382
Moira Young - Yeni Cennet Toz Diyarı 3 www.CepSitesi.Net DOĞU GEÇĠDĠ KoĢuyoruz. Gece vakti, beĢ kiĢiyiz ve Yeni Cennet'in orma-nındayız... Lugh, Tommo, Ash, Creed ve ben... Kuru ağaç döküntüleri yerin tesirini azaltıp çizmelerimizin sesini susturuyor. Soğuk nedeniyle ağzımızdan buharlar çıkıyor. Hepimiz hedefe odaklanmıĢ durumdayız.

Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Moira Young - Yeni Cennet

Toz Diyarı 3

www.CepSitesi.Net

DOĞU GEÇĠDĠ

KoĢuyoruz. Gece vakti, beĢ kiĢiyiz ve Yeni Cennet'in

orma-nındayız... Lugh, Tommo, Ash, Creed ve ben...

Kuru ağaç döküntüleri yerin tesirini azaltıp

çizmelerimizin sesini susturuyor. Soğuk nedeniyle

ağzımızdan buharlar çıkıyor.

Hepimiz hedefe odaklanmıĢ durumdayız.

Page 2: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense

yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta

bombasını taĢıyorum.

Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar: uzun bakıcı, uyku

tulumu, ilaç çantası, çakmak, deri matara, tuz öğütücü,

piĢirme tenekesi, gömlek, çizmemin kınındaki bıçak, kısa

ok fırlatıcı, kısa ok kemeri, akmeĢe yayım ve dolu bir ok

kılıfı... Kalp-taĢı, boynumda asılı ve bana bir tür serinlik

hissi veriyor.

Hemen hemen hepsi bu kadar...

SavaĢçılar az eĢyayla yolculuk eder ve hızla

ilerler. Biz de öyleyiz. Yeniden doğan Özgür ġahinler'iz.

Yeni Cennet'te yaĢama hakkı için mücadeleye koyulduk.

Verimli topraklar ve temiz su bu dünyada zor bulunur.

Fakat Yeni Cennet'te var. Burada yaĢamak herkesin

hakkı. Zayıf ve güçlü, yaĢlı ve genç ayrımı olmaksızın

yani. Sadece onun ve seçilmiĢlerinin değil, yeryüzünde

yaĢayan tüm insanların ve hayvanların. ..

O DeMalo, Yol Gösterici... SeçilmiĢleriyse

Dünyanın Kurtarıcıları... Saf gençler; güçlü ve sağlıklı.

Onun aydınlık yeni dünyası için üreyenler, iĢçiler, silah

zoruyla ona hizmet edenler, gururları okĢanıp

kandırılanlar, ikna edilerek iradesine boyun eğenler,

TontonIar'ca hizaya getirilenler...

Bu gece ağaçların arasından geçiyoruz. Kendi

gidiĢ yolumuzu planlıyoruz. Derelerin ve kayaların

üzerinden atlıyoruz. Derken yerüstü köklerinin içinden

güvenli bir patika açmak için ansızın yavaĢlıyoruz.

Herhangi bir yaralanmaya, ayak kayması, burkulması

veya kırılmasına geçit veremeyiz.

Yeni Cennet'in en uç noktasında, Raze'in çıplak

arazisine açılan uzak bir köĢesindeyiz. Burası hiçbir

Page 3: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yerleĢim yerinin veya çiftliğin olmadığı ölü bir diyar.

Koca koca dağlar, çukurlar ve tepeler var. Burada arazi

kendisini âdeta dıĢarıya kapalı tutuyor. Toprak kayaların

üstüne ince bir tabaka halinde yayılmıĢ; ağaçlarsa zoraki

kök salmıĢ.

Aym soğuk beyaz ıĢığıyla etraf yıkanıyor.

Gölgelerden ıĢığa doğru ilerliyor, sonra tekrar gölgelere

dalıyoruz. Defalarca dalıp çıkıyoruz; beyaza

boyanıyoruz. Firardaki hayaletleriz.

Takipçi'yse benim hayalet kurt köpeğim. O

arazinin kaim kürklü lordu. Kocaman vücudu yanımda

kayar gibi ilerliyor. Gökyüzündeki Nero, gecenin içinde

karga sörfü yapıyor. Yıldızlar denizindeki rüzgârı

kullanıyor. Yerinde duramayan yıldızlar denizinin...

Yıldız vakti... Yıldız mevsimi... Aydınlığın erken

son-landığı ve her Ģeyin karanlığa gömüldüğü, senenin bu

kısa günlerinde yıldızlar, gece boyunca gökyüzünü ıĢıl

ıĢıl çizgilere boyuyorlar. Ölülerin huzursuz ruhları onlar.

TamamlanmamıĢ iĢleri için dünyaya geri dönüyorlar.

Çoğunlukla önde koĢuyorum. Ama nefesimi

tüketmemek için ara sıra geride kalıyorum. GidiĢ

yolumuz doğuya, Plough'un doğusuna doğru.

Biraz dinlenmek için konakladığımız mağaradan

ayrılırken, hızlı adımlarla yürümeye baĢlıyoruz. Ama

birkaç adım sonra hepimiz koĢuyoruz. Ne de olsa

yavaĢlayama-yacak kadar gergin ve heyecanlıyız.

Keskin bakıĢımı baĢından beri sürdürüyor,

Jack'in ilk yol iĢaretini arıyorum. Beyaz ladinlere

bıraktığı izlerin baĢlangıcını. .. Beyaz ladin benzersiz bir

ağaçtır. Bodur ve bükümlü. Gece veya gündüz, her daim

fark edilir. Ġlk ağacı, ilk iĢaretini fark ettiğimde

gülümsüyorum. Tıpkı söylediğimiz gibi yapmıĢ. Ağacın

Page 4: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

kuzey tarafına, omuz yüksekliğindeki bir dala bir kök

kıvrımı asmıĢ. Her yarım fersahta bir beni bu kestirme

yola yönlendirmiĢ. Bu bizim sırrımız. Onun ve benim...

Aslında Jack de benim sırrım. Benden baĢka

herkes onun ölü olduğuna inanıyor; bir ay önce

öldürüldüğünü zannediyorlar. DiriliĢ'i havaya

uçurduğumuz zaman yani. Zaten olması gereken de bu.

Jack ölü olmak zorunda. Onun aramızda birkaç arkadaĢı

var. Bu gece ormanda beraber koĢtuklarımsa onun

arkadaĢı değiller.

Ash ve Creed, zamanını Tontonlarda geçirdiği

için Jack'ten nefret ediyorlar. Jack hiç kuĢkusuz

düĢmanlarımızın arasına katıldı. Yine de onların lehine

değil; aleyhine çalıĢmak gayesiyle. Fakat kanla lekelendi.

O gece Tontonlar'm arkadaĢlarımızı öldürdükleri

Karanlıkağaçlar toplu katliamında oradaydı. Ama Özgür

ġahinler'i ve Akmcılar'ı katlettikleri gece o kanlı eylemde

rol almadı. Aslında onların hayatlarını kurtardı da

denebilir. Creed ve Ash'in, evet. Ma-ev'inkini de tabii. Ve

bize DiriliĢ'te yardım etti. Kaleyi havaya uçuran oydu.

Jack'in hızlı düĢünebilmesi, Emmi'nin hayatını bağıĢladı.

Ash ve Creed'e göre bunların hiçbiri ona itibar

kazandırmıyor. Onlar o gece kabilelerini yitirdiler.

Ruhları derinden ve sonsuza dek yaralandı. Jack katillerle

beraber at sürüyordu ve bu gerekçe onu lanetlemek için

yeterli. Sağ olduğunu bilseler, onu kesinlikle ele verirler.

Aramızda en çok Lugh, Jack'ten nefret ediyor.

Tommo da hemen ardından, ikinci sırada geliyor. Her

ikisi de benimle alakalı nedenlerden ötürü ondan nefret

ediyorlar. Slim, Jack'i tanımıyor. Molly ve Emmi onu

seviyorlar. Durum, söz konusu Jack olduğundan o kadar

da basit değil. Bu yüzden Jack ve ben bir karar verdik.

Page 5: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hiçbirine güvenenleyiz, dolayısıyla kimseye

söylemememiz en iyisi. Onlar için Jack ölü olmalı, ölü

kalmalı.

Oysa keĢke bilselerdi. Jack bizim tarafımızda. O

benim gözcüm, casusum. Yeni Cennet asilerine dair

minik iletiĢim ağını iĢletmekle meĢgul. Birkaç köstebeği,

yani bizimle aynı amacı taĢıyan keskin zekâlı birkaç

Kurtarıcı var. DıĢarıda da birkaç adamı var. Ormanda

saklandıkları için onlara Ağaç Köpekleri deniyor.

DeMalo, diyarlarını ele geçirdiğinde, onlar kalmayı

seçmiĢ. Saklı kalmayı ve onun baĢına bela olmayı...

Jack benim bu ilk eylemi planlamama yardım

etti. Toprağa haritalar kazıdı. Taktikleri ve cephaneyi

konuĢtuk. Mağaradan köprüye kadar en az iki fersah

uzunluğundaki yolumuzu belirledi. ġimdi Yeni Cennet'i

Raze'e bağlayan Doğu Geçidi'ni de kapsayan köprüyü

havaya uçurmak için hazırız.

Köprü köle iĢ gücüyle yeni yapılmıĢ. DeMalo,

yolların ve köprülerin mimarı... Tontonlar'a daha hızlı bir

yolculuk imkânı, çalıntı çiftlik arazilerini iĢleyen

Dünyanın Kurtarıcılarına da kolay bir geçiĢ hakkı

sağlıyor. Hepsini yavaĢ yavaĢ parçalamayı amaçlıyoruz.

ĠĢte burası baĢlamak için iyi bir yer. Talimimizi,

disiplinimizi, yöntemimizi müdahale korkusu olmaksızın

teste tabi tutacağız.

Ġyi ki Jack yolu bizim için iĢaretlemiĢ. Yeni

Cennet'i Ģimdiye dek oldukça iyi biliyoruz. Fakat onlar

bu köprüyü inĢa edinceye kadar, bu ıssız köĢede hiçbir

Ģey yokmuĢ.

Jack'in son yol iĢareti için gözlerimi dört açarak

geriye doğru kayıyorum. Ġleride bir beyaz ladin var. Bu

ağaç yalnız baĢına ve ayrı duruyor. Ona doğru

Page 6: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yaklaĢırken biraz yavaĢlıyorum. Evet, iĢte orada. Bir

daldaki kök kıvrımı. Dar geçit ve köprü tam önümde

uzanıyor. Derken benliğimi sıcak bir heyecan dalgası

sarıyor. ġimdi tekrar öncülük etme sırası. Ben ileriye

doğru atılırken, Takipçi de bana ayak uyduruyor.

Creed biraz solumda. Her zamanki gibi

gömleksiz ve boynundan beline kadar dövmeli. Ve tabii

yine çizmesiz. Ayaklarının, dokunduğu toprağı

haritalandırdığım söylüyor. Ama soğuk hava onu hanım

evladı gibi redingot giymeye teĢvik etmiĢ. Redingotun

yırtık pırtık kuyruk kısmı ardında dalgalanıyor. Yanından

geçerken bana geniĢ, içten bir gülücük yolluyor; gümüĢ

küpeler kulaklarmda parıldıyor.

Ash uzun adımlarla geliĢigüzel yürüyerek arayı

açıyor. Uzun bacakları esnek. Omuzları düĢük. Saçı

beline kadar uzun örgüler halinde bir bayrak misali

geriye savruluyor.

Onun yanından geçerkense baĢ onayı veriyorum.

UlaĢmamıza gerçekten az kaldı, bunu hissediyorum.

Yüzü nadir görülen bir gülümsemeyle aydınlanıyor. Ash

halinden asla Ģikâyet etmez. Fakat aslında keyfi hiç yok.

Tommo'yu zorlayıp yanma sokuluyorum. Benden

kaçıyor. BaĢını eğdiği için saçı gözlerini örtüyor. Fakat

biliyorum ki o gözlerde incinmiĢlik ve kızgınlık var.

Köprünün yakınında olduğumuzu bildirmek için koluna

dokunuyorum. Fakat o kolunu hızlı ve biraz da kaba bir

hareketle çekiveriyor.

Tommo Ģu anda benden fazlasıyla nefret ediyor.

Nefret etmekte de haklı. Onun kalbine sonrasını

düĢünmeden, pervasızca girerek büyük bir hata yaptım.

Ne de olsa Tommo on beĢ yaĢında ve çocuklukla erkeklik

arasında bocalıyor. Ben bir öpücükle hem bir erkeği hem

Page 7: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

de bir çocuğu aldattım. Yalandan bir aĢk öpücüğüyle... O

Ģimdi benim hilekârlığımın açtığı yarayı sarma derdinde.

Takipçi ve ben Lugh'u ortamıza alarak süratle

ilerliyoruz. Lugh bir süredir lider olarak yola devam

ediyordu. Biraz önce ise bunun daha fazla

süremeyeceğinin farkına vardım. Lugh'un aklında yine

bir Ģeyler var fakat bunun ne olabileceğine kafa yoracak

zamanım yok.

"Lugh!" Ona yanaĢırken sesimi alçak tutuyorum.

"Neredeyse geldik. Bundan sonrasını ben devralacağım."

Bana bir bakıĢ atıyor. Güzel yüzü ay ıĢığıyla

parlarken, doğumayı dövmesi de esrarengiz bir biçimde

göze çarpıyor. Tıpkı benimki gibi, sağ elmacık kemiğinin

en tepesinde. Bizi özel olarak iĢaretlemek için oraya

babam tarafından yapılmıĢ. Ġkimiz ender rastlanan

ikizleriz. Lugh gün ıĢığından yapılmıĢ, güneĢ gibi altın

sarısı, annemizin en gözde çocuğu. Bense gece vakti

kadar karanlığım, Lugh'un gölgesinde doğmuĢum. Bu

yüzden annemizin rahmini paylaĢtığımızı düĢünmek

Ģöyle dursun, Lugh ve benim akraba olduğumuza

inanmakta dahi güçlük çekebilirsiniz.

Ona "Geri çekil," diyorum. "Ahaliye ben

rehberlik ediyorum, bunu biliyorsun."

Beni onaylamıyor. Yalnızca tam karĢıya bakıyor.

Ġnadı çenesinin kasılmasından dahi anlaĢılıyor.

Hızlanmaya baĢlıyor. Ben de öyle. Derken birbirimizle

yarıĢıyoruz. BaĢa baĢ bir mücadele. Ona inanamayarak

bakıyorum. "Kes artık Ģunu," diyorum. "Haydi ama

Lugh!"

Beni yanıtlamıyor. Kendisini zorluyor. Zorlukla

solurken burun delikleri geniĢliyor. Gelgelelim uzun süre

var gücüyle koĢmayı sürdürüyor.

Page 8: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

BaĢımı iki yana sallayarak hızımı arttırıyorum.

"Ġyi!" diyorum. "Öyle olsun!"

Derken Takipçi ve ben onu geride bırakıyoruz.

Arkama bir göz atıyor, Lugh'un durduğunu görüyorum.

Elleri dizlerinde. Ġki büklüm olmuĢ. Havayı içine

çekerken göğsü kabarıyor. Ash, Creed ve Tommo onun

çevresinden dolaĢmak zorunda kalıyorlar.

ZıtlaĢmak için ne kadar da uygun bir zamanı

seçiyor. Onunla daha sonra konuĢmak durumundayım.

Bu sorun Ģu an için bekleyebilir. ġimdi, havaya

uçuracağımız bir köprü var.

Köprünün yukarısındaki tepenin üst kısmında

bulunan kayalar kümesinin arkasına çömeliyor, diyarın

özelliklerini incelerken nefesimizi düzene sokuyoruz.

Serinlemek için dilini dıĢarıya sarkıtan Takipçi, Ash ile

aramıza yığılıyor.

Nero baĢıma konuyor. Pençeleri kafa derime

batıyor. Onu kaldırırken sağ bacağına bağlı minik viĢne

ağacı kabuğu tomarını görüyorum. Bu, Jack'ten gelen bir

mesaj. Diğerlerinin görüĢ alanı dıĢındayken onu

açıyorum. Hemen öğrenmem gereken bir Ģeyler olabilir.

Kabuğa bir piramit kazımıĢ. Hayır, durumun aciliyeti

yok. Bu geceki buluĢma yerimizi değiĢtirmiĢ. Benimle

Demirağaç'ta görüĢecek. Bildirdiği Ģey bu. Akabinde

tomarı belimdeki küçük deri çantaya sokuyorum.

Uzun bakıcımı hem köprüye hem de çevresindeki

araziye doğrultuyorum. Köprü tıpkı Jack'in benim için

toprağa bir çubukla çizdiği ve benim de bu operasyona

çıkarken takımım için çizdiğim gibi. Çizimiyle birebir

örtüĢüyor. Jack ince ayrıntılara dikkat eden bir adam,

orası kesin.

Page 9: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Köprüyü eski bir Wrecker köprüsüne ait demir

kalıntıların üstüne inĢa etmiĢler. Birkaç ahĢap destek

payandası, yeni bir köprü döĢemesi ve kiriĢleri var. Düz

ve sağlam, kayalık bir dağ geçidinin sarp yarığını

bağlıyor. Doğu Geçidi. Dünyanın yüzeyindeki bir savaĢ

baltası kesiği. Çok aĢağılarda, süratli suyun gazabı

akıyor. Geceleyin gümüĢ renkli bir ırmak kolu, yokuĢ

aĢağı aceleyle giderken öfkeden âdeta kudurup

köpürüyor.

Ash yavaĢça ıslık çalıyor. Lugh'a "Umarım

yükseklik korkun yoktur," diyor. "Eğer görevleri takas

etmek istersen, teklifim hâlâ geçerli."

"Ne? Göreve uygun olduğumu düĢünmüyor

musun?" diyor Lugh.

Ash onun can sıkıcı ses tonuna ĢaĢırıyor.

"Sinirlenme hemen. Bir Ģeyleri havaya uçurmaktan

hoĢlandığımı biliyorsun."

"Özellikle de Tontonlar tarafından inĢa

edilmiĢse/' diyor Creed.

"Köleleri kastediyorsun," diyor Ash. "Yeni

Cennet'i inĢa edenler onlar."

"Tamam," diyorum. "ġunu bir kere daha gözden

geçirelim." Tommo'nun koluna hafifçe vuruyorum. Bana

bakıyor. "Tommo," diyorum, "avantajlar."

Koyu renk gözleri parıldıyor. Dudaklarında

alaycı, küçük bir gülümseme var. "Bulut yok," diyor. "Ay

parlak. Köprü ufak. Tez iĢ. Tamam mı?" Boğuk sesi her

sözcüğü çok yavaĢ, çok keskin kılıyor.

Hissettiğim sıcaklık yanaklarımı yakıyor. Çünkü

son zamanlarda onunla küçümseyerek konuĢuyormuĢum

gibi yapıyor. Oysa hiç de öyle değil. Belki de sağır bir

oğlan ön safta savaĢmamalıdır. Ike bundan endiĢe ederdi.

Page 10: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Fakat Tommo sağırlığı için aman dilemiyor. Buna hiç

ihtiyacı yok. Biz nice zorluğu beraberce atlattık ve

Tommo bizi asla hayal kırıklığına uğratmadı. Ona bir kez

bile özel biriymiĢ gibi davranmadım. Dolayısıyla,

taklidimi yapması canımı yakıyor. Bunun beni üzdüğünü

biliyor. Böyle davranmasının asıl sebebi de bu.

Ona "Güzel," diyorum. "Peki, dezavantajlar.

Creed?"

Yolu inceliyor, "iĢte asıl sorunumuz bundan

kaynaklanıyor," diyor.

O konuĢurken, çuvalımdan ihtiyaç duyduklarımı

almaya koyuluyorum. Boynuma astığım bir ipteki cırtlak

bir teneke düdük... Bu bizim acil durum iĢaretimiz. Ġki

üfleme; gruplara ayrıl, koĢ, buluĢma yerinde toplan

anlamına geliyor. Sonraki, çanta bombası... Büyüklük ve

ağırlık bakımından bir tuğlaya benziyor. Yağlı kumaĢa

sarılı; uzun ısırganotu fitili, düzenli bir yığın halinde.

"GörüĢ hatlarımız iyi değil," diyor Creed.

"Tommo ve ben bu tarafta otuz metrelik açık bir görüĢ

alanına sahip olacakken, öteki tarafta taĢ çatlasın yirmi

metrelik bir görüĢ alanına sahip olacağız. Ha, Tommo?"

Tommo baĢıyla onaylayarak aynı fikirde olduğunu

belirtiyor. "Eğer birileri bu tepelere uğrayacak olsa,"

diyor Creed, "tam üzerimizde olurlar ve acil karar vakti

gelip çatar. Vurmak ya da vurmamak dıĢında bir

seçeneğimiz kalmaz yani."

Dar toprak yol batıdan doğuya uzanıyor,

tepelerin dönemecinden son anda görüĢ alanımıza giriyor.

Tıpkı Creed'in söylediği gibi.

"Ġstihbaratçı sensin," diyor Lugh. "Bağlantı

kurduğun Ģahıs veya Ģahıslar; Tontonlar'ın bu kadar uzak

Page 11: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

mesafelerde devriye gezmediklerinden kesinlikle eminler

mi?"

"Olumlu," diyorum. "Ama tetikte bekliyor ve

soğukkanlılığımızı koruyoruz ve bu hepimiz için geçerli.

Değil mi, Creed?"

"Ne?" diyor. "Ben kanı kaynayan biri miyim?

Buz gi-biyimdir, buz."

"Ash," diyorum; "sen ve Takipçi bizim erken

uyarı sis-temimizsiniz. Gözetlemek için nerede

duracaksınız?"

Civardaki tepeleri dikkatle incelemek için kendi

uzun bakıcısını kullanıyor.

Arkamızdaki çalılık tepeyi iĢaret ediyor. "Orada,"

diyor, "hiç Ģüphesiz. Orası çevredeki en yüksek nokta."

"Tamam, Takipçi seninle," diyorum. "Ġyi Ģanslar.

Haydi, oğlum, Ash ile git."

Duraksıyor. Bir kadının kurt köpeği iĢte. Onunla

karĢılaĢtığımızda Mercy'nin köpeğiydi. Sonra her nasılsa

-evinden günlerce uzak bir mesafede- onu bulmuĢtum.

Daha doğrusu, o beni bulmuĢ ve benimsemiĢti.

"Takipçi, git," diyorum.

Takipçi, Ash ile depara kalkarken; Creed ve

Tommo kayaların ardında konumlanıyorlar. Avantajları,

dezavantajları, en iyi gözetleme noktasını, hepsini

önceden biliyorduk. Bütün bu operasyonu defalarca

konuĢmuĢ ve adım adım planlamıĢtık fakat gerçek

operasyon bu. Burada olduğumuza göre her Ģeyi

tekrarlamak, gözlerimizin önün-dekileri

zihinlerimizdekilerle birebir örtüĢtürüyor. Üç küçük

meĢaleyi kemerimin arkasına ve çanta bombasını da

koltuğumun altına sokuyorum.

Page 12: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"ġu Ģeyin yeterli gücü barındırdığından emin

misin?" diyor Lugh.

"Eminim," diyorum. "Slim ne yaptığının

farkındadır. Pekâlâ, o önemli an gelip çattı.

ÇalıĢabildiğimizce hızlı bir Ģekilde çalıĢacağız."

"Biz sizi koruruz," diyor Creed. Tommo'yla

birlikte yaylarına oklarını yerleĢtirirlerken yüz ifadesi sert

ve bakıĢı keskin, iĢine odaklanmıĢ artık. Lugh ve ben

bayırdan aĢağıya doğru aceleyle iniyoruz. Nero

önümüzde uçuyor. Yolda ilerliyor, köprüye birkaç metre

kala koĢuyor ve kayalardan aĢağıya sürünerek iniyoruz.

Köprünün alt bölümü karanlık. Çok yoğun, yeni kesilmiĢ

kereste kokusu burnumuza geliyor. Lugh taĢımakta

olduğu halatı çıkarırken, çanta bombasını kenara koyup

çakmak ve çeliğimden çıkan kıvılcımla bir meĢaleyi

yakıyorum. Yüksekte tutuyorum, böylece yapıyı

görebiliyoruz.

Yapı son derece sade. Siperli bir çatı tarafından

yukarıda tutulan düz bir çatıya benziyor. Wrecker

günlerinden kalmıĢ iki ana kiriĢ, Dar Geçit'in iki yakasını

birleĢtiriyor. Oradan, köprü döĢemesinin ortasında karĢı

karĢıya getirecek bir açıyla yukarı kalkıyor. Her bir

kiriĢte V Ģeklinde yeni ahĢap payandalar var. Sürpriz yok.

Tam da beklediğimiz gibi...

AĢağıdaki kanyona Ģöyle bir göz atıyorum.

KeĢke bunu yapmasaydım. Derhal baĢka bir tarafa

bakıyorum. Dar Geçit, ırmağın ölümcül öfkesine baĢ

döndürücü bir süratle ve dik bir biçimde düĢüveriyor.

Halatını tam da yarığın kenarına saplandığı noktada

kiriĢin çevresine bağlarken Lugh'u meĢaleyle

aydınlatıyorum. Bağlamasının akabinde bir ilmikle

düğümlüyor. Birincisiyle diğer iki meĢaleyi de yaktıktan

Page 13: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sonra üçünü birden kayalara saplıyorum, böylece

köprünün alt kısmı aydınlanıyor.

Bu esnada Lugh halatın öbür ucunu göğsüne

dolamıĢ. Kendisini güvenceye almak için baĢka bir

düğüm atmıĢ ve gitmeye hazır. KiriĢe ata biner gibi

oturuyor. Çanta bombasını ona veriyorum. Güvenli bir

Ģekilde ceketine sokuyor ve halata olanca gücüyle

asılmaya baĢlıyor. Köprünün ortasına doğru, daima

yukarı tırmanıyor. O giderken halatı gevĢetiyorum.

Ona "Sakin ol, acele etme," diyorum.

"KoĢmaya niyetim yok," diye yanıtlıyor beni.

V Ģeklindeki ahĢap payandalara ulaĢıyor. ġimdi

onların arasından çok dikkatle geçmek zorunda. "Halatı

biraz kımıldat," diyor.

Ona yardımcı olması için ilk payandayı

kullanarak çö-meldikten sonra kiriĢin üstünde ayağa

kalkıyor. Giderken onları kucaklayarak iki payandanın

etrafında, üzerinde ve arasında hareket ettiği esnada

nefesim kesiliyor. Bu garip. Ayaklarını dikkatle

yerleĢtiriyor. Halatın ona zorluk çıkarmayacağından emin

oluyorum.

Derken baĢarıyor. Gülümsüyor. "Ġnsanın ayakları

kayıyor," diyor. DiĢleri karanlıkta bembeyaz parıldıyor.

Bir kez daha kiriĢe ata biner gibi oturuyor.

Tekrardan çok yavaĢ bir Ģekilde hareket edip köprünün

ortasına doğru ilerlerken ben halatı gevĢetiyorum.

Tedirginlik tenime sanki iğneler batırıyor.

AĢağıdaki ırmağın kükreyiĢine kulak asma.

Kayaların keskinliğine kafa yorma.

Lugh çanta bombasını ceketinden çıkarıyor.

"Onu iyice sıkıĢtırdığından emin ol," diyorum.

"Ağırdan al, Lugh, dikkatli ol."

Page 14: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Yeter ki sus," diyor.

Bir kurt köpeği uluması havayı titretiyor.

Takipçi. ĠĢaret bu.

"Gelen var," diyorum.

"MeĢaleleri al," diyor.

"Ama halat—"

"MeĢaleleri söndür!"

"Kımıldama, orada kal, sana emrediyorum!"

Halatı bırakarak meĢaleleri kapmakta acele ediyorum.

Onları söndürmek için alevli kısımlarını kayalara

sokuyorum. Sonuncuyu kapıp da Lugh'un iyi olduğundan

emin olmak için dönerken, onun uzandığını, çanta

bombasını yerine sıkıĢtırmak için elini uzattığını

görüyorum.

Uzandığını...

Dengesini kaybettiğini...

Ve düĢtüğünü...

Kayalardan aĢağıya doğru sürünerek ilerliyorum.

Halatı kapmak için sıçrıyorum. Halat birdenbire gergin

biçimde Ģaklıyor ve payandalara takılıyor.

Lugh ırmağın yukarısında, havada asılı kalıyor.

Göğsüne sarılı halattan baĢka hiçbir Ģey tarafından

tutulmuyor. Bir eliyle fitili ucundan sımsıkı tutuyor.

Çanta bombası ondan epeyce aĢağıya sarkıyor.

Kendimi kiriĢin üstüne savuruyorum. KiriĢ

boyunca eĢeleyebildiğim kadar hızlı bir biçimde

eĢeliyorum. Nero panik içerisinde üstüme çullanıyor ve

acı acı çığlıklar atıyor. "Kapa gaganı," diye tıslıyorum.

V Ģeklindeki payandalara tırmanıyor ve kendimi

onların arasına sıkıĢtırıyorum. Elimi aĢağıya uzatıyorum.

Halatı avuçlayarak tutuyorum. Ne yapacağımı

bilmiyorum. Lugh aĢağıdan bana bakıyor. Yüzü

Page 15: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

korkudan ötürü gergin. Kıvranıyor, sallanıyor. Halat

gıcırdıyor.

Sonra sesi iĢitiyoruz. Toynakların yola vuruĢu...

batıdan bize doğru geliyor. Bir at, burnundan soluyor. Ġki

binici.... Ne acele ediyorlar ne de yavaĢ ilerliyorlar.

Derken tam üze-rimizdeler. Demir naili toynaklar

köprünün üstünde takırdarken, nefes almaya dahi cüret

edemiyorum. Binicilerden biri bir Ģeyler söylüyor.

Ġkincisi gülüyor.

Yola geçiyorlar. Yeniden nefes alıyorum. Sesleri

gittikçe azalıp duyulmamaya baĢlıyor. Yol tepenin

etrafından doğuya doğru kıvrılırken sırtlarını görüyorum.

CilalanmıĢ koĢum takımları olan bakımlı atlara

binmiĢler. Dizlerine varan deri çizmeleri parıldıyor. Kısa

kırpılmıĢ saçları var. Temiz görünüyorlar. BaĢtan ayağa

siyah giyinmiĢler. Tontonlar... DeMalo'nun milisleri.

Gecenin ortasında, ıssızlığın kıyısında, burada ne halt

ediyorlar?

Derken dönemeçte gözden kayboluyorlar.

Lugh'a "Tontonlar," diyorum.

"Salla beni," diyor.

"Ne?"

"Beni yana doğru salla!"

Ne demek istediğini hemen anlıyorum. Dar

Geçit'in sarp yamaçlarında köklenmiĢ küçük ağaçlar ve

çalılar var. Onu biraz sallayabilirsem, onlardan birini

tutarak güvenli bölgeye tırmanabilir. Halatı sallamak için

çaba harcıyorum. Önce kayalara, sonra yine geriye doğru.

Kuvvetli ama kasılmıĢ vaziyetteyim ve Lugh çok ağır.

Neredeyse kımıldamıyor.

"Devam et," diyor. "Daha sert."

Page 16: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Çekiyor, bırakıyorum. Sonra tekrar... çekip

bırakıyorum. Kaslarım yanıyor. Omuzlarım âdeta çığlık

atıyor. Öfkeden kuduruyorum. Bu sayede gücüme güç

katıyorum.

"Benimle beraber çabala," derken zorlukla

soluyorum. "Benimle beraber nefes alıp ver. Verirken

ver. Alırken al. Vücut ağırlığını kullan."

Gözlerimiz birbirine sabitleniyor. Beraber

çabalamaya koyuluyoruz.

Beraber nefes alıp veriyoruz. Ben çekiyorken,

veriyoruz. Bırakıyorken, alıyoruz. Vücut ağırlığını

kullanıyor... nefes verirken... ve nefes alırken. YavaĢ

yavaĢ bu daha da kolaylaĢıyor. Her nefeste biraz daha

ileriye gidiyor.

Bize doğru gelen ayakların sesi iĢitiliyor ve

Tommo köprünün kenarından aĢağıya doğru koĢuyor.

Sorunun ne olduğunu anlamak için Creed tarafından

gönderilmiĢ. Küfreder gibi bir bakıĢla zor durumumuzu

anlıyor. Kayalardan aĢağı, Dar Geçit'in yarığına doğru

sürünerek ilerliyor. Sağlam yapılı bodur bir ağaçta

tutacağı bir yer buluyor. Yeterince yakma sallandığı anda

Lugh'u yakalamak için konumlanıyor.

Tekrar tekrar sallanıyoruz ve— "ġimdi!" diyor

Lugh.

Tommo'ya yaklaĢırken kolunu uzatıyor. Tommo

onunla buluĢmak için kendisini geriyor. Birbirlerinin

ellerini yakalıyorlar. Lugh'un ters yöne doğru

sallanmasının kuvveti Tommo'nun ayaklarını yerden

kesiyor. Serbest kalıyorlar. Tommo ölümden dönerken,

kayalar aĢağılara sağanak halinde yağıyor. Tommo

kendisini daha iyi hazırlıyor.

"Evet, Ģimdi," diyor.

Page 17: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bu sefer, elleri kenetlenirken, Lugh çok daha

yakında. Tommo var gücüyle çekiyor. Lugh ağacı

kavrıyor ve yuvarlanıyorlar. Tommo güvende. Lugh

güvende. Her ikisi de öyle. RahatlamıĢ bir halde iç

çekiyorum.

Lugh ağaca tutunup kafasını toplarken, Tommo

çanta bombasını dikkatle yukarı doğru çekiyor. Derhal

bana getirmesini elimle iĢaret ediyorum. Köprüye

tırmanıp payandaların arasında sıkıĢıp kaldığım yere

varan kiriĢ boyunca aksayarak yürüyor.

"Vazgeçmeliyiz," diyor.

"Bana çantayı ver," diyorum. "Gidip Lugh'a

yardım et."

"Ġçimde kötü bir his var," diyor.

"Tommo, dediğimi yap!" Çantayı gömleğimin

güvenli bölümüne sokuyorum. Kendimi payandaların

arasından kurtardıktan sonra hiç düĢünmeden ve aĢağı

bakmadan ilerlemeye baĢlıyorum. KiriĢ boyunca, ağır

ağır, köprünün altındaki karanlık kısımda, baĢımın

döĢemeye dokunduğunu hissedinceye dek yürüdükten

sonra yavaĢ ve çok dikkatli hareket ederek çantayı çıkarıp

tek elimle yerleĢtiriyorum. Ġyice sıkıĢtığına kanaat

getiriyor ve fitili gevĢeterek geri geri yürüyorum.

ġimdi tekrar toprak zemindeyim. Görev

tamamlandı. Lugh ve Tommo inmeme yardımcı

oluyorlar. Biz tepeye hızla tırmanırken, bir alçak bulut

kümesi üstümüze çöküyor. Orman sisi kadar nemli, beyaz

ve kalın... Ayaklarımı dahi göremeyecek bir haldeyim.

Fitili dosdoğru bir Ģekilde götürmeye çalıĢıyoruz. Ġri kaya

parçalarının üstünden, çalılarla ağaçların arasından...

Derken Creed'e ulaĢıyoruz.

Page 18: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Creed yanan tutuĢturma kâğıdını hazırlamıĢ. "Ne

halt oldu?" diyor.

"Daha sonra anlatırım," diyorum. "Yak Ģunu, çok

uzun süredir buradayız."

Fitil hemencecik ateĢ almıyor. "Rutubet," diyor

Creed. "Bu lanet bulut yüzünden. Bunun ne anlama

geldiğini biliyor musunuz? Ash hiçbir Ģeyi göremeyecek

ve çok iyi iĢitemeyecek."

Lugh geçirdiği Ģoktan dolayı titriyor. Omuzlarına

sarılıyorum. "Ġyi misin?" diyorum.

"TeĢekkür ederim," diyor. "Sana da, Tommo."

Tommo'nun elini tutuyor. "TeĢekkürler, adamım.

Hayatımı kurtardın."

Tommo'nun öteki elini tutmaya cesaret

ediyorum. Geri çekilmemesi benim için tam bir sürpriz.

"Sensiz bunu baĢaramazdım," diyorum. Bana

gülümsemelerin en miniğini sunuyor.

"Haydi, haydi," diye mırıldanıyor Creed.

Fitil ateĢ alıyor. ĠĢitilen bir tıslamanın ardından

da cızırdamaya baĢlıyor ama hâlâ cılız... "Haydi, yan,"

diyor Creed, "yan seni kahrolası Ģey!"

Tam o esnada, Takipçi'nin feryadı bulutu

titretiyor. BaĢlarımızı kaldırıyoruz.

Tommo bana sessizce "Ne?" diye soruyor.

"Takipçi," diyorum.

Fakat Takipçi tekrar feryat ediyorsa, bu demek

oluyor ki—

DüĢüncem oracıkta bölünüyor. Bulut duvarı

aralanıp sallanan kapılar misali açılıyor. Altta üç Tonton,

görüĢ alanımıza at sürerek giriyorlar. Tıpkı diğer iki

Tonton gibi batıdan geliyorlar. Arkalarında, atların

Page 19: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çektiği iki araba takırdayarak ilerliyor. Creed sövüyor.

Bakıcımı çabucak alıyorum.

Ġlk at arabasında sırtı dik bir oğlanla ve bir kız,

ahĢap sürücü koltuğunda yan yana oturuyorlar. Beyaz

bulut ıĢığında, almlarmdaki çeyrek daire damgası tüm

çıplaklığıyla göze çarpıyor. Dünyanın Kurtarıcıları.

DeMalo'nun seçilmiĢleri...

Kızın boynunda benekli bir mendil bağlı. Saçı

sırtından aĢağıya serbestçe dalgalanıyor. On dört

yaĢından daha fazla görünmüyor. Oğlan da hemen hemen

o yaĢta. Bütün Kurtarıcılar gibi, kuvvetliler ve sağlıkla

ıĢıldıyorlar. O kadar gençler ki büyük ihtimalle Cennet'in

dıĢında yeni eĢleĢtirilmiĢler. En üstün

damızlıklarmıĢçasına, birbirleri için DeMalo tarafından

seçilmiĢler. At arabası masa, sandalyeler, aletler ve

diyardaki yaĢam için diğer gereksinimlerle tepeleme

dolu. Gerçi neredeki yaĢam? Kesinlikle Raze'deki değil.

Orası boĢa harcanmıĢ, ıssız bir yer.

Gelgelelim kalbimi durduran, ikinci at arabası

oluyor.

Arabayı bir Tonton sürüyor. Diğer Tonton geriye

dönük, ateĢ çubuğuyla niĢan almaya hazır, arabadaki

yüke göz kulak olmayı sürdürerek oturuyor. O yük, köle

iĢçilerden ibaret. Belki on, belki de yirmi kiĢi. Erkekler

ve kadınlar tıkıĢ tıkıĢ olmuĢlar. Üstü açık at arabasının

zemininde oturuyorlar. BaĢları tıraĢlı. Boyunlarında

demir tasmalar var.

En arkadan gelen ve atlı sekiz Tonton'dan oluĢan

bir grup daha var. Büyük iki av köpeği yanlarında onlara

ayak uyduruyor. Pürüzsüz beyaz derili, pembe gözlü,

keskin hatlı çeneleri olan, kocaman kafalı köpekler...

Page 20: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hayalet av köpekleri," diyor Creed. "SavaĢ

köpekleri."

Fitile Ģöyle bir göz atıyorum. Hâlâ cılız ancak

istikrarlı bir biçimde yanıyor. Köprüye ve çanta

bombasına doğru yönelmiĢ. Kölelere, masum kanma

doğru ilerliyor. Hareketleniyorum. Bakıcıyı yere fırlatıp

çizmemin kınındaki bıçağımı çekiveriyorum.

Tommo kolumu kavrıyor. "Çok geç," diyor.

Ondan kurtulup koĢuyorum.

"Saba, geri gel!" diyor Lugh.

Dikkatleri çekmemeye çalıĢarak ve yanan fitili

takip ederek yokuĢ aĢağı iniyorum. Erken davranıp onu

durdurmak zorundayım. Neyse ki rutubetli. Ona

yaklaĢıyor, onu geçiyorum. Ardından arkama

dönüyorum. Onu kesip etkisizleĢtirmeye hazır bir halde,

bıçağımla süpürerek yanmamıĢ fitili kapmaya

çalıĢıyorum.

Ayaklarım bir taĢ yığınına denk geliyor. Kayıyor,

düĢüyorum. .. Yere çarpmama rağmen ilerliyorum.

Tepeden aĢağıya, çizmelerim önde, sırtüstü kayarak

gidiyorum. ġimdi o fitil, canlı bir biçimde yanıyor,

yanımdan tıslayarak geçiyor, yarıĢırcasına ilerliyor.

Ağaçların arasından uçarak geçip çalılara çarpıyorum.

Beni durdurması muhtemel en ufak bir Ģeye dahi

uzanmaya çalıĢan hoyrat elimi sağa sola savuruyorum.

Kaim bir kökü yakalıyorum. ġiddetli bir sarsıntıyla

bileğim oyuğa giriyor. Sarsılarak aniden duruyorum. Geç

kaldım. Ah, çok geç kaldım.

Ġlk üç Tonton köprüde at sürüyorlar. Tam

arkalarında Kurtarıcılar'm tepeleme dolu at arabası

tahtaların üstünde yol alıyor. Cızırdayan fitil gözden

kayboluyor. ġimdi köle arabası köprüye eriĢmek üzere.

Page 21: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kendimi yüzükoyun yere atıyorum. Kollarım baĢımın

çevresinde, kulaklarıma sımsıkı kenetli.

Çanta bombası patlıyor. Kulakları sağır eden bir

patlama sesi yerküreyi sarsıyor. Havaya fırlıyor ve

akabinde yere yığılıyorum. TaĢlar ve toprak, sağanak

halinde, üstüme ve etrafıma yağıyor. Dünyanın sesi

azalmıĢ gibi; suyun derinliklerinden duyuluyor sanki.

BaĢımı kaldırıyorum. Boğazım bir uyarı

çığlığıyla düğümleniyor. Asla seslendirmediğim bir

çığlıkla. Bulutun yer değiĢtirmesi nedeniyle gözlerimi

kısarak bakıyorum. Patlama sesinin yankısı, kurĢun

misali ağır havada giderek azalıyor ve hayal parçalarını

andıran ani parlamalar içerisinde gözlerim etrafı görmeye

baĢlıyor. Derken enkaz yağmurunun arasında iĢimizin

emareleri gözlerime iliĢiyor ve derim kemiklerime

yapıĢıyor.

Hepsi ölmüĢler. Üç Tonton, at arabasındaki

Kurtarıcılar, suçsuz hayvanlar... Hayvanlar ve insanlar

Ģimdi kanlı et öbekleri halindeler. Kayaların üstünde

oraya buraya fırlatılmıĢ gibiler. At arabasının parçaları

paramparça oluyor; kayıyor, yuvarlanıyor ve aĢağıdaki

ırmağa düĢüyor.

Rüya değil bu. Tam bir kâbus. Ayağa

kalkıyorum. Bir at arabası tekerleği bulutlardan bana

doğru süratle yuvarlanarak geliyor. Gökyüzünden peĢi

sıra indirilen intikam bu. Güçlükle ilerleyip eğiliyorum.

Tekerlek zemine çarpıyor, rastgele sekip omzuma

vuruyor ve beni uçurarak yere deviriyor.

Yangın köprüyü yalayıp yutuyor. Turuncu

alevler geceyi çentikliyor. Duman dalgalar halinde

yükseliyor.

Page 22: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sonra sesler giderek daha az duyuluyor. Duman,

bulut ve kaosun ortasındaki atların, insanların feryatları

azalıyor. Bir Tonton, atının altında ezilmiĢ. At ayağa

kalkmanın mücadelesini verirken kendini zorluyor ve

debeleniyor. Köle arabası parçalanmıĢ. Bedenler yola

dökülmüĢ, hareketsizce yayılmıĢ ve hâlâ bileklerinden

zincirli bir vaziyetteler.

Bir Ģey koluma konmak için aĢağıya doğru

süzülüyor. Ona hayretle bakıyorum. Benekli bir kumaĢ

parçası bu. Uzun saçlı Kurtarıcı kızın mendili. Islak.

Kanıyla ıslanmıĢ.

Lugh bir çakıl tıkırtısı eĢliğinde kayarak yanıma

geliyor. "Haydi!" Beni çekerek ayağa kaldırıyor ve yokuĢ

yukarı sürüklemeye baĢlıyor. "Kör olmayasıca Saba, ne

düĢünüyordun?"

Sözcükler dudaklarıma yapıĢıyor. "Bunu

durdurmaya çalıĢtım," diyorum.

AĢağıdan bir haykırıĢ yükseliyor. BaĢlarımızı

çevirip yola Ģöyle bir göz atıyoruz. Ayağa kalkan,

sersemlemiĢ Tontonlar bizi görüyor. Biri bizi iĢaret

ediyor. Haykırıyor. Buyruklar veriyor. Altısı

bulunduğumuz yöne doğru koĢmaya koyuluyorlar.

Havlayarak peĢimize düĢen hayalet av köpekleri onlarla

birlikte geliyor.

KıĢın kuzey rüzgarı misali çok tiz bir feryat

iĢitiliyor.

"Acele edin!" Creed ve Tommo ellerini endiĢeyle

sallayarak bizi hızlandırıyorlar.

Düdüğü derhal kapıyorum. Ġki uzun üflemeyle

öttürüyorum. "KoĢun!" diye bağırıyorum. "Gidin!

KoĢun!"

Page 23: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Creed, Tommo'yu tutuyor ve gidiyorlar,

yukarıdaki ormana savruluyorlar. Her nerede olursa

olsun, bunu Ash de iĢitecek. Beklemeksizin, buluĢma

noktasına yönelecek.

Lugh'a "Git!" diyorum.

"Hayır, seni bırakmıyorum!"

"BuluĢma yerinde görüĢürüz. Kör olmayasıca

Lugh, git. Git!"

Onu göğsünden itiyorum. Bir küfür savurarak

tepeye tırmanıyor. Ters yönde ilerliyorum.

Kızgınlık içimde hoyrat bir hal alıyor. Beni

sürüklüyor, bana ivme kazandırıyor. Ormanda devrilmiĢ

ağaçların ve kayaların üzerinden atlarken ayaklarımı

âdeta yerden kesiyor. Nero da benimle beraber kaçıyor.

Sessiz. Akıllı kuĢ. Gaklamıyor, cik sesi bile çıkarmıyor.

Aksi takdirde onlar bizi bulurlar çünkü, biliyor.

Takip sesleri... Bağırtılar... Tontonlar... Benden

uzağa yöneliyorlar. Ġyi, çok iyi. Hayır, baĢka birimizin

peĢinde olabilirler. Belki de Lugh'un. Hayır, Lugh

olmasın, lütfen, ah lütfen. ġayet onu bulurlarsa canını

yakacaklar. Yaptıklarımızdan ötürü intikam almak

isteyecekler. Aman Tanrım! Sebep olduklarımız: Kan,

çığlık, tahrip olmuĢ ve fırlamıĢ vücut parçaları—

Midem ekĢiyor. Tökezleyerek durup kusuyorum.

Azar azar ve acınası bir Ģekilde hem de. Bir nefes

kesilmesi ve hıçkırık sonrasında, ağzımı kolumla silerek

koĢmaya devam ediyorum.

Sonra bir ses duyuyorum. Ölüm perisinin

ulumaları havayı bıçak gibi kesiyor. Kemiklerimi

dilimleyen iniltiler iĢitiyorum. Hayalet av köpeklerinin

iniltilerini... Duraksayıp etrafı dinliyorum. Korkuyorum.

Aman Tanrım, bu tarafa geliyorlar. Panik gitgide daha da

Page 24: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

hızlanmama yol açıyor. Köpeklerden koĢarak

kurtulamam. Katiyen. Suya ihtiyacım var. Bir dereye.

Kokumu Ģimdi kaybettirmek zorundayım.

Ormanı yara yara, bitkileri eze eze ilerliyorum.

DüĢün. Çabuk ol ve düĢün.

Su... Köprü... Yarık... Irmak... Evet. Nereden

dökülüyordu? DüĢün. Kuzeybatıdan mı? Evet. ġimdi

neredeyim? Rüzgâr bulutu kaldırmıĢ. Jüpiter'i

görüyorum. Alçakta, arkamda. Sol yana doğru iniyorum.

Nero dibimden ayrılmıyor.

Kayaların üstünde sürünerek yol alıyorum.

Tökezliyorum. Süratleniyorum. Akciğerlerim yanıyor.

Bir ses duymaya baĢlıyorum. Belli belirsiz bir ses... Bir

telaĢın izi bu. Ağaçlardaki rüzgâr mı? Hayır, suya daha

çok benziyor. O sesi takip ediyorum. Hayalet av

köpeklerinin gittikçe artan tüyler ürpertici ulumaları iyice

yakından duyuluyor. Tenim korku kokuyor. Bıraktığım

izler açıkça anlaĢılıyor olsa gerek. Daha hızlı, daha hızlı

ve daha hızlı koĢuyorum.

Sonra ağaçlar geride kalıyor ve ormandan

çıkıyorum. Derken... iĢte! Bir dere. Berrak ve -ah neyse

ki- sığ. TaĢ çatlasa yarım metre derinliğinde. Nero suya

yakın kanat çırparak bana öncülük ediyor. Her tarafı

gözden geçiriyorum. Ortam dingin gözüküyor. Derenin

kendince bir telaĢı var. Kızıl gerdanlı bir bülbül ötüyor.

Ormanın yumuĢak sesleri, içimi tam anlamıyla

ferahlatıyor. ġafağın sökmesine az kaldı. Av köpekleri

artık feryat etmiyorlar. Bu olabilir mi? Onlara izimi

kaybettirmeyi baĢardım mı? Peki ya baĢka avı

buldularsa? Tommo, Creed veya Lugh'u? Ama hiçbir ses

iĢitmiyorum. Eğer korktuğum gibi olsaydı kesinlikle

iĢitirdim. Silah sesleri, bağırıĢlar ya da herhangi bir Ģey...

Page 25: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Giderken ağzıma avuçlar dolusu su alıyorum.

Ağzımı çalkaladığım suyu tükürüyorum.

Tam önümde bir çam devrilmiĢ. Irmağa köprü

oluĢturuyor, yolumu engelliyor. Nero ona konuyor ve bir

tahtakurusu arıyor. Kabuğu gagasıyla deliyor. Ağaca ata

biner gibi oturup Nero'yu yakalıyorum.

"Onları bul, Nero," diye fısıldıyorum. "Gidip

köpekleri bul."

Onu havaya fırlatıyorum. KuĢ bakıĢı görünüm

için ormanın yukarısında uçuyor ve görüĢ alanımdan

uzaklaĢıyor. Gri gökyüzü en uçuk pembeye çalıyor. ġafak

söküyor.

Ve yeni bir gün...

Yayımı elime alıyor ve bir oku kiriĢine

yerleĢtiriyorum. Yeniden suya doğru kayıyorum. Silahlı

ve temkinli bir biçimde, akıĢın tersine bir yol izliyorum.

Su Ģırıltısının ötesinde, hava kasvete bürünüyor. Civarda

bir sapığın sessizliği hüküm sürüyor. Yüreğim ağzımda

atıyor.

Dere kıvrılıyor. Dönemeci yanlamasına giderek

aĢıyorum. Birkaç uzun adım atmamın ardından, ırmak

sakin ve huzurlu bir gölete açılıyor. Orman sıklaĢıyor.

KarmakarıĢık kökler suyun içine uzanıyor. Ben içinden

yürüyerek geçerken, su derinleĢiyor. Önce dizlerime,

sonra uyluklarıma geliyor. Nero üstüme birdenbire dalıĢ

yapıyor. Dünya âdeta infilak ederek yerinden oynuyor.

Ulumalar ve feryatlar... Hayalet av köpekleri!

Oradalar! Ormanın içinden bana doğru yıldırım hızıyla

koĢuyorlar. Burada olmaları an meselesi. Yayımı

omzuma asarken yabanıl bir bakıĢla çevreyi süzüyorum.

Sağlam, büyük bir sedir ağacı gölete doğru eğiliyor.

Page 26: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sudan zıplayıp kalın bir dalı kavrıyor ve kendimi yukarı

doğru çekerek tırmanmaya baĢlıyorum.

Hayalet av köpekleri ormandan çıkıyor. Bir su

Ģırıltısı eĢliğinde tam alttaki suya düĢüyor ve kendilerini

bir anda bana doğru savuruyorlar. Vücutları bükülüyor.

Çeneleri beni kapmaya çalıĢıyor. Ayağımı ucu ucuna

kurtarıyorum. Olabildiğince yükseğe tırmanıyorum.

Onların gazabı beni korkutuyor. Hırlıyor ve salya

akıtıyorlar. Havaya pençe atıyorlar. Suya tekrar düĢüp

yeniden sıçrıyorlar. Beni parçalamak için âdeta

çıldırıyorlar.

Ağacın gövdesine sımsıkı sarılıyor ve kaim

dalların arasına sokuluyorum. Elim kalbimde, tir tir

titriyorum. Kalbim göğsümden firar etmeye hazır.

KalptaĢı, tenimde sıcak.

KalptaĢı mı? Onu kavrıyorum. Sıcak. Bu, Jack

demek oluyor. Ama - Jack? Onun adını düĢünürken,

dudaklarım sessizce kımıldıyor. Jack çok uzakta.

Anlamıyorum.

"Skoll! Hati! AĢağıya!" Bir erkek sesi köpeklere

emrediyor. "Buraya gelin."

Hayalet av köpekleri sakinleĢiyor. Sudan

sıçramalarını ve nefes nefese kalmalarını duyabiliyorum.

O ses... O ses...

"AĢağıya," diyor adam onlara bir kez daha.

Bir anlık sessizliğin ardı sıra gülüyor. Kısa ve bu

hiç komik değil türünde bir kahkahayla.

"Bir kedi gibi köĢeye sıkıĢmıĢsın," diyor.

"Elindeki kartları ne zaman göstereceğini merak

ediyordum. AĢağıya gel, Saba. Orada olduğunu

biliyorum."

Page 27: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

O ses... Derin ve karanlık. Ġçimi ürperten bir

panik duygusu yakama yapıĢıyor. Bu, Jack değil. Ah

hayır. Bu, DeMalo.

DeMalo. Bu olamaz. Ama öyle. Demek ki

köprüdeymiĢ. Arkadaki Tontonlarda beraber at

sürüyormuĢ. Her zamanki gibi adamlarının arasındaymıĢ.

DeMalo burada. Buna inanmıyorum.

"ÖlmemiĢsin. Zaten senin öldüğünü hiç

düĢünmedim," diyor soluk soluğa. "Anlıyorsun, onun

cesedini hemen bana getirdiler," diyor. "Kırmızılı kız.

ArkadaĢın, Özgür ġahin."

Maev. DiriliĢ'te Tontonlar tarafından vurulmuĢtu.

Eli böğrüne sıkıca basılıydı. Ona bir zamanlar yaĢam

veren kanı yere damlıyordu.

"Bana elbiseni ver. Onların tek gördükleri,

kırmızı elbiseli bir kız. Yardımcı ol, Saba. Çabuk."

Emmi'yi kurtarmıĢtık. Neredeyse biz de

kurtuluyorduk. Kalede sadece Maev ve ben kalmıĢtık. O

zaman bir hata yapmıĢtım ve bizi bulmuĢlardı. Tontonlar

peĢimize düĢmüĢ ve Maev'i vurmuĢlardı. Ölümcül bir

yaraydı aldığı. ĠĢi bitikti ve bunun farkındaydı. Yapacağı

son Ģey hayatlarımızı kurtarmaktı. O hepimizin hayatım

elbisemi giyerek kurtardı.

"Sana verdiğim elbiseyi giymesi fena bir fikir

değildi," diyor DeMalo. "Ölümüne savaĢ verenin sen

olduğunu düĢünecektim. ArkadaĢlarının kaçabilmeleri

için adamlarımı oyaladığını zannedecektim."

"ġimdi git buradan. Olabildiğince uzağa,

gidebileceğince hızlı. Git!"

Onu son görüĢüm bu olmuĢtu. Çok aĢağıdaki

göle atlarken, geriye bakmıĢtım. BaĢı dikti, saçları beline

Page 28: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

kadar uzanıyordu ve her iki elinde de birer fırlatıcı vardı.

Maev,

Özgür ġahinlerin savaĢçı kraliçesi, o an hafızama

iĢte böyle kazındı.

"Onun korkusuz olduğunu söylediler," diyor

DeMalo. "Mangal gibi bir yürekle savaĢtığını... Onu odun

yığınına kendim yatırdım. Sırf önemsiyorsundur diye onu

tam bir savaĢçı merasimiyle onurlandırdım. Kendisinin

fedakârlığına nasıl bir övgü ama. Ey sen, bir ağaca

sinen... O her kimse, senin gibi yüz kiĢiye bedeldi."

Beynime kan hücum ediyor. Ağaçtan güçlükle

iniyor ve suya atlıyorum. Onunla yüz yüze geliyorum.

Yayım çekili. Ok, yayımın kiriĢinde.

"Onun adı Maev'di. Tanrı seni kahretsin,

Maev'di," diyorum.

Aramızda beĢ metrelik bir mesafe var. Uyluk

boyumun derinliğindeki sudayım. O bir kenarda duruyor

ve iki hayalet av köpeği de diğer taraftalar. Dilleri salya

damlatan ve gözleri DeMalo'ya sabitlenmiĢ köpekler

itaatkâr bir halde yere yatmıĢlar. Kemerindeki fırlatıcınm

dıĢında silahı olmayan DeMalo dizlerine kadar ulaĢan

çizmeler, pantolon ve gömlek giymiĢ. Omuzlarını siyah

bir pelerinle örtmüĢ. YıpranmıĢ bir deri çantayı göğsüne

çaprazlama asmıĢ. Elinde benim çuvalımı tutuyor.

"Ah anlıyorum," diyor. "Dolayısıyla buradaki

kabahatli kiĢi benim, değil mi?" Çuvalımı yere indiriyor,

pelerinini çıkarıyor ve gölete giriyor.

"Biraz daha yaklaĢırsan, seni öldürürüm,

köpekler umurumda değil," diyorum.

Oralı olmuyor. Bana doğru yavaĢça ilerliyor.

"Onların yaralı arkadaĢını kim ölmeye terk etti?" diyor.

"ġu köprüyü kim havaya uçurdu? O insanları kim

Page 29: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

öldürdü? Hesabıma göre on iki kiĢiyi. Sen buna ne

diyorsun, Saba?"

Yayımın kiriĢini daha sıkı çekiyorum. "Çok

ciddiyim, orada kal."

Fakat gelmeyi sürdürüyor. Gece gibi koyu

gözleri bende sabitlenmiĢ. "Söylediğin sözü sana

hatırlatayım," diyor. "Odama geldiğin o gece, en azından

her Ģeyi daha iyi kılma gayreti göstermezsek bu hayatın

bir anlamı olmadığını söyledin. Bunu hatırlıyor musun?"

"Kapa çeneni," diyorum. Kafamın içindeki ses

nedeniyle düĢünemiyorum bile.

Fırlat! Bitir Ģu iĢi! Aklından zorun mu var senin?

Fırlat, Tanrı aĢkına! Vur onu!

Sığ suda bana doğru sessiz ve kararlı adımlarla

ilerliyor. "BaĢka ne söylediğini anımsıyor musun?

Seninle birlikte çalıĢmak istiyorum, Seth. Dünyayı daha

iyi bir yer haline getirmek istiyorum."

Sesi, bereketli kahverengi toprağa benziyor.

"Olduğumuz gibi devam edemeyiz. Yeni bir yol

bulmamız gerekiyor. Söylediğin buydu, Saba. Yeni yolun

bu mu? Yok etmek mi? Öldürmek mi? Ben bir Ģey

oluĢturuyorum. Kaosu düzene sokuyorum. AĢama aĢama,

yeni bir dünya kuruyorum. Yeryüzünü ve onun

insanlarını iyileĢtiriyorum. Aynı Ģeyi istediğimizi

sanıyordum."

"Kapa çeneni, anladın mı? Yalnızca kapa Ģu

çeneni!" Yayımı sıkı tutuyorum. Daha sıkı. "Haydi,

haydi," diyorum kendi kendime. "Tek atıĢla bütün bunlar

sona erecek. Yılanın baĢını kopar. Yap Ģunu da bitsin

artık. ġimdi yap."

Bir metre uzağımda duruyor. Kollarını iki yana

açıyor. Bana onu öldürmem için apaçık bir fırsat sunuyor.

Page 30: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

GümüĢ bilekliği bileğinde ıĢıldıyor. Ġnce beyaz

gömleği rutubetlenmiĢ bir halde sarkıyor. Bu vesileyle,

onun Tonton kan dövmesini görebiliyorum. Kalbinin

üzerindeki, yükselen kızıl güneĢi. Kokusu yüzünden

tenim geriliyor. Koyu yeĢil ardıcın ılık kokusu bu.

Yapamam. Bunu yapamam. Yayımı yavaĢça

indiriyorum. "Tanrı seni kahretsin, orospu çocuğu,"

diyorum.

Kollarını aĢağıya indiriyor. "BoĢa harcanan bir

diğer mükemmel fırsat," diyor. "Tıpkı o gece, odamdaki

gibi. Beni etkisiz hale getirmek için Ģarabıma her ne

koyduy-san, ondan bir ya da iki damla daha fazlası beni

öldürürdü. Öyle değil mi? Bu çok kolay olurdu. Ama sen

bunu yapmadın. Neden acaba?" YaklaĢıyor. KalptaĢma

dokunuyor. KalptaĢı, alev alev yakıyor. Göğüslerimin

arasından damla damla ter akıyor.

Çıplak tenime dokunuyor. Tenim dokunuĢuyla

ürperiyor. Eli kalptaĢma sürtünüyor. "TaĢ sıcak," diyor.

"O bir kalptaĢı," diyorum. "Sen kalbinin arzusuna

yaklaĢtıkça, o seni daha çok yakar.”

“Kalbinin arzusu ben miyim?"diyor.

Hayır, hayır, hayır.

Ondan hemen uzaklaĢ, uzaklaĢ.

Ona güvenilemez; o tehlikeli, benim düĢmanım.

Fakat uzaklaĢmıyorum. Yerimden kımıldamıyorum.

"Beni niye öldüremiyorsun, Saba?" diyor.

"Ben de sana aynısını sorabilirim," diyorum.

"Seni ilk kez Ümitkent'te gördüm," diyor. "Seni

tanıyordum. Aslında kim olduğunu, kim olabileceğini

biliyordum."

"Beni tanımıyorsun," diyorum.

Page 31: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Ah, seni tanımaz olur muyum!" diyor. "îçinde

nadide bir ateĢ taĢıyorsun. Her Ģeyi değiĢtirecek gücü,

kendinden daha büyük birtakım Ģeylerin hizmetinde etkin

bir rol oynayacak cesareti taĢıyorsun. Bununla beraber,

kendini son derece talihsiz bir duruma sokuyorsun. Ne

yaptığının farkında mısın?"

Ağzımı açmıyorum.

"Ben iyilik yapıyorum," diyor. 'Ġnsanları

gereksinim, zorluk ve ıstıraptan özgür kılarak; daha iyi

bir geleceğe giden yolu göstererek onlara kılavuzluk

ediyorum. Sen o Ģafakta, orada, o yer altı

sığmağındaydm. Dünyanın eskiden olduğu haline tanıklık

ettin. Toprağın bereketine, denizin zenginliğine, o

muhteĢem canlılara ve hayal dahi edilemez harikalara

Ģahit oldun. Hatırlıyor musun?"

O Ģafakta gördüklerimi asla unutamam.

"ġu anda, bu yerde, yeniden baĢlamak ve bu kez

yeryüzüne iyilik yapmak için gerçek bir Ģansımız var. Bu

belki de tek Ģansımız. Daha iyi bir dünya kurabiliriz. O

harikalardan bazılarını bizler de tanıyabiliriz. Bana bunu

istemediğini söyleme. Seni seyrediyordum. Simanı ve

gözyaĢlarını gördüm. Tıpkı benim önemsediğim gibi

önemsiyorsun bu tür Ģeyleri."

Sözleri dört bir yanımda usulca kayarak dönüyor,

beni sıkıca tutup ona doğru çekiyor.

"Ġstediğini elde etmek için insanları

öldürüyorsun," diyorum.

"Sen de öyle yapıyorsun. Az önce bunu yine

yaptın," diyor. "Ama bunun, isteklerimle hiçbir alakası

yok. Ben doğru olanı yapıyorum. Her gün zor ve gerçek

kararlar alıyorum. Var olan kıt kaynakları, en iyi

Page 32: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

kullanabilecek kiĢiler arasında bölüĢtürüyorum. Ahlaklı

ve sorumlu bir Ģekilde davranıyorum. "

"Ahlaklı bir Ģekilde, öyle mi?" diyorum.

"Pek çok insan günü kurtararak hayatta

kalıyorlar," diyor. "Benim insanların çıkarma hizmet

etmek için daha yüksek bir tutkum var. ġiddetin herhangi

bir türü esef verici olsa da amaca ulaĢtıran bir araçtır.

Erdemli bir gereksinim bile diyebilirsin. Sana

söylediklerimi anımsıyorsundur. Bizler Toprak Ana'nın

iltihaplanmıĢ yaralarını temizliyoruz. O Ümitkent lağım

çukurunu yok ettiğinde gözyaĢı döktün mü? Oradaki

alevlerde yanmıĢ olabilecek herhangi bir pislik için

uykun kaçtı mı?"

Bu sorulara yanıt veremiyorum.

"Hayır," diyor. "Birbirimize çok benziyoruz,

Saba."

"Erdemli bir gereksinim," diyorum. "Sen onların

yeni doğmuĢ bebeklerini öldürdüğünde, Kurtarıcıların

durumu böyle mi adlandırıyorlar?"

"Senin de iyi bildiğin gibi, bebeklerin

öldürülmesi söz konusu dahi değil," diyor. "Zayıf olanlar

gece boyunca açık alanda bırakılırlar. Sabahleyin hâlâ

hayattalarsa, bir Ģans daha elde ederler. Bu, dünyanın

yöntemidir ve buradaki herkes bunu anlar. Bir kuĢ bütün

yavrularını eĢit ölçüde mi besler? Elbette hayır. En

sağlıklı ve en iri olanlar büyüyüp geliĢir. Zayıf olanlar

geride kalıp ölür. Toprak Ana'yı iyileĢtirme Ģansına

sahipsek, en kuvvetlilere ve en iyilere ihtiyacımız var.

Daima daha büyük çoğunluğun çıkarma hizmet

edilmelidir."

Page 33: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Gözleri ikna edici. Sesi baĢtan çıkarıcı. "Aynı

kaderi paylaĢıyoruz, Saba," diyor. "Buyruk vermek için

doğmuĢuz, itaat etmek için değil."

Nihayet gözlerine bakıyorum. Öylesine koyu

renk gözler ki... BakıĢı onun kim olduğunu gizler gibi.

Gözlerinin dağ gölüne özgü derinliğinde minik bir

yansıma görüyorum.

O, benim.

"Ben senin yaratığın değilim," diyorum.

"Yaratığım olmanı istemiyorum. Onlardan çok

sayıda var."

BaĢını eğiyor. Ilık nefesi dudaklarımı öpüyor.

Ah, benim hain ruhum. Beni ona bağlayan ne var?

DokunuĢu, tadı ve kokusu nedeniyle, keskin

hatlarımın yumuĢamaya baĢladığı anı hissedinceye dek

kendimi salıveriyorum. Onu yatağına yönlendiriyorum.

Beraber yatıyoruz ve karanlığında âdeta eriyorum.

Tenim ürperiyor. Güç bela fısıldıyorum.

Fısıldayarak da olsa, konuĢuyorum: "Bana sahip

olmayacaksın."

DurgunlaĢıyor. Tamamen sessizleĢiyor.

Aramızdaki sessizlik sebebiyle gün bile nefesini tutuyor.

Sonra kendimi geri çekiyorum. Hava

akciğerlerime öyle bir akın ediyor ki baĢım dönüyor.

Yeryüzünü iyileĢtirmek... Bu doğru. Fakat bunu yapma

yöntemi yanlıĢ. Hem de çok yanlıĢ. Daha büyük

çoğunluğun çıkarı... Ahlaklı... Erdemli... Ben birini

diğerinden ayırt edemeyinceye dek yalanlarla gerçekleri

ve gerçeklerle yalanları birbirlerine katıyor. Kim

olduğum ve neye inandığımdan kuĢku duyun-caya değin

kafamı allak bullak ediyor.

Page 34: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bugün köprüde yanlıĢ bir Ģey yaptık. Ne var ki o

da yanılıyor. Hatalı davranıyor. ĠĢin doğrusu baĢka bir

yerde olmalı. Belki ikimizin arasında veya bizden ötede...

"Eğer bu Ģekilde devam edersen, daha fazla insan

ölecek," diyor. "Belki de önemsediğin insanlar dahi

ölecekler. Kız kardeĢin... Erkek kardeĢin... Siz kaç

kiĢisiniz? On? On iki? Boyunu aĢan iĢlere kalkıĢıyorsun.

Senin yerinde olsam, fırsatlarımı iyi değerlendirirdim."

"Bu yeryüzü burada yaĢayan her Ģeye ait,"

diyorum. "Sadece senin değerli kabul ettiğin

SeçilmiĢlerine değil. Temiz su ve verimli toprak herkesin

hakkı. Onları alıkoyamazsın. Onlara sahip olamazsın.

Özgür ġahinler hiçbir yere gitmiyorlar."

"Ġyi çalıĢılmıĢ, Saba," diyor. "Bu sözleri senin

ağzına kim yerleĢtirdi?" Bir an için sessiz kalıyor. Her

zamanki gibi, yüzünden hiçbir Ģey okuyamıyorum.

Zihninde nelerin olup bittiğine dair bir ipucu

yakalayamıyorum. Sonra "Sana bir teklifte bulunacağım,"

diyor. "Bu koĢullar altında cömert bir teklif. Tüm

silahların ve savaĢçılarınla birlikte bana teslim olacaksın.

Aile üyeleri ve arkadaĢlarının her birine BoĢ Arazi

üzerinden güvenli geçiĢ temin edeceğim. Onlara AĢağı

Çin Geçidi boyunca bir refakatçi sağlayacağım. Dağların

arasında oradan batıya doğru giden iyi bir patika var.

Elbette onların Yeni Cennet'e geri dönerlerse

ölecekleriyle ilgili katı anlayıĢı da içeren teklifim tam

olarak budur."

"Peki bunun karĢılığında ne istiyorsun?"

diyorum.

"Seni," diyor.

"Bir tutsak yani?"

"Hayır. EĢim olarak..."

Page 35: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Aynı Ģey," diyorum. "Ne de olsa cehennemde

görüĢeceğiz."

"Sen ve ben meleklerin tarafındayız," diyor.

Sığ suyun içinden kenara doğru yürüyor, bir dalı

kavrıyor ve kendisini göletin dıĢına çekiyor. Su

pantolonunu ve çizmelerini gösteriyor. O, pelerinini

yerden alırken; hayalet av köpekleri kalkıyorlar. "Bir

hafta içerisinde köprüyü yeniden inĢa edeceğim," diyor.

"Bana bir kere daha saldırırsan, sana on katıyla karĢılık

vereceğim. Pes ettiğinde hâlâ ayakta duruyorsan gelip

beni bul. Teklifim ay tutulmasına kadar geçerli.

Söylediğim gibi, kendimi cömert hissediyorum. O andan

sonra, bütün bahtsız çeteni yakalatıp öldürteceğini.

Nereye kaçarsanız kaçın fark etmez, yani buna sen de

dâhilsin, Saba. Ġnan bana, duygusal değilim."

"Demek öyle," diyorum. "Tıpkı benim elime

geçenler gibi, senin de eline birtakım fırsatlar geçti. Ve

ben hâlâ buradayım."

"Bu, oyunun nihai aĢaması," diyor. "Bundan

sonrasını yeni kurallara göre oynuyoruz." Gitmeye

koyuluyor. "Ah!" Bir Ģeyi yeni hatırlamıĢ gibi arkasına

dönüyor. "Hamile olduğunu sanmıyorum."

Tez bir hareketle, yayımı yukarı kaldırıp atıĢ

yapıyorum. Okum onu kıl payı ıskalayarak baĢının

bitiĢiğindeki ağaca saplanıyor. Köpekler kıpırdanıyorlar.

Bana saldırmak için hazırlar. Elinin kalkması onları

durduruyor. DeMalo yana çekilmedi, korkmadı.

Bembeyaz gömleğine kulağından kan damlıyor.

"Yeni kurallar," diyorum.

"Ay tutulması," diyor.

Page 36: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir baĢ selamıyla, ağaçların arasında ve kocaman

beyaz köpeklerin yakın takibi eĢliğinde gözden

kayboluyor.

Yerimden bir milim bile kımıldamıyorum. Buruk

kalbim DeMalo'nun peĢinden gidiyor. Çıt çıkarmadan. O

ve köpekleri sessizce ilerliyorlar. Hayır, onu kalptaĢının

sıcaklığıyla takip ediyorum. Sıcaklık azalıyor. KalptaĢı

soğuyor.

Yayımı indiriyorum. Titreyen uzun bir nefes

koyuveriyorum. Meydan okuyuĢum inleye inleye

sönüyor. Onun iradesi, hızlı bir ırmak akıntısı misali beni

sürüklüyor. Direnmek zorunda olduğum her Ģeyi

götürüyor.

Titrek ayaklarımı sığ suda kıyıya doğru zorlukla

yürütüyor ve yosunlu köklerin arasına yığılıveriyorum.

Tanrı'nın cezası kalptaĢı. Kalbimin arzusu, DeMalo değil.

Asla, asla DeMalo değil. KalptaĢının bağını boynumdan

koparıyorum. TaĢı fırlatmak için kolumu geriye çekiyor,

onu avucumda sıkıyor, kendimi onun sıcak yalanlarından

kurtarıyorum. Fakat duraksıyorum. Fırlatamam. O,

annemindi. ġimdiye dek sahip olduğum, anneme ait tek

eĢya... Onu cebimin en derinine sokuyorum.

Ağrıyan omzumu rahatlatıyorum. Bunu ancak

Ģimdi hissediyorum. Köprüdeki arabadan fırlayan

tekerlek bana çok sert çarptı. Bir çürüğüm ve dolayısıyla

bu olaya iliĢkin bir kanıtım olacak.

DeMalo beni iliklerime kadar sarsıyor. Son

sözleri baĢımı bir mengene gibi sıkıyor. Çocuğunu

karnımda taĢımadığımdan kesinlikle eminim. Önce

köprüdeki kâbus, sonra peĢime düĢmesi ve beni tüyler

ürperten hayalet av köpeklerinin aracılığıyla

Page 37: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yakalaması... Gerçekten de bunlara niyetlenmiĢ olabilir

mi?

Ay tutulması... Hasat dolunayı sonrasındaki ilk

dolunay.

DüĢün, Ģimdi düĢün.

Dün gece ormandan koĢarak geçtiğimiz sırada ay

hilaldi. Çeyrek ay. Demek ki... ne zaman? Yedi gece

sonra mı? Yedi. Cömert olduğundan bahsetti. Bunun

hiçbir anlamı yok. Yalan söylüyor, blöf yapıyor. Oyunun

nihai aĢamasında olduğumuzu söyledi. Yeni kurallarımız

var.

Eğer bu Ģekilde devam edersen, daha fazla insan

ölecek. Belki de önemsediğin insanlara veda etmen

gerekecek.

Önemsediğim çok sayıda insanı zaten

yitirmiĢtim. Öte yandan avantajlı bir konumda da

değildik. Yedi gün... Onu katiyen yenemeyiz. Kaçmak

zorundayız.

Sizi yakalatıp öldürteceğim. Nereye kaçarsanız

kaçın fark etmez.

Dediğini yapar da...

Sanki ben adi bir korkakmıĢım gibi kaçmayı

düĢünmemin utancıyla terlemeye baĢlıyorum. Bu

yalnızca onun beni nasıl rahatsız ettiğinin ispatı. Bu

mücadeleye Emmi dıĢında hepimiz hazırız. Emmi'nin

tehlikeden uzak durmasını istiyorum. Bunu uzun süre

önce yapmam gerekirdi. Onu Yılan Irmağı kampına geri

göndereceğim. Orada güvende olacaktır. Biz ölürsek, o

bir kadın oluncaya dek kendisini Auriel yetiĢtirecektir.

Aslında Lugh onu oraya götürebilir. Ama hayır, Lugh

beni asla bırakamaz ve Em'i bir yıldız okuyucunun

Page 38: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

büyütmesine olanak tanımaz. Tommo, öyleyse. Em

onunla gidebilir.

Öyleyse ayağa kalk, savaĢ ve kazan.

Ancak köprüleri havaya uçurarak bu mümkün

değil.

Bana bir kere daha saldırırsan, sana on katıyla

karĢılık vereceğim.

BaĢka bir yöntem olmalı.

Tepemdeki ağaçtan sakıngan bir gaklama

geliyor. Nero bunca zamandır saklandığı yerden çıkıyor.

Bu, kurt köpekleriyle gagasını ve pençelerini kullanarak

dövüĢen karga... Beni bütün tehlikelere karĢı savunmaya

çalıĢan karga... Elbette ki o tehlike DeMalo diye

adlandırılmadıkça...

"ĠĢe yaramazın tekisin," diyorum. "Eh sağ ol

yani. Onu doğruca buraya getirmiĢsin."

Kucağıma düĢtükten sonra kulağımı gagasına

almak için önüme tırmanıyor. Kendisini her suçlu

hissediĢinde bunu yapar. Mesele Ģu ki DeMalo'dan

hoĢlanıyor ve hoĢlanmaması gerektiğini biliyor. Beni

savunurken köpeklere saldırmıĢtı; problem yok fakat

DeMalo'ya ve yanındaki köpeklere hiç zarar vermemesi

kafasının karıĢmıĢ olduğunu gösteriyor.

"Sen kimin tarafındasm?" diyorum, onu

kucaklayıp göğüs tüylerini okĢayarak. Bundan bir ay

önce DeMalo'nun Ģahini tarafından yaralandığında hasar

gören tüyleri yeniden aynı güzellikte uzuyor. "Kiminle

konuĢuyorum?" diyorum. "Ben kimin tarafındayım? O

ellerimdeydi ve ben onu öldüremedim. Yapamadım.

Aklımdan zorum mu var benim?" Nero'nun baĢını

öpüyorum. "Hiç kimseyle bunun hakkında konuĢamayız,

duyuyor musun?"

Page 39: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Mutabık olduğunu cıvıldıyor. Nero. Bugünlerde

özgürce konuĢabildiğim tek canlı varlık... Kendimi

samimi olduğum diğer herkesten sakınmaya mecburum.

Bir lider kendi insanlarına bilmeleri gerekenlerin

haricinde, mümkün olduğunca az Ģey anlatır. Bu,

Slim'den öğrendiğim bir söz.

Daha fazla insan ölecek. Önemsediğin insanlar.

Kız kardeĢin. Erkek kardeĢin.

"Lugh," diyorum. "Aman Tanrım, Lugh, elbette.

Haydi, buluĢma yerine varmamız lazım. Hepsinin

kurtulduğundan emin olmalıyım. Ayağa fırlıyorum. Nero

bir itiraz ciyaklamasıyla yere düĢüyor. EĢyalarımı

toplarken, "Nerede olduğumuzu merak edeceklerdir.

Emmi endiĢeden ötürü telaĢa düĢecektir. Nero,

gitmeliyiz. Haydi." diyorum.

Sağır numarası yapıyor ve gagasını kanat altına

sokarak tuhaf sesler çıkarıyor. Fakat benim gitmem

lazım. Nero bana daha sonra yetiĢecektir. Onun için

uygun olan zamanda.

Çuvalımı ve yayımı omzuma asıyorum.

Geçerken okumu ağaçtan sertçe çekip alıyorum.

Hayatımda ilk kez ıskalamak için fırlattım.

Göletten ayrılırken olabildiğince dikkatli

davranıyorum. Boyalı Kaya'daki buluĢma yeri için

kuzeye doğru bir gidiĢ yolu belirliyorum. Gözlerimi

keskin, kulaklarımı açık, kısa ok fırlatıcımı elimde hazır

tutuyorum. Tehlike yok. NahoĢ bir durum yok. Ormanda

bir ağaçtan gelen sesler dıĢında ses yok. Ötleğen

kuĢlarının cıvıltılı sohbeti, rüzgârın uğultusu var.

Birkaç adımın akabinde gevĢemeye baĢlıyorum.

Sonra havadaki değiĢikliği seziyorum. Bir ses yok fakat

yakınımda biri var. Tam ilerlemeye baĢlarken bir silah

Page 40: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

enseme dayanıyor ve beni ittiriyor. Ansızın duruyorum.

O kalkık uçlu silahın dokunuĢunu hissediyorum. Kısa ok

fırlatıcı...

Hemen arkamdan biri sesleniyor: "Silahlarını ve

çuvalını alacağım. Seni onlar uğruna öldürmek zorunda

kalsam da benim için hiç fark etmez. Önce fırlatıcmı,

sonra yayını bırakacaksın. Teker teker, yavaĢça."

O bir kadın... Kısa ok fırlatıcısmı tutan eli sabit.

Açıyı dikkate aldığımda, kadının benden daha uzun boylu

olduğunu söyleyebilirim. Boyu yaklaĢık 1 metre 80

santim.

Fırlatıcımm yere düĢmesine izin veriyorum.

Kadın toprak ve ter kokuyor. Sesi zor yılları ve zor

seçimleri yansıtıyor. Zihnimin köĢesinde bir Ģeyler

kıpırdanmaya baĢlıyor. Bir an tereddüt ediyorum.

"Yayı da!" Kısa ok fırlatıcısmı omurgamla

kafatasım arasındaki hassas noktaya daha Ģiddetli ve daha

derin bir biçimde bastırıyor. Bir Ģamanın armağanı olan,

az bulunan, akmeĢe yayımı omzumdan kaydırarak

çıkarıyor ve bir kenara dikkatle atıyorum. Ok kılıfım da

peĢinden gidiyor. Kadının çizmemin kınında gizli olan

bıçağımı Ģimdiye dek fark ettiğini sanmıyorum.

Derken onu da kapıveriyor. Bir çıngıraklı yılan

kadar hızlı hareket ediyor. Bıçak gitti ama silah

kıpırdamadı. Kadın hünerli. Uzun kollara sahip olsa

gerek diye düĢünüyorum.

"Çuvalını alayım," diyor.

Onu da bırakıyorum.

"Eller yukarı," diyor. "BaĢının üstüne."

Öyle yapıyorum.

"ġimdi," diyor. "Yere diz çök."

Page 41: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kızgınlık birdenbire içimde alev alıyor ve birden

anılarımda Pine Tepesi'ne geri dönüyorum: Emmi'yle

beraber, Vi-car Pinch'in tutsağıyım. Geri kalanlarımız o

ve Tontonlar'ı tarafından yenilgiye uğratılıyor,

kurnazlıkla alt ediliyor. Ayaklarının dibine diz çöküp

sevdiklerimin hayatları için yalvarıyorum.

Derken anılarımdan sıyrılıyorum.

"Hiç kimse için diz çökmem," diyorum.

Yakamı kavrayıp bacaklarımın arkasına tekme

atıyor. Mecburen dizlerimin üstüne çöküyorum.

Kafatasıma silah dayalı.

"Baban sana görgü kurallarını öğretmedi mi?"

diye soruyor.

Bu sözcükler kulağıma öyle tanıdık geliyor ki bir

zamanlar Emmi'yle Ģirin mi Ģirin bir vadide olduğumuzu

anımsıyorum. Bir derenin kenarında bulunan kulübeyi,

yahni kâselerini, ödünsüz nezaketi... Ama hayır, hayır.

Bu o olamaz.

O an Nero geliveriyor. Çığlık çığlığa ve öfkeli.

Gagası, kanatları ve pençeleriyle saldırıya geçiyor.

Yırtıyor, vuruyor, acı çığlıklar atıyor ve kadının geriye

doğru sendelemesine sebep oluyor. Ben de fırsattan

istifade hemen ayağa fırlayıp arkama dönüyorum. Evet,

o. Mercy. Annemin dostu Mercy. Öldüğünü samyorduk.

Peki Ģimdi burada ne yapıyor?

Nero'dan kurtulmak için yerde debeleniyor.

Kollarını baĢına sararak kendisini koruyor. Saçı tıraĢ

edilmiĢ. Boynunda demir bir tasma var. Köle tasması.

Nero üzerine çullanıyor, daha beterini ona

yaĢatmaya hazır. "Nero, hayır!" diye avaz avaz

haykırıyorum. "Dur! Vazgeç!" Onu kıĢkıĢlıyorum ve

Page 42: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bana ters ters bakıp bir ağaca konuyor. Mercy iki büklüm

halde yanlamasına yatıyor. Yanına çömeliyorum.

"Mercy," diyorum. "Bir Ģey yok, Mercy. Benim,

Saba. Allis'in kızı. Willem ve Allis'in." Eline

dokunuyorum. Hafifçe, zoraki... Onun bir karaltı, bir

gölge olması ihtimaline karĢı. Ama canlı, gerçek...

"Çaprazçay'da sana geldik," diyorum. "Beni ve

Emmi'yi hatırlıyor musun? Babamız öldürüldüğü ve

Tontonlar Lugh'u götürdükleri zaman gelmiĢtik. Onu

buldum, Mercy. Geri getirdim."

Kolları baĢından aĢağıya ağır ağır iniyor.

"Burada," diyorum. "Bak!" KalptaĢını cebimden

çekerek çıkarıyorum.

Elayretle bakıyor. ġaĢkın. Gördüğüne inanmakta

güçlük çekiyor. Annem kalptaĢını ona uzun yıllar önce

vermiĢ. Ben doğmadan çok önce. Sonra Mercy onu bana

verdi. Dosttan dostuna, dostundan kızma...

"Saba," diyor. "Gerçekten sen misin?"

Oturmasına yardımcı oluyorum. Gözlerini dikip bana

bakıyor. Nasırlı elini yüzüme sürüyor. "Bu mümkün

değil," diyor.

GözyaĢlarımm gözlerimi acıttığını

duyumsuyorum. KalptaĢını boynuma asarken

gözyaĢlarımı gülümseyerek siliyorum. Jack'in daima

söylediğini tekrarlıyorum: "Hiçbir Ģey imkânsız değildir.

DüĢük olasılıklı fakat imkânsız değil. Bu son

karĢılaĢtığımızdan bu yana iyice öğrendiğim bir Ģey.

Ayrıca çok daha fazlası var," diyecek oluyorum. Cingöz

bakıĢlı kahverengi gözleri âdeta zihnimi okuyor ve

söylemek istediğimden çok daha fazlasını görüyorlar.

"Çaprazçay'da bana toy bir kız geldi," diyor. "O kızı artık

göremiyorum."

Page 43: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Sana yardım edeyim," diyorum. Onu elinden

tutup ayağa kaldırıyorum ve orada öylece dikiliyoruz.

Birbirimize uzunca bir süre bakıyoruz.

Uzun boylu, ince, havanın etkilerine maruz

kalmıĢ, sapasağlam, dipdiri ve bilge... Mercy ormanın

derinliklerinde saklı küçük yeĢil cennetinde yalnız ve hür

yaĢayan muhteĢem bir ağaç gibiydi. Çıkık elmacık

kemikli, kırpılmıĢ beyaz saçlı ve koyu renk kaĢlı güzel

bir kadın... ġimdi eti kemiklerine yapıĢık bir halde.

Kenevir lifinden yapılma, adi, köle iç gömleği dizlerine

dek lime lime sarkıyor.

Bedenen küçülmüĢ olabilir ama ruhen her nasılsa

daha da büyümüĢ. Köle tasmasını sanki en güzel Wrecker

altın kolyesiymiĢçesine boynunda taĢıyor.

"Senin öldüğünü sanıyorduk," diyorum.

"Az kalsın ölüyordum," diyor. "Biz tam da bir

köprüden geçmek üzereyken, bazı herifler orayı havaya

uçurdular. Ama aynı zamanda onlara Ģükranlarımı

sunarım. Bana zincirlerimden kurtulma Ģansını verdiler.

Anahtarı ve yanı sıra kendi silahını ölü bir muhafızdan

çalmak daha kolay. Aklıma gelmiĢken—"

Mercy düĢen kısa ok fırlatıcısmı yerden almaya

giderken, "Rica ederim. Benim için bir zevkti," diyorum.

ĠrkilmiĢ bir halde dönüyor. "Sen miydin?" diyor.

"Ben ve diğer birkaç kiĢi," diyorum. "Boyalı

Kaya diye adlandırılan bir yerde onlarla buluĢmalıyım.

Dört fersah kuzeyde. Benimle geliyorsun." Hem

konuĢuyor hem de eĢyalarımı topluyorum. Dağınık

haldeki silahlarımı ve çuvalımı...

"Ayak uydurmak için bütün gücümü

kullanacağım," diyor. "ġayet seni yavaĢlatırsam, beni

bırak."

Page 44: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Nero ona saldırdığı için kanayan kollarının

görüntüsü, acı duyup yüzümü buruĢturmama neden

oluyor. "Nero adına özür dilerim," diyorum. "Biraz daha

iyi misin?"

"Hayatta kalırım elbet," diyor. "Daha kötüsü de

baĢıma geldi." GüneĢe dayanıklı teninde çapraz, ince,

beyaz çizgiler halindeki kırbaç izleri dikkatimi çekiyor.

"Seni nasıl yakaladılar ki?" diyorum.

"Daha sonra anlatırım," diyor. "Ġlerleyelim. Hâlâ

civarda kol geziyor olabilirler."

Mercy kısa ok fırlatıcısmı eyleme hazırlarken

ben de fırlatıcımla aynısını yapıyorum. Çuvalımı kapıp

omzuna alıyor. Ġtirazımı haĢin bir bakıĢla söndürüyor.

"Daha ölmedim. Önden buyur," diyor.

Nero'ya ıslık çalıyorum. Gözlerimizi ve

kulaklarımızı dört açıp yola koyuluyoruz. Mercy ve ben

buluĢma yerine doğru ilerliyoruz...

Hepsi gruplara ayrıldıktan kısa bir süre sonra o

yakalandı. Sise ve bölgenin koĢullarına maruz kalarak;

baĢ döndüren, sarp bir yarıkta kendi kendini pusuya

düĢürdü. Kenardan geriye doğru sendelediğinde, ateĢ

çubuklarını kalbine niĢan almıĢ üç Tonton oradaydı.

Kendisini atıĢlara, namlu uçlarının parlamasına,

vurulmaya hazırladı. Sakin ve huzurluydu. Kalbinin

müthiĢ bir ritimle çarptığını hissediyordu.

Fakat hiçbir atıĢ olmadı. Ölüm, kendi seçimi

olmalıydı. Dönüp atlamayı ve aĢağıdaki kayalara doğru

süzülürken yaĢam için haykırmayı tercih ederdi. Orada

huzur yoktu artık. Ama teslim oldu. Onu elleri arkasında

bağlı, kukuletalı ve ağzı tıkalı olarak zorla yürütüp

ormandan geçirdiler. AĢağı yukarı yarım fersah

Page 45: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yürüdüklerini tahmin ediyordu. Bir açıklığa vardıklarını

anladığı yerde durdular. Onu zemine oturttular.

Dördü de öylece bekliyordu. Sisin kalkmaya

baĢladığını hissedebiliyordu. Gün ıĢığı tenini ısıtıyor,

zaman geçiyordu.

Bekliyorlardı.

Aniden, onu çekiĢtirerek ayağa kaldırdılar.

Kukuletası ve ağız tıkacı çıkarıldı.

ilk önce iki hayalet av köpeği, ağaçların

arasından kayarcasına geçerek geldi ve nefes nefese

soluyarak derhal oturdular. Akabinde hepsinin

bekledikleri adam ortaya çıktı. Zaten o da baĢka birinin

gelmesini beklemiyordu; Tontonlar böylesine disiplinli

bir Ģekilde, sabırla baĢka kimi bekleyeceklerdi ki?

Adamın gece gibi koyu olan bakıĢları onu bir

müddet inceledi. Derken Yol Gösterici'nin gözlerindeki

derin kara suda âdeta bir dalgalanma oluĢtu.

Gülümsedi. Bu, aradığını bulan bir adamın

gülümsemesiydi.

“KonuĢacağımız çok Ģey var/' dedi.

Mercy'nin sakat ayak bileğini neredeyse

unutuyordum. Kırdığı ve kendisinin sabitlemek

durumunda kaldığı ayak bileğini... Kendi tabiriyle çok

salakça bir iĢ yaptığı için sol ayak bileğinin topallaması

kalıcı olmuĢtu. Mercy'nin ruhu zorluklara göğüs gerip,

tavındaki demir misali iĢlenmiĢken, bedeni özveriyle

geçen bir ömür yüzünden sapasağlam. Bu yüzden hiçbir

zaman yardım istemiyor, geride kalmıyor. Fakat

yürüyüĢümüz sebebiyle biraz yorulduğunu

söyleyebilirim.

KuĢluk vaktinde bir hayli yavaĢlıyor. Sadece iki

fersah, yani yolun yarısını katetmiĢiz. Tepeye tırmanması

Page 46: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ve ormandan geçmesi onu tüketmiĢ olmalı. Sadece

sarsılmaz metaneti nedeniyle ilerlemeyi sürdürüyor.

Bunu yapmaktan nefret ediyorum ama yakın zamanda

durup dinlenmeye mecbur olacağız. Hüsranımdan ötürü

dudaklarımı ısırıyorum. Kendi baĢıma olsaydım, son hız

koĢardım.

Ölü diyar, gür otlarla kaplı bir çayıra dönüĢmüĢ.

Gün sıcak, aĢırı nemli, bunaltıcı, kurĢun gibi ağır... Issız

bir çiftliğin çevresindeki gizli bir patikanın kenarından

geçiyoruz. Belli ki birtakım sakar aptallar, yakılacak

odun için ağaçları merhametsizce katletmekteler.

"Buna inanabiliyor musun?" Mercy baĢını

tiksintiyle iki yana sallıyor.

Birkaç adım sonra aptalları görüyoruz. Lastikten

yapılma kulübenin önündeki tarlada, doğa tarafından

cezalandırılan, en fazla on beĢ yaĢında, Kurtarıcı iki

çocuk kırık bir sabana dair hararetli bir Ģekilde

tartıĢıyorlar. Kulübenin etrafını ve anayola varan patikayı

temiz tutmayı baĢarıyorlar, fakat hepsi o kadar. Parlak

kızıl bir midillinin kulübenin bitiĢiğindeki ağaca bağlı

durduğu dikkatimi çekiyor.

Mercy'e "Burada bekle," diyorum.

Dikkatlerini çekmemeye çalıĢarak otların

arasından süratle koĢuyor, midillinin ipini çözüyor ve onu

Mercy'e doğru sessizce yönlendiriyorum.

"Gitmeni kolaylaĢtıracaktır," diyorum. "Binmene

yardım edeyim." Avuçlarıma basıyor, ata biniyor ve fark

edilmeden aceleyle uzaklaĢıyoruz.

Epeyce yol aldığımızda, "Midilli olmaksızın,

hayat onlara birazcık daha zor gelecektir," diyorum.

"Onların bakıĢ açısından," diyor Mercy, "bunun,

bardağı taĢıran son damla olabileceğini söylerdim. Ġkisi

Page 47: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

de yeteneksiz ve bilgisiz. Aralarında güven olmadığını

anlayabilirsin. Büyük olasılıkla birbirlerini pek

tanımıyorlar.

Evlerini parçalamak uzun zaman almaz. Sağlam

temeller üstünde durmuyor."

"Umarım," diyorum.

"Bir süre önce orası orta kalite bir yerdi," diyor.

"Tontonlar onu 'yeniden yerleĢtirme' diye adlandırırlar.

Ben hırsızlık diye adlandırıyorum. BaĢkalarından

çalınmıĢ arazi parçasına sahip olanlar, keĢke toprak

bilgesi kimseler olsalardı. ġu beceriksiz çocuklar gibi

olmazlardı en azından. Hayır, mevsimler boyunca izler,

dinler ve çalıĢırlardı. Neye gereksinim duyduklarını kendi

topraklarından öğrenir, nasıl yaĢayabileceklerini

keĢfederlerdi. Çünkü bu yıllar alır."

Çaprazçay'daki emeği, özeni ve ümidinin beĢiği

yeĢil vadisini düĢündüğünü biliyorum. Oranın iyi ellerde

mi olduğunu yoksa bir harabeye mi dönüĢtüğünü merak

ediyor. Çamlarla gölgelenmiĢ küçük ahĢap kulübesini,

kapının yanındaki kırmızı kanepeyi, taĢların üzerindeki

sığ suyun sesini özlüyor.

"Lugh o karıĢıklığı görseydi, ateĢ püskürürdü,"

diyorum. "En büyük arzusu verimli bir araziye sahip

olmak, toprağı iĢlemek ve bizim oraya yerleĢmemiz."

"Ya sen?" diyor. "Ġstediğin bu mu? Araziyi

iĢleyerek yaĢamak mı?"

"Kafamı buna fazla yormadım," diyorum. "Bu

daha sonrası için. ġimdi, kafamda daha büyük planlar

var."

Ay tutulması...

Kafamdaki bu. Yedi gece uzakta...

Page 48: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Mercy'ye yalan söyledim. Kafamı buna, yani

araziyi iĢleyerek yaĢamaya yormuĢtum.

Lugh aynı Ģeyi hep istedi. Bir yere yerleĢmeyi,

toprağın kalp atıĢıyla yaĢamayı... Hiçbir Ģeyin

değiĢmediği ama aslında her Ģeyin değiĢtiği yerdeki

yükseliĢi, alçalıĢı... Biz küçükken, Lugh baharın ilk

çimenlerine merak içinde diz çökerdi. Ben aynısını

yapmaya çalıĢırken, çimenleri dizlerimle ezerdim.

Yine de onun istediklerini isterdim. Ne de olsa

birbirimize aittik. Birlikte vücuda getirilmiĢtik. Bir

bütünün iki yarıĢıydık. Oğlan ve kız. SarıĢın ve esmer.

YaĢamımızı hep beraber geçireceğimizi hiç kuĢku

duymaksızın kabul ettik. Bunun aksini düĢünmek

aklımızın ucundan dahi geçmezdi. Ancak bu öncedendi.

Tontonlar, GümüĢgöl'e gelip babamı öldürerek Lugh'u

götürmeden ve her Ģey sonsuza dek değiĢmeden önce

öyleydi.

Ġçinde bulunduğumuz zaman Ģimdidir ve geçmiĢ

zamanın sonrasıdır.

'Sonra' tıpkı babamın bize anlattığı Ģu adama

benziyor: Kolu kangren olmuĢ ve kolunu omzunun tam

altından kestirmek zorunda kalmıĢ. Babam onunla

tanıĢtığında, adam yıllardır kolsuzmuĢ ama o kolunu,

ağırlığını ve uzun süre önce yitirdiği elini uzatma

dürtüsünü hâlâ hissedebildiğine iliĢkin yeminler

ediyormuĢ. Ben bunu asla hayal edemezdim. Katiyen.

Derken Lugh benden alındı, ilk kesim yapıldı. Lelek,

talih ve kader oyununu oynadı ve biz ruhtaki, bahsi dahi

söz konusu olmayan büyük yaralar, sırlar ve yalanlar

yüzünden birbirimizden ayrı düĢtük.

Page 49: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Evvelki günlerde böyle bir 'sonra' olacağını

tahmin dahi edemezdim. Adamın nasıl hissetmiĢ

olabileceğini Ģimdi biliyorum.

Köprüden beri çizmelerimde taĢlar var. Mercy

yiyeceğe ve suya fena halde ihtiyaç duyuyor. Çiftlikten

itibaren yarım fersah ilerleyince, küçük bir Wrecker

tapmağı yıkıntılarında bir dinlenme molası veriyorum.

Tapmağın ufalanmıĢ taĢ duvarları arasında yetiĢen birkaç

çam ağacı bize hoĢ bir karĢılama gölgeliği sağlıyor.

Çalıntı midilli, son çıkan ısırgan otları arasında

tıkınmaya koyulurken, çizmelerimdeki minik çakılları

boĢaltıyorum. Mercy çizmelerindeki bağcıkları

gevĢetirken ıstırapla dudaklarını ısırıyor.

"Ġyi misin?" diyorum.

BaĢıyla onaylıyor. Ona matarayı veriyorum ve

uzun bir yudum alıyor. "Bu iyi geldi," diyor.

Ben de içip birazını Nero için kapağa

döküyorum. Geri kalanını serinlesin diye baĢına

damlatıyorum. Gözlerini memnuniyet içerisinde kapıyor.

Çuvalımı gıda maddeleri bulmak için karıĢtırıyorum fakat

bir yaprağa sarılı, kurutulmuĢ acı bir kök parçasından

baĢka bir Ģey bulamıyorum. "Üzgünüm," diyorum. "Fazla

seçeneğimiz yok."

"Bana göre hava hoĢ," diyor Mercy.

Hepsini ona sunuyorum. Aç değilim. Kucak

dolusu kozalak topluyor ve fıstıkları için onları kırarak

açıyorum. Çoğunu Mercy'ye veriyor, birazını da Nero'ya

ikram ediyorum.

Küçük ısırıklar alarak yavaĢ yavaĢ çiğniyor.

"Çam fıstıkları ve acı kök, özgürlüğün tadı," diyor.

"Kimin aklına gelirdi? Kim beni kurtarmaya senin

Page 50: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

geleceğine dair tahmin yürütürdü ki? Talihin yolları

gerçekten acayip."

"ġans," diyorum. "Olacağı varmıĢ."

Gülümsüyor. "Burada bir yıldız okuyucunun kızı

konuĢuyor," diyor. "Kim bilir? Haklı olabilirsin."

O yerken, ikimiz de susuyoruz. Sorulmadık

sorularımızın ağırlığı giderek artıyor. Onun bana, benim

de ona... îçimde bazı Ģeyleri anlatma ve itiraf etme

ihtiyacının arttığını duyumsuyorum.

"Senden ayrıldıktan sonra pek çok olay yaĢandı,"

diyorum. "Ümitkent'e ulaĢtık. Sen beni oranın kötü bir

yer olduğuna iliĢkin uyarmıĢtın. Ama inan bana kötüden

de kötüydü. Birtakım Ģeyler yaptım. Yol boyunca çok

fazla Ģey yaptım. Bazı kiĢileri öldürdüm. Öldürmek

istediğim için değil, öldürmek zorunda kaldığım için...

Çünkü 'öldür ya da öl' kuralı geçerliydi. Sence yanlıĢ mı

yaptım?"

Bütün bunları söylemek istemiyordum.

Gerçekten istemiyordum. Lanet olsun!

"Bu önemli bir soru," diyor Mercy. "BaĢka bir

kiĢiyi öldürmek hiç doğru olur mu?"

Nasıl köleleĢtirildiğini sormak üzere tam ağzımı

açacakken konuĢmaya devam ediyor.

"Bir gün Tontonlar Çaprazçay'a geldiler. Beni

kovalamak, evimi yakmak veya beni öldürüp arazimi

alıkoymak maksadıyla. Bir kırbaç darbesini ilk kez o

zaman hissettim. Fakat iyileĢtiğimi fark ettiklerinde,

faydalı olabileceğime karar verdiler. Bebek evlerinin

birinde çalıĢtırılacaktım. Bir kadının doğum yapmasına

yardım edebilirdim elbette. Fakat bir yeni doğanın gece

boyunca açık havada bırakılması, bir hayvan tarafından

Page 51: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

götürülmesi yahut soğuktan ölmesine ortak olamazdım.

Onların zayıf olanlara yaptıkları tam da bu."

"Bana da öyle anlatıldı," diyorum.

"Bunu açıkta bırakma olarak adlandırıyorlar,"

diyor. "Bebekler dıĢarıda çıplak bırakılırlar. Eğer geceyi

atlatırlarsa, yeterince sağlam olduklarına hükmedilir ve

bir Ģansa daha sahip olurlar. Ancak ben geri getirilen bir

bebek görmedim. Gizlice kaçıp onları kurtarmaya

çalıĢırdım. Ah, türlü türlü planım olmasına rağmen bunu

hiç baĢaramadım. Her seferinde yakalandım. Beni bol bol

kırbaçladılar ama denemeyi sürdürdüm. Sonunda benden

bıktılar. Yollarında çalıĢtırarak beni pes ettirme kararı

aldılar. Sen köprüyü havaya uçurduğun zaman yeni bir

yolda çalıĢmaya baĢlamak üzereydik."

"Tüm bunlar da neyin nesi?" diyorum.

"Raze'deki yeni bir yol ve yerleĢimciler yani... Raze ölü

bir diyardır."

"Hiçbir fikrim yok," diyor Mercy. "Yine de sana

bunu anlatayım. Ormanda koĢan büyük av köpekleri

"Evet, onları gördüm," diyorum.

"Bir TontonTa beraber geldiler," diyor. "Ġyice yol

aldığımızda, köpeklerle beraber ortaya çıktı. Arkada at

sürmeye henüz baĢlıyordu. Onlardan hiçbiri tek kelime

bile konuĢmadılar fakat onun kim olduğunu gayet iyi

biliyorlardı. O andan itibaren eyerde çok daha dik

oturarak atlarını sürdüler. ġayet onun gibi önemli birini

gönderiyorlarsa, iĢin de önemli olduğunu düĢünüyorum."

"Ben de senin haklı olabileceğini düĢünüyorum,"

diyorum.

"Sana Ģunu da söyleyeyim," diyor. "Raze'deki o

yol benim sonum olurdu. Benden geriye bir Ģey

kalmazdı."

Page 52: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Seni yeniden kuvvetlendiririz," diyorum.

Ağzına bir fıstık daha atıyor. KaĢlarını çatarak

demir köle tasmasını yavaĢ yavaĢ hareket ettiriyor.

"Ağır mı?" diyorum.

"En kötü Ģey ona ne kadar çabuk alıĢtığındır,"

diyor. BaĢını geriye yatırıp gözlerini kapıyor. Nero'nun

gagalayıp tırmaladığı yerlerdeki kan kurumuĢ.

Kollarında, omuzlarında ve boynundaki birkaç yerde...

Ġlaç çantamı çuvalımdan çıkarıyorum. Sheemamm ucunu

matarama daldırıp ıslatıyor, Mercy'nin yan tarafına diz

çöküyor ve onu hafif dokunuĢlarla temizliyorum. Ġlk

dokunuĢta dudaklarında küçük bir gülümseme oluĢuyor.

"Beklentilerini pek yükseltme," diyorum.

"Doktorlukta senin kadar iyi değilim. Vurulan elimi

iyileĢtirdiğini hatırlıyor musun?" Ona sağ elimi

gösteriyorum. "Ustaca bir iĢ çıkardın ve sana söyleyeyim,

o zamandan beri birçok yara izi aldım. Teke otu

merhemim var. Biraz ister misin?"

"TeĢekkürler," diyor. Merhemi yaralarına serçe

parmağımla dikkatlice sürerken Mercy'nin gözleri

kalptaĢma takılıyor. Derken gözlerimiz buluĢuyor.

Yüzüm ısınmaya baĢlıyor. Sürekli bakıĢımı

görevime yöneltiyorum.

"Onu sana sanki çok uzun bir zaman önce

verdiğim hissine kapılıyorum," diyor.

"O nedir? Çok Ģirin/' diyor Emmi.

Uçuk gül pembe taĢ, pürüzsüzlük ve serinlik hissi

veriyor. KuĢ yumurtası biçiminde. BaĢparmak

uzunluğunda. IĢık onun içinde süt beyazı renginde

parıldıyor.

“KalptaĢı," diyor Mercy. “Seni kalbinin arzusuna

götürür. Sen yaklaĢtıkça, taĢ daha çok ısınır."

Page 53: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Jack için yanıyor, DeMalo için yanıyor. Arzu,

evet. Ayrıca tehlike ve ihanet. KalptaĢının beni götürdüğü

yerde tam olarak bunlar var.

"O sabahı iyi hatırlıyorum," diyor Mercy.

"Çaprazçay cennet gibi görünüyordu. Bir süre sonra o

ahĢap kulübelerde uyuduk. Biz köleleri kastediyorum.

Birbirlerine zincirli erkekler ve kadınlar güruhu. Ġlk

gecemde, orada yatıyordum. Etraf sessizdi fakat tüm o

ruhlardan yükselen öyle bir feryat vardı ki çok geçmeden

Adım, Mercy. Evim Çaprazçay. Tatlı, yeĢil bir vadidir/

dedim. Ağızlarını bıçak açmazken adamlardan biri Adım,

Cade. Hiç evim olmadı ama yolum uzun. Gökyüzünden

baĢka hiçbir çatıya ihtiyacım yok/ dedi. Hepimiz teker

teker konuĢtuk. Adlarımızı ve nerelerden geldiğimizi

söyledik. Sonrasında her gece yatmadan hemen önce

kendimizi hatırlatmak için aynı Ģeyi mutlaka yaptık.

Böylelikle kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi hiçbir

zaman unutmadık."

Ümitkent'te benim yaptığım da aynı Ģeydi. Her

gece, o hücre bloğunda, karanlıkta, tek baĢıma, beni bu

dünyaya bağlayan zamanı en iyi Ģekilde değerlendirmeye

çalıĢmıĢtım. Üstelik doğan güneĢin hayatım adına tekrar

tekrar dövüĢmem için Kafes'e getirildiğime tanıklık

edeceğini bile bile... Kendimi kaybetmeye çok fazla

yaklaĢmıĢtım.

"Anlıyorum," diyorum. "Buradaki iĢim bitti.

Yola çık-sak iyi ederiz." Çuvalımı toplarken Mercy

çizmelerini bağlıyor. Elimi aĢağıya doğru uzatıp ayağa

kalkmasına yardımcı oluyorum. "Slim'in seni Ģu

tasmadan kurtaracak ve ayrıca ketumluk konusunda

güvenilebilir hurdacı bir arkadaĢı var," diyorum.

Page 54: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Elimi sımsıkı tutuyor. "Ben de güvenilirim,"

diyor. "Üstelik, iyi bir dinleyiciyimdir."

"TeĢekkürler," diyorum. "Ben hazırım."

Yanağıma dokunuyor. YumuĢak ve tatlı bir

Ģekilde "Sen YVillem'e çok benziyorsun," diyor. "O

Ģimdiye kadar gördüğüm en iyi adamdı."

Babamın adını söyleme biçimi böyle. Sanki bu

ad uzun zaman önce onun içinde güneĢ biçimindeki bir

mücevher misali alev alev yanmıĢ. Babamı sevdiğini

aniden idrak ediyorum. Mercy babamı seviyormuĢ.

Kafamda türlü türlü sorular yükseliyor. Nasıl? Ne

zaman? Babam onu seviyor muydu acaba? Mercy sahip

olamadığında bile babamı sevmeyi sürdürmüĢ müydü

peki? Babam anneme delicesine tutkundu ve onları

birlikte görmek, Mercy'i incitmiĢ olmalıydı. Yine de

annemin gerçek dostuydu. Lugh'la benim dünyaya

gelmeme yardımcı olmuĢ, Emmi'yi hayatta tutmuĢtu.

Gelgelelim bu soruları sorma Ģansım olmuyor.

Belli ki yüzümü okudu, kendisini bu sorgulamamdan

sıyırdı ve sır kapısını kapadı. Midilliye doğru yürürken

yüzünde bir tür ifadesizlik var. "Ona Tam diye hitap

edeceğim sanırım," diyor. Yardımım olmaksızın biniyor.

"Daha ne kadar yolumuz kaldı?"

Gökyüzüne gözlerimi kısarak bakıyorum. "Öğle

vakti orada oluruz."

Ben hızlı bir tempo belirliyor ve Mercy,

midilliyle beni arkamdan takip ederken hayatımın içinden

geçen karanlık katman hakkında iyice düĢünüyorum. Ben

doğmadan evvel baĢlayıp bu ana ve bu anın ötesine doğru

iĢleyen süreci. Talihi, kaderi, feleği düĢünüyorum.

Demek ki henüz bilmediğim bir nedenden ötürü

Mercy'yle bu zamanda, bu yerde yeniden buluĢmam

Page 55: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

gerekiyordu. Bunun nedenini zaman söyleyecektir.

Bugünlerde, eğer herhangi bir Ģey bana talih gibi

gözüküyorsa hemen kulak kabartıyorum.

Babamın sesini sık sık iĢitiyorum. Aklımda,

kanımda hâlâ yankılanıyor. Dünya baĢladığı an,

yaĢamlarımız yıldızlarda belirlenmiĢti. YazılmıĢ olanı,

kaderi değiĢtiremezdiniz. Babamın inandığı buydu. Buna

ben de inanıyordum. Kendi aklımla düĢünmeye

baĢladığım vakte kadar... Babamın bana söylediği son

sözler, yıldızlardan gelen bir uyarıydı. Belki de babama o

zamana dek sundukları tek gerçekti.

Lugh ve Emmi sana ihtiyaç duyacaklar, Saba. Ve

baĢkaları da olacak. Korkuya teslim olma. Güçlü ol ve

asla vazgeçme. Ne olursa olsun.

Babamın son sözleri tekrar tekrar yola devam

etmemi sağladı ve ben zayıf durumdayken bana güç

verdi. Mercy'nin babamı sevmesi ne tuhaf. Bir tarafta

sırtını dünyanın bilgeliğine dayamıĢ Mercy, diğer tarafta

yanıtlar için yıldızlara boĢu boĢuna bakan babam...

Mercy'nin Auriel'le ilgili ne düĢüneceğini ve

karĢılaĢsa-lardı nasıl anlaĢacaklarını merak ediyorum.

Aynı ortamda ikisiyle beraber sohbet etmeyi kesinlikle

çok istiyorum.

Auriel... Auriel Tai. Kurt köpeği gözlü, yıldız

okuyucu kız. AkmeĢeden yayımın yapıcısı, Yıldız

Dansçısı Namid adlı savaĢçı bir Ģamanın torunu. Auriel

ender rastlanan insanlardan. Babam gibi de değil, kendine

özgü. Dünya ve yıldızların arasındaki ince katmanda

yürür. Rüyalar, ıĢıklar ve ruhlar katmanında gezinir.

Neleri ve nasıl bildiği kolay kolay açıklanamaz.

Eğer Auriel olmasaydı, ben hayatta olmazdım.

Takipçi, Yılan Irmağı'nda beni ona götürdüğü zaman

Page 56: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ölüleri gece gündüz görerek, kederden delirmek

üzereydim. Auriel bana yardım etti, beni iyileĢtirdi ve

cesaretlendirdi. Bana umut ve amaç verdi. Önce

yaĢadığım her Ģeyi anlamlandırdı. Bana olacakları haber

veren, yazgıdan bahseden ilk kiĢiydi.

Ġçlerinde her Ģeyi değiĢtirecek gücü barındıran ve

ender rastlanan bazı insanlar vardır, Saba. Eylemleriyle

insanlığın gidiĢatını değiĢtirirler.

GidiĢatı DeMalo'nun aleyhine çevirmek benim

yazgım. Auriel'in söylediği bu. Yürüdüğüm tüm yolların

beni ona götürdüğünü söyledi ve defalarca haklı çıktı.

GidiĢatı değiĢtir.

Bunu nasıl yapacağımı bildiğimi ve önümdeki

yolun açık göründüğünü sanıyordum.

Onu en hassas yerinden vur. Onu sık sık vur.

Onun sıkı tutuĢunu zayıflat.

Ancak bugünden sonra bunu yeniden düĢünmem

gerekiyor. KeĢke Auriel burada olsaydı. Yapmam

gerekeni düĢünmek zorunda kalmaz, yıldızlarda yazılı

olanı okuyacağı için hemencecik biliverirdi.

Oysa burada değil...

Benim Jack'e de ihtiyacım var. Hem de hemen.

Fakat bu geceye kadar sabretmeliyim. Onunla

Demirağaç'ta buluĢtuğumuzda, ne yapacağımıza beraber

düĢünerek karar vereceğiz.

Jack, DeMalo'dan, ay tutulmasından ve oyunun

nihai aĢamasından baĢka türlü haberdar olamaz ki...

Boyalı Kaya, ağaçların arasında yükseliyor. Bu

kaya aslında tek bir kayadan oluĢmuyor. Sırtları

gökyüzüne karĢı kambur duran, bitiĢik üç devasa kayadan

ibaret.

Page 57: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Nero geliĢimizi haber vermek için havada

dönüyor. Kanatlarının telaĢı sessizliği bozuyor.

Mercy havayı kokluyor. PiĢmiĢ ete dair oldukça

hoĢ bir koku var. "Bir Ģey kesinlikle harika kokuyor,"

diyor.

"Bu, yemeği Molly'nin yapmadığını gösterir,"

diyorum. "Ne kadar da Ģanslıyız! Molly tencerenin

baĢındayken, o yemeğe Ģeytan karıĢır."

Ellerimi ağzımın çevresinde birleĢtirerek gündüz

iĢaretimizi veriyorum. Bir çam reçinesi kuĢunun ötüĢünü

üç kere tekrarlıyorum. Ġki saniye bekledikten sonra bir

kere daha ötüyorum. Kayanın zirvesinden cıvıltıyla gelen

bir yanıt var. Küçük bir figür gözüküyor.

"Emmi orada," diyorum.

Bizim tarafa doğrulttuğu bakıcısının camından

ıĢık ani bir parıltı Ģeklinde yansıyor. Bir elimi

kaldırıyorum. Mercy de bir elini kaldırıyor. Bir heyecan

çığlığı sessizliği bölüyor. Em gözden kayboluyor.

"Seni gördü," diyorum. "Kendini hazırla."

Kamp üç kocaman kayanın ortasında. Ġkisinin

arasındaki geniĢ bir boĢluktan, gökyüzüne açık, daire

biçiminde büyük bir alana geçiyoruz. Uzun bir geçmiĢe

dayanan yerlerden birindeyiz. Zemin pek çok ayak

tarafından aĢınmıĢ. Çağlar boyunca pek çok el, kaya

duvarlarına iz bırakmıĢ.

TaĢlara hayalperestler, boĢ gezenler, sanatçılar ve

aptallar tarafından sözler ve resimler kazınmıĢ.

Kozmik, park halinde duruyor. Slim'in ilaç

arabası, Kozmik Kompendaloryum... "Kendi türünün

dördüncüsü," diyor Slim. Ne demek istiyorsa artık. Parlak

sarıya boyalı, her yanında güneĢler, aylar ve yıldızlar

olan, her iki yanı sıvı ve katı ilaçlarla dolu bir at

Page 58: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

arabasından bahsediyorum. Atlar kurumuĢ çimen

yığınlarını burunlarıyla itip kakıyor. Molly'nin Bean adlı

uysal katırı, Slim'in atı, benim Hermes'im dâhil toplam

sekiz hayvan var.

BoĢluktan geçerken herkesin baĢı bize doğru

dönüyor. Hem atlar hem de insanlar. Slim ateĢin baĢında,

Ash'in tenekesine kepçeyle yahni dolduruyor. Molly bir

kayada oturmuĢ, yemeğini yiyor. Nero onun etrafında

hoplayıp bir pay dilenerek beleĢe konma derdine düĢmüĢ

bile. Fakat Lugh, Creed ve Tommo ortada yok. Midem

sıkıĢıyor.

Ash'e "Neredeler?" diyorum.

"Onlardan hâlâ hiçbir iz yok," diyor. "Neler

oldu? Bombanın patladığını duydum. Bir sürü duman.

Kahretsin, keĢke bunu görebilseydim."

"Takip edildik," diyorum. "Bizimkilerin Ģimdiye

dek burada olmaları gerekirdi."

"Buraya kendin yeni geldin," diyor Slim.

"Tontonlar orada ne yapıyorlardı? Bağlantıda olduğun

kiĢi ya da kiĢilerin bu kadar uzak mesafelerde devriye

gezmediklerine iliĢkin yemin ettiklerini sanıyordum."

"Devriye yoktu," diyorum. "Onlar bir çalıĢma

grubuyla beraber yeniden yerleĢtirme için Raze'ye doğru

ilerliyorlardı. Hepsi cehennemi boyladı. Ben... lanet

olsun, bizimkiler neden bu kadar gecikti? Biri bile henüz

geri dönmemiĢ."

"Sakin ol," diyor Slim. "Muhtemelen dolambaçlı

bir yola girmek zorunda kalmıĢlardır. Herkes geri dönüp

yerine yerleĢir yerleĢmez bilgi alacağız. Bu arada...

görgün nerede, seni yabani?"

Slim'in iğneleyici sözlerine alıĢkınız ama

Mercy'ye garip bir adam gibi görünüyor olsa gerek.

Page 59: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Yamalı bir elbisenin içinde sallanan göbeği, yanlamasına

takılmıĢ pis bir göz bandı, gür favorileri ve karahindiba

gibi kıvırcık saçıyla...

Tiksinti veren eski bir tavĢan ayağı, kemerindeki

zincirden sarkıyor. "Bugünkü gençler görgü kurallarından

habersizler," diyor. "YaklaĢıp yüzlerine tokat atsa dahi,

nezaketi tanımazlar. Kendi girizgahlarımızı yapıp onları

utandırmak zorunda kalacağız. Doktor Salmo Slim, SHC.

Yani Seyyah Hekim ve Cerrah. Memnun oldum,

madam."

"Ben Mercy," diye kendini tanıtıyor çaresizce.

"ÇalıĢma grubundaydı," diyorum. "O hengamede

kurtulmayı baĢardı. Ne Ģanstır ki kendisi bir aile

dostumuz. Oradaki Ash. ġu da Molly."

Mercy yorgun ve tükenmiĢ olmasına karĢın

gülümsemeyi baĢarıyor. "Sizinle tanıĢtığıma sevindim."

Slim ve ben midilliden inmesine yardım

ediyoruz. Ona "Mercy Ģifacıdır," diyorum.

"Profesyonel bir dost, ha? Bu durumda, sizinle

tanıĢıklık kurduğuma iki kat memnunum, Bayan Mercy."

Slim onun eline nazikçe eğilirken keskin gözlerle

birbirilerini süzüyorlar. "Dilerseniz, Ģu ayak bileğinize bir

bakayım."

"TeĢekkürler," diyor Mercy. "Gerçekten

istediğim, bu tasmadan kurtulmak."

Slim tasmaya yakından dikkatle bakıyor. "Bunun

için kesici aleti olan bir hurdacıya ihtiyacınız var," diyor.

"Bunu zahmetsizce çıkaracak birini tanıyorum. Sizi oraya

bir an evvel götüreceğiz."

"Eğer merak ediyorsanız, madam, evet, giymiĢ

olduğu bir kadın elbisesidir," diyor Ash. "Ölen annesine

aitmiĢ."

Page 60: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Yine de bunun moralinizi bozmasına izin

vermeyin," diyor Molly. "O, nitelikli bir sahte doktordur

ve bizim Slim'imizdir."

"Annem bana üç elbisesini, tahta bacağını ve iki

sol ayakkabısını bıraktı," diyor Slim. "Pooceli ihtiyar bir

herif, bacağı ve ayakkabılardan birini satın aldı ama

annemin elbisesi bana uyuyordu. Hem ben kıyafet

konusunda özgürlüğünden ödün vermeyen bir adamım ve

tehlikenin canı cehenneme!"

"Mercy!" diye haykırıyor Emmi. Tam

arkasındaki Takipçi'yle birlikte boĢluktan koĢarak

geçiyor. "ġensin, gerçekten sensin! Senin öldüğünü

sanıyorduk!"

Em, Mercy'ye doğru koĢarken Mercy Takipçi'yi,

Takipçi de onu görüyor. Ağzı açılan Mercy "Takipçi?

Gerçekten bu sen misin?" derken, Takipçi heyecanla

havlayarak Mercy'nin üzerine atılıyor. Derken Emmi

tarafından kucaklanıyor ve Takipçi uzun ıslak diliyle her

yerini yalayarak ters dönüyor. Bütün bunlar baĢ

döndürücü bir Ģamata. Mercy bana "Onu nasıl buldun?

Neden söylemedin?" diyor.

"Kusura bakma, unuttum. Sana daha sonra

anlatırım," diyorum.

ġaĢkın görünüyor. Em Takipçi'nin bizi nasıl

bulduğunu anlatmak için nefes nefese bir mücadeleye

giriĢiyor bile. Hal böyle olunca, "O zaman bu kadar yeter,

ona daha sonra anlatabilirsin," diyerek sözlerimi

yineliyorum. Emmiyi ondan zorla uzaklaĢtırıyorum.

Slim Mercy'ye ateĢin yanma, Ash ve Molly'yle

beraber oturması için yardımcı oluyor. Her zamanki

neĢeli yöntemiyle türlü türlü sesler çıkarıp ona bir

yiyecek tenekesi doldurarak etrafında koĢturuyor.

Page 61: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Seni bunca zaman alıkoyan neydi?" Emmi bana

sülük gibi yapıĢıyor. Bacaklarıyla beni sımsıkı sarıyor;

sıska kolları boynuma uzanıyor. "Lugh nerede? Çocuklar

neredeler? Gözlerim resmen yollarda kaldı!"

"Hey, beni boğuyorsun," diyorum. "Ġn aĢağı, çok

kocamansın."

Bana daha da sıkı sarılıyor. Kirli elleriyle

yüzümü kavrıyor. Gök mavisi gözlerini endiĢe bulutları

kaplıyor. "BaĢınıza kötü bir Ģey geleceğinden

kaygılandım durdum. GelmiĢ de," diyor. "Tontonlar

gelmiĢler. Ash söyledi. Neler oldu? Lugh ve Tommo

neredeler?"

"Yoldadırlar," diyorum. "ġimdi beni serbest

bırak. Yere in."

Gönülsüzce aĢağıya kayıyor. Elleri kirli olabilir

ama bir kerecik yüzünü yıkamıĢ. Aslında temiz ve

tertipli. Kesinlikle takdire Ģayan. Dağınık kahverengi saçı

örgülü. Gömleğinin sokulu olduğu pantolonu

düğmelenmiĢ. Hatta botlarını bağlamıĢ. Bu, Molly'nin

sayesinde. Kendisine kalsa, Em bostan korkuluğundan

farksız bir kız.

Kollarını çaprazlama kavuĢturmuĢ, çenesini

yukarı kaldırmıĢ ve ağzını sımsıkı kapamıĢ haliyle ayakta

duruyor. Ardından "Ben ne yaptım ki Ģimdi?" diyor.

"Bana bu Ģımarık yüz ifadesini gösterme,"

diyorum. "Dinle, Em, sen bir Özgür ġahin'sin artık.

Ortalıkta az önce yaptığın gibi ve küçük bir

çocukmuĢçasına çığlıklar atarak dolaĢamazsm. Sana daha

önce söyledim."

"Fakat ben—"

"Kim gözcülük ediyor?"

"Ben," diyor.

Page 62: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Öyleyse burada ne yapıyorsun?"

Iç çekiyor. "Peki, ölmediğine sevindiğim için

beni affet," diyor.

"Oraya derhal geri dön, haydi," diyorum.

"Saba?" diyor Slim. "Tencerede bamyalı meyve

yarasası yahnisi var."

"Bir Ģeylerin güzel koktuğunun farkmdaydım."

Lugh'un sesi giriĢ yolundan geliyor. Kendi etrafımda

dönüyorum. O sapasağlam. Kollarını iki yana açarken

gülümsemesi geniĢliyor. "Beni özleyen var mı?"

"Ben özledim, ben özledim!" Emmi süratle koĢup

Lugh'un üstüne atlıyor. Lugh onu bir dairenin içinde fırıl

fırıl döndürüyor. "Seni serseri!" diye çığlık atıyor. "Seni

aĢırı derecede merak ettim. Tommo'yu gördün mü?

Creed'i?"

Bana "Ne? Hâlâ gelmediler mi? Bu kadar

geciktiğim için üzgünüm," diyor. "Tontonlar'a izimi

kaybettirmek için köĢe bucak kaçmak zorunda kaldım.

Onları atlatmak, epey bir vaktimi aldı."

"Ben sana ne söyledim?" diyor Slim.

"Saba'nm kimi bulduğuna bak! O Mercy," diyor

Emmi.

"Ne?" Lugh Mercy'nin elini sıkarken "Bunun

nasıl gerçekleĢtiğini muhakkak bilmek istiyorum. Uzun

zaman oldu, madam," diyor.

"Açlıktan miden kazınıyor olmalı, oğlum," diyor

Slim. "Herkes gelip yesin."

Em'in gözcülüğe geri dönmesi için bu kadar

yeter. Aksi halde onu oraya atkuyruğundan sürükleyip

götürmek zorunda kalacağım.

Slim'in yahni tenceresinin çevresinde

toplanıyoruz. Takipçi ve Nero, önlerine Slim tarafından

Page 63: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

atılan sincap eti parçalarını bir çırpıda yiyorlar. Onun

eline atılıp üstüne sıçratmamaya özen göstererek,

gözlerini ondan ayırmıyorlar. Slim son kez

sıçrattıklarında onları iki soğuk gece boyunca ateĢten

mahrum bırakarak cezalandırmıĢtı. Hep beraber yemeğe

oturuyoruz. Herkes Mercy'ye bir Ģey sormak veya

anlatmak isterken Tommo en sonunda çıkageliyor.

Lugh'un anlattığı hikâyenin aynısını anlatıyor. PeĢinde-

kilere izini kaybettirmek için yolunu değiĢtirmek zorunda

kalmıĢ. Yiyeceğe bir çakal gibi saldırıyor.

Kısa bir süre sonra Creed ulaĢıyor. Üstü çıplak.

Ceketini katlayıp koltuğunun altına sokmuĢ. Diğer kolu

çizgiler halindeki kurumuĢ kan lekeleriyle dolu. Omzuna

saplanmıĢ bir ok var.

Molly yarasını ince bir kemik iğne ve bağırsaktan

yapılma bir iplikle dikerken, Creed iri bir kaya parçasına

yaslanmıĢ oturuyor. Ġpe sapa gelmez kıvırcık saçları,

kulaklarındaki gümüĢ küpeleri, belinden boynuna kadar

dolanmıĢ sarmaĢıkların ve yılanların yer aldığı

dövmesiyle doğanın bir parçası gibi görünüyor.

Molly baĢını eğiyor. Her zamanki gibi, uzun sarı

renk buklelerinin üzerine bağlanmıĢ bir eĢarp var. O

nefret uyandıran harf damgasını gizlemek için alnına

kadar indirilmiĢ. Tontonlar'm, tenine kızgın demirle

bastıkları yalan. F harfi. FahiĢenin F'si. Fakat o damga,

Molly'nin güzelliğine leke sürmüyor. Hiçbir Ģey bu

güzelliği gölgeleyemez. Melekleri sevinçten ağlatacak bir

yüz, derdi Ike. Ġçkinin yanında birer gülümseme de servis

edeceği umudunu taĢıyan birçok erkeği yoldan çevirip

Fırtına KuĢağı'na yönlendirmiĢ dudaklar, onun

dudakları...

Page 64: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ġimdiyse gülümsemiyor. Creed'e özgü yüz

ifadesini takınmıĢ. Ve o ifade diyor ki: "Eğer Creed bir

daha herkesin önünde bana olan aĢkını ilan ederse onu

tokatlayacağım." Fakat Creed ona olan aĢkına öyle

kapılmıĢ ki kendisini tutabilecekmiĢ gibi görünmüyor.

Dahası sevdiğinin ona acıyacağını ve en sonunda aĢkını

kabulleneceğini düĢünüyor sanırım. Sanki onun gibi

enfes bir kadın böyle sarsak bir oğlandan

hoĢlanacakmıĢçasına... Molly Ģehvet kurbanı hödüklere

hadlerini bildirmeye taverna günlerinden alıĢık; ama

Creed apayrı bir vaka.

Yanlarına çömelip Molly'yi biraz olsun

ferahlatmaya çalıĢıyorum. "Tüm Ģu dövmelere karĢın,

yaptığın iĢi görebilmene ĢaĢırıyorum. Ok ne kadar derine

saplanmıĢ?" diyorum.

"Fazla değil," diyor. "Gel gör ki Creed pireyi

deve yapıyor."

"Seni bana yakın tutacak bir vesile, sevgilim,"

diyor Creed.

"Ben senin sevgilin falan değilim," diyor Molly.

"Kes Ģunu, Creed," diyorum.

Creed baĢını Molly'nin epey yakınma eğiyor.

"Senin için çıldırıyorum, Molly. Evlen benimle," diyor.

Molly ona öyle sert bir tokat atıyor ki âdeta

baĢını uçuruyor. Herkes sese, tenin tendeki öfkeli

Ģaklamasına dönüyor. Molly'nin kahverengi gözleri ateĢ

püskürüyor. Dozu daha düĢük hiddet içeren bir sesle

"Sana söyledim fakat hiç oralı olmuyorsun. Azgınlık

peĢindeki bu erkek geyikten ölesiye nefret ediyorum.

ġayet bir yetiĢkin olsaydın, seni Ģimdi vururdum. Son

olarak, Creed, beni rahat bırak!"

Page 65: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Molly hayal kırıklığıyla haykırıĢına son veriyor.

AteĢin yakınma gidip otururken ortama sessizlik hâkim

oluyor. Uzun bir müddet hiç kimse hareket etmeye dahi

kalkıĢmıyor. Sonra gergin bir dikkatle tekrar yemek

yemeye koyuluyorlar. Sesin Molly'yi tekrar

sinirlendirmesi ihtimaline karĢı, kaĢık çınlamasından

daha yüksek bir ses çıkmıyor.

Durumun bu hale gelmesine asla izin

vermemeliydim. Slim ve ben birkaç gün önce aynı

konuyu konuĢmuĢ, Creed'i uygun davranmaya davet

etmem gerektiğinde karar kılmıĢtık ama ben bunu özel

dikkat isteyen bir iĢ diye erteleyip duruyordum.

Creed gözlerindeki yalvarıĢla bana bakıyor.

Molly'nin elinin izi, yüzünde çirkin bir çiçek gibi açıyor.

Dahası Molly dikiĢini de yarım bırakmıĢ. Ġğne, yaraya

saplı ve iplik sarkıyor. ĠĢ baĢa düĢtü diye mırıldanıp

marifetimi göstermeye koyuluyorum. Ġğneyi rutubetli

ellerimle çıkarıp yarayı dikmeye baĢlıyor, Creed'le sesimi

kısarak konuĢmaya çalıĢıyorum.

"Buna hemen son vermek zorundasın. Bu sırf

Molly'yi kızdırmakla kalmıyor, herkesin huzurunu

kaçırıyor. Onun hâlâ Ike'nin yasını tuttuğunu biliyorsun.

Yalnızca altı ay geçti, Tanrı aĢkına. Ona biraz saygı

göster."

KaĢlarını çatarak sessizce duruyor.

"Beni dinliyor musun?" diyorum.

"Anlamasını sağlamam lazım," diyor. "Ne

yapabilirim?"

"Adam ol, Creed," diyorum. "Seni istemediğini

kabullen ve onu rahat bırak. KarĢımıza çıkabilecek çok

fazla tehlike var. Biz birbirimize bağlı olmak ve sımsıkı

kenetlenmek mecburiyetindeyiz. Tamam, burada iĢim

Page 66: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bitti. Emmi'ye yaranı sardıracağım; zarif parmakları

vardır."

"Sadece anlamıyorum," diyor.

Dizini kavrıyor ve sertçe sarsıyorum. "Molly

sana göre değil. Bunu kabul et. KapiĢ?"

Bana bakıyor. "Hayır, yani... kendimden öyle

emindim ki," diyor. "Onu ilk gördüğümde, kalbim

resmen duracak gibi oldu... Ah, o sensin, sen osun'

deyiverdi. Bu nasıl yanlıĢ olabilir?"

"Kalbin mi?" diyorum. "Pantolonun gibi geldi

bana."

Ayağa kalkıyorum, Creed de öyle yapıyor. Gri-

mavi gözlerinde bir fırtına kopmak üzere. "Sen gerçekten

acayip bir Ģeysin, bunu biliyor musun? Birbirine bağlı

olmak, sımsıkı kenetlenmek filan. Sen söylediğin için

komik." diyor.

SavaĢ davullarının gümbürtüsünü iĢitmeye

baĢlıyorum. "Sorunun nedir?" diyorum. "Ne demek

isteğini açıkça söyle de içinde kalmasın."

Sesini herkesin duyabileceği tarzda yükseltiyor.

"Sorun sensin. Demek istediğim bu. Bunu hepimiz

düĢünüyoruz," diyor. "Söyleme cesaretine sahip tek kiĢi

benim. Ne halt yedin, Saba? O fitili kovalayıp köprüye

geri dönerek? Oradan güvenli bir biçimde çoktan

uzaklaĢmıĢ olmamız gerekiyordu. UzaklaĢmak yerine az

kalsın hepimizin öldürülmesine yol açıyordun."

"Nedenini biliyorsun," diyorum. "Orada masum

insanlar vardı. Mercy gibi köleler..."

"Bu onların kötü talihi," diyor. "Kimin

tarafındasm? Senin insanların biziz; onlar değil."

"Neyin kötü gittiğini bana bugün anlattılar,"

diyor Slim. SulanmıĢ tek gözünün çipil çipil bakıĢını

Page 67: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bana sabitliyor. "Creed haklı," diyor. "Planda uzlaĢtık.

Görevi baĢlat, köprüyü havaya uçur ve tabanları yağla.

En ince ayrıntısına kadar çabuk ve temiz."

AteĢin etrafındaki herkesin bakıĢları bana

çevriliyor. EndiĢeli gözleri fal taĢı gibi açılmıĢ olan

Emmi, Mercy'nin ayaklarının dibinde oturuyor.

"Öldürmek, planın parçası değildi," diyorum.

"Buna sivil zayiat denir," diyor Slim.

"ArkadaĢlarının öldürülmelerini mi tercih ederdin?

Gözünü hedefte tutar, disiplini sağlarsın ve bu seni de

kapsar."

"Bazen taktik değiĢtirmek zorunda kalabilirsin,"

diyorum.

"Aynı fikirdeyim," diyor. "Ama senin yaptığın bu

değil. Ġki sebeple taktik değiĢtirirsin. Amaca ulaĢmak

veya takımını korumak için. Amaca halihazırda

ulaĢmıĢtın. Senin yaptığın, takımını tehlikeye atmaktı. Bu

kötü bir liderlik örneği."

"Seni anlamıyorum, Saba," diyor Ash.

"Karanlıkağaçlar'ı hatırlıyor musun? Tontonlar

arkadaĢlarımızı uyurken katlettiler. Kırk hayat. Özgür

ġahinler ve Akıncılar. Unuttun mu? Epona, Maev, Ike ve

Bram... Hepsi bu savaĢ yüzünden öldü. Üzgünüm fakat

Creed haklı. Nerede senin sadakatin?"

"Sadığım," diyorum. "Unutmadım. Ne

Karanlıkağaçlar'ı ne de adlarını saydıklarını. Ama bunun

sadakatle hiç alakası yok, ben—"

"Bana göre var," diyor Tommo.

"Ancak Ģimdiki durum farklı," diyorum.

"Anlamıyor musunuz? Burada, Yeni Cennet'te, yani.

Tontonlarla aramızda kalan çok fazla sayıda insan var.

Masum insanlar..."

Page 68: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Zayıf bir liderliğe göz yumamayız," diyor Ash.

"Creed ve ben, Maev'le beraber, o yola daha önce

girmiĢtik. O yol bizi bozguna ve ölüme götürür.

Kuvvetlisin. Kendinden eminsin. Kararlısın. Bugün

gördüğümüz Ģu kanayan yürek değilsin. Tanrı kahretsin,

Ölüm Meleği'sin. Efsanesin, Saba. Arkanda hep birlikte

sıralanmamızın nedeni bu."

"Belki de bunun için cesaretin yoktur artık,"

diyor Creed.

Soğukkanlılığımı sürdürüyorum. "Bu bir meydan

okuma mı?"

"Gereksinim duyduğumuz kiĢi ol ya da kenara

çekil," diyor.

"Bu kadarı yeter," diyor Lugh. AteĢin yanındaki

yerinden ayağa kalkıyor. Bunca süredir konuĢulanları

dinliyordu. "Köprüde yaĢananlar benim hatamdı," diyor.

Herkes ona bakıyor. Yüzlerinde ĢaĢkınlık,

bakıĢlarında bilinmezlik var.

"Buna nasıl kanaat getirdin?" diyor Creed.

"Ġlk iki Tonton'u görünce paniğe kapıldım," diyor

Lugh. "Çanta bombasıyla, köprünün altındaydım. Saba

kıpırdamamamı emretti ama kıpırdadım. Kayıp düĢtüm

ve beni kurtarmaya geldi. O ve Tommo olmasalardı,

ölürdüm. Kumandanımdan gelen dolaysız bir buyruğa

itaat etmedim. Disiplini bozan kiĢi benim. Onu ve geri

kalanınızı tehlikeye attım. Saba herhangi bir Ģeyi yanlıĢ

yaptıysa eğer, onu ĢaĢırttığım içindir. O bana tabi olamaz.

Bugünün sorumluluğu tümüyle bana aittir. Özür dilerim.

Herkesi hayal kırıklığına uğrattım."

Lugh bütün bunları baĢka hiç kimseye değil,

doğrudan bana bakarak söylüyor.

Boğazım resmen düğümleniyor.

Page 69: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir dakika sonra "Pekâlâ, bu sefer Ģansımız yaver

gitti. Hiç kimse öldürülmedi. Öyleyse, Lugh'un özrünü

kabul ediyor ve konuyu burada kapatıyoruz diyorum.

ġimdi yola devam etme zamanı."

"Fakat bundan böyle hatalara tahammül

edemeyiz," diyor Slim. "Herhangi birimizin yapacağı, en

ufak bir hataya. Buna bağlantı kurdukların da dâhil,

Melek. Her kim olurlarsa olsunlar, bize yanlıĢ bilgi

verdiler. Kasten değil, bunu söylemiyorum ama burada

her Ģey çabuk değiĢiyorsa, ayak uydurmaya mecburlar.

Hayatlarımız onların istihbaratına bağlı. ġimdi, siz

ikinizin el sıkıĢıp barıĢmalısınız."

Hepsi yemeklerine ve sessiz sohbetlerine geri

dönerken, elimi Creed'e uzatıyorum. Gözleri hâlâ

boğazıma bir bıçak dayıyor gibi. Sonra gülümsüyor ve

tek koluyla sarılıp beni hızla kendine doğru çekerken

"Affedersin, bazen aksileĢtiğimi biliyorsun. DikiĢler için

teĢekkürler. Molly'nin hakkında söylediklerini

anlıyorum," diyor.

Bense gözlerindeki o bakıĢı hayalimde

canlandırıp canlandırmadığımı merak ediyorum.

Aydınlığın karanlığa her gün daha da hızlı bir

Ģekilde evi-rildiği bir dönemindeyiz.

Slim'i tek baĢına yakalar yakalamaz "Ay

tutulmasının ne zaman olduğunu merak ediyor musun?"

diye soruyorum.

"Hayır, merak etmiyorum," diyor. "Çünkü... biliyorum."

Dün geceye göre çok daha ĢiĢman olan aya bakıyor. "Bu

gece de dâhil..." diyor, "yedi gece var."

"Gerçi sekiz de olabilir," diyorum. "Veya dokuz.

Kesin konuĢamazsın."

Page 70: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Elli yıldır büyüyüp küçülen o leydi sayesinde

hayatımı yaĢıyorum. Yüzlerinin tamamını biliyorum ve

yedi diyorsam yedidir. Eminim." Bana dikkatle bakıyor.

"Bir Ģey mi oldu?"

"Hiç..." diyorum.

Bu esnada Tommo ilk nöbeti tutmak için Boyalı

Kaya'mn üstüne çıkıyor. Geri kalanımız ateĢin çevresinde

toplanıyor. Bense büyük bir heyecan içinde, Jack'le

Demirağaç'ta buluĢmamız için oradan ayrılacağım

zamanın gelmesini bekliyorum. Erken gitmem hiçbir

anlam taĢımıyor. Çünkü

Jack belirlenen vakitten önce asla ortaya çıkmaz.

BuluĢma noktalarına birçok kez erken gittim ve onun

geliĢini beklerken ağaç olup kök salmak zorunda kaldım.

AkĢam boyunca oturuyoruz. Slim incelikle

iĢlenmiĢ bir pipoyu tüttürmek üzere bir sandalyeye acıyan

dizleri yüzünden homurdanarak oturuyor. Ash ve Molly

yay kiriĢleri için kenevir sicimlerini yuvarlıyorlar. Ben

rutubetli çizmelerimi ateĢin yanında kuruturken, Nero da

kısa bir uyku çekmek için montuma kıvrılıyor.

Sular sakin gözüküyor olabilir ama ben yüzeyin

hemen altındaki akıĢını hissedebiliyorum. AnlaĢmazlığın

ters akıntısı, baĢka bir hatamla yeniden yükselecektir.

Onları suçlamıyorum. Onların yerinde olsaydım, ben de

tamamen aynısını hissederdim.

Hep birlikte olmaya ve dayanmaya mecburuz.

Onlara, aileme, arkadaĢlarıma bakıyorum. Alevlerin

dansı onların hem tanıdık hem de bilinmeyen

yüzlerindeki gölgeleri kovalıyor. Bu eski yerde

yaptığımız eylem de eski. Zamanın kanında akıyor. Dört

yanları karanlık tarafından kuĢatılırken, ateĢin yakınında

Page 71: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

oturan insanlar hep vardı. DeMalo'nun sözleri,

düĢüncelerimin etrafını kuĢatıp sıkıĢtırıyor.

Eğer bu Ģekilde devam edersen, daha fazla insan

ölecek. Belki de önemsediğin insanlar dahi ölecekler.

Fırsatlarım iyi değerlendir.

DüĢüncelerimi toparlayamıyorum. Halbuki bunu

derhal yapmalıyım. Yedi gece... Jack'le konuĢmaya

ihtiyacım var. Gökyüzünü ikide bir kontrol etmemeye ve

ne denli sabırsız olduğumu etrafımdakilere

göstermemeye çalıĢıyorum.

Lugh ve ben bir kütükte birbirimize yakın

oturuyoruz. Beni dürtüyor. "Bu gece bir buluĢman mı

var, ha?" diye fısıldıyor. Ona bakıyorum. "Gökyüzünü

kontrol edip duruyorsun da."

Hepsi DeMalo'ya, Tontonlar'a ve Yeni Cennet'te

olup bitenlere iliĢkin düzenli istihbarat aldığımı

biliyorlar. Bağlantılarımın kim veya nerede olduklarını

onlara söyleyemediğimi de. Bram'in eski istihbarat

Ģebekesiyle buluĢtuğumu sanıyorlar. O gün, DiriliĢ'e

ulaĢan yolda ölmeden önce kurmayı baĢardığı;

bağlantılar, muhbirler ve köstebeklerden oluĢan küçük

çeteyle. ġimdi onları Jack yönetiyor. Jack'in görevi,

bilgilendirme. Benimki eylem. Beraber planlıyoruz.

Ondan baĢka hiç kimseyle buluĢmuyorum.

Creed bir süredir Slim'in tüccar arkadaĢı Bobby

French'ten aldığı Ģu küçük akordeonu onarmakla meĢgul.

ġimdi onu ilk kez deniyor. Çatlak körüklerinden tatlı,

melankolik ve hırıltılı bir ses çıkıyor.

"Aman Tanrım, çalıĢıyor!'" diyor Ash. "Çalmayı

nerede öğrendin?"

"Gezici gösteride," diyor. "Akordeon, cambaz

ipi, ateĢ yutma... her zamanki iĢler iĢte."

Page 72: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ash ona kuĢkuyla bakıyor. Creed'in söylediği bir

sözün kuyruklu yalan mı yoksa gerçek mi olduğunu

anlamak bazen zordur çünkü. "Sen asla bir gösteri adamı

değildin," diye diretiyor.

"Sana her Ģeyi anlattığımı mı zannediyorsun?"

diyor Creed gülerek.

"Hah, peki," diyor Ash. "Bu pek çok Ģeyi

açıklıyor."

Molly'nin yeni içkisinin deri tulumu elden ele

gezdirilirken, Creed akordeonu usul usul çalıyor. Bu

seferki kuĢ üzümü romu kötü kokuyor. Keskin acılığı

olan, baharatlı tadıyla insanın zihnini uyuĢturmaya

yetecek kadar etkili bir içki. Onu es geçiyorum. Benim

berrak bir kafaya ihtiyacım var.

Emmi gelip yanı baĢımıza sere serpe uzanıyor.

Burnunu Lugh'un gömleğine gömüyor. Abisinin ona tam

olarak nasıl koktuğunu biliyorum. Güvenli yuva gibi

kokuyor.

Bu durum beni de etkiliyor. Daha önce hiç bu

kadar yakın olmamıĢtık. Eskiden Lugh ve ben daima bir

aradaydık, Em ise hep dıĢımızdaydı. Oysa Ģimdi üç

kardeĢ sanki ilk kez bir araya gelmiĢiz gibi hissediyorum.

Lugh bana Em'in baĢının üzerinden gülümsüyor. Ben de

ona gülümsüyorum. Bu gece her nasılsa keyfi yerinde

görünüyor.

Emmi'yi Auriel'e göndermeyi ve onsuz olmayı

düĢünmeye bile katlanamıyorum. Fakat bunu yapmak

durumundayım. Onu güvende tutmanın tek yolu bu.

Lugh'la sabah bu konuyu konuĢacağım.

Gökyüzünde yıldızlar kayıyorken, Creed

akordeonuyla onları yolcu ediyor. Akordeonun eski iç

çekiĢleri, haĢin sözlerin ekosunu biraz olsun azaltıyor.

Page 73: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Molly baĢını hayretler içerisinde iki yana

sallayarak onları izliyor. "Çok fazla sayıda kayan yıldız,"

diyor. "Böyle devam ederlerse, geride yıldız

kalmayacak."

Mercy bir süredir Lugh'a bakıyor. Kendisini

bakmaktan alıkoyamıyormuĢ gibi, gerçek anlamda sabit

gözlerle bakıyor. Bu bakıĢ Lugh'un yüzünü kızartıyor ve

onu yapmacık hareket etmeye yönlendiriyor. En

nihayetinde "Ona bu kadar çok benzemen esrarengiz bir

durum. Gözlerin tıpatıp aynı. Yüzün, gülümseyiĢin, hatta

baĢını çeviriĢin bile," diyor Mercy. Elaklı. Lugh annemin

kopyasıdır. Omuz silkse de hoĢnut olduğuna emin

olabilirsiniz.

Vakit yavaĢ geçiyor. Midem düğümleniyor.

Acele et, acele et, Jack'i görmem gerek.

Ash ayağa kalkıp oldukça kuvvetli bir Ģekilde

geriniyor. "Benim nöbetim," diyor. "Gidip Tommo'dan

nöbeti devral-sam, iyi olur." Slim'i çizmesiyle pek nazik

olmayan bir biçimde dürtüyor. "Hey, uyuyan güzel, geç

kalma." Slim sağlam gözünü aralıyor ve "Kaygılanma,"

diyor.

Sessiz adımlarla yürüyen ve yayını elinde tutan

Ash gölgelere doğru ilerliyor. "O hangi ezgi, Creed?"

diyor Emmi.

"Hiçbir fikrim yok," diyor Creed. Çalınan bu eski

ezgi galiba son Ģarkı. Creed yumuĢak ve kendinden emin

bir tarzda çalmaya devam ediyor. Çok geçmeden Ģarkı

kendisini gösteriyor. YavaĢ ve kısa. Çağlar öncesinden

geldiği için yıpranmıĢ gibi... "Ah," diyor Creed.

Bu Ģarkıyı hatırladığımda, boğazıma bir yumru

oturuyor. ġarkı sanki kalbimde çalıyor. Ezgi

Page 74: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

durgunlaĢıyor. Doğru sesin onu talep etmesini bekliyor.

Molly'yi bekliyor. Derken Molly söylüyor:

Satılık rüyalar, çeĢidi bol, satılık güzel rüyalar

var

Arıgus gelmiĢ satılık rüyalarıyla ta buralara kadar

Hafızam beni can evimden vuruyor. Lugh ve

bana uyumamız için aynı ninniyi söyleyen annemi,

teninin güneĢ kokusunu, parmaklarının saçımı

düzeltmesini anımsıyorum. Yıldızlara gideli on yıl oldu.

Fakat bu müzik beni derinden yaralıyor. Yaralarımın asla

iyileĢmediği yere tuz basıyor. Derken kolunu omuzlarıma

saran Lugh beni sımsıkı kucaklıyor.

Bebeğim, sus artık ve korkusuzca uyu, n'olursun

sus!

Canım benim, bir rüya getirecek sana Rüyacı

Angus.

ġarkı Molly'nin ağzından çok dokunaklı bir

Ģekilde dökülürken duruyor. Onun Ģarkıyı Jack'ten olan,

beĢ ay üç gün yaĢadıktan sonra hummadan ölen çocuğu

Gracie'ye söylediğini sezgisel olarak anlıyorum. Em

yanımızdan ayrılıyor, ateĢin etrafından dolaĢıyor ve

baĢını Molly'nin kucağına koyuyor. GümüĢgöl'deki

müzik, annemle beraber öldü. Emmi için bir kere bile

ninni söylenmedi.

Creed akordeon çalarken Molly Ģarkı söylüyor.

Gözlerinde hem ateĢkes hem de birbirleri için birer

gülümseme var.

Bir hatırlatma daha olursa, mahvolacağım.

En sonunda benim için gitme vakti geliyor.

Lugh'un elini sıktıktan sonra, Nero hâlâ ceketimin içinde

kıvrılmıĢ uyumaktayken, sessizce uzaklaĢmaya

koyuluyorum. Takipçi Mercy'nin ayaklarının dibindeki

Page 75: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yerinden kalkıyor. Slim gidiĢime piposunu kaldırıyor.

Creed baĢıyla selamlıyor. Molly gülümsüyor. Hepsi de

Ģimdiye kadarki gece vakti gezilerime alıĢkınlar.

Ok kılıfımı ve yayımı bulundukları yerden

alıyorum. Sıcaklığı, aydınlığı, insanlarımı ve annemin

Ģarkısını ardımda bırakıyorum. Yanımda Takipçi'yle,

gece ormanının derinliklerine doğru yürüyorum.

Nero'yu uçuruyorum ve kuzeye yöneliyoruz.

Jack'in buluĢmamız için seçtiği son yer olan Demirağaç

buradan tam iki fersah ötede.

Bir anlığına duraksıyorum. Gece vakti iĢaretini

veriyorum. Dul kuĢunun iki defa ötüĢü. Böylece

nöbetçimiz aĢağıdaki ormanda kimin ilerlediğini biliyor.

Boyalı Kaya'nm tepesinden yanıt geliyor. O, Ash. Nöbeti

Tommo'dan devralmıĢ. Tommo kampın rahat ortamına

iniyor olmalı.

"Saba, bekle!" Ormandaki patikayı kullanarak

peĢimden koĢan, Lugh.

"Ne?" diyorum hızla.

"Sadece Ģey yapmak istedim -Ģu Ģarkı," diyor.

"Kalamadım. Bünyeme fazla geldi."

"Biliyorum," diyorum. "Son zamanlarda

rüyalarımda annemi görüyorum."

"Bu garip," diyor, "çok uzun süredir onsuzuz, sen

baĢının çaresine baktığını sanıyorsun, bir anlamda

bakıyorsun da ama sonra Molly Ģarkı söylemeye baĢlıyor

ve bütün o duyguların ve hatıraların birdenbire

çıkageldiğini, annemin o Ģarkıyı bize son kez söylediği

ana geri döndüğümü fark ediyorum. Muhtemelen sen de

böyle hissedi-yorsundur." Lugh titrek bir nefes

koyuveriyor. "Bu durum epey acıtıyor, Saba fakat... öte

Page 76: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yandan... sanki annem bir an için bizimleymiĢ gibi

hissettim."

"Bizimleydi," diyorum. "Dinle ... Lugh,

gitmeliyim, ben—"

"Biliyorum ama mesafeyi belki seninle beraber

yürüyebileceğimi düĢündüm, ne dersin?" Bana bu öneriyi

hoĢ karĢılamama ihtimalinden ötürü tereddütle bakıyor.

Ah, zavallı kalbim. Bir gece için Molly'nin

Ģarkısı yetmezmiĢ gibi, bana doğru bir adım atan Lugh da

burada. Aylar önce Tontonlar'm onu benden aldıkları

günden beri ben bu adımı bekliyordum oysa.

"Bu hoĢuma gider," diyorum. "Hem de çok

hoĢuma gider fakat... Lugh, uzun uzadıya düĢünmem

gerekiyor.

Benim yerime kendin yapmıĢsın gibi konuĢmanı

gerçekten takdir ediyorum, ancak bugün köprüde kötü bir

iĢ çıkardığımı ikimiz de biliyoruz. Haklılar. Liderliğim

yeterince iyi değil. Hemen Ģu andan baĢlayarak, çok daha

iyisini yapmaya mecburum. Bazı kaygılarım var ve

ben—"

"KonuĢabiliriz," diyor. "Belki yardım edebilirim.

Sen ve ben her Ģeyin üstesinden beraber gelebiliriz."

Mesafeyi seninle beraber yürüyebilirim.

KonuĢabiliriz.

Lugh'a her Ģeyi anlatmak için can atıyorum... Ya

da anlatmak zorunda kalmam çünkü zaten olanı biteni

biliyordur.

"KeĢke beraberce halledebilseydik," diyorum.

"Fakat bu kendi baĢıma çözmem gereken bir mesele.

Yine de seninle beraber yürümek istiyorum. Yakın

zamanda."

Page 77: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Seve seve," diyor. "Ne zaman istersen, ben hep

buradayım."

Gitmek için dönmemin ardından hatırlıyorum.

"Seninle Em hakkında konuĢmam lazım," diyorum. "Onu

Yılan Ir-mağı'ndaki Auriel'e geri göndermek istiyorum.

YaĢı daha çok küçük, onu burada tutmak yanlıĢ olur.

Böyle bir mücadelede bir çocuğa yer yok. Eğer ona bir

Ģey olursa, ben... ben bunu düĢünemiyorum bile. Ya da

bizim baĢımıza bir Ģey gelirse, hali n'olur?"

"Buna onay veremem," diyor Lugh. "Onu bir

yere göndermek isteseydim bile, onu asla Auriel Tai'ye

göndermezdim. Biz bir aileyiz, Saba. Bir arada kalmak

için mücadele ettik ve ne olursa olsun, bir arada

kalacağız. Onun da sorumluluk alması gerekiyor. Ama

esas mevzu Ģu: Bir an aklı baĢında hareket ettiği için ona

güvenebileceğini sanıyorsun; fakat bir de bakıyorsun ki

aklı bir karıĢ havadaki küçük bir çocuk gibi davranıyor.

Onunla bu konuyu konuĢacağım."

"Fakat ben—"

"Bunu tartıĢmayacağız," diyor.

"Peki," diyorum çaresizce. ġimdi tartıĢmanın

sırası değil. "Gitmeliyim."

Ben uzaklaĢırken o "Bekle bir saniye, ben—"

diyerek kolumu tutuyor. KonuĢurken gözlerime

neredeyse hiç bakmıyor. "Senden özür dilemek

istiyorum. Buna ihtiyacım var. Beni Özgürlük

Tarlaları'ndan kurtardığın andan itibaren sana davranıĢ

tarzım nedeniyle özür dilerim. Sana yüz çevirdiğim, her

Ģeyle alakalı olarak daima seni suçladığım, öyle öfkeli

davrandığım için. Annem öldükten sonra göstereceğim

tek çaba, kız kardeĢlerimi korumak çünkü. Kendimi size

siper etmeliyim belki de."

Page 78: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bunun bir önemi yok, biliyorsun," diyorum.

"Seninle köprüye kadar yarıĢmaya çalıĢmak gibi

aptalca Ģeyleri neden yaptığımı bir düĢün. Çünkü oraya

ilk önce benim varmam gerekiyor," diyor Lugh. "Önce

ben varmalıyım ki sizi koruyabileyim. Fakat

alıkonulduğumda, siz ikiniz bensiz baĢardınız. Hem sen

hem de Emmi. Gittikçe kuvvetlendiniz ve akıllandınız.

Sizinle gurur duyuyorum. Ama bir süredir kendimi, ne

bileyim iĢte... faydasız hissediyordum. Gelgelelim, artık

öyle hissetmiyorum. Buna yemin ederim. Bugün her Ģey

değiĢti."

"Her Ģeyin değiĢtiği andan haberim var,"

diyorum. "Köprüdeyken, seni sımsıkı tuttuğum sırada...

Bizzat oradaydım, Lugh, o anı biliyorum. Ölüm seni

götürmeye yeltendiğinde, sana öyle yakındır ki nefesini

koklayabilir ama her Ģeye rağmen ona hayır dersin.

Hayır, seni lanet olasıca! Bu seferlik beni almıyorsun

Lugh bana durağan gözlerle bakıyor ve ben

konuĢurken, akli dengesi yitik biriymiĢim gibi

parmaklarımı kollarına batırdığımın farkına varıyorum.

"Mevzuyu iyi kavramıĢsın," diyor. "Aynen öyle. Bunun

nasıl söyleneceğini bilen tek kiĢisin."

"Saba?" Seslenen Tommo. Ağaçların arasında

duruyor. "Seninle konuĢabilir miyim?"

"ġimdi olmaz, Tommo," diyorum.

"Ama ben yalnızca—"

"Daha sonra, tamam mı?" Lugh ona doğru

sabırsızca dönüyor.

Bir anlık duraksama oluyor. Ağaçların

gölgesindeki yüzü okunmuyor. "Affedin," dedikten sonra

gidiyor.

Page 79: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Sana tutulmuĢ," diyor Lugh. "Bugün onun elini

tuttun. Bundan cesaret alacaktır."

"Mevzu o değil, sensin ama," diyorum.

"Evet, Ģey... bugün idrak etmemi sağladı." BaĢını

iki yana sallıyor. "KeĢke sözcüklerle aram iyi olsaydı.

Çok fazla istediğimi idrak ettim, Saba. BaĢımın

yukarısındaki göğü, güneĢi, yıldızları ve ayaklarımın

altındaki toprağı ellerimde hissetmek istiyorum. Ve

benim için her Ģey olduğunuzu anladım. Sen ve Emmi.

Bunu bilmelisiniz."

Beni kollarına çekiyor ve birbirimize

tutunuyoruz.

GözyaĢlarını gözlerimi ısıtıyor. "Seni uzun

zamandır özlüyordum," diyorum. "Tabii senin bundan

haberin yok. Canını yaktığım için özür dilerim, Lugh.

Öyle olmasını hiç istemezdim. Bencil ve inatçı

davrandım. Yalnızca JackTe ilgili olarak değil, ayrıca—"

"O gitti, hepsi bitti," diyor. "Her Ģey yoluna

girecek, Saba. Sen ve ben olmamız gerektiği gibiyiz.

Yeniden biziz."

"Nihayet bugünün içinden iyi bir Ģey ortaya

çıktı," diyorum.

"Ġstediklerimizi elde edecek güce sahibiz.

Yakında bir gün, bu verimli diyarın bir parçası kendimize

ait olacak. Ġlk defa, tıpkı daima hayal ettiğimiz kadar

değerli bir yaĢam süreceğiz ve bundan böyle geçmiĢin

tutsağı olmayacağız. Em için endiĢelenme. Onu güvende

tutacak bir yol bulacağız."

Onu son kez sertçe kucaklıyorum. "Gerçekten

gitmeliyim," Geriye doğru yürüyerek ondan uzaklaĢmaya

koyuluyorum. "GörüĢmek üzere," diyorum.

"Eğer daha önce ben seni görmezsem," diyor.

Page 80: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Çok bilindik, çok kötü bir espri, ancak bizi her

zaman gülümsetir. Lugh'u orada, ay ıĢığıyla yıkanmıĢ

ormanda bırakıyorum. Omzumun üzerinden nihai bir

bakıĢ attığımda, tekrar kampa yöneldiğini görüyorum.

Ormanda ilerliyorum. Yıldız ıĢığıyla, son hız

hem de. Kurt köpeği ve karga, yoldaĢlarım benim.

Üstelik umut sadece içimde fısıldamıyor. Artık geceye

yüksek sesle haykırıyor.

Erkek kardeĢim bana geri döndü.

Kurt köpeğinden daha iyi bir yol arkadaĢı yoktur.

Takipçi ileriye doğru koĢuyor, hareket alanını geniĢletip

etrafımda defalarca dönüyor. Buna benzer bir ay

geçirdiğimizden kendisi oldukça deneyimli. Bu esnada

Nero da yerdeki hızıma uyum sağlayarak ağaç tepelerinin

yukarısında uçmayı sürdürüyor.

Bu coĢkun haller bana ilk yarım fersahta epey hız

kazandırıyor. Saf mutluluğu içimde duyumsuyorum.

Zaten Lugh da ilk adımı attı, bana kollarını açtı. Lakat

düĢüncelerim zihnime usulca geri dönerken ayaklarım

yavaĢlamaya baĢlıyor.

Her Ģey yoluna girecek, Saba. Sen ve ben

olmamız gerektiği gibiyiz. Yeniden biziz.

Kendimi kandırıyorum. Biz olmak, gerçeğin

aramızda temiz su misali akacağı anlamına gelirdi. Tıpkı

eskiden olduğu gibi. Ama Ģimdi bunu korku yüklü su

damlalarının içinden bulup çıkarıyorum. Lugh'a sırlarımı

anlatabilsey-dim, Lugh Jack'in hâlâ yaĢadığını öğrenip

onu kabullenmenin bir yolunu buluncaya kadar, eski biz

olmak Ģöyle dursun, yeni bir çeĢit biz olma Ģansını dahi

yakalayamazdık.

Lugh, Jack'e en baĢından beri karĢı çıktı. Oysa

ben ona minnet duyacağını sanıyordum. ġayet Jack

Page 81: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

olmasaydı, Lugh'un hayatını kurtarmak için Özgürlük

Tarlaları'na asla vaktinde ulaĢamazdık. Maev bana bunun

nedenini söyleyen kiĢiydi. Meseleyi kendim

çözemeyeceğim için umutsuz olduğumu da belirtmiĢti.

Lugh'a göreyse, kendisi Tontonlar'ın elinde tutsak,

güçsüz ve çaresizken, Jack beni ondan çalmıĢtı. Bunun

doğru olduğuna bir noktada ben de inanıyorum esasen.

Neticede, ikizler sıradan kardeĢler değildir. Tontonlar'ın

onu GümüĢgöl'den götürdükleri güne dek, Lugh ve ben

de bir gibiydik.

Bu yüzden Jack Ģimdilik ölü ve öyle kalmalı.

Lakat bu mücadeleyi kazanırsak hayata dönecek ve onu

gördüğüne pek de sevinmeyen yalnızca Lugh olmayacak.

Çünkü

Tommo ve Ash de var. Gelgelelim bütün bunları

düĢünmenin zamanı değil Ģimdi.

Eğer bu mücadeleyi kazanırsak...

Kazanmak... Yedi gece içerisinde...

Eğer Slim haklıysa, ay tutulmasına yedi gece var.

Onun haklı olduğunu biliyorum. Yeni bir plan yapmalı.

Hem de olabildiğince hızlı. Havaya uçurulmuĢ baĢka bir

köprü, bir yol ya da bir kontrol noktası olursa, DeMalo

tehdit ettiği gibi yapacaktır.

Bana bir kere daha saldırırsan, sana on katıyla

karĢılık vereceğim.

Bize karĢı tüm gücünü kullanırsa, hayatta

kalamayız. Tıpkı Karanlıkağaçlar'da geceleyin uyurken

katledilen ġahinler gibi oluruz. DeMalo sadece olası bir

sorunu ortadan kaldırıyordu. Onlar ne Yeni Cennet'e

yakın bir yerdeydi ne de onun baĢına gerçekten bela

olmuĢlardı.

Eli kanlı ve her yere uzanıyor...

Page 82: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bütün bahtsız çeteni yakalatıp öldürteceğim.

Nereye kaçarsanız kaçın fark etmez. Erkek kardeĢini...

Kız kardeĢini... Fırsatlarını iyi değerlendir.

Kendimi kandırıyorum belki de. Çünkü hepimiz

aptalız. Onu yenebileceğimizi düĢünmekle kendimizi

kandırıyoruz. Azınlığız... Zayıf tarafız.

Azınlık ve zayıf taraf...

Birdenbire kafama dank ediyor. BaĢından beri

belli: DeMalo'nun sayesinde hayattayız. Bunca zaman -

bugün köprüde, Ümitkent'te, Özgürlük Tarlaları'nda, Pine

Tepesi'nde ve daha sonra DiriliĢ'te- gözü pek, atılgan ve

çoğu kez de Ģanslıydık. Tabii sıkı mücadele de etmiĢtik,

daha ederiz de. Üstelik akıllıca mücadele ettiğimiz anlar

da olmuĢtu. Ancak doğruyu söylemem gerekirse, bizi

hayatta tutmaya yetecek kadar akıllı veya Ģanslı değildik.

Sadede DeMalo bizi yok etmekten vazgeçmiĢti. Bu da

muhtemelen benimle ilintiliydi. Benden istediği her

neyse... bizi hayatta tutan da oydu.

Aile üyeleri ve arkadaĢlarının her birine BoĢ

Arazi üzerinden güvenli geçiĢ imkânı temin edeceğim.

Peki bunun karĢılığında ne istiyorsun?

Seni.

Beni... Onunla evlenmek... Ölüm, o kadar kötü

değil. Sadece bir kez ölürsünüz. Eğer onunla evlenirsem,

her gün ölürüm.

Nero bir süredir civardaki ağaçların arasına dalıp

çıkıyor.

Bir Ģeye dikkat kesilmiĢ gibi... Biraz ötemdeki

Takipçi rüzgârda bir koku yakalıyor belli ki ve ansızın

duruyor. Bacakları kaskatı. BaĢı yukarıda. Yanma

yaklaĢırken, yayımı omzumdan alıyor ve bir oku kiriĢine

yerleĢtiriyorum. Bodur çamlar burada sıklaĢıyor. Hiçbir

Page 83: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ģey göremiyorum. Onun bana doğru gelmesi için iĢaret

veriyorum ve bir ağacın arkasına beraberce saklanıyoruz.

Derken ani bir karmaĢa oluyor. Dalların

hareketlenmesiyle, ağaçlardan üç küçük yosunkuyruk

düĢüyor. Gecenin içinde kocaman, kırmızı gözler

beliriyor. Nero'yla birlikte patikamızın üzerinden

sıçrayarak geçiyorlar. Demek ki Nero kafayı onlara

takmıĢ.

Rahatlıyorum. Takipçi onların ardından bakıyor.

Ne bir Ģeyi kovalar ne de yalvarır. Çok asil bir hayvan.

Fakat burnundan kuyruğuna kadar arzuyla titriyor. DüĢen

yalnızca bir değil, üç yosunkuyruk. Takipçi bana bakıyor.

Nero ona endiĢe ve ısrarla haykırıyor. Onların yetersiz

miktardaki sincap parçalı akĢam yemeğini hatırlıyorum.

Böyle bir Ģölen fırsatı ender bulunur.

"Git o zaman/' diyorum.

Sözümü dinliyor ve süratle ilerliyor. Bizimkilerin

canhıraĢ kovalaması nedeniyle yön değiĢtiren

yosunkuyruk-larınm sesini iĢitiyorum. Neredeyse aynı

anda gitmelerine izin verdiğim için kendime lanet

okuyorum. Nero ve Takipçi, onlar benim bekçilerim.

Göremediklerimi görüyor, duyamadıklarımı duyuyor,

sezemediklerimi seziyorlar.

Yola devam ediyorum ancak korkularımın

ayyuka çıkması uzun sürmüyor. Ya DeMalo peĢime

adamlarını taktıysa? Ya köprü vakasının cezasız

kalmasına gönlü razı olmadıysa? Ona niye güvenmem

gerekiyor? Oyunun nihai aĢamasına gelindiğini söyledi.

Oyun yeni kurallara göre oynanıyor.

Kestirme bir yoldan geri dönüyor, doğuya doğru

ilerlemeye koyuluyorum. Kayaların dağınık olarak

bulundukları bir yerde çizmelerimi çıkarıp üstlerinden

Page 84: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yalınayak geçiyorum. Birkaç yerüstü kökü örgüsünden

sonra, ağaçların arasında uzanan sert bir karayosunun

üstündeki geçiĢ izlerimi kaybediyorum.

Daha sonra kuzeye doğru hızla yol alıyorum.

Yayımı oklu ve hazır tutuyorum. Kuzeye, Demirağaç'a,

Jack'le buluĢmaya gidiyorum.

Ġyi saklanıp ağaçların arasında kedi adımlarıyla

yürüyerek Saba'yı takip ediyordu. Onun gibi sessiz bir

takipçi için kolay bir eylemdi bu.

Takipçi kokusunu hemen almıĢtı. Ama bir

arkadaĢ söz konusu olduğu için tehlikeye dikkat

çekmenin gereği yoktu. Onu kontrol etmek için geriye

dönmeyi ve aynı zamanda hem avcıyı hem de avı

korumayı sürdürüyordu.

O aslında Saba'yı avlamıyordu. Avlamak istediği,

Jack'ti. Teslim etmeyi vadettiği av, Jack'ti.

Jack'i Karasu Dağ Gölü'ndeki o geceden beri

görmemiĢti. Onları kayalardan seyretmiĢ, kıyıda ikisini

beraber görmüĢtü.

Saba, Jack'le olduğunda kendinden emin bir yüz

ifadesi takınıyordu. Bunu onun dıĢında baĢka hiç kimse

fark edemezdi.

Takipçi gibi, Nero da geceleyin bir zarar

görmeyeceğinden emin bir Ģekilde ve ormana dalıp

çıkarak gözünü üstünden ayırmıyordu. Fakat daima

ormanda uçtuğu için Saba'nın dikkatini çekecek hiçbir

Ģey yoktu.

Sonra yosunkuyrukları ĢaĢkınlığa sebep oldu.

Onlar paniğe kapılıp uzaklaĢırlarken, o saklandı. Saba bu

hareketliliğin sebebini öğrenmek isteyecekti elbette.

Takipçi'yle beraber gelecekti. Onu saklandığı yerden

Page 85: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çıkaracaktı. Saba'ya sunabileceği mazeretlere kafa

yorarken, kalbi küt küt atıyordu.

Fakat Saba gelmedi.

Her yer tekrar sükunete büründüğünde, Saba’nın

yola devam ettiğini anladı. Takipçi ve Nero

yosunkuyrukların peĢinden gitmiĢlerdi. Saba'nın izini

yeniden sürecekti o halde. Fakat çok vakit geçmeden,

Saba aynı yoldan çabucak geri dönüp doğuya yöneldi. O,

Saba'yı bir karayosuna kadar takip etmeyi baĢardı.

Orada Saba'nın izi kayboldu. Belli ki Saba'yı

korkutmuĢ ve kaybetmiĢti.

Buna inanmakta zorlanıyordu. Kendisine

küfrediyordu. Ziyan edilmiĢ fırsatlar için vakti yoktu.

Jack'i ay tutulmasında Yol Gösterici'ye teslim etmeliydi.

AnlaĢma böyleydi.

Bunun kolay olmayacağı hiç aklına gelmemiĢti.

Bu düĢünce aklına yeni düĢmüĢtü ve kahroldu. Ya

vaktinde teslim edemezse, o zaman n'olurdu? Bunu

önlemek için her türlü hadise meydana gelebilirdi. Çok

fazla Ģey kontrolü dıĢındaydı ve halihazırda basit bir hata

yapmıĢtı.

Yol Gösterici mazeretleri kabul edecek türde biri

değildi. Böyle bir adamla yaptığınız bir anlaĢmayı

bozamazdınız.

Korku onu ani, sıcak bir dalga halinde sımsıkı

yakaladı. Bu hatayı asla yapmamalıydı. Boyunu aĢan bir

iĢe kalkıĢmıĢtı. Bu her türlü sorunla sonlanabilirdi.

Ormanda ilerlemeye baĢladı. KarıĢık düĢünceleri

nedeniyle dikkatsizdi, önünü dahi göremiyordu. Bir köke

takıldı ve dizlerinin üstüne çöktü.

Yerde cansız yatan kargayı gördü.

Page 86: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Gölgeliğin yukarısında yükselen Demirağaç'ı

görünce içim rahatlıyor. Gölgelerdeki her hareketin bir

Tonton olduğunu düĢüne düĢüne kuĢkucunun teki olup

çıkıyorum. Bu ben değilim, hayır. Hayatımda ilk kez bir

gece vakti orman beni ürkütüyor. Bu durumun bana

Takipçi ve Nero'yu yakınımda tutmayı öğreteceğini

umuyorum.

Demirağaç, Demirorman'da. Burada bir zamanlar

büyük bir Wrecker yerleĢimi olduğu kuvvetle muhtemel.

ġimdiyse yıkıntılar ve kök salmıĢçasına zeminden

yükselen devasa demir kiriĢler dıĢında hiçbir Ģey yok.

Onlar da ilk bakıĢta fark edilmiyor. Çünkü ormana

gömülüler. Ağaçlar büyürken demirleri bünyelerine almıĢ

ve onları yutmuĢ. ĠĢte o ağaçların kralı, geri kalanlara

yukarıdan bakıyor. Demirağaç... Muazzam gövdesi ve

muhteĢem dalları olan kocaman bir meĢe. Jack kendisine

ağacın en üst bölümlerinde, yerden bakınca görülmeyen

küçük bir kartal yuvası, bir platform inĢa etmiĢ.

Jack ve bana özel iĢaretimizi veriyor ve

bekliyorum. Yanıt yok. Yayım atıĢa hazır vaziyette

dikkatlice ilerliyorum. Jack'in midillisi Kell'e iliĢkin

hiçbir iz de göremiyorum. Bir kez daha sesleniyorum.

Yanıt yok.

Neredesin Jack?

Demirağaç'm dibine kadar geliyorum. Ortama

sessizlik hâkim. Adı batasıca Jack! Gene geç kalmıĢ. Bir

iç çekiĢle yayımı yere bırakıyorum.

Yukarıda bir vınlama sesi duyuyor, yukarı

bakıyorum. Bir adam ta gökyüzünden, üzerime doğru

düĢüyor. Önce çizmeler... Tam aĢağıda. Elleri bir halatı

tutuyor. Siyah kıyafetleri uçuĢuyor, baĢı bir sheemayla

Page 87: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sarılı. Korku beni âdeta tekmeliyor. KalptaĢı ılık. O,

DeMalo. O burada!

Eğilip koĢmaya çalıĢıyorum. Ama beni belimden

yakalıyor ve havaya zıplıyoruz. KuĢlar kadar hafif bir

Ģekilde yükseliyoruz. Kauçuktan yapılmıĢ halatı kavrıyor,

DeMalo'yu da can havliyle sımsıkı tutuyorum. Hem

yayım hem de ok kılıfım zemine düĢüyor. Kızgınlık

içimde alev alıyor. KalptaĢı sıcak. Ben hiçbir Ģey

düĢünemeden yüksekteki platforma konuyoruz.

Halatı ve belimi serbest bırakırken yön değiĢtirip

onu yere seriyorum. Çenesine bir yumruk onu uçuruyor.

Sırtüstü yere seriliyor. Çizmemdeki bıçağı çekiyor ve

keskin bıçağımı havaya kaldırıp üstüne çullanıyorum. Bu

sefer ne pahasına olursa olsun, onu öldüreceğim.

Bileğimi kavrıyor, boğuĢmamızın akabinde

üstüme oturuyor. Direniyor ve debeleniyorum. Onu

elinden, kolundan, eriĢebildiğim herhangi bir yerinden

ısırmak için kafamı kaldırıyorum. Gözlerindeki öfke

parıldayıp sönerken beni uzakta tutuyor. GümüĢ ay ıĢığı

rengi gözleri var.

GümüĢi gözler... Siyah değil. O, DeMalo değil.

Olduğum yerde donuyorum.

"Jack?" diyorum.

Elini ağzıma kapatıyor. "Takip ediliyorsun."

Alttaki ormanda, ağaçların arasından gürültülü

bir Ģeyler çıkıyor, hızlı hareket ederek bu tarafa doğru

geliyorlar. Ayağa kalkıyoruz. Jack iki fırlatıcısını

kemerinden çekip çıkarıyor ve birini bana atıyor.

Platformun kenarından bakarak, aĢağıda nelerin olup

bittiğini görebilmemiz için sarkan yosunları ikiye

ayırıyoruz. Yayım, ok kılıfım ve oklarım zemine saçılmıĢ

haldeler.

Page 88: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Yassı baĢlı domuzlar sürüsü, çalılıklarda

çılgıncasına koĢuĢuyor. En fazla dizlerime gelecek

uzunluktalar. ġu küçük hayvanlardan belki de sekiz tane

var. Sesleri giderek azalmaya baĢladığı esnada, ben tam

da ona bas bas bağırmak için ağzımı açacakken Jack

Demirağaç'ın zirvesine tırmanıyor. Bakıcısıyla ormanı

tarıyor. Etraf sessizleĢmiĢ. BaĢını iki yana sallayıp tekrar

aĢağı iniyor.

"Yassı baĢlılar!" Kolunu tutuyorum. "Buna

inanmıyorum," diyorum. "Deli misin nesin?"

Çenesini yoklarken bana temkinli bir Ģekilde

bakıyor. "Tam da yumuĢamaya baĢladığını düĢündüğüm

anda," diyor.

"O da neydi öyle?" diyorum. "Birdenbire üstüme

çullanmak da neyin nesiydi? Seni öldürebilirdim."

"Nasıl? Beni ölümüne ısırarak mı?" diyor. "Takip

ediliyordun, Saba. Sana yukarıdan göz kulak

oluyordum."

"Evet, domuzlar tarafından," diyorum. "Kurtar

beni lütfen!"

"Aklını kullan," diyor. "Bir Ģey onları ürkütmüĢ

belli ki. Anlayacağın orman karanlık. Kimin olduğunu

tam göremedim tabii. Dolayısıyla buna yemin edemem

ama kesin görünen bir Ģey var ki—"

"Kesin görünen mi? Ah, tam bir gözcüsün!"

diyorum.

"Peki o halde, unut gitsin. Öyle ya da böyle,

birileri olsaydı, Takipçi muhakkak onları ortaya çıkarırdı.

Sözü açılmıĢken, o nerede?"

"Buralarda bir yerlerdedir." diyor ama ona

Nero'yla Takipçi'yi avlanmaya yolladığımı söylemeye

Page 89: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

cüret edemiyorum. Aksi halde beni fena halde azarlar

çünkü.

Jack sheemasmı çıkarıyor. Kısa saçını karıĢtırıp

bozuyor. "Her neyse. Ha bu arada, Saba, seni böylesine

gergin kılan nedir?" diyor. "Ben olduğumu anlamıĢ

olmalısın." KalptaĢma parmağıyla fiske vuruyor.

"Bir Tonton gökyüzünden bana uçarak geliyor,

ben de düĢünmeyi kesip dövüĢüyorum," diyorum. "Lafı

açılmıĢken, neden hâlâ bu kıyafetlerdesin, Jack?

'Tontonlar'ın arasına sızmak' sözcükleri dudaklarından

dökülmese iyi olur."

Ona en sert bakıĢımı atıyorum.

"Oysa ne karar vermiĢtik?" diyorum.

"Giymeyecektin, öyle anlaĢmıĢtık."

"Bunun çok tehlikeli olduğuna dair hemfikir

olduğumuzu hatırlıyorum. Gelgeldim, asla

giymeyeceğimi hiçbir zaman kararlaĢtırmadık."

"Saçmalık, sen de bal gibi biliyorsun," diyorum.

"Yalnızca bir veya iki kere giydim zaten," diyor.

"Bugün ve... tamam, belki de birkaç kere. Fakat sırf

ortamın güvenli olduğunu bildiğimde. Bilgi güçtür, Saba.

Elde edebildiğimiz kadar çok bilgiye ihtiyacımız var.

Köprüyü nereden öğrendiğimi sanıyorsun? Dostlarını

yakın ve düĢmanlarını daha yakın tut derler, bilirsin."

Kıyafetlerine dikkat çekiyor. "Kim benden daha iyi? Ben

onların içeriye sızma yöntemlerini biliyorum. Daha fazla

yaklaĢacağımızı sanıyorsan yanılıyorsun."

KeĢke düĢmanlara ne kadar yakın olduğumu

bilseydi. Oysa asla bilemez. Hiç kimse bunu bilemez...

"Ya Tontonlar senin bize DiriliĢ'te yardım ettiğini

biliyorlarsa?" diyorum. "Onlardan biri olmadığını fakat

sahte ve komplocu olduğunu öğrenmiĢlerse? Hepsi de

Page 90: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

seni bulma, gözetleme ve takip etme emri almıĢ

olabilirler."

"Beni hiç kimse takip etmiyor." Ġç çekiyor.

"Bak," diyor, "orayı yok ettik. Öldürülen elli adam vardı.

Tam bir karmaĢa oldu. O hadiseden sonra birileri benim

durumumu düĢündüyse, havaya uçurulduğumu

varsaymıĢlardır. Tıpkı senin Ģu Özgür ġahin çetesinin de

düĢündüğü gibi. ġayet Tontonlar benden haberdar

olsaydı, Ģimdiye kadar hepimizin kellesini sırıklara

takarlardı."

"Sakın bunu bir daha söyleme. Kendini çok fazla

tehlikeye atıyorsun," diyorum. "Artık bunu yapma, Jack.

Bana söz ver. Söz ver!"

"Hayır," diyor. "Tehlikeleri göze almazsak,

kazanamayız. Bu iĢ, çocuk oyuncağı değil, sevgilim."

"Beni konuĢarak sindirmeye yeltenme sakın!"

diyorum. "En ufak bir yara daha alırsan, yemin ederim

ki... seni gebertirim!"

Öfkem içimde fokur fokur kaynıyor. Ona,

DeMalo'ya, Tanrı'nm cezası bütün dünyaya dair... KuĢku

ve zayıflıkla kuĢatıldığım, korkmuĢ bir kız olacak kadar

alçaldığım için öfkeliyim. Oysa ben Ölüm Meleği'yim.

"Çıkar Ģu kıyafetlerini," diyorum. "Onların

içindeyken senden nefret ediyorum. Onlardan nefret

ediyorum, duyuyor musun?"

Üstündekilere saldırıyor, kıyafetini çekiĢtirmeye

baĢlıyorum. Silah, kemerine dolandığı için kemeri

belinden çıkarıp yere atıyorum. Jack ne yardım ediyor ne

de beni engelliyor. Sadece duruyor. Derken gömleğini

avuç dolusu kavrıyor ve Jack'i ağacın gövdesine

çarpıncaya dek hızla geri geri yürütüyorum. "Bundan

nefret ediyorum, kahrolsun."

Page 91: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sonra onu öpüyor, öpüyor, öpüyorum.

Ġçimdeki DeMalo'yu Jack'le aramızdaki ateĢte

yakacak, yükselen alevlere yalanlarımı ve sırlarımı

atacağım. Kendimi Jack'in bedeninin sıcaklığına

bırakacak, kemiklerimi tutuĢturup küle dönüĢtüreceğim.

Gece melteminin nefesi, zihnimin pusunu

dağıtıyor. Fakat Jack onu öpmeme karĢılık vermiyor.

Bana dokunmuyor. Kımıldamadan, öylece duruyor.

Bedenimi ona daha da bastırıyorum. Hararetli ellerim

vücudunda umarsızca, kararlılıkla geziniyor.

Ve Jack ellerimi sımsıkı tutuyor, "Tam orada

dur," diyor.

Afallıyorum.

"Niye?" diyorum. "YanlıĢ olan nedir? Beni

istiyorsun. Ġstediğini biliyorsun."

Garip bir ses, baĢlamadan biten türde bir kahkaha

sesi çıkarıyor. Kenarları kırıĢık, yakıcı gümüĢi gözlerini

dört açmıĢ. Derin bir nefes alıyor. "Ah," diye

mırıldanıyor, "bu benim için bir ilk."

"Bunun doğru olmadığını ikimiz de biliyoruz,"

diyorum. Dudaklarına yine saldırıyorum fakat bir adım

geri çekiliyor. Aramıza boĢluk, hava ve soğukluk giriyor.

"Mesele nedir?" diyorum. "Beni neden öpmüyorsun?"

"Çünkü sen beni öpmüyorsun," diyor. "ġu anda

bütün istediğin, sıcak bir vücut. Benimki sadece

halihazırda en yakın olanı. Ġçinde bulunduğun durumdaki

hemen hemen herkes böyle yapardı."

Sinirlenip tutuĢundan silkinerek kurtuluyorum.

"Bunu söylemeye nasıl cüret edebilirsin?" Ters ters

bakıyorum. "Sen neden bahsediyorsun böyle? Hem sen

ne zaman böyle erdemli oldun?"

Page 92: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir parmağını nazikçe yanağımdan aĢağıya

kaydırıyor. "Bilmiyorum," diyor. "Yüzünü gördüğüm an

herhalde."

Bu, yelkenlerimi suya indirmeme sebep oluyor.

Göğsüne sabitlenmiĢ gözlerle bakıyorum. ĠĢaretler ve

yara izleri var. Omzundan kalçasına kadar inen,

büzüĢmüĢ, üç kaim çizgi... Cehennem solucanı

pençelerinin tırmalama izi... Kalbinin üzerine yapılmıĢ

Tonton kan dövmesi olan yükselen kızıl güneĢ...

DeMalo'nunkiyle aynı. Yine DeMalo. Daima DeMalo.

Demek ki onu unutamayacağım.

"Bugün neler olduğunu anlat bana." Jack'in sesi

sakin, kararlı.

Onun ne yaptığım ilk defa fark ediyorum. Zemini

yumuĢatmak için platformun bir ucuna köknarın

dallarından bir çardak yapmıĢ. GökkuĢağı parıltısı

diskleri dört bir yandan sarkıyor, dönüp sallandıkça ay

ıĢınlarını yansıtıyor. Soğuk bir kızartılmıĢ av kuĢu,

ekmek ve bir ĢiĢe var. Epeyce zahmete girmiĢ. Bu güzel

ve özel.

Kalbimi acıtıyor. Ağlamamak için kendimi zor

tutuyorum. "Tekrar hırsızlık yaptığını görüyorum,"

diyorum. "Erdeme ne oldu?"

"Abartıyorsun," diyor.

"Affedersin," diyorum. "Zamanlamam daima

berbattı. Özellikle konu sen olduğunda.”

"Buna itiraz edemem," diyor. "Yiyelim.

KonuĢuruz."

Kader yolunu belirlemiĢ, ona ölü kargayı

göstermiĢti. O da ne yayacağını derhal anlamıĢtı. Karga

öleli çok olmamıĢtı. Onu gömleğine soktu ve Nero'yu

aramaya gitti.

Page 93: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Yosunkuyruklar kaçıĢları sırasında kırılan

dallardan bir yol bırakmıĢlardı. Yolu avlanma yerine

kadar takip etti. Nero oradaydı. Midesini minik bir yosun

tavĢanının leĢiyle tıka basa dolduruyordu. Takipçi

görünürlerde yoktu. ArkadaĢı için çabucak avlanıp

kendisi için daha büyük bir hayvanın peĢinden gitmiĢe

benziyordu. Böyle Ģeyleri daha Önce de yapmıĢtı.

Nero'nun, kendisini kimin alıkoyduğunu

öğrenmesine izin veremezdi. Kokusunun onu ele

vermemesi gerekiyordu. Kargalar zayıf bir koku

duyusuna sahiplerdi ve Nero'nun gagası hem kan hem de

et cennetine dalmıĢtı. Yine de bundan emin olsa iyi

ederdi. Ceketini önceden çıkarmıĢtı. ġimdi onun içine

avuçlar dolusunca çürüyen orman zemini boĢaltıyordu.

Kargalar bir yüzü her zaman tanırlardı ne de olsa.

Sheemasını baĢına sardı.

Eline sadece bir Ģans geçecekti. Ağaçların

arasında en uygun anı kolladı. Nero içeride daha derin bir

oyuk açarken, açgözlülüğü dikkatinden fazlaydı.

YavaĢ yavaĢ yaklaĢtı. Daha yakına... Yeterince

yakma... Ceketi Nero'nun üstüne fırlattıktan sonra onu

yakalayıp hızla uzaklaĢtı.

Ben konuĢurken Jack yiyip içiyor, anlattıklarımı

dinliyor. Köknar dallarının arasında oturuyoruz ve ona

her Ģeyin nasıl kontrolden çıktığını anlatıyorum. Lugh'un

ölümle burun buruna gelmesini, Ash'in bizi vaktinde ikaz

edememesine yol açan sisi, biz farkına varmadan önce

konvoyun yukarımızda oluĢunu, patlamayı engellemeye

çabalayıp baĢarısız olduğumu, köleleri, hayvanları,

Kurtarıcılar'ı ve Tontonlar'ı anlatıyorum. Maruz

kaldığımız gürültü, kokular ve ölümün kâbus gerçekliği

gibi sözle anlatılamayan Ģeylerden bahsetmiyorum. Ona

Page 94: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bunun korkunç olduğunu söylüyor ve konuyu

kapatıyorum. Sonra Mercy'yi bulmanın tarifsiz

sevincinden ve yaralı Creed'in meydan okumasından söz

ediyorum. Anlatılamaz olanları, yani DeMalo ve ay

tutulmasını ise kendime saklıyorum.

Jack pek fazla konuĢmuyor. Birkaç soru soruyor

ve bir ya da iki kez baĢıyla onaylıyor. Fakat kafa

yorduğunu söyleyebilirim.

"O köprüyü niye yaptıklarını merak ediyorduk,"

diyor. "Gelgelelim, bir yerleĢim grubu, kölelerle birlikte

Raze'e yönelmiĢ. Böyle çorak bir arazide ne arıyorlar?

DeMalo ne iĢ çeviriyor? Bir planı olduğundan emin

olabilirsin. ĠĢte o planın ne olduğunu bulmamız

gerekiyor."

Jack'i DeMalo'nun bugün orada olduğundan

haberdar etmek istiyorum. Ancak bunu doğrudan doğruya

söyleyemem. Bunu ses tonumla, gözlerimle veya yüz

ifademle açığa vurmalıyım. O nedenle "Bugün

Tontonlar'm yanında iki büyük köpek vardı. Creed onları

hayalet av köpekleri diye adlandırdı," diyorum.

Gözleri kıvılcım saçan Jack doğruluyor. "Demek

ki DeMalo oradaymıĢ," diyor. "Köpekler onun yamndan

katiyen ayrılmazlar. Onları DiriliĢ'ten sonra edindi.

Kendisini pek güvende hissetmediği kanaatindeyim. Onu

gördün mü? Bana seni fark etmediğini söyle."

"Biz birbirimizden fazlasıyla uzaktık," diyorum.

"Duman ve gürültü vardı, her Ģey karmakarıĢıktı... hayır,

fark etmiĢ olamaz. Onu kesinlikle görmedim."

Düpedüz yalan... ÇarpıtılmıĢ gerçekler, kaçamak

yanıtlar. ..

Page 95: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"DeMalo'nun orada olması, konvoyun muhakkak

özel bir amacının bulunduğuna delalet," diyor Jack. "Aksi

takdirde, o iĢi her zamanki gibi Tontonlar'a bırakırdı."

"Mercy'nin söylediği de bu," diyorum.

"Mercy," diyor. "Evet. Kölelerin baĢka hiç kimse

tarafından fark edilemeyen Ģeyleri fark ettiklerine dair

bahse girebilirsin. Onun bildiği her Ģeyi öğrenmek

zorundayız. Saba, duyuyor musun beni? Mercy'yle

konuĢman lazım."

"Evet," diyorum. "Mercy, tabii." Yanımda

sallanan bir parıltı diskine durağan gözlerle bakarak

söylediklerinin sadece yarısını dinliyorum. Diski

döndürürken, ay ıĢığı yansımasını seyrediyorum.

Akabinde doğruca Jack'e bakıyorum. "Bu savaĢı

kazanamayız," diyorum. "Çok az kiĢi kaldık."

KaĢlarını çatıyor. "Bu eski haber," diyor. "Bunu

en baĢından beri biliyorduk."

"Ama artık bunun ne anlama geldiğini iyi

biliyorum," diyorum. "Neye benzediğini ve nasıl

hissettirdiğini... Altı savaĢçımız var, Jack. Hepsi o kadar.

Emmi ayak bağı ve Ģimdi bir de Mercy'miz var. Tommo

ve Creed paçayı zor kurtarmıĢlar zaten. Lugh neredeyse

düĢüp ölüyordu. Eğer onları yitirseydik, resmen biterdik

ve tüm bunlar ne için?"

"Bu bizim ilk operasyonumuzdu," diyor.

"Öğreniyor ve ilerliyoruz. Daha iyiye gidiyor ve

akıllanıyoruz. Harekatı kazanmamıĢız gibi konuĢuyorsun.

Oysa kazandık."

"O köprüyü halihazırda yeniden inĢa ediyor

olacaklar," diyorum.

"Öyleyse onlara baĢka bir yerden hemen bir kez

daha saldırırız," diyor. "Tek amacımız bu, bunu

Page 96: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

biliyorsun. Çok kiĢi olmamamıza rağmen çabuk hareket

edebiliyoruz. Art arda, beklenmedik saldırılar

düzenleriz."

"Bizim bugünkü çabamız, ateĢ gücümüz ve

cesaretimiz ziyan oldu," diyorum. "Ġnsanları öldürerek

kazanacak değiliz. Ölüm yalnızca daha fazla ölüme

götürür."

"Bugünkü saldırı, DeMalo'yu sarsmıĢtır," diyor.

"Bunun benzeri baĢka birkaç saldırıdan sonra saklanmaya

çalıĢacaktır. Kayıpları artar, zayıf görünmeye baĢlar ve

insanların güvenini kaybeder. Birkaç saldırı daha,

insanları bizim tarafa doğru çekmeye baĢlar ve—"

"Bu oyun fazlasıyla uzun süreceğe benziyor,"

diyorum.

"Oyunu hızlandırmamız gerekiyor," diyor. "Bir

dahaki sefer, Tontonlar'a saldırırız. Bu en çok

DeMalo'nun canını acıtacaktır. Aynı gecede Yeni

Cennet'in karĢıt uçlarındaki iki kontrol noktasını ortadan

kaldırmaya yönelik bir planım var."

"Ama bu yanlıĢ!"

"Hayır, doğru ve bunu sen de çok iyi biliyorsun,"

diyor. "Bu, geleceğe kimin sahip olacağıyla ilgili. Ya bir

adam ya da herkes... DeMalo veya Yeni Cennet'in

insanları. Dünyayı düzeltmeyi kim istemez ki? Ortak bir

neden uğruna bir araya gelmeyi, herkesin kendi küçük

toprak parçasını korumasmdansa bir değiĢime yönelik

ortak yarar için birlikte çalıĢmayı? Tabii kendi

kaderlerinden sorumlu özgür insanlar olarak... Bir zorba

onların sırtlarına silah daya-maksızın..."

"Yeni Cennet çok küçük," diyorum.

"Gizlenebileceğimiz fazla yer yok. Ġzimizi sürerek bizi

kısa sürede yakalayacaktır."

Page 97: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Geleceğin DeMalo ve adamlarına mı ait

olmasını istiyorsun?"

"Tabii ki hayır, benim kastettiğim bu değil—"

"Çünkü hepimiz geri çekilirsek, 'benim hatam

değil, ben ne yapabilirim zaten çok zayıfım, o çok

kuvvetli' dersek meydana gelecek olan budur. Sen Lugh'u

ararken böyle davranmadın. Onu geri almak için

dünyayla tek baĢına mücadele ettin. Fakat... Ah doğru, bu

ailenle ilgiliydi, değil mi? Ve dürüst olalım, senin için her

Ģey orada bitiyor, değil mi? Bıçak kemiğe dayanınca

yani..."

"Hayır," diyorum.

"Sana söylediğimde gitmeliydin," diyor.

"DiriliĢ'ten sonra. Sadece bize engel oluyorsun. ĠĢi bize

bırakman gerekiyor." Gözleri gümüĢ renginde değil, buz

renginde parıldıyor. ġaraptan hızlı bir yudum alıyorum.

Tatlılık ve ateĢ, sözlerini içimde yakıp kül ediyor. Orada

sık ve iç bayıltıcı bir biçimde çalkalanıyorlar. Dingin ve

kaygısızız. Ağızlarımızı bıçak açmıyor. Derken bana

bakmadan konuĢuyor.

"Onaylamamı mı istiyorsun, Saba? Gitmene izin

vermemi mi? Peki. Üçünüz gidin ve iyi Ģanslar. Bunda

utanılacak bir Ģey yok. Denedin fakat bu türde bir

mücadele sana göre değil. Ailene kanınla, sevginle

bağlısın. Bu ne olursa olsun, onların kurtulması için acele

edeceğin anlamına geliyor ve geri kalanımız için de

tehlikeli. Bugün Lugh'a ne olduğu her Ģeyi açıklıyor.

Sevgi seni iyi bir lider yapmaz. Aksine zayıflatır."

Jack'in sözleri sonrası kalbim küt küt atıyor. Aile,

kan bağı, akrabalar... Yeni, bilinmeyen bir Ģey içimde

nefes alıp vermeye baĢlıyor sanki. Bir tür heyecan

ürpertisi eĢliğinde üstelik.

Page 98: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sevgi beni zayıflatır.

Bunu fısıldayarak kendi kendime tekrarlıyorum.

Lugh'un her zaman söylediği budur. Benimse

asla gerçekten inanmadığım...

"Sevgi zayıflatır demek?" diyorum yüksek sesle.

"Belki de zayıflatmıyordun Belki de beni farklı

kılıyordun Senden... Onların geri kalanından...

DeMalo'dan..."

"Tamam," diyor Jack, "ama anlamıyorum, bunun

olup bitenlerle ne alakası—"

"Demem o ki DeMalo bizden haberdar artık.

Bugünden sonra vur-kaç taktiğimizi bildiği için bizim

yerimizde olsa neler yapacağını hesaplayacak ve bizim

gibi düĢünmeye baĢlayacaktır. Muhtemelen bundan keyif

bile alacak, bunu bir oyuna dönüĢtürecektir. Sonuçta

onun bir çeĢit oyununu oynuyoruz. Bunca zamandır

hepimizin oynamakta olduğu, Ģiddet içerikli bir oyun."

"Yani?" diyor Jack.

Bugün köprüde yanlıĢ bir Ģey yaptık. Ne var ki

DeMalo da yanılıyor. Hatalı davranıyor. Doğru olan,

baĢka bir yerde olmalı. Belki ikimizin arasında veya

ötemizde.

Belki öyle değildir. Doğru olan, belki de

yuvamıza çok daha yakın bir yerdedir.

"Yani..." diyorum yavaĢça, "onun gibi

düĢünmekten vazgeçerek, benim gibi düĢünmeye

baĢladığımızı varsayalım."

"Senin gibi mi?" Jack'in gözleri ani bir ilgiyle

kısılıyor. "Devam et," diyor.

"O bizim baĢka bir köprüyü, yolu ya da kontrol

noktasını havaya uçurmamızı bekliyor olacak," diyorum.

Page 99: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Ya öyle yapmazsak? Ya oyunu değiĢtirirsek? BaĢka bir

Ģey yaparsak? Tamamen farklı bir Ģey?"

"Ne gibi?" diyor Jack.

"Bugün bir atı çaldım," diyorum.

"Yaramazlık," diyor. "Seni seni...."

"Hayır," diyorum. "Hayır, söylemek istediğim bu

değil. Bundan fazlası, çok daha fazlası. Mercy bir Ģey

söyledi... neydi o? Biliyorum. Onların evini parçalamak

uzun zaman almaz. Sağlam temelleri yok. DeMalo Yeni

Cennet'i sağlam temeller üstüne inĢa etmemiĢ, Jack.

Aileler yok. Çocuklu babalar ve anneler yok. Hepsini

bölmüĢ. Bu doğal değil. Yeni

Cennet'in kalbi yok. Ortada sadece bu fikir var.

Onun fikri. Anlıyor musun?"

"Tamam," diyor. "Fakat bu bizim ne

yapacağımızı nasıl etkiliyor?"

"Tam olarak bilmiyorum," diyorum.

"Çözümlemeli-yim. Ġçimde güçlü bir his var, Jack ve

bunu yalnızca içimde hissetmiyorum. Her yerime yayıldı

bu duygu. Ve bu her neyse, içinde önemli bir konuyu

barındırdığını biliyorum. Mercy'yle konuĢmam lazım.

Haklısın, o bir Ģeylerden haberdardır. Gitmem

gerekiyor."

"Hey, hey, bekle." Tam ilerlemeye koyulurken

kolumu kavrıyor. "Sezgilerinle hareket ettiğine

inanıyorum. Fakat beni düĢündürüyorsun da. Bugün

köprüdeki hatan yüzünden amacımız anlaĢıldı. Haklısın,

DeMalo bizi kurnazlıkla yenmeye çalıĢacaktır. Onun

yerinde olsaydım, ben de aynısını yapardım. Ama

kanaatimce DeMalo bir mıknatıs taĢı, Saba. Buradaki güç

ancak onda yatıyor. Tek adam. Mucizevi görüĢ

yetenekleri olan Yol Gösterici... Deli Vicar Pinch ve

Page 100: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ÜmitkentTe kıyaslarsan aynı durumun söz konusu

olmadığını anlarsın. DeMalo'suz Yeni Cennet çöker.

Burada onun planı, onun fikirleri, onun irade kuvveti

geçerli. Evet, oyunu değiĢtirelim. ġu anda kısa keselim.

Tontonlar'm arasına geri döneceğim. Beni fark etmelerine

fırsat tanımadan çabuk hareket edecek ve onu

öldüreceğim."

"Ne dedin sen?" diyorum hayretle.

"Onu öldüreceğim," diyor Jack. "Ne kadar erken,

o kadar iyi."

"Hayır, hayır, ondan önce," diyorum.

"Mucizevi görüĢ yetenekleri olan Yol

Gösterici..."

Gündoğumundaki görüntüler zihnimde

canlanıyor. Onları gözlerimle gördüm. Kalbimde

sakladığım baĢka bir sır var. DeMalo beni oraya kendi

eliyle götürmüĢtü. Tepedeki yeraltı sığınağına, beyaz

duvarlı odaya, mucizevi görüĢ yeteneklerini paylaĢtığı

yere... Dünyanın Wreckerlar onu yok etmeden evvelki

görüntüleri... YaĢadığım sürece aklımdan çıkmayacak

olan, tasavvurun dahi ötesindeki harikulade manzara...

"Onları gördün, değil mi?" diyorum. "O

görüntüleri yani... Tüm Kurtarıcılar ve Tontonlar oraya

gitmezler. Bilirsin, ona ne deniyor-"

"Kabul töreni demek istiyorsun," diyor Jack.

"Gitmek için hazırlandım ama gidemeden önce

öldürüldüm hani." Duraksıyor. "Her Ģey Ģafak vakti o

tepede olur. Ağlayan Su denen bir yerin yakınlarında. Hiç

kimsenin gördükleri hakkında konuĢmasına izin verilmez

ve hiç kimse böyle bir Ģey yapmaz aslında ama duyman

gerek. Akabinde törene katılan herkes DeMalo'ya

Page 101: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

güneĢin kendisiymiĢ gibi bakarlar. Bu oldukça ĢaĢırtıcı

bir Ģey olsa gerek."

"DeMalo mıknatıs taĢı, haklısın," diyorum. "Ve

Ģayet Yeni Cennet'in bir kalbi varsa, iĢte o tepedir. Oraya

gitmek zorundayız, Jack. Hem de hemen!"

"Hemen mi?" diyor. "Olmaz. Haline bak, nasıl da

gerginsin. Elbette bugün olup bitenler yüzündendir. Tabii

bana dün gece o mağarada biraz uyuduğunu da

söyleyemezsin."

"Uyku zaman kaybıdır," diyorum.

"Aptallık etme," diyor.

"Peki, yarın. Ağlayan Su. Gece yarısının

ardından seninle o tepede buluĢuruz. MeĢaleleri getir.

Ġçeriye bir Ģekilde gireriz."

"Ne yapmak için?" diye soruyor.

"Bunu kendin söyledin, bilgi güçtür. O yer

hakkında bilinmesi gerekenleri öğreneceğiz. Bu daha

önce aklımıza gelmedi ama gelmeliydi."

"Makul," diyor.

"Ve o zamana kadar hiçbir Ģey yapma," diyorum.

"Hiçbir Ģey. Ne sessizce etrafta dolan ne de düĢman gibi

giyin. Bana söz ver."

Gülümsüyor. "Söz veriyorum," diyor.

Gözleri gümüĢ renginde kararlılıkla parıldıyor.

Ben ayağa kalkarken elimi tutup çekiyor ve köknar

dallarının derinliğinde üstüne düĢüyorum. Onu

DeMalo'ya nasıl benzetebildim ki? Kokusu hiç kimsenin

kokusuna benzemiyor. Ilık ten ve belli belirsizce ılık

adaçayı kokuyor. Daha geniĢ diyarların fısıltısı misali.

Gün sonu sakalı, yüzüne gölge yapıyor. Nazik

parmaklarımı sakallı yüzünde gezdiriyorum.

Page 102: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Gördün mü?" diyor. "Sakin olabiliyoruz. Sakin

ve sessiz."

"Gitmeliyim," diyorum.

"Daha önceyi anımsıyor musun?" diyor. "Yassı

kafalı domuzlar seni çiğnemek üzereydi ve ben senin

hayatını kurtarmak için aĢağıya sallandım ya hani..."

"Rüyalarında," diyorum.

"Kendimi büyük bir tehlikeye atarak üstelik,"

diyor. "Seni üçüncü kez ölümden kurtardığıma dikkatini

çekmek istiyorum sadece. Anlarsın, Ģu Ģey vardır...

Hatırlıyor musun bilmiyorum, Üç Kuralı diye

adlandırılır... Bundan daha evvel bahsetmiĢ miydim?"

"Evet, bahsettin tabii," diyorum. Burnuyla

oynuyorum. Hafifçe eğri ama aynı zamanda asil ve

görkemli. "Burnuna yumruk atmadığım için memnunum/'

diyorum. "Çok hoĢ çünkü."

"Dikkatimi dağıtma," diyor. "Kural Ģöyle iĢliyor:

Birinin hayatını üç kez kurtarırsan-"

"-onun hayatı sana ait olur. Biliyorum, Jack."

"Demem o ki domuzlar sayıyı benim için üç

yaptılar. Ben kazandım."

"Sen zavallının tekisin," diyorum. "Çaresizsin..."

Dudaklarını en ince ayrıntısına dek inceliyorum.

Pürüzsüz ve ılık. "Domuzlar yakınımda bile değillerdi,"

diyorum. "Biz ikide kaldık."

Beni alıkoyuyor. "Çaresizim, ha?" diyor. "Ben

sana çaresizliği gösteririm." Parmaklarımız sarılıyor,

bacaklarımız dolanıyor ve dudakları her yanıma güller

konduruyor. Ben ona yönelik arzumla ürperip

titreyinceye kadar. "Seni kim öpüyor?" diyor. "Sana kim

dokunuyor?"

"Sen," diyorum.

Page 103: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Adımı söyle," diyor.

"Jack," diye fısıldıyorum. "Jack. Jack."

"ġimdi öp beni," diyor.

Adını söylerken dudaklarını da öpüyorum.

Pürüzsüz, Ģarap tatlısı dudaklarını... "Gitmem gerek,"

diyorum.

"Gitsen iyi edersin," diyor.

ÖpüĢmelerimizin doyumsuzluğu ve

vücutlarımızın harareti artıyor.

AĢağıdan bir köpek havlaması geliyor. Gelen

Takipçi. Nefes nefese geri çekiliyor ve dalların arasından

gökyüzüne dikkatle bakıyorum. Jüpiter doğuda sarkıyor.

Gecenin yarısı geride kalıyor. "Geri dönmem gerek,"

diyorum. Jack'i hafifçe itiyor, doğruluyor ve kıyafetlerimi

düzeltiyorum. Beni soymak için üstün bir çaba sarf

etmiĢti.

"Bayağı hızlısın," diyorum.

"Yerinde duramıyorsun ki! Buna mecburum. Dur

sana yardım edeyim."

Ben düğmelerimi ilikliyorum, o düğmelerimi

açıyor. Ben ilikliyorum, o açıyor.

Elini tokatlıyorum. "Bunu kendim yaparım,"

diyorum.

Ben ayağa fırlayıp iĢimi düzgünce yaparken

dirseklerine yaslanıyor. "Seninleyken ne düĢüneceğimi

asla bilmiyorum," diyor. "Fakat hal böyleyken, bu

gecenin önceden tahmin edilemez olduğunu

söylemeliyim."

"Önceden tahmin edilemez zamanlarda

yaĢıyoruz," diyorum. "Yarın gece. Ağlayan Su. Sakın geç

kalma."

Page 104: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kauçuk halatı tutuyor ve ikaz etmek için

Takipçi'ye ıslık çalıyorum. Sonra platformdan atlıyorum.

Zemin bana hızla yaklaĢırken, kendimi serbest

bırakıyorum. Takipçi ĢaĢkın bir halde yolun dıĢına dalıĢ

yapıyor. SaçılmıĢ oklarımı toplayıp ok kılıfıma

dolduruyor ve yayımı omzuma asıyorum.

"Kampa farklı bir dönüĢ rotasını takip ederek

git," diyor Jack. "Ve arkanı kolla."

Yukarıya Ģöyle bir göz atıyorum. Yosun ve dallar

perdesinin arasından bana bakıyor.

"Ay tutulmasına kaç gece var?" diyorum.

"Bu geceyi hesaba katıyor muyuz?" Aya bakıyor.

"Yedi gece var. Niye sordun ki?"

Farklı bir Ģey söylemesini, Slim'in yanıldığını

umuyordum. Yedi gece sonra kaderlerimize karar

verilecek. Elepsi benim ellerimde. Hepsinden ben

sorumluyum. "Yarın gece," diyorum. "Sakın gecikme."

Domuzlar tarafından ezilmiĢ çalıların yanından

geçerken daha önceki yosunkuyrukları anımsıyorum.

Paniğe kapılmıĢ vaziyette, patikamızın karĢısındaki

ağaçlardan düĢmüĢlerdi. Jack'in sözleri içimde

yankılanıyor.

Bir Ģey onları ürkütmüĢ. Aklım kullan.

Bizi takip eden birileri olsaydı, Takipçi onları

bulurdu. Bana bildirirdi. Beni uyarırdı.

Nero ortalıkta görünmüyor.

Takipçi ve ben ormandaki dolambaçlı bir geri

dönüĢ rotasını takip ederek koĢarken gözlerim de onu

arıyor. Ağaçlarda, gökyüzünde, ayın karĢısında bir anda

ortaya çıkmasını umuyorum.

Demirağaç'a Takipçi'yle beraber gelmesi

gerekiyordu. Gelmemesi tuhaf. Ne de olsa Nero, Jack'i

Page 105: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

gerçek bir bağlılıkla sever. Bizim onunla buluĢmaya

gittiğimizi de biliyordu.

Çıplak bir bayırın tepesinde nefes almak için

duruyorum. Buradan dört bir yanı görebiliyorum.

Gökyüzün-deyse binlerce yıldız var. Her biri, gece,

dünyaya parıltılarını yolluyor.

Fakat simsiyah parlayan Nero görünürlerde yok.

Bu seferki kayboluĢu da diğer kayboluĢları gibi

mi acaba diye düĢünmeden edemiyorum. Pek çok kez

birkaç günlüğüne beni bırakıp gitmiĢti ne de olsa.

Nero'nun benden bağımsız bir hayatı vardı. Her Ģeye

rağmen, onun bu seferki yokluğu beni endiĢelendiriyor.

Bu bilinmezlikten ötürü epey gerginim.

Elimi Takipçi'nin kafasına koyuyorum. Ona

"Nerede?" diye soruyorum. "Nero nerede?"

Kafasını geriye yatırıp uluyor. Gecenin kalbinde

canhıraĢ bir feryat bu. ArkadaĢını üç kez çağırıyor.

Ses azalırken beklemeye baĢlıyor ve bir müddet

beklemeyi sürdürüyoruz.

Ama hiç yanıt yok.

O yüzden yola devam ediyoruz.

Biz Boyalı Kaya’ya yaklaĢtığımızda, ayaklarımız

yavaĢlamaya baĢlarken yaklaĢtığımızı bildirmek için

nöbetçiye iĢaret veriyorum. Slim boğuk boğuk yanıtlıyor.

Onun "ötüĢünü" asla diğerleriyle karıĢtıramazsmız.

Takipçi önden zıplaya zıplaya giderek görüĢ

alanımdan çıkıyor. Birdenbire berbat bir ses geceyi

bölüyor. Çok tiz bir yaygaraya dönüĢen, sarsılmıĢ bir

acıyla gelen havlama sesi... Sese doğru korku içerisinde

koĢuyorum.

Küçük bir açıklık alanda uzun bir akçam

duruyor. Takipçi onun önünde çıldırmıĢçasına daireler

Page 106: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çiziyor. Ağacın gövdesine çivilenmiĢ bir karga var. BaĢ

yüksekliğinin biraz yukarısında. Kanatları iki yana

açılmıĢ.

Ölü.

Nero...

Kalbim sıkıĢıyor. Bir müddet kıpırdamadan

öylece duruyorum. Sonra dizlerimin üstüne çöküyorum.

Herkes elinde silahlarla koĢarak geliyor. Gürültü

yüzünden herkesin uykusu bölünmüĢ. Ash yolu bir

meĢaleyle aydınlatıyor.

Emmi onu gördüğünde çığlık atıyor. "Nero!

Hayır!" Ona ulaĢmak için yırtınarak ağaca doğru

koĢuyor. "O Nero. Lütfen, biri ona yardım etsin!"

Nefesim tıkanıyor. Sadece "Lugh!"

diyebiliyorum.

Molly, Em'e doğru koĢup onu yakaladığı esnada

"Sakin ol artık, tatlım. O öldü. Ah zavallı Ģey. Gel

buraya," diyor.

Lugh da burada, dizlerinin üstünde ve beni

tutuyor. Bense nefes alamıyorum. "Nero. Hayır. Ash..."

diyor. "Onu indir, lütfen."

Ash aramızdaki en uzun boylu kiĢi. "Tanrı

cezasını versin, bunu yapan her kimse, onu bulup

öldüreceğim," diyor. "Beni aydınlat, Tommo." Tommo

meĢaleyi ona yakın tutuyor. Ash çakısıyla, kuĢun

kanatlarındaki çivileri sökmeye koyuluyor. "Tanrı

aĢkına," diyor. "Biri Ģu Takipçi'nin çenesini kapasın."

Takipçi hâlâ havlıyor ve ıstırabını inleyerek açığa

vuruyor. Mercy onu yumuĢak sözleri ve elleriyle

okĢayarak yatıĢtırmaya çalıĢıyor. Takipçi'nin havlaması

ve inlemesi acıklı, hafif bir inilti haline dönüĢüyor.

Page 107: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ash kuĢu serbest bırakırken, Creed de kuĢun her

iki kanadını kıvırarak ona yardımcı oluyor. Çok dikkatli

ve du-yarlılar. Onu incitmediklerinden emin olmak için

azami çaba sarf ediyorlar. Zaten ona zarar veremezler.

Çünkü o ölü. Olamaz, olmamalı, hayır.

Derken Lugh bana sımsıkı sarılıyor.

"Hey Saba?" diyor Ash. "Buraya gel."

Sesinde ihtiyat gibi bir Ģey var. Ona doğru

tökezleyerek ilerliyorum. KuĢu ellerime kibarca yatırıyor.

Kendini bırakmıĢ bir ağırlık. "ġuna bir bak/' diyor.

Tommo Nero'nun parlak, siyah bedenini,

yumuĢak ve pürüzsüz göğsünü meĢaleyle aydınlatıyor.

Kalbim gördüklerime daha fazla dayanamayacak diye

korkuyorum. Karganın göğüs tüyleri parıl parıl parlıyor.

Gelgelelim Nero'nun göğsü böyle değildi. Çünkü tüyleri

DeMalo'nun Ģahini tarafından saldırıya uğrayıp

yaralandıktan sonra tekrar uzamaya baĢlamıĢtı. Bir an

için, gördüğüm Ģeyi idrak edemiyorum.

Sonra gerçek ortaya çıkmaya baĢlıyor.

"Evet?" diyor Ash.

"O değil," diyorum. "Bu, o değil. Göğüs tüylerine

bakın. Nero değil."

Haykırıyor ve karganın cansız bedenine bakmak

için yakınlaĢıyorlar. Nero'nun yaralandığını

saklayamazdım. Bu yüzden ona bir Ģahinin saldırdığı ve

yarasını tedavi etmek amacıyla bir ilaç çantası çalmak

için bir YerleĢimci'nin kulübesine gizlice girdiğimle ilgili

bir hikâyeyi anlatmıĢtım. Daha fazla sır, çarpık gerçekler

ve düpedüz yalanlar... Hal böyleyken, kimse

anlattıklarıma pek de aldırıĢ etmemiĢti. O sırada, bizi

ilgilendiren çok daha büyük iĢlerimiz vardı.

Page 108: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir anda beynim çalıĢmaya baĢlıyor. Berrak ve

sakin... "Bu karga kendi eceliyle ölmüĢ," diyorum.

"Bakın, boynunda bir yumru var."

Emmi hüngür hüngür ağlamaktan ötürü titriyor,

gözyaĢları yüzünü ıslatıyor.

"Haklısın," diyor. "O değil. Ama anlamıyorum."

"Biri onun olduğuna inanmamızı istemiĢ," diyor

Mercy.

"Ama neden?" diyor Em. "Böyle zalimce bir Ģeyi

kim yapmıĢ olabilir ki?"

"Tontonlar," diyor Tommo. "Böyle çivileyen

sadece onlar var."

"Tontonlar gelmiĢ olsalardı, biz ölürdük," diyor

Ash. "Diğer bir Karanlıkağaçlar vakası."

Fakat kendi kendime düĢünüyorum. Hayır, bu

tam da DeMalo'nun yapabileceği türde bir Ģey. Bana bir

mesaj vermek, ne denli yakma gelebileceğini kanıtlamak,

istediği anda bizi nasıl da kolayca öldürebileceğini

göstermek için. Oyunumuzun nihai aĢamasında bir

sonraki hamle bu mu? Belki de.

"Ya da tek baĢına bir adamdı," diyor Tommo.

"Bu mantıklı," diyor Molly. "Bir adam bizimle

boy ölçüĢemez ama bir mesaj bırakabilir. Bir uyarı. Bir

dahaki sefere çivilenen siz olacaksınız gibilerinden.

Tommo'nun haklı olduğunu düĢünüyorum."

DeMalo bizi köprüden beri takip etmiĢ olabilir.

Ya da tek bir adam kendi baĢına hareket etmiĢ olabilir.

Eğer bu iğrenç numarayı yapacakları anı kollayarak

buradaki ormanda gizlenen birileri olsaydı, Takipçi

onların kokusunu önceden kesinlikle alırdı.

"Ash," diyorum. "Sen ve Takipçi buraya

ulaĢırken, en kısa sürede hızla ilerlediniz, doğru mu?"

Page 109: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

BaĢıyla onaylıyor. "Ve bunca zamandır birimiz

nöbetteydi," diyor.

"Bunca zaman değil," diyor Creed. "Geri

döndüğümde, nöbette hiç kimse yoktu. Herkes

kamptaydı."

"Benim hatam." Emmi'nin yüzü ıstırapla

buruĢuyor. "Saba bana geri dönmemi söyledi," diyor,

"ama sonra Lugh geldi ve geri dönmedim. Üzgünüm,

hepsi benim hatam."

"Bir yetiĢkinin görevini bir çocuğa asla

vermeyin," diyor Creed.

Lugh ona kaĢlarını çatarak dönüyor. "Takip

edilmiĢ olmalısın," diyor.

"Nasıl olduğunu anlamıyorum," diyor Creed.

"Buraya cidden yılan gibi bir dönüĢ rotası izleyerek

geldim."

"Yine de kontrol edeceğiz," diyorum. "Emmi ve

Mercy burada kalın. Geri kalanınız, gidin."

Biz yayılıp Boyalı Kaya'nm çevresinde

koĢtururken, aĢağı gelmesi için Slim'e ıslık çalıyorum. Bu

uzun sürmüyor. Her Ģey çok açık. Tam da kamp ateĢinin

etrafında yeniden toplanırken, Slim Kaya'nm zirvesinden

itibaren telaĢa kapıldığı için göğsü körük misali inip

kalkarak, boĢluktan alelacele geçiyor.

Soluk soluğa "Ne oldu?" diyor. "Köpeğin

ulumasından sonra bütün velveleyi iĢittim. Ah Tanrım,

hayır!" Yerdeki ölü kargayı görüyor.

"Sorun yok, o Nero değil," diyorum.

"Birileri bizi korkutmak istemiĢ," diyor Lugh.

"Bir hayli baĢarılı oldular üstelik."

"Bir Ģeyleri görmüĢ olmalısın, Slim," diyor Ash.

Page 110: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hiçbir Ģey," diyor Slim. "Ortalık sessizdi, yemin

ederim. Yalnızca Saba ve Takipçi geri dönüyorlardı."

Creed ona birdenbire saldırıyor. Bir parmağıyla

göğsünü dürtüyor. "Onları gözden kaçırmıĢ olmalısın,"

diyor. "Beyinsiz ihtiyar, sen hiçbir iĢe yaramazsın, bunu

biliyor musun? Sen ve lanet olası elbisen! Tontonlar tam

buradaydılar ve sen onları görmedin."

"Creed, kes Ģunu." Molly ağzından ateĢ

çıkarırcasına çemkiriyor. "SlimTe bu tarzda konuĢmaya

cüret etme."

"Yeter," diyorum. "Kim, neden ve nerede daha

sonrayı bekleyebilir. Buradan gidiyoruz. Yıldız IĢığı

Geçidi'ni düĢünüyorum," diyor, Slim'e bakıyorum.

"ArkadaĢın UçuĢ Peg'e ne dersin?"

"Ġyi fikir," diyor.

Slim'in dıĢında hiçbirimiz hurdacı ahbabı Peg'i

tanımıyoruz. Fakat Peg davamıza yakın ve yaĢadığı yer

Yıldız IĢığı Geçidi'nde, BeĢinci Bölge'de. Orası, Ağlayan

Su ve DeMalo'nun tepedeki yer altı sığmağından çok da

uzakta değil. Jack'le yarın geceki buluĢmamı

kolaylaĢtırır.

"Ama Nero," diyor Emmi. "Saba, onu bulmak

zorundayız! Onsuz gidemeyiz!" Gözleri yalvarmadan

dolayı kocaman; elimi sımsıkı tutuyor.

Nero tüm yaĢamı boyunca benimleydi. Onu

bulduğumda, iki büklüm kıvrılmıĢ bir halde yerde

yatıyordu. Biçare bir deri ve tüy yığınıydı. Yuvadan

düĢmüĢtü, annesi görünürlerde yoktu. Ben onu tutarken

minik yüreği ellerimde hızla çarpıyordu. Bana bakıyordu,

ben de ona bakıyordum ve yemin ederim ki benim de

annemin olmadığını biliyordu. Ruhlarımızı o anda ve

sonsuza dek birleĢtirmiĢtik.

Page 111: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Fakat Jack'in sesi benimle konuĢuyor, Jack'in

sözleri içimde yankılanıyor.

Ailene kanla ve sevgiyle bağlısın. Bu, ne olursa

olsun, onların kurtulması için acele edeceğin anlamına

geliyor ama bu durum, geri kalanımız için son derece

tehlikeli. Sevgi iyi bir lider yapmaz, aksine seni zayıflatır.

DüĢüneceğim sekiz can daha var. Tam da burada

karĢımda dikiliyorlar. Benden ihtiyaç duydukları lider

olmamı, sadece kalbime en yakın olanlar için değil, hepsi

için elimden gelenin en iyisini yapmamı bekliyorlar.

"Bu kargayı gömeceğim," diyorum. "Creed,

Takipçi'yi kayanın etrafında bir kez gezdir. Nero'yu

çarçabuk arayın."

"EĢlik edeceğim," diyor Tommo.

Tommo yalnızca gerçekten iyi bir Ģekilde dudak

okumuyor. Öbür duyuları da, iĢitebilen bizden çok daha

ileriye uzanıyor. Kedi gözleri, kedi ayakları ve aĢırı

duyarlı bir burnu var.

"Ġyi fikir," diyorum. "Geri kalanınız, kampı

sökün."

Dün onu Ģafakta uyandırmıĢlardı. Yeryüzü Ģarkı

söylüyordu.

Emmi gecelerdir rüyasında toprakları, taĢları ve

onların Ģarkılarını görüp iĢitiyordu. Onlara dokunduğunu;

Ģarkıları kalbi, aklı, bedeni ve bütün benliğiyle

duyumsayabildiğim; Ģarkılarınsa ona yol gösteren, bir

Ģeyler anlatan, öğreten sözsüz ezgiler olduğunu

hissediyordu.

Rüyalar her Ģeyin meydana gelebileceği yerlerdi.

Bilinçli yaĢam rüyaya benzemezdi. En azından Ģarkılarla

dolu bir dünyaya ve kendisine uyandığı dünün Ģafağına

dek...

Page 112: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Onları baĢka hiç kimsenin duyamadığını vakit

çok geçmeden anladı. Bunun ne olduğunu iĢte o zaman

öğrendi. Bu bir çağrı, bir davetti. Auriel Tai de küçük bir

kızken bu tür çağrılar almıĢtı. IĢık -onun ruh kılavuzu-

ona Ģarkılar söylüyordu. Auriel'in büyükbabası öğretmeni

olmuĢtu. ġimdi Em'in de bir öğretmene ihtiyacı vardı.

Auriel bir öğretmen bulması için ona yardım edebilirdi.

Gün boyunca mesajını taĢlara elleriyle ve toprağa

çıplak ayaklarıyla basarak, Auriel’in gelip onları

bulmasını istemiĢti. Bu yöntemin iĢe yarayıp

yaramayacağını veya kendisinin ne yaptığını bilmeden;

fakat onlara değen herhangi bir ıĢık vesilesiyle

konuĢabileceklerini umarak... Belki de güneĢ, ay veya

yıldızlardan gelen ıĢığı kullanabilirdi ki o ıĢık daha sonra

Auriel'le konuĢacaktı:

"Bana gel, Auriel. Sana ihtiyacım var."

Ona fena halde ihtiyaç duyuyordu. Birini

öbüründen ayıramadığı çok fazla sayıda Ģarkı vardı. TaĢ

Ģarkıları, toprak Ģarkıları, gece Ģarkıları ve gündüz

Ģarkıları... Ve insanların söylediği Ģarkılardaki gibi

hafifçe inleyen Ģarkılar... Molly'nin ninnisini söylediği

zamanki gibi ah eden Ģarkılar...

Ama bu gece kampta tek bir Ģarkının diğerlerinin

arasından sıyrılmaya çalıĢtığını ayrımsadı. Çok belirsiz,

çok kısa fakat duyulmaya ihtiyacı olan bir Ģarkı. KeĢke o

Ģarkının ne anlama geldiğini anlayabilseydi.

Onlar gitmek için kampı toparlamaya baĢlarken

Emmi birdenbire anladı. O Ģarkı aĢağının, karanlığın,

yalnızlığın ve korkunun Ģarkisiydi. Çıplak ayaklarına

yürüdükleri yolu hissetmelerini ve onu Ģarkının baĢladığı

yere götürmelerini söyledi.

Page 113: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ġu bir ayı aĢkın sürenin ardından, her geçen gün

gelgitleri gayet iyi idare ediyoruz. Slim'in araba atı Duff,

Kozmik'e bağlı bir halde, sabırlı bir Ģekilde bekliyor.

Kalanımız atlarımızı hazırlarken, Molly ve Tommo, katır

Bean'e cephaneyi ve öteki muharebe teçhizatı parçalarını

yüklüyorlar. Fazla konuĢma yok. Cereyan eden

olaylardan ötürü hepimiz sarsılmıĢ vaziyetteyiz.

Takipçi, Tommo ve Creed'le beraber Boyalı

Kaya'mn etrafında Nero'yu arayarak dönüp dururken, biz

kurt köpeği ulumalarını iĢitebiliyoruz. Onu bulmalarının

ihtimal dâhilinde olmadığını bilmeme rağmen,

dönüĢlerine kadar gerginliğim sürüyor.

Tommo'nun yüz ifadesi her Ģeyi anlatıyor.

"Üzgünüm," diyor. "Ondan hiçbir iz yok."

Mercy tam da çalıntı midillisi Tam'e binmek

üzere. Ona destek vermek için koĢuyorum. Yardımıma

gerçekten ihtiyacı yok ama bu, Jack'i gördüğümden beri

onunla konuĢmak için ilk Ģansım. Ay gölgeleri, hem

yüzünün yorgun çukurlarını hem de Nero'nun saldırısıyla

oluĢmuĢ çizikleri karanlıkta bırakıyor. Yüzündeki her bir

çizgi ve kırıĢıklığa rağmen, boynunda köle tasması takılı

bir kraliçe edasıyla dimdik oturuyor.

Dizgini ayarlıyorum. KonuĢurken sesimi kısık

tutarak, "Seninle konuĢmam lazım. BaĢ baĢa. Yıldız IĢığı

Geçidi'ne varır varmaz," diyorum.

Gözleri onayını belirtiyor.

"Orada rahat mısın, Mercy?" diyor Lugh. Sesi

beni yerimden hoplatıyor. Onun bu kadar yakında

olduğunun farkında değildim.

"Kız kardeĢin bir Ģok yaĢadı," diyor Mercy. "Ona

dikkat et, olur mu?"

Page 114: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Lugh kolunu omuzlarıma doluyor. "Bunu bana

söylemene lüzum yok," diyor. "Nero bizi bulacaktır,

Saba. Bilirsin, her zaman buldu. Muhtemelen sadece bazı

karga iĢleriyle meĢguldür."

Bohçamı Hermes'e asarken Tommo'nun bana

sabit gözlerle baktığını görüyorum. Diz çökmüĢ,

çizmesinin bağcığıyla uğraĢıyor. Gözlerimizin buluĢtuğu

anda, baĢını aĢağıya eğiyor, yanakları kızarıyor.

Vicdanım beni suçluluk duymaya çağırıyor. Onun

benimle daha önce konuĢmaya çalıĢtığını unutuyorum.

Lugh haklı. Köprüde elini tutmamam gerekiyordu.

"ġimdi, gittiğiniz yeri biliyorsunuz," diyor Slim.

"Yıldız IĢığı Geçidi, BeĢinci Bölge." Derin bir nefes

alıyor. Kolu, yönü göstermek için yukarı kalkıyor.

"Buradan güneybatıya doğru yöneliyorsunuz—"

"Anladık," diyor Ash. "Bunu bize zaten iki kez

söyledin."

"Peki," diyor. "Konu Ģu ki tabelanın kaplanmıĢ olması

muhtemel. Söndürülmesi zor bir yangın gibi dört bir yana

yayılan, hızla büyüyen yılan sarmaĢığı var—"

"Tetikte olacağız," diyorum. "Yola koyulsan, iyi

edersin."

"Peg'e hakkmızdaki her Ģeyi sayısız kere

anlattım," diyor. "Fakat yine de sıcak bir karĢılama

beklemeyin. Peg hurda iĢinde bir dâhidir fakat adı çıkmıĢ

huysuz bir ihtiyarın da tekidir. Dolayısıyla Geçit'te çok

sayıda parazit karakter yoktur. Gizlenmek için ideal bir

yerdir. Ah, Ģunu da söylemek isterim ki Willowbrook'ta

çürük diĢini çekmeye söz verdiğim Kurtarıcı bir delikanlı

var. Oraya uğrayıp diĢ çekeceğim. Belki de yol boyunca

birkaç yerde daha dururum. Ġyi niyetli görünmeye devam

etmek zorundayım. Koyun postuna bürünmüĢ kurt, benim

Page 115: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

iĢte. Koyun elbisesi demem gerekiyor. Ha ha! Görülmeye

değer bir Ģey olmaz mı sizce de?"

"Slim," diyorum. "Git."

"Yürü, Duff." Atını dürtüyor ve "Yakında

görüĢürüz!" diyerek yola çıkıyor. Çukura ve gözle

anlaĢılmayan bir Ģeye takılınca Kozmik'in iç kısmındaki

ilaç ĢiĢeleri dolaplarında tangırdıyor.

Slim acayip bir adam, hiç kuĢkusuz. Fakat birkaç

hekimden biri. Bu nedenle Slim kıymetli ve Yeni

Cennet'te resmi görevli. Sağ kolundaki beĢ daire dövmesi

öyle söylüyor. Buna rağmen Tontonlar haricindeki herkes

için gün doğumuna değin sokağa çıkma yasağı var. ġafak

henüz sökmedi. Gün ıĢığına kadar eski yollardan birinde

seyahat etmek zorunda kalacak. Bugünlerde hiç kimsenin

pek fazla kullanmadığı, döne döne, kıvrıla kıvrıla giden,

yavaĢlatıcı, engebeli yollar... Öte yandan DeMalo'nun

yeni yolları var. Kalanımız, doğayı takip edeceğiz. Büyük

ihtimalle Slim varmadan önce Yıldız IĢığı Geçidi'ne

varacağız.

Etrafa son kez göz atıyorum. Alan temiz.

Nero'yu düĢünmeyeceğim. DüĢünmeyeceğim.

DüĢünmeyeceğim.

Flepimiz buradayız ve atlarımıza binmeye

hazırız. Birimiz dıĢında. "Emmi nerede?" diyorum.

Hiç kimse kampı sökmeye baĢladığımız andan

itibaren onu gördüğünü anımsamıyor.

"Gün boyunca aklı bir karıĢ havadaydı," diyor

Molly.

"Lanet olsun," diyorum. "Niye yapmakla

yükümlü olduğu Ģeyi asla yapamıyor?"

Lugh iç çekiyor. "Gidip bakayım."

Page 116: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Kimi bulduğuma bakın!" Bu bir haykırıĢ.

Emmi'nin sesi. Kollarında Nero var.

Kalbim âdeta yerinden sıçrıyor. "Nero!" diye

çığlığı basıyorum.

Takipçi delicesine havlayarak hemen Emmi'nin

yanma gidiyor. Ben de patlak veren heyecanın büyüsü

içerisinde, Em'e doğru koĢuyor ve Nero'yu alıyorum.

Nero beni rahatlama gaklamalarıyla selamlıyor. Ne olup

bittiğini kendi dilinde bana anlatıyor; keĢke

anlayabilseydim... Onu ıslak sevinç yalayıĢlarıyla

boğmaya baĢlayan Takipçi'yi dirsekleyerek

uzaklaĢtırıyorum.

"Onu nerede buldun?" diyor Creed. "Biz

gerçekten baktık, Saba. Yemin ederim ki."

Ben iyi olduğuna kesin kanaat getirmek için

Nero'yu muayene ederken, Emmi heyecanla nefesini

tutuyor.

"Onu tavĢan yuvasındaki bir kazığa iple bağlı

buldum," diyor. "Gagası bağlandığı için yardım

isteyemiyordu. Az kalsın kurtulamayacaktı. Öyle akıllı ki

bu keskin taĢa sürtünüyordu ama ah, zavallı Nero, bu

korkunç olmalı. Beni gördüğüne kesinlikle sevindiğini

söyleyebilirim."

"Yuva neredeydi?" diyorum.

"Ah, ta ötede." Emmi elini belirsiz bir yöne

doğru savuruyor.

"Yer altında," diyor Creed. "Tahminimce,

Takipçi onun kokusunu bu nedenle almamıĢ."

"Nereye bakacağını nasıl bildin?" diyorum.

Em duygularını gizlemede ümitsiz vaka.

Gözlerimle buluĢmayı denese de bunu yapamıyor. Hali,

akĢam yemeğini çalmıĢ, suçlu bir köpek gibi...

Page 117: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bilmiyorum," diyor. "Nerede olduğunu yalnızca

hissettim"

"HissetmiĢmiĢ," diyor Lugh. "Hayal ürünü.

Haydi, Em, mistik palavralarından vazgeç."

"Bu, palavra falan değil! Yemin ederim," diye

çıkıĢıyor Emmi.

Lugh bana kaĢlarını çatarak bakıyor. Tam o

sırada kollarımdan çok kızgın bir ciyaklama geliyor ve

Nero'nun baĢ tüyleri diken diken oluyor. Takipçi onu

dilinin salgılarıyla sırılsıklam etmiĢ. Gülüyoruz. O kadar

uzun süredir gülmemiĢim ki bunun nasıl hissettirdiğini

neredeyse unutmuĢum. Akabinde Emmi'ye sarılıyor ve

baĢının üstünden öpüyorum.

"TeĢekkürler, Em," diyorum.

"Gözcülük yapmadığım için gerçekten ama

gerçekten çok özür dilerim," diyor. "Kendimi çok berbat

hissediyorum. Fakat bakın, size bağlama ipini getirdim.

ĠĢte burada."

Ġki katlı kısa kenevir sicim parçasını bana

veriyor. Pek çok kez kullanıldığı anlaĢılan, yassı, alelade

bir sicim bu. Sicimi alıp cebime sokuyor, "Çizmelerin

nerede?" diye soruyorum. "Gidip onları giy, Creed kadar

kötüsün. Tamam, yola koyuluyoruz. Bir sonraki durak,

Yıldız IĢığı Geçidi!"

Nero, vakit çok geçmeden kurtulmayı

baĢaracaktı. Bundan emin olmak için onun gagasını

gevĢek bağlamıĢtı. Yine de bu yaptığından nefret etmiĢti.

Böyle yaptığı için kendisinden nefret etmiĢti. Onu

alıkoyduğu, korkuttuğu için...

Saba'yı ĢaĢırtmıĢtı. Saba onları bir Tonton'un

takip ettiğini düĢünüyordu ki bu durumda, ölü karga ve

Nero Tontonlar’ın ona -onların hepsine- her an, her yerde

Page 118: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ulaĢabileceklerini kanıtlıyordu. DeğiĢen neydi? Saba

vazgeçmeyecek, korkuya kapılıp kaçmayacaktı. Onun

böyle bir Ģey yapacağını bir an için bile gerçekten

düĢünmüĢ müydü?

Hayır. Zaten düĢünmeye son vermiĢti. Aklım

yitirmiĢti. Bu utanç verici, aptalca bir numaraydı. Gece

vakti ormanda paniğe yol açmıĢtı.

Serinkanlı kalmak, DeMalo'yu unutmak ve

sadece planım sürdürmek zorundaydı. Planı gayet basitti

ve iĢe yarayacaktı. Saba'yı Jack'le buluĢmaya giderken

takip edecekti.

ġansını arayacak ve yakalayacaktı.

Pazarlığıysa onların geçmiĢi ve geleceğiyle

yapacaktı.

BeĢinci Bölge'ye giden yol bizi asitli su

kaynakları ve henüz yerleĢilmemiĢ kayalık tepeleri olan

kırların içine götürüyor. Burası uzun zaman önceki

katliama dair, tenlerimizin ürpermesine neden olan, ani

yankıların duyulduğu bir yer. Rüzgâr âdeta kayaların

üstünde pençelerini biliyor. Yeni bir toprak kayması

olmuĢ. Bu yüzden atlardan inip onların parçalanmıĢ

katmanlarda ağır adımlarla ilerlemelerini sağlıyoruz.

DüĢüncelerimle baĢ baĢa kalmak istediğimden

geride kalıyorum kalmasına ama düĢünmek için pek de

fırsatım olmuyor. Göğsüme saklanmıĢ haldeki Nero'yu

taĢıyorum. Nereye gittiğimizi görmek için baĢını dıĢarı

çıkarmıĢ olsa da ceketimin içinde sessiz sedasız duruyor.

Takipçi arkadaĢına bakmayı sürdürmekte ısrarcı davranıp

burnunu içeriye sokup duruyor.

Ash bizi beklemek için oyalamyor. "O nasıl?"

diyor. "Hey, Nero. Nasılsın, dostum?" Elini yavaĢça

uzatıyor. Nero küstahça ötüyor ve ona gaga atıyor.

Page 119: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Tamam, tamam, canını acıtmayacağım," diyor Ash.

Ancak Nero kendisini okĢaması için Ash'in kendisine

yeterince yaklaĢmasına izin vermiyor. Ash bana dönüp

"Ne acayip bir Ģey," diyor.

"Bunu sen söyledin," diyorum. Hermes'i

yürütmek için hamle yapıyorum ama eliyle beni

durduruyor. Saldırgan rüzgâr Ash'in saç örgüsünü

kapmaya çalıĢarak ve atların yelelerini kırbaçlayarak

daireler çiziyor. Ash rüzgâra karĢı sağlam duruyor. Uzun

boylu, koyu renk gözlü ve keskin hatları olan beyaz yüzlü

Ash... Geçidimizin kenarındaki taĢlardan haykıran eski

bir savaĢ hayaleti gibi... Parmakları kolumun tamamını

donduruyor.

"DüĢünüyorum da..." diyor. "Bu durumun beni

götürdüğü yer hiç hoĢuma gitmiyor."

Ġçimdeki yalancı, temkinli bir Ģekilde geri adım

atıyor. "Neden bahsediyorsun?" diyorum.

"Haydi," diyor, "sen de böyle düĢünüyor

olmalısın. Nero'ya bunu yapan, bizden biriydi. Onu

alıkoyup bağladı."

Ona durağan gözlerle bakıyorum. "Katiyen

aklımdan geçmedi," diyorum.

"Bunu içimizden birinin yaptığını düĢünmek

istemiyorum," diyor. "Fakat baĢka nasıl açıklayacağımı

da bilemiyorum."

DeMalo'yla. Ama söyleyemiyorum. Asla

söyleyemem. "Hiçbirimiz Nero'yu incitmenin rüyasını

dahi görmemi-Ģizdir," diyorum.

"Eğer biri sana ulaĢmak, seni sarsmak istediyse,

Nero'yu kullanmaktan daha iyi bir yöntem var mı sence?"

diyor. "Yani, el ele tutuĢup bir dairenin içinde tatlı tatlı

dans ediyor değiliz. Zor bir zamandayız, arkadaĢım."

Page 120: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Creed'den mi söz ediyorsun?" diyorum. "Sen ve

o en iyi arkadaĢlarsınız."

"Hiç kimseyi yaftalamıyorum. Bunu söylemekten

bile nefret ediyorum. Belki de yanılıyorum. Fakat bu

durumu gözden geçirmen lazım. ġayet içimizden biriyse,

kim olduğunu bilmek zorundayız. Gerekçesini de..."

"Umarım baĢka hiç kimseye bundan

bahsetmemiĢsin-dir," diyorum.

"Hayır," diyor. "Dinle, benden de kuĢkulanmayı

unutma, tamam mı? Sana burada hedef ĢaĢırtmayı

deniyor olabilirim. Aklında bulunsun, ben olsaydım,

böylesine kepaze bir giriĢimde bulunduğum için

utancımdan ötürü kendimi cezalandırmak zorunda

kalırdım."

"Buna lüzum yok," diyorum. "Tamam, Ash. Bu

seninle benim aramda."

Yakasını rüzgara karĢı kaldırırken baĢıyla

onaylıyor. DüĢen kayaların arasından dikkatle geçiyoruz.

Biraz sonra "Beni tanıyorsun, değil mi? Deli filan

değilim. Hiç hayal gücüm olmadığını Tanrı biliyor ama

onun hâlâ burada olduğunu hissediyorum. Bizimle..."

diyor Ash.

Kimi kastettiğini söylemeye mecbur hissetmiyor

kendini. Onun Maev olduğunu biliyorum.

"Ve onu görüyorum," diyor Ash. "Bazen dönüp

onu gördüğüme yemin ederim. Yalnızca bir anlık

görüntüsünü yakalıyorum. O kadar gerçek ki ay ıĢığına,

güneĢ ıĢığına tutulmuĢ gibi."

"Belki de odur," diyorum.

"Hayatımla, kim olduğumla uzun zamandır iç içe

geçmiĢ bir vaziyetteydi," diyor Ash. "Hayatımdan ve

benden gitmesi mümkün görünmüyor. O ve ben bazı

Page 121: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

zamanlarımızı beraber geçirdik. Söylediklerimi anlıyor

musun? Baskın karakter falan değil, hiçbirimiz öyle

değildik fakat..."

"Ah," diyorum. "Sanırım, öyle düĢünüyordum...

çünkü o ve Lugh-"

Ash bana muzipçe gülümsüyor. "Lugh, o...

hangisiyse artık," diyor.

"Üzgünüm," diyorum. "Onun hakkında yeterince

konuĢmadığımızı biliyorum. Kendimi fazlasıyla suçlu

hissediyorum."

"Hissetme, bundan nefret ederdi," diyor Ash.

"Sana inanıyordu, Saba. Bu mücadeleye inanıyordu.

Onun kim olduğunu, nasıl biri olduğunu hatırla ve ondan

kuvvet al."

Elini bu kez uzattığında Nero onun, baĢını

okĢamasına müsaade ediyor. "KeĢke kargalar

konuĢabilselerdi," diyor Ash.

KeĢke.

Sabahın ortaları... BeĢinci Bölge'nin

kuzeydoğusu. Birdenbire bastıran yoğun sıcaklık

yüzünden terden sırılsıklam bir vaziyette, bir orman

patikası boyunca dikkatle ilerliyoruz. Tek yol, eski bir

yerleĢime ait üstü örtülmüĢ harabelerin, demir

yığınlarının arasından kıvrıla kıvrıla gidiyor. GüneĢ

ıĢınları dalların arasından dağılarak sızıyor. Tam

hesapladığım gibi, Slim'in önündeyiz. Patika uzun süre

kullanıldığı için derin tekerlek izleriyle dolu fakat bugün

üstünden hiçbir Ģey geçmemiĢ belli ki. Yol kule misali

yükselen bir duvara doğru yönelirken daralıyor. Orman

tarafından yutulan büyük bir Wrecker binasının son

parçası...

Page 122: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Emmi'yi son gördüğümde Takipçi'yle birlikte

tam yanımda yürüyordu. Ama Ģimdi yok. Arkama dönüp

bakıyorum. Yüzündeki garip ifadeyle, kütük gibi

hareketsiz kalakalmıĢ.

"Ne oldu?" diyorum.

Yanıtlamıyor. Takipçi hafif iniltiler çıkarıyor ve

her yanını kokluyor. Em kocaman bir kayanın bitiĢiğinde

durmuĢ. BaĢını hızla çeviriyor. Gözlerini kayaya dikiyor.

"Oyalanma, Em, neredeyse geldik. Emmi. Haydi.

Hayal görmeyi bırak."

Yol, ağaçlarla kaplı yüksek duvarda sona eriyor.

Hurdalığa iliĢkin hiçbir tabela yok.

"Slim'in güzergahını takip ettik mi?" diyor Creed.

"Evet," diyorum. "Ama Slim çok konuĢuyordu.

Bazı ayrıntıları kaçırmıĢ olabilirim."

"Tabelanın kaplanmıĢ olabileceğinden

bahsettiğini iĢitmedin mi?" diyor Mercy. BaĢıyla yılan

sarmaĢığı tarafından boğulmuĢ duvarı iĢaret ediyor.

Lugh ve Creed tutunabilmek için kökleri

kullanarak tırmanmaya, sarmaĢığı koparmaya baĢlıyorlar.

Hepimiz asılarak ve çekerek onlara katılıyoruz. Sonra

temizlemediğimiz kısma bakarken, sarmaĢığın parçalarını

toplayarak orada dikiliyoruz.

Kocaman, paslanmıĢ bir geçit. KiriĢleri çökmek

üzere ama kütükler sayesinde hâlâ ayakta ancak harabeye

dönmekten kurtulamamıĢ. Ortasında asılı tabelaya sabit

gözlerle bakıyoruz. Hangi malzemeden yapıldığını

söylemek zor. Zeminde Ģimdiye dek hiçbir Ģeyin

yetiĢmediği kesin. Belli ki bir zamanlar parlak renkliymiĢ

fakat rengi uzun zaman önce atmıĢ. Kuyrukluyıldıza

benzeyen Ģey, ĢiĢelere çarpıyor ve onları geriye uçuruyor.

Sözcükler olabilecek harfler kümesi mevcut.

Page 123: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Yıldız... IĢığı... Geçidi..." diyor Tommo. "ĠĢte bu

kadar."

Ona hayretler içerisinde bakıyoruz. Kıpkırmızı

oluyor, bakıĢlarımızdan rahatsızlık duyuyor.

"Okuyabiliyorsun," diyorum.

"Yani?" diyor Tommo.

"Hiç söylemedin," diyor Lugh.

"Hiç sormadınız ki," diyor Tommo. "Sayılarım

da var." Tabelayı yavaĢ ve dikkatli Ģekilde okuyor. "On

broĢ," diyor. "Yirmi hat. Harika bir randevu. Ġçeri girin

ve sayı kazanın." Bir sonraki bölümde zorlandığı için

kaĢlarını çatıyor. "S, e, n, y, ö, r, 1, e, r. Seeneye-örler

mi? Senyörlere öz-el tarifeler Pzt ve PrĢ."

Bekliyoruz.

"Hepsi o kadar," diyor.

"Bu ne anlama geliyor acaba?" diyor Ash.

"Kim bilir? Wrecker sözü," diyorum. "Fakat

burası Yıldız IĢığı Geçidi."

"Ġyi okuyorsun, Tommo," diyor Lugh. "Sana kim

öğretti? Ike mi?"

Tommo omuzlarını silkiyor. Hayatı ikiye

bölünmüĢ. Ike'den önce ve Ike'den sonra. Tommo, Ike

sonrası hayatı hakkında konuĢur fakat Ike öncesi hayatı

hakkında tek kelime etmez. Okumayı öğrendiği dönem,

önceki hayatının bir parçası olsa gerek.

"Peg'i bulalım. Kendimizi tanıtalım," diyorum.

Kapılardan geçmemize öncülük ediyorum. Bir

hayli kalabalığız. Sekiz kiĢiyiz, üstüne birkaç at, çalıntı

bir midilli, katır Bean, bir kurt köpeği ve omzuma

tünemiĢ, gergin bir karga. Buradaki yol boyunca Nero

benden ayrılmıyor. Ona yaklaĢan baĢka herhangi birini

düĢmanca karĢılayarak gagalamaya çalıĢıyor.

Page 124: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Aman Tanrım!" diyor Emmi.

Hurdalık önümüzde yükseliyor. Böylesini hiç

görmemiĢtim. Ġrili ufaklı, hurda metal yığınları ve

tepelerinin yanı sıra aralarından kıvrılarak giden acayip

patikalar var. ÇeĢit çeĢit alçak barakalar ve dağınık halde

ardiyeler. Avlunun arkasında üstü düz, çimenlerle kaplı

bir tepe yükselirken, önünde de devasa bir hurda yığını

duruyor.

Hurda yığınından oluĢmuĢ bir kulübe var. Tez bir

bakıĢta, otomobil kapılarını, metal sacları, varilleri,

levhaları ve kütükleri görüyorum. Hepsi de eski bir

yöntemle bir araya gelmiĢ. Düzinelerce merdiven ve

kaldırım bir örümcek ağı misali hurdanın tepesine,

yanlara ve sağa, sola uzanıyor. Halatlar, zincirler,

kovaları olan makaralar, kaydıraklar, kanallar, raylar,

salıncaklar, variller, ağlar, tekerlekler, bayraklar, bir ipte

asılı yırtık pırtık bir çamaĢır ve kafeslerde canlı kuĢlar

var. Yüzlerce kuĢ her yerde. Hava onların titrek sesleriyle

ve gevezeliğiyle titreĢiyor. Nero onlara gaklıyor.

Molly ĢaĢkınlık içerisinde baĢını iki yana

sallıyor. "Ben de Ümitsiz Vaka'nın bir çöplük olduğunu

sanıyordum."

"Ee, Ģu UçuĢ Peg nerede?" diyor Ash. "Ne biçim

bir isim bu zaten?"

Bir deve yakındaki bir hurda metal tepesinden bu

tarafa doğru dolaĢa dolaĢa geliyor. Pirelerce ısırılmıĢ bir

tüy karmaĢası. Hörgücü çökmüĢ.

"Bakın kimmiĢ," diyor Em.

"Ah hayır," diyor Lugh. "Onun burada olduğunu

unuttum."

O, Musa.

Page 125: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Musa, en baĢından beri bizi hiç sevmedi.

Pillavvalla Deve YarıĢı'nda beĢ kez galip olmuĢtu ve

yıllardır Slim için Kozmik'i çekiyordu. Fakat aĢırı hilebaz

bir deve olduğu için iĢimize yaramaz diye onu UçuĢ

Peg'e vermiĢtik. Devir tesliminden sonra Slim bir gece

boyunca bir fıçı dolusu çavdar tohumunun yanı sıra,

develer ve kardeĢlik hakkmdaki uzun, karmakarıĢık

Ģarkıların eĢliğinde matem tutmuĢtu. Biz de Slim'in

hatırına kederleniyor gibi davranmıĢ fakat gizlice

kutlama yapmıĢtık.

Bizi görmüyor ama etrafa kötü kötü bakıyor.

"Çok mutlu görünmüyor," diyor Creed. "Bizi

suçluyor olabilir mi?"

"Aptal olma," diyorum. "Hey, Musa."

Musa öfkeyle böğürüp, saldırıya geçiyor.

"Bizi suçluyor besbelli ki!" diye çığlık atıyor

Emmi.

Hepimiz can güvenliğimiz için dağılıyoruz. Tam

dağılırken dev bir kuĢ gökyüzünden üstümüze doğru

geliyor. Hayır, kuĢ değil, uçan bir makine! Ama bir

Wrecker uçucusu da değil. Hurda uçucu. Metal kanatları

olan iki tekerlekli bir vasıta. Koruyucu gözlük ve kask

takmıĢ, sıska, yaĢlı bir fosil kontrol çubuklarıyla

mücadele veriyor.

"Dikkat edin!" diye haykırıyorum.

Musa aniden yönünü değiĢtirip sürünerek

ilerliyor. Neyse ki hepimiz tam zamanında yere

yatıyoruz. Uçucu, hurda metal tepesine süratle çarpıyor

ve bir patlama yaĢanıyor. Patlama öyle korkutucu ki onu

aydan bile iĢitebilirsiniz. Ortam yatıĢmaya baĢlarken

ayağa kalkıp üstümüzü silkeliyoruz. Bean yaygaracı bir

Page 126: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

telaĢ içerisinde anırıyor. Musa saklandığı yerden

böğürerek yanıt veriyor. Nero acı acı çığlıklar atıyor.

"Yıldız IĢığı Geçidi'ne hoĢ geldiniz," diyor

Creed.

"Ġyi misiniz?" diyorum ve herkes baĢıyla

onaylıyor.

Pilot ĢaĢırmıĢ görünmüyor. Uçucusunun hasarını

incelerken her Ģeye rağmen koruyucu gözlüklerini ve

yamuk kaskını takarak kendi kendine konuĢuyor. Hasarın

haricinde hiçbir Ģey yok. Uçucu tamamen mahvolmuĢ

tabii. ġimdi farkına varıyorum ki bu özel hurda tepesinin

temel maddesi, düĢüp parçalanmıĢ hurda uçucu gibi

gözüküyor. Ani çakılmalar bu civarda süregelen düzenli

hadiseler olmalı.

"Ah... UçuĢ Peg," diyor Ash. "ġimdi anladım."

Sesleniyorum. "Hey, selam, bayım? Merhaba? îyi

misiniz? Biz Slim'in arkadaĢlarıyız."

Hâlâ kendi kendine konuĢarak yığından aĢağıya

kayarak iniyor ve hurda tepesi kulübesine doğru alelacele

gidiyor. Belki de kaza, kask, yaĢlılık ve tüm

gerekçelerden dolayı beni duymuyor. Hurdaların arasında

oraya buraya sapıp zıplayarak onu takip ediyorum.

Takipçi, Emmi ve Nero da benimle geliyorlar. Ona

yetiĢip yanında hızlı adımlarla yürüyoruz. "Affedersiniz?

Bayım? UçuĢ Peg? Ben—"

"Slim'in kızı, Ölüm Meleği, evet evet, kapa

çeneni, seni duydum," diyor kadın.

Kadın... UçuĢ Peg bir bay değil, kadın. Sıska ve

yaĢlı bir kadın. Bronz teni buruĢ buruĢ. Akbaba boynu

uzun ve dar omuzları arasından yükseliyor.

"Üzgünüm," diyorum. "Yani, bayım dediğim için

özür dilerim, hanımefendi. Slim her an burada olabilir.

Page 127: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Çok gerimizde değildi. Sizin için sorun yaratmayacağını

düĢündüğünü söyledi, eğer biz—"

Ama gidiyor. Sağlam bir merdivene tek elle

tutunup örümcek hızında tırmanarak hem de. Ve hâlâ hiç

durmadan konuĢuyor. "Adım adım, en baĢlangıca, temel

prensiplere geri dön, seni ahmak, seni mankafa," diyor.

Em ve ben peĢinden merdivene tırmanıyoruz.

Takipçi aĢağıda kaldığı için sızlanıp havlıyor.

O kulübesine doğru koĢtururken onu takip

ediyoruz. Söylemesi kolay, yapması zor. Suntalar eksik

olduğu ve aĢınmıĢ halata parçalar halinde yama yapıldığı

için bir tehlike söz konusu.

"Affınızı diliyorum, Bayan Peg, ancak sorun

yaratmazsa, burada biraz kalmak istiyoruz," diyorum.

"Sizin için hiçbir sıkıntıya neden olmazsa, yani."

"Af diliyorsun falan filan!" Peg boĢtaki elini

baĢına götürüyor. Kafeslerdeki kuĢların yanından

aceleyle geçerken kanat çırpma ve cırlamaları içeren

büyük bir yaygara kopuyor. "Evet evet, canlarım,

biliyorum, biliyorum! Azıcık daha bekleyin!" diye

bağırıyor.

Akabinde kulübenin açık kapısından içeriye

dalıyor. Bize "Sessiz!" diye fısıldayarak emrediyor ve bir

parça tebeĢirle duvara bir Ģeyler çizmeye koyuluyor.

"Hava akımı," diye mırıldanıyor, "dönüĢ, yükseliĢ, itiĢ.

Adım adım, en baĢlangıca geri dön. Temel prensiplere,

seni ahmak, seni mankafa."

"Hanımefendi?" diyorum. "Minnettar olurum

Ģayet, ah... Ģuna bakarsanız."

Bir rüzgar krankı resmi ortaya çıkmaya

baĢlarken, büyülenmiĢ bir halde izliyorum. En ince

ayrıntısına değin belirgin ve keskin... Böyle dırdırcı,

Page 128: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ihtiyar bir ahmağın bunu yapacağı kimin aklına gelir?

"Bu Ģeylerle ne kadar uzağa uçtunuz?" diyorum.

Yanıt vermiyor, iĢinin dıĢındaki hiçbir Ģeye

aldırıĢ etmiyor. Nero bizi içeride takip etmiĢ. Her zaman

olduğundan bir kat daha ihtiyatlı fakat en azından bir

gözetlemeye direnemeyecek kadar meraklı. Kulübe,

dıĢarıdaki avlunun benzeri bir hurda yığını. Fakat kapalı

ve düzenli bir mekân. Her Ģey uçucularla ilgili. Kova ve

kasalarda yedek parçalar var. Duvarlara resimler ve

planlar çizilmiĢ. Bu oda, hurda yığının üstündeki

yapıların kalbiymiĢ gibi görünüyor. Koridorlar, garip

merdiven boĢlukları ve diğer odalara dair karıĢıklığı

görmek için etrafı inceliyorum. Ġrili ufaklı düzinelerce

pencere aracılığıyla, güneĢ ıĢınları, geçmiĢ bin günün

tozunu ısıtıyor. Peg'in tek konforunun sallanan bir

sandalye ve ağlarla kaplı, paslı bir soba olduğu

anlaĢılıyor.

Derken kanepedeki savaĢ teçhizatı gözüme

iliĢiyor. Bir çift kol bandı ve bir yeleği oradan alıyor,

tozdan arındırıyorum. Wrecker zamanlarından kalma;

pürüzsüz ve yumuĢak olmalarına rağmen fena

durmuyorlar. Paslı metal plakaları olan, sapasağlam,

koyu kahverengi deriden ve keçeyle bir güzel kaplanmıĢ.

Pirinç tokalı. Yelek kendi zamanında birkaç oku

durdurmuĢa benziyor. Zira bunu gösterecek sıyrıklar

taĢıyor. Kol bantları beni bileğimden dirseğime dek

örtüyor. Sahip olunası güzel Ģeyler. Peg'e "Bu zırh

parçaları için ne istiyorsunuz?" diye soruyorum.

"Onlar satılık değil," diyor. Bakmaya dahi

zahmet etmiyor, karalamayı sürdürüyor.

Ben onları bırakmaya yönelirken "Onlar Ģenindir.

Senin için hazırladım ve sakladım. Onları giy," diyor.

Page 129: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Duraksıyor, kaĢlarımı çatıyorum. Çatlak ihtiyar.

Ardından "TeĢekkürler," diyorum. Yeleği baĢımın

üstünden geçiriyor, kol bantlarını kaydırıyor ve tokaları

bağlıyorum. Mükemmel.

Emmi bunca zamandır sessiz. Bir masanın yanma

diz çökmüĢ, masada duran bir kuĢ kafesine ĢaĢkınlık

içerisinde bakıyor. Kafes küçük. Ġki yumruğum

büyüklüğünde. Böyle Ģirin bir metal eĢyanın mümkün

olabileceğini akimın ucundan dahi geçirmez insan.

Ġçeride bir salıncağa tünemiĢ metal bir ispinoz var. Renk

kabukları onun uzun zaman önceki boyalı güzelliğini

anlatıyor. Böyle bir Ģeyi yapmak için nasıl bir dünyada

yaĢamalı acaba? Ve ne tür bir motivasyonla hareket

etmeli?

Nero kanat çırpıp masaya konuyor. BaĢını bir o

yana, bir bu yana yatırarak kuĢa dikkatle bakıyor.

Gaklıyor. Parmaklıklara gagasıyla nazikçe vuruyor.

"Nero, vurma," diyor Em. "O uyuyor."

"Onu uyandır," diyor Peg. "O bir Ģarkı anahtarı."

TebeĢiri yere atıyor ve ellerini pantolonuna sürterek

geliyor. Eluysuz yaĢlı parmakları aĢağı kısımda saklı bir

anahtarı çeviriyor. Madeni bir sesin fısıltısından sonra

müziğin çınlaması duyuluyor. Gagasını açıp kapayan

ispinoz, kuyruğunu sallayarak öne ve arkaya eğiliyor.

ġarkı biterken tüneğe bir kez daha oturuyor. Gagası

yavaĢça kapanıyor.

Anahtarın sonraki çevriliĢine dek donuyor.

"Ah," diyor Emmi. "Ona yine Ģarkı söyletelim!"

"Lütfen," diyorum.

"Özür dilerim... lütfen," diyor.

Page 130: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Peg elini sallayarak onay veriyor. Em anahtarı

çeviriyor ve Ģarkı, toz ıĢınlarının içinden parmak

uçlarında yü-rürcesine bir kez daha baĢlıyor.

"DıĢarıdaki kuĢlar kafeslere hapsolmuĢ,"

diyorum. "Onları özgür bırakmalısınız. KuĢların uçmaları

gerekiyor."

"Yakında, kızım, yakında. Ben ve onlar," diyor

Peg.

Üzerimize bir gölge düĢüyor. Tommo kapı

aralığında dikiliyor. "Slim geldi, at arabasını kenara

çekiyor," diyor.

Slim bana gizlice haberleri veriyor. Buraya

gelirken üç kez konaklamıĢ. Birincisi, Willowbrook'ta diĢ

çekmek için. Ġkincisi, bir boyun çıbanını yarmak için ve

üçüncüsü, hususi bir rahatsızlığı tedavi etmek için.

Hadisenin korkunçluğu karĢısında dehĢete kapılmıĢ gibi

yapıyor. Bu durum beni hayli eğlendiriyor. Ancak onu

kontrol altında tutmaya çalıĢıyorum.

Ve olayın özü Ģu:

Durduğu her yerde ona aynı Ģeyi anlatmıĢlar.

Ölüm Meleği'nin Yeni Cennet'e dadandığı haberi

kulaktan kulağa yayılıyormuĢ. Meleğin hayaleti her gece

yıldız çağlayanıyla ortaya çıkıyormuĢ. Dün gece ve bir

önceki gece görülmüĢ. Kurt köpeği ve kargasıyla seyahat

ediyor, rastladığı herhangi birinden ölümünün intikamını

alıyormuĢ. Hepsi tedirgin olmuĢlar. Bunun ne anlama

geldiğini merak ediyorlarmıĢ. Yakında bir belanın

geleceğine dair bir alamet olduğundan korkuyorlarmıĢ.

Oysa beni hiç kimse görmedi. Mevzu Ģu ki yıldız

çağlayanı mevsiminde halk, olmayan hortlaklar görür. Bu

gece görüĢtüğümüzde Jack'e bundan bahsetmeliyim.

Page 131: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Neyse ki Yıldız IĢığı Geçidi'nde safi hurdadan

çok daha fazlası var. Bir miktar soğuk su içeren yıkanma

göleti, arka tarafta ağaçlık bahçe yaması, kabuklu yemiĢ

alanı ve bir kavak topluluğu mevcut. Musa, Hermes ve

Bean'i orada ağaçların kabuklarını diĢlerken buluyoruz.

Hermes kavak kabuğu için herkese katlanabilir. Kötü

huylu bir deveye bile...

Peg'in bizi gölete yönlendirebilmesine hayret

ediyorum. Epey kötü koktuğu için onun suya yabancı biri

olduğunu sanıyordum.

Tam da Slim'in çıkaracağını söylediği gibi,

Peg'in çok kısa bir sürede çıkardığı köle tasmasının

bulunduğu yerde, Ģimdi soluk bir ten halkası olan Mercy

kenevir ipinden yapılma, yırtık pırtık tuniğini çıkarıyor,

ince kırbaç izleri görünür olurken, tuniğini özenle

katlıyor.

"O Ģeyi yakmak isteyeceğini düĢünmüĢtüm,"

diyorum.

"Yeni Cennet'te hiç köle kalmadığı gün," diyor,

"bir odun yığınını istifleyecek ve onun yanmasını

seyredeceğim."

Yüzüp yıkanmak için sığ suda yürüyor. Ona

sabun demetimi fırlatıyorum fırlatmasına fakat doğrudan

doğruya bakamıyorum. Dayanamam. Mercy'nin dermanı

kalmamıĢ olmalı. Çıplak vücudunun görüntüsü öyle

yaralı ve zayıf ki kızgınlığımdan ötürü içime âdeta

bıçaklar saplanıyor. Bunun sorumlusu DeMalo. Zekice

sözlerinin gölgesinde bütün bunlardan sorumlu olduğunu

kendime hatırlatmam gerek. Mercy kendisi gibi pek çok

köleden yalnızca biriydi. Tıpkı Slim'in arkadaĢı Billy Six

gibi. Arazisi çalındı ve boğazından çivilenip sanki bir av

Page 132: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sıçanıymıĢçasına kazığa mıhlandı. Maev öldü. Bram

öldü. Özgür ġahinler'in ve Akıncılar'm hepsi öldüler.

Ġstediğini elde etmek için insanları öldürüyorsun.

Sen de öyle yapıyorsun. Az önce bunu yine

yaptın. ġiddet esef verici olsa da amaca ulaĢtıran bir

araçtır. Ümitkent'i yok ettiğinde gözyaĢı döktün mü?

Oradaki alevlerde yanmıĢ olabilecek herhangi bir pislik

için uykun kaçtı mı? Hayır. Birbirimize çok benziyoruz,

Saba.

DeMalo'ya benziyorum. Onun sesini susturmak

zorundayım. Her zaman aklıma geliyor. Zihnimi allak

bullak ediyor. DüĢüncelerimi çarpıtıyor. Vücut ısımın

yanaklarıma yükseldiğini hissedebiliyorum. Mercy

anlıyor. Ne de olsa dikkatinden pek bir Ģey kaçmaz fakat

yorum yapmıyor.

"Geliyor musun?" diyor.

"Yalnız baĢıma banyo yapacağım, üstüne

alınma," diyorum.

Bunu da anladığını hissediyorum; fakat yine

yorum yapmıyor. Mercy esaretin kirini teninden ovarak

çıkarırken, sıcak yüzüme su çarpıyorum. Hararete

kapılmıĢ zihnimi serinletmeye çalıĢıyorum. Midemi

bulandıran Ģu hastalıklı öfkeyi dindirmek için avuçlar

dolusu su içiyorum.

Sudan çıkıp kendisini temiz bir çuvalla ovarak

kuruttuğumda, "Hakkında konuĢmak istediğin Ģey

nedir?" diyor Mercy.

"Sevginin seni zayıf kıldığını düĢüyor musun?"

diyorum. "Lugh sevginin bizi zayıflattığına inanıyor.

Babamın, annemin öldükten sonraki hali yüzünden."

Mercy hemen yanıtlamıyor. Sonra "O, Lugh'un

kanaati. Ya seninki ne? inandığın Ģeyi söyle bana," diyor.

Page 133: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

BakıĢlarımı çizmelerimde sabitliyor ve

sözcüklerimi tartarak konuĢuyorum: "Her ikisini de

gördüm. Bunu sırf baĢka insanları gözlemleyerek değil,

bizzat kendimden biliyorum. Lugh'u ararken sevginin

beni nasıl güçlü kıldığının farkmdaydım. Onunla bağım

bu kadar kuvvetli olmasaydı, yaĢadıklarıma tahammül

edemezdim. Öte yandan bu beni zayıflattı da. Bazı kötü

seçimler yaptım. Fakat bütüne bakıldığında, hangisi diye

sorarsan... Sevgi sayesinde daha güçlüyüm, daha zayıf

değil," diyorum.

"Ben bundan daha iyi ifade edemezdim," diyor

Mercy. Çuvala sarınmıĢ durumda yanıma oturuyor.

Gözleriyle buluĢmak için baĢımı kaldmyorum.

"Çaprazçay’da bana söylediğin bir Ģeyi anımsıyorum,"

diyorum. "Babamın yanıtlar için yıldızlara baktığını

söyledin fakat sen burada, önünde, çevrende olanlara

bakıyorsun. Neler gördüğünü bana anlatmana ihtiyaç

duyuyorum, Mercy. Bu yer hakkında ne düĢünüyorsun?

Yeni Cennet hakkında yani."

"Hah!" Küçük bir kahkaha atıyor. "Bugünlerde

akimda büyük soruların yer aldığı kesin," diyor. "Yeni

Cennet hakkında ne mi düĢünüyorum?" Biraz

duraksamanın akabinde "Her Ģey, her zaman göründüğü

gibi değildir. Keza insanlar da..." diyor.

"Bu yeni değil," diyorum.

"Neden bilmiyorum... Fakat Yeni Cennet

tümüyle gerçek görünmüyor," diyor.

"Yara izlerin yeterince gerçek ama," diyorum.

"Elbette ama mesela..." diyor. "Bebek evinde

bakımıyla ilgilendiğim kızlardan birinin sen olduğunu

düĢün. Ailen sürgün ediliyor veya öldürülüyor -belki de

gözlerinin önünde- ama sen öldürülmüyorsun. YaĢamak

Page 134: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

zorundasın çünkü Yol Gösterici'nin SeçilmiĢleri'nden

birisin. Dünyanın Kurtarıcısının artık. Onun tarafından

büyüleniyor ve ikna ediliyorsun. Güç ve Ģiddetle seni

korkuya hapsediyorlar."

"Evet," diyorum.

Mercy devam ediyor. "Tanımadığın biriyle

eĢleĢtiriliyorsun. Araziyi sürmek ve Yeni Cennet için

sağlıklı bebekler yapmak üzere bu yabancıyla beraber

oluyorsun. Eğer Ģanslıysan, ondan hamile kalıyorsun.

Belki ona katlanamıyorsun fakat söz sahibi de değilsin.

Ne düĢünürsün? Bütün bunlarla ilgili olarak nasıl

hissedersin?"

Öldürdüğümüz Kurtarıcılar aklıma geliyor.

Ümitsiz Vaka yolu üstündeki sığ bir mezara

gömdüğümüz Eli ve River-Lee. Oğlanın kızdan

hoĢlanmaması, kızın oğlandan korkması ve bir çocuk

sahibi olmakla ilgili çaresizliği. Bir çocuk sahibi olmazsa,

köleleĢtirileceğim bilmesi... RiverLee'nin değerli gümüĢ

kolyesini hatırlıyorum. Yeni Cennet'te aile yadigarları

yasak ama ona kim olduğunu ve nereden geldiğini

anımsatması için kolyeyi bir sır olarak saklı tutuyordu.

"Nasıl hissedersin? Bana anlat hadi," diyor

Mercy.

"Ailemle ilgili olarak berbat hissederim,"

diyorum. "Neden beni ailemden ayırıyorlar ki? Onların

yasını tutar, onları özlerim fakat nasıl hissettiğimi

gizlemek zorunda olduğum için susarım. Hiç kimseyle

konuĢamam. Benimle eĢleĢtirilen oğlandan nefret ederim.

Bana temas ediĢinden nefret ederim. Üstelik bir bebeğim

olmazsa beni teslim edecek ve köleleĢtirileceğim.

Korkarım ve kendimi yalnız hissederim."

Page 135: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bu konuda haklısın," diyor Mercy. "Ben de sana

bir Ģey anlatayım. Doğum yapan kızlar daima annelerine

gereksinim duyarlar. Annen de öyle yaptı. Kurtarıcılar da

öyle yaparlar. Hiç kimse bebeğinin ondan alınmasını

istemez. Ne hissettiklerini gizlemeye çalıĢırlar. Ne olursa

olsun, Yol Gösterici en iyisini biliyordur ve bu, Yeni

Cennet ve Toprak Ananın yararınadır fakat ben onların

ne hissettiklerini gözlerinde, yüz ifadelerinde her zaman

gördüm. Geceleyin ağlarlar. Peki ya cılız bebekleri

doğuranlar? Onlar ne olacağını baĢtan bilirler.

Vücutlarında taĢıdıkları, kendi parçaları olan çocukların

açık havada ölmeye terk edileceklerinin farkındadırlar.

Soğuk alıkoymazsa, bir hayvan alıkoyacak. Belki de

kendi yavrusunu onunla besleyecek. Zavallı kızların

kendilerini öldürmeleri an meselesi. Biri ben oradayken

kendi canına kıydı mesela."

"Kendisini mi öldürmüĢ?" diyorum.

"Bunun ortaya çıkmasına izin vermezler," diyor

Mercy. "Maneviyat açısından iyi değil. Kurtarıcı kızlar,

doğuranlardır. Onların dölyatakları Yeni Cennet'e aittir.

Doğal duygular ve yönelimler buna dâhil edilmez.

Onlardan her iki yılda bir çocuk doğurmalarının

beklendiğini biliyor muydun?"

"Ġki yılda bir, ha?" diyorum. "Bilmiyordum,

hayır."

"BaĢarısız olurlarsa, köleleĢtirilirler. Erkeklerse

asla suçlanmaz."

"Peki onlar ne yaparlar?" diyorum. "Erkekler

yani?"

"YetiĢkin bir birey gibi davranırlar," diyor.

"Kendi çocuklarını hiç görmemeleri hakkmdaki hislerini

sadece tahmin edebilirim. Yeni Cennet'in tüm

Page 136: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

SeçilmiĢleri, DeMalo'nun söylediği kiĢiler olmaya

çabalıyor. Bu nedenle Kurtarıcılar ve bebek evi var/'

diyor Mercy. "Cennet Yurdu hakkında hiçbir Ģey

diyemem, oraya dair en ufak bir bilgim yok. Sadece

bebeklerin memeden kesilir kesilmez oraya gittiklerini

biliyorum."

Cennet Yurdu, çocukların Yeni Cennet'e hizmet

etmek üzere büyütüldükleri yer. Kendi ailelerinden

çalınmıĢ çocuklar, memeden kesilmiĢ bebekler... On dört

yaĢma geldiklerinde, her biri Dünyanın Kurtarıcısı olur

ve hem çoğalmaları hem de çalıĢmaları için Yol Gösterici

tarafından eĢleĢtirilirler.

"Sonra köleler var," diyor Mercy. "Çoğu benim

gibi zorla kaçırılmıĢ. Bazıları SeçilmiĢler'den. Yol

Gösterici'nin gözünden düĢenlerden..."

"Bir değerli, bir kıymetsiz desene," diyorum. "Bu

onları ciddi anlamda düĢünmeye sevk etmiĢ olsa gerek."

"Senin anlayacağın, hiçbir Ģey gözden

kaçmıyor."

"Tontonlar da var," diyorum. "Onları da

unutma."

"Unutmam imkânsız," diyor.

"O zaman insan en ince ayrıntısına kadar

incelemeye koyulup ona yakından bakmaya baĢladığında,

Yeni Cennet'in de göründüğü gibi olmadığını anlar. Fakat

plan iĢliyor, değil mi? Yol Gösterici'nin yeni bir dünya

kurma planı..."

"Bazı bakımlardan, evet," diyor Mercy.

"Kurtarıcılar artık her zaman iyi besleniyorlar. Demek ki

kızların çoğu hamileliklerini sonuna dek götürüyor.

Mahsul miktarının da yüksek olduğunu iĢittim."

DeMalo'nun sesi zihnimde dolaĢıyor.

Page 137: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Her gün zor ve gerçek kararlar alıyorum. Var

olan kıt kaynaklan, en iyi kullanabilecek kiĢiler arasında

bölüĢtürüyorum. Ahlaklı ve sorumlu bir Ģekilde

davranıyorum.

Mercy ve ben oradaki soğuk su göletinin

kenarında bir süre sessizce oturuyoruz. Tenime değen

güneĢ, yumuĢaklık ve nadiren de olsa sevecenlik hissi

uyandırıyor. Aynı sözler, içimde tekrar tekrar

yankılanıyor. Ġnsanlar göründükleri gibi değiller. Bütün

olarak bakıldığında, sevgiden dolayı daha güçlüyüz.

DeMalo'nun zayıflığı bizim kuvvetimiz.

Mercy'nin beni belirgin biçimde, meraklı gözlerle

izlediğini fark ediyorum. Düzenli bir Ģekilde katlanmıĢ

tuniğini alıp ona veriyorum.

"Çok yakında bir gün Ģu odun yığınını istifliyor

olacaksın," diyorum.

ĠĢte orada, bükülmüĢ ağacın yanında. Allis,

benim güneĢ ıĢığı annem. BaĢ baĢayız. O ve ben, geniĢ

düz ovadayız. Dünyanın kenarındaki grilikteyiz. Bulutlar

sarkıyor. Rüzgâr yüksekte uğul-duyor. Çıplak ve beyaz

ağaç parıldıyor.

Mezar çukuru, ağacın dibinde. Engebeli, dar ve

derin. O sırada annem ve ben çukurun yanında

dikiliyoruz. Ġçerisinde neyin yattığını biliyorum. Paslı

zırhı olan ceset. Çukur boyunca uzanmıĢ. BaĢı kan

kırmızı bir Ģalla sarılı.

Altın Allis. Çok uzun zaman önce öldü. GüneĢten

saçlar, gök mavisi gözler, parıl parıl parlayan bir ruh.

Ama karanlık aydınlığına üstün gelmiĢ. Sürükleniyor,

yön değiĢtiriyor, rengi soluyor.

Page 138: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Havadaki ayakları mezara giriyor. Beni 'benimle

gel' iĢaretiyle çağırıyor. Mezar çukuru boĢ Ģimdi. Onu

aĢağıdaki karanlık dünyaya doğru takip ediyorum.

Sonra çıplak bacaklarımdan yukarıya doğru su

yükseliyor. Hayır, su değil. Kan. Süratle yükseliyor. Ġç

karartıcı ve yoğun bir Ģekilde. Uyluklarıma, belime,

göğsüme dek. Beni sımsıkı tutuyor, kurtulamıyorum.

Kayıyorum, nefesim kesiliyor, boğuluyorum, nefesim

kesiliyor, nefes alamıyorum, ben—

Boğazımı tırmalayarak, beni boğan Ģeyi çılgınca

çekerek bir anda uyanıyorum.

"Saba, uyan!" Molly'nin ısrarcı sesi bu.

Nefes alamıyorum... Nefes... Alamıyorum...

"Bitti, tamam, onu çıkarıyorum. Saba, haydi

tatlım, aç gözlerini. Doğrul, haydi."

Elime nazikçe vuruyor. Gözlerimi

kırpıĢtırıyorum. GüneĢ ıĢığının ani göz kamaĢtırıcı

parıltısıyla aptallaĢıyorum. Rüyamın karanlık

diyarlarında kaybolmuĢken, hayata dönüyorum. Molly

yanıma diz çöküyor. Kırmızı Ģalı tutuyor.

"Ah!" Geri çekiliyorum. "ġunu uzaklaĢtır!"

"Tamam, sakinleĢ, tamam, gitti." ġalı eteklerinin

arkasına, gözden uzağa itiyor. "Onunla kendi boğazını

sıkmıĢsın, hepsi bu."

Zangırdayan kalbimin ritmi giderek yavaĢlıyor.

"Çuvalımın dibindeydi o," diyorum. "Onu nerede

buldun?"

"Emmi verdi," diyor. "Mercy bana seni uyuman

için yalnız bıraktığını söylediğinde, üstünü örtmeye ve

güneĢ çarpması nedeniyle ölmediğinden emin olmaya

gelmiĢtim."

Page 139: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ona aptal aptal bakıyorum. "Uyumak

istemiyordum ki," diyorum.

Çok yorgunum. Vücudum sanki üstüme taĢlar

yüklen-miĢçesine ağır.

"Özür dilerim," diyor Molly. "Seni rahatsız

etmek istemezdim."

"Hayır, hayır," diyorum. "Ġyi ki geldin.

Halletmeyi düĢündüğüm pek çok mesele var."

"ġu son zamanlarda neredeyse hiç

uyumuyorsun," diyor. "Yorgun olman, hiçbirimizin iĢine

yaramaz. Haydi, uzan. Üstünü de bununla ört."

BaĢörtüsündeki düğümü çözüyor ve örtüyü bana uzatıyor.

Örtü bütünüyle, cildi yumuĢatan ve saça güzel bir koku

yayan, gül yağıyla kaplı. O, buklelerini silkerken, ben de

alnındaki F damgasına bakmamaya özen gösteriyorum.

Bakmadığımı fark edince "Bugünlerde savaĢ yarasını

ortaya çıkarma fırsatım pek olmuyor," diyor.

"Bunu nasıl hafife alabiliyorsun?" diyorum.

"Ne yapmalıyım?" diyor. "Hayatımın geri

kalanında ağlamalı mıyım? Acıların Molly'si mi

olmalıyım?"

"Hayır ama onca olaydan sonra buna nasıl

dayandığını bir türlü anlayamıyorum."

"Senin savaĢ yaraların var. Bu da benimki,"

diyor. "Bunun benim için ne anlama geldiğini biliyor

musun? Ben hayatta kalmaktan yanayım. Ya neden Ģu

anda burada olduğumu, bunu neden yaptığımı

hatırlamaya ihtiyaç duyarsam? Tabii bu baĢka birçok

gerekçemin olmadığını da göstermez. Ike ve Jack

mesela." Bir anlığına duraksadıktan sonra "Bu arada...

Ondan hiç bahsetmiyorsun," diyor. "Öldüğünden beri

adını laf arasında bile ağzına almadın. Diğerleriyle

Page 140: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

konuĢtuklarını kontrol altında tutmaya mecbur olduğunun

farkındayım, gelgeldim benimleyken aynısını yapman

gerekmediğini biliyorsun." Gözlerindeki gücenmiĢlik

ifadesi ve ĢaĢkınlık beni mahcup ediyor. "Jack'in

imkânsız olduğunu biliyorum," diyor. "Ġmkansızdı.

Onunla arandaki iliĢkinin karmakarıĢık olduğunu da

biliyorum. Belki de senin ona dair hissettiklerin, onun

sana dair hissettikleri kadar güçlü değildi. Bilemiyorum.

Neticede senin kalbin benim üstüme vazife değil ama

aĢkın kolay olmadığını kesinlikle biliyorum. Söylemeye

çalıĢtığım Ģu ki gerçekten istediğim, gerçekten ihtiyaç

duyduğum Ģey seninle onun hakkında konuĢmak. Hepsi o

kadar."

Suskunum. Hararet yanaklarımda dalgalanırken,

sabit gözlerimle çizmelerime bakarak oturuyorum. Bu,

Molly'nin sırlarımdan birini bildiğine iliĢkin dolaylı bir

anımsatmaydı. Birlikte olduğum ilk erkeğin Jack

olmadığından haberi var. Fakat kiminle birlikte

olduğumdan habersiz. O erkeğin DeMalo olduğunu

rüyasında görseydi, buna inanamazdı.

"Mevzu mu?" diyor. "Jack'in öldüğü düĢüncesi

aklıma bir kere bile düĢmedi. Bir kere bile. BaĢına açtığı

veya baĢına gelen tüm dertlere rağmen. Diğer konu ise,

benim dıĢımda Gracie'yi bilen tek kiĢi Jack."

Sesi titriyor. Yanaklarından aĢağıya iri gözyaĢları

dökülüyor. "Lanet olsun," diyor. "Üzgünüm." Ve cebini

karıĢtırmaya baĢlıyor.

Bundan nefret ediyorum. Yani herkese yalan

söylemekten. Her Ģeyden önemlisi, Molly'ye Jack

hakkında yalan söylemekten nefret ediyorum. Molly,

Jack ve benim için en büyük vicdan azabı. Bu mecburi

aldatmacadaki en büyük piĢmanlığımız. Jack'in matemini

Page 141: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

derinden tutan, en sevgili arkadaĢı. Fakat ölmüĢ olduğuna

inanmak zorunda. Bir sırrı ne kadar çok kiĢi bilirse,

baĢkaları tarafından bilinmesi de aynı oranda

muhtemeldir. Tek bir bakıĢı dahi, birinin sır sakladığımızı

düĢünmesine yol açabilir. Kendi hayatım söz konusu

olsa, küçük Özgür ġahin çeteme güvenirdim. Ancak

Jack'in hayatı söz konusu ve çok daha temkinli olmak

durumundayım.

ĠĢin doğrusu, söylememem gereken bir Ģeyi

ağzımdan kaçırırım korkusuyla kendim dahi onun

adından söz etmeye neredeyse hiç yanaĢmıyorum. Oysa

Molly'ye bizzat itirafta bulunmak, her Ģeyi anlatmak için

nasıl da yanıp tutuĢuyorum. Her Ģeyden kastım sadece

Jack değil; dürüst olmam gerekirse, DeMalo da.

Molly'nin beni anlayabilecek, bunu anlamlandırmama

yardım edebilecek, dünyadaki tek kiĢi olduğunu

düĢünüyorum. DeMalo'yla aramızda geçenlerin nedenini

kavramama yardım edebilir. Onunla yakın arkadaĢ olmak

istiyorum. Ama bu mümkün değil. ġimdi değil. Henüz

değil...

"Üzgünüm, asla ağlamam ben." Molly kullanıĢsız

küçük mendil parçalarına sümkürüyor ve "Peki, geri

dönsem iyi olur," diyor. "Creed, büyük olasılıkla, tekrar

tekrar özür dilemek için beni arıyordur. Onun hiçbir iĢi

yarım bırakmadığına kalıbımı basarım. Yüzüne tokat

attığım için mi yoksa senin daha sonra ona söylediklerin

yüzünden mi bilmiyorum fakat oğlan bin piĢman. Artık

ilan-ı aĢk ya da evlenme teklifi yok. Ona böyle

söylediğimi sakın söyleme, ancak bu normal davranıĢları

bir hayli hoĢuma gidiyor."

Üstünü baĢını düzelterek ayağa kalkarken

çimenli parçaları temizleyip temizlememekte tereddüt

Page 142: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ediyor. Jack hakkında konuĢmak için kalmasını

isteyeceğimi umduğunu söyleyebilirim fakat ben sefil bir

kalple, sessizce oturuyorum.

ġalı kollarında tutuyor. "Bunu beğenmemen çok

yazık," diyor. "Rengi sana yakıĢıyor."

"ġallar bana göre değil," diyorum. "Bu da bir

istisna değil."

ĠĢin aslı hemen hemen bu; ama kopardığım

yaygara için kötü bir mazeret. Molly anlasa dahi açığa

vurmaz.

"Kimin akima gelirdi ki?" diyor. "Ölüm Meleği

bir Ģalla ilgili konuĢmaktan çekiniyor. EndiĢe etme, sırrın

bende güvende."

Bunu ona açıklamayı denemeye dahi

kalkıĢmıyorum. Kendime bile açıklayamıyorum zaten.

Niye Auriel Tai'nin kan kırmızı Ģalının onunla tanıĢtığım

andan itibaren rüyalarımla bağlantılı olduğunu, niye

daima mezar çukurundaki yüzsüz savaĢçı cesedinin

baĢında sarılı olduğunu ve o cesedin Lugh mu, Jack mi

yoksa DeMalo mu olduğuna bir türlü karar veremediğimi

açıklayamıyorum. Ġlaveten Ģalı çuvalımda bulmamın

cesaret kırıcılığını da... Auriel ve ben Yılan Irmağı

kampında ayrıldığımız zaman, Ģal onun omuzlarını

örtüyordu. Daha sonra her nasılsa -tuhaf, imkansız bir

Ģekilde- ben fersah fersah ve saatlerce uzaktayken, Ģalı

çuvalımda bulmuĢtum. Onunki olduğundan kuĢkum yok.

Çünkü Ģalında saçlarına rastlamıĢtım. Uzun ve güzel,

solgun ateĢ renginde...

"Saba?" Molly küçük bir kaĢ çatıĢı eĢliğinde beni

izliyor. "Bunu gerçekten istemiyorsan, ben alacağım,"

diyor.

Page 143: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ġalı ondan alıyorum. "Hayır, bu benim değil,"

diyorum. "Daha sonra görüĢürüz."

Derken yanımdan ayrılıyor. Hak etmediğim bir

gülümseme, bir el sallayıĢ ve zarafetle...

Yalnız baĢıma kaldığımda bakıĢlarımı Ģala

sabitliyo-rum. O benim. En azından bir nedenden ötürü

benimmiĢ gibi görünüyor.

Molly'nin gül kokulu baĢ örtüsünü baĢıma yastık

yaparak, göletin kıyısındaki çimenlikte kıvrılıyorum.

Nero yanımda, kırmızı Ģala kendi için bir yuva yapıyor.

Uyumaya meylediyor fakat irkilmeyle

uyanıyorum. Sanki uçurumun kenarındayken, birdenbire

düĢüyormu-Ģum gibi. Defalarca. Tekrar tekrar. Her

düĢtüğümde, kalbim çarparak beni uyandırıyor. Karanlık

rüyalar beni sığ halkalarda tuzağa düĢürüyor. Döne döne.

Durmaksızın.

Geceleyin köprünün yukarısındaki tepedeyim.

Kurtarıcı kız at arabasında. Yüzü açık bir Ģekilde

görünüyor. Gülümsüyor. Boynundaki mendil benekli.

Patlama sesi duyuluyor, çığlıklar yükseliyor ve kan

üzerime yağıyor.

O sırada Mercy'nin sesi sürekli olarak aynı

sözleri yineliyor. "Tanımadığın biriyle eĢleĢtirilmiĢsin.

Tanımadığın birinden hamilesin.”

Ben ve DeMalo. Köprünün yukarısındaki

göletteyiz. Suda, onun kollarındayım. Yüzeyin altında bir

sağa bir sola hareket edip duruyoruz. Üzerimizde güneĢ

ıĢığı parıldıyor. Beyaz gömleği dalga dalga kabarıyor.

Sesi fısıltı Ģeklinde çıkıyor: "Bunu bir düĢün. Bir çocuk.

Senin ve benim.”

Öptüğü ve dokunduğu her yerimden kan

damlamaya baĢlıyor. Su kırmızılaĢıyor. Eller beni aĢağıya

Page 144: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çekiyorlar. AĢağılardaki en karanlık derinlikler beni daha

da aĢağılara çağırıyor.

Molly Ģarkı söylerken derine, daha karanlığa

gidiyorum. “Bebeğim, sus artık ve korkusuzca uyu,

n'olursun sus! Canım benim, bir rüya getirecek sana

Rüyacı Angus.”

Saçları karanlıktan bana doğru esiyor. Annemin

uzun ve sarı saçı yabanıl otlar misali çevreme dolanıyor.

Sonra hayalet, benim beyaz sisler içindeki annem

kollarını bana sarıyor ve çok daha aĢağılara iniyoruz.

Canım benim, bir rüya getirecek sana Rüyacı

Angus.

Kanım damlıyor. Suda boğuluyor, zifiri karanlığa

sürükleniyorum.

Bir ürpermeyle kendime geliyorum. Çabucak

doğrulup oturuyorum. Bu tür rüyaların uykusu hiçbir

zaman normal bir uykuyu çağrıĢtırmaz. Soğuktan ötürü

tüylerim ürpermiĢ. Günün sisi gitmiĢ, rüzgâr değiĢmiĢ.

Doğudan soğuk ve kuru esen rüzgâr, günün döküntülerini

geceyle süpürmekle meĢgul.

Nero'yu eski bir usulü kullanarak Ģalla

kundaklıyorum. Kendimi uyandırmak için hızlı bir

tempoyla yürümeye baĢlıyorum. Rüyanın devam

etmemesi tek ümidim... Akabinde Hermes'i kavak

alanından alıyorum. Bu gece Jack'le buluĢmaya onun

sırtında gideceğim.

Hurdalığa yaklaĢırken Peg'in kafes içindeki

kuĢlarından çıkan curcuna gittikçe yükseliyor. Müziği

iĢitiyorum, ilkin belli belirsiz. Biz, yani Nero ve ben,

avludaki patikayı takip ederken, müziğin hüzünlü bir ağıt

olduğu anlaĢılıyor. Telli kutunun baĢında biri var. Ġyi bir

çalgıcı. Peg olmalı. Hiçbirimiz o telleri çekmeyiz. Vakit

Page 145: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çok geçmeden, müziğe piĢmiĢ etin yoğun kokusu da

katılıyor. Ağzım sulanıyor. Bir kahkaha sesi geliyor.

Müzik, kokular ve insan sesleri, yıkık dökük bir

barakanın açık kapısından geliyor. DıĢarıda bir kızartma

çukuru var. ġiĢ boĢ, kayalar soğumaya baĢlamıĢ. Takipçi

bekçi köpeği göreviyle hurda yığınlarının arasında gizlice

yürüyor. Bizi dik bir baĢ ve kuyruk sallayıĢla

selamlamasının ardından burnu aĢağıda devriye atarak

tekrar gözden kayboluyor.

Nero'yla birlikte içeri giriyoruz. Saz mumlu

fenerler barakanın duvarlarında asılı. Tozlu dağınıklığın

üzerinden ıĢık süzülüyor. Hepsinin ortasında açılmıĢ

büyük bir boĢluk var. Peg yıpranmıĢ bir telli kutuya

eğiliyor. Sıska kolu, yayıyla uyumlu bir Ģekilde kutunun

içinden o hüzünlü melodiyi çıkarıyor. Creed ona

akordeonuyla eĢlik ederken, baĢını hayranlıkla iki yana

sallıyor. Molly, Slim ve Mercy varillerin ve benzeri

nesnelerin üstünde oturuyorlar. Yemek yemeye çalıĢıyor,

ancak pek baĢarılı olamıyorlar. Emmi baĢ döndürücü bir

heyecanın boyunduruğu altında. Dilini damağına değdirip

klik klak gibi birtakım ritmik sesler çıkararak onların

yanında hoplaya zıplaya dans ediyor. Onlar gülümsüyor

ve baĢlarıyla onaylıyorlar. Aptallar. Onu

cesaretlendirmemek gerektiğinden habersizler. Artık o

yoruluncaya veya ölüm onları alıncaya dek

hapsolacaklar. Ash ve Tommo iĢin doğrusunu biliyor.

Emmi'nin gözleriyle buluĢmaktansa, baĢlarını aĢağıda

tutup midelerini dolduruyorlar.

Lugh kapının hemen yanında. Elinde yemek

tenekesi, rüyanızda görebileceğiniz bir ziyafetin harabeye

dönmüĢ kalıntısını ayıklıyor. Alabildiğine titiz

davranıyor. Hem et hem de gevrek deri sunmak için

Page 146: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

kızartılmıĢ dağ sıçanı, kaynatılmıĢ zambak soğanları,

ısırgan otu pastası ve çok daha fazlası var. Kıt kanaat

yaĢamaya alıĢkınım. Bolluğu görünce kafam allak bullak

oluyor. Nero masaya dalıĢ yapıyor. Lugh "Hayır!" diye

haykırsa da artık çok geç. Nero fırsattan istifade kaptığı

sulu, büyük bir dağ sıçanı parçasıyla bir çatı kiriĢine

konarken acı acı bağırıp baĢkaldırısını dıĢa vuruyor.

"Bütün bunlar neyin Ģerefine?" diyorum. "Em'i

böyle bir kudurukluğa sevk eden de nedir?"

"Ah, nihayet geldin!" Lugh hızla dönüyor. "Bu

bir doğum günü partisi. Molly düzenledi. O bir harika,

değil mi?"

"Molly'nin doğum günü mü?" diyorum.

"Hayır, salakcım, Emmi'nin. Em artık on

yaĢında."

"Ne?" diyorum. "Bugün mü?"

"Geçen ay," diyor. "Unutuyorsun, kötü kız

kardeĢim."

"On," diyorum. "Yok canım! Öyle ya da böyle,

kötü erkek kardeĢim, sen de unutuyorsun. Niye gelip beni

almadın? Yüzünde yağ var."

"Uyuman lazımdı." Yüzünü gömleğinin koluyla

siliyor ve kısık gözlerle beni inceliyor. "Anladığım

kadarıyla uyumamıĢsın," diyor. "Bu çirkin surat maskesi

içinde yaĢlı UçuĢ PegTe ciddi bir rekabete giriĢiyorsun.

Gözlerinin çevresinde son derece yorgun, kırıĢ kırıĢ ve

büyük koyu renk halkalar—"

Koluna bir tokat indiriyorum. "Ben kırıĢ kırıĢ

falan değilim, sen—"

Ağzıma bir pasta parçası tıkıyor. "Sen ne?" Bir

zambak soğanını azar azar ısırırken, bana masum bakıĢlı

Page 147: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

mavi gözlerinden birini kırpıyor. "Üzgünüm, seni

duyamıyorum."

"Saba, hey Saba!" Emmi koĢarak geliyor.

Hoplayıp, beni daireler içerisinde döndürerek ellerimi

çekiĢtiriyor. Ben pastayı yutarken son sürat ve anlaĢılmaz

bir tarzda konuĢuyor. "Molly bana saçım için bir tarak -

kendisinin en gözde tarağını- verdi ve günde iki sefer

kullanırsam, saçımın tıpkı onunki gibi güzel uzayacağını

söylüyor. Ve Creed -tahmin et, ne yaptı? AteĢ yedi,

gerçekten yedi, görmeliydin! Daha sonra büyü

aracılığıyla kulağımdan bir düğme çıkardı. Burada, bak,

onu hediye olarak saklamamı söyledi. Ash bana bir çakı

verdi ve Slim raĢitizmi önleyecek bu özel ilaç kolyesini

verdi ve—"

"RaĢitizm değil; romatizma," diyor Lugh.

"O benim kolyem bir kere ve romatizma değil,

raĢitizm," diyor. "Mercy de kısaltacağı bir tane bulur

bulmaz bana yeni bir gömlek yapacağını söyledi ve

birazdan dans edeceğiz ve—"

"Emmi!" Tommo sesleniyor. "Buraya gel!"

Em tekrar alelacele gidiyor, Lugh ve ben onu

takip ediyoruz. Gözleri parlayarak Tommo'nun önünde

duruyor. Tommo boĢ yemek tenekesini yere koyuyor.

Creed ve Peg olanı biteni seyretmek için çalmayı

bırakıyorlar.

Ona "Elareketsiz dur," diyor Tommo. "Eller açık.

Gözler kapalı."

Emmi gözlerini sımsıkı kapıyor ve kollarım

önüne doğru uzatıyor. Tommo elini arkasına götürüyor.

Öten minik metal ispinozun olduğu Ģirin küçük kuĢ

kafesini ortaya çıkarıyor. Onu Em'in ellerine nazikçe

yerleĢtiriyor.

Page 148: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Aç," diyor.

Em gözlerini açıyor. Bir nefes koyuveriyor.

Sevinç ve hayret yüzünü aydınlatıyor. Bir an için... Bir

nefeslik... Sonra yüzü sarsıntıya uğramıĢlığın dehĢetiyle

kararıyor.

Dört bir yanda ĢaĢkınlık var. KalkmıĢ kaĢlar ve

afallamıĢ tebessümler... Kafes, eĢine ender rastlanır

güzellikte bir nesne. Oysa Tommo'nun takas çantasındaki

en iyi Ģey bir kemer tokası.

"O ne güzel hediye öyle!" diyorum. "Pahalıya

mal olmuĢtur. Onun karĢılığında ne aldın, Peg?"

BaĢını ve çalgı yayını iki yana sallıyor. "Sana ne

be!" diyor. "Çocuk teklif etti, aldım, bu bir iĢ, bizim

iĢimiz, onun ve benim. Bayan Burnunu Her ġeye Sokan,

senin değil."

"Tommo, bu olamaz." Emmi sözcükleri hayretler

içinde telaffuz ediyor. Besbelli onun neyi takas ettiğini

çok iyi biliyor. Bundan bir nebze bile hoĢlanmıyor.

Tommo da onun tepkisinden hoĢlanmıyor. KaĢlarını

çatarak esrarengiz bir Ģekilde bakıyor. Yanakları

kızarıyor.

"Hayır," diyor Emmi. "Olamaz."

"Haydi ama," diyor Ash. "Ne var?"

Tommo, Emmi'ye ters ters bakıyor. Yüzü öfkeyle

buruĢan Emmi de ona ters ters bakıyor. Uzun, rahatsız

edici bir sessizlik oluyor. Nero'nun yemek masasında

kafasına göre takıldığını fark ediyorum.

Sonunda Mercy konuĢuyor, "Biri sana hediye

verdiğinde, Emmi, teĢekkürle kabul etmek, tek uygun

davranıĢtır."

Düz bir biçimde "TeĢekkür ederim," diyor Em.

"Sahip olacağım en iyi hediye bu."

Page 149: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sahip olacağı en iyi hediye için ne öpücük ne de

sarılma var, bir gülümseme bile yok. O esnada Peg tatlı,

eski bir valse geçiveriyor ve bu tuhaf an bozuluyor.

Mercy yemek tenekelerini toplamaya koyuluyor. Molly

yiyecekleri kurtarmak için Nero'nun üstüne çullanıyor.

Onu bir yandan hırsızlığı yüzünden azarlarken, öte

yandan en lezzetli lokmalarla besliyor.

Lugh bana "Bu da neydi böyle? Bunu nasıl

becerdi? Tommo'nun hiçbir Ģeyi yok," diyor.

"Biliyorum," diyorum. "En ufak bir fikrim yok."

Ash, Tommo'yu küçük düĢmekten kurtarıyor.

Ona nasıl vals yapılacağını göstermek için elinden

tutuyor ve daha sonra Tommo defalarca bir-iki-üç diye

sayarak Ash'in kaba çizmelerinden kaçmakla meĢgul

oluyor. Çok kibar bir reverans eĢliğinde, Slim Emmi'yi

dansa davet ediyor. Hantal gövdesine rağmen, zarif

dönüĢler ve hamlelerle, dört bir yana uçuruyor. Emmi,

Tommo'yu görmezden gelme gösterisi yapıyor. Ġlk

partisindeki hoĢnutluğu kayboluyor.

Lugh'a "Onunla konuĢtun mu?" diyorum.

Suratını ekĢitiyor. "Üzgünüm, unutuyorum.

Fakat, haydi, onu kendi haline bırak. ġimdi zamanı

değil."

"ġimdi tam zamanı," diyorum. "Bunu ben

yaparım -endiĢelenme, ona iyi davranacağım ama bana

borçlanıyorsun, bunu da bil. Ona hediye vermeyenler

sadece ikimiz olamayız. Gidip bir Ģeyler bul."

"Nereden?" diyor.

"Bilmiyorum, etrafı araĢtır, Peg'e sor," diyorum.

"Hurdalıktayız, Tanrı aĢkına. Ben sana bir çöp sahasında

o kolyeyi bulmayı baĢardım ve onun bir hayli güzel

olduğunu düĢünüyorum."

Page 150: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kolyeyi avucuna alıyor. Ona geçen doğum

günümüz için verdiğim, deri bir sicime takılı küçük yeĢil

cam halka... On sekizinci yaĢ hediyesi. "Belki

verebilirim—" derken, bana umut dolu bir bakıĢ atıyor.

"Bunu ona veremezsin," diyorum. "Nankör

domuz. Yedek çizme bağcıklarını vermeye de kalkıĢma."

Yanımdan ayrılarak çevrede dolaĢıyor ve kirli,

eski bir varile dikkatle baktığını görünce ĢaĢırmıyorum.

On yaĢında bir kız için bir doğum günü hediyesi öyle bir

yerde bulunabilirmiĢ gibi! Bu meseleyi çözmek bana

düĢecek ama önce onu biraz terleteceğim.

Creed'in bakıĢını yakalıyor ve onu baĢımla

onaylıyorum. Hava yeni kararıyor. Creed için devriye

görevindeki

Takipçi'ye katılma vakti. Akordeonunu bir

kenara koyup bana doğru yönelirken Peg eski ama

hareketli bir dans müziği çalıyor. Büyük bir keyifle ve

ayağıyla tempo tutarak yayını tellere sürtüyor. Zavallı

Slim kederli bir inilti koyuveriyor. Lugh ona acıyıp Em'i

tutarak döndürmeye baĢlarken, Em irkilmiĢliğin

sevinciyle çığlıklar atıyor. Lugh iyi bir insan, iyi bir

ağabey.

Slim alnını silmek için bir tabureye doğru

sendeliyor. Creed beni görüĢ alanında tutuyor. Çenesi,

görevdeki bir adammki gibi kararlı biçimde öne çıkık.

Onunla muhtemelen karakter kusurlarım hakkında daha

fazla konuĢmak üzere olduğumuzu hissediyorum.

Bedenim kaçmaya mey-letse de olduğum yerde

dikiliyorum. Onu sonraya bırakmak zorunda kalacağım.

Çünkü Jack'le Ağlayan Su'da buluĢmaya gitmem Ģart.

Molly, Mercy'nin masayı temizlemesine

yardımcı olurken, bir yandan da ayağıyla tempo tutuyor.

Page 151: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Creed onların yanından geçerken eline dokunuyor. Ona

bakmıyor. DokunuĢu kısa; ıĢık da yeterli değil fakat hayal

görmediğimi biliyorum. Elini uzatıp dokunan kiĢi,

Molly'ydi. LoĢlukta görülmeyeceğini düĢünmüĢ olmalı.

Creed sersemlemiĢ görünüyor. Yumruk yemiĢ

gibi bir hali var. Yanımdan hızla geçiyor. Gözlerimi

kırpmaksızm Molly'ye bakıyorum. Gülümseyip

Mercy'yle sohbet ediyor. Creed'e katlanamıyormuĢ gibi

yapıyor. Güzel. Bunu kendisi söylemiĢti:

Hayat da insanlar da siyah-beyaz değildir. Aile,

arkadaĢlar, sevgililer... Ne kadar uzun yaĢarsam, o kadar

çok görür ve o kadar az emin olurum. Özellikle gönül

meselelerinde.

Çok sayıda sır var. Emmi ve Tommo, Ģimdi de

Molly ve Creed. BaĢka nelerden haberdar değilim acaba?

Sırların gittikçe artmasından endiĢe ediyorum.

"Emmi!" Peg'in kemanının sesini bastırırcasma

bağırarak ona el sallıyorum. "Buraya gel!"

"Molly," diye sesleniyor Lugh. "Ġki dansçı

eksiğimiz var. Bize yardım et."

"Bu tatsız tuzsuz eski cig dansında mı?" Molly

omuz silkiyor. "Neden olmasın?" Kırmızı kombinezonun

hıĢırtısı eĢliğinde, oraya doğru zarifçe yürüyor ve Lugh

onu bir fırıldak misali döndürüyor.

Emmi somurtkan bir itaat içerisinde, çok ağır

adımlar atarak bana doğru geliyor. "Ne?" diyor.

"Ne deme bana, Bayan On YaĢında. Haydi,"

diyorum. "Hermes'i eyerlememe yardımcı olman

gerekiyor."

Hermes kamıĢ hasırını ve dizginini taĢıdığımı

gördüğünde kiĢniyor. Rüzgâr ince bulut parçalarını

gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna aceleyle

Page 152: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sürüklüyor. Gecenin ilk saatlerinin mavi siyahına tezat

oluĢturarak beyaz beyaz parlıyorlar. Hava değiĢmiĢ.

Soğuyacağa benziyor.

Em paslı bir demir yığınının üstüne oturuveriyor.

Nero bizi takip etmiĢ. Em'in yeni ilaç kolyesini çalmaya

uğraĢmakla meĢgul. Yakalanıp oyukta tuzağa

düĢürüldüğü andan beri etrafındakilere nasıl davrandığı

gözümden kaçmıyor. Ben ve Em'le arası iyi ama o kadar.

Diğerlerini hiç önemsemiyor, yok sayıyor. Arası en çok

erkeklerle bozuk.

Ömrü boyunca tanıdığı Lugh'la bile. Bu durum

onu yakalayan adamla alakalı muhtemelen.

"Kes Ģunu, Nero!" Em onu kucağına koyuyor.

Bir sorunun çıkacağını bekliyor gibi omuzları kambur.

Ardından bana "Ne istiyorsun?" diye soruyor. "Hermes'i

eyerleyebilecek boyda değilim ve sen de bunun

farkmdasın."

"Öyle mi? Artık on yaĢında olduğun için

boyunun yetebileceğini sanıyordum," diyorum. "Dinle,

Em, sana özel bir görev veriyorum. Bu gece gideceğim

yere Nero gelemeyeceği için onun sorumluluğunu sana

bırakıyorum."

Gözleri parlıyor. "Onu gözlerimin önünden bir an

olsun ayırmayacağım," diyor. Nero'yu kucaklıyor.

"Zavallı Nero, senin ve öbür zavallı karganın baĢına

gelenler korkunçtu. Sen bunu kimlerin yaptığını

biliyorsun, değil mi?" diyor bana. "Yüz ifadenden

anladım."

"Belki biliyorumdur," diyorum. Hasırı

yerleĢtiriyorum.

"Onların peĢinden Ģimdi mi gideceksin?"

Page 153: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bu senin sorunun değil, iĢler benim kontrolüm

altında. Fakat dinle, Em, olup biten her Ģeyi bilmem

gerektiğini anlamak zorundasın. Ne kadar küçük veya

önemsiz olduğunu düĢünsen dahi bana anlatman lazım.

ġimdi söyle bakalım, Tommo kafesin karĢılığında neyi

takas etti?"

Yüzü ıstırap içerisinde buruĢuyor. Ġki arada,

görev ve arkadaĢlık arasında kalmıĢ. "Sana söyleyemem,"

diyor. "Bu baĢkasını ilgilendiren bir mevzu değil ve asla

söylemeyeceğime dair ant içtim."

"Ant içmek durumun ciddiyetini gösterir,"

diyorum. "Bir hayli önemli olmalı."

"Sadece onun için," diyor. "BaĢka hiç kimse için

değil, gerçekten."

"Buna ben karar veririm, sen değil," diyorum. "O

neydi? Tommo'nun değerli hiçbir Ģeyi yok."

"Sen öyle san," diyor. Sonra dudaklarını sımsıkı

kenetliyor.

"ġimdi bir yere gidiyoruz," diyorum. "Onu uzağa

mı saklamıĢ, ha? Ike'nin ona verdiği bir Ģey mi?"

"Daha fazlasını söy-le-ye-mem," diyor. "Bunu

seninle zıtlaĢmak veya bam teline basmak için

yapmıyorum. Doğru olanı yapıyorum. Lugh sana hep

sırlarını anlattı ve bahse girerim ki onların birini bile

kimseye söylememiĢsindir."

Babamın viskisini, silahını, bıçağını sakladığı

yer... Lugh ve ben bir ant içmiĢtik, kimseye bunun nerede

olduğunu söylemeyecektik. Ben de bu anda uydum ve bu

konuda ağzımı hep sıkı tuttum.

"Verdiğin sözü tutmak zorundasın," diyor Em.

"Bunu senden öğrendim. Sen ne olursa olsun sözlerini

Page 154: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

tutarsın. Ben de öyle yapıyorum. Dilersen, bana iĢkence

edebilirsin ama yine de söylemeyeceğim!"

Dudaklarını kilitleyip anahtarı uzağa

fırlatıyormuĢ gibi yapıyor. Yemin ederim, bu keçi inadı,

kıçına bir tekmeyi hak ediyor. Fakat Emmi öyle acıklı

görünüyor ki Hermes'in dizginini baĢından geçirirken

dudaklarım titriyor. "Peg'e her zaman sorabilirim,"

diyorum.

"Devam et ve zamanını boĢa harca, Peg boĢboğaz

değildir," diyor cevaben.

"Bana ukalalık etme," diyorum. "Bunun için hiç

vaktim yok, Em. Bana Ģu Ģeyin önemli olmadığına dair

söz- yemin veriyorsun ve bu iĢi burada bitiriyoruz.

Yalnızca bu seferlik dinle beni."

Nero'yu kucağından indiriyor ve güç bela hurda

yığınından iniyor. "Sana yeminli söz veriyorum," diyor.

Elini uzatıyor ve el sıkıĢıyoruz.

Sözüne itimat etmekten baĢka çarem yok. "Sana

güve-nebilmeliyiz, Em," diyorum. "Bizi hayal kırıklığına

uğratmayacağını biliyorum. Bu, emirlere her zaman

uyacağın anlamına geliyor. Güvenimizi kazandığın gün

geldiğinde, iĢte o gün dilediğin gibi hareket

edebileceksin. Ama o güne kadar sana söylenildiği gibi

yapacaksın; soru sormadan ve itiraz etmeden."

"Özür dilerim," diyor. "Sen söylediğinde, nöbete

geri dönmem gerekiyordu. Herkesin sağ salim geri

geldiğini gördüğüme çok sevinmiĢtim fakat küçük bir

çocuk gibi davrandığımın farkındayım fakat artık öyle

değilim. Daha iyisini yapacağıma dair söz veriyorum."

"ĠĢte Ģimdi bir savaĢçısın, bir Özgür ġahin'sin,"

diyorum. "Ölen yoldaĢların var çünkü onlar insanların

özgürce yaĢamaları gerektiğine inandılar. Sen, ben ve

Page 155: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Lugh, özgürlüğümüzü kaybetmenin ne demek olduğunu

çok iyi biliyoruz. Sen sadece bir defa değil, iki defa

mahkûm oldun. Seni yakaladıklarında ve DiriliĢ'e

götürdüklerinde..."

Gözleri gözlerimle buluĢuyor. "Beni zincirli

tuttular," diyor. "Tıpkı sana Ümitkent'te yaptıkları gibi."

"Ve bir savaĢçıya yakıĢır Ģekilde davrandın,"

diyorum. "Sen benim kız kardeĢimsin, Em. Demek ki

ihtiyacın olan cesaret sende var. Güçlü ve akıllısın. Bu

mücadeleyi biz kazanacağız. Özgürlük uğruna ölenleri

onurlandıracağız.

Özellikle babamızı. Peki Ģimdi söyle bakalım.

BaĢka kimleri onurlandıracağız?"

"Maev ve Epona'yı," diyor. "Ike, Bram ve Jack'i.

Karanlıkağaçlar'da yaĢamlarını yitiren tüm Özgür

ġahinleri ve Akıncıları."

"Güzel, onları hiç unutma; arkadaĢlarımızı ve

babamızı," diyorum. "O zaman nasıl davranacağını

bilirsin."

"Öyle yapacağım," diyor.

"Farkmdasındır, sen ve ben, birbirimize çok

benziyoruz."

ġaĢkınlık içerisinde gözlerini kırpıĢtırıyor.

"Benziyor muyuz? Nasıl?"

"Ġlk önce harekete geçiyor, sonra düĢünüyoruz,"

diyorum. "Fakat burada kazanacaksak, zafere dair

herhangi bir Ģansımız varsa, önce düĢünüp sonra harekete

geçmek zorundayız. Öyleyse, Ģu andan itibaren, sen ve

ben soğukkanlılığımızı koruyoruz, tamam mı? Bunu

yapabilir misin?"

"Evet," diyor.

"Birlikte?" diyorum.

Page 156: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Evet, birlikte," diyor. "Seni bir daha hayal

kırıklığına uğratmayacağım, Saba. Asla." Kollarını

savurup belime doluyor. "Elepsinin içinde en çok seni

seviyorum."

Bu kız beni her zaman gafil avlıyor. Ġçimde hızla

akan bu sıcak, alev alev sevgi... Uzun zamandır

dıĢladığım, kanıma karıĢmasını engellemeye çalıĢtığım

kız kardeĢ sevgisi. BaĢının üstünü öpüyorum. "Doğum

günün kutlu olsun," diyorum. "Hadi, gidip dans et biraz

daha."

Nero'yu bıraktığı yerden alıyor ama gitmiyor.

Ben Hermes'in son kontrolünü yaparken eski Lingery

Lou'yu deniyor. Kemeriyle ve genel bakımıyla meĢgul

oluyormuĢ gibi yapıyor. Bir Ģeyler söylemek istediğini

belli ediyor. Arkadaki partide herkes hep bir ağızdan

Peg'in Ģarkısına eĢlik ediyor. Slim'in gür sesi ve

böğürtüsü öbür sesleri bastırıyor.

Em'e "Eğlenceyi kaçırıyorsun," diyor, metal kaplı

yeleğimi giyiyor ve tokalarını güvenli bir biçimde

bağlıyorum.

"Auriel'in muhtemelen Büyük Su'ya gittiğini

tahmin ediyorum, ne dersin?" diyor. "O, Meg, Lilith ve...

Yeni Cennet'ten kaçan tüm insanlar gidiyorlar mıdır

sence?"

Kol bantlarını takıyorum. Her birinde üç küçük

toka var. "Yılın bu zamanları geç oluyor," diyorum.

"KıĢtan önce dağları aĢmaları ve büyük bir kervanla yola

koyulmaları Ģart. Onların bahara kadar Yılan Irmağı'nda

kalacaklarını sanıyorum. Auriel akima nereden geldi?"

"Ah, hiçbir yerden." Emmi omuz silkiyor.

"Yalnızca... ondan hoĢlandığımı biliyorsun."

Page 157: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Yine ketum davranıyor. "Hı hı," diyorum. "Seni

sabahleyin göreceğim. Nero'yu kendine yakın tut.

Gözünün önünden ayırma." Kendimi Hermes'in sırtına

savuruyorum.

Em dizgini tutuyor ve "Onu nasıl bulduğuma

gelecek olursak -Nero'yu kastediyorum- aklım bir karıĢ

havada değildi ve onun yerini bana... toprak söyledi,"

deyiveriyor. Son birkaç sözcüğü, büyük baykuĢ

gözleriyle bana bakarak fısıldamasının ardından tüyüyor.

Göğsüne yapıĢtırdığı Nero'yla birlikte, barakaya koĢarak

geri dönüyor.

Ardından bakakalıyorum. Em gaipten haber

veren olmaya eğilimli. ġen... BaĢı bulutlarda olan bir

hayalperest... Her zaman hisleriyle hareket ediyor. Lugh

böyle Ģeyleri onun mistik palavraları olarak adlandırıyor.

Kimi zaman abuk sabuk olduğunu düĢünüyor. Benimse

henüz bu tür Ģeylerle ilgili fikrim yok.

Hermes'i dilimle tık tık sesi çıkararak yürümeye

teĢvik ediyorum. Derken yola koyuluyoruz. IĢıkları,

sıcaklığı ve Ģöleni geride bırakıyoruz. Soğuk gece

yükseliyor ve ben Ağlayan Su'ya, Yeni Cennet'in

mıknatıs taĢma, tepedeki yer altı sığmağına ve

DeMalo'nun gündoğumundaki görüntüleri gördüğü,

beyaz duvarları olan odaya doğru rota belirlerken Yıldız

IĢığı Geçidi'nden ayrılıyoruz.

Oraya gitmemiz gerektiğinden kesinlikle emin

olmamın nedenini hâlâ söyleyemiyorum. Ama eminim.

Adım gibi eminim. Belki de bizzat ben biraz

hayalperestimdir.

Ahıra bir gölge düĢtüğünde, dizgini henüz

kaldırmıĢtı. Metali çınlatmamaya dikkat ederek dizgini

Page 158: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çiviye tekrar astı. Kapıyı açtı ve ay ıĢığınca yıkanan

avluya çıktı. Gelen Molly idi.

"Ah!" Molly elini boğazına götürdü. "Aklımı

baĢımdan aldın," dedi. "Ne yapıyorsun?"

"Atları kontrol ediyorum."

Molly burnunu okĢamak için Prue'nun ahır

bölümüne gitti. "Hermes'in olmadığım görüyorum," dedi.

"Tahminimce, Saba Ģu bağlantısıyla yeniden buluĢmaya

gitmiĢ."

Hayal kırıklığını belli etmemeye çabaladı. "Öyle

anlaĢılıyor," dedi. "Git," diye düĢündü. "Lütfen, Molly,

git."

Fakat Molly'nin acelesi yoktu. Prue'nun, boynunu

okĢayarak sorgulayıcı bir bakıĢla karĢısındakinin ceketini

süzüyordu. "Biraz daha sakinleĢtin mi?" dedi.

Onunsa Saba'ya yetiĢme umudu yoktu artık. Çok

geç kalmıĢtı. Bir fırsat daha kaçmıĢtı. Ceketini çıkardı ve

Molly'nin omuzlarına örttü. "ÜĢütme," dedi.

Molly bir gülümseme eĢliğinde "Çok

centilmensin," dedi. Ġlık yaz güllerinin kokusunu

taĢıyordu. O da bu yüzden tir tir titriyordu. Molly onu her

zaman etkilemiĢti. GülümseyiĢi, kokusu ve güzelliğiyle...

Tatlı bir telaĢ içerisinde, Molly'yi kollarına alıp

ahır duvarına yasladı. ÖpüĢüyor, birbirlerine

dokunuyorlardı. Büyük bir arzuyla ve nefes nefese...

Molly geriye çekildi. Parmaklarını dudaklarına

koydu. "Biri bizi görebilir/' dedi. ġimdi Molly de tir tir

titriyordu. "Aman Tanrım," dedi, "bana her defasında

yaptığın Ģey hiç hoĢ değil."

"Bana sen öğrettin."

Bir kaĢ çatıĢı, Molly'nin alnını kırıĢtırdı.

"Öğretmemem gerekiyordu," dedi. “Buna asla

Page 159: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

baĢlamamalıydık. Aslında hiçbir zaman öyle bir niyetim

yoktu."

"Biliyorum. Ben bir delikanlıyım, birbirimize

âĢık değiliz, sen hâlâ Ike'yi seviyorsun."

"Onunla yaĢadıklarımı sana yaĢatmak istiyorum,"

dedi Molly.

Molly'nin nefesi ona tatlı tatlı dokunuyordu. "Bir

gün, yaĢayacağım," dedi. "Bu nedenle bir kadını nasıl

memnun edeceğimi öğrenmeye ihtiyacım var. Sen bana

öğretiyorsun. Durum bundan ibaret."

Bir an için birbirlerine durağan gözlerle baktılar.

Molly'nin dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Ders

vakti o zaman," dedi.

Sonra onu elinden tutup ormana doğru sürükledi.

Hermes'le yer altı sığmağına kuzeyden

ilerliyoruz. Bu yöne hiç aĢina değilim; bu nedenle

tetikteyim. Ama sığmak birdenbire karĢımıza çıkıyor.

Öyle ani oluyor ki Ģok beni can evimden vuruyor.

Birkaç ağacın arasındaki alçak bir bayırın

üstündeyiz. ĠĢte burada. O küçük tepe. Tatlı çimenlerin

ortasında. Diğer herhangi bir tepe gibi gözüküyor. Onun

kalbinde böyle bir sır saklandığı, derininde Wrecker yer

altı sığmağının olduğu asla akıllara gelecek gibi değil.

DeMalo'nun uzun zaman önce kaybolmuĢ ve unutulmuĢ

dünyaya ait, benim de bizzat tanıklık ettiğim,

görüntülerini paylaĢtığı beyaz oda iĢte orada.

Yine buradayım. Kendimi Hermes'ten aĢağıya

savuruyor ve çayıra yüksekten dikkatle bakıyorum.

Burası apansız bir yaz yağmurunda onun beni öptüğü yer.

Çimenlerde, yağmurda, ormanda, Ağlayan Su'daki

yatağına doğru el ele koĢtuğumuz yer. Kendimi ona

Page 160: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

verdiğim, onu ilkim kabul ettiğim yer. Kendimi onda

kaybettiğim ve neredeyse kendime gelemediğim yer...

Tepenin doruğu, böğürtlen çalısından

arındırılmıĢ. Tepenin yokuĢlarını boğan ve o sıcak yaz

gününü tatlandıran zengin meyveler yok olmuĢ. Çayır

budanmıĢ. Zemin, ay tarafından yaldızlanan ve

gölgelenen anızlar nedeniyle-sert. Kayan yıldızlar, gece

göğünü yararak süratle ilerliyor.

Bir gece kuĢu civcivi çabuk ve cızırtılı bir tarzda

ötüyor. Sonra bir kez daha... Akabinde de "Saba!

Buraya!" diyor.

Bu fısıltıyla beni yerimden hoplatmaya yetiyor.

O, Jack. Altı metre kadar tepemden bir çalının arkasına

çömelmiĢ. Ona yaklaĢmam için sabırsızca el sallıyor. Ona

yaklaĢırken yanaklarım yanıyor. Sanki düĢüncelerimi

okumuĢ olma ihtimali varmıĢ gibi. KalptaĢı ise ılık. Yeni

fark ediyorum.

Hermes'i Jack'in midillisi Keli ile ağaçların

arasına bırakıyorum. Jack beni ani bir hareketle yanma

çekiyor. Öfkeyle "Senin derdin ne?" diye tıslıyor. "Orada

heykel gibi duruyorsun. Bense ses tellerim kopana kadar

sana seslenmeye çalıĢtım. ġĢĢt... Muhafızlar geliyor."

O konuĢurken iki pislik Tonton, iki yandan

atlarını tepeye getirerek yer altı sığmağının giriĢinde

buluĢuyorlar. Böğürtlen çalılarınca kısmen gizlenmiĢ,

sağlam bir metal kapının önünde duruyorlar. Tepeden

tırnağa silahlılar.

"Tonton kıyafetlerini getirdiğini söyle bana,"

diyorum.

Jack bana seni-az-önce-doğru-mu-iĢittim bakıĢı

atıyor. "Bir kez daha öyle giyindiğimi katiyen görmek

istemediğini bana söyleyen Ģendin," diyor.

Page 161: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Tam senlik bir hareket," diyorum. "Sana

söylediğimi hiçbir zaman yapmazsın. Bir kere olsun sana

söylediğimi yapmaman gerekirken, yapacağın tutuyor.

Kör olmayasıca Jack, Ģimdi de beni tıpkı senin gibi

konuĢturuyorsun. ġu zımbırtıyı ver bana."

Uzun bakıcıyı elinden kapıyorum.

"Öyleyse... bir dahaki sefere Tonton kıyafetlerimi

giyerim. Ya da giymem." BaĢını ĢaĢkın bir Ģekilde iki

yana sallıyor. "Sırası gelmiĢken," diyor, "savaĢ

kıyafetlerinden hoĢlanırım. Onlar çok, ah... çok..."

Bakıcıyı döndürerek kısık gözlerle bakıyorum.

"Ah evet, unutuyorum," diyorum. "Seni zorlayan

kadınlara karĢı bir zaafın var."

"Yalnızca birine," diyor. "Çok seçiciyimdir."

Muhafızlar bakıcıda gayet net görünüyorlar.

"Merhaba, çocuklar," diyorum.

Yüzleri tepe yüzünden göremeyeceğim kadar çok

gölgeleme de birbirlerine neredeyse omuz omuza gelecek

Ģekilde duruyorlar. Gökyüzüne ne denli sıklıkla baktıkları

düĢünülürse, kayan yıldızlar tarafından ĢaĢkına

uğratılmıĢlar. Belki de babamın bizimle birlikte yaptığı

gibi, seyahat halindeki huzursuz ruhları sayıyorlardır.

Atları onların ruh halini algılıyor ve tedirginlik içerisinde

yer değiĢtiriyorlar.

"Bak sana ne diyeceğim," diyor Jack. "Issızlığın

ortası, gecenin yarısı, tam teçhizatlı iki muhafız...

DeMalo'nun orada korumak istediği bir Ģeyler var.

Ġçeriye girmeninse bir tek yolu var." Yanında duran

yayını yerden kaldırıyor. "Sağdaki adamı ben

halledeceğim," diyor. "Soldakini de sen avlarsın. Üçe

kadar sayacağım."

Page 162: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bekle," diyorum. Simsiyah bir kuĢ, ayın beyaz

çehresinden geçip bize doğru uçuyor. "Nero," diyorum.

Midem öfkeyle kasılıyor. Emmi yine yaptı

yapacağını. Ona güvenilmeyeceğini bilmem gerekirdi.

Tüm büyük vaatleri buraya kadarmıĢ iĢte.

Nero alçaktan uçup muhafızlarla dalga geçme

fırsatım asla kaçırmaz. Siyah pelerinlileri tanır ve

onlardan nefret eder. Gecenin içinden sessizce çıkıp

doğruca kafa larını hedef alıyor. Tontonlar telaĢ çığlıkları

atarak çömeli-yor. Nero üzerlerine çullanırken yer altı

sığmağının kapısına yaslanıyorlar.

"Tahminimce, hayvansever değiller," diyor Jack.

"Ondan korkuyorlar," diyorum.

Nero ardımızdaki bir ağaca konuyor. Jack'in

omzuna iniyor ve baĢını gagalıyor.

"Hey!" Nero'yu birden çekip alıyorum. "Tamam,

özür dilerim."

"Onu ne kızdırdı böyle?" diyor Jack.

"Sana daha sonra anlatırım," diyor ve bakıcıyı

tekrar kaldırıyorum. Muhafızlardan biri kapı aralığından

dıĢarıya adım atıyor. Muhtemelen Nero'nun hâlâ civarda

olup olmadığını görmek için. AteĢ çubuğu atıĢa hazır;

gökyüzünü kontrol ediyor. Aym aydınlattığı suratını

inceliyorum. Genç ve korkak...

ArkadaĢına bir Ģeyler söylüyor. Her ikisi de telaĢ

içindeler.

"iĢimize bakalım." Jack yayına ok takıyor.

"Hayır," diyorum. "Onları vurmamız

gerekmiyor."

"Peki oraya nasıl gireceğimizi düĢünüyorsun?

Onlardan kibarca isteyerek mi? Onlara bir bak, Saba,

tetiği çekmeye hazır bekliyorlar."

Page 163: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hayır, asıl sen bak." Bakıcıyı ellerine itiyorum.

"Korkuyorlar, Jack. Bunu anlayabilirsin. Burada olmayı

istemiyorlar. Yıldızlardan hoĢlanmıyor, bir kargadan

ürküyorlar. Ġkisi de burada yalnız baĢına. Üstelik çok

toylar."

"Ne demek istediğini anlıyorum," diyor Jack.

"Belki senin hakkında ağızdan ağza dolaĢan Ģu hikâyeleri

duymuĢlardır. Korku duyulan Ölüm Meleği ve onun

DiriliĢ'ten mucizevi kaçıĢı. On adamı öldürmüĢ, hatta

yirmi- hayır, otuz. Her Ģey örtbas edilmiĢ ve o hâlâ Yeni

Cennet'te. Hayır, hayır onun bir yangında öldüğünü

iĢittim. Onun hayaletini kendi gözleriyle gören bir

adamla bile tanıĢtım. Geceleyin kurt köpeği ve kargasıyla

seyahat ediyor, rastladığı kiĢilerden ölümünün intikamını

alıyor."

"O söylentileri yayan sensin," diyorum. "Tahmin

etmeliydim."

"Ben yalnızca halihazırda mevcut olanları biraz

besledim, o kadar. Bu diyarda haber, kontrol edilemeyen

yangın misali yayılır. Ölüm Meleği insanların

zihinlerinde büyük bir etkiye sahip. Bir kralı öldüren ve

onun krallığını yok eden, hiç yenilmemiĢ dövüĢçü. Güçlü

karakter özellikleri. Sahip olduğumuz her bir üstünlüğü

kullanmak zorundayız."

"Jack?" diyorum. "Bir hortlağın üzerime doğru

geldiğini hissediyorum."

"Bu bir vakit kaybı," diyor. "Eğer sen onları

öldürmek istemiyorsan, ben öldürürüm."

"Hayır. Bunu benim yöntemimle yapıyoruz,"

diyorum.

Ġki Tonton çoktan gerilmiĢ haldeler. Gerçek

dehĢete öylesine yakınlar ki onlara saldırmak acımasızca

Page 164: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

görünüyor. Onlar için üzülüyorum. Bunu yapacak

olmaktan ötürü kendimi kötü hissediyorum. Böyle

hissetmesem fena olmazdı hani.

Jack muhafızlara tuzak kuruyor. Hiç istemese de

bunu yapıyor. Benim güçlükle iĢittiğim kurt ulumalarıyla

baĢlıyor fakat bu bile muhafızları fena halde korkutmaya

yetiyor. Kurt taklidi yaparken etrafındaki ağaçları ve

çalıları hıĢırdatmak için taĢlar savurarak onlara

yaklaĢıyor. Yaylım ateĢi açacak kadar panikliyorlar.

Jack'in vurulmaması tam bir mucize. Fakat baĢını aĢağıda

tutup hareket etmeyi sürdürüyor. Bu sırada Nero, Hermes

ve ben tepenin arkasına gizlice gidip tam zirvede iyi bir

konuma yerleĢiyoruz.

Uzun süre beklememize gerek kalmıyor. Kainat

bizden yana. O an birden çok yıldız kayıyor ve

muhafızların dikkati iyice dağılıyor.

"ġimdi. Git, haydi!" Nero'yu havaya fırlatıyor,

dizginleri sert bir Ģekilde çekiyorum. Hermes Ģahlanıp ön

ayaklarıyla havayı döverek tiz bir Ģekilde kiĢniyor. Nero

tepemizde dönerken çığlık atmaya baĢlıyor.

Nero'nun da görülmesiyle birlikte muhafızlar

Ölüm Meleği'nin kızgın bir yıldız olarak gökyüzünden

yeryüzüne indiğine inanmıĢ olmalılar.

Korkudan kaskatı kesilmiĢ bir halde gökyüzüne

bakmaya devam ediyor ve Ölüm Meleği'nin ortaya

çıkmasını bekliyorlar. Nero susuyor, Hermes susuyor ve

etrafı tekinsiz bir sessizlik kaplıyor. Bu sessizlik onları

daha da ürkütüyor ve atlarına doğru koĢmaya baĢlıyorlar.

Bu esnada silahları yere düĢüyor. Tökezliyor,

sendeleyerek yürüyor ve haykırıyorlar. Paniğe kapılmıĢ

bir Ģekilde, birbirleriyle yarıĢırcasına, paldır küldür

kaçıyorlar. Toynak sesleri giderek azalıyor ve ortam

Page 165: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sessizliğe bürünüyor. Hepsi o kadar. Gittiler. Cesaret

ettik ve kazandık.

Jack pantolonunu yokluyor ve sonra asma kilidi

kolayca açıyor. Derken tepedeki kapıdan içeri geçiyoruz.

Jack'in DeMalo'nun beyaz odasını bulmasına,

yüksekte tuttuğu acil durum meĢalesiyle kılavuzluk

etmesine müsaade ediyorum. Ne de olsa daha önce

burada bulunmamıĢım gibi davranmak zorundayım. Onu

zemine inen merdivenler ve duvarlarında ranzaları olan

upuzun, dar odalar boyunca takip ediyorum. Her oda bizi

bir diğerine götürüyor. MeĢalelerimiz pürüzlü ve

sıkıĢtırılmıĢ toprak duvarlara, tavana ve tabana titrek

turuncu ıĢığın yansımalarını yolluyor.

Burası tıpkı o yaz günü koktuğu gibi kokuyor.

Küf kokulu ve serin. Tıpkı o gün hissettirdiği gibi

hissettiriyor. Tenimde bir ağırlık hissine sebebiyet

veriyor. Yer altından nefret ediyorum.

Alnım terle ıslanıyor ve birden GümüĢgöl'deki

fırtına mahzenimize, ailem tarafından toprağa kazma ve

kürekle kazılmıĢ sekiz metrekarelik o çukura geri

dönüyorum. Mahzen göle yerleĢtiklerinde ailemin ilk

eviymiĢ. Lastik kulübeyi inĢa ederlerken orada

yaĢıyorlarmıĢ. Daha sonra fırtınalı havadan dolayı

sığmağımız olmuĢ. Ne de olsa hava durumu yeterince

kötü olduğu için GümüĢgöl'deki fırtınalardan

korunmamız gerekiyordu. Fakat güneĢin dünyayı ve ona

bağlı her Ģeyi haĢladığı o kavurucu günlerde de mahzen

bizim tek korunağımızdı. Mahzen babama, Lugh'a ve

Em'e hiç sıkıntı vermezdi. Ama beni resmen daraltıyordu.

Oraya canlı canlı gömüldüğümü hissediyordum.

Derin bir nefes alıyorum. Gömülü değilim.

Ġyiyim.

Page 166: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bu bir Wrecker yer altı sığmağıymıĢ," diyor

Jack. "Bunun benzerini daha önce de gördüm. Yine de

bundan çok daha küçüktü."

Sığınak hakkında bildiklerimi ona

söyleyemiyorum. DeMalo'nun kapıyı ilk kez keĢfedip

açtığı zaman burada on iskelet bulduğunu, onların

öldükleri ranzalarda yattıklarını, büyük olasılıkla bir

faciadan buraya sığındıklarını ve onların dünyasını kasıp

kavuran böyle daha birçok facia olduğunu da. Eğer onlar

baĢka birileri olsaydı, yaĢadıkları drama üzülürdünüz.

Fakat Wreckerlara merhamet edilmez.

"ġimdiye dek tepenin merkezine yaklaĢmıĢ

olmalıyız," diyor Jack.

Yakınız. Dar küçük koridordayız. Bizi beyaz

odaya doğru sıkıĢtırıyor. Kapalı kapıdayız. Jack kapıyı

dikkatlice açıyor ve içeriye usulca bakıyor.

"Buranın ötesinde hiçbir Ģey yok," diyor. "Burası

olduğunu mu düĢünüyorsun?"

"Evet," diyorum.

Sanki burada, yanımızda birileri varmıĢ gibi

fısıldayarak konuĢuyoruz. Bence zaten var. DeMalo'nun

bizzat kendisi. Ne de olsa burası onun özel yeri. Belki

tam da Ģu anda, o her nerede olursa olsun, görüntü

odasında olduğumu biliyordur. Bu aptalca, farkındayım.

Hatta imkânsız. Nasıl bilebilir ki? Ancak yine de kalbim

güm güm çarpıyor.

"Peki, sen sezgileri olan birisin," diyor Jack.

Ve içeri giriyoruz. Zifiri karanlık bizi karĢılıyor.

Biz meĢaleleri odanın dört bir yanına doğru tutarken

onlar gölgelere saldırıp geri çekiliyor. Burası yer altı

sığmağının geri kalanından tamamıyla farklı. KöĢeleri

yuvarlak, pürüzsüz beyaz duvarlarla örülü. Her taraf

Page 167: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yirmiĢer adım boyunda. Kubbemsi bir tavanı olan

pürüzsüz beyaz bir tabanı var. Geçen geliĢimde

göründüğünden çok daha büyük görünüyor.

Hatırlayın, burada DeMalo ve benimle beraber

bir düzine Kurtarıcı ve iki Tonton muhafızı

bulunmaktaydı.

Jack duvarları inceleyerek odanın içerisinde

yavaĢ adımlarla tur atıyor. "Bunların hangi malzemeden

yapıldığına dair hiçbir fikrim yok," diyor ve elini

duvarlarda gezdiriyor. "Pürüzsüz ve soğuk," diye ekliyor.

"Aradan onca zaman geçmesine rağmen hâlâ iyi

dürümdalar. Bir tür garip Wrecker teknolojisi. Bölümler

halinde yapılmıĢa benziyor. Onları buraya öyle bir

yöntemle getirdiklerini tahmin ediyorum."

ĠĢte bu duvarlarda gündoğumuna ıĢığın

serpilmesini gördüm. KuĢ ötüĢü ve telli kutuların müziği

havayı tat-landırıyorken, gün ıĢığı çevremizi

aydınlatıyordu. Hepsi harikaydı. Fakat bu yalnızca

baĢlangıçtı.

Kartalların uçtuklarını, dev balıkların

okyanuslarda zıpladıklarını ve hayvan sürülerinin engin

ovalarda dörtnala koĢtuklarını gördüğüm duvarlara

dokunuyorum. Ormanların, dağların, ırmakların, göllerin,

kuĢların ve insanların, haklarında düĢünmeye bir ömrün

yetmeyeceği kadar görkemli manzaralarla birlikte

gözlerimi kamaĢtırdıkları duvarlara... Bir asır yaĢayacak

olsam bile, kalbimi parçalayan o esrimeyi hatırlatacak

duvarlara...

Onun yaptığı gibi, odanın ortasında dikiliyorum.

Gözlerimi yumuyorum. Fakat hiçbir Ģey hissetmiyorum.

Oda soğuk ve karanlık, hepsi bu. DeMalo olmaksızın bir

ölüden hiçbir farkı yok.

Page 168: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hiçbir Ģey," diye fısıldıyorum.

"Bir adamın görüler elde ettiği bir oda sadece.

ArkadaĢın olan yıldız okuyucu kız gibi insanlar bunu

yapıyor," diyor Jack. "Burada ne bulacağımızı

sanıyordun ki?"

"Bilmiyorum," diyorum. "Bir Ģey var, Jack. Var

ama ona ulaĢamıyorum. Sanki tam da görebileceğim ve

iĢitebileceğim bir yakınlıkta veya—" Hayal kırıklığı

içerisinde nefesimi koyuveriyor, duvara elimi

sürtüyorum. "Auriel görüleri olduğunu bildiğim bir diğer

kiĢi," diyorum. "Böyle Ģeyler hakkında sen ne biliyorsun

peki?"

"Ben mi?" Jack baĢını iki yana sallıyor.

"Kültürsüzlerle takılıyorum," diyor. "Tuz parçalarını,

sakatatı ve külleri okuyanlarla... Her türdeki Ģarlatanla...

Elde ettikleri münferit görüntüler, çok fazla beyaz

yıldırımdan kaynaklanıyor."

"DeMalo kendisininkileri Ģafakta elde ediyor,"

diyorum. "Görülerini, yani. Bu, doğru değil mi?"

"Öyle sanırım, bilmiyorum. Dinle, Saba. Geldik,

baktık, burada hiçbir Ģey yok. Hem tam anlamıyla bir

vakit kaybı da değil," diyor ve ardından beni öpüyor.

YumuĢak bir biçimde. Tatlı tatlı. "Haydi," diyor. "Çekip

gidelim, göreceğimizi gördük."

Ben odaya son bir kez daha göz atarken, Jack

bekliyor. Ġçime sinmeyen bir Ģeyler var.

Ranzalı odalardan geri dönerken ona "Öyleyse

neden muhafızlar vardı?" diyorum.

"Niye muhafızlar ve köpeklerin olduğunu, onun

niye evden eve taĢındığını, niye sadece kendi ellerinin

dokunduğu ve baĢka hiç kimsenin dokunamadığı Ģeyleri

yiyip içtiğini..." diyor Jack.

Page 169: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kendi kendime, çünkü onu ilaçla uyuttum diye

düĢünüyorum. Minik bir kahverengi ĢiĢeden onun

Ģarabına damlattığım iki damlayla...

"DeMalo bu yüzden kolay lokma değil," diyor

Jack. "DiriliĢi havaya uçurduğumuzda, onun tahtını

salladık.

Ona bir sonraki seferde ne zaman ve nerede

saldıracağımızı bilmiyor."

"Hmm," diyorum, "seni anlıyorum."

"Onun oyun odasını tahrip edebiliriz," diyor.

"Geri dönmek ister misin?"

"Hayır," diyorum. "Orayı bırakacağız."

Serin bir gece meltemi, yer altı sığmağının toprak

havasını birbirine katıyor. Biraz ileride, ay ıĢığının

merdivenlerden aĢağıya süzüldüğünü görebiliyorum. Jack

merdivenlerden yukarıya ve dıĢarıya ok gibi çıkıyor. Bu

Wrecker yerlerinden nefret ediyor. Hayaletlerle dolu

olduklarını iddia ediyor. Hayaletlerden haberim yok fakat

bu mezardan çıkmaya ziyadesiyle hazırım. Ġlk basamağa

bir adım atıyorum. O da neydi? Gözümün ucuyla bir

parıltıyı yakaladım. MeĢalem az önce bir Ģeyin üstünde

parıldadı. Onun ne olduğunu buluncaya kadar etrafı

araĢtırıyorum. Tüylerim diken diken oluyor.

Parıltı bir metal, bir kilide ait. Kumlu ve yağlı bir

kilit. Kapı, gölgeler içinde kalmıĢ. Onu gözden

kaçırmıĢız.

"Jack," diyorum. "Buraya geri dön."

O bir kapı mandalı kilidi. Tek baĢına olsaydım

Ģanssızım demekti. Ama değilim. Jack'le birlikteyim. Bu

yüzden Ģanslıyım. Ömrü fırlamalıkta uzmanlaĢmakla

geçmiĢ. Elbette ki kapı mandallarını daha önce kırmıĢ.

Page 170: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ġtiraz ediyor, gitmek istiyor fakat ben baskın geliyorum.

Ġçeriye hemen bir bakıp gideceğiz.

Beni dinliyor ve kilidi çeviriyor. Kilidi açılması

için âdeta baĢtan çıkarıyor. Derken kilit açılıyor.

Bu kez yolumuzu ben aydınlatıyorum. Bir elimde

meĢale ve öteki elimde ok fırlatıcı var. Ayaklarımızın

altındaki zemin aĢağıya doğru eğimleniyor. Uzun, yavaĢ

bir rampa gibi kademe kademe. Burada da duvarlar ve

taban sertleĢmiĢ topraktan. Tavan kalaslarla kaplanıp

payanda ve kiriĢlerle desteklenmiĢ.

"Bu yeri kim, her kim yaptıysa, akimda konfora

dair en ufak bir Ģey yokmuĢ," diyorum.

"Belki de alelacele yapmaya mecbur

kalmıĢlardır," diyor Jack.

Ġlerlerken daha da yakından bakıyorum. Yeni

yapılmıĢ tamiratın iĢaretleri var. Kaplamaların birçoğu

yeni görünüyor. Burası iyi durumda tutuluyor.

Toprağın derinliklerine doğru iniyoruz. Hava

serinliyor ve yoğunlaĢıyor. Bundan nefret ediyorum.

Terliyorum. Derin derin nefes alıyorum.

Nihayet Jack duruyor. "Tamam, yeterince

gördük, gidelim," diyor.

Sözcükler dudaklarından dökülürken bir adım

daha atıyorum. Birtakım tıkırtılar duyuluyor. IĢık

gözümüzü alıyor. içgüdüsel olarak atıĢ yapıp yere

yatıyorum. Tahta çatırdıyor. Üstümüze toprak yağıyor.

AtıĢım tavanı vurmuĢ olmalı. Muhtemelen bir kaplama

parçalandı. Gürültü dinip hiç kimse atıĢa ateĢle karĢılık

vermeyince yavaĢ yavaĢ ayağa kalkıyoruz. Boğazımıza

kaçan tozu öksürüyoruz. Üstümüzü baĢımızı silkelerken,

birbirimize sabitlenmiĢ gözlerle bakıyoruz.

Page 171: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ġlerideki duvarlarda sekiz yuvarlak ıĢık penceresi

görünüyor. Dördü sol ve dördü sağ duvarı kaplıyor.

Dökme demir bir kapıya ulaĢan düz bir patikayı

aydınlatıyorlar. Kapının ortasında büyük bir demir

tekerlek var. Jack ve ben bir kere daha birbirimize

bakıyoruz. Gözleri, kirli yüzünde solgunca parıldıyor.

Saçı baĢı, toza toprağa bulanmıĢ.

"Bir diğer kapı," diyor. "Önden buyur."

Ben tekerleği sağa çevirirken ellerim terliyor.

Tekerlek pürüzsüzce dönüyor. Kilit gibi iyice yağlanmıĢ.

YumuĢak bir tıslama oluyor. Kapının gıcırdadığını

hissediyorum. Kuvvetle çektiğim kapı sallanarak ardına

kadar açılıyor.

"DeMalo'nun içeride neyi olduğunu görelim,"

diyor Jack.

Biz kapının yanından geçerken önümüzde

kırmızı ıĢıklar beliriyor. Yükseğe, alçağa ve aradaki her

yere yayılmıĢlar. Onlardan oldukça var fakat parlak

değiller. Rampa-dakilere benzemiyorlar. Bunlar bulutlu

bir kıĢ gününde günbatımının sonu misali donuk bir

kırmızılık veriyorlar.

"IĢıkları tetikleyen bizim hareketimiz," diyor

Jack. "Her nasılsa, bu onları ateĢliyor."

MeĢalelerimizi kaldırıyoruz. Burası dolaplarla

dolu bir oda. Cam kapıları olan, uzun, ağır ahĢap

dolaplar... AhĢap ve metal sandıklar... Kutular, kasalar ve

yarısı kesilmiĢ variller... Bir de raflar var ve her bir raf,

kapaklı cam kavanozlarla doldurulmuĢ.

Kavanozlar renk renk, ebat ebat tohum içeriyor.

"Burası bir tohum deposu," diyorum.

"Bir Wrecker tohum deposu," diyor Jack.

Page 172: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sıralardan biri boyunca ilerlemeye baĢlıyoruz.

Bakarak ve dokunarak... Bu bende bir rüya hissi

uyandırıyor. Bazı kavanozlar ağızlarına kadar dolu.

Bazılarında yalnızca küçük bir avuç dolusu tohum var.

Etrafta tozun zerresi yok. Hepsi tertemiz. Raflar,

kavanozlar, zemin... Hava kuru ve serin. Biraz küf kokulu

ama rutubet yok. Her kavanoza içindeki tohumun el

çizimi bir resminin yer aldığı eski birer kâğıt parçası

yapıĢtırılmıĢ. Çiçekler, sebzeler, meyveler, ağaçlar ve

çimler... Tamamen büyüdüklerinde hangi boyda

olacaklarını gösteren birer insan figürüyle beraber...

AĢama aĢama, yeni bir dünya kuruyorum.

Yeryüzünü ve insanlarım iyileĢtiriyorum.

MeĢalemi iki metal dolabın arasına sıkıĢtırıyor,

küçük bir kavanozu alıp ıĢığa tutuyorum. Ġçindeki

tohumlar parıldıyor. Minik, hafif ve kırmızılar. Onları

hafifçe sallıyorum.

Derken Jack "Burada ağaç tohumu var," diyor.

"Bu resimleri doğru anlıyorsam kurak alanlar için

uygunlar." MeĢalesinin ıĢığı, sırada, bir aĢağı bir yukarı

hareket ediyor.

DeMalo'nun ilaçlı Ģarabı içip kendinden geçerek

kollarımda bayılmadan biraz önce bana söyledikleri

Ģimdi anlamlı geliyor.

Sana söylemek istedim. Harikulade bir Ģey

buldum. O Ģayet düĢündüğüm Ģeyse, her Ģeyi

değiĢtirecektir.

DeMalo bunlarla tüm dünyayı yeniden

tohumlayabilir.

"Saba, buraya gel." Jack'in sesi acil bir uyarı gibi

geliyor. Kavanozu, beceriksiz ellerimle aldığım yere

koyuyor ve Jack'in yanma gidiyorum. Burada dolap yok.

Page 173: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Büyük bir masa yapmak için bitiĢtirilmiĢ dört masa var.

Masanın üstünü, düzenli yığınlar halinde istiflenmiĢ

kitaplar ve kâğıtlar örtüyor. Kullanılmaya hazır vaziyette,

taĢtan yapılma yağ lambaları, bir sandalye, battaniyeli bir

karyola ve yarısı boĢ bir Ģarap ĢiĢesi var. Demek ki

DeMalo burada çalıĢıyor. GörünüĢe göre, bazen burada

uyuyor.

Jack gözlerini sabitlediği son duvara bakıyor.

Uzun-luğunca tutturulmuĢ olan, büyük, kaim kâğıt

yaprakları var. Genellikle pembe, sarı ve turuncu

renkteler ve üstlerinde kaim mavi yılanlar, ince mavi

çizgiler, her boyutta mavi benekler, siyah sözcükler,

siyah sayılar ve bol miktarda kıvrımlı çizgiler var.

"Bütün bunlar da nedir?" diyorum.

"Haritalar," diyor Jack.

"Daha önce sadece toprak haritaları görmüĢtüm,"

diyorum.

"Gel de Ģu gerçekten iyi olanlara bir bak," diyor.

Elimden tutup beni sol taraftaki en uzak haritaya

götürüyor. "Yeni Cennet'in haritası bu," diyor.

"Bölümlere ayrılmıĢ. Sayıları görüyor musun? ġimdi

bulunduğumuz yer, güneyde uzanan Ağlayan Su, doğru

mu? Birinci Bölge."

"Hı hı," diyorum.

Parmağını haritaya koyuyor. "Sanıyorum ki bu

bizim burada olduğumuza iĢaret ediyor. Anladın mı?

Tamam." Beni sonraki haritaya doğru çekiyor. "Burası da

Yeni Cennet," diyor. "ġekli görüyor musun? Dört bir

yanındaki diyarda nasıl konumlandığına bak. Tek yeĢil

yama o. Ağaçları ve geliĢmeyi ifade ediyor olmalı.

Çünkü biz bütün bu sarı parçaları ve oraların kasvetli

yerler olduklarını biliyoruz. Doğuda Raze, batıda BoĢ

Page 174: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Arazi, güneyde -görüyor musun?- iĢte burada Karadağlar,

onların güneyinde eskiden Ümitkent'in olduğu yer ve iĢte

burada Kumdenizi-"

"GümüĢgöl orada bir yerlerde," diyorum.

"O hiçbir haritada olmayacak," diyor. "Ve

burada, kuzeyde, bu büyük mavi alana doğru uzanan yer,

Kalkan. Mavi alan, su olsa gerek."

"Yeni Cennet çok küçük gözüküyor," diyorum.

Beni sonraki haritaya götürüyor. "Bu haritada

daha da küçük," diyor. "Sonrakinde Yeni Cennet sadece

bir nokta. Saba, görüyor musun? Burası ötedeki dünya.

Senin ve benim Ģu ana değin bulunduğumuz herhangi bir

yerin ötesinde. Burası hiç iĢitmediğimiz, hayal

etmediğimiz bir dünya."

"Niçin her yerde sayılar var?" diyorum. "Her

yerde-ler." ikinci haritaya geri dönüyorum. "BoĢ Arazi,"

diyorum. "Raze ve Karadağlar'ın güneyi." Çok ufak ve

muntazam sayıları olan haritalardan, kâğıt ve kitap

yığınlarının durduğu masaya göz gezdiriyorum. "Bu

kâğıtlarda da sayılar var," diyorum.

"SayılandırılmıĢ haritalar," diyor Jack.

"SayılandırılmıĢ kâğıtlar. Bu dolap sıralarında da sayılar

var. Her dolaba bir sayı. Tohum kavanozlarının sayıları

olduğunu fark ettin mi? Bu bir plan, Saba. Ekme planı."

Donup kalıyorum. Durağan gözlerle Jack'e

bakıyor, ancak onu görmüyorum. BaĢımdaki her saç teli

ve kollarımdaki minik tüyler ürperiyor. "Dünyayı

yeniden tohumlamak için plan," diyorum. "Tamamen

bununla alakalı."

"Kilitlerin ve muhafızların nedeni bu," diyor

Jack.

Page 175: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Yeniden yerleĢim grubu," diyorum. "Onların

Raze'e yönlendirilmelerindeki gerekçe de bu. Bu, Doğu

Dar Ge-çidi'ndeki yeni köprüyü açıklıyor."

"DeMalo'nun niye onlarla beraber olduğunu da

açıklıyor," diyor Jack.

O yıpranmıĢ deri çanta, göğsünün üzerinde

bağlıydı. Eli zaman zaman çantaya gidiyor ve

dokunuyordu. Hâlâ orada durduğundan emin olmak

istiyordu sanki.

"Tohumları taĢıdığına inanıyorum. BaĢka hiç

kimseye güvenmez."

"Tohum ekecek ilk kiĢi olmayı ister," diyor Jack.

"Kurtarıcılara herhangi bir tohumu nasıl yetiĢtireceklerini

ve o tohumla nasıl ilgileneceklerini öğretmek için..."

AĢama aĢama.

O aslında bunu kastediyordu. Bunu gerçekten

yapabilir. Yeni bir dünya. ĠyileĢtirilmiĢ bir yeryüzü.

Çimenleri, ağaçları ve herkese yetecek gıdanın

sağlanacağı mahsulleri olan bir yeryüzü. Fakat herkese

değil. Yalnızca onun değerli kabul ettiği kiĢilere.

SeçilmiĢlerine...

Derken bir kitabı açıyor ve sabit gözlerle,

anlayamadığım harflere bakıyorum. Harflerin

oluĢturdukları sözcükler DeMalo'ya nelerin yapılması

gerektiğini anlatıyor. "KeĢke bunları okuyabilseydik,"

diyorum. "Tommo bazılarını okuyor. Belki de onu buraya

getirseydik, okuyabilirdi—"

"Bunlar teferruat. Ne anlama geldiklerini bilmek

için okumak zorunda değiliz," diyor Jack. "DeMalo

birkaç hafta içerisinde köprüyü yeniden inĢa edecek ve

Raze'de tohum ekiyor olacak. Hangilerinin tutup

hangilerinin tutmadığını görmek için iĢe test yataklarıyla

Page 176: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

baĢlayacaktır. Kahrolası, bunu çoktan yapmıĢ bile

olabilir. Her Ģeyi özenle planlamıĢ. Projeyi güçlendirmek

için bu tohum deposunu, kitapları, korkuyu ve silahları

plana dâhil etmesinden çıkan sonuç, her yeri tıpkı Yeni

Cennet gibi düzenleyecek olması. Tamamıyla onun

kontrolündeki köle iĢçilerin yeĢil cenneti... YaĢlı, hasta,

zayıf veya mükemmelin altında hiç kimse orada

yaĢayamayacak. Kimin yaĢamaya uygun olduğuyla ilgili

kararı yine DeMalo verecek."

"Arı kovanı, sürekli çalıĢacak, sonsuz sayıda

Kurtarıcı erkek arı pompalarken üstelik..." diyorum.

"SeçilmiĢleri... Yalanın daniskası! Onlar da köle. Sadece

zincirleri görünmüyor."

Haritalara bakarak bir an için sessiz kalıyoruz.

"Sadece Yeni Cennet'in olduğunu sanıyorduk,"

diyorum.

"Benim tanıdığım zorbalar küçük düĢünmezler,"

diyor Jack. "Ve hırsları genellikle kendi felaketlerine yol

açar."

"Onu Ģimdi durdurmalıyız," diyorum. "Bu gidiĢat

bizi aĢmadan önce... Tüm haritalarda sayılar var.

Kaçacak, saklanılacak, özgürce yaĢanılacak hiçbir yer

kalmayacak. DeMalo'nun karar verdiği Ģeylerin haricinde

herhangi bir Ģey olmayacak veya yapılmayacak."

"Kaçan hiç kimse olmayacak," diyor Jack.

"Korku, kuvvetli bir silahtır. Ġnsanlar senden korkarsa,

onları kontrol edersin. Yeni Cennet halkının çoğunluğu

özgürlükten habersizdi. Biz bu mücadeleyi onlar için

kazanmadıkça, özgürlükten bihaber olacak ve ondan

yoksun kalacaklar."

Jack'in elini tutuyorum. Eli sıcak ve güçlü.

Sımsıkı tutulacak bir el... Durağan gözlerimizle duvara

Page 177: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bakıyoruz. Bütün çıplaklığıyla hazırlanmıĢ olan

geleceğe... DeMalo tarafından kontrol edilen gelecekteki

yeryüzüne ve insanlara...

"Haklısın," diyorum. "O bunu yapabilir. Ġradesi,

inancı ve gücü var."

"Olay kapandı," diyor Jack. "Onu öldürürüz. Bir

an evvel Tontonlar'm arasına geri dönüyorum."

"Hayır hayır, düĢünmem gerek."

"Ne hakkında?" Bana onu durdurmama

inanamıyor-muĢ gibi bakıyor. "Durum sana göre daha

nasıl açık olabilir? DeMalo'nun gitmesi gerekiyor. Söz

açılmıĢken, bizim de gitmemiz gerek. Burada, aĢağıda,

zaman kavramını yitirmek kolaydır. ġafaktaki nöbet için

yeni muhafız grubu kendini çok geçmeden gösterecektir.

O zamana kadar buradan iyice uzaklaĢmıĢ olsak iyi

ederiz."

Sessizlik içerisinde, tekerleği çevirip büyük

kapıyı kapatıyoruz. Yarılan tavan kaplamasını yerine

bastırıp rampaya dökülen toprağı ayaklarımızla sürüyerek

dağıtıyoruz. ġayet onun yukarıya bakması için herhangi

bir neden bırakmazsak, DeMalo hasarı fark etmeyebilir.

Jack kapı mandalı kilidini de bulduğumuz haline geri

getiriyor.

ġimdi dıĢarıdan gelen ve merdivenlerden aĢağıya

süzülen ıĢık, ay ıĢığı değil. ġafak ıĢığı. Solgun ve

belirsiz...

"Sana söyledim," diyor Jack.

MeĢalemi söndürürken, yer altı sığmağının

içinden hafifçe gelen sesi iĢitiyorum. Kalbim sarsıldıktan

sonra süratle çarpmaya baĢlıyor. Jack'in elini kavrayıp

merdivenlere yöneliyorum.

Page 178: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Beni çekerek kaĢlarını çatıyor. "Bekle," diyor.

"Müziği dinliyorum."

"Ben hiçbir Ģey duymuyorum. Gitmeliyiz,"

diyorum.

Beni umursamıyor. "Evet," diyor. "ġu odadan

geliyor gibi. Bunu duymalısın. Dinle. ĠĢte."

Gözlerim onunkilerle buluĢuyor. "Bu çok

tehlikeli," diyorum. "Lütfen hemen gidelim."

Bir an, bana gözlerini kırpmaksızm baktıktan

sonra koĢarak DeMalo'nun beyaz odasına doğru gidiyor.

Ardından hızla koĢuyor, ranzaların yanından

geçiyorum. Bu müziği biliyorum. Daha önce de dinledim.

DeMalo'nun görülerindeki müzik. DeMalo burada.

Odada. Muhafızla r yok, yer altı sığmağının kapısı açık.

BaĢka biri tüm bunların nedenini aramaya gelirdi. Ama o

bunu yapmaz. Bizimle resmen oynuyor. Amacı bizi içeri

çekmek...

Jack'in kapıya ulaĢtığını ve elini kapı koluna

uzattığını tam vaktinde görüyorum. Kısa ok fırlatıcısmı

baĢının hemen bitiĢiğinde tutuyor.

''Jack!” diyorum. "Yapma!"

MeĢalesini indiriyor. ġimdi tamamen

karanlıktayız. Duvarı elleyerek yavaĢ yavaĢ ilerliyor,

silahımı hazır tutuyorum. Jack kapıyı birazcık aralarken,

bir ıĢık çizgisi parladıktan sonra yavaĢ yavaĢ geniĢliyor.

YumuĢak ıĢık dıĢarıya yayılıyor.

"Saba!" Jack bana usulca sesleniyor.

Ona katılmak için acele ediyorum. Hâlâ gerginim

ve hâlâ tetikteyim. Fakat fırlatıcılara gerek yok. Burada

yalnızca iki kiĢiyiz. Jack ĢaĢkınlık içerisinde bakakalıyor.

Bende aynısını yapıyorum ama çok farklı bir sebepten

Page 179: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

dolayı. ġafak dört bir yanımızdaki odanın duvarlarında

ıĢıldıyor. Ölü hava, müzikle canlanıyor.

IĢık taze sabahın altın sarısı renginde

parıldadıkça parıldıyor. Müzik yükselip hızlanıyor.

Duvarlar hayat buluyor. Jack hayrete düĢüyor. Tıpkı daha

önceki deneyimimden hatırladığım gibi, gür ve yeĢil

çayırların yukarısında, alttaki dünyayı kuĢ bakıĢıyla

görerek uçuyoruz.

"Bu da neyin nesi böyle?" diyor.

Kalabalık hayvan sürüleri, uzakta baĢı karlı

dağların da olduğu ovalarda ilerliyor. Bu hâlâ sihir gibi...

Ġnsan inanmakta güçlük çekiyor. O kadar güzel ki...

Geçen sefer gözümden yaĢlar akmıĢtı ama bu sefer

ağlamıyorum. DeMalo'nun görüleri var. Ama DeMalo

burada değil...

"Hiçbir fikrim yok," diyorum.

Jack çok tüylü büyük boynuzlu yaratıklardan

birine kayalıktan kayalığa zıplamaktayken dokunmayı

deniyor. Tıpkı benim onu gördüğümde yaptığım gibi.

Yüzü kuĢkuyla kararıyor. "Görüler, kıçımın kenarı,"

diyor. "Wrecker teknolojisi bu. Üçkâğıtçı, orospu

çocuğu!"

Görüntülerin nasıl iĢlediğini öğrenmek için

duvarları ellerken, kartallar ellerinin altında uçuyor.

Benim gibi mağlup olmak Ģöyle dursun, tarihe karıĢmıĢ

dünyanın anlık görüntülerini hemen fark ediyor.

"Sanki duvarlar geçmiĢin hatıralarını saklıyor,"

diye mırıldanıyor. "Bir Ģey görüntüleri tetikliyor olmalı.

IĢıklar bizim hareketimiz sayesinde yandı. Ama

görüntüler zaten oynuyordu, öyleyse bunu ne tetikledi?"

Tetik... IĢık... Hatıralar... Tavandaki minik ıĢık

deliğini birdenbire hatırlıyorum.

Page 180: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

O delikten, cılız bir ıĢın çıkarken DeMalo'yu

görüyorum. Odanın ortasında, deliğin tam altında

duruyor. Berrak, cam gibi bir kaya parçasını kaldırıyor.

IĢık huzmesi onun üzerine vuruyor. Kaya parçası solgun

pembe bir ıĢıkla parlamaya baĢlıyor. Fakat yalnızca kaya

parçası değil, tüm oda aydınlanıyor. IĢık kuvvetleniyor.

KuĢlar ötmeye koyuluyor.

DeMalo Ģimdi burada değil. Bir kaya parçası

yok. Ancak yine de kuĢlar cıvıldıyordu. Yine de gün, bu

odanın duvarlarına doğdu. Odanın ortasında duruyor ve

gözlerimi kısarak tavana bakıyorum. Oda Ģimdi öyle

aydınlık ki de liği görmek daha zor. Kubbede yer alan

ıĢık deliğini zar zor görebiliyorum. O deliğin orada

olduğunu bilmeyen bir insan onu hayatta göremez. Fark

etmeniz mümkün değil.

"Jack," diyorum. "DıĢarıdan gelen ıĢık mı acaba

bunlara sebep?"

Jack bir saniye sonra yanımda. Gözlerimizi

tavana dikiyoruz. "Seni dâhi," diyor. "Onu günün ilk ıĢığı

tetikliyor. Bir Ģekilde içeriye giriyor, belki... bir boru

veya herhangi bir Ģey yoluyla. Onu neredeyse hiç

göremiyorum. Neden oraya bakma gereği duydun ki?"

"Bilmiyorum," diyorum. "Ben sadece yukarıya

baktım ve oradaydı."

Müzik çalıyor. Kayıp dünyanın kayıp yaratıkları

çevremizdeki duvarlarda dolaĢıyor, göklerde uçuyor,

sularda yüzüyorlar. Göllerde, ırmaklarda ve DeMalo'nun

okyanus, deniz diye adlandırdığı Büyük Su'da... Bu

görüntülere yine tanıklık edeceğim aklımın ucundan dahi

geçmezdi. Kalbim kendisini onlarla doldurmak için

sonuna kadar açılıyor. Oburca... ĠĢtahla... Nasıl

Page 181: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

hissettiğimi gizlemek zorunda kalmadığıma memnunum.

Sonuçta bunu ilk kez izliyor olmam gerekiyor.

"Harika ötesi bir Ģey bu," diyorum. "Bunu asla

hayal edemezdim."

"Kesinlikle harika," diyor Jack. "Fakat bunun

DeMalo'yla hiçbir alakası yok. Eğer Ģafak tarafından

tetikleniyorsa, bu her gün meydana geliyordur. Bütün bu

Yol Gösterici saçmalığı... DeMalo büyük oynayan bir

düzenbazdan baĢka bir halt değil."

"Yalan söylemiĢ/' diyorum. "Her Ģeyle ilgili. ."

"Kulağa pek de ĢaĢırtıcı gelmiyor," diyor. "Her

halükarda, yalan söylemek, günahlarının en kötüsü

sayılmaz."

O sabah tatlı çimen çayırında oturuyorduk.

Kurtarıcılar, DeMalo ve ben... DeMalo onu bu odaya

yönlendiren rüzgârın melodisinden bahsederken, meltem

gözyaĢlarımı kurutuyordu.

O yeni gün doğarken, çok daha geniĢ bir bakıĢ

açısına eriĢtim. Tıpkı bugün gördüğünüz gibi. Toprak

Ana dünyamızın eskiden olduğu haliyle tasavvur

edilemez görkemini bana sundu. Ve bana kaderimi

gösterdi. "Sen Yol Göstericisin," dedi. "Beni iyileĢtirmen

için seni seçtim."

Hepimiz ona büsbütün inanmıĢtık. Zira

anlattığına kendisi de inanıyordu. Hikâyeyi o denli

sıklıkla anlattı ki onun için bile gerçeğe dönüĢtü. Bu

durumun hangi noktada meydana çıktığını merak

ediyorum. Yani ne de olsa bir noktada kendi yalanlarınıza

inanmaya baĢlarsınız.

"Bunlar tamamen onun uydurduğu hayal

ürünleri," diyor Jack. "Yeniden doğmuĢ Toprak Ana

Page 182: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

hayali ve daha geniĢ bir bakıĢ açısı olan büyük kahraman

DeMalo..."

Etrafımızdaki duvarlarda, çok uzun zaman önce

ölmüĢ insanlar yürüyor, koĢuyor ve dans ediyorlar. Uzun

süredir hatırlanmamıĢ ve yasları tutulmamıĢ insanlar...

Wrecker-lar... Ama Ģu anda, Jack ve benim için

yaĢıyorlar. Ranzalarında yatan Ģu on iskelete kafa

yoruyorum. Kim oldukları bilinmese de o insanlar -erkek,

kadın, çocuk- bir gün, korunaklarının onlara mezar

olabileceğini, gökyüzüne son kez baktıklarını bile bile,

tepenin yan tarafındaki kapıyı kapatıp kendilerini içeriye

hapsetmiĢler.

Aniden idrak ediyorum. "Birlikte iĢliyorlar,"

diyorum.

"Ne birlikte iĢliyor?" diyor Jack.

"Tohum deposu ve bu görüntülü oda," diyorum.

"Burayı bize bırakmıĢlar. Yani sonradan gelebilecek

olanlara... Onlar ranzalarına son kez uzandıklarında

ümitle ölmüĢler. Binlerinin bir gün gelerek burayı

bulacakları ümidiyle... Gelgelelim DeMalo gibi birinin

bulması için hazırlamamıĢlar. Böyle bir armağan,

geleceğe armağan, tohumlar sayesinde sil baĢtan baĢlama

fırsatı... hepimiz için hazırlanmıĢ. Sırf insanlar için değil;

aynı zamanda yeryüzünün kendisi ve her mahluk için.

Herkesin yararına. Azınlığın değil, çoğunluğun kârına.

Hakkaniyetle ve adilane kullanılsın diye hazırlamıĢlar.

Bu görüntüler bize öyle söylüyor. Bak!"

Duvarların çevresinde gençler ve yaĢlılar var.

Güçlüler zayıflara yardım ediyor; sağlıklı olanlar

hastalara bakıyorlar. ÇeĢit çeĢit insan birlikte.

"DeMalo bu yeri çalmıĢ," diyorum. "Daha geniĢ

bir bakıĢ açısına sahip biri değil. Hırsız. Yalancı."

Page 183: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Saba," diyor Jack. "Gitsek, iyi ederiz."

Tam arkamdaki sesi beni harekete geçiriyor.

"ġafak vakti," diyor ardından. "Nöbet değiĢimi.

Unutma!"

Beni elimden tutuyor ve koĢuyoruz.

Garip bir sabaha at sürüyoruz. Çalkantılı geceden

doğmuĢ, ne olacağı belirsiz güne... Gün kasvetli ve ıslak.

Yağmur damlaları hiç olmadığı kadar keskin. Jack

Ģapkasını aĢağı bastırıp, yukarı çektiği pelerinine sımsıkı

sarmıyor. Nero pelerine sokulmakta aceleci davranıyor ve

at sırtında yolculuk ediyor. Benimse üstümde ceketim ve

sheemam var. Fakat kısa bir süre içerisinde sırılsıklam

oluyoruz.

Ġçimde de Ģiddetli sağanak yağıĢ var.

DüĢüncelerim resmen tıkanıyor, çalkalanıyor.

Duygularım beni delirtiyor ve kırbaçlıyor. Duygularımı

çözümlemeye çalıĢıyorum.

Bir - DeMalo'nun mucizevi görüĢ yetenekleri

yok. Bu bir hile. O olduğunu söylediği kiĢi değil. Kendisi

hakkında söyledikleri doğru değil. Yer altı sığmağını ve

sırlarını Ģans eseri keĢfetmiĢ. Onları sahiplenmiĢ ve kötü

amaçla kullanmaya koyulmuĢ.

Ġki - Onun bir düzenbaz olduğu açığa vurulmalı.

Herkesin o görülerden haberdar olması gerekiyor. Herkes

derken, Kurtarıcıları ve Tontonları kastediyorum.

Ġnanmalarının tek yolu, bizzat görmeleri. Benim Özgür

ġahinlerim ve Jack'in çetesi, ne bulduğumuzu onlara

anlattığımızda bize inanacaklardır.

Üç - Sonraki hamlem ne? Beyan ettiği bu oyunun

nihai aĢamasında benim bir sonraki hareketim? Her ne

yapacaksam, bildiklerimi yararımıza en uygun biçimde

kullanmak zorundayım. Akıllı, serinkanlı olmalıyım.

Page 184: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DüĢünüp planladıktan sonra eyleme geçmeliyim. Doğru

Ģekilde, doğru zamanda, bunu en az beklediği anda. Ama

o kadar az vaktim kaldı ki hiç Ģansım yok.

Dört - Bu inanılmaz. Bu utanç verici. Ama iĢte

burada. Ġhanetin soğuk taĢı içimde yanıyor. DeMalo

tarafından ihanete uğradığımı ve kandırıldığımı

hissediyorum. Kalbimin tam sağındaki bu sert yumrunun

farkındayım. Jack'in bana ihanet ettiğini düĢündüğümde

de onu hissediyordum. Ben DeMalo'ya inandım. Bana

özel olduğumu ve baĢka hiç kimseye benzemediğimi

söylediğinde ona inandım. O andan itibaren bana -diğer

herkesten önce- daima doğruyu söy leyeceğine inandım.

Fakat benimle tıpkı herhangi biriyle oynadığı gibi

oynuyor. Oltasına yem takıyor ve bizi olta sıyla

yakalıyor. Benim yemim neydi? Küstahlığım, kendim i

önemseyiĢim ve bedenimin ona karĢı zaafı.

Jack'in de durduğunu fark ediyorum. Sanki

düĢüncelerimi iĢitiyormuĢ gibi tenim suçluluk ateĢiyle

yanıyor.

"Affedersin," diyorum. "Bir Ģey mi dedin?"

"Burada yollarımızın ayrıldığını söyledim,"

diyor.

Kayalık alanın ortasındaki Atkemeri'ndeyiz. Jack

eyere tekrar oturuyor. Kell'i yavaĢ yavaĢ uzaklaĢtırıp

aramıza mesafe koyuyor. ġapkası gözlerini saklıyor. Yer

altı sığınağını terk ettiğimizden beri yalnızca tek bir Ģey

söyledi: "ġansımız varmıĢ ki geciktiler." Bu cümleyi

kurduğundan beri tek kelime etmedi ve bu biraz garip.

Jack çenesi düĢük biri olmasa da sokulgandır, daima

hareketlidir. Beni bunca süredir düĢüncelerimle yalnız

bırakmak hiç de ona göre değil.

"Çok sessiz kaldın," diyorum.

Page 185: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Kafamda bir sürü Ģey var," diyor.

Mesafeli ses tonuyla irkiliyorum.

"Evet," diyorum, "bu her Ģeyi değiĢtiriyor, değil

mi? Tohum deposu, sahte görüler... Ne bulduğumuzu

Lugh'a ve diğerlerine söylemem gerektiğini düĢünüyor

musun?"

"Henüz değil," diyor. "Bu onlara çok fazla gelir.

ġimdilik aramızda kalsın."

"Doğru," diyorum. "Dinle, bugün senin

Ģebekenle tanıĢmak istiyorum. Sen, ben ve onlar. Daha

sonra hepsini bir araya getirebilir misin?"

"TanıĢmamanın daha güvenli olduğu konusunda

anlaĢtığımızı sanıyordum," diyor.

"Bütün bunlardan önce öyleydi," diyorum.

"Onlarla hemen konuĢmam gerekiyor."

"Ne hakkında?"

"Nerede buluĢacağımızı söyle."

"Dördüncü Bölge. Don Ġrmağındaki su

değirmeninde. AkĢama doğru görüĢürüz. Getirebileceğim

kadar fazla kiĢiyi getireceğim," diyor. Kell'i tık tık sesi

çıkarıp yürümeye teĢvik ederek, dizginlere asılıyor ve

yönünü kuzeye çeviriyor.

"Hey," diyorum.

Geriye bakıyor.

"Kargam sende," diyorum.

"Unutuyordum," diyor. "Uyuyor." Elini

pelerininin altına sokuyor. "Haydi, uyan, Nero," diyor.

Onu dıĢarıya çıkarıyor. Nero bir silkinme ve

gaklama eĢliğinde havalanıyor. Yağmur olsun ya da

olmasın, uçmaktan mutluluk duyuyor. Uzun süredir

içeride tıkılıydı.

"Jack," diyorum.

Page 186: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bekliyor. ġapkası hâlâ gözlerinin üzerine çekili.

Beni dıĢlıyor gibi. Sanki yaĢananlardan soyutluyor. Bu

katiyen onun tarzı değil. Huzursuzluk karnıma

dokunuyor. Sözcüklerim boğazıma yapıĢıyor.

"Ne oldu?" diyorum.

"Hiçbir Ģey. Aynı anda anlaĢılamayacak birçok

Ģey var. Biraz uyuyacağım. Sen de uyumalısın. Daha

sonra görüĢürüz."

"Benimle olduğuna sevindim," diyorum. "Yani

senin ve benim olduğumuza. Her zaman iyi bir takımız.

BaĢka hiç kimseyle takım olmak istemezdim."

ġapkasının ucuyla yanıtladıktan sonra yuları

hafifçe Ģaklatarak Kell'i ilerletiyor. BaĢını çevirmesini

diliyorum.

Arkana bak, arkana bak, kör olmayasıca Jack.

Bir gülümseme veya el sallaması için yanıp

tutuĢuyorum.

"Jack!" diye sesleniyorum. Sis sesimi

durduruyor, gölge misali sise karıĢıyorlar. Jack

muhtemelen beni duymadı bile. Nero kemere tünüyor ve

gitmek için sabırsızlandığını söy-lercesine gaklıyor.

Haklı. Ġlgileneceğim çok daha büyük iĢlerim var.

Yıldız IĢığı Geçidi'ne hayli dalgın bir halde at sürerek

geri dönüyorum. ġimdiye kadar iĢitmekte ve söylemekte

olduğum tüm sözlerin yanı sıra, gördüklerimi,

düĢündüklerimi ve hissettiklerimi sınıflandırıyor, ince

eleyip sık dokuyor ve dikkate alıyorum.

Bu yer hakkında ne düĢünüyorsun, Mercy? Yeni

Cennet hakkında?

Her Ģey, her zaman göründüğü gibi değildir.

Ġnsanlar da göründükleri gibi değildir. Yeni Cennet'in

bütün SeçilmiĢler'i, DeMalo'nun söylediği kiĢiler olmaya

Page 187: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çabalıyorlar. Anlıyor musun? Yeni Cennet tam manasıyla

gerçek değil.

DeMalo ve görü yeteneği, yer altı sığmağı,

tohum deposu, mıknatıs taĢı... Mıknatıs taĢı DeMalo.

Erkek kardeĢler, kız kardeĢler, babalar ve anneler.

Ailelerinden çalman Kurtarıcılar...

Tanımadığın biriyle eĢleĢtiriliyorsun. Bu

yabancıyla birlikte araziyi iĢlemek ve Yeni Cennet'e

sağlıklı bebekler yapmak için gönderiliyorsun. Nasıl

hissedersin?

Safi duyguların hissedilmesi mümkün değil.

Yetenekleri, bilgileri ve birbirlerine güvenleri

yok. Birbirlerini neredeyse hiç tanımıyorlar. Onların

evini parçalamak uzun zaman almaz. Sağlam temeller

üstünde durmuyor.

Sağlam temeller... Aile, kan bağı, Kurtarıcılardan

alınan bebekler...

O kızlardan hiçbiri bebeğinin ondan alınmasını

istemez. Ne hissettiklerini gizlemeye çalıĢırlar'fakat ben

bunu onların gözlerinde, yüz ifadelerinde her zaman

gördüm.

Zayıf temeller... DeMalo'nun zayıflığı... Bizim

gücümüz.

Benim gibi düĢün, benim gibi... Onun gibi değil.

Demirağaç'ta Jack ve ben... O beni neredeyse

soydu ve ben hiç farkına varmadım bile.

Dur sana yardım edeyim.

Düğmelerimi ilikliyorum, o düğmelerimi açıyor.

Ben ilikliyorum, o açıyor...

Yap... Boz...

Onların evi er geç yıkılacak.

Onu boz.

Page 188: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hızla...

Çabucak...

Neye inanıyorsun, Saba?

Bütün olarak bakıldığında, sevgiden yana daha

güçlü olduğumuzu düĢünüyorum.

Derken kendim gibi düĢünüyorum. Onun gibi

değil.

Yıldız IĢığı Geçidi'nin kuyruklu yıldızdan, öteki

yıldızlardan ve bir zamanlar birilerine bir Ģeyler ifade

eden sözcüklerinden oluĢan tabelası ağaç tepelerinin

arasında gözüküyor. Derken Molly'nin silüetini

yakalıyorum. Biraz ileride, ormandan çıkıp patikaya

doğru kayarcasma yürüyor. Tamamen gül kırmızı ve pek

düzeltilmemiĢ giysiler içinde. ġafağın çisentisinden

itibaren gün sanki fikrini değiĢtirmiĢ. ġimdi, erken sabah

güneĢi, ağaç tepelerinin arasından süzülüyor. Onun beline

kadar uzun, altın sarısı saçlarını parıl parıl parlatıyor.

KarmakarıĢık bir kuyruk halinde, her zamanki gibi geriye

doğru bağlanmıĢ. Molly sanki ormanın yarısını saçma

dâhil ettirecekmiĢ gibi görünüyor. Elinde, ezilmiĢ bir

kova sallanıyor. Kalçalarını da temkinli bir coĢkuyla

sallıyor.

"Günaydın," diye sesleniyorum.

Yerinden zıplıyor fakat çok geçmeden korku,

tatlı bir karĢılama gülümsemesine dönüĢüyor. Kovasını

göstererek "Mantar topluyordum," diye sesleniyor. "Ah!"

Nero, Molly'nin omzuna konuyor. "Sana da günaydın,"

diyor Molly. Nero onun saçındaki bir yosun parçasını

büyük bir özenle alıp ona veriyor. "Peki, teĢekkür

ederim."

Nero, yosun parçasının ardından, Molly'nin

saçlarından önce bir yaprak, sonra ince bir dal, daha

Page 189: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sonra da bir bir yaprak ayıklıyor. "Sana söyleyeyim,"

diyor Molly, "benimki gibi uzun saçların olmadığı için

çok Ģanslısın. Benimki, görüyorsun ya, her Ģeyi topluyor.

Yosun, ince dallar ve—"

"Erkekler mi?" diyor ve kendimi Hermes'ten

aĢağıya savuruyorum. "Yoksa gençler mi demeliydim?"

Gülümsemesine keder bulanıyor. "Aman

Tanrım/' diyor, "yemin ederim, Saba, bunun olmasını

istemezdim. Hiç niyetim yoktu. O sadece—"

"Hey," diyorum. "SakinleĢ, sorun değil."

"Öyle mi?" diyor.

"Benim ben, hatırlıyor musun?" diyorum.

"Kimseye öğüt verecek konumda olmadığımı biliyorsun.

Bana yapılan iyiliklerin karĢılığını nasıl olur da böylesi

acımasız bir yargılamayla verebilirim? Üstelik...

hepimizin bildiği üzere, o hem yakıĢıklı hem büyüleyici

ve istese, çok ikna edici olabilir—"

"O kadar da—"

"Molly, Molly... Sen de insansın. Üstelik

aramızdaki en güzel, en muhteĢem kadınsın. Uzun süredir

de yalnız baĢı-nasm. Dürüst olmak gerekirse, aranızdaki

iliĢkinin bende tam anlamıyla bir Ģok etkisi yaratmadığını

sana söylemek zorundayım."

"Öyle mi?" Gözlerinde ve sesinde sakıngan bir

ĢaĢkınlık var.

"Sizi gördüm," diyorum.

"Ah?"

"Em'in partisinde. Onun eline dokundun."

"Onun eline mi dokundum?" diyor.

"O, gözcülük görevine giderken... Sen Mercy'yle

yemek masasmdaydın, o senin yanından geçiyordu ve

onun eline dokundun."

Page 190: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Doğru," diyor. "Hakikaten görmüĢsün."

"Tek fark eden bendim," diyorum. "Bundan hiç

kimseye söz etmedim ve etmeyeceğim. Molly, sen de

mutluluğu hak ediyorsun. Tanıdığım herkes kadar çok

hem de. Bir gece, bir hafta, ömrünün geri kalanı boyunca.

Kabul etmeye mecbur olduğun tek Ģey, ikinizin arasında

zaten fırtınaların estiği gerçeği... Ve ben... bilmiyorum,

daha fazla soruna yol açacak bir aĢık kavgası ya da buna

bağlı herhangi bir neden istemiyorum."

"Fazla söze gerek yok, anlıyorum," diyor. "Bu

mücadeleyi tehlikeye atacak hiçbir Ģey yapmam. Creed'le

konuĢacağım. O gerçekten benim tipim değil."

"Ah, hayır, yapmak zorunda olduğunu

kastetmedim."

"Tamamdır." Elimi sıkıp gülümsüyor. "Yüreğini

ferah tutabilirsin."

"Ah, Molly." Onu yanağından öpüyorum. Cildi

çiy gibi yumuĢak. Ormandaki âĢıklara özgü, ılık misk

gibi kokuyor. "Nero'nun saçını düzeltmesine izin versen,

iyi edersin," diyorum. "Uzun sürmesin ama. Hepinizle

konuĢmamı gerektiren bir konu var."

Onları Peg'in uçuĢ sahasında buluyorum. Takipçi

beni hurdalığın arkasındaki çimenli tepeye çıkarıyor. Peg

burada kuĢlar gibi uçmaya çalıĢır. Bu sabah Musa, Bean

ve çok fazla sayıda halatın yardımıyla, onun en son hurda

aracını gökyüzüne fırlatmak için ellerinden gelenin en

iyisini yapıyorlar. Onları sessizliğe davet etmek istiyorum

fakat öylesine çocuksu bir heyecana kapılmıĢlar ki hiç

oralı olmazlar. Bu yüzden vazgeçiyorum. Ne de olsa

kendilerine gelmeleri uzun sürmeyecektir.

Slim yayıldığı Ģezlongun rahatlığında tavsiyeler

buyuruyor. Bense oturup, durağan gözlerle yere bakıyor

Page 191: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ve ne söyleyeceğimi düĢünüyorum. Onlara katılmayı

nasıl da istiyorum. Bir kere de olsa rahat hissetmeyi...

Gelgelelim, zamanım tükeniyor. Devireceğim bir zorba

var.

"Bu bir Ģaka, değil mi?" Creed bugün

gülümsemiyor, biraz hoĢnutsuz.

"ġaka derken?" diyorum. "Ne münasebet!

Kazanabilmemizin tek yolu bu."

"Kazanmak mı?" Daha ziyade somurtkanlığa

benzer yarım gülümseme eĢliğinde etrafa bakmıyor.

"Bunu duydunuz mu, millet?" diyor. "Silahlar, yaylar,

çanta bombaları ve bıçaklar olmaksızın. ġeyleri olan

adamlarla savaĢacağız -Ģeyleri nasıl adlandırıyordunuz?

Ah evet- kötü davranıĢları."

"Ġtaatsizlik," diyorum.

Peg hariç hepimiz bir çeĢit çember oluĢturmuĢ,

uzanmıĢız. Herkes kendi ruh haline göre takılıyor. Hâlâ

Peg'in uçuĢ sahasındaki tepedeyiz. Peg ise hurdaların

bakımıyla meĢgul. Yine mırıldanıp, kıkır kıkır gülüyor.

Nero ise en gözde oyunlarından birini oynuyor. Peg bir

Ģeyi yere koyuyor ve Nero onu çalıyor. Peg öyle meĢgul

ki konuĢmamıza bir an olsun ilgi göstermiyor.

Onlara "Anlattığım gibi," diyorum. "DeMalo

Yeni Cennet'i hiç de sağlam olmayan bir zemin üzerine

inĢa etmiĢ. Ve birçok kiĢi, hatta o bile bunun farkında

değil. Temel sorun, aileleri parçalamıĢ olması. Bu,

doğaya aykırı. Duygu ve kan bağlarına aykırı. Böyle

Ģeylerin zayıflıktan kaynaklandığına inanıyor fakat

yanılıyor. Kurtarıcılar kuvvetliler, direniyorlar ama biz

DeMalo'yu yenmek için Kurtarıcılar'! kullanabiliriz.

Mercy size bebek evlerinden bahsetmiĢtir; bebekleri

onlardan alındığı zaman annelerin nasıl olduklarından. ..

Page 192: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bu bir nevi fay hattı. Bu gece orada küçük bi gürültü

çıkarmayı planlıyorum. Bu tür ufak depremler yaratarak

onları sarsacak ve amacımıza ulaĢacağız. Burunlarının

dibinde olacak ama iĢi doğru yapacağız. ĠĢ iĢten

geçinceye kadar da ne çevirdiğimizin farkına

varamayacaklar. Nihayetinde çok büyük bir gümbürtü

çıkaracağız ve tüm sırlar ortalığa dökülecek ve Yeni

Cennet yıkılacak."

Sessizlik... Ne yaygara ama! Slim favorilerini

çekiĢtiriyor. Ash çizmesinin topuğunu toprağa sokuyor.

Diğerlerinin -Lugh, Tommo, Creed ve Molly'nin-

aralarında somurtmalar, kalkmıĢ kaĢlar, bakıĢmalar ve

benzeri surat ifadeleri var. Mercy bir kayada oturduğu

yerden bana minik bir gülümseme yolluyor.

"Çok büyük bir gümbürtü," diyor Ash. "Ne tür

bir gümbürtüden söz ediyorsun?"

Ona "Henüz söyleyemem," diyorum.

"Bilmiyorsun," diyor Creed. "Hiçbir fikrin yok,

değil mi?"

"Sorulacak birçok soru olduğunun farkındayım,"

diyorum. "Bu yeni bir fikir. Fakat enine boyuna

düĢünmeden reddetmeyin."

Creed gülüyor. "Neden reddetmeyelim ki?

Hazırda bekleyen bir cephaneliğimiz var. Hey, Slim,

senin gizli deponda bol miktarda silah var, doğru mu?"

"Bol miktarda," diyor Slim.

"Niye kullanmayalım o halde?" Creed herkesin

onayını almak için kollarını açıyor. "SavaĢçıyız," diyor.

"Bildiğimiz ve en iyi yaptığımız iĢ bu. BaĢından beri

savaĢlarda Tontonları yeniyoruz. Bunun da onlardan farkı

yok."

Page 193: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Buna mecbur değilsek, neden savaĢalım?"

diyorum.

"Köprüdeki o patlama, beynine hasar vermiĢ

olmalı," diyor Creed. "Cesaretini kırmıĢ. O zamandan

beri öldür-memeye takmıĢsın kafayı. Sana söyleyeyim,

senden gelen böyle bir öneriyi kabullenmek zor. Sana

boĢu boĢuna Ölüm Meleği demiyorlardı. Bana hatırlat.

Dans kartında kaç ölü var, canım?"

Gözlerimiz sabitleniyor. Creed âdeta yarama tuz

basıyor. Öfke içimde baĢ gösteriyor.

"Gerekirse savaĢır, gerekirse öldürürüm. Fakat

bu savaĢı yaylar, silahlar ve bombalarla yapmak akıllıca

olmaz. Üç sebepten ötürü... Birinci sebep, kaç kiĢi

olduklarına ve ne kadar az sayıda olduğumuza bak. Ne

kadar az sayıda gerçek savaĢçı olduğumuzu söylemek

istiyorum, salt kiĢi sayısını kastetmiyorum, hiç kimse

kusura bakmasın."

Slim, Mercy ve Mol ly'ye bakıyor. "Bizi

kastediyor hanımlar," diyor. "YaĢlıları, sakatları ve

yavaĢları..."

"Ah, ben her zaman yavaĢ değilimdir," diyor

Molly. Dirseklerine dayanmıĢ, bacaklarını uzatmıĢ,

uyuĢuk bir rahatlıkla çıplak ayaklarını inceliyor. Küçük,

biçimli ve dikkat çekecek derecede güzel ayakları var.

Creed ona aç bir köpek gibi bakıyor. "Devam et, Saba.

Üzerimize alınmıyoruz."

"Bu mücadeleyi sürdürürsek/' diyorum, "onlar

hiç zaman kaybetmeden üstünlük sağlarlar ve biz ölürüz.

Ġkinci sebep, onları bir süreliğine kovalamayı

sürdürebilsek dahi, Yeni Cennet'in arazisi bu tür bir

eyleme olanak tanımaz. Her Ģey fazlaca yakın ve geri

çekileceğimiz yeterli sayıda yer yok. Tüm siperlerimizin

Page 194: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

nerede olduklarını derhal öğrenirler ve saklanılacak

hiçbir yerimiz olmaz."

Her birine tek tek bakıyor, yüzlerini, gözlerini

okumaya, sözcükleri özenle seçmeye, fazla hızla

konuĢmaya baĢladığımda kendimi yavaĢlatmaya

çalıĢıyorum.

"Üçüncü sebep," diyorum. "Yeni Cennet'le ilgili

birçok Ģey öğrendim, öğreniyorum. Mercy'den ve diğer

kaynaklardan... DeMalo hakkmdaki bilgi önüme geldi.

ġu anda sizlere daha fazlasını anlatamam ama Ģunu

söylemeliyim ki ne yaptığımın farkındayım. Onu

yenmenin en akıllıca ve iyi yolu, bir el dahi ateĢ

edilmemesidir. Ben bunun yapılabileceğine, bunu

yapabileceğimize inanıyorum."

"Ben inanmıyorum," diyor Creed. "Senin buna

inandığına da inanmıyorum. Belanın ilk belirtisinde, elini

silahına veya yayma uzatıyor olacaksın. Sen busun.

Erkek kardeĢin, elinde bir yayla doğduğunu söylüyor.

Bunu bilmek için seni bir kez hareket halinde görmem

yeterli oldu."

"Üzgünüm, Saba," diyor Ash. "ġimdiye kadar

sana daima sadık kaldım fakat bunun nasıl iĢleyeceğini

anlayamıyorum. Yani, Kurtarıcıları bizim tarafa

getirmekten bile bahsediyorsun." BaĢını iki yana sallıyor.

"Bu hoĢ bir düĢünce ama bence biraz hayal kuruyorsun."

"Böyle bir Ģeyi katiyen duymadım -savaĢsız bir

mücadele- ve bin küsür yaĢındayım," diyor Slim.

"Üzgünüm, kardeĢim, bu konuda Ash'le hemfikirim."

"Ben de/' diyor Tommo.

"Geri kalanınızdan ne haber? Mercy?" diyorum.

"Molly? Kimi destekliyorsun? Lugh? Seni sormalı?"

Page 195: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Üzgünüm, ancak Ģüphe edenlerden yanayım,"

diyor Lugh. "Bu iĢe yarasaydı bile epey vakit alır."

"O kadar emin olmayalım. Denemezsek asla

bilemeyiz. Bunu kanıtlamak için bir Ģans iĢe yarayabilir,"

diyorum. "Ġstediğim bu. Eğer bu gece o bebek evinde iĢe

yararsa, hepiniz desteklersiniz. Haydi, Lugh. Sadece bir

Ģans istiyorum sizden."

Bana uzun bir süre bakıyor ve bir Ģey

söylemiyor, dediklerimi zihninde değerlendiriyor.

Ardından "Pekala," diyor. "Bir Ģans. Em ve ben o zamana

kadar seni destekleyeceğiz. Değil mi, Em?"

Gözlerim ona minnettarlığımı bildiriyor. Emmi

de baĢıyla onaylıyor. Geri döndüğümden beri bana biraz

mesafeli. ġimdi de Takipçi'yi aramızda bir kalkan olarak

kullanıyor. Kucağına yatması için onu ikna etmiĢ.

Nero'dan ötürü mahcup. Daha iyisini yapacağına dair

verdiği sözü tutamadığından ötürü elbette. Ama onu

azarlamayacağım. Ona ters ters dahi bakmayacak, kendi

haline bırakıp neler olacağını göreceğim.

Creed, Lugh'a küçümser bir ifadeyle bakıyor.

"Evet, tabii ki onu desteklersin, değil mi?" diyor. "Bu

Ģimdiye ka-darki en saçma fikir olsa bile ki zaten öyle."

"Bundan o kadar emin olmazdım." Molly aniden

hareketlenip doğruluyor. "Bir taverna iĢletmecisi olmanın

sana öğrettiği bir Ģey varsa, o da bir dövüĢü baĢlatmanın

birden fazla yolu olduğudur. ġimdiye dek bu mücadele

her zamanki kasvetli yolda devam etti. Ike öldü, Jack

öldü,

Bram, Maev ve öteki arkadaĢlarınız da öyle.

Onlara katılmaya henüz hazır değilim." Omuz silkiyor.

"Bunu denemeliyiz. Denemezsek, aptallık ederiz."

"Güzel konuĢtun," diyor Mercy. "Saba'ylayım."

Page 196: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bu gece yardımına ihtiyaç duyacağım, Mercy,"

diyorum.

"Eğer sana ayak bağı olmayacaksam," diyor.

"Dörde karĢı dört." Slim cebini karıĢtırıyor.

"Burada bir yerlerde bir madeni para var sanırım."

"Bu görev bir yazı tura atıĢma bağlı olamayacak

kadar önemli," diyorum. "Elerkesin beni desteklemesini

isterim. ĠĢe yararsa, hepimiz bunu yapmak, buna inanmak

ve bunu sürdürmek zorundayız. Sadece birimiz-ikimiz

değil, diğerleri de silahlarını bırakırlar. Aklımdan zorum

falan yok, size söz veriyorum. Bu, cesaretimi kaybettiğim

için ortaya attığım umutsuzca bir fikir değil. Akla uygun

gelen tek fikir. Riskli. Daha önce herhangi birimizin

yaptığı herhangi bir Ģey için gerekenden daha soğukkanlı

ve daha akıllı olmayı gerektiriyor. Ben haklıysam, hiç

kimsenin canı yanmadan kazanabiliriz. Lütfen. Bütün

istediğim, bir Ģans. Bu gece. Bir eylem. Silah yok. O

çatlak hattı yarmama ve ne olacağını görmeme izin verin.

Ne dersiniz?"

Slim dizlerini tokatlıyor. "Diyorum ki Slim

amcanızın ayağa kalkmasına yardım edin." Tommo ve

Ash onu Ģezlongdan çekiyorlar. Elimi kavrıyor ve beni

kendi hantal gövdesine doğru çekiveriyor. Gözlerimi

gözlerine sabit-liyorum. "O gün sen ve ben Tontonlarda

harika bir cesaret oyunu oynadık," diyor. "Senin

cesaretinle alakalı hiçbir sorun yok, Bayan Ölüm. Devam

et, öyleyse. Bana daha evvel hiç görmediğim bir Ģey

göster. Yanıldığımı ispat et.

Bana kalırsa, Ģansını yakaladın." Elimi serbest

bırakıyor. "Bu üçe karĢı beĢ demek oluyor."

"Ġkiye karĢı alü," diyor Tommo. "Sana

inanıyorum, Saba."

Page 197: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Gülümsüyor ve "TeĢekkürler, Tommo," diyorum.

Daha rahat nefes almaya baĢlıyorum.

Ash bana sabit gözlerle bakıyor. Asla

çözmeyeceği bir problem olduğumu ifade eden küçük bir

somurtma eĢliğinde. ..

Ona "Sen bana bu fikri ilk aĢılayan kiĢisin,"

diyorum. "DiriliĢi ilk defa fark ettiğimizde... Önümüzde

yükselen o devasa kaleyi... Ġçerisinde cephaneliği de

bulunan Tonton garnizonunu... Elepsine karĢı sadece beĢ

kiĢiydik, hatırla. Bu o kadar imkânsız görünüyordu ki

neredeyse cesaretimizi kaybediyorduk. Senin dıĢında.

'Küçük Ģeyler büyük sıkıntıya sebebiyet verebilirler,'

dedin. BaĢardık ve tekrar baĢarabiliriz."

BaĢıyla sözümü onaylıyor. "Sivrisinek ısırığı

ateĢe neden olur," diyor. "Sana küçük diken batar, kanın

akar. Peki, senin Ģu iĢi kotardığını göreyim. Bu seni, tek

reddeden kiĢi yapıyor, Creed."

"Geri kalanımızla beraber sen de uçurumdan atla,

oğlum," diyor Slim. "Kanat çıkarıp uçabiliriz belki."

Creed kollarını göğsünde çapraz kavuĢturmuĢ,

ara sıra baĢını iki yana sallayarak yere bakıyor. "Buna

inanmıyorum," diyor. "Elepiniz. Bu tam bir zaman kaybı.

Devam et, istediğini yap." UzaklaĢmaya baĢlıyor. Ardına

bakmadan "BaĢarısızlığa uğradığında, gelip beni bul ve

gerçek bir savaĢ hakkında konuĢalım. Yani hâlâ bu

civardaysam..." derken sesini yükseltiyor.

"Creed!" Ardından sesleniyorum. "Bir Ģans!

Elaydi!"

Elini reddedercesine sallıyor ve tepenin

kenarında gözden kayboluyor.

"BaĢardım!" diye haykırıyor Peg.

Page 198: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hepimiz dönüyoruz. Peg hava arabasının

burnundaki rüzgâr krankını tutmuĢ. Çevirmek için olanca

ağırlığıyla asılıyor. Krank dönüyor. Bir kez, çok yavaĢ bir

Ģekilde. Sonra yavaĢ yavaĢ tamamı çöküyor.

DüĢünmek için sessiz bir yer bulmak amacıyla

tepeden iniyorum. Ash peĢimden geliyor ve "Bekle!"

diyor.

Dar ve zikzaklı patikanın kayalık yolunda

aĢağıya doğru ilerlerken "Hayli çılgın bir fikir. Tarzını

biraz değiĢtirmiĢsin," diyor.

"Ne pahasına olursa olsun, Ash. Bu konuya dair

kanaatim kesin," diyorum. "Söylediğim gibi, akla uygun

gelen tek fikir bu."

Ardımızdan ayak sesleri geliyor. Emmi'nin ve

Takipçi'nin peĢimizde olduklarını görmek için geriye

bakıyoruz. Takipçi kayalarda bir dağ keçisi gibi

zıplayarak yanımızdan uçarcasına geçip gözden

kayboluyor.

"Geçtiğim için beni bağıĢlayın!" Emmi aramıza

sıkıĢıp Ash'i dirsekleyerek geçerken ayakları kayıyor.

"Hoppala!"

Ash onu takla atarak düĢmekten kurtarmak için

yakasından yakalıyor. "Arkandan atlı mı kovalıyor,

küçük hanım?"

Em koluma asılarak kendisini doğrultuyor. Yaz

yağmuru damlaları gibi berrak gözleriyle bana bakıyor.

"Seni

katiyen bir kere daha hayal kırıklığına

uğratmayacağım," diyor. "Kendimi geliĢtireceğim, yemin

ederim. Göreceksin."

Sonra bizden sıyrılıp patikadan aĢağıya doğru

paldır küldür ilerleyerek gidiyor.

Page 199: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hey!" diye sesleniyorum. "Sana bağırabilmem

için buraya geri dön. BaĢının belada olmadığını sanma,

Emmi!"

"Bu kız tam bir roket," diyor Ash. "Sorunu

nedir?"

"Ona yanından ayırmamasını söylediğim halde

Nero'yu serbest bıraktı. Güvenilmez Em yine bildiğini

okuyor." Yola devam ederken baĢımı iki yana sallıyorum.

"Hey, Saba?" diyor Ash. "Söylediklerimi hiç

düĢündün mü?"

"Ne hakkında söylediklerini?"

"Nero," diyor. "Onu kimin bu Ģekilde kaçırmıĢ

olabileceğini fark etmiĢ olmalısın. Arası bütün biz

kadınlarla iyi, hiç tanımadığı Peg'le bile iyi. Ama

erkeklerle arası hâlâ bozuk. Onlara güvenmiyor."

Emmi'nin bana verdiği Ģu sicim parçası hâlâ

cebimde. Buna daha fazla kafa yormadım.

Duruyor ve dönüyorum. "Öyleyse kimi

suçluyorsun, Ash? Erkek kardeĢimi mi? Tommo'yu mu?

Slim'i mi? Kesinlikle değil. Asla. Creed'in ve benim

görüĢ farklılıklarımız olabilir fakat ben ona hayatımı

emanet ettim. Tıpkı hepinize emanet ettiğim gibi ve siz

beni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadınız.

Herhangi birinizi suçlamak için bir nedenim yok."

"Kim yaptı o zaman?" diyor.

Bu iĢin peĢini bırakmayacağını Ash'in yüzünden

anlayabiliyorum. DeMalo'nun emrini yerine getiren bir

Tonton tarafından yapıldığını ona kesinlikle söyleyemem.

Bu yalnızca daha fazla sayıda soru doğurur.

"Bak," diyorum. "Bunu kimin ve niye yaptığına

iliĢkin çok sağlam bir fikrim var." Ağzı ĢaĢkınlıktan

dolayı açılırken "Bundan daha fazlasını söylemeye

Page 200: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yetkim yok," diyorum. Yukarımızda dolaĢan Nero'ya

Ģöyle bir göz atıyorum. "Nero'ya zarar verilmemiĢ ve asıl

mesele bu. Yapacağım ve hakkında düĢüneceğim bir sürü

Ģey var. Dolayısıyla bu konu hakkında daha fazla

konuĢmayacağım."

"Ġyi," diyor, "her neyse iĢte. ĠĢin baĢından aĢkın.

Sorun yok."

Onu tanırım. Aklının nasıl iĢlediğini bilirim.

"Ash, ortalığı karıĢtırmanı yasaklıyorum," diyorum.

"Burada keĢfedilecek hiçbir Ģey yok, inan bana. Hiç

kimseyle bu mesele hakkında konuĢmanı istemiyorum ve

senden konuĢmayacağına dair söz vermeni istiyorum."

Ona elimi uzatıyorum. "Haydi, bana söz ver, derhal!"

"YanlıĢ bir fikri inatla savunuyorsun," diyor.

Fakat gönülsüzce omuz silkinceye dek ona dikkatle

bakıyorum. "Ġnadında aynen devam et," diyor. Elimi her

zaman yaptığı gibi, sıkıĢmıĢ bir tulumba kolunu

tutarcasına tutarak kendine doğru hızlı ve sert bir Ģekilde

çekip bırakıyor.

Ash'in sözüne güvenilir. Bana el sıkıĢma

yöntemiyle verdiği sözünün akabinde tepeden inmeye

devam ediyoruz.

Bebek evinde Mercy'nin yanımda olmasına

ihtiyacım var. Bugün Jack'le ve onun Yeni Cennet

asileriyle buluĢuncaya kadar planımın tam olarak ne

olduğunu ben de bilmiyorum.

Ama bebek çalmaya gideceksek, bebekler

konusunda yetenekli birine ihtiyacımız olacak. Mercy'den

daha iyisini mi bulacağız? O aynı zamanda bebek evinin

iĢleyiĢini de biliyor.

Page 201: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bu yüzden Mercy'ye Jack'ten bahsetmeye

mecburum. Jack'i tanımadığı ve aramıza yeni katıldığı

için onunla ilgili öyle veya böyle bir önyargıya sahip

değil. BaĢka herkesten farklı olarak, Mercy'nin bu sırrı

saklayacağını da düĢünüyorum.

Biz buluĢma noktamız olan, Dördüncü

Bölge'deki su değirmenine doğru giderken, onu Jack ve

Yeni Cennet asilerinden haberdar ediyorum. Bram'in,

kadını Cassie'nin yardımıyla, küçük bir çeteyi dikkatle ve

yavaĢ yavaĢ bir araya getirdiğini, Bram eylemde

öldürüldüğünde çete üyelerinin neredeyse hiç faaliyete

geçmediklerini, Jack'in onları devraldığını ve benimle

birlikte çalıĢtığını ona ayrıntılı bir biçimde anlatıyorum.

Mercy fazla konuĢmuyor. Ara sıra baĢıyla

onaylıyor. KonuĢmamın sonunda, "KalptaĢı bu erkek için

yanıyor. Haklı mıyım?" diye soruyor.

"Evet," diyorum, "haklısın."

Değirmen bir vadi çukurunda, Don adındaki

gürültülü küçük ırmağın üstünde bulunuyor. Eski su

çarkı, kemiklerinden Ģikâyet eden bir kocakarı misali

gıcırdıyor. Değirmen rutubetten yeĢermiĢ ve eskiden

kalma. Değirmen taĢları içeride gümbürdüyor; bir

pencereden, beyaz bir un bulutu yükseliyor.

Jack, Mercy'yi sarp taĢ basamaklardan yukarı

çıkarıyor. Basamaklar seneler boyu kullanılmaktan ötürü

aĢırı aĢınmıĢ bir halde. Mercy halat tırabzanı sımsıkı

tutuyor. Bense arkadan geliyorum. Bir an aĢağıdaki

ırmağa Ģöyle bir göz atıyorum. Öyle berrak ki yatağının

taĢları görülüyor. Solgun ve parıltılılar. Uzun yabanıl ot

tutamları onların etrafında saç misali dalgalanıyor.

Kalbim göğsümde çarpıyor. Tırabzanı

tutuyorum. Biraz daha bakmak için eğiliyorum.

Page 202: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Mevcut taraklar, uzun hoyrat saçındaki zararlı

otları ayıklıyor.

Annem...

Suyun içinde.

Ölü.

Solgun taĢlardan yapılma yatağında, bembeyaz

bir ölü olarak yatıyor.

Gözleri kapalı.

Dudaklarında bir gülümseme var.

Rüyasında gülleri görürken donmuĢ gibi.

Ben de onunla beraber yatıyorum.

Ben...

Oradayım.

Beni kucaklamıĢ halde uyuyor.

Hayatla doluyum, dudaklarımda bir gülümseme

var, ölü annemin kollar ındayım.

Tekrar yükseliyorum. Nefesim boğazımda

düğümleniyor.

Jack yarıladığı kapı aralığında duruyor. Neden

geciktiğimi merak ederek bana el sallıyor. "Haydi,

geliyor musun?" Yüzümü görünce soruyor: "N'oldu?"

Nefesimi tutarak tekrar bakıyorum. Solgun

yuvarlak taĢlar su tabanını kaplamıĢ. Yabanıl ot tutamları

dalgalanıp zikzak çiziyor. Annem gitmiĢ. Ben gitmiĢim...

Zaten hiçbir zaman orada olmadığımızı acı da olsa fark

ediyorum.

"Ġyi misin?" diyor Jack.

BaĢımla onaylıyorum.

Ölüler gecelerimin yanı sıra gündüzlerimi de

onurlandırdıklarında bu ruhumun huzursuzluğuna bir

iĢarettir. Ama öte yandan... belki de sadece yorgunumdur.

Çünkü uyumadım ve hadise bundan ibaret olabilir.

Page 203: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Saba," diyor Jack. "Bekliyorlar."

Doğruluyor, gülümsemeye çalıĢıyorum.

"Geliyorum," diyorum.

Kocaman değirmen taĢları inildeyerek yavaĢ

yavaĢ duruyor. Ġçeride, galeta ununun yoğun sisi var.

Değirmen odasından geçerken sisin fırıl fırıl dönüp dans

etmesine neden oluyoruz. Jack köĢedeki el merdivenini

kullanarak ambar ağzından geçip değirmenin çatısındaki

bir odaya ulaĢmak için bize öncülük ediyor. Oda küçük

ve insanlarla tıkıĢ tıkıĢ doluymuĢ gibi görünüyor. Oysaki

sadece altı kiĢi var. Üçümüz bu sayıyı dokuza

yükseltiyoruz. Hafif bir rüzgâr, açık pencereden içeriye

süzülüyor.

Orada, saç buklelerinden çizmelerine kadar

beyaz una bulanmıĢ ve bir heykel kadar yakıĢıklı,

değirmenci Vain Ed, alınlarında dörde bölünmüĢ daire

damgaları olan, utangaç çift Manuel ve Bo, yüzünün

derisi soyulmuĢ, kaçak köle Skeet var. Skeet'in gözleri,

Mercy'nin boynuna yöneliyor ve kollarındaki çift x

damgasını arıyor. Skeet ve Juneberry -kısaca JB-

anladığım kadarıyla birlikteler. Mercy'yle yaĢıt

olduklarını söyleyebilirim. Ġplerle bağlanmıĢ uzun saçlara

sahip, sıska fakat sağlamlar; ter, toprak ve orman

kokuyorlar.

Jack sayesinde, JB'nin Açıklık'taki son

direniĢçilerden biri olduğunu biliyorum. Bazıları Yılan

Irmağı'ndaki ahali gibi kaçmıĢlar. Birkaçı, JB gibi

ormana sığınmıĢ. Ağaçkö-pekleri diye adlandırılıyorlar.

Yüksek dalların arasında yaĢıyor ve arazilerini çalan

Kurtarıcılar'a sorun çıkarmak için süratle yayan

ilerliyorlar. Çoğu Slim'in direğe çivilenen arkadaĢı Billy

Six gibi kaçırılmıĢ.

Page 204: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Cassie de orada. Ben de bundan korkuyordum.

Onunla karĢılaĢmaktan... Bunu uzun süre önce

yapmalıydım. Bram öldürüldükten hemen sonra...

KarĢılaĢmak yerine korkakmıĢım gibi bundan kaçındım.

Ona doğru bakmaya cesaret edemiyorum. Kollarını

göğsünde kavuĢturmuĢ vaziyette, açık bir pencereye

iliĢmiĢ.

Söylemem gerekenleri söylüyorum. Özgür

ġahinlerime söylediklerimle örtüĢen sözleri... Yeni

Cennet'in çatlak hatlar üzerinde inĢa edildiğini... ġayet o

hatları yerlerinden oynatırsak, DeMalo'nun tüm

projesinin çökeceğini...

"ġayet DeMalo'yu öldürürsek, tüm projesi

çöker," diyor Jack.

"Jack ve ben bu noktada aynı fikri

paylaĢmıyoruz," diyorum. "Onun haklı olmadığını

söylemiyorum. Fakat bu yöntem bizi katliama sürükler.

Bakın, benim kastettiğim baĢka. ġöyle izah edeyim:

DeMalo yeryüzünü iyileĢtirme planını uygulamak için

neye ihtiyaç duyuyor? Öncelikli olarak iĢ gücüne.

Toprağı iĢleyecek olan Kurtarıcılar'a, yolları yapacak ve

ölesiye çalıĢacak kölelere. Ġkinci olarak sadece birkaç

yıllık değil, tüm nesiller için bir plan. Bu, istikrarlı bir iĢ

gücü akıĢını sağlayacaktır. Demek ki Kurtarıcılar çok

sayıda çocuk doğurmak ve bunu sürdürmek zorundalar.

Üçüncü olarak burada kalacak ve onun

buyruklarını sorgu-lamaksızın yerine getirecek olan

kölelere ve Kurtarıcılar'a ihtiyaç duyduğu için iradesini

cebren kabul ettirecek olan Tontonlar'a ihtiyacı var.

Anlayacağınız fazla sayıda insana ihtiyaç duyuyor.

Onlardan her biri iĢte bir dağ oluĢturuyor. DeMalo'nun

iktidarı bütünüyle onlara dayalı. Bu insanlar artık o dağın

Page 205: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bir parçası olmamaya karar verirlerse, DeMalo da çöker.

Bir parçası bile yer değiĢtirmeye baĢlasa, yapı

zayıflamaya baĢlar."

Jack dinliyor. Her sözcüğü dikkate alıyor.

DüĢüncelerimin ve duygularımın beni götürdüğü yerin bu

olduğuna ĢaĢırdığını söyleyemem ama Jack'in tam olarak

ne düĢündüğünü de anlayamıyorum. Ne de olsa bu

DeMalo'yu öldürme komplosundan çok daha farklı bir

durum.

Diğerlerine gelince, bana bir kere bile bakmadan

duvara yaslanmıĢ vaziyette duruyorlar. Sanki kulaklarını

söylediklerime kapamıĢlar gibi... Sanki sadece Jack'e

iyilik olsun diye buradalar. Cassie'ye sadıklar. Zaten

Cassie'nin erkeği Bram -onların arkadaĢı ve lideri- benim

yüzümden öldü.

Eğer Cassie'nin dostluğunu kazanamazsam,

onlarınkini asla kazanamam. Bunu biliyorum. Onların

bana iletecekleri, Kurtarıcılar'a iliĢkin içeriden bilgilere

de ihtiyacım var. Fakat Ģu an bunun için hiç de uygun

görünmüyor.

Cassie bana bariz bir biçimde hor gören gözlerle

bakıyor. Diğerlerinin aksine gözlerini bir saniye için bile

benden ayırmıyor. Havayı öyle kara bir nefretle

dolduruyor ki o nefretin etrafımı sardığını, konuĢurken

yüzümün giderek kızardığını hissedebiliyorum. Ne kadar

aptalca konuĢtuğumu ve ne kadar budala göründüğümü

düĢünmeye baĢlıyorum. Dudaklarım kuruyor, sözcükleri

berbat edip birbirine karıĢtırmcaya dek tedirginliğim

giderek artıyor.

DeğiĢim yalnızca bende olmuyor tabii. Belli ki

herkes söylediklerimden rahatsızlık duyuyor ki yer

Page 206: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

değiĢtirmeler baĢlıyor. Vain Ed baĢka bir pencereyi

dirsekleyerek açıyor.

Jack, Cassie'nin bana kabalık edebileceğine dair

uyarıda bulunmuĢtu. Bunu bekliyordum; ama yine de bu

kadarını beklemiyordum.

Keder âdeta onun sevgi dolu, yuvarlak yüzünü

pençe-lemiĢ, dudaklarındaki gülümsemeyi kemirmiĢ gibi.

Güzel kahverengi saçı bir zamanlar gevĢek ve dalgalı bir

Ģekilde sallanırdı. ġimdi saçlarını bir ceza gibi taĢıyor.

Saçları geriye taranıp bir topuzla sıkıca düğümlenmiĢ. Ve

alnındaki daire damgası tüm çıplaklığıyla göze çarpıyor.

"Gücünüz var," diyorum. "Sadece ona imkân

verirseniz, söylediklerini yaparsanız ve ona sadık

kalırsanız, sizi yönetebilir. Anlıyor musunuz?"

BitiĢe doğru tökezliyorum. Kulakları sağır eden

sessizliğe dolanıyor ayaklarım...

Cassie aĢağılama gayreti içerisinde dudak

büküyor. "Çatlak hatlar," diyor. "Dağlar. Dağ un ufak

oluyor, DeMalo çöküyor ve biz el ele tutuĢup güneĢte

dans ediyoruz. Bu kadar kolay olabileceği kimin aklına

gelirdi ki?"

"Peki," diyorum. "Bana bu yer hakkında

Kurtarıcılar'ı rahatsız eden tek bir Ģey söyle. DeMalo'nun

insanların anlamadığı veya adaletsiz olduğuna inandığı

kanunlarından birini... Ġnsanlar onların adaletsiz

olduğunu söyleyemez fakat düĢünebilirler ve kalplerinde

hissedebilirler."

Yine sessizlik hüküm sürüyor. Mercy'nin

bakıĢları odada geziniyor ve ifadesiz bir yüzü olan

Kurtarıcı Kız Bo'da duruyor. Bo incecik sakalı olan eĢi

Manuel'e göz ucuyla bakıyor. Bana yaklaĢmamaları

konusunda uyarıldıkları bir yaratıkmıĢım gibi birbirlerine

Page 207: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sokulmuĢlar. ġimdi fark ediyorum; Bo hamileliğin

dıĢarıdan ilk kez anlaĢılmaya baĢladığı dönemde. Bana

bakıyor.

"Bebeğini alıp götürürler/' diye fısıldıyor.

"Ebeveynin çocuğuna bağlılığı güçlüdür," diyor

Mercy.

"Demek ki bebeğini Yol Gösterici'den, bebek

evinden geri alacak olsaydın..." diyorum, "bu güçlü bir

eylem olurdu. Dağı sarsmaya baĢlardı. Bunu yapan anne

ve baba, Yol Gösterici'ye ve Yeni Cennet'e itaatsizlik

ediyor olabilir. Bir risk alıyor olabilir. Hem de büyük bir

risk... Dolayısıyla her kim yapıyorsa, elbette korkacaktır.

Ama çocuğuna özlemi, korkusundan çok daha büyük

olacaktır. Çocuğuna kavuĢur kavuĢmaz da ilk kez yendiği

korkusundan arınmaya baĢlayacaktır. DeMalo korkuyla

kontrol ediyor. Eğer insanlar ondan artık korkmazsa,

iktidarı sona erer."

Hepsinin anlattıklarımı tam manasıyla idrak

etmelerine fırsat vermek adına biraz bekliyorum. Acaba

onlara ulaĢtım mı? Onları biraz olsun düĢündürdüm mü?

"Mercy ve ben bu gece bebek evinde bir ön

araĢtırma baĢlatacağız," diyorum. "Mümkün olursa, bir

bebeği alıkoyacağız. Yardımınızı istiyorum. Buradaki

kızları tanıyorsunuz. Ġçeriye dair bildiklerinize

ihtiyacımız var."

Cassie gülüyor. "Biz mi?" diyor. "Size yardım

etmek mi? Sizinle çalıĢmak mı? Ne yani Bram'in yaptığı

gibi mi demek istiyorsun? Çünkü sonu çok iyi oldu, değil

mi?"

"Üzgünüm, Cassie," diyorum. "Gerçekten

üzgünüm."

Page 208: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Sen gerçekten üzgünsün, Bram gerçekten ölü ve

cesedi hâlâ senin bıraktığın kayanın altında," diyor.

"Bense yeni bir erkekle, yatağımda uyuyan ve Ģahin

gözleriyle beni seyreden bir yabancıyla eĢleĢtirildim.

Yeni Cennet'te iĢler böyle yürür."

"Kocası hiç sebep yokken ortadan kaybolan bir

kadın, Ģüphe uyandırır," diyor Vain Ed.

Cassie halihazırda kusursuzca düzgün olan

giysilerini düzeltirken, bilhassa eteğine ve gömleğinin

kollarına yoğun özen göstererek konuĢuyor. "Benden her

Ģeyimi aldın ve Ģu anda daha fazlasını istiyorsun," diyor.

"Benden alacağın her Ģeye sahip olmuĢsun. Kız kardeĢini

kurtarmak için Bram'in seninle beraber gitmesine izin

verdim. Asla geri dönmedi. Gelip bana onun öldüğünü

söyleme nezaketini dahi göstermedin. Bunu Jack'ten

duymak zorunda kaldım. O en azından insanlara düzgün

davranmasını biliyor."

Cassie benden hiç hoĢlanmadı, bana asla

güvenmedi ve bunu hiçbir zaman açıkça söylemedi.

ġimdi benden fena halde nefret ediyor. Daha önce zehirli

sözlerinden haberdardım fakat bu saldırıdan dolayı

kendimi epey kötü hissediyorum. Derken Jack'e Ģöyle bir

göz atıyorum. O da bana ben-ne-yapabilirim bakıĢıyla

karĢılık veriyor. Mercy ellerini kucağında gergin bir

Ģekilde kavuĢturuyor. Benim adıma konuĢması mümkün

değil, dolayısıyla eleĢtirilere kendim göğüs germeliyim.

Ama yine de ruhumu gözleriyle yatıĢtırıyor.

"Bu benim hatamdı," diyorum. "Gelmem

gerekirdi. Gelmek istedim fakat—"

"Fakat ne? Ne? Yapacağın daha iyi bir Ģey mi

vardı?"

Page 209: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hayır," diyorum, "elbette yoktu. Üzgünüm,

Cassie, sana erkenden ulaĢmam gerekiyordu."

"Ama ulaĢmadın," diyor. "Üzgünümlerini

paketleyip kendinle birlikte cehennemin dibine

götürebilirsin Ģimdi."

"Senin yerinde olsaydım, muhtemelen ben de

kendimden nefret ederdim," diyorum. "Ne var ki

suçlamakta ısrar etmek Bram'i geri getirmeyecek. Hiçbir

Ģey onun fedakârlığını onurlandırmaya yetmez."

"Fedakârlık!" diye tıslıyor. "Sen bana

fedakârlıktan bahsetme cüretini gösteriyorsun!" Üzerime

yürüyüp bana saldırıyor. Yanağımı öyle sert tokatlıyor ki

baĢım geriye doğru gidiyor.

Jack bir adım atıyor. Mercy de olaya müdahale

etmeye hazır. Onları elimle durduruyorum. Cassie

dehĢete kapılmıĢ bir halde, fal taĢı gibi açılmıĢ gözleriyle

bakıyor. Bunu yapmayı planlamamıĢ belli ki. Ed'in kolu

omuzlarını sarıyor. Yanağım alev alev yanıyor ve

sızlıyor. Yıldızları görüyorum. Ancak, darbeyi ve acıyı

hoĢ karĢılıyorum. Bir gün onun inadını kıracağım.

"Seninle Kafes'te karĢılaĢmak zorunda

kalmadığıma memnunum," diyorum. "Bunu hak ettim.

Lütfen, birlikte çalıĢmayı deneyebilir miyiz?" Elimi

uzatıyorum. Elime bakıyor. Bana bakıyor. Yüzünü

sakınmak için geri çekmiĢ.

"Üzgünüm," diyorum. "Sana olan borcumu

ödeyemem. Ne kadar çok istesem de kaybını telafi

edemem. Bütün yapabildiğim, Bram'in bize verdiği Ģansı

ziyan etmemeye çabalamak. Bunu yapmak için yardımına

ihtiyacım var. Lütfen, Cassie. Bunu bir deneyelim.

Umduğum gibi iĢe yararsa, hepinizin bunu kendi baĢınıza

Page 210: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ileri taĢıması mümkün olacaktır. Bana ihtiyacınız

kalmayacak."

Oturup hiçliğe bakmak için pencereye geri

dönüyor. Bunu kafasında bitirmiĢ. Beni...

Diğerlerinin de beni kafalarında bitirdikleri

anlamına gelir bu. Jack'in yüzünde, her Ģeyin çok açık

olduğunu okuyorum. GeçmiĢteki hatalarım beni tümden

lanetliyor.

Cassie'nin dostluğunu kazanabileceğimi

düĢündüren neydi? Buraya gelmek tam bir hataydı. Belki

de tehlikeli bir hata... Eğer onun nefreti bana ihanet

etmesine yetecek kadar çoksa...

"DeMalo zayıf, ancak güçlü olduğuna inanıyor.

Siz güç-lüsünüz, ancak zayıf olduğunuza inanıyorsunuz."

BaĢımla veda ediyorum. Mercy'ye "Gidelim," diyorum.

Jack ambar kapağını kaldırırken, Mercy

taburesinden kalkıyor. Duraksamasının akabinde elini

Skeet'e uzatıyor. Bir an sonra Skeet kabul ediyor.

"TanıĢtırılmadık. Adım Mercy. Evim Çaprazçay. Tatlı

yeĢil bir vadi."

Mercy'nin kelimeleri, Skeet'in sabit bakıĢını

hatıralara doğru çeviriyor. Skeet sessizce konuĢarak

"Adım, Skeet. Evim, bir at arabası. Sarı tekerlekleri ve

onu çeken Otis adında bir atı var."

PaylaĢılan sıkıntılar ani bağlar kurar. Mercy diğer

elini, tokalaĢtıkları ellerinin üstüne koyuyor. Skeet de

aynısını yapıyor.

"Kız kusursuz değil, arkadaĢım," diyor Mercy.

"Fakat ender bulunur kumaĢtan kesilmiĢ. Ona bağlılık

yemini ettim, ne pahasına olursa olsun."

"Buradaki JB yaklaĢık bir yıldır Ağaçköpekliği

yapıyor. Birkaç aydır onunla birlikteyim. Bir kuyuyu

Page 211: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bozar, bir saman ambarını yakarız ama hep köpekleri

ormana salıp bizi aramaya gelirler. Bazen evlerimizden

birini bulup o ağacı devirirler. Daha fazla hızlananlayız,

ha Junie B? Bir gün, belki de çok yakında, Ģansımız

tükenecek. Onlar hasarı tamir edecek ve devam

edecekler. Oysa ne gariptir ki öyle ya da böyle baĢka bir -

belki de daha iyi bir- yol olup olmadığını kendime

sormaktan asla vazgeçmedim."

Skeet konuĢmasını bitirdiğinde, odaya tuhaf bir

sessizlik hâkim oluyor. Skeet'in tavrı, herkeste sanki

Mercy'yle kırk yıllık ahbaplarmıĢ da uzun bir sohbetin

ortasmdalar-mıĢ gibi bir izlenim uyandırıyor.

"Belki de bir yol bulmanın zamanı gelmiĢtir,"

diyor Mercy. "Belki de hep beraber bir yol bulmamızın

zamanı gelmiĢtir."

Elleri ayrılıyor. El merdivenine doğru

ilerliyorum. Önden gidecek ve Mercy'nin güvenle

inmesine kılavuzluk edeceğim.

"Hey Bo, bebek evine birkaç gün önce giren bir

kız yok muydu?" Manuel çabuk ve biraz da yüksek sesle

konuĢuyor. "Onu tanırsın. Sanıyorum ki o kız yeni paralı

yolun yakınlarında."

Duraksıyorum.

"Demek istiyorsun ki- ah, onun adı ne?" Bo

kaĢlarını çatıp parmaklarını Ģaklatıyor. "Dian, iĢte bu

kadar."

Vain Ed baĢını kaĢıyor. "Hayır," diyor, "bu bana

doğru gelmiyor. Cherry mi?"

"Sen bilirsin, ben de Ģimdi onun Eula

olabileceğini düĢünüyorum," diyor Manuel.

"Siz üçünüz o ümitsiz rol kesmeyle bir çocuğu

bile kandıramazsınız." Cassie pencereden bu tarafa

Page 212: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

dönüyor. Gözleri temkinli bir ateĢkes içerisinde

benimkilerle buluĢuyor. "Onun adı, Rae," diyor. "On beĢ

yaĢında. Zamanından önce sancıları olmaya baĢladı. Onu

tanıyorum. Bu eylemi destekleyebileceğini düĢünüyorum.

Sizinle geleceğim."

"TeĢekkürler," diyorum.

"Hunter'dan ne haber?" diyor Bo. "Ona fark

ettirmeden geceleyin dıĢarı çıkamazsın."

Cassie'nin dudakları gerginleĢiyor. "Ġçkiye

düĢkündür ama," diyor.

Cesaretim artıyor. Hava yeniden soğumaya

baĢlıyor. El sıkıĢma Ģansım yok ama Cassie'ye küçük bir

baĢ onayı sunuyorum. Beni hiç affetmeyebilir. Asla

arkadaĢ olamayabi-liriz. Bana tümüyle güvenmeyebilir

de. Oysa ben hepsini o kadar da kötü görmüyorum.

Önemli olan tek Ģey onun denemeye ve birlikte çalıĢmaya

istekli olması.

"Hava kararır kararmaz, gideriz," diyorum. "Sen,

ben, Mercy ve Jack..."

Gökyüzü yine kıyamet gibi. Yıldızlar düzensizlik

içerisinde süratle kayıp gidiyor. Gölgeler diyarındaki

tarla patikaların yakınlarından geçiyoruz. Ama aslında

yolları ve kontrol noktalarını kullanabilirdik. Yıldız

çağlayanı mevsiminde karanlıktan sonra pek çok kiĢi,

kapılarını sürgüler. Aylakça dolaĢan karaltılardan

korktukları için bir kapı tıklamasına da yanıt

vermeyeceklerdir. Solgun yüzlerimiz ve koyu renkli

kıyafetlerimizle burada, ahırların arkasında gizlenirken,

pekâlâ hortlaklara benziyor olabiliriz. Belki de

hayattayken baĢlarımız kesildiği için kayıp bedenlerimizi

aradığımız zannedilebilir. Tek istisna, hayaletlerin soğuk

bir gecede sis solumamalarıdır.

Page 213: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Sol tarafta, önde," diye fısıldıyor Jack.

"Kadınların kaldıkları yer orası. Doğumhane de o tarafta.

Binayı ikiye bölen ve ön kapıdan arkadaki kapıya dek

dümdüz uzanan bir koridor var."

"Çocuk odası sağda," diyor Mercy. "Ebelerin ve

sütannelerin yatakları da o odada. Arka tarafta Tonton

karargahları ve bir mutfak, dıĢarıda bir kuyu, bir tuvalet

ve bir odun deposu var. Her iki-üç günde bir yiyecek

teslimatı oluyor."

"Bütün bunları nereden biliyorsun?" diyorum.

"Sen burada ebelik yapmadın ki."

"Bebek evlerinin hepsini tamamen aynı Ģekilde

düzenlerler," diyor Jack. "Görev baĢında her zaman dört

adam bulunur. Bir kumandan ve üç asker... Buradaki

ahırda dörl at durduğuna göre hepsi içeride."

Kendi atlarımızı yarım mil kuzeydeki fundalık

bir çukura bıraktık. Yakınımızda olsalardı daha mutlu

olurdum fakat baĢka seçeneğimiz yoktu. Buralarda hiçbir

sığınak mevcut değil.

Bebek evi düz bir dört yol ağzında kendi baĢına

duruyor. Küçük kavaklar tarafından üç yanı çevrelenmiĢ.

Ama onların evi saklayacak kalınlığa ulaĢması Ģöyle

dursun, rüzgâr siperi olacak yüksekliğe eriĢmesi dahi

yıllar alır. Bu yer Jack'e göre, sadece birkaç ay önce inĢa

edilmiĢ. Ağaç kabuğu ve çimen çatılı, alçak tek katlı bir

ev. AhĢap, çamur ve saman balyası duvarları alçak ve

uzun haliyle geniĢ bir alana yayılmıĢ. Ortada sağlam

parmaklıklı bir kapı, iki tarafta dar, demir çubuklu iki

pencere var. Ġç taraftaki ahĢap kepenkler kapalı fakat

suntaların arasından ıĢık sızıyor. Onları bakıcıyla

inceliyor ama bir Ģey göremiyorum. Burada ahırların

arkasında, evden belki metrelerce uzaktayız.

Page 214: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bebek evi," diyor Cassie. "Bebek hapishanesine

daha çok benziyor. Bizi yutturabileceğini gerçekten

düĢünüyor musun, Jack?"

"Ah, bunu sorunsuz yapabilirim," diye cevaplıyor

Jack. "Ben asıl bundan sonra neyin geldiğini merak

ediyorum. AnlaĢılan o ki neyin geldiğine dair hiçbir

fikrimiz yok." Bana yüzünde o çarpık gülümsemesiyle

bakıyor.

Bu gece Jack kendisine sanki daha fazla

benziyor. Hiç kimse son derece rahatladığımın farkına

bile varmıyor. Onun aramıza mesafe koyan tavrına daha

fazla katlanabileceğim! sanmıyordum. Jack bu gece -dün

geceden farklı olarak- Tonton kıyafetlerini giymiĢ. Ġlk

kez onu bu kıyafetlerin içinde gördüğüme memnunum.

Ona böyle söylediğimde, sadece tek kaĢını kaldırdı.

Gerçek Ģu ki Jack bu yere girmek için tek Ģansımız.

Mercy, Cassie'nin hamile karnını yumuĢak bir

dolgu malzemesiyle kaplayarak büyüttü. ġu anki

planımız -ne kadar berbat olsa da- Jack'in kapıya vurup

doğurmak üzere olan bir hamile kadın getirdiğini

söylemesi. Mercy, Cassie'ye yalancı doğum belirtileri ve

ne zaman ne yapılacağıyla ilgili uygulama yaptırdıktan

sonra Cassie isteri nöbetine tutulmuĢ gibi davranmakta

ustalaĢtı. Mercy içeriye girildiği anda Tontonlar'm onunla

ilgilenmesi için ebeyi yalnız bırakacaklarını söylüyor.

Cassie'nin sahtekâr olduğunu anladığı zaman, ebenin

düdük çalmayacak olması iyi bir fırsat. Ebeler

köleliklerinden, yaptıkları iĢten ve her Ģeyden önemlisi

Tontonlar'dan nefret ediyorlarmıĢ. O andan sonrası, Jack

ve Cassie'nin ne yaptıklarına bağlı. Silah kullanmadıkları

ve hiç kimse yaralanmadığı sürece...

"Sana güveniyorum," diyorum.

Page 215: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bana olan inancından dolayı resmen koltuklarım

kabardı," diyor Jack. "Senin de bildiğin üzere,

doğaçlamadan yanayım. Ama benim standartlarıma göre

bile bu çok üstünkörü bir plan. Bunu yapmak

istediğinden emin misin?"

"Son söz Cassie'ye ait," diyorum.

"Daha yakma gidelim," diyor Cassie.

"Kepenklerden bakalım ve neler olup bitiyor görelim."

Alçakta kalarak avluyu bir uçtan ötekine

koĢuyoruz. Kendimizi sol yandaki pencereye bitiĢik

olarak eve yaslıyoruz. Kepenk suntalarının arasından

Ģöyle bir göz gezdirmek amacıyla yanaĢıyoruz. Orada

duvar lambalarıyla aydınlatılmıĢ uzun bir oda ve iki sıra

yatak var. Sadece iki kız içeride. Onlardan biri karnı

burnunda, yatakta doğrularak uzanmıĢ bir kız. Öbürü ise

tatlı, tükenmiĢ ve korku dolu bir yüz ifadesi olan bir kız.

Hamile değil. Volta atıp dönüyor. BaĢlıyor ve duruyor.

Muhtemelen kendi yatağının yanındaki zeminde bir

patika aĢındırıyor. Yatağındaki küçük, kumaĢla sarılmıĢ

bohça da dikkate alınırsa gitmeye hazır görünüyor. Belini

iki eliyle de kavrıyor. Parmaklarının ıstırap veren

kavrayıĢını engellemeye çalıĢıyor ve bunda baĢarısız

oluyor. Koridora açılan kapıya sabitlenmiĢ gözlerle

bakıyor.

"O, Rae," diye fısıldıyor Cassie. "Bebeğini

doğurmuĢ olmalı."

Bebek evinin diğer tarafından cılız bir feryat

yükseliyor. Emmi böyle feryat ederdi. Yeni doğmuĢ bir

fare misali zayıftı ve onu besleyecek anne sütü yoktu.

YaĢaması bir mucizenin de ötesinde.

Mercy baĢını iki yana sallıyor. "Vaktinden önce

doğmuĢ, yavrucak."

Page 216: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

BomboĢ bir yüz ifadesi olan, tasmalı bir köle,

kapının yanındaki bir sandalyede oturuyor. însan azmanı

bir kadın. Onu seçmelerinin ve burada olmasının sebebi

belli; kızları kapının bu tarafında tutmak. Rae ona

gidiyor, onunla konuĢuyor, ona yalvarıyor. Kadın, baĢını

iki yana sallıyor. Hayır, Rae bebeğine gidemiyor.

Rae baĢka bir tarafa dönüyor. Kendisini tutmaya

çabaladığını fakat âdeta parçalandığını görebilirsiniz.

Diğer kız elini uzatıp adını söylüyor. Rae ona koĢuyor ve

baĢını omzuna gömüyor. Kız onu tutarken ağlıyor. Sırtını

sıvazlarken, onunla sessizce konuĢuyor. Rae'yi doğrultup

gözyaĢlarını kuruluyor.

Kepenkler onların seslerini boğuyor. Saz mumu

lambalarının gece vakti ıĢık titremeleri sıkıntılarını

yumuĢatıyor, bulanıklaĢtırıyor.

"Diğer tarafa bakalım," diyorum.

Ön kapıdan bebek odasının penceresine doğru

koĢuyoruz. YavaĢça, ihtiyatla bakınıyoruz. Diğerinin

tıpatıp aynısı bir oda. Yalnızca burada, yatakların yerine,

umut-landırıcı küçük bebek karyolalarından oluĢan sıralar

var. DeMalo'nun Yeni Cennet'in geleceğiyle ilgili

inancına somut birer kanıt teĢkil ediyorlar. Buradan

kaçının dolu olduğunu göremiyoruz. Gelgelelim bir

Kurtarıcı kadın onların belki yarısının arasında

içlerindeki bebekleri kontrol ederek yer değiĢtiriyor.

"Ebe," diye fısıldıyor Mercy.

BaĢka bir kurtarıcının kendi göğsüne tuttuğu

kundaklı bir bebekten yürek burkan bir ses geliyor. Kadın

bebeğe bir yudum süt içirmeye çalıĢarak bir sandalyede

oturuyor. Derken bebeğin baĢı öbür tarafa düĢüveriyor ve

bebek haykırmaya baĢlıyor. Rae'nin bebeği bir ay erken

doğmuĢ.

Page 217: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Sütanne," diyor Mercy. "Sadece kendi bebeği

ölmüĢ veya çok zayıf olduğu için açıkta bırakılmıĢ

kadınları kullanırlar."

Ölülerin anneleri esir tutulmuĢ. Yas tutmaları için

bile fırsat olmaksızın. Bir çocuğun, sütleri sayesinde

sağlıkla büyüdüğünü görmek onların kederini hafifletir

mi? Bebeği eceliyle ölmüĢ kadınların kederini belki

hafifletiyordun

Bunun yardımcı olabildiğini anlayabiliyorum.

Ancak böyle çelimsiz bebekleri olan kadınlara yararı

dokunuyor mudur? Onların çocuklarının kaderini kim

biliyor? Bu onların ruhlarında derin yaralar açıyor olmalı.

Rae'nin bebeğini tutan Kurtarıcı gömleğini

düğmeliyor ve onu omzuna yaslayıp sırtını ovarak, elleri

ve sesiyle sakinleĢtirmeye çalıĢıyor. Biraz Maev'inkine

benzeyen bakır renginde kıvırcık saçları var. Benimle

yaĢıt olduğunu söyleyebilirim. Eğer bebeği öldüyse,

muhtemelen ilkiydi. Benim gözlerime dahi deneyimli

görünmüyor. BakıĢı odaya az önce giren iki Tonton'a

endiĢeyle yöneliyor.

YaĢça büyük olan, koyu tenli, son derece

yakıĢıklı adam sorumlu. Öteki yaklaĢık yirmi yaĢında,

kırmızı yanaklı bir oğlan. Kan dövmesi olmayacak kadar

temiz yüzlü gözüküyor ama olması lazım. Kumandanı

Kurtarıcı sütanne ve ebeyle konuĢurken o kapının

yanında direk gibi duruyor. Onların neler söylediklerini

duyamıyoruz, sesleri çok alçak ama belli ki Rae'nin

çocuğu hakkında konuĢuyorlar. Kumandan onlara

bebeğin kundağını açtırıyor, böylelikle onu adamakıllı

görebiliyor ve iyice inceleyebiliyor.

O bir kız. Kıpkırmızı teni, minik serçe kolları,

narin bacakları var. Ağlamaya son vermiĢ artık. Orada

Page 218: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

öylece yatıyor. DeMalo'nun zihnimde çınlayan sesini

iĢitebiliyorum.

Kimlerin çocukları yeryüzüne en iyi hizmeti

verecek? O Ümit-kent lağım çukurunda doğanlar mı?

Zayıf kiĢiler olmak için doğan zayıf çocuklar mı? Yoksa

bu insanların çocukları mı?

Bazen güçlüler zayıfları doğururlar. Bazen de

zayıflar büyüyüp güçlenirler.

"Tıpkı Emmi'nin bebekliğine benziyor," diyor

Mercy.

Emmi. O da erken doğmuĢtu, onu dünyaya

bağlayacak anne sevgisini tanımadı, ilk birkaç hafta zar

zor dayandı. Sonra Mercy'nin bakımıyla yaĢamak için

mücadele etmeye baĢladı.

Kumandan çocuğu kontrol ediyor. Kadınlarla bir

müddet daha konuĢuyor. Genç Tonton'a dönüp

parmaklarını Ģaklatıyor. Oğlan odadan çıkıyor.

Bakır rengi saçlı sütanne bebeği bir kere daha

kundaklamaya koyuluyor. Kumandan onu durduruyor. O

ve ebe endiĢe içerisinde kumandanla konuĢuyorlar.

Seslerini yükseltmiĢler, böylelikle anlayabiliyorum,

"Birkaç gün daha, lütfen, efendim." Kumandan kaldırdığı

eliyle laflarını ağızlarına tıkıyor.

"Karar vermiĢ," diyor Mercy. "Bu bebek için hiç

umut yok."

Kumandan birkaç kelime daha söylemesinin

ardından odayı terk ediyor. Genç Tonton hemen geri

geliyor ve kapı aralığında birbirlerine baĢ onayı

veriyorlar. Oğlan kadınlara doğru yürüyor. Sütanne

Rae'nin çıplak bebeğini kendisine bastırdıktan sonra

baĢını ve ellerini birkaç kez nazikçe öpüyor.

Page 219: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Tonton'un bebeği ne kadar dikkatli bir Ģekilde

aldığını, baĢını eliyle nasıl desteklediğini ve onu kollarına

nasıl da kolay, doğal biçimde yatırdığını fark ediyorum.

Onun bunu daha önce de yaptığını düĢünüyorum.

Belki küçük bir kız kardeĢi vardı. Ona yardım ettiği için

mutluydu, onu seviyordu. Benim gibi değil. Kendimden

utanıyorum, Em'e bir kez olsun dokunmadım. Annemin

ölümünden ötürü onu suçladım. Lugh ise babama onun

bakımında yardım etti.

Birdenbire koĢan ayakların sesini iĢitiyoruz.

Hepimiz yere yatıyoruz. Bir saniye sonra, bebek evinin

arkasından iki Tonton beliriyor. Ahırlara doğru

yöneliyorlar. GörüĢ menzilinden çıktıkları an, binanın

uzak köĢesini dönüyoruz. Nefeslerimizi tutuyor,

bekliyoruz.

Kızgınlık içimde kıpırdanmaya baĢlıyor, serbest

kalmak için çırpmıyor. Elim silah kemerime gidiyor ama

kemerimi takmadım. GümüĢgöl'den ayrıldığımızdan beri

ilk kez silah taĢımıyorum. Hiçbirimiz taĢımıyoruz. Ne

yay, ne silah, ne de çizmemin kınında bıçak var. Kendimi

iyi hissetmiyorum. Jack'in elinin de silahının

bulunmadığı yere dayalı olduğunu fark ediyorum.

Tontonlar ahırlardan iki kanepeli at arabasını

çekerek çıkarıyorlar. Biri bir at getirmek için tekrar

içeriye koĢuyor ve onu bayıltıp yukarıya çekiyorlar. Her

Ģey bir anda olup bitiyor.

"Rae'yi eve götürecekler," diye fısıldıyor Mercy.

Cassie'ye "Onun nerede yaĢadığını biliyor

musun?" diyorum.

BaĢıyla onaylıyor. Alabildiğine dingin bir hali

var. Onunla ilk karĢılaĢtığım geceki soğukkanlı tavrını

hatırlıyorum. Jack, Emmi'yi kaçırdığında, o ve Bram'in

Page 220: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

serinkanlılığı sayesinde hepimizin hayatta kaldığı

geceyi...

Tontonlar atı ve arabayı ön kapıya getirirken,

kilitler takırdıyor, demir çubuklar gıcırdıyor ve kapı

savrularak ardına dek açılıyor. Kumandan, Rae'yi

dirseğinden tutarak dıĢarı çıkarıyor. Rae sarıldığı küçük

bohçasını göğsüne yapıĢtırıyor. ġimdi gözyaĢlarından

eser yok. Ne de olsa Kumandan'm önünde sorun

çıkarmaya cüret edecek değil. Bu yüzden baĢını yukarıda

tutuyor. Bir Kurtarıcı'nm davranması gerektiği Ģekilde

davranmak için elinden geleni yapıyor.

Kumandan, Rae'ye at arabasının arka koltuğuna

tırmanırken yardım ediyor. Gülümsüyor ve baĢını eğiyor.

Rae ona cevaben gülümsemeyi neredeyse baĢarıyor. Ġki

Tonton at arabasına tırmanıp ön koltuğa oturuyorlar.

Koltuğun yolcu yerinde oturan adam, ateĢ çubuğunu

dizlerine yatırıyor. Dizginlerin Ģaklaması ve ani

sarsıntıyla, at arabası avludan gümbürdeyerek kalkıp,

kuzey yolunu gümüĢ renginde aydınlatan ay patikasına

doğru ilerliyor.

Rae'nin arkasından "EndiĢelenme kızım,"

diyorum. "Yakında bebeğini göreceksin." Sonra Cassie'ye

"Artık rol yapmana gerek kalmayacak," diyorum.

"Gelmek için doğru geceyi seçtik. Sen ve Mercy atları

alırsınız. ġu kuzey yolu boyunca ilk virajda bizi bekleyin.

Orada bir kayalık var. Jack, sen benimlesin. Gidip Ģu cılız

bebeği alalım."

Genç Tonton'u fark etmek, gözlerimizin önünde

tutmak kolay. Gece ay ıĢığından dolayı tamamen

aydınlık, arazi dümdüz uzanıyor ve bizim dıĢımızda

hareket eden tek Ģey o. Hafif bir meltem, bebeğin zayıf

feryadının nağmelerini bize taĢıyor. Böylelikle Tonton'un

Page 221: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

arkasına bakma olasılığını düĢünerek, ağırdan alıp

aĢağıda kalıyoruz. Nero tepemizde dolaĢıyor, ancak hiç

kimse gece uçan bir kargayı dikkate almaz. Yani fark

etmiĢ olsalar bile...

Tonton ilerimizde, kesinlikle çocuğu bırakmasını

söyledikleri yere doğru gidiyor. O yerin bebek evinden ve

iĢitme menzilinden epey uzakta olacağını tahmin

ediyorum. Hiç kimse bütün gece boyunca açık havada

ağlayan bir bebeğin sesini duyamaz. Tontonlar dahi...

Bu Tonton, askeri hiyerarĢinin dibinde olsa

gerek. Onu yaklaĢık yarım fersahtır, bodur çalılıkların

arasındaki bir patikada takip ediyoruz. Zemin

yıpranmamıĢ fakat rahat ilerlemek için yeterince ezilmiĢ.

O esnada Tonton birdenbire gözden kayboluyor.

Jack boynunda asılı bakıcıyı kapıyor. Etrafı

tararken "Nereye gitti?" diye mırıldanıyor. "Kahretsin.

Haydi!"

Ovanın bir yanından öbür ucuna hızla ilerliyoruz.

Ona takılıp düĢmemize ramak kalıyor. Genç Tonton

bağdaĢ kurarak oturmuĢ ve bebek kucağında yatıyor. Bir

kaya parçasının arkasına siniyor ve gizlice bakıyoruz.

Bebek Ģimdi hafif iniltiler çıkarıyor. Tonton kendi

sheemasmı ona sarmak için çıkarmıĢ. Bu onun

yapmaması gereken bir Ģey. Öte yandan düzenli ve

dikkatli bir iĢ yapıyor. AteĢ çubuğu hemen bitiĢiğinde

duruyor.

"Bana öyle bakma," diyor. "Bu benim kabahatim

değil. Sen çok ufaksın ve bu kimin kabahati? Senin...

Yeterince büyüyene kadar annenin içinde kalman

gerekiyordu. Fakat, ah hayır, senin çok acelen vardı. Peki

ya ne için? BaĢını soktuğun derde bak."

Page 222: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Onunla herhangi biriyle konuĢur gibi konuĢuyor.

Jack ve ben birbirimize bakıyoruz. Bu gece, çok kısa bir

an için Jack'in baba olduğunu görüyorum. Gracie'nin

babası. Bunun gibi bir kız çocuğu vardı. Bir çocuğu

olduğunu hep unutuyorum. Mevcut manzaranın ona zor

gelebileceği aklıma geliyor.

"Tamam, benimle iĢin bitti," diyor Tonton.

Bebeği kollarına alıp ayağa kalkıyor. "Seni rüzgâr

almayan bir yerlere koymalıyım. ÜĢütmek istemezsin.

Çakalların kokunu almalarını da istemeyiz. ġuraya mı?

tyi fikir." Bebeği kayaların arasındaki bir kuytuya

yerleĢtiriyor. "Gördün mü bak! Sımsıcaksm. ġimdi dinle

beni ve bu gerçekten önemli, tamam mı? Ağlayamazsm,

en ufak bir ses dahi çıkaramazsın, ciddiyim. Eğer bir

çakal seni bulacak olursa—" Ağlamamak için mücadele

verirken, boğazı düğümleniyor. Ve ansızın geceye,

karanlığa karıĢıyor.

Jack ve ben parmaklarımızla ona kadar

sayıyoruz. Sonra yavaĢça ayağa kalkıp bakıcıyla etrafı

kontrol ediyor. "Gitti sanırım," diye fısıldıyor.

"Sen burada kalıyorsun," diyorum.

Dikkatlice kayalardan aĢağı doğru iniyorum. Çıt

dahi çıkarmamalıyım. Fakat son adımım, çakılların

kaymasına yol açıyor. Donup kalıyorum. Yukarıdaki

Jack'e durağan gözlerle bakıyorum. Bakıcıyla kontrol

ediyor.

"Gözden kayboldu," diyor. "Devam et."

Bebek yeniden miyavlama gibi bir ses çıkarmaya

baĢlıyor. Sel yatağı boyunca ona doğru koĢuyorum. Ben

onu kayaların arasında sokulduğu yerden çıkarmaya

uğraĢırken, o güçsüz bir itirazı ağlayarak dile getiriyor,

tĢi nasıl kotaracağımdan pek emin değilim. Onu

Page 223: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yanlıĢlıkla incitmek istemiyorum. Ona "ġĢĢt," diyorum.

Ellerim kendimi beceriksiz hissettiriyor. Tonton'un

sheemasımn bir Ģeye takıldığını fark ediyorum.

Nero gaklayarak yukarıda daireler çiziyor.

Bebeğin tiz ağıtlarından muhtemelen hoĢlanmıyor.

HoĢlanmayan sadece o değil. Ama her ne olursa olsun,

onu Rae'ye çabucak götürmemiz lazım.

Sheemayı çekiĢtiriyor ve ağır ağır, bebeği serbest

hareket ettirmeyi baĢarıyorum. Ellerimi içeriye sokup onu

alıyorum. Neredeyse hiçbir ağırlığı yok. Daha çok,

altındaki ĢiĢkin bezden ibaret. Aynı yoldan geri gitmek

için dönüyorum.

Derken Tonton'u görüyorum. Sel yatağında

dikiliyor. Altı metre uzakta. Kısa ok fırlatıcısı kalbime

niĢan alınmıĢ. Doğumayı dövmemi fark edince nefesini

tutuyor. Ölüm Meleği. Korku, yüzünü bin parçaya

bölüyor. Geri adım atıyor ama silahı hâlâ bana

doğrultulmuĢ vaziyette.

Jack görmeden bana nasıl böyle gizlice

yaklaĢmıĢ? Ya da ben onu iĢitmeden? Bu yeri o biliyor ve

biz bilmiyoruz, iĢte bu yüzden.

Sesimi yükseltiyorum. "Yalnızım," diyorum.

"Silahlı değilim."

Beni duyuyor musun, Jack? Ortaya çıkma. Hiçbir

Ģeye kalkıĢma.

Tonton'un gözleri fal taĢı misali açılıyor.

"Senin ne düĢündüğünü biliyorum fakat ben

hayalet falan değilim. Yeterince gerçeğim," diyorum.

"Buradayım." Elimi ona uzatıyorum. "Haydi," diyorum.

"Dokun. Sıcağım."

Page 224: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir süre sonra yanaĢıyor. Parmak uçları

benimkilere değiyor. Küçücük bir baĢ onayının ardından

"Bana temiz olduğunu göster," diyor.

YavaĢ ve rahat bir Ģekilde hareket ederken,

gözlerimi ondan ayırmıyorum. Saldırıya uğramak

istemiyorum. Bebeği yere yatırıyorum. Ceketimi çıkarıp

kayaların üstüne atıyorum. Kollarımı iki yana açıp kendi

etrafımda dönüyorum.

"Kargayı gördüm," diyor. "Onun bebeğe zarar

verebileceğini düĢündüm."

"Karga benim ve bebek güvende," diyorum.

Tonton ve ben birbirimize bakıyoruz. "Seni gördüm,"

diyorum. "Onunla konuĢtuğunu duydum. Onu yerden bir

kez daha alacağım, tamam mı? Yerde üĢütmesini

istemiyorum." Çö-melip bebeği kollarıma alıyorum.

"Onu yanlıĢ tutuyorsun," diyor Tonton. "BaĢını

desteklemelisin, sen hiçbir Ģey bilmiyor musun?"

"Fazla değil," diyorum. Halihazırda silahını

kılıfına sokmuĢ ve bebeği kollarıma uygun bir Ģekilde

yerleĢtirmeye koyuluyor.

"Onunla aran iyi," diyorum. "Küçük bir kız

kardeĢin mi var?"

Çenesi kasılıyor. Ağzı da... Bu bana her Ģeyi

anlatıyor. Evet. Fakat yaĢıyor mu yoksa ölü mü, tam

olarak anlam-landıramıyorum. Belki o da bilmiyordun Bu

durum canını acıtıyor olsa gerek.

"Bir kız kardeĢin var," diyorum. "Tıpkı bunun

gibi zayıf doğmuĢ. Ama çok iyi geliĢmiĢ ve... özel bir

kız."

"Onu nereye götüreceksin?" diyor. Cevap

vermiyorum. Akabinde "Seninle ilgili sırları

anlatmayacağıma dair yemin ederim," diyor. PiĢmanlık -

Page 225: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

hayır, bundan daha ziyade-utanç, yüzünü gölgeliyor. Bu

oğlan, onun hiçbir Ģeyi olmayan bir bebek için gözyaĢı

döküyor.

"Onu annesine geri vereceğim," diyorum.

"Çabuk olmalısın," diyor. "O pek iyi değil. Çok

ufak." Bebeğin yanağını bir parmağıyla okĢuyor.

"Böyle olmak zorunda değil," diyorum. "Kan

bağları kesiliyor. Anne çocuğundan, erkek kardeĢ kız

kardeĢinden ayrılıyor. Kız kardeĢini Cennet Yurdu'na mı

götürdüler?"

"Bilmiyorum," diyor. "Belki."

"Onun adı nedir?" diyorum.

Sonra insanların düĢmanı Ölüm Meleği'nin

yanında durduğunu ve onunla baĢka biriymiĢ gibi

konuĢtuğunu aniden idrak ediyor sanki. Yüzü

ciddileĢiyor. UzaklaĢıyor. BaĢı yukarıda, dimdik durarak

sağ yumruğunu kalbine götürüyor ve "Yol Gösterici çok

yaĢasın!" diyor.

Yumruğumu kalbime götürüp yumuĢakça

"Özgürlük, kardeĢim," diyorum.

Bir anda gözleri ıĢıldıyor. Bir fitilin ateĢlenmesi

gibi... Yumruğu gevĢiyor, dudakları aralanıyor. Aman

Tanrım, bunu yapacak. Söyleyecek!

Söyle. Haydi. Özgürlük de.

"Yol Gösterici, olduğunu söylediği kiĢi değil,"

diyorum.

Tonton'un yüzü her düĢüncesini açığa vuruyor.

Benim gibi birine inanmaması gerektiğini biliyor. Ama

sanki sözlerimi çok küçük katlayıp gizli bir yerlere

saklıyor. Daha sonra oralardan çıkarıp düĢünmek üzere...

"Senden bahsetmeyeceğim," diyor. "Söz veriyorum."

Page 226: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sonra gidiyor. Diğerleri onu neyin bu kadar uzun

süre alıkoyduğunu merak etmeden önce bebek evine

süratle geri dönmek için kayalara tırmanıp sel yatağından

çıkıyor.

Jack de kaya parçasının arkasından çıkıp bayırı

tırmanmama yardım etmek için aĢağı iniyor. Gözlerinin

ıĢıltısında beliren olasılıklar, gülümsemesinin köĢelerinde

toplanıyor. Bana elini verirken, "Ġyi," diyor.

Elini tutarken, "Evet, gayet iyi," diyorum.

"Ellerim bir silah için yanıp tutuĢuyorlardı,"

diyor. "Yine de vaziyet ilginç bir hal aldı."

"Onun gibi birçok kiĢinin olmasını umalım/'

diyorum. Bebek tekrar sızlanmaya baĢlıyor. "Onu sen

götürürsün," diyorum. "Bebeklerle aram iyi değil."

Jack sheemamn uçlarıyla kendi etrafında bir askı

yaptıktan sonra bebeği göğsünde rahat ve güvenli bir

tarzda tutarak, çalılıklarla kaplı alanı tez adımlarla geçip

kuzeye doğru ilerliyor. Mercy ve Cassie'nin bizi

bekledikleri ve kuzey yolunun ilk virajı aldığı yere

doğru...

Üçünü Bölge'de her yer sessizliğe bürünmüĢ.

Bizim dıĢımızda hiç kimse ayakta değil. Soğuk rüzgâr

kararsızca esip duruyor. Tenim ürperiyor. Belki de

yanımdan geçen düĢkün bir ruh vardır. Ġnsanlar böyle

gecelerde ruhların, gittikleri herhangi bir istikamete

doğru, rüzgârın sırtında seyahat ettiklerine inanırlar.

Bir tarlada fare arayan bir yaban kedisi

duraksıyor. BaĢı yukarıda, daha büyük bir yemek bulma

umuduyla bizi kokladıktan sonra arayıĢını sürdürüyor.

Onun gibiler açıklığa bırakılmıĢ bir bebeği kolayca kapıp

Page 227: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

götürebilir. Tam'in hafif sarsıntısı ve Mercy'nin kalp atıĢı

sayesinde, bebek Ģimdi uyuyor.

Hava, kıĢın yakında geleceğini, küflü mısır

anızının toprağa geri döneceğini fısıldıyor. Bu, hayatımın

ilk kıĢı olacak çünkü GümüĢgöl'de hiç kıĢ geçirmedim. O

kadar uzun süre hayatta kalabilir, DeMalo'nun beni

ezmesine yol açacak bir hata yapmazsam tabii. Ama eğer

ezilirsem, insanlarım da ezileceklerdir.

Aya bakıyorum. Bir anda ĢiĢmanlamıĢ gibi

görünüyor.

Cassie'ye "Ay tutulmasına kaç gece kaldığını

düĢünüyorsun?" diye fısıldıyorum.

"Bu geceyi hesaba katarsak mı? ġu andan

itibaren beĢ gece kaldığını söyleyebilirim."

Jack beni iĢitiyor ve kaĢlarını çatıyor. Belli ki

niye sürekli bunu sorduğumu merak ediyor. Daha dikkatli

olmam gerek.

Rae'nin çiftliği de sessiz. Tontonlar onu bırakıp

hemen geri dönmüĢ olmalılar. O ve Noble adındaki eĢi on

akre-lik bir alanı ekip biçiyorlar. Orada çimen damlı

hurda bir kulübe ve gürültülü iki baraka var. Uzun rüzgâr

göstergesi bir yandan öbürüne yön değiĢtiriyor. Cassie'ye

göre, en yakın komĢuları görüĢ mesafesinden pek uzakta

olmasalar dahi iĢitme menzilinden epey uzaktalar. Bir

bebeğin ağlamasını duyamazlar.

Kulübe kapısının altından ıĢık sızıyor. Ġçeride bir

kız ağlıyor. Yüksek, canhıraĢ, yürek parçalayan

hıçkırıklar... Burası, yalnızca eĢinin tanıklık ettiği,

Rae'nin çözülmesi için güvenli bir yer.

Jack uzakta durmayı sürdürüyor. Onu tanıyan

insan sayısı ne kadar az olursa, o kadar iyi. ġimdilik,

Mercy ve ben de gölgelerde kalıyoruz.

Page 228: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hermes kafasını silkiyor. Ayakları dörtnala

koĢma isteğiyle yer değiĢtiriyor. Son hızla uzaklara

koĢmanın, yukarısında büyük gökler olan sonsuz ovaları

koĢarak geçmenin özlemini duyuyor. Bunun için doğmuĢ.

Dört bir yanı kuĢatılmıĢ bu diyarın gölge kenarlarında,

ağaçların arasında, bir o yana, bir bu yana, ileriye, geriye

yürümek ya da civarda gezinmek için değil...

Ellerim onu yatıĢtırıyor, ona vaatte bulunuyor.

Ne pahasına olursa olsun, özgürlüğünü kazanacak. Onun

hiçbir Tonton'a kölelik etmeyeceğinden emin olacağım.

Cassie kollarındaki Tonton sheemasma sarılı

bebekle beraber kapının önünde dikiliyor. Karnım

burkuluyor. Ağzım kuru. Mercy omzumu sıkıyor.

Gözlerim Jack'inkilerle buluĢuyor. Burada büyük bir

fırsat yakalıyoruz. Bu yalnızca haklı veya haksız

çıkacağım anlamına gelmiyor.

Cassie maskesini kaldırarak hayatını tehlikeye

atıyor. Artık boyun eğmiyor. Sırtını dikleĢtiriyor, derin

bir nefes alıyor ve kapıyı tıklatıyor.

"Kim o?" Ġçeriden bir erkek sesi yükseliyor. HoĢ

karĢılamayan... KuĢkulu...

"Noble, ben Cassie," diyor. "Kurtarıcı Cassie."

Çabuk adımlarla biri kapıya geliyor. "Cassie?

Gecenin yarısı. DıĢarıya çıkma yasağından sonra burada

ne yapıyorsun?"

"Kapıyı aç," diyor Cassie. "Acele et. Lütfen."

Demir çubuğu kaldırırken el yordamıyla hareket

etmenin telaĢından sonra uzun boylu, iri cüsseli bir

delikanlı kapı aralığını dolduruyor. Saz mumlu fenerle

geceyi aydınlatıyor. Koltuk altında bir de ateĢ çubuğu

var. "Yol Gösterici çok yaĢasın!" diyor. "Mesele nedir?

Ne oldu?"

Page 229: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Cassie bebeği uzatıyor.

Noble kaskatı kesiliyor. "O nedir?" diyor.

"O senin kızın, Noble." Cassie sesini yükseltiyor.

"Rae, bebeğinizi getirdim."

Keskin bir çığlık ve telaĢlı adımlardan sonra Rae

kapı aralığında beliriveriyor. Kolları bebeğe ümitsizce

uzanıyor.

Noble onun geçememesi için kapı aralığını

vücuduyla engelliyor. Rae bir öfke homurtusu eĢliğinde

Noble'ın sırtım yumrukluyor. "Nasıl yaptın? Onu çaldın

mı?" diyor Noble.

"Onu kurtardım," diyor Cassie. "Gece

hayvanlarının kapıp götürmesi için onu bir çukura

bırakmıĢlar."

"Onu bana ver!" Rae, Noble'ı iterek geçmeye

çabalarken sıkı bir mücadele veriyor. Fakat Noble

yerinden dahi kımıldamıyor.

Cassie'ye "Onu almamalıydın," diyor. "O, iĢe

yaramaz olmalı yoksa bunu yapmazlardı. Yol Gösterici

en iyisini bilir."

"Bu bebekle ilgili yanlıĢ bir Ģey yok," diyor

Cassie. "Ebeveyninden göreceği iyi bakım ve sevginin

dıĢında hiçbir Ģey ona iyi gelmez. Bak! O mükemmel.

Erken doğmuĢ, hepsi bu." Cassie sheemayı çekerek

uzaklaĢtırıp, Noble'a uzuvlarını gösterse de Noble

bakmıyor. Göz ucuyla dahi... Yaygaradan dolayı uyanan

çocuk ağlamaya koyuluyor. Cassie onu tekrar örtüp

sakinleĢtiriyor.

"Sorun istemiyoruz," diyor Noble. "Burada bebek

sahibi olmuyoruz. Bizim tek ailemizin Yeryüzü olduğunu

biliyorsun. Öğrenirlerse, onların bize neler

yapabileceklerini düĢünmeye değmez."

Page 230: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kapıyı kapamaya çalıĢıyor, ancak bir "Hayır!" ile

Rae kendisini onunla kapının arasına tıkıyor.

"Öğrenmeyecekler," diyor Cassie. "Ben size

yardım edeceğim. Hepimiz size yardım edeceğiz. Her Ģey

değiĢiyor, Noble. Yeryüzünü iyileĢtirebilir, toprağı

iĢleyebilir, çocuklarımızı yetiĢtirebiliriz fakat namlunun

ucunda olmadan..."

"Bu tür bir konuĢma seni köleleĢtirir ya da daha

kötü bir hale sokar. ġimdi onu buradan götür, kastettiğim

bu," diyor. "Rae, sus, lütfen! Burada doğru olanı

yapmaya çabaladığımı göremiyor musun?"

Rae onu itiyor, çekiyor. "Al onu! Ġçeri!" diyor.

Üç sözcüğün her biri de testere misali keskin.

"Yanımda yaĢça büyük biri var," diyor Cassie.

"Bebekler hakkında çok Ģey biliyor. Ona nasıl

bakacağınızı ve onun nelere ihtiyaç duyacağını size

öğretecek. O çoğunlukla size ihtiyaç duyar. Anne ve

babasına..

"Aman Tanrım, sen ne yapıyorsun?" diyor

Noble. "Burada neler oluyor?" Bocalamaya baĢlıyor.

Bebeğe ilk kez bakıyor. "Peki buna ne buyrulur?" diyor.

"Tıpkı anneminki gibi bir burnu var." Sesinde hem merak

hem de yenilgi mevcut.

"O senin kendi et ve kanından doğdu, Noble. O

senin çocuğun," diyor Cassie. "Burada tanıĢmanızı

istediğim birkaç arkadaĢım var."

Bunun üzerine, Mercy ve ben karanlıktan,

fenerin aydınlığına çıkıyoruz. Noble dövmemi hemen

görüyor. "Aman Tanrım," diyor. AteĢ çubuğunu

kaldırmaya çalıĢıyor fakat fenerle yer değiĢtirip Rae ve

Cassie'yi birbirinden uzak tutarken zaten eĢikte olduğu

için son savunması çöküyor.

Page 231: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir rahatlama çığlığı eĢliğinde, Rae bebeği

kavrıyor ve Cassie, Noble'ı atlatınca ikisi birden kulübede

gözden kayboluyorlar. Ellerimi kaldırıyorum; Mercy ve

ben yaklaĢmaya devam ediyoruz.

"Silahımız yok, Noble," diyorum. "Silahlı

değiliz. Yardım etmek için buradayız."

Geçmemize olanak tanımak için kendisini

düzleĢtiriyor. Yüzü tam bir karmaĢa içerisinde allak

bullak oluyor. Saçı eğreti duruyor. ArkadaĢça

gülümsüyorum. Hayalet gibi değilim, aksine normal

görünmeye çalıĢıyorum. BakıĢı, avlusundaki ağaçta

tünemiĢ olan Nero'ya doğru seğiriyor. O bir ileri bir geri

hareket ederek cıvıldarken, aĢırı yıldızlı gökyüzüne ve

rüzgâr göstergesine baktıktan sonra bakıĢını tekrar bana

çeviriyor.

"Rüzgârla seyahat ettim," diyorum.

Kapıyı arkamdan kapatıyorum. Yeni doğmuĢ bir

çocuğu olan iki gergin insanın ve onlara yol gösteren

Mercy'nin üstüne... Bir an için kapıya yaslanıyorum.

Uzun, minnetle dolu bir nefes koyuveriyor.

"Her Ģey yolunda gidiyor mu?" Jack'in boğuk

sesi karanlıkta kolayca yolculuk ediyor. Ona doğru

gidiyorum. Pelerinine sarınmıĢ bir halde, barakaya

yaslanıyor.

"iyiyim," diyorum, "ama o bebeğin sorunları var.

Adı, ġanslı Yıldız. Kısaca, ġans."

Ġrkiliyor. "ġanslı Yıldız adında bir taverna

biliyorum," diyor. "AĢağılık bir çöplük."

Pelerininin içine davetsizce giriyorum. Beni

saran sıcaklığına, kalp atıĢma kavuĢuyorum. Kolları

belimi sarıyor.

Page 232: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Böylelikle," diyor. "Acımasız katil, hatasını

anlıyor. Nasıl bir duygu?"

"Bunun gibi," diyorum. Yüzünü ellerimin arasına

alıyor ve onu öpüyorum. Gönül rahatlığıyla... Umutla...

Hiç yaĢamadığım bir günün tazeliğiyle... Toz duman

ruhumun, adını bilmediği bir Ģekilde...

"Bu gece seninle olmak istiyorum," diye

fısıldıyorum. "Jack, ben—"

Geriye çekiliyor. "Kaybedecek pek fazla Ģeyim

olmayacak, duyuyor musun?" derken gözleri sıcaklığını

yitiriyor.

Kemiklerime bıçak saplanıyor sanki. Çabuk ve

soğuk. Onun ne demek istediğini hemen anlıyorum. Beni

sevmeyeceğini kastediyor. Bana her Ģeyini vermeyecek.

Her Ģeyini daha önce yitirmiĢ. En çok sevdiğini...

Çocuğunu... Gracie'Sini...

Her Ģeye rağmen neden, neden, neden? Onu bu

noktaya getiren Ģey nedir? Sadece iki gece önce, köknar

dallarından yaptığı yatakta beraber yatıyorduk oysa.

Belki onu doğru duymadım. Belki de o—

Beni kendinden, kollarından uzaklaĢtırıyor. "O

beyaz odadayken..." diyor. "DeMalo'nun sahte

görüleriyle birlikte... Ranzalarındaki insanlar dediğinde,

ne kastediyordun?"

Tehlikenin kokusu, kafamın derisini

karıncalandırıyor. "Öyle dediğimi hatırlamıyorum,"

diyorum.

"Öyle dedin," diyor. "Onlar ranzalarına son kez

uzandıklarında birilerinin bir gün tohum deposunu

bulacakları ümidiyle öldüklerini söyledin. Onların orada

öldüklerini nereden biliyorsun?"

Page 233: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ĠĢte, nedeni bu. Görüntü odasında daha önce de

bulunduğumdan mı kuĢkulanıyor? Buradaki bir yanlıĢ

söz, her Ģeyi açığa çıkarabilir.

Dikkatli ol. Çok dikkatli ol.

"Öyle söylediğimi gerçekten hatırlamıyorum,"

diyorum. "Fakat, ah, neler olabildiğini yalnızca tahmin

ettim sanırım. Söylediğin gibi, aynı anda kavranacak çok

fazla Ģey vardı. Tohum deposu, haritalar, görüntü odası

ve ranzalar. Onların hepsini görür görmez, bana mantıklı

gelen bir hikâye uydurdum galiba. Sen uydurmadın mı?

Herkesin yapacağı ilk Ģey bu olmaz mıydı?"

"Bilmiyorum, sen söyle," diyor.

Bana pek de inanmadığını düĢünüyorum. Onun

yerinde olsaydım, kendime inanır mıydım? BaĢka neyi

ağzımdan kaçırmıĢ olabileceğimi düĢünmeye çalıĢarak

zihnimi bir süre daha meĢgul ediyorum. Zihninden

nelerin geçtiğini söylememesi, günahlarım yüzünden beni

azarlamaması mümkün değil. Ama o sırada Cassie

kulübeden çıkıyor ve Jack sanki az önce bana bir bıçak

saplaması imkân dâhilinde değilmiĢçesine, tamamen

normal olarak, "Ee, sırada ne var, Saba? Bir bebek daha

çalmak mı?" diyor.

"Ben... Ģey... evet," diyorum. "Mercy gece

boyunca bu ikiliyle ilgilenir. Becerilerinden memnun

olursun, yani sen ona artık ihtiyaç duymaymcaya dek

kalmayı sürdürecektir. Onların ölüme terk ettikleri her

çocuğu almak ve ebeveynlerine geri götürmek gerekiyor

fakat sadece güvenilebilir kimselerse. Aksi takdirde

bebekleri senin güvende ve iyi durumda tutman

gerekecek."

"Tamam," diyor. "Fakat buna çok sayıda maruz

kalan olmayacaktır. Herhangi bir ilerleme sağlamak

Page 234: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

içinse çok daha fazla sayıda bebek gerekecektir. Bu,

haftalar alır. Aylar..."

"Hayır, hayır," diyor Cassie. "Yaptığımız ortada.

Aslında Rae bunu söyleyen kiĢiydi. Bebekleri çalıp

ebeveynlerine teslim etmek için ebelerin yardımına

ihtiyaç duyacağız. Doğumhanede hiç Tonton yok,

yalnızca ebe var. Mercy onların ölü doğanlarla

ilgilenmediklerini söylüyor. Onları görmek istemezler.

Ebe definden sorumlu. Yani o bir ölü doğumu bildirir ve

biz de bebeği alırız." Cassie Jack'e bakıyor. "Mercy'yi

önceden bulunduğu bebek evine geri götürebilir misin?

Oradaki diğer ebe, Mercy'yle aynı görüĢteymiĢ. Onun

yardım edeceğinden emin."

"Bunu kapsayacak bir hikâye uyduracağım,"

diyor Jack. "Mercy'nin bulunduğu zaman orada olan

Tontonlar çoktan gitmiĢ olurlar."

"Bebekleri kaçırmak için elimizden gelenin en

iyisini yapmaya gayret edeceğiz," diyor Cassie.

"Ağlamamalarından emin olmak zorunda kalacağız

elbette. Neyse, bunlar yalnızca bu konudaki ilk

düĢüncelerimiz. Konuyu irdelediğimiz andan itibaren

daha fazla Ģey düĢüneceğimizden eminim. BaĢka bir fikri

olan var mı?"

"Bu mükemmel, Cassie. Tam da böyle olması

gerektiğini kastediyorum. Bir düĢünceniz olur, plan

yaparsınız ve planı uygularsınız. Hepiniz birlikte

çalıĢırsınız. Size bunu veya Ģunu yapmanızı söyleyecek

olan ben değilim. Tek yaptığım sizi teĢvik etmek, farklı

bir yönde düĢünmenizi sağlamak. Sonra siz devam edip

diğerlerine öğretirsiniz. Kendi liderleriniz olursunuz,

anlıyor musun? Cassie, sen bu gece, hayatını değiĢtirdin.

Page 235: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Rae ve Noble da öyle. Bir adım... Attığınız bir adımla

halihazırda Yeni Cennet'i değiĢtirmeye baĢladınız."

Gözleri parlayan Cassie gülümsüyor. "O dağ

biziz," diyor, "ve hareket halindeyiz. Bunu değirmende

açıkladığın zaman anlamadım. Dinledim fakat gerçek

anlamda iĢitmedim. Kendi gözlerimle görmek, kendim

için yapmak zorundaydım. Bu kadar basit."

"Herkes senin gibi değil," diyor Jack. "Bu

konuda Rae gibi bile değil. Bu yüzden dikkatli

olmalısın."

"Ve unutmayın, silah yok," diyorum. "Bir kere

bile Ģiddete baĢvurursanız, düĢmanlardan farkınız

kalmaz."

"Bu sırrı uzun müddet saklayamayız," diyor Jack.

"Rüzgârla taĢman bir bebek ağlaması pekâlâ iĢitilebilir.

Burada dedikodular, kuru odunları tutuĢturan bir kıvılcım

gibi çabuk yayılır ve yerel kumandanın gözüne girmek

isteyen bir dalkavuk daima vardır."

"Eğer Rae ve Noble bilgilendirilirlerse," diyor

Cassie, "birileri onların bebeğini almaya geldiğinde,

silahlarına davranacaklardır. Bebeğin bir mücadele

vermeden alınmasına müsaade etmeyeceklerdir."

"Bu her faaliyet alanında çabuk hareket etmemiz

gerektiği anlamına geliyor," diyorum. "Haber

duyulmadan önce..."

"Ay tutulmasından önce olmasın o? Ne zaman

olduğunu sorup duruyorsun," diyor Jack. "Niye öyleyse

artık?"

Dikkatli ol. Çok dikkatli ol.

"BeĢ gece ne çok uzak ne de çok yakın,"

diyorum. "Muhtemelen ketum kalabildiğimiz sürece.

Yani gerçekten zorlamamız lazım. Hızlı hareket

Page 236: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

etmeliyiz. Bebek malzemeleri senin sorumluluğunda

artık. Beni herhangi bir nedenle iĢin içine dâhil etmek

istemediğin sürece ben geri çekiliyorum. Bir sonraki

sorumluluğun köleler, Jack. Tonton kumandan rolü

yapmanı ve Skeet'i birkaç köle çetesine sokmanı

istiyorum. Bir sabah burada, bir öğleden sonra orada...

Çabuk çabuk, bir içeride bir dıĢarıda... DeMalo'ya

kölelerden hiçbir destek yok."

"Onlardan bazıları önceden onun

SeçilmiĢler'iydi," diyor Jack. "Muhbire dönüĢerek yine

onun gözüne girmeyi akıllarından geçirebilirler. Skeet'in

kimlerle konuĢtuğuna dikkat etmesi gerekecek."

"Asıl önemlisi, çağrı aldıklarında harekete

geçmeye hazır olmalarının gerektiği."

"Neye çağrı?" diyor. "Zincirlerini kırmaya mı?"

"Bu doğru," diyorum.

"Tamam, nasıl?" diyor. "Ne zaman?"

"Bunun üzerinde çalıĢıyorum."

"Hızla çalıĢsan, iyi edersin."

"Boyun eğmemeleri lazım," diyorum.

"Tontonların doğruca gözlerinin içine bakmaları gerek.

Kibar olmaları, onların söylediklerini yapmaları, sertçe

azarlamalarına fırsat vermemeleri... Fakat doğrudan

doğruya gözlerine bakmaları Ģart. Hem erkeklerin hem de

kadınların onlarla yüz yüze gelmeleri lazım. Aciz

davranır ve aciz olduğuna inanırsan, onlar da senin aciz

olduğuna inanırlar."

"Yüksek fikirli sözler," diyor. "Onları

aktaracağım."

"Hunter gelmeden önce eve gitsem, iyi olur,"

diyor Cassie. Bana bakıyor. Tebessümüm onu ısıtıyor.

"Bu gece yaptığımız Ģey çok güçlü. Daha önce asla

Page 237: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

tasavvur edemediğim türde bir güç. Bram hayran kalırdı.

Çok memnun olurdu."

BoğulmuĢ durumdayım. Bana böyle bir kemik

atması gerekmezdi. Yerinde ben olsaydım onun kadar

nazik olmazdım. Bu kez o bana elini uzatıyor.

Tutuyorum. Sonra beni kucaklıyor. "TeĢekkür ederim,"

diyor.

O, atma binmeye giderken Jack "Ġyi geceler,

Saba," diyor. "Seni gidiĢattan haberdar edeceğim."

Herhangi biriymiĢim gibi... Öpücüğüm ona etki

etmemiĢ gibi, vücudum onu etkilememiĢ gibi, ona demin

söylediğimi ikimiz de bilmiyormuĢuz gibi, Ģafağın

söküĢüne kadar benimle olmamıĢ ve yanmamıĢ gibi...

Yüz ifadesi, fırtına öncesi sessizliği andırıyor. O ve ben

normalde böyle değiliz. O böyle biri değil.

Çabuk bu durumu düzeltmek için doğru sözü bul.

Yine de Cassie'nin iĢitme menzili içinde olduğunu

unutma.

"Bu gece iyi iĢ çıkardın/' diyor.

Lütfen, baĢka bir Ģey söyle, lütfen, Jack.

Hayır, hayır, elbette, hayır, söyleyemez. Cassie

burada, iliĢkimizden haberi yok ve olamaz. Ama bir

bakıĢla, Jack bir Ģeyler baĢarabilir. Bense pek bir Ģey

baĢaramıyorum.

"Gitme," diye fısıldıyorum.

Fakat Jack zaten Kell'in sırtında ve çoktan yola

koyuluyorlar. Bense avluda dikilip onların gitmelerini

izliyorum. Cassie, Bram olmayan erkeğine ve canını

hayatta tutan gizli yaĢamına geri dönüyor. Jack bunu

yapması gerekmediği halde benden uzağa at sürüyor.

Bunu yanlıĢ yorumluyor ve buna çok fazla anlam

yüklüyor olabilir miyim? Kimse her zaman iyi olamaz.

Page 238: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sonra biz o Tonton'un bebekle konuĢmasını

dinlerken Jack'in yüzündeki, gözlerindeki o bakıĢı

hatırlıyorum. Hepimizin asla iyileĢmeyecek yaraları var.

Jack'in ölü çocuğu onun yaralarından biri. Derinine

iĢlemiĢ olmalı. Belki de Jack bir süreliğine yalnız kalmak

istiyordur. Her Ģeyin daima benim hakkında olduğunu

düĢünmeye bir son vermeliyim. Öyle olmadığını çok iyi

biliyorum.

BaĢka bir Ģeyi de iyi biliyorum. Kabullenmeye

veya saklamak için bir hikâye uydurmaya mecbur

kaldığım diğer her ne olursa olsun Jack, DeMalo'yla

yaĢadıklarımı asla öğrenemez. Bunu katiyen

açıklayamam. Onun anlamasını asla sağlayamam. Bazı

hatalar affedilmeyecek kadar büyüktür.

Gözkapaklarım yarı kapalı vaziyette bizimkilerin

yanma varmak üzereyken, sonraki buluĢmamızı

ayarlamadığımızı fark ediyorum. Jack'e ihtiyacım var.

Onun Cennet Yurdu ön araĢtırmasında benimle beraber

olmasını istiyorum.

Belimdeki yıpranmıĢ deri çantayı karıĢtırırken,

ıslık çalarak Nero'yu aĢağıya çağırıyor ve Hermes'i

durduruyorum. PeĢinde olduğum, kiraz ağacının

kabuğundan ruloyu buluyorum. Yukarısında ay olan bir

karenin içerisinde zayıf bir çocuk... Bu gece benimle

Cennet Yurdu'nda buluĢ. Ortasından bir ok geçiyor. Bu,

eylem için hazır ol anlamına geliyor.

Nero baĢıma konuyor. Onu alıp bacağına ruloyu

bağlıyorum. Ona "Jack'i bul," dememin ardından Nero'yu

tekrar havaya fırlatıyorum. Kuzeye doğru yan yatarak

dönüp, bir veda gaklamasıyla Jack'e doğru istikrarlı bir

biçimde kanat çırpıyor.

Page 239: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bu ön araĢtırmada ona gereksinim duyuyorum.

Fakat -her zamanki gibi bencilce- onu her gördüğümde

yeniden denemek için bir Ģans daha oluyor. Deneyip bir

kereliğine bir Ģeyleri doğru yapmak için...

BaĢka birilerine de acilen ihtiyacım var. Auriel'e

ihtiyaç duyuyorum. Auriel Tai ve onun Yılan Irmağı

sığınmacılarının en iyilerine... Yeni Cennet'te

topluluklara ihtiyacımız var. Bu çatlak hatlardan her

birinin iç yüzünü çabucak kavramak zorundayız.

Ay tutulması süratle üstümüze doğru geliyor.

ġafağın ilk gölgeleri doğu göğünü aydınlatırken,

Yıldız IĢığı Geçidi'nin kapısından atla geçiyorum. Slim,

Ģezlongunda nöbet tutuyor. Gerçi bu kahramanca öge,

devasa-lığı ve mavi elbisesinin içerisinde tümüyle

kaybolmuĢ. O, ayağa kalkma mücadelesi verirken, kıçına

eklenmiĢ gibi gözüken Ģezlong da onunla birlikte geliyor.

"Lanet Ģey," diyor. "Onun küçüldüğüne yemin

ederim." Homurtular ve küfürlerle, eğilip bükülerek

ondan kurtuluyor. "ġu dolandırıcı Bobby French beni

yine kazıklamıĢ. Pazarlık için el sıkıĢtığın bir adamın

rüzgârı ateĢlemesi sana onu gergin olduğunu bildirir.

Kendi kendime bunun nedenini sormam gerekirdi.

Nezaket, rencide edici hale nasıl gelir?"

Kendimi aĢağıya savururken, Slim, Hermes'in

kafasını tutmak için sallana sallana geliyor. Çizmelerim

yere çarptığında tökezliyorum. Sandığımdan daha

yorgunum. Her tarafım uyuĢmuĢ.

"Dur bakayım!" Slim kolumdan yakalıyor.

"Bayan Mercy nerede?"

"Bir Kurtarıcı çiftin bebeğine alıĢması için

yardımcı olmak maksadıyla kaldı," diyorum.

Page 240: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Slim'in yüzüne geniĢ bir sırıtma yayılıyor.

"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?!" Beni tek

koluyla kucaklıyor. "Demek bebek çalıyorsun! Ha ha!"

"Kim bulursa onundur," diyorum. "Birileri onu

dıĢarıya atmıĢ."

"Havandan da geçilmiyor," diyor. "Kızlar daima

baĢarmazlar mı?" O iğrendiren eski tavĢan ayağını bana

doğru sallıyor. "Bu sana gülmeyi öğretecektir. Bu eski

dostu sana Ģans yollaması için ovuyorum. Her Ģeyi en

ince ayrıntısına kadar duymak istiyorum fakat seni daha

sonra dinleyeceğim. Gidip uyu. Bu gece güzel bir uykuyu

hak ettin." Elinin garip dönme hareketi eĢliğinde, baĢını

eğiyor. "Sıradan bir insan olmama rağmen o harika atınla

meĢgul olacağım. Herkese görevin baĢarıyla

tamamlandığım söyleyeyim mi?"

"Uyandıklarında," diyorum, "bu yeterince kolay

olacak. Yine de Ash'i Ģimdi görmem gerek. Ona bahçede

bekleyeceğimi söyler misin?" Meyve ağaçlı bahçeye ve

yıkanma göle-tine doğru yöneliyorum. "Ah!" Geri geri

yürürken onunla konuĢuyorum. "Bildireceğin herhangi

bir Ģey var mı?"

"Haberin olsun," diyor. "Creed beni Nass

Kampı'ndaki silah deposunu ona göstermem için

zorluyor. Ne kadar ateĢ gücümüzün olduğunu tam olarak

öğrenmek istiyor. O çocuk, baĢımıza açacağı belanın gizli

hazırlığını yapıyor. En iyisi, ona derhal yerine getireceği

tehlikeli bir görev ver."

"TeĢekkür ederim, bir Ģeyler düĢüneceğim,"

diyorum.

"Bu gece iyi iĢ çıkardın, Melek," diyor. "Sen beni

haksız çıkarmaya devam et. Kim bilir, barıĢsever biri

olmaktan hoĢlanmaya dahi karar verebilirim."

Page 241: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Birbirimize gülümsüyoruz. Topuğum bir kayaya

çarptığında sendeliyorum.

"Hey! Gittiğin yere bak," diyor. Bir selamlama

eĢliğinde, Hermes'i götürüyor.

EĢyalarımı bıraktığım barakaya dalıyor, yayımı

kaparak meyve ağaçlı bahçeye doğru gidiyorum.

Süratle atıĢ yapıyorum. Olabildiğince çabuk.

DüĢünmeye vaktim yok. Kaptığım oku kiriĢe

yerleĢtirdikten sonra yayı çekip fırlatıyorum. Önce hedefi

üst üste ıskalıyorum. Ok üstüne ok atıyor, derken yorgun

düĢüyorum. Dengem bozulunca biraz sallanıyorum. Ama

ardından kendimi toparlayıp iyice konsantre oluyor ve

hedefi tam on ikiden vuruyorum. Hem de art arda...

Ve o an arkamda bir alkıĢ sesi duyuyorum. Ses

nedeniyle yayımı aniden çekiyorum ve okum hedeften

uzağa uçuyor.

O, Ash. Dudaklarında ve gözlerinde bir tebessüm

var. Uzun boylu, sağlam ve tanıdık... Birdenbire

tükendiğimi hissediyorum. Yayım elimde gevĢiyor. Ash

gelip bana sarılıyor. Sımsıkı... Boğazım düğümleniyor.

Sulu gözyaĢları yanaklarımda tuzlu izler bırakıyor. Ash

bana iyice bakmak için geri adım atıyor.

"Melek galip geldi," diyor. "ġimdiye dek ilk kez

emirle uyandırıldım. Ama olsun. Seninle gurur

duyuyorum. Maev de kesin böyle hissederdi. Seninle

takılmamı bana o söyledi, bundan haberin var mı?"

BaĢ parmaklarını acemice kullanarak gözlerimi

kuruluyor.

Gülümsüyor ve "ĠĢe yaradı," diyorum. "ĠĢin aslı

bir hayli zordu, Ash. SavaĢmaktan çok daha zor. "

"Beni çağırma sebebin neydi peki?" diye soruyor.

"Buradayım ve hazırım."

Page 242: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ash yol için giyinmiĢ, bohçasını da getirmiĢ.

Yeni fark ediyorum.

"Daha önce sürdüğünden daha hızlı bir Ģekilde at

sürmeni istiyorum," diyorum. "Ayrıca—"

"Saba! Saba! Gel çabuk!" Emmi heyecan içinde,

telaĢlı bir halde bana doğru hızla koĢuyor. "Lugh ve

Creed! Birbirlerini öldürecekler! Acele et!"

Ash küfürler eĢliğinde koĢmaya koyuluyor. Ben

de tam arkasmdayım.

ġafak vaktinde kavga var. Hurdalıkta bir it

dalaĢı...

Henüz yanlarına ulaĢmadan evvel, kopan kızılca

kıyameti gayet iyi iĢitiyoruz. Herkes bağırıyor, Takipçi

havlıyor, Musa böğürüyor. Lugh ve Creed

yumruklaĢıyor, boğuĢuyorlar. Çoğunlukla birbirini

ıskalayan yumruklar atıyorlar. Creed, Lugh'un dudağını

yarmıĢ. Lugh, Creed'in burnunu kanatmıĢ. Durum son

derece vahim!

"Onları durdurun!" diye çığlık atıyor Emmi.

"Lugh! Dikkat et!"

Creed, Lugh'u belinden yakalayıp aĢağıya

çekiyor. Metal, demir, levhalar, saclar, kiriĢler ve

payandalar... Keskin uçlu kenarlar, kemikleri kıracak

bloklar... Tam bir ahmaklık...

"Tanrı'mn cezası mankafalar!" diye haykırıyor

Ash. "O yığından uzaklaĢın!"

Slim bağırırken, Tommo da onları ayırmak için

birinin kolunu veya bacağını yakalamaya çalıĢıyor ama

nafile.

"Neler oluyor? Niye kavga ediyorlar?" diyorum.

Page 243: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Kim bilir?" Slim baĢını bir mendille kuruluyor.

"Ahırdaydım, sonra bir baktım ki bir yaygara kopuyor.

Lanet olsun, bunun için çok yaĢlıyım."

"Ben de uyuyordum, ne oldu bilmiyorum," diyor

Tommo.

Creed daha oyunbaz bir dövüĢçü, birçok

kavganın galibi. Bunun Lugh'un ilk kavgası olduğunu da

biliyorum. Yine de, Creed'den daha uzun ve ağır

olmasının yanı sıra, Lugh hiç de kötü bir güreĢçi değil.

Üstüne üstlük çizmelerini giymiĢ. Yalınayak Creed

kaybetmeye mahkûm. Bunu biliyor olmalı fakat

kazanmak istiyormuĢçasma dövüĢüyor.

"Creed! Seni tekrar dikmem! Kes Ģunu! Lugh!

Kahretsin, siz ikiniz, derhal kesin Ģunu!" diye haykırıyor

Molly. Rengi kıpkırmızı. Mantar kovasının yanında

duruyor. Ormanda bir baĢka sabah yürüyüĢü

gerçekleĢtirdiği anlaĢılıyor.

"Kan dökülmesi an meselesi," diyor Slim. "Birisi

kafasını yaracak. Müdahale edip onları ayırsan iyi

edersin, Melek."

Vakit kaybetmeden bağırıyorum, "Pekala, yeter

artık! Bu kadar yeter!"

Tommo'yla Ash yardım ediyorlar ve üçümüz

birden onları hurda yığınından bir Ģekilde çekiyoruz.

Bunun üzerine daha da köpüren Creed bana saldırıyor.

Yana kaçarak ayağına çelme takıyorum ve düĢüyor. Yere

yüzükoyun kapaklanıyor ve orada soluksuz yatıyor.

"Pekala, bunu kim baĢlattı? Lugh?"

Yanıt yok. Bana bakmıyor, kimseye bakmıyor.

Kanlı ağzını gömleğinin koluna siliyor, göğsü inip

kalkıyor. BaĢa baĢ bir dövüĢün karmaĢasına uğramıĢ.

Page 244: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Gömleği parçalanmıĢ. Pantolonu yırtılmıĢ. Yara bere

içinde ve damla damla terliyor.

Creed de öyle. Takipçi ağlamaklı bir Ģekilde

onun suratını yalıyor. Creed bir inilti eĢliğinde onu iterek

uzaklaĢtırıyor. Creed sırtının üstünde yuvarlanıyor.

Tommo onun ayağa kalkmasına yardımcı oluyor. Elleri

dizlerinin üstünde, baĢını iki yana sallayarak eğiliyor.

DikiĢli omzunu yarmamıĢ olması bir mucize.

"Creed," diyorum. "Lugh söylemeyecekse, sen

bana söyle. Bu ne demek oluyor? Bunu kim baĢlattı?"

Kirli gömleğinin ucuyla burnunu kurularken

kaĢlarını çatıyor. Onun da ağzını bıçak açmıyor.

"Güzel," diyorum. "Ġkinize de harcayacak vaktim

yok. Bu bir beraberlik. El sıkıĢın ve her Ģey bitsin."

Kımıldamıyorlar. "Tanrı kahretsin," diyorum,

"adam olun ve el sıkıĢın!"

El sıkıĢıyorlar ama çabucak. Ve birbirlerine

bakmıyorlar.

"Creed," diyorum, "Sen Ash'le birlikte yola

çıkıyorsun. Temizlen ve yol için hazırlan."

Beni parmağıyla dürtüyor. Çok kızgın. "Bana

yapmamı söylediğin Ģeyi yapmam," diyor.

"Rica ediyorum," diyorum. "Lütfen."

"Niye sevgili erkek kardeĢini yollamıyorsun?"

diyor.

"Bu görevde Ash'le beraber olmanı istiyorum.

Senin yardımına ihtiyaç duyacak, tamam mı?"

"Haydi, adamım," diyor Ash. "Halihazırda

olduğundan daha büyük bir dangalak olma." Yanından

geçerken, omzuna bir Ģaplak indiriyor. Bana "Ahırda

görüĢürüz," diyor. "Orada emirleri bekleyeceğiz."

Page 245: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Creed duraksıyor. BakıĢı Lugh ve benim aramda

gidip geliyor. Gözden düĢüp düĢmediğine karar vermeye

çalıĢıyor.

"Haydi, Creed," diyorum. "Lütfen ve teĢekkür

ederim." Bir lanet savurarak Ash'in peĢinden gidiyor.

Lugh'u gömleğinden yakalıyor ve iĢitme

menzilinin dıĢına sürüklüyor um.

"Bu bir rezaletti," diyorum. "Bizi birbirimize

düĢürdünüz, bu mücadeleyi kaybedeceğiz. Kanayan bir

burunla kazanamayız, sonumuz olur."

BaĢıyla onaylıyor. "Üzgünüm," diyor. "Ben—"

"ĠĢte böyle, yola devam et," diyorum. Gitmek

için dönüyorum.

"Saba," diyor.

Dönüp ona bakıyorum.

"Bir Ģeyler yapmam gerek," diyor. "Köprüden

beri burada kök salıyorum ve çıldırmak üzereyim. Lütfen.

Bırak da bunu senin için telafi edeyim. Bana yapmam

için talimatlar falan ver."

Pek düĢünemiyorum, çok yorgunum. En son ne

zaman uyuduğumu anımsayamıyorum. Bütün gece iĢ

baĢınday-dım. Sonra tüm bu sıkıntı ve Ģimdi Lugh burada

ona emir vermemi istiyor.

"Haydi Saba," diyor.

"Tamam. Bu gece bir ön araĢtırmam var.

Benimle gel," diyorum.

Emmi'yle birlikte yaralarını temizleyip

iyileĢtirmeye gidiyor. Molly ve Slim zaten ortada yoklar.

Geriye yalnızca Peg ve ben kaldık. "Sanırım kavgayı

kimin baĢlattığını bilmiyorsun," diyorum.

"Kim baĢlattı, bu neyin nesi, Ģu erkekler neden,

ah neden kavga ederler?" Peg kıkır kıkır gülüyor ve bana

Page 246: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

göz kırpıyor. Bunca zamandır bir siperde çömelmiĢ.

Pürtüklü tırnaklarını bir bıçakla keserek kavgayı bir

seyahat gösterisi gibi izlemiĢ. "Hoppala! Onu

arıyordum!" EzilmiĢ hurda yığınına dalıyor, paslı bir

krankı kavrıyor ve alelacele atölyesine gidiyor.

ġu erkekler neden kavga ederler? Neden? Ah

neden, gerçekten...

Ash ve Creed'le beraber ahırdayım. Yola birkaç

gün devam etmeleri için yeterli erzakı sağlayarak,

mataralarını dolduruyor ve eĢyalarını yüklemelerine

yardımcı oluyorum. Bunları yaparken, Yılan Irmağı'na

gidiĢ güzergahını anlatıyorum. Yann Uçurumu ile

Hayalet Yolu'nu takip edeceklerini ve burada

yaptıklarımızla ilgili olarak Auriel'e ne söylemeleri

gerektiğini... "Muhtemelen söylemeniz gerekmeyecek,"

diyorum. "O, yıldız okuyucudur ve her Ģeyden haberi

vardır. Ġnsanlarından altmıĢını, yani sahip olduklarının en

güçlülerini ve en iyilerini istiyorum. Onları Nass

Kampı'na getirin. Nerede olduğunu biliyor musunuz?"

"Slim bana söyledi," diyor Creed.

"Ġkiniz rüzgâr gibi gitmek zorundasınız,"

diyorum. "Hiçbir Ģey için duramazsınız."

"Rüzgârı boĢver, biz yıldırımız," diyor Ash.

"Yeni Cennet'i en kısa zamanda temizleriz. Toplam dört

günle neyi ifade ediyorsun? Yılan Irmağı'na gidip

oradakilerden altmıĢını Nass Kampı'na yetiĢtirme

süremizi mi?"

"Ġki," diyorum. "Daha fazla değil."

"Yolda yeni atlar çalacağız."

"Uçurum'dan tekrar geçtiğinizde bana haber

gönder," diyorum. "Nass Kampı'nda at sürüp sizinle

buluĢacağım."

Page 247: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Ya onlar Yılan Irmağı'nda değillerse?" diyor

Ash.

"Bana manzaralı bir mezar kaz/' diyorum.

Bana ne yapacağını bilemez bir halde bakıyor.

"Aldırma," diyorum. "Kötü bir Ģaka. Onları

bulamazsanız, buraya hızlı bir Ģekilde dönün. Olabilecek

en hızlı Ģekilde..."

Belki kavga Creed'e biraz stres attırmıĢ, belki de

Ash onun kulaklarını kutuya koymuĢtur, bilmiyorum.

Gelgele-lim "Slim bize senin bebek evinde yaptıklarını

anlattı. Ben hâlâ her Ģeyin çılgınca olduğunu

düĢünüyorum ve bunun iĢe yarayacağını sanmıyorum

fakat bunu denemeye ikna oldum," derken sesinde bir

ateĢkes teklifi var.

"Ona dünyanın kaç bucak olduğunu gösterdim,"

diyor Ash.

"Tek istediğim bu," diyorum. "En azından

deniyorsun."

Creed elini uzatıyor. El sıkıĢıyoruz. "Yola

koyulalım," diyor.

Atma binmeye gidiyor ama Ash onu "Hey, hey, o

kadar da çabuk değil. Pissin pis, Tanrı aĢkına. Niye sana

gidiĢ ve tekrar dönüĢ esnasındaki tüm yol boyunca hep

zalimce bakmak zorunda kalmam gerekiyor?" diyor.

Creed'in boyun tüyleri diken diken oluyor.

Dudaklarında ani bir Ģey parıldıyor. Sonra değerli

ceketini çıkarıp Ash'e veriyor, at yalağına gidiyor, içine

atlıyor ve kendisi bütünüyle suya batırıp bir su dalgasının

üstünde tekrar ortaya çıkıyor. Ceketini alarak bir kere

daha giyiyor ve sırılsıklam halde kendisini atının sırtına

savuruyor. "Hazırım, anne."

Onlara "Elinizden geldiğince çabuk," diyorum.

Page 248: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Seni hayal kırıklığına uğratmayacağız," diyor

Ash. "Bize Ģans dile."

Giderlerken onlara el sallıyor ve "Hepimize Ģans

dileyin," diye fısıldıyorum.

"Batı cephesinden yeni bir haber yok mu?" diyor

Slim.

Musa'ya öncülük ediyor. Ne manzara ama!

Zavallı, ihtiyar Musa. Peg'in dolambaçlı yolunda hurda

küvetini çekmek için gösteriĢli, çanlı bir koĢumla ve hasır

Ģapkayla süslenmiĢ. Deneyip Ģapkasını baĢından atmak

için baĢını iki yana sallarken, koĢumundaki çanlar

tıngırdıyor. Çaresizlik içerisinde kendi haline inliyor.

Pillawalla Deve YarıĢının Kralı resmen çökmüĢ.

"Ama bu çok zalimce," diyorum.

"KonuĢturma beni," diyor Slim. "Hem sen söyle

bana, o it dalaĢı neyin nesiydi?"

"O konuda sessizlik hüküm sürüyor," diyorum.

"Ġyi," diyor. "Ne de olsa yüksek hormonlulardan

bahsediyoruz. Belki de asıl merak edilecek Ģey, onların

dövüĢmeleri değil, bu kadar uzun zamandır nasıl

dövüĢmeden durabildikleridir."

"Haklısın galiba," diyorum. "Creed ve Lugh

hiçbir zaman birbirlerine arkadaĢça davranmadılar. Her

nedense birbirlerine tam anlamıyla uyum

sağlayamıyorlar. Daima çeliĢen amaçlardan söz ediyor ya

da birbirlerini rahatsız eden Ģeyler yapıyorlar." Ġç

çekiyorum. "Ġhtiyacım olan en son Ģey bu rahatsızlık

duygusu."

"Biri sana lider olmanın kolay olduğunu mu

söyledi?" diyor Slim. "Onlara oyalanacakları iĢler ver,

Melek. Onları meĢgul tut. Hepimiz kendi payımıza

düĢeni yapmalıyız. Her birimiz kendi sağlam

Page 249: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

gerekçesinden dolayı bu mücadeleye kendisini tıpkı senin

gibi adadı. Bizi de dâhil etmelisin. Bunun kendi

hayrımıza olduğunu anlamaya mecburuz. Aslında siz

gelmeden çok önce bazılarımızın Bram'in liderliğindeki

mücadelede fiilen yer aldıklarını sana hatırlatırım. Tabii

ki ben ve Molly."

"Ve Cassie, biliyorum."

BaĢı dikleĢiyor. Rüzgârdaki beklenmedik kötü

kokuyu almıĢçasına... "Cassie mi?" diyor. "Onun dün

gece yanında olduğunu mu söylüyorsun?"

BaĢımla onaylıyorum.

"O kız ender rastlanan bir kiĢiliktir," diyor.

"Onun iyi olduğunu öğrendiğime sevindim. Gidip biraz

uyusan, iyi edersin. Açık sözlülüğümü mazur gör fakat

berbat görünüyorsun. Uykusuzluk kötü kararlara neden

olur. Dersimiz burada sona ermiĢtir, amin."

"Amin," diyorum. "TeĢekkürler, Slim."

Hepimiz kendi payımıza düĢeni yapmalıyız.

Bana oyalanacağım iĢler ver, Saba.

Barakanın köĢesinde, fikir ayrılığının yankıları

hâlâ toz huzmelerinde titreĢirken, çantalarımızın

oluĢturduğu yığından kendime bir döĢek yapıyor ve

Auriel'in kan kırmızı Ģalına sarınarak oracığa

kıvrılıveriyorum. Nihayet sessizlik hüküm sürüyor ve ben

uyku uçurumunun kenarında salınıyorum, tenim

yorgunluktan gevĢiyor. DüĢünceler, kaygılar, uykusuz

günlerim ve yıldız sağanağı gecelerim kayıtsızlığın

doyumsuz karanlığına çekiliyor.

Çadırının karanlığında, Ģalına bürünmüĢ haldeki

Auriel, ateĢin yanında oturuyor. Solgun kurt köpeği

gözleri bana doğru dönüyor. “Hepimiz kendi payımıza

düĢeni yapmalıyız/' diyor. "Jack, Emmi, Lugh... Sen ve

Page 250: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ben. Kurt köpeği ve karga. Sen doğmadan uzun zaman

önce, olaylar baĢlamıĢtı zaten. Senin için, bütün yollar

aynı yere çıkıyor."

Tepelerdeki sığmaklar, tohum depoları ve

görüler... Hepsi karanlığa gömülüyor.

Vücudumdaki ağrılar beni uyandırmaya yetiyor.

Bedenim yatağımın topak topak sertliğinden yakmıyor.

Boynum tutulmuĢ, koluma kramp girmiĢ, sırtıma

birtakım Ģeyler batıyor ve ağır bir Ģey ayaklarımı

hareketsiz kılıyor.

Bir rüyanın elleri beni uyku alemine geri

çekmeye çalıĢıyor. Peg'in kuĢlarına iliĢkin bir rüyada

Nero, kafeslerin kapılarını açmıĢtı. KuĢların gökyüzü

Ģarkılarını dinleyerek onları kavanozlardan dökülmüĢ

tohumları afiyetle yerken bulduğum tohum deposuna

kadar takip ediyordum. DeMalo bizi orada buluyor, bana

bütün kuĢları toplatıp kavanozlara koyduruyordu.

Nero'yu bile... Kapakları cıvıltılarının üzerine kapatırken

hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Oda sessizliğe bürününceye

dek beni kollarında tutuyordu.

Kum kaçmıĢ gibi hissettiren gözlerimi kısarak

etrafa bakıyorum. GüneĢ yer değiĢtirmiĢ olsa da gün ıĢığı

yukarıdaki sunta pencereden girmeye devam ediyor. Ne

denli uzun süredir kendimde olmadığıma dair hiçbir

fikrim yok.

Sersem kafam bana çok uzun süre geçtiğini ve

asla yeteri kadar uzun süre geçmediğini aynı anda

söylüyor.

Ayaklarımdaki ağırlık, Takipçi. Otururken

kendimi çekip serbest kalıyorum; üstüme tırmanıyor.

Bildiğim bir sonraki Ģey, dilinin yüzümü yaladığı.

Page 251: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Pekâlâ, bu kadar yeter, teĢekkür ederim." Onu üstümden

itiyorum. Ona "ġu dağınıklığa bak," diyorum.

Çantalardan oluĢan döĢeğim çökmüĢ. Üstteki

çanta düĢüp açılmıĢ ve içindeki eĢyalardan bazıları yere

saçılmıĢ. Muhtemelen Tommo'nunki. Aramızda

yıpranmıĢ bir kahverengi gömleği böylesine düzenli

katlama zahmetine girecek tek kiĢi odur. Gömleği diğer

eĢyalarla beraber tekrar çantaya tıkıyorum. BoĢ takas

çantası, çakmaktaĢı ve çeliği, bir ısırgan otu ip sarmalı...

Isırgan otu ipi... Elim duraksıyor. Gözlerimi

dikip ona uzun uzun bakıyorum. Ġki ip katiyen aynı

değildir. Onları yapanın hünerini gösterirler. Ash'in

hemen karĢı çıktığım sözleri içimde esrarengiz bir

biçimde yankılanıyor.

Bunu bizden birinin yaptığını düĢünmek

istemiyorum fakat baĢka nasıl açıklayacağımı

bulamadım. Bizden biriyse, kim olduğunu ve niye

yaptığını öğrenmeliyiz.

Ġpe yakından bakmamıĢtım. Gece vaktiydi. O

zamandan beri de hiç incelememiĢtim. Muhtemelen

yanılıyorum ve bir Ģekilde kontrol etmem gerekiyor.

Fakat daha fazla ıĢığa ihtiyacım var. Sarmalı dıĢarıya

götürürken, Takipçi de peĢimden geliyor. Civarda kimse

yok. Ġpi ceketimin cebinden çıkarıyor, ikisini yan yana

getiriyorum. Sarmalı ve ipi... Aynılar. Kalp atıĢım

hızlanıyor. Kesik uçları karĢılaĢtırıyorum. Denk

geliyorlar. Ġkisini de aynı el yapmıĢ. Soğuk, tenimi

yatıĢtırıyor.

îp onu yapanı, avuç çizgilerinin bir hayatı

anlattığı gibi anlatıyor. Bir çocuğun ilk ipindeki

gevĢemeden tutun da aceleyle yapılmıĢ ipin pürüzüne

Page 252: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

varıncaya dek... Babam Lugh'a ve bana ipleri nasıl

yapacağımızı ve okuyacağımızı biz küçükken öğretmiĢti.

Bunu kalbim reddedip, aklım kınarken, gözlerim

bu ipi kimin yaptığından haberdar olduklarını beyan

ediyorlar.

O, Tommo.

Bu, Tommo'nun ipi.

Aceleyle fındık bahçesinin yolunu tutuyorum.

Takipçi önden zıplaya zıplaya gidiyor. BaĢım dönüyor,

dengem bozuluyor; sersemlemiĢ bir haldeyim. Ġçkiyi

fazla kaçırdığımda olduğum gibi. Gerçeğin rüya gibi ve

belirsiz göründüğü anlardaki gibi...

Tommo, Nero'ya asla zarar vermez. Birkaçı

dıĢında genel olarak hayvanlara da sempati duyar.

Kesinlikle öyle. Çünkü hayvanlar onun sağırlığını asla

kötüye kullanmazlar. O her zaman tatlı dilli ve naziktir.

Atlara, Takipçi'ye ve Nero'ya karĢı... Tanrı aĢkına,

beslenmek için öldürmek zorunda kaldığı hayvanlara

dahi teĢekkür eder o. Bütün hayvanlara teĢekkür eder ve

'kardeĢim' der. Ama ben onu iki yüzlülüğümle yaraladım.

Acaba onu böylesine kötü yaraladığım için mi benden

böyle intikam alıyor?

Slim'i görüp görmediğini sorduğumda, Peg bir

tırnağını bahçeye doğru sallıyor. ĠĢe yarar hurda

parçalarını küvete doldurmakla öyle meĢgul ki

konuĢmaya tenezzül dahi etmiyor. Yol boyunca kendimi

yatıĢtırmak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum.

Beklenmeyen bir Ģeyin olduğunu duyurmak istemiyorum.

Yanılıyor olmalıyım. Bu bir hata. Her Ģeyden önce

Slim'le konuĢmalıyım.

Onu ok ve yayıyla hedef alıĢtırması yapan Em'e

yardım ederken buluyorum. Birlikte çok sevimli

Page 253: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

görünüyorlar. YaĢlı adam ve minik kız... Usta ve çırak.

Öğleden sonra güneĢinin altında, çok değerli ve sıcacık

bir hal. Hatıram, gözümde canlanıp, beni orta uzunlukta

adımlarla sersem sersem yürütüyor. Kendi değerli anım

tıpkı bunun gibi. Durun... hayır. GeçmiĢimin bir anısı

değil bu. DeMalo'nun beyaz odasının duvarlarından bir

hatıra. Uzun zaman önce kaybolmuĢ bir dünyada, benzer

bir öğleden sonra, beraber kahkaha atan yaĢlı bir adam ve

bir kız... Yine de bu küçük hatıra parçasını eski

yaĢantıma gizlice yamayacak olsaydım, hiç kimse benim

hatıram olmadığını anlamazdı.

"Güzel atıĢ, Emmi," diyerek onlara doğru

yürüyorum.

Gülümsüyor, utangaç fakat hoĢnut. "KeĢke Jack

de burada olsaydı," diyor. "O daima iyi niĢan aldığımı

söylerdi. Hâlâ katedeceğim uzun bir mesafe olsa da

Ģimdiye kadarki en iyi öğretmene sahibim." BaĢını

Slim'in koluna yaslıyor. Slim onun saçını Ģefkatle

okĢuyor.

Belli ki ona bir süredir yardım ediyor. Bundan

yeni haberdar oluyorum. Emmi'ye ok atmayı öğreten kiĢi

olmadığım için kalbimde bir sızı var. Elime fırsat

geçtiğinde, bu zahmete girmedim. Bağlama ipini ona

uzatıyorum. "Oyuktaki ip mi bu?" diyorum.

"Senin bilmen gerekiyor," diyor. "Onu sana

verdim ve hemen cebine koydun. Niye bana soruyorsun?"

"Nedenini boĢver," diyorum. "Onun bu

olduğundan emin misin? Ġyice bak, Em."

KaĢlarını çatarak inceliyor. "Hmm, yeterince

kirli/' diyor. "Bir Ģeye sarılıymıĢ. Bir hayli yıpranmıĢ.

Eminim sanırım. Karanlıktı, biliyorsun."

Page 254: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ġpi ondan geri alıyorum. "Tamam," diyorum.

"AlıĢtırmana geri dön. Böyle devam et, yakında benden

daha iyi atıĢ yapıyor olacaksın."

"Henüz değil," diyor. "Belki bir gün." Ayaklarını

yere büyük bir özenle basıyor ve yosun hedefe tekrar atıĢ

yapmaya baĢlıyor. Kolları, bilekleri ve göğsü çok daha

kuvvetli. Jack haklı. Em'in doğal bir görüĢ kabiliyeti var.

NiĢan alması son derece doğru. Aklı havada bir kıza göre

bu hayret verici bir durum.

Slim'e onunla konuĢmak istediğime yönelik baĢ

onayını vermek zorunda kalmıyorum. O anlıyor.

Yanımda bitiyor ve biz Em'in iĢitme menzilinden iyice

çıkmak için ağaçların arasında ilerliyoruz. Isırgan otu

sarmalını kemerimden alıyor ve bağlama ipiyle beraber

ona veriyorum. "Bana ne gördüğünü söyle," diyorum.

Acele etmeden her ikisini karĢılaĢtırıyor.

Gözlerimiz buluĢunca bakakalıyoruz. "Nero'nun bağlama

ipinin bu ipten kesildiğini görüyorum. Sonra senin

yüzüne bakıyorum ve bunu kimin yaptığından haberdar

olduğunu görüyorum."

Slim, Tommo'nun el iĢinden habersiz. Onu

yeterince yakından gördüğünü sanmıyorum. Em de fark

etmedi, o anda çok heyecanlıydı.

"Biliyorum," diyorum. "Bilmek istemesem de

biliyorum."

Ġkisini de bana geri veriyor. "Yerinde olsam karar

vermekte acele etmezdim. ġimdiye dek iyi bildiğin üzere,

her Ģey her zaman göründüğü gibi değildir. Suç gibi

görünen Ģey, baĢka bir Ģey de olabilir."

"Ne mesela?" diyorum.

Omuz silkiyor. "Biri ipi ödünç almıĢ olabilir.

Suçlu her kimse, ipi yapanı günah keçisi durumuna

Page 255: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

düĢürüyor olabilir. Bana deliymiĢim gibi bakma öyle. Sen

dürüst bir kiĢisin, Bayan Ölüm, herkes dürüst değildir.

Aslında bu konuda benimle konuĢmamalısın ve bilesin ki

suçlu ben de olabilirim."

"ġansımı deneyeceğim," diyorum. "Ne

yapmalıyım, Slim? Bana yardımcı ol, lütfen."

Elini çenesinden aĢağıya çekerek, baĢımızın

yukarısındaki fındık ağacının dalma biraz dalgın dalgın

bakıyor. Akabinde "Tamam, Ģeytanın avukatını

oynayayım. Gerçekten ne kadar önemli?" diyor.

"Eğer aramızda bunu yapan biri varsa, onun kim

olduğunu ve gerekçesini öğrenmeliyiz," diyorum.

Arkamızdan her türlü iĢ çevriliyor olabilir. Bu bir soruna

yol açabilir, Slim. Büyük bir soruna..."

Aramızda bir hain var. Bizden biri.

"Pekâlâ," diyor Slim, "ĠĢte baĢlıyoruz! Bununla

alakalı bir Ģey yap. Ben ne yapacağını sana

söylemiyorum, bu senin kararın. O bir Ģeyi yap, çabuk ve

kolay bir Ģey olsun, sonra akıĢına bırak ve neler olup

bittiğini gör. Neticede bir yere muhakkak bağlanır.

Unutma, etki-tepki meselesi."

"Doğru," diyorum.

"Fakat hiçbir sonuca varma," diyor, "ve bu

noktada sonuç nasıl görünürse görünsün, hiç kimseyi

suçlamaya kalkıĢma. Uygun zamanı kolla."

"Zamanımız yok," diyorum.

Slim durgun. Havayı, günün ılık Ģefkatini

kokluyor. "Dünyadaki kurnaz, kırlaĢmıĢ, yaĢlı hayvanlar

yavruları oynaĢırken gelen fırtınanın kokusunu alırlar.

Öyle olabileceği düĢüncesine kapıldım," diyor. "Ne kadar

süremiz var?"

Page 256: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Ay tutulmasına kadar," diyorum. "Bana daha

fazlasını sorma."

"Ay tutulması," diyor. "ġu andan itibaren dört

gece var. Senin yerinde olsaydım, Melek, bana

gerçekleĢtireceğim bir vazife verirdim. Hem de hemen."

"Ash ve Creed'i Auriel'in yanma gönderdim, onu

da alıp Nass Kampı'na gidecekler," diyorum. "Auriel

muhtemelen sığınmacılarla beraber hâlâ Yılan

Irmağı'nda. Bazılarını muhtemelen tanıyorsundur."

"Onların çoğunu tanıyorum," diyor Slim.

"Hayatım boyunca burada olduğuma göre..."

"En güçlülerine burada ihtiyacımız var,"

diyorum.

"Nass Kampı iyi bir karar," diyor. "Epeyce sapa

bir yerde."

"Sen ve Molly oraya gidip hazırlık

yapabilirseniz, iyi olur. Bazı malzemeleri yolda temin

edin. Onlar yorgun ve aç olacaklardır; senin doktorluk

yeteneklerine de pekâlâ ihtiyaç duyabilirler."

"Peki planının devamı nedir?" diyor.

"DeMalo'ya göre Yeni Cennet'te yaĢamaları için

yeterince sağlam değiller. Bize göreyse, sağlamlar. Onları

gizlice geri getireceğiz. Onlar Yeni Cennet'e yayılır

yayılmaz, ihtiyaç duyduğumuz herkese sahip olacağız.

Anneler, babalar, erkek kardeĢler, kız kardeĢler, yeni

bebekler, eski komĢular, arkadaĢlar—"

"Sonra lanet olasıca büyük bir gümbürtü

koparırız/' diyor Slim. "Tıpkı söylediğin gibi... Bunun

nasıl sona ereceğini biliyorsun sanırım."

Korku beni can evimden vuruyor. Slim'in elini

tutup göğsüme sımsıkı bastırıyorum. Slim'in eli sıcak,

Page 257: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sağlam ve bilge. Ona bakıyorum. Aniden yanaklarımdan

aĢağı süzülen gözyaĢlarına gözlerimi bulanıklaĢtırıyor.

"Hey hey," diyor. "Bu da neyin nesi Ģimdi?"

"Bilmiyorum," diye fısıldıyorum. "Slim, daha

sonra ne olacağını bilmiyorum. Auriel'e bu yüzden

ihtiyacım var, onu derhal istiyorum. O ne yapmam

gerektiğini yıldızlarda görerek söyleyecektir. Fazla

vaktimiz yok ve bu, iĢe yaramak zorunda, yoksa—"

Kendimi tamamen kaybetmeden önce

duruyorum. Slim'in elini serbest bırakıyorum. Gözlerimi

ovuyor, burnumu siliyor ve nefesimi kontrol altına

alıyorum.

Yüzünde öylesine bir kaygı, öylesine bir

merhamet var ki beni kucaklamak için geliyor ama ben

bir adım geriye gidiyorum. "Ah canım," diyor. "Ne kadar

ağır bir yük taĢıyorsun."

"Lütfen sevecen davranma, buna katlanamam,"

diyorum. "Sen yalnızca bana korkunç bir hata

yapmadığımı söyle, bunu baĢarabileceğimizi söyle."

Elimi iki elinin arasına alıyor. "Bunu

baĢaracağız," diyor. "Bunu baĢarıyoruz. Sana

inanıyorum, Melek. Her zaman inandım. Göründüğüm

gibi aptal değilim." Elimi öpüyor. "Molly ve ben gitsek,

iyi ederiz," diyor.

"Çabuk olun, Slim, lütfen," diyorum.

Avluya doğru halihazırda ilerliyor. Bir el sallama

ve bir gülümseme eĢliğinde, omzunun üzerinden

sesleniyor: "Yolu yarıladık bile!"

Oyunun sonuna geliyoruz. Nihai aĢamadayız.

Biliyorum, biliyorum, bunu bir an olsun unutamam. Ay

tutulması yalnızca dört gece uzakta. Yarın bugün, dün

olacak. Bütün yarınlardan hızla kaçıyorum.

Page 258: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ve aramızda bir hain olabilir.

Takipçi ve ben Tommo'yu soğuk su göletinde,

sırtı bize dönük, yıkanırken buluyoruz. Bu, kalp ağrıtacak

bir gün. Göletin kıyısındaki çimenlere diz çöküyor ve ona

su sıçratıyorum. Bunu hissederek arkasını dönüyor,

gözleri fal taĢı gibi açılıyor. Kendisini boynuna kadar

suya sokuyor. "Affedersin, sakıncası var mı?" diyor.

Yüzü kulaklarının uçlarına dek koyu kırmızıya

bürünmüĢ. Ses tonu öyle garip ki endiĢelerime rağmen

gülümsüyorum. Sanki onu gömleksiz görmemiĢim ya da

poposunu birden fazla kez görmemiĢim gibi. O da beni

çıplakken gördü. Ne de olsa, aylardır iç içeyiz. Fakat

ellerimi özür dilemek için iki yana açıyorum. "Özür

dilerim," diyorum.

"Ne istiyorsun?" diye soruyor.

"Bu gece benimle gelmeni istiyorum," diyorum.

"Cennet Yurdu'nu kontrol etmemiz lazım."

"Tamam," diyor. "Memnum olurum."

Kendimi alçak gibi hissediyorum. Alçağın da

alçağı... Çantasında ip olsun veya olmasm, Tommo'dan

kuĢkulanmayı aklımdan geçirdiğim için... O iyi huylu ve

kibardır. Cesur yürekli ve sonuna kadar sadıktır.

Tommo'nun bütün istediği aidiyettir. Bizimle bağlarım

koparmak için hiçbir Ģey yapmaz. Ona kaba davranmama

rağmen, benimle bile...

Bir Ģey söylediğini fark ediyorum. “Özür

dilerim/' diyorum, "Ne dediğini anlamadım/'

Dudakları küçük bir gülümsemeyle kıvrılıyor.

"BaĢka bir Ģey var mıydı diye sormuĢtum."

Yüzüme sıcak basıyor. Bunca zamandır ona

bakıyorum ve o yarı çıplak. Kesinlikle yanlıĢ anlayacak.

Page 259: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Hayır," diyorum. "Ah... hayır hayır, hepsi bu

kadar. Daha sonra görüĢürüz."

Ayağa kalkıp bir kez daha avluya doğru

yöneliyorum. Beni giderken seyrettiğinin farkındayım.

BaĢka biri olsaydı, benimle flört ettiğini söylerdim. Yine

de çekingen, kendinden emin olmayan bir tarzda tabii.

Fakat Tommo flört etmez. Fazlasıyla ciddidir.

Asla böyle adice bir dümen çevirmez. Yine de

bunun için yalnızca kalbimi ve içimden gelen sesi değil,

aklımı da kullanmalıyım. Bu gece Cennet Yurdu'na

gideceğiz. Nasıl hareket edeceğini izleyeceğim. Birkaç

imada bulunacak ve neler olacağım göreceğim.

Metalden çıkan çekiç seslerini takip ediyor ve

Peg'i bir araba parçasına leğen Ģekli vermek için

çabalarken buluyorum. MeĢgul olduğunu, bir Kurtarıcı'ya

bunu hızlı teslim edeceği vaadinde bulunduğunu

bağırarak söylüyor. Ama ona bir Ģekilde soruyorum: Bir

veya iki günlüğüne hurda döngüsünü idare etmeye ara

vererek, geri kalanımız gitmiĢken, Emmi'yle kalabilir mi

diye. Ben sorumu ta-mamlayamadan, o çabuk ve

anlaĢılmaz biçimde konuĢuyor. "Evet, evet, neden daha

önce söylemedin?" Bu hiçbir anlam ifade etmiyor fakat

Peg nadiren de olsa böyle cümleler kurar. Bir çırpıda

aletleri yere bırakıp tepenin üstündeki alana doğru

alelacele gidiyor. Hava sandığıyla oyalanmak için

kendine bir bahane buluyor.

Tenekemi Slim'in yahni tenceresinden

dolduruyorum. Sonra Peg'in halat sundurmasına varan

merdiveni tırmanıyorum. KuĢ kafeslerinin yanma

oturuyor ve geçide Ģöyle bir göz gezdiriyorum. Köpek

gibi açım. Yemeği kaĢıklıyorum. Fakat açlığıma rağmen,

Page 260: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

birkaç lokmadan sonra yemekle iĢim bitiyor. Midem

yediklerimi sindiremeyecek kadar gergin.

Karar vermekte acele etme. Her Ģey her zaman

göründüğü gibi değildir. Biri ipi ödünç almıĢ olabilir.

Suçlu her kimse, ipi yapanı günah keçisi durumuna

düĢürüyor dahi olabilir.

Kim Tommo'yu günah keçisi durumuna

düĢürmek istesin ki? Kim bana öteden beri düĢman? Kim

benim baĢarısızlığa uğramamı çok isterdi? Kim sorumlu

olsaydı, hepimizin daha iyi durumda olacağını

düĢünüyor?

Ġhtiyaç duyduğumuz kiĢi ol ya da kenara çekil.

O, Creed. Netice itibariyle, Nero'yu aramaya

gönderdiğim Creed'di. Emmi onu oyukta bulduktan

birkaç dakika sonra bile, onu bulamadığını iddia eden

Creed... Creed bunu kolayca planlamıĢ ve Tommo'nun

haberi olmaksızın ipini kullanmıĢ olabilir.

Dahası herkese göre en az kimi tanıyorum?

Creed'i. En az kime güvenirdim? Creed'e. Nero en az

kime gidiyor? Creed, Creed, Creed...

DüĢüncelerim dönüp duruyor. BitiĢiğimdeki

kafesin parmaklıklarından içeriye bir parça bisküvi kökü

iteliyorum. Küçük ispinoz tutuklu, cıvıldaĢarak oraya

buraya uçuĢuyor.

Peg'in kuĢları, hücrelerindeki yaĢamlarında

kederlense-ler dahi bunu anlayamazsınız. Çünkü tıpatıp

aynı biçimde öterler. Onları rüyamdaki gibi serbest

bırakmak için içimde güçlü bir arzu var. Ama Peg bizi o

zaman geçitten kovardı ve sığmağımız elimizden alınırdı.

Küçük ispinoz yiyecek istemiyor. Mandalı

kaldırıp kapıyı açıyorum. Bir kuĢ... Sadece bir kuĢ...

Azarlanmayı göze alacağım.

Page 261: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ona "Haydi git," diyorum. "Asla fark

etmeyecek."

KuĢ önce kapıya konuyor, ardından tekrar

uzaklaĢıyor, sonra geri geliyor. Minik kafası bir o yana,

bir bu yana dönüyor. Parlak siyah gözleri, önündeki yeni

olasılığı tartıyor gibi...

"Haydi," diyorum. "Sana bir iyilik yapıyorum.

Yap Ģunu. Git."

Bir cıvıltı eĢliğinde, kanatlarını çırparak hayat

ateĢini tekrar alevlendirmeye gidiyor. KuĢlar özgürlükle

ne yapacaklarını iyi bilir. Bunu bilerek doğuyorlar.

Gözden kaybo-luncaya dek onu izliyorum. Sonra ayağa

kalkıp metal hapishanesini fırlatıyorum. Kafeslere

yönelik nefretimin olanca kuvvetiyle onu havaya

savuruyorum. En yakındaki hurda yığınına tepetaklak

düĢmesini seyrediyorum.

Bir kuĢ... Bir kafes... Katiyen yeterli değil.

Fakat bu da bir Ģeydir.

Bir Ģey...

Em m i'ye silahlarımızı temizleme ve yağlama

iĢini yaptırıyorum. Bu zorunlu değil ama teçhizatımızı iyi

durumda tutmamız her zaman iyi bir fikir. Saklamaya

elveriĢli bir yer olmadığı sürece, bunu herkes yapar. Ama

Slim'in söylediklerini de unutmamak gerekir. Bu Em'in

kendisini bir Ģekilde faydalı hissetmesine yarıyor. Ona

stokumuzu saymasını, ok fırlatıcılarımızı yağlamasını,

gerekirse birkaç yeni ok yapmaya çalıĢmasını

söylüyorum. Hiçbirini kullanmak zorunda kalmamamızı

ümit ediyorum fakat hazırlıklı olmak, olmamaktan daha

iyidir.

Em'i neĢe içerisinde göreviyle baĢ baĢa

bırakıyorum. Peg yamru yumru kökler biçimindeki ayak

Page 262: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

parmaklarını sobayla ısıtıyor ve uzun, kil pipoyu

tüttürmeyi sürdürüyor. Takipçi bizimle gelmek için can

atıyor olsa da hepimiz uzaktayken, Yıldız Geçidi için

burada kalmalı.

Lugh, Tommo ve ben Cennet Yurdu'na at sürmek

için hazırlanıyoruz. Creed'in Nero'ya tuzaktan sorumlu

kiĢi olduğuna artık iyice kanaat getirdim. Bana köprüdeki

karıĢıklık yüzünden kızgındı. Herkesin bana güvenini

biraz daha fazla sarsmak istedi. "Bakın, çapaçul bir

liderlik yürütüyor, kız kardeĢinin nöbeti boĢlamasına izin

verdi ve Tontonlar bize öyle yaklaĢtılar ki hepimiz ölmüĢ

olabilirdik. Lider o değil. Benim."

Hepsi mantıklı geliyor, taĢlar yerine oturuyor.

Ama Tommo'yu test edeceğim. Yalnızca bir kez, sadece

biraz. Böylelikle Slim sorarsa, ona yaptığımı

söyleyebilirim.

Dolayısıyla ipimi kaybetmiĢ gibi davranıyor,

Tommo'ya onunkini ödünç alıp alamayacağımı

soruyorum. Bir gülümseme eĢliğinde ipini bana veriyor.

O, Nero'yu bağlamak için bir parçası kesilmiĢ olan ip

sarmalı. Onu hemen Tommo'nun çantasına tekrar

koymuĢtum. Tommo nasıl hissettiğini gizleyemez.

Kocaman koyu renk gözleri daima her Ģeyi anlatır. Ġpi

bana uzatırkenki hali, onun dürüst ve doğru sözlü

olduğunu söylüyor. Saklayacak hiçbir Ģeyi olmadığını. ..

Bunu Tommo yapmadı. Creed yaptı.

Bir gaklama alacakaranlığı yardığında, biz Yıldız

IĢığı Geçidi'nden en fazla bir fersah uzaktayız. O, Nero.

Simsiyah kanatları iki yana açılı vaziyette süzülerek bana

doğru iniyor. Yüreğim ağzıma geliyor. Tamamen

unutmuĢum. Onu Jack'in bu gece benimle buluĢmasına

yönelik bir mesajla birlikte yollamıĢtım. Omzuma

Page 263: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

konuyor, onu alıp kucaklıyorum. Kabuk ruloyu

bacağından çabucak çıkarıyor ve hemen gömleğime

sokuyorum. Bakmama gerek yok. Jack ona gönderdiğim

ruloyu geri yollamıĢ, ancak Nero'nun sol bacağına

bağlamıĢ. Bu, orada olacağı anlamına geliyor. Cennet

Yurdu'nda...

Ah benim beyinsiz kafam! Buna inanamıyorum.

Yanımda Lugh ve Tommo varken Jack de ortaya çıkacak.

Cennet Yurdu'nda onların üçü birden benimle

beraber... Hayatta olmaz, hayır, hayır, hayır. Jack'i

öğrenmemeliler. Slim haklıydı. Çok yorgundum. Hâlâ

yorgun olabilirim. Uykusuzluk, hatalar yapmama yol

açıyor. Hem de epey kötü hatalar...

Eğer bunun onları kuĢkulandırmayacağını ve

karıĢıklığa sebebiyet vermeyeceğini bilsem, hemen durup

bizimkileri geri gönderirdim. Ne yapacağım, ne

yapacağım? Ne halt edeceğim ben?

Yüzsüzlüğe vur.

ĠĢte bu.

Ya da Jack'in söyleyeceği gibi oluruna

bırakmalıyım.

Emmi aceleyle hareket etmek zorundaydı. Acele

etmeseydi, Ģarkıları yok olup giderdi. Onların peĢinden

gidiyordu. Henüz bir planı yoktu ama olacaktı.

ġimdiye değin bir baĢ belasından ve hayal

kırıklığından, söz dinlemez bir çocuktan baĢka bir Ģey

değildi. Oysa Emmi, Saba'nın kız kardeĢi olmayı hak

etmeyi diğer her Ģeyden daha fazla istiyordu. Babasının,

Maev'in, Epona'nm, Ike'nin, Bram'in ve Jack'in

fedakârlıklarını onurlandırmaya ihtiyaç duyuyordu.

Auriel'in büyükbabası Yıldız Dansçısı Namid hem

Page 264: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

savaĢçı hem de Ģamandı. Emmi'nin olmak istediği de

buydu.

SavaĢçılar kendilerini savaĢlarda kanıtlarlardı.

Onun kanıtlamak için her Ģeyi vardı. Yayıyla, kollarını

yorgunluktan dolayı kaldıramayıncaya dek çalıĢıyordu.

Ayaklarını yere sağlam basmak için, iyi bir okçu olma

yolunda ilerliyordu. Ama Saba onların bundan böyle

silahlarıyla savaĢmadıklarını söylüyordu. Sakin

kafalarıyla mücadele ediyorlardı. DüĢünerek, planlayarak

ve sonra eyleme geçerek... BaĢka hiç kimsenin

yapamayacağı ve onun yapabileceği bir Ģeyler olmalıydı.

YaĢayanların ve ölülerin arasında dimdik durmasına

olanak tanıyacak bir Ģeyler...

Em ve Peg yağlanacak fırlatıcılar yığını ve

Saba'nın ondan yapmasını istediği diğer her Ģeyle beraber

sobanın bitiĢiğinde sıcacık oturuyorlardı. "Onları öte

aleme dek meĢgul edecek yeterince iĢ var,” dedi Peg.

"Birlikte söyleyeceğimiz bir Ģarkımız olacak.”

Büyülü müzik kafesinin anahtarını çevirdi. Minik

ispinoz Ģarkı söylerken onu seyrettiler, dinlediler. Sonra

Em, Peg'e kafesi muhafaza edemediğini söyledi. Bir

omuz silkmeyle, Peg ona Tommo'nun takas ettiği Ģeyi

geri verdi. Tommo incinecekti ama ĢaĢırmayacaktı. Em'in

parti gecesinden beri hep tartıĢmıĢlardı. Tommo onun ne

düĢündüğünden ve haklı olduğundan haberdardı. Böyle

değerli bir Ģeyi hediye olarak veremezdi. Bir gün ona

bunun için teĢekkür edecekti.

Emmi esnemeye baĢladı. Çok fazla değil, sadece

yeteri kadar. Peg hemen akabinde "Ġyi geceler, küçük

kuĢ,” dedi. Peg de esniyordu. Em onun uykuya dalmasını

umut ediyordu. Bir iyi geceler kucaklamasıyla onu

ĢaĢırttı.

Page 265: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Oğlanların uyku barakasına gitti ve Tommo’nun

bilekliğini çantasına bıraktı. Kolayca bulacağı yere,

eĢyalarının üstüne... Tommo hatıraları gibi, onu da çok

uzun süre saklamıĢtı. Tak-malıydı. Eğer bir yarayı ıĢığa

tutarsanız, ıĢık onu zamanla biraz kurutacaktır.

Sonra kızların barakasına koĢtu. Daha önce az

biraz düzenleme yapmıĢtı. Lugh ve Tommo'nun Saba’yla

beraber Cennet Yurdu'na gideceğini duyar duymaz...

Yine de Peg’in onu kontrol edeceğini sanmıyordu.

Gölgelerde, çantasının üstünde kıvrılmıĢ uyuyan bir kız

görüntüsü sunacaktı. Ceketinin ceplerini sadece ihtiyaç

duyduğu maddelerle doldurmuĢtu. ÇakmaktaĢıyla

metalini, kırmızı çakısını, Molly'nin doğum günü

hediyesi tarağını ve ısırgan otu parçasını... Ceketini kapıp

ahırlara koĢtu.

Gittiğini öğrendikleri zaman, baĢı ciddi manada

dertte olacaktı. O nedenle kendi kendisine büyük

olduğunu ispatlamak zorunda kalacaktı. BaĢarısızlığa

uğrayamazdı.

Takipçi ona yapıĢtı. Maceranın kokusunu

alabiliyor, gelmeyi ümitsizce istiyordu. Ama herkes

gittiği için kalmalı ve geçide bekçi köpeği olmalıydı.

Em, Bean'i uyandırdı. Dizginini çözdü ve

hurdalıktan geçtiler. ġarkılar sayesinde sessizce

ilerliyorlardı. Sessiz yollarda Ģarkılar Emmi'ye eĢlik

ediyordu. Takipçi burnundan kuyruk ucuna dek arzuyla

titreyerek onların gidiĢini gördü.

Em kapıların dıĢına çıkar çıkmaz, dinlemek için

bir anlığına duraksadı. Toprak hâlâ onların geçiĢini

mırıldanıyordu. Güzel. Em'e takip etmesi için çok

belirgin bir iz bırakmıĢlardı. Emin ellerle, Bean'i iz

boyunca yönlendirdi.

Page 266: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Günlerini dinleyerek ve inceleyerek geçirdiği

Ģarkılardan -toprak Ģarkılarından ve taĢ Ģarkılarından-

öğreniyordu her Ģeyi fakat anlamadığı çok fazla Ģey

vardı. Öğretmenini bulması Ģarttı. Ona göndermekte

olduğu bütün mesajlar aracılığıyla Auriel pek yakında

gelecekti. Emmi'ye yardım edebilecek tek kiĢi, Auriel'di.

Gecenin ilk yıldız sağanağı gözüne iliĢti. Parıl

parıl parıldayan bir yıldız ruhu acil bir iĢ için dünyaya

hızla geri dönüyordu. Veya belki de o, Auriel'di.

Muhtemel en süratli yöntemle Em'e doğru bir kayan

yıldızın üstünde seyahat ediyor ve ıĢığın mükemmel

parlaklığında Yeni Cennet'e inmek için gökyüzünü

boydan boya geçiyor olabilirdi.

Kayan yıldızı hiç kimse durduramazdı. Hiç

kimse. Yol Gösterici ya da Tontonlar bile...

Atlarımızı yosunlu bir kuytuya bırakıp Cennet

Yurdu'na yaya olarak ilerliyoruz. Ağaçların arasında

yumuĢak adımlarla yürürken, tüm vücudum Jack'in bir

fısıltısına hazır. Tenim, kanım ve kemiklerim bir daim

çatırtısını, bir meltemin geçiĢini ve ayaklarımızın

altındaki zeminin iç çekiĢini dinliyor. Jack yakınlarda

mı? KalptaĢı biraz ısınmıĢ mı ne? Hayır, tüm bunlar birer

varsayım.

Buraya kadar Nero'yla yollama fırsatını bulurum

diye kıvrık haldeki iki kabuk ruloyu hep avucumda

tuttum. Rulolardan birini daha önce hiç kullanmadık.

Üstünde X iĢareti var. Toplantımızı iptal etmemiz

gerektiğini ifade ediyor. Diğeri ona benimle öğle vakti

Altıncı Bölge'deki Koyak ġelalesi'nde buluĢmasını

söylüyor. Orası Yıldız ĠĢığı Geçidi'ne en yakın buluĢma

noktamız. Dipte A V iĢaretleri var. V'nin sağ bacağının

üstünde küçük bir kare kutu var. Öğle güneĢi tam tepede.

Page 267: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Fakat Nero yere hiç inmedi. Gökyüzünde kaldı. KuĢkuya

mahal vermeden onu çağıramam.

Her Ģeyin olması gerektiği gibi hızla cereyan

ettiğini iĢittiklerinde Jack'in çetesinin nasıl

davranacaklarını öğrenmeye can atıyorum. Jack'e mevcut

konumunu koruyacağı konusunda güvenmediğimden

değil, çünkü koruyacaktır. Doğru olanı yapacak ve hiçbir

fırsatı kaçırmayacaktır. Yani ona güveniyorum ve

kazanabilmemiz için tek yolun bu olduğuna gerçekten

inanıyorum, ancak...

Bütün bunlar beni huzursuz ediyor. Pek azı

benim kontrolümde. Ters gidebilecek ve kaybedilecek

çok fazla Ģey var. Gerçek Ģu ki sopalar ve taĢlar

dünyasında yaĢıyoruz. Her birimizin bildiği tek yöntem

bu. Baskı altında kalırsak, birilerinin tetiği çekeceğinden

ve her Ģeyin sona ereceğinden korkuyorum.

O zaman oyun biter!

Ama Nero Ģimdilik gökyüzünde oyun oynamayı

sürdürüyor. Bizi takip etmek için daima geri dönerek

yükseliyor, yan yatıyor ve soğuk rüzgârları atlatıyor.

"Saba!" diye tıslıyor Lugh.

Etrafı dikenli tellerle çevrili bir yer yolumuzu

kesiyor. Cennet Yurdu arazisini ve binalarını çevreliyor.

Epey yüksek. Dikenleri, ellerinizi kepçe gibi yaparak

tutsanız bile, tırmanmanız imkânsız. Tek çare, çitin

içinden kendimize yol açmak olurdu.

Lugh uzun bakıcıyla yeri inceliyor. Dudaklarını

oynatarak "Muhafızlar," diyor ve iki parmağını

gösteriyor. Derken görüĢ alanımıza giren iki Tonton,

karĢıt yönlerden bize doğru yaklaĢıyorlar. Devriye atıyor

olmalılar. Eler birinde kısa zincir tasmayla bağlanmıĢ

zırhlı birer köpek var. Birbirlerinin yanından baĢ

Page 268: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

selamıyla geçiyor ve gezinmeye devam ediyorlar.

Birbirimize bakıyoruz.

"Çiti takip edin," diyorum. "Kontrol edin. Tekrar

burada buluĢun. Köpeklerin kokunuzu almasına izin

vermeyin."

Lugh sağa ve Tommo sola doğru hareket ediyor.

Ben ana binalar, barakalar, atölyeler, küçük ahırlar ve

benzeri yapıların konumunu gözlemleyerek, biraz

merkezde bir ileri bir geri hareketlerle etrafı kolaçan

ediyorum. Civar temiz ve iyi bakılmıĢ. Burada yaĢayan

çocukların her biri ailelerinden çalınmıĢ ve on dört yaĢma

gelince Dünyanın Koruyucuları olmak üzere

yetiĢtiriliyorlar.

Burada babamın bize öğrettiği türde Ģeyler

öğretiliyor. ĠnĢa, onarım, döĢeme, ekim, bakım,

yetiĢtirme ve geçinmek için bilmeniz gereken diğer

günlük hayat bilgileri... Yarım inĢa edilmiĢ hurda bir ahır

var. Bir ördek göletinin suskun parıltısı... Tarım

mahsulleri için ayrılmıĢ zemin yamaları. .. Onların tohum

deposundan herhangi bir tohumu kullanıp

kullanmadıklarını, DeMalo'nun bütün tohumları kocaman

haritalarındaki sayılar için saklayıp saklamadığını veya

Yeni Cennet'ten daha ötelere yayılmayı planlayıp

planlamadığını merak ediyorum.

Kör olmayasıca Jack, neredesin? Gece kuĢu

civcivinin sesini beklerken, tüylerim diken diken oluyor.

Tam Ģu an burada olsaydı, acilen gidip onunla konuĢabilir

ve bizimkiler çıkıp gelmeden geri dönebilirdim.

Bir ağacın arkasına saklanıp Cennet Yurdu'nun

sessiz karanlığında gözlerimi ayırmaksızm çite

bakıyorum. Yılan Irmağı kampındaki o kadın... ismi

aklımda değil. Üzüntüden ötürü yarı delirmiĢti; ölü

Page 269: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

çocuğunun cesedini yakılması için vermemeye kararlıydı.

Kadının Tontonlar tarafından çalman, on yaĢındaki büyük

kızı Nell bu kulübelerden birinin içinde uyuyor olabilir.

Kadınla, Ruth'la -evet, adı buydu- konuĢtuğumu ve ona

Nell'in her nerede olursa olsun ailesine nasıl geri

döneceğini planlamaya mecbur olduğunu söylemiĢtim.

Bunu yapıncaya kadar asla vazgeçmeyeceğini de... Haklı

olduğumu umuyorum.

Haydi, Jack, haydi, haydi. Neredesin?

Aniden DeMalo'nun kokusunu alıyor ve paniğe

kapılıyorum. Nefesim daralıyor, kalbim sıkıĢıyor. O

nerede? Nerede? Nefesimi tutarak kendimi ağaca

yapıĢtırdıktan sonra kendime lanet okuyorum.

DeMalo'nun gömleğinin, teninin kokusu bu. Kıyafetlerini

koyduğu sandıkta ardıcın dallarını bulmuĢtum. Ġğne gibi

bir dalcığı eziyorum. Serin karanlık koku, içimi

dolduruyor.

Bizimkiler usulca geri dönüyor. Önce Lugh,

sonra Tommo. Jack hâlâ yok ve biz bu gece burada daha

fazla bir Ģey yapamayız. Bu çocukları Cennet Yurdu'ndan

çıkarmamız, bebek çalmaktan ya da Skeet'i bir köle

çetesine koymaktan çok daha zor olacaktır. Buradaki

çitin, köpeklerin ve muhafızların yer aldığı düzen, bize

çözmemiz için tamamen farklı bir sorun sunuyor. Bunu

yapmak için fazla zamanımız yok. Gün ıĢığında tekrar

gelmemiz gerekecek.

ġimdilik gitmeliyiz. Soğuk rüzgâr, gece boyunca

bizden yana esiyordu fakat Ģimdi taraf değiĢtirerek

hareketli ve Ģiddetlenen bir hal aldı. Köpekler kokumuzu

alırsa, onlardan kurtulamayız. Arkamıza dönüp bir kez

daha atlara doğru yürümeye baĢlıyoruz. Geçide varır

varmaz, bu konuyu ayrıntılı bir Ģekilde konuĢacağız.

Page 270: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Lugh karmaĢık durumları çözümlemekte her zaman

iyidir.

Nero bunca zamandır ormanın yukarısında nöbet

uçu-Ģundaydı. Ve Ģimdi ansızın dalıĢa geçiyor, ormanda

gözden kayboluyor. Birkaç dakika sonra bir kuĢ ötüyor.

Gece kuĢu civcivinin ötüĢü. Kalbim hopluyor. Jack.

Sonunda. Lugh baĢını sese doğru çeviriyor. Ses

solumuzdan geliyor. KalptaĢı hafifçe ılık. Tommo'ya

onun yalnızca bir kuĢ olduğunu iĢaret ediyorum ve yola

devam ediyoruz. Karanlıktaki bir gece kuĢu civcivi ötüĢü

uygunsuz bir Ģey değildir ne de olsa. Duraksamaya neden

olmaz.

Jack iki kez daha ötüyor. Nero gaklıyor ve

yaygara koparıyor. Güzel... Kulağa daha küçük bir kuĢu

yemek yapmak için dıĢarı çıkarmayı deniyormuĢ gibi

geliyor. Demek ki Jack, Nero'yu görüyor, burada

olduğumu biliyor ama ben yanıt yollamıyorum. ġimdiye

kadar bir Ģeyler olduğunu kesinlikle anlamıĢtır zaten.

Umarım baĢımın dertte olduğunu sanmayıp beni aramaya

gelmez. Bizimkileri baĢımdan savabilir miyim? Sadece

birkaç dakikaya ihtiyacım var.

Nero baĢımın yanındaki bir dala konuyor. Sağ

bacağına bir kabuk rulo bağlı. Derken "Hey," diyorum ve

Lugh arkaya bakıyor, Tommo da aynısını yapıyor. Diz

çöküp çizmemin açıldığını, yürümeye devam etmelerini

çünkü biraz oyalanacağımı iĢaret ediyorum.

Onlar görüĢ menzilinden çıkıncaya kadar

bekliyorum. Sonra Nero'yu kavrayarak Jack'in mesajını

gözden geçiriyorum. Ġki rulo göndermiĢ. Biri bu

buluĢmayı iptal etmek için X'li ve öteki onunla

Derinkuyu Kulesi'nde buluĢmamı söyleyen bir mesaj.

Buraya en yakın buluĢma noktamız, fazla uzak değil,

Page 271: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yalnızca iki fersah kuzey doğuda. Acil olarak iĢaretlemiĢ.

Acil! Daha evvel bunu hiç yapmamıĢtı. Her iki ruloyu

Nero'nun sol bacağına çabucak tekrar bağlarken, kalbim

bütün aciliyet olasılıkları üzerine kafa yoruyor. Cevabım

bu. Anladım. Olabildiğince süratle orada olacağım. Sonra

Nero'yu havaya fırlatıyorum ve Nero mesajı teslim etmek

üzere kanat çırpıyor.

Kullanılmayan kabuk ruloları cebimden

çıkarıyor, küçük deri çantama tıkıyorum. Onlara artık

ihtiyacım olmayacak. Tüm bu yorgunluk yüzünden

zavallı sinirlerimi laçkalaĢtırmıĢ olabilirim. Ama Jack'in

kendisini bizimkilere yanlıĢlıkla gösterebileceğinden

korkmamam gerektiğini bilmeliydim. O, ağa

takılmayacak kadar kurnaz bir balıktır.

Köprüdeki o günden beri Saba'mn bir hata

yapmasını umuyor ve olanı biteni seyrediyordu. Ancak

tüm Ģüpheli yolculukları, gi-diĢ-geliĢleri ve onu geceleyin

çağıran sırları boyunca bir tek hain dahi yapmamıĢtı.

Bugüne değin. Nero onlar geçidi terk ettikten hemen

sonra ortaya çıktığında, Saba küçük bir sürpriz yaptı.

Neredeyse fark edilemeyen... Fakat o bunu fark etti.

Ormanda, Saba heyecanlıydı. Gerginlik onu

daraltmıĢ, dört bir yanını kuĢatmıĢtı. Sonra kuĢların

bulunduğu ağaçlarda ani bir telaĢ baĢ gösterdi. Nero tam

o anda yukarısındaki bir dala konarken, Saba çizmesini

bağlamak için durdu, onlara beklememelerini söyledi.

Saba bir iĢ çeviriyordu. Jack burada mıydı?

Öğrenmeliydi. Zaman azdı. BaĢka bir fırsat

yakalayamazdı. Onlar yosunlu kuytudaki atlarına geri

dönerken, o, yolu iĢaretlemek için birkaç ince dal kırdı.

Atlarına binmiĢ, tam da yola koyulmak

üzereydiler.

Page 272: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Çevresindeki zemini, ceplerini, çantasını kontrol

ederek yere atladı. Ah hayır, düĢmüĢ olmalıydı. Onun

yerini bildiğini zannediyordu. Onu bulmalıydı,

bırakamazdı.

Onların henüz geldikleri yola aceleyle geri

döndü.

Kendi bıraktığı izleri takip ederek, Saba'nın

çizmesini bağlamak için diz çöktüğü yerdeki alaçama

doğru çabucak, sessizce ilerledi. Ne aradığını bilmiyordu.

Bir Ģey bulmayı da ummuyordu. Ancak o noktayı kontrol

etmeden gidemezdi. Her ihtimale karĢı... Saba'nın bir

ipucu bırakmıĢ olması muhtemeldi. Herhangi bir Ģey...

Çünkü Saba bir hata yapmıĢtı.

Çömeldi. Bir cep döküntüsünü yakmaya cüret

etti. Bu tehlikeliydi. Fakat sadece bir anlığına, Saba'nın

durduğu zemini kurcalamak için yeterli olan sürede iĢine

yarayabilirdi. Derken, iĢte orada gerçekten de bir Ģey

vardı. Bir kiraz ağacı kabuğu kıvrımı, ormanın

karanlığında ıĢıldıyordu. Oysa bu ormanda hiç kira::

ağacı yoktu.

Saba bir hata yapmıĢtı.

Kabuk ruloyu açtı. Ruloda iĢaretler vardı. Derin

bir V, küçük bir kare, tam bir güneĢ... ġüpheleniyordu ve

Ģimdi bir kanılı vardı. Onlar Nero'yu arabulucu olarak

kullanıyorlardı. Saba beline takmaya baĢladığı Ģu küçük

deri çantayı hiç çıkarmıyordu. Çanta, mesajların zulasını

taĢmak için kusursuzdu.

Döküntüyü söndürdü. Ruloyu cebine dikkatle,

derinlemesine ve güvenli bir Ģekilde soktu. Ayağa

kalkarken, korkudan ötürü vücudunu ter bastı ve onu

yavaĢlattı. Bu durum geçinceye dek bir ağaca yaslandı.

Page 273: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sonra onlara yeniden katılmak için alelacele geri

döndü. Mesajı daha sonra incelerdi. Düzeneğin nasıl

iĢlediğini, ne anlama geldiğini çözmesiyle birlikte bu

kanıtı Jack'e karĢı kullanır ve gelecek için anlaĢma

yapardı.

Emmi yaĢlıca bir köknarın tepesindeydi.

Çizmelerini boynuna asmıĢtı ve iyi bir açı elde etmek için

bir hayli yüksek bir dala tırmanmıĢtı. Nero onu hemen

buldu ama o Nero'yu kıĢkıĢladı. Nero ormana dalıp

çıktığında, nedenini öğrenmek için yavaĢ yavaĢ daha da

yükseğe tırmandı. Derken ağzını elleriyle kapattı. Aksi

takdirde bağırması gökyüzünü paramparça ederdi.

AĢağıdaki adam baĢını kaldırıp da ay, gözlerindeki

gümüĢü açığa vurduğunda, adını ağzından çıkıverdi:

Jack!

ÖlmemiĢti, Yeni Cennet'teydi. Bunca zamandır

onlara gizlice yardım ediyor olmalıydı. Muhtemelen hiç

kimse bilmiyordu. Tabii Saba hariç. Tek kelime dahi

söyleyemedi. Yanlarında o varken, kazanacaklardı. Jack

her zaman her Ģeyin üstesinden gelirdi. Ah, Em ona

koĢup sarılabilecekti. ġimdiyse gözyaĢları gözlerini

ısıtıyor ve coĢkulu sevinç duygusu kalbini ağrıtıyordu.

Onun yaĢadığını bilmek bile Em için yeterliydi.

Hepsi gittikten sonra ceketine sımsıkı sarındı ve

tatlı dal beĢiğinde rahatını sağladı. Annesine ve babasına

iyi geceler diye fısıldadı. Avcı Takımyıldızı'nın

yukarısında yan yana duran iki parlak yıldızdı onlar...

Onu korumak için sabaha kadar parılda-yacaklardı. Sonra

Emmi ormanın gece Ģarkılarına gömüldü. Eski

hatıraların, kökleri birbirine karıĢmıĢ, koyu kahverengi

mırıltıları... Ona gözlerini yumup uyumasını mırıldanıp

Ģafağa dek Ģarkı söylediler.

Page 274: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

TaĢyol'un neredeyse karĢısındayız. Atlarımız

kiĢnemeye ve ürkmeye baĢlıyor. Nero gaklaya gaklaya

bize doğru geliyor. Yüzüme sivri bir Ģey batıyor. Sonra

bir baĢkası... Bir tuz yağmuru tepemize inmek üzere.

Tuz yağmuru, cehennemin göbeğinden gelen bir

çığlık eĢliğinde üstümüze çullanıyor ve bir anda

sırılsıklam oluyoruz. Örtülerimize rağmen fena

ıslanıyoruz. Giysilerimiz ağırlaĢıp sarkıyor, tuzdan dolayı

topaklanıyor. Her-mes titriyor. Onu ve kendimi

sakinleĢtirmek için boynunu yanağımla okĢuyorum. Nero

kalbime yaslanmıĢ vaziyette zangırdıyor.

Tuz yağmuru asla uzun sürmez. Dakikalar

içerisinde biter. Ve iĢte, geldiği gibi çabucak gidiyor.

Solgun benizli, soluksuz ve ĢaĢkın bir halde örtülerimizin

altından çıkıyoruz. Cehennem ardında bir çeĢit cennet

bırakıyor. Gökyüzü berrak bir biçimde aya ve ötesine

uzanıyor. Biz döndükçe ayaklarımız çatır çutur ediyor.

Ilık bir rüzgâr tenimize hafifçe değiyor.

Sonra yolumuza devam ediyoruz. Çakıl Yarı

kavĢağında ve gece yarısının baĢlangıcında, bizimkilerle

yolumuzu ayırıyorum. Geceden sabaha gidip

gelmelerime alıĢkınlar ama ben onlara gitmem gereken

bir yer olduğunu ve geçitte onlarla tekrar görüĢeceğimi

söylüyorum.

Yollarımız ayrılıyor. Onlar batıya, ben

kuzeydoğuya... Derinkuyu Kulesi buradan yarım mil

ötede bulunuyor.

Saba, Jack'le buluĢuyordu. Gizli bir âĢığın

telaĢıyla gitmiĢti.

Kendisini peĢine takılmaktan zorla alıkoydu.

Elleri yuları aniden kapıp çekiverdi. Atı tepki gösterdi.

Page 275: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Dengesini kaybetmiĢ bir kısrak gibi davranmak zorunda

kaldı.

Bundan böyle takip etmeyecekti. Artık öncülük

edecekti. Cebindeki rulonun yardımıyla, Jack'i doğrudan

doğruya DeMalo'ya yönlendirecekti.

Atını sürdü, düĢündü ve planım yaptı.

Jack ve ben daha önce burada hiç buluĢmadık.

Derinkuyu Kulesi moloz tarlasından ayrı bir yerde.

UfalanmıĢ tuğla bir parmak, gökyüzünü iĢaret ediyor.

Ben yaklaĢırken midem kaygıyla ekĢiyor. Dün gece çok

fena ayrıldık. Aramızda söylenmemiĢ çok fazla Ģey vardı.

Bu gerçekten dün gece miydi? Her gün Ģu anda bana bir

ömürmüĢ gibi geliyor.

Nero yaklaĢtığımızı haber vermek için ötüyor.

Jack'in midillisi bir kapı enkazının yanında sabırla

bekliyor. Hermes'i Kell'le beraber bırakıp baĢımı

paramparça kemerden eğerek yuvarlak bir odaya

geçiyorum. Oda taĢ çatlasa dört metreye dört metre.

Tuğla duvarları yosunlu.

"Adımına dikkat et," diyor Jack.

Odanın ortasında bir kuyu deliği var. Ay ıĢığı

tarafından aydınlatılmıĢ. Jack diğer taraftaki duvara

yaslanıyor. DeğiĢiklik olsun diye kendisi gibi görünüyor.

Üstünde kendi yıpranmıĢ kıyafetleri, baĢında hırpalanmıĢ

eski Ģapkası, ayaklarında yırtık pırtık çizmeleri...

"Mesajın acil diyordu," diyorum.

Jack bana bakmıyor. Sabit gözlerini kuyunun

karanlığına dikiyor.

"Ne oldu?" diyorum. Sesim neredeyse hiç

çıkmıyor.

"Skeet," diyor.

Page 276: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir an için rahatlıyorum. Mercy'ye bir Ģey

olduğunu düĢünmüĢtüm bir an için. "Skeet, ha?"

diyorum. "Ne olmuĢ?"

"Bir Tonton'un doğrudan doğruya gözüne

bakmıĢ," diyor Jack.

"Tam bir erkek gibi. Dimdik ve onurlu. Ona

söylediğim gibi," diyorum.

"Onu vurmuĢlar," diyor.

O an arkamdaki duvara yığılıyorum. Skeet öldü

demek. O gün değirmendeki hali gözlerimin önünden

geçiveriyor. Sarı tekerlekleri ve Otis adında bir atı olan

arabasından bahsediyordu en son.

"Bu benim hatam," diyorum.

Nihayet Jack bana bakıyor. GümüĢi gözleri ay

ıĢığında bariz fark ediliyor. "Kendini suçlamaya son ver,

her seferinde aynı Ģeyi yapıyorsun," diyor. "Bize biraz

güven. Tehlikeleri hepimiz biliyoruz ve onları göze

almayı kendimiz seçiyoruz. Skeet uzun bir süredir

hayatın kıyısında yaĢıyordu. Bu üzücü. O iyi bir adamdı

ve bizim iyi insanlara ihtiyacımız var; fakat ya bir hata

yaptı ya da sadece Ģansı yaver gitmedi. Durum bundan

ibaret. Hepimiz bunu kabul ediyoruz."

BaĢımı hayır dercesine iki yana sallıyorum.

"Evet," diyor Jack, "sana söyleyebilseydi, buna

değdiğini söylerdi, adım gibi biliyorum. Dinle, onu iki

köle çetesine sokup çıkarmayı baĢardım. DeğiĢim

vaktinin geldiği, Ölüm Meleği'nin geri döndüğü ve sen

haber gönderdiğinde harekete geçmeye hazır olmaları

gerektiği mevzularının konuĢulmasını sağladı. Bebek

meselesine gelince... onlardan birkaçı çok zayıf oldukları

için baĢarılı olamadılar. Yine de geri kalanına büyük özen

gösterdik ve Ģimdiye kadar hiçbir sorun yok."

Page 277: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Öyle mi?" diyorum. "Kaç bebek var?"

"Yedi," diyor.

"Bu yeterli değil," diyorum. "Mercy'yi

bulunduğu bebek evine geri götürdün mü? Orada neler

olup bitiyor?"

"Mercy ve Cassie'nin kurdukları o plan," diyor

Jack. "Ölü doğmuĢ olarak bildirdikleri bebeklerin

kaçırılması mı? Mercy iki bebeği kaçırdı. Bütün

hesaplamalarımız, bunu çok kısa bir süre içerisinde

dikkat çekmeden yapmanın güvenli olmasına yönelikti."

"Daha fazlasına ihtiyacımız var," diyorum.

"Bunu diğer bebek evlerine hızla yaymalıyız. Mercy'yi

baĢka bir bebek evine götürmelisin."

KonuĢmaya baĢlıyor ama duraksıyor.

Söylenilmesi gerekeni söylemek istemiyormuĢ gibi bir

hali var.

Doğruluyorum, ellerim karıncalanıyor. "Ne?"

diyorum. "Ne oldu?" Kuyunun etrafından aceleyle

dolanıp kolunu tutuyorum. "Haydi, Jack, söyle bana."

"Mercy, Skeet'in yerini aldı," diyor.

"Onu durdurman gerekirdi," diyorum.

"Niye? ArkadaĢın olduğu için mi?"

"O topal, Jack. Çok zayıf."

"Öyle istedi," diyor. "Israr etti. Skeet öldüğü için

bunu yapabilecek tek kiĢi olduğunu söyledi ve haklı."

"Ona bebek evlerinde ihtiyaç duyuyoruz,"

diyorum.

"Eldekiler bunlar," diyor. "Mercy'nin beraber

çalıĢtığı ebeyi Yedinci Bölge'ye götürdüm artık."

Duvara yaslanıyorum. BaĢımı soğuk taĢa

dayıyorum. "Onun köle çetelerinde yer almasını

istemiyorum," diyorum.

Page 278: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Çok kötü, o Ģimdi orada," diyor. "Hepimiz senin

planına baĢ koyduk. Her Ģey göründüğü gibi.

Mağlubiyetler, galibiyetler ve inandığımız Ģey uğruna

hayatlarımızı tehlikeye atmamız..."

"Biliyorum," diyorum. "ġaĢırdığımı söyleyemem.

Öyle yapmasaydı daha çok ĢaĢırırdım. O yırtık pırtık eski

tuniği saklaması iyi olmuĢ."

"Yırtık pırtık demiĢken, sana ne oldu?" Tuzdan

dolayı ağırlaĢmıĢ ıslak ceketimi elliyor. "Sırılsıklamsın."

"Ah evet," diyorum. "TaĢyol'da tuz yağmuruna

yakalandık."

Vücuduma bir ürperti yayılıyor. Birdenbire

üĢüyorum.

"Haydi, çıkar Ģunu. ĠĢte, benimkini al," diyor.

Ceketini çıkarıp bana sarıyor. Vücudunun sıcaklığı ve

kokusu var. "Ha Ģöyle, bu daha iyi," diyor.

"Erken saatlerde..." diyorum, "Cennet

Yurdu'nday-ken, oğlanların orada olmaları benim

hatamdı, özür dilerim. Yorgundum, doğru düzgün

düĢünemiyordum. Daha da kötü olabilirdi."

"Ziyanı yok," diyor.

"Yardımına ihtiyacım var," diyorum. "Oraya

nasıl gireceğimizi veya girmemizin gerekip

gerekmediğini düĢünemiyorum. Bir fikrin varsa, ondan

kesinlikle faydalanabilirim."

"Daha sonra," diyor. "Yorgun görünüyorsun."

"Her Ģey Yeni Cennet yüzünden," diyorum.

"Burası etrafımı kuĢatıyor. Bunu hissediyorum. Beni

giderek daha sıkı sarıyor. Tüm bu ağaçlar, kökler...

Ġleride ne olacağına iliĢkin hiçbir görüĢ yok. En kötüsü de

bu sanırım."

"Bazılarımız rotamızı ufka çevirdik," diyor.

Page 279: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Öte yandan Lugh burayı seviyor," diyorum. Bir

anlığına sessizleĢmemin ardından da "Eğer herhangi bir

yere gide-bilseydin, Jack, Ģu anda nereye giderdin?" diye

ekliyorum.

"Hiç gitmediğim bir yere," diyor. "Çok yer

gezdim, sana bunu söyleyeyim. Tohum deposundaki o

haritanın tepesini fark ettin mi? Açık suyun büyük

alanından baĢka bir Ģey yok. Kenarları boĢaltılmıĢ.

ĠĢaretli bir ırmak var. O ırmağı bulur ve oraya ulaĢır

ulaĢmaz, kendime bir kayık alır ve ilerlemeyi

sürdürürdüm."

Sonra yüzüme dokunuyor. Bana dokunurken,

beni seyretmesini seyrediyorum. Biz ay zarafetinin

solgun ıĢığında... Ben onun gümüĢi gözlerinde

boğulurken...

"Bana öyle bakma," diyor.

"Bana öyle dokunma," diyorum.

Onu duvara nazikçe bastırıyorum. Gömleğini

açıp düzeltiyorum. Kalbini, tenine zalimce kazılmıĢ kızıl

güneĢi, iki kötü adama hadlerini bildirerek kazandığı

Tonton kan dövmesini dudaklarımla kutsuyorum.

Dudaklarım göğsünde bulunan, arkadaĢlık uğruna aldığı

yara izi boyunca yavaĢça ilerliyor. Dövme ve yara izleri

bana güzel gözüküyor ve âdeta onun göründüğü insan

olduğunu itiraf ediyor. Ġçindeki yaraları göremiyorum.

Bu gerekçeyle görebildiklerimi onurlandırıyorum.

Ağzımın altındaki teni ürperip yükseliyor. "Dur,

beni öldüreceksin," diye fısıldıyor.

"BaĢlamadım bile," diyorum.

Neden kaldığını, bana niye dokunduğunu, dün

geceki soğukluğundan beri zihninde neyin değiĢtiğini

sormayacağım. Utancıma, yalanlarıma göğüs gererek risk

Page 280: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

alamam. ġimdilik bu armağanı dikkate alacağım.

KalptaĢı onun için alev alev yanıyor. îlk baĢta olduğu

gibi... Kim olduğumu ona sonsuza dek mühürlediği

zamanki gibi...

MuhteĢem bir an için gerçekten olduğum yerde

ve onun bana bir keresinde söylediği gibiyim. Ġyi, güçlü

ve gerçek...

Ten teneyiz.

Nefes nefese...

Günahlarım onun kalp atıĢma doğru

yuvarlanıyor.

ġimdi var. Burası var. O ve ben varız.

ġu bozulmuĢ dünyada, bu kadarı yeterli.

ġafağın kızıl çizgisi, mavi geceyi sabaha

evirirken Jack, Hermes'i lanet olası dikenli çalının

yanında durduruyor. Burada, geçidin doğusuna güvenli

bir uzaklıktayız. Kendimi sırtına sıkıca bastırıyorum. Keli

arkada bağlı, sessizce duruyor. Yakınlardaki bir huĢ ağacı

korusundan bir karatavuk avazı çıktığı kadar öterek ıĢığa

hoĢ geldin diyor. Nedendir bilinmez ama her Ģafağın

övülecek ender bir mucize olduğundan haberdar. Yegâne

ses bu. Suskunluk, dünyanın kemiklerine kadar iĢliyor.

Hareketsiziz. Hareket etmek, zamanın

kıyısındaki bu parıltıyı bozardı. Kalbimi Jack'in kalbiyle

birlikte çarptırıyorum. Nefesimi nefesiyle beraber alıp

veriyorum. Sabah, çevremizde yavaĢ yavaĢ, sessizce

açıyor.

KonuĢuyor. YumuĢakça. "Ve iĢte bugün tüm

dünyanın yolunu gidiyorum."

Kuleden buraya dek tek kelime dahi etmedik.

Page 281: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Beni büyüten kadın," diyor. "Bazen ölenlerin

gece nöbetine otururdu. Gözlerini kapadığında böyle

söylerdi."

"GüzelmiĢ," diye fısıldıyorum. "Bir daha söyle."

"Ve iĢte bugün tüm dünyanın yolunu gidiyorum.

Bu, gitmek için uygun bir an olurdu."

Karatavuğu dinliyoruz. Derken Nero da diken

ağacındaki tüneğinden gaklıyor. Gündoğumunu mütevazı

bir karga Ģarkısıyla selamlıyor. Çok tekdüze bir Ģarkı olsa

da içtenliğinden ödün vermiyor.

Gün bizi kucaklamaya baĢlıyor. Jack, Hermes'ten

iniyor ve Kell'in bağını çözüyor. Ceketini çıkarıp ona

uzatıyorum. Zamanın dıĢındaki anımız tamamlanıyor.

Jack çocukluğundan ilk kez bahsetti. Onu

büyüten kadın hakkmdaki her Ģeyi bilmek isterdim.

Adını, hâlâ yaĢayıp yaĢamadığını, ona iyi davranıp

davranmadığını... Ailesine ne olduğunu öğrenmek

isterdim. O benim hakkımda çok fazla Ģey biliyor. Bense

onun hakkında çok az Ģey biliyorum. Ama yine de önemli

değil.

Parmağını boynumdaki kalptaĢma koyup

dizlerimin bağını çözen çarpık gülümsemesiyle bana

bakıyor. "Onun kendi kendini yakmadığına ĢaĢırdım,"

diyor. "Bu gece Cennet Yurdu'nda mı buluĢuyoruz?"

"Öyle sanırım," diyorum. "Nero'yu yollarım."

Son bir dokunuĢ, son bir öpücük, son bir söz için

neden bilmem çırpmıyorum...

Ve Jack avucumu öpmek için baĢını eğiyor.

"HoĢça kal, Saba," demesinin ardından kendisini Kell'in

sırtına savurup kuzeye dönüyor. Ben de zamanın beni

beklediği geçide yöneliyorum.

Page 282: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Günün ilk ıĢığından evvel, Emmi çitin

bitiĢiğindeki uzun çama tırmandı. Öbür tarafta bir bahçe

vardı. Kendisini dalların arasında derinlemesine gizledi,

gövdeye yaklaĢtırdı. ĠzlemiĢ, dinlemiĢ ve öğrenmiĢti.

Yapabileceği tek Ģeyin ne olduğunu keĢfettikten sonra

onu yapmak için eline geçecek fırsatı ve doğru zamanı

kollayacaktı.

Ranzalı koğuĢlardan sessiz tek sıra halinde uzun,

alçak binaya doğru ilerleyen oğlanları ve kızları

seyrediyordu. En az elli çocuk saydı. Her yaĢta. En

küçükleri aĢağı yukarı dört yaĢında gözüküyordu. En

büyükleri on iki veya on üç... Kızlardan bazılarının

göğüsleri vardı. Daha önce bu kadar fazla çocuğu bir

arada hiç görmemiĢti. Her biri ailelerinden koparılmıĢtı.

Bunun nasıl hissettirdiğini biliyordu. Yemek

tenekelerindeki kaĢıkların Ģakırtılarını iĢitiyordu.

Kahvaltı vaktiydi. Onların yemelerini bitirmelerini

beklerken, ısırgan otu pastasını yedi.

Derken tekrar sırayla dıĢarıya çıktılar ve Tonton

olmayan bir adam, teneke bir düdükle tiz bir ses çıkardı.

Onlara iĢçi grupları halini almaları için bağırdı. Hepsi

bunu yaptıktan ve "Yol Gösterici çok yaĢasın!" diye

haykırdıktan hemen sonra kendi iĢleriyle meĢgul oldular.

Hayvanlara bakma, çatıları onarmak için tahta

merdivenlere tırmanma, göletin kıyısındaki ördek

kümesinde yumurtaları kontrol etme, yerleri yıkamak

amacıyla kuyuda su kovalarını doldurma, yarım inĢa

edilmiĢ ahırda çalıĢma... Etrafta dolaĢan siyah urbalı

Tontonlar vardı ama Emmi onlardan çok görmedi.

Düdüklü adam gibi, baĢka yetiĢkinler de vardı.

Çocuklarla beraber çalıĢarak, onlara iĢleri doğru Ģekilde

nasıl yapacaklarını gösteriyorlardı.

Page 283: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir grup, çapaları, kürekleri, tırmıkları ve

kovaları taĢıyarak Emmi'nin aĢağısındaki bahçeye

yöneldi. Tek kelime dahi etmeden, çalıĢmaya baĢladılar.

Çapalıyor ve yabani otları çıkarıyorlardı. Toprağı

kazıyor, çeviriyor ve tırmıkla düzeltiyorlardı.

Biraz sonra Em özellikle bir kızı izledi; onu

yakından inceledi. AĢağı yukarı kendi yaĢında, kuvvetli

bu kızın kolunda di-ğerlerininki gibi sayı dövmeleri,

uzun, düzenli bir örgü içerisinde ateĢ kırmızı saçı ve

çalıĢırken etrafa bakınmayı sürdüren koyu renk gözleri

vardı. Ne arıyordu? Acaba bir fırsat mı kolluyordu?

Kız kaĢ çatarak duraksadı. BaĢını ormana doğru

çevirdi ve ağaçları taradı. Ġzlendiğini biliyormuĢçasına...

YavaĢ yavaĢ tam da çite doğru çapalayarak yol alıyordu.

Hiç kimsenin bakmadığından emin olarak yabani ot

kovasından bir ayrık otu parçasını kaptı ve dikenli tel

örgünün arasından fırlattı.

Topraklı parça, çamın yanına pat diye düĢtü.

Ağaç dallarının güvenliğindeki Emmi nefesini tuttu. Bu

doğru an mıydı? Yoksa bir tuzak mıydı? Bir çam

kozalağım büküp kopardı, göğsüne tuttu ve küt küt atan

kalbine yapıĢtırdı. Ümitkent'in Emmi'si ne yapacaktı?

Sert darbelerden ve korkudan aklı sayesinde kurtulmamıĢ

mıydı? Kozalağı kızın ayaklarına düĢmesi için fırlattı.

Kız kozalağa sabit gözlerle baktı. Gözlerini ağaca

doğru kaldırdı.

Emmi aĢağıya bir kozalak daha attı.

Kız "Kim var orada?"diye fısıldadı.

"Ben," dedi Emmi. "Adım, Emmi. Sana yardım

etmek için buradayım."

"Ben Nell." Kız alçak sesle çabuk çabuk

konuĢarak tekrar ça-palamaya koyuldu. "Bakan hiç kimse

Page 284: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yok. Sessiz olursak duymazlar. Buradan kurtulmalıyım,

Emmi," dedi. "Çabalayıp ailemi bulmalıyım. Bana

gerçekten yardım edebilir misin?"

"Hepinize yardım edeceğim," dedi Emmi.

Çite boylu boyunca baktı. Çocuklar için bir

kafesti bu. Tırmanan herhangi birini lime lime

parçalayacak olan yüksek ve fena dikenli telleri vardı.

Ümitkent'te, Saba kaçmak için Kafes'in parmaklıklarına

tırmanmıĢtı. Ġçeriden kurtulmak için mücadele etmiĢti.

"ġu kol dövmesi," dedi Emmi. “Yaptıklarında

canını yaktı mı?"

"Dayanamayacağım kadar kötü değil," dedi Nell.

"Tamam," dedi Em. "ġeytana tükür ve hiç

kimseye hiçbir Ģey söylemeyeceğine yemin et. Ne olursa

olsun."

Nell tükürdü. "Yemin ederim," dedi. "Sen ne

yapacaksın?"

"Görürsün."

Emmi gövdesine sarıldığı çamdan kayarak indi

ve görüĢ menzili dıĢında kalarak fakat daima çitin

kenarından giderek ağaçların arasında sessizce ilerledi.

Yola vardı. Cennet Yurdu'nun ön kapısına doğru hüzünlü

bir Ģarkı söyleyerek yürüdü.

Orada durdu; çizmeleri hâlâ boynunda asılıydı.

Devriye nöbetindeki Tonton çite yakın, ondan uzakta

yürüyordu. Kapının parmaklıklarım kavradı ve

tangırdattı. Tonton koĢarak, bağırarak, ateĢ çubuğuyla

niĢan almıĢ olarak gelirken, Emmi ellerini havaya

kaldırdı. Biraz titriyorlardı. Karnında gerginlik vardı. O

sadece bir çocuktu; onun korkmasını beklerlerdi. Ama

korkmuyordu. Sadece gergin ve heyecanlıydı.

Page 285: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ümitkent'te Pinchlerin, DiriliĢ'te Tontonların

tutsağı olmuĢtu. Her iki seferinde hayatta kalmıĢ,

güçlenmiĢ ve kaçmıĢtı. O yalnızca Ölüm Meleği'nin kız

kardeĢi değil; aynı zamanda Özgür ġahin'di. Özgürlük ve

adalet savaĢçısıydı.

Muhafız kapıyı çekerek açarken, Emmi sıkılı

yumruğunu kalbine götürdü. "Yol Gösterici çok yaĢasın!"

dedi.

Böylelikle içeriye girdi. BaĢka hiç kimsenin

yapamadığı bir Ģey yapıyordu.

Yakında bir Ģey daha olacaktı. Büyük lanet

olasıca gümbürtü... Saba söz vermiĢti. Emmi dinleyecek,

öğrenecek, seyredecek ve bekleyecekti. Saba haber

verdiğinde, harekete geçmeye hazır olacaktı.

Geçitte her yer garip bir biçimde sessiz. Takipçi

beni karĢılamak için koĢarak geliyor. Merhaba diye

sesleniyorum ama hiç kimse yanıt vermiyor. Bütün

barakalar boĢ. Peg de görünürlerde yok. Sadece

hapishane kuĢları kafeslerinde cıvıldıyorlar. "Lugh!" diye

sesleniyorum. "Emmi!"

Hurda tepelerinin arasındaki patikalarda da

kimsecikler yok.

Takipçi'ye "Hepsi nereye gitti?" diyorum.

"Emmi!" diye haykırıyorum. "Lugh! Lanet olsun. Lugh!"

Avlu çanının halatını çekiyorum. Gürültüyle

uyanmıĢ gibi ciyak ciyak ses çıkarıyor. Nero kuĢ bakıĢı

görünüm için havada dolaĢıyor ve tam Lugh ıslık çalıp

yanındaki su kovasını çalkalayarak görüĢ menziline

girerken gaklamaya baĢlıyor. "Bu panik de neyin nesi?"

diyor.

"Uzun süredir sesleniyorum," diyorum. "Herkes

nerede?"

Page 286: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"BaĢka hiç kimseden haberim yok," diyor. "Ben

atlara bakıyordum. Açlıktan gebermiĢ olmalısın. Büyük

bir tencere dolusu kök lapası piĢireceğim. Sıcak ve

besleyici, tam da ağzıma layık."

"Suç hayatından vazgeçtiğini sanıyordum,"

diyorum.

Molly'den daha kötü bir aĢçı olabileceği pek

mümkün görünmüyor. Fakat Lugh var. Onu piĢirme

ateĢine yaklaĢtırırsanız, vebali boynunuzadır. Onun kök

lapası bilhassa berbattır.

"Nankör velet. Onu yiyecek ve bana güzelce

teĢekkür edeceksin." Geçerken yanağımdan makas alarak

pis pis sırıtıyor. "Cennet Yurdu için planları

konuĢabiliriz," diyor. "Birkaç fikrim var."

"NeĢen yerinde," diyorum. "Em nerede?"

Yanıtlamak için geriye doğru yürüyor.

"Kalktığımda gitmiĢti," diyor. "Ormanda yeni bir gezinti

için yola erken koyulmuĢ olsa gerek. Acıktığında ortaya

çıkacaktır. Sen de Ģu ceketini yıkayıp tuzdan armdırsan,

iyi edersin. îlk iĢim benimkini yıkamaktı. Bugün güzel

bir kurutma günü."

"Evet, anne," diyorum.

"Sıcak lapa hemencecik olur," diyor. "Hazır

olduğunda, zili çalarım."

"Bana acı çektirme, Ģimdi öldür beni," diye

mırıldanıyorum.

Takipçi'ye takılıp düĢmesine ramak kalan Lugh

yemekhaneye doğru yöneliyor. En nefis lokmanın

kokusunu Ģimdiden alan Takipçi, aĢçının bacaklarının

arasında yılan sarmaĢığı gibi döne döne gidiyor. Lugh'un

kök lapasının tadı, alıĢkanlıktan ötürü ona güzel geliyor

olmalı.

Page 287: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Nero ve ben yıkanma göletine doğru yol

alıyoruz. Yarı yolda, bize doğru gelen Tommo'ya

rastlıyoruz. Gözleri yere sabitlenmiĢ, elleri ceplerine

sokulu, aklında ağır bir yük varmıĢçasına kaĢlarını

çatarak avluya geri dönüyor. Nero onun dikkatini çekmek

için üzerine uçuyor. Tommo beni görünce irkiliyor.

Yanakları kızarıyor. Birkaç adım kala duruyoruz.

"Derin düĢünceye dalmıĢsın," diyorum.

"Em'i arıyordum."

"UzaklaĢmıĢ olamaz."

DiriliĢ'teki o berbat geceden sonra, Tommo asla

yalnız kalmamamız gerektiğine kanaat getirmiĢti.

ĠncinmiĢti ve kızgındı. Kendimden öylesine utanmıĢtım

ki ben de ondan uzak durdum. Ama art arda iki gündür

baĢ baĢa kaldığımız anlar oluyor. Onun zihninde bir

Ģeyler değiĢmiĢ. Aslında köprüden beri bir Ģeylerin

değiĢtiği aĢikâr.

ġimdi karĢımdaki konumunu bozmuyor. BakıĢı

sürekli benimkiyle, istikrarlı bir biçimde buluĢuyor.

Belirsizlik yok. Dargınlık yok.

O geceden beri Tommo'ya gerçek bir özür

borçluydum. Çok uzun bir süredir. Böyle bir fırsat daha

yakalayamam. Söyleyeceklerimi kafamda planlayıp

tekrarlıyorum. Ardından derin bir nefes alıp konuĢmaya

baĢlıyorum. "DiriliĢ'te o gece," diyorum. "Seni o Ģekilde

öptüm. Ne düĢündüğünü biliyordum. Bu benim seni,

senin beni sevdiğin gibi sevdiğim anlamına geliyordu.

Oysa bencilce ve ahlaksız-caydı. Öyle biri olabilirim.

Gurur duyduğum bir Ģey değil ama ben karakterimi

geliĢtirmeye çabalıyorum. Üzgün olduğumu söylemek

istiyorum, Tommo. Sen iyi bir insansın. Bunu asla

yapmamam gerekirdi. Gönülden özür dilerim."

Page 288: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"O zaman özür dilemiĢtin," diyor.

"Çok erkendi," diyorum. "Acın çok tazeydi.

Bunca zamandır aramızda hep bir gerginliğe sebep oldu.

Bunu unutacağımıza inanıyorum. Seni incitmekten ve

sana yalan söylemekten nefret ediyorum, Tommo. Seni

önemsiyorum."

"Dur, tahmin edeyim," diyor. "Erkek kardeĢ

gibi."

"Çok sevgili erkek kardeĢ," diyorum.

"Ben seni bir erkeğin bir kadını sevdiği gibi

seviyorum," diyor. Yalnızca bunu söylüyor. Bu kadar

basit. Sözcükleri bir sustalı bıçak, sicim ve diğer ıvır

zıvırm karmakarıĢık bir halde olduğu cebinde taĢıyor

gibi.

ĠĢte bu hesapta yoktu. Bir sıcaklık dalgası

boynumda ağır ağır ilerliyor. "Lütfen, sevgini bana

harcama," diyorum. "Ben sana yalan söyledim, Tommo,

yanlıĢ davrandım. Sen sadece, beni sevdiğini

zannediyorsun. Tanıdığın tek kız benim. Birkaç kızla

daha tanıĢsaydm, fikrini değiĢtirirdin. Senin yalnızca,

baĢka kızlarla tanıĢmaya ihtiyacın var."

"Sen istediğini düĢün," diyor. "Ben kalbimi

biliyorum."

Bana yaklaĢıyor ve ben onun niyetini anlamadan

önce, sıcak dudaklarını benimkilerin üstüne yerleĢtiriyor.

Beni öpüyor. YavaĢ ve yumuĢak. Hiçbir surette

beceriksizce ya da belirsizce değil. îkincisi, beni daha

önce öptüğü gibi değil. Eğer onu arzulasaydım, ona içim

gitseydi, böyle bir öpücük beni mahvederdi. Mevcut

haliyle dahi nefesimi kesiyor. Derken dudaklarımız

ayrılıyor.

Page 289: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Jack hayatımızdan çıktı," diyor. "Senin için hiç

de uygun değildi. Sen yaptıklarını sırf o seni çok fena

incittiği için yaptın. Bense sadığım. Hiçbir yere

gitmiyorum."

Bir an için dilim tutulduktan sonra, baĢka ne

yapacağımı bilmeksizin konuĢurken kekeliyorum.

"GeçmiĢe dö-nebilseydim, tamamen farklı davranırdım,"

diyorum. "O geceyi her düĢündüğümde, utanıyorum."

Bana sevimli bir Ģekilde gülümsüyor ve "Bitirdin

mi?" diye soruyor.

"Evet," diyorum.

"Benden ne istiyorsun, Saba?" Bunu sabırla

söylüyor. Yaramaz bir çocukmuĢum gibi...

"Senden beni sevmemeni istiyorum."

"AĢk öyle iĢlemez," diyor.

"Peki o halde, bağıĢlanma," diyorum.

Omuzlarını silkiyor. "Seni bağıĢlıyorum."

îki sözcük. Onları istiyordum. Ama Ģimdi beni

boğulma taĢı gibi aĢağı çekiyorlar. Bu tam da çok zeki

olduğumu düĢünmeme hizmet ediyor. Yani kendi

koĢullarımda her Ģeye sahip olabilirim. Tek derdim,

Tommo. Doğru Ģeyleri söyleyeceğim, özür dileyeceğim

ve olmamızı istediğim yere geri döneceğiz. Samimi ve

kolay.

Ama onu hesaba katmadım. Yani onun farklı

oluĢunu... Ondaki bu yeni amacı, bu yeni gücü. Daha

önce asla olmayan bu dayanıklılığı... Tommo'nun gözleri

daima geçmiĢine dönüktü. Bahsetmeyeceği veya

bahsedemeyeceği hadiseler yüzünden gölgeli, bulutlu

bakardı. Fakat Ģimdi bakıĢında bir keskinlik, berraklık

var.

Page 290: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bana daha içten baktığın bir gün gelebilir,"

diyor. "Fikrini değiĢtirmediğin sürece bunu tekrar

konuĢmayacağız."

O oğlandan eser kalmamıĢ. AğırbaĢlılığıyla kendi

küçüklüğümü yüzüme vuran Tommo bir baĢ selamı

eĢliğinde yanımdan geçmeyi sürdürüyor.

Kendimi Ģimdiye kadar hissettiğimden daha da

kötü hissederek, azledilmiĢ bir halde, orada öylece

dikiliyorum. KeĢke ağzımı kapalı tutsaydım. Çuvalladım.

Beni sevmemeni istiyorum. Ben yaramaz bir çocuğum.

Çok aptal ve beceriksiz... Tommo söz konusu olduğunda,

hiçbir Ģeyi doğru yapamıyorum.

"Lanet, lanet, lanet," diyorum yumuĢakça. Onun

aĢk yükünü istemiyorum. Beni suçluluk duygumun bile

çekebileceğinden çok daha aĢağıya çekiyor. KeĢke Molly

burada olsaydı. O, erkekler hakkında çok Ģey biliyor.

Bana ne yapacağımı söylerdi.

Derken Tommo tıslıyor, "Saba!" ve Takipçi

birdenbire çevremde toy bir kurdun telaĢıyla sessiz

daireler çiziyor. Kötü bir durumun olduğu uyarısında

bulunuyor. Tekrar avluya doğru koĢuyor. Tommo ve ben

de Takipçi'nin peĢinden depara kalkıyoruz. Kızgınlık,

ayaklarımın hızını arttırıyor.

Lugh... Lugh'un baĢı dertte olmalı.

Takipçi'nin tasmasını kavrıyorum ve

yemekhanenin yakınındaki bir hurda yığınının arkasına

dalıp çöküyoruz. Nefesimizi tutuyoruz. Vücutlarımız ani

korkunun kızgın sıcaklığıyla yanıyor.

Bir Tonton yerdeki bir adama silah doğrultuyor.

Yüzükoyun yatan adamın elleri baĢının arkasında. Siyah

saçlı, tıknaz, Yeni Cennet yollarının kırmızı tozuna

bulanmıĢ. Yabancı bir atı var. Ġçimde bir Ģeyler titreĢiyor.

Page 291: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bu adamı tanıyor muyum? KoĢum takımları gösteriĢli iki

at daha var. Tonton binekleri... Öyleyse diğer Tonton

nerede? O sırada Lugh yemekhaneden elleri havada

çıkıyor. Ardındaki diğer Tonton, Lugh'un sırtını bir ateĢ

çubuğuyla dürtüyor. Ġki Tonton. Hazır ve nazır. Burada

ne halt ediyorlar?

Sonra yerdeki adam aniden çekilerek ayağa

kaldırılıyor. ġoktan ötürü midem kasılıyor. O, Manuel.

Değirmende tanıĢtığım Kurtarıcı. Beni görmek için

burada olsa gerek. Gece vakti yolunu değiĢtirip dıĢarı

çıkma yasağını çiğnediğine göre çok önemli bir gerekçesi

var. Tonton devriyeler onu fark edip buraya kadar takip

etmiĢ olmalılar.

Gözlerim Tommo'nun gözleriyle buluĢuyor;

ellerim panik halinde iki yana açık. Silahım yok. Tommo

da baĢını iki yana sallıyor. Onun da silahı yok.

DüĢün, Saba, düĢün.

Lugh'un gömleğinin kolunu sıyırıp bir kol

dövmesinin olup olmadığını kontrol edecekler.

Olmadığını görünce onu sorgusuz sualsiz vuracaklar.

Etrafımıza bakıyorum. Hurdadan baĢka hiçbir

Ģey yok. Faydasız, iĢe yaramaz... Akabinde baĢımın

bitiĢiğindeki yığma bakıyorum. Hayır, bunda da diĢe

dokunur hiçbir Ģey yok. Hah, evet. ġu, iĢe yarar iĢte! Bir

araba parçası olduğunu düĢündüğüm ezilmiĢ metal sacı

kavrıyorum. Tommo'ya diğer sacı kavramasını iĢaret

ediyorum. Bize uygun koruma sağlayacak kadar

büyükler. Sicim parçalarını sert tutamaçlar haline

getirmek için düğümlerken acele ediyoruz. Her birimizde

bir kalkan...

Tommo'ya Manuel'in yanındaki adamı

gösteriyorum. Külüstür kalkanlarımızı kaldırıyoruz.

Page 292: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sonra sessizce sayıyorum. Bir. Ġki. Üç. Sonra vahĢi

kargaĢa çığlıkları atarak saldırıyoruz. Çok tiz ve

manyakça... Lugh'un yanındaki Tonton'a doğru

gidiyorum. Saldırıdan dolayı korkmuĢ halde hazırlıksız

yakalanıyor. Takipçi yanımdan rüzgâr gibi geçip sıçrıyor

ve Tonton'u yere seriyor. Adamın silahı elinden fırlıyor.

O, ayağa kalkarken, ben de ona son sürat vuruyorum.

Geriye doğru uçuyor. Kalkanı tutarak üstüne atlıyorum.

Bu onun iĢini bitiriyor.

Lugh silahı alıyor. Bunun üstüne "Tommo'ya

yardım et!" diye haykırıyorum.

Yerde mücadele edip tekmeleĢen Tommo,

Manuel ve öteki Tonton arasında karman çorman bir

itiĢip kakıĢma oluyor ama Tonton silahına yapıĢmasının

akabinde her nasılsa serbest kalarak ayağa kalkıyor.

Silahı Manuel'e doğru savruluyor. Tam da ben "Dikkat

et!" diye bağırırken, Peg bir anda ortaya çıkıyor. Avlu

çanının halatıyla sallanarak, adamın tam tepesine

çullanıyor. Ona öyle bir çarpıyor ki adam kendi etrafında

dönerek tam daire çiziyor. Sonra Peg kafasına

vurduğunda, feleğini ĢaĢırarak yere bir kütük gibi

çarpıyor.

Elimi aĢağıya uzatıp Manuel'in ayağa kalkmasına

yardımcı oluyorum. Biraz sersemlemiĢ ve nefessiz

kalmıĢ.

"Ne var?" diyorum.

"Bir mesaj getirdim," diyor soluk soluğa. "Senin

için." Belindeki torbayı karıĢtırıyor. "Gizlice bırakılmıĢ,"

diyor. "Bizim gruptan biri bunu dün gece geç saatte

bulmuĢ."

"Benim için, ha?" diyorum. "Nereden

biliyorsun?"

Page 293: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

KatlanmıĢ bir kumaĢ parçasını bana veriyor.

Üstünde kömür kalemle iĢaretlenmiĢ bir kayan yıldız var.

"O sen-sin," diyor.

"Gökyüzündeki kıyamet benim hatam mı yani?"

"Yayılan haber böyle," diyor.

Bir gömleğin ucundan ya da herhangi bir Ģeyden

yırtılmıĢ kumaĢı açıyorum. Bir tek yıldız ve iki daire var.

Bunu bir an incelememin ardından cebime sokuyorum.

"Tamam, harekete geçiyoruz," diyorum. "Lugh,

Tommo. ġu iki maskarayı soyup onların kıyafetlerini

giyin. Tonton refakatine ihtiyacım var. Yoldan

gideceğiz."

Em nereye gitmiĢ olursa olsun, uzaklaĢmamıĢ

olsa gerek. Bütün eĢyaları burada ve karıĢıklık içinde.

Takipçi onları eĢelemiĢ. Em'in sakladığı bozuk bir kuru et

parçasının peĢindeymiĢ belli ki fakat birkaç çiğnemeden

sonra kusmuĢ. Emmi, Peg'in ısırgan otu pastasından iri

bir parça aĢırmıĢ.

Demek ki günün çoğunu dıĢarıda geçirmeyi

planlıyor. Hiç kuĢkusuz, son zamanlarda yaptığı gibi

kendince Ģarkılar söyleyerek ormanda geziniyordun

Molly onun tuhaflıklarını büyüme sancılarına bağlıyor.

Biz Yıldız IĢığı Geçidi'nin kapılarından

atlarımızla geçerken, Manuel hayatını kurtardığı için

Peg'e hâlâ minnet dolu bir Ģekilde teĢekkürlerini sunuyor.

Yolun uzak bir mesafesinde, iki Tonton'u yere

yığıp üstlerine Molly'nin içki fıçısını boĢaltıyoruz. O

iğrenç içki için Ģimdiye kadarki en iyi kullanım Ģekli bu.

ġanslılarsa, arkadaĢlarından biri onları tesadüfen

bulmadan önce kendilerine gelip tabanları yağlarlar. Aksi

takdirde, bilhassa atlarının ve kıyafetlerinin nereye

Page 294: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

gittiğini; daha da vahimi, kadın elbiseleri içerisinde leĢ

gibi içki kokarlarken, kucak kucağa uyuyor olmalarını

açıklamak zorunda kalırlar.

Ölen annesinin elbiselerinden ikisini çaldığım

için Slim'den büyük ihtimalle epeyce azar iĢiteceğim.

Fakat onun bize anlattığına göre, Büyük Ceylan geçmiĢte

uçarı bir kadınmıĢ. Hatta daha fazlasını onaylayabilir

diye de düĢünüyorum.

Böylece gündüz vakti yollarda at sürme

cesaretini gösteriyoruz. Gitmemiz gereken yere, Yeni

Cennet'in kuzeydoğu ucuna en hızlı gidiĢ yöntemi bu.

Slim'in gönderdiği mesajı almıĢ olduk. Üstünde minik bir

daire olan daire. Bu, geçidi ve DiriliĢ'i havaya

uçurduğumuz ölümcül el bombalarından birini

simgeliyor. Nass Kampı'ndaki cephane yığınından

geliyorlar. Tek yıldızsa, yıldız okuyucu Auriel Tai.

Auriel orada, Nass Kampı'nda. Eğer Ash ve

Creed onu bu denli çabuk buldularsa, Yeni Cennet'in kapı

eĢiğine gelmiĢ olmalı. Soru yalnız gelip gelmediği...

Acaba Yılan Ġrmağındaki insanlarını da yanında

getirmiĢ midir?

Onları da getirdiyse, kaç kiĢiler peki?

Emmi'ye birçok soru sordular. Nerede ve ne

zaman doğduğunu, annesinin ve babasının kim olduğunu,

nasıl öldüklerini... Çoğu soruya yalanla cevap vermek

zorunda kaldı. Erkek kardeĢi var mıydı? Hayır. Kız

kardeĢi? Hayır. Dahası Mercy'yi hatırlatan bir kadın ona

canım diye hitap etti ve her yerine baktı.

DiĢlerine, kulaklarına, gözlerine, ellerine,

ayaklarına, tenine, uzuvlarının kuvvetine ve

düzgünlüğüne... Boyu duvardaki bir iĢarete göre kontrol

edildi. O ana dek yüksek ateĢinin, uzunca bir liste

Page 295: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

halindeki Ģu veya bu hastalığının olup olmadığını

söylemeye mecbur tutuldu.

Sonra koluna sayı dövmeleri yaptılar. Epey uzun

sürdü, ateĢ gibi yaktı, kanattı ve canını çok acıttı. Yine de

ağlamadı Emmi. Ne de olsa kendisini koyuvermezdi.

Yüzünü astı ve Saba'yı düĢündü. Onu Kafes'te ilk kez

dövüĢtürmelerinin akabinde hiç ağlamadığını. .. Canını

ne kadar çok yoksalar da asla gözyaĢı dökmediğini. ..

Cehennem solucanı omzunu parçaladığında ve Jack orayı

diktiğinde dahi ağlamadığını... Bu acı, tüm o acılarla

kıyaslandığında hiç kalırdı. Bir damla dahi gözyaĢı

dökmek utanç verici olurdu. O nedenle bir damla dahi

gözyaĢı dökmedi.

Bugün cesaretimiz iĢe yarıyor. Yarın

yarayamayabilir. Bugün hava bozmak üzere. Rahatsız

geceler rahatsız günleri doğurur. GüneĢ yükseliyor.

Kuzeyden soğuk bir sis çıkageliyor.

Yolda birkaç tane boĢ kule var. Öte yandan, biz

kuzeybatıya doğru yol alırken diyar sessiz. Tommo ve

Lugh atlarıyla önden gidiyorlar. Manuel ve ben arkadan

onları takip ediyoruz. Manuel, Hermes'in arka tarafında

bağlı olduğu, Peg'in küçük at arabasını sürüyor. Ben

Auriel'in Ģalına sarınmıĢ vaziyette, onun yanındaki

koltukta oturuyorum. Dünyanın Kurtarıcıları'yız. Ġki

Tonton refakatçimiz eve mümkün olduğunca erken geri

dönmemizi sağlamaları için bizzat Yol Gösterici

tarafından görevlendirilmiĢler. Ben Yeni Cennet'in ilk

ikizlerine hamile, değerli bir yüküm. Hiç kimse

rahatımızı bozmaya cüret edemez. En azından planımız

böyle.

Page 296: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Apansız bir düĢünce bana Manuel'in kolunu

kavratıyor. "Jack hakkında tek kelime bile etme," diye

fısıldıyorum. "Hiç kimseye, tamam mı? Bu önemli."

Bana yan yan bakıyor. "KonuĢkan biri değilimdir

zaten," diyor.

Yolun tehlikelerine rağmen, at arabası taĢra

yollarında yavaĢça ilerliyor. Dikkatimizin ve koĢulların el

verdiği kadarıyla yeteri kadar ilerliyoruz. Son sürat

gitmek için epey sabırsızlanıyor olsam da böyle gitmek

en iyisi. Er geç oraya varacağız ne de olsa.

Kontrol noktalarının birkaçında Tontonlar

kapıdan çıkıyor ve doğru parolayı istiyorlar. Lugh

tamamen Jack'in Ģebekesi sayesinde buna hazırlıklı,

ancak Jack'ten habersiz. Yine de çoğunlukla gün

Tontonları umursamaz kılıyor. Bekçi kulübesindeki

sobanın sıcaklığını terk etmeye pek de hevesli değiller.

Bir tek muhafızlar son anda dıĢarıya koĢuyorlar.

Manuel'in alnındaki damgaya, benim ĢiĢkin karnıma

hızlıca bakıp kapıyı kaldırıyor ve geçmemizi iĢaret

ediyorlar. Tuhaf havalı günler tarafından takip edilen,

yıldız çağlayanı ve hayalet korkusuna iliĢkin tuhaf

geceler insanların ateĢin baĢından ayrılmayacakları

vakitlerdir.

Bebek evindeki genç Tonton'u düĢünüyorum.

Bebeği ölüme terk ederkenki kederini.... Özgürlük,

kardeĢim. Gözlerindeki taze umut ıĢığını... Senden

bahsetmeyeceğim, söz veriyorum. Bir vicdana sahip olan

sadece o olmayabilir. Aynısını hisseden baĢka Tontonlar

da olabilir. Ama zamanı geldiğinde fark yaratmak için

acaba onlardan yeterince mevcut mudur?

Yine de ne zaman ve nerede? Auriel bana

söyleyecektir. Auriel bilir.

Page 297: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bütün yollarımın aynı yere çıktığını, bunun

kaderim olduğunu söylemiĢti. GümüĢgöl'den ayrıldığım o

korkunç günden beri kendi yolumda yürüyorum. Öte

yandan tüm bunların beni nereye götürdüğünü hâlâ

bilmiyorum. Bebekler, köleler, tohum deposu...

DeMalo'nun sahte görü yetenekleri...

Ay tutulması yaklaĢıyor. ġu iĢi bir Ģekilde

bitirmek zorundayım. YanlıĢ adım atarsam, bu hepimizin

sonu olacak. Fakat bundan sonra yapılması gerekeni tam

olarak kestiremiyorum. Kesin olan hiçbir Ģey yok.

Auriel'le konuĢun-caya kadar da olmayacak.

O an babamın sözleri aklımda çınlıyor:

Lugh ve Emmi sana ihtiyaç duyacaklar, Saba.

Çok sayıda baĢkaları da olacak. Korkuya teslim olma.

Her zamanki gibi güçlü ol ve asla vazgeçme. Ne olursa

olsun.

Onun eksikliği birdenbire beni göğsümden

bıçaklıyor. Babam akĢam vakti geldiğinde, onun

kollarına sokulur, kalbinin atıĢını dinler, nefes alıp

veriĢini duyar ve bu dünyada güvende olduğumu

düĢünürdüm. ġimdi tek

yapabildiğim onun sözlerine sımsıkı sarılmak...

Kendime tutunup yalnızca benim yürüyebileceğim bu

yolda adım adım ilerlemek...

Ne gelirse gelsin ve ne olacaksa olsun artık...

Zamanım acımasızca geçiyor.

Ve malum güne sadece üç gece kaldı.

ÜÇÜNCÜ GECE

Karanlık üstümüze erkenden çöküyor, bizi

hazırlıksız yakalıyor. Sis bütün gün kalkmadı.

Dolayısıyla yolculuğumuzun süresi de uzadı. Öğleden

Page 298: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sonra kasvetli kırmızı güneĢ sönüyor. Puslu karanlıkta

âdeta boğuluyoruz.

Devam edilemeyecek kadar tehlikeli olmasa da

gece Yeni Cennet'te dıĢarı çıkma yasağı anlamına

geliyor. Yoldan çekilip ormanda kamp kuruyoruz.

Oğlanlar uyuyorken ben de ilk nöbeti tutuyorum.

Zihnim sığ korkular bataklığında tuhaf bir döngüye

giriyor. Sisteki fısıltıları, gecenin kara kalbindeki hareketi

iĢitiyorum. Ben sıramı savdığımda Lugh nöbeti benden

devralıyor.

Yatıyor, gözlerimi kapatıyor ve uyumaya

çalıĢıyorum. Fakat dinlenme bana yaramayacak. Çünkü

kulağıma bir çocuğun belli belirsiz ve çok uzaktaki

hıçkırıkları geliyor. Kemiklerin ağaçlarda asılı kalmıĢ

kuru hıĢırtıları... Çaresizce gecenin geçmesini

bekliyorum.

Slim'i kaçırdığımız, ekĢi meyve ağaçlarının

olduğu kavĢakta duraklıyoruz. Rüzgârdan korunmasız bir

yerdeyiz. Bu biraz keĢfedilme tehlikesi anlamına da

geliyor.

Ben Molly'nin elbisesini çıkarıp mısır

kabuğundan göbeğimi atarken oğlanlar Tonton

kıyafetlerini değiĢtiriyorlar. Peg giyinmeme yardım

ettiğinden beri ben ben gibi değilim sanki.

Manuel bacaklarını esnetmek için at arabasından

iniyor. Mataraları elden ele gezdiriyor ve kuru

boğazlarımızı ıslatıyoruz.

Bu yerin çarpıcı bir güzelliği var. Rüya gibi.

Rüzgârlı bir gökyüzü... TaĢlaĢmıĢ büyük kızıl çam

ormanı ve âdeta piĢip çatlamıĢ kızıl toprak... IĢık

kulelerinin dört bir yana saçılmıĢ kalıntıları... Uzak

kuzeydeki dağların puslu parıltısı...

Page 299: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hepimiz hararetli bir Ģekilde gitmemiz gereken

yol üzerine tartıĢıyoruz. Aklımda Jack'i bulmaktan baĢka

hiçbir düĢünce olmadığı için Ümitsiz Vaka'ya doğru

devam etmekte kararlıyım. Lugh ise zıt yönde ısrar

ediyor. Geri dönüp Büyük Su istikametinde batıya

gitmeyi arzuluyor. Onun istediği gibi yapsaydık, Maev

hâlâ hayatta olabilirdi. DeMalo'yla karĢılaĢmazdım.

YaĢamlarımızın o keskin ucuna doğru süratle gidiyor

olmazdık.

Kendi kendime ne söylemem gerekiyor? Burada,

geçmiĢin kavĢağında? Kendime ne yapmamı

söylemeliyim? Lugh'u dinleyip geri mi dönmeliyim?

Yoksa ileride neyin pusuya yattığını bildiğim halde

ilerlemeli miyim?

Lugh'un bakıĢını yakalıyorum. Ġçimdeki sesleri

onun da iĢittiğini söyleyebilirim. Fakat gerçekten bir

seçeneğimiz var mıydı; var mı? Ġzlediğimiz yol Ģu kavĢak

anından uzun zaman önce belirlenmiĢ gibi görünüyor.

Sana ihtiyaç duyacaklar, Saba. Her zamanki gibi

güçlü ol ve asla vazgeçme. Asla. Ne olursa olsun.

Vazgeçmeyeceğim. Kolay pes eden biri değilim,

baba.

Yeleğimi ve kol bantlarımı tokalıyorum.

Auriel'in Ģalım etrafıma bir kuĢak gibi sarıyorum. Kolay

pes eden biri değilim. Adım adım bu iĢin bittiğini

göreceğim. Kendi hesabıma korkum yok. Ama

sevdiklerim için çok korkuyorum. Bu beni kötü bir lider

yapıyorsa yapsın. Lugh ve Tommo'ya bakıyorum.

"Benimle gelmeye mecbur olmadığınızı biliyorsunuz,"

diyorum.

Page 300: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Fakat ikisi de kendilerini at sırtına savuruyor.

Manuel at arabasına zıplamıĢ bile. Yular elinde, hemen

hareket etmeye hazır.

"Haydi öyleyse," diyor Tommo.

"Gidelim," diyor Lugh.

Böylelikle kendimi Hermes'e savuruyor ve Nass

Kampı yönünde kuzeye doğru bizimkilere öncülük

ediyorum.

Sınır iĢaretimiz belli belirsiz gözüküyor. Tek bir

ıĢık kulesi ayağının paslı parçası... Ash en üstteki kiriĢe

tünemiĢ. Bizi fark ettiği an, bir Ģeyler haykırdıktan sonra

yere doğru inmeye koyuluyor. Nero onu selamlamak için

alçalıyor. Durmak üzere yavaĢladığımızda, Creed

beliriyor. Oğlanlar ve ben attan inip Manuel de at

arabasını durdururken, Creed yüzünde bir sırıtma, bize

doğru uzun adımlarla yürüyerek geliyor. Küpeleri

Ģıngırdıyor, ceket kuyrukları dalgalanıyor, hoyrat saçı

rüzgârda savruluyor.

"ġu gülümseme onların burada olduklarını

gösteriyor," diyorum.

"Sen istersin ve büyücü adam teslim eder," diyor

Creed. Elimden tutuyor ve beni ileriye doğru götürüyor.

"Ona inanma," diyor Ash. "Onlar zaten Yeni

Cennet'te-lerdi. Onlarla, Yann Uçurumu'nu

geçmelerinden hemen sonra karĢılaĢtık."

Creed kollarını iki yana savuruyor. "Dikkatle

bak," diyor. "Senin ordun!"

YumuĢak bir eğimden aĢağı doğru Nass

Kampı'na bakıyoruz. Ne beklediğimi bilmiyorum ama

aklımdaki kesinlikle bu değildi. Gün ortası güneĢinde

parlak, kuru, düz, beyaz kayalar vadisi... ġimdiye değin

gördüğüm en acayip kayalar... Konilerin, sütunların,

Page 301: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

mantarların ve bacaların sıkı örgülü karıĢıklığı... Küçük,

büyük ve aradaki her ebatta... Bazıları çok yüksek. Ġnsan

eliyle mağara, kuytu ve kovuk Ģeklinde oyulmuĢlar. Fakat

ağzımı bir karıĢ açık bırakan, kayalar değil. Onların

arasında kamp kurulması...

"Aman Tanrım," diyor Lugh. Sesi, hissettiğim

kadar uyuĢuk çıkıyor.

"Flerkes burada," diyorum.

"Aynen öyle," diyor Creed.

Yılan Irmağı kampı toplanıp buraya taĢınmıĢ.

Onların enkaz iskeleleri, çadırları ve çardakları kayaların

arasındaki her yere yayılmıĢ. At arabaları, atları ve diğer

hayvanları. .. Ġnsanlar mağaralardan bazılarına el

koymuĢlar.

Auriel'in yama iĢi çadırına göz atıyorum.

Köpekler birbirlerini kovalıyor ve çocuklar oyun

oynuyorlar. ġikâyetini avazı çıktığı kadar böğürerek

duyuran Musa'yı iĢitiyor ve bizi fark eden Slim'i

görüyorum. Elini kaldırıyor ve hoĢ geldiniz diye

haykırıyor. Birkaç çocuk bize doğru koĢmaya baĢlıyor,

sonra herkes bizim istikametimizde ilerlemeye

koyuluyor.

"Kaç kiĢi?" diyor Tommo.

"Yüz yirmi üç," diyor Ash. "Auriel'e göre bu

sayıdalar."

Anında midem bulanıyor. Hepsini burada böyle

cüm-bür cemaat görünce kafama dank ediyor. Onlar artık

benim sorumluluğum altındalar.

"Yeni bir köprü var," diyor Ash. "Yol Gösterici

epey ilgilenmiĢ. Sadece köprüyle değil; Hayalet Yolu'nu

senin ahbapların kafatası toplayıcılarından da

Page 302: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

temizlemiĢler. Peki ya buna ne dersin, Saba? Donakaldın,

ha?"

Donakaldım. ġok oldum. Ama söylediklerini

anlıyorum. DeMalo batıya köprü baĢını inĢa ettirmiĢ.

Elbette inĢa ettirecekti. Tohum deposundaki haritalar

zihnimde beliriyor. Diyar ve sular batıya, doğuya,

kuzeye, güneye doğru... Hepsi DeMalo'nun kontrolü

altında.

"Beni Auriel'e götür," diyorum.

O esnada çocuklar tepemize üĢüĢüyorlar. Bu kirli

yumurcaklar atlar ve at arabasıyla ilgili olarak bize

yardım ederken, anlaĢılmaz bir Ģeyler söyleyerek heyecan

içerisinde hoplayıp zıplıyorlar.

Bu insanlar Yılan Irmağı'ndan göç etmiĢ. Oysa

Ģimdi onlarla ilk kez karĢılaĢtığımızdan ne kadar da

farklılar. Auriel onları durdurmasaydı korku dolu yüzleri

ve ellerindeki silahlarıyla bize ölümcül zarar verirlerdi.

YaĢamak için DeMalo ve Tontonlar'dan kaçmıĢlardı.

Ümitkent'i yerle bir eden Ölüm Meleği'nden, yani benden

haberdarlardı. PeriĢanlık ve ölüm getiren kiĢiler olarak

DeMalo ve ben onların gözünde aynıydık.

ġimdi ellerimizi sıkmak istiyorlar. Etrafımı baĢ

selamlamaları, gülümsemeler ve umutlu olmanın

getirdiği neĢe sarıyor. Bu insanlar hem bedenen hem de

ruhen kavrulmuĢ, kupkuru bir halk. Taze yeĢil

Kurtarıcılarla yan yana dur-salardı, gerçekten zavallı

tipler gibi görünürlerdi.

Dünyanın kurtarıcıları kimlerdir? YaĢlı ve zayıf

kimseler mi? Hastalar mı? Yoksa gençler ve güçlüler mi?

Herkese yetecek kadar temiz su veya verimli toprak yok.

Sen de bunun farkındasın.

Page 303: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DeMalo'nun sözleri içimde yankılanıyor. Derken

bir ses iĢitiyorum: "Yol verin! Yol verin!" Slim

kalabalığın arasında kendine göbeğiyle yol açarak

ilerliyor. Molly onu peĢinden takip ediyor. "Ne diyorsun,

Melek? Tüm bunlar yüreğine su serpiyor mu?"

"Buna inanamıyorum," diyorum.

"Onlar ulaĢtıklarında, buraya kendimizi zar zor

atmıĢtık," diyor Molly. "Bizi hazırlıksız yakaladılar.

Fakat iĢe hemen tuvaletleri ve baĢka her Ģeyi kazarak

sorunsuzca baĢladılar."

înce ufak tefek bir adam kalabalığın arasından

çıkıyor. YıpranmıĢ kızıl saçları olan bir kadının elinden

tutuyor. Her ikisi de sefalet içerisinde bir ömür

geçirdikleri için keskince bilenmiĢler. Ömürlerinin

baharında dahi kıĢ yüzlüler. "Bizi hatırlayacağınızı

sanmıyorum," diyor.

"Yanılıyorsun," diyorum. "Nasılsın, Ruth? Ya—"

"Webb," diyor. "Webb Reno, madam. Ruth

sonuna kadar dayanıyor, değil mi, tatlım? Pes etmiyor,

tıpkı ona söylediğiniz gibi. O zaman bize büyük bir

hizmette bulundunuz. Mücadele etmenize yardımcı

olmak için geldik."

"Her ikinizi de gördüğüme sevindim," diyorum.

Slim'e de "Yiyecek ve sudan ne haber?" diye soruyorum.

"Yarım fersah ötede bir memba var," diyor Slim.

"Erzak bakımından pek fazlasını toplayacak

vaktimiz olmadı," diyor Molly. "Onların getirdikleriyle

beraber birkaç gün idare eder. Sana bir Ģey söyleyeyim."

YaklaĢıyor ve sesini alçaltıyor. "Bu insanlardan bazıları

iyi durumda değiller fakat her biri kendi payına düĢeni

yapmakta kararlı."

Page 304: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Affınıza sığmıyorum, madam," diyor Webb

Reno. "Ama onların alıkoydukları kızımızı

bulabileceğimize dair bir Ģans olduğunu düĢünüyor

musunuz? Nell'imizi? Yeniden yanımızda olacağı gün

için yaĢıyoruz zira."

Nell... Emmi'yle aynı yaĢta. Eğer hâlâ yaĢıyorsa,

Cennet Yurdu'ndadır. Oraya girmenin bir yolunu

bulmamız gerekiyor. Belki de bu adam vesile olur.

"Hiçbir vaatte bulunamam," diyorum. "Fakat bunu daha

sonra konuĢalım."

Umuda açsanız, yalın sözcükler bile gıdanız

olabilir. Dolayısıyla benim bu sözlerim karĢısında Webb

Reno'nun mat, solgun gözlerine kıvılcım sıçrıyor.

"Ah, teĢekkür ederim! TeĢekkür ederim!" Ben

onu dur-duramadan önce Ruth elimi sıkıca kavrayıp

öpüyor.

KavrayıĢından nazikçe kurtuluyorum.

"TeĢekkürlerini hak edeceğim gün gelirse, bana elini

uzat. Tutmaktan onur duyacağım. El ele, göz göze...

Ġnsanlar arasında uygun olan budur."

"Kesinlikle uzatacağım," diyor.

Kalabalık bizi Auriel Tai'ye doğru götürüyor.

Zemindeki küçük bir yükseltinin üstüne kurulmuĢ

çadırının önünde beklediğini görebiliyorum. Yılan

Irmağı'ndan çok iyi hatırladığım, çaputlar ve yamalarla

yapılmıĢ, aynı yüksek tepeli çadır... Rüzgâr onun uzun

siyah iç eteğini aniden kıpırdatıyor.

Bu dünyada karĢılaĢılacak herkesle

karĢılaĢmadım. Buna rağmen Auriel gibi birinin daha

olamayacağını biliyorum. IĢığın bu yıldız okuyucu

hizmetkârı on altı yaĢında, bir serçe misali narin kemikli,

solgun ay beyazı tenli. Tüyler ve boncuklar takılı, ateĢ

Page 305: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

kırmızısı saçı beline kadar sarkıyor. Koyu renk bir göz

muhafazası gözlerini örtüyor.

Auriel beni iyi biliyor. Gece gökleri ve çakan

ĢimĢeklerde kaderimi okumuĢ. GeçmiĢimi ve

geleceğimi... Aklımı ve ruhumu... Rüyalarımın gri

düzlüklerinde dolaĢmıĢ.

Bayırda onun hemen aĢağısında dururken, Nero

omzuma konuyor. Arkamdaki bedenlerin baskısını

hissedebiliyorum. Tüm insanlarımın... Tüm insanlarının...

Orada sessizce dikiliyorum. Derken Auriel sesini

yükseltiyor, böylece hiç kimse onun sözlerini kaçırmıyor.

Göldeki bahar yağmuru misali dudaklarından berrak bir

Ģekilde dökülüyorlar. Sıcak rüzgâr sanki sesiyle

yatıĢmıĢçasına diniyor.

"Yıldız dünyası değiĢkendir," diyor. "Göklerdeki

değiĢim, yeryüzündeki değiĢimi haber verir. Yıldızlar

bize Yılan Irmağı'ndan ayrılmamızı söyledi ve bizi

buraya yolladı; Saba'ya yardım etmemiz için

görevlendirildik. Yılan Irmağı arkadaĢlarım bu diyarı iyi

bilirler. Yol Gösterici gelmeden ve bu yeri onlardan

çalarak Yeni Cennet olarak adlandırmadan önce burası

onların diyarıydı. O adam çocukları, gelecek için

beslenen umutları çaldı. ArkadaĢlarım yaĢamlarından

endiĢe duydukları için kaçtılar. ġimdiyse buradalar, geri

döndüler. Gerçek özgürlüğün ümidi içerisinde her türlü

tehlikeyi göze almaya hazırlar. Yıldızlar, umudun

Saba'yla beraber olduğunu söylüyor. Biz de onun

buyruğunu bekliyoruz."

Ona doğru gelmemi iĢaret ediyor. Nero'yu

uçurup bayıra tırmanıyorken, Özgür ġahinler topluluğum

arkamda. Slim, Molly, Ash, Creed, Tommo ve Lugh...

Page 306: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Geriye dönüp onlara Ģöyle bir göz atıyorum.

"Onunla yalnız görüĢeceğim," diyorum.

Lugh "Ama kesinlikle ben de—" diyecek oluyor.

"Tek baĢıma, Lugh," diyorum.

Bir kaĢ çatıĢ eĢliğinde duruyor. Lugh Auriel'den

nefret ediyor. Çünkü o da babamız gibi bir yıldız

okuyucu. Dahası Auriel babam gibi üne kavuĢamamıĢ

biri de değil. Fakat Ģarlatan olmadığını kanıtlamasına

rağmen -belki de sırf kanıtladığı için- Lugh ona

güvenmiyor. Auriel annemizi tam karĢısında diriltseydi

bile bu konuda ısrar ederdi.

Auriel çadır kapısını açık tutuyor. Ben tam

içeriye dalmak üzereyken, serin elini koluma koyuyor.

"Emmi nerede?" diyor.

"Burada değil," diyorum. "Üsse geri döndü."

Auriel bütünüyle durgunlaĢıyor. Sadece bir

anlığına. Beklediği yanıt bu değilmiĢçesine. Sonra "Ġçeri

gir, Saba," diyor.

ġaman çadırı tam olarak onun evi değil.

YaĢamlarının yıldızlarca anlatılan sırlarını duymak,

ateĢin garip tozlarından doğan rüyalarda yolculuğa

çıkabilmek için arayıcıların geldikleri bir yer. Auriel'in

çadırını ve içinde bulunan portatif karyolayı, tabureyi,

sandığı, küçük masayı, ateĢ çukurunun yanında sallanan

sandalyeyi ve rüya tozlarının teneke kutusunu tıpkı Yılan

Irmağı'nda olduğu gibi burada, Yeni Cennet'te de görmek

bir hayli tuhaf geliyor bana. EĢyaların kokusu havada

yoğun olarak duyumsanıyor. Tatlı, keskin ve acayip bir

koku bu.

Sallanan sandalyesine devedikeni tüyü gibi

yerleĢiyor. Tabureyi çekip onunla yüz yüze oturuyorum.

Page 307: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sesine tutan sıcak rüzgâr Ģimdi özgür bir

biçimde, aylak aylak geziniyor. Çadır dalgalanıyor. Gün

ortasının haĢin aydınlığı burada, içeride resmen

yumuĢamıĢ. Auriel'in göz muhafazasını çıkarması için

oldukça güvenli. Ne göreceğimi biliyorum ama minik bir

sarsıntı beni aynı Ģekilde heyecanlandırıyor.

Takipçi'ninkiler gibi gözleri var. ince kıĢ gökyüzünün en

uçuk mavisi. Esrarengiz kurt köpeği gözleri...

KonuĢmasını bekliyorum ama Auriel hiçbir Ģey

söylemiyor. Sadece gözlerini bana dikiyor. DeMalo'yla

iliĢkimden haberi var. Yalanlar kördüğümümden de

haberdar. Elbette biliyor. KeĢke bilmeseydi. Auriel hep

havada gezinir. Yere yukarıdan göz gezdirir. Yeryüzü

ona göre değildir. istemsizce sürüklenir.

Bana DeMalo'yla karĢılaĢacağımı, ondan

sakınmamı söylemiĢti. Kendisiyle daha uzun bir süre

kalmam için yalvarmıĢtı. Böylelikle daha hazırlıklı

olacaktım. BaĢka Ģeyler de söyledi ama ben ona aldırıĢ

etmedim. Tek düĢünebildiğim Jack'in peĢinden gitmekti.

"Sana kulak vermem gerekirdi," diyorum. "Beni

onun hakkında uyardın. Gölgelerimi tanıyacağını

söyledin. Tanıyor da. Ben... ben onunla birlikte oldum.

Ben- bunu niye söylüyorum? Sen zaten biliyorsundur.”

"Zaman kısa," diyor. "Ay tutulması yaklaĢıyor,

insanlarıma ne yaptırırdın?"

Küçük bir kahkaha atıyorum. "Onlara ne mi

yaptırırdım? Pekâlâ biliyorsun. Senin bana bundan sonra

ne yapmam gerektiğini söylemen gerekmiyor mu? Bütün

yapılanları bir araya getirecek ve DeMalo'yu yıkacak son

hamleyi düĢünüyor ve tasarlamaya çalıĢıyorum.

GerçekleĢmesi gereken Ģeyin bu olduğunu biliyorum. Ne

yazık ki Cennet Yurdu'nda sonra, hiçbir Ģey göremez

Page 308: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

oldum. Tam bir belirsizlik hâkim zihnime. Seni çok fena

halde görmem lazımdı, Auriel. Senin bile buna ne kadar

çok ihtiyacım olduğuna iliĢkin hiçbir fikrin yoktur

muhtemelen."

Korktuğum gibi sesim titriyor ama toparlayıp

devam ediyorum.

"Sadece... lütfen," diyorum. "Senden tek

istediğim, bu iĢi bitirmem için ne yapmam gerektiğini

bana söylemen."

"Üzgünüm," diyor. "Söyleyemem."

Tenime bir ürperti yayılıyor. "Elbette

söyleyebilirsin," diyorum. "O benim kaderim. Bana öyle

söyledin. Ben doğmadan uzun zaman önce olayların

zaten baĢladığını açıkladın. Bütün yolların DeMalo'ya

çıktığını anlattın ve haklıydın, öyle de oldu. Babam da

söyledi ve o tam manasıyla bir yıldız okuyucu değildi.

Yani her ikiniz de tüm bu insanların bana ihtiyaç

duyacaklarını söylediniz ve gerçekten de ihtiyaç

duyuyorlar. Vazgeçmememi de söylediniz ve ben

vazgeçmiyorum. Büyükbaban benden haberdardı. Bana

vermen için yayını sana verdi. Hal böyleyken,

söylememene anlam veremiyorum. Yalnızca bunu... bu

son hamleyi bilmem gerekiyor çünkü hatasız yapmak

zorundayım."

"ĠĢler eskisi gibi değil," diyor. "Bunun sebebi,

yıldızlardaki kargaĢa. Sen çok değiĢtin, Saba. Üstelik bu

değiĢiklik süreklilik arz ediyor. Yılan Ġrmağındaki kız

değilsin artık. Ġki gün önceki, dünkü, bu sabahki kiĢi de

değilsin.

Kaderini kim olduğun belirler. Sen değiĢtikçe

kaderin de değiĢir. Anlıyor musun? Sen yoluna devam

Page 309: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ederken, heı günün her anında kaderini yeniden

yazıyorsun."

"Ben mi yazıyorum?”

"Evet," diyor. "Geleceğini sen

Ģekillendiriyorsun."

"Kaderimi kendim oluĢturuyorum yani?"

"Yaptığın seçimlerle," diyor.

"Ama tehlikede olan çok fazla Ģey var," diyorum.

"Çok sayıda hayat... DeMalo'nun ne planladığını

bilmiyorum. Buradaki tüm bu insanlar ve... Hem doğru

Ģeyi yapıp yapmadığımı nasıl bileceğim?”

"Doğru Ģey, yapıyor olduğunu yapmandır,"

diyor. "Her seferinde bir adım atmandır. Anbean, adım

adım buraya vardın. Oraya da aynı Ģekilde varacaksın.

Seçim yaptığın her anda, kendine sadık kal. Gerçekten

kim olduğuna... Ġnandığın amaca... Sen hiç kimseye

benzemiyorsun."

Ġkimizin arasında uzun süreli bir sessizlik oluyor.

"Bana tek söylemen gereken bu," diyorum.

"Yardımını istediğimde, bilmeye ihtiyacım olduğunda..."

Bir an için durmak zorunda kalıyorum. Korkunun

sıcak gerginliği sesimi alıkoyuyor.

"Bu hiçbir Ģey değil," diye fısıldıyorum.

"Bu her Ģey," diyor.

BaĢım zonkluyor. Sıcak rüzgâr çadırın etrafını

sarıyor. DıĢarıdaki seslerin gevezeliğini iĢitebiliyor,

kendimden uzağı hissedebiliyorum. Bedenimde

değilmiĢim gibi. Çadırın duvarları kah içeride kah

dıĢarıda tehditler savurup gözdağı veriyorlar.

Kulaklarımda kükreyen bir ses var.

Page 310: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ayağa kalkıyorum. O da öyle yapıyor. Elini

yüzüme uzatıyor. Parmaklarını doğumayı dövmeme

koyuyor.

"Neye inandığını asla unutma," diyor. "Asla. Her

ne olursa olsun. Bir kiĢinin birçok kiĢiyi etkilediğini...

Hepimiz birbirimize bağlıyız, Saba. Kaderin tek bir

örgüsündeki bütün ipler..

Çadırdan çıktığımda sıcak ve kumlu rüzgâr beni

karĢılıyor. UyuĢmuĢum. Buna inanamıyorum. Auriel

bana yardım edemiyor. Ve ay tutulmasına iki gece var.

Ġki gece...

ġimdi ne olacak?

Ne yapacağım?

Herkes beni bekliyor. Onları neyin beklediğini,

nereye gideceklerini, nelerin olacağını duymaya can

atıyorlar. Kalbim güm güm çarpmaya baĢlıyor ama

benim düĢünmem gerek. Bu yüzden onlardan

uzaklaĢabildiğim kadar çabuk uzaklaĢıyorum.

PeĢimden acele ederek, bana sorularını

haykırarak geliyorlar.

"Ne zaman savaĢıyoruz?" diyor bir adam.

Yüksek sesle "SavaĢmıyoruz," diyorum. Bakmak

için dönmüyorum bile. Yürümeye devam ediyorum.

"Silaha ihtiyacımız var," diye sesleniyor baĢka

bir adam. "Yaylara ve oklara..."

"Silah yok," diyorum. "Bu bir kan davası değil."

"Bir sürü silahımız var." Bu Creed'in sesi.

"Ġhtiyaç duyacağımızdan daha fazlası burada,

ayaklarımızın altında. Tüneller silahlarla dolu."

Onlarla yüz yüze gelmek için dönüyorum. "Silah

yok dedim!"

Page 311: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Büyük bir taĢkınlık patlak veriyor. "Öyleyse niye

buradayız? Kendimiz yaparız! Silah yok mu? Bu çok

saçma."

Gürültüyü bastırmak için sesimi yükseltiyorum.

"Mücadeleyi kazanmak için en akıllı ve hızlı yöntem bu!"

"Seni görebilecekleri yere çık. Buraya!" diyor

Slim. "At arabasının üstüne!"

Peg'in buraya ManuelTe beraber sürdüğümüz

küçük at arabası yakında duruyor. Bir an duraksıyorum

ancak Slim ve Tommo halihazırda beni dirseklerimden

kavrayıp arabanın arkasına çıkarıyorlar. Sonra kalabalık

etrafımı sarıyor ve düĢünmek için duraklayamadan önce

apar topar konuĢmaya giriĢiyorum.

"SavaĢ olmayacak," diyorum. "SavaĢmaya lüzum

yok. En azından, sandığınız türdekine lüzum yok. Yeni

Cennet'i kazanmanın en akıllıca ve çabuk yöntemi hiç

savaĢmamaktır."

KonuĢurken herkesin beni iĢitebilmesi için

dönüyorum.

"DeMalo güçlüymüĢ gibi davranıyor," diyorum.

"YenilmezmiĢ gibi... Size onun güçlü ve yenilmez

olmadığını söylemek için buradayım. O, zayıf ve günden

güne daha da zayıflıyor. Bunun farkında değil. Bunu ve

burnunun dibinde olup bitenleri göremiyor."

Ġnsanlar suskun bir Ģekilde beni dinliyor. Sıcak

rüzgâr kıyafetlerini ve saçlarını âdeta kırbaçlıyor.

Kızgınlığın içimde yükseldiğini hissediyorum. Ama

savaĢmak için değil, onları ikna etmek için...

"Yeni Cennet'in insanları kölelerdir," diyorum.

"Hiç kuĢkunuz olmasın ki her biri öyle. Demir tasmalar

ve demir zincirleri olmayabilir. Yeni Cennet'teki pek

çoğu bu adaletsizliği sineye çekse de hepsi korkunun köle

Page 312: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bağlarını takıyorlar. Bu zorbanın korkusuyla yaĢadığımız

müddetçe daima onun kölesi oluruz. ġu anda Yeni

Cennet'in insanları korkunun köle zincirlerinden

kurtuluyor. Evet, duydunuz. Çocuklarınız, arkadaĢlarınız

ve komĢularınız... DeMalo bunun farkında değil. Bunu ve

burnunun dibinde olup bitenleri göremiyor."

Sesimi bir yükseltip bir alçaltıyorum. Önce

yavaĢ, sonra hızlı hızlı konuĢuyorum. Ellerimi onlara

uzatıyorum. Tüm gözler üzerimde.

"Bunu nasıl yapıyorlar diye soracak olursanız,

tekrar bir araya gelerek," diyorum. "Ve Ģimdi çok daha

güçlüler. DeMalo'nun parçaladıklarını onarıyorlar. Neleri

mi parçaladı? Aileyi, arkadaĢlığı, gerçek toplumu. Neden

mi parçalamıĢ? Çünkü bunlardan korkuyor. Çünkü bunlar

onun yapabileceği, olmasını umabileceği herhangi bir

Ģeyden çok daha güçlü. Burada, Yeni Cennet'te bir kez

daha el ele tutuĢuyorlar. BarıĢ, umut ve güç birliğiyle...

Gerçek bir toplum içinde el ele veriyorlar. Çünkü demir

zincirleri sadece tutuĢan eller kırar. Ama daha çok sayıda

ele ihtiyaçları var. Ellerinize ihtiyaçları var. Bugün

buradaki herkese... Her erkeğe, kadına ve çocuğa...

Hepinize... Bana da... Kaderlerimiz bizi bir araya getirdi.

Bu yerde, Ģu anda, o zorbanın saltanatına son vermek ve

bütün zorbaların üzerimizdeki hâkimiyetini sonlandırmak

için... Korkumuzdan kurtuluyoruz. Zincirlerimizden

kurtuluyoruz. BirleĢmiĢ ellerle, umut içerisinde

ilerliyoruz. Bu gece doğruya, özgürlüğe ve geleceğe

yürüyoruz!"

Gök gürültüsü gibi kocaman bir kükreme havayı

sall ı-yor. Tezahüratlar ıslıklara karıĢıyor. Beni alkıĢlıyor

ve elimi tutmak için yukarıya doğru uzanıyorlar.

Page 313: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Orada dikiliyorum. Sıcaklık ve gürültü nedeniyle

sersemlemiĢ durumdayım. Kızgınlık aniden kayboluyor

ve tamamen bitkin bir hale geliyorum. Tommo ve

Manuel arabadan inmeme yardım ediyorlar.

"Böyle bir konuĢmayı daha önce hiç duymadım,"

diyor Manuel.

"Etkileyici sözler," diyor Slim. "Ayrıntıları biraz

kısa tuttun ama—"

"Bizim ekip toplansın, bunu Ģimdi yapacağız,”

diyorum.

Kendimizi kayaların arasındaki sessiz bir yere

atıyoruz. Ayakta duruyorum. En iyi, ayakta

düĢünüyorum.

Onlara neler planladığımı anlatıyorum. Manuel,

Creed, Ash ve Slim birlikte çalıĢacaklar. Bu insanlardan

altmıĢ en güçlü erkek ve kadınla beraber Yeni Cennet'in

kalbine girecekler. Kesinlikle güvende olacakları ve hoĢ

karĢılanacakları çiftliklere geri dönmüĢ olmaları lazım.

Her bir çiftliğe bir veya iki kiĢi... DüĢüncem onları Yeni

Cennet'in çevresindeki mümkün olan en geniĢ alana

yerleĢtirmek. ÇalıĢmaları, çiftlik iĢlerine yardım etmeleri

ve günlük yaĢamın bir parçası olmaları gerekiyor.

Herhangi bir Tonton'dan ya da meraklı kimseden uzak

durmalılar.

Tuhaf Ģekilli kayaların üstünde oturuyor veya

zemini kaplayan yanık sarı yosunlara yayılıyorlar. Hepsi

de beni izleyip dinliyorlar. Muhalefetten eser yok. Pür

dikkat kesilmiĢler.

"Ayrıntıları size bırakacağım," diyorum. "Fakat

hızlı bir biçimde çalıĢmanız gerekecek."

"Ne kadar hızlı?" diyor Creed.

Page 314: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Onları ay tutulmasına kadar yerleĢtirmeliyiz,"

diyorum.

"Zor görev," diyor Manuel. "Ama imkânsız

değil."

Ash, kızıl yonca sigara izmaritinden son bir nefes

çekiyor. "Hepsini yerleĢtirdiğimizde ne yapıyoruz?"

diyor.

"Bu görevin sessizce ve sorunsuzca

tamamlanmasını sağlayın," diyorum. "Ben size olası en

kısa sürede haber göndereceğim."

"Büyük lanet olası gümbürtüyü bekliyoruz, doğru

mu?" diyor Slim.

"Evet," diyorum. "ĠĢte bu!"

O da herkes gibi orada oturuyordu. Ona bakan

hiç kimse onun ne kadar endiĢeli olduğunu söyleyemezdi.

Bu fikrin hiçbir yere varmayacağından fazlasıyla emindi.

Gelgelelim bu fikir sürat kazanıyor, büyüyor, yayılıyor ve

kontrolden çıkıyordu. Çabuk hareket etmezse, planları

suya düĢerdi.

Onların gittikleri bu yön tehlikeliydi. Jack'in

bütün el izlerini taĢıyordu. Saba onun öylesine etkisi

altındaydı ki Jack gölgelerde saklanırken, Saba onun iĢini

yapıyordu.

Harekete geçip buna bir son verme, Jack'i bitirme

zamanı gelmiĢti.

"Nereye gidiyorsun, Saba?" diyor Molly. Koluma

girip yanımda yürüyor. Lugh ve Tommo da onun

yanmdalar. Ondan silkinerek kurtuluyorum.

"Cennet Yurdu istikametinde hemen yola

koyulmalıyız," diyorum. "Ben, bu oğlanlar ve... adı her

neyse, Ģu adam. Oraya girmenin bir yolunu bulmak

zorundayız. Son kez düzenleme yapmalıyım. Adamın

Page 315: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

küçük kızı orada olabilir, Emmi'nin yaĢında. Webb Reno,

adı bu evet, bize yardım edecek. Onunla konuĢmam

lazım."

"Ona biz anlatırız," diyor Molly. "Derhal

dinlenmen gerekiyor. Yorgunsun, tatlım."

ġu anda onun güzel yüzündeki kaygı bana öyle

aniden, öyle acı dolu bir tarzda annemi hatırlatıyor ki

kayıp hafızamın telaĢı baĢımı döndürüyor.

"Beni rahat bırakın," diyorum.

Molly, Lugh'a "Onun epeydir uyumadığını

biliyorsun," diyor.

"DıĢarı çıkma yasağı için durduk. Uyuduğuna

yemin edebilirim," diyor Lugh.

"Saba," diyor Molly. "Dün gece uyudun mu?"

"Evet," diye yalan söylüyorum.

"Yalan söylüyor," diyor Tommo.

Bir kadın, yerdeki bir çukurdan çıkmaya

baĢlıyor. Tam önümüzde dikiliyor. Uzun sarı saçlı. Adı

kalbimde yankılanıyor. "Anne," diyor ve ona doğru bir

adım atıyorum.

"Oraya inmenin yasaklandığını biliyorsun,"

diyor. "ġimdi bu ikinci kez oluyor, Davy, gelmekte ısrar

ediyorsun. Hiçbir Ģeye dokunmasaydm, iyi ederdin."

DıĢarıya tırmanmıĢ ve yerdeki lambayı yakmıĢ. Kıpır

kıpır küçük bir oğlanı koltuk altlarından tutup yukarı

çekiyor. Bizi fark ediyor. Yüzü dehĢet içinde buruĢuyor.

"Çok özür dilerim," diyor. "Bunu bir daha yapmayacak."

Lambayı yerden alıp yanımızdan ayrılırken, oğlanı fena

halde azarlıyor.

Çukurun kenarına adım adım yaklaĢıp aĢağılara,

çukurun siyahlığına bakıyorum. Ġçeride yatanı biliyorum.

Page 316: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Paslı zırhın içinde bir beden... Boylu boyunca uzanıyor.

BaĢı kan kırmızı bir Ģalla sarılı...

Rüzgâr, bendeki Ģalı hareketlendiriyor. Karanlığa

doğru eğiliyorum. Ağır baĢımı serin toprağın derin

sessizliğine yatırıyorum.

"Orada kan var," diyorum.

"Orada kan falan yok, orası bir silah deposu,"

diye çıkıĢıyor Lugh.

O ve Tommo kollarımdan tutarak beni

uzaklaĢtırıyorlar. "Bize yardımı dokunacak bir Ģeyim var.

Benimle gel," diyor Molly.

"Uzun sürmez," demeyi sürdürdü. "Birkaç saat.

Daha fazla değil."

"Bu kesin değil, biliyorsun," dedi Molly.

"Elimden gelenin en iyisini yapacağım." Minik bir taĢ

ĢiĢeden küçücük bir gözyaĢı damlası ıĢıltısı döktü. "Bu,

saf sessizlik," diye fısıldadı.

"Rüyalar yok," dedi Saba.

"Bir tane bile yok, söz veriyorum."

Molly onu suda üç kez seyreltti. Saba kupanın

içerisindekini içip bitirdikten sonra uzandı. Birkaç dakika

sonra sızdı. Yanlamasına kıvrılmıĢ, lamba ıĢığının

yumuĢak havuzunda banyo yapmıĢ bir çocuk gibi uyudu.

"Bu çabuk oldu,"dedi o.

"Ona neredeyse hiçbir Ģey vermedim. Uyumadığı

ya da yemediği için bu onu çarptı," dedi Molly. "Gece

boyunca uyutacağını düĢünüyorum." Omuzlarındaki

battaniyeyi düzelterek onun yanına diz çöktü. Gözlerinin

arasındaki minik kaĢ çatıĢı giderdi. "Ağır bir yük

taĢıyor," dedi Molly. "Onun yaptıklarını yapabilecek

insanların sayısı azdır. Ben yapamam. Sizin de

yapamayacağınızı garanti ederim."

Page 317: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Nero mağaraya onlarla beraber girmiĢti. Kaygılı

karga sesleri çıkararak Saba'nın etrafında dört dönüyordu.

Molly onu yerden aldı. "Biliyorum," dedi. “Yalnızca

yardım etmek istiyorsun. Fakat onu Ģimdi yalnız

bırakmalısın, uyuyor."

“Gel buraya, Nero." O, Nero'yu Molly'den aldı.

Tüylerini düzeltirken Nero kollarında sessiz kaldı.

Boyalı Kaya'daki korkusundan sonra, Nero’nun

güvenini geri kazanmak için uğraĢmak zorunda

kalmıĢlardı. Erkekler, yani. En leziz yiyecek parçaları,

ikna çabaları ve tatlı sözlerle yavaĢ yavaĢ... Nihayetinde

Nero’yu geri kazanmıĢlardı. Hepsi iĢtirak ettikleri için o

da geri kalanından farklı olmadı. Nero kendisini kimin

kaçırdığını bilmiyormuĢ gibi görünüyordu. Bir erkek

olmasının dıĢında. .. O hâlâ utanıyordu ama rahatlamıĢtı.

"Aç olmalısın." Molly ona gülümsedi. "Yemek

kokularını takip et ve birileri seni besleyecektir,” dedi.

"Ben burada Saba’yla kalacağım."

Önemli an gelip çattı. Kalp atıĢları hızlandı.

"Yakında geri döneceğim," dedi.

Bir kadın ona biraz mürdüm eriği ve mısır lapası

verdi. Meraklı gözlerden uzakta, sessiz bir köĢe buldu.

Nero karnını doyururken, o kemerindeki torbadan dört

Ģey aldı. Bir sicim parçası, ince bir kömür kalem,

Saba'nın ormanda düĢürdüğü kiraz ağacı kabuğu tomarı

ve küçük bir muĢamba rulosu...

Molly ona bir hediye vermiĢti. Yalnızca birkaç

saatlik uyku değil, bütün bir gece. AkĢamüstüydü. Saba

uyandığı an tekrar harekete geçeceklerdi. Bu muhtemelen

Ģafak vakti olacaktı. Zamanlaması kritik olacaktı. Ancak

bu riske girmek zorundaydı. Nero'nun hızına

güveniyordu. Sabaya en kısa sürede geri dönmesi

Page 318: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

gerekiyordu. Neyse ki değiĢken sıcak rüzgâr dinmiĢti.

Yani onu yavaĢlatamayacaktı.

Biraz düĢünüp taĢındı. Tomara itinalı birkaç

iĢaret yaptı. Aynı iĢaretleri muĢambanın içinde

rulolanmıĢ kağıt parçasına çizdi. MuĢambayı tekrar rulo

haline getirdikten ve sicimle bağladıktan sonra torbasına

güvenli bir Ģekilde koydu.

Nero'nun yemeğini bitirmesini ve gagasını bir

çimen öbeğinde temizlemesini bekledi. “Bir Ģeyi gözden

kaçırmıĢsın,” dedi ve baĢındaki bir mısır parçasını aldı.

Ruloyu Nero'nun bacağına bağlarken, parmaklarının

titrediğini fark etti. Nero'nun sıcak bedenini göğsüne

yatırarak ayağa kalktı.

"Jack'i bul. Nero, Jack’i bul,” dedi.

Sonra onu havaya saldı. Kocaman siyah kanatlar

istikrarlı bir biçimde uçmaya koyuldu. Ġleriye, batıya

doğru...

Onlar sert ranzalarına yatar yatmaz, Emmi dün

gece yaptığı gibi yaptı. Cennet Yurdu'ndaki ilk

gecesinde... Yatakhanedeki her kızın iĢitebilmesi için

sessizce ama anlaĢılır tarzda konuĢtu. "Adım, Emmi.

GümüĢgöl'den geliyorum. Annemin adı, Allis ve babamın

adı, Willem'di. Bir kız ve bir de erkek kardeĢim var.

Erkek kardeĢim, benim gibi mavi gözlü," dedi.

Em onları teĢvik ettikten sonra herkes sırayla

kendini tanıtmaya baĢladı. Adlarını, nereden geldiklerini,

aile bireylerinin adlarını söylediler. Daha ürkek olanlar

güçlükle iĢitebileceğiniz bir ses tonuyla fısıldadılar.

Köle çetelerindeyken Mercy'nin yaptığı da

buydu. Emmi, Mercy'yle çokça sohbet etmiĢti. Mercy'ye

Pinekler onları yakaladıklarında, Saba Kafes'te dövüĢmek

üzere ondan koparıldığında, Tontonlar onu tutsak edip

Page 319: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DiriliĢ'e götürdüklerinde ne kadar korktuğunu anlatmıĢtı.

Mercy de onu köleleĢtirdiklerinde korktuğunu söylemiĢti.

Adını ve geldiği yeri söylemesi kim olduğunu

hatırlamasına yardım etmiĢti ama. Bu, diğer kölelere ve

onların güçlü kalmalarına da yardımcı olmuĢtu. Buradaki

çocuklar, kölelerle aynı oranda tutsaktılar.

Dün gece ranzalarına yattıklarında, Em aynısını

yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Böyle bir konuĢma

yasaklanmıĢ olsa da... Artık onların Toprak Ana'dan

baĢka aileleri yoktu. Sadece ona hizmet etmek için

yaĢıyorlardı. Emmi kızların güvenilir olup

olamayacaklarına iliĢkin hiçbir bilgiye sahip değildi.

Birisi onu ifĢa etseydi, dayak yiyebilirdi. Dün akĢam

yemeğindeki oğlan gibi... Çocuğun gözleri çektiği

eziyetten dolayı ağlamaktan kan çanağına dönmüĢ,

diğerlerine ibret olması için ayakta bekletilmiĢti. Bu

yüzden Em cesaretini yitirmeden önce görevine dört elle

sarıldı ve Mercy'nin yaptığı gibi yaptı. Bitirdiğinde uzun

bir sessizlik oldu. Sonra alt yataktaki Nell kim

olduğundan söz etmeye baĢladı. Ardından da diğerleri...

Hiç kimse Em'den ve yapmaya çalıĢtığı Ģeyden

bahsetmedi. En azından Ģimdilik... Ama böyle bir yerde

sırların tutulması zordu. Bir sır için güvenli tek yer

zihninizdi. KeĢke bilselerdi. Onun da kimseye

anlatmadığı bir sırrı vardı. Büyük bir sır... Yakında Saba

gelecekti. Ölüm Meleği onları özgürleĢtirmek ve

ailelerine geri götürmek için geliyordu.

Sesleri karanlıkta mırıldanırken, Em'in eli

dikkatlice ona gitti. O öğleden sonra çekiçle çivi çakmaya

gönderilmiĢti. Barakanın karanlık bir köĢesindeydi.

DüĢmüĢ olmalıydı ve hiç kimse fark etmemiĢti. Onu

alelacele oradan alıp iç çamaĢırının beline sokmuĢtu.

Page 320: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ġimdiyse gözlerden uzağa, ranzayla duvarın arasındaki

boĢluğa itti. Çalıntı hâzinesini... Tel kesiciyi...

Hiç kimsenin öğrenemeyeceği büyük bir sırrı

daha olmuĢtu.

Gözlerimi açtığımda sersem bir haldeyim.

Uzunca bir süre, nerede olduğumu anımsayamıyorum.

Sağanak yağmurun gür sesi, serin rutubetin kokusu ve

pürüzsüz soluk taĢ duvarlarda gri Ģafak ıĢığının yansıması

var. Mağaradayım. Nass Kampı burası. DehĢetle

sarsılıyorum. Gece boyunca uyumuĢ olmalıyım. Molly'ye

açıkça, birkaç saat, daha fazla değil demiĢtim. O hâlâ

burada. Yere oturmuĢ, duvara yaslanmıĢ ve gözleri

kapalı. Bunca zamandır bana göz kulak mı oluyormuĢ

acaba? Hareketlenmemle uyanmaya baĢlıyor.

"Yağmur yağıyor," diyorum.

"Yeni baĢladı," diyor.

"Beni bayıltmıĢsın," diyorum. YavaĢça oturmaya

koyuluyorum.

"Hayır, hayır, kımıldama." Beni omzuna

yaslıyor. "ĠĢte, bunu iç. Kafanı rahatlatmana yardımcı

olacaktır." Dudaklarıma tuttuğu kupadan bir yudum

alıyorum. Bu, su. "Sana verdiğim o doz hiçbir Ģeydi,"

diyor. "Fakat sen neredeyse yıkılmak üzereydin. Fena

çarptı."

"Bir doz uyumak, diğer bir doz uyanmak için.

Bunu ne sıklıkta yapıyorsun, Moll?"

Bana kahverengi gözlerinden ifadesiz bir bakıĢ

sunuyor. Bu bakıĢı tanıyorum. BaĢkasının iĢine burnumu

sokmamam gerektiğini söylüyor. "Hepsini iç," diyor.

Kuru gırtlağımın ferahlaması için kupanın

içindeki suyu içip bitiriyorum. "Sen bunu ne sıklıkla

yapıyorsun?"

Page 321: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Bu günlerde neredeyse hiç," diyor. "Bunu büyük

iĢler için saklıyorum. Bilirsin, hayat dayanılamayacak

kadar zor geldiğinde. Biraz dinlenince her Ģeyi daha net

görebiliyorsun."

"Sana bunun için daha sonra teĢekkür edebilirim

ama Ģimdi değil," diyorum. "Kalkmama yardım et,

lütfen."

DıĢarıda soğuk, gri bir dünya var ve sürekli

yağmur yağıyor. Toprak çamura dönüĢüyor. Nero'yu bir

çıkıntının kuru zemininde yarı uyur durumda kıvrılmıĢ

vaziyette buluyorum. Webb Reno da orada. Sırılsıklam

pelerinin altına sığınarak, küçük bir kumaĢ yığınının

üstüne oturmuĢ. Ayağa fırlıyor. "Hazır olduğunuzda,

madam," diyor.

"Rica ediyorum, bundan böyle madam yok.

Sabayım ben," diyorum. "Karma hoĢça kal öpücüğü

verdin mi, Webb?"

"Elbette," diyor.

"Gidip onu tekrar öp. Yapılacak birkaç iĢim var.

"

Lugh ve Tommo da dâhil olmak üzere Nass

Kampı bir süredir uyanık. Her nasılsa bu kez açım. Beni

yemek piĢirmek için donatılmıĢ bir sığınağa götürüyorlar.

Ġp gibi, ihtiyar bir adam bana bir teneke dolusu mısır

lapası kızartıyor. Ben onu Nero'yla paylaĢırken, savaĢ

birliklerinin geceleyin sessizce nasıl da gittiklerini bana

tek tek anlatıyorlar. Slim, Creed, Ash, Manuel ve onların

altmıĢ kiĢilik barıĢçıl ordusu... "Gitmek için can

atıyorlardı," diyor Lugh. Söylediklerim belli ki iĢe

yaramıĢ diye düĢünüyorum.

"Heyecan verici sözlerdi," diyor Molly.

Page 322: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hemen aklıma gelen birkaç cümleden fazlasını

hatırlayamıyorum. Hafızam bulanık, yaptığım konuĢmayı

rüyamda görmüĢ gibiyim. Asla iyi bir konuĢmacı

olmadım fakat o heyecanla sanırım iyi bir iĢ ortaya

koydum. Bunun iĢe yarayıp yaramadığını hemen görmek

için neler vermezdim. Ama iĢe yaramak zorunda. Neye

tutunmalıyım? Yıldızlara mı yoksa güneĢe mi? Belki de

Slim'in eski tavĢan ayağına... Hiç kuĢkum yok ki Slim

onu hepimiz için yeterince ovacaktır.

Yemek ve adaçaymdan sonra, gitmek için

sabırsızlanıyorum. Kafam berrak ama hava durumu hiç

de öyle değil. Sheemamı sarıp ceketimin yakasını

kaldırıyorum. Çamurda bir ileri bir geri sıçrayarak

Hermes'i hazırlarken, Auriel'i bu sabah görmediğimi fark

ediyorum. Biz yola çıkmadan önce hoĢça kal dersem iyi

olur.

Lugh ve Tommo gitmemiz gerektiğini elleriyle

iĢaret ederek atlarını bana doğru sürüyor. Tonton

kıyafetlerinin içerisinde oldukça Ģık görünüyorlar. Dize

varan siyah cübbeler, cilalı çizmeler ve teçhizat... Derken

Auriel o sessiz yöntemiyle yanımda beliriveriyor. Yamalı

bir Ģemsiye, yağmuru ondan uzak tutuyor. Böyle

karanlıkta, göz muhafazasına ihtiyacı da yok. Soluk

gözleri buz misali parıldıyor. "Sana Ģans dilemek için

geldim," diyor.

"Buna ihtiyaç duyacağımdan eminim," diyorum.

"Sana sonsuz güvenim var." Bir an duraksamanın

ardından "Bunu bildiğini sanmıyorum ama Emmi

olmasaydı, zamanında baĢaramazdık," diyor.

"Emmi," diyorum.

"Yıldız çağlayanı bize gelmemizi söyledi," diyor

Auriel, "ama Emmi'nin mesajlarını almaya baĢlayınca,

Page 323: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

buraya olabildiğince çabuk gelmemiz gerektiğini

anladım."

"Hangi mesajlar?" diyorum.

"IĢık vasıtasıyla geldiler," diyor.

"Nasıl yani?" diye soruyorum.

"Kız kardeĢin çağrıyı almıĢ," diyor. "Emmi bir

Ģaman, Saba. O bir yeryüzü konuĢmacısı. Ona kılavuzluk

edecek hiçbir öğretmen olmaksızın bu iĢe baĢladığını

dikkate aldığımda onun oldukça güçlü bir Ģaman

olduğunu söyleyebilirim."

Nutkum tutuluyor, Auriel'e durağan gözlerle

bakıyorum. Emmi bir Ģaman.

"Saba," diye sesleniyor Lugh. "Gitmemiz

gerekiyor."

"Bu konuda endiĢelenme ve fazla düĢünme,"

diyor Auriel. "Bu harikulade bir Ģey. Onu hemen

göreceğim. ġu an için ihtiyaç duyduğun her Ģey yanında

mı?"

Ġlk olarak onun giydiği elbiseleri fark ediyorum.

Dün de giydiği, aynı uzun siyah tunik. Ben ondan çok

daha uzun boylu olduğum için bu benim üstümde... bir

Tonton kıyafeti gibi dururdu.

"Ġhtiyaç duyabileceğim tek bir Ģey var," diyorum.

Ġlk dört kontrol noktasından kolaylıkla geçiyoruz.

Biz yanaĢırken Lugh parolayı haykırıyor ve bazen ikinci,

bazen üçüncü haykırıĢtan sonra nöbetçi kulübesinden

düĢük rütbeli bir asker koĢarak geliyor. Bariyeri

kaldırmak için soğuk yağmurun ve çamurun içinde Ģapır

Ģupur ilerliyor. Sırılsıklam bir halde bizim geçmemizi

bekliyor. Biz üç Tontonuz ve tutsağımız Webb

bileklerinden zincirli. Bize neredeyse hiç bakmıyorlar.

Page 324: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Anlayacağınız Ģansımız yaver gidiyordu, ta ki

beĢinci kontrol noktasına gelene dek... Sekizinci Bölge

doğu yolunun baĢlangıcı. KoĢarak gelen adam, keskin

gözlü ve uyanık. ĠĢte o keskin gözlerin dikkatini hemen

çekiyorum. Özellikle de çizmelerim...

Tommo ve Lugh'un giydikleri gibi diz

yüksekliğinde. Hepimiz çamurlu ve ıslağız. Fakat benim

çizmelerim kahverengi ve eskimiĢ, onlarınki gibi, yani

Tonton çizmelerinin olması gerektiği gibi parlak siyah

değil. Bu hiçbirimizin akima gelmedi. Aceleciliğimizden

ötürü kendime lanet ediyorum. Adam beni baĢtan aĢağıya

süzerken, tehlike tüylerimi diken diken ediyor. Ellerim

yuları sıkıyor.

Hem benim teçhizatım hem de Hermes'in

donanımı neyse ki Tonton tarzında.

Geriden at sürüyorum. Adam önümdeki midillide

oturan VVebb'i umursamıyor. Doğruca önde yan yana at

süren Lugh ve Tommo'ya gidiyor. Adam onlara ve

atlarına alıcı gözle bakarak etraflarında dolaĢırken,

bizimkilerin sırtlarındaki ve omuzlarındaki gerginliği

görebiliyorum. Adam acele etmiyor. Yağmurun onu

sırılsıklam etmesinden rahatsızlık duyuyor gibi değil...

Lugh'un yanında duraklıyor ve ona bir Ģeyler söylüyor.

Lugh karĢılık veriyor. Sonra Tommo'ya gidip ona da bir

Ģeyler söylüyor. Tommo adamı baĢıyla onaylıyor.

Oğlanların silah taĢımalarına izin vermek

zorunda kaldım. Aksi takdirde Tonton olarak kabul

edilmezlerdi. Fır-latıcılar, bıçaklar, cephane kemerleri,

her Ģey... O silahları kullanmaya gerek duymamızı

istemiyorum ama—

Sonra üstümden büyük bir yük kalkıyor. Adam

bariyeri kaldırıp geçmemizi iĢaret ediyor. Yanından

Page 325: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

geçerken baĢımla selamlıyorum fakat bana bakmıyor.

Gözleri nöbetçi kulübesine sabitlenmiĢ. Oğlanlar her ne

söylediyse-ler, bu onun dikkatini Ģüpheli teçhizatımdan

sobanın rahatlığına çevirmiĢ.

Oradan ayrılıyoruz. Artık, Cennet Yurdu'na dek

durmak yok.

At sürerlerken tüm vücudu titriyordu. Bunu

baĢarmıĢtı. ġansına zar zor inanabiliyordu. Saba yoldan

gideceklerini söylediği an, o bunun beklediği Ģansı

olacağının bilincindeydi. DeMalo'ya mesajı vaktinde

ulaĢtırmak için muhtemelen tek Ģansı... Ġlk dört kontrol

noktasını geçmelerinin ardından, bunu

baĢaramayacağından ve bir çuval dolusu incirin berbat

edileceğinden korkmaya baĢlamıĢtı. Durdurulacağı,

ilerlemesinin engelleneceği o andan korkuyordu. Çok

fazla Ģey ters gidebilirdi. Peki ya DeMalo yapacağını

söylediği gibi planlamadıysa, n'olurdu?

Fakat planlamıĢtı. Plan tıpkı konuĢtukları gibi

iĢliyordu.

Yerinden birazcık kımıldamıĢtı. Tontonun

görmesi gerektiği Ģeyi görebilmesi için yön değiĢtirmiĢti.

Askerin gözleri fal taĢı gibi açıldı. Kim olduğunu

biliyordu. Sonra at sürerlerken küçük muĢamba ruloyu

yere kasten düĢürdü. Asker onu arayacak, onlar görüĢ

menzilini terk ettiklerinde bulacaktı. Daha sonra mesaj,

DeMalo'ya yetiĢtirilecekti.

Jack onların hayatlarından sonsuza dek çıkacaktı.

Üç gece önce bulunduğumuz yere geri

dönüyoruz. Cennet Yurdu'ndaki o çitin tel örgülerine

bakan orman koru-nağmdayız. Atlarımızı aynı yosunlu

kuytuda bırakıyoruz. O gece üç kiĢiydik. Bu gündüz

vaktinde VVebb'le beraber dört kiĢiyiz. Yağmur en

Page 326: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sonunda durdu. GüneĢ dünyayı kapalı, nemli bir

sıcaklıkta piĢiriyor. Ağaçlardan ve kıyafetlerimizden

âdeta buhar yükseliyor. Islaklıktan ağırlaĢmayan

neredeyse tek yer, ayaklarımızın altındaki orman zemini.

Cennet Yurdu için aynı Ģey söylenemez.

Binaların arasındaki açık zemin bir çamur gölü. Ayak

bileği derinliğindeki çizme izlerinin dağınık patikası,

yarım yükselmiĢ hurda ahıra kadar varıyor. Bir avuç

dolusu daha büyük oğlan, Tonton olmayan bir adamla

beraber çalıĢıyorlar. Hayvan barakalarının arasındaki

kerestelerde yürüyen birkaç çocuk ve kadını

görebiliyoruz. Nero evlerinin üstündeki tüneğinden

onlarla alay ederken, ördekler kendi Ģikâyetlerini

vaklıyorlar. GörünüĢe göre, diğer herkes binalarda

duruyor. Çocukların Ģarkı halinde yükselen sesleri açık

bir pencereden sızıyor. Bir atölyedeki testereler ve

çekiçler gürültü yapıyor. îki yatakhanede hareketlilik var.

Çit devriyelerin-den ve zırhlı köpeklerden eser yok.

AnlaĢılan o ki sadece gece nöbeti tutuyorlar.

Yanımdaki Webb bakıcıyı sımsıkı kavramıĢ.

Kızının burada olabileceği ümidiyle gergin bir vaziyette

orayı ileri geri tarıyor. Sağdaki yatakhanenin kapısı açık

duruyor. Kovası olan bir kız orada beliriyor. Kovayı

alttaki çamurlu zemine yavaĢ yavaĢ boĢaltıyor. Ardından

kızların küçük bir geçit töreni vuku buluyor. Bir öteye bir

geriye gelip gidiyorlar. Kirli suyu döküyor, faraĢları

boĢaltıyor, paçavraları silkeliyorlar. Temizlik

görevindeler. Toplam dört kız. Fakat aralarında bakır

kızılı saçlı Nell yok.

Nero hakaretler gaklıyor. Ördekler öfkelerini

vaklıyorlar.

Page 327: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"BoĢa zaman harcıyoruz," diyor Webb. BaĢını iki

yana sallayarak bakıcıyı indiriyor. "Barakaları ve ahırları

kontrol edelim."

"Bekle," diyorum. Yatakhanenin kapı aralığında

alev kızılı saçlı bir kız henüz belirmiĢ.

Webb bakıcıyı ona yöneltiyor. "Evet!" diye

tıslıyor. "O!"

Kız faraĢındaki pisliği atıyor. Ördek göletindeki

kargaĢaya Ģöyle bir göz atmasının ardından uzun, kırmızı

saç örgüsünü Ģaklatarak gidiyor.

Yüzü sevinçten alev alev yanan Webb kolumu

kavrıyor. "O benim Nell'im! O! Burada!"

"Emmi!" Nell kahkaha attı. "ġu kargayı görmen

gerek! DıĢarıda ördekleri çıldırtıyor."

Diğer dört kız iĢlerine devam ettiler. Ranzaların

altını süpürüyor, elleri ve dizlerinin üstünde tabanı

fırçalarla ovuyorlardı. Yüreği ağzında atan Emmi Nell'e

sabit gözlerle baktı. Bir karga. O olabilir miydi?

Süpürgesini bir patırtıyla yere düĢürdü ve kapıya koĢtu.

Evet! O, Nero'ydu. Ördeklerin tepesinde daireler çiziyor,

onlarla dalga geçiyordu. Ama Em kendisini Nero'nun

adını haykırmaktan alıkoymak zorunda kaldı.

Çamura yalınayak bastı ve çitin dıĢ tarafındaki

ormana gözlerini kırpmaksızın bakmaya koyuldu. Saba

orada mıydı? Ağaçlar net görülemeyecek kadar gür

büyümüĢlerdi ve uzaktaydılar. Fakat Em öğrenmenin

diğer yöntemlerinden de haberdardı. Kısa bir süreliğine

çömeldi, gözlerini kapadı ve ellerini çamurun altındaki

sert toprağa bastırdı. Bu yerin toprak Ģarkısına zaten

alıĢkındı. Alçak sesli, hüzünlü bir mırıldanma. Eter

zaman aynı; gündüz ve gece. ġimdi elleri ve ayakları ona

baĢka bir Ģarkıyı getirdi. Yıldız ĠĢığı Geçidi'nden beri

Page 328: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

takip ettiği aynı Ģarkıyı... Buradaydılar. Saba, Eugh ve

Tommo... ġarkı ormandan geliyordu.

ĠĢte bu kadar. Tıpkı Saba'nın söz verdiği gibi.

Büyük lanet olası gümbürtü buydu. Em de harekete

geçmeye hazırdı.

Biraz geri çekilip fısıltıyla konuĢuyoruz. Nell

içeride. Bu ilk adım. VVebb'in kolayca telaĢlanan türde

biri olabileceğinden ve onu dizginlemek zorunda

kalacağımdan korkmuĢtum ama istikrarını koruyor.

Nell'in de istikrarlı olduğunu iddia ediyor. Öyle

umuyorum. Ġstikrarlı olması gerekecek çünkü.

Lugh tasarladığı planı bize anlatmaya baĢlıyor.

Yöntemi karmaĢık ve iĢe yaramaz. Fakat ağzımı kapalı

tutuyor, anlatmasına izin veriyorum. Bu bana etraflıca

düĢünmek için zaman kazandıracak. Yukarıdaki dallara

henüz konan Nero'ya Ģöyle bir göz atıyorum. Bir haberci

olarak öyle iyi eğitildi ki anahtar rol oynayabilir. Bu

esnada ben gözümü olup bitenlerden ayırmayacağım. Ne

tür bir fırsatın doğacağını katiyen bilmezsiniz. Bu yüzden

bakıcıyı avluya doğrultuyorum.

Bir baĢka kızın daha yatakhanede tekrar gözden

kay-boluyorkenki son anlık görüntüsünü yakalıyorum.

Boyutu itibarıyla daha önce görmediğim biri.

Emmi tekrar içeriye koĢtu ve ranzasına tırmandı.

Nell "Emmi? Ne var? N'oluyor?" dedi. O ana dek Emmi

duvarın bitiĢiğindeki boĢluktan tel kesiciyi çıkarmıĢtı.

Yere atladı. "Dinleyin,” dedi. "Dinleyin! Fazla zaman

yok!" Kızlar sessizliğe bürünerek ona ve elinde tuttuğu

kesiciye baktılar.

“Onu çaldın mı?" dedi Frankie.

“Çalmayı niçin umursayayım?" dedi. "Benim

gerçek adım, Özgür ġahinler'in Emmi'si. Biz Tontonlar'ı

Page 329: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DiriliĢ'te ve Ümitkent'te yendik. Kız kardeĢim onların

Ölüm Meleği dedikleri güçlü savaĢçıdır. O tam Ģu anda,

burada, savaĢçılarımızla beraber ormanda. Sizi

ailelerinize geri götürecekler. Bense sizi buradan

çıkaracağım." Kesiciyi havaya kaldırdı. "Çitin içinden

kaçacağız."

"Biliyorum!" dedi Nell. "Kovalar! Yabani otları

ayıklıyor-muĢ numarası yapacağız." En yakındaki kovayı

kavradı ve suyu boĢalttı, "iĢte!” Onu orada duran, açık

ağızlı Bly'a doğru itti. "Ee, geliyor musun?” dedi.

"Evet,” dedi Bly.

"Ben de!” Frankie ayağa fırladı ve kovasını

boĢalttı.

"Ölüm Meleği!” Lin ovma fırçasını göğsüne

yapıĢtırdı. Yalnızca sekiz yaĢındaydı ve ödü.kopuyordu

ama arkadaĢı Runa'nııı yaptıklarını aynen yapıyordu.

"Korkma, seni incitmeyecek,” dedi Emmi.

Runa konuĢarak onların kovalarını boĢalttı. "Lin

ve ben de geliyoruz. Ama bugün bahçe çalıĢması günü

değil. Çamur sebebiyle. Ayıklanacak yabani otlar da

yok."

Emmi ne kadar soğukkanlı olduğuna ĢaĢırıyordu.

Tıpkı Saba'nın ona olmasını söylediği gibi... "Eğer

planladığımız gibi yaparsak," dedi, “hiç kimse tek kelime

dahi söylemeyecektir. Bize baĢka birilerinin yabani otları

ayıklamamızı söylediğini düĢüneceklerdir. Oraya

normaldeki gibi tek sıra halinde yürürüz. Nell baĢta gider.

Ben sonda. Oraya ulaĢtığımızda, çitin tam bitiĢiğinde

birbirimize yaklaĢırız. Eğer yabani otlar yoksa, çamur

toplarız. Frankie, sen gözetlemeye devam edersin. Ben

teli keserken geri kalanınız beni örter. Size söylediğimde

hızla ilerlemek için hazırlanın. Bu iĢi çabuk ve sessiz bir

Page 330: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

biçimde yaparsak, hiç kimse gittiğimizin farkına bile

varmayacaktır. EndiĢelenmeyin, ben birçok kez kaçtım.

Hazır mısınız?”

Hepsi baĢlarıyla onayladılar. Gözleri fal taĢı gibi

açık, heyecanlı ve korkuyla doluydu. Emmi kesiciyi

kovasına koydu. "Gidelim,” dedi.

Ben yatakhaneyi bakıcıyla tekrar tararken, Nell

elinde kovayla kapıdan çıkıyor. Ardından da farklı yaĢ ve

boyda, hepsi de kendi kovasını taĢıyan kızlar geliyor.

KarĢımızdaki bahçe için düzgün bir hat oluĢturuyorlar.

Webb haklı; NelTinin kararlı bir görünüĢü var.

"Çabuk, bu bizim Ģansımız olabilir," diyorum.

ĠtiĢip kakıĢarak yanıma çömeliyorlar. "Bakın!"

diyor Tommo. "En arkadakine!"

Bakıcıyı en geriden gelen kıza doğrultuyorum.

Kalbim duruyor. ġu inatçı çene. O gözler... Gökyüzü

kadar büyük ve mavi...

"Emmi!" diyor Lugh. "Burada ne yapıyor?"

"Aman Tanrım," diyorum.

Jeton düĢüyor. Hiç kimsenin onu dün sabah

geçitte bulamamasının nedeni bu.

"Bizi takip etmiĢ," diyorum. "Önceki gece. O

zamandan beri buradaymıĢ belli ki. Eîaydi, daha yakma

gitmeliyiz."

Bahçenin bitiĢiğindeki çite üĢüĢtükleri büyük

çama doğru ilerliyoruz. Kızlar çamurun içinden yürüyüp

telin yanma safı sıklaĢtırarak diz çöküyorlar. Avuçlar

dolusu ıslak toprağı kovalarına yığmaya koyuluyorlar.

Bir an için kafam karıĢmıĢ bir halde bön bön baktıktan

sonra algılıyorum. Uzak mesafeden, yabani otları

ayıklıyorlarmıĢ gibi gözükecekler. Bu bir fırsat filan

değil. Em, Nero'yu görmüĢ. Bir planı var.

Page 331: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Lugh ve Tommo bana sokuluyor. "Burada

olduğumuzu biliyorlar," diye fısıldıyorum. Lugh ağacın

arkasındaki VVebb'e ağzını oynatarak mevcut durumu

izah ediyor. Webb baĢıyla onaylıyor.

Gözcülük yapan bir kız var. Birilerinin onları

fark etme ihtimalinden ötürü sürekli kontrol halinde. Hiç

kimse yok. Ördekler gölette geziniyor. Bir iĢçi grubu

metrelerce ötede çekiçlerini Ģiddetle indirerek gürültü

çıkarıyor. Emmi çitin sağma doğru aceleyle yürüyor.

Kovasından tel kesiciyi alıyor ve kesmeye baĢlıyor.

"Emmi," diye tıslıyorum. "Benim! Hayır, hayır,

bakma. Sadece dinle. Ne halt ediyorsun?"

"Ne halt ettiğimi sanıyorsun?" diyor.

"Kaçabilmemiz için çiti kesiyorum. Siz de bu nedenle

buradasınız. Onlara öyle söyledim."

"Emmi, dur!" diyorum. "Altı kiĢiden daha

fazlasını kurtarmamız gerekiyor. Beni iĢitiyor musun,

Em? Dur!"

Umursamıyor. Kesmeyi sürdürüyor. "Hâlâ iyi

miyiz, Frankie?" diyor.

"Tehlike geçti," diyor gözcü kız.

Onlar konuĢurlarken Webb bana, "BaĢka ne

planladığını bilmiyorum, ancak kızım Ģu anda oradan

çıkıyor," diyor.

Nell baĢını kaldırıyor. "Baba, sen misin?"

Webb ona "Evet, fakat sakın sesini çıkarma,

kızım," diyor.

Derken Lugh bana fısıldıyor: "Em'in oradan

çıkmasını istiyorum, Saba."

"Dinle," diyorum, "tehlikede olan daha fazlası—"

"Neredeyse tamam," diyor Emmi. "Bitiriyorum."

Kesicisini aĢağıya atıyor. Nell'e "ġunu geri çekmeme

Page 332: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yardım et," diyor. "Parmaklarına dikkat et." Telin bir

kanadını geriye eğiyorlar. Emmi bir çocuğun

geçebileceği büyüklükte bir boĢluk kesmiĢ. "Git, Nell,

çabuk!"

Sonra olanlar oluyor. Hem de birdenbire.

Nell karnının üstünde sürünerek çitten geçip

Webb onu kollarına alırken, Em "ġimdi sen, Bly," diyor

ve sarıĢın kız delikten solucan gibi kıvrıla kıvrıla geçer

geçmez, Tommo onu bulunduğumuz ağacın arkasına

çekiyor.

O anda, gözcülük yapan kız, Frankie "Emmi! O

bizi gördü! Geliyor!" diyor.

Ahırda çalıĢan bir oğlan burada neler olduğunu

fark etmiĢ. Kızlara doğru hızla koĢuyor. Hızından

anlaĢıldığı kadarıyla, onları engellemeye değil; onlara

katılmaya geliyor. Sorumlu adam bağırıyor, "Nereye

gidiyorsun? Buraya dön!"

Ahırda çalıĢan öteki çocuklar aynı Ģekilde

koĢmaya baĢlıyor.

Adam aniden durumu fark ediyor. Çitten kaçan

çocuklar var. Ne yapacağını bilemeyerek bir süre

kalakalıyor.

Bu esnada Emmi bağırıyor, "Lin! Runa! Haydi!"

En küçük kız olduğu yerde donakalmıĢ.

"Yapamam!" diyor. "Bizi yakalayacaklar! Beni

dövecekler!" Tekrar yatakhaneye doğru yürüyor. "Lin!"

diye çığlık atan arkadaĢı onun peĢi sıra koĢuyor.

Em "Frankie!" diyor. "Çabuk!" Frankie çite

doğru güçlükle ilerleyip oradan sürünerek geçiyor.

Ahırdan gelen oğlan birkaç metre uzaklıkta ve Em ona

sesleniyor: "Acele et!"

"Emmi, kendine gel, bu kadar yeter," diyor Lugh.

Page 333: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Fakat Em ahırdan gelen öbür çocuklara el

sallıyor. "Daha çabuk!" diye tıslıyor. "Haydi!"

Ahır sorumlusu adam da kuĢkulanıyor ve koĢarak

yardım çağırıyor.

Webb ve Tommo'ya "Gidin!" diyorum. "Geçitte

yine görüĢürüz."

Webb atları bıraktığımız kuytuya doğru hızla

koĢuyor. Nell ve Frankie hemen arkasından onu takip

ediyorlar. Tommo kolumu kavrıyor. "Emmi!" diyor.

Ellerimiz yüzlerimizin hizasına geliyor. Ġnce,

gümüĢ bir bileklik Tommo'nun sol bileğini çevrelemiĢ.

Üstüne iĢaretler oyulmuĢ. Tıpkı DeMalo'nun bilekliğine

benziyor. Tommo'ya dilimi yutmuĢ gibi bakıyorum. Onu

niye takıyor? Nasıl edinmiĢ?

"Saba!" Beni sarsıyor. "Em'e ne olacak?"

"Onu kurtaracağız," diyorum. "Onların geri

kalanını geçide götür. Kızı al. Tam arkanızda olacağız."

Sonra Tommo sarıĢın kızı elinden çekerek atlara

koĢuyor.

"Emmi! ġimdi!" diyor Lugh ama Em ahırdan

gelen çocukları çitten geçmeye teĢvik ediyor. Ormana ve

ötesine dağılmak için birbirleriyle yarıĢıyorlar.

"Emmi, haydi, bu kadar yeter," diyorum.

Ahır sorumlusu adam yardım etmesi için bir

Tonton getirmiĢ. Bize doğru koĢarak geliyorlar.

Tonton'un ateĢ çubuğu var. "Dur!" diye bağırıyor.

"Kımıldama!"

"Emmi!" diyor Lugh.

Em boĢluğa dalıyor. Lugh ve ben onu çekiyoruz.

Dönüp koĢmaya baĢlıyoruz. "BaĢardım, Saba! Gerçekten

baĢardım!" diye çığlık atıyor.

Page 334: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Harikasın, Em," diyorum. "Sen en iyisisin.

Haydi! KoĢ!"

KoĢuyoruz ve onu ellerinden çekiyoruz. Lugh bir

yanında, ben diğer yanındayım.

Derken bir patlama oluyor.

AtıĢın onu vurduğunu hissediyorum.

Patlama onu öne fırlatıyor. Elini sıkıca tutuyorum

ama tökezliyorum. "Lugh!" diye feryat ediyorum.

"Gitmeye devam et," diyor.

"Ne yapıyorsun?" diyorum.

Em'i kollarıma yüklüyor, fırlatıcısmı çekiyor ve

geri gitmek için arkasına dönüyor. "KoĢ!" diyor. "KoĢ,

Saba, koĢ!"

Emmi'yi kaldırıyor ve koĢmaya baĢlıyorum.

Emmi hiç olmadığı kadar ağır. O kadar ağır ve hareketsiz

ki düĢünmeye dahi cüret edemiyorum. Sadece

koĢuyorum, kollarımda ağırlaĢan Emmi'yle

koĢabildiğimce hızlı koĢuyorum. Nero tepemizde

gaklayarak uçuyor, arkamda Lugh atıĢ üstüne atıĢ yapıyor

ve ardından bize yetiĢiyor. Em'i benden alıp göğsüne

bastırırken atlara doğru koĢuyoruz. Emmi'ye "Em sen

iyisin, sorun yok," diyorum fakat baĢı gevĢek, gözleri

boĢ, Em'imizin öldüğünü biliyorum ama ölemez, ölemez-

Derken atların yanma varıyoruz. Webb ve

Tommo çocuklarla beraber ayrılmak üzereler. Tommo,

Emmi'yi görüyor ve gerçeği hemen anlıyor. Can evinden

vurulmuĢ gibi "Hayır!" diye haykırıyor; kızlar, Em'in

küçük arkadaĢları, hepsi gözyaĢlarına boğuluyor, Lugh'un

ne durumda olduğunu ise bilmiyorum. Em'i bir an olsun

bırakmayarak atma binmiĢ, onunla birlikte yola

koyuluyor, ağaçların arasında süratle at sürüyor ancak

gitmesi gerektiği yöne değil, geçide doğru ilerlemiyor.

Page 335: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Tommo "Lugh nereye gidiyor?" diyor.

"Tommo, hızla sür, durma," diyor ve Hermes'in

sırtına atlayıp Lugh'un peĢinden gidiyorum. Kalbim

Em'in adını sayıklıyor.

Emmi öldü!

Emmi.

Öldü.

Lugh bir iblis gibi at sürüyor. Önce onun sadece

hoyrat bir

Ģekilde at sürdüğünü zannediyorum. Fakat bir

sebepten ötürü yön değiĢtiriyor. Tarlaların üzerinden ben

de onu takip ediyorum. Birçok kiĢi bizi görüyor ama

hiçbiri durdurmuyor. Koyu renk kıyafetlere bürünmüĢ iki

kiĢi dörtnala gidiyorlar.

Derken gökyüzü kararıyor. Yağmur tekrar

geliyor. Bu sefer son yağıĢtan daha yoğun bir Ģekilde...

Yollar ırmaklara dönüĢüyor, tarlalar göllere... iliklerime

kadar sırılsıklamım. Yağmur beni bu hayattan götürüyor.

Bu kez güneye at sürüyoruz. Sonra nerede

olduğumuzu fark ediyorum. YaklaĢan Ģeyden haberim

var. Yüksek Irmak; kıyılarında küçük bir Wrecker yeri

bulunan, karanlık bir kaya oyuğundaki o dere. Jack ve

ben burada bir kez buluĢmuĢtuk. Onu görmeden evvel

kükreyiĢini iĢitiyorum. Yağmurla kabaran ırmak, sel

halinde, çamurdan dolayı kahverengi, yüksek ve hızlı bir

Ģekilde akıyor.

Lugh hızını kaybetmiyor. YavaĢlamıyor. Nereye

gittiğini artık iyiden iyiye anlıyorum.

Lugh "DeMalo! DeMalo!" diye haykırarak atının

yönünü değiĢtirirken, silahlı dört Tonton binanın

arkasından koĢarak çıkıyor ve bizi ĢaĢırtıyor. Ġkisi benim,

ikisi Lugh'un karĢısına...

Page 336: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Ona "Niye buradayız?" diyorum.

Tontonlar, Lugh'u yakalamıyor. Lugh, Emmi'yi

kollarına kaydırarak aĢağıya atlarken, bir muhafız dizgini

kavrıyor. Diğer muhafız, silah zoruyla, Lugh'un silah

kemerini alıyor; gelgelelim bunu hareket halinde

yapmaya mecbur oluyor çünkü Lugh bunun farkına bile

varmıyor. "DeMalo!" diye haykırarak halihazırda kapı

aralığına doğru yürüyor. "Neredesin?"

"Lugh!" diye bağırıyorum. "Bekle! Dur!" Kalbim

çarparak tehlikeyi haber veriyor. Lugh, DeMalo'nun

burada olacağını biliyormuĢ. Fakat nasıl? Ben kollarımı

uzatıp Tontonlar'a "Silah yok, temizim," diyerek

Hermes'ten iniyorum. Onlar üstümü çabucak aradıktan

sonra Lugh'un peĢinden koĢuyorum.

Sorun çıkarmıyorlar. Belli ki emir almıĢlar.

Bundan hiç hoĢlanmıyorum. Tontonlar'dan ikisi bizi

arkamızdan takip ediyorlar.

"Lugh! Burada ne yapıyoruz?" diyorum.

Derken kapıdan geçiyoruz.

"DeMalo!" diye haykırıyor. Yukarıdaki odaya

doğru paslı, demir merdivenin basamaklarını ikiĢer ikiĢer

tırmanıyor. Hurda metal çatısı olan parçalanmıĢ bir bina

burası. Sert destekler ağı, binayı ayakta tutuyor.

Duvarların ve sütunların çıplak kalıntıları demir

iskeleden dökülüyor. Kırık bir tahta merdiven bir sütuna

dayalı. Basamaklarından birinde DeMalo'nun Ģahini

Culan sessiz bir vaziyette oturuyor. Eskiden pencere olan

dört kocaman delik var. Nero onlardan birine konuyor.

ġahini, eski düĢmanını gözetliyor. Meydan okurcasına

gaklıyor. Culan gergince yön değiĢtiriyor. Ve o an

DeMalo'yu odanın uzak ucunda dikilirken buluyoruz.

Page 337: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"O öldü!" diye haykırıyor Lugh. DeMalo'ya

doğru aceleyle yürürken. Emmi hâlâ kollarında. Yüzü

öfkeden köpüren Lugh üzüntü yüzünden hoyrat.

DeMalo'dan baĢka hiçbir Ģeyin farkında değil. "Onu

adamların vurdu," diyor. "Küçük bir kız! Ona bak, seni

Tanrı'nm belası! O ölü!"

Lugh'u kolundan çekiyorum. "Lugh, burada

olamayız. Haydi, gidelim."

"ġayet onu adamlarım vurduysa, haklı bir

gerekçeyle vurmuĢ olmalılar," diyor DeMalo.

"Seni orospunun oğlu, hangi gerekçeyle?"

diyorum.

"O bir çocuk," diyor Lugh. "Ne zarar verebilirdi

ki?" Bir anlığına durup kendine geliyor. Soluk alıp

verirken, göğsü kabarıp iniyor. "Bunun böyle olmaması

lazımdı," diye yutkunuyor.

"Kız kardeĢin senin sorumluluğundaydı," diyor

DeMalo. "Oyunu oynarsan, kaybetmeye hazırlıklı ol.

Sana söylemiĢtim, Lugh."

Ona dik dik bakıyorum. "Ona söyledin, ha?"

diyorum. "Ne zaman? Hangi oyun?" Lugh'a dönüyorum.

"Doğruca buraya at sürdük," diyorum. "Onun burada

olduğunu biliyordun. Bu adamla ne yapmak zorunda

kaldın? Lugh!" Onu sarsıyorum. "Söyle bana!"

Lugh kendisini kavrayıĢımdan kurtarıyor. Çatlak

bir taĢ masaya doğru yöneliyor.

DeMalo'ya bakıyorum. "Bilmek istiyorum, o

nedenle bana hemen Ģimdi söylüyorsun," diyorum.

DeMalo muhafızları el iĢaretiyle odadan

çıkarıyor. Yüzü her zamanki gibi pürüzsüz ve ifadesiz.

"Erkek kardeĢin ve ben buluĢtuk/' diyor. "Sen köprümü

havaya uçurduktan hemen sonra. Hainlere iliĢkin ortak

Page 338: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

bir ilgi alanını paylaĢtığımızı keĢfettik. Bilhassa bir haine

iliĢkin. Erkek kardeĢin onu teslim edebileceğini söyledi.

Yeni Cennet'in en iyi çiftlik arazisinden bir arsa

karĢılığında."

"Sen ne diyorsun be?" diyorum.

"Senin bir arkadaĢın galiba," diyor DeMalo.

Jack... Jack'i kastediyor. Ama hayır, Jack'in

yaĢadığını hiç kimse bilmiyor.

Lugh, Emmi'yi masaya yatırmakla meĢgul.

Dikkatlice. O uyuyormuĢ da onu uyandırmak

istemiyormuĢçasma... Lugh'a gidiyorum. "Ne demek

istiyor?" diyorum. "Sen ne yaptın?"

"Henüz hiçbir Ģey," diyor DeMalo. "Teslim

etmedi. Öğleyin buradayım," diyor Lugh'a, "mesajının

haber verdiği gibi. Öyleyse o hain nerede? Onu

görmüyorum."

"Lütfen, Lugh," diyorum, "bana bu adamla bir

pazarlık yapmadığını söyle."

"Senin gözüne girmek için böyle bir iĢe kalkıĢtı,"

diyor bana. "Aksi takdirde Em asla o yurtta

bulunmayacaktı." Emmi'nin yüzündeki çamuru

mendiliyle nazikçe temizleyen Lugh'un nefesi

zangırdayarak çıkıyor. "Oysa benim istediğim gibi batıya

gitmiĢ olmalıydık. Neden onunla yeteri kadar

ilgilenmedin?" Em'in yağmurdan sırılsıklam olmuĢ saçını

düzeltiyor. "Neden benimle yeteri kadar ilgilenmedin?

Hep onun yüzünden, nedeni bu. Seni öyle etkilemiĢ ki

kendini dahi düĢünemiyorsun. Sırf onun sana

söylediklerini yapıyorsun. Kimin borusunun öttüğünden

haberdar olmadığımı sanma. Tüm bunlar hep onun

fikriydi. Ben onu gördüm. Jack'i gördüm."

Belli belirsiz bir Ģekilde "Jack öldü," diyorum.

Page 339: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bana bakıyor. "Yalanı bırak. BaĢından beri

biliyordum."

Ona bakıyorum. Lugh'a... Erkek kardeĢime...

Altın kalbime. .. Bana ihanet etmiĢ. Benim ona ihanet

ettiğim gibi...

"Her an burada olacaktır." Lugh, DeMalo'yla

konuĢurken, gözlerini gözlerimden ayırmıyor. "Saba'nın

mesajı ona öğleyin dedi."

"Ona benden bir mesaj göndermiĢsin," diye

fısıldıyorum hayretle. "Nero'yla."

"Ben meĢgul bir adamım, bekleyemem," diyor

DeMalo. "Hain yoksa, toprak da yok."

"Senin lanet toprağını istemiyorum," diyor Lugh.

"Onun asıldığını görmek istiyorum. O hayatlarımızı

mahvetti. Böyle ödeĢebiliriz."

Bu söz üzerine DeMalo pencereye dönüyor,

dıĢarıya bakıyor. "Yarın gece yağmur yağmamasını

umalım," diyor. "Ay tutulmasını görmeyi her zaman dört

gözle beklerim."

BaĢka bir Ģey söylemesi gerekmiyor.

Eğer bu Ģekilde devam edersen, daha’fazla insan

ölecek. Önemsediğin insanlar... Kız kardeĢin... Erkek

kardeĢin... Teklifim ay tutulmasına kadar geçerli.

Resmi bir teslimiyet... Lugh ve diğerlerinin, BoĢ

Arazi üzerinden AĢağı Çin Geçidi'ne güvenli geçiĢi adına

silahlarımızı teslim etmek... Hiç kuĢkusuz küçük bir

Tonton ordusu onlara refakat edecek ve yol boyunca

zincirlere bağlı olacaklar. Ama dağlara ve ötesine serbest

bir Ģekilde yürüyecekler.

Ama onunla evlenirsem... Her Ģey çözülür. Bu

adil. Her gün Emmi'nin ölümünün kefaretini ödeyeceğim.

Özgürlüğümü onlarınkilerle takas edeceğim. Onlara

Page 340: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

verebileceğim en azından bu. Ümitkent'te DeMalo'nun

gözleriyle karĢılaĢtığım andan itibaren biliyordum. Bir

yerlerde, bir gün, her nasılsa bu muamma, böyle

sonuçlanacaktı.

Kızgınlığın beni Ģimdiye dek ele geçireceğini

sanıyordum. Emmi öldü. Lugh'un ihanetine uğradım. En

sonunda DeMalo tarafından tuzağa düĢürüldüm. Ama

sakinim. Her Ģeyi uzaktan izliyormuĢ, kendi vücudumda

değilmiĢ gibiyim. ġokun azizliğinden kaynaklandığını

biliyorum. Kendi konuĢtuğumu kendim dinliyorum.

"Herkese güvenli geçiĢ hakkı istiyorum,"

diyorum. "Jack dâhil."

DeMalo baĢını bana bakmak için çeviriyor. "Onu

baĢkalarına ibret olması bakımından cezalandırmam

gerekiyor," diyor.

"Jack'e de. Bunlar benim koĢullarım."

"KoĢullar mı?" diyor Lugh. "Hangi koĢullardan

bahsediyorsun?"

Onu duymazlıktan geliyor, gözlerimi kırpmadan

DeMalo'ya bakıyorum. Henüz idrak ediyorum. BaĢının

Ģekli dikkatimi çekiyor. Tommo giderek ona benziyor.

ġimdi kendime uzağım, bunu çok açıkça görebiliyorum.

Gözleri öylesine koyu renk ki neredeyse siyah. Çıkık

elmacık kemikleri. .. Dolgun dudakları... Birbirlerine çok

benziyorlar. Bileğindeki gümüĢ bileklik...

Tommo'nunkiyle tamamen aynı. Elbette. Onlar baba ve

oğul... Tommo'nun ölen babası DeMalo... Bunu daha

önce anlayamadım. Burnumun dibindeymiĢ oysaki.

"Saba," diyor Lugh. "Hangi koĢullar?"

"Senin hayatını kurtarma koĢulları," diyorum.

"Pekâlâ," diyor DeMalo. "Senin pis, küçük, asiler

çeten ve Jack için güvenli geçiĢ."

Page 341: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Güvenli geçiĢ mi?" diyor Lugh. "O bir hain. Biz

bir pazarlık yaptık."

DeMalo ve ben gözlerimizi birbirimizden

ayırmıyoruz. "Onların AĢağı Çin Geçidi'ne varıĢını da

görmek istiyorum," diyorum.

"Issız bir yolda kalleĢlik olmaz," diyor DeMalo.

"Pekâlâ. AnlaĢtık."

"Bu da ne böyle?" diyor Lugh. "Saba, burada

neler oluyor?"

DeMalo beni istiyor. Bu nedenle sözünü

tutacaktır. BaĢka ne olursa olsun, Lugh güvende olacak.

Tommo da... O, babasının öldüğüne inanıyor. Zaten bunu

ona söylemeyeceğim. Mercy, Molly, Ash, Creed, Slim,

Jack... Onların bu diyardan çok çok uzaklara gitmelerini

sağlayacağım. Layık oldukları bir yaĢam fırsatına doğru...

Buna rağmen Emmi yok. Onun için artık çok

geç. Bu dünyada her zaman kan dökülüyor. Bunu

Ģimdiye dek öğrenmeliydim.

"Teslim oluyoruz," diyorum.

"Kabul ediyorum," diyor DeMalo.

"Teslim olmak mı?" Lugh omzumu kavrayıp

beni onunla yüzleĢmem için döndürüyor. "Jack'e güvenli

geçiĢ mi?" Onun adını tükürürcesine söylerken

parmaklarını kollarıma batırıyor. "Emmi'ye güvenli geçiĢ

yok," diyor. "Bir daha hiçbir yere gidemeyecek. Em'in

ölmesi Jack'in hatası ve Jack senin gözlerini öylesine kör

etmiĢ ki bunu göremiyorsun. O olmasaydı, çoktan batıya

giderdik, güvende olurduk, oraya yerleĢirdik ve Emmi

ölmezdi. O, geleceğimizi çaldı. Seni burada tuttu,

geleceğimizi çalarak bizi mahvetti. Sen onu hayatına

soktuğun an, biz mahvolduk. Bunu yapmak istediğimi mi

sanıyorsun? Bu adamla bir pazarlık yapmayı yani... Bunu

Page 342: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

sadece seni ve ailemi kurtarmak için yaptım. Her Ģey,

bütün hayatım, Ģimdiye değin tüm yaptıklarım sen ve

Emmi için. Kız kardeĢimiz burada ölü yatarken, sen

Jack'e güvenli geçiĢ sunacaksın, öyle mi? Sana lanet

olsun, Saba! Cehenneme git!"

Beni sertçe itiyor. Sendeleyip düĢüyorum. Nero

bana doğru uçuyor.

Lugh "Onun icabına kendim bakacağım!" diye

haykırarak kapıya koĢuyor.

O sırada Jack beliriyor. Ġki muhafız tarafından

getiriliyor. Elleri arkasında bağlanmıĢ. Durumu derhal

kavrıyor.

Muhafızlardan biri "ĠĢte o hain," diyor. Onu

arkasından itiyor.

Jack ileriye doğru tökezliyor. Lugh ona dalıyor.

Jack yana doğru kıvrılıp tahta merdivene çarpıyor.

Merdiven gürültüyle düĢerken hâlâ baĢlıklı olan Ģahin

paniğe kapılıyor. Kocaman kanatlarını çırpıyor.

Muhafızları pençeliyor. Onlar korkudan siniyor, çığlık

atıyor ve kollarını savuruyorlar. Hoyrat bir silah sesi,

çatıyı patlatıyor. Molozlar yağıyor.

"Durun!" DeMalo, Culan'ı yakalamak için hızla

koĢuyor. "Durun! Onu vuracaksınız, sizi aptallar!"

Nero'yu tutup ona "Git!" deyip onu arbedeye

doğru fırlatırken, Nero Ģahinden öcünü alacağını çığlık

çığlığa ifade ediyor.

Lugh, Jack'i boynundan yakalayarak onunla

güreĢiyor. Onu pencereden geriye doğru yarıya kadar

sarkıtıyor. Fakat Jack karĢı koyuyor. Elleri arkasında

bağlıyken hazırlıksız yakalanmasına rağmen mücadele

ediyor. Yağmur üstlerine dökülüyor. Lugh öfkeden

kudurmuĢ. Gücünün ötesinde bir çaba sarf ediyor.

Page 343: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Onu Jack'ten ayırmaya gayret ederek, Lugh'un

kollarına ve ceketine asılıyorum. Bir bacağını kollarımla

tutuyorum ve yan tarafa doğru tökezliyor. Derken Jack

devriliyor. Ona elimi uzatıyorum. Çok geç. "Hayır!" diye

haykırıyorum. Pencereden aĢağı eğiliyorum. Jack ırmağa

düĢüyor. Irmak onu sürüklüyor, döndüre döndüre

uzaklaĢtırıyor.

Lugh'a "Sen ne yaptın?" diye bağırıyorum.

SersemlemiĢ görünerek ayağa kalkıyor.

Bir el silah ateĢ ediliyor. Kısa ok onu sırtından

vuruyor.

"Hayır!" Lugh kıvrılıp kollarıma düĢerken

feryadı basıyorum. Sonra ikimiz de devrilip, pencereden

aĢağıdaki ırmağa düĢüyoruz.

Suya çarpıyoruz. Lugh üstümde. Batıyoruz...

Gömleğini sımsıkı tutuyorum. Bükülüp

dönüyoruz. Dalgalara kapılıp sürükleniyoruz.

Yüzeye fırlayıp yağmura tutuluyorum. Ona

bakıyorum. Adını bağırıyorum: "Lugh!"

Irmağın kükremesinde kayboluyor. Adı, sesim,

feryadım. .. Akıntı beni yakalıyor. Uzağa sürüklüyor.

Kalın bir dal yanımdan dönerek geçiyor. Onu kavrıyor,

kıyıdaki kayalıklara savruluyor ve ormanlık bir vadiye

çıkıyorum.

Nero tepemde acı acı çığlıklar atıyor. AĢırı

tedirgin bir Ģekilde etrafıma bakmıyorum. Kıyının

yakınındaki Lugh'u fark ediyorum. Devrilen bir ağacın

köklerine yakalanmıĢ. Suda yüzükoyun uzanmıĢ. Jack de

orada. Irmaktan henüz çıkıyor. "Lugh!" diye

haykırıyorum. Nihayetinde öfke içimde kabarıyor. Ben

akıntıdan kurtulup Lugh'a doğru ilerlemek için mücadele

Page 344: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ederken, kızgınlık âdeta içimi yakıyor. Derken yanlarına

varıyorum. Jack, Lugh'u kurtarmaya gayret ediyor.

"Ona dokunma!" diye haykırıyorum. "Lugh!"

Büyük uğraĢ verip karman çorman köklerin arasından

çıkıyorum. "Onu bana bırak!" Lugh'u tutuyorum.

"Buradayım, buradayım, her Ģey yolunda," diyorum. Ona

bakıyor, dokunuyor ve onu inceliyorum. Vurulduğu

yerde biraz kan var, fazla değil... Ona "ĠyileĢeceksin,"

diyorum. Öyle cesur ki gıkı çıkmıyor. Onu kollarımda

tutuyor ve kendime yaklaĢtırıyorum. Jack de bana

yardımcı oluyor. Güzel yüzünde hiçbir çizik yok. Aynen

benimki gibi olan doğumayı dövmesini öpüyorum.

"Kendine bir bak, Lugh," diyorum, "sen kusursuzsun."

Parmaklarımızı birleĢtiriyorum. Yanağımı onunkine

yatırıyorum. Jack'e "O iyi," diyorum. "O iyi."

Onu sımsıkı tutup kalbime bastırıyorum.

Sarsılıyorum. Titriyorum.

"Asla tahmin etmezsin," diyorum. "Büyük Su'ya

gidiyoruz. Sen, ben ve Em... Her Ģey ayarlandı. Buradan

hemen ayrılabiliriz. ġayet bu kadar inatçı olmasaydım,

seni dinleseydim, Ģimdiye dek orada olurduk. Ama oraya

ulaĢacağız, söz veriyorum, ulaĢacağız."

Bir an için durmak zorunda kalıyorum.

"Yardımına ihtiyacım var," diye fısıldıyorum.

"Görüyorsun. .. Ben bazı hatalar yaptım ve sen daima ne

yaptığının farkındasındır. Benimle daima ilgilendin. Sana

daha önce söylemiĢ olmalıydım, söylemeliydim, lütfen

beni bırakma. Lütfen. Sensiz olamam. Sensiz dünyada ne

yapacağımı bilmiyorum."

"Saba." Jack yanımıza çömeliyor.

"Uyuyor," diyorum.

Jack Ģakağımı öpüyor. "Uyumuyor," diyor.

Page 345: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Emmi öldü," diyorum.

"Biliyorum." diye yanıtlıyor beni.

AĢağıdaki ırmağa durağan gözlerle bakıyorum.

Kahverengi sular yükseliyor, ayaklarımı çekiĢtiriyor.

Boğulmak kolay. Öyle söylerler. Eğer savaĢmazsanız.

Kollarımda Lugh'la suya kayabilirim. Acı gelmeden

önce... Beni almadan önce...

O gitti.

Gitti.

Altın kalbim gitti.

"Geliyorlar," diyor Jack. "Saba, kaçmalıyız. Onu

yanımızda götüremeyiz."

Jack'e bakıyorum. Sırılsıklam ve kirli. Yağmur,

baĢımıza bardaktan boĢanırcasına yağıyor.

"Bahsettiğin o ırmağı bul," diyorum. "Haritanın

tepesindeki o su uzantısını. Söylediğin gibi bir kayık bul

ve ilerle. Onun seninle ilgili sözünü tutacağına

inanmıyorum. Geri kalanımızla ilgili sözünü tutacaktır

fakat seninle ilgili sözünü tutmaz."

"Saba!" DeMalo'nun sesi yakından geliyor.

"Saba!"

"Herkes adımı söylüyor."

"Onunla bir pazarlık yapmıĢsın," diyor Jack.

"Onun istediği benim. Yalnızca ben. O her

zaman kazanır," diyorum.

Jack geri çekiliyor. Bir tür gerçeklik onda

ıĢımaya baĢlarken, yüz ifadesinin değiĢtiğini görüyorum.

"Bir parmağını bile kaldırmak zorunda kalmadı,"

diyorum. "Tek yapmak zorunda olduğu Ģey, beklemekti.

Tüm bunların sebebi benim."

"Ne pazarlığı yaptın?"

"Onunla evlenmek," diyorum.

Page 346: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Gözleri buz kesiyor. "Özgürlüğümüzü onun

yatağında satın almıĢsın," diyor. "ġayet sana teĢekkür

etmezsem, beni mazur görürsün artık. Erkek kardeĢini ve

beni dinlemen, sana söylediğimiz gibi bu diyarı terk

etmen gerekiyordu. Ġlk derin kesikte bundan korkacağını

hep biliyordum. Fakat bize ihanet edeceğini bir kez olsun

bile düĢünmedim."

"Seni kurtarmak için böyle yaptım," diyorum.

"Ben kurtarılmak istemedim. Hiçbirimiz

istemedik. Anladığını sanıyordum," diyor. "Çok daha

önemli bir amaç için buradayız, unuttun mu?"

"Bitti, Jack."

"Tek biten, sen ve benim. Biziz," diyor.

Sonra gidiyor, yağmurda gözden kayboluyor."

"Saba!" Bu, DeMalo'nun sesi. "Acele edin.

Orada!"

Lugh'u kalbime sıkıca bastırıyorum. Onunla

birlikte ırmağa kayıyorum.

Sonrası acı...

Sadece acı...

SONRA

Gözlerim gün ıĢığına açılıyor. Bir yatakta

yatıyorum. Bilmediğim bir odadayım.

Gördüğüm ilk Ģey, DeMalo. Bir sandalyede,

pencerenin yanında, beyazlar içinde oturup kitap okuyor.

DıĢarıda gökyüzü mavi.

Lugh, Lugh, gözlerin öyle mavi ki onların

üstünde uzaklara yelken açabilirim.

Yüzümü duvara çeviriyorum.

"UyanmıĢsın," diyor DeMalo. "Nihayet."

Onun kalktığını ve yürüdüğünü iĢitiyorum.

Page 347: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bir kapı açılıyor. Gelen kiĢi birkaç söz söylüyor.

Ardından kapı kapanıyor.

Sonra DeMalo sandalyesine geri dönüyor ve

"Kendini nasıl hissediyorsun?" diyor. "Neler olduğu

hatırında mı?"

Oda ısınmıĢ. Ağzım kurumuĢ.

"Oraya tam vaktinde geldim," diye devam

ediyor. "Irmak seni neredeyse yutuyordu. Fena halde kan

kaybediyordun. Korkunç bir ıstırap içerisindeydin."

Kapı açılıp kapanıyor. Biri içeriye giriyor.

DeMalo ayağa kalkıp uzaklaĢıyor. Nasırlı parmaklar,

bileğimi kaldırıp nabzımı ölçüyor. BaĢımı çeviriyorum.

O, Mercy. Bizi ele vermemem için beni gözleriyle

uyarıyor. Elini alnıma koyuyor.

"AteĢi düĢmüĢ," diyor. "Nabzı iyi."

"Bu, Mercy. Bir süredir seninle ilgileniyor,"

diyor DeMalo.

Onu tanıdığımdan haberi yok.

"DüĢük yapmıĢsınız, leydim," diyor Mercy.

"Bana kötü bir Ģok geçirdiğiniz söylenildi. Sebebin bu

olduğunu zannediyorum. Yine de ilk seferinde sıklıkla

böyle olur. Bazen hamile olduğunuzu dahi anlamazsınız."

Hamilelik mi? DüĢük mü?

Doğruluyor. DeMalo'ya "Söylediğim gibi,

efendim, ley-dinizin kilo alması gerekiyor. Bolca istirahat

ve uygun gıda onu yakında iyileĢtirecektir. Kendisiyle

biraz daha ilgilenmem gerek."

"Elbette," diyor DeMalo. "Sizi yalnız

bırakacağım."

Mercy yatakta oturuyor. Beni kollarına alıp

tutuyor. "Üzgünüm," diyor. "Çok üzgünüm."

Page 348: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DeMalo Yeni Cennet'teki en iyi ebeyi bulmak

için araĢtırmacılar göndermiĢ. Tontonlar sora sora onun

izini bulmuĢlar. Apar topar buraya getirilmiĢ. Her nerede

bulunuyorsa, yanında bir Tonton bekliyor. Benim bakım

konularım haricinde hiç kimse onunla konuĢmamalı.

Burası DeMalo'nun aralarında mekik dokuduğu birkaç

güzel evden biri. Sade ama konforlu. Mercy Yeni

Cennet'i iyi bilmiyor. Tek bildiği, güneybatıda bir yerde

olduğumuz. Ev uçsuz bucaksız manzarası olan bir

çayırlıkta bulunuyor.

DeMalo beni kurtarmak için ırmağa girmiĢ. BeĢ

gece ve beĢ gündür buradaymıĢım. Mercy önce yaĢama

isteğimin olmadığından korkmuĢ. DeMalo burada hemen

hemen hiç durmamıĢ. Mercy baĢka bir yerde bir sorun

olduğunu ve DeMalo'nun sorunu halletmesi için

çağırıldığını düĢünüyor. ĠĢimizin keĢfedilip

keĢfedilmediğini merak ediyor. Ġnsanlarımız için

korkuyor.

Nero yakında. Pencereden gelip gidiyor. Mercy

ona pencere mandalını kaldırmayı öğretmiĢ. Takipçi

geçitten buraya gelmenin bir yolunu bulmuĢ. Gündüz

vakti görülmese de geceleyin havlıyor.

Erkek kardeĢim ve kız kardeĢim mezarlarında

yan yana yatıyorlar. DeMalo mezarların üzerine taĢlar

diktirmiĢ.

Mercy'nin bana anlattıkları bunlar. Daha fazlası

yok. Henüz yok. Hamileliğime, düĢük yapmama tekrar

değinmiyor. Bana hiç soru sormuyor.

KonuĢmuyorum.

Ağlamıyorum.

Solgunum.

Zayıfım.

Page 349: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Çırılçıplağım.

Uyanıyorum. Hava karanlık. ġöminede ateĢ var.

Oda saz mumu ıĢığıyla aydınlanmıĢ. DeMalo pencerenin

yanındaki sandalyesinde oturuyor. Elinde bir kadeh

dolusu kan kırmızı Ģarap; yıldız çağlayanı geceye

bakıyor.

Bir kurt köpeğinin ulumasını duyabiliyorum.

Takipçi uzakta değil.

"Yıldız mevsimi," diyor DeMalo. "Batıl inançlı

aptallar. Bu kıyametin seninle alakalı olduğunu

sanıyorlar. Ölüm Meleği." BaĢını çevirmiyor.

Kımıldadığımı iĢitmiĢ olmalı. "ġu kurt köpeği saatlerdir

uluyor," diyor.

Doğrularak oturuyor ve battaniyeyi itiyorum.

Uzun bir kombinezon giymiĢtim. Kalın ve yumuĢak.

DeMalo yatağımın yanma geliyor. Elini uzatıyor. Ona

baktıktan sonra tutuyorum. O, ateĢin yanma oturmama

yardım ederken titriyorum.

Kapaklı tabaklar, Ģöminenin üstünde

sıcaklıklarını koruyor. DeMalo bir tanesini alçak bir

masaya koyuyor, bana bir çatal veriyor. "Ye," diyor. "Aç

olmalısın."

Yağda yumurta. Küçük bir ısırık alıyorum.

DeMalo tahta kanepenin köĢesine yaslanıyor. Bir dizi

yukarıda, bir ayağı zeminde. Kadehime biraz Ģarap

doldurmuĢ. Yudumlamamı seyrediyor.

"Çok zayıfsın," diyor. "Çok solgunsun. Düğün

günümüz Yeni Cennet'in tarihindeki ilk büyük olay

olacak. Senden çiçek açmıĢ gibi görünmeni istiyorum. O

kadınla, Mercy'yle konuĢacağım. Bir-iki numara

biliyordur muhakkak." Kadehini Ģömine ıĢığına tutuyor.

Kan kırmızı renge sabit gözlerle bakıyor. "En yetenekli

Page 350: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

ebeyi bulmak için Yeni Cennet'i didik didik aratıyorum,"

diyor, "ve onu nerede buluyorlar? Bir köle çetesinde.

Ġnanılması zor. Bebek evleri daima patlayacak kadar dolu

olunca, eriĢebildiğimiz her ebeye ihtiyaç duyuyoruz."

Gördüğüm bebek evi yarı doluydu.

"Sen dinlenirken ben meĢguldüm/' diyor. "Bunun

gibi bir düğün çok fazla plan ve hazırlık gerektirir. Bu

düğün olağanüstü olacak, muhteĢem olacak. Hepimizi

birbirimize bağlayacak. Yeryüzüne hizmet eden ve onu

iyileĢtiren tek aile kılacak. Yeni Cennet'in gerçek

baĢlangıcı olacak. Hikâyesi, gelecek nesiller boyunca

anlatılacak."

Elimi eline alıyor. Yorgun ama güzel görünüyor.

ġömine ve saz mumu ıĢığı sayesinde altın gibi, yani

Tommo'nun o gün güneĢ ıĢığında parladığı gibi parlıyor.

"Seni bekledim. ġimdi sana sahibim," diyor.

"Adımı söyle."

"Seth," diyorum.

Beni kendisine çekiyor, yaklaĢtırıyor. "Hayır,"

diyor. "O zaman söylediğin gibi."

O zaman. Ona kendimi verdiğim zamandan

bahsediyor. Siyah gözlerine bakıyor ve adını söylememi

istediği gibi fısıldıyorum.

Beni öpmeye kalkıĢıyor. BaĢımı hafifçe

çeviriyorum. Bir parmağıyla çenemden tutarak beni

tekrar kendisine çeviriyor. Ağzının karanlık ülkesini,

ellerinin uyuĢturucu dokunuĢunu, vücudunun sıcaklığını

bir kez daha görüyorum. "Çok cimrisin, Saba," diyor.

"Seni affedeceğim. Bu seferlik."

Tahta kanepenin köĢesine geri dönüyor. O bana

bakarken, ben de tam karĢıya bakıyorum. "Saçını

Page 351: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

uzatacaksın," diyor. "Saçının tenine değdiğini görmek

istiyorum. ġimdi ye. Yiyeceği ziyan etmiĢ olmayalım."

Çatalımı kaldırıyorum. Kendimi bir ısırık daha

almaya zorluyorum. DeMalo Ģarabını içiyor ve beni

seyrediyor.

"Adamlarım senin asi çeteni yakalamıĢlar,"

diyor. "Onlardan geriye kalanları. Bana onlardan birinin

Ģu deli, yaĢlı hurdacı kadın olduğu söylenildi. Kurtarıcı

çift kolayca bulunmuĢ. Hemen oracıkta ifadeleri alınmıĢ.

Sormadan söyleyeyim, hayır, onları göremezsin.

Düğünden sonraya kadar güvenli bir yerdeler. EndiĢe

etme, sözümü tutmaya niyetliyim. Küskün bir eĢ

istemiyorum. Ne derler, küçük bir iyilik, uzun yol

kateder."

ġerefime içiyor.

"Madem öyle... performansını nasıl ölçebilirim?"

diyor. "Oyunun bu son aĢamasında senden çok daha

fazlasını umuyordum. Sana bir hafta veriyorum ve en iyi

yapabildiğin Ģey birkaç çocuğu onlara günde üç öğün

yemek, sıcak bir yatak ve anlamlı bir gelecek sunan,

katlanılamaz yaĢamlarından özgürleĢtirmek oluyor. Ne

olursa olsun, o çocukların hepsi Yeni Cennet'e geri

döndü. Bebekleri ebeveynlerine iade etmeyle ilgili o

duygusal numaraya gelince, onların sana minnet

duyacaklarını sanmıyorum." Bana uzun bir süre aralıksız

bakıyor. Biraz kaĢ çatıyor. "Hayal kırıklığına uğratıcı ve

kafa karıĢtırıcı, Saba," diyor. "Beni biraz zahmete soktun,

hepsi o kadar. BaĢına kendi kanın yağdı. Hain sevgilin,

hesaba katılmayan tek kiĢi. Bo-ğulduysa, akıĢ yönünde

sürüklenecektir. Ancak boğulma-dıysa, bulunup ifadesi

alınacaktır."

Page 352: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Cebinden bir Ģey çıkarıyor. Onu bana gösteriyor.

Kabuk rulosu mesajların olduğu küçük deri çantam.

"Nero'nun aracı olarak kullanıldığını tahmin ediyorum,"

diyor. "Bunu daha çok sevdim." Çantayı ateĢe fırlatıyor.

"Jack'e de güvenli geçiĢ," diyorum. "Söz verdin."

"Ne?" diyor. "Erkek kardeĢin senin yüzünden

boĢu boĢuna mı öldü?"

Bir tek damla gözyaĢı beni utandırıyor.

Yanağımdan akıp gidiyor.

DeMalo içkisini içerken beni seyrediyor. "Bu

nedir?" diyor. "Kendine acıma mı? Suçluluk mu? Yoksa

keder mi?"

Sorma tarzında dikkatimi çeken bir Ģey var.

BaĢıma kakmak değil, gerçekten bilmek istiyor. En

sonunda anlıyorum. DeMalo duygusuz çünkü iyilik,

suçluluk, keder, kendine acıma... bunlar ona göre

yalnızca birer sözcük. Bunları doğru zamanda söylemeyi

öğrenmiĢ.

"Ġki gece ve bir gün içerisinde evleniyoruz,"

diyor. "Ağlaman gerekirse, o zamana değin ağla ama

daha fazla ağlama." Kadehini boĢaltıyor. "Kırmızı gözlü

bir eĢ istemiyorum," diyor. "Diğerleriyle ortak tozdan

yapılmamıĢız. Seninle benim kaderimiz ayrı. Yapılacak

çok Ģey var. Planlarım var."

Beni yeniden öpüyor. Bana sahipmiĢçesine sert

bir öpücük... "Bir dahaki sefere, kimin baba olduğunu

bileceğiz," diyor.

Ayağa kalkıp kapıya yürüyor. Kapı açılıp kapanıyor.

DeMalo kapıyı arkasından kilitleyerek gidiyor.

AteĢin yanında otururken bakıĢımı alevlere

sabitliyorum. Penceredeki ani bir takırtı beni yerimden

Page 353: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

hoplatıyor. Siyah tüylerin, lamba ıĢığındaki parıltısı

kadehten görünüyor. Kalbim hızlanıyor.

"Nero," diyorum.

Mercy'nin ona öğrettiği gibi pencere mandalını kaldırmıĢ.

Sessizce, dikkatlice pencereyi açıyor ve onu içeriye

sokuyorum. Takipçi'nin yakınlarda hâlâ uluduğunu

duyabiliyorum. Pencereden eğilip geceye bakıyorum.

Etrafta hiç kimse yok. Hafifçe ıslık çalıyorum. Bir kez.

Ġki kez. Bekliyorum. Bekliyorum. Sonra ayın ıĢığında

onu görüyorum. GümüĢi gri bir çizgi, tarlanın içinden eve

doğru koĢuyor. Kendisini aĢağımdaki duvara savuruyor.

Bana ulaĢmayı umarak arka ayakları üstünde doğruluyor.

Ama aramızda kemik kırıcı üç kat var.

Tek yapabildiğim aĢağı bakıp ona fısıldamak.

"Ben iyiyim. Tamam, buradayım." Ona ne kadar iyi bir

dost olduğunu söylüyorum. Ġniltiler çıkarıyor fakat

havlamayacağından haberdar. Sonra ona gitmesini

söylüyorum. Evin yakınında bulunmamalı. DeMalo onu

asla incitmezdi. Ġnsan olmayan herhangi bir varlığa iyi

davranıyor ne de olsa. Ama Tontonların ona zarar verip

vermeyeceğine güven olmaz.

Pencereyi kapatıp Nero'yu kollarıma alıyorum.

ġömine yanındaki sandalyeme götürüyorum. Gagasını

boynuma sürtüyor. Ona "ġimdi sadece sen ve ben varız,"

diyorum. "Onlar gittiler. Sadece sen ve ben."

Sözcüklerin tam olarak ne manaya geldiğini hâlâ

bilemiyorum.

Bir süreliğine oturuyoruz ve düĢünmeye baĢlıyorum.

Yolda bıraktığımız iki Tonton, Yıldız IĢığı

Geçidi'ne gitmiĢ olmalı. Hurdalıktaki üç kiĢi: Peg,

Tommo ve Webb. DeMalo, Kurtarıcı çiftin hemen

oracıkta ifadesinin alındığını söyledi. Tontonlar Manuel'i

Page 354: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

takip etmiĢ olmalılar. EĢi Bo'nun da suçlu olduğuna karar

verilmiĢtir muhtemelen. Gelgelelim onlar Jack'in asi

çetesine mensup olanlardan sadece ikisi. Bu ölmeden

önce konuĢmadıkları anlamına geliyor. Onlar ölmeden

önce. Geriye Nass Kampı'ndaki Molly ve Auriel ile hâlâ

Yeni Cennet'te olan Slim, Ash ve Creed kalıyor. Benden

nefret eden Jack ise firarda. Belki de geride kalan herkes

benden nefret ediyordur.

Çiftliklerdeki Yılan Irmağı insanları henüz

keĢfedilmemiĢ belli ki.

DeMalo evliliğimiz için planlar yapmıĢ.

Olağanüstü hazırlıklar...

AteĢe bakıyorum. Deri çantam küllerde yatıyor.

Onu alıyorum. YanmıĢ ve kararmıĢ olsa da içindeki

rulolar yanmamıĢ.

Yumurtaları, mısır ekmeğinin birazını, dilimlenmiĢ ördek

göğsünü yiyor, biraz da Ģarap içiyorum.

Nero'yu geceye salmamın ardından yatıp uyuyorum.

Uyandığımda Mercy'yi hem odada dolaĢır hem

de teneke bir küveti sıcak suyla doldururken buluyorum.

Suya kekik yağı damlatıyor. KonuĢmuyoruz, gözlerimizle

anlaĢıyoruz. Derken küvete giriyorum. Ben vücudumu

suyla ovduğum esnada, Mercy saçımı sabunotuyla

yıkıyor. BaĢıma durulama suyu dökerken, DeMalo odaya

giriyor.

Kapının hemen iç tarafında bir Tonton var. Hiç kuĢkusuz

ki Mercy ve benim bir dolap çevirmediğimizden emin

olmak için. Fakat biz, bize mahremiyet sağlayan, alçak

bir tahta perdenin arkasındayız.

DeMalo perdenin çevresinden dolanıyor. Ne bir

baĢ selamında bulunuyor, ne de müsaade istiyor.

Page 355: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Mercy'ye "Onun yarın çiçek gibi açmasını istiyorum. Al

yanaklar, parlak gözler... Anlıyor musun?" diyor.

Mercy baĢıyla onaylıyor. "Bir baĢmelek iksiri,

melankoliyi tedavi eder," diyor. "Biraz bitki toplamam

gerekecek."

"Onu bul," diyor DeMalo. "Nereye gideceğini

biliyor musun?"

"Sanırım."

"Adamlarım seni oraya Ģimdi götürecekler."

"Onları gömdüğün yeri görmek istiyorum," diyorum.

Bana bakıyor.

"Lütfen," diyorum.

"Yarından sonra," diyor. "Bu yeterince yakın bir

zaman. ġimdi aklıma geldi." DeMalo elini cebine sokup

bir Ģey çıkarıyor. "Bunu boynunda taĢıyordu," diyor.

Fırlattığı Ģeyi yakalıyorum. Lugh'un kolyesi. Bir deri ipe

takılmıĢ olan o küçük yeĢil cam yüzük. Ona geçen doğum

günümüzde vermiĢtim. On sekiz yaĢındaydık.

"Bu geceyi baĢka bir yerde geçireceğim," diyor

DeMalo. "Seni evleninceye kadar görmeyeceğim."

Ve odadan ayrılıyor. Mercy ve ben birbirimize

bakıyoruz. Küvetten çıkıyorum. Mercy beni bir çuvalla

kurularken Tonton'a "Suyu boĢaltır mısın, lütfen?"

diyorum. Duraksadığında, "Efendiyi duydun. Hemen

uzaklaĢması gerek," diyorum.

Çuvala sarınıp bir kenarda dikiliyorum. Tonton

bana bakmadan aceleyle gelip küveti kavrıyor ve suyu

boĢaltmak için onu götürüyor. Yatağıma gidiyorum. Deri

çantamı saman döĢeğin altından çekip çıkarıyor ve

içindeki ruloları döküyorum. Onları ayıklamaya

baĢlarken, Mercy'ye fısıldıyorum: "Su değirmeninin

Page 356: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yakınında güvenli bir mesaj zulası var. O gün seninle

karĢılaĢtığımız Don Irmağı'nda. Bu yeri biliyor musun?"

"Biliyorum," diyor. "Oralarda biraz baĢmelek otu

arayacağım. Çoğu yerde yetiĢir zaten. Onun bundan

haberdar olmaması da bir Ģans."

Ġstediğim ruloyu bulup eline bastırıyorum.

"Bunu tam zamanında bulmamaları da ihtimal

dahilinde," diyorum. "Zulaları hâlâ kullanıp

kullanmadıklarını bile bilmiyoruz. Veya bulup

umursamayabilirler, bilmiyorum. Ne yaptığımı gerçekten

bilmiyorum, aklıma yalnızca bu fikir geliyor. Yanılıyor

olabilirim, fakat—"

"Bunun çaresine bakacağım. EndiĢelenme."

Mercy ruloyu bağrına sokarken, "Sesini tekrar

duyduğuma sevindim," diyor.

Buruk bir Ģekilde gülümsüyorum. "Lütfen dikkatli ol."

"Dikkatsiz olmak gibi bir lüksüm yok," diyor ve kapıdan

çıkıyor. Bir süre sonra gözden kaybolmuĢ olacak.

Ev sessizleĢiyor. Gelen giden hiç kimse yok.

Pencereden dıĢarıya bakıyor, oturuyor ve düĢünüyorum.

Bir elimde Lugh'un kolyesini, diğer elimde de

kalpta-Ģını tutuyorum.

Duygulanmaya izin vermiyorum. En azından

henüz... Böylelikle Ümitkent'teki hücremde geceleyin

kâbuslar uykumu böldüğünde, korkular tarafından

kuĢatıldığımda yaptığımı yapıyorum. Dört yanımdaki

dünyanın karanlık olduğunu düĢünüyorum. Kendi

derinliğime dalıyor, kendimi ufaltıyorum. Güvende

olduğum yere... Güçlü olduğum yere...

Ben bir ıĢık noktasıyım ve soruyorum:

Ben kimim?

Neye inanıyorum?

Page 357: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Neye inandığımı asla unutmamam gerek. Her ne

yaĢanmıĢ olursa olsun.

Ne de olsa birinin yaptığı, herkesi etkiler.

Hepimiz birbirimize bağlıyız. Kaderin tek bir

örgüsündeki ipleriz.

Kaderimi kendim çiziyorum.

Yaptığım seçimlerle...

Mercy geri dönmeyecek. Onların bana söyledikleri tek

Ģey bu. Mesajı zulaya bırakmaya çalıĢırken yakalanmıĢ

olmalı. YaĢayıp yaĢamadığını dahi bilmiyorum.

Ama biri -belki de o- baĢmelek otu toplamıĢ. Ot

suda kaynatılıp demlenmiĢ ve o iksir, Ģarapla karıĢtırılıp

bana getirilmiĢ. Ona dokunmuyorum.

Yarın DeMalo'yla evleniyorum.

Garip bir kadın köle beni uyandırıyor. Gece,

yüzünü Ģafağa doğru çevirmiĢ. Beni evlenmeye uygun

olarak giydirmek için gönderilmiĢ. O, odadaki her

lambayı yakarken, ben yatağımın ayak ucundaki elbiseyi

görüyorum. Oraya ben uyurken konulmuĢ.

Bu oldukça tuhaf... Aslında harikulade. Tıpkı

DeMalo'nun söylediği gibi kraliçeye layık bir elbise.

Yere kadar uzun. Kolları bileğe kadar sıkı, sırtı yukarıya

kadar dantelli. Koyu Ģarap renginde, çok yumuĢak bir

kumaĢtan yapılmıĢ. Eski, belli ki Wrecker zamanından

kalma. Gerçek yapraklı taze çiçekler, tüyler ve cilalı

taĢlarla süslenmiĢ. BaĢım için altın bir taç var. Çizmeler

yok. Bu onun yalın ayak olmamı istediği anlamına

geliyor.

Nero pencereye hafifçe vuruyor. Onu içeri alıyor,

yüzümü ve ellerimi yıkıyorum. Kadın saçımı tarıyor.

Utangaç. Gözlerime bakmıyor. Bana söylediği adı, Fan.

Page 358: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sükunet içinde beni süslüyor. Elbise bana

kusursuzca uyuyor. Fan yağın içinde gül yaprakları

getirmiĢ. Yanaklarımı ve dudaklarımı onlarla ovuyor.

Çiçek gibi açmalıyım. Yüzümün sevinçten kızarması

lazım. DeMalo'nun istediği bu. Bugün her Ģey sadece

görünüĢten ibaret. Yeni Cennet'te zaten her Ģey

görünüĢten ibaret. Yalan, gerçeğin; kölelik, özgürlüğün

kisvesine bürünmüĢ.

Elbiseyi getiren kiĢi duvarın karĢısına bir boy aynası

bırakmıĢ. Hazırlandığım zaman Nero omzuma tünemek

için geliyor. Aynadan bize sabit gözlerle bakan yabancıya

biz de sabit gözlerle bakıyoruz. Lamba sıcaklığının

ıĢığında, taç onun siyah saçında altın sarısı renginde

parıldıyor. Gözleri koskocaman ve koyu renk ıĢıldıyor.

"Güzel," diyor Fan. "Bir orman perisi gibi."

Nero gaklamaya baĢlıyor. Beni azarlıyor, sözümü

kesiyor, bir aĢağı bir yukarı sallanıyor. Haklı. Bu yabancı

ben değilim. O değilim. O, gerçek değil. O, DeMalo'nun

büyük planına ve hikâyesine uyan bir fikir sadece. Yeni

Cennet'in güçlü, bilge babasıyla beraber var olan Toprak

Ana... Ölüm Meleği en sonunda öldü. Tıpkı kız kardeĢi

ve erkek kardeĢi gibi, DeMalo tarafından öldürüldü.

Bugünün sonunda ben de ölebilirim. Ama henüz

ölmedim.

Altın taçtan kurtuluyorum. Çizmelerimi

ayaklarıma geçiriyorum. Zırhımı elbisenin üstüne

bağlıyorum. Metal plaka yeleği ve kol bantlarını

kuĢanıyorum. Bu, zavallı Fan'i epey sarsıyor.

"Sorumluluk bana ait," diyorum.

Elinde kalptaĢı var. Onu boynuma asıp asmamak

konusunda tereddüt yaĢıyor.

"Onu değil," diyorum. "YeĢil camı."

Page 359: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Lugh'a verdiğim kolyeyi takıyorum.

Sonra dıĢarı çıkıyoruz. Nero havalanıyor. Hava

serin, açık ve rüzgârlı. ġafağın üç kısa gölgesi... Bana

eĢlik etmek için sıralanmıĢ sekiz Tonton'dan oluĢan bir

ekip buluyorum. Hermes ortada bekliyor. ġahane

görünüyor. Hayatında daha önce hiç bakılmadığı kadar

iyi bakılmıĢ. Kulaklarından toynaklarına değin parıl parıl

parıldıyor. Beni gördüğünde kafasını silkiyor.

Duraksıyorum. Elbisem dar. Yan oturarak at

sürmek zorunda kalacağım. DeMalo bunu da düĢünmüĢ.

Bir Tonton beni at sırtına kaldırmak için yanıma

yaklaĢıyor. Elimi aĢağıya uzatıp eteği kavrıyorum. Eski

kumaĢ kolay yırtılır. Onu uyluklarıma dek yırtıyorum.

Sonra kendimi Hermes'in sırtına savuruyorum.

Biz patikada ilerlerken, Nero tepemde uçuyor.

Derken Takipçi yan taraftaki tarlalarda beliriyor. Tonton

atları ürküyor, Tontonlar silahlarına sarılıyorlar.

"O benimle beraber," diyorum. "Hiç zararı

dokunmaz." Ona gelmesi için ıslık çalıyorum ve

Hermes'in yanında koĢuyor.

Yola vardığımızda doğuya dönüyoruz.

Gündoğumuna, Ağlayan Su'ya, tepedeki yer altı

sığmağına ve DeMalo'nun muhteĢem Ģafağına doğru...

Sırrına, yarı gerçeğine, katıĢıksız yalanma doğru...

Davul seslerinin belli belirsiz seslerini iĢitmeye

baĢlıyorum. Pek çok davul birlikte çalmıyor. MeĢale

ıĢığının uzak parıltısı gökyüzünü renklendiriyor. Biz

yaklaĢtıkça davulların gürültüsü de artıyor. Hızlı, toprağı

sarsan tempo bizi de hızlandırıyor. Ġnsan seslerinin

çokluğu havayı ısıtıyor.

Page 360: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Rüzgâr, yuvarlanan büyük gri bulut kümelerini

getirmiĢ. Bulutlar havada çarpıĢıyor, tepetaklak oluyor ve

bozuluyorlar.

Bana eĢlik eden Tontonda, meĢalelerle

aydınlatılmıĢ çayıra yukarıdan bakan sırtta duruyoruz.

Ortasında yer altı sığınağı tepesi bulunan çayır yüzlerce

insanla dolu. Dünyanın Kurtarıcıları temiz ve

gösteriĢliler. Civarda çok sayıda Tonton var. Onlar için

de bu bir kutlama günü. Tepenin eteğinde Cennet

Yurdu'ndan gelen çocuklar oturuyor. Bir grup Tonton

aracılığıyla diğerlerinden ayrı tutulmuĢlar. Alçak, eski

püskü çadırlar çayırı çevreliyor. Çadırların duman

delikleri sayesinde, yemek piĢirilen ateĢlerden buram

buram yiyecek kokusu yükseliyor. Töreni bir Ģölenin

takip edeceği anlaĢılıyor.

DeMalo'yu neyin bu denli meĢgul ettiğini

görüyorum. Tepeyi bütünüyle dönüĢtürmüĢ. Zirvede

beyaz görüntü odası yer alıyor. Duvarları, tabanı ve

tavanı parça parça taĢıttıktan sonra tepenin zirvesinde

tekrar birleĢtirilmiĢ. Herkes içeriyi görebilsin diye odanın

önü açık duruyor. Jack onun bölümler halinde inĢa

edildiğini söylemiĢti.

Yalnızca DeMalo böyle bir Ģey yapabilir.

Hayrete düĢmem gerekiyor ama öyle olmuyor.

DeMalo'nun tek bir amacının olduğunun farkındayım.

Tıpkı söylediği gibi, her Ģey olağanüstü. Çünkü buradaki

herkes DeMalo'nun mucizevi görüsüne tanık olacak.

Üstelik hep beraber... Ve hikâyesi nesiller boyu

anlatılacak.

Herkes bizi görüyor. Beni görüyorlar. Ben

öndeki dört Tonton'u takip ederken sessizleĢiyorlar.

Arkadaki dört Tonton en son geliyor. Biz sırttan aĢağı

Page 361: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

inerken, davullar çalıyor, kalabalık geri çekiliyor, tepeye

varan patika bizim için açılıyor.

Fakat omzumda kargam, yanımda kurt

köpeğimle insanlar gerçek olup olmadığımdan emin

değiller. Ölüm Meleği... Kralların katili... Geceleyin

yıldızı sönmüĢ ruhlarla beraber seyahat eden...

Birkaç kiĢi meleğin elbisesine ve çizmelerine

dokunmak için ileri atılıyor. Uğultu yayılıyor. O, gerçek.

O yaĢıyor. Tutsak edilmiĢ. Yol Gösterici tarafından ele

geçirilmiĢ. Tıpkı onlar gibi...

Davullar, onca tantana, heyecandan ötürü

keskinleĢmiĢ insan eti kokusu... Kızgınlığın karnımda

yanmaya baĢladığını duyumsuyorum. O esnada tanıdık

bir yüz arıyorum. Cassie'yi, hatta değirmenci Vain Ed'i...

Ama hiçbirini görmüyorum. Vücutlar ve meĢale ıĢığı

görüĢümü bulandırıyor.

DeMalo beni tepenin eteğinde karĢılıyor.

Tümüyle beyaz giyinmiĢ. Pantolonu, gömleği ve pelerini

beyaz. Siyah saçı parıldıyor. Teni de meĢale ıĢığında altın

sarısı. Ne yaptığımı, ne giydiğimi, muhteĢem

gelinliğimdeki yırtığı, zırhımı, çizmelerimi ve Lugh'un

kolyesini gördüğünde yüzünün ifadesi değiĢiyor,

gerginleĢiyor.

"Benim güzel gelinim," diyor. "Kendi

arkadaĢlarını da getirdiğini görüyorum." Nero'yu uçurup

Hermes'ten aĢağı kayıyorum. "Kurt köpeği burada

kalıyor," diyor.

Elinin ani hareketiyle bir Tonton geliyor.

Elindeki ipi Takipçi'nin boynuna bağladıktan sonra ona

"Git," diyorum ve Takipçi, Tontonda beraber gidiyor.

Akabinde DeMalo bana elini uzatıyor. Elimi

eline koyuyorum. Acı verici bir Ģekilde kavrıyor.

Page 362: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Kalabalıkla yüz yüze gelelim diye bizi döndürüyor.

Davulcular davul çalar ve Ģafak usulca yaklaĢırken, Yol

Gösterici ve savaĢçı gelini, tepenin etrafında yavaĢça

ilerliyorlar. Böylece herkes onlara bakıp hayranlık

duyabiliyor.

Bunu baĢka hiç kimse anlamazdı ama ben

anlıyorum. DeMalo endiĢeli. Onu ilk defa böyle gördüm.

Gözleri gökyüzüne, gölge yapan bulutlara bakmayı

sürdürüyor. Ben tam da bunun nedenini merak ettiğim

sırada yanıt aklıma geliyor. DeMalo mucizesi için Ģafağın

berrak ıĢığına ihtiyaç duyuyor. ġafağın ıĢığı, beyaz

duvarlardaki Wrecker teknolojisini tetikliyor. îĢini Ģansa

bırakmayacağım biliyorum. Bunu test etmiĢ olmalı.

Muhtemelen birden fazla. Ne var ki kontrolün efendisi,

Toprak Ana üzerinde kontrole sahip değil. îĢ oraya

vardığında, DeMalo da tıpkı geri kalanımız gibi Toprak

Ana'nm insafına terk ediliyor.

DeMalo aslında hiçbir zaman kaybetmez. Daima

bir güvenlik ağı vardır çünkü. Ama bugün yok. Hem de

böyle önemli bir günde. Vücudu gergin. Bunu elinden

hissediyorum.

Mümkünse, düĢmanınızın güvenini kazanın.

Ona bakıyorum. Gözlerimiz buluĢuyor. Elini

sıkıyorum. "Beni affet," diyorum. "Elbise gayet güzel. O

esnada kendimde değildim."

ġaĢırmıĢ bir halde baĢıyla onaylıyor. "Görüden

sonra evlilik törenimizi yapacağız."

Neredeyse Ģafak sökecek. Rüzgâr tarafından

batıya doğru süpürülen bulutlar en sonunda hareket

etmeye baĢladı. Arkadaki gökyüzü açık görünüyor.

Page 363: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Vakit tamam sayılır," diyor. Demalo beni tepeye

çıkarırken, Kurtarıcılar ve Tontonlar yokuĢları

doldurmaya baĢlıyor. Gösteriye yakın olmak istiyorlar.

SavaĢ meydanınızı bilin. Müttefiklerinizin

yerlerini saptayın.

Nero görüntü odasının üstüne tünemiĢ. Karnım

sinirimden ötürü gerginken, kalabalığı bir kez daha

gözlerimle tarıyorum. Sonra onları görüyorum. AĢağıda,

sağ tarafımdaki bir köĢedeler. Tommo, Peg ve Webb.

Tontonlar tarafından korunuyorlar. Bilekleri iple

bağlanmıĢ.

"Biz evleninceye kadar hapishanede olacaklarını

sanıyordum," diyorum.

DeMalo onlara doğru göz ucuyla bile bakmıyor.

"Bunu görmelerini istiyorum," diyor. "Böylece senin

kimin tarafında olduğuna dair hiçbir Ģüpheleri kalmaz."

Bulutlar yavaĢ yavaĢ uzaklaĢırken, gözleri

gökyüzüne sabitlenmiĢ.

Bana "Yanımda duracaksın," diyor DeMalo.

"Tepenin zirvesine ulaĢtık." Ellerimiz ayrılırken, gümüĢ

bilekliği gözüme takılıyor. O, beyaz odanın merkezinde

konumlanmaya gidiyor.

Bir Tonton'un yanında duraksıyor, ona

Tommo'yu gösteriyorum. "ġu tutuklu oğlan," diyorum.

"Yol Gösterici onu derhal buraya istiyor."

Tonton toplanmıĢ kalabalığın arasındaki yolunu ite kaka

bularak süratle aĢağı iniyor. Onun Tommo'yu tutup

tepeye alelacele tırmandırmasını görünceye dek

bekliyorum.

Beyaz odaya girip DeMalo'nun yanında

duruyorum. Merkezde ve tavanda bulunan minik deliğin

doğrudan doğruya altında. Kocaman, berrak, kristal kaya

Page 364: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

parçasını ıĢığı emmesi için kaldırmaya hazır vaziyette

tutuyor. Bu gerekli değil çünkü iĢi duvarlar yapıyor. Ama

bu güzel görünüyor ve olaya gizem katıyor.

Nihayet bulutsuz bir gökyüzü var ve Ģafak

söküyor. Davullar duruyor, meĢaleler sönüyor. Ġnsanların

beklentisinden ötürü etrafa yoğun bir sessizlik çöküyor.

Tommo tepenin zirvesine varıyor. O ve Tonton

acele ettikleri için nefes nefeseler.

ġafağın ıĢığı, minik deliğe vurmak üzere.

DeMalo'yla sesimi yükselterek konuĢuyorum.

"Sana bir evlilik hediyem var," diyorum. "Bir bileklik."

DeMalo bana kafası karıĢmıĢ halde bakarken,

Tonton'a baĢ onayı veriyorum. Ve Tonton Tommo'yu

kollarıma itiyor. Tommo afallamıĢ bir Ģekilde bakıyor.

"Beni affet," diyorum.

Bağlı bileklerini kavrayıp yukarıya kaldmyor ve

DeMalo'ya bilekliğini gösteriyorum. Derken DeMalo'nun

yüzü solgun kül rengine dönüĢüyor. Tommo ona

hayretler içerisinde ve gözlerini kırpmadan bakıyor. Çok

uzun süre önce öldüğü varsayılan babasına...

O an görüntüler de pürüzsüz beyaz duvarlara

geliyor. Duvarlar, Ģafağın açtığı çiçeklerle renkleniyor.

KuĢların yumuĢak ötüĢü duyuluyor. Sonra huzursuz bir

uğultu duyuluyor. Yol Gösterici kristal kayasını

kaldırıyor ve görüntüler oynuyor. Ama kaya

yükselmiyor. Yol Gösterici kayayı göğsüne yapıĢtırarak

çocuğa durağan gözlerle bakıyor. Derken Tommo

kendisini tutuĢumdan kurtarıyor. DeMalo'ya doğru bir

adım atıyor. Kafa karıĢıklığı ve merak yüzünden

okunuyor.

"Geri döneceğini söyledin," diyor. "Seni bekledim, baba.

Hep bekledim. Sonra öldüğünü düĢündüm."

Page 365: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Sözleri, pürüzsüz beyaz duvarlarda çınlıyor.

ĠĢitme menzilindeki herkes onları iĢitiyor. Tommo'nun

sesi kaba ve boğuk.

"O, Yol Gösterici'nin oğlu! Onun çocuğu!" Bir adam

tepede yakm bir yerden sesleniyor. Adını haykırmama

ramak kalıyor ama kendimi tam vaktinde engelliyorum.

O, Jack. O burada. Her Ģeye rağmen gelmiĢ.

Haber tepeden aĢağıya yayılıyor. Çayırın bir ucundan

öteki ucuna... "Oğlu mu? Çocuk sağır. KonuĢmasını

dinleyin. Onun oğlu. Yol Gösterici'nin oğlu sağır."

Bir kadın feryat ediyor: "Tontonlar kız kardeĢimi

öldürdüler çünkü duyamıyordu!"

Aynı anda, görüntüler hakkında yükselen bir

uğultu da var. Duvarlar görüntüleri DeMalo olmaksızın

da oynatıyorlar. Gür ve yemyeĢil çayırlar, kartal, dağlar,

ovalarda dolaĢan hayvan sürüleri...

"Görüntüler sahte! YVrecker teknolojisi!" diye bağırıyor

Jack. "O, Yol Gösterici değil. O bir düzenbaz. Yalancı."

Nero tiz çığlıklar atmaya baĢlıyor. Kalabalıkta

kafa karıĢıklığı ve öfke patlak veriyor. Bazıları bize

doğru dalga dalga geliyorlar. Tontonlar bir hat

oluĢturmak için koĢuyor. AteĢ çubuklarıyla, vücutları

geriye itiyorlar.

DeMalo yerinden kımıldamıyor. DonakalmıĢ.

Yüzünde en ufak bir ifade yok. Sadece kristal kaya

parçasını sıkıca tutuyor.

"Benimle konuĢ, baba. Ne oldu?" diyor Tommo.

"Niye geri dönmedin? Beni neden aramadın?"

"Oğluna yanıt ver," diyorum. "Bu insanlara yanıt

ver. Söyle bize. Hepimiz bilmek istiyoruz."

DeMalo'nun yüz ifadesi değiĢiyor. Hiddetleniyor.

Hem de bir çırpıda. Hoyrat ve siyah bir hiddete doğru...

Page 366: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DeMalo kayayı düĢürüyor, bir bıçak çekiyor ve

Tommo'ya saldırıyor.

Ben de Tommo'yu hemen yere deviriyorum.

DeMalo'nun bıçağı koluma isabet ediyor. Tommo tekrar

ayağa kalkıyor. DeMalo ona tekrar saldırıyor.

Kristal kayayı kavrıyorum.

Yükseğe kaldırıyorum.

DeMalo'nun kafasına sertçe vuruyorum.

Kafatasının arkasına ağır bir darbe... Arkasından

tüm ağırlığımı savurmamla birlikte...

DeMalo yere düĢüyor.

Bir taĢ gibi...

Kımıldamıyor.

Yanma diz çöküp yaĢayıp yaĢamadığını kontrol

ediyorum. Parmaklarım kanıyla ıslanıyor. BaĢı ezilmiĢ.

Bir saç, kan ve kemik karıĢımı... Tommo yanımda. Onu

çevirmeme yardımcı oluyor.

"Seth," diyorum.

ÖlmüĢ.

Bir Ģeyler söylemek gerekiyor ama yapamıyorum. Bir an

sonra, gözlerini kapatıyorum. Ve iĢte bugün tüm

dünyanın yolunu gidiyorum.

Sessizlik var. Kalabalıktan... Tontonlar'dan...

Görüntüler oynuyor. Müzik çalıyor. Nero yukarıda

sessizce uçuyor.

Tommo'ya bakıyorum. "Çok üzgünüm. Bunu

planlamadım," diyorum.

Onu inkâr eden babasına bakıyor. "Beni öldürecekti,"

diyor. "Benden utanıyormuĢ. Terk etme sebebi bu."

Tommo'nun yüzüne dokunuyorum. "YanlıĢ

düĢünüyordu," diyorum.

"Kolun kanıyor," diyor.

Page 367: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Bıçağın bana isabet ettiğini Ģimdi hatırlıyorum.

Elbisemin kolunu parçalamıĢ ve derimi kesmiĢ ama kesik

derin değil. "Ġyiyim," diyorum. "Hiçbir Ģey yok."

Tontonlar bunca zamandır hayretler içinde, ne

yapacaklarını bilmeden bekliyorlardı. Ve o an onlardan

birkaçı silahlarını doğrultarak bize doğru ilerliyorlar.

Ama bocalıyorlar. Duruyorlar. BaĢka tarafa yöneliyorlar.

Çünkü bir Ģeyler oluyor. Alttaki çayırda

Kurtarıcılar haykırıyor ve sırta doğru koĢmaya

baĢlıyorlar. Tommo ve ben yavaĢça ayağa kalkıyoruz.

Gözlerime inanamıyorum.

Bir insan seli sırttan aĢağıya doğru akıyor.

Tasmalı köleler. .. Çiftliklere geri dönen Yılan Irmağı

insanları... Derken Creed, Ash ve Slim'i görüyorum. Nass

Kampı'ndan geriye kalanların yanında Molly ve Auriel de

var. Kollarında bebekleriyle, bebek evlerinden gelen

kadınlar... Kurtarıcılar da bebekleri taĢıyor. Ġnsanlar

arkadaĢlarını ve ailelerini fark ettikçe birbirlerine

sesleniyorlar. KoĢuyorlar, kucaklaĢıyorlar. GözyaĢları ve

kahkahalar var.

Ġstediğimiz Ģey bu. Doğru olan bu. Hepsine ayrı

ayrı seviniyorum. Ve bir Tonton beni yakalıyor. Sırtıma

silah dayıyor. Bir diğer Tonton da Tommo'yu yakalamıĢ.

"Plan nedir?" diyorum.

"Emirleri bekle," diyor muhafızım.

O yüzden dördümüz orada öylece dikiliyor ve

yeniden kavuĢan insanları seyrediyoruz. Cennet

Yurdu'ndan gelen çocukların erkek kardeĢlerini, kız

kardeĢlerini, annelerini, babalarını, tanıdık herkesi

arayarak özgürce koĢuĢmalarını izliyoruz. Nell'in bakır

kızılı saçını gözden kaçıramam. VVebb'i bulmuĢ. O ve

Peg bağlarından kurtulmuĢlar. Kendi Tonton muhafızları

Page 368: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

tarafından terk edilmiĢler. Takipçi de serbest bırakılmıĢ.

Onu yanma alan Peg ikisine baktığımı görünce elini

kaldırıyor.

"Ne zaman öğrendin?" diyor Tommo.

Onu bana bakarken bulmak için baĢımı

çeviriyorum. "Cennet Yurdu'na kadar bundan haberim

yoktu," diyorum. "Senin bilekliğini gördüğüm zaman

haberim oldu. Daha önce idrak etmediğime

inanamıyorum. Sen ona gerçekten çok benziyorsun."

Seth'in çocuğunu düĢürmeseydim, o Tommo'nun erkek

veya kız kardeĢi olurdu. Bunun düĢüncesi bile çok garip.

Gözlerini baĢka tarafa çevirmesinin ardından tekrar bana

bakıyor. "Ona Seth diye hitap ediyordun," diyor.

"Sessiz olun," diyor muhafızım.

"Daha sonra konuĢuruz," diyorum.

Birkaç kumandan emirler yağdırsalar da

Tontonlar dağılıyor. Bazıları silahlarını atıp yürüyerek

uzaklaĢıyor. Bazıları kendilerini Creed, Ash, Vain Ed ve

diğer Kurtarıcılar tarafından silahsızlandırırken

buluyorlar. Direnç göstermiyorlar.

Tommo'nun muhafızı bizim tarafımıza doğru

tepeyi tırmanan bir Tonton kumandanını fark ediyor.

"Bayım!" diye bağırıyor. "Tutsaklar burada. Emirlerinizi

bekliyorlar."

Tonton kumandanı, Jack...

Bize doğru gelirken, "Bütün tutsakları serbest

bırakın ve geri çekilin," diyor.

"Geri çekilmek mi?" diyor muhafız.

"Bu bir emirdir," diyor Jack. "Dağılıyoruz. Bitti.

Artık, Tontonlar yok." Jack konuĢurken siyah pelerinini

fırlatıyor, silah kemerini çözüyor. "Eğer topluma uyum

sağlarsanız, burada, Yeni Cennet'te sizin için bir yer

Page 369: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

olabilir. AĢağıda size bundan sonra neler olacağını, neler

yapmanız gerektiğini anlatacak bir adam var. Adı, Salmo

Slim. Onu gözden kaçırmanıza da imkân yok."

Sadece bir anlığına duraksamalarının akabinde

daha fazla tantana çıkarmadan gidiyorlar.

Tommo halihazırda Jack'i elinden tutuyor. "Uzun

süre ölü kalmayacağını bilmeliydim," diyor. Sonra

ikimize Ģöyle bir bakarak tepeden aĢağıya yöneliyor.

Emmi veya Lugh hakkında soru sormuyor. Bunu

yüreğimde görebiliyor olmalı.

Jack ve ben baĢ baĢa kalıyoruz. Seth birkaç metre

ötede yerde. Ona bakmıyoruz. Odadan çıkıyor ve

bayırdan aĢağıya birkaç adım atıyoruz. Kutlama velvelesi

sabah havasını dolduruyor. Geç sonbahar güneĢi parıl

parıl parlıyor. Masmavi gökyüzünde bulut yok.

Bir müddet ayrı duruyoruz.

"Nihayetinde gün güzelleĢti," diyor Jack.

"Tüm bunlar için sana teĢekkür etmem

gerektiğinden eminim," diyorum. "Ne yapacağımı

bilmiyordum. TeĢekkür ederim."

"Olayların gidiĢatına yön verdin," diyor. "ĠĢlerin

baĢlar baĢlamaz bu denli hızlı ilerlemesi ĢaĢırtıcıydı.

Firari bir at misali... Onu biraz dizginlemek zorunda

kaldım. Ama bu senin baĢarın. Bunun iĢe yarayacağına

gerçekten inanmıyordum, tebrikler."

AĢağımızdaki manzarayı baĢımla gösteriyorum.

"Asıl tebrik edilmesi gerekenler onlar," diyorum.

Ġki yabancıymıĢız gibi konuĢuyoruz.

Jack arkamızdaki görüntü odasının duvarlarına

bakmak için dönüyor. Bir müddet sessizlik hüküm

sürüyor aramızda. Sadece beyaz duvarlar var. BaĢka

hiçbir Ģey yok.

Page 370: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Onunla beraber bu odadaydın," diyor. "Yer altı

sığınağında. Sen ve ben beraber gitmeden evvel. IĢıktan o

sayede haberdar oldun." Gözleri DeMalo'ya bakıyor.

Sonra bana... "Sen bana bu gerçeği borçlusun," diyor.

"Senin bize düĢman olduğunu zannettiğim

zamandı," diyorum. "Karanlıkağaçlar'daydm. Bana

kalptaĢını geri göndermiĢtin. Nedenini anlamadım, bunu

biliyorsun. Daha sonra Emmi'yi kaçırdın ve Lugh orada

değildi. Ben de kötü bir durumdaydım. DüĢmüĢtüm,

Jack. Yakalanmak istemiyordum ama o beni yakaladı.

Oradaki tek kiĢi oydu."

Ona bakamıyorum.

Jack suskun. "BaĢka biriyle olsaydın kendimi

nasıl hissedeceğimi sormuĢtun/' diyor. "Onu kastettiğin

aklımın ucundan dahi geçmemiĢti."

"Bu çok karmaĢık bir durumdu," diyorum.

"Belki de," diyor.

Bir Ģey söylemek üzereyim. Ne olduğunu bilmiyorum.

Belki...

DeMalo'yu hiçbir zaman sevmediğimi, her

zaman kalbimde Jack'in olduğunu söyleyebilirim. Ve

kendisini aldatmak durumunda kaldığımdan ötürü beni

affedip affetmeyeceğini sorabilirim. Fakat ben zihnimi

toparlarken, bir insan topluluğu tepeye aceleyle

tırmanarak geliyor. Ash, Creed, Slim, Molly, Tommo,

Cassie, Webb, Ruth, onların kızı Nell, değirmenci Vain

Ed ve en sonuncu Ağaçköpeği JB. Bu insanlarca

yakalanıp bir kutlama ve kahkaha dalgasının içerisinde

tepeden aĢağıya indiriliyorum.

"Haydi, Jack!" diye haykırıyor Molly. "Bizimle gel!"

Geriye bakıyorum ama o çoktan gitmiĢ.

YENĠ CENNET

Page 371: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

DeMalo'nun Yeni Cennet'i hızla dağıldı. Ben

haklıydım. Orası çatlak hatlar üzerine inĢa edilmiĢti. Öte

yandan o da haklıydı. Hikâyesi gelecek nesillere

aktarılacak. Ama bu tam olarak onun kastettiği hikâye

olmayacak. Yeni Cennet ismen baki kalacak. Fakat ruhen

bambaĢka bir yer olmaya baĢlıyor.

Yas tutacak, yaraları saracak, yanlıĢları telafi

edecek ve bizi üzen Ģeyleri bağıĢlayacağız. Pek çoğu için,

uzun süredir tutsak edildikleri bir dünyadan zorla çekilip

alınmak gibi bir his söz konusu elbette. O dünyaya tek bir

adamın iktidarı, vizyonu, tutkusu, inancı, iradesi hâkimdi.

Bu Yeni Cennet'in insanlarmaysa cesaret ve inanç

gerekiyor. Bir daha asla hiç kimsenin peĢinden böylesine

körü körüne gitmemeleri için kafi derecede güçlü

olmalılar ve kendilerine yetebilmeliler. Yeryüzünü ve

onu paylaĢan herkesi iyileĢtirmek pek çok kiĢinin iĢidir.

DeMalo bunu söylerdi. Bunda haklıydı.

Yeni Cennet'in merkezinde dokuz bilge kadın

konseyi olacak. Halkın seçtiği ilk konsey Mercy, Auriel,

Molly ve Ash'i de kapsıyor. Beni seçmeye çalıĢıyorlar

fakat ben seçilmeyeceğim. SavaĢçı tarafım tükendi. Yeni

Cennet'in gücü, halkın geleceği halkın kendi

sorumluluğunda. Sadece ve sadece halkın...

Burada okuyabilen, aralarında Tommo'nun da yer

aldığı, birkaç kiĢi var. Onlar tohum deposunun sırlarını

keĢfetmeye çoktan baĢladılar. GeçmiĢten geleceğe

yegâne armağan, Ģimdidir. Ve ben hem Yeni Cennet hem

de yeryüzü ve gökyüzü için, sular ve ağaçlar, hayvanlar

ve insanlar için umutla doluyum.

Kendim için de umudum var. Hatta bundan daha umutlu

olamazdım diyebilirim. Bir gün ufkun ötesinde bir yerde,

kendi baĢıma ve kendi yaptıklarımla yaĢayabilirim. En

Page 372: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

büyük günahlarım için bağıĢlanma istemeyebilirim.

Çünkü bunu isteyeceğim kiĢiler artık yaĢamıyor.

O yüzden ben artık bu diyara ait değilim.

Buradaki iĢim bitti. Yola devam etmeli, ilerlemeyi

sürdürmeliyim.

Mercy köle paçavralarını yakarken, yanında

dikiliyorum. Kocaman bir odun yığını inĢa ediliyor.

Bütün kölelerin kıyafetleri yığma yerleĢtiriliyor ve

hepimiz ateĢe tanıklık ediyoruz. Kara duman, dalgalar

halinde yükseliyor ve solarak mavileĢiyor.

Sevdiklerime, daima kalbimde taĢıyacağım

kiĢilere, söylemeye ihtiyaç duyduğum sözleri

söylüyorum. Sonunda gerçekleri anlatıyorum.

Yaptıklarımın tamamını, her birine... Hiçbiri kolay değil

elbette. Ve çok iyi kotardığımı da söyleyemem. Bir tür

bağıĢlanma umudu iĢte. Her Ģeye rağmen...

Lugh'un bundaki payını belirtmiyorum. Onlara

korkup vazgeçeceğimi umarak Nero'yu alıkoyduğunu,

kaygısının yalnızca Emmi ve benim için olduğunu,

yaptığı her Ģeyin bize olan sevgisinden ve bizi güvende

tutma çabasından kaynaklandığını anlatıyorum ama.

Onların bütün bunları bilmeleri gerekiyor çünkü.

Tommo'yla beraber uzun uzun vakit geçiriyorum. Sadece

ikimiz, baĢ baĢayız. Bana Ike'den önceki yaĢantısını,

babasının yanında geçirdiği yıllardan hafızasında

kalanları aktarıyor. Ben de ona Seth'le birlikte

yaĢayabilmenin iyi yanlarından söz ediyorum. Lugh ve

Emmi hakkında da konuĢuyoruz. Onun bana karĢı

hislerinden ve benim ona karĢı derin ilgimden

bahsediyoruz. Bana Creed'den, beni nasıl kazanacağına

dair tavsiyeler istediğini itiraf ediyor. Nihayet sırlarını

Page 373: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

benimle paylaĢıyor.Ve en sonunda, bir tür barıĢa

ulaĢıyoruz.

Sonra tepenin üstünde yer alan, Seth'in yattığı

çayıra gidiyoruz. Tommo babasını kendisi gömdü. Böyle

olmasını istiyordu. Mezara diĢbudak ağacı fidanını

beraberce diktik. Fidanın kökleri kemiklerinin arasında

iyice kuvvetlenecek.

Molly de bana itiraflarda bulunuyor. Ormanda

Lugh'la birlikte olmuĢ. Ne kadar garip. Elem de çok

garip. O ikilinin bir araya gelmesi... Jack'ten nefret eden

Lugh'la Jack'i çok seven Molly... Onların iliĢkisi,

DiriliĢ'ten hemen sonra baĢlamıĢ. Ruhlarının incinmesi

onları bir araya getirmiĢ. Jack'ten hiç söz etmemiĢler.

ĠliĢkileri büyük bir aĢk birlikteliği değilmiĢ fakat

birbirlerine tatlı bir yakınlık hissetmiĢler.

Lugh'un Molly'yi hayatına katmasından

memnunum. Lugh onun aydınlığını ve gücünü fark etmiĢ.

Molly bana Lugh'un sevecenliğinden bahsediyor. Onun

hem Lugh'u nazik ve iyi biri olarak tanımasına hem de

sırrını anlattığı ilk kiĢi olmama seviniyorum. Molly,

Lugh'un çocuğuna hamile. Lugh bunu bilmiyormuĢ.

Molly'nin ona söylemek için hiç fırsatı olmamıĢ.

Ġçimde minik bir umut kıvılcımı çakıyor.

VedalaĢma iĢini de tamamlayıp Hermes'i

hazırladığımda, son ana bıraktığım bir Ģeyi yapıyorum.

Lugh'un ve Em'in hemen yakınında gömülü

oldukları yaĢlı meĢeye gidiyorum. Altın kalbim Lugh ve

Emmi'm... Bana söylenmiĢti ve Ģimdi de kendi gözlerimle

görüyorum. Mezarları hediyelerle kaplanmıĢ. Çiçek

demetleri... Meyve ağaçlarının dalları ve sonbahar

yaprakları... Çimenler, sarmaĢıklar ve cilalı taĢlar...

Yeryüzünün güzellikleri... KeĢke bir odun yığınında

Page 374: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

yakılsalardı. Böylece ruhları yıldızlara özgürce

yükselebilirdi. Fakat oraya gitmenin bir yolunu

bulacaklarını biliyorum ve toprakta yer almaları da bu

duruma uygun olacaktır. YaĢamlarını bu diyar uğruna

verdiklerinden ötürü...

Onları burada bensiz bırakamam. Üçümüz

beraber yatmalıyız, bir Ģekilde...

Onların arasında dar bir çukur kazıyor, içine

Ölüm Meleği'ni gömüyorum. Asla bir savaĢ görmeyen

zırhımı, metal plaka yeleğimi ve kol bantlarımı

yerleĢtiriyorum. Uzun zamandır gördüğüm rüyadaki gibi

Auriel'in kırmızı Ģalını en üste koyuyorum. Çukuru

toprakla örtüyor ve üzerine taĢlar yığıyorum. Nero,

Lugh'un mezar taĢının üstünden beni seyrediyor.

Arkamdan Auriel'in sesi geliyor. Akarsuyu gibi serin ve

berrak sesi... "Her insanın bir ziyaret yerine ihtiyacı

vardır ve her insan bir hikâyeye ihtiyaç duyar," diyor.

Ayağa kalkıyorum. Ben çalıĢırken hepsi sessizce

toplanmıĢlar. Auriel, Mercy, Takipçi, Molly, Ash, Creed,

Slim ve Tommo...

"Uzun bir zaman önce," diyor Auriel, "diyar

hastayken ve umut ölüm döĢeğindeyken, kıĢ ortasında

doğan ikizler varmıĢ. Biri gece gibi karanlık bir kız,

diğeri gündüz gibi aydınlık bir oğlan... Ve hikâye böyle

devam ediyor," diyor bir gülümseme eĢliğinde. "Ortadaki

mezar taĢının çok yakında diğer ikisinin yanma

yükseleceğini de söyleyebilirim."

"Bu hiç de görmek istediğim bir görüntü değil,"

diyorum. "Benim için gitme vakti." Onların o güzel

yüzlerine bakamıyorum. Takipçi'nin baĢına son bir

öpücük konduruyor, Hermes'e doğru yürüyor ve "Uzunca

Page 375: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

vedalaĢmalar yok. Söylenilmesi gerekenleri zaten

söyledik," diyorum.

"Yaygara yok, söz veriyoruz," diyor Slim.

"SıvıĢmaya kalkıĢacağını biliyorduk. Sadece giderken

sana el sallamak için buradayız."

Kendimi Hermes'in sırtına savuruyorum. Onlara

son bir kez bakmak için dönüyorum.

Ash'in gözleri ağlamaktan kızarmıĢ. "Kör

olmayasıca Saba," diyor.

Molly bir elini Lugh'un çocuğunun büyüdüğü

karnına koyuyor. Creed onun bitiĢiğinde, birkaç metre

uzakta dikiliyor. Vücutları birbirine doğru meylediyor

olsa da hiçbiri bunun farkında değil.

KalptaĢı boynumda asılı ve serin. Bir kalptaĢma

sahip olmazsınız. Sadece bir süreliğine onun koruyucusu

olursunuz. O sizi kalbinizin arzusuna götürdüğünde onu

baĢka birine teslim edersiniz.

Onu baĢımın üzerinden çıkarıyorum. "Molly,"

diyorum. "Bu Ģimdi senin."

Ve kolyeyi ona doğru fırlatıyorum. Yakalıyor ve

alabildiğine ĢaĢkın görünüyor. "Sıcak," diyor. "Bu ne

anlama geliyor?"

"Yanına bak/' diyor ve yola devam ediyorum.

Veda için ellerimizi kaldırıyoruz. Hermes

ilerliyor ve ben bu hayattan anbean uzaklaĢıyorum.

Ağlayan Su'dan bir fersah uzakta, geldiğim ilk

kavĢakta mola veriyorum. Nero yukarıda daireler çiziyor.

Hiçbir planım yok. Bundan böyle plan yapmak yok.

Gün güzel ve ılık. GüneĢ yumuĢak ve nazik.

Rüzgâr güneyden güçlü bir Ģekilde esiyor.

Rüzgârı arkanıza alırsanız, daha ileriye, daha

çabuk gidersiniz.

Page 376: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Hermes'i kuzeye doğru döndürüyorum. Haritanın

tepesine doğru... Sonra topukluyorum.

Ve uçuyoruz.

Irmak, kuzeydeki geniĢ suya dökülüyor. Denize

açılıncaya dek onu takip ediyor, karayı tükettiğimde

duruyorum. GüneĢli bir öğleden sonra, uçurumun

kıyısında, sonsuzluğa uzanan bir manzara var karĢımda.

Yalnızca onun gittiği yeri görmek istiyorum.

Hermes'ten yere atlayıp uçurumun kenarına

doğru yürüyorum.

Hiçbir fikrim yoktu. Deniz havasının nasıl

koktuğunu, bu ortamdan taze ve canlı bir tat alacağımı,

büyük su manzarasına baktığımda kalbimin

hızlanacağını, karayla buluĢtuğu yerde denizin

tıslayacağını ve sıçrayacağını bilmiyordum.

Beyaz deniz kuĢu sürüleri havada daireler çizip

haykırıyor. Nero onlara karadan yanıt veriyor. Bakıcıyı

çıkarıp gözlerime tutuyorum. Yalnızca onun gittiği yeri

görmek istiyorum.

GüneĢ suya kızgın bir ıĢıltıyla dokunuyor.

Manzarayı tararken gözlerimi kısıyorum.

Yüreğim boğazımda atıyor. Beyaz bir kayık...

Beyaz bir yelkenli... Bu Jack. Onu göreceğimi hiç

sanmıyordum. Çok önce gittiğinden emindim. YavaĢ

gitse de istikrarlı bir Ģekilde batıya, günbatımma doğru

yol alıyor. Durduğum yerden iki mil açıkta.

"Jack," diye adını fısıldıyorum. Sonra uçurumun

zirvelerinde koĢuyorum. Ani bir umut ateĢi ayaklarımı

hızlandırıyor. "Jack! Jack!" diye haykırıyorum. Bağırıp el

sallıyorum. Fakat o yol almayı sürdürüyor. Beni

iĢitmiyor, iĢitemiyor. YavaĢlayarak duruyorum.

Page 377: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

GörüĢ menzilinde ama eriĢilemeyecek kadar uzak. Ona

ne söyleyecektim ki zaten? Fark yaratabilecek hiçbir

Ģey...

Hermes beni takip ediyordu. Beni baĢıyla hafifçe

dürtüyor. "Ona gelince zamanlamam beni hep yarı yolda

bıraktı," diyorum.

Yularını tutuyor, denizden tekrar iç kısımlara

doğru yürümeye koyuluyorum. Nero sert kayalıkların

yukarısında uçuyor. Birdenbire gaklamaya baĢlıyor.

Derken ileriye doğru mızrak gibi fırlayıp gözden

kayboluyor.

Çok geçmeden tiz bir çığlık sessizliği bozuyor.

Ufukta koyu renkli bir bulut beliriyor ve istikrarlı bir

biçimde bu tarafa doğru ilerliyor. Bir kuĢ sürüsüne

benziyor. Duruyor ve bakıcıyı gözlerime kaldırıyorum.

KuĢ sürüsü demek kâfi değil. Büyük bir ötücü

kuĢ sürüsü. .. Tam ortada en büyük kuĢ uçuyor. Kasklı ve

kocaman gözlüklü UçuĢ Peg! Uçan makinesinde kuĢlarla

beraber havada.

Onları özgür bırakmalısınız. KuĢların uçmaları gerekiyor.

Yakında, kızım, yakında.

Ben ve onlar...

"BaĢardı," diyorum. "Buna inanamıyorum!"

Hermes'in sırtına zıplıyorum ve onlarla buluĢmak

için dörtnala koĢuyoruz. Peg gelirken bizi fark ediyor ve

el sallıyor. Ona nihayet ulaĢıyoruz. Aramızda metrelerce

mesafe varken, ona bakıyor, "Peg!" diye bağırıyorum.

"Peg! Nereye gidiyorsun?"

Elini çanak gibi yaparak kulağına götürüyor ve

baĢım iki yana sallıyor. KuĢ curcunasından söylenenleri

duyamıyor. Hoyratça bir fikir o an yakama yapıĢıyor.

Page 378: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

Suyu iĢaret ediyorum. Göğsümü iĢaret ediyorum.

BaĢını bir kere daha iki yana sallıyor. Anlamıyor. Suyu...

Beni... Suyu... Beni... Sonra anlıyor. YaĢasın! Derken

aĢağıya ince bir halat atıyor; arkasındaki bir Ģeye bağlı.

Ġleriye doğru dörtnala gidiyor, uçurum kenarının

biraz gerisinde duruyorum. Hermes'ten aĢağıya atlıyor,

eĢyalarımı yığıyor ve onun bütün koĢum takımını

çıkarıyorum. Dizginini, yularını ve sırtındaki keçeyi...

"Ġyi ki yüzme biliyorum," diyorum.

Kollarımı Hermes'in boynuna savuruyor ve

"TeĢekkür ederim. Seni hiç unutmayacağım," diyorum.

Peg ve sürüsü tepemizden geçiyor, denize doğru

yöneliyor. Nero onlara kılavuzluk ediyor.

Çantamı ve yayımı kapıp peĢlerinden gidiyorum.

Halat, yerin biraz üstünde sallanıyor. KoĢuyor, koĢuyor

ve tam ıskalayacakken iyice gerilerek halatı yakalıyorum.

Ağırlığımın aĢağıya çektiği uçurucu sarsılıyor, sallanıyor,

alçalıyor, hızını kaybediyor. Peg bir diĢli çarkı devreye

sokarken ani bir kükreme oluyor. Uçurucu, istikrarını

sağlıyor ve biz denize doğru ilerliyoruz.

Özgürüm... KuĢlarla birlikte uçuyorum. Nero

yanımda kanat çırpıyor. Bana çılgm dercesine gaklıyor.

"Bunu yapacağını biliyordum," diyorum.

Jack'in uzaktaki yelkenlisini görebiliyorum. Peg'e

bağırıyorum. Yukarıdan bana dikkatle bakıyor. Jack'in

bulunduğu yönü gösteriyorum. Yana yatıp yavaĢça

dönmemizin ardından batıya doğru yol alıyoruz.

BaĢımı çevirip diyara son kez bakıyorum.

Hermes bıraktığım yerde duruyor. Gitmemizi seyrediyor.

El sallıyorum. Bir an bekledikten sonra dörtnala

uzaklaĢıyor.

Page 379: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

AĢağıdaki yelkenli kayığında, Jack kuĢların,

kendi arkasından gelen curcunasını iĢitiyor. Bakmak için

dönüyor. Biz baĢının yukarısından geçerken ağzını açıp

hayretle bakıyor.

Halata asılıyor ve Peg'e atlayacağımı bildiriyorum.

EĢyalarımı sımsıkı tutarak atlıyorum. Su soğuk.

Çizmelerim ağır. Fakat netice itibariyle, deri çantam

yüzüyor. Peg dıĢarı eğiliyor, baĢarıp baĢarmadığımı

kontrol etmek için geriye doğru bakıyor. El sallıyorum. O

da el sallıyor. Sonra o ve sürüsü karaya doğru dönüyorlar.

Jack yelkeni indirmiĢ. Kayığa doğru yüzüyorum. Çok

geçmeden kayığın yanındayım. AĢağıdan ona bakıyorum.

"Ne rastlantı!" diyor. Sesinde ve yüzünde hoĢ

karĢılamanın hiçbir belirtisi yok.

"Rastlantı değil," diyorum. "Yolu takip ettim.

Yol beni buraya getirdi."

"Seni içeriye çekersem, benim skor haneme üç

yazılacak," diyor.

Birinin hayatını üç kez kurtarırsanız, onun hayatı

size ait olur. Üç Kuralı!

"Karar senin, Jack," diyorum.

"Beni nasıl buldun? KalptaĢı mı?" diyor.

Gözlerinin içine bakıyorum. GümüĢi ay ıĢığı

gözlerine... Dingin yüreğine...

"Seni bulmak için hiçbir taĢa ihtiyacım yok.

Herhangi bir yerde bulurdum," diyorum.

Duraksamasının akabinde elini aĢağıya uzatıp

beni kayığa çekiyor. Yelkeni kaldırıp bizi seyir haline

geçirirken, ben çizmelerimi boĢaltıyor, iç çamaĢırlarıma

varıncaya dek soyunup kıyafetlerimi kayığın yanından

denize sıkıyorum. Derken Nero geliyor ve kanatlarını

geniĢ bir Ģekilde açarak gaklıyor.

Page 380: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

"Onun bu denli sosyal olacağı hiç aklıma gelmezdi. Evcil

oluĢundan söz etmiyorum bile," diyor Jack.

"Senin çoktan gittiğini sanıyordum," diyorum.

"Ben de öyle. AnlaĢılan kayıkları elde etmek o

kadar kolay değil," diyor. "Bu küvet için iki gün boyunca

zar oyunu oynamak zorunda kaldım. Bütün kıyafetlerimi

dört kere kaybettim. Hile yapmasaydım, hâlâ orada

olurdum. Çıplak ve kayıksız..."

"Gözlerimin önüne geliyor," diyorum.

Gözlerinde bir gülümseme saklı. "Koca peĢindeysen,

bunu unut!" diyor. "Sonuncuya ne yaptığını gördüm."

"Koca filan yok," diyorum. "Yalnızca kayığı sür,

Jack."

"Kayığı sür,ha?" diyor. "Hay hay, kaptan."

Arkama yaslanıyor ve yüzümü güneĢe dönüyorum.

Kalbime vurulan zincirler yakında kırılacak. Bunu

biliyorum. Denizde ağlamak kadar güzeli var mı hem?

Jack dümendeki istikrarlı elleriyle kayığımızı

yönlendiriyor.

Omzunun üzerinden bana bakıyor. "Aklında

belirli bir istikamet var mı?" diye soruyor. "Yılın bu

zamanı rüzgâr değiĢkendir."

"Rüzgârın bizi götürdüğü yere gideceğiz," diyorum.

Öyle yapıyoruz.

O ve ben...

Rüzgârın bizi götürdüğü yere gidiyoruz.

Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir.

Ne Mutlu Ki, Bir Görme Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı

Okuyabilmesinden Duyduğu Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer.

Page 381: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar:

LAKİN Dikkat!!!

Mersin’in Yağmurlu Ve Puslu Sokaklarında Hazırlanan Bu E-Kitap Sizi Uçurumdan

Aşağı Atabilecek Güce Sahip Olabilir. Herhangi Bir Şekilde Ve Özellikle İzinsiz

Olarak Alınıp Kendi Yapmış Gibi Kendi Web Sayfalarında Paylaşan Adi Yaratıklar

Mersin ’in O Bilinen, Serin Ve Rutubetli Laneti, Yıllar Boyunca Bunu Yapanı Takip

Eder, Saçları Dökülür, Rüyasında Sürekli Olarak Mersin Sokaklarından Akın Akın

Geçerek Yıllık İntiharlarını Gerçekleştirmeye Giden Lemur ler İle Canavar Sürüleri

Görür Ve Derin Bir Yalnızlığa Gömülür.

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin

5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.

Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek

Zorundasınız.

Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı

Zarardan Hiç Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.

Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi

Beğenirseniz

Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.

Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir

Sahibi Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.

Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar

Verme Amacım Yoktur.

Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz.

Daha Sonrası Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır.

1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı

2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Daha Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi

3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur

4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız

Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz

5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne

Yazmanızı Tavsiye Ederiz

www.CepSitesi.Net - www.ChatCep.Com - www.MobilMp3Ler.Com

Bu Sitede Yayınlananlar (Film Dizi Proğram Oyun Mp3 E-Kitap V.S. Gibi Tüm

İçerikler) İnternet Ortamında Elden Ele Dolaşan Kopyalardır.

Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada

Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.

Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin

Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.

By-Igleoo www.CepSitesi.Net

Page 382: Turuz...Lugh halatı göğsüne çaprazlama asmıĢ. Bense yetersiz teçhizatımın yanı sıra çuvalıma tıkılı çanta bombasını taĢıyorum. Ayrıca taĢıdıklarım Ģunlar: