4
62 Hukuk Gündemi Mart 2011 Ulucanlar “Ne çiçekler vardı ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile girmezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı, bazen…” G ökyüzü ile yeryüzünün kızı Mnemosyne’nin Zeus’la yaşadığı dokuz geceden dokuz kız doğar. Bu kızlar “Musalar” olarak bilinirler. Musalar, düşünceyi yönetir, kavgaları yatıştırır, insanlar arasında barışı sağlar. Bir diğer adı da “ilham perisi”dir Musaların. Evlerine “musée” denir. Müzenin kelime anlamı da buradan gelir. Yani müzeler ilhamın yaşadığı yerlerdir… Ankara’nın Altındağ ilçesinde, Ulucanlar sem- tinde 1923’te askeri depo olarak inşa edilen yapı, daha sonra 1925’te tadilat ile tutukevine dönüştürüldü. Zaman içinde resmi tutanaklara ismi Cebeci Tevkifhanesi, Cebeci Umumi Hapis- hanesi, Cebeci Sivil Cezaevi, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi ve son olarak Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi olarak geçti. Türkiye, onu, bulun- duğu semtin adıyla, “Ulucanlar” olarak bildi. Kurulduğu 1925 yılından, kapatıldığı 2006’ya kadar her siyasi çalkantılı döneme damgasını vurdu, Cumhuriyet’in ilk cezaevi. Türk siyasi ve edebiyat tarihinde önemli yere sahip birçok kişiye zorunlu ev sahipliği yaptı. Siyasetçisinden yazarına, sivil toplum örgütü mensubundan sinema sanatçısına, mafya babasından örgüt liderine kadar çok sayıda ünlü şahsiyet, volta attı avlusunda; Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Metin Toker, Fakir Bay- kurt, Cüneyt Arcayürek, Leyla Zana, Sırrı Sakık, Muhsin Yazıcıoğlu bunlardan sadece bazıları… Bu kadar tanınmış ismi ağırlayınca bir adı daha oldu Ulucanlar’ın; Sosyete Palas. 1972 yılıydı. Bahar gelmişti Ankara’ya. Ulucanlar’ın bahçesinde telaş, koşuşturmaca… Olanı biteni durduğu yerden seyretmeye devam etti avludaki kavak ağacı. Sabah gölgesinin düş- tüğü yere darağacı kuruldu akşam. Şaşkındı. Daha önce görmediği, Mamak Cezaevi’nden o gece için getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile tanıştı. Karanlık çöktü iyice, avlu kalabalıktı. Saat gece yarısını geçmişti. Sırayla idam edildi yeni arkadaşları. Takvimler “6 Mayıs”ı gösteriyordu. Avludaki kavak ağacı da Türkiye de o geceyi hiç unutmadı. Artık yeni bir ismi daha vardı cezaevinin; Ölücanlar… Türkiye belki de hiç olmadığı kadar zor günler geçiriyordu. Siyasal ve toplumsal şid- det olayları hızla tırmanıyordu. Ordu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birçok tur ardından ULUCANLAR Stj. Av. Genco YILDIRIM

ULUCANLAR - Ankara Barosu · 2013-04-12 · bısı, takım elbisesi; Deniz Gezmiş’in kendi el yazısıyla Roma Hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları;

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ULUCANLAR - Ankara Barosu · 2013-04-12 · bısı, takım elbisesi; Deniz Gezmiş’in kendi el yazısıyla Roma Hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları;

62 Hukuk Gündemi Mart 2011

Ulucanlar

“Ne çiçekler vardı ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile girmezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı, bazen…”

Gökyüzü ile yeryüzünün kızı Mnemosyne’nin Zeus’la yaşadığı dokuz geceden dokuz kız doğar.

Bu kızlar “Musalar” olarak bilinirler. Musalar, düşünceyi yönetir, kavgaları yatıştırır, insanlar arasında barışı sağlar. Bir diğer adı da “ilham perisi”dir Musaların. Evlerine “musée” denir. Müzenin kelime anlamı da buradan gelir. Yani müzeler ilhamın yaşadığı yerlerdir…

Ankara’nın Altındağ ilçesinde, Ulucanlar sem-tinde 1923’te askeri depo olarak inşa edilen yapı, daha sonra 1925’te tadilat ile tutukevine dönüştürüldü. Zaman içinde resmi tutanaklara ismi Cebeci Tevkifhanesi, Cebeci Umumi Hapis-hanesi, Cebeci Sivil Cezaevi, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi ve son olarak Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi olarak geçti. Türkiye, onu, bulun-duğu semtin adıyla, “Ulucanlar” olarak bildi.

Kurulduğu 1925 yılından, kapatıldığı 2006’ya kadar her siyasi çalkantılı döneme damgasını vurdu, Cumhuriyet’in ilk cezaevi. Türk siyasi ve edebiyat tarihinde önemli yere sahip birçok kişiye zorunlu ev sahipliği yaptı. Siyasetçisinden

yazarına, sivil toplum örgütü mensubundan sinema sanatçısına, mafya babasından örgüt liderine kadar çok sayıda ünlü şahsiyet, volta attı avlusunda; Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Metin Toker, Fakir Bay-kurt, Cüneyt Arcayürek, Leyla Zana, Sırrı Sakık, Muhsin Yazıcıoğlu bunlardan sadece bazıları… Bu kadar tanınmış ismi ağırlayınca bir adı daha oldu Ulucanlar’ın; Sosyete Palas.

1972 yılıydı. Bahar gelmişti Ankara’ya. Ulucanlar’ın bahçesinde telaş, koşuşturmaca… Olanı biteni durduğu yerden seyretmeye devam etti avludaki kavak ağacı. Sabah gölgesinin düş-tüğü yere darağacı kuruldu akşam. Şaşkındı. Daha önce görmediği, Mamak Cezaevi’nden o gece için getirilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile tanıştı. Karanlık çöktü iyice, avlu kalabalıktı. Saat gece yarısını geçmişti. Sırayla idam edildi yeni arkadaşları. Takvimler “6 Mayıs”ı gösteriyordu. Avludaki kavak ağacı da Türkiye de o geceyi hiç unutmadı. Artık yeni bir ismi daha vardı cezaevinin; Ölücanlar…

Türkiye belki de hiç olmadığı kadar zor günler geçiriyordu. Siyasal ve toplumsal şid-det olayları hızla tırmanıyordu. Ordu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birçok tur ardından

ULUCANLARStj. Av. Genco YILDIRIM

Page 2: ULUCANLAR - Ankara Barosu · 2013-04-12 · bısı, takım elbisesi; Deniz Gezmiş’in kendi el yazısıyla Roma Hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları;

Mart 2011 Hukuk Gündemi 63

Ulucanlar

Cumhurbaşkanı’nı seçememesini, siyasi sui-kastleri, var olan kıtlığı, işsizlikteki yoğun artışı sebeplerin başında göstererek, yönetime el koydu. Adı zaten baskı ve işkencelerle anılan cezaevlerinde önlemler artık çok daha sertti. Ulucanlar’ın avlusundaki kavak ağacı daha pek çok idama şahitlik edecekti…

8 Ekim gecesinde sol görüşlü Necdet Adalı ile sağ görüşlü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi; bu aynı zamanda 80 döneminin ilk infa-zıydı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, Milliyetçi Hareket Partili Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezen-demir tarafından vurularak öldürüldü. Erdal Eren, Suner’in öldürülmesini protesto etmek için düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Gösteri sırasında çıkan çatış-mada Er Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980’de idama mahkûm edildi. İdam kararının, Askeri Yargıtay 3. Dairesi tarafından, önce esastan, ardından da usulden bozulmasına rağ-men, Daireler Kurulu’nun iki kararı da reddetmesi ile Milli Güvenlik Konseyi tara-fından onaylanan karar, 13 Aralık 1980’de yine avludaki kavak ağacının altında infaz edilecekti. Eren, idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan’a, “Avu-katıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edil-mediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldürüldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden kork-madığını” söyledi. Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü aslında Erdal Eren için sarf edilmiş, daha sonra binlerce insana mal edilmiştir.

Çocuk Erdal Eren asılınca, başka bir çocuk, hüzünler gömdü içine. Teoman, kuzeni için yazdığı şarkıyı yıllar sonra çıkaracağı albümde söyleyecekti…

İKİ ÇOCUKel sallamıştı annesinebayram izni dönüşünde hissetmiş miydioğlunukurşun kalbi deldiğindekan revan içinde yan yana aynı köprüdeannelerinin rüyalarında öldükleri yaşlarıylaateşi harlı delikanlılar,ne şehit ne kahramanlardüşmansız bir savaştadüştüler kalkmayacaklaremin değildi kendi bile dokunmuş muydu tetiğinekesin olan tek şeyse en yakın mahkumdu ipe.kalpte kurşun ilmek boyundaiki çocuk ölüm karşısındahep çocuk kalacaklar büyümeden birer tabuttaama yaşıyorlar,gülüyorlar annelerinin rüyalarında.

12 Eylül sonrası dolup taşan Ulucanlar, 3 Aralık 1980’de bir

ilki daha yaşayacaktı. Tari-hinde ilk defa bir başbakan,

Bülent Ecevit misafir oldu Ulucanlar’a. Milli Güvenlik Konseyi’nin 52 sayılı bildi-risiyle liderlere konuşma ve yazı yazma yasağı geti-

rildi. Bildiriye muhalefetten tutuklandı Ecevit. 4 ay cezaya

çarptırıldı sonra 3 aya indirildi cezası. Zorunlu konuk başbakan

olunca ayrı bir koğuş hazırlatıldı. Tek başına kaldığı koğuşunda yanından ayırmadığı Erika marka daktilosuyla gece gündüz savun-ması üzerinde çalıştı.

İlk mahpusluğuydu. Yılbaşı gelmişti. Eşi Rah-şan Ecevit ile evlendiklerinden beri ilk defa ayrı gireceklerdi yeni yıla. İki tane mum aldı Rah-şan Hanım. Birini tutuklu eşine yolladı, mektup yazdı bir de. Saat gece yarısını vurduğunda, biri içeride biri dışarıda, aynı anda mumları yakıp söndüreceklerdi. O gece duvarları aşan mum ışığı, bir ritüele dönüşerek Ecevit çiftinin yüzünü her yılbaşı aydınlatacaktı…

Bülent Ecevit, infaz yasasından faydalanarak 1 Şubat 1982’de erken tahliye edildi; ancak özgürlüğü kısa sürecekti. Tahliye olduktan bir süre sonra yabancı bir basın organına demeç-ler verince, Ankara 2 Numaralı Sıkıyönetim

Her şeyin bir sahibi varDört duvarın,

kelepçelerin, zincirinGürültünün de sahibi var

Sessizlik hepimizin...Faruk Erem

Page 3: ULUCANLAR - Ankara Barosu · 2013-04-12 · bısı, takım elbisesi; Deniz Gezmiş’in kendi el yazısıyla Roma Hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları;

64 Hukuk Gündemi Mart 2011

Ulucanlar

Mahkemesi tarafından 6 Temmuz 1982 günü ikinci kez hapis cezası ile cezalandırıldı. 2 ay 27 gün ceza almıştı ama şartlı salıverilme süresi dolmadığından, erken tahliye edildiği 1 ay da cezasına eklendi. 20 Ağustos 1982’den gökyüzünü yeniden telsiz, duvarsız göreceği 15 Ekim 1982’ye kadar evi yine Ulucanlar’dı.

İşkenceler, baskılar, idamlar, duvarlara kazınan hasret-ler, havalandırmada atılan voltanın ayak sesleri şiirlere, şarkılara, romanlara, filmlere esin kaynağı oldu. Yılmaz Güney’in Duvar filminin senaryosu Ulucanlar’da kal-dığı yıllara dayanır. Bir film daha vardır ki Ulucanlar için daha önemlidir çünkü kendisi başroldedir: Uçurtmayı Vurmasınlar.

Feride Çiçekoğlu’nun aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan film, Tunç Başaran’ın gözünden yansıdı beyaz perdeye. Feride Çiçekoğlu’nun tanıklık ettiği olaylardan derlediği film; annesinin mahkûmiyeti nedeni ile hapisha-nede büyümek zorunda kalan beş yaşındaki bir çocuğun gözünden, kadınlar hapishanesinin ve sevginin öyküsü-dür. Küçük Barış’ın bu dört duvar arasında ne suçu vardır ki? Oysa esrar satmaktan tutuklanan annesi değil midir? Barış henüz algılayamadığı bir garip dünyanın içinde, her yanı soğuk ve sağır duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda gökyüzünü ve özgürlük uçurtmalarını gözle-mektedir. Barış, bütün mahkûmların neşe kaynağıdır ama siyasi mahkûmlardan biri olan İnci ablası ile arasındaki yakınlık diğer herkesle olandan çok farklıdır. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bir gün uçurtma olup geri döneceğine söz vermemiş midir?

Film çok ses getirdi, büyük beğeni topladı. Eleştiri de aldı; özellikle 80 darbesi dönemi cezaevi ortamını bilen bazı kişilerden, yurtdışında yaşayan siyasi göçmenlerden “Bu kadar mı rahat ve renkliydi cezaevi!” diye.

12 Eylül döneminde tutuklananlar arasında, Mamak Cezaevi’nden yollanan ilk kadın olan Feride Çiçekoğlu, 1982-1984 yılları arasında kalır Ulucanlar’da. Mamak’ta şartlar o kadar ağırdır ki, “Tahliye oldum” duygusu verir yeni tanıştığı duvarlar ona…

Ulucanlar, cezaevi olarak kullanılmaya başlandığı 1925 yılından, kapatıldığı 2006’ya kadar gazete manşetlerinde sıkça yer aldı. Avlusundaki kavak ağacının altında toplam 19 kişi idam edildi. 1999’da çok sayıda siyasi tutuklu ve hükümlünün başlattıkları ölüm orucu eyleminin merkez üstlerinden biriydi. “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında cezaevinde 10 kişi öldü, 100’e yakın kişi de yaralandı.

Orası artık Ulucanlar Cezaevi Müzesi Kültür ve Sanat Merkezi… Ankara’nın ilk kent ve cezaevi müzesi olarak bir kez daha tarih sayfalarına adını yazdırdı. Kütüphanesinde,

cezaevinde kalmış mahkûmların yaz-dığı kitapların yanı sıra, Türkiye’nin geçirdiği siyasi dönemleri anlatan kitaplar ve mahkeme tutanakları bulunuyor. Film platoları, açık hava fotoğraf sergileri, balmumu heykel-lerin sergilendiği koğuş ve tecrit oda-ları, mahkûmların özel eşyalarının ser-gilendiği koğuşlar, hamam, ziyaretçi

Burada gün, geceGardiyan büyükAdalet cüceElleriniz kanlıKonuşamazsınızGözleriniz ellerinizeElleriniz gözlerinize bir şeyler anlatır.Anlayamazsınız.Faruk Erem

Page 4: ULUCANLAR - Ankara Barosu · 2013-04-12 · bısı, takım elbisesi; Deniz Gezmiş’in kendi el yazısıyla Roma Hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları;

Mart 2011 Hukuk Gündemi 65

Ulucanlar

Burada gün, geceGardiyan büyükAdalet cüceElleriniz kanlıKonuşamazsınızGözleriniz ellerinizeElleriniz gözlerinize bir şeyler anlatır.Anlayamazsınız.Faruk Erem

görüş mahalli halka açılıyor. Özel ses ve ışık efektleriyle süslenmiş; tecrit-lerde yankılanan mahkûm-gardiyan konuşmaları, avlularda duyulan cezaevi türküleri, şiirleri eşlik ediyor gönüllü ziyaretçilere müzeyi gezer-ken. Ayrıca müzede, orijinal darağacı, yağlı urgan, mahkûmların yazdığı duvar yazıları, yağlı boya tabloları

sergileniyor.Aslına uygun şekilde düzenlenen cezaevi koğuşlarına

ve tecrit odalarına balmumundan yapılan 22 mahkûm heykeli yerleştirilirken, müzenin koridorlardaki hopar-lörlerinden tecrit odalarındaki işkenceleri yansıtan çığlık sesleri yankılanıyor. Fareler de unutulmamış.

Cezaevi avlusundaki dilek ağacının dallarına ise bir dönem Ulucanlar’da tutuklu kalan Necip Fazıl Kısakürek’ten, Nazım Hikmet Ran’a, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan, Yılmaz Güney’e, Bülent Ecevit’e, Cevat Şakir Kabağaçlı’ya kadar birçok ismin fotoğrafı asılı.

Yılmaz Güney’in kravatı, Bülent Ecevit’in şapkası ve kravatı, idam edilen Fikri Arıkan’ın elbisesi, Mehmet Pehlivanoğlu’nun kardeşine yazdığı mektup, ayakka-bısı, takım elbisesi; Deniz Gezmiş’in kendi el yazısıyla Roma Hukuku ders notları, sigarası ve üzerinden çıkan paraları; Yusuf Aslan’ın kaşkolu, Hüseyin İnan’ın idamın ardından üzerinden kesilerek çıkarılan fanilası, Muhsin Yazıcıoğlu’nun namaz takkesi, seccadesi, süveteri gibi kişisel eşyalar yer alıyor.

Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin belki de en ilgi çekici bölümü: özel tecrit odası… Gelen konuklara cezaevi koşullarını daha iyi anlatabilmek için hazırlanmış. Ziya-retçiler cüzi bir ücret karşılığında, bir süreliğine kelepçe-lenerek gardiyan eşliğinde karanlık hücreye konuluyor ve süre dolmadan çıkmalarına izin verilmiyor.

Ulucanlar Cezaevi, 2006 yılında boşaltılmasıyla bir-likte Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından düzen-lenen yarışma ve kampanya ile yıkılmaktan kurtuldu ve korunmaya alındı. Arşivinde farklı zamanlarda çıkan iki yangın sebebiyle pek çok anı ve belge kül olmuş. Kültür Bakanlığı ve Altındağ Belediyesi titiz, uzun, yorucu bir çalışma sonucu, mahkûmların ailelerinin izni ve desteği ile oluşturabilmiş müzeyi. Ne var ki yenilenen cezaevinde, orijinal projeye uyulmadığı ve tarihi izlerin silindiği belir-tiliyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve 78’liler Derneği yönetimi, işkencelerle, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamıyla, hafızalarda yerini alan cezaevindeki restoras-yonu “aslına uygun olmadığı” gerekçesiyle eleştiriyor. Cezaevindeki mevcut değerlerin korunmadığı, duvardaki bazı yazıların silindiği, hatta Deniz Gezmişlerin idam edil-diği darağacının bile boyandığının altı çiziliyor.

Müzeler ilhamın yaşadığı yerlerdir; izler biriktirir geç-mişten, ışık tutarlar geleceğe. Ulucanlar bir cezaevi ya da bir müze… Geçmişte de gelecekte de yolu düşenler aynı şeyi düşünürler; umut o kapının ötesindedir…

KAYNAKÇA:-Kültür Bakanlığı Ulucanlar Cezaevi Müzesi Kültür ve Sanat Merkezi.-Anadolu Ajansı.