18
TÜRKIYE DIYANET VAKFI YAYlNLARI /287 I (TDV Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97) ANKARA 1998

(TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

TÜRKIYE DIYANET VAKFI YAYlNLARI /287

• I

(TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)

ANKARA 1998

Page 2: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU

DİN NEDİR? İNSAN İÇİN ÖNEMİ NEDİR?*

Ayşe SUCU (TDV Kadın Kolları Başkanı) - Sayın Hocam, Değerli Misafir­ler, TDV Kadın Kollarının tertipiemiş olduğu konferansıınıza hoş geldiniz.

Bizleri yoktan var eden, yarattığı her şeyi mükemmel yaratan, ınanasız ve lüzuınsuz iş yapınaktan ınünezzeh bulunan Yüce Mevla'ya haınd, O'nun Habi­bine, eviadına ve O'nu seven bütün ınü'ıninlere de selam olsun.

Yaratıcı, kainatı rahmet esası üzerine kurmuştur. Yüce Allah'ın kullarına olan rahıneti, sevgisi, bir annenin bebeğine olan şefkatinden, rahmetinden ınu­kayese olunamayacak kadar çoktur. Ralıman ve Rahiın olan Allah, yine rahmet olarak gönderdiği bir peygaınberle kainatın her zerresinde var olan rahıneti, in­sandaki rahmetle birleştirmek istemiştir. Sürekli peygamberler göndererek me­sajını yenilernesi bu gayeye ınatuftur.

İnsanoğlu gaddarlaştığı zaman çok tehlikeli varlık olabiliyor. Ama fıtratına yerleştirilen merhameti harekete geçirmek gerekiyor.

Tevhit inancı, Allah'a iman, Ahirete iman esası, alışverişimizden komşuluk ilişkileriınize, aile hayatımızdan çocuklarımıza olan ilgiye, sevgiye, şefkate ka­dar birçok alana doğrudan etki eden değerlerdir. Bu açıdan yaklaşırsak, din, o kadar önemli bir müessesedir ki, doğru anlaşıldığı takdirde su ve hava kadar ta­biidir. Yanlış anlaşıldığı zaman ise azaptır. Din nedir? İnsan için önemi nedir? Bu konuda biraz sonra geniş bir bilgi sahibi olacağız.

Sayın hocaınızın kısa bir özgeçmişini sizlere nakledip sözlerimi noktalıyorum. Bardakoğlu hocamız Kastamonu'nun To sya ilçesinde doğdu. 197 4 yılında

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden, 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Hu­kuk Fakültesinden mezun oldu. 1977 yılında Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü­ne İslam Hukuku asistanı olarak girdi. "İslam Hukukunda ve Modern Hukukta İcare Akdi" konulu doktora tezini 1982'de tamamladı. Ocak 1983'de Erciyes Üni­versitesi ilahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim dalına yardımcı doçent olarak atandı. Şubat 1987'de anılan Fakültenin İslam Hukuku Anabilim Dalı doçentlik kadro s una atandı. 1988-1992 yılları arasında Tefsir ve Hadis Bölüm Başkanlığı görevlerini deruhte etti. 1991-1992 eğitim-öğretim yılında mesleki bilgisini arttırmak, sahasında araştırınalarda bulunmak üzere İngiltere'ye git­ti. Şubat 1993'de Marmara Üniversitesi ilahiyat Meslek Yüksek Okulu'nun İs­lam Hukuku doçent kadrosuna naklen atandı. 1994 yılında İslam HukukuAna­bilim Dalı Profesörlük kadrosuna atandı.

(*) 26 Eylül 1996 tarihinde TDV Kadın Kolları Genel Merkezi'nde verilen konferans.

-3-

Page 3: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Saygıdeğer Hanımefendiler,

insanla birlikte var olan, insanı muhatap alan ve onu bilgilendirmeyi, yü­

celtmeyi ve mutlu etmeyi hedefleyen dinle, tarihin bütün devrelerinde ve bütün toplumlarında hem evrensel ve zorunlu bir vakıa olarak hem de ferdi her yönüy­le kuşatan bir disiplin olarak daima karşılaşılır. Dinin bu denli geniş ve çok yön­lü oluşu onun tanımlanmasını hatta din üzerine konuşma ve yorumu da zorlaş­tırmaktadır. Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin hukuk­la ve toplumsal hayatla ilişkisi üzerinde durmayı, bu ilişki çerçevesinde dinden söz etmeyi arzu etmekteyim.

Dinin (burada din tabiriyle diğer sema vi dinlerden çok onların saf ve nihai şekli olan İslam dini kastedilmektedir) bireysel davranışlarımıza ve toplumsal hayatımıza akseden veya müdahale eden yönünü tanıtabiirnek için, kaba bir şe­killendirme ile, iç içe üç daire çizebiliriz. En içte kalan dairede dinin ana metni olan Kur'an'ın ve onun açıklaması niteliğindeki sünnetin ferdi davranışlara, fer­di ve toplumsal hukuki hayata ilişkin açık ve kesin hükümleri yer alır. ibadet­ler, kefaretler, faiz yasağı, içkinin haram oluşu, bazı suçlar ve cezalar, miras hü­kümleri bu gruba girer. Ancak bu grubu teşkil eden dini metinlerden Kur'an ayetleriyle Hz. Peygamber'in sözleri arasında ayırım yapmak, ferdi hayata iliş­kin olanla toplumsal olan, etik değer taşıyanla pratik amaç taşıyanlar arasında ayırım ve derecelendirme yapma imkanı da bulunmakla birlikte, bu hukuk fel­sefesi, metodolojisi, anlambilim ve yorumbilim alanlarını müştereken ilgilendi-""n ,;nrrı hiv lz-1Ynn nlrlncrnnrlcın hn"l"<ırlcı olo ·~·· ~J·• ~·~ .,~··~ ~·~~,~~·~~,. ~~·~~~ ~~~ auuuca.ya.e-,:u:uu

İkinci halkayı, Kur'an ve sünnetin açık ve kesin hükümlerinin izdüşümü, yorumu ve dolaylı olarak ilgili bulunduğu alan teşkil eder. Bu alanda, dini me­tinlerin lafızcı bir yorumundan ziyade, dini değer ve amaçlarla sosyal hayatın ve kültürün ahenkli bir uyumu gözlenir. Aklın, yorumun, tecrübe birikiminin ve bölgesel kültürün de hatırı sayılır etkinliği vardır bu alanda. Çünkü bir olayın dini hüküm kapsamına ne derece ve hangi yönüyle girdiği hususu bakış açısına göre değişiklik gösterebilecektir. Mesela faizin yasak olduğu Kur'an'ın açık hük­müdür. Ancak neyin faiz olduğu, hadislerdeki faiz yasağı ve örneklendirmesinin nasıl anlaşılacağı, hangi tür kazançların ne yönden faiz yasağı kapsamında ve­ya dışında tutulacağı, bu ikinci alanda kalan yani yorum alanında kalan bir ko­nudur. Böyle olunca bu alandaki bir değer yargısı için dini hükme aykırılık de­ğil, sadece, yanlış yorum, yanlış ilişkilendirme nitelendirmesi yapılabilir. İslam hukuk kültüründeki zengin doktriner tartışmaların, farklı görüşlerin önemli bir kısmı bu alana ait yorum ve yaklaşım farklarından ibarettir.

Üçüncü halkada, ayet ve hadislerin doğrudan ve açık olarak belirlem ediği, onların yorum ve izdüşümü kapsamına da girmeyen, toplumların serbest hukuk kültürüyle ve tercihiyle oluşan alan yer alır. Hemen ifade edelim, ferdi ve top­lumsal hayatımızın büyük bir kısmı, dinin bizi kendi görüş, insiyatif ve kararı-

-4-

Page 4: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

mızla başbaşa bıraktığı, sadece genel planda ve çoğu dini-ahlaki karakterde il­ke ve hedefler göstermekle yetindiği bu alanda yer alır.

Bu üçlü ayrım, ondört asırlık İslam geleneğini, İslam toplum ve devletleri­nin asırlar süren tatbikatını ve dönemleribölgeler arasında görülen farklılıkları anlamayı ve açıklamayı da büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Çünkü dini met­nin ve hükmün lafzı değişmese bile vermek istediği mesaj, anlam kapsamına alınabilecek veya ilişkisi kurulabilecek olay ve olgular ve bu bağlamda yapılabi­lecek yorumlar farklı kültür ortamında, farklı tecrübe birikimine ve gözlemlere sahip toplumlarda farklılık taşıyabilecektir. Bu farklılıkları da İslam'ın değişik veeheleri veya dinin yorumunda çelişki olarak görmek yerine diııin temel mesa­jı, ilke ve amaçları ile insan ve toplum gerçeği ve ihtiyaçları arasındaki uyum olarak nitelendirmek, dinin bölgesel ve kültürel farklılıklarını kabul edip bun­larla birlikte insanların dindar olmasına fırsat veren esnek tavrı olarak görmek daha yerinde olur.

Dinin hukuk ve toplumla ilişkisini kavramada bir başka önemli nokta da, din, hukuk ve ahlaktan üçünün de nihai hedef olarak insanın mutluluğunu gün­demine alsa da aralarında mahiyet ve alan itibariyle farklılıkların bulunduğu gerçeğidir. Dini, bir hukuk düzeni, siyasal ve ekonomik bir teori veya model ola­rak görmek yanlış olduğu gibi, toplumsal düzeni ve pozitif hukuku ideolojik bir dokunulmazlığa büründürmek de yanlış olur. Din, hukuk ve ahlak üçü de ferdin ve toplumun mutluluğunu, bilinç ve düzeniçinde yaşamasını hedef alır. Birbiri­mn alternatifi ve rakibi değildir. Bunlar arasında ilke bazında söylüyorum, biri diğerini dışlayacak, inkar edecek bir zıtlaşma ve aykırılık değil aksine biri diğe­rine destek verecek bir ahenk söz konusudur. Nitekim dinin, ferdin sorumluluk duygusu ve ahlaki yetkinlik kazanması, toplumsal huzur ve barışı oluşturma, kamu düzenini ihlal eden olumsuz davranışlara karşı değişik aşamalarda bir di­zi önlem getirme konularında vazgeçilemez bir olumlu katkısının bulunduğu, adeta iyi bir ahlak anlayışının ve hukuk düzeniııin kurulmasına en uygun zemi­ni dinin hazırladığı bu itibarla da hukukun ve ahiakın dinle dayanışma içinde olması gerektiği açıktır. Din açısından hukukun ve ahiakın önemi konusunda da benzeri şeyler söylenebilir. Ortada çatışma varsa veya var gösteriliyorsa ya dini anlamada ve tanımlamada, ahlaki olanla olmayanı ayırınada makul ve bilimsel çizginin terkedilip aşırılığın ve duygusallığın hakim olması ya da pozitif huku­kun sadece subjektif ve izafı bir değer ölçüsü olduğu gerçeğini göz ardı etme se­bebiyledir. Gerçekten de hukukun kendini yenileyebilmesi, daha iyi ve adil ola­nı yakalayabilmesi, kamu düzenini daha iyi koruyup beşeri ilişkilerde daha et­kin olabilmesi için dinin aynı yöndeki ilke, telkin ve yönlendirmelerine ihtiyacı vardır. Din de ancak beşeri ilişkilerde açıklık ve güven ortamının, toplumda hu­kuk düzeni ve barışının kurulabildiği dönemlerde, temel hak ve özgürlüklerin sağlandığı ve korunduğu toplumlarda daha iyi anlaşılabilir ve yaşanabilir. Bu itibarla dindarların da, içinde bulundukları hukuk düzeninin ve hukuki güven-

-5-

Page 5: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

eelerin kıymetini bilip prosedüre! meşruiyet içinde insanları iyi-doğru ve güzele yöneltmeleri gerekir.

Ancak, özellikle dinin zaman zaman aşırılıkların, toplumsal düzene ve va­kıalara karşı tepkilerin, sosyalıslahat projelerinin, iktidar veya muhalefet ar­zularının, hatta siyasi kavga ve hesaplaşmanın muharrik gücü, sığınağı veya aleti olarak algılanması veya gösterilmesi de özellikle Orta Doğu ülkelerinde sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Burada diğer birçok sebebin yanısıra dinin hukukla olan alan ayırımının veya içiçeliğinin derecesinin iyi belirlenmeyişi, di­ni olanla olmayanın birlikte ve düzensiz bir biçimde ele alınması, hasılı dini an­lama ve aniatmada bilimsellikten, sağduyudan, metodolojiden uzak olmadır. Bu olmayınca toplumda din adına yükselen sesler ve talepler de dine karşı gösteri­len tepkiler de anlamsızlaşıyor, uzlaştırılamıyor, aksine toplumda sosyal ve si­yasal gerileme, fertlerde ruhi sarsıntılara, aşırılıklara veya vurdumduymazlığa yol açabiliyor. İslam toplumlarında siyasal ve sosyal düzen anlayışlarının, eko­nomik model tartışmalarının, hatta en sıradan mesleki organizasyon ve gelir paylaşımı tartışmasının bir çırpıda ve alelacele din temeline oturtulabilmesi ve dinin saygınlığından kutsallığından azami ölçüde yararlanmanın onu istismar pahasına da olsa arzu edilmesi, dinin, hukuk, siyaset ve ekonomiyle, fert ve top­lumla ilişkisinin bilinçli olarak belirsiz halde tutulmasından kaynaklanmakta­dır. Bu itibarla, dinin fert ve toplum için öneminden, kendi kendimizle barışık yaşamamıza, toplumsal huzur, düzen ve barışı kurabilmede dinin katkısından söz ederken, hem dini kültürün kendi içindeki katmanlarını hem dedinin ala­nını, ilişkili bulunduğu diğer disiplinlerle alan ayırımını iyi belirlemek gerek­mektedir.

Din hayatımızı başlangıç ve sonuyla, amaç ve yönüyle genel olarak aydınla­tır, anlamlandırır. Temel ilkeleri ve o ilkelere sahip çıkma bilincini verir. "Din hayatı toptan ele alır, bir açıdan her konuyu aydınlatır" derken, her konuyu ay­rıntılı şekilde düzenler anlamında söylemiyorum. Elbette, dinin, Kur'an ve sün­netin düzenlediği, önerdiği alan vardır; insaııların kendi seçim ve görüşlerine bıraktığı geniş bir alan vardır. Mesela, tevhit inancı, bir Allah'a iman, ahirete iman esası, bu, bütün ilişkilerimize renk veren bir değerdir. En basit ilişkilere, alışverişimize, komşuluk ilişkilerimize, aile hayatımıza, çocuklarımıza olan ilgi­ye, sevgiye, şefkate, birçok alana doğrudan etki eden bir değerdir. Bu anlamda din, bütüncül yaklaşıma sahiptir, hayatımıza aıılam katar, yön verir. Yoksa, siz de biliyorsunuz, şimdi de onu anlatmaya çalıştım; din, insan hayatının her saf­hasına, her yönüne detaylı şekilde müdahale etmez.

Kurallar yığını, hukuk kültürümüzün mahsulüdür. Bizim, kendi geleneği­mizin, toplumumuzun mahsulüdür ve iyi olma şansları epey yüksektir; çünkü kendi değerlerimizdir. Ama, bunun dinden ayrı ele alınması, dini değer olarak algılanmaması gerekir.

-6-

Page 6: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

İşte, böyle olunca, dinin hem mahiyeti, hem değeri burada kendiliğinden or­taya çıkıyor. Din, beşeri hayatımızı, ferdi hayatımızı düzene koyduğu veya bize bunun irade ve bilincini verdiği gibi toplumsal hayatın huzur ve düzen içinde geçmesine de zemin hazırlar, ama garanti etmez. Onu insanlar kendi çaba ve emekleriyle başaracaklardır. Din bu başarıyı sağlayacak motivasyonu, ruh ve bilinç diriliğini verir. Varlık ve değerler arasındaki önem ve öncelik sıralaması­nı kavratır. Din tanıınıyla bu dünyaya gelen bir insan, bir ağacın gölgesinde göl­gelenrnek için oturan kimse gibidir. Mesela bir yolcuyu düşünün, bir yolcu, ağa­cın gögesinde ne kadar oturursa, insan da dünyada o kadar oyalanır. İnsanın asıl hayatı, geldiği ve gideceği hayatdır. Bu bağlaında din, o ağacın gölgesinde otururken kimseye zarar vermeden, hakka, hukuka riayet ederek oturması o kı­sa süreyi de rahat bir şekilde, geri kalan hayatını da riske etmeyecek şekilde dü­zenleyecek birtakım kurallar koymuştur. Din, bu açıdan ferdi hayatımızcia son derece önemlidir. Ama benim burada asıl vurgulamak istediğim, diııin toplum­sal hayatıınızda, hukuk hayatımızcia da fevkalade önemli olduğudur. Biz, iyi al­gılayabilir, dini iyi tanıınlayabilir, iyi okuyabilir ve beşeri olanla kutsal olanı, Al­lah'ın, Peygamber'in önerdiği ile daha sonra onun yorumu, kültür olarak ortaya çıkmış müdahaleleri birbirinden ayırımrak dini iyi tanıyabilirsek, hukuk haya­tımız, hukuki ilişkileriıniz, mahkemelerdeki davalarıınız, komşulada olan iliş­kileriıniz, milletin devletle olan sürtüşınesi, güvensizliği, karşılıklı kuşkulan­ınalar en aza inecektir. Buna eıniııiın.

Burada, ayrıca temas etmeye önem verdiğim bir husus var. O da, bu bağ­lamda, dini meşruiyet ıneselesidir. Dine uygun olan şey nedir? Ne dine uygun­dur? Bir şeyin dine uygun görülmesi ne anlam taşır?

Dine uygunluk, dini ınetinlerde, Kur'an ve sünnette onun uygun olduğu şeklinde bir beyanın olmasını gerektirmez. Bu, altı çizilmesi gereken bir öneın­li yaklaşıındır. Yani, bir şeyin İslaın'a, diniınize uygun olduğunu tanımak, kav­ramak, anlamak için, Kur'an'da veya sünnette onun uygun, doğru olduğunu görmemiz şart değildir. Dine uygunluğun ölçüsü, meşruiyetİn ölçüsü, Kur'an ve sünnetin, Peygamberin ve vahyin koyduğu bir ilkeyi, bir yasağı ihlal etıneınesi­dir. Dinde, ilke olarak yasaklar ve sınırlamalar bildirilir. Bir de-ferdi hayatın sa­biteleri olan ibadetler. Yoksa, dinde, 24 saatini düzenleyen, bütün hayatını dü­zenleyen kurallar bildirilm ez. Sadece, ne yapınaman gerektiği belirlenir. N e yapmaınan gerektiği de, insan aklının kendiliğinden genelde ulaşacağı şeyler­dir. Zaten din, aklıselim sahibi insana çok şey vermez. Dikkat ederseniz, din, asıl, aklıseliıniııi, ölçüsünü biraz yitirmiş duygusallığa kapılınış, bedeni zevkle­rini tatmine dalmış insana daha çok şey verir, daha çok karışır. Bir bakıma hu­kuk düzeııi ve hukuk kuralları da böyledir. Yolunda giden insana mahkeme bir şey yapar mı? Hayatında hiç mahkemenin kapısından içeri girmeyen, hakim ve avukatla karşı karşıya gelmeyen insan vardır. Her şey yolunda giderse, prob­lemsiz, kavgasız, ııizasız bir çizgide yürürse insan çok ciddi problem olmaz. Ay-

-7-

Page 7: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

nı şekilde, aklıselimle, fıtratla barışık olarak yaşayan insanın da, dinle fazla kavgası olmaz. Ama, sapmalar başlamışsa, toplumun kültürü sebebiyle, kendi bencilliği sebebiyle, dünya hırsı sebebiyle, şu sebeple, bu sebeple sapmalar, bir­takım barbarca mücadeleler ve yönelişler başlamışsa, o zaman din orada müda­hale eder, karışır, yapma der. Dinin yasaklan böyle bir anlam taşır.

Özetle ifade etmek gerekirse, dinin kuralları genellikle yasaklar şeklinde­dir, ölçüler şeklindedir. Yoksa, insanın ne yapması gerektiğini saymak, dinin bi­le haddinde değildir, vüsatinde değildir. Bu sayınakla bitmez.

O halde, biz, meşruiyeti ve dine uygunluğu böyle algılamalıyız. Yani, dinin, Kur'an ve sünnetin koyduğu bir yasağı ihlal etmemek. Yasaklarm ihlal edilme­diği her alan, dine göre uygun alandır. O halde, dine uygun hayat tarzı, dine uy­gun toplum tarzı, dine uygun siyasal düzen, dine uygun kanun tek tip değildir. Yani, bir ekonomik sistem, bir model, bir şirketleşme şekli, bir siyasal sistem, bir kanuniaştırma şekli dine uygun olması için, dinin kurallarına aykırı düşme­mesi yeter. Yoksa, hakkında bir açıklayıcı hükmün olması gerekmez. Bu bağ­lamda ifade etmek gerekirse İslami düzen, İslami ekonomik sistem gibi ifadeler isabetsiz, abartılı ve tekelci bir yakmımdır. İnsanları yanlış bir din anlayışına sevkedeceği, din adına kavgaya ve gerilime yol açacağı için tehlikelidir de. Bu yaklaşım sonucudur ki, birden fazla şey, birbirine zıt görünen iki ayrı şey bile dine uygun olabilir, dinle çatışmadığı, dinin kurallarını ihlal etmediği sürece birbiriyle çatışan iki hayat tarzı, birbiriyle çatışan iki siyasal rejim, birbiriyle çatışan iki hukuk Çünkü, dinin burada önem verdiği, şekilden ziyade o işin mahiyetidir, yönüdür.

Hukuk, kabaca nitelendirmek ve karşılaştırma yapmak gerekirse, normatİf bir ilimdir, şekille uğraşan bir bilimdir. Din ise, mahiyetle, özle uğraşan bir de­ğer. O halde, meşruiyetİn dine uygunluğunun, çok önemli bir ölçüsünü yakala­mak zorundayız. Kişilerin, dine uygun görmeme hakkı da ancak bu sınırlar içe­risinde vardır. Yani, onun kendi zevkine, kendi geleneğine, kendi anlayışına uy­gun olması, dine uygunluk için yetmez. Ama, birçok insana rastlarsmız, ancak kendi bilgisi, kültürü çerçevesinde dine uygunluğu algılar, düşünür, varsayar. Halbuki, o çizginin dışında başka çizgiler de var olabilir, var olmalıdır. Şöyle söyleyeyim size, İslam dini, en göçebe hayatı yaşayan, kabile hayatı yaşayan Af­rika toplumu için de dindir, bilgisayar çağını yaşayan XX. Yüzyıl toplumu için de bir dindir, bir değerdir. İkisi için de uygunluk ve meşruiyet getirmek zorun­dadır. Her iki toplum tarzı da, şehirleşmiş toplum da, köy hayatı yaşayan top­lum da, çekirdek aile de geniş aile de, dindar olabilirler, alabilmelidir. İslami ha­yat tarzı diyerek her toplumu kendi kültürümüzün ürünü bir model ve kıskacın içine sıkıştıramayız. Böyle bir tanımlamaya gidersek, biz, sadece, duygularımı­zın, geleneklerimizin, kültürümüzün tesiri altında böylece bir yargıya varmış oluruz. Bu da, üzerinde durulması gereken önemli bir kavram.

-8-

Page 8: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

Bu itibarla da biz, caiz kavramını, daima dini bağlaında düşünmemeliyiz. Çok duyarsınız, bu dinen caizdir, değildir şeklinde hükümleri, peşin yargıları. Caiz, bazen, dinin bir kuralını açıklar, bazen de kişinin kendi kendine uygun gö­rüp görmeme yorumunu içerir. Hukukun, ahlakın ve dinin, şeriatın, yorumun ve kültürün birbiriyle ilişkileri konusunda, yapabileceğiıniz her tanım, atabile­ceğiıniz her adım İslam Dinini sağlıklı bir şekilde tanımamız için, bir basamak olabilir. Daha fazla anlatmaya lüzuın yok.

Ben, bu söyledikleriınle dinin tanım, önem ve işlevi konusunda sizleri bilgi­lendirebildiınse, bu konuda katkıda bulunabildiyseın, kendimi mutlu addederiın.

Bu konuda anlaşılınayan veya farklı düşünülen konular varsa, onları da karşılıklı görüşmekten ayrıca haz duyarıın.

SORULAR VE CEVAPLAR

Sorulara başlamadan bir şey ilave edeyim. İmam Malik denen büyük bir mezhep kurucusu var. Kendisi Medine'de yaşamış Hicri II. Yüzyılda. Afrika'dan büyük problemleri olan şahıslar gelip, bir şeyler sormak isterlerıniş. Büyük hu­kukçu da, bilmiyorum derıniş. Tabii uzak yoldan binbir zahınetle gelen bu şahıs­lar buna çok sitem ederlerlerıniş. Dermiş ki "bir kişinin bilmiyorum demesi de, önemli bir ıneziyettir." Öyle zannediyorum ki, soracağınız soruların bir kısmını bilmernek benim için büyük bir ıneziyet olabilir.

Soru - Dinde yasaklarıınız çok fazla var. Öğrendikçe yasaklar azalıyor ve­ya yuınuşuyor veya hayata çok güzel uyguluyoruz.

Hepimizin kafasında var. Kur'an-ı Kerim'in indiği zamanın ve mekanın, ekonomik durumun, sosyal etkinliklerin o yasaklarda etkisi ne kadardır? Ora­daki o yasak günümüzde de, ilim müsaade ettiği müddetçe ... İliın demiştir ki, o yasağı dikkate alın .... Biz bunu böylece anlıyoruz. Ama, hayır, o oranın iklimi ge­reği idi, hayır o ... Bilemiyorum ne kadar sahihtir, şöyle bir hadis kafaında: Pey­gamber Efendimiz bir topluluğa girer, ayağındaki ayakkabılarını çıkarır, arka­smdan gelen kişiler de ayakkabılarını çıkarır. Ben bilemiyorum sahih mi, değil mi, Diyanet Takviminin arkasında okuduın. Döner der ki: "Niye çıkardınız ayakkabılarınızı?" Derler ki: "Ya Resulullah, siz çıkardınız, onun için biz de çı­kardık." Resuluilah "benim ayağıını sıkıyor, sizin de sıkıyor mu?" diye ifade bu­yurur. Diyanet Takviminin arkasında okuduın.

-9-

Page 9: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

Şimdi Kur'an-ı Kerim'deki yasaklar meselesini sormak istiyorum. Aklını düzgün kullanan kişinin Kur'an-ı Kerim'le kavgası olmaz dediniz. Nasıl bulaca­ğız Kur'an'ın indiği zamanki yasakla bugünkü yasağı nasıl telif edeceğiz?

Teşekkür ederim. Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Bu konu, özellikle günümüzde ciddi boyut­

ta tartışılmaya başlandı. Kur'an'ın tarihselliği ... Bu konuda kesin genellernele­re gitmek yanlış. Kur'an'ı ve Peygamberi ikisini bir arada ele almak lazım. Pey­gamber'in açıklamalarındaki sosyal olgu, biraz daha belirgin olabilir. Sizin bu­yurduğunuz olay, hadis kitaplarına geçmiştir. Zaten, o olayın, belli şartların so­nucu bir davranış olduğu bellidir. Bu itibarla, dini bilgileri anlamada metodolo­ji problemi, 2 nci Asırdan itibaren, İslam toplumlarında tartışılmıştır. Usulü Fı­kıh deriz bizim literatürde buna; yani, İslam Hukuk Metodolojisi veya felsefesi. Şöyle açıklayayım size: Dini bilgileri günümüze aktarma metodu. Bugün ondan bahsettik sizlere. Yani, kuralda gördüğümüz, Peygamberimizin hadislerinde gördüğümüz bir ilkeyi nasıl algılamalıyız, nasıl yorumlamalıyız. Daha doğrusu metodoloji daha çok, bir ilkeyi hangi açıdan nasıl yorumlamalıyız çabasıdır.

Hanımefendi, siz de takdir edersiniz ki, Hazreti Peygamber, bir dönemde, bir toplumun içerisinde yaşamış ve bir kültürün tesiri altında kalmıştır. Bu doğ­rudur. Ancak, Hazret-i Peygamber de, onun gönderen Allah da, onun son Pey­gamber olduğunu ve kıyamete kadar birtakım ilkeler koyacağım da biliyor. O halde, iki şeyi birlikte görmemiz ve birini diğerine feda etmememiz gerekir. Za­ten ilim, bilimsel yaklaşım, dengeden ibarettir, dengeyi kurabilmektir.

Şimdi, şöyle bir yaklaşım sergilersek, dersek ki "O gün insanlar böyle düşü­nüyordu, zamanları vardı, vakitleri vardı, Peygamber onlara namaz dedi, oruç dedi, zekat dedi ... O gün için ... Her dini kuralın, o günkü şartlada izahı yapıla­bilir. Ancak, o zaman, biz, biraz önce olduğumuz dairenin içerisinden dini hü­kümleri boşaltmış oluruz. Yani, hepsini tek tek dışarı çıkardığımız zaman, geri­ye ne kalır? Geriye sadece-ibadetler de böyle bir yoruma tabi tıitulursa- Allah'a inanma, ahirete inanma ve adalet, sevgi, hoşgörü gibi birtakım temel ahlaki, in­sani değerler kalır. Bunların da çok genel ve sosyal kavramlar olması sebebiyle bireysel ve toplumsal hayatımızı iyileştirme çabamıza çok sınırlı katkısı olur. Burada, şu problem var Din, ilahi inayettir; yani, insanlara doğru yolu, doğru çizgiyi göstermek ve insanın elinden tutmak için gönderilmiştir. Varsayalım, dü­şünelim, Allah Kur'an'da, sadece deseydi ki "adaletten ayrılmayın, kalbinizi te­miz tutun, doğruluk iyidir, hoşgörülü davranın." Bizim için yeterli olacak mıy­dı? Biz, sadece, çok entellektüel seviyede olayı algılayamayız. Bir fılozofa sorar­san, bunlar yeterli; ama, bütün insanlar o seviyede, o entellektüel kavrayışta ve seviyede insanlar değiller ki. Bunlar yetmez. Niye yetmez; çünkü, her insanın, bu ilkeleri, değerleri algılama biçimi farklı olacaktır. Öte yandan değerlerin içi­ni doldurmayı tamamıyle bireylere bırakmak da doğru olınaz. Dünyada, ben ar­tık adaletten usandım, zulüm uygulayacağım diyen hiçbir devlet bulamazsınız,

-10-

Page 10: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

hiçbir yönetici, kral bulamazsınız. Hiç bir yönetici ben halkıma çok zulmettim demez, herkes, adaleti uyguladığını zanneder. Ancak bu, gerçek ve ideal adalet değil... subjektif adalettir. O halde, din akılla çatışmaz, aklın açık ilkeleriyle ve evrensel kurahyla çatışmaz. Ancak buradaki akıl, bizim tecrüb1 aklımız, pratik aklımız, Ahmedin, Mehmedin, Ayşenin, Fatmanın kendi çeşitli kesimlerden ala­rak belli bir kıvama gelmiş aklı değil. Çünkü, öyle olursa, o zaman din ile aklı biz özdeş hale getirme hatasına gireriz.

Bizim İslam literatürü, İslam kültürü, hakikaten çok müsamahalı bir kül­tür. Bu tip tartışmaların hepsi, ilk dönemlerden itibaren olmuş. Yani, hiçbir tar­tışma yeni değil. Fakat, o ilkelerin, o değerlerin, yüce değerlerin biraz işe yara­yabilmesi için, bize yol göstermesi, birkaç adım önümüzde gitl}'lesi lazım.

Size bir ilkeden söz edeyim, faiz ilkesi. Kur'an'ın iki ayrı ilkesi vardır: Biri, genel ilke olarak, haksızlık etmeyin, birbirinizin malını haksızlıkla yemeyin. İkincisi, faiz haramdır. Kur'an veyaAllah şöyle düşünebilirdi, derdi ki "ben hak­sızlık etmeyin" derim insanlara, insanlar düşünürler, bu faiz sebebiyle birbiri­mize haksızlık ediyoruz diye bunu bırakırlar." Veya, içki. Diyebilirdi ki "doğru yoldan gidin, eğri yola sapmayın, birbirinizi incitmeyin, haksızlığa yol açma­yın." Bunu duyan insan, bu kelimelere muhatap olan insan, içki İçınemesi ge­rektiğni kavrayabilir mi; kaç kişi kavrayabilir, çok az insan kavrayabilir. O hal­de, ilkelerin, çok yukarıda, genel hukuk ilkeleri, genel tabii ve akli ilkeler, de­ğerler şeklinde bırakılması, dinin insana yardımcı olma fonksiyonunu sıfırlar. Bu sebeple, Kur'an'da ve Peygamber'in sünnetinde temel kriterler, kurallar, ka­ideler konmuştur ve onların çoğu zaman içieri de doldurulmuştur, örneklendir­me tarzında da olsa. Dinin, din olabilmesi için, birtakım sabit kurallarının, çiz­gilerinin olması lazım. Ancak, onlar sabit olursa, onun üzerine bina kurabilirsi­niz. Yani, bir binanın betonarınesi gibi veya bir masanın dört ayağı gibi. onları sağlam tutabilirseniz, diğer değerleri ve ayrıntıları üzerine kurabilirsiniz. Ama, onları da insan aklına, insan değerine, insan kültürüne bırakırsanız, bu sefer, çok farklı hayat tarzları, değerlendirmeler, din ile uzlaşmaya başlar, bu sefer or­tada dinininsanoğluna verebileceği mesaj, olumlu katkı ve yardım kalmaz.

Bu itibarla, sizin o tespitiniz gayet yerindedir. Yani, Peygamberin açıklama­larında, o günkü toplumun etkisi, sosyal çevre faktörü vardır; ancak, bunu abartmak, genellernek yanlıştır, böyle bir yaklaşımı reddetmek veya küçümse­mek de yanlıştır, Peygamber'in bütün açıklamalarını, Kur'an'ın bütün açıkla­malarını olduğu gibi yani söylendiği şekliyle yorumsuz olarak anlamak da yan­lıştır. Hukuk metodolojisi ilmi de, bu tip naslan, dini metinleri iki türlü ele alır: Birileri Peygamber, o günkü toplumun bir üyesi olarak böyle demiştir diye algı­lar, algılanması gerekenleri. Peygamberin bazı dedikleri vardır, bazı da demek istedikleri, onlarda da söyleneni değil söylenmek istenen amacı araştırır.

Tekrar faiz konusuna dönmek istiyorum. Başlangıçta yaptığım ayırımlar bu konuda hakikaten önemli bir yaklaşım veriyor. Faizin dinde haram olduğu ke-

-ll-

Page 11: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

sindir; ancak, neyin faiz olduğu konusu, İslam bilginlerinin, o olayla faiz yasağı arasındaki bağlantıyı kurmasına bağlıdır. Bu itibarla, iki şahıstan birisi, Ayşe Hanım, bu faizdir, haramdır diyebilir; ben de, yok faiz değildir, helaldır diyebi­lirim. Bu, şöyle algılanamaz: Bu, Ayşe Hanım'ın haram kıldığmı ben helal görü­yorum değil. Ayşe Hanım, onu, Kur'an'daki faiz yasağının kapsamında düşünü­yor ben ise kapsam dışı görüyorum demektir. Bu itibar la, sizin açınızdan çözüm, bir bilene konuyu sorup onun görüşüyle amel etmektir. Yani, konuyu, sizin ye­ni baştan ele alıp, o konuda yorum yapacak bir derinliğe ulaşmanız, takdir eder­siniz, epey zor. Öte yandan, faiz konusunda toplumda farklı görüşler, farklı te­mayüller varsa, o bilin ki, diiıin algılanması, yorumlanması açısından farklılık­tır. Yoksa, dinin aslında farklı kuralları olduğu için değil.

Örtünme konusuna gelince, Kur' an' da, şekil yoktur; ama, örtünme, bir düs­tur olarak vaz edilmiştir. Örtünün rengi, şekli, biraz Peygamber sünnetiyle, bi­raz da geleneklerle alakahdır.

Medyumluğa gelince, medyumluk işi -inşallah kırılmazsmız bana- dinle, di­yanetle hiç ilgisi olmayan bir konudur. Ama, maalesef, din! bilgilenmedeki ek­sikliklerimiz, dindeki eksikliklerimizin bizi tatmin etmeyişi ve biraz da bizim kusurumuz, dini anlatmakta ihmalkar davranışımız biz İlahiyatçıların, din bil­ginlerinin, bu işle uğraşanların, diyanetin, bu konudaki eksikliği, açık alan bı­rakması, değişik şahısların din adına meydana çıkmasına, din adına ticaret yapmasına imkanı veriyor. Bunun, dinle, diyanetle, inançla hiç ilgisi yok. Hele

Soru -Efendim, ben, faiz konusunda bir ilave yapayım müsaade ederseniz.

Bazı bankalar iyi faiz veriyormuş, işte senin paran iyi arttı falan diyoruz. Bana verdikleri cevap, hayır bu faiz değil, Türk parasını enflasyon karşısında koruma, biz bunu faiz olarak almıyoruz; hatta, enflasyomm da altmda kalıyor. Onun için konu, huyurduğunuz gibi, tamamen yoruma bağlı. Bir yerde de hak­lılar, gerçekten, Türk Parasının değerini enflasyon karşısında koruma oluyor. Ama bunu, ister dolarla koruyun, ister faizle koruyun, koruyorsunuz. Ama, ha­ni aklın yolu bir. Tefecilik kabul edilemeyecek bir şey; ama, mademki bankalar veriyor, o zaman faize de yer var gibi ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Bir açıklama yapayım.

Burada şu nokta ortaya çıkıyor: Bir insan, parasının değerini korumak için başka çaresi yok da bankaya koymuş ise bu durum farklıdır. Enflasyon oranı al­tında kalanın faiz olup olmadığı farklıdır. Sadece resmi faiz oranının üstündeki tefeciliğin faiz sayılması ise çok daha farklı bir yaklaşım islam bilginlerinden bir kısmı, paranın değerini koruyucu tedbirlerin faiz olmadığı görüşündedir. Yani, reel değerde artış faizdir yaklaşımı ortaya çıkar. Ancak bu çözüm örneğinin bir sakıncası ortaya çıkar; o da faizi biz, dolaylı yoldan yaşatmış oluruz.

-12-

Page 12: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

Enflasyonun bir kaynağının faiz olduğunu biliyorsunuz. Enflasyonun kay­nağı faiz olunca, enflasyon oranı kadarına da faiz demeyince, bir fasit daire or­taya çıkmış olmuyor mu?

Şunu da düşünmemiz lazım: Lütfen, ona da zihninizde bir yer ayırın. İslam Dini, faizi yasaklarken, herhalde birtakım temel prensipleri, hedefleri gözetmiş olmalıdır. Aslında, buradaki temel espri şudur: İnsanların birbirini sömürmesi­ni, paranın oturduğu yerden para kazanmasını, rant sınıfının oluşmasını önle­mek istemiştir. İnsanları emekleriyle kazansınlar denilmiş. Ama, sermayenin emeği yuttuğu, insan alınterini yuttuğu, insan onurunu yuttuğu bir toplumda, elinde üç kuruş parası olan insan için de, çok katı kurallar koymak insafsızlık olur. Yani, o insanın da parasının değerini koruyabilmesi lazım. Paranın değe­rini koruyucu tedbirler alması, niyet itibariyle faiz değildir. Sonuç itibariyle fa­iz olup olmadığı da tartışmalıdır, Ama, parasının değerini koruyucu değil de -bu­na dikkat edin- faiz kazancıyla sistemi besleyen davranışlar, sonuçta reel faiz ol­sun veya olmasın, yanlış davranışlardır. Neye benzer: Kötülük yapmak istiyor­sunuz; ama, eliniz ulaşmıyor. Onun gibi. Din açısından, insanın davranışlarının mahiyeti, derinliği önemlidir. Siz, Allah'ın faiz yasağını benimsediniz, uydunuz, kabul ettiniz, paranızı da korumak istiyorsunuz. Bu insanın konumu farklıdır. Bir de, artık bugün faiz yasak olmamalı, onun için paramı faize verebilirim de­mek farklıdır. Aynı davranış, dıştan bakıldığında birbirine benzeyen iki davra­nış, farklı açılardan, dine uygun veya dine aykırı bir mahiyet alabilir.

Soru -Bankaya koyduğumuz para, .. devlet vergisini alıyor ... konuya biraz daha farklı bakılamaz mı?

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Günümüzde ağırlık kazanan yaklaşım, pa­ranın değerini koruyucu tedbirler, yani enflasyona karşı paranın aşınmasını ko­ruyucu tedbirlerin hepsi faiz kapsamında değerlendirilmemesi yönündedir.

Soru - Koruyucu değil de, başka çare olmadığından ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Onu söylüyorum. Yani, paranın değerinin korunmasından ne kastedilir: Banka faizi genelde enflasyonun altındadır. Ban­kaya para yatıran gerçekte faiz aldığını zanneder, fakat yanılır. Bu kimselerin hiçbir zaman paraları para kazanmaz, paraları erimeye karşı korunamaz.

Soru- Veya, yaşantıya bir katkıda bulunuyor o gün için ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Öyle zanneder; zaten Kur'an'ın da bir il­kesi var, faizle uğraşanlar zarar ederler. İki türlü zarar düşünülebilir: Bir, ken­di hayatlarında, dini kutsallık açısından bir suçluluk içerisine girerler. Bir de, hakikaten zararları vardır; yani paraları erir. Buna rağmen, çok katı şeyler söy­lemedim dikkat ederseniz. Paranın değerini koruyucu tedbirlere yönelmek

-13-

Page 13: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

mümkün olabilir başka çaresi olmayan için. Ama, mümkün olduğu kadar alter­natifleri çağaltmak durumundayız. Yani, ideolojik anlamda söylemiyorum bun­ları paranın tek üretim gücü, tek değer gücü olmasını önleyici ve insanların baş­ka değerlerin de önemli hal almasım sağlayıcı bir sistem, bir hayat tarzı, bir ekonomik sistem kurmamız gerekir.

Soru - Sonuç olarak, ahlak dışı bir faiz kazanılıyorsa, o ters geliyor. Bir de efendim şunu soracaktım: Dediniz ki, hukuk, ahlak, din ortak paydada mütalaa edilmesi gereken üç unsur. Günümüzde, ya hukuk devleti oluyor, ya din devleti oluyor, bunu birleştiremiyoruz. Mesela, mahkernelerde, yernin ettiğiniz zaman, namusum ve şerefim üzerine doğru söyleyeceğime yernin ederim diyorsunuz. Halbuki, orada bir Kur'an yok ki, elinizi koyup da yernin edebilesiniz. Sizin söy­lediniz gibi, din hiç devreye girmiyor. Ama, mesela, Amerika' da, Senato'nun açıl­dığı gün, bakıyorsunuz, bir gün Şamanizm'den bir din sorumlusu geliyor ve ken­di dinine göre dua ediyor, o gün senatoyu açıyor. Bir başka gün, bir Yahudi geli­yor, kendi dinine göre dua ediyor, Tevrat'ı getiriyor, ona göre açıyor. Bir gün bir Müslüman -son yıllarda Müslüman da konuldu, eskiden yoktu- o da Kur'an-ı Kerim'e göre dua edip Senatoyu açıyor. Ama, bizim ülkemizde, böyle bir şey yap­

tığınız zaman, yer yerinden oynar.

Söylediğiniz gibi, hukuk, ahlak ve din yahut da yanlış algılanıyor, tamamen hemen yobazlığa yönelecek tarzda bir yönlendirme oluyor. Peki, sizin şu söyle­diğiniz ortak paydada nasıl toplayabiliriz bunları ve topluyor muyuz ülkemizde?

Dr. Ali BARDAKOGLU- Müsaade ederseniz, önce din devletinden birkaç cümleyle söz edelim. İslam kültüründe, hiçbir zaman din devleti tabiri yoktur ve İslam'da teokrasi de yoktur. Ne demek teokrasi; yönetenlerin, din adı­na toplumu yönetmesine İslam şiddetle karşıdır ve Hazret-i Peygamber dahil, halifeler, Hazret-i Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, hiçbirisi, toplumu din adına yö­netmemiştir.

Din adına yönetmek ne demek; Tanrı böyle istiyor, ben onun elçisiyim, ben onun yetkilisiyim, bunun başka alternatifi olmaz demektir. Bu, tamamen despo­tizmdir. Diğer yandan hukukun da, şekli olmaktan çıkıp, biraz törelere, ahlaka, toplumun derinliklerine doğru nüfuz etmesi gerekir.

Soru- Hocam, ben şu konuşmalarınızdan cevabıını aldım; ama, sizin tek­rar teyidinizi istiyorum. Şöyle ki, arkadaşlarımın soruları da buna çok yakın, belki aynı soru içinde.

O günün koşulları böyleydi, aslı değişmeden, binamızın betonarme direkle­ri oymamadan, çatı aynı kalarak bugünün medeni dünyasına, kültür seviyesi yüksek dünyasına, dinimizi daha esnek, daha güzel anlatabilmek açısından, Di­yanetimiz, din adamlarımız, bilim adamlarımız, modernizeye doğru bir çalışma,

-14-

Page 14: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

insanlarımızın anlayacağı bir şekilde, kalıplar bozulmadan, ana kurallar bozul­madan ... Böyle bir çalışınanız var mı? Yahut da, ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Bir örnek vereyim. Hıristiyanlık geldiğin­de, Hazret-i İsa, bu dini yaymakta zorlandı. Havarileri, bu dini değişik kesimle­re farklı kültür ve gelenekleri olan toplurnlara yayabilmek için hıristiyanlığın kutsal öğretisinden fedakarlıklarda bulundular. Mesela, domuz eti yiyen top­lurnlara dini yayabilmek için "domuz yiyebilirsiniz. Ağızdan giren değil, ağızdan çıkan insanı kirletir". "Ağızdan çıkan, yani kötü söz, küfür, ayıp, günah insanı kirletir. Çarşıda alınan satılan her şeyi yiyebilirsiniz" dediler. Meryem Ana, Hazret-i İsa'nın annesidir ve bir kuldur, beşerdir. Bu Kur'an'da da ısrarla söy­lenir; ama, Tanrıça Ana inancına sahip olan toplurnlara Hıristiyanlığı daha ka­bul edilebilir gösterebilmek için, Meryem Ana'yı bir Tanrıça gibi sundular. On­lar da bu telkini çok kolay algıladılar, bizim tabiatımıza, kültürüroüze uygun de­diler. Kilisenin elinde para birikti ki -İncil'in aslında faiz yasak olduğu halde- fa­iz de paranın emeğidir diyerek faiz yasağına kapı araladılar. Böylece dinin as­lında önemli bir tahrifata yol açtılar.

Şunu söylemek istiyorum: Ölçüyü koruyamazsak, insanlara dini yanlış an­latırız. Bunları sizi eleştirrnek için söylemiyorum. Siz, gayet iyi şeyler söyledi­niz. Sırfinsanlara dini hoş gösterebilmek için dinden fedakarlık edilmez. Ne ya­pılır: Dini doğru anlatmak. Dinin tabiatında zaten hoşgörü olduğu için, bu me­tod yeterli olur, din kendiliğinden yeter. Yani, biz İslam'ı, Diyanet'in de, din adamlarının da, dini, biraz esnek gösterme, modernize etme gibi bir temayül içinde olduğunu zannetmiyorum. Böyle bir şey yok. Ancak, bir kısmı, asırlar sü­ren gelenekleri, hayat biçimini ve telakkileri bir bütün olarak sunuyor ve hep­sini din olarak algılanmasına zemin hazırlıyor. "Kitaplarda bunlar yazıyor. Hep­si birlikte bir hayat tarzıdır" diyor. Biz, ondan bir ayıklama yapıyoruz, dikkat ederseniz, diyoruz ki "bunun içinde asıl vardır, betonarme vardır, aslın yorumu vardır, toplumların değişik devirlerinde ortaya çıkan kültür birikimleri, farklı­lıkları, zenginlikleri vardır." Bu ayırımı yapmak zorundayız. Ama, dini hoş gös­terebilmek için, inananların sayısını artırabilmek için, dinin aslında bir indiri­me gitmeye, ayıklamaya gidilemez.

Bir Katılımcı - Kodifikasyon olmaz ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Mümkün değil. Zaten, o zaman, din, ken­di hoşgörüsünü, kendi tabiatını kaybeder. İnamyorsunuz ki, kaynağından akan su, en tatlı ve en güzel sudur. Siz onu daha iyi hale getirmeye çalıştığınız süre­ce onu bozarsınız. Din, aslıyla güzeldir, aslıyla moderndir, aslıyla hoşgörülüdür. Bir aykırılık var ise, o aykırılığı oturup konuşmamız lazım. Mesela, bu faiz ko­nusunda ... Bir aykırılık varsa, ya içinde bulunduğumuz şartlar çok değişmiştir ya dini ilkeleri algılamamızda birtakım yanlışlar vardır ya bizde birtakım değiş­meler vardır ... Müsaade edin de, dinin bize bu kadar müdahaleye hakkı olsun ...

-15-

Page 15: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

Bizde birtakım bozulmalar varsa, bırakın din ona müdahale etsin de, biz doğru çizgiye gelelim; yani, kendimizi ve içinde yaşadığımız hayat tarzını değerlerimi­zi ve telakkilerimizi temel ölçü almasını ve merkez görmenin imkanı yok.

Bu itibarla, dine ilahi inayettir demiştik hatırlarsanız; yani, dinin bize ya­pabileceği katkı yı, dini çok yumuşatırsak, kendiliğinden öldürürüz. Birtakım te­davi usullerini de kabul etmek zorundayız.

Soru - ... Bir adam Kur'an o kumayı bilmiyor; ama, sadece açıklamasından okuyup anlamaya çalışıyor. Günaha giriyor diye de korkuyorum. N asıl çözeceğiz bu halleri?

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Yelpazeyi o kadar açmadım; yani, din adı­na konuşan herkes yorum hakkına sahiptir, yorum yapıyor, din içindedir deme­dim. Bu işin, bilimsel bir üslubunun, bir metodolojisinin olması gerekir. "Kur'fuı'daki bir ayeti, her önüne gelen yorumlayabilir, her önüne gelen bir açık­lama getirebilir, bu da nihayet bir yorumdur" demek mümkün değil. O bakım­dan katılıyorum size ...

Soru - ... Kur'an'ı anlayamazken, 15 ciltlik, 20 ciltlik tefsirleri anlamaya çalışmak, bir yorum çıkarabilmek çok zor ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Yorumun temel kurallarını bilmeden yo­rum yapmak, çok farklı algılamalara neden olabilir.

Soru - Şimdi, muhakkak örtünrnek mi lazım, yoksa örtünıneye gerek yok mu? Bir büyük olarak bana gelip soruyorlar "örtüneceğiz mi, örtünmeyeceğiz mi "diye. Ben de, bir bilene sorun diyorum. Ama, gençler bunu soruyorlar, kaliyo­ruz orta yerde ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Onunla ilgili bir gündem belirlenir inşal­lah. Dinle ilgili problemleri, anlatmaya çalıştığım, dilimin döndüğü kadar anla­tabildiğim açılardan tartışmak, görmek lazım. O bize biraz kolaylık sağlar.

Soru -Şeriat konusunda bir kargaşa var. Şeriat, çok katı kurallar, çok kor­kunç bir şey olarak tanıtılıyor. Kur'an ve sünnete şeriat dendiğine göre bunu na­sıl anlatmalıyız?

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Mazur görülebilir bir cahillik. Niye; çün­kü, biz, şeriatı, dini, diııin özünü, yorumunu, kültürünü aktarırken, bir kaos meydana getirdik. İnsanlar da, haklı olarak, tepki duydukları şeyleri din zan­nettiler, karşı çıktılar.

Ben, şahsen, o konuda bilenleri değil, bilgisiz olanları oldukça mazur görü­yorum. Mesela, Hazret-i Peygamber ... bilirsiniz, taş attılar, kovaladılar, ayak­ları kan içinde kaldı. Dedi ki "haklılar, bunlar mazurlar." Onlar niye mazur; çünkü, kendi dinleri var, kültürleri var; birisi geliyor, bu dininizi değiştirin, Al-

-16-

Page 16: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

lah'a inanın falan diyor .... Buyurdu ki: "İnsanlar bilseler ... Kur'an ve sünnete karşıyız diyenlere bile rastlıyoruz. Aslında onların karşı olduğu şey Kur'an ve sünnetin kendisi değil. İnsan kendi aklına, kendi tabiatma karşı olur mu; ol­maz. Ama, kimbilir Kur'an alıkarnı derken onun aklında neler var ...

Biz, eğitim hayatının içinde olduğumuz için, çok farklı kesimlerden insan­lar geliyor. Oturunca, hiç ihtilafımız kalmıyor; ama, dışarıdan baktığınız za­man, din adamlan diyor, din diyor, ben bunlara, Kur'an'a karşıyım diyor. Gelin bakalım, oturalım şöyle biraz diyorsunuz. Anlıyorsunuz ki gerçek durum çok farklı, geleneksel, kültürel veya geçmişte kalmış bazı şeyler din olarak sunuldu­ğu için, bunlara karşı olmakla dine karşı olmak birbirine karıştırılıyor.

Soru - İslam'ı bilmeyenler, tarikatları şeriat diye tanıtmaya kalkıyorlar. Günümüzde, Nakşibendi, Aczimendi tarikatları var.

Soru - Bunlar, her yerde ibadet yapabiliyorlar, çalışmıyorlar, kaynakları neredendir belli değil. Çok merak ediyorum bunu. İslamiyet'te, çalışmak çok se­vap, yani çalışarak hak edeceksiniz bazı şeyleri, aksi halde günah.

Nasıl oluyor efendim? Biraz bize bilgi verir misiniz. Bu insanları tanımak istiyorum ben. Yani, dinimizde böyle şey var mıdır? Her şeye baş kaldıran, kar­şı gelen, görünüm itibariyle de ... biraz İslamiyet'e ters gibi geliyor bana. Ne der­.. ?

sınız ... Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Benim alanım, bu dini hareketler ve tari­

katlar değil. Bu konuda bilgisizliğiınİ mazur görürsünüz. Ancak, bu konularla amatörce ilgilenen bir kimse ola~ak şunu diyebilirim: Dini temsil, kimsenin te­kelinde değildir. Yani, kimse, diğerinden daha fazla dindar olma hakkına sahip değil. O tip davranışlar, dinimize zararlı oluyor. Bu benim şahsi kanaatim. Ya­ni, insanların çok ibadet etmelerine, dindarlıklarında inebildikleri kadar derine inmelerine saygım var ve öyle kimseleri görmekten mutlu olurum. Ama, bunun, bu şekilde medyatik bir şov haline gelmesi ve biraz da karanlık bir söylem hali­ne gelmesi, şahsen beni üzüyor.

Bunu, bir dini hareket diye değil, şahısların dini algılama biçimlerindeki yanlışlık. Buna istismar ne zaman diyebiliriz, ikiyüzlülük varsa istismar diye­biliriz. Ama, samimi ise o zaman da bir aşırılık, özel bir durum olarak değer­lendirebiliriz ... Ama, dindarlığın ileri şekli değil bu, size bunu anlatmak istiyo­rum. Biz, ortalama bir dindarız. Saç sakal bırakanlar, çokdaha dindar, gece gündüz coşanlar tam dindar gibi bir basamaklandırma da dindarlığı bazı şey­lere bazı şekiliere bağlama, özü şekle feda etme anlamı taşıdığı için fevkalade yanlıştır.

Soru - Etrafımızdaki insanlar, inanmıyorum demiyorlar da, diyorlar ki "Kur'an, birkaç yüz sene önce inmiş. Şimdiki şartlada o şartlar aynı değildir." Ya-

-17-

Page 17: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

ni, kendi kendine yorum yapıyorlar. Demin, sizin de çok güzel izah ettiğiniz gibi, kendi kendine yorum yapıyorlar. Herhalde, Diyanet'in bu konuda yetkili kişileri­nin, bu olayı çok iyi aydınlatması gerekir diye düşünüyorum. Hep bu şekilde soru­luyor sorular. 1400 sene önce inen Kur'an'ın her dediğine inaıımıyorurn diyorlar.

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- Bu, yine ikiye ayrılabilir; haklı görülen kısmı olabilir, insafsız kısmı olabilir. Şayet, Kur'fuı dediği şey, Kur'an'da açıkla­nan bir fıkre karşı bu tavrı gösteriyorsa, bu yanlış bir tavırdır. Ancak, insanla­rın Kur'an diye sunduğu herhangi bir şey aklına yatmıyorsa. Mesela dindar ol­duğu ve Kur'an'ın da böyle istediği iddiası karşısında kalan kimse ben Kur'an'ın artık çağa uyması gerektiğini düşünüyorum diye ihtilafta bulunursa, onun ihti­lafı aslında Kur'an'la değildir, Kur"an'a yönelik değildir. Öyle gibi görünse de, onun itirazı, beğenmediği bir davranışın Kur'an olarak yorumlamasmadır. Bu yaklaşımla mazur görülebilir. Bunun dışında, Kur'an'da mevcut bir ilkeyi, bir yaklaşımı, bir düsturu, bir değeri beğenmeyi, ona karşı olmayı ise Kur'an'dan ve dinden sapma olarak değerlendiriyorum.

Soru- Gerçekten, toplumsal bazda İslam'ı yorumlamada bazı problemleri­miz var. Yani, İslam ülkelerinin İslfun'ı yorumlayışları o kadar farklı ki ... İran'ınki farklı, Suudi Arabistan'ın, Afganistan'm ... Bunlar için bir çalışınanız var mı? Oradaki diğer İslam alimleriyle görüşmeniz ... Yani, ortak ve daha sağ­lıklı bir yorum için ...

Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU- ... İslam'ı en iyi anlayan toplumun, Türk toplumu olduğu kanaatindeyim ... Çünkü, diğer toplumlar abartıdan, tahrifat­tan veya kendi kültürlerini, kendi telakki ve yorumlarını dinin kendisi olarak sunmaktan, bu tali unsurları ona katmadan duramıyorlar ...

İslam'ın Batı'da görünmesi de ayrı bir konu. İslam ve Müslüman imajını ko­nu alan birtakım toplantılar yapıldı geçenlerde. Maalesef, hangi İslam diye so­ruluyor. Bir Batılı ile konuşuyorsunuz ... Mesela, ben, İngiltere'de bulunduğum süre zarfında (1991-1992), dikkat ediyorum, televizyonda her gün ya bir Libya­lı, ya bir Filistinli, silahlı ... hep kavga halinde gösteriliyor. Tabii hergün bu gö­rüntüler şahsın zihninde İslam imajını çok farklı değerlendiriyor ... Arada bir de, böyle üstü başı perişan bazı Pakistanlılar kapıyı çalıp, İslam tebliği yapıyorlar, Müslümanlığa davet diyorlar. Bu tür görüntü ve çağnlara muhatap olan şahıs­ların İslam'ı algılamaları, İslam hakkında kanaat edinmeleri çok farklı oluyor. Siyasal İslam mı, mistik İslam mı, mitolojik İslam mı, geleneksel İslam mı, aka­demik İslam mı? .. Hangi İslam diye sormaya başlıyorlar ...

Aslında, bunların, İslfun'ın olmadığını, dinin İslam toplumlarında ortaya çı­kan birtakım görüntüleri olduğunu anlatmamız lazım. Yani, biz, İslam ile, İs­lam'ın gölgesi, izdüşümü olabilecek davranışları veya İslam toplumlarının deği­şik açılardan farklı gördüklerini birbirine karıştırıyoruz. Bu görünen şey İslfun değil. Görünen şey, Müslüman toplumlarından bir kesittir. O kesiti İslam'la öz-

-18-

Page 18: (TDV Kadın Kollan Konferans ve Panelleri: 1996-97)isamveri.org/pdfdrg/D058471/1998/1998_BARDAKOGLUA.pdf · 2015. 9. 8. · Bu sebeple, bugünkü konferans ve sohbette daha çok dinin

deşleştirebilir misiniz ... Uçak kaçırma da olurİslam toplumunda, ahlaksızlık da olabilir, savaş da olur, barış da olur. Çünkü İslam toplumları da insan toplum­larıdır. İnsanı ne kadar iyi eğitebilirseniz o kadar iyi sonuç alırsınız. Daha önce de söylediğim gibi İslam suçsuz, sorunsuz bir toplumu garanti etmez, sadece böyle bir hedefin gerçekleşmesi için uygun zemin hazırlar. Bu itibarla İslam top­lumlarındaki olumsuz görüntüleri İslam'a maletmek yanlış. Ancak Batılılar onu, İslam ile açıklamayı kendi politikalarına daha uygun görüyorlar ...

Genç kızları, büyük başlık parası alarak, Arap şeyhlerine, ikinci hanım, üçüncü hanım olarak veriyorlar. Ama, Batı onu ne olarak sunuyor? .. Fakir bir toplumun, birtakım iktisadi sıkıntılar içerisinde kalmış bir toplumun bir yanlış­lığı olarak takdim etmiyor, İslam diye ... Yani, iyi niyetli bir tanımlama değil. Her toplumun kendine göre problemleri olur.

Soru - Tabii, bunda, bizim, kendimizi doğru tanıtmadığımız ortaya çıkıyor. Biz, İslamiyeti en iyi tatbik eden toplumuz diyoruz; ama, kendimizi tanıtamıyoruz.

Dr. Ali BARDAKOGLU- Müslümanlar, yaptığı herşeyi, dini çerçe­vede görmese rahatsızlık duyar. Onun için de çok zor bir olay. Biraz önce söyle­diğim gibi, 13 yaşındaki kızı, başlık parası için bir Arap şeyhine verir, sonra da yaptığın davranışın dine uygunluğunu savunmaya kalkar. Yani, insanların bir şeyi dine uygun görmesi, onun bizzatihi din olması anlamını taşımıyor. İşte, bu yanlışlığı biz yapmasak bile, Batılılar çok ciddi boyutta yapıyor.

Soru- Yani, herhalde çağdaşlıkla İslamiyeti çok iyi anlatmak gerekiyor.

Dr. Ali BARDAKOGLU- Efendim, bu toplantı, dini öğrenmek için buraya gelmiş bir heyecanı ifade ediyor. Tabii, din asli değer, hayatın asli değe­ri; yani, sağlıktan, maldan, mülkten, her şeyden öte anlamı var. Niye anlamı var; çünkü, ağacın dibinde gölgelenmekle birlikte, bunun sonrasında var ve son­rası uzun bir yolculuk, ebedi bir yolculuk var. Öyle olunca, insanlar ancak dini anlayabilir, dini yaşayabilir, iyi dindar olabilirlerse, bu kısa dönem içerisinde gerçeği yakalayabilirlerse, sonrası için umutlu bir yolculuğa çıkarlar. Bu anlam­da, dünyanın malı mı, yoksa makam ve mevki mi dindarlık mı diye sorulsa, din­darlık dememiz gerekir. Çünkü, kalıcı olan odur. Ahirette yüzümüzü ağartacak olan odur. Allah, insanların hırsını sınırsız, tüketme kabiliyetlerini sınırlı yarat­mıştır. Bu bir ipucudur. Bu demektir ki, lıırslarınız da, tüketme kabiliyetine ve imkanlarına göre sınırlı olmalıdır. İşte bu, dinin ahlaki çerçevesinde oluşur.

Bu itibarla dini öğrenme ve iyi bir dindar olmaya, iyi bir din takipçisi olma­ya kimse sizden daha fazla hak sahibi değil.

Başkan - Efendim, Sayın Hocamızı çok yorduk, çok teşekkür ediyoruz, ağızlarına sağlık.

-19-