrımcılık pratikleriyle ilgili öyküler aktarılıyor. Öykülerin bir kısmı, evlilikle sonuçlanmayan duygusal ilişkilerde yaşananlarla ilgili. Bu sorundan kaynaklı olarak evliliğe dönüşmeyen bir çok ilişki olduğu görülüyor ve bu noktada yaşananlar da oldukça çarpıcı. Görece daha fazla sayıda öykü ise evlilik öncesinde ve sonrasında yaşananlarla ilgili. Bu hikayeler arasında; Alevi kadının, eşinin Sünni ailesi içinde yaşadığı ayrımcılıklar ve Alevi erkeğin, evlenmek istediği kadının Sünni ailesi içinde uğradı ayrımcılıklarla ilgili öyküler öne çıkıyor.

Bu başlık altına taşınan anlatılarda birkaç önemli noktaya dikkat edilmeli. Birincisi, kadın-erkek ilişkileri ve evlilikle zorunlu hale gelen aileler arasındaki temaslar, Alevilerle Sünniler’in birbirlerine en fazla yakınlaştıkları alanı oluşturuyor. İkincisi, Alevi kadın ve erkeklerin, Sünni erkek ve kadınlarla ilişkileri sırasında maruz kaldıkları ayrımcılıklar ve yaşadıkları zorluklar, temel olarak ailenin ve geniş sosyal çevrenin ilişkiye dahil olmasıyla ortaya çıkıyor. Üçüncü olarak öne çıkarmak istediğimiz nokta, kadın-erkek ilişkilerinin Aleviler ile Sünniler’in ayrımcılıkta en eşit oldukları alan olması. İki tarafın da benzer şekilde (ama farklılaşabilen gerekçelerle) karşı tarafa kız vermek konusunda çekinceleri olması dikkat çekici. Dördüncü ve son olarak -belki de en önemlisi- üzerinde durmak istediğimiz nokta toplumda ifadesini “kız alıp-verme” tabirinde bulmaktadır. Bu başlık altında değerlendirdiğimiz örneklerde, hem Alevi hem de Sünni kesim için genellikle esas sorunun “kız alıp-verme” sorunu olduğunu belirtmemiz gerekir. Damat alan taraf için genellikle bir sorun bulunmamaktadır.

Sünni ailelerin Alevi bir gelini ya da kimi durumlarda damadı reddetmelerindeki önemli bir motivasyonun da “çevre ne der!” kaygısının oluşturduğu baskı olduğu göze çarpıyor. Bu yüzden mümkünse birliktelik engelleniyor. Kaçınılmaz olan durumlarda ise durum mümkün olduğu oranda gizleniyor.

Sünni aileler arasında yine yaygın olan bir yaklaşım ise kız almanın sevap, vermenin ise günah olduğu yönünde. Bu aileler, aldıkları kızı Müslüman ettiklerini ve bu sayede de cennetlik olduklarını düşünüyorlar. Tersi bir durumda ise büyük günah işlemiş oluyorlar. Öte yandan, kimi ailelerin Müslüman etmek için Alevi bir kızı gelin olarak almayı yeterli görmedikleri, ayrıca onu çeşitli ritüellerle temizlemeyi, arındırmayı da kendilerine bir görev atfettikleri anlaşılıyor. Bu durum, gelin gelen Alevi kadın için büyük bir eziyete dönüşebiliyor. Kimi durumlarda Müslümanlaştırma operasyonu bununla da sınırlı kalmıyor, evlilik boyunca gelin üzerinde Sünni inanç pratiklerinin uygulanması için bir baskı oluşuyor. Görüşmelerde bu tür evliliklerin genelde boşanmayla sonuçlandığına dair bir çok örnek dinledik. Yine anlatılanlardan ailelerin pek dahil olmadığı, çiftlerin kendi kararları ve iradeleriyle başlayan ve yürüyen evliliklerin ise daha başarılı olduğu göze çarpıyor. Son olarak örneklere geçmeden önce, dinlediğimiz anlatılardan Alevilerin de Sünnilerin de kızlarını karşı tarafa “vermek” konusunda genel olarak sıkıntıları olduğunu tespit edebiliriz.

91

Page 92: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Milas'tan bir katılımcı eşinin evlenmeden önceki sancısını aktarıyor:K - Ben üniversitedeyken, eşime ilk çıkma teklif ettiğimde her gün ağlıyordu. “Allah Allah!” diyorum. “Bu niye ağlıyor falan.” “Niye ağlıyorsun falan?” dedim. “Ya!” dedi, “sen Alevisin,” dedi. “Ee,” dedim. “Benim ailem işte, Çingene’ye git, Arnavut’a git neye gidersen git, ama Aleviyle evlenme falan,” diye söylüyorlarmış. A - Yıl kaç bu arada?K - 94, 93’ler yani. 10-12 sene önce yani. Ve biz mesela evlendik, onun dedesi, yani babasının babası ve annesinin babası, ikisinin de bilmemesi gerekiyormuş benim Alevi olduğumu. Biz boşandık hala bilmiyorlardı yani ki onlar öyle bir gözle bakıyorlarmış ki yani mesela benim kaynanam bile hanımla bana soru sordurtuyor: “Gusül abdesti alıyor muymuşum ben?” Yani bunu merak ediyor, öyle şey olmuş ki bunu merak ediyor yani.

Antalya'dan bir katılımcı Alevi olma “engelini” örnekliyor:K - Benim iki tane oğlum var, biri 21 yaşında biri 16 yaşında. İkisinin de sevgilisi var. Birinin sevgilisi Mardinli, kızın babası Mardinli, Şafi ve Kürt, annesi Türk ve Sünni, Hanefi. Benim oğlum da Alevî. Geçen gün bana dedi ki: “Baba bizim çocuklarımıza ne diyeceğiz?” dedi, tamam mı. Yani: “Yarın öbür gün evlenirsek bu çocuklar kendini nasıl ifade edecek?” dedi tamam mı. “İnsan olarak!” dedim, “oğlum! başka bir şey değil, insan ya!” Küçük oğlumun da kız arkadaşı var. O da daha 16 yaşında liseye gidiyor. Geldi geçen gün bana dedi ki: “Baba kız benim Alevî olduğumu öğrenmiş” dedi. “Lan nasıl öğrenmiş oğlum!” dedim, hemen. Düşün daha yeni, 3 günlük flört yapıyorlar. Daha 3 aylık falan arkadaşlar. Hemen bunun Alevî olduğunu birileri kıza gammazlamış yani. Şimdi çocuğun da sol gözünde 9 yıldır süren bir ameliyatlar zinciri var. Sol gözü böyle perde var gözünde şu anda. Kornea nakli gerekiyor. Ergenlikten sonra işte yaptıracağız. Kurtarırsak kurtardık, bir özür yani. Sonuçta görsel anlamda karşıdan baktığında bir gözünü kör gibi hissediyorsun. Yani kapalı gibi görünüyor, gri bir gözü. Şimdi çocuk zaten gözünü kafasına takmış, o bir korkuyla kıza yaklaşıyor, gözünden dolayı bu kız beni reddeder diye korkuyor. Diyor ki: “Baba, bu yetmiyormuş gibi bir de,” diyor, “Alevî olduğumu kıza söylemişler” diyor. “Ne yapacağım ben!” diyor, “affedersin ne bok yiyeceğim!” diyor. “Oğlum, korkma! Sevgi her şeyin ilacıdır, eğer gerçekten onla bir arkadaşlık varsa bu sevgiye dönüşürse, o yıkılmaz bir kaledir sen hiç korkma”. “Peki sen destekliyor musun?” “Oğlum, ben destekliyorum valla, isterse piç olsun!” dedim, “arkadaşın”. Çünkü, o çocuğun piç kelimesi benim tercih ederek söylediğim bir kelime değil. Amiyane bir tabir olduğu için söylüyorum. Çocuğun dünyaya gelişinde çocuğun bir kusuru yoktur. Annen midir, baban mıdır o da o kadar önemli değildir. Çocuktur sonuçta, dünyaya gelmiştir ve babasız dünyaya gelmek onun kusuru, suçu değildir. İsterse babası annesi, annesi bellidir de, isterse babası belli olmasın o insanın. O insan da benim için aynı derecede senin kadar kıymetlidir, öbür kız kadar değerlidir, şöyle bir elini attı dedi ki: “Baba bu kadar çağdaşlık bizi bozmasın; karşı taraf bunu algılayamıyor,” dedi. Çünkü, kızın ailesi: “Arkadaşlık yaptığın çocuk Alevî mi Sünni mi?” diye sormuş, madem ki olay böyle başlamış, kız başlamış bundan gizli bunun arkadaşlarına: “Ozan, Alevî mi Sünni mi? diye sorgulamış. Oradan da bir çocuk demiş ki: “Ben biliyorum Alevî,” demiş. Yani bunlar da Alevî olmanın... 16 yaşında bir çocuk, 21 yaşında bir başka çocuk, işte benim çocuklarım yani sonuçta.

Sünni aileler üzerinde “çevre ne der!” baskısı etkili olabiliyor.

Sivas'tan bir örnek:

92

Page 93: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Benim öğretmenlik yaptığım köyde çok güzel bir kız vardı, temiz, terbiyeli, yemekleri falan gayet güzel pişiriyor, düzgün bir hanım kızdı. Annesine gönderdim, ben ki, bekârım da o zamanlarda: “Acaba o kızı bana vermezler mi?” Kızın annesi de beni çok seviyor, evlerinde çok yemek yedik. Demiş ki: “Valla ben evladım gibi seviyorum, köyde onun üzerinde namuslu bir kişi de yok, mesleği de var, ama köylü beni taşlar, onun için ben kızımı veremem.” Tuttu, kötü bir adama, ağalardan bir tanesine verdi o kızı. Dedim “Yav, benim neyimi beğenmiyosunuz, benim sizlerden ne farkım var?” “Valla siz, Aleviler olaraktan bizim nefretimizi kazanan kişisiniz.” “Ne gibi şey var bende; yüzümde mi değişiklik var, böyle saçımda mı, kaşımda mı, konuşmamda mı?” dedim. “Değil, ama sizler hakkında bir sürü söylentiler var: ‘Sizin kestiğiniz yenmez’, ‘yıkanmazlar’, ondan sonra sizin için: ‘7 sene gavur olmadıktan sonra Müslüman olmaz’ diye söylerler. O da bizi etkiliyor.” Onun dışında, “yani bir Aleviyle,” senin Alevi olduğunu da biliyorlar, “Alevi’ye kız verdik miydi, bizi taşlarlar bu köyde durdurmazlar,” dediler. O köydeki durum böyleydi.

Adana'dan bir örnek:K - Evlendiğim insanın... tabi ilk koşulda aileme söylemek zorundayım. Söylemem de yerinde zaten olan bi şey. En yakın çekirdek ailem, yani abim, ablam, işte eniştem, yakınım, eşimin Alevi olduğunu bilerek yüzüklerimizi taktı; ama, kendi ailem, benim geniş ailemden olayı saklamış. Niye saklamış? Yani: “Acaba nasıl bir tepki alırız, ‘işte bula bula.... yani kızı gitti, bir Alevi’ye verdi falan’ tepkisi alır mıyız acaba?” diye. Yaklaşık 5 yıl gibi bir süre eşimin Alevi olduğunu geniş ailemin, ama çok geniş bir ailem, biz bilmediğini sanıyoruz. Ama ben zaman zaman sohbetlerimde, işte aile arasında demek istedimse de, açmak istedimse de… Amca bilmedi, amcalar bilmedi. Büyük amcam bir sohbette, bir yıllık evliydik galiba köye gittiğimizde bir konu anlatıyordu, yani konuyu da net olarak hatırlamıyorum, ama laf arasında: “Af edersin, Alevi,” dedi. Öyle der demez, ben böyle diklendim, diklendim, yani amcama tepki vereceğim. Bu kaşını kaldırdı, dedi ki: “Bırak ya!, bırak!” dedi.

Ankara’dan bir örnek: K - Benim eşim Sünni kökenli ancak demokrat bir aileden geliyor. Biz evlendikten sonra işte söz bir yerlerden açılıyor ve laf memlekete oradan da mezhep meselelerine geliyor. Kayınvalidemin yakın bir arkadaşı soruyor damat nereli diye. O da Sivaslı diyor önce; arkadaşı irdeliyor: “Peki Alevi mi?” diye. Kayınvalide de: “Alevi,” diyor ancak bu meseleyi fazla deşmek istemediğinden böyle kısa cevaplar veriyor. Bunu anlayan kadın sanki teselli edilecek bir durum varmış gibi kayınvalideme: “Olsun canım ne var yani! benim damat da Musevi,” diyor.

Samsun'dan bir örnek:A - Siz anlatın o zaman?K - Şimdi benim oğlum işte, burda 19 Mayıs Üniversitesi’nde okuyan bir İzmit’li bir kızla tanıştı. Tanıştıktan sonra bizi haberdar etti: “Anne böyle böyle, benim bir arkadaşım var, evlenmek istiyorum,” dedi. Kız da annesine söylemiş. Annesi demiş: “Kesinlikle ben seni Alevi’ye vermem.” “Annesi vermiyor anne,” dedi. “Kız kaçıp gelecek,” dedi. “Tamam oğlum,” dedim, bütün eşyalarını her şeylerini aldım. Kızın babası çok aydın bir kişi. Kendisi de avukat. Kız babasına anlatıyor. “Baba böyle böyle bir arkadaşım var,” diyor. “Annem bana karşı,” diyor. Bir daha babası anneye diyor: “Bak, kızımızın iyi bir arkadaşı var, ben onay veriyorum,” diyor. “Sen eğer vermezsen, bu kızımı kendi elimle göndereceğim,” diyor. Mecbur kaldık neyse İzmit’e gittik. Bir parkta oturuyoruz. Telefon etti: “Oğlum geldik,” diyerekten. Bizi eve davet etmedi. Konuştuk. Dedik: “Yarın geleceğiz istemeye

93

Page 94: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

de.” Kızına demiş ki: “Beş kişiden fazla gelmeyecek.” Meğer biraz da temizlik hastasıymış. Bir daha gittik işte. Nişanımızı yaptık istedik. Kızı aldık götürdük şeye, kız kardeşime. Güzel orda bir nişan yaptık, İstanbul’da. Aradan bir müddet geçti beraber bir araya geldik konuşuyoruz. Dedi ki: “Kızımın bir Aleviyle evlendiğini akrabalarım bilmiyor.” Dedim ki: “Emine Hanım, senelerdir burdasın bizimlesin, hangi kötülüğümüzü gördün.” “Yok, kötülük görmedik de işte namaz olayı ortada.” “Canım senin kıldığın namaz senin, benim kılmadığım benim. Ha! kızın da bir rahatsızlık duymuyor. Damadından da memnunsun.” A - Ama akrabalarına söylemiyorlar?K - Söylemiyorlar. Mesela o kız kardeşimin şeyi de; anne tarafı biliyor, baba tarafı tutucu olduğu için baba tarafına söylememişler. Benim gelinim annesi de aynı şekil: “Ne diyor bilmiyorlar,” diyor.

Bazı durumlarda Sünni aileden eşin Alevi olduğu saklanmak durumunda kalıyor.

İzmir'den bir örnek:K - Şimdi isim vermeyeceğim şu an çok yakınımda bir bayan. 16 senelik evli, aynı apartmanda oturuyoruz. İsim vermeyim ben yazık. Kızı şu an 16 yaşında kadının, kocası Alevi ve şu an kadın psikolojik bunalım yaşıyor, doktorlara gidiyor ve söylemiyor ailesine eşinin Alevi olduğunu. Kocasının Alevi olduğunu kendi ailesine söyleyemiyor. 16 senelik evli. Kızı şu an 15 yaşında, bize gelip gidiyor kadın şu an psikolojik bunalım yaşıyor. Geçen bize geldi, geldi bana, doktora falan gidiyor. Bir ara ben ona “gelinim” falan diyorum böyle espriler yapıyorum. “Nimet,” dedi, “sakın ailemim yanında bacılarımın yanında ağzından kaçırıp bir şey söylemeyesin.” “Ne oldu?” dedim. “Sakın söyleme,” dedi. “Ailem bilmiyor eşimin Alevi olduğunu. Sonra çok kötü olur, ben çok mutsuz olurum.” Kızına da söylemiyor. Kızı geliyor benim çocuklardan bir şeyler alıyor. Ders çalışıyor. Şu karşı komşumuz Alevi onlarla diyalog kuruyor. Yani sonuçta o kız büyüyecek, öğrenecek babasının Alevi olduğunu ve babası Tunceli’li.

Bazı birliktelikler “Aleviye kız vermek günah, kız almak sevap” yaklaşımı ile karşılaşıyor.

Sivas'tan bir katılımcının Hatay'da yaşadığı bir örnek:K - Bir de, Hatay’da olduğum zamanlarda, bizim kendi köyümüzden bir delikanlı... Hatay, Antakya’dan bir kızla anlaşmak üzereler. Ben de arada vasıta oluyorum, gittim, adamdan resmen istedim kızı. Bana önce sordu: “Nerelisin?” falan diye. Köyümü söylemedim, zira o taraflarda şehtüvellik yapmış. En netice olaraktan, adam dedi ki: “Bak Kemal Bey, ben sizi tanıyorum, çok namuslu, dürüst bir arkadaşsınız; ancak, bazen bu şekilde gelip, kızımı istiyorlar. Şimdi, sonradan bunların Alevi oldukları, Kızılbaş oldukları öğreniliyor. Eğer benim damadım da Alevi olursa, benim intihar etmem gerekir,” dedi. Ben başladım ter dökmeye. Bir şey de söylemedim, oradan ayrıldım, geldim, bir arkadaşım da var, Hüseyin var arkadaşım, ona anlattım. Dedi ki: “Kemal, açıklayacaksın.” İkinci günü, bir iki duble de rakı aldım, doğru gittim: “Mustafa Bey, arkadaş bak, bana sordun köyümü söylemedim, bugün köyümü de söyleyeceğim, gerçekleri de sana anlatacam. Kızınızı ister verin, ister vermeyin. Ben Karaözlü’yüm, Karaözlü adam A’dan Z’ye kadar Alevi. Ancak bu kız vereceğiniz çocuğun babası Artvin’den gelmiş, Alevi mi, gerçi Sünni’yim diyor, ama Alevi midir, Sünni midir, Yahudi midir, Ermeni midir, bildiğim yok. Konuşurken de, kekemedir kendisi. Bu arkadaş da öğretmendir, öğretmen okulunda öğretmenlik yapıyor, kızınızı ister verin, ister vermeyin,” dedim. Bu

94

Page 95: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

defa terleme sırası ona geldi. Ancak kız oğlanı istiyordu. Oğlan da çok yakışıklı delikanlı. Velhasıl bunları aldık, vermeye razı oldular, köye mektup yazmışlar, istasyon şefine, kız bunlara: “Tamam,” demiş, evlendiler. Şimdi çocukları, torunları olmuş, onların yanında gayet de mutlu geçiniyorlar. Hatay’da öyle bir anım da var. A - Adam peki, niye: “İntihar etmem gerekir,” diyor? Onu açıklıyor mu?K - Bu Aleviyle evlenince, tamamıyla öbür dünyada kendisine sorguya şey yapacaklar: “Neden Müslümanlarla......” Yani bizi Müslüman olaraktan kabul etmiyor, yani öbür dünyayı düşünüyor veyahut da çevresini düşünüyor. Hatta biz gelini alıp, götürdüğümüz zaman dedi ki: “Engel olamadık kızımıza. Bunu bizim dışımızda annesi, babası, kardeşlerinin dışında, -hiçbir kimsenin, ne dayısı, ne amcası- hiçbir kimse duymayacak. Biz sizden rica ediyoruz,” dediler.

İzmir'den bir örnek:K - Benim bir kız arkadaşım vardı sırf Alevi olduğum için başka şeylerden değil, işte çalışmadır bir maddiyat için değil, sadece Alevi olduğum için ailesi vermedi. Kızın kendisi de istiyordu ama ailesi engel çıktı. Şimdi şöyle bir ben kendim konuştum kızla; Alevi olduğumu söyledim. Kız bunu kabul etti, sonra belli bir zaman geçtikten sonra ailesi öğrendi. Ailesinin haberi yoktu kızla çıktığımdan. Sonra çıktığımı duyunca: “Gelsinler, melsinler,” olayları oldu. Sonra Alevi olduğumu duyunca ailesi tepki koymuş; yani: “Alevi olmaz! Eğer ki Alevi’ye kaçarsan hakkımı helal etmem.” Bu arkadaş da Erzurumluydu. İşte, “Vururuz, Aleviler kötüdür, Alevilerden kız alırız ama kız vermeyiz.” Hani genelevden kız çıkardığın zaman çok sevap işleniyor ya, Alevilerden kız çıkardığın zaman çok sevap işleniyormuş. Yani, Aleviler bu kadar kötülenmiş. Çok kötü tepkiler aldım yani. Gayet üzüldüm yani. Biz gerçekten düşünmüştük yuva kurmayı ama baskılar altında kaldığımız için isteyemedik. Olmadı bu.

Çerkezköy'den bir örnek:K - Tabi dayımın oğluna bir Ordulu kız kaçtı. Ben olayların içindeydim. Ordulu bir vatandaşın kızını bizim Vartolu bir çocuk kaçırıyor. Yani kızla oğlan anlaşarak kaçmışlar. Fakat kızın tarafı çok dindar. Yani dindar dediğim Sünni bir ailenin dindarı. Yoz dindar, yani böyle. Dini inançlarının daha dışında bazı şeyler yapan bir olay yani şu bu. Şimdi biz gittik, kızı kaçırdı, kızın babasının yanına gidecektik kapısına gidecektik. Çıktık neyse üç dört kişi, ...Biz gittik işte bu da kapıyı açtı. Adam ne kız kaçmış işte konuşuyorsunuz, adamı tepkisi sesi çıkmıyor. Sadece bize kapıyı açmıştır, biz içeriye girmişiz. Fakat konuşma yok. A - Oturuyorsunuz karşılıklı?K - Oturuyoruz, bir şeyler de soruyorum. Ben özellikle biliyorsun şu andaki durumu da biliyorsun ben girişkenim yani söylüyorum yani. İşte kızınızı kaçırdık, şöyle böyle falan. Adamalarda konuşma yok. Ben artık patladım yani: “Yav! niye konuşmuyorsunuz. Bırakın şu kız olayını da, biz evinize geldik, insanca da başladıysak, adam dedik konuştuk.” “Ne konuşayım,” dedi, “yav! kızım beni mahvetmiş, ben ne konuşuyum size ya!” dedi. “Kızım beni satmış,” dedi. “Kızım beni perişan etmiş, aleme rezil etti rüsva etti.” “Niye ya? Senin kızın kaçmış, gönlüyle kaçmış? Evinizin penceresi kırılmamış. Dininize hakaret etmemiş.” “Yok,” falan, “şu bu”. İşte dedi ki: “Kuran-ı Kerim’de yazıyor, Aleviler Sünnilerden kız alamazlar da fakat Sünniler Alevilerin kızını alabilir.” “Niye?” dedim. “Çünkü, Alevi, Sünni kızını götürünce, komünist ediyor. Eğer Sünni Alevinin kızını getirdiği zaman, Müslüman ediyor.” “Peki nerede yazıyor?” “Kuranı Kerim’de yazıyor.” “Yapma yav!” dedim. “Kuran-ı Kerimde böyle şey yazıyor değildir bak...” Yani bu olayı. Şimdi adama o kadar gittik geldik ki, adam bana diyor ki: “Beni

95

Page 96: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

tatmin edin, yani bu fetvayı verin bana,” dedi. Şimdi adama suç vermeyin, haklıdır adam, ben adama hak veriyorum, çünkü adam inanmıyor bir, bir de anlamıyor seni. Cahildir, çok cahildir. Neyse, dedim: “Nasıl seni inandıracağız?” Dedi: “Yani bir hocaya gidin, müftüye gidin,” dedi. “Bunlardan bana bir yasa çıkarın bu işin olacağına dair.” Benim de Çerkezköy’de bir ara bir çocukla çok muhabbetimiz vardı yani bu din konuları konuşuyorduk. Tokatlı bir vatandaşla. Tabi o Tokatlı olduğu için, Tokat’ta da Alevi Sünni ayrımı olduğu için, çok iyi biliyor. İlahiyat fakültesinde okuduğu için adam çok iyi yetiştirmiş. Dedim bu konuyu ona götüreyim. Dedim ki: “Bunu müftüye götürüyüm.” “Yok,” dedi. “Bu cami hocasına götürün.” Cami hocası da Çerkez’di, Kayserilidir. Burada ben herkesi tanırım, bunlarla muhabbetim var yani. Burada bir arkadaş daha aldık yanımıza da şahidimiz olsun. Benim de o zaman arabam vardı, aldım arabamı, aldım gittik. Müftü beyin oraya gittik. Oturduk bana yer verdi. Sonra hoş geldin falan: “Yav! senin yolun buraya düşer miydi?” “İşte, düşürdüler,” dedim. Neyse muhabbetimizi yaptık. Konuyu açtım. Dedim ki: “Abi mesele böyle. Bu arkadaş diyor ki bir Alevi Sünni’nin kızını alamaz ama Sünni Alevi kızını alıyor. Nedeni de şu, çünkü Alevi Sünni kızını alırsa komünist ediyor, Sünni Alevinin kızını Müslüman ediyor. Onun için diyor Kuran-ı Kerim’de bu yazıyor diyor. Böyle bir olayımız var. Siz buna nasıl bir fetva verirsiniz.” Bir kere söylediğim zaman, duyunca adam deli oldu. O müftü gitti başka bir insan geldi. “Ya kim bunu söylüyor, niye söylüyor, hangi bilim adamı söylüyor, niye kafadan atıyorsunuz, bu hacı, hocalar niye inanıyorsunuz kardeşim,” dedi. “Terbiyesizler niye bizim laflarımızı dinlemiyorsunuz!” Adam o kadar güzel fikirlerimizi alıyordu ki. “Artı,” dedi, “ulan siz Alevi olamazsınız. Alevi siz, bir kere Alevinin parmağı edemezsiniz,” dedi. “Alevi demek ne demek bir kere bunu araştır,” dedi. Adam tuttu, peygamberin babasından annesinden tuttu taa işte bizim Kerbela Meselesine kadar böyle Sivas Madımak Oteli’ne kadar getirdi. Yani o kadar güzel getirdi ki yani benim anlatamadığımı, o çok daha güzel anlattı. Çünkü orada o adam beni anlamıyor, çünkü benim Alevi olmam... Baktık adam müftü beye kararından sonra ilk olarak elimi öptü. Elimi öptü ben de elimi verdim, öptü: “Ben senden çok özür diliyorum,” dedi. “Ben şimdi rahatladım işte. Dünya başıma kalksın dedi, bu iş böyle dedi. A - Kızın şeyine izin verdi?K - Gittik. Düğünümüzü yapacağız, kızımızı alacağız. Tabi biz bu konuyu şey ederken, biz bir daha giderken, bir sefer de oğlu gelmişti.... Girmiş, gelmiş orada oturuyor. Biz gittik, “Yok,” dedi, “Aleviler içeri girmesin dışarıda konuşalım,” dedi. Dedim: “Bu kurallara aykırıdır, dışarıda konuşmak çok ayıp bir şeydir. Biz Aleviyiz, bizim adet ve ananelerimize ters düşüyor dedim. Biz, her şeyin medeni kurallara uygun olmasını istiyoruz, kültürlüyüz.” Tabi kendimi şey etmeyim, öyleyim yani öyleyimdir. “Biz kültürlüyüz, her şeyin olgun ve kamil tarafından çözülmesini istiyoruz. Kamilce çözülmesini. Eğer sizde bu duygular varsa kabul, yoksa siz çeker gidersiniz. Biz bu evden kız almışız, yani hısımız akrabayız.” Adam çıktı gitti. Kardeşine küfür etti, kardeşi de ondan büyüktür ha! yaşça. Kardeşine küfür etti, o çekti gitti. Biz de düğünümüzü yaptık.

Alevi geline Alevilikten “kurtarmak” için batıl müdahaleler de oluyor.

İstanbul'dan örnekler:K1 - Şimdi bir şey anlatayım da bizim burada bir kız var Çorumlu. Kız şeye kaçıyor. Şafilere kaçıyor. Şafiler bunu kabul etmiyor. Oğlan diyor: “Ben bunu alacağım.” Bizim burada oturuyor. “Alacağım mı alacağım.” Ondan sonra bunu Şafileştirmek için bir kalıp sabunu bunun üzerinde eritiyorlar, sıcak suyu döke döke 7 kere caminin etrafında dolaştırıyorlar. Bu olan bir şey yani capcanlı olan bir şey. Kız Müslüman oluyor. Güya Müslüman sayılmıyor. Şafi yapmak için sabunu eritiyorlar. Aslı tuğlaymış,

96

Page 97: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ateş tuğlada eriyene kadar su dökülecekmiş o Müslüman olacakmış. 7 sefer Caminin etrafında... Ne duasıydı bizim şeyimizde geçmez öyle bir dua da, o duayı okuyarak, duayı okuyarak (kızı) kapatmışlar. Bir daha demişler: “Erkek eline elin değmeyecek.”

K2 - Benim amcamın kızı bir tane liseli bir arkadaşa kaçmıştı. Bak mesele ne. Tabi birbirini sevmişler, benim yiğenimin Alevi olduklarını da bilmiyor. Tabi kız sevmeye başlayınca, kapanmaya başlıyor. Kapanmaya başlıyorlar. Tabi gidiyor aileleri görüyor, kendileri görüşüyorlar şey ediyorlar, konuşuyorlar. Birbirini bayağı da seviyorlar da. Severek de evleniyorlar. Tabi aileler sonradan düğünler falan oldu, düğünler olduktan sonra bir takım şeyleri öğrendikten sonra, bizim Alevi olduğumuzu bildikleri için, benim o yiğenime bayağı bir baskı yaptılar. Yiğenim kaçmak zorunda kaldı en sonunda. A - Evlendiği halde kaçtı?K2 - Tabi. Evlendiği halde, bir iki tane de çocuğu olduğu halde, dayanamadı. Diyor: “Ben artık çekemedim,” diyor yani. Her gün işte, “Kızılbaş, mutfağa girme elin kirli, oraya girme, bunu yapma, şu iş, yapma!” Bütün işleri yani. “Siz Aleviler böylesiniz, Aleviler şöylesiniz, Aleviler şöyle kirlidir.” “Yani ben,” diyor, “bir türlü kendimi beğendiremedim. En iyisini yapmaya çalıştıkça, yine de yani beni mutfağa sokmadı beni, bilmem nereye sokmadı beni. İşte yemek yapmaya bırakmadı. Bir çok şeylerle karşılaştım, kaçmak zorunda kaldım.” Ee, sonunda ayrılmak zorunda kaldı böyle. Bunlar gördüğümüz şeyler yani.

K3 - Tepe’de bir tane genç bir kız, genç bir Şafi çocukla evleniyor. Yalnız babaları razı olmuyor. Oğlan, “Ölsem de alırım,” demiş, seviyor birbirini, seviyor iki tane genç. Alınca tabi, düğün müğün yapıp götürüyorlar, kızı 40 gün tavanın üstünde yıkıyorlar. Hangi mezhep bunu kabul ederse çıksın! Yıkıyorlar sabunla, kızın bu tepedeki saçları bütün dökülüyor. Geliyor yani kız: 45 kilo. Diyorlar ki: “Bu ölür, biz bunu götürelim sahiplerine teslim edelim.” Getirdiler, Tepe’den teslim ediliyor. Yani: “Bu Müslüman olmadı.” Kolay olur mu, kolay...

Ankara'da yaşayan bir katılımcı Çorum'dan bir örnek veriyor:K - Çorum’da böyle bir olay olmuş. Bir Alevi kız, bir Sünni’ye varıyor. Fakat düğün yapıldıktan sonra büyükler toplanıyor, diyorlar ki: “Bunu önce bir Müslüman edelim.” “Nasıl Müslüman edeceğiz?” “Caminin etrafında yedi sefer gezdirirsek dolandırırsak bu Müslüman olur.” 7 sefer caminin etrafında dolandırarak çocuğu böyle rencide ediyorlar. Hakikaten dediği gibi bizim kızlarımız onlara gidince tabi hepsi bir değil de mutlaka çok sıkıntı çekiyor.

Milas'tan bir örnek:K - Bir genç öğretmenle tanışmıştım kendisi Alevi kökenliydi. Dursun diye bir öğretmen. O öğretmen okulunda tanıştığı bir bayanla evlenmişti. Rahşan’dı hanımının ismi de hafızam beni yanıltmıyorsa. O evlilik öncesinde şart koşulmuştu: “Yedi hamamda 40 kalıp sabunla yıkanacaksın ondan sonra seninle evlenirim veya seninle evlendirirler beni.”A - Kim yani, adam mı yapacak?K - Evet evet, adam Alevi, Müslüman olabilmesi için yedi hamam suyunda yıkaması lazım, 40 sabunla. Tabi sabunların bitme koşulu yok ama o sabunları şey yapma olayı var. Hamamlara götürmüşler. Onun yakın akrabaları bayanın, onu götürmüşlerdi, böyle gezdire gezdire. Tunceli’de de yok yedi hamam, Pertek’te de yok. Elazığ’da gezdirmişlerdi. Evet gezdirmişlerdi.

97

Page 98: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Tokat'tan benzer bir örnek:K - 1959 - 60 yıllarında iki tane yatılı okulun sınavına girmiştim ikisini de kazanmıştım, Biri Tunceli Yabansu idi, diğeri Malatya Akçadağ İlköğretmen Okulu’ydu. O İlköğretmen Okulu’nun mezunları çoktu bizim yörede; zamanında gelmişler, 40’lı yıllarda, zorla yaşı uygun olanları toplayıp öğretmen okuluna o zamanki ismiyle Köy Enstitülerine götürmüşler. O yıllarda özeniyorduk, öğretmenlik revaçta bir meslekti. Her köyde bir okul açılıyordu. Ekonomik olarak durumları iyiydi, çok şık giyinirlerdi. Bir genç öğretmenle tanışmıştım kendisi Alevi kökenliydi. O, öğretmen okulunda tanıştığı bir bayanla evlenmişti. O evlilik öncesinde şart koşulmuştu: “7 hamamda 40 kalıp sabunla yıkanacaksın; ondan sonra seninle evlenirim ya da seninle evlendirirler beni!” Adam Alevi, Müslüman olabilmesi için 7 hamamın suyundan yıkanması lazım 40 sabunla. Tabi sabunların bitme koşulu yok; ama o sabunları şey yapma olayı var. Onu Hamamlara götürmüşler bayanın yakın akrabaları onu gezdire gezdire.... Tunceli’de de yok 7 hamam Pertek’de de yok 7 hamam. Elazığ’da gezdirmişlerdi. Ben tanık olmadım, olanlar bizzat söyledi. Kendisi de itiraf ediyordu. Ondan sonra namaz, niyaz bilmeyen adam cumalara gitmeye başladı. Daha sonra da daimi cami kadrosuna tabii oldu gitti.

Evlendikten sonra inanç farklılıkları sorun yaratabiliyor.

İzmir'den bir katılımcının Van'da geçen bir evlilikle ilgili anlattıkları:K - Bizim akrabalardan biri Lice’li, Diyarbakır. Sünni yobaz bir aileyle evlendi. Yani kızıyla evlendi. Namaz niyaz kıldırıyorlar ya! Kızla evlendiler, düğünleri falan yapıldı, şimdi Van’da iki tane çocuğu var. Geçen sene miydi, evvel ki sene mi. Ben telefon açtım. Tam Ramazan orucuna denk geldi konuşuyoruz. Güngör, evden kaçmış, bu benim amcamın torunu evden kaçmış. Ramazan ayıdır evden kaçmış. Şimdi bu çocuğa kaç senedir oruç tutturuyorlar, namaz kıldırıyorlar. Çocuk onların yanında çalışıyor ailesinin. Ama içinden gelmiyor. Çocuk karısını seviyor, karısı da onu seviyor. Karısı geldi köyde, Tunceli’de kaldı. İki de çocuğu var. Ya onlar işveren oldukları için herhalde kızın ailesi oğlana iş vermiş, oğlan da görüntü yapıyor. Aile bilmiyor mu sanki! Biliyor da, sevap işleyecekler ya öbür dünyada bunlar cennete gidecekler. Alevi’yi Müslüman edecekler ya..... O mantık var bir de. Oğlan kaçmış. “Neredesin Güngör?” “Ben kaçıyorum gidiyorum.” “Nereye gidiyorsun.” Tabi çocuk başladı isyana. “Ya, namaz kıldırıyorlar, oruç tutturuyorlar,” dedi. “Ben mecbur değilim bunları çekmeye. Gelirse peşimden karım gelsin,” dedi. “Nedir ben bunları çekmek zorunda mıyım.” Ya! halen de halen o macerayı yaşıyorlar. Güngör Ramazanda taşınır, Ramazan bittikten sonra gider. Ama iki tane çocuğu var, karısını seviyor. Evi terk ediyor çocuk. Yazık yani ben çok üzüldüm. Gördüm yani vallahi hakikaten. Çok kötü bir şey, zordur yani zorla bir insana işkence; ben sevaba gireceğim diye, ben cennete gideceğim diye ben bunu Müslüman ediyorum yani düşün. Ne kadar kötü bir şey.

Diyarbakır'dan bir örnek:K - Benim akrabam gene. Bu kız hemşirelik okulunda okuyordu. Sünni birini sevdi gitti evlendi. Bu arada bu şey değildir yani Aleviler kız veriyor değildir. Aleviler de karşı geliyor yani istemiyorlar, biliyorlar ki problem olacak. Hakikaten de bir de bu dini konularda -yani kültür olarak şey olarak fazla etkilemiyor yöresel yemekleri, şeyleri aynı benzerdir ama dine gelince olmuyor- çok sorun yaşanıyor o yüzden istemezler. Alevilerin şahsen dert ettikleri şey değildir cennete mi gideceğim yani, şey olacağım, var mı yok mu yani böyle şeylerin peşinde değiller. Adamlar, sorun yaşanacak diye istemiyorlar. Kız gitti evlendi iki sene evli kaldı. İki sene boyunca bu kız kayınvalidesine gidince rol

98

Page 99: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yapıyor. Şimdi rol şu: yemeğini gece yiyor, karnını doyuruyor, “ben orucum” diyor. Ondan sonra gizli yiyor mecburen. Namaz vakti gelince kız arka odaya çekiliyor; namaz kılıyorum diye kaset koyup dans mı ediyormuş ne, o da ayrı bir vaka. Öyle yani, yapamıyor. Sonradan kız şey yapıyor her gece kalkıp sabahları abdest alıp babasına kaynanasına gelip el öpme. Alevidir ya, Aleviler yıkanmıyor ya, öyle bir mantığa sahip insanlar. Kız kalkıyormuş kuru kazanı böyle köyde işte Diyarbakır’ın bir kazasında tası alıp kazanın altına vuruyormuş. Yıkanıyormuş gibi sesler gürültüler çıkarıyormuş ki desinler: “Yıkanıyor bunlar.” Yani kadın şaşırdı ne yapacağını. Hani Alevidir ya, “Aleviler de yıkanmıyormuş, abdest almıyor,” diye. Onlara karşı böyle olması lazım. En sonunda kız yapamadı ayrıldı eşinden. 3 sene falan ayrı kaldılar. Şu an geldi kız tayinini istedi İzmir bölgesinde bir yerde kalıyor, sonradan eşi de geldi o da yapamadı. Şu anda birlikte yaşıyorlar. Yani eşi de yapamadı sonuçta aileden uzak yaşıyorlar. Hakikaten de problem yaşanıyor.

Kimi evlilikler ise tüm ailenin rızasına dayanmıyor. Düğüne gelmeyen, evlendikten sonra çocuklarıyla ve/veya dünürleriyle konuşmayan aile fertleri olabiliyor. Evliliklerinin bir kısmı ise ancak “kaçma/kaçırma” ile mümkün olabiliyor.

Ankara'dan bir katılımcının bir kaçırma hikayesi:K - Benim küçük amcam Elazığ’ın en bilinen bir ailesinin kızıyla evlenmeye kalktı. Askerlik zamanı yengemle flört ediyorlar. Askerliğin bitmesine birkaç gün kala yengemi kaçırmaya kalkıyor. Tabi taksici yengemi tanıdığı için tek başıma Elazığ’dan Ankara’ya kadar götüremem, yanıma yedek bir şoför alayım diye polis alıp geliyor ve yakalanıyorlar bunlar. Yengem tabi çok ciddi eziyetler görüyor. Kaçırıldığı da duyuluyor. Tabi kaçıran da bir Alevi olduğu için, bize haber gönderdiler Elazığ’dan Ankara’dan büyüklerimiz gitti, aile büyüklerimiz gitti. Formalite olarak istendi yengem. Yengem Sünni. En küçük amcamın eşi ve yengemin düğününe kimse gelmedi. Sadece yengemi teslim ettiler, büyüklerimize. Evlenmek üzere teslim ettiler ki yaşı falan da küçüktü oradan vekalet vermişler. Bir tek en büyük ağabeyleri geldi. Bütün aileyi bütün sülaleyi temsilen hiç kimse katılmadı. Ankara’da çok güzel bir düğün yaptık onlara. Tek nedeni var. Amcamın Alevi olması, yengemin Sünni olması. Hala evliler. Üç tane çocukları var. Çocukları da evlendi. İki tanesi okudu falan. Hala da görüşülmez. O ailelerden kimse bize gelmez düğünlerimize de gelmezler, cenazelerimize de gelmezler.

Ankara'dan başka bir örnek:K - Bir de şeyi söylemek istiyorum. Bizim oğlumuz bir Sünni kızla üç yıl konuştu, gezdiler. Bu arada evlenmeye karar verdiler. “Peki,” dedik, biz razı olduk, yani ben: “Siz istedikten sonra....,” dedim. Ben hiç zorlamadım, yani yeter ki, insan olsun, fark etmez, ne olduğu o kadar önemli değil. Annesi filan biraz daha, hatta, karşı koydu filan; ama, “Yok, istedikten sonra, bunlar birbirini istedikten sonra, bize de bir şey olarak, aile olarak bize de onların mutluluğunu paylaşmak düşer,” diye şey yaptık. Kız, gelin kız, memleketine gitti. Uşaklı, oraya gidecek, ailesine anlatıyor tabi. Ailesine anlattığında, kesinlikle razı olmadıklarını, hatta bu Aleviler hakkında bir sürü şeyler anlattıklarını, kesinlikle olmayacağını.... hatta öğretmen burada Çubuk’ta. Ben uğraştım. Ankara’ya düşürebilmek için işe başlarken, hatta zor da hallettik. İşe dahi göndermiyorlar, Ankara’ya hiç, işten de çıkarmak kaydıyla…A - İzin vermiyor yani ailesi?K - İzin vermiyor, yani evlenmesine de izin vermiyor, Ankara’ya gitmesine de, çalışmasına da, kesinlikle izin vermiyor. Ama sonuçta gelin kız tabi, onları reddetti, bize geldi.A - Kaçtı yani?

99

Page 100: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Yani bizi kabullendi, bize geldi. Bir yandan üzülüyo, ağlıyo, dedim: “Hiç üzülme, ağlama. Kendi ailen de isterdi ki, beraber, bu düğün törenlerini birlikte yapalım; ama, olmadı. Onlar razı olmadı. Ama ailen de yanındaymış gibi, biz ne gerekirse onu yapacağız, buna söz veriyorum,” dedim ve o şekilde organize ettik. İnanır mısınız, hiçbir tane, ailesinden hiçbir kişi gelmedi. Çağırdık, davet ettiğimiz halde.... A - Ne dediler peki?K - Annesiyle konuştuğumda, “Razı değiliz, vermeyeceğiz,” dedi. Dayısıyla konuştum ben, babası da Almanya’daymış, dayısıyla konuştum, Almanya’dan gelmişti babası, dedim ki dayısına: “Bu çocuklar birbirlerini istiyorlar. Biz bir gelelim, tanışalım, görüşelim. Siz aracı olun, tanışmakta yardımcı olun, birlikte oturup, konuşalım, muhabbet edelim,” dedim. “Hiç boşa gelmeyin, biz vermeyeceğiz,” dedi. “Niçin, sebep ne? Bunlar birbirini istedikten sonra, bize de aile olarak bunların mutluluğunu yerine getirmek düşmez mi?” dedim. “Yok, yarın bir çocuk olduğu zaman, hangi kültürün çocuğu olacak?” dedi.

Ankara'dan bir katılımcı aktarıyor: Sünni amcalar düğüne gelmiyor, ilişkiyi kesiyor:K - Benim oğlum mesela, oğlum Sünni’yle konuşuyordu, Sünni gızla. Gine bizim şeyimizden, geleneğimizden dolayı, “Yavrum, belki uyum sağlayamazık, ben insanı insan olarak gorürüm; ama, belki o aile, ayrımcılığından dolayı evimize huzursuzluk düşebilir. Bunu dart, düşün. Ben düşünmüyom bu ayrımcılığı, ama karşıdaki düşünüyor olabilir,” dedim. “Gızla iyi konuş, bu işi sağlam yap!” Konuştular, gız ailesiyle konuşmuş, ama ailesinin, amcaları, yani gızın amca tarafları, dayıları düğüne gelmediler. Gelinimden de, inan ki, Allah herkese versin öyle gelini, yani Alevinin de iyi, kötüsü, Sünni’nin de iyisi kötüsü var. Çok iyi bir aile düştük, onun ailesi gelmedi düğüne, yani amcaları ve dayıları düğüne gelmediler.

Tarsus'tan bir katılımcı benzer bir örnek aktarıyor:K - Bak, ben sana bir örnek vereyim: Bizim yakın köylü. Çocuk Sivas’ta okuyor, bir Sünni kızıyla birbirlerini sevdiler. Oğlan demiş: “Bak, ben Aleviyim, seni anan, baban vermezler.” Kız demiş ki: “Ben ölürüm, senden vazgeçmem. Yalnız sen bir iki sefer istemeye gel, geri yanına karışma.” Ondan sonra tabi oğlan annesini, babasını gönderiyor. Alevi olduklarını duyunca, bunlar kızı okuldan alıyorlar, eve kilitliyorlar. En sonunda bir gün gız bir mektup gönderiyor, “Felan yere gel, ben seni orada bulurum,” diyor. 1 ay bizim köyde, başka köyde, çocuk 3 ay dolandı, en sonunda Malatya’da yakalandı. Malatya’da yakalandı ve orada elinden almak istediler. Binbaşı el koyuyor, diyor: “Bu kız oğlanla geliyor, gızın da yaşı tamam, oğlanın da yaşı tamam. Sen nasıl şey yapıyorsun?”. Aynen dediğim gibi, yıldırım nikâhını basıyorlar, hemen nikâh kıyıyorlar. 25 sene hâlâ o gızla konuşmuyorlardı, geçen sene haber aldık, gızla barışmak istemişler, gızı bunlardan tekrar ayırak.... Aradan 25 sene geçmiş. Gız neredeyse torun sahibi olmuş, hâlâ de gocasından ayırmak istiyorlar.

Samsun'dan benzer bir örnek:K - Benim abi Sünni kızı kaçırdı, abimin kafasını yardılar. Neler neler, yıllarca. Hala biz aynı, görüşemiyoruz. A - Peki istediniz mi kızı önce?K - İstedik vermediler. Kızlarını 5 yıl bekledi abim. Verdiler ve annesi 1 yıl sonra cayıp başka birine vermeye kalktı kızını. Vermedi, istemedi abimi. Abim de askerdi, gitti kaçırdı. Hiçbir şey yapamadı;

100

Page 101: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ama, biz hala görüşemiyoruz yengemin ailesiyle. Hiç yani bir araya gelip oturup bir sofrada yemek yememişizdir.

Havza'dan bir örnek:A - Şimdi kızı istediniz?K - Şimdi ben bir Alevi çocuğu olarak, kızla birbirimizi çok seviyoruz tabi haliyle. Tabi ben bir de müzisyenim ya, kızı karşıda gördüm yani. Kız bana, o da beni seviyor, ben de onu seviyorum. Tabi kızın babası duyuyor. Ben babama diyebiliyorum: “Babacığım şu kızı git iste!” Babama diyebiliyorum yani. Ama Sünni kızıdır yani. Babam gitti istedi, sağ olsun beni kırmadı. Biz onları ne fakir ne şey gördük yani böyle. ama benim için gittiler istediler, tabi olmadı. A - Ne dediler?K - Babası duydu ki: “Aha! sen nasıl Alevi çocuğunu seversin. Çocukların oynadığı tokaç var böyle. Yani çok özür diliyorum yani, çamaşırı falan şey yapıyorlar onunla. Çivi çakmış çocuklar, paralı oyun oynuyorlar tabi onunla. “Sen nasıl böyle Alevi çocuğunu seviyorsun!” diye babası, o çiviyi o kızın kalçalarına gövdelerine vuruyor yani, düşünebiliyor musun yani. Ondan sonra, tabi ben duydum. Kız, buraya hastaneye gelmiş, Havza’ya. Gittim hastaneye. “Ya işte, gülüm canını sıkma. Ben, biz Alevi olarak Alevi kültürü olarak verdiğimiz sözü yerine getiririz yani,” dedim. Bir de kızı kaçırmaya... Artık iyi oldu kız, Allaha şükürler olsun, sazla sözü yani böyle sözle çok şeyler konuştum yani böyle. Hani nasıl psikiyatri doktoru var ya, moral oldu. Beni gördü, birkaç kere de yanına gittim. Ama babasından korkmuyorum yani. Ondan sonra kızı, güzel gelini bir kaçırdım. Kaçırdım. İki tane kızım var bir tane oğlum var. Benim eşim diyor ki: “Yani doğuyum, öleyim, dünyaya gelmiş olsam Aleviyle evlenirim, seninle evlenirim diyor yani.A - Sonra barıştı mı ailesiyle?Dört sene küsülü kaldık. “Yavrum sen niye Kızılbaş’a varıyorsun yavrum!” “Denizin ortasına sıçsalar”, -af edersin özür diliyorum- “onlar taharetlenmez,” diyen insanlar; geldiler bizim evimizde, tuvaletimizde suyumuz, ıprığımız, -af edersin özür diliyorum- banyomuza soktuk; kalebodurlu pırıl pırıl, ondan sonra şofben ayrı, sobası ayrı...

Sünni ailelerin rıza vermemesine rağmen olan evliliklerin bir çoğu işkenceye dönüşebiliyor, bir zaman sonra “huzur” kalmıyor.

İstanbul'dan bir örnek:K - Benim bir akrabam Sünni bir arkadaşla evlendi. Sonra kız hamile kaldı. Kaynanası çocuğu aldırdı sırf Alevi diye. Sonradan ayrıldılar.A - Peki evlenmeden önce bilmiyorlar mıydı?K - Biliyorlardı, zaten zoraki oldu yani. Kaçmadılar da işte tehdit ortamında olduğu için biraz da çarpık ilişkiler vardı. O yüzden, seviyoruz diye evlendiler ve sonuçta böyle oldu, ayrıldılar yani.

Menemen'den bir örnek:K - Mesela bizim bir akraba vardı, bundan kaç sene önce, ben annemlerden falan duyuyordum da. Kendisi öğretmen herhalde. Kız Sünni’ymiş. Anlaşmışlar işte evlenmişler. Tabi bu hamile mi kalmış artık, öyle bir düşük tehlikesi mi olmuş ne. Ailesi kadının rahmini aldırıyorlar ki Alevi’den çocuk olmasın gibisinden. Kadını o arada öyle yapıyorlar kendi ailesi. Tabi gelini de duvakla falan

101

Page 102: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

çıkarıyorlar, ama o arada annesi ağlarken, bir de ağıt yapar ağlarmış işte: “Düştü kızıl saçlı Hatice’m, düştü Kızılbaşlara,” diye de öyle bir ağıt yaparak ağlamış...

Antalya'da yaşayan bir katılımcı Konya'ya giden bir gelini anlatıyor:K - Bir bayan var Konya’da, eşinden zorla ayrılmışlar. Yani eşine baskı yapmışlar: “Sen niye Alevi aldın falan!” diye. Tunceli’li bir bayan başörtü taktırmışlar zorla namaz niyaz…Geçen götürdüm ben geziye, bayan çıkamıyor.A - Yani ayırmışlar mı eşinden?K - Ayrılmış gelmiş bayan. Zaten kendisi ayrılmış yani. Bir de eşi gitmiş başka bir kadınla evlenmiş. Buna baskı yapa yapa eşine.A - Kaç yaşlarında?K - Benim yaşlarımda, genç daha o 30-35 yaşlarında.A - Evlenip Konya’ya mı gitmiş?K - Evlenip Konya’ya gitmiş. Orada türban mürban giydirmişler, başını örttürmüşler komple, namaz niyaz konusuna yönelmişler, cemil cümle tavır almışlar. “Onun elinden yenilmez, şey olur, bu Alevidir falandı filandı...”A - Vay be! Kocası nasıl diye şey yapmışlar yani?K - Tabi onlar da söylemiş sonra kocasına baskı yapmış, “Sen bu Alevi’yi nerden buldun, Aleviyle niye evlendin.” Kocası da artık çığırından çıkmış başkasıyla evlenmiş. Evlenince bu tabi evde ikinci üvey vatandaş gibi yaşamaya başlamış. En son bütün köylü, yaşadığı çevre ona tepki görüyor zaten, gösteriyor Aleviliğinden dolayı. Bu çekiyor gelmek istiyor. Kaynanası diyor ki: “Kızım gitme, ama benim oğlumla da nikahını mikahını ver; yani ayrıl, biz sana, ben sana bakarım. Yazık şimdi, yani gitme babanın evine, laf ederler, sen burada kal, böyle kal.” Bu çocuğunu da bıraktı, çekti geliyor. 15 yaşında bir çocuğu var. “Niye baksın ki, özürlü müyüm ki o bana baksın,” diyor.A - Çocuğunu da bırakıyor orda?K - Haa! 14 yaşında mı 13 yaşında mı, liseye giden.

Antalya'dan başka bir örnek: K - Bakın, ben kendi kardeşimi örnek veriyorum. Kendi kardeşim evlendi, çok da iyi geçiniyorlardı. İkisi de memurdu, ikisinin de ekonomik durumları çok iyiydi ve bunlar sırf Alevi oldukları için, kardeşim bir gün Alevi sohbeti oluyor, kaynanası geliyor, kayınpederi geliyor, kayınbiraderi geliyor evine, misafir. Alevi muhabbeti açılınca bunlar kalkıyor, Alevilikle ilgili ipe sapa gelmez laflar söylüyorlar. O da diyor ki: “Madem Aleviler böyleydi, kızınızı niye verdiniz,” diyor. İp kopuyor orada. İp kopuyor ve büyük tartışmalar, büyük kavgalar, arkası gelmeyen bir sürü kavgalar devam etti. Evin içine huzursuzluk tohumu bir cümleyle atıldı, tutturamadılar ve boşandılar. Ya bir daha da dirlik kalmadı. Çünkü mantalitenizi beyin ve yürek olarak koyarsanız orada sorun olmayabilir. İki tarafın da bunları aşmış olması gerekir. Ben Aleviliğe takılırsam karşımdaki bayan da Sünniliğe takılır kalırsa, elbette ki ikimiz de kendi tabularımızdan kurtulamadığımız için çatışmamız kaçınılmazdır yani veya ben böyle düşünüyorsam öyle konuşurum, anlatabiliyor muyum.

Antalya'lı bir katılımcının tespitleri:K - Hocam, şimdi özellikle Alevilerle Sünniler arasında ticaret biliyorsunuz son 25-30 yıldır daha çok iç içe geçti. Yani şehir kültürüne yaklaşmamızdan, şehirlere gelmemizden. Daha önce kapalı toplu şekilde yaşadık. Aleviler kendi iç ilişkilerini, sosyal ilişkilerini kendileri ile görüyorlardı, Sünniler de

102

Page 103: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

kendileri. Komşu köylerde bile bir mesafe vardı işte. Çok ciddi iç içelik yoktu. Ama son yıllarda şehre gelmekle beraber şehirde Alevî çocukların, Sünni kızlarla evlenmesi, Sünni kızların Alevî, Sünni erkeklerin Alevî kızlarla evlenmesi gibi bir sosyolojik bir olay ortaya çıktı. Buradan da şöyle bir sonuç çıktı. Benim kendi analizlerim de bu konuda var. Kendi yaşadığım İstanbul’daki sosyal yaşantımda da, sosyal çevremde gördüğüm şeyler var. Sünni aileler, özellikle örgütlü olan, dindarlık, şeriat ya da Hizbullah etkisinde olan tarikatlar etkisinde kalan ailelerde bir kere Alevî bir kızla evlenmek mümkün değil. Eğer varsa bile bahsedilen şartlar geçerli ya da bir şekilde devre dışı bırakılması gerekiyor. O nedir? Örneğin, çoğu zaman ben görmüşüm, gazetelerde de okudum. İstanbul’da bir iki yerde yaşadım da kaza kurşunuyla öldü denildi. İki tane gelin öldürüldü, ikisi de Aleviydi. Biri bizim yöremizden, yakın köylümdü. Duydum onu. Bilinmeyen bir sebeple vuruldu. Sonra biz bir araştırma yaptık. Kızın şeyi, damadın kardeşi, kız Alevidir diye gece vurmuş, içmiş içmiş, vurmuş. Dışardan gelmiş, şehirde vurmuş. Tabi değişik değişik şeyler de çıktı ortaya. Şimdi bunlar da yaşandı. Gazetede bir ara okudum; yine Antalya’da yaşarken iki gencin intihar ettiğini, bu gençlerden kızın Alevî olduğunu, erkeğin ona aşık olduğunu, ailesinin istemediğini. “Kesinlikle Alevidir istemiyoruz reddedilsin evden çocuk!” lafı olunca, çocukla kız gidiyor bir kayadan atlıyorlar. Gazetelerde okuduğum şeyler. Bizim köyde 12-13 tane gelin var. Ben hepsiyle de ben İstanbul’a gittiğimde özellikle ama bilinçli bir şekilde gider konuşurum: “Hayat nasıl gidiyor, eşinle aran nasıl, durum nasıl, çocuk var mı, memnun musunuz yaşantınızdan, Alevî ailede olmak ile ilgili bir sorun yaşıyor musunuz falan?” özellikle ilgilenirim. Beni de çok severler. Ama gel gelelim bizim geçen sene, evvelki sene İstanbul’a gittiğimde bizim köy derneği var. Genelde bu tür analizlerle uğraşır. Köy derneğinin başkanıyla konuştuğumda; 22 tane kızımızın dışarıda olduğunu, Sünni vatandaşlarla evli olduğunu, 18’ine yakının problemli olduğunu, Alevî olduğundan dolayı baskı gördüğünü, zulüm edildiğini, kocasının üzerine kuma getirdiğini, -sırf Alevî olduğun için katlanacaksın bu evde falan filan- çoğunu bırakıp geldiğini, şu anda dul yaşadığını evinde..... Artı çoğunun aileleri yani damatlarımızın, Sünni damatlarımızın o kardeşlerimizin ailelerinin yüzde 80-90 civarında bizim ailelerle görüşmediği sonucuna varmışlar. Dernek yönetiminin çıkarttığı analizde ben de buna kendim bizzat şahidim. Birkaç aileyi iyi bildiğim için. Şey olay zaten, gene geliyor geliyor, hem sosyolojik hem de siyasal olarak Türkiye’deki demokrasinin ne kadar yerleştiğini insan hakları, evrensel değerler, insan kültürü, insan olma erdemi ne kadar, hangi nokta da olduğumuzun da aslında göstergesi.

Birçok birliktelik mezhep farkı nedeniyle evlilik ile sonuçlanamıyor.

Ankara'dan bir örnek:K - Benim 8 seneye yakın bir arkadaşlığım olmuştu bir erkek arkadaşım. Kendisi Sünni’ydi. Beni istemeye gelecekti, annesi bırakmadı. Ben mutfaktayım, konuşurken duyuyorum, annesi: “O Alevi,” dedi. “Sen bunu alırsan ben seni evlatlıktan reddederim,” dedi. “Reddederim,” dedi annesi oğluna ve bu babamın eve gelmişlerdi. Babamla tanıştılar; ama, en son böyle tam istemeye yakın geleceklerdi olmadı. O problemi yaşadıktan beri ben de halime şaşırdım. Böyle bir şey yok. Yani böyle bir şey ilk defa başıma geldi ben de şaşırdım. Çok da güzel bir arkadaşlığımız vardı ama bitti.

Milas'tan bir örnek:K - Şimdi birisinde, hatta bu şeyde gıda maddeleri yapanlar odasında çalışan bir kız arkadaşım vardı, Özlem diye bir kız. Aynı okuldan mezunuz. Okuldan da tanışıyoruz. Kızla tanıştık, konuştuk, anlaştık muhabbet ettik. Her şeyimiz iyi güzel hoştu. Hatta ailesi de dedi ki: “Süleyman bu iş böyle olmaz, bir

103

Page 104: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

resmiye dökelim.” “Tamam,” dedim ben, “gelelim isteyelim, siz de hoş görürseniz olur.” Neyse, “tamam,” dediler. Bunlar kendi aralarında görüşmüşler, konuşmuşlar, “Cuma akşamı gelin,” dediler. Tam Cuma akşamı gideceğiz artık. Perşembe günü sabahleyin telefon geliyor bana: “Süleyman gelmeyin!”. “Hayırdır ne oldu?” “Ya yanlış anlamayın; ama, biz Alevilere kız vermeyiz!”. Kızın anneannesi söylüyor. Yani kızın babası ölmüş. Annesi bir başkasıyla kocaya varmış. Kız anneannesinin yanında büyümüş. Teyzesigil kollamışlar şey yapmışlar.A - Peki sen sonra sormadın mı ne oldu diye?K - Dedim, kıza sordum, kız diyor ki: “Ben seni çok seviyorum,” diyor. Belki teselli amacıyla konuşuyor belki de ciddi gerçekten yürekten konuşuyor bilmiyorum ama, “Ben seni çok seviyorum; ama, Süleyman olmayacak,” diyor. “Çünkü babam öldükten sonra annem kocaya gidince, beni onlar yetiştirdi benim onlara karşı bir vefa borcum var, ben yapamam,” dedi. O zaman, “tamam,” dedik biz de yani. Hiç bir şeysiz o işi de öyle kapattık yani.

Tokat'tan örnekler:K1 - Şimdi benim, Ali Abi siz de bilirsiniz!, benim Ünye'de de bir kız arkadaşım vardı. İstedik falan. Kız Sünniydi. Biz çok istedik. Ama ailesi, babası: “la,” dedi “lo,” demedi. Dedesi, bir asker arkadaşı varmış, buna birkaç defa gelmiş. Dedi ki: “Yiğenim kız dedi ben çıkaracağım sana,” dedi. “Eyvallah,” dedik. Adam, biz evden çıktık, kızın babasının yanında kızın abisi de yanında, babasına dedesinin söylediğini anlatmaya gittik. Adam biz evden çıkar çıkmaz, öbür tarafa telefon ediyor ki: “Sakın kızı vermeyin!”. Ondan sonra, gittim. Adamlar silahları çektiler. Ordan ben dışarı çıktım, bölük komutanı, o da biliyordu, Aydınlıydı, Alevi birisiydi. Dedim: “Komutanım böyle böyle.” Adam geldi üç tane askeriye arabasıyla geldi; “lap” diye, beni ordan aldılar, götürdüler. Yani vermediler. Adam: “Kesinlikle!” diyor yani. “Cesedimi keser veririm!” diyor sana.

K2 - Bak mesela bizim abimin yiğeni var Kemal, İş Bankası’nda çalışıyor. Bu Nevşehir’de okuyordu, dört yıllık turizm bilmem ne fakültesinde okuyordu. Orda İzmir’li bir kızla tanışıyor. Arkadaş da oluyorlar. Kendi aralarında karar da veriyorlar evlenmeye. Kız Sünni, Kemal Alevi. Kemal diyor ki: “Bak diyor, biz şimdi kendi başımıza evlenelim diye karar veriyoruz ama, bak biz Aleviyiz, siz Sünni’siniz. Belki ailelerin arasında böyle bir problem çıkabilir falan,” diyor. Kız da diyor ki: “Ben diyor babamı ikna ederim. Ben söylerim babama,” diyor. Kız geldi buralarda falan kaldı, işte köye falan gitti. Tam iş böyle düğünlük meselesine geldi artık. Alacaklar, verecekler, evlendirecekler falan. Ben o zaman Amasya’da duruyorum. Habip telefon etti bana: “Abi izin alsana bir gün seninle İzmir’e gitsek,” dedi. “Neye gideceğiz?” dedim. “Böyle böyle, Kemal’e dünür gideceğiz,” dedi. Dedim ki: “Habip biz oraya gitmeden önce, sen kızın babasına bir telefon et,” dedim. “Sen bir onunla görüş,” dedim, “böyle böyle kızına dünür geleceğiz...” “Bu arada da Alevi olduğunu söyle, onlar bilememiş olabilirler,” dedim. “Tamam, öyle yapayım,” dedi. Şimdi Habip telefonu kaldırıyor, hal hatır sorduktan sonra diyor ki: “Yav, böyle böyle biz sizi ziyarete geleceğiz, ziyareti sebebimiz de bu,” diyor. “Tabi,” diyor. “Gelin, hoş geldiniz, beş geldiniz falan, karşılarız falan.” “Ama, yalnız biz oraya gelmeden bir şey söyleyim de size, sonra oraya gelince bir sıkıntı olmasın,” diyor. “Bak, biz dünür geleceğiz ama biz Aleviyiz,” diyor. “Aman kardeşim, gelmeyin,” diyor. “Aman ha!” diyor. “Aman ha!” gelmeyin diyor. Kız söyleyememiş babasına bu tarafın Alevi olduğunu ve dünür gitmediler, o olay öylece bitti kaldı.

Adana'dan bir örnek:

104

Page 105: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Bir başka nokta, öğretmen oldum, 19 yaşındaydım, Adana’daydım. Adana’da Milli Eğitim Müdürü’nün kızıyla arkadaşlık yapıyorum ve bu, Sünni’ydi bunlar, Avşar’dılar. Biz evlenmeye karar verdik. Ben kendi babamı ikna etmekte zorlanıyorum; bir Alevi dedesi oğluna Sünni bir kız almak istemiyor. Kız kendi babasını, annesini, babaannesini ve dedesini ikna edemiyor. Biz o kızla birbirimizi çok seviyor olmamıza rağmen evlenemedik. Çünkü dedesiyle nenesi: “Benzin döker kendimizi yakarız, Kızılbaş’a kız vermeyiz!” diye dayattılar.

Havza'dan bir katılımcı Sünni olmasına rağmen Alevilerle iç içe olduğu için onlarla aynı akıbete uğruyor: K - Benim çocuklar şimdi Pir Sultan Abdal Derneği’nde bağlama çalıyor. Ben de saz hocasıyım orada. Oğlumun biri semah grubunun bağlamacısı. Hanım da bu etkinliklere katılıyor. Hatta ziyaretlerimiz oluyor. Bizi ziyaret eden çok Alevi aileler var. Ben oğlumu evermeye kalktım da, birkaç köye gittim. Ondan sonra beni araştırmışlar. Vermediler kızı. “Alevi’ye kız vermeyiz!” dediler biliyor musun!

Aleviler de Sünni ile evlenmek, kız alıp vermek istemiyor.

Çanakkale'den bir katılımcı anlatıyor: K - Ben onu anlatmak istemiyorum da, başka bi şey anlatmak… Şimdi anlatacağım belki Alevi dostlarımı biraz gücendirir, ama bu bir gerçek, onu anlatmak zorundayım. Madem ki her şey açıklanıyor burada, öyle değil mi? Ben bir Sünni’yim, bunu söylemekten de kendimi alamıyorum. Şimdi Aleviler de aslında o kadar çok hoşgörülü insanlar değil. Ben Boyabat İlçesi’nde görev yaptım hâkim olarak. Genç bir savcı bir arkadaş geldi oraya, çok iyi bir çocuktu, ben de ona göre daha yaşlıydım, çok iyi arkadaş olduk ve bu arkadaşın adı Ali’ydi, Alevi'ydi, benden, “Sen benim abimsin, ben bekarım, bir güzel kız bul da, beni burada evlendir,” diye tutturdu şimdi o. Annem var, ben de anneme söyledim, annem Boyabatlı kızları tanıyor. Şimdi biz İncilay diye çok güzel bir kız bulduk, annem vasıtasıyla bu Ali Beye ve bunlar söz kestiler. Kızın ailesiyle konuşuldu, biz girdik araya, işte çok methettik Ali’yi ve bu kızla birkaç kere çıktı Ali, ondan sonra birden kızı bıraktı. Biz kızın ailesinin yanında çok güç durumda kaldık, araya biz girdiğimiz için. Ben o zaman Ali’ye sordum: “Ya Ali,” dedim. “Ne oldu?” “Abi” dedi, “ben Alevi bir kız buldum”. Evet, böyle şeyler de oluyor yani.

Çerkezköy'den bir örnek:K - Ben Sünni’yle evlendim. Kaçtım, vermediler beni. Ama ben kızlarımı vermek istemem. Çünkü yaşadım. Hayır, hiç iyi insanlar değil ki, benim Alevi kültürüm daha başka. İstemem. Kızlarımın hep kafasını yıkıyorum: “kesinlikle yabancıyla evlenmek yok. Valla yok”.

Antalya'dan bir örnek:K - Şimdi burada 94 veya 95 yılıydı. Toros Radyosu’nda program yapıyordum. Program bir açık oturumdu, açık oturumda araştırmacılar vardı, ben de vardım. Manavgat’tan bir dinleyici... Alevilikti konu, Alevilik üzerineydi, Manavgat’tan bir dinleyici programa katıldı ve şu soruyu sordu: “Aleviler Sünnilere neden kız vermek istemez? Yakınım olan birisi Alevi bir kızı sevdi, Alevi ailesi kızı bize vermedi. Israrla vermediler, Çok yalvardık, hatta evlerine gittik: ‘Yav biz işte çeşitli duyumlar aldık o yüzden vermiyoruz’ dediler,” diyor. “Yav biz öyle değiliz,” demişler. “Yav biz öyle değiliz ya da herkes gibi de bizi düşünmeyin, biz çağdaş bir insanız falanız filanız.” “Yine de,” diyor, “Alevi ailesini ikna edemedik ve bunlar kızı vermediler,” diyor. Bu kadar derin bir şey var içerde, duygu var

105

Page 106: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yani, neden diye bir soru sordu. Bu soru çok normal bir soru da, verilen cevap sorudan daha ilginç. 5 kişi oturuyoruz. Bir tane profesör, bir tane araştırmacı yazar, ben Antalya’da o zaman Hacı Bektaş Kültür Vakfı’nın Başkanı olarak, bir de yine Antalya’daki dernek başkanı olan bir arkadaş, bir kişi daha var o da Alevi ticaret erbabı bir vatandaş. Tabi biz konukların seçiminde bir hakka sahip olmadığımız için, davet edildik ve davete icabet ettik, gittik. Sunucu bu soruyu, bu Alevi tüccara sordu. Alevi tüccar, Antalya’nın yerli Tahtacı tüccarlarından biri. Şimdi soruya aynen şöyle bir cevap verdi. Ben o cevaptan irkildim. Kadının sorusundan değil. Kadının sorusu çok normaldi. Ama cevap anormaldi. Cevap şuydu; “Nasıl ki bir Hindistan, bir İngiliz kızını kendine gelin etmezse, nasıl bir İngiliz Hindistanlının bir kızını nasıl almazsa kendisine gelin olarak, nasıl ki Orta Afrika’nın bir insanı işte bir Sibiryalı ile kızı verip alma konusunda bir tereddüt yaşarsa Aleviler de Sünnilere böyle gerekçelerle kızını vermezler, vermeyebilirler.

Alanya'dan bir örnek:K - Kendim yaşadım. Samsun Vezirköprü’de yaşamıştım. Bir arkadaşım var, vardı, onunla işte, daha doğrusu o evlilik teklifini etmişti. Aileme açtığımda ailem kesinlikle istemedi. Çünkü bizim orada, çoğu yerde öyle herhalde bilmiyorum ama bu konuda, “düşkün” sayılma olayı var. Benim büyükbabam da köy babası, dedeler geldiği zaman bizde ağırlanıyor ve sorunları olan falan orada konuşup barışma olayları oluyor. O yüzden de “düşkünlük” bizim ailede olursa, büyükbabam için ve ailem için çok kötü olacağı söyleniliyordu. Ben, bunu arkadaşıma söylemiştim. Arkadaşım tabi bilirkişiler bulmuş işte, tanıdıklar araya koymuştu ve şeyle gelmişti bana: “Alevi nasıl olunuyorsa ben de olayım kabul açısından,” demişti. Tabi bu mümkün değildi. Onunla olmamıştı. A - Bu nedenden mi?K - Evet sadece bu nedenden olmamıştı. Birkaç yıl sonra, yani benim şansım sanırım öyle, bir başka arkadaşımla, işte yıllar sonrasında tekrar gündeme geldiğinde böyle bir şey, onun ailesi çok karşı çıktı ama. Bu sefer de tersi oldu. Onun ailesi de: “Alevi bir kız istemiyoruz,” dediler. O olmadı, evet. Daha doğrusu o kabul etmedi.

İzmir'den bir örnek:K - Yani elbette ki canım, çünkü anneniz babanız Sünni sizin. Yani veya o gelenekten geliyor, o kültürden geliyor, ondan dolayı siz Sünni’siniz veya siz isterseniz gidin camiye her gün beş vakit namaz kılın, isterseniz gidin müftü olun ama siz halen Alevisiniz. Hep Alevisiniz. Yani o toplumun gözünde hep Alevisiniz. Bir kere toplum onu yıkmalı, onu yıktığı zaman bu sorunlar bitecek. O zaman küsmeler darılmalar olmayacak yani ne Alevi’den ne şeyden, kimse de küsmeyecek o zaman.K - Yine biz Sünni bir arkadaşı ceme davet ettik biliyor musunuz, köyde cem varmış, “ceme gel,” dedik. Kalktık gittik. Cem sohbeti başladı, dede başladı: “Allahını seven Sünni’ye kızını vermesin!” Hadi buyurun. Bizde yok mu ayrımcılık? Bizde de var. Her toplumda var. Çocuk kızarıyor, bozarıyor, dede halen devam ediyor. Neyse dede lafını bitirdi biz de çıktık dışarı. Çocuk dedi ki: “Benim için normal,” dedi. “Dedenin o tutumu benim için normal,” dedi “ama, başka bir yobaz insan gitse....” Dedi ki: “Doğru söylüyor,” dedi. “Yani % 80 anlaşamıyorlar,” dedi. Çocuk da ona yorumladı. Ama başka bir insanı götürsen, bunu bu şekilde algılamaz, “Kızılbaşlar ve Aleviler cemde bile bize ayrımcılık yapıyor,” der.

106

Page 107: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

6. Bölüm: SOSYAL ÇEVRE VE AYRIMCILIK PRATİKLERİ

Önceki bölümlerde görüşmelerde öne çıkan ayrımcılık biçimlerini sunmaya çalıştık. Bu ve bundan sonraki bölümlerde ise ayrımcılığın gündelik hayatta yayılmış olduğu alanın genişliğini göstermek amacıyla, ayrımcılık pratiklerinin cereyan ettiği yerleri ele almaya çalışacağız. Bunlardan ilki sosyal çevre. Burada sosyal çevre ile komşuluk, arkadaşlık, akrabalık ilişkilerini, mahalle ya da köy yaşamını kapsayan alanı kastediyoruz. Bir başka deyişle bu bölümde, Alevilerin komşularıyla, arkadaşlarıyla, akrabalarıyla, mahalle ya da köy yaşamında, park, hastane, banka gibi kentin farklı kamusal alanlarında rast geldiği kimselerle, askerlikte tanıştığı kişilerle girdiği ilişkilerde yaşadığı ayrımcılık pratiklerini konu edeceğiz. Bu pratiklerden bir kısmı yukarıda öne çıkan başlıklarda konu edilen pratikler, bir kısmı ise bu alana özgü pratikler. Bu bölümde bunları ele almamızın sebebi ise, ayrımcılıkların bu ilişkilere olan etkisinin ve bu ayrımcılıkların Alevi yurttaşlarda yaratığı tahribatın altını çizmek. Görüşmecilerin verdikleri örnekler arasında onları en çok etkileyen sözün yakınlarındaki kimselerin, Alevi olduklarını öğrendiklerinde, “Ya! sen Alevi olamazsın” tepkileri olması, bu tahribatın önemli göstergelerinden biri. Bir çok kişi, karşısındakinin Alevi olduğunu öğrendikten sonra tavır değişikliğine gidiyor. Kimisi ilişkisini tamamen keserken, kimisi direkt hakaret ederek kimisi de çeşitli kalıp yargılarını ortaya koyarak karşısındakini rencide ediyor. Kimi zaman ise karşıdaki kişinin Alevi olduğu, Aleviler hakkında ileri geri olan konuşmalara dayanamayan Alevi yurttaşın patlaması ve sakladığı kimliğini ortaya koyması sonucunda ortaya çıkıyor. Bu tür durumlarda ilişkinin seyri tabi ki bozularak devam ediyor. Sonuç olarak bu bölümde, Alevilerin sosyal çevreleri ile girdikleri ilişkilerde Alevi olmalarından kaynaklanan “arızaları” örneklemeye çalışacağız.

Komşular ve mahalle/köy yaşamına ait örnekler

İstanbul'dan katılımcıların serzenişleri:K1 - Komşu, her zaman gelip, gidiyor. Ben de o kadar insanın içinde tek olduğum için saklamak zorunda kalıyorum. İşte: “Kızılbaşlar şöyle, Aleviler şöyle pis, yıkanmıyorlar falan filan,” diyorlar. Kadın benim evimde ekmeğimi yiyor, çayımı içiyor. Her zaman gelişte, gidişte bana böyle hitap ediyor. Ben de çıkıp da diyemiyorum: “Alevi'nin niye ekmeğini yiyorsun, niye çayını içiyorsun, evinde oturuyorsun?” diyemiyorum. Çünkü tek olduğum için. Her zaman böyle diyor. Bizi hep böyle hor görüyorlar yani.

K2 - Şimdi hocam bu mesela Cuma günleri camiye gidenler mesela, böyle bir şey var mı yani. Kahvenin önünde oturana selam vermek günahmış. Var mı öyle bir şey ya? Yani var mı öyle bir şey?A - Nasıl yani?K3 - Kahvenin önünde Aleviler oturuyoruz, camiye gidenler: “Aman onlara selam vermeyin onlar Alevidir,” diyor. K2 - Günaha girersiniz yani, kahvenin önünde oturana selam vermek günahmış. K4 - Onu şey yapan cami hocasıymış. K2 - Ama işte onu diyorum, yani cami hocası. Yani biz böyle bir şeyi kendi insanlarımıza yansıtabilir miyiz yani. Yani diyebilir miyiz ki: “Sokakta senden olmayana, Alevi olmayana selam verme!” Böyle

107

Page 108: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

bir mantık var mı? Adam anons ettirmiş resmen: “Kahvenin önünde oturanlara selam vermeyeceksiniz. Verirseniz günah.”

Çanakkale'den bir katılımcının yeni taşındığında komşularının merakı:K - 84 yılında ilk tayin olduğum yerde Adapazarı’nda çalışmıştım. Lojmanda yaklaşık 20-30 kişi falan kalıyorduk. İlk kaldığım gün hiç unutmuyorum, gruplar halinde sürekli kapıdan bakıp bakıp geçiyorlardı, birkaç gün böyle. Ondan sonra yaklaşık birkaç hafta sonra, insanlar beni tanıdıktan sonra, “Ne oluyor?” diye sordum. Sonra birkaç hafta sonra, beni tanıdıktan sonra insanlar, “Ya biz seni Alevi, lojmana bir Alevi geldi diye merak ettik, o yüzden kapıdan bakıp bakıp, gidip geliyoruz,” dediler. Ben de “ne oldu?” diye garipsemiştim o zaman.

Menemen'den bir katılımcının bir anısı:K - Memenen’de bir yer aldıydım burda. O semte tabi, evi aldıktan sonra o semte yeni taşındık. Semtin o mahallenin sakinlerini daha bilmiyoruz tanımıyoruz. Bahçe düzenlemesi yapıyordum ben, evin bahçe düzenlemesini. O arada bir hacı, işte yaşlı, sonradan öğrendim Erzurumlu bir hacı. Gelip geçiyor ve bana çok iyi davranıyor. Selam veriyor. “İyi oluyor,” diyor. “İyi yapıyorsun, bu işlerden anlıyorsun,” diyor. Ben de: “Yapıyorum, işte elimden geldiği kadar yapıyorum bu işleri,” dedim. Sonra Cuma günüydü, tekrar geldi. O da orda oturuyormuş, bizim aldığımız evin biraz ilerisinde oturuyor. Tekrar geldi yine selam verdi. El arabasıyla geldi. Ya benden kum isteyecekti ve yahut da harç isteyecekti yani, ben öyle tahmin ediyorum. Ondan sonra bana dedi ki: “Namaz,” dedi “Cumaya gidersen, şurda cami var,” dedi. Tepenin, Çınarlı Mahallesi’nin arka tarafında, cami yani görünmüyor da. “Sen buraya yeni geldin, yani bilmiyorsun camiyi, tepenin arkasında,” dedi. “Ben biraz sonra gideceğim camiye, beraber gidelim cumaya.” Sonra ben de bir şey demedim yani, olumlu şey ettim, davrandım. “Dur bakayım biraz işim var,” dedim. Ben de harç yapmışım. Ondan sonra ezan okuduktan sonra yani okumadan önce yine tekrar giyinmiş, geldi. “Gidelim,” dedi, “camiye, cumaya.” “Ben,” dedim hacı, harç yapmışım. Şimdi ben cumaya geldiğim zaman bu harç donacak. Ben şu anda gelemem dedim. Gelemem deyince bu gitti. Gitti ondan sonra, hatta el arabasıyla tekrar gelmişti. Benim cumaya gitmediğimi anlayınca, benden bir şey istemeden. Yani biliyorum, çünkü el arabasıyla geldiğine göre ya kum isteyecek ya harç isteyecek yani, ikisi de var yani yapmışım. Ben cumaya gitmiyorum diye istemedi. Arabayı tekrar geri çevirdi boş götürdü. Ondan sonra da, ben aldığım evin yanında bir Konyalı kirada oturuyordu. O söylemiş, yani o bize söyleyince, “Biz de Aleviyiz,” dedik o kiracıya. Konyalı olan bir bayan vardı kirada oturuyordu. Hatta benim eşim, “Biz Aleviyiz,” demiş. Yani, “niye söylüyorsun falan.” Karısı - Dedi: “Aman işte,” Kürtlerden açılınca. “İşte kapının önüne odun yığmışız. İyi ki Kürtçe biliyorsun.” Çocuklar Kürtçe diyorlar ki: “Biz bunları akşam gelelim götürelim,” diye. Böyle laf açtı yani. Sonra: “İşte burda her çeşit insan var,” dedi; “Lazı var, Türkü var, Kürdü var, Alevisi var,” dedi. Ağzımı yokladı. Ben de: “Sakın Alevi’ye atma!” dedim, “Burda karşında Alevi duruyor,” dedim. Öyle deyince, “Yok o demek değil de,” dedi. Öyle çevirdi yani. “Ağzımı yoklarsan ben de söylüyorum,” dedim. Herkese söylemiş yani.K - Ondan sonra bunun Alevi olduğunu söyleyince eşimin, mahalle tabi yayılıyor yani: “Aleviler almış bu evi....” O hacı daha halen sağ, daha halen gider beş vakit namazını kılar. Giderken benim evimin önünden geçer, selam vermez. O günden sonra hacı bana selam vermez. Ben de onun selamını zaten istemiyorum.

108

Page 109: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

İzmir'den bir katılımcının Antep'teki bir anısı:K - Antep’te yaşadım. Gaziantep’te sene 76 falandı. Antep’e gittik. Gaziantep’e gitmişiz, Pınarbaşı diye bir kasabasında kalıyoruz. O köy komple Sünni bir köy. Biz orada kalıyoruz ama bizden önce Adana Arap Alevilerinden biri oturmuş oraya. Oraya kiracı gitmişler. Güneydoğu Tahıl Fabrikası mı ne var orada çalışıyor. Oraya yerleşmişler, onlar da kiraya çıkmışlar. Fabrikaya yakın olduğu için biz de oraya yerleşmiştik. Oradan o kadını Alevi diye çok rahatsız etmişler. Hakikaten çok rahatsız etmişler. Ya gece fabrikaya gidince eşi erkekler gidip rahatsız ediyorlarmış. Kapılarını zorluyorlarmış ki hakikaten bu böyle oldu ben kendim de yaşadım aynı şeyi. Sonradan duyduklarımdan sonra bir de şeylerdi yani bizim Kazım ağabeyim falan orada polis olduğu için biraz korkuları vardı. Bir ağası vardı. Hem toprak sahibiydi hem köy ondan sorumluydu. Ama büyük nüfuslu bir köydü. Orada duydular onlar, bir yerden duydular Alevi olduğumuzu. Gece eşim şeye fabrikada şeye kalıyordu mesai falan. Bir de benim yanımda görümcem küçük. O da ilkokul beşe falan gidiyordu. Ya! kapılarımızı zorluyorlardı. Damın üstüne çıkıyorlar. Antep evleri de toprak evler. Ya! çıkıyorlardı. Diyorsun sanki yukarıdan evi üzerimize yıkacaklar. Sonradan biz oradan taşınmak zorunda kaldık. Bir şey yapamazsın şikayet de edemezsin biz kaçtık oradan yani. Çıktık Antep’in merkezine taşındık. O köyde biz kalamadık. Alevi olduğumuz için bu yapıldı. Alevileri hiç mi hiç sevmezlerdi. Bir de Alevi kızları aldığında Alevi kız almışlardı onlara gelin gelmişti. O kızı götürmüşler, hamama götürmüşler, yıkamışlar namaz kıldırmışlar, Müslüman etmişler, yani öyle anlatıyorlardı benim yanımda.

İzmir'den bir katılımcı, mahalleliden kaçıyor:K - 65 senesinde yeni evlendim. Aileden koptuk. Ayrıldık. Bir mahalleye yerleştik. Bize de fazla uzak değil. İzmir’de. Çimentepe’de, Damla Sitesi, Fatih Mahallesi’nde, Eşrefpaşa Pazarı’nın oraya geldik. Şimdi oradaki bazı arkadaşlar çağırdılar bizi. Yıllardan beri çalışıyoruz serbest meslekte çalışıyorum. O zaman boya badana işinde çalışıyorum. Bu sefer de hep birlikteyiz. Sizlerden iyi olmasın bir Ali arkadaşımız var. Ali de var. Toplandık gene oturduk dem alıyoruz. Çaldım tabi, efkara geldik başladım çalmaya; “Daha senden gayrı aşık mı yoktur.” Türkü de bu. “Vay!” dedi adam, oradan fırladı. “Sen de mi Alevisin! Senin Alevi olduğunu bilseydik bu mahalleye almazdık!” Bir yaygara bir kıyamet Ali’ye, “Gel Ali,” dedim, “hadi kaçalım.” Ali’yi zor zaptediyoruz öbür taraftan bağırıyor. Mahalleden nasıl taşındığımızı bilemedik. Kaçtım, “Sen Alevisin!” deyince. Alevi de demedi de “Kızılbaşsın sen!” dedi.

İzmir'den başka bir katılımcının mahallede çocukken yaşadıkları:K - Şimdi ortaokul birinci sınıftayım köyde ilkokul var. Ortaokul birinci sınıfta ilçeye gitmek gerekiyordu. Çünkü köyde ilkokul yok. Sivas’ta, İmranlı’da. Rahmetli babam bir tanıdığıyla beraber bize bir oda tuttu. Orada kalıyoruz orta birinci sınıfa ben orada başladım. Bir gün ekmek ve gazete almak için yola çıktım, ev biraz çarşıdan uzaktı, çarşıya gidiyordum, ilerde de kalabalık bir grup duruyordu. Tabi aklıma herhangi bir şey gelmedi. Şimdi ben yoluma devam ettim. Tam onlara yaklaştık, “Bu da Alevi!” dediler ve aynı sınıfta okuduğumuz arkadaşlarım da vardı o toplum içerisinde. Ben on kişi deyim, siz 20 kişi deyin bunlar bana saldırmaya başladılar. Başlarında bir tane de sakallı biri var, yaşlı sakallı birisi. Ben de o zaman İstanbul’a yeni gitmişim bir tane vuruyorsam, on tane yiyorum yalnız beni yıkmaya çalışıyorlar, yatırmaya çalışıyorlar, yatıramadılar. Gelene ben vuruyorum, gidene ben vuruyorum; ama, son derece dayak yedim. Linç etmeye çalışıyorlar yani. Sonunda onların elinden kurtuldum, çarşıya gittim ki her taraf asker. Gerçekten çocukça bir duyguydu. Şu anda da o anı yaşar gibiyim yani küçücük çocuğum hiç bir şeyden haberim yok, askerlere, “Acaba

109

Page 110: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ne oluyor?” dedim. Bir bakkalım vardı sürekli, alışverişimi yaptığım oraya gittim. Oraya girdim ilk önce aynaya baktım. Ama çocuk aklıyla çarşıya gelirken, “eğer inandığım yer doğruysa bana bir şey olmaz,” dedim. Çünkü yüzüme çok yumruk yemiştim. Aynaya baktım yüzümde hiçbir şey yok. Bir kızarıklık dahi yok belki yüzümün her tarafı yumruk yedi, en ufak bir leke dahi yok. “Ne oldu Salim Amca!” dedim. Deli Salih vardı, bir tane de fırıncı vardı. Öbürü Aleviydi, yani deli dedikleri Sünni olan. Deli Salim fırıncı Soysal’a saldırıyor dükkanını basıyor o yüzden kavga çıkıyor, Alevi-Sünni kavgası dedi. “Sana ne oldu?” dedi. “Böyle böyle,” dedim. Fırıncı olduğundan dolayı o da ona karşılık veriyor, derken Alevi-Sünni çatışmasına dönüşüyor. Askerler de olaya hakim oluyor, yani ilk çocukluğumda bu şekilde karşılaştım. Biz çocukluğumuzda Alevi’dir, Sünni’dir, şudur budur bilmezdik. Bizim ailelerimiz gerçekten bizi illa Alevi öğretisini öğreterek yetiştirmezlerdi. Bilmezdik yani. İlk orada karşılaştım. Diyorum ki sınıfımın, aynı sınıfta beraber okuduğumuz arkadaşlar da bana saldıran arkadaşların içinde var. Çocuğum yani... Bak biraz önce duygulandım... Küçük bir çocuksun yolda gidiyorsun 15-20 kişi seni çeviriyor da: “Onlardan,” diyor. Ben, onlar dediğinin ne olduğunu bilmiyorum ve bana saldırıyorlar. Alevilikle ilk böyle tanıştık. O kadar çok anlatılacak şey var ki hangisini anlatayım bilemiyorum.

Alanya'dan bir yurttaşın Samsun'daki bir anısı:K - Ben ilk görev yerimle ilgili bir şey anlatmak istiyorum. Samsun’un Vezirköprü İlçesi’ne ilk tayinim çıktı. 93 yılının Ocak ayında. Sivas katliamının da yeni olduğu, üç dört ay öncesinde olan bir olay ve annemler de Çorum olaylarını yakınen yaşadıkları için biraz tedirgindi. Vezirköprü de çok fazlasıyla tutucu bir yer, okulum da eski yerleşim yerinde olduğu için ben de oradan ev tuttum. Yani tam böyle tutucu olan bir yerdi. Annemle kız kardeşimle beraber gitmiştik. Tabi annem ilk önce gizlememiz konusunda tembihler veriyordu falan. Çünkü daha önceden olan olaylardan dolayı. Ondan sonra biz çevrede söylemedik, baştan ben hep söyleyelim diyorum, ama annem biraz tedirgindi, “İşte kızım bizi de yakarlar falan.” Çünkü, mahalledeki kadınlar, bize oturmaya geldiklerinde, sürekli annemi teravihe götürmek istiyorlar. İşte namazla veya ona benzer dini sorular soruyorlar, sohbetler ediyorlar ve sürekli teravihe götürmek istiyorlar. Artık annem dayanamamış, bir defa benden habersiz, namaz nasıl öğrenilir kitapçığı almıştı. Yani ben çok sonra gördüm, ben okuldayken onları çalışmaya çalışıyor, işte duaları ezberlemeye falan çalışıyor. Ben çok sonra fark ettim onu. Ondan sonrasında, daha sonra okuldaki öğrencilerimle gene bir olayımız oldu. O dönemde de Gazi Olayı’nın yeni olduğu dönemlerdendi ve sosyal bilgiler derslerine giriyordum. Tabi ben daha çok sosyal içerikli konulara değinmeyi daha çok istiyordum çocuklarla. Oradan birkaç öğrenci, işte evden duyduklarını söylemeye başladılar, “İşte öğretmenim, onlar kötü insanlarmış, işte onlar temizlenmezmiş, yıkanmazmış, işte su istersen tükürürlermiş, yoğurt yaparken tükürürlermiş içerisine falan” böyle bir sürü şeyler söylediler. Ben tabi çok sinirlendim falan. Sonra kim söyledi bunları dedim. “Bunları dedem anlattı,” dedi. Gazi Olayları’nın olduğu dönemlerde işte dedesi anlatmış ve ben sinirle: “Ben de Alevi’yim!” dedim. “Evime geliyorsunuz, yani ne zaman pis gördünüz evimi, nasıl gördünüz falan!” böyle bayağı bir olaylar olmuştu. Tabi sonradan öğrenildi. Annemler de gitmişlerdi Tekirdağ’a, ben o zaman rahatlıkla söyleyebilmiştim.

İzmir'den bir katılımcı komşusunun kalıp yargılarının çözülüşünü aktarıyor:K - Eskiden korkardık saklardık. Bu tam 85’te İşçi Evleri’nde falan oturuyorduk. Diyarbakırlı bir aile, onlar da kiracı biz de kiracıydık. Bahçe içinde oturuyoruz. Yaşlı annesi var, kadın da bankada çalışıyor. Her neyse böyle yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez. Diyarbakırlı Kürt aileler, Zazaca da

110

Page 111: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

anlıyorlar. Onların şivesi ayrı bizimki ayrı tabi. Kadınla biz çok samimiyiz o da genç benim yaşlarımda biri. Annesi de çok yaşlı. Kadın tabi geliyor, yiyor, içiyor onlar da yoksul yani. Onlar da çok yoksul, kadın tek başına çalışıyor. Ben kadınla ilgileniyorum. Beraber oturuyorum. Kadın bilmiyor, annesi Alevi olduğumuzu bilmiyor. Aradan üç dört ay geçti. Ama kızı gelip şey yaparken gülüyor, sürekli, “Nimet dur! annem bilmiyor...” Alevi olduğunuzu bilmiyor yani. Kadın yani namaz kılıyor, 5 vakit namaz kılıyor. Kızı da aydındı demokrat bir bayan. Aradan üç dört ay geçti, bir gün polis geldi. Kadın tutuklandı dediler. Bankadan tutuklandı götürdüler. Kızı var bir tane de. Neneyle torun kaldı benim başıma. Kimseleri yok. Hiçbir tanıdık akrabasını falan kimseleri tanımıyorum ben. Kadın yaşlı hasta. Baktım ben bu kadına yani 3 ay falan baktım ben bu kadına. Evime aldım. Artık oradan aldık sadece akşamdan akşama evde uyuyor. Kızına baktım. Kadından haber alamıyoruz. Yani nereye gitti diye. Aradan üç ay geçti, oğlu çıktı geldi bu kadının. O da bir yerde çalışıyormuş bilmiyorum nerede. Oğluyla sohbet ederken kadın, teyze sordu, Kürtçe sordu. Kürtçe’de Zazaca demek oluyor. Oğlu da dedi ki: “Anne sen biliyor musun?” dedi, “Bunlar Aleviymiş,” dedi. “Vış vış vış! Oğlum,” dedi. “Nasıl Alevilermiş!” dedi. Şimdi iki senedir oturuyoruz yiyoruz içiyoruz kadın bizden çıkmıyor. Kadına bakıyorum. Kadın yatalak. Yani o derece bakıyorum ben. Kadın muhtaç. Torununa bakıyorum, okula gönderiyorum. Bizim çocukla beraber yıkanıp gidiyor okula. “Öyle deme oğul, oğul!” dedi. “Anne,” dedi, “bak siz diyormuşsunuz ki Alevilerin kestiği yenilmez, mundar oluyormuş. Bak!” dedi, “sizin söylediğiniz Aleviler bunlar,” dedi. “Akrabaların sana yaptı mı bunu, senin gelinin bunu sana yaptı mı?” dedi. Ondan sonra kadın, yaşlı kadın kalktı oradan, “elini öpeyim ben bilmiyordum. Bize böyle anlatıldı biz böyle algıladık...” İşte kadın o zaman çok üzüldü yani. “Bize böyle anlatılmış. Alevilerin niye böyle kötü olduğunu söylüyorlar” falan. Ne bileyim “Kızılbaşlar diye; kızını tanımıyor, karısını tanımıyor. Çok kötü insanlar,” anlatılmış.

Menemen'den bir katılımcı benzer tecrübesini anlatıyor:K - Atatürk Mahallesi’nde, bundan 6 sene falan önce yani. Arkadaşımla gerçi öyle bir şeylik görmedim de. Arkadaşım o mahalleye taşınmadan önce kaynanasıgilin orda durmuş. Orda da Tokatlılar yine var. Ben kendim de Tokatlıyım. Kaynanasının komşuları Tokatlıymış. Demişler şey: “Hıdırtepe’ye gidiyorsun ama demiş orda Alevi çok.” Tokatlılar demiş. Onlar hep kendi insanlarıyla haşır neşir olurlar, hani öyle fazla şey yapmazlar. “Onlar bir de Alevi insanlar falan,” demişler. Kimi de yani orda kaynanası da Alevilerin içinde oturmuş ama öyle bir kötülük de görmemişler. Hani illa komşuları Alevileri kötüleyecek. Onları, kız da bilmiyor. Menemen’de yetişmiş; ama, kimisi biliyor Aleviliğin-Sünniliğin ne olduğunu, ama o bilmiyor. Demişler: “Alevinin pişirdiği yenmez, bastığı yerde yedi sene ot bitmez.” Öyle işte konular yapmışlar. Tabi ben, kız kardeşimin apartmanında oturuyorum. Ben de kız kardeşimin oraya gittim. Beni görür görmez bir sıcaklık hissetmiş kız. Ha demiş ben bununla arkadaş olabilirim. Hani kız kardeşim biraz daha soğukkanlı, birden ısınamıyor. Beni görünce ısınmaya başladı, arkadaş olduk, çok samimiyiz. Ben de Muharrem ayı, oruç tutuyorum. Oruç tuttuğum zamanda da şey yapıyoruz, birleştik katmer. Öyle çökelekli gibi şeyler yapıyoruz apartmanın giriş yerinde. Onlar yemeye başladı, ben açıyorum. Dedi: “Sen o kadar eziyet çekiyorsun, niye yemiyorsun falan?” dedi. Aslında benim Alevi olduğumu biliyor, ben de onun Sünni olduğunu biliyoruz; ama, birbirimize asla söylemedik. Şimdi o yiyor, “Sen ye dedim ben yerim sonra.” Söylemiyorum. Dedi: “Ya o kadar eziyet çekiyorsun.” İlla beni konuşturacakmış, “Yesene!” diyor, ben diyorum: “Yok.” “Yaa,” dedim. “Ben yemiyorum, ben anlatayım mı,” dedim, “ben Aleviyim.” “Ben,” dedim “Muharrem ayı orucu tutuyorum,” dedim. “12 İmamları tutuyorum,” dedim. “O ne,” dedi. “İmam Hüseyin’i şehit ettikleri için ona yas gibi bir oruç bu,” dedim. “Sen bilmiyor musun

111

Page 112: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Seval?” dedim. “Bilmiyorum,” dedi. “Sana neler anlattılar, sen bir söyle bakalım bana,” dedim. Dedi: “Sizin bastığınız yerde yedi sene ot bitmiyormuş, sizin pişirdiğiniz yemeklere dedenizin yıkandığı sudan koyuyormuşsunuz, sizin pişirdiğiniz yemekler yenilmiyormuş.” “Zıkkım olasıca!” dedim, “Bu çökelekliyi yapıyorum, ben yaptım sen hiç elini sürmedin yiyorsun ya. Bir de hım hım! yaparak ballandırarak yiyorsun, niye yiyorsun?” dedim, “benim Alevi olduğumu da biliyorsun neden yiyorsun?” Çiçek diktik aynı zamanda, ben ona çiçek diktim o da dikti, onun ki tutmamıştı benim ki çok güzel yeşermiş, onun evinde. Dedim: “O çiçek bak Seval! Benim diktiğim çiçekti, Alevinin diktiği çiçek. Benimki tuttu, seninki tutmadı. Acaba sende Alevilik mi var?” dedim. Ondan sonra öyle gülüştük. Tabi ben çok samimi oldum, o kadar aşırı bir samimiyet vardı ki, “adamlar bizi bıraksa bile biz ikimiz bir yerde yaşarız” diye gırgır şamata yapıyorduk. Hatta bir sabah kocasını uyandırırken Hayriye! diyerek uyandırmış, ay demiş! kendine gelmiş böyle. Kocası arkadaşlarına, işte kız kardeşlerine demiş: “Bacınıza sahip çıkın, Aleviler çevirecek!” gibisinden. O da azarlamış demiş: “Lütfen Metin bir daha aramıza girme! Bir daha o konu da olmasın.” Ben o kadından öyle bir kötülük asla görmem. Hepsi yanlış.

Ankara'dan katılımcılar komşu ilişkilerini anlatıyor:K1 - Tabi çok ya çok ciddi baskılanmalar gördüm yani mesela, 1964 yılında okumak için Ankara’ya geldiğimizde oturduğumuz yerde Alevi olduğumuzu gizlemek zorunda kaldık. Bahçelievler’de oturuyorduk oturduğumuz binada bir tek biz vardık. Başka da kimse yoktu bizim gibi, gizlemek zorunda kaldık. Sadece bir komşumuz: “Ya Teslime Hanım”, dedi anneme. “Ya! kocanın adı Hüseyin, oğlunun birinin adı Muharrem, birinin adı Hasan bir tanesinin adı Bekir. Bu işte bir karışıklık var. Bekir mi yanlış diğerleri mi yanlış?” diye sordu. Annem dedi: “Bekir yanlış,” dedi. “biz ona Bektaş deriz ama adını öyle yazmışlar, doğal olarak adı Bekir kaldı.” İşte Bağcılar’a belli bir kesim yerleşiyor. Yani insanlar, oradaki kültürlerini olduğu gibi buraya taşıdılar. Buraya taşınınca, bir arada olmanın verdiği bir dayanışma gücüyle kendilerini korumaya çalıştı insanlar. Her şeye karşı korumak. Hem kültürlerini korumak, hem insan olarak can güvenliklerini, sağlamak anlamında.

K2 - Hemen çok yakın bir örnek: NATO Yolu’ndan ben bir ev aldım. Üst kattaki komşum Alevi olduğumu öğrenmiş. Dün oraya benim oğlan kum götürmüş, kum yıkıyor. “Bu kumu buraya yıkamazsın” diye. “Bu kumu oraya yıkacaksın sırtında taşıyacaksın.” Oraya yıkarsam. El arabasıyla aşağı atacağım. Öbür tarafa yıkarsam 20-25 metre sırtımda çuvalla taşıyacağım ki, binanın önünü kirletmeyecek. Sırf nedir biliyor musun? O insanın benim Alevi olduğumu bilmesi....

K3 - Örneğin bizim Karşıyaka’da Ankara’da bizim çok samimi bulduğumuz bir dedemiz var. Alevi toplumunda biliyorsunuz bu yolu takip eden dedeler babalar var. Mahallede derlermiş ki “Ya! iyi çok güzelsiniz, hoşsunuz da keşke Alevi olmasaydınız...” Ben bunları bizzat duydum yaşadım. Diyor ki: “Bu insan peki iyi güzel de....” “Alevi olmamın size zararı ne? “Vallahi,” diyor, “bilmiyorum ki keşke diyor Alevi olmasaydın!” diyor. Yıllarca kulaktan dolma bunların beyinleri yıkanmış Aleviler konusunda. Gerek basın olsun, gerek bu din dersleri olsun. Bizi öne çıkarmamışlar, biz geri planda kalmışız. Onlar bizim dinimizi, kültürümüzü, ibadetimizi bilmiyorlar. Ama içimize girip gördüğü zaman bizim çok iyi bir insan olduğumuzu biliyorlar. “Keşke diyor Alevi olmasaydın!” diyor. Ama, “neden?” deyince de buna cevap veremiyor.

112

Page 113: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K4 - 80’li yıllarda Etlik Esertepe’de oturuyoruz biz ve o mahallede bir tek Alevi biziz. Herkes Alevi olduğumuzu biliyor bize bir komplo düzenliyorlarmış. Babamla amcamı öldürmeyi planlamışlar. Daha sonra onlardan birisi, bize çok gelip gider, babamı çok sevdiği için gelmiş, uyarmış: “Bak böyle böyle bu gece gelip sizi öldürecekler.” Amcamı galiba öldürmeyi planlamışlar. İstihbarat almış. Onlar tedbirini almış ve daha sonra sabahleyin falan bıçaklamışlar amcamı bacağından. Tedbir alıp ne yapabilirler daha dikkatli olarak tedbir alabilirsin. Sonuçta kaba kuvvet yok bir şey yok. Silah yok. Bizde öyle bir şey yok. Daha sonra Almanya’ya gönderdi babam amcamı, burada öldürecekler diye. Almanya’ya gönderdiler amcamı zorla. Daha sonra biz küçüğüz kapıda top oynuyoruz. O sıra işte babamın amcasının oğlu, bizim dükkanın önündeydi araba durdu dükkanın önünde. Kalabalık insanlar indi içinden. 3-5 kişi küçücük arabadan. Daha sonra ellerine taş alıp adama vurmaya başladılar. Kafasını taşa yatırdılar, kafasına vurdular. Öldüreceklerdi, annem yetişti falan. Babaannemin sırtına da kocaman bir tane taş vurdular. Bunun haricinde bir de bakkalımızı bombalamışlardı. Ama bomba patlamamış tabi. Bomba koymuşlar. Camı kırıp içeri atmışlar. Sabah kalktığımızda bomba patlamamıştı. Patlasaydı çok kötü şeyler olabilirdi. Biz de böyle olaylar yaşadık yani.

İstanbul'dan bir katılımcının bir anısı:K - Şimdi Ali Doğan burada nalbur, inşaat malzemeleri satıyordu. Bizim Kurtköy’de şu Kavak sokakta. Bu dükkanın sahibi de Karslıydı. Bizzat dükkanın sahibi bana bunu anlattı, Ahmet .... diye bir arkadaş. Diyor: “Babam ilk defa Kars’tan memlekete geldi. Neyse birkaç gün kaldı tabi, evin altında dükkan, sürekli sabah kahvaltısını yapıyor gidiyor, Ali Abi’nin yanına,” diyor. Akşamları eve söz getiriyor. Geliyor sabah, uyuyuncaya kadar,” diyor, “Ali Doğan’ı bize methediyor,” diyor: “İşte şöyle iyi bir insandır, şöyle iyidir böyle iyidir.” “Bu bir iki hafta böyle devam etti,” diyor. “Bir gün kardeşlerimi falan tembih ettim, öbür odaya gittik elimizi yüzümüzü yıkadık, ben dedim ki siz açık vermeyin, ben dedemle bir şey konuşacağım. Geldim, dedeme,” diyor, dedim ki: “Dede biz abdest aldık, biz kardeşlerimizle bir karar aldık, biz bu gece Ali Doğan’ı öldüreceğiz. Birden gözleri büyüdü, ‘Yav! siz ne yapıyorsunuz. Olur mu öyle şey!’ “Valla dedik ki biz karar aldık, biz Ali Doğan’ı bu gece öldüreceğiz.” “Yav! oğlum olur mu, Ali Doğan gibi adam öldürülür mü, Ali Doğan şöyle iyidir böyle iyidir falan.” “Bir saat bize yalvarıyor, olmaz ben bırakmam!” diyor. Sonunda dayanmadım dedim ki, “Dede siz ta çocukluğumuzdan beri bizi eğitmiyor musunuz, “siz bir Alevi’yi öldürürseniz değil kendinizi, bir sülaleyi de cennete götürürsünüz. Eee! bırak sülaleyi kurtaralım işte!” (gülüyor). “Sülaleyi kurtaralım!” dedi diyor. Sonra oturdu bir saat ağladı, dedi ki: “Oğlum bu nasıl bir zihniyetmiş bu nasıl şeymiş ya! Bu Aleviler, böyleyse bu insanlar niye öldürülsün ya!” “Eee! bize öyle öğrettiniz,” demiş o da.

Sivas'tan bir katılımcının Kayseri'deki anısı:K - Bir Sünni mahallesine yerleşiyorlar. Diyorlar ki: “Aman, Yezitlere Karaözlü olduğumuzu söylemeyek, bizi burada yaşatmazlar”. Çocuklar da dinliyor. “Eğer soran olursa, Kayseri’liyik diyek, Karaözlü’yük demiyek” diyor. Çocuk bakkala inecek, ekmek alacak, “Oğlum, nerelisiniz, yeni taşınmışsınız?” “Amca, Kayseri’liyik, yezidik,” diyor.

Tarsus'tan bir Alevi yurttaşın bir anısı:K - Ben Üreğil tarafında bir apartmanda oturuyorum. Benim komşum da doğulu, Muşlu, Vanlı, Urfalı. Bir Muşlu aile var burada, genç bir arkadaş, babası geldi, kapıda oturuyor, aile evde yok. “Amca, bize gidelim, Metin Bey gelene kadar”. Adam beni de tanımıyordu, “Burada mı oturuyorsun?” dedi. “Evet,

113

Page 114: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

burada oturuyorum,” dedim ve aldım eve götürdüm. Biraz oturduktan sonra: “Oğlum, ben bir namaz kılıyım,” dedi. Namazını kıldı. Benim evde de Kuran var, benim evde kitap çok, Kuran’ı masanın üzerinde görünce, “Ben bir Müslüman’ın evine gelmişim,” dedi. Hiçbir şey söylemedim tabi. Oğlu geldiği zaman haber verdim; ailesi, çocukları geldi götürdü. Oğlu babasına diyor ki, “Bu senin gittiğin aile, onlar Alevi.” “Olamaz! Alevilerde Kuran olmaz. Bak, o Müslüman evladı, evinde Kuran var, çok iyi kalpli bir insan,” diyor. “Valla baba! onlar Alevi,” diyor. İnanmamış ve nihayetinde benim Alevi olduğumu öğrenince, hocaya gidiyor soruyor: “Acaba kıldığım namaz geçerli mi, geçersiz mi?” diye bunu araştırıyor.

Tokat'ta yaşayan bir Alevi yurttaşın bir anısı:K - Bir mahalleden bir ev aldıydım, bir arsa aldıydım bir yerden. Oraya geldim. O mahallede öyle popüler bir insan olduk ki yani, mahallenin ne işi varsa görüyoruz yani. Ben fayansçıyım inşaatçı olduğum için. O mahallede böyle bir eleman yok yani. Epey bir vakit geçti. Yani yardımcı oluyorlar falan orda. Her türden insan var orda. Akşam oldu, kahve var, mahallenin kahvesi, kahveye geldim şimdi. Kahvede oturuyoruz. Ordaki sözü geçen, popüler bir herif var, dedi ki: “Yav buraya gelsene!” dedi. Gittim. “Buyur Mehmet Abi falan,” dedim. Dedi ki: “Yav! Bir şey soracağım, doğru söyler misin?” Dedim ki: “Söylerim niye söylemeyim Mehmet Abi, ben yalan söylemem.” “Yav,” dedi, “Sen Alevilerden misin falan,” bana. “Bu nerden icap etti falan,” dedim. Dedi ki; “Yav, hani sordum yani.” “Ya sordun da neden icap etti de sordun!” Cumaya falan da gidiyordum yani, içimden gelerekten gidiyordum yani. Şeriatçı değil de tarikatçı tipler var yani. Çünkü, bu Alevi ibadetinden yani tamamen soyutlanmış bir hale gelmiştik, yani 10- 12 sene geçmişti o arada. Ben de kendime göre yani inançlarıma göre yakarıyordum. O arada beni dışladılar falan. Ya nasıl olabiliyor! O kadınlar benimle konuşan kadınlar, konuşmamaya başladı. Adamlar bana tuhaf tuhaf davranmaya başladılar. En sonunda ben evi sattım. Evin duvarına benim ev de ön taraftaydı, evin yüzüne yazdım şöyle “satılık ev” diye.

İzmir'den bir katılımcının komşuluk deneyimi:K - Yani bu maalesef her zaman oluyor. Ben 11 yıldır aynı evde oturuyorum. Yıllarca benim evime kimse gelip gitmedi. Ama ben kimin nesi var koşuyorum, kimin nesi var koşuyorum ve mahallede kim nerelidir, kim nedir hiç bilmem. Komşu gezmelerini bilmem çünkü ben. Yani, işte ev, dernek, sendika, parti, orası burası zaten, çocuklarım gördüğünüz gibi dernek içinde büyüyor ve yan komşum türbanlı falan bir bayan. Eşi kapıda mesela selam veriyoruz, kafasını kaldırmadan selam alıyor bu ya! Dedim ki: “Ya Hava! bunun derdi ne? Niye benim selamı mı almıyor?” Ev sahibi söyledi, “Çınar, dedi, “sizde dedi işte saz çalıyorsunuz, türkü söylüyorsunuz.” Bir de gelenim gidenim çok fazla olur benim. Evimizde uygun, bahçede mangal, saz, muhabbet. “Şişte rakı falan içiyorsunuz onun için gelmiyoruz.” Bir şey görmüş mü bizden. “Eee yok.” Niye rahatsız etmiş yani bizim içtiğimiz içki onu filan. Ondan sonra bir gün eline şey batıyor tığ, dantel yaparken tığ burada giriyor buradan çıkıyor. Gideceği bir sağlık kuruluşu yok yakın çevrede. “Kim sağlıkçı?” “Çınar abla sağlıkçı”. “Kim yapar?” “O yapar.” Bu geldi ama nasıl iki gözü iki çeşme, bayağı bir canı yanıyor belli. “Ya Çınar Abla ya sana geldim ama yani gelmemem gerekiyordu falan,” tarzıyla. Dedim: “Canım tamam ben hallederim merak etme”. Ben temizledim çıkardım falan. Teşekkür etti bilmem ne ve ücreti sordu işte “borcum ne falan.” “Yani dedim bunun ücreti olur mu biz komşuyuz.” Ona rağmen akşam bir çift patikle bana geldi. “Ya! Çınar abla benim içim rahat etmedi.” Dedim: “Yani biz kesinlikle ben bunu kabul edemem ya! Bu benim komşuluk görevim insanlık görevim ya.” Daha sonra eşi, birkaç gün sonra eşi

114

Page 115: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

rahatsızlanıyor. Eşini sağlık ocağına götürüp iğne yaptıracak konumda değiller. Yatalak, çocuk yatalak yani. Eve bir sağlık görevlisi getirecek ekonomisi yok. Ben duydum bunu. Demek ki böyle. Ben hemen akşam gittim, kapısını çaldım, “ben geldim!” dedim. İçeri bile almak istemedi beni. Ne vardı filan. Dedim ki: “eşinin hasta olduğunu yattığını duydum, taksi çağırıp adamı sağlık kuruluşuna götürüyormuşsunuz. Ya ben arabamla götüreyim ya da ben yapayım iğnelerini.” “Uy abla! sen vuramazsın.” “Niye olmam, yani gerekçelerini göster bana. Tıpta ayıp yok bir, ikincisi gittiğiniz doktoru hemşiresi kadın değil mi yani sorun kadınlıksa. Ben yapacağım,” dedim. “Hani siz isteseniz de istemeseniz de bu iğneleri ben yapacağım” dedim ve ben o komşunun iğnesini zorla yaptım. Zorla bitirdim iğneleri. Sonra o komşum inanın bana, halen de öyle gelir gider, bu mahallenin en sevgili kulu oldum ben ki bizim mahallede tek Alevi benim. Takılırlar hatta komşularım bana, “Kızılbaş ne yapıyorsun gene, sazı almışsınız elinize filan,” diye. Oysa biz ilk geldiğimizde böyle öcü gibiydik. Hiç kimse bizim evimize gelmiyordu. Hiç kimse. Gerekçemiz Alevi oluşumuz.

İstanbul'dan bir Alevi yurttaş kiracısı anlatıyor:K - Şurada bizim Şahin’lerin evinde, geldi bir tane oturuyor, evini kiraladılar. Oturdular, bu mahalleye, hoca hoca! diyorlar. Kendi yani, tahsilli bir insan. Aradan üç ay geçti, bir baktım göçtüler. Dedim: “Hoca ne oldu, hayır ola ne oldu, daha üç ay dolmadan gidiyorsun?” “Ya!” dedi, “annem duymuş Kızılbaş bir yer,” dedi. “Evi terk et oğlum, buradan çıkmazsan benim kıldığım namaz havaya gider,” dedi, mecbur taşınıyorum. A - Mahalleden taşınmış burası Alevi olduğu için?K - O evden başka bir eve. Alevi evinden taşınıyor. “Benim kıldığım namaz,” demiş, “boşa gider.”

Adana'dan bir katımcının ev kiralama zorluğunu anlatıyor:K - İki gündür bir olay başıma geliyor. Ev kiralıyoruk. Gidiyorum, soruyorum, diyor ki: “Sen nerelisin?” Ben, “Sivaslıyım,” diyorum. “Tamam, sabahleyin gel, babam geldi mi, gel konuş.” Geldim, adam bana bakıyor, “Yav, abi kusura bakma akşam gel,” diyor. Akşam gidiyorum, “Yav, bizim hanım istemiyor.” “Niye?” “Amca, siz Alevisiniz onun için.”

Samsun'dan bir katılımcı Malatya'dan örnek veriyor:K - Malatya’da daha zordu tabi. Malatya’da ramazanda dışarıda sakız çiğneyemezsin. Gerçi o artık dönüşmüş. Alevi mahallesi ayrı Sünni mahallesi ayrı. Bizim kayınbabamın akrabasının evi var, Alevi diye. Bitişik sağ sol Sünni oturuyor. Onlar Almanya’ya gitti, işte yaşlılar öldü. Kayınbabam da evi kiraya verecek. Komşu geldi, taze gelin: “Ali abi sen evi kiraya veremezsin. Kime verdin, bize sormadan kiraya vermezsin.” “Yok kızım,” dedi, “bizim tanıdığımız, ben yabancıya evi vermem niye vereyim,” dedi. “Size yabancı olmayabilir ama bize yabancıdır,” dedi. “Biz Kızılbaşlar’a ev veremeyiz.” “Ya yavrum!” dedi “Evin temeli Kızılbaşlar’ın, sen ne demek istiyorsun.” Sonra biz de ev aldık. Dedim: “Ben de yezitlere vermem evimi.” Benim oğlan İstanbul’dadır, geldik ki hocasına vermiş. Tabi gel zaman oldu gittim dedim: “Ay benim öyle böyle bir iş başımdan geçti ben Sünni’ye ev vermezdim.” Dedi ki: “Valla ikisinin ortası, ben Aleviyim, eşim de Sünni,” dedi. “Sen ikisinin ortasını bulmuşsun.” O kiracım hala oturuyor. Aynı mahallede yıllardır komşuyuz, geldi kayınbabama dedi ki Kızılbaşlar’a ev vermeyiz.

Çerkezköy'den bir katılımcı ayrımcılığa maruz kalıyor: “Alevi’ye ev vermem”

115

Page 116: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Geçenlerde bir ev bulduk. Adam Siirtliydi. Ya şimdi beş parmağın beşi bir değil. Biz şimdi gittik ki daire vardı karşılıklı. Birisini astsubaya vereceğiz dediler. Birisini de sana vereceğiz dediler. Ben dedim ki: “İki daireyi verirseniz kiracı olarak, bir de amcamın kızı var karşılıklı biz otururuz.” İlk gün kabul etmedi, ikinci gün aradı, “Tamam gelin size vereceğiz.” Şimdi gittik kapıya, o gün dediler: “Nerelisin.” Dedik: “Muşluyuz.” Sohbet ederken iyi geçti. “Çay may,” dedi, “yok içmiyoruz.” Eve gittik. Ertesi gün bir daha gittik. “Ya!” dedi, “biz sormuşuz araştırmışız, baktık üç çeşit insan var” dedi. “Siz hangi çeşidindensiniz?” dedi. “Siz hangi çeşit insanlardansınız?” dedi. Amcamın kızı dedi, dedi: “Biz Alevi çeşidindeniz,” dedi. Amcamın kızı: “Boş ver o zaman biz gidelim!” dedi, “Düşünüp kararınızı verirsiniz.” Ertesi gün telefon açtı biz dedi: “Alevi çeşidinden olduğunuz için biz herhalde orada anlaşamayacağız, orada oturamayacağız.” Amca dedi: “Boş ver, orası bize göre değil,” dedi.

Diyarbakır'dan bir katılımcıya mahallenin öfkesi:K - Benim tayinim çıktı Silvan’a. Lojmana gidecem, ev tutmuşum lojmana gidecem. “Sen nerelisin?” “Ben Tunceliliyim.” “Alevi misin?” “Ben Aleviyim.” Bir şey demediler. Ben eve girdim. Girdikten sonra bir baktım imza topluyorlar. Baktım kapıyı vurdular imza topluyorlar. Kadın [eşi] dedi: Valla, sen demişsin ben Aleviyim, sen niye böyle yapıyorsun?” dedi. “Bak, sen bu Silvan gibi yerde, sen diyorsun Aleviyim, onlar da bizi çıkarıyorlar.” Ben de dedim: “Valla ben Aleviyim bizi çıkarıyorlar diye......” Apartmanda imza topluyorlar, beni çıkarıyorlar ben Aleviyim diye. Dedim: “Hanım toplasınlar!” “Ee, bizi buradan atacaklar.” Ben gittim arkadaşlara: “Nedir?” dedim. Dediler: “Evet imza topluyoruz sen Alevisin, seni buradan atacağız.” Sonra biz çok tartıştık. Alevi’nin, şeyin ne olduğunu. Bana şunu dediler: “Sen tavşan yer misin?” Dedim: “Tavşan var mı?” Dedi: “Yok.” Dedim: “Gidin getirin yerim ben.” Bir de bana şunu dediler çok enteresan arkadaşım, “senin başın yere gelmemiş,” bir de af buyurun: “Senin kıçında bu kadar bok vardır!” dediler. A - kim diyor bunu?K - Bunu söyleyen oradaki öğretmenler, bir de diğerleri söylüyor, lojman içinde kahve var orada söylüyorlar. Dedim: “Arkadaşlar bir şey söyliyecem. Şimdi var mı yok mu bilmiyorum. Ben çıkaracam, siz koklayacaksınız, gelip söyleyeceksiniz. Koku geliyor mu, gelmiyor mu? Bilmiyorum ben başka bilmiyorum.” Bu arada ben beddua etmişim, Allah utandırmasın. Beddua ettim dedim: “Ben seni Düzgün Baba’ya vermişim,” dedim. Diğer gün, onun ağzı bu tarafa gelmişti. Ondan sonra kimse bize karışmadı yani. Yanlız yine Alevilik yüzünden silahlı saldırıya uğradım Silvan’da Hizbullah tarafından.A - Ne zamandı?K - 1991’di. A - Nasıl oldu?K - Ben tartıştım, tartışırken diğer gün: “Sen görürsün,” dedi. Geldiler, çok kişi geldi, biliyor musun! Çember sakallılar, geldiler. Biz birbirimize girdik, işte ama öldürmeyen öldürmedi. Yine ben kurtuldum yani.A - Nasıl yan silah mı sıktılarK - Silah çapraz sıkmak istediler, dediler: “bu belki ölmez.” A - Vücudunuza kurşun isabet etti mi?K - Etmedi de, beni dövdüler sonra. Şeyle dövdüler bu şey var ya zincirlerle. A - Bu nasıl oldu?K - Biz biraz tartıştık; önce dedi ki: “Sen Alevi misin?” Dedim: “Aleviyim.” Dedi: Alevi Müslüman mıdır?” Dedim: “Alevi de Müslüman’dır.” Dedi: “peki Müslüman’san camiye gidelim,” dedi. Ben

116

Page 117: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

dedim: “Ben camiye gelmiyorum.” “Niye camiye gelmiyorsun?” Dedim: “Cami benim ibadet yerim değildir. Benim ibadet yerim cem evidir.” Dedi: “Allah Allah! o ne?” dedi. Dedim: “Sana gösterecem cemevinin ne olduğunu.” Gerçekten diğer gün toplandılar geldiler bayağı da beni dövdüler. A - Kim bu seni dövenler?K - Bunlar o çevredekiler ve Batman’dan gelenler tamam mı. Ben de hanıma şunu dedim: “Beni öldürürlerse, beni Tunceli’ye götür başka bir şey yapma.” Çok şükür bana bir şey olmadı.

İstanbul'da bir mahallenin ismi değiştiriyorlar:K - Özellikle bu mahalle, bu mahallenin nüfusu yaklaşık 6000 falan. Bunun 4000’i Alevi 2000’i Sünni. Özellikle burda yoğunlukla yaşayan Alevilerin mahallesini; yani, Alevilerin yoğunlukla yaşamış olduğu mahallenin ismini Yavuz Selim yaptılar. Siz bunu hitap ettikçe bunu, dile gelin diye; yani özellikle bizim mahallenin ismi Yavuz Selim mahallesi olarak....

Havza'dan bir Alevi öğretmenin bir Sünni köyünde başına gelenler:K - Şimdi ben de bir anımı hatırlatayım, aklıma getirdiniz. Anadolu İzzet Lisesi’nde ilkokul öğretmeni olarak çalıştım. Çorum’un İskilip, Yukarı Irmak Köyü’nde. Köy Sünni köyü. Muhtar CHP’li, Ankara’da mecliste sandalyesi var. Gidip geliyor. Ben de CHP’li olduğum için kaynaşmamız var. Tabi birlik beraberliğimiz var. Geliyoruz gidiyoruz, babası köyün imamı. Bana birkaç ay geçtikten sonra: “Hocam ben senin ne olduğunu anlayamadım?” dedi. “Sen,” dedi, “Alevi misin, Sünni misin, Çerkez misin, Laz mısın, Gürcü müsün, neysen bana söyle,” dedi. Bir Alevi çocuğu olarak bir öğretmen olarak ben Alevi çocuğuyum veya Aleviyim diyemedim arkadaşım! Çünkü dediğim an, benden önce gelen bir Alevi öğretmeninin evine baskın yapmışlar, hanımının kolundan bilezikleri söküp almışlar; artık çeşitli hareketleri yapıp yapmadıkları meçhul, bilemiyoruz. Yani bunu bir Ermeni yapamaz, bir Yahudi yapmaz, bunu bir şey yapmaz yani ama bunu bir İslam ülkesinde olan Müslüman bir köy yapıyor. Benim de evimi soydular, lojmanımı soydular orda, tüfeğimi alıp götürdüler. Hem evlerine davet ettiler hem de lojmanla köy arası 600-700m uzak olmasına rağmen, “Aleviyim,” diye bir laf ağzımdan kaçtı. O laf üzerine lojmanımı soydular. Nereye gittiysem kapılar yüzüme kapandı. İnanın böyle. Hala şu anda, tüfeğim alındı, iki maaş tutarı. 800 lira maaş alıyordum o zaman, 1600 liraya tüfeği aldıydım, tüfeği alıp, camı kırıp girmişler içeri düşünebiliyor musun? Bir hanımım var, bir ben varım, bir de bebeğimiz var o zamanlar. “Ben Aleviyim,” diyemedim ya.

Sivas'tan bir öğretmenin Kars'ın bir Sünni köyündeki anısı:K - Kars’ta teftişlerde bulunduğum sırada, bir Sünni köyünde kaldım. Öğretmenin misafiriyim, imam da geldi oraya. İmamla Aleviler Sünniler hakkında konuşurken, dedi ki: “Şurada Katranlı Köyü var, Alevi. Yakın köyümüze bayramda namaza gelmişler, namazı kıldıktan sonra adamın bir tanesi çıkmış: Yav! namazları tazeleyin, Aleviler geldi, namazlarınız fesholdu, yani geçersizdir, tazeleyin!” O zaman dedim ki: “Yav, peki, namaz kılmayınca diyorsunuz ki, namaz kılmıyor, bunlar oruç tutmuyor falan. Senden bir ricam var, ben önceleri biraz namaz kıldım, oruç da tuttum, ama epeyden beri de tutmuyorum da, kılmıyorum da. Senden ricam var, yarın da Cuma. Cuma namazına gelecem. Bu Cuma namazında diyeceksin ki, ‘ey cemaat-i Müslümin, bakın şöyle şöyle Aleviler hakkında kötü inançlar var: Alevilerin kestiği yenmez, arkasında namaz kılınmaz, bunlar 7 sene gavur olmazsa Müslüman olmaz, bunlar adam yakarlar, mum söndürürler, ondan sonra ana, bacı demezler birbirlerine girerler... Bunların hepsi iftiradır. Bu soydaşlarımıza, bu kardeşlerimize bunlar tamamıyla iftiradır. Bunlar gelsin, ben arkasında namaz kılacağım, kestiğini yiyeceğim’ diyebilirsen, bundan sonra bir

117

Page 118: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Müslüman kazanacaksın daha, güzel mi?” dedim. “Valla diyemem,” dedi. “Bu da herhalde Aleviymiş,” derler, “beni derhal imamlıktan atarlar,” dedi.

Ankara'dan bir katılımcı oğlunun gurbette başına gelenleri anlatıyor:K - Benim oğlum öğretmen, lise öğretmeni. Olayların tam sıkı zamanında Erzurum Hınıs’a verdiler. Mamak Lisesi’ne verdiler. Ondan sonra tabi ben kalmak zorunda kaldım oğlanın yanında. Bir gün şimdi ben tabi gidemiyorum yanına. Oğlan gitti ben yine böyle temizlik yapıyordum, oğlanın gözlüğünün camını kırmışlar. Camını kırıyor, bunu öğrencileri yapıyor ve sebebi de müdür. Müdür gidiyor. Malatyalıyız. Tarla yazanlar falan bizim Alevi olduğumuzu biliyor. Propaganda yapmış sağa sola. Müdür de bunu duyuyor. Oğlanı Sünni biliyor. Yüzüne söyleyemiyor da arkadaşlarına: “Ya, bu Ali öğretmen Aleviymiş falan,” diyor. Marketlere falan söylüyor. Ona buna: “Sizin çocuğunuzu bir Alevi okutuyor siz nasıl yatağınızda rahat uyuyabiliyorsunuz, bunu burada ne yapıyorsunuz, bunu gönderin gitsin,” diyor müdür. Ondan sonra öğrenciler falan bunu dövüyor. Çocuğu dövmüşler ama feci halde gözlüğünün camını kırmışlar ben de evi temizliyordum. Kar böyle burada. Çıkıp gezemiyorsun yani. Birden ben nasıl bir şeyle gittiysem, ayağımda terlikle o vaziyette gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Gittim. Müdür muavini arabaya binmiş gidiyor. Hemen arabanın önüne yapıştım. Dedim ki: “Müdür nerede?” “Müdür okulda,” dedi. Hemen girdim müdür de hazırlanıyormuş dedim ki: “Müdür bey,” dedim. “Ben dedim babasıyla geldim,” dedim. “Babası bu haldeyken bizim ne işimiz var burada!” dedim. “Çünkü, çocuğumuzu güvenecek bir yere şey yapamadık,” dedim. “Sen bakman gerekirken, sen ilgileneceğin yerde bu çocuk bu hale geldi,” dedik. “Ben gideceğim benim kızım da öğretmen.” Başbakanlıkta çalışıyordu. “Bak! Yarın gideceğim, bu çocuğun gözlüğünü de alacağım götüreceğim,” dedim. “Müfettiş de getireceğim. Eğer benim çocuğumun burada bir kabahati varsa o zaman ben de sizinle beraberim,” dedim. “Yok kabahati yoksa dersini yapıyorsa, görevlerini yapıyorsa her şey şeyini dört dörtlük yapıyorsa....” dedim. “Alevi olmak suç mu?” dedim, “Sen böyle yapıyorsun.” “İşte yenge, şöyledir, böyledir...” “Tamam,” dedim, “ben yarın gideceğim.” Öylesine kapattım. Bütün köyde ileri gelenleri toplamış bize gönderiyor ki işte “biz hocanın gözlüğünü yaptıralım, gitmesin, gelmesin, buraya şey getirmesin” diye. “Yok!” dedim, “ben mümkün değil gideceğim,” dedim. Ben kalktım doğru milli eğitim müdürünün yanına gittim. Oğlum da geldi dedim ki: “Efendim böyle böyle bir durumlar var, Alevi olmak suç mu?” dedim. “Burada vazifesini yapıyor mu, insan mı, ona önem vermeli,” dedim. “Buyur yenge hanım otur şöyle,” dedi. “Ne oluyor?” dedi. Ben de: “Şöyle şöyle,” dedim. Anlattım. “Tamam müdürü çağırın gelsin,” dedi. Müdürü çağırdı. Ondan sonra anlattım. “Bak görüyor musun ne şikayetler var senden?” dedi. Ben de dedim: “Allah’ını biliyor Kuran’ını biliyor, madem her şeyini biliyor, bu mu Allah’ını bilen insan?” dedim. “Buraya gelmiş adam vazifesini yapıyor,” dedim. “Her yere adam propagandasını yapıyor,” dedim. “Bu mu insanlık! Allah’ını bilen, Kuran’ını bilen bu mu efendim,” dedim. “Kendi çocuğu üniversite şeylerini kazanıyorlar, başkasının hakkını alıp kendi çocuğuna veriyor,” dedim. “Bu böylesi bir insan. Bu Allah’ını kitabını bilen bir insan,” dedim. “Aleviyiz, suç mu bunlar?” dedim. Ondan sonra hiç kafasını kaldırmadı. O gittikten sonra milli eğitim müdürü dedi ki: “Helal olsun yenge!” dedi. “Sen bunun kafasını kaldırmadın ya, biz bununla baş edemiyoruz,” dedi. “Bu böyle, zaten sürgün geldi buraya,” dedi. Bu böyle bitti.

Çorum'da geçen bazı anılar: K1 - Böyle karanlıkken, Alevilerin kapılarına binaların ortasına, böyle kırmızı çarpı işaretleri vardı. Kırmızı boyayla. Babamgil öyle derdi. Çorum’da olaylarda 80’de geçen olaylarda, kapının böyle

118

Page 119: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

şeyine kırmızı boyayla şey, yani o gece o evi yakarlardı. Böyle olurdu yani. Babamgil derdi. Bütün Alevilere öyle çarpı işareti koyarlardı, kırmızı boyayla. Yani o demek bu gece bu ev yakılacak demek yıkılacak.

K2 - Çorum’dan evlendirdik amcamı, nişanlılık döneminde gene 12 Eylü’lün tam Çorum olaylarının olduğu yıllardı ve amcamın nişanlısının bütün ailesini bizim eve getirmek zorunda kaldık. Çünkü bütün Alevi evleri çarpı işaretleriyle, kırmızı çarpılarla çarpılanmıştı ve 2 ay boyunca bizde kaldılar ve yani çok korkunçtu ve anlatılıyordu, işte tarlalardan tarla kenarlarından, kendirler var, kendirlerin içerisinden cesetlerin, işte öldürülenlerin çıktığı, çocukların yakıldığı.... Çok fazla, yani çok kötü olaylardı onlar, yani çok büyük olaylardı.... Çok etkilenmiştim.

Maraş olayları üzerine bazı anılar:K1 - Şimdi ben Maraş olaylarında yeni evlenmiş 21 yaşlarında bir gençtim. Yani tam 20 yaşında bir gençtim. Ben Maraş olaylarını tamamıyla yaşadım. Daha sonra ben bu Maraş olaylarının kitabını yazmaya çalıştım bütün teferruatıyla. Bana polis saldırdı, polis bastı. Hatta bir parşomen kağıdı da ben kendim yedim, yani yakmaktan fırsat bulamadım bir parşomen kağıdını da yedim. Şimdi bizim Maraş’ta yaşananlar, ben mesela Kıbrıs’ta 3 ay kadar savaştım. Orada EOKA’cılarla savaştım yani şeyle değil, çete savaşlarında ben savaştım. Ben sene 83'te Ürdün’den Irak’a gittim, lejyonerlik yaptım. Ben Maraş olayı gibi, çok pis bir savaş biçimi hiç görmedim. Yani insanlar boyunlarının arkasından kesiliyor.... Önden keserse musmil olurmuş, arkadan keserse mundar olurmuş diye, cennete gitmezmiş diye. Yani böyle bir zihniyetin böyle bir inancın insanlarının yaptığı.... Eee bizim arkadaşlarımız vardı, güzel kardeşlerimiz vardı. Onların karısı hamileydi. Benim hanım da hamileydi. Şimdi oğlum İsviçre’dedir. O zaman da hanımın karnında olan çocuk şu an İsviçre’de. Hanımı Bodrum’a koydum ben gittim. Savaşıyordum yani hiçbir alternatifim yok. Kazma bulursan kazma kürek bulursan kürek. Adamlar resmen üstüne geliyor. Önde çocuklar arkasında sakallılar onun arkasında da vurucu TİM, silahlılar. Böyle geliyorlardı üstümüze. Ben bunları anlatırken bile, biraz sinirleniyorum yani her şeye isyan ediyorum bunları anlattığım zaman. Maraş olayları, öğretmenler vurulduktan sonra başladı. Öğretmenlerin cenazesini biz götürüyorduk. Bizim cenazeleri götürürken, .....piçleri camiye gelemez diye, bir Ulu Cami’nin önünde bizi bırakmadılar. Cenazeleri biz kaçırttık. Ondan sonra polis jandarma hiç kimse bize yardım etmedi. Ondan sonra biz mahalleye doğru kaçmaya başladık. Bir sürü insan vardı hep darmadağın oldu. İnsanlar damların başlarında, af edersin pisleyip üstümüze atıyorlardı bir şey bulamazlarsa. İşte olayların dördüncü günü hatta üçüncü günü, Serintepe Mahallesi’nde kalan insanları, ölenler öldü yananlar yandı, kalan insanları .... Şeride doğru getirdiler, askeriyeye götürecekler. O zamanlar, sadece askeriye o zaman yardım etti. Ondan önce olayın birinci gününde askeriye gayzerle gitti, ben zeytinliğin içinde bizim dama çıktım, baktım, zeytinliğin içinde A4 ü çıkarttı. Ondan sonra zamanın Ferhat Tüysüz’ü o A4’le bize ateş etti. Zamanın Ferhat Tüysüz’ü, çok iyi hatırlıyorum çok da iyi tanıyorum. Bize o A4’ü kurup, ateş ettiler, ondan sonra bizi püskürttüler. Bizi küçücük bir yere sığdırdılar. Ama biz ne bileyim hani, herkes bunu bilir yani, insan evindeyse çoluk çocuğu varsa, anası varsa, bacısı varsa, her şeyi ordaysa insan mücadele eder. İnsan böyle canavar gibi olur. Yani bırakmaz her şeyi. Olayın üçüncü günü böyle topladılar, kalan insanları askeriyeye götürmeye çalıştılar. Tabi gidenler gitti, askeriye binip gitti. Ben bisküvi falan, bakkallarda yemek yok, bisküvi falan toparladım, bakkalların hepsini açtırdım. Yiyecek ne varsa, çoluk çocuğa yiyecekleri ben götürdüm. Orada bir tane çocuk getirdi bir gelin bana. Çocuk 8 aylık kız çocuğu. Boynunu böyle kesmişler. Böyle çizik. Bu eklem yerleri... (ağlıyor!!).

119

Page 120: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Askerdim. O zaman Bolu komando tugayındaydım. Oradan Maraş’a görevli olarak gittik o dönemde. O zaman ben kendim görmedim ama benden bir iki saat önce giden arkadaşlarım balkondan hamile kadını vurup aşağıya attıklarını görmüşler. Yani böyle olaylar böyle sıkıntılar yaşadılar. Ben çok şey gördüm, rüyalarıma girdi. Ama tabi ne yapacaksınız bunların hepsi bilinmeyen şeyler değil ki bunlar. Bir günde bir sürü insan geliyor bir sürü şikayette bulunuyor biz de biraz basının içindeyiz ben de bir radyonun yönetim kurulu başkan yardımcısıyım Ankara’da. Önemli de bir görevi var, önemli de bir misyonu var. Bize de geliyor bir takım şeyler. Siz ne yapacaksınız onlar bir şey yapamadıktan sonra.

K3 - Yine, Maraş’ta yaşadım, ya o Maraş Olayları’nda katliama uğrayan arkadaşlarım var, ona tanık olan, benim aynı ortaokulda okuduğum arkadaşlarım, gözyaşlarıyla gittim buradan olaydan hemen sonra, ziyaret ettim, hâlâ olayın şokunu, hâlâ o yaşadıkları o iğrenç görüntüyü hiç unutamıyor: “Ben bağırsağını, vatandaşın iç bağırsağını değneğe dolamış sürüyordu Şerife!” diyor, “ben bunu yaşadım,” diyor ve psikolojik tedavi gördü uzun bir dönem. Bu benim ortaokuldan, Göksunlu, Alevilikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan, fakat insanlarla paylaşmayı, sevgiyi düşünen arkadaşlarımdı. Ziyaretimde çok şok yaşıyordu, psikolojik olarak tedavi almaya başlamıştı o zaman, hemen olaydan şöyle yaklaşık 1 ay sonra falan. Adana’ya getirmek istedim, gelmedi. “Biz bunları yaşadık,” dedi. “Oluk gibi aktı kanlar, pencereden sadece seyrettik göz yaşlarımızla,” dedi. “Resmen katliamdı,” dedi, işte öyle...

İzmir'den bir yurttaş Tokat'taki köyü üzerine anlatıyor:K - Benim ailem anlatıyordu diyordu ki: “Biz diyor bir cem yaptığımız zaman köyde, köyün en az on kilometre dışında bir adam dikerdik. Oradan 2-3 kilometre sonra bir adam dikerdik. Oradan 2-3 kilometre sonra bir adam dikerdik. Yani köyün tamamıyla yakın çevresine adamlarla döşerdik. Köyün hanesi kaç kişi, 10 kişi mi. 100 kişinin, 10 kişisi, 15 kişisi köyün dışında nöbet tutardı sanki çok gizli bir şey yapılıyormuş gibi...” Devletin ön yargıyla baktığı, devletin insanlarının hep şüpheyle gözettiği bir toplum içinde yetiştik.

Alanya'dan bir yurttaş Amasya'daki köyü üzerine anlatıyor:K - Amasyalıyım ve Amasya’nın bir ilçesinin, işte Gümüşhacı İlçesi’nin dağ başında, biraz daha dağlık kesimde olan Korkut Köyü diye bir köydeyim ve etrafımızda Alevi köyler de var ama ilçeye girebilmemiz için bir beldeden geçmek gerekiyor ve orası Sünnilerin oturduğu bir yer ve çocukluğumdan kalan şeyleri de aktarmak istiyorum. Çünkü çok tedirgin olduğum yıllardı. 12 Eylül’ün olduğu dönemlerde, Cumaları pazara gidilirdi, sadece Cuma günleri toplu halde traktörlerle ve her gittiklerinde endişeyle beklerdi annemler, acaba bir saldırıya uğrayacaklar mı, yaralanıp mı gelecekler ya da gelemeyecekler mi diye. Çünkü her Cuma mutlaka birkaç kişi çok fazlasıyla yaralanmış ve orada dövülmüş oluyorlardı ve bunu biz her seferinde her Cuma yaşıyorduk.

Arkadaş ilişkilerinde yaşananlara dair örnekler

Çanakkale’den bir katılımcı, arkadaşını evden kovuyor:K - Başımdan geçen, Çanakkale’de öğretmen bir arkadaş, Çiftlikdere Köyü’nde öğretmenlik yapmış. Evin birine kahve içmeye gitmiş, bu arada demişler ki: “Türkmenler kahvenin içine tükürüyor ki,

120

Page 121: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

köpüklü olsun.” Arkadaş da: “Ben su içmek için, su bahanesiyle mutfağa gittim, hanım kahve yapıyor, hiç tükürme falan yok,” diyor. Ben ona dedim ki: “Sen bir eğitimcisin, buna inanıyor musun! Yani bir de çocukları eğitiyorsun, inanamadım,” dedim. Sonra birkaç gün sonra bana kahve içmeye geldi. X Hanım dedim, işte isim vermiycem. “Kahveyi tükürüklü mü istersin, tükürüksüz mü?” dedim. Yani o anda cevabını aldı ki biliyor da benim Alevi olduğumu, bana anlattı. Daha önce yine öyle bir olay olmuştu. Bundan 15 sene kadar evvel. 5 yıl aynı binada oturduğum komşum, sürekli bende, ben de yalnızım, onu arkadaş gibi kabul ediyorum, kendisi de yalnız, sürekli benden çıkmıyor. Lojmanda işi bitti, gitti, bir gün geldi çocuğumu seviyor. “Gel,” dedi, “Alevinin çocuğu gel, seni seveyim,” dedi. Önemsemedim ben. Tekrar: “Gel Kızılbaş’ın çocuğu, gel, seni bir öpüyüm!” dedi. Ben gittim. “Sen ne demek istiyorsun?” dedim. “Sen niye sakladın, Alevi olduğunu söylemedin?” dedi. “Sen sordun mu? Ben seni insan gibi gördüm, açıklama gereği de duymadım. İnsan kabul ettim seni,” dedim. “Siz mum söndürüyorsunuz!” dedi. “Sen gördün mü, sen de var mıydın içlerinde? O zaman siz de, hülle yapıyorsunuz,” dedim ki, Kuran-ı Kerim’de de öyle bir şey okumuştum. “Olmaz öyle şey!” dedi. “O zaman, onu kabul etmiyorsan, bizimki de olmaz!” dedim. Daha saçma sapan şeyler söyleyince, hiç yapmadığım şeyi yaptım, evden kovdum.

Adana'dan Sünni bir yurttaş, Alevi dostu olmanın mağduriyetini anlatıyor:K - Maraş’ta okuyamadım ben. Niye okuyamadım? “Ben Alevilerle arkadaşlık yapıyormuşum.” Yapıyorum, yani seviyorum, ilgi duyuyorum, dostluk kuruyorum, bir şikâyetim yok, paylaşmak güzel, sevgi güzel, hoşgörü güzel, sohbet güzel, yani anlaşabiliyorum, aynı dili konuşabiliyorum. Benim bu insanlarla arkadaşlığım, okuldaki bazı tutucu olan öğretmelerin kulağına gidiyor. “İşte bu falanca, işte Andırınlı ama, bunlarla dostluk kuruyor, işte Alevilerle birlikte hareket ediyor, onlarla oturup, kalkıyor, onlara daha yakın davranıyor,” gibi olaylardan ben sınıfta kaldım. Sorun nedir? Bilgisizliğimden mi? Asla ki ben ortaokul yıllarda takdirlik, teşekkürle geçen bir çocuğum, yani iki sayfa çevirmeyle, yazılımdan 10 alabilecek kapasitede bir kapasitem var. Bu uğurda çektim Ağrı’ya gittim. Babama dedim ki: “Ben Maraş’ta okuyamıyorum,” Niye? “İşte bizi burada böyle yargılıyorlar.” Nasıl yargılıyorlar?” “İşte solcusun, işte Alevilerle birlikte düşüp kalkıyorsun!” gibi olaylarla yargılıyorlar ve ben Ağrı Öğretmen Okulu’na gittim. Gittiğimin ikinci günü, sınıfımda bir arkadaş saz çalıyor. Benim de saza karşı bir ilgim, düşkünlüğüm olmaktan kaynaklı, gittim, oturdum, o saz çalıyor, ben mırıldanıyorum, hoşuma gidiyor. Sınıfta karşıdan bir kız çocuğu böyle yaptı bana, hiç tanımıyorum. İki gün olmuş ben daha okula gideli. Böyle işaret yaptı, “Gel gel,” diye. Kalktım, “Sen onun kim olduğunu biliyor musun?” dedi bana. “Kim?” dedim. “Hani o yanında oturduğun kız var ya!” dedi, “Hı,” dedim, “Kim o?” dedim. “Alevi, Alevi!” dedi. “Olabilir, seni niye ilgilendirdi?” dedim. “Ay ne bileyim, ben bilesin diye söyledim,” dedi. “Ya, onun Alevi, Sünni, Arap, Kürt olması beni ilgilendirmiyor, onun bana olan yakınlığı ilgilendiriyor,” dedim, gittim, Mukaddes’ti işte, yanına oturdum, onunla beraber sazını, sözünü, türküsünü..... Çok da iyi bir dostluğum oldu. Onunla paylaşırdım bazı şeyleri, derdi ki: “Ya, Şerife, tavşan kanı dediler mi içesim gelmiyo!” derdi. “Lan!” dedim ben, “Yavrum, bunlar safsata şeyler, yani sözün gelimi bir deyimdir bu.” “Ne yapıyım, elimde değil, böyle buna karşı bir tepki duymuşum,” derdi. “Ama sana namus sözü, birisi tavşan kanı dese, aslanın eti bile dese lahmacunu yiyeceğim,” dedi. Bir gün Ağrı’ya gelirken çay içmek istemiş, “Adam davşan ganı gibi çay deyince, bardak elimden düştü, yemin ediyorum içemedim Şerife,” dedi. Dedim ki: “Bak, siz bazı şeyleri safsata yapıyorsunuz.” Sonra ne oldu? 30 senedir dostluğumuz devam ediyor.

Ankara'dan bir katılımcının Sünni arkadaşının uğradığı ayrımcılık:

121

Page 122: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Ben şunu hatırlıyorum. Arapgir’deki bizim cami imamımız, sırf benimle samimi diye sırf benimle konuşuyor diye çocuğu görevden aldılar başka tarafa yolladılar. Böldüler işte. Adamın ailesi orada, anne babası orada, eşi orada. Eşi hamile. Çocuğu olacak. Sırf benimle samimi diye, sırf benimle konuşuyor diye birkaç kere müftüye şikayet ettiler, Arapgir Müftüsü’ne. İşte o dönemin, işte 79 senelerinde oradan aldılar başka yere sürdüler.

Tokat'tan bir katılımcı dikkat çekiyor: “Sen Alevi olamazsın” K - Bak benim en çok karşılaştığım olay şu, onu söyleyim. “Sen Alevi olamazsın!” olayı. “Sen Alevi olamazsın!” deyince, ben nasıl bir davranış şekli sunuyorum ki ben mesela size, bana “sen Alevi olamazsın!” diyor. Ya da işte nasıl bir şey canlandırıyorsun yani. Yani uzun boylu mu, kısa boylu mu, kapkara mı surat şeklinden mi bahsediyorsun yoksa konuşma tarzından mı, yaptıklarımızdan mı falan. Ya mesela diyor: “Sen güzel konuşuyorsun.” Güzel konuşmak demek Alevi ya da Sünni demek mi. “Eee, güzel giyiniyorsun.” “Haa! demek ki size Alevileri daha değişik anlatmışlar,” dedim. Bu da nerden kaynaklanıyor? Anneden babadan kaynaklanıyor. Yani karşı kesim demeyim de, -onlar da kardeşlerimiz, arkadaşlarımız- onlar şimdi anlatırken diyor ki: “İşte Aleviler yemesini bilmez, konuşmasını bilmez, işte içmesini bilmez, giyinmesini bilmez, oturduğu yeri bilmez, kalktığı yeri bilmez,” diye anlatmışlar. Tamam mı. Şimdi geliyor konuşuyoruz, “Sen Alevi olamazsın ya! Nasıl olur Allah Allah! Anlamıyorum,” dediği zaman. “Ya işte sen orayı karıştırma..... Hadi, karıştırma,” deyince, “demek ki işin içinde bir şeyler var......” oluyor. Bizim en büyük eksikliğimiz Alevi olarak, anneden, babadan çevreden doğru şekilde anlatılamama. O yani, bilmiyorum.

İstanbul'dan bir katılımcının lise anısı: “Sen Alevi olamazsın”Ben Erzurum Lisesi’ndeyim, 2. sınıftayım, yanımda benim sırada oturan arkadaşım Kamil diye biri... O fizik öğretmeninin kardeşi. Onun abisi Erzurum’da Nene Hatun Öğretmen Okulu’nda öğretmen. O Kamil ile biz, aynı sırada oturuyoruz arkadaşız. Bir gün yine bayramdı, bizim ev Erzurum Oltu İlçesi’nde. Ben Oltu’ya gittiğimde yine pansiyonda benim aleyhimde konuşmuş arkadaşlar: “Ya Alevidir, boş verin onu, yaramaz şudur budur.....” O arkadaş hep beni savunuyor. Diyor ki: “Yok Yav siz benim kadar mı tanıyorsunuz! Biz sürekli beraberiz, gece gündüz hep okulda dışarıda beraberiz.” Israrla diyor ki: “Yok Alevi değil!’ Ben tanıyorum, benim arkadaşım.” Onlar diyorlar: “Ya ...tir et! Alevidir, yaramaz işte şudur budur.” Bir gün dersteyiz dedi ki: “Ya bana hatırlat ben sana bir şey anlatacağım, bir şey söyleyeceğim.” Dedim: “Şimdi söyle.” “Yok şimdi olmaz, teneffüste falan,” dedi. Tesadüf bahçede aklıma geldi, dedim: “Ya Kamil, sen bana bir şey anlatacaktın.” “Ha iyi hatırlattın Yav! arkadaş dedi sen bayram tatilinde gittin ya eve. Pansiyonda, yatakhanede böyle böyle dediler ki Kamil Alevidir.” Dedim “Evet ben Aleviyim. Allah Allah yapma yav dedi böyle hayretler içersinde. “Yok yav! -böyle elini de kaldırdı- Hadi be!” Dedim “Vallahi ben Aleviyim ya! Allah Allah!” “Adam ama şok geçirdi böyle... A - Üzüldü yani iyi bir arkadaşının Alevi olmasına?K - Tabi biz hakikaten samimiyiz ve birbirimiz seviyoruz yani çok samimiyiz. Ya arkadaş: “Sen ne diyorsun ya! Ben inanamıyorum falan, dedi”. “Vallahi!” dedim, “Ben gurur duyuyorum Aleviyim yani. Suç mu?” dedim. “Yav! sen olmazsın falan filan.” Adam tutturdu. “Ya vallahi ben Aleviyim!” dedim. Neyse dedi ki: “Bak Baki, senin annen baban aynen bunu sana empoze etmiş ama bu yanlış bir şey. Ben seni çok seviyorum, sen gel bundan vazgeç, bu yanlış yoldan vazgeç,” dedi. Dedim: “Ya Kamil esas Müslüman biziz,” dedim. “Alevilik nedir biliyor musun?” dedim. “Biz Ehlibeyt’i seviyoruz, Ehlibeyt kimdir?” Neyse o safhaya girmeyim. Dedim: “Esas bizim yolumuz doğru sizinki yanlış.” “Yav!” dedi,

122

Page 123: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

“bak sen şimdi git, ‘ben Aleviyim’ diye bir kız iste bakayım, sana kız verirler mi?” “Benim de çok ihtiyacım vardı onların kızına sanki!” dedim. A - Ya çok güzel bir yere geldiniz?Neticelendireyim. Sonuçta dedi ki “O zaman sen gel, eğer senin yolun doğruysa ben Alevi olayım. Bir hocaya gidelim. Yoksa, sen Sünni ol.” Dedim: “Yav! cami hocasına mı gidelim?” “Yok,” dedi, “Sen kimi diyorsan ona.” Dedim: “Felsefe öğretmenine gidelim.” Felsefe hocamız da imam hatipten geliyor, ama hoca beni seviyor aslında ben bunun farkındayım. Sonra düşündüm ki “Ya! ben gidip söylesem benim Alevi olduğumu öğrenirse, zayıf verecek, sınıfta kalacağım. Sonunda dedim: “Kamil sen bildiğin yola git, ben bildiğim yola gideyim.”

Menemen'den bir Alevi yurttaşın en iyi arkadaşını kaybedişi:K - Yani benim en iyi arkadaşım Destan var, onunla hep gezip oynuyoruz işte. Benim arkamdan koştu, teneffüstü o zaman, arkamdan koştu dedi işte, yanına arkadaşına diyor ki: “Bak işte Aleviler şöyle şöyle... Aleviler Hz. Ali’ye inanıyor.” Ben de ordan dedim: “Ben de Ali’ye inanıyorum,” dedim. O, “O zaman sen git dedi İzmir’den!” O noktayı koyduğu anda artık hiç konuşmadık.

Çeşme'den bir katılımcının bir anısı: K - Yani şeyde de yine bizim orada bir çocukluk arkadaşım var, çok eski. Hani daha hala bugün görüşüyoruz, Nevzat diye bir arkadaş. O da mobilyacı. Burada benim şantiye gibi dükkanın tavanlarını yapmaya geldi. Arkadaşım olduğu için, yani rica ettik İzmir’den her şeyi aldı geldi işte yaptı. O zaman, Çeşme’de sular yok. Yani elini yıkayacak su bulduysan en kıralı sensin. Elini yıkayacak su bile bulmazsın, öyle bir zamandı Çeşme. “Abdest alacağım bir el değmemiş su var mı?” dedi. Eee zaten doğru düzgün su yok, el değmemişini nereden bulacağız. Şimdi ben bununla konuşuyorum, “Yav!” dedim, “Kalbini temiz tuttuktan sonra yani suyun temiz olup olmamasının şeyi..... Yani senin kalbin sudan temizdir,” dedim. “Ya nasıl konuşuyorsun Aleviler gibi,” dedi. Vallahi billahi. Yani dedim ki: “Ben Aleviyim.” “Yok sen Alevi değilsin! Sen Alevi değilsin!” Arkadaşım, daha hala da görüşüyoruz, yani samimiyetimiz hala devam ediyor, yani birbirimize karşı sevgimiz kesimlikle azalmadı. Neyse, biz şeyde yukarıda bir tane çingenelerin yıkandığı yerde hani bir tane tulumbalı bir su vardı. Oraya gittik. Orada ben tulumbayla su çektim. O ellerini ayaklarını yıkadı. Geldi orada abdestini aldı namazını kıldı. Şimdi: “Ya, mum döndü nasıl oluyor?” dedi. Dedim ki: “Yani bak, senin olmadığın zamanlarda ben sizin eve girdim çıktım, senin kız kardeşin vardı, annen vardı, senin olmadığın zamanlarda çok evinize gittim geldim. Sen kız kardeşinden benimle ilgili bir şey duydun mu?” dedim. “Annenle ilgili bir şey duydun mu?” “Hayır duymadım,” dedi. “Eee! Senin annene kötü gözle bakmayan adam, kendi annesine kötü gözle bakar mı!” dedim. “Özür dilerim!” dedi. Yani öyle bir cevap verdim ona, öyle kaldı yani.

İstanbul'dan bir katılımcı misafir gittiği yerde arkadaşı için kimliğini saklıyor: K - Ben, bire bir ellerinde büyüdüğüm dediğim insan şey etti bana: “Aha! Kızılbaş geliyor,” dedi. Ben işin biraz kıllığına gittim, dedim: “Ben Kızılbaş değil ben Ehl-i Beytim dedim. Ben Ehl-i Beytim,” deyince, Hacı Baba, babası yani Alevi insanların içinde büyümüş biri, “Vay!” dedi, “sen Ehl-i Beyt’e nasıl laf söylersin!” Onlar birbirine girdi, ben oturdum orda gülmeye başladım. Şimdi insanlar inkar edip üzerinize gelirler, ha ben şunu söylüyorum ben ticaretle dahi uğraşsam benim 6 ay kimliğimi bilmesinler, 6 aydan sonra bilsinler önemli değil.

123

Page 124: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Ben Konya’ya gittim, işte ben hacı tayfası içinde büyüdüğüm için, bazen gerektiğinde onlara uyum sağlayabiliyorum. Adam anlatıyor işte, onlar normalinde birinci derecede yakın akrabası olmayanı misafir etmiyorlar. Ben de asker olduğum için mecburen asker arkadaşımın evinde kalmak zorunda kaldım. Caminin hocası da geldi. Yav, adam işte beni öğrenecek “illa ben diyeceğim ki Aleviyim,” yani onu bilecek. Bilmesi için devamlı bana soru soruyor, ben kaçamak cevap veriyorum. Yani ama belli bir yere geldi sıkıldım yani bu işten, sanki sorguya alındım. “Yani düğün nasıl oluyor sizde?” dedi. Dedim: “Hiç sorma hocam. Bizde düğünde nikahta ayık adam kalmaz, hepsi sarhoştur. Hepsi sarhoş,” dedim. Ya işin garip tarafı o arkadaşın abisi de bizim Sincan Karakolu’nda jandarma görevlisi. “Ya Muhtar Veli ne yapıyor?” dedim. Muhtar Veli de bizim köyün muhtarı. “Hocam sen nerden tanıyorsun?” “Yav, dedi sabahtan beri sen niye yalan söylüyorsun bana?” “Yav, ben kendim için yalan söylemiyorum senin için yalan söylüyorum. Sonra getirdin diyecekler Kızılbaşı, getirdin yatağında yatırdın. Sabahtan beri ben senin için yalan söylüyorum,” dedim. Ha! bazı yerlerde de yani fazla da kendimizi saklamaya gerek yok.

Çeşmeden bir örnek: “Sen Alevi olamazsın”K - Türkiye’de de hemen hemen herkeste işte şu resim vardır, mesela şu resmin bir anısı vardır, benim evdeydi bu resim. Bir eczacı arkadaş, benim yıllardan beri ortak olduğum bir arkadaş, akşam yemeğinde evde oturuyoruz işte. Reşat, Nuri, Ahmet. Bizim evde böyle bir toplantı yaptık, yemek yiyoruz, rakı içiyoruz. Benim Onur küçüktü. Bu da bizim evde kapının üstünde asılı duruyor Hz. Ali’nin resmi. Bizim eczacı bana dedi ki, ikisi de eczacı yani karı koca, “Ya bu deden mi Veli!” dedi. “Evet,” dedim. “Çok yakışıklıymış,” dedi. Ama şey dedi, af edersiniz orada bir de şey argo kelime kullandı, Ahmet'te söyledi: “Ya ...... felakette yakışıklıymış,” deyince benim oğlan orada tepki gösterdi. Ondan sonra oğlan dedi ki: “Ya Hz. Ali, seni çarpar!” dedi ki biz mesela kesinlikle böyle bir laf kullanmayız. Hiç böyle bir laf kullanmayız. Oğlan ufaktı da o zaman. “Neyse, o Hz. Ali,” dedim, “Hz. Ali’yi Aleviler asar evlerine yani.” “Eee senin evinde ne arıyor?” dedi. “Ben Aleviyim,”dedim. “Yalan söylüyorsun sen Alevi değilsin,” dedi. Bu arkadaşımla yani kaç yıldan beri beraberiz, aşağı yukarı 8-10 yıl beraberliğimiz olmuş. Beraber yiyoruz, içiyoruz beraber şey yapıyoruz. Yani kapı komşumuz, evlerde yani buradan gittikten sonra da birbirimize gidip geliyoruz; yani o kadar samimiyiz.A - Yani ne kast ediyor orada?K - Yani “Sen Alevi olmazsın!” diyor. Yani “Şenay olabilir ama sen olamazsın!” diyor. K - Yani Şenay’ı daha sonra tanıdığı için, Aleviliği konduruyor. Beni ilk tanıdığı için... Beni de çok iyi bilir, Şenay’ı fazla tanımaz, ama beni bekarlığımdan biliyor, beraber çok samimiyetimiz var. “Sen dedi kesinlikle Alevi olmazsın ama Şenay olabilir!” dedi. O Alevilik konusunda aşağı yukarı 6 şişe rakı içtik ve onlara Aleviliği anlattım. Kadının ilk sorduğu şey bana, “Veli, mum söndü nasıl oluyor?” dedi.

Menemen'den benzer bir örnek:K - Bizim bir arkadaş var, çok iyi çok samimiyiz. Ben oruç tutuyorum arkadaşımız da tutuyor. Tam oruç zamanı, geliyordu bizim soframızı hazırlıyordu komşuyla birlikte. Ama yine içinde var yani, o Sünni şeyi var. Kesinlikle bana ne kadar.... Çünkü ben ona çok iyi davrandığım için o beni kıramıyordu aynısını o da bana yapmaya çalışıyordu. Oruç tuttuğum zaman gelir soframı hazırlıyordu, beraber yerdik içerdik. O oruç olduğu zaman, “Kıymet abla çay koy geliyorum,” derdim. Çayımı da kordu. İçerdim yani o oruçluyken. “Siz de gelin bana koydurun ben de size yapayım,” derdim ben oruçluyken. Aynısını yapıyordum. Bir yaşlı bir teyzeleri var. Şimdi gençler biraz daha böyle ılımlı.

124

Page 125: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Yani onlar da biliyor Aleviliğin nasıl bir şey olduğunu, yaşadıkça. Alevilerin daha temiz olduğunu. Eskiden “Aleviler yıkanmıyor diye pis!” diye dışlarlardı. Onlar da, ben diyordum: “Siz bir yudum suyla yıkanıyorsunuz ya siz daha pissiniz falan,” Hani böyle kendi aramızda böyle bazı şeyler de geçiyor. Ama teyze daha böyle geri kafalı olduğu için: “Allah etmesin! Sen nasıl Alevi olursun kızım!” diyor bana. “Niye teyze?” dedim, “Alevi olamam?”. “Ben halis muhlis Aleviyim,” dedim. Ondan sonra, “Kıymet bunlar Aleviymiş kızım, bunlar nasıl Alevi olsun!”. Ondan sonra, sonradan arkadaşım bak bana destek vermek için, “Gerekirse ben de Alevi olurum,” dedi. Yani böyle insanlarımız da var. Teyze de diyor ki, çok iyi teyzeyle de çok iyi aramız, “Allah etmesin kızım! Nasıl Alevi olursun? Yok! sen kesinlikle Alevi değilsin.”

İzmir'den bir örnek:K - Kız arkadaşımın anlattığı bir olayı anlatayım. Kız arkadaşım Sünni kökenli. Bir gün bir arkadaşına kalmaya gidiyor, işte izin alıyor falan. Gittiği kız arkadaşı da Aleviymiş ve bunu bilmiyormuş, tabi Alevi olduğunu. Sabah kalktıklarında annesi kapının önünde uyuyormuş ve Sezen tabi biraz korkmuş. Ondan sonra işte eve gidince telefon açıyor babasına, “İşte, baba böyle böyle bir olay oldu.” Babası da: “Korkma kızım demiş hani, onlar eve gelen misafire değer verdikleri için gelen misafire zarar gelmemesi için çok değer verirler, onun için o şekilde bir yaklaşımda bulunmuşlar. Sen o arkadaşınla görüşmeye devam et.” Çünkü o olaydan sonra biraz görüşmemiş arkadaşıyla korktuğu için. Babası, “Sen o arkadaşınla konuşmaya arkadaşlığını sürdürmeye devam et,” şeklinde bir cevap vermiş.

Diyarbakır'dan bir katılımcıya arkadaşının annesinin tepkisi:K - Benim esas mesleğim ilaç mümessiliydim Diyarbakır’da, kalp rahatsızlığından sonra bıraktım. Arkadaşım aradı bir gün, telefon etti: “Ne yapıyorsun?” dedi. Dedim: “Oturuyorum. Dedi: “Yav, annem çok rahatsız kaldıramıyorum doktora götüremiyorum, bir gelip tansiyonunu ölçer misin?” Gittim tansiyonunu ölçtüm, tansiyonu yüksek. Biraz su içirttik, bir de idrar söktürücü tablet de verdim. Uzattım ayaklarını kaldırdım biraz, bir iki tuvalete gitti geldi. Sonra tansiyonu düştü. Bir daha ölçtüm bayağı güzel. Normale dönmüş. Kalktı kadın: “Ben bu doktorun elini öpecem.” Dedim: “Teyze ben senin elini öpeyim, arkadaşımın anasısın, sen benim de anam sayılırsın.” “Yok olum! doktorların eli öpülür,” dedi. “Bak sen olmasan, belki ben şimdi ölürdüm, buradan kaldıramıyorlardı beni,” dedi. Dedim; “O zaman sen kendini iyi hissediyorsan biz çıkalım gidelim.” “Yok, mümkün değil seni bırakmam, bizim yemeğimizi yemeden bu kapıdan çıkmayacan, dedi”. Sofraya oturduk. Oğlu sordu: “Sen Erdem’i mi seviyorsun beni mi?” “Valla oğlum senden ayırt etmiyorum. Çünkü hayatımı kurtardı benim, beynim karıncalanıyordu,” dedi. Ana bak şimdi sana bir şeyler söylersem sen dedi Erdem’i bu evden kovarsın. Dedi: “Ne söylersen söyle kesinlikle evden kovmam.” Dedi ki. ana Şimdi desem ki Erdem Kızılbaştır, sen ne yaparsın?” Kadının bir anda rengi değişti. “Yok, ben inanmıyorum Erdem Kızılbaş değil,” dedi. “Ana, Erdem Alevidir, Kızılbaştır, o da benim can ciger arkadaşımdır.” Dedi: “Oğlum doğru mu?” Dedim: “Valla Kenan doğru söylüyor, niye yalan söyleyeyim ki ben Aleviyim.” “O zaman kusura bakma, kaşığı bırak, bizim tabaklarımız da haram oldu.” Dedim: “Teyze!” “Neeee!” Dedim: “Valla sen şurda gebersen de ben bu yemeği yiyecem, karnımı doyuracam. Bir daha da hastalandığın zaman sakın ola ki beni çağırmayasın,” dedim.

125

Page 126: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Parkta, hastanede, bankada, kuyruklarda, vb. yerlerde “öteki”lerle yaşanan sorunlara ilişkin örnekler

İstanbul'dan katılımcıların anıları:K1 - Valla ben başımdan geçen küçük bir anımı söyleyeyim, madem ki konu Alevilikle ilgili bir şey. Şimdi ben PTT Hastanesi’nde yatıyordum. İki tane yaşlı adam, birisi Bingöllü birisi de Elazığlı. Koğuşumda yatıyorlar. Şimdi ben genç olduğum için, onlar çok yaşlı, ben onlara devamlı hizmet ediyordum. Koşturuyordum. Durumum maddi durumum da çok zayıftı çok şeydi, hanıma tembih etmiştim dedim, “Bana bir pijama getir.” O da kardeşiminkini göndermiş, pijama dizime kadar gelmiyor. Yanımdaki yaşlı da Bingöllü ufak boylu. Ölçtüm, dedim: “Tam sana göre getirmiş.” Tuttum onları şey ettim, verdim. Hep ayran yapıp veriyorum, hizmetini ediyorum, gezdiriyorum, götürüyorum, getiriyorum. Şimdi bana: “Hacı” diyorlar, “hacı git, hacı gel”. Hacıya hizmet ediyorum, ben öyle bir şey düşünmüyorum. Şimdi arkadaşlar bir gün dedi ki: “Ya bu Mehmet çok iyi, hakikaten bak ne kadar size hizmet ediyor, size faydalı. Biz iki üç ay yattık yani. Çok iyidir, çok mükemmeldir ama Alevidir,” dedi. En sonunda aldığım yanıt. Yani o kadar verdiğim hizmetler, verdiğim şeyler, hepsi tek kelimeyle bağlandı: “Ne yapayım çok iyi mükemmel ama Alevidir.” O lafı duymamla beni yiyip bitirdi yani.

K2 - Şimdi onu şeyden bilirsin, Samatya’daydım. Yani yakın zamandı, 2 sene 3 sene önce. Samatya’ya hastaneye gittim. Hastanenin böyle sırasına girdim, doktorlar bana bakacak, ben de hastayım. Samatya’nın arka tarafında, yolun üzerinde geldim bir oğlan, bir adam yemek yiyor. Kendisi tabi Sünni. Baktı, çağırdı. Dedi: “Ya dayı gel yemek ye!” dedi. “Yemek yok, ben doktora muayene olacağım, hem de hastayım ben yemek yemiyorum,” dedim. Zorladı, zorladı bu kadar bir salatadan, şu kadar bir parçasını bana uzattı. Ben daha bu sırrı söyleyince ezan oldu. O sene de tam o ezan sesini işitiyor, her tarafta zangır zangır. Ezan okununca: “Sen namaz kılmıyor musun?” dedi. “Yok ben namaz kılmam,” dedim. “Niye?” “Ben Aleviyim.” Aleviyim deyince, elinde de böyle bir bıçak var böyle. “Aslında sana bir şeyi şey yapmalıyım,” dedi. “Böyle Kızılbaş olanları öldürsem bizim sevabımız daha iyi olur,” dedi. Eee dedim ...irin gidin.” Ben ordan çıktım. Adam da baba yiğit adam, benim gücüm ona yetmez. Adam ordan bana şeyi fırlatacak, ben nasıl dayanacam. Vardır yani, Sünnilerde Alevilere büyük bir şeyler vardır. Yalnız benim diyeceğim tek şu: İşte Aleviler daha kararlı olmaları lazımdır. Şimdiki Alevilere bakıyorum, bazıları mesela “Ben Aleviyim,” diyor, koşa koşa Cuma namazına gidiyorlar. Eee biz Aleviler Cuma namazına gitmezdik, namaza gitmezdik yani, bizim görevimiz buydu.

K3 - Biz yine annemle hastaneye giderdik. Annem çok rahatsızlık geçiriyordu 80’li yıllarda. Okuma yazması da olmadığı için; ya ben götürüyordum hastaneye ya da kız kardeşim götürüyordu. Hastanelerde SSK’larda kuyrukta beklerken, işte bayanlar genelde birbirleriyle aynı sırada otururken: “İşte bacım nerelisin, falan?” diye söze başlarlar. Dertlerini hastalıktan başlayarak. Annem hep şey derdi: “Biz Elazığlıyız,” derdi. Ben ilk zamanlar çok fazla şey yapmıyordum ama sonra: “İşte Elazığlıyız, niye diyorsun, niye Elazığlıyız diyorsun falan?” Sonra şeyi fark ettik işte, en son evde şey yaptığımızda. Elazığ’da hem Alevi var hem Sünni var. Şimdi Elazığlıyız deyince onlar anneme Alevi ya da Sünni olarak ayırmıyorlar. Ha Sünni de olabilir ihtimali üzerinden annem Elazığlıyız diyor.

126

Page 127: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Bunun üzerine ben mesela sorulduğu zaman ısrarlı bir şekilde Tunceliliyim derim. Aslında biz Tunceliliyiz.

K4 - Burda ben Kadıköy’den vapura bindim Üsküdar’a gittim, hava sıcak. O Üsküdar’ın orda bir havuz var. Havuzun orda iki tane sakallı oturuyorlar, yani yaşlı adamlar. Ben de acıkmıştım. Büfeden simitle bir ayran aldım. Ama hava çok sıcak. Oraya oturdum. Dedim bunu da yiyim, burdan dolmuşa bineyim gideceğim dedim. Şimdi orda iki tane bayan geldi, yani kız, 22-23 yaşlarında. Tabi ki biraz açıklar yani. Ben de böyle onların ikisi böyle oturuyor, ben de böyle oturuyorum. Şimdi bunlar başladı: “İşte bunlar Aleviler bak! Ne yağmur yağar başımıza ne de güneş kapanacak,” dedi. Ben de dinliyorum. Tabi ben simidimi yerken, iki kız da böyle karşımızda öte tarafta oturmuşlar. Göbekler buraya kadar açık, kolları açık, bacakları buraya kadar pantolon giymişler. Ha! benim zoruma gitti yani en doğrusu, “Ya! Yaşlı başlı insanlar hani kimin olduğunu ne bilsinler ki bunlar Alevi,” dedim Ben de kızların yanına yaklaştım. Havuzun orda döndüm. Geldim yaklaştım. Üsküdar havuzunu biliyorsunuz. Geldim ikisi de oturuyorlar: “Bacım size bir şey söyleyeceğim; ama, kalbinize bir şey gelmesin,” dedim. “Yok amca sor,” dedi. “Siz Alevi misiniz Sünni misiniz?” dedim. Biri durdu. Biri dedi ki: “Amca neden sordun? “Ha! Siz söyleyin ben size sonra söylerim,” dedim. Dedi ki: “Biz Sünni’yiz. Ben üniversitede son sınıftayım. Burda aynı okulda okuyoruz, biz arkadaşız geziyoruz,” deyince, “niçin sordun?” dedi gene o öbür kız. Dedim ki: “Hani şu karşıda oturan iki tane sakallı var ya; onlar, bunlar Alevidir,” dedi. Ben gene döndüm havuzun orda, dolmuşların ordan döndüm, geldim onların yanına oturdum. Şimdi hanımların ikisi geliyorlar. İki kız da geldi. “Hocam biz Alevi olsak ne olur, Sünni olsak ne olur; yani, sen bu terbiyesizliği niye yapıyorsun, ayıp değil mi utanmıyor musunuz, insanları birbirine düşürüyorsunuz! Bu hep sizin beyninizin fikridir,” dedi. “Bizim böyle gezmemiz... İsterse Alevi olsun, isterse Sünni olsun ne değişir?” dedi. “Ben bir daha dünyaya gelemem, ben böyle geziyorsam da beni niye kötülüyorsun,” dedi. Şimdi bunlar atışırken tabi hoca anladı ki işi ben kaynattım. İkisi de kalktılar yallah! Kızlar oturdu yanıma amca dedi: “Gidip de yakalayalım mı?” Dedim: “Yok kızım.” Dedi: “Bizim o kadar arkadaşlarımız var ki Alevi. Alevi kızları var, Alevi arkadaşlarımız var, biz hep beraber okulda okuruz. Yani kimsenin kimseye bir kötülüğü yok,” dedi.

K5 - Ben burda İstanbul’da bir olay yaşadım. 5-6 sene falan önce. Bir yere bir davete teklif edildik Bahçelievler’den. Tabi davette bulunduktan sonra bir cem yapılır orda. O davet sahibi dede: “Koca Sinan son durakta benim bir dükkanım var, bir kahvemi için,” diye teklifte bulundu. Daha sonra ziyaretine vardım vatandaşın. Orda tabi vatandaşın toptan bir mağazası var. Alevi vatandaşımız, Ali isminde bir şey. Koca Sinan son durak, bu otobüs durağına yakın. Orda vardım vatandaşın, birkaç hamal var yiyecek ve deterjan üzerine toptan mal ediyorlar. Orda tabi kapalı arabayla ordan alınıp başka şeylere satış yapıyorlarmış. Vardım ki, tek bir sandalyesi var. Başka oturacak bir yeri yok, hamallar var etrafında. Sonra hesap ödeyen vatandaş da sakallı birisi. Şimdi orda bir vatandaş, o da Sünni vatandaştı. Bu Ali beyin şoförü. Dedi: “Dede ne içersin?” dedi bana. Dedim: “Ali Bey, sen müsait değilmişsin, ben müsait zamanda geleyim, işine bak,” dedim. “Yok dede, benim bundan müsait zamanım olmaz sen otur,” dedi. Sandalyesini bana verdi, kendisi hesap yapmaya başladı. “Ne içersin?” diye sordu. Dedim: “Bir çay.” O yanındaki şoföre, Sünni şofördü tabi o, onunla da öbür buraya geldiğimde tanışmıştık biz. Ben kısaca geçeyim olayı, o yaşadıklarımı söyleyeceğim. Çocuk o Sünni şoför, o hesap ödeyen de emekli bir müftüymüş. Oradan parasını bırakmadan, çayı kendi eliyle alıp geldi, “Dede buyur,” dedi, aldım çayı. Tam şekerini atacağım sırada, “Dedem bu bizim hocamız,”

127

Page 128: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

dedi. “Hocamız da dede gibi bir şey,” dedi hesap ödeyen vatandaşa ve ben şekeri attım. Dedim: “Beyefendi hoca mısınız?”, “Hocayım,” dedi. Ama sert konuşuyor. “Peki isminiz ne efendim?” dedim. “İsmim Fethullah,” dedi. “Türkiye’de bütün Fethullahlar hocadır,” dedi; ama, sert konuşuyor böyle. Ben yumuşak gayet nazik bir şekilde, o sert bağırıyor. “Peki memleketiniz hocam dedim?” Memleketimiz de Kayseri,” dedi, ama çok sert Kayseri dedi. “Güzel hocam, Kayseri’li bir sanatçı: Ali Rıza Binboğa tanır mısınız?” dedim? “Yahu! ...ktir etmedin mi sen şu pezevengi!” dedi. Dedim: “Hocam hayır ola ya!” “Sanıyorum şu ...galiba tüccarlık yapıyorsunuz?” dedim. “Evet,” dedi. “Ali Rıza Bey malınızı falan aldı da yoksa sizi dolandırdı mı?” dedim, “böyle bir şey yaptı mı?” dedim. “Hayır efendim,” dedi. “....var mı?” dedim. “Hayır efendim,” dedi. “Peki namus davanız var mı hocam?” dedim. “Hayır efendim,” dedi. “Ya, Ee peki ne hakla sen şimdi bu vatandaşa ...ktir et pezevengi diyorsun?” dedim şimdi. Ali Rıza Binboğa’nın ben Alevi olduğunu biliyorum zaten, Cem Vakfı’ndan tanışıyoruz. “Efendim bunlar aşağılık millettir!” dedi şimdi hoca. O zaman şöyle bir durdum, “Hocam siz hocaydınız di mi?” dedim. “Evet,” dedi. “Kuran-ı Kerim’de dedim 18 ayetli bir süre vardır, Kudret Suresi bunu okudun mu hocam sen hiç?” dedim. Hoca şaşırdı dedenin Kuran’dan anlayacağını demek ki düşünmedi, dondu kaldı hoca böyle. Gözleri büyüdü, yüzü balon oldu. Ama bizi tanıştıran Sünni ayakta şu şekilde duruyor, hoca karşımda. O malın dükkan sahibi de, o Ali Bey de yanlarında. Ben elimde çay; ama, içmedim çay öyle duruyor. “Ne oldu bunu okumadınız mı?” dedim. Hoca gene konuşmuyor. “Eee herhalde hocam siz bunu okumuşsunuzdur ama işinize gelmiyor,” dedim. “Kudret Suresi’nin 1. Ayetinde der ki: ‘her şeyi ben bilirim’ der Allah,” dedim. “2. de de ‘Resullerime bildiririm’ der,” dedim. “Yani her şeyi ben bilirim, Resullerim bilir. Benden ve Resulden öne geçmeyin der,” dedim. “11. ayet ise: ‘Bir topluluk bir topluluğu aşağılamasın, kadınlar kadınları aşağılamasın, erkekler erkekleri aşağılamasın. Eğer aşağılıyor olurlarsa Allah’tan ve resulden öne geçmiş olurlar, dinden imandan kitaptan ayrılmış olurlar, ne kötü bir şey ki münafıklığa düşmek’ der,” dedim. “Hoca, siz deseniz ki biz, Allahsız, Peygambersiz, kitapsız, dinsiz imansız, kafiriz biz desene hocam!” dedim. Ben böyle deyince, şoför gülerek mağazaya daldı. Hoca da put gibi duran hoca da daldı kapıdan çıktı. Bir döndüm arabasına biniyor. O bana bir sarıldı, “Dedem, seni buraya Allah nerden getirdi. Bu dedi ......nk her Cuma bizden mal alır, Aleviler hakkında atar tutar giderdi, biz bir şey bilmiyoruz. Sen nasıl geldin!” dedi. Dedim: “Bir çay içersin diye davet ettin, helal et dedim.” “Ya! ne demek sana kurban helal olsun,”dedi. Adam çok sevindi. Ondan sonra Sünni şoför geldi. Dedi ki: “Dede hakikaten ben size iyi denk geldim, mahsus tanıştırmak için çay getirdim,” dedi. “Sen orda Kuran falan okudun hani, ben Kuran götürmüştüm zaten. Ben bir şey biliyor mu diye tek geldi diye tanıştırayım sizi,” dedim. “Bizim Ali Bey dese ki, ‘bizim dede sizin hocayı mahvetti’ demiş olsaydı inanmazdım,” dedi. “Vallahi çok teşekkür ederim,” dedi. Sonra ben dedim ki: “İşte bak toplum birbirleriyle kaynaşıyorlar; ama, bunlar toplumu birbirine düşürüyor,” dedim. “Öyle cahil hocalardan yani insanları birbirine düşüren hocalara cahil denir, bunlardan hiçbir hayır gelmez. İstersen müftü değil Diyanet işleri olsun,” dedim. Böyle bir münasebet yaşadık işte. Teşekkür ederim.

Samsun'dan bir örnek:K - Şimdi arkadaşlar, evvelsi gün ben, sevgili Muharrem’le beraber derneğimizin afişlerini bastırıyorum. İşte 8-10 yere gittim. Copy Center’ da ilginç bir olay yaşadım. Copy Center’i herkes bilir herhalde, bu Sağlık Müdürlüğü’nün orada. İşte afişlere bakarken oradaki bayan dedi ki: “Ya Pir Sultan Abdal’la ilgili kim var burda?” dedi. Dedik ki: “Biz oranın görevlisiyiz.” Muharrem bey dedi ki: “Ben orada üyeyim arkadaş,” dedi dernek başkanı. “Hayrola falan!” dedi. “Ya ben, bir takım sorular var kafamda, özür diliyorum falan işte, aydınlatır mısınız?” dedi. Ben de anlattım kendisine.

128

Page 129: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

İşte o ne sorduysa anlattım. Hatta sormak cesaretinde bulunamadığı sorular var ya işte Alevilerin o meşhur bizim dünyaya tanınan mum söndü olayımız. O olayı anlattım. Kendisi sözü oraya getirdi, “İşte cem törenlerinde ışık kapatır mısınız falan?” derken. “Mum söndü, diyemiyorsunuz herhalde ben anlatayım,” dedim. Anlattım işte, insanların baskı altında ibadet yaptıklarını, çevre köylerin Yavuz Sultan Selim’den sonra dağlara kaçtığını, dağlarda bir yabancı gördükleri zaman işte ibadetlerini ertelediklerini, o yörenin ışıklarını komple kapattıklarını, ibadet yaptıkları anlaşılmasın evlerde falan diye anlattık. Son derece ikna oldu kızcağız. “Buna inanın, ben cem törenini bilmiyordum, bilseydim gelirdim düğün salonuna,”dedi. Bir hafta sonra ben geldim, afişleri çoğalttım. Hatta Kuran-ı Kerim’in üzerine ben çok okumuştum. İşte şeyden bahsedildi, Cuma namazı. Ben de namaz olayını anlattım. O sordu ben cevap verdim. Şarap olayını sordu, içki olayını, ben de cevapladım. Hatta gittim bir gün sonra dedim acaba ben mi yanıldım, baktım Kuran-ı Kerim’de Vaka Suresi’nde aynen anlatıyor: “Biz cennette size tertemiz pırıl pırıl su ırmakları sunacağız, biz cennette size tertemiz süt ırmakları sunacağız, biz cennette size tertemiz şarap ırmakları sunacağız,” diyor ve dediğim doğruymuş.

Çanakkale'den bir katılımcının sütçüsü ile yaşadığı diyalog:K - Yoksulluğu nedeniyle, garipliği nedeniyle sütü ondan her zaman tercih ederdim, gariban insandı. O süt getiren insanın hiçbir zaman inancının ne olduğu benim aklıma gelmezdi, çünkü ne benim annem, babam, ne de Cevdettin Dede bana onu yabancı olarak öğretmedi. Hacı Bektaş öğretisiyle 72 millet birdi, o da bir insandı, biz öyle öğrendik. Günlerden bir gün, süt alırken ben bir şeyler oldu, bir komşuyu sordum. “Falanlara da uğradım, süt verdim ya!” dedi. “Eee, Yaa’sı ney?” dedim. “Ali Bey, onlar Alavı, Alavı,” dedi. Yani Alevi diyemiyor, yarı Türkçeyle, “Onlar Alavı, Alavı!” dedi. Baktım, sanırım Ramazan’dı ismi, Ramazan’ın yüzüne baktım, “Deme yav!” dedim, “Valla ağam!” dedi, “Süt veriyorum emme, onlar Alavı, Alavı!” dedi. Bu sıradan bir başkasına malını satmak durumunda olan, yani diğerinden alacağı gelire de muhtaç olan bir insan. Hiçbir inanç, Alevi inanç önderi, çevremizdeki yaşayan hiçbir komşuyu bize yabancı olarak göstermedi. Ama devlet eliyle 100 bin imamın beslendiği ve 100 bin imamın da belki 99 bininin “Alavı, Alavı” dediği bir zihniyeti yaşıyoruz. Sözü çok uzattık dostlar, bunları yaşamamanın yolu bir tek yerden geçiyor; Hacı Bektaş’ın ilk öğüdünden. “Arayınız, bulacaksınız, ara bul!” diyor.

Ankara'dan bir katılımcı: “Bir ortam girince Aleviliğimi hemen söylerim ki sonra sorun olmasın”K - Bizim, komşularımız, diyelim ki bir mahalleye yerleştik, ilk etapta hani herkese olur ya bize de bir geriden durma, sonra bir yakınlaşma oluyor. Hoş geldin, gelmeler gitmeler. Biz anında ne olduğumuzu ortaya koyuyoruz yani: “Aha da!” diyoruz, “biz Aleviyiz.” Çünkü biz bunu bir şey edinmişiz, ben neyi saklayacağım. “Ben Aleviyim,” derken çok üstün olduğunu belirtmek amacıyla değil. Şimdi öyle bir durumlar oluyor ki toplanılıyor. İşte buradaki 10 kişiyse bunun 8’i Sünni’yse 2’si Aleviyse, oradaki çoğunluk birbirini tanıdığı için bir Alevi konusu gündeme gelince bir atma tutmalar oluyor. Ben bunu biliyorum yani. Bunların önünü kesmek için kendini belli etmen gerekiyor. Bizim mahallelerde bunları baştan koyduğumuz için o şeylere hiç girmiyorduk yani. Tartışmalara hiç mahal verilmedi. Hiçbir sıkıntı yaratmadık çünkü bir de konuları biliyorduk yani. Şimdi siz bana Alevilikle ilgili yanlış bir şey söylemeye kaktığınız zaman yahut da Alevi toplumuyla ilgili ben o bildiğim doğruları izah ettiğim zaman o insan ikna oluyordu zaten. Yani ihtilaf pek olmuyordu. Sadece aklıma bir tane daha geldi belki fazla oluyor. Cinnah Caddesi’nde bir modaevi var. Onun sahibinin eşi de .....Bey .... Hastanesi’nde poliklinik şefiydi. Onun hanımı da modaevi yapmış, böyle güzel kıyafetler şey yapıyor.

129

Page 130: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Beni bir gün MTA’dan çağırdılar. Orada elektrik tesisatı varmış. Birileri gelmiş arızayı çözememiş bir vesileyle haber geldi, gittik oraya çalışıyoruz. Öğlen yemek zamanı geldi orada mutfak var. Personel var. Bir tane de emekli binbaşının hanımı orada gelmiş iş yapıyor. Ekstradan iş yapıyor. Mutfakta sohbet yaparken karşı binanın kapısı açılıyor balkonda da oturuyoruz böyle yaz günü. O karşı binanın kapıcı dairesi görünüyor oradan. Konuşurken bayan dedi ki: “Şu karşı binanın kapıcısı Alevi,” dedi. “Yıkanmıyorlar,” dedi. “Hem Alevi hem de yıkanmıyorlar,” dedi. ....beyin hanımı .....Hanım bana baktı. O beni biliyordu. Benim Alevi olduğumu bir tek o biliyordu. İki kişi daha vardı. Bana baktı. Hanımın lafı boşta kaldı. O bana bakınca o da bakmak zorunda kaldı. Tabi o arada devreye girmem gerekti. “Hanımefendi, kusura bakma ama bu konunun şu anda ne gereği var yani neyle bağlantı kurdun,” dedim. “Bir konu açtık mı? Mevzu açtık mı yahut da Alevi Sünni ne yani?” Sorduğumda, “Özür dilerim,” dedi. “Ben ilk defa hayatımda bir boşboğazlık yaptım,” dedi. Ben oraya birkaç kez daha gittim. Benim geleceğimi bildikleri için bir kadın dedi ki: “Süleyman Usta, o hanım senin geleceğin gün izin aldı,” dedi. “Yüzüne bakamıyor,” dedi. Yani ben diyorum: “Bugün bir binbaşı en azından aydın değil mi?” Toplumda bütün şeyi temsil eden insanın eşi değil mi? Hani bir programda, neydi bir sunucu bir yanlışı öyle yaptı ya onun benzeri bir olay oldu. Bir de onu yaşadım.

Diyarbakır'dan Alevi kimliğinin saklanmasına bir örnek: K - Ben bir sürücü kursunda eğitmenlik yapıyorum bir kursiyer geldi. Kaydını yaparken müdür bey dedi: “Bir gelir misin,”. “Hayırdır,” dedim. Dedi: “Evladı-resulün torunlarından birisi daha geldi,” dedi. “Hayırdır, sen kendini öyle kabul etmiyor musun?” dedim. “Yav, ben kabul ediyorum da şaka yaptım,” dedi. Kendisi 5 vakit namazında bir insandır. Gittim çocuğa da “Hoşgeldin yavrum! falan,” dedim. Kaydını yaptım. Bana alttan kimliğinin fotokopisini uzattı çocuğun. Kimliğine baktım ismi Seyit Rıza Dedeoğlu. Doğum yerine baktım: Mardin. Çocuk tabi sürekli benim eğitimim altında derslerine de giriyorum ders anlatıyorum ediyorum. İkide bir ben çocuğa takılmaya başladım artık. Bir soru soruyorum mesela sınıfta, “Dede sen cevap ver,” diyorum. Çocuk ezilmeye başladı bu sefer de. Çıktık sınıftan dedi: “Hocam siz bana neden öyle dede dede diyorsunuz?” Dedim: “Oğlum Seyit Rıza, benim dedem. Sen Seyit Rıza’yı tanıyor musun?” “Yok” dedi. Ben bir iki kelime bir şeyler anlattım. Çocuk öbürsü gün babasıyla beraber geldi. Babası cezaevinde Gardiyan. Adı da Ali. Sordum soruşturdum. Dedim: “Kusura bakmayın oğlunuza “dede,” diyorum. Bu benim kendi dedeme olan saygımdandır. Yani onun şeyine koyduğum için. Seyit Rıza budur.” Dedi: “ben çok iyi tanıyorum Seyit Rıza’yı. Yani okumuşum hayatını falan duymuşum. İsmini de bilerek koydum. Soyadımız da Dedeoğlu.” Dedim: “Senin de ismin Ali, sen hiç kökenini araştırmadın mı? nereden geldiğini?” Dedi: “Valla bilmiyorum nereden geldiğimizi. Araştırdık ama çok da ulaşamadık. Fakat biz ordayız Sünni’yiz diyoruz. Namazımızda niyazımızda insanlarız. Oğluma fazla yüklenme.” Dedim: “Teşekkür ederim, beni uyardığınız için. Kusura bakmayın. Yalnız ben sevdiğimden dolayı söylüyordum.” Şimdi burda önemli olan şu: Şarktan (bakın Şark daha da ilerde Diyarbakır’dan) Şam’a kadar Dicle boyunda 261 pare Alevi köyü varmış. Bu köylerden kala kala bugün, Diyarbakır’da iki köy kaldı. En son bizim yetiştiğimiz 970’li yıllarda 9 tane köy vardı. Bu 1984’lerdeki göçten sonra, onlar da bitti.

Sivil, sportif, siyasal ve benzeri faaliyetlerde yaşananlara örnekler

Tokat'tan örnekler:K1 - Yıllar önce bundan 10 yıl önce ben spor yapıyordum, karate. İsmi önemli değil. Sonra bu klüple çalışırken ben aidatlarımı düzenli verirdim, çok sıkı disiplinli çalışırdım. Benim Alevi olduğumu daha

130

Page 131: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

sonra öğrendiler. Yalnız, bir şey söylemedim. Alevi olup olmadığı söylemedim. Bunlar beni özel, beni iyi çalıştırıyorlardı. Sonra Alevi olduğumu öğrenince, şey oldu. 5-6 yıl çalıştıktan sonra, hoca beni yanına çağırdı: “Seninle bir şey konuşacağım,” dedi. “Tabi hocam buyurun,” dedim. Biraz yeni konulardan bahsetti. Dedi ki: “Sen çok iyisin dürüstsün, yani burada en iyi çalışan öğrenci sensin; fakat, bir şey var.” “Nedir hocam?” “Bir de Alevi olmasan!” dedi. Ben biraz tuhaf oldum. “Peki zararı ne?” dedim. “Zararı,” dedi, “işte Alevilik.” “Peki hocam her koyun kendi bacağından asılır,”dedim. “Hayır, o koyun orda kokar, indirmek lazım falan,” dedi. Ben de o arada sporu bırakmak üzereydim. Bu sayede bana bir hırs geldi, bırakmak istemedim. Daha sıkı çalıştım daha güzel çalıştım. Bırakmadım. Yüksek derecelere ulaştım.

K2 - Alevi çocuğumuz var bir tane kaleci. 16 yaşındaydı çocuğumuz, ben ailesini de ikna ederek profesyonel yaptım, Turhallı çocuğumuzu. Çocuğu da futbol takımını da profesyonel yaptım. O çocuğumuz profesyonel oldu ve isteyen klüplerin bir nevi önü kesildi. Bu çocuğu, kolaycana kaçırıp daha ucuz maliyette kendilerine futbolcu yapacakken. Biz dedik bu klüp Tokat Spor Klübü’dür. Bu çocuğu vitrine çıkartan onu işte bu şekilde toplum içerisinde tanıtan, spor klüplerinin dikkatini çektiren....Beşiktaş, Trabzonspor, Çanakkale Dardanel Spor gibi takımlar bu çocuğun arkasındaydı. Bu çocuğu resmen benden istediler ve bu çocuğu ben ikna ettim o zaman. O çocuğu bu sene sırf Alevi olduğu için, 13 yaşındayken süper gençlerin kalesini koruyan çocuğumuz, bu sene başka yerden gelen Sünni bir çocuğa tercih ettiler. O çocuğu sırf Alevi diye kafatasçı arkadaşımız, yönetici arkadaşımız, Alevi diye o çocuğu oynattırmayıp önünü kesti. Bir kaleciyi, sporcuyu öldürmek için, yani bir kaleciyi öldürmek için ya alnına kurşun atacaksın ki çok da yoksul bir ailenin çocuğu. Babasının bir işi yok. Ondan sonra babaannesinin emekli, artık nerden geliyorsa bilmiyorum bir emekli maaşıyla geçiniyorlar. Deniz, diye kaleci bir çocuğumuz var Turhallı ve Rüştü’nün gençliğini gör, Rüştü’nün aynısı. Rüştü’nün daha kalitelisi yani, tecrübesi eksik o çocuğun. Böyle aslanlar gibi bir kaleci. Sırf Alevi çocuğu diye bu duruma getirdi.

Kemalpaşa'dan Alevi bir muhtar adayının anısı:K - Mesela daha önceki bir muhtarlık seçiminde muhtar adayı işte bizim buradan da bir muhtar adayı vardı. “Eee sizin nikahlarınızı Aleviler mi kıyacak?” diye söylendi kendi şeylerinde, toplantılarında demiş. “Sizin hep nikahlarınızı, kızlarınızı, oğullarınızı, Alevilerin karşısına mı oturtup da nikah kıydıracaksınız!”A - Ramazan malzemesi olarak bunu kullanabiliyorlar yani?K - Muhtar adayı çıktığımda, gece bu Sünniler ev ev kendi mezhebinden olanların evlerini dolaştılar: “Kızılbaş’a mı rey vereceksiniz, kızlarınızın nikahını Kızılbaş’a mı kıydıracaksınız!” diye propaganda yaptılar ve bana rey verilmemesini sağladılar. Bizim birader aday çıktı ona da aynı propagandayı yaptılar. Şimdi bunlar işine geldi mi Alevileri desteklerler, işine gelmedi mi Alevileri kösteklerler. Bunlar ne olduğunu da kendilerde bilmiyor, ne yaptığını kendileri de bilmiyor. Havaya göre rüzgara göre çeviriyorlar.

Milas'tan Alevi bir muhtar adayının anısı:K - Milas’ta bildiri dağıtılmıştı, imzasız isimsiz bildiri dağıtılmıştı. Nasıl bir bildiriydi? Bildiride şöyle diyordu: “Sakın ola kişi, Tahtacı oğluna oy vermeyesiniz! Yoksa kardeş kavgası çıkar!” Niye kavga çıkar? Kardeş kavgası? Sünni vatandaş burada milletvekili olunca kardeş kavgası çıkmıyor, ama bir

131

Page 132: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Tahtacı vatandaş, hasbelkader milletvekilliğine 80 sene sonra niyetlenmişse, onun seçilmesi kardeş kavgası anlamına geliyor.

İstanbul'dan bir örnek:K - Ben son derece çağdaş, modern bir sivil toplu örgütünde çalışıyorum. Bundan 5 yıl önce Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin yönetimine seçildim ve iş ahlakım gereği, orada bulunan yönetime bir Alevi kurumunda yönetici olarak çalıştığımı söyledim. Hani sonra basında orda burda görüp şey yapmasınlar diye. Ben kendim Pir Sultan Abdal Derneği’nin yöneticisi olduğumu söyledim. O dönemki başkanımız son derece demokrat aydın bir kadın olarak gözükürdü fakat benim o söylediğimden sonra başkanın bana karşı olan tavrı değişti. İşte gelen giden evrakın kontrolünde müdahale etmeye başladı. Bilgisayarın şifrelerini falan değiştirdi. İnternet şifrelerini vermiyordu bana. Yapılması gereken zammımı yapmadı bana. İşte bana hatta şey söyledi: “Hatice Hanım, şu an durumumuz çok kötü size zam yapamıyoruz, yarım günlük bir iş bulun!” Beni direkt işten çıkaramıyor çünkü 6 senelik bir çalışmışlığım vardı, tazminat olayı vs. ama beni yorarak işten çıkmamı sağlamaya çalıştı. Bunu iki yıl boyunca yönetimi boyunca denedi ve başaramadı. Sonuçta ben senede iki kere zam alıyorum, dört tane zammımdan oldum bunun karşılığında. Hala o konuda çalışıyorum.

Askerlik arkadaşlarıyla yaşanan sorunlara dair örnekler:

İzmir'de yaşayan bir yurttaşın bir anısı:K - Askerliğimi Tokat Erbaa’da yapmıştım. Bulunduğum köy zaten Aleviydi bir de orada bahar şenlikleri falan olurdu; orada semah falan dönerlerdi. Biz de asker olduğumuz için tepelerde onları gözetlerdik. Benim asker arkadaşım, badi, yani benim yardımcım dürbünle bakıyordu. Bir kızı gözüne kestirmişti. “Cenabet oldum,” dedi sonra dedi ki: “Boş ver bunlar zaten Aleviler falan,” dedi. Kendisi de benim Alevi olduğumu biliyordu. Asker arkadaşımı vuruyordum. Eğer benim arkadaşım şey yapmasaydı, tutmasaydı ölüyordu yani. Zaten mermiyi sıktım, ölüyordu. Silahı tutmasaydı ölüyordu kesin. Karakol komutanı bana ceza verdi; onu vurmaya kalkıştığım için. Ben de anlattım komutanım böyle böyle dedim. Ondan sonra tim komutanı: “Gel buraya anarşist. Sizler böylesiniz. Kendi adamlarına bak, kendi pisliğine bak. Köyde her gün bir tane kadın götürüyorlar falan!”. Böylesine söyledi karakol komutanları, karakoldaki tim komutanları. “İşte çocuğunuz, ülkenizi satan adamlarsınız!” Böyle eleştiriler söyledi. Ben iki gün nöbet tuttum kesintisiz. Hiç uyumadan. Bölük komutanına: “Alay komutanı gelsin söyleyeceğim,” dedim. Dedim ki: “Bu sebeplerden dolayı bana hakaret ettiği için böyle böyle yaptım.” Sonra dedi ki: “Tamam ben de senin cezalarını iptal ederim falan.”

İstanbul'dan katılımcıların anıları:K1 - Askerde çok problem yaşadım. 100 kişilik bölükte 2 tane Alevi vardı. Bir gün bir tanesi sordu: “Yakanlardan mısın yananlardan mısın,” diye. Zaten o günden sonra başladı. O güne kadar iyiydi, bir ay rahattım. Ondan sonra feci derecede hangi iş varsa, nereden şeker gelmiş, nereden un gelmiş, hepsine bizi sürdüler, beni sürdüler.

K2 - Askerin birisi dedi ki: “Ulan Kızılbaşlar varmış, ana bacı bilmezlermiş şudur budur filan.” Ben zaten söylemiştim: “Arkadaşlar ben Aleviyim.” Alevinin olmadığı yerde şu Adapazarı'nda askerim.

132

Page 133: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Orda yemek dağılıyor. O arada birisi dedi ki: “Yav, Kızılbaşlar varmış ana bacı bilmezlermiş şuymuş buymuş filan...” dedi. Ben hemen sıçradım masanın üstüne çıktım: “Ben size demedim mi! Ben Aleviyim Kızılbaş’ım.” Çıktım kötü laf söyledim. Dedim: “Kimse ayırt etmesin!” Çavuşum da orda. Onu becerdim yani. Başçavuş da geriden tuttu, 35 copla beni falakaya yatırdı, 35 cop da orda yedim.

K3 - 1972’de askerlikte olan bir durum. Mamak Muhabir Okulu’nda, bir Cuma günü mazeret dersi var. Bir astsubay bizi topladı bahçeye yaz günü, din ahlak dersi veriyor. Konuşurken, “İçinizde Alevi var mı?” dedi. “Buyurunuz Aleviyim.” Dedi: “İslamın şartı kaç?” dedi. İslamın şartını söyledik. 5 dedik. Ben de ondan bir şey öğrenmek istedim. Dedi ki: “32 farzı biliyor musun?” dedi. Dedim: “Biliyorum.” Dedim ki: “Ben size ikisini sorayım. Yani son ikisini bana söyleyin, beni tatmin eder,” dedim. Öyle deyince bana tuttu bir de tokat attı “sen bana soru mu soruyorsun!” diye. Eee ben işte yana geçtim tabi.

K4 - Şimdi ben bir anımı anlatayım. Şimdi 1967 yılında askerim asker ocağında. İstanbul’da askerim. Ankara’lı bir onbaşı arkadaşım var. İkimizde onbaşıyız. Çok samimiyiz. Büfeye gidiyoruz beraberiz, nöbete gidiyorsa ben onu soruyorum o beni soruyor. O kadar samimiyiz ki, beraber yiyip içiyoruz. Bir gün ne olduysa, böyle bir mevzu açıldı Alevilikten Sünnilikten bahsediliyor. Baktım, arkadaşız ya aramız bozulmasın, ben şöyle bir kendime en azından dedim ki: “Bak, Alevilikten Sünnilikten konuşuyorsun, ben Aleviyim. Ona göre konuşun da sonra aramız bozulmasın, şimdiye kadar can ciğeriz,” dedim. Ben bunu söyleyince, böyle suratıma baktılar, “Olur mu öyle şey! Ya sen nasıl Alevisin?” dediler. “Sen Alevi olamazsın.” “Neden? Eee! bugüne kadar biz beraber bu asker ocağında, bir bölükteyiz, bir aradayız beraber yaşıyoruz, yediğimiz içtiğimiz tuttuğumuz nöbetler hep beraberiz, bugün niye kötü olduk? Şimdiye kadar iyiydim arkadaşınızdım da, Alevi olmakla? Size peki nasıl anlatmışlar Alevinin, nasıl bir kişi olduğunu, karakterini, nasıl bir karaktere sahip olduğunu ki siz ürktünüz benden!” Ondan sonra görmedim ben o arkadaşları. A - Sordunuz mu? Ne dediler sorunca?K4 - Hayır yani cevap vermiyorlar. İşte Aleviyi o kadar kötü anlatmışlar ki bu insanlar, kafa yapıları ona göre gitmiş. Şimdi inanmadılar. Ben ısrarla söyleyince. Bu arkadaşlar Ankaralı, ondan sonra selamı kestiler merhabayı kestiler. Benden uzak durdular “Alevidir” diye. Yani şimdi biz bunları yaşıyoruz. Ben bizzat yaşamışım. Unutmuyorum onu. Ama demin de söylediğim gibi biz gene iyi niyetimizi, kişiliğimizi.... Onlara muhatap almak istemiyoruz. Yani en azından onları, yine de hor görmüyoruz biz insanları. Çünkü onlar ona göre yıkanmış, ona göre deşarj edilmiş, ona göre yönlendirilmiş.

K5 - Benim ki şimdi bu gerçektir. 1965’te asker oldum. Hozat’a gittim. Hozat Tunceli’nin, pek de bilmiyorum o zamanlar. Şimdi akşam Atatürk’ün yeni merasimi geçti. 4 nöbet çavuşu ders veriyor. İşte ben de ne olacak, o günkü 1.Ordu Komutanı mı, İlhan Eratay’dı o günkü. Bunlar soruyor, “bu,” diyorum. Sonra o Tugay Komutanı da şeyde, Üsküdar’da Tugay, Jandarma Tugayı, Sivas’ın Zara’da, İbrahim Çavuş diye bir tanesi, şu kadar kısa boylu bir şey tamam mı. Geldi bana bilgi istedi. Zoruma gitti benim şimdi. 9 kişi bir karavanda, piyade tüfeğim, benim yok yani boş. Yani tüfek benim olmasa vuracağım. Şimdi o Yozgatlı, yemeği yiyor, “Allah,” diyor işte bu “Kızılbaş,” diyor. Zoruma gidiyor. Ama ben olay çıkarmak için. Kasaturayı çıkardım, mahsus vuruştuk, bunun burayı yardı kasatura. Yavuz Albay’a “Hıdır,” diyorlar. “Hıdır” diye, Aleviymiş, Hozatlıymış Albay da, bilmiyorum da “Hıdır,” diyorlar. Albaya “Alevi,” diyorlar. Olay yukarıya gitti, mahkemelik olarak devşirdi. Acemi

133

Page 134: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

okulu şikayet etmiyorum. Çocuğun dudak kanadı, problem, o zamanki nöbetçi çavuş ortaya çıkardı. Buna dört tane tokat vurdu; bana iki tokat vurdu. “Haaa,” dedim, “bunlar tamam çekmeyeceğim. “Ha şimdi bana Kızılbaş,” derler ben basıyorum küfürü. Neyse işte olacak, Konya’da Ali Gazi diye bir çavuş var. Bu adama yaklaşıyorum ama “Aleviyim,” de demiyorum. “Konya’dan,” dedim “Alevi çıkar mı? çıkmaz.” “Ya bir tane bizim bir onbaşı var, ya, Allah belanı versin,” dedi. “Sen niye söylemiyorsun bana. Oda Aleviymiş biliyor musun?” dedi. “Allah senin belanı versin, sen onbaşısın sen niye korkuyorsun,” dedim. Üçüncü bölükle dördüncü bölük karışık, ders yapıyoruz. Dördüncü bölükte, şöyle asil, baba yiğit, uzun baba yiğit bir çocuk, her akşam dersten sonra ya bu çavuşu dövüyor ya onbaşıyı dövüyor. Nereli olduğunu bilmiyorum onun. Orda şef kalmış çocuk, acemi başlatmış ya. Bir de şimdi ceza, dört ay geçtiği zaman çavuşun başı gücü yetse döversin. Neyse o çocuk her akşam çavuşun başını dövüyor. Gene işte İbrahim Bey Malatyalı mıydı nereliydi, bir gün beni çekti, “gel hele gel.” “Ne var?” dedim. “Yav bu pezevenkler sana ne?” dedi. “Demedi,” dedim. O zaman dedi ki: “Sana şey olursa vur,” dedi. “Yalandan korkma,” dedi. Bölükler karışık biliyor musun? Yazıcı geldi. Yazıcıya dedim ki: “İbrahim, sen beni üst tarafa çıkarsana,” dedim, “biliyor musun.” “Niye?” dedi. “Ya bak bana böyle diyorlar, sen,” dedim, “çıkar o zaman ya çavuşa gideceksin ya da yazıcıya gideceksin ki,” üstüne direkt çıkamıyorsun başka. “Tamam, sen de şey et,” dedi. “Ben de Aleviyim,” dedi Malatyalı bu yazıcı. “Ben seni çıkaracağım,” dedi. Ondan sonra, o dediğim çavuşa beni çıkardı, toplanmışlar biliyor musun? Dedi: “Böyle böyle sen ne yaptın?” Söyledim, şey ettim, neyse onu örtbas ettiler. Ordan geçelim şeye, ordan Kars’a gittik. Kars’ın Arpaçay’a düştük. Oraya da vardım ki, Kars’ın Develi’de başçavuş bizim...üstüne kalmış....Ama bu Develi’de olan başçavuşu biliyorum ya Alevi, Alevi ama söylemedi. Bizim aşçı var o da Kayserili. Onunla kavga ettim şimdi. Bu bizi iyi dövdü ama başçavuş. Ondan sonra sordu bana: “Niye kavga ettiniz,” dedi. “Komutanım valla ne... ilgisi var ne Aleviyle ilgisi var bizim kavgamızın,” dedim, biliyor musun? Orda işte hiç yoktan...

K6 - Benim askeriyede başımdan geçti. Acemi birliğinde, Hatay'da yaptım. O bölgenin genelinde Şii Alevileri, Arap Sünnileri yerleşik olduğu için. Askerde bir tane var, Arap, Şii Alevisi vardı. Bu sürekli bayılırdı. Bir gün içtimadayız, Astsubay geldi işte sordu mahsus: “Bizim buralarda kimler oturuyor?” falan. İşte dedi: “Şeyler var, Şii Aleviler var, Sünniler var işte Araplar var,” dedi. “Aleviler var mı?” dedi. “Var,” dedi. “Peki nasıl insanlar?” Bilmiyorlar şimdi benim Alevi olduğumu, ben de çaycılık yapıyorum, dolaşıyordum. “Şey,” dedi, “çok pis çok kirli insanlar,” dedi. Ben bunun üstüne yürüdüm. Dedim: “Ben de Aleviyim.” Orada Astsubay farkına vardı. Şey yaptı bizi ayırmaya kalktı, orada birbirimize girecektik. Ondan sonra şikayet etmek istedim. Bırakmadı Astsubay. Çünkü sorumlusu o, olayı başlatan o. Ondan sonra böyle iki üç hafta bizi birbirimize getirmedi, aynı bölükteydik çocukla. Uzak tutmaya çalıştı ve başardı. ...birliğinde de birkaç kere başıma geldi. Ramazanda sürekli iftar saatlerinde nöbet tutturuyorlardı bana iki saat üç saat. Bunu yüzbaşıya söyledim. O da aynı sorunu yaşattı.

Tarsus'tan katılımcılarn anıları:K1 - 5-6 ay askerlik dönemim sırasında, benim üstüme acemi bir arkadaş geldi, o da çavuş olaraktan geldi. Kırıkkale’den… Kırıkkale olduğu için, babam da Kırıkkale’de yaşadıkları için, dedim ki: “Alevi misin?” dedim, “Evet,” dedi. Konularımızı baya böyle ciddi bir şekilde, işte Alevi meselesinden, Aleviliğin gelişinden, gidişinden böyle anlatıyoruz. Tabi, usta oldu, aradan böyle bir zaman geçti. “Ya Bekir Yıldız’ın bir kitabı var, bu iyi güzel, çok iyi bir sanatçı da, Alevi,” dediler. Ben de dedim ki:

134

Page 135: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

“Ben de Aleviyim”. Dediler ki arkadaşlarım: “Yok, sen Alevi değilsin,” “Niye, yani Alevi olmamız için alnımın şatında bir şey yazması mı lazım? Aleviyim,” dedim. “Hadi, seni Halil Çavuşun yanına götüreceğiz,” dediler. Halil Çavuş da hoca, benden sonra artık hoca oldu, hadi 5 vakite bırakmadı. “Siz Alevisiniz, Kızılbaşsınız,” dedi. “Evet, Aleviyiz, Kızılbaşız,” dedim. Bana dedi ki: “Kelimeyi şahadet getir.” Ben de: “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enla Muhammeden Abdühü ve Resulu,” dedim. “Ali Resullah diyorlar, sen onun için Alevi değilsin,” dedi. “Ya sen nasıl kabul edersen et, ben kimsenin mezhebine, dinine karışmış bir insan değilim, burada çok değerli arkadaşlarımız var, gayrimüslimler. Bunlar da insan, biz de insanız, sen de insansın, askerliğimizi yapıp gideceğiz,” dedim. Ondan sonra aramızda, artık bir Alevi-Sünni meselesinden dolayı bayağı hırslandık. Bizim tuttuğumuz takımı onlar tutmuyorlar, bizim tuttuğumuz arkadaşları, mesela göreve yazacağımız arkadaşlara ona yazmıyorduk, böyle bir konu. Sürtüşe sürtüşe geldi. Benim çavuşluk rütbemi söktüler, onbaşı yaptılar. Yüzbaşı söktü, “onbaşı olarak kalacaksın,” dedi. “Başım gözüm üstüme, fark etmez, onbaşı olsam ne olur, çavuş olsam ne olur,” dedim.

K2 - Ulaşcığım bunun askerde bi şeyle karşılaştım, Alevilikle ilgili bir durumla karşı karşıyayız. 2002’de askerdi, sanat endüstri mezunu, ancak Uzakdoğu sporu yapıyor. İzmir’den Van’a tayini çıkıyor, dağıtımı, orada görev yapacak. Orada sporcu, fiziği yerinde olduğu için istihbaratı seçiyor. JİTEM’de görev yapıyor. Dosyalarını falan, özgeçmişini inceliyor. Bakıyor, babası gomünist, Gızılbaş, amcası komünist, Gızılbaş, bi amcası yine aynı, dosyalar çıkıyor. Bu işte, bu dosyada çıkıyor. Çağrıyorlar, “Lan oğlum, sen babayın dosyasını aştık böyle bi kabarık çıktı. Amcanın aynı, öbür amcanın aynı. Hem Alevisiniz, hem gomünistsiniz. Seni devlet buraya nasıl gönderdi?” “Valla bilmiyom, devlet seçti beni buraya, geldim,” diyor. “Ne yapak?” Diyor: “Ne yapacaksınız yapın, ben askerlik yapmaya geldim,” “Hakkari’ye gönderek seni,” diyor. Zaten Doğudayım, Van’dayım,” diyor. “İstiyosanız gönderin, ben orada da görev yaparım,” diyor. “Tamam git,” diyolar. Görevden alıyolar, JİTEM’den alıyorlar çocuğu, geri hizmete veriyolar. Afyon’da bi tane Üstteğmen çocuğu yanına alıyo, “Sen benim korumam ol,” diyor. Kendi de birliğine alıyor. Askerliğini böyle, o görevden, geri hizmette görev yapıyor.

Havza'dan bir katılımcının bir anısı:K - 1977-78 yıllarında Sayın Başkanımız Şahin Alkan Esenboğa’da görev yapıyor. Ordaki eratın içinde bildiğimiz tanıdığımız kardeşlerimiz vardı. O zamanki oranın Bölük Komutanı ismini vermeyim yine, taze fasulye yemeğinin içerisine bahçe de beslemiş olduğu tavşanlardan birisini, tavşan ve keklik besliyor, o tavşanın birsini kestirip doğrattırıp attırıyor. Eskişehir’de bir erimiz vardı, Haydar ismi, soyadını söylemeyim, tanıdımız çocuklar var, tanımadığımız da var. Bu orda aşırı derece de karşı çıktı, protesto etti, yemedi. Bunun gibi bilenlerde aynı şekilde ben de dahil. Orda öyle bir olay oldu. Mülki askeri birliğin içerisinde bu. Demin ki öğretmenim Hamdi Beyin anlattığı gibi, her makamda var her yerde var. Bu kardeşimiz Haydar da ertesi gün gidiyor, o Üstteğmen’in yaptığı harekete karşı onun kekliklerini öldürüyor. Yani bu durumda, bir olmayacak bir mevki de makamda bu iş oldu.

Çeşme'den bir katılımcının anısı:K - Şimdi olumsuz bir şey işte, hep az evvel de arkadaşları bahsettikleri gibi mum söndü olayı, Kızılbaş olayı hep bu tür şeylerdir. Gene askerdeydim ben dağda nöbetteydik. Nöbet tutuyoruz, göreve çıkmıştık. Nöbeti bıraktım geldim çadırda yatıyoruz. Ufacık bir çadır, iki kişi zor sığıyor tabi. Şimdi çadıra böyle uzandım ama uyku tutmadı. Her taraf çamur içerisinde çadırın içi. Dışarıda da arkadaşlar

135

Page 136: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

bir tarafta da sohbet ediyorlar. İşte başladılar “mum söndü, Aleviler şöyledir, Aleviler böyledir, Kızılbaştır, işte mum söndü yaparlar, belli ayları falan vardır.” Ben hiç tepki göstermedim sadece dinledim. Başka ne anlatacaklar acaba. Şimdi bunlar başladılar lafı çevirdiler, konu bitti. Başka konular açıldı. Ondan sonra ben dışarıya çıktım. “Ne yapıyorsunuz?” dedim. Dedi: “İşte sohbet ediyoruz.” Dedim: “Az evvelki sohbetiniz daha iyiydi,” dedim. “O sohbete biraz daha devam etsenize,” dedim, “biraz da ben öğreneyim,” dedim. “Hangi sohbet?” Ya dedim: “Hani, mum söndü olayı vardı, o nasıl oluyor bana da bir izah et.” Öyle deyince çocuğun rengi değişti. Yani anladı benim Alevi olduğumu, orada bir tepki göstereceğimi. Biraz da konuşma da zaten karşıdaki insan anlıyor ne olacağını. Anladı şimdi. Ya dedi: “Sen Alevi misin?” dedi. “Evet,” dedim, “Aleviyim.” “Sen,” dedi, “Alevi,” olamazsın. “Neden olmam?” dedim. “Hayır ya olamazsın,” dedi. “Alevi,” dedi, “biz bir sürü Alevi duyduk gördük,” dedi. “Gördük,” demedi, “duyduk işte anlatıldı bize,” dedi. “Sen çok farklı bir insansın,” dedi. “Sen Alevi olamazsın,” dedi. “Senin arkadaşlarına dostuna insanlara yaklaşım şeklin falan çok farklı.” “Peki,” dedim, “Aleviler nasıl yaklaşıyordu size? Size nasıl anlatılıyordu? Sen az evvelki söylemiş olduğun...” dedim. “Ben Aleviyim,” dedim. “Ben bu tür şeyleri görmedim,” dedim. “Duydum ama görmedim, böyle bir şey olamaz. Peki sen de Alevi olsan yani Aleviliğin, senin etin ayrı değil kemiğin ayrı değil, beynin ayrı değil aynı bendeki vücut yapısı sende de var, bendeki duygu sende de var. Sen de kendini bir Alevi olarak hisset,” dedim. “Kendini bir Alevinin yerine koy,” dedim. “Peki sen böyle bir şey yapabilir misin?” dedim. “Hayır,” dedi yapamam. “O zaman o da yapamaz,” dedim. “Ama hayır illa yapar diye iddia edersen, tartışalım,” dedim. Ondan sonra tabi özür diledi tabi. Ondan sonra bir daha böyle bir şey olmadı. Ki ondan sonra da Aleviler çoğaldı, hiç kimse Alevi yokken, bir tane Sivaslıdan hariç, o da Ali Can ismi, Ali Can olunca bir çağrışım yapıyor orada, hemen sormak ihtiyacı duyuyorsun “Alevi misin?” diye. Bir de Sivas yöresi tabi ki. Bir öyle şey yaptık ondan sonra bir baktık ki üçte biri Aleviymiş bölüğün. Ama kimse kimseye sahip çıkmıyor.

İzmir'den bir Alevi yurttaşın anısı:K - Ben o konu da askerde bir sorunum olmuştu, mesela bir Mehmet.... diye Çorumlu bir arkadaşım var. Muhabbet ediyoruz. Alevilikten şundan bundan konu söz konusu olunca, ben de dedim “Aleviyim,” Ben öyle derken, bizden üst devre çavuşlardan birisi, yan bölüğün de yazıcısıydı duymuş. “Ne demek lan sen Alevisin?” Dedim: “Bayağı Aleviyim?” Ama yetersiz bir Aleviydim, bilgisiz bir Aleviydim o zaman, en azından şu an ki halime göre diyeyim. “Alevilik nedir?” dedi. Dedim: “Ya Alevilik,” dedim, o zaman bilmiyoruz ya, bilgisizliğin verdiği sıkıntı, “Alevi,” dedim, “bir mezhep,” dedim ya. “Sen nasıl Sünniysen,” dedim, “ben de Aleviyim.” “Vay sen Aleviyim diyemezsin, bilmem ne yapamazsın gibi bir sürü tartışma.” “Seni bölük komutanına şikayet edeceğim, seni askeriye mahkemeye verdirteceğim.” Sonra ben de ister istemez bir panikleme, bir korku, yani gerçekten askerde “Aleviyim,” dedin mi suç mu? Daha sonra, başka bir arkadaşımız geldi, çavuş arkadaşım meğer o da Aleviymiş. O benim sıkıştığımı anlayınca adeta yardıma gelmiş. Şey yaptı. Daha sonra öğrendim ki, bölüğümüzde dört tane çavuş varmış, bir sürü arkadaşım varmış. Ama Aleviliğini herkes saklıyordu. Bu da nedir bilinçsizliğin şeyi. O zaman böyle bir sorunla karşılaşmıştım.

136

Page 137: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

7. Bölüm: ÇOCUKLUK YILLARINDA VE ÖĞRENCİLİK HAYATINDA YAŞANAN AYRIMCILIKLAR

Bu bölümde Alevi yurttaşların kendi çocuklarında yaşadıkları ya da çocuklarının yaşamakta olduğu Alevi olmaktan kaynaklanan mağduriyetleri ve öğrencilik yaşamının Alevi olmaktan kaynaklanan zorluklarını konu edeceğiz. Alevi çocukları “öteki” ile karşılamaya başladıktan sonra kendilerinin “başka” bir şey olduklarını fark ediyorlar. Genellikle o zamana kadar kendi kültürlerine dair fazla bir şey öğrenmemiş olan çocuklar, karşılarındaki hazır ve donanımlı “öteki” karşısında eziklik yaşayabiliyorlar. Kimi zaman bu eziklik bir teslim olma durumu ile sonuçlanabiliyor. Bu durumlarda çocukların kendi aileleriyle aralarında sorunlar oluşuyor. Çocukların kendi kültürleriyle tanışamaması, bu araçlardan yoksun olması ve tam aksine “öteki”nin kültürel ve inanç pratiklerine maruz kalması bir çoğunu derinden etkileyebiliyor. Buna yakın arkadaşlarını anlam veremedikleri nedenlerle kaybetmeleri, üstüne üstlük çeşitli hakaretlere uğramaları da eklenince psikolojik yaralar daha da derin oluyor. İleri ki yıllarda ergenlik dönemlerinde ya da üniversitede okurken bu psikolojik duruma daha sistematik ve fiziksel olan ayrımcılıklar da eklenebiliyor. Bu yıllarda daha önce arkadaşlarını kaybederken tecrübelenen gençler, artık “saflarını” belirlemek zorunda kalabiliyor.

Çocukluk ve ergenlik yıllarına dair örnekler

İstanbul'dan bir katılımcının Erzincan'da geçen çocukluk anısı:K - Benim çocukluğumda, ben okuldayken işte. Dördüncü sınıftaydım. Erzincan ..den öğretmenimiz vardı. Onun oğlu da bizle okuyordu köyde. Onun oğluyla bizim bir arkadaşımız oynarken, çocuğun kafası böyle şeye geldi, burnu kanadı. Çok aşırı derecede çocuğun burnundan kan geldi. Bütün öğrenciler seferber oldular yani çocuğun burnundaki kanı durdurmak için. Köyde sağlık ocağı, herhangi bir şey yok yani. Orada çocuğun kanını durdurduk sildik. Öğrenciler kendi aramızda, mendillerimizle falan yani böyle müdahale etmiştik. Öğretmen içeri girdiği zaman, o bende çok kötü bir iz bırakmış hala da yani, girdi içeri: “Ne oldu?” dedi. Dedik işte: “Hasan’la senin oğlun oynarken çocuğun burnu şeye geldi burnu kanadı.” “Olamaz,” dedi. Tekme tokat çocuğa girdi. “Pis Kızılbaş,” dedi. “Sen benim oğlumu bilerek böyle yaptın,” dedi. Öğretmen dedi bunu. Ve bir öğretmenimiz de onunla beraberdi, Tuncelili bir öğretmenimiz vardı Şahin Mutlu zannedersem, o da bende bir şey bırakmıştı. Ve o öğretmenimiz hiç bir şey bırakmamıştı. Bizim köyümüze de hiçbir siyaset girmemişti ama. A - Yani Tuncelili öğretmen de müdahale etmedi?K - Etmedi. Evet. Ve biz “Kızılbaş'ın” ne olduğunu bilmiyoruz ama bak. Ben tabi, çok aşırı derecede gözümüzün önünde dövdü Hasan’ı , komalık etti yani. Babasına bile demedi: “Öğretmen beni dövdü, bana bu kelimeyi söyledi.” Çünkü biz o kelimenin anlamını bilmiyorduk “Kızılbaşlık” nedir. Böyle bir olay başımdan geçmişti. Hala da ben onun şeyindeyim, çok da heyecanlandım yani onu hatırlarken gerçekten. Ondan sonra ben bir gün öğretmenime sordum, dedim ki, o Şahin Beye sordum, Tuncelili öğretmenime, dedim ki: “Öğretmenim neden Kızılbaş denir bize?” dedim. Dedi işte anlattı bana böyle böyle. Peki dedim “Neden orada bir mücadele etmediniz? Neden demediniz bunlar çocuktur yani? Senin oğlunda olabilir kardeşinde olabilir.” A - Hoca ne dedi siz böyle sorunca?

137

Page 138: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Tuncelili öğretmene söylediğim zaman valla yanıtı çok şeydi: “Oynamasaydı,” dedi. “Onun oğluyla, burnunu kanatmasaydı,” dedi. Bu da ayrı bir olaydı. Evde ben bunu anlatmaya çalıştım, benim babamda beş yaşındayken vefat etmişti. Abim askerden gelmişti. Abi dedim: “Böyle böyle çocuğu dövdü,” dedim. “Öğretmenin ismi şu an Murat mıydı? Peki niye dövdü?” “Böyle bir olay oldu,” dedim. “Bir de 'Kızılbaş' dedi çocuğa,” dedim. “Bilerek sen benim çocuğumu böyle yaptın,” dedi. “Abi,” dedim “Kızılbaşlık,” dedim ben Şahin hocaya sorduğum kadarıyla böyle bir anlatımla anlattı. “Ya kızım seni okuldan alacağım, senin dilin çok uzamış,” dedi. “Karışma böyle şeylere,” dedi. “Bizde siyaset yok,” dedi ve beni okuldan aldılar. Abim beni okuldan aldı. Ve dördüncü sınıftan sonra beni okula vermedi. Bilmiyorduk ki, ben İstanbul’a geldikten sonra Aleviliği öğrendim. Çünkü bizim köylerimiz Sünni köylere çok uzaktı.

Çanakkale'den bir katılımcının bir ortaokuldaki bir anısı:K - Ben aslen Sarıkamışlıyım, Kars’sın Sarıkamış Kazası’ndan. Ortaokulda okuyordum, ortaokul birinci sınıftayken, arkadaşlardan biri dedi ki, yani bizim Alevi olmayan arkadaşlardan biri, bana böyle bir aramızda sohbet ederken, çocuğuz hepimiz. Ben de fazla öyle Alevilik konusunda, fazla bilgim yok yani, bir şey bilmiyorum. Neyse, o zaman ortaokul birdeyim. Bana dedi ki bir tanesi: “Ola Türkmen oğlu,” dedi. “Siz, mum söndürüyormuşsunuz.” Ben şaşırdım, yani mum söndürmek, ben bilmiyorum, görmedim de. “Nasıl?” dedim. “Mum söndürmek ne, nasıl bir şey?” dedim. Yani tabi onlar bizi “Türkmen oğlu” diye böyle hep dışlıyorlar. “Türkmen oğlu,” “Türkmen kızı,” şeklinde. Neyse ben dedim: “Öyle bir şey bilmiyorum, görmedim,” dedim. Dedi: “Siz, şey yapıyormuşsunuz, yoğurda batırıyormuşsunuz,” dedi. “Ne batırıyormuşuz? Ben bir şey bilmiyorum böyle bir şey” dedim. “İşte böyle böyle yapıyormuşsunuz.” “Yok,” dedim, “ben öyle bir şey duymadım da, görmedim de.”

Antalya'dan bir çocukluk anısı:K - Çünkü babam benim o konuda başarılı olmamı istiyordu ve ben de öğrenciliği seviyordum ve başarılıydım. O işin ayrı bir yönü, ama babam aynı zamanda benim Kuran Kursu almamı istedi ve camiye gönderdi beni. Bu ilk çocukluğumda yani ilköğretim çağında yaşadığım bir olaydır benim. 15 günlük bir cami maceram oldu, 16. gün Alevî olduğum için o da o ana kadar cami hocasının inisiyatifiyle durabildim. Birinci gün “Ne işin var lan senin burada?” diye karşılandım, hakaretler ve küfürlerle, 15 gün cami hocasının inisiyatifiyle. A - Kim hakaret, kim hakaret etti? Arkadaşların mı?K - Diğer Sünni çocuklar fakat Sünni çocuklar: “Senin ne işin var yani, sizin neyinize gerek din, iman, Kuran veya Arapça,” diye. Ben 16. gün kovuldum oradan. Şimdi bu küçüklükte olan bir olay.

İzmir'den bir katımcının bir anısı:K - Şeyde okulda tiyatro grubu oluşturulacak. Din dersi öğretmeni bu işle ilgileniyor, tiyatro grubuyla ilgileniyor. Ozan'ın Meltem öğretmen var, daha önceki işte beş yıl Ozan’ı okutan Meltem hoca var. Meltem hocaya soruyor diyor işte: “Kimi imam rolünde oynatabiliriz?” falan o ara Ozan diyor ki, ben de oradan geçiyordum. Meltem hoca beni gördü: “Aha Ozan’dan daha iyi mi olur? Ozan’ı oynat.” Din dersi öğretmeni dönüp diyor ki: “Ozan olsa olsa Alevilerin imamı olur,” diyor. Şimdi yani bir tiyatro oluşturulacak, o tiyatronun oluşumunda bile o ayrımı koyabiliyorlar. Yani imam olabilmesi için Sünni olması gerekiyor, tiyatro da imam olabilmek için Sünni olmak gerekiyor. Yani Alevi kimliğin varsa imam falan tiyatro dahi imam falan olamazsınız. A - Kaç yaşında çocuk bu arada?K - Çocuk 13 yaşında.

138

Page 139: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

A - Daha yani ortaokul?K - Tabi ortaokul öğrencisi. Bunların hepsi örnektir ya bunların hepsi şeydir ya. Her gün bir yerlerde bir şeyler mutlaka yaşıyorsunuz.

Dışarıdaki yaşamda ritüellerle ve “öteki” ile karşılaşan Alevi çocukları bocalıyor, “ne” olduğunu anlayamıyor, “kimliğini” arıyor.

Tarsus'tan bir örnek:K - Bir de, bizim ailelerimiz, bize çocukluk dönemlerimizde, hiç kimse, yani büyükler de dahildir, belki yapan vardır içimizde de, kimse bize Alevi olduğumuzu anlatmıyordu. Aksine 5-6 yaşlarımızda, Sünnülerin çocuklarıyla camiye gönderiyorlardı, ya Kuran kurslarına, her yaz bu camilerde çocuklar Kuran kurslarına gider, bizi oraya göndermeye çalışıyorlardı. Gidiyorduk, yani biz de bilmiyorduk aslında. A - Bu da bir baskının sonucu değil mi?K - Bu baskının sonucu, ama ailelerden kaynaklı.A - Sizin açınızdan demiyorum. Aileniz bir korkudan kaynaklı.K - Geçmişten kaynaklı. Çocuklar bir sorun yaşamasın, işte köyden geldiler, yabancı bir yer, burada bir sorun yaşamaması için, bize bir şey anlatmıyorlar. “Siz de gidin camiye,” diyorlar. Tamam, biz gidiyoruz, cami uyumsuz geliyor, aile yapımızla bizim uyumsuz geliyor, biz 4-5 ay sonra kaçıyoruz. Gittik, hoca anlatıyor, dinliyoz, sureleri falan, sureler bitiyor, Kuran okumaya geçiyorsun. Hoca bir soru sordu, bilemedik. Yanında bir tane daha var, iki tane eğitmen hocası var. Bana sordu, ben soruyu bilemedim. Yanımdakine sordu, o da bilemedi. Döndü dedi: “Nasıl bilmezsin?” dedi. Nar çubuğuyla bir tane vurdu kolumuza, şuradan şuraya çizildi. Dedim: “Demek ki, cami bize yaramıyor.” Ama biz hâlâ bilmiyoruz, bir de ondan sonra zaten camiye gitmedik. “Ben gitmiyorum,” dedim.

Ankara'dan bir örnek:K - Benim oğlan okuldaki arkadaşımızı demiş ki: “Siz Alevi misin? Biz Sünnüyük, onun için siz bize gelip gitmeyin.” Benim oğlan da geldi: “Anne, Bayramgil Sünnüymüş, biz Aleviymişik, o nasıl oluyor?” dedi. “Oğlum, sen ona bakma, o cahillik, insan insandır,” dedim. Ama çocuğun kafasını gurcalıyo, zaman zaman bana sorular soruyordu.A - Ne gibi sorular soruyor?K - “Alevilik ne demek? Sünnülük ne demek? O insan nasıl, bu insan...? O da insan, onun da kaşı, gözü, eli ayağı var, aynı kafaya sahip, aynı konuşmalar. Bu neden oluyor?” A - Siz ne diyodunuz o zaman?K - Ben da valla gerçekten bilmiyorum ki, anlatayım çocuğuma. “Oğlum, herhalde biz Aleviden doğduğumuz için Aleviyik, onlar da Sünnüden doğduğu için Sünnü, biz Ali’yi tutuyok, onlar Osman’ı tutuyo,” diye çocuklara anlatıyodum. Hani Hz. Ali’yi tuttuğumuzdan dolayı. Gerçekten ben bilincinde değildim.

Samsun'dan örnekler:K1 - Şimdi ben bir olay anlatayım. Benim bir taraftan amcamın oğlu, bir taraftan dayımın oğlu İstanbul’da Türkan Şoray İlkokulu daha yeni kurulmuştu. Şu an işte amcamın oğlu 67 doğumlu. Ki herhalde 38 yaşlarında falan oluyor şu an. İlkokula giderken öğretmenleri, işte Allah'tan,

139

Page 140: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

peygamberden anlatırken, “Çocuklar aranızda ailenizde namaz kılan falan var mı?” demiş. “Namazı duydunuz mu?” Tabi o gecekondu semti, Rumelihisarı üzerinde. O semtin hemen hemen %80 Alevi-Bektaşi. İşte bizim köyü, eşimin köyü, Yeter ablaların köyü, sizler tanırsınız, işte üç köyü bir arada kurulmuş bir semt. Tabi Yakup, amcamın oğlu Yakup, ayağa kalkıyor diyor ki: “Öğretmenim biz Aleviyiz, biz namaz falan kılmıyoruz,” diyor. Öğretmenin de ilgisini çekiyor. “Ha, öyle mi?” diyor, “Başka biri var mı bu sınıfta?” diyor. Böyle 7, 8 kişi parmak kaldırıyor. Ve anlatıyor ki amcamın öyle: “Peki öğretmenim diyo dayımın kızını göstereyim,” diyor, Gülnihar’da parmak kaldırmıyor.

K2 - Bir de bu sene, kızım anlattı, okulda din öğretmeni anlatmış. Şey mesela, işte oruç tutanlar, namaz kılanlar, hacca gidenler, cennete gidiyor; bunları yapmayanlar cehenneme gidiyor falan. Yani kızım gelip eve sorunca: “Anne işte niye onlar cennete gidiyormuş, siz niye yapmıyorsunuz?” falan diye. Yani onu açıklamaya çalışsam da, aslında okula gidip öğretmenle konuşmayı istedim ama izin vermediler. Gidip konuşacaktım yani müdüre falan. Oğlum istemiyor ama arkadaşlarının duymasını. Duymuyor şöyle duyamıyor, şimdi çocuklar eziklik hissediyorlar. Bir şey bilmiyorlar bir de yani. Yani gelen soru karşısında ne cevap vereceğini bilmedikleri için ister istemez saklıyorlar yani bunun bu, başka bir şeyi yok.

İzmir'den katılımcılar aktarıyor: K1 - Şöyle bir şey söyleyebilirim. Benim bir yeğenim var. Bir gün, ablamın kızı, oturuyoruz böyle şey yapıyoruz, şey diye sordu: “Anne biz Alevi miyiz?” diye sordu ablama. O dedi: “Aleviyiz,” dedi. “O nerden çıktı,” falan dedi. “Ya okulda böyle böyle konuşuyorlar da,” dedi. Ya ne konuşuyorlar onu bilmiyorum da. Çocuk onu sormak ihtiyacı duyuyor, demek ki orada Alevi Sünni o yaşlarda, ta ilkokul çağında ifade ediliyor yani bir şekilde. Çocuk orada soruyor: “Biz Alevi miyiz?” diye soruyor. Ablam da dedi: “Aleviyiz,” dedi. “Alevilik ne gibisinden?” Ablamda orada geçiştirdi: “Yani bu yaşta daha aklını bunlarla şey yapma,” gibisinden. Bu takım şeyler de oluyor yani. Çocuklarda, herkes ezberlemiştir yani, okula gidiyorsun din dersi görüyorsun. Namaz, masanın üzerine çıkıp namaz kılmalar falan var.

K2 - Ben bir örnek vereyim. Beni oğlum Ozan, kızım Zeliş kadardı. Ezan okunduğu zaman korkardı yani, ona hiçbir zaman bir öcü olarak göstermedik. Artı babaannesi namaz kılıyor yani. Kayınvalidem namaz kılar. Ezan okuduğu zaman benim oğlum adam bağırıyor diye masanın altına saklanırdı. Oysa biz oğlumuza, yani biz Aleviyiz, şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın, kafasına hiçbir şey empoze etmedik Ozan’ın. Sen şu an Umut’a “Alevisin” veya Zeliş’e “Alevisin,” dediğin zaman durur bön bön yüzüne bakar. Yani o yetiştirmenin şeklinden kaynaklanıyor. Namaz kılarsın önce bir merak eder: “Ne yapıyor bu?” Onu taklit eder. Ve günü gelir şunu söyler, der ki: “Baba ne yapıyorsun sen?” “Namaz kılıyorum.” O da başlar onunla birlikte söyler yani sağda solsa söyler: “Namaz kılıyorum,” der. Ama namazın içinde okunan duaları sureleri bilmez. Ne anlama geldiğini anlamaz. Ve gün geçer zamanı gelir okuluna gider, okulunda eğitimini görür. Ama hiçbir öğrenci, hiçbir çocuk bunu söylemez, demez ki: “Ya anne baba veya öğretmenim, niye biz bunu Arapça okuyoruz da Türkçe okumuyoruz.” A - Peki siz nasıl öğretiyorsunuz, yani çocuğa Aleviliği nasıl anlatıyorsunuz?K2 - Şimdi bizim toplumumuzda şudur, çoğunda çocuklar özgürdür. Çocuklar o çocuk çocukluğunu yaşıyor. Ama belli bir seviyeye geldiği zaman çevresinde olan olayları elbette yaşayacaktır ve görecektir. Soruyor anne baba, abi her neyse, yani: “Bu insanlar namaz kılıyor, biz niye namaz

140

Page 141: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

kılmıyoruz?” Onların bir anlatım şekli vardır, onların bir eğitim şekli vardır, bir yetiştirme şekli vardır. Yani insanlık felsefesi, bizim felsefemiz insanlık üzerine kuruludur. Bizim felsefemiz insanlık yapısı üzerine, insan geleceği üzerine kurulu olur. Anlattığın zaman bu çocuk ona adapte olur. Yani benim demek istediğim o. Önemli olan çocuğun gördüğü yetiştirildiği şekildir. “Kuran’a gideceğim, kurssa gideceğim,” dedi. Ki bu namaz kılmadı. Baskı da yapamadım. “Gitmiyorum,” dedi. “Gitmezsen gitme,” dedim ve çocuk vazgeçti. Ha orada o çocuklar onun arkadaşları ailesi zorla gönderdi. Ama biz baskı yapmadık. Çocuk kendiliğinden vazgeçti ve çocuk ondan sonra dedi ki: “Baba, bana çocuklar Alevi diyor,” dedi. “Ben Alevi miyim?” dedi. Ben dedim ki: “Alevisin oğlum.” “Alevilik ne oluyor?” dedi. “Onu sen zamanla kendi çözeceksin,” dedim ve çocuk ondan sonra kendiliğinden çözdü. Şimdi bir komşum var Sünni, adam mülakata gidiyor, kitap alıyor, elinde mülakata gidiyor. Onu görüyor çocuk. “Aa benim annem niye gitmiyor?” “Onu sen zamanla kendin çözersin.” Çocuk kendiliğinden çözdü. Yani ben çocuğa: “Kuran kursuna gitme,” demedim. “Git,” deyip yolladım. Ama çocuk iki gün sonra vazgeçti. Ama arkadaşları devam etti. Mahalledekilerde mülakata gideni görüyor, camiye gideni görüyor, örneğin ben camiye gitmiyorum, komşu camiye gidiyor, çocuk kendiliğinden çözebiliyor yani bazı yaşam yerlerinde toplumda.

Çeşme'de hakarete uğrayan çocuğun ezikliği:K - Ve geçen gün geldim benim küçük oğlum “Anne, mum söndü nedir, nasıl yapılıyor?” dedi. “Oğlum nerden duydun sen bunu?” dedim. “Anne okulda çocuklar konuşuyor.” Küçük oğlan daha beşinci sınıfa giden, 12 yaşındaki oğlan. “Annem onlar bilmediği için...” dedim. “Anne, o zaman benim bir kozum var mı onlara kullanacağım?” dedi. Düşün geçekten yani. “Anne benim bir kozum var mı?” diyor. “Benim bilmediğim onlara karşı kullanacak.” “Hayır,” dedim. “Hiç bizim kozumuz yok yavrum. Biz bilmediğimiz görmediğimizi konuşmamakla yükümlüyüz. Hani gördüğümüzü söyleriz, duyduğumuzu söyleriz. Hani bizde öyle bir karalamak gibi bizde öyle bir art niyet taşımak gibi bir şey yok,” dedim. “Anne o zaman biz enayi sayılıyoruz, niye onlar bize diyor da biz enayi gibi yaşıyoruz?”diyor. Hadi gel de bu sorunun altıdan sen kalk. Eziliyor orada işte. Koz arıyor çocuk, bu sefer yani kendi kendine bir şeyler uyduracak. Böyle desem şöyle desem onları ben nasıl ben acaba üzerim. Çünkü kendisi çok üzülüyor. Hani 12 yaşındaki bu çocuk böyle bir çelişki içine düşüyorsa, hani geçekten anne, baba olarak toplum olaraktan insanı bayağı üzüyor.

Çanakkale'den benzer bir örnek: K - Ortaokulun bir bölümünü, son sınıfı falan orada okudum. İkinci sınıfla üçüncü sınıfı orada okudum. Orada bir öğretmenimiz vardı, daha doğrusu açık açık, yani siyasi görüşünü de söyleyeyim, ülkücü bir öğretmendi. Hem din dersine geliyodu, hem matematik öğretmeniydi. Asıl branşı matematik, fakat din dersine de geliyordu. Bizim Türkmenler, hani başlıklarını falan gördünüz mü bilmiyorum. Yani böyle altın falan takılıyor, hani arkası pullu falan, böyle bir baş denilen bir şey var, olay var. Bir de, giydiğimiz üç eteklerin arka kısımları çok pullu falan olur, böyle simli falan. Sınıfta bir tek Türkmen kızı olarak, Türkmen köyünden gelen kız öğrenci benim. Öğretmen geliyor sınıfa, diyor ki: “Bugün bir tane, yolda giderken Türkmen karısı gördüm” Yani “kadını” bile değil, “karısı” diyor. “Kafasının arkasını pullamış,” diyor. Tutmuş bir de diyor, affedersiniz, yani: “Kıçını pullamış,” diyor. Ben çocuğum, yani düşünün, benim yaşadığım ezikliği artık sınıfta düşünün yani. Kızların hepsi dönüp, bana bakıyolar, gülüyolar falan. Defalarca kere öğretmen tarafından hakkımın yendiğini, yazılılarda hakkımın yendiğini biliyorum, defalarca kere matematik dersinden taktım, defalarca kere böyle şey yaptım. Biliyorum, yazılı kâğıdımı istediğim zaman, “Aç bakayım avuçlarını...” Sopa vardı,

141

Page 142: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

bir tane sopası vardı, en az 5-6 tane sopayı vurur, ondan sonra da derdi ki: “Ben sana kâğıdını vermek zorunda değilim.” “Sana sınıf geçireceğim,” dedi. “10 tane sopa atacağım her eline, sınıfı geçireceğim sana, kabül mü?” dedi bana. Çaresizlik, çocukluk yani, ben kabul ettim. 1 hafta, 10 gün, bu ellerimi, parmaklarımı kapatamadım, aileme de bir şey söyleyemedim. Beni geçirdi yani. Neden geçiriyor? Vicdanen bir rahatsızlık duyuyo, yani hakkımı yediğini biliyo, vijdanen rahatsızlık duyuyo, ama beni sopalamakla geçiriyor. Bunlar bir ayrımcılık yani, ben bunları öğrencilik hayatımda müthiş şekilde yaşadım.

Alevi olduklarının öğrenen arkadaşlarının onları dışlaması ya da şiddette bulunması çocuklukta unutulmayan bir iz oluyor.

Havza'dan bir örnek:K - 1950 yılında Afşar Köyünde dünyaya geldim. İlkokulumu orda bitirdim, ortaokuluma burda devam ettim. Fakat eskiden “Alevi” dedin mi Sünniler arasında bir öcü gibi gözüküyordu. Bu ezikliği bütün vatandaşlarımız yaşadı. Ben 5. sınıf diploması alırken resim çektirmeye, bu “Kızılbaş” diye yanı başımda okuyan talebe yanıma gelip de resim çektirmedi. O kadar bizi dışladılar.

Çanakkale'den bir katılımcının bir anısı:K - İlkokulu köyde bitirdikten sonra, köyüm de Kazdağı’nın eteklerinde kurulmuş küçük bir köydü. Ortaokula başladım, ortaokulda ulaşım zor olduğu için, babam beni o zaman ücretli, yani devlete ait bir şey değil de, pansiyon diyorduk o zamanlarda, pansiyona verdi. Çok uzakta değil, Ezine’de, buranın Ezine İlçesi’nde yani. Ben oraya gittikten sonra, benim köyümü bilen birkaç tane arkadaşım, yani Alevi olduğumu bilen arkadaşım kendi aralarında konuşmuşlar, demişler: “Bu Alevidir,” falan filan diye. Ben bütün arkadaşlarıma: “Günaydın,” diyorum. Kimse cevap vermiyor. “İyi akşamlar,” diyorum. Kimse cevap vermiyor. Tecrit edildim. Kimse konuşmuyor benimle. Sonradan bir arkadaşım dedi ki: “Sen Alevi misin?” “Evet, Aleviyim,” dedim. Dedi ki: “Yani bize laf atma sen, konuşma bizimle.” “Neden?” dedim. “Alevilerle biz konuşmayız” dedi. Ama 12 yaşındayız, beynimizi düşünün, yani nasıl bir beyin yapısıyız, o çocuk yapımızla beynimize nasıl sokulmuş bunlar bilemiyorum artık. 2 ay sonra falan ben tatile geldim, anneme sordum, dedim ki “Bize böyle böyle diyorlar anne, ne diyeceğiz?” “Sesini çıkarma kızım, hiçbir şey söyleme sen,” dedi. Annem cahil bir insan yani. Ben hiç sesimi çıkarmadım, tecrit edilmiş şekilde, o şekilde aşağı yukarı 2 seneye yakın, en fazla 1 arkadaş, diyeyim 2 arkadaşla idare ettim. Çocukluğumda böyle bir olay. Sonra hemşireyim, emekli hemşireyim, bir olay daha anlatayım: Sinop’ta görev yapıyoruz, Bağlıca Köyü diye bir köye aşıya gittik. Köyün girişinde bir köprü var. Köprüden içeriye girdik, gittik daha önceki köylerden hiçbirisinde bize yemek veren falan olmadı, o köye girdik, bizi o kadar güzel ağırladılar ki, yemekler artık böyle çeşit çeşit. Her şeyi yedik, içtik. Köprüden dışarıya çıkıyoruz şimdi, köyün çıkışı. Şoförümüz dedi ki, ambulans şoförü: “Afiyet olsun hemşire hanım,” dedi. Dedim: “Sağ ol, sana da afiyet olsun.” “Tükürüklü yemekleri güzel güzel yedik,” dedi. “Niye?” dedim. “Tükürüklü yemekleri yedik,” dedi. “Bu köy Alevi köyüdür, yaptıkları yemeklerin içine hep tükürürler,” dedi. “Sen, niye yedin o zaman, biliyosun madem de, neden yedin?” “Ee öyledir, ama bu köyden başka da yemek veren köy yoktur buralarda,” dedi.

Antalya'dan bir katılımcının anısı:

142

Page 143: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - Amasya’ya geldiğimde mahallemizde oynarken arkadaşlarımız, 7-8 yaşına geldim. Bir gün top oynuyoruz, top işte namaz vakti filan geldi, pardon. Namaz vakti değil, yazın Kuran Kursu, Kuran Kursu veriyorlardı. Kuran Kursu’na gidiyorlardı. Orada da biz 6-7 yaşındayız. 3-4 yaşında da bir çocukla birlikte diğer arkadaşlarım gidiyor, bana sordular “Sen niye gelmiyorsun?” Dedim: “Valla biz gelmeyiz, bilmeyiz.” Ondan sonra bana arkadaşlarım dedi: “İşte bak görmüyor musun küçücük çocuk bile, ondan sonra şey yapıyor geliyor, ne biçim adamsın ya da ne biçim çocuksun,” Dışlamaya çalıştılar ondan dolayı kendi kendimi sorgulamaya başladım ve kaos içerisinde kaldım.

Tokat'tan bir katılımcının bir anısı:K - Şimdi bir pikniğe gittiğimizde, Alevi Sünni davası açıldı böyle konuşuyorduk. Arkadaş dedi ki: “İyisiniz iyi hoş çocuksunuz da tek suçunuz Alevi olmak,” dedi. “Alevi olduğunuz için, sizi ne kadar sevsem de,” dedi. “Gene de kanım kaynamıyor size,” dedi. “Yoksa bir tanesiniz, boyunuza posunuza bir şey demiyorum,” dedi. Böyle bir konuşma oldu. Daha da başka bir şey hatırlamıyorum. Bir defa de derste, tarih öğretmenim işte: “Aleviler sapıttı,” dediğinde ben karşı çıktım. Ondan sonra sözlü notlarımı düşük vermişti. Sonra tekrar geldi özür diledi. Ortaokuldaydı bu olay. Barıştık, o olayda öyle kapandı. Başka bir şey de olmadı.

Samsun'dan bir katılımcının Malatya'da geçen örneği:K - Çocuğumun başından geçen bir olayı anlatayım. Çocuğumu götürdük okula kayıt ettirdik ama kimse çocuğumun Alevi olduğunu bilmiyor. Benim eşimin arkadaşının abisi orda öğretmen olduğundan, onun Alevi olduğunu öğrenmiş. Bu çocuğu toplanıp dövmeye kalkıyorlar. Ve ben çocuğumu tekvandoya gönderdim tekvando sayesinde okulu bitirdi. Sırf yani Alevi olduğu orda öğrenildiği için, bizim komşuyu götürmüşler ki gel işte biz dövelim. Gitmiş o da bir bakmış ki, Ali Ekber. Onun annesinin de çocuğu olmadığı için, kaynanam ebelik yaptı çocuğa. “Ya bu benim ebemin çocuğu,” demiş. “Bunu nasıl dövebilirsiniz?” “La bu Kızılbaş,” demiş. “Valla ne olursa olsun ben bundan bir kötülük görmedim, buna bir şey diyemem,” demiş. “Ben bunu dövemem,” demiş.

Çocuklar üzerindeki çevre baskısı onları kendi kültürlerinden uzaklaştırabiliyor.

İstanbul'dan örnekler:K1 - 12 yaşında oğlum var. etütlü bir okula gidiyor, tam gün okula gidiyor. Okulda öğlenleyin yemek var. geçen Ramazan’da da yaşadık bu Ramazan’da da yaşadık. Çocukların büyük bir kısmı yemeğe gitmiyor Ramazan’da. Daha orta 2. sınıfta, geçen sene başladı orta 1 de. Oğlumun sınıfında sadece 3 tane Alevi var. Bunlarında zaten bir kısmı yemekhaneye... Oğlum ve işte birkaç çocuk yemeğe gidiyor. Toplam 35-40 kişi yemek yiyor okulda, o civarda. Ve bunlar gittiği zaman yemeğe işte “gavur gavur” diye çocuklar peşlerinden bağırıyor. İşte: “Gavur Ali,” diyor çocuklar ona diğer arkadaşlarına. “İşte bunun yüzünden bu sene Ramazan’da oruç tutacağım,” dedi.A - Kendisi?K1 - Tabi. Bunlara maruz kalmamak için Ramazan’da oruç tutalım mıyı tutmayalım mıyı bu sene epey bir tartıştık. Geçen sene hiç sormamıştı “Oruç tutalım mı?” diye. Bu sene sordu. İşte din öğretmenimiz “Oruç tutun,” diyor. İşte: “Sevap işlersiniz,” diyor. “Siz Müslüman çocuklarsınız oruç tutmanız gerekir.” Hem bu var hem de o geçen seneden işte çocukların yaptığı psikolojik baskıdan kurtulmak için bu sene oruç tutmayı istedi. Ben ona oruç tutmanın bizim inancımız içinde olmadığını, bir öğrenci olduğunu aktardım. Ve ikna ettim. İkna etmeme en büyük etken de fen öğretmeninin

143

Page 144: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

vermiş olduğu destek oldu. Fen öğretmeni desteklememiş olsaydı, hem din öğretmeninin, hem de arkadaşlarının baskısı altında kalıp Ramazan’a başlayacaktı ve oruç tutacaktı. Şimdi benim çocuk Sultanbeyli’de liseye gidiyordu. Ramazan geldi bir baktım sabah çocuk kahvaltı etmeden okula gitti. Neyse, belki dedim harçlık veriyoruz, okulda kahvaltı yapıyordur. Aradan iki üç geçti her gün çocuk böyle. Bir gün: “Oğlum,” dedim. “Niye kahvaltı yapmıyorsun?” “Baba ben orucum.” “Niye?” “Ee baba biz oruç tutuyoruz.” “Oğlum bizim ki 12 imam orucudur.” “E arkadaşlarım dedi ki işte en önemli oruç budur, bu Kuran’da geçiyor, 12 imam kuranda geçmiyor.” Hoca da okuldan... Neyse çocuğum o 30 gün orucu tuttu. A - Tuttu?K - Tuttu benim çocuğum tuttu. Aradan iki ay geçince çocuk evde annesinin elinden yemek yememeye başladı. Annesine: “Yemek yapma ben yaparım yemeğimi.” “Niye?” “Günah onlar da, Alevinin evindeki yenmez.” Çocuğumu, okul tatil olunca, okul tatil olunca çocuğu aldım burdan ne kadar Alevi dergahları varsa ne kadar işte Güneydoğu tarafında, ben Maraşlı'yım, Hacıbektaş’tan Ürgüp Göreme hem turistik yerleri hem diğer yerlerde çocuğu iki sene boyunca gezdirdim. Bu fikirden caydırmak için. Yani benim demek istediğim şudur. Biz burda Sultanbeyli’de biz birbirimiz tanımıyoruz. Çocuklarımızda birbirini tanımıyor. Ve orda çocuklarımız okullardan maruz kalıyor. Eğer ki biz şurayı şu cem evini bir an önce faaliyete koyarsak çocuklarımız alıp gelirsek buraya, ufak çocuklarımızı değil yetişkin çocuklarımızı. Ufağı gelip burda rahatsızlık yapıyor geri de laf dinlemiyor. Böyle okula giden çocuklarımızı alıp gelirsek burda dedemizde onlara yolumuzu edebi, erkanı onlara anlatırsa çocuklarımız bu tür durumlara maruz kalmazlar. Ve orda kendini ifade edebilirler. Ben çocuğuma vermedim, onlar verdi. Ben çocuğuma zamanında verseydim; onlar bunu çocuğuma vermeyeceklerdi. Eğer ben de dedemden alsaydım çocuğuma verecektim. Alamadığım için çocuğuma veremedim. Ve sonuçta bunun zararını ben çektim. Ve yola koyana kadar çocuğumu düzeltene kadar benim çektiğimi bir ben bilirim bir Allah bilir. Yani canlar bizim burası şu anda bu cemi evi, burayı yapmamız bizim için büyük bir servettir ve bizim geleceğimizdir. Eğer diyorsak ki biz çocuklarımızı asimile etmeyelim, çocuklarımız bizim yolumuzdan gitsin, ha biz burayı bir an önce faaliyete koyup dedemizi, dedemiz 24 saat burda olsun. Ha çocuğumun kafasına bir konu takıldıysa gelsin dedemle görüşsün desin ki: “dede bu konuda ben arkadaşıma şu cevabı veremedim.” Ve dedem de o sorunun cevabını aldın oraya bildirsin. Yani bizim yanlış bir yolumuz değil, bizim yolumuz doğrudur. Bizim yolumuz ve ki ağırlık başka hiçbir yerde yoktur. Ben de teşekkür ediyorum.

Gurbette öğrencilik dönemlerine dair örnekler

Ankara'dan örnekler:K1 - Üniversite okuyordum Ankara’da. İlk geldiğim sene yurtta kalıyordum. Yurtta 6 arkadaş kalıyoruz diğer arkadaşlar da Sünni kökenli insanlardı. İlk yaklaşımları bana çok güzeldi işte. Gayet insaniydi hatta ben kendimi kötü hissettim. Ön yargılarım vardı. Türban kullanıyordu bu arkadaşlar şey dedim: “Ya ben ne kadar kötü bir insanım bu kadar cahil olamam bu kadar önyargı. Ne kadar iyi insanlar,” falan diye düşündüm. Daha sonra da aralarında konuştuklarını tartıştıklarını duydum bir arkadaştan bahsediyorlardı şey dediler. “Ya duydun mu işte Özgür de Aleviymiş söylemiş böyleymiş...Aleviymiş. Daha önceden söylemedi. Bak sakladı işte şöyle oldu böyle oldu.” Şeyden bahsediyorlardı. Klasik Aleviler üzerine söylenen şeyler vardır. “Yaklaşmayalım. Konuşmayalım görüşmeyelim.” Daha fazla da derinleştirmediler. O odada kalacağım için ben de müdahale etmek

144

Page 145: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

zorunda kaldım sonuçta, hani yüz yüze bakacaktık. “Ya öyle mi ben de Aleviyim,” dedim. Sonra “Ya öyle mi biz de Alevileri çok severiz,” dediler. Hani bir yaratıktan bahsediliyormuş gibi. “Öyle mi ben de bütün insanları severim falan dedim.” O ana kadar birkaç ay geçmişti. 4 ay falan oldu. Biz gayet iyi anlaşıyorduk. Ben şey dedim: “Öyle mi ben de Aleviyim,” dedim. Ama o günden sonra davranışlar çok fazla değişti ilk başta sanki Alevi olduğumdan kaynaklı sorunlar yaşatmıyorlardı da bana işte: “Sen çok pissin.” “Niye?” “Çünkü masanın üstünü pis bırakıyorsun.” “Ya da yatağını toplamıyorsun.” Hep bu tarz şeylerle üstüme geliyorlardı. Farklı nedenlerle üstüme geliyorlardı ama ben çok net hissediyordum yani bunun tamamen Alevi olduğumdan kaynaklı olduğunu. Şöyle bir şey vardı mesela Ramazan ayında yaşadığım komik şeyler vardı. Arkadaşlar gece sahura kalkarlardı. Alevi olduğumu biliyorlardı. Gece kalktıklarında kaldırırlardı. “Hadi sen de ye oruç tutacağız,” falan derlerdi. Ben de şey derdim. “Ben oruç tutmuyorum başka zaman tutabilirim. Ya da hiç tutmayabilirim.” Yani, tutmuyorum, beni kaldırmayın uyandırmayın. Birkaç gün bu devam etti yani. Bu 3-4 kere böyle devam etti. Artık ben ciddi tartışmak istedim. “Artık böyle olursa şikayet edeceğim şöyle olacak böyle olacak vesaire.” Daha sonra uyandırmadılar ama her uyandıklarında dolapların kapıların kapılarını çarpıyorlardı hani uyanayım diye. Rahatsız ediyorlardı öyleydi.

K2 - Ankara Ziraat fakültesinden mezun oldum orada üniversite okudum ve akademisyenlik düşündüm. Öğrenciliğimden bu yana. Master yapmaya karar verdim. Tabi biliyorsunuz bunun için bir yüksek öğretim programına kayıtlı olma gerekiyor master için bir çok sınavdan geçmem gerekiyordu ve bulunduğum bölüm de tamamen MHP’li. Bölüm başkanımız Türk Ocakları’nın genel başkanlığını yapmış. Milli Selametçiler var tarikatçılar var hocalarımız böyle. Benim de söylememiş olmama rağmen anlaşılıyor bir şekilde. Hiç onlar gibi değilim. Ramazan’da onlar gibi oruç tutmuyorum ve çevremdeki arkadaşlarım vasıtasıyla biliniyor. Sınavlara girdiğimde bir çok taş koydular bana bu anlamda. Hep kendilerine yakın görüşte olanları ya da MHP’lileri ve genelde erkekleri kadınları istemiyorlar. Sınavlarda böyle el uzatmalar oldu ve hiçbir şey kazanamadım hala da aynı çevredeyim. Hala ben de uğraşıyorum onlar da uğraşıyorlar ben de uğraşıyorum.

Tarsus'tan bir katılımcının Niğde'de yaşadıkları: K - 1996’da Niğde Üniversitesini kazandım, o zaman Niğde’nin Bor diye bir ilçesi vardı, daha Alevilerin ne olduğunu bile bilmiyorlardı. O da biraz tabi, Alevi gençler diyince, az önce amca bir örnek verdi, Alevi komünist, birbirinden fark eden bir şey yok onlara göre. Aleviysen komünistsin, komünistsen Alevisin gibi bir yargı vardı üniversitelerde. Hiç fark etmiyor, zaten orada belli gruplar olduğu için, yani okuldan uzaklaştırma almalar, YÖK’ten atılmalar. Tabi biraz da siyasi bağlamlı şeylerle beraber geçiriyor beraberinde. Ama sonuçta, okulun bahçesinde bir halay çekmemiz bile, disiplin kuruluna kadar gidebiliyor. Ama tabi ki, bunun kökeni hiç fark etmiyor, yani istediğin kadar diğer gruplara git, o gruplar İslamcı gruplar olsun, ülkücü gruplar olsun, hiçbir zaman seni kabul etmiyorlar. İstediğin kadar, sizin gibi düşünüyorum de. Alevi olman onlar için yeterli. Amcanın dediği gibi: “Aleviysen komünistsin.” Çok ilginçtir, yani komünistsen de, sanki bir Aleviymiş gözüyle falan bakabiliyorlar.

Tarsus'tan ilginç bir taktik:K - Benim gızım Sivas’ta okurken, benim diyor biliyor musun? “Benim babam Türk, annem Hristiyandır.” Saygı gösteriyorlar, hiçbir güçlük çekmiyor. Korhup diyemiyor ki, “ben Alevi kökenliyim.” Bunlar da var.

145

Page 146: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Tokat'tan bir katılımcının bir anısı:K - Bazı hocalar vardı, bir tanesine işte 100’lük kağıt verdim adama bilgisayar dersi basit bir ders. Nurcu bir hoca vardı. Neydi, hala burda hoca yani. İsmini unuttum şimdi. Adam 0.5 vermişti bana. Gittim şeye döveceğim ben hocayı. “Kağıdımı göster,” dedim. “Ya ben nasıl 0.5 alıyorum. Sen bütünlemede sen geçirme” dedim. “Seni kulaklarından dışarıya çıkarırım,” dedim. Gittim sınava girdim. Adam 100 vermişti bana aynı kağıda yani. Bunun tek sebebi Ramazan’da sigara içiyordum yani. Sebebi buydu yani nurcu bir hocaydı. Biz çalışkandık, yaramazdık ama çalışkandık aynı zamanda da. Sınıf temsilcisi oluyorduk. Böyle konuştuğumuz arkadaşlar falan Sünniydi.

İzmir'den bir katılımcının Kayseri'de geçen öğrencilik yılları:K - Benim başımdan bu şekilde değil de, yaşadığım şey. Ben farklı bir şey anlatayım. Ben 94’te mesela üniversite için yani iki yıllık elektrik bölümü okudum ben Kayseri’de. Gittim oraya, yurtta kalıyoruz. Öğrenci yurdunda kalıyorum. İlk zaten 15, 20 gün o oda da bu oda da gezdik falan en sonunda odamızı bulduk, yerleştik yerimize. Aradan oda doldu, 5, 10 kişi oldu. Aradan bir hafta geçti, geçmedi. O ülkücü reislerinden bir tanesi, ben biliyorum ama o an için daha yeni ortama yeni girdik ya, adam bir şey demeden bizde hemen şey yapmamız olmuyor. Yalnız bunlar sanki sözleşmiş gibi her yerde yapıyorlarmış bunu, yani daha sonra öğrendim. İşte durduk yere Alevilere bir küfür. İşte odadasın ya Alevilere küfür. Oda şey için işte, bir yem atıyor, Alevi onlar belli olsun hesabından. Tabi bu küfür edince biz kükredik hemen. Çarptık duvara ortalık karıştı, ayırdılar mayırdılar. “Ne oluyor?” falan. Burada bizim Alevi olduğumuzu öğrendiler, onun üzerine ben üç ya da dört gece sabaha kadar uyutmadılar beni. İlahiyattan öğrenciler geliyordu, ne bileyim oradan buradan din eğitimi almış değişik şekillerde geliyorlardı bir baskı ortamı vardı.A - Ne yapıyorlardı?K - Tartışıyorlar, Aleviliği yermeye çalışıyorlar, güçleri yetmiyor. O gidiyor başkası geliyor. Tartışıyoruz sürekli böyle. Çürütemiyorlar yani. Sen bazı noktalardan yaklaşıyorsun olaylara. O beceremiyor, öbürsü geliyor beceremiyor, öbürü geliyor. Yani böyle iki buçuk üç ay bil fiil uyuyamadım. Her akşam kesinlikle üç dört kişi ziyarete geliyordu.A - Şiddet oluyor muydu?K - Şiddet onun üzerinde şekillenmeye başladı. Dediğim gibi ilk üç ay bir şey olmadı, ondan sonra bir gece ben, şeyde çalışıyordum çevre mühendisinin yanında çalışıyordum aynı zamanda, bir gece saat bir gibi falan şey yaptılar, işte “Serdar Bayram ziyaretçiniz var, danışmaya gelir misiniz?” Öğrenci idarisiyle iş birliği var aynı zamanda. Aşağı inerken tabi şeyden, ne derler kendi odamdan çıktım, odayı değiştirmiştim tabi sürekli tartışma ortanı var diye, tuttular beni yaka paça odaya soktular. İşte yaklaşık iki saat kadar sürekli böyle bir şeyimiz oldu, sözlü düellomuz oldu. 25, 30 kişi falan var. İşte saldırmaya cesaret edemiyorlar, artık o korku nereden geliyor onu da tam bilemiyorum da yani, bayağı değişik konuşuldu da. Değişik gerekçeleri, işte: “Duvara yazı yazmışsın, dolaba yazı yazmışsın, işte bizim arkadaşlar şarkı söylerken gülüyorsun onlara.” İşte ülkücülükle alakalı şeyler var ya, bir takım şarkılar var ya, gülmüşsün o tarzda şeyler. Yani bir şey tutturamadılar, en sonunda işte ülkücü reisi diye geçinen şahıs dedi: “Bana tokat at,” dedi tamam mı. Saldıracaklar şey yok yani gerekçe yok ortada. “Bana tokat at,” dedi. Ben dedim: “Atmıyorum,” dedim. Şey oldu, atacaksın atmayacaksın falan. Dedim: “Atıp da sizin seviyenize düşmeye niyetim yok,” dedim. “Bu kadar adam bir kişiyi çekmişsiniz bu baskıyı uygulayarak bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz,” falan öyle deyince, bu şey yaptı, iyice sinirlendi böyle, ellerini falan kaldırdı. Ben de kaldırdım bu şekilde. Herkes tutuyor tabi

146

Page 147: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

beni bu arada. Artık bir yerde bir kırıldı. Yani şey olay. Vazgeçtiler şeyden, yani saldırıdan vazgeçtiler. Ondan sonra tabi birkaç kere kalkmaya odadan çıkmayı denedim, şey yapmadılar, tutuyorlar geri oturtuyorlar falan. En sonunda baktılar olacak gibi değil. Yani şöyle seni teslim alamaya çalışıyorlar bir şekilde, işte kendi dediklerini kabul ettirmeye, belki seni belli konularda da kullanmaya çalışıyorlar. Ama o olmayınca işte şey yaptılar, ne derler artık, baktılar işin sonu yok. Ya çok büyüyecek ya da öyle kalacak. Ben en son kalktığımda işte, yoluma geçen olmadı, çıktım kapıyı vurdum çıktım. O şekilde bir şey.A - Peki ne oldu sonra nasıl orada barındın sen? Ondan sonra baskı olmadı mı?K - O zaman kadar zaten benim okulda tanıdığım yoktu zaten. Kendi çevremden insanlarla bir tanıdığım yoktu. Onun üzerinden o dönemler zaten arkadaşlarla falan tanıştık. Yani sürekli baskı vardı zaten, işte takiptir şu bu omuz vurmalar şeyler falan vardı da. Hani bir noktaya kadar seni bükemedikleri zaman ondan sonra şey olmuyor, ne derler, daha fazla üzerine gelemiyorlar. Geldikleri zaman zaten artık iş bitmiştir, çok ciddi gelmeleri gerekiyor yani o saatten sonra. Öyle bir rahat ettik ondan sonra. Nasıl rahat ettim mesela, ikinci sınıfın sonuna kadar bayağı bir rahat ettim. Şey oldu, mesela öğrenci dernekleri falan Ülkü Ocaklarının elindeydi. O Ülkü Ocaklarının dernekten birisi sınıfa girdiği zaman, hemen şey yaparlardı, hoca bile çıkardı yani dersten. Onlar girdiği zaman hocayı bile takmazlardı. Hemen hoca çıkardı, onlar toplantısını yapardı sınıfta normal öğrenim görülen yerde. Tabi ben onun önceki tavrımın etkisiyle, onlar içeriye girdiği zamana hocayla beraber ben de alıyordum kitaplarımı falan çıkıyordum. Kapı açılıyordu o şekilde bir şey vardı. Yani bu biraz şeyle alakalı, herkes bunu işte bu derece karşı koyabilir mi koyamaz mı o ayrı bir konu ama, herkes de bunu yapamıyor ve eziliyor. Yani ben bir sürü arkadaş biliyorum defalarca, öğrenci derneklerine çıkarılıp yani Alevidir gerekçe ya da solcudur, öğrenci derneğine çıkarılıp falakaya yatırılan insanlar vardı yani. Şeyin içerisinde ne derler okulun içerisinde, ve bunların okul idaresi tamamen haberdar onlardan, bu hocalara haberdar tamamen. Bizzat beni öğretim görevlisi, bilgisayar dersimize giriyordu, dersi iptal etti iki saat tehdit etmek üzere odasına çekti.

Antalya'dan bir katılımcının Erzincan'da okuduğu yıllar:K - Ben Erzincanlıyım. İkinci olay öğretmen okulunda karşılaştığım bir olay. Öğretmen okuluna ilk gittik, daha birinci sınıftayım ve 16 yaşındayım. Parasız yatılı kazanmışız Diyarbakır Öğretmen Okulu’nu kazandık. Oraya gittiğimizde bizim Erzincanlı olduğumuzu öğrendiler. Bir grubun Sivaslı, bir grup Tuncelili vardı. Bir grup Malatyalı vardı ve hepimizi teker teker odalara aldılar. Alevî olup olmadığımızı öğrendiler.A - Kim?K - Öğretmenler. Ve faşistlerin hakimiyetinde bir okula gitmiştim. Yani idari kadro tamamen MHP’liydi. Diyarbakır gibi yerde belki şaşırtıcı gelebilir ama 72 ile 76 arasında Diyarbakır’ın yüksek öğrenim kurumlarının hepsinin yöneticileri faşistti. Okulların da yüzde yetmişi MHP’lilerin, faşistlerin elindeydi o zaman ve üç yıl boyunca her gece yatakhaneden spor salonuna götürülerek dayak atıldı bize.

İstanbul'dan bir katılımcının Erzurum'daki öğrencilik yılları:K - Çok. Şimdi ben öğrencilik hayatımda, memurluk hayatımızda, askerlikte bu Alevilikten dolayı hep ezildik, hep kaybettik yani. Şimdi ben, benim peder memurdu. Erzurum’un Şenkaya İlçesi’nde Ziraat Bankası’nda görevliydi. Ordan Erzurum ilçesine geldik. Ordayken arkadaşlar, beni tanıdıkları için ilk etapta bir kaynaşma oldu. Öyle Alevilik olayımız kaynaştı hiç kimse farkında değildi. Ancak, Varto

147

Page 148: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

depreminden sonra birkaç öğrenci Erzurum Lisesi’ne geldi. O Varto’dan gelen Hakkı diye bir arkadaş, biz pansiyondaydık. Onunla kimse pek alakadar olmadığı için onunla ben gezmeye başladım. Ben geziniyordum. Bu diğer arkadaşların dikkatini çekti. Kimse benim Alevi olduğumu daha önce demek ki biliyormuş. O olaydan sonra bana karşı arkadaşların tepkileri başladı. Şu anda bir partinin Genel Başkan Yardımcısı bir arkadaş, Erzurum Lisesi’nde pansiyondayız. Yatakhanedeyiz, bir gün Alevilere küfür etti. Küfür edince ben de ona küfür ettim. Dedim: “Niye küfür ediyorsun ulan?” dedim. “Sana ne,” dedi. Dedim: “Ya benim Alevi olduğumu bilmiyor musun?” Dedi: “Olma Alevi olma.” “Nasıl? Ya sen kimsin?” dedim. Çıktık dışarıya, lisenin bahçesine. Orda yaka paça birbirimize girdik. Tesadüfen müdür yardımcısı Torkulluydu. Geldi aramıza girdi, bizi ayırdı. Sonra Tuncelili bir arkadaş vardı, İmam isminde birisi. Artık o tesadüf ki lise son sınıftı yani, yoksa ara sınıflar olsaydı biz kesinlikle okulu bırakacaktık yani. Biz o pansiyonda, gece bizi öldürebilirler. Korkumuz vardı yani açıkçası. Tabi o İmam dediğim arkadaş ayrı bir koğuşta yatıyordu. Biz ikimiz aynı bir koğuştaydık. Sabah olunca biz kitapları alıp doğru ..bahçesine giderdik Erzurum’da. Orda çalışıyorduk. Gelip sadece yemek yeyip, tekrar gidiyorduk yani. Arkadaşların bize karşı tepkisi fazlaydı. Alevi kimliğimizden dolayı. Yani büyük ihtimalle biz dedik gece bizi öldürebilirler. Allah’tan ki son sınıftı. Ve o ikinci dönem de bu olay ayyuka çıktı falan. Neyse bitirdik yani. Şimdi.A - Barış içinde mi bitirdiniz?K - Yok canım öyle barış değil de, yani biz zaten fazla gitmez olduk yani. Sadece yemek zamanı öğlen. Akşam gidip yatıyorduk. Öylesine yani. Yani bunun tek nedeni Alevi olmamız. İnsanların, kimse bu işi kabullenmiyordu. Ve ben zaten Ramazan orucunu tutuyordum orda. A - Tutmak zorunda mı kalıyordun?K - Tabi ki zorunda kaldım. Tek bir arkadaşımız Elazığlıydı, o da rahatsızdı falan herhalde. O tutmadı. Fakat herkes onu kınıyordu, adeta dışlıyorlardı, küfür ediyorlardı. Ben şahsen tutuyordum yani. Ben Aleviliğimi falan o zaman gizlemiştim yalan yok yani, o ikinci sınıfta. Ve Ramazan orucunu da tuttum yani. A - Tuttunuz mu, tutar gibi mi yaptınız?K - Tuttum. Arada birkaç gün kaytardık yani. Mahalleye gidip birkaç gün öğlen yemek yedim ama diğer günleri tuttum. Ama mecburiyetten yani. O yoksa isteyerek, yani benim dediğinizden değil yani, mecbur.

Çerkezköy'den bir katılımcının İstanbul'daki öğrencilik yılları:K - Trabzon’da lisede okudum. Ki ben bir sabahleyin geldim, bak bir anımı anlatayım. Sabahleyin geldim, birisi benim Alevi olduğumu duymuş. Ben o zaman “Aleviyim,” diyemiyordum bu şekil. Birileri duymuş gelmiş yani. Ben de şeyde kalıyorum, lisenin yurdu var, bu şey yatılı kısımdadır. Girdim baktım tahtada bir yazı var. “Aramızda bir Kızılbaş var” diyor. Gözlerim kap kara oldu. Ha şimdi cesaretim. Kendime cesaret getirmek istiyorum yani bu işi kurcalamak istiyorum. Cesaretim kayboldu birden gidiyor böyle, rahatsız oluyorum bu cesaretten dolayı. Yani cesaret edemiyorum ki: “Bu yazıyı kim yazdı?” sorusunu sorayım oradaki arkadaşlara, insanlara falan. Çünkü o yazı beni orada rahatsız etti. Netice de kafamın içinde çok mütala yaptım. Nedense yani o cesaret, buldum. “Kim yazdı lan bunu?” dedim. Tabi o zaman gayet gencim. Biraz da iri yapılıyım falan şu bu. kimse ses çıkarmadı. “Kim yazdı,” dedim tekrar. Dedim: “Bunu yazan adam ittir.” Dedim ki: “Çıksın ortaya.” Zaman zaman olur ya, hani şimdi yok da, hani gencim, suyumuz yukarı çıkıyor. Ben çok hakaret ettim. Öyle bir hakaret ettim ki. Sınıf, bizde bir hoca geliyor, sınıfının önüne giriyor, bir tane çocuğun önüne, gördüm aramızda hoca varmış. “Kimse söylesin,” dedim. Ses yok. Ben de artık

148

Page 149: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

hıncımı çıkarmak için: “Ulan kalkın,” dedim, kalkıyorlar. “Yatın,” dedim, oturuyorlar. “Kalk, otur, kalk, otur.” Böyle diyebilirim ki yani adamları terlettim. Ama çıkmadı kimse çıkmadı. Hoca içeri baktım girdi, baktım biri: “Ben yaptım,” dedi. Hocadan cesaret aldı ya. Dedim: “Hocam bu yazıyı yazanı sabahtan beri bulamadım,” dedim. İşte ben burada çok hakaret ettim. Açık söyledim. Hoca şöyle bir yazıya baktı. “Kim yazdı dedi bu yazıyı?” dedi. Dedim: “Niye yazdınız yani, ben ne çirkin biriyim yani, bir insanım yani hiçbir değişik tarafım var mı sizden? Ayrı bir yanım şeyim yok,” dedim ben. Ben: “Niye yazdınız yani ben Aleviyim de, Kızılbaş. Orada Kızılbaş yazılmış. Ben Kızılbaş olduğumla gurur duyuyorum,” dedim. Ben o zaman korkuyorum yani. Dedi ki: “Babam bana anlatmış, Kızılbaşların aşağı tarafı hayvan, yukarı tarafı insandır.” O çocuk dedi. Yani: “Aşağı tarafı hayvan, yukarı tarafı...” dedi. “Pantolonunu yukarı çek bakayım. Oğlum her gün beraber yattığımız insansın.”

149

Page 150: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

8. Bölüm: ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ AYRIMCILIKLAR

Bu bölümde, Alevi yurttaşların çalışma hayatlarında Alevi olmaktan kaynaklı karşılaştıkları güçlükleri konu edeceğiz. Aşağıdaki örneklerde, Alevi yurttaşlar gerek özel sektörde gerek kamuda çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldıklarını dile getiriyorlar. Belediyelerde çalışan Alevi yurttaşlar, özellikle Belediye sağ görüşlü bir yönetime geçtiğinde çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldıklarını sıklıkla dillendiriyorlar. Bunlar dışında kimi yurttaşlar da Alevi bir esnaf olmanın zorluklarını aktarıyor. Bu örneklerde katılımcılar, çalışma hayatında hem üstleriyle, hem kurumlarıyla hem de çalışma arkadaşlarıyla Alevi oldukları için sorunlar yaşadıklarını, çalışma hayatının onlar için daha zor geçtiğini vurguluyorlar.

Özel Sektördeki Çalışma Yaşamında Yaşanan Örnekler

İzmir'de yaşayan Alevi yurttaşların anlattıkları:K1 - Yakın tarihte yaşadığım bir olay. RODİ’de çalışıyordum ben. Bizim bir arkadaş toplumumuz vardı. Tabi girdiğimin ilk haftası Pazartesi günüyle Salı günü geliyordum ben. Cuma günü olmuştu. Patron gelip zaten bana demiyor “niye namaz kılmıyorsun?” diye. Kişileri gönderiyordu işte “söyle şuna namaz kılsın yoksa işten çıkarırım,” falan diye. Durumum da iyi değildi o zaman. Ben tabi inat ediyordum yok şey yapmam diye. Dakika başı adam gönderiyordu namaz kılın. Bazıları da Cuma’ya gitmiyorlardı. Gidiyorlardı KİPA’ya. Orada oturup kola içiyorlardı. Biz de orada temizlik yapıyorduk. Tek başınaydım Aleviydim. İki arkadaşım daha vardı üç kişiydik onlar çıktılar dayanamadılar çıktılar. Dakika başı: “Alevisin namaz kıl, işte Müslümanlık değildir. Siz niye böyle yapıyorsunuz?” Bir de kafalarına göre hikaye yazmışlar. Bir gün diyor mum söndü var diyor adamın biri merak etmiş. Kiminle yattığını anlamak için. Eteğinin kenarını kesmiş. Cebinden makas bulup eteğinin kenarını kesmiş. Sabah merak etmiş eteğinin kenarına bakmış. Çarşafının kenarına. Bakmış ki annesini eteğiymiş. Siz böyle yapıyor musunuz falan tabi böyle sorular.

K2 - Servis şoförümüz vardı bizim. İlkin Alevi olduğumu bilmiyordu. Seçim olayları olmuştu. Bazı insanlar saz çalıp şey yapıyor benim de hoşuma gidiyor çünkü özümüzde olan bir şey. Bir gün yolda gidip gelirken beni orada görmüş “ne işin var, niye gittin?” diye sordu. Ben de dedim ki: “Türkü benim özümde var niye gitmeyim ki,” dedim. O da dedi: “Sen Alevi misin?” “Evet ben Aleviyim,” dedim. O günden sonra benimle konuşmadı. Üstüne üstlük beni terslemeye başladı servise biz beş dakika falan geç kalıyorduk bırakıp gidiyordu. “Otur önüne ses çıkarma,” falan. İnsanlar ne yaparsa yapsın ses çıkarmıyordu sırf benim Alevi olduğum için sorun çıkarıyordu. “Niye geç kaldın? Götürmek zorunda mıyım?” falan. Sonra kahvaltıcı vardı. Bize yemek vermedi. Ben gece çalışıyorum ya Alevi olduğumdan bize yemek vermedi. Bize peynir arası diğerlerine tavuk yumurta öyle şeyler veriyordu bize vermiyordu kahvaltı. Belli zaman sonra şiddete başvurduk da ondan sonra verdi yani. Yoksa vermiyordu.

K3 - Mesela şu anda da içinde çalıştığım bir holding var. Onun da sahibi aynı zamanda öğretmen, oranın ben danışmanlığını yapıyorum, birim danışmanlığını, onlara işte her iki ayda bir brifing veriyorum. Şeyler bu yeni çıkan teknolojiler hakkında. İşte onların sistemlerini değiştiriyoruz falan. Şey adamlarda

150

Page 151: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

şeyi görüyorum, oranın bir Mali İşler Müdürü var, ve oraya gelebilmek için, Mali İşler Müdürü olabilmek için holdingin, 12 yıl boyunca hiçbir şeyini söylememiş. Saklamış her şeyini. Çünkü holdingin patronu Nazillili, Aydın Nazillili. Tam hem milliyetçi kökenli hem de Sünni olan bir aile. Çok katı kuralları olan bir aile. Adam holding patronu olmasına rağmen her gün “Kurultay Gazetesi” özel paketlenerek geliyor zaten oraya. O şekilde bir sistemi var. Adam alt yapısında hiçbir Kürt veya Alevi insanı çalıştırmamaya özen gösteriyor. İşte nasıl çalışıyorlar bunlar, söylemeden. A - Özen gösteriyor derken soruyor mu iş başvurusunda?K3 - Halkla İlişkiler Departmanını kendi adamlarından seçiyor. Halkla İlişkiler Departmanı’nın birebir bütün çalışanlarını tanır. Yani gidip onlarla yüz yüze aşağı yukarı iki ayda bir toplantı yapar, onları tanır. Onların getireceği insanların onun gibi olacağına garanti veriyor. Ama nedir işte, onlar bazen her şeyi sormayabiliyorlar, bazen atlayabiliyorlar. İşte kimi insanlar da saklıyor dediğim gibi. Benim bile Kürt olduğumu çok çok sonradan duydu, Alevi olduğumu çok sonradan.

Ankara'da yaşayan Alevi yurttaşların anlattıkları:K1 - 1999 yılında Türkiye’deki büyük bir holdingin CEO’su. Onun eşinin firmasında ben yönetici olarak çalışıyordum. Türkiye’nin yarısı bende. Yani Samsun’dan Ankara’ya Mersin’e kadar olan hattın doğusu bende. Ben de böyle bir görev üstlenmişim. Tabi Pir Sultan Abdal Derneği’nin de yöneticisiyim o yıllarda. Ankara’da Birlik Cem’i düzenlemek istiyorduk. Maddi imkanlarımız yeterli olmadığı için parasal destek anlamında Ankara’daki GİMAT Gıda Toptancıları Sitesi’nde arkadaşlarımız var onlardan destek almak için birkaç ziyaret yaptık, destek de aldık. Tabi bu duyuluyor. Beni çağırdılar İstanbul’dan. İş akdimi feshettiler. Ben de tek bir şey söyledim kendilerine: “Evet ben Pir Sultan Abdal Derneği’nin yöneticisiyim. Aleviyim. Bundan dolayı benimle çalışmak istemiyorsanız Allah hepinize yol açıklığı versin,” dedim. Çıktım gittim. O gün bugün büyük şirketlerde çalışmadım. Ya büyük şirket bu da yani bugün ismini dahi söyleyebilirim. Şirket sahibinin eşi, Koç Holding’de ikinci adamdı. Rahmetli Vehbi Koç’tan sonra gelen adamdı 1999’lı yıllarda. Yani bu kadar... “Siz bizim çalışanımızsınız ama dernek adına bir takım insanlarla görüşmeler yapıyormuşsunuz,” falan filan gibi gerekçelerle…

K2 - Dikmen’de bir apartmanda kapıcılık görevi yapıyordum. Apartmanın yöneticisi, işte karşı binadan bir komşu geliyor bizim hanımla apartmanın bahçesinde otururlarken “nerelisin?” falan derken yakın köyden çıkıyor. Bizim binanın karşısındaki binada oturan komşunun Alevi olduğunu biliyorlar bu taraftakiler ve diyorlar ki: “Sen Hatice’yi tanıyor musun? Peki sen de mi Alevisin.” Bizim hanım diyor ki: “Tabi ki Aleviyim. O gün akşam kocası işten geliyor. Beni çağırıyor diyor ki: “Mustafa bizim kapıcıya ihtiyacımız kalmadı kendine iş ara.” Adamın adı Hüseyin. Yönetici de bir adama evlatlık olarak gelmiş, adam bunu yeğeniyle evlendirmiş, işin garibi, yönetici de Alevi. Adam bunu biliyor yalnız saklıyor. Yönetici Alevi ama, kendisi Alevi olduğunu söylememiş. Ondan sonra bana bir arkadaş geldi, bir mevzu oldu arkadaşla dedi ki: “Ya Hüseyin Bey Alevidir.” “Ya nereden biliyorsun Alevi olduğunu?” “Böyle böyle,” dedi. Malatya’nın Hekimhan Kazası’nın bilmem ne köyü.” Ondan sonra, akşam eve geldim o gün, dedim ki: “Tamam istenmediğim yerde ben kalmam. Ama bana izin ver.” “Hay hay,” dedi. “En kısa zamanda…” Aynen böyle. Tabi biraz restleşince ben inat ettim. Akşam eve geldim hanıma dedim ki: “Böyle böyle”. “Ne var?” dedi. “Ya Hüseyin Bey Aleviymiş”. “Olur mu canım?” dedi ya. “Alevi olsa bu kadar bu kadar kasıt niye.” Olabilir insanlar şey yapabilir ama bir de bizim yularımızda 11 numaramızda bir cami imamı var. Demiş ki: “Kimseyi bulamadınız da o dinsiz imansız Aleviyi mi getirdiniz buraya?” Tabi bunlar bizim hanımın yanında

151

Page 152: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

söyleniyor kapının girişinde bizim hanım da temizlik yapıyor. Kulağıyla duyuyor bizim hanım da diyor ki: “Benim dinsiz imansız olmam senin dinli imanlı olmandan çok evla…. İşte ben kafir miyim?” Adam söylenerek yukarı doğru çıkıyor tabi ben de bakkala gitmiştim. Geri deldim hanım köpürmüş ne o böyle böyle dedim ki: “Ben kafirim. O Müslüman olsun. Yani insanların beyni Müslüman olsun. Beyni insan olsun insanlığa hizmet etsin. Yoksa sırtına bir cübbe giyen dört beş tane kıl bırakan Müslüman olamaz.” Hakikaten de bunun doğrusu bu ve öylece arkadaşlar da öyle deyince hanıma: “Tamam,” dedi. “Ben Nevin’e gösteririm.” O yöneticinin hanımı. Sabahleyin diyor ki: “Nevin Abla biz yer bulamadık bizi biraz daha idare edin.” “Hayır mümkün değil.” Diyor ki: “Senin koynuna girip her gün yattığın Hüseyin de Alevi.” “A olur mu öyle şey,” falan ortalık karıştı. Kadın bilmiyormuş ve ben oradan ayrılmadan kadın kocasından ayrıldı biliyor musunuz? Kadının 22 yaşında üniversitede oğlu okuyordu. Demiş ki bu: “Haşa ben Alevinin koynuna girmişim.”

K3 - Ben aslında garsonlukta çalışıyorum. Bir restorana başladım, daha doğrusu Gençlik Parkı’nın açılmasını beklerken bir restorana başladım, sanayide bir yere. İki tane polis geldi, şeye de yakın, toplum polislerinin olduğu yere de yakın. İki polis geldi: “Bize iki tane tavşan şiş, bir salata, bilmem ne, var mı?” dedi. “Var,” dedim, ben de bilmeyerek “var,” dedim, yani benimle dalga geçiyorlar zannettim. Ben de bilmeyerek “var,” dedim. Ondan sonra da gittim aşçıya: “Böyle böyle, iki tane, hem de resmi polis geldi, iki tane tavşan şiş istiyor, böyle bir şey var mı?” dedim. “Var tabi, sen niye önceden öğrenmedin?” dedi. “Nereden bileyim, varsa, yapın bahalım, ben burada golay golay da çalışmam,” dedim. “Zaten seni kim çalıştırır ki burada,” dedi. Hemen patrona duyurmuşlar, o günü beni işten kovdular.

İstanbul'da yaşayan bir katılımcının anlattığı bir örnek:K - Nereye gitsem yani hep horlanıyoruz, hep karalanıyoruz, hep kötüleniyoruz. Ben üç dört sene yani işe gireli, üç dört sene oluyor, iş yerine gittim, hele bir gün birisine gittim bu “Kurtköy,” dedi. Adam dedi: “Nerelisin sen?” dedi. Dedim: “Çorumluyum.” “Alevi misin? Alevisin değil mi?” dedi. “Evet Aleviyim,” dedim, yani “Alevi olmakta bir sakınca mı var kötü bir şey mi var?” dedim. “Yok işte o zaman ben de işçi almıyorum,” dedi. “Ya sebebi ne niye almıyorsun,” dedim yani. “Sebebi ne?” dedim. Adam durdu durdu: “Bizim burada Alevi insanlara iş vermeyiz biz,” dedi. “Ya,” dedim, “Alevi insanlar sana ne yaptı ne etti yani, sana bir kötülük mü yaptı, yoksa bir şey mi yaptı?” “Bir şey yapmadı ama biz almayız,” diyor. “Biz aldığımız zaman büyüklerimiz bizi yarın, insan toplumunda dışlar,” diyor. Yok diyor işte, “bizi camiye sokmazlar, yok şöyle derler, böyle derler,” dedi. Tabi ben de daha fazla üstelemedim. O zaman dedim: “Madem sen bunu düşünüyorsan, sen beni Alevi diye almıyorsan,” dedim, “ben de aç kalırım ama senin yerine girip de çalışmam. Senin gibi insanlarla bir araya gelip de şey yapmam. Sen beni nasıl dışlıyorsan, sen beni nasıl horluyorsan,” dedim. “Ben de aynı senin gibi, aynı sen beni nasıl düşünüyorsan, ben seni o şekilde düşünüyorum,” dedim. “Sen,” dedim, “iyi bir insan değilsin.” Ondan sonra çıktım geldim. Yani böyle bir şey oldu. Yani nereye gidersek gidelim, yani sokağa da adımımızı atsak aynı şey oluyor. Nereye gidersek git hep bizler horlanıyoruz.

Varto'dan bir katılımcının bir anısı:K - Ben gençken daha bekarken, Varto’dan Diyarbakır’a gittim. Mercimek biçmeye tırpana gidiyordum o zaman. Mercimek biçmeye gittim. 30-40 kişi vardı. Bir ağa bizi götürdü çalıştırdı, Diyarbakır’ın bir köyünde şu anda ismini hatırlamıyorum. Oraya giderken, ağaydı bu adam ağaydı, bir büyük salon vardı,

152

Page 153: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

salonda herkes oturmuş saygı sevgi mesela şey yapıyordu. Bahsetti dedi: “Siz nerelisiniz?” “Biz Muş Vartoluyuz.” “Burada Alevi var mı?” Biz dedik: “Vardı, şu anda yani biz pek tanımıyoruz.” İnkar ettik bizi öldürüyordu yani. Biz inkar ettik. Ağa kendisi dedi ki: “Yani Aleviyi öldürür kanı içersen cennete gidersin. Bir Aleviysen, yatırsa öldürse onun kanının içen cennete gidiyor.” Biz orada korktuk. Mecbur kaldık yani kendimizi inkar ettik. Mecburi kaldık. Bir hafta çalıştık çıktık geldik yani. Biz çabuk kaçsak bunlar farkına varıyor. Herkesi zorluyor diyor: “Namaz kılın.”

Kamu Sektöründe Yaşanan Örnekler

İzmir'de yaşayan Alevi yurttaşların anlattıkları:K1 - Şimdi Pendik İşletmesi’nin tayininde buradaki ambarlara, nakli ambarlara geldik. Yani burası devlet dairesi. Karşımızdaki amirimiz, Aydın’ın bir ilçesinden, kardeşi CHP İlçe Teşkilat Başkanı. Bu kişinin sosyal demokrat olmasından, ileri görüşlü olmasından aydın bir kişi olmasından dolayı, aynı düşünceleri fikirleri savunduğumuzdan dolayı kendisine yardımcı olmaya destek olmaya, bu kişi hakkında Genel Merkeze, Genel Müdürlüğe, rahatsız edici çalıştığını, personeli çalıştırdığını göstermek için, Alevi olarak, Sünni kişi bu iki kişi canı gönülden, mümkün mertebe çalışıyorlar. Ancak benimle birlikte Pendik’ten gelen bir arkadaş, bu insan MHP’lidir. Ama MHP görüşünden olmasına rağmen ben bu insanı MHP'li olduğundan dolayı yargılamıyorum. Çünkü insanlara, bize hele hele Alevilere karşı çok mükemmel bir yakınlığı, iyi niyeti hoşgörüsü olan bir insan. Hatta kaza geçirdiğimde beni Metin Abi biliyorsunuz, beni hastaneye getiren çocuktur bu insan. Defalarca da böyle mücadelelerde diklenmiştir, karşı koymuştur, arkadaşlarımı ezdirmem. Bir gün hasbelkader ambarda oturmuşuz yaz ayında, Murat dediğim arkadaş bilgisayarda motosiklet yarışı yapıyor. Mehmet dediğim arkadaş süpürge almış ambarın içini süpürüyor. Tokat, Zileli bir insan. Ben de şefle konuşuyoruz, konuşuyoruz muhabbet ediyoruz. Ancak Alevilik konusu üzerine konuşuyoruz. Çünkü benim ne olduğumu kim olduğunu oturdum açık ve net olarak söyledim, dedim: “Arkadaş ben buyum. Benim yanımda konuşurken, konuşacağınız kuracağınız cümlelere dikkat edin.” Müdür geldi baktı, o ara dışarıda bir kamyon duruyormuş yüklü bir kamyon. Ancak biz kamyonun geldiğini biliyoruz da, kamyonun nereye yükü boşlatması gerektiğini bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de yükü bıraktık. Müdür geldi dedi ki: “Ne yapıyorsun, ne oturuyorsunuz?” Ben dedim: “Otuyoruz işte bekliyoruz, kamyonun… bilgisayardan bize fakslanmasını veya yazı gelmesini, nereye limana mı boşaltılacak ambara mı boşaltılacak? “Kardeşim, ben onu bunu anlamam. Ben onu bunu anlamam,” dedi. “Bunları boşaltacaksınız, eğer dış piyasa ürünüyse tekrar,” dedi “yüklersiniz, kamyonu limana gönderirsiniz,” dedi. Ben o arada, Cuma günü, bizim bir arkadaşımız Mardinli, bu adam namazında niyazında. Dedi ki “Hacı Mehmet,” dedi, “sen namaza git, arkadaşlar yükü boşaltsınlar, sen namazında geldikten sonra arkadaşlara yardımcı olursun.” “Müdür Bey, ben operatörüm iş makinelerim var, ben boşaltmıyorum. Eğer sen,” dedim, “buradaki müteahhit elemanını camiye namaz kılmaya gönderiyorsan, benim gibi operatörü de çalıştırıyorsan ben yükü boşaltmıyorum,” dedim. “Ama bu arkadaşlar boşaltırlarsa ben de bir insan olarak, bu arkadaşların güneş alnında ezileceğini gördüğüm için yardım ederim. Mümkün mertebe erken boşaltılıp, kamyonun çıkması için yardımcı olurum.” “Hayır,” dedi, “sen ineceksin boşaltacaksın, sen işçisin,” dedi. “Eğer boşaltmazsan, seni süreceğim.” “Sür,” dedim, “ya nereye sürüyorsan sür. Sür nereye gidersen. Operatör. Bunun ötesi yok yani. Bana hiçbir şey yapamazsın sen.” Ondan sonra tabi bu yeni hükümet gelince bu adamı görevden aldılar.

153

Page 154: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Milli Eğitimden üniversiteye geçtim. Milli Eğitimden üniversiteye geçerken bir tane şartım vardı. Prosedürün üniversite tarafından yürütülmesini… Yani “ben uğraşamam,” dedim. Teknik kağıt alacaktım Milli Eğitim’e gittim. Üniversiteye geçtiğim günden başladığım güne kadar ne bir derecem geldi ne bir kademem geldi. 9’un 1’inden başlamıştım galiba 7 yıl olmuştu o güne kadar ne bir derecem geldi ne bir kademem geldi. Milli Eğitim’de kaldığım müddetçe sürekli benimle uğraştıklarından dolayı ne bir kademem geldi ne bir derecem geldi. Ben de gidip istemedim. Üniversiteye geçtikten sonra tabi dereceleri kademeleri hesaplayıp vermek zorundalar. Şu anda tam olarak hatırlamıyorum, Ankara’ya gittim Daire Başkanını ismen tanıdığımdan dolayı ve de Ramazan’dı, Van'dan geldim. Matbu bir kağıt. Öyle zaman alacak bir şey değil. Matbu bir kağıdın altını imzalayacak verecek bana. Vermek istemedi. “Neden vermiyorsun?” dedim. “Biz ismen seni tanıyoruz,” dedi. O da Milli Eğitim’de yaptığımız çalışmalardan dolayı. “İsmen biz seni tanıyoruz; bu kağıdı sana veremem,” dedi. “Git bilmem 3 gün sonra gel.” “Yahu kardeşim,” dedim, “Van’dan geliyorum, şu kağıdı imzala da gideyim.” “Ya Ramazan…” dedi. Dedim ki: “Ramazan’ın da senin başını yesin. Ramazan da senin belanı versin, Allah da senin belanı versin.” Çıktım gittim sonra kendi görüşünden birisi aldı geldi, kağıdı. Ben İstanbul’a gittim o peşimden İstanbul’a gönderdi bana o kağıdı. Devletin her kademesinde bu tür ayrımcılık var. Daha sonra üniversitedeyken mesela Van’dayken 10 Kasım’da 19 Mayıs’ta hep bu sorunları yaşarız şeriatçı takım yapmak istemez. Bizler de yapmak isteriz. Ege’deyken Milli Eğitim şart koşmuştu. Üniversitedeyken 10 Kasım’ı yapmak istemezler mutlaka. Atatürk’ü anma programını yapmak istemezler katılmak da istemezler. 19 Mayıs’ta Milli Eğitim Bakanı yazmış İstiklal Marşı, Gençlik Marşı, bir de Onuncu Yıl Marşını mecburen söyleteceğiz. Gençlik Marşına bir şey demiyorlar. İstiklal Marşına bir şey demiyorlar ama Onuncu Yıl Marşı’nı okutmayacaksın diyor. Ege’de soruşturma geçirdiğim Gölmarmara’da Kaymakam diyor ki: “Bunu okutmayacaksın,” diyor. Onuncu Yıl Marşı. “Neden?” İşte “bunun sözleri sakıncalı.” “Onuncu Yıl Marşı’nın sözleri sakıncalı,” diyor. Sen tabi okutuyorsun okuttuktan sonra tekrar soruşturma geçiriyorsun. Tekrar döndüm Milli Eğitim’e bak hatırlıyorum. Yani anlatacağım o kadar çok şey var ki hangisini anlatayım bilemiyorum. Allah'tan akıl yok yani akılsızlar. Akıllı olsalar gerçekten ekmek yok yani yaşama Osmanlı Döneminde nasıl “vurun başını öldürün kızıl ırmağa atın,” ya aynen öyle. Soruşturma şu: Soru: 19 Mayıs için yaptığın provada, bak prova yazıyor, İstiklal Marşı’nı 5 sefer tekrarladınız. Neden? 2. Gençlik Marşı’nı 19 Mayıs provasında 3 sefer tekrarladınız neden? 3. Onuncu Yıl Marşı’nı provada 6 sefer okudunuz neden? Cevap ne yazarsın buna. Sizin de yukarıda belirttiğiniz gibi provada ister İstiklal Marşını 5 sefer okuturum, ister 15 sefer okuturum. Gençlik Marşı’nı ister 3 sefer okuturum ister 300 sefer okuturum. “Prova” bunun adı “prova”. Onuncu Yıl Marşı’nı kaç defa tekrarlatırsam tekrarlatırım. Bunu yaptıran kim: Kaymakam. Kimin eliyle. İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün eliyle yaptırıyor. Bu da Milli Eğitimden oldu. Alevi olmamdan da kaynaklanıyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti Sivas’ta kuruldu Sivas’ta yıkılacak denmesinin sebebi de bu. Yani Aleviler olmasa bu olmayacaktı. Halbuki Anadolu’da çıkan isyanların büyük bir kısmını Alevilere mal ederken o isyanların kökeninde ekonomik nedenler de yatıyor evet Aleviler başlatmıştır ama daha sonra Alevi olmayan insanlar da madur olduklarından dolayı onlar da isyana katılmışlardır, ama hep Alevilere mal edilmiştir.

K3 - Ben İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın ilk mezunlarındanım. İTÜ’nün ilk mezunlarındanım. Bağlama çalarım, türkü söylerim o bakımdan benim Aleviliği saklamam mümkün değil. Her gittiğim yere dinler tarihi olsun, tarihsel bilgiler olsun çok iyi bildiğimden dolayı ilk meslek hayatım boyunca gençliğimde, ilk gittiğim yere ilk tanıştığım yere: “Ben Aleviyim,” derim. Çünkü

154

Page 155: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

hakikaten o tarihte atılan çirkin iftiraları kulağımla duymak istemediğimden dolayı ilk gittiğim yere: “Ben Aleviyim,” demişimdir. Sazımı elime aldığım zaman da Pir Sultan'dan söylerim veya bizim ozanlarımızın herhangi birisinden. Bunu yaptığıma göre zaten anlaşılacak ama insanların önyargılı olmasından dolayı ilk evvela onu söylerim. Müzik öğretmenliğimizin daha ilk senesinde soruşturmalar başladı yaptığım en basit bir şey söyleyeyim diyelim ki okulumda lisemde basit bir gece yapılmış. Sabahleyin geliyorsun, okul idaresi tarafından teşekkürle taktir ediliyorsunuz. Teşekkür yazısı alıyorsunuz; bunlar belgeli onu da söyleyeyim. Yaptığınız geceden dolayı teşekkür belgesi alıyorsunuz. Ertesi gün. Öğleden sonra bir bakıyorsun soruşturma geçiriyorsun. Aslı astarı olmayan iftiralar. “Geceyi yaparken içki içmişsiniz Hasan Bey,” diyor. “Ne içmişim yahu. O kadar işim varken ne zaman fırsat bulup da ne zaman içtim?” diyorum. Soruşturmayı yapan da İmam Hatip Müdürü. Soruşturmayı yapan şerefsiz de İmam Hatip Müdürü. Oraya bir tane rakı şişesi koymuş. Koymuşlar daha ziyade. Bir tane votka şişesi koymuşlar; bira şişesi koymuşlar; şarap şişesi koymuşlar, böyle böyle. Kardeşim benim o kadar işim vardı ki benim oturup içmem mümkün değil. Ben bira içmem; votka içmem; şarap içmem; hakikaten içmem. Normal hayatımda da içmem bunları. “Hayır,” diyor “dördünden içmişsiniz,” diyor şişeler var. “Ne şişesi var?” dediğim zaman, şişeleri o zaman gösterdi bana. Şişeleri o zaman gördüm. Ertesi gün müfettişin soruşturma yaptığı yere, ertesi gün okulda gösteriyor bunları “siz içmişsiniz,” diyor. “Peki,” dedim, “be hey akılsız insanlar. Bir insan hem rakı hem votka hem şarap içerse çatlar. Sizin kültürünüz de yok. İçki bir kültürdür bundan da haberiniz yok. Bunların dördünü birden içen adam çatlar,” dedim. “Bari bir tane de viski koysaydınız şuraya olsun bitsin,” dedim. Ya böyle suçlamalar. İşte ne yapmışız “sarhoş olarak çıkmışız, saz çalmışız.” Yok öyle bir şey. Saz çalan insan robot gibi oturabilir mi oturamaz. Dolayısıyla o müziğin ritmiyle sağa da sallanırsın sola da sallanırsın öne de eğilirsin. Soruşturmada koymuş oraya şişeleri “bunları içmişsiniz,” diyor. Rakıyı, votkayı, birayı, şarabı. Dördünü birden içen insanın yaşaması mümkün değil yani. Bu soruşturmadan sonra Milli Eğitim Müdürü’ne gittim, Kaymakama gittim. Milli Eğitim Müdürü’nün cevabı şu: “Hasan Bey çok iyi bir öğretmensiniz ama camisiz köylere gidiyormuşsunuz.” Mesela arkadaşımız “Kuyucak Köyü,” dedi ben oraları çok iyi bilirim. Kuyucak köyüne de gittim tesadüf. “O köyleri dolaşıyormuşsunuz.” “Evet dolaşıyorum.” Oraya beni davet ediyorlar gidiyorum çalıyorum söylüyorum, yani insanlar memnun, ben memnun yani gidiyorum. Anladım ki suçumuzun biri o. Camisiz köylere gitmemiz. Alevi köylerine gidiyoruz. Adam şey diyor: “Camisiz köylere gidiyorsunuz,” diyor. “Ya boş ver,” diyor, “gel sen bizim dediklerimizi yap biz bu soruşturmayı yırtıp atalım.” Ne olacak ? Okul Müdürü hakkında şunları şunları yani iftira hazırlamışlar Okul Müdürü hakkında. Bunlara evet de. Biz senin şeyini yırtıp atalım. Mesela, bir örnek: Mesai saatinde şehir klubüne gidip kumar oynadı. Mesai saatinde gidip içki içti. Şimdi dolayısıyla, ya peki dedim: “Müdür Bey mesai saatinde benim müdürüm orada olduğuna göre ben nasıl orada olabilirim. Okulda olmam lazım.” “Ya sen oraları da karıştırma.” Okul Müdürü Alevi, bu arada, yani o yüzden yapıyorlar yani. Demokrat bir insan. Alevi gibi düşünen Alevi gibi yaşayan bir insan yani. Sünnilikle alakası olmayan bir insan. Yani dolayısıyla amaçları o, ortaya çıktı. Kaymakama gittim. Kaymakam ben bir şey yapamam diyor. İl Milli Eğitim’e gidiyorum bu soruşturmadan sonra bulunduğum yerin halkı avukat tuttu bana. Mahkemeye verdiler dava açtılar. Benim adıma şey yaptılar. Bu Milli Eğitim’de yaşadım. Sonuçta biz tatildeyken başka bir yere sürüldük.

Tokat'tan yaşayan Alevi yurttaşların anlattıkları:

155

Page 156: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K1 - Ben oraya geldim, ben orda benden bir yıl önce giren bir bayanla sözlendim evlendim. Eşim de aynı yerde çalışıyor. A - O Alevi mi?K1 - Alevi. Alevi olduğunu öğrendim ve konuştum ayarladım. Birbirimizle anlaştık evlendik. Bana direkt baskı gelmedi; hep hanımım dolayısıyla geldi. Bu uzun zamanda, bir örümceğin bir ağı örmesi gibi böyle özenle yavaşça sezdirmeden. Seninle çok samimi, öyle konuşuyor, çalışma ilişkilerin iş hayatın şudur budur. Hiç seni etkilemiyor senin aklının köşesinden geçmiyor. Ama dolaylı şekilde, direkt sana değil de, bak orda bir bayanın çalışmasına bir kere karşılar. O zaman 120, 130 kişi vardı, 10 kişi bayan vardı o zaman, 15 kişi. Ee tabi ki iki kişinin maaşı olması dolayısıyla. İşte Alevi olman dolayısıyla, 120 kişinin içinde 10 kişiyi bulmuyor. Ee biz azınlık olduğumuz için ne yapıyoruz, biz büyüklerimizden yetiştiğimiz çağdan dolayı dürüst olmak, çalışkan olmak...

Şöyle mesela, İdari İşler Amirliğinde çalışıyor. Daktilograf olarak girmiş işe. Çalışkan dürüst her zaman açık açık takdir ediliyor. Sıraya giriyorsun o zaman bilgisayarda yok sıraya giriyorsun ona yazdırmak için. Hatasız düzgün yazıyor, çalışkan. Hak ediyor yani. İşte 80’den beri bayanlar kadro almamış. Daha yeni Ecevit Hükümeti’nde kadrolu bayan var, 5000 kişi. Hizmeten İdari İşler Amiri’ne herhangi bir ufak bir şey yapsan, geciktirsen onu hemen şeye döküyor, fırsat gözlüyor tamam mı? Toplu iğne başı kadar bir şeyi unutmuyor. Bunu başka bir zaman bir şekilde sana ödettiriyor. Kadro almış, kütüphane memuru oldu. Ne yapacaksın beş tane iş buyuruyor, bir kütüphaneye bakacaksın, iki santrala bakacaksın. Yani işle, iş vererek, zaten çalışan birisi. Başa bir şey bulamıyorlar tamam mı? Biz ne yapıyoruz, her zaman tedbirliyiz ve tetikteyiz. Bunlar Ramazan Orucu tutarken yememizi içmemizi göstermeyeceğiz. Her şeyde dürüst olacağız ve çok çalışacağız. Ee biz böyle aynı yerde 20 yıldır duruyoruz. Yoksa duramayız. Karşı geldiğin zaman ne yapıyor, seni başka bir servise sürüyor. Devamlı yer değiştirerek, nerde iş çok, oraya alarak, onu bir şekilde sağlıyor. Onu ordan oraya, ordan oraya çalıştırarak canından bezdiriyor.A - Bezdiriyorlar mı ne yaptılar yani?K1 - Ya şimdi şaka yolu da olsa, bir şekilde yani çok bunlar 20 yıla yayılmış şeyler hemen aklına gelmiyor ki. Ya bir şekilde ayrımcılık ifade ediliyor. Ya bak basit diye, şimdi komik gelir veya şey gelir ama ya kırmızı bir gömlek giysem veyahut orda kırmızı bir çizgi olsa veya kırmızı bir renk olsa üstünde başında tamam kırmızı Kızılbaş.

Psikolojim o kadar bozuldu ki 20 yıllık iş hayatımda. Öyle şeyler anlattım ki şimdi kendi anlattıklarımı bile, öyle şeyler göze aldım ki müdüre karşı ne yapabilirim. Ben masumane neler yapabilirim, ne tepkiler yapabilirim ne protesto edebilirim. Ben aynı zamanda sendikalıyım. Sendikayı şeyi aradım: “Ben iş yeri müdürümü Vali’ye şikâyet edebilir miyim?” dedim. Dedi ki: “Şikâyet edebilirsin.” Tam şeyi bilmediğim için beklemeye geçtim. Ya sana bütün şeylerimi anlattım. Ben 1 Nisan günü, benim hanımın yerini değiştirdiler. 1 Nisan’da bana tamam mı, katlamalı şaka yapacaklar, benim hanımın yerini değiştirecek bana şaka yapacak. 1 Nisan şakası kabul ediyor onu. Ben dedim ki yav, bütün dairenin içinde tüm duvarları tüm binanın duvarlarını yazarak “bu iş yerinde Alevilere zulüm var,” diye yazsam. Dedi ki bu: “İleride birisi gelecek, Ankara’dan, seni onunla görüştüreceğim. Haklı mı çıkarsın haksız mı çıkarsın?” Bunu göze aldım, bir gece burda kalıp binanın tüm içini ve dışını tüm duvarlarını yazacaktım spreyle: “Bu iş yerinde zulüm var.” O kadar psikolojim bozuldu ki dört gece uyuyamadım, birer saat uyudum. Hayatımda ilk defa bir saat iki saat uyudum ya gece. Ondan sonra dedim ki, 23 Nisan da protokolde çelenk konurken, orda fırlayım, elime yazıları hazırlayım, isim vererek daire müdürümü ve iş yerinin adını vererek, Vali’nin önüne orda fırlayım heykelin orda, bağırayım dedim tamam mı? Orda protesto edeyim. Sonra 1 Mayıs’ı hedefledim.

156

Page 157: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Bunlar hep böyle dört gece düşündüm ne yapabilirim. Ondan sonra, evimin duvarına 10m’lik afiş asayım dedim tamam mı? “Araştırma enstitüsünde Alevilere zulüm var, zulüm yapılıyor baskı var,” diye yazayım dedim. Böyle şeyleri aşama aşama planladım. Kaba kuvvet de planladım. Katliam da yapayım dedim. Katliam da yapacağım. Silah işlerine giriştim. Yapacak bir şey yok, ya ne yapacaksın. Beynim sünger gibi oldu. Yani artık mantıklı düşünemiyorum hep kötüye yoruyorum, bir şeyi yapacağım. Dedim: “Otobüse bindiği zaman 15, 20 kişiyi öldüreyim.” 40 senelik daire Türkiye’ye yayılsın. Sebebini de söyleyim. Kendimi de intihar etmeyeceğim. Sebebini söyleyerek katliam yapayım dedim. Ben iş hayatımı sildim, çoluğumu çocuğumu sildim, gelecekte 20 sen çalışmışım tazminatımı gözden çıkartım. Yani bu kadar üstümüze gelinmesi sebebiyle. Bu bardağı taşıran son damla oldu.

Bir de bildiğim kadarıyla başka Alevi de yok bunların orda. Şu anda iki bayan iki erkek, dört kişiyiz. Gerçekten şey bozuk ya bizim denge. Buna benzer katliam olayını ben kendi kafamdakini düşündüm. Taa yıllar önce, yani yıllar önce dediğim 5, 6 sene önce. Ben en sonunda, müdüre şunu dedim ya, odasında şunu… Tehdit ettim: “Ya arkadaş siz bizi öldürdünüz ya.” Ya gidiyorsun eve uyuyamıyorsun. Aklına gelince çıldırıyorsun. Ha niye uyuyamıyorsun biliyor musun? Ya bir ilkokul mezunu olamamak kadar bir insanın onurunu zedeleyen bir şey yok. Şimdi o adam doğru dürüst eline ver bir yazı yazabilirse lanetim ya. Seni her alanda kullanıyorlar. Her işi veriyorlar. Ha bak yarın benim dairede göstereyim, dairenin bütün bilgisayar dolum kartuşlarını ben yapıyorum. Dışarıda bak 7 milyona dolduruyorlar o kartuşları. Şey getirdim mürekkep getirdim, aparatlar getirdim şırıngalarla yani işi devlete 150 bin liraya geliyor; maliyetini de çıkarttım. Bu tip imkânlar sağladığımız halde, herifler yine arkadaş. Sonra ben şey düşündüm, silahı alayım. Hatta silah çok aradık bulamadık. Silahı alayım ilk önce müdürü tehdit edeyim, yavrum şu şu listedeki adamları bir çağır bakalım şuraya, konuşacağım sizinle diyim. Onlar geldikten sonra kapıdan tarafı keseyim. Ondan sonra telefon et bakalım, şu basın şu karşıya dizilsin diye. Ondan sonra, kapıyı da kitleyip her bir saatte bir tanesini vurup camın önüne çık diyip, bir tanesini vurup aşağı düşürerek. Böyle şeyler düşündüm vallahi.

K2 - 1984 yılında Devlet Su İşleri’ne girdim, DİE’ye işçi statüsünde. Lise mezunuydum iş yerine girerken. Daha sonra açık öğretim fakültesi işletme bölümünü bitirdim. Tabi bundan dolayı daire içerisindeki çoğu arkadaşlar yerlerini değiştirdiler, imtihanlara girdiler. Bu imtihanların hiç birinde alınmadık da. Bizi imtihana sokmadılar. Alevi olmamızdan dolayı. Bu Alevi olmamızın yanı sıra bir de benim aktif bir Alevi olmamdan dolayı. 93’deki Sivas Olayları’ndan dolayı 94’ten sonra ben Tokat Pir Sultan Kültür Derneğini kurdum. Ondan sonra bunlar daha da keskinleştiler. Gerek sendika tarafından. Buranın % 99 belli bir görüşün elinde, biz burda %1, 2 gibi bir yapıyı oluşturmaktayız. Sekizinci sınıf insan muamelesi görüyorsun. Hiçbir şeye katmıyorlar koymuyorlar. İş vermiyorlar. Yani bir yerde mecburiyetten işte girmişsin, kadrolu olduğundan dolayı işte hasbelkader neyse onla idare edebiliyorsun. Onun dışında sana hiçbir şekilde. Gerek diyorsun vatandaşa ya eğitim öğretim durumuna göre istihdam edilecekse, e bizler de vatandaşız bizler de bu haklara sahibiz. Bizlerde girelim defalarca söylememize rağmen pozisyon değiştirme imtihanlarına da girmedik. Alınmadık da, olmadı da. Öyle devam ediyor. Buranın 350 kadrosu, elemanı var. 350’nin içerisinde 10 kişi var mıyız? Yok, 15 kişi yokuz. Şube, makine odası hep bizim. Yani öyle bir şeyler yani. Geçen saydım da ben. 8, 9 kişi ancayız ya.

157

Page 158: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K3 - Tokat'ın En az % 30, 40’ı Alevi öğretmendir. Hele Ali Rıfat İlköğretim okulunun bütün öğretmen tayfası hemen hemen Alevidir. Ama işin garip tarafı müdürleri, müdür yardımcıları Sünnidir. Tokat’ta bir tane Alevi müdür bulamazsın.

K4 - Benim geçen yıl amcamın oğlunun başına çok ilginç bir olay geldi. Bu Niksar’da rehber öğretmen olarak çalışıyor. sürekli böyle seminerlere gidip işte sertifikalar alır; hiçbir sınavı da kaçırmıyor. Tek bir aday, bütün şartlara uyuyor. Yani şeye başkan olarak atandı, burda rehber eğitim, rehberlik araştırma şeyine müdür olarak atandı, şeyi çıktı. Zaten ondan başka kimsenin standartları uymuyormuş, tek olarak o atandı. En sonunda atamayı yapmadılar, gerekçeleri de şey en az beş yıl kendi branşında çalışması gerekiyormuş. Onunda işte bir 9 yılı falan öğretmenlikte, ama ilk 4, 5 yılı branşı sınıf öğretmeni olarak geçti. O şekilde yine atamadılar. Babamın çok ilginç yine, bir bizim Niksar’da Sünni bir köye tayini çıktı. Tayinini durdular. Çok yakın olduğu için köylerde, biliyorlardı bizim oralı olduğumuzu. Köydekilerin hiçbirisi… Gidip: “Biz bu öğretmeni istemeyiz,” demişler. Hatta geçen köye gittik, babam yani hiçbirisine hala “selam vermem,” diyor o köyden. “Hiçbir adama selam vermem,” diyor. Bir de işini falanda kesmiş, basbayağı bir zor durumda kalmış. Arada kalmış, yeni şey atamıyorlar. En sonunda bu Kızıldere’ye atadılar o dönem. Alevi diye köy istemiyor mesela.

Ankara'dan katılımcıların anlattıkları:K1 - Benim ismim Gülseren, bir beyefendi vasıtasıyla bir ay evvel Diyanete iş başvurusu için gitmiştim. Orada danışmaya gittim. Danışmada bazı sorular soruldu bana mülakat yapıldı. Danışmadaki beyefendi dedi ki bana: “Hangi mezheptensin?” dedi. Ben fazla detaylara girmedim, “Aleviyim,” dedim. “Biz,” dedi, “Alevileri diyanete almayız,” dedi. Kendi görüşü müdür, oranın prensibi midir bilmiyorum ama böyle bir şeyle karşı karşıya geldim. Şok oldum açıkçası kapıdan geri döndüm o beyefendiye gittim. Dedim: “Bana böyle bir muamele yapıldı.” Dedi: “Boş ver, ben zaten biliyordum senin öyle bir muameleye muhatap olacağını.” Bu olaya girince ben de fazla uzatmadım çıktım oradan mezhebim yüzünden işe alınamadım.

K2 - Ben de şeyi söyleyim. Kendim Alevi, kökenli değilim. Sivas’ta Sivas olayları sırasında SSK hastanesinde görevliydim. Tabi ki hepimizin içi yandı. Genel olarak da sosyal bir insanım. Bu olaylardan sonra ben kendi memleketim Zonguldak’a tayinimi yaptırdım. Benden önce dosya gitmiş Refahyol döneminde, “Alevisin,” diye tutturdular bana. “Alevisin,” diye tutturdular bana. Yani solcuysan Alevisin. Bunun başka alternatifi yok. Namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun, Sivas’tan gelmişsin. Oradaki insanlar için bir sürü şey yapmışsın. İnanın memuriyetten mene kadar vardı. Başhekimle sürekli müfettişler geliyor falan. Neyse sonuçta davayı kazandık tabi ki.

K3 - Emekli hemşireyim. Ben Keçiören polikliniğinde çalışıyorum Atatürk çocuk yuvasında çalıştım. Kadına iğne yapıyorum bana diyor ki: “Ay Handan Abla Aleviymiş,” diyor. “İğnemi yaptırdım,” diyor, “Benim paramı az kalsın Alevi alacaktı,” diyor. Ben dedim ki: “Handan Ablayı çağırırım.” “Handan Abla o değil de eli bana değecek,” diyor. Hiç kimse beni bilmedi. Hiç söylemezdim. Çünkü kötü muamele görüyorsun kardeşim yapacağın bir şey yok. Keçiören Polikliniği’nde çalışırken orada Aleviler vardı. “Handan Abla bunlara dikkat et,” derlerdi bana. “Niye?” “Aman çayına tükürür verir.” Oruç açılırdı: “Aman Handan Abla Ramazan açılmadan gelenlere 10 milyon iste. Öbürlerinden 1 milyon iste”. Geliyorlardı, 10 milyon onlardan istiyordum, 1 milyon o Aleviden istiyordum. Çaktılar. Madem ki öyle, öyle değil böyle diyordum. Madem ki ayrımcılık, ben de yaparım diyordum.

158

Page 159: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K4 - Ben öğretmenim, daha ziyade, daha ziyade Alevi Köylerinde çalıştım. Onun için de böyle çok başımdan hadise geçmedi. Hep Alevi Köylerinde çalıştım. Ankara’dan çok ufak bir şey anlatayım. Ama ispat edemem. Hukuka da başvurmadım. Ankara’da İlksan’ın 1985-1989 arasında, İlksan’a Mamak çapında iki tane temsilci göndereceğiz. Bu temsilcilerden Mamak çapındaki okulları dolandık. Benim okuldan beni ve bir arkadaşımı aday göstereceğiz. Ama İl Milli Eğitim Müdürü bizi veto ediyor, arkadaşım: “Niye veto ediyorsun? Bizim suçumuz ne?” O günkü şartlarda vilayete kadar yansıttık işi. Hiçbir şey söylemiyorlar, sadece, “aday olamazsınız.” “Suçumuz?” Suçumuz bence bana göre Alevi olmaktı. Başka bir şey değildi ve Şereflikoçhisar’dan Sünni arkadaşlarımız falan vardı, hep birlikte seçim günü geldiği zaman, arkadaşlar olay çıkardılar, kürsüye sarıldılar, “bu arkadaşlarımız Alevi olduğu için böyle davranıyorsunuz. Ne suçları var? Bu arkadaşlarımız gayet temiz, hırsızları iş başına getiriyorsunuz,” diye bağırdılar bu şekilde yani.

İstanbul'da yaşayan Alevi yurttaşların anlattıkları:K1 - Şimdi benim amca oğlu Erzincan Kemah’ta okudu, babası okuttu. İmam Hatip okuttu. Fakat okul birincisiydi. Erzincan’a müftülüğe gelince, işte görev dağılımı yapacaklar görev verecekler. Bir de yakın bir Sünni köyden bir sınıf arkadaşı var direkt müftüye diyor ki: “Bu Hasan Çelik’e görev vermeyin”. “Niye?” “Ee bu Hasan Çelik Alevidir,” diyor. “Buna görev vermeyin” ve verilmiyor. Şimdi benim amca oğlu şeyde görevli, ..cemevinde. Şu durumda orada görevli. Bu benim dediğim tabi cemevleri falan açılmadan, bayağı uzun bir süre oluyor. Yaşı da benden bayağı büyük.

K2 - Şimdi biz mesela üniversite mezunu olmamıza rağmen, bir arkadaşımız vardı, hukuk fakültesi mezunuydu. Tuncelilidir diye bu adam şef bile olamadı. Memur girdi, memur olarak emekli oldu. Ben şef olarak girdim şef olarak emekli oldum. Yani nedeni: ailesinde oraya kırmızı işaret konmuştur, mimlenmiştir yani. Kesinlikle öyle üst dereceye, veyahut müdürlüğe, genel müdür muavini falan olma şansımız yoktur. Bunun için de bir çaba sarf etmedik yani. Biliyorum yapmazlar yani. A - Hiç olan oldu mu?K2 - Ben şahsen görmedim. Bir adam mühendisti müdürümüz, bir ara müdürlük kısa bir dönem yaptı. Valla Elazığlıydı. Valla kardeş dedi bizim suçumuz demokrat olmamız, Alevi olmamız. 12 Eylül döneminde 4 sene ben bir oda da boş bir masa vardı. Gittim o masada oturdum, gazete okudum geldim. Yani suçum demokrat ve Alevi olmamdı yani. Onun için 4 sene bana görev vermediler. Hakikaten de öyleydi. Yani kısacası, ben şahsen zaman zaman bıktım artık yani, dedim ki: “Keşke Alevi olmasaydık kardeşim bu ülkede.” Yani zaman oluyor ki adam diyor veya ben Hristiyan olur benim için yani Hristiyan olsaydım belki bu kadar dışlanmazdım. Hakikaten insana gına geliyor yani artık. O kadar ki bir defa zaman zaman oluyor ki benimle haşır neşir olan insanlar benim Alevi olduğumu öğrendikten sonra adam artık selam vermez oldu. Yüzünü çeviriyor.

K3 - Doğuda ben 17 sene kaldım. Memur olarak 17 sene kaldım hiçbir yerde “ben Aleviyim,” diyemedim. Bir memurken hiç “ben Aleviyim,” diyemedim. Komiser vardı, subay vardı, subaylar da, komiserler de, emniyetin kolluk gücüdür, onlar da diyemedi. Diyemedim yani. Benim dayımın oğlu vardı, yarbay, kurmay yarbaydı o halde olduğu halde o da diyemedi. Sünni kılıfında göründü çünkü baştan sonuna kadar Aleviliğini benimsediğin zaman bir bakıyorsun ordudan gitmişsin, emniyetten düşmüşsün. Düşmüşsün bitmişsin orada bitmişsin yani. Şahsı suçlamıyorsun devlet terörü bu. Halkın konuştuğu devlet terörüydü. Bak dün bir yasa çıktı. Kuran kursları serbest olacak. Biz kurana karşı

159

Page 160: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

değiliz biz kuranı onlardan da fazla severiz. Bu kadar dine bağlıyız biz. Bizim ailelerimizin hepsinin başı örtüktür. Başı açık değildir illa kapanıp giyinmekle böcek gibi gezmekle böyle bir şey olsaydı bizi yaradan tanrıya inanıyorsak o da elbiseli yaratırdı bizi ayıp bir yerimizi göstermezdi. Bu gerçek yani şimdi. Hani burada bir taraf çekiyoruz ben ondan konuşuyorum. Şimdi ikinci zıtlık şu. Toplumda 60’a kadar 50’lerde 51’lerde Sünniler öğleye kadar alış veriş yapıyorlardı; basın terörü bak bak basın terörünü söylüyorum ben. Öğleden sonra da bizim en yoğun Alevi bölgesi Çubuk Bölgesi. Öğleden sonra da Aleviler yapıyordu 1950’lerde 51’lerde. Pazar kuruluyordu, halk pazarı kuruluyordu öğleden sonra da Aleviler geliyordu. Çarığını, çürüğünü, kalanını da Alevi vatandaşlar. Şimdi kötülemek değil. Bu şahsa... Bu devlet terörüdür, devlet elinden gelse önlerdi bunu. Önlemez miydi. Tarafçılığı devlet yapıyor yani bu işte tarafçılığı devlet yapıyor.

Samsun'dan bir katılımcının aktardığı bir örnek:K1 - Hayır Yılmaz Bey, sadece ne yaşadık, üç şeyimizde hatta tanıyorsun Semi Beyi sen. Çok tutucu bir muhacirdi. Müdürümüz tanıyorsun. Sadece bir tek yerde zorluk çektik. Dağıttılar, çok iyi çokta seviyordu bizi ama, şu 90 puan çıkmıştı belki duymuşsunuzdur. Ödül veriyorlar ya bir derece. Bize vermediler. Ne yaptım ama ben de, verdim mahkemeye. Ben de verdim kız kardeşim de verdi. Çatır çatır aldık sonuçta. K2 - Ha peki niye diğer insanlar mahkemeyle almazda sen mahkemeyle alırsın. Bu sorun değil mi?K1 - Ama işte muhacir var ya odacısına kadar verdi. Bir derece alacaksın alt tarafı ya. Ama bize vermemiş yazmamış bizi bildirmemiş. Ne yaptık yani. Açık gözlü olacaksın. Onun için diyorum ya hakkımızı arayalım. Ben çok hakkımı aramışımdır öyle mahkeme yollarında.

İzmir'den bir katılımcının Elazığ'da uygulamak zorunda kaldığı taktikler:K - Sene 1996. Elazığ’da bir kooperatife girdim. Kooperatifte yalnız Alevi olarak bir tek ben. Benim baldızım da burada oturuyor ailesiyle birlikte, Elazığ’da Fırat Üniversitesini kazanmıştı, yanlış hatırlamıyorsam iyi bir dereceyle, 9. ve 10. olarak bitirdi. Mükemmel bir derece. Fakat kendi ayakları üzerinde durmak istiyor kendisi çalışmak istiyor ve bu konuda da çok büyük bir hassasiyet gösteriyor üzülüyor sürekli. Bir gün Fırat Üniversitesi’nde hemşirelik, hastaneye hemşire alınacak bir imtihan açıldı. Bizim kooperatif başkanımız da aynı zamanda, kendisi Sünni olmasına rağmen Sünniliği benimsemeyen, her şeyiyle gır gır geçen, alay eden alkolik bir adam. Her türlü nane var. Namaz, niyaz, oruç yok, her türlü nane mevcut kendisinde. Ve bu arkadaş geldi dedim ki: “Ya başkan,” dedim, “senin bu üniversiteden tanıdığın çok profesör var. Yardımcı ol da,” dedim, “bu kızı üniversiteye alalım.” “Valla koçum,” dedi, “her şeyi yaparım, fakat hastaneye eleman al diye söylediğin zaman… Ben sana şöyle söylerim otur bir dur düşün, sen tiyatrocusun belki yaparsın, yapabilirsen becerebilirsen, kesin,” dedi, “hastanede hemşire.” Dedim: “Valla hocam ne olursa olsun yapacak. Yani bu kız yeter ki üzülmesin. Hemşirelik imtihanına girdi her gün akşamları dua ediyor ki ben kazanacak mıyım girecek miyim?” O arkadaşın sayesinde, şeyi tanıdık, orada bir profesörle tanıştık. Gayette samimi olduk kendisiyle. Fakat benim Tuncelili olduğumu Alevi olduğumu bilmiyor. Bu başkan da anlatmıyor. Başkan telefon açtıklarında “hocam bizim kızın durumu ne oldu ya kazandı mı kazanmadı mı imtihanı?” “Ya oğlum,” dedi, “kazansa da kazanmasa da kazandı ne yapacaksın,” dedi. “İyi,” dedik. Benim baldız acele diyor: “Ben gideceğim, ben gideceğim.” “Kızım otur,” dedim, “iki güne belli olacak.” Belli oldu, üçüncü olarak kazanmış yazılı imtihanı. Mülakata girecek. Şimdi mülakata girenler, yedi tane profesör, eğitim görevlisi, bir tane de arasında CHP’li var. Geriye altı tane kalıyor, MHP’li ve Refah Partili. Bizim başkan dedi ki: “Valla Cihan, eğer kızın okula girmesini istiyorsan,

160

Page 161: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

imtihanı kazanmasını istiyorsan namaz kılacaksın,” dedi. “Ay Abi,” dedim, “nasıl namaz kılacak, ben namaz mamaz bilmem?” “Kılarsın, kılarsın,” dedi. “Hiçbir şey yapmıyorsan, millet ne yapıyorsa sen de onu yaparsın,” dedi. “İyi peki yapalım.” Çıktık Elazığ İl Müftülüğü’ne gittik. O Fırat Üniversitesi’ndeki asıl profesörlerden asıl bir tane girecek komisyon başkanı müftülükte oturuyor. “Selamın aleyküm,” “aleykümselam.” Oturduk konuştuk hoş beş. Fakat daha önceden bizim bu başkandan talimat aldığım için her şeyi öğrendiğim için tam öğle namazı vaktine yakın, dedim: “Ya hocam kusura bakmayın, siz buyurun oturun, ben geliyorum.” Çıktım dışarıya gittim, tuvalet elimi yüzümü ayaklarımı yıkadım, çıktım geldim. Çoraplarımı orada giymedim. Yer var giymedim. Geldim hocaların yanında ayakkabılarımı çıkartım, çorapları giydim. “Ya hayırdır,” dedi. Dedim: “Hocam,” dedim, “ben Tunceliliyim. Aleviyim,” dedim. “Yok yav!” dedi, “sen Alevi olamazsın.” “Valla dedim ciddi ben Aleviyim,” dedim, “Tunceliliyim.” Çıkardım kimliğimi gösterdim. “Allah Allah,” dedi. “Ee peki dedi sen en yaptın?” “Ee hocam,” dedim, “ben abdest aldım.” “Allah kabul etsin.” Dedim: “Siz,” dedim “oturun kusura bakmayın, ben bir camiye kadar gideyim bir namaz kılıp geleyim.” Ben kalktım çıktım; onlar benim arkamdan takip ediyorlar biliyorum. Böyle bir hafif döndüm arkama baktım. Hemen arkamdalar. Gittim sağa sola baktım; kapının önünde ayakkabıları çıkarıp raflara diziyorlar. Ben de aldım ayakkabıları oraya dizdim. Gittim oturdum. Şimdi yanımda sağımda solumda adam yok ki, adamlara bakacağım onlar nasıl namaz kılıyorlar ben de namaz kılayım. Neyse önüme bir tane vatandaş geldi, geldi oturdu. O ne yaptıysa ben de aynısını yaptım. Onlar geldiler tam arkamda durdular, ben kalktım dışarıya çıkıyorum baktım önümdeki adam dışarıya çıkıyor, dedim tamam bitti. Ben de onunla beraber dışarıya çıkıyorum. Döndüm baktım hoca. “Ya hocam siz buraya geliyordunuz niye söylemediniz beraber gelirdik,” falan. “Neyse,” dedi, “biz yazıhanede oturur konuşuruz,” dedi. Çıktık. “Yazıhaneye geçmeyelim şuradan çay ocağına geçelim.” Geçtik, oturduk çay ocağına çay içtik. “Yav!” dedi, “sen Tunceliliyim,” dedin, “Aleviyim,” dedin, “valla,” dedi, “benim yüreğim hopladı.” Dedim: “Ya bu çocuk Tuncelili, Alevi nasıl oluyor da o kooperatifte oturuyor? Ama,” dedi, “sen Müslüman bir Alevisin.” Yani bir namaz kılmakla Müslüman Alevi olduk. “Hoca,” dedim, “bizim kız ne olacak nasıl olacak, o imtihan nasıl olacak?” “Filan yer saat 9:00 da imtihan var, yazılı mülakat var gel, oraya gel.” Sabahleyin erkenden kalktı baldızım elbiselerini giydi. Ama tir tir titriyor yaprak gibi. O önceden gitti ben onun arkasından gittim. “Ya,” dedi, “enişte nasıl olacak?” “Şimdi,” dedim, “giderim içerdeki hocaların kulağını çekerim, sen de kazanırsın.” “Ya enişte,” dedi, “dalga geçme Allah aşkına,” dedi. “Bak benim bir arkadaşım daha var,” dedi, “adı Mehtap. O da bizim köylü,” dedi. “Ya bu kıza da yardımcı ol.” “Tamam kızım,” dedim. Oradaki mülakata girdim. Mülakattaki hocalara baldızımın ve Mehtap dediğim bayan arkadaşın, soyadıyla birlikte isimlerini verdim. Mehtap’ı dayımın kızı olarak tanıttım baldızımı da zaten baldızım olarak tanıttım. Gelen birkaç öğrenciye de soru sordum. Çıktım dışarıya. Baldızımın sırası geldi girdi içeriye. Yanlız girmeden önce arkadaşlar beni uyardılar, dediler ki: “Baldızın ve dayı kızın geldiği zaman biz onlarla kafa buluruz, dalga geçeriz soru sormayacağız. Kızmasınlar sinirlenmesinler.” Çıktım benim baldızımın çok sinirli olduğunu bildiğim için, “kızım,” dedim, “bak soru soracaklar fakat dalga geçecekler. Sakın kızmayasın. Başkasına da soru sorarlarsa cevap verme karışma sana ne.” Giriyor içeriye. Soru bir diyor: “Sen hemşire olursan beyaz elbise mi giyeceksin kırmızı elbise mi?” “Beyaz elbise giyeceğim.” “Kızım diyor sen melek misin?” “Sen niye beyaz elbise giyiyorsun? “Valla,” diyor, “hastane personeli beyaz giyecek ki temizliği berraklığı göstersin.” Yani bunun gibi acayip acayip sorular soruyorlar. Ve baldız biraz da kızıyor bağırıyor çağırıyor. “Tamam Şengül kızım,” diyor, “kazandın,” çık dışarıya. “Hadi lan dalga geçme.” Çıkıyor dışarıya. Ev arkasından Mehtap giriyor. Mehtap' a da keza yine aynı sorular

161

Page 162: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

soruluyor. Doğru soruların belki cevabını veremeyen, tam anlamıyla veren insanlar kazanamadılar. Benim baldızımla o dayı kızı diye tabir ettiğim kişiye bir camiye gitmemle ikisi de kazandılar.

Alanya'da yaşayan bir öğretmen Malatya'da görevdeyken yaşadıklarını anlatıyor:K - Ben öğretmenim. İlk görev yerim Malatya, Arapkir, Aktaş köyüydü. Dedem de öğretmen benim, babam da öğretmen, ama biz İstanbul’da yaşadığımız için sürekli kimliğimizi gizli tuttuk. Yani çevreden bizim Alevi olduğumuzu ancak kendi, mesela hemşerilerimiz bilirdi. Başka dışarıdan kimse bilmezdi. Biz aynı usulü yine tatbik ettik tabi. Dedem benimle beraber geldi işte namaza falan gitti, işte ezan vakti çeşmede abdestini falan aldı, yani Mümin görünüyoruz. Bize işte tam bu 12 imam orucunun, aşurenin piştiği dönemde, tek bir evde pişti aşure. Tokatlıydı o arkadaşlar da, onlarla tanıştık hani. “Aleviyiz,” işte “ben de Aleviyim,” dedim. Fakat bunları o kadar dışlıyorlar ki, bebekleri var. Bebeklerine süt bile vermiyorlar. Kocaman köyde çocuklarına bir süt bile bulamıyorlardı. Benim oraya gidip gelmemden de huylanıyorlar. Ben tabi onlara yakınlık gösterdikçe yani pek de konduramıyorlar hani ben İstanbul’da yetiştiğim için, hani bilgili olduğum için bu konularda da pek yakıştıramıyorlar. Bir de ebe arkadaş var, o da yine yakın bir Alevi köyünden. Onu biliyorlar ama, ona güçleri yetmiyor. Çünkü sürekli ona bağımlı oldukları için, iğnelerini artık ona bağımlılıklarından dolayı ona güçleri yetmiyor. Sesini çıkarmıyorlar ama öğretmene yani yapmadıklarını bırakmıyorlar. Yani adam çok kötü bir durumda kalıyor. Kimse evlerin kapısını açmıyor, kimse bebeklerine süt vermiyor, yani oraya hiçbir şey yok. Tam şubat tatilinin döneminde Arapkirli bir bayan arkadaşı benim yanıma verdiler, lojmana. Beraber kalın hoca hanım dediler, yer yok dediler, kış dediler. Biz aynı evde kalıyoruz. Ben şimdi dedikodular duymaya başlıyorum. Ben o Tokatlı arkadaşa, ebe arkadaşa gidip geliyorum ya, dedikodular duyuyorum. “O namaz kılıyormuş da, ben diyormuşum ki, Allah belanı versin.” Yani böyle çocukça çirkin çirkin iftiralar yani. Kesinlikle ben, yani kişiliğime uymaz o tür konuşmalar. Bu tür şeyler yani duyuyorum. Diyorum ki: “Siz benim öyle söylemeyeceğimi bilirsiniz,” diyorum. Dedim artık yani ben: “Selami Beylere gidelim,” diyorum, o bayan arkadaşa. “Hayır, ben oraya gelmem,” diyor, “oraya gitmek istemiyorum,” diyor. Kıllığına: “Gidelim,” diyorum. “Hayır, ben oraya gelemem,” diyor. Öbür taraflara giderken benimle geliyor, ama oralara benimle gelmek istemiyor. Artık yani buna da canım sıkıldı, buna dedim ki: “Arkadaşım,” dedim, “biz seninle aynı evde oturmak zorunda değiliz,” dedim. “Bahar geldi,” dedim, 2 odamız vardı lojmanda, “sen diğer odaya geç,” dedim, “istediğine git istediğine gitme,” dedim. Hani “bana karışma, beni yönlendiremezsin,” dedim. “Ben istediğime giderim, istediğime gitmem,” dedim. Aynı anda kıyamet koptu. Aynı anda müdür kapıya dikildi. Dedi: “Sen dedi misin? Nasıl şey yaparsın?” dedi. “Böyle lojmandan atarsın bayanı,” dedi. “Hayır,” dedim, “ben lojmandan atmıyorum, lojman benim babamın malı değil,” dedim. “Diğer 2 odası var,” dedim, “1 odasını o paylaşsın, 1 odasını ben paylaşayım. Bu,” dedim, “bir sorun yaratmaz,” dedim. "Sen artık,” dedi, o ebenin lojmanı da yine bizim okulun bahçesinin içerisinde, “oraya gidemezsin,” dedi. “O sınırları bile geçemezsin,” dedi. Ben de dedim ki: “Siz nasıl beni men edebilirsiniz ki?” dedim. “Sen kimsin de beni bahçeden geçirmiyorsun?” dedim, “kapıdan geçirmiyorsunuz.” “Ne hakkın var senin,” dedim ya. “Sen nesin?” dedim yaa. “Sen ne biçim öğretmensin,” dedim. “Ya, sen ne biçim insansın,” dedim. “Sen nasıl bana karşılık veriyorsun,” dedi. Dedim: “Hocam, sen öğretmensen, ben de öğretmenim,” dedim. “Sen nasıl bana böyle bir baskı yapabilirsin?” Fakat ipler koptu. Sürekli benim sınıfıma geliyor, ben ilk birinci senem, 1.sınıf verilmez aslında ilk senede öğretmene. Hem bana 1. sınıfı vermiş, hem de nasıl baskı uyguluyor. “Defterlerini, her gün getir imzalat, imzalatmazsan…” neyse ben hiç taviz vermiyorum. Fidanlarımı sonuna kadar yapıyorum. Dersin yarısında geliyor,

162

Page 163: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

içeriye giriyor, çocuklar bir şeyler yazdırıyor, kağıtları topluyor. Yani böyle artık o kadar bana baskı uyguladı ki, yani böyle baskıdan nefesim kesilecek duruma geldi. Ondan sonra bir gün de müfettiş geldi okulumuza. Müfettiş işte şansımıza Alevi bir müfettiş geldi, şansıma sınıfıma o geldi. Hocam dedim, “durum bundan, bundan ibaret,” dedim, “bana böyle, böyle baskı yapıyor. Tek suçum, arkadaşlarla görüşmem, beni,” dedim “çok eziyor, çok kötülük yapıyor.” 3 lojman yan yanaydı, lojmanın üstünün çatısı bütündü. Biz müfettişi aldık Selami Beyin evinde, Tokatlı arkadaşın evinde, misafir ediyoruz. Yukarıdan girmişler, şeyin çatının altından teyp koymuşlar, bizim konuşmalarımızı kaydetsinler de, yani bizim başımıza işler açsınlar diye. Biz fark ettik tabi, tıkırtılar olduğundan fark ettik fakat konuşmamızı gene de engellemedik hani, konuştuk gene de. Yani ben o sene ilk senemde, hayatımın en kötü yılını, en kötü öğretmenliğini, yani çok baskıya maruz kaldım ve zorunlu olarak oradan tayinimi yaptırdık. İstanbul’da çalışmaya başladım. Alanya’ya geldik ve ben hep kimliğimi sakladım yani. Hiç, İstanbul’da çalıştığım okulumda müdürüm Aleviydi. Çok Alevi arkadaşlar vardı. Orada kimliğimi saklamadım. Oradan sonra Tunceli’ye gittim. Tunceli Pülümür Yatılı Bölge Okulu’nda çalıştım. Yani orada bile Sünni arkadaşlar benim Alevi olduğumu bilmiyorlardı. Yani Alevi bir yerde çalıştığım halde, hani o kadar, biz o, bir de benim babamın yaşadığı çok kötü olaylar olduğu için, biz yani kimliğimizi sürekli saklamak, öyle alıştık yani, açıklayamadık. Alanya ya geldim ben. Ketsem İlköğretim Okulu’nda çalışıyorum. Bir gün bir Tuncelili öğretmen arkadaşımız var. Bu öğretmen arkadaşımız kapıdan çıktı biz de bayanlar bir masada oturduk konuşuyoruz. Çıkınca kapıdan, dedi ki bir Hataylı arkadaş: “Arkadaşlar,” dedi, “siz biliyor musunuz?” dedi. “Bu Zeynel Bey Alevi?” dedi. “Bunlar çok pis insanlar” dedi. “Bunlar…” dedi, yani çok kötü şeyler söyledi. Ben de dedim ki: “Bak arkadaşım,” dedim, “eğer Zeynel Bey’in yanında konuşmayacaksanız,” dedim. “Bu lafları benim yanımda da konuşmayın,” dedim. “Ben de Aleviyim,” dedim. “Hiç,” dedim, “yani çok çirkin konuşuyorsunuz, bizler sizin bildiğiniz gibi değiliz. Bizim kadar temiz, bizim kadar dürüst insan yok,” dedim. “Ben çalıştığım yerlerde de çok gördüm,” dedim. “Alevi bölgesinde çalıştık, hiçbir ahlaksızlık, hiçbir çirkin şeyle karşılaşmadık. Çok yani,” ondan sonra tabi beni de tanıdılar, yani arkadaşlarımla ilişkilerim de çok iyiydi her çalıştığım şeyde. Böyle…

Belediyede çalışanların anlattıkları örnekler:

İstanbul'da yaşayan Alevi yurttaşların anlattığı örnekler:K1 - Olanı anlatıyorum. 99’da seçimler oldu, 96’da mı oldu. Tayyip ilk geldiğinde sene kaç? 1995-96 yılında Tayyip Erdoğan ilk Belediye Başkanı olduğu zaman, 3 ay sonra Ramazan oldu. Ramazan’da ben çalışıyordum, yemekhaneyi komple kapattı. Niye. Aleviler yemek yemesin. Araştırma Müdürlüğü vardı, Hereke de, orda bütün hepsi çalışanları Aleviydi, o bölgede. Gıcıklığına kapattılar. Bu seferde Alevi olan işçileri teker teker ayıkladılar. Alevi kökenli olup da, daha işleri olan, üniversite mezunu olan insanları işten atmaya başladılar. Neye madde buldular. 13. maddeyi buldular. Hırsızlık mı yapmış, fuhuş mu yapmış, yüz kızartıcı suç mu yapmış. Yok. Neden atıyor. İş yerleri belirsiz benim işime yaramıyor. Onları işten atıyor kendilerine kadro açıyorlar. O Alevi insanların benim bildiğim bin tane adam var aynı şekilde mağdur olmuş mahkemeye verdiler, ama bir şey elde edemediler çünkü sistem onlardan yana. Gücü yetmiyor adamın. Niye komşularımız bir kavga ettiğimiz zaman “Kızılbaşlar” diyorlar. “Aleviler, mum söndü...,” diyorlar.

163

Page 164: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K2 - Cuma günü İSKİ’ye gittim, annemin amcasının oğlu orda. Benim bir evle ilgili sözleşme yapmam lazım. Baktım dediler ki, sordum: Ya nerde?” dedim. Dediler ki: “Yukarı katta dördüncü katta.” Gittim. Yüksel Abi bir baktım: “Ne oluyor ya sen burdasın yukarı çıkıyorsun?” dedim. Dedi ki: “Beni sürüyorlar,” dedi. “Niye?” dedim. “Ben Alevi olduğum için.” Adam bak devlet memuru, adam Alevi olduğundan dolayı adamı sürgün ediyorlar. Bu adam hırsızlık yapamadı, rüşvet yemedi. Dedi ki: “Bıktırmak için istifa etsin gitsin diye, o kadrodan başkaları faydalansın.”

K3 - Bak ben dedim, 95, 96 yıllarında İSKİ’ye geldi Tayyip Erdoğan ilk işi yemekhaneleri kapattı, Alevileri sürdüler, ondan sonra mağdur bıraktılar işten attılar. Bizi bile. Ben çalışıyordum, benim Alevi olduğumu da biliyordu adam, benim teyzemin oğlu müdürdü o bölümde. Benim teyzemin oğlu istifa etti gitti, hala intikam almak için, benden intikam aldılar. Niye? Teyze oğlu olduğum için, daire başkanıydı diye, Alevi olduğum için. Çünkü çocuğun geleceği parlaktı. Ne oldu? He burada ne kadar Alevi var ne kadar şey var tek tek baskı yaptılar. Beni aldılar..köyden taaa Ömerli Barajı’na kadar. Ben nasıl Ömerli Barajı’na gidip geleceğim? Mecbur istifa etmek zorunda kalıyorsun. Ben 6 ay Ömerli Barajı’na gittim geldim abi. Ömerli Barajı İstanbul’un dışında bir yer. Sabah 3 saatte git, 3 saatte akşam geleceksin. Sanki buradan Bolu’ya gitmiş gibi. Ya benim altımda arabam yok. E ne oluyor. Alevi, Sünni çatışması değil, geçinebilecek kadar ihtiyacımızı istiyorduk ya başka bir şey istemiyoruz ki. Ama nitekim Tayyip’in bu son Belediye Başkanlığı’nda, bir buçuk yıl yaptı millete kan kusturdu. Ailece belediye çalışanları kan ağlıyordu. 15 yıldır gericilerin ne bileyim şey düşünenlerin yuvası olmuştur, kadrolaşmıştır. Oradaki Alevi olan çocukların çoğu ya sürgün edilmiştir ya işten atılmıştır. Git bugün belediye de o dönemde 10.000’e yakın insan vardır, git Belediye’ye ya 300 kişi kalmıştır ya 300 Alevi kalmıştır. Kalmamıştır da belki de. O da parmakla sayılanlar. Çünkü ne oldu hep işten atıldı hep işten 13., 14. maddeden. Niye, kadrolaşmalarını kurmak istedikleri için. Şimdi insanın başarılı olması için kadroya geçmesi lazım. Bunları mesela kadrolu yapmıyorlar. Ya benim burada evim, 120 milyon lira vergi veriyorum, ya Sünni 12 milyon veriyor. Ya bu kadar da adaletsiz iş olur mu arkadaş ya.

K4 - Refah döneminde çalışıyorum. Belli de konumum var yani konum ne müdürlük seviyesinde bir yerdeyim. Abdal Musa ziyaretine gittik yani türbe ziyaretine biliyorsunuz. Gittik. Ben şimdi bunlara dedim ki: “Böyle böyle Abdal Musa’ya gideceğim, bana,” dedim, “bir hafta izin.” 21’inde ziyaret. Dedi ki: “Ne yapıyorsun sen?” Dedim: “Böyle böyle,” anlattım. “Ya orda ne işin var,” dedi, “Sen Müslüman değil misin?” dedi ya. Dedim ya “Abdal Musa ermişlerden birisidir.” Anlatmaya çalıştım tabi. “Hayır,” izin vermedi. Ben tabi vizite kağıdı, rapor aldım yine gittim. Döndüğümde elime bir kağıt verdiler, ...temizlik işçisi olarak görevlendirildik. Yani dik durmanın tabi özel bedelleri var. Biz tabi orda boyun eğmedik, gittik yardımı yaptık, geldik, çöp dediyse döktük.

Ankara'da yaşayan Alevi yurttaşların anlattığı örnekler:K1 - Ben buraya geldim Büyükşehir Belediyesine girdim. 4 yıl çalıştım 4 yıl sonra Melih Gökçek Belediye Başkanı oldu. Dediler ki: “Melih Gökçek işten adam atacak.” Tabi bizden önceki çalışan ağabeylerimiz var ama ASKİ’ye kimse dokunmadı şimdiye kadar. Aski Genel Müdürlüğü’ndeyim. Arıtma tesislerinde vasıflı eleman olarak çalışıyorum. Aradan bir hafta geçti, bir isim listesi gündeme geldi. Gittik baktık. Bize göstermediler tabi. Araya birilerini koyarak 15 gün sonra isim listesi elimize geçirdik. Yukarıdan aşağıya baktık. 81 kişi. 81 kişinin içinde iki tane Sünni vatandaşımız var. Tesadüfen değil, biri komünistti yani. Arkadaşı öyle vermişler. Bir tanesi de bizimle çok samimi

164

Page 165: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

olduğu için. Onun başka bir ilgisi yoktu. Biri komünist olduğu için, bir diğeri de bizimle çok samimi olduğu için. Melih Gökçek beni tanımaz. Ben Melih Gökçek’le hiç yüz yüze gelmemişimdir artı, tabi bu olaylar genişledi. Büyükşehir Arıtma Tesislerinden öyle atıldık, ASKİ’den öyle atıldık. Büyükşehir Belediyesi’nden farklı insanlar atıldı. Bunlara baktığımız zaman % 99 u Alevidir. bu atılmayanların içinden bir tanesi daha var. Onu da yanlışlıkla atmamışlar. O da babasının adı Ali Osman olduğu için.

K2 - ASKİ’nin önünde eylem yaptık. Diğer büyük şehirden atılan arkadaşlarla bütünleştik. Güven Park eylemi yaptık, Belediye Meclisi olaylarını hatırlarsınız. Çünkü dünya kamuoyunda görüldü bunlar. Biz Belediye Meclisine sadece Melih Gökçek’e, “arkadaş bizi niye attın?” diye sormaya gittik. Biz silah kuşanmadık, ne bileyim herhangi bir şeyimiz yoktu. Eylemlik dönemimizde Ulus’taki Belediye Meclis Salonuna gittik. Soracağımız şey, çok samimi söylüyorum, çünkü o zaman ben de eylem komitesinde görevli bir arkadaştım. Sadece soracağımız şey: “Arkadaşım ya da başkanım bizi sen ne diye attın. Biz belediyeye bir hırsızlık mı yaptık, kamuyu zarara mı uğrattık. Kamu malına zarar mı verdik ya da işe mi gelmedik?” ya da herhangi bir, yani gerekçesini öğrenelim dedik, sormak için gittik. O zamanlar A Takımıydı Keçiören Belediyesi’nin şimdi DAF grubu oldu. Belediye Meclisini bastılar o zaman benim şu kemiğim kırıldı zaten televizyonlarda dünya kamuoyu izledi. Bize bir ton dayak attılar. Sırf niye biliyor musunuz Aleviler Belediye Meclisini bastı diye. Ki adamlar silahlı döner bıçaklı falan sallamalı öyle bastılar. Mehmet Ali diye o zamanlar yanlış hatırlamıyorsam Doğru Yolun bir Belediye Meclis Üyesi vardı. Adamlar Belediye Başkanlarının canını zor kurtardı oradan. 18 tane yaralı insan vardı. 18 insanımız yaralandı orada. Bazıları beyin travması falan geçirdi, ciddi yaralanmalar var. Bacakları kırılanlar oldu. Ha oradan geçelim Emniyete. Yahu bizi yaralı aldılar. Kan kaybeden bir arkadaşım var Tokatlı bir arkadaşım. Kan kaybediyor. Çok ciddi biçimde kan kaybediyor. Bizi Emniyete götürdüler, Belediye Meclisi’nde bizi döven adam orada bizi sorguladı. Düşünebiliyor musunuz Emniyette bizi sorguladı. Sorgulayan amir memur her kimse oturuyor masanın öbür yanında, belediye meclisinde bizi döven orada elinde döner bıçağıyla orada sallayan aynen orada yan yana oturuyorlar. Oradan ona bir şeyler soruyor, benim orada ifademi alıyorlar. Dedim ki: “Bu adamı buradan kaldıracaksın kardeşim.” “Niye?” “Bu adam beni dövdü dedim ya. Bu adam nasıl ifademi alır nasıl sorgular?” Yani bu derece şeyler. Hayatımızın her alanında biz bunları yaşadık halen yaşamaktayız. Günlük hayatımızda yaşıyoruz.

Esnaflık/Ticaret hayatı üzerien anlatılan örnekler

Tarsus'tan bir katılımcının aktardığı örnek:K - Ben bakkallık yayıyordum. Sivaslı iki tane çok değerli müşterilerimiz vardı, adamlarla diyaloglarımız iyiydi. Bir ara hesabı kestiler. Ben hesabın niye kesildiğini bir türlü anlayamadım. Sonra gittim, karşı tarafta çalışan bir bakkal vardı, Remzi Büfe. Onun yanında çalışan çocuk çıktı, bir gün sordum: “Siz oraya veriyorsunuz, niye acaba bizden almıyor?” dedim. “Amca, sen Cuma Namazı’na gelmediğin için, o büfeci demiş ki: ‘Sen bu adamı hiç Cuma namazında gördün mü?’ ‘Yok.’ Gidip o adamdan alıyorsun, o zındık o adamdan,” demiş.

Antalya'dan bir örnek:K - Ticaret yapmaya başladığımda Mehmet adında biri, isminin şuanda Mehmet olduğunu unutmadım ama soy ismini bilmiyorum. Serik’te Antalya’da bir ayakkabıcıda bir basamak yapıyordum, demirden

165

Page 166: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

metalden, biri de geldi ayakkabı aldı, ayakkabıcının dostu. Ayakkabıcı da Türk müdür, Kürt müdür, Alevi mi, Sünni midir nedir bilmiyorum ama hasbelkader tanışmıştık. “Bir işim var,” dedi, “yapar mısın?” “Yaparım.” dedim, ben bu işi yaptığım için. Gittim yaptım, oradan da başkası geldi onun dostuymuş. Ayakkabı aldı, hoş beş ettiler, çay içtiler. O da dedi ki: “Benim büyük bir işim var. Senin ustan yapar mı, ayakkabıcı,” dedi. “Bilmiyorum, Erzincanlı bir arkadaş ama çok iyi çalışan biri, çok güzel iş yapan bir insan, şu merdiveni kimse yapamadı ben ona yaptırdım, görüldüğü gibi de bitirdi,” falan dedi. O da dedi: “Yarın görüşelim.” Ben buradan bastım 2. gün motorumla Serik’e gittim. Adamla anlaştık. Aman bana 1 buçuk milyar malzeme parasını da verdi. Bundan 3-4 sene önceydi. Hiç unutmuyorum, bazen o sokaktan geçince ora aklıma geliyor. Pazarlığımızı falan her şeyimizi anlaştık. Piyasanın altında da uygun bir iş teklifi verdim. Sordu: “Nereliydin sen? Dedim: “Erzincanlıyım.” “Erzincan neresi? Dedim: “Refahiye.” “Sende Kürtlük var mı?” dedi “yav?” dedi, “tipin esmer falan ama Laz mısın Kürt müsün?” Dedim: “Kürt’üm Aleviyim,” dedim, peşine hemen, “Kürt Alevisiyim,” dedim. Dedi: “Biraz bıyıklarından tipinden zaten Kürt olduğundan şüphelendim de, bir de Alevi mi çıktın?” “Evet,” dedim. “Bir daha söyleyeyim dedim, bir de solcuyum dedim,” onu da söyleyebilirim devamında. Adam dedi: “Kardeş gel buraya, duvarın dibine çekti,” dedi “şu paramı verir misin?” “Buyurun hemen veriyim,” dedim. Dedi ki: “Ben sana şuanda burada iş versem mahalle beni boğar. Sen,” dedi, “bir hafta, on gün çalışacaksın, onu alıp kendi adamlarını da getireceksin. Sizin tipinize, hesabınıza baktıkları zaman beni burada keserler. Ben milliyetçi biriyim, dindar biriyim, buralarda öyle bir şey yok, ben veremem kusura bakma.” Ben de dedim ki: “Ben size paranızı iade ediyorum, benzin para mı da istemiyorum.”

Antalya'dan başka örnekler:K1 - Bir gün Konyalı arkadaşlar geldi. Bir referans münasebetiyle. Biri bizi önermiş. 4-5 tane arkadaşlar. “Konyalı Kardeşler” diye bir şirket kurduk. Özellikle tamirci, işte elektrikçi vs. Piyasanın da altında tutuyorum işte işi almamdan dolayı. Neyse geliyorlar gidiyorlar. Aradan bir sene geçti. Biz tabi benim iş yerimde bu Alevilikle ilgili problemler falan ya da sorunlar ya da sohbetler edilmeye başladı. Onlar da biraz kulak misafiri oldu. Aradan 1 hafta geçti, defteri almak istediler. Yani dediler ki: “Biz sizinle çalışmak istemiyoruz, işte bir arkadaşımız geldi Konya’dan böyle böyle yapacağız, almak istiyoruz,” filan. Tabi işin özünü ben daha sonra diğer arkadaşlardan ya da yan komşulardan bana, bu arkadaşlara referans olan kişiden öğrendim. Benim Alevî olmamdan dolayı artı ondan sonra bu gibi sohbetler ya da bu gibi Alevilikle ilgili sohbetleri yapmamdan dolayı defterini almış. Tabi muhasebecilik iş hayatım boyunca bu tür şeylere uğradım ama esas göze çarpanlar da budur. Bu kadar.

K2 - 1977 de ev kurma bir arkadaşlan, Tuncelili, kamyonu var yük götürdük Erzurum’a. Erzurum’dan dönüşümüzde bir de Çorumlu bir arkadaşlan tanıştık. O zaman petrol sıkıntısı da var. Bir petrole yanaştık, petrolün sahibi geldi “19 lan 62 ayrılın,” dedi. “Hiç kuyrukta beklemeyin size petrol yok.” Bunlar ikisi belli. Biri Çorum, biri Tunceli. Petrol sahibi paraylan Alevî oldukları için yakıt vermiyor.

Havza'dan bir örnek:K1 - Sünnilerin ..dağından bir alış veriş yaptığım hacı arkadaş var. Onlar bir koca yazma göndermişlerdi, birbirlerine bir lif örmüşler, kırmızıyla karışık, oraya götürdüm onu hediye olaraktan. “Kızılbaş işi,” dedi, birisi ordan, “bak Kızılbaş, kırmızı ya.” Orda birisi dedi “bu kırmızıdan herkes ne kadar nefret ediyor,” dedi. “Bir gözü kızmış, kudurmuş boğanın önüne, boğa var ya, şöyle tutsan,” dedi. “O kırmızıyı görünce,” dedi, “o bile geri duruyor,” dedi. Ben de dedim ki: “Yav bak, o bir temsil eden sancak kırmızı,

166

Page 167: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

milleti temsil eden bayrak kırmızı, trafiğe kırmızıyı, turuncuyu koyunca olan arabalar duruyor kırmızı, sen de dedim o hayvanlara da bakıyorsun kırmızıyı görünce kendine geliyor,” dedim, “sen atıyorsun kırmızıyı.” O hacı dedi ki: “Yav dedi sen ses etme, bunlara güç yetmez bunlar bu laf…”K2 - Damarındaki kan da kırmızı demedin mi?K1 - O kadar da dedim işte.

167

Page 168: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

9. Bölüm: KAMU HİZMETLERİNDEKİ AYRIMCILIKLAR

Alevi yurttaşlar, kimi kamu kuruluşlarında, belediyelerde işlerini hallederken de daha önceki bölümlerde aktarılan sıkıntıları yaşadıklarını aktarmakta ve kimi vatandaşlık hizmetlerinden de eşit olarak yararlanamadıklarını vurgulamaktadırlar. Örneğin, Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde dahi camiler yapılırken; Aleviler, kendi ibadetlerini gerçekleştirecekleri, cemevleri olarak, kullanabilecekleri mekanlara sahip değiller. Üstelik bu tür mekanlar kendi çabalarıyla oluşturulsa dahi camilerin sahip olduğu imtiyazlardan yoksun durumdadır. Bunun yanı sıra, görüştüğümüz Alevi yurttaşlar; yol, su, elektrik, park vb. hizmetlerde de Alevilerin yaşadığı mahalle ya da köylerin diğerlerine göre daha sınırlı hizmet aldığından yakınmaktadırlar. Benzer şekilde, devlet dairelerinde işlerini yaptırmaya giden Alevi yurttaşlar, Alevi oldukları anlaşıldığı zaman işlerinin yokuşa sürüldüğünü, zamanında yapılmadığını, devlet dairelerinde baştan savıldıklarını, ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve mağdur olduklarını dile getirmektedirler. Alevilerin koymak istedikleri yazmayan ya da isimleri kimi zaman çarpıtarak nüfusa işleyen nüfus dairesi memurları, bunun en çarpıcı örneğini oluşturmaktadır. Bu konudaki en yaygın örnek: Aleviler, “Bekir” ismini tercih etmediği halde bir çok Alevi’nin nüfus cüzdanına “Bekir” isminin yazılmasıdır. “Bekir” ismindeki bir çok katılımcı aslında isimlerinin “Bektaş” olduğunu; ama kimliklerinde “Bekir” yazdığını dile getirmişlerdir. Bu bölümdeki örneklerin yoğunlaştığı diğer bir nokta da karakollarda, göz altılarda, Alevi olmanın artı bir suç olarak görüldüğüne dair verilen örneklerdir. Ayrıca başlı başına Alevi olmak, kimi zaman potansiyel suçlu olmak anlamına geldiği için, gözaltına alınma sebebi dahi olabilmektedir. Özellikle Tuncelili yurttaşlar, Alevi olmanın yanında; Kürt ya da Zaza oldukları için de bu tür olaylarla sıkça karşılaştıklarını dile getirmektedirler. Son bir nokta da bazı Alevi yurttaşların polis okullarının yazılı sınavlarını geçtikleri halde sözlü sınavlardan geçirilmediklerine dair şikayetlerdir.

Alevi yurttaşlar yaşadıkları yerlerde kendi ibadetlerini yapabilecekleri mekan ve uygulamalar talep ediyorlar, camilere tanınan ayrıcalıkları eleştiriyorlar.

İstanbul'da bir mahallede Aleviler Caminin kullanım hakkını alamıyor:K - Şimdi ben, Aşık Bayram olaraktan Tokat Turhal’ın Tekke köyündenim. Benim başıma da şöyle bir şeyler geldi. Burada şimdi ibadet zamanımız geldi. Sultanbeyi’nde oruç tutacağız, 12 imam orucu. “Toplanacak bir büyük yer yok. Gidelim de Hz. Ali Camisi var şu yukarıda. Camiyi o komşularımızdan isteyelim. Bize bir haftalığına versinler. Geceleri biz orda ibadet edelim, akşam onlar yine namazını vakitten vakite kıysın,” dedim. Rahmetlik oldu, Armutalan köyünden İbrahim Aşık vardı, yukarıda duruyordu rahmetlik oldu adamla biz kafayı birledik gittik. Oradan şimdi vardık, geldi toplandılar onların derneğine girdik. Selam aleykümselâm hoş beş, bize bir sevgi saygı, yalnız bu sevginin saygının dedim sizden şunu istiyorum dedim. “Ne istiyorsunuz?” dediler. “Yav,” dedim, “bu cem evi Hz. Ali’nin mescit cami, cami değil minareli değil, mescit. Biz burada akşamları ibadet edelim, 12 gün burada biz yas tutacağız. Yalnız siz yine sabah, öğlen, akşam ibadetinizi, namazınızı kılın. Yalnız saat 9, 10 dan sonra neyse bize koyacaksınız.” “Yav,” dediler Allah'ı severseniz falan. Niye? “Ya biz size burayı verir miyiz?” Niye? “Ya Siz size alevi diyorsanız, eğer Türkiye cumhuriyetinin bir vatandaşıysanız, eğer mezhebiniz dininizle bir çatı altında, bir şemsiye altında toplanıyorsanız, arkadaş bu devletin adamıysanız bu devlet niye size bir yer vermiyor?” Kardeşim Sultanbeyli de var 280, 300 cami. Aha şimdi biz buradan dedik biz cemi toplum edelim, şimdi belediye başkanı Sultanbeyli’nin bize göz dikti. “Niye?” “Sizin ora yoksul havzası,” bilmem ne.

168

Page 169: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Neyse. Vermeyiz dediler. Kesinlikle vermeyiz dediler. Bir de dediler buradan hiç çıkmazsanız. Yav biz 12 gün bayram edeceğiz. Şimdi onun üstüne eve vardık yattık.

İstanbul'dan bir katılımcı köyüne cami yaptırılmak istenmesini eleştiriyor:K - Köyümüze haber geldi ki: “Köye cami yapacaksınız.” Ya biz alevi köyüyüz. Biz nasıl cami yapacaz kardeşim, yani mantığa uyacak bir şey değil sen beni hakkımdan edemezsin. Biz kalkıp ta Yavuz’a başkaldırmışız, kalkıp ta bugün mü başkaldırmayacağız. Biz köyümüze cami yapmadık diye yolumuz yapılmadı. Köyümüze su gelmedi, köyümüze elektrik gelmedi. Hala telefon yok. Cep telefonu hala köyümüzde çekmiyor. Niye? Ben yazın köyüme gittiğim zaman cep telefonu çekmez. Tamam diğer normal telefonu vermiyorsun yüksektir. Bir verici kur. Vermiyor bunlar vermiyor, alevi köylerine bunlar verilmiyor.

İstanbul'dan katılımcılar, cemevlerinin camilere tanınan imtiyazlardan yararlanmasını istiyor:K1 - Biz burada, cem evinin işte elektriği bağlansın diye TEDAŞ’a müracaatta bulunduk. Gelin bizim elektriğimizi bağlayın diye. O da dedi: “Bağlayamayız.” “Niye bağlayamazsınız?” dedim. “Orası ibadethane değil,” dedi. Ben dedim: “İbadethane olmadığına dair bana bir yazı ver.” “Yok sen dedi gideceksin müftülükten yazı alacaksın ibadethane olduğuna dair,” dedi. “Ben o yazıyı göreceğim, ona göre senin elektriğini bağlayacağım,”dedi. Bizde elektriğe ihtiyacımız olduğu için buradaki direkten elektriğimizi aldık, yani kaçak aldık. Yani gelin bağlayın, yani bununla ilgili rapor tutuldu. İşte 1 milyar civarında bir ceza ödedik. Gelip bağlamadılar da. Sonra ben dilekçe verdim. Dilekçemi kabul etmedi. “Yok biz bu dilekçeyi alamayız,” dedi. Bende iadeli taahhütlü gönderdim. Ve vermiş olduğu cevapta şu diyor ki, TEDAŞ’ın resmi yazısı: “İbadethane olduğuna dair ilçe müftülüğünden yazı getireceksin,” diyor. Bende gittim ilçe müftülüğüne. İlçe müftüsü de bana dedi ki: “İyi güzelde sana böyle bir yazı vermem için orda bir imam çalışacak,” dedi. “Maaşını da devlet verecek,” dedi. “Ben oranın ibadethane olduğunu tanıyacağım ve ondan sonra şey olacak sizin elektriğiniz bağlanacak.” Ben dedim: “Müftüm gönder çalışsın madem maaşını siz ödüyorsunuz.” Durdu durdu: “Yok,” dedi. “Ben onu da gönderemem,” dedi. “Peki,” dedim, “nasıl çözeceğiz bu sorunu, bizim elektriğimiz bağlanmayacak elektriğimizde kaçak.” Elektrik tabi bağlanmadı, hala şu anda elektrik yakılıyor ama biz yaklaşık bir buçuk yıldan beri ne fatura ödüyoruz ne bir şey, herhangi gelip bir işlemde yapmıyorlar. Şu anda bekliyoruz. Bizim dedik yani yapmanız gereken ne varsa gidin şikâyet edin artık ne tür işlemler başlatıyorsanız. Bu elektrik şu anda böyle günlerdir yanıyor. Suyu kesmeye geldiler yani, kesemezsiniz dedik.

K2 - Daha yenidir. Bir iki senedir. Ben saklandım hep. Biz pazarda, sokakta, biliyoz fakat söylemiyoz. Yani ailemiz hiçbir yerde söylemiyordu. Yani boş ver dedik, saklanalım. Söyleyince ikinci planda kalıyordun. İnsan gibi görünmüyor yani. İnsan gözüne bakmıyorlar. Küçük görüyorlar yani. Onun için bir yerimiz olsun, bir cemevimiz olsun. Cenazemiz sokakta, orada burada yıkanıyor. Kaç sene, üç dört sene önce, komşumuz öldü. Kadını kapıda yıkadılar, yabancılar. Sonra: “Aleviler sokakta cenaze yıkıyor.” Yani Alevi olduğumuzu söyleyince küçük görüyorlardı. Alevi nedir, ne yapar, insan diyen yok. Alevileri insan gözüyle görmüyorlar, onlara insan gözüyle bakmıyorlar. Zaten yani, biz de biliyoruz yani. Bir yerimiz olsun, biz de insan gibi, insan gözüyle bize baksınlar. Biz kimseye karşı değiliz. Cemevimiz olsun. İnsan gibi bir girelim, çıkalım. En azından bir cenazemiz olsun, hastamız olsun. Onun için bir insan gibi görünelim yani. Hakkımız var bizim de. Yeter yani yıllardan beri, insan

169

Page 170: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

gözüyle bakmıyorlar. Bütün Aleviler öyle. İki sene önce hepimiz saklanıyorduk. Çocuklarımız okula giderken, çocuklarımız okulda yani çoğunlukla Alevi diye ikinci planda kalıyordu. Ama işte söylenemiyor. Bir yerimiz olsa iyi olur bizim. Yanımızda bir cami, adam üç kat yapmış. Sokağa nerede bak, her sokakta, adım başı cami var. Olsun, yani karşı değiliz. Bizim de bir yerimiz olsun. A bu kadar.

K3 - Bizim vergilerimizle camilere müftü atıyorlar. cemevine de bize bir tane yer tanımıyorlar. Onun için yani işte cemevi yapılmasını istiyoruz. İbadet yerimizin olmasını istiyorum. Eğer bu ülkenin vatandaşıysak.

Tarsus'tan bir katılımcı anlatıyor: “Köye zorla vaaz yayını”K - Geçen gün ben bir şeye şahit oldum. Adana’nın Pozantı İlçesi var. Orada Çamalan Köyüne gitmiştim, bu köy Tahtacı Alevilerin olduğu bir köy. Köyde şey dikkatimi çekti, hoca vaaz verdi, 5 dakika geçti: “Bu nedir, bunun ne işi var, cami de göremedim, bu ses nereden geliyor?” dedim. “Hiç sorma, elektrik direği kurmuşlar, onun üstüne bir alıcı koymuşlar, Tarsus Merkez İlçeden o köye, yaklaşık 1 saatlik uzaklıkta bir köye, cami de olmadığı halde, telsizle hem 5 vakit ezan okutuyorlar, hem de camideki hocanın tüm konuşmalarını orada halka dinletiyorlar.” “Buna itiraz edin, kaymakama gidin,” dedim. “Nasıl yapalım, yolumuz yok, suyumuz eksik, bunları talep ediyoruz, gidip bir de bunu söylersek, hiç yapmazlar. Ne yapah çekiyoruz,” dediler. “O zaman bunu susturalım, kıralım, şey yapalım,” dedim. “Olmaz, bize yakışmaz,” dediler. O şekilde çekiyorlar.

Çanakkale'den bir katılımcının eleştirileri:K - Sezai Boyral ben. Ben Çanakkale’de yaşadığımız, hepimizin de bildiği bir olayı anlatıyım: Türkiye’de Kuran kursları, camiler genelde, 84 bin cami vardır, yüzde 80’i bugün imar izni olmadan yapılmış. Vatandaşın isteğiyle, zorbalıkla yaptığı yapılardır. Bizim saygımız var, bir şey de demiyorum, diyecek gücümüz de yok aynı zamanda. Biz burada bir park yaparken, belediye encümeninin verdiği kararlan, resmi olarak bir park, yeşil alan olarak verilmiş ve Pir Sultan Abdal Derneği’nin de bunu yapması gerekir. Ben de bunun öncülüğünü üstlendim. Bunu üstlendiğimizde tabi, sağ olsun, buradaki Sünni ve demokrat arkadaşlara şu anda minnet borçluyum. Kendi adıma söylüyorum, burada çok desteklerini gördük. Yani emniyetten korktuk, yerine göre belediyeden korktuk, başka kurumlardan korktuk. Ne yapıyoruz biz? Orada bir park yapıyoruz. Gelecekte vatandaşa hizmet edecek, o mahalleye hizmet edecek, yani bunu yaparken bir topluluğa indiğimiz zaman: “Ya, nasıl yapıyorsun, sen bu işe nasıl girdin, başını belaya soktun, bak ekonomik durumun iyi, çocukların var, ufak daha,” bilmem ne. Bir bakıyorum, bizim arkadaşlarımızdan, yanımızda birinci sırada olması gereken arkadaşlarımızdan, onlar yürekli, ama korkuyorlar gene de. Çünkü sorumlulukları var; birincisi bu. İkincisine gelince de, daha önemli, inşallah emniyetçi arkadaşlar bizi götürmez, hâkim bey de beni çok can kulağıyla dinlesin de, belki sahip çıkar. İstanbul’da -şimdiki Başbakanımız Belediye Başkanı oldu- Karacaahmet Türbesi’ni genişletme çalışmaları vardı. O arada Tercüman Gazetesi, eski Tercüman Gazetesi büyük bir yaygara çıkarttı: “Aleviler, Kızılbaşlar, mezarları söküp, cemevi yapıyorlar,” dedi. Ben de o zaman İstanbul’da oturuyordum ve tabi o çalışmalar da o esnada yürüyordu. Sözen kaybetmişti, ondan sonra şimdiki Başbakanımız gelmişti. Yıkmak için dozerleri falan dayadı. Tabi o zaman Başbakan Tansu Çiller girişim yaptı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal girişim yaptı, çok kişi girişim yaparaktan bunu önlediler ve o arada araştırma yapıldı; Sayın Başbakan’ın Altunuzade’deki Emniyet Evleri’ndeki kendi hisseli arsasına yaptığı 200

170

Page 171: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

küsur metre, tamamı, arsanın tamamına yapılmış, hiç komşu payı falan yok, imar durumu da yok. İşte böyle, Türkiye’de bu sıkıntıları yaşıyoruz.

Belediyelerin verdikleri hizmetlerde Alevi yurttaşlara ve Alevi yerleşimlerine yönelik çifte standartlar eleştiriliyor.

Tokat'tan katılımcıların belediyelerin çifte standardına verdiği örnekler:K - Belediyenin şu çöplerle ilgili yaptığı bir anons var mesela o da sürekli, diyor ki: “Akşam namazıyla yatsı namazı arasında çöpünüzü boşaltın.” Vay Alevilerin haline. Ben hangi saatte bırakacağımı bilmiyorum mesela çöpü. Yani bu komik bir şeydir ya.

A - Mesela siz Yeşilyurt'a bağlısınız. Yeşilyurt belediyesinde kaç tane alevi var?K1 - Hiç yok.K2 - İmkânı yok zaten almazlar. Burada bizlerden müracaat eden zannetmiyorum oldu mu? K1 - Şimdi bizim köyden, orda oturuyor Yeşilyurt'ta oturuyor. Bu adam, iki dönem bu DYP’nin peşinde koştu. Adamın oyu da vardı, 5, 6 oyu da vardı, verdi. Belediyeye alacağız dediler, almadılar. Yani biz eziliyoruz ama hakkımızı arayamıyoruz. Derdimiz bu, diyemiyoruz yani. Yani ben sana şunu söyleyim, bugün Yeşilyurt un bütün olanaklarından onlar faydalanıyor, biz hiçbir şeyden faydalanmıyoruz. Ne belediyesinden faydalanıyoruz, ne sağlık ocağından faydalanıyoruz. Hiçbir şeyinden faydalanamıyoruz yani. Bir tane insanımız yok, hep Yeşilyurt un kendi insanı. K3 - Bugün gidiyorsun fondan ilaç alıyorsun, almaya çalışıyorsun. Sana geldiğinde diyor ki: “Bu kadar parayı kaymakamlık kaldıramaz,” diyor. Ama Yeşilyurt un içini %80'ninin belki telefon, elektrik faturasını karşılıyor.K4 - Ben bu sene dershaneyi açacaktım. Nisan ayında müracaat ettim. Ağustos un 30 una kadar belediyeden ruhsatını çıkardım. Adamlar daha önce, öyle iki tane dershane oldu, geldi gitti yaptılar adamlar. Adamlar en son bana şunu dedi: “Bu kalorifer kazanını değiştirmezsen sana ruhsat vermeyiz,” dediler. Ama yaktığı kaç sene olacak, ben düşünürüm bunu falan. “Yok olmaz,” dediler.A - Bir kanun mu varmış?K4 - Hiçbir kanunda dayamıyorlar. Dayayacakları kanunda yok. Sadece bana ruhsatı geciktirmek için. Ve ruhsatımı geciktirdiler. Ta 30 Ağustosta çıkışımı yapabildim. O zamanda diğer dershaneler öğrencilerini aldıydı zaten.A - Siz hiç gidip sordunuz mu: “Niye?” Yani takip ettiniz mi?K4 - Ya sorsak ta adama şunu söylüyor, açıp sana kanun maddesini falan göstermiyor, deprem yasası yeni çıktı diyor, ona göre böyle yapıyoruz diyor. Söylediği haklı bir gerekçe yok. Yine çok ilginç bir şey, yönetmelik dermiş ki: “Yangın tüpleri yerden 90 cm yukarda olacakmış, asılı olacakmış.” Bizde asmadıkta bir sehpa yaptık sehpanın üstüne koyduk, 83 cm geliyor. “Bu buraya olmaz,” dediler. Ne yapacağız; asacağız. “Tamam, asalım,” dedik. Belediye gittim, belediyeye çıkarken baktım ki yangın tüpü 1,5 metre yukarıda. Dedim ki: “Ya bak siz 90 cm olacak diyorsunuz, sizinki 1,5 metre niye böyle oluyor?” dedim. “Bura belediye,” dediler. Neler yani, anlatmayla bitmiyor ciddi, çok gereksiz yere mazeret buluyorlar. Öyle havadan sudan seni işinin zorlaştırmak için.

K5 - O fakire fukaraya yardım dağıttıklarında, alevi mahallelerini, mahallelerin isimlerini biliyorlar. Mesela, A Mahallesi dediğin zaman, oralarda çoğunlukla Alevi oturduğu için oralara yardım

171

Page 172: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

vermiyorlar. Başka yerlere on defa yardım yapılıyor, o tarafa hiç yapılmıyor. Bu tarafa yiyecek yardımı yapıyorlar, o tarafa hiç yapılmıyor. Mesela yeşil kart çıkacak, yeşil kart davalarında yine insan adresini verdiği zaman, bakıyor hangi mahalle de oturuyor. O kurula gittiğin zaman orda yine yapıyorlar. Burda karnen çıksa vermiyorlar karnen çıkmadı diye. Yardımdan da yaralanamıyorlar. Devlet dairesinden atanacağı zaman, siyasi parti hangi görüşten olursan ol, gittiğin zaman ilk başta şeyine bakıyor kökenine bakıyor, hangi kökenlisin diye. Orda Alevi olduğun ortaya çıktığı zaman, her şeyin kalıyor. Hiç bir şeyini el atmıyorlar, böyle yani. İnsanlar da böyle bir tutkunluk olmadığından. Okumuşumuz da bir yere gelemiyor, okuyor ama sonuç alamıyor.

İzmir'den benzer bir örnek:K - Yani tabi mesela hizmet olur mesela, sosyal yardımlaşma fonuna bir yardım geldi, Esenyurt belediyesine. A - Olan bir şey mi bu?K - He tabi mesela. Kendi yandaşlarına veriyor mesela. Fakir fukaralara, kimsesiz çocuklara kırtasiye malzemeleri geldi. İşte yakıt geldi, şey yapıyor Sünni kesimlere veriliyor. Belediye mesela; Sünni kesimlerdeki mahallelere, bölgelere daha çok yatırım hizmet yapıyor. Yani bu hayatın her alanında yaşanıyor yani. Belediye olayı işte; yani mahalle de sizin mahalleye kadar geliyor yol yapım sizin mahallede duruyor. Bu mahalleler Alevi Mahallesi.

İstanbul'dan benzer örnekler:K1 - Aha muhtarın karşıda burada. Alevi Sünni ayrımı yapmıyor mu burada. Sünnilere ekmek veriyor, Alevi dediğin zaman ekmek vermiyor. A - Nasıl oluyor yani bu, belediyenin dağıtım şeyleri mi?K1 - Belediyenin, diyelim ki belediye aş evi kurmuş işte, kendi adamlarını yazmış zengin olanı da yazmış, fakir olanı da ama alevinin bir tanesini yazmamış. Bir gün bir tane kadın geldi buraya, ağlıyor. Ne oldu teyze? “Benim oğlum asker,” dedi. Muhtar bana dedi ki, kadın askerden para alacak oğlu asker olduğu için, askerlik parasını vermiyorlarmış. Baktım vermiyor, “Teyze ağlama,” dedim, “otur şuraya ben hallederim.” Açtım telefonu, GOP’ ta muhtarlar başkanı var, Ahmet Demir miydi neydi. Neyse, ondan telefon ettim, o çıktı. Ya dedim: “Ahmet Bey;” kendimi tanıttım, “ben Pir Sultan Abdal Kültür derneğindenim, cem evi yöneticisiyim. Bu kadının böyle böyle bir sorunu var, siz niye yardımcı olmuyorsunuz?” Dedi ki: “Bu muhtar hiç sormadan yapmış,” dedi. Bende muhtara gittim, mahaline. Dedim böyle böyle bir durum var. “Ya işte yanlış anlaşılma oldu,” dedi. Dedim ki: “Bu kadın yalan söylemez, 70 yaşında bir kadın. Sen yapmışsındır bu işi,”. Ondan sonra, biz devreye girdik bu kadın maaşını aldı. Böyle çok var ama toplumu itelemek lazım, toplum bundan çekiniyor korkuyor.

K2 - Şimdi şurada biz kendi mahallemizdeki yaşadığımız bu, Alevi Sünni bırak ta bugün yerel yönetimin burada yaptıkları yasal olmayan bir takım hareketler. Nedir? İşte kömür dağıtılıyor kış, günü erzak dağıtılıyor kış günü. Bu zaman zaman gizli dağıtılıyor. Bakıyorsun kendi arabalarında, kurumun belediyenin kendi arabalarına, kendi arabaları olmazsa dahi oraya bir GOP belediyesinin bir bu yardım dağıtan bir kurum ayrıyeten, kendi arabalarını getirip mahalleye kendi üyesi olan insanlara yardım dağıtıyor. Biz geçen sene burada cem evi olarak dedik ki, bizim bu kadar üyemiz var, bu çevremizde Alevi toplumu içerisinde maddi olanaklardan çok yoksun olan insanlarımız vardır, İstanbul Belediyesi’ne müracaatta bulunduk. Dedik ki bu erzak yarımını nasılsa yapıyorsunuz bize de. Talepte bulunduk. Bize gelen cevap işte kaç kişidir, bize adreslerini verin, bize efendime söyleyeyim

172

Page 173: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ikametgâh senedini gönderin, biz gelip kendimiz dağıtacağız. Biz kendimiz dağıtacağız bunları. Bizde buna karşı çıktık dedi ki: “Yani bize buraya en azından üyemizdir, yani bu yardımı biz sizden alacağız biz dağıtalım ve yahut gelin sizle beraber biz götürüp dağıtalım.” Maksat ikametgâhlarını alıp yardıma gerçek muhtaç olan insanları götürüp kayıt etmektir. Götürüp kendi partisini evvela kayıt edecek, ondan sonra diyecek ki, ben sana şu kömürü vereceğim veya muhtelif zamanlarda gel ben sana şu yardımı vereceğim. Erzak verecek, kömür everecek. Mağdur ya, mağdur olan insanı o şekilde kendi saflarına çekecek. Yani biz bunları yaşıyoruz burada. Hemen bu mahallemizde, burada bir aşı evi vardı. Günü geldiği zaman haftada kaç gün ise, gidiyor orada haftada altı günü orada erzaklarını doldurup doldurup farklı mahallelere götürüyordu. Takip et, peşine takıl git yani bu yardım dediğimiz bakın gerçek mağdur insana yardım etmek gerekiyor. Fakat bundan öyle insanlar faydalanıyor ki apartman sakinleri. Halk ekmeği veriyor mesela, kupon veriyor diyor ki: “Git bu kuponla ekmek al.” Kime veriyor, kendi üyesi olan insanlara. Biz gittiğimiz vakit bizim insanlarımız gittiği vakit, böyle bir şey yoktur ki, söylüyorsa yalan söylüyor size. Biz buraya gelip diyoruz ki, burada halk akın akın geliyor diyor ki: “Siz kömür dağıtıyormuşsunuz da niye bize vermiyorsunuz?” Bizim insanlarımız. K3 - Ha muhtar bize havale ediyor.K2 - Şimdi ya kömür dağıttığımızı nerden, kim söyledi size bunu? E biz muhtarlığa gittik muhtar buraya havale etti. Şimdi bu yerel yöneticilerin yaptığı, yöneticiler var ya, çok büyüktür çok büyüktür. İnsanlar gerçek mağdur olan insanlar, kendi insanlarına veriyorlar, mağdur mu olanağı var mı yok mu ona bakmıyor. Kendi adamı oldu mu veriyor, yeter ki istekli olsun. Ama bizim insanlarımız bu şekilde gerçekten yardıma muhtaç olan insanları kaydedip kendi emellerine uydurmak kaydıyla yardım veriyor. Ne veriyor? 3, 4 koli bir zamanı geçmiş erzak veriyor. Ondan sonra da belki 10 torba 15 torba bir kömür veriyor. E seçim günü de geldiği vakit o gidiyor mecburen ona veriyor. Çünkü biliyor, gözetleniyor, orada herkes tanıyor. Ha bu bizimdir bu bizim üyemizdir, bu bizim. Bu tür vaatlerle bu tür yardımlarla kandırıyorlar. K3 - En basiti ya on beş gün önce belediye başkanına telefon ediyorum randevu istiyorum, adamlar bana diyor ki: “Randevu veremiyoruz.” Niye? Alevi olduğumuz için. Sadece alevi olduğumuz için.

K4 - Gazi Osman Paşa Belediye Başkanı’yla bir olayım var benim biliyorsunuz onu, rahmetlik Ali döneminde. Su-Ser den ayrıldığım ve işsiz kaldığım bir dönemde, sigortamın olmadığı bir dönemde, çocuk Bakırköy SSK ya yatırılmıştı. O zaman geldim 20 milyon lira bir para isteniyordu, sigorta primi dolmuş. Onunla uğraşıyordum bir telefon geldi bana, evime. Dediler ki böyle böyle bir olayın varmış, GOP belediye başkanlığına gel. Biz buradan kalktık gittik belediye başkanlığına. A - Sigorta borcunuz var diyor yani?K4 - Hayır, sigorta borcum var, 20 milyon lira para ödemem gerekiyor o dönemin parasıyla ki çocuğu hastaneden çıkarayım. Para da yok, o an sıkışığım. Bizde oraya gittik. Özel kalem müdürü, belediye başkanı o zaman yok, özel kalem müdürü orda. Bizimle görüşmek istedi, gittik yanına. Dedi ki: “Nedir sorun?” Dedik böyle böyle bana bir telefon geldi, böyle böyle bir sorumuz var. Bu dedim sorunun halledilmesi için buradan bir telefon geldi, biz dedim kalktık buraya geldik. Buraya gelmemiz söylendi dedim, yardımcı olursanız teşekkür ederim. Dedi ki: “Ya dedi ne uğraşıyorsun,” dedi. “Ya al,” dedi oğlunu kaçır hastaneden, yapamıyor musun? Ben dedim vallahi o kadarını bizde biliyoruz da dedim, şu an çaresiziz. Kalktı bana dedi ki senin dedi adın ne? Dedim ki Cafer. Çocuğunun adı ne? Dedim Ali. Şöyle baktı. Dedi ki sen dedi Alevi misin? Evet dedim Aleviyim. Söylediği kelime şu bana: “Elimden bir şey gelmez, gelse de yapmam.”A - GOP belediyesinin özel kalemi diyor bunu?

173

Page 174: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K4 - Evet. Bir süre geçtikten sonra seçim çalışmaları döneminde Refah Partisinin o zaman bir mitingi var GOP ta. O neydi, o dönem bir milletvekili adayı vardı, ha Mustafa Baş. Mustafa Baş, o zaman şeyde çalışıyorum, işe girmiştim, o demirciler, Adalılar. Ben işte Adalılar da çalışıyordum. Karşıdan bunlar bir grup halinde geldiler esnafla toklaşıyorlar. Bana geldi, ben elimi uzatmadım. Elini uzattı ben elimi uzatmadım. Dedi ki: “Ya ne oluyor?” dedi. “Neden tokalaşmıyorsun?” dedi. “Benim,” dedim, “zihniyetim, selam insandan alınır insana verilir. Ben bu zihniyete hizmet eden, böyle bir zihniyeti savunan insanları o sıfatta görmüyorum. Tanrının selamıdır insandan alınır insana verilir.” “Hayda!” dedi, “bizi hayvan yaptın.” “Ne oldu da dedi böyle bir şey oldu?” dedi. “Sizin, buyrun eğer insansanız bir şikâyetim var,” dedim. “Senin misyonundan, senin grubuna karşı bir şikayetim var, bunu çöz,” dedim. “Nedir?” dedi. Dedim ki böyle böyle bir olay yaşadım, ben kimliğimden dolayı bu hakareti gördüm. A - Bunu başkan adayına söylüyorsunuz Refah partisi?K4 - Milletvekili adayı. Buyrun dedim şeye gidelim, Belediye Başkanlığı’na gidelim. Eğer dedim yalanım varsa ben sizinle birlikte dedim, siz dedim Mustafa Baş’sınız, buyrun dedim belediye başkanlığına gidelim, bu konuyu bir görüşelim. Söyledi ki: “Ben o işlere bakmıyorum” ve yanındaki birkaç tane iti. “Sizin gibilere ve sizin insanlarınıza az bile yapılıyor,” kelimesini kullanıyorlar.

Samsun'dan bir katılımcı köyünü örnek veriyor:K - Çorum’un A köyü olarak geçer. Bütün çevremizdeki köyler Alevi olduğu için.A - Çorum’un merkezinde mi yoksa ilçede mi?K - Merkeze bağlı. Genelde bize mesela devlet tarafında bütün Sünni köylerin yolları asfalttır, bizim oraların karayoludur. Elektriği, hizmeti her şeyi devlet tarafından onlara erken gelir. Daha uzağımızdaki Sünni köyler var. Mesela bizim Alevi köyleri dağlardadır, onlar ovanın göbeğindedir.

İzmir'den bir katılımcının verdiği örnek:K - Benim köyüm 35 hanelik küçük bir köy. Her dalda memurum var yani aklına ne gelirse. Köyümüze örnek köy olarak sağlık ocağı yapılacaktı. Alevi olduğundan dolayı dağlık bir köye verdiler, yolu olmayan. A - Sağlık ocağını dağlık bir köye verdiler?K - Bir dağ köye. Sadece o köy faydalandı. Benim köyüm de ovada bir köy, Yeşilova köyü. O köye değil de, o köye sağlık ocağı yapılsaydı o dönem, 8 tane köy faydalanacaktı. Fakat karşı tarafta Sünni bir köye verdiler. Sadece bir köy faydalandı.

Alevi yurttaşların nüfus dairlerinde başlarına isim verirken, devlet dairelerinde işlerini görürken çeşitli ayrımcılıklara uğramaktadırlar.

Ankara'dan katılımcıların Nüfus dairesinde ayrımcılığa dair verdiği örnekler:K1 - Şarkışla’nın bütün köylerinde insanların yaşadığı şeylerdi. 60'lı yıllarda haftanın bir günü Şarkışla’da Pazar kurulurdu. Pazar kurulduğunda, yoğunlukla bizim o yöreden gelen, Emlek yöresinden gelen köylerden gelen insanlar alış verişlerini Alevi bakkallardan yapmamaya çalışırlardı. Alevi köyler Sünni bakkallardan alış veriş yaparlardı, yanlış hatırlamıyorsam. Bunun bir gerekçesi vardı yani orada sizin kazada yapılacak bir işiniz varsa işte çocuğunuz doğmuştur nüfusa kaydedilmesi gerekiyordur, o adam götürdüğü zaman işleminiz çabucak yapılıyor. Mesela benim kimlik, benim kimliğimin çıkarılması hikâyesi. İsmini de veriyorum bakkal Remzi Kılavuz. Sonradan öldü bu adam,

174

Page 175: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

onun vesilesiyle dayım, Kızılcık köyünden dayım geliyor, dayımla birlikte nüfus cüzdanı çıkarmaya gidiyor. Tabi annem babam evlenmiş ama resmi nikâh yok. Resmi nikâh yapılacak. İşte biz doğmuşuz, 3 kardeş olmuşuz nüfus cüzdanı yok yani öyle. İsim soruyorlar Bektaş diyorlar. Tamam diyorlar yazdık diyorlar veriyorlar ama Bekir yazılı. Daha enteresanı mesela bizim köyde. Gayet bilinçli bir şekilde, mesela Ali diyorsunuz yanına bir tane de Osman ekliyor. Mesela bizim köyde bir tane Ali Osman’ımız var. Bir tane şeyimiz vardır Kamber ağabey iyi tanır, adliyede şu anda mübaşirlik yapıyor, onun adı da Bekir. Babası onun adını Bektaş olarak yazdırabilmek için nüfus müdürü dahil tüm çalışanları dövüyor. Ellerine ayaklarına zincir vurularak jandarmaya götürülüyor. 3 gün dayak atılıyor adama, adam direniyor anlar direniyor sonunda yine Bekir yazılıyor. Şu anda adliyede mübaşirlik yapıyor Ankara adliyesinde. Okuma yazma oranı çok düşük. İnsanlar böyle hepsini birden veriyorlar. Daha enteresanı, babamla annemin nikâhı yapılacak işte bizim nüfus cüzdanlarımız çıkarılırken. Annemle babamın nikâhı yapılırken Kılıç köyünden bir karı koca onların da nikâhı yapılacak Sefer Amcayla Dilber teyze. Dilber teyzeyi babama nikâhlıyorlar. Annemi de Sefer amcaya nikâhlıyorlar. Ben onu okuma yazma öğrendikten sonra gördüm. “Baba,” dedim, “ben köye gidiyorum annemi getireceğim” dedim. “Annen burada ya,” dedi. ‘’Yok,” dedim, “baba seni Dilber teyzeyle nikâhlamışlar annemi de Sefer amcayla nikâhlamışlar.” Babam da dedi ki: “Ben zararlıyım.” “Niye,” dedim. “Annen genç o kadın yaşlı,” dedi. “Adamın haberi olmasın,” dedi ve ben o yaz köye gittim. Bizim İlyas Hacı köyü vardır. İlyas Hacı köyünden o civarda çok sevilen birisi vardı. Hacı Bektaş Amca diye birisi vardı. Tanırsınız yiğittir, pehlivandı aynı zamanda. Belediye meclis üyeliği falan yaptı. Onu aldık yanımıza götürdük, o da zaten annemin eniştesi olur. Durumu anlattım. Onun adı Bektaş’tır. “Bektaş amca, annemi Sefer amcaya nikâhlamışlar Dilber Teyzeyi de babama nikâhlamışlar, bunu bir düzelttirelim,” dedim. Müdürlerini aldık, memurlarını aldık adamlara bir içki sofrası kurduk, yemek verdik böylece yanlışlığı işte kayıtlardan hiç kimsenin haberi olmadan düzelttik. Ben babamla anneminkini düzelttim ama Sefer amcayla Dilber teyze, rahmetliler okuma yazma bilmedikleri için yani olabilir. O yıllarda tek yaprak değildi nüfus cüzdanları, annemin ve babamın nüfus cüzdanlarını ben hala saklıyorum, onlar hala duruyor. Eskileri biz iade etmemiştik onlar bende duruyor. Yani ben nüfus cüzdanını karıştırırken, fark ettim. Ben kendiminkini de fark ettim. Ama şimdi onu değiştirebilmem için o yıllarda babamı dava etmem gerekiyordu. Şimdi devleti dava etmem gerekiyor vallahi ben bana devletin verdiği ismi onurla taşıyorum. Ama beni kendi köyüme ve civar köylere gidip sorarsanız, Bekir kim derseniz tanımazlar, Ali onbaşının torunu Bektaş derseniz tanırlar yoksa tanımaz.

K2 - Ben büyük şehirdeyim. Ondan önce benim oğlumun ismi, ben kazadayken oğlum Sinan Cemgil. Oraya vardım. İsim yazdıracağım. Söyledim. Orada bir nüfus memuru, onların şefleri de beni çok iyi tanır. Ben onların köyünde iş yaptığım için beni çok iyi tanır. “Mustafa Çakır oğlunun adı neydi?” dedi. “Cemgil,” dedim, “Sinan Cemgil.” Aptallaştı ve gitti. Sinan’ı kaldırmış Cemil yazmış. O haltı yiyeceğini bildiğim için alır almaz kimliğe baktım. Dedim ki: “Niye böyle yazdın”. O da: “Öyle olsun,” dedi bana. Sinirlendim. Kaldırdım kimliği attım. Dedim ki: “Ben ne diyorsam onu yazacaksın. Bu benim oğlum.” O dönemde, 50 lira hiç unutmuyorum, memura hakaretten bana ceza geldi. Kimliği almadığım için aynen yine Cemil yazdı bana verdi. Diyorum ki bakın bu isim değil diyorum. Yine Cemil yazdılar ve kavga ettik. Orada karakol falan var. Tabi bizi aldılar indiler falan, ama tabi sonuçta yazdırdım.

İstanbul'dan bir devlet dairesi anısı:

175

Page 176: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K - 98 falandı. Ben Başbakanlık Osmanlı arşivinde kendi sülalem hakkında araştırma yaptım. Orada da Zülfikarla içeri girdim, boynumda Zülfikar vardı. Beni içeriye almadılar. Normalde o protokol işlemleri 2 ay sürmesi gerekirken benim 6 ay sürdü. İzin alıyorsunuz ya araştırma yaptığınıza dair. Her neyse, geç de olsa işimi yaptım. Ama şu vardı, ertesi gün verilecek belgeyi bana üç gün sonra verdiler ve yüzüme karşı da bunu açıkça söylediler. Etnik kökeninden dolayı sana bu uygulanıyor diye. Orada bir tanışık vasıtasıyla bunu da öğrendim. Osmanlı arşivi herkese açıktır zaten. Hele şu son yıllarda tamamen açıldı. O Ermeni meselesinden dolayı ama ben gittim kendi soyumu sülalemi araştıracağım dediğim için artı bizim bir de Ocaktan dolayı işte Şah Kalender ayaklanmasından dolayı, bana çok zorluk çıkardılar. Normalde 2 ay sürecek araştırma bana belki 1,5- 2 seneden fazla sürdü. Ben bunu yaşadım.

Havza'dan bir örnek:K - Yine Kaymakamla olan bir hadisemi anlatayım ben. Havza Kaymakamıyla, yüzde yüz. Bundan beş yıl önce bir av tüfeği aldım. Av tüfeğim otomatik. Buna kaymakamlıktan tezkere alacağım yani ruhsat alacağım. Kaymakamlığa müracaat etmem gerekiyor ve ettim. Benimle beraber sakallı hacı hoca tayfası olan, 8 kişi daha o an için müracaatta bulundular. Dosya sayısı tahminen onu buldu, 10,12 yi buldu. Fakat sadece ben Aleviyim, köyüm belli, Mürsel Köyü, Havza Mürsel Köyü. Sayın kaymakam, Havza kaymakamı, o günün kaymakamı benim dosyayı çıkartmadı. Bana ruhsatı vermedi, diğer bütün müracaatlara ruhsatı verdi yani. K - İsmini de hatırlayamıyorum, Cemal miydi o, sürgün bir kaymakam geldiydi buraya.Ha Madenoğlu mu ne, Nazım Madenoğlu, Samsun Vali yardımcısı, kaymakamdı. Bana vermeyince kapıyı çaldım. “Kaymakamın bana ruhsatım için evrakımı neden teslim etmiyorsunuz?” dediğim de bana aynen şöyle dedi: “Senin köyün Mürsel,” dedi. “Mürsellisin sen,” dedi başka bir şey demedi. “Ben Mürselli olarak bu şeyi alacağım sizden kaymakam bey,” dedim. “Sizin üstünüz vali bey var,” dedim. “Vali beyin üstü de iç işleri bakanımız,” dedim. “İçişleri bakanın üstü de,” dedim, “İçişleri bakanımızın üstü de,” dedim, “Başbakan var, başbakanın da üstü cumhurbaşkanımız var,” dedim aynen böyle. “Mutlaka bunlardan birisi bana bu tezkereyi verecek,” dedim. “Çünkü bu vatanın evladıysam, öteki vatandaşlar aldıysa, bende bunu alacağım,” dedim. Ve bu şekilde başı belaya gireceğini anlayan kaymakam evrakı kaldırdı suratıma attı benim. Evrakları aldım karakola getirdim ve ruhsatımı aldım. Yoluk, emekliye ayrıldım, kendi köyümden burayı gösterdim. Sünni arkadaşlarımız da Antalya'yı, İstanbul'u gösterdiler kilometrelerce. Ona yolluğu ödedi. Bana, Mürsel köyü ile Kayacık köyü, görev yaptığım köyle buranın arasındaki 10 kilometrelik yolluğumu ödemekte zorlandı. O gittikten sonra aldım. Bunlar başıma gelen olaylar. Hep bu Alevi olduğum için.

Sivas'tan bir katılımcı Palu'daki anısını aktarıyor:K - Palu’da bir şeyle karşılaştık da, bir hâkimle. Beni yaralayan daha çok, kendisi tahsilli olan kişilerin hâlâ o inancın altında, babalarından mağara eğitimi görmüş, babalarından aldıkları şeyleri, düşünceleri hâlâ aksetmeleri. Sonradan bu adam müsteşarlığa kadar yükseldi, Adalet Bakanının Müsteşarı oldu, Palu’da hâkimdi bu. Bir gün beni çağırdılar, diğer hâkim hakkında bazı soru sordular. Ben de hâkimi çok sevdiğim için, gerçekten namuslu bir insandı, hep iyi taraflarını söyledim. Bunun üzerine bana dedi ki: “Yav Müdür Bey, senin için de komünist diyorlar,” dedi. Ben de Ziraat Bakanlığının bir 4/K şeyi vardı, düzeni vardı, hep “K” harfiyle başlayan. Ben de komünistlik değil, köylülük var, Kızılbaşlık var, köy enstitülük var.

176

Page 177: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K -Dördü de var, köy enstitüsü, köylülük, komünistlik, Kızılbaşlık deyince, “Yav olamaz, Kızılbaşlık olur mu?” dedi.A - Ona takıldı yani.K - He ona takıldı, diğerlerine hiçbir şey demeden. Bu adam hâkim, sonradan da müsteşarlığa kadar yükseldi. “Olmaz ya!” dedi. “Peki, böyle bir karar gelse veyahut da dava gelse böyle mi karar vereceksiniz Hâkim Bey. Kusura bakmayın, ama artık tartışmayı burada keselim,” dedim. “Soracağınız bir şey varsa, yazılı olaraktan imzalayacağım bir şey varsa imzalayıp gidelim,” deyince, “yok yok, ben gerekirse tekrar geri çağırırım,” dedi. Bu adam, müftü vardı, müftü de yine okuma yazma belgesini bizden almış, eski yazı öğrenmiş bu adam, şıhlardan bir tanesi. Orada bir milletvekilinin babası olduğu için onu müftü yapmışlar. Gitmiş müftüye sormuş, müftü de demiş ki: “Yavrum, mutlaka Müslümanlar, bunlar da Müslüman. Bir Müslümanlığı ulu ağaca benzetirsek, bunların dalları, yaprakları, kökleri vardır, kök de biziz, ama dalların bazıları kuvvetleri oluyor, bazıları zayıf oluyor. Eğer bu Müslümanlığın vecibelerini yerine getirmiyorsa zayıftır: “Ama Müslüman’dır,” demiş müftü. Bana tekrar geri telefon etti ki sabahleyin, “Sordum, Aleviler de Müslüman’mış,” diyor.

Çerkezköy'den bir katılımcı oğluna bir doktorun uyguladığı şiddeti anlatıyor:K - Benim burada çok çok olaylar geçti de. Ben şöyle bir şey anlatayım. Geçen yıl benim oğlum askerdeydi. Kars'ta askerdi. Bir gün gece saat 11.00 civarında, 11.30 falandı telefon açtı. Dedi ki: “Erdem’i arar mısınız?” benim çocuk için, santralci çocuk hemen kısa girdi açmış öyle söylemiş. Biz aradık: “Ne oldu?” dedi panik yaptık tabi ki. Sonra çocuk çıktı telefona, oğlum ne oldu. Ağlıyor. “Niye ağlıyorsun ya, saat 11.30, bu saatte niye ağlıyorsun sebep ne?” dedik. Dedi. “Ya baba,” dedi, “bugün gece eğitimimiz vardı, yaklaşık bir buçuk saatten fazladır,” dedi. “Bizim tabip üst teğmen bana işkence yapıyor,” dedi. “Sebep ne oğlum?” dedim. Dedi ya, dağıtıma yeni girmişlerdi, bir hafta on gün falan olmuş, Malatya’dan gitti. Ben aslen Tunceliliyim, tanıyanlar vardır ama Elazığ’da doğduk büyüdük orada babamlar oturur. Malatya’dan Kars’a giderken, bir hafta dağıtımları vardı. Dedik git Elazığ’a dedenlerde kal, buraya gelme, havalarda kötüydü, Mart ayıydı falan herhalde. Çocuk gidiyor oraya, oradan da askere hastaneye girmiş bir rapor yazmışlar işte, anemi diye bir kansızlık rahatsızlığı herhalde ki, birazda üşütmüş. Revire git ver raporunu ameliyat, tedavi yapsınlar. Çocukta biraz korkar, götürmüş vermiş sonuçta. Üst teğmen bakıyor evraklara, Elazığ askeri hastaneden alınıyor evrakları. “Gel bakayım,” demiş. “Sen nerelisin?”. “Elazığlıyım komutanım,” demiş. “Otur bakalım şöyle,” demiş. Oturmuş. “Neresinde oturuyorsun işte Elazığ’ın neresinde oturuyorsun?”. “Kuyu köyü’nden,” demiş. O da: “Benim hanımgilin köyü oluyor.” Sonradan çocuğu muayene ediyor, seni diyor yarın falan yere askeri hastaneye göndereceğim, Sarıkamış’a, orada detaylı bir muayene ettiririz. “Sağ ol komutanım,” diyor, çıkıp geliyor o gün. Neyse üç gün sonra çocuk, dönüyor Sarıkamış’tan. Geldiği zaman bu adam dosyasını açıyor bakıyor, işte nüfus kaydı nerede, Elazığ Yıldızbağlar Mahallesi. Yıldızbağlar’da Tuncelililer’in yoğun oturduğu bir mahalle zaten. Neyse oradan çıkarak yorum yaparak demek ki, çocuğu alıyor işte muayene masasına gece eğitiminde. “Getir şu evraklarını kontrol edelim sonuç nedir bir göreyim,” falan diyor. Ama kastlı maksatlı çağırıyor. Bir iki arkadaşı da herhalde kâğıda duruyorlarmış. Onlarda söz de muayene edecek gibi. Çocuğu muayene masasına yatırıyor. İki buçuk saat kasıklarına basıyor basıyor bırakıyor ama çocuk avaz avaz bağırıyormuş o sancıdan. Bu iki saat civarında sürüyor. İşte 11.30 falan bırakmış en sonunda ama bu iki saat içerisinde o şekilde bir şey yapıyor ama sözlü de bir takım laflar söylüyor işte, niye yalan söylüyorsun şerefsiz, sen Tuncelilisin, işte Yıldızbağları'nda Elazığlılar pek oturmaz, Tuncelililer oturur. Alevi misin sen, af

177

Page 178: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

edersin, sünnet olmuş musun sen. Askerlik yaptıracağımı mı zannediyorsun burada sana falan gibi. Bu da bana ağlayarak bana bunları anlatınca, oğlum dedim: “Tamam sakin ol git uyumaya çalış, ben yarın hemen geliyorum oraya,” dedim. O gece saat işte 12, 12.30 gibi rezervasyon yaptırdım, uçakta yer ayırttım. Sabah gittim oraya. O arada giderken direkt yani bire bir kendim yani benim gitmem bir şey ifade etmez çünkü cahil insanlara ulaşamayız. Tam seçim dönemiydi. Hani CHP yi eleştiriyoruz ama bazı yönde yanımızda oldu arkadaşlarımız. O zaman Erdoğan Kaplan, isim veriyorum, milletvekiliyle görüştük. O hemen gece telefon açtı oraya, kışla nöbetçi amirliğine. “Böyle böyle bir vukuat varmış orada, derhal olaya el koyun babası sabah oraya gelecek, gelince ilgiyi gösterin,” dedi. İşte milli savunma komisyon üyesi milletvekili. Neyse biz sabah kalktık gittik. Ben oraya gittim 10.30 gibi. Bekliyormuş zaten bölük komutanı. Ama benden önce ben oraya kavuşmadan çocuk iki üç sefer yine beni yoldan arıyor, baba dedi biraz acele et, bir yere takılma, çabuk gel. Oğlum işte geldim, Erzurum’da indim uçaktan geldim, az kaldı, bir saat sonra oradayım falan filan. “Çabuk gel baba!” diyor başka bir şey söylemiyor çocuk. Ama bu adam çocuğu çağırıyormuş. “Babana aç telefonu söyle, baba ben akşam yalan söyledim, öyle bir şey yok. Çekip gitsin,” falan. “Buraya gelirse buradan içeri almam babanı. Görüştürmem sizi. Askerliği bitirmem sana,” falan tehditler varmış çocuğa. Gittim oraya. Bölük komutanının odasına girdik, üst teğmende orada, Elazığlı üst teğmen. Çocuk bana söylemişti, girdim ben içeriye. Yüzbaşı dedi: “Buyurun bey efendi,” dedi. “Ta Tekirdağ’dan buraya apar topar neye geldiniz hayır ola?” dedi. “Bir şey mi, var?” falan. Dedim: “Onu söylemeden ben bir şey soracağım.” Dedi: “Elazığlı mısınız?”. “Evet” dedim. Dedim: “Bak kocaman adam olmuşsun,” aynen böyle yalan söylemiyorum, ama sırtımızı sözde hani milletvekiline dayadık o yüzden rahat konuşuyoruz. Dedim: “Koca adam olmuşsun üst teğmen olmuşsun, tabip olmuşsun;” dedim. Önce üzerindekini ülkücü gömleğini çıkar, sonra üniformanı giy dedim, görevini dürüst yap dedim. Çıkardım kimliğimi attım yüzbaşının masasının üzerine, dedim ki: “Benim Tuncelili olup olmadığımı nereden biliyorsun bana bir söyler misin?” dedim. “Ben nereliyim?”. Aldı baktı Elazığlıyım. “Peki, benim çocuğuma sorulduğu zaman, ben aslen Tunceliliyim, ama Elazığ’da büyüdüm demek zorunda mı benim çocuğum. Onun kimliğinde de benim ki gibi Elazığ yazıyor. Yani bunu neden bu hareketi ediyorsunuz, farz etki Tuncelili yani, neden bunu yapıyorsunuz?” dedim. “Size seçim olurken Hipokrat yemininde Alevilere, solculara böyle yapın diye mi söylüyorlar,” dedim. Ben biraz yüklenince, yüzbaşı: “Bir saniye,” dedi. “Ya benim üst teğmenime benim yanımdan hakaret edemezsin,” dedi. O arada telefon çaldı. Tabur komutanı aradı. İşte konuşuyor yüz başı: “Evet komutanım geldi komutanım şu anda burada, tamam komutanım size getireceğim, üst teğmeni de buraya getirdik konuşuyoruz hemen size geliyoruz komutanım,” gibi kapattı telefonu. Üst teğmen, yüz başı telefonla konuşurken, böyle masanın önünde, yav sen bana nasıl hakaret edersin yüz başımın önünde falan böyle. “Sen sesini çıkarma!” dedim. “Daha halen benim konuşacaklarım var,” dedim, ama böyle şey olmuş bayağı rahatsız oldum. Çünkü sabaha kadar uyuyamadım bir baba olarak çocuk öyle ağlayınca. Gittim oraya tabur komutanının yanına gittim. Tabur komutanı, işte: “Hayır olan ne oldu buraya kadar geldiniz?” dedi. “Ben bir şey anlatmak istemiyorum,” dedim. Öyle deyince, komutan: “Oğlunla görüştün mü?” dedi. “Asker nerede?” dedi yüzbaşıya söyledi. O da: “Burada komutanım,” dedi. “Getir,” dedi. Çocuğu getirdiler karşıya. Çocuk geldi. “Ne oldu?” dedi. “Bana anlat oğlum,” dedi. “Sorun nedir?” falan. O da anlattı bana böyle böyle üst teğmen yaptı. “İşte bir sürü hakaret etti ve şu anda zor duruyorum ayakta,” dedi. “Kasıklarım falan hep ağrıyor.” “Neden böyle tutuyor bastırıp bırakıyor biliyor musun?” dedi. O da: “Hayır komutanım bilmiyorum.” dedi çocuk. “Neyse ileride görürsün neler olduğunu.” Sanki kalıcı bir rahatsızlık bırakmak için yani yaptığı bir işkence. Tabur komutanı bunları şey yaptı, işte nasıl olur, yüzbaşıya sordu, nasıl bir üst teğmen bunları

178

Page 179: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yapabilir bir tabip nasıl bunları yapabilir bunları dedi. Bak dedi 20 yaşına kadar yetiştirmiş buraya hizmet için göndermiş, böyle bir terbiyesizlik olur mu falan gibi. O da lakayitçe: “Yok komutanım yalan söylüyor öyle bir şey yok, asker yalan söylüyor,” diyor falan. “Dürüst ol,” dedim yüzbaşıya, “benim oğlum yalan söylemez.” Ben 20 yaşına kadar oğlumu büyütmüşüm, doğru söylediğini biliyorum. Çünkü gece saat 11.30 da bir asker babasını arayıp da ağlayıp da söylemez. Sonra bu çocuğun hali ne ayakta duramıyor. Sonra biz konuşurken kurmay başkanı, bu Erdoğan Kaplan üç dört yere gündüzde kalkıp tekrar telefonlarını açmış. Hakikaten de çok sahip çıktı o zaman bize. O tekrara telefon açtıktan sonra, kurmay başkanı aradı. Böyle biri gelecekti. Geldi komutanım. Tabur komutanı yanımda söylüyor bunu. Hemen buraya al gel. Oraya gittik. Orada iki saat kurmay komutanının odasında o konuyu konuştuk ve kurmay komutanı resmen orada sanki bir Alevilik dersi verdi, Kayseriliydi, belki Aleviydi bilmiyorum. “Ve şu anda,” dedi, o tabur komutanı da yanımda, “şu anda bizim askeriye de Alevilikle ilgili çok güzel gelişmeler var,”dedi. “Çok güzel kitaplar okutuluyor,” dedi, “bilgilendiriliyor komutanlar bilinçlendiriliyor.” Bir takım şeyleri anlattı orada iki buçuk saat tartıştık konuştuk. Döndü adam tek kelime: “Ne yapmak istiyorsun?” dedi. Ben dedim: “Oğlumun bölüğünü değiştirmek istiyorum,” dedim. “Tamam,” dedi. “Burada yanımda askerlik yapacak.” Taburdan aldı kendi tugayının yanına. Ve gidinceye kadar da çocuğa sahip çıktı orada. Mesela bir gün içtimaya çıkıyor. İçtima da bölük komutanı çağırıyor, “Erdem nerede?” diyor. O da: “İşte komutanım kendisi”,ve hadi o zaman biz çıkalım diyor. Ama sırf bu oradaki komutanların falan oradaki kişilerin Erdem’e karşı iyi davranmasını sağlamış oldu. Çocuk diyor: “Baba şaşırdım,” diyor. “Beni sormuş”. İki subay geliyor: “Nereden tanıyorsun sen, kurmay komutanı seni nereden tanıyor?” O da: “Babamın arkadaşı,” falan demiş. Öyle geçiştirmiş ama. Hakikaten çok ciddi sorundur bu. Daha sonra o santralde Tunceliliymiş. Çocuk bana, bir gün telefon açtım, tekrar Erdem daha gitmişti işte, ikinci günü mü ben buraya geldim, Erdemle bir görüşeyim dedim. Amca dedi: “Erdem’in evrakları geldi gitti tugaya karargaha.” dedi. “Erdem’i sen kurtardın ama bizi kim kurtaracak,” dedi.

Alevi yurttaşlar polis ve askeri okulların sözlü sınavlarını geçememekten yakınıyor.

Antalya'dan bir örnek:K - Kız kardeşim, polis kolejini kazandı. Gizli bilgi notunda üzeri kırmızı gizli ve mühürlü bilgi notunda Alevî olduğu, Alevî dedesinin oğlu olduğu, şey kızı olduğu ve aynı zamanda da 1-2 abisinin de siyasi olaylardan dolayı içeri girip cezaevinden yatıp çıktığına dair bilgi notundan dolayı kazandığı okula giremedi. Yani güvenlik soruşturmasından dolayı giremedi. Yine en küçük kardeşim harp okulunu kazandı, o da yine Alevî olduğu için okula alınmadı. Kazandığı halde alınmadı. Şimdi A - Nasıl biliyorsunuz mesela Alevî olduğu için olduğunu bunun?K - O gizli belgeye ulaştık. Her ikisinde de ulaştık. Nasıl ulaştığımızı da söyleyeyim. Bir Tuncelili Jandarma Alay Komutanının bir şoförü, Halil Abi sen tanırsın, Ali Baba, Ali Kılıç. Bizim de Alevî yolunda mürşitlik, rehberlik, pirlik vardır. Onlar da Hüseyin Cevahirler de bizim mürşidimizdir. Dolayısıyla bu mürşidimize ulaştık. Mürşidimiz bu okuldaki bağlantılısı olduğu bir insana ulaştı. Bu belgeleri, ulaştığında sadece biz dedik belgeyi istemiyoruz, sadece o bilgi notunu bize bilgi olarak söyleyin yeter. O bilgi notu bize o şekilde geldi

İstanbul'dan bir örnek:K - Ondan sonra benim burada bir dönem esnaflık yaptığım insan, benim burada altta komşum vardı. Sivaslı bana yüzbaşı geldi askeriyeden. O tabi bu olaylardan sonra tabi 98de falan oldu. Baktım

179

Page 180: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yüzbaşı geldi adres soruyor, böyle böyle dedim benim komşum. “Nasıl insanlar nasıl bilirsiniz?” dedim, “vallahi komutanım iyi insanlar,” dedim. “Alevi mi?” diye sordu bana. “Evet,” dedim, “Alevi niye sordunuz özellikle Alevi?”. Dedi ki bizim askeriyeye Alevi insanlar almak istiyorlar. Neden dedim peki sordunuz da niye böyle oldu bu. Dedi: “Alevi toplumu saf insandır. Devletine tutkundur zarar vermez:,” dedi. Alevi milleti gerçekten zararsız bir toplumdur yani. Araştırıyor yani uzman çavuş alacaklarmış özellikle Alevi olmasını istiyor. Bana sordu. “Neden böyle?” dedim, “Yani alevi insanlar daha dürüsttür dedi zararsızdır,” dedi, “saftır”. Saf dediği dürüst insandır dedi. Zarar vermez devletine. Bizim başımızda bu tür olaylar.

Alevi yurttaşlar, alevi oldukları için gözaltına alınmalarından veya gözaltına alındıklarında Alevi oldukları için işkence görmelerinden, kısacası polisin çifte standardından yakınıyorlar.

İzmir'den katılımcıların anlattıkları örnekler:K1 - Gelmez olur mu üniversitedeyken geldi. Oturuyorum böyle açtım biramı saz da elimde. Bir minibüs geldi haydi toparladı götürdü beni Bornova emniyetine. Emniyet amiri, o zamanın emniyet amiri Tokatlı bir arkadaşımız. O da sazı sözü seven bir arkadaşımız. Beni götürdü oraya Halil Bey olmasaydı belki de döveceklerdi yani o zaman öyleydi. Konuşmaya imkân yok sen karakolda konuşacaksın ha. Halil Bey sordu bana: “Mustafa amca sen ne arıyon burada?” dedi. Dedim: “Adamlarına sor sazla beraber aldılar getirdiler beni.” Şimdi adamlara soruyor amirleri soruyor, Halil Bey: “Niye getirdiniz bu adamı buraya?” “Komiserim bu da solcu saz var elinde,” diye. Ama o esnada türkü de söylüyordum. Denizde dalgalar gelir duvarları yalar diye. Mustafa amca saz dedin ya bak. Türklerin, yani şu Anadolu’da yaşayan insanların bir tek milli sazı vardır o da bağlamadır. Bir de davul. Onun dışında hiçbirisi bizim değil. Bizimdir diye yutturulan hiçbir müzik aleti bizim değildir. Öz be öz bağlama bizimdir. Düne kadar biliyorsun Etileri değil mi Türk olarak kabul etmiyorduk, şimdi ediyoruz değil mi kabartmalarında görürsünüz sazın püskülüyle beraberi var.

K2 - Tam 78’in o kızgın operasyonlarının olduğu dönemler. Bizim o bölgeye Tunceli. Yücel isminde bir başçavuş verilmişti bölüğün üzerine, adamı anlatamam ün salmıştı zaten; işkenceciydi. Alevilere karşı sanki garezi vardı adam öldürecek yani şartlanmış geldi. Kış soğuk, hiçbir erkek yok köyde. Hepimiz o sene yeni evliyiz. 17 yaşında genç gelinler hiçbir tane erkek yok. Erkekler korkudan kaçmış herkes şehirlerde, akrabasının yanına sığınmış. Çünkü şey götürüyor, yani keyfi dövüyor. Operasyon oldu mu erkek bulamazsın ağabey. Asker köyün tepesindeyken erkeklerin hepsi kaçıyor. Bir tane erkek yok. Bir tanesi durmuyor yani. O kadar pis dövüyorlar ki adamı götürüyorlar tepenin arkasına döverken görmemek için buna şahit oldum yani dedemi yaşlı başlı adamı tepenin arkasına götürdüler nenem çok şey oldu bırakmadı dedemi. Asker nenemi ittirdi. Geçin dedi sıraya. Kadınları çocukları sıraya dizdi. Dedemi götürdüler yanında birkaç tane daha adam vardı dedem geldi ağzından kan kusuyor adam, dipçiklerle vurmuşlar adamın ağzına. Hatta dedeme şey demişler. “Gel lan buraya şerefsiz Ermeni. Ermeni’siniz siz?” demişler. Tamam mı dedem bir mağara anlattı dedem gösterdi bana dedemi konuşturdum ben. Dedemi operasyona çıkarıyorlar, gerillanın lojistik şeyini bulacaklar. Dedeme bir uçurum göstermiş özel harekât timi git orayı kaz. Diyor kar da yağıyor dizlerime çıkıyor oradan şey çıkacak sözde. Hayvan çıkmaz oraya yani. Diyor: “Gittim kazdım.” Kazarken de şey diyormuş arkasındakiler: “Ermeni tohumu siz zaten Ermeni’siniz Aleviler. Kazın lan orayı işte orada şey var.” Dedem de şey demiş: “Ermeni sensin,” demiş. Bizi Ermenilerle eş tutuyor dedem de Ermeni olmaktan kızgın olduğu için diyor ki: “Ermeni sensin.” Gel sen kaz. Kazmamış onun için bir dayak

180

Page 181: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

yemiş adam artı bir dayak yemiş. Alevi olduğundan ziyade Ermeni olduğu için ellerimi uzattım. Dipçiklerle ellerime vurdu, ellerimle kazmadım diyor ilginç ya. Biz on, on beş tane geliniz genç kızlarımız da çok okula gidemedik o dönem olaylar çok kimse okula göndermedi. Kalan evde kalıyor yani. Çocuklar da küçük benim sadece Barış vardı. Yani diğerleri küçük daha bebek falanlar. Kış şubat ayı kar yağmış zaten erkekler yok evde. Aş yok, yemek yok, odun yok. Yollar kapalı, yolları zaten askeriye CMS’lerle geliyor açıyor bir arama yapıyor yani canı isterse. O Yücel Başçavuş, Ovacık- Hozat, elinde kukla gibi oynatıyor insanları resmen hani Fransızların o insanları birbiriyle kavga ettirip de zevk aldığı dönemler var ya aynen o şekil. Adam geliyor insanları dövmekten zevk alıyor gidiyor yani sanki tiyatro izliyor. Gene kış günü saldırdı köye gecenin bir yarısı. Kapı çalmak yok tekmeyle. Yatakta çocuklarla zaten donuyorsun tekmeliyorlar kapıyı giriyorlar içeri. Yataklar bütün yığılır. Un çuvalları devrilir, bulgurlar una karıştırılır, öbürü ona karıştırılır yani gıdayı da yok ediyor. Siz bunları teröristlere veriyorsunuz niye fazla. Bir çuval ununuz var niye ikincisi var diyor. Pis Kızılbaşlar, Pis Kızılbaşlar laf bu. Niye dedi: “Sizin böyle kucağınızda...,” çok çirkin konuştu. Kucağınızda işte çocukların babaları belli değil, yok Kızılbaşlar bunlar. Kocalarınız yok. Nereden peydahladınız. Kocalarımız yok ama kocalarımız korkudan kaçmış herkes şehre yerleşmiş biri Adana’da biri İzmir’de yani adamlar kaçmış nerede kalsınlar ki bırakıyor musunuz ki götürüyorsunuz işkence yapıyorsunuz. Bizi çıkardı dışarıya soğukta ne çocuklara bir şey giydirebiliyoruz ne üstümüze bir şey giyebiliyoruz yaşlı kayınbabamlar babamlar aldılar. Onları da yaşlıları önüne koyuyorlar dağın ormanın yolunu açın bize biz gidip arama yapacağız. O yaşlılarda öyle önünde geziyor. Biz kadınları da bekletiyorlar o karın üzerinde adam. “Çocukların babalarını söyleyin, kocalarınız nerede?” Ya biz kocalarımızı yani diyoruz Adana’da İstanbul’da yani bir yerde kaçmış. Köylüyü hilal şeklinde askerin önüne koyup da dağa çıkıyorlar. Ben buna şahit oldum kadınları asker bölüğünün önüne hilal şeklinde dışa dönük hilal şeklinde dizip dağa öyle çıkıyorlar. Tarama olmasın diye. Önce onlar ölsün diye. Biz kaldık tabi dışarıda donuyoruz. Karın üzerinde donuyoruz. Yani haftada bir gün olsa, diyoruz ki bu gece yatsak Yücel Başçavuşa yazık yani artık insanlar oruç tutuyorlar, şey yapıyorlar ve dua ediyorlar ölsün. Adam artık yani ün salmış öyle bir insan geliyor o insanlara işkence yaptırıyor. O çocukları falan sabaha kadar hiç mi vicdanın sızlamıyor. Bu çocuklar soğukta donuyor, biz soğukta donuyoruz. Kızılbaşlar babaları belli değildir. Tabi buna bir öyle iki öyle üç öyle köyün kadınları saldırdı buna bir gün kadınlar zor durumda kaldı mecburen dövecekler. Adama saldırınca yaka paça tabi dayak yiyenler de çok olmuştu en çok bizim Kıymet yemişti. Kardeşimin karısı dayak yemişti. Yeter yani dedi babası belli değilse, kadınları taciz etmek hakikaten bizi taciz ediyorlardı. Kızıllaştır bunlar bu çocukları nereden peydahladınız. Adam kinlendi. İki gün arayla gelen adam bir gün arayla gelmeye başladı bu sefer her gün geldi. Gelsin. O yaptıkça bizler daha çok yapmaya başladık. O kış zaten erkekler gelmedi. Erkekler hep dışarıda kaldılar. Zaten gelemezlerdi. Sonra ilkbahar falan oldu şey oldu. Yani hakikaten köylü öldürecekti onu. Hatta çok kızlarımız kayboldu ölüler cesetler falan bulunamadı. Yani otistik kız çocukları falan vardır bu hakikaten şey yani. Benim akrabam gene. Rıza amcanın amcasının kızı Suna’nın görümcesi, O kız o kadın kayboldu sonra bahar geldi onun elbiseleri falan nehirde bulundu yani takılmış şeylere ceset hiç bulunamadı. Kızları götürüyorlardı. Çok kötü şeyler yapıyorlardı. Yaşadık. Yani Kızılbaş olduğu Alevi olduğu için bunları yapıyorlardı. Yani hep öyle diyorlardı: “Bunlar Kızılbaş,” diyorlardı. “Mum söndürenler. İşte siz bilmiyorsunuz kardeşleri şeylerle yatıyor.” Hakikaten böyle bir şey ilginç. Ben şaşırıyordum yani nasıl böyle bir şey oluyor. Bunlar nasıl bu kadar şey oluyorlar. Adam söylüyordu resmen yüzümüze karşı diyordu: “Bu çocuklar bunlar bilmez diyordu. Bunlar zaten büyürler 15 yaşına girerler kardeş kardeş yatıyor, çocukları doğuruyorlar

181

Page 182: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

Kızılbaşlar.” Adam öyle aşağılık öyle hakaret edici şeyler bize söylüyordu ki. Sonra adamın tayinini çıkardı herhalde bir yere mi gitti o adama ne yaptılar bilmiyorum yani o adam...

Alanya'dan bir katılımcının bir anısı:K - 1993-1994’de Adana’dayım. Gene karşımda en azından işte bir arkadaşımla terzilik dükkânını işletiyoruz. Elazığ’dan o ara çıktım geldim ben. Gelirken tabi Elazığ otobüsü biraz geç saatlerde olduğu için, ben saat iki buçukta Adana’da indim. İnerken polis noktasında çevirdiler, elimde valiz var. Yok, yok işte kulübeye, nerden geliyorsun, Elazığ’dan, ne iş yapıyorsun, terziyim ben, valizde ne var, valizde bir şey yok dedim, valizi açtılar baktılar, “bıyıkların çok güzel” dediler. Dedim: “Doğrudur.” “Bu bıyıklar neye benziyor?”. E tabi anladım yani bu yeni değildir, yüzyıllardır, daha fazla büyük büyüklerimize, dedelerimize yapılmış, sakalları kesilmiş işte hakaretler edilmiş bunu biliyoruz. Bildiğimiz için tahmin ettim ben olayı. Bu tahminden sonra dedim ben açık söyledim yani hiç çekinmedim, dedim: “Alevi bıyığına benziyor,”. Bak dedi: “Biliyorsun bende berberim,” dedi. “İyi,” dedim. “Güzel bir şey,” dedi. “Bak makasım da yanımda,” dedi. “İstersen bıyıklarını biraz dedi düzelteyim?” dedi. Ben buna hazırlıklıyım. Tabi bıyığım da kesilebilir. Yani orada hakaret de edilebilir, karşı çıkarsam götürebilirler de. “Saklamana gerek yok,” dedi. “Nereli olduğun belli,” dedi. Ben dedim: “Bilmiyorum olabilir yani, siz bilirsiniz yani.” Dedi: “Tuncelili misin? Alevi misin?” dedi. Ben dedim: “Hem Tuncelili'yim hem de Aleviyim.” “Bravo” dedi. “Ya sen çok açık gözsün,” dedi. “Sen terzi değilsin,” dedi. “Başka iş yapıyorsun,” dedi. Dedim: “Başka şeye yeni resme başladım, resim çalışmalarım var,” dedim. “Resim de getireyim mi?” dedim. Dedim: “Bir kâğıda asılıdır.” “Yok” dedi. “Önce şu bıyıklarını düzeltelim,” dedi. Polis orada bıyıklarımı güzel kesti, aynayı da karşıma tuttu. “Bugün neye benziyorsun?” dedi. “Şu anda,” dedi. “Tahmin ediyor musun?” dedi. “Tahmine gerek yok,” dedim. “Cami imamına benziyorum,” dedim. Gerçekten bıyıklar çok güzel kesildi, cami imamına benziyor, ama ben içimde kendimi sıkıyorum, özellikle karşı çıkmamaya direniyorum. Ben cami imamına da benzeyebilirim ki Aleviyim, dedeyim, dedeye de benzeyebilirim hiç fark etmez. Ben çünkü onu gönlümden çıkarıp atma hakkı yok yani onun. E sesimi çıkarmadım, o bıyıklarla adam utandı belki de bilmiyorum, bir vicdan azabı mı çekti ya da sesimi çıkarmadığım itiraz etmediğim diye bıraktı, gittim işte o gece eve işte amcamgillere, sabahleyin o hatıra ile gittik fotoğraf çektirdik. O fotoğraflar da bizde hatıradır. Uzun yıllar kalıyor. İşte Alevi olmak bıyıkları kesilmek yani bir bir kesmeyle Alevi’ye ne yapabilirsin ben onu tabi halen daha olarak sormakta gıcık bir insanım.

İstanbul'dan Tuncelili katılımcılar aktarıyor:K1 - Şimdi benim kimlik olarak zaten bir sürü problem yaşıyorum. Tuncelili olduğumda dolayı işte Alevidir mantığıyla, iş yerlerinde olsun iş alanlarında bir takım sıkıntılarla karşılaştık. İşe gidiyorsun bir işe başvuruyorsun, sonuçta kimliğine bakıyor ya Tuncelilidir, bu Alevidir. Orada toplum içerisinde bir ayrımcılık söz konusudur yani hemen direkt karşında Alevi olarak bir ayrımcılık konuyor. Ben yanılmıyorsam 87 de ben Marmaris’e gittim. O zamanda işte Türkiye’deki turist potansiyelin gerçekten tam atmosferi olan bir dönemdi. Bayağı turistler falan vardı otobüste. Orada arama vardı, çevirme yaptılar, yaklaşık 40, 45 kişi vardı otobüste. Benim kimliğimi alıp gittiler. Şimdi otobüste benim kimliğim gelmedi. Gidecek araba hareket edecek beni beklemek zorunda kaldılar. Sordular falan ya nedir neyin nesidir işte. Ben otobüsçüye şoföre söyledim dedim: “Benim kimliğim yok işte bekletiyorlar,”. O arada da bir tane memur gelince: “Ya arkadaşı dedi bir bakacağız,” dedi derken bir on, on beş dakika kadar bekleme oldu. Daha sonra otobüse bindik herkes dönüp bana bakıyor. Sanki

182

Page 183: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

ben böyle suç işlemişim veya kaçakmışım neysin ya. Herkesin aklına farklı farklı şeyler geçiyor. Ben kendi aklımda değerlendiriyorum, canlandırıyorum ya filan adam acaba beni katil olarak mı düşünüyor veya hırsız olarak mı değerlendiriyorlar. Buna benzer sıkıntılar. İşte bu sıkıntılar kimlikten dolayı. İşte alevi kimliği, alevi olduğumdan dolayı… Ha toplumda potansiyel suçlu olarak bakılıyor. Yani Aleviler yıllardan beri zaten maruz kaldığı, Kızılbaş, işte mum söndü olayları toplum arasında işte arkadaşlıklar arasında hala günümüze mum söndü olayından konuşuluyor, bahsediliyor.

K2 - Ya muhakkak ki yani, her çevrede olduğu gibi bizimde yaşadığımız çevrede bu tür sorunla var. Örneğin ben size şöyle söyleyeyim. Deprem senesiydi. Bir bayanla arkadaşlık kurduk Büyükçekmece’de. Sahilde tanıştık ettik. Bayan kitap okuyordu, yasal bir kitaptı. Sırf kimliğimde Tunceli yazıyor diyor, o bayanla biz gözaltına alındık iki gün.

K3 - Konya merkezde depo tayini vardı, ondan sonra Ereğli ilçesine verdiler, oraya gidecektim. Otogara gittik, işte zabıta durdurdu, kimlik mimlik sordu, neyse gösterdik. Sivil, bir polis geldi galiba, polis olduğunu bilmiyordum tabi, o da baktı kimliğe falan. Ondan sonra çantanı aç dediler, çantayı açtım. Çantaya baktılar, valizimiz çanta dediğimiz. Valizin içerisinde işte, bizim biliyorsunuz, yani dostlarımızın, akrabalarımızın, tanıdıklarımızın pala bıyıklı falan kaç tane akrabam vardı. Bu kim? Nerde? Birçoğunu biliyorum ama birçoğunu da bilmiyorum yani işin açıkçası. Doğrusunu da söyledik yani, doğrusu neyse onu söyledim, ya bu filan yerde ama bu nerde, şu anda orda mı nerde bilemiyorum da yani, kesin emin değilim. Çünkü uzun süredir ayrı yaşıyoruz, ya bu fotoğraf bende ama 2-3 sene önceki fotoğraf falan. İşte ne iş yapıyor nerdedir falan o zamanki şartlara göre. Ondan sonra işte aldılar beni başka bir yere götürdüler.A - Öğretmen olduğunu söylüyor musun mesela?K3 - Tabi öğretmen dedim şeye gidiyorum, görev yerine gidiyorum, tayinim çıktı oraya gidiyorum diyorum. Yok, yani gel bakalım neyse. İşte kimlikte Tunceli olma, biliyorsunuz memleketi Tunceli olma işi farklı. Ondan dolayı aldılar götürdüler, şehir nezaretine attılar yani işin kısası, gittik nezarete. Sabahtan akşama, sabah kaçtı sabah 10 falandı gitmiştik sanırım, akşama kadar tuttular. Şimdi tabi o kapalı odaya gelince, herkesin bir şeyi var, suçu var işte birbirlerine soruyorlar, senin suçun ne, senin suçun, Abi benim suçum Tunceli olmak suçum. Benim suçum Tuncelili olmak. Ne adam astım, ne adam kestim, ne öğrencilik dönemi içerisinde ki İstanbul’da okudum, en hızlı dönemlerden, 77’lerden, 78’lerden 90’lara kadar, şey 90 diyorum 80’lere kadar, uzun bir süre içerisinde orada, en hızlı dönemlerde, olayların en yoğun olduğu dönemlerde yaşadık ama ne kimseyi dövdük, ne kimseye tavuğuna kış kış demedik. Yani biz ha gidiyorduk tamam belli bir siyasi düşüncemiz vardı, belli bir siyasi kimliğimiz var ama kimseye zarar vermedik. Bir afiş bile asmadım yani, belki astık ama yani o tehlikeli bir şey yok ya, gerçi kimseyi dövmedik, kimseyi asmadık, kimseye bir şey yapmadık. İşte orada 90 gün, o zaman öyleydi, 90 gün sorgusuz sualsiz içerde kaldık. A - 90 gün, uzun süre…K - Yani evet o zaman öyleydi. Tam 90 kalmadık yani biraz daha erken, tanıdık manıdık bulduk işte biraz da erken çıktık işin açıkçası. Bu bir şey, yani kötü bir anıdır. Suçum ne, suçum yok işte daha araştırıyorlar yani. Daha halen o zamandan beri biz araştıracağız, daha halen araştırıyorlar, ona istinaden bıraktılar, halen de araştırıyorlar. Sanırım belki bir suç bulurlar ama öldükten sonra belki. Yani suçumuz Tuncelili olmak, onun dışında Alevî olmak, tabi ki bunlar

Ankara'dan katılımcıların anıları:

183

Page 184: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

K1 - 12 Eylülde beni karakola aldılar. Karakolda: “Nerelisin?” dediler. “Yozgatlıyım”. “Bırakın,” dediler “gitsin.” Tam çıkacağım kapıdan: “Dur dur,” dedi. “Alevi misin Sünni misin?” dedi. “Aleviyim,” dedim. “Yıkın komünisti,” dedi ve benim tırnaklarımı söktüler. 9 ay bana işkence yaptılar. Sırf Alevi olduğum için.

K2 - Şimdi bir defa Alevi olup da başına iş gelmeyen tarihten bu yana hiçbir millet yok ki. Alevi olup da asılmayan, Alevi olup da yakılmayan, Alevi olup da sürülmeyen, Alevi olup da dövülmeyen çok az insanlar vardır. Ha bunların içinde Sünni olup da aynı işkenceyi gören insanlar da mutlaka vardır. Ama Alevilerin ya kaderidir ya da tarihten bu yana böyle gidiyor. Şimdi bizler 12 Eylül’ü çok net yaşadık. Ben 12 Eylül olduğu zaman askerden daha yeni gelmiştim. 15 20 gün falan olmuştu. O dönemde benim amcaoğlu yakalanmış o dönemde yanlış hatırlamıyorsam Elazığ’da 580 e yakın işkence yeri vardı o zaman. Oraya gidildiğinde şey yaparlardı. Evvela kaç k’lısın eğer sadece Kızılbaş'san biraz işkence görürsün, suçun varsa, bir şey üzerine yıkarlarsa yatar çıkarsın. İki k’lıysan hem Kızılbaş hem komünistsen daha farklı bir muamele görüyorsun. Ama hem Kürt hem Kızılbaş hem komünistsen yandın. Hiçbir şansın yok. Biz bu dönemleri yaşadık. 15 yıl yaşadı benim arkadaşım çok hem amcamın oğlu hem devre arkadaşım okul arkadaşım Elazığ’a defalarca gittik geldik, Malatya’ya gittik geldik. Ankara’ya gittik geldik İstanbul’u da gördük. En yakın dönemde Sivas’ta insanları gözümüzün içine baka baka televizyonlarda göstere göstere yaktılar. Neredeyse sizi azınlık olarak gören bir ülkede yaşıyorsunuz yani burada bir şey görmemeniz mümkün değil ki. Biz baskının içindeyiz yani.

Milas'tan bir katılımcının anlattığı bir örnek:K - Üniversitede bile yani insanlar Alevi Kızılbaş oldukları için göz altına alınıyor, benim bildiklerim yani. Beni içeri aldıklarında direkt bana suçlama olarak Kızılbaş dedikleri oluyordu. Yani bu sırf oraya girmemin nedeni belki de Kızılbaş olmam onlara göre. A - Yani nasıl bir şey. Orayı bir anlatır mısın?K - Yani biz mesela YÖK’ü protesto eyleminden ben bir kere gözaltına alındım. Oradan seçilen arkadaşlar, mesela hani benim öyle bir öğrenci kitlesine bir önderliğim falan yoktu. Yani ortada bir insandım. Yani sadece demokrat görüşleri olan, demokrat bir aileden gelen bir biriydim. Ve o YÖK protestosuna katıldım. Yani nasıl biliyorlarsa öyle bir seçtiler ki, ya Kürt ya Aleviydi gelenlerin içerisinde. Ve beni ilk aldıklarında tabi canım sen Kızılbaş'sın, sen yapacaksın tabi kim yapacak bunları. Sen ülkeyi böleceksin gibi böyle abuk sabuk şeylerle geliyorlardı mesela. 7 gün dövdüler yani sırf bu yüzden. A - Sırf Alevisin diye?K - Tabi ya, başka bir şeyim yoktu çünkü benim. Yasadışı bir örgüt üyeliğim yoktu. Veya ne bileyim bir YÖK protestosuydu, en demokratik hakkımızdı o ve birçok insan katıldı. Bayağı bir kalabalıktı. Yaptığımızda sadece kantinde saz çalıp söylemekti yani bu kadar. Ve bunun peşinde içeri alındık ve bayağı bir hırpalandık. Sırf aleviyiz diye.

Havza'dan bir Alevi yurttaşın anısı / acısı:K - Ben başıma gelen bir olay anlatacağım ama çok ağırdır. 12 Eylül, ben emekli öğretmen Hamdi Çağlar. 12 Eylül darbesi askeri darbe, ben ona darbe diyorum, gözaltına alındığım zaman ellerim bağlı, gözlerime çuval geçirmiş, aynı Amerikalıların Türk askerine çuval geçirmesi gibi. Gözlerimiz bağlı ellerimiz bağlı sorguya götürüyorlar. Sorguya gittim. Ben bunu 1980 yılından açtım, arkadaşlar:

184

Page 185: €¦ · Web viewAlevi Olmak: Alevilerin Dilinden Ayrımcılık Hikayeleri. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği . Gelin Canlar Bir Olalım Projesi. 1. Basım: Haziran 2005. Baskı

“Alevi demeye korkuyoruz,” dediler. Ben bunu 1980 ihtilalinin içinde açmıştım. Sordular bana. Ben Havza’da olan olaylar sorulacak zannediyordu: “Alevi misin, Sünni misin?” dediler. “Aleviyim,” dedim. “Niye alevi oldun lan, dinini imanını, kitabını mezhebini, eşiktekini beşiktekini ne yaptığımın çocuğu, orospu çocuğu,” denildi bana. O zaman bir dakika dedim: “Ben orospu çocuğu değilim,” dedim. “Benim annem beni orak tarlasında çıkımın başında doğurmuş, bilir misiniz siz orak tarlasını, çıkımı,” dedim. O zaman: “Vay bilmem ne oğlu, biz miyiz lan orospu çocuğu,” dediler. Şuna bakın, onlar bana orospu çocuğu diyor, ben orospu çocuğu olmadığımı ispat ediyorum. Beni annem orak tarlasında, orak biçerken çıkımın başında doğurmuş dedim, ben orospu çocuğu değilim. İşte ben böyle bir ağır darbe geçirdim. Hala, hala o zihniyet, o Emevi zihniyeti, o Osmanlı kültürü, Emevi kültürü hala içinde yaşadığımız asırda mevcuttur. Onlar demesinler ki biz işte insancılız, biz ayrım yapmıyoruz. Bunu soran güvenlik sorumluları, güvenlik kuvvetleridir. Aynı Emevi kültürü, medrese kalıntıları, ulema bozuntuları hala o fikri devam ettirmekteler.

185