4
nemin halifeleri ve devlet na da yer Bir günümüze eseri Henry F. Amedroz (Leiden 1904). Abdüssettar Ahmed Ferrac ( Kahi- re 1958) ve Hasan ez-Zeyn (Beyrut 1990) el- Vüzera' ev Tu]J.fetü '1-ümera' ii tdri- ]]i'l-vüzera' Mlhi\11 Awad, kaynaklarda bu eserden ya- bir araya getirip Aifsam da'i'a min Kitabi']- Vüzera' 1367/1948). Z. Rüsdmü dari'l-]]ilafe. hilafet protokol ve resmi dair olup dönemin idari bilgi vermesi, önemli belgeler ihtiva etmesi ve müellifin gözlemlerini bir Mlhall Awad eseri (Beyrut 1964. 1406/1986) Elie A. Sa- lem notlar ilavesiyle ingilizce'ye ter- cüme (Rus um Dar al-Khi/.J.fah: The Rules and Regulations of the 'Abbasid Court, Beyrut 1977) 3. Kitabü't-Tari]]. Da- Sabit b. Taberi'nin Tari]]'ine zeyil olarak 295-365 (908-976) ihtiva eden eserin zeyli olup 360-447 (970-1 055) cilt rivayet edilen eserin (Se h avi, s. 314) çok az bir günümüze Bü- veyhl Hükümdan Bahaüddevle döneminin 389-393 (999-1 003) içeren bu bö- lüm, Henry F. Amedroz ve David S. Mar- goliouth ibn Miskeveyh'in Te- caribü'l-ümem'i ile birlikte (Kahire 1337, lV, 334-460) , daha sonra ingilizce tercümesiyle beraber tekrar ya- (The Eclipse of the Abbas id Caliphate, Oxford 1921, VI, 359-489) Ka- hire 1969 of- set Eser Tecaribü '1- ümem'in imam! de yer (Tah- ran 1407/1987, Vll, 395-528) Sabl'nin lu Garsünni'me, 448-479 (1056-1086) anlatan 'Uydnü't-tevari]] ese- rini bu zeyil olarak ka- leme ibnü'I-Kalanisl'nin tarihine dair Sabl'nin eserine ve- ya bu eserdeki dair zeyil kaydedilmektedir XXI, 99) Sabl'nin saraydaki görevi tecrübe, birçok ve resmi belgelere mesi eserinin önemli nu belirtmekte ve kronolojik tarih okumak isteyenlerin Taberi ve Sabit b. Sinan ki- sonra onu tavsi- ye etmektedir s. ll O) Sabl'nin bu eseriyle kitap olarak gösterilmesi (b k s. 68) Tu]J.fetü'l- Kitabü't-Tari]]'le Kitd- bü'l- Vüzera' ile görülmekte- dir. 4. Gurerü'l-beldga. Müellifin edebi- yat ve belagatta seviyeyi göste- ren eserde yirmi bir temel konu cüm- leler, edebi sanatlar ve seeili bir üslupla ele özel ve resmi mektup- lara. anekdotlar ve yer ve - rilerek güzel örnekleri or- taya Vezir Ebu Mansur Hi- betullah b. Ahmed el-Fesevl'ye ithaf edi- len kitapta konular dev- let fetihler, ve biat taziye, ve dostluk gibi hususlara da yer tir. Eser yazma esas Muhammed ed-Dibacl (Muhammediye 1409/1988). Kal- eserinde bu kitaptan ve resmi örnekleri Sabl'nin kaynaklarda geçen eserleri de Kitd- A]]bdri Bagdad, el-Ema§il ve'l-a'yan ve Kitdbü Me'a§iri ehlih, Kitdbü'r-Resa'il, Kitd- bü's-Siyase, Kitdbü'l-Küttdb. Hatlb ei- Tari]]u Ruzraverl Z:eylü Tecaribi'l-ümem'inde, Ebü'I-Fe- rec ibnü'I-Cevzl Yaküt el-Hamev'i Mu'cemü'l-üdeba' ve Mu'ce- izzeddin ibnü'I-Eslr el- Kamil'inde, ibnü'I-Cevzl Mir'atü'z- ve ibn en-Nücdmü 'z- zahire'sinde onun bir günümüze eserlerinden : Hilal b. Muhassin es-Sabl, Rüsilmü dari'L-I)ila- fe Mlha11 Awad). Beyrut 1406/1986, denin s. 5-39; a.e.: The Rules and Regu- lations of the 'Abbasid Court [tre. Elie A. Sa- lem), Beyrut 1977, tercüme edenin s. 1-7; a.mlf., Gurerü'l-belaga Muhammed ed-DI- bad). Muhammediye 1409/1988, gi- s. 5-21; Hatlb, Tarii)u Bagdad, XIV, 76; Ke- maleddin ei-Enbarl, Nüzhetü 'l-elibba' M. Ebü'l-Fazl Kahire 1386/1967, s. 351; el-Munta?am, VIII, 101, 176-179; Ya- kut, Mu'cemü'l-üdeba', XIX, 294-297; tl, s. 110, 294, 401-402; Hai- Jikan, Vefeyat, VI, 101; Keslr, el-Bidaye, XII, 70; en-Nücilmü'z-zahire, IV, 180; V, 60, 126; Sehavl, lan bi't-tevbii), s. 314; lll , 278; Brockelmann, GAL, 1, 323; Suppl., 1, 556-557; CL Cahen, "The His- toriography of the Seljugid Period", Historians of the Middle East [ed. B. Lewis - P M. Holt). London 1962, s. 59-60 ; F. Rosenthal, A History of Muslim Historiography; Leiden 1968, s. 54, 82, 499; Mustafa; et-Tari/Ju'l- 'Arabi ve'L- mü'errii)iln, Beyrut 1980, ll , 100-1Ol; John Do- nohue S. J., "Land Tenure in Hilal al-Sabl's Kitab al-Wuzara"', Land Tenure and Social Transfor- mation in the Middle East [ed Tarif Khalidi), SABiTLiK Beirut 1984, s. 121-129; Ramazan Müs- lümanlarda 1998, s. 56, 57, 68, 113; D. Sourdel, "L'origina- lite du Kitab al-Wuzara, de Hilal Ara- bica, V, Leiden 1958, s. 272-292; a.mlf., "Hilal b. b. EJ2 lll, 387-388; Mahmut Polat. Sabii Edipler- den Hilal b. el-Muhassin ve Garsü'n-Ni'me [Ha- yatla ve Eserleri)", Harran Üniversitesi ilahi- yat Fakültesi Dergisi, sy. 6, 2001, s. 95-1 09; F. Krenkow, "Sabi", X, 8; Abdülkerim "ibnü'l-Kala.nisi", XXI, 99. L L liJ CAsiM SABi, Mu hammed b . Hilal (bk. SAHilLiK ( Güney Mezopotamya ' da ve düalizmine gnostik tamnan din. _j _j Sabil (subba, subbl) ve sabiHik terimle- ri, Arap Güney Mezopotam- ya'da bir topluluk ve din- leri için Terimin Genellikle islam alimleri sabil kelimesinin Arapça olup sab' (dönme, veya sabv (meyletme, dönme) kökünden ileri Arap- lar sab' din dav- ifade etmek için de (Taberl, Cami'u'l-beyan, I, 318-319; Ze- Esasü'l-belaga, s. 345). bir göre sabil. Sabiller'in kendi dilleri olan Mandence'deki sabaa (vaftiz olmak, kökünden ve Arapça ku- rallara göre vaftiz ritüelini yerine getiren Sabil bundan mugt esile (suya da- lanlar, diye bi- linmektedi r s. 340) Silbiller kendileri için Mandaye ve Na- suraye isimlerini Ararnice'nin diyalektlerinden biri olup Sabiller'ce kut- sal metin ve ibadet dili olarak M1mdence'de manda (bilgi, hikmet) keli- mesinden türetilen mandayuta ifade eden ve Silbiller olan bir terimdir. Bundan hareketle Mandeizm diye Sami dillerindeki nasara (Arapça naza- ra [korudu, gözetti[) kökünden gelen na- saruta, Sa bil literatüründe erken dönem- lere ait metinlerde Silbillik için ve Nasuraizm gelen bir isimdir. 341

TDV DIA · 2018-05-25 · SABi, Muhammed b. Hilal (bk. GARSÜNNİ'ME). SAHilLiK ( ~LaJI) Güney Mezopotamya'da yaşayan ve ışık-karanlık düalizmine dayalı gnostik inançlarıyla

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TDV DIA · 2018-05-25 · SABi, Muhammed b. Hilal (bk. GARSÜNNİ'ME). SAHilLiK ( ~LaJI) Güney Mezopotamya'da yaşayan ve ışık-karanlık düalizmine dayalı gnostik inançlarıyla

nemin diğer halifeleri ve devlet adamları­na da yer verilmiştir. Bir kısmı günümüze ulaşan eseri Henry F. Amedroz (Leiden 1904). Abdüssettar Ahmed Ferrac ( Kahi­re 1958) ve Hasan ez-Zeyn (Beyrut 1990)

el-Vüzera' ev Tu]J.fetü '1-ümera' ii tdri­]]i'l-vüzera' adıyla yayımlamıştır. Mlhi\11 Awad, çeşitli kaynaklarda bu eserden ya­pılan alıntıları bir araya getirip Aifsam da'i'a min Kitabi']-Vüzera' adıyla neş­retmiştir (Bağdat 1367/1948). Z. Rüsdmü dari'l-]]ilafe. Bağdat hilafet sarayındaki protokol kuralları ve resmi yazışmalara dair olup dönemin idari yapısı hakkında bilgi vermesi, bazı önemli belgeler ihtiva etmesi ve müellifin gözlemlerini yansıt­ması dolayısıyla ayrı bir değer taşımakta­dır. Mlhall Awad tarafından yayımlanan eseri ( Beyrut 1964. 1406/1986) Eli e A. Sa­lem bazı notlar ilavesiyle ingilizce'ye ter­cüme etmiştir (Rus um Dar al-Khi/.J.fah: The Rules and Regulations of the 'Abbasid Court, Beyrut 1977) 3. Kitabü't-Tari]]. Da­yısı Sabit b. Sinan'ın Taberi'nin Tari]]'ine zeyil olarak yazdığı, 295-365 (908-976) yıl­larını ihtiva eden eserin zeyli olup 360-447 (970-1 055) yıllarını kapsamaktadır. Kırk cilt olduğu rivayet edilen eserin (Se h avi, s. 314)

çok az bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Bü­veyhl Hükümdan Bahaüddevle döneminin 389-393 (999-1 003) yıllarını içeren bu bö­lüm, Henry F. Amedroz ve David S. Mar­goliouth tarafından ibn Miskeveyh'in Te­caribü'l-ümem'i ile birlikte neşredilmiş (Kahire 1337, lV, 334-460) , daha sonra ingilizce tercümesiyle beraber tekrar ya­yımlanmıştır (The Eclipse of the Abbas id Caliphate, Oxford 1921, VI, 359-489) Ka­hire neşrinin 1969 yılında Bağdat'ta of­set baskısı yapılmıştır. Eser Tecaribü '1-ümem'in Ebü'l-Kasım imam! tarafından yapılan neşrinde de yer almaktadır (Tah­ran 1407/1987, Vll, 395-528) Sabl'nin oğ­lu Garsünni'me, 448-479 (1056-1086) yıl­larını anlatan 'Uydnü't-tevari]] adlı ese­rini babasının bu kitabına zeyil olarak ka­leme almıştır. ibnü'I-Kalanisl'nin Dımaşk tarihine dair kitabını Sabl'nin eserine ve­ya bu eserdeki Dımaşk'a dair kısma zeyil olarakyazdığı kaydedilmektedir (DİA, XXI, 99) ibnü'l-Kıftl, Sabl'nin saraydaki görevi dolayısıyla edindiği tecrübe, birçok olayın şahidi olması ve resmi belgelere ulaşabil­mesi bakımından eserinin önemli olduğu­nu belirtmekte ve kronolojik tarih okumak isteyenlerin Taberi ve Sabit b. Sinan 'ın ki­taplarından sonra onu okumalarını tavsi­ye etmektedir (İi]barü'l-'ulema', s. ll O)

Sabl'nin bu eseriyle TuJ:ıfetü'l-ümera'sı­nın aynı kitap olarak gösterilmesi (b k Şe-

şen , s. 68) doğru olmamalıdır. Tu]J.fetü'l­ümera'nın Kitabü't-Tari]]'le değil Kitd­bü'l-Vüzera' ile aynı olduğu görülmekte­dir. 4. Gurerü'l-beldga. Müellifin edebi­yat ve belagatta ulaştığı seviyeyi göste­ren eserde yirmi bir temel konu kısa cüm­leler, edebi sanatlar ve seeili bir üslupla ele alınmış. ayrıca özel ve resmi mektup­lara. çeşitli anekdotlar ve şiiriere yer ve­rilerek inşa sanatının güzel örnekleri or­taya konulmuştur. Vezir Ebu Mansur Hi­betullah b. Ahmed el-Fesevl'ye ithaf edi­len kitapta işlenen konular arasında dev­let başkanlığı, fetihler, antlaşmalar ve biat yanında tebrikleşme, taziye, hediyeleşme ve dostluk gibi hususlara da yer verilmiş­tir. Eser beş yazma nüshası esas alınarak Muhammed ed-Dibacl tarafından neşre­dilmiştir (Muhammediye 1409/1988) . Kal­kaşendl, ŞubJ:ıu'l-a'şa' adlı eserinde bu kitaptan faydalanmış ve bazı resmi yazı örnekleri vermiştir. Sabl'nin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: Kitd­bü A]]bdri Bagdad, el-Ema§il ve'l-a'yan ve münteda'l-'avatıf ve'l-iJ:ısan, Kitdbü Me'a§iri ehlih, Kitdbü'r-Resa'il, Kitd­bü's-Siyase, Kitdbü'l-Küttdb. Hatlb ei­Bağdadl Tari]]u Bagdad'ında, Ruzraverl Z:eylü Tecaribi'l-ümem'inde, Ebü'I-Fe­rec ibnü'I-Cevzl el-Munta:r:am'ında, Yaküt el-Hamev'i Mu'cemü'l-üdeba' ve Mu'ce­mü'l-büldan'ında, izzeddin ibnü'I-Eslr el­Kamil'inde, Sıbt ibnü'I-Cevzl Mir'atü'z­zaman'ında, Kalkaşendl ŞubJ:ıu'l-a'şa'­

sında ve ibn Tağrlberdl en-Nücdmü 'z­zahire'sinde onun bir kısmı günümüze ulaşmayan eserlerinden yararlanmıştır. BİBLİYOGRAFYA :

Hilal b. Muhassin es-Sabl, Rüsilmü dari'L-I)ila­fe [nşr. Mlha11 Awad). Beyrut 1406/1986, neşre­denin girişi, s. 5-39; a.e.: The Rules and Regu­lations of the 'Abbasid Court [tre. Elie A. Sa­lem), Beyrut 1977, tercüme edenin girişi, s. 1-7; a.mlf., Gurerü'l-belaga [nşr. Muhammed ed-DI­bad). Muhammediye 1409/1988, neşredenin gi­rişi, s. 5-21; Hatlb, Tarii)u Bagdad, XIV, 76; Ke­maleddin ei-Enbarl, Nüzhetü 'l-elibba' [nşr. M. Ebü 'l-Fazl İbrahim), Kahire 1386/1967, s . 351; İbnü'J-Cevzl, el-Munta?am, VIII, 101, 176-179; Ya­kut, Mu'cemü'l-üdeba', XIX, 294-297; İbnü'J-Kıf­tl, İi)barü'l·'ulema', s. 110, 294, 401-402; İbn Hai­Jikan, Vefeyat, VI, 101; İbn Keslr, el-Bidaye, XII, 70; İbn Tağrlberdl, en-Nücilmü'z-zahire, IV, 180; V, 60, 126; Sehavl, el-İ' lan bi't-tevbii), s. 314; İb­nü'I-İmad, Şe?erat, lll , 278; Brockelmann, GAL, 1, 323; Suppl., 1, 556-557; CL Cahen, "The His­toriography of the Seljugid Period", Historians of the Middle East [ed. B. Lewis - P M. Holt). London 1962, s. 59-60; F. Rosenthal, A History of Muslim Historiography; Leiden 1968, s . 54, 82, 499; Şakir Mustafa; et-Tari/Ju'l-'Arabi ve'L­mü'errii)iln, Beyrut 1980, ll , 100-1 Ol; John Do­nohue S. J., "Land Tenure in Hilal al-Sabl's Kitab al-Wuzara"', Land Tenure and Social Transfor­mation in the Middle East [ed Tarif Khalidi),

SABiTLiK

Beirut 1984, s . 121-129; Ramazan Şeşen, Müs­lümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul 1998, s. 56, 57, 68, 113; D. Sourdel, "L'origina­lite du Kitab al-Wuzara, de Hilal al-Şabi"', Ara­bica, V, Leiden 1958, s. 272-292; a.mlf., "Hilal b. al-MuJ:ıassin b. İbrahim al-Şabi", EJ2 [İng.) , lll , 387-388; Mahmut Polat. "Harranlı Sabii Edipler­den Hilal b. el-Muhassin ve Garsü'n-Ni'me [Ha­yatla rı ve Eserleri)", Harran Üniversitesi ilahi­yat Fakültesi Dergisi, sy. 6, Şanlıurfa 2001, s . 95-1 09; F. Krenkow, "Sabi", İA, X, 8; Abdülkerim Özaydın. "ibnü'l-Kala.nisi", DİA, XXI, 99.

L

L

liJ CAsiM Avcı

SABi, Muhammed b . Hila l

(bk. GARSÜNNİ'ME).

SAHilLiK ( ~LaJI)

Güney Mezopotamya'da yaşayan ve ışık-karanlık düalizmine dayalı

gnostik inançlarıyla tamnan topluluğun bağlı olduğu din.

_j

_j

Sabil (subba, subbl) ve sabiHik terimle­ri, Arap komşularınca Güney Mezopotam­ya'da yaşayan bir topluluk ve onların din­leri için kullanılmaktadır. Terimin menşei hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır.

Genellikle islam alimleri sabil kelimesinin Arapça asıllı olup sab' (dönme, değişme) veya sabv (meyletme, çocukluğa dönme) kökünden geldiğini ileri sürmüşlerdir. Arap­lar sab' masdarını din değiştiren kişinin dav­ranışını ifade etmek için de kullanırlardı (Taberl, Cami'u'l-beyan, I, 318-319; Ze­mahşerl, Esasü'l-belaga, s. 345). Diğer bir görüşe göre sabil. Sabiller'in kendi dilleri olan Mandence'deki sabaa (vaftiz olmak, yıkanmak) kökünden alınmış ve Arapça ku­rallara göre türetilmiştir. Araplar'ın, sıkça vaftiz ritüelini yerine getiren Sabil komşu­larını bundan dolayı mugt esile (suya da­lanlar, yıkananlar) diye adlandırdıkları bi­linmektedir (İbnü ' n-Nedlm, s. 340)

Silbiller kendileri için Mandaye ve Na­suraye isimlerini kullanırlar. Ararnice'nin diyalektlerinden biri olup Sabiller'ce kut­sal metin ve ibadet dili olarak kullanılan M1mdence'de manda (bilgi, hikmet) keli­mesinden türetilen mandayuta Sabilliği ifade eden ve Silbiller arasında yaygın olan bir terimdir. Bundan hareketle Batılı araş­tırmacılar Sabilliği Mandeizm diye adlandı­rır. Sami dillerindeki nasara (Arapça naza­ra [korudu, gözetti[) kökünden gelen na­saruta, Sa bil literatüründe erken dönem­lere ait metinlerde Silbillik için kullanılan ve Nasuraizm anlamına gelen bir isimdir.

341

Page 2: TDV DIA · 2018-05-25 · SABi, Muhammed b. Hilal (bk. GARSÜNNİ'ME). SAHilLiK ( ~LaJI) Güney Mezopotamya'da yaşayan ve ışık-karanlık düalizmine dayalı gnostik inançlarıyla

SA BiiLiK

Sabiller kendi dinlerine mensup olan sıra­

dan cemaat üyelerine Mandaye ( Manden­ler "bilenler, arifler"), cemaat içerisinde ilmi ve otoritesiyle ayrıcalıklı yere sahip olan kimselerle atalarını da Nasuraye (Nasura­lar "doğru inancı koruyup gözetenler") is­mini verirler. Batılılar, Sabiller'le ilk karşı­

laşmalarında onları Hıristiyanlığın uzantısı

bir mezhebin mensupları olarak değerlen­dirmiş ve Vaftizci Yahya hıristiyanları diye anmıştır. Ancak Sabit inanç ve geleneği daha iyi tanındıkça onların farklı bir dini cemaat olduğu anlaşılmıştır.

Her ne kadar Sabiller kendi dinlerinin Hz. Adem'le birlikte başlayan ilkdin oldu­ğunu iddia etseler de gerçekte Sabilliğin tarihçesi günümüzden yaklaşık iki binyıl önce başlar. Sabillik, milattan önce son iki yüzyıl içinde Filistin-Ürdün bölgesinde mev­cut olan heterodoks yahudi akımları ara­sında filizlenmiştir (Gündüz, The Knowled­ge of Life, s. 83- I o ı). Sa biller tarafından büyük bir önder ve ışık peygamberi diye adlandırılan Hz. Yahya yahudi olarak doğ­

muş, ancak peygamber olunca Yahudiliğe karşı çıkıp Kudüs dışında kendi cemaatini kurmuştur. Hz. lsa'nın, risateti öncesinde zaman zaman Yahya'nın vaazlarını dinle­meye gittiği, hatta bir defasında bizzat onun eliyle suya dalıp çıkmak suretiyle vaf­tiz edildiği bilinmektedir (Matta, 3/ I 3- I 5). Yahya'nın faaliyetlerinden telaşa kapılan resmi Yahudilik taraftarları Roma'nın böl­gedeki valisi Herod Antipas'ı kışkırtarak onu tutuklattılar. Yahya başı kesitrnek su­retiyle idam edildi, taraftarları da sıkı bir takibata ve katliama tabi tutuldu. Olaya geniş yer veren SabiTiiğin kutsal kitapların­

dan Ginza'ya göre (s. 34 I) yahudiler arala­rında 36S ileri gelenin de bulunduğu bin­lerce nasurayı katlettiler. Katliamdan kur­tulanlar Arsakid kralının himayesinde Ku­zey Mezopotamya'ya doğru kaçtılar. Sabil kutsal kitapları bunların sayısının 60.000 civarında olduğunu kaydeder. Bir müddet sonra Nasuralar 1 Sabiller Güney Mezopo­tamya'ya göç edip buraya yerleştiler. Me­cuslliğin iran'da resmi din olarak kabul edildiği milattan sonra lll. yüzyılın ilk yarı­sına kadar Sabiiler bu bölgede huzur için­de yaşadılar. VII . yüzyılda Irak'ın müslü­manlarca fethedilmesi üzerine diğer yöre halkı gibi Sa biiler de zimml statüsüyle İs­lam hakimiyeti altına girdiler.

Sabiller'in kutsal kitapları yazılı metin­ler ve sır metinleri şeklinde iki grupta top­lanabilir. Yazılı metinler de temel kutsal kitaplar, esoterik (gizli) özelliğe sahip me­tinler, divan, şerh ve tefsirler, astrolojik metinler, büyü ve sihir yazmaları diye ayrı-

342

labilir (Gündüz, Sabifler Son Gnostikler, s. 53-63). Sabil kutsal kitapları arasında te­mel kitaplar Ginza, Draşya d Yahya ve Ko­lasta'dır. Ginza (hazine) yaklaşık 600 say­fadan oluşur. Adem'in kitabı şeklinde de adlandırılan bu kutsal kitap çeşitli dualar, teoloji, mitoloji, ölüm ve ölüm sonrası ha­yat vb. konuları ihtiva eder. Draşya d Yah­ya büyük ölçüde Yahya'yı ve öğretilerini konu alır. Kolasta (koleksiyon ya da övgü) gusül, ayin yemekleri vb. ibadetlerle ilgili dua ve uygulamaları içerir. Sabiiler'in kut­sal metinleri Mandence'dir. Günlük hayat­ta Arapça konuşan Sabiller, Mandence'yi genelde yalnız ibadet dili olarak kullanır­lar. Bu dili okuyup yazabilme ayrıcalığı ise yalnızca rahiplere aittir. Bununla birlikte son zamanlarda Mandence'yi günlük dil olarak yeniden canlandırma yönünde ba­zı girişimler bulunmaktadır.

Baştan sona Sabil öğretilerine metafi­zik evrenle içinde yaşanılan evrenin oluş­turduğu bir düalizm hakimdir. Gnostik ka­rakterli bu düalizme göre bir tarafta ışık ve nur alemi, diğer tarafta karanlık alemi bulunur. Işık aleminin başında "yüce ha­yat, kudretli ruh, yüceliğin efendisi" gibi isimler de verilen Malka d Nhura (ışık kra­lı) vardır. Onun etrafında sayısız nurani varlık yer alır. Bu alem yokluk, eksiklik, ta­nilik ve yanlışlık gibi olumsuz sıfatiardan tamamen uzak olup hayat prensibinden oluşur. Karanlık alemi de ışık alemine ben­zer bir yapı lanmaya sahiptir; ancak ışık aleminin aksine yokluk, eksiklik ve düzen­sizliği sembolize eden kaos veya "kara su"­dan oluşmuştur. Karanlık aleminin başın­da "ur" ya da "büyük canavar" diye de isim­lendirilen Malka d Hşuka (karanlıklar kralı) bulunur. Malka d Hşuka karanlık alemin­deki sayısız kötü varlığın yaratıcısı ve yayı­cısıdır. Sabil ilahiyatma göre Malka d Nhu­ra gibi Malka d Hşuka da ezell ve ebedl­dir. Dünyanın sonunda bütün kötü varlık­lar yok edilecek, ancak karanlık ve kaos prensibiyle karanlık tanrısı Malka d Hşuka varlıklarını ebediyen sürdürecek, fakat bun­lar Malka d Nhura tarafından kendi alem­leri içine hapsedilecektir.

Yüce Tanrı insanı (Adem) kötü varlıkla­rın eline bırakmamış , ruhun bedene ko­nuluş anından itibaren onu eğitmesi için Manda d Hayye'yi ve onu korumaları için üç ilahi muhafızı (Hibil, Şitil ve Anuş) yer­yüzüne indirmiştir. Böylece ilahi yolu ta­nıyan ilk insan yüce Malka d Nhura'ya ita­at eden bir varlık haline gelmiştir. Ayrıca Adem'in yeryüzünde yalnız kalmaması için Hawa da yaratılmıştır. Sabiller'e göre be­den bu süffi dünyaya ait olup kurtuluş yal-

nızca ruha mahsustur. Kurtuluş için ruhun doğru inanç ve ibadetlere bağlanması ge­rekir, ası l kurtuluş yolu ise kurtarıcı ilahi bilgiye sahip olmaktır. Bu, kazanılan veya öğrenilen bir bilgi değil iman ve ibadet sa­yesinde bahşedilen bir bilgidir.

Sabillik'te ibadetterin en önemlisi boy abdestine benzer şekilde tüm vücudu su­ya sokup çıkarmak şeklinde yerine getiri­len vaftizdir. "Masbuta, tamaşa, rişama" diye adlandırılan üç çeşit dini yıkanma 1 temizlenme ayini vardır. Masbuta, rahip gözetiminde bir akarsuya her hafta pazar günü dalıp çıkma şeklinde yapılmaktadır. Tamaşa, dini kirlenmeler sonrasında bir Sabil'nin nehre üç defa dalıp çıkmasıyla yaptığı bir tür gusüldür. Rişama ise İslam'­daki abdeste benzer. Sabit ibadetleri ara­sında çeşitli sebeplerle düzenlenen ayin ye­meği törenleri de önemli yer tutar ( Dro­wer, s. 88-90). Sabit bayramlarının en önem­lisi bir çeşit bahar bayramı olarak kutla­nan beş günlük Panja'dır. Parvania da de­nilen bu bayram Sabit ay takviminin son ayı ile yeni yılın başlangıcı arasında kutla­nır. Sabiller'in Mandi adını verdikleri kut­sal binaları tapınaktan ziyade ilahi alemin yeryüzündeki bir timsali gibi görülür. Yö­nü kuzeye doğru olan bu basit binanın içerisine girilmez; avlusunda bulunan ve arkiarta nehre bağlanmış olan havuzda vaftiz ibadeti yapılır. Sabillik'te başrahiple­

re "ganzibra", sıradan rahiplere "tarmida", rahip adaylarına "aşganda" adı verilir.

İslami Kaynaklarda Sabiller. Kur'an'da sabil kelimesi çoğul şekliyle (sabiun 1 sa­biln) üç ayette geçmekte (el-Bakara 2/62; el-Maide 5/69; el-Hac 22/I 7), bazı hadis metinlerinde de bu kelimeye rastlanmak­tadır (Wensinck, el-Mu'cem, "sb'" md.). Kur'an'daki Sabiller'le kimlerin kastedildi­ği konusunda çeşitli görüşler ileri sürül­müştür. Bazı Batılı araştırmacılar bunun­la Güney Arabistan'daki Sebeli hıristiyan­ların kastedildiğini (Beli, s. 60), bazıları da bunun Suriye, Irak ve Kuzey Arabistan'da yaşayan bütün gnostik ve Helenistik grup­lar için ku llanılan genel bir isim olduğu­nu söylemiştir (Pedersen, s. 386-390; Se­gal, s. 2I4-215; Hjarpe, s. 23-24; Tardieu, CCLXXIV [1986], s. 40).

Sabit teriminin kimleri ifade ettiği hu­susunda Abbas! Halifesi Me'mun döne­minden önceki İslam alimleriyle sonraki­lerin görüşleri arasında önemli farklılıklar bulunduğu dikkati çekmektedir. öncekiler Sabilliğin Hıristiyanlık, Yahudilik ve MecQ­slliğe benzer veya bunların arasında bir din olduğunu belirtmiş ve yaşadıkları böl­ge olarak lrak'a işaret etmişlerdir. Mese-

Page 3: TDV DIA · 2018-05-25 · SABi, Muhammed b. Hilal (bk. GARSÜNNİ'ME). SAHilLiK ( ~LaJI) Güney Mezopotamya'da yaşayan ve ışık-karanlık düalizmine dayalı gnostik inançlarıyla

la Abdullah b. Abbas, Sabilliğin bir hıristi­yan mezhebi olduğunu. ancak onların kes­tiklerinin yenilemeyeceğini ve kadınlarıyla evlenilemeyeceğini (İbnü'I-Cevzl, :ladü'l-me­sfr, ı. 92; Kurtubl. ı. 434). Mücahid b. Cebr ise Sabitler'in dinlerinin Yahudilik ve Mecu­sllik arasında yer aldığını söylemiştir (Ta­beri, Camı~u'l-beyan, ı. 3 ı 9) Ziyad b. Ebih, Sabiiler'in peygamberlere inandığını ve gün­de beş vakit namaz kıldığını ifade eder. Hasan-ı Basri'nin rivayetine göre Ziyad, Sabiiler'le karşılaştığında onlardan cizyeyi kaldırmayı düşünmüş, fakat daha sonra meleklere taptıklarını öğrenince bundan vazgeçmiştir (a.g.e., ı. 319; İbn Keslr, Tef­sfrü'l-~urani'l-'~rm, ı. 104).

Ata b. Ebu Rebah, Satiller'in Sevad'da (Hz. Ömer döneminde fethedilen Irak top­rakları) yaşadıklarını belirterek onların ya­hudi, hıristiyan ve Mecusi olmadıkianna dikkat çekmiştir. ibn Cüreyc'in de bu gö­rüşe katıldığı rivayet edilmektedir. Ebü'z­Zinad, Sabiiler'in yaşadıkları yerin Kusa, Abdurrahman b. Zeyd ise Musul civarı ol­duğunu ifade eder. Satiller'in dinleriyle ilgili olarak ilk dönem islam alimlerinden Katade b. Diame onların meleklere taptık­Iarını, Zebur okuduklarını, beş vakit na­maz kıldıklarını ve güneşe tazirnde bulun­duklarını söyler (Taberl, Cami'u'l-beyan, 1, 3 ı 9; İbn Keslr, Te{sfrü'l-~urani 'l-'~lm, I, ı 04). Ebu Hanife de Sabiiler'in Ehl-i kitaba mensup oldukları ve Zebur okudukları gö­rüşünü kabul etmektedir. Ona göre Sabi­iler'in kestiği hayvanların eti yenebilir ve kadınlarıyla evlenilebilir. Ebu Yusuf ve Mu­hammed b. Hasan eş-Şeybanl ise yıldızla­ra taptıkları için bunların Ehl-i kitap sayı­lamayacağı, dolayısıyla kestiklerinin yene­rneyeceği ve kadınlarıyla evlenmenin caiz olmayacağı görüşündedir. Evzaı ve imam Malik, Sabiiler'in müşrikler ve hıristiyan­lardan bir grup olduğunu, kutsal kitap­larının bulunmadığını söyler (Cessas, lll , ı I 3; Ebü'I-Leys es-Semerkandl, 1, I 24- I 25).

Ahmed b. Hanbel de Sabilliğin Yahudilik veya Hıristiyanlığın bir mezhebi olabilece­ğine işaret eder (İbn Kudame, X. 568) 1

ve ll. (Vll ve Vlll.) yüzyıllarda yaşayan islam alimlerince yapılan Sabiiler'le ilgili bu ta­nımlamaların hemen hepsinin günümüz­de Güney Mezopotamya'da yaşayan Man­denler'le bir şekilde bağdaştığı görülür. Ancak Sabiiler'in meleklere taptıkları, Ze­bur okudukları veya güneşe tazirnde bu­lundukları gibi iddiaların gerçeği yansıt­madığı söylenebilir. Satiller'in kapalı bir toplum olması bu tür yanlış anlarnalara yol açmış, muhtemelen bu yüzden onların kut­sal metni, Zebur'la karıştırılmıştır.

Halife Me'mun'dan sonraki islam alim­leri Sabiiler'le ilgili olarak değerlendirme­lerde bulunmuştur. IV. (X.) yüzyılın ortala­rında vefat eden Hamza el-isfahanl, Kelda­n'iler'in Harran ve Ruha'da (Urfa) yaşadık­larını , bunların Halife Me'mun döneminde Keldanl ismini bırakarak Sabil ismini al­dıklarını söyler ( Tarfi]u s inf, s. 7) . Aynı bil­gileri tekrar eden Muhammed b. Ahmed el-Harizml gerçek Sabiiler'i Harranller'­den ayırır ve onların Hıristiyanlığın bir ko­lu olduğunu ileri sürer (Me{atfl:ıu'l-'u/Qm, s. 36) ibnü'n-Nedim, Harraniler'in Sabil ismini nasıl aldıkiarına dair önemli bir ri­vayeti hıristiyan yazarı Ebu Yusuf işa el­KatiT'nin kitabından nakleder. Buna göre Harraller ya da Harnanüer diye adlandırılan putperest Harranlılar, Halife Me'mun'un kendilerini tehdit etmesi üzerine Sa bil is­mini almışlar ve 833 yılından itibaren Har­ranlı Sabiiler diye isimlendirilmişler, böyle­ce kitabi din mensubu statüsünü kazan­mışlardır. Ebu Yusuf, bu tarihten önce Harran ve civarında Sabiller adıyla bilinen herhangi bir grup bulunmadığını vurgula­maktadır (el-Fihrist, s. 320). B'irunl de Har­raniler'in Abbasiler devrinde Sabil ismini aldıkiarına işaret eder (The Chronology, s. 315) . Harranlılar'ın Abbasiler'den önce­ki dönemlerde putperest, Keldani veya Harrani diye adiandınidığı ve Sabii ismiyle bir ilişkilerinin olmadığı bilinmektedir (bk. HARRANILER) . Nitekim Ebu Yusuf. Har­ran'dan bahsederken şehir halkının Naba­tller ve Rumlar'dan kaçıp buraya sığınan­lardan oluştuğunu ifade etmektedir (Kita­bü'l-Jjarac, s. 43) .

Harranlılar'ın Sabil adını almaları bir dö­nüm noktası olmuş, özellikle IX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Sabii lakaplı ve Har­ran menşen alimierin tıp. felsefe, edebiyat ve tercüme sahalarında şöhret kazanma­sıyla Sabiiler konusunda bütün gözler Har­ran'a çevrilmiştir. Bu dönemde islam alim­leri, Harranlı Sabiiler olarak adlandırılan Harraniler'Ie Irak'ta yaşayan gerçek Sati­ller'in arasındaki farka dikkat çekseler de eserlerinde Sabiilik başlığı altında Harran­lılar'ın dini geleneklerini tanıtmışlardır. Me­sela Ahmed b. Tayyib es-Serahsi, hocası Ya'kOb b. ishak el-Kindi'nin Harraniler'in inanç esaslarına ve ibadetlerine dair gö­rüşlerini aktarır. Serahsi'nin ifadeleri ib­nü'n-Nedlm ve MakdiSı tarafından nakle­dilmektedir (Makdisl, N, 22-24; İbnü' n-Ne­

dlm, s. 318-3 ı 9). istahrl, Harran'dan Satii­ler şehri diye bahseder (el-E~alfm, s. 42).

Taberi ise Sabil terimini genel anlamda bütün putperestler için kullanmış, ona gö­re Buda ilk dönemlerde halkı Sabilliğe da-

SABiTLiK

vet etmiştir; aynı alim Zerdüşt öncesi Pers­ler'in deSabii olduklarını söyler (TarTI], 1, 176; ıı . 683) . Ebu Bekir er-Razı. Sabiller'i Harraniler ve KimariyyQn şeklinde ikiye ayı­rarak KimariyyQn'un Harranller'den farklı ve birçok noktada onlara karşı olduğunu ifade eder (Mes'Qdl, MürQcü '?-?eheb, IV, 68).

islam alimleri arasında Sabiller'le ilgili ilk sistematik bilgi Mes'udi tarafından ve­rilmiştir. Mes'udi de Taberi gibi Sabii te­rimini Çin'den Mısır'a, Suriye'den eski Yu­nan'a kadar bütün putperestler için kul­lanır ve özellikle Sabiiler adı altında geniş bilgi verir. Ayrıca Sabiiler'in bir diğer gru­bu olarak yer verdiği Kimariyylın'un Irak'­ta Basra ile Vasıt arasındaki bataklık böl­gede yaşadıklarını belirtir. Diğer bir ese­rinde ise Basra ile V asıt arasında yaşayan halktan Keldaniler ismiyle bahseder ve on­ların ibadetlerinde kuzeye yöneldiklerini söyler (a.g.e., ll , I ı2 ; N, 61-7ı; et-Tenblh, s. 161). EbQ Bekir el-Cessas da kendi za­manında yaşayan Sabiiler'in iki gruba ay­rıldığını kaydeder. Bunlar Harran Sabiile­ri ile V asıt civarında yaşayan Bataih Satii­leri'dir (Af:ıkamü'l-~uran, ll , 40ı vd) ib­nü'n-Nedim de Sabiiler'i iki gruba ayırır. Birincisi Harranller'dir, ikinci grubu ise Sa­bat el-Bataih (bataklık Sabiller'i) veya Mug­tesile (vaftiz olan lar) şeklinde adlandırır. Daha önce Cessas'ın da söz ettiği Bataih Sabiileri hakkında ibnü'n Nedim, onların Bataih bölgesinde (diğer bir ifadesinde Basra ile Vasıt arasında yer alan Dustu­masan civarında ve diğer sulak bölgeler­de) yaşadıklarını, vaftiz olduklarını, tuz ve yağ dışında yedikleri şeyleri yıkadıklarını belirtir (el-Fihrist, s. 318-328, 340-341). Ab­dülkahir el-Bağdadi de Sabiiler'i Harrani­ler ve V asıtller olarak ikiye ayırır (el-Far~ beyne'l-{ıra~, s. 263, 348; Uşülü'd-dln, s. 324-325). öte yandan BirQni, gerek Harra­niler'le gerekse gerçek Sabiiler adını ver­diği Güney Mezopotamya'da yaşayan Va­sıt bölgesi Sabiiler'iyle ilgili oldukça tutar­lı bilgiler verir. Blrunl, çağının diğer yazar­ları gibi Sabii ismini genelde bütün sap­kın inanç mensupları ve putperestler için kullanır. Mesela o da Buda'nın halkı Sabii­Iiğe davet ettiğini söyler. Fakat özelde bu isim altında Harraniler ve V asıt yöresi Sa­biiler'ini inceler. Ona göre Harranller ger­çekte Sabii değildir, gerçek Sabiiler Sevad-ı Irak'ta V asıt civarında yaşayan halktır (The Chronology, s. 186, 188, 3 14-3 ı8).

ibn Hazm, Sabiiler'Ie ilgili tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. O da bütün putperestlerin Sabii olduğunu söyledikten sonra (el-Faşl, I. 35) bu isim altında özel-

343

Page 4: TDV DIA · 2018-05-25 · SABi, Muhammed b. Hilal (bk. GARSÜNNİ'ME). SAHilLiK ( ~LaJI) Güney Mezopotamya'da yaşayan ve ışık-karanlık düalizmine dayalı gnostik inançlarıyla

SABilLiK

likle Harranller'i ele alarak inanç ve ibadet sistemleri hakkında bilgi verir. Kendisin­den öncekilerden farklı olarak Sabiller'le Hz. İbrahim ve Haniflik arasında ilişki ku­rar. Buna göre Sabiiler'in putlara ve yıldız­lara tapmadan önceki dinleri yeryüzünde- · ki en eski ve en yaygın dindi. Sabiiler din­lerini bozunca Allah onlara İslam ve Hanif­lik inancıyla Hz. İbrahim'i göndermiş. Hz. İbrahim'e uyanlar Hanifler olarak adiandı­nimıştır (a.g.e., I, 35; N, 7).

Sabiiliği genel anlamda puta tapıcılık ola­rak gören Şehristani, Sabiiler'i eski Sabit­ler (ilk Sabiller) ve Harranlılar diye ikiye ayı­rır. Ayrıca Hz. İbrahim dönemindeki Sabi­ller' den bahseder. Şehristani ilk Sabiiler'­le muhtemelen, Hz. İbrahim döneminde­ki Sabiiler dediği ve hakkında geniş bilgi verdiği grubu kastetmiştir. Ona göre Hz. İbrahim zamanında Sabiller'in yanı sıra Ha­nifler denilen bir grup daha vardı. Şehris­tani, Hz. İbrahim'in Sabiller arasında yetiş­tiğini, önce onların yıldızlara tapan kolu olan Ashabü'l-eşhas'a tabi olduğunu, son­ra putperest kolu olan Ashabü'l-heyakil'e meylettiğini ve nihayet Sabiiliğin zıddı olan Hanifliği se_çtiğini belirtir ( el-Milel ve'n-ni­f:ıal, S. 24-25, 180-181, 202-203, 246-248).

Zemahşeri, Ebü'I-Ferec İbnü'I-Cevzi, Fah­reddin er-Razi, Mecdüddin İbnü'I-Esir ve Muhammed b. Ahmed ei-Kurtubi, Sabii teriminin etimolojisi konusunda klasik İs­lam kaynaklarında yer alan görüşleri tek­rar eder, Muvaffakuddin İbn Kudame ve Ebü'I-Fida, Sabiiler'i genel anlamda put­perest diye tanımlar. Makrizi ise Sabiiler'i Babil Sabiileri ve Harran Sabitleri şeklinde ikiye ayırır ve özellikle Harraniter'le ilgile­nir. Nizameddin Hasan en-Nisaburi, Ebü'I­Fida İbn Kesir, İbn Haldun ve Ebüssuud Efendi de önceki İslam alimlerinin görüş­lerini tekrar ederek Sabiiler'in yıldızlara ve bunları temsil eden putlara taptıklarını, Sabii teriminin "kendi dinini terkeden kim­se" anlamına geldiğini ileri sürer. Bütün bunlardan Harranlılar ' ın Sabii ismini be­nimsemeleri sonrasında dikkatierin onla­rın üzerine çevrildiği ve Harraniter'deki yıl­dız ve gezegen tapıcılığına dayalı paganiz­min Sabiilik olarak tanımlandığı anlaşılmak­tadır.

Günümüzde 80-100.000 civarında bir topluluk olan Sabiiler gnostik öğretileri ve kendilerine has dilleriyle oldukça zengin bir dini literatüre sahiptir. Genellikle Gü­ney Irak'ta Fırat ile Dicle'nin birleştiği ba­taklık bölgelerde, Basra ile Bağdat gibi şe­hirlerde ve İran'da Karun nehri boyunca yer alan yerleşim birimlerinde yaşarlar. Ay-

344

nca başta İsveç, Danimarka, Amerika Bir­leşik Devletleri, Avustralya ve Kanada ol­mak üzere birçok Batı ülkesinde yerleşmiş Sabii cemaatleri bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Eslr, en-f'lihaye, lll, 3, ll; E. S. Drower­R. Macuch. A Mandaic Dictionary, Oxford 1963, s. 388-389; E. S. Drower, The Mandaeans of Iraq and Iran, Oxford 1937; Ebu Yusuf, Kita­bü'l-ljarac (nşr. Muhibbüddin el-Hatib), Kahire 1396, s. 43; Taberl. Cami'u'l-beyan, Kahire 1968, I, 318-320; a.mlf .. Tarib (de Goeje), I, 176; ll, 683; istahrl, el-Ekalim (nşr. ). H. Moeller). Gotha 1839, s. 42; Mes'udl, Mürücü '?-?eheb (Meynard), ll , 112; IV, 61-71; a.mlf., et-Tenbih, s. 161; Makdis'i, el-Bed' ve't-tarib, IV, 22-24; Hamza ei-İsfahilnl, Taritıu sini mülaki'l-art ve'l-enbiya', Berlin 1340, s . 7; Cessas, A/:ıkamü'l-~uran, Kahire 1347, II, 401 vd.; lll, 113; Ebü'l-Leys es-Semerkandl, Tef­siru Ebi'l-Leyş (nşr. Ali M. Muavvaz- Adil Ahmed AbdülmevcOd), Beyrut 1413/1993,1, 124-125; İb­nü'n-Nedlm, el-Fihrist (Fiügel), s. 318-328, 340-341; Muhammed b. Ahmed el-Harizmi. Mefati­f:ıu'l-'ulüm (nşr. G. van Vloten), Leiden 1968, s. 36; Abdülkahir ei-Bağdadl, el-Fark beyne'l-fzrak, Kahire 1910, s . 263, 348; a.mlf., Uşülü'd-din, is­tanbul 1346, s. 324-325; Biruni, The Chronology of the Ancient Nations (nşr. ve tre. C. E. Sachau), London 1879, s. 186, 188, 314-318; İbn Hazm, el-Faşl, 1, 35; IV, 7; Zemahşerl, el-Keşşaf(Kahire). I, 285, 631-632; a.mlf., Esasü'l-belaga, Beyrut 1385/1965, s . 345; Şehristanl, el-Milel ve'n-nif:ıal (nşr. W. Cureton). London 1842, I, 24-25, 180-181 ,202-203 , 246-248; İbnü'I-Cevzl, Zadü'l-me­sir, I, 92; a.mlf .. Telbisü iblis (nşr. M. Münlr ed­Dımaşki), Kahire 1368, s. 74; Fahreddin er-Razi, i'tif!:adat(Sa'd) , s. 143; a.mlf., Mefati/:ıu'l-gayb, is­tanbul 1307, I, 548-549; İbn Kudame, el-Mugni, X, 568-569; Kurtubl, el-Cami', I, 434-435; Nisabu­ri, Gara'ibü'l-~uran, ı, 333; VI, 132; Ebü'I-Fida, Histarla anteislamica (nşr. ve tre. H. D. Fleischer), Leipzig 1831, s . 98, ı 06, ı ı O; Ebu Hayyan ei-En­delüsl, Baf:ırü'l-mu/:ıiÇ, Kahire 1328, 1, 239; İbn Kesir, el-Bidaye, ı , 150-151; a.mlf., Tefsirü'l-~ura­ni'l-'a?im, Kahire 1956, I, 104; İbn Haldun, The Muqaddimah (tre. F Rosenthal), London 1958, ll, 258, 264; Makrizi, el-ljıtat (nşr. M. G. Wiet), Ka­hire 1922, lll, 28, 100-1 O 1, 258; Ebüssuud Efen­di, irşadü'l-'akli's-selfm, Kahire, ts. (Darü'I-Mus­haf) , I, 108-109; J. Pedersen, "The Sabians" , A Volume of Oriental Studies Presented to Ed­ward G. Browne (ed. T W. Arnold-KA Nichol­son), Cambridge 1922, s. 386-390; The Haran Gawaita and the Baptism of Hibil Ziwa (ed. E. S. Drower), Vatican 1953; J. B. Segal, "The Sabi­an Mysteries: The Planet Cult of Ancient Har­ran", The Vanished Civilisations (ed. E. Bacon). London 1963, s. 214-215; R. Beli , The Origins of the Islam in its Christian Environment, London 1968; J. Hjarpe, Analyse critique des traditions arabes sur /es sabeens harraniens, Uppsala 1972, s. 23-24; Şinasi Gündüz, The Knowledge of Life: The Origins and Eearly History of the Mandaeans and Their Relation to the Sabians of the Qur'an and to the Harranians, Oxford 1994; a.mlf., Sabiiler Son Gnostikler, Ankara 1995; M. Tardieu, "Sabiens coraniques et sabi­ens de Harran", JA, CC LXXIV (ı 986), s . 1-44; B. Cavra de Vaux, "Sabiiler", iA, X, 9- 10; F. C. de Blois, "Şabi"', EJ2 (İng.), Vlll, 672; T. Fahd, "Şa­bi'a", a.e., VIII, 675-678. r:;,i;l

IJ!I!l!!l ŞiNASİ GüNDÜZ

L

SABİKÜN (ı.:ı~Wf)

Muhacir ve ensardan İslam'a girişte önceliği bulunan

sahabileri ifade eden bir terim.

_j

Sözlükte "birinin önüne geçmek. onu ge­ride bırakmak" anlamındaki sebk kökün­den türeyen sabikün (tekili sabık), terim olarak "Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirlerden ve Medine'de bunları ağır­layan ensardan İslam'a ilk girenler" mana­sma gelmektedir. Kelime Kur'an'da "İs­lam'a girişte öne geçen ilk muhacirler ve en sar" ifadesinde geçmektedir (et-Tevbe 9/100). Hz. Peygamber kendisinin İslam'­la ilk şereflenen Arap olduğunu, Selman-ı Farisi'nin İ ranlılar'dan, Bilal-i Habeşi'nin Ha­beşiler'den ve Suheyb b. Sinan'ın Bizanslı­

lar'dan İslam'a ilk giren kişiler olduklarını belirtmiştir (Hakim , lll, 321; Ebu Nuaym, J, 185)

Medine döneminde inen yukarıdaki ayet­te sabikün ile kimlerin kastedildiği ihtilaflı olmakla birlikte ayette onlardan "İslam'a girişte öne geçen ilk muhacirler ve en­sar" diye övgüyle bahsedilmiş , Allah'ın

onlardan, onların da Allah'tan hoşnut ol­dukları belirtilmiş ve kendilerine cennet­Ierin hazırlandığı müjdelenmiştir. Resul-i Ekrem'in vefatından kısa bir süre önce ya­nındaki sahabilerin kendisinden bir vasi­yet yapmasını istediklerinde ResGiullah'ın onlara sabikünun izini takip etmelerini, onlardan sonra da çocuklarının izinden ay­rı lmamalarını tavsiye ettiği rivayet edil­miştir (Bezzar, lll, 233; Heysem!, X, 17). Hz. Ömer'in ilk zamanlar, ayette geçen "en­sar" kelimesini "sabikün"a atfederek "ve'l­lezine't-tebeuhüm bi-ihsan" cümlesinden atıf vavını kaldırarak ibareyi "İslam'a giriş­te öne geçen ilk muhacirlerle onlara güzel­ce tabi olan ensar" anlamına gelecek şekil­de (ve's-sabiküne'I-evvelüne mine'l-muha­cir!ne ve'l-ensarü'l-lez!ne'Hebeühüm bi­ihsan) okuduğu, ancak Übey b. Ka'b baş­ta olmak üzere diğer sahabilerin ayeti bu­gün olduğu gibi "İslam'a girişte öne geçen ilk muhacirler ve ensar" anlamında hem muhacirlerin hem ensarın ilk iman eden­lerini kapsayacak şekilde okuduklarını du­yunca, "Ben muhacirlerin hiç kimsenin eri­şemeyeceği bir makamla ödüllendirildiğini zannediyordum" diyerek görüşünden vaz­geçtiği belirtilmektedir (Kurtubl, Vlll, 236-238) Ebu Musa ei-Eş'ari, Said b. Müsey­yeb, Muhammed b. Sirin ve Hasan-ı Bas­ri'ye nisbet edilen diğer bir görüşe göre sa-