22
TELEVİZYON PROGRAMLARININ ESER NİTELİĞİ HAZIRLAYAN ZEYNEP ERVERDİ 106615050

TELEVİZYON PROGRAMLARININ ESER NİTELİĞİyarışmacıların rolü ve konumları”2 gibi temel unsurları ihtiva eden bir metin olarak ele ... söz konusu öğeleri “uyduran”

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

TELEVİZYON PROGRAMLARININ ESER

NİTELİĞİ

HAZIRLAYAN

ZEYNEP ERVERDİ

106615050

2

İÇİNDEKİLER

Kaynakça 3

1. Giriş 4

2. Hukuki Durum 4

2.1 Televizyon Filmi ve Dizisi 5

2.2 Yarışma Programları 5

2.3 Futbol Maçları 12

2.4 Bilgisayar Oyunları 13

3. Korumanın Niteliği 13

4. Sonuç 15

5. Ek: Alman Federal Mahkeme Kararı 17

3

KAYNAKÇA

• Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 2002, İstanbul, 2. bası • Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi,

Yıl:4, Cilt:4, Sayı:3, s.2

• http://www.kazanci.com.tr • http://www.rws-verlag.de/bgh-free/volltext6/vo95137.htm

4

§ 1. GİRİŞ

Günümüzde medya sektöründe televizyon kanallarının sayısının artması, bunun sonucunda televizyon kanalları arasında ortaya çıkan rekabet ve bu rekabetin en önemli silahlarından sayılan yarışma programları, dizi filmler, televizyon şovları ve diğer benzeri programlar, bu ürünlerin hukuki niteliği ve korunması problemini de beraberinde getirmiştir.

Bu tür programlarla ilgili olarak yargı önüne gelen davalarda genel sorun, bu programların eser niteliği taşıyıp taşımadığı ve bunun belirlenmesi çerçevesinde Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser sahibi için öngörülen korumadan yararlanıp yararlanılamayacağı noktasında düğümlenmektedir.

Biz de çalışmamız içerisinde, konuyu bu tür programların ve/veya program formatlarının hukuki niteliği, korunmanın içeriği ve sınırları, program ve/veya program formatı sahibinin sahip olduğu hakları kanun, doktrin ve mahkeme kararları çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağız. § 2. HUKUKİ DURUM

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) 1/B maddesi a bendinde “Eser: Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade eder.” denilmekle genel bir eser tanımı verilmiştir. Bu tanım çerçevesinde bir “fikri ürünün eser sayılabilmesi için gerekli unsurları 4 başlık altında ifade edebiliriz. Buna göre eserin:

1- sahibinin hususiyetini taşıması 2- bu hususiyeti ifade edecek şekilde şekillenmiş olması 3- FSEK’de öngörülen eser türlerinden birinin içine girmesi 4- fikri çabanın ürünü olması,

gerekir.” 1

Bu unsurlar bakımından öncelikle televizyon programlarının FSEK’de öngörülen eser türlerinden hangisi altında değerlendirilebileceğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 5. maddesi altında düzenlenen sinema eserleri başlığı altındaki tanımdan yola çıkmamız yerinde olacaktır. 2001 yılında değişikliğe uğrayan 5. madde altında “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır.

1 Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 2002, İstanbul, 2. bası, s. 91

5

Madde metninden anlaşılacağı üzere kanun koyucu sinema eserleri bakımından geniş

bir tanım öngörmüştür. Tanım dikkatlice değerlendirildiğinde görülecektir ki, televizyonlarda yayınlanan futbol maçlarının bile bu madde düzenlemesi altında eser olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılabilecektir. Bu nedenle televizyonda yayınlanan programları tek tek ele almak yerinde olacaktır.

2.1 TELEVİZYON FİLMİ VE DİZİSİ

Bizim görüşümüze göre konumuz açısından en az sorun teşkil eden televizyon filmi ve dizileri bakımından eser tespitinin yapılmasıdır. Televizyon filmi veya dizisi bir fikri çabanın ürünü olarak, onu yaratının kurgusuyla şekillenen “uydurma bir öykü” olup, senaryo ve diyalog yazarı, yönetmen, müzik ve oyuncuların da katılımı ile kanunda öngörülen tanım doğrultusunda tespit edilmekte ve “film” olarak somut ifadesini bulmaktadır. Bunların, hem 1/B maddesinde öngörülen genel tanım altında fikri bir çabanın ürünü olduğu, onu yaratanların hususiyetini taşıdığı ve bunun yansıması olarak tespit edilerek ifadesini bulduğu hem de 5. madde de sinema eserleri için öngörülen tanımı karşıladığı görüşündeyiz.

2.2 YARIŞMA PROGRAMLARI Bu noktada asıl sorun televizyon şovları, haber programları ve özellikle yarışma

programları açısından oluşmaktadır. Saydığımız bu programlar benzer nitelikler taşıdığı ve yargı önüne özellikle yarışma programları konusundaki uyuşmazlıklar taşındığı için değerlendirmemizi yarışma programlarının özelliklerini ve bu konudaki görüş ve kararlar üzerinden sürdüreceğiz.

Yukarıda televizyon programları bakımından 1/B maddesi ve 5. madde altındaki tanımlara yer vermiştik. Ancak 1/B maddesi altında yer alan esere ilişkin genel tanıma göre yapılacak bir değerlendirmeden önce formatın hangi eser tipi altında ele alınması gerektiği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Format kavramının tanımlanması konusunda doktrinde bir fikir birliği bulunmamaktadır. Çoğunluğun görüşüne göre format, “programın adı, sunucunun konumu ve rolü, sahne tasarımı, izleyicinin konumu, programın akışı, anahtar ifadeler, yarışmacıların rolü ve konumları”2 gibi temel unsurları ihtiva eden bir metin olarak ele alınmaktadır. Bu durumda formatın görsel olarak vücuda gelmiş şeklini bir kenara bırakırsak bu açıdan “formatın bir senaryo niteliği taşıdığı yani ilim ve edebiyat eseri olarak kabul edilmesi söz konusu olacaktır. Buna göre yapılan program da “ işleme eser” olarak değerlendirilebilecektir. Ancak bir metnin senaryo olarak değerlendirilebilmesi için de karakterlerin, filmde gelişecek olayların, diyalog ve müziklerin bütün ayrıntıları ile bu metinde yer alması gerekir. Oysa program formatları metinlerinde bunlar yer almazlar.

2 Uğur Çolak, “Televizyon Programı Formatlarının Korunması”, Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi, Yıl:4, Cilt:4, Sayı:3, s.23

6

Televizyon program formatları programın nasıl yapılacağını gösterdikleri için bir anlamda yöntemdirler. Yöntemler ise eser sayılmazlar.”3

Ancak bazı yazarlar değerlendirmeyi formatın görsel olarak ifadesini bulduğu

programlar bakımından yapmakta ve 5. maddenin “sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik ve mekanik veya benzer araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili görüntüler dizisi” tanımı altında yarışma programı ve benzer diğer televizyon programlarının eser niteliğini taşıdığı görüşündedirler. Ancak bu görüşü destekleyen yazarlar açıklamalarında genel anlamı ile bu tür görüntülerin geçtikleri “işlemi” esas almakta ve özünde yarışma programından çok “yayın” için bir eser tespiti yapmaktadırlar. Kanaatimizce bu durumda “eser” tanımı yerine “yayın” üzerinde koruma getiren “komşu haklar” ya da değişiklikten sonraki tanımı ile “ eser sahibinin hakları ile bağlantılı haklar” kavramına başvurulması yerinde olacaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun ilgili 80. ve 82. maddeleri altında Radyo- Televizyon kuruluşları bakımından korunan yayındır, bazen bu yayınlar içerisinde eser niteliğinde bulunan “ürün”ler olsa da; yarışma programları bakımından esas olan, bu programın “yayınının” korunmasıdır. “Yayın başkasına ait olabileceği gibi, doğrudan radyo- TV kuruluşunun kendisine de ait olabilir.”4 Söz konusu yarışma programının tespiti bir yapım şirketi tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu tespite ilişkin kullanım haklarını bir televizyon kuruluşuna belli bir süre ile devretmiş olabileceği gibi yayın kuruluşu yarışma programının tespitini kendi bünyesinde gerçekleştirmiş de olabilir. Bu noktada Radyo- Televizyon Kuruluşlarının bağlantılı haklar kapsamında mutlak yetkisi bulunmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra Kanunun 1/B maddesine göre değerlendirmemizi formatın yazılı bir ürün olduğu görüşüne göre yapmamız gerekirse, söz konusu ürünün bir fikri çabanın ürünü olduğu düşünülebilir. Yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda ilim ve edebiyat eseri veya sinema eseri olarak değerlendirilmesi de mümkün olabilir. Son olarak söz konusu fikri ürünün, sadece düşünce olarak kalmayıp, “program” olarak şekilde vücuda geldiği de söylenebilir. Ancak maddenin aradığı en önemli şartlardan biri “sahibinin hususiyetini” taşıma şartıdır ki, formatlar bakımından bu nokta kanaatimizce tartışmalıdır. Aslında bu unsur doktrinde tartışmalı olması nedeniyle incelenmesi yerinde olacaktır. “Hirsch’ e göre bir ürün herkes tarafından vücuda getirilebilecek mahiyette ise, hususiyet mevcut olmayacağından, bu tür ürünleri korumakta hiçbir menfaat bulunmamaktadır. Yarsuvat ise hususiyeti orijinal ölçütü ile belirlemeye çalışmaktadır. Erel’in ölçütü ise esere, sahibinin yaratıcı gücünün yansımasıdır. Bu ise eserde daha önce duyulmamış veya görülmemiş mutlak bir orijinalite bulunması anlamına gelmez. Burada ifade edilmek istenen N. Ayiter gibi “var olandan başkasını meydana getirmektir. Bütün bu görüşler değerlendirildiğinde görülecektir ki hepsinin aradığı ölçüt aslında yeniliktir.”5 Tanımlar incelendiğinde dikkat edilmesi gereken nokta, her bir görüş altında fikrin değil bunun somut ifadesinin “eser” olarak kabul

3 Uğur Çolak, a.g. e. , s. 26 – 27 4 Ünal Tekinalp, a.g.e. 5 Ünal Tekinalp, a.g.e. , s. 92- 93

7

edilebileceğidir. Kanaatimizce yukarıda yazılı olarak içerdiği öğeler konusunda bilgi verdiğimiz formatlar, söz konusu öğelerin kağıda dökülmesi ile somut ifadesini bulmuş sayılamamalıdır. Format ancak görsel olarak “yayın” şeklinde karşımıza çıktığı noktada somut ifadesini bulmuştur ve işte bu noktada artık sinema eseri bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Sinema eserlerini düzenleyen Kanunun 5. maddesi ise “ günlük olayları tespit eden

filmler veya sinema filmleri” ve “birbiriyle ilişkili görüntüler dizisi” kavramlarını karşımıza çıkarmaktadır. Biz de bu noktada bir televizyon dizisi ile herhangi bir yarışma formatını bu kavramları değerlendirmek suretiyle karşılaştırmak istiyoruz. Hayali bir konu esas alınarak meydana getirilen dizi filmler, genel olarak hem “günlük olayları tespit eden” hem de “sinema filmleri gibi birbiri ile ilişki görüntüler dizisi” tanımını karşılamaktadır, ancak unutulmamalıdır ki, bu kavramlara ek olarak söz konusu görüntüler dizisi sahibinin hususiyetini de taşımalıdır. Bir senaristin kendi yarattığı mekan, durum ve kişileri bir araya getirerek bir olaylar örgüsü sonucunda oluşturduğu hayali hikayenin, söz konusu öğeleri “uyduran” ve bu şekilde söz konusu dizi hikayesini yaratan kişinin hususiyetini taşıdığı açıktır. Ayrıca bu hikâyenin dizi filme dönüştürülmesi sürecinde de gerek yönetmen, gerek diyalog yazarı, gerekse müzikleri hazırlayan kişilerin de kendi hususiyetlerini bu sürece kattıkları görülmektedir. Bu dizi filmin konusunu oluşturan fikir belki sıradandır, ama gerek senaristin kendi yarattığı karakter ve bunlar için yazdığı diyaloglar, gerek yönetmenin bu hikâyeye kattığı kurgu, fonda kullanılan müzik bir bütün halinde kendine özgü bir ürünün ortaya çıkmasını sonuçlar.

Ancak bu değerlendirmeyi yarışma formatları bakımından yaptığımızda, 5. madde kapsamında “günlük olayları tespit eden veya sinema filmi gibi birbiri ile ilişkili görüntüler dizisi” tanımını karşılamakla beraber eser tanımının temelini oluşturan sahibinin hususiyetini taşıma unsurunu gerçekleştirdiği görüşüne katılmıyoruz. Çünkü yarışma formatı olarak ifade ettiğimiz “yaratı” aslında belirli bir sahne tasarımı, müziği, aydınlatma ve program bölümleri, sunucunun tarzı gibi öğelerin bir araya gelmesiyle oluşan ve içeriğinin belirli bir hayali kurgu içerisinde değil de, katılımcıların davranışları sonucunda kendiliğinden ilerlediği bir nitelik taşımaktadır. Bir yarışma programının veya bir şov programının formatı bakımından da bir fikrin ortaya çıkması, bu fikrin uzman bir ekip çalışması sonucunda görsel öğelerle desteklenerek bir kurgu içerisinde sunulması söz konusudur. Hatta bu yarışma programı içerisinde kullanılan müziği ele alırsak onu oluşturan öğeler tek başına eser niteliği de taşıyabilmektedir. Ancak burada verilen öğeler, formatı oluşturanın hususiyetini taşımamakta, standart olarak kabul edilebilecek unsurların doğru bir kurgu içerisinde bir araya getirilmesi ile oluşmaktadır. Özellikle aşağıda örnek olarak sunacağımız ses yarışmaları gibi, yıllardan beri birçok farklı şekilde karşımıza çıkan ve herhangi bir özellik taşımayıp sadece yukarıda saydığımız öğelerin birçok farklı şekilde bir araya gelmesi ile oluşan bu tür yarışmaların açıklamamıza en iyi örneği teşkil ettiği görüşündeyiz.

8

Yakın zamanda farklı televizyon kanallarında örneklerini gördüğümüz ses yarışmalarının format bakımından bir hususiyet taşımadığını söyleyebiliriz. Şöyle ki somut olayda adayların bir jürinin karşında müzik eserlerini icra etmesi ve bu adayların performanslarının genellikle bu jüri tarafından değerlendirilmesinden ibaret olan bir format, kanaatimizce herhangi bir özgünlük ya da somut bir fikri çaba gerektirmemektedir. Bu tür yarışma formatları yapımcılar tarafından yurtdışından aynı isimle ülkemize getirilmekte ve Türkiye sınırları içerisinde hakların sahibi bu kişiler olmaktadır. Ancak bu tür yarışma programları formatlarının eser niteliği taşımadığı konusundaki görüşümüz, bunlar için hiçbir surette koruma öngörmediğimiz anlamında gelmemelidir. Televizyon yayınlarının korunması bakımından mevcut bulunan düzenlemelerin bu programlar için de geçerli olabileceği görüşündeyiz. Burada söz konusu koruma hem yayın olarak “yarışma programının” hem de yukarıda örneğini verdiğimiz ses yarışması benzeri, özgünlük taşımadığına inandığımız bir yarışma formatı bakımından, ilgili kişilerin hakları, programın “ismi” ve “birebir aynı öğelerle yaratılacak bir formatın” kullanılması bakımından mevcut olabilecektir.

Ancak Yargıtay verdiği kararlarında konuya farklı bir bakış açıları ile yaklaşmıştır. Yaptığımız incelemede bu konuda Yargıtay tarafından verilmiş çok az karar olduğu ve bu kararların gerekçelerinde, Kanunun öngördüğü tanımın daha önce belirttiğimiz gibi oldukça genişletilmiş bir yoruma yol açtığı görülmektedir. Ancak Yargıtay’ın da bu konuda kesin bir görüş bildirmek yerine, yerel mahkemenin eser tespitine ilişkin değerlendirmesinde usule ilişkin olarak yapılan işlemlerle ilgili kararlar verdiği görülmektedir. Yargıtay’ın bu konuda verdiği ve “yarışma programı formatının eser olarak kabul edilmesi gerektiğine” ilişkin aşağıda yer vereceğimiz ilk kararda, bu görüşünü desteklemek için atıf yaptığı eski tarihli Yargıtay kararlarında bu tür bir incelemeye girilmediği ve sadece yerel mahkemenin usule ilişkin işlemi üzerinden bozma gerçekleştirdiği görülmektedir.

Öncelikle Yargıtay 11. HD 05.04.20056 tarihli kararında “Mahkemece, dosya kapsamına göre, dava konusunun program değil program formatı olduğu ve formatın da yasal düzenlemelere göre eser olmadığı gerekçeleriyle, mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın istem halinde Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Mahkeme kararında, televizyonda yayınlanan program formatlarının ve bu bağlamda dava konusu yarışma program formatının eser sayılmaması, görevsizlik kararına dayanak yapılmış ise de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 4630 sayılı yasa ile değişik 5 nci maddesine göre "Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir." denilmek suretiyle, görüntülü eserlerden hangi tür programların eser sayılacağı hususuna da açıklık getirilmiş olup, bu tür programlar normatif ve tahdidi olarak sınırlandırılmamıştır. Buna göre, program yayın formatlarının da anılan yasa kapsamında eser sayılması ve korunmasının gerektiği kabul

6 Yargıtay 11. HD, E. 2004/6612, K. 2005/3278, 05.04.2005, http://www.kazanci.com.tr, [27.05.2007]

9

edilmelidir. Nitekim Dairemizce verilen 2000/6049-8439 ve 2004/1281-10333 sayılı ilamlarda da program formatları, anılan yasa kapsamında değerlendirilmiştir.

Öte yandan, iddia ve savunmaya göre, dava konusu uyuşmazlığın esasının çözümü, formatın eser sayılıp sayılmayacağı ve kopyalanan unsurların esasen programın bizzat kendisinin mi formatının mı olduğu noktasında toplandığına göre, davaya konu program formatının yasanın aradığı anlamda eser sayılmaması olasılığında bile, bu hususun tartışılmasının, eser konusunda ihtisas mahkemesi olan, Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi'nce yapılması gerekir.” Denilmektedir.

Yargıtay’ın atıf yaptığı yukarıda ifade edilen kararlarından biri olan Yargıtay 11.HD 25.10.20047 tarihli kararında ise “Davacı vekili, müvekkilinin İtalya'da yayınlanan 2008 SMS isimli programın Türkiye'deki lisans hakkını 15.7.2001 tarihinde satın aldığını, eserin yapımı ile davalı ile görüşmeler yapıldığını, davalıdan cevap beklendiği aşamada diğer davalı ile aynı proje üzerinde çalışıldığının öğrenildiğini, ihtara rağmen yayına başlandığını ileri sürerek eserin davalılar tarafından izinsiz olarak kullanılması suretiyle oluşturulan SMS isimli yarışma programının S TV logolu televizyon kanalında yayınlanması suretiyle yapılan tecavüzün FSEK.’nın 66. maddesi gereğince yayınının durdurulması suretiyle önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, çağın ilerleyen teknolojisinde cep telefonu vasıtasıyla her tür yarışmanın yapılabileceğini, bu yönden münhasır hak sahipliği olamayacağını, programın yaratıcısının müvekkili olduğunu, yarışma formatının da davacıdan farklı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre davacının SMS adlı yarışma programının davalı tarafından taklit edilmek suretiyle yayınladığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile davacının mali haklarına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ve önlenmesine, yarışma programının yayınlanmasının men'ine karar verilmiştir.

Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.

Dava, davacının Yegana Format Opsiyon Sözleşmesi ile hak sahibi olduğunu iddia ettiği yarışma programının davalılar tarafından izinsiz kullanıldığı iddiasına dayalı yayının önlenmesi istemine ilişkindir.

Gerek yargılamadan önce davacı tarafından yaptırılan tespitte alınan raporda ve gerekse yargılama sırasında görevlendirilen üç kişilik bilirkişi kurulunda uzlaşma imkanı bulunamaması nedeniyle farklı raporlar tanzim edilerek ibraz edilmiştir.

7 Yargıtay 11. HD. , E. 2004/1281, K. 2004/10333, 25.10.2004, http://www.kazanci.com.tr, [27.05.2007]

10

HUMK.nun 275 ve müteakip maddelerinde "bilirkişilik" müessesesi düzenlenmiş olup, anılan 275 nci maddede, mahkemenin, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlendikten sonra 286. maddede de, bilirkişinin rey ve mütalaasının hakimi takyit etmeyeceği ve işin çözümünde teknik bilgi ve birikimin gerekliliğine inanılarak bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek duyulmuş olup da, verilen rapor yetersiz, noksan ve müphem ise 284. maddeye göre hakimin ek rapor veya yeni bir bilirkişi kurulundan tekrar rapor alabileceği düzenlenmiştir.

Somut olayda gerek tespit isteminde rapor hazırlayan bilirkişiler ve gerekse yargılamada görevlendirilen bilirkişiler uyuşmazlığa değişik noktalardan yaklaşarak farklı çözüme ulaşmışlardır.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının bu davaya dayanak yaptığı sözleşmenin davacıya bu davayı açabilmesi için inhisarı bir hak verip veremeyeceği ve anılan yarışma programının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser sayılıp sayılamayacağı, eser ise davalıların eylemi nedeniyle davacının anılan kanundaki mali ve manevi haklarından hangisinin zedelendiğinin tespiti noktalarında toplanmaktadır.

O halde mahkemece oluşturulacak yeni bir bilirkişi kuruluna öncelikle yukarıda açıklanan uyuşmazlık konuları üzerinde inceleme yaptırılarak, daha önceki raporlarında tartışıldığı uzlaştırıcı bir rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.”

Söz konusu iki karara ayrıntılı bir şekilde yer vermemizin nedeni, doktrinde yer alan

tartışmaları açıklığa kavuşturması ve bize de daha geniş bir değerlendirme imkanı sunması bakımındandır. Buna göre öncelikle ilk karardan anlaşılmaktadır ki; Yargıtay program ve program formatı bakımından bir ayrım öngörmektedir. Yerel mahkeme program formatının FSEK 5. maddesi kapsamında eser sayılmadığını kabul ederken, Yargıtay bu maddenin sınırlayıcı bir ifade taşımadığından hareketle, daha önceki kararlarına atıf yaparak, yerel mahkemenin kararını bozmuştur.

Yargıtay’ın bu kararı ve daha önce ifade ettiğimiz görüşlerimiz doğrultusunda konuyu somut bir örnekle ele almak gerekirse;

Yargıtay vermiş olduğu kararda da program ve program formatı arasında ayrıma gitmeyerek, aslında söz konusu programların isim ve televizyon yayını olarak korunması gerektiğinden hareket etmektedir. Bu durum bu tür hak sahipleri için “yayınlar” için öngörülen koruma niteliğinde bir koruma sağlamaktadır. Daha önce ifade ettiğimiz üzere Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu “yayınlar” için bağlantılı hak sahiplerine koruma sağlayabilecek niteliktedir.

11

Sorun aslında “birebir aynı formatın” kullanılması noktasında düğümlenmektedir, yukarıda vermiş olduğumuz Yargıtay kararlarında da davalı yapım şirketinin hazırlamış olduğu yarışma programının formatını, davacının Türkiye sınırlarında haklarının sahibi olduğu yarışma programının formatı ile aynı şekilde hazırlandığı iddiası ile konu yargı önüne gelmiş bulunmaktadır. İlk örnek kararımızda Yargıtay verdiği kararda yarışma programı formatlarının eser olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguladıktan sonra, “ dava konusu formatın yasanın aradığı anlamda eser sayılmaması olasılığında bile” diyerek, kanımızca yarışma programı formatlarının eser olarak kabul edilmediği durumlarında var olacağını kabul ederek, önceki ifadesi ile çelişmiştir.

Yer vermiş olduğumuz ikinci Yargıtay Kararı değerlendirmemiz bakımından iki noktada önem taşımaktadır. Buna göre öncelikle çalışmamız içerisinde yer alan ilk Yargıtay Kararında ikinci karara atıfla, “Dairemizce verilen 2000/6049–8439 ve 2004/1281–10333 sayılı ilamlarda da program formatları, anılan yasa kapsamında değerlendirilmiştir.” Denilmektedir. Oysa bu karar incelendiğinde Yargıtay ifade edildiği gibi bir değerlendirmesi yoktur. Bu karar sadece konuyu inceleyen bilirkişilerin mahkemeye sunduğu birbirinden farklı görüşleri içeren raporlar ve raporların birbirinden farklı görüşler ihtiva etmesi nedeniyle mahkemenin ek rapor istemesi gerekirken, bunu yapmamış olması üzerinde odaklanmaktadır. Yargıtay bu kararı içerisinde, uyuşmazlık konusu yarışma programı formatının eser niteliğinde olduğu yönünde bir görüş belirtmemiş olup, yerel ihtisas mahkemesinin bu konudaki değerlendirmeyi yapması gerektiğini vurgulamakla yetinmiştir. Bu karar bakımından diğer önemli nokta karar içerisinde yerel mahkeme kararının temyiz edilmesine esas teşkil eden bilirkişi incelemesidir. Bu karar, bu konu ile ilgili olarak doktrinde mevcut olan fikir ayrılıklarının göstergesi niteliğindedir.

Verdiğimiz Yargıtay Kararı örneklerinden sonra bu konunun, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bakımından benzer düzenlemelere sahip olması ve içeriğinde bir şov programı formatının eser niteliğinde olup olmadığının, ülkemizde bu konuda ifade edilen farklı görüşlerin benzerleri bakımından kapsamlı olarak incelendiği bir Alman Federal Mahkemesi kararına çalışmamız içerisinde değineceğiz.

Alman Federal Mahkemesi 26.06.2003 tarihli kararında “Konsept olarak stüdyodaki seyircilerle yapılan sohbeti benimseyen ( ki burada: küçük çocukların ve ünlü konukların gerçekleştirdiği şarkı performansları söz konusu olmaktadır) bir televizyon şov programı formatının, genel anlamı ile fikri mülkiyet hukukuna göre korunması mümkün değildir.” Yönünde karar vermiştir.8 Mahkeme Kararının gerekçesinde uyuşmazlık konusu şov programı formatı için “Program, basit toplumsal öğelerden oluşan bir kompozisyon meydana getiren ve uzun zamandır bilinen ve içeriğinde yarışmacıların yöneltilen sorular karşısında televizyon izleyicisine hayatlarına ilişkin olayları anlattıkları ve yeteneklerini sunmalarını sağlayan

8 Almanca metni için bkz. http://www.rws-verlag.de/bgh-free/volltext6/vo95137.htm, [27.05.2007]

12

fırsatlara sahip oldukları, diğer programlardan ayrılmamaktadır.” Denilerek çalışmamız içerisinde vurgulamaya çalıştığımız bir fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için sahibinin hususiyetini taşıması gerekliliğini vurgulamaktadır.

Kararın oldukça kapsamlı olması nedeniyle çalışmamız içerisinde karara esas oluşturan değerlendirmenin yer aldığı çok kısa bir bölümü alıntı yapmış bulunuyoruz. Çalışmamızın ekinde karar metninin tamamının çevirine yer verilmiştir. Yukarıda ifade ettiğimiz ve bizim de savunduğumuz görüş doğrultusunda bir fikri ürünün eser niteliğinde kabul edilebilmesi için bunun yaratıcı bir fikrin sonucunda meydana gelen bir görünümü olmalıdır. Aksi halde bu tür formatların Fikir ve Sanat Eserleri Hukukuna göre korunması, bu tür programların örnek olarak kullanılması sonucu hazırlanacak benzer programların önünü kesecektir.

Konuyla ilgili olarak, yukarıda mahkeme kararlarında da örnekleri görülen ve herkesçe bilinen fikirler üzerine kurulu benzer yarışma veya şov programları bakımından “bir eserden esinlenmek sureti” ile yaratılan eserler hususunu vurgulamak istiyoruz. Doktrinde bir eserden esinlenerek yaratılan bir diğer eserin, sıklıkla karıştırılan işleme eserin aksine, tamamen bağımsız olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda bu tamamen bağımsız eser için işlemelerde olduğu gibi asıl eser sahibinden izin alınmasına gerek olmamaktadır. Değerlendirmeye çalıştığımız yarışma formatlarının hukuki niteliği konusunda da bu ilke somut olay çerçevesinde dikkate alınabilmelidir. Benzer konular üzerine kurulu ama formatları bakımından kendine özgü farklılıklar taşıyan yarışma programlarının birbirinden bağımsız eserler oldukları kabul edilmelidir.

2.3 FUTBOL MAÇLARI Bu konu altında ayrıca değerlendirmemize başlarken örneklediğimiz futbol maçlarını

tespit eden filmlerin, Kanunun 5. maddesi altında “günlük olayları tespit eden grup içerisinde” eser olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini üzerinde duracağız. Futbol maçlarını tespit eden filmler günlük olayların tespiti unsurunu karşılasa da, sinema eserlerinin sahip olması gereken unsurlar bakımından eksiktir. İki takım arasında yapılan ve kendiliğinden gelişen bir spor müsabakasının, eseri yaratan gibi bir sahibi olmadığı gibi, sinema eserlerinde söz konusu olan bir senaryosu da bulunmamaktadır. Bir sahibi olmadığı için onun hususiyetini de taşıdığı söylenememektedir. Bu konuda doktrinde futbol maçlarını tespit eden filmlerin eser olarak korunması gerektiğini savunanlar, bu görüşlerine dayanak olarak maçları tespit eden filmlerin bir yönetmeni olduğu ve bu noktada maçın pozisyonları, çekim açıları gibi ayrıntıların, yönetmenin direktifleri doğrultusunda belirlendiği ve bununda bir hususiyet oluşturduğu yönündedir. Ama unutulmamalıdır ki; burada korumanın asıl konusunu oluşturan “futbol maçı”dır ve yukarıda belirttiğimiz gibi kendiliğinden belli bir senaryoya bağlı

13

olmaksızın gelişmektedir. Ancak “futbol maçlarını tespit eden filmler “yayın” olarak korunurlar, ayrıca bunlara FSEK m. 84 de uygulanabilir.”9

2.4 BİLGİSAYAR OYUNLARI Son olarak her ne kadar yukarıda değerlendirdiğimiz televizyon programları içinde

kabul edilmese ve bir bilgisayar programı olarak yaratılsa da, konumuz içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine inandığımızdan bilgisayar oyunlarının kurgusu nedeniyle 5. madde altında değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığına değinmek istiyoruz. “Video (bilgisayar) oyunları bir bilgisayar programına dayanırlar ancak saf bilgisayar programı olarak değerlendirilip korunmazlar. Bir video oyunu somut olayın özellikleri haklı gösterdiği takdirde sinema eseri sayılabilir veya bilgisayar programlarına ilişkin korumadan kıyasen yaralanabilir.”10 Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, bilgisayar oyunları salt kodlardan oluşan bilgisayar programları gibi kabul edilmemektedir. Bunun nedeni, sinema filmleri gibi sanki bir senaryo üzerine kurgulanmış olan görüntüler dizisinden meydana gelebilmektedirler, onu yaratanın belirlediği bir konuya sahip olup, genellikle son dönemde piyasada yer alan video oyunlarında belirli karakterlere yer verilmektedir. Bu tür bilgisayar oyunlarının kurgusu bir senaryoyu yaratan gibi onu yaratanın hususiyetini taşıyan bir fikri çabanın ürünü olabilmektedir. İşte bu tür bilgisayar oyunları 5. madde altında korunan sinema eserlerinin sahip olduğu korumaya sahip olabilmektedir.

§ 3. KORUNMANIN NİTELİĞİ

Yargıtay’ın çalışmamız içinde yer verdiğimiz kararında yarışma formatını “eser” olarak nitelendirmesi doğrultusunda, bu programların formatlarının FSEK çerçevesinde korunacağı ve buna bağlı olarak hak sahibinin, FSEK’nın ilgili maddeleri uyarınca hak ve tazminat talebinde bulunabileceği açıktır. Ayrıca televizyon programlarının bağlantılı haklar çerçevesinde kabul edildiği ve “yayın” olarak korunduğu durumlarda da, hak sahiplerinin de eser sahibi gibi tecavüzün ref’i, tecavüzün men’i ve tazminat davası hakları bulunmaktadır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun “Haksız Rekabet” başlığı altında 84. madde düzenlemesi uyarınca “eser mahiyetinde olmayan her nevi fotoğraflar, benzer usullerle tespit edilen resimler ve sinema mahsulleri hakkında da bu madde hükmü uygulanır.” Denilerek yukarıda ifade ettiğimiz futbol maçı gibi yayınların eser olarak kabul edilmese dahi bu madde altında korunması ve haksız kullanımı gerçekleştirene karşı haksız rekabete ilişkin hükümlerin uygulanması mümkündür.

Ancak yukarıda belirttiğimiz üzere, yarışma formatının “eser” olarak kabulünden hareketle görülen davalarda mahkemelerin somut olay değerlendirmesine gitmesi gerekmektedir. Bu noktada değerlendirme, formatın özgünlüğü yani onu yaratanın 9 Ünal Tekinalp, a.g.e. , s. 113 10 Ünal Tekinalp, a.g.e. , s. 104

14

hususiyetini taşıyıp taşımadığı, dava konusu iki format arasında ciddi bir benzerlik mevcudiyeti yanında izinsiz olarak kullanıldığı iddia edilen formatın, esinlenme sureti ile vücuda getirilip getirilmediği gibi hususlar göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.

Çalışmamızda örnek olarak verdiğimiz Yargıtay kararı içerisinde de, her ne kadar yarışma programı formatlarının eser olarak değerlendirildiği ifade edilse de, bozma sebebi olarak yerel mahkemenin bunun aksi yönündeki kararı değil, somut olayda davanın esas bakımından değerlendirmeye alınmamasının ifade edildiğine dikkate alınmalıdır.

15

§ 4. SONUÇ

Çalışmamızın başında vurguladığımız üzere, televizyon kuruluşları arasındaki rekabet ve bunun sonucunda bunların bünyesinde yer alan programların korunması ihtiyacı ve Kanunda öngörülen tanımın sınırlayıcı olmaması, bugün bu tür programların formatlarının eser olduğu ve bu nedenle başkaları tarafından kullanılamayacağı iddiası ile yargı önüne taşınmaktadır.

Biz, çalışmamız içerisinde ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı, yarışma programlarının eser niteliği taşıyıp taşımadığı konusunda 5. madde tanımı altında kesin bir tespitin mümkün olmadığı görüşündeyiz.

İlgili kanun maddeleri bakımından bir değerlendirmeye gittiğimizde, her ne kadar Yargıtay aksi görüşte olsa da, yarışma programlarının formatının “eser” olarak kabulünün her somut olay bakımında mümkün olmadığını düşünüyoruz. Her bir somut olayda 5. madde ile birlikte genel eser tanımını içeren 1/B maddesinin de değerlendirilmesi gerektiği görüşündeyiz. Aksi yönde bir değerlendirmenin Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunun, sahibi tarafından yaratılan eseri koruma amacı yanında, fikir ve sanat eserleri yaratılmasını teşvik edici amacı bakımından olumsuz etkisi olacağına inanıyoruz. FSEK’nın 5. maddesi sınırlayıcı bir tanım öngörmemiş olsa da, genel anlamı ile “eser” tanımının yapıldığı 1/B maddesinde yer alan “sahibinin hususiyetini taşıma” gerekliliğinin, her türlü program ve/veya formatının eser olarak kabulünü engellediği görüşündeyiz. Yargıtay kararında görüldüğü gibi, “eser” değerlendirmesi yapılırken program ve program formatı kavramları birbirinden ayrı kullanılmamış ve aslında formattan çok ismi ve logosu gibi özellikleri dikkate alınarak program kastedilerek “eser” olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, bir programın isim, logo ve birebir olarak içeriğinin kopyalanmasının korunması bunların radyo ve televizyon kuruluşları bakımından var olan “yayın” haklarının korunması ile ilgilidir. Ayrıca 84. madde altında yer alan eser niteliği taşımayan ve benzer usullerle tespit edilen sinema mahsulleri olarak kabul edilerek haksız rekabet hükümlerinin uygulanması mümkün olup, bunların “eser” olarak kabul edilmesini ve bu şekilde korunmalarını sonuçlamamalıdır.

Çalışmamız içerinde sıklıkla vurguladığımız çerçevede, “eser” tespiti yapılırken her bir somut olayın kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiği ve tekrar olmaması bakımından bu değerlendirme yapılırken, yukarıda ifade ettiğimiz koşulların göz önünde bulundurulması gerektiği açıklamalarımıza atıf yapmakla yetiniyoruz. Bunun yanında bir eserden esinlenerek meydana getirilen eserlerinde, işleme eserlerinin aksine tamamen bağımsız ayrı bir eser olarak kabul edildiğini, bu nedenle işlenmelerde olduğu gibi asıl eser sahibinden izin alınmasına gerek olmadığı dikkate alınmadır. Somut olay değerlendirmesi içerisinde söz konusu fikri ürünlerin bu husus çerçevesinde birbirinden bağımsız olup olmadığının da göz önüne alınması gerektiğini düşünmekteyiz.

16

Bizim görüşümüze göre, konuyla ilgili tespitler yapılırken unutulmaması gereken, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku çerçevesinde “eser” kavramı ile ifade edilmek istenen, bir düşüncenin ve bu düşünce sonucu ortaya çıkan “özgün” bir ürün olduğu ve bu fikri ürün üzerinde eşya hukukunda olduğu gibi bir mülkiyet hakkının söz konusu olmadığının tespitinin yapılabilmesidir. Amaçlananın kişinin düşünsel çabasının sonucu ortaya konulan onu yaratanın hususiyetini taşıyan fikri ürünün de “eser” olarak kabul edilerek, fikri mülkiyet kavramı ile bu fikri ürün üzerinde mutlak bir hakka sahip olduğunun tespit edilebilmesidir. Bu nedenle herkesin düşünebileceği “fikirlerin”, belirli görsel unsurlarla desteklenmesi sonucu ortaya çıkan her fikri ürünün eser olarak korunması ve sahibine mutlak haklar verilmesi, bir süre sonra bu alandaki yaratımların kısırlaşmasına ve bu şekilde gerçek anlamı ile bir “eserin” yaratılmasına engel olabilecektir.

17

EK11 TV Formatlarında Telif Hakkı- “Kinderquatsch”- Program Formatı § 2 Fikri Mülkiyet Kanunu Federal Mahkeme, 26.06.2003 Tarihli Kararı

Konsept olarak stüdyodaki seyircilerle yapılan sohbeti benimseyen ( ki burada: küçük çocukların ve ünlü konukların gerçekleştirdiği şarkı performansları söz konusu olmaktadır) bir televizyon şov programı formatının, genel anlamı ile fikri mülkiyet hukukuna göre korunması mümkün değildir. Olay:

“L’ecole des fans” isimli program Fransa’da, 1977 yılından 1998 yılının ortalarına kadar her hafta “F.2 (F.2) yayıncısı tarafından televizyonlarda yayınlanmıştır. Aynı ana model üzerinde yürüyen televizyon şovunun temelinde yaşları 4 ile 6 arasında değişen çocuklar yer almaktadır. Sunucu J. M. çocukları ve konuk olarak tanınmış bir bay veya bayan şarkıcıyı takdim eder. Saha sonra sunucu ilk çocuğu, önünde bir mikrofon bulunan küçük bir basamağın üstüne götürür ve “Baban ne iş yapıyor, annen ne iş yapıyor, nereden geliyorsun, buraya nasıl geldiniz, kimler seninle geldi, kimler gelmedi?” gibi sorulardan oluşan küçük bir söyleşi başlar. Sonrasında çocuk, davet edilmiş sanatçının kendisi için seçmiş olduğu şarkıyı söyler. Söz konusu şarkı performansı bir piyano ve basgitar eşliğinde gerçekleşir. Söz konusu performans sırasında kamera izleyicilerin arasında oturan çocuğun ebeveynleri çeker. Şarkı performansına daha sonra not verilir. Ünlü konuk, sahnede kendi performansını sergiler. Son olarak konuk şarkıcı çocuklara hediyeler dağıtır.

Kendisi televizyon yapım şirketi olan davacı, söz konusu program formatını 1990 yılında kanunu vekili tarafından temsil edilen S.funk (S.)’a önermiştir. (S) söz konusu teklifi reddetmiştir.

Mart 1993’den beri (S.) , ortak yapımcısı yan davalı olan, “Kinderquatsch mit Michael” adlı programı televizyonda yayınlamaktadır.

“Kinderquatsch mit Michael” ‘in program bölümleri şu şekilde olmaktadır: Yaşları 4 ile 6 arasında değişen genellikle 3 çocuk şarkı performanslarını sunar. Ebeveynleri, kardeşleri ve büyükanne ve büyükbabaları performans sırasında dinleyicilerle oturur. Performanstan sonra sunucu Sch. ilk çocuğu önünde mikrofon bulunan küçük bir basamağa götürür ve ebeveynleri, oturduğu yer, seyahati, kreş veya okulu ve bunun gibi sorular sorar. Çocuk, bir

11 Bkz. dipnot 8

18

piyanist eşliğinde, çalışılmış bir şarkıyı söyler. Çocuğun performansı sırasında Kamera, çocuğun ebeveynlerini de gösterir. Programın akışı içerisinde ünlü bir konuk veya müzik grubu bir şarkı performansı sunar. Son olarak, genellikle konuk tarafından, çocuklara hediyeler dağıtılır.

Davacı, “L’ecole des fans” adlı başarılı programın formatının fikri mülkiyet hukukuna göre korunması gerektiğini iddiasında bulunmaktadır. Davacı Ocak 1989’da, söz konusu formatın münhasır haklarını J.M. production S.A.R.L’den satın almıştır. Programın eser sahibi J.M. olup, haklarını J.M. Production S.A.R.L’e devretmiştir. “Kinderquatsch mit Michael” programını korunan Program formatından intihal edilmiştir. Davalı, sadece sunucunun tipini örnek almakla kalmamış, programın akışını, kameranın idare şeklini, süspans geçişlerini, yarışmacıların konumlandırılmasını da almıştır. Alman televizyon sektöründe genellikle yabancı program formatları hak sahibinin izni ve lisans ücretlerinin ödenmesi sonucunda kullanılabilmektedir. (…)

Davalı ve diğer müşterek davalı, “L’ecole des fans” isimli veya bir benzeri program formatının Fikri Mülkiyet alanında korunabilir nitelikte olduğunu kabul etmemektedir. Davacının sahip olduğunu iddia ettiği müktesep hakka itiraz etmektedirler.

Yerel mahkeme, dava talebini reddetmiştir.

Temyiz mahkemesi, davacının temyiz başvurusunu reddetmiştir.

Bu karara karşı davacı, düzeltme talebiyle tekrar başvuruda bulunmuş ve davalı söz konusu başvurunun reddini talep etmiştir. (…) Karar Gerekçeleri: A.

Temyiz mahkemesi, davacının telif hakkına ilişkin talebini, hem program olarak “L’ecole des fans” programının hem de programın formatının korunan eserler kapsamına girmemesi nedeniyle reddetti.

Söz konusu programın öğeleri bakımından ( sunum ve sahne dekoru gibi) gerekli yaratıcılık unsurları eksiktir. Kaldı ki “Kinderquatsch mit Michael” programları bu tür somut öğeleri de kopyalamamıştır. Bu programlar başka bir sunucu tarafından sunulmakta ve farklı bir düzenleme, malzeme ve renkli tasarımdan oluşan bir sahne dekoruna sahiptir.

19

“L’ecole des fans” programının formatı Fikri Mülkiyet Kanunu 2. madde anlamında

eser niteliği göstermemektedir. Program, basit toplumsal öğelerden oluşan bir kompozisyondan oluşmakta ve uzun zamandır bilinen ve içeriğinde yarışmacıların yöneltilen sorular karşısında televizyon izleyicisine hayatlarına ilişkin olayları anlattıkları ve yeteneklerini sunmalarını sağlayan fırsatlara sahip oldukları, diğerler programlardan ayrılmamaktadır. “L’ecole des fans” ‘ın tek özelliği, korunma kabiliyeti olmayan, 4 ile 6 yaş arası çocukların da parçası olduğu, bu tür banal fikirlerden oluşmasıdır. Programın başarısını sağlayan temel yaratıcı performans, sunucunun sohbeti yönetmesi sonucunda ve çocukların sorular karşısında nasıl reaksiyon verdiği ve şarkı performanslarını nasıl sunduklarına göre değişen birbirinden farklı ve önceden tahmin edilemez eylem ve biçimlerde ortaya çıkan kendine özgü ve kendiliğinden oluşan durumlara dayanmaktadır.

Tamamlayıcı nitelikte olan Rekabet Hukuku bakımından söz konusu performansın korunması talebinin de hukuken geçerliliği yoktur. “L’ecole des fans” programının soyut olan konsepti rekabet anlamında gereken özelliğe sahip değildir. Olayda kanuna aykırı nitelikte şöhret istismarı, Fransızca olarak yayınlanan programın, “Kinderqutsch mit Michael” adlı programın yayınlandığı ülke ötesi bölgede oldukça az bilinmekte olması nedeniyle, bulunmamaktadır. Alman bölgesinde yayın yapan sunucu Sch.’nin sahip olduğu şöhret, J.M’in Fransa’da kazanmış olduğu şöhretten kaynaklanmamaktadır. B.

Söz konusu iddialara dayanılarak yapılan düzeltme talebini kabule imkan yoktur. I.

Temyiz mahkemesi kanuna uygun olarak, davacının iddiaları sonucunda, davalının hukuken Fikri Mülkiyet Kanunun 2. maddesine göre korunması gereken bir esere müdahalesinin (tecavüzü) mevcut olduğu, tespit edilemediğinden, Fikri Mülkiyet Kanununun 97. maddesinin ilk cümlesine göre Fikri Mülkiyet alanında müdahalenin (tecavüzün) önlenmesi talep hakkına sahip olmadığına, karar vermiştir.

1. “L’ecole des fans” ve buna benzer programların veya bunların formatlarının ülke içinde Fikri Mülkiyet alanında korunmadan faydalanıp faydalanamayacağı sorusuna Alman Hukukuna göre karar verilecektir. Alman Devletler Özel Hukuku esas alınarak korunma devletinin hukukuna göre, bu demektir ki bu tür ülkelerin kendi topraklarında uyguladıkları hukuk uyarınca fikri haklar bakımından korunma talep hakkının mevcut olup olmasına göre, taleplerinin Fikri Mülkiyet Hukukundan kaynaklanıp kaynaklanmadığına karar verilecektir. Korunma devletinin hukuku aynı zamanda, Fikri Mülkiyet haklarının mevcudiyeti ve etkileri ile fikri hakların nasıl ve

20

hangi şartlar altında, Fikri Mülkiyet Hukukuna göre korunması gereken eser anlamında tanımlandığı sorusunu bir sonuca bağlar.

2. “L’ecole des fans” programının münferit yayınları ya da program bölümlerinin tamamlayıcısı niteliğinde olan münferit yapıtlar bakımından Fikri Mülkiyet Hukukunun koruma hükümleri çerçevesinde bir ihlalin olduğu davacı tarafından ispat edilememiştir.

3. Davacının sadece bir şov değil, “L’ecole des fans” programının tüm bölümlerinin buna dayanaklık ettiği bir format olduğunu iddia ettiği, programı meydana getiren öğelerin tamamı, Fikri Mülkiyet Kanununun 2. maddesi kapsamında fikri mülkiyet hukukuna göre korunması gereken bir eser değildir.

a) Format kavramı, kanunun ifadesinden kaynaklanmayıp, televizyon programlarının korunması bakımından Fikri Mülkiyet anlamında tartışmaları başlatan medya sektörünün kavram ihtiyacı sonucunda ortaya çıkmıştır. Televizyon şovları format kavramı, bu tür programlar için geliştirilen ya da bunlara dayanılarak meydana gelen konseptlerin dayanağı olarak adlandırılmaktadır. Bir televizyon şovunun formatı, kullanılması uygun olan tüm karakteristik vasıfların birleşimi olarak ifade edilmiştir. Ayrıca içeriğinin bazen farklılık göstermesi dikkate alınmadan temel yapıya sadık kalınarak hazırlanmış bölümlerden ve bu bölümlerin izleyici tarafından bağımsız programlar olarak değil, dizi programın bir bölümü olarak algılanmasını sağlanmış olmalıdır. Duruma göre bir format çok farklı yaratım unsurundan meydana getirilebilir. Programın ismi ve logosu yanında belirli bir ana fikre dayanan genel akış, belirli görüntüler, sunucunun eylem ve tarzı, belirli dikkat çekici ifadeler veya cümleler, belirli program bölümleri, program müziğinden bölümler veya belirli sinyal renkleri, sahne dekoru ve benzer dekorlar, programın ve bölümlerinin kameranın belirli bir tarzda çekimi ile oluşan süreci, aydınlatma ve kesitler de formatı oluşturabilir. Bu alandaki birçok farklı yaratım unsurunun birbirine geçmesi ve birleşimi sonucunda oluşan televizyon formatı, karakteristik bir bütünlük içinde olup, söz konusu şovun diğer yeni bölümlerinin oluşmasına temel teşkil etmektedir. Bu kural olarak bir maddenin meydana getirilmesi olmayıp, benzer yeni bölümlerin yaratılmasına hizmet eden plan, reji talimatlarının bütünü, belirli bir yaratım aşaması ve benzerlerine dayanmaktadır. Formatı oluşmuş münferit bir Televizyon şovu, devam bölümleri için örnek teşkil edebilmektedir.

b) Bunlara karşın, program formatları Fikri Mülkiyet Kanunun 2. maddesi 1. fıkrasında korunan eser tiplerinden biri olarak tanımlanmadığından, bir televizyon şovunun formatının korunması söz konusu değildir. Korunan eser tipleri söz konusu hükümde kanunun lafzına göre ( özellikle, bilhassa denilmek suretiyle) örnek olarak sayılmıştır. Davacı tarafından örnek olarak bir video kaydıyla sunduğu, “L’ecole des fans” programının münferit bölümlerini oluşturan formatı, buna rağmen, Fikri Mülkiyet Kanunun 2. maddesi anlamında eser sayılmadığından, bu anlamdaki benzer formatlar gibi, fikri mülkiyet alanındaki korumaya sahip değildir.

21

aa) Bir televizyon şovunun genel olarak fikri mülkiyet alanında korunabilir olup olmadığı sorusu literatürde tartışmalıdır. Bunların korunması, televizyon dizilerinin fikri mülkiyet alanında korunması sorunundan farklıdır. Televizyon diziler, hayali (uydurma) içerikleri ile tanımlanır. Bunlar, tipik olarak münferit bölümler halinde, bunun bir parçası olan sürekli karakterlerin ve çevrenin ilişki örgüsü ile ilgili olan, devamlı bir aksiyonla bezenmiştir. Benzeri televizyon dizilerinin taklitlere karşı, fikri mülkiyet alanında korunmasıyla sorusu karşısında kural olarak, dizinin öğelerinin de, özellikle fabl( masal) gibi, fikri mülkiyet alanında korunan eserlerin içine dahil edilebilmesi mümkündür. Buna karşılık televizyon şovu formatları ise genel anlamı ile içeriğinden bölümler halindeki münferit yayınlardan oluşan, hayali (uydurma) bir dünya tasarlamamaktadır. Söz konusu televizyon şov programlarının yayınları bu tür içerik öğeleri ile bağlı olmayıp, uygun bulunan formatla bağlıdırlar. bb) Temyiz Mahkemesinin tespiti doğrultusunda, davacının korunma talep ettiği, televizyon şov programı formatı, farklı bir tarzda izleyiciyi eğlendirme amacı taşıyan basit bir temel düşünce üzerine kurulmuştur. Bağımsız özelliklerin bir araya geldiği standart bir konsepte sahiptir. Dört yaşından altı yaşında kadar birden fazla çocuk erkek bir sunucu ile yapılan sohbet ile takdim edilmekte ve sonrasında basit şarkılar söylemektedir. Çocuklar ayrıca, programın başında ve program süresince tek başına oturdukları sahnenin arkasında yer alan bölümden, bir çocuk için genellikle normal şartlarda beklemeyecek şekilde, bu basamağa çıkışları ve hazırlanmış mikrofonu kullanışları ile de iyice anlaşılmaktadır, izleyici önüne çıkmak zorundadırlar. Kamera çekimleri ile gösteriyi beraber yaşamak için katılan ve ona ortaklık eden, ebeveynlerin ve diğer yalın akrabaların varlığını vurgulamakta, atmosfere çocukluğun masumiyetini yaymakta, bu şekilde ilk sahneye çıkışı hazırlanan çocuğun sonrasında tekrar buraya dönmesi sağlanmaktadır. Yetişkin bir konuk sanatçının sahne almasından sonra, ünlü sanatçıların çocukluğundaki yaramazlıkları ve yetenekleri ile çocukluk çağı ile yetişkin olmak karşılaştırılmaktadır. Bu, münferit şovu, farklı merak dönemeçlerine sahip birbirini takip eden gösterilere dönüştürmektedir. Konuk sanatçı tarafından çocuklara dağıtılan hediyelerin harmonisi içinde şov sona ermektedir. cc) Bu tür bir program formatının üzerine kurulduğu çalışma, yaratıcı bir çabadan bağımsız olarak, fikri mülkiyet hukuku anlamında korunabilir nitelikte değildir. Fikri Mülkiyet Hukuku, her ferdi fikri faaliyetin sonucunu korumamakta, sadece Fikri Mülkiyet Kanununun 2. maddesine kapsamındaki eserleri korumaktadır. “L’ecole des fans”’ın formatı ona temel teşkil eden fikirler temelinde bir konseptin oluşturmakta ve münferit öğeleri ile onu oluşturan parçaların toplamından fazla bir birlik ortaya koymaktadır. Fikri Mülkiyet Kanunu 2. madde kapsamında bir eser ve bunun fikri mülkiyet alanında korunma konusu olması ancak belirli bir fikirden yaratıcı bir şekilde meydana getirilen sonuç için mümkündür. Burada bu eserlerin yol göstericiliğinde ortaya çıkarılan ama içerik olarak farklılaşan ve bu şekilde bağımsız çalışılmış, kendi yolunu çizen ve kendi özelliklerini taşıyan eserlere karşı korunma mevcut değildir. Fikri Mülkiyet Hukuku eserleri sadece izin kullanımlara karşı ve bunun gibi değiştirmeden veya serbest olmayan

22

kullanım şekilleri karşısında korumakta, bunların başka eserler meydana getirilmesinde örnek alınması bakımında kullanımı karşısında korumamaktadır. “L’ecole des fans” program formatı gibi bir formatının özünde onun rehberliğinde yapıldığı iddia edilebilecek diğer münferit programlara esas teşkil edecek bir niteliği bulunamamakta, sadece kendi bütünlüğü içinde benzer programları oluşturacak bölümlerin bir parçası olabilecek mevcut çerçeveyi sunmaktır. Bu tür bir formatın Fikri Mülkiyet Hukukuna göre korunması, bu tür programların örnek olarak kullanımı sonucu hazırlanacak benzer programların önünü kesecektir. II.

Temyiz mahkemesi, kanunlar çerçevesinde, davacının müdahalenin men’i talebi, Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 1. maddesi ışığında, rekabet hukuku anlamında yapılan işin korunması başlığı altında da kabul edilebilir bulunmamıştır.

Burada müzakere edilmesi gereken, televizyon şovu formatlarının taklit edilmesinden kaynaklanan talepler hangi şartlar altında rekabet hukuku bakımından geçerli iddialar olarak kabul edilecektir. Davacı, “L’ecole des fans” formatının taklit edildiği ile ilgili iddiasını meşru temellere dayandıramamaktadır, çünkü kendisi davalı ile bir rekabet ilişkisi içerisinde değildir. Kendisinin ne program formatının oluşturulmasına bir etkisi olmuş ne de program bölümlerinin yayınlarına katılmıştır. Kendisi yalnızca “L’ecole des fans” programının formatıyla ilgili olarak münhasıran fikri mülkiyet hukuku bakımından kullanım hakkını kazandığını ispat etmiştir. C.

Bu nedenle temyiz mahkemesi kararına karşı yapılan düzeltme talebi masrafları davacıya ait olmak üzere reddedilmiştir.