Upload
danglien
View
220
Download
2
Embed Size (px)
Citation preview
Dr.EmsI Esin K Ü T Ü P H A N E S İ
D#mltb. 00057 no: Tasnif
A
no; M İ M İMİ
205
. . . . wtı»ujııı. v s y . ı u K s e ı ;
M İ N Â R E ( T ü r k l e r ' d e ) [nûr saçan Çerâg anlamına,
Arapça manânı'din], ezan okumak için yapılan kule. M . ,
Hicret ' in 511 - 65 yı l lan ( M . 677 - 81) arasında, belki dört -
köşe kesitli Hıristiyan çan kulesi ve fenerlerden mülhem ola
rak, Kahire ve Medine'de binâ edilmeye başlamıştı (bk. İS
L Â M S A N ' A T I ) . Toparlak veya çok köşeli kesitli, veya y i v l i
olan Türk minaresinin ise menşei tamamen ayrı gözükmekte
dir ve İç Asya mimarî şekillerine bağlanır . Türkiye terminolo
jisinde minare şu bölümlerden mürekkeptir ; kürsî (kaide),
pabuç (kürs îden gövdeye geçiş k ı smı ) , gövde, şerefe, petek
(şerefenin üstündeki gövde k ı smı ) , kü lâh , alem (bk. C A M İ ) .
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
206 MİNÂHE
1. Türkistan M.Teri : Türkis tan M. 's inin menşeinin İç Asya târihinin en eski
devirlerine kadar gitt iği anlaşılmaktadır. M . Ö. 1050-249 ara
sında, o devirde henüz Çinli 'Ieşmemiş bulunan beyaz ırktan
boyların da yaşadığı Kuzey Çin 'de hüküm süren ve Franko
ile Eberhard ' ın p r o t o - T ü r k saydığı, Çin tarihlerinin "Chou"
dediği boy, bir şehir veya kale binâ ederken, dört köşeyi tâ
yin için, dünyanın dört yönündeki en yüksek dağları temsil
eden dört kule dikerlerdi. Aynı tarzda köşe kuleleri, M . Ö . I V -
I I . yüzyıllarda D o ğ u ' d a n Sır - Deryâ kıyılarına göç ettiği an-
M l N Â R E : Uygur H a k a n l ı ğ ı n ı n D o ğ u Türkis tan 'daki başşeh ir ler inden K o ç a ' d a Grünvvedel' in
"Tapmak P" diye adlandırdığı M . I X - X . yüzy ı l lardan 85 "Ediz ev" (mukaddes kule) ile
t e m a y ü z eden kal ınt ı lardan ü ç "Ediz ev"in Grunvvedel ve Oldenburg'un verdikleri bilgilere
g ö r e E . E s i n taraf ından yap ı lan r e k o n s t i t ü s y o n u
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
MİNÂRE 207
laşılan ve yine proto - T ü r k sayılan boyların yapılarında gözükür (Salandı ve Babiş Mol l a kaleleri ka l ın t ı la r ı ) . S ı r - D e r y â kıyılarındaki kalelerin köşelerinde kule kalıntı larını bulan Tolstov, üs tüvânî şekilde olan bu köşe kulelerinin içi dolu ve çok ince olmasına dikkati çekmiş ve bunlar ın takviyeye bile yarayamıyacağını düşünerek, dinî anlamlan olması ihtimâli üzerinde durmuşdur . M . V I . yüzyıldan sonra da, aynı şekilde çok ince, toparlak veya çok köşeli kesitli kuleler, Türkçe "ordu" denen T ü r k hâkan ve bey kalelerinde binâ edilmeye devam edildi. Toparlak veya çok köşeli kesitli kuleler bazan da surlu şehirlerin hem köşelerinde, hem kapısının i k i yanında bulunuyorlardı . Batı Türkis tan 'da V I - V I I I . yüzyıllardan kalan Çaldıvar kalesinin duvarları , yarım üstüvâne şeklinde, içi dolu kulelerin dizilmesinden müteşekkildi . Budist külliyelerin surlarında da bulunan bu kulelere, Budist metinlerinde de kosmolojik bir anlam veriliyordu. E>ünyanın planında olduğu tasavvur edilen Budist külliyenin (bk. MEDRESE) köşe kuleleri dürt yöndeki büyük dağlar ın ; diğer kuleler dünyanın etrafındaki dağ silsilesinin timsâli sayılıyordu. Türkçe Budist metinlerde, bu kulelere yüksek tapınak anlamına "ediz ev" denmektedir. Müstaki l birer kule olan "ediz ev" 1er de çoktu. Pagodalarda o lduğu gibi , T ü r k "ediz ev" leriricTe"3e mukaddes yazılar ve azizlerin kemikleri saklanmakta id i . Ancak, Çin pagoda 's ından farklı olarak, toparlak veya çok köşeli kesitli ve daha çok inceydiler. Yukarıya doğru tedricen incelirlerdi.
I X . - X I V . yüzyıllar arasında Uygur hâkanlar ın ın başşehirlerinden b i r i olan Koço'da, surlar ve külliyeler köşelerinde ve müstakil de olarak pek çok "ediz ev" kalıntısı bulunmuştur . Esasen Çin seyyahı Wang - yen - tê X . yüzyılda Uygur şehirlerinde "ediz ev" lerin çokluğunu kaydetmişti . Grûnwedel ' in P harfi ile adlandırdığı Koço'daki bir külliye, 85 tane müstakil "ediz ev" den müteşekkildi . Kuleler, üst - üste i k i sed üzerine dizilmiş bulunuyorlardı . Üst sed diğerinden 4,60 m kadar daha yüksek ve 4 X 4 eb'adındaydı. Üst şedde, ortasında bir uzun kule ve dör t köşesinde birer uzun kule olmak üzere, beş uzun kule dikilmişti . A l t seddaki kuleler daha az küçüktüler . A l t şeddin eb'adı 64 X 58 m i d i . Bunun her köşesinde, 19 X 18 m sathındaki yere, dört sıra beşer kuleden yirmişer kule d i zilmişti. Üst seddeki uzun kulelerin kaidelerinin kesiti 3,70 X 3,70 m ve yalnız kaidelerin yüksekliği 6 m kadar i d i . Uzun kulelerin üstüvânî gövdesi ile tam boyunun, yıkılmadan önce, 20 m kadar olduğu düşünülmektedir . A l t seddeki kulelerin üstüvânî gövdesinin boyu da 16-18 m kadar bulunmuş olsa gerekir. Kaidelerin her cephesinde Burkan heykelleri koymaya mahsus küçük hücreler bulunuyordu. Koço "ediz ev" lerinin toparlak kesitli gövdesi üs tünde sırlı çiniden kuşaklar ve en tepesinde yine sırlı çiniden bir kubbe veya boyalı ve yaldızlı ahşab sütunlar üzerinde duran bir künbed ve alem bulunuyordu. Kulenin tepesindeki künbed Burka 'n ın şeref şemsiyesini temsil ediyordu. Alem ise Uygur metinlerinde
M İ N Â R E : Staatliche Museen, Dahlem - Berlin, Turfan eserleri, Uygur başşehr i Koça 'da bulun
m u ş no 111 4S35 kâğ ıd ü z e r i n * resimde bir sûrlu y a p ı n ı n k ö ş e kuleleri. Kuleler g ö k ren
ginde t u ğ l a i l * çapraz lama kaplı ve göğde ler i u z u n l u ğ u n a kapatmal ıd ır . Tepeleri kubbelidir.
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
208 MİNARE
"kün - ay" (güneş ve ay) denen veya trisııla (güney ve alev remzi üçlü çatal) g ibi parlaklık timsâlleri şeklinde i d i . Bi r Budist "ediz ev" kalıntısı da T ü r k - ş â h î l e r devrinde (644-901) Kabil'de yapılmıştı (Bk. KÂBİL , ÇAKARÎ - M İ N Â R ) . Bunun alemi çark şeklinde id i .
Tonyukuk (650 - 716) için dikilen kitabede anlatıldığı gibi , Türk ler ateş yakarak uzaktan işâret vermek için, "kargu" denen çok yüksek kuleler de inşâ ederlerdi. Bu kulelerin kalıntıları hem yollar boyunca, hem de hâkan kalelerinde bulunmuştur . Ancak, Koço 'da Grümvedel ' in "Obelisk D " adı ile andığı ve "göklere varan yükseklikte", o lduğunu ifâde ettiği karguda ve diğer kargu kalınt ı larından görü ldüğü gibi , bunlar d ö r t - k ö ş e kesitli kuleler i d i . Bunlar ın T ü r k minâresiyle yakın i lg i le r i olmasa gerekir. Karguyu tarif ederken Kâşgarî bunu M.'ye benzetmektedir, fakat Araplara h i tâb ettiği için, d ö r t - köşe kesitli Arap M. 's ini düşünmüş olması akla gelir.
Henüz büyük bir Müs lüman Türk devletinin mevcut bulunmadığı M . V I I I - I X . yüzyıllarda, İslâmiyet'i kabul eden Türkler, Batı Türkis tan ' ın bazı illerine hâkim bulunan Türk ve İranlı sülâleler idâresinde küçük beyliklerin sınırları içinde
MİNARE : Karahanl ı
başşehri Üzkend ' t ek i K a -
rahanhlar türbeleri kül
liyesinde M. X I . yüzy ı ldan
minare. Kubbesi sonradan
tamir görmüştür .
M İ N Â R E : G ü n e y
Türkis tan 'da Tirmiz
yak ın ında , M. 1107
tarihli C a r - kur
gan minaresi
yaşıyorlardı. Schacht ' ın fikrine göre, i l k devirde henüz âbidevî M . yoktu. Şehirlerin ve kalelerin kuleleri üzerine ahşab sav-maa (Arapça küçük ve sivri kubbeli hücre) denen gölgelikler d ik i l i rd i . Savmaa îtikâfa çekilenler tarafından ve ezan okumak için kullanıl ırdı . Sâmânî devrinde (892-992) Buhârâ 'daki ser-minâr ( M . başı ) ' lar ın ancak ahşap o lduğunu söylerken Narşahî rivayeti de Schacht'ın faraziyyesini desteklemektedir. Ni tek im Türkis tan M. ' l e r i , tepesi küçük sütunların taşıdığı bir sivrice künbed şeklini sonra da muhâfaza etmiştir. X . yüzyılda Makdisî , Türk le rde meskûn bulunan Fergana'da Ahsiket şehrinden bahsederken, orada bir küçük M . bulunduğunu istisnâî bir olay olarak kaydeder.
M İ N Â R E : Karahanh A r s -
lan Han' ın M. 1127'de
Buhârâ'da yapt ırdığ ı Ulu -
minare
M İ N A R E : M . 1331 - 33
aras ından U r g e n ç (Batı
T ü r k i s t a n ) minaresinin
y ık ı lmadan ö n c e k i hâli
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
MİNÂRE 209
M İ N Â R E : M . X I I . yüzy ı ldan Tirmiz sarayı k ö ş e minarelerinin kalıntıları
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
MİNÂRE 211
Böylece âbidevî Türk M. ' ler in in başlangıcı Gök - T ü r k hakanlarından inen, modern tarihçilerin Karahanlı dediği "Hakan!" veya " T ü r k " sülâlesinin (840- 1220) 926 sıralarında İslâmiyet'e geçişi i le başlamaktadır. Kâşgar 'daki merkezlerinden ilerliyerek 992'de Batı Türkis tan ' ı da alan Karahan-hlar Narşahî 'n in ifâdesi ile, i l k tuğla M. ' le r i inşâ ettiler. Kâş-gar büviik bir Budist merkezi olduğu için gerek orada, gerek az doğudaki Uygur illerinde, "ediz ev" 1er çoktu. İlk Karahanlı M. ' ler inin "ediz ev" denen Budist kulelerden mülhem bulunduğu, şekillerinden aşikârdır. Ancak Taraz yanında I X . -
X I . yüzyıllardan kalma İdrîs Peygamber, Ayşe Bibi ve Balacı Hatun türbelerinin köşelerindeki M. ' le r in bazı hususiyetleri vardır. Bunların gövdesinin altı, Budist "Lotus" sütununda görüldüğü gibi , boğumludur . Ayrıca, Ayşe Bibi M. 's inin gövdesi oymalı keramoikler ile kaplı bulunmaktadır . Klasik Karahanl ı M. 's inin başlıca şekillerinin ikisini Karahanlı hükümdar ı Çu Tig in Nasr b. İbrahim Şems'ül - Mülk 'ün Buhârâ yanı Harçeng 'de M . 1076'-da yaptırdığı Ribât-ı Mel ik ' de bulmaktayız. İç içe i k i kaleden müteşekkil olan Ribât-ı Me l ik ' i n dış kalesinin köşelerinde, b i r i Türkçe "u lu M . " denen yüksek boyda, diğeri daha bodur, i k i M . kalmıştır (bk. M E D RESE). Bunlar Koço 'da görülen bir tarz "ediz ev" gibi , üstüvânî toparlak kelen kulelerdir. "Ediz ev" st i l i ve tepeye doğru incelerde çok görülen sırlı tuğla kuşaklar yerine, oymalı keramik ve Kûfî hat ile Arapça kitabeler ile kuşaklanmış bulunmaktadırlar. Bu M. ' ler in şerefe ve külâh kısmı yıkılmıştır. Ancak Ribât-ı Mel ik ' in iç kalesinin dört tepesindeki karguların tepesi muhafaza olunmuş ve bunların X I I . yüzyıl Karahanlı M. ' le r in in tepelerine benzediği görülmüştür . X I . yüzyıl Karahanlı M.'sinin tepesinin X I I . yüzyıldaki gibi olduğu, yani "ediz ev" tepesi ve savmaa'ya benzediği anlaşılır. M . X I . yüzyıldan kalan Rıbât-t Mel ik M. ' le r i tarzında diğer başlıca M . X I . yüzyıldan kalma Karahanlı M. ' l e r i şunlardır: "Burana" (manârddan muharref) denen ve eski bir Türk hâkan kalesinin kalıntılar ında yükselen, sek iz -köşe l i kaideli, kitâbeler ile kuşatılmış toparlak kesitli M , aynı şekilde 1031 tarihli Tirmız M. 's i , Karahanlı başşehri Üzkenf tek i Karahanlı türbeleri külliyesinde yükselen bodur M . 1127'de Karahanlı hükümdar ı Muhammed Arslan Han, Buhârâ 'da U l u - M . yaptırdı. Günümüze kadar
M İ N Â R E : Et i l k ıy ı lar ında
Proto - Bulgar Türkler i 'n in
k u r d u ğ u şeh irde M . X I I .
yüzy ı ldan minare
•i
tam olarak kalan ve klasik Karahanlı M. ' s i nümunesi olan U l u - m i n a r sırsız tuğladan inşâ edilmiş, toparlak kesitli, 40 m kadar yükselen, b i r âbidevî M. 'd i r . Keramik, tuğla işleri ve sırlı tuğlalar ile kuşaklanmıştır . Şerefe ve tepe kısmı da tam muhâfaza olmuştur. Koço "ediz ev" lerinin tepesini ve sav-ma'a lan hatırlattığı görülür . Minarenin şerefesi ve tepesi tek bir parça teşkil eder. Sütunlar ve kemerler üzerine oturtulmuş, armut şeklinde bir künbedden müteşekkildir . Yine Buhârâ ilinde Vâbkent ' te Karahanl ı lar ' ın M . 1196 târ ihinde inşâ ettikleri minare de aynı tarzda, ancak 54 m'ye kadar yükselmektedir. Hvârizm başşehri Urgenç M.'si de (1321-33) Vâbkend M.'sine benzemekte, fakat 62 m. boyundaydı (hâlen yıkılmış-t ı r ) .
X I I . yüzyılın başında 1107 tarihli Tirmiz yanında Car-kurgan minaresi, "ediz ev"Ierin bir başka şeklinden gelişmiş gözükmektedir. Car-kurgan M.'si bazı "ediz ev"lerde görülen çaprazlama göğde tezyînâtı ve Hindistan Uygur iline gelmiş bir üslûbda, y iv l i bir göğde arz etmektedir. Mümâsil şekiller X I I . - X I I I . yüzyıllarda Türk sülâlelerinin hâkim olduğu Gazne ile Dihl î ve Sicistan'da, daha sonra Selçuklu çevresinde inşâ edilecekti.
T imur lu devrinde (1369-1500) Türkis tan 'da bütün yapılar gibi M.' ler de, baştan başa çini ile kaplandı. Semerkand medreselerinin bazı M. ' l e r i , ince ve uzun nisbet-İcri ve toparlak kesitli gövdeleri ile temâyüz ediyordu (1417 tarihli Uluğ Beğ ve 1619-1636 Şîr-dâr medreseleri M . ' l e r i ) , fakat bodur M.' ler de yapılmağa devam ediyordu. Semerkand'da 1399-1404 arası yaptırılan Bib i Han ım mescidinin M. ' l e r i sekiz - köşelidir.
X V I I I . yüzyılda Türkis tan 'da , toparlak kesitli, kaidesiz, çok kalın ve yüksek âbidevi M. ' ler bina edildi. D o ğ u Türkis tan 'da Turfan yanında 1760 sıralarında yapılan Emin Hoca mescidinin M. 's i böyledir. Hıyve'de, M . X V I I . yüzyılda başlanıp bitmıyen Mehmed Emin Han M.'sinin kutru 15 m idi ve boyu ancak 25 m'ye kadar yükselebilmişti.
2. Horasan (bugünkü Türkmenistan kısmı), Azerbaycan ve Türkiye M.'leri :
Sâciler (868-938) , Simcûrîler (922-994), Selçuklu (1037-1200), İldenizliler (1136-1225) gibi Türk sülâlelerinin idaresinde bulunan ve gittikçe Türk ' leşen Horasan ve Azerbaycan bölgelerinde, M. 'n in Karahanlı T ü r k üslûblarında gelişmesi tabiî i d i . Aynı şekiller Selçuklular ile Türkiye 'ye de gelecekti. Toparlak kesitli gövdesi tezyinat ve kitâbeler ile kuşaklanmış tuğladan ulu minâreler üslûbu Türkmenistan 'da, Merv kuzeyinde,
p
M İ N Â R E : Antalya 1219 - 1236 ara
s ında Yivl i Minare
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
212 MİNARE
rı nâre
Selçuklu devrinde X I -X I I . yüzyıllarda K u r t l u mescidi ve 1102 tarihli Meşhedd Misriyân M.derinde temsil edilmekteydi. Nahcuvan'da İldenizliler devrinde Mü 'mine Hâ tûn külliyesinin M.deri de aynı tarzdadır. Bunların şerefe kısmı yıkılmıştır. X I . yüzyılda Karahanlı başşeıh-
Uzkent'deki bodur mi-üslûbu da daha gü
neydeki Türk ' leşen illerde görüldü. Baku'da Selçuklu devrinden M . 1077 tarihli Sınık-kale M. 's i , Baku güneyinde Pir Sagat tekke-sindeki 1256 tarihli M . , Türkiye 'de Erzurum'da M . X I I . yüzyıldan Tepsiminâ-re, Kayseri'de 1140 sıralarında U l u Cami'in M. 's i gibi .
M.'de, hurma ağacına benzer tezyînât ise belki Selçuklu muhitlerinde X I I I . yüzyılda gelişmişti. M . ' y i hurma ağacına benzeten remz, I X . yüzyıl râvilerine ( İbnü Saad) dayanır, fakat Mevlânâ Celâlüddîn Rûmî (1207 - 1273) tarafından Mesnevi'de şerhedilmıiştir. İbnü Saad rivâyetine göre, Medine'deki Mescid-i Ne-bevi'de hutbe verirken, İslâm Peygamberi, ayakta durur ve bir hurma ağacına dayanırdı. Hz. Muham-med hayatının son yıllarında ayakta durmaktan yorulduğu için, üç basamaklı bir minber yapıldı. Peygamber minbere oturunca, hurma ağacının cihetinden şikâyet gibi bir ses duyuldu. Mevlânâ, hurma ağacını teselli için, onun şeklinin M.'ye verildiğini ifâde etmektedir. X I I - X I I I . yüzyıldan kalma sanılan ik i M.'de, Gence güneyindeki Samhor'da ve Isfahan Sâ-rebân M.'sinde, şerefelerin binmelerindeki mukarnas-lar, sanki hurma ağacının dallarına benzetilmişdir. M . gövdesinin bâzı tezyînâtın.n da hurma ağacı remzi ile i l g i l i bulunması mümkündür.
M İ N A R E : Edirne'de M.
1574 tarihli Selimiye ca
mimin iki minaresi
Ağaç gövdesi gibi yükselen ince M . ler, Uygur "ediz ev"lerinin bazılarında ve Tirmiz yanında 1107 tarihli Car-kur-gan M.'sinde görülen çok - köşeli, y iv l i ve uzunluğuna ince kabartmalı tezyînât ile, Türkiye 'de de tuğla ve taşdan yapılıyor ve gitt ikçe daha zarif şekillere doğru ilerliyordu. Konya'da hâlen yıkılmış olan 1262 tarihli İnce Minâre ve Lâren-de camii minaresi, Sivas'ta 1271 tarihli Gök Medrese minâre-
'Mâm I M İ N Â R E : Kayseri'de M.
1140 s ıralarında inşas ına
baş lanan Ulu camiin mi
naresi
M İ N A R E : Konya'da M.
1262 tarihli İnce Minâ-
re'nin y ık ı lmadan ön
ceki g ö r ü n ü ş ü
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
MİNARE - MİNBER 215
leri, Antalya'da 1219- 1236 arasında Y i v l i Minare, bu müzeyyen üslûbun nümûneleridir . X I I I . yüzyıldan Erzurum Yâkutiy-ye minaresi, baklava şeklinde dekoru ile, M . X I I I . yüzyıldan Tirmiz sarayı M.'lerine benzer.
Selçuklu devrinde Anadolu'da inşâ edilen M.derin bazılarının şerefe ve petek kısmı sonradan tamir görmüş ve aslî şekilleri hakkında tereddüdlcr uyanmıştır. Bu bakımdan, Sivaslı Nâs i ruddîn ' in Anadolu Selçuklu sultanı I I I . Giyâsud-dîn Keyhusrev'e (1266- 1283) ithaf ettiği hâlen Paris Bibi . Nationale'deki yazmanın (Pers.ın 174) M . resimleri birer vesika sayılabilir. Resimlerin birinde M. 'n in ancak çaprazlı ve burmah bir tezyînât ile tebârüz eden gövdesi ile birlikte üç şerefesi bulunduğu görülür . Diğer bir resimde ise toparlak kc-
Persan 174) minâre n
sitli gövdenin ve şerefenin üstünde daha ince bir petek ve yarım küre şeklinde bir kubbe tasvîr edilmiş. Demek k i Kayseri U l u camii M. 's i tarzında, fakat külâhlı olacağına kubbeli bir M . resm edilmiştir. Bu tarzda Selçuklu M. ' Ier i , toparlak kesitli olmakla beraber, i k i kademeli bulunmak ile, kademeli kısımlardan müteşekkil İskenderiyye fenerinden gelişen Mısır M.'sine yaklaşmaktadır (bk. M I S I R ' D A T Ü R K SAN A T M E R K E Z L E R İ ) . Oğuzlar ' ın komşusu proto - Bulgar Türk le r in in Etil kıyılarında kurduğu Bulgar şehrindeki X I I . yüzyıldan bodur M . de bu hususiyeti arz eder. Esasen Bulgar M. 'si , döıt-köşe kürsîsi, üçgen şeklinde kesintileri olan pabucu, toparlak kesitli gövdesi, daha ince peteği ve sivri külahı ile, Anadolu M.'lerine çok benzer. Sanki Osmanlı M . ' -lerinin bir öncüsüdür.
Anadolu'da X I I I . yüzyılda başlayan ince ve müzeyyen gövdeli M.'ler, aynı dekor ile, X V . yüzyılda devam etti. Bu tarzın X V . yüzyıldan misâlleri Edirne'de 1448 tarihli Üç - şe-rcfeli cami ile Manisa Hatuniye camii M.'lerinde gözükür.
İstanbul 'un fethinden sonra taş malzeme büsbütün ön plana geçecektir. Camilerin M . sayısı da, büyük selâtîn camilerinde çoğaldı ve Sultanahmet camiinde altıya kadar vardı. Yükselme ve incelmeye doğru gelişme ise zirveye ulaştı. Şehzade camii M. ' Ier i 41 ve 54 m'ye, Süleymâniye M. ' Ier i 63 ve 80 m'ye, Edirne'de Selimiye M. ' Ier i 70 ve 89 m'ye erişti. M. ' ler in gövdeleri uzunluğuna oluklar ve polyedrik kesintiler ile daha da ince görünmektedir . Bu yüksek ve nârin kuleler, sanki bir mucizevî hamilede madde kanunlarını aşıp mânâ âlemine yükselmektedir. Yüksek M.'lerde üçe kadar çıkan şerefelerin ince mukarnas bindirimleri ve şebekeli korkulukları da taşın maddî mâhiyetini unut turmaktadır .
Türkiye 'de alemler, aşağıdan yukarı, şu kısımlardan müteşekkildir: Kova, büyük küp, bilezik, armut boyun, küçük küp ve tepe. Konya Kapı Camii ve Mevlânâ türbesi alemleri İri s ula veya ok ile yaya benzer. Sanki Türk le r 'de ve Selçuklularda hükümdar l ık timsâli ve boy damgası remzi olan ok ve yay'ın hâtırası bu alemlerde kalmıştır . Osmanlı devrinde yaya benzer şekil lâle kadehini de andırmaktadır . Fakat, ekserî Türkiye alem tepeleri, Uygur binalarının alemlerinden "kün-ay" (güneş ve ay) şeklindedir ve Osmanlı lar buna Farsça aynı anlama "mihr-i mâh" demekteydi. Kün-ay gibi mihr-ii tnâb d.ı parlaklık timsâlidir. Şemse şekillerinde ve bunların içinde Allah adı yazılı alemler de vardır. (E. Esin)
M I N A S GERAIS , Brezilya'nın güney - doğusunda bir eyâlet. Yüzölçümü 587 172 k m 2 , nüfusu 11 487 415 (1970), idare merkezi Belo Horizonte'dir. Şao Paulo'dan sonra Brezilya'nın en çok nüfuslu eyâletidir. Bölge dağlıktır . Adı Portekizce "Genel Maden Ocaklar ı" anlamını taşıyan bu devletin iskânı ' X V I I I . yüzyılda, altın ve elmas ocaklarının keşfinden sonra başlamıştır. Şimdi bölgenin ekonomisi her şeyden önce demir madeni ve boksitin çıkarılması ve işlenmesine dayanır. Aynı zamanda bölgenin hayvancılığı da gelişmiştir (et, süt ve süt ü rün le r i ) .
MİNBER, camilerde cuma ve dinî bayram günler inde; hatibin, üstüne çıkıp hutbe okuması için yapılan merdivenli yüksek kürsü. M . , Arapça yükseklik anlamına gelen nebr kelimesinden yer ismi (ism-i mekân) 'd i r .
M . ' i n Müslümanl ık ' la birlikte ortaya çıktığı söylenebilir. Hicret'ten sonra Müslümanlar ' ın sayısı gün geçtikçe artıyordu. Camide cemaat çoğalınca Peygamber'in, yaptığı konuşi malarda herkesi görebilmesi için, bir kadının dülger olan kölesi, bir M . yapmak üzere görevlendiri ldi . Ilgın ağacından
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı