Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR ENSTİTÜSÜ ARKEOSERAMİK ANASANAT DALI
GEÇ NEOLİTİK DÖNEME AİT HACILAR KAZILARINDA BULUNMUŞ TERRACOTA FİGÜRLERİN ÇAĞDAŞ YORUMLARLA
BİÇİMLENDİRİLMESİ
Sena EFECAN
Yüksek Lisans Tezi
Yrd. Doç. Serap ÜNAL
ISPARTA. 2011
İÇİNDEKİLER
Sayfa no
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………….......…i
ÖNSÖZ…………………………………………………….………………....……..iii
ÖZET……………………………………………..………...……....………...……..iv
ABSTRACT……………………………………...…..…………………....…..…......v
RESİMLER DİZİNİ………………………………………………………..………vi
GİRİŞ.......…………………………………………………………………….….…..1
I. BÖLÜM
1. TARİHTE TERRACOTA……………………………………. …………………3 1.1. Terracota’ya (Pişmiş Toprak) Genel Bakış………………....………..……3
1.2. Doğada Kilin Oluşumu …………………………………..…………..……5
1.3. Tarih Öncesi Çağlar ………………………………...…………..…………7
1.3.1. Paleolitik Çağ ………………………………...…………...…………9
1.3.2. Mezolitik Çağ ………………………………...…………….………11
1.3.3. Neolitik Çağ ……………………………………...…………...……11
1.3.4. Kalkolitik Çağ ……………………………………...………………16
II. BÖLÜM
2. HACILAR’DA NEOLİTİK ÇAĞ……………………………………………...20 2.1. Burdur Bölgesi (Hacılar) Neolitik Çağ …………………..…….…..….…20
2.1.1. Keramiksiz Neolitik çağ ………...................................................…24
2.1.2. Orta Neolitik Çağ …………………………………………......……27
2.1.3. Keramikli Neolitik …………………………………………...….…30
III. BÖLÜM
3. HACILAR’IN NEOLİTİK DÖNEMİ………………………………………….40
3.1. Hacılar’daki Terracota Eserlerin Ortaya Çıkışı ………………….………40
3.1.1. Çanak Çömlek Buluntular………………………………….…...…..41
3.1.2. Figürinler, İdoller ve İnsan Tasvirleri ……………..........….………43
3.2. Hacılar Figürinlerinin Tipolojisi…………………………………...…..…47
3.3. Hacılar Terracota Figürlerinde Duruş Biçimleri………………………….72
IV. BÖLÜM
4. ANA TANRIÇA KÜLTÜ……………………………………………………….77 4.1. Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü…………………………………..……….77
4.1.1 Tarih Öncesi Çağlarda Ana Tanrıça Kültü………………...………..79
4.2. Anadolu’daki Tanrıça Kültüründen Günümüze Yansımalar……….…….81
4.2.1 Türkiye’deki Ana Tanrıça-İdol Çalışan Seramik Sanatçılarından Bazıları…………………….…………………………………………...…………....84
V. BÖLÜM
5.1. KİŞİSEL YORUMLAR VE UYGULAMALAR…………..……….……….92
VI. BÖLÜM
6. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ…………………………………….………113
KAYNAKÇA………………………………………………………………...……115
i
ÖNSÖZ
Günümüzde göller bölgesi içinde yer alan Burdur iline bağlı olan Hacılar
Höyüğü’nde neredeyse insanlık tarihi kadar eski seramik kültürünün ilk bulgularına
rastlanmakta olup Geç Neolitik Çağ’a ait pek çok çanak-çömlek ve Ana Tanrıça
figürüne rastlanmıştır.
Hacılar Höyüğü, Batı Anadolu’nun bilinen en eski yerleşim yeri olup Bu
yerleşim tabakaları yedi kültür katı olarak ortaya çıkmıştır. En yeni tabaka olan I-V
tabakalarda ilk Kalkolitik devir kalıntılarına rastlanılmıştır. Bu kalıntılar krem zemin
üzerine kırmızı ve kahverengi boya ile geometrik bezeklerle çok renkli stilize çanak
çömlekler, bereketin simgesi olarak cinsel uzuvları abartalı yapılmış Ana Tanrıça
figürinleri görülmektedir. Burada bulunmuş kap-kacaklar ve figürinler, o dönemde
yaşamış olan toplumların yaşam biçimlerini kültürlerini günümüze kadar gelmesine
katkıda bulunmuştur.
Anadolu toprakları birçok uygarlığın beşiği olmuştur. Binlerce yıl tüm
kültürlerin farklı inanç ve din öğretilerinin hemen hepsinde Ana Tanrıça inancının
süreklilik gösterdiğine dikkat çekmektedir. Ana Tanrıça’yı yaratma eyleminin özü;
insanoğlu, onu bereket ve çoğalmanın simgesi olarak düşünmesi anlamsal boyutunun
yanı sıra imgesel boyut da yüklemiştir. Bu boyut Anadolu’daki Hacılar antik
yerleşim merkezinde rastlanan kadın heykelcikleriyle somutlaşmıştır.
Araştırma konumda bana yol gösteren danışmanım Yrd. Doç. Serap Ünal’a,
enstitü müdürümüz Doç. Dr. Mehmet Özhanlı’ya, Uzman Bilgehan Kaya’ya, Öğr.
Gör. Ayşegül Acar’a yardımlarını esirgemedikleri için teşekkürü bir borç bilirim.
Ayrıca çalışmamı her alanda destekleyen aileme, arkadaşlarıma ve nişanlıma en içten
teşekkürlerimi sunarım.
Sena Efecan Isparta, 2011
ii
ÖZET
GEÇ NEOLİTİK DÖNEME AİT HACILAR KAZILARINDA
BULUNMUŞ TERRACOTA FİGÜRLERİN ÇAĞDAŞ
YORUMLARLA BİÇİMLENDİRİLMESİ
Sena EFECAN
Süleyman Demirel Üniversitesi,
Güzel Sanatlar Enstitüsü, Arkeoseramik Anasanat Dalı, Yüksek Lisans Tezi,
Yıl: 2011, 118 Sayfa
Danışman: Yrd. Doç Serap ÜNAL
Anadolu toprakları, çeşitli medeniyetlere ve topluluklara ev sahipliği yapmış ve Neolitik Dönemde en önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Bu yerleşim yerlerinden en önemlilerinden biri Burdur Hacılar bölgesidir. İlk yerleşim yeri olması nedeniyle hem kültürel hem de insanlık tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Hacılar antik yerleşkesinde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sonuçlarından faydalanarak, dönemin genel özellikleri, yerleşim yerleri ve seramik form ve teknik farklılıklar incelenmiştir. Bu dönemin dikkat çekici unsurlarından biri de inanç biçimi ve onun yaşam şekline yansımalarıdır. Anadolu’da Neolitik Dönemin en önemli öğelerden biri olan, döneminin kültürel ve yaşam biçimine dair bilgi edindiğimiz bereketi simgeleyen tanrıça heykelleridir.
Pişmiş toprak (terracotta) objelerin varlığına Anadolu’da binlerce yıl öncesine ait buluntulardan anlamaktayız M.Ö. 8000 ile 5.500 arasına yerleştirdikleri Neolitik dönemde. Pişmiş toprak heykeller, Anadolu’da seramikli dönemin başlangıcından günümüze kadar kesintisiz olarak insan yaşam şekline paralel bir gelişme göstermiştir. Tüm bunların yanı sıra inanç dünyasındaki değişim, elde tek tek yapılan pişirilmiş toprak tanrı, tanrıça ve kutsal sayılan hayvan heykellerinin birden fazla yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu küçük heykeller aynı zamanda uygarlığı ve inanç sistemini anlamamıza da ışık tutmaktadır.
Bu tez çalışmasında; Neolitik Dönem’in ikinci ve son evresi olan Geç Neolitik Çağ’ın Anadolu’da en iyi temsil edildiği merkezlerin başında gelen “Hacılar” antik yerleşkesindeki figürinlerin ortaya çıkış nedenleri form-teknik ilişkisini araştırılmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda yorumlanıp biçimlendirilerek yapılan bu araştırma ve uygulamalar yazılı bir şekilde ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler; Anadolu, Burdur-Hacılar, Neolitik Çağ, Keramik, Figürinler
iii
ABSTRACT
FORMING WITH CONTEMPORARY INTERPRETATIONS
OF LATE NEOLITHIC TERRACOTTA FIGURES
FOUND IN EXCAVATIONS AT HACILAR
Sena EFECAN
Süleyman Demirel University,
Institute of Fine Arts, Arkeoseramik Department, MA Thesis,
Year:2011, 118 Pages
Supervisor: Asst. Prof. Serap Ünal
The land of Anatolia, has been home to various civilizations and communities and settlements in the Neolithic period has been one of the most important This is one of the most important settlements in the region of Burdur Hacılar. Because of the first settlement in the history of humanity is of great importance as well as cultural. Hacilar ancient innovations are destroyed Labour in the archaeological excavation work by taking advantage of the consequences of Labour Malar, the general features of the period, settlements, and Labour is examined differences in ceramic forms and techniques. This is a remarkable period. One of the elements of style and his way of life are reflections of faith. Anatolia in the Neolithic period, which is one of the most important components, the period of our culture and way of life, representing fertility goddess were of that information.
Of baked clay (terracotta), the existence of objects dating back thousands of years findings understand BC Anatolia. Placed in the Neolithic period between 8000 and 5500 Terracotta sculptures, ceramics in Anatolia continuously since the beginning of the period showed that the human way of life, as well as development of a parallel change in the world of faith, the only one made from baked earth gods, goddesses and sacred statues of animals has made more than one to be made of. These small sculptures as well as shed light on our understanding of civilization and belief system.
In this thesis, the second and final phase of the Neolithic Age, the Late Neolithic in Anatolia at the beginning of the centers are the best represented the "Hacılar". Reasons of the form-technical relationship with figurines of the ancient settlement. Interpreted and formatted in line with the data and applications of this research set out in writing.
Keywords: Anatolia, The Burdur- Hacılar, Late Neolithic, Pottery, Figurines
iv
RESİMLER DİZİNİ
Resim 1: Prehistorik çağa ait elle şekillendirilmiş kap-kacak………………….…...5
Resim 2: Paleolitik çağa ait bir mağara resmi (M.Ö. 30.000-15.000)…….……..….8
Resim 3: Stonege-prehistorik mimari (M.Ö. 600.000-10.000)…………………..….8
Resim 4: İlk yaşam izleri………………………………………………………….....9
Resim 5: İlk yaşam izleri……………………………………………………….…....9
Resim 6: Lascaux mağarası duvarında hayvan resimleri, (M.Ö. 15.000)…….........10
Resim 7: Willendorf Venüsü…………………………………………………........10
Resim 8: Mezolitik çağ taş aletleri……………………………………………........11
Resim 9: İlk neolitik çağa ait kap-kacak formları…………………………....…….12
Resim 10: Çatalhöyük2te bulunmuş mağara resmi (M.Ö. 6500 – 5750)…........….13
Resim 11: Çatalhöyük’te bulunmuş ana tanrıça figürini………………………......14
Resim 12: Hacılar’da bulunmuş ana tanrıça figürini…………………………...….14
Resim 13: Neolitik çağ sur duvarı ve kazı alanı…………………………….......…16
Resim 14: Orta kalkolitik çağ kült masa parçaları……………………….……........17
Resim 15: Hacılar kazılarında bulunmuş antik kaplar………………………..........18
Resim 16: Hacılar’ın Anadolu’daki coğrafi konumu……………………….…........20
Resim17: Mellaart’ın yapmış olduğu Hacılar Kronolojisi………………….…........22
Resim18: Hacılar’da bulunmuş Ana Tanrıça figürinlerinin izometrik çizimleri.......23
Resim 19: Hacılar evlerinin bir grubunun izometrik çizimi…………………….......26
Resim 20: Orta Neolitik Çağ’a tarihlenen kırmızı astarlı kaplar………………....…28
Resim 21: Orta Neolitik Çağ’a tarihlenen yumurta ve oval biçimindeki kaplar...….30
Resim 22: Orta Neolitik Çağ’a tarihlenen yumurta ve oval biçimindeki kaplar........30
Resim 23: Hacılar II yerleşmesinden ev tipinin izometrik çizimi……………….….31
Resim 24: Hacılar I kültüründe bulunmuş astarlı kaplar…………………….......….33
Resim 25: Geç Neolitik Hacılar Terracota (pişmiş toprak) buluntuları……...….…..34
Resim 26: Geç Neolitik Hacılar Terracota (pişmiş toprak) buluntuları………....…..34
Resim 27: Hacılar II Ana Tanrıça buluntuları……………………………...……….36
Resim 28: Hacılar II Ana Tanrıça buluntuları………………………………..….….36
Resim 29: Hacılar Geç Neolitik Dönem’e ait Ana Tanrıça Figürinleri…….…….....38
Resim 30: Hacılar Geç Neolitik Dönem’e ait Ana Tanrıça Figürinleri………....…..38
Resim 31: Hacılar kazılarında bulunmuş çanak çömlek gruplarından bir kısmının izometrik çizimi……………………………………………………………….…….42
v
Resim 32: Hacılar I yerleşmesinde bulunmuş bej astar üzerine kırmızı boya ile yapılmış bant bezemelerinden örnekler……………….............................………….42
Resim 33: Hacılar I yerleşmesinde bulunmuş bej astar üzerine kırmızı boya ile yapılmış bant bezemelerinden örnekler…………………..................................……42
Resim 34: Kucağında çocuğu veya sevgilisini kucakladığı düşünülen ana tanrıça figürini ve izometrik çizimi ………………………..........................................…….44
Resim 35: Kucağında çocuğu veya sevgilisini kucakladığı düşünülen ana tanrıça figürini ve izometrik çizimi……………………....................................................…44
Resim 36: Hacılar’da bulunmuş düşük derecede pişirildiği düşünülen hamile ana tanrıça figürinleri………………..........................................................................…..45
Resim 37: Hacılar’da bulunmuş düşük derecede pişirildiği düşünülen hamile ana tanrıça figürinleri………………..................................................................………..45
Resim 38: Ana Tanrıça Figürini………….........................................................……47
Resim 39: Ana Tanrıça Figürini………............................................................…….48
Resim 40: Ana Tanrıça Figürini……................................................................…….49
Resim 41: Ana Tanrıça Figürini…………....................................................……….50
Resim 42: Ana Tanrıça Figürini………….................................……………………51
Resim 43: Ana Tanrıça Figürini………................................................…………….52
Resim 44: Ana Tanrıça Figürini………....................................…………………….53
Resim 45: Ana Tanrıça Figürini………............................………………………….54
Resim 46: Ana Tanrıça Figürini……….....................................……………………55
Resim 47: Ana Tanrıça Figürini……................................................……………….56
Resim 48: Ana Tanrıça Figürini…….............................................…………………57
Resim 49: Ana Tanrıça Figürini…………….....................................…………....…58
Resim 50: Ana Tanrıça Figürini…………..........................................……...………59
Resim 51: Ana Tanrıça Figürini…………………….........................................……60
Resim 52: Ana Tanrıça Figürini……………...................................................……..61
Resim 53: Ana Tanrıça Figürini………...............................................……………..62
Resim 54: Ana Tanrıça Figürini……….........................................................………63
Resim 55: Ana Tanrıça Figürini………….................................................…………64
Resim 56: Ana Tanrıça Figürini…….............................................…………………65
Resim 57: Ana Tanrıça Figürini………........................................................……….66
Resim 58: Ana Tanrıça Figürini………...................................….........…………….67
Resim 59: Ana Tanrıça Figürini……….......................................................………..68
Resim 60: Ana Tanrıça Figürini………...............................................……………..69
Resim 61: Ana Tanrıça Figürini………….....................................…………………70
vi
Resim 62: Ana Tanrıça Figürini………………...................................……………..71
Resim 63: Doğum yapmış olduğu belli olan gelişmiş vücutlu olgun bir kadın tasviri..........................................................................................................................73
Resim 64: Yere uzanarak istirahat etmekte olan kadın figürünün üzerindeki boya izlerinden figürinin giysili gösterilmek istendiği anlaşılmaktadır………...………..73
Resim 65: Ana tanrıçanın doğanın yaban güçlerinin egemeni olduğunun vurgulanması amacıyla yapıldığı tahmin edilen figürinler………..................……..74
Resim 66: Tanrıça göğüslerini tutarken, birbirine ters duran iki hayvanın üzerine oturduğunu betimleyen Hacılar Figürinin izometrik çizimi…….....................…….75
Resim 67: Gül Erali’nin yapmış olduğu “Çılgın Tanrıçalar”………......…………..82
Resim 68: Gül Erali’nin yapmış olduğu “Çılgın Tanrıçalar”……………...........….82
Resim 69: Ayfer Karamani’nin yapmış olduğu kadın figürü………………........…83
Resim 70: Füreyya Koral’ın Yapmış olduğu “Yürüyen İnsanlar”…………....……85
Resim 71: Sadi Diren’in yapmış olduğu seramik figürler…………...................….86
Resim 72: Sadi Diren’in yapmış olduğu seramik figürler………...................…….86
Resim 73: Hamiye Çolakoğlu’nun yapmış olduğu figür ve duvar panosu……...…86
Resim 74: Hamiye Çolakoğlu’nun yapmış olduğu figür ve duvar panosu…......….86
Resim 75: Şeyma Nalça Reisoğlu ve Güngör Güner’in yapmış olduğu figüratif çalışmalar…………………………......................................................................…87
Resim 76: Şeyma Nalça Reisoğlu ve Güngör Güner’in yapmış olduğu figüratif çalışmalar…………………......................................................................…………87
Resim 77: Jale Yılmabaşar’ın yapmış olduğu çocuklu ve hamile kadın figürleri....87
Resim 78: Erdinç Bakla’nın yapmış olduğu tanrıçalar………….....................……88
Resim 79: Erdinç Bakla’nın yapmış olduğu tanrıçalar……...................…………..88
Resim 80: Nasip İyem’in yapmış olduğu heykelcikler…….......................………..89
Resim 81: Ayfer Karamani’nin yapmış olduğu kadınlar……....................………..89
Resim 82: Ayfer Karamani’nin yapmış olduğu kadınlar…….....................……….89
Resim 83 : İlgi Adalan’ın yapmış olduğu idol………………............................…..90
Resim 84: Serap Ünal’ın yapmış olduğu idoller……………..............................….90
Resim 85: Serap Ünal’ın yapmış olduğu idoller…………...........…………………90
Resim 86: Gül Erali’nin yapmış olduğu idoller……………………...........……….90
Resim 87: Uluhan Ataç, Gül Erali ve Ayfer Karamani’nin yapmış oldukları kadın figürleri……………………………......................................................................…91
Resim 88: Ana Tanrıçalar……………..........................................................………93
Resim 89: Ana Tanrıça…………………....................................................………..94
Resim 90: Ana Tanrıça……………….................................................................….95
vii
Resim 91: İdol………………………........................................................................96
Resim 92: Soyut Ana Tanrıça………........................................................…………97
Resim 93: Soyut Ana Tanrıça……………....................................................………98
Resim 94: Soyut Ana Tanrıça…………....................................................…………99
Resim 95: Soyut Ana Tanrıça………….....................................................……….100
Resim 96: Soyut Ana Tanrıça………….....................................................……….101
Resim 97: Soyut Ana Tanrıça……………............................................…………..102
Resim 98: Soyut Tanrıça İdolü……………...............................................……….103
Resim 99: Soyut Tanrıça İdolü…………...............................................………….104
Resim 100: Soyut Tanrıça İdolü………..................................................…………105
Resim 101: Ana Tanrıça…………..............................................................……….106
Resim 102: Ana Tanrıça………………..............................................................….107
Resim 103: Ana Tanrıça………………..............................................................….108
Resim 104: Ana Tanrıça……….................................................................………..109
Resim 105: Ana Tanrıça…………..................................................................…….110
Resim 106: Ana Tanrıça……………………...........................................................111
Resim 107: Ana Tanrıça……………...................................................................…112
1
GİRİŞ
Neolitik Dönem’de (M.Ö. 8000-5500) yerleşik hayata geçen ve bugünkü
yaşamın temelini atan insanoğlunun, Anadolu’da bu dönemi yansıttığı en önemli
merkezlerlerinden biri Burdur’daki Hacılar Höyüğü’dür. Önasya’nın en eski Neolitik
örneklerinden birini oluşturan bu bölgenin bir diğer önemi de, vermiş olduğu
buluntular ışığında Anadolu’daki Neolitik Kültür’ler arasındaki yüksek düzeyini de
göstermesidir.
Hacılar’da yerel bir kültürün varlığı, her evde bulunan pişmiş topraktan
yapılmış, çanak-çömlek buluntularının yanı sıra, küçük yassı kadın heykelleri ve
idollerden anlaşılmaktadır. Küçük heykellerde ana konu olarak tanrıça betimlenirken,
erkek, çocuk veya sevgilisi olduğu düşünülen figürlerde ikincil bir rol olarak
tanrıçanın yanında yer alır.
Anadolu’nun hemen hemen tüm Neolitik yerleşmelerinde karşımıza çıkan
çıplak kadın heykelcikleri, din tarihi ve sosyal tarih açısından önem taşımaktadır.
Çünkü bunlar kadının doğururcu niteliğinden dolayı “yaratıcı büyük ana” olarak
kendisine tapılması için yapılmış olduğu düşünülmektedir. Tapılan varlığın dişi
olması, Neolitik insanların anaerkil bir toplum içerisinde yaşadıklarını
göstermektedir. Anaerkil yaşam Anadolu’da çok uzun zaman devam etmiştir. Hatta
Hititler ve Frigler’de bile izleri görülmektedir. Bu dönemlerde, insanoğlunun belki
en orijinal ve en etkin yaratısı, ilkel heykeltıraşlık örnekleri diyebileceğimiz bu
çıplak kadın heykelcikleridir.
Ana Tanrıça figürinleri her zaman yalnız veya bir erkekle betimlenmez.
Ayrıca tanrıça bir veya iki leoparın üzerinde oturur ya da ayakta dururken bir leopar
yavrusu tutar. Tanrıçanın bereketini ve doğa üzerindeki gücünü gösteren bu tip
betimlemeler, Neolitik Çağın din anlayışında önemli bir yere sahiptir.
Neolitik Dönem’de başlayan pişmiş toprak (terracota) form üretimi,
Anadolu’nun arkeolojik boyutunda önemli bir sürecinin başlangıç noktası olarak
işlev görmüştür. Bunun yanı sıra, Anadolu, en eski seramik coğrafyası olma
özelliğini de buluntular ışığında ortaya koymaktadır. köklü bir geçmişe sahip olan
Anadolu topraklarındaki buluntulardan esinlenerek günümüzde çağdaş form ve
figürinler yapılmaktadır. Bu çalışmada hacılar ana tanrıça formlarından yararlanarak
2
stilize edilmiş çağdaş tasarım formları ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Neolitik
dönem ve günümüz sanat düşüncesiyle harmanlanan bu formlarda seramik sanatının
geçmiş ve gelecek arasında ne denli köprü oluşturduğunu gözlemlemekteyiz.
3
1. BÖLÜM
1. TARİHTE TERRACOTA
1.1. Terracota’ya (Pişmiş Toprak) Genel Bakış
İnsanlık tarihinin en eski kültür kalıntıları arasında yer alan pişmiş toprak
hayvan ve insan figürinleri, insanların çok eski çağlardan beri kili biçimlendirip
pişirerek sertleştirmeyi bildiklerine işaret etmektedir. Bu çağlarda geçimini avcılık ve
toplayıcılıkla sağlayan insanların pişmiş topraktan kap üretmedikleri, kaplarını ya
taştan oyarak ya da sepet, tahta, deri gibi zamanla yok olan maddelerden ürettikleri
anlaşılmaktadır. “Seramiksiz Neolitik Çağa” tarihlenen bazı yerleşmelerde sepet
izleri taşıyan kil parçacıklarının ele geçmesi, ilk denemelerin sepetlere kil sıvanarak
başladığını göstermekte, güneşte kurutulmuş kil kap parçaları da seramik üretimine
geçiş evresini yansıtmaktadır.
Sırsız seramik anlamına gelen Terracota; kelime anlamı ile İtalyanca terra =
toprak, cotta = pişmiş kelimelerinden türemiş olan “terracotta”, Türkçe’deki karşılığı
“pişmiş toprak”tır. Genellikle kırmızımsı kil ile yapılmış ve düşük sıcaklıkta
pişirilmiş, toprak kullanım gereçleri ve figürleri tanımlamak için kullanılır.
Terracotta figürinler ve kaplar, günlük hayatta kullanılacak kullanım gereçleri yapan
çanak çömlekçilerden çok heykeltıraşların eserleridir (Savage ve Newman,
1992:288).
Farklı yataklardan elde edilen kilin pişme sırasında farklı renkler aldığını
gören çömlekçiler, kapların üzerine farklı renkte kil çamuruyla şekiller çizerek
“boyalı seramik” üretmeye başlamışlardır. Çanak-çömlek üreten insanlar, zaman
zaman kapların yüzeylerini farklı renkte kil çamurlarıyla kaplayarak astarlamışlar ve
çeşitli yöntemlerle düzeltip parlatmışlardır. Böylece değişik bölgelerde birbirinden
farklı kaplar ortaya çıkmış ve çömlekçiler zaman zaman birbirlerinin ürünlerinden
etkilenerek, bunların benzerlerini yapmaya çalışmışlardır.
Dere yataklarındaki kilden üretilen çanak çömlek genellikle yerel karakterli
bir gelişim izlemektedir. İnsanın yaşamına yerleşik düzene geçtikten sonra giren
çanak çömleğin kısa zamanda yapım teknikleri gelişmiş, belli ihtiyaçlar için üretilen
kapların üzerine astar, perdah ve bezeme yapılarak bunların bir anlamda üreten
toplumun ışığını yansıtan objeler haline gelmesi sağlanmıştır (Paksoy, 2007:20).
4
İnsanların yerleşik yaşam düzenine geçmeleri, tarım ve hayvancılıkla
besinlerini üretmeye başlamalarının bir sonucu olarak ürünün depolanması için
sağlam ve kolay yapılabilen kaplara gereksinim duymaları, pişmiş topraktan çanak-
çömlek üretiminin başlamasında etken olmuş olmalıdır. Kolay biçim verilmesi ve
hammaddesi olan kilin çevrede kolay bulunması, pişmiş toprak kapların yaygın
olarak kullanılmasına olanak tanımıştır.
Hammaddenin doğada hazır bulunarak, kolay üretilip ucuza mal edilmesi,
kırılganlığı nedeniyle çokça tüketilmesi, geçmişe ait belgelerin artmasını sağlamıştır.
Çanak çömlek üzerindeki yerel ve geleneksel uygulamalar, çömlekçi teknikleri,
kültürlerin sınırlarını ve toplumsal ilişkileri sorgulamada belirleyicidir. Yerleşim
yerlerinin kalıntılarını içinde barındıran höyüklerde yapılan arkeolojik kazılarda da
çanak çömlekler, zaman içinde meydana gelen değişimlerin fark edilmesinde katkı
sağlamıştır. Terk edilmiş Eski yerleşim yerleri zaman içerisinde yıkılarak toprak
yığınlarına dönüşmesiyle, çanak çömleklerin de parçalara ayrılarak dağılmasına
neden olmuştur. Parçalardan ancak evlerin tabanlarında, mutfaklarında ve
depolarında bulunanlar bir araya getirilerek müzelerde sergilenmektedir.
Çanak çömlek grupları içinde günümüze daha sağlam ulaşan en önemli grubu
ise ölü hediyesi olarak küp mezarlara, Tümülüslere, kurganlara (mezar yeri) ve oda
mezarlara koyularak üzeri örtülen ve günümüze kadar da orada korunanlar
oluşturmaktadır (Paksoy, 2007:25).
Pişmiş toprağın en önemli özelliği 300 derecenin üzerinde bir ısıda
pişirildikten sonra, artık eski plastik kil haline dönüştürülmemesi, bir başka deyişle,
kırıldıktan sonra tekrar kullanılamaması ve böylece zamanla yok olmayan atık olarak
günümüze kalabilmesidir. Pişmiş toprak kaplar arkeolojik araştırmalarda ele geçen
en yaygın teknoloji ürünü olarak önem kazanmaktadır.
Seramik hamurunun yapısı, pişirme ve biçimlendirme teknikleri, kap
biçimleri ve yüzeyleri incelendiğinde, kullanıldıkları çağın toplumlarının ihtiyaçları,
ulaştıkları teknoloji düzeyi, beğenileri, farklı toplumların birbirleriyle olan ilişkileri,
sosyal farklılıkları, bu toplumların yaşadıkları bölgenin sınırları ve yaşam süreçleri
anlaşılabilmektedir.
5
Hakkında filolojik bilgi bulunmayan ya da yetersiz olan çağlarda yaşayan
toplumlar hakkında bilgi veren pek çok kültür kalıntısı içinde en önemli buluntu
grubu olan seramiğin vereceği bilgiler, insanlık tarihinin anlaşılması için önemli
ipuçlarını oluşturmaktadır (Ökse, 2002:35).
1.2. Doğada kilin oluşumu
Kil; pişirilmiş toprak, seramik ve porselen hamurlarının ana malzemesi olan,
bünyesinde su molekülü bulunduran ve alüminyum silikat içeren topraktır. Su ile
karıştırıldığında plastiklik kazanıp biçimlendirilebilen ve kurutulduğunda kırılmaya
karşı farklı dirençler gösteren doğal bir malzemedir.
873 ºC’nin üzerinde pişirildiğinde sertlik kazanır. Kil, volkanik kayaçların
çeşitli etkenlerle aşınıp, ufalanıp sürüklenmesi sonucu oluşan parçacıkların, ufalanan
ana kayaçtan su, rüzgar gibi etkenlerle taşınırken, çeşitli organik maddelerin ve
metalik oksitlerin katılmasıyla değişime uğrarlar. Aşınma ve sürtünmeyle öğütülerek
tane inceliklerine göre tabakalar halinde çökeltiler oluştururlar. Killer, ince taneli
(öğütülmüş), özlü (organik madde katkılı) ve renklidir(metalik oksit karışımlı);
mineralojik yapılarına göre değişik gruplara ayrılırlar (Anılanmert, 1997:108).
Seramiğin ana malzemesi, su geçirmez killi toprak, balçık ya da çamurdur.
Kolayca her yerde bulunabilen bu basit ve iddiasız malzeme, tarih öncesinden bu
güne kesintisiz biçimde, yaşamın çeşitli alanlarında kullanılmıştır.
Resim 1: Prehistorik çağa ait elle şekillendirilmiş kap-kacak
Tüm bu belirtilen etkenlere göre, fiziksel ve mekanik olarak parçalanan
kayalar ve minerallerin parça büyüklükleri küçülür ve yüzey alanları artar, ancak
toprak ve kil oluşumuna neden olan kimyasal ayrışma için bazen fiziksel ve mekanik
parçalanma yeterli değildir. Kimyasal ayrışma mineral ve kayalarda doğruda
oluştuğu gibi parçalanmış kayaçlar ve minerallerde daha kolay ve hızlı biçimde
6
gelişir. Ayrışma minerallerde büyük değişiklikler oluşturur bazı mineraller tamamen
ya da biraz çözünerek ortamdan uzaklaşabilirler. Bu minerallerin yerine
fizikokimyasal şartlara göre yeni mineraller oluşurlar (Kapur vd., 1985:28).
Seramik çamurunun ana maddesi olan kil, su ile plastiklik kazanıp
biçimlendirilebilen, kurutulduğunda belli bir oranda dayanıklılık kazanan, önceden
belirlenen ısılarda pişirilerek sertlik kazanan doğal bir maddedir. Teknik açıdan,
seramik; nesnenin biçimlendirilmesinde plastikliği sağlayan kil ile fırınlama
sırasında parçanın kırılmasını ya da çatlamasını önleyen kuvars ve bu ikisini
bağlayan ergitici feldspat karışımından oluşan hamurla yapılan nesneleri niteler
(Rona, 1997:1634).
İlkel bir kil türü olan “keramik” kelimesinin ortaya çıkışı seramik katkılı
ürünlere verilen “keramos” ismi, Yunanca’dan gelmektedir. Şarap içilmesi
gelenekleşmiş törenlerde ve şölenlerde, şarap ve büyük olasılıkla diğer içkiler,
bardak yerine geçen, şekillendirilmiş boynuz kaplardan içilmekteydi. Yunanca’da
“boynuz” sözcüğünün karşılığı olan kelime “keramos” olduğundan, keramoslar
yerlerini seramik kaplara bıraktıktan sonra da, seramikler bu adla anılmaya devam
etmiştir.
Celal Esat Arseven, bu sözcüğün kaynağını göz önüne alarak, dilimizde
Fransızca’da olduğu gibi “seramik” biçiminde söylenmesinin yanlış olduğuna
değinmektedir. Arseven’e göre, bu sözcüğün “seramik” değil, “keramik” olarak
söylenmesi gerekir. Ancak yine Arseven’e göre, sözcüğün Yunanca “keramos”dan
geldiği de kuşku doğurur. Türklerde zengin bir tarihsel geleneğe dayanan bu
tekniğin, Türkçe’ye özgü bir terimle dilimize aktarılmamış olması dikkat çekicidir.
Türkler, kuruduğu vakit sertleşen ve damlar üzerine örtülen özlü balçığa
“keren” ve güneşte kurutulan toprak tuglalara “kerpiç” dedikleri gibi, damlara
örtülen pişmiş toprak levhalarına da“keremit” veya “kiremit”, yoğrulmuş ve karılmış
balçığa “karma”, kuruyunca katılaşan bazı cisimlere de “kerme” derler. Bu tabirlerin
“keramik” sözcüğüyle bir münasebeti göze çarpmaktadır. Binaenaleyh Türklerin bu
nevi çanak çömlek yapan eski bir millet olması itibariyle, bu kelimenin menşeini
Türkçe’de aramak dilcilerimize düşen bir vazifedir (Arseven, 1995:1027).
7
Batı dillerinde “keramik” kelimesi, fırınlama ve yüzey işlemlerinden tümüyle
bağımsız, genel bir terim olarak geçmektedir. Türkçe’de ise geniş bir anlamla
kullanılmasının yanı sıra; ilkel yöntemlerle yapılmış, yüzeyi sırsız kaplara “çanak-
çömlek”, düşük ısıda fırınlanmış ama yüzeyi sırlı nesnelere “seramik” ve yüksek
ısıda fırınlanmış yüzeyi sırlı ya da sırsız nesneler de “porselen” başlığı altında
gruplandırılmaktadır.
1.3.Tarih Öncesi Çağlar
İnsanın yeryüzünde doğuşu ve gelişimi üzerine bilim adamları geniş çaplı
araştırmalar yürütmüşlerdir. Dünyanın yaratılışından, insanlığın yeryüzünde
görünüşüne dek geçen milyonlarca yıl, günümüzde radyo karbon araştırmaları
sonucunda, çok az bir zaman hatası ile tespit edilebilmektedir. Buzul Çağı’nın çeşitli
devirlerinde insan elinin ve zekâsının eserleri gün ışığına çıkarılmış ve insanın
kendini hayvandan ayırması, düşünce ve inançları, bu eserlerin analizi sonucunda
ortaya çıkarılmış ve böylece insanoğlunun ilkel çağlardaki geçmişine ışık tutmak
mümkün olmuştur (Turani, 1979:27).
Dünyanın bu günkü sekline gelişi 1 milyar yıl sürmüştür. I. Jeolojik Zaman
denilen devir yüz milyon yıl sürmüştü ve dünyada bu devirde ancak atkuyruğu cinsi
bitkiler ve omurgasız hayvanlar vardı. Bu kadar uzun süren bu devrin ancak
sonlarına doğru dört ayaklı bazı hayvanlar ve balıklar görülmeye başlanabilmiştir.
Otuz milyon yıl süren II. Jeolojik Zaman içinde de açık tohumlu bitkiler, deniz
sürüngenleri, kara sürüngenleri ile uçan sürüngenler dünyanın hakimiydiler. Toplam
yirmi sekiz milyon yıl kadar olan III. Jeolojik Zaman’da kapalı tohumlular ile bir ve
iki çenekliler görülür. III. Jeolojik Zaman’ın sonlarına doğru ilkel insana dünyada
rastlayabiliyoruz. İnsan, uzunca bir sürede evrimini tamamlayarak dünyaya hakim
olmuş, onu diğer yaratıklardan ayıran zekasıyla zor iklim şartlarının içinden
çıkmasını bilmiş ve varlığını koruyarak bu güne kadar gelebilmiştir (Aksit, 1981:7).
Kendini sürekli yenileyen bir dünya da insanlarda varlıklarını ve gelişimlerini
sürdürmeye çabalamışlardır. Önce doğa ile daha sonra vahşi hayvanlarla mücadele
eden insanoğlu beslenmek amacıyla farklı yaratıklardan zekasını kullanarak araçlar
yapmıştır. Yaptığı bu araçlarla hem kendisini korumuş hem de avlanmasını
sağlamıştır.
8
Resim 2: Paleolitik çağa ait bir mağara resmi (M.Ö. 30.000-15.000)
“Tarihöncesi Arkeolojisi” anlamına gelen Prehistorya, “Tarihöncesi Çağlar
Arkeolojisi”, “Yazı Öncesi Çağlar Kazı Bilimi” ya da “Prehistorik Arkeoloji” olarak
adlandırılmaktadır. Prehistorya’nın temel amacı, geçmiş insan topluluklarının
geliştirdiği kültürleri, bu kültürlerin düzeyini, ekolojik açıdan kültürlerin birbirleriyle
ilişkilerini ve etkileşimlerini yeniden bulup ortaya çıkarmaktır. Bu nedenle
Prehistorya, insan topluluklarının teknolojik, ekonomik, toplumsal, siyasal,
geleneksel, dinsel ve kültürel yaşamlarını belirleyebilecek, günümüze kadar
bozulmadan gelebilmiş her türlü maddi kalıntıdan yararlanır (Esin, 1997:1513).
Resim 3: Stonege-prehistorik mimari (M.Ö. 600.000-10.000)
Eski çağlarda ilk yerleşim yerleri; köy, kasaba ve kent olarak mağaralar, kaya
sığınaklar, mevsimlik açık hava alanları insanoğluna yaşam olanağı sunmuştur. Aynı
yerlere zaman içerisinde farklı insan toplulukları gelip yerleşmişlerdir. Her yerleşim
yeri tabakalar halinde bir öncekinin üstüne gelerek oluşmuştur.
9
Resim 4-5: İlk yaşam izleri
Zaman akımı içinde böylece üst üste yerleşimlerden oluşan “yığma tepeler”
ortaya çıkar. Bunlara “höyük” adı verilir. Bu nedenle düz yerleşmelerin kazılarından
farklı olarak, höyüklerde yapılan arkeolojik kazılarda, üstten alta doğru yer alan bu
ayrı ayrı “yerleşim” ya da “kültür tabakaları” yeniden eskiye doğru, belirli bir
“tarihsel sıradüzeni” içinde gün ışığına çıkarılır. Kültür ya da yerleşim tabakalarının
insan eli değmemiş ana toprağa kadar oluşturdukları bu belirli kültür sıra düzenine
“tabakalaşma” ya da “stratigrafi” adı verilir. Tarihöncesi kültürlere ait kalıntı ya da
buluntular bu tabaka sıra düzenine göre, her kültür tabakası için ayrı ayrı analiz
edilip değerlendirilir (Esin, 1997:1514).
1.3.1. Paleolitik Çağ
M.Ö. 600.000 ile 10.000 arasında yer küresinin kuzey yarısında dört buzul
dönem rastlanmıştır. Buzul dönemleri Alplerdeki dört küçük ırmağın adıyla
anılmaktadır: Günz, Mindel, Riss ve Würm. Çok uzun sürmüş olan buzul çağı
sırasında iklim değişiklikleri saptanmıştır. Buzul ve buzullar arası dönemlerinin
insanı avcı ve toplayıcıdır. Bu bakımdan insanlar daha bereketli avlanma alanları
buldukları zaman yer değiştirmişlerdir. Belirli bir mekan ya da konutla yaşamları
sınırlı değildir ve mağaralar onlara doğanın vermiş olduğu evlerdir.
1868’de Fransa ve İspanya’da iki yüzü aşkın mağarada yapılan arkeolojik
kazılarda Paleolitik Çağa ait pek çok eser bulunmuştur. Paleolitik Çağ insanlarının
10
günümüze bıraktıkları eşyalar arasında çakmak taşlarının yontulmasıyla
biçimlendirilmiş baltalar, kesiciler, deliciler ve kazıyıcılar yer almaktadır. Bu dönem,
tarihte Yontma Taş Çağı- Eski Taş Çağı olarak da adlandırılır (Kanışkan, 1998:4).
Resim 6: Lascaux mağarası duvarında hayvan resimleri, (M.Ö. 15.000)
Yapılan kazılar sonucu fildişi ya da kemikten yapılan küçük kadın
heykelcikleri, büyük bir olgunluğu ve güçlü bir biçim duygusunu dile getirir. Bereket
simgesi olarak yapılmış olan küçük Venüs heykelciklerinin kalça ve göğüsleri de çok
abartılı yapılmıştır. Bu heykelciklerin en tanınmışları “Willendorf” ve “Wisternitz”
Venüsleridir.
Resim 7: Willendorf Venüsü
Anadolu’da Paleolitik Çağ’ın merkezleri, Antalya yakınlarındaki Karain
Mağarası ile yine aynı yöredeki Beldibi, Belbaşı, Öküzini, Kumbucağı Mağaraları ve
Alanya’daki Kadıini, Isparta’daki Kapalıin ve Hatay Samandağ’daki Mağaracık
mağaralarında yapılan araştırmalarla aydınlanmıştır.
11
1.3.2. Mezolitik Çağ
Mezos (orta) ve Lithos (taş) kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan
Mezolitik Çağda; iklimler ve bitki örtüsü değişmiştir. İnsanoğlu, toprağa yerleşmeye
başlamış, köyler kurulmuş, tarımsal bir hayata geçilmiştir. Gelişen tarımla birlikte,
doğa olayları daha da bir izlenir hale gelmiştir. Doğa olaylarını meydana getiren
görünmez kuvvetler ve güçler üzerine düşünmeye başlayan insan; tanrı fikrini
geliştirmiştir.
Resim 8: Mezolitik çağ taş aletleri
“İnsan bu durumda dünyada görünmeyen şeyler üzerinde
düşünmeye başlıyor. Düşündüğü şeylere ad veriyor ve Buzul Çağı
insanının somut dünyası dışında, soyut bir dünya kuruyor. Bundan
dolayı hayvan, artık resmin konusu olmuyor. Verimliliğin,
büyümenin, gelişmenin nedenleri görülebilir şeyler olmadığından,
bunların sembollerle ifadesi başlıyor. Verimlilik, kadın ve su
sembolleriyle anlatılıyor. Bundan dolayı toprağa yerleşme ile kadın
heykelcikler çoğalıyor” (Turani, 1992:32).
1.3.3. Neolitik Çağ
Neolitik Çağ'da insanın doğa ile ilişkilerini kendi lehine çevirmeyi başarıp,
çevresindeki var olan bitki ve hayvan türlerinden bazılarını evcilleştirerek, kendi
üretir hale gelmesi ve yerleşik üretici düzeni kurabilmesi uygarlık tarihindeki en
önemli olaylardan biri olarak gösterilmektedir (Uzunoğlu, 1993:17).
12
Biyo-moleküler araştırmalarda küçük kızıl buğdayın ilk kez Doğu
Akdeniz’de değil Anadolu’nun doğusundaki Karacadağ yakınlarında bir yerde
evcilleştirildiği, Anadolu’da Göbekli Tepe, Nevali Çori, Çayönü Aşıklı Höyük’de
yapılan arkeolojik kazılarda, toprağı işlemeye, çobanlığa ve yerleşik yaşama geçişin
gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır (Hodder, 2006:185).
Resim 9: İlk neolitik çağa ait kap-kacak formları
Yakındoğu, Anadolu ve Ege dünyasının en büyük ve en gelişmiş Neolitik
merkezi olan Çatalhöyük’tür (M.Ö.6500 - 5750). Çatalhöyük insanları, bitişik
düzende inşa edilmiş, dikdörtgen planlı evlerde oturuyorlardı. Çayönü’ndekilerin
aksine, bu evlerde kapı yoktur. Evlere giriş çıkış, bir merdiven aracılığıyla damlardan
yapılıyordu. Dikdörtgen planlı yapılarda duvarlar, içte ağaç dikmeler ve payelerle
desteklenmiştir. Odalarda ise bir ocak ya da fırın bulunuyordu. Duvarların önüne
yatmak ve oturmak için yapılan sekilerin altına aynı zamanda, ölüler de
gömülmekteydi (Mellaart, 1970:113).
Pek çok kutsal mekan ve tapınağın varlığı, Çatalhöyük’ün önemli bir tapınma
merkezi olduğunu düşündürmektedir. Bu mekanların duvarları, sıva üzerine av-
bereket büyüsü ile ilgili sahneler ve dinsel resimlerle süslenmiştir. Kabartma olarak
yapılmış leoparlar, boğa ve koçbaşları, boğa doğuran tanrıça gibi figürler, süsleme
öğesi olarak kullanılmıştır. Bu mekanlarda geometrik süslemelere de sıkça
rastlanmaktadır.
13
Resim 10: Çatalhöyük’te bulunmuş mağara resmi (M.Ö. 6500 – 5750)
Öte yandan, pişmiş toprak ve taştan yapılmış tanrıça heykelcikleri, binlerce
yıldır önemini korumuş olan ana tanrıça kültünün bu çağlardan beri var olduğunu
kanıtlamaktadır.
Çatalhöyük sakinleri için avcılık çok önemliydi. Bu nedenle av bereketi için
görkemli törenler düzenlemiş, türlü silahlar yapmışlardır. Bir erkek mezarında
bulunmuş ve ölüye armağan olarak bırakılmış olan hançer bu konuda eşsiz bir
örnektir. Ana malzemesi çakmaktaşı olan bu hançerin, kemikten yapılmış sapı ise
sarılmış yılan biçimindedir.
Binlerce yıl sonra yazılacak Hitit çivi yazılı belgelerinde tanrıların kutsal
hayvanları ya da onların yalnızca başları biçimindeki kaplar “Bibru” olarak
adlandırılacak, bunlarla içilen içki ile tanrının kendisinin içildiğine ve bu yolla
onunla bütünleşildiğine inanılacaktır. Bu geleneğin, Anadolu’da çok eski olduğunu
da Hacılar buluntuları kanıtlamaktadır. Öte yandan, Çatalhöyük’teki ana tanrıça
betimli heykel geleneği, Hacılar’da da sürmüştür. Yalnız, Hacılar’daki örnekler daha
stilize ve şematik bir üslupla yapılmıştır (Uçankuş, 2002:57).
14
Resim 11: Çatalhöyük’te bulunmuş Ana Resim 12: Hacılar’da bulunmuş Ana Tanrıça figürini
Tanrıça figürini
Gelişkin bir kültüre sahip Çatalhöyüklüler, doğa olaylarından da
etkilenmişlerdir. Yöredeki volkanik Hasandağı’nın patlaması olduğu sanılan bir
duvar resmi, o dönemden günümüze kalan önemli belgeler arasındadır. Ayrıca,
Çatalhöyüklülerin maden kullandıklarını da günümüze gelmiş bazı nesnelerden
anlaşılmaktadır. Madeni süs eşyaları, takılar, damga mühürler ve çeşitli aletler, bu
açıdan birer kültür mirası olarak geçmektedir.
Neolitik çağ kültürünü yansıtan bir başka yerleşme de Burdur’un
güneybatısındaki Hacılar’dır. Bu dönemde yapılan ve M.Ö. 5700 - 5600 yıllarına
tarihlenen kaplar, daha sonraki Kalkolitik çağın olgun çanak çömlek tekniğinin ilk
öncüleridir. Burada bulunmuş olan kadın başı biçimindeki törensel kap (Ankara
Anadolu Medeniyetleri Müzesi), büyük bir olasılıkla ana tanrıçanın başını
simgelemektedir (Uçankuş, 2002:56).
Diyarbakır Çayönü Tepesi'nin ilk sakinlerinin bu evrede başlangıçtan itibaren
buğdayı ehlileştirmeyi başarmış, üretici bir toplum olmakla birlikte, tarımın yanı sıra
avcılık da çok yoğun bir şekilde devam etmiştir. Ancak, avcılığın genellikle
toplumun erkekleri tarafından yapıldığı, tarımsal üretimde ise bugünkü çiftçi
köylerde de görüldüğü gibi, kadınların çalıştıkları, ev işlerinde yararlanılan aletlerin
büyük bir olasılıkla, Neolitik kadının günlük yaşamındaki uğraşılarında kullandığı
araç-gereçlerin bir kısmını oluşturduğu dile getirilmektedir. Bu döneme ait ele geçen
buluntular arasında yer alan heykel ve heykelciklerin, insan kabartmalı payelerin
insanın eriştiği düşünsel düzeyin kanıtları olduğu belirtilmekte, insanın doğa
çevresinde kurmaya başladığı ilişkiler veya kurduğu egemenliğin bir ifadesi olduğu
15
ileri sürülerek din ve kadın arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılmaktadır
(Uzunoğlu, 1993:17).
Tarih öncesi dönemlerde insanların kültürel gelişmelerine yol açan geliştirici
gücün kadınlardan kaynaklandığı görülmüştür. Böyle toplumlarda erkeğin varlığı da
önemli bir faktördür. Becerisi, gücü ve gruptaki yeri bakımından toplumunda
değerlidir. Buna karşılık doğuran ve besleyen olarak hayatın akışı, büyük oranda
kadına yüklenmektedir. Çünkü bitkileri, meyveleri ve küçük hayvanları toplamak,
konaklama yapılan ya da kışın geçirildiği yerlerde çevreyi gözetlemek, balık avlamak
onun görevleri arasında sayılmaktadır.
Kadının, meyve cinslerini, yabani tahılları, mantarları çok iyi tanıdığı,
tatlarını ve yenilemeyecek veya zehirli olan ürünleri ayırabildiği, bütün bunların
sonucu olarak itibarının yükseldiği, hatta belki de bazı özel güçlere sahip olduğu
yolunda bir inancın geliştiği ve bu gücün sonradan büyü yeteneği olarak kabul
gördüğü belirtilmektedir (Uhlig, 2007:30).
Kadının, üretim döngüsü içinde tarımın geliştiği “sihirsel-dinsel” bağlamda
daha büyük önem kazanmaya başladığı evrenin sürekliliğinin ve her şeyin döngüsel
olarak yenilenmesinin, insanı başından beri çok etkilediği ve bu ritmik düzen içinde
doğum ve ölüm döngüsünün de ilk inançların oluşmasına neden olduğu
görülmektedir. Bu dönemlerde erkeğin doğumdaki rolünün öneminin ikinci plana
itilmesi nedeniyle üreme erkine sahip kadının kutsal anlamda öne çıkarıldığı,
bereketin ve çoğalmanın simgesi olarak bir inancının kurgulandığı anlaşılmaktadır
(Kadınların Tarihi, 1992:448).
16
Resim 13: Neolitik Çağ sur duvarı ve kazı alanı
1960’lı yıllardan sonra, Anadolu’nun değişik yerlerinde, Neolitik’in farklı
basamaklarına ait çok sayıda merkez saptanmıştır ve bunların bir kısmı kazılmıştır
(Çatalhöyük ve Çayönü tepesi gibi). Burdur bölgesi araştırmalarının amacı,
Hacılar’ın kazılmasından sonraki gelişmeler ışığında, Anadolu’daki diğer
merkezlerden bağımsız gibi görülen Hacılar Neolitik’in daha kapsamlı
incelenmesiyle bölgenin bu çarpıcı kültürünün diğer özelliklerinin öğrenilmesi ve
bölgeler arası farklılıkların daha kesin çizgilerle tanınmasını ortaya çıkarmaktır.
Hacılar VI. tabakasının M.Ö. 5600 yıllarında yıkıma uğramasından sonra da
yerleşme sürmüş ve geç neolitik dönem, yavaş yavaş en önemli niteliği boyalı çanak
çömleğin kullanılması olan erken kalkolitik döneme dönüşmüştür. Bununla birlikte
bölge, neolitik dönemi (akeramik neolitik dönem dahil) kapsayan, yaklaşık M.Ö.
7000’lerden itibaren birçok uygarlığa beşik olmuş bir coğrafya özelliğine sahiptir
(Ünal, 2007:748).
1.3.4. Kalkolitik Çağ
Anadolu Yarımadası’nda M.Ö. 6 bin yılın ilk yarısından itibaren başladığına
inanılan bu yeni çağ, Yunanca khalkos=bakır ve lithos=tas sözcüklerinden oluşan
Kalkolitik Çağ terimi ile adlandırılır. Bu adlandırmayla silah, alet ya da süs eşyası
yapımında tasın yanında madeninde kullanıldığını ifade etmektedir. Bununla birlikte,
insanlığın gelişim süreci içinde, diğerlerinden belirgin çizgilerle ayrılmış böyle özel
17
bir dönemin varlığı oldukça tartışmalıdır. Çünkü insanoğlunun madenle ilk
tanışmasının bu tarihten çok daha önceye, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’a kadar
uzandığı anlaşılmıştır. Bu yüzden Anadolu Arkeolojisi’nde Neolitik ve Kalkolitik
Çağ kültürlerinin ayırıcı özellikleri, tam anlamıyla sınırları belirlenmiş bir biçimde
ortaya konulabilmiş değildir (Sevin, 1996:75).
Bakırın ilk kez ergitilme yöntemiyle elde edilerek alet yapımında taşın yanı
sıra kullanılmaya başlanması, bu çağın Kalkolitik (Bakır- Taş) olarak
adlandırılmasını sağlamıştır. Madenin kullanılmaya başlanması ile insanlık için yeni
olanaklar ve gelişmeler sağlanmıştır. Herkesin büyük ilgisini çeken bakırı elde
edebilmek için karşılığında başka değerli maddeler, dokuma ve seramik gibi mamul
eşyayı değiştirme isteği ticareti doğurmuş, insan toplulukları arasındaki bu alışveriş
istek listelerinin, envanter eşyasının tespitini ve karşılıklı haberleşmeyi
gerektirmiştir. Bu nedenle semboller, resimli işaretler biçimindeki “hieroglyph” yani
kutsal yazı” anlamına gelen yazı ortaya çıkmıştır.
“…böylece M.Ö. 4. binin sonlarına doğru kentler oluşmaya başlamış, ticaret
ve yazı ortaya çıkarak insanlık, bugünkü uygarlığın ilk büyük adımlarını atmış
bulunmaktadır” (Akurgal, 1989:25).
Resim 14: Orta Kalkolitik Çağ kült masa parçaları
Anadolu’daki Kalkolitik Çağa zaman bakımından Avrupa’da Beaker Kültürü,
Ege yöresi ve Yunanistan’da Orta ve Geç Neolitik Çağ, Mezopotamya’da Halaf ve
Obeyt kültürleri, Suriye ve Filistin’de Halaf ve onu izleyen Yermuk kültürleri
karşılık gelir (Ana Britannica, 1996:416).
18
İlk kalıcı köylerin kuruluşundan bir süre sonra tarım, insanoğlunun
yaşantısında çok önemli bir yer kaplamaya başlamış ve tümüyle tarımcı topluluklar
ortaya çıkmıştır. Yiyecek üretimi ve köy yaşantısının giderek daha etkin bir hale
gelmeye yüz tuttuğu, sabanın kullanıma girmesi tarımda daha fazla ürün elde
edilmesini sağlamıştır. Bunun sonucunda Anadolu’da yerleşme yerleri sayıca
artmıştır. Güney Anadolu ve Mezopotamya’da sulu tarım konusunda ilk adımlar
atılmaya başlanmıştır. Önceleri küçük olan köyler giderek büyüyüp adeta birer
kasabaya dönüşmüş; toplumsal yaşamda iş bölümü eskiye oranla daha
belirginleşmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak, kimi ormanlık ve dağlık alanlar
dışında, avcılık azalmıştır.
Neolitik’ten Kalkolitik olarak nitelenen evreye geçişte Anadolu’da kültürel
bir kesintiden söz edilemez, aksine bir gelişim-süreklilik söz konusudur. Her iki
dönem arasında teknik gelenekler açısından bir devamlılık vardır. Neolitik
Dönemlerde başlayan bakır teknolojisinin gelişimi gitgide daha da artmıştır. Buna
karşılık bu yeni evrenin en belirgin iki özelliği; taş aletlerin giderek azalması ve
madenciliğin gelişimi olarak karşımıza çıkar. Örneğin; önce bakırdan sonra da bakır
ve arsenik alaşımından yapılan alet ve süs eşyaları Kalkolitik Çağ’ın ilerleyen
aşamalarında ortaya konmuş yenilikler arasındadır. Bu nedenle Kalkolitik Çağ’a
“İleri Üretimci Topluluklar Dönemi” ya da“Gelişkin Köy Dönemi” gibi adlar
verilmesi daha uygundur (Sevin, 1996:75).
Kalkolitik Çağ’ın Anadolu’daki en parlak merkezi Burdur yakınındaki James
Mellaart tarafından kazılan Hacılar yerleşmesidir. Burada bulunan boyalı anıtsal
vazolar özellikle anılmaya değerdir (Akurgal, 2008:8).
Resim 15: Hacılar kazılarında bulunmuş antik kaplar
19
Yeni Taş Devrinin başlangıcında günlük kaplar ağaçtan ve taştandı.
Anadolu’da kilden yapılmış kaplara en geç M.Ö. 7000’de Konya, Burdur ve Antalya
bölgelerinde rastlanmaktadır. İlk örnekler tek renkli, kaba yapılı ve basit biçimlidir.
Sonraları M.Ö. 6000’in ortalarında, özellikle Çatalhöyük’te ve Hacılar’da yapılanlar
çok başarılı olup, insanlığın seramik konusunda ortaya koyduğu ilk sanat
yaratılarıdır. Çok renkli olan bu kaplar biçimleri ve desenleri yönünden gerçekten
göz alıcıdırlar. Özellikle çekik badem gözlü insanları tasvir eden heykelcikler eşsiz
güzelliktedirler (Akurgal, 2008:9).
20
2. BÖLÜM
2. HACILAR’DA NEOLİTİK ÇAĞ
2.1. Burdur Bölgesi (Hacılar) Neolitik Çağ
1957–1960 yılları arasında James Mellaart tarafından keşfedilip kazılan
Hacılar Höyükte, başlıca üç kültür evresi saptanmıştır. Bunların en eskisi Keramiksiz
Neolitik, ortancası Geç Neolitik ve yenisi de Kalkolitik kültür evreleridir. Hacılar geç
Neolitik kültürüyle Çatalhöyük Neolitik’i arasında, mimari yönden göze batan en
önemli ayrılık; Hacılar’da evlere damdaki bir delikten değil, doğruca bir avluya
açılan kapılardan girilmesidir. Evler arasında görülen dar sokaklar, şehir dokusu
içinde ilk defa burada görülmeye başlamıştır (Tolacı, 2008:12).
Hacılar stratigrafisinde dokuz ana tabaka tespit edilmiştir. Üstten alta doğru
ilk Kalkolitik, Son Neolitik ve tam araştırılamamakla birlikte, höyüğün güney
batısında akeramik (çanak-çömleksiz) Neolitik kültür evreleri saptanmıştır.
Bunlardan ana toprak üzerinde ortaya çıkarılan akeramik safha (1-7) yedi tabaka
göstermektedir ve buluntularına göre de yaklaşık M.Ö. 7000’e tarihlenmiştir. J.
Mellaart’ın ifadesine göre, akeramik merkez terk edildikten sonra, Hacılar höyüğü
yaklaşık olarak binyıllık bir zaman içinde yeni bir yerleşmeye sahne olmamıştır, yani
hiatus=kültür boşluğu vardır. Daha sonra Hacılar’ın akeramik safhaya göre,
uygarlıkta daha ileri bir düzeyde bulunan bir topluluk yerleşmiştir ki, bu yeni
gelenler Hacılar’daki son Neolitik Dönem’in (IX-VI) sahipleridir. Mellaart’a göre
bunlar, Kızılkaya-Bademağacı Höyük’ten gelmiş olmalıdır.
21
Resim 16: Hacılar’ın Anadolu’daki coğrafi konumu
Neolitik devir, Taş devri kültürleri içerisinde bir inkılâp devri olarak kabul
edilir. Çünkü bu devirde bir takım yeni keşif ve icatlarla karşılaşılmaktadır. Bunlar;
1. Ateş, insanoğlu tarafından kontrol altına alınmıştır.
2. Pişirme tekniği ile seramik imaline başlanmıştır.
3. Ziraat keşfedilmiştir.
4. İlk defa olarak yerleşik hayat başlamıştır.
Neolitik devir seramikleri tek renkli olup, bu devirde yapılan araç ve
gereçlerin tümü yine taştan ya da kemikten imal edilmişti. Ancak, bu devir taş
aletleri kaba saba olmayıp, perdahlanmışlardı. Bu yüzden Neolitik devre, “Cilalı Taş
Devri” de denilmektedir (Memiş, 2006:13).
Avcılığın, tarımın öncelik kazanması sonucu etkinliğini yitirmesiyle
Kalkolitik Toplumun yaşayışında bazı değişiklikler olmuştur. Örneğin, Erken
Neolitik sonlarında azalmaya başlayan avlanma ile ilgili büyük duvar resimleri
yapılmamıştır. Resimlerde erkek tasvirleri azalmış, bereketlilik simgesi olan kadın
figürleri çoğalıp yaygınlaşmıştır. Çatalhöyük’deki tapınaklar da artık Hacılar’da
yoktur. Çakmak taşından aletlerin yapımı, herhalde gittikçe daha çok kullanılan bakır
aletler karşısında gerilemiştir. Hacılar da ölüler de evlerin içine değil, yerleşmenin
dışındaki mezarlıklara gömülmeye başlamıştır.
22
Hacılar kazısı Anadolu’da yerleşmenin M.Ö. 7000 yıllarını aştığını
gösteriyor. Bu uygar bir yerleşmedir, evlerin yapılması, toprak kaplar, yontular,
araçlar ortaya çıkınca orada bir gelişme, sürekli bir ilerleme varmış demektir. Buna
karşılık Anadolu’da Yontma Taş Çağı denen dönemde, aşağı yukarı M.Ö. 50000
yılları dolaylarında, insanların yaşadıkları anlaşılmıştır. Bu insanlar yalnız
mağaralarda değil, açık yerlerde toplu olarak yaşıyorlardı. Bu olayı gösteren taştan
yontulup yapılmış araçlar bulunmuştur Anadolu’nun birçok yöresinde (Eyüboğlu,
1997:47).
Hacılar, Anadolu prehistoryasının en önemli merkezlerinden biri olmuştur.
Şöyle ki, kazı ve araştırmalar sonucunda elde edilen sonuçlar, yalnızca eski Anadolu
tarihinin karanlık çağlarına ışık tutmakla kalmamış, Ön Asya ve çevre kültürleriyle
karşılaştırma yapılarak, o çağdaki Anadolu insanının adı geçen diğer kültürlere
nazaran üstünlüğü ve yaratıcı özelliklerini ortaya çıkarmıştır (Ekinci vd., 2007:20).
Resim17: Mellaart’ın yapmış olduğu Hacılar Kronolojisi
23
Neolitik çağda seramiğin ilk başlangıç alanı sayılan yerleşmelerden olan
Hacılar’da Kalkolitik çağa ait geometrik desenli çanak çömlekler ve idoller, gerek
bezeme ve gerekse formları açısından Anadolu seramik kültürü kapsamında seramik
üretiminin sanatsal yaratıya dönüştüğü ilk eserler olarak tanınırlar (Ünal, 2003:20).
Hacılar’da yaşanmış olan geç ve erken Kalkolitik çağların en belirgin
özellikleri insanların göçebelikten çıkarak dünyadaki en önemli icat sayılan ev
yapmasını bilen toplum olarak yerleşik hayata geçmiş olmasıdır. Bazı hayvanların
evcilleştirilmesi, toplayıcılık ve avcılıktan üretime geçilmesi, alet yapımından
avcılıktan üretime geçilmesi, alet yapımının gerçekleştirilmesi ve daha önemlisi
hemen hemen her evde bulunan ana tanrıça kültünün olması evlerin ayrıca bir
tapınma yeri olduğunun da bir göstergesidir.
Dinsel tasvirler eski geleneklere göre sürmektedir. Erkek figürler çok
azalmakla birlikte, yine çocuklar, leoparlı tanrıça heykelcikleri, onların sanat eserleri
listesinde önemli yer tutar. Bunlarda kullanılan malzeme arasında kil, taştan daha
fazla görünmektedir. Resim sanatı da artık duvarlara değil, pişmiş toprak kaplara,
çoğunlukla geometrik motifler biçiminde uygulanmıştır. Hacılar’da Erken Kalkolitik
devir keramiği gerek biçim, gerek bezeme yönünden aşılamaz bir düzeye çıkmıştır.
Erken Kalkolitik dönemin sonlarına doğru Hacılar büyük bir yıkıma uğramış, yeni
gelenler burada bir savunma sistemi kurmuşlardır, ama bu sistem de yeni bir düşman
saldırısı sonunda yıkılıp yok edilmiş ve höyük terk edilmiştir (Uçankuş, 2000:260).
Resim18: Hacılar’da bulunmuş Ana Tanrıça figürinlerinin izometrik çizimleri
24
Hacılar kazısı, Anadolu’da M.Ö. 7000 yıllarında düzenli bir yerleşmenin,
yerleşik düzenli yaşama biçiminin varlığını göstermiştir. Bir yerde yerleşen insanın
belli inançları, o inançlara göre biçimlenen davranışları vardır. İnanmayan insan
olmadığı gibi, inandığını, o çağlarda, yaşama düzenine uygulamayan bir insan da
yoktur.
Tapınaklara sunulan toprak uygarlık ürünleri arasında küçücük yontucuklar
(idoller), heykeller önemli bir yer tutar. Bunların en eskisi M.Ö. 6000 yıllarından
kaldığı ileri sürülen Ana tanrıça yontucuklarından biridir. Bu heykelciğin benzerleri
çoktur. En eskileri arasında çok soyut biçimde düzenlenmiş olanları da vardır. Ana
tanrıçanın toprağın doğurucu, insanlara bolluk, geçim olanağı sağlayışı ile bu
yontular, yontucuklar arasında özlü bir bağlantının bulunduğu gerçektir. Bu nedenle
adak, yontucukların topraktan yapılması belli bir ereye göredir, gelişi güzel bir
davranış değildir sanırız (Eyüboğlu, 1997:266).
Hacılar’da son Neolitik evrenin sonuna tarihlenen VI. kat, bir yangınla tahrip
edilmiştir (yaklaşık M.Ö. 5600 yılları). Höyükte, bu tahribatı gösteren kalın bir
yangın tabakasından sonra ilk Kalkolitik Çağa (V-Id) ait yerleşmeler tespit edilmiştir.
Mellaart’a göre Hacılar yaklaşık olarak M.Ö. 5000 yıllarında terk edilmiş ve bir daha
yerleşme olmamıştır (Ekinci vd., 2007:32).
Anadolu insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde ön sırada yer almış ve birçok
özgün uygarlığın beşiği olmuştur. Yarımada da gelişen Çayönü, Hacılar ve
Çatalhöyük yerleşmeleri Yeni Taş Çağı’nın dünyadaki en eski köy kültürlerinden
üçüdür (Uçankuş, 1993:802).
2.1.1. Keramiksiz Neolitik Çağ
Verimli toprakları ve uygun iklim koşullarıyla ilk insanlığa kucak açan
Anadolu’nun küçük bir kenti olan Burdur, antik coğrafyada Pisidia, günümüz
coğrafyasında Göller Bölgesi’nde yer alır. Küçük bir kent olmasına rağmen birçok
kültürü içinde barındıran kentte hayat M.Ö. 7000’de başlayarak günümüze kadar
kesintisiz olarak sürmüştür. Dünya arkeolojisinde önemli bir yeri olan Hacılar Höyük
bu küçük mütevazi kentin 24 km batısındaki Hacılar köyü sınırları içerisinde
bulunur. Höyük, Batı Anadolu’nun bilinen en eski yerleşme yeridir.
25
Hacılar kültür devrinin en eskisi Keramiksiz Hacılar kültürüdür. Bu yerleşim
tabakaları yedi kültür katı olarak ortaya çıkarılmıştır. En eski kültür dönemi ise ana
toprak üzerinde yer alan ve Mellaart tarafından Neolitik Çağ'ın çanak çömleksiz
evresine tarihlenen tabakalardır.
İnsanlık tarihinde, besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulması
ile başlayan dönem Neolitik Çağ adıyla anılmaktadır. Çağın başlangıcında besin
üreticiliğinin bilinmesine karşın pişmiş toprak kapların daha yapılmadığı, bunların
yerine sepet, tahta ya da taştan kapların kullanıldığı ilk evre, Akeramik (seramiksiz)
Neolitik olarak adlandırılır. Anadolu’da ancak birkaç yerde saptanan bu evre, belirli
bir düzene göre inşa edilen yapıları, taş ya da kemik alet ve silahları, süs eşyaları ile
ilk yerleşik köy örneklerini vermektedir (Roller, 1999:38).
10. binyıldan 6. binyıla kadarki dönemde cereyan eden bu gelişmeler, yeni
arkeolojik araştırmalarla büyük ölçüde aydınlanan değişimleri izleyerek,
insanoğlunun yaşama ve düşünme tarzını kökünden değiştirmiştir. Neolitik evrimi
bir anlamda tamamına erdiren bu gelişimin sonucunda, Önasya’da kentsel merkezler
olarak tanımlanabilecek ilk yoğun insan yerleşimleri ortaya çıkmıştır. M.Ö.
4.binyılın sonlarında ilk kentler doğmuştur. İngiliz arkeolog Gordon Childe, daha
önceki aşamaya “Neolitik Devrim” denilmesine dayanarak doğu kentlerinin
belirmesine tanıklık eden bu döneme “Kent Devrimi” adının verilmesini önermiştir.
1985–86 yıllarında R. Duru; Hacılar nekropolünü araştırmak amacıyla
Hacılar'ın çevresinde sondaj çalışmaları yapmıştır. Bu araştırmalar sırasında
Hacılar'ın Çanak Çömleksiz Neolitik Çağı'na ait kırmızı boyalı tabanlarının devamı
ya da benzerleri olan boyalı tabanlar üzerinde çanak parçaları bulmuştur. Ele geçen
parçaların Kuruçay ve Hacılar çanak çömlekleriyle yapılan karşılaştırmaları
sonucunda Erken Neolitik Çağ'a tarihlenebileceği; dolayısıyla Akeramik ya da Çanak
Çömleksiz Neolitik olarak bilinen Hacılar yerleşmesinin gerçekte Erken Neolitik Çağ
yerleşmesi olması gereği ileri sürülmüştür.
Akeramik Hacılar’da tekdüze bir mimarinin olduğu, evlerin tek odalı kare
veya dikdörtgen planlı olduğu, bir kapı ile avluya açıldığı, duvarlarının kırmızı aşı
boyalı olduğu, tabakalarında ise genellikle bir ocağın bulunduğu tespit edilmiştir.
Kalınlığı yaklaşık 1 m’yi bulan duvarlar taş temel üzerine büyük kerpiç bloklarla
26
örülmüş, üzerleri beyaz boya ile sıvanmış, üzerlerine yer yer de nişler açılmıştır. Her
evde yarım daire biçimli ocaklar ve sekiler vardır. Ayrıca kapı yakınlarında bulunan
merdiven basamaklarından, evlerin iki katlı olabileceği düşünülmektedir (Ekinci vd.,
2007:74).
Ana toprak üstüne oturan ve Hacılar'ın ilk yerleşmesini oluşturan akeramik
(çanak çömleksiz) Neolitik yerleşme; yedi yapı katıyla temsil edilmektedir. Yerleşme
mimarisi küçük ve dörtgen odalardan oluşmaktadır. Yaklaşık bir tuğla genişliğindeki
duvarlar kerpiçtendir. Duvarlar ve tabanlar sıvalıdır. Tabanlar kırmızının çeşitli
tonlarında alacalıdır. Kuruduktan sonra perdahlanmışlardır. Hiçbir yapının planı tüm
olarak bulunamamıştır. Kapı geçitlerinin olmayışı, evlere girişlerin damdan olduğunu
düşündürmektedir.
Resim 19: Hacılar evlerinin bir grubunun izometrik çizimi
En altta yer alan VII. tabaka ile VI. tabakalar yalnızca sıvalı taban
parçalarıyla bilinir. Küçük bir alanda gün ışığına çıkarılan V. tabakanın kerpiç
tuğladan yapılmış yapıları dörtgen planlı küçük odalardan oluşur. Oval fırınlar;
dörtgen ocaklar; silolar ele geçen yapı öğeleridir. IV. tabakada taş temel üstüne
kerpiç duvarlar ile ocak ve fırınlar bulunmuştur. Odalardan bazılarında tabanlar ve
duvarlar kille sıvanırken bazıları kırmızı aşı boyasıyla renklendirilmiş ve kuruduktan
sonra açkılanmıştır. Fırın ve ocak gibi yapı öğelerine hem avlularda hem de oda
içlerinde rastlanır. Ancak evlerin ve avluların plan düzeyinde ilişkisi açık değildir.
27
III. yapı katında belirgin yapı kalıntısına rastlanmamıştır. Üstteki II. ve I. yapı katı;
büyük ölçüde Son Neolitik katlarıyla bozulmuştur. Bununla birlikte; II. yapı katının
bazı tabanlarının kırmızı ve krem renklerle boyandığı; aynı alanın daha sonraki yapı
katında ise tümüyle düz kırmızı renkte sıvandığı gözlemlenmiştir. II. katın bir
odasında doğu duvarına yakın dörtgen bir ocak ortaya çıkarılmıştır. Duvar kalınlığı
yapıların tek katlı olduğunu düşündürmektedir (Mellaart, 1970:35).
Çanak Çömleksiz Neolitik Hacılar'da yerleşme içinde gömütlere
rastlanmamış olması; ölü gömme geleneğinin yerleşme dışı olduğunu
düşündürmüştür. Bununla birlikte, taban üstlerinde ve ocak kenarlarında bulunan
kafataslarına bağlı olarak bir kafatası kültünün varlığından söz edilmektedir.
2.1.2. Orta Neolitik Çağ
Bu dönemde avcılık çok gerilemiş, silahlardan yalnız topuz ve sapan
kalmıştır. Köpek evcilleştirilmiş, ancak diğer hayvanlar daha yabanıldır. Elle,
çapayla kuru tarım yapılmıştır. Emmer, einkorn, ekmeklik buğday, kabuksuz arpa,
Hacılar bezelyesi, acı bakla, çilek ve mısır ekilip biçilmiştir. Konutlarda, zarif kemik,
boynuz spatüller, bıçaklar, çakmaktaşı dişli oraklar bulunmuştur. Kemik oymacılığı
çok gelişmiş, cilalı taş baltalar, keserler, keskiler yapılmış. Özel süs eşyalarından,
kozmetik için minyatür havanlar, havan elleri, kırmızı boyalar, çeşitli taşlardan
boncuklar, sedef süsler, damarlı mermer, apatitten yapılmış takılar çok
bulunmaktadır. Konik ağırlıklar bulunmuş, sepet ve dokuma izleri de görülmektedir.
Az olmakla birlikte, bakır kullanılmıştır. Keramik cila ve perdahlamada hematif
kullanılmıştır. Obsidyen oldukça azdır. Alet yapımında devetüyü ve kırmızı
çakmaktaşı kullanılmıştır.
Hacılar Erken Neolitik evrenin V. tabakasında, hala kırmızı perdahlı kaplar
egemendir. Boyalı kaplarda krem rengi üzerine kırmızı boya kullanılmaktadır.
Çoğunluğu geometrik olan motifler dokumaları hatırlatmaktadır. Birçok örnekte
ilginç, fantastik süslemeler, geniş yuvarlak çizgiler görülmektedir. Bunların ilk
örnekleri Çatalhöyük mühürlerinde görülen malandros motifi olabilir. V-II
tabakalarında geometrik süslemeler baskındır. Boyalı ve boyasız tek renkli kapların
biçimleri IV. Tabakada görülenlerin gelişmişleridir. Artık, Hacılar oval kaplarının
yanı başında, boyunlu çömleklerde ortaya çıkmıştır. Tek renkli, siyah çanak çömlek
28
ile kabuk ve çiviyle yapılan karbotin tekniği süsleme de Hacılar da görülmez.
Hacıların II-IV türü keramiği yalnızca Burdur yöresinde görülmektedir. Anadolulun
batısında görülen tek renkli keramiğin Hacılar I. Dönemine kadar yapıldığı
sanılmaktadır. Bu dönemde belki, krem rengi üzerine kırmızı, kırmızı üzerine beyaz
vb. süsleme çeşitlemeleri yaygınlaşmıştır (Duru, 1989:105).
Resim 20: Orta Neolitik Çağ’a tarihlenen kırmızı astarlı kaplar
Boyalı keramik kültürü ve üretiminin doruğu Hacılar II’dir (M.Ö. 5435–
5250). Kazıda bulunan çevre duvarının yerleşmenin bir bölümü olduğu sanılıyor.
Kalın bir kerpiç duvarın çevrelediği alanın içinde, konutlar, tahıl ambarları, çömlekçi
işlikleri, küçük avlular, büyük avlular bulunmaktadır (Duru, 1989: 106).
Orta Neolitik Çağ’da insanlar düşüncelerini daha iyi tasvir ederken resim
tekniği ve heykelciği de geliştirdiler. Bu çerçevede çömlekçi çarkının bulunmasıyla
daha yaygın biçimde yapılıp kullanılan çömleklerin üstüne başta helezonik olmak
üzere birçok süsleme yapılır oldu. Diğer yandan toprak kapların yanında saz ve
benzeri bitkilerle ve örme tekniği kullanılarak ip, sepet gibi ev eşyası ve süsleme
malzemeleri de yapılır oldu. Avlanma ve tarımda kullanılan yay, mızrak, ok, saplı
balta ve saban gibi aletler daha bol ve kaliteli olarak yapıldı. Diğer yandan kadınlar
için bilezik, küpe, gerdanlık gibi süs eşyaları boynuz ve midye kabukları da
kullanılarak bolca üretilir oldu. Ama bütün bu eşyalarda ortak nokta yapılan araçların
cilalanmasına önem verilmesidir (Özçelik, 2006:26).
Neolitik çağ, kuşkusuz, uygarlık tarihinin geçirmiş olduğu en önemli
değişimdir. Bu nedenle de “Neolitik Devrim” olarak nitelendirilmiştir. Günümüzden
önce 13.000 yıllarında başlayan ve 8.000 yıllarında gelişimini tamamlayarak
29
olgunlaşan neolitik süreç, yalnızca arkeologların, kültür tarihçilerinin ilgi odağı
değildir. Bu süreç, doğal çevre koşullarından beslenmeye, teknolojiden yaşam
biçimine, insan ve çevre ilişkilerinden inanç sistemine kadar hemen hemen her
alanda meydana gelen karmaşık bir ilişkiler bütünü olduğundan tüm sosyal, doğa ve
fen bilim dallarının ilgi odağı haline gelmiştir (Schmidt, 2006:7).
Fransız arkeolog Andre Leroi-Gourhan’nın neolitik çağ resim sanatı
konusundaki araştırmalarından diğer araştırmacılarda esinlenmişlerdir. Bu
araştırmacılar Çatalhöyük buluntularının ikonografik analizleri üzerinde
yoğunlaşmış, dişi ve erkek sembolleri saptayarak, aralarındaki ilişkileri belirlemek
istemişlerdir. Onlara göre, dişil-erkek ve yaşam-ölüm dönüşümü ilkeleri, sembol
dilinin yönlendirici ana çizgileridir ve neolitik çağ’ın mimarisini ve yaşam biçimini
de belirlemektedir.
Klaus Schmidt (2006:8)’e göre neolitik sembol dünyasının sadece kadın,
erkek, yaşam ve ölüm ilkelerine indirgenmesi çok basitleştirici bir yaklaşımdır.
Schmidt, buzul çağı sonrası insanlar için daha fazlasını düşünülmesi gerektiğini
savunmaktadır. Çünkü kendilerinden önceki toplumlardan sonra, hayatın değişmez
kuralları çerçevesini aşan, eserlerinde hep aynı sıradan şeyleri tekrar etmek zorunda
kalmayan bir resimler dünyasına sahip olmak istediklerini düşünen Schmidt, ilkeller
dünyası resmini yeniden yansıtıldığının bir hata olduğunu belirtmiştir.
Keramik üretimi çok farklıdır. Kapların üçte biri boyalıdır. Krem ve kırmızı
renkli keramik yapımı sürdürülmüştür. Bunların çoğunluğu, beyaz üzerine kırmızı
çizgi süslemelidir. Aralarında, az sayıda kırmızı üzerine beyaz süslemeler de
görülmektedir. II. Tabakadaki biçimler burada pek görülmemektedir. İnsan biçimli
kupalarda benzerlik vardır. Oval ve yumurta biçimli kaplar, sepet biçimleri, dört köşe
kaplar yaygındır. Örüntülerde sepet deseninin güçlü etkisi görülür. Heykelciklerin
boyutları küçülmüştür. Aşırı şematikleşme ve kazıyarak süsleme yaygınlaşmıştır. Taş
ve kemik aletlerde Neolitik Çağ geleneği sürmektedir. Kabaca yapılmış birkaç
hayvan heykelciği bulunmuştur. Diğer tabakalarda olduğu gibi, burada da bakır izleri
görülmektedir. Hacılar I. Yerleşmesi de M.Ö. 5000 dolaylarında terkedilmiş gibi
düşünülmektedir (Uçankuş, 2002:353).
30
Resim 21-22: Orta Neolitik Çağ’a tarihlenen yumurta ve oval biçimindeki kaplar
Hacılar II yerleşmesi M.Ö. 5250 dolayında bir yangınla ortadan kalkmış
görünmektedir. Bundan sonra görülen mimari, keramik ve heykel yapım geleneği,
yeni bir halkın buraya yerleştiğini haber vermektedir. Bunlar, eski höyük alanını,
kabaca yuvarlak bir avlu gibi, surla çevirip içini yeniden düzenlemişlerdir.
Birbirinden avlularla ayrılmış, büyük odalardan oluşan bloklar yapmışlardır. İçinde
payandaları olan bu odaların planları bir eski geleneği sürdürmektedir. Burası Hacılar
I. Tabakası ve iki katlı yerleşmesidir. Bu, I. Tabakanın yeni halkı, belki komşu
köylerden gelmiş ve bir önceki yerleşmede yaşayanlarla evlenmiş ve karışmışlardır.
Ekonomik durumlarına ait fazla bilgi ve belge yoktur. Hiç tahıl kalıntısı, geyikten
başka hayvan kemiği bulunamamıştır.
2.1.3. Keramikli Neolitik
Çanak Çömleksiz Neolitik yerleşmenin terk edilmesinden olasılıkla 1.000 yıl
kadar sonra kurulan Son Neolitik yerleşme Hacılar'da kesintisiz dört yapı katıyla
temsil edilmektedir. Kısmen ana toprağın; kısmen de Çanak Çömleksiz yerleşmenin
üstüne kurulan bu yeni dönem yerleşmesinin IX., VIII. ve VII. katlarının mimarisiyle
ilgili çok az kalıntı ele geçmiştir. IX. katta bir destek duvarı, VIII. katta ise dörtgen
bir odanın köşesini oluşturan iki duvar bulunan yegane yapı öğeleridir (Mellaart,
1970:110).
31
VI. tabaka ise aksine iyi korunmuş yapılarıyla yerleşim düzeni hakkında
vermektedir. Büyük dörtgen planlı taş temel üstüne kerpiçten yapılmış birbirine
yakın bazen de bitişik olarak yerleştirilmiş birimler birbirlerinden avlularla
ayrılmıştır. Sokakları ve geçitleri bulunmamaktadır. Ev planları birbiriyle aynı
değildir. Bununla birlikte genelde iki odalı ve L biçimli oldukları söylenebilir.
Hepsinde ortalama 40–45 metrekarelik bir alanı kaplayan dörtgen planlı bir oda
bulunmaktadır.
1 m kalınlıkta duvarlara sahip evler; büyük olasılıkla iki katlıdır; içlerinde
bulunan çanak çömlek ve diğer buluntuların bulunma pozisyonları evlerin iki katlı
olduğuna işaret etmektedir. İkinci katı ve çatıyı desteklemek amacıyla; odaların
ortasına ağaçtan dikmeler konmuş; çatı ise ahşap hatıllar üzerine yerleştirilen çalı
çırpı; kuru ot; saz gibi hafif malzeme ile kapatılmıştır. VI. kat yerleşmesi büyük bir
yangınla tahrip olmuştur (Mellaart, 1970:21).
Resim 23: Hacılar II yerleşmesinden ev tipinin izometrik çizimi
Çatalhöyük’te ev ve el zanaatlarından hangilerinin erkeklerin eline geçip,
hangilerinin geçmediğini, örneğin içinde erkeklerin çalıştığı bir tapınakçık, saraycık
ya da çarşı fırınının bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Ama çağdaşı Hacılar’da
karşılaşılan çömleklerin, profesyonel erkekler olabilecek kimselerce yapılıp,
çömlekçi fırınlarında pişirildiklerini bilinmektedir.
32
Neolitik kültürlerin kurucu unsurları, hiçbir yerde aynı olmayıp bölgelere ve
aşamalara göre farklıklaşmaktadır. Bu ortak bileşikler, ilk köylerin ortaya çıkışı,
hayvan ve bitkilerin evcilleştirilmesi yeni tekniklerin doğuşu (kapkacak, alet veya
süs eşyası pişirilmesi, taşların cilalanması, alanındaki ilk adımlar vb.) olarak
sıralanabilir.
Hacılar örneklerinde çömleklerin yalnız hayvan değil, insan biçimlerinin
verilmeye başlanmış olması, antropomorfik tanrılara inanılması ile birlikte
değerlendirilirse, insanın, doğadaki hazır ürünlere el koyduğu asalak yaşamı
zamanındaki “doğaya ve hayvanlara dönük” ilgisinin, üretimi gerçekleştirerek
sorunlarını bir bir çözmeye başlayan kendisine, “insana” yönelişinin bir belirtisi
olarak yorumlanmaktadır (Şenel, 1993:85).
Geç Neolitik devrin önemli bir özelliği, bu devirdeki yerleşim merkezlerinin
biraz daha büyümüş olup, bunların etrafının surlarla çevrilmiş olmasıdır. Örneğin
Geç Neolitik devir Hacılar yerleşmesi böyle bir surla çevrilmiştir. Geç Neolitik-
Kalkolitik devir Anadolu insanının bu yola başvurma nedeni kendini güvende
hissetmemesi olarak görülmektedir. Ayrıca şehir suru, eski çağda bağımsızlığı bir
işareti olarak kabul edilmekte idi. Bir şehir, bir başka şehri yendiği zaman, onun
bağımsızlığına son verdiğini göstermek için etrafındaki surları yıktırırdı (Memiş,
2007:13).
Çatalhöyük’ün ortadan yok olduğu yıllarda ortaya çıkıp, bir sonraki dönemi
(6. binin ikinci yarısını) temsil eden Hacılar, bazı yazarlarca “kalkolitik” sıfatı
yakıştırılmışsa da, Mellaart’ın da dediği gibi (1970:111) “Neolitik ekonomiye sahip
bir topluluğun yaşadığı yer”dir.
Hacılar döneminde keçinin, koyunun, domuzun evciller arasına katılması;
fırınların çapının büyümesi; el değirmenlerinin ve hayvanların, belin iki büklüm
olmasını önleyecek biçimde bir platform üzerine yerleştirilmesi bir metre
yükseklikte, balçık sıvalı masalara geçilmesi; tahılların, ahşap evlerin ikinci
katlarında depolanması; geyik boynuzundan yapılmış eğri orak bıçaklarının artması;
dokumacılığın gelişmesi neolitik toplumun gelişme dinamiğini sürdürdüğünü
göstermektedir. Çömlek atölyelerinde çalışan “uzman çömlekçiler” toplumsal
33
farklılaşmanın gelişirken kadının konumunun gerileyeceğinin habercisidir (Mellaart,
1970:111).
Resim 24: Hacılar I kültüründe bulunmuş astarlı kapla
Geç Neolitik Hacılar'da kil, olağan çanak çömlek yapımının yanı sıra hayvan
biçimli kaplar; kap üstünde hayvan başları; hayvan figürleri ve kadın heykelcikleri
olarak şekillendirilmiştir. VI. katın bir evinde; büyük bir boğa başının yine kille
yapıldığı gözlenmiştir. Figürinler; Son Neolitik Hacılar yerleşmesinin iki yapı
katında; IX. ve VI. katlarında bulunmuştur. Boyları 7 cm ile 24 cm arasında değişir.
Baş, kollar ve bacakların ayrı olarak biçimlendirildiği ve sonradan vücuda
oturtulduğu saptanmıştır. Ayakta duran, oturan, uzanan; çocuğuyla birlikte
betimlenmiş kadın heykelciklerinin bazılarında steatopik özellikler görülür.
Göğüsleri, karınları ve kalçaları abartılıdır; kollar kısa ve küttür. Eller ayrıntıyla
belirtilmemiştir. Bazılarında üstlerinin boyalı olduğunu gösteren izlere rastlanmıştır.
Diğer kil buluntular arasında yassı kil figürler; sapan taşları, oval biçimli kaşık ve
kepçeler; lamba ya da tütsü kabı gibi kullanıldığı düşünülen kaba yapım kil kaplar
yer alır. Bunların çoğu Son Neolitik Hacılar'ın VI. katında ele geçmiştir (Mellaart
1970:177).
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ yontma taş alet endüstrisinde hammadde
çakmaktaşı ve obsidiendir. Bulunan az sayıdaki örnek arasından dilgiler; yerel
çakmaktaşından; orak bıçaklar ise obsidienden yapılmıştır. Obsidienin Acıgöl
yakınından Hacılar'a getirildiği analizler sonucu saptanmıştır. Son Neolitik Hacılar
34
yerleşmesinin yontma taş alet endüstrisi dilgi ağırlıklıdır. Hammadde olarak
çakmaktaşı; obsidienden daha çok kullanılmıştır.
“Geç Neolitik Hacılar'ın sürtme taş buluntuları arasında VI. katın
mermer kapları ilginçtir. Biçimler çanak çömlek formlarıyla
benzerdir ve büyüklü küçüklü çeşitli boyutlarda olanları vardır. 3
ya da 4 ayaklıdır, dik ve hafif kıvrımlı profile sahiptir. Bir başka
ilginç buluntu mavi damarlı kireç taşından yapılma topuz başıdır.
Oluklu taşlar, kumtaşından yassı levhalar, boncuklar, kireçtaşından
insan başı biçiminde yassı levhalar, tanrıça ve hayvan biçimli kolye
uçları, çoğu VI. katta bulunmuştur. Son Neolitik Çağ yerleşmesinin
taş buluntularını oluşturur. Havan, ezgi ve öğütme taşları ise
oldukça çok sayıda ele geçmiştir.” (Mellaart, 1970:176).
Resim 25-26: Geç Neolitik Hacılar Terracota (pişmiş toprak) buluntuları
Kemik aletler arasında Çanak Çömleksiz Neolitik'ten Kalkolitik sonuna kadar
hemen her katta görülen ve deri işçiliğinde kullanıldığı düşünülen bızlar, son
Neolitik Çağ'ın tüm katlarında ele geçen spatulalar vardır. Yüzük ya da bilezik
biçiminde halkalar, kemer tokaları diğer kemik buluntuları oluşturur. VI. katın bir
evinde bulunan bir balta sapı ile yine VI. kat buluntularından oraklar ise boynuzdan
yapılmıştır.
Son Neolitik Hacılar’da IX-VII. katlarda bulunan çok az sayıdaki hayvan
kemiği, köpek dışındaki hayvanların evcilleştirilme konusuna açıklık
getirememektedir. Bununla birlikte VI. katta büyükbaş hayvanların; koyun ve
keçinin evcilleştirilmiş olabileceği düşünülmektedir. Avlanan hayvanlar arasında ise
35
geyik türleri, domuz, yabani koyun, keçi ve büyükbaş hayvanlar bulunmaktadır
(Esin, 1981:36).
Son Neolitik Hacılar’da gelişkin şekilde tarım yapıldığı, kilerler de ve hemen
hemen her evde yoğun miktarda bulunan buğday; arpa; mercimek; bezelye ve acı
burçak kalıntılarından bilinmektedir. Çeşitli otların yanı sıra; fıstık badem çitlembik
gibi meyveler de özellikle VI. katın yanık dolguları arasında ele geçmiş bitki
kalıntılarını oluşturmaktadır. Yapılarda dikme olarak kullanılan ağaçlardan yine VI.
katta bulunanların analizler sonucu çam ve ardıç olduğu tespit edilmiştir.
Gerek üretimde çeşitlenme gerekse insanların yaşadıkları coğrafyadaki iklim
ve bitki farklılıkları ve ticaretin gelişmesi insanlar arasındaki ekonomik ve sosyal
açıdan farklılaşmalara yol açtı. Yaşayış ve dinsel inançlar farklılaşır oldu ve insanlar
bu dönemde daha çok dişi bir tanrıya tapar oldular.
Son Neolitik Hacılar’ın IX, VIII ve VI. katlarında hiçbir gömüte
rastlanmamış olması Çanak Çömleksiz Hacılar yerleşmesindeki yerleşme dışı ölü
gömme geleneğinin devam ettiğini göstermektedir (Mellaart, 1970:153).
Hacılar’da ölülerin kent dışına gömüldüğü sanılmaktadır. Burada bulunan
seramikler Neolitik Çağ’ın bütün özelliklerini taşımaktadır. Bunlardan hayvan şekilli
kaplar dikkat çekici olup dinsel amaçla kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Hacılar’ın
karakteristik figürinleri, genellikle pişmiş topraktan yapılmış kadın tasvirleri olup
oranları abartılıdır. Bunlar, Konya’da bulunan Neolitik Çağ Çatalhöyük figürinlerine
göre daha hareketli ve canlıdır. Ayrıca Hacılar kazılarında açığa çıkarılan
kömürleşmiş arpa ve buğday tanelerinden, boynuz, sleks ve obsidiyenden yapılmış
orak, bıçak gibi aletlerden halkın tarımsal faaliyete önem verdiği anlaşılmaktadır.
36
Resim 27-28: Hacılar II Ana Tanrıça buluntuları
“M.Ö. 7000’lerde, Çatalhöyük’e yerleşti insanoğlu. Kerpiç kesmeyi
öğrendi. Duvar örmeyi öğrendi. Ev yaptı, köy kurdu… Hemen
birlikte de sanat ürünlerini üretti. Duvarlarına hayvan resimleri, av
görüntüleri çizdi. Evini, kabartmalarla, anlamı olmayan, salt güzel
olsun diye yapıldığını sandığımız bezemelerle süsledi.” (Tuncer,
1999:30).
Geç Neolitik Hacılar Anadolu’sunda; bu devir yerleşim merkezleri biraz daha
büyümüş ve etrafı surlarla çevrilmişti. Anadolu’nun Kalkolitik kültüründe mabet ve
saray gibi cemiyet hayatının müşterek hizmetleri için müşterek emekle yapılan resmi
mimari henüz yoktur. Din hayatını aksettiren bütün vesika, idoller ve gömmelere ait
malzemeden ibarettir. Bu devrin idolleri Orta Anadolu’da çok defa kilden, Batı
Anadolu’da ise kil ve taştan yapılmış insan şeklinde küçük heykelciklerdir. İlk
zamanlarda daire veya kare vücutlu olan heykelcikler, gittikçe insan şeklini
almışlardır. Anadolu’da Kalkolitik devir idolleri nadiren erkek çoğu defa da elleri
göğüsleri üzerinde çıplak bir kadını tasvir ederler. Öyle anlaşılıyor ki, daha Paleolitik
devirde başlayan ve Neolitik devirde de devam eden ana tanrıça inancı, Kalkoltik
devirde de mevcudiyetini sürdürmüştü. Bu ana tanrıça figürlerinin en güzel
örneklerini Hacılar kazıları vermiştir (Memiş, 2007:221).
37
Geç Neolitik dönem özelliklerinden biri de seramiğin yoğun biçimde günlük
hayatta kullanılmasıdır. Çanak çömleğin yapıldığı kil önce pisliklerinden
arındırılmış, daha sonra elle şekillendirilmiş ve güneşte kurutulmuş, daha sonra ise
fırında pişirilerek sertleştirilmiştir. Önceleri açık renkli, daha sonraları koyu renkli
(siyah-gri), devrin sonuna doğru ise parlak yüzeyli kırmızı renkte ve üzerinde kilim
desenine benzer geometrik motifler bulunan kap-kacak üretilmiştir. Kap-kacağın
kırmızı renkte ve desenli olması neolitik insanının çömlekçilik tekniğinde belirli bir
gelişim gösterdiğinin işaretidir.
“Bölgede varlığı kanıtlanan ilk kült, Ana Tanrıça’ya aittir. Ana
Tanrıça çıplak, çoğunlukla oturur biçimde ve yanında aslan veya
panter gibi hayvanlarla görülmektedir. Tanrıçanın bereketini ve
doğa üzerindeki gücünü gösteren bu tip betimlemeler, Neolitik
Çağın din anlayışında önemli bir yere sahiptir. Tanrıçanın bu
dönemde muhtemelen, erkek bir emsali de mevcuttu.
Çatalhöyük’ten ve diğer yerlerden bildiğimiz boğa tanrı olarak da
tanınan, Gök Tanrı, Ana Tanrıça ile kişileştirilen toprağın
verimliliğinden sorumluydu. Tarımsal hayatın başlayan bir topluluk
için bu gibi doğa unsurları, yaşam için gerekli öğeleri temsil
etmekteydi.” (Talooen, 2007:738).
Yerel bir kültün varlığı, her evde bulunan, pişmiş topraktan yapılmış, ayakta
duran yassı kadın heykellerinden anlaşılmaktadır. Tanrıça bir veya iki leoparın
üzerine oturur veya ayakta dururken bir leopar yavrusunu tutar. Ya tek başına veya
bir çocukla birlikte ayakta, otururken, çömelmiş, diz çökmüş veya yatarken
betimlenmiştir. Bazen çıplaktır, bazen de beyaza boyanmış bikini mayo benzeri bir
giysi veya uzun çizgili bir elbise giymektedir. Genç gösterildiği heykellerde, saçlar
atkuyruğu yapılmıştır ve az giyimlidir. Daha yaşlı gösterildiklerindeyse çıplaktır ve
saçları topuz yapılıp toplanmıştır. Gözler kazımadır. Hiç ağız işlenmemiştir (Ünal ve
Acar:2010).
Burdur Hacılar’daki pişmiş topraktan yapılmış figürler, dünya
yontu sanatının ilk örnekleridir. “O taş döneminin göreneğine
uygun olarak, M.Ö. 5500 yıllarına ait Anadolu’nun Hacılar
38
Köyünde bulunan Venüslerin hepsi tombul tombalaktır, ama
gövdelerinin çizgilerinde her kabalıktan arınmış berrak bir su akışı
vardır. Bu sevimli çizgilerin seyri okşayıcıdır bakan gözlere. Çizgi
bu gövdede adeta bir kırlangıcın hafif uçuşunu andırır. Geometride
çizgiye, ‘nokta uçarken noktanın bıraktığı izdir’, denir. Herhalde,
nokta bu Anadolu Venüslerinde dolanmaktan çok hoşlanıyordu.
Belli ki bu Venüsleri yapan sanatkârlar Leonardo da Vinci ve
Michelangelo seviyesinde insanlardı.” (Gökovalı, 1998:77).
Anadolu sanatında toprak yalnız yontu, ev, kap-kacak işinde, tarımda önem
kazanmakla kalmamış, öteki düşünce dallarına da girmiştir. Toprağın kutsallığı Ana
tanrıçanın ortaya çıkışı, bir doğurucu güç kaynağı olarak benimsenip sayılmasıyla
başlamıştır. Toprak burada doğurucu, besleyici, yaratıcı, üretici bir güç birikimi bir
kaynak niteliğindedir.
“Günümüzde Anadolu insanı toprağa “toprak ana” der. Toprağa
verilen bu “analık” özünde bilinçli olsun olmasın, eski çağın Ana
tanrıçasını biçimlendiren görüşün, inancı derinlerde kalmış izleri
vardır. Ana tanrıça toprağı yansıtır, toprak bir bolluk kaynağı
olarak onun egemenliği altındadır. Toprağa bütün niteliklerini
veren odur. Toprak “ana”dır. Diriliğin, yaşamın özüdür.”
(Eyüboğlu, 1997:271).
Resim 29-30: Hacılar Geç Neolitik Dönem’e ait Ana Tanrıça Figürinleri
39
1960 yılında Hacılar’daki son kazı sezonun son günlerinde Mellaart
ve ekibi bazı kerpiç evlerin sıvalı tabanları üzerinde yaklaşık yirmi
tane hiç bozulmamış kadın figürleri buldular. Boylar 7,5 cm ila
12,5 cm arasında değişen bu heykelciklerin bazılar pişmiş
topraktan yapılmış diğerleri ise sanki fırına konmaya beklermiş gibi
henüz pişirilmemişlerdi. Bazıları oturan, bazıları ayakta duran, kimi
iki eli yanında, kimi de iri sarkık göğüslerini tutan şehvetli
kadınları tasvir ediyorlardı. Ertesi senenin başında Mellaart
Arlette’in çektiği fotoğraflarını Anatolian Studies’de
yayımladığında, figürinler basın yayın dünyasında sansasyon
yaratmışlardı. Arlette’nin çektiği oturan figürinlerden birinin
fotoğrafını da yayımlayan Time dergisi “Mellaart şimdiye kadar
Geç Neolitik Çağ insanı hakkında bilinen her şeyi yerle bir edecek
kadar ileri bir kültürün kalıntılarını keşfetti” diye yazmıştı. İngiliz
basını da aynı coşkuyu paylaşmış ve Daily Telegraph “Ana Tanrıça
heykellerinin sanat tarihinde türlerinin ilk örnekleri” olduğuna
dikkat çekmişti (Balter, 2008:29).
Mellaart, Anatolian Studies’de yayımlanan makalesinde de figürinlerin dini
ve sanatsal önemliyle ilgili düşüncelerini açıkladı ve büyük bir olasılıkla ”Hepat,
Kupapa, Kybele ve Magna Mater’in öncüleri olan Anadolulu Bereket Tanrıçası”nı
yansıttıklarını söyledi. Yani Hacılar figürinleri Asya ve Avrupa’da kutsanan uzun
tanrıçalar soyunun habercisiydiler. Bu kutsal tasvirlerin kökenine gelince Mellaart “
Daha eski yerleşim yerlerinde yapılacak kazıların gerçekten olağanüstü bu sanatın
daha da eski evrelerini ve beklide başlangıcını ortaya çıkaracağı umudunu taşıyoruz”
demişti. Mellaart 1960 yılında Hacılar’ın şehvetli “Tanrıça” figürinlerini gün ışığına
çıkardığında, bu keşif medyanın hayal gücünü esir almıştı (Balter, 2008:40).
Daha geç bir dönemin ürünü olan ikinci seviyeye gelince, köy payandalarla
berkitilmiş bir surla çevrelenmiştir. Köyün kuzeybatı köşesinde, bir bölmeyle ikiye
ayrılmış bir tapınak yükseliyordu. Yapının her iki bölmesi de dip duvarında birer
nişle oyulmuştu; nişlerden birinde, önünde iki çukur bulunan bir taş blok yer
alıyordu. Hacılar’ın ikinci seviyesi bir yangınla yok olmuş ve tümden terk edilmeden
önce yerine bir kale inşa edilmiştir (Roller, 1999:48).
40
3. BÖLÜM
3.HACILAR’IN NEOLİTİK DÖNEMİ
3.1. Hacılar’daki terracota eserlerin ortaya çıkışı
Höyük, Batı Anadolu’nun bilinen en eski yerleşme yeridir. 1957-1960’lı
yıllarda Prof. J. Mellaart tarafından yürütülen kazı çalışmalarında 9 yerleşim tabakası
bulunmuş olup üç kültür devri saptanmıştır. Radyoaktif Karbon ölçümleme yöntemi
ile yapılmış hesaplamalara göre, Hacılar yerleşmelerinin bazılarının kronolojik
konumu şöyledir:
Erken Neolitik I –V. kat (Eski Keramiksiz Neolitik V) : M.Ö.8200 / 7550 IX –VI. katlar : M.Ö. 7050 / 6400 – 6340 / 6070 II – I. katlar : M.Ö. 6210 / 5890 – 5910 / 5720
J. Mellaart, Hacılar kazılarının son mevsiminde varlığını saptadığı, 7 yapı katı
halindeki en erken yerleşmelerde yaşayan insanların keramik yapımını henüz
bilmediklerini belirtmiş ve bu dönemin tüm yerleşim tabakalarına, Çanak Çömleksiz
Neolitik adı altında toplamıştır. Hacılar’ın bu ilk yerleşim döneminin V. katından
gelen bir organik kalıntının karbon 14 ölçümünün verdiği tarih, M.Ö. 8200-7550
tarihlerine kadar geri gitmektedir.
Hacılar’ın tabakalaşma durumu, tarla yüzeyinden ana toprağa (yeniden
eskiye) doğru olmak üzere şöyledir:
Erken Kalkolitik (V-I yapı katları),
Geç Neolitik (IX-VI yapı katları),
Erken Neolitik (Eski ‘akeramik neolitik’ VII-I yapı katları)
En yeni tabaka olan I-V. Tabakalarda ilk Kalkolitik Çağ kalıntılarına
rastlanmıştır. Bu kalıntılar arasında krem zemin üzerine kırmızı ve kahverengi boya
ile geometrik bezeklerle çok renkli stilize çanak çömlekler, bereketin simgesi olarak
cinsel uzuvları abartılı yapılmış Ana Tanrıça figürinleri vardır. Göçebelik ve
toplayıcılıktan ekip-biçmeyi öğrenen insanoğlu bu dönemde çeşitli malzemelerden
kesici aletler yapmayı da öğrenmiştir (Şenel, 1993:88).
41
Hacılar’ın iskan süresi Çatalhöyük’ünden daha uzun sürmüştür. Anadolu
Yenitaş Çağı’nın en güzel çömlekleri M.Ö. 5400-5250 arasında üretilmiştir. Bunların
biçimleri çeşitlilik gösterir; kapaksız maşrapalar ve çanaklar, kapaklı vazolar ve
küpler. Kapların çoğunda kulak biçimli kulplar vardır. Çömlek hamuru bej veya kum
rengidir. Süsleme desenleriyse geometriktir. Yalnızca bir vazo yuvarlak içine alınmış
dört parmaklı el motiflidir, çömlek yüzeyleri de cilalanmıştır.
Mellaart (1970:156)’a göre, en erken yerleşmeler, bilinmeyen bir nedenle terk
edilmiş ve terk olayından yaklaşık 1000 yıl sonra, eski yerleşmelerden habersiz bir
grup insan aynı yere gelerek, burada tekrar yerleşmiştir. Çanak çömlekli neolitik
dönem 9 ayrı yerleşim katı halindedir ve kesintisiz şekilde 600/700 yıl kadar
sürmüştür. Bu dönemde çömlekçilik zanaatının çok geliştiği ve bu insanların
kendilerine özgü çömlek yapım teknik ve geleneklerini II. Yerleşim katının sonuna
kadar kesintisiz şekilde sürdürmüş oldukları saptanmıştır. Geç Neolitik dönemde
katını yıkan büyük yangından sonraki I. yerleşmeyi kuranların, Hacılar’ın geleneksel
çömlekçiliğinden çok farklı çanak çömlek ürettikleri, gerek malzeme ve teknik,
gerekse biçim ve süsleme açısından yeni bir uygulama dönemine girdikleri
anlaşılmaktadır (Duru, 2010:25).
3.1.1. Çanak Çömlek Buluntuları
Neolitik’in özgün niteliklerinden birinin çanak çömlek yapımının öğrenilmesi
olduğu, arkeologlar tarafından genellikle kabul edilir. Ancak kil’in pişirildikten sonra
sertleşerek bir daha bozulmayacağının öğrenilmesi, yani kap kacak yapımının
başlamasının, Neolitik yaşamın biraz ileri evrelerinde olduğu, Neolitik’in en erken
evrelerinde çömlekçiliğin bilinmediği bir dönemin yaşandığı da kabul görmektedir.
Nitekim önceleri Hacılar’da çanak çömleksiz bir evre olduğu iddia edilmişti (Duru,
2008:53).
42
Resim 31: Hacılar kazılarında bulunmuş çanak çömlek gruplarından
bir kısmının izometrik çizimi
Hacılar’da, ana toprak üzerindeki en eski yerleşmelerin çanak çömleği, genel
çizgisi çok ilkel olmayan yapımlardan oluşmaktadır. Çamurun hazırlanışında çok
fazla katkı maddesi kullanılmamış ve çamur iyi yoğrulmuştur. Elde yapılmış
olmalarına rağmen, kap kenarları ince ve düzgündür. Astarlı olup olmadıklarını her
zaman anlamak mümkün olamamıştır. Parçalarda dış yüz renkleri çoğu kez birbirine
yakındır. Perdah, az veya çok hemen her parçaya uygulanmıştır. Ancak hiçbir zaman
çok özenle perdahlandıkları söylenilemez. Pişirilme oldukça yüksek ısı veren bir
ortamda yapıldığı düşünülmektedir.
Resim 32-33: Hacılar I yerleşmesinde bulunmuş bej astar üzerine kırmızı boya ile yapılmış
bant bezemelerinden örnekler
43
Erken Neolitik’ten Geç Neolitik’e geçiş dönemlerinde çömlekçilikte önemli
değişiklikler olmuş, bir yandan Erken Neolitik gelenekleri ve uygulamaları sürerken,
diğer yandan kapların bezenmesi açısından çok kapsamlı gelişmeler ortaya çıkmıştır.
Hacılar’ın bu dönem çömlekçi ustaları, eskinin geleneklerini sürdürmüşler, ancak
çok daha olgun formlarda, son derece başarılı şekilde bezenmiş, olağanüstü yüksek
kalitede keramik üretmeye başlamışlardır. Hacılar’ın Geç Neolitik ve Erken
Kalkolitik dönemleri çanak çömleğinin, Anadolu’nun hatta tüm Önasya ülkeleri tarih
öncesi ve öntarih çağlarının, estetik açıdan en güzel malları olduğu söylenebilir. En
sevilen, açık bej renkli astar üzerine kırmızının tonlarında boya ile yapılan
bezemedir. Bu grupta çoğunluk, bazen çeşitli geometrik ögelerin çok başarılı serbest
kompozisyonlar halinde düzenlenmesi, bazen de geometrik bant ve dolu alanların
düzgün bir simetri içinde yatay ince bantlar içine yerleştirilmeleri şeklindedir. Bu
geometrik kompozisyonlar yanında, anlamı hakkında tahmin yapmanın bile zor
olduğu fantastik şekillerin kapların dış yüzeylerine, dip kısmı dışında tüm yüzeyi
kaplayacak şekilde yerleştirdikleri görülmektedir (Duru, 2008:69).
Erken kalkolitik çağ olarak nitelendirilen V-II yerleşmelerinin çömlekçiliği,
bir önceki dönemlerden çok farklı değildir. Kapların yapıldığı kilin seçimi ve
hazırlanmasından kap üretiminin diğer aşamalarına kadar, hemen her şey, neolitik
dönemdekine benzemektedir. En belirgin değişiklik, V. kattan başlayarak bej astar
üzerine kırmızı boya bezekli kapların sayısının olağanüstü artmış olmasıdır. Kapların
dış yüzeyleri bazen basit veya karmaşık geometrik şekillerle, bazen de anlamı
konusunda hiçbir fikir vermeyen doğa dışı, fantastik denebilecek biçimlerdeki bezek
motifleriyle doldurulmaktadır. Bu tür bezemeli kaplar, Burdur bölgesinin kuzey
kesimi için çok özgündür.
3.1.2. Figürinler, İdoller ve İnsan Tasvirleri
Tarihöncesi toplumlarının dini inançları konusunda yeterli bilgiye
ulaşılamamıştır. Kazılarda sıradan ev olabilecek yapılar dışında, özel işlevli olduğu
düşünülen ve içlerinden günlük işler için yapılmadıkları anlaşılan, farklı şekillerde
küçük eser çıkan yapıların dinsel törenler için yapıldıkları genelde kabul
edilmektedir. Bu türden yapılarda bulunmuş eserlerin başında, tam plastik kadın
betimleri ile kadın vücutlarının şematize edilmiş tasvirleri olan idoller gelir. Anadolu
44
neolitik toplumlarında kadın tasvirlerinin, inanç sisteminin en üst basamağında olan
“Doğurucu Güç”ü, yani Ana Tanrıça’yı tasvir ettiği, ya da onun yerine geçen
semboller olduğunda kuşku yoktur. Tarım topluluklarının egemen olduğu Orta
Anadolu’da bu gelenek, özellikle Çatalhöyük’te “Ana Tanrıça Kültü” olarak uzun
süre hürmet görmüştür. Hacılar bölgesinde de yaygın olduğu, kazılan bütün alanlarda
ele geçen Ana Tanrıça figürinlerinden ve idollerden anlaşılmaktadır.
Hacılar Geç Neolitik Çağ ve Erken Kalkolitik Çağ yerleşme katlarının pişmiş
topraktan yapılmış insan figürinleri, Hacılar’ın kazı sonrası eski eser piyasasına akan
bir buluntu grubudur. Genellikle Anadolu tarihöncesi uygarlıklarında, tanrılar
aleminin en üst basamağını işgal ede, doğumu ve doğadaki çoğalmayı temsil ettiği
düşünülen bir kadın tanrıçanın, yani Ana Tanrıça’nın tasvirleri veya sembolleri
olduğuna inanılan insan figürinleri, Hacılar’ın en etkileyici küçük eserleri
arasındadır. Geç Neolitik Çağ’ın ilk yerleşmesinde (IX. kat), doğala çok yakın
şekilde tasvir edilmiş figürinlerden bir-iki örnek ele geçmiş, daha sonra VI. yerleşme
katında bunların sayısı çoğalmış, yapım kaliteleri ve estetik düzeyleri olağanüstü
yükselmiş ve tasvir edilme pozisyonları da çeşitlenmiştir. Ana tanrıçalar, figürin
sanatçıları tarafından, genç ya da yetişkin, hamile veya şişman vücutlu olarak,
ayakta, bağdaş kurarak oturur, doğum yapar, bebeğini kucağında tutar, emzirir,
yaban hayvanlarını kucağına alır ya da onların üzerine oturur, yere uzanır, bir başka
figürle sarılıp kucaklaşır vb. pozisyonlarda tasvir edilmiştir. Bu dönem buluntuları
arasında şematize edilmiş ana tanrıça tasvirleri de vardır (Duru, 2010:29).
Resim 34-35: Kucağında çocuğu veya sevgilisini kucakladığı düşünülen ana tanrıça figürini ve
izometrik çizimi
45
Figürinler çoğu kez kırmızı, açık kahverengi veya bej, devetüyü renkli, çanak
çömlek yapımında kullanılan hamurdan yapılmış, perdahlanmış ve pek azı
boyanmıştır. Figürinler gevrek pişirildikleri için, çok sağlam şekilde günümüze
gelememişlerdir. Çoğunlukla başları kırık olan figürinlerin boyları 6,2 cm. ile 24 cm.
arasında değişmektedir. Baş’larda saçlar, kulaklar, gözler ve burun yapılmış, ağız
işlenmemiştir. Göğüsler, olgun vücutlu kadınlarda iri ve sarkık, kollar, bacaklar
kalın, etli ve karın çok şiş (olasılıkla hamile) olarak gösterilmiştir.
Resim 36-37: Hacılar’da bulunmuş düşük derecede pişirildiği düşünülen hamile Ana
Tanrıça figürinleri
Hacılar’da bulunan pişmiş toprak heykelcikler Çatalhöyük’tekilerden biraz
daha geç dönemlere aittir. Bu nedenle olsa gerek, stilistik ve estetik bakımından daha
ince işlenmişlerdir. Buluntuların sayısı ve çeşitliliği de daha zengindir (Desti,
2001:30).
Neolitik’in başlarında şişmanlığı, büyük ihtimalle hamile olduğu vurgulanan
tanrıçanın, kadınlara özgü organ ve vücut kısımlarının aşırı iri yapıldığı ve vücudun
gerçeğe büyük oranda yakın, tam plastik tasvirler halinde olduğu, ancak zamanla bu
realist betim yerine, kadın organlarını daha az realist, daha çok şematize olmuş
şekillere sokulduğu ve bu yeni ekolün neolitik sonrasında hemen tüm Anadolu’da
sevildiği, kabul gördüğü anlaşılmaktadır (Duru, 2008:93).
46
Erken Kalkolitik Çağ yerleşmelerinde, doğal kadın vücutlu tanrıça tasvirleri
giderek ortadan kalkarken, yerlerini, kilden yapılmış kadın vücudunu yarı stilize, ya
da tümüyle şematize eden, çok basit ve gösterişsiz idoller almıştır. İdollerde
tanrıçanın vücudu kalın küt çuval biçimlidir, dirsekleri iki yanda çıkıntılar halinde,
göğüsler iki kabarık, baş sivri çıkıntılar şeklindedir. İdol başları çoğu kez kilden
yapılmış iken, bazı idollerin başlarının tahtadan yapıldığı ve bunların omuzlar arasına
açılan deliğe sokuldukları anlaşılmaktadır. İdoller, tasvir sanatındaki gelişmenin
vardığı son basamaktır. Son yerleşme evresi Hacılar I’de bu türden figürin yapım
geleneği terkedilmiştir.
47
3.2. Hacılar Figürinlerinin Tipolojisi
Resim 38
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 24 cm Genişlik: 10,5 cm
Durumu: Tamdır.
Tanımı: Ayakta duran figürin, oldukça dolgun hatlara sahiptir. İnce bir
boyun ve yuvarlak hatlı başı bulanan figürinin yüzünde ayrıntılar işlenmiştir. Gözler
badem şeklinde çizgilerle belirtilmiş, burun kabartı şeklinde yapılmıştır. Kollar
vücuda bitişik olarak vücudun iki yanında, eller kalçaların üzerinde gösterilmiştir.
Göğüsler hafif kabarık, karın şişkindir ve göbek çukuru vurgulanmıştır. Bacaklar diz
kısmına kadar bitişiktir fakat derin bir yarıkla ayrılmıştır. Ayaklar işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.binin ortaları (Kulaçoğlu, 1992:46).
48
Resim 39
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI.Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 10,2 cm Genişlik: 5,6 cm
Durumu: Tamdır.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürin çıplak gösterilmiştir. Küçük bir
baş ve ince bir boyuna sahiptir. Saçları tepede topuz şeklinde toplanmıştır. Yüzde
ayrıntılar işlenmiş, gözler badem şeklinde ve kulaklar küçük kabarıklıklar olarak
vurgulanmıştır. Oldukça dolgun olan kollar, dirsekten kıvrılarak göğüsün üzerine
dayanmış, eller ise işlenmemiştir. Göbek sarkık, kalçalar dolgun ve kalın
gösterilmiştir. Bacaklar diz kısmına kadar bitişiktir ve derin bir yarıkla ayrılmıştır.
Ayaklar işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:46).
49
Resim 40
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 11,7 cm Genişlik: 4,7 cm
Durumu: Kollar ve ayaklar eksiktir.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürin restore edilmiştir. Yüzde
ayrıntılar gösterilmiş, gözler badem şeklinde çizgilerle ifade edilmiştir. Kollar
eksiktir fakat sol kolun korunan kısmı, göğsünün altına dayanmıştır. Göbek hafif
kabarık ve sarkıktır ve göbek çukuru belli edilmiştir. Figürinin belinde kalçalarını
çevreleyen bir giysi bulunmaktadır. Kalçaları oldukça geniş olan figürinin bacakları
dize kadar bitişiktir ve derin bir yarıkla ayrılmıştır.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:48).
50
Resim 41
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI.Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 8,9 cm Genişlik: 4,8 cm
Durumu: Baş kısmı ve kolları eksiktir.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürin, çıplak gösterilmiştir. Göğüsler,
korunan kısmından anlaşıldığı kadarıyla, normal boyutlardadır. Karın kısmı oldukça
büyük ve sarkıktır ve derin yatay bir çizgi ile göbek çukuru vurgulanmıştır. Geniş
kalçalara sahip olan figürinin bacakları dize kadar bitişiktir ve birbirinden derin bir
yarıkla ayrılmıştır.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:46).
51
Resim 42
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 10,3 cm Genişlik: 4,7 cm
Durumu: Baş kısmı ve kolları eksiktir.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürin, çıplak gösterilmiştir. Göğüsler,
oldukça büyük ve sarkıktır. Karın kısmı abartılı boyutlarda ve oldukça sarkıktır.
Geniş kalçalara sahip olan figürinin bacakları dize kadar bitişiktir ve birbirinden
derin bir yarıkla ayrılmıştır.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Bin (Kulaçoğlu, 1992:49).
52
Resim 43
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI.Tabaka,q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 6,2 cm Genişlik: 4 cm
Durumu: Yaş kısmı eksiktir.
Tanımı: Figürin ayakta durur pozisyondadır. Kolları ya da göğüsleri? Konik
çıkıntılar şeklinde iki yana açılmıştır. Bel oyuntusu belirtilmiş, karın oldukça büyük
ve sarkık gösterilmiştir. Göbek çukuru küçük bir delikle belirtilmiştir. Kaçlar
dolgundur ve figürinin üzerinde kalçaları kapatan üçgen bir kıyafet vardır. Bacaklar
kalındır ve dizlere kadar bitişik gösterilmiş, dizlerden sonra ayrılmıştır. Ayaklar
işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:50).
53
Resim 44
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9,2 cm Genişlik: 6,1 cm
Durumu: Baş kısmı eksiktir.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürin, sol kolunun altında uzun
kuyruklu bir hayvan tutunmaktadır. Kollar dirseklerden kıvrılarak, eller göğüslerin
altına yerleştirilmiştir. Göğüsler belirgindir fakat büyük değildir. Büyük ve sarkık
göbeğinde göbek çukuru vurgulanmıştır. Belden itibaren kalçaları saran bir kıyafet
vardır. Bacaklar dize kadar bitişik gösterilmiş ve keskin bir çizgiyle birbirinden
ayrılmıştır. Ayaklar işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları (Mellaart,
1970:182).
54
Resim 45
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9 cm
Durumu: Baş kısmı ve sol kolu eksiktir.
Tanımı: Ayakta duran figürinin kolları dirsekten kıvrılarak sarkık
göğüslerinin üzerinde gösterilmiştir. Büyük ve sarkık karnı ve göbek çukuru
vurgulanmıştır. Bacakların üst kısmı birleşiktir ve dizlerden sonra aşağı doğru
açılmaktadır. Ayaklar işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:51).
55
Resim 46
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9 cm
Durumu: Baş kısmı, sol kolu ve sağ göğsünün uç kısmı eksiktir.
Tanımı: Figürin ayakta durur pozisyondadır. Dolgun kollar dirsekten
kıvrılarak göğüslerin üzerinde gösterilmiştir. Göğüsler oldukça büyüktür ve yanlara
doğru açık olarak gösterilmiştir. Karın oldukça büyük ve sarkıktır ve göbek çukuru
küçük bir delikle belirtilmiştir. Bacaklar kalındır ve dizlere kadar bitişik gösterilmiş,
dizlerden sonra ayrılmıştır. Ayaklar işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:51).
56
Resim 47
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q4 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9,1 cm Genişlik: 4,5 cm
Durumu: Vücudunun üst kısmı ve ayakları eksiktir.
Tanımı: Ayakta duran figürinin elleri göğüslerini tutmaktadır. Figürin ince
belli, şişman karınlı ve oldukça geniş kalçalıdır. Karın bölgesinin sarkıklığı derin bir
çizgiyle vurgulanmıştır. Bacaklar ön kısımda dize kadar birleşmiştir ve bacakların ön
kısmında kafes motifleriyle bezenmiş bir kıyafet ya da önlük benzeri bir giysi tasvir
edilmiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Bin (Kulaçoğlu, 1992:52).
57
Resim 48
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q4 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 6,5 cm Genişlik: 3,8 cm
Durumu: Baş kısmı ve sağ bacağın bir kısmı eksiktir.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürinin boynunda başın yerleştirilmesi
için hazırlanmış bir delik bulunmaktadır. Kollar dirsekten kıvrılarak göğüslerin
üzerinde gösterilmiş, eller ve göğüsler işlenmemiştir. Karın kısmı basık gösterilmiştir
ve göbek çukuru vurgulanmıştır. Bel, oldukça ince ve kalçalar dolgun gösterilmiştir.
Bacaklar bitişiktir ve birbirinden derin yarıklarla ayrılmaktadır. Ayaklar
işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:52).
58
Resim 49
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 11,6 cm Genişlik: 7,5 cm
Durumu: Bacaklarının bir kısmı eksiktir.
Tanımı: Ayakta durur pozisyondaki figürinin, elleri göğüslerini tutmaktadır.
İnce bir boyun ve yuvarlak hatlı bir başa sahiptir. Saçlar tepede topuz şeklinde
toplanmış ve derin çizgilerle gösterilmiştir yüzde ayrıntılar belirtilmiş, gözler badem
şeklinde çizgilerle ifade edilerek, dış kenarları beyaz renkle doldurularak
vurgulanmıştır. Karın oldukça büyük ve sarkık gösterilmiş, göbek çukuru belli
edilmiştir.Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:53).
59
Resim 50
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, p.1 evi
Cinsi: Şematize Kadın Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 4,2 cm Genişlik: 3,9 cm
Durumu: Baş kısmı eksiktir.
Tanımı: Ayakta duran figürinin kolları yanlara doğru açılmış ve küt olarak
gösterilmiştir. Göbek kolların hemen altından dışarıya çıkık biçimde belli edilmiştir.
Figürinin hatları oldukça kabadır ve şematize edilmiştir. Bacaklar kalın ve düz
işlenmiştir. Ayaklar belli edilmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu, 1992:54).
60
Resim 51
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q4 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 5,3 cm Genişlik: 5 cm
Durumu: Göğüs kısmından aşağısı eksiktir.
Tanımı: Kolları dirsekten kıvrılarak göğüslerinin altında birleşen figürinin
vücudunun önü ve arkası siyah renkte kare motifleriyle bezelidir. İnce bir boyuna ve
iyi işlenmiş bir başa sahip olan figürin, başını çevreleyen bir başlık giymiş ve saçlar
vücudun arka tarafında tek tek örgü şeklinde gösterilmiştir. Yüzde ayrıntılar
işlenmiş, büyük iri badem gözler çizgi ile burun ve kulaklar ise kabarık olarak
vurgulanmıştır.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:54).
61
Resim 52
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmemiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 12,6 cm genişlik: 6 cm
Durumu: Tamdır.
Tanımı: Figürin, kucağında yavru bir leoparı tutuyor ve leopar şeklinde
yapılmış bir iskemlede oturuyor pozisyondadır. Oldukça dolgun hatlara sahip olan
figürinin ve üzerine oturduğu leoparın yüz ayrıntıları belli edilmiş, çizgi ile tasvir
edilen badem şeklindeki iri gözleri ve kabartı şeklinde gösterilmiş burunları
vurgulanmıştır. Figürinin kolları kalındır ve kucağındaki leopar yavrusunu iki eliyle
kavrar durumda gösterilmiştir. Karın ve kalçalar şişman olarak vurgulanmış ve göbek
çukuru belirtilmiştir. Kucağındaki yavru leopar ise uzun kuyrukludur ve ön
pençelerini figürinin boynuna atmış ve figürine bir çocuk gibi sarılmış
pozisyondadır.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:55).
62
Resim 53
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q 5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 8,3 cm genişlik: 7 cm
Durumu: Tamdır.
Tanımı: Oldukça dolgun hatlara sahip olan figürin, bacaklarını kıvırarak
vücudunun altına almış ve kucağında bir çocuk taşır pozisyonda gösterilmiştir. İnce
bir boynu ve uzunca bir yüzü olan figürinin yüz ayrıntıları belli edilmiş, gözler iri
badem şeklinde, burun küçük gösterilmiş, kulaklar tasvir edilmiştir. Geniş omuzları
ve kalın kolları bulunan figürinin sol kolu göğüs üzerinde, sağ kolu çocuğu tutar
vaziyette, çocuğun sağ kolu ise figürinin boynuna sarılmış pozisyondadır. Oldukça
şişman ve sarkık gösterilen karında göbek çukuru belli edilmiş, kalçalar, baldırlar ve
bacaklar da çok şişman gösterilmiştir. Ayaklar işlenmemiş, küçük çıkıntılar olarak
belli edilmiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:56).
63
Resim 54
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q 5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmemiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9,2 cm Genişlik: 6,8 cm
Durumu: Sağ kol ve bacakların bir kısmı eksiktir.
Tanımı: Figürin oturuyor pozisyondadır. Oldukça dolgun hatlara sahip olan
figürinin yüz ayrıntıları belli edilmiş, çizgi ile tasvir edilen badem şeklindeki iri
gözleri ve küçük çıkıntılar şeklinde gösterilen kulakları vurgulanmıştır. Figürinin
kalın ve pazulu kolları göğüslerinin üzerinde birleşmektedir. Şişman ve sarkık
karında göbek çukuru belirtilmemiş, kalçalar ve baldırlar oldukça dolgun
gösterilmiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:57).
64
Resim 55
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q 5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmemiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9,2 cm Genişlik: 7,7 cm
Durumu: Sağ kol göğüsten itibaren ve bacakların bir kısmı eksiktir.
Tanımı: Oturur durumdaki figürin, kalın ve pazulu kollarını dirsekten
kıvırarak göğüsleri tutuyor vaziyette gösterilmiştir. Uzun, ince bir boyun ve yüze
sahip olan figürinin, oldukça iyi işlenmiş bir burnu ve badem şeklinde gösterilmiş
gözleri bulunmaktadır. Figürinin şişman karnı, bacaklarının üstüne kadar sarkmış ve
göbek çukuru vurgulanmıştır. Kalçalar ve baldırlar dolgun gösterilmiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:58).
65
Resim 56
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmemiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 9 cm Genişlik: 6,7 cm
Durumu: Göğüslerinden yukarı kısmı ve sol kol eksiktir
Tanımı: Oldukça dolgun hatlara sahip olan figürin, bacaklarını sağ tarafa
kıvırarak vücudunun altına almış pozisyonda gösterilmiştir. Kollar dirsekten
kıvrılarak, göğüslerini tutar vaziyettedir. Karın hafif kabarıktır ve göbek çukuru
vurgulanmıştır. Kalçalar, baldırlar ve bacaklar çok şişman gösterilmiştir. Ayaklar
işlenmiş, ucu sivri küçük çıkıntılar olarak belli edilmiştir
Tarihleme: M.Ö 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu, 1992:58).
66
Resim 57
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q3 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 3,3 cm Genişlik: 2,5 cm
Durumu: Baş kısmı ve vücudun sol üst bölümü eksiktir.
Tanımı: Figürin, bacaklarını sağ tarafa kıvırarak vücudunun altına almış
vaziyette gösterilmiştir. Sağ kol dirsekten kıvrılarak, göğsünün üzerine dayanmıştır.
Göğüsler ve karın normal boyutta işlenmiş ve göbek çukuru belirtilmemiştir.
Kalçalar ve baldırlar oldukça şişman ve dolgun işlenmiştir. Ayaklar küçük sivri
çıkıntılar olarak gösterilmiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:59).
67
Resim 58
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 3 cm
Durumu: Gövdenin belden yukarı kesimi ve bacaklarının alt kısmı eksiktir.
Tanımı: Dolgun hatlara sahip olan figürin, bacaklarını sağ tarafa kıvırarak
vücudunun altına almış pozisyonda gösterilmiştir. Oldukça şişman gösterilen ve
bacaklara doğru sarkık olarak işlenen karında göbek çukuru vurgulanmıştır.
Bacakların kıvrımları derin yarıklarla ifade edilmiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:59).
68
Resim 59
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 11,4 cm Genişlik 5,3 cm
Durumu: Sol kol ve sağ ayak eksiktir.
Tanımı: Sol yana uzanmış olarak gösterilen figürin, oldukça dolgun hatlara
sahiptir. Yüzde, gözler badem şeklinde çizgilerle belli edilmiş, kulaklar belirtilmiştir.
Saçlar derin çizgilerle gösterilmiş ve arkada topuz olarak toplanmıştır. Kalın ve
pazulu kollar dirsekten kıvrılarak göğüsleri tutar pozisyondadır ve eller işlenmiştir.
Göğüsler büyük ve sarkıktır. Yatar pozisyonun bir sonucu olarak, karın sol tarafa
doğru sarkık gösterilmiş ve göbek çukuru vurgulanmıştır. Kalçalar ve baldırlar
oldukça şişmandır, ayaklar belirtilmemiştir.
Tarihleme: geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu, 1992:60).
69
Resim 60
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka q5 evi
Cinsi: Kucaklaşmış Tanrı ve Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 11,7 cm
Durumu: Erkeğin vücudunun belden yukarısı ve kadının her iki kolu
eksiktir.
Tanımı: Bir erkek ve kadının birbirlerine sarılmış pozisyonda gösterildiği
figürinler bel kısmından birbirine bitişik durumdadır. Kadın, küçük bir buruna ve
badem şeklinde gözlere sahiptir. Göğüsleri belirtilmemiştir fakat kalça ve baldır
kısımları oldukça dolgun gösterilmiştir. Kadına sahip durumdaki erkek ise kadına
göre oldukça zayıftır ve kadının kalça kısmını eliyle tutar pozisyondadır. Ellerinin
parmakları tek tek belli edilmiştir. Her ikisinin de ayakları işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları (Kulaçoğlu,
1992:60).
70
Resim 61
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q5 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Uzunluk: 7,6 cm Genişlik: 6,2 cm
Durumu: Sağ kol ve göğüs uçları eksiktir.
Tanımı: Çıplak tasvir edilen figürin yüz üstü yatar pozisyonda, dizlerini
bükerek bacaklarını altına almış, başı yukarıya doğru kalkık, ileri doğru bakıyor gibi
gösterilmiştir. Yüzde ayrıntılar işlenmiştir, gözler badem şeklinde çizgilerle
belirtilmiş, kulaklar vurgulanmıştır. Elleriyle göğüslerini tutan figürinin, dolgun
bacakları ile baldırları kalın bir yarıkla birbirinden ayrılmaktadır. Ayaklar
işlenmemiştir.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6. Binin Ortaları
(Kulaçoğlu,1992:61).
71
Resim 62
Buluntu yeri: Hacılar
Yapı katı: VI. Tabaka, q4 evi
Cinsi: Ana Tanrıça Figürini
Malzeme: Pişmiş toprak
Boyutlar: Yükseklik: 11,7 cm Genişlik: 7,9 cm
Durumu: Baş ve gövdenin alt kısmı eksiktir.
Tanımı: Figürin, eller göğüslerinin altında, sol yana yatmış durumda
gösterilmiştir. Karın, büyük ve sarkıktır, göbek çukuru vurgulanmıştır. Kalçalar
olukça geniş ve dolgundur.
Tarihleme: Geç Neolitik Dönem M.Ö. 6.Binin Ortaları (Kulaçoğlu 1992:61).
72
3.3. Hacılar Terracota Figürlerinde Duruş Biçimleri Frigyalı Ana Tanrıça kültünü kuvvetli bir şekilde hatırlatan ve bir hayli dikkat
çeken Neolitik yerleşme alanı Hacılar’da, topluluğun din bilincinde güçlü kadın
şahsiyetlerin rol oynadığını düşündürmektedir. Bu şahsiyetler, tarihin doğruladığı
Frigyalı Ana Tanrıça’nınkine benzeyen simge sistemleriyle temsil edilmişlerdir.
Topluluğun simgesel ya da dinsel yaşamına ilişkin tüm kanıtlar buluntu
yerinden çıkarılan zengin heykelcik serilerinden elde edilmiştir. Heykelciklerin çoğu
kilden yapılmış olmakla birlikte, taştan yapılmış birkaç parça da vardır. Bunların
tümü evlerde bulunmuştur. En kapsamlı seriler, M.Ö. 5600 sularında yangınla son
bulan, dolayısıyla Çatalhöyük’ün geç tabakalarıyla çağdaş olan bir yerleşme
katından, 6. tabakadan gelmektedir. Bu tabakadaki evlerde kadın tiplerinden bir kesit
sunan yaklaşık kırk beş heykelcik bulunmuştur. Bunlar gençlikten yaşlılığa,
kadınların çeşitli çağlarını göstermektedir. Figürlerin inceliğinden, kalça-bel
oranlarından, göğüs ve karın ölçülerinden yola çıkılarak yaşları gösterdikleri
varsayılmıştır. Hacılar Ana Tanrıça figürinlerinin duruş biçimlerini:
● Ayakta duran Tanrıça heykelcikleri,
● Oturan Tanrıça heykelcikleri,
● Uzanmış, dinlenir durumdaki Tanrıça heykelcikleri,
● Tahtında oturan Tanrıça heykelcikleri,
Olarak dört grupta incelenebilirler. Heykelciklerde geniş kasık ve kalçalar
oldukça abartılmıştır. Hacılar yontularının, Hitit sanatından daha yüksek bir seviyede
olduğu bilinmektedir. Çatalhöyük Ana Tanrıça kültünün, Hacılar’daki devamını
gösteren heykelcikler daha stilize bir üsluptadır. Bereket tılsımı olarak kullandıkları
da belgelenmiştir.
73
Resim 63: Doğum yapmış olduğu belli olan gelişmiş vücutlu olgun bir kadın
tasviri
Hacılar heykelciklerinin boyları 7–24 cm arasında değişir. Baş, gövde ve
bacaklar ayrı ayrı yapılıp, sonradan birleştirilmiştir. Göğüs ve karın bölgeleri daima
abartılıdır. Ayaklar çok küçük olarak yapılmış, bazen ayaklarda bot giydirilmiş
olarak tasvir edilmişlerdir.
Kimileri daha küçük insan figürleriyle, olasılıkla çocuklarla birlikte
gösterilmişse de, en azından bir tanesinde kadın genç bir erkekle sevişmekte olabilir.
Bir tanesi de bacaklarını açmış olarak çömelmiş durumda, belki doğum yaparken
gösterilmiştir. Bazı figürler göğüslerini yukarı kaldırmak ve onlara dikkat çekmek
için alttan göğüslerini avuçlarken, bazıları da sanki süt sağar gibi ellerini
göğüslerinin üst kısmına koymuşlardır.
Resim 64: Yere uzanarak istirahat etmekte olan kadın figürünün üzerindeki
boya izlerinden figürinin giysili gösterilmek istendiği anlaşılmaktadır
74
Genç kadın heykellerinde saçlar daima atkuyruğu şeklinde, yağlı kadınlarda
ise topuz yapılmış olarak ifade edilmiştir. Erkek heykellerinin, hacılarda hiç
bulunmamasına karşın erkek çocuk tasvirleri anasının kucağında ya da Tanrıçası ile
birlikte yer verilmiştir. Hacılar heykelcikleri Çatalhöyük’tekilerin tekrarı değildir.
Hacılar’daki Tanrıça bir ya da iki leopar üzerinde otururken tasvir edilmiştir. Hacılar
figürinleri saç tuvaletlerinde ve elbiselerde kendini gösterir. Hayvanlarla ya da
çocuklarla birlikte gösterilen kadınlarda ayakta, oturmuş, uzanmış ya da doğum
anında tasvir edilmişlerdir (Mellaart, 1975:115).
Çoğu tamamen çıplaktır ve kadının anatomik özellikleri olan meme, kalça ve
karın net bir şekilde betimlenmiştir. Bunun aksine, yüz, kollar, bacaklar gibi
anatomik açıdan cinsiyet belirtmeyen özel bölümler ise gayet şematik bir tarzda
gösterilmiştir. Genç kızlar oldukları sanılan narin figürlerden birkaçı bikini gibi bir
giysiyle gösterilirken, yaşlı kadınlar oldukları anlaşılan bazı figürlerin ciltlerine,
belki dövme işaretlerini ya da giysinin dokuma desenlerini temsil eden file ya da
nokta desenleri yapılmıştır.
J. Mellaart eserlerin bulundukları evde yapıldıklarını, buranın kutsal bir yer
olabileceğini ve yapıların geçirdikleri yangın sırasında pişmiş olduklarını
düşünmektedir. Büyük olasılıkla Ana Tanrıça’nın genç kızlık, hamilelik ve çocuğunu
dünyaya getirdikten sonra ve orta yaşlılık gibi muhtelif yaşlardaki hallerini gösteren
tasvirler, ustalıkla yapılmış, gerçek anlamda üst düzey sanat eserleri sayılabilir.
Resim 65: Ana tanrıçanın doğanın yaban güçlerinin egemeni olduğunun
vurgulanması amacıyla yapıldığı tahmin edilen figürinler
75
Heykelciklerin çoğu çeşitli yaşlar ve pozlardan örnekler vererek, hayatın
gençlik, çocuk doğurma ve yaşlılık evrelerini göstermekte, bir başka deyişle
insanoğluna ait her yerleşim bölgesinde karşımıza çıkabilecek tipteki kadınlardan bir
kesit sunmaktadır. Bununla birlikte, insanların normal etkinliklerinin ötesindeki
konuların betimlendiği bazı heykelcikler de vardır. Kadınlar, kedigillerden iki
hayvanın desteklediği tahtlarda oturur gösterilmişlerdir. Bazı kadınlar da, bebeğini
kucaklayan bir anne pozunda, kedigillerden hayvanları bağırlarına basmaktadırlar
(Roller, 2004:54).
Alt tabakalarda çoğunluğu daha kaba bir işçilik ürünü olan dağınık
heykelciklerin bulunduğu göz önüne alınırsa, 6. tabakadaki heykelciklerin önemi
ortaya çıkmaktadır. Heykelciklerin kullanıldığı dönemin 6. tabakayla sınırlı olması
mantıklı görünmemekle birlikte, bu tabakanın yangınla son bulması sırasındaki
koşullar nedeniyle korunmuş olabilecekleri düşünülebilir. Bu da, heykelciklerin özel
amaçlar ya da işlevlere ayrılmış olduklarını, işlevlerini tamamladıktan sonra da
kasıtlı olarak yok edildiklerini akla getirmektedir.
Çoğu ocakların yanına kümelenmiş olmak üzere, hepsi evlerin zeminlerinde
bulunmuştur. Bazıları da tahıl yığınlarının içine gömülü bulunmuştur. Çoğu
mükemmel durumdadır, kasıtlı olarak kırılmış ya da zarar verilmiş değildir, bu da,
yerleşmeyi sona erdiren yangın sayesinde, heykelcikleri o gün kullandıkları durumda
bulmakla ne kadar şanslı olduğumuzu akla getirir (Roller, 2004:55).
Resim 66: Tanrıça göğüslerini tutarken, birbirine ters duran iki hayvanın
üzerine oturduğunu betimleyen Hacılar Figürinin izometrik çizimi
76
Kazıyı yapan kişi, bütün heykelciklerin mutlaka tanrıçaları, çocuklarla
birlikte gösterilmiş olanların da Ana Tanrıça’yı temsil ettiğini düşünmüştür.
İçlerinden ancak birkaç tanesi görünüş ya da poz olarak tanrısallığı akla getiren
olağandışı bir şeylere sahipse de, çoğunluğu normal pozlarda, normal etkinlikler
içindeki normal kadınları ve tipik bir insan topluluğundaki kadınların yaşam
evrelerini betimler gibi görünmektedir. Bunlar bazı özel kadınları betimleyen yapıtlar
olabilecekleri gibi, kadın şahsiyetlerin ve kadın etkinliklerinin ilk örneklerini temsil
eden, ataları simgeleyen ya da genç kadınları toplum içine girmeye hazırlayan eğitim
araçları olarak kullanılan nesneler olabilirdi. Tek erkek figürlerinin olmayışı ve
heykelciklerde kadın anatomisinin vurgulanışı, kadınlığın öne çıkarıldığını kuvvetle
ima etse de, bu kanaatten hareketle heykelciklerin bir tanrıçayı ya a ana tanrıçaları
temsil ettikleri varsayımına gidilemeyeceği o kadar kesin değildir (Roller, 2004:55).
77
4. BÖLÜM
4. ANA TANRIÇA KÜLTÜ
4.1. Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü
Tarih öncesi çağlarda doğurganlık ve üretkenliğin simgesi olan Ana Tanrıça,
çok geniş bir coğrafi alanda kutsanmaktaydı. Tarih öncesi toplulukların sanatçıları
Ana Tanrıça’yı mağara duvarlarına boya ile çiziyor, ya da ağaç, kemik, fildişi, taş,
mermer, pişirilmiş ve pişirilmemiş kilden yapmaktaydılar. Bu toplumların Ana
Tanrıçayı ağaçtan da yaptıkları tespit edilmiştir ancak figürler çürüdüğü için
günümüze değin ulaşamamıştır.
Asya’dan Avrupa’ya değin uzanan yaklaşık 10.000 km²lik bir alanda
karşımıza çıkan Ana Tanrıça figürlerinin kıtalar arası şaşılacak düzeyde benzer
özellikleri bulunmaktadır. Ortak özelliklerin başında yüz hatlarının eksikliği, göğüs
ve kalçaların aşırı çıkıntıları gelmektedir. Sanatçılar özellikle Ana Tanrıçanın
doğurganlık ve üretkenlik özelliğini abartarak ön plana çıkarmışlardır. Bu yüzden
çok geniş bir coğrafi alanda ortaya çıkan Ana Tanrıça figürlerindeki içerik ve stil
açısından benzerlikler, bunların haklı olarak tarih öncesi çağların “Venüs Figürleri”
olarak adlandırılmasına neden olmuştur (Roller, 1999:70).
Asya ile Avrupa arasındaki bir köprü konumunda olan Anadolu toprakları,
insanlar tarafından Ana Tanrıça kültünün en yaygın ve köklü olarak kutsandığı
coğrafi bir kıta olarak karşımıza çıkmaktadır. 9.000 yıllık bir zaman dilimi içinde
Ana Tanrıça’nın Anadolu’da dinsel ve sanatsal yönden geçirdiği gelişim evrelerini
tüm canlılığı ile izlemek mümkündür. İnsanların, hayvanların ve doğanın en büyük
yaratıcı gücü olan Ana Tanrıça kültü, bu topraklarda hem dine, hem de sanata
damgasını vurmuştur.
Toprakların yüceltilmesi, bereketin ve vericiliğin simgesi haline getirilen Ana
Tanrıça düşüncesinin ilk ortaya çıkışının ilksel kültürlerdeki anasoy zincirinin
bulunduğu kadın egemen çağlara rastladığı düşünülür. İşte ünlü bereket tanrıçaları,
Toprak Ana simgeleri, bu çağların “Büyük Ana”sıdır. Gerçeği mitler aracılığı ile
kavrayan ilksel insanın inanışına göre Ana Tanrıça tüm doğayı kapsar. O, insanın dış
dünyayla girdiği tüm ilişkileri düzenleyen bir ilkedir. İlksel insan günlük yaşamda
doğanın canlıları var etme ve yok etme biçimindeki döngüsel hareketini, kadının
78
yaşam verme gücü ile olduğu gibi ölüm ile de ilişkilendirmiştir. Dünyasal kadının
kutsal oluşumu olan Ana Tanrıça yaşam ve ölüm arasındaki çelişik görünen öğeleri
kendisinde toplayan bir ilkedir (İndirkaş, 2001:3).
Tarih öncesinin en gerilerinden tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı dönemlere
kadar uzanan, hatta bu dinlerde de izleri görülebilen Ana Tanrıça inancını,
Anadolu’nun en eski Tanrı tasarımlarından olan Ana Tanrıça yaratma eyleminin özü,
insanlar için bereket ve çoğalmanın simgesi olarak karşımıza çıkar (Akurgal,
1989:2).
Tarih öncesi uygarlıklarının varlığı, daha eski çağlardan başlayarak gelişen
yaratıcı insan gücünün ürünlerinden oluşmaktadır. İnsanın yaratıcı gücü kesintisizdir.
Bu güç aşama aşama farklı ellerde gelişse bile, zamanın akışı içinde eklene eklene
bütünlüğe ulaşmaktadır. Yaratılan bu bütünlükten sonrakini etkilemesi, onu bir adım
daha ileri doğru iterek geliştirmesinden dolayıdır. Ana tanrıça yontularının en eskileri
ile daha sonra yapılanlar arasında bir karşılaştırma yapıldığında bu durum net bir
şekilde gözlemlenmektedir. Yontunun biçimi, gövdeyi oluşturan öğeler ve gövdenin
bütünü arasındaki oran, uygarlık ilerledikçe ve toplumların becerikliliği geliştikçe,
Ana Tanrıçaların daha ölçülü, daha geniş anlamlı olduğu görülmektedir.
Anadolu’da çeşitli yerleşim merkezlerinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya
çıkarılan yüzlerce Ana Tanrıça figürininde, bir taraftan Ege Dünyası ve Güneydoğu
Avrupa’nın, diğer taraftan da Mezopotamya uygarlıklarının izleri görülmektir. Ancak
çağlar boyunca özünden hiçbir şey kaybetmeden varlığını sürdüren en büyük olgu,
Ana Tanrıça’nın verimliliğin ve doğurganlığının simgesi olduğu inancıdır (İndirkaş,
2001:32).
Çağlar boyu egemen olan Ana Tanrıça’nın anlamsal boyutunun yanı sıra bir
de imgesel boyutu vardır. Bu boyut Anadolu’daki Çayönü, Çatalhöyük, Hacılar gibi
yerleşim merkezlerinde rastlanan kadın heykelciklerinde biçim almaktadır. Bu
yerleşmelerde ortaya çıkarılan kadın heykelcikleri, Ana Tanrıça’ya tapımın bu
dönemlerde başladığını göstermektedir. Sümer kültüründen de önceki bir kültür
çağını yansıtan bu kültür yerleşmeleri, Ana Tanrıça’nın Anadolu’nun yerlisi
olduğunu göstermektedir.
79
Kadın figürinleri Neolitik yerleşmelerde yapılan kazılar sonucu yaygın olarak
bulunuyor olması çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. En geniş anlamada, örneğin
bereket, doğurganlık ve zenginlikle ilintili olduğu ve hatta bu toplumların anaerkil
olduğu ve matriarkal bir düzene sahip olduklarına kadar uzanan yorumlar yapılmıştır.
Kısaca, bunların sembolik değerleri olduğu kuşkusuzdur (Baysal, 2007:652).
Pişmiş topraktan grup heykellerinin yanı sıra, adağına göre kabaca yapılmış
oturan insan ve hayvan heykelcikler de bulunmuştur. Kült heykellerinin tapınakların
içinde bulunmasına karşın, ikinciler tapınakların dışında ve ender olarak da
duvarlardaki çıkmalara yapışıktı. Heykeller bizim Çatalhöyük’teki Neolitik
toplulukça tapınılan tanrıları tanımamıza yardımcı olur. En önemli tanrı, genç bir
kadın, doğum yapan anne ve yaşlı bir kadın olmak üzere üç ayrı aşamada betimlenen
bir tanrıçadır. Tanrıçanın insan biçiminde betimlenmesine karşın, tanrı yalnızca boğa
veya koçbaşı biçiminde görülür. Açıkça anlaşılacağı gibi, tapınaklar bir bereket
kültünün sergilenmesine ilişkindir (Ünal ve Acar:2010).
Günlük yaşamda, din dışı alanda kadının çocuk doğurması; toprak tarafından
gerçekleştirilmiş olan bu ilk eylemin mikrokozmik düzeyde tekrarıdır. Ana tanrıça
mitoslarında egemen olan döngüsel Tanrı anlayışı tüm insana ilişkin eylemlerin ilk
nedenidir ve kökenidir ve ilerleyen süreçte, o ilk kökenden zaman bakımından ne
kadar uzaklaşılırsa uzaklaşılsın, kutsal eylem biçimleri bereket adına sürekli tekrar
edilmelidir (Öz, 1997:28).
4.1.1. Tarih Öncesi Çağlarda Ana Tanrıça Kültü
Paleolitik dönemden binlerce yıl sonra, Orta Avrupa Neolitik dönemin
başladığı zamanlarda yapılmış olan kadın figürinlerinin yoğunluğuna bakılarak;
Paleolitik dönemde Avrupa’nın orta ve kuzey bölgeleri buzullarla kaplı olmasaydı
büyük ihtimal tüm Avrupa’da aynı dönemde aynı türde kadın figürinlerinin üretilmiş
olabileceği söylenmektedir. Neolitik dönemle birlikte figürinlerde çeşitlenme ve
bölgesel değişiklikler ortaya çıkmıştır ve devam etmiştir. Bu figürinler içinde giysili,
şematik olanlar, steotopik özellikler, özenli yapılanlar gibi birçok sınıflandırma
yapmak mümkündür. Hayvan heykelleri ve taşınabilir sanat kapsamına alınan diğer
nesneler, Avrupa’da belirgin bir şekilde göze çarpan “Venüs” figürinleri kadar
yaygındır ve Rusya bozkırlarından güneybatı Fransa’ya ve kuzey İspanya’ya kadar
80
olan alanda ele geçmişlerdir. Şişkin karınlı, çıplak betimli olan figürinler ile ilgili
yapılan yorumlardan en yaygın olanı toprak ve kadının özdeşleştirilmesidir. Toprağın
bahar ve yaz aylarında verimliliğinin artması ve sonrasında kış mevsiminde yok olup
tekrar canlanması döngüsünün, kadın bedeniyle sembolize edilmesi dönemin yaygın
inanç sistemi olarak düşünülmektedir.
Neolitik dönem figürinlerinin çoğu dişil betimlemeler olarak yorumlanırken,
bunların yanı sıra yer alan erkek temalı figürinler de çeşitli bakış açılarıyla
değerlendirilirler. Örneğin, Çatalhöyük yerleşiminde görülen boğa başlarının dişil
üreme sistemindeki şekle benzer olması nedeniyle Neolitik dönem topluluklarının
derin bir anatomi bilgisi olduğu düşünülmektedir. Halbuki araştırmalarda Neolitik
dönemde ölen insanların vücutlarının incelediğine dair hiçbir kanıt yoktur.
Neolitik dönem figürinleri, çoğunlukla dişil olarak yorumlanmakla birlikte,
bu figürinlerin yanı sıra bir o kadar da erkek figürin vardır. Bu figürinlerden bazıları
özel cinsiyet özellikleri göstermezler, bazıları da ortak anlamı ifade eden bölgedeki
benzer tasarımları sunarlar. Neolitik dönemdeki tanrıçalar hakkında bilgilerin çoğu,
figürinler, duvar boyamaları ve pişmiş çömleklere bağlıdır. Tanrıça figürininin
cinsiyeti dişil olduğu için, her hangi bir cinsiyet göstergesi olmayan figürinler bile
ana tanrıça ya da bereket tanrıçası olarak yorumlanırlar. Şüphesiz ki Neolitik dönem
arkeolojisinin başlangıç yıllarında yeniden elde edilen erkek figürinler de vardır,
fakat bunlar görmezlikten gelinir ya da ilahi çiftin diğer kısmı olarak yorumlanırlar.
İnsan biçimli kilden figürinlerin fonksiyonları hakkındaki tartışmalar,
figürinler ritüel süreçlerle ilişkilendirilmiş ve özellikle dişil figürinler genellikle
bereket ya da tanrıça simgeleri olarak yorumlanmışlardır. Keramiksiz Neolitik
dönemdeki insan figürinlerine bakıldığında özellikle kadın figürinlerinin Natufien
kültüründe sayılarının artması ve inançsal bir ilginin olduğu düşüncesi, üretimle ilgili
görülmüştür. Ancak pek çok bilim insanı bu fikrin değişmesi gerektiğini
savunmaktadır.
Figürinlerle ilgili olarak sorulan soruların geçmişi anlama, inanç, algı ve
anlam olarak çeşitli yorumlara açık olduğu görülmektedir. Figürinler, Neolitik
dönemde görülen yeniliklerden biridir ve doğudan batıya Neolitik dönemin merkezi
bölgelerinde 7. binyıl başlarında yayılmıştır. Bu heykelciklerin, Neolitik sosyal
81
yapıların, özellikle günümüzdeki kadın erkek ilişkisi ve inançsal kavramlarının az ya
da çok kurgusal görünümünün hakkında belge oldukları konusunda ortak bir fikir
birliği hâkimdir. Bu figürinlere ilişkin yorumlarda gerçeklerin ve kurguların ayırt
edilmesi önemlidir. J. Cauvin tarzında araştırmacıların figürinler üzerine Neolitik
dönemde sembollerin gelişimin önemli bir parçası olarak görülmesi gibi daha
dikkatli iddialar ortaya atılmalıdır (Hansen, 2005:196).
Figürinlerin kült uygulamalarının bir parçası olarak kullanıldığı şeklinde
düşünülürse, bu objeler ritüel bilgisi ve kültürün yayılımında önemli bir rol
oynamıştır. Figürinlerin ve uygulamaların varlığının geçmişte yaşamış olan
insanların erken inanç sistemleri üzerinde yarar sağladığı düşünülebilir. Ancak
günümüzde bahsedilen ritüel eylemlerin tanrı ya da tanrıça kavramına dayanması
gerekmektedir. Ritüel uygulamalar pek çok nedenle, bilerek ya da bilmeyerek
alışkanlıkla yapılmış olabilecekleri gibi, bu eylemleri gerçekleştirenlerin inançsal
gelişimlerinin yanı sıra psikolojik olarak da rahatladıkları düşünülebilir. Geçmişte
yapılan heykellerin tanrı veya tanrıça, bereket kültü gibi kavramlarla
ilişkilendirilebilmeleri için arkeolojik verilerde kurumsal bulgulara ulaşılması
gerekmektedir. Figürinlerin değerlendirilmesinde yerleşmeye ait tüm buluntular ele
alınarak, birlikte düşünülmelidir. Günümüze dek inanç ve bereketle ilgili yapılan
yorumların gördüğü ilgiye karşın, hiçbir kuram diğerinin önüne geçememiştir.
Figürinlerin üzerine yapılan araştırmalarda çok yönlü bakış açılarına ihtiyaç vardır ve
çok çözümlü soruların daha gerçekçi olduğu görüşü giderek daha iyi anlaşılmaktadır
4.2. Anadolu’daki Tanrıça Kültüründen Günümüze Yansımalar
İnsanoğlu milyonlarca yıldır kendini ifade etmek için figüratif çalışmalar
yapmaktadır. Bunlar çoğunlukla ibadet amaçlı ya da gelecek kuşaklara bilgi
ulaştırabilmek için yapılmış olabildiği düşünülmektedir. Bugün yapılan tüm figüratif
çalışmaları özetleyecek olursak, insanoğlunun dünya düzenine bakışı, kendi
hakkımızdaki duygularımız, iletişim ya da keşif amaçlı çalışmalar olduğunu
söyleyebiliriz.
Tarih öncesi döneme ait figürinlerin çoğunun kadın gövdesini ya da kadını
temsil ettiğine dair yaygın bir inanç vardır. Bununla birlikte, günümüzde, cinsel
kimliğin toplumsal yapısını cinsiyete dayanan, bütünleyici roller olarak gösteren çok
82
sayıda çalışma bulunmaktadır. Cinsiyetin toplumsal yapısı üzerine yapılan
araştırmalar özellikle feminist yaklaşımlarla birlikte ele alınmıştır. Anadolu için
çevre kültürlerin aksine Neolitik buluntular ve yorumları hakkında yapılan cinsiyet
arkeolojisi daha kısıtlıdır ve figürinlerin cinsiyetleri ile ilgili şimdiye kadar çok az
şey söylenmiştir. Neolitik dönem tanrıçaları olarak adlandırılan figürinlerin tamamı
aslında dişil değildir. Eril ve cinsiyetsiz figürinler de bulunmaktadır. Eril figürinler
dışında, yine erkekliğin temsili olarak sayılan, erkeklik organı betimlerinin görülmesi
Neolitik döneme dayanmaktadır (Danielou, 1995:112).
Bulunan figürinlerin içinde bulundukları topluma nasıl uyum sağladığı sorusu
hala sorulmaktadır ve heykelciklere yönelik günümüz yaklaşımları geniş yelpazelidir.
Bazı bilim insanlarına göre, kadın toplum içinde daha sıradan bir statüye sahip
olabileceği gibi; bu heykelcikler günümüze benzer şekilde seksüel amaçlı kullanılan
çıplak kadın imajları, fetiş objeleri ya da büyüsel içerikli objeler olabilirler. I. Hodder,
heykelciklerin çeşitli işlevleriyle birlikte, öncelikle dileklere ulaşmada ya da onların
gerçekleşmesinde araç olarak kullanılabilecekleri görüşüne katılır ve heykelciklerin
boyutlarının küçüklüğünü yalnızca kısa süreli eylemler için kullanılarak, daha sonra
atılmalarına bağlamaktadır. Bu görüşe göre heykelcikler günlük yaşamın olağan
sıradanlığının bir parçasıdır ve çöp alanlarından ele geçmesinin nedeni de budur. Aynı
görüşe paralel olarak bu heykelciklerin öğretici doğum figürleri olduğu ve kullan at
modelinin bu düşünce için kaynak oluşturduğudur (Hodder, 2006:194).
Resim 67-68: Gül Erali’nin yapmış olduğu “Çılgın Tanrıçalar”
83
Çağdaş figüratif çalışmalar nesnelden çok, öznel bakış açısını yansıtır. Fakat
buna karşın kilin, bin yıllardır üzerine aldığı misyonu vardır. Christie Brown bu
konuyla ilgili olarak şunu söyler: “Eğer kil bir efsaneye, arkeolojiye ve süresiz
kaliteye sahipse biz bunu yeni bir lisan yaratmakta kullanabilir miyiz? Bir figürü ne
oluşturur? Yüzey, yapı, çizgi, görünüm?”.
Bugün herhangi bir seramik heykele figür diyebilmemiz için, onun bütün
vücut hatlarının tamam olması gerekmemektedir. Sadece baş, iki göz çukuru veya
gövde benzeri bir kütlenin iki yanından sarkan kol ve bacaklar insan tasviri dememiz
için yeterli anlatımlardır. Önemli olan figürün ne amaçla ortaya çıkmış olduğudur.
Sonunda birçok sanatçı insan figürünü kendi deneyimlerini aktarmakta bir araç
olarak kullanmaktadır. Bazıları geçmiş toplumlara bakarken, birçoğu kendi
duygularına odaklanır, diğerleri estetik bir bakış açısıyla yola çıkar, sıklıkla politik
bir gündem saptanmış olur ya da çağdaş toplum üzerine bir düşünce açığa çıkarılır.
Geçmişte de insan figürü veya başı fonksiyonel bir hizmet ile bağdaştırıldığında,
asaletin, mizahın, acımanın, taşlamanın, seksüel anlatımın, korkunun ve trajedinin,
aşırı duyarlılığını taşımıştır. Moda, ilgi ve bağlam konusunda farklılıklar gösterse de,
derinde yatan insan olmanın ortak özelliklerinden dolayı, bunlar bugünün
seramiğinde de bulunmaktadır” (Blandino, 2001:103).
Resim 69: Ayfer Karamani’nin yapmış olduğu kadın figürü
Çıplak figürün kadın olması bin yıllar öncesinden toprakla birlikte gelen bir
miras gibidir. Kutsal kadınlar diyebileceğimiz bu ana tanrıça heykelleri daha sonra
kadının güzelliğine duyulan hayranlıkla devam etmiştir. Kadın vücudundaki estetik
84
üzerine pek bir şey eklemeye gerek kalmadan izleyicilerin bakışlarını kendine
çekebilme yetkesine sahiptir. Yakın zamanlarda gelişen feminist hareketle birlikte
kadın bedeni başka bir anlam yüklenmiş ve sadece estetik kaygılarla çalışılmaktan
öteye geçmiştir. Bugün yasadışı yollardan en çok gelir sağlayan sektörlerden birinin
pornografi olduğunu ve en temel malzemenin de kadın olduğunu düşünürsek, sanatta
kullanılan kadın bedeni farklı bir varoluşla ortaya çıkmaktadır. Çağdaş sanatta nesne
olarak kadının yeri onun eti ve ruhu arasındaki bir sorgulamadan ibaret
kalmamaktadır. Kadın birçok kavramın yerine oturabilecek genişlikte bir geçmişe ve
ruhsal yapıya sahip olduğundan sadece estetik değil, felsefi bir sorgulamadan dolayı
da bu gün sanattaki kalıcı yerinde gösterisine devam etmektedir.
4.2.1. Türkiye’deki Ana Tanrıça-İdol Çalışan Seramik Sanatçılarından
Bazıları
Türkiye’de çağdaş seramik sanatının gelişimi Cumhuriyetin ilanından sonraki
döneme rastlamaktadır. Türkiye’de seramik sanatının çağdaş gelişim çizgisine uygun
bir anlayışla yeniden canlanması ancak 1929’da, Akademi’de seramik atölyelerinin
kurulmaları ile başlar (Thema Larousse, 1993:374).
İslam sanatının etkisiyle Cumhuriyet öncesi zamana dayanan bir figür
geleneği oluşmamış olsa da Neolitik Çağ’a ait ana tanrıça figürleri günümüz
sanatçılarının etkilendiği formlardandır. Buna ek olarak Selçuklu Dönemi Kubad
Abad sarayı çinilerinde, Kütahya seramiklerinde ve Çanakkale seramiklerinde
kullanılmış figürler Türk seramik sanatı tarihindeki en önemli figür
kaynaklarındandır.
Seramik endüstrisinden önce, seramik eğitim kurumlarının açılması ile
seramik sanatının gelişmesi hızlanmıştır. Bu eğitim kurumlarının temelini oluşturan
Sanay-i Nefise Mekteb-i Ali-si daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi adını alır.
1930’da Tezyinat Bölümüne bağlı olarak İsmail Hakkı Oygar tarafından kurulan
çinicilik atölyesi Vedat Ar’ın da katılımıyla kadrolaşmıştır (Karagül, 1997:45).
Okullar, özel atölyeler ve endüstrinin de katkısıyla Türkiye’de seramik sanatı
çağdaş çizgiyi çok kısa bir sürede yakalayabilmiştir. Türkiye’de belli bir dönem figür
işleyen seramik sanatçılarından bazıları: Füreyya Koral, Sadi Diren, Hamiye
Çolakoğlu, Şeyma Nalça Reisoğlu’dur. Heykel sanatçısı olup dönem dönem kadın
85
figürü çalışmış sanatçılar: Haluk Tezonar, Tankut Öktem’dir. Sanat yaşamı boyunca
kadın figürü çalışmış sanatçılardan bazıları: Nasip İyem, Erdinç Bakla, Handan
Börteçene, Hakkı Karayiğitoğlu, Ayfer Karamani, Candeğer Fürtun, Jale Yılmabaşar,
Serdar Tekebaşoğlu…..
Füreyya Koral’ın seramikleri incelendiğinde seramiklerinde zeminin ve sırın
ayrı ayrı önem taşıdığı görülmektedir. Birbirinden farklı biçimlerde çalışmış olan
sanatçının tabakları, heykelleri, büstleri ve duvar panoları vardır. Türkiye’de ilk özel
atölyeyi kurarak çalışmalarına başlayan Füreya Koral’ın kendi özel yaşantısına dair
anlattığı birer hikaye sayılan kadın figürleri sanatçının duygularının bir aynası
gibidir. Hamile iken çocuğunu kaybeden sanatçı bunu seramikten yaptığı içi boş
insanları ile anlatmıştır.
Resim 70: Füreyya Koral’ın Yapmış olduğu “Yürüyen İnsanlar”
Anadolu kültürünün sembollerini yorumlayarak çalışmalarına kaynak veren
Sadi Diren’in grup figürleri insanı anımsatan şematik bir yapıdadır. Öte yandan ağız,
burun, kaş, göz ayrıntısıyla yine de soyutlayarak yaptığı heykelleri de mevcuttur.
Resim 71-72: Sadi Diren’in yapmış olduğu seramik figürler
86
Soyutlanmış insan figürleri çalışan bir diğer seramik sanatçısı Hamiye
Çolakoğlu’dur. Çolakoğlu’nun figürleri basit bir gövde anımsatması yaratacak kütle
üzerine kullanılan başlardan oluşmaktadır. Figür soyutlamalarını bazı duvar
panolarında ve bazen de heykel biçiminde kullanmıştır.
Resim 73-74: Hamiye Çolakoğlu’nun yapmış olduğu figür ve duvar panosu
Candeğer Fürtun, 1970’lerde sürdürdüğü organik biçim denemeleri ile
1980’lerde yer yer figürü çağrıştıran, yuvarlak ve yumuşak hatların egemen olduğu
kabartmalara dönüşmüştür. 1980’lerin sonlarında Fürtun’un figürlerinin daha da
hacim kazanarak çevrenin sınırlarını zorladığı görülür (Eczacıbaşı, 1997:636).
Handan Börteçene daha çok izleyiciyi düşündüren çalışmalar yapmaktan
yanadır. Ana malzeme için seramiği kullanırken yanında başka malzemelerle de
çalışır. Konu olarak kadını ağırlıklı kullanan sanatçı Anadolu kültürlerindeki
idollerden etkilenmektedir. Güngör Güner ve Şeyma Nalça Reisoğlu’nun
çalışmalarında kadın bedeni soyutlanmış bir halde kendini göstermektedir.
Anadolu’daki idol geleneğinden yola çıkan sanatçılar çağdaş yorumlar ile seramikte
idol kavramını tekrar ele almışlardır. Türkiye’nin ilk kadın seramik profesörü Jale
Yılmabaşar’ın, çalıştığı birçok tema arasında bulunan kadın figürü hamilelik
döneminde duygusal bir aktarım nedeniyle ortaya çıkmıştır. Hamile kadınlar ve
çocuklarını pano üzerinde rölyef olarak veya üç boyutlu biçimde şekillendirir.
87
Resim 75-76: Şeyma Nalça Reisoğlu ve Güngör Güner’in yapmış olduğu figüratif çalışmalar
Resim 77: Jale Yılmabaşar’ın yapmış olduğu çocuklu ve hamile kadın figürleri
Erdinç Bakla Anadolu Kültürünün önemli bir parçası olan Ana Tanrıça
Kültüründen hareketle çalıştığı kadın figürlerinde özellikle bir çıplaklık
kullanmamasına karşın figürlerini giydirmemiştir de. Bakla’ya göre, figürleri bir
bütünün parçasından ortaya çıkan kadınlardır. Figürlerini genelde büst şeklinde
çalışmıştır. Erdinç Bakla karakteristik insan figürlerinin üzerine zamanın eklediği
değişimlerle çalışmaya devam etmektedir. Bugün eğitimcilik mesleğinden emekli
olan ancak davet edildiği konferanslarla ve açtığı sergilerle eğitime devam eden
sanatçı zaman zaman figürlerini bronz dökümle de çalışmaktadır.
88
Resim 78-79: Erdinç Bakla’nın yapmış olduğu tanrıçalar
Nasip İyem konu olarak kadın figüründen vazgeçmemiş bir sanatçıdır. Nasip İyem’in
seçtiği kadınlar, eşinin resimlerine konu ettikleriyle aynı kadınlardır: Anadolu
kadınları. Sanatçı kadınlarını idolleştirerek, kaygılı fakat Anadolu toprağı kadar
güçlü kadınları seramikte şekillendirerek onları ölümsüzleştirir. Şekillendirme
tekniği konusunda açıklamasını şöyle yapmaktadır: Renksiz ve ya çok az
renklendirilmiş, genellikle sırsız kadın heykellerinde çoğunlukla büstler
çalışmaktadır.
Resim 80: Nasip İyem’in yapmış olduğu heykelcikler
Ayfer Karamani, Türk seramik sanatında emeği geçmiş, süreklilik halinde
figür çalışan seramik sanatçılarından birisidir. Sanatçı yaptığı figürler özellikle kadın
figürleriyle tanınmıştır. Seramikte figür çalışmaya başladığı ilk andan beri kadın
89
yapan Karamani bu sürekliliğini şu şekilde açıklamaktadır: "Çünkü benim en iyi
tanıdığım varlık kadındır"
Resim 81-82: Ayfer Karamani’nin yapmış olduğu kadınlar
Kadın, tanrıça ve idol temalı konularıyla dikkat çeken sanatçıların
uygulamalarından örnekler;
Resim 83 : İlgi Adalan’ın yapmış olduğu idol Resim 84: Serap Ünal’ın yapmış olduğu idoller
90
Resim 85: Serap Ünal’ın yapmış olduğu idoller Resim 86: Gül Erali’nin yapmış olduğu idoller
Resim 87: (Soldan sağa doğru) Uluhan Ataç, Gül Erali ve Ayfer Karamani’nin yapmış oldukları
kadın figürleri
91
5. BÖLÜM
5.1. Kişisel Yorumlar ve Uygulamalar
Tarih öncesinin en gerilerinden tek Tanrılı dinlerin ortaya çıktığı dönemlere
kadar uzanan, hatta bu dinlerde de izleri görülebilen Ana Tanrıça inancını,
Anadolu’nun kendi tarih akışı içinde yansıyan kişiliğinde izlemek gerekir.
Anadolu’nun en eski Tanrı tasarımlarından olan Ana Tanrıça yaratma eyleminin özü,
insanlar için bereket ve çoğalmanın simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ana Tanrıça mitoslarında egemen olan Tanrı anlayışı tüm insana ilişkin
eylemlerin ilk nedeni ve kökenidir. İlerleyen süreçte, ilk kökenden zaman
bakımından ne kadar uzaklaşılırsa uzaklaşılsın, kutsal eylem biçimleri bereket adına
sürekli tekrar edilmiştir.
Çağlar boyu egemen olan Ana Tanrıça’nın anlamsal boyutunun yanı sıra bir
de imgesel boyutu vardır. Bu imgesel boyut Hacılar gibi Anadolu’nun en eski
yerleşim merkezlerinde rastlanan kadın heykelcikleri ile somutlaşarak hayat
bulmaktadır.
Çalışmalardaki geniş kalçalı, karınlı, iri göğüslü ve daima çıplak olan Ana
Tanrıça figürinlerinde tabiki Neolitik Çağ’a ait olan toprak türü kullanılmamıştır.
Bünyesinde pişmiş seramik parçaları bulunduran şamotlu çamur ve seri üretimin
uygulandığı kalıptan döküm alma tekniğini uygulanmıştır. Serbest şekillendirme ile
yapılan formlarda kalça, göğüs ve vurgulanan üreme organı; analığı, üremeyi,
dişiliği, hayatın sürmesini ve bereketi simgelemektedir.
Çalışmalardaki dokular, bezemeler ve lekeler; Hacılar Ana Tanrıça’larında
yer alan genç, hamile, çocuklu, orta yaşlı ve yaşlı figürinlerindeki yaşam evrelerini
gösteren, vücut lekeleri, dövme veya giysi motifleri olduğu düşünülen bezemelerden
esinlenilmiştir.
Hacılar figürinlerinin şekillendirilmesinde kullanılan kırmızı, kahverengi ve
bej renkli çamurlara yakın olarak, bazı Ana Tanrıça çalışmalarının dekorlanmasında
şamotlu çamur üzerine astar tekniği uygulanmıştır.
92
Şekillendirilmesi bitmiş çalışmaların, kurutma aşaması yapıldıktan sonra
bisküvi pişirimi yapılmaktadır. 950 C° de birinci pişirimi yapılmış olan çalışmalar
canlılık kazanmak üzere sırlanarak 1020 °C de fırınlanmaktadır.
Resim 88: Ana Tanrıçalar
Malzeme: Şamotlu çamur
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır Oksit 900 °C
Boyut: 45x40cm, 80x40cm
Yapım Tarihi: 2011
93
Resim 89: Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 75x 40 cm
Yapım Tarihi: 2011
94
Resim 90: Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 45x 40 cm
Yapım Tarihi: 2011
95
Resim 91 : İdol
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 80x 25 cm
Yapım Tarihi: 2011
96
Resim 92: Soyut Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 35x 40 cm
Yapım Tarihi: 2011
97
Resim 93: Soyut Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 55x 40 cm
Yapım Tarihi: 2011
98
Resim 94: Soyut Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 65x 20 cm
Yapım Tarihi: 2011
99
Resim 95: Soyut Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamuru
Yapım Şekli: Elle şekillendirme
Teknik: Bakır oksit, 900°C
Boyut: 65x 30 cm
Yapım Tarihi: 2011
100
Resim 96: Soyut Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamur
Yapım Şekli: Serbest Elle Şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 65x25 cm
Yapım Tarihi: 2011
101
Resim 97: Soyut Ana Tanrıça
Malzeme: Şamotlu Çamur
Yapım Şekli: Serbest Elle Şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 38x27 cm
Yapım Tarihi: 2011
102
Resim 98: Soyut Tanrıça İdolü
Malzeme: Şamotlu Çamur
Yapım Şekli: Serbest Elle Şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 50x42 cm
Yapım Tarihi: 2011
103
Resim 99: Soyut Tanrıça İdolü
Malzeme: Şamotlu Çamur
Yapım Şekli: Serbest Elle Şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 60x30 cm,
Yapım Tarihi: 2011
104
Resim 100: Soyut Tanrıça İdolü
Malzeme: Şamotlu Çamur
Yapım Şekli: Serbest Elle Şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 50x42 cm
Yapım Tarihi: 2011
105
Resim 101: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 45x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
106
Resim 102: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900°C
Boyut: 80x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
107
Resim 103: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar, 900 °C
Boyut: 80x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
108
Resim 104: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: 1020 °C sırlı pişirim
Boyut: 45x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
109
Resim 105: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: 1020 °C sırlı pişirim
Boyut: 45x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
110
Resim 106: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: 1020 °C sırlı pişirim
Boyut: 45x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
111
Resim 107: Ana Tanrıça
Malzeme: Döküm Çamuru
Yapım Şekli: Kalıp yöntemiyle şekillendirme
Teknik: Kırmızı Astar 900 °C
Boyut: 45x40 cm
Yapım Tarihi: 2011
112
6. BÖLÜM
6. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
Eski çağlarda, ilkel toplumlar hakkında, günümüze bilgi veren birçok kültür
kalıntısı içinde en önemli buluntu grubu şüphesiz seramiklerdir. Bulunan
seramiklerin günümüz insanına vereceği bilgiler, insanlık tarihinin daha iyi
anlaşılması için önemli ipuçlarını oluşturmaktadır. Kimyasal ve fiziksel analizler
sonucunda seramik çamurunun yapısını, pişirme ve biçimlendirme tekniklerini,
biçimlendirme amaçlarını ve nedenlerini belirleyebilmek mümkün olmaktadır.
Bulunan seramik parçaların görünümleri incelendiğinde, yapıldıkları dönemdeki
toplumların ihtiyaçlarını, beğenişlerini, birbirleriyle sosyolojik ilişkilerini ve
yaşanılan bölgenin sınırlarını anlayabilmek mümkündür.
Eski insanlarda Tanrılar, insanların kişiselleştirilmiş istekleriydi. İnsanların
istekleri ise, açlıktan ölmemek, toprağın verimli olması, bir de komşu kabileler
tarafından altedilip öldürülmemek, yani kabileye çok çocuk ve savaşçı yetiştirilmesi,
kabilenin verimli olması idi. İşte bundan dolayı, Ana Tanrıça, yeryüzünün
tanrıçasıydı. Büyük Tanrıca tapımı genelde “anaerki” ile özdeşleştirilmiş, tanrıça
figürlerinin, toplumdaki güçlü kadınlar model alınarak yapıldığı ileri sürülmüştür.
Anaerki kavramını savunanlar, tarımı kadınların başlattığını, hayvanları kadınların
evcileştirdiğini, çömlekçilik dokumacılık gibi sanatları ilk kadınların geliştirdiğini
çocuk doğumuyla birlikte toplumun üremesi için gerekli tüm ekinlikleri kadının
gerçekleştirdiğini ve neolitik toplumun bu nedenle anaerkil olduğunu ileri sürerler.
Hacılar’da yapılan çalışmalar terracota yapımının M.Ö. 6500-7000'lere kadar
uzandığını ortaya koymaktadır. Ana tanrıça ayakta, oturmuş ya da uzanmış olarak
tasvir edilir. Geniş kalçalı, karınlı, iri göğüslü ve daima çıplaktır. Kalça, göğüs ve
vurgulanan üreme organı analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve bereketi
simgeler. Ana tanrıçanın bu özellikleri Kybele'den Artemis'e kadar bütün ana tanrıça
imgelerinde vardır. Ana Tanrıça, figürlerin bir bölümünde doğum yaparken
gösterilir. Bazen göğsünün üzerinde, kollarında bir erkek çocuğu taşır. Ana tanrıça
oturmuş ya da doğum anındaki pozisyonlarında iki yanında ve kucağında leoparla
gösterilir. Leopar, ana tanrıçanın kutsal hayvanıdır ve onun hayvanların kraliçesi
olmasını ve doğa üzerindeki sınırsız egemenliğini simgeler.
113
Günümüz düşünce yapısıyla geçmiş toplumların inanç sistemlerini anlamaya
çalışmak, onların “tanrı” ve “tanrıça”larını, dönemlerle sınırlamak oldukça zordur.
Yapılan kazılarda eril-dişil ayrımının aranması, bugün sahip olduğumuz erkek-kadın
sınıflamasının verdiği bir sonuçtur. Oysa Neolitik dönemde düşünüldüğü tarzda bir
cinsiyet ayrımı henüz hiçbir yerleşim yerinde kanıtlanabilmiş değildir. Kaldı ki dişil-
eril farkının ispatı da, elimize aldığımız her cinsiyeti belli figürin ya da heykelin tanrı
veya tanrıça olmasını gerektirmemektedir.
Anadolu’da Neolitik dönemde görülen figürinler, heykeller ve duvar resimleri
bir ana tanrıça ya da tanrı tapınımından çok, doğurganlığın denetlenmesi ya da
hayvan totemlerinin insanlara bolluk getireceği kavramı çerçevesindeki inançsal
faaliyetlerin yansımasıdır. Tanrısal saygınlık ve güç kavramları, kendisini leopar,
yırtıcı kuşlar ve çeşitli hayvanlar ile göstermiş, bu kavramların grubun refahını
sağladığı ya da bazı üyelerinin saygınlığını arttırdığı düşünülmüştür. Burada görülen
evrensel bir dini inanış değil, daha çok kuruluş aşamasındaki bir inanç sistemi gibi
görünmektedir.
Boyutun sınır tanımadığı günümüzde, neredeyse ilk sanat yapıtlarının ortaya
çıktığı Hacılar kültürüne ait bilgiler edinmek ve bu bilgiler ışığında günümüz
yorumlamalarına katkılar sağlamaktır. Bu yaklaşımla araştırması ve uygulaması
yapılan Hacılar Ana Tanrıça figürinlerinin yorumlanması, sanatçı üretiminin kaynağı
olan etkileşim, iletişim ve üretim üçgeninde değerlendirilmiştir. Bu etkilenim
sonucunda, tez kapsamında fotoğrafları sunulan eser uygulamaları oluşturulmaya
çalışılmıştır.
114
KAYNAKÇA
AKURGAL, E., (2007). Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yayınları, 9. Baskı,
İzmir
AKURGAL, E., (2008). Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak Popüler Bilim Kitapları,
20.Basım Ankara
BALTER, M., (2008). Tanrıça Ve Boğa Çatalhöyük Uygarlığın Doğuşuna
Arkeolojik Bir Yolculuk, Homer Kitabevi.
BAŞARAN, S., (2000). Pişmiş Toprak Ve Cam Eserlerin Konservasyon /
Restorasyon, Graphis Yayıncılık, 1. Baskı.
BELLİ, O., (2000). Türkiye Arkeolojisi Ve İstanbul Üniversitesi Bildiriler
Kitabı, T.C. İstanbul Üniversitesi Yayınları, Ankara.
BELLİ, O., (2001). Anadolu Tanrıçaları, Prometre Kültür dizisi, İstanbul.
BRAİDWOOD, R. J., (1995), Tarih Öncesi İnsan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul
CÖMERT, B., (1999). Mitoloji ve İkonografi, Ayraç Yayınevi, Ankara.
DESTİ, M., (1998). Anadolu Uygarlıkları, Dost Kitabevi Yayınları, 2. Baskı, Çeviri
:Muna Cedden.
DURU, R., UMURTAK G., (2005). Höyücek, Atatürk Kültür Dil Ve Tarih Yüksek
Kurumu- Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
DURU, R., (2008). M.Ö. 8000’den M.Ö. 2000’e Burdur-Antalya Bölgesinin
Altıbin Yılı, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü
Yayınları, 1.Basım, İstanbul.
DURU, R., (2010). Elli Yıllık Bir Arkeoloji Öyküsü Hacılar, Suna-İnan Kıraç
Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yayınları, İstanbul.
115
EKİNCİ, H. A., M. O. ERBAY, A. ÇANKAYA ve G. GÜLSEVEN. (2007). Burdur
Müzeleri ve Ören Yerleri, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul.
EYÜBOĞLU, İ. Z., (1997). Anadolu Uygarlığı, Der Yayınları, 3. Basım, İstanbul
GÖKOVALI, Ş., (1998). Anadolu Efsaneleri, Bilgi Yayınları, 9. Basım
GÜR, S., (2007). İlk İnsandan Selçukluya Anadolu Uygarlıkları Ve Antik
Şehirler, Alfa Yayınları
HUOT, J. L., J.-P. THALMANN ve D. VALVELLE, (2000). Kentlerin Doğuşu,
İmge Kitabevi, İstanbul
İNDİRKAŞ, Z., (2001). Anatanrıçalar, Kybele Ve Çağdaş Türk Resmindeki
İzdüşümleri, T.C. Kültür Bakanlığı Sanat Eserleri, 1. Baskı, Ankara.
KABAAĞAÇLI, C. Ş., (1998). Anadolu Tanrıları, Bilgi Yayınevi, 8. Basım
KUBAN, D., (2005). Çağlar Boyunca Türkiye Sanatının Anahtarları, Yapı Kredi
Yayınları, 2. Basım, İstanbul.
MEMİŞ, E., (2006). Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Kitabevi, 1. Baskı
MEMİŞ, E., (2007). Eskiçağ Türkiye Tarihi En Eski Devirlerde Pers İstilasına
Kadar, Çizgi Kitabevi, 7.Basım.
ÖKSE, A. T., (2002). Arkeolojik Çalışmalarda Seramik Değerlendirme
Yöntemleri, Arkeoloji Sanat Yayınları, İstanbul.
ÖZÇELİK, N., (2006). İlk Çağ Tarihi Ve Uygarlığı, Nobel Yayın Kitabevi, 3.
Baskı, Ankara
ÖZDOĞAN, M. ve BAŞGELEN N., (2007). Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve
Avrupa’ya Yayılımı Türkiye’de Neolitik Dönem-Yeni Kazılar Yeni
Bulgular, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
PAKSOY, G., (2007). Anadolu’da Pişen Toprak, Rezan Has Müzesi Yayınlar, 1.
Baskı.
116
ROLLER, L. E., (2003). Ana Tanrıça’nın İzinde-Anadolu Kybele Kültü, Homer
Kitabevi, Çev: Betül Avunç, 1. Basım.
SALTUK, S., (1989). Arkeoloji sözlüğü, 5. Baskı, İnkılap Yayınları.
SCHMİDT, K., (2006). Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbekli Tepe
(En Eski Tapınağı Yapanlar), Klaus Arkeoloji Ve Sanat Yayınları,
München.
Seramik Tanıtım Komitesi (2003). Türkiye’de Seramik-Toprakla Ateşin Öyküsü-
Çömlekçi Tezgahından Dev Bir Endüstriye Seramiğin Anadolu’daki
8000 Yılı, Uniform Yayıncılık, 1. Baskı.
SÖZEN, G., (1998). Anadolu Uygarlığı, Urart Atelyeleri
ŞENEL, A., (1993). İç Asya’da Paleolitik-Neolitik Ön Asya’da Neolitik-Uygar
Toplum Ve Kültür Örnekleriyle İnsanlık Tarihi, , İmaj Yayıncılık, 1.
Baskı.
ŞİMŞEK, TOLACI S., (2009). Burdur Tarihi Kent Dokusunun İncelenmesi,
Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Isparta.
T.C. Kültür Bakanlığı, (2003). Yitik Miras’ın Dönüş Öyküsü, 1. Basım.
T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı, (2003). III. Uluslar arası Eskişehir Pişmiş
Toprak Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Eskişehir
T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, (2007). 1200 Yıl Önce Uygarlığın Anadolu’dan
Avrupa’ya Yolculuğunun Başlangıcı-Neolitik Dönem, Yapı Kredi
Yayınları.
TUNCER, Ö., (1999). İşte Anadolu, , Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2. Basım.
TURANİ, A., (1992 ). Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitabevi, 11. Basım.
117
UÇANKUŞ, H. T., (2000). Bir İnsan Ve Uygarlık Bilimi Arkeoloji Tarih
Öncesinden Perslere Kadar Anadolu, T.C. Kültür bakanlığı Sanat Eserleri,
1. Baskı, Ankara.
UÇANKUŞ H. T., (2002). Ana tanrıça Kybele’nin ve Kral Midas’ın Ülkesi
Phrygia, Kültür Bakanlığı Yayınları Sanat Eserleri Dizisi, 1. Baskı, Ankara.
UMURTAK, G., Ş. DÖNMEZ, A. YURTSEVER, (2007). Refik Duru’ya
Armağan, Ege Yayınları İstanbul.
YILDIZ, G., S. YILDIRIM ve Ş. KAZAN, (2007). I. Burdur Sempozyumu 16-19
Kasım 2005, T.C. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Yayınları, Cilt 1. Burdur.
Bildiriler
BAYSAL, A., (2007). Burdur Göller Bölgesi Ve Konya Ovası Neolitik
Kültürlerinin Kısa Bir Karşılaştırılması, Burdur.
DURU, R., (2000). Burdur Bölgesi Araştırmaları Ve Kuruçay Höyüğü Kazıları,
Ankara.
EKİNCİ, H. A., (2007). Burdur İl Sınırları İçerisinde Yapılmış Olan Kazılar Ve
Araştırmalar, Burdur.
GÜNEY S., (2003). Ana Tanrıça Kültürünün Doğuşu Ve İdol Kavramının
Günümüz Seramik Sanatındaki İzdüşümleri, Eskişehir
ÖZSAİT, M., (2000). Göller Bölgesi Yüzey Araştırması Ve Harmanören Kazısı,
Ankara
ÖZSAİT, M., (2007). Arkeolojik Verilerin Işığı Altında Burdur. Burdur.
TALOOEN, P. ve N. ALP, (2007). Pisidia Kültleri Antik Çağda Burdur İlinde
Dinsel Hayat, Burdur.
118
ÜNAL, S., (2003). Anadolu arkeolojisinde 9000 yıllık serüven: Seramik,
Eskişehir.
ÜNAL, S., (2007). Sagalassos’da Seramik, Burdur.
ÜNAL, S. ve A. ACAR, (2010). Anadolu Bereket Sembollerinin Seramiğe
İzdüşümü, Isparta.