186

ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 2: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 3: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

ÖTÜKEN

Page 4: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 5: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

Prof. Dr. Nihat Keklik

TÜRKLERDE AHLAK ve

DÜNYA GÖRÜŞÜ

li1 ÖTÜKEN

Page 6: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198

ISBN 975-437-355-8

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad. Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul

Tel: (02 12) 25 10350 • Faks: (02 12) 25 1 00 12 İnternet: www.otuken.com.tr

Kapak Tasarımı: Ayşe Kalyoncu Kapak Baskısı: Birlik Ofset

Tertip: Ötüken Baskı: Özener Matbaası

Cilt: Yedigün Mücellithanesi İstanbul - 2001

Page 7: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

Prof. Dr. NİHAT KEKLİK: Ayvalık'ta 1926 ydında dünyaya geldi. Pederi ve validesi aslen Balkanlardaki Üsküp / Kalkandelen ilçesine mensuptur. Ayvalık Cumhuriyet ilkokulunu bitirdikten sonra, İstanbula gönderilip 1939-1948 yıllan arasında Galatasaray Lisesi'nde okudu .. 1949-1953 arasında İst. Üniv. Edebiyat Fakültesinde lisans tahsilini tamamlayıp, Felsefe Bölümü'ne (1953'de) asistan tayin edildi ve aynı yd (-o zamanki ismiyle-) "Devlet lisan imtihanı"nı verdi. Mukayeseli olarak Farabi ve Aristo mantığında "kategoriler" konusundaki "doktora" tezini (1955'de) tamamladı. Sonra Avrupaya gönderildi ve 1959 ydında "askerlik" görevini ikmal etmek üzere Türkiyeye döndü. 1960/ Mayıs ayında Üniversiteye dönüşünde bazı müşkilata uğradıktan sonra, göreve yeniden tayin edildi. Ve 1961 yılında "evlendi". Ertesi yıl, (1962'de)Sadreddin Konevi'nin Felsefesi adlı "doçentlik" tezini tamamladı. "Türk-İslam Felsefesi" adlı bir "kürsü" ihdas edilmesi için, ilk resmi müracaatını 1965 senesinde yaptı.Türk-İslam felsefesinde büyük etkileri olan "Muhyiddin İbnül-Arabi" (öl.1240) konusunda birkaç eser yayınladıktan sonra 1969' da "profesör" unvanını iktisab etti. Nihayet 1970' de "Türk-İslam Felsefesi Tarihi" adlı kürsü kuruldu ve bu kürsünün başkanlığına tayin edildi. "Sertifıka" için devam eden uzun formalitelerden sonradır ki, ancak 1974 yılında ders'lere başlanabildi. Böylece 1991 yılının Şubat ayına kadar geçen 38 yıllık meslek hayatını, normal süresinden birkaç yıl önce (-ve kendi isteğiyle-) noktalayıp, "emekli" oldu.

Kongrelerde verdiği "tebliğ"lerin yanısıra, ilmi mecmualarda (msl. Felsefe Arkivi'nde) yayınlanmış "makaleler"den ayn olarak matbu 12 tane kitabı var.

Emekliye ayrıldığı 1991 ydından beri, üzerinde çalıştığı 10 kitap daha var ki birincisi "Türklerde Ahlak ve Dünya Görüşü" adını ta�ınıakta olan bu eserdir. Yazann diğer eserleri için bkz. sh. 175-176.

Page 8: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 9: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

Rahmetli babam Nasuhi Keklik

1900--10.8.1981

ve rahmetli annem

Şerife Erzaim / Keklik 1910--26.12.1994

in aziz ruhları için

Page 10: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 11: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

iÇİNDEKİLER

Önsöz ................................................................................ 11

Giriş .................................................................................... 15 1- Tarihte Türkler ve Özellikleri ............................................ 19

il- Osmanlı Türkleri (genel nitelikler) ................................... 28 111- Kuwet, Güzellik ve Uzun Ömür ..................................... 37 iV- Ev Hayatı ....................................................................... 43 V- Beslenme Rejimi ve Temizlik ........................................ .47 VI- Sükunet, Ciddiyet ve Disiplin ........................................ 52 Vll- Konuk-severlik ve Ahiler ............................................... 58 Vlll- Hayır-severlik ve Şefkat (vakıflar-imaretler) ................. 63 IX- Osmanlı Türklerinde Kadın ................................. .......... 71 X- Örf ve Adetler ..... ..... ................... .................................... 84

Page 12: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

Xl-Adalet Mülkün Temelidir ....................... ........................ 93

Xll- Toleraans (müsamaha) ..... ......................................... 111 a) Devletin etnik yapısı ve tolerans ..................................... 112 b) Türk himayesinde Yahudiler ......................................... 115 c) Hıristiyanlar ve Ayasofya ................................................ 117 d) Toleransa mukabil ihanet .............................................. 119 e) Şayet assimilasyon olsaydı ............................................. 122

Xlll- Devlet ............................ ......................................... . . 127 XIV-Askerlik Sevgisi ve Ordu ............................................ 140 XV- İslamiyet-Kur'an ve Hz. Muhammed .......................... 153 XVI- Sonuç: Türk-İslam Ahlakı .......................................... . 162 Kısaltmalar ........................................................................ 169 Bibliyografya .................... . . . . . . ............................................ 171 Yazarın Diğer Eserleri ........................................................ 175 Şahıs İndeksi ..................................................................... 177 Terimler İndeksi ................................................................. 180

Page 13: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

ÖN SÖZ

Miladi 9' uncu asırdan 20' nci asra kadar devam eden (-1100 senelik-) geniş bir zaman diliminde ah­lak ve dünya görüşü'müzü merak eden Araplar ile Avrupalılar, bu alanda birçok eserler ve seyahatna­meler yayınlamışbr.

Ben bu tür kitapları okurken kendi kendime şu­nu sordum: Her biri, ayrı bir pencereden Türkiyeyi seyretmekle birlikte, "ortak" sayılabilecek görüşlere de sahip olan bu eserlerin müellifleri şayet aynı yıl­larda yaşamış olsalardı ve yuvarlak bir masa etrafına toplanıp da "ortaklaşa" bir eser yazsaydılar, o kitap acaba nasıl bir eser olurdu?

İşte bu sorudan yola çıkarak, onların görüşlerini sistemleştirmek ve ortak olan yönlerini tesbit ederek, hepsi için müşterek sayılabilecek görüşler içeren bir kitap hazırlamayı bu sebeple faydalı gördüm.

Fakat şunu da gördüm ki A vrupalılann eserle­rinde, yalnız hoşumuza gidecek güzel görüşler değil, aynı zamanda aleyhimizde olan tasavvurlar ve art niyetler de var. Bu sebeple, Türklerde Ahlak ve

Page 14: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

12 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Dünya Görüşü konusunu incelerken, onların kasıtlı olarak aleyhimizde ortaya athğı (-ve sergilenmesini meraklılarına havale ettiğim-) iftiraları görmezden gelmek suretiyle, sadece olumlu yargılarından yola çıkarak bunlar arasında "ortak" sayılabilecek değer­lendirme ve hükümleri (konularına göre-) düzenle­mek düşüncesi, bu kitabın metod'unu teşkil etmiştir.

Kitabın amac'ına gelince: Giriş olarak, baş kısma koyduğum "tarih özeti"nden maksat, ele alınan ko­nuların odak noktasını teşkil eden T ü r k kavramı­nın hudutlarını belirlemek içindir. Özellikle son za­manlarda moda olan bir deyimle global'leşen dünya görüşüne ayak uydurmamıza dair tavsiyeler, esasen "kürre" şeklinde (=global) olan dünyamızı (-coğraf­ya bakımından-) küreleştirmeğe çalışmak, Amerikayı yeniden keşfe çıkmak gibi "abesle iştigal" sayılır.

Fakat "küreleştirmek"den maksat şayet "insan hakları" ve "ahlaki değerler" ise, Türk milleti olarak Avrupa' dan bizlerin değil, Avrupalıların bizlerden öğreneceği çok şey vardır. Nitekim, elinizdeki kitap, bunu da isbata yöneliktir.

Demek ki "global"leşen bir "dünya görüşü" için­de milli benliğimizi kaybederek yeni bir "kimlik" ara­mağa lüzum yoktur. Çünki bizim yapmamız gereken şey, atalarımızın bizden daha başarılı olmasının se­beplerine dikkat ederek (-ki bu kitap bunu sağlama­ğa çalışıyor), bugün mevcut hatalarımızı da görmüş oluruz ve bunları düzeltmek için yann neler yapma­mız gerektiğini tesbit edebiliriz.

Meseleye "tarih" açısından bakmamızın sebebi işte budur. Çünki tarih' deki olaylar ezberlenmek için değil, bugün'ü anlamak içindir ve şayet bugün'ü an­layacak olursak, yarın'lara yön vermemiz de müm­kün olur. Kaldı ki, 1919 senesinden beri yayınlanmış

Page 15: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 13

olan birkaç eserin ortak hedefi, "milli Türk kültü­rü "nü devam ettirmek olmalıdır*.

Türk kültür ve felsefesi için yıllardan beri gece gündüz çalışarak hazırlamakta olduğum birkaç eser daha var. Allah kısmet ederse, birbiri ardından hep­sini yayınlamayı ümid ediyorum. Yeter ki iyi niyetli okuyucular "hayır dua"lannı esirgemesin.

Prof. Dr. Nihat Keklik

• Bu konuda, başkaları tarafından yayınlanmış birkaç eser bulunmakla birlikte, elinizdeki kitap onlardan tamamen farklıdır. Mesela:

a)Ahmed Djevad, Les Turcs d'apres les auteurs ce/ebres; divers temoignages et opinions; (Publication du Congres National), İstanbul, 1919 (tere. Yağmur yay.) -1919 yılında Türkiye işgale uğradığı zaman yayınlanan bu kitap 151 sayfadır, Avrupalı bazı yazar ve bilginlerin eserlerinden (-hiç­bir yoruma tabi tutulmaksızın-) yapılmış alıntılardan meydana gelmiştir.

b)İsmail Hami Danişmend, Garp Menbalanna göre Eski Türle Seciyye ve Ahlakı (İst. Kitabevi Yay. 3'üncü baskı) İst.1982 (243 sayfa olup, konula­ra göre tasnif edilmiştir.)

c)Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılanna göre Türkler ve Türk Ülkeleri, (TKAE yay. ) Ank. 1985 (293 sayfa olan ve Arapça kaynaklardan yapıl­mış tercümeler' den müteşekkil bu kitabın ismi, içeriğini göstermekte­dir.)

d)Nihayet: Mutlu Altay, Tiirlcler İçin Ne Diyorlar? (TKAE yay.) Ank. 1984 (50 sayfa) ve bir de Turhan Tan, Tarihte Türkler İçin Söylenen Büyük Sözler, (Boğaziçi yay. İst.1994 <2'nci baskı> 90 sayfa)

Page 16: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 17: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

GiRİŞ

Birkaç sayfada özetlemeğe çalışacağım Türk tari­hi'nde dikkatimizi çekmesi gereken önemli nokta şudur: Bazı Türk devletlerinin "uzun ömürlü", bazılarının da "kı­sa ömürlü" olduktan görülecektir. Bunun sebebi acaba neydi?

Gök-Türk hükümdarı Bilge Kağan (öl.734), Orhun Yazıtlarından birincisi olan Kül-Tigin (Gültekin) kitabe­sinde Türk devletlerinin ömrünü kısaltan d ö r t sebep bulunduğunu ifade etmektedir:

1) Türk beğleri, Türk isimlerini bırakıp Çin isimleri­ni almış,

2) Türkler, Çinlilerin (:düşmanların) ipekli kumaşla­rına ve tatlı sözlerine kanmış,

3) Düşmanlar Türk halkı ile Türk beğlerini birbiri aleyhine kışkırtarak kardeşi kardeşe düşman etmişler,

4) Gençler ağabeylerine ve oğullar da babalarına ita­at etmez olmuştu. İşte bu gibi hatalar sonucunda, 630-680 yılları arasında Türkler, (-elli yıl süreyle-) Çin esaretinde kalmıştı. Böyle bir felaketin bir daha olmama-

Page 18: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

16 /TÜRKLERDE AfllAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

sı için Bilge Kağan (öl.734) diyor ki: Türk milleti, irkil ve kendine dön!*

Bilge Kağan(öl.734)'ın burada zikretmediği fakat kendisinden çok önceleri, aynı şekilde bir Gök-Türk hü­kümdarı olan İşbara Kağan (bük. 581-587) tarafından vurgulanan Türkçe ve Türk töresi de ilave edilince Türk devlet görüşünü belirleyen prensipler ortaya çıkmakta­dır.

Milli dil (Türkçe) ve bir de Türk töresi'ne pekçok önem veren Gök-Türk hükümdarı İşbara Kağan (hük.581-587) zamanında çıkan büyük isyanların bastırıl­ması için, komşu (-fakat ezeli rakib ve düşman olan-) Çin'den yardım istenmesi üzerine Çinliler iki şartla yar­dım edebileceklerini söylemişti:

a) Türkçeyi terk edip, Çince konuşacaksınız; b) Bundan böyle Çin geleneklerini benimseyeceksi­

niz. Gök-Türk imparatoru İşbara Kağan, Çin imparato­

runa gönderdiği cevapta: Türkçe'den ve Türk töre­si'nden vaz geçmenin mümkün olmadığını, çünki bu hu­susta bütün milletin "birlikte çarpan tek yürek gibi" oldu­ğunu bildirmiş ve Çin teklifini geri çevirmişti.*"'

Gök-Türk imparatorluğundan (miladi 6'ncı asırdan) beri Türkçe'nin ve Türk töresi'nin önemini idrak eden " ... Türkler .... hiçbir zaman, hiçbir yerde milli dillerine (Türkçeye) besledikleri imandan inhiraf etmemişler, eski soy hatıralarını unutmamışlardır. Miladın 800 tarihinden 1000 tarihine kadar iki asır içinde, ... üç defa DİN değiş­tirdikleri halde, DİL değiştirmemişlerdir .. (Soy bakımın-

• O zamanki Türkçe ile: -Türk budun, ertin, ökün. Buradaki üç kelimenin anlamları şöyledir: budun "millet" demektir; ert-mek "vaz geçmek" ma­nasınadır, ökün-mek ise "pişman olmak"tır.

• • Liu Maoısai, Die Chiııesisc/ıeıı Nachrichten zur Geschichte der Ost· Tür­ken/ T11-Ki11e,Wiesbaden,1938; s.53.

Page 19: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GöRÜŞÜ / 17

dan Türk olan) Karayim Yahudileri de Tevratı İbrani harfleriyle fakat Türkçe olarak yazmışlardır ... "*

Türklerin çok duyarlı davandıkları iki konu daha var ki, biri "vatan sevgisi", diğeri de "İslamiyet ve ahlak"tır.

Türkler ve İslamiyet arasındaki ilk ilişkiler bakımın­dan Hz.Peygamberden ve onun zamanındaki şairlerden itibaren, müslüman Araplardan bazıları, Türklerin çeşitli niteliklerinden bahsetmişlerdir. Nitekim (-parantez için­de verilen tarihlere dikkat edilirse-) Asya'da Gök-Türk imparatorluğu (552-630) ile aynı zaman diliminde hayat­ta bulunduğu görülen Hz. Peygamber (570-632)'in Türk­ler'den haberdar olmaması mümkün değildir. Nitekim merhum İsmail Hakkı İzmirli'nin Peygamber ve Türkler adlı tebliğine göre, Hz. Peygamber'in ashabı arasında "üç Türk" bulunduğu ve bir Ramazan ayında "Türk çadırın­da" ikamet ettiği, İslamiyete davet maksadıyla Türklere de bir mektup yazdırdığı ve nihayet, Türkler hakkında sözleri (hadis'ler) bulunduğu, hatta Kur'an'daki (56/18) "abariyk" kelimesinin tekil (müfred) şekli "ibrik" olup, Türkçe "ivrik" lafzından alındığı** ifade edilmektedir.

Osmanlılardan ö n c e k i Türklerden bahseden bazı Arap şairleri de vardı. Mesela el-Nabiga ( öl.604) ile el-A 'şa (öl. 639) (- ki bu iki şair, Hz. Peygamber : 570-632 zamanında hayattaydı-) ve daha sonra İbnü'r-Rumi (Ôl.869) gibi ünlü şairler Türkleri övmekteydi.

Gelecek sayfalardan (s.24 vd.) itibaren, Cahız ( öl.69)'den İbn Battuta ( öl.1369) ve İbn Haldun ·(öl.1406)'a kadar olan sürede (miladi 9'uncu asırdan 14'üncü asıra kadar-) müslüman Arapların (-Osmanlıdan önceki Türkler hakkında-) ortaya koyduğu görüşleri ele aldıktan sonra, Avrupada De La Broquiere ile Busbecq'

• Leon Cahun, İntroducıion a l'Histoire de l'Asie adlı eserinden nakleden A. Cevat, tere. s. 186

• • i. H. İzmirli, Peygamber ve Türkler, (2'inci Türk- Tarih Kongresi zabıtla­rı,-s. 1013-1044 içinde) s. 1019

Page 20: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

18 /TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

den (-miladi 15 ve 16'ncı asırlardan-) Pierre Loti (1850-1923) ile Claude Farrere (1876-1957)'e kadar olan sürede, Türkler hakkında Avrupalıların ileri sürdüğü gö­rüş ve düşüncelere dair, bizzat onların kitaplarından seç­tiğim ve Belgeler adını verdiğim fragınentler sayesinde ''Türklerin nitelikleri" kolayca gözlenebilecektir.

Page 21: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 TARİHTE TÜRKLER

.• VE ÜZELLİKLERİ

Miladi 9'uncu asırdan 14'üncü asra kadar olan Türk­lerin özellikleri Arapça kaynaklarda zikredilmiştir.*

• Osmanlılar'dan önceki Türklerden bahseden kaynaklar olarak: 1) Cahız (öl.869)'in Fazail'ül-Etrak (Türklerin Faziletleri) adlı eseri, bu alanda ilk ve en tafsilatlı olanıdır. 2) Mes'udi (öl.956), El-Tenbih ve'l-İşraf (Hatırlatma ve gözden geçirme) isimli meşhur kitabında Türklerin "güzel"liğinden ve "bilgeler" yetiştiren bir millet olduğundan bahs edilmektedir. 3) İbn Fadlan (lO'uncu asır), Rihk (Seyahat-name) adlı eserinde, Abbasi halifesinin elçisi olarak gönderildiği Asya Türkleri (-Oğuzlar, Peçenekler, Başkurtlar ve Bulgarlar-) hakkında bilgi vermektedir. 4) Gerdizi (öl.1053)'nin Zeynü'l-Ahbar (Haberlerin Ziyneti) adlı eserinde Türklerin "güzel"liğinden bahs edilmektedir. 5) İbn Hassul (öl.1058)'ün Tafdil'ül-Etrak (Türklerin Üstünlüğü) adlı risa­lesinde, Türklerin nitelikleri izah edilmektedir. 6) İbn Said (öl.1070), Tabakat'ül-Ümem adlı (felsefe ve ilimlere dair-) ese­rinde Türklerin kalabalık bir millet olduğunu söylemektedir 7) Gazzali (öl. 1111) Nasihat'ül-mülUk (Hükümdarlara Nasihat) adlı eseri­ni Sultan Sencer(öl.1157) için yazmış ve El-lktisad adlı eserinde Türklerin "güzel"liğinden bahsetmiştir. 8) Ali el-Hicazi el-Kayıni (öl.1153), Mefahir'ül-Etrak (Türklerin Övünçle­ri) adlı eserini Sultan Sencer(ö.1157)'e sunmuştur.(Bu önemli eser, zama­nımıza ulaşmış değildir.) 9) İdrisi (öl. 1166)'nin Nüzhet'ül-Müştak adlı kitabında Türklerin nüfus potansiyelinden ve "güzel'1iğinden bahsetmiştir. 10) Muineddin Herevi, Tarih-i Mübarek-şahi (yazılış 1206) adlı eserinde Türkleri medh etmektedir.

Page 22: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

20/ TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Çok eski zamanlar bir yana bırakılmak suretiyle, Türk tarihi'ni birkaç sayfada özetlemek mümkündür. Ni­tekim milattan önce 1050 yılından itibaren Çinde hüküm süren Chou hanedanının Türk aslından oldukları söylen­mekle birlikte, tarihte bilinen ilk Türk devleti Hun impa­ratorluğu'dur. Hunlar'ın milattan önce 209 senesindeki yabgu'su (=hükümdarı) Teoman (Tuman-Duman?) adını taşımaktaydı. Onun oğlu Mete, milattan önce 209-174 yıl­ları arasında hüküm sürmekteydi. Hunlar, komşuları ve düşmanları olan Çin imparatorluğu için büyük bir tehdid haline gelmişti.

Hun imparatorluğu milattan sonraki asırlarda zayıf­layıp parçalanınca, onların bir kolu sayılan Ak Hunlar (Eftalitler), kuzey Hindistan bölgelerinde miladi 6'ncı asır ortalarına kadar devam eden büyük bir devlet kur­muştu.

Dağılan büyük Hun imparatorluğunun yerini Tab­gaçlar (m.384-552) almış ve iki asra yakın Çin'i idare et­mişlerdi.

Hunların bir kolu da Hazar denizi'nin kuzeyinden Avrupa içlerine ve oradan da Balkanlara yerleşerek, Av­rupa'nın büyük kısmına hakim olan muazzam bir impa­ratorluk kurmuşlardı. Onlara Avrupa Hun/an adı veril­mekte olup en meşhur hükümdarları Attila ( öl.m. 453)'ydı.

Asyada kurulan büyük imparatorluklardan biri de Gök-Türk devletidir. Asena (Aşina vs.) adını taşıyan bir

1 1) Avfi öl.1233), Cami'ul-Hilaıyat isimli kitabında Türklern nüfus yoğun­luğundan bahs etmektedir. 12) İbn'ül-Kıfti ( öl.1248), İhbar'ül-ulema adlı eserinde, "lider" milletlerden birinin de Türkler olduğunu söylemektedir. 13) Kazvini (öl.1283), Asar'ül-Bilad isimli kitabında Türklerdeki yüz gü­zelliği 'nden söz etmektedir. 14) İbn Battuta (öl.1 369), Rihle (Seyahat-name) adlı meşhur eserinde, Türkiye'de ve Kınm'da gördüklerni anlatmaktadır. 15) İbn Haldun (öl . 1406), Mukaddime adlı eserinde Türk beğlerinin "ha­yırlı eserler" bina ettirdiklerini ifade etmektedir.

Page 23: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 21 '

Türk kabilesine mensup olan Gök-Türkler'in ismi, Asya­da ön plana çıkınca, aynı soydan olan fakat değişik adlar taşıyan ve Türkçe konuşan bütün Türk kavimleri için or­tak isim oldu.

Bumin Kağan ( öl.m.552) tarafından Ötüken merkez olmak üzere kurulan Gök-Türk devleti, kısa zamanda im­paratorluk haline gelmekle birlikte, 78 senelik bir ömür­den sonra Çinliler'in entrikaları yüzünden miladi 630 yı­lında yıkılmış ve elli yıl süreyle Türkler Çin esaretinde kalmıştı. Nihayet 680 yılında Kutluğ Kağan ( :İlteriş) ve yardımcısı Tonyukuk (öl.724) tarafından kurulan 2'nci Gök:Türk devleti de, kısa sürede imparatorluk haline gelmişti. Ne yazık ki o da 65 yıllık bir ömürden sonra 745 senesinde ortadan kalktı. Fakat Orhun anıtları onların en büyük eseriydi. Çünki Türk tarihi için Türkçe olarak yazılı ilk belgeler Orhun anıtları'ydı ve bunlar Gök-Türk alfabesiyle yazılmış olup, Bilge Kağan (öl. 734) tarafından yaptırılmıştı. (Anıtlardaki yazılar Danimarkalı Vilhelm Thomsen tarafından 1893'de çözülmüştür)

Gök-Türk imparatorluğu dağılınca, onların yerine Uygurlar (m.745-840) geçmişti. Fakat 95 yıllık bir haki­miyetten sonra onlar da ortadan kalkmış ve yerlerini Kır­gızlar (840-920) almış, fakat onlar da ancak 80 yıl devam edebilmişti.*

• Orhun abideleri'nin bulunup da (1893'de) çevrilmesi ve Cha11annes, E. H. Parker ve diğer ilim adamlarının Çin tarihlerinde buldukları bilgileri çevirip yayınlamaları eski Türk tarihine birçok faydalar sağlamıştır. Mi­lattan önce 1400'den itibaren ve özellikle m.ö. 200 yıllarında Çin yıllıkla­rı Hiung-Nu diye adlandırılan savaşçı göçebelerden bahseder . .... Hi­ung-Nu'nun bir parçası olan Türkler, .. .. baştaki Wei hanedanı'ndan ayrıl­mış ve doğuya doğru hareket etmiş, Juan-Juan beyliğine sığınmıştır. (Gök-Türklerin mensup olduğu) Asena kabilesi, kendilerini korumaları­na karşılık, .... Juan-Juanlar'ın ... demircilik, .... işlerinde çalışmayı kabul etmişler ve şimdiki Kan-sıı ilinde ... yerleşmişlerdi. Bu şehrin yakınların­da, ismini DÜRKO ya da TU-CIRJE (Tukyu= Miğfer anlamında) keli­melerinden alan bir dağ vardı. Şimdi herkes tarafından bilinen TÜRK adı bu kelimeden gelmiştir ... Aşağı yukarı yüzyıl sonra Asena beyliği iyi­ce güçlendi. Bir Juan-Juan prensesiyle.evlenmek isteyen şeflerine pren-

Page 24: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

22 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ

Buradan itibaren Türkler ile İslamiyet arasında iliş­kiler başlamaktaydı: Zaten dikkat edilirse Birinci Gök­Türk devleti (552-630) ile peygamberimiz Hz. Muham­med (570-632)'in hayatı aynı zaman dilimi içinde bulun­maktadır. Ayrıca Türklerin Tengri (Tanrı) inancı ile müslümanlıktaki Allah inancı arasında yakın benzerlikler bulunmaktaydı. Türkler ile Araplar arasında başlangıçta savaşlar olmakla birlikte, Türk kavimleri arasında İslami­yet sür'atle yayılmaktaydı. Kitle halinde ihtidalar ise Ka­rahanlı hükümdar Satuk Buğra Han (öl.956) zamanında olmuştu. Böylece miladi 840 yılında kurulan Karahanlılar Devleti, miladi lO'uncu asır ortalarında İslam inançlarını paylaşan ilk Türk-İslam Devleti oldu. Bu arada Mısır ve Filistin'de kurulan Türk-İslam devletleri olarak To­lon-Oğulları (868-905) ve İhşid Oğulları (935-969) yanısı­ra, Afganistan ve Hindistan'da muazzam bir Türk-İslam imparatorluğu kuran Gazneliler(963-1184 )in ünlü hü­kümdarı Gazneli Mahmud (öl.1030) sayesinde müslü­manlık Hindistan içlerine kadar yayılmıştı.

Nihayet Horasan'da kurulan Büyük Selçuklular Devleti (1038-1194) Asya'daki Türk kavimlerini birleşti­rip büyük bir imparatorluk haline geldikten sonra idari bakımdan birkaç bölüme aynlmıştı ki, bunlar arasında en güçlü ve uzun ömürlü olanı Türkiye Selçukluları (1074-1308)'ydı. Fakat Uzak Doğu'dan kopup gelen Mo­ğollar'ın 1243 senesinde Sıvas yakınlarındaki Kösedağ Savaşı'nda Türk ordusunu yenmesinden sonra Selçuklu­lar ortadan kalkrnağa başlayınca, 1299 yılında Batı Ana­doluda Osmanlı Devleti kuruldu.

sesin verilmemesinden çıkan bir münakaşa sonucu Asena kabilesi ayaklan­dı. Juan-Juanlor yenildi ve yok edildi .. . . Türkler, .. . şaşırtıcı bir ilerleme gös­terip, birkaç yıl içinde Çin ve Bizans'la münasebetler kuran büyük bir güç haline geldiler. Bu gücün kurucusu Tumen ya da Bumin 552'de ölünce ye­rini istemi (Shi-ti-mi), o da ölünce yerini 575'de Tardu (Ta-teu) aldı .... Sonra Türkler, (soydaşları olan) Ak Hunlar(Eftalitler)'ı da yendiler ve Türk zafer dalgası batıda Semerkand bölgesinden İran'ın kuzey sınırlarına kadar yayıldı .... " (Sir Charles Eliol, il 92-93)

Page 25: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 23

Dipnot'da zikredilen diğer bazı Türk devletlerinin tarihlerine ve kurulduktan bölgelere dikkat edilirse bir zamanlar batı Çin'den Güney Rusya'ya (-hatta Attila za­manında Fransa'ya-) ve ayrıca Balkanlar'a kadar olan ge­niş bir coğrafyada Türkler hüküm sürmekteydi* ve karşı­larında başka rakip bulunmadığı için birbirlerini kırmak­la meşgul olmuşlardı. Aynca görüyoruz ki Büyük Selçuk­lular'dan beri İran ülkesi Kaçarlar hanedanı'na (1924 yı­lına-) kadar daima Türkler tarafından idare edilmişti.**

Tarihçesini özetlediğimiz Türkler, bugün kimi yer­lerde yoğun, kimi bölgelerde seyrek olarak, Adriyatik kı­yılarından Çin Seddi'ne kadar geniş bir coğrafyada (-ve bir süreden beri de Avrupa, Amerika ve Avustralya'da-) yaşamaktadır.

Şimdiki nüfusları 100 milyon (-bazılarına göre 200 milyon) olan Türklerin günümüzdeki bu nüfus potansi­yeli, miladi 11 'nci asırdan itibaren Arap asıllı bazı bilgin­lerin de dikkatini çekmiş olmalı ki, mesela ll'inci asırda Endülüslü İbn Said (öl.1070), daha sonra 12'nci asırda İdrisi (öl.1166) ve 13'üncü asırda Avfi (öl.1233) Türkle­rin nüfus yoğunluğundan bahsetmişlerdir. (Belgeler no.1-2-3)

• Türklerin menşeine ve eski tarihine dair araştırmalar 19'uncu asır sonla­rında başladığı için, 16'ncı, 17'nci ve 18'inci asırlardaki Avrupalı diplo­masi çevrelerinin, Türkler ve Osmanlı imparatorluğu hakkındaki müşa­hedeleri sadece bu asırlara inhisar etmiş ve ancak 19'uncu asıra mensup Avrupalı diplomat ve seyyahlar eski Türk tarihinden bahsetmek imkanı­nı bulmuşlardı.

•• Yukarıda adları geçenlere ilave olarak (-dünyanın çeşitli ülkelerinde-)" Türklerin kurduğu devletler arasında: Harzemphlar (Harezın: 1077-1231), Altın Onla Hanlığı (Güney Rusya ve batı Sibirya: 1226-1502), Çağatay Hanlığı (Maveraünnehir ve doğu Türkistan: 1227-1370), İlhan­lılar (İran: 1256-1353), Timurlular (Maveraünnehir ve İran: 1370-1506), Memluklar (Mısır ve Suriye: 1250-1517), Kara Koyunlular (Azerbaycan ve Irak: 1380-1468), Ak Koyunlular (Diyarbakır, Doğu Anadolu ve Azerbaycan: 1378-1508). Safeviler (İran ve Azerbaycan: 1501-1732), Şeybaniler (Maveraünnehir: 1500-1598), Babür imparatorluğu (Kuzey Hindistan: 1528- 1858), Afprlılar (İran: 1736-1795), Kaçarlar (İran: 1779-1924) vs. gibi birçok devletler Türklerin eseriydi.

Page 26: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

24 /TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Günümüzdeki Asyalı soydaşlarımızın antropolojik olarak beden yapısı ve sima bakımından Türkiye Türkle­rinden azçok farklı görünmelerine rağmen, bazı antropo­logların tasvir ve ifadelerine dikkat edilirse, söz konusu farklar o kadar büyük ve önemli değildir. (Belgeler no.4-5-6)

Türklerin üstün niteliklerinden özel olarak bahsedil­mesi, miladi 9'uncu yüzyılda Kelam filozofu Cahız ( öl.869)'in Fazail'ül-Etrak (Türklerin Faziletleri) adlı ki­tabıyla başlamaktadır. (Belgeler no. 7-8-9-11-12) Eserinden se­çilen birkaç fragmentte görüleceği üzere Cahız, Türklere çok hayran kalmış Araplardan biriydi. Ondan sonra, ünlü tarihçi Mes'udi ( öl.956), İbn Hassul ( öl.1058) ve Mu­ineddin Herevi (12'inci asır) gibi ünlü şahsiyetler de çe­şitli yönleriyle Türklerden bahsetmişlerdir. (Be1geler no

13-.14 -15-16-17)

Nihayet Osmanlı devletinin kuruluş zamanlarında (-14'üncü asır ortalarında) Türkiye'yi ziyaret eden kuzey Afrikalı seyyah İbn Battuta (öl.1369), bu ülkenin güzel­liklerine ve Anadolu halkına hayran kaldığını söylemek­tedir. (Belge no.-18-19-20)

Belgeler (1-20)

1 ) Onbirinci asırda yaşayan Endülüslü fikir tarihçisi İbn Said (öl . 1070) , Çinlilerin Türk hükümdarlarına "Ars­lanların sultanı" adını verdiklerini ve Türklerin bütün dünyaya yayılan kalabalık bir millet olduğunu söylemek­tedir. (İbn Sa'ld, Tabakatül-Ümem, Mısır; 11 ) ·

2) Onikinci asırda yaşayan İdrisi (öl. l 166)'nin Nüz­het'ül-Müştak adlı eserine göre Türkler çok yaygın bir millet olduğu için, sayılmayacak kadar çok kabilelere ay­rılmıştır . ..

" (Şeşen, s. 100)

3) Onüçüncü asırda yaşayan Avfi (öl . 1233)'nin Ca­mi'u/- Hikôyat adlı eserinde, Türklerin "kalabalık bir mil­let'' olduğu; bu sebeple birçok sınıflara (kısımlara) ayni-

Page 27: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 25

dıkları ve kabilelerin sayısının sonsuz olduğu belirtilmek­tedir. . (Şeşen, s. 90)

4) Antropologlara göre Türklerde "Turani" bir ırk özelliği vardır: Kuzeydeki guruplarda Moğola benzer si­maya rağmen güneydekiler orta uzunlukta bir yüz, düz burun, dik ve yüksek alın ile orta ve narin vucut yapısı­na sahiptir. (Brockelmann, İslam Milletleri ue Deuletleri Tarihi. s.

172)

5) (Antropolojik olarak) Türkmenler, . . . . orta boylu­lardan daha uzunca ve daha mütenasiptir. Bedenlerinin kasları bilhassa göze çarpacak derecede gelişmiştir. "Güçlü, kuwetli" . . . . ve tamamen sağlığı yerinde'dir. Cildi beyaz, çehresi yuvarlak, elmacık kemikleri öne doğru çıkık ve alnı geniştir. . . Gözleri badem şeklinde çe-kiktir . . . . Bakışları canlı ve manalıdır . . . . . . Burunları ge-nellikle küçük ve yukarı doğru kalkıktır. Çehre hatları keskin ve dudakları kalındır . . . . . (Blocqueville, s. 48)

6) Elysee Ruclus'un 1884'te çıkan bir yazısına göre Anadolu Türklerinin " . . . umumiyetle buğday tenli, siyah gözlü ve saçları koyu renkli, elmacık kemikleri hafifçe çı­kık olup, büyük bir beden kuwetine sahip oldukları . . . " ve daima yavaş ve ciddi hareket ettikleri; bol biçimli kı­yafetleri sebebiyle hareketlerinin daha da ağırlaştığı ifade edilmektedir. (A. Djevad, Les Turcs d'apres /es auteurs celebres

1919,/ s.32)

Türkler hakkında ilk defa olarak kitap yazan el-Cahız(öl .869) Arap asıllı bir Kelam filozofudur. Eseri, "Fazailül-Etrak"(Türklerin Faziletleri) adını taşımaktadır. Osmanlılardan asırlarca ewel yaşamış olan Cahız bu eserde diyor ki :

7) Bir Türk başlı başına bir millettir . . . (Cahiz, s.68)

8) Türkler iyi bildikleri bir hususun tamamını sağlam yapar; her işini bizzat kendi yapar; içi dışı gibidir: hiçbir

Page 28: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

26/ TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

netice çıkmayacak ( = boş) şeylerle uğraşmaz. (Cahız, s.

75)

9) Türk eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa da bir çaresini bulup mutlaka kurtulur . (Cahız, s.74)

10) Cahız'e göre, " . . . Türkler yaltaklanma, münafık­lık, kovuculuk, yapmacık ve riya, . . . kibirlenmek, akraba­lanna karşı fenalık ve bid'at nedir bilmezler . Çeşitli fikir­ler onlan bozamamıştır. Kitabına uydurup da başkalan­nın malını helal saymazlar. (Cahız, s. 79)

1 1 ) Türkler vatan sevgisi'ne en fazla sahip olan mil­lettir . -Türklerde vatan sevgisi (herkesten) daha fazla ve daha köklüdür. (Cahız, s.77 ve 78 ve 79)

12) Türklerin ruhi kuwetleri bedeni kuwetlerinden daha fazladır ; onlar ateşli, hararetli ve anlayışlı insanlar­dır. (Cahız, s.79)

13) Tarihçi Mes'udi (öl .956) diyor ki : Yeryüzünde bilge (filozof) yetiştiren "yedi millet" var ki bunlardan biri de Türkler'dir . " (Mes'udi, El-Tenblh; Fr.terc. s.121) Mes'udi'ye göre Türkler güzel bir millettir . (bkz. Belse-59)

14) İbn Hassul (öl .1058)'ün Tafdil'ül-Etrak (Türkle­rin Üstünlüğü) adlı eserine göre " .. Allah, Türkleri arslan suretinde yaratmıştır . (İbn Hauul, s. 259)

15) Yalnız Türkler'dir ki . . . icabında az bir nesne ile günlerini geçirmeğe katlanırlar . . . . Bu hususta katlandık-lan meşakkatın (güçlüğün) dereceleri yüksektir. O kadar ki yorulmuş ve takatlan kesilmiş zannedildikleri bir du­rumda bile . . . tehlikelere atılmak ve yolu izi belli olmayan yerlere girmekte Türkler , ilk neşat ve neşvelerini muha­faza ederler . (İbn Hauul, s. 259)

16) Türklerden . . . hiç biri, yeme içme, gezme ve binmede efendisinden aşağı kalmağa razı olmaz . . . Türk­ler , kölelerin yaptıklan işlerde kullanılamazlar . . . . Türkler , . . . askere başbuğ olmak veya . . . bir fırkanın başına geç-

Page 29: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 27

mek veya bir cemaate emir ve nehy'de bulunmak ( = bir topluma kumanda ebnek)' den başka bir işe razı olmaz­lar . . . "

(İbn Hassul, s.259-260)

17) Onikinci asır tarihçisi (ve Türk asıllı olan-) Mu­ineddin Herevi'nin Tarih-i Mübarek§ahi adlı eserinden naklen şunları okumaktayız:

a) Türkler müslüman bir ülkeye ulaştıkları zaman orada saygı görürler . . . ve orduya kumandan olurlar . . . .

b) Türkler, denizin derinliğinde midye kabuğunda saklı olan "inci"ye benzer : Değerlerinin takdir edilmesi için, kralların tacını ve gelinlerin kulağını süslemesi lazım­dır (Rasonyı, Tarihte Türklük, s. 6)

Kuzey Afrikalı İbn Battuta(öl . 1369) 'ya göreyse:

18) Türkiye dünyanın en güzel memleketidir . . . Bu­rada dünyanın en temiz halkı yaşar ve en nefis yemekler burada pişirilir. (İbn Battuta, s. 3)

19) Ülke bütünüyle İmam Ebu Hanife mezhebinde (Hanefi) olup, sünni'dir. (İbn Battuta, s. 4)

20) Türkler iyi karakterli, kuwet ve şiddet sahibi in­sanlardır. (İbn Battuta, s. 72)

Page 30: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

il OSMANLI TÜRKLERİ

(Terbiye-Temenna-Doğruluk-Milli birlik-Sağduyu- Dostlara yumuşak, düşmanlara sert olan Gerçek Türkler)

15'inci asırdan 20'inci asra kadar Avrupalı birçok ya­zarlara göre Osmanlı Türkleri:- nazik ve terbiyelidir. Bu sebeple onlarda kavga ve çirkin sözlere rastlanmaz. Türk köylüsü bile asalet sahibi ve muhteşem'dir. (Belge: 22-23-24-

25-26-27)

Aralarındaki selamlaşma şekline temenna denilir. Birbirlerine karşı gösterdikleri saygı ve nezaket'te aşırılık yoktur çünki dalkavukluk'tan hoşlanmazlardı. (Belge-28-29-

30) Osmanlı Türkleri yalan'dan nefret eder ve daima

doğnı konuşurlardı. Kimseyi aldatmazlar, verdikleri sözü mutlaka tutarlardı. Onların sözü, en sağlam senetlerden daha muteberdi. O kadar dürüst ve namuslu'ydular ki, herkesi kendileri gibi "dürüst" zannettikleri için kolayca aldatılmaları mümkün olmaktaydı. (Belge: 31-32-33-34-35-36-37-

38-39) İlerde görüleceği üzere "yalancı şahitler"e çok ağır cezalar verilmekteydi. (bkz. Konu-XI)

Page 31: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 29

İçki, dans ve kumar'dan da hoşlanmayan Türkler (Belge: 40-41), israftan kaçınan "cömert" insanlardı. (Beı­

ge-42) * Birlik (:milli birlik) duygusu çok kuvvetli olan Türk­

ler, (Belge:4J-44-45), dost bildikleri kimselere daima "yumu­şak" ve "şefkatlı" davranmakla birlikte, tahrik edilip de öfkelendikleri zaman çok sert hareket ederler ve adeta zapt edilmez duruma gelirlerdi. (Belge-46-47-48-49-50)

Schopenhauer(öl.1860)'in dediği gibi "sağduyu" (akl-ı selim), Türklerin özellikleri arasındaydı ve bu saye­de Türkler "irade"lerini daima "akıl" vasıtasıyla kontrol eden nadir milletlerden biriydi. (Belge: 51-51 •-52)

Üç hilal'li Türk bayrağının gölgesinde yaşayan bir­çok milletlerin kültüründen etkiler almasına rağmen, Türklerin yine de milli benliğini koruyarak T ü r k kala­bilmeleri olağan-üstü bir özelliktir. (Belge· 53-54)

Çeşitli ülkelere yayılan bir millet olduğu için, muhte­lif kavimlerle de azçok karışmış olan Türkler ile gerçek Türkler arasında ne gibi farklar vardır? sorusu, herhalde daha 17'nci asırda bazı Avrupalıları meraklandırmış ol­malı ki, Jean de Thivenot tarafından Gerçek Türkler de­yimi kullanılmıştır. Fakat bu deyim, yukarda sayılan va­sıflara sahip olan Türkler'i kasdetmesi gerekirken, ismi geçen Avrupalı diplomat, kavmiyetçi bir görüşle: Gerçek Türkler'in sonradan müslüman olan ve Türkleşen gayri müslimler (=mühtediler) değil, doğrudan doğruya ''Türk ve müslüman olarak dünyaya gelenler" olduğunu söyle­mektedir. (Belge no.41) Onun bu fikrine katılmak elbette ki mümkün değildir, çünki Gerçek Türk kavramı Atatürk'ün Ne Mutlu Türküm diyene vecizesiyle yeterince tarif edil­miştir. ..

Böyle bir tasavvurdan yola çıkan Avrupalılara göre ancak Anadolu'da aranması gereken gerçek Türkler'in niteliklerinden bazıları şunlardır:

• Nitekim kötü olan "savurganlık" (israf) ile, aynı şekilde kötü sayılan "pin­tilik" (cimrilik) arasındaki "orta yol" a cömertlik denilmektedir.

Page 32: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

301 TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

a) Kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi baş­kasına yapmazlar ve hangi dinden olursa olsun, "bütün insanlar için" iyi şeyler isterler (:tolerans sahibidirler).

b) Biraz "aristokrat" olmalarına rağmen, nazik ve yu­muşak huyludurlar,

c) Başka milletleri assimile etmeğe çalışmış değildir­ler.

d) Feth ettikleri ülkelerden çeşitli etkiler almış olsa­lar da. T ü r k olarak kalmayı başarmışlardır. (Belgeler: 55-

56)

Belgeler (no. 22-56)

Onbeşinci asırdan bu yana Türklerden bahseden Avrupaltlar tarafından : " . . . asalet ve nezaket sahibi, efen­di, terbiyeli . . . " olarak tasvir edilen Türkler'in (-en üst ta­bakadan en basit insanlanna vanncaya kadar-) hepsinin "asil ve muhteşem" (soylu ve görkemli) olduktan belirtil­mektedir. Mesela :

22) Türkler " . . . efendi ve nazik' tir . . . "(Howard, s.101)

23) Türkler her seviyede çok terbiyeli insanlardır. (Fontmagne, s. 251)

24) (Abbe Toderini'nin De La Litterature des Turcs -1 789 adlı eserine göre) ;-- Türk beyleri, Saray adam­ları , hademeleri, hiç bir millette rastlanmayacak derece­de nezaket ve terbiye sahibi olarak yetiştirilirler. Türkler birçok Avrupalı yazann da fark ehniş olduğu gibi, arala­nnda nezaketin en ince kaideleri'ne riayet ederler. (A. Ce­vat, tere. s.85)

25) Türkler, çok terbiyeli ve seçkin insanlardır. Han­gi mevkide bulunurlarsa bulunsunlar, bu özellikleri değiş­mez. Nereden gelirlerse gelsinler, . . . "terbiye" yönünden harikulade kimselerdir. Gemi direğindeki tayfa, bir ami­ral kadar, bir . . . köylü, bir paşa kadar muhteşemdir. . . "

(Howard, s. 51)

Page 33: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ / J 1

26) (G. Murray' ın Les Turcs-1878 adlı eserine gö­re-) -Türkler yeryüzünün en nazik milletlerinden biridir .. (A. c-t, tere. s.85).

27) Ondokuzuncu asırda Türkiye hakkında eser ya­zan Vanda'ya göre "Türk köylüsü" bile asil-zade gibi­dir... (A. Cevat. tere .. s.37)

Asalet ve nezaket bakımlarından böylesine hayranlık uyandıran atalarımızın birbirlerini "selamlama" şeklinde de aynı zarafet vardı:

28) Osmanlı devrinde Türklerin selamlaşma şekli olan " .... temenna, sağ eli önce ağıza, sonra alna götü­rerek verilen selam'dır. Bu resmisidir. Daha samimi olan, eli kalbe veya göğse götürmek suretiyle verilir. (•Ublclnl, 2/ 48)

29) (Osmanlılarda) selamlaşma şekilleri basit ve tabi­idir: Eşit olan vatandaşlar birbirlerini, ellerini göğüslerine götürmek suretiyle selamlaşırlar. Kendilerinden üstün olanları selamlamak için de, el önce ağıza sonra da alna götürülür. Bir devlet büyüğünün yahut yüksek mev,ki sa­hibi birinin huzuruna çıkıldığı zaman önce sağ el yere doğru uzatılarak eğilinir, sonra doğrularak el ağız ve alna götürülür. Hükümdarın huzuruna çıkıldığı zaman ise, eli yere değdirecek kadar eğilmek şarttır. (D'Oh .. on. s. 214)

30) (Fakat) yüksek mevki sahipleri, göstermek zo­runda oldukları "saygı ve nezaket"in sınırlarını asla aş­mak istemezler, aksi takdirde bu saygının . . . bir dalka­vukluk şeklinde yorumlanacağını bilirler ... 11 (Rycaut, s.254)

Türklerin yüksek vasıflarından biri de "dürüstlük" olup, "yalan ve hiyle"'den nefret etmeleriydi. Kimseyi al­datmaya tenezzül etmedikleri gibi, verdikleri sözü de mutlaka tutarlardı : Sözleri, en sağlam senetlerden daha muteberdi. Nitekim:

Page 34: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

32/TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

3 1 ) "Doğru konuşmak" ruh yüceliğini gösterir. Bir Türk'ün cesaretle "yalan" söylediği pek azdır. " (Montagu,

s 136) (Oysa) İngiltere'de yalancılar, yaptıklarıyla övünür­ler. (L. Montagu, s. 107)

32) Hans Barth'a göre Eskişehirli . . . bir Ermeni dedi ki:- Bir Türkle mi iş yapacağım, mukavele (sözleşme) yapmağa lüzum görmem. Onun sözü kafidir . . . . . (A. Ce­

vat, tere. s.55)

33) (Bosworth'a göre)- Hakiki Osmanlı asil tabiatlı ve vatanperverdir . . . Onun sözü, taahhüd demektir ve bu taahhüd tam bir garanti mahiyetindedir. (A. Cevat, tere.

s . . 84)

34) Lord Byron'a göre: -Türklerde yalancılık, hile­karlık ve cinayet yoktur. (A. Cevat, tere. s.76)

35) Theophile Gauthier'nin La Turquie Pittoresque 1855 adlı eserine göre-) . . . . Türkün sözü, dünyanın en sağlam senet ve imzalan kadar muteberdir. (A. Cevat,

tere.88)

36) (G. Murray' ın Les Turcs-1 878 adlı eserine gö­re-) - " . . . Türkler, az ve öz konuşurlar. O kadar dürüst ve namusludurlar ki, başka türlü olunabileceğini düşüne­mediklerinden ve herkesi kendileri gibi sandıklarından daima aldatılırlar. (A. Cevat, tere. s.86)

37) (Cesar Cantu'nün Les Trentes Demieres Anne­es adlı eserine göre)-Türklerin söze sadakat'lan ve misa­fır-perverlikleri, -/ /- . . . . şefkat ve merhametleri dillere destandır . . . "

(A.Cevat, tere. s.86-87)

38) (Cesar Vimercati'nin Constantinople-1 854 adlı eserine göre)-Türk kendisine itimad edeni asla aldat­maz, sözüne sadakatı dini bir vecibe telakki eder; hiçbir zaman kötü ve bayağı metodları kullanmağa tenezzül et­mez. (A. Cevat, tere.s. 84)

Page 35: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ J 33

39) (Türkler daima doğru söyleyen insanlardı. Bu bakımdan, mesela alış-veriş sırasında-) genel bir kaide (olarak): &meniye istediği fıyabn yansını, Ruma üçte bi­rini, Yahudi'ye dörtte birini verin. Fakat bir müslüman'a istediği fiyatı vermeye razı olmanız gerekir. Müslüman, tok sabcıdır ve daha fazla satış yapan komşusunu kıs­kanmaz. Bekler. (•Ubıcını, 21 78)

Türklerde alkollü içki değil, "şerbet" veya "kımız" yahut da sadece "su" içilirdi. (bkz.Konu-V) "Kumar ve dans" ise, nefret edilen şeylerdi. Nitekim:

40) Türklerde içki, kumar ve aşın eylence düşkünlü­ğü hiçbir yerde bulunmaz. Zira Türkler kağıt ve zar ( : is­kanbil ve tavla) oyunlarını bilmez. (Buebecq, s.144-145)

41) İngiliz elçisi Mr. Parker'e göre Türkler, kumar oynamayı çok istihkar ederler. Kumar oynayan adamın onlara göre hırsızdan farkı yoktur: öyle ki Türkiye'de ku­marbazdan daha aşağı bir mahluk tasavvur edilemez.

Türkler umumiyetle dans'tan da nefret ederler; dans etmek için insanın sarhoş veya deli olması gerekir der­ler . . . (A. Cevat. tere. s. 32)

42) (-Türklerin gözettiği prensiplerden biri de is­raf tan kaçınmalarıdır. Nitekim-)... Zengin ve refah için­de yaşayan Türklerin, büyük ziyafetler verdiği duyulmuş değildir. Zevk-u-safadan (savurganlık'tan) iflas etmiş bir Türke hiç rastlanmaz . . . . (Fontmagne, s.243)

Eskiden ve bugün, Türklerin dikkat çeken özellikle­rinden biri de, dış tehlike karşısında derhal "birlik olma­ları" dır. Bu özelliğe ilk işaret eden de Machiavelli (öl.1535) olmuştur. Diyor ki:

43) Türke kim saldırırsa, onlan birlik bulacağını dü­şünmelidir. (Machlavelll, Hükümdar, s. 14)

Page 36: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

341 TÜRKLERDE AfllAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

44) Türkmenler dünyanın hiç bir yerinde görülme­yen bir samimiyet ve karşılıklı anlayışla birbir/erine bağ­lı' dırlar... . . . (Blocquevllle, s. 54)

45) Türkmen kabilelerinden herbiri kendisine ait bir bölgede sulh ve sükun içinde yaşar fakat müşterek bir tehlike halinde . . . . göz açıp kapayıncaya kadar kısa za­manda hemen bir/e§ir/er . . . (Blocquevllle, s.54)

46) Umumiyetle yumuşak başlı (Fontmagne, s. 145) sa­yılan Türkler, namuslu, vefalı ve dürüsttür: Belki katı bir görünüşleri vardır fakat zayıflara ve iyilere karşı inanıl­mayacak kadar yumuşaktır. (C.Farrere, .22)

47) Normalde Türkler dürüsttür, iyi niyetlidir; ço­cuklara ve hayvanlara karşı şe/kat/ı'dır; çok sabır/ı'dır, fa­kat üzerine kauga ruhu çökmeye görsün . . . (0 zaman) Türkü tutabilirseniz tutun. (Ellot, 1/ 115)

48) Türkler, dost bildiklerine karşı son derece iyi kalpli ve merhametli olmakla beraber, öfkelendikleri za­man gayet sert hareket ederler. (Buabecq, s. 14)

49) (Türk dostu P. Loti'ye göre-) " . . . . . Türkler . . . Avrupalılardan daha (-merhametli-) olmakla beraber, daha sert'tirler. Çoğu zaman yumuşak başlı görünürler, fakat tahrik edildikleri zaman korkunç olurlar ve gözlerini kan bürür. (P. Lotl, s.54)

50) (Cesar Vimercati'nin Constantinop/e-1 854 adlı eserine göre) -Türkler,. . . normal halinde ne kadar sakin ise, tahrik edilip kızdırıldığı zaman da o nisbette hiddet­/i' dir . . . (A.Cevat. terc.s.84)

51 ) Türklerin bir özelliği de sağduyu'dur (Ubıcınt,

1/218)

51 *-(Ch. De Cherzer'nin Symime adlı eserine göre) Türkler büyük bir "sağ-duyu" sahibidir . . (A.Cevat, tere. s.80)

Page 37: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

nJRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 35

52) Nitekim "sağ-duyu"(akl-ı selim} bakımından Türkleri takdir edenlerden biri de, filozof Schopenhau­er(öl. 1 860) dir. "İrade ve Tasavvur olarak Dünya" adlı kitabında Türkler'in "irade"yi "akıl" yoluyla denetleyen ve bu sebeple "serin kanlı" davranan bir millet olduğunu ifade etmektedir. Ona göre bütün canlılar "irade" saye­sinde hayatlarını devam ettirmektedir, fakat irade gücü kontrolsuz bırakıldığı takdirde adeta azgın bir at gibi çe­şitli yönlere kaçabilecektir. Şu halde "irade"nin sadece "insan"larda var olan "akıl" tarafından "kontrol" edilmesi gerekir ki Schopenhauer' e göre böyle bir yetenek ancak Türkler'de ve İspanyollar ile İngilizler'de bulunmaktadır. (Schopenhauer, The World as Wi/I and İdea: 21 425-426)

53) (Nihayet, ilerde Konu-X'da görüleceği üzere-) "Osmanlılar, fethettikleri yerlerdeki insanları kendilerine benzetmek (onlan assimile etmek} için hiçbir çaba harca-mamışlar, (ve) ... kendileri de bu insanlardan çok az et-ki'lenmişlerdir . . . "

(Ellot, 1/110)

54) (Türkler}, çevrelerinden çok şeyler almalarına rağmen gene de "Türk kalabilmeleri" harikulade bir hu­susiyettir. (Eltot, ıı 113)

Burada sayılan vasıflara "ek" olarak, kitabın İÇİN­DEKİLER sayfasında gösterilen ve ilerde teker teker izah edilecek diğer bütün niteliklere sahip kimselerdir ki, Av­rupalılann icadı olan bir tabirle: Gerçek Türk sayılmak­tadır. Nitekim onlara göre:

55) Türkler, iyi kimselerdir; "kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalanna yapmayınız" emrine çok iyi uyarlar ... Ben burada T ü r k 1 e r 'den bahs ediyorsam, . . . başka bir dinden müslümanlığa geçmiş alanlan =mühtedileri} . . . değil de "gerçek Türkleri" kasd edi­yorum. Türkler müslüman, hınstiyan yahut musevi her­kes için iyi şeyler isterler." (ThMnot, 143)

Page 38: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

36 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

56) Gerçek Türkler, "Anadoluda" aranmalıdır. Bir Türk köyünde bir gece geçirenler bile Türk köylüsünün eşsiz vasıflarını görünce çok şaşır ı lar. Türkler naziktir, yumuşak huyludur (fakat) her Tü.rk biraz da aristok­rat'tır . . . . " (Eliot, 1/ 1l5)

Page 39: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

111 TÜRKLERDE KUVVET, GüZELLİK

VE

UzuN ÖMüR

Türkler beden bakımından kuvvetli (güçlü) insanlar­dır. Zaten Türk sözünün kuvvetli manasına geldiği de ha­tırlanacak olursa, bazı Avrupa lugatlarında zikredilen Türk gibi kuvvetli sözünün doğruluğu anlaşıldığı gibi, bu söz yine Avrupalı gözlemciler tarafından vurgulanmakta­dır. Mesela Avusturyalı diplomat Busbecg (16'ncı asır), Türklerin bu özelliğini daha sekiz yaşında başlayıp yirmi yaşına kadar devam ettirdikleri okçuluk talimlerine bağ­larken, yine bir diplomat olan Thevenot (17'nci asır)'ya göre Türkler, doğuştan kuvvetli ve sıhhatlı insanlardır. (Belgeler no. 57-58)

Türk ırkından olan milletlerin bir özelliği de güzel­lik'dir. Nitekim miladi onuncu asırda Mes'udi (öl. 956)' den başlayarak 11-12'nci asırlarda Gazzali (öl.1111), oni­kinci asırda İdrisi ( öl.1166) ve on üçüncü asırda Kazvini (öl.1234) taraflarından Türklerin güzelliği konusunda görüşler ileri sürülmüştür. (Belgeler no. 59-63) Ayrıca biliyo­ruz ki, edebiyatta Türk kelimesi güzel manasına da gel­mekteydi.

Türklerin nadiren hastalanmasını ve dolayısıyla sıh­hatlı ve uzun ömürlü olmalannı, ölçülü yemelerine ve

Page 40: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

38 / TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

çok sık yıkanma'larına bağlayan Thevenot (Belge no. 64),

(-bazı doktorlar yüzünden sağlam insanların bile hasta­landığını ima ederek-) Türkiyede "doktor" bulunmaması­nı Türklerin lehinde bir şans olarak görmekte ve bu se­beple " ... Türkiye doktor'lar için cazip bir memleket sayıl­maz" demektedir. (Belge no. 65)

Türklerin umumiyetle "sağlıklı" ve "uzun ömürlü" ol­duğuna dair Thevenot' nun görüşlerini haklı çıkaran esas örneklerin daha 14'üncü asırda Türkiye'de mevcut oldu­ğu İbn Battuta( öl.1369)'nın Rilıle (Seyahat-name) adlı meşhur eseri sayesinde bilinmektedir. (Belgeler no. 66-67-68)

Nihayet günümüzde olduğu gibi, eskiden de (-sade­ce Türklerde değil, diğer birçok milletlerde-) saç, sakal ve bıyık modası mevcuttu. Çünki bu sayede "daha hey­betli" bir görüntü kazanıldığına inanılması yanında, sırf gösteriş için veya daha saygın bir izlenim vermek amacıy­la da bundan yararlanılmaktaydı. (Belgeler : 69-70-71-72-73-74)

Belgeler (no. 57-74)

57) Ok abnakta Türkler çok ustadır; onlar bu işe daha yedi sekiz yaşlannda başlar ve oniki sene süreyle talimlere devam ederler. Bu sebeple Türklerin kollan çok kuwetlidir ve en ufak hedeflere bile isabet ettire­cek ustalığa ulaşmışlardır. (Busbecg, s .124)

58) Türkler, "mütenasip vucut"lanyla normal bir bo­ya sahiptirler. Avrupa . . . ülkelerinde sıksık görülen bazı kusurlar onlarda yoktur: hiç kanbur görülmez, topal az­dır ve Türk gibi kuwetli sözü sebepsiz değildir. Çünki onlann ekserisi "kuwetli ve sağlam"dır . . (Thevenot, s. 82)

Türklerin "güzel" bir millet olduğunu söyleyenlere gelince, ünlü tarihçi Mes'udi(öl. 956)'nin Müruc'üz-Zeheb adlı eserine göre :

Page 41: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 39

59) Türkler arasında . . . en güzel, en boylu, en par­lak yüzlü olanlar Karluklar' dır. Onlar Fergana, Şaş . ve buralara komşu olan ülkelerin üst taraflarında (yaşamak­ta)' dır. (Şe,en, s. 44)

60) Büyük düşünür Gazzali (öl . 1 1 1 1 ) , İtikad adlı eserinde vehim (vehm) meselesinden bahsederken, gü­zel görünüşlü (yakışıklı) sayılmayan Zenciler ile Hindli­ler'e verilen bazı şahıs adlannın Türkler'e de verilmesi halinde, Türklerdeki "güzellik"in çağrışım yoluyla zarar göreceğini söylemektedir.(Gazzali, İtikadta Orta Yol, s. 122-123)

61) Onikinci asra mensup olan. İçlrisi (öl . 1 166)'ye göre: "Türklerden daha güzel, daha·. nazik vucutlu ve da­ha yakışıklı (bir millet) yoktur . . . . "

(Şe,en, s. 98)

62) Onuçüncü asırda yaşamış olan Kazvini (öl. 1283)'nin Asar'ül-Bilad adlı eserinde Türk şehirlerinden olan Taraz (diğer adıyla Talas)'tan söz edilirken, oradaki Türklerin çok güzel olduktan ve bu dolaylarda onlardan daha güzel insanlar bulunmadığı belirtildikten sonra de­niliyor ki : -Taraz'ın erkek'leri ve kadın'lan o kadar gü­zel'dir ki yüzlerinin güzelliği dillere destan olmuştur. (Şe­'en, s. 147)

63) Onsekizinci asra mensup Le Bryn'e göre : "­Türkler, genel olarak boylu-poslu , "güzel yapılı" adam­lardır . . . . Kadın'ları da aynı vazıyettedir: Boylan ile yüıil­yüşlerinin ihtişamı, erkekler' den aşağı değildir . . "

(Comell­

le Le Bryn) *

İlerki konulanmızda, 17'nci asırdan itibaren Avrupa­lıların hayran kaldığı eski Türk kadınlan'nın zarafet ve güzelliği hakkında birçok örnekler verilecektir. (bkz. s . 75 vd . )

·

• Corneille Le Bryn,. Les voyages dıı Corııeille le Bryn par la Moscovie el ?erse el aııx İndes Orientales, La Haye, 17 12; 1/ 422; bkz. Danişmcnd, s. 152)

Page 42: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

40/ TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Türklerin uzun ömürlü olmasına gelince : Böyle bir gözlem, ewela İbn Battuta (öl.1369), sonra da Avrupa­lılar tarafından ileri sürülmüştür. Nitekim Avrupalı göz­lemciye göre Türklerin "uzun ömürlü" olmalarının iki se­bebi var ki, birincisi yemek içmek'de ölçülü davranmaları (msl. bkz. Belgeler 7�2) ve ikincisi de çok sık yıkan:T'lala­n'dır. Bu suretledir ki Türkler, sıhhatlı kalmakta ve sıh­hat sayesinde uzun ömürlü olmaktadır. Mesela Theve­not' ya göre :

64) "Türkler, uzun ömürlü' dür ve az hasta olurlar . . . Bizim( = Avrupalıların), maruz kaldığımız . . . tehlikeli has­talıktan onlar bilmezler. Onlann bu şekilde sıhhatli olma­ları, sık sık gittikleri hamamlardan ve yeme içme konu­sunda "ölçülü" olmalarından olduğunu tahmin ediyo­rum. Çünki onlar "ölçülü" yerler; Hırıstiyanların yaptığı gibi çeşitli şeyler yemezler . .. Hiç doktor'Jarı yoktur; belki bu da onların sıhhatlı ve uzun ömürlü olmalarının sebep­lerinden biridir ... Onlar balı her zaman ilaç olarak kulla­nırlar . . . " (lbevenot, s. 99)

65) Yine bu Avrupalı diplomata göre " ... Türklerin ülkesi, . . . hem az hasta olmaları ve hem de doktora pa­ra ödememeleri sebebiyle, doktorlar için cazip bir yer değildir . . . . il (lbevenot, s.100)

Kuzey Afrikalı İbn Battuta (öl. 1369) diyor ki:

66) Erzurumda Ahi Duman'ın zaviyesine inmiştik. Bu zat, ileri bir yaşta olup "yüzotuz yaşını" aştığı söylen­diği halde, bir değnek yardımı ile hala yürüyebilmekte, hafızası bütün canlılığı ile durmakta ve beş vakit namaz kılmakta idi. (ibn Battuta, s.28)

6 7) Milas şehrinde pek uzun ömürlü bir kimse olan dindar kişilerden Ebu Şüsteri ile tanıştım. Ömrünün (ya­şının) yüzelli yıldan fazla olduğu söylendiği halde gücü kuweti yerinde ve zihni melekeleri sağlam gözüküyordu.

Page 43: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TI)P KLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ / 4 1

Bizim için duada bulundu ve duasının bereketi zamanla hasıl oldu . . . " (İbn Battuta, s. 19)

68) Anadolu kasabalanndan biri olan Finike'de . . . zamanın dindar kişilerinden olan "pek uzun ömürlü" Şeyh Dada Emir Ali ile de tanışmak fırsatını elde ettim. Onun Atpazan civanndaki dergahına girdiğim vakit, şey­hi sırt üstü yatar bir durumda gördüm. Hizmetkarlardan biri Şeyh efendiyi elleriyle oturtup bir diğeri de elleriyle onun kaşlarını aralayınca gözleri açıldı . Benimle temiz bir Arapça ile konuştu . . . . Yaşını sorduğum zaman: - Ben Halife el-Mustansır Billah'ın (öl. 1242) yoldaşlarından idim. Halife öldüğünde ben otuz yaşında bulunuyor­dum. Şimdi "yüz altmış üç yaşındayım" demişti. (İbn Bat­

tuta, s.57)

Müslüman olmazdan önceki bazı Türk kavimlerinin sakallannı traş ederek sadece bıyık bıraktıktan, fakat İsla­miyetten sonraki Türkler arasında sakal modası başladı­ğı, lO'uncu asırda Türk ülkelerine seyahat eden İbn Fadlan'ın Rihle (Seyahat-name) adlı meşhur kitabındaki ifadelerinden anlaşılmaktadır. Nitekim:

69) Bütün Türkler sakaflannı keserler, yalnız bı­yık'lannı bırakırlar. . . (İbn Fadlan, s.65)

70) Sonra Peçenekler'e ulaşbk. Bunlar . . . gayet es­merdir. Sakartannı traş etmişlerdi. (İbn Fadlan, 66)

71) Sonra, yolumuzda Türklerden Başkurd adı veri­len bir kavmin topraklannda durduk . . . . . Bunlar da sa­kallannı traş ediyorlar . . . (İbn Fadlan, s. 67)

72) Türkler saçlarını traş ederler ve uzaması için bı­rakan Frenkleri tuhaf karşılarlar." (Thevenot, s. 84)

73) Bugün ( 18'inci asırda) ancak bazı tarikatlardaki dervişlerden başka "uzun saçlı" kimseye rastlanmaz . . . . Bunların dışında herhangi-/- bir Türk'ün saçlarını uzat-

Page 44: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

42/ TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

ması, ancak kendisini maskara haline getirmesi manası­na gelir. Müslümanlar uzun saçın kadına mahsus bir şey olduğunu kabul eder . . . . Uzun sakal pek o kadar yaygın değildir, fakat bıyıksız bir tek müslüman yoktur. (D'Ohsson, s. 86-87)

74) Türkler umumiyetle gayet muntazam hatları olan bir yüze sahiptir ve ekserisinde bulunan sakal, onla­ra daha asil bir ifade vermektedir. (M. Miiller, s. 74)

Page 45: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

IV TüRK EVLERİ'NDE HA YAT

Osmanlıların ilk zamanları ile Gazneliler'in ve Sel­çuklular'ın aile hayatları ve tarihleri arasında büyük ben­zerlikler bulunmaktadır. (Eliot, 1/109).

Atalarımız, gerçek mutluluğu ancak kendi evlerinde bulmaktaydı ve o zamanlar Türk evlerinin muayyen mo­delleö mevcuttu. Her isteyen kendi arzusuna göre ev ya­pamazdı: bazı kurallara uymak gerekiyordu. (Belgeler. 75-86)

Bugün insanın hayal edebileceğinden de huzurlu ve güzel olan bu evlerde Türkler uyku'ya pek az zaman ayı­rırlardı. Yer yatağında uyurlar ve daima erken yatıp er­ken kalkarlardı. O zamanki insanlardan çoğunun üstüne güneş doğmazdı; "günün bereketi olsun diye" herkes çok erken kalkardı. (Belgeler: 87-88-89). Ne soba ne de şömine bulunmadığından, kışın içleri buz gibi soğuk (Belge-85) fa­kat mutluluk bakımından sıcak olan Türk evlerinin çeşit­leri vardı.

Belgeler (75-89)

75) "Şehirlilerin ikametgahına "ev" , ileri gelenlerin oturduğu ikametgahlara ise "konak" veya "hane" denir. Padişahın veya vezir-i azam'ın (başbakan'ın) oturduğu yapı ise "saray" diye anılır . . . . Padişahın sarayına "sa­ray-ı hümayun" fakat . . . sadrazamın sarayına "saray-ı

Page 46: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

44 1 TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

sadr-ı ali" denir. Halk arasında bu saraya "paşakapısı" da denilmektedir. Bu kelime bütün eyaletlerin valisi olan "paşalar"ın konakları için de kullanılır. " (D'Ohason, s. 149)

76) Türklerin mimarisinde hiç gösteriş olmadığından saraylar diğer evlerden ancak büyüklükleri ile ayrılıyor­lar. . . (L. Montagu. s. 83)

77) Türkler lüks aramaz: Zengin olduklan halde za­

rif bir eve sahip olan bir kimseye, bütün Türkiye'yi do­laşsanız rastlayamazsınız . (Buabecq, s.21)

78) " . . . Türkler, kıyamete kadar kalacak binalar iste­mezler; yaşadıklan sürece içinde oturabilecekleri bir ev kafidir. Bunların ana duvarlarını taşlarla ve balçıkla örer­ler. Diğer duvarlan kerpiçtendir . . . " (Sanz, s. 27)

79) (Ondokuzuncu asırda-) Türk ev'leri umumiyetle aynı model (-üzere yapılmıştır-) : . . ahşap iki katlı . . . ve kafesli pencerelerden, her köşede . . . aynı manzarayı. . . seyredebilmek için dikkatle yapılmıştır. Evlerini boyamak için Osmanlılann tercih ettikleri renkler san, penbe ve açık mavidir. Eşyalannı ekseriyetle koyu kırmızı ile döşü­yorlar . . . . (Fontmagne, s. 219)

80) Türk ev'lerinin döşeme tarzı iklime göredir. Zen­gin evleri bile sade döşenmiştir. (-Lüks yoktur-) (Fontnae­

ne, s. 254)

81 ) Osmanlı, bütün mutluluklan ve tatminleri kendi evinde bulan insandır. Evde, ailesinin arasında bulun­mak sofadaki yerinde oturup, çocuklarının oyununu . . . seyretmek, işte onun hayatı (budur) . (•Ubıcını, 21 62)

82) Bütün Türk evlerinde selamlık ve harem dairesi vardır. (Fontmagne, s 256)

83) Selamlığa girince dikkati çeken ilk şey, mobilya­lann ve döşeniş tarzının sadeliğidir. Bu döşeme tarzı her yerde aynı olup, odaların iki hatta üç duvannı kaplayan

Page 47: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHtAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ ! 45

sofa'dan ibarettir. Ne yatak, ne masa, ne iskemle. Sofa bütün bunların yerini tubnaktadır. Osmanlılar, günün dörtte üçünü orada bağdaş kurup tütün içmek ve yaz­makla geçirir. Yemek saatinde hizmetkarlar önüne bir tabure sürerler ve tepsiyi bunun üzerine koyarlar. Gece­leri de sofaya, mevsimine göre, yün veya pamuktan şil­teler, yorgan ve yasbklar serilir. Ertesi sabah ·bütün bun­lar kaldırılır ve yüke konur. Görülüyor ki bir tek oda, hem salon, hem yemek odası, hem çalışma, hem de ya­tak odası vazifesi görmektedir. ı•ubıctnı, 2/41)

84) Binaların inşaatında sadelik göze çarpar. Bazı büyükler, süsleme yaptırmak isterlerse bunu ancak dahil­de (ev içinde) yaparlar. Hiçbir zaman dışarda ve halkın görebileceği kısımlarda yapmazlar. . . Hiçbir vatandaş kendi keyfine göre bina yapamaz, komşusunun . . . evinin bulunduğu tarafa pencere açamaz; bu kaideye titizlikle riayet edilir. Aynı zamanda inşa edeceği binayı istediği yükseklikte de yapamaz. Binaların yüksekliği de tesbit edilmiştir . . . İstanbul'daki bütün binaların yapımının kont­rolü "Mimar-Ağa" diye bir memura havale edilmiştir. Bütün yapılar üzerinde onun mutlak bir otoritesi vardır. Hiçbir kimse . onun izni olmadan inşaat yapamaz . . (D'Ohsson, s.147)

85) Evde ne şömine, (ne de soba) bulunur. Kışın odanın ortasına bakırdan veya pişmiş kilden bir mangal yerleştirilir . . . . evlerin içi dışardan daha sıcak değildir. Bir Avrupalı o evlerde donar ı•ubıcını, 2/41)

86) (Türklerin) yatakları . . . rahattır. Karyola yerine, halıların üstüne "döşek" denilen fitilsiz bir şilte ve onun üstüne de yumuşak bir şilte (daha) koyar ve (onun da) üzerine çarşaf yayarlar. Üzerlerine de yorgan örterler . . . . . Çok soğuk olursa uzun bir havlu (yahut) mor ve kır­mızı renkte battaniye kullanırlar. (Sanz, s . 145)

Page 48: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

46 /TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Türklerin (-hiç olmazsa 16'ncı asırdan beri-) erken yatıp erken kalktıkları bilinmektedir; onların üzerine na­diren Güneş doğardı . Çünki:

87) Türkler, geç vakte kadar uyanık kalmaktan hoş­lanmazlar. Şafaktan önce uyanırlar ve gün-batısı'ndan iki saat sonra yatağa girerler. (•Ubicinı, 21 46)

88) Karanlık bastırdıktan iki saat sonra, yaz olsun, kış olsun, mutlaka yatarlar . Yatsı namazını kıldıktan son­ra, hemen yatağa girerler. Gün ağarırken, sabah nama­zını ktlmak üzere kalkarlar . . . Erkek kadın, büyük küçük herkes aynı saatte kalkar. (Sanz, s. 145)

89) Şafak söker sökmez uyanırlar; güneş hiç kimse­yi yatağında yakalayamaz. (Sanz, s. 143)

Page 49: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

v BESLENME REJİMİ

VE

TEMİZLİK

Önemle belirtmek gerekir ki "domuz" besleyenler ve yiyenler, Türkler tarafından hor görüldüğü gibi (Rycaut, s.255), tarihleri boyunca Türkler, domuz'dan nefret et­mişlerdir. (bkz. W. Eberhard, Eski Çin Kültürü ve Türk­ler, s. 21)

Türk-İslam töresine göre beslenme konusunda Türkler ılımlı davranırlar ve oburluk etmezlerdi. Türkler "yemek için yaşamazlar fakat yaşamak için yerlerdi". Uzun süre sofrada oturmaz ve çabuk kalkarlardı. Türklerin on günde tükettiği gıda maddelerini Avrupalılar bir günde silip süpürmekteydi. (Belgeler no. 90-94) Balık ve yumurta sevmezler (Belge-95), yemekte sadece su veya şerbet ve kı­mız içerlerdi; halk yemeklerinin türleri belliydi (Belgeler

95-101ı, fakat zengin sofralarında çeşitli yemekler bulu­nurdu. (Belge 102ı Devlet büyükleri dahi "gümüş kaşık ve çatal" kullanmazdı. (Belgeler no. 103-104) Türklerdeki bu adet, İslamiyetten önce de vardı. Nitekim Attila ( öl.m.453), misafirlere altın ve gümüş takımlarla verdir­diği zıyafetde, kendisi tahta kaşık ve tahta tabak kullanır­dı.

Atalarımızdan kalan tarihi hamamların şahitlik ettiği üzere, Türklerin güzel adetlerinden biri de temizlik'e bü­yük önem vermeleriydi. (Belgeler 105-112)

Page 50: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

48 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Temizliğe riayet konularından biri de "ayakkabı ile eve girmemek" idi. (Belgeler. 113-114) Nitekim şimdi bile Türk ve diğer müslüman evlerinin çoğunda (-ve bir de Japonya'da) bu güzel adet devam etmektedir.

Sadece ev temizliği değil aynı zamanda "şehir temiz­liği" konusunda da Türkler duyarlı davranmaktaydı. Me­sela 16'ncı asırda İstanbul'da herkes kendi kapısının önü­nü süpürüp temizlemek zorundaydı ve buna uymayanla­ra ceza verilmekteydi (Belge no. 11sı

Belgeler (90-115)

90) Türkler, fazla yemeğe düşkün olmadıklan için, ancak yaşamak için yerler . . .

" (Sanz, s. 158)

91) Türkler kanaatkardır; etin ne mikdarında ne de kalitesinde titiz değildirler. Lokantacılar orada çok iş ya­pamazlar. Onlann yemek için yaşadıktan değil, yaşamak için yedikleri söylenebilir. (Thevenot, s.144)

92) Türkler kadar . . . yemek işlerine değer verme­yen bir millet yeryüzünde yoktur. Kral, senyör veya prens (padişah , paşc.. veya şehzade ) olsun, günde üç öğün için bir saattan fazla zaman harcamazlar. (Sanz,

s . 143)

93) Türkler genellikle "az yemek"tedir, o kadar az ki onlann on günde yiyebildikleri gıda maddelerinin hepsini Avrupalılar sadece bir günde yiyip bitirmektedir. (Bus­becq, s.58 ve ayr. s. 145)

94) Türkler masraflı ziyafetler vermez; bir Türkün kendi yıkımına yol açacak güzel yemekler yaptığı işitil­memiştir. Az yemek'den memnun olurlar. İyi bir aşcı bu memlekette pek iş yapamaz. Orada (lokanta yoktur) , herkes kendi yemeğini evinde pişirir . . . . " (Thevenot, s. 88)

95) Türkler balık sevmedikleri gibi. . . . yumurta'yı da pek sevmezler . . . Buğday ve pirinc'in bünyeyi kuvvetlen­dirdiğini söylerler. (Sanz, s. 162)

Page 51: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 49

96) Çorba ve etli pirinç pilavını severler-//- . .İncir sütü ile mayaladıkları süt'ten yoğurt yaparlar. (Sanz, s. 157)

97) "Türklerin besini" sütlüler, pirinç, sebzeler, so­ğan ve mevsim meyveleridir . . . En sevdikleri yemek "ke­bab"tır . . . . Zengin olsun fakir olsun Türklerin . . . tek içkisi "su"dur. (Osman Ağa'nın evindeki) zıyafet süresince mi­safirlerin hepsi sadece su içtiler, hepsi de aynı bardağı kullanıyordu . . (*Ubıcını. 2/43)

98) Türkler, ancak yer sofrasında yerlerdi . . . "pide" adını verdikleri ekmeklerini üçe bölerek sofraya getirirler. Bu parçalann üzeri tabak gibidir. Herkes etini kendi pi­de'sinin üzerine koyar . . . ve sofrada "tuz" kullanılmaz­dı . . . " (Sanz, s.154-155)

99) Yemekte su bile içilmez, ancak yemekten sonra bol bol su içerlerdi. İçecek olarak birkaç çeşit "şerbet"'leri vardı: Kiraz, erik ve kayısı gibi meyvalan kaynatıp şeker veya bal katarlar; bozulmasın diye hergün yeniden kay­natırlar. Misafırleri "şerbet" içirmeden bırakmazlar. (Sanz,

s. 160-161)

100) "Şerbet" , Türkiye'de caiz görülen tek içkidir. Yalnız Türkiye'de değil bütün Doğu ülkelerinde çok sevi­lir: Su ve bal ile yapılır, içine portakal, limon, menekşe, gül, ıhlamur gibi şeyler ilave ederler. (*Ubıcını, 2/44-45)

101) (Kınmlı Türklerin) en çok yedikleri "dan" ve "at eti"dir . . . Ekmek ve una benzer katı yiyecekler ye­mezler. "Davkı" denilen . . . bir dandan ve etli olarak pişi­rilen ve sonra da üzerine "yoğurt" konulan yemeği se­verler . . . (Bunun için) suyu önce ateşin üzerine koyarlar. Kaynayınca, "davkı"dan bir parça içine atarlar: Evde "et" varsa, onu liyme liyme ederek tencerede "davkı" ile bir­likte pişirirler. Yemek olunca, herkesin payını tabağa ko­yup verirler; tabaktaki yemek üzerine "yoğurt" dökerler. Yemeğin üzerine ise kısrak sütünden yapılan "kımız" adındaki içkiyi içerler. (İbn Battuta, .s.72)

Page 52: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

50 / TÜRKLERDE AHtAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

102) (Fontmagne, davetli olarak iştirak ettiği Türk usulü bir Osmanlı zıyafetini anlatırken sunulan yemeke­lerin çeşitlerinden bahsetmem ekle birlikte diyor ki) : ­" . . . Hepimiz Türk usulü yumuşak minderlere oturduk . . . Bize önce altın sırma işlemeli peçete dağıttılar. . . . Sonra yemekler sırayla gelmeğe başladı. Çok çeşitliydiler fakat mikdarları azdı. Geldikleri gibide hızla gidiyorlardı; hepi­miz ancak kaşığın ucunu değdirebiliyorduk . . . Türklerin yemek pişirme usulleri çok değişik. İkram ve servis de misafirleri sıkmadan, zorluk çıkarmadan oluyor . . . Türk sofrasında aynı yemekten iki defa almak adet değil. Israr ve merasim de yok. Bence bu en mükemmel bir terbiye ve en ince bir nezaket ifadesidir (Fontmagne, s. 51)

103) Gümüş kapla yemek yemeği, gümüş kaşık ve gümüş tuzluk kullanmayı men'eden müslümanlık, padi­şah ve şehzadeler dahil, büyük, küçük hiç kimseye bu konuda izin vermez. (S.nz, s. 156)

104) Padişah (Kanuni Süleyman)'ın sofrasında gü­müş takımlar bulunmakla birlikte , bunlar ısmarlanmış ol­mayıp başka ülkelerden hediye olarak gelmiştir. Padişah bunların hiç birini kullanmaz ve sadece hazinesinde sak­lar . . . Türkler, kalaylanmış olan bakır kaplarda yemek yerler . . . . Bütün ileri gelenler ve padişah, bu sahanlarda yemek yemektedir. Bunlar eskidikçe yeniden kalaylan­maktadır. (S.nz, s .156-157)

105) (Türkler) yemekten sonra ellerini yıkarlar. (Ry­

caut. s. 246)

106) (Çünki) temizlik konusunda büyük titizlik gös­terirler . . . . Yemeğin sonunda elleri yıkamak için taslar getirilir. Alhn bir ibriğin üzerine tutturulmuş bir sabun vardır. Eller. . . (yıkandıktan sonra) peçeteyle kurulanır. (Fontmagne, s.52)

107) Türklerin yaşama tarzında "çok temiz" oldukla­rı, temizlik ve ibadet hususlarında çok titiz davrandıkları bir gerçektir. (Rycaut, s. 245)

Page 53: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

nJRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / Si

108) Türkler hem bedenlerini temiz tutmak hem de sağlık için sık sık yıkanırlar. . . (Thevenot, s. 85)

109) Vucut temizliğine de önem verirler ve çok sık yıkanırlar. (Busbecq, s. 1 12)

110) (Hans .Barth'a göre) Demburg diyor ki : - Ana­dolu halkı kadar temiz'liğe düşkün bir halka hiçbir zaman rastlamadım. Bunu farketmek için onu bir hamamda görmek kafidir. (Mesela) elbisesi yamalı bir adam çıkage­lir; . . . soyununca bakarsınız ki iç çamaşırları şaşılacak ka­dar beyaz ve tertemizdir . . . (A. Cevat, tere. s. 69)

l l 1) Temizlik bakımından Türkler ile Avnıpaltlar arasındaki fark şudur: - Türkler, gerçek "temizlik örneği" kimselerdir, fakat Avrupaltlar, derilerini biraz okşamakla temizlendiklerini sanırlar. (Howard, s. 22)

l l2) İspanya'da ( 16 .ncı asırda) hiç bir erkek ve ka­dın , ömründe (!!) iki defadan fazla yıkanmamıştır . . . . "

(Sanz, s. 175)

l l3) Türklerde temizlik'e verilen önem, dikkat çeke­cek derecedeydi. Nitekim töreye bağlı ailelerde bugün olduğu gibi, eskiden de " . . . ayakkabtlar çıkarılmadan ev­lere girilmezdi . . ·. " (Sanz, s. 146)

l l4) (Sadece Türklerin değil, ) Doğu evlerinde de "terliği odanın dışında bırakma" alışkısı sayesinde evler temizdir. c•ubıcını. 21 41)

1 15) Aynı zamanda "şehir temizliği" de önem taşı­maktaydı. Nitekim Sinan Paşa, İstanbul' da " . . . kendi ka­pısının önünü mecburen süpürmeyen hanımları ve hiz­metçileri sokak ortasında dövdürürdü. (Sanz, s. 97)

Page 54: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

VI SüKÜNET, CiDDİYET

VE

DisiPLiN

Eski Türklerin hem ferdi, hem de sosyal hayatında dikkat çeken özelliklerinden biri de sükônet'den hoşlan­maları ve gürültü-patırtı'dan nefret etmeleriydi. İnsan zekasının derecesini göstermesi bakımından bu özellik son derece mühimdir. Çünki Alman filozofu Sclıopen­hauer (öl. 1860)'in dediği gibi :-İnsanlann zekası, gürültü­ye tahammül güçleriyle ters orantılıdır. Demek ki Türkle­rin sükiinet'den hoşlanmak özelliği onlardaki zeka düze­yinin yüksekliğini gösterdiği gibi, bu özellik hem şahıslar hem de toplum bakımından önem taşımaktaydı.

Gürültü ve patırdı yüzünden çevrenin kirlenmesine izin vermeyen eski Türk toplumunda, (Belgeler. 116-117-118)

sadece yetişkinler değil aynı zamanda çocuklar da süku­net kuralına uymaktaydı. (Belge-119) Nitekim yıllarca Tür­kiye'de bulunmuş olan Avrupalı bir yazar "avazı çıktığı kadar bağıran bir çocuğa" ve hatta "ağlayan bir çocuğa" bile tesadüf etmediğini söylemektedir. (Belgeler. 120-121)

Onaltıncı asırda yaşamış olan Giovanni Botero'nun dediğine göre Türklerin elindeki savaş esirleri, gecenin karanlığından yararlanp da firar etmeğe kalkışJ:ıklarında, şehrin sükiineti bozulmasın diye takip edilmez,.r ve kaç­malarına adeta göz yumulurdu. (bkz. N. Keklik, Türkler ve Felsefe, s.23-24)

Page 55: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

lÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / S3

Nakil vasıtalarında seyahat eden eski İstanbul ahali­si,-başkalarını rahatsız etmemek için- yolculukta sadece fısıltı ile konuşurlar (Belge 122) ve neş'e içinde kendini kay­bederek bağırıp çağırmazlardı. Onlar, birbirlerine olan saygıda bile sessiz hareket ederlerdi (Belge-123) . Mesela Ubicini diyor ki: Bir kahvehanede saatlerce oturdum fa­kat kimsenin yüksek sesle konuştuğunu görmedim. (Beı­§e-124) Resmi veya özel toplantılarda da bir kişi konuşur­ken, diğerleri onu saygı ile dinlemekteydi. (Belge-125)

Türkçemizde "sessizlik" manasında kullanılan "süku­net" kelimesinin Arapçada asıl anlamı (-eskiden kullanı­lan hareket ve sükun deyiminde olduğu gibi-) "hareketsiz­lik"dir.

Türkler günlük hayatlarında "sakin" (:hareketsiz) gö­ründükleri halde, kendilerine verilen bir vazifeyi yerine getirirken çok sür'atli hareket ederlerdi. Mesela Cahız (öl.869)'ın dediği gibi:-.Türkler, başka milletlerin asker­leriyle yola çıksa, başkaları on mil yol almadan Türkler yirmi mil yol alır. .. "

(Cahız, s.68) Türklerin bu özelliği D'Ohsson (Belge-129) tarafından da belirtilmiştir.

Türklerin gereksiz ve "aşırı hareket"lerden hoşlan­maz olmalarını, "ciddiyet" ve "ağırbaşlılık" kelimelerinin aynı anlama gelmesinde aramalıdır. Türkler hakkında eser yazan Avrupalılar da "ciddi" ve "ağır-başlı" kelimele­rini arasıra birlikte kulanmaktadır. *

Bu şekildeki bir ilişki, "sükunet" ve "disiplin" kav­ramları arasında da vardır: Çünki "sükunet" bulunan yer­de "disiplin" bulunduğu gibi, "disiplinli" bir ülkede "sükfı­net" bulunmaması herhalde mümkün değildir. Böylece, disiplin sayesinde toplumda arzu edilen bir düzen (nizam ve intizam) meydana gelmekteydi. Osmanlı Türk toplu-

• Türk milletinin karakterinde ciddiyet ve ağırbaşlılık olduğu halde, Nas­reddin Hoca fıkraları'ndan, Karagöz skeç'lerinden ve günümüzdeki "stand-up"çılar gibi olan meddah'ların latife'lerinden hoşlanmaları da (Belge no. 264-266) gösteriyor ki atalarımız jest değil fakat söz konıi­ği'nden hoşlanmaktaydı.

Page 56: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

54 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

munun 620 yıllık uzun ömrünün sebeplerinden biri de herhalde buydu. Çünki atalarımız, hem ev hem de okul eğitiminde daima "sevgi"ye dayanan "ciddi ve ağır-başlı" bir terbiye sistemiyle yetiştirildiği için, onlardan teşekkül eden toplum da aynı şekilde birbirini seven, terbiyeli, na­zik, ağırbaşlı, ciddi ve disiplinli bir toplum olmuştu. (Bel­

geler: 126-134)

Belgeler (no. 116-134)

1 16) Türk toplum hayatında düzen ve sükunet var­dır; onlar asla gürültü patırtı etmezler. (Busbecq, s.65)

1 1 7) Savaşta . . . (kendi arkadaşlarından) biri vurulsa bile , gürültü patırdı ettirmezler . . . " (S.nz, s. 1 14)

1 18) Çarşılarda bulunanların (esnafın) çoğu Türk'tür. Onlar gürültücü değiller; konuşurken de sesle­rini yükseltmiyorlar. . . (Fontmagne, s. 1 16)

1 1 9) Türkler eylentilerinde bile Şarklılara mahsus ağırbaşlılığı kaybetmemişlerdir. Onlann bu karakteri ço­cuklarda ve hayvanlarda bile görülmektedir. Ben avazı çıktığı kadar bağıran bir Türk çocuğuna rastlamadım . . . (*Ublcinl, 1/ 54)

120) Türk çocukları, öteki ülkelerdeki çocuklara benzemezler. Üç yıl Türkiye'de kaldım, bir defa olsun bir çocuğun ağladığını görmedim. Okula gidenlere rastladık­ça dikkat ettim, (adeta) yaşlı Osmanlılar gibi sakin ve-/­ağırbaşlı idiler. (*Ubtcini, 2/51-52)

121 ) (Brayer'in Neuf annees a Constantinople adlı eserine göre) : -Belli iskelelere bağlanan . . . kayıklar mev­cuttur. . . Kadınlar. . . kıçta otururlar, erkeklerse ortada. Şamata yok, kahkaha duyulmaz, alçak sesle konuşulur. Ve çoğu zaman yol boyunca ses seda çıkmaz . . . (*Ubicinı. 21 83)

Page 57: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 55

122) Bir Türk'ün bağırarak konuştuğunu duyamazsı­nız. Bir Türk ne kadar "az konuşur" ve ne kadar "az ha­reket" ederse etrafında o kadar çok saygı uyandırır. . . . Türklerin birbirlerine karşı gösterdikleri saygı bile sessizce ifade edilmektedir. (Fontmagne, s.79)

123) Türkler dünyanın en geniş yürekli , "en sakin" insanlarıdır. Hiçbir şey anlan . . . telaşlandırmaz. Hiçbir za­man lüzumsuz tecessüs göstermezler. . . Fevkalade bir şey. . . gördükleri zaman bir an durur, soğukkanlılıkla ba­kar, gülümser, sonra da fazla vakit kaybetmeden yolları­na devam ederler. Bir yerde toplanmak, birinin ardın­dan gitmek, sevinç ve neş'e içinde kendini kaybedip "bağınp çağırmak" , hiçbir müslüman şehrinde görül­mez . . . (D'Ohsson, s. 238)

124) " . . . İçerde belki yirmi kişi bulunan kahvehane­lerde saatlerce oturdum, bir tek kişinin sesini yükselttiğini görmedim. " (*Ublclnl, 2/67)

125) İster devlet büyükleri, ister özel şahıslar, ister halk arasında, konuşulan mevzu ne olursa olsun . . . hiç­bir zaman yüksek sesli, gürültülü patırtılı münakaşalara rastlanmaz. En kalabalık toplantılarda bile iki kişinin aynı anda konuştu!':ıu zor ·görülür. En seçkin şahıslar bile an­cak sıralan geldiği zaman konuşur. Biri konuşunca, di­ğerleri büyük bir ciddiyetle onu dinler. . . (D'Ohsson,

s.219-220)

126) (Avrupalılara göre) " . . . . Türkler hiçbir zaman fazla hareketli olmuyorlar . . ". " (Fontmagne, s. 177)

127) " . . . Türkler, . . . yalnızca istirahat halinde kendile­rini iyi hissederler . . . ve sebepsiz hareketliliği bir türlü an­layamazlar . . . " (Fontmagne, s. 152)

128) Fakat buna karşılık Cesar Vimercati, Constan­tinople-1854 adlı eserinde diyor ki: ) - Türkler çalışkan fakar ağır (olmakla birlikte) bu ağırlık, . . . (onların) kendi­ne duyduğu derin güvenin ifadesidir. (A. Cevat, s .81)

Page 58: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

56 / TÜRKLER DE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Günlük hayatta yavaş hareketli olmalan, onlardaki ciddiyet'in ve sahip oldukları öz-güven'in bir görüntüsüy­dü . Çünki kuvvet'in alameti sükut'tur. Ayrıca biliyoruz ki Türkler, üstlendikleri bir görev sırasında çok sür'atli hare­ket etmekteydi . Nitekim :

129) Ciddiyet, eylencelere karşı bigane (ilgisiz) dav­ranmak, Türkler'in töre'lerinin bir parçası gibidir. Erkek­ler olsun, kadınlar olsun aşın hareket etmemeyi, telaşa kapılmamayı bir nevi büyüklük sayarlar . . . (fakat) bir gö­rev aldılar mı bütün kabiliyetlerini en kısa zaman içinde gösterirler. Eyalette bir işe tayin edildiler mi, beşyüz fer­sahlık yolu, hiçbir yorgunluk duymadan alır ve yine gö­revlerini yerine getirirler. . . (D'Ohuon, s. 239)

130) "Genellikle son derece "ciddi ve ağırbaşlı" ol­malarına rağmen, Türkler arasında çok neş'eli, sokulgan insanlar da vardır . . . fakat terbiye daima hakimdir . . . Her­kes birbirine gereken hürmeti gösterir, yüzgöz olmaz . . . Biri konuşurken , diğerleri büyük bir sessizlik içinde dinle­meyi bi!irler. " (D'Oheaon, s. 240)

131 ) Osmanlı ırkının kaderini tayin eden, onu bü­yük bir millet yapan . . . hususiyetlerinden en önde gele­ni, onlann doğuştan gelen disiplin'leridir. Eğer bu husu­siyetleri olmasaydı Türkler, Sibirya'daki Tunguzlar gibi karanlık bir devlet olarak kalacaklardı. ( 19'uncu asırda) sallantıda bulunan Osmanlı devletini ayakta tutan temel, disiplin'dir. (Ellot, 1 / 1 16-117)

132) Türklerde askeri disiplin ve geleneklere bağlılık çok kuwetlidir. Hiçbir suç cezasız bırakılmaz. Ordudan kovulma ceza'sından, rütbelerin geri alınması, malların müsaderesi, dayak cezası ve idama kadar çeşitli cezalar verilmektedir. (Busbecq, s. 148)

Page 59: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA OÖRÜŞÜ / 57

133) "Osmanlılar, Türklerin bütün yüksek vasıflannı taşırlar: cesaretli, enerjik, itaatli ve disiplinli'dirler . .

" (Ellot,

1 / 1 09)

134) Bu imparatorluğun uzun ömrünü, içte sarsıl­maz sebatını ve dışta ordulannın mutlu başanlannı . . . ta­biat üstü bir güce dayandırarak hayran olmamak müm­kün değildir. . .

" (Rycaut, s . 10)

Page 60: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

VII KONUK-SEVERLİK

VE

AHiLER

Konuk-severlik (misafir-perverlik) bakımından da Türkler, diğer birçok milletler arasında seçkin bir mevki­ye sahiptir. Nitekim 14'üncü asırda Türkiye'yi gezen Af­rikalı seyyah İbn Battuta ( öl.1369) Ahiler denilen sosyal ve dini toplulukları benimseyen Anadolu Türkmenleri'ni ve aynca Kırım Türkleri'ni konuk-severlik bakımından medh ettiği gibi (Belgeler 135-143), Avrupalı seyyahlar da Türkiyede gördükleri konuk-severliğe hayran kalmaktay­dı. (Belgeler no.144-149)

Belgeler (no. 135-149)

135) " . . . evlenmemiş, bekar ve san'at sahibi olan gençlerle diğerlerinin kendi aralarında bir topluluk mey­dana getirip , içlerinden (başkan) seçtikleri bir kimseye "Ahi" denir. Bu topluluğa da "Fütüwet" (gençlik, yiğit­lik) adı verilir. Önder olan kimse bir "tekke" yaptırarak burasını halı, kilim, kandil gibi gerekli eşya ve araçlarla donatır. Kardeşler (Ahiler) , gündüzleri geçimlerini sağla­yacak kazancı elde etmek üzere çalışırlar ve o gün ka­zandıkları parayı ikindiden sonra topluca getirip öndere verirler. Bu para ile tekke'nin ihtiyaçları karşılanır, toplu­ca yaşamak için gerekli yiyecek ve meyveler satın alınır.

Page 61: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 59

O sırada beldeye bir yolcu gelmişse, onu da tekkede mi­safir ederler ve alınan yiyeceklerden ona da ikram eder-ler. Yemek zamanında . . . topluca yerler, (sonra) raks ederler, türküler çağırırlar . . . Bunlara "fityan"(gençler) , önderlerine ise . . . "Ahi" ( Kardeş) adı verilir. Ben dünyada onlardan daha güzel davranan kimse görmedim. " (İbn

Battuta, s. 7-8)

136) Ahiler, Anadolu'ya yerleşmiş olan Türkmenler' in yaşadıkları heryerde, şehir, kasaba ve köylerde bulun­maktadır. Memleketlerine gelen yabancıları karşılamak, onlarla ilgilenmek . . . gibi konularda bunların eşine . . . dünyanın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değildir. (İbn

Batuta, s.7)

137) " (Anadolu'da bir) şehire girdiğimiz sırada, çar­şıdan geçerken dükkanlarından çıkan bir takım insanların (yolumuzu kestiklerini gördük) . Bir başka gurubun ise onları durdurarak onlarla çekişmeğe başladıklarını müşa­hede ettik . . . Konuştuklarını anlamadığımızdan korkmağa başladık. Sonra Arapça bilen bir adamdan . . . bunların bizden ne istediklerini sordum. Dedi ki bunlar Ahiler'dir. (Bir kısmı) Ahi Sinan'ın yoldaşları, sonradan gelenler ise Ahi Duman'ın kardeşleri imiş . Her iki taraf bizim kendi yanlarında misafir kalmamızı isterler, bu yüzden çekişir­lermiş . Nihayet kur'a çekerek halletmek yoluna düşüp sulh oldular. Onların gösterdikleri bu yüksek misa­/ir-perver/iğe hayran olmamak elde değildi. . " (İbn Battuta,

s. 15)

138) (Anadolu illerinden birinde) Tekke'ye girdiği­mizde bütün ocakları yanar bulduk. . . ateşin karşısında ısındık. Ahi, derhal çeşitli yemekler ve meyveler getirdi. Kerem sahibi ve cömert olan; yabancılara ve gariplere büyük şefkat ve muhabbet gösteren , gelene geçene yar­dımlarını esirgemeyen (ve) bunları en güzel şekilde son­suz bir sevgiyle karşılayan, gelen yabancıları kendi hısım-

Page 62: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

60 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

lan (yakınları) imiş gibi kucaklayan bu dervişleri Cenab-ı Hakk hayırla mükafatlandırsın. (İbn Battuta, s.54-55)

Ahiler teşkilatının hayranlık uyandıran ko-nuk-severliği, aynı zamanda idari makamlarda bulunan şahsiyetlerde de mevcuttu . Nitekim :

139) Bu ülke hükümdarlarının adetleri arasında, yolculara ilgi göstermek, onlarla tatlı dille konuşmak ve onlara ufak tefek hediyler vermek bulunmaktadır. (İbn

Battuta, s. 17)

İbn Battuta, Anadolu seyahatından sonra Karadeniz kuzeyinde yaşayan Türkleri ve özellikle Kırım Türklerini de ziyaret ederek orada Harezmli bir şeyh ile tanışmıştı. Bu şeyh, hükümdara hiç iltifat etmezken fakir halka olan şefkat ve merhametinden dolayı, onların gönlünü alacak şekilde davranırdı :

140) " (Saray şehrinde) bilgin imam Hoca Numa­neddin Harezmi'nin de bir zaviyesi vardır. . . . Kendisi, dervişlerin belki de en erdemlisi (ve) güzel ahlaklısı idi. . . Sultan Özbeg, her cuma günü onu ziyarete gelir (fakat) Şeyh , ne hükümdarı karşılamağa çıkar, ne de yerinden kımıldardı. Sultan, şeyhin huzurunda oturur, ona pek tatlı bir dille hitab eder ve alçak gönüllülük gösterirdi. Şeyh ise tamamen aksine bir davranış içinde bulunurdu, fakat fakirlere , yoksullara ve yolculara gösterdiği ilgi, Sultana yaptığının tam aksi idi: Onlan hoş tutar, tatlı tatlı konuşur, ikram ve iltifatta bulunurdu . . . " (İbn Battuta, s .122)

141) Devlet işleri de bazen Ahiler tarafından yürü­tülmekteydi. Nitekim: " . . . Bu ülke törelerinden biri de şe­hirde hükümdar bulunmadığı takdirde Ahiler'in hükume­ti yönetmeleridir. " (İbn Battuta, s. 25)

Tasavvufta geçen ve bir senbol olan hırka deyimi gibi, Ahiler arasında da şalvar deyimi geçmektedir. Di­yor ki:

Page 63: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 61

142) Bu şehirde (Konya'da) , kendisi de Ahi olan ve en büyük tekke'nin önderi bulunan İbn Kalem-Şah adıy­la tanınan belde kadısının dergahına inmiştik. Bu zabn kalabalık bir öğrenci topluluğu da vardı. Onlar "Fütüv­vet" de kendilerini Ali ibn Ebi Talib'e . . . kadar uzanan bir tarikat kütüğüne dayarlar. Tasawuf ehli olan sufıler'in "hırka" giymeleri töresine uygun olarak, bunlar da "şal­var" giymekte özellik gösterirler" (İbn Battuta, s.20)

143) "Türkler, gelen yabancıları nasıl ağırlayacakları­nı, ne gibi yiyecekler vereceklerini (ikram edeceklerini) bilmezler; kesip yemeleri için onlara koyunlar, atlar; iç­meleri için de kımız tulumları gönderirler . . . " (İbn Battuta,

s. 85)

Türk konuk-severliği'nden bahseden Avrupalılara gelince, 18'inci asır Fransız filozoflarından Rousseau (öl. 1778)'nun Emil (Emile) ve bir de Toplum Anlaşması (Le Contrat Social) adlı eserlerinde Türkler ile İslami­yet'den övgü ile söz edilmektedir.

144) Rousseau'ya göre Türkler medeni, "ko­nuk-sever" ve samimi olarak müslüman'dır. Türklerdeki "insanlık" ve konuk-seuerlik vasıflarının sebebi " . . . başka­larının düşkünlük ve sefaletine karşı yabancı kalmayacak derecede insanlığa daha yakın olmalarındandır. " (J. J.

Rousseau, Emil (tere.), s. 167)

145) Onsekizinci asırda Comte de Marsigli, L'Etat militaire de l'.Empire Ottomane, ses progres et sa deca­dence; La Haye, 1 732; s.38-39 adlı eserinde, diyor ki: " . . -Türkler, hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancı­lara karşı son derece konuk-sever'dirler. " (i. H. Danış­mend, s. 127)

146) Türklerin misafirlerine gösterdiği "misafir-per­uerlik" çadır misafir-perverliği (= ilkel konuk-severlik) de­ğildir; kanundan doğan bir misafir-perverlik de değildir . . .

Page 64: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

62 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Büyük, asil ve kendine layık bir görünüş altındaki misa­fir-perverlik ancak Türkiyede görülür. (Ubıcını, 2/ 384-385)

147) Türklerin konukseverlik özelliğinden bahseden 19'uncu asır İngiliz diplomatı Eliot'a göre Türkler yaptık­ları ikramlar karşılığında kendilerine para teklif edilince kabul etmezler ve "ben hancı (otelci) değilim" derler. Eli­ot diyor ki: - Doğulu bir Hınstiyanın , konuğunu büyük bir sevgi ve saygıyla karşıladıktan sonra, (ayrılırken) eline yüklü bir hesap pusulası tutuşturduğunu düşünüyorum da, Türklerin bu özelliğini gerçekten takdire değer bulu­yorum. Taşrada yaşayan bir Türk doğruluk ve dürüstlük senbolüdür. (Eliot, 1 / 1 15-116)

148) Yine 19'uncu asır ortalarında Türkiye'de birkaç yıl kalan Ubicini adlı seyyah "Türkiye kadar misa­fir-perver bir ülkeye daha rastlamadım" dedikten sonra, şunları ilave ediyor: -Müslüman nezaketiyle halk, yaban­cıya kucak açar. Türk aleyhtarı yazarlar bile (Türklerin) bu meziyetini teslim etmektedirler. En fakir köyde bile "misafirlik" denen bir "ev" bulunmaktadır. Oraya varan bir yolcu , kendisine bir tabak pilav ve kuzu kızartması verileceğinden emin olabilir. Ertesi gün yola çıkarken, bütün köy halkı onu uğurlamaya gelir. (Ne var ki) Avru­pa uygarlığının girip yayıldığı yerlerde, bu iptidai ve gü­zel adetler gittikçe silinmektedir. Bununla beraber bu ge­leneksel "misafirperverliğe" hala İstanbul'da bile rastlan­maktadır. (•Ubicini, 2/92)

149) (William Martin'e göre)- Türkiyede henüz ya­bancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gitmek talihi­ne mazhar olursanız, hakiki misafir-perverliğin ne demek olduğunu görür ve anlarsınız. (A. Cevat, ıerc.s. 84-85)

Page 65: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

VIII HA YIR-SEVERLİK

VE

ŞEFKAT (Vakf-lar, imaretler, han'lar, fakirlere yardım ve köleler

bakımından "sosyal adalet" )

Türklerin insanlara ve hayvanlara karşı merhamet ve şefkat gösterdikleri, Doğulu ve Batılı gözlemciler tarafın­dan ifade edilmiştir. Nitekim atalarımızın kurduğu vakf lar, imaret'ler, han'lar ve keıvan-saray'lar soyut olan "şef­kat ve merhamet" duygularının somut hale getirilmesidir.

Vak/ (çğl. evkaf) kelimesi "durmak" anlamındadır. Bağışlandığı için artık alım ve satımı durmuş (durdurul­muş) olan her çeşit maddi değere vak/ adı verilmiştir. Bu konuda Ubicini'nin kısa tarifi (aş. bkz.) yanısıra, B. Yedi­yıldız'ın makalesinde (İsi. Ans. t 3/152b-1 72b) tafsilat bulun­maktadır.

İmaret ise, vaktiyle Türkiye'deki okul çocuklarına ve medrese öğrencilerine ve bunların yanısıra fakirlere her­gün sıcak yemek dağıtılan ve biraz da para yardımı yapı­lan kurumlardan ibaretti. Mesela (18'inci asırda) otuz­bin'den fazla fakire hergün yemek verildiği ve ilk ima­ret'in 1336 senesinde Orhan Gazi tarafından İznik'te ku­rulduğu bilinmektedir. (CI. Huarı. İsi. Aııs. 52 ı 985b)

Keıvan-saray deyimine gelince, bundaki keıvan sö­zünün aslı kiir-baıı olup "iş koruyan" anlamındadır. Batı dillerindeki caravaıı (karavan) kelimesi de bundan gel-

Page 66: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

64 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

mektedir. Ticari amaçlı olan kervan'ların uzun yolculuk­larda sığınıp dinlendikleri büyük binalara "kervan-saray" denilmekteydi. (Bunlardan bir tanesinin tasviri, Taverni­er tarafından yapılmıştır.)

Belgeler(no.1so-166)'de görüleceği üzere hayır ve hase­nat'tan (iyilik ve güzellik'lerden) hoşlanan Türklerin kur­duğu bu gibi teşkilatlara hayrat (=iyi şeyler) denilmiştir.

Türklerdeki "merhamet ve şefkat" duyguları sebebiy­le, Türkiye'de köleler, aile fertlerinden sayıldığı gibi, (Bel­

geler: 167-168-169), atalarımızın bu gibi yüksek duygulan sa­dece insanlar'ı değil, aynı zamanda hayvanlar'ı da kapsa­makta ve Bursa'daki bir hayvan lıastalıanesi'nde yaralı kuşların nasıl tedavi edildiği anlatılmaktadır. (Belgeler no. 170-176•)

Belgeler (no. 150-176*)

150) İbn Haldun (öl. 1406) diyor ki: " . . . Türk beyleri . . . pek çok medrese, tekke, zaviye, han ve imaretler bi­na edip bol gelirler sağlayan vakıflar kurmuşlardır. Türk­ler hayır ve hayratı seven, iş ve maksatlannda ecir ve sevap arayan insanlardır . . . " (İbn Haldun, 2/ 454)

151) "Vakf'lar, Türkiye'de mülkiyetin özel bir şekli­dir ki sadece "cami" servetini ve gelirlerini göstermekte­dir. Prensip itibariyle ganimetin meşru dağıtımı sırasında Cami'lere tahsis edilen paya bu ad verilmiştir. Sonralan aynı kelime, cami'lerin bakımı ve burada çalışanlann ge­çimini karşılamak üzere yapılan menkul ve gayri menkul servet bağışlannı da ifade etmeğe başladı. . . (Ub1c1nı, 2/

261)

152) Busbecq'e göre Türklerin çok önem verdiği sosyal hizmetlerin başında bulunan vakıflar'ın nimetlerin­den sadece müslümanlar değil , aynı zamanda yahudi veya hırıstiyan olmak üzere herkes yararlanmakta ve

Page 67: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKlERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 65

kervan-saraylar'da kalan yolculara bedava akşam yeme­ği verilmekteydi. (Bu•becq, s .28)

153) (Türklerin) " . . . bıraktıkları hayratlar (hayır ku­rumlan) hangi çeşit olursa olsun (Avrupalıların kurumla­rından) fazladır; . . . (Türkler) daha cömerttirler. Dört im­parator (padişah) tarafından yaptınlan dört büyük camiin etrnfı hayrat ( = hayır kurumlan) ile doludur . . . Kasabalar ve tenha yol kenarlarına, yolcular için kervansaray/ar yaptırır, yollar açtırırlar; su olmayan yerlere çeşmeler yaptırırlar. . . Halkın bedava faydalandığı bu yapılar öyle muhteşemdir ki saraya benzerler. Buralardan istifade edenler "yapbrandan Allah razı olsun" demeden ede­mezler. (Sanz, s.89)

154) "Geceleri yolculuk yapanlar için "han" yaptır­mayı "dini bir görev" sayarlar. Oralarda sığınacak bir çatı bulanlar "han"ları yaptıranlara hayır dualarını yollarlar. Türkler bu tür yapılan yapmakta çok mahir(usta)'dirler. İmparatorluğun hemen her tarafında bunlara rastlamak mümkündür. Camilerin yanına yapılan han'larda aynca hamam'lar ve yolcular için gerekli maddeleri satan "dük­kanlar" bulunur. Bir kısmının öyle fazla geliri vardır ki geceleri handa konaklayanlara akşam yemeği bedava verilir . . . Birçok zenginler, adlarının uzun yıllar yaşaması­na sebep olabilecek böyle vakıfların kurulmasına önayak olmuşlardır. " (Rycaut, s. 257-258)

155) " . . . Kervan-saraylar parasızdır . . " (Sanz, s .57)

156) " . . . Kervan-saraylar Doğuluların lokantalı otel-leridir (fakat) bizimkilerin rahatlık ve temizliğini onlarda bulamazsınız. Kervan-saraylar dörtgen biçiminde, aşağı yukan manasbrlar gibi inşa edilmişlerdir. Genellikle bir katlıdırlar, pek nadiren iki katlı olanlarına rastlanır. (Ön­ce) büyük bir kapıdan avluya girilir. Öteki üç cenahın her birinin ortasında en seçkin kişiler için birer salon ve­ya büyük birer oda vardır. Bu salonun yanında, küçük

Page 68: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

66/ TÜRKLERDE AHl..AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

küçük birçok odacıklar bulunur. Arka taraflannda ahırlar yer alır . . .

İki cins kervan-saray mevcuttur: Bir kısmının bakı­mı, dini kuruluşlar tarafından yapılır ve bedavadır, diğer­leri böyle olmayıp, yenilen içilen şeylerin parası ödenir. Avrupa Türkiye'sinden (Balkanlardan) başka birinci sınıf kervan-saraya hiç rastlanmaz. Bu cins kervan-saray inşa ettirmek müsaadesi sadece padişahın validesine, hemşi­resine ve (-Hınstiyanlar ile savaşa üç defa katılmış olan-) vezirler ile paşalara verilmiştir. Ne yazık ki İstanbul'dan İran'a kadar olan kervan-saraylar dayalı döşeli değildir; size çırılçıplak odalar verirler; döşek temin etmek yemek yapmak size aittir . . . Köylerdeki kervan-saraylar için hiç­bir kira parası ödenmez fakat şehirlerde odalar parayla tutulur. Ödenecek para pek cüz'idir . . .

" (Tavemler, s. 66- 67)

157)-(Mütercim Raymond'a göre)-Umumiyetle bir Türkün dindarlığı seyyah veya tüccarların geçerken din­lenip serinleyebilmeleri için pınar başlanna ağaç dikmesi, yol, köprü ve çeşme inşa ettirmesiyle tezahür eder. Bü­tün bu hayrat arasında en çok rastlananı han'lardır . . . Bu han'lar, ictimai seviyeye bakılmadan herkesin istifadesine açıktır. Öyle ki bu hanlarda en fakir insana bir oda tahsis edildiği gibi, en zenginine de daha fazla oda verilmez . . . (A. Cevat, tere. s.149)

158) Türklerde olduğu kadar hiç bir yerde yoksulla­ra, zayıflara, acizlere , küçüklere acımak ve şefkat, ana babaya saygı gibi yüce duygulara rastlanmaz. (P. Lotl, s.

59)

159) "Türkler büyük yardım-severlik yaparlar. Bazı­ları hayatta iken mallarından· fakirlere yardım eder; bir kısmı da (vasiyet ederek) öldüklerinde hastahaneler kur­mak, köprüler, kervansaraylar veya kervanlar için kala­cak yerler inşa etmek, büyük yollar üzerinden suları sev­ketmek ve diğer benzer şeyleri yapmak için büyük servet

Page 69: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 67

bırakırlar. Birçokları ise bu çeşit eserleri hayatta iken ya­parlar. " (Thevenot, s. 126)

160) Camilere bitişik binalarda ise, muhtaç talebeler için küçük odalar, yolcular ve fakirler için misafir-haneler ve barınaklar; hastalar ve sakatlar için hastahaneler ve şifa yurtları vardır. . . (Ubicinl, 1/83)

161) Türkiye'nin her yerinde sakatlar, akıl hastaları ve kıt akıllılar büyük bir şefkat ve merhamet görürler . . . (Ubicinl, 1/ 87)

162) Hz. Muhammed ve onun izinden bütün din bilginleri su'yu beden ve ruh sağlığının koruyucusu ola­rak selamlamışlardır. Kişilerin sadakalarıyla çeşmeler'in inşa edildiği İstanbul ve öteki büyük şehirlerde kapılara testi'ler asarlar ki gelip geçenler. . . susuzluklarını gidere­bilsinler (•Ubicinl, 2/44)

163) Bu ülkede hayır-sever insanlar, yol kenarlarına çeşmeler yaptırıyorlar. Yolcuları . . . dinlenmeye zorlayan suyun tatlı şırıltısı, bütün yorgunluğu alıp götürmektedir. (Raczynskl, s. 163)

164) "Tokat ve Haleb (arasındaki) yollarda Türkle­rin insaniyetleriyle ilgili bir delil göze çarpar. . . . Büyük yolların ekserisinde Türkler sarnıçlar yapmışlardır; yağ­mur yağmadığı seneler, komşu kasabalardan yolcular için bu sarnıçlara su taşınır. Sarnıçlar olmasaydı yolcular çok eziyet çekeceklerdi. . . "

(Tavernler, s. 58)

165) İyilik-severlik, Osmanlı için bir borç olduğu içindir ki, minnetdarlık denen şeyi de bilir. Şair Nabi (1642-1712) "Oğluma Nasihatlar" adlı eserinde: -" Kapı­nı dervişlere ve fakirlere açık tut; bil ki bu, Allah nazarın­da bir cami inşa etmekten, devamlı oruç tutmaktan veya Mekke'ye hacca gitmekten daha makbuldür. " diyor . . .

(•Ubiclni, 2/91)

Page 70: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

68 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

166) İslam prensiplerine karşı en amansız hınç du­yan kimseler bile . . . (Blanqu'nün Voyage en Bulgarie adlı eserine göre) "Türkiyede hiç fakir yok" diyor . . . Ora­da her bedbahta, her yerde bir yardım eli uzattldığı için €§itlik duygusu altın çağını yaşamaktadır (Ubicını, ı ; 85)

167) Köle her bakımdan diğer ev hizmetçilerine benzer, hatta onun durumu daha da tercih edilecek bir seviyededir . . . . Ailesi bulunmadığı için sahibi ona çok da­ha şefkatli davranır. Hayvanlara karşı bile hayır ve hase­nelerde bulunan ve esir kuşları satın ahp da onları hürri­yete kavuşhmnak suretiyle Allahın rızasını kazanmaya çalışan bu efendi, kölesine karşı niçin sertlikle muamele etsin? Kendisine hitab ederken daima "oğlum, evladım" diye konuşur. Hiç bir şekilde sert buyruklar vermez, asla onu aşağtlatmaya kalkışmaz. . . . Köle şayet genç ise onu mektebe gönderir, . . . sonra evlendirir ve azat eder. . . hastalandıkları zaman onları tedavi ettirir . . . (Ubıcını,

2/465)

168) Prusyalı mareşal Moltke(öl. 1891) 'ye göre de " . . . Türkiye' de köleler, eninde sonunda azat edilmekte ve üstelik hayatı boyunca yetecek kadar bir gelir kaynağı da tahsis edilmektedir. (A. Cevat, terc.s.35)

169) Türkiye' de köleler. . . garip kişi olduğundan efendisi ona merhametli davranır . . . . Ona "oğlum" diye hitab eder, emirleri sert değildir. Onu aşağtlamağa kal­kışmaz . . . . Şayet çocuksa onu okula gönderir, hatta ço­ğu zaman kendi kızıyla evlendirir; orduya veya sivil hiz­metlere girmesine önayak olur. Böylelikle birçok köle devlet hizmetinde en üst mertebelere erişmişlerdir. Me­sela Rıza Paşa, Halil Paşa, Mehmet Ali Paşa ve daha birçokları gibi. . . (Fakat) çoğu Nubiye veya Habeşis­tan'<:lan getirilen siyah (köle)'ler, hizmetkar olarak ihti­yarlamağa mahkumdular. . . (•Ubıcını, 21 58)

Page 71: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 69

170) Türkler, bazı hayvanlara karşı son derece mer­hametlidir. Mesela köpekler'in korunması için kanunlar çıkarıldığı gibi, bazı zenginler de miras olarak bıraktıkları servetlerinden bir kısmını köpek bakımı için ayırmaktay­dı . (Rycaut, s. 258)

171 ) Temizlik kaideleri bakımından Türkiye'de kö­pekler eve sokulmaz fakat millet bunları beslemeye . . . . dikkat eder. (D'Ohsson, s. 188)

172) Özellikle hayvanlara acımakta Türkler herkes­ten üstündür diyen Pierre Loti, Bursa'da kış mevsimine girerken uçamayacak kadar yaşlı veya yaralı leyleklere mahsus bir hastane bulunduğunu ve orada yaralan sarıl­mış, hatta ağaçtan bacak takılmış leylekler gördüğünü ifade ettikten sonra diyor ki: - Bu hastaneyi ziyaret etti­ğim zaman orada yaşlılıktan dolayı yerinden kalkamayan bir baykuş bile tedavi ediliyor ve leylekler için yapılan bağışlardan besleniyordu. (P. Lotl, s.59-60)

1 73) Türklerin yardım severliği hayvanlara ve bu arada kuşlara kadar uzanır. Hergün birçok kimse pazar­lara kuş yemi satın almağa gider ve kuşları serbest bıra­kırlar. . . . 11 (Thevenot, s .126)

174) Sadece insanlara değil, hayvanlara da yapılan iyilik çok büyük sevaptır: Bazı insanlar denizdeki balıkla­ra ekmek atarlar. İstanbul' da pek . . . çok sahipsiz köpek vardır. Yavrulayan köpekleri öldürmek günah sayılır . . . Bazı insanlar, bir iki düzine kadar ciğer veya ekmek alıp kedilere köpeklere dağıtırlar. Birisi hastalanınca, kafese doldurdıklan kuşları, Allahın hoşuna gidecek diye salıve­rirler. Türklerin , (Avrupalıları) geride bırakacak kadar iyi­likleri vardır. 11 (Sanz s.89-90)

1 75) Hayırseverlik o derecededir ki hayvanları bile içine alır. Hiçbir kimse hayvanlara kötü muamele etmez ve ettirmez. Bir kimse . . . hayvanını fazla yorsa, polis bu­na derhal müdahale eder . . 11 (D'Ohsson, s. 188)

Page 72: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

701 TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

176) Elysee Rec/us'ün dediğine göre Türkler ile Rumlann birlikte yaşadıklan köylerde, ev sakinlerinin milliyetini görmek (connaitre) için, evlere girmeğe gerek yoktur; bunun için sadece evlerin bacalanna bakmak ka­fidir: Leylek hangi evin damına yuva yapmışsa, orası Türk evidir. il (A. Djevad, Les Turcs, s.33)

1 76 *- Osmanlı topraklannda merkep'lere bile haf­tada iki gün dinlenme izni uygulanmaktaydı. (A. DJevad.

Lew Turcs, s.33)

Page 73: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

IX OSMANLI TÜRKLERİNDE KADIN

Önce iffet, namus ve şefkat senbolü olarak baş tacı edilen Türk kadınları, hayat arkadaşına en büyük destek ve yavrularına şefkatli anne olarak saygınlık kazanmıştı. Onları "dört duvar arasına kapatılmış esirler" gibi tasvire yeltenen kimselere karşı Avrupalı bazı gözlemciler, (-aşağıda izah edileceği üzere-) Türk kadınlarının daima hür ve mutlu yaşadıklarına şahitlik etmektedir.

Namus konusunda çok titiz davranan (Belge-177) ve kadınları son derece iffetli olan Türkler (Belge 178-179-180)

başkaları yanında, kendi eşinin, kızının ve annesinin isi­mini bile anmadığı gibi, onlar hakkında iyi niyetli de olsa hal ve hatır sorulmasını büyük bir ayıp ve nezaketsizlik sayarlar (Belge-181-182) ve bu konuda konuşmak gerektiğin­de, isim vermeksizin sadece "bizim çocuklar" tabirini kul­lanırlardı. (Belge 183) Türklerde başlık ve düğün, ayrıca aile mahremiyeti gibi hususlarda bazı adetler vardı. (bkz.Belgc-

159-170)

Tarihi kaynaklarda da ifade edildiği üzere Türk ka­dınları aynı zamanda zarafet ve güzellik senbolüydü. (Beı­

ge-184-185-186-187- 188- 189- 190- 191- 192-193) İmparatorlukta, çe­şitli milletlerin kadınları arasındaki farklar ewela onların örtünme biçimlerinde görülmekteydi. (Belge-194)

Page 74: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

72/ TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Zaten güzel ve zarif olan Türk kadınları, eşlerini kendilerine daha çok bağlamak için, süslenmeğe de önem vermekteydi. (Belge-195-196-197-198)

Lady Montagu(l 7'nci asır)'nün hayran kaldığı şaha­ne güzel iki Türk kadını hakkındaki sözlerine dikkat edi­lirse (Belge 199.200-201ı Osmanlı devri Türk kadınlarında gü­zellik ve kültür, eş-değer olarak mevcuttu.

Osmanlı kadınları mutluluğu kendi yuvalarında bul­dukları için, ev dışında yapılan eylencelere gitmezlerdi. Hür ve serbest olarak vakitlerini kendi yuvalarında, ya­kınlarıyla birlikte eğlenerek geçirdikleri gibi, "çok mas­raflı" bir ömür sürmekteydiler.(Belge 202-203-204-205-206) Öy­le ki, kadınları koruyan Türk gelenekleri ve İslamiyetin elbirliği sayesinde Türk kadınlarının hakları ve görevleri arasında denge kunılmuş ve kadın ruhuna büyük önem verilmişti. (Belge 201-208-209) Üstelik bu denge bazen de ka­dınların lehine bozulmakta ve mesela Kırım Türklerinde kadınlar erkeklerden üstün sayılmaktaydı. (Belge- 210-211-

212-213) Bilhassa Türkmen kadınlarının aktivitesine duyu­lan hayranlık yanısıra, (Belge 214) kadınların sadece kadın­lara imamlık yapabilecekleri de kabul edilmişti. (Belge 215)

Anne olarak Türk kadınlarının çocuk yetiştirmekteki salahiyet ve mahareti, onlara karşı büyük bir hayranlık ve saygı beslenmesine zemin hazırlamıştır. (Belge- 216-217)

Servet sahibi bazı kadınların kocalarından korkma­dıkları belirtilmekte (Belge-218-219) ve Türk erkeklerinin kadınlara karşı daima yumuşak davrandıkları vurgulan­maktadır. (Belge-220-221-222) Türklerde nikah'ın kutsallığı (Belge-223) ve kadınların çocuk dünyaya getirmek mecburi­yetine mukabil (Belge- 224-225-226), çocuğu olmayanların ev­latlık edinmek gereği (Belge-227) Türk aile hayatında önemli bir yer tutmaktaydı. Türklerde poligami (çok ka­dınla evlenme) yaygın olmadığı gibi, (Belge-228-229) yakın akraba ile evlilik de yasak sayılmakta (Belge-230) ve aynı konuda başka yasaklar daha bulunmaktaydı. (Belge- 231-232-

233-234) Boşanma (talak) meslesine gelince: Bu konuda

Page 75: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ / 73

ılımlı bir yol izlemek gerekiyordu. (Belge- 235-236) Zira Hz. Muhammed, kadınlara önemli haklar sağlamıştı. (Beı­ge-237)

Müslümanları ve İslamiyeti t e n k i d etmek isteyen­lerin dillerine doladıkları önce poligami (taaddüd-i zev­cat = çok kadınla evlenme), sonra talak (boşanma) ko­laylığı ve bir de harem meselesi için mevcut Belgeler (228-229 ve 235-236-237) ile, daha Önce (Konu-IV'deki) zikredilmiş olan fragmentler bu konuya yeterince açıklık getirmiştir. Oysa Avrupada, mil<!di 6•ncı asırdan beri, "kadınların ruh sahibi olmadığı" ve "insan sayılmadıkları" konusunda ki­taplar yazılmaktaydı. (Belge 238) Avrupa•da kadınlar aley­hindeki bu tavır, 19•uncu asır filozoflarına kadar devam etmiştir. Mesela:

Fransız filozoflarından Malebranche ( öl.1715) kadın­ların moda düşkünü olduklarını ve meselelerin iç yüzünü değil sadece dış yüzünü anlayabildiklerini söylemektey­di. ı

Alman filozoflarından Schopenlıauer (öl.1860) ka­dınların "büyümemiş çocuk" sayıldığını ve "zihin miyoplu­ğu"ndan kurtulamadıklarını, sadece para harcamaktan hoşlandıklarını ve doğuştan "riyakar" olduklarını söyle­dikten sonra diyor ki:- Avrupalı bayan denilen şey, mev­cut olmaması gereken bir varlık türüdür.2 Yine bu filozof poligami'nin kadınlar lehinde sayıldığını söyledikten son­ra, çok kadınla evlenmek(poligami)'in Avrupa'da esasen gizli olarak hep mevcut olduğunu3 ifade etmektedir. Çağdaş filozof B. Russell ( öl.1970) bile:- Medeni insanla­rın iç-güdülerinde genel olarak "poligami" duygusu var sanıyorum'"' diyerek samimi bir itirafta bulunmaktaydı.

1 Malebranche, Hakikatın Araştınlması, tere. Mirac Katırcıoğlu, MEB Yay. Ank.1947-1950; 2/ 100- 101

2 A. Schopenhauer, Pensees et Fragments; trad. par. J. Bardeau Paris-1929 içinde Essai sıır lesfemnıes risalesi s. 130, 131, 132, 1 32, 133, 134

3 Schopenhauer, aynı eser, s.141 ve 142 4 B.Russell, Evlilik ve Ahlak; terc.�.Gürol, Varlık yay.İst.1963;s.79

Page 76: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

74 / TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Alman filozoflarından Fr. Nietzsche (Niçe: öl. 1900) diyor ki: "-En tatlı kadın bile acıdır; ... Kadınlara mı gidi­yorsun? Kırbacını unutmaf'5 Kadınlar konusunda Türk­lerle Avrupalılar arasındaki fark işte buydu.

Belgeler (177 -239)

1 77) Türklerin pekçok önem verdikleri hususlardan biri de "kadın iffeti" manasına gelen "namus" meselesi­dir. Pedro'nun da işaret etiği üzere " . . . Türkler namus konusunda çok titizdirler . . .

" (Sanz, s. 175)

1 78) Gerdizi (öl . 1053) , Zeyn 'ül- Ahbar adlı eserinde diyor ki: -Türk kadınlan son derece iffetli ve temizdir. (Şeşen, s. 72)

179) Türk kadınlan çok temiz ve tertiplidir. (Theve­not, s. 137)

180) Türk kadınlan'nın ahlak düzeyi yüksektir. Türkler için kanlannın iffeti o kadar önemlidir ki, başka hiçbir millette kadına bu derecede önem verildiğini göre­mezsiniz . (Busbecq, s. 109)

181) Şarklılar başkalannın huzurunda hanunlannın isimlerini söylemez ve onlara adlanyla hitap etmezler. Hatta bugün bile, ( 1850'de) ihtiyar Osmanlılara göre bir kimseye kansından ve kızından haberler sormak amansız bir hakaret kabul edilir . . . Medhetmek için de olsa, ka­dınJardan söz etmek bir çeşit namus lekesi sayılırdı . Thu­kidides (469-396) diyor ki:- İffetli kadın, kendisi hakkın­da ne iyi, ne de kötü söylenilmeyen kadındır (Ub1c1nı. 21

467)

182) Müslümanlar sürdürdükleri (özel) hayattan hiç bahsetmezler; bu konuyla ilgili en ufak bir söz bile en büyük terbiyesizlik olarak kabul edilir. Bir Türke kansını,

� Nietzsche, Zerdüşt Böyle Diyordu; tere. O. Derinsu,Varlık yay. İst. 1 981 : s.87 = Gehsl Du zu Frauen? Vergiss d.i c Peilsche nicht.

Page 77: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ 1 75

annesini ya da kız kardeşini sormayı kimse aklından bile geçiremez . . .

" (Fontmagne, s. 237)

183) Türkler yabancılarla konuşurken "harem" değil "çocuklar" diyorlar. Bu da onların "harem" kelimesine geniş bir mana verdiklerinin bir ifadesidir . . . (Fontmagne, s.

238)

Ahlaklı ve iffetli Türk kadınlarının özelliklerinden biri de zarafet ve güzellik sahibi olmalarıydı:

184) İdrisi(öl. 1 166)'nin Nüzhet'ül-Müştak adlı eseri­ne göre Türk kadınları endamlı ve güzeldir. Türk erkek­leri gibi Türk kadınlarının da tabiatları kuwetli olup, zeki ve dayanıklı insanlardır. (Şeşen, s.109/1 10)

185) Kazvini (öl . 1283)'nin Asar'ül-Bilad adlı eseri­ne göre Türk şehirlerinden olan Taraz ( = Talas)'lı Türk kadınlan o kadar güzel'dir ki yüzlerinin güzelliği dillere destan olmuştur . (Şe,en, s. 147)

186) Türkmen kadınlan erkeklere nisbetle daha da göz alıcıdır. Elmacık kemikleri çıkık ve bütün ihmallere rağmen ciltleri çok beyazdır. Genellikle saçları sık ve çok kısadır . . . (Blocquevllle, s.49)

187) Türkiye'de kadınlar güzel , kusursuz ve beyaz­dır, çünki sokağa az çıkarlar ve dışarıya çıktık.lan zaman da örtülüdürler. . . (Thivenot, s. 137)

188) (Türk kadınlan) ağır başlı bir tarzda giyiniyor­lar. Bir kısmı ise . . . ilahe resimleri gibi boylu poslu. He­men hepsinin tenleri, göz alacak kadar beyaz; . . . zarif saçlar, omuzlarından aşağıya kadar sarkıyor. Hepsi gü­zellik perilerine benziyor. " (L Montagu, s. 37)

189) "Bu derece güzel ve gür saçlı kadınlara hiçbir yerde rastlamadım . . . . " Burada güzel kadınlar, İngilte­re'dekinden çok daha fazla ve çeşitli. (Türkiye'de) çirkin bir kadın göremezsiniz . Hepsinin gözleri kara; tenleri dünyanın en güzel rengi. . . "

(L. Montagu, s 52-53)

Page 78: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

76 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

190) Türkiye'de kadınlar, Türk ırkına mahsus zara­feti ne olursa olsun kaybetmiyorlar . . . (Fontmagne, s. 252)

191) Kadınların bele bağladıkları ipek kuşak onların endamını güzelleştirmektedir. (Fontmagne, s. 246)

192) Onsekizinci asır gezginlerinden Le Bryn'e göre: -Türkler, umumiyet itibariyle boylu-poslu , güzel yapılıdır . . . . Kadınları da aynı vazıyettedir: Boylan ile yürüyüşleri­nin ihtişamı, erkekler'inkinden aşağı değildir . . . . (Comeille Le Bryn, Voyages de C.Le Bryn, La Haye, 1712; 1/422; İ. H, Danlş­

mend, s. 141 )

193) D'Ohsson, Türk hanımları hakkında diyor ki: -Siyah , parlak gözler; taptaze sedef gibi bir ten, bu ülke­nin kadınlarını Avrupalılardan ayırmaktadır. Onların vu­cut güzelliği korse gibi şeylere de bağlı değildir; daima endamlı, daima güzel vucutludurlar . . . (D'Ohsson, s. 99)

194) Şarkta ( :Türkiyede) bir kadının hangi milletten olduğunu anlamak için yüzünü örtüp örtmediğine bak­mak kafidir. Rumlarla Frenklerin yüzleri açık, Yahudiler­le Ermenilerin yüzlerinin yansı örtülü, Türkler ise yalnız­ca gözlerini açıkta bırakıyorlar. . . (Fontmagne, s. 244)

195) Türkiyede kadınlar, ne olursa olsun Türk ırkı­na mahsus zarafeti kaybetmiyorlar. (Fontmasne, 252)

196) Türk kadınları süslenmeyi çok seviyor. Güzel­liklerini değerlendirmeyi de iyi biliyorlar. Eşlerinin sevgi­sini kaybetmemek . . . için kendilerini ihmal etmiyorlar . . . (Fontmagne, s. 258)

197) Genç kızlara daha çok zarafet ve süslenme öğütleri veriliyor . . . Bütün gaye, "efendi"nin kalbini çel­mektir. . . (Fontmagne, s. 252)

198) Müslüman erkeklerin , evlerinin dışında aşk macerası aramaya kalkışmadıklan(Fontmagne, s. 241)'nın sebeplerinden biri belki de buydu.

Page 79: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 77

Avrupalı kadın seyyahlar arasında özellikle Lady Montagu( l 7'nci asır)'nün bazı gözlemlerini de zikretmeli­yiz. Osmanlı saray çevrelerine mensup olan iki Türk ha­nımından hayranlıkla bahseden L. Montagu diyor ki:

199) "Kethuda'nın eşi güzel Fatma . . . o kadar gü­zeldi ki, onun kadar güzelini ne İngilterede ne de Al­manya' da görmedim . . . Beni karştlamak için ayağa kalktı ve kendi adetlerine göre elini göğsüne koyarak selamla­dı. Fakat bu selam, Saray terbiyesinin veremeyeceği ka­dar asalet ve vakarla o derece doluydu ki ancak Allah vergisi olabilirdi. . . Fatma'nın güzelliğinden . . . o derece hayretler içinde kalmıştım ki , bir müddet güzelliğini seyre daldığım için kendisiyle -/- konuşamadım. O ne güzel yüz ve ne ölçülü vucuttu ! . . . iri siyah gözleri vardı. Ona insan ne taraftan bakarsa baksın yeni bir güzellikle karşı­laşıyor . . . . Tavırlan o derece asil ve o derece tabü ki, bi­zim "barbar" tanıdığımız bir memlekette dünyaya geldiği halde onu Avnıpa'nın en muhteşem tahtlarından birine oturmuş olduğunu zannederler. Velhasıl onun güzelliği İngiltere' deki bütün güzelleri gölgede bırakırdı. . . Topuk­lanna kadar inen siyah saçlannı örgülerle ayırmış, başı­nın bir yanına ustalıkla elmas iğneler takmıştı. Bunlan anlatırken mübalağa ettiğimi zannedersiniz. Fakat inanın ki (sözlerimde) hiç mübalağa yok . .

" ( L. Montagu, s. 78-79)

200) Kendisiyle Edime'de tanıştığım sevgili dostum güzel Fatma'yı . . . dün yine ziyarete gittim. Eskisinden daha güzel buldum. Oda kapısına kadar gelip beni karşı­ladı. . . . . . cO kadar güzeldi ki>: Diğer Türk güzelleri de si­ze benziyorsa, erkeklerin rahat bırakmalan için hepsini saklamak gerekir dedim. Ve devam ettim; - Yüzünüz o kadar güzel ki, Londra'da, Paris'de ne yaygaralar kopa­nr dedim. Fatma zarif bir eda ile : -Sözünüze inanmıyo­rum, zira memleketinizde güzellik o kadar takdir görsey­di , sizi oradan ayırmazlardı dedi. (L. Montagu, s. 115-1 16)

Page 80: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

78 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

201 ) Merhum Sultan (2'nci) Mustafa'nın kızkardeşi Hafize Sultan'ı ziyarete gittim . . . Hafize Sultan onbeş se­nedir sarayda oturuyor ve kimsenin ziyaretini kabul et­miyormuş . . . Ziyaretine gittiğim vakit beni aldıkları oda­da . . . kendisini beklerken oturmamı rica ettiler. Ben kar­şısına çıkınca ayağa kalkmamak için bu şekilde karşılaş­mayı uygun bulmuş. Ben ayağa kalktığım zaman beni başıyla selamladı. . . Bir padişahı büyüleyen böyle bir ka­dını büyük bir zevkle seyrettim . . . (L.Montagu, s. 1 10-1 1 1)

Atalarımızın sosyal hayatında kadınlar acaba dört duvar arasında hapis hayatı mı geçirmekteydi? Yahut da o zamanki "kadın haklan nasıldı?" Bu soruların cevabını yine Avrupalı gezginlerin eserlerinde bulmaktayız: Onla­ra göre :

202) Şu bir gerçektir ki Türkiye'de kadınlar, (Avru­palıların) zannettiği gibi hiç bir zaman hor bir duruma düşmemişlerdir . . . (Ubicinl, 2/ 479)

203) (Gerçi) kadınlar evde yaşar ve dışardaki eylen­celere gidemezler. (Fontmagne, s. 219)

204) (Fakat) Türk kadınlan öyle sanıldığı gibi bir ömür boyu duvarlar ardına kapatılmış değildir. Sanının dünyada onlar gibi hoşça vakit geçiren az insan vardır. Sanki onları üzen hiçbir şey yoktur. Eşlerinin getirdiği ile kanaat edip, hayatlarını öylece sürdürüyorlar . . . (Fontmag­

ne, s. 76)

205) (Bu sebepledir ki) Mr. Hill ve onun gibi diğer seyahatname yazarlarının , Türk kadınlarının esaretine acıdıklarını okurken şaşıyorum . Türkiye'de kadınlar diğer ülkelerde olduğundan daha hür ve serbest olarak, ömür­lerini devamlı eğlence içinde geçiriyorlar. Bütün meşguli­yetleri komşuya, hamama gitmek, devamlı masraf ede­rek modayı takip etmektir. Karısına "biraz idareli harca­ması"nı söyleyen kocaya deli gözüyle bakıyorlar . . . . (çünki

Page 81: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 79

burada) kocanın vazifesi kazanmak, kadınınki ise harca­maktır (L. Montagu, s. 132)

206) (Gerçek şu ki) kadınlar müsrifçe harcama yapı­yorlar. (Fontmagne, s. 258)

207) Ülkenin asırlık gelenekleri ve dini hükümleri her seviyedeki kadını koruduğu için, Türkiye'de ne iğfal edflmiş kız, ne sokakta bulunmuş (terkedilmiş?) çocuk, ne düello , ne de intihar var. (Fontmagne, s. 258)

208) Türkiye'de kadın . . . hem kanuna hem de Din'e göre hakları ve vazifeleri olan muhterem ve mes'uliyet sahibi bir varlıktır. (Ubtcinl, 2/480)

209) (-Bu sebeple- ) müslümanların kadın ruhuna değer vermedikleri hakkındaki kanaatımız, tamamen yanlıştır. (L. Montagu, s.94)

210) (-Mesela Kırım Türkleri'nde) . . . kadınlar erkek­lerden daha üstün sayılmaktadır. (İbn Battuta, s.79)

21 1 ) (Kırımlı) kadınlar, . . . (yabancı) erkeklerden kaç­mazlar. . . (İbn Battuta, s. 63)

212) (Kınm'da) . . . . Türk kadırıları yüzleri açık dolaşır­lar; erkeklerden kaçmazlar . . "

(İbn Battuta, s.80)

213) (Kırım Türklerinde) . . . Kralın karısı, daima kra­lın yanında oturuyordu, bu onların an'ane ve adet'lerin­denmiş . . . (İbn Battuta, s. 68)

214) Diğer müslüman ülkelerdeki kadınlarda görü­len tenbellik ve miskinlik Türkmen kadınlarında kat'iyen yoktur . . . (Blocquevllle, s .60)

215) Kadın , "imamlık" vazifesinde bile bulunabilir (fakat) sadece kadınların bulunduğu bir toplantıda . . . (ka­dınlara) namaz kıldırabilir. (Ubicini, 2/ 480)

Kadınların evlenip çoğalmaya yatkın ve istekli olma­ları "kadın hakları"ndan biriydi ve elbette ki, sadece Türklerde değil, diğer bütün milletlerde içgüdü olarak bu

Page 82: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

80 / TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

hak (-hem kadınlarda hem de erkeklerde-) aynen mev­cuttur. Özellikle İslamiyetin bu konuda güzel yorumları vardır. Mesela El-Cennetü tahte akdam'il-ümmehat (Cennet anaların ayakları altındadır) diyen bir "hadis" bunun tipik ifadesidir. Böylece:

216) Türkiye'de, Sultandan en küçük bir ferde va­rıncaya kadar hiç bir kimse yoktur ki anne (valide) adını sonsuz bir şefkat ve hürmetle anmış olmasın. (Ubıcını,

2/480)

217) Anne olması bakımından erkek ve kız çocukla­rın korunması, beslenmesi ve eğitimi konusunda hak sa­hibi kadın'dır. Kızlar gelin oluncaya kadar, oğlanlar da maarif mekteplerine gidinceye kadar onlarla uğraşmak anne'nin salahiyetine bırakılmıştır. Aynca bu çocuklar, mektep saatleri dışında yine . . . annelerinin yanında ka­lırlar. (Ublcinı, 2/ 479)

218) Zengin Türk kadınlan kocalarından hiç kork­maz çünki onların gelirleri kendi ellerindedir. Divan da kadınlara hürmet eder. Bir paşa öldürülünce Padişah (onun) haremenine . . . kat'iyen tecavüz etmez. Dul bir kadın emniyet içinde yaşar (L. Montagu, s. 54)

219) Fransız filozoflarından Voltaire (öl . 1 778) göre : ­Avrupalıların sandığı gibi Türk kadınları asla köle değil­dir; onların da kendi malları ve servetleri vardır. (Voltaire,

Feylesofça Konuşmalar, tere. Fehmi Baldaş; MEB Yay. Ank. 1947-1948;

1/322-324)

220) Türkmenler, kadınlarına karşı . . . çok naziktirler. Kadınları takdir eder ve onlara saygı göterirler. (Blocqu­

eville, s .65)

22 1) Türk erkekleri kadınlara karşı son derece yu­muşaktır. Fakat bu yumuşaklıkta kadınları çocuk gibi gö­ren, onlara hayatın güçlük ve üzüntülerini göstermemek gerektiğini gösteren bir inancın ifadesi var. . . . (Fontmagne,

s. 243)

Page 83: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 81

222) Şark (Türk) erkekleri kadınlara karşı dalına in­ce ve nazik davranıyorlar. . . (fontmagne, s. 125)

223) (Hans Barth'a göre)Türk kadınına umumiyetle bir şövalye kibarlığı ile hürmet edilir. Hiç kimse bir kadı­na el kaldırmağa kalkışmaz. Hiç bir asker, isyan ve kar­gaşalık zamanda da olsa, en kavgacı ve gürültücü kadı­na bile elini dokundurmaz. Koca, karısına karşı nazik bir dost gibi davranır. Hele anaya karşı saygı sonsuzdur. (A.

Cevat. tere; s. -71-72)

224) Kadınlar da (kocalarına) daima saygılı ve itaatli blmasını biliyor (ve) . . . kocalarının elini öpüyorlar. . . (Fontmagne, s. 239)

225) "Nikah" ilahi bir farzdır. . . Kadınların durumu İslamda, büyük bir dikkat ve itina ile ele alınmış ve en isabetli hükümler verilmiştir . (Ubicinl, 1 / 145)

226) Evlenmek istemeyen kadın , Tanrının emrini yerine getirmediği için ayıplanırdı. (Fontmagne, s. 242)

227) Türkiye'de evli bir kadının çocuk yapmaması çok ayıptır. Bir kadın çocuk yapmazsa, genç bile olsa ona ihtiyar gözüyle bakılıyor . (Montagu, s. 105)

228) Çocuğu olmayanlar evlatlık edinirler ve onları candan severek mirasa katarlar. (Fontmagne, 242-243)

229) Türkiye'de çok (kadınla) evlilik oldukça nadir­dir . . . . Gerçi Kur'an dört kadına varıncaya kadar bir ev­lilik hürriyeti vermiştir fakat bu hürriyetin ve bu müsa­adenin etrafını öyle vazifeler ve öyle mecburiyetlerle çe­virmiştir ki böyle bir davranışı ancak hak ve adaleti (tam anlamıyla) gözetebilecek kimseler yapabilir ve zaten öyle kimseler de haksızlığa meydan vermemek için tek kadın­la evlenirler. . . Aynca Kur'an tek kadınla evliliği övmek­tedir . . . (Ubicini, 1/88)

230) Türkiye'de çok kadınla evlilik son derece az­dır . . . Müslüman nüfusun beşte dördünün ancak bir tek

Page 84: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

82/ TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

hanımı bulunmaktadır. Taşrada (İstanbul dışında) ise bu oran çok daha düşüktür. (Ubıcını, 2/ 477-478)

231 ) Türkler ancak sekizinci derecedeki akrabalany­la ve daha sonrakilerle evlenebiliyorlar. . . (Fontmegne, s.

239) (Demek ki yakın akraba evliliği yasaklanmıştır)

232) Kadın bir köle'ye sahip olan kimse, onu köleli­ğe aldığı günden itibaren ancak iki ay geçtikten sonra onunla düşüp kalkabilir. Bundan . . . doğacak çocuk hür olur ve annesi de "ümmül-velid" (çocuğun annesi) hak­kını kazanır. . . (Ubıcını. 21463)

233) Türkiye'deki zenci kadınlar koyu siyah tenli ve güzellikleriyle ünlüdür. Ancak, kanuna göre zenci ile ev­lenmek ve onu hareme kabul etmek yasaktır . . . "

(Font­

megne. s. 245)

234) Kanun, putatapar kadınlarla her türlü düşüp kalkmayı haram kılmıştır. (Kur'an, 2/22 1 ; Ublclnl, 2/463)

235) Afvedilmeyen suçlardan biri de Türk kadınlan­nın Yahudi erkekle ilişki kurmasıydı. (Fontmegne, s.242)

236) "Talak" (boşanma) konusunda Şeriat, evliliği sona erdirme hakkını erkeğe tanımaktadır. Fakat İslam ahlakı, oldukça mühim sebepler bulunmadan kocanın bu üstünlük hakkını kullanmaması gerkektiğini ve işi is­tismara götürmemesini istemektedir. (Ubtctnı, ı / 146)

237) Şayet erkek, kansını sebepsiz yere boşarsa, ona belirli bir mikdar para vermek mecburiyetinde bırakı­lıyor. Haklı olan koca ise, kansına bir şey vermiyor. Er­keğin kötü muamelesi karşısında kadının da boşanma hakkı oluyor. Bazı hallerde karşılıklı boşanma isteği şart koşuluyor. Mesela kadımn horlaması kesin boşanma se­bebi olarak kabul ediliyor. (Fontmegne, s. 238-239)

238) Yeni bir toplum inşa etmeğe çalışan Hz. Mu­hammed, . . . kadını şairlerin ideal değeri (-ilham kaynağı) olmaktan alıp ona toplumda bir mevki, erkeğin -yanında

Page 85: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 83

hiç olmazsa erkeğin seviyesinde haklar sağlamıştır . . . (Ublcinl, 2/ 470)

239) (-Buna karşılık Avrupa'da, miladi-) 6'ncı asırda kadınlann ruhları olup olmadığı ve cennete girip gireme­yecekleri meselesi, Hırıstiyan çevrelerde durmadan tartı­şılıyordu . . . Üstelik bir üniversite doktoru (bilgini) , kadın­ların insan· türünden olmadıklarını isbat etmek üzere la­tince bir tez (kitap) yazmıştı . . . (Ublclnl, 2/ 468)

Page 86: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

x ÖRF

A VE

AnE1LER

Türklerin titizlikle uyguladığı kurallardan biri de an 'ane denilen gelenek'lerdi ki bunlar Türk töresi adı al­tında ifade edilebilecek olan milli örf ve adetler'dir. (Belge­ıer 240-241-242-243-244)

Töre bakımından namus'a büyük önem veren Türk­lerin (Belge 245) görenek(adet)'lerine göre hiç kimse kendi karısından, kızından ve annesinden bahs etmez, isimleri­ni dahi telaffuz etmezdi. Onlara bu hususta sual sormak da afvedilmez büyiik bir ayıp sayılırdı. Nitekim "mahrem" olan "kadınlar"dan söz etmek gerektiğinde, sadece "ço­cuklar" deyimi kullanılırdı. (Belge: 246-247)

Evlilik'i kutsal sayan Türklerde nikahsız beraber ya­şamak, büyük suç sayılmaktaydı. (Belgeler. 248-249) Osmanlı­lar zamanında ''bekar hayatı" sürmek hoş karşılanmadığı gibi (Belge 250), Türk-İslam geleneklerine göre : Müslüman bir erkek, ehl-i kitab olan (-Hırıstiyan yahut Musevi-) bir kadınla evlenebildiği halde, "kitab ve peygamber"i olma­yan Mecusiler (-ve diğer bazı kadınlar! ! ) ile evlenemezdi. (Belgeler. 251-252) Fakat nikah konusunda padişahlar iÇin özel bir statü uygulanmaktaydı. (Belge-253)

Evlilik hayatına başlarken uygulanan usuller, (mese­la başlık ve çeğiz gibi adetler) özellikle Anadolu'da bin yıldan beri yaşamaktadır. Nitekim lO'uncu asırda Arap

Page 87: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLA.K VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 85

seyyahı İbn Fadlan Oğuzlar'da gördüğü bu adetlerden bahsettiği gibi, 16'ncı asırda anonim bir İspanyol yazar da aynı şekilde bu geleneklerden söz etmektedir. (Belgeler:

254-255-256-257) Dikkatimizi çeken nokta şu ki, kızın babası başlık parasını kızının ihtiyaçları için harcadığından, bu para tekrar damad tarafına dönmüş oluyordu.

Yeni doğan çocukların kulağına ezan okuyarak "ad verilmesi" ve sünnet düğünleri de güzel gelenekler ara­sında olup, halen devam etmektedir. (Belge- 258-259)

Nihayet, atalarımızın kahve-hane kültürü ile, zama­nımızda mevcut stend-ap(stand-up)'çıları andıran med­dalı 'ların nükteleri ve ayrıca Nasreddin Hoca'nın latifele­ri de milli geleneklerimiz arasındaydı. (Belgeler: 260-261-262-

263-264-265-266-267-268)

Sonuç olarak: Türk adetlerine göre, yabancılara ait giyim eşyalarını kullanan herhangi bir Türk, kendi mille­tine ihanet etmiş sayıldığı (Belge: 244) halde Türkler, çeşitli milletlerden " ... son derece az etkilenmiştir . . . " (Eliot, 11 1 10)

Ve " . . . başka toplumlardan din, giyim, dil, gelenek ve gö­renekler de almış olsalar da, Türk kalmayı bilmişlerdir." (Eliot, 1/1 1 3)

Belgeler (no. 240-268)

240) "Türkler, an 'ane(:gelenek)'lerine çok bağlıdır. Adet ( :görenek) dedikleri şeye, asla bozulmaz bir kanun olarak riayet ederler. . " (D'Ohuon, s. 191)

241 ) Türkler için "gelenekler" , Kur'an kadar mukad­destir. Günlük hayatlarını tanzim ederlerken, gelenekleri daima göz önünde bulundururlar. (M. Müller, s. 54)

242) Türkleri gerçekten tanımak isteyenler, onlann faziletlerini değerlendirmeli; onlann karakterinde ve fiille­rinde "töre"lerin tesirlerini muhakeme etmeli ve onlan barış zamanındaki "örf ve adetler"i içinde incelemeli­dir . . . "

(D'Ohuon, s. 186)

Page 88: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

86 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

243) Türk ırkında eski çağların irfanı ve sınırsız me­ziyetleri hissediliyor. Alınlarında kökten gelen bir asaletin aydınlığı var; "gelenekler"inde de aynı şey hissediliyor . . .

(Fontmagne, s. 138)

244) "Hiçbir Türk, kendi milletine mahsus olandan başka bir kıyafet giyemez. Aksini yapmak, utanç verici bir şey olduğu gibi, . . . şayet bir Türk, . . . kendi milletin­den olmayan bir topluluğa ait bir başlık giyerse, sadakat­sızlıkla suçlanır . . . "

(D'Ohsson, s. 84)

Türk erkeğinin nazarında "kadın" ve "namus" aynı manaya gelen iki kelimedir. *

245) Pedro'nun da belirttiği üzere : " . . . Türkler na­mus konusunda çok titizdirler. " (Sanz, s. 175)

246) "Müslümanlar sürdürdükleri (özel) hayattan hiç bahsetmezler; bu konuyla ilgili en ufak bir söz bile en büyük terbiyesizlik olarak kabul edilir. Bir Türke karısını, annesini ya da kız kardeşini sormayı kimse aklından bile geçiremez . . . . "

(Fontmagne, s. 237)

247) Türkler yabancılarla konuşurken "harem" değil "çocuklar" diyorlar . . . "

(Fontmagne, s. 238)

248) Diğer birçok milletlerde olduğu gibi Türklerde de "evlilik" son derece kutsal bir kurum olarak görül­mektedir. (Rycaut, s. 237)

249) Türkiye'de bekôrlık iyi gözle görülmüyor. Ev­lenmede geç kalan erkek çevresinde pek tutulmuyor. . . . (Fontmagne, s. 242)

250) Türklerde : " . . . evli olmadığı halde ( = nikôhsız) beraber yaşamanın cezası çok ağırdır . . . . "

(Sanz, s.92)

• Kadın konusunda bkz. br. Konu:--IX ve ayr. bkz.N. Keklik, Filozojlann Özellikleri, (İst. 2000), s.133-1 56

·

Page 89: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 87

251 ) Vanda(19'uncu asır)'ya göre müslümanlar ile hırıstiyanlar çok iyi geçindikleri gibi, kendi aralarında ev­lendikleri de çok görülen bir olaydı. (A. Cevat, s.38)

252) Bir Müslüman erkek, Hınstiyan, Yahudi veya ehl-i kitab olan herhangi bir kadınla evlenebilir fakat kita­bı ve peygamberi olmayan Mecusi/er (-ve diğer bazı ka­dınlar !!) ile evlenemezdi. (Rycaut, s. 240)

· 253) Kanun, putatapar kadınlarla her türlü düşüp kalkmayı haram kılmıştır. (Ubıcını, 21463)

254) Türkiye'deki zenci kadınlar koyu siyah tenli ve güzellikleriyle ünlü (oldukları halde) , kanuna göre zenci ile evlenmek ve onu hareme kabul etmek yasaktır . . . "

(Fontmagne, s. 245)

255) (Urqhuart'a göre-) "putperestlerle evlenmek yasak edilmiş, fakat Hırıstiyanlar ve Yahudilerle evlen­meye cevaz verilerek bu iki din mensuplarıyla yeni bir yakınlaşma vesilesi meydana getirilmiştir. Fakat gayr-i meşru ilişki, kafırlerlele de olsa, şiddetle men'edilmiş, fu­huş kat'i olarak yasaklanmıştır . .

" (A. Cevat, tere. s. 1 16)

256) " . . . Padişahlar (nikah yaparak) evlenme hakkı-na sahip değildir . . . Bu gelenek Yıldınm Bayazıt'tan beri uygulanmaktadır . . . . Çünki Busbecq'in dediğine göre Yıl-dırım Bayazıt, Aksak Timur'a yenildiğinde, kendisi ile birlikte esir düşen sevgili kansı Despina, çirkin muamele­ye maruz kalmıştı ve bu sebeple Padişahlar, benzer fela­ketlerle karşılaşmamak için kadınlarla nikah yapmayı terk etmişlerdi. (Rycaut, s. 240) ( * )

257) (Oğuzlarda) evlenme adeti şöyledir: Bir kimse, diğerinin kızını ister. Böylece talih, aile reisini razı edince aile reisine başlık verir ve kızı alır . . . Başlık vermeden ka-dının yanına giremez . . . (İbn Fadlan, s. 63)

258) Türkler: " . . . sanki kızı satın alıyormuş gibi erkek tarafı ağırlık ( :başlık) veriyor; . . . Erkek, anlaşmadaki ağır-

Page 90: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

88 / TÜRKLERDE AHIJ.K VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

lık'ı verdikten sonra, nikah gününe kadar kızı göremez . . . Gelinin babası aldığı ağırlıkla kızına üst-baş ve mücevher alır ." (Sanz, s. 91)

259) " . . . . Gelinin annesi , gücü yettiği kadar kadını ev ev dolaşarak (düğüne) davet eder. Kadınlar topluca, damadın davul zurnayla gönderdiği hediyeyi karşılarlar. Ertesi gün tekrar gelinle yemek yemeğe gelirler. Bu top­lanttlar sırasında damat evinde kalır . . . Ziyafetten sonra kadınlar, gelini hamamda yıkarlar, . . . gelinin tırnaklan ve ayaklan kınalanır. Kendileri de . . . süs olarak sağ ellerinin baş parmağına ve sol kollannın bilek kısmına kına koyar­lar. Bir saat sonra kına alınır ve (cild üzerinde) altın sansı güzel bir renk kalır. Hamamdan gelince, . . . şarktlar söy­leyerek eğlenirler. Bu eğlencelerde tek bir erkek dahi bulunmaz . . . Kadınlar musikiye pek çok aşinadırlar. Geç saatlere kadar çalıp eğlenirler. Horoz sesini duyar duy­maz yatağa girerler. Ertesi gün damadın en yakın akra­bası gelerek gelini alır. Gelini götürecek olanın Türkçe­deki adı. . . "sağdıç"tır . . . Gelinin bineceği at, en seçkin ve en şatafatlı takımı olan attır. Diğer atl�ra da c:ehizler yük­lenir. Büyük bir tepsi almadan kadınlar damadı eve sok­mazlar. Adeti yerine getiren sağdıç, atlı ve çalgtlı, kadınlı ve erkekli bir gurupla gelini damadın evine getirir . . . "

(Sanz, s. 90)

260) (Onyedinci asırda Türkiye'de diplomat olarak bulunan Rycaut'ya göre nikah merasimi için) kadı'nın önüne gidilir. Erkek, şu veya bu kadını kendisine eş ola­rak aldığını söyler. Aynlma veya ölüm halinde eşine be­lirli bir mikdar para vereceğini taahhüt eder. Bu işlem sı­rasında kadın hazır bulunmaz fakat babası veya erkek kardeşi onu temsil eder. Anlaşma tamamlanınca gelin, (sadece) kadınlardan oluşmuş bir alayın eşliğinde ve tül­le örtülü bir atın çektiği bir sayvan'ın içinde damadın evi­ne doğru harekete geçer. Nikahtan bir gün önce eğlen­celer tertip edilir. Yemekler verilir fakat gelin damadın

Page 91: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

lÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 89

evine geldiği andan itibaren çıt çıkarılmaz. Eğer gelin soylu ise, bir harem-ağası, değilse yakın akrabası bir ka­dın tarafından damadın yanına götürülür . . . . "

(Rycaut, s.

237)

261 ) Müslümanlarda, . . . çocuk doğduktan hemen sonra imam, o yoksa babası çocuğun kulağına ezan okur. Sonra ad koyma töreni başlar. Bu tören çocuğun müslümanlığa ilk adımı gibidir . . . ı•ubıcını, 21 55)

262) Sünnet, . . . genellikle yedi yaş civarında, baba evinde . . . yapılır. İmam da hazır bulunur ve dualar okur . . . Ertesi gün sünnetli çocuğa yeni elbiseler giydirilir. Başına sırma işlemeli fes takılır; akrabalarını ve aile dost­larını ziyarete götürülür . . . Şenlikler sekiz on gün sürer. (•Ublclnl, 2/55)

Örf ve adetlerimizde önemli bir yer tutan kurumlar­dan biri de kahve-hane'lerdir ve bir zamanlar bunlara kı­raat-hane (Okuma evi) denilmekteydi .

263) (Türk erkeklerinin) ev dışındaki tek eğlenceleri "kahve-hane"dir . . . Kahvehaneler son derece sade dö­şenmiştir. . . Çoğu zaman hasırla örtülü olan bankoların üzerinde sıra sıra çubuk'lar ve nargile'ler göze çar­par . . .İçeri giren bir Türk, . . . herhangi bir yere oturur . . . . Cebinden tütün kesesini çıkarır ve çubuğunu sessiz sessiz doldurur. Ve "bir ateş" diye seslenir . . . . Yarım sa­at . . . sonra müşteri kahvesini . . . içmiş olarak bir temen­na (bkz. Belge: 28 ve 29) yapar ve oturduğu yere beş para bırakarak çıkar. . . İçerde belki yirmi kişi bulunan kahve­hane'lerde saatlerce oturdum, bir tek kişinin sesini yük­selttiğini görmedim . . . . . (Tıpkı) 17 . asır sonlarında Lond­ra'da kurulan ve temel kuralı ağzını asla açmamak olan "Sükutiler Kulübü" gibi . . . . . iV. Murat (salt . 1623-1640) zamanında kahvehanelerin hepsi de kapatılmış ve yıktı­rılmıştı. Fakat halefi (Sultan İbrahim-! : salt. 1640-1 648)

Page 92: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

901 TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

zamanında tekrar açıldtlar . . . İstanbul'da halen ( 19'uncu asırda) binlerce kahvehane vardır . . (•Ubıctnı, 2/66-67)

Kahvehaneler aynı zamanda birer kültür yuvasıydı Nitekim meddah denilen esprili kimseler, tıpkı şimdiki stand-up (stend-ap)'çılar gibi eylenceli ve mizahlı sohbet­ler yaparak halka hoşça vakit geçirtmekteydi.

264) "Meddah'lar Türktür. Mesleklerini tercihan kahvehanelerde icra ederler. Seans genellikle güneşin batmasından bir saat sonra başlar . . . Meddah'lara hoca denilirdi. . . . Elindeki değneği yere vurarak seansı açar­dı . . . Meddahlar gerçekte açık ifadeli, gür sesli, rahat ve zarif tavırlı, zeki ve güzel kimselerdir . . . . . "

(•Ubıcını, 21 68)

265) Meddah'lann hikayelerinde sözünü ettikleri Acem, Rum, Ermeni ve Yahudi' )erin tavır, jest, şive ve hatta seslerini taklit edişleri . . . çok hoştur . . . Seanslar ba­zen gece geç vakitlere kadar sürer. Sohbet aralannda meddahın çömezi, . . . elinde bir tasla seyircilerin arasın­da dolaşıp para toplar. Bu paranın toplamı . . . yirmibeş para'yı geçmez. Ancak bu "25 para" hoca ile çömez'inin bir haftalık masraflannı karşılamaya yetmektedir. (•Ubıcı­

nı, 2171)

Örf ve adetler'irnizdeki yerini halen de koruyan Ha­cıuat - Karagöz "gölge oyunlan", W.Barthold'a göre ilk defa Çinde başlamış olup, Türkiyeye Orhan Gazi (öl . 1360) zamanında ulaşmıştır. Bursa Camü'nin inşa­atında çalışan Hacıuad ve Karagöz adlı iki işçi, nükteli konuşmalan sebebiyle diğer işçileri çalışmaktan alıkoy­duklan için idam edilmişlerdi. . . . "

(W.Barthold, İsi. Ans. 6/

246vd.)

266) Karagöz skeçlerinde " . . . uyancı espriler çoktur. Paşalar, sufıler, sarraflar ve tüccarlar -/ - onlann iğnele­melerinden kurtulamazdı. . . Fakat Karagöz kahveha-

• Bkz. D'Ohsson, kahve hkk: s.55-61 ; ayr. tütün hkk. s.61-65; ayr. şamp ve afyon hkk. s. 40-51 -55

Page 93: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AfllAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 91

ne'lerde ve meydanlarda değil, konaklarda ve saraylarda görülürdü. (Ublclnl, 2/ 71 -72) *

Nasreddin Hoca, latifeleriyle düşündüren bir halk fi­lozofudur. * * Biyografisi hakkında kesin bilgi bulunma­makla birlikte , Mevlana(öl . 1273) 'nın Mesnevi adlı eserin­de Cuhi ismiyle zikredilerek kendisinden bazı fıkralar nakledilmesi* * * dikkate alınırsa, Osmanlılar devrinde ya­şamış olamaz. Üstelik Cuhi isminin Cuha şeklinde de telaffuz edilebildiğini ve sonradan bunun da Hoca lafzı­na dönüştüğünü veya da tersine olarak Hoca lafzının Cuha şekline ve sonra da Cuhi telaffuzuna dönüştüğü­nü tasawur etmek mümkündür. A. K. Tecer'e göre (İsi. Ans, 9 / 109-1 14) , Akşehir'de mevcut türbe'sindeki kita­bede hicri 683 (m. 1285) tarihi bulunmaktadır.

267) Nasreddin Hoca, Türkiyenin en popüler tipi­dir . . . Bu şahıs mütevazi bir Akşehirli olup, hemşerileri onu Timur'a elçi göndermiştir . . . . . -/- . . . Nasreddin Hoca­nın şakalan bir kitap halinde yayınlanmıştır . . . İzmirli bil­gin şarkı yatçı Bay Nazif Mal uf un (Fransızcaya) kazandır­dığı . . . Nasredddin Hoca fıkralanndan . . . (ömekler olmak üzere) :

(Timur'a elçi olarak gönderilen Hoca) , gitmeden ön­ce karısını çağınp, . . . incir mi yoksa ayva mı hediye gö­türmem yerinde olur ? diye sormuş. Kansı, görünüşü daha güzel olduğu için "ayva" götürmesini salık vermiş. Bunun üzerine Nasreddin Hoca:- Öyleyse ben "incir" götüreyim demiş . Timur'un huzuruna çıktığında hüküm­dar incirleri (beğenmeyip) , teker teker Hoca'nın kafasına attırmış. Her bir darbede Hoca:- "Allaha şükürler olsun"

• Hacıvat (= Hacı Ayvaz) - Karagöz perde oyunlanna ise hayal-i zıll (gölge hayali) denilmekteydi. (Tafsilat için bkz. D'Ohsson, s.237-238)

• • Türklerde söz komiği olarak latifeler ve nükteler hkk .. tafsilat için bkz. N. Keklik, Filozoflann Özellikleri, (İsi. 2001) l/e.

• • • bkz. A. Gölpınarlı, Mesnevi ve Şerlıi İst. 1983 vd. 1/ 346- -347; ayr.5/5 17-518; ayr. 6/668-670; ayr.6/688-689)

Page 94: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

92/TÜRKLERDE AHlAx VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

diyormuş . . . Timur merak etmiş ve sebebini sormuş.­"Allaha şükürler olsun ki karımın dediğini dinlemedim" diye cevaplamış Hoca. "Ayva götürmemi saik veriyordu. Onu dinleseydim, kafam çoktan kırılmıştı. . . "

Birgün Hoca vaaz vermek üzere kürsüye çıkmış . Ey cemaat-i müslimin, size ne söyleyeceğim, biliyor musu­nuz? - Hayır Hoca efendi bilmiyoruz, demişler. Eh ma­dem bilmiyorsunuz size daha ne söyleyeyim? . .

Başka birgün gene kürsüye çıkmış -Ey cemaat-i müslimin, size ne söyleyeceğimi biliyor musunuz? -Bili­yoruz deyince, Hoca: -Madem biliyorsunuz, ben ne söy­leyeyim? demiş . . . . Cemaat bu defa karar vermiş. Bir da­ha bu soruyu sorarsa, bir kısmı "biliyoruz" . Bir kısmı da "bilmiyoruz" diyeceklermiş. Hoca gene kürsüye çıkmış: -Ey din kardeşlerim, size ne diyeceğim, biliyor musunuz? Kimileri "biliyoruz" ve kimileri de "bilmiyoruz" deyince, Hoca demiş ki: - Öyleyse, bilenler bilmeyenlere söylesin. (•Ublclnı, 2/69-70) * (Aynı fıkra için bkz. Ellot, 1 / 123-124)

268) (Sir Charles Eliot'a göre de-) Nasreddin Hoca hikayeleri Türkiyede çok meşhurdur. . . Fakat her yeni hikaye Hoca'ya maledilmiştir . . . Hoca'nın türbesi, . . . Akşe­hir'de görülebilir. Mezar, . . . küçük kubbeli , kenarları kıs­men açık bir binadır. Kubbenin altında, . . . insana heybet veren bir yeşil sarığın sallandığı türbe (mezar) görülür. Bir normal şemsiye büyüklüğünde sarığı, Hoca sağken kullanmıştır. Hoca öldüğü zaman, insanlara bakacak bir pencere istediğinden, . . . mezarda ufak bir delik bırakıl­mıştır. (Kitabede) Hocanın adı ve ölüm tarihi , hicri 1366 (m. 1950) olarak gösterilmiştir. * * Hoca'nın böyle yap­masını, nesillerin kafasını karıştırmak istemesi olduğu söylenir. (Slr Ch. Ellot, 1/ 123-125)

• Ubicini iki fıkra daha aktarmaktadır: a)- Doğuran kazan'nın ölmesi b)-Tavşanın suyunun suyu fıkrası. (bkz. Ubicini, 1855'de Türkiye, 2/70)

• • Sir Ch. Eliot'un bu görüşü, yanlıştır. Krş. İsl.Ans. 9 1 109-1 14

Page 95: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

XI ADALET MüLKÜN TEMELİDİR

Adalet ve mülk kelimeleri Arapçadan dilimize geç­miştir. Birincisi doğruluk(?!), ikincisi devlet manasına ge­liyor. Böylece demek isteniyor ki: "Devletin temelinde adalet bulunmalıdır." Aşağıda göreceğimiz gibi, adalet'in kapsamında eşitlik kavramı da vardır.

Adalet kelimesinin kök harfleri olan "a-d-l"den türe­tilen "adil" kelimesi "doğru" anlamına geldiği gibi, mülk kelimesinin kök harfleri olan "m-1-k" den türetilen melik kelimesi de "hükümdar" demektir. Bu iki terimden türe­tilen ve Türkçemizde halen kullanılan birçok kelimeler daha vardır.•

0Mesell Hukuk'ta bir kanun maddesini dtgqtimıek anlamında "ta'dil et­mek" denildiği gibi, "muadeleti tasdikli diploma" deyimindeki "muade­let" kelimesi "eş-değer" anlamına gelmekte, ayrıca binalarda ve iş yerle­rinde yapılan mimari değişikliklere de tadilat denilmektedir. Yine bu kök harflerinden (a-d-l'den) türetilmiş olan mu'tedll sözü ılımlı mana­sında ve i'ridal kelimesi ılımlı olmak anlamında kullanılmaktadır. Niha­yet mahkeme'lerin bulunduğu binalara adliye denildiğini de hatırlamak lazımdır. Böylece, çeşitli örneklere ve lugat bakımından yapılan açıkla­malara rağmen siyaset, hukuk ve ahlak ilminde teknik bir terim olarak kullanılan adalet kelimesinin doğruluk kelimesiyle karşılanması pek isa­betli görünmüyor. Çünki Türkçemizde "doğru" lafzının "doğru söz", "doğru yol" ve "doğru çizgi" gibi anlamlarda kullanıldığı düşünülürse, bunların zıtları olarak: "yalım söz", "yanlış yol", "eğri çizgi" deyimlerindeki "yalan- yanlış- eğri" sıfatlarıyla karşılaşırız ki, o takdirde "adaletin zıd­dı"nın "yalan" veya "yanlış" yahut da "eğri" olduğunu söylemek zorunda kalırız. Oysa adalet'in zıddı bunlar değil, zulüm'dür.

Page 96: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

94 f TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Zulüm kavramının zıddı olan adalet, fertler arasında karşılıklı hak-lar'la ilgili ilişkileri düzenleyecek olan hu­kuk sayesinde mümkündür"' . Hak-lar'ın ( = Hukuk'un) ana kaynağı ise -"herkesin, her zaman uymak zorunda bulunduğu yazılı kurallar-" yani Kanunlar' dır.

Kanunlar hazırlanırken elbette ki o ülkenin örf ve adetler' inin de dikkate alınması gerekir. Buna uymayan bir kanun toplumda huzursuzluğa sebep olabileceği gibi, uzun süre mer'iyette (yürürlükte) kalması mümkün de­ğildir.

Kanun kelimesi Latincede canon (oku: kanon) imla ve telaffuzuyla mevcuttur. Kanun kelimesinin Grekçesi nomos olup, bu da namus imla ve telaffuzuyla Arapçada bulunmaktadır. Böylece günlük lisanda kullandığımız

Nihayet "m-1-k" harflerinden türetilen bazı kelimeler olarak: melik (hükümdar), malik (sahip), memluk (köle), mülk (mal-mülk), emlak (mülkler), memalik (=memleketler) vs. gibi terimler de buna örnek teş­kil etmektedir.

• Hakk ve hakikat kelimeleri aynı kök harflerinden (h-k-k'den) yapıldığı lıalde aralarında fark vardır: Hakk kelimesi "isim" olup çoğul şekli hukuk (=haklar)dır. Ayrıca Halde kelimesinin (-msl. Cenab-ı Hakk deyiminde olduğu gibi-) Allah manasında da kullanıldığı hatırlanmalıdır. " ... Bilgi'nin obje'sine uygun olması .. . " şeklinde tarif edilmesi gereken hakikat ise, hem "isim" hem de "infiniıif' olarak kullanılan felsefi bir terimdir. Müslü­man filozonarın pek çok kullandığı mahiyet-hakikat-hüviyet terimleri, Arapça felsefi eserlerin Ortaçağ'da Latinceye çevrilmesiyle Avrupa dil­lerine quiddite- realite· ipseiıe olarak intikal etmiştir. Şöyle ki:

Mahiyet (quidditas, quiddite, quiddity, Quidditaet) terimi "kavram" ifade etmektedir. Mesela "insanlık" ve "doktorluk" terimleri birer mahi­yet (= kavram)'dır.

Hakikat (realitas, realite, reality, Realitaet) terimi ise maddi alemde mahiyet'in gerçeklik kazanmasıdır. Mesela insanlar veya doktorlar terim­leri, "insanlık" ve "doktorluk" kavramlarının lıakikat'ını (maddi alemde gerçek'liğini) teşkil etmektedir. Fakat bazı mahiyeı'lerin hakikat'ı olma­dığına dikkat etmelidir. Mesela Kof Dağı ve Anka Kuşıı birer mahiyet'dir fakat bunların madde dünyasında hakikaı'ı (=gerçekliği) yoktur. Nitekim "El-nıahiyye bi-la şey'in" deyimi de bunu ifade etmektedir.

Hüı·iyet (ipseiıas, ipseite, ipseity, ipseitact) terimine gelince, bu da hakikatlar'dan bir tanesidir. Mesela "insanlar"dan bir tanesi olarak Ali yahut da "doktorlar"dan biri olarak Dr. Ali gibi.

Page 97: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 95

"namuslu" deyiminin (-lugat bakımından-) "kanunlu" (ka­nunlara saygılı) manasına geldiğine dikkat etmelidir.

Kur'anın birçok ayetlerinde adalet'in önemi vurgu­lanmıştır: Mesela (-haksız olan kimse-) hısım (akraba) olsa bile adalet'ten ayrılmamak (6/152) veya nefret edilen düşman kavimlere karşı bile "adil olmak" (Kr. 5/7) gerektiği ifade edilmiştir.

Adalet'in üç tane işlevi vardır: birincisi "eşitliği sağla­mak", ikincisi "haklıya hakkını vermek" ve üçüncüsü "haksızı (=suçluyu) cezalandırmak" tır.

Adalet, Türklerde eskiden beri devlet politikasıydı: Nitekim Din, Dil ve Irk bakımlarından birbirinden farklı birçok milletleri bünyesinde barındıran Osmanlı Türk imparatorluğunda (Belge-269-270) mevcut hukuk ve adalet düzeninin başındaki Sultan, kanunların tek temsilcisi ve sahibidir. (Belge-271) Sultan'ın imtiyazına örf ve bundan çı­kan hükme kanun adı verilir. Mesela Kanuni Sultan Sü­leyman'ın yaptığı Türkçe "Kanunlar" bunun tipik örneği­dir. (Belge-272) Fakat kanunlar'ın Şeyhül-İslam tarafından bir fetva ile onaylanması da lazımdır. (Belge-27J)

Divan-ı hümayun 'dan sonra kazaskerlik (kadı-as­kerlik) en yüksek adalet makamı olup, Şeyhül-İslam'a ta­biydi. Onlardan daha küçük rütbede olanlara kadı (=ha­kim) denilmekteydi. (Belge-274-275-276)

Mevleviyet (Belge-277-278) makamı ile, "Yüksek Adalet Divanı" manasına gelen Meclis-i Viilii-yı Ahkiim-ı Adliyye adlarında iki hukuk kurulu daha vardı. Birincisi "Temyiz mahkemeleri" gibiydi, ikincisi de devlete karşı işlenen suçlara bakmaktaydı. Mesela zimmetine para geçirdiği iddia ve töhmetiyle Vezir Hüsrev Paşa, 1841 'de bu mecijs tarafından idama mahkum edilmiş ve bir işçinin ölümüne sebep olan Konya valisi Hasan Paşa aynı kurul tarafın­dan ömürboyu hapis cezasına çarptırılmıştı. (Belgc-279) Ka­dı'nın huzurunda herkes ayakta ifade vermek zorunday­dı. Cuma namazına gitmeyen Sultan'ın bile şahitliği ka­bul edilmezdi. (Belge-280-281) Hukuk davalarında "kazas-

Page 98: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

96 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

ker", iki tarafı dinler ve kararını hemen verirdi. Her­kes,mahkeme salonlarında şikayetlerini bildirir veya sa­vunmasını yapabilirdi. (Belge-282-283) Ağır ceza'yı gerekti­ren davaların "Yüksek Adalet Divanı"na havalesi ve ka­rarın Sultan tarafından onaylandıktan sonra infaz edil­mesi gerekliydi. (Belge-284)

Atalarımızın hukuk ve adalet anlayışındaki özellik­lerden biri de, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaksızın davaların sür'atle sonuçladırılmasıydı. Davacı ve davalı­dan sonra şahitler de dinlenir fakat davalarda avukat bu­lunmazdı. Böylece birkaç gün içinde hüküm verilir ve ba­zı durumlarda dava en çok bir ayda sonuçlanırdı. Irz ve namus davalarında af mümkün değildi (Belge-285-28'i-287-

288) Çorlulu Ali Paşa (öl. 1 7 l t ), örnek bir hukukçuydu; aynı anda iki dilekçeyi okutur ve en isabetli hükmü verirdi. (Belge- 289)

Adalet'in tecelli edebilmesi için mahkemede ''yemin" usulü vardı: Hırıstiyanlar istavroz (haç), fakat Yahudiler Tevrat üzerine yemin ettirilmekteydi. (Betge-290) "Mesken masuniyeti" de adalet sayesinde güven altına alınmıştı ve polis (-ister müslüman, ister hırıstiyan, isterse yahudi ol­sun-), hiç kimsenin evine giremezdi. Bunun için evvela sadrazam'ın (başbakan'ın) yazılı emri ve sonra da başka şartlar daha gerekliydi. (Belge 291) Devlet politikası haline getirilen adalet konusunda Osmanlı Türkleri, İmparator­luktaki Hırıstiyan mazlumları, hırıstiyan zalimlerden ko­rumaktaydı. (Betge-292-293)

Adalet kelimesinin anlamlarından biri de eşitlik (denk olmak; bir saymak) kavramıdır. Kur'an'daki bazı ayetlerde (msl. 6/1 ve 6/150) bu mana mevcuttur. Örnek ol­mak üzere zengin bir Türkmen ile fakir bir Türkmen'in evleri arasında pek az fark vardır. (Belge-294) Üstelik, (-19'ucu asırda-) Türkiye'de aristokrasi, özel imtiyazlar ve irsi haklar mevcut değildi. Devleti yönetenler bile ayrı bir sınıf teşkil etmiyordu. (Belge-295-296) Böylece eşitlik se­bebiyle sosyal adalet teşekkül ediyor ve bu sayede fakirlik

Page 99: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHL.\K VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 97

ortadan kalkıyor (Belgeler-297-298-299) fakat, devlet idaresi bakımından mutlak eşitlik iddiasının doğuracağı sakınca­lar da unutulmuyordu. (Belge-300-JOI)

Daha önce belirttiğimiz üzere adalet'in üç tane te­mel işlevi vardır: 1) Eşitliği sağlamak, 2) haklıya hakkını vermek ve nihayet 3) haksız olanları (veya suçlu/an) ce­za'landırmaktır. Suçlulara c e z a vermeyen bir hukuk an­layışı şimdiye kadar icad edilmediği için, Türklerin de suç işleyenlere (-işledikleri suçlarla orantılı olarak-) ver­dikleri cezaları, hukuk mantığının bir sonucu saymak icab ediyor.

Mesela zina (Belge-302-303-304-305-306), cinayet (Belge-307)

ve hırsızlık (Belge-308) gibi (idam gerektiren) ağır cezalık suçlar yanısıra, yalan şahitlik yapanlar <Belge-309-310), eksik ölçü kullananlar ceeı11e-3H-312ı ve kocasını ihmal eden ka­dınlar (Belg.-313) gülünç duruma sokularak ceza görmek­teydi.

Hırıstiyanların yaşadığı Beyoğlu'nda hırsızlık gibi suçların çokluğuna rağmen, müslüman mahallelerinde bu gibi olaylara pek az tesadüf edilmekteydi. ceeıge-314-315)

Hiçbir suç cazasız bırakılmazdı. Özellikle ordu'nun uygu­ladığı askeri disiplin'de i d a m' a kadar giden cezalar var­dı. (Belge-316-316•) Buna rağmen yılda en çok iki veya üç idam cezası (-ancak padişahın onaylaması ve izniyle infaz edilebilmekteydi. (Belge-317)

Belgeler ( no. 269-317)

269) (Etnik yapısı fevkalade kanşık bir imparatorluk­ta tolerans ve adalet sayesinde düzen sağlayabilmek, es­ki Türklerin büyük başarısıdır. Nitekim) " . . . Avrupa'nın hiçbir yerinde Türk imparatorluğu kadar ayn cinslerden, ve başka başka ırklardan oluşmuş bir imparatorluk mev­cut değildir. Bu bir 'millet' değil "milletler" karmasıdır . . . . yekün olarak 35 milyona varan halk üzerinde hakim olan Türkler, bunun aşağı yukan üçte birine zor ulaşır.

Page 100: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

98 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Geri kalanı ise , (Türklerin tolerans ve adalet'i sayesinde) kendi fizyonomilerini ve kendi öz kişiliklerini kaybetme­miş olan Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Rumenler, Slav­lar, Arnavutlar ve Araplardan meydana gelmiştir. (Ubıcı­

nı, 1 198)

270) (-Buna rağmen-) " . . . Türkler, her biri büyük emeller peşinde olan beş-altı milleti bir arada, hem de en adaletli şekilde idarede büyük ustalık gösterdiler. (Ell­ot, 2/ l 16)

271) (Adalet'in tam olarak uygulanabilmesi için, onu uygulayacak olan güçlü liderlere ihtiyaç vardır Os­manlı Türkleri'nin lideri ve devlet başkanı olan) " . . . . Sul­tan, kanunun tek temsilcisi ve sahibidir . . . . "

(•Ubıcını, 11

19)

Buradaki son cümleye dikkat edilirse, Osmanlı Türklerinin devlet idaresi bir monarşi (=tek lider) mode­liydi fakat otoriter olmakla birlikte zalim veya despot de­ğildi. Yaygın bir kanaate göre padişahın ferman'ları "ka­nun" gibi kabul edilmekteydi. Fakat bazı Avrupalılara göre Osmanlı idaresi "ılımlı bir monarşi"ydi. (bkz. Belge 410)

Zira padişahın kendisi de mevcut kanunlar'a. baş eğmek zorundaydı. (bkz. Belge-413) Şeyhül-İslam'ın "fetva"sı olmak­sızın, padişahın ferman'larının yürürlüğe konulması mümkün değildi. Nitekim :

272) Padişahın imtiyazına "örf' ve bundan çıkan hükme "kanun" adı verilmektedir . . . . (Osmanlılarda) bu "kanunlar" Türkçe olarak yazılmaktaydı. . . Tarihin kendi­sine "Kanuni" adını armağan ettiği Sultan Süleyman'ın yapmış olduğu "kanunlar" , işte bu çeşit kanunlardır. O, Kanun-name adı altında mahkeme teşkilatı ve usulleri­ne, ordu hizmet ve disiplinine , maliyeye, hükumet vs.ye dair . . . "kanunlar" neşretmiştir. "Öıf'e gelince: bu, isteğe göre kanun'un hükümlerini devam ettirebilir de, kaldıra-

Page 101: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 99

bilir de; tıpkı şeriat ve kanun'un bir esas koymadığı her hususta tatbik edilegelen "adet" ( :görenek) hükümleri gi­bi . (Ublclnl, 1 /129)

Şeyhül-İslam, padişah ferman'ları hakkında fetva vermekle yükümlüydü: Şeriata uymayan fermanların uy­gulanması mümkün değildi.

273) Şeyhül-İslam'ın tek ve asıl vazifesi, şeriat ka­nunlarını izah etmektir. . . "Ulema"nın yani hem adli hem dini vazifeler gören topluluğun başkanı (Şey­hül-İslam)'dır . . . Onun "fetva"sı, . . . padişahlık makamın­dan çıkan . . . her türlü fermanın geçerli olması için zaruri­dir. (Ublclnl , 1/52-53)

Eski Türklerin hukuk sisteminde kazaskerlik, Şey­hül-İslama tabi olmakla birlikte, Divan-ı Hümayun 'dan sonra en mühim hukuk kurumuydu: Kazasker lafzı, iki kelimeden meydana gelmiş bir isimdir; lugat manasıyla "askeri hakim" ( = kadı- asker) demektir.

274) " . . . Kazasker olmak için bilgice üstün ve yaşayı­şı temiz olmak gerekir; para için adalet'ten ayrılmasın di­ye ona yüksek maaş bağlarlar. . . "ıs.nz, s. soı*

275) Kadılar, Kazasker'den daha küçük rütbeli olup, . . . önemsiz davalara bakarlar. . (Sanz, s.80)

276) Kazaskerlik: Sadr-ı Rumeli (Rumeli Kazaskeri) ve Sadr-ı Anadolu (Anadolu Kazaskeri) olmak üzere iki­dir. İkisi de Şeyhül-İslam'a tabidir. (Ub1c1nı, 11 69)

• " . . . . Vazife başındaki hakimler'e hükumet tarafından bir şey ödenmez; kendilerine getirilen her türlü davalardan -/-aldıkları kırkta bir nisbetin­de "resim" (vergi harcı) .. . onların ücretlerini meydana getirir. . . Bu suret­le onlar da yardımcılarının ücretini kendileri öderler. ... " (Ubicini, 1/1 77-1 78)

" .. Ne yazık ki (19'uncu asırda ) .. . her çeşit süistimaller "adalet ıncka­nizması"na girmiş ve sonunda hakimlik arlık açgözlülük ve yolsuzluklar­la dolmuştur. Nihayet ... İslamın . . . adaleti dimdik ayakta tutma gibi en yüce vazifelerle görevlendirdiği kişiler, buna layık olmayan hakimler ta­rafından (memleket) istila edilmiştir. (Ubicini-1/ 180)

Page 102: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

100 /TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Osmanlı imparatorluğunda iki tane hukuk kurumu daha vardı: Mevleviyet makamı ile, "Yüksek Adalet Di­vanı" manasına gelen Meclis-i Vôlô-yı Ahkôm-ı Adliyye: Birincisi ''Temyiz mahkemeleri" gibiydi, ikincisi de devlet suçlan'na bakmaktaydı :

277) Mevleviyet (Mollalar) . . . Temyiz mahkemelerine benzeyen kaza mercileri olup, başlarındaki şahısa "mol­la" (büyük yargıç) denir. Her Mevleviyet, bir veya birkaç eyaleti içine alır . . . İmparatorlukta 22 Mevleviyet vardır . . .

(Ublclnl, 1/69)

278) Hakimlik'in birinci ve ikinci sıralan daima "mol­la"lardan meydana gelir. Bunlar "Mevleviyet" dairesinin çeşitli dallarında . . . vazifelidirler . . . Hakimler'in başı olması sıfatıyla Şeyhül-İslam, Sadrazamın aracılığı ile Sultana bi­rinci ve ikinci sıradaki bütün hakimlerin tayinini arz ede­bilir . . . (Ublclnl, 1 / 176)

279) Medis-i Vôlô-yı Ahkôm-ı Adliye: . . . İç idare ve kanunlarla ilgili bütün meseleler bu meclisin elinden çı­kar . . . (Aynca) , devlete karşı işlenen suçlar üzerinde hü­küm verme yetkisini de haizdir. Nitekim vezir Hüsrev Paşa, 1841'de zimmetine para geçirmekten dolayı bu konseyde yargılanıp idam edilmiş (Ubıcını, 1/56-57) ve Konya valisi Hasan Paşa bir hizmetçinin ölümüne sebep olduğu için müebbet hapse mahkum edilmişti. (Ubıcını,

1/ 166-167)

280) Bir kadı tarafından şahit olarak sorguya çekile­cek olan bir Sultan bile ayakta durmağa mecburdur; şa­yet oturmağa kalkışıp da adeti bozacak olursa, diğer şa­hitler de onun gibi oturmak hakkına sahip olurlar . . . (Ubı­

cını, 1 / 133)

281 ) Molla Fenarf(1350-1430)'nin : -"Cuma nama­zında hazır bulunmayanın şahitliğini, Şeriat kabul etmez" diyerek, Sultan /. Murad'ın (hük. 1362-1389) şahitliğini kabul etmediği söylenir. (Ubıcını, 1/ 133)

Page 103: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / ıoı

282) (Türklerin) yan dini bir adaletleri var. Hukuk davalannda kazasker, iki tarafı (ve) şahitleri dinler ve doğrudan doğruya karannı verir. Ceza verilmesi gereken davalan vali'ye yani subaşı'na gönderir . . . (Sanz, s. 93-94)

283) (Mahkeme salonunda) her miletten çeşit çeşit insan : Rumlar, Ermeniler, hatta kadınlar, yüksek sesle şikayetlerini bildiriyor ve savunmalannı rahatlıkla yapı­yorlardı. Kadılar, her birini teker teker aynı dikkat ve sa­bırla dinliyor ve herhangi bir karışıklığa müsaade etmi­yorlardı . Her "molla" kendi konusuna giren davayı ele alıp hükme bağlıyordu. (Fontmagne, s.121)

284) Ağır ceza'yı gerektirecek her dava İstanbul'daki Yüksek Adalet Divanı 'na arz edilmeli ve verilen kesin karar Sultanın bilgisine sunulmalıdır. İmparatorluğun herhangi bir bölgesinde hükme bağlanan ölüm ceza­sı'nın . . . tatbik edilebilir olması için Sultan'ın tasdiki şart­tır . . . (Ubıcını, 1 / 166)

Osmanlı Türklerinde adalet'in uygulanmasında dik­katimizi çeken özelliklerden biri de, davalann sür'atle gö­rülmesiydi. Nitekim:

285) (Osmanlı devletinin) bütün yaralarını onaran şey, adalet'in sür'atle ve kimsenin gözyaşına bakmaksızın uygulanmasıdır . . . "

(Rycaut, s. ı ı ı

286) (Adalet konusundaki) bütün işler sür'atle yapı­lırdı. Bir mesele ortaya konunca araştırılır, yargılanır ve hükme bağlanırdı . Bir dava en fazla dört veya beş gün içerisinde neticelenir, ancak, iş çok zor olduğu zaman dava uzayabilirdi. . . "

(Thevenot, s. 159)

287) Türk mahkemelerindeki . . . çabukluk ve sade­lik kadar hızlı yürüyen hiçbir şey yoktur. Taraflar hiç bir avukat . . . olmaksızın hakimin önüne çıkarlar. Sırayla dertlerini anlatır ve sözlerini . . . şahit'lerle desteklerler . . . (Ublclnl, 1/ 165)

Page 104: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

102 / TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Atalarımızın ırz ve namus'a çok önem verdiklerini gösteren hususlardan biri de şudur:

288) . . . Hiçbir hakim, ırzla alakalı suçlarda af yoluna sapmaz: . . . orada iltimas mektupları da hükümsüzdür. Ada/et'lerinin en güzel tarafı, davaların pek kısa zaman­da nihayetlenmesidir . . . Nastl olsa dava uzun sürer diye haklı olanlar haksız tarafla anlaşma yoluna gitmezler . . . Otuz kırk ytl devam eden davalar . . . yoktur. En uzun da­va otuz gün sürer. (Türklerin) bütün işleri bu sebeple dü­zenlidir. (Sanz, s.98)

İsabetli ve çabuk hüküm vermek konusunda ünlü bir şahsiyet olan Çorlulu Ali Paşa(ol . 171 l )'dan hayran­lıkla bahseden Ubicini'ye göre:

289) "Mahkeme'lerde davalan çözümleyişlerindeki çabukluk bakımından ekseri kadı'ların Çorlulu Ali Paşa'yı model aldıklan kabul edilebilir. "Kantemir", bu adamdan dikkat çekecek şekilde . . . bahsetmektedir. Ona göre : ­Divana oturduğu zaman ona hayran olmadan bakabil­mek imkansızdı, çünki o kadar canlı bir zekaya sahipti ki, . . . . üç ayrı hadiseyi aynı zamanda inceleyip neticeyi bildirebilirdi. Davalan en çabuk şekilde karara bağlamak için , iki dilekçeyi birden okutturur ve . . . en uygun hük­mü derhal verirdi. . . "

(Ubıcını, 1/ 172-173)

290) (Ada/et ve hukuk yoluyla toplum düzenini sağ­layan) " . . . Türkler, Hınstiyan ve müslüman farkı gözet­meksizin ada/et'i herkese eşit olarak tatbik ederler. Belli­başlı hakimlerin masalannda bir "haç" (İstavroz) ve Tev­rat bulunur. Hınstiyanlar "haç" fakat Yahudileri Tevrat üzerine yemin ettirirler." (Sanz, s.93)

291 ) (Mesken masuniyeti bakımından, bugün Avru­palılann dahi ulaşamayacağı kadar yüksek düzeydeki atalarımıza göre) " . . . İstanbul' da Sadrazamın yazılı emri olmadan hiç bir eve girilemezdi. Elinde böyle bir yazılı emir olan bir polis veya memur, girilecek evin sahibi şa-

Page 105: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 103

yet Türk ise, yanına o mahallenin imam'ını alır; (ev sahi­bi şayet) bir Ermeni veya Rum ise, bunlann yüksek de­recedeki din adamlannı ve nihayet bir Yahudi söz konu­su ise , yanına haham'ı almak ve beraber gitmek zorun­dadır. Müslüman veya gayri müslimlerden olsun , ev sa­hibi olan "kadınlar" , evde bulunmadıkları sırada onların meskenlerine girmeye kimsenin hakkı yoktur . . . "

(Ubıcını,

1/ 148)

Adalet kelimesinden türetilen itidal terimi "ılımlı ol­mak" demektir. Bu nitelikteki insanların veya milletlerin aynı zamanda sabırlı olmalan, itidal sahibi ( = ılımlı) ol­malarının tabii sonucudur. Nitekim atalanmızın özellikle­rinden biri de buydu. Sir Charles Eliot(19'uncu asır)'un dediği gibi:

292) " . . . Osmanlı hükumetinin büyük bir sabır ve iti­dal örneği gösterdiği inkar edilemez. Mesela 1895 yılın­da Bulgar çeteleri Makedonya'yı istila edip, burada kar­gaşa yaratmağa kalktıkları zaman, onlan bastırmak üzere gönderilen Türk askerlerine ülkedeki bir tek hırıstiyanın kılına bile dokunulmayacağına dair talimat verildiği doğ­rudur. Ve o zaman, çetecilerle yahut Türk askerleriyle karşılaşmaktan korkarak tarlalanna gidemeyen köylülerin ekinlerini Türk askerleri tarlalarda çürümekten kurtarmak için toplamış ve hepsini birden köy muhtarına teslim et­mişlerdi . " (Ellot, 2/ 116)

Milleti ve ordusuyla Osmanlılar işte böyleydi : Sade­ce müslümanlan değil, aynı zamanda Hırıstiyanları da (-Hırıstiyanlann zulmüne karşı-) korumaktaydı. Çünki onlarda bir yandan "vazife duygusu" ve diğer yandan da "yasalara saygı" mevcuttu. Bu sayededir ki, yasalara saygısız olanlar bile saygılı olmak zorunda kalmış ve so­nuç itibariyle Türkiye'de "hırsızlık ve kaçakçılık" gibi adi suçlar görünmez olmuştur. Ubicini'nin dediği gibi:

Page 106: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

104 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

293) Osmanlı ruhunda "vazife yapmak" hassasiye­tiyle karışmış halde bulunan "kanuna hürmet" duygusu­nun Türkiye'de ne kadar erişilmez bir ideale kavuşmuş ve gerçekleştirilmiş olduğunu anlamak için , bizzat Türki­ye'de yaşayıp yakından görmüş olmak gerekir. Mesela Türkiye'de kaçakçılık nedir bilinmez; hırsızlık ise hemen hemen duyulmayan bir kelimedir. Zaten bu duruma Türkiye'yi ziyaret eden her Avrupalı şahit olmuştur. Hat­ta Türkler aleyhinde en mutaassıp fikirlere sahip olanlar bile bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmışlardır . . . (Ubıcı­

nı, 1/ 152)

294) Eşitlik meselesine gelince, daha önce görmüş­tük ki birbirlerine bağlı (bkz. Belgeler no. 43-44-45) olan " . . . Türkmenlerde, . . . kabile reisi ile bir koyun çobanı ara­sında hiçbir fark yoktur . . . Zengin bir Türkmen ile yoksul bir Türkmen'in evleri aynı tarzda kurulmuş ve donattl­mışhr. Yalnız, zenginlerin çadırları biraz daha iyi durum­dadır . . . "

(Blocquevtlle, s. 54-55)

295) Türkiye'de bizim anladığımız manada ne bir aristokrat sınıf, ne imtiyazlar, ne de irsi haklar mevcut­tur. Herşey, -ad bile- kişiyle başlar, kişiyle biter . . . . Ba­kanlar ve devlet ricali, ayn bir sınıf teşkil -/- etmez. Ta­mamiyle hiyerarşik olan mevkiler, halkın içindeki eşitliği asla bozmaz. ı•ubıcını, 2/ 75 -76) *

• Nitekim "kadın-erkek eşitliği" veya "fırsat eşitliği" gibi klişe tabirler, "bir­birine eşit" farzedilen iki şeyin "aynı şey" gibi zannedilmesine yol açmak­tadır. Oysa bu terimin esas amacı, toplumda haklar (=hukuk) ve imlcQn­lar bakımından eşitlik'den ibarettir. Mesela iki şey arasındaki eşitlik, şa­yet nicelik (kemmiyet=quantite) bakımından ise qillik (=müsavat; ega­lite; equality; Gleichheit) kelimesi kullanılır. (msl. "bir kilo demir" ile "bir kilo pamuk"un nicelik bakmından eşil sayılması gibi-) Fakat iki şey arasındaki eşitlik şayet nitelik (keyfiyet= qualite) bakımından olursa, o zaman benzerlik (müşabehet; similitude; similiraty; Aenlichkeit) kelimesi kullanılmaktadır. (Tafsilat için bkz. N. Keklik, Felsefenin İlkeleri, İst 1987/ s. 218-219 dn. 169°)

Page 107: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / IOS

296) (Chalcondyle, Histoire Generale des Turcs adlı eserinde diyor ki)-Türk ülkesinin hiçbir yerinde halk'tan üstün saytlabilecek beyler'le asilzadeler'den mü­rekkep hiçbir yüksek tabaka mevcut değildir. (A. Cevat,

terc.s. 189)

297) (Blanqu'nün Voyage en Bulgarie adlı eserine göre) İslam prensiplerine karşı en amansız hınç duyan kimseler. bile . . . "Türkiye' de hiç fakir yok" diyor, Türkler hakkında peşin hükümler taşımayan bir adam (diyecektir ki) . . . her bedbahta her yerde bir yardım eli uzatıldığı için , (Türkiye'de) eşitlik duygusu albn çağını yaşamakta­dır . . . (Ublclnl, 1/ 85)

Bir memlekette fakir'lerin bulunmaması, orada sos­yal adalet'in varlığını gösterir. Mesela 19'uncu asırda Os­manlı toplumu da böyleydi. Nitekim:

298) (Mütercim Raymond diyor ki 18.36'da)- Ru­meli'de aylarca seyahat ettiğim halde, bir tek dilenci'ye rastladığımı habrlamıyonım. En fakir Hırıstiyan evlerine gittim, hiç de fena beslenmediklerini gördüm. Ahalinin hayat şartlarını öğrenmek maksadıyla her gün çeşitli köylü kulübelere giderek tedkikatta bulundum, . . . halkın en fakir ve cahil tabakasıyla temas etmiş oldum. Fakat buna rağmen, evinde misafirine ikram edecek bir halı veya minderi bulunmayanına rastlamadım. Elbisesi yırtık bir adama rastladığımı da habrlamıyonım. (A. c-t. tere. s.

140)

299) " . . . Yoksullar için hükumetin sadece bir milyo­na zor ulaşan tahsisat ayınldığı Türkiye'de bir tek fakir yoktur. (Ublclnı, 21 291)

300) (-Fırsat eşitliği için tipik bir örnek olmak üzere Ubicini diyor ki-) : - Birgün İstanbul'da bir Ermeniyle ge­zintiye çıkmıştık . Su içmek için bir çeşmeye yaklaştık. Bir hamal bize tasla su uzattı. Ermeni alıp içti .Tası geri verir­ken: "- İnşaAllah sadrazam olursun dedi. Hamal büyük

Page 108: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

106 / TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA ::ı::iRÜŞÜ

bir ciddiyetle: -Allah kerim" diye karşılık verdi . Hiç go­cunmamıştı. Halbuki bu sözü Fransa'da birine söylese­niz, adam kendisiyle alay ediyor sanıp, kimbilir nasıl kı­yamet koparırdı. . . (•Ubtcını, 2/85)

Osmanlılar devrinde bu gibi olaylara çok rastlandığı­nı belirtmek isteyen Ubicini diyor ki :

301 ) O sıralarda ( 1855 yıllarında) önemli bir diplo­matik mevkiye geçmiş bulunan bir efendinin misafiriy­dim. (-Fakat müellif bu zatın adını vermiyor) . . . (Türkiye­yi) saran idari fonksiyonlara herkesin eşit derecede ehil olması , Türklerce ta eskiden beri kabul edilmiş bir pren­siptir; . . . eşitlik' in bunca revaçta olduğu bir başka ülke bulunamaz. Bu sadece bir teori değil , bir vakıadır. Bir dilenci bile bir paşa'nın konağına rahatça (1 1154)-/-girebi­lir, kırk yıllık ahbabıymış gibi gidip yanına oturabilir. . . . Türkiye'de bir anda insan , en mütevazi durumlardan İmparatorluğun en yüksek kademelerine geçebilir. (Me­sela) bir taka'cının bir günden öbürüne Kaptan Paşa olu­vermesi, . . . (gibi) , ona bir eyaletin valiliği de verilebilir . . . .Böylesine tayinlerden ne beklersiniz?

(Mesela) . . . Baltacı Mehmed Paşa (1660-1 72 1 ) or­manda odun yararken, sabahtan akşama "sadrazam" ol­muş(tu ) ; . . . Ordulara başkomutanlık eden Sait Halil (Pa­şa) , bir alayı bile dizmeyi becerecek adam değildi. . . . Ha­lit Efendi (adında bir zat) ne der, bilir misiniz ? : - İktidar, minarenin tepesir:te benzer, orada ancak bir tek kişilik yer vardır. Ornda oturan kişi kimsenin yukarıya (1 / 155) -/ - çıkmasına müsaade etmemelidir zira kendisi düşer ve kafası parçalanır . . . Halit (Efendi)'nin bir başka sözü daha var: -

-Köstebek karanlıkta .ve sessiz çalışır; kaplumbağa ağır ilerler fakat (asla) geri adım atmaz ve sonunda . . . dağın tepesine ulaşır. Akrep, iğnesini gizler; düşmanını

Page 109: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 107

öldürünceye kadar zararsız ve sakin bir böcektir. (1 / 156) . . . .

. . . Kimse yarın iktidarda kalacağına emin olmadığın-dan, cebini doldurmaya bakıyor . . . . . . (Sultan ise) . . . başa çıkamayacağını hissettiğinden görmezliğe geliyor ( 1 / 1 57) . . .

. . . Sanının siz bizim milletimizi tanunazsınız. (Türkler) aslında dürüst, zeki ve vatanseverdir. Öldü sanılıyor, as­lında uykudadır; Ciddi bir buhranla karşılaşsın , ceset sa­nılan o koca beden ne büyük bir enerjiyle dikiliverir, şa­�arsınız . . . Hele sağlam karakterli ve üstün iradeli bir ve­zir, bir yeni Köprülü (Mehmet Paşa: 1578-1661 ) başa geçsin , adalet denen şey tekrar var olsun, haksız vergi alanlar aleyhine çıkarılan emir-nameler uygulansın, ge­rektiğinde kafalar uçsun , bakın nasıl ( 1 / 158)-/-güven yeniden doğar devlet hazinesi gene nasıl dolar (•Ubıcı­

nı. 1 / 159)

Bir Türk atasözü'nün dediği gibi: "-Ya Devlet başa, Ya kuzgun leşe" . Çünki adalet'e ve onun gereği olan yaptınm'lara dayanmayan bir Devlet kavramının pratikte hiçbir anlamı yoktur.

Böyle bir dünya görüşü İslamiyetten önceki Türkler­de de aynen vardı. Mesela Oğuzlar'da zina, hırsızlık ve cinayet gibi suçların cezası çok ağırdı.

302) (Oğuzlar) hiç zina bilmezler; bir kimsenin böyle bir şey yaptığı meydana çıkarsa, zaniyi ikiye ayınrlar. Şöyle ki iki ağacın dallarını bir araya toplarlar sonra da zaniyi dallara bağlayıp ağaçlan salıverirler (ibn Fadlan, s.

63)

303) (Oğuzlar'da) kadınlar ve erkekler nehirde hep bir arada çıplak olarak yıkanırlar ve birbirlerinden kaç­mazlar. (Fakat) hiçbir surette zina etmezler çünki onlara göre zina , en büyük suçlardandır. Kim olursa olsun, zina ederse, dört kazık çakarlar, onun el ve ayaklarını bunla-

Page 110: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

108 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

ra bağlarlar ve boynundan beline kadar balta ile keser­ler. . Kadına da aynı muameleyi yaparlar. . (ibn Fadlan, s .

73)

304) (Türklerde) : " . . . evli olmadığı halde ( = nikah­sız) beraber yaşamanın cezası çok ağırdır . . . "

(Sanz, s.92)

305) Erkeklerin genç çocuklara ilgi duyması da çok büyük bir suçtur . . . (İbn Fadlan, s.64)

306) Afvedilmeyen suçlardan biri de Türk kadınları­nın Yahudi erkekle ilişki kurmasıydı. (Fontmagne, s.242)

307) Biri diğerini kasden öldürürse, kısas tatbik ederler; hataen (kazaen) öldürürse, kayınağacı'ndan bir sandık yaparlar, katili bunun içine koyarak üzerinden çi­vilerler, aynca sandığın içine üç parça ekmek ve bir testi su koyarlar ve . . . sandığı bir ağaca asarlar. . . Adam bu suretle kalır. . . ve zamanla çürüyüp gider. . . (lbn Fadlan,

s.72)

308) Türklerde şiddetli cezayı gerektiren hususlar­dan biri de "hırsızlık" suçudur: Bu suçtan çok korktukları için : "- sürülerin ne çobanı, ne de korucuları bulunmak­tadır. Bu da hırsızlar hakkında uygulanan sert hükümler­den ileri gelmektedir. Kimin yanında hırsızlık malı çalın­mış bir hayvan bulunursa, onu sahibine iade ettikleri gi­bi, dokuz kat eşini de ödemeğe mecbur bırakırlar . . . . .

"

(Sanz, s . . . . )

309) (Onaltıncı asırda) ya/ancı şahitlik edenlerin . . . suratını boyayıp bir eşeğe ters bindirirler, kuyruğunu eli­ne verip, ibret olsun diye gezdirirler. Eşeğin alnına da bir levha ile adamı suçunu yazarlar. (Sanz, s.94)

310) (Fakat, 19'uncu asırda-) ya/ancı şahitlik yapan­lar ve küfredenler (artık) eskisi gibi eşeğe ters bindirilerek kuyruğu da eline verilip, sırtında koca bir yazıyla sokak­larda dolaştırılmıyor. Cezalandırılmak için hırsızlar (artık eskisi gibi) kazığa oturtulmuyor. (Fonbnagne, s. 260)

Page 111: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 109

3 1 1 ) " . . . Eksik ölçü kullananlara: ortası delik bir tah­tanın kenarlanna çıngırak takıp adamın . . . kafasından ge­çirirler suratını boyarlar ve sokak sokak gezdirirler . . . "

(Sanz, s.97-98)

312) Hiyleli tartı kullanan sabcılann, kendi kapılan­na kulaklanndan çivilenerek asıldığını görenler varmış . (Fonbnagne, s.260)

313) (Rüstem Paşanın biraderi) Sinan Paşa, birgün (İstanbulu) dolaşmaya çıkmıştı . . . Üstü başı yırtık ve her yanı kirli bir Yahudiye rastlamış . Adama :-Beni evine götür demiş ve adamın kansını çağırtarak: -Kocan senin yiyeceğini, içeceğini sağlıyor mu ? diye sormuş. Kadın: -Evet, çoluğundan, çocuğundan birşey esirgemez deyin­ce, "her şeyini sağlayan kocasının paçasındaki çamuru bile fırçalamadığı için bu kadına yüz değnek abn" der demez, hemen dövmeğe başladılar - · · (Sanz, s.97)

314) (Hınstiyanlann yaşadığı Beyoğlu'nda) hırsızlık ve yağmacılığın önüne geçilemiyor. (Fontmagne, s. 109)

315) (Fakat müslüman bölgelerinde) , Türkiye'deki hırsızlık ve eşkiyalık, Avrupada'kilere nazaran daha kü­çük çapta oluyor . . . . İstanbul'da polis o kadar az ki.. . Buna rağmen (İstanbul' da) , Paris'te olduğundan daha emniyette sayılıyoruz . . . (Fontmagne, s.259)

316) Türklerde . . . hiçbir suç cezasız bırakılmaz: Or-dudan kovulma cezasından, rütbelerin geri alınması, malların müsaderesi, dayak cezası ve idam'a kadar çeşitli cezalar verilmektedir. (Buabecq, s. 148)

316•) (A. H. Lybyer'e göre) Osmanlılar, idare şek­lini tehlikeye sokacak, onun çalışmasını sekteye uğrata­cak, birliğini bozacak elemanlan kullanmamağa dikkat ederdi. Zafiyete karşı bir senpati olmadığı gibi, mazeret de kabul etmezlerdi. Bir hükmün infazı (asla) tecil edil­mez ve yersiz merhamet gösterilmezdi . (A. Cevat, tere.

s. 174)

Page 112: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 10 ! TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

31 7) Bugün . . . "idam" cezalannı ancak büyük adli şura veya devlet şurası hükme bağlayabilir ve bu hüküm Sultanın özel emri olmadan icra edilemez . . . (*Ubıc1nı,

2/32) (Kaldı ki) -Bütün imparatorlukta, senede iki veya üç idam cezasına ancak rastlanmaktadır . . . (Ublcinı, 2/488)

Page 113: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

XII TOLERANS

"Müsamaha" manasına gelen "tolerans" kelimesinin günümüzdeki karşılığı "hoşgörü" sözüdür. Avrupa'da 17'inci asırda Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) denilen kan­lı mezheb kavgalarından sonra, 18'inci asırda Voltaire ( öl.1 778) ile Locke ( öl. 1804) taraflarından tolerans üze­rinde yayınlanan yazılarla hudutları ve amacı belirlenmiş olan bu terim, eskiden sadece "dini tolerans" anlamına gelmekle birlikte felsefi bir anlam taşıdığı için, felsefe lu­gatlarında da zikredilmektedir. (Tafsilat için bkz. N. Keklik, Filozofların Özellikleri, 2001, İst. 11/d.)

Türkler kendi dini inançlarına aykırı olsa da, başka ülkele"rin ve halkların "örf ve adetler"ine saygı göstermek suretiyle "tolerans" kelimesinin içeriğini daha da zengin­leştirmiş, fakat dinsiz (ateist) ve putperest olan kimseleri daima küçümsemiştir.

Böylece,"dini inançlar" ile "örf ve adetler" sahasında bilinçli bir tolerans politikası izleyen atalarımız, bazen de tolerans'ın suistimal edilmesine bile ses çıkarmamışlar, fakat tahammülü aşan durumlar ortaya çıkınca gerekli tedbirleri almak zorunda kalmışlardı.

Dünyanın üç kıt'asına yayılmış ve birçok milletleri tek bayrak altında toplamış olan Türklerin dil, din, öif ve adetler bakımından birbirinden farklı kavim ve milletleri

Page 114: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 12 ! TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

ahenkli bir şekilde ve barış içinde asırlarca idare edebil­meleri, onların "adalet" ve "tolerans" kavramlarına daya­nan devlet idaresindeki başarılarını gösterdiği gibi, özel­likle Avrupalıların da hayranlığını kazanmıştı.

Tolerans konusunda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Osmanlı devletinin etnik yapısında toplam nüfu­sun ancak üçte birini Türkler fakat üçte ikisini yabancılar teşkil ettiği ve "yabancılar" arasında Araplar ve Afrikalı­lar yanısıra Balkan milletleri (msl. Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar) bulunduğu için, "imparatorluk siya­set ve idaresi" bakımından bütün bu millletler ve inançlar arasında d e n g e kurabilmek ancak siyasi, kültürel ve di­ni "tolerans" ile mümkün olmuştu. Fakat milli dev­let'lerde (msl. Türkiye Cumhuriyeti' nde) mütecanis (ho­mojen) bir etnik yapı söz konusu olduğundan, "kimlere, ne kadar ve ne zaman tolerans" gösterilmesi gerektiğini iyi hesaplamak lazımdır

Belgeler (no. 318-376)

a) Devletin etnik yapısı ve tolerans örnekleri

318) Bir yolcuyu en çok şaşırtan şey, Osmanlı im­paratorluğundaki dil , din, adet, giyim ve fizyonomi deği­şikliği ve daimi zıtlık ve başkalıklardır. (Ubıctnı, 1/ 38-39)

319) (Başka bir ifadeyle) : - Eski dünyanın bütün ırk­ları, bütün dinleri bütün lisanları Padişahın geniş ve ba­rışçı topraklarında . . . bir arada yaşamaktadır. (• ubıctnı,

1/15 ve ayr. 2/88)

320) (Nitekim) , farklı dinlerden 20 çeşit milleti, Bü­yük Türk (padişahı) , barış içinde idare etmektedir. (Voıta­ıreı*

• Vollaire,Traite sur la Tolerence=bkz. A. Djevad, LesTurcs, s.56

Page 115: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 1 13

321) (Zira) dini müsamaha Türkiye'nin (devlet) teş­kilatının özüdür . . . (B. C. Collas) *

322) (Çünki) iyi niyet, misafirperverlik ve hoşgörü, Osmanlı imparatorluğunda, çoktan beri gerçekleştirilmiş­tir. (Ublcinl, 2/ 383)

323) (İşte bu sebeple) , hiçbir Din bu kadar çabuk ve şaşaalı zaferler kazanmamışsa, (bu da) hiçbirinin İslami­yetten daha müsamahalı ve asil (genereux) olmamasın­dandır. (Piene Lafflte) * *

324) (Çünki) Türkler, diğer dinlere karşı kin besle­mez . . . Onlar yalnız putperest'lerle dinsiz'leri küçümser­ler. (Theophlle Gauthler) * * *

325) (Tolerans aynı zamanda terbiye ve nezaket meselesidir. Mesela) , Hz. Ömer (öl.644) fatih olarak Ku­düs'e girdiğinde, hınstiyanlara hiçbir kötülük yapmadı. Tam kudretli ve şehrin hakimi olmakla beraber, . . . . na­mazını kılmak amacıyla kiliseye girmek için patrik Eli­as'tan izin istemişdi. (Michaud) * * * *

326) (Aynca, haçlı seferleri'nde kıra!) Lusignan, (sa­vaşta) 30.000 adamını kaybetmiş, kendisi de müslüman­lann eline (esir) düşmüştü. Susuzluktan ve korkudan ölecek gibi olan esir kralı, Salahaddin (Eyyubf: öl . 1 l93)'nin çadınna götürdüler. Yüce ruhlu Sultan (Sa­lahaddin) ona, karla serinletilmiş bir maşraba şerbet (sor­bet) ikram etmişti. (E. Glbbon) * * * * *

327) (Türklerin bu özelliklerini bilen yahut da hisse­den ünlü birçok kişiler, kendi ülkelerindeki baskılardan

• B. C. Collas, La Turquie en 1865=bkz. A. Djevad, LesTurcs, s.57 •• P.Laffite, Les Grands Types del'Humanite = bkz. A.Djevad, Les Turcs,

s.57 • • • Th.Gauthier, La Turquie Pilloresqu = A. Djevad, Les Turcs, s.58 • • •• Michaud, Hiıoire des Croisades =bkz. A.Djevad, LesTurcs,s.60 • • • • • E.Gibbon, Histoire de la Decadence et de la Chute del'Enıpire Ronıa­

in / trad Franç�ise par İ .A.C. Buchon; Paris- 1834 I p.688 = bkz. A. Dje­vad, Les Tıırcs . . . � 7?

Page 116: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

114 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

kaçarak Osmanlı imparatorluğuna sığınmıştı. Nitekim Hans Barth'a göre)- İnançları yüzünden takibe maruz kalanların, tarih boyunca hep Osmanlı imparatorluğunda sığınak bulduklarını görmekteyiz. Mesela iltica eden İsveç kralı XII'nci Şarl, şahane bir şekilde ağırlandıktan başka, 500.000 kuruş taleb ettiğinde padişah Ahmed-111 (öl . 1730) ona 200.000 kuruş fazlasıyla (700.000 kuruş) göndermişti.

Bunun gibi sayısız (-cömertlik-) misalleri daha var­dır. Türkiye'yi kendilerine yeni bir vatan yapmış olan Polonyalı, Macar, Alman ve İtalyan'lann sayısı hesap edilmeyecek kadar çoktur.

Mesela : Mustafa Celaleddin Paşa ( :Bemasky) , Fırka kumandanı Nihat Paşa (Belinsky), şair Sadık Paşa (Tsc­halkosvky) ile oğlu, aynca Padişahın yaveri Muzaffer Pa­şa Polonyalı idiler. Londra sefiri Rüstem Paşa ( :Somte Marini) , Guatelli Paşa vs. İtalyan idiler. Andrassi Kos­suth, Mahmud Paşa (Frund) da Macar idiler İltica eden bu insanlara Türk imparatorluğu hem çok iyi konukse­verlik göstermiş hem de daha çok kalmak istedikleri tak­dirde onlara önemli mevkiler vererek Türkiye'yi öz va­tanları haline getirmek alicenaplığını esirgememiştir. Avusturya ve Rusya gibi yabancı devletler bu ihtilalcilerin iadesini talep ettikleri zaman Türk hükumeti -Hayır, on­lar bizim misafır'lerimizdir, iade edemeyiz cevabını ver­mek cesaretini göstermiştir. (A. Cevat, terc.s.62-63)

328) (Tolerans'ın bir başka örneği olarak, 1781'de Türkiye'ye gelen hırıstiyan Lazaristler tarikatını Türk hü­kumetinin de desteklediğini söyleyen Ubicini'ye göre: ­Bab-ı Ali'nin yüksek memurlarından Hasip Efendi, 1844'te rahibelerin manastınnı ziyaret ettikten sonra, la­yık görecekleri talebeye giydirilmek üzere bir "ilk komün­yon gelinliği" göndermişti . Aynı yıllarda (1844'de ?) bir başkası (Bab-ı Ali'nin Berlin nezdindeki yeni büyük elçisi Kemal Efendi sanırım-) oğlunu Lazaristler'in Bebek'teki

Page 117: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 1 15

kolejine emanet etti . İstanbul hoş karşılamadı, yaşlı ule­malar isyan homurtulan çıkardtlar. Baba, korkup oğlunu üzülerek geriye aldı. Olay Sultanın kulağına gitti ; babayı ve oğulu huzuruna çağırttı . Önce oğula :

-(Hırıstiyanlar) seni (İslam) . . . dininden çevirmeğe yeltendiler mi? diye sordu. - Hayır.

- Kendi inançlannı kabul ettirmek için herhangi bir dolaylı yol denediler mi? - Hayır.

Sultan bunun üzerine babaya döndü ve-/-Madem öyle, oğlunu o okula iade et, dedi. ı•ubıc1nı, 21 89-90)

İslamiyette ruhban sınıfı olmadığından Türkler, "to­lerans" ve "yardım-severlik" vasıtasıyla müslümanlığı yaymak amacıyla, Türk hakimiyetinde yaşayan herkese yardımcı olmaktaydı. Nitekim:

329) Türkler, çok dindar ve yardım-sever olup, Müslümanlık için çok gayret gösterirler ve İslamiyeti bü­tün dünyaya yaymak'la vazifelidirler . (Thevenot, s. 144)

330) (Bu amaçladır ki) uakıflar(evkaf)'ın nimetlerin­den sadece müslümanlar değil aynı zamanda yahudi ve hınstiyan olmak üzere herkes yararlanmakta ve ker­van-saray'larda kalan yolculara bedava akşam yemeği verilmekteydi . (Busbecq, s. 28)

Böylece,Türklerin himayesindeki hınstiyanlar ile mu­seviler'e gösterilen tolerans ve "yardım-severlik" Avrupalı diplomat ve seyyahlan ziyadesiyle memnun etmekte ve bu memnuniyetlerini kitaplannda belirbnekteydiler.

b)· Türk himayesindeki Yahudiler

Türk tolerans'ndan yararlanan Yahudiler, miladi 1492 senesinde İspanya ve Portekiz'deki engizisyon zul­münden kurtarılıp Türkiye'ye getirilmiş ve özellikle Sela-

Page 118: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 16 / TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

nik, İstanbul, İzmir vs. gibi büyük merkezlere yerleştiril­mişti.

Böylece, Yahudiler de, herkes gibi hayır kurumların­dan istifade edebilen ve Türklerin pekçok geniş hudutla­ra ulaşan hoş-görü'sünden azami derecede yararlanan azınlıklardan biriydi.

331) Türkiye'deki Yahudi cemaati çoğunlukla İs­panya ve Portekiz'den 15'inci asırda sürdürülen takibat sonucu gelmiş ve çoğunluğu İstanbul , Selanik ve İzmir'e yerleşmiştir (•Ubiclni, ı ; 17)

332) Onbeşinci yüzyılda İspanya ve Portekiz'den atı­lan binlerce Yahudi Türkiye'ye sığınmıştı. Onların torun­ları 300 (şimdiki hesaba göre 500) yıldan beri bu mem­lekette ( :Türkiye'de) sakin bir hayat sürmektedir ve ne gariptir ki, burada da kendilerini . . . özellikle Ortodoks­lar' dan korumak için çırpınmaktadırlar. Hala bugün (-1855 yıllarında-) Atina'da Paskalya şenlikleri süresince hiçbir Yahudi sokağa çıkmağa cesaret edememektedir . . . (•Ubiclnl, 2/87-88)

Yahudiler Türkiye'de sadece büyük merkezlere değil fakat birçok şehirlere daha yerleştirilmişti. Bazı Avrupa ülkelerinde zulme uğrayan Yahudiler hakkında mesela Rousseau(öl . 1778)'nun Emil adlı eserindeki ifadeler de dikkate alınırsa, asırlardan beri heryerde horlanan Yahu­diler en güvenli hayatı şüphesiz ki ancak Türkiye'de bul­muşlardır. Ubicini diyor ki :

333) Şu zavallı Yahudileri (Türklerden başka) kim koruyor? Dört beş yıl oluyor (1850 yılında ?) Peygambe­re küfr ettiği iddiasıyla bir Yahudi, Musul valisinin huzu­runa çıkarılmıştı: Sanığın söylediğini iddia ettikleri sözleri duyan paşa, dehşet içinde kaldı . "Bu sözleri söyleyen ki­şinin o anda çarpılmaması imkansızdır; . . . ben bu adamın suçlu olduğuna inanmıyorum: Allahın cezalandırmadığı

Page 119: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ 1 1 17

kişiye ben el süremem (dedi) . İşte güzel bir hoşgörü ör­neği . . . (*Ubicinl, 2/88-89)

334) (Lady Montagu diyor ki: Edirne' de)" . . . zengin tüccarların çoğunun Yahudi oluşu dikkatimi çekti . Bun­ların nüfuzu çok kuwetli, imtiyazları da Türklerinkinden fazla. Kendi kanunlarıyla idare edilen bir nevi Cumhuri­yet gibiler . . . Yahudiler birlik meydana getirdiklerinden devletin bütün ticaretini ellerine almışlar. Her paşanın iş­lerini eline bıraktığı, sırlarını emanet ettiği bir kahyası var. Padişahın (bile) doktoru, hazinedarı ve tercümanı Yahudi'dir. (L. Montagu, s. 84)

335) Hırıstiyanlar tarafından her yerden kovulan . . . . Yahudiler'in sığınak bulabildiği tek memleket barbar (-denilen-) Türkler olmuştur. (A. Cevat, tere. s.61-62)

Nihayet dünyanın her yerinde, asırlarca itilip kakılan ve horlanan Yahudilerin, koyu dindar padişah Bayazıt-IJ (salt. . 1481-1520) zamanında Türkiye'ye getirilmesinde­ki nükteyi anlayıp yorumlamak bugün için oldukça zor­dur

d) Hınstiyanlar ve Ayasofya

İmparatorluk himayesinde yaşayan Hırıstiyanlar'a gelince, dikkatmizi çeken ilk nokta şu ki;

336) " . . . Türkler bütün hırıstiyanları hoş görmekte­dir. . . (Ellot, 1/ 174)

337) Sadece İstanbul'da değil , Doğunun diğer bir­çok şehirlerinde de Hınstiyan dini yalnız saygı görmekle kalmıyor, aynı zamanda korunuyor. (Fontmagne, s. 179 -

180)

338) Osmanlı topraklarında yaşayan Hınsayanlar, pekçok imtiyaza sahiptir . . . Sefirler arasında birçok Hrısti­yanlar bulunduğu gibi, vekiller'in bir kısmı da Hırıstiyan-

Page 120: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 18 / TÜRKLERDE Al-llAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

dır. Tolerans bakımından biz ne İngiltere'de ne de Hin­distan'da Türklerle boy ölçüşemeyiz . . (Max Müller, s. 164)

339) (Ed. About da şunları ilave etmektedir: ) -" . . Türkler dünyanın en toleranslı milletlerinden biri­dir . . . " Yine bu yazar, Türk idaresi altında bulunan Kıb­rıs'ta 75.000 hırıstiyan nüfusunun 1 700 papazı bulundu­ğunu yazmaktadır. (A. Cevat, tere . s .63)

340) (Çünki) Türkler her devirde başka dinlere karşı daima saygılı oldular. (Mesela) Hırıstiyanlar ( 19'uncu asırda) istedikleri kadar kilise inşa etmekte hürdüler. (Fontmagne, s. 1 1 0)

341) Lamartine (öl . 1869) diyor ki:-" . . . İzmir'i, İstan­bul'u, Suriye'yi ve Lübnan'ı gezin , (oralardaki Hınstiyan­lardan) herhangi birine İmparatorluğa karşı saygı duyup duymadığını sorun . Hepsi birden İmparatorlukta uygula­nan tarafsızlığı ve Sultan'ın ismini takdis edeceklerdir. (Lamartlne, Türkiye Tarihi, 1/38)

342) Görüştüğüm bütün rahibeler bu ülkede çok mutlu olduklarını söylüyordu . (Fontmagne, s. 156)

343) Rahibeler Türklerden övgüyle söz ediyorlar; paşaların cömertliğini de dillerinden düşürmüyorlar. (Fontmagne, s. 1 1 1 )

344) ( İstanbul'da) Katolik dinine gösterilen anlayış, Türklerin müsamahası (toleransı) hakkında bize çok sağ­lam bir fikir vermektedir. (Fonbnagne, s . 179)

345) Katoliklik İstanbul ve İzmir'de Paris ve Lyon'da olduğundan daha hürdür. Ayinleri ve törenleri kısıtlayan hiçbir kanun yoktur. Cenazenin peşinden mumlar tut­muş kalabalık kortejler ilahiler söyleyerek sokaklardan geçerler . . . Başta haç taşıyanlar olduğu halde cemaat kili­selerden çıkar ve askerler ( = Türk askerleri) . . . onlara yol açarlar . . . (Ubicini, 2/88)

Page 121: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLJ\K VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 1 19

346) Türkler "Ayasofya"nın Grekçe ismini muhafaza ettikleri gibi binaya da saygı göstermiştir. İstanbul'un düştüğü gün, kilisenin önünde atından inen Fatih Sultan Mehmed, . . . . . ziyaretini bitirdikten sonra maiyetindeki müezzin'lerden birine, müminleri namaza çağırmasını (ezan okumasını) söyledi. Kendisi de . . . içeriye girip na­maz kıldı. (•Ub1c1nı, 1178)

34 7) Kostantin tarafından inşa ettirilen, oğlu Kons­tans tarafından büyütülen, sonra bir ayaklanmada ya­nan . . . ve depremde yıkılan, Jüstinyen tarafından zama­nın en ünlü iki mimarı Trak'lı Artemius ile Milet'li İzi­dor'un idaresinde onbin işçinin onaltı yıl içinde tamamla­dıkları Ayasofya, o güne kadar hırıstiyanlığın şaheseriy­di . Fetihten sonra fazla bir değişikliğe uğramadı. . . (•Ubı­

cını, 11 78)

348) Ayasofya, sırayla Sultan 11. Selim (öl. 1574) Ill. Murat (öl. 1595) ve Abdülmecid (öl . 1861) taraflarından onarılmıştır. Bu sonuncusu, restorasyon işine bilhassa büyük özen göstermiş ve seleflerinin çok fevkınde mas­rafları göze almıştır . . . -/- . . . Bizans san'atının şaheseri olan tavan mozaikleri, müslümanların gözlerinden uzak bulunması için sürülen kalın badana tabakası'nın gerisin­den çıkarılmıştır. Şimdi ( 1855'de) renkleri bütün canlılı­ğıyla ortaya çıkan "Meryem Ana"nın kocaman tasviri mabede hakimdir. Bu başarılı restorasyon, mimar Fossa­ti Kardeşler için bir şereftir (•Ubıcını, 1/78-79)

d)Toleransa mukabil ihanet . . .

Peki, bunca tolerans'ın sonucu ne oldu? Osmanlı Türklerinin gayr-i müslim ahaliye gösterdiği toleransa mukabil Hırıstiyan milletler, ellerine geçen ilk fırsatta Türklere karşı akıl almayacak kadar müdhiş zulümlere başlamıştı. Bizzat Avrupalıların itiraflarına göre:

Page 122: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

120 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

349) Hınstiyanlar 16'ncı asırda Din adına biribirini boğazlarken , . . . müslümanlar mağlup hırıstiyanların dini­ne saygı göstermekteydi. (A. Cahmet) *

350) (Ayrıca, Lamartine diyor ki) - Müslüman fa­tihler, kollarını açıp da hırıstiyanları kabul ederek, inanç­larına saygı göstermiş (oldukları halde) , . . . Hınstiyan fa­tihler, her ne zaman güçleri kafi gelse , müslüman halkı sürgün etmişler, hatta bugün (19'uncu asırda) bile, müs­lümanlarla birlikte (aynı şehirde) oturmanın imkansızlığını ilan etmişlerdir . . . (A. Djevad, Les Turcs, s .115) \

351 ) (Hans Barth'a göre de) : -Türklerin tofe­rans'ının hudutsuz olduğu muhakkaktır. O kadar ki Tür­kiye'de Cizvitlere, Protestan misyonerlere ve her türlü dini cemiyetlerin şüpheli ve karışık faaliyetlerine de izin verilmektedir. Türkler hırıstiyanlara, ayin'lerde bando te­min etmekte , herhangi bir tecavüze karşı koruyucu ted­bir almaktadır . . . Rum kahvelerinde "Basilev"lerin portre­lerinin asılmasına ve istiklal savaşlarına ait açıklamalı tab­lolar teşhir etmelerine -/ - müsaade etmektedirler. Hatta Türk-Yunan savaşı başladığında . . . Türklerin mağlubiyeti için, (Türkiye'deki kiliselerde) dua edilmesine ve Yunan ordusuna gönüllü toplamak için beyannameler dağıtma­larına ve Rum gönüllülerle dolu gemilerin Pire'ye gitmek üzere Boğazlardan geçmelerine bile izin vermişlerdir. General Grumckow Türk askerlerinin Rum esir'lere karşı çok merhametli davrandıklarını söylemektedir. Fakat Rumlar bunun tam aksini yapmışlardır. (A. Cevat, tere. s.

63-64)

Türklerin Hırıstiyanlara gösterdiği tolerans'a karşılık, Balkan Savaşı'nda (1912-1913) Yunan'ltların, Sırp'ların ve özellikle Bulgar'ların Türklere yaptığı akıl almaz zu­lümleri anlatan Pierre Loti, bu zulümleri görmezden ge­len Avrupa uluslarını şiddetle eieştirmektedir. Nitekim :

• A. Cahmeı, La Question d'Orient =bkz. A.Djevad, Les Tıırcs, s.57

Page 123: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 121

352) "Biz Fransızlar, Cezayir'in fethinde . . . nice ka­dın ve çocukları katliam etmemiş, kan ve dumana boğ­mamış mıydık?" demektedir (P. Loti, s. 54)

353) Trablusgarp'a saldıran İtalya hakkında diyor ki: -İtalya, insafsız bir sürek avının ürpertici borusunu öttü­rerek bugün dahi Trablusgarp'ı kana boyamaktadır. (P.

Loti, s. 55)

354) Dedeağaç'ta bir Bulgar çetesi, üç gün süreyle ne var ne yoksa yakıp yıkmış, öldürmüş ve komitacılar tarafından çok zaman önce başlatılan cinayetleri devam ettirmiştir. (P. Loti, s. 77)

355) (S. Levi'ye göre) İslamı mahvetmeğe, kökünü kazımağa yemin eden komitacılar, aşağı yukarı 70.000 müslüman öldürmüştür. (P. Loti, s. ıoıı

356) (Bir Fransız diplomatına göre) Bulgarlar, çirkin iftiralarına her tarafta dayanaklar buluyor; Türkler ise müsamaha ve tevekküllerinden dolayı, daha doğrusu kendilerini savunmaya tenezzül etmediklerinden bu al­çaklıklara sessizce tahammül ediyorlar. (P. Loti, s. 94)

357) Bir Türk subayı Yunan bayrağını öpmeğe zor­lanıyor, esirler yağmur altında aç susuz olarak çamurlar­da yuvarlanıyor, susuzluklarını gidermek için yalvarmala­rının karşılığı dipçik darbeleri oluyor. Orada bulunan Fransız deniz subayları, Sırp ve Yunan askerlerinin, Türk esirlerinin gözlerini oyduklannı görmüşlerdir. (P. Lotl, s. 80)

358) (Şimdi böyle bir durumda) Türkler, herşeyleri yağma edilip çalınmış , her bakımdan aldatılmış, makineli tüfeklerle kırılmış ve hakaretlere uğramışken , nasıl olur da öfkeleri kabarmaz, nasıl olur da gözlerini kan bürü­mez? (P. Lotı, s. 68)

358) (Türklere yapılan zulümler karşısında Pierre Loti (öl . 1 923) , Avrupalılar'ı kasd ederek diyor ki) : -

Page 124: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

122 ! TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

. . . Yeryüzünde en fazla insan öldüren bizleriz. Dudaklan­mızda kardeşlik kelimesi olduğu halde, her yıl daha da çoğalan yakıp yıkıcı maddeler (bombalar) icad ederek Afrika'da ve Asyada yağma ve çapul düşüncesiyle kan ve ateş saçanlar bizleriz . Kendi medeniyetimize uyma­yanları . . . hor görüyor, top gülleleriyle eziyoruz. (P. Lotl,

s.44)

359) Avrupalılar aynı zamanda kutsal şeylere karşı da nezaketsizdir. Nitekim Batılı ressamlar tarafından Pa­dişahı hatta Hz. Peygamber'i gülünç durumda gösteren resimler yapmaktaydılar. (P. Lotl, s. 85)

360) Hınstiyan denilen Avrupalı'nın gözünde bütün dünya müslümanlan, avlanması suç olmayan bir av sa­yılmaktadır. (P. Lotı, s. 46)

361 ) Avrupa , yaptıklarından utanmalıdır. Yerlere serilen binlerce kurbanın suçlusu Avrupa'dır. (P. Lotı, s.

67)

e)- Şayet assimilasyon olsaydı . . .

Olmazdı, çünki Dinde zorlama yoktur (21256) ayeti de gösteriyor ki din bir vicdan meselesidir. Bu sebeple Türklerin müslümanlığı yayma gayretleri "zorla müslü­man yapmak" usulüne değil fakat sadece temenni, teklif ve rica üzerine dayandırılmıştır. Mesela:

362) (Ubicini diyor ki) : -Ben, "Lettres sur la Tur­quie" ( = Türkiye Hakkında Mektuplar) adlı kitabımda Türkleri hoşgörüsüz ve fanatik saymakta ne kadar haksız olduğumuzu örneklerle kanıtlamıştım . . . . Şu veya bu se­beple ona senpatik -/ - görünürseniz, "Allah sonunu ha­yırlı etsin" yani "Allah sana müslüman olmak lütfunu bahşetsin" temenni'sinde bulunabilir fakat bu kadarla ye­tinirler. Daha ileriye gitmek İslam adetlerine aykırıdır. (•Ubiclni, 2/ 87-88)

Page 125: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ I 123

363) _Esirler'in müslüman olmalarını üç defa üst üs­te teklif ederler, kabul edilmezse "sen bilirsin" diye salı­verirler. Değil zorlamak, kuru bir tehdid bile dinlerine (İslamiyete) aykırıdır . . . (Sanz, s. 21-22)

364) Bir hırıstiyana değer verirlerse müslüman ol­masını rica ederler (fakat zorlamazlar) . (Thevenot, s. 144)

365) (Bu yumuşak tavırları dolayısıyladır ki Türkler} , hırıstiyan esirler'e (Avrupalıların} müslümanlara yaptığı gibi (kötü} davranmazlar. Çok daha insaflı ve insanca tu­tumları vardır. . . (Sanz, s. 16)

366) (Malumdur ki} feth edilen milletler, fetheden milletler içinde genellikle erir gider ve kaybolur: (Mesela) Gallo-Romain'ler Franklar içinde , Saksonlar da Norman­lar arasında kaynayıp gitmişlerdir . . . Fakat sadece Türk­ler, -bilmem hor görmekten , bilmem tedbirsizlikten-, Bi­zans imparatorluğu'nun yenik düşen ırklarını assimi/e et­meği (-Türkleştirmeği-) ihmal etmişlerdir . . . Türk haki­miyeti (yabancı) toprakları bir lav gibi örtmüştü fakat muhafaza etmek için örtmüştü. (Ubıcını. 1/39)

367) (Popescu Cioconel'in dediği gibi) -Fatih bir millet olan Türkler, idareleri altındaki çeşitli ulusları Türkleştinneğe çalışmamış, onların din ve adetlerine saygı göstermişlerdir. (Mesela) Romanya için Rus veya Avusturya idaresi yerine Türk idaresi altında yaşamak bir talih eseri olmuştur. Zira bugün Romen milleti diye bir millet olmayacaktı. *

368) (D.Urquhart'ın eserini 1836'da Fransızcaya çe­viren Raymond'a göre)-Rum/ar, Türk idaresi yüzünden bazı iyi vasıflarını kaybetmek şöyle dursun, bilakis bu idare sayesinde kendi milli benlikleriyle vasıflarını daha bariz hale getirmek imkanını bulmuşlardır. (A. Cevat, tere.

s. 135)

• P. Cioconel. Revue du Monde Musulnıane dergisi, Aralık 1906= bkz. A. Cevat, terc.s. 79

Page 126: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

124 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

369) Mütercim Raymond'a göre Slade adlı bir şa­hıs diyor ki)- Yeryüzünde (Bulgaristan) kadar mes'ut köylü mevcut değildir. En fakir Bulgar bile muhafazalı bir eve, kümes hayvanlarına, ata, öküze, pirinç, peynir, et, şarap, ekmek ve güzel elbiseler vs. her türlü ihtiyaç maddelerine bol mikdarda sahiptir. . . . Balkanlardaki ka­dar refah içinde bir memleket görülebileceğini hiç zan­netmiyorum. (A. Cevat, tere. s. 142)

370) (Demek ki) Osmanlılar fethettikleri yerlerdeki insanları kendilerine benzetmek (-"assimile" etmek-) için hiçbir çaba harcamamışlardı. (Ellot, 1/ ı ı oı

Türklerin gösterdiği aşın tolerans'ın devlete verdiği zararlar konusunda M. De Castrius diyor ki:

371) " . . . Hıristiyan reayaya tanınan bu serbestliklerin Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamasında büyük bir rol oynadığında bütün tarihçiler ittifak etmektedir. İmpara­torluğun Avrupa'yı ürküttüğü kuwetli devirlerinde re­aya, galip Türkleri, maliye, ticaret ve sanayü eline geçi­rerek istismar etmekle yetindi. Fakat aynı reaya . . . İm­paratorluğun sukut etmekte olduğunu sezerek Türki­ye'nin düşmanı olan devletlerle açık veya gizli işbirliğine başladı . Eğer Türkler kusur sayılabilecek kadar ifrata var­dırılmış bir sabır ve sükunet faziletine malik olmasalardı . . . ihanetlerini artık saklayamayan ve Türk mağlubiyetini kendi zaferleri olarak semerelendiren bu iç düşmanları muhakkak ki çok sert şekilde cezalandırırlardı. Osmanlı Hükumeti 1818 yılında Rus entrikacılanna yardımcı ol­makla suçlu Ennenfler'i bile sürgün etmeyi kolay kolay istememiştir. Padişahın bu alicenaplığı da zaafına işaret sayılarak, İmparatorluğun taksim edilmesi lehine delil olarak kullanılmıştır . . . " •

373) (Ayrıca, Hans Barth'a göre-) Türkler hakimi­yetleri altına aldıkları bütün hırıstiyanlara şayet İslami-

• M.de Castrius, (Rev. Angevine) Şubat-1827=A. Cevat, lerr:. 90-91

Page 127: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 125

yeti zorla kabul ettirmiş olsalardı, . . . bugün ne Ermeni meselesi, ne de Girit meselesi olurdu . Oysa Türkler bu­nu yapmadılar. Kur'an-ı Kerim'e uyarak. . . herkesin ken­di usulünce ibadet etmesine müsaade ettiler. (A. Cevat,

tere. s.61 )

374) (Fakat) , hoşgörü'den (istifade ederek, bazı Hı­rıstiyanlar) , Hınstiyan propagandası yapmak suretiyle vicdanlarda ve devlet içinde kargaşa çıkardıklannda Türk hükumeti de buna tepki göstermek (zorunda kalmaktay­dı. ) (•Ublcinl, 2/89)

375) (Nitekim Hans Barth'a göre)- Padişah bazen Hırıstiyan nifak yuvalarına müdahale ederek entrikacıları dağıtıyorsa, bu adaletin icrasından başka bir şey değildir. Mesela 1657 yılında, Eflak voyvodasına yazdığı ve ele

• Hans Barth'ın ifadelerine göre, Ermenistan'da misyonerlik yapmış olan Amerikalı Cyrus Hamlin, 23-Aralık-1893'te yayınladığı bir yazıda diyor ki:

"-Ermeni ihtilalci teşkilatının ismi ... Hınçak'tır .... Onlardan biri bana dedi ki :-Hınçak komiteleıi teşkilatı bütün memlekete yayılmıştır; (On­ların maksadı) Türklerle Kürtleri öldürmek, evlerini yakmak ve sonra da dağa çekilerek fırsat beklemektir. Buna kızarak müslümanlar da Erme­nilere saldıracak ve neticede öyle bir vahşi katliam başlayacak ki insanlık ve medeniyet adına ... bir yabancı devlet, memleketi işgal edecektir.

Bu projeyi çok canavarca bulduğumu söylediğimde bana dedi ki: - Bu size öyle görünebilir fakat biz Ermeniler istiklalimizi ele geçirmek ... ka­ranndayız... (Hans Barth'a göre herkes biliyor ki) Hınçak üyelerinin hepsi de zalim, merhametsiz ve alçak insanlardır. (A. Cevat. tere. s.51-52 ve 53)

H.Barth'a göre :-Türkiyede sizi aldatan birine mi rastladınız. Biliniz ki bu muhakkak bir Emıeni'dir. (A. Cevat, /ere. s.55)

Fakat Fontmagne Ermenileri övmektedir. Ona göre: İstanbul'un her yeıinde Ermenilerin dükkanları ve iş yerleri var . . .. Türklerin Ermenileri Rumlar'a tercih etmesine sebep, Ermenilerin daha zengin ve daha gü­ven-veıici olmalan. Çarşılann bekçiliği ve kontrolü de Ermenilere verili­yormuş .... İ stanbul'daki bütün Ermeni aileleri pederşahi (ataerkil); ka­dınlar sofrada erkeklere hizmet ediyorlar. Ahlak anlayışları da üstün ve saygılı. (Fontmagne, s. 229) Yine bu müellifin dediğine göre, İstanbul'da bir süre sefir olarak bulunan M. Thouvenel, Yunanlılar'ın hırsız ve çı­karcı olduklarını söylemekteymiş. (Fontmagne, s. 1 5)

Page 128: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

126/ TÜRKLERDE AllIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

geçmiş olan mektuplannda, "İslamiyet sukut etmek üze­redir. Helenizm iktidan alacak ve pek yakında bütün Av­rupa memleketleri Rumlann eline geçecektir . . . " diyen Patriği, Köprülü'nün idam etmesi de tabii telakki edil­melidir. (A. Cevat. tere . . s.64)

376) (Esasında) dini duyguları tahrik edilmediği sü­rece Türkler dünyanın en sakin , en anlayışlı insanlandır. (fontmagne, s. 179) *

• Türkler'in de aleyhinde çok ifadeler vardır. Nitekim, çeşitli milletler hakkında bilgisizliği meşhur olan (-eski·) Amerikalılar, (-P.Loti'nin be­lirttiği üzere-) 'Türklerden bahsedildiği zaman 'Asya aşiretleri' ve 'bar­barlar' gibi deyimler kullaiımaktaydı" (P. Loti, s.57) Ayrıca, Teıe de Turc (Türk kafası) deyimini "personne sur laquel/e ıouı le monde frappe" (her· kesin tokatladığı adam) sözleriyle tarif eden Petit 1.Arousse (ed. Paris, 19 1 1/p. 1013), empaler (oku: "anpalc" =kazığa çakmak) kelimesini izah ederken de, "Les T11rcs empalenı encore /es crimine/s notoires" (Türkler seçkin suçluları kazığa çakarlar) demek suretiyle, (Pet. 1.Ar. s.326) bu ıavrın kötü örneklerinden birini vermişıir. Türkler aleyhinde, diğer bazı görüşler için bkz. Devlet bahsi, s. 129'daki dn.

Page 129: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

XIII DEVLET

Türkler tarafından daima "kutlu" (:mukaddes) sayı­lan ve Millet'in siyasi varlığı olan Devlet, mutlaka adalet ve tolerans'a dayanmalıdır.

Güçlü devlet'i temsil eden siyasiler de, temsil ettikle­ri devlet nisbetinde güçlü göründükleri gibi, onlar saye­sinde "devlet" daha da güçlenmekteydi. •

Türklerde devlet teşkilatı piramidal bir sistem arzet­mekte ve bunun en üst noktasında lider (devlet başkanı) bulunmaktadır. Nitekim "hürriyet ve eşitlik" esaslarına göre kendi liderlerini seçen Türkmenlerin, kabile baş­kanlarına aksakal denilmekte ve devlet başkanına yabgu fakat onun yardımcısına ve Türk beğlerine laaerkin adı verilmekteydi. Oğuzlar (Türkler) kendi hükümdarlarına büyük saygı ve bağlılık göstermekteydi. Oğuz soyundan olan Osmanlı Padişahlarında da aynı saygınlık mevcut idi. (Belge-377-384)

Osmanlı padişah'larının isimlerinin önünde sultan unvanı bulunur. (msl. Sultan Fatih) Padişah kızları, hem­şireleri ve eşleri de sultan unvanıyla anılır fakat bu unvan onların adlarından sonra kullanılmaktadır. (msl. Esma

• Filozofların devlet görüşleri hkk. bkz. N. Keklik, Felsefenin İlkeleri, İst. 1987/ s. 249-267 ve ayr. Felsefede Metafor, İsı. 1990)

Page 130: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

128 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Sultan, Kösem Sultan, Hürrem Sultan gibi.) Padişahın annesine Valide Sultan denilir. Şehzadeler'in adlarına hiçbir unvan eklenmez, sadece "efendi" denmekle yetini­lir. c•ubicini, ııı ı ı> Sarayda, annelerinin gözetiminde 14 ya­şına kadar yetiştirilen şehzade'lere faydalı güzel san'atlar ve devlet görevi öğretilrnekteydi. (Belge-385-389) Harern'e alınan genç kızlar yetişirildikten sonra, evlendirilrnektey­di. (Belge-390)

Padişah fermanlarına hatt-ı şerif denilir. İlerde görü­leceği üzere padişahların bu imtiyazına öif ve bundan çı­kan hükme kanun adı verilirdi. Saraydaki mevkiler İç-Ağaları ve Dış-Ağaları olmak üzere ikiye ayrılırdı.

İcra kuvvetinin (hükumetin) başı ve padişahın tem­silcisi olan şahısa sadrazam veya baş-vezir (=başbakan) denilir. Divan kelimesi "hükumet" (kabine) dernektir.

Sadrazam, cismani lider fakat Şeyhül-İslam ruhani li­der sayılmaktaydı; protokolde her ikisi de eşit idiler. On­ların da katıldığı on kişilik Meclis-i Has (Özel Meclis)'de "dış politika" konuları tartışılıp karara bağlanırdı. (Beı­ge-391-395)

Divan (veya Divan-ı hümayun)'dan sonra kazaskerlik (kadı-askerlik) en yüksek adalet makamı olup, Şey­hül-İslam'a tabiydi. (Beıge-396-400)

Mevleviyet makamı ile Meclis-i VaLa-yı Ahkam-ı Ad­liyye adlı iki hukuk kurulu daha vardı: Birincisi "Temyiz mahkemeleri" gibiydi, ikincisi de devlet suçları'na bakar­dı. (Bu konudaki fragrnentler, no. 274-282'de verilrnişdi.)

Genişliği 20 milyon krn-kare'yi aşan ve altı tane bü­yük denizde kıyıları bulunan, nüfusu da (o zamanki dün­ya nüfusuna oranla çok yüksek olan-) 35 milyonluk bir Osmanlı Türkiyesi idari bakımdan 35 eyalet'e ayrılmıştı. Eyaletler de liva yahut sancak denilen birimlere ve bun­lar da kaza'lara ve nahiye'lere ayrılmaktaydı. En yükse­ğinden en küçüğüne doğru "mülki amir"lere beylerbeyi,

Page 131: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 129

sonra vali, sonra mutasamf, sonra kaymakam ve en sonra muhtar veya lıocabaşı denilmekteydi . (Belge: 401-408)

Dı§tan bakıldığında Osmanlı devleti mutlakiyet ida­resi gibi görünmekle beraber, "ılımlı ve ölçülü" bir mo­nar§i'dir. (Belge-406) Bu sebeple, Osmanlı-Türk devlet ya­pısından istihfaf ile bahseden Montesqieu ( öl. 1755)'nün görü§lerini tenkid eden Ubicini (19'uncu asır)'ye göre İs­lamiyet'de Cumhuriyet'in bütün öğeleri mevcuttur. Bu­rada Sultan bile kanunlar'a boyun eğer.

Eliot'a göre İslamiyet, "devlet idaresi" bakımından da diğer bütün dinlerden üstündür. Böylece Müslümanlı­ğı Hindistan'a ve Doğu Avrupa'ya yayan Türkler'in dev­let anlayı§ında kayırma yoktur ve herkes ancak anladığı göreve tayin edilmektedir. (Belge-409-416)

İktisadi hayatın ziraatçi kesimi, zeamet ve tımar usu­lüne dayanmaktaydı. Bunlar fütuhatta başarılı Türk as­kerlerine ve komutanlarına verilen arazilerdi. Vergi oranları % 20'ye bile ula§mıyordu. Ver.gi'sini ödemekte güçlük çekenlere hiç bir baskı yapılmıyordu. (Betge-417-425)

Boş araziye bir ağaç eken kimse, ağacın çevresindeki kü­çük yere de sahip oluyordu. (Belge-426)

Türk sultanlarının daima adil davrandığını söyleyen Eliot'a göre Osmanlı idaresinin kötü yanları da vardı* fa­kat sultanlardan hiç biri zalim değildi; asıl zulüm olayları aynı asırlarda Avrupa' da mevcuttu.

Avrupalılara göre Türkler, idareci bir millet olup, bu hususta Hırıstiyanlardan üstündürler.

Eliot'a göre: Türkler eski güçlerini artık kaybetmiştir fakat tarihde yeniden önemli roller oynayacaklardır, çünki Türklerde bu güç lıfılfı da mevcuttur. (Belge-427-430)

• Sir Ch. Eliot'a göre "Türk düşmanı yazarlar" şöyle diyormuş: a) Türkler beceriksiz bir süvarinin bindiği hünerli at gibidir. (1/15) b) Türk padişahlarının tenkid edilmesi hkk. (1/ 68) c) Türk boş cepten bile para çıkartır. (1/220) d) Türk bir eliyle okşarsa, diğeriyle şamarı patlatır. ( 1/ 228) e) Yabancı uzmanların nasihatlarına kulak asmazlar. (1/ 174)

Page 132: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 .\0 1 TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Belgeler (no. 377-430)

377) Türkmenler şu veya bu şahsı reis (başkan) ola­rak seçerler fakat "eşitlik ve hürriyet" esaslarına son de­rece bağlıdırlar . . .

" (Blocqueville, s . 54)

378) Türkmenler'de her kabile, başkanını kendisi seçer ve bunlara "Aksakal" adını verirler . . . . Aksakal olarak seçilecek adamın akıllı, tecrübeli, adil ve kabilenin menfaatlarını koruyabilecek kabiliyette bir şahıs olması gerekir. (Blocqueville, s. 54)

379) Oğuzların kralına "Yabgu" denir. Bu "emirlik" adıdır . . . . Her lider daima bu adla çağırılır. Yabgu'nun naib ( = vekil)'ine ve bütün Türk beğlerine "Kuzerkin" adı verilir. . . (İbn Fadlan, s. 65)

380) (Oğuzlarda) kral ( = yabgu) çarşıdan geçerken, istisnasız olarak herkes ayağa kalkar, kalpaklarını çıkarır ve koltuklarının altına koyarlar; yanlarından geçince tek­rar kalpaklarını giyerler . . . Huzurunda bulunan herkes diz çökerek oturur . . . (İbn Fadlan, s. 72)

381 ) (Görülüyor ki Türkler) hükümdarlarına çok bağlıdır; ona büyük saygı duyarlar ve körükörüne itaat ederler. Türklerin hükümdarlarına ihanet ettiği ve hırısti­yanların tarafına geçtiği görülmüş değildir. (Thevenot, s.

144)

382) Osmanlı'nın gözünde (Oğuz soyundan olan) padişah'ın da şahsı öylesine yüksek, öylesine kutsaldır ki, onun kimseyi selamlamaması gerekir; saygıları kabul eder fakat mukabelede bulunmaz . . . Lamartine'in büyük bir başarıyla tasvir ettiği şekilde: -onu selamlayın, size sa­kin ve derin bakışlarla karşılık verecektir. . . (*Ubıcını,

1/102) *

• Oysa ki Sultan Abdülmecid, Fransız sefarethancsi'nden sarayına döner­ken Galatasaray'ın harabelerinin önünde bir gurup Fransız subayıyla karşılaştı. Subaylar şose kenarına çekilip sıralandılar ve şapkalarını çı­kardılar. Halkın şaşkınlıkla açılan gözleri önünde Sultan da onların se­lamlarına eliyle karşılık verdi . ... ("Ubicini. ıııoıı

Page 133: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 13 1

383) Osmanlı imparatoru padişah adını alır; şeriatın hakimi ve muhafızıdır fakat sahibi değildir ve daima şeri­atın emri altındadır. . . (Ubicinl, 1152)

384) (E. Gibbon'a göre-) Osman Gazi'den Kanuni Sultan Süleymana kadarki 265 yıl boyunca tahta çıkmış olan padişahların hemen hepsi de cesur ve faal, taba­asından itaat gören, düşmanlarını yıldıran hükümdarlar­dı. (A. Cevat, tere. s. 104)

385) Padişahın çocukları, kız ve erkek kardeşleri de "Sultan" unvanını taşırlar; şu farkla ki erkeklerde unvan başta söylenir: Sultan Mahmud, Sultan Selim vs . ; halbu­ki kadınlarda addan sonra söylenir: Esma Sultan, Valide Sultan gibi. (•Ubicinl, 1/ 19)

386) "Valide" unvanıyla . . . Sultanın annesi, müslü­manlar tarafından hemen hemen Sultana denk bir dere­cede hürmet görmekte ve bütün müslümanların annesi olarak kabul edilmektedir. İşte bu sebeple sadece o, hal­kın önüne . . . bir anne misali yüzü açık olarak çıkmak im­tiyazına sahiptir . . . (Ublcinl, 2/285)

387) Şehzadeler, haremde annelerinin gözetiminde kız kardeşleri ile birlikte büyürler, onlarla birlikte oynar­lar. Onüç ondört yaşına geldiklerinde ayrı bir daireye alı­nırlar . . . (•Ubicini, 1 / 1 12)

388) Vakit geçirsinler diye şehzadelere, bazı zanaat­lar öğretilmekteydi. Kimi tahtadan eşyalar, kimi yay ve ok imal ederdi. İçlerinden bazıları abanozdan eşyalar ya­par, maroken veya muslin üzerine desenler çizer, en be­cerikli olanlar Kur'an-ı Kerim . . . kopye (istinsah) ederler­di. (•Ubicini, 1 ! 92)

389) (E. Gibbon'a göre)-Şehzadeler gençliklerinde . . . ordu ve idarede yetiştirilirlerdi. Çok erken yaşta, or­du ve eYalet idaresi ellerine verilirdi. (A. Cevat, tere. s. 104)

Page 134: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

132/TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GORÜŞÜ

390 (A. H. Lybyer/Cambridge-1913'in dediğine göre) Harem'e yeni alınan kızlar için iki oda ayrılmıştı . Burada onlara ev işi, dikiş , nakış ve gergef öğretildiği gi­bi, adab-ı muaşeret. . . ( :görgü kuralları) dersleri de verili­yordu . Kızlar, orta yaşlı bir kalfa kadının nezaretinde ol­mak üzere, onar onar guruplara ayrtlmıştı. Musiki ve raksa karşı kabiliyet ve alakası olanlar bunları (öğrendik­leri gibi) , ilme karşı istekliler de okuyup yazma öğreni­yorlardı . Hepsi de büyük bir ihtimamla İslam terbiyesiyle yetiştiriliyorlardı . Endenın'dan yetişenler gibi bunlar da yirmibeş yaşında Saraydan çıkarılıp ya sipahiler ya da resmi memurlar ile evleniyorlar ve aile yuvası kuruyor­lardı. (A. Cevat, tere. s .172-173)

391 ) (Osmanlı Türkleri'nin lideri ve devlet başkanı olan) Sultan, kanunun tek temsilcisi ve sahibidir . . . Emir­name'lerine Hatt-ı Şerif veya Hatt-ı Hümayun veya sa­dece Hatt denmektedir. (•Ubicını. 1/ 19)

392) Saraydaki mevkiler iki sınıfa ayrılır. Bir kısmı . . . dış ağalan olup devlet işlerini yürütmektedir. Bunlar sarayın dışında ikamet ederler ve �örev sürelerince her gün saraya uğrarlar. Bir kısmı da iç ağalan olup, ma­beynde ikamet ederler. Bu sebeple onlara mabeynci adı verilir "Mabeyn" sarayın hareme bitişik (harem ile selam­lık arasında) olan kısmıdır. Buraya sadece Sultanın özel hizmetini gören görevliler girebilirler . . . ı•ubıcını, 1/97)

393) Başbakana sadrazam veya başuezir denilir. İs­minden de anlaşılacağı gibi "vezir" , imparatorluğun "hammal"ıdır. ( = Çünki uezir kelimesi "yük taşıyan" ma­nasına gelmektedir. ) . . . (Ubıcını, 1/52-53)

394) "Vezir"in asıl anlamı "hamal"dır. Bununla, . . . amme (toplum) işlerinin bütün yükünü taşıdığı anlatıl­mak istenmiştir. Vezir-i a 'zam padişahın mührünü taşı­makla, onun umumi yardımcısı ve temsilcisi olur. Bu se­bepledir ki . . . . -/- . . . hiç bir ziyarette bulunmaz, hiç bir

Page 135: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 133

davete icabet etmez; sadece Prens Napoleon'un İstan­bul'u ziyaretinde bu protokole aykırı hareket etmiştir. Di­uan'a başkanlık eden odur, ondan geçmeden hiçbir şey padişaha ulaşamaz ve hiçbir icraat onun kanalından geç­meden vaki olamaz . . . (•Ubıcını, 11 19-20)

395) Vezir-i a 'zam, Şeyhül-islam, Devlet bakanlan ve bakan ayarında yüksek rütbeli birkaç kişinin bir araya geldiği özel konseye Divan adı verilir. (•Ubıcını, ı ;2oı

396) "Divan" , vezir-i a'zam'ın başkanlığında Bab-ı Ali'de toplanmaktadır. "Divan" Farsça bir kelime olup, "konsey" demektir ve "div" (dev, cin, peri) kelimesinden gelmektedir. Birgün Pers krallarından biri vezirlerini top­lu olarak gördüğünde: "İynan Divan-end" (Dev bunlar) demiş . O gün bugündür "bakanlar konseyi"ne "Divan" adı verilmektedir . . .

. . . Perilerin devlet adamlarına olduğu kadar şair'lere de ilham vermesi gerektiğini göstermek için, şiir derle­meleri'ne de "divan" denilmektedir. c•ubıcını, 11 76)

397) Şeyhül-islam , rütbe bakımından Sadrazam'la aynı derecededir. . . Sadrazam onu her Ramazan ayının 26'sında resmen ziyaret eder . . . Sadrazam gibi o da 100.000 kuruş (23.000 frank) aylık alır. (Ublclnl, 1/54)

398) Müftü'nün (Şeyhül-İslam'ın) emirlerine "fetva" adı verilir . . . Meratib silsilesinde Şeyhül-İslam'ın yeri ue­zir-i a 'zam 'ınkine eşittir ve onun gibi Altessa (Fehametlu) unvanıyla birlikte, aylık 100.000 para (23. 000 frank) alır. (•Ublclnl, 1/20)

399) Bunlardan sonra "müşir" (Hükümdarın müste­şarları) adını alan ve sayıları lO'a varan devlet vezirleri gelmektedir. Sadrazam ve Şeyhül-İslam ile birlikte . . . bunlar Medis-i Has denilen özel konsey'i meırdana getir­mektedir. Sadrazam'ın başkanlığında Bab-ı Ali'de hafta­da iki defa toplanan bu konseyde, . . . özellikle dış politi­ka'yla ilgili kararlar üzerinde tartışılmaktadır . . . Çoğunlu-

Page 136: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

134 / TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

ğun oylanyla alınan kararlar Sultan'ın onayına sunulur ve bunlara kanun kuweti verecek olan "fetva" alınır . . . (Ublclnl, 1/54)

400) Divan-ı Hümayun (hükümdar meclisi) hariç, en yüce adalet makamı "Kazaskerlik"dir. (Sanz, s. 93-94)

401) Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıt'aya yayılan topraklannın yüzölçümü 20 milyon km-karedir. ı•ubıctnı,

1 /13)

402) Türkiye altı denize açıktır : Bulgaristan ve Anadolu' nun bir kısmıyla Karadeniz'e; Anadolu, Make­donya ve Teselya ile Ege denizine; Arnavutluk ile Adri­yatik denizine; Irak ile Basra körfezine uzanan 12.000 fersahlık sahili vardır. (•Ublctnı, 1/ 14)

403) Osmanlı imparatorluğunun nüfusu yaklaşık 35,5 milyondur. Bunlardan 27 milyonu dolaysız, geri kalanı ise dolaylı olarak idare edilen eyaletlerde yaşa­maktadır. -/ - . Bu bir millet değil milletler birleşimidir . . . (•Ublclnl, 1/ 14-15)

404) Osmanlı imparatorluğu'nun arazisi "eyalet"lere ayrılır. Bunlann . . . başlannda bulunan yöneticiler vali veya mutasamf unvanını alırlar. Eyaletler de kendi arala­nnda "liva"lara aynlmakta ve bunlann başında kayma­kam veya muhassıl bulunmaktadır.-/- Livalar ise ka­za'lara ve kazalar da nahiye"lere bölünmektedir. Avrupa r

Tükiyesinde ( = Balkanlarda) 15, Asya Türkiyesinde (Anadolu'da vs. ) 17 ve Afrika Türkiyesinde ise 3 eyalet bulunmaktadır. (Ubtctnı, 1 1 59-60)

405) (Böylece) Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa, Asya ve Afrikada sahip olduğu topraklar 35 eyalet, 142 liva ve 1320 kaza'ya aynlır. (Ubıcını, 1 /66)

406) Türkiye, idari bakımdan 15'i Avrupa, 18'i As­ya ve 3'ü Afrika'da olmak üzere 36 eyalet'e aynlmıştır. Bu eyaletler kendi aralarında 1 10 liva veya sancak'a ay­rılır. (•Ublclnl, 1/21) (krş.no. 285)

Page 137: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 135

407) Nahiye'ler, halk tarafından seçilen ve belediye reisi gibi vazife gören bir muhtar veya hocabaşı tarafın­dan idare edilmektedir. (Ubicini, 1/68)

408) Her "eyalet"de, . . . tahsildar vazifesini yapan bir defterdar ve her "liva"da bir mal müdürü vardır. (Ubı­

cını, 1/68)

409) Vanda ( 19'uncu asır)'ya göre sadece maliye, zabıta ve iç idare, doğuştan Türk olanların tekelindeydi , fakat dışişleri ile orduda mühtediler'den de istifade edil­mekteydi. . . (A. Cevat, terc. s.38)

410) Türkiye ( = Osmanlı) hükumeti şekilce "mut­lak" fakat gerçekte ılımlı ve ölçülü bir "monarşi"dir. (Ubı­

cını, 1 /52)

4 1 1 ) (Fakat) Montesquieu (öl . 1755) 'nün ileri sürdü­ğü ( :zannettiği) gibi, Türkiye'de ne mülkiyet, ne mira.s , ne de medeni kanunların bulunmadığı ( iddiası) şayet gerçek olsaydı, değil Türkiye'nin geleceğinden birşeyler beklemek, (hatta) onun bugüne ( 19'uncu asıra) kadar nasıl varolup geldiğine de şaşmak gerekirdi . (Ubıcını, 21

442)

412) Montesquieu, Türkiye' den . . . . bir hafiflikle (Türkiye'yi hafife alarak) bahsetmiştir. Montesquieu'den sonra . . . diğer yazarlar, Türkiye'yi daha iyi anlayabilecek fırsatlara sahip olmuş olmalarına rağmen, Türkiye'yi tam titizlikle ortaya koyamamışlardır . . . Bu yazarlar Türkiye'nin . . . değil bir millet, bir topluluk teşkil ettiğini bile inkar etti­ler (Ubtcını, 2/ 444)

413) Türkiye'de hükumet, Montesqieu'nün "belli ve sabit kanunlara göre tek kişinin idaresi" diye tarif ettiği "monarşi"ye, . . . "despotluk"tan daha çok benzemekte­dir. Türkiye hükumeti, ancak tırnak içine alınan tarifteki hükumet şekline benzetilebilir, yoksa tek kişinin kanun­suz, kaidesiz, kendi arzusu ve kaprislerine göre hareket ettiği bir hükumet şekline asla benzemez. Türkiye'de ka-

Page 138: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

136 ! TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ

nun mevcuttur ve bu kanun tek ve gerçek hakimdir. Sa'di (öl. 1282) diyor ki: - Bir iktidann üstünde her �­man bir şey vardır: Kadı, kendisini tayin eden vezir' e ita­at eder; Vezir kendisine bu mevkiyi veren Sultan'a ve Sultan da kanun'a boyun eğmek zorundadır . . . . (Ub1c1nı,

1 / 1 30)

414) Anayasaya dayalı, Monarşi veya Cumhuriyet devletlerindeki temel prensipler, ardı ardına gözden geçi­rilsin, görülecektir ki bu prensiplerden hiçbiri yoktur ki İslam hukuku'nda resmi bir şekilde yazılmış veya bu hu­kuktan mantıki olarak aynı presiplere vanlmış olmasın: Millet egemenliği (ve) herkese oy hakkı , idare mekaniz­masında bulunanlara kadar uzanan ve herkese tatbik edilen seçim prensibi siyasi toplumun bütün üyeleri ara­sındaki eşitlik, devlet tarafından tekel ve imtiyazlann ya­saklanması, İslam Hukuk sisteminde açık ifadeyle belirtil­miştir. (Ublclnl, 1/ 135)

415) Modem demokrasi prensiplerinin temelleri , (Müslümanlıkta) var olagelmiştir. Bu prensipler bu dinde bir nüve, bir çekirdek olarak değil , aksine . . . en açık şe­kilde ifade edilmiş ve İslamiyet doğar doğmaz tatbik edi­legelmiştir. Bugün Türkler gerçi Cumhuriyet rejiminden korkuyorlar ve İslam'ın ilk müesseseleri hakkında esaslı ve metodlu şekilde bilgi sahibi olmadıklan için İslami· yet'in kusursuz bir Cumhuriyet düzeni demek olduğunu( bilmiyorlar . . . (Ub1c1nı, 1/80)

416) "Müslümanlığın Doğu Avrupa'ya getirilişinin ve Hindistan'a yayılmasının sebebi Türkler'dir. . . Müslüman­lık, . . . inanç bakımından olduğu kadar idare (deulet ida­resi) bakımından da diğer dinlerden çok daha etkili ol­maktadır . . .

" (Ellot, 1 /177)

417) Türk devlet anlayışında kayırma yoktur; her­kes şahsi kabiliyet, ehliyet ve liyakatı sayesinde görev sa-

Page 139: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 137

hibi olmakta ve her göreve, ancak o işten anlayanlar ta­yin edilmektedir. (Busbecq, s. 64)

418) Vanda'ya göre Türkler, devletin yücelmesi için çalışanlara mükafat vermekte, fakat görevini yap­mayanlan ceza'landırmaktaydı. (A. Cevat, tere. s.38)

419) " . . . Osmanlı İmparatorluğu' nun ilk zamanlann­da başanlı savaşçıların feth ettikleri topraklar onlara mü­kafat olarak verilirdi . . . Bunlara "tımar" deniliyordu. Ma­kedonya'da bu yolla toprak sahibi olmuş çok sayıda Türk vardır. (Eliot, 1/ 169)

420) ( -Askerlikte başarılı olanlara arazi verilir ve bunlara Zaim ve Tımarcı denilir -) Bunlann ikisi de aynı gaye ile kurulmuştur. Aralarındaki tek fark, padişah tara­fından verilen berattan gelir. Bir "zaim"in geliri 20.000 akçeden 99.999 akçeye kadardır: bir akçe fazlası Beyler­beyi'nin geliridir. (Rycaut, s. 266)

421 ) Tımar'lar iki türlüydü : "Askeri tıınar"lar (tımar, zeamet vs. ) ile "mukataa" ve "malikône" ki bunlar, . . . bir köy veya bir kaza'nın vergilerini kendileri için ve bizzat kendileri toplamak hakkına sahip olacak bazı ailelere im­tiyaz olarak verilmişti . (Ubıcını, 21 292-293)

422) Tımarlık araziler, genişliklerine göre üç guruba aynlmaktaydı: al-Tımarlar, b) Zeametler, c) Beylikler . . . Bu tür arazilere sahip olanlar, gelirlerinin her 3.000 ak­çe'si için bir "atlı asker" beslemek zorundaydı. . . Tımar sahipleri zaim'lerin emrindeydi (Ublclni, 2/259)

423) (Savaş sırasında) kendi nzalanyla teslim olan veya sakinleri (hınstiyanlar) boşaltıldıktan sonra müslü­manlar arasında paylaştırılan topraklar ile, . . . feth edilen . . . araziler arasında, . . . bir aynrn meydana getirilmiştir . . . Birinci kısım arazilerde, toprağın üç bölüme ayrıldığını görmekteyiz: Bir kısmı "cami"lere verilmiştir; ikinci kısmı "zeamet" , "timar" vs. adlarıyla ordu ile bahriyenin ihti­yaçlarını karşılamak üzere askeri mülkiyetlere tahsis edil-

Page 140: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

138/ TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

miştir, . . . üçüncü kısım ise , -/- . . . Devlet'in hakkı sayıl-mıştır . . . . Devlet, bu üç büyük mülkiyet taksiminden an-cak kendi payına düşen kısmın idaresini yüklenir. Gayri müslimleri kovmakla işe başlayan hükumet, (boşaltılan) topraklan müslüman ailelerin üyeleri arasında -toprağı iş­lemek ve senelik gelirlerinden hükumete "öşür" (onda bir vergi) vermek şartıyla- dağıtmaktadır. (tıbıcını, 21

257-258) *

424) Vergi'ler, yerine göre % 10 ile % 25 arasında değişen ve ortalama olarak % 1 7 ,5 yani yaklaşık olarak yedide bir kuruşluk vergi ve resim'den ibarettir ki dev­let, . . . menkul, gayri menkul veya ticari muhtemel servet üzerinden almaktadır . . . Mesela 1 .000 kuruşluk bir hubu­bat değeri üzerinden öşür olarak 100 (kuruş) alır, sonra da "vergi" olarak 175 kuruş (daha) alır, halbuki aynı de­ğeri haiz bir ev üzerinden vergi olarak sadece 175 kuruş alır. (Ubiclnl, 2/ 267)

425) "Türkiye'de uergi toplanışıyla ilgili hükümler de çok yumuşaktır. Vergi mükelleflerinin ödememesi halin­de ne hapis (cezası verilir) , ne de mallanna el konu­lur . . .

" (Ublclnl, 21 298 dn.)

426) Her kim boş ( = sahipsiz) bir araziye bir "ağaç" dikecek olursa, hem bu ağacın hem de bu ağacı beş adım bir mesafeyle çevreleyen toprağın sahibi olmaktay­dı. . . (Ublclnl, 2/ 260)

427) Türk idaresinin bazı kötü tarafları olduğu inkar edilemez . . . Fakat bazı Türk düşmanı yazarlar Türklerin Avrupa'yı feth etmelerini, Islavlan ezen, Yunanltlan mahveden ve barışcı düzenli bir uygarlığı yıkan bir bar­bar istilası olarak nitelendirirler. Aslında bu, gerçek değil­dir. Çünki İstanbul'un düşmesinden yıllarca önce de Do­ğu Avrupa'da kan gövdeyi götürmüştü; cinayetler vardı; • Sultan Mahmud-il tarafından tmwr ve zeamet usulü kaldırılmış ve bütiın

topraklar devletleştirilmiştir.

Page 141: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 139

çekişmeler vardı, iç kavgalar vardı, savaşlar vardı. Hain­lik, kardeş katli, akla gelmedik zulümler Türklere ait de­ğil, onların feth ettikleri topraklarda (daha önceleri) ya­şayanlara ait hususiyetlerdi . Hiçbir Türk sultanının haya­tında . . . hainlik ve kötü idareye, Kazıklı Voyvoda'nınki gibi zulme rastlanamaz. . . (Bu sebeple) Türkler asla . . . barbarlar olarak vasıflandırılamaz . . . (Ellot, 1/66-67)

428) Türkler idareci bir ırktır ve gerek fert olarak, gerekse cemiyet olarak hınstiyanlardan üstündürler. Bu prensip ne padişaha, ne de belirli bir sınıfa dayanır. Bu sadece bütün Türk milleti'nin sarsılmaz inancına dayanır. (Ellot, 1/ 150)

429) Vanda( 19'uncu asır)'ya göre Türkler hiyle ve entrikaya dayanan bir diplomasi'yi kendi efendiliklerine yakıştıramadıklan için açıkça ve samimi olarak ortaya çı­karlar . . . (A. Cevat. tere. s. 38)

430) "Türkler ve Türkiye, tarihte gene mühim roller oynayacaklardır. Anadolu'da ve Avrupa'daki Türkiye'de (Balkanlarda) gördüğümüz Türk milletinde bu güç fazla­sıyla mevcuttur . . . . " (Ellot, 1/1 15)

Page 142: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

xıv ASKERLİK SEVGİSİ

VE

ÜRDU

Doğuştan a s k e r olan Türkler (Belge 431-432), Theve­not ve Ubicini'ye göre, madalya beklemeksizin düşman kuwetlerine karşı "arslanlar gibi döğüşürler". (Belge

433-434) Çünki 17ıouvenel'in dediği gibi "Türklerin vazife ve şeref duygusu kuwetlidir". (Belge 435) Ve çünki Türk as­keri yiğit ve sabırlıdır. (Belge-436) Onlar için savaş adeta bir neşe kaynağıdır. Saffet Paşa'nın ifadesiyle :-Türk askeri silahının ucunda Cennet'i gördüğü için cesaretlidir. (Beı­

ge-437) Nitekim Türkler şe/ıit'lerin Cennet'e gittiğine iman etmişlerdir. (Belge- 438) Müslümanlıktan önce bile Türkler "hastalanarak ölmek" ten utanırlardı zira onlara göre er­demli ölüm, ancak "savaş meydanlarında" mümkündür. (Grousset, Rasonyı, Ligeti ve Cahun gibi tarihçile( bu görüştedir.) 1

Barış zamanlarında en çok hoşlandıkları eğlence, sa­vaş oyunları ve ok atmak'tır ve bu hususlarda Türkler çok

1 )-Bu konuda görüş birliğinde bulunan Avrupalı tarihçiler olarak: a)-R. Grousset, Bozkır İmparatorlıığıı (tere. R. Uzmen, Isı. 1980),

s. 99 b)- L. Rasonyı, Tarihte Türklük (Ank. 1988), s. 63 c)- L. Ligeti, Bilinmeyen İç Asya (tere. S. Karatay, Ank. 1986), s. 201 d)- L. Cahun, İntroducıion a l'Histoire del'.Asie, (Paris, 1896); s.60

Page 143: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞll / 1 4 1.

ustadır. <Belge- 439-440) Avrupalılara göre Türk askerlerinin erkekçe tavır ve hareketlerini fark etmemek mümkün değildir. (Belgc-441) Howard ve Eliot diyor ki: Türk milleti ve hükümdarları kahraman oldukları gibi, Türkler askeri deha sahibidir. (Belge 442-443) Nihayet, Bayrağa bağlılık Türklerin de özelliklerinden biridir. (Ilelge-444)

Vatanı savunmak, Türk ordusunun görevi olduğu gi­bi Devlet'in görevi de Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak­tır. (Belge-445) Türk ordusunda disiplin çok önemlidir. (Bel­

ge-446) Thevbıot, Ricaut ve Busbecg gibi diplomatlara göre Türkler hem iyi silahlanmıştır, hem de silahlarını ustalık­la kullanabilmektedir. (Belge-447-448-449) Bu sebepledir ki Busbecg'e göre Türk ordusu, baharda kabaran nehirler gibi önlerine çıkan herşeyi silip süpürmektedir. (Belge-450)

Her ne kadar bazı Avrupalılar (19.ncu asırdan itiba­ren) Türklerde fetih ruhunun kaybolduğunu iddia edi­yorsa da, Ubicini'ye göre Türk askerlerindeki savaşçı ruh (-19'uncu asırda bile-) devam ettiği gibi. Türk ordusu seçkin komutanlar tarafından idare edilmektedir. (Belge

452-453)

Türklerin askerlik tarihinde birçok kahramanlık ör­nekleri vardır: Mesela Navarin 'de inanılmaz bir kahra­manlıkla çarpıştıkları gibi (Belge- 454), Silistre kuşatmasında Türk askerlerinin gösterdiği dayanma gücü ve emirlere itaati, dillere destan olmuştu. (Belge-455) Silistre kuşatma­sında düşman komutanı Prens Paskeviç teslim olması için kale kumandanı Mıısa Paşa 'ya büyük bir rüşvet teklif edince paşa derhal müzakereyi keserek askerlerinin başı­na dönmüştü. Savaş sırasında bile namazını ihmal etme­yen Musa Paşa göğsüne isabet eden bir obüsle şelıid ol­muştu. (Belge-456> Hulasa oniki bin Rus askerine karşılık sadece üç bin kişilik Türk askeri kahramanca direnmişti (Belge-457)

Ayrıca Oltentiza'da düşman iyice yaklaşıncaya kadar bekleme emrini alan ve sonra beklenmedik bir sırada an-

Page 144: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

ı42 / TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

sızın ateş açan Türk askerleri karşısında Ruslar neye uğ­radıklarını şaşırmış ve perişan olmuştu. (Belge· 458)

Türklerin denizlerdeki kahramanlığma gelince (14'üncü asırda) Sinop önlerinde Bizans donanmasıyla meydana gelen bir deniz savaşında, Türkiye Seçuklu hü­kümdarı Sultan Mes 'ııd-II'nin oğlu Gazi Çelebi Altunbaş (öl. 1334 ?), usta bir yüzücüydü: düşman gemilerinin altı­na dalarak onları matkapla delmek suretiyle batırmak­taydı. (Belge-459)

Bu ilginç olayı Rihle adlı eserinde anlatan İbn Battu­ta (öl. 1366)'nın hayran kaldığı Türk denizcilerinden biri de Ömer Beğ'dir. Çünki o da kurduğu bir donanmayla Bi­zans ba§kentine ( 14'üncü asırda) akınlar yapmaktaydı. (Belge-459)

Yine Sinop önlerinde (fakat 19'uncu asırda) meyda­na gelen bir deniz savaşında, topçu olarak görevli bir Türk denizcisi, düşman gemilerinden atılan bir gülle ile sağ kolunu kaybetmesine rağmen sol kolunu kullanarak ateşe devam etmiş fakat onun da bir gülle ile kopmasın­dan sonra kan kaybından düşüp bayılmıştı. (Belge-460)

Aynı şekilde (-19'uncu asır ortalarında-) Ömer Paşa adlı (-ihtida etmiş-) bir Osmanlı generali, Eflak ayaklan­masını bastırmak üzere, 15 .000 kişilik seçkin bir Türk or­dusunun kumandanı olarak 1848'de Balkanlara gönderil­mişti. Orduda kurduğu sert disipline rağmen paşa, asker­lere isimleriyle hitab ediyor ve kendileriyle arkadaş gibi konuşuyordu. Nihayet 1853 yılında padişahtan gelen emir üzerine Rusya'ya savaş açılmıştı. (Beıııe 461)

Yurt savunması için olan bütün ordular'ın başkomu­tanı Serasker unvanıyla anılmaktaydı. Onun emrindeki ordulardan her birinin başında, müşir (mareşal) rütbesin­de bir komutan bulunurdu. Tümgeneral için o zamanlar fırka (tümen) komutanı manasında ferik denilmekteydi; tugay komutanı (tuğ-general) ise liva ( =mir-i liva) unva­nıyla anılmaktaydı. Muvazzaf orduya nizam denildiği gibi yedeklere de redif adı verilmekteydi. (Belge-462) Askerlik

Page 145: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE Allı.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 143

süresi 1843 fermanına göre "altı yıl"dı. (Belge-463) Sadece müslümanlar askere celb ediliyordu fakat 1847'de çıkan bir kanuna göre hırıstiyanlar da askere alınmağa başla­mışdı. (Bclge-464) Her aileden ancak bir çocuk askere alını­yor ve tek çocuklu aileler muaf tutuluyordu. (Belge-465) Fa­kat 1844'den itibaren kur'a usulü başlamıştı. (Belge-466)

Muvazzaf ordunun mevcudu 138.000 kadardı. (Belge-467)

Devşirmeler'den alınan Yeniçeriler ayrıca Sipahiler ve di­ğer yardımcı birlikler Ordunun esas gücünQ teşkil etmek­teydi. (Belge-468-469-470-471-472- 473)

Hazır ol cenge eğer sulh-ü-salah istersen ilkesi uya­rınca teşkil edilen güçlü Türk ordusu, (-Sir Ch. Eliot'un tabiriyle-) Avrupa'yı tehdid eden bir arslan gibi kükremek­teydi. (Belge-474)

Belgeler (no. 431-474)

43 1 ) "Her Türk doğuştan asker'dir. Sıra kavgaya geldi mi, en soğukkanlı bir Türk bile uyanır, şahlanır. Normal bir Türk dürüsttür, iyi niyetlidir. Çocuklara ve hayvanlara karşı şefkatlıdır; çok sabırlıdır fakat üzerine kavga ruhu çökmeye görsün. . . (0 zaman) Türkü zabt edebilirseniz edin . " (Ellot, 1 / 1 15)

432) "Türk bir asker'dir. Bunu, . . . ellerine bir kılıç veya bir tabanca verildiği zaman Türklerin nasıl coştukla­rı, onu tabii olarak en tesirli biçimde nasıl kullanacakları­nı bilmeleri manasında söylüyorum . . . "

(Ellot, 1 / 1 14)

433) "Türkler savaş meydanında, düşmanları kendi­lerinden fazla olsa bile gerilemezler ve arslanlar gibi dö­vüşürler. Onların bu kadar cesaretli olmaları, sahip ol­dukları iman'dan ileri gelmektedir . . . "

(Thivenot, s. 172)

434) Türk askerini iten saik , Fransız askerini güden saikten çok farklıdır. (Fransızlar) . . . üstünlük tutkusu, ma­dalya veya rütbe sevdası için ; halbuki Türkler ödev bil­dikleri için savaşır; bu sebeple kahramanlıklarıyla övün-

Page 146: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

1 44 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

mez ve mükafat beklemezler. . . -/ - Saldırı emri alınca atılırlar. Onları ne yorgunluk, ne de yoksunluk durdurur. Düşmanla karşılaşbklarında arslanlar gibi dövüşürler. Biz askeriz , savaşmak ödevimizdir diye düşünürler, çağınl­mayı bile beklemezler. Darül-İslam istilaya uğramıştır, Din, vatan tehdid altındadır (diyerek) evini . . . ve tarlası­nı satar, at ve gerekli silahları satın alırlar, gönüllü olarak giderler ki bu da müslümanlık ödevidir. Böylesine bir yi­ğitlik tükenir mi? Bütün acılara göğüs gererler. Bu her zaman ve her yerde aynıdır . . . (*Ub1c1nı, 2/ 16-17)

435) (Fransız elçisi M. Thouvenel ) , . . . Türk askerin­de vazife ve şeref hissinin kuwetli olduğunu, ücretinin az olmasına ve gözde paşaların gadrine uğramasına rağ­men, ülkeye olan saygılarından hiçbir şey kaybetmedik­lerini övgüyle anlatmaktaydı. (Fontmagne, s. 63)

436) Ömer Paşa (bkz. Belge-462-463) bize demişti ki: -

Türk askeri yiğittir . . . , azla kanaat eder ve sabırlıdır. İyi komuta edildiğinde Avrupanın en seçkin birliğine eşit olur. . . (•Ublclnl, 2/ 16)

437) "Mükemmel savaşçı olan Türle/er, ay�ı zaman­da dayanıklı (olup) , uzun yürüyüşlere sabırla katlanabili­yorlar. Yanlarına gerekli birkaç parça eşya, silah ve bir matra sudan başka şey almıyorlar. En güç şartlara kolay­lıkla uyabiliyorlar . . . Savaş, onlar için bir neş'e kaynağı. Birgün, Saffet Paşa'nın şöyle dediğini duydum:- Türk askeri savaşırken, silahının ucunda cennet'i gördüğü için cesurdur . " (Fontmagne, s. 64)

438) Türkler savaşta ölenlerin (şehit'lerin) Cennete gittiğine ve meleklerin de onlar için . . . her an Allaha dua ettiğine iman etmişlerdir. (Busbecg, s. 145)

439) Bu savaşcı kişilerin (Türklerin) . . . en çok yap­tıkları , askeri oyun/ar'dır. Bu hususlarda maharetlidirler. Son derece hızlı ve isabetli ok atarlar. Şehirde az bir pa-

Page 147: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TIJRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 145

ra karşılığında ok atmak için birçok yerler vardır . . . " (J. Thevenot, s. 94)

440) Ok atmak'ta Türkler çok ustadır; onlar bu işe daha yedi sekiz yaşlarında başlar ve oniki sene süreyle talimlere devam ederler. Bu nedenle Türklerin kollan çok kuwetlidir ve en ufak hedeflere bile isabet ettirecek ustalığa ulaşmışlardır. (Buabecg, s. 124)

441) Türk askerlerinin düzgün duruşunu, erkekçe havasını, hareketlerinin . . . düzenini fark etmemek imkan­sızdır . . . (*Ublclnl, 2/11)

442) Türk milleti ve Türk hükümdarlarının kahra­man'lığını takdir etmek zorundayız. (Howard, s. 101)

443) Türklerin asken deha'sı vardır. (Ellot, 21 1s1)

444) Türkiye'de ortaya çıkan genel bir vakıa var ki o da "bayrağa bağlılık"tır. Bu bağlılık bütün savaşçı mil­letlerde görülmekte ve dindar milletlere özgü bir vazife hissiyle de artmaktadır. (Ublclnl, 21 426)

445) Vatanı savunmak Türk ordusu'nun görevidir; Devlet de kendi ordusunun sağlık ve sıhhat işleriyle yü­kümlüdür. (Buebecg, s. 105)

446) Türklerde asken disiplin ve geleneklere bağlılık çok kuwetlidir. Hiçbir suç cezasız bırakılmaz: Ordudan kovulma cezasından, rütbelerin geri alınması, malların müsaderesi, dayak cezası ve idama kadar çeşitli cezalar verilmektedir. (Buebecg, s. 148)

447) Türkler, büyük ve cesur bir ordu'ya sahip ol­maları yanısıra, iyi silahlanmaları ve silahlarını kullan­maktaki maharetleri ile de üstünlük sağlıyorlar. (Thevenot,

s. 173)

448) Osmanlı İmparatorluğu'nun gerçek gücünü meydana getiren, büyük ve güçlü olan Osmanlı ordu­su'dur." (Rycaut, s. 265)

Page 148: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

146 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

449) Osmanlı İmparatorluğu'nun gerçek gucunu meydana getiren Osmanlı ordusu o kadar büyük ve güç­lüdür ki şu atasözünün hiç bir mubalağası yoktur: "Türk atlılarının bir defa geçtiği yerde artık ot bitmez. " (Rycaut, s. 265)

450) Türk ordusu bahar mevsimlerinde kabaran bir nehire benzer; bütün sedleri ve engelleri yıkabildikleri gi­bi, önlerine çıkacak herşeyi silip süpürmektedir. (Busbecg,

s. 25)

45 1) Fetih ruhu ( 19'uncu asırda) kayboldu ve Os­manlı (şimdi) evcil oldu; askerken filozoflaştılar. (•Ubicını,

2/61)

452) (Fakat Türklerdeki) savaşcı ruh, . . . (yine) de sönmemiştir. Asker hakikaten cesur ve savaşçıdır; kur­maylar (sınıfın)da pek çok mümtaz generaller ve kuman­danlar bulunmaktadır. (Ubıcını, 2/425)

453) Kahramanlık ve yiğitliklerine gelince Türkler . . . Navarin'de inanılmaz bir kahramanlıkla çarpışmışlar ve yalnızca Avrupa taktiğinin üstün gelmesi yüzünden fela­kete uğramışlardı . (Ubicinl, 2/439)

454) Devrimizin en yüce askeri olaylarından biri olan Silistre kuşatması, Türklerin yozlaşmadıklarını kanıt­lamıştır. Atalarının kahramanca geleneklerinden uzaklaş­mak şöyle dursun, kolayca hislerine kapılır kişiler olma­larıyla bağdaşmayan birçok meziyetler elde etmişlerdir. (Nitekim) Arap-Tabya'da müstahkem mevkiin sırtlarında bir çıkıntı mayınla uçurulmuştu . Açılan gediğin önünde askerler oniki saatlik nöbetlerle , sağ dizleri yerde, par­maklan tetikte beklediler. Ve bu , haftalarca sürdü. (•Ub1-

c1nı, 2/ 18)

455) Silistre müdafii Musa Paşa'nın (şehid olarak) ölümü karşısında hayranlık ve saygı duymayan var mı­dır? Bir saldırıyı püskürttükten sonra surların üzerinde . . . namaz kılarken bir obüs parçası fırlayıp tam göğsüne isa-

Page 149: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 147

bet etmiş ve . . . şehid olmuştu. (Bundan) daha yüce bir ölüm, daha yüce bir hayat düşünülebilir mi? Hamisi ol­maksızın kendi çabaları ve yetenekleri ile paşalığa kadar yüksel-/-mişti. Servet sahibi değildi, üstelik kalabalık bir ailenin yükünü taşımaktaydı. Bunu öğrenen (düşman komutanı) Prens Paskeviç, kalenin teslimine karşılık dört milyon teklif etmiş fakat Musa Paşa . . . o anda müzakere­ye son verip askerlerinin başına dönmüştü . (•Ubıcını. 2/

17-18)

456) "Türkler, . . . çok çetin savaşmış, çok büyük kahramanlık göstermişlerdi . Oniki bin Rus'a karşılık üç­bin Türk canla başla mücadele etmiş ve çok başarılı ol­muşlardı . . . "

(Howard, s. 99)

457) Oltentiza'da, bir şaranbola yarı korunmuş ola­rak yerleştirilen iki tabura, on adım yakına varmadan düşmana silah çekmeme emri verilmişti. Bu iki tabur, tü­fek omuzda, heykel gibi kayıtsız durdu . Karşılarında Rus askerleri üstüste iki salvo savurdu . Kimse kıpırdamadı . Düşman istenen mesafeye vardığında (Türk askerleri) ateş etti ve (düşmanın sonu) feci oldu . Türklerin savaş­ma şeklini bilenlerin hayretini mucip olacak bu sonuç Osman Paşa'nın eseriydi . (*Ubıcını, 21 18)

458) (Sinop'ta tanıştığım ve Selçuklu sultanı Mes'ud-/f nin oğlu olan) Gazi Çelebi (-ki asıl ismi Altun­baş' dır ve 1332 yılına kadar orada hüküm sürmüştür) , cesur ve kahraman bir hükümdar olup Tanrı ona su al­tında uzun süre kalmak gücünü vermiş iyi bir yüzücü idi. Hazırlattığı donanma ile Rumlara karşı savaşa çıkar, düş­man donanması ile karşılaşıp askerler savaşa başlayınca, elinde demir bir matkap olduğu halde suya dalar, kafir gemilerinin diplerini deler ve suya gark oluncaya kadar düşman bunun farkına varmazdı . Bir tarihte düşman fi­losu Sinop limanını bastığında , Gazi Çelebi bütün gemi­leri bu şekilde batırmış ve içindeki askerleri olduğu gibi esir almıştı . . . "

(İbn Battuta, s. 63)

Page 150: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

148 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

İbn Battuta'(öl . 1366)'nın hayran olduğu Türk devlet adamlanndan biri de, İzmir'in sahibi ( :hükümdan) Aydın oğlu Sultan Mahmud Beğ'in oğlu Ömer Beğ idi:

459) "Ömer Beğ, dindar olduğu kadar cömert; cö­mert olduğu kadar da cihad ve gaza ehli bir yiğittir. Bu maksatla kurduğu donanma ile İstanbul kapılanna varın­caya dek akınlar yapar, yağma ve talanlan sonunda top­ladığı ganimeti büyük bir cömertlikle dağıtır ve tekrar ga­za ( :gazilik) niyetiyle denize açılırdı. . . . . " (İbn Battuta, s. 38)

460) Osmanlı Donanması, . . . yiğitlik ve fedakarlıkta ordudan aşağı kalmıyor. (Nitekim) Sinop'ta gördük:

O korkunç faciada . . . hayatta kalanlardan biriyle ta­nıştım . Osman Paşa Firkateyni'nde topçu olarak hizmet görüyormuş; cenk sırasında bir gülle sağ kolunu kopar­mış, Fitili sol eliyle kavramış ve nişan almaya devam et­miş. O kolu da bir gülle ile uçmuş. Acıdan ve kan kay­bından gücünü yitirip düşmüş. Cerrahlar koşmuşlar, kar­şı gelmiş . "Dişlerimle"! diye haykırmış. Bereket versin ki bir senkop ( :bayılma) gelmiş de çekip götürmüşler. He­redot'un anlattığı Sineger'i hep kuşkuyla karşılamıştım, fakat şimdi inanmak zorundayım. (*Ublcını, 2/24)

461 ) 1848'de Eflak ayaklanması, . . . Ömer Paşa* komutasında bir askeri -/ - birlik gönderilmesini gerektir-

• Ömer Paşa hakkında (onu iyi tanıyan birine) sorular sordum . . . Asıl adı Michel Latıas imiş. Plaski adlı küçük bir Hıtvat köyünde, 1806 yılının ba­şında doğmuş. Ebeveyni ... ortodoks bir aileymiş. Babası, Plaskinin bağlı olduğu Ogolini dolaylarının vali muaviniymiş . ... Oğlu Michel askeri eği­tim görmüş, sonra Avusturya ordusu'(nda çalışmış) ve ... 1826 yılında Za­ra'daki istihkam merkezine müfettiş muavini olarak tayin edilmiş. O sı­rada yirmi yaşındaymış . .. .İki yıl sonra (1828'de) Avusturya'ya hizmetten vaz geçerek Türkiye'nin hizmetine girmiş. (Ubicinl, 211 3)

Kırım Harbi'nde Osmanlı ordusunda serdar-ı ekrem (baş komutan) olan Ömer Paşa Yugoslavyada Mikael Lattas adıyla ortodoks bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti . . . . Önce Sultan Mahmud'un ... sonra da Sultan Abdülmecid'in itimadını kazanmıştı .... Kendisini beğenmiş bir adamdı. .. Sonunda perişan oldu ve unutulup gitti. ıFnntm•�··· '· 62-6Jl

Page 151: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 149

mişti. Başkomutan kampını Tuna ırmağının sol kıyısı bo­yunca kurmuştu . . . Türkler dost sıfatıyla geliyordu. So­kaklarda halk birbirini tebrik ediyordu . . . Türkleri selam­layan "hurra" sesleri yükseliyor ve Romen milli (marşını) çalan band;;ya elleriyle tempo tutuyorlardı . . . (*Ubicini, 2

/9-10)

462) (Ömer Paşa'nın emrindeki) ordu: piyade, atlı ve topçu olarak 15.000 kişiden müteşekkildi . Bu birlikle­rin kıyafeti gerçekten kayda değerdi. . . . Etrafımda uya­nık, canlı, iyi techiz edilmiş askerler, parıldayan silahlar, usta biniciler görmekteydim . . . ı•ubıcini, 21 1 1ı *

463) Kasım-1853'ün ilk günleriydi. Bosna ve Kara­'dltg'daki iki zaferle şöhrete ulaşmış, müşir (mareşal) rüt­besiyle Türkiye'nin Avrupa'daki ordularının başkomutan­lığına getirilmiş bulunan Ömer Paşa , Sultan'ın Rusya ile harp veya sulh kararını . . . Çum/a'daki karargahında beklemekteydi . Sinirli bir bekleyiş içinde durmadan saati­ni çıkanp bakıyordu . Sabahtan beri emirber'inin (İstan­bul'dan haber getirmesini) bekliyordu . Sonunda dayana­madı, atının getirilmesini emretti ve İstanbul'un yolunu tuttu . Uzaktan, bu yana doğru koşan iki atlı gördü. Dür­bününü onlara dikti. . . . (Gelmekte olan) kendi yaveri Teufik Bey'di . . "Ne haber ?" diye haykırdı . Subay yere atlayıp "savaş" diye cevapladı. . . . (•Ubicini, 2/15)

• Ömer Paşa'yı kampında ziyaret etmiştim . ... Onun kırkbeş, kırk altı yaşla­rında olduğunu tahmin ettim; boylu bosluydu . ... Konuşmamız kah İngi­lizce, kah İtalyanca yapılıyordu. Paşa-/- her iki lisanı da rahatlıkla konu­şurdu ... Ömer Paşa bize kampını göstermek şerefini bahşetti . . .. (Ömer Puşa'nın ordusunda) . . . yemek saatinde karavana (olarak) koyun haşla­ması, birer tabak pilav, peynir ve meyva (sunulmuştu.) Paşa, .. . askerle­rin çoğuna adıyla hitab ediyor, pilavlarından bir kaşık alıyor, sularından içiyor, onların ihtiyaçlarıyla ilgileniyor ve sorular soruyordu. Onlar da saygılı bir samimiyetle cevap vermekteydi. Ordusunda kurduğu seı ı di­sipline rağmen ancak büyük komutanlara özgü olan gerçek bir popülari­te kazanmayı başarmıştı. <Vhicini. ıt ıo- ı ı ı

Page 152: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

150/ TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

464) Askeri hiyerarşinin en üst kademesinde "seras­ker" bulunmaktadır; . . . Kara Kuwetleri onun komutası altındadır . . . sadece müslim tebaadan meydana gelen or­du iki kısımdır: Nizam (aktif ordu} ve redif (yedekler) . . . ; her Tugay'ın başında bir tuğgeneral (Liva) ; Tümen'in ba­şında tümgeneral (Ferik) ; Ordu'nun başında ise Müşir (feld mareşal) bulunmaktadır. (•Ubıcını, 1/27)

465) 1843 fermanı, . . . askerlik süresini "altı yıl" ola­rak tesbit ebnişti. . Bu sürenin bitiminden sonra neferler "redifler" arasına katılmak üzere evlerine gönderilmekte ve "yedi sene" boyunca bu durumda (mustahfız) tutulur­lardı. (*Ublclni, 2/ 419)

466) Türk orduları sadece müslüman halk tabakala­rından toplanmaktaydı . . . Reaya ( = gayri müslimler) as­kerlik hizmetinden azat edilmişti. . . Bunun yerine "harac" yahut şahsi vergi ödemekteydiler . . . Fakat 1847'(de çı­kan) kanuna göre bütün hınstiyan vatandaşlan tıpkı müslümanlar gibi kara ordusuna kabul edilmiş ve buna karşılık "harac" vergisi kaldırılmıştı. (Ubıcını, 2/ 417-418)

467) Her aileden ancak bir genç askere alınabilmek­tedir. Bir ailenin tek çocuğu varsa, bu genç askerlik hiz­metinden muaftır . . . (Ubıcını, 2/417)

468) (Fakat) 1844 senesinden itibaren askere alma istekli olarak askere yazılma ve 20 yaşında olan veya ol­duğu farz edilen gençler arasında kur'a ile yapılmaktadır. (Ublclni, 2/ 416)

469) Osmanlı nizamiye (muvazzaf) ordusunun 138.000 kişiden fazla bir yekünü bulunduğunu ve "re­dif" erlerinin de bayrak altına çağınlmasıyla bu sayının hemen hemen derhal iki misline çıkacağını (bilmekteyiz) . (Ublclnl, 2/421)

4 70) Ordunun �sas gücünü Sipahiler, Yeniçeriler ve diğer birlikler teşkil etmektedir. (Rycaut, s. 261)

Page 153: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 151

4 71 ) Sipahiler, Yeniçeriler, Silahtarlar ve deniz as­kerleri, devlet hazinesinden maaş alırlardı. . . (Rycaut, s. 266)

472.)_.. . . Türklerin "içoğlanı" dedikleri . . . devşirmeler, ' hırıstiyan ana babaya sahip olmalıdır. Bunlar savaşlarda toplanır veya çok uzak ülkelerden getirilirdi. . . Bu çocuk­lann güzel bir bedene sahip olmasına ve doğuştan hiçbir kusur taşımamasına dikkat edilirdi. Çünki Türkler, güzel bir bedende kötü bir ruh barınacağına asla inanmazlar. . . Bu gençler sertlikle eğitilirdi ; en ufak kusurları şiddetle cezalandınlmaktaydı . . . (Çünki) : Türklere göre . . . itaat et­mesini öğrenmeden yönetmeyi öğrenmek mümkün de­�dir . . . (Devşirme gençlerin) " . . . okulda öğrendikleri ilk şey, sessiz durmaları, saygılı , alçak gönüllü ve yumuşak başlı olmalanydı . (Rycaut, s. 50-51-52)

473) (Albert Howe Lybyer <Cambridge-1913>'e göre Enderun Mektebi hakkında-) Kanuni devrinde yaşa­yan Menavino adındaki Venedikli bir yazar, okulun tah­sil süresini şöyle anlatıyor:

" . . . Bir çocuk okulda beş altı gün kaldıktan sonra, ona alfabeyi öğretmeğe başlıyorlar. Mektepte dört mual­lim bulunuyor. Bunlardan biri ilk yılda, okumayı öğreti­yor; diğeri Arapça Kur'an ve din'in esaslarını gösteriyor . . . üçüncü bir hoca da Fars dilini öğretmekle meşgul oluyor ve bir ay da yazı meşk ettiriyor. . . Dördüncü mu­allimin ödevi de, . . . Arapça kitapları okutmaktır. Bu ço­cukların ilk yıl günde iki, ikinci yıl üç, üçüncü yıl dört akçe tahsisatları vardır. Bu tahsisat her sene artıyor . . . . Kendilerine senede iki kat kırmızı renkli elbise ve yaz­ları da beyaz bir takım veriliyordu . . .Disiplin . . . çok sert­ti. . . gece gündüz nezaret altında idiler. . . Mutlak itaat, adab-ı muaşeret, nazik muamele, iffet ve namus üzerin­de hassasiyetle ve israrla duruluyordu . Gençlerin okulla ilgisi yirmibeş yaşına bastıkları zaman kesiliyor ve mezun­ların çoğu , muvazzaf atlı birliklere veya Babıali sipahileri-

Page 154: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

152 / TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

ne veriliyordu. Bunlar okulu bitirdikleri zaman bir veda merasimiyle teşci edilirlerdi. Padişah , mezunları birer bi­rer şahsen taltif eder ve yeni vazifelerinde de iyi davra­narak temayüz etmelerini temin için teşvik edici sözler söylerdi . . . . ve kendilerine işlenmiş birer hil'at ve en gü­zel atlarından birini hediye ederdi . Huzur-ı şahaneden aldığı hediyelerle ayrılan mezunlar, cümle kapısına kadar geçirilir ve orada muzafferane bir tavırla atlarına atlayıp -bir daha dönmemek üzere saraydan ayrılırlardı. . . "

(A.Cevat, terc.s. 171-1 72)

Hulasa, Türklerin karşısında özellikle 16'ncı asırda Avrupa milletleri müdhiş bir korku içindeydi. Çünki:

474)-Kanuni Sultan Süleyman (hük . 1520-1566) , gerek atalarının gerekse kendisinin başanlarından hasıl olan bir güven duygusu içinde, dehşet saçarak Avru­pa'nın karşısına dikiliyor. İkiyüz bin süvari ile Macaris­tan'ı işgal ettikten sonra, . . . Avusturya kapılama dayanı­yor ve Almanya'nın geri kalan yerlerini de tehdit ediyor­du . . . Karşısına çıkan herşeyi bir yıldınm gibi çarpıyor . . . Savaş tecrübesi olan, çok iyi talim görmüş bir ordunun başında onun ismi, çok uzaklara kadar korku ve dehşet salıyor ve Aaırupa sınırlan boyunca bir arslan gibi kükrüyordu.

Page 155: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

xv İsLAMiYET

VE

Hz. MUHAMMED

Allalı kavramını ifade etmek üzere, çeşitli milletler tarafında farklı isimler kullanıldığı fakat hepsinin de aynı amaca yönelik olduğu bilinmektedir. Mesela Latinler Deus, Yunanlılar Teos, Fransızlar Dieu, İngilizler God, Almanlar Gott, İranlılar Huda ve Araplar Allalı dedikleri gibi, Türkler de Tengri (Tanrı) demekteydi.

Ayrıca biliyoruz ki, eski Türk inançları nıonoteizm'e yaklaşan bir sistem sayılmakla birlikte, onlarda Tanrıça (Umay) inancı da vardı. Bu sistemin merasim yönleri ise şamanlık (şamanizm) adını taşımaktaydı.

Sir C/ıarles Eliot'a göre eski Türkler bu yönden Hind inançlarından etkilenmiş olmalıdır. Bunun birinci delili Şaman ve Şamanizm adlarıdır. "Şaman" ismi, Budist ra­hiplere verilen "Samana" veya "Sramana" adından türe­miştir. Daha sonralan ise bu ad, Orta Asyalı din adamla­rı ve büyücüler için kullanılmıştır. (Eliot, 1/98)

Rivayetlere göre ateşe tapan Türkler de vardı. Nite­kim Çinli seyyah Yuan Clıwang, 630 senesinde Turfan şehri yakınlarında Batı Türklerinin hakanı ... tarafından kabul edilmişti. ... Onun anlattığına göre Türkler ateşe tapınaktaydı. (Elioı, 1/98)

Page 156: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

154 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

İbn Fadlan, lü'uncu asırda ziyaret ettiği Türk kavim­lerinin (msl. Oğuzlar, Başkurtlar, Kıpçaklar vs.'nin) inançlarından söz ederken, bazı Türklerin 12 Tanrı 'ya ya­hut kuşlar ve balıklar gibi bazı hayvanlara ibadet ettikle­rini* ve " ... Türklerden biri haksızlığa uğrar yahut başına hoşlanmadığı bir iş gelirse, başını göğe kaldırıp Bir Tanrı . . . " * * dediklerini ifade etmektedir..

İbn Fadlan bir kısım Türklerin de ''Al/ahtan başka Tanrı yoktur ve Hz.Muhammed onun elçisidir" demeyi bil­diklerini söylemekte (bkz. göst. yer) ve nihayet Kıpçak Türk­leri'nin hırıstiyanlığı benimsediğini belirtmektedir. (İbn

Fadlan, aynı eser, s. 68) İlginç olan nokta şudur ki bazı Türk toplulukları,

kendi milli ve dini törelerini, yeni tanıştıkları İslam inançlarına uygulamak suretiyle devam ettirmekteydi. 1

Bütün bu dış etkilere rağmen Türklerin milli inanç sisteminin merkezinde Gök-Tanrı kavramı bulunmaktay­dı. Böyle bir kavram ile İslamiyetteki Allah kavramı ara-

• İbn Fadlan, Rihle, tere. L. Doğan. s. 67 • • İbn Fadlan, aynı eser, s. 63 1)-Nitekim Arap seyyah İbn Fadlan m.lO'uncu asırda Asya Türkleri ara­

sındaki eski inançlardan bazılarını da belirtmiştir: a) Aralarından biri hastalanırsa, cariye ve hizmetçileri varsa, onlar hizmet

ederler. Aile efradından hiçbiri hastaya yaklaşmaz. Evlerden uzak bir yerde hastaya bir çadır kurarlar; iyi oluncaya veya ölünceye kadar hasta orada kalır ... Clbn Fadlan, s. 64-65)

b) Ölen şayet yiğit bir kimseyse, onun öldürdüğü kimselerin suretlerini bir tahta üzerine oyup kabrine koyarlar ve "Bunlar, ... Cennet'de ona hizmet edeceklerdir" derler. (İbn Fadlan, s. 65)

c) "Karısı Harezmli bir müslüman arada ölürse, onu müslüman gibi yıkar­lar, sonra ... bir arabaya koyarlar, böylece gömecekleri yere kadar götü­rürler. ... Sonra ... ölüye bir lahit yaparak ... gömerler. Kendi ölülerini de bu şekilde gömerler. .. Yefat edenin ardından kadınlar değil de erkekler ağlar. .. Ölünün çadırının önüne muhakkak bir bayrak dikmek mecbur­dur. Onun silahını getirirler ve kabrin yanına bırakırlar. Matemleri iki yıl devam eder. Bu müddet dolunca, onun çadırı üstündeki bayrağı indi­rirler ve kendi saçlarını traş ederler. Onun ardından bir zıyafet verilir. Bu zıyafetle artık matemden çıkıldığı anlaşılır; ölünün karısı varsa evle­nir. Bu merasim ancak reisler (:ileri gelenler) için yapılır fakat halktan bazı kimseler için de bu şekilde merasim yaparlar. .. " Clbn Fadlan, s.75)

Page 157: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 155

sında benzerlikler bulunduğunu ve bir kısım Türklerin daha miladi 7'nci asırdan itibaren müslümanlık ile bağ­lantı kurduklarını fakat özellikle 950 dolaylarında Satuk Buğı:a._____Han ( öl.956) zamanında İslamiyeti benimsedikle­rini de bilmekteyiz. Ne var ki lü'uncu asırda bile, müslü­manlığı henüz tam olarak öğrenemeyen Türk kabileleri de mevcuttu. Onlar hakkında " . . . aralarında 50.000 kişilik aileler (kabileler?) gördük. Hepsi de müslüman olmuştu ve bunlar Berencanlar diye tanınmaktadır. .. Kendilerine bir de "cami" yaptırmışlardı. Fakat Kur'an okumasını bil­miyorlardı." diyen İbn Fadlan, bir kısmına " . . . namazda gerektiği kadar bir şeyler öğrettiğini" söylemektedir. (İbn

Fadlan, aynı eser, s. 73) Aslen Türk olan Bulgarlar da önceleri müslüman idi­

ler fakat kıra! Boris (Türkçe Böri= Kurt) zamanında hı­rıstiyan olmuşlardı. Serez ile Filibe arasındaki bölgelerde yaşayan müslüman Bulgarlara Pomak denildiği gibi (Eliot.,

21ıoo>, Makedonyalı hırıstiyanlardan müslüman olanlara da torbeş adı verilmektedir. Fakat "fütuhat" amacıyla Anadolu'dan Balkanlar'a "akın" eden (Akıncı) Türkler için evlad-ı fatihan (fatihlerin çocukları) deyimi kullanıl­maktadır.2 Fütuhat sırasında kahramanlık gösteren "ev­lad-ı fatihan" için mükafat olarak verilen arazilere tımar ve zeamet denilmekteydi. (bkz. Belge-297-298-299-300) Nitekim Makedonya' da \;>öylece toprak sahibi olmuş birçok T ü rk bulunmaktadır. (Elioı, s. l/ı69 =bkz. Belge 297) Bu sebeple Za­im (oku: Zaiym) unvanından türetilmiş olan Zaim-oğlu yahut Enaim gibi soy-adları taşıdıkları3 ve yine fütuhat sırasında başanlı olan Türklerin (-Bölükbaşı vs. gibi) bazı unvanlar aldıkları da görülmektedir.

2 Bu konuda tafsilat için bkz. Tayyip Gökbilgin, Rumelide Yün"ikler, Tatar­lar ve Evlad-ı Fatihan, (Ed. Fak. yay.) İst. 1957

3 Fakat tımar ve zeamet usulü 1836 yılında Sultan Mahmud- il tarafından kaldırıldığı için, "tımar ve zeamet" sahiplerinin ellerindeki bütün toprak­lara devlet tarafından el konulmuştur. (Ubicini, 2f276, ayr. 21293, ayr. 2/304)

Page 158: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

156/ TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Mücahid ve gazi olarak Budapeşte'nin fethine işti­rak eden Gül-Baba (öl. 1541) gibi Türk sufilerinden (bkz. Orhan Köprülü, Git/ Baba madd. lsl.AllS. 41 832 vd.) ön­ce ve sonra olmak üzere, Balkan memleketlerinin feth edilmesini takiben birçok tarikat şeyhleri de Rumeliye akın etmekteydi. Nitekim Olıri şehrinde büyük bir tekke ve türbesi bulunan ve miladi 16'ncı asırda bu şehre yerle­şen Horasanlı Şeyh Halil ile, Kalkandelen (Tetova) ilçe­sinde Harabati Baba (öl .1 196/ m. 1781) tekkesi ve Make­donya ile Kosova'nın diğer şehirlerindeki Bektaşilik, Ka­dirilik, Rufailik vs. gibi Türk tasavvuf geleneği bunun so­mut örnekleri sayılmaktadır.

Belgeler'e göre: Türklerin üstün yeteneklerinin daha da yücelmesine zemin hazırlayan İslamiyet (Belge-475)

akıl'a hitab eden (Belge-476) muhteşem bir din'dir. (Bel­

ge-477)

Müslümanlığı yaymakta kendilerini görevli sayan Türkler (Belge-478) çok dindar olup (Belge-479), günde beş vakit namaz kılarlar. (Belge-480) Ondördüncü asır ortala­rında Türkiye'de bulunan İbn Battuta'ya göre Anadolu Türk halkı sü11ni olup, lıanefi mezhebine mensup idi. (Bel­

ge-481)

Fransız filozofu Voltaire'e göre, kuruluşundan bugü­ne kadar İslamiyet ve Kur'an, kendi özünden hiçbir şey kaybetmemiştir. (Belge-482) "Allaha teslim olmak" demek olan müslümanlık (Belge-483) Türkleri disiplin altına almış­tır. (Belge- 484)

İnsanların medeni ve dini hayatlarını kucaklayan Kur'an, aynı zamanda bir "felsefe" ortaya koymuştur. (Bel­ge 485-486) Fakat Rum papazları Kur'an konusunda şüphe­ler uyandrmak için tercümelerde tahrifat yapmışlardır. (Belge 487) Oysa Kur'an nasıl ki en yüce ilahi kitap ise, Hz.Muhammcd de en yüce peygamber'dir. <Belge-488-489)

Rousseau 'ya göre Hz. Muhammed'in yolundan ayrı­lan müslümanlar yabancıların hükmü altına girmiştir. ı Belge- 490)

Page 159: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 157

Çevresinde öğrenciler ve fakirler için barınaklar, hastalar için şifa yurtları bulunan camiler insana huzur vermektedir. (Belge- 491-492-493) Din görevlileri, sadece na­maz kıldırmakla yükümlüdür, çünki Allah ile kul arasına kimse giremez. (Belge-494) Bu bakımdan İslamiyete karışan hurafe ve bid'atların temizlenmesi için Sultan Mah­mud-II (hük.1808-1839) büyük çaba sarfetmiştir. (Beı­

ge-495)

Türkler arasında her ne kadar Din ve Devlet işleri arasında paralellik kurmak eğilimi kuvvetlendiyse de (Bel­

ge-496) müslüman Türkler bilmeli ve emin olmalıdır ki İs­lamiyetin esası cumhuriyet rejimidir. (Belge-497)

Belgeler ( no. 475-497)

475) Miladi 705-714 arasında . . . Arap istilalannın devamı, hemen hemen bütün Türklerin İslam dinini ka­bul etmelerini sağlaması bakımından son derece mühim­dir. Böylece Türkler, hareketleri, enerjileri ve savaş ruh­lannı geliştirmelerine uygun olan bu dini ( :müslümanlığı) kabul etmiş oldular. Şüphesiz, Türklerin durmak bilme­yen, sel gibi akan kuwetlerini kendi kanlanndan başka hiçbir kuwette aramak gerekmez, fakat şu da inkar edi­lemez ki İslam dini, Türklerin bu üstünlüklerini daha da yüceltmiştir. Türkler İslamlık sayesinde fetih ruhunu öğ­renmiş; alışbklan budist ve hırıstiyan kültürü yerine yep­yeni bir medeniyetle karşı karşıya kalmışlardır. Bu yeni medeniyet Türklere daha yakın olup, Türkler bu yeni medeniyeti hemen kabul etmişlerdir . . . "

(Ellot, ı; 96)

476) İslam, kendisinden önce gelen dinlerin arınmış ve insan aklına hitab ederek mantıki yolu göstermiş bir Din'dir. Dinin temel direği tek Allah inancıdır. (Ubıcını, 1 1

78)

4 77) Bu haşmetli din (İslamiyet) , herkesin anlayaca­ğı kadar basittir . . . "

(Eliot, 1 / 1 93)

Page 160: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

158 / TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

478) Türkler çok dindar, çok yardım-sever'dirler; dinleri (İslamiyet) için çok gayret gösterirler ve müslü­manlığı bütün dünyaya yaymakla vazifelidirler; (Thevenot,

s. 144)

4 79) Müslüman Türklerin dindarlığına ve insanca sadakatlarına diyecek yoktur. (Fontmagne, s. 250)

480) Kadın, erkek, zengin, fakir beş vakit namaz kıl­mayan Türk yoktur . . .

" csanz, s. 73)

Ondördüncü asırda Afrikalı ünlü seyyah Türkiye'nin birçok illerini gezip inceledikten sonra diyor ki: ·

481 ) Ülke bütünüyle İmam Ebu Hanife mezhebinde olup, ehl-i sünnet ( = sünni)'dir. (İbn Battuta, s. 4)

482) "Aradan 1200 (-şimdiki hesaba göre 1400) se­ne geçtiği halde müslümanlık hala da kurucusu zama­nındakinin aynıdır. Bizzat (Hz . )Muhammed tarafından yazılan yasalar, bugün değerlerinden (hiçbir şey) kaybet­memişlerdir. Kur'an adındaki kitaba Türkiye'de olduğu kadar İran'da ve Hindistan'da ve Afrika'da da saygı gös­terilmektedir, her yerde harfi harfine onun sözlerine uyarlar . .

" (Voltaire, Feylesofça Konu§molar, tere. Fehmi Baldaş, MEB

yay. Ank. 1947-1948); 1 /322-324)

483) "İslam" demek, "Allaha teslim olmak, onun emrine boyun eğmek" demektir. Şu halde zengin de fa­kir de bir kanunu yerine getirmekle görevlidirler: Fakir kaderine razı olmak ve isyan ebnemekle, zengin ise yar­dım etmek mecburiyetini ruhunda duymakla . . . . Şu hal­de ne servet . . . sahibi olmakla insan böbürlenebilir ve ne de sefalet içinde bulunmaktan dolayı kendini hakir göre­bilir çünki . . . bunda Alla hın bir hikmeti . . . gizlidir. . . (Ubı­

cını, 1/ 86)

484) "Müslümanlık Türkleri gerçekten bir disiplin al­tına almıştır . . .

" (Eliot, 1/102)

Page 161: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 159

485) Kur'an , insanın medeni ve dini hayatını toplu olarak kucaklamaktadır. (Ubicını, 1 1 91)

486) Doktrin olarak kabul edilen Kur'an, bir "din" den çok, bir "felsefe" ortaya koymuştur. Eğer "Din" sö­züyle insan aklını hegemonyası altına alan, insan düşün­cesini ezerek insan mantığını körleştiren "sırlar" ve "aki­deler" bütünü kasdediliyor ve bu tür bir inanç besleni­yorsa, İslam hiçbir zaman böyle bir Din değildir . . . (Ubicı­

nı, 1/76-77)

487) Kur'an, bizim (İngilizlerin} zannettiği gibi derme çatma sözler değil, son derece yüce ve son derece dü­rüst bir şekilde ifade edilen temiz ahlakı ihtiva etmekte­dir. Bunun böyle olduğunu birçok hınstiyanlar da tarafsız olarak söylediler. Hiç şüphesiz, Avrupa'daki Kur'an ter­cümeleri Rum papazlardan gelme kopyalar olduğu için (hınstiyanlar) , Kur'an'ın aslını kasden bozmuşlardı. (L.

Montagu, s.42)

488) (Hz. Muhammed) , en üstün peygamber'dir; Kur'an'ın Tevrat, İncil, Zebur gibi diğer ilahi kitaplardan üstün olduğu gibi , Hı.Muhammed de kendisinden önce gelen Musa, Davud, İsa gibi peygamberlerden daha bü­yüktür. (Ubicini, 1/ 78)

489) "Hz. Muhammed'in hayatı ve eserleri (düşün­celeri} üzerinde tarafsız ve yeterli çalışma yapmış olanlar, Hz. Muhammed'e karşı büyük bir sevgi, saygı ve yakın­lık duyarlar. . . "

(Eliot, 1/ 194)

490) " (Hz . ) Muhammed'in sağlam fikirleri vardı; si­yasi sistemini iyi esaslara bağlamıştı . Kurduğu hükumet ( :hakimiyet) kendisinden sonra gelen halife'ler zamanın­da (esas) şeklini muhafaza ettiği müddetçe, iyi bir hüku­met olarak kaldı. Fakat Araplar (Müslümanlar) ikbale (rahatlığa} erip medeni (ve) hazza (zevke) düşkün insan­lar oluverince, barbarlar'ın (yabancılar'ın) hükmü altına

Page 162: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

160 ! TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

girdiler . . . " (Rouaseau, Toplum Anlaşması, etere. V. Günyol, İsi. 1948.,

s.196)

491 ) Cami'lerde . . . Allahın şanına yakışmayan lu­zumsuz ve boş süslemeler, resimler, heykeller yoktur . . . Müslüman camilerinde hiçbir şeref kürsüsü, hiçbir özel yer, hiçbir derece farkı göremezsiniz. Sadece ibadet eden insanlar vardır ve ibadetten alıkoyacak veya ibadet edenleri rahatsız edecek hiç bir şeye rastlayamazsınız. (Ubiclnl, 1/ 83)

492) Mabedin çıkışında ve camilere bitişik binalarda ise, muhtaç talebeler için küçük odalar, yolcular ve fakir­ler için misafirhaneler ve barınaklar; hastalar ve sakatlar için hastahaneler ve şifa yurtlan vardır. . . (Ubıcını, 1/83)

493) (Blanqu'nün Voyage en Bulgarie adlı eserine göre) Camilerin sadeliği insana hayat vermektedir ve bu sadelikleriyle ortaya koyduk.lan azamet ve onların fevka­lade bakımları insanı daha da hayran ediyor. Günde beş vakit ktlınan namazlara ve Ramazan aylarında tutulan oruçlara iştirak ermeyen bir tek kişi bulamazsınız. Din duygusu, aralarındaki kaba insanlara bile . . . saygı ruhu aştlamıştır. (Ubıcını, 1/85)

494) Dini vazifelerle uğraşan kimseler . . . bir sınıf, kutsallaşmış bir gurup meydana getirmezler. Hiç bir özel imtiyazları yoktur. Allah ile kul arasında aracı olmadık.lan için , imam'lar sadece camilerde ibadeti yönetirler ve . . . cami içinde vazifeleri sona erer . . . (Ubıcını. 1/78)

495) Din'e gerçek önem verilip onu hurafelerden ve sakat düşüncelerden arındırmadıkça, ne adetler, ne ku­rumlar ve ne de hükumet değiştirilebilir. Türkiye de an­cak bu çarelere baş vurarak kendini bu durumdan kurta­rabilirdi. . . . İslam hükümdarları arasında bu gerçeği ilk anlayan ve Kur'an'ın ihtiva ettiği prensiplerin daha geniş bir tefsirini yapmakla imparatorluğun yeniden canlanma­sı ve ilerlemesi için teşebbüs eden kimse Sultan Mah-

Page 163: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 161

mud -il olmuştur. O, dini metinleri hiçbir şekilde değiş­tirmeksizin sadece bunların manalarını zamanın ihtiyaçla­rına ve politikanın gereklerine göre, bizzat Hz. Muham­med'in yaptığı gibi aslına uygun bir şekilde düzeltmiştir. (Ubiclnl, 1/ 34)

496) Türkler arasında İslamiyet, din ve devlet işleri­ni birarada yürütme temayülü (bakımından) , kuwet kay­betmekten ziyade güçlenmektedir. (Ellot, 2/ 166)

497) Modern demokrasi prensiplerinin temelleri bu dinde (Müslümanlıkta) var olagelmiştir. Bu prensipler bu dinde bir nüve, bir çekirdek olarak değil, aksine en kesin, ve en açık şekilde ifade edilmiş ve İslamiyet doğar doğmaz tatbik edilegelmiştir. Bugün Türkler Cumhuriyet rejiminden korkuyorlar ve İslam'ın ilk müesseseleri hak­kında esaslı ve metodlu şekilde bilgi sahibi olmadıkları için İslamiyet'in kusursuz bir Cumhuriyet düzeni demek olduğunu dahi bilmiyorlar ... (Ubicini, 1/80)

Page 164: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

XVI TüRK-İsLAM AHLAKI

Şüphesiz ki Türk tarihinde (620 sene devam eden) en uzun ömürlü ve (20 milyon km-kareye ulaşan yüzölçü­mü bakımından) en büyük Türk devleti Osmanlı impara­torluğu'dur. Onun himayesindeki muhtelif milletler ve inançlar, adeta Newton çarkı'ndaki çeşitli renkler gibiydi. Nitekim bu çark hızla döndürüldüğü zaman, (-göz aldan­masıyla-) meydana çıkan ortak renk, Osmanlı İmparator­luğunu temsil etmekteydi. Ne var ki, devletin Türkler ta­rafından kurulması ve Türkçenin hakimiyeti ve çeşitli milletlerin Türk bayrağının gölgesinde yaşaması bakımla­rından bu devlet, nev'i şahsına münhasır bir Türk devle­ti'ydi.

Osmanlı devletini anlayabilmek için, sadece siyasi ve askeri olaylara bakmak kafi değildir. Herşeyden önce, Osmanlı Türklerinin ahlak ve dünya-görüşü 'nü meydana getiren özelliklere dikkat etmek lazımdır.

Osmanlı Türkleri ile onlardan önceki Türklerin sis­temleştirilmiş konular halinde anlatılan nitelikleri, (msl. bünye bakımından sağlıklı ve güçlü olmaları, düzenli ve mutlu ev hayatları, beslenmede aşırılıktan kaçınmaları ve temiz'liğe çok önem vermeleri, sükunet, ciddiyet ve di­siplinden hoşlanmaları, konuk-severlik vasıfları, vakıflar

Page 165: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TIJRKI..ERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 163

ve imaretler vasıtasıyla din ve millet farkı gözetmeksizin bütün insanlara (-ve hatta hayvanlara-) şefkat ve merha­met göstermeleri gibi özellikler) sebebiyle birçok yaban­cılar Türklere olan hayranlıklarını ifade etmişlerdir. (bkz.br.s.19-75)

(Belgeler- 498-516)

Mesela, daha önce verilen örneklere ilave olarak: 498) Jules Lennina, Les Lumieres d'Orient- 1892

adlı eserinde diyor ki: -İstanbul'da yaşadığım sürece, ta­nımak fırsatını bulduğum Türk halkına karşı derin ve iç­ten bir senpati duyuyorum. (A. Cevat, tere. s.87)

Aynı şekilde Türklere hayranlık duyanlardan biri olarak P. Loti (öl.1923) diyor ki:

499) "Uzun süreden beri Türk dostuyum . . . --/ - ve bundan dolayı da iftihar ediyor, gurur duyuyorum . . . "

500) (Zira) Yeryüzünde Türklerden daha iyi yürekli, cesur, namuslu ve kendi halinde bir başka ırkın bulun­duğunu sanmıyorum. (P. Lotı, s. 57)

Yine Türk dostlarından olan Claude Farrere (öl.1957) diyor ki:

501 ) Ben Türkleri severim çünki sevilmeye layıktır­lar. (CI. Farrere, s. 207)

502) (Çünki)Türkler namusludur, vefalıdır, dürüst­tür. ; belki katı bir görünüşleri vardır fakat . . . zayıflara karşı inanılmayacak kadar yumuşaktırlar. ıcı. Farrere, s. 22)

503) Aynı şekilde Garanville Murray'ın Les Turc.s-1878 adlı eserine göre : -Türkler yeryüzünün en nazik milletlerinden biridir . . . (A. Cevat, s. 85)

504) Abbe Toderini 'nin De La Litterature des Turc.s- 1 789 adlı eserine göre: -Türk beyleri, Saray adamları, hademeleri , hiç bir millette rastlanmayacak de­recede nezaket ve terbiye sahibi olarak yetiştirilirler. Türkler birçok Avrupalı yazarın da fark etmiş olduğu gi-

Page 166: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

164 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

bi, . . . nezaketin en ince kaidelerine riayet ederler. (bkz.

A.Cevat, tere. s.85)

505) Türkler menfaat elde etmek yahut göze girmek için asla dalkavukluk etmezler . Hürmetkar, cesur, ciddi ve sadedirler. Kimseye hakaret etmek istemezler. Az ve öz konuşurlar. . . Türklerde sonsuz . . . şefkat ve sadelik ha­zinesi, güzel olan herşeye karşı köklü bir saygı , ve zayıfa karşı derin bir merhamet mevcuttur. . . . Bütün bu hussi­yetler-/ / ( onlann) mizaçlannda tohum halinde doğuştan mevcuttur . . . (A. Cevat, tere. 85-86)

506) William Martin'e göre : -Türkiye'de henüz ya­bancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gitmek talihi­ne mazhar olursanız, hakiki misafirperver/iğin ne demek olduğunu görür ve anlarsınız. (A. Cevat, tere . s.84-85) {Ayr.

bkz. Konu-Vll/) 507) Cesar Cantu'nün Les Trentes Demieres An­

nees adlı eserine göre : -Türkler büyük bir tevekkül gü­cüyle birlikte, ruhi bir huzura ve bundan doğan bir süku­nete sahiptirler. . . Misafirperverlikleri, söze sadakat/a­n, -//- ıstırap çekenlere karşı şefkat ve merhametleri dil­lere destandır . . .

" {A. Cevat, s. 86-87)

Nihayet zamanımızdaki yanlış tahmin ve temennile­rin hılafına, Osmanlı kadınlan'nın hür ve mutlu hayatları (bkz. Konu-IX ) ile, örf ve adetJer'in titizlikle korunması (bkz. Konu-X) millet olarak Osmanlı Türkleri'nin dayandığı ana kurumlardı. Devlet'in yapı-taşlan ise: adalet, tolerans, as­kerlik sevgisi ve İslamiyet'den ibaretdi. (Konular: XI- xıı ve

XIV- XV) Şöyle ki, etnik olarak İmparatorluk nüfusunun an­

cak üçte birini teşkil eden : 508) "Osmanlılar, fethettikleri yerlerdeki insanları

kendilerine benzetmek için hiçbir çaba harcamamışlar, (ve) . . . kendileri de bu insanlardan son derece az etkilen­mişlerdir . . . "

(Ellot, ı ; ı ıoı

Page 167: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 165

509) Türkler, . . . hakimiyetleri altına aldıkları halkları müslüman yapmağa hiçbir zaman zorlamamışlardır. (CI.

Farrere, s .211)

510) " . . (Türkler) , çevrelerinden çok şeyler almaları­na rağmen yine de T ü r k kalabilmeleri, olağan-üstü bir niteliktir: Türkler diğer milletlerden dil, giyim, gelenek ve görenekler alabilirler fakat bütün bunlara rağmen Türk kalmasını bilirler . . .

" (Ellot, 1 1 1 13)

51 1 ) Eski Türkiye'yi medeniyete götüren tek vasıta İslam'dı. Gerçek bir iman'ları vardı: Kadınları da kendi­leri gibi mümin'di (CI. Farrere, s. 222)

Çünki İslam, insan aklına hitab ederek mantıki yo­lu gösteren ve herkesin kolaylıkla anlayabileceği kadar basit olan bir Din'dir. Bu sebeple kadın veya erkek, zen­gin veya fakir, günde beş vakit namaz kılmayan Türk yoktur. (bkz. Belge- 476-477 ve 479)

Türklerin dini ve (-tarihten gelen-) milli özelliklerin­den birine dair, J. Michelet'nin Histoire de France adlı eserinden şunları okuyoruz:

512) Başta Yavuz Selim (salt. 1 512-1520) ve Kanu­ni Süleyman (salt . 1520-1566) olmak üzere birçok padi­şahlar devrinde Türkler, hınstiyanlara harpte itidal ve za­ferde mülayemet göstermeyi öğretmişlerdir. 1526 yılın­da, 200.000 kişi (lik Türk ordusu) , ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve birtek ot - / /-koparmadan, yaya olarak İmparatorluğu bir baştan öbür başa kat' etmişlerdi . (A. Ce­

vat, tere. s.89-90)

Atalarımızın sahip olduğu ahlaki ve ictimai değerler konusunda verilen ve sayıları -şimdilik- 500'den az olma­yan örneklere (-veya Belgeler'e-) dikkat edilirse, bu özel­liklerin bazı çevreler ve kişiler tarafından redd-i miras edilmek istendiğini anlamak mümkün değildir.

Türkleri çok iyi tanıdığı anlaşılan İngiliz diplomatı Sir Charles Eliot (-19.ncu asır-) diyor ki :

Page 168: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

166 / TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

513) " . . Türkler ve Türkiye, tarihte gene mühim rol­ler oynayacaktır. Anadoluda ve Balkanlarda gördüğü­müz Türk milletinde bu güç fazlasıyla mevcuttur . . . "

(Elı­

ot, 1 / 1 15)

514) Edmond Dutemple'in La Turquie d'Asie adlı eserine göre: -Türk soyundan gelenler, Avrupalılarla (ahlak bakımından) ne kadar az temas etmişlerse o ka­dar mükemmel ve bozulmadan kalabilmişlerdir. (A. Cevat,

tere. s. 84)

Selim-IJI (salt .1789-1807) ve Mahmud-JJ(salt.1808-1839) ile başlayan ve Abdülmecid (salt.1839-1861) zama­nında Tanzimat fermanı (1839) ile kemaline eren "yeni­leşme hareketleri", sadece "teknoloji ve ilim" sahalarıyla hudutlanarak mutlaka devam etmeliydi fakat "Avrupa ahlakı"nın kısmen de olsa benimsenmesine asla izin veril­memeliydi. Nitekim Türklerin "ahlak ve dünya-görüşü" nü Sefaret-name adlı kitabında (bir yıl süreyle Avrupa'da kalarak gözlediği) Avrupa ahlakı ile mukayese eden 28 Mehmed Çelebi, ( öl.1732), Sultan Alımed-IJJ ( salt.1703-1730)'e demiş ki:

515) " . . . Frenkler, Türklere benzemez: aralarında gece ile gündüz kadar fark var: Eve girerken biz ayakka­bı'lanmızı çıkarır ve (şapkamızı) başımızda tutanı; biz sa­çımızı keseriz ve sağdan sola yazanı . . . Hırıstiyanlarda ise bunların tam aksi uygulanır. Kısacası: bir Frenk'i başaşağı edin, (karşınıza) bir Türk çıkar. (•Ub1c1nı,

2/63)

516) " . . . Türkler geleneklerine bağlı bir millettir. Ba­tının sözde medeniyetinden bazı şeyler almalarına rağ­men, bunun kendilerini daha mutlu kılmadığını söylü­yorlar. (Bu sebeple) Dış ülkelere en çok uymuş sayılan kişiler bile, daha çok Türkleşmiş olarak memleket­lerine dönmektedir." (Fonbnagne, s. 259)

Page 169: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA OÖRÜŞÜ / 167

Bilge Kağan(öl.734)'ın Türk milleti, kendine dön veci­zesinden Atatürk'ün (öl .1938) Ne mutlu Türküm diyene vecizesine kadar geçen 1200 senelik uzun bir mazinin Türk gençlerine iyi anlatılması bu sebeplerle gereklidir.

Türklerin eski şaşaalı ve güçlü kimliğine yeniden ka­vuşması bakımından, Tarih'in tekerrür etmesini beklemek, ümidin de üstünde bir inanç ve azim meselesidir.

Sonuç olarak, Türk isminden yola çıkmak suretiyle, çeşitli özellikleriyle Türk kavramını inceledikten ve İslam hakkındaki ilginç görüşleri de dikkate aldıktan sonra gö­rülüyor ki, (-tıpkı, pergelle çizilen bir dairenin btı§langıç noktasıyla bitiş noktasının üstüste gelmesi gibi-) Türk ve İslam kavramları biribirine intibak etmek suretiyle Türk-İslam kavramı ortaya çıkmaktadır. Bunun tezahür­lerinden biri olan Türk-İslam Ahlakı'nın kaynağı ve fel­sefi amacı da budur

Page 170: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 171: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

KISALTMALAR

Alm . ................ Almanca Ank . ................ Ankara Araşt . .............. Araştırmaları ayr . . ................. aynca bkz . ................. bakınız br . ................... burada (bu eser içinde) BBTE ............. BinBir Temel Eser (Tercüman Yayınlan) BTE ................ Bin Temel Eser (Milli Eğitim Bakanlığı) byt . .................. beyit c . ..................... Cild dn . ................... dipnot DTCF .......... . .. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (Ankara) Cd . ................... edition Ed. Fak. Yay Edebiyat Fakültesi Yayınlan (İstanbul Üniv.) Fr . ................... Fransızca frg ................... fragment GAL ............... Geschichte der Arabischen Litteratur hük . ... .............. hükümdarlık yılları Hz . . ................. Hazret-i İ ng .................. İngilizce İsl.Ans ............ İslam Ansiklopedisi (Miili Eğitim Bakanlığı) İst .................... İstanbul JA ................... Joumal Asiatique krş . .................. karşılaştırınız madd ............... maddesi (kelimesi) MEB ..... .. . ... . . .. Milli Enğitim Bakanlığı nşr . .................. neşr eden s ..... ... . . . . . . . . . .. . . . . sayfa str . . .................. satır tere .................. tercümesi; tercüme eden TDK ............... Türk Dil Kurumu TKAE ............. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü TTK . . . . . . . . ........ Türk Tarih Kurumu öl.m . ........ ..... ... Ölüm tarihi miladi olarak vd . ................... ve devamı yay ... .. . . . . . ......... Yayınları

Page 172: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 173: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

BiBLİOGRAFYA

A. Djevad; Les Turcs d'apres /es auteurs celebres, /Divers temoigna­ges et opinions, recuellis par. Ah.Djevad, (Publication du Congres Na­tional), İst. 1919

A. Cevat; Yabancılara Göre Eski Türkler, (terc.??/Yağmur Yay. İst.1974 (2nci basım) (Bir önceki eserin tercümesidir.)

Ali el-Hicazi el-Kayıni (bkz. br.s.21/no.8) Bacon, Elisabeth E., Esir Ortaasya, (tere. Tansu Say, BBTE,

no.79) İst.?? Bainbridge, Margaret; Dünyada Türkler, (tere. Mehmet Harman­

cı, Say Yay.), İst.1995 Blocqueville, Henri de Couliboeuf de-; Türkmenler Arasında,

(tere. Rıza Akdemir; Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.660/ tere.eserler dizisi no.53) Ank.1986

Brockelmann, C.; İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi (tere. Neşet Çağatay; Ank. Üniv. yay.) Ank. 1954

Busbecq, Ogier Ghiselin de-; Türkiyeyi Böyle Gördüm (tere.Aysel Kurutloğlu, BBTE yay.no.31) İst. ??

Cahız; Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri (tere. Ramazan Şeşen, TKAE yay. No.33), Ank. 1967

Cahun, Uon; İntroduction a l 'histoire de l'Asie. (bkz.s.16/ dn•) Caroe, Sir Olaf; Sovyet İmparatorluğu; Sömürülen Topraklar (Mil­

letler) (terc.Zerhan Yüksel, BBTE, no. 66 ve 67), İst,?? (2 cild) Claude Farrere; Türklerin Manevi Gücü (tere. Orhan Bahaeddin,

BBTE No.10)-İst. ?? Danişmend, İsmail Hami; Garp menbalanna göre Eski Türk seci­

ye ve ahlakı, (İstanbul Kitabevi yay.) İst. 1982 D'Ohsson, M.de M.; 18. Yüzyıl Türkiyesinde Örf ve Adetler, (tere.

Zerhan Yüksel, BBTE. ), İst. ?? Eberhard, W.; Eski Çin Kültürü ve Türkler (DTCD; Ank.1 943;

Cild-1 Sayı-4

Page 174: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

172/ TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Eliot, Sir Charles; Avrnpadaki Türkiye, (tere. Adnan Sınar ve Şevket Serdar Türet, BBTE. no 96-97), İst.?? (2 cild)

Farrere, (bkz Claude Farnre) Fontmagne, La Baronne Durand De-; Kınm Harbi Sonrasında İs­

tanbul, (tere. Gülçiçek Soytürk; BBTE, no.1 10); İst. 1977 Gauthier, Theophile; La Turquie Pittoresque, 1 855

(bkz.Belge-35) Gazzali; Nasilıatül-miiluk (bkz.br.s.21/no.7) Gazzali; İtikatta Ortayol, (terc.K.Işık), Ank. 1974 Grenard, Fernand; A.l)'anın Yükseli§i ve Düşüşü, (tere. Orhan

Yüksel, BTE, Devlet Kitapları), İst. 1 970 Howard, George William Frederick; Türk Sulannda Seya/ıat,

(tere. Şevket Serdar Türet, BBTE no.117) İst. 1 978 İbn Battuta, Seyalıatname'sinden Seçmeler (hazırlayan İsmet Par­

maksızoğlu; BTE; Devlet Kitapları-), İst.1971 İbn Haldun, Mukaddime (tere. Zakir Kadiri Ugan, nşr. Devlet

Kitapları) İst. 1986 İbn Hassul; Türkler Hakkında Bir Eseri (= Tafdil'ül-Etrak) (nşr

Abbas Azzavi, tere. Şerefeddin Yaltkaya- nşr. Belleten; Sayı: 14-15/s.235-266), Ank 1940

İbn Said el-Kurtubi; Tabakatül-Ümem (nşr.Mısır, ??) İbnül-Kıfti; İhbarül- Ulema (bkz.br.s.21/no.12) Kantemir, Dimitri (1673-1723) Osmanlı İmparatorluğunun Yük­

seliş ve Çöküş Tarihi (tere. Ö. Çobanoğlu; nşr. Cumhuriyet Kitap Kulü­bü; İst.: İki eild)

Keklik, Nihat; Filozoflann Özellikleri, (Doğu yay.) İst..1983 ve ye­ni neşri, İst. 2001

Keklik, Nihat; Türkler ve Felsefe, İst.1986 Kienitz, Frederieh Kari-; Büyük Sancağın Gölgesinde (tere. Sey­

fettin Halit Kakınç; BBTE, no. 45), İst. ?? Kunos, İgnaez; Türk Halk Edebiyatı, ( tere. Tuncer Gülensoy;

BBTE, No.127), İst. 1978 Lady Montagu; Türkiye Mektuplan: 1717 - 1718 (tere.Aysel Ku­

rutluoğlu: BBTE, no.12) İst. ?? Lamartine, A. De-; Türkiye Tarihi (tere. M. R. Uzmen, BBTE,

no.38-44; Yedi cild), İst .. ?? Loti (-bkz. Pierre Loti) Machavelli, N.; Hükümdar, (tere.Yusuf Adil Egeli), İst. 1955 Mautai, L; Die Clıinesischen Nachrichten zur Geschiclıte der Ost

-Türken/ Tu-Kiue, Wiesbaden, 1938; s.53 Mes'udi, El-Teııbih vel-İşraf (Fransızca tere. Carra de Vaux, Le

Livre d'Avertissemeııt et de la Revision), Paris, 1897

Page 175: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ/ 173

Montagu (bkz Lady-) Max Müller, Mrs. Georgina; İstanbııldaıı Mektuplar (tere Afife

Buğra; BBTE, no. 131); İst. 1978 Neave, Dorina L.; Eski İstanbıılda Hayat, (tere. Osman Önde§,

BBTE); İst. 1978 Pierre Loti; Can Çekişen Tiirkiye-1914 (La Turquie Agonissante)

(tere. Fikret Şahoğlu; BBTE, no.27)) İst.?? Rackzynski, Edward; 1814'de İstanbul ve Çaııakkaleye Seyahat

(tere. Kemal Turan; BBTE no.150) isı. 1980 Ramber, Lui; Gizli Notlar (baskıya hazırlayan Niyazi Ahmet Ba-

noğlu; BBTE, no. 75), İst. ?? Rasonyi, Laszlo; Tarihte Türklük (TKAE yay.) Ank.1 988 Ricaut (bkz. Rycaut) Roux, Jean-Paul; Türklerin Tarihi (:Büyük Okyanustan Akdenize

2000 Yıl) (tere. Galip Üstün; Milliyet Yay.no.74) İst. 1991 Rycaut, Türklerin Siyasi Düstur/an (baskıya hazırlayan: M. Reşat

Uzmen, BBTE, no. 81), İst. ?? Sanz, Manuel Serbano Y.; Türkiyeııin Dön Yılı: 1552-1556 (tere.

A.Kurutluoğlu BBTE, no.18), İst. ?? Schopenhauer, Arthur; The World as Will and İdea: (transı. by

R.B. Haldane & J. Kemp); London, ? Şeşen, Ramazan; İslam Coğrafyacılanna göre Türkler ve Türk ül­

keleri, (nşr. TKAE yay. no. 57) Ankara-185 (tercümeler içermektedir) Takats, S; Macaristan Türk aleminden çizgiler, (tere. Sadrettin

Karatay, BTE,) İsı. 1970 Tavemier, J. B.; XVJJ. asır onalamıda Türkiye üzerinden İran 'a

seyahat, (tere. Ertuğrul Gültekin, BBTE no. 1 53), İsı. 1980 Thevenot, Jean; 1655-1656'da Türkiye (tere. Nuray Yıldız, BBTE,

no.120) İst. 1978 Tott, Baron de-; 18. Yüzyılda Türkler, (tere. Mehmet R. Uzmen,

BBTE no. 89), İsı. ?? Ubicini. M.A.; Türkiye-1850 (tere. Cemal Karaağaçlı, BBTE no,

63-64 ), İst. ?? (2 cild) •Ubicini, (J.H.A.??) (=M.A.); 1855'de Türkiye, (tere. Ayda Düz;

BBTE, no. 98-99), İst. 1977 (2 cild) Ubicini, M.A.; Osmanlıda Modem/eşme Sancısı (Lettres sur la­

Turquie) (tere. Cemal Aydın, Timaş yay.) isı. 1998 Vambery, Arminius; Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi, (hazırla­

yan N.Ahmet Özalp; Ses yay.), İst. 1993 Yaltkaya, M. Şerefeddin; Tiirklere Dair Arapça Şiirler (Türkiyat

Mecm. Cild-5/ s.307-326)

Page 176: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:
Page 177: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

y AZARIN DiöER EsERLERİ (Kitaplar ve Makaleler)

1. Farabi'nin Kategorileri, İsı. 1960 (: İst. Üniv. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enst. Dergisi; C. 2; cüz 2-4/ s. 1 -48): (:makale, 48 sayfa)

2. Farabi Mantığınuı Kökleri, İsı. 1961 (:İst. Üniv. Ed. Fak. Şarkı­yat Mecmuası; C. 4/, s. 147-170) (:makale; 23 syf.)

3. Sadreddin Konevi'ııin Düşüncesinde İnsan, Kader ve Ahlak, İst. 1964 (:İst. Üniv. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi; C. 4/, Cüz 1-2/, s. 65-80) (:makale; 15 syf.)

4. Muhyiddin İbnül-Arabi: Hayatı ve Çevresi, İst. 1966 (Fatih Bası­mevi) (:kitap; 184 syf.)

5. Sadreddin Konevi'nin Felsefesinde Allah, Kainat ve İnsan, İst 1967 (Ed. Fak. Yay. no. 1208) (:kitap; 24+ 192 syf.)

6. Manevi Kalkuıma, İsı. 1967 (Cağaloğlu yayınları, no. 25) (:ki­tap; 100 syf.)

7. Muhyiddin İbnül-Arabi: El-Bulga fil-Hikme (:Felsefede Yeterli­lik), İst. 1969 (İst. Üniv. Ed. Fak. Yay. no. 1403) (:kitap; 44+576 syf.)

8. İslıim Mantık Tarihi ve Farabi Mantığı, İsı. 1969-1970 (iki cild) (İst. Üniv. Ed. Fak. Yay. no. 1405 (: kitap; 88+94 syf.)

9. İbnül-Arabi'nin Eserleri ve Kaynaklan İçin misdak olarak El-Fümhıit el-Mekkiye (:Yan Motifler); İst. 1974 (İsı. Üniv. Ed. Fak. Yay. no. 1726) (: kitap; 14+256 syf.)

10. Felsefe: Mukayeseli Temel Bilgiler ve Kaynaklar, İst. 1978 (Çağrı yayınları) (:kitap; 336 syf.)

1 1 . İbnül-Arabi'nin Eserleri ve Kaynaklan için misdak olarak El-Fütuhat el-Mekkiye (:Esas Motifler); İsı. 1980 (İst. Üniv. Ed. Fak. Yay. no. 1991) (: kitap; 14+275 syf.)

12. Türk-"İslôm Filozofu İbn Sina: Hayatı ve Eerleri, İst. 1981 (İst. Üniv. Ed. Fak. Felsefe Arkivi, Sayı: 22-23/ s. 1-53) (:makale, 53 syf.)

13. Felsefeniıı İlkeleri (felsefeye Giriş -1) İst. 1982 (Doğuş Yayın­ları) (:kitap, 14+270 syf.)

14. Felsefeııin Tekniği, İst. 1984 (Doğuş Yayınları) (:kitap, 14+254 syf.)

Page 178: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

176/ TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

15. Felsefede Uslııp Meselesi ve B.:izı İlkeler, İst. 1934 (İst. Üniv. Ed. Fak. Felsefe Arkivi, C. 24/ s. 55-70) (:makiile, 15 syf.)

16. Türk-İslam Filozoflannın Avrupa Kiiltiirüne Etkileri, İst. 1984 (İst. Üniv. Ed. Fak. Felsefe Arkivi, S.24/ s. 1-25) (:makaie, 25 syf.)

1 7. Felsefe Bakımıııdan Metafor, İst. 1984 (İst. Üniv. Ed. Fak. Fel­sefe Arkivi, C. 25/s. 17-36) (:makale, 18 syf.)

18. Hekim l'e Hakim Olarak İbn Sina, Kayseri, 1 984 (Gevher Ne­sibe Sultan anısına düzenlenen İbn Sina Kongresi tebliğleri; Kayseri, 14 Mart 1984/ s. 313-333), (:makale, 20 syf.)

19. İbn Sinaya göre çocukta ve gençlerde mutedil mizacın şartları, Ankara, 1984 (Türk Tarih Kurumu Yay.; İbn Sina, Ölümünün birinci yılı Armağanı - 1984/ s. 249-255) (:makale, 6 syf.)

20. Mevlana 'da metafor yoluyla felsefe, Konya, 1985 (1. Milli Mev­lana Kongresi tebliğleri, s. 39-73) (:makale, 24 syf.)

21 . Türk-İslam Filozoflannın A vrnpa Kültürüne Etkileri Konusun­da Yeni Örnekler, (Felsefe Arkivi, No. 26'da çıkacak)

22. Türkler ve Felsefe (Türk-İslam Felsefesi), İst. 1986 23. Felsefede Metafor (Metafor Yoluyla Felsefe Problemlerinin

Açıklanması), İst. 1990 24. Türklerde Ahlak ve Diiııya Gönlşü, İst. 2001 (Ötüken Neşri­

yat) 184 sh. 25. Filozoflann Özellikleri (yeniden gözden geçirilerek yayıma ha­

zırlanıyor) (:Felsefeye Giriş -2), İst. 1983 (Doğuş Yayınlan) (:kitap, 240 syf.)

26. Biyografiler (Basıma Hazır) 27. Felsefe Tarihinde Türkler (Basıma Hazır) 28. Türk-İslam Kültürü (Basıma Hazır) 29. Felsefede Tenkid (Hazırlanıyor) 30. Türk-İslam Felsefesinde Düşünce Akım/an, (Hazırlanıyor) 31. Metinlerle: Felsefe Disiplinleri (Hazırlanıyor) 32. Bacıdan Doğuya ve Doğudan Batıya: Etkiler (Hazırlanıyor) 33. Tiirk-İsliim Felsefesi Tarihi (Hazırlanıyor)

Page 179: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

ŞAHIS İNDEKSİ

Abdülmecid, 1 19, 130, 148, 166 Ahi Duman, 40, 59 Ahi Sinan, 59 Ahmed (III), 1 14, 166 Ali el-Hicazi el-Kayıni, 19 Ali ibn Ebi Talib, 61 Ali Paşa, (Çorlulu) 96, 102 Andrassi Kossuth, 1 14 Atatürk, 29, 167 Attila, 20, 23, 47 A'şa, 17 Avfi, 20, 23, 24

Bardeau, J. 73 Barth, Hans, 32, 51 , 81 , 90, 1 14,

120, 124, 125 Bayazıt, (l., Yıldırım), 87 Bayazıt (il), 1 17 Bilge Kağan, 15, 16, 21 , 167 Blanqu, 68, 105, 160 Bosworth, 32 Bolero, Giovanni, 52 Brayer, 54 Broquiere, 17 Bumin Kağan, 21 , 22 Busbecq, 17, 37, 64, 87, 141 Byron, Lord, 32

Cahız, 17, 19, 24, 25, 26, 53 Cahun, 140 Castrius, M. De 124 Chalcondyle, 105

Cherzer, 34 Cesar, Cantu, 132, 164. Cioconel, Popescu, 123

Danişmend, 1 3, 39 Davud, 159 Dernburg, 51 Despina, (Yıldırım Bayezid'in eşi),

87 D'Ohsson, 53, 76, 90, 9 1 Dutemple, Edmond, 1 66

Ebu Şüsteri, 40 Eliot, Sir Charles, 22, 62, 92, 103,

129, 141 , 143, 1 53, 155, 165 Emil, 61, 1 16 Esma Sultan, 127, 131

Farrere, Claude, 18, 163 Fatma (Keıhuda'nm eşi) 78 Fenari, (Molla), 100 Fontmagne, 34, 50, 125

Gaulhier, Theophile, 32 Gazi Çelebi, 142, 147 Gazzali, 19, 37, 39 Gerdizi, 19, 74 Gibbon, E., 13 1 Gölpmarlı, A., 9 1 Grousset, 140 Grumckow, (General), 120 Guatelli Paşa, 1 14

Page 180: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

178 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

Gül-Baba, 1 56 Gürol, E., 73

Hafize Sultan, 78 Halil Paşa, 68 Hamlin, Cyrus, 125 Harabati Baba, 156 Hasip Efendi, 1 14 Heredot, 148 Hill, Mr. 78 Howard, 141 Hürrem Sultan, 128 Hüsrev Paşa, 95, 100 Hz. Muhammed, 17, 20, 22, 67, 73,

82, 122, 154, 156, 158, 159, 161 Hz. Ömer, 1 13

İbn Battuta, 1 7, 20, 24, 27, 38, 40, 58, 60, 142, 148, 156

İbn Fadlan, 19, 41, 85, 1 54, 155 İbn Haldun, 1 7, 20, 64 İbn Hassul, 19, 24, 26 İbn Kalem-Şah, 61 İbn Said, 19, 23, 24 İbn'ül-Kıfti, 20 İbnü'r-Rumi, 1 7 İbrahim, ( 1 Sultan), 89 İdrisi, 19, 23, 24, 37, 39, 75 İhşid Oğulları, 22 İsa, 102, 159 İşbara Kağan, 16 İzmirli, İsmail Hakkı, 1 7

Jüstinyen, 1 19

Katırcıoğlu, Mirac, 73 Kazvini, 20, 37, 39, 75 Kemal Efendi, 1 1 4 Konstans, 1 19 Kostantin, 1 19 Köprülü, 107, 126, 156 Kösem Sultan, 128 Kutluğ Kağan, 21

Lamartine, 1 18, 120, 130 Lattas, Michel, 148 Le Bryn, 39, 76 Lermina, J ult:s, 163 Ligeti, 140 Locke, 1 1 1 Loti, Pierre, 18, 34, 69, 120, 121,

126, 163 Lybyer, A. H., 109, 132, 15 1

Machiavelli, 33 Mahmud Paşa, 1 1 4 Mahmud, (Gazneli), 22, 1 3 1 , 138,

148, 1 55, 1 57, 160 Mahmud-il, 166 Malebranche, 73 Marsigli, 61 Martin, William, 62, 164 Mehmed Çelebi, 166 Mehmed Paşa, (Baltacı), 106 Mehmed, (Fatih) 1 19 Mehmet Ali Paşa, 68 Menavino, 1 51 Meryem Ana, 1 19 Mes'ud (il Sultan) 142, 147 Mes'udi, 19, 24, 26, 37, 38 Mete, 20 Mevlana, 91 Michelet, J. 165 Milel, 1 19 Mimar-Ağa, 45 Moltke, 68 Montagu, Lady, 72, 77, 1 1 7 Montesquieu, 135 Muineddin Herevi, 19, 24, 27 Murat, iV. 89 Murray, Garanville, 31 , 32, 163 Musa Paşa, 141 , 146 Musa, (Hz), 159 Mustafa Celaleddin Paşa, l 14 Mustansır Billah, 41 Muzaffer Paşa, 1 14

Nabi, 67 Nabiga, 17

Page 181: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 179

Nasreddin Hoca, 53, 85, 91 , 92 Nazif Maluf, 91 Nietzsche, Fr., 74 Nihal Paşa, 1 14 Numancddin Harezmi (Hoca), 60

Orhan Gazi, 63, 90 Osman Gazi, 131 Osman Paşa, 1 47, 148

Ömer Beğ, 142, 148 Ömer Paşa, 142, 144, 148, 149

Parker Mr., 21, 33 Paskeviç, Prens, 141, 14 7

Rasonyı, 140 Raymond, 66, 105, 1 23, 124 Reclus, 70 Ricaut, 1 4 1 Rıza Paşa, 68 Rousseau, 61 , 1 16, 156 Ruclus, 25 Russell, B., 73 Rüstem Paşa, 109, 1 14 Rycaut, 47, 88

Sadık Paşa, 1 14 Saffet Paşa, 1 40, 144 Sait Halil (Paşa), 106 Salahaddin Eyyubi, 1 13 Satuk Buğra Han, 22, 1 55 Schopenhauer, 29, 35, 52, 73

Selim, (il.Sultan) 1 19 Selim, (Yavuz), 131 , 165 Sinan Paşa, 51, 109 Slade, 124 Sultan Özbeg, 60 Süleyman, (Kanuni Sultan), 95, 131 ,

152

Şeyh Dada Emir Ali, 41 Şeyh Halil, 156

Tecer, A K., 91 Teoman, 20 Tevfik Bey, 149 Thevenot, 29, 37, 38, 40, 140, 141 Thomsen, Vilhelm, 21 Thouvenel, M., 125, 144 Thukidides, 74 Timur, 23, 87, 91 Toderini, 30, 163 Tolon-Oğulları, 22 Tonyukuk, 2 1 Trak'Iı Artemius, 1 19 Tumen, 22

Ubicini, 53, 62, 63, 92, 100, 102, 103, 105, !06, 1 14, 1 16, 122, 128, 129, 133, 140, 141 , 1 55

Urquhart, D., 87, 1 23

Yanda, 31, 87, 135, 137, 139 Vimercati, 32, 34, 55 Voltaire, 80, 1 1 1 , 1 12, 1 56

Yuıın Chwang, 153

Page 182: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TERİMLER İNDEKSİ

Adalet Mülkün Temelidi[" 93-110 adet ( = görenek)'lere bağlılık 85 ağaı,; dikmek 138 ağır ce7.a 1O1 ağır-başlılık 54 abi-ler 58-62 akıl 35 akl-ı selim (-sağduyu) aksakal 130 an'ane (=gelenek)'lere bağlılık 85 antropolojik olarak Türkler 25 arslanların sultanı 24 askeri disiplin 145 Askerlik Sevgisi ve Ordu 140-152 assimile etmek (Türkleştirmek)-35 aşın eylence yoktur 33 Avrupalılar yaptıklarından utanma-

lıdır 122 Ayasofya 1 17-1 18-1 1 9 ayva 92 az hareket etmek 55 az konuşmak 55 bakır yemek takımları 50 balık 48 Basilev-lerin portreleri 120 Başkurd-lar 41 başlık(=ağırlık) 84, 87-88

bayrağa bağlılık 145 bekarlık iyi sayılmazdı 86 Beslenme Rejimi ve Temizlik 47-51 birlik (-milli birlik) 29 bıyık 41 bölükbaşı 1 55 böri (kurt) 1 55 buğday 48 Bulgar çeteleri 103 Bulgar zulümleri 120, 121 Bulgar-lar 124 Büyük Türk (=Padişah) 1 12 cami-ler 160 canan (kanun) 94 caravan (-kervan) 63-64, 65 ceza (-lar) 56, 108,109 (bkz. suç) ciddiyet 52-57 Cuhi-Cuha-Hoca deyimi 91 Cuma namazı 100 cumhuriyet 136, 16 1 çeşme-ler 67 çocuğun kulağına ezan okumak 85,

89 çorba 49 dans 29, 33 davalar çabuk sonuçlanırdı 1 0 1 davkı 49 Devlet 127-139

Page 183: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE Al-IlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 181

devşirmeler (iç-oğlanı) 15 1 dilenci veya fakir yok 68, 105 dilenci yoktur 68 disiplin 52, 56, 57 divan (kabine= hükumet) 133 doğruluk (dürüstlük) 28 doktor(-lar) 40 doktorluk 38 döşek 45 eksik ölçü kullanmanın cezası 109 Enderun mektebi 151 Enderun'daki gençlerin eğitimi 132 erken yatıp erken kakmak 46 Ermeni kadınları 76 Ermeniler 32, 33, 101 , 103, 106,

124, 125 erzaim 1 55 eşitlik (adalet) 93, 96, 104, 130 eşitlik sebebiyle Türkiye'de fakirlik

yoktur 68 ev 43 Ev Hayatı 43-46 evlad-ı fatihan 155 evlilik 84 eyalet-ler 1 34 fakirlik yoktur 68 fehametlu (altessa) 133 ferik (tümgeneral= tümen komuta-

nı) 150 fetva 1 33 fırsat eşitliği 105 fityan 59 Franklar ve Gallo-Romenlcr 1 23 Fransızlar 121 Frenk kadınları 76 fütüwet 58 Gallo-Romenler ve Franklar 123 Gazneliler 43 gerçek Türkler 28, 29, 35, 36 Gök-Tanrı inancı 154 gümüş kaşık 50 gümüş tabak 50 gümüş tuzluk 50 gürültü yok sükunet var 54

hacıvat-karagöz 90 haç (istavroz) 102 hak ve hakikat 94 hak-lar (=hukuk) 94 hane 43 han-lar 65, 66 harem (=aile= çocuklar deyimi)

75, 86 harem 73 harem dairesi 44 Harem'deki genç kızların eğitimi

132 hayır-severlik ve şefkat 63-70 hayvan hastahanesi 64 hayvan sevgisi 69 hayvanlara eziyet yasaktır 69 hayvanlara haftada iki gün dinlen-

me izni 70 Hınçaklar (-Enneniler) 125/dn. Hindliler 39 hırsızlık cezası 108, 109 hiyleli tartı cezası 109 hocabaşı (=muhtar) 134 hoş-görü (= tolerans) 1 1 1 - 126 hüviyet 94 iç-ağaları 1 32 içki (alkol-) 29 idam cezası 1 1 0 imaret 63 inci 27 incir 92 incir sütü 49 İngiliz(-ler) 35 inşaAllah sadrazam olursun 105 irade 35 İslamiyet-- Kur'an ve Hz. Muham-

med 153-161 İspanyol(-lar) 35, 51 israftan kaçınma'k 29 İtalyan-lar 121 , itidal 93 kadı-lar 99 kadın (Malebranche'a göre) 73 kadın (Nietzsche'ye göre) 73

Page 184: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

182 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

kadın (Schopenhauer'e göre) 73 kadın hakları 78 kadın'ın ruhu var mı ?(-Hırıstiyan-

lara göre-) 83 kadın namus'tur 74 kadın-lar 71 -83 kadınların "imamlık" yapabilmesi

79 kadın'ların Yahudi erkeklerle ilişki-

si büyük suç 108 kahramanlık 146 kahve-haneler 89-90 kanun (canon) 94, 95, 98 kaplumbağa 106 Karluklar (bir Türk boyu) 39 kaymakam (muhassıl) 134 kazasker 99 kazaskerlik 134 Kazıklı Voyvoda 139 kervan-saray 63-64, 65, 66 kethudanın eşi Fatma 77 kımız 33, 49 kırbaç 74 Kırımlı kadınlar 79 Kırımlı Türkler 49 kısas 108 konak 43 Konuk-severlik ve Ahiler 58-62 konuk-severlik( =misafir-perverlik)

32, 58-62, 164 köle-ler 64,68 köpeklerin korunması için kanun

69 köstebek 106 kumar 29, 33 Kur'an 156 Kuvvet- Güzellik ve Uzun Ömür

37-42 kuzerkin 1 30 Lazaristlcr 1 1 4 leylek-ler 70 lokanta yok 48 lüks yok 44 ınabeynci 1 32

mahiyet 94 malikane 137 mangal 45 matkap 147 meclis-i hass 1 33-134 Meclis-i vala-yı ahkam-ı adliye 95,

100 Mecusi kadın'larla evlenme yasağı

87 meddah-lar 90 merkep (-hayvanlara izin) mesken masuniyeti 102 mevleviyet 95, 100 milli birlik 28, 33 misafir-evi (misafir-hane) 62 molla-( =kadı)'lar 95, 101 monogami 81 muhassıl (kaymakam) 134 mukataa 1 37 Musul valisi ve Yahudi 1 16 mutasarrıf-lar 134 mutedil 93 Müsamaha (Hoş-görü) 1 11-126 müşir (mareşal) 1 50 müşir-ler 1 33 nahiye-lcr B4 namus (:nomos=kanun) 94 namus 84, 86 nazik 30 nikah merasimi ve düğün 88-89 nikahsız yaşamak büyük suçtur 84,

86 nomos (namus) 94 Normanlar ve Saksoıılar 123 Oğuzlar 1 30 ok atmak 38 Oltentiza 14 7 oniki Tanrı inancı 154 Osmanlı Türkleri (Genel Nitelik-

ler) 28-36 Osmanlı Türklerinde Kadın 71-83 Otuz yıl savaşları 1 1 1 ölçülü yemek 40 örf 95, 98

Page 185: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 183

Örf ve Adetler 84-92 padişah-lar 131 paşa-kapısı 44 Peçenekler 4 1 pirinç (=pilav) 48,49 poli-gami 73,,81 poligami duygusu (-Russell'a göre)

73 Pomaklar 155 putperest kadınlarla evlenme yasağı

86, 87 putperestler ile dinsizler küçümse-

nirdi 1 13 rahibeler 1 18 Rum kadınları 76 Rum patriğin idam edilmesi 126 Rum(lar) 33, 70, 101, 103, 120, 121,

123, 147, 1 56 Rus-lar 1 47 rüşvet 9( dn) saç (--uzun--) 41 sadelik 44 sadrazam 132 sağdıç 88 sağ-duyu (akl-ı selim) 28, 29, 34, 35 sakal 41, 42 Saksonlar ve Normanlar 123 saray 43 saray-ı hümayun 43 saray-ı sadr-ı ali 43-44 sarnıç 67 selamlaşma şekli (-temenna) 28, J l selam-lık 44 (-harem) sertlik 28 sessiz konuşmak 54 Sırp-lar 121 Silistre kuşatması 1 46 sofa (=bir çeşit divan) 45 sosyal adalet 105 suç cezasız bırakılmaz 56, 1 09, 145 sultan (unvanı) 131 Sükünet - Ciddiyet ve Disiplin

52-57 sünnet merasimi 89

sünni-lik 27, 158 şalvar 61 Şamanizm 153 şefkat ve merhamet 32 şehit- lik 144 şehzadekr'in eğitimi 131 şerbet (sorbet) 33, 49, 1 13 şeyhül-İslam 99, 133 Tarihde Türkler ve Özellikleri

19-27 tavla ve iskanbil 33 tekke 58 temenna 28, 31 terbiye 28 terbiyeli 30 tesamuh (-hoşgörü) Tevrat 102 tımar 137 tıp (-doktorluk) Tolerans (Müsamaha=Tesamuh)

111-126 Torbeşler 155 Tunguzlar 56 Turani ırk(Türklcr) 25 Türk beyleri 30 Türk çocukları 54 Türk esirlerinin gözlerini oyanlar

121 Türk gibi kuwetli 37,38 Türk köylüsü 3 1 Türk olarak kalmayı bilmek 30 Türk-İslam Ahlakı 162-168 Türkler doğuştan asker'dir 143 Türkler efendi ve naziktir 30 Türkler güzel bir millettir 38 Türkler uzun ömürlü'dür 40,41 Türklerin dindarlığı 1 58 Türklerin kolları kuwetlidir 38 Türklerin sözü senettir 32 Tıirkleştirme (:assimilasyon) yapıl-

mamıştır 1 22-123-124 Türkmenler 59, 1 03, uyku 43 uzun saç ayıptır 41 vakf-lar (=evkaf) 63, 64, 1 15

Page 186: ÖTÜKEN - Turuz · 2016. 10. 8. · YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad.Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel:

184 / TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ

valide (padişah annesi) 131 vali-ler 134 vatan sevgisi 26 vehm (vehim,evham) 39 vergi-ler 1 38 vezir (manası) 132 vezir-i azam (=sadrazam) 133 yabgu 130 Yahudi kadınları 76 Yahudiler 33, 102, 103, 1 15-116-1 17 yalancı şahitliğin cezası 108 yardım-severlik 66 yaşamak için yemek (az yemek)

(=az yemek) 48 yedi millet 26 yemek için yaşamamak 48

yıkanmak 51 yoğurt 49 yumurta 48 yumuşak huylu 30 yumuşaklık 28 Yunanlı-lar (-Rumlar) Yüksek Adalet Divanı (- Meclis .. . )

95, 100, 101, zaim-oğlu 155 zeamet 137 Zenci kadınlarla evlenmek yasağı

84 Zenciler 39 zina yoktur 107 zina'nın cezası ölümdür 107