Upload
others
View
5
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Tevfik YILDIRIM
KENTSEL VE ARKEOLOJİK SİT ALANINDA ADANA/TEPEBAĞ HÖYÜĞÜ VE PLANLAMA SÜRECİNDE KENTSEL ARKEOLOJİ, KENTSEL DÖNÜŞÜM, REHABİLİTASYON İLE ARKEOPARK KAVRAMI
ARKEOMETRİ ANABİLİM DALI
ADANA, 2010
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
KENTSEL VE ARKEOLOJİK SİT ALANINDA ADANA/TEPEBAĞ HÖYÜĞÜ VE PLANLAMA SÜRECİNDE KENTSEL ARKEOLOJİ,
KENTSEL DÖNÜŞÜM, REHABİLİTASYON İLE ARKEOPARK KAVRAMI
Tevfik YILDIRIM
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ARKEOMETRİ ANABİLİM DALI
Bu tez 02/02/2010 Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri TarafındanOybirliği/Oyçokluğu İle Kabul Edilmiştir.
………………………………… …………………………….. …………………….
Yrd.Doç.Dr. K.Serdar GİRGİNER Doç.Dr.Aslı Erim ÖZDOĞAN Prof.Dr.Selim KAPUR
Danışman Üye Üye
Bu tez Enstitümüz Arkeometri Anabilim Dalında hazırlanmıştır.
Kod No :
Prof.Dr. İlhami YEĞİNGİL Enstitü Müdürü Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların
kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.
I
ÖZ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Tevfik YILDIRIM
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ARKEOMETRİ ANABİLİM DALI
Danışman: Yrd. Doç. Dr.K. Serdar GİRGİNER Yıl : 2010, Sayfa: 202
Jüri : Yrd. Doç. Dr. K. Serdar GİRGİNER Doç. Dr. Aslı Erim ÖZDOĞAN Prof. Dr. Selim KAPUR
Temel amaç; arkeolojik ve kentsel sit alanında bulunan Tepebağ Höyüğündeki planlama sürecini, kentsel Arkeolojiyi, kentsel dönüşüm sürecini araştırmak ve Arkeopark oluşturulması, Cumhuriyet Dönemi yapıların rehabilitasyonu ve bölgenin Koruma Amaçlı İmar planının yenilenmesi için gereken stratejinin belirlenmesidir. Tüm bunlara paralel olarak, dünya, ulusal, bölgesel ve yerel anlamda çalışma alanına yön verebilecek eşdeğer nitelikteki çalışmaların da değerlendirilmesidir.
Sonuçta tarihi kent merkezi fonksiyonu ile kentsel dönüşüm olanaklarını ve toprağın altıyla üstündeki kültürel mirasımızın uyumu, oryantasyonu ile rehabilitasyonu sağlayacak bir proje hazırlanmıştır. Alan kent hayatına ve turizme kazandırılmaya çalışılmıştır. Sürecin olmazsa olmaz olan arkeolojik kazı ile devamı sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Koruma Amaçlı İmar Planı, Kentsel Arkeoloji, Arkeopark,
Tarihi Kent Adana Projesi, Tepebağ Höyük.
KENTSEL VE ARKEOLOJİK SİT ALANINDA ADANA/TEPEBAĞ HÖYÜĞÜ VE PLANLAMA SÜRECİNDE KENTSEL ARKEOLOJİ,
KENTSEL DÖNÜŞÜM, REHABİLİTASYON İLE ARKEOPARK KAVRAMI
II
ABSTRACT
MSc. THESIS
Tevfik YILDIRIM
DEPARTMENT OF ARCHAEOMETRY INSTITUTE OF NATURAL APPLIED SCIENCES
UNIVERSITY OF ÇUKUROVA
Supervisor: Asst. Prof. Dr. K. Serdar GİRGİNER Year : 2010, Pages: 202
Jury : Asst. Prof. Dr. K. Serdar GİRGİNER Assoc. Prof.Dr. Aslı Erim ÖZDOĞAN Prof.Dr. Selim KAPUR
The main purpase; Archaeological and urban conservation area in the planning process in Tepebağ Höyük, the urban archeology, investigate the process of urban transformation and creation Archaeopark, Republican Period rehabilitation of structures and conservation plan for the renewal of the required strategy is to determine. Parallel to all of this, world, national, regional and local meaning given in the study area can be directed to the equivalent quality of the study were evaluated.
As a result, the historical city center with the function of urban transformation opportunities and with under of the soil above the integration of cultural heritage, a project that will provide rehabilitation and orientation were prepared. The city has been trying to gain life and tourism. Sine qua non of the process of archaeological excavations continue to be provided. Keywords: Conservation Plan, Urban Archaeology, Archaeopark, Historical City
Adana Project, Tepebağ Höyük.
URBAN AND ARCHAEOLOGICAL CONSERVATION AREA ADANA/TEPEBAĞ HÖYÜK AND PLANNING PROCESS; URBAN
ARCHAEOLOGY, URBAN TRANSFORMATION, REHABİLİTAION WITH ARCHAEOPARK CONSEPT
III
TEŞEKKÜR
Yüksek lisans tez çalışmam süresince, bu tezin oluşum ve yönetim
aşamalarında yardımlarını ve desteğini benden esirgemeyen, çalışmalarımda her türlü
olanağı sağlayan danışman hocam Yrd.Doç.Dr. K. Serdar GİRGİNER’e sonsuz saygı
ve teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmam süresince, bilimsel katkılarını sunan Prof Dr. Selim KAPUR ve
Doç.Dr. Aslı Erim ÖZDOĞAN’a teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmanın idari ve arşiv bölümlerinde katkıda bulunan Adana İl Özel İdaresi
Genel Sekreteri Sn Remzi Oğuz YILMAZ ve İnsan Kaynakları Daire Başkanı Sn
Zehra DURAK’a ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
Araştırmamın her aşamasında destek ve yardımlarını esirgemeyen Sayın
Yrd.Doç.Dr. Duygu (SABAN) ÖKESLİ’ye, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu verilerini paylaşıma açan, bilgi ve yardımları ile katkıda
bulunan başta Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Sn İsmail
SALMAN’a olmak üzere tüm koruma kurulu çalışanlarına, yazım çalışmalarında
yardımlarını esirgemeyen Sayın Utku ŞENSOY’a, çok teşekkür ederim.
Tezin yürütülmesinde katkıda bulunan Arkeometri Anabilim Dalı ve
Arkeoloji Bölümü hocalarına ve personeline teşekkür ederim.
Turizm ve tanıtım konularında yardımlarını esirgemeyen Dr. M. Cihan
YAVUZ’a teşekkür ederim.
Ayrıca bu yoğun süreçte gizli kahramanlar olarak desteklerini benden
esirgemeyen tüm aileme gösterdikleri anlayış ve ilgiden dolayı teşekkür ederim.
IV
İÇİNDEKİLER SAYFA
ÖZ ……………………………………...……………………………………………..I
ABSTRACT……………………………………………………………..…………...II
TEŞEKKÜR……………………………………………………………..…………..III
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………..………….IV
ŞEKİLLER DİZİNİ……………………………………………………..…………..VI
TABLOLAR DİZİNİ…………………………………………..…...……...………..XI
1. GİRİŞ…………………………………………………………………..……….….1
1.1. Çukurova’nın Fiziki ve Tarihi Coğrafyası ……...………………………….…1
1.1.1.Antik Devirlerden Günümüze Çukurova’nın Fiziki Coğrafyası……..….3
1.1.1.1. Jeomorfoloji…..…………………………………………………3
1.1.1.2. Metallurji……....……....………………………………………..5
1.1.1.3. Geçitler ve Yollar……..…...………………………...…………7
1.1.1.4. Gülek Boğazı, Bahçe veya Beylan
(Topboğazı Geçidi) Geçitleri…..……………………………….8
1.1.1.5. Kizzuwatna’yı Orta Anadolu ve Mezopotamya’ya
Bağlayan Yollar………………...….…………………………….9
1.1.1.6. Bizans ve Osmanlılar Devrinde Kilikya’yı
Orta Anadolu ile Bağlayan Yollar……………...………………11
1.1.1.7. Deniz Ulaşımı ve Limanlar……………….……………………12
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR………………..………………………………………23
2.1. Sit ve Uygulamaları…………….…………………………………………….23
2.1.1. Kentsel Arkeoloji ve Uygulamaları……………………………………40
2.1.1.1. Kentsel Arkeolojinin Gelişimi…………………………………40
2.1.1.2. Kentsel Arkeolojinin Tanımı..…………………………………44
2.1.1.3. Türkiye’de Kentsel Arkeoloji Çalışmaları..……………………45
2.1.1.4. Kentsel Arkeoloji ve Planlama………………...………………48
2.1.1.5. Kentsel Arkeolojik Mirasın Yönetimi, İzlenilen Farklı
Yöntemler ve Türkiye’de Uygulanabilirliği……………….……50
2.1.2. Kentsel Dönüşüm ile Kentsel Rehabilitasyon ve Uygulamaları……….55
V
2.1.2.1. Kentsel Dönüşümün Tarihi………. .. ….……………………62
2.1.2.2. Kentsel Dönüşümün Yöntemleri…….….……………………64
2.1.2.3. Kentsel Dönüşüm ve İlgili Yasalar….…..……………………65
2.1.2.4. Kentsel Dönüşümün Amaçları….…….….……………………71
2.1.2.5. Adana’da Kentsel Dönüşüm Uygulamaları……………………73
2.1.2.6. Dünyadan Örnekler…………………...….……………………76
2.1.2.7. Türkiye’de Süreç ve Öne Çıkan Kentsel Dönüşüm
Projeleri……………………………...….……………………82
2.1.2.8. Kentsel Rehabilitasyon Projeleri..…….….……………………90
2.1.3. Açıkhava Müzeleri Ören yerleri ve Arkeopark…………… ………..101
2.2. Adana Kent Merkezinde Turizm ve Sit Uygulamaları ………………………105
2.2.1. Tepebağ Höyüğünde Yapılan Arkeolojik Araştırma ve Sondajlar……108
2.2.2. Alandaki Restorasyon, Rehabilitasyon ve İmar Planı-Uygulamaları
Çalışmaları………………………………………… ………………..111
3. MATERYAL ve METOD……………...…....….…….…………………….…...134
3.1. Materyal……………………….…...………………………………………..134
3.1.1. Çalışma Alanı….……………...………………………………….…..135
3.2. Metod………………………………………………………………………..136
4. ARAŞTIRMA ve BULGULAR…...………..…………………..……….…….. 138
4.1. Tepebağ Höyük ve Sit Uygulamaları …………...……….………….……...138
4.2. Tepebağ Höyük ve Kentsel Arkeoloji ……………….…...…………...……139
4.2.1. Tescilli Tepebağ Höyük’teki Evler………………………… 142
4.2.2. Adana Kalesi……………………………………………………… 143
4.3. Kentsel Dönüşüm ve Kentsel Rehabilitasyon Açısından Tepebağ
Höyüğünün Konumu …………………..……………………………..……148
4.3.1. Ulaşım 169
4.4. Kurumsal, Sivil Toplum Örgütleri, Mevzuat Yaklaşımları ve
Uygulamaları…………….……………………………..……………..…….173
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER…………………...…………………..……..……179
5.1. Araştırma Sonuçları……………………………...………………………….179
5.2. Adana Kent Merkezi Tarihsel Dokusu ve Tepebağ Höyükle İlgili Turizm
VI
Planlaması………………………………………..………………………….180
5.3. Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanında Tepebağ Höyüğü’nde Arkeolojik Kazı-
Kentsel Arkeoloji, Kentsel Dönüşüm, Rehabilitasyon ile Arkeopark Olarak
Düzenlenmesine Yönelik Gereksinimler…………………………………….184
5.4. Adana Kent Merkezi Tarihsel Dokusu ve Tepebağ Höyük İçin Arkeopark
Projesinin Uygulanabilirliği…………….………………….……………….187
KAYNAKLAR………………………….……………………..…………….…….190
ÖZGEÇMİŞ……………………………..…………………..……………….…….202
VII
ŞEKİLLER DİZİNİ SAYFA
Şekil 1.1.Tepebağ Höyük Akdeniz’den 45 km uzaklıktadır.………………………..13
Şekil 1.2. Kahire, Gizeh deltası Akdeniz’den 170 km uzaklıktadır…..…………….13
Şekil 1.3. Çukurova’nın 3 boyutlu eğim analizi ……………………....……...…….18
Şekil 1.4. Kırmızı çizgi tahmini kıyı çizgisi ve sarı alan ise
Tepebağ Höyüğü’nü göstermektedir………………………………..……18
Şekil 1.5. Çukurova Genel Eğim Durumu……...………………………………...…20
Şekil 1.6. 19.yüzyılda V.Langlois’nın tasvir ettiği Tepebağ Höyük,
Taş Köprü ve Seyhan Nehri üzerinde deniz trafiği………………………………….21
Şekil 2.1. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarının 2006 yılı
Karar Sayıları……………………….…………….………….........…..….28
Şekil 2.2. Türkiye’deki Sit Alanı Sayıları..……………………….....………...…….33
Şekil 2.3. Önemli yerleşmelerin eşit ölçekte gösterimi….…………...…….……….35
Şekil 2.4. Önemli Höyüklerden Suriye-Halep-Aleppo….………….…….………....36
Şekil 2.5. Suriye-Halep-Aleppo Höyüğü’nün uydu görüntüsü……………………..36
Şekil 2.6. Gaziantep Kalesi ve tescilli yapılan bulunduğu sit alanı…..……………..37
Şekil 2.7. Gaziantep şehir merkezindeki Höyüğün ve üstündeki
kalenin görüntüleri ………………………………………………...…….37
Şekil 2.8. DİYARBAKIR kalesi ve Höyük..…………………….……………....….38
Şekil 2.9. MISIR KAHİRE kale ve Höyük uydu görüntüsü ……………....….….....38
Şekil 2.10. Kuzey İngiltere'de önemli bir Roma yerleşmesi olan
York kentinde yapılan kentsel arkeolojik çalışmalar ……………………43
Şekil 2.11. Kentsel Arkeoloji Kurtarma Kazıları, Mozaikli bir taban
Eski Foça ………………………….……………………………....……..49
Şekil 2.12. İdeal Arkeolojik Potansiyel …………..……..…..…………………...…50
Şekil 2.13. Verona kent merkezinde arkeolojik katmanların sergilenmesi
ve kent yaşamına katılması adına başarılı bir örnek……..………………51
Şekil 2.14. Kudüs’te kentsel arkeolojik değerlerin, kent
yaşamına katılması ……….……………………………..……………..52
Şekil 2.15. TOKİ Kentsel Dönüşüm Uygulama Düzeneği …………….….......……61
VIII
Şekil 2.16. Adana’da Kentsel Dönüşüm Alanları ………………………………..74
Şekil 2.17. Adana’da Kentsel Dönüşüm Alanları …………..…….…………….…..74
Şekil 2.18. Yenilenmeden Önce 1980 yılı …..……...….…………………………...76
Şekil 2.19. Yenilenmeden Sonra 1987 yılı ………………………………………...77
Şekil 2.20. La Defense Uydu Kent Projesi konumu ………..…….…..….…...…….77
Şekil 2.21. 1954: Bir zamanlar Gammeltorv ve Nytorv Meydanları
otopark olarak kullanılmaktaydı ……..………………...……………….78
Şekil 2.22. 2006: Meydanlar yeniden canlandırılan ve kentteki
en sevilen toplanma noktalarıdır…………….………….……...………..78
Şekil 2.23. Proje Alanı ………………..……..…………………………..……….....80
Şekil 2.24. Poblenou ve Forum Alanı 2004 Projesi ………..………………..……...80
Şekil 2.25. Kabe Kentsel Dönüşüm Projesi …………………..……….………..…..81
Şekil 2.26. Almanya’da Hamburg – Hafen City Kentsel Dönüşüm Alanı …………82
Şekil 2.27. Haydarpaşa Dönüşüm Projesi ……………..…………..………………..85
Şekil 2.28. Haydarpaşa Kentsel Dönüşüm Projesi…………………………………..86
Şekil 2.29. Haydarpaşa projesine değişik bir bakış açısı sunan çizimler……………86
Şekil 2.30. Küçükçekmece Kentsel Dönüşüm Projesi………………………..……..87
Şekil 2.31. Kartal – Pendik Kentsel Dönüşüm Projesi………………………...……87
Şekil 2.32. Kartal – Pendik…………………………………………………….……88
Şekil 2.33. Galataport Projesi…………………………………………………...…..88
Şekil 2.34. Ankara’da İlan Edilen Kentsel Dönüşüm Bölgeleri
ve Alansal Büyüklükleri……………………………………...…….….…89
Şekil 2.35. Uydu görüntüsü üzerinde çalışma alanı……………..……………...…...90
Şekil 2.36. Karakter haritası; özellikli, tescilli yapılar
ve malzemelere göre ayrımı………………………………..…………....91
Şekil 2.37. Kahire Al Azhar Yenileme Alanı………………………………….……92
Şekil 2.38. Kahire Al Azhar Yenileme Alanı…………………………………….…93
Şekil 2.39. Sanaa-Yemen …………………………………………………..….…..93
Şekil 2.40. Sana………………………………………………………………..……93
Şekil 2.41. EL HAFSIA-TUNUS Kentsel Rehabilitasyon
Projesi ve Uygulamaları………………….…………………………..…93
IX
Şekil 2.42. EL HAFSIA-TUNUS………………………………………………..…94
Şekil 2.43. TUNUS……………………………………………………………...….94
Şekil 2.44. BEYRUT…………………………………………………………….…94
Şekil 2.45. NANTES-FRANSA…………………………………………………....94
Şekil 2.46. Ödemiş İlçesinde Kentsel Rehabilitasyon Çalışması…………………...95
Şekil 2.47. Akaretler Projesi………………………………………………………...95
Şekil 2.48. Tarlabaşı Yenileme ve Dönüşüm Projesi……………………………….97
Şekil 2.49. Tarlabaşı Yenileme ve Dönüşüm Projesi……………………………….97
Şekil 2.50. Neslişah ve Haticesultan mahalleleri (Sulukule) Yenileme Projesi…….98
Şekil 2.51. Dikmen Vadisi Dönüşüm Projesi……………………………………….98
Şekil 2.52. Küçükyalı Arkeoloji Parkı Projesi Görüntüleri………………………..103
Şekil 2.53. Milano Kentinin Kuzeydoğusunda Brescia Bölgesindeki Arkeopark...104
Şekil 2.54. Brescia Bölgesindeki Arkeopark’taki İşlikler…………………..……..104
Şekil 2.55. Brescia Bölgesindeki Arkeopark’taki Faaliyetler………………….….105
Şekil 2.56. Tepebağ Höyüğünün Tepe Noktasındaki Kazıda Bulunan Heykel..….109
Şekil 2.57. Tepebağ Kazı Projesi Afişi………………………………...………….110
Şekil 2.58. Planlama Kademelenmesi…………………………………..…………112
Şekil 2.59. 1937 ve 1940 Herman Jansen Planları………………………...………114
Şekil 2.60. 1892 tarihli Adana Haritası……………………………………...…….116
Şekil 2.61. 1909 yılı halihazır durumu………………………………………...…..116
Şekil 2.62. 1960’lı yılların 1/1000 ölçekli halihazır haritası……………………....117
Şekil 2.63. 1960’lı yılların 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı……………………..117
Şekil 2.64. 1960’lı yılların 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı………………....118
Şekil 2.65. Koruma Amaçlı İmar Planı (1/1000 ölçekli)…………………………..119
Şekil 2.66. 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planı…………………………...121
Şekil 2.67. Karşılaştırmalı Sit Sınırı Haritası………………………………...……123
Şekil 2.68. Protokol Yolu……………………………………………………..…..125
Şekil 2.69. Özel Proje Alanları…………………………………………………….127
Şekil 2.70. Adana Kent Merkezindeki Tescilli Kültür Varlıkları……………...…..131
Şekil 2.71. Proje Alanındaki Tescilli Yapıların 2008’deki Durumu………………132
Şekil 3.1. Çalışma Alanı………………….…………………..……...………........135
X
Şekil 4.1. Tepebağ Höyüğü’nün 3 boyutlu kuzeybatıdan görünümü .…………....140
Şekil 4.2. Tepebağ Höyüğü’nün topografik planı ve karolajı ……………………140
Şekil 4.3. 1960’lı yıllarda çekilmiş Tepebağ Höyüğü’nün hava fotoğrafı
ve eşyükselti eğrileriyle eski yerleşimin görünüşü. Henüz
Cemal Gürsel Caddesi açılmamış durumdadır………………………..141
Şekil 4.4. 1800’lü yıllarda çizilen Adana Kalesi Gravürü………………...………144
Şekil 4.5. Adana kalesi, Adana'nın Tepebağ ve Kayalıbağ mahalleri
mevkiinde kurulmuştur………………………..………………….……145
Şekil 4.6. Atatürk Evi’nin hemen arkasında bulunan Adana
Kalesi Sur Bedeni Kalıntısı……………………………………………...145
Şekil 4.7. İmar Planı Tadilatı Dosyasından, Cemal Gürsel Caddesi
Üzerindeki Bağkur Binası’nın arkasında bulunan Adana Kalesi
Sur Duvarı Kalıntısı………………………..……………………………146
Şekil 4.8. Temsili Adana İç ve Dış Kalesi Surları ile Tepebağ
Höyük Üzerinde Uçuş Görüntüsü……………………………………….147
Şekil 4.9. Temsili Adana İç ve Dış Kalesi Surları ile Tepebağ
Höyük Üzerinde Uçuş görüntüsü……………………………..…………147
Şekil 4.10. İl Özel İdaresi Mülkiyetleri………………………………………...….150
Şekil 4.11. İl Özel İdaresi Mülkiyetleri ve İmar Planı………………………….…151
Şekil 4.12. 1996 Yılı Kat Adedi…………………………………………….…….152
Şekil 4.13. 2007 Yılı Kat Adedi………………………………………..…………153
Şekil 4.14. 1996 yılı ve 2007 yılı dolu-boş durumu karşılaştırması……………….154
Şekil 4.15. 1996 yılı ve 2007 yılı arazi kullanım karşılaştırması………………….154
Şekil 4.16. Sit Alanındaki Yapıların Ruhsat Sahipliliği……………………..…….162
Şekil 4.17. Şehir Plancıları Odası Adana Şubesi Tarafından
2003 Yılında Geliştirilmiş Olan Ulaşım Önerisi……………………..……163
Şekil 4.18. Tepebağ Höyük ve Yakın Çevresinde Zirve
Saatlerinde Araç Sayımı Yapılan Noktalar……………….…………….171
Şekil 4.19. Tepebağ Höyük ve Yakın Çevresinde Ulaşım
Master Planı Taslağı………………………….………………………….172
Şekil 5.1. Roma’da Turistik Kartpostallar……………….………………..…....…183
XI
Şekil 5.2. Roma’da Turistik Kartpostallar ……..……….……………………...…183
Şekil 5.3. Roma’da Turistik Kartpostallar………………………………………...183
Şekil 5.4. Arkeopark Projesinin 3 Boyutlu Taslak Çizimi……………...…………187
Şekil 5.5. Arkeopark Projesi’nin merkez alanı…………………………...……….188
XII
TABLOLAR DİZİNİ SAYFA
Tablo 2.1. GEE (gayrimenkul Eski Eserler) ve AYK
(Anıtlar Yüksek Kurulu) Döneminde (1951-1983)
alınmış Kararların İllere Dağılımı …………….…….…….………………...32
Tablo 2.2. Adana İli Yıllara Göre Sit Alanı Sayıları …….…….….…………..……33
Tablo 2.3. Türkiye’deki Sit Alanı Sayıları ………………..……….………….….…98
Tablo 2.4 Sit Alanındaki Mahalle Nüfusları………………………………..…..….133
Tablo 4.1. Adana’da Toplu Ulaşım Araçları Sayısı………………………….…….156
Tablo 4.2. Koruma Kuruluna Yapılan Başvuruların Sınıflandırılmış Hali……...…167
Tablo 5.1. Arkeopark Projesinin Tahmini Bütçesi………………………………...186
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
1
1. GİRİŞ
1.1. Çukurova’nın Fiziki ve Tarihi Coğrafyası
Modern coğrafyada, idari sistemde ve tarihte Çukurova olarak da bilinen
Adana ve çevresi, günümüz Mersin (İçel), Adana, Osmaniye ve kısmen de Antakya
(Hatay) illerini kapsar. İsminin ima ettiğinin aksine bu toprakların tümü düz ve
ovalık değildir. Dağlık ve engebeli kısımları da mevcuttur. Ancak hakim arazi yapısı
düz olduğu için “Çukurova” olarak adlandırılmıştır. Dar anlamda asıl Çukurova’yı
oluşturan ovanın uzunluğu kuzeyden güneye 80 km, batıdan doğuya 160 km’dir.
Çukurova eski dünyanın Avrupa’sı olan Mezopotamya’ya Orta Anadolu’dan daha
yakındı ve bu konumuyla eski Kizzuwatna ve Kilikya krallıklarına yüzyıllar boyu ev
sahipliği yapmıştı (Ünal, Girginer, 2007). Kara, deniz ve ırmaklar üzerinden
sağladığı ulaşım, Anadolu ve Mezopotamya ile Doğu Akdeniz arasındaki köprü
konumu, tarıma elverişli geniş toprakları ile uygarlık tarihi açısından çok önemli bir
bölge olan Çukurova’nın verimliliği dillere destan olmuştur. Ayrıca akarsularının
bolluğu, tabii kaynaklarının zenginliği, ılıman iklimi ve her yönden korunaklı kapalı
bir havza olma gibi kendine has özelliklerinden dolayı ilkçağlardan itibaren içinde
insanları barındıra gelmiştir. Mezopotamya ile Orta Anadolu ve Ege bölgesi arasında
bir köprü olmakla kalmamış, kendine özgü kültürler de yaratmıştır. Bunları en başta
Hatti olmak üzere başka bölgelere taşımış, bağımsız devletler kurmuş, dilini en eski
devirlerden beri yazıya geçirmiş; din, edebiyat, tıp, eczacılık, felsefe, büyücülük ve
falcılık konularında büyük gelişmelerin ve icatların yapıldığı, eski dünyanın nadir
bölgelerinden biri olmuştur (Ünal, Girginer, 2007). Akad, Mısır, Mitanni, Hurri,
Babil, Hitit, Pers, Grek, Roma, Bizans, Haçlılar, Ermeni, Arap, Moğol, Memlük
(Kölemen), Türkler ve daha nice küçük devletler tarafından bazen uzun süre, bazen
de geçici olarak işgal altında tutulmuş olmasına rağmen, bazen kendi savunma
gücünü aşan düşmanlarına karşı kendini savunmuş, bazen de yabancıların
hakimiyetini kabul etmek durumunda kalmıştır. Bu durumlarda dahi özgün kültür
verilerini sürdürmesini, yenilerini yaratmasını ve galipleri kendi kültür alanına
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
2
çekmesini başarmıştır. Askeri açıdan üstün Hitit hakimiyetinin mutlak olarak Hurri-
Kizzuwatna etkisi altına girmesi, bunun en güzel örneğidir.
Dünya tarihinde daha M.Ö.1550 yılında bir kent olarak Adaniya, Tarše ve
Halep isimleriyle tarih sahnesine çıkan ve 3500 seneden beri adı hiç değişmeyen çok
az sayıda kent vardır (Krş: Rother, 1971; Passim ve Rother, 1972: Passim; Ünal,
2000 a; Ünal, 2000 b).
Adana ve Tarsus ile kıyaslandığında Ankara, İzmir, İstanbul, Efes, Atina,
Roma, Tokyo, Washington gibi çoğu büyük imparatorluklara başkentlik yapmış
metropoller, en az 1000 sene daha geç kurulmuş kentlerdir. Kaldı ki, Adana ve
Tarsus kentlerinin M.Ö.1550 senesinde yazılı tarihi belgeler başlamadan çok daha
önceleri, en azından günümüzden 5000 sene önce bir kent olarak mevcut olduğunu
kanıtlayan arkeolojik ipuçları da vardır. Tarsus Gözlükule kazıları antik Tarsus’un
sırlarına bir ölçüde ışık tutmasına karşın, durum ne yazık ki Adana için böyle
değildir. Bu kentin tarihi ile ilgili arkeolojik izler, Adana kentinin içindeki Tepebağ
Höyük ile Adana’nın yakın çevresindeki diğer höyüklerin altında saklıdır (Girginer,
2000).
Resmi daireler arasındaki yazışmalara ve onaylara sıkışıp kalmış bürokratik
işlemler ve yaklaşımlar, Tepebağ’ı küçük bir kazı alanı açarak bile incelenebilmesine
olanak bırakmamıştır. İleride Kizzuwatna’nın diğer höyükleri ile yerleşim
alanlarında sistematik kazılar yapıldığında, Adana kentinin daha eski izleri, gizinleri
ve yazılı kaynakları kesinlikle ortaya çıkacaktır. Tarih, ekonomi ve urbanistik açıdan
araştırılması ve yanıtlanması gereken sorulardan birisi sadece isimlerdeki devamlılık
değil, nasıl olup da diğer birçok Kilikya kenti arasında sadece bu iki kentin özellikle
Ortaçağ’da yoğunlaşan tüm çalkantılara, işgallere, insan eli veya doğa afetleri
tarafından yapılagelen tahriplere rağmen dayanabilmiş ve günümüze kadar
gelebilmiş olduklarıdır (Ünal, Girginer, 2007; Rother, 1972).
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
3
1.1.1. Antik Devirlerden Günümüze Çukurova’nın Fiziki Coğrafyası
1.1.1.1. Jeomorfoloji
Anadolu minyatür bir kıta görünümündedir (Staff, 1918-1919; Passim;
Neumann, 1983; Dewdney, 1971: Passim; Louis, 1985: Passim; Ünal, 2000b).
Kilikya genel Anadolu coğrafyası bünyesindeki çeşitlilik arasında kendine özgü
özelliklere sahip bölgelerden biridir. Ancak Anadolu’nun diğer bölgelerine kıyasla
kendine has bir konuma ile başka hiçbir yerde bulunmayan özelliklere sahiptir.
Öncelikle Yakın Doğu ve Anadolu’nun en büyük ve en verimli kıyı ovası olma
niteliğini taşımaktadır.
Çukurova, kuzey ve kuzeybatıda en yüksek yerleri Bolkar (3337 m.), Aladağ
(3756 m.) (Thoma, 1991) ve Tahtalı Dağlar (2419 m.) olan Toros Dağları’nca Orta
Anadolu platosundan ayrılır. Doğusunda, Kahramanmaraş-Antakya illeri arasında
kuzeyden güneye uzunluğu 175 km.’ye varan, genişliği 15-30 km. arasında değişen
ve yüksekliği 2240 m.’ye ulaşan (örneğin Mığır Tepe) Amanos Dağları (Nur
Dağları); batısında, aşağı Tarsus Ovası’nın bittiği yer veya Mersin civarı ile
güneyinde, eskilerin Kilikya Denizi (Κιλιχια θαλασα) olarak adlandırdıkları
Akdeniz ile çevrilidir (Ünal, Girginer, 2007).
Ovayı, kuzeyde yüksek Orta Toros Dağları’nın güneye Akdeniz’e bakan
eteklerinde, ortalama yüksekliği 800-1000 m olan Miyosen döneme ait kalkerden bir
plato kuşatır. Ovalık kesim yaklaşık olarak Mersin’e kadar devam eder, bu kesimde
kalker plato denize iyice yaklaşır. Sahil şeridindeki ova Mersin’in batısına doğru
gittikçe iyice daralmakta, iki Kilikya’nın sınırını oluşturan Erdemli-Limonlu
batısında ise bazı istisnalar dışında ova şeridi neredeyse tamamen sonlanmaktadır.
Bu kesimden Alanya Ovası’na varıncaya kadar birtakım deltalar ve küçük ovacıklar
dışında sahil hep sarp ve diktir.
Tarsus, Soğuksu (Müftü Deresi), Liparis, Sorgun, Lamas, Şeytan Deresi,
Göksu ve Aydıncık ırmakları ve kolları bu yüksek kalker tabakasını yararak derin
kanyonlar oluşturmuştur. Zaten tüm Taşeli Platosu’nun ortak özelliği, yatay yapılı
kalker sekilerin (Tafelland) binyıllar boyunca akarsular tarafından derin kanyonlar
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
4
şeklinde yarılmış ve parçalanmış olmasıdır. Bazı kesimlerde ise bu derin kanyonlar
altlarındaki düdenlerin çökmesi sonucu meydana gelmiştir.
Eskiçağlarda Ovalık Kilikya olarak adlandırılan Çukurova’nın doğusu coğrafi
olarak iki ayrı kesimden oluşur (Girginer, 2000). Bunlardan “Yukarı Ova” olarak
adlandırılan yumuşak kalker platoların aşınmasıyla oluşan kısım, denizden ortalama
80 m yüksekliktedir. Denizden yüksekliği 25 m olan Aşağı Ova ile arasındaki hudut,
kuzeyden güneye Yılankale’de başlayıp, Ceyhan Irmağı’na paralel olarak denize
kadar ulaşan ve zirveleri 750 m’ye varan Nur Dağları (Cebel-i Nur, Antik adı Parion,
Pagrion) veya Misis Dağları oluşturur (Schaffer, 1903). Bu dağlar, jeolojik çağlarda
Toros Dağları’ndan koparak birer ada olarak denizin içine kaymış kara parçalarıdır.
Zaman içinde ovanın alüvyonlarla dolmasıyla karanın içinde oturup kalmışlardır
(Aksu, Uluğ, 1992). Bir görüşe göre de Adana ovaları birer çöküntü ovalarıdır ve
pliosenden günümüze kadar devam eden ovalık kısmın çökmesi ve dağlık kısımların
yükselmesi sonucu ortaya çıkmıştır (Göney, 1976). Roma ve Ortaçağ ile nüfus alt
yapısı olmaksızın bölgeyi zorla ve yapmacık olarak askeri baskı ve işgal altında
tutmak isteyen Haçlılar mensuplarıyla onların yarattıkları işgalci Ermeni birlikleri,
bölgede tutunabilmek için, kale ve müstahkem mevkilerini hep bu bir zamanların
adacıkları olan sarp tepeciklerin üzerinde kurmuşlardır (Ünal, Girginer, 2007).
Bunların belli başlıları Feke, Kozan, Anazarbos, Dumlu (Tumlu), Yılankale,
Kastabala, Hemite (Gökçedam) ve Toprakkale’dir.
Taşlık Kilikya’da Çukurova ve Antalya ovalarıyla kıyaslanamayacak kadar
küçük bazı ovacık ve deltalar dışında ekime elverişli topraklar yok gibidir. Bunlar
arasında Göksu Nehri’nin Silifke civarında ve Susanoğlu-Taşucu arasında
oluşturduğu yaklaşık 30x15 km. boyutundaki Göksu Deltası ile Yeşilovacık,
Bozyazı, Aydıncık ve Anamur’daki ovacıklar sayılabilir. Strabo’ya göre birbirine zıt
bu iki bölgenin birbirinden ayrıldığı sınır, Erdemli’nin hemen batısındaki Limonlu
(Lamos, Λαµοζ Ποταµοζ) Nehri’ydi. Nitekim Osmanlılar İmparatorluğu
dönemi’nde de Adana ve İçel Paşalıkları’nın sınırı da buranın çok yakınındaki
Erdemli Çayı idi.
Erdemli’nin doğusundan itibaren Toros Dağları’nın kuzeydoğuya doğru bir
yelpaze çizmesi ve Tarsus (Kydnos, Tarsi flumen, Hierax), Seyhan (Saros) ve
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
5
Ceyhan (Pyramos) ırmaklarının yüzbinlerce yıl sürüklediği alüvyonlar sayesinde,
burada dünyanın sayılı bereketli ovaları arasında sayılması gereken çok verimli bir
ova oluşmuştur (Özbayoğlu, 2003). Xenophon’un haklı olarak yazdığı gibi, burası
fevkalade güzel, geniş, sulak, etrafı yüce dağlar ve denizlerle çevrili ve içinde her
türlü canlı ve bitkinin kolayca yetiştiği bir ovadır. Nasıl ki Herodot’a göre Nil Nehri
Mısır’ın bir nimetidir, keza bereketli Mezopotamya Ovası Fırat ve Dicle nehirlerinin
taşıdığı alüvyonlardan oluşmuştur, aynı şekilde Çukurova da Seyhan (Saros, Hititçe
Samri?) ve Ceyhan (Pyramos, Hititçe Puruna ?) ırmaklarının bir hediyesidir denebilir
(Ünal, Girginer, 2007). Fırat ve Dicle gibi bu iki ırmak da bir zamanlar denize
ulaşmadan hemen önce Misis Dağları’nın güneyinde ve bugünkü sahil çizgisinden 12
km. kadar uzaklıkta birbiriyle birleştikten sonra denize dökülüyordu. Son 2400 sene
zarfında her iki ırmak da birbirleriyle altı kez birleşmiş ve ayrılmıştır (Göney,a.g.e.).
2000 sene önceki kıyı kenar çizgisi ile ilgili veriler ve İskenderun körfezi
çalışmalarından da anlayabileceğimiz üzere deniz Adana’ya daha yakındı ve
kayıklar, teknelerle Adana’ya, Tepebağ’a ulaşılabiliyordu (Bal, 1999). Zaten
mevcuttaki lagünler de Adana’nın kıyı kesimlerinin yaşam için uygun olmadığını
sazlık, bataklı olduğunu doğrulamaktadır.
1.1.1.2. Metallurji
Çukurova demir, bakır, kurşun, gümüş ve altın madenleri açısından zengin bir
bölgedir (Alishan, 1899; Bing, 1969; Wagner, Öztunalı, 2000; Caneva, 2000).
M.Ö.23. yy.’da Akad kralı Sargon’un Anadolu’da Akadlı tüccarları korumak
amacıyla bu ülkeye yaptığı efsanevi askeri seferlerde adı “Gümüş Dağı” olarak geçen
dağ ile III. Salmanassar’ın M.Ö.837’de Tabal’a yaptığı askeri sefer dolayısıyla
“Alabastar Dağı Mulu” ile birlikte bahsettiği Tunni Dağı’nın, zengin gümüş madeni
yataklarıyla üne kavuşan Bolkar Dağı veya Aladağ ile aynı olduğu da
belirtilmektedir (Bing,a.g.e.). Salmanassar Tunni ve Mulu Dağları’na stellerini
diktirmiş ve çok miktarda alabastarı alıp ülkesine taşımıştır. Bu civarda bulunan
“metallic ware” bir kap, Bolkar Dağı gümüş yataklarının İlk Tunç Çağı’nda da
kullanıldığına dair bir kanıt olarak sunulmaktadır (Canby, 1965). Sahil kesiminden
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
6
Bolkar Dağı maden yataklarına ulaşımın Gülek Boğazı üzerinden değil, Mersin,
Fındıkpınarı ve Arslanköy üzerinden yapıldığı ileri sürülmektedir (Seton-Williams,
M.V.1954). Hatta Geç/Yeni Assur krallarının Hilakku ve Que’ye, bu zengin maden
yatakları yüzünden sahip olmak istedikleri birçok araştırmacı tarafından ifade
edilmiştir.
Kilikya, Amuk ve İslahiye üçgenine en yakın cevher kaynakları Amanos,
Bolkar ve Aladağlar’dadır. Ancak deniz yoluyla Kıbrıs ve Pazarcık/Gaziantep
üzerinden Doğu Anadolu maden kaynaklarına da erişmek mümkündür. Yüzey
araştırmalarına göre, Amanos Dağları özellikle bakır yatakları açısından zengindir.
Hassa’nın Söğüt, Güvenç, Domuzdamı ve Karacaören bölgeleri ile İskenderun
yakınında Akarca ve Antakya yakınında Kisecik bilinen kaynaklardır. Bunlardan
sadece Kisecik’te eski Pirit ve bakır işletmelerinin izleri mevcuttur. Arsenopirit ise
bölgenin arsenli bakır üretiminin kaynağı olabilir (Kuruçayırlı, Özbal, 2003).
Kilikya bölgesinin maden zenginliği Hititçe metinlere de yansımıştır.
Metinlerde demirin yanı sıra gümüş, kalay ve bakır madenlerinden de
bahsedilmektedir (Košak, 1982).
Asurlu tacirlerin Anadolu’ya M.Ö. II. bin yılı başlarından beri yaptıkları
kalay ihracatı, aynı zamanda Anadolu’nun Mezopotamya ile sürdürdüğü kültürel ve
ticari ilişkilerin doruk noktasına ulaşmasını sağlamıştır. Büyük işliklerin envanter
listesi bakır, kalay, gümüş ve tunç’un aynı atölyede işlendiğini göstermektedir.
İşliklerde üretilenlerin büyük bir kısmını çeşitli alet ve silahlar oluşturmasına karşın,
takılar ile çok az da olsa adak ve kült eşyaları da bulunmaktadır. Bunların yanı sıra
işliklerde büyük ham ve hurda maden parçalarının tekrar eritilip küçük külçeler
haline getirilmesi önemli bir yer tutmaktaydı (Belli, 2004).
Doğudan olasılıkla Afganistan ve Malezya’dan getirilerek Suriye ve Filistin
kıyılarından Akdeniz ve Anadolu’nun güney kıyılarına kalay, abanoz ağacı, fildişi,
su aygırı dişi, kobalt mavisi cam külçeler, Kıbrıs yapımı pişmiş toprak kaplar, deniz
kabuğundan yapılmış yüzükler, arpa, buğday ve baharatlar ile akik gibi değerli
malların dağıtımını yaptığı sırada batan Ulu Burun ve Gelidonya batıklarının da
gösterdiği gibi, Kizzuwatna madenlerinin yapılan mal değiş-tokuşu sonucu doğudan
gelmiş olması gerekir. Kalay ticareti, Akdeniz ve Orta Doğu ülkelerinin ortak ticaret
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
7
tarihinin özünü oluşturmaktaydı. Floransa’lı bir ticaret ajanı olan F.B. Pegolotti’nin
1335 yılında yazmış olduğu ünlü eserinde, Konstantinopolis (İstanbul) dışında
Anadolu’da da Satalia (Bugünkü Antalya) ve Layaş/Ayaş (Bugünkü Görkes-
Yumurtalık) gibi liman kentlerinde de kalayın satıldığını belirtmektedir. Kilikia’nın
en büyük ticaret ve endüstri merkezi olan Layaş kenti pazarında en satılan madenler
demir, bakır ve kalaydır (Belli, 2004).
Orta Toros Bölgesi’nde çok zengin gümüş, kurşun, simli kurşun ve demir
yataklarının bulunduğunu, hem Ortaçağ’a ait yüzlerce değişik kaynak, hem de
Yeniçağ’da Osmanlı Devleti’ne ait binlerce arşiv belgesi doğrulamaktadır (Belli,
2004).
1.1.1.3. Geçitler ve Yollar
Kilikya’da Nur Dağları, Misis’in hemen arkasındaki Kızılgeçit aracılığıyla
ova boyunca Halep’e doğru giden doğu-batı yoluna geçit verir. Aynı zamanda Hatay
ve Kuzey Suriye ile olan ulaşımı kısaltarak kolaylaştırır.
Karataş ilçesinin, Kızıltahta köyü üzerinde Terkeş Han çiftliğinin bulunduğu
Pyramos kıyısındaki doğal yükselti arasındaki alanda lokalize edilen Mallos antik
kentinden bugün Ceyhan nehri kıyısındaki antik köprü (Akdeğirmen olarak
tanımlanan yerdeki köprünün Roma İmparatorluk devrine tarihlenebilecek birkaç
kemeri henüz ayaktadır.) kalıntısı dışında hiç bir iz kalmamıştır. Tarsus-Adana-
Mopsuhestia üzerinden geçip Suriye’ye giden ünlü Roma yolunun, Ceyhan’ın
Ağaçpınar ve Yeniköy’leri civarındaki güzergahını, Yeniköy’ün birkaç km
kuzeyindeki Kırıkköprü mevkiinde gördüğümüz bir antik köprü kalıntısı sayesinde
belirleme olanağı bulduk. Yörede halen “Halep Yolu” adıyla bilinen bu antik yolun,
Mopsuhestia’daki antik köprüden Pyramos’un güney kıyısına geçtikten sonra,
Harami boğazından, Itinerarium Burdigalense’de Mopsuhestia’dan 15 Roma mili
uzaklıkta bir yol istasyonu olarak verilen ve Kurtkulağı köyünde lokalize edilen
Tardequieia’ya ve buradan da Karanlıkkapı üzerinden Muttalip Höyük’e ulaştığı
anlaşılmaktadır.
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
8
Çukurova; Gülek Boğazı (Pylai Kilikias, Κιλιχιας Πύλαι), Toroslar’ın
içindeki Geyik Dağları’na kadar uzanan Göksu Vadisi ve Gezbeli üzerinden geçen
A. ÜNAL tarafından “Hitit Dağ Yolu” olarak adlandırılan yol vasıtasıyla İç
Anadolu’ya; Bahçe (Pylae Amanicae, Αµανιχαι Πύλαι) geçidi ile Güneydoğu
Anadolu ve Kuzey Suriye-Mezopotamya’ya (Alkım, 1959; Alkım, 1964; Alkım,
1965); Haçlı Seferleri komutanlarının da gözledikleri gibi daha kestirme fakat
geçilmesi biraz daha zor (viam difficilem sed cunctarum ad Syros directissimam)
(Lawrence, 1978) Beylan Geçidi (Topboğazı) ile de Amik Ovası’na ve gene Suriye-
Mezopotamya ve Fenike sahilleriyle bağlantı sağlar (Hogarth, 1893).
Kilikya aynı zamanda Orta Anadolu ve Ege’yi Doğu Akdeniz kıyıları, Kıbrıs,
Mısır ve Kuzey Suriye ile Mezopotamya’ya bağlayan, içinden önemli yolların geçtiği
konumuyla önemlidir. Eskilerin Kara Kapı vs. gibi birçok Türkçe isimlerle andıkları
Gülek Geçidi (Alishan, 1899; Magie, 1950; Müller, 1997), batısında kalan sahil
kesiminin İç Anadolu ile bağlantısını sağlamaktadır.
1.1.1.4. Gülek Boğazı, Bahçe veya Beylan (Topboğazı Geçidi) Geçitleri
Yollardan biri batıya, Tarsus, Mersin ve Silifke yönüne ayrılmakta,
Taşucu’nun hemen batısında Boğsak-Akdere arasındaki sarp kayalıkların içine
girinceye kadar sahil kesimini izlemekte ve günümüzdeki yol gibi Tokmar Kalesi’nin
dibinden Yeşilovacık Ovası’na inmekteydi. Yolun solunda kalan Palaiai
yakınlarında, Tahta Limanı’ndan bakıldığında eski Antalya yolunun izleri
görülebilmektedir (Ünal, Girginer, age). Çok daha önemli olan bir diğer yol ise,
güneydoğuya doğru gitmiş olmalıydı. Bu yolun izlediği güzergâhı, ovada mevcut
höyükler vasıtasıyla aşağı yukarı tespit etmek mümkündür. Bu yol Adana Çimento
Fabrikası yakınındaki iki adet höyük, Misis (Yakapınar), Kızıldere, Kurtkulağı
(Kervansaray), Toros Gübre yakınındaki Muttalip Höyük ve Demir Kapı’yı geçtikten
sonra Kinet Höyük’e ve dolayısıyla İssos Körfezi’ne varıyordu (Hellenkemper, 1984;
Steadman, 1994a; Steadman, 1994b). Muwatalli’nin kabartmasının bulunduğu Nur
Dağları’nın kuzey ucunda ve ırmak kenarında yer alan Sirkeli’ye ise uğramıyordu.
Çünkü yol, Misis’te Ceyhan Irmağı’nı geçer geçmez, kuzeye sapmaksızın Kızıldere
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
9
Köyü yukarısındaki geçidi köy mezarlığı yakınından aşarak Gündoğdu Köyü’ne
ulaşıyor ve buradan ovanın doğusuna varıyordu. Eğer istenirse buradan kuzeye,
Ağaçpınar (Kürtköy) üzerinden Sirkeli’ye devam edilebilirdi (Ünal, Girginer, age).
Kilikya’yı Gülek Boğazı ve yukarıda değindiğimiz “Dağ Yolu” dışında Orta
Anadolu ile bağlayan başka yollar da bulunmaktadır (Ünal, Girginer, age). Bunlardan
bir tanesi Perçin Dağı yakınlarındaki Yedibel Geçidi üzerinden, diğeri ise Aydost
Dağı ve Bolkar Dağları’ndaki Dümbelek Bel (Dümbelek Düzü) üzerinden geçiyordu
(Schaffer, 1903). Bu yol bugün Çamlıyayla’dan (Namrun) itibaren yaylalar
üzerinden işlemektedir ve sadece arazi arabalarıyla geçilebilir (Ünal, Girginer, age).
1.1.1.5. Kizzuwatna’yı Orta Anadolu ve Mezopotamya’ya Bağlayan Yollar
Yollar bir ülkenin can damarı gibidir. Çukurova gibi etrafı dağlar ve denizle
çevrili oldukça kapalı bir havza kendi içinde ne kadar varlıklı olursa olsun, kara ve
deniz yoluyla dışarıyla bağlantı sağlayamadığı ve mal takası yapamadığı sürece, bu
zenginliği hiçbir anlam taşımaz (Ünal, Girginer, age).
Çok sayıda kaya anıtının ve Hatti-Kizzuwatna yakın ilişkilerinin gösterdiği
gibi, M.Ö. 13.yy.’da açılan ve Hatti ile Kizzuwatna arasındaki ulaşımda çok önemli
bir rol oynayan çok daha kestirme bir yol bulunmaktaydı. Daha önceleri de mevcut
olan kültürel ilişkiler, daha sonra Kizzuwatna kökenli kraliçe Puduhepa’nın etkisiyle
artmıştır. Bu yolun artık ileri seviyeye gelen Kizzuwatna-Hatti ilişkileri çerçevesinde
Hatti’yi her açıdan en kısa ve kestirme yoldan Kizzuwatna’ya bağlaması
gerekiyordu. Geçtiği arazinin topografik özellikleri nedeniyle “Hitit Dağ Yolu”
olarak tanımlanan bu yol, özellikle Hitit İmparatorluğu zamanında önem kazanmıştır.
Bu yolun can alıcı noktasını, Fraktin, Taşçı ve İmamkulu kaya anıtlarını geçtikten
sonra ulaşılan ve Kayseri’nin 70 km. güneydoğusunda 1960 m. yükseklikte yer alan
Gezbeli (Hanyeri) geçidi oluşturuyordu. Develi’nin doğusundaki yüksek ovada, bu
bağlantıyı sağlayan yeterince konaklama merkezi vardır. Bunlardan birisi, hemen
Fraktın kaya anıtının doğusundaki Fraktin Höyük’tür ve yapılan araştırmalar, burada
bir Hitit yerleşimi olduğunu göstermiştir (Krş: Bittel, 1977). Bu yol Gülek Boğazı’nı
saf dışı bırakarak Kayseri-Kaneš-Develi-Fraktin-İmamkulu-Taşçı-Gezbeli Geçidi–
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
10
Hanyeri’ye geliyor, buradan da ya ovalık kesimden, Doğanbeyli-Güzelim-Pınarlar
üzerinden Sarız Vadisi’ni izleyerek, ya da Hanyeri Köyü’nün hemen kuzeyindeki
Akgedik Geçidi’ni izleyerek, 3054 m. yüksekliğindeki Bey Dağı ve Soğanlı Dağları
arasından ve Demiroluk-Tozlu-Ayvat-Kayapınar ve Elemanlı Çakırlar üzerinden
Şar’a ulaşmaktaydı.
Hitit Dağ Yolu Şar’a ulaştığında muhtemelen ikiye ayrılıyordu. Biri Sarız
Vadisi’ni izleyerek Göksun (Cucusum)-Kahramanmaraş (Germanicea) yönüne
giderken, diğeri güneye sapıyor ve aşağı yukarı bugünkü kara yolunu izleyerek
Tufanbeyli-Saimbeyli-Feke-Hemite-Toprakkale-Bahçe ve İslahiye üzerinden Kuzey
Suriye’ye ulaşıyordu. Bölgedeki ele geçen Roma mil taşları yolun geçtiği güzergah
hakkında yaklaşık bir fikir vermektedir (French, 1988). Kayseri yönünden Kozan’a
ulaşan iki yol daha vardı. Bunlardan biri Gezbeli ve Feke üzerinden Kozan’a
ulaşırken, diğeri Develi-Fraktin ve Karaköy’den gene aynı menzile varmaktaydı
(Alkım, 1959). Bu yol da yaklaşık olarak günümüzde Tahtalı Dağları’nı aşarak geçen
ve özellikle demir madeni taşımacılığında kullanılan Yahyalı-Mansurlu-Kozan
yoluna tekabül etmektedir.
M.S.7.yy.’dan itibaren Suriye’yi temsil eden Araplarla Anadolu’daki
Bizanslılar arasında bile Gülek Boğazı’nın açık önemine rağmen 10.yy.’ın ortalarına
kadar iki ülke arasındaki sınır çatışmaları ve değişiklikleri Çukurova’da veya Gülek
Geçidi civarında değil, “ulaşıma daha açık olan Ermenistan” hududunda, daha
doğuda olmaktaydı (Honigmann, 1935). Bu da Toros Dağları’nın Gülek Geçidi’nden
doğuya doğru Antitoroslar’a varıncaya kadar aşılması zor bir set oluşturduğunu
göstermektedir (Ünal, Girginer, age). Bu tabii setin aşılması, Çukurova’da güçlü bir
devlet ve orta büyüklükte bir askeri güç olduğu sürece daha da zorlaşıyordu. Bir
başka deyişle, merkezi (Orta) Anadolu’da olan bir askeri güç, hiç Çukurova’ya inme
gereğini duymadan Kuzey Suriye ile askeri ve politik ilişkiler kurabiliyor, hatta
orada askeri işgallere bile girişebiliyordu. Ancak arazi yapısı Antitoroslar’ın
doğusunda, Malatya’dan itibaren biraz açılarak güneye, Mezopotamya’ya inmeye
müsaade ediyordu. Çukurova’da Kizzuwatna gibi bağımsız bir devlet var olduğu
sürece Hititler’in ne Karaman-Kırobası ve Göksu Vadisi’nden, ne de Gülek Geçidi
üzerinden Kilikya’ya inmeleri veya geçici olarak inmiş olmayı becerseler bile, ovayı
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
11
baştanbaşa aşarak Kuzey Suriye’ye ulaşmaları ve aynı yoldan tekrar geri dönmeleri
mümkün değildi. Kurtuluş Savaşı yıllarında bile işgalci Fransız birliklerine karşı
savaşan küçük çaplı Türk birlikleri, bu dar geçitleri başarıyla tutmuşlardır.
1.1.1.6. Bizans ve Osmanlılar Devrinde Kilikya’yı Orta Anadolu ile Bağlayan
Yollar
Gerek Ovalık Kilikya’da, gerekse Dağlık Kilikya’da organik yol bağlantıları,
Seleukidler ve özellikle Romalılar devrinde eski kentlerin imarı ve yenilerinin
kurulmasıyla birlikte sağlanmış, bölgedeki askeri ve ticari transit yollar yanında,
kentler arasındaki ulaşımı sağlayan yol ağları ayrı bir önem taşımaya başlamıştır. Yol
şebekesi, özellikle Roma hakimiyetinin gelmesiyle birlikte gelişmiştir (Sayar, 2002).
Tabula Peutingeriana’ya göre Konya’nın Kilikya ile olan bağlantısı 4 yol üzerinden
yapılıyordu:
Beyşehir (Mistheia) üzerinden Pamphilia’ya,
Lystra veya Apa üzerinden İsauria Palaia’ya, oradan da Germanicopolis
(Ermenek) ve Anamur’a,
Ad fines üzerinden Arslanköy’ün kuzeybatısında yer alan Tetrapyrgia (Kemer
Yayla) ve Pompeiopolis’e ve,
Fines cilicae (Gülek Geçidi?) ve Toros Dağları üzerinde Kilikya Ovası’na
(Hild, 1991).
Geç Bizans Çağı’nın sonlarında Kilikya’yı ve Akdeniz sahillerini Orta
Anadolu ile bağlayan yollar şu güzergahı izliyordu: Anemurion-Germanikupolis
(Ermenek)-Laranda (Karaman)-Ikonion (Konya); Anemorion-Germanikupolis-
Leontopolis (eski Isaura Palaia-Lystra Hatunsaray)-Ikonion; Seleukeia (Silifke)-
Klaudiupolis (Mut)-Laranda-Konya; Seleukeia-Diokaisareia (Uzuncaburç)-Laranda-
Konya; Pompeiopolis (Soloi Mersin)-Tetrapyrgia-Laranda; Tarsus-Podandos
(Pozantı)-Koloneia (Aksaray?); Adana-Podandos-Kaisareia; Adana-Rodandos
(Saimbeyli civarı)-Kaisareia; Aigaeai (Yumurtalık)-Anazarbos-Sision (Kozan)-Baka
(Feke)-Kiskisol-Kaisareia; Adana-Mopsuestia (Misis)-Tili (Toprakkale)-Nikopolis;
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
12
Tili-Germanikeia, (Kahramanmaraş)-Kukusos (Göksun)-Kaisereia (Magie, 1950;
Hild, Hellenkemper, 1990; Hild, 1991; Hopwood, 1991; Casabonne, 1996).
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu yolların pek çoğu kullanılmıştır. Bir
Osmanlı Paşası 1860’lı yıllarda ileri görüşle Konya’nın düzgün bir karayoluyla
Silifke-Taşucu limanıyla bağlantısı olması gerektiğini anlamış ve Karaman-
Alanbuzuk-Dağpazarı-Kırobası (Mara) üzerinden Silifke’ye ulaşan bir yol
yaptırmıştır (Ünal, Girginer, age). Bu yol, Mut ve Göksu Nehri’nin ulaşıma elverişli
yüksek sekilerini izleyen bu yol bugünkü yol açılıncaya kadar uzun süre hizmet
vermiştir (Taeschner, 1924-1926: Passim; Aslan, 1988). Bugün bile asfalt olmamakla
birlikte bugün bile rahatlıkla geçilebilmektedir.
1.1.1.7. Deniz Ulaşımı ve Limanlar
Kilikya limanlarının Eskiçağlarda Kıbrıs, Mısır, Doğu Akdeniz ve Ege
limanlarıyla yoğun bir bağlantısı vardı. Osmanlılar ve günümüz Türkiye’sinde deniz
ulaşımına ve ticaretine karşı gösterilen ilgisizliğe bakarak, Anadolu ve Kilikya’nın
Eskiçağlardaki deniz ulaşımının büyük önemini kavramaya çalışmak gerçekten
imkansızdır (Ünal, Girginer, age). Sualtı arkeolojisi çalışmalarında araştırılan deniz
tabanlarında çok sayıda Mısır, Ugarit, Fenike, Grek, Roma, Bizans ve Ceneviz batık
gemileri ve taşıdıkları mallar ele geçerken, hiç Osmanlı-Türk gemisinin
bulunmaması dikkat çekicidir. Unutmamak gerekir ki, İskenderun, İssos,
Yumurtalık-Aigaea, Karataş-Magarsos, Tarsus, Mersin-Yümüktepe, Soloi-
Pompeiopolis, Lamas, Elaiussa-Sebaste, Korykos, Silifke-Holmoi-Taşucu,
Aphrodisias, Nagidos, Kelenderis birer liman kentleriydi ve bu kentler arasında canlı
ve organik bir deniz ulaşımı vardı (Ünal, Girginer, age). Tüm ürünler günümüzde
olduğu gibi sahil şeridindeki daracık ve virajlı yollardan gemilere taşınmaktaydı.
İngiliz tarihçiler Peregrine Horden ve Nicholas Purcell’in “Ayartıcı Deniz”
adlı devasa bir kitapta sundukları bir bakış açısıyla, Alüvyon oluşumu Akdeniz
hayatının değişmeyen büyük bir olgusudur (Abulofia, 2005).
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
13
Şekil 1.1.Tepebağ Höyük Akdeniz’den 45 km uzaklıktadır (www.googleearth.com) Şekil 1.2. Kahire, Gizeh deltası Akdeniz’den 170 km uzaklıktadır (www.googleearth.com)
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
14
Vasco da Gama’nın 1497’de Afrika’nın çevresinden dolanmasına kadar,
baharatlar ancak Akdeniz kıyısındaki Müslüman ülkelerden elde edilebiliyordu ve
yalnızca yemeklere çeşni katmak için değil, ilaç ve boya malzemesi yapımında da
kullanılıyordu. Bu durum, Akdeniz’in Doğu ile Batı’nın ekonomik sistemleri
arasında ana köprü işlevi gördüğünün delilidir (Abulafıa, 2005).
Akdeniz jeolojik bakımdan çok canlı bir bölgedir, Avrupa ve Afrika
yerkabuğu levhalarının çarpıştığı, kıvrıldığı ve yarıldığı kuşaktır. Alp dağ oluşumu
kuşağı Fas’tan başlayarak Pireneler ve Alpler üzerinde Türkiye’ye ve daha ötesine
kadar uzanır. Akdeniz’in kendisi Tersiyer Dönem’de, 70 milyon yıl kadar önce
varolan çok daha geniş bir denizin kalıntısıdır (Abulofia, 2005).
Akdeniz fırtınalı sularıyla, pürüzlü burunlarıyla ve güvenilir limanların
kıtlığıyla, İlkçağ gemiciliği açısından tehlikeliydi. Klasik çağda deniz yollarının çoğu
yılın yarısında kapalı kalırdı. Ancak Ortaçağ sonlarında gemi tasarımı ve
donanımındaki gelişmeler riskleri azalttı. Korsanlık denizde olduğu kadar karada da
bir belaydı. Korsanların hükmü Antik Çağ’ın büyük bir bölümünde, Romalılar’ın
onları bertaraf etme gereğini duymasına kadar sürdü, daha sonra denizler yaklaşık
1000 yıl boyunca güvenli kaldı (Ünal, Girginer, age).
Yunan anakarasında, güneydeki Argolis’te bulunan Melos adası kökenli
obsidiyen yongalar, Akdeniz’de daha Mezolitik Çağ’da, İ.Ö. 7000 dolaylarında bir
ölçüde denizcilik becerisinin geliştiğini gösterme açısından bilinen en eski kanıttır.
Ege’deki etezyen rüzgarlar gibi ilkbahar sonu ve yaz rüzgarları, Girit-Mısır seferinin
yalnızca 5 günde alınmasını mümkün kılan güvenli seyri sağlamaktaydı. Neolitik
Çağ ve İlk Tunç Çağı liman ve yerleşmeleri kalıntıları, diğer maddi kültür bulguları,
mesafelere ve rüzgarlara ilişkin inceleme birlikte ele alındığında ortaya çıkan
güzergahlar şöyleydi: Kea, Tinos, Mykonos, Ikaria ve Samos yoluyla Attika’dan
Anadolu’ya giden kuzey rüzgarı, Kyklad adaları yoluyla Argolis’ten Anadolu’ya
giden orta güzergah, Girit yoluyla bir adadan ötekine geçerek Rodos ve Anadolu’ya
giden güney güzergahı. Uzak mesafelere gelince, İlkçağ Akdeniz’inde en sık
kullanılan dairesel güzergahın sağdan sola doğru bir rota izlediği sanılmaktadır:
Ege’den Girit’e ve ardından Mısır, Levant, Kıbrıs, Anadolu kıyıları, Kyklad adaları,
Girit ve tekrar Ege’ye. Elbette başka bölgesel yollar (Ege/İtalya, Girit/Mısır,
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
15
Mısır/Kıbrıs, Kıbrıs/Levant) ve Libya kıyıları yoluyla Mısır/Girit gibi alternatifler
vardı. Taş iskelelerin kalıntıları ve sahil arkeolojisi verileri, İlk Tunç Çağı’ndan
itibaren bütün Ege boyunca denizcilik faaliyetlerinin varolduğuna ve daha uzak
mesafelere varmak için adaların birer köprü olarak kullanıldığına işaret etmektedir.
Böyle bir uygulama, uzak mesafeli ticarete destek olduğu ölçüde, yerel ya da
bölgesel düzeyde küçük ticaret ağlarının varlığına hiç kuşkusuz olanak vermekteydi
(Abulofia, 2005).
M.Ö. 2000 yılının ikinci yarısında, Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve
Yakındoğu’yu birbirine bağlayan muazzam bir “iç göl” konumundaki Akdeniz
boyunca mekik dokuyan son derece yoğun ve kazançlı bir gemi ulaşımı
gözlemleyebiliriz. Bu bölge Mısır, Mezopotamya ve Anadolu’nun büyük
uygarlıklarınca üretilen değerli malların, özellikle de kumaşların ve itibar kazandırıcı
eşyaların çıkış yeri olduğu gibi, Kıbrıs’ın zengin maden ocaklarından gelen bakır
gibi hammaddelerin ve Mezopotamya’dan gelen yarı değerli taşların kaynağıydı. Ege
gemicileri, anlaşıldığı kadarıyla, M.Ö. 14-12. yüzyıllar arasında Akdeniz gemi
ulaşımındaki üstünlüklerini hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadan sürdürdüler (Abulofia,
2005).
Alışılagelmiş uygulama seferlerin Mayıs’tan Eylül’e kadar ya da en fazla
Nisan’dan Ekim’e kadar yapılmasıydı. Bu dönemde bile hava durumunun değişmesi,
fırtınaların esmesi ve yerel rüzgarların burunları dönmede güçlükler yaratması
mümkündü. Baskın rüzgarların yönü yazın bile bir gidiş-dönüş yolculuğunda hatırı
sayılır bir farklılığa yol açardı. Bunun en açık örneği Puteoli ile İskenderiye
arasındaki seferde görülürdü: bir geminin kuzeybatı rüzgarını arkasına alarak Mısır’a
gitmesi bazen yalnızca bir haftayı bulurdu. Şiddetli rüzgara karşı seyrederek geriye
dönüş ise bir ayı ve hatta daha uzun bir süreyi alabilirdi. Koşullar izlenen rotayı da
etkilerdi. Mısır’dan başlayan ana kuzey rotası Kıbrıs, Küçük Asya’nın güney kıyıları,
Rodos ya da Knidos, Girit’in güney kıyıları, Malta ve Messina, ardından İtalya’nın
batı kıyıları şeklinde bir hat izlerdi. Güney rotasında ise Afrika kıyıları boyunca
ilerleyerek, Kyrene’ye kadar dönüşümlü kara ve deniz meltemlerinden yararlanma
yoluna gidilirdi. Her iki rota da yavaştı. Mısır’a dönecek bir geminin bazen Güney
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
16
İtalya’dan denize açıldıktan sonra, rüzgarla Nil’in ağzına kadar savrulması
mümkündü (Abulofia, 2005).
636 yılından itibaren Emevi hanedanının Şam’dan yönettiği Müslümanlar
kuzeyden gelen akınlardan daha yıkıcı bir şekilde, bütün Yakındoğu’ya ve Kuzey
Afrika’ya egemen oldu. Bizans’lılar kıyılar boyunca gözetleme kuleleri ve sinyal
sistemi oluşturmuşlardı. Ancak Suriye ve Mısır valileri ilk başta yerli Hıristiyanlar
arasından sağlanan mürettebatla deniz gücü oluşturmaya yöneldi. Gemi yapımı
Nil’de Fustat’ın karşısına düşen Ravda adasında başladı. Kurulan filo Kıbrıs, Girit,
Rodos ve Sicilya adalarına akınlar düzenledi. Bu yıllarda Akdeniz ulaşım bütünlüğü
ve ticareti büyük bir darbe aldı (Abulofia, 2005).
Toros sınırı boyunca Abbasiler’in fiilen bağımsız uç emirlikleri savaş halini
ve her yıl girişilen baskınları sürdürdü. Kilikya’da Tarsus’un batısına düşen Lamos
(Limonlu) ırmağı sınır çizgisiydi. Bu ırmağın iki yakası 805’ten 946’ya kadar iç
burkucu tutsak değiş tokuş ve bedel ödeme sahnelerine tanıklık etti. Abbasiler
donanmalarını hızla inşa ederek 860’a doğru Tarsus’ta üslenmiş filolar Attaleia’ya
saldıracak güce ulaştı. O tarihten 10. yy. sonlarına kadar Bizanslılar ve Müslümanlar
arasında sürekli deniz savaşları yapıldı. Tarsus filosu 898’de Bizans filosunu yenerek
çok sayıda Bizans gemisine el koydu (Abulofia, 2005).
“Venedik Mude”, konvoy sisteminin 13. yy. sonunda ve 14. yy. başında
düzenlenmesi çerçevesinde, Senato en değerli kargoları Yunanistan, Karadeniz,
Kıbrıs, Çukurova, İskenderiye ve Flandre’a götürüp getiren silahlı kadırgaların
hizmetlerini müzayedeye çıkarmayı üstlendi. Gemilere kimin komuta edeceğini,
gemilerin nerede, ne kadar süreyle duracağını ve nasıl yük tarifesinin uygulanacağını
saptayan Senato’ydu (Abulofia, 2005).
M.Ö. 1400-1200 yılları arasında Doğu Akdeniz’de çeşitli ticaret filolarının
faaliyet gösterdiği bilinmekteydi. Bunlar Mısır deniz filosu, Kilikya’da Ura, Doğu
Akdeniz’de Ugarit gibi liman kentlerine ait olan tekneler, Kıbrıs (Alasia) ve
Akhalara ait deniz güçleriydi (Liverani, 1990).
Akdeniz’de 1300’ün ötesine yarım yüzyıl kadar taşan “güzel 13. yy.”,
demografik dengeyi altüst eden gerçek bir felaketle son buldu: Büyük Veba Salgını.
Büyük bir olasılıkla Kırım’ın Kefe kentindeki ticaret merkezinden çıkıp yayılan bu
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
17
bulaşıcı hastalık önü alınamayan bir yangın gibi bütün Akdeniz’i sardı. Ölüm oranı
bölgeden bölgeye değişmekle birlikte, nüfusun üçte biri hayatını yitirdi. Sonraki
yıllarda salgının nüksetmesi büyük Akdeniz kentlerindeki nüfus artışına bir fren
işlevi gördü. Öyle ki 1348’deki düzeye yeniden varmak için en az yarım yüzyılın
geçmesi gerekti. Öte yandan, Ege ve Karadeniz’de Cenova’yı Venedik, Bizans ve
Katalanlar’la karşı karşıya getiren savaş (1348-1355) ticareti aksattı ve Batı
dünyasını Osmanlı Türkleri’nin yükselen gücü karşısında zayıf düşürdü. 1350-1500
yılları arasındaki süreçte Akdeniz’in siyasal manzarası köklü dönüşümler geçirdi.
Doğu Akdeniz’de en önemli siyasal değişim Osmanlı Türkleri’nin atılımıydı.
Balkanlar’a ilk kez 1354’te giren Türkler’in ilerleyişi Timurlenk’le yapılan Ankara
savaşıyla 1402 yılında kesildi. Ancak 1421’den sonra hızla devam etti.
1450’lerde Doğu Akdeniz’deki pazarlara ulaşmak Türk istilaları yüzünden
zorlaşınca, Batı Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nun doğusundan sağlanan şeker ve
kurutulmuş meyve kaynakları, Granada, Valencia ve Sicilya’dan sağlanmaya
çalışıldı. Suriye ve Doğu Akdeniz ticareti büyük çapta zarar gördü (Abulofia, 2005).
Sıklıkla gıda ve su ikmali yapma gereğinden dolayı, kadırgalar uzun bir süre
denizde kalamazdı. Bu ve başka nedenler yüzünden, Akdeniz cephesindeki askeri
stratejistlerin hedefi düşman filolara çullanmaktan ziyade, olabildiğince çok sayıda
müstahkem limanı ele geçirip denetim altında tutmaktı. Ne kadar çok limanı
denetlerse o kadar çok kadırgayı donatma, koruma ve denize sürme şansları vardı.
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
18
Şekil 1.3. Çukurova’nın 3 boyutlu eğim analizi (Adana İl Özel İdaresi)
Şekil 1.4. Kırmızı çizgi tahmini kıyı çizgisi ve sarı alan ise Tepebağ Höyüğü’nü
göstermektedir (www.googleearth.com).
Sahillerin sarp olmasına ek olarak derin kanyonlar da sahilden veya iç
kesimlerden yapılacak ulaşımı büyük çapta engellemiştir. Bundan dolayı arkeolojik
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
19
buluntuların da açıkça gösterdiği gibi bölge, bazı istisnalar dışında ancak yol ve
köprü yapma tekniği ile deniz ulaşımının geliştiği geç dönemlerde, yani Hellenistik,
Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerinde yaygın bir yerleşime sahne olabilmiştir
(Ünal, Girginer, age). Sahillerin izole durumu bazı hallerde 20.yy.’da karayolları
bağlantısı sağlanıncaya kadar sürmüştür. Belki de daha eski dönemlerde, Skylax’ın
sözünü ettiği ve kara ulaşımına elverişli başka bir limanı daha vardı. Bu limanın yeri
belli değilse de Boğsak Körfezi’ne veya Akliman’a yerleştirmek isteyen
araştırmacılar vardır (Ünal, Girginer, age; Casabonne, 1999). Bu söz konusu limanın,
Yeşilovacık Körfezi’nde, bugün Sağlık Ocağı Binası altında kalan, gerek duvarları
ve gerekse en az iki adet bastiyonuyla bir kaleyi andıran yapılarda saklı olması
mümkündür. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’ün özellikle Silifke Olukbaşı Köyü
yakınlarında kurmuş olduğu çiftlik ve Taşucu Mansuriye (Cumhuriyet) Mahallesi
yakınlarında kurmayı tasarladığı bir yazlık konak dolayısıyla da bölgeyi sık sık
ziyaret etmesi sebebiyle zoraki olarak bugünkü yolların temelini oluşturan sahil
yolları açılıncaya kadar, sahil kenarı ve içerilerdeki bölgeler arasında gerçek anlamda
bir ulaşımdan söz etmek mümkün değildi. Bir gezgin 1853 yılında Korykos
(Kızkalesi) ile Silifke arasındaki yolun neredeyse geçilmez olduğunu ve yük
hayvanlarının dahi çok güçlükle hareket edebildiklerini yazar (Langlois, 1861).
Seyhan (Saros, Hititçe Samri?) ve Ceyhan (Pyramos, Hititçe Puruna?)
ırmakların milyonlarca yıl taşıdığı ve hala taşımakta olduğu alüvyonlar olmadan,
bereketli Çukurova’yı hayal etmek bile olanak dışıdır (İzbırak, 1996). Diğer yandan
alüvyonların artmasıyla ova seviyesinin yükselmesi ve birçok yerleşme yerinin
toprak altında kalmasının yanı sıra, eskiçağlardan beri deniz suyu seviyesinin de
yaklaşık 1m yükselmesiyle birçok liman kenti hem alüvyon, hem de sular altında
kalmıştır. Erozyon sonucu yükselen sedimentasyonun kalınlığı Orta Anadolu’da
Neolitik çağdan beri en az 4m olduğuna göre (Hütteroth, Höhfeld, 2002), bu
kalınlığın Ceyhan, Seyhan ve Göksu’nun oluşturduğu ovalarda çok daha fazla olması
gerekir. Kilikya’nın üç önemli ırmağının taşıdığı yıllık erozyon toprak miktarı, bize
bu konuda kabaca bir fikir verebilir: Seyhan Nehri yılda 5.200.000 ton, Ceyhan
5.500.000 ton, Göksu ise 2.500.000 ton erozyon toprağı taşımaktadır (Yakar, 2001).
Herhalde Strabo’nun bize naklettiği “Bir zaman gelecek, Pyramos’un (Ceyhan) güçlü
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
20
akıntıları geniş sahilleri dolduracak ve mukaddes Kıbrıs’a kadar ulaşacak” (Strabo,
XII,II,4) kehaneti bir gün gerçekleşecektir! Sonuçta birçok yerleşim yerini, ama
özellikle düz olanlarını ve liman tesislerini tekrar bulma şansı ne yazık ki
kalmamıştır; mevcut olanlar da zaten her geçen gün insan eliyle yok edilmektedir.
Buna ilaveten bir zamanlar deniz sahilinde yer alan liman kentleri ve balıkçı köyleri,
sahillerin dolması veya hoyratça doldurulması yüzünden günümüzde çok daha
içeride kalmıştır (Bener, 1967; Erol, 1983).
Şekil 1.5. Çukurova Genel Eğim Durumu (www.googleearth.com)
Daha eski devirlerdeki, özellikle M.Ö. II. binyıla ait limanların pek çoğu ise
(Vaan, 1993; Vaan, 1997) genellikle bugün alüvyonlarla dolmuş ırmak kenarlarında,
ırmakların denize döküldüğü yerlere yakın kesimlerdeydi. Kum yığınları ve
alüvyonlarla kaplı bu yörelerdeki liman kentlerini bulma şansı bugün maalesef ya hiç
yoktur ya da çok azdır (Taffet, 2001). Bunun dışında, yapılan jeolojik incelemeler,
Neolitik, Kalkolitik ve Hititler devrinde Tarsus, Seyhan ve Ceyhan deltalarının kıyı
şeridinin, bugünküne nazaran daha kuzeyden geçtiğini göstermiştir (Göney,a.g.e.,
hrt.I-2). Nitekim Seyhan Nehri de daha yakın zamanlara kadar ulaşımda
kullanılmıştır. 19.yy. gezgini Langlois’in 1853’te çizmiş olduğu bir gravür, Adana
kentini Taşköprü’nün doğusundan göstermektedir. Gravürde, köprünün sağında ve
solunda, Tepebağ önlerindeki orta boylu tekneler ve yelkenliler açıkça görülmektedir
(Langlois, 1861; Lev.III.; Girginer,a.g.e., ve Langlois, 1947). Aynı gezgin benzer
tekneleri Misis önlerindeki Ceyhan Nehri’ne de koymuştur (Langlois, a.g.e.,).
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
21
Langlois’dan birkaç yıl önce gene Adana’ya gelmiş olan T. Kotchy “Taşköprü’de
içlerinde iki yüksek latin tarzı yelkenlinin bulunduğu sekiz tane gemi” saymıştır
(Yavuz, Özmen, 2000). Bunun dışında gene 19.yy.’da İngiliz bahriyelilerin Seyhan
ve Ceyhan ırmakları açıklarına demirledikleri gemilerden, bu ırmaklar boyunca
kayıklarla arslan ve kaplan avına gittikleri bilinmektedir. Hatta o zamanlar
hayvanları sırf keyifleri için acımasızca öldüren avcılardan biri, kaplanlar tarafından
parçalanarak hak ettiği cezayı bulunca, avlanmaya bir süre için ara da verilmiştir
(Schaffer, a.g.e.).
Şekil 1.6. 19.yüzyılda V.Langlois’nın tasvir ettiği Tepebağ Höyük, Taş Köprü ve Seyhan Nehri
üzerinde deniz trafiği (Langlois, 1861; Lev.III.; Girginer,a.g.e., ve Langlois, 1947)
1856’da Adana’yı ziyaret etmiş olan T. Kotchy ise “Şehrin yanında Seyhan
Nehri o kadar derindir ki, Kıbrıs ve kuzey limanlarından küçük gemilerle
Taşköprü’ye kadar gelinebiliyor” demektedir (Yavuz, Özmen, a.y.). Ancak bu
konuda Seyhan Irmağı’nın yatağının çok özel bir durumu, yani onun düzgün
olmaması söz konusudur. “Denizle Adana arasındaki meylin azlığına rağmen,
Seyhan’dan küçük motörlerle bile ulaşımda istifade edilmez, zira nehrin yatağı
düzgün değildir, kollara dağılır, dibi temizlense bile çabuk dolacağından, elde
edilecek istifade çekilecek zahmete, emek israfına değmez” (Saraçoğlu, 1990).
Bu açıdan bakıldığında ticaretin yoğun olduğu son zamanlarda zorlanılsa da
küçük teknelerle Ceyhan Nehri kenarında yer alan M.Ö. II. binyıl ve daha eski
1. GİRİŞ Tevfik YILDIRIM
22
yerleşme izleri taşıyan Mercin, Küçük Mangıt, Yarım Höyük ve diğer birçok höyüğe
ırmak vasıtasıyla ulaşmak mümkün olmalıydı (Seton, Williams, 1954; Taffet, a.g.e.).
Orta boyda, deniz sahilinden 700 m. içeride kalmasına ve sığınaklı bir kıyı
şeridinden yoksun olmasına rağmen tipik bir Doğu Akdeniz liman kenti olan Kinet
Höyüğün incelenmesi, Suriye, Kilikya, Anadolu ve Kıbrıs-Doğu Akdeniz arasında
kalan bu kentin kültürel olgusunu kavramak açısından önemli ipuçları verebilirdi.
Ancak buluntular burada mal ithal veya ihracına dair hemen hiçbir ipucu
vermemiştir. Keza burada Kenan’da bulunanlara benzeyen büyük konteynerler ve
amforaların sayısı çok azdır. Bundan dolayı, Kinet sakinlerinin daha ziyade
kargoculuk ve komşu bölgelerde üretilen malların taşımacılığı sektörlerinde
çalıştıkları sanılmaktadır (Gates, 1999).
Bölgenin 65 km. güneyinde Hatay İli’nde kazılmış ve bir kısmı ayrıntılarıyla
incelenmiş başka bir liman da Asi Nehri deltasının sağ tarafında kalan Al Mina’dır
(Woolley, 1938; Woolley, 1953: Passim; Woolley, 1955: Passim; Boardman, 1965).
Al Mina yakınlarında da daha eski liman kenti Sabuni (Sabuniyeh) vardır.
Fayların önündeki ovalar sürekli olarak çökmekte ve fayın gerisindeki
dağlık alanlardan kaynaklanan, aşındırma ve taşıma kapasiteleri yüksek
akarsuların getirdiği alüvyonlarla sürekli olarak dolmaktadır. Bu olayın en az
Pliyosen’den (Günümüzden 5 milyon yıl önce) bu yana aynı şekilde sürdüğü,
ovalarda yapılan petrol ve su aranmasına ilişkin sondaj sondajlarından
anlaşılmaktadır. Antik kıyı yerleşim alanlarından; Dörtyol ilçe merkezinin 6 km
kadar batısında, kıyıdan yaklaşık 475 m içeride kalmış olan Kinet Höyük,
Dörtyol ilçesinin 15 km kuzeybatısında, kıyıdan yaklaşık 3.5 km içerideki
Karahöyük ve Toros Gübre Sanayi A.Ş.’nin içinde kalan ve kıyıdan yaklaşık 150
m içeride olan Muttalip Höyük gibi diğer kalıntılarda göstermektedir ki zamanla
eski kıyı yerleşimleri kara tarafında içeride kalmıştır (Ozaner, 1993).
1950’li yılların başlarında halka açık olarak Adana’da kurulmuş olan bir
şirket, Seyhan Nehri’nin temizlenmesi ve denizden gelecek vapurların girebileceği
bir limanın Adana’da yapılmasını amaçlamıştı (Tanyıldız, 2005). Adana iç limanı
çerçevesinde dok ve liman işletmeciliği yapmak üzere kurulmuş bu şirketin projesi
uygulanamamıştır (Yavuz, Girginer, 2005).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
23
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR
2.1. Sit ve Uygulamaları
İnsanlığın başlangıcından bu yana binlerce yıldır Anadolu ve
Mezopotamya’da insan toplulukları kendi özgün, yöresel değerlerini oluşturmuş,
farklı ilişkilerle kültürlerini aktarmışlardır. Kültürel değerlerin öneminin ayırdına
varılması ve rekabet ortamında getirileri gözle görülmeye başlamasıyla birlikte
koruma ve sit kavramı gelişmiştir. Osmanlılardan beri tarihimize, korunması gerekli
eserlerimize, kültürel değerlerimizle birlikte zanaatlarımıza büyük önem verildiğini
çeşitli fermanlar ve resmi yazışmalardan bilmekteyiz. Ancak zaman içinde koruma
ve sit anlamında gelişen ve değişen kavramlar nedeniyle münferit girişimlerin yerini
yasa ve tüzükler almıştır. Bu olguların tarihsel sürecini şu şekilde özetleyebiliriz.
1869, 1874, 1884 tarihli Asâr-ı Atika Nizamnameleri (Eski Eserler Tüzükleri)
ilke olarak eski eserlerin (miras, kültür varlığı gibi terimlerin literatüre girmesi 20.
yy.’ın ortalarına rastlamaktadır) devlet malı olduğu ve Osmanlı öncesi dönemlerle
sınırlandığını benimsemiştir. Bu dönemde Osman Hamdi Bey öncülüğünde
müzecilik çalışmaları başlamıştır. Maalesef bu çabalar Anadolu’da Fransız, Alman,
İngiliz arkeologlarca yürütülen kazılardan çıkan kültür varlıklarının yurt dışına
çıkarılarak (örneğin Bergama Zeus Altarı) bugünün uluslararası sorunu haline
gelmesini önleyememiştir (Özel, 1998). 23.4.1906 tarihli Asar-ı Atika Nizamnamesi
(Anayasa Mahkemesi'nin 6.7.1965 tarihli kararıyla (Resmi Gazete 4.11.1965) Asar-ı
Atika Nizamnamesi'nin yasa niteliğinde olduğu tescil edilmiştir.) yürürlüğe giren son
Âsâr-ı Atika Nizamnamesi olup 1973 yılında onaylanan 1710 sayılı yasaya kadar 67
yıl yürürlükte kalmıştır. Ancak kaldırılan kanunda yapı tek bir birim olarak ele alınıp
çevresi düşünülmediğinden, 67 yıl boyunca yapıların çevrelerinin yabancı unsurlarla
dolmasına yol açmış, böylelikle yapı çevresinden bir anlamda soyutlanmış bazı
durumlarda işlevsizleşmiş hatta zaman zaman korunması bile sorun oluşturmuştur.
Türkiye’de kültür varlıklarının korunması 1950'li yıllardan sonra giderek
yoğunluk kazanmıştır. 1951 yılında 5805 sayılı yasayla kurulan Gayrimenkul Eski
Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, hem ilke koyan hem de uygulamaya yönelik karar
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
24
alan ve yasayla oluşturulmuş ilk kurumdur (02.07.1951 tarih ve 5805 sayılı
“Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Teşkiline ve Vazifelerine Dair
Kanun”). Koruma ile ilgili ilkeleri ve müdahale biçimlerini belirlemek, rölöve,
restorasyon, restitüsyon projeleri hakkında karar vermek gibi görevleri üstlenmiştir.
Uzun yıllar görev yapan bu kurul, son derece kısıtlı olanaklarla korumada önemli
olgulara imza atarak bugün geçerli olan birçok koruma ilkesini ülkemize
kazandırmıştır. Geniş yetkilerle donatılan kurul kurumsallaşamamasından (gerek
uzman personel gerekse de fiziki-teknik mekan oluşumları), kararlarını uygulayacak
ve denetleyecek bir yardımcı örgütün eksikliğinden, yetersiz ve eskimiş bir eski eser
mevzuatı ile çalışma zorunluluğundan ve diğer devlet kurumlarıyla eşgüdümünün
sağlanamamasından dolayı etkili bir politika geliştirilememiştir. Bütün bu olumsuz
koşullara rağmen “sorumsuz” imar çalışmalarına karşı direnen tek kurum olarak
Türkiye'de koruma tarihinin en önemli kuruluşu olmuştur.
1956 yılında yürürlüğe giren 6785 sayılı İmar Kanununun, “yapılacak
binaların... eski eserlere ve arkeolojik sahalara olan mesafeleri”nin hazırlanacak
tüzüklerle belirlenmesine ilişkin hükmü, plânlama/koruma ilişkisini gündeme getiren
ilk düzenlemedir.1956 yılına kadar sadece taşınmaz eski eserlerle ilgili görevleri olan
Kurula, bu yasa çevre ölçeğinde de bazı yetkiler tanımıştır. 28.02.1960 tarih ve 7463
sayılı “Hususi Şahıslara Ait Eski Eserlerle Tarihi Abidelerin istimlaki Hakkında
Kanun” ile de uygulamada çıkabilecek sorunlar aşılmaya çalışılmıştır. Bu arada
dünyada kültürel miras koruma bilinci yükselerek, uluslararası alanda 1954 tarihli La
Haye ve Avrupa Kültürel Konvansiyonu imzalanmıştır. Avrupa Konseyi, UNESCO
gibi örgütler uluslararası alanda yer almaya başlamıştır. Bu dönemde yine
uluslararası Venedik Sözleşmesi (1965) ve Dünya Doğal ve Kültürel Mirasının
Korunmasına Dair Sözleşme (1972) imzalanmış, ICOMOS (Uluslararası Anıtlar ve
Sitler Konseyi) ve ICOM (Uluslararası Müzeler Konseyi) gibi kurumlar
oluşturulmuştur. Türkiye de bunlara taraf olarak sürece dahil olmuştur.
İlk kez 1961 yılındaki Anayasa ile kültür ve tabiat varlıklarının korunması
anayasal güvence altına alınmıştır. Bu Anayasa'nın eski eserlerle ilgili tek maddesi
olan 50. Madde’si (1982 Anayasası’nın 63. Maddesi) ‘’Devlet tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
25
edici tedbirleri alır, bu varlık ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara
getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahibine yapılacak yardımlar ve
tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir’’ hükmünü içerir.
Cumhuriyet tarihinin ilk koruma mevzuatı olma özelliğini taşıyan 25.04.1973
tarih ve 1710 sayılı (6.5.1973 tarihli Resmi Gazete) “Eski Eserler Yasası”, “sit”
tanımını getirmesi ve korumanın gerektirmesi hâlinde imar plânlarının değişebileceği
hükmünü içermesi, imar plânlarındaki koruma vurgusunun giderek çoğalmasını
öngörmüştür. Ancak 1973 yılının koruma bürokrasisi, bu yasanın öngördüğü yeni
etkinlikleri ivedilikle ve gerektiği biçimde uygulayacak yeterli deneyim, bilgi
birikimi, uzmanlaşma, bütçe olanakları ve yönetsel yapıya sahip değildir (Özdemir,
2005). Devletçe kültürel gelişmenin ekonomik ve toplumsal kalkınmayla
bütünleşmesi hedefine ulaşılamamış, öncelik altyapı ve sanayi yatırımlarına verilmiş,
son derece kısıtlı bütçe ve örgütsel olanaklarla envanter çalışmaları ve belli başlı
anıtların onarımından öteye gidilememiştir. 1973 tarihli 1710 sayılı Eski Eserler
Yasası ile; “korunması gerekli eski eser” kavramı tek yapı ölçeğinin dışına çıkmış
yapıların bir araya gelerek oluşturdukları arazi parçalarının da koruma konusu
olduğu benimsenmiştir, kültür varlıklarının bakım ve onarımından sorumlu
kuruluşlar net olarak belirlenmiştir. Devlet yasaklayıcı görünümün yanı sıra eski eser
sahiplerine bazı ayrıcalıklar tanımakta ve çeşitli organlarıyla yardım yapmayı
benimsemektedir. Ayrıca “sit” kavramı ilk kez bu kanunda geçmektedir. Bu
kanunun yürürlüğe girmesine kadar, kentleşme süreci içinde hala padişah imzası
taşıyan bir nizamnamenin yürürlükte kalabilmesi bilimsel ve yönetimsel kaybın
yanısıra koruma bilinci ve kültürel eksikliğinde kanıtıdır. 1710 sayılı yasayla tüm
taşınır ve taşınmaz eski eserler devlet malı sayılmış, sorumlu kuruluş olarak da Milli
Eğitim Bakanlığı gösterilmiş ve koruma şeklini saptama yetkisi Gayrimenkul Eski
Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'na verilmiştir (www.e-sosder.com).
1975 yılında gerçekleştirilen “Avrupa Mimarî Miras Yılı” etkinlikleri ve bu
etkinlikler sonucunda kabul edilen “Amsterdam Deklarasyonu”nda belirlenen ilkeler,
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü bünyesinde, “Tesbit ve Tescil” ve
“Koruma Plânlaması” birimlerinin kurulmasını gerektirmiştir. Bu nedenle, 1975 yılı
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
26
Türkiye’de ilk programlı, belli amaçlara yönelik ve kuralları konmuş bir envanter
çalışmasının başlangıç yılı olarak kabul edilebilir.
1980’li yıllardan sonra, belgeleme çalışmalarına ağırlık verilmiş ve bu
çalışmalar sonucunda belirlenen yapı ve alanlarla ilgili bilgiler, imar plânlama
hizmetlerinde kullanılmak için, başta İller Bankası olmak üzere, ilgili kuruluşlara
verilmiştir. Ancak, gerek 1710 gerekse 2863 sayılı yasalarda “Koruma İmar Plânı”
tanımının olması, bu tanımın gerektirdiği değişik teknik ve süreçlerin kullanılması
anlamına gelmemiştir. Öyle ki, “Koruma Amaçlı İmar Plânları”nın yapımına ilişkin
ilk teknik şartname Kültür Bakanlığı tarafından 1990 yılında hazırlanabilmiş yine
salt bu amaca yönelik plânların Bakanlık eliyle yaptırılması da yine aynı yıl
sağlanabilmiştir.
21.7.1983 tarihinde yürürlüğe giren 3366 sayılı kanunla değişik 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun uygulamaya konulmasıyla birlikte
1710 sayılı yasa yürürlükten kaldırılmıştır. 2863 sayılı yasa, korunması gerekli olan
taşınır ve taşınmaz kültür ve doğa varlıklarıyla ilgili tanımları yapmak ve
etkinliklerini düzenlemek, bunlara ilişkin ilke ve uygulama kararlarını almak, teşkilat
kurmak ve görevlerini tespit etmek amacındadır. Yasa korunması gerekli taşınmaz
kültür ve doğa varlıklarına her türlü inşai ve fiziki müdahalede bulunmayı
yasaklamıştır. Sit kavramı yeniden tanımlanmış, kentsel sit koruma planlamasıyla
ilgili olarak önemli bir adım daha atılmış ve "koruma amaçlı imar planı" kavramı
yeni bir planlama türü olarak kabul edilmiştir.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Birinci Bölüm –
Tanımlar ve kısaltmalar, madde 3. "Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen
çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve
benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun
olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan
ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alandır.”
"Koruma amaçlı imar plânı; bu kanun uyarınca belirlenen sit alanlarında,
alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat
varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik,
tarihi, doğal, mimarî, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
27
verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hali hazır haritalar üzerine,
koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal
ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer yaratan stratejileri,
koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma,
yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini,
yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, alt yapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve
parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca
katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, hedefler, araçlar,
stratejiler ile plânlama kararları, tutumları, plân notları ve açıklama raporu ile bir
bütün olan nazım ve uygulama imar plânlarının gerektirdiği ölçekteki plânlardır.”
“Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” ile sit ilan edilen alanlarda
yürürlükteki imar planlarının geçersiz kaldığı ve bu alanlarda Koruma Amaçlı İmar
Planlarının bir yıl içinde yapılması öngörülmüştür. Koruma Amaçlı İmar Planı
yapılıncaya kadar, Koruma Kurulu tarafından bir ay içinde geçiş dönemi yapı şartları
belirlenir. İlgili Valilikler ve Belediyeler anılan koruma amaçlı imar planını en geç
bir yıl içinde koruma kuruluna değerlendirmek üzere vermek zorundadırlar. Ancak,
bu yasa maddesine karşın, ülkemizde genellikle bu tür planlar altyapı eksikliğinden
(finansman, yetişmiş personel vb) zamanında üretilememektedir. Sit alanı ilanından
sonra, geçiş dönemi yapılaşma koşulları ile parsel ölçeğinde uygulamalar devam
etmektedir. Planların yapılması genellikle, yasada belirlenen bir yıl içerisinde
yapılmadığı için geçiş dönemi yapılaşma koşulları uzun bir süre uygulanmaktadır.
Koruma imar planlarının yapımı ve onama sürecinin oldukça uzun sürmesi,
onandıktan sonra da aktif olarak uygulamaya geçilememesi sit alanlarının ve kültür
varlıklarının yıkım ve yok olmalarında önemli rol oynamaktadır.
Koruma Amaçlı İmar Planlarının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıkları bakımından kısmen değiştirilmesi ilgili kuruluşlarca gerekli görüldüğü ve
bu hususta Koruma Kurulu kararı alındığı takdirde, Koruma Kurulu ilgili Belediyeye
ve ayrıca ilgili Kurum ve Kuruluşlara yazı ile bildirir. Değişiklik teklifi bu tebligattan
sonra en geç bir ay içinde Belediye Meclisince karara bağlanır. Bu süre içinde
gereken karar alınmadığı takdirde Belediye Meclisi kararına lüzum kalmaksızın
Koruma Kurullarınca karara bağlanan hususlarda değişiklik teklifi kesinleşir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
28
Planlama açısından önemli bir husus, yasanın 17. maddesiyle sit alanlarında
korumanın koruma amaçlı imar planıyla sağlanmasının öngörülmesidir, önceki
korumaya ilişkin yasal düzenlemelerde yer almayan bu hükümle koruma anlayışı
bütüncül ve kapsamlı bir içeriğe kavuşmuş, planlama korumanın bir aracı olarak
algılanmıştır. Korumaya ilişkin karar alma yetkisi ise Gayrimenkul Eski Eserler ve
Anıtlar Yüksek Kurulu lağvedilerek oluşturulan bölgesel koruma kurullarına
devredilmiştir. 1987 tarihli 3386 sayılı yasa ile değiştirilen 2863 sayılı yasanın 51-56.
maddelerine göre merkezde ağırlıklı olarak bakanlıkların üst düzey bürokratlarından
oluşan Yüksek Kurul, koruma ilkelerinin belirlenmesi, koruma kurullarının arasında
eşgüdümün sağlanması, genel sorunlara ilişkin görüş vermekle görevlendirilmiştir
(1990’lardaki uygulamalarda bu kurulca alınan ve değiştirilen ilke kararlarının
kimileri hukuka uygun bulunmayarak Danıştay’ca iptal edilmiştir). Bölgesel koruma
kurulları ise koruma ve uygulamaya ilişkin tüm görevleri karar alma yoluyla
yürütmekle yetkilidir ve bu kararlara yalnızca idare mahkemelerinde itiraz edilebilir
durumdadır.
Şekil 2.1.Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarının 2006 yılı Karar
Sayıları (www.kultur.gov.tr)
Türkiye’de 22 ilde toplam 28 adet kurul vardır (İstanbul’da 7 adet, İzmir’de 2
adet, ayrıca yeni olarak Kütahya ve Gaziantep kurulları da kurulmuştur).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
29
Koruma kurulları, ülkemizdeki kültür ve tabiat varlıklarının korunması, tespit
ve tescil işlemleri açısından tek resmi yetkilidir. Görevleri: Bakanlıkça tespit edilen
veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini ve
gruplandırmasını yapmak, sit alanlarının tescilinden itibaren bir ay içinde geçiş
dönemi yapı şartlarını belirlemek, koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü
değişikliklerini inceleyip onaylamak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanların tescil kaydını kaldırmak, korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanlarıyla ilgili uygulamaya
yönelik kararlar almaktır. Koruma kurulları her hafta toplanır, ancak Anadolu’daki
Kurullarda, üyelerin genellikle il dışından gelmesi nedeniyle toplantılar ayda bir
yapılmakta ve 3-4 gün sürmektedir. Bölge kurullarının iş yükünü hafifletmek,
denetim mekanizmasını daha işlevsel hâle getirmek amacıyla il özel idareleri ve
belediyeler bünyesinde kırk adet koruma ve uygulama denetim bürosu (KUDEB)
kurulması sağlanmıştır (11.06.2005 tarih ve 25842 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan “Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, Proje Büroları ile Eğitim
Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik”).
Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi (1985 Granada), Arkeolojik
Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (1992 Valetta) yer almaktadır.
1990’larda kültür mirasının korunması görevini ağırlıklı olarak Kültür Bakanlığı
yürütürken, 1983 tarihli 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve 1991 tarihli 383 sayılı
“Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname” gereği kültür mirasının bir bölümü Milli Park ve Özel Çevre Koruma
bölgelerinde yer alarak, bunların korunmasında Orman ve Çevre Bakanlıkları da
görevli ve yetkili kılınmıştır. Fakat her ne kadar kurullar üzerindeki yükler
hafifletilirken ve kültür varlıkları çeşitlendirilirken beraberinde turizmi teşvik etmek
amacıyla kültür varlıklarının işlevleri dışında kullanılmalarına olanak veren
gelişmeler de korumayla çelişmektedir. 35 adet Milli Parkımızla birlikte tüm
Türkiye’deki Milli Park alanları 7.970 km²’ye ulaşmıştır. Bu oran Türkiye’nin %
1.02’sidir. Bakanlar Kurulunca günümüze kadar 13 özellikli alan özel çevre koruma
bölgesi olarak saptanıp ilân edilmiştir. Tüm özel çevre koruma bölgelerinin toplam
alanı 10.691 km² olup, Türkiye alanının %1.37'sini oluşturmaktadır. Toplamda özel
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
30
çevre koruma alanları ve milli park alanları Türkiye’nin % 2.39’udur
(www.kultur.gov.tr).
Kültür ve Turizm Bakanlığı 16.4.2003 tarih ve 4848 sayılı kanun ile
kurulmuştur. Bu Kanunun amacı; kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak,
tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihî ve kültürel varlıkların tahribini ve
yok edilmesini önlemek, yurdun turizme elverişli bütün imkânlarını ülke
ekonomisine olumlu katkı sağlayacak şekilde değerlendirmek, turizmin
geliştirilmesi, pazarlanması, teşvik ve desteklenmesi için gerekli önlemleri almak,
kültür ve turizm konularıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarını yönlendirmek ve bu
kuruluşlarla işbirliğinde bulunmak, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve özel
sektör ile iletişimi geliştirmek ve işbirliği yapmak üzere Kültür ve Turizm
Bakanlığının kurulmasına, teşkilât ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir.
27 Temmuz 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5226
sayılı “Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İle Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, korumayla ilgili bazı yasalarda çok önemli
değişiklikler getirmiştir.
Önceki yasalarda yer almayan “ören yeri” kavramı; “tarih öncesinden
günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup, topoğrafik olarak
tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve mütecanis özelliklere sahip, aynı
zamanda tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal veya teknik bakımlardan
dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, insan emeği kültür varlıkları ile tabiat
varlıklarının birleştiği alanlar” olarak tanımlanmıştır. Bu alanlar için öngörülen
“çevre düzenleme projesi” ise; “ören yerlerinin arkeolojik potansiyelini koruyacak
şekilde, denetimli olarak ziyarete açmak, tanıtımını sağlamak, mevcut kullanım ve
dolaşımdan kaynaklanan sorunlarını çözmek, alanın ihtiyaçlarını çağdaş, teknolojik
gelişmelerin gerektirdiği donatılarla gidermek amacıyla her ören yerinin kendi
özellikleri göz önüne alınarak hazırlanacak 1/500, 1/200 ve 1/100 ölçekli düzenleme
projeleri” biçiminde tanımlanmıştır.
Resmi Gazetenin 26.07.2005 tarih ve 26887 sayısında; “Koruma Amaçlı İmar
Planları ve Çevre Düzenleme Projelerinin Hazırlanması, Gösterimi, Uygulaması,
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
31
Denetimi ve Müelliflerine İlişkin Usul ve Esaslara Ait Yönetmeliği”nin, 4. maddesi
tanımlar bölümünde;
Kentsel Sit: Mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir
arada bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti olan
kültürel ve tabii çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim
dokuları, duvarlar) birlikte bulundukları alanları,
Arkeolojik Sit: Antik bir yerleşmenin veya eski bir medeniyetin kalıntılarının
bulunduğu yer veya su altında bilinen veya meydana çıkarılan korunması gerekli
alanları,
Doğal Sit: İlginç özellik ve güzelliklere sahip olan ve ender bulunan
korunması gerekli alanları ve taşınmaz tabiat varlıklarını,
Tarihi Sit: Önemli tarihi olayların cereyan ettiği ve bu sebeple korunması
gerekli yerleri,
Ören Yeri: Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların
ürünü olup topografik olarak tanımlanabilecek derecede yeterince belirgin ve
mütecanis özelliklere sahip, aynı zamanda tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel,
sosyal veya teknik bakımlardan dikkate değer, kısmen inşa edilmiş, insan emeği
kültür varlıkları ile tabiat varlıklarının birleştiği alanları,
olarak tanımlanmıştır.
Arkeolojik, Doğal (tabii) Sit ve Kentsel Sit alanları 3 dereceye ayrılmıştır.
Tarihi Sit alanı tek derece olarak düzenlenmiştir.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Birinci Bölüm –
Tanımlar ve kısaltmalar, 3. maddesinde ise;
Arkeolojik Sit alanı; İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski
uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin
sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer
aldığı yerleşmeler ve alanlardır.
Doğal (Tabii) Sit alanı; Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait
olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması
gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
32
Kentsel Sit alanı; Kentsel ve yöresel nitelikleri, mimari ve sanat tarihi
açısından gösterdikleri fiziksel özellikleri ve bu özellikleri ile oluşan çevrenin
dönemin sosyo ekonomik, sosyo kültürel yapılanmasına, yaşam biçimini yansıtarak
bir arada bulunduran ve bu açılardan doku bütünlüğü gösteren alanlardır.
Tarihi Sit alanı; Milli tarih ve askeri harp tarihi açısından önemli tarihi
olayların cereyan ettiği ve doğal yapısıyla birlikte korunması gerekli alanlardır.
olarak tanımlanmıştır.
1951'den günümüze Koruma Kurulu kararlarında İstanbul’un sayı fazlalığının
nedeni, Kurul merkezinin İstanbul'da olmasıdır. Ayrıca kurulların genel işleyişi,
çoğunlukla, kararların bir imar talebi veya imar uygulaması sonucu yapılan tespit ve
değerlendirmelerle oluşmasıdır. Kurullar, koruma politikalarının hayata geçirilmesi
amacıyla tespit ve değerlendirmeler yapmak yerine; -bürokratik geleneğin de sonucu-
talep üzerine incelemelerde bulunmaktadır. Bugün bile kurulların gündemini
"talep"ler oluşturmaktadır (www.kenttli.org/makale/ktv).
Tablo 2.1. GEE (gayrimenkul Eski Eserler) ve AYK (Anıtlar Yüksek Kurulu) Döneminde
(1951-1983) alınmış Kararların İllere Dağılımı (www.kenttli.org/makale/ktv).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
33
Tablo 2.2. Adana İli Yıllara Göre Sit Alanı Sayıları (www.kultur.gov.tr)
ADANA 2001 2002 2005 2007
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı 62 69 111 229
Kentsel Sit Alanı 3 3 3 3
Doğal Sit Alanı 4 4 4 5
Tarihi Sit Alanı - - - -
Diğer Sit Alanları 2 2 3 3
Arkeolojik ve Doğal Sit 1 1 2 2
Arkeolojik ve Kentsel Sit 1 1 1 1
Toplam 71 78 121 240
Şekil 2.2. Türkiye’deki Sit Alanı Sayıları (www.kultur.gov.tr)
Tablo 2.3.Türkiye’deki Sit Alanı Sayıları (www.kultur.gov.tr)
TÜRKİYE 2002 2003 2006 2007
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı 5278 5522 6371 7272
Kentsel Sit Alanı 188 195 205 210
Doğal Sit Alanı 831 898 1058 1122
Tarihi Sit Alanı 125 126 137 138
Diğer Sit Alanları 390 392 375 381
Kentsel Arkeolojik Sit Alanı - - 36 38
Toplam 6812 7133 8182 9161
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
34
Sit alanlarından farklı olarak Höyük tanımı da, çok eski bir yerleşme yerinin
zamanla toprakla örtülüp tepe biçimine gelmiş halidir. Türk Dil Kurumu’nun
yayınladığı Türkçe sözlükte Höyük; “Tarih boyunca türlü sebeplerle yıkılan
yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan, çoğu kez içinde yapı
kalıntılarının bulunduğu yayvan tepe” olarak tanımlanmaktadır. Hasol ise höyüğü
(öyük); “Kazılınca altından eski yapı kalıntıları ve eski yapıtlar çıkan yayvanca
toprak tepe” olarak tanımlamaktadır (Hasol, 1992). Naumann ise höyüğü;
“Anadolu’da ova düzlüklerinde çapları çeşitli ölçülerde değişebilen, kimi zaman
yükseklikleri 35 metreye ulaşan toprak tepelerine sık sayıda rastlanır. Bu insan eliyle
yapılan tepe oluşumları” olarak tanımlamaktadır (Nauman, 1985).
Höyükler genelde üst üste gelmiş çok evreli yerleşim yeri birikimleridir. 1-40
m yükseklikte ve 1000-1500 m genişlikte olurlar. Uygarlıkların araştırılmasında
önemli referanslardır. Genellikle günümüze göre en yakını en üstte olmak üzere
eskiye doğru uzanan bir tabakalaşma gösterirler.
Orta Anadolu höyüklerinde Neolitik, Kalkolitik ve Tunç çağı yerleşmelerinin
üzerinde, Frig, Selçuklu ve Osmanlı yerleşimleri görülebilir. Hatta modern
yerleşimlerin bir kısmı halen höyükler üzerinde yaşamaya devam eder, özellikle bir
çok köy ve kasaba hatta şehirler kuruludur. Anadolu’da yaklaşık 20.000 höyük
bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların en bilinenleri:
Yozgat’ta Alişar, Hashöyük, Çorum’da Alacahöyük, Ankara’da Ahlatlıbel,
Etiyokuşu, Karaoğlan, Konya’da Çatalhöyük, Burdur’da Hacılar, Çanakkale’de
Troia, Diyarbakır'da Çayönü, Mersin’de Yümüktepe, Gözlükule, Adana’da Tatarlı
Höyüktür (www.tr.wikipedia.org). Halen höyükler üzerinde yaşamını sürdüren
modern kentler olarak da Konya Alaaddin Tepesi, Antep, Diyarbakır ve hatta
İstanbul Tarihi Yarımada sayılabilir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
35
Şekil 2.3. Önemli yerleşmelerin eşit ölçekte gösterimi (Demirtaş, 1999)
Höyüklerin dışında ona yakın, karıştırılmaması gereken diğer bir kavram
Tümülüs’tür. Latince bir sözcük olup bir mezar ya da mezarlık içeren, toprak
yığılarak oluşturulmuş tepeciklere verilen addır. Bunlara en çok Anadolu’da,
Trakya’da, Orta Asya’da ve Rusya’da rastlanır. Bintepe’deki Alyattes’in Tümülüsü
ile Nemrut Dağı’ndaki Tümülüs Anadolu’nun bilinen en büyük tümülüsleri arasında
yer alır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
36
Şekil 2.4. Önemli Höyüklerden Suriye-Halep-Aleppo (Suriye Eski Eserler ve Müzeler Genel
Müdürlüğü’nün hazırladığı broşürden)
Şekil 2.5. Suriye-Halep-Aleppo Höyüğü’nün uydu görüntüsü (www.googleearth.com)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
37
Şekil 2.6. Gaziantep Kalesi ve tescilli yapılan bulunduğu sit alanı (www.googleearth.com)
Şekil 2.7. Gaziantep şehir merkezindeki Höyüğün ve üstündeki kalenin görüntüleri
(www.googleearth.com)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
38
Şekil 2.8. DİYARBAKIR kalesi ve Höyük (www.googleearth.com)
Şekil 2.9. MISIR KAHİRE kale ve Höyük uydu görüntüsü (www.googleearth.com)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
39
Korumayı destekleyen yasal süreç şu şekildedir; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca hazırlanarak 15.07.2005 tarih
ve 25876 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair Yönetmelik” uyarınca Kültür ve
Turizm Bakanlığınca; gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması, bakım ve onarımına destek
amacıyla rölöve, restorasyon ve restitüsyon projelerine ve Kültür ve Tabiat Varlıkları
Koruma Bölge Kurulu’nca onaylı projeleri mevcut alan tescilli taşınmazların proje
uygulamalarına nakdi yardım yapılmaktadır.
2006 yılında değerlendirilemeyen yardım talepleri ile 2007 yılında yapılan
başvurularından oluşan toplam 2185 tescilli taşınmaza ait proje yardım talebi ile 362
adet tescilli taşınmazın proje uygulama yardım talebi 2007 yılında “ Taşınmaz Kültür
ve Tabiat Varlıklarının Onarımına Yardım Komisyonu” tarafından değerlendirmeye
alınmış olup, 5.595.500- TL ödenek ile “Komisyonca” 247 adet tescilli taşınmazın
rölöve ve restorasyon projesine toplam 1.660.158- TL yardım yapılmasına ve 109
adet tescilli taşınmaz için 4.000.000- TL uygulama yardımı yapılmasına karar
verilmiş, yardım taleplerinin fazlalığı ve mevcut ödeneğin ihtiyacı karşılamada
yetersiz kalması nedeni ile daha fazla sayıda taşınmazın onarılabilmesi amacıyla
5.000.000,- TL ilave ödeneğin aktarılabilmesi için Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı nezdinde girişimde bulunulmuş, ancak sonuç alınamamıştır.
"Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair
Yönetmelik" uyarınca özel mülkiyetteki tescilli taşınmazların proje yapımı yardım
talepleri; toplam 58 ilde, 2185 yardım talebinden 247 tanesine 1.660.158 TL yardım
uygun görülmüştür. Adana’dan da 11 talebe karşılık 3 projeye 13.842 TL verilmesi
uygun görülmüştür. Yönetmelik gereği 2007 Yılı Proje Uygulama Yardım
Talepleri, toplam 51 ilde, 362 başvuru arasından (toplam talep edilen miktar
70.479.514 TL) 109 başvuruya 4.000.000 TL verilmesi uygun görülmüştür.
Adana’dan da 1 adet talebe ve 55.324 TL maliyete karşılık hiçbir destek
verilmemiştir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
40
Toplu Konut İdaresince taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve
restorasyonu için kullandırılacak krediler, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile Kültür
ve Turizm Bakanlığı arasında karşılıklı mutabakata varılarak “Toplu Konut
İdaresince Taşınmaz Kültür Varlıklarının Bakımı, Onarımı ve Restorasyonu İçin
Kullandırılacak Kredilerin Tahsis, Kullanım ve Geri Ödemelerine Dair Usul ve
Esaslar” 03.05.2005 tarihinde imzalanmıştır. Anılan Usul ve Esaslar çerçevesinde
2007 yılı 1. dönem için değerlendirilmeleri tamamlanarak kredilendirilen 14 ilde, 37
adet proje arasında Adana ili yoktur.
Resmi Gazetenin 8.2.1990 tarih ve 20427 sayısında yayınlanan “Kesin İnşaat
Yasağı Getirilen Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının
Bulunduğu Sit Alanlarındaki Taşınmaz Malların Hazineye Ait Taşınmaz Mallar İle
Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik” ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce 5 Eylül
1998 tarih ve 23454 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 237 sayılı Tebliği ile koruma
sit alanı içerisinde olup da kamulaştırma bedeli ödenmeyen fakat kullanma hakkı
kısıtlanan taşınmaz sahipleri Milli Emlak’ın düzenleyeceği ihalelere katılarak takasa
sokma hakkı verilmiştir.
2.1.1. Kentsel Arkeoloji ve Uygulamaları
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kentsel Arkeolojik Sit Alanları Koruma ve
Kullanma Koşulları'na ilişkin ilke kararı almıştır. Resmi Gazete'nin 12 Haziran 2005
tarihli sayısında yayımlanan karara göre, ''3386 ve 5226 sayılı kanunlarla değişik
2863 sayılı Kanun kapsamına giren Arkeolojik Sit alanları ile birlikte korunması
gerekli kentsel dokuları içeren ve korumaya yönelik özel planlama gerektiren alanlar
kentsel arkeolojik sit alanları'' olarak tanımlanmıştır. Alınan karara rağmen
Türkiye'de henüz kentsel arkeolojik alan kavramı anlaşılmış ve gerekli olan
disiplinlerarası çalışma ortamı oluşturulmuş değildir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
41
2.1.1.1. Kentsel Arkeolojinin Gelişimi
1870'lerde Oslo kentinin güneyinde inşaatlar sırasında Ortaçağ Oslo
yerleşimine ait birçok kalıntı günışığına çıkarılmıştı. Döneminde pek farkına
varılmayan (ya da üzerinde çok durulmayan) bu keşif Avrupa'da kentsel arkeoloji
çalışmalarının başlangıcı sayılabilir. Nov-gorod'ta yapılan kazılar da bu anlamda ilk
çalışmalar arasında yeralmaktadır. Rusya'nın kuzeybatısında bulunan kentte,
Arkeolojik çalışma için koşullar çok elverişliydi: burada kültür katmanları kesintisiz
olarak tabakalanmıştı, ayrıca nem oranının oldukça sabit olması da ahşap, kemik ve
benzeri organik buluntuların oloğanüstü iyi korunmuş olmalarını sağlıyordu. Ortaçağ
tabakaları üzerine gelen 18. yy’ın yeni, oldukça düzenli ızgara kent dokusu bir çok
yerde eski organik dokuya oldukça aykırıydı. Yeni yapılanmanın Ortaçağ organik
dokusunun özelliklerini bozmadan gerçekleştirilmiş olması ve çoğunlukla ahşap
malzemeden yapılma Ortaçağ yapı katlarının iyi durumda ele geçmesi sonucu eski
sokaklarda birbirini izleyen 28 yapı evresi belirlenebildi. 1932 yılından günümüze
kadar, Novgorod sürekli kazılarak, yerleşim tarihinin kesintisiz gelişimi elde
edilmiştir. Novgorod, bu nedenle, tarihi kentlerin altında yer alan arkeolojik verilerin
zenginliğini gösteren en iyi örneklerden birini temsil etmektedir (Tuna, 2000).
Polonya'nın Baltık kıyısında yeralan Gdansk kentinde 10. yy.dan 14. yy.
başına kadar 17 kültür katman ile tabakalanmış yaygın bir yerleşimin bulunduğu
anlaşılmıştır. Burada yönetim, ticaret, küçük üretim gibi önemli kentsel fonksi-
yonların mekansal dönüşümü diğer Slav kentlerinde görülen tipik özelliklere model
olacak nitelikte arkeolojik verilerle belgelenmiştir.
Gdansk'ta yapılan kazılar bize, kentleşme sürecinin geleneksel tarih
araştırmalarının ötesinde, ancak arkeolojik çalışmalarla açıklanabileceğinin
anlaşılmasını sağlamıştır. Burada ilk kez, Arkeoloji'nin "açıklamalı tarih" olmaktan
kurtularak tarih'ten bağımsız, ayrı bir disiplin olabileceği ortaya çıkmıştır. Bir diğer
katkısı olarak, kentsel arkeoloji'nin yerleşim arkeolojisinin özel bir türü olarak,
bağımsız araştırma disiplini olabilmesi, ancak arkeolojik verilerin bir yerleşim alanı
bütününde ele alınabilmesiyle olanaklı olacağı görülmüştür. 1940'lı yıllardan
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
42
itibaren, yerleşimin tümünü ele alan bu yeni yaklaşım günümüz kentsel arkeoloji
çalışmalarında da temel hareket noktası durumundadır.
Savaş sonrası Avrupa'sında kentsel arkeolojiyi etkileyen bir diğer önemli
gelişme, daha önce de değindiğimiz gibi, savaşın yıkıma uğrattığı tarihsel kentlerde
yer alan önemli yapıların yıkıntılarının kaldırılmasında yaşanmıştır. Tarihi kentlerin
onarım ve restorasyon çalışmalarının kısa sürede sonuçlandırılması gereği, örneğin
Köln'deki St. Parthaleon Kilisesi, Aachen'de Şarlman Sarayı, Münster Katedrali gibi
Avrupa'da bir çok anıtsal yapının arkeolojik kazıları gerçekleştirilmiştir.
Yangın, deprem gibi felaketler de kentsel alanlarda arkeolojik çalışmalara
olanaklar sağlamıştır. Norveç batı kıyısında yeralan Bergen'de büyük ölçüde Ortaçağ
limanı üzerinde yer alan ahşap depoların 1955'te yanmasından sonra arkeolojik
kazılar Ortaçağ boyunca liman kıyısının nasıl geliştiğini gösteren verileri ortaya
koymuştur. 1950'lerden itibaren, Londra'da Thames Nehri kuzey kıyısı, Dublin, Hol-
landa ve Avrupa'nın birçok yerinde olduğu gibi, nehir ve deniz kıyılarında yapılan
arkeolojik çalışmalar, kentlerin topoğrafik değişimlerine ilişkin en temel verileri
sağlamaya başladılar. Sonuç olarak, kent tarihleri için yazılı kaynakların çok kısıtlı
oluşu, bilinen kent planlarının 16. Yüzyıl sonrasına ait olmaları gibi geleneksel
verilerin fazla açıklayıcı olmamalarına karşın, her türlü kentsel değişimin
izlenmesinde arkeolojik belgelemenin açık bir şekilde temel veri olduğunun
anlaşılması savaş sonrası gelişmeler ile sağlanmıştır (Tuna, 2000).
1960'lardan itibaren Avrupa kentlerinde başlayan kent merkezlerini
yenilemeye yönelik proje faaliyetleri arkeolojik mirasa olumsuz etkisi daha büyük
ölçüde, daha yaygın olan gelişmelere yol açmıştır. Tarihi kent merkezlerindeki bu
inşaat faaliyetleri en modern inşaat tekniklerini kullanarak, çok katlı işhanları, yeraltı
otoparklarının betonarme temel sistemleri için daha derin temel açarak geçmişte
olanlardan daha fazla arkeolojik katmanlara olumsuz etkileri olmuştur.
Savaş sonrası kent arkeolojisi için ikinci dalga olarak nitelenecek bu
gelişmelerde arkeolojik çalışmalar ele alınan tarihi yerleşimin bütününe yönelik
sorunlara yanıt arayan projeler çerçevesinde yürütülmüştür. Tarihi kent
merkezlerinde yürütülen arkeolojik kazılar rastlantısal kazı operasyonları olarak
yürütülmekten çok, iyi tanımlanmış bir araştırma projesi çerçevesinde ele alınmıştır;
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
43
yeni yaklaşım başta İngiltere olmak üzere birçok Batı Avrupa ülkesinde yaygınlık
kazanmıştır. Bu bağlamda en iyi örnekler olarak İngiltere'nin kuzeyinde York ve
güneyinde yer alan Winchester tarihi kentlerindeki kazılar gösterilebilir.
Şekil 2.10. Kuzey İngiltere'de önemli bir Roma yerleşmesi olan York kentinde yapılan
kentsel arkeolojik çalışmalar (Tuna, 2000).
1970'lerde kentsel arkeolojik çalışmalar özellikle İngiltere'de gerçekten bir
patlama halinde artış sağlamıştır. Birçok çalışma Winchester ve York örneğine
benzer şekilde maddi açıdan desteklenmemiş olsalar da, kamuoyunda yitirilmekte
olan arkeolojik kültür varlıklarına özellikle tarihi Tarihi Kent Merkezinde Roma
Çağı Kalıntılarının Sergilenmesi, Verona kent merkezlerinde olan duyarlılık çok
artmış ve böylece bu çalışmalara gerekli ilgi ve destek sağlanmıştır. 1975 yılında
"Avrupa Mimari Miras Yılı" kutlamaları kapsamında Oxford' ta toplanan uluslararası
kongre ile ilk kez Avrupa'daki kentlerde arkeolojik çalışmalar ortak platformda tartı-
şılmıştır. 1970'lerin kentsel arkeoloji yaklaşımı "olabildiğince daha fazla arkeolojik
kültür varlığının belgelenerek kurtarılması" idi. 1980'lerden itibaren, bu yaklaşıma
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
44
göre yürütülen projelerin sağladığı inanılmaz bilgi birikiminin yayınlanması
zorunluluğu, giderek azalan büyük inşaat operasyonları ile beraber daha az finans
desteği, kentsel arkeolojik çalışmalardaki gelişmenin doğal sınırlarını belirlediği
görüldü.
Günümüzde örneğin Tours, Strasbourg, Arles, Grenoble benzeri bir çok
tarihsel kentte olduğu gibi, tüm dönemleri kapsayan ayrıntılı kent arkeolojisi
envanter çalışmaları yapılmaktadır (Tuna, 2000).
2.1.1.2. Kentsel Arkeoloji’nin Tanımı
Kentsel- arkeoloji geleneksel arkeoloji kazı tekniklerinin günümüz kentsel
alanların özel koşullarında uygulandığı bir araştırma konusu ile sınırlı değildir. Bu
bütünlük içinde, mülkiyet deseni, eski dönem kent yapılarına ilişkin ipuçları, kent ile
ilgili her türlü yazılı ve görsel belge kent arkeolojisinin inceleme konusuna
girmektedir (Tuna, 2000).
Gelişmiş kurtarma arkeolojisi tekniklerine rağmen, kent merkezlerinin altında
bulunan çok hassas yapıda arkeolojik kültür katlarının belgelenemeden yok olmaları
karşısında yeni politikalar ve yaklaşımlar geliştirilmiştir. modern yapı teknolojisi
gelişmiş iş makinaları ile çok daha derin kazı yapabilmekte, kent dokusunu
değiştiren büyük mimari kitleleri gerçekleştirme olanağına sahiptir.
Arkeolojik kalıntılar geleneksel yapı stoğu ile bütünleşmiştir, fiziki olarak
ayrılması bu stokta yer alan değerlerin her birinin değerini azaltacaktır. Beraberce
korunması anlamlıdır, dolayısıyla sit oluşturmaktadır.
Toprak üstünde görünen yapı stoğu ve toprak altındaki arkeolojik varlıklar bir
bütündür. Bu alanı konut ve ticaret benzeri kullanışlar ile içinde halen yaşanan bir
bölgedir; mevcut yapıların kısmen dayandığı antik duvarlar, kimi bahçelerin içinde
görülen teras duvarları, hamam, çeşme v.b. kalıntıların özgün sınırlarını belirlemek
olanaksızdır. Bu çeşitlilik ve çağların birbirine eklemlenmesi, buradaki mekanı
zenginleştirmekte ve değerini arttırmaktadır. Bu çalışmaların ortaya çıkaracağı kültür
varlıklarının sergilenmesi burada yaşayan kentli için yeni bir kent kimliği referansı
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
45
olacak, kentlilik bilinci daha da zenginleşecektir. Bu durumda kentsel arkeoloji, söz
konusu alanda yaşayanların kentsel yaşamını zenginleştirici bir veri olacaktır.
2.1.1.3. Türkiye’de Kentsel Arkeoloji Çalışmaları
Ülkemizde Kent merkezlerine olan yoğun kullanım talepleri sonucu metro,
yeraltı otoparkı, kentsel altyapı, çok katlı iş merkezleri, vb. projelerin hayata
geçirilmesi toprakaltı kullanım planlamasını, dolayısıyla arkeolojik potansiyel dolgu
alanlarının belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Son yıllarda başta İstanbul Tarihi
Yarımada olmak üzere, İzmir, Ankara, Konya, Antakya, Kayseri gibi kentlerde
uygulanmak istenen kentsel altyapı ve benzeri büyük projelerin ortaya çıkardığı
olağanüstü arkeolojik veriler kent arkeolojisinin önemini ortaya koymuştur.
Türkiye'nin de üye olduğu Avrupa Konseyi. Mimari Miras Komitesi
tarafından 1992-1997 "Arkeoloji Yılları" olarak ilan edilmişti. Bu kapsamda, Konsey,
Avrupa kültürü ortak değerlerinin ve bilincinin tüm üye ülkelerde daha iyi
kavranması, pekiştirilmesi amacı ile kültürel mirasın en önemli kaynaklarından
arkeolojik varlıkların kent yaşamı içinde sürdürülebilmesini sağlayan birçok proje ve
etkinlikler planlamış ve uygulamaya koymuştur. 1997 yılında Avrupa ülkelerinin her
birinden kentsel arkeoloji çalışmalarında örnek olabilecek bir kent seçilmiştir. Tür-
kiye'den İzmir, gelecekte kent arkeoloji çalışmaları için sahip olduğu ayrıcalıklar göz
önüne alınarak, önerilmiştir.
Ülkemiz ilgili meslek çevrelerinde, özellikle koruma planlaması bağlamında
kentsel arkeoloji kavramı ancak 1990'lı yılların başında tanıtılmıştır. T.C. Kültür
Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 1993 yılında,
338 Sayılı İlke Kararı ile kentsel arkeolojik sit tanımı getirilerek, bu alanlarda
kapsamlı arkeolojik envanter çalışmalarının başlatılması öngörülmüştür. Bu envanter
çalışmalarının en önemli kaynağı ülkemiz mevcut koşullarında, Kültür Bakanlığı'na
bağlı Müze Müdürlükleri'nin kentsel arkeolojik alanlarda yapmakta olduğu sondaj
çalışmaları sonuçlarının getirdiği veriler olmaktadır. Ne var ki, bu verilerin yetersiz
bilimsel yöntem ve olanaklarla elde edilmesi ve erişilebilirle güçlüğü kent arkeolojisi
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
46
kültür varlıklarının korunmasında temel kaynak olarak kullanımlarını çoğu kez
olanaksız hale getirmektedir.
Kentsel arkeoloji. Türkiye gibi en eski yerleşik kültürlerden beri sürekli
yerleşim gören bir ülkede bulunan ve dünya kültür mirasının bir parçası olan bu
zengin arkeolojik kültür varlıklarının her gün süratli bir şekilde yitip gitmemesi, bu
kaynağın kullanımı ve gerektiği gibi yönetimi için arkeolojik kültür mirası veri
tabanı oluşturulması sorunsalını “Avrupa Arkeolojik Mirası'nın Korunmasına ilişkin
Malta Sözleşmesi”'ni imzalayan ülkemizin aşması gerekmektedir.
Her arkeolojik verinin taşıdığı eşsiz bir bilgi kaynağı olduğu kadar dönüşümü
olmayan ve kolaylıkla yitirilebilen yapı göstermesi, belgeleyerek koruma özellikle
kurtarma arkeolojisinde temel bir kavram olmuştur. Nitekim, 1992 yılında Malta'da
aralarında Türkiye'nin de bulunduğu üye ülkelerce imzalanan "Avrupa Arkeolojik
Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme" hükümlerinde yer alan bütünleşik koruma
yaklaşımına göre, kamu yararı bulunan büyük projelerin uygulanmasında
belgeleyerek koruma ilkesi göz önüne alınmaktadır. Buna göre, her düzeyde plan-
proje-program çalışmaları içinde kültürel mirasın -en az olumsuz etkilenme- ile
varlığını yaşayan modern çevre ile bütünleşik olarak sürdürebilmesi öngörülmekte-
dir. Bu bağlamda, kentsel arkeolojik kültür varlıkları kentsel gelişmenin zorunlu
altyapı yatırımları, sınırlı düzeyde kentsel yenileme sürdürülebildiği en az kayıp ile
korunmalıdır.
1990'lı yıllarda tarihi Eski Foça yerleşimi içinde sürdürülen arkeolojik
kazıların ortaya koyduğu veriler sonucu değişen sit kararları ile Ülkemizde kentsel
arkeolojik kültür varlıklarının yönetimi konusunda tartışma başlatılmıştır. 1997
yılında İzmir metrosunun inşaatı sırasında ortaya çıkartılan Roma Çağı anıtsal cadde
ve benzeri kentsel arkeolojik veriler belgelenmeden, kısa sürede İzmir 1 No.Iu
K.T.V. Koruma Kurulu kararlarına rağmen yok edilmesi, daha da kötüsü olaya
Kamuoyu'nun sessiz kalması yanında yetkili İdare ve mahkemelerin de yasa dışı
işlemleri görmezden gelmeleri, kentsel arkeoloji için Ülkemizin yolun başında
olduğunu göstermekte. Burada metro inşaatının ortaya çıkardığı arkeolojik verilerin
süratle belgelenmesi ve belki antik cadde kalıntısına örnek bir bölümün kent belleği
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
47
için bırakılarak, projenin geciktirilmeden uygulanması sağlanabilirdi. Ancak
sağlanamamıştır.
İzmir benzeri örnekler olarak Kayseri, Antakya, Bergama, Trabzon, Bursa,
Sinop, Konya ve İzmit kent merkezleri ile İstanbul Tarihi Yarımada bütününde çok
sayıda alanda Müze denetiminin yapılamadığı inşaatların ortaya çıkardığı arkeolojik
veriler çoğu kez belgelenemeden yok edilmiştir.
Şekil 2.11. Kentsel Arkeoloji Kurtarma Kazıları, Mozaikli bir taban Eski Foça (Tuna,
2000).
Yeni yapılanma talepleri ile kentlerin eski bölgelerinde yapılan kurtarma
kazıları sonucu sürekli yenilenen arkeolojik veriler, uzaktan algılama, jeo-fizik
teknikleri ve bilgi-işlem teknolojisindeki yeni gelişmelerin desteğinde kentin
geçmişine ait bilgilerimizi, dolayısıyla kentli yurttaşların kimliğini oluşturan kentsel
referansları daha da zenginleştirmektedir. Kentsel belleği sürekli yenileyen bir
kaynak olarak kentsel arkeoloji veri-tabanı henüz ülkemizde hiç bir kent için
hazırlanmamıştır. Bu anlamda ilk bilimsel çalışma Dr. Müller-Wiener tarafından
İstanbul Tarihi Yarımada için, daha çok toprak üstü taşınmaz kültür varlıklarını
kapsayacak şekilde yapılmıştır. Toprak altı arkeolojik kültür verilerinin ilk kez plan-
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
48
lama çalışmalarında veri tabanı olarak kullanılması Eski Foça için Kültür Bakanlığı
tarafından hazırlatılmıştır. Daha dar kapsamlı bir çalışma ise, tarihi Antakya kenti ve
arkeolojik sit alanı için Kültür Bakanlığı tarafından oluşturulan bir komisyona
yaptırılmıştır. Ankara Büyük Şehir Belediyesi'nin uygulamaya konulacak kentsel
gelişme projelerinin arkeolojik kültür mirasına olan etkisinin en az olmasını
sağlamak üzere Ankara Metropoliten Alan kapsamında envanter çalışması söz
konusu İdare tarafından 1994-5 yıllarında yaptırılmıştır. Bayındırlık Bakanlığı, DLH.
tarafından geçtiğimiz günlerde inşaatına başlatılan "İstanbul Tüp Geçiş Projesi"nde
güzergâh itibarıyla İstanbul Tarihi Yanmada kültürel varlıklarına olan etki
değerlendirmesi yapılarak, bu tür uygulamalarda ilk kez kent belleğini oluşturan
toprak üstü ve toprakaltı verilerine en az zarar verecek seçenek tercih edilerek
uygulamaya geçilmiştir. Arkeo-jeofizik yöntemlerinin denendiği benzeri bir
arkeolojik etki değerlendirme çalışması ise, M. Drahor tarafından İzmir tarihi kent
merkezinde arkeolojik katmanların sınırlandırılması için TÜBİTAK projesi
kapsamında yapılması planlanmaktadır.
2.1.1.4. Kentsel Arkeoloji ve Planlama
“Kentsel Arkeoloji” terimi II. Dünya Savaşı sonrasında yıkıma uğramış
Avrupa kentlerinin yeniden inşa süreciyle beraber kullanılmaya başlamıştır. Kentsel
alanlarda yürütülen arkeolojik çalışmaları tanımlamak için kullanılan terim, zamanla
kentlerin çok katmanlı kültürel yapısını anlamaya ve kentin tarihsel gelişimini ortaya
koymaya çalışan bir disiplin olmuştur. kentlerin yenilenen yapısı ve günümüz kent
yaşamının getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda tarihi kent merkezlerindeki arkeolojik
mirasın korunmasıyla beraber yeni yatırımların yönlendirilmesine yönelik
stratejilerin geliştirilmesi ve bu süreçte kentsel arkeolojik mirasın yönetimi için
modeller geliştirilmesi de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde, tarihi
kent merkezlerinde anıtsal yapılar çevresinde yoğunlaşan arkeolojik çalışmalar,
müzeler tarafından yürütülen kurtarma kazıları ve sondaj kazıları Cumhuriyetin ilk
yıllarından itibaren görülmektedir (Örn: Ankara Roma Hamamı).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
49
Kazıları, Erken Cumhuriyet Dönemi Yapılarının inşası sırasında bulunan
kalıntılar). “Kentsel Arkeoloji” tanımı 1993 yılında 338 sayılı İlke Kararı (Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, Toplantı No: 30, Karar No: 338,
30.11.1993) ile yazımızda kullanılmaya başlanmıştır. 338 sayılı ilke kararı, 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma yasasının 6. maddesi kapsamında
tanımlanan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarını içeren ve aynı yasa
maddesi gereği korunması gerekli kentsel dokuların birlikte bulunduğu alanların,
kentsel arkeolojik sit alanları olarak tanımlanmasını karara bağlanmıştır. 1999
yılında benzer şekilde tekrar ele alınan ilke kararına (Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulu, Toplantı No: 60, Karar No: 658, 05.11.1999) rağmen,
kentsel arkeolojik sit tanımı tam anlamıyla ülkemizde hala anlaşılamamıştır. İlke
kararları, kentsel arkeolojik sit alanlarında detaylı envanter çalışmasının
tamamlanmasından sonra gerekli bütün ölçeklerde planların üretilmesi ve daha sonra
parsel ölçeğinde uygulamalara geçilmesini öngörmektedir. Fakat, kentsel arkeolojik
döküm ve veritabanı çalışmaları için yeterli altyapının bulunmadığı ülkemizde,
kentsel arkeolojik sit alanları yerine farklı derecelerde arkeolojik sit alanları
belirlenerek, kentsel arkeolojik miras korunmaya çalışılmaktadır. Özellikle kentsel
yapılaşmanın yoğun baskısı altında bulunan tarihi kent merkezlerinin sit bütünlüğü
bozulduğu düşünülerek, 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmesi ve müzeler
tarafından yürütülen sondaj ve kurtarma kazıları ile kontrol altında tutulmaya
çalışılması ülkemizde en yaygın yöntemdir (Belge, 2004). Fakat, uluslararası raporlar
ve toplantılarda, Türkiye’deki arkeolojik ve kentsel arkeolojik mirasın şehir
plancıları ve arkeologlar arasındaki işbirliği yetersizliği nedeniyle kentsel gelişmenin
yoğun baskısı altında olduğu belirtilmektedir (Tuna, 1999). Kısaca, koruma
kültürünün ve anlayışının tam anlamıyla yer edinemediği günümüz Türkiye’sinde,
“kentsel arkeoloji” bir disiplinlerarası çalışma kültürü olarak özümsenememiştir.
Finansal ve yönetsel sorunlarla beraber, tarihi kent merkezlerindeki arkeolojik
değerler/katmanlar, kültürel öğeler olarak algılanmak yerine, kentsel gelişmeyi
kısıtlayan engeller olarak görülmüş ve bu bakış açısı nedeniyle tarihi kent
merkezlerimiz, kültürel birikimi yansıtmaktan uzak; modern gereksinimlere yanıt
veremeyen ve kentsel olanaklardan yararlanamayan sorun alanları halini almıştır. Bu
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
50
sorunun en somut ve güncel örneklerini İstanbul Tarihi Yarımada, Ankara Ulus
Tarihi Kent Merkezi, İzmir Agora Çevresi veya yaşadığımız kentin tarihi merkezinde
çok rahatlıkla gözlemleyebiliriz.
2.1.1.5. Kentsel Arkeolojik Mirasın Yönetimi, İzlenilen Farklı Yöntemler ve
Türkiye’de Uygulanabilirliği,
1992 yılında Türkiye’nin de içinde bulunduğu aday ülkeler ve üye ülkelerin
imzaladığı “Avrupa Arkeolojik Mirasının Korunması Sözleşmesi” (European
Convention on the Protection of the Archaeological Heritage (Revised), Council of
Europe, Valetta, 1992) ile arkeolojik mirasın yönetimi yeni bir yön kazanmıştır.
Arkeolojik miras yönetimi, bilgisayar destekli veritabanı ve kodlama sistemleri ile
döküm çalışmalarının yürütülmesi, arkeolojik haritaların ve değerlendirme
tekniklerinin geliştirilmesi, kamu ve özel sektör tarafından desteklenmesi, koruma-
kullanma dengesi içinde düşünülmesi, belgelenme-koruma-yayın işlerinin bir bütün
olarak algılanması, kamu bilincini artırıcı ve eğitimle bütünleştirilmesi gereken bir
süreç olarak tanımlanmıştır. Kentlerin devingen yapısı ve mekansal gelişmesi
nedeniyle, kentsel devamlılığı yansıtabilecek bir veritabanı ve çalışma yöntemi,
Fransız Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan arkeoloji biriminin alt
bölümlerinden olan “Ulusal Kentsel Arkeoloji Merkezi” tarafından geliştirilmiştir. Bu
kapsamda, “Fransız Kentlerinin Kentsel Arkeolojik Mirasının Değerlendirilmesi için
Dokümanlar” adıyla bir dizi belge hazırlanmıştır. Bu belgeler, kentlerin topografik
ve tarihsel yapısını değerlendirerek ideal ve gerçek kentsel arkeolojik potansiyelin
tanımlanması için geçerli bir yöntem üretmiştir. Bu yöntem basit bir formülle
tanımlanmaktadır (Garmy, 1985).
Şekil 2.12. İdeal Arkeolojik Potansiyel (Garmy, 1985)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
51
Formül şöyledir; Pr = (Pi – D)q. Pr = Gerçek (korunmuş olması muhtemel)
arkeolojik potansiyeli, Pi = Tarihsel verilerle tanımlanabilecek ideal arkeolojik
potansiyelin yayılma alanını, D = Kentsel gelişme veya doğal nedenlerle oluşmuş
tahribat alanlarını, ve q = Arkeolojik mirasın yayılma alanı, topografik olanaklar ve
toprak yapısının arkeolojik mirası koruma özellikleri dikkate alınarak bulunabilecek
değişken katsayıyı ifade etmektedir (Belge, 2004).
İngiltere ve İngiliz ekolünü takip eden ülkelerde izlenen kentsel arkeolojik
mirasın yönetim sürecine basit olarak değerlendirirsek; tarihi kent merkezlerinde
oluşan yeni yatırım taleplerini yönlendirmek için çok etkin bir yöntem olduğunu
söyleyebiliriz. Kentsel arkeolojik veritabanları yardımıyla oluşturulan alt-bölgeler ve
kritik alanlar doğrultusunda, “doğal düşmanlar” (Hester,1989) olarak tanımlanan
yatırımcı/mimar, plancı ve arkeologlar arasında işbölümü ve işbirliği çok net
tanımlanmıştır. Londra ve Bath gibi kentlerde, tarihi kent merkezleri yatırım için çok
cazip bölgeler olduğundan dolayı, yatırım sürecinde yürütülecek tüm arkeolojik
çalışmaların finansmanı yatırımcı tarafından sağlanmaktadır. Bu süreç Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) çalışmaları içinde temel oluşturan “kirleten öder” ifadesi ile
tanımlanabilmektedir.
Şekil 2.13. Verona kent merkezinde arkeolojik katmanların sergilenmesi ve
kent yaşamına katılması adına başarılı bir örnek (www.vroma.org/images/bonvallet_images)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
52
Şekil 2.14. Kudüs’te kentsel arkeolojik değerlerin, kent yaşamına katılması (resim galerisi) (www.isp.msu.edu/photocontest/2000/faculty/page7)
Yatırımcı ve mimarı tarihi kent merkezinde yapılacak bir yatırım ile ilgili
olarak planlama ofisine geldiğinde inşaat yapılmak istenen alanın yeri, yatırımın
amacı, yöntemi, ve öneri gelişme; arkeolog ile beraber değerlendirilir. Alanın
topolojisi, jeolojisi, arkeolojik ve tarihi geçmişi, arkeolojik potansiyel
değerlendirmesi standart bir yöntem ile yapılır ve karara varılır. Yapılacak yatırım
kaçınılmaz görünüyorsa (önemli altyapı projeleri, metro, vb.) yatırımcının finanse
edeceği detaylı kurtarma kazısına karar verilir. Ülkemizde de kurtarma ve sondaj
kazılarında bu yöntem uygulanmaktadır. Fakat kısıtlı kaynaklar nedeniyle arkeolojik
kazıların gerektirdiği bilimsel standartlarda çalışılamamakta ya da çalışma
sonrasında belgeleme ve yayın işleri yapılmamaktadır. Ayrıca, sonuç değerlendirme
ve karar alma süreçleri çok uzun sürede sonuçlanmaktadır. Ülkemizden farklı olarak,
İngiltere’de yapılan masabaşı değerlendirme (desk-based assessment) sonrasında,
arkeologlar yapılacak çalışmanın ne kadar süreceğini, yayın işleriyle beraber olası
maliyetini ve sonucunda ne tür veriler doğrultusunda yatırımcının inşaat alanında ne
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
53
kadar bir kısıtlama olacağını öngörür. Eğer, masabaşı değerlendirme çalışması yeterli
görülmezse, yüzeysel alan değerlendirmesi veya sondaj çalışmaları yapılabilir. Bu
çalışmalar mekansal olarak hazırlanmış kentsel arkeolojik veritabanları ile
desteklenir. İyi hazırlanmış bir değerlendirme raporu sonucunda ortaya çıkan
öngörülerde büyük bir yanılma olmaz. Maliyet ve tanımlanan koşullar yatırımcı
tarafından kabul edilirse, şehir plancısı (kamu temsilcisi), yatırımcı mimar ve
arkeoloji bürosu arasında bir protokol imzalanır. Bu protokolde, şans eseri
bulunabilecek buluntular ve beklenmeyen durumlar için ek yaptırımlar için açık kapı
bırakılır. Yatırımcı, ancak yapılacak çalışmalar sırasında arkeolojik değerlerin
korunması konusunda karşılaşılabilecek her türlü duruma karşı finansal garanti
verdiği zaman yapı iznini alabilir (Belge, 2004).
Kentsel Arkeolojik Veritabanı destekli bölgeleme ve strateji üretme
çalışmasının başarıyla tamamlandığı bir diğer kentte İngiltere’deki Bath kentidir.
1997 yılında tamamlanan kentsel arkeolojik ve tescil kararları veritabanı
doğrultusunda, tarihi kent merkezi ve yakın çevresini içeren 36 tane alt bölge
tanımlanmıştır. Bu alt bölgelerde uygulanacak stratejiler dört ana başlıkta
toplanmıştır ;
- Arkeolojik Değer Belirleme ve Değerlendirme Çalışmaları yürütülecek
Karakter Bölgeleri,
- Arkeolojik Gözlem (Monitoring) yürütülecek Karakter Bölgeleri,
- Arkeolojik değerlerin in-situ (yerinde) olarak korunacağı Karakter
Bölgeleri,
- Arkeolojik değerlerin belgelenerek kaldırılabileceği Karakter Bölgeleri
(www.bathnes.gov.uk)
Dünyada uygulanan modelleri ülkemiz koşulları içinde değerlendirecek
olursak, kentsel arkeolojik veritabanlarının bütün kentlerimiz için daha fazla
gecikilmeden hazırlanmasının gerekliliği ortadadır. Kentsel Arkeolojik Veri
tabanlarının hazırlanması için, 5226 sayılı kanun ile getirilen değişiklikler
doğrultusunda kültürel mirasın yönetimi konusunda sorumlulukları artan, özellikle
finansal ve teknik imkanlara sahip Büyükşehir Belediyeleri, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları, Arkeoloji Müzeleri ile işbirliği içine girerek
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
54
pilot projeler hazırlayabilirler. Bu çalışmada şu şekilde bir süreç izlenebilir (Belge,
2004);
- Mevcut Envanter ve Belgelerin Mekansallaştırılması,
- Dönemsel Katman Planları ve Tarihi Belgeler,
- Genel ve Detaylı Yüzey Araştırmaları,
- Jeofizik Yöntemlerle Yüzey Araştırmaları,
(Örn: İzmir Agora ve çevresinde İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi ve Bordeaux
Üniversitesi işbirliğiyle “Ground Penetrating Radar” çalışması yapılmıştır. Kent
merkezlerinde yürütülecek kurtarma ve sondaj kazılarından daha düşük maliyetle
uygun alanlarda jeofizik yöntemler mutlaka kullanılmalıdır.
Alt bölgeler temelde şu başlıklar altında toplanabilir;
- Anıtsal Yapılar ve Çevreleri: Tarihi kent merkezlerinde bulunan anıtsal
yapılar veya iyi korunmuş mimari izler (Örn: Kent Suru) ve çevreleri bir bütün
olarak algılanmalıdır. Ankara Ulus Tarihi Kent Merkezini düşündüğümüzde Roma
Hamamı, Odeon, Agustus Tapınağı çevresi bu kapsamda düşünülebilir.
- Korunmuş Doku üzerinde Geleneksel Yapılar: Tarihi kent merkezlerimizde
görülen bozulmuş ızgara plan izleri (Örn: Diyarbakır Suriçi), Osmanlı kent dokusu
yapısı düşünülerek irdelenirse, korunmuş kentsel arkeolojik dokular, akslar ve alanlar
belirlenebilir. sondaj, jeofizik araştırma ile karar verilmelidir.
- Korunmuş Doku üzerinde Modern Yapılar: Yukarıda tanımlanmış
korunmuş dokular üzerinde modern yapı teknikleri kullanılarak inşa edilen yapıların
dolgu kalınlığı da göz önünde bulundurularak arkeolojik katmanları tahrip ettiği ve
sit bütünlüğünü bozduğu düşünülebilir.
- Geniş Yeşil Alanlar ve Kentsel Boşluklar: Tarihi kent merkezlerinde
fonksiyonlarında sürekliliği göz önünde tutulursa, korunabilmiş geniş yeşil alanlar ve
kentsel boşluklar arkeolojik rezerv alanları olarak düşünülmelidir (Örn: İzmir
Entarnasyonel Fuarı, Ankara Gençlik Parkı veya İstanbul Gülhane Parkı).
- Kıyı kentlerinde dolgu alanları: İzmir ve İstanbul gibi önemli
metropollerimizin tarihi kent merkezleri ve kıyı ilişkisi düşünüldüğünde kentsel
arkeolojik değerler üzerindeki baskının dolgu alanlarına (kesinlikle yeni dolgu
alanları yaratmadan) yönlendirilmesi uygun bir yöntem olarak görülebilir. Bu yönde
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
55
bir çalışma, İstanbul Tüpgeçit Projesi kapsamında kentsel arkeolojik değerlerin
maruz kalacağı zararları minimize etmek için İstanbul Tarihi Yarımada’da
uygulanmaktadır (Tuna, 2003).
Kentsel Arkeolojik Miras Yönetimi için önerileri şöyle sıralayabiliriz;
- Yasal ve Yönetsel Yapı: Teknik ve finansal olarak yeterli olan belediyeler, il
özel idareleri kentsel arkeolojik mirasın yönetimine etkin olarak katılmalıdır. Kültür
ve Tabiat Varlıkların Koruma Bölge Kurulları ve Arkeoloji Müzeleri mutlaka yerel
yönetimlerle işbirliği içine girmelidir. Bu işbirliğinin yöntemin temel ilkeleri Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından tanımlanarak, ulusal bir
strateji geliştirilmelidir. Bu süreçte, Avrupa Birliği uyum sürecinde etkin rol üstlenen
kuruluşlara da önemli roller düşmektedir (Belge, 2004).
- Finansal ve Teknik Destek: Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
mevzuatında yeni yapılan değişikliklerle, kültürel değerlerin korunması için finansal
kaynaklar yaratılmaya çalışılmıştır.
Bu süreçte, belediye ve özel idarelere verilen taşınmaz kültür varlılarının
bulunduğu parsellerin hazine arazisi ile takas hakkı (5226 sayılı yasa ile Belediye ve
İl Özel İdareleri de bu olanaktan yararlanabilmektedir), sponsorluk olanaklarının
kentsel arkeolojik mirasın korunması içinde kullanılmalıdır. Aynı zamanda,
yatırımcıların kurtarma kazıları ve sondaj kazılarını arazi çalışması öncesi hazırlık
aşamalarından, arkeolojik kazı sonrası yayın çalışmalarının sonuna kadar
desteklemeleri sağlanmalıdır.
- Kentsel arkeolojik mirasın değerlendirme kriterleri net olarak
belirlenmelidir. In-situ (yerinde) korunması gereken değerler ile belgelenerek
kaldırılabilecek değerlerin irdelenmesinde kolaylık sağlayacak yol haritaları
(guideline) ve ölçütler tanımlanmalıdır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
56
2.1.2. Kentsel Dönüşüm ile Kentsel Rehabilitasyon ve Uygulamaları
Kentsel dönüşüm, kentin imar planına uymayan, ruhsatsız binaların yıkılıp,
planlara uygun olarak toplu yerleşim alanlarının oluşturulması olarak tanımlanmıştır
(www.tdk.gov.tr).Kentsel dönüşüm, farklı nedenlerden ötürü zaman süreci içinde
eskimiş, köhnemiş, yıpranmış ya da kimi durumlarda terkedilmiş, vazgeçilmiş
kentsel dokunun, günün sosyo-ekonomik ve fiziksel koşulları göz önünde tutularak
değiştirilmesi, dönüştürülmesi, ıslah edilmesi ve yeniden canlandırılarak kente
kazandırılması olarak ifade edilebilir.
Kentin çöküntü alanları olarak kabul edilen kentsel alan parçalarının
canlandırılıp hayata döndürülmesi sonucu yeniden kente kazandırılması, kentsel
yenileme sayesinde mümkün olabilmektedir. Kentsel yenileme, bunu, terkedilmiş,
köhnemiş, eskimiş kentsel alan parçalarına sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziksel
açılardan yeni bir kimlik ve karakter yüklemek suretiyle başarmaktadır.
Lichfield’e (Lichfield, 1992) göre, kentsel dönüşüm, kentsel bozulma
süreçlerini daha iyi anlama ihtiyacından doğan ve gerçekleştirilecek dönüşümde elde
edilecek sonuçların üzerinde bir uzlaşmadır. Donnison’a (Donnison, 1993) göre ise,
kentsel dönüşüm, kentsel çöküntü alanlarında yoğunlaşan sorunları eşgüdümlü bir
biçimde çözümlemek için ortaya konulan yeni yol ve yöntemlerdir. Roberts, kentsel
dönüşümü, kapsamlı ve bütünleşik (entegre) bir vizyon ve eylem olarak, bir alanın
ekonomik, fiziksel, toplumsal ve çevresel koşullarının sürekli iyileştirilmesini
sağlamaya çalışmak olarak tanımlamaktadır. Bir başka deyişle, yitirilen bir ekonomik
etkinliğin yeniden geliştirilmesi ve canlandırılması, işlemeyen bir toplumsal işlevin
işler hale getirilmesi; toplumsal dışlanma olan alanlarda, toplumsal bütünleşmenin
sağlanması; çevresel kalitenin veya ekolojik dengenin kaybolduğu alanlarda, bu
dengenin tekrar sağlanmasıdır (Roberts, 2000).
Değişen durumlara göre Kentsel Dönüşüm süreci sıralamaya bağlı
kalmaksızın söyle anlaşılabilir:
a-Yeniden Canlanma - Canlandırma (Revival - Revitalization): Sosyo-
kültürel, ekonomik ya da fiziksel açılardan bir çöküntü süreci yaşamakta olan kentsel
alan parçalarının, çöküntüye neden olan faktörlerin (çöp, aydınlatma, güvenlik, renk,
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
57
koku, vs…) ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi sonucu, o alanın tekrar hayata
döndürülmesi, canlandırılmasıdır.
b-Yenileme - Yenilenme (Renewal - Renovation): Kentsel alanın
yenilenmesini konu alan bu eylem türü, içinde, yıkıp yeniden yapma anlamını da
barındırmaktadır.
c-Yeniden Oluşum (Regeneration): Tümüyle yok olmuş, bozulmuş,
köhnemiş, dolayısıyla çöküntü bölgesi haline gelmiş alanlarda yeni bir dokunun
yaratılması ya da mevcudun iyileştirilmesi ile bu alanların kente kazandırılması
anlamlarını içerir.
d-Soylulaştırma (Gentrification): Sosyo-kültürel açıdan bozulmuş, çöküntüye
uğramış, dolayısıyla fiziksel çevresi de bozulmuş alanlarda, özellikle de tarihi kent
parçalarında sosyal yapının ıslah edilmesi şeklinde açıklanabilir.
e-Eski Haline Getirme (Rehabilitation): Deformasyonun başladığı, ancak
özgün niteliğini henüz kaybetmemiş olan eski kent parçalarının eski haline
kavuşturulması olarak tanımlanabilir (Örn:Eminönü) (Özden, 2001).
Kentsel dönüşüm, bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik,
toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla
iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütününü ifade
ediyor. Bu yöntem ve stratejilerin faaliyet alanı ve doğası gereği, mevcut şehrin
yapısına ve burada yaşayan insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik geleceği üzerine
ve buna bağlı olarak da kentin bütün geleneklerine etki ediyor. Bu nedenle, bütün
planlama çalışmalarında, sosyologlar, ekonomistler, mühendisler, mimarlar, plancılar
ve peyzaj mimarları gibi farklı disiplinlerin birlikte çalışması gerekiyor. Geçmişten
günümüze, kentin, sosyal ve ekonomik yapısının değişimine paralel olarak pek çok
dönüşüm yöntemi ve stratejisi geliştirilmiş. Kentsel dönüşümün bağlı olduğu
kriterlerin çok fazla olması, geliştirilebilecek olan stratejilerin zamana ve mekana
göre farklılaşmasını, pek çok bilim dalından beslenmesini gerektiriyor. Gelişen
teknolojiler ve stratejiler ışığında, kentsel dönüşüm alanında ortaya konulabilecek
işler düşünüldüğünde ise, kentlerin gittikçe tıpatıp ikizlere benzemesi oldukça
düşündürücüdür.
Kentsel dönüşüm deneyimlerinden yararlanılarak ortaya çıkan teorilere
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
58
bakıldığında, önceleri yalnızca fiziksel iyileştirmeye öncelik veren uygulamaların
yerini fiziksel bozulma ile toplumsal bozulma arasındaki doğrudan bağlantıyı artık
kabul eden ve projelerde daha toplumsal bir strateji izleyen uygulamalara bıraktığı
görülmektedir. Buna bağlı olarak, yerel halkın katılımı ve bilginin paylaşılıp
tartışılması da önemli bir hale gelmektedir.
Belediyelerin internet sitelerine bakıldığında, her kentte bir kentsel dönüşüm
projesi bulunmaktadır. Bu projelerin büyük bir çoğunluğu bilgi olarak yalnızca
isimleri ile yer almaktadırlar. Bir tarafta konuyla ilgili uzmanlar, kavramsal olarak
oldukça kapsamlı araştırmalarına çeşitli yayınlarda yer verirken, diğer taraftan
istisnai durumlar dışında pek çok proje kentsel dönüşüm adı altında, herhangi bir
ayrıntılı bilgi verilmeden uygulanmaktadır (www.arkitera.com).
Avrupa ve Amerika’da geliştirilen pek çok müdahale biçiminden farklı olarak
Türkiye’de “kentsel dönüşüm” akıllara sadece gecekondu bölgelerinin dönüşümünü
getiriyor. Kentsel dönüşümün doğasına aykırı olarak, kentlerin farklı problemlerine
karşı genellikle tek ve aynı çözümler uygulanıyor. Dönüşüm sorunları, fiziksel
mekanın dönüşümüne indirgenirken, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlar
genellikle dikkate alınmamakta ve göz ardı edilmektedir.
Kentsel dönüşüm ile ilgili yazılarda, birçok kentsel dönüşüm tanımı
bulunmaktadır. Bu tanımlar, vurguladıkları vizyon, amaç, strateji ve yöntemlere göre
farklılık göstermektedir. Nasıl tanımlanırsa tanımlansın kentsel dönüşüm, bozulma
ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının
kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan
strateji ve eylemlerin bütününü ifade etmektedir.
Dönüşüm, faaliyet alanı ve doğası gereği, mevcut şehrin yapısına ve burada
yaşayan insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik geleceği üzerine ve buna bağlı olarak
da kentin bütün geleneklerine etki ediyor. Bu nedenle, bütün planlama
çalışmalarında, sosyologlar, ekonomistler, mühendisler, mimarlar, plancılar ve
peyzaj mimarları gibi farklı disiplinlerin birlikte çalışması gerekiyor.
İvedi olarak planlamaya yönelik parçalanmış mevzuatı tek bir şemsiye altında
toplayacak geniş kapsamlı bir “Şehircilik Yasası” hazırlanmalı ve dönüşüm /
yenileme süreçlerinin çerçevesi de bu yasa ile çizilmelidir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
59
Çok boyutluluk ve uzun dönem, kentsel dönüşüm / yenileme uygulamaları
yalnızca fiziki değil, ekonomik ve sosyal boyutları da kapsayacak şekilde çok
bileşenli olarak kurgulanmalı ve uygulanmalıdır. İnsanların kurduğu sosyal ve
ekonomik ilişkiler, içinde yaşadıkları fiziki mekânı biçimlendirmede etkilidir. Bu
ilişkileri yeterince sorgulamayan ve çözümlemeyen bir fiziki mekân tasarımı kabul
edilemez.
Katılım ve karar alma, kentsel dönüşüm ve yenileme süreçleri yaşayanlar ile
birlikte kararlaştırılmalı, geliştirilmeli, planlanmalı ve yönetilmelidir. Süreçten
herhangi bir kesimin herhangi bir gerekçeye sığınılarak dışlanmaması gerekir.
Katılım modelleri, yaşayanların sosyo-kültürel ve ekonomik özelliklerine uygun
olarak kurgulanmalı, bu tip pratiklere alışık olmayanlara karşı sabırlı davranılmalı ve
yaratıcı yöntemler geliştirilmelidir.
Katılım modelleri iyi kurgulanmış ve karar alma süreçleri bu modeller
üzerinden gerçekleştirilmiş bir kentsel dönüşüm ya da yenileme süreci, hem daha
uygulanabilir olacak, hem de toplumsal uyumun artmasına ve demokrasi kültürünün
yerleşmesine olanak tanıyacaktır.
Şeffaflık hem hesap verebilirliği sağlayacak, hem de gündeme gelebilecek
spekülasyonların önünü kesecektir. Şeffaflık sayesinde uygulayıcı ile yaşayanlar ve
sivil toplum arasında güven ortamı yaratılacak, böylece katılımcı planlama
pratiklerinin önü açılacaktır.
Uzmanlık, kentsel dönüşüm ve yenileme süreçlerinin bilgi, birikim ve
deneyim sahibi uzmanlar tarafından yönetilmesi, süreci spekülatif ve politik
müdahalelerden arındıracaktır.
Yer seçimi, özgünlük ve gereksinimler, sınırların saptanmasında, modellerin
seçilmesinde bilimsel ölçütler kullanılmalı ve ilgili bölgelerin sorunlarını yansıtan
veriler temel alınmalıdır. Süreç, bu bölgelerin özgün niteliklerine ve gereksinimlerine
uygun olarak planlanmalı ve yönetilmelidir. Mevcut uygulamalar hemen her bölgede
birbirine benzeyen ya da özgünlük ve gereksinimlerden bağımsız çözüm önerileri
getirmektedir. Bu uygulamalar yalnızca değişim değeri hızla artmak suretiyle rant
odağı haline gelen / gelebilecek alanlara yoğunlaşmıştır. Oysa kentsel dönüşüm ve
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
60
yenileme süreçleri kullanım değeri üzerinden, gereksinimlere ve özgünlüklere uygun
olarak kurgulanmalıdır.
Etaplama, etkin bir etaplama, projelerin uygulanabilirliğini de arttıracaktır.
Mevcut uygulamalarda tatmin edici bir etaplama tespit edilememiştir.
Uygulamanın izlenmesi, yerel yönetimler projelerin tamamlanmasından
sonraki süreci de düzenli olarak izlemeli, gerekli hallerde projelerin hedeflerine
uygun olarak ya da katılımcı bir yaklaşımla proje hedeflerini revize ederek sürece
müdahale etmeli ve projenin gidişatını kamuoyu ile paylaşmalıdır (www.akademi-
kentsel-donusum.blogspot.com; Birgün, 2008).
Boş, terkedilmiş yapıların bakımsız kalıp köhnemesi, bu potansiyelin
değerlendirilmemesi,
Tarihi yapıların korunamayıp tahrip olması, özgün niteliklerinin sosyal
yapının değişmesi nedeniyle kullanıma bağlı olarak bozulması (Örn: Kumkapı,
Fener, Balat, Zeyrek, Süleymaniye, Samatya, Yedikule),
Dar ve yetersiz yolların yoğun hizmet sektörüne yanıt verememesi ve tek
alternatif gibi görünen metro projesinin getireceği sorunlar,
Sıkışık yapı düzeni ve kalitesiz fiziksel çevre,
Özgün sokak dokularının tahrip edilmesi, kültür mirasının gözardı edilerek,
çevrenin saygısızca yapılandırılması (Örn: Eyüp),
1- Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmanın neden olduğu kalitesiz fiziksel
çevre,
2- Yetersiz ulaşım ağı ve donatılar,
3- İmalathane ve diğer sanayi tesislerinin çevreyi etkilemesi,
4- Deprem sonrası yıkılan binalardan geriye kalan boş ya da kısmen boş
alanların geleceği,
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
61
Şekil 2.15. TOKİ Kentsel Dönüşüm Uygulama Düzeneği, (Deliktaş, 2008)
2003-2007 yılları arasında, TOKİ tarafından, 81 il, 417 ilçe, 1.005 şantiyede
309.024 konut üretilmiş olup üretilen konutların; 156.175'i dar ve orta gelir grubuna,
65.674'ü alt gelir ve yoksullara yönelik, 30.414'ü gecekondu dönüşüm, 7.848’i afet
konutları, 2.940'ı (28 köyde) Tarımköy uygulamalar kapsamında olup, toplam
263.051'i sosyal konut niteliğindedir. 138 belediye ile 147.000 konutluk gecekondu
dönüşüm çalışmaları yapılarak, 67 bölgede 30.414 konutluk uygulama başlatılmıştır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
62
Tarihi dokunun yenilenmesi ve korunmasına yönelik tescilli taşınmaz kültür
varlıkları için toplam 104 projeye 7.8 milyon TL kredi açılmıştır (TOKİ, 2008).
2.1.2.1. Kentsel Dönüşümün Tarihi
Endüstri Devrimi sonrası, sanayi kentlerinde hızla artan çevre kirliliği,
sağlıksız ve yaşam standartları düşük konut alanları ve yetersiz altyapı hizmetleri,
sağlıksız kentler meydana getirmiştir. 19. yy’ın ikinci yarısında kenti daha sağlıklı,
temiz ve yaşanabilir kılmayı amaçlayan “Park Hareketi”ni, kent merkezlerinde geniş
cadde ve bulvarların açılmasını kapsayan kentsel yenileme projeleri izlemiştir. 1850-
1860 yılları arasında Baron Haussmann öncülüğünde Paris’te gerçekleştirilen kentsel
yenileme projesi, bu projelerin başında gelmektedir (www.arkitera.com).
20. yy’ın ilk yarısında İngiltere’deki “Bahçe Kent Hareketi” ve “Yeni Kentler
Hareketi”ne paralel olarak gelişen “Modernist Hareket”, kentlerdeki yenileme
stratejilerine öncülük etmiştir. “Modernist Hareket” kentin sağlıksız kısımlarının
yıkılması, daha fazla yeşil alan ve yüksek kütlelerle yeniden planlanması üzerine
kurulmuştur. Bu hareketin ortaya çıkışı ile Avrupa’da Paris başta olmak üzere pek
çok kent yıkılıp, modernist ilkelere göre yeniden yapılmıştır. İkinci Dünya Savaşı ile
birlikte, kentlerde büyük yıkımların meydana gelişi, kentlerin yeniden inşa
edilmesi stratejisini gündeme getirmiştir. Bu dönemde merkezi yönetimin
öncülüğünde yeniden yapılanma politikaları ortaya konulmuştur. 1949’da ABD’de
kabul gören Konut Yasası ile birlikte kentsel yenilemenin kurumsallaşması
sağlanmıştır. Yine aynı dönemde, merkezi yönetimler yerel yönetimlere kentsel
planlamanın ilkelerini içeren rehberler sunmuştur. 1940’ların ikinci yarısında kentsel
yenileme ile birlikte, banliyöleşmenin başlaması ve kentsel gelişim kavramı ortaya
çıkmıştır.
1960’lar ve 1970’lerin başlarında ise kentsel iyileştirmeye öncelik verilerek,
fiziksel bozulma ile toplumsal bozulma arasındaki doğrudan bağlantı artık kabul
edilmiş ve projelerde daha toplumsal bir strateji izlenmeye başlanmıştır. Dönemin
dönüşüm projelerinde kenar mahalleler ve kent çeperleri öncelik kazanmıştır.
Merkezi yönetimin önderliğinde geliştirilen ve etkileri az olan bu projeler, kentsel
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
63
dönüşümün yalnızca fiziksel değil toplumsal yönlerini ele alan yapılarıyla büyük
önem kazanırken, kent merkezleri ve yoksul mahallelerin iyileştirilmesi ve
yenilenmesini merkezi yönetimin öncelikli politikası haline getirmiştir. 1970’lerin
sonlarına doğru, kent merkezlerindeki bozulmanın tek nedeninin sosyal faktörler
olmadığı, ekonomik ve yapısal nedenler de, kent merkezi ve çevresindeki kentsel
dönüşüm projelerinde aktörler çeşitlenmeye başlamıştır.
1980’lerin dönüşüm projelerinin odağında ise kentin boşaltılmış, atıl ve
çöküntü haline gelmiş alanlarının ekonomik olarak canlandırılması vardır.
Geleneksel limanın tekrar inşasıyla birlikte, bir deniz müzesi, dört yıldızlı otel ve
çeşitli lokantaları içeren Rotterdam Waterstad, bu yöntem için iyi bir örnek
oluşturabilir. 80’lerde kentsel dönüşüm projelerinin büyük bir çoğunluğu, kamu ve
özel sektörün işbirliği ile gerçekleştirildi. Kamu sektörü, temel altyapı sunumu ve
arazi ıslahını sağlayarak, kentsel dönüşüm yapılacak olan bölgeye özel sektörün
ilgisini çekip, proje ortaklıkları konusunda da kurumsal örgütlenmeyi kurma rolünü
üstlendi.
1990 sonrası kentsel dönüşümde kullanılan en yaygın müdahale biçimi,
kentsel iyileştirme ve yeniden canlandırma olmuştur. Çok aktörlü ve çok sektörlü
dönüşüm süreçleri bu dönemde kabul görmüş, kamu ve özel sektörün yanında
gönüllü kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve farlı toplumsal kesimler de projeye
katılmaları için teşvik edilmiştir. Tarihi ve kültürel miras ile ekonomik gelişme
arasındaki bağın öneminin anlaşılmasıyla da bu dönemde, “kentsel koruma” kavramı
da “kentsel dönüşüm”de ön plana çıkmıştır.
Geçmişten günümüze, kentin, sosyal ve ekonomik yapının değişimine paralel
olarak pek çok dönüşüm yöntemi ve stratejisi geliştirilmiştir. Kentsel dönüşümün
bağlı olduğu kriterlerin çok fazla olması, geliştirilebilecek olan stratejilerin zamana
ve mekana göre farklılaşmasını, pek çok bilim dalından beslenmesini
gerektirmektedir (www.arkitera.com).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
64
2.1.2.2. Kentsel Dönüşüm Yöntemleri
Yeniden geliştirme, ciddi olarak bozulmuş ve korunacak değeri olmayan
yapıların bulunduğu bölgelerde kabul edilen bir yaklaşımdır. Yerel yönetimler için
bu yaklaşım, arazinin maksimum kullanımı, daha yüksek zemin alanı ve şehir
merkezine daha yüksek gelir grupları ve bunların aktivitelerinin gelmesi ile avantajlı
görünmektedir. Yeniden geliştirme yaklaşımı, genellikle orjinal kent nüfusunun
kentin başka bir kısmına yerleştirilmesini öngörülmektedir. Bu da ağır sosyal ve
çevresel maliyetler taşımaktadır. Kiracılar, mal sahipleri ve iş sahipleri için
mahallenin yıkımı, sosyal ve psikolojik kayıplara neden olurken, sadece eski
binaların değil, işlevsel bir sosyal sistem de harap edilmekte, ailelerin, arkadaşların
dağılmasının özellikle yaşlı insanlara çok zarar verdiği uzmanlar tarafından
belirtilmiştir. Gelişmiş ülkelerin büyük bir çoğunluğunun artık kullanmadığı bu
yöntem, gecekondu mahallelerinin kentin başka bir yerde yeniden oluşmasını
engelleyememektedir. Bununla birlikte birçok gelişmekte olan ülkede, konut
koşullarını iyileştirmek ve şehir merkezi alanlarını modernize etmek için tek uygun
yol olarak kabul edilmektedir. Yeniden geliştirme yöntemi, kamulaştırma
bedellerinin ödenmesi, alt yapı getirilmesi ve kamu tesislerinin yapılması için
harcanan tutarlar hesaba katıldığında pahalı bir olaydır. Yerel yönetimlerin kendi
başlarına çözemeyecekleri kadar büyük yatırımlara ihtiyaç duyulduğundan devlet
desteği gerektirmektedir.
Rehabilitasyon, planlı olarak gelişmiş ancak zamanla yıpranmış, yoğunluğu
artmış ve işlevlerini yerine getiremeyen bölgeleri tekrar değerli hale getirme
yöntemidir. Mevcut bölgenin yapısının korunarak, koruma, tamir ve restore edilmesi
temeline dayanmaktadır. Rehabilitasyonun bütün aşamalarından halkın katılımı
beklenmektedir. Bu yöntemin sosyal yapıya etkisi ise iki farklı yönde gelişmektedir.
Kentsel dönüşüm sürecine giren bölgenin halkı buradan uzaklaştırılıp, yerine üst ve
orta sınıf alıcıların yerleşmesi soylulaştırma olarak tanımlanırken bölge halkının
burada ikamet etmeye devam etmesi haline zorunlu iyileştirme denilmektedir.
Entegrasyon, bu yöntemle, kent kimliği korunurken, mevcut binaların yanına
yeni binaların katılımıyla zengin bir çevre yaratılmaktadır. Alanın asıl sakinleri,
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
65
bölgeden ayrılmayarak dönüşüme katkıda bulunmaktadır. Mevcut olanların yanına
konumlandırılacak yeni yapılarda çağdaş mimarlık örnekleri de ortaya
konabilmektedir. Pek çok girişimci ve yerel yönetime göre, entegrasyon yöntemi ile
konut üretimi daha az karlı ve zaman kaybettirici bir yöntemdir.
Yeniden Canlandırma; sosyo-kültürel, ekonomik ya da fiziksel açılardan bir
çöküntü süreci yaşamakta olan kentsel alan parçalarının, çöküntüye neden olan
faktörlerin ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi sonucu, o alanın tekrar hayata
döndürülmesi, canlandırılması yöntemine verilen isimdir (www.arkitera.com).
İzmir Konak Kentsel Dönüşüm Projesi, 1/25000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge
Nazım İmar Planında, Merkez Kent Kentsel Yenileme-Sağlıklılaştırma program
alanları olarak 14 bölge tespit edilmiştir. Bunların arasından, yaratabileceği can ve
mal kaybı nedeniyle jeolojik sakıncalı alanlar öncelikle gündeme alınmıştır. Amaç;
jeolojik yönden yapı yasağı bulunan alanlarda yapılmış yerleşimleri saptamak, afet
tehlikesi altında olan bölge sakinlerinin yeni yapılan güvenli, imarlı, sosyal donatıları
ve alt yapısı tamamlanmış konutlara taşınarak sağlıklı şehir yaşamının gerektirdiği
koşullara kavuşmasını sağlamaktır. Yapılan protokol uyarınca, TOKİ tarafından
Uzundere’de yaklaşık 3080 adet konut inşa edilmektedir. Bu konutlardan 2156 adedi
(%70) heyelan bölgesinin boşaltılması ve hak sahibi vatandaşların taşınması
amacıyla kullanılmaktadır (www.arkitera.com).
2.1.2.3. Kentsel Dönüşüm ve İlgili Yasalar
1950’li yıllarda sanayileşme ile birlikte İstanbul, İzmir ve Ankara gibi
kentler, yoğun göç alarak, kontrolsüz bir biçimde büyümüştür. Bu büyümeye karşılık
verecek konut sayısının bulunmaması ise gecekondulaşmaya neden olmuştur.
1970’lerde ise kentleşme devam ederken uydu kentler oluşmaya başlamıştır. 80’lerde
kentleşme hızla azalırken, kent merkezler ve gecekondu bölgelerinde dönüşüm
kavramı gündeme gelmiştir.
Son yıllarda gerçekleştirilen yeni yasal düzenlemelerden ilki, 12.03.2004 tarih
ve 25400 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 4.3.2005 tarih ve 5104 sayılı “Kuzey
Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu”’dur. Bu kanunun amacı, Kuzey
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
66
Ankara girişi ve çevresini kapsayan alanlarda kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde
fiziksel durumun ve çevre görüntüsünün geliştirilmesi, güzelleştirilmesi ve daha
sağlıklı bir yerleşim düzeni sağlanması ile kentsel yaşam düzeyinin yükseltilmesi
olarak tanımlanmıştır.
13.07.2005 tarih ve 25874 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 3.7.2005 tarih
ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73. maddesi, kentsel dönüşüm ve gelişim
alanları ile ilgili çok net hükümleri barındırmayan kanunda, “Kentsel dönüşüm ve
gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve
kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi
kapsamında bulunan mülk sahipleri tarafından açılacak davalar, mahkemelerde
öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.” ifadesi yer almaktadır.
Yine oldukça tartışılan ve 05.07.2005 tarih ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan 16.06.2005 tarih ve 5366 sayılı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında
Kanun”’un amacı “Büyükşehir Belediyeleri, Büyükşehir Belediyeleri sınırları
içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe belediyeleri ve nüfusu 50.000'in
üzerindeki belediyelerce ve bu belediyelerin yetki alanı dışında il özel idarelerince,
yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma
kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma
alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu
bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî
afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların
yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması” olarak belirlenmiştir
(www.arkitera.com).
Yap-sat, kooperatifçilik, hisseli parselasyonlar (1985 öncesi) imar afları,
sürekli değişen imar mevzuatı, denetimsiz yerel yönetimler, imar konusunda 23 ayrı
kurum ve kuruluşun plan yapma yetkisi oluşu, konut finansman yönetiminin henüz
gelişmemiş olması, aşırı nüfus artışı ve yerinde duramayan hareketli göç faktörü
kentsel dönüşüm dediğimiz süreci doğurmuştur.
Mevzuatı henüz kesinleşmeyen kentsel dönüşüm kavramında 2005 tarihli
“Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanun Tasarısı” ve 2006 tarihli “Dönüşüm Alanları
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
67
Hakkında Kanun Tasarısı” mevcuttur. Bunlar dışında herhangi bir yönetmelik ya da
mevzuat bulunmamaktadır.
Kanun, belirtilen amaçlar doğrultusunda oluşturulacak olan yenileme
alanlarının tespitine, teknik altyapı ve yapısal standartlarının belirlenmesine,
projelerin oluşturulmasına, uygulama, örgütlenme, yönetim, denetim, katılım ve
kullanımına ilişkin usül ve esasları kapsamaktadır.
05.07.2005 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5366
sayılı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”’da yer almadığı halde yönetmeliğin
kamulaştırmayı düzenleyen 24. maddesinde “…Olağan kamulaştırma sürecinin
projenin uygulanmasında gecikmeye neden olacağının anlaşılması halinde 2942
sayılı kanunun 27. maddesi hükümlerine göre acele kamulaştırma yoluna
gidilebilir…” hükmü getirilmiştir. Bu önemli hüküm idarelerin ellerini iyice
güçlendirmekte, yenileme alanı içindeki tüm mülkiyetlerin kısa sürede
kamulaştırılmasını getirmektedir. Kamulaştırılan bu mülklerin üçüncü kişilere
satılabilir olması ise yukarıda belirtildiği üzere kamu yararına aykırı bir durum
yaratmaktadır (Gürler, 2005).
Başbakanlık tarafından 01.03.2005 tarih ve 896 sayılı yazısı itibariyle TBMM
Başkanlığına sunulan "Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı"’nın genel
gerekçesinde; “Kentin eskiyen dokularını ve yerleşim alanlarını, kültürel miras
değerini korumak, koruma/kullanma dengesini sağlayarak sosyal donatı alanlarını
büyütmek ve sağlıklaştırmak, otopark sorununu çözüme kavuşturmak, günümüz
konforu ve kullanım şartlarını içeren konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı
alanları oluşturmak, tarihi ve kültürel dokuyu geleceğe taşımak amacıyla restore
ederek kullanmak, böylelikle kentlerin merkez alanlarının sağlıklı bir şekilde iskan
edilerek şehrin güvenliğini tehdit eden denetimsiz bölgeler olmaktan çıkarıp
yenileştirmek ve günümüz gereklerine uygun olarak kullanılabilir hale getirmek
amacıyla bu alanları “kentsel dönüşüm ve gelişim alanı” ilan etmek ve bu alanlarda
uygulama yapmaya imkan vermek gerekliliği ortaya çıkmıştır” denilmektedir. İlk
bakıldığında masum, içerikli emek harcanarak hazırlanan bir gerekçe olarak
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
68
görülmektedir. Ancak içeriği ve detayları incelendiğinde aşağıdaki olumsuzluklar
ortaya çıkmaktadır.
• "eskiyen ve özelliğini kaybetmiş kent bölgeleri"nin, daha sonra her
türlü spekülasyona konu olabilecek biçimde "Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Bölgesi"
ilan edilmesi,
• Bu alanlar için daha önce verilmiş "Kentsel Sit Alanı" kararlarının
gözardı edilmesi ve bunlara uygun yapılmış koruma amaçlı imar planlarının yok
sayılması,
• Kentsel Dönüşüm Alanları için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu uyarınca yetkili kılınan Koruma Bölge Kurulları yok sayılarak bölgeye özel
koruma kurulları oluşturulması,
• Yine bu kanunla, bu alanlar için özel olarak tanımlanmış ve ilgili tüm
toplum kesimlerinin katılımını gerekli kılan "Yönetim Alanı" ve "Yönetim
Planları"nın gereksiz ve süreci uzatan bir fazlalık olarak görülmesi ve bu
yaklaşımlardan vazgeçilmesi,
• Tüm bunların sonucunda dönüşüme konu alanların hızla yeniden
yapılaşması, olarak, mevcut yasal ve kurumsal yapıyı ve kent bilim ilkelerini göz
ardı eden bir biçimde tanımlanmış.
"Kentsel dönüşüm kanun tasarısı taslağı" hakkında
TMMOB Şehir Plancıları Odası'nın 2004 yılı mart ayındaki görüşü, kentsel
alanlardaki dönüşüm ile ilgili bir düzenleme, kentin planlama ve yapılanma süreci
dışında düşünülmemelidir şeklindedir. Bu konudaki yasal düzenlemeler bugünkü
adıyla "İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarısı" kapsamında daha doğru bir deyişle
"şehircilik mevzuatı" kapsamında ele alınmalıdır. Aksi halde imar affını çağrıştıran
hükümleri de dikkate alındığında salt dönüşüm, şehircilikle ilgili bir mevzuatı geride
hatta gündem dışında bırakabilecektir.
Gerekçe açısından; Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan
Kentsel Dönüşüm Kanunu Tasarısı genel gerekçeleri arasında “Kanun ile tüm
yerleşim alanlarının bilim, teknik ve sanat kurallarına uygun sürdürülebilir gelişme
ilkesi doğrultusunda sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasının
amaçlandığı” açıklamasına yer verilmektedir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
69
Kentsel ölçekte kentsel stratejik imar planları kapsamında hazırlanan ana
planları ve program alanları ile belirlenen yenileme ve rehabilitasyon (dönüşüm)
alanlarında sosyal ve ekonomik sorunların çözüm hedeflerini ve bu hedeflere kimin,
nasıl, nerede, ne zaman, neyi yapacağını tanımlayan stratejileri de kapsayacak
biçimde genişletilmiş ve karar süreçlerine yapı adası, sokak, mahalle, semt, kent
ölçeklerinde etkin halk katılımını da içerecek biçimde tanımlanmış olarak, bir dizi
yeni araca gerek bulunmaktadır. Bunlar aşağıdakilerle sınırlı olmamak kaydıyla
şöyle sıralanabilir;
• İmar Haklarının Transferi,
• İmar haklarının toplulaştırması,
• Gayrimenkul vergi artış yoluyla finansman,
• Program alanlarında yapıya zorlama, yapıya teşvik,
• Doğal Afet Sigortası Kanunu ve İmar ve Şehirleşme Kanunu
Tasarısındaki sigorta havuzu,
• DOP uygulamasında değer esaslı ve inşaat hakkı esaslı dağıtım
sisteminin geliştirilmesi,
Yasal Çerçeve, kentsel dönüşüm konusunda bugün için eldeki tek yasal belge
“Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu” olup spesifik ve göreli
olarak daha dar bir alan ile net tanımlanmış hedeflere göre hazırlanmış
bulunmaktadır.
Yasa taslağı, kentsel dönüşüm projelerinin finansmanı için herhangi bir
hükme sahip değildir. Finansman kaynakları yaratılmadan oluşturulan bir kentsel
dönüşüm projesinin uygulanabilirliği de tartışılmaya muhtaçtır.
Hazırlanan kanun tasarısı incelendiğinde; içerdiği “Belirlenen alan sınırları
içindeki tüm taşınmazlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuata
uygun olarak yapılmış ve onaylanmış herhangi bir ölçek ve türdeki imar planı
kapsamında kalsalar dahi, bu Kanuna göre yapılacak hükümlere tabi olurlar (madde
2)” ve “Bu kanun kapsamında yer alan bölgelerde, özel ve genel kanunların bu
Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz (madde 6)” gibi maddelerle uygulamada çeşitli
üstünlükler elde edilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Bu kolaylık ve
ayrıcalıkların salt imar ve ilgili diğer mevzuatın sınırlamalarından kurtulmak ile
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
70
sınırlı olmadığı tasarıdaki “kentsel dönüşüm ve gelişim alanlarındaki uygulamalar
her türlü vergi, resim, harç ve ücretlerden müstesnadır (madde 3) ” ifadesinden
anlaşılmaktadır.
Anılan yasa henüz tasarı halindeyken, yaklaşımın çekiciliği nedeniyle büyük
kentlerin çoğunda uygulamalar başlatılmış bulunmaktadır. Uygulamaya sokulan
kentsel dönüşüm çalışmalarının yasal dayanağı şimdilik mevcut belediye, imar ve
toplu konut yasaları ile ilgili diğer mevzuat olmaktadır. Bu durum; seçilmiş proje
alanlarına ayrıcalıklı imar hakları verilmesi, aynı alanda artan nüfusa yeterli olacak
donatım alanları sağlanması, Büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki ortak çalışma
pratikleri, plan değişiklikleri için askı ve itiraz süresi vb imar mevzuatı prosedürleri
konularında çeşitli zorluklar yaratmaktadır (Çopuroğlu, 2006).
Kentsel yenileme/dönüşüm çalışmalarına yönelik ilgi giderek artmaktadır.
Konu mevcut hükümet tarafından da desteklenmektedir. 59. Hükümet döneminde
hazırlanan 1 Mart 2005 tarihinde TBMM’ye sunulan “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim
Yasa Tasarısı” bu konuda önemli bir adımdır (tasarının tam metni için
(www.yayed.org.tr). Tasarıyla, kentsel çöküntü ve gecekondu alanlarının
yenilenmesi, gecekonduların yerine yeni konutların yapımı amaçlanmaktadır.
“Kentsel dönüşüm alanları” belediyelerce belirlenecek, Bakanlar Kurulu’nun onayı
sunulacaktır. Kentsel dönüşüm alanında mevcut imar yetkileri kaldırılmakta, tasarı
ile getirilecek hükümlere uyulması öngörülmektedir. Ayrıca bu alanlara yönelik
mevcut “Koruma Kurulları” dışında yeni “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulları” oluşturulması hükme başlanmaktadır. Konu ile ilgili bir diğer yasal
gelişme Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Toplu Konut İdaresi’nce hayata
geçirilecek olan 5104 sayılı “Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi
Kanunu”dur. Projenin amacı, Ankara’nın kuzeyinde yer alan Esenboğa Havaalanına
doğru giden “protokol yolunun” sağ ve sol tarafında yer alan gecekonduların
yıkılması yerine yeni konutların inşa edilmesidir (Resmi Gazete, 12.3.2004, 25400).
5104 sayılı Yasa uyarınca belirlenecek bölgede daha önce geçerli olan her türlü plan
geçersiz sayılacak, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce bölge için 1/50.000 ölçeğinde
bir nazım plan hazırlanacaktır. Hazırlanan nazım plan Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nca onaylanacaktır. Projedeki müşavirlik ve kontrollük hizmetleri İdare ve
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
71
Belediye tarafından özel hukuk hükümlerine göre kurulacak veya iştirak edilecek
Şirket tarafından bedeli karşılığında yürütülecektir. Yasa ile ayrıca kısmi imar affı
getirilmektedir. Proje alanında yer alan ve daha önce mevcut bulunan (775, 2805,
2981, 3290, 3366) imar aflarının kapsamına girmeyen yapılar, 1 Ocak 2000
tarihinden önce yapılmış olmak kaydıyla hak sahibi sayılmaktadır. Uygulandığı
alanlar için plan istisnaları getirmiştir. Bu tür istisnalar kentsel plan bütünlüğünü
bozmaktadır. Yaratılan her istisnanın kent imar planında açılan bir gedik olduğu
unutulmamalıdır (www.TMMOB.org.tr). Ayrıca getirilen yasal düzenlemelerin her
ikisinde de katılıma yönelik herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Burada amaç,
gecekondu alanlarını ve o alanda yaşayan halkı çağdaş bir kentsel yaşama
kavuşturmaktan çok kentsel ranta ortak olmaktır. Yazık ki son yıllarda belediyelerin
gecekondu dönüşüm projelerine gösterdikleri büyük ilginin altında yatan neden de
budur. Oysaki amaç konut üretip satmak değil, çağdaş kentsel alanlar yaratmak
olmalıdır.
2.1.2.4. Kentsel Dönüşümün Amaçları
Kentsel dönüşüm, beş temel amaca hizmet etmek üzere ortaya çıkmıştır.
Bunlardan birincisi, kentin fiziksel koşulları ile toplumsal problemleri arasında
doğrudan bir ilişki kurulmasıdır (Roberts, 2000).
Dönüşümün ikinci amacı, kent dokusunu oluşturan birçok öğenin fiziksel
olarak sürekli değişim ihtiyacına cevap vermektir. Kentsel refah ve yaşam kalitesini
artırıcı başarılı bir ekonomik kalkınma yaklaşımını ortaya koymak, kentsel
dönüşümün üçüncü hedefidir. Kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve
gereksiz kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejilerin ortaya koyulmasıdır.
Son olarak, kentsel dönüşüm, toplumsal koşullar ve politik güçlerin ürünü olarak
kentsel politikanın şekillendirilme ihtiyacını karşılamayı amaçlamaktadır
Temiz, sağlıklı ve yaşanabilir kentlerin geliştirilmesi amacıyla, ilk kentsel
yenileme projeleri kamusal alanların artırılmasını sağlamaya çalışmıştır. Çünkü
henüz kentsel rant kavramı ortada yoktur. Bu tür projelerin başında, Paris’te 1850-
1860 yılları arasında Baron Haussmann öncülüğünde gerçekleştirilen kentsel
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
72
yenileme projesi gelir. Bu proje ile birlikte, Paris’in merkezinde büyük yıkımlar
yapılmış, geniş bulvarlar ve caddeler açılmıştır.
Ülkemizde farklı dönüşüm problemlerine karşı verilen cevaplarda, genelde
dönüşüm sorunları fiziksel mekanın dönüşümüne indirgenmiş; dönüşümün
toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutları göz ardı edilmiştir.
1990’ların başından itibaren dünyada başarılı sayılan kentsel dönüşüm
projelerinde ön plana çıkan bazı ortak özellikler bulunmaktadır. Bu projelerin
stratejik planlama yaklaşımı ile geliştirilmiş olmasıdır. İşbirlikçi ve katılımlı
planlama, çok-aktörlü ve çok-sektörlü koalisyonlara bağlı olarak kurulmuş olmaları,
problemin fiziksel mekan yanında, ekonomik, toplumsal ve çevresel boyutlarını da
ele alan kapsamlı ve bütünleşik bir yaklaşıma sahip olmasıdır. Kentsel dönüşüm
politika ve stratejilerine uygun bir kurumsal örgütlenmenin oluşturulması, projelerin
başarılı olarak hayata geçirilmesi açısından çok önemlidir. Dünyada kentsel dönüşüm
projelerindeki son ortak özellik ise, kollektif çabayı harekete geçiren projeler
olmalarıdır (Akkar, 2006).
Kentsel dönüşüm beş temel amaca hizmet etmek üzere ortaya çıkmıştır.
• Temelde toplumsal bozulmanın nedenlerinin araştırılarak, bunun ortadan
kaldırılmasıyla kentsel alanların çöküntü haline gelmesini önlemek,
• Kent dokusunu oluşturan birçok öğenin fiziksel olarak sürekli değişim
ihtiyacına cevap vermek,
• Kentsel refah ve yaşam kalitesini artırıcı başarılı bir ekonomik kalkınma
modeli ortaya koymak,
• Kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz kentsel
yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejiler belirlemek,
• Toplumsal koşullar ve politik güçlerin ürünü olarak kentsel politikaların
şekillendirilme ihtiyacını karşılamak üzere sivil toplum örgütleri ve toplumun farklı
kesimlerinin planlamaya katılımını sağlamaktır.
Türkiye’de kentsel dönüşüm daha yoğun olarak gecekondu alanlarında
gerçekleşmektedir. Gecekondu alanlarının dönüşüm sürecinde 1984 yılında çıkartılan
2981 sayılı “İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı
İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
73
Kanun” başlıklı son af kanunu önemli bir rol oynamıştır. Bu kanun ile gecekondu
alanları için ıslah imar planı yapma imkanı ortaya çıkarken, kentsel dönüşüm
projelerinin de oluşması dolaylı olarak sağlanmıştır. Ayrıca gecekondularda kat
sayısının artmasını, gecekonduların alınıp satılmasını ve müteahhitlere verilmesini
mümkün kılmıştır (Uzun, 2006).
Kentsel çöküntü bölgelerinde planlama süreci şöyle olmalıdır;
1- Kentsel dönüşüm planlarının yapılacağı kentsel çöküntü bölgelerinin
belirlenmesi,
2- Kentsel yenileme komitesi,
3- Kentsel yenileme alanı olarak seçilen alanlara ait fiziksel tespitler,
4- Çöküntü bölgelerindeki mevcut sorunların saptanması,
5- Toplumsal ve ekonomik planların yapılması,
6- Toplumsal ve ekonomik planla desteklenmiş fiziksel planın uygulamaya
konması,
7- Bilgi akışının ve ulaşılabilirliğin hızlandırılması,
Çöküntü alanlarını tanımlarken de klasik mimar–plancı temelli fiziksel
yaklaşımdan kurtularak daha geniş kapsamlı bir dönüşümün tasarlanması
gerekmektedir (Çakılcıoğlu, Cebeci, 2003).
Kentsel dönüşüm projelerinde amaç, sosyo-kültürel donatı alanlarının
sağlayacağı (yeşil alan, otopark, spor tesisi, park, rekreasyon alanları, vs.) fiziksel
dönüşümün yanı sıra sosyal dönüşümünde sağlanacağı mekanlar oluşturmaktır.
Kadastro ve sayısal-sözel verilerin yokluğu veya güncel olmayışı projelerde çok
ciddi zorluklar yaşatmaktadır.
2.1.2.5. Adana’da Kentsel Dönüşüm Uygulamaları
Kentsel Dönüşüm uygulamaları ile ilgili olarak, 2004 yılına kadar doğrudan
yetkilendirilmiş bir idare bulunmuyor, ancak fiilen Büyükşehir ve ilçe belediyeleri bu
işin aktörleri olarak görülüyordu (Karakuş, 2009).
Adana Büyükşehir Belediyesi Meclisi kentsel dönüşüm konusunu 2006 yılı
ilk aylarında görüşerek kentte bu amaçla uygulama yapılmak üzere çeşitli alanlar
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
74
belirlemiştir. Daha sonra bunlar arasında öncelik sıralaması yapılarak ilk etapta
kentsel dönüşüm projesi hazırlanacak 3 alan seçilmiştir. Proje uygulamasında Toplu
Konut İdaresi (TOKİ)’nin finansman ve teknik desteğini sağlamak amacıyla
Büyükşehir Belediyesi ile TOKİ arasında seçilen 3 alan için ayrı ayrı protokoller
imzalanmıştır.
Şekil 2.16. Adana’da Kentsel Dönüşüm Alanları (Karakuş, 2009)
Şekil 2.17. Adana’da Kentsel Dönüşüm Alanları (Karakuş, 2009)
Bu çerçevede Adana’da Kentsel Yenileme (Gecekondu Dönüşüm) Projesi
uygulanmak üzere seçilen alanlar:
Seyhan İlçesi Fatih Mahallesi – 9.6 ha genişliğinde alan seçilmiş olup bu
alanda mevcut bağımsız birim sayısı 310 olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, toplu konut
uygulaması için yaklaşık 3 ha genişliğinde alan seçilmiştir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
75
Seyhan ilçesi Göl Mahallesi – 14 ha genişliğindeki alan seçilmiştir. Bu alanda
mevcut bağımsız birim sayısı ön inceleme sonunda 216 olarak tespit edilmiştir.
Yüreğir İlçesi Sinanpaşa Mahallesi – 3 etapta uygulama yapılmak üzere
toplam 13 ha genişliğinde bir alan seçilmiş olup, bu alanda mevcut bağımsız birim
sayısı 453 adet olarak tespit edilmiştir.
Kentsel dönüşüm projesinin özü, alanda mevcut konutlardan daha fazla birim
(konut ve işyeri) inşa ederek proje kapsamında hak sahibi olanlara dağıtıldıktan sonra
kalan birimlerin satış değerinin proje uygulamasının tamamını finanse edecek
boyutta olması olarak görülmektedir. Bu amaca ulaşılabilmesi için çalışma
alanındaki imar haklarının daha öncesine ve çevresine oranla yükseltilesi tek çare
olarak görülmektedir (Çopuroğlu, 2006).
Adana’nın bilinen en eski resmi “Seyhan Tepebağ Koruma – Sağlıklaştırma
Projesi” ve “Seyhan Koruma Amaçlı İmar Planı” projeleri TAÇ Vakfı tarafından ön
fizibilite raporu hazırlanmış, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü
1995 yılında yatırım programına almış, ancak herhangi bir sonuç çıkmamıştır. Bu
sadece Atatürk Evi’nin yanındaki 7 sıra evi ilgilendiren bir projedir.
Adana’nın küresel kent olma potansiyeli, günümüzde Adana’nın kendine
özgü topoğrafik ve coğrafi yapısı, ekonomik gücü ve geniş etki alanı ile çevre il ve
bölgeleri etkileme özelliği vardır.
Adana’nın Artıları, geçmişteki kozmopolit kentli nüfus yapısı, iyi iklim
kuşağı, estetik ve renkli doğal konum, büyük değere sahip tarihsel doku. gelişmiş
ticaret sektörü, özel sektör ağırlıklı kurumsallaşmış iş hayatı, bu iş hayatının
yerleşmiş kültürü ve kurumları, geleneği olan eğitim birikimi, bu kurumların
şekillendirdiği, ülkenin iyi yetişmiş insan gücü, birikim sonucu ortaya çıkmış bir
yaşam biçimi şehir kültürü ve geniş dünya görüşüdür.
Adana’nın Eksileri, mevcut kozmopolit (şehir-kır) ikili nüfus yapısı ve aşırı
nüfus artışı, sanayi yoğunluğu ve kirlenmesi, ulaşım sorunu, plansız yerleşmeler,
kötü ve illegal arazi kullanımı, uluslararası kalitede iş ve ticaret tesislerinin
eksikliğidir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
76
2.1.2.6. Dünyadan Örnekler
Londra Dok Alanı Dönüşüm Projesi; Dockland Londra Dockland
Kalkındırma Şirketi (LDDC), İngiliz Hükümeti tarafından 1981 yılında, Doğu
Londra’daki vasıfsız kalmış depolanma alanları da yeniden canlandırma
başlatılmıştır. 1802’de Batı İndia Dokları ile başlayan, Doğu İndia Dokları, Millwall
Dokları, Surrey Dokları ve Royal Dokları ile uluslar arası ticarette, depolama
alanlarında ve ilgili işlerde binlerce insana istihdam oluşturulmuştur. 2.200 ha alanı
kapsayan projede Londra Dockland Kalkındırma Şirketi 1981-1994 operasyonlarında
kullanılmak üzere bir ucuz hafif raylı bir sistem şeması tasarlamıştır. Bütün alanın
kamuya daha ulaşılabilinir olmasını ve gelecekteki gelişimlerin koşullarının
tasarlanmasına yardımcı olmuştur. Sergi Merkezi olmuş ve oteller ve diğer
servislerin geliştirmesine izin verilen geniş bir buluşma yerine dönüşmüştür
(www.arkitera.com; www.lddc-history.org.uk/regenstat; www.dockland.co.uk).
Şekil 2.18. Yenilenmeden Önce 1980 yılı (www.dockland.co.uk)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
77
Şekil 2.19. Yenilenmeden Sonra 1987 yılı (www.dockland.co.uk)
La Défense, Haut De Seine, Fransa: Yeni Merkezi İş Alanı (1958–90 ve
Günümüze) 750 hektarlık alan ve Grand Arc’ın etrafında olan bölge 3,5 milyon
m²’lik ofis alanı ile Paris’in en büyük yapılaşmasını içermektedir. Prestij açısından,
seçim mıntıkası olarak ve şehir dilimi olarak kent içindeyken yasal olarak kent
dışında yer almaktadır. “boulevard peripherique”’in üzerinde yükselen “Tour
montparnesse”’in (56 katlı) Parislileri ve turistleri şaşırtması ile kent içindeki
binaların kat yüksekliğine 31 metre sınırı getirilmiş bu nedenle de; La Défense yasal
olarak kent dışında kalmıştır. Bu politika hala tartışılmaktadır (www.arkitera.com).
Şekil 2.20. La Defense Uydu Kent Projesi konumu (www.ladefense.fr)
1964 yılında etrafı konut birimleri ve taşıt yolu ile çevrelenen iki dizi 100
metrelik gökdelenler inşa edilmiştir. Paris içi için ek sınırlamalar ve farklı
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
78
vergilendirmelerle yer seçimi için La Défense teşvik edilmiştir (www.ladefense.fr;
www.paris.org, 2003).
Pek çok açıdan, çağımızda kamusal ve kentsel mekanların planlanması,
toplumdaki büyük değişiklikler bağlamında ortaya çıkan tümüyle yeni bir alandır.
Canlı kentsel mekanların “yaşamın evrensel bir olgusu” olduğu II. Dünya
savaşı’ndan önceki kentsel planlamayla biraz benzerlikler taşır. Özel araçların,
banliyö alışveriş merkezleri sayısız ev eğlence imkanları ve geniş arka bahçelerin
artışı ile evde kalmaya cezbeden diğer pek çok özendirici olgular nedeniyle artık
insanlar kamusal alanlara zorunluluktan değil tercih ettiklerinden çıkmaktadırlar. Bu
da yeni bir gereksinimi; kentsel mekanların tatminkar ve davetkar yapılanmasını
zorunlu kılmıştır.
Şekil 2.21. 1954: Bir zamanlar Gammeltorv ve Nytorv Meydanları otopark olarak
kullanılmaktaydı (www.planlama.org).
Şekil 2.22. 2006: Meydanlar yeniden canlandırılan ve kentteki en sevilen toplanma
noktalarıdır (www.planlama.org).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
79
Kopenhag’ın kent mekanındaki yeni dokuları 1968 yılındaki gibi ortaya
çıkmıştır. İlk sokak kafelerinin açılması, öğrenci ayaklanmaları ve hippi hareketi,
insanları kültürel ve politik etkinlikler için sokağa çıkarmıştır. Kentsel mekandan
keyif alınabilmesine imkan verecek şekilde Kopenhag’tan araç otoparklarının
kademeli olarak azaltılmasıyla trent güçlendirilmiştir (www.planlama.org).
Doğal eşiklerle sınırlanmış olmasından dolayı yeni gelişim alanları
yaratamayan Barselona kenti için kentsel dönüşüm kaçınılmaz bir planlama aracı
olarak gündeme gelmiştir. 1976 yılında ‘Metropoliten Alan Planlama Çalışması’ ile
kentsel dönüşüm çalışmaları başlatılmış, fiziksel-sosyal-ekonomik yaklaşımlarla
kentin dönüşümü problemi bütüncül bir anlayışla ele alınmıştır. Projenin
uygulamasına 12 yıl sonra 1988 yılında başlanmıştır. Uygulamanın başarılı
olabilmesi için, bir özel şirket kurulmuştur.
Proje ile;
• Çok kötü durumda olan yapılar tespit edilerek yıkılmış ve bu yapılarda
yaşayanlar için, yönetim (belediye veya özerk yönetim) yeni konutlar inşa etmiştir.
• Uygulama öncesinde, bu bölgelerde “açık alan” yoktu. Sadece açık
alan, nefes alma alanları yaratabilmek için bazı yapılar yerlerine yenisi yapılmamak
üzere yıkılmıştır.
• Bölgede “meydan” bulunmadığından dönüşüm projesinde meydan
yaratılması önemli kentsel tasarım projeleri olarak ele alınmıştır.
• Sosyal donatı alanları yaratılmıştır. Toplum merkezleri, sosyal
mekanlar, yaşlılar evi, öğrenci yurtları, kütüphaneler, sağlık merkezleri vb.
kurulmuştur.
• Otopark problemi yeraltı otoparkları yoluyla çözülmüştür
• Altyapı, tüm elektrik, su ve gaz tesisatlarının düzenlenmesi gerekli
olduğundan yenilenerek modernleştirilmiştir.
• Alanda yaşayan ve dönüşümden en çok etkilenecek, baskı altındaki
yoksul ev sahiplerinin alanı terk edip; alanın el değiştirmesine engel olmak ve
sınıfların bir arada yaşamasını sağlamak için “toplumsal rehabilitasyon birimi”
kurulmuştur (Demirtaş, Esgin, 2006).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
80
Şekil 2.23 Proje Alanı (Demirtaş, Esgin, 2006).
Proje Poblenou’daki 200 hektarlık alanda bir dönüşüm önermektedir. Proje,
eski sanayi alanlarının temizlenmesiyle elde edilecek yaklaşık 3.200.000 m²’lik
alanda 100.000 ile 300.000 kişi için yeni iş alanları yaratarak, bölgedeki iş hacmini
%4’den %15’lere çıkarmayı hedeflemiştir (Demirtaş, Esgin, 2006).
Bir sahil şehri olmasına rağmen Barselona, 1980’lerden sonra denize sırtını
dönmüş, ancak 1992 Olimpiyatlar ile denizle tekrar barışmıştır. 1992’de başlayan,
sahilin yeniden kullanım süreci bugünkü Poblenou yenileme projesinin de yolunu
açmıştır. Olimpiyat Köyü’nün tasarımı ile birlikte marina inşa edilmiş ve sahiller
dönüştürülmüştür.
Şekil 2.24 Poblenou ve Forum Alanı 2004 Projesi (www.betonart.com)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
81
Alansal olarak baktığımızda daha büyük örnekler de vardır. İngiltere, Galler
bölgesi, Cardif körfezi dönüşüm projesi, 1090 ha alanı kaplamaktadır.
Şekil 2.25. Kabe Kentsel Dönüşüm Projesi (www.gazetevatan.com)
Kabe Kentsel Dönüşüm Projesi, yöreye ve kullanıcı tipine göre dönüşüm
projelerinin değişimine, rant beklentisine esaslı bir örnektir.
Fiyord Kent, Oslo’nun başlamış olduğu geniş kapsamlı liman yenileme
projesi kapsamında, kentin zincirleme sıralanmış rıhtımları satışa çıkarılıp, kentsel
tasarım projeleri üretilmiş ve yeniden planlanmıştır. Avrupa liman başkentleri
arasında bu kadar geniş çaplı bir liman bölgesi yenilemesi yapan başka bir şehir
yoktur. Bu uzun vadeli ve çok büyük ölçekli ele alınmış projede amaç, kenti tekrar
denizle buluşturmak ve ikamet edenlerle ziyaretçilere eşsiz ve sürdürülebilir bir
yaşam standardı sağlayabilmektir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
82
Şekil 2.26. Almanya’da Hamburg – Hafen City Kentsel Dönüşüm Alanı,
(www.hafencity.com; www.googleearth.com)
Barcelona kentinin kuzeydoğusunda kalan ve Olimpiyatlar’dan önce
yenilenmesine karar verilmiş olan Poblenou bölgesi, 2004 yılı içerisinde şehrin en
büyük şantiyesi durumuna gelmiştir. Günümüz itibariyle hala yenileme çalışmaları
hızı kesilmiş olarak devam etmektedir. Bu yenileme projesi, Universal Forum of
Cultures 2004 organizasyonu dolayısıyla gündeme gelen Diagonal Mar, Besòs alanı
ve Poblenou bölgesini kapsar.
İkinci Dünya Savaşı’nda ağır bombardımanlarla yerle bir olan Rotterdam,
müthiş bir hız, ileri görüşlülük ve uzun vadeli planlamayla kendisini yeniden inşa
ederek 21. yy’a hazırlanmıştır. Bu gelişim projeleri sonucunda artık, Rotterdam
sadece liman aktiviteleriyle değil, mimarlığı ile de gündeme gelmektedir
(www.arkitera.com).
2.1.2.7. Türkiye’de Süreç ve Öne Çıkan Kentsel Dönüşüm Projeleri
Türkiye’nin kentsel dönüşüm süreci genel olarak bilimsel çalışmalardan
ziyade günübirlik rant beklentilerinden ve yık yap mantığından oluşmaktadır.
Düzensiz imar faaliyetleri, imar afları, yaşanan doğal afetler ile birlikte kentsel
dönüşüm çalışmaları için çok uygun bir ülke haline gelmiştir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
83
Dönüşümü süreç olarak düşündüğümüzde yerel, ulusal ve uluslar arası güç
odaklarının deneyimi, olaya bakış açısı, bekledikleri getiri oranlarına göre sürecin
hızlandığını ya da yavaşladığını görüyoruz. Örneğin güçlü sermaye grubunun
devreye girmesiyle başlayan Galataport, Dubai Towers gibi yatırımlar süreci
hızlandırırken ve hatta mevzuatı bile değiştirebilirken, Dikmen Vadisi, Eyüp ve bir
çok kentimizde sürmekte olan koruma amaçlı imar planı ve faaliyetleri aşırı yavaş
ilerlemekte bazen de bitirilememektedir. Avrupa örneklerinde her ülkede konumuna,
tarihi altyapısına, yönetim düzeylerine göre ve Avrupa Birliği içinde kendine verilen
role göre bazı yaklaşımların birden fazla ve ortak kullanıldığını görmekteyiz
(Örneğin; La Defense, Barselona, Londra Limanlar Bölgesi vs).
Türkiye’deki süreç şu şekilde anlatılabilir;
Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyet yönetimine geçiş dönemi (Kurulum)
(1923-1950), yeni kurulan ülkede imar ve yapı bazında mevzuat, bilim ve fen adamı
yetiştirilmesi, ülkelerarası ilişkilerin kurulduğu dönem. Bina bazında onarım,
yeniden yapım dönemi ve planlamanın başlangıcı,
Sanayileşme dönemi (1950-1970) projeler, önemli şehirlerin planlanması ve
önemli resmi kurum binalarının yapılaşmaya alınması, proje yarışmaları, devletin
varlığını vurgulaması, iş imkanları yüzünden göç ile tanışma, kentlerin boşalması,
Yönetim boşluklarının olduğu dönem (1970-1985), bütün faaliyetlerde
kırılmanın yaşandığı boşluk dönemi, planlama açısından üst ölçekli politikaların
oluşturulduğu bölge planlarının yapılmaya başlandığı dönem, gecekondu kavramının
ortaya çıkışı, kentsel yayılma dönemi, uluslar arası kültürel faaliyetlere uyum süreci,
Planlı dönem (1985-2000), planlama mevzuatının yerleştiği, yerelleştiği
merkeziyetçilikten yerele imkanların sağlandığı dönem, piyasa faaliyetlerinin
şekillendiği, hızlandığı, kötü örneklerin de yaşandığı oluşum süreci, gecekondularla
bütünleşme arayışlarının olduğu (ıslah-kooperatifleşme-yap-sat vs.), kentsel rant
kavramının doğuşu,
Uluslararası sermaye dönemi (2000 ++++), kentsel rantın da üstünde uluslar
arası sermayenin yönlendirdiği yatırımlar, mevzuatımızda yaşanan iyi ve kötü
değişimler, AB uyum yasaları çerçevesinde çevre ve sürdürülebilirlik kavramı,
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
84
Kentsel dönüşüm projeleri, “yaşanabilir sağlıklı kentlerin yaratılması” genel
hedefiyle birlikte;
• Kaçak yapılaşmış alanların dönüştürülmesi,
• Doğal afetlerle doğrudan etkilenecek olan sakıncalı alanlarda yer
seçmiş konut veya başka kullanım alanlarının dönüştürülmesi,
• Kent içinde kalan kullanımı sakıncalı çalışma alanlarının
dönüştürülmesi,
• Kent içinde niteliksiz, sağlıksız alanların ve yaşanabilir kent
standartları dışında kalan alanların dönüştürülmesi,
• İşlevini yitirmiş tarihi mekanların, koruma alanlarının dönüştürülmesi
Konularını içermesi beklenirken işin en kolay tarafına kaçıp yık-yap projeleri
olmuştur. Mekanda yaşayan insanların oralardan taşınmalarını gerektiren aslında
sorunu çözmeyen kentin diğer bir alanına taşıyan projeler olmuştur.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile hükümet tarafından hazırlanan ve sivil
toplum kuruluşlarının tepkisini çeken “Haydarpaşa Manhattan” projesi için
Haydarpaşa Garı ve çevresini kapsayan 110 hektarlık alan için ilk ihaleyi açtı.
Kamuoyunun büyük tepki gösterdiği proje, 2004 yılında gündeme geldi. 17 Eylül
2004’te kabul edilen 5234 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Geçici 5. maddesiyle, Haydarpaşa ve
çevresiyle ilgili devir ve imar yetkilerini hükümet üzerine almıştır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
85
Şekil 2.27. Haydarpaşa Dönüşüm Projesi (18 Temmuz 2008, Milliyet Gazetesi)
Yapılacağı iddia edilen 70 katlı gökdelen otellerle Haydarpaşa’nın,
gökdelenleriyle ünlü Manhattan’a benzeyeceği için kamuoyunca “Haydarpaşa
Manhattan” adı takılan projeyi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ihale etti.
Haydarpaşa bölgesinde yapılacak projenin detayları bugüne kadar net olarak
açıklanmadı. Meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları yetkililerin tatmin edici
açıklama yapmasını isterken, projeyle birlikte Kadıköy ve Üsküdar’a gelecek
yaklaşık bir milyon insanı bölgenin kaldırmayacağını, altyapının yetmeyeceğini,
tarihi dokunun elden gideceğini savunuyorlar. Şehir plancıları ise yüksek ve geniş
binaları içeren projenin, İstanbul’un silüetini ezeceğini, zeminin sağlamlaştırılması
için çakılacak kazıkların bölgeyi tahrip edeceğini iddia etmektedir (Demirkaya,
2008).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
86
Şekil 2.28.Haydarpaşa Kentsel Dönüşüm Projesi (www.arkitera.com)
“Haydarpaşa Kentsel Dönüşüm Projesi” kente vereceği büyük yıkımlardan
dolayı uzun süre kamuoyu gündeminde kalmıştır. Çok büyük boyutlarda dolgu
alanları ile birlikte zaten yoğun olan ulaşım sorunlarına bir de deniz ulaşımı
eklenmesi düşünülmüştür. Halihazırda projeden vazgeçilmiş durumdadır.
Şekil 2.29. Haydarpaşa projesine değişik bir bakış açısı sunan çizimler (www.arkiteria.com).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
87
Şekil 2.30. Küçükçekmece Kentsel Dönüşüm Projesi (www.arkitera.com)
Küçükçekmece kentsel dönüşüm projesinde göl kıyısında yeşil bir kuşak,
otel, kısa bir alanda raylı sistem, lokanta, konferans ve kültür merkezi, su parkı,
müze ve sanat galerileri ve özel konutlar planlanmaktadır.
Şekil 2.31. Kartal – Pendik Kentsel Dönüşüm Projesi (www.arkitera.com)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
88
Şekil 2.32. Kartal – Pendik (www.arkitera.com)
Şekil 2.33. Galataport Projesi (www.arkitera.com)
Galataport Kentsel Dönüşüm Projesinde, otel, fuar-sergi-seminer alanı, sanat
ve kültür merkezi, alışveriş merkezi, eğlence, terminal, akvaryum, ofisler, otopark,
teknik hacimler ve dolaşım alanlarından oluşması planlandığı anlaşılmaktadır.
İstanbul’da halihazırda 14 kentsel dönüşüm projesi vardır. Toplamda 6.071 ha
alanda çalışmalar devam etmektedir. Bunlardan beşi sanayiden dönüşüm ve MİA
(merkezi iş alanı) amaçlı olup 1.675 ha alanı, diğer beşi mahalle bazında
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
89
gecekondulara yönelik dönüşümü amaçlamakta olup 2.790 ha alanı, üçü yeni merkez
oluşturma amaçlı olup 406 ha alanı ve biri ise depremin sorunları ve tehlikelerine
yönelik olup 1.200 ha alanı kapsamaktadır (www.planlama.org.tr).
Șekil 2.34 Ankara’da İlan Edilen Kentsel Dönüşüm Bölgeleri ve Alansal Büyüklükleri (Şahin, 2006).
Ankara’da da onlarca kentsel dönüşüm bölgesi ilan edilmiş ve büyüklükleri
hiç de azımsanmayacak boyutlardadır. Birkaç yıl önce yapılan yeni araştırmalar
sadece Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından ilan edilen kentsel dönüşüm
bölgelerinin sayısının otuzu aştığını göstermektedir. Ankara Büyükşehir
Belediyesine bağlı ilçe belediyeleri tarafından ilan edilen kentsel dönüşüm bölgeleri
de düşünüldüğünde Ankara’da halihazırda ilan edilmiş 50’nin üzerinde kentsel
dönüşüm bölgesi olduğu görülmektedir. Salt kentsel dönüşüm bölgelerinin
sayılarındaki bu belirsizlik ve hızlı artış bile kentsel dönüşüm uygulamalarının
Ankara’nın kentsel yaşamı üzerindeki önemini göstermek açısından anlamlıdır
(Şahin, 2006).
Ankara’da; 13 adet Kentsel Dönüşüm Projesi alanı toplam 11.602 hektar
olup, toplam alan üzerinde belirtilen sadece 5 projede 33.973 gecekondu
bulunmaktadır. Ankara’nın daha çok merkezden uzak alanlarında toplam 92.000
konut yapılması düşünülmektedir (www.planlama.org).
Ayvansaray Kentsel Dönüşüm ve Yenileme Projesi, Fatih Belediyesi
tarafından 2005 yılında kentsel yenileme alanı olarak ilan edilmiştir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
90
1,5 hektarlık bir alan ve 64 parsel üzerinde, 16 adet 2 – 3 katlı eski binadan ve
30 – 32 adet yeni binadan oluşmaktadır (www.arkitera.com).
2.1.2.8. Kentsel Rehabilitasyon Projeleri
Fener ve Balat Semtleri Rehabilitasyon Programı, Avrupa Birliği Unesco
Dünya Mirası Merkezi ve Fatih Belediyesi’nin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar Ocak
2003 tarihinde uygulanmaya başlanmıştır. Projenin kapsama alanı 16.2 hektardır ki
bu çapta bir proje Türkiye için söz konusu tarihlerde ilktir. Proje, İstanbul´un en eski
iki büyük semtini, onlarca cadde ve sokağı, 1267 tescil edilmiş binayı kapsamaktadır.
Projeye AB tarafı NGO´lar fonundan 7 milyon dolar, Türkiye tarafı ise Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) fonundan 2 milyon dolar katkıda bulunmaya
karar vermiştir. Böylece TOKİ, Bakanlar Kurulu kararıyla, tarihinde ilk kez bir
kentsel rehabilitasyon projesine para aktarmıştır (Ergül, 2002). Program, konut
restorasyonu, sosyal rehabilitasyon, tarihi çarşının canlandırılması ve katı atık
yönetimi başlıklarında dört değişik çalışmadan oluşmaktadır (www.fatih.bel.tr).
Şekil 2.35. Uydu görüntüsü üzerinde çalışma alanı (www.fatih.bel.tr; www.unesco.org.tr)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
91
Şekil 2.36. Karakter haritası; özellikli, tescilli yapılar ve malzemelere göre ayrımı
(www.fatih.bel.tr; www.unesco.org.tr)
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP)’nın desteklediği; GAP
İdaresi’nin koordinasyonu ve yönetiminde, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından
yürütülen “Mardin’de Katılımcı Kentsel Rehabilitasyon Projesi” İsviçre Kalkınma ve
İşbirliği Kuruluşu’nun 350.000 ABD doları tutarındaki hibesi ile Şubat 2001
itibariyle Mardin’de uygulanmaya başlanmıştır. Projenin amacı; Mardin ilinin tarihi
ve kültürel zenginliklerinden yararlanmayı sağlayacak ve Mardin halkı için
uygulanması mümkün gelir getirici fırsatlar yaratacak Mardin şehir merkezi kentsel
rehabilitasyon planı için bir kılavuz ve uygulama stratejisi geliştirmektir.
Dünyada kentsel rehabilitasyon örneklerine baktığımızda;
- Ekonomik anlamda sıkıntıda olan ülkelerde temiz su, doğa şartlarından
korunarak barınabileceği bir ev, yemek ihtiyacının sağlanması ve dünyadan gelecek
yardımlara ulaşabilmek adına yollarının iyileştirilmesi anlaşılmakta olduğu
görülüyor. Örneğin Lamu-Kenya, Caia-Mozambik gibi.
-Orta seviyede geliri olan ülkelerde yurt dışı sermayenin yönlendirmesiyle
değerli eski sanayi alanları, kent merkezleri, doğal değeri yüksek alanlarda turizm
faaliyetleri ve kısmen yapı/yapılar bazında (genelde kale, kilise gibi) rehabilitasyon
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
92
yapılmaktadır. Örneğin, Kahire-Mısır, Kabul/Afganistan, eski Sanaa-Yemen, El
Hafsia-Tunus, merkez-Beyrut
İleri seviyedeki ülkelerde ise m² fiyatları çok değerli olması ve yeni
ihtiyaçlar, teknolojiler geliştirilmesi sonucunda; nehirler üzerinde atıl duruma gelen
adacıklar, önemli limanlar, eski tren istasyonları, sanayi alanları, kentlerin turizm
potansiyeli olan tarihi merkezleri, meydanları, kültürel varlıkları gibi daha çok gelir
getirecek fonksiyonlara dönüşmektedir. Örneğin, Nantes-Fransa,
Kahire’de Azhar parkı ve çevresi arkeoloji parkı çalışması 10 yıl önce, Ağa
Han Kültür Vakfı Mısır’ın başkentinde bir kentsel rehabilitasyon programı ile
başlamıştır. Tarihi Kentler Destek Programı’nın Proje Yöneticisi Francesco Siravo,
müdahale şekilleri ve projede uygulanan stratejiler hakkında şunları söylemektedir.
Şekil 2.37. Kahire Al Azhar Yenileme Alanı (www.arkiteria.com)
Kahire’deki uygulama alanı, Al-Azhar’da - eski bir çöp alanının yerinde-
büyük bir kamu parkı yaratılmasından, Ortaçağ kent surlarının restorasyonuna ve
Darb al-Ahmar’ın sosyal olarak canlı, yoğun nüfuslu tarihi bölgesinin yakın
çevresinin kentsel rehabilitasyonuna doğru adım adım ilerlemektedir
(www.arkitera.com).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
93
Şekil 2.38. Kahire Al Azhar Yenileme Alanı (www.arkitera.com)
Bab Al-Mahruq’de yenileştirme çalışmaları yaklaşık 33 hektarda Eski Eserler
Yüksek Kurulu [Supreme Council of Antiquities (SCA)] tarafından korunmuş 152
tane anıt vardır. 2009’a kadar 134 yapıyı yenileştirmesi planlanmıştır. 2007 yılında
65’i tamamlanmıştır (Heathcote, 2007).
Şekil 2.39. Sanaa-Yemen Şekil 2.40. Sanaa (www.googleearth.com) (www.unesco.com)
Şekil 2.41. EL HAFSIA-TUNUS Kentsel Rehabilitasyon Projesi ve Uygulamaları
(www.unesco.com)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
94
Şekil 2.42. EL HAFSIA-TUNUS Şekil 2.43. TUNUS (www.googleearth.com) (www.unesco.com)
Şekil 2.44. BEYRUT (www.googleearth.com) Şekil 2.45. NANTES FRANSA (www.googleearth.com)
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde
2004 – 2005 öğretim yılı, güz yarıyılında bitirme projesi olarak öğrenciler,
"Ödemiş’in Kentsel Rehabilitasyonu" konusunu seçmiştir. 13.5 ha alanın
rehabilitasyonunun genel içeriği, mevcut kentsel kurgunun içinde yeni tasarım,
kentsel iyileştirme ve kentsel dolgu konularında gerçekleştirilen çalışmalardan
oluşmaktadır (Altınoluk, 2006).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
95
Şekil 2.46. Ödemiş İlçesinde Kentsel Rehabilitasyon Çalışması (Altınoluk Ü. 2006). Beşiktaş Akaretler projesinde, 55 bin metrekare olacak olan yatırım, 80 adet
çatı ve bahçe dubleksi ile birlikte tek katlı dairelerin ve stüdyoların yer alacağı bir
kompleks ve 450 otomobil kapasiteli otoparkı olacağı planlanmıştır (Özedincik,
2007).
Şekil 2.47. Akaretler Projesi (Özedincik, 2007)
Tarihi sanayi yapı dönüşüm projelerinin kentsel yenileşme açısından bir
değerlendirmesinde Haliç örneği; Haliç’te işlevini yitirmiş tarihi sanayi yapı
dönüşüm projeleri hazırlanırken;
*Kentin gelişme vizyonu ile paralellikleri göz önünde bulundurulmuştur.
*Kent planı ile entegrasyonu sağlanmıştır.
*Ekonomik yapıda canlandırıcı etki yaratması hedeflenmiştir.
*Sosyal ve kültürel yapıda yaşam kalitesini arttırıcı etki yaratması
hedeflenmiştir.
*Fiziksel dokuda iyileştirme etkisi göz önünde bulundurulmuştur.
*Sürdürülebilirlik olgusu projeler oluşturulurken dikkate alınmıştır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
96
*Projeler hazırlanırken her ölçekte aktif bir katılım sağlanmıştır.
veya bu hedeflerin hiçbiri projelerin hazırlanma aşamasında göz önünde
bulundurulmamıştır (Keskin, 2004).
Sanayi, küçük sanayi ve konut dışı kentsel çalışma bölgelerinin dönüşümü,
sağlıklaştırılmasına yönelik stratejiler geliştirilmelidir. Adana’da bu tip kent içinde
olmaması gereken alanlar tamamen kent dışına çıkarılması çalışmaları yapılmaktadır.
Net olarak kamyoncular, karocular, mermerciler, oto galericileri vs gibi şehir
hayatına uymayan sektörler dışarı taşınmıştır.
Merinos Kentsel Dönüşüm Projesi, Bursa’da 64.000 m² kapalı alandan oluşan
fabrika binası Kongre-Kültür Merkezi olarak değerlendirilecektir. 26 ha’lık yeşil alan
Merinos Kültür parkı olarak düzenlenecek Merinos Lojmanları alanı ise Büyükşehir
Lisesi’ne dönüştürülecektir.
Dericiler Bölgesi Kentsel Yenileme Projesi: tabakhaneler, kereste atölyeleri
ve konut alanlarından oluşmakta olup kirletici sanayi birimlerinin, kent dışına
çıkarılması ve o bölgenin rehabilite edilmesi hedeflenmektedir.
Bursa, Kültürpark Sağlıklaştırma ve Yenileme Projesi, 1950 yılında temeli
atılan Kültürpark alanı, zamanla plansız ve niteliksiz işletme yapıları, kamu binaları
ve bunlara ulaşımı sağlayan gelişigüzel yollarla bozulmuş olmasına rağmen, yaklaşık
40 ha’lık büyüklüğü Kültürparkın, sağlıklaştırma ve yenileme projesi ile; doğal ve
rekreatif özelliklerini geliştirmek, yeme içme ve her türlü sosyal, kültürel, sanatsal
aktivitelerini sağlıklı bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır.
Ankara Ulus, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın girişimiyle yeniden
yapılandırılacaktır. Proje çerçevesinde, Dışkapı, Ankara Kalesi, Bentderesi ve
çevresi ile Ulucanlar bölgesindeki çarpık yapılar yıkılacaktır. Atatürk Bulvarı ile
Anafartalar Caddesi arasında kalan ve ticaretin yoğun olduğu yerde ise turizme
yönelik otellerin yapımı desteklenecektir. Bu bağlamda "Ankara Ulus Tarihi Kent
Merkezi, Kentsel Yenileme Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı" adı altında
yeni bir proje başlatmıştır (Cumhuriyet, 2007).
İstanbul İkitelli Kentsel Dönüşüm Projesi, Küçükçekmece’de 120 hektarlık
alanda bin 576 konutun yıkılarak yerine sosyal konutların yapılmasını içeren
projenin protokolü imzalanmıştır (AA ,2004).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
97
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, 26 Haziran 2008 Perşembe
günü İstanbul Teknik Üniversitesi’nde, Tarlabaşı'ndaki yenileme ve dönüşüm
projesini konu alan bir panel düzenlemiştir. Tarlabaşı Projesi Direktörü - GAP İnşaat
Genel Müdür Yrd. Nilgün Kıvırcık Tarlabaşı Projesi’ için “Proje alanında 239 tane
tescilli bina var, yani alanın %70’i tescilli yapılarla doludur.” diye belirtti
(www.spoist.org; www.yapiteklif.com; www.tarlabasiyenileniyor.com).
Şekil 2.48. Tarlabaşı Yenileme ve Dönüşüm Projesi (www.tarlabasiyenileniyor.com)
Şekil 2.49. Tarlabaşı Yenileme ve Dönüşüm Projesi (www.tarlabasiyenileniyor.com)
Proje bazında binalarda yapılan kullanım durumu ve doluluk-boşluk
analizlerine göre, binaların %60’ı kullanılıyor, kalan %40’ı ise tamamen boş.
anketlerde 50-60 m² lik konutlara ihtiyaç duyulduğunu gözlemledik ve projeyi bu
yönde revize ettik. Tarlabaşı 5366 Sayılı kanun’a istinaden 20.02.2006 tarih ve
2006/10172 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Yenileme Alanı olarak ilan edilmişti.
Dokuz adadan oluşan toplam 20.000 m² lik alanı ve 287 konutu kapsayan Kentsel
Dönüşüm Projesinde avan projeleri tamamlanarak Beyoğlu Belediyesi kamulaştırma
işlemlerine başlamıştır (Güney, 2008).
Aynı kanun çerçevesinde, Fatih ilçesi Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri
Yenileme Alanı ilan edilmiştir. Fatih Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi ve Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ)’nin ortak yürüttüğü proje, 2005 yılı Eylül ayında,
80 dönümdür. Proje Alanı 12 ada, 10 sokak ve 3 caddeden oluşmaktadır. Adalardaki
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
98
354 parselde 22 tescilli eser yer almaktadır. Tescilli eserlerin 17’si sivil mimarlık
örneği, 5’i anıt eserdir. 46091.19 m² net alan üzerinde uygulanacaktır.
Şekil 2.50.Neslişah ve Haticesultan mahalleleri (Sulukule) Yenileme Projesi (www.toki.gov.tr)
Fatih ilçesi, Neslişah ve Haticesultan mahalleleri (Sulukule), yenileme amaçlı
hazırlanan avan proje 03.09.2007 tarihinde İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna iletilmiştir. Kurul, projeyi 02.11.2007
tarihinde tasdik etmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediye meclisinin kabulü ve İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanının 18.12.2007 tarihinde onaylaması ile Yenileme
Avan Projesi yürürlüğe girmiştir.
Ankara Dikmen Vadisi Projesinde, proje alanına ilişkin tapu kayıtları
incelenerek mülkiyet bilgileri, arazi çalışmaları yapılarak gecekondu sayıları elde
edilmiş ve bu bilgiler planlamayı etkileyen en önemli verileri oluşturmuştur. Konut
adalarında yoğunluk saptanırken proje alanında yer alan gecekondulu hak sahipleri
ile tapulu arsa sahiplerinin konutlandırılmasını, peyzaj ve altyapı giderleri kamuya ek
finansman yükü getirmeden sağlayacak kadar konut sayısı ve inşaat alanı
önerilmiştir.
Şekil 2.51. Dikmen Vadisi Dönüşüm Projesi (Ankara Büyükşehir Belediyesi)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
99
19 hektar büyüklüğündeki 1. bölge ile 39 hektar büyüklüğündeki 2.bölge
tamamlanmış, her iki bölgede toplam 2357 adet konut üretilerek hak sahiplerine
dağıtılmış, toplam 37 hektar büyüklüğündeki “kültürpark” alanı da tüm kentin
hizmetine açılmıştır. 28 hektar büyüklüğündeki 3. bölgede ise şahıslarla olan
sözleşmelere başlanmıştır. Bu bölgede önerilen konut sayısı 1039 adet, öneri
“kültürpark” alanı ise 13 hektardır. Geriye kalan 4. ve 5. bölgeler ile doğu yakası
olarak adlandırdığımız bölgelerin tek etap olarak yapılmasına karar verilmiştir. Bu
bölgedeki çalışmalara göre öneri konut sayısı 4200 adet, öneri “kültürpark” alanı ise
78 hektar olarak belirlenmiştir (Ankara Büyükşehir Belediyesi).
Kentsel Dönüşüm yaklaşımı, yıllarca kent merkezine çok yakın bir konumda
olmasına rağmen kısmen gecekondular tarafından işgal altında olan, kısmen de sel
yatağı olarak boş bekleyen bu kıymetli alan 1990’lı yıllarda belediye tarafından
iddialı bir proje halinde ele alınmıştır. Dikmen Vadisi Projesi’nde, yamaçlar ve üstü
yüksek yoğunlukla yapılaştırılmış sel yatağının olduğu zemin ve kısmen yamaçlar da
boşaltılarak yeşil alanlar oluşturulmuştur (Çopuroğlu, 2006).
Kentsel dönüşüm sürecinin ardındaki mantık; kent alanını, kentin kendi
bütününde işleyen yapısına yaşanabilir kentsel mekan olarak entegre eden bir amaca
hizmet ediyor olmasıdır. Bu tip kent mekanlarında sembolik sermayenin dolaşımı
vardır, örneğin: Battery Park-New York, Puebla Kent merkezi-Mexico City, İstiklal
Caddesi-İstanbul. Bu mantık kent bakımından her zaman olumlu sonuç vermeyebilir.
Dönüşüm alanları kentin bütünden kopuk, yaşanamayan, müzevari alanlara da
dönüşebilir. Bu tip kent mekanlarında ölü sermaye birikimi vardır, örnegin:
1980lerin bazı ofis mekanları ve yeni kent merkezleri, Londra Doklar Bölgesi.
Dolayısıyla, kentsel dönüşüm sürecindeki yerel-olabilirlik ki bu değişen kentsel
alanlardır, kentsel tasarım yaklaşımını şekillendiren politiko-ekonomik güdü/nedene
görece ile zaman içinde (dez)avantajlı konuma gelebilirler.
Kentsel dönüşüm süreci, özellikle metropoliten şehirlerin kent-içi alanlarında
çok-boyutlu bir öneme sahiptir. Günümüz tüketim kültürü, her şeyi olduğu gibi
mekanları da yapıcı ve olumlu biçimde olduğu kadar yıkıcı ve olumsuz şekillerde
tüketmekte oldukça sınırsız olduğunu dikkate almalıyız. Böylece, esas sebebin
politik süreçler ve sermaye yatırımlarındaki değişken amaç olduğunu kavrayarak
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
100
kentsel dönüşüm strateji ve politikalarını örgütlemek ve -şekilden çok- anlamsal,
ilkesel ve sürece yönelik bir boyut daha kazandırmak mümkün olabilir (Gürler,
2002).
Kentsel dönüşümü tek başına bir süreç olarak görürsek bazı detayları
kaçırmış, konuyu yeterince kavrayamamış oluruz. Dönüşüm sürecinin altında çalışan
değişik yaklaşımlar vardır. Bunlar Yenileme, yenileşme, rehabilitasyon, canlandırma,
sağlıklaştırma, yeniden üretim, soylulaştırma vs.
Mera alanlarında toplu konut üretmek, Haydarpaşa Limanı ve Garı'nın olduğu
çok özel bir yere yoğun yapılaşma önermek, orman alanında otomobil yarış pisti
yapmak ve de yasadışı yapılaşmış alanlarda “yap-sat”ın, “yık-yap” alternatifini
uyguluyor olmak bu kez “kentsel dönüşüm” adı altında yeni bir ambalaj ile
sunulmaktadır. Artık merkezi ve yerel yönetimler ekonomilerini sürdürme ve
büyütme adına yalnızca gayrimenkul sermayesine temellenmek ve bunu da “kentsel
dönüşüm” olarak sunmak hakkına sahip değildirler. Küresel yeniden yapılanma
bizim gibi çevre ülkeler için böylesi tehlikeleri gündeme taşırken, bir yandan da
ekonomik kalkınmanın da üstüne çıkan “sürdürülebilirlik”, “insan odaklı olma”,
“katılım”, “aktörlerin kentsel sorunlar karşısında ortaklığı”, “stratejik yaklaşım,
program ve planlama” gibi yeni ve öncelikli kavramları, kentsel dönüşümün
vazgeçilmemesi gereken esas bileşenleri olarak gündemimize taşımıştır (Görgülü,
2005).
Kentsel dönüşüm çözümlerini şöyle sıralayabiliriz;
• Kaçak Yapılar, üzerinde çokça oynanan, sürekli değiştirilen ve temel
hedefi sermaye gruplarına rant aktarmak olan “kentleşme, planlama, imar, yapı ve
afet yasaları” ile amacı dolaylı imar affı olan “İmar Yönetmelikleri”ni değiştirme
çabalarından vazgeçilmelidir.
• Seyhan nehri kıyısında ve eski barajdan regülatör köprüye uzanan
sahil bandının taşkın alanı ve rekreasyon alanı olduğu da göz önüne alınarak burada
yapılacak çalışmalarda ve düzenlemelerde meslek örgütlerinin görüş ve katılımının
sağlanması kaçınılmazdır.
Kentsel dönüşümün sorunları şöyle sıralayabiliriz;
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
101
• İnşaat sektörü üzerinden ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir politika
geliştirilmiştir. Kentleşme sürecinde yıllardır süren plansızlık ve denetimsizlik,
yanlış arazi kullanım politikaları, kaçak yapılaşma ve imar affı süreçleriyle de
beslendiğinden, Adana, sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir bir kent olma özelliğinden
hızla uzaklaşmaktadır.
• Belediyelerin ruhsat verme sürelerini geciktirmesiyle birlikte,
müteahhit firmalar ruhsatsız inşaata başlamaktadır.
• Kaliteli ve güvenli yapı üretilmesinde önemli bir yeri olan
belediyelerin Yapı Kontrol birimlerinin organizasyonunda ciddi sıkıntılar vardır.
2.1.3. Açıkhava Müzeleri Ören Yerleri ve Arkeopark
Açık Hava Müzesi, “açık havadan etkilenmeyecek etnografik eserlerin,
evlerin, işlik vb. sivil yapıların sergilendiği bir bölgede kurulan üstü açık müze.”
olarak tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr).
2863 ve 5226 sayılı yasaya göre Ören Yerleri, “I ve II. derece arkeolojik sit
alanlarındaki ören yerlerinde, açığa çıkarılan taşınır kültür varlıklarının alana
yönelik işlevsel ve mekansal bağlarının kurulabilmesine olanak sağlamak üzere
mahallinde korunması ve değerlendirilmesine yönelik bilimsel faaliyetler
kapsamında; muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, teşhir-tanzim ve tanıtımlarına
yönelik Kültür Bakanlığınca ihtiyaç duyulan kapalı ve açık sergi mekanları ile
ziyaretçilere yönelik açık otopark, WC gibi düzenlemelerin bilimsel araştırma ve
kazısı tamamlanmış olup yeraltı katmanlarında korunması gerekli kültür varlığı
bulunmadığı saptanan antik yerleşmenin sur dışı alanlarında ilgili Koruma
Kurulunun özel izni ile yapılabilir. Kapalı sergi ve depolama mekanı ihtiyaçları
restorasyonu tamamlanabilecek mevcut mekanlardan da karşılanabilir. Ören yeri
bünyesinde kapalı sergi mekanları bütününden bağımsız olarak ticari mekanlara
kesinlikle izin verilemez.” şeklindedir.
Türkiye’de proje halinde olan Arkeoparklar, Bergama Kentsel ve Arkeolojik
Sit Alanları Koruma Amaçlı İmar Planı'nda da yer alan "Arkeopark Alanı" ile
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
102
Zeugma Arkeopark Projesi’dir. Türkiye'de ilk kez gerçekleştirilecek Kaş
Uluburun’daki "Tunç Çağı Sualtı Arkeo-park Projesi"’de suyun altında tek örnektir.
Henüz proje safhasında olup somut bir gelişme yoktur. Bunlar dışındakiler ya
arkeoloji-(k) park ya da kültürel park olarak tariflenmektedir. Anavarza Kenti’nin de
Arkeopark yapılmak istendiği yerel gazetelerde bahsedilmektedir.
İstanbul Sultanahmet'teki 65 odalı Four Seasons Oteli'nin, kapasitesini 50 oda
daha artırabilmek için bitişiğindeki tarihi parselin üzerinde inşa ettiği ek binalar
projesi, Osmanlı ve Bizans döneminden kalma tarihi kalıntıların üzerinde yer alır. Ek
binaya izin kararının özellikle kendisinin olmadığı bir toplantıda alındığını belirten
Anıtlar Kurulu üyesi Z. Ahunbay, "İnşaat izni verilmesi suç teşkil ediyor" derken,
tarihçi İ. Ortaylı da "Sultanahmet katlediliyor" dedi. İstanbul 1 No'lu Kültür
Varlıklarını Koruma Kurulu, ek binanın arkeolojik alan üzerinde yapılmasını
öngören projeyi 23 Ocak 2006'da onayladı. Projeye göre, Bizans dönemi kalıntıların
bulunduğu 17 bin m² alana çelik konstrüksiyonların üzerinde 50 oda inşa edilecekti.
Otel yönetimi, 2.50 metre çelik ayakların üzerine yükselecek olan iki ek binanın
tarihi kalıntılara zarar vermeyeceğini savunmakta ve Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü
yönetiminde sürdürülen çalışmalarda çıkarılan tarihi eserlerin de, aynı alanda
kurulacak "Arkeolojik Park"ta korunmasını planlamaktadır.
Fatih, Saraçhane Arkeoloji Parkı, Hasankeyf Arkeolojik Park ve Açık Hava
Müzesi, Samsun Arkeolojik Park, İzmir-Bayraklı-Eski Symrna kazılarında arkeolojik
park, Antakya'daki Aççana Höyüğü'nde açık hava arkeoloji parkı, Bodrum’un Pedasa
bölgesinde doğa ve arkeoloji parkı, İstanbul Üniversitesi, Beyazıt’taki Merkez
Kampüsü’nün bahçesinde Arkeoloji Parkı, Aydın'ın Karacasu ilçesindeki
Aphrodisias Arkeolojik Park, Köyceğiz-Muğla’da Kaunos Arkeolojik Park, Alanya
Gazipaşa'daki Selinus Antik Kenti Arkeolojik Park ve İstanbul Küçükyalı Arkeoloji
Parkı Projesi bulunmaktadır.
Küçükyalı Arkeoloji Parkı Projesi’nde yoğun konut dokusunun arasına
sıkışmış alanda MS 867-877 yıllarına tarihlenen Satyros Manastırı ve altında sarnıç
bulunuyor. Ancak mülkiyet sorunlarının çözülmemiş olması şu anda sadece kazının
devam etmesi ve çöplük olmaktan kurtulması yüzünden sorunları çözme açısından
bizim örnek alacağımız bir çalışmadır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
103
Şekil 2.52. Küçükyalı Arkeoloji Parkı Projesi Görüntüleri
(www.mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=CD-KUCUKYALI-Tanitim)
Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu, ören yerlerinin arkeolojik
park olarak düzenlenmesi için altyapının tamamlandığını belirterek, ilk etapta Perge,
Selge, Aspendos, Phaselis ile Alanya Kalesi'nin 'arkeolojik park' ilan edildiğini
açıkladı (www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/01/05/akdeniz/akdeniz3.html).
Dünyadaki örneklerine baktığımızda sayının çok fazla olduğu görülmektedir.
İtalya örnekleri hariç hepsinin ortak adı Arkeolojik Park (Archaeological Park)’tır.
Arkeolojik parklarda dikkati çeken arkeolojik bir alan olması ve kazı yapılıyor
olmasıdır.
İtalya’daki Arkeoparklar Tepebağ Höyük için uygulamayı düşündüğümüz
Arkeopark örneğine en uygun olanlarıdır. Çünkü burada kazı yapılıyorken bir yandan
da bilgilendirme ve canlandırma yapılmaktadır. İlköğretim çağından üniversite ve
hatta emeklilere kadar bir çok yerli ve yabancı turiste canlı olarak bilgiler
verilmektedir. İnsanlar tıpkı eski çağlardaki insanlar gibi bulguru döverek un
yapmayı unu da ekmek yapmayı, hayvan derilerinden giysi yapmayı, madenlerden
günlük kullanım ve savaş aletleri yapmayı ve odunları kullanarak ateş yakmayı
öğrenmektedirler. Bunları yaparken bilgilendirme amaçlı panolar, şekiller ve
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
104
sunumlar sürekli ziyaretçilere sunulmaktadır. Dikkati çeken nokta insanların elleriyle
canlı canlı yaptıklarını daha iyi anladıkları ve ilgilerini çektiğidir. Böylece hem kazı
finansmanının bir kısmı sağlanmakta hem de yerel turizm imkanları
oluşturulmaktadır.
Şekil 2.53. Milano Kentinin Kuzeydoğusunda Brescia Bölgesindeki Arkeopark www.archeopark.net/english/mappa
Şekil 2.54. Brescia Bölgesindeki Arkeopark’taki İşlikler (www.archeopark.net/english/mappa)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
105
Şekil 2.55. Brescia Bölgesindeki Arkeopark’taki Faaliyetler (www. Archeopark net/english/mappa)
2.2. Adana Kent Merkezinde Turizm ve Sit Uygulamaları
Kültür ve Turizm Bakanlığı "Türkiye Turizm Stratejisi 2023" faaliyet
raporunda geçen ve Dünya Turizm Örgütünün verilerine göre; 898.000 turistin %
2.60’ı yani 23.340 kişi Türkiye’ye gelmektedir.1997 yılına göre kıyasladığımızda
1.61 oranından 2.60 oranına çıktığı görülmektedir. Ne var ki yeteri kadar
faydalanabildiğimiz söylenememektedir. Gelir gider ve denge oranlarına
baktığımızda da yapılan giderlerin-yatırımların artmadığı ancak gelirlerin artışının
hızlı olmamakla birlikte sürdüğü görülmüştür. 2007 yılı itibariyle 3.250.000 $ gider,
18.500.000 $ gelir, 15.250.000 $ dengelemenin olduğu görülmüştür. Gelir elde
edilmekte ancak sürekli artarak yatırım yapılması gerekirken rehavete kapılındığı
tespit edilmiştir.
Adana Kent Konseyi, turizm platformu alt çalışma grubu raporuna göre;
Adana’nın tanıtım çalışmaları şu ana kadar hep bireysel bazda, ekip çalışması
olamadan yapılmıştır. Markalaşmak ve tanıtım için öncelikle profesyonel bir reklam
ajansı ile çalışılması gerekmektedir.
Hedef belirleyerek tanıtım çalışmaları etap etap ilerlemelidir. Oluşturulacak
kimlik ve hedefler önde gelen Adana’lı işadamlarımıza ve protokole güzel bir
kokteyl ile sunulması yapılacak olan çalışmalara sponsor yatırımcı bulunmasını
kolaylaştıracaktır.
Hedeflerimiz 4 aşamadan ibaret olup;
Adana
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
106
Adana ve çevresindeki iller
Ulusal tanıtım
Uluslar arası tanıtım
Adana/Karataş bölgesinde Antalya/Belek golf merkezi modeli yaratılarak golf
sahaları yapılması ve Türkiye’de ikinci golf merkezi olmalıdır. Dünya golf
şampiyonluk yarışmaları düzenlenerek bölge aktif hale gelebilir.
Uluslararası antlaşmalara uymak kaydıyla Türkiye’nin en büyük kuş cenneti
olan Akyatan, Ağyatan ve Tuzla’daki tüm sulak alanlarına “Kıyı Yönetimi Master
Planı” yapılarak eko-turizm çerçevesinde hobi ve kuş gözleme turları
düzenlenmelidir. 160 km’lik kıyı bandı ile Adana’nın bir kıyı kenti de olduğu
vurgulanmalıdır. Yapılan plan çalışmasından sonra altyapı ile ilgili yatırımların
devlet tarafından bir an evvel yapılması için ilgili makamlarla görüşmeler
yapılmalıdır.
Türkiye Kalkınma Bankasının uzman elemanlarından faydalanarak bölgenin
turizm yatırımları için finansman kaynaklarından, fizibilite çalışmalarından
faydalanmalı ve uluslar arası tüm ülkelerle ortak projeler üretmeliyiz.
Adana ilinin 14.030 km²’lik yüzölçümünün % 40’ının orman olmasından
dolayı yaylalarda, dağlık alanlarda dağ otelleri, konaklama, dinlenme, kamp ve
ihtiyaç alanlarının üst ölçekli ve detay planlarının oluşturulması, doğa yürüyüşü
parkurlarının gerçek haritalar üzerinde detaylı tanımlayıcı verilerle işlenmesi
gerekmektedir. Çalışmaları biten PİGEP (Pozantı İlçe Gelişim Projesi) kapsamında
şu öneriler bulunmaktadır. Dağlık alanlarda belirli bölgelerde Kültür ve Turizm İl
Müdürlüğü’nün hazırlayarak Bakanlığa sunduğu Turizm Bölgesi ilan edilmesine
ilişkin çalışmalara ivme kazandırılmalıdır. Adana yaylalarında ev
pansiyonculuğunun yaygınlaşmasını sağlamak için yerel halkın eğitim çalışmalarına
başlanması önemli bir adım niteliğindedir. Yazdan yaza kullanılan evlerin en az 15
günden başlamak üzere doğal hayatı paylaşmayı sevenlere, ev içi rahat ortamların
düzenlenerek sunulması ile yaylalar hem korunmuş, denetlenmiş hem de yaşatılmış
olacaktır.
Tepebağ projesinin bir an evvel uygulamaya geçirilmesi için alt tabakalarda
neler olduğunun ve alt-üst nerenin korunacağı tartışmasının yapılacak bilimsel sondaj
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
107
ve sempozyumlarla belirlenmesi, artık Adana’lı yatırımcıların bu bölgede evler satın
alarak Türkiye’mizdeki diğer güzel örnekler gibi (Safranbolu, Amasya, Sultanahmet,
vs…) turizm bölgeleri oluşturulmalıdır. Kamu mülkiyetindeki yaklaşık 8.500 mt²’lik
alanın gerek kazı ve sondaj çalışmalarında gerekse de üst yapıda oluşturulabilecek
tesislerle (pansiyon, turistik konak otel, yöresel yemekler sunan restoran, çeşitli
turistik hediyelik eşya satan dükkan ve mağazalar, kültür varlıklarımızı
sergileyebileceğimiz Çukurova Müzesi ve Sanat Sokağı’nın oluşturulması)
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Seyhan nehri yataklarında çift taraflı çevre düzenlemesi yapılarak Adana’ya
özgü eski bilgi belgelerin araştırmalarından ortaya çıkabilecek küçük çaplı turistik
kayıklar, göl üzerinde doğayı kirletmeyecek şekilde turlarla turizm potansiyeli
(merkez park içindeki tren örneği gibi gezinti tekneleri, kayıkları kullanabiliriz)
oluşturulabilir. D.S.İ. ile görüşülerek fizibilite çalışmaları yapılmalı ve göl üzerinde
uluslar arası yarışmalar düzenlenmeli, spor turizmi canlandırılmalıdır. Seyhan nehri
üzerinde alüvyonların doldurduğu yataktaki sitasyon yönlendirilerek görsel ve estetik
açıdan değişik fonksiyonlara uygun adacıklar oluşturulabilir.
Koruma amaçlı imar planındaki özel proje alanlarından öncelikle kapalı çarşı
ve bedestenin aslına uygun restore edilerek turizme kazandırılması gerekmektedir.
İlimiz sınırlarındaki tüm kalelerin ve arkeolojik sit alanların projeleri, hazırlanarak
hayata geçirilmelidir.
Adana – Karataş yolu çift şeritli yol haline getirilmelidir.
Adana ve çevresindeki kaplıca ve şifalı suların tespit ve analiz edilerek uygun
turizm projeleri ile sağlık turizm merkezlerine dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
Adana Kültür ve Turizm il Müdürlüğü bünyesine yabancı dil bilen elemanlar
istihdam edilmelidir.
Öncelikli projede fuar ve kongre merkezlerinin bir an önce profesyonel
fizibilite çerçevesinde (yer seçim kararları, uygunluk, ulaşım, altyapı maliyetleri vs.)
plan ve proje altına alınmasını sağlamak, ihtisas fuarcılığının gelişmesi yönünde
uzmanlar tarafından çalışmalar yapılması gerekmektedir.
İlimiz sınırlarındaki tüm mağaraların gerekli tespit, analiz ve etüd
çalışmalarının yapılarak turizme kazandırılması gerekmektedir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
108
Adana’da ulusal veya uluslar arası bir sanat, tarih veya kültür buluşması
düzenlenebilir. Bienal, kongre veya toplantı şeklinde Adana ile ilgili, Adana’yı
ilgilendiren bir konu veya proje kapsamında olabilir.
Yerel basının tanıtım çalışmalarını desteklemesi gerekmektedir. Ayrıca,
ilimizdeki turizmle ilgili kişi ve kuruluşların web sitelerinin oluşturulması, elektronik
posta (mail) adreslerinin listelenmesi ve uluslar arası arenada yayınlanması
sağlanmalıdır.
Yapılan çalışmaların komşu illerle paylaşılması, etkileşimlerin incelenmesi ve
ortak hareket edilecek projelerinde belirlenmesi gerekmektedir.
2.2.1. Tepebağ Höyüğünde Yapılan Arkeolojik Araştırma ve Sondajlar
Tepebağ höyüğü 26.08.1967 tarih ve 3637 sayılı kara ve 11.01.1977 tarih ve
15816 sayılı kararla onaylanmış ve tescil edilmiştir. Tepebağ Höyük’te ilk kez
dönemin Adana Arkeoloji Müzesi müdürü A.R.Yalgın (1887-1960), 1936 yılında 6
gün süren bir sondaj kazısı yapmış ve 4 m derinlikte çalışmalar bırakılmıştır.
‘Akmehmet Mahallesi 19.Sokak Hacı Hafızın yeni evi önünde’ şeklinde tasvir
edilmiş olan sondaj kazısından çıkan eserler halen Adana Müzesi’ndedir. Bu
eserlerin çoğunluğunu geç dönem malzemesi oluşturmasına rağmen, daha eski
dönem eserlerine de rastlanıldığı ifade edilmiştir (Düşmez, 1943; Kum, 1944).
Höyüğü 1942 yılında R. 0. Arık ziyaret etmiş ve bu yerleşmede daha esaslı bir
araştırmanın yapılması gerektiğine dikkat çekmiştir (Arık, 1942). 1951 yılında M. V.
Seton-Williams, yüzey araştırması esnasında sondaj kazısından çıkan eserleri
incelemiş ve bu malzemeleri geç dönemlere tarihlemiştir (Seton, Williams, 1954).
1965 yılında Adana Müze Müdürlüğü tarafından Çavuşlu, Sirkeli, Tırmıl, İncirlik,
Kürkçüler, Mercin ile birlikte Tepebağ’da da sondaj kazısı yapıldığından söz
edilmektedir (Altay, 1965). Adana Müzesi’nin yaptığı çeşitli sondaj ve kurtarma
çalışmaları esnasında Abidinpaşa Caddesi’nde, günümüz Merkez Bankası’nın
üzerine inşa edildiği alanda Roma Dönemi’ne tarihlenmiş mozaiklerin bir kısmı
kurtarılarak müzede sergilenmeye başlamıştır. İnönü Caddesi’ndeki bir hafriyat
esnasında da yine aynı döneme ait bir aslan heykeli, Çakmak Caddesi’ndeki diğer bir
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
109
hafriyatta ise, Roma Dönemi’ne ait bir lahit ortaya çıkarılmıştır. Bunların dışında
höyüğün batı eteklerinde, Kuruköprü Mahallesi’nde 1971 yılında 4.y.y.’a ait pişmiş
toprak mezarlar ve mezar eşyaları ortaya çıkarılmıştır (Arslan, Bediz, 1999). Bu alan
yerleşmenin Geç Dönemlerdeki Nekropolü olmalıdır.
Adana’nın bilinen ilk eski eser kaçakçılığı 1882 yılındadır. 1882 yılında,
Adana’da şehir merkezinde yer alan Çukurova’nın en büyük höyüklerinden birisi
olan Tepebağ Höyüğü’nün üst kotlarında, bir misyoner evinin inşaatı sırasında bir
takım eserlerin görülmesi üzerine, Mr. Montgomery daha derine ulaşılmasını
istediğini ve bu esnada da pişmiş toprak bir figürin ile birlikte siyah granitten, diz
çökmüş pozisyonda, sol eli göğsü üzerinde tasvir edilmiş Mısır kökenli bir heykelin
bulunduğu bildirilmiş, bu eser bir İngiliz yatı tedarik edilerek bir patates çuvalı
içinde Amerika’ya götürülmüştür. Heykelin üzerindeki yazıtı, British Museum’dan
S. Birch okumuş ve heykelin Çukurova tarihi için önemi daha da artmıştır.
Hastabakıcı Satsneferu’ya ait olan eser, Mısır’da Orta Krallık Dönemi’nin
(M.Ö.2040-1640) 12.Hanedanlığı’na (M.Ö.1991-1783), dolayısıyla M.Ö.1800’lere
tarihlenmiştir. Eser şu anda, New York The Metropolitan Museum of Art’ta, 18.2.2
müzeye geliş numarası ile korunmaktadır. Eserin Adana’ya geri getirilmesi Adana
Kenti için bir prestij olacaktır.
Şekil 2.56. Tepebağ Höyüğünün Tepe Noktasındaki Bilimsel Olmayan Kazılarda
Bulunan Heykel (Girginer, 2000a ve 2000b)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
110
Jeomorfolojik araştırmalar ise, M.Ö.II. binde kıyı çizgisinin günümüzden çok
daha içeride olduğunu, kıyı çizgisinin Mersin’den doğuya Kazanlı’ya doğru
uzandığını, buradan da Ağzıdelik, Çöplü ve Kuransa köyleri civarından geçtiğini ve
Dervişler’den güneydoğuya doğru Domuz Tepe’ye yaklaştığını tespit etmiştir
(Göney, 1976). Dolayısıyla, M.Ö.2.Binde Seyhan Nehri üzerinden denize ulaşımın
çok da zor olmadığını, Tepebağ Höyüğün yakınlarında bir yerlerde belki de bir takım
liman tesislerinin olduğu düşünülmektedir (Girginer, 2000; Bal, 1999).
Bilim dünyasındaki bu tartışmaların dışında, Adana-Tepebağ Höyük ve
çevresiyle ilgili 1996 yılında yapılan Adana Koruma Amaçlı İmar Planı raporunda da
bölgenin eskiçağlar açısından önemine dikkat çekilmiş, bunun dışında özellikle
höyük üstünde kalan tarihsel dokuyla ilgili de çok sayıda proje üretilmiştir (Gök,
Oral vd., 1996).
Çukurova Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi
Bölümü tarafından, 14.12.1999 tarihinde Tepebağ Höyüğün arkeolojik karakterine
dikkat çekmek ve üzerindeki yapı dokularıyla ilgili neler yapılabileceği konusunda
bir panel düzenlenmiştir. Arkeoloji Bölümü'nün Tepebağ Höyük Arkeolojik Kazı
Projesi kamuoyuna tanıtılmıştır (Girginer, 1999).
Şekil 2.57 Tepebağ Kazı Projesi Afişi (Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
111
Tepebağ'ın, arazide titiz çalışmalardan sonra halihazır durumu üzerinden
topoğrafik haritası çıkarılmış, bilinenden çok daha büyük bir höyük olduğu ve
yaklaşık 2.1 hektarlık alanı kapsadığı tespit edilmiştir (Koç,.2001). Höyüğün en
yüksek kotu 40 m, eteklerde de 29 m civarındadır. 1998 yılındaki Adana
depreminden sonra, özellikle höyüğün tepe noktalarında 2.5-3 dönümlük alanlar
enkazların kaldırılmasından sonra boş bırakılmıştır.
2006 yılı itibariyle 81 adet sondaj başvurusu hakkında Adana Müze
Müdürlüğü’nde dosya açılmış olup 9 adedinde üzerinde başka bina olması, başvuru
sahibinin vazgeçmesi ve sondaj raporu yapılması zorunlu alan dışında olması
sebebiyle sondaj yapılamamıştır. Geri kalan 72 adet sondajın 1 tanesi Taşköprü
ayaklarına, 2 tanesi de birkaç mahallenin alt ve üstyapı çalışmalarının sondajlarıdır.
69 adet sondajın mahallelere dağılımı Tepebağ 20 adet, Ulucami 15, Karasoku 12,
Kayalıbağ ve Kuruköprü 6’şar, Türkocağı 4, Sarıyakup 3, Alidede 2 ve Mestanzade 1
adettir. Toplam 164 sondaj açılmış ve ortalama derinlik 2.30 m civarındadır.
Sondajlarda genelde geç ve orta dönem takı, ev eşyaları ve malzemeleri bulunmuş
ancak Türkocağı mahallesinde bir duvar kalıntısı dikkat çekmiştir (Adana Müze
Müdürlüğü arşivi).
Sonuç itibariyle ortalama derinliğin böyle uzun yıllardır üzerinde kazı
yapılmayan bir höyük için çok sığ olduğu ve alanda genel bir yeraltı tespiti gerek
günümüz teknolojileriyle gerekse de arkeoloji teknikleriyle yapılmadığı için
kamuoyu tarafından Tepebağ Höyüğü’nün önemi anlaşılamamıştır.
2.2.2. Alandaki Restorasyon, Rehabilitasyon ve İmar Planı-Uygulamaları
Çalışmaları
İmar planları: insan toplum ve çevre münasebetlerinde kişi ve aile mutluluğu
İle toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya
kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve
toprağın koruma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amacıyla
hazırlanır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
112
Şekil 2.58. Planlama Kademelenmesi (Yıldırım, 2005)
Bir imar planının;
a) Devlet planındaki hedeflere, bölge ve çevre düzeni ana kararlarına uyumlu
olması,
b) Kent halkının karakter ve yaşam tarzına uyumluluk, mahalli isteklere
imkan dahilinde cevap verecek nitelikte olması,
c) Mevzuatla getirilen arazi kullanma standartlarına uyulurken, değişik arazi
kullanma biçimleri için seçilen yer ve bunların fonksiyonel ilişkilerinde en iyi çözüm
getirmesi,
d) Müstakbel ihtiyaçları karşılayabilir esneklik ve gelişme ölçüsünde,
doğacak ulaşım ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitede ulaşım ağ ve tesislerine
sahip olması,
PLANLAMA HİYERARŞİSİ
BÖLGELER VE ALTBÖLGELERGELİŞTİRME VE YENİLEME PLANLARI
NAZIM İMAR PLANLARIÖ:1/2000 KIRSAL
Ö:1/5000 ŞEHİRSEL
YAPI VE İMAR DÜZENLERİ
İMAR YÖNETMELİĞİ
UYGULAMA İMAR PLANLARIÖ:1/1000
İMAR PLANLARI
ŞEHİRSEL VE KIRSALYERLEŞME PLANLARI
ÇEVRE DÜZENİ PLANLARIÖ :1 / 25.000
ŞEHİRSEL VE KIRSAL ALAN PLANLAMASI
METROPOLİTEN ALANVE METROPOL PLANLAMASI
Ö : 1 / 50.000
ÜLKE - BÖLGE PLANLAMA
ÜLKESEL KALKINMA PLANLARI
ÜLKESEL YATIRIM PROGRAMLARI
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
113
e) Hukuki, idari, ekonomik ve teknik yönlerden uygulanabilir niteliklere haiz
olması,
f) Çevre ve beldenin doğal, kültürel, ekonomik ve estetik varlıklarını, çevre
sağlığını koruyucu ve katkı sağlayıcı anlayışta ve şehircilik esaslarına uygun şekilde
düzenleyici olması.
vasıflarını taşıması gerekmektedir. İmar planları, kullanma ve koruma
kararlar dengesinin tesisi demektir. Bir başka anlatımla bir yandan kullanılacak
alanlar belirtilirken, diğer taraftan koruma kararlan alarak gelecek nesillere gerekli
olan stok sağlanmaktadır.
İmar planlaması ile ilgili bu temel kanun dışında, 2981, 3290, 7269, 775,
2872, 2634, 2960, 2918, 2985, 5216, 5393 sayılı Kanunlar da imar planlaması
konusunda belirli düzenlemeler öngören kanunlardır. Belirtilen kanunların yanısıra
“İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Dair Esaslara Ait Yönetmelik”, “Belediye
ve Mücavir Alan Sınırları içinde ve Dışında Planı Bulunmayan Alanlarda
Uygulanacak İmar Yönetmeliği”, “İmar Kanununun l8. Maddesi Uyarınca Yapılacak
Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile ilgili Esaslar Hakkında Yönetmelik”'ler yeni İmar
Kanununun yürürlüğe girmesini müteakip yürürlüğe konulan imar planlamasına
ilişkin diğer mevzuat hükümleridir.
Türkiye'de genel olarak imar planlaması çalışmalarının tarihsel süreci şu
şekildedir; İmar planlamasına ilişkin tespit edilebilen ilk mevzuat düzenlemesi
Ebniye (Binalar) Nizamnamesidir (1848). Bu nizamname 1882 yılında Ebniye
Kanununa (Binalar Kanunu) dönüşmüştür. Bu dönemde, özellikle kent
merkezlerindeki tarihi ve kültürel doku, büyük bir zarar görmüştür. 1930 tarih ve
1580 sayılı Belediye Kanunu ile Belediyelere imar planı hazırlatma zorunluluğu
getirilmiştir. 1970 yıllardan itibaren, belirlenen tarihi ve kültürel alanlarda, her hangi
bir yapılaşma izni verilmeyerek bu alanların korunması öngörülmüştür. Çözüm
öngörmeyen ve problemleri ötelemeye dönük politikalar, kentlerin bu bölgelerini
çöküntü alanları haline getirmiştir. Ebniye Kanununa (Binalar Kanunu) 1985 yılında
yerini 3194 sayılı İmar Kanununa bırakmıştır. Ebniye Nizamnamesi ile başlayıp
3194 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1985 yılma kadar olan zamanı kapsayan bu
süreçle merkezi yönetimin elinde bulunan imar planı yapma değiştirme ve onama
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
114
yetkisi 3194 Sayılı Kanunla yerel yönetimlere devredilmiştir. Bu kanunla, şehirleşme
ve yerleşme konusundaki gelişmelerin, plan ve şehircilik ilkelerine uygun olarak
düzenli bir biçimde yürümesini sağlamak üzere yerel yönetimlerce imar planı
yapılması, kendi planlarına sahip çıkılması sorumluluğunu bilerek bilinçli bir şekilde
uygulama yapmaları amaçlanmıştır. 3194 sayılı Kanun: gerekçesinde belirtildiği
üzere; Ülkemizin her alanda yapısal değişikliğe uğraması, hızlı nüfus artışı, köyden
şehre akımın kontrol edilmemesi sonucu onaya çıkan düzensiz şehirleşme,
gecekondulaşma ve bunların yarattığı sorunlar ile bu sorunların temelde çözümü için
gerekli her türlü tedbirin alınması İhtiyacım karşılamak için yürürlüğe konulmuştur
1861’de belediye teşkilatının kurulmasıyla yollar, kanalizasyon ve altyapı
çalışmaları hızlanmış ve böylece yeraltındaki heykel, mezar, kalıntı ve bunun gibi
taşınır taşınmaz kültür varlıklarıyla karşılaşılmaya başlanmıştır. Kötü olan bu
buluntuların herhangi bir şekilde yerinin işaretlenmemiş ve devamında araştırma
yapılmamış olmasıdır.
Ülkede gelişen imar mevzuatı çabalarıyla o dönemde Almanya’dan kaçan
bilim adamlarından Herman Jansen’e 1937 yılında Adana’ya ilk imar planı yaptırma
girişimleri başladı. Nihayetinde 1940 da kentin kuzeye istasyona doğru gelişimini
öngören bir imar planı yapıldı. 1943 yılında yaşanan hızlı göçle birlikte plan dışı
gelişen Karşıyaka mahallesine yasal bir konum kazandırmak üzere ek bir plan
yapıldığı, bunun da 1948 de yeni ek bir planı yapılmıştır.
Şekil 2.59. 1937 ve 1940 Herman Jansen Planları (Saban, 2006)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
115
Adana’nın ilk imar planı olan 1937 ve 1940 tarihli imar planlarında çalışma
alanımız “Arkeolojik Saha” olarak tanımlanmış ve yapı yasağı getirilmiştir.
Adana 1950’den bu yana zamansız ve altyapısız makinalaşma, güvenlik, daha
iyi bir yaşam nedenleriyle iç göç alan bir kenttir. Buradaki göç verimsizdir.
Adana’nın tek bölgesel planlama deneyimi; Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı’nca 11.11.1982 tarihinde onanan 1/25.000 ölçekli “ Çukurova
Metropoliten Bölge İskenderun Alt Bölgesi” Çevre Düzeni Planı’nın revizyonu ve bu
plana ilave edilen Arsuz, Samandağı Kıyı bandı ve Yayladağı kesimi ilave Çevre
Düzeni planıdır. Bu iki plan birleştirilmiş ve “İskenderun Körfezi ve Yakın Çevresi
Çevre Düzeni Planı” olarak adlandırılmıştır. 190.000 Ha. alan, 33 belediye, 2 vilayet
merkezi ve birkaç mücavir saha düzenlemesi vardır. 02.07.1993 gün ve 1129-13034
sayılı resmi yazı ile başlayan çalışma 13 ay sürmüştür. İskenderun Körfezi Kuzey
Parçası üzerinde alternatif yerleşimler aranmıştır. Bu gelişmeler neticesinde bölgenin
ağırlıklı nüfusunun (170.000 kişi ) Erzin, Haydar, Altınçağ, Kuzuculu, Yeşil Dörtyol
ve Payas, ayrıca doğal verilerden kaynaklanarak Mustafabeyli, Toprakkale,
Osmaniye, Sarımazı ve Kurtpınarı belediyelerini de kapsaması gerekliliği ortaya
çıkmıştır. Ancak bu plan işler hale getirilememiş ve uygulanamamıştır (Yıldırım,
2002).
İlk Adana’ya özel üst ölçekli plan çalışması olan Adana il sınırlarını kapsayan
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı 2007 yılı itibariyle İl Genel Meclisi’nce
onaylanmıştır. Bu plana uygun olarak Adana Büyükşehir Belediye Meclisi 1/25.000
ölçekli Alt Bölge Çevre Düzeni Planı – Nazım İmar Planı’nı onaylamıştır. Üst
ölçekli planlarda çalışma alanımız Arkeolojik ve Kentsel Sit alanı olarak gösterilmiş
olup plan notlarında da koruma mevzuatı hükümleri konmuştur.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
116
Şekil 2.60. 1892 tarihli Adana Haritası (Başbakanlık Osmanlı Arşivi)
Şekil 2.61. 1909 yılı halihazır durumu (www.wowturkey.com/forum)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
117
Şekil 2.62. 1960’lı yılların 1/1000 ölçekli halihazır haritası (İller Bankası Arşivi)
Şekil 2.63. 1960’lı yılların 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı (İller Bankası Arşivi)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
118
Şekil 2.64. 1960’lı yılların 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı (İller Bankası Arşivi)
1892 yılındaki halihazır haritadan başlayarak tüm halihazır haritalarda ve
Jansen planlarında alana pek dokunulmamış olup sadece arkeolojik saha denmiştir.
Çok eski dönemlerdeki çalışma alanımızla ilgili kazı veya buluntu olmuş muydu hala
bilinmemekle birlikte uzun yıllardır alan koruma altındadır.
1861 belediye hizmetleriyle birlikte alanın talep gördüğü ve kısmen
yapılaşmaya açıldığı anlaşılmaktadır.
Jansen planında olmamakla birlikte 1960’lı yıllardan itibaren alan A
notasyonu ile 2 kata müsait olacak şekilde imara açılmıştır. O yıllardaki bilinç düzeyi
mi yoksa nüfusun fazla artmayıp arayış içinde olmaması ile alana rağbet olmaması
mı bilinmemektedir. Bir önemli gerçek ise Adana’nın 1970 yılı sonları ile 80’lı
yıllardan itibaren hızlanarak kuzey Adana’ya taşınma hareketleri çalışma alanımızı
daha fazla işgalden korumuş durumdadır. Şu anda da 2010 itibariyle alternatif ticaret
ve yerleşim alanları ile alandaki rant hafifletilmiş durumdadır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
119
Şekil 2.65. Koruma Amaçlı İmar Planı (1/1000 ölçekli) (Adana Kültür Ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi)
Koruma Amaçlı İmar Planından önce yürürlükte olan imar planı kararları,
öncelikle çalışma alanında çok fazla plan değişikliği olmadığı ve getirilen plan
kararlarının talep olmamasından dolayı aynen kaldığı, kimsenin dikkatini çekmediği
gözlenmiştir. Yeni Adana projesi’yle meşgul olan yatırımcılar bu bölgeyle
ilgilenmemiş ve alanımız özgün yapısıyla ama koruma bilincinin gelişmemesinden
ötürü de yıkıntılarla dolu bir çöküntü alanı olmaktan da kurtulamamıştır. Onaylı eski
imar planlarının incelenmesinde;
Taşköprü, mevcut imar planında da yaya yolu olarak önerilmiştir. Ancak
mevcut trafik yoğunluğu içinde alternatif yolların üretilmemesi, planla önerilenlerin
de bir kısmının gerçekleştirilememesi nedeniyle halen ağırlıklı olarak taşıt ulaşımına
hizmet etmektedir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
120
Kızılay Caddesi’nin açılması, Ulucami’nin kuzeyinden geçen ve 5 Ocak
Meydanı ile Taşköprü’yü birbirine bağlayan yol hali hazırda açılmış durumda ve çift
yönlü taşıt trafiği olarak işlemektedir.
Büyük Saat ve Ulucami güneyi yaya bölgesi olarak önerilmiş, ancak
günümüze kadar hayata geçirilememiştir.
Regülatör Köprü imar planında yaya bağlantısı olarak gösterilmiş olmasına
rağmen taşıt ulaşımına hizmet vermektedir.
Büyük Saat ve Ulucami güneyinin yayalaştırılması için Kazancılar Çarşısı ile
Yeni Han’ın güneyinden geçen ve bu hattaki trafiği üstlenecek olan yeni bir trafik
yolu önerilmiş, ancak hayata geçirilememiştir.
Yağ Cami’den başlayarak Hasan Ağa Camii’nin batısından 87. Sokağı takip
ederek Ulucami Askerlik Şubesi’ne kadar inen güzergâhta yeni bir trafik yolu ve yol
genişletilmesi öngörülmüş, ancak bu plan da hayata geçirilememiştir.
Çakmak Caddesi yaya ulaşımına hizmet etmek üzere tasarlanmış olmasına
rağmen, günümüzde tek yönlü trafiğe hizmet etmektedir.
Ulucami Askerlik Şubesini Alemdar Cami, Yeni Han ve Kazancılar
Çarşısı’na kadar uzanan 89. Sokağın genişletilerek taşıt ulaşımına açılması önerilmiş
olmasına rağmen hayata geçirilememiştir.
Atrium evler düzeni (A1) alan genelinde önerilmiş, kadastral parsel alanının
istenen bir kısmında bırakılacak % 20’lik bir parsel boşluğu dışında %80’inin
yapılaşabileceği (1 ve 2 kat olarak) önerilmiştir. Bu türde yeni yapılaşma konut
kullanımı olarak olmamış, ticari kullanımlara hizmet amacıyla gerçekleşmiştir.
Koruma amaçlı imar planının onayından sonra; Planda öngörülen hususların
hayata geçirilebilir olmasına, yeni yapılaşma için verilen hakların mülk sahiplerini
bir yenileme eylemi içerisine çekebilecek unsurlar içermesine, yerel yönetimin
planın uygulanması için gerekli düzenlemeleri en az maliyetle
gerçekleştirebilmesine, alanın tercih edilmesini sağlayacak yeni sosyal, yönetsel ve
kültürel donatılar oluşturulmasına ve mevcut yapı stokunun belirli yatırımlarla
kullanılmasının sağlanmasına özen gösterilmiştir (Yıldırım, 2003).
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
121
Şekil 2.66. 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planı (Adana Büyükşehir Belediyesi)
Ancak onaylı nazım imar planı ile aynı şekilde onaylı 1/1000 ölçekli
uygulama imar planı güneyde regülatör köprüye Yağ Camii’nin oradan gelen ana
taşıyıcı yolun birbirini tutmaması dikkat çekicidir. Detay plan olan uygulama imar
planında yıkımlara neden olacağı için işlenmemiş ve plan kararı olarak
reddedilmiştir. Planlama kademelenmesi açısından önemli bir unsurdur. Mevzuat
gereği üst ölçekli plana uygun olmayan planlar geçersizdir. Ancak burada koruma
kurulu ve mevzuatı devreye girince imar mevzuatının uygulanmaması gereği
doğmuştur. Doğru olan da bu yolun planlara işlenmemesidir.
Sit Alanları, Adana Koruma Amaçlı İmar Planı’nda en geniş sınırlarıyla tarihi
kent merkezi 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tanımlamıştır. 1994 yılında
AKTVKK tarafından belirlenen söz konusu sit alanının farklı nitelikte dokular
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
122
barındırdığı ve sit sınırının genişliğinin korunmaya değer dokulara gerekli özenin ve
önemin verilememesine ve dolayısıyla kalan değerlerin de bozulmasına neden
olabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle mevcut sit sınırı incelemeler neticesinde
bozulmuşluk durumlarına göre 3 ana bölgeye ayrılmış ve her alan için farklı plan
notları karara bağlanmıştır.
Kentsel Sit Alanları (Yoğunluğu ve Yapı Düzeni Korunacak Alanlar),
Kentsel Sit Alanları 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı sınırları içerisinde kalıp
geleneksel yapı düzeninin ve tescilli anıtsal ve sivil mimarlık ürünlerinin yoğun
olarak bulunduğu alanlardır. KAİP içerisinde üç ayrı Kentsel Sit Alanı önerilmiştir.
1.Tepebağ Bölgesi (30 Ha): 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı’nın kuzeyinde,
içerisindeki höyük nedeniyle 1. derece Arkeolojik Sit Alanı olarak belirlenmiş
Tepebağ Mahallesi ve Kayalıbağ Mahallesi’nin büyük bir bölümünü içeren, yoğun
olarak konut kullanımının hakim olduğu, dört bir yanı ticaret kullanımı ve ulaşım
ağları ile çevrelenmiş bölgedir. Bu bölgedeki arkeolojik alanın yapılaşmadan
arındırılarak yeşil alan olarak düzenlenmesi ve bu açık alan kullanımının ve
korunacak sokak dokusunun restorasyonunun bölgenin yeni kullanımlara
dönüşmesinin ilk ivmesi olacağı öngörülmüştür. Bu alanın Adana kent merkezinde
restoran, lokanta, pansiyon, konut ve sosyal ağırlıklı kullanımlarının yoğunlaşacağı
bir mekân rolünü üstlenmesi amaçlanmıştır. Adana Koruma Amaçlı İmar Planı
30.06.1998 tarih ve 3106 sayılı Koruma Kurul kararı onayı ve 16.10.1998 tarih ve
234 sayılı Seyhan Belediyesi meclis kararı ile kesinleşmiştir. Adana Koruma Amaçlı
İmar Planında en geniş sınırlarıyla tarihi kent merkezi 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı
olarak tanımlamıştır. Planda korunması gerekli alan üç aşamalı olarak tanımlanmış
ve her alan için farklı plan notları karara bağlanmıştır. 1.Tepebağ Bölgesi (30 Ha):
Alanın kuzeyinde, Tepebağ Höyüğü ve Kayalıbağ Mahallesi’nin büyük bir
bölümünü içeren, yoğun olarak konut kullanımının hakim olduğu, dört bir yanı
ticaret kullanımı ve ulaşım ağları ile çevrelenmiş ve içinde bulunan höyük nedeniyle
1. derece Arkeolojik Sit Alanı olarak belirlenmiş bölgedir.
2. Sarıyakup Bölgesi (30 Ha): Sarıyakup, Karasoku, Ulucami ve Türkocağı
mahallelerini kapsayacak şekilde, geleneksel ticari merkezin güneyinde bulunup
konut kullanımı yoğunken kısmen ticaret kısmen de küçük imalat-zanaat türü
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
123
işyerlerine dönüşen, kent morfolojisi anlamında ‘geçiş bölgesi’ özelliği gösteren bir
bölgedir.
3. Ara Bölge (20 Ha): Tepebağ ile Sarıyakup bölgeleri arasında kalan, tarihi
ve ticari merkez özelliği gösteren, anıtsal ve sivil mimari örneklerinin yoğun bir
biçimde yer aldığı bölgedir.
Şekil 2.67. Karşılaştırmalı Sit Sınırı Haritası (Adana Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi)
2. Sarıyakup Bölgesi (30 Ha): Sarıyakup, Karasoku, Ulucami ve Türkocağı
mahallelerini kapsayacak şekilde, geleneksel ticari merkezin ve onun güneyinde
konut kullanımı yoğun iken kısmen ticaret, kısmen de küçük imalat-zanaat türü
işyerlerine dönüşmüş mekânların bulunduğu bölgedir. Bu alanın rolü ticari
fonksiyonları bünyesinde barındıran geleneksel zanaatın ve satış ünitelerinin
ihtisaslaştığı ticaret merkezi olarak belirlenmiştir. Alanın özgün niteliğini yeniden
canlandırmayı hedefleyen bu öneride yol ve sokak dokusunun yeniden
yapılandırılmasının gerektiği belirtilmiştir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
124
3. Yeni Cami Bölgesi: Yukarıda bahsedilen iki alanın dışında Yeni Cami’yi,
tescilli sokağı ve yakın çevresini içeren alan da Kentsel Sit Alanı olarak
belirlenmiştir.
Etkileme-Geçiş Alanı (Yoğunluğu ve Yapı Düzeni Düzeltilecek Alanlar)
Bu alanlar Kentsel Sit Alanı ile İmarlı Alanlar arasında kalan geçiş bölgesi
niteliğindeki ticaret alanlarıdır. Bu alanların kentsel sit alanlarının mücavirinde
olması sebebiyle kat yükseklikleri ve yoğunlukları açısından kentsel sit alanını tehdit
edici olmamasına çalışılmış; bununla beraber yeniden düzenlenmesini cazip kılacak
ilave yapılaşma yoğunluğu verilmiştir.
İmarlı Alan (Yoğunluğu ve Yapı Düzeni Yenilenecek Alanlar); bu alanlar 3.
Derece Arkeolojik Sit Alanı sınırları içinde kalan, ancak gerek dokusu gerekse
mimari tarzı olarak korumaya değer görülmeyen, yapı düzeninin çeşitlendiği
alanlardır. Bu alanlarda Adana kent bütününe hizmet edecek büyük çaplı iş hanları,
iş merkezleri, otel vb. ticari faaliyetlerin yer alması öngörülmüştür. Bu nedenle
yapılaşma düzeni, alanın yeniden yapılaşmasını sağlayacak düzeyde (E=5.0) yüksek
yoğunluklu olarak belirlenmiştir.
Bu alt bölgeler bütününde proje alanı 1., 2. ve 3. Derece Arkeolojik Sit
Alanları, Kentsel Sit Alanları, Koruma Alanı, Etkileme (Geçiş) Alanı ve İmarlı Alan
olmak üzere bölümlere ayrılmış ve her alan için farklı yapılaşma koşulları
belirlenmiştir.
Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı çalışmaları sonucunda ortaya çıkan ana
kararlar (Yıldırım, 2003), şu şekilde özetlenebilir:
Protokol Yolu Oluşturulması: alanın kent yaşamından belli oranlarda kopuk
ve zor ulaşılabilir olmasından dolayı, kuzey–güney doğrultusunda, tüm alanı
birbirine bağlayan ve kentsel tasarım ölçeğindeki uygulamalarının ivedilikle
başlatılabileceği bir omurga yol düşünülmüştür. Protokol Yolu olarak adlandırılan bu
yol özellikle alanın gezilmesi ve izlenmesine yönelik olarak hizmet verecek ve bazı
özel düzenlemeler bu yol üzerinde yer alacaktır. Ayrıca Protokol Yolu, sit alanının
birçok değişik öğelerini (geleneksel konut dokusu, tarihi ticari merkez, anıtsal yapılar
vb.) de üzerinde barındıran ve bu yüzden tüm sit alanının vitrini kabul edilebilecek
kültürel bir aks özelliğindedir.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
125
Şekil 2.68. Protokol Yolu (Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008)
Anıtsal Yapıların Çevresiyle İlgili Düzenlemeler: planlama alanı, Adana’nın
en önemli anıtsal nitelikteki yapılarını içermektedir. Çok değişik özgün işlevlere
(dini, ticari, sosyal) sahip olan bu yapıların içinde yer aldıkları doku özellikleri de
göz önünde tutularak okunabilirliklerinin sağlanması, çevrelerinde küçük “Açık
Kentsel Alanlar” oluşturulması, bu kentsel alanların yeşil alanlarla desteklenmesi,
çevrelerindeki dokudan tümüyle kopartılmamaları amaçlanmıştır.
Özel Proje Alanları, içerdikleri kültürel değerler, dokusal özellikler ve planda
öngörülen yeni düzenlemelerin özel nitelikte olmasından dolayı 1/5000 ve 1/1000
ölçeklerle çözümlenemeyen, daha sonra geliştirecek daha alt ölçekli tasarımlar
gerektiren bölgelerdir. Planda iki ayrı grupta toplanan toplam 25 adet alanın 11 adedi
Özel Proje Alanı, diğer 14 alan ise bu alanların alt bölgeleri olarak belirlenmiştir.
Özel Proje Alanı olarak belirlenmiş olan alanlar şöyledir (Adana Seyhan Koruma
İmar Planı, Karar 2.4.):
ÖPA 1: Sitin güney girişini oluşturan kadastral alandır, açık pazar yeri olarak
düzenlenmesi öngörülmüştür, alanda 10m²’yi aşmayan ve yerel zabıta noktası olarak
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
126
kullanılacak yapıdan başka hiçbir yapının inşa edilemeyeceği planla hükme
bağlanmıştır.
ÖPA 2: Yeni Hamam ve çevresindeki yapıları içerir. Dört alt bölge içeren bu
alanda, hamamın hazırlanacak yeni kullanım projesine göre turistik ticaret ya da
kültürel bir işlevle donatılması ve hamamın doğu ve batısındaki alanlarda planda
belirlenen kitle esas alınmak koşuluyla h=6.00 m yüksekliğinde ticari amaçla
kullanılacak yapıların inşa edilebileceği hükme bağlanmıştır.
ÖPA 3: Kazancılar Çarşısı (Kapalıçarşı)’nın güneyinde yer alan bu alanda
planda belirlenen kitle esas alınmak koşuluyla, h=6.00 m yüksekliğinde, ticari
amaçla kullanılacak bir yapı yer alacaktır.
ÖPA 4: Kapalıçarşı’daki sıra dükkânlar, han ve bu yapı gruplarının etkilediği
ikincil alanları kapsar. Beş alt bölge içeren bu alanda her alt bölge için farklı
müdahaleler öngörülmüştür.
ÖPA 5: Ulucami ve çevresini kapsayan alandır. Ulucami, Medrese, İnkılâp
İlköğretim Okulu, Arasta ve Arasta’nın kuzeyindeki çarşı olmak üzere beş alt
bölgeye ayrılmış olan alanda her bölge için farklı kararlar hükme bağlanmıştır.
ÖPA 6: Seyhan Kaymakamlığı’nın bulunduğu adanın batısında Memiş Paşa
Camii’nin karşısında yer alan bu alanda planda belirlenen kitle esas alınmak
koşuluyla, h=6.00 m yüksekliğinde bir yapı yer alacaktır.
ÖPA 7: Irmak Hamamı ve Çevik Kuvvet Binasını kapsayan alandaki kültür
varlıklarının rölöve, restorasyon ve (gerekiyorsa) yeni kullanım projeleri
hazırlanacaktır.
ÖPA 8: Kayalıbağ Mahallesi’ndeki Şefika Hatun Cami ve çevresini kapsayan
alanda yeşil alan, ticari amaçlı yapılar ve alandaki kültür varlığının Esnaf Lokali
olarak restorasyonu öngörülmüştür.
ÖPA 9: “Musabalı Konağı” olarak anılan yapılar grubunu kapsayan alandaki
yapıların rölöve ve restorasyon projelerinin hazırlanarak uygulanması hükme
bağlanmıştır.
ÖPA 10: Atatürk Müzesi’ni kapsayan alanın sınırlarının genişletilmesi ve
alandaki kent surlarının kalıntılarının onarılması hükme bağlanmıştır.
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
127
ÖPA 11: Planda “Protokol Yolu” olarak tanımlanan sokağı kapsayan alanın
1/200 ölçekli plankotesinin hazırlatılması Belediye’ye bırakılmış, mevcut kentsel
mobilyaya ilişkin bilgilerin elde edilmesi karara bağlanmıştır.
Tanımlanmış olan Özel Proje Alanları için, planda, uyulması gerekli temel
hükümler yer almaktadır, ancak ayrıntılı kentsel tasarım projeleri hazırlanmamış,
tasarımcıya bırakılmıştır.
Şekil 2.69. Özel Proje Alanları (Koruma Bölge Kurulu Arşivi)
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
128
Tevhid ve İfraz:, tevhid, parsel ölçeğindeki kararların oluşturulmasında en
önemli araçlardan bir tanesi olarak görülmüştür. Alanın mevcut sorunlarının en
önemlilerinden bir tanesi, çok küçük parsellere bölünmüş olması ve bu nedenle
yapılaşmanın sağlıksız olmasıdır. Bu nedenle, mevcut parsellerin tevhid yoluyla yapı
inşa edilebilecek boyutlara getirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, özel düzenlemeler
(örneğin yeni bir arsa oluşturmak gibi) için de ilgili parsellerin tevhidi önerilmiştir.
Bu husus, özellikle Sarıyakup Mahallesi’nin seçilen belli bölümlerinde
uygulanmıştır. Ancak hissedarlık fazla olduğundan uygulamak zor olmuştur.
Sit Alanında Yeni Yapılaşma Koşulları, Koruma Amaçlı İmar Planında
geleneksel yapıların herhangi bir yönetmeliğe bağlı kalınmadan oluştuğu göz önünde
tutularak olabildiğince az sayıda temel yapılaşma kuralı konmuş, mimar/müellifin bu
temel kurallar ışığında kendi etüdünü geliştirmesi istenmiştir. Böylece klasik bir
yönetmeliğin her şeyi tanımlayan ve mimari yaratıcılığa şans tanımayan katılığının
kırılması amaçlanmıştır.
Planda yapılaşma koşulları Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanları, Kentsel Sit
Etkileme Alanları ve Koruma Alanları olarak üç ana başlıkta incelenmiştir (Adana
Seyhan Koruma İmar Planı, Karar 5). Öncelikli olarak kentsel ve arkeolojik sit
alanlarında yapının parselde oturacağı alan (TAKS) ve yapılaşma kademelenmesine
bağlı olarak yapı yükseklikleri belirlenmiştir. Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanlarında
parsel büyüklüğü ne olursa olsun, hiçbir yapının oturum alanı 110 m²yi geçemez
hükmü vardır. Bununla birlikte 80-85 m² parsel için TAKS 0.80, 86-95 m² parsel için
0.75, 95-110 m² parsel için 0.70 ve 111m² ve daha büyük parseller için 0.60 olarak
belirlenmiştir. Bununla birlikte Sit Alanındaki yeni yapılaşma için farklı kademeler
belirlenmiştir. Bu kademelere bağlı olarak yapı yükseklikleri aşağıdaki gibidir
(Adana Seyhan Koruma İmar Planı, Karar 5.1.1.2.): 1.Kademe: Sitin çeperleri, imarlı
alan ya da etkileme geçiş alanına bakan sokak kenarları (4 kat, h=12.50 m),
1. Kademe 4 kat h=12:50 m
2.Kademe: Sitin içindeki ana trafik yolları çeperleri (3 kat, h= 9.50 m),
3.Kademe: Etkileme Geçiş Alanı olarak belirlenen yapı adaları (2 kat, h= 6.50
m),
Özel Proje Alanları (her ÖPA için özel yapılaşma koşulları geliştirilmiştir) ve
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
129
Mevcut imar uygulamalarının sürdürüleceği alanlar.
Kentsel Sit Etkileme Alanlarındaki yeni yapıların ise kat yüksekliklerinin
h=12.50 m’yi geçemeyeceği planda belirtilmiştir.
Koruma Amaçlı İmar Planı Sit Alanındaki yapı stokunu ruhsatsız yapıları
dikkate almayarak iki grupta incelemektedir. Birinci grup Anıtsal ve Sivil Mimarlık
Ürünleri olarak ikiye ayrılır. Anıtsal Yapılar KTVKYK’nun 19.4.1996 gün ve 424
sayılı ilke kararında 1. Grup olarak ayrılan ve “Toplumun maddi tarihini oluşturan
kültür verileri içinde tarihi, simgesel, anı ve estetik nitelikleriyle korunması zorunlu”
yapılardır. Plan bu yapılara yapılacak her türlü müdahale için hazırlanacak rölöve ve
restorasyon projelerinin AKTVKK tarafından onaylandıktan sonra
uygulanabileceğini karara bağlamıştır.
Sivil Mimarlık Ürünleri ise KTVKYK’nun 19.4.1996 gün ve 424 sayılı ilke
kararında 2. Grup olarak ayrılan ve “Kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan,
giderek yok olan geleneksel ve yöresel yaşam biçimini yansıtan” yapılardır. Sivil
Mimarlık Ürünleri için “basit onarım” ve “esaslı onarım” başlıkları altında müdahale
biçimleri tespit edilmiştir. Yok olan tescilli yapıların yeniden ihyasında yarar
görülüyorsa mevcut belgelerden yararlanarak AKTVKK kararı doğrultusunda
rekonstrüksiyon uygulaması yapılabileceği ve yapının yok olmasına sebep olanlar ile
aslına uygun olarak bakım ve onarımlarını yaptırmayanlar hakkında yasal
kovuşturma yapılacağı planla karara bağlanmıştır. Ayrıca tescilli kültür varlıklarının
depolama, imalathane vb. çevreyi ve yapıyı fiziksel, sağlık ve görsel yönlerden
bozan ve değerlerini kaybettiren nitelikte fonksiyonlar yükletilerek kullanılması
yasaklanmıştır.
Sit Alanında yer alan ancak kültür varlığı niteliğinde olmayan yapılar Plan’da
Çevresel Değerli Yapılar (ÇDY) ve Çevreyle Uyumlu Yapılar (ÇU) olmak üzere iki
gruba ayrılmıştır. Çevresel Değerli Yapılar “geleneksel teknik, malzeme ve
biçimlenme ile yapılmış, mimari elemanlar açısından kültür varlıkları kadar zengin
olmayan, kitle ve mimari biçimlenme olarak çevrenin geleneksel öğeleriyle yakınlık
ve uyum içinde olan yapılar” olarak tanımlanmıştır. Bu yapılar plan kararıyla
korunmuş, AKVTKK izni olmadan bu yapılara yapılacak müdahaleler plan notlarıyla
sınırlandırılmıştır. Çevreye Uyumlu Yapılar ise “herhangi bir korunması gerekli ve
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
130
ya da geleneksel öğe içermeyen, ancak parsel/yapı ilişkisi, kitlesi, gabarisi ve mimari
biçimlenmesi ile çevresindeki kültür varlığı ve geleneksel nitelikteki yapılarla uyum
içerisinde olan, bunun yanı sıra, ekonomik ömrünü tamamlamadığı için bir yapı
stoku olarak önem taşıyan yapılar” olarak tanımlanmıştır. Bu yapılara yeni ek
yapılması ve dış görünümlerinin değiştirilmesi planda uygun görülmemiştir.
Alanda çevreye aykırı (ÇA) yapıların büyük bölümü ile çevreye uyumlu (ÇU)
olarak nitelenmiş olan yapıların bir bölümü çeşitli nedenlerle ruhsat alınmadan inşa
edilmiştir. Ruhsatsız yapılar için Koruma Amaçlı İmar Planında ruhsatsız tüm yapılar
yok sayılmış ve bu yapıların yer aldığı parsellerde yeni plan kararlarının geçerli
olması öngörülmüştür.
Adana tarihi kent merkezi Seyhan Nehri taşkınlarının ovanın iskânına 20. yy
başına kadar izin vermemesinden dolayı üst üste inşa edilmiş uygarlıkların izlerini
barındırır. İlk tespitler 1871 yılında kurulan Adana Belediye teşkilatının yol,
kanalizasyon ve altyapı çalışmaları sırasında yapılır. Ancak yeraltından çıkan heykel,
mezar, kalıntı vb taşınır taşınmaz kültür varlıkları söz konusu tarihlerde koruma
bilinci oluşmadığı ve kurumsal altyapı oluşturulmadığı için belgelenmemiştir.
Ülkemizde kültür varlıklarının tespit edilmesi ve belgelenmesi amacıyla 1951 yılında
5805 sayılı “Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Teşkiline ve
Vazifelerine Dair Kanun”la Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu
(GEEAYK) kurulmuştur. Adana kent merkezinde GEEAYK tarafından tescil edilen
ilk kültür varlığı 27.06.1954 yılında tescillenen Cafer Paşa Cami’dir. 1975 yılına
kadar Gayrı menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tescillenen ve
tamamı 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı sınırları içinde yer alan 25 adet yapının üçü
sivil mimarlık ürünü olan konut, diğerleri anıtsal yapılardır.
Koruma anlayışının tek yapı ölçeğinden kent ölçeğine taşınması ve mevcut
yasa ve kurumların yetersiz kalması sebebiyle 21 Temmuz 1983 yılında mevcut yasa
yürürlükten kaldırılmış, yerine 2863 Sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu” yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla korunması gerekli taşınmaz kültür ve doğa
varlıkları yeniden saptanmış ve GEEAYK kaldırılmıştır. 2863 sayılı yasanın en
önemli özelliklerinden birisi kentsel sit alanlarında planlı koruma kavramını
getirmesidir. “Koruma Amaçlı İmar Planı” tanımı da bu yasa ile güncellik
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
131
kazanmıştır. Bu kanun aynı zamanda kültürel ve doğal değerlerin korunması
sorumluluğunu ağırlıklı olarak Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Kurullarına
yüklemiştir. Bu sorumluluk kültür varlığının doğru tespit edilmesinden, doğru ve
uygulanabilir koruma ve uygulama kararları alınmasına kadar çeşitli boyutları
içermektedir.
Bu yasa çerçevesinde Adana’da kurulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu Müdürlüğü tarafından ilk tescil işlemi 1990 yılında yapılmıştır.
01.06.1990 tarih ve 581 numaralı kararla 104 adet, 22.11.1990 tarih ve 727 sayılı
kararla 40 adet konut tescil edilmiştir. Bu kararlarla tescillenen 144 adet konutun
sadece 20 adedi proje alanı dışında yer almaktadır. 30.01.1992 tarih ve 1074
numaralı kararla yedi adedi proje alanı dışında yer alan 25 adet konut daha
tescillenmiş, bu listeye 15.07.1992 tarih ve 1251 sayılı kararla üç adedi proje alanı
dışında kalan toplam 10 adet anıtsal yapı eklenmiştir. 20.05.1993 tarih ve 1451 sayılı
kararla da iki adet konut ile ilk defa bir sokak (Kuruköprü Mahallesinde) tescil
edilmiştir.
Şekil 2.70. Adana Kent Merkezindeki Tescilli Kültür Varlıkları (Ökesli, Yıldırım,
Karaman, 2008)
Koruma Amaçlı İmar Planı çalışmaları başlamadan önce yapılan son tescil
işlemi 06.10.1994 tarih ve 1918 numaralı kararla konut ve işyeri olarak kullanılan
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
132
altı adet kültür varlığı ve birisi Tepebağ diğeri Sarıyakup Mahallelerinde yer alan iki
adet korunması gerekli sokak için yapılmıştır. Koruma Amaçlı İmar Planı
çalışmalarına başlandığında 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı sınırları içinde 29’u
anıtsal yapı, 173’ü sivil mimarlık ürünü toplam 202 adet tescilli kültür varlığı ve üç
adet tescilli sokak bulunmaktaydı.
Koruma Amaçlı İmar Planı ile birlikte 21 adet sivil mimarlık ürünü ve 12 adet
anıtsal yapı tescile, 119 adet yapı ise “Çevresel Değerli Yapı” statüsünde
değerlendirilmek üzere önerilmiştir. Koruma Amaçlı İmar Planının onaylandığı
30.06.1998 tarihi itibarıyla proje alanındaki tescilli anıtsal kültür varlığı sayısı 41,
tescilli sivil mimarlık ürünü sayısı 214 olmuştur.
Koruma Amaçlı İmar Planının onaylanıp yürürlüğe girmesinden sonra birisi
Bakımoğlu Mescidi, diğeri sivil mimarlık ürünü olmak üzere iki kültür varlığı daha
tescil edilirken, iki adedinin de yanlışlıkla yapılmış tescil kaydı kaldırılmıştır.
Şekil 2.71. Proje Alanındaki Tescilli Yapıların 2008’deki Durumu (Ökesli, Yıldırım,
Karaman, 2008)
Tescilli kültür varlıklarının 2008 yılı itibarıyla ne durumda oldukları
incelendiğinde Tepebağ Kentsel Sit Alanında toplam 27 tescilli kültür varlığının
2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR Tevfik YILDIRIM
133
yıkıldığı, 20 adet yapının ise harap duruma geldiği, Sarıyakup Kentsel Sit Alanında
ise 16 yapının yıkılıp, 15 yapının ise harap duruma geldiği ortaya çıkmıştır. En fazla
hasar Tepebağ Mahallesi’ndeki yapılardadır. Tepebağ Mahallesindeki tescilli kültür
varlıklarının 16 adedi günümüze ulaşamamışken, 13 adedi ise harap durumdadır. Bu
veri yukarıda açıklamaya çalıştığımız Tepebağ Mahallesi’ndeki yapılaşma baskısının
fazlalığı ile birleştirildiğinde, fiziksel doku açısından en büyük değişimin hızlı nüfus
artışına sahip Tepebağ Mahallesi’nde gerçekleştiği söylenebilir.
Tablo 2.4 Sit Alanındaki Mahalle Nüfusları (www.tüik.gov.tr) Mahalle adı 2000 1997 1990
Tepebag 1900 1700 1430
Kayalıbag 1200 1050 920
Kuruköprü 1000 840 650
Kocavezır 3600 3300 2550
Karasoku 500 350 180
Ulucamı 1000 870 470
Sarıyakup 1900 1650 1068
Türkocağı 1400 1150 870
Alidede 1900 1650 970
Beşocak 1700 1600 1140
Hürriyet 7600 6300 4040
3. MATERYAL ve METOD Tevfik YILDIRIM
134
3. MATERYAL ve METOD
3.1. Materyal
Çalışmanın ana materyalini Adana Kenti kentsel ve Arkeolojik Sit alanı
olarak belirlenen ve Koruma Amaçlı İmar Planı yapılan alan oluşturmaktadır. Planın
hazırlanması aşamasındaki analitik etüd raporundaki mevcut durumun belirlenmesi
ve analizidir. Bu aşamada, Çevre Düzeni Planı verilerinden başlayarak, ekonomik ve
sosyal göstergelerini belirleyerek, detayda 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları
bağlamında konulan yaklaşımları analiz edilmiştir. İl Özel İdaresi bünyesinde
mülkiyet ve kadastro verileri ile Koruma Amaçlı İmar Planı güncelleme çalışmalarını
içeren Çukurova Üniversitesi BAP (Bilimsel Amaçlı Projeler) raporu incelenecektir.
Ayrıca günümüze kadar yapılan alanla ve konuyla ilgili Türkiye’de ve Dünya’da tüm
bilimsel ve uygulamaya yönelik çalışmaların incelenmesi ve irdelenmesi diğer bir
materyali oluşturmuştur. Bölgedeki tescilli yapıların envanteri oluşturularak çalışma
alanı aşağıdaki ana başlıklar altında incelenecektir;
-Sosyo - ekonomik göstergeler
-Teknik altyapı
-Tüm planlama çalışmalarındaki bölgenin durumu
-Yönetsel ve kurumsal yapı
-Tepebağ Höyüğü’nde Arkeopark önerisi ve dünyadaki örnekleri
-Tepebağ Höyüğü ve Cumhuriyet dönemi yapılarının kentsel dönüşüm ile
işlevlendirilmesi, rehabilite edilmesi
-Kent merkezi ve ulaşım planlaması
Mevzuat bağlamında bakıldığında, bu çalışmanın sonucunda üretilecek olan
projenin uygulanabilir nitelikte olabilmesi açısından Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulu ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
Müdürlüğü İlke Kararları ile birlikte (www.kultur.gov.tr), 24.12.2004 tarih ve 25680
sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7.12.2004 tarih ve 5272 sayılı Belediye
Kanununu, 05.07.2005 tarih ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 16.06.2005
3. MATERYAL ve METOD Tevfik YILDIRIM
135
tarih ve 5366 sayılı, Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun, materyal niteliğindedirler.
3.1.1. Çalışma Alanı
1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planı çalışmaları başlamadan
önce hazırlanacak plana altyapı oluşturması amacıyla Adana kent merkezinin hangi
bölgelerinin korunabileceğine dair Sit Alanı sınırının tespiti Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu raportörleri tarafından yapılmıştır. 21.04.1994
tarih ve 1807 sayılı Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
kararıyla belirlenen 80 ha.’lık Sit Alanı sınırı bu projenin çalışma alanını
oluşturmaktadır. Adana ili Seyhan ve Yüreğir Merkez İlçeleri sınırları içerisinde
Kayalıbağ, Karasoku, Tepebağ, Ulucami, Sarıyakup, Alidede, Türkocağı, Beşocak,
Mestanzade, Kuruköprü ve Kocavezir Mahallelerini kapsamaktadır.
Şekil 3.1. Çalışma Alanı (www.googleearth.com)
3. MATERYAL ve METOD Tevfik YILDIRIM
136
Alanın kuzeyinde İnönü Caddesi, batısında Ali Münif Yeğenağa Caddesi,
kısmen Saydam Caddesi, güneyinde Bahçelievler Debboy Caddesi, Raylı Sistem
Güzergahı, doğusunda ise Seyhan Nehri ve nehrin Yüreğir tarafında Taşköprü’nün
bittiği yerin yakın çevresi bulunmaktadır. Burada önemli olan söz konusu 80 ha
alanın hem kent merkezi, hem de en yoğun (266 adet) tescilli yapıların bulunduğu
alan olmasıdır. Daha açık anlatımla hem ticaret ve rantın hem de tarih, kültür ve
sanat merkezinin bir arada bulunduğu çelişkilerle dolu planlama alanıdır.
3.2. Metod
Çalışmanın metodu, plana esas oluşturan Tespit - Analiz Paftaları ve Tescil
Paftaları’nın tamamının elde edilmesi, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu, Seyhan Belediyesi ya da planı gerçekleştiren Çukurova Üniversitesi
Mimarlık Bölümü arşivindeki bilgilerin kıyaslanması ile güncel ortaya konulan
çalışmaların incelenmesidir.
Tez kapsamında yapılan güncel çalışmalardan yararlanılarak fiziksel
analizlerle ulaşım analizler değerlendirilecektir. Fiziksel analizlerle sit alanının
ulaşım dokusuna ait analizler 2007 yılındaki dışarıdan okutman olarak derslere
katıldığım, Çukurova Üniversitesi, Mimarlık Bölümü Şehircilik Projesi dersi
öğrencilerinin yardımıyla kat yükseklikleri, zemin kat kullanımları ve normal kat
kullanımlarını içerecek şekilde alan çalışması yoluyla tespit edilecektir.
Ulaşım analizi için 08:00-08:15, 12:00-12:15 ve 17:00-17:15 saatleri arasında
belirlenen 31 farklı noktadaki yaya, bisiklet, motosiklet, özel araç, ticari araç ve toplu
taşıma araçları trafiği sayım yoluyla belirlenecek ve haritalara işlenecektir. Elde
edilen bulgular Koruma Amaçlı İmar Planı’na esas oluşturan Ulaşım Analizi Paftası
ve 1/5000 ölçekli ulaşım önerisi ile karşılaştırılıp sit alanındaki ulaşım probleminin
çözümü için öneriler getirilmeye çalışılacaktır. Turizm fonksiyonlarını yaşatabilmek
hem turist güvenliği hem de kolay ve rahat ulaşım imkanları için ulaşım
incelenecektir.
3. MATERYAL ve METOD Tevfik YILDIRIM
137
Ayrıca aynı öğrencilerle alandaki kullanıcıların profilini belirlemeyi
hedefleyen sosyokültürel analizler için 526 adet konut ve ticarethane sahipleriyle 33
soruyu içeren (demografik yapı-konutun niteliği-kişinin fiziki çevresiyle ilgili
değerlendirmeleri kapsayan) anketler yapılacaktır (Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008).
Kent merkezi fonksiyonu ile alanın kentsel dönüşüm olanakları incelenecek
ve toprağın altındaki arkeolojik verilerle üstündeki Cumhuriyet dönemi yapıların
uyumu, oryantasyonu ile rehabilitasyonu sağlanmaya çalışılacak böylece alan kent
hayatına kazandırılmaya çalışılacaktır.
Sonucunda alanda Arkeopark kavramının nasıl uygulanacağı ve çalıştırılacağı
ile gereksinimler belirlenecektir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
138
4. ARAŞTIRMA BULGULARI
4.1.Tepebağ Höyük ve Sit Uygulamaları
Türkiye’deki kentlerimizde de uygulandığı gibi Adana kent merkezindeki
Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanı sınırları mümkün olan en geniş haliyle 1994
yılında çizilmiştir. Ancak sit sınırlarında, zamanla kültür varlıklarının durumuna
göre değişiklik olmaktadır/olmuştur. Adana’daki sit sınırları bulunan kültür
varlıklarına göre değiştirilmektedir. Adana’da sit sınırları Koruma Kurulu’nun
uzmanları tarafından doğru çizilerek uygulamaya girmiştir. Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün çalışma alanımızla ilgili
aldığı kararlarda dikkat çeken faktör yoğunluk artışı ve tescilden düşürmeye
yönelik rant taleplerinin ciddi anlamda kabul görmediği ancak kurumların
çalışmasını engellemeyerek kanunlar çerçevesinde koruma kullanma dengesinin
korunmaya çalışıldığıdır. 1996 yılı onaylı Koruma Amaçlı İmar Planı
ilkelerinden taviz verilmemiş olunması planlama kültürü açısından çok
önemlidir. 1996 yılına kadar halihazır haritası, kadastrosu çok eski verilere
dayanan sit alanının yakın dönemde de Koruma Amaçlı İmar Planı’nın da
yönlendirmesiyle birlikte daha çok çalışmaya konu olduğu görülmüştür. Sit
alanları digital ortamda arşivlenmiş ve isteyen herkese teknik bir harita ile
verilebilir duruma gelmiştir. Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim
üyelerinden K.Serdar Girginer ve arkadaşlarının 02.02.2000 tarih ve 8 sayılı sit
sınırlarının tekrar gözden geçirilmesi ve derecelerinin yükseltilmesiyle ilgili
yazısı kurul tarafından henüz sonuçlanmamıştır. Kurulun yoğun gündemi
düşünüldüğünde gerek bürokratik işlemler, gerekse de kurulun çalışma
ortamının yetersizliği bu konuda etkin olduğu düşünülmektedir. Elde
edilebilecek bilimsel veriler ile sit derecelerinin yükseltilmesi ileride kaçınılmaz
olarak görülmektedir.
Yerel kaynakların da desteğiyle bilimsel kazılarla sistematik bir çalışma
yürütülmesi bize Tepebağ Höyüğü’ndeki yerleşmelerle ilgili kapsamlı bilgi
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
139
verecektir, diğer bir anlatımla, Adana kentinin geçmişi ile ilgili daha fazla bilgi
elde etme olanağımız olacaktır.
Marmaray gibi uluslararası projeler ülkemizde yapılmaya başlandıkça bu
çalışmaları daha fazla görmekteyiz. B.T.C. projesi, Sugözü – Adana Enerji
İletişim hattı, Adana ili, Yumurtalık ilçesi, Sugözü Enerji Santrali (İSKEN)
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna veri toplamak için gerek şirket
gerekse de Bakanlıklar kurumlardan 2863 sayılı yasa kapsamına giren doğal ve
kültürel varlıklar açısından herhangi bir sakıncası olup olmadığı konusunda
görüş istenmiştir. Dünya Bankası ve Avrupa Konversiyonu kriterleri ile Avrupa
Kültürel Mirası Koruma Sözleşmesi (Malta-Valetta) kriterlerine göre Arkeolojik
Etüd ve Değerlendirme çalışmaları yapılmıştır. Adana Büyükşehir Belediyesinin
yapmış olduğu Hafif Raylı Sistem çalışmalarında kuruldan izin almakla birlikte
henüz böyle bir koruma kültürü toplumda oluşmadığı için alınan resmi yazı
yeterli görülüp çalışmalara devam edilmiştir. Oysa kurul yetkilileri kirleten öder
mantığı ile alanda yapılması düşünülen büyük projelerde buranın önemini
vurgulayarak daha detaylı çalışmalar talep edebilecek durumdadırlar. Tabi bağlı
bulundukları yasal prosedürlerin henüz tam olarak kabuğunun kırılamadığı ve
büyük projeler dışında bu mantığın içtihatlara, uygulamalara girmemiş olması
kurulun da elini bağlamaktadır.
Koruma Amaçlı İmar Planı’nın uygulanma oranına baktığımızda yaklaşık
% 15 oranında planın uygulandığı görülmektedir. Bu 1996-2010 yılları
arasındaki 14 yıllık bir süre için çok düşük bir orandır. Daha uygulanabilir ama
ranta hizmet etmeyen bir planlama arayışına gidilmelidir. Bunun da başlangıç
noktası Adana Büyükşehir Belediyesi olmalıdır. Acilen uygulamaya yönelik
mekanla çalışabilecek çoğulcu bir kamuoyu katılımı ile plan hazırlanmalıdır.
4.2. Tepebağ Höyük ve Kentsel Arkeoloji
Tepebağ Höyüğü’nün 3 boyutlu çizimlerine baktığımızda boyutlarının
büyüklüğü çarpıcıdır. Bölgenin en görkemli yerleşimi öngörülenden çok daha
büyük bir höyük olduğu ve yaklaşık 2.1 hektarlık alanı kapsadığı tespit
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
140
edilmiştir (Koç, 2001). Höyüğün en yüksek kotu 40 m, eteklerde de 29 m
civarlarındadır. 2007’li yıllarda yapılan kadastro ve halihazır çalışmalarıyla
höyüğün üst kesiminin 2.1 hektar olmakla birlikte tamamının yaklaşık 25
hektarlık bir alanı kapsadığı ortaya çıkmıştır.
Şekil 4.1.Tepebağ Höyüğü’nün 3 boyutlu kuzeybatıdan görünümü (Girginer, 2000)
Şekil 4.2. Tepebağ Höyüğü’nün topografik planı ve karolajı (Koç, B.2001)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
141
Şekil 4.3. 1960’lı yıllarda çekilmiş Tepebağ Höyüğü’nün hava fotoğrafı ve eşyükselti
eğrileriyle eski yerleşimin görünüşü. Henüz Cemal Gürsel Caddesi açılmamış durumdadır (Girginer, 2000)
Arkeolojik Sit alanlarındaki çalışmalarda dikkat edilmesi gereken
hususlar Valetta Konvansiyonu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. “Her bir taraf
arkeolojik mirasın fiziksel anlamda korunması için tedbirlerin alınmasını
aşağıda belirtilen koşulların gerekliliklerini yerine getirecek biçimde sağlamak
zorundadır:
i) arkeolojik değerlerin oluşturulmasını amaçlayan alanların kazanılması
veya korunması diğer gereken önlemlerin alınarak sağlanması;
ii) arkeolojik mirasın korunması ve bakımının mümkün olduğunca
yerinde (in situ) gerçekleştirilmesi;
iii) orijinal yerlerinden taşınmış olan arkeolojik kalıntıların mümkün
olduğunca uygun alanlarda korunması.”
Bu koşullara göre II. derece Arkeolojik Sit Alanı olan Tepebağ
Höyüğü’nde acilen bilimsel kazı yapılmalı ve elde edilen kültür varlıkları
yerinde korunmalıdır. Bu güne kadar değişik çalışmalarda alandan çıkarılıp
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
142
müzeye teslim edilen eserler de Kentsel Arkeoloji açısından gerçek anlamda
yerinde olmasa da temsili bir anlatımla yerinde değerlendirilmelidir.
Kentsel arkeolojik miras veritabanı, envanter ve potansiyeli ile karakter
çalışması yapılmalıdır. Londra ve Bath kentlerinde olduğu gibi yatırımcı, şehir
plancısı, arkeolog ve mimar birlikte çalışmalı ve bu bölgelerde yatırım yapmak
isteyenlere envanterin finansmanını sağlaması telkin edilmelidir.
4.2.1. Tescilli Tepebağ Höyük’teki Evler
Tepebağ evleri, Adana'nın merkezinde ilk evler olup aynı adlı höyüğün
üzerinde ve eteklerindedir. Tarihi sur içindeki Adana şehrinin yüzlerce yıllık
kültürü burada saklıdır. 1495 yılında Ramazanoğlu Halil Bey'in yaptırdığı
konaktan itibaren başlayan yeni şehirleşme döneminde Tepebağ Mahallesi de
oluşmuş (Oral, 1996) ve 1752 yılında yaptırılan Yeşil Mescit ile başlayan yeni
yapılaşma döneminde gelişmiştir. Bu bağlamda Tepebağ evlerinin çoğu 18 yy'a
aittir. İnönü caddesinin şehirlerarası yol olarak açılmasıyla birlikte daha önceki
yapıların uslubünden farklı neoklasik tarzda silmeli-profilli konutlar ortaya
çıkmıştır. Tarihi Tepebağ evleri; şemsiye gibi geniş saçakları, yüksek tavanları
ve cumbaları ile geçmişin nostaljik ortamlarıdır (Zaimoğlu, Uygur, 2003). Dar ve
kıvrımlı sokaklara açılan ve çok az örneği kalan kanatlı han ve ev kapılarından
avlulara girildiğinde yüzlerce yıllık zengin kültürün örnekleriyle karşılaşılır
(Oral,1996).
Geleneksel konutlar, plan düzenlemesi yönüyle genelde giriş, ara kat ve
üst kat düzenine sahiptir. Giriş katı görüş etkisinin azaltılması ve mahremiyet
nedeniyle dışa kapatılmış, ara kat kışlık kat olarak, üst kat ise yaşama
birimlerinin yer aldığı esas kat olarak düşünülmüştür. Konut içinde yer alan her
oda, günlük aktiviteleri yapabilecek şekilde organize edilmiştir. Odalarda ayrıca,
İslamiyet'in etkisinden dolayı manevi tatmin ve iç yaşantı arayışı vardır. Bu içe
dönük tarz, yalnızca ev içi yaşamını sokaktan gizlemek ve kadınlarını yabancı-
lardan saklamak amacıyla değil, kendi inançları sonucu yarattıkları öze ve
çevreye varma çabasının bir ürünüdür. İlk yerleşim yeri olan Tepebağ'da,
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
143
birbirine bitişik inşa edilmiş olan konutlar genelde tek ya da çift katlı olarak,
güney-batı-kuzeydoğu yönünde konumlanmış olup, arka kısımlarında küçük
avlular bırakılmıştır. Azınlık yerleşimlerinde ise konutlar, parsel boyunca
düzenli inşa edilmişlerdir (Özmen, Özerol, 2000).
Tepebağ evleriyle ilgili tipoloji çalışmaları olmakla birlikte kuruldaki
rölöve, restitisyon ve restorasyon projeleri incelenerek daha kapsamlı bir tipoloji
çalışması yapılması gerekmektedir. Bunun da özellikle sit alanı içindeki yapılara
yönelik uygulanması sağlanmalıdır.
Tepebağ bölgesindeki konutlar yapı yasağı olması ve kısıtlı trafik
sayesinde kısmen kullanılabilir ve yenilenebilir durumdadır, ancak diğer iki
bölgedeki konutlar çoğunlukla yapıların niteliğine uygun olmayan yeni işlevler
yüklenmekten dolayı tahrip olmuşlardır. 2000’li yıllarda kısmen bazı duyarlı
işadamları ve derneklerin özverili çalışmaları ile tescilli evlerin çok azı kent
hayatımıza kazandırılmıştır.
4.2.2. Adana Kalesi
Adana Kalesi: Abbasi Sultanı Halife Harun Reşid tarafından, eskiden
kalan kale yıkıntıları üzerine 781’de yaptırılmıştır (www.adana.gov.tr). Kale
1836’da Adana’yı işgal eden Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından
yıktırıldığı için bugün temellerinin bir bölümü ayaktadır. Evliya Çelebi
seyahatnamesinde; “Dört köşeli çevresi dört yüz adımdır. Yedi kulesi, iki kapısı
vardır” der (Yavuz, Özmen, 2000). İlk devirde yapılan kalenin bir duvarı nehire
dayanmış olup, diğer üç kenarı hendeklerle çevrilidir ve 7 burcu vardır (Yavuz,
Özmen, 2000).
Adana kalesi surları, Adana'nın Mısır Kölemenleri tarafından işgali
esnasında 1836 da Mısırlı İbrahim paşanın emriyle yıktırıldığı için bugün bir iki
parça duvar enkazından ve "Kalekapısı", "Tarsuskapısı" gibi isimlerden başka
bir eser ve hatıra kalmamıştır. 26 Aralık 1706 da Adana'ya gelen seyyah P.
Lucas, Adana kalesini gezdiğini beyan ederken şöyle demektedir:
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
144
"Adana'nın ortasından Paris'in Sen nehri büyüklüğünde Çakıt (Seyhan)
ırmağı geçmektedir. Bu nehrin kenarında şehrin kalesi vardır. Bu kale küçük
olmakla beraber sağlam bir temel üzerinde sağlam yapılmıştır. Bir gün buradan
geçerken kale kumandanı beni davet etti ve kaleyi gezdirdi. Üzerinde kuleleri
bulunan surun, kale kadar eski olan kapısından içeri girdik. Bu kapının alt
tarafı büyük demir levhalardan, üst kısmı da üç parmak kalınlığında at
nallarından yapılmıştı. Buradan sonra dar yollardan giderek muhafızların
oturduğu garnizona vardık. Burada askerlerin aileleri de bulunuyordu ki,
sayıları kırktan fazla değildi. Bundan sonra surları dolaştık. Ben burada yalnız
küçük bir top gördüm. Bir kaç tane de mühimmat deposu vardı. Fakat bunların
hepsi boştu. Kalede başka görülmeğe değer bir şey yoktu. Çevresi 300 metreden
fazla olmayan bu kalenin içinden büyük gözlü bir taş köprüye geçilmekte ve
buradan şehrin dışına çıkılmaktadır. Bu köprünün sağ kolu üzerinde büyük su
kemerleri ve bunların alt tarafında da nehirden su çeken su dolapları
bulunuyordu. Büyük kemerli su yolları ırmaktan alman suyu kanallar vasıtasıyla
şehre isal ediyordu. Adana kadar güzel ve fazla çeşmesi bulunan bir yer yoktur
diyebilirim." (Yavuz, Özmen, 2000). İngiliz seyyahı Kinneir de 1813-1814’de
Adana'yı ziyaret ettiği zaman Adana kalesi hakkında şu kısa notu vermektedir:
"Seyhan kenarındaki kale, köprüden uzak değildir ve taşdan yapılmış kuleli
duvarlarıyla tahminen 1/4 millik bir çevreye maliktir." (Yavuz, Özmen, 2000).
Adana Kalesi’nden bugün geriye sur kalıntıları olduğu iddia edilen birkaç duvar
parçası kalmıştır (Saban, 2006).
Şekil 4.4. 1800’lü yıllarda çizilen Adana Kalesi Gravürü (www.wowturkey.com/forum)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
145
Şekil 4.5. Adana kalesi, Adana'nın Tepebağ ve Kayalıbağ mahalleri mevkiinde
kurulmuştur (Salman, Durukan, Karaman, Saban, Erman, Yanarateş, Ramazanoğlu,, 2006).
Şekil 4.6. Atatürk Evi’nin hemen arkasında bulunan Adana Kalesi Sur Bedeni Kalıntısı
(Saban, 2006)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
146
Şekil 4.7. İmar Planı Tadilatı Dosyasından, Cemal Gürsel Caddesi Üzerindeki Bağkur
Binası’nın arkasında bulunan Adana Kalesi Sur Bedeni Kalıntısı (Adana Büyükşehir Belediyesi Arşivi)
Sur kalıntılarının incelenmesi sonucu Geç Roma dönemine ait olduğu
anlaşılmıştır. Seyhan nehri kenarında kurulmuş bulunan Adana kalesi, dörtgene
yakın planlı ve doğudan batıya doğru uzanmaktaydı. Çevresi üç yüz metreydi ve
doğuya bakan nehir cephesi hariç olmak üzere diğer üç cephesi müdafaa
hendeğiyle tahkim edilmişti. Doğu tarafı tamamıyla Seyhan nehrinin kenarında
idi. Kalenin yedi burcu vardı. Biri güneye yani şehre, diğeri doğuya yani
tamamıyla Seyhan nehrine açılan iki demir kapı, kalenin dışarıyla irtibatını
sağlıyordu. Kalenin dışındaki Adana şehri, sur ile çevrilmiş olmamasına rağmen
bazı sokak başlarında kale kapısı gibi demirden yapma 8 adet büyük kapı
bulunmaktaydı (Yavuz, Özmen, 2000). Tepebağ Höyüğü’ndeki Adana Kalesinin
Gaziantep ve Halep kaleleri ile ortak noktalsı şehir merkezine yakınlığıdır, ancak
içlerinde en merkezi olan Tepebağ Höyüğü’dür. Diğerleri akarsu kenarında olmayıp
tarihi bir köprüyle de şehrin diğer yakasına bağlanmazlar. Büyüklük olarak
bakıldığında her iki örnekte de kaleler restore edilmiş ve kullanımda olduğundan
alanları bilirlidir. Tepebağ Höyük’teki surların, henüz sınırları bile tam olarak
bilinmemesine rağmen seyyahların verdiği bilgilere dayanarak çizilen temsili
gravüründen boyutlarının verilen örneklere yakın olduğu öngörülmektedir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
147
Şekil 4.8. Temsili Adana İç ve Dış Kalesi Surları ile Tepebağ Höyük Üzerinde Uçuş
Görüntüsü (Saban, 2006’dan faydalanılarak uydu görüntüsü üzerine işlenmiştir)
Şekil 4.9. Temsili Adana İç ve Dış Kalesi Surları ile Tepebağ Höyük Üzerinde Uçuş
görüntüsü (Saban, 2006’dan yeniden uydu görüntüsü üzerine işlenmiştir)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
148
Klasik dönemde sur içindeki kentlerin genelde 20-60 Ha. alan kapladığı,
nüfus yoğunluklarının ise ortalama 250 kişi/ha olduğu hesaplanmıştır
(McEvedy, 1967). Nüfus yoğunluğunun Batı Avrupa’da biraz daha düşük,
Ortadoğu’da ise biraz daha yüksek olabileceği belirtilmiştir. Görüldüğü gibi
Miletos kenti alan olarak verilen üst sınırın iki katı büyüklüğünde, gerçekten
görece büyük bir kentti. Kentin nüfusu yaklaşık olarak 30.000 kişi olduğu
tahmin edilmektedir (Beaufort, 1818).
4.3. Kentsel Dönüşüm ve Kentsel Rehabilitasyon Açısından Tepebağ
Höyüğü’nün Konumu
Adana Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 17.03.2006 tarih ve 77 sayılı
kararıyla tez alanımın tamamı ve koruma amaçlı uygulama imar planı yapılan
alanın tamamı yaklaşık 86 ha’lık alan Kentsel Dönüşüm alanı ilan edilmiştir.
Strateji olarak, tarihi kent dokusunun kentsel özelliklerinin ön plana çıkarılarak,
algılanması ve kent ile bütünleşmesi olarak tariflenmiş alanın arkeolojik
boyutuna hiç değinilmemiştir. Ancak yine de alanın kontrol altına alınması ve
dikkatleri üzerine çekmesi açısından olumlu bir karar olduğu görülmektedir.
Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun
30.06.2009 tarih ve 5125 sayılı kararı ile İl Özel İdaresine ait gayrimenkullerin
yıkımının İl Özel İdaresi KUDEB uzmanları denetiminde olabileceğine, ancak
arkeolojik verilere rastlanılması halinde çıkan eserlerin envanterlendirilmesi
yapılarak daha sonra aynı alanda teşhirinin sağlanmasına karar verilmiştir.
Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun
30.06.2009 tarih ve 5117 sayılı kararı ile Tepebağ Ortaokulunun “Turizm Tesis
Alanı” olarak değiştirilmesi talebinin ilgili kurumların görüşünün alınması
koşuluyla ilke olarak uygun olduğuna, öneri fonksiyona yönelik koruma amaçlı
imar planı ve restorasyon projelerinin revize edilerek kurula iletilmesi karara
bağlanmıştır.
Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun
30.06.2009 tarih ve 5119 sayılı kararı ile Gazipaşa İlköğretim okulunun “Kültür
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
149
Merkezi”ne dönüştürülmesinin ilgili kurumların görüşünün alınması koşuluyla
ilke olarak uygun olduğuna, öneri fonksiyona yönelik koruma amaçlı imar planı
ve restorasyon projelerinin revize edilerek kurula iletilmesi karara bağlanmıştır.
Bugüne kadar bilinenin aksine çalışma alanımızda hiç de
azımsanmayacak kadar yaklaşık kamu mülkiyeti 80.000 m² civarındadır.
Uygulanması düşünülen birçok proje kamulaştırma maliyeti çok yüksek olur
düşüncesiyle vazgeçilmiştir. Tapu kayıtlarında yaptığım incelemede bazı
tapulara hiç işlem yapılmadığı bazı kayıtların cümle düşüklükleriyle ve imla
hatalarıyla kaydedildiği tespit edilmiştir. Bu koşullarda bilgisayarda aranan tapu
kaydı bulunamayabiliyordu. 2009 yılı itibariyle Seyhan İlbaylığı ve Seyhan
Vilayeti adına kayıtlı 51 adet tapu Adana İl Özel İdaresi adına güncellenerek
tescil edilmiştir.
Tapunun Adana İli, Seyhan İlçesinde II. derece Arkeolojik sit alanı ve
kentsel sit alanında kalan, dükkan, medrese, bazı park alanları hariç Tepebağ
mahallesinde, 328 m² Seyhan İlbaylığı adına kayıtlı, 7.936 m² Seyhan Vilayeti
adına kayıtlı olan toplam 8.264 m² alan bulunmaktadır. Vakıflar adına 364 m²,
Türkiye Diyanet Vakfı adına 499 m², Seyhan Belediyesi adına, 875 m², Hazine
adına, 874 m² alan bulunmakta olup ayrıca Tepebağ mahallesi sınırları içinde
tüm okul, resmi kurum alanları Maliye Hazinesi adına kayıtlı olarak toplam
7.496 m² alan bulunmaktadır (hepsi dahil toplam: 10.876 m²).
Ulucami mahallesinde, Maliye Hazinesi adına 4.897 m² arsa boş alan
bulunmakla beraber ayrıca üzerinde okul, emniyet alanı ve jandarma tesisleri
bulunan toplam 7.582 m² alan da Maliye Hazinesi’ne kayıtlıdır. Vakıflar Genel
Müdürlüğü’ne ait 816 m², Seyhan Vilayeti adına ait 610 m², Seyhan Belediyesi
adına 1.536 m² alan ve ayrıca yol, park alanı olarak 218 m² alan kayıtlıdır.
Seyhan İlçe Belediyesi olarak ayrı tutulan bir kayıtta da 120 m² alana
rastlanmıştır. Adana Belediyesi adına kayıtlı 14.885 m² alan olup ayrıca yol ve
yeşil alan olarak 6869,91 m² alan kayıtlıdır (hepsi dahil toplam: 37.533.91 m²).
Karasoku mahallesinde, Vakıflar adına 288 m² alan ve binalı olarak da
2.249 m² alan kayıtlıdır. Seyhan Belediyesi adına 2.173 m², Adana Belediyesi
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
150
adına 396 m², Adana Vilayeti adına 984 m² alan kayıtlıdır. Seyhan Vilayeti adına
kayıtlı 3.670 m² binalı okul alanı kayıtlıdır (hepsi dahil toplam: 9.760 m²).
Kayalıbağ mahallesinde, Vakıflar müdürlüğü adına 795.50 m², Türkiye
Diyanet Vakfı adına 48.641 m² (içinde bina, dükkan ve cami alanları dahil) alan
bulunmaktadır. Seyhan Vilayeti adına 268 m², Seyhan Belediyesi adına 50 m²,
Adana Belediyesi adına 49.501 m², Hazine adına 7.906 m² alan kayıtlı
görülmektedir (hepsi dahil toplam: 107.161,50 m²).
13 mahalleyi kapsayan 80 Ha.’lık sit alanında en yoğun dokunun
bulunduğu sadece 4 mahalle içinde genel toplamda 165.330 m² (16.53 Ha.) alan
kamu alanı olarak kayıtlıdır. Ancak Kayalıbağ Mahalle’si dökümlerinde merkez
cami ve çevresinin olduğu alanlar da Kayalıbağ tapu kayıtlarına girdiği için o
alana denk gelen yaklaşık 86.000 m² alanı çıkardığımızda net toplam olarak
79.330 m² alan kalmaktadır. Bu alanlara sit alanındaki yollar, meydanlar, bazı
çocuk bahçeleri, parklar ve Seyhan Nehri’nden kazanılan bazı dolgu alanları
dahil olmadığı düşünülürse, kamu arazisinin büyüklüğü çok rahat ortaya
çıkacaktır.
Şekil 4.10. İl Özel İdaresi Mülkiyetleri (YILDIRIM, özel arşivi ve İl Özel İdaresi araştırmaları).
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
151
Şekil 4.11. İl Özel İdaresi Mülkiyetleri ve İmar Planı (YILDIRIM, özel arşivi ve İl Özel İdaresi
araştırmaları).
Genel anlamda bakıldığında kentsel mekanların tanımlanması (boya,
duvarlarla çevrilmesi vs.), temizlik çalışmalarının ihmal edilmemesi, sokakların
parke döşenmesi, aydınlatılması, kablo, elektrik direği, tabela gibi görsel kirlilik
oluşturan malzemelerin düzenlenmesi, bank, çöp kutusu, telefon kulübesi gibi
kent mobilyalarının kentsel tasarım dahilinde planlanması gerekmektedir.
Mahalle içlerinde yerleşen ticaret ve imalat işyerleri çoğunlukla geçimlik
üretim içinde olduklarından bulundukları mekanı terk etmeme eğilimindedirler.
Alanın tümünde toplu üretim ilişkileri içinde bulunan iki mahalle görülmektedir.
Bunlar ayakkabıcılık siteleri olarak mekansal organizasyon ve işbirliği içindedir.
Ağırlıklı olarak kentin güney kesimlerindeki kırsal alanlara, Karataş ilçesine ve
hatta Türkiye ile dış ülkelere hizmet vermektedir.
Alan çok yönlü olmak üzere ağır kent içi trafik yükü altındadır. Bu
durum sürdürülen işlevler ve kentin merkezi olma nedeniyle zorunlu bağlantılar
gereği gibi gösterilmektedir. Acilen ulaşım planlanması gerektiği ortadadır.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
152
Ulaşım planlamasında sadece araç ve yaya sayıları değil demografik özelliklerin
de ön plana çıkarılması gerekmektedir.
Koruma Amaçlı İmar Planı’nı yenilmeye yönelik hazırlanan Çukurova
Üniversitesi Araştırma Projesi kapsamında fiziksel analizler ile konut ve ticaret
kullanıcılarıyla 2007 yılında anketler yapılmıştır. Bu anketlerde genelde,
şahısların üstte konut altta işyeri olarak çalışmalarına rağmen hırsızlık ve saldırı
en büyük sorun olduğu belirtilmiştir. Ayrıca yeşil alan ve sosyo-kültürel
donatıların olmaması, korna sesi, kaza, çöp, aydınlatma, koku ile yıkılma
tehlikesi diğer sorunlar olarak tanımlanmıştır. Tüm alanda mevcut yapıların %
23’ü boş olduğu, % 15 civarında da depo olduğu tespit edilmiştir. Karasoku
mahallesi sakinleri özellikle 23 Nisan İlköğretim Okulunun taşınmasını talep
etmişlerdir.
Fiziksel analizlere göre;
Şekil 4.12. 1996 Yılı Kat Adedi (Adana Büyükşehir Belediyesi)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
153
Şekil 4.13. 2007 Yılı Kat Adedi (Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008)
1996 ile 2007 yılları arasında sit alanındaki kat yükseklikleri ana caddeler
üzerinde artmış, mahallelerin iç kesimlerinde ise mevcut durum korunmuştur.
Özellikle Abidinpaşa Caddesi, Çakmak Caddesi ve Cemal Gürsel Caddesi üzerinde,
Küçük Saat Meydanı’na yakın kesimlerdeki yüksek yapılar caddelerin uçlarına doğru
yayılma göstermiştir.
Yeni yapılaşma teşvik edildiği ve yüksek yoğunluklu yapılaşmanın önerildiği
bu alanlarda yoğunluk artarken yapılaşmaya çeşitli derecelerde sınırlamalar getirilen
Kentsel Sit Alanları ve Etkileme Geçiş Alanlarında kat yüksekliklerinde artış
olmadığı gibi parsellerin boşaldığı ortaya çıkmıştır.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
154
Şekil 4.14. 1996 yılı ve 2007 yılı dolu-boş durumu karşılaştırması (Ökesli, Yıldırım, Karaman,
2008)
Dolu – boş oranlarına baktığımızda ise 2007 yılı itibariyle ana caddelerin
hemen arkalarından itibaren başlayan boşalmalar dikkat çekmektedir. Alan gittikçe
çöküntü bölgesi olmaya başlamıştır.
Şekil 4.15. 1996 yılı ve 2007 yılı arazi kullanım karşılaştırması (Ökesli, Yıldırım, Karaman,
2008)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
155
Mahallelerin iç kesimlerindeki konut kullanımı giderek azalmış, ticaret
kullanımı caddelerden iç kesimlere doğru yayılmaya başlamıştır. Tepebağ Kentsel
Sit Alanı’nın güneyindeki Abidinpaşa Caddesi üzerinde yer alan toptan ticaret
fonksiyonunun KAİP stratejisine aykırı olarak kuzeydeki Sit Alanı’na doğru
genişlediği ortaya çıkmıştır. Toptan ticaretin perakende ticarete oranla daha fazla
alana ihtiyaç duyması kentsel sit alanında yoğunluk artışı yönünde baskı
oluşturmaktadır.
2007 yılındaki zemin kat kullanımlarında dikkat çeken bir başka nokta
imalathane kullanımının proje alanının kuzeyinde ve güneyinde iç kesimlere doğru
yayılmaya başlamış olmasıdır. Bu imalathanelerden kuzeydekiler genelde matbaa
iken güney bölgedekiler ayakkabı ve tekstil üzerine çalışan atölyelerdir. Üretim
aşamasında yanıcı ve patlayıcı madde kullanan, aynı zamanda büyük iş makineleri
ile çalıştıklarından binanın statik ve hareketli yükünü artıran bu imalathanelerin en
kısa zamanda sit alanından uzaklaştırılması gerekir. Nitekim Koruma Amaçlı İmar
Planında sit alanının güneyinde imalathaneler için bir site oluşturularak sit
alanındakilerin oraya transferi önerilmiş, ancak gerçekleştirilmemiştir. Planın
uygulanamaması sonucu imalathaneler 2007 yılında 1998’den daha büyük bir tehdit
ve tehlike unsuru olarak ortaya çıkmıştır.
Sit alanında ulaşım, 2007 yılı sayımına göre nüfusu 2 milyonu aşmış olan
Adana’da trafik önemli bir problem haline gelmiş bulunmaktadır. Tek merkezli
ışınsal bir yapıda büyüme gösteren kentin tarihi kent merkezi ticari merkez
konumunu sürdürdüğü için trafik özellikle kent merkezinde yoğunluk
göstermektedir. Nüfusunun dörtte birinden fazlasının sürücü olduğu Adana’da her
6,5 kişiye bir araç düşmektedir. Kentin genişlemesi sonucu konut ile işyeri arasındaki
mesafenin artması, nüfus artışına rağmen toplu taşıma ağının kent bütününde
yeterince etkin hizmet vermemesi gibi sebeplerle kentte özel araç kullanımı çok
yaygındır ve tarihi kent merkezindeki ulaşım yoğunluğu da buna bağlı olarak
artmıştır.
Tarihi kent merkezi ayrıca kent içi ulaşımda hizmet veren hemen tüm toplu
ulaşım araçlarının varış noktası ya da ana güzergâhıdır. Dolayısıyla kent merkezinde
hem özel araç hem de toplu taşıma araçlarının yoğunluğu gözlenmektedir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
156
Tablo 4.1. Adana’da Toplu Ulaşım Araçları Sayısı (Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008) TOPLU TAŞIMA ARAÇLARI SAYISI
Ticari
Taksi
Servis
Minibüsü
Dolmuş
Minibüs
Özel Hat
Otobüsü
Belediye
Otobüsü
Toplam
3060 2383 1085 418 159 7107
Ulaşım önerisinin temel ilkeleri şunlardır:
• Ağır araç trafiğinin alana girişinin kısıtlanması, zorunluluk arz eden
konularda özel yolların tasarlanması,
• Tek yönlü trafik akışının yaygınlaştırılması,
• Sokaklarda şerit işgalleri ile oluşan kapasite düşürücü kullanımların
ortadan kaldırılması,
• Kesişme noktalarının yeniden tasarımı,
• Tarihsel doku içerisinde trafik hızını yavaşlatıcı düzenlemelere
gidilmesi,
• Trafiğin mümkün olduğunca alan içinden arındırılarak yaya öncelikli
hale getirilmesi,
• Alan içinde bisiklet kullanımının park alanları, işaretleme,
ışıklandırma ve uygun yol kaplamaları ile teşvik edilmesi,
• Taşıt transfer noktalarında bu işlemin yayalar açısından güvenli
yapılabilmesi için gerekli tedbirlerin alınması.
Yürürlükteki 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planı fonksiyon ve ulaşım
açısından değerlendirildiğinde aşağıdaki hususlar ortaya çıkmaktadır:
• Planda sosyal ve teknik donatı alanları hesabı olarak nelerin eksik
olduğu ve bu yönde ne gibi kararlar alındığı görülememektedir,
• Yasal olarak nazım imar planı ölçeği gereği yaya yolu detayına
inilmesi uygun olmamakla birlikte planın niteliği koruma amaçlı imar planı
olmasından mümkün görülebilir boyuttadır. Ancak çıkmaz sokakların nazım imar
planı ölçeğinde gösterilmemesi, gösterilecekse de açılmasının sağlanması temel
ilkelerden biri olmalıdır,
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
157
• Planın yapıldığı yıl itibariyle henüz bir ulaşım master planı olmadığı
için kentle ve merkez fonksiyonuyla ilgili herhangi bir genel veriden hareket
edilmemiştir,
• Kavşak noktaları çözümlenmeden bırakılmıştır,
• Toplu taşıma için durak yerleri belirlenmemiştir,
• Bölgesel ve yerel anlamda otopark alanları oluşturulmamıştır,
• Yollarda tek-çift yön uygulaması değerlendirilmediği için ulaşımın
akıcılığı sağlanamamıştır,
• Plan alanı kent merkezi olduğu için en öncelikli sorunlardan bir tanesi
olan ulaşım için lejant üretilmediği görülmüştür,
• Yol kademelenmesi ve genişlikleri algılanamamaktadır.
Günümüzde proje alanını oluşturan 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı sınırları
içinde halen 214 adet tescilli sivil mimarlık ürünü kayıtlıdır, ancak son on yıl içinde,
söz konusu alanda gerek kentsel gerekse tek yapı ölçeğinde yaşanan değişimlerle,
geleneksel doku özgünlüğünü önemli ölçüde yitirmiştir. Sonuç olarak KAİ Planında
sivil mimarlık ürünlerinin restorasyonu için öngörülen Sit Alanı’nın imarlı alan
olarak belirlenen ve yoğunluk artışı verilerek kent merkezinin ticari canlılığının
artırılarak Kentsel Sit Alanlarının da bu vasıtayla kendiliğinden canlanması stratejisi
olumlu sonuç vermemiştir. Bunun sebeplerinden biri Yerel Yönetimin bu stratejiyi
gerçekleştirecek araçları uygulamaması, diğeri ise mülk sahiplerinin Kentsel Sit
Alanlarında öngörülen değişim paralelinde yatırım yapma güç ve isteğinde
olmamasıdır.
1996 yılında Tepebağ bölgesindeki geleneksel konutlar yapı yasağı olması ve
kısıtlı trafik sayesinde kısmen kullanılabilir ve yenilenebilir durumda iken 2007’de
bu yapıların büyük bölümü yıkılmış veya harap duruma gelmiştir. Konut kullanımı
zemin katlarda ticarete dönüşmeye başlamış normal katlarda ise devam etmektedir.
Diğer iki bölgedeki geleneksel konutlar ise çoğunlukla yeni ve uygun olmayan
işlevler yüklenmekten dolayı 1996 yılında harap durumda iken, 2007 yılında bu
yapılara yüklenen imalathane ve depo işlevlerinde artış gözlenmiştir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
158
Koruma Amaçlı İmar Planı İlkelerine dair öneriler şöyle sıralanmıştır;
• Sit Alanındaki ticaret kullanımlarında perakende ticaret benimsenmeli
ve depolama amaçlı toptan ticaret ve zanaatlar dışındaki imalathaneler dışarı
alınmalıdır.
• Birbiriyle bağlantılı rekreasyon alanları düzenlenmeli, günlük
ziyaretçi kapasitesi arttırılmalı ve yaya ulaşımını ön planda tutulmalıdır.
• Kültür varlıklarının çevresiyle beraber düşünülerek algılanması
sağlanmalı ve çevrelerindeki uyumsuz yapılardan arındırılmaları hedeflenmelidir.
• İlgili kamu kurum, kuruluş ve özel şirketlerce oluşturulacak ortak bir
koruma fonu oluşturulmalıdır.
• Bina restorasyonu ve tadilatlarında binaları yakın çevresi ile birlikte
değerlendiren peyzaj projeleri kesinlikle istenmelidir.
• Oluşturulan özel proje alanlarının öncelikle hayata geçirilmesi
sağlanmalıdır.
• Katılım sağlanması için projenin anlaşılır bir şekilde kitapçıklar
halinde tanıtılarak bu kitapçıkların yöre halkına, kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil
toplum örgütlerine, TMMOB’a, ve medyaya dağıtılması sağlanmalı, tartışma
ortamlarıyla planda düzeltmelere gidilmelidir.
• Tek yönlü trafik akışının sağlanması, şerit işgalleri ile oluşan kapasite
düşürücü kullanımların ortadan kaldırılması, hız yavaşlatıcı önlemlere başvurulması,
durak noktalarının işaretlenmesi ve yaya/yolcu güvenliğinin sağlanması, bisiklet
kullanımı, park alanları, işaretleme, ışıklandırma ve uygun yol kaplamaların
yapılması gereklidir.
• Ada ortası otoparklar ile katlı otopark yapımı düşünülmelidir.
Adana Koruma Amaçlı İmar Planı 1994 yılında AKTVKK tarafından
belirlenen geniş sınırlarıyla sit alanını incelemeler neticesinde bozulmuşluk
durumlarına göre 3 ana bölgeye ayrılmış ve her alan için farklı plan notlarını karara
bağlamıştır. Bunlar Kentsel Sit Alanları, Etkileme-Geçiş Alanları ve İmarlı
Alanlardır. Kentsel Sit Alanları da kendi içinde Tepebağ, Sarıyakup ve Kuruköprü
Kentsel Sit Alanları olmak üzere üç bölgeye ayrılır. Proje kapsamında yapılan
analizler neticesinde Kentsel Sit Alanları’nın sınırlarının Koruma Amaçlı İmar
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
159
Planında öngörüldüğü gibi devam etmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Etkileme-
Geçiş alanlarının cazip ticaret fonksiyonlarına açılması, ancak yoğunluğun İmarlı
Alanlara oranla düşük tutulması Planda öngörüldüğü halde, araştırma sonucunda
Kentsel Sit Alanlarında olduğu gibi bu alanlarda da ya boşalmaların olduğu ya da
uygun olmayan fonksiyonların binalara yüklendiği görülmüştür. Bunun sonucunda
Kentsel Sit Alanlarında konut dışı fonksiyonlar için talep artmış, getirim
sağlanamadığı durumlarda yıkılan binaların parselleri otopark olarak kullanılmaya
başlanmıştır.
Son on yıl içinde sadece İmarlı Alanlarda yeni yapılaşma söz konusudur. Bu
alanlarda planda öngörülen yüksek yoğunluk ile parsellerin birleştirilmesi
neticesinde geleneksel dokuya uymayan, kütlesi ve yüksekliği ile kültür varlıklarını
ezen ve algılanmalarını engelleyen, genellikle cadde üzerinde yoğunlaşana yapılaşma
ortaya çıkmıştır. İmarlı Alanlarda elde edilen rant diğer alanlarda gerçekleşmemiştir
ve bunun neticesinde Sit Alanı’nın bir bölümü kalkınırken, bazı bölümleri çöküntü
alanlarına dönüşmüştür. Bu sorunun çözümü için bir seçenek imarlı alanlardaki
parsellere verilecek her ruhsat karşılığında elde edilen gelirin bir bölümünün
Belediye tarafından Kentsel Sit Alanları’na, Özel Proje Alanları’na ve Belediye
eliyle yaptırılacak yatırımlara aktarılmasıdır.
Sonuç olarak Sit Alanı’nın sınırlarında bir değişiklik yapılması uygun
değildir, hatta gerekli düzenlemeler yapılarak 1. ve 2. Derece Arkeolojik Sit
Alanları’nın sınırlarının genişletilmesi düşünülebilir. Boşalan parsellerde ise yeni
yapı yapılıncaya kadar yeşil alan düzenlemesi yapılarak Kentsel Sit Alanları’nı
birbirine, Seyhan Nehri’ne ve kentin diğer bölgelerine yaya yoluyla bağlanması
sağlanabilir.
Proje kapsamında Kentsel Sit Alanlarındaki organik sokak dokusunun
bozulmaya başladığı, geleneksel yapı stokunun azaldığı ve tescilli anıtsal ve sivil
mimarlık ürünlerinin acil olarak iyileştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Tescil
işlemi sadece yapıları değil yapıların üzerinde yer aldığı yapı parsellerini de
kapsadığından, yıkılan tescilli yapıların ayağa kaldırılması organik sokak dokusunun
ve geleneksel yapı düzeninin yeniden hissedilmesi için zorunlu bir işlemdir. Tescilli
olmayıp Çevresel Değerli Yapılar statüsündeki geleneksel yapılardan artık ayakta
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
160
olmayanlar için ise bulundukları parsellerde önerilecek yeni yapılar için çeşitli
yapılaşma sınırları getirilmelidir.
Tescilli Sokaklardan sadece Kuruköprü’de olanı binaların yükseklikleri,
cephe oranları ve düzenleri ile geleneksel sokak dokusunu yansıtır biçimde
günümüze ulaşmıştır. Tepebağ ve Sarıyakup’taki Tescilli Sokaklar ise üzerlerindeki
tescilli yapıların yok olması, sadece yüksekliği ve cephe düzeni ile geleneksel
yapıların mevcut olması sebebiyle özelliğini yitirmiştir. Bu sokaklarda boşalan
parsellerde ve onlara komşu parsellerde yeni yapılacak yapılar için geleneksel sokak
dokusunu yeniden oluşturmak amacıyla sınırlandırmalar getirilmelidir.
Ana Plan Kararları; Protokol Yolu, Anıtsal Yapıların Çevresi ile İlgili
Düzenlemeler, Özel Proje Alanları ve Tevhid ve İfraz’dan oluşan dört ana plan kararı
gerçekleştirilen analizler ışığında tartışılacaktır.
Araştırma sonucunda Protokol Yolu’nun üzerindeki tescilli yapılardan
bazılarının yok olmasına rağmen halen Kentsel Sit Alanları’nı birbirine bağlayan bir
kültür aksı oluşturma potansiyeli olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Tepebağ
Mahallesinde üzerindeki yapılar yıkıldığı için boşalan Protokol Yolu üzerindeki bir
yapı adası yeşil alan olarak düzenlenerek bu aks üzerinde bir nefes alma noktası
haline getirilebilir.
Anıtsal yapıların çevresi ile ilgili olarak geçen on yıl içerisinde birkaç başarılı
örnek gerçekleştirilmiştir. Yağ Cami, Harem Dairesi (Ramazanoğlu Konağı) ve Kız
Lisesi gibi bazı anıtsal yapıların çevresi niteliksiz yapılardan arındırılmış ve binaların
daha kolay algılanması sağlanmıştır. Kız Lisesi’nin bahçesi Ulus Parkı ile
birleştirilerek Seyhan Nehri boyunca yeşil alan oluşturulmuştur.
Bu Anıtsal Yapılardan Ulucami Külliyesi (ÖPA 5) Planda belirlenen Özel
Proje Alanlarındandır. Bunun dışındaki Özel proje Alanları için herhangi bir proje
geliştirilmemiş veya uygulama yapılmamıştır. Büyük bölümü kamu veya vakıf
mülkiyetinde olan Özel Proje Alanlarının düzenlenmesi bütün Sit Alanı’nın ayağa
kaldırılması için en önemli adımlardan biridir ve bu sebeple ilgili kurum ve
kuruluşlar tarafından hayata geçirilmelidir.
Tevhit ve İfraz, Sit Alanındaki yapılaşmayı engellemeden geleneksel sokak
ve mahalle dokusunu sağlayabilmek için en önemli araçlardır. Ancak geçen on yıllık
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
161
sürede İmarlı Alanda tevhit uygulamaları yoğun olarak gerçekleşmiş, bunun
sonucunda Kentsel Sit Alanlarının çevresi yoğun ve yüksek yapılarla çevrelenmiştir.
Rantın son derece yüksek olduğu kent merkezinde, yatırımcıların parselleri bölme
yönünde değil onları birleştirerek daha büyük parseller elde etme ve yüksek
yoğunluktan da faydalanarak kullanım alanını artırıp yüksek gelir elde etme
eğilimlerinin olması son derece doğaldır. Tevhit yoluyla geleneksel dokuya aykırı
kentsel alanların ortaya çıkmasını ve yüksek getirimli bu alanların Kentsel Sit
Alanları üzerinde oluşturdukları rant ve ticari yapılaşma baskısını engellemek ana
hedeflerden olmalıdır. Koruma Amaçlı İmar Planı’nın da öngördüğü bu hedefi
gerçekleştirmek için yerel yönetime çeşitli görevler düşmektedir, ancak bu görevlerin
yerine getirilmediği açıktır. Sonuç olarak geleneksel dokunun daha fazla zarar
görmemesi için İmarlı Alandaki tevhit uygulamalarının sınırlandırılması
düşünülebilir.
Yeni Yapılaşma açısından, Koruma Amaçlı İmar Planında olabildiğince az
sayıda temel yapılaşma kuralı konmuş, mimar/müellifin bu temel kurallar ışığında
kendi etüdünü geliştirmesi hedeflenmiş ve böylece mimari yaratıcılığa şans tanıyan
bir yaklaşım benimsenmiştir.
Planda yapılaşma koşulları Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanları, Kentsel Sit
Etkileme Alanları ve Koruma Alanları olarak üç ana başlıkta incelenmiştir. Kentsel
ve Arkeolojik Sit Alanlarında parsel büyüklüğü ne olursa olsun, hiçbir yapının
oturum alanı 110 m²yi geçemez hükmü vardır. Analizler sonucunda geleneksel
dokunun bozulmaması amacıyla öngörülen bu kararın devam etmesinde fayda
olduğu, oturum alanında artış olması halinde tescilli kültür varlıklarının ayakta
kalmalarının rant baskısı altında çok daha zora gireceği ortaya çıkmıştır.
Sitin çeperleri, imarlı alan ya da etkileme geçiş alanına bakan sokak kenarları
için öngörülen 4 kat, h=12.50m yükseklik parsellerin birleştirilmesi yoluyla elde
edilen büyük parseller sebebiyle geleneksel dokuya uymayan yapıların Sit Alanında
ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu alanlardaki yeni yapılaşma iş merkezleri ve
ticarethaneler olarak kendini göstermiştir. Dolayısıyla büyük metrekarelere ihtiyaç
duyan fonksiyonlar yerine Sit Alanında perakende ticaret, pansiyon, ofis vb.
fonksiyonların ön plana çıkarılması uygun olabilir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
162
Bunun yanında İmarlı Alan olarak belirlenen alanlarda mevcut imar
uygulamalarının devam edeceği öngörülmüş ve sonuçta yoğunluk ve yükseklik
belirli bölgelerde artmıştır.
KAİP Sit Alanındaki ruhsatsız binaları yok sayarak plan kararları
geliştirmiştir ve görülebileceği gibi Sit Alanındaki yapıların çoğu halen ruhsatsızdır.
Tevhid ve İmarlı Alanda yüksek yoğunluk kullanılması sebebiyle ruhsatlı
gerçekleşen yeni yapılaşmanın etkileri son derece olumsuz olmuştur. Ruhsatsız
binaların ruhsat sahibi olması ve benzer yöntemler kullanarak Sit Alanında
yapılaşmaya gidilmesi halinde tarihi kent merkezine geri dönülemez zararlar
verilebilir. Bunun yanında ruhsat alınmadan yapılan inşaatlar devam etmektedir. Sit
Alanındaki yapılaşmanın kontrolü için yerel yönetimlere görev düşmektedir, ancak
bu görevin de yerine getirilmediği açıktır.
Şekil 4.16. Sit Alanındaki Yapıların Ruhsat Sahipliliği (Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008)
Ulaşım, kent merkezindeki trafiğin çözümü için 2003 yılında Şehir Plancıları
Odası Adana Şubesi tarafından bir öneri geliştirilmiştir. Bu öneri Taşköprü’nün
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
163
yayalaştırılmasını, sit alanının çevresinde taşıtlar için bir ring yolu ve cep otoparkları
oluşturarak kent merkezinin yayalar tarafından güvenli bir şekilde kullanılmasını ve
birbiriyle bağlantılı meydanlar oluşturmayı hedeflemiştir. Bu proje için geliştirilen
ulaşım önerisi Şehir Plancıları Odası tarafından hazırlanmış olan öneri ulaşım
projesini esas almakta, ancak Taşköprü’nün taşıt trafiğine kapalı olmasını, farklı bir
güzergâhta ring yolu ve birbirleriyle bağlantılı yeşil alanlar öngörmektedir.
Şekil 4.17. Şehir Plancıları Odası Adana Şubesi Tarafından 2003 Yılında Geliştirilmiş Olan
Ulaşım Önerisi
Ana hedef kent merkezini yayalar için daha güvenli ve konforlu hale
getirmek, meydanlar aracılığıyla kent merkezinde tarihi dokuyu hissederek dolaşımı
sağlamak, yeşil akslar oluşturarak nehir kenarındaki yeşil alanı kent merkezinin
içlerine taşımak ve bunun sonucunda hem kentliler hem de turistler için uygun bir
kent merkezi oluşturmaktır. Elbette ki bu öneri kent bütününde hazırlanması gereken
ulaşım master planı olmadan geliştirildiğinden çeşitli uygulama sorunlarını
bünyesinde barındırabilir.
Adana kent merkezi, Tepebağ Höyüğü Mezopotamya ve Mısır ile Deniz
ulaşım imkanlarından dolayı yoğun ticari ve sosyal ilişkiler içinde idi. Adana’nın
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
164
sahilinde bulunan Karataş (Magarsus), Yumurtalık (Ayas) ilçeleri denizin altında
olup, zamanla Seyhan Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla, deniz, kara yönünde dolmuş,
düzensiz alüvyon taşınması sonucu oluşan lagün göller Türkiye’nin en büyük, en
fazla türün barındığı Kuş Cenneti ve Doğal Sit Alanıdır. Söz konusu alan Adana’ya
43 km uzaklıktadır. Örnek verecek olursak Kahire daha az nehir baskısı ve alüvyon
taşınmasına rağmen 140 km denize uzakta kalmıştır. Adana ve Kahire kentlerinin
deniz yoluyla ulaşım imkanları alüvyon taşınması öncesinde çok yüksektir.
Yaklaşık 7000 yıl önce, Adana’da ilk yerleşme Romalılardan da eski olmakla
birlikte şimdiki merkez Tepebağ mahallesinde oluşmuş; kent bu alanda Seyhan
Nehri’nin de cazibesiyle sürekli yeniden inşaa edilerek düzlüğe doğru yayılmaya
başlamıştır. Kentsel gelişim güneye doğru olmuştur. 15. yy.’da Ramazanoğulları
Beyliği döneminde Alidede, Sarıyakup ve Türkocağı mahalleleri kurulmuştur. 19.yy.
ortalarına kadar kerpiçten, üstleri toprak örtülü ve sokak cepheleri sağır olarak inşaa
edilen konutlardan oluşan kentsel doku, 20.yy. başlarında yerini Seyhan Nehri kıyısı
boyunca sıralanan 2-3 katlı görkemli konaklara bırakmıştır.
Koruma imar planlarının sorunlarını 4 ayrı grupta inceleyebiliriz;
A-Bürokratik Sorunlar: Vakıf alanlarının çokluğu ve organizasyon eksikliği,
3194 sayılı imar kanununa göre hazırlanan yönetmeliklerden açmazları, ihale
sistemleri, kanuni standartların tarihi gelişim sürecindeki yapılaşmalara uymaması
resmi kurumların arazilerine sahip çıkmaması ve geliştirmemesi, sadece geçici olarak
kiraya vermesi gibi basitçe çözülebilecek ama bir çok kurumun olurunu gerektiren;
zaman açısından yavaş işleyen bir çözüm demetini içeren sorunlardır.
B-Yapısal Sorunlar: Malzeme, işçilik, bakım – onarım yapılmaması ve
bilinçsiz ustalar, ıslak mekanların ve tesisatların geliştirilmesi ile yapının değişimi,
rant beklentileri, toplu-organize hareket edilmemesi, bütüncül düşünülmemesi vb
yapısal sorunlardan bazıları arasında sayılabilir
C-Kullanıcıdan Kaynaklanan Sorunlar: Altyapı yetersizliği, kullanım zorluğu,
düşük gelirli kiracıları buraya çekmektedir. Mülkiyetin mirasla bölünmesi, parsel-
konut büyüklükleri, sosyo-ekonomik – yapı özelliklerine ilişkin, tasarruf ve birikim
olanaklarına ilişkin, ev sahipleri ve kiracılar konusundaki bulguların sonuçlarına göre
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
165
ev sahipliliği oranı azalıp kiracılık artmakta olup kiracıda yapıya geçici
müdahalelerde bulunduğu için yapının kültürel değerlerine zarar vermektedir.
D-Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar: Kentin gelişme dinamiklerinin koruma
amaçlı etkinliklerle çelişir bir durumda olması, koruma ve korunacak olanın konumu,
kentin matriks yöntemiyle perspektifinin belirlenmeden, sayısal ve sosyal verilere
dayandırılmadan ortaya konması, verilerin yetersizliği; örn. parselin sahibinin ve
sınırlarının belirli olmaması, arazinin son halihazır haritalarının tamamlanmış
olmaması gibi sorunlar bırakın geçmişi, mevcut durumun bile kontrol edilmesini
imkansızlaştırmaktadır.
2003 yılı itibariyle Koruma Amaçlı Uygulama imar planı % 10 oranında
gerçekleşmiş durumda olup, alt bölgelerde, özel proje alanı olarak ayrılan alanlar
henüz detaylandırılıp, çözülmemiş ve maddi olanaksızlık – ilgisizlikten dolayı da
köhnemeye yüz tutmuştur. Önemli olan kentin kültürüne ve tarihine o yörede
yaşayan insanların sahip çıkması, ilgilenmesi, acaba ben ne yaparsam, burası daha
düzenli olur, tarihimi, kültürümü nasıl yaşatabilirim” diye sorabilmesidir. Bu soruyu
sormaya başladığınızda birkaç kişi yerine yüzlerce insan düşündüğünden yük
azalmakta ve sürekli yeni çözümler elde edilmektedir.
Genel olarak değerlendirildiğinde aksaklıklar olmasına rağmen Adana
Koruma Amaçlı İmar Planı ilkeleri doğru biçimde belirlenmiş ve plana yansıtılmıştır.
Ancak planın hedeflendiği ve öngörüldüğü biçimde uygulanmamıştır. Planın
uygulanmamasının ana nedeni 1998 yılında meydana gelen deprem ve Sit Alanı’na
etkileri olarak gösterilmiş olsa da, proje kapsamında gerçekleştirilen analizler Plan’ın
uygulanması için yeterli istek ve çabanın gösterilmediğini ortaya koymuştur.
Adana Koruma Amaçlı İmar Planı hazırlanırken ticari alışveriş (perakende)
odaklarını geliştirerek kullanım rantının koruma uygulamalarına katkısını artırmak
stratejilerden birisi olarak belirlenmiştir. Ancak ticaret fonksiyonundan elde edilen
gelir koruma uygulamalarına aktarılmamıştır. Kentsel Sit Alanları kendi haline
bırakılmış, Özel Proje Alanları için detaylı projeler geliştirilmemiş, Sit Alanındaki
yapılaşma kontrol edilmemiş ve ulaşım problemi çözüme kavuşturulmamıştır.
Bununla birlikte bazı bölgelerde ticaret ağırlıklı yapılaşma yoğunluğu artmış, tescilli
kültür varlıkları ve geleneksel yapılar yok olmuştur.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
166
Bütün bu problemlere rağmen “Koruma Amaçlı İmar Planı” hala belirli
boyutlarıyla uygulanabilir durumdadır. Son on yılda Sit Alanı’nda gerçekleşen
fiziksel, sosyal ve ekonomik değişim Planın orijinaline sadık kalınarak
uygulanmasını zorlaştırsa da, ortaya çıkan zorlukları avantaja çevirmek ve Adana
kent merkezini geleneksel tarihi dokusuyla yeniden canlandırmak ana hedef
olmalıdır.
Sit Alanı toptan ticaret ve imalathanelerin kontrolsüz işgalinden kurtarılmalı,
geleneksel dokunun ve kültür mirasının algılanıp kentliler ve turistler tarafından
keyifle yaşanabileceği, sosyokültürel altyapısı zengin, araç değil, insan odaklı bir
ulaşım planına sahip bir alan haline getirilmelidir.
Bölge Koruma Kurulu’nun arşivinde yaptığım incelemeler sonucunda;
kurulun kurulduğu 1992 Tarihinden itibaren, kurul gündeminin daha çok tespit ve
tescillerden oluştuğu, halihazırda personel durumu ve kurulun gündeminin
yoğunluğu ile çok büyük bir alan hizmet vermesinden alanda yeterli çalışmanın
yapılamadığı, tescillerin ve tespitlerin ileride de sayıca fazla olacağı düşünülebilir.
Yakın dönemde Gaziantep bölge kurulunun kurulmasıyla Adana’da daha verimli bir
çalışmanın yapılabileceği düşünülmekle birlikte kamuoyunda kültür varlığı bilincinin
giderek artmasıyla taleplerin de fazlalaşacağı öngörülmektedir.
Alanda 1998 yılında onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planı’yla birlikte yeni
yapılaşma talepleri yerel yönetimlerin ve kurulun gündemindedir. Koruma kuruluna
gitmesine gerek olmadığına plan kararıyla karar verilen alanlarda yapılaşma talebinin
daha fazla olduğu ve yerel yönetimlerin bu talepleri onayladığı görülmektedir.
Kent merkezi ve rant beklentisi içerisinde kaçak yapı ve yıkım kararları diğer
bir büyük bölümü oluşturmakta ve suç duyuruları ile davalar sürmektedir.
Son dönemde hareketlenen alanda restorasyon işlemleri ile kültür
varlıklarının neredeyse yeni yapılaşmalar kadar ön planda olduğu tespit edilmiştir.
Tescilden düşürme talepleri gündemde olmakla birlikte kurulun kararlı tavrı
sayesinde yakın dönemde bu taleplerin hiç gelmediği görülmüş ve bu tür taleplere
sıcak bakılmadığı mesajları verilmiştir.
Alanda imar uygulaması ile alt ve üstyapı işlemleri ağırlıkta olup yeni imar
planı tadilatları konusunda ise aynı şekilde kurulun tavrı ile fazla başvurunun
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
167
yapılmadığı mevcut başvuruların ise tescilli yapılar açısından red edildiği tespit
edilmiştir. İmar planlarının içeriğine bakıldığında pazar yeri, çocuk bahçesi, eğitim
ve sağlık tesis alanları, katlı otopark, kat adetlerinin 2 katla sınırlandırılması gibi sit
kavramına kısmen zarar vermeyen talepler olduğu görülmüştür.
Tablo 4.2. Koruma Kuruluna Yapılan Başvuruların Sınıflandırılmış Hali (Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi – 2007)
TALEP SINIFLAMASI SAYI % TESCİL + TESPİT 124 20 YENİ YAPILAŞMA 94 15 YIKIM + KAÇAK YAPI + MAİLİ İNHİDAM 92 15 RESTORASYON+REKONSTÜRÜKSİYON+RÖLÖVE 61 10 TESCİLDEN DÜŞÜRME 54 9 DİĞER (SATIŞ +KİRALAMA+BİLGİ İSTEME+SONDAJ RAPORU) 53 9 YASAL SORUŞTURMA 34 6 BASİT ONARIM 29 5 TEVHİD + İFRAZ + PARSELASYON 27 4 TEKNİK ALTYAPI VE ÜST YAPI 23 3 İMAR PLANI + TADİLATI 21 3 KAMULAŞTIRMA 6 1
TOPLAM 618
Bilgi alma ve yasal soruşturma işlemlerinin çok olduğu ve uzmanların
zamanlarını aldığı tespit edilmiştir. Adana Büyükşehir Belediyesi ve Adana İl Özel
İdaresinde kurulan KUDEB’ler sayesinde kurulun daha rahat çalışabileceği
düşünülmektedir.
Konut kullanıcı anketlerine göre;
İkamet edenlerin çoğunlukla Adana’lı, % 60’ının ev sahibi olduğu, %
40’ının ilkokul mezunu, % 15’inin okuryazar olmadığı,
Günlük alışverişlerini pazardan ve mahalle bakkalından yaptıkları, diğer
gereksinimleri de küçük saat ve büyük saat civarından karşıladıkları
belirlenmiştir. % 45’inin daha konforlu bir apartman dairesinde oturmak istediği,
% 30’unun ise evini sevdiği terk etmek istemediği tespit edilmiştir. Burada
oturmalarının sebebi ise % 31 ile gelirinin ancak orada oturmaya yettiği, % 26 ile
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
168
kira vermediği, % 20,7 ile de baba ocağı-akrabalarının orada olması
gösterilmiştir. Taşınma imkanları olsa % 50’si Baraj Yoluna, % 50’si Turgut
Özal Bulvarına taşınmak istemektedirler. Konutlar ağırlıklı olarak 70-90 m² olup,
% 50’si güneş görmüyor, % 40’ı rüzgar almıyor. Buna rağmen kullanıcıların
çoğunluğu konutlarından memnun, herkes sosyal alanda iyi ilişki içerisindedir.
Ticaret kullanıcı anketlerine göre;
Ağırlıklı aynı mekanda kaldıkları pek taşınma olayının gerçekleşmediği,
eğitim oranının yükseldiği ve ulaşımın % 18 dolmuş, % 17 yaya, % 40 araçla
yapıldığı belirlenmiştir.
İşyeri niteliğine baktığımızda %14 ayakkabıcı, % 8 tekstil, %4.5 matbaa,
% 3 giyim mağazası, %3 lokanta ve %3 mobilyacı olduğu tespit edilmiştir.
İşyeri alanlarının yaklaşık ortalaması 25-40 m²’dir.
Burada olma sebebi sorulduğunda, % 44’ü işyerim için en uygun semt
olduğunu, %14’ü gelir durumunun buraya izin verdiğini, % 13’ünün ise kira
vermediğini belirtmiştir. Yeni bir işyerine taşınacak olsanız neresi olur diye
sorulduğunda, %28’inin aynı yer, % 9’unun Çakmak Caddesi, % 8’inin Baraj
Yolu, % 8’inin Sanayi Sitesi ve % 6’sının Kuzey Adana şeklinde cevap
vermişlerdir.
İşyerinizin olduğu mahallede hangi kullanımların olmasını istersiniz diye
sorulduğunda, % 30’u otopark, % 21’i park-çocuk bahçesi, % 20’si Sağlık Ocağı
ve % 12’si sinema tiyatro şeklinde cevaplamıştır.
Dükkanların üst katının % 60’ı depodur. İş hanları % 25 kapasiteyle dolu
Tepebağ’da işyeri büyüklüğü 30-40 m² arasında değişmektedir.
Ulaşım ve diğer sorunların tespitine göre (Ökesli, Yıldırım, Karaman,
2008); Ali Münif Yeğenağa ve Abidinpaşa caddeleri sabahları % 10 dolu ama
araçlar çok yoğun, özel araç kullanımı öğle saatlerinde yoğunlaşıyor. Akşamları
toplu taşıma % 40 civarında dolu ve sayıca çok yoğundur. Ticari taksi 15 dk da
10 tane olmak üzere en yoğun seviyededir. Yaşayanlar, bölgenin eski ticari
canlılığını yitirdiği, mirasla ya da ekonomik olarak çok ucuz olduğu için burada
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
169
olduklarını belirtip, kaldırım genişliklerinin dar ve trafiğin çok yoğun
olmasından yakınmaktadırlar.
4.3.1. Ulaşım
Avrupa`da Trafik kentin dışına alınmaya çalışılmasına karşın Türkiye’de
araçlar kent merkezine hatta istediği dükkanın önüne kadar rahatlıkla
girebilmektedir. Araç sayısının hızla artmasıyla artık bu olgu ciddi bir sorun
haline gelmiştir.
Araç girişinin kameralarla denetlenip, ücrete bağlanması da Avrupa'da
kent merkezlerindeki araç yoğunluğunun denetimini sağlayan bir başka
uygulamadır. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Nimet
Özgönül’ün 23.02.2008 tarihinde Cumhuriyet gazetesine verdiği bilgilerde;
Roma / İtalya, Önemli tarihi eserlerin de içinde bulunduğu ve günde 250
bin kişinin ziyaret ettiği kent merkezindeki 5 kilometrekarelik alan, Roma'nın
"Sınırlı Trafik Bölgeleri" içerisinde yer alıyor. 1994 yılında kabul edilen bu
uygulamayla İtalya başkentinin trafik sorunu önemli ölçüde hafifletilmiş
durumda.
Paris / Fransa, Ulaşım ağının 8 farklı bölgeye ayrıldığı Paris'te, yalnızca
2 bölge şehir merkezini içine alıyor. Kent içi ulaşımda kullanılan toplu taşıma
araçları otobüsler, metro ve hızlı banliyö servisleri olup, ulaşım aynı biletle
sağlanabiliyor. Turistlerin şehir merkezinde bulunan birçok tarihi ve turistik
mekanı rahatça gezebilmeleri için yürüyüş yolları ve parkların geniş yer
kapladığı Paris'te turistler indirimli seyahat edebiliyor.
Londra / İngiltere, 6 bölgeden oluşan Londra'nın kent merkezinde trafik
yoğunluğunu azaltmak için çeşitli önlemler alınmış durumda. Gelişmiş metro
sistemi ve 2003 yılında uygulamaya konulan "Trafik Sıkışıklığı Vergisi" ile kent
merkezinde araç kullanımı gün geçtikçe azalıyor. Söz konusu uygulamaya göre,
saat 07.00 ile 18.00 arasında Londra'ya giriş yapan araçlar 8 pound ödemek
zorunda. Ücret ödemeden giriş yapan araçlara ise 100 pound ceza kesiliyor.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
170
Özel araç kullanımının çok yaygın olmadığı Londra'da ulaşım, toplu taşıma
araçlarıyla sağlanıyor.
Prag / Çek Cumhuriyeti, ulaşımdaki ana güzergahların son derece geniş
olduğu Prag'da kent merkezi trafik sorununu büyük ölçüde çözmüş durumda.
Küçük sokakların hakim olduğu Prag'da taksi sayısı da çok az. Ulaşımda toplu
taşıma araçları daha önemli bir yer tutuyor.
Madrid / İspanya, İspanya'nın başkentinde tarihi doku ve kültürel öğeleri
korumaya yönelik çalışmalar, şehircilik ve planlama konusundaki
uygulamalarda öncelikli yerini koruyor. 9-12 metre aralığında değişen
genişlikteki kaldırımlar, tek yön olarak düzenlenen bulvarlar boyunca yayalara
rahat geçiş olanağı sağlanıyor. Ayrıca yollardaki şeritler arasında geniş yeşil
alanlar bulunuyor.
Avrupa’daki çeşitli uygulamaları kentimize, özellikle de kent
merkezindeki Tepebağ Höyük ve çevresine uyarladığımızda yukarıda sayılan
tüm örneklerden faydalanmak mümkündür. Ancak bu uygulama için güçlü bir
idari irade ve mevzuat gerekmektedir. Öncelikle verilerimizi düzeltmek ve
kontrol etmek adına alanda 31 farklı noktada veri toplanmıştır. Sit alanındaki ve
hemen kenarındaki ana ulaşım aksları ile ara sokaklarda belirlenen 31 adet farklı
noktada yapılan araç ve yaya sayımları sonucunda;
-Sabah, öğlen ve akşam zirve saatlerinde, 15’er dakika için sayımlar
yapılmıştır.
-45 dakika içerisinde toplam 45.500 sayım yapılmış olup;
% 55 yaya (25.025 kişi)
% 22 özel araç (10.010 adet)
% 18 toplu taşıma (8.190 adet)
% 3 motorsiklet-bisiklet (1.365 adet)
% 2 ticari araç (taksi, panelvan,kamyonet) (910 adet)
olduğu tespit edilmiştir.
-Toplu taşıma araçlarının çok az sayıdaki yollardan çok hızlı bir şekilde
yaklaşık 2 sn’de bir geçtikleri tespit edilmiştir ki, bu şartlarda hiçbir turizm
faaliyetinin olamayacağı ortadadır.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
171
-Bisikletin motorsiklete göre daha az kullanıldığı,
-Her alana ticari ve özel aracın rahatlıkla girdiği,
-Sadece zirve saatlerinde toplam 45 dakika yapılan sayımdaki sonuçları
24 saatlik günlük yaşantımıza yoğunlukları da düşünerek yaydığımızda çok
ciddi sonuçlar çıkmaktadır. Yaklaşık 250.000 ile 300.000 arası sayımın
yapılabileceği tahmin edilmektedir ki, kent içindeki, yolların darlığı ve şekil
bozukluğu hesaba katıldığında ulaşım master planının yapılması zorunluluğu
daha iyi anlaşılacaktır. Yol şeritlerinin çizilmesi sağlanmalı ve mevcut
yollarımızın aslında ne kadar tutarsız durumda olduğu belirlenmelidir.
-Dolu-boş oranlarına bakıldığında merkeze girerken çeperlerde yolcuların
indiği ve gereksiz yere araçların merkeze boş olarak girip işgal ettiği tespit
edilmiştir. Durak noktalarının acilen yeniden planlanması gerekliliği ortadadır.
Şekil 4.18. Tepebağ Höyük ve Yakın Çevresinde Zirve Saatlerinde Araç Sayımı Yapılan
Noktalar (Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008)
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
172
-Merkezdeki yolların yeni sayımlar yapılarak tek-çift yön uygulamasına
geçilmesi, otopark ihtiyaçlarının dağınık ve şekilsiz otopark alanlarının
düzenlenmesiyle sağlanması, yol genişliklerinin tanımlanması, saat
kısıtlamalarının yapılması, kavşakların ve yaya geçitlerinin tanımlanması, raylı
sistem çalışmalarının bir an evvel bitirilmesi gereklilikleri tespit edilmiştir
(Ökesli, Yıldırım, Karaman, 2008).
Adana Kent Konseyi Taşköprü Komitesi’nin Taşköprü’nün öncelikle
sahibini bulma çabalarına girmesi sonucunda T.C. Karayolları Genel
Müdürlüğü’ne bağlı Tarihi Köprüler Müdürlüğü’nün köprünün sahibi olduğu
belirlenmiştir. Daha sonra Mimar Mehmet Pekcan IŞIK köprünün tüm
projelerini ücretsiz yapmış ve projeleri kuruldan da onaylatarak T.C. Karayolları
Genel Müdürlüğü’ne teslim etmiştir. Uygulama çalışmaları için ihale edilmiş ve
restore edilen köprü kent hayatına kazandırılarak 2007 yılında yayalaştırılmıştır.
Şekil 4.19. Tepebağ Höyük ve Yakın Çevresinde Ulaşım Master Planı Taslağı (TMMOB
Şehir Plancıları Odası, Adana İl Temsilciliği, 2002)
Benim de yer aldığım bu çalışmalar kapsamında, öncelikle ulaşım master
planı kentin bütününden kopuk olamayacağı ilkesi kabul edilerek yapılmıştır.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
173
Ancak kent bütünü için çok daha detaylı ve profesyonel çalışmalar
gerektirdiğinden şimdilik sadece merkez ve höyük çevresini kapsayan dar
anlamda bir plan hazırlanmıştır. Plan yapıldığı 2002 yılı itibariyle taşıt trafiğine
açık olan Taşköprü’nün yayalaştırılmasını, sit alanının çevresinde taşıtlar için
sarı renkte gösterilen bir ring yolu ve cep otoparkları oluşturarak kent
merkezinin yayalar özellikle de turistler için güvenli şekilde kullanılmasını,
hafif raylı sistemle entegre edilmiş bir ulaşım-yaya bağlantısını ve birbiriyle
bağlantılı meydanlar oluşturmayı hedeflemiştir. Seyhan caddesinin refüjden itibaren Seyhan Nehri tarafındaki yolun
tamamen kaldırılması ile Tarihi Taşköprü’nün Seyhan İlçesi’nde karada kalan
kısmındaki gözlerinden bir veya ikisinin kent hayatına kazandırılması
düşünülmüştür. Bu plan çerçevesinde eskiden Seyhan Nehri’ne cepheli olan
evlerin de nehirle ilişkilerini anlatan kaynakların görüntülerinin paylaşılması
gerektiği fikri benimsenmiştir.
4.4. Kurumsal, Sivil Toplum Örgütleri, Mevzuat Yaklaşımları ve Uygulamaları
Belediyeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ile Arsa Ofisi kenti parçalara ayırarak
üreten fakat birbiri ile bütünleştirmeyen bir bakış açısının ürünü olarak
kurumsallaşmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü ile T.B.M.M. bünyesinde yer alan
Milli Saraylar Dairesi de koruma konusunda yetkili kurumlar arasındadır.
Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğü, sahibi olduğu çok sayıda han, hamam, cami
ve medrese gibi anıtsal nitelikli eserlerin tespit, tescil, onarım ve
restorasyonlarını gerçekleştiren önemli bir kurumdur. Ayrıca aynı yörelerde İller
Bankası ile Kültür ve Turizm Bakanlığı birbiriyle bağlantısı olmayan çalışmalar
da yapabilmektedirler. Bir yetki ve görev karmaşası olarak nitelendirilebilecek
bu durum, yasal düzenlemelerle çeşitli kamu kurumlarının korumadan sorumlu
olması ve yetki alanlarında çok çeşitli tarafların etkin olmasıyla
süregelmektedir. Nitekim 2863 sayılı yasanın 10. Maddesi kültürel değerlerin
korunmasında “Kültür Bakanlığını” sorumlu ve yetkili kılmıştır. Bakanlık
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
174
13.9.1989 günlü 379 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü ile bu görevi yapmaktadır. Anıt eserlerin, taşınmaz kültür varlığı
statüsünde olmasına karşın, bu eserlerden iki farklı genel müdürlüğün sorumlu
olması, korumada kurumsal yapıdan kaynaklanan karmaşa ve sorunların, merkez
teşkilatından itibaren başlamasının bir göstergesi olmuştur (www.e-sosder.com).
Buna rağmen, Tarihi Kentler Birliği, Çevgön, TAÇ Vakfı, Çekül, Mimarlar
Odası, Yerel Gündem 21 gibi sivil toplum örgütleri ile bazı finans, sanayi ve
medya kuruluşları korumaya yönelik çabalarını sürdürmektedirler. Yasal
çerçevede kendilerine yer bulamayan bu kuruluşların yaptırım gücü
bulunmamakta ve genellikle kendi imkânları dahilinde korunması gerekli tek anıt
ölçeğinde onarım yaptırabilmektedirler.
2004 yılında çıkarılan yeni Koruma Yasası ile başlayan yasal gelişim
süreci, Türkiye’de koruma kavramının tek anıt korumasından başlayarak kentsel
alan korumasına ulaşması uzun bir sürece yayılırken, günümüzde uluslar arası
koruma modellerine uygun bir norma ulaşması 14.07.2004 yılında çıkarılan
5226 sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile sağlanmaya çalışılmıştır.
Bu yasa ile bugüne kadar sözü edilmeyen yönetim alanı, yönetim planı, bağlantı
noktası gibi yeni tanımlamalar oluşturulmuş, koruma planlaması içinde eylem
alanlarının ve önceliklerinin belirlenmesi olanaklı hale getirilmeye çalışılmıştır.
Yasa koruma uygulamalarında; Belediyelerin, valiliklerin ve ilgili
kurumların yanı sıra, söz konusu alanla ilgili meslek odalarını, sivil toplum
kuruluşlarını ve plandan etkilenen hemşerilerin katılımını da sağlamaktadır.
Özellikle bünyesinde koruma birimi kurarak tescilli yapılara bakım izni yetkisi
ile belediyelerin korumadan sorumlu olmasının sağlanması daha önceki
uygulamalardan çıkan karmaşayı en aza indirecek nitelikte olmuştur.
Büyükşehir Belediyeleri, Valilikler, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca izin verilen
belediyeler bünyesinde kültür varlıkları ile ilgili işlemleri ve uygulamaları
yürütmek üzere sanat tarihi, mimarlık, şehir planlama, mühendislik, arkeoloji
gibi meslek alanlarından uzmanların görev alacağı koruma, uygulama ve
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
175
denetim büroları (KUDEB) kurulması sağlanmıştır. Bu bürolar koruma bölge
kurulları tarafından uygun görülen koruma amaçlı imar planı, proje ve malzeme
değişiklikleri ile inşaat denetimi de dahil olmak üzere uygulamayı denetlemekle
yükümlüdür (www.e-sosder.com).
Tepebağ Mahallesi’ndeki Seyhan İlbaylığı ve Seyhan Vilayetine ait olan
parsellerin hepsi 2002 yılında satılmak istenmiş ancak kurul bunu Genel
Müdürlük görüşü gerekmektedir diyerek reddetmiştir. Tepebağ Mahallesi’ndeki
taşınmazlarla ilgili resmi kurumların yazışma ve dosya özeti tarih sırasıyla
şöyledir (Adana İl Özel İdaresi);
1 - 1942-43-44 yıllarında 52 şahsa ait toplam 6625 m² alan memleket
hastanesi yapımı gerekçesiyle istimlak edilmiştir.
2 - 1945 yılında gerçekleştiği iddia edilen depremde istimlak edilen
evlerin yıkıldığı Özel İdare Müdürü Hasan AYDIN tarafından belirtilmektedir.
3 - 1943 ve 1950 yılları arasında hastane yapılmadığından dolayı gayri
menkullerin istimlak edilen kişiler ve üçüncü kişiler tarafından bu alanda baraka
şeklinde ahşap gecekondular yapılmıştır.
4 - 05.07.1950 tarih ve 554 sayılı İl Daimi Komisyonu kararı ile Sağlık
ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na hastanenin yapılıp yapılmayacağının
sorulmasına karar verilmiştir.
5 - 21.08.1950 tarih ve 1331/14498 sayılı yazıyla Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı hipodrom sahasında 120 dönümlük yerin hastane inşaatına
başlanacağından Tepebağ’dan vazgeçildiğini belirtmiştir.
6 - 02.09.1950 tarihinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın hastane
yapımından vazgeçildiğine dair son yazısına göre karar alınması için Özel İdare
İl Daimi Komisyonuna yazı havale edilmiştir.
7 - 30.10.1950 tarihinde hastane yapımından şimdilik vazgeçildiği tekrar
bildirilmiştir. Buna gerekçe olarak da arsanın şehre çok yakın olması ve çevre
sokakların dar olması ve Adana için yaptırılan Nazım İmar Planında (Herman
Jansen Planında) A işaretiyle “Arkeolojik Saha” olarak belirlenmesidir. Bu
plancının araştırmaları sonucu verilen bir plan kararı olup herhangi bir kurumun
kararı değildir. Planlamada da alana özgü kararlar verilebilmektedir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
176
8 - İl Özel idaresi tarafından işgal edilen bu alanın işgalcilerden tahliyesi
için belediyeye bir çok defa yazı yazılmıştır.
9 - Belediye tarafından işgalcilere 14.04.1951 tarihine kadar kesin süre
verilmiştir.
10 - 22.03.1951 tarihinde bu taşınmazdaki gecekondu sahipleri Kuvayi
Milliye Derneği aracılığıyla Başbakanlığa müracaat ederek hastane yapımından
vazgeçildiğinden bahisle istimlak edilen arsalarının kendilerine istimlak bedeli
üzerinden satılarak iadesini talep etmişlerdir.
11 - 24.01.1952 tarihinde Sağlık Bakanı’nın Adana’ya geleceğinden
bahisle tekrar hastane yapılması gündeme gelmiştir.
12 - 08.02.1952 tarihli İçişleri Bakanlığı’nın yazısında kaçak inşaatlara
şimdilik dokunulmayacağı belirtilmektedir.
13 - 21.5.1952 Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar işleri Reisliği
yazısında; 04.01.1950 tarihinde eski Tarsus ve yeni Tarsus yolu arasında
hipodrom civarında bir alanın hastane olmasının belediye meclisinden karar
bağlandığı belirtilmiştir. Ancak buranın havaalanına yakınlığı, uçuş emniyeti
açısından uygun bulunmamıştır. Tepebağ’daki alternatif de araştırılmış ve alanın
dolgu olması, temel maliyetlerinin yüksek olması, etrafının yoğun yapı adaları
ve dar yollarla çevrili olmasından dolayı günlük ihtiyaca cevap verebilecek 50-
100 yataklık poliklinik yapılmasının uygun olduğuna ancak ihtiyaca göre
genişleme potansiyeli az olduğundan askeri hastane ve Bağlar mevkiinde
yapılması gerektiğinin altı çizilmiştir. (Bayındırlık Bakanı, K.ZEYTUNOĞLU
imzasıyla)
14 - 1966 tarihine kadar burayı işgal eden değişik kişilerden birçok defa
hastane yapılmadığından bahisle istimlak edilen gayri menkullerin istimlak
bedeli üzerinden kendilerine geri satılması müracaatında bulunulmuştur. Fakat
hiçbir netice alınamamıştır.
15 - 15.06.1966 Özel İdare Müdürü İl Daimi Komisyonu yazısında 1966
yılı itibariyle gecekondu kanununun çıkmasıyla birlikte 775 sayılı yasanın 3.
maddesi gereğince parsellerin belediyeye devredilmesi gerektiğini belirtmiştir.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
177
16 - 20.11.1966 Hukuk Müşavirliği’nden görüş istenmiş Hukuk
Müşavirliği burasının ilgili işgalcilere iadesinin mümkün olmadığı gibi Sağlık
Bakanlığı tarafından hastane yapmak amacıyla tahsis edildiğinden bu tahsis
gereğince burasının gecekondu bölgesi olmadığı gerekçesiyle belediyeye
devrinin mümkün olamayacağını belirtmiştir.
17 - 01.01.1967 yılında İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Halet
ÇAMBEL alanın imar planında arkeolojik saha olduğunu ve altında çok önemli
eserler barındırdığını dolayısıyla yeşil alan ve park dışında bir şey
yapılamayacağını belirtmiştir.
18 - 16.03.1967 tarihinde Adana Belediyesi ile Karataş Belediyesi
arasındaki plaj arsası anlaşmazlığı nedeniyle Karataş Belediyesi ile Adana
Belediyesi arasında takas yapmak amacıyla burasının Adana Belediyesi olarak
devrini talep etmiştir.
19 - 27.12.1967 tarihinde 1182 sayılı kararla İl Encümeni tarafından bu
alanın Adana Belediyesine devri oy birliğiyle kabul edilmiştir. Fakat her nasılsa
bu devir işlemi tapuya tescil edilmemiştir.
20 - 03.05.1974 tarihinde Tepebağ Mahallesi Muhtarı yazısında
25.04.1974 tarihinde herkese Özel İdare tarafından kira sözleşmesi
gönderildiğinden bahsederek bu tebligatın durdurulmasını talep etmiştir.
21 - 20.05.1974/512 sayılı İl Daimi Komisyonu kararı ile ecrimisille ilgili
Hukuk Müşavirliğinden yazı istenmesine karar verilmiştir.
22 - 07.06.1974 Adana Valisi Nezih OKUŞ Müze Müdürlüğü’ne
yazısında arkeolojik saha olduğu için gecekondu sahiplerine satılamayacağından
bahsetmiştir.
23 - 07.06.1974 tarihinde Adana Valisi tarafından Arkeoloji Müzesi
Müdürlüğü’ne yazı yazılarak anılan alanın I. derecede arkeolojik saha
olduğundan bahisle istimlakının yapılıp yapılmayacağının Kültür
Bakanlığı’ndan sorulması isteniyor. Bu konu ile ilgili Kültür Bakanlığı
tarafından verilmiş bir yanıt bulunmamaktadır.
4. ARAŞTIRMA BULGULARI Tevfik YILDIRIM
178
24 - 06.07.1974 tarihli Adana Belediyesi yazısında imar planında
“Arkeolojik Saha” olduğu ve özel işaretler bölümünde (A) harfiyle
gecekondulara tapu verilmemesi şerhi bulunduğu belirtilmiştir.
25- 07.10.1974 tarihinde bu alanda işgalci olan kişilerden ecrimisil
alınması gündeme geliyor ve bu konuda İl Daimi Komisyonu tarafından Hukuk
Müşavirliği’nden görüş soruluyor. Hukuk Müşavirliği tarafından ecrimisil
alınabileceği yönünde görüş belirtiliyor.
26 - 14.12.1974 tarih ve 8115 sayılı kurul kararı ile Tepebağ ilk defa sit
alanı ilan edilmiştir.
27 - İl Daimi Komisyonu tarafından 29.05.1975 tarihinde 566 sayılı
kararla işgalcilerden ecrimisil alınması yönünde oy birliğiyle karar verilmiştir.
Fakat ecrimisil alınması konusunda hiçbir yasal işlem yapılmamıştır.
28 - 30.06.1998 tarih ve 3106 sayılı kurul kararı ile koruma amaçlı
uygulama imar planı onaylanmış ve kesinlik kazanmıştır.
1975 yılından 2009 yılına kadar dosyada mülkiyetler ve uygulaması
konusunda her hangi bir bilgi ve belge mevcut değildir. Bu da alana olan
ilgisizliğin boyutlarını göstermektedir.
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
179
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER
5.1. Araştırma Sonuçları
Bu çalışmayla mevcut durum ve analizlerden elde edilen sonuçlar ile ülke ve
dünyadaki gelişmeler dikkate alınarak Tepebağ Höyüğündeki planlama süreci,
bölgenin dönüşümü, rehabilitasyonu ve Arkeopark kavramı için strateji ve politikalar
belirlenmeye çalışılmıştır. Tespit edilen strateji ve politikalar çerçevesinde koruma
kullanma senaryoları hazırlanmıştır. Bu senaryoların, demografik sosyal-ekonomik
ve mekansal gelişmesine ilişkin farklı varsayım ve yaklaşımları yansıtan ve olası
olumsuz etkileri sınırlayan çalışmalar olması hedeflenmektedir. Tepebağ Höyüğü
üzerindeki ve altındakilerle bir bütün olarak planlanmalı ve entegre bir çalışma ile
bütün değerler kamuoyuna sunulmalıdır.
Araştırmalarımın sonucunda yaklaşık 80 ha’lık çalışma alanının yaşanabilir
bir mekan olmadığı, özellikle ulaşım konusunda ciddi sorunlarının olduğu, yıllardır
altındaki arkeolojik verilerden hiç bahsedilmediği, Çukurova Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü’nün kazı projesine Adana’daki ilgili kurumlardan ciddi direnişlerin olduğu,
turizm sektöründen çok düşük oranlarda faydalandığı, bölgenin özelliklerine göre
mevzuat kapsamında çalışacak bir birimin oluşturulmadığı ve bölgenin giderek daha
da atıl bırakıldığı tespit edilmiştir.
Çalışmamızda öncelikle 2. Derece Arkeolojik Sit statüsünde olan çalışma
alanında kadastro, mülkiyet tespit çalışmaları İl Özel İdaresi imkanları ile
yapılmıştır. Alanın çoğunluğunun kamu alanı statüsünde olması projenin
uygulanabilirliğini arttırıcı bir özellik olarak görülmektedir. Ayrıca kent merkezinde
olması ve onaylı 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli
Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı’nın bulunması da projenin bilimsel
standartlarda ve Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
Müdürlüğü ile eşgüdümlü ve verimli çalışmamızı sağlamıştır.
Elde edilen sonuçlara dayanarak aşağıda çalışma alanında turizm planlaması,
kentsel dönüşüm yaklaşımlarından, rehabilitasyon, canlandırma, sağlıklaştırma
imkanları ve arkeopark projesinin uygulanabilirliği ile ilgili öneriler sunulmaktadır.
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
180
5.2. Adana Kent Merkezi Tarihsel Dokusu ve Tepebağ Höyükle İlgili Turizm
Planlaması
Çalışma alanımız Adana’nın en yoğun tarihsel dokusunun bulunduğu alan
olmakla birlikte bütüncül anlamda sürekliliği olan tek doku örneği 7 sıra evdir. Bir
çok tescilli yapı yıkılmış, yağmalanmış ve amacı dışında kullanımdan dolayı
tanınamayacak hale gelmiştir. Boş durmasın diye zorla ticaret mekanına
dönüştürülen yapılarda herhangi bir kazanç olmamakla birlikte, yapı da ciddi zarar
görmektedir. Bu zorla doldurulan yapıları saymadığımız halde alandaki yapıların
yaklaşık % 25’i ya boş durumdadır ya da depo olarak kullanılmaktadır. Böylece gece
yoğunluğu neredeyse olmayan bölge suç unsurları için bulunmaz bir fırsat alanı
haline gelmektedir. Bölgede yeterli aydınlatmanın olmamasıyla akşamları hava
kararınca tüm yaşamsal faaliyetler durmaktadır. Özellikle Büyük Saat civarında 2
saniyede bir araç geçiyor olması ile yayaların sadece trafiği kontrol etmesinden
dolayı alanın algılanma oranı da azalmaktadır. Kentin tüm geçmişini, belleğini
oluşturan alan tamamen kontrol dışı kullanımlarla yok edilmekte ve ömrü
kısalmaktadır. Her gün birer birer yıkılan yapılar nedeniyle tanımsız sokaklar
oluşmaktadır. Sonuç olarak Adana kentinin tarihsel dokusundan söz edemeyecek
duruma gelinmiştir. Acilen tüm rölövesi, fotoğrafı ya da arşiv bilgileri olan yapıları
aynen yapma-yaptırma çabası içine girilmelidir.
Gerek yurt içi gerek yurt dışındaki her alandan insanlarının Cumhuriyet
Dönemi tescilli yapıların yanı sıra başlangıcından günümüze kadar kesintisiz iskan
edildiği savlanan Tepebağ Höyüğü açısından önemli olan bölgeye gelmeleri,
araştırma ve çok çeşitli projeler yapmalarının teşviki, bilgi alışverişinde bulunmaları
ile uluslararası basında ilgi uyandırma hedefimiz bulunmaktadır. Ülkemizin tarihi ve
kültürel varlıklarının ilköğretim çağından itibaren tüm okullara antik çağlardaki
yaşam tarzlarının ziyaretçilere canlı canlı uygulamalı tanıtımının yapılarak
yaşatılması ile bölgedeki uzmanlığı kanıtlanmış Çukurova Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü tarafından bilimsel arkeolojik bir kazının da yapılarak höyüğün
katmanlarının gösterilmesi, elde edilecek verilerin bilgilendirme salonlarında yerinde
sunulması ayrıca hedeflenmektedir. Alanın şu andaki fiili kullanımı kent merkezine
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
181
yakışmayan ve her an yapıların yıkılması tehlikesi altında can güvenliğinden yoksun
bir çöküntü alanı niteliğindedir. Bu çalışma ile kent merkezinin daha işlevsel
kullanılacağı bir alan planlaması öngörülmekte böylelikle vatandaşlarımızın daha
huzurlu ve güvenli bir ortamda hayatlarını sürdürerek ekonomik canlılığın
sağlanması beklenmektedir.
Dünyadaki örneklerinin incelenmesi ve raporunun, nihai projesinin
oluşturulması ile kamu mülkiyetindeki parsellerdeki kötü ve orta durumdaki
binaların yıkılması sonucunda yaklaşık 25 ha’lık bir çalışma alanının kazanılması ilk
etapta hedeflenmektedir. Şu aşamada araştırma raporu ve proje taslak olarak
oluşturulmuş olup 2009 yılı son ayları itibariyle binaların yıkımı için hukuki süreç
Adana İl Özel İdaresi tarafından başlatılmıştır.
Alanda fiziksel olarak yapılabilecek çok basit faaliyetler kısaca aşağıda
özetlenmiştir;
Adana Büyükşehir Belediyesi ile birlikte UKOME ve AYKOME
çalışmalarında çalışma alanı öncelikli hale getirilebilir,
Çöp toplama, aydınlatma direkleri, görsel kirlilik oluşturan unsurların ortadan
kaldırılması ivedilikle sağlanabilir, alanda en çok şikayet edilen konuların başındadır,
Korna gürültüsüne bir yasaklama getirilebilir,
Yayalaştırma uygulamaları yapılmalı örnek olarak kaldırım genişlikleri
düzenlenmeli, meydan kavramı oturtulmalı, bisiklet yollarının projelendirilmesi ve
uygulaması bir an evvel yapılmalıdır,
Toplu taşıma politikaları yaygınlaştırılmalıdır. Zira mevcut toplu taşıma
sisteminde dolmuşlar Büyük Saat civarında neredeyse 2 saniyede bir geçmekte olup
böyle bir trafik ortamında turistlerin kendi canlarını mı kurtarmaları önemlidir yoksa
bu ortama rağmen fotoğraf çekip mekanları anlamaya çalışıp içine sindirmesi mi
önemlidir. Raylı sistem acil olarak işletilmeye açılmalıdır, durak yerleri
planlanmalıdır, fiyatlandırma politikaları düşünülmelidir,
Koruma, canlandırma, sağlıklaştırma politikaları dönüşüm politikalarından
önce düşünülmeli ve uygulanmalıdır, parsel ölçeğinde rölöve, rekonstrüksiyon ve
restorasyon çalışmaları teşvik edilerek proje grupları oluşturulmalıdır,
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
182
Geleneksel turizm ve yöresel uygulamalar irdelenmeli ve uygulamaya
sokulmalıdır,
Maddi imkanlar, sponsorluk sistemi, organizasyon şeması oluşturulup yaşama
geçirilmelidir. Ayrıca takas, rant transferi, uygulamadan çıkan derslere göre mevzuat
düzeltmeleri yapılmalıdır.
Tepebağ evleri tipolojisi çıkarılarak Koruma Kurulu’nun onayladığı
projelerde bu standartların uygulanması sağlanmalıdır,
Sadece çalışma alanımıza hizmet edecek teknik bir birim kurulmalı, güncel
olarak alan sıkı takip altına alınarak temizlenmeli, boyanmalı ve aydınlatılmalıdır ki
daha yaşanılır bir mekan olduğu anlatılabilsin,
Yarışmalar, sempozyumlar gibi faaliyetlerle fikir platformları oluşturulmalıdır,
Kardeş şehir uygulaması yapılmalıdır,
Finansman konusunda dünyanın ilgisini çekebilecek çalışmalar yapılmalı ki
bunlar projeye dökülerek sürdürülebilirliği sağlanmalıdır,
Gerekli yerlere bilgilendirme tabelaları konulmalıdır. Son dönemlerde alan
Adana Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve Kent Konseyinin çalışmalarıyla görüntü
kirliliği oluşturan tabela kirliliğinden ve tablacılardan kısmen kurtulmuştur. Farklı
nitelikteki tabelaların alanın özelliklerine uygun olarak tasarlanması sağlanmalıdır.
Özellikle günlük yaşantımız içerisinde unuttuğumuz hanların restore edilerek
daha işlevsel kullanımı sağlanmalıdır. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün aktif
çalışmalarının hız kesmeden devamı sağlanmalıdır.
Yerel yönetimler yasasında bulunmasına rağmen çoğu yerde uygulanmayan
yapının rengine müdahale etme hakkı yerel yönetimlerce kullanılmalı böylelikle
görüntü kirliliği ortadan kaldırılmalıdır. Ayrıca kurul kararlarında da bundan
bahsedilerek yaptırım sağlanmalıdır.
Alanın tamamında yörenin mikroklima özelliklerine uygun arkeolojik
kalıntılara zarar vermeyecek ağaç veya bitkiler dikilmeli ve balkonların çiçeklerle
donatılması teşvik edilmelidir. Örneğin, Venedik şehrinde daracık sokaklar ve toprak
parçası olmamasına rağmen balkonlardaki saksılarla rengarenk doğal bir ortam
oluşturulmaya çalışılmıştır.
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
183
Alanın turizm potansiyelini arttırabilmek için aşağıda verilen Roma’daki
çalışmalara benzer kitaplar ve broşürler hazırlanmalıdır. Roma’da kültür varlığının
mevcut hali ve onun üstüne gelen sayfada da şeffaf olarak çizilen restorasyon sonrası
hali gösterilerek turistlerin bölgeyi ve yapıları daha iyi anlaması sağlanmalıdır.
Burada hem kazı çalışması sonucunda bulunacak eserleri, yapı kalıntılarını hem de
üst dokuda bulunan Cumhuriyet dönemi yapılarından bahsedilmektedir.
Şekil 5.1. Roma’da Turistik Kartpostallar (YILDIRIM, Özel arşivi)
Şekil 5.2. Roma’da Turistik Kartpostallar (YILDIRIM, Özel arşivi)
Şekil 5.3. Roma’da Turistik Kartpostallar (YILDIRIM, Özel arşivi)
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
184
Bir dönem Adana’nın önde gelen ve kent merkezinde bulunan bir alışveriş
merkezi takvim amaçlı böyle bir çalışma başlatmış ancak devamı gelmemiştir.
Turizm potansiyelini arttırabilmenin bir başka yolu da ulusal ve uluslar arası
düzeyde tüm fuarlara katılım sağlanması, belirli aralıklarla konuyu gündemde
tutacak seminer, panel ve toplantılar düzenlemektir.
Yapılacak turistik faaliyetler için TURSAB ve diğer sivil toplum
kuruluşlarının da katılımı sağlanmalı bölgeye gelebilecek hedef turist tespit
edilmelidir. Turistler için her türlü alt-üst yapı (tuvalet, dinlenme alanları vs)
sağlanmalıdır. Turist otobüslerinin gireceği güvenle park edebileceği alanların detayı
bile planlanmalıdır. Önce Adana’lıya alanda küçük haftasonu bilgilendirme turları
düzenlenmelidir. Yereldeki insan tanıyacak, anlayacak ve sahip çıkacaktır ki kendisi
de tanıtabilsin. Halihazırda bir çok Adana’lı burayı gezmemiş ve bilgi sahibi değildir.
Oluşturulan özel proje alanlarının öncelikle hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.
Katılım sağlanması için projenin anlaşılır bir şekilde kitapçıklarla yöre
halkına, kamu kurum kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine, TMMOB’a, medyaya
dağıtılmalı, tartışma ortamlarıyla planda düzeltmelere gidilmelidir.
Arkeopark Projesi ile birçok insanın sadece sıkıcı bir şekilde bakarak
dinleyerek anlaması değil canlı canlı işin içine girerek, elleriyle hissederek faaliyete
katılması sağlanmalıdır. Buğdayı elleriyle ezerek un yapmayı unu da ekmek yapmayı
görmeli, hayvan derisinden elbise, metallerden ok uçları ve mutfak malzemeleri
yapmayı, hazırladığı savaş ve mutfak aletlerini güvenli bir şekilde kullanmayı
öğrenmelidir. Öncelikle Adana kenti içindeki okullardaki çocuklar, mahallelerdeki
insanlar alana davet edilmeli yaşadıkları kentin nasıl bir yer olduğu anlatılmalıdır.
Önce kendimize kendimizi anlatmamız gerekmektedir.
Burada yaklaşık turist potansiyelimiz ne olabilir diye düşündüğümüzde çok
farklı bir örnek olmakla birlikte fikir vermesi açısından Çanakkale’ye, Türkiye’nin
dört bir yanından otobüslerle rutin turlar yapıldığı örneğinden yola çıkarak 435.000
Milli Eğitim’e bağlı okul ve 40.000 civarında Çukurova Üniversitesi öğrencisi
sadece Adana’da ki öğrenci potansiyelidir. Bu rakam üzerine tüm Türkiye ve
dünyada arkeolojiye, mimariye meraklı ve ilgili vatandaşlarla, bilim insanları,
öğretim üyelerini eklediğimizde en az 600.000 kişilik bir turist potansiyeli ortaya
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
185
çıkmaktadır. Yatak kapasitemizin 4600 kişi olduğu, doluluk oranlarımızın %
30’larda olduğu ve turist başına yaklaşık 700 $’lık bir harcama düşünüldüğünde ki
öğrencilerde bu rakam daha düşük olacaktır, Arkeopark projesinin sadece turizm ve
ekonomik olarak neler sağlayabileceği daha iyi anlaşılacaktır. Bilimsel çalışmalara
ve kentin tanıtımına sağlayacağı faydalar şu aşamada değerlendirilebilecek durumda
değildir.
Projeye özel ilgi alanları olan kişilerin gelmesinin yanında diğer bir turizm
veya faaliyet için gelenlerin de gelebileceği unutulmamalıdır.
5.3. Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanında Tepebağ Höyüğü’nde
Arkeolojik Kazı – Kentsel Arkeoloji, Kentsel Dönüşüm, Rehabilitasyon ile
Arkeopark Olarak Düzenlenmesine Yönelik Gereksinimler
Öncelikle Arkeometrik yöntemler kullanılarak alan daha iyi tanınmaya
çalışılmalıdır. Ortofoto ve hava fotoğrafları elde edilerek üstüne sınıflandırma ve 3
boyutlu modelleme yapılmalıdır. Ayrıca jeofizik yöntemlerle çalışılmalıdır. Ancak
şehir merkezinde ve elektrik unsurlarına (trafo, elektrik kabloları, direkleri, yoğun
elektrik kullanımı vs) hassas olan bu çalışmalarda Tepebağ gibi bir höyükte verim
almak kısmen zordur. Uygun yer seçimi önem kazanmaktadır.
Sit alanına giren yapılaşmayla ilgili ve tescil işlemleriyle tüm başvurularda
detaylı ve daha derine inen kazı çalışmaları istenmelidir. Olası önemli kalıntıların
çıkması durumunda sit alanındaki özel mülkiyetlerle sit dışında Milli Emlak
mülkiyetlerinin takası da mevzuat gereği gündeme gelebilecektir. Höyüğün
arkeolojik dönemlerini, bölge için oynadığı rolün ve öneminin tespit edilebilmesi için
tepede, yamaçlarda ve etek kısımlarında en az 4-5 alanda arkeolojik kazı
yapılmalıdır.
Zorlukları: Bu alanlarda yoğun yapılaşmanın bulunması, bu tip kazıların
yapılması için boş alanların olmaması, kamulaştırma, seçilen alanlardaki evlerin
kaldırılması, bu evlerde yaşayanlara yeni konutlar gösterilmesidir. Karşılaşılacak
sorunlar; Moloz ya da dolgu tabakasının tahminen tepede en az 4-5 m olması, alttan
gelecek olan Beylikler Dönemi, Bizans veya Roma Dönemi tabakalarının yapılarıyla
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
186
karşılaşma olasılığı, bu yapıların hiçbir duvarının koruma kurulu izni olmadan
kaldırılamaması ve amaçtan uzaklaşmak, yani en eski yerleşme aşamalarına kadar
inilememesi. Roma ve Bizans Dönemleri tabakalarının Misis’te olduğu gibi yoğun
olma olasılığı, bölgenin daha eski dönem tabakalarına ulaşırken taban suyunun gelme
ihtimali, ilk etapta kamuoyuna ve yerli ve yabancı turistlere görsel bir özellik
sunmaması, çalışmalar bittikten sonra bu çukurların definecilere karşı koruma
önlemlerinin alınmasıdır (tel örgü, bekçi vs.).
Alandaki 3 adet tescilli evin kamulaştırması, Rölöve, Restitüsyon,
Restorasyon, statik, elektrik ve altyapı projelerinin hazırlanması ve uygulamasının
yanı sıra Çevre Düzenlemesi projesi ve uygulamasının yaklaşık maliyetleri aşağıda
verilmiştir. Ayrıca alan 2. Derece Arkeolojik Sit alanı olduğu ve Bilimsel Arkeolojik
kazı yapılacağı ancak açma adeti ile nerelerde uygulanacağının kesin projede
belirleneceği öngörülmüştür. Proje kapsamında 2 adet bilgilendirme ve çok amaçlı
salonun da çalışma alanına yakın yerdeki tescilli evlerden karşılanabileceği
hedeflenmektedir. Projenin mimarlar ve bu işe gönül veren insanları rahatlatan bir
boyutu da bugüne kadar yanlış bilenen Höyüğün tepe noktasının tescilli evlerle dolu
bilgisidir. Sadece 3 adet tescilli ev Arkeopark projesi alanında kalmakta ve bunlar
doğal olarak korunmakta hatta projelerle ayağa kaldırılmaktadır. Bunların sokak ve
cephe devamlılığı zaten olmadığı için tek başlarına korunmalarına aykırı bir durum
bulunmamaktadır. Arkeopark Proje’si sadece arkeolojik kazıdan ibaret olmayıp
rölöve, restorasyon, restitüsyon, rekonstrüksiyon, sokak sağlıklaştırması, meydan
çalışmaları, kamulaştırmalar gibi bir çok kalem çalışmayı hedeflemektedir.
Nihayetinde tüm bu çalışmalar için yaklaşık KDV dahil keşif bedeli
9.567.586,04 TL Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 5366 sayılı yasa
kapsamında Adana Valiliği’nden istenmiştir. Bu bütçenin 2 yıllık bir süreçte
kullanılmasının hedeflendiği anlaşılmıştır. Şu ana kadar çalışma alanı içerisinde
kalan 51 adet tapu İl Özel İdaresi adına tescil edilerek mülkiyetler belgelenmiş ve
güncellenmiştir. Çalışma alanındaki işgalcilere başka bir mekana taşınmaları ile
uyum sağlayabilmeleri için 2 yıllık kira bedeli kendi evi ve mülkiyetinde oturanlara
ise TOKİ’den veya Adana Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan İmar Limited
şirketinden konut takası ya da kamulaştırma düşünülmüştür.
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
187
Tablo 5.1. Arkeopark Projesinin Tahmini Bütçesi (Adana Büyükşehir Belediyesi)
ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN YAPILMASI PLANLANAN ADANA TARİHİ KENT MERKEZİ PROJESİ MALİYET
İCMALİ
SIRA NO İŞİN ADI MALİYET
1 62-63-64 ENVANTER KAYITLI TESCİLLİ KÜLTÜR VARLIĞI YAPISINA AİT KAMULAŞTIRMA MALİYETİ 485.000,00
2
62-63-64 ENVANTER KAYITLI TESCLLİ KÜLTÜR VARLIĞI YAPISINA AİT RÖLÖVE,REST.RESTORASYON,ELEKRİK,MAK. VE STATİK PROJE MALİYETİ 160.282,16
3 TEPEBAĞ VE GAZİ PAŞA OKULLARININ REVİZE PROJELERİ MALİYETİ 15.000,00
4 TEPEBAĞ VE GAZİ PAŞA OKULLARININ RESTORASYON UYGULAMA İŞİ MALİYETİ 3.000.000,00
5 SİMÜLASYON ÇALIŞMASI MALİYETİ 25.000,00 6 80 Ha.ALANIN KORUMA AMAÇLI İMAR PLANI 324.636,00 7 ALANIN YÖNETİM PLANIN HAZIRLANMASI PROGRAM
8 80 Ha.ALANIN KADASTRO PAFTALARININ SAYISALLAŞTIRMA MALİYETİ 20.000,00
9 TEPEBAĞDA YER ALAN 2 DÖNÜM BOŞ ALANIN KAMULAŞTIRMA MALİYETİ 600.000,00
10 TEPEBAĞ,BEBEKLİ KİLİSE VE ÇEVRESİ,2.-3. SOKAKLAR, 17.SOKAK,YENİHAN, BÜYÜKSAAT VE ÇARŞI HAMAMI, KAPALI ÇARŞI ÇEVRE DÜZENLEME PROJE YALİYET 199.575,38
11 24 AYLIK KURTARMA KAZISI AŞAMASINDA ÇALIŞTIRILACAK PERSONELLER VE KULLANILACAK MALZEME BEDELİ 2.834.400,00
12
62-63-64 ENVANTER KAYITLI TESCLLİ KÜLTÜR VARLIĞI YAPISINA AİT RÖLÖVE,REST.RESTORASYON,ELEKRİK,MAK. VE STATİK PROJE UYGULAMA MALİYETİ 1.400.000,00
13 KAYALIBAĞ MAHALLESİNDE SOKAK SAĞLIKLAŞTIRMASI VE MEYDAN DÜZENLEMESİ PROJE MALİYETİ 137.789,00
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
188
14 KAYALIBAĞ MEYDAN DÜZENLEMESİ KAPSAMINDA KAMULAŞTIRMA MALİYETİ 365.905,50
GENEL TOPLAM 9.567.586,04
5.4. Adana Kent Merkezi Tarihsel Dokusu ve Tepebağ Höyük İçin Arkeopark
Projesinin Uygulanabilirliği
Tepebağ Höyüğü’nün arkeolojik karakterinin ortaya konması, bölge için
taşıdığı önem ortaya çıkarılmak isteniyorsa, seçeneklerden biri olan katılımlı
kazıların Adana Arkeoloji Müzesi ile birlikte Çukurova Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü tarafından yapılabilmesi sağlanmalıdır.
Tepebağ’da düşünülen Arkeopark Projesi’nin taslak çiziminde; turist
otobüsleri için park yeri, bilgilendirme ve çok amaçlı salonlar, Tepebağ Okulunun
Butik Otele dönmesi, Gazi Okulunun ise kültür merkezi olması planlanmıştır.
Kentsel arkeolojik miras veritabanı, envanter ve potansiyeli ile karakter
çalışması yapılmalıdır. Londra ve Bath kentlerinde olduğu gibi yatırımcı, şehir
plancısı, arkeolog ve mimar birlikte çalışmalı ve bu bölgeler yatırım yapmak
isteyenlere envanterin finansmanını sağlaması teşvik edilmelidir.
Arkeopark olarak düşünülen çalışma alanımıza baktığımızda, öncelikle şehir
merkezindeki konumu açısından gelen geçenin dikkatini çekecek olması ve her an
ulaşımı kolaylıkla sağlanabilmesi önemli bir avantajdır. İnsanların dikkatini çekmek,
orta ve uzun vadede sahiplenmelerini sağlamak anlamına gelecektir. Çalışma
alanının etrafında arkeopark çalışmalarını renklendiren bir çok yapı kalıntısının
olması ve bunların kent hayatına kazandırılabilme olasılıklarının yüksek olması
projenin uygulanabilirliği arttıran önemli bir faktördür.
Arkeopark için en üst düzeyde bir iradenin oluşmuş olması, sivil toplum
kuruluşları ile yapılan ortak çalışmaların artması projenin aynı şekilde
uygulanabilirliği arttıran diğer bir faktördür.
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
189
Şekil 5.4. Arkeopark Projesinin 3 Boyutlu Taslak Çizimi
Tepebağ Höyüğü’nde bugüne kadar kapsamlı bilimsel bir kazı yapılmadığı
için çok önemli kalıntıların bulanabilme olasılığının yüksekliği arkeopark projesinin
diğer bir uygulanabilirlik faktörüdür. Kalıntıların sergi veya satış amaçlı birkaç
küçük pavyonla desteklenmesi, Adana’ya özgü simgelerin benzetmelerinin heykel,
seramik veya diğer malzemelerle yapılıp satılması, turistik eşya özelliğine
büründürülmesi de gerekmektedir.
Kamu mülkiyetlerinin fazla olduğu tespiti işin finansman yönünden daha
uygulanabilir olduğunun göstergesidir. Öte yandan sürekli güncellenen mevzuat çok
önemli bir uygulanabilirlik faktörü olarak önümüzdedir.
İnsanlardaki eskiye özlem, tarih bilinci ve merak duygusu da projenin
uygulanacağı konusunda daha fazla umutlu olmamıza olanak sağlamaktadır.
Projenin pazarlama stratejisi oluşturulmalıdır. Temalı parklar tüm dünyada
etkili olabilmektedir. Örneğin Jurrassic Park, Disneyland ve ülkemizde
Gaziantep’teki hayvanat bahçesi ciddi bir pazarlama stratejisi haline getirilmiş
çalışmalardır. Adana’nın da Arkeopark’ı bu aşamalara getirilebilir durumdadır ve
çok zengin içerikler sunmaktadır.
5. SONUÇLAR ve ÖNERİLER Tevfik YILDIRIM
190
Şekil 5.5. Arkeopark Projesi’nin merkez alanı (www.googleearth.com)
Alanda ve yakın çevresinde yaşayan yerel unsurların desteğini alabilmek,
oradaki günlük yaşantıyı, ulaşım imkanlarını ve ticareti de zedelemeden bu işi
başarabilmek gerekmektedir.
Seyhan Nehri gravürlerde görülen haline yakın basit ve kısa mesafede turistik
deniz ulaşımına açılmalı, ilgili kurumlarla görüşmeler yapılmalıdır.
Web sayfası ile tanıtım düzeyi arttırılmalı ve son teknolojilere dayanılarak
GPS ve diğer uydu takip sistemleriyle cep telefonlarına dahi alan işlenmeli
ziyaretçilerin tüm sit alanı e yakındaki diğer ören yerlerinde yollarda kaybolması
önlenmelidir.
Son iş olarak çalışma alanının çok ciddi nirengi noktalarıyla tanımlı altlık
haritasında aşağıdaki verilerin gösterilmesi sağlanmalı bir nevi alanın röntgeni
çekilmelidir; ağır tahripli yapılar, yok olan yapılar, Sur kalıntıları, tescilli yapılar,
Çevresel Değerli Yapılar, Çevreye Uyumlu Yapılar, önemli ağaçlar-bitki örtüsü,
bugüne kadar sondaj kazılarından bulunan önemli eserler vs. Böylece kentsel-
arkeolojik potansiyel çıkarılmış olacaktır.
191
KAYNAKLAR
AA., 2004, Anadolu Ajansı, “İkitelli’de Kentsel Dönüşüm” Haberi.
ABULAFIA D., 2005 “Tarih Boyunca Akdeniz Uygarlıkları”, Oğlak Yayıncılık,
İstanbul, 72-142
ADANA Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi.
ADANA Müze Müdürlüğü Arşivi.
AKKAR, Z.M., 2006, “Kentsel Dönüşüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar,
Süreçler ve Türkiye”, TMMOB Şehir Plancıları Odası, Planlama Dergisi
2006/2, 30-32.
AKSU, A.E.-ULUĞ, A.,1992: “Quaternary Sedimentary History of Adana, Cilicia
and İskenderun Basins: Northeast Mediterranean Sea”, Marine Geology 104,
55-71.
ALISHAN, L.M., 1899: Sissouan ou l'Arméno - Cilicie. Description Géographique
et Historique, Venise-S.Lazare.
ALKIM, U.B., 1959: “Ein altes Wegenetz im südwestlichen Antitaurus-Gebiet”,
An.Ar.I,2, 207-222.
,1964: “Archäologische Untersuchungen im Amanusgebiet (1958-
1961)”, RAI 11, 33-34.
,1965: “The Road from Sam’al to Asitawandawa: Contributions to
the Historical Geography”, RAI 1, 42-43.
ALTAY M. H., 1965, Adım Adım Çukurova, Adana.
ALTINOLUK, Ü., 2006, “Ödemiş’te Kentsel Rehabilitasyon”, Ege Mimarlık
Dergisi’nin, 2006/1, 56.
ARIK R. O., 1944, "1942'de Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Bitik Kazısı ve
Hatay Tetkikleri Hakkında Kısa Rapor", Belleten VIII/ 30, 341-384.
ARSLAN 0. - Bediz A., 1999, Adana İli Sınırları içerisinde Yeralan Tesbiti ve
Tescili Yapılmış Olan Höyük ve Kaleler, Çukurova Üniversitesi, Fen-
Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü'nde Sunulmuş,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Semineri, Adana.
ASLAN, İ., 1988: Silifke Tarihi,Adana.
192
BAL, H. Y., 1999, Türkiye’nin Kıyı Çizgisi Değişimleri ile Bunların Çevre ve
Mühendislikteki Etkileri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mühendislik Fakültesi Jeoloji
Mühendisliği Anabilim Dalı, Adana.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
BEAUFORT F., F.R.S., 1818, Karamanya (Küçük Asya’nın Güney Kıyıları ve Antik
Kalıntıların Kısa Bir Tanıtımı), (Çeviren:Ali Neyzi-Doğan Türker), Londra.
BELGE B., 2004, “Çok Katmanlı Tarihi Kent Merkezlerinin Yönetimi: Kentsel
Arkeoloji ve Planlama”, TMMOB Şehir Plancıları Odası, Planlama Dergisi,
30, 2004/4, Ankara, 48-55.
BELLİ O., 2004, Anadolu’da Kalay ve Bronzun Tarihçesi, İstanbul, 11-73.
BENER, M., 1967: “Göksu Deltası”, İÜ Coğrafya Enstitüsü Dergisi 16, 86-100.
BİNG, J.D., 1969: A History of Cilicia During the Assyrian Period, (Ph.D.Indiana
University), Indiana.
BİRGÜN, 2008, 23.04.2008 Tarihli Gazete, 3.
BİTTEL, K., 1977: “Das Ende des Hethiterreiches aufgrund archaologischer
Zeugnisse”, Jahresbericht d. Inst. fur Vorgeschichte d. Univ. Frankfurt 1976,
(Ed:H. Müller-Karpe), Frankfurt, 36-56.
BOARDMAN, J., 1965: “Tarsus, al Mina and Greek Chronology”, JHS 85, 99-108.
CANEVA, I., 2000: “Early Metal Production in Cilicia: A View from Mersin-
Yumuktepe”, Anatolian Metal I, Der Anschnitt. Die Zeitschrift für Kunst und
Kultur im Bergbau, Beiheft 13, (Ed: Ü. Yalçın), Bochum, 69-74.
CANBY, J.V., 1965: “Early Bronze ‘Trinket’ Moulds”, Iraq 27, 34-61.
CASABONNE, O., 1996: “Notes Ciliciennes I-II”, ANAN IV, 111-119.
, 1999: “Notes Ciliciennes 5-6”, ANAN VII, 69-98.
CUMHURİYET, 2007, 11.05.2007 Tarihli Gazete, 4.
ÇAKILCIOĞLU, M., CEBECİ Ö.F., 2003, “Kentsel Çöküntü Alanlarında
Uygulamada Yetersiz Kalan İmar Planlarının Yerine Alternatif Planlama
Süreçleri”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, İstanbul, 32-37.
ÇOPUROĞLU, M.A. 2006, “Kentsel Dönüşüm Projeleri: Adana’daki Uygulamalar”,
TMMOB Şehir Plancıları Odası, Planlama Dergisi 2006/2, 150-152.
193
DELİKTAŞ, G., 2008, T. C. Başbakanlık, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Kentsel
Dönüşüm Projeleri, www.toki.gov.tr.
DEMİRKAYA, M., 2008, “Haydarpaşa Manhattan İçin İlk Adım”, 18 Temmuz
2008, Milliyet Gazetesi, 3.
DEMİRTAŞ, A., 1999, Konya Çevresindeki Höyükler ve Yerleşmeler, Selçuk
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Ana Bilimdalı, Yüksek
Lisans Tezi, Konya.
DEMİRTAŞ, Y., ESGİN İ., 2006, “Bir Kentsel Yenileme Deneyimi: Barselona”,
TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını Planlama Dergisi, 2006/2, 157-159.
DEWDNEY, J.C., 1971: Turkey. An Introductory Geography, London.
DONNISON, D., 1993, Agenda for the future. Campell McConnell (der.) Trickle
Down on Bubble Up London: Community Development Foundation.
DÜŞMEZ, S., 1943,"Çukurova Coğrafyasına Toplu Bir Bakış", Görüşler (Adana
Halkevi Kültür Dergisi) 52, 4.
ERGÜL, B., 2002, “Fener–Balat’a Nur yağıyor”, Tempo Dergisi,33–35.
EROL, O., 1983: “Historical Changes on the Coastline of Turkey”, Coastal
Problems in the Mediterranean Sea, Proceedings of a Symposium Held in
Venice 1982, Bologna, 95-108.
FRENCH, D.H., 1988: Küçük Asya’daki Roma Yolları ve Miltaşları, London.
GARMY, P., Urban Archaeology in France, Committee on Cultural Heritage,
European Plan for Archaeology, Group of Specialist on Urban Archaeology,
CE, Strasbourg, 1985.
GATES, M.H., 1999: “ Kinet Höyük in Eastern Cilicia: A Case Study for
Acculturation in Ancient Harbours”, OLBA II/II, I.Uluslararası Kilikia
Arkeolojisi Sempozyumu Bildirileri, 303-312.
GİRGİNER, K. S., 1999, "ÇÜ. Arkeoloji Bölümü'nün Tepebağ Kazısı Projesi'ne
Büyük Destek: Tepebağ Arkeolojik Kazısı Projesi Paneli Sonuç Bildirgesi ve
Öneriler", 18 Aralık 1999 Tarihli Basın Bildirisi, Adana.
, 2000a, "Adana-Tepebağ Höyük'teki Mısırlı; Adana, Amerika'ya
Kaçırılan Mısır Heykelini istiyor", 18 Haziran 2000 tarihli Basın Bildirisi,
Adana.
194
, 2000b, “Tepebağ Höyük (URUAdaniia) Kizzuwatna Ülkesinin
Başkenti miydi?”, Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprübaşı
(Editörler: E. Artun, M. Sabri Koz), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları No: 1392,
71-85.
, 2004, “Tepebağ Höyüğü ve Yapılması Gerekenler”, Adana Valisi
Cahit KIRAÇ’a Zaimoğlu Oteli’nde Brifing, 13.12.2004, Saat:14.00. Adana.
GÖK, T., ORAL, F. D. vd., 1996, Adana Koruma Amaçlı İmar Planı Raporu,
Çukurova Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Tarafından Seyhan
Belediyesi İçin Hazırlanmış, Adana.
GÖNEY S., 1976, Adana Ovaları I, İstanbul.
GÖRGÜLÜ, Z., 2005, “Kentsel Dönüşüm Kentsel Rantın Yeni Adı Olmamalı”,
21.Ekim 2005, Cumhuriyet Gazetesi, 3.
GÜNEY, Z., 2008, “5366 Sayılı Yasa’nın Tarlabaşı’na Getirdiği Kentsel Çözüm”,
TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını Planlama Dergisi, 2008/2, 141-148.
GÜRLER, E., 2002, “Kentsel Yeniden-Üretim Süreci Üzerine Karşılaştırmalı
Çalışma: İstanbul Örneği”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, İstanbul, 11-12-
13 Haziran 2003; ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü, 128-135.
HASOL, D., 1992, Ansiklopedik Mimarlık Terimleri Sözlüğü, Yem Yayınları,
İstanbul.
HEATHCOTE, E., 2007, “Kenti Düzenleyenler”, Financial Times, 2007, Çeviren,
Melis GÖKER, Röpörtaj, 4.
HELLENKEMPER, H., 1984, : “Das wiedergefundene Issos”, Aus dem Osten des
Alexandereichs, (Eds: J. Ozols-V. Thewalt), Köln, 43-50.
HESTER, A.D., 1989, “Public Archaeology Forum, Journel of Field Archaeology”,
16/2, 233-240
HİLD, F., 1991, : “Die Route der Tabula Peutingeriana (Tab. Peut.) von Iconium
über ad fines und Tetrapyrgia nach Pompeiopolis in Kilikien”, ANAN I, 309-
316.
HİLD, F., HELLENKEMPER, H., 1990, : Kilikien und Isaurien, 2 Cilt, TIB 5 =
ÖAW,phil.-hist.Kl. Denkschr.215,Wien.
195
HÜTTEROTH, W.D., Höhfeld, V., 2002: Türkei Geographie, Geschichte,
Wirtschaft, Politik, Darmstadt.
HOGARTH, D.G., 1893, : “Passes of the Eastern Taurus and Anti Taurus”, Modern
and Ancient Roads in Eastern Asia Minor, Part 1, Royal Geographical
Society Supplementary Papers, Vol. III, Part 5, (Eds: D.G. Hogarth-J.A.R.
Munro), London, 643-678.
HONIGMANN, E., 1935, : Die Ostgrenze des byzantinischen Reiches von 363 bis
1070 nach griechischen, arabischen, syrischen und armenischen Quellen,
Brüksel.
HOPWOOD, K.R., 1991, : “The Links Between the Coastal Cities of Western Rough
Cilicia and The Interior During the Roman Period”, ANAN I, 305-310.
İZBIRAK, R., 1996, : Türkiye I, İstanbul.
KARAKUŞ O., 2009, Adana’da Kentsel Dönüşüm Projeleri, Kentsel Dönüşüm ve
Yenileme Sempozyumu, Yayınlanmamış Bildiri, Adana.
KESKİN, Z., 2004, “Haliç’in 1980 Sonrası Mekansal Dönüşümü: Tarihi Sanayi Yapı
Dönüşüm Projelerinin Kentsel Yenileşme Açısından Bir Değerlendirmesi”,
MSGSU Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Lisans Bitirme
Tezi, İstanbul.
KOÇ, B., 2001, : Yerleşimle Kaplı Bir Höyükte Topoğrafik Harita Çıkarma
Yöntemleri: Tepebağ Höyüğü (Adana), Çukurova Üniversitesi, FBE,
Arkeometri Anabilim Dalı’nda Hazırlanmış Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi (Dan: K.S. Girginer), Adana.
KOŠAK, S.1982: Hittite Inventory Texts (CTH 241-250), THeth 10, Heidelberg.
KUM, N., 1944, "Çukurova'da Tarih, Arkeoloji ve Folklor Tetkikleri", Görüşler
(Adana Halkevi Kültür Dergisi) 6/55, 9-11.
KURUÇAYIRLI, E., Özbal, H., 2003, : “Tarsus, Gözlükule’den Yeni Metal Analiz
Sonuçları ve Değerlendirmeleri”, 18.Arkm ST, 49-59.
LANGLOIS, V., 1861, “Voyage dans la Cilicie et dans les Montagnes du Taurus”,
Exécuté pendant les années 1852-1853, 120-121, Paris.
, 1947, : Eski Kilikya, (Çev:M.R.Balaban), Mersin.
196
LAWRENCE, A.W., 1978, : “The Castle of Baghras”, The Cilician Kingdom of
Armenia, (Ed. T.S.R. Boase), Edinburgh & London, 35-40.
LICHFIELD, D., 1992, Urban Regeneration for the 1990s. London: London
Planning Advisory Committee.
LIVERANI, M., 1990, “The collapse of the Near Eastern regional system at the end
of the Bronz Age:The case of Syria”, Centre and Periphery in the Ancient
World, M. Rowlands, M. Lrsen ve K. Kristiansen, der., Cambridge:
Cambridge University Pres, 66-73.
LOUIS, H., 1985, : Landeskunde der Türkei vornehmlich aufgrund eigener Reisen,
Geographische Zeitschrift Beihefte. Erdkundliches Wissen, Heft 73, Stuttgart.
McEVEDY, C., 1967, The Penguin Atlas of Ancient History,
Harmondsworth:Penguin Boks.
MAGIE, D., 1950, : Roman Rule in Asia Minor to the End of the Third Century
Christ, I-II, Princeton.
MULLER, D., 1997, : Topographischer Bildkommentar zu den Historien Herodots.
Kleinasien, Tübingen-Berlin.
NAUMANN, R., 1985, Eski Anadolu Mimarlığı, 2. baskı, Ankara.
NEUMANN, K.J., 1983, : “Zur Landeskunde und Geschichte Kilikiens”, Jahrbücher
für classische Philologie 29, 527-551.
ORAL, F.D., 1996, XVI. Yüzyılda Adana Kentinin Fiziksel Yapısı, Yüksek Lisans
Tezi, ÇÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
OZANER, F. S., 1993,"İskenderun Körfezi Çevresindeki Antik Yerleşim Alanlarının
Jeomorfolojik Yönden Yorumu", VIII. Arkeo S.T., Ankara, 337-345.
ÖKESLİ, D.S., YILDIRIM, T., KARAMAN, F., 2008, “Adana Kentsel Sit Alanı
İçerisinde Fiziksel Analizler Yapılarak Koruma Amaçlı İmar Planı İlkelerinin
Güncellenmesi”, Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Sonuç
Raporu, Proje No: MMF2006BAP8.
ÖZBAYOĞLU, E., 2003, : “Notes on Natural Resources of Cilicia: A Contribution
to Local History”, Olba VIII, 159-171.
ÖZDEMİR, M.Z.D., 2005, “Türkiye’de Kültürel Mirasın Korunmasına Kısa Bir
Bakış” TMMOB Şehir Plancıları Odası, Planlama Dergisi 2005/1, 22-23.
197
ÖZDEN, P.P., 2001, “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü
Üzerine Düşünceler Ve İstanbul Örneği”, İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi, İstanbul, 32-41.
ÖZEDİNCİK, S., 2007, Sabah Gazetesi, 22 Ekim 2007, 5.
ÖZEL, S., 1998 Uluslararası Alanda Kültür Varlıklarının Korunması, İstanbul.
ÖZMEN, Y., ÖZEROL, M.E., 2000, “Adana’nın Simgeleri”, Efsaneden Tarihe,
Tarihten Bugüne Adana: Köprübaşı (Editörler: Erman Artun, M. Sabri Koz),
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları No: 1392, 156-167.
ROBERTS, P. (2000) The evolution, definition and purpose of urban regeneration.
Peter Roberts ve Hugh Sykes (der.) Urban Regeneration. London, Thousand
Oaks, New Delhi: Sage Publications.
ROTHER, L., 1971, : Die Städte der Çukurova: Adana-Mersin-Tarsus. Ein Beitrag
zum Gestalt-, Struktur- und Funktionswandel türkischer Städte, Tübinger
geographische Studien 42, Tübingen.
, 1972, : Gedanken zur Stadtentwicklung in der Çukurova (Türkei),
von den Anfaengen bis zur Mitte des 14.Jahrhunderts, Beihefte zum TAVO
Reihe B, Nr.3, Wiesbaden.
SABAN, D. F., 2006 ‘XVI. Yüzyılda Adana Kentinin Fiziksel Yapısı’, Çukurova
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Arkeoloji Özel Sayısı,
Editörler Girginer, S. ve Erhan, F., 15/3, 161-182.
SALMAN, İ., Durukan, İ., Karaman, F., Saban, D., Erman, O., Yanarateş, B., D.,
Ramazanoğlu, G., 2006, Adana Kentsel Kültür Envanteri, Adana Valiliği İl
Özel İdaresi Yayınları, Adana.
SARAÇOĞLU, H., 1990: Bitki Örtüsü, Akarsular ve Göller, İstanbul.
SAYAR, M.H., 2002, : “Antike Strassenverbindungen Kilikiens in der römischen
Kaiserzeit”, Zu Wasser und Land. Stuttgarter Kolloquium zur historischen
Geographie des Altertums 7 1999, (Eds: E. Olshausen-H. Sonnabend),
Geographica Historica 17, Stuttgart, 452-473.
SCHAFFER, F.X., 1903, : Cilicia, Petermanns Mitteilungen, Ergänzungsband 30,
Gotha: Justus Perthes.
SETON, M. V., Williams, 1954, " Cilician Survey", AS IV, 121-174.
198
STAFF, N., 1918-1919, : A Handbook of Asia Minor III/3: The South Coast Lands
Between the Dalaman Chai and the Lamas Su: IV/2, Cilicia, Antitaurus, and
North Syria, London.
STEADMAN, S.R., 1994a, : “Prehistoric Sites on the Cilician Coastal Plain :
Chalcolithic and Early Bronze Age Pottery from the 1991 Bilkent University
Survey”, AS XLIV, 85-103.
,1994b, : Isolation vs. Interaction: Prehistoric Cilicia and its Role in
the Near Eastern World System, Ph.D.,Berkeley.
STRABON, 2000, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV, Çeviren:
Prof.Dr. Adnan Pekman), 4. Baskı, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
Antik Kaynaklar Dizisi: 1., 197.
ŞAHİN, S.Z., 2006, “Kentsel Dönüşümün Kentsel Planlamadan Bağımsızlaştırılması
/Ayrılması Sürecinde Ankara”, TMMOB Şehir Plancıları Odası yayını
Planlama Dergisi, 2006/2, 114.
TAFFET, A., 2001, : “The Likely Locations of Middle and Late Bronz Age Harbours
in Cilicia, An Assessment Based on Levantine Models”, Kilikia: Mekanlar ve
Yerel Güçler (M.Ö.2.Binyıl-M.S.4.y.y.), Uluslararası Yuvarlak Masa
Toplantısı Bildirileri, Varia Anatolica XIII, (Eds: E. Jean-A.M. Dinçol et.al.),
Paris, 127-135.
TAESCHNER, F., 1924-1926, : Das anatolische Wegenetz nach osmanischen
Quellen, I-II, Leipzig.
TANYILDIZ, S., 2005, “1950 Yılında Adana’ya Liman Yapılacaktı”, Hürriyet
Çukurova, 8 Nisan 2005, 2.
THOMA, H., 1991, : Turkei. Treking unterm Halbmond, München.
TOKİ, 2008 T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Faaliyet Özeti 2003-
2007, 25 Nisan 2008.
TUNA, N., 2003, “İstanbul Suriçi’nde Kentsel Arkeolojik Kültür Mirası, İstanbul
Dergisi, 46, 88-93.
,2000, “Kentsel Arkeoloji Üzerine”, İdol Arkeoloji ve Arkeologlar
Derneği Dergisi, 7, Ankara, 7-15.
199
,1999, “Turkey”, Report on the Situation of Urban Archaeology in
Europe Concil of Europe Publishing, 217-228.
,1996, “Safeguarding of Urban Archeological Heritage: The example
of Phocaes”, Modern Foça in Turkey, Proceedings of the Internatinal
Archaeological Conference, Szazhalombatta, 32-38.
TURSAB Arşivi.
UZUN C.N., 2006, “Yeni Yasal Düzenlemeler ve Kentsel Dönüşüme Etkileri”
TMMOB Şehir Plancıları Odası, Planlama Dergisi, 2006/2, 50-52.
ÜNAL, A., 2000a, : “Adana'da Kizzuwatna Krallığı Taş Devrinden Hitit Devleti'nin
Yıkılışına Kadar Adana ve Çukurova Tarihi”, Efsaneden Tarihe, Tarihten
Bugüne Adana: Köprü Başı, (Eds: S. Koz-E. Artun), İstanbul, 43-69.
,2000b, : “Çukurova'nın Antik Devirlerde Taşıdığı İsimler ile Fiziki
ve Tarihi Coğrafyası”, Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprü
Başı, (Eds: S. Koz-E. Artun), İstanbul, 18-41.
ÜNAL, A., GİRGİNER, K., S., 2007, Çukurova-Kilikya Taş Devrinden Osmanlılar
Dönemine Kadar Kilikya’ da Tarihi Coğrafya, Tarih ve Arkeoloji, Homer
Kitabevi ve Yayıncılık, İstanbul.
VAAN, R.L., 1993, : “A Survey of Ancient Harbours in Rough Cilicia: The 1991
Preliminary Survey”, X.AST, 29-40.
,1997, : “A Survey of Ancient Harbors in Rough Cilicia: 1995 Season
at Korykos”, XIV.AST I, 259-271.
www.adana.gov.tr.
www.akademi-kentsel-donusum.blogspot.com.
www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/01/05/akdeniz/akdeniz3.html.
www.archeopark.net/english/mappa.
www.arkitera.com.
www.bathnes.gov.uk/BathNES/environment/planningservices/Archaeology/BathSP.
www.betonart.com.
www.dockland.co.uk.
200
www.e-sosder.com, “Türkiye’de Koruma Yasalarının Tarihsel Gelişimi Üzerine Bir
İnceleme”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, ISSN:1304-0278 Kıs -2007
C.6 S.19 (179-196).
www.fatih.bel.tr.
www.gazetevatan.com.
www.googleearth.com.
www.ıcomos.org.tr.
www.isp.msu.edu/photocontest/2000/faculty/page7.
www.kenttli.org/makale/ktv. (Bir Envanter Çalışmasından Koruma Politikalarına
Göndermeler).
www.konut.gov.tr.
www.lddc-history.org.uk/regenstat/index.html.
www.mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=CD-KUCUKYALI-Tanitim.
www.planlama.org.tr.
www.spoist.org.
www.tarlabasiyenileniyor.com.
www.tdk.gov.tr.
www.tüik.gov.tr.
www.tr.wikipedia.org.
www.unesco.org.tr.
www.vroma.org/images/bonvallet_images.
www.wowturkey.com/forum, ERSUNGUR A.,12 Nisan 2007; College Saint-Paul,
paroisse latine, ecole des Soeurs de Saint-Joseph). CPA, coll. M. Paboudjian.
www.yapiteklif.com.
WAGNER, G.A, ÖZTUNALI, Ö., 2000, : “Prehistoric Copper Sources in Turkey”,
Anatolian Metal I. Der Anschnitt. Die Zeitschrift für Kunst und Kultur im
Bergbau, Beiheft 13, (Ed: Ü. Yalçın), Bochum, 58-66.
WOOLLEY, C.L., 1938, : “The Excavations at Al Mina, Sueidia”, JHS 58, 133-170.
,1953, : A Forgotten Kingdom, London.
,1955, : Alalakh. An Account of the Excavations at Tell Atchana in
the Hatay, 1937-1949, London.
201
YAKAR, J., 2001, : “The Socio-Economic Organization of the Rural Sector in
Kizzuwatna. An Archaeological Assessment”, Kilikia: Mekanlar ve Yerel
Güçler (M.Ö.2.Binyıl-M.S.4.y.y.), Uluslararası Yuvarlak Masa Toplantısı
Bildirileri, Varia Anatolica XIII, (Eds: E. Jean-A.M. Dinçol et.al.), Paris, 37-
46.
YAVUZ, M.C., GİRGİNER, K.S., 2005, : “History and Sustainable Development Of
Coastal & Marine Tourism in The City Of Adana”, International Congress
On Coastal & Marine Tourism Developments, Impacts and Management,
November 15-18, 2005, Çeşme, 434-444.
YAVUZ, S., ÖZMEN, Ö., 2000, : “Gezginlerin Yüzyılların Gerisinden Gelen Sesi”,
Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprü Başı, (Eds: S. Koz-E.
Artun), İstanbul, 288-305.
YILDIRIM, T., 2002, “Adana’nın İmar Tarihi Planlama”, Adana Müteahhitler
Birliği Dergisi, Eylül-Ekim 2002, Adana, 5-7.
,2003, “Uru Adania (Adana) Koruma Amaçlı İmar Planı
Gerçekleşme Süreci ve Uygulamadaki Sorunlar”, T.M.M.O.B. Şehir
Plancıları Odası Yayını, Ankara, 26/4, 86-92.
,2005, “Planlama Hiyerarşisi” Adana Kent Konseyi Yayın Organı,
Adana, Sayı:2, 26-28.
ZAİMOĞLU, T., UYGUR, H., 2003, Parfüm ve Tarih Kokan Şehirler: Adana,
Mersin, Osmaniye, Hatay, Adana, ÇUKTOB Yayınları.
202
ÖZGEÇMİŞ
1969 yılında Adana’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Adana’da tamamladı.
1988 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Mühendislik Fakültesi, Şehir ve
Bölge Planlama Bölümü’nde lisans eğitimine başlayarak 1994 yılında tamamladı.
Aynı yıl Seyhan İlçe Belediyesinde Şehir ve Bölge Plancısı olarak göreve başladı.
2000 yılında Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Arkeometri Anabilim
Dalında yüksek lisans programı giriş sınavını kazandı. 2005 yılında Adana İli
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında çalışmak üzere Adana Valiliği İl Planlama
ve Koordinasyon Müdürlüğü’ne geçici görevle Şehir ve Bölge Plancısı olarak atandı,
planın Kontrol Amiri oldu. 2006 yılında Adana İl Özel İdaresi’nde kurulan KUDEB
biriminde Koruma Kurulundaki 3 aylık stajını bitirerek uzman oldu. Evli ve iki
çocuk babasıdır.