90
Türkiye’nin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız Taner Yıldız Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı • Cil Report : Sürdürülebilirlik Bilimi • Doç. Dr. İshak Torun: Modern Kapitalizmin Doğuşu Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü: Devrim İldiri Gap Başkanı: Sadrettin Karahocagil Altın Madencileri Derneği Gen. Koor.: Dr. Muhterem Köse Maltepe Üniversitesi İİBF Dekanı: Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan Kagider Başkanı: Dr. Gülden Türktan Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı: Zeynep Necipoğlu Fider-Finansal Kiralama Derneği Başkanı: Bülent Taşar Tayçed Başkanı: Muhammet Saraç BALO Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar G.Müd.: Hüseyin İşteermiş T.C. Sanayi Genel Müdürü: Süfyan Emiroğlu Faktöring Derneği Başkanı: Zafer Ataman İEİS Genel Sekreteri: Turgut Tokgöz Prefabrik Birliği Genel Sekreteri: Bülent Tokman Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir Ercan TOPACA Kocaeli Valisi İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak Dr. Önder HALİSDEMİR Aktif Bank CEO Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde Sadettin KORKUT ASD Ykb. Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var Mete EKİN Pirelli CEO Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik Dr. Recep KONUK Pankobirlik ve Konya Şeker Ykb. Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor Atamer GİYİCİ Kroman Çelik Ykü. SUSTAINABLE ECONOMY G L O B A L E T I K I N S A N I O D A K HAZiRAN • 2013

Sustainable Economy Turkey Dergisi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sustainable Economy Turkey Dergisi 1

Citation preview

Page 1: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Türkiye’nin EnerjisiniHer Yönden Sürdürülebilir KılacağızTaner YıldızEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı

• Cil Report : Sürdürülebilirlik Bilimi• Doç. Dr. İshak Torun: Modern Kapitalizmin Doğuşu

Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü: Devrim İldiri

Gap Başkanı: Sadrettin Karahocagil

Altın Madencileri Derneği Gen. Koor.: Dr. Muhterem Köse

Maltepe Üniversitesi İİBF Dekanı: Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan

Kagider Başkanı: Dr. Gülden Türktan

Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı: Zeynep Necipoğlu

Fider-Finansal Kiralama Derneği Başkanı: Bülent Taşar

Tayçed Başkanı: Muhammet Saraç

BALO Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar G.Müd.: Hüseyin İşteermiş

T.C. Sanayi Genel Müdürü: Süfyan Emiroğlu

Faktöring Derneği Başkanı: Zafer Ataman

İEİS Genel Sekreteri: Turgut Tokgöz

Prefabrik Birliği Genel Sekreteri: Bülent Tokman

Kocaeli’nin Ülkemiz veMilletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde DevamEdecektirErcan TOPACAKocaeli Valisi

İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da HızlandıracakDr. Önder HALİSDEMİRAktif Bank CEO

Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az HammaddeSadettin KORKUTASD Ykb.

Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik VarMete EKİNPirelli CEO

Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde SüreklilikDr. Recep KONUKPankobirlik ve Konya Şeker Ykb.

Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor

Atamer GİYİCİKroman Çelik Ykü.

SUSTAINABLEECONOMYGL

OBAL

E TI K I N S A NI

ODAK

HAZiRAN • 2013

SU

ST

AIN

AB

LE

EC

ON

OM

YH

AZ

İRA

N 2013

Page 2: Sustainable Economy Turkey Dergisi
Page 3: Sustainable Economy Turkey Dergisi

İçindekilerTürkiye’nin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız ................................................................................................ 4

Taner Yıldız, Enerji Bakanı

Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir ..................................... 6Ercan TOPACA, Kocaeli Valisi

İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak ........................... 10Dr. Önder Halisdemir, Aktif Bank CEO

Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor .................................................................................................... 14Atamer GİYİCİ, Kroman Çelik

Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var ....................................................................................................................... 20Mete Ekin, Türk Pirelli CEO

Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik ..................................................................................... 24Dr. Recep Konuk, Pankobirlik Ykb.

Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye .......................................................................................................................... 30Devrim İLDİRİ, Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü

Güneydoğu Anadolu Projesi .......................................................................................................................................... 34Sadrettin Karahocagil, Gap Başkanı

Madencilik, Çevre, Altın Üretimi ..................................................................................................................................... 38Dr. Muhterem KÖSE, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü

Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz  ................................................................................................................ 42Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, MÜ. İİBF. Dekanı

KAGİDER ve Türkiye’de Kadın .......................................................................................................................................... 46Dr. Gülden Türktan, Kagider Başkanı

Köklü İlişkilere Sahip Fransa İle Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır ................................................................. 50Zeynep Necipoğlu, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı

Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli ................................................................ 52Bülent Taşar, FİDER Başkanı

Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde ................................................................. 56Sadettin Korkut, Ambalaj Sanayicileri Derneği Ykb.

TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü .................................................................................................................................... 60Muhammet SARAÇ, TAYÇED Ykb.

BALO’nun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)’ne Etkisi ............................................................................. 64Hüseyin İşteermiş, Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü

Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi ........................................................................................ 68Süfyan Emiroğlu, T.C. Sanayi Genel Müdürü

Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz ..................................... 72Zafer Ataman, Faktöring Derneği Başkanı

Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı ...................................................................................... 76Turgut Tokgöz, İEİS Genel Sekreteri

Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon ...................................................................................................................... 80Bülent Tokman, Prefabrik Birliği Genel Sekreteri

Modern Kapitalizmin Doğuşu ......................................................................................................................................... 82Doç.Dr.İshak TORUN, Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi

Sürdürülebilirlik Bilimi ................................................................................................................................................... 88

Sustainable Economy DergisiSahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü

Fatih ÇİLYayın Danışmanı

Dursun Ali YazYayın Tasarım

Grafi kart

Baskı:İSKETE CENTER

Matbaacılık Ltd. Şti.

Cağaloğlu Yokuşu No:13/A

Tel:0212 527 49 97

Cağaloğlu-Fatih/İST.

Yönetim Yeri:Sürdürülebilir Ekonomi Yayıncılık

İMES Sanayi Sitesi A Blok 108 Sk. No:55

Dudullu-Ümraniye / İST.

Tel: 0 216 505 87 49

[email protected]

www.seturkey.net

Page 4: Sustainable Economy Turkey Dergisi

2 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Page 5: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 3

Editör

Merhabalar

B ilirsiniz, Mevlana bir şiirinde :

“Düne ait ne varsa dünde kaldı

cancağızım, bugün artık yeni şeyler

söylemek lazım” derken; Beydaba ise Kelile ve

Dimne’de  «Azgın kral Debşelîm zamanında bilge

Beydebâ yaşıyordu, ama onu yanlış yoldan çevirme-

di desinler istemem” diyordu. Şirazlı Sadi ise “Adem

oğulları aynı vücudun uzuvlarıdır. Çünkü aynı

cevherden yaratılmışlardır. Felek bir uzva elem

getirirse, öbürlerinin huzuru kalmaz. Ey başka-

larının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek

yakışık almaz...” demişti.

İşte, hükümdarlara baştacı olmuş bunlar gibi ki-

şilerden aldığımız ilhamla hazırladığımız yeni

sayımızla yine karşınızdayız.

Yapılan yanlışların düzeltilmesi noktasında söy-

lenmesi gereken yeni şeyleri söylerken, kendi

türümüz ve diğer canlıların yaşam hakkı için

kaygılanan; “hepimiz için, yeniden yavaş yavaş

şekillenmeye başlayan yeni ekonominin ” ahla-

kı ve içeriği noktasında tavrı olan “İnsanları” bir

araya getirmeye çalıştığımız bu sayımızın da ül-

kemiz ve dünyamız için artı değer yaratacağına

inanıyoruz.

Bu vesile ile hepinize selam ve saygılarımı

sunuyorum.

Hello

You know in his poem Rumi said : “ All the words of yesterday vanished with the passing day, o my soul!Now it is time to tell something new and fresh…”

And in Pançatantra Bidpai said that “ I do not

want to let them say; there was a scholar called

Bidpai in a time of cruel King Dabshalim and he

could not able to restore him to the paths of mo-

deration and justice.” Also Saadi Shirazi had said

““Humans (children of Adam) are inherent parts

(or more literally, limbs) of one body,and are from

the same essence in their creation.When the con-

ditions of the time hurts one of these parts,other

parts will be disturbed.If you are indiff erent abo-

ut the misery of others,it may not be appropriate

to call you a human being.”

By the inspiration of these great names, we in-

terviewed with the respected name of Turkish

economy, who say new things have to be said

in order to correct the mistakes made, concer-

ned for their own species and other living things

and have ethics and attitude at the contents of

the new economy being slowly beginning to take

shape “for all of us”. We believe that our work

will create added value for our own country and

world.

I extend my greetings and best regards to all of you

on this occasion. Fatih Çil

Page 6: Sustainable Economy Turkey Dergisi

4 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

2012 yılı, enerji sektörü açısından ilkle-

rin yaşandığı, sürdürdüğümüz enerji diploma-

sisinin giderek güçlendiği başarılı bir yıl oldu.

Bu yıl hem mevcut projelerimize devam ettik,

hem de yeni birçok projeye imza attık. Türki-

ye, giderek sağlamlaşan bir enerji politikası

oluşturma hedefini bu yıl perçinlemiş oldu.

Biz bütün bu adımları vatandaşımıza hiçbir

sıkıntı yaşatmamak için gerçekleştirdik. Tür-

kiye artık geliştirdiği projelerle kendi enerji

ihtiyacını sorunsuz bir şekilde karşılayan bir

ülkedir. Bunun yanında bölgesinde önemli bir

enerji merkezi haline gelmektedir. Biz 2012

yılında olduğu gibi gelecek yıllarda da enerji

konusunda önümüze koyduğumuz hedefl eri

tek tek hayata geçirmeye devam edeceğiz. Ve

hem bölgedeki etkinliğimiz artarak sürecek,

hem de vatandaşımıza enerji arzında hiçbir sı-

kıntı yaşatmamaya devam edeceğiz.

2012 yılnda yapılanları kısaca değerlendirirsek;

2012 yılında elektrik üretimi 230 milyar kilo-

vatsaate çıktı. Elektrik santrali sayısı 743’e çıktı.

Kurulu güç 56 bin MW seviyelerine çıktı. Yeni-

lenebilir enerjide ivme yakalandı. Hidroelektrik

santrali kurulu gücü 18 bin 800 MW’a çıktı.

Termik santral kurulu gücü 35 bin MW’a çıktı.

Rüzgar kurulu gücü 2 bin 105 MW olarak ger-

çekleşti. Jeotermal kurulu gücü 114 MW’a çıktı.

Elektrik üretiminde özel sektör payını yüzde

61’e çıktı. Yerli kaynakların değerlendirilmesi

ve ülke ekonomisine kazandırılması konu-

sunda birçok adım atıldı. Kamunun elinde

bulunan 18 bin MW termik santral kurma

potansiyeli bulunan kömür sahalarının sant-

ral yapma koşuluyla özel sektöre devredil-

mesi ve ekonomiye kazandırılmasına yönelik

çalışmalar 2012 yılında yapılmaya başlandı.

Yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım de-

Türkiye’nin Enerjisini Her YöndenSürdürülebilir Kılacağız

Taner YıldızEnerji Bakanı

“2023’e kadar Türkiye’nin pet-

rol ve doğalgaz ithal etmemesi

hedefl eniyor. Yüzde 37’lik kıs-

mı değerlendirilen kömür kay-

naklarının 2023 yılına kadar

tamamı ülke ekonomisine ka-

zandırılacak.

Taner YILDIZ, Enerji Bakanı

Page 7: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 5

Türkiyeʼnin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız

mek olan bu proje, sanayinin gelişmesine

ve ekonomiye bir katma değer sağlayacak.

Bu kapsamda Adana/Tufanbeyli’de 600 MW,

Soma-Deniş’de 450 MW, Bursa Davutlar ve

Harmanalanı’nda 270 MW potansiyele sahip

saha özel sektöre devredildi

Bu noktadan devamla; Türkiye linyit rezervinin

yaklaşık yarısının bulunduğu Afşin – Elbistan

havzasında 4,4 milyar ton rezerv bulunuyor

ve havzaya 8 bin 200 mw gücünde yeni sant-

rallar kurma potansiyeli bulunuyor. Havzada

yeni santralların inşa edilmesi, işletilmesi, re-

habilitasyonu, modernizasyonu ve yeni kömür

sahalarının geliştirilmesi konusunda dünyanın

önde gelen şirketleriyle müzakereler devam

ediyor. Bu projeler yatırıma dönüştüğünde,

bölgeye toplam 10 Milyar $ civarında yatırım

yapılacağı öngörülüyor.

Ayrıca petrol ve doğalgaz aramaları devam edi-

yor. Petrol ve doğalgaz sondaj miktarı 300 bin

metreye, arama yatırımı 1.4 milyar dolara çıktı.

Yine 2012 yılında Azeri doğalgazını Türkiye’ye

ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak

olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı

Projesi’nin (TANAP) ilk adımını Azerbaycan

ile atıldı. Projenin Hükümetlerarası Anlaşması

gerçekleştirildi. Denizlerde petrol aramacılı-

ğında atağa kalkıldı. TPAO, dünya devi şir-

ketlerle Karadeniz ve Akdeniz’de derin deniz

petrol aramacılığı gerçekleştiriyor. Kendi

petrolümüzü bulmak için yerli sismik ara-

ma gemisinin inşasına başlandı. Türkiye’nin

yüzde 100 yerli sismik gemisi olacak.

Nükleer enerji noktasında; Akkuyu Nükleer

santralını kurma süreci devam ediyor ve bu yıl

Rusya’ya nükleer mühendislik eğitimi için 75

öğrenci gönderildi.

Diğer yandan Libananco, Aktaş, Kanel Elekt-

rik gibi tahkim davaları kazanıldı. Bu dava-

larda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden 250

milyar dolar tazminat isteniyordu.

Ülkemizin 2023 hedefl eri açısından; 2023

yılına kadar enerji yatırımlarının 100 milyar

dolar olarak gerçekleşmesi hedefl eniyor. 2023’e

kadar 2 nükleer santral işletmeye alınacak,

üçüncüsünün inşasına başlanacak. Elektrik

enerjisi kurulu gücü 100 bin mw’a çıkacak.

Elektrik tüketiminin 500 milyar kilovatsaat

olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Elektrik üre-

timinde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 30’a

çıkacak. Hidroelektrik ve rüzgar santralı ku-

rulu gücü 20 bin mw’a, güneş enerjisi kurulu

gücü 3 bin mw’a, jeotermal enerji kurulu gücü

600 mw’a çıkacak. Petrol ve doğalgaz aramaları

devam edecek. 2023’e kadar Türkiye’nin pet-

rol ve doğalgaz ithal etmemesi hedefl eniyor.

Yüzde 37’lik kısmı değerlendirilen kömür

kaynaklarının 2023 yılına kadar tamamı ülke

ekonomisine kazandırılacak. Biz, enerji ve

maden kaynaklarını verimli, etkin, güvenli, za-

manında ve çevreye duyarlı şekilde değerlendire-

rek dışa bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına en

yüksek katkıyı sağlamayı görev edindik ve çalış-

malarımızhep bu misyonla sürdüreceğiz.

Th is year Turkey has strengthening her aim of

building a solidified energy policy. We have rea-

lized this for our citizens’ convenience. Th rough

her energy projects, Turkey has been a country to

meet her energy needs without a problem now

on. Besides, she is becoming an energy hub in her

region. As we did in 2012, we are going to achi-

eve the goals we set forth one by one in energy

issues in following years. Not only our activities

will increase in the region but also we will not

suff er shortage of energy to serve our citizens.

Page 8: Sustainable Economy Turkey Dergisi

6 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Yapılan yatırımlarla çehresi değişen

Kocaeli’nin sürdürülebilirlik vizyonu-

nu ve çalışmalarını Kocaeli Valimiz Er-

can Topaca’dan dinledik. Türkiye’nin sa-

nayi üssü Kocaeli’nde, tüm paydaşların

katılımıyla sağlanan gelişme dikkat çekerken

sürdürülebilirlik çalışmalarına gönül veren,

samimi ve içten yönetim tarzıyla Kocaeli

Halkı’nın büyük sevgisini kazanan bir vali

olarak Ercan Topaca’nın “daha mutlu bir

kent vizyonu” röportaja damgasını vurdu.

Bilişim vadisinden, mavi bayraklı plajlara,

tarihten, katma değerli temiz üretime kadar

tüm sorularımızı yanıtlayan Vali Topaca “Vi-

layet olarak bizim bütün çalışmalarımız, mil-

letimizle elele vererek daha mutlu bir kent

yaratma ve sürdürülebilir bir refah düzeyine

sahip Kocaeli’ye ulaşma yönünde devam ede-

cektir” dedi.

Röportaja sürdürülebilirliğin öneminin altını

çizerek başlayan Kocaeli Valisi Ercan Topaca,

“Vilayet olarak bizim görevimiz, kentimizde

refah artışını sağlama konusunda yapılacak

her faaliyeti desteklemek ve sürekliliğini sağla-

maktır” dedi. Vali Ercan Topaca sözlerini şöyle

sürdürdü:

“Dönemsel iyileşmeler ve geçici sonuçlar; nasıl

insanlar için arzu edilecek bir sonuç değilse; kent

yönetiminde de geçici iyileşme ve başarılar yeterli

değildir. Kamu yönetimi açısından önemli olan,

çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, toplu-

mun tüm kesimlerinin sahiplendiği, sürdürülebi-

lir ve adil bir gelişmenin sağlanmasıdır.”

Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde

Devam Edecektir

Ercan TOPACA, Kocaeli Valisi

“İş adamları çevre ile ilgili so-

runların da farkında. Bu özel-

likler; sanayideki dönüşümü

tetikleyen ve değişimin sağlıklı

bir çerçevede yürümesini sağla-

yan unsurlar. Bu noktada Koca-

eli Valiliği olarak biz; bu dönü-

şümü doğru yönlendirmeye ve

yönetmeye çalışıyoruz”.

Ercan TopacaKocaeli Valisi

Page 9: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 7

Kocaeliʼnin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir

Ülkemiz açısından üretim ve ihracatın; ka-

lıcı ve sürdürülebilir bir refah düzeyinin ya-

kalanması açısından çok önemli olduğunu

düşünüyorum. Bu çerçeveden baktığımızda

Türkiye’nin sanayisi gibi Kocaeli sanayisinin

de dönüştüğünü görüyoruz. Peki, nereye doğ-

ru bir dönüşüm var? Basit teknoloji kullanan

kaba sanayiden, ileri teknoloji kullanan, katma

değeri yüksek, çevre ve insan sağlığı ile barışık

bir üretim tarzına doğru dönüşüm mevcut. İşte

bu dönüşümün öncüsü Kocaeli’dir.

Ayrıca, iş adamları çok bilinçli, kar ve zarar

hesabını çok iyi yapıyorlar. İş adamları çev-

re ile ilgili sorunların da farkında. Bu özel-

likler; sanayideki dönüşümü tetikleyen ve

değişimin sağlıklı bir çerçevede yürümesini

sağlayan unsurlar. Bu noktada Kocaeli Va-

liliği olarak biz; bu dönüşümü doğru yön-

lendirmeye ve yönetmeye çalışıyoruz. Diğer

taraftan, 60’ların veya 70’lerin teknolojisi ile

yapılmış fabrikaların günümüz teknolojisi ile

değiştirilmesi; hem maliyetlerin kontrol altına

alınması, hem karlılığın artırılması hem de bu

kentteki hayatın ve doğal çevrenin istenilen

düzeyde korunabilmesi açısından önemlidir.”

• Sanayide Ciddi Bir Dönüşüm Var

Yaşanan dönüşümü ve bu dönüşümün

yönetimini detaylandıran Vali Topaca şöyle

devam etti: “Bu dönüşüm sırasında veya yeni

yatırımlarda önce şuna bakıyoruz: Yapılacak

olan tesis, kullanılacak olan teknoloji çevreye

duyarlı mıdır? Hava kalitesine, toprağa ve in-

san sağlığına, duyarlı mıdır? Evet, önce buna

bakıyoruz. Bunu araştırıyor ve birçok yatırım

isteğini bu şartları taşımadığı için geri çeviri-

yoruz. Çünkü Kocaeli, yoğun bir sanayi kenti-

dir. Bu kentin yoğunluğunu daha da artıracak;

yüksek teknolojiden uzak sanayi tesisi istemi-

yoruz. Bu kent bunun acısını en çok çeken il-

lerden birisidir.

Çok kısa bir süre öncesine kadar Körfez’in et-

rafından geçtiğiniz zaman çok ağır bir koku

hissederdiniz. Bu koku, doğal yollarla oluşmuş

bir kirlenme ve sonuç değildi. Bu sonuç, evsel

ve endüstriyel atıklarla ilgili arıtma ve filtras-

yon sistemlerinin kurulmamasından kaynakla-

nan bir sorundu. Bu acıyı bu kent yaşadı, gördü

ve hisseti. Bu sebepten dolayı, halkımızda, kamu

yöneticilerinde ve dolayısıyla sanayicide bu konu-

da bir duyarlılık var.

Birbirini desteklerken birbirini kontrol eden; doğ-

ru kararlar alınmasını teşvik eden bir yapı bu.

Sinerji yaratan bu yapı neticesinde bizim sana-

yimizde ciddi bir dönüşüm oldu. Özelikle son

dönemde mevcut fabrikaların bir kısmında;

daha az atık üreten, verimli, çevreye duyarlı ve

insan sağlığını koruyan teknolojilere ağırlık ve-

rildi. Arıtma tesisleri hızla yapıldı. Bu hususta

Kocaeli Büyükşehir Belediye’sinin, Çevre ve

Şehircilik Bakanlığı’nın, İller Bankası’nın, İl

Özel İdaresinin ve sanayicilerin çok ciddi kat-

kıları oldu.”

• Körfez’e Arıtılmamış Bir Gram Su Gitmi-

yor; Her Baca Online Kontrol ediliyor

Yapılan çalışmaları detaylandırmaya devam

eden Kocaeli Valisi Ercan Topaca şunları kay-

detti: “Geldiğimiz noktada, evsel ve endüstriyel

atıkların arıtılma oranı %98’dir. Arıtma konu-

sunda Kocaeli, Türkiye’nin en yüksek oranına

sahiptir. Artık Körfez’e arıtılmamış bir gram

su dahi gitmiyor diyebiliriz. Son dönemde Ka-

ramürsel İlçemizde “mavi bayraklı” plaj açıldı.

Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Körfez’in

değişik noktalarında birkaç tane daha mavi

bayraklı plaj açılacağını tahmin ediyorum. Tabi

sadece atık su da değil, katı atıkların toplan-

ması ve bertarafında da çok ciddi çalışmalar

yapılıyor. 100 civarında sanayi tesisinin bacası,

online olarak 24 saat esasına göre izleniyor. Su

kalitesindeki artış gibi hava kalitesinde de cid-

di iyileşme sağlanmıştır.

Doğal ortama herhangi bir şekilde atık bıra-

kılması şu anda mümkün değil. Bu konuda

ufak tefek kaçaklar olmakla birlikte duruma

hakimiz. Toprak, su ve hava, bu kentin en

önemli değerleridir ve bunları koruyacak bir

yapıyı Kocaeli’de kurduk. Kuşkusuz bütün bu

Page 10: Sustainable Economy Turkey Dergisi

8 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

başarılar, Kocaeli’de hiç sorunumuz olmadığı

manasına gelmez. Çevrenin, toprağın, su kay-

nakları ve diğer doğal kaynakların korunması

konusunda, bu kentin hala sorunları var. An-

cak, sorunlar, düne göre daha azdır ve hızla

çözülmektedir.

Bu noktada şunu rahatça söyleyebiliriz.

Önümüzdeki günler toprak, su ve hava ka-

litesi açısından bugünden daha iyi olacak-

tır. Zira bu yönde, herkeste kararlı ve cid-

di bir anlayış var. Sanayici, vatandaş, yerel

ve merkezi yönetim kuruluşlarının bütün

yöneticileri bu konuda çok yüksek düzeyde

bir duyarlılığa sahip. Bu durumda toprağın,

havanın ve suyun kirletilmesi zor. Geçmiş

dönemlerdeki Körfez’e ve derelere rastgele

atık bırakma dönemi kapandı. Artık bunu

düşünmek bile söz konusu değil. Bu anlamda

şunu çok net söyleyebilirim: Türkiye’de sana-

yi kenti olup da bunları yapamayan ya da işin

daha çok başında olan bir çok yerin olduğunu

biliyoruz. Kocaeli bu anlamda gerçekten çok

önemli mesafeler kat etmiş, sorunlarını kont-

rol altına almış ve gün geçtikçe çözen bir kent

konumundadır.”

• Gebze, Dilovası ve Diğer İlçeler İçin Bütün

Tedbirler Alınıyor

Vali Topaca Gebze ve Diovası için alınan tedbir

ve yatırımlardan şöyle bahsetti: “Son dönemde

çok sık gündeme gelen Dilovası İlçemizin ku-

rulduğu yer, çanak şeklinde bir coğrafi konuma

sahiptir. Bu çanak içinde sanayi kuruluşları çok

yoğun bir şekilde konuşlanmıştır. Yapılan de-

netimlerde, mevzuatta belirlenen limit değerlerin

üzerinde herhangi bir atık veya gaz bırakılma-

dığını gözlemliyoruz. Fakat, çok yoğun bir sana-

yinin olmasından dolayı, normal değerlerde bile

olsa, rüzgarın olmadığı hava şartlarında atıklar

havada asılı kalabiliyor ve insanlar hava çok kirli

diyebiliyor veya bu yönde algı yaşayabiliyor. Bu

durum geçici nitelikli bir sorundur. Normal

hava şartlarında, bu ilçemiz de pırıl pırıl, iyi bir

hava kalitesine sahiptir.

Dilovası’nda on line baca gazı ölçüm sistemi-

nin yanında, mobil ölçüm araçları ile de bacala-

rı takip ederek hava kalitesini kontrol ediyoruz.

Ayrıca, denetim ve kontrollerimizi karadan,

denizden ve havadan sürdürüyoruz. Özellikle

hafriyat dökümlerini sıkı takip ediyoruz. Bütün

bunları üst üste koyduğunuz zaman çevre ve

insan sağlığı ile toprağın ve suyun korunması

konusunda çok mesafe kat ettiğimizi ve gele-

cek ile ilgili endişelerimizin giderek azaldığını

söyleyebiliriz. Aynı gelişmeler Gebze ve diğer

ilçelerimiz için de söz konusudur.”

• Sanayiyi Çevreye, Çevreyi Sanayiye Feda

Etmeden; Sürdürülebilir Denge Kuracağız

Türkiye için üreten ve çevreyi koruyan bir sa-

nayi noktasında, ellerinden geleni yaptıklarını

belirterek sözlerine devam eden Topaca şöyle

konuştu: “Herhangi bir şekilde mevzuata aykı-

rı, çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek,

toprağın ve suyun kalitesini bozacak bir faaliyet

olduğu zaman, bu kent anında harekete geçi-

yor. Bu kentin sivil toplumu, bu konularda çok

duyarlı ve sesini çok gür çıkarabilen bir sivil

toplumdur.

Biz güçlü sivil toplumun olumlu sonuçlarını

hep alıyoruz. Çevre konusunda bizi motive

eden, bizi sürekli denetleyen ve destekleyen

bir sivil toplum yapısı var. Biz de, sivil top-

lumun isteklerine paralel olarak, yanlış bir

şey yapılıyorsa hiç kimsenin gözünün yaşına

bakmadan gerekli işlemleri yapıyoruz. Bunu

yaparken şöyle bir politika izliyoruz; Ülke-

mizin sanayiye ihtiyacı var. Sanayiyi, kısır

tartışmalara feda etmeyeceğiz, ancak çevreyi

de aynı şekilde sorumsuz ve sınırsız bir sana-

yiye feda etmeyeceğiz. Bu kent üretim, refah

ve çevre dengesini iyi bir şekilde kurmakta-

dır. Kocaeli, ülkemizin ve milletimizin refa-

hına katkıda bulunmaya devam edecektir.”

• Kocaeli Diğer Şehirler İçin Modeldir

Türkiye’nin lokomotif sanayi şehri olarak

Kocaeli’nin model rolüne atıfta bulunan Topa-

ca açıklamalarını şöyle sürdürdü: “ Kocaeli, bir

çok ilimizin yaşadığı veya yaşayacağı sorunları

Page 11: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 9

Kocaeliʼnin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir

bugün veya geçmişte yaşamış; bunların çözü-

münü de bir şekilde bulmuş bir kent. Bu bo-

yutuyla, sanayinin çevre üzerinde oluşturacağı

olumsuz etkileri kontrol altına alma, yok etme

yolunda ciddi tecrübeleri olan bir kenttir. Bu

konuda başka illerimizden, sanayi bölgelerin-

den, hatta başka ülkelerden bile zaman zaman

insanların gelip bizim sistemimizi, sanayi faa-

liyetlerimizi takip ettiğini, bizden bilgi almaya

çalıştığını; geziler düzenlediklerini görüyoruz.

Özelikle yerel yönetimler, çevre ile olan

sorunlarını çözme konusunda gelip buradaki

uygulamaları yerinde izlemektedir. Bu yönüyle,

özellikle sanayileşen kentlerin yönetici ve sana-

yicilerinin gelip, buradaki çözümleri ve uygula-

maları yerinde görmelerinde fayda görüyorum.”

• Kocaeli’de Sanayinin Yanında, Kültür, Tarih

ve Doğal Güzellikleri de Var

Kocaeli’nin, sanayinin gölgesinde kalan tarihi,

kültürel ve doğal güzelliklerine vurgu yapan

Ercan Topaca bu konudaki çalışmaları şöyle

özetledi:

“Bu kent sadece sanayi şehri değil aynı za-

manda bir kültür ve tarih şehridir. Bütün

medeniyetlerin eser ve izlerinin olduğu bir

şehir. İki denize kıyısı olan, doğal güzellikleri

ve yeşil bitki örtüsü bakımından çok zengin bir

kent Kocaeli. Otoyolda seyir halindeyken, 5-10

dakika içinde, insan eli değmemiş ormanlara

ulaşabileceğiniz bir kent. Termal turizmi, kış

turizmi, deniz turizmi, tarih ve kültür turizmi

imkânları oldukça geniş. Fakat, bu potansiyeli

çok fazla gün yüzüne çıkarılamamış bir kent.

Kocaeli’nin kültür ve tarih şehri kimliğinin

de ön plana çıkmasını istiyoruz. Bu kapsam-

da yaptığımız çalışmalarda ve planlamalarda

bunu teşvik ediyoruz.

Bu çerçevede Osmanlılardan, Romalılardan

veya daha eski dönemlerden kalan birçok tarihi

eser restore edilmektedir. Bunlara belli fonksi-

yonlar yüklenerek kullanılmaya çalışılmaktadır.

Bu konuda çok önemli bir mesafe de aldığımızı

düşünüyorum. Ancak, geride daha çok eser ve

değerimiz var. Korumayı, restore edilmeyi ve

insanların görgüsüne, bilgisine ve ziyaretine

sunulmayı bekleyen daha çok eserimiz var. Bu

anlamda çok zengin bir kentiz. Bu zenginliğin

farkında olmak, onları korumak ve geleceğe

taşımak; sürdürülebilir bir şekilde kullanmak

durumundayız. Vilayet olarak bizim bütün ça-

lışmalarımız, milletimizle elele vererek daha

mutlu, daha sürdürülebilir bir gelişme yönünde

devam edecektir.”

• Japonya Temaslarında Kocaeli’nin Bugünü

ve Yarınını Anlattık

Son olarak Japonya temasları ile alakalı değer-

lendirmelerini sorduğumuz Vali Ercan Topaca

sözlerini söyle noktaladı: “Gezi, Başbakan-

lık Yatırım Destek Ajansı’nın düzenlediği bir

program çerçevesinde gerçekleşti. Japonya’da

300 civarında Japon iş adamıyla, Türkiye’deki

yatırım ortamını konuştuk. Kocaeli’nin bugü-

nünü ve gelecekte nasıl bir pozisyonda ola-

cağını oradaki işadamlarına anlattım. Bazı iş

adamlarının, yatırım yapma istekleri oldu.

Muaalimköy’de yapılacak Teknoloji Geliştirme

Bölgesi ile ilgili bilgi verdim. Bölgenin tekno-

loji kullanma ve üretme potansiyeli ile AR-

GE kapasitesinin yüksek olduğunu; Kocaeli’de

mesleki eğitimin ağırlıkta olduğunu, nitelikli

insan gücü anlamında hiçbir sıkıntı olmayaca-

ğını ayrıntılarıyla anlattım.”

I think that , in terms of achieving a perma-

nent and sustainable welfare in our country,

manufacturing and export is very important.

Within this perspective, we notice that Kocaeli’s

industry is in transition, as is whole Turkey.

Well, transition into what ? Kocaeli’s industry

is transforming from rough industry where low

technology is employed to an environment and

health friendly, high value added and high tech-

nology employed one. Kocaeli is the pioneer of

this transition

Page 12: Sustainable Economy Turkey Dergisi

10 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Ülkemizin 2023 hedefl erine baktığımızda,

ulaşılabilir ve gerçekçi hedefl er olduğunu

anlamak güç değildir. Genç nüfusu ile son

10 yılda ortalama yüzde 5,2 büyüyerek G-20

üyesi olan ve küresel çapta hayranlıkla izlenen

bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız.

Ekonomimiz hidrokarbonlara ve emtia

fi yatlarındaki değişime endeksli değil, üretim

çok çeşitli ve fazlası ile ticarete dayalı. Kamunun,

fi nansal sektörün ve hanehalklarının bilançosu

2001 sonrası yapılan reformlar sayesinde

oldukça güçlü; borçluluğu ise düşük.

İşte bütün bu artıların birikimli etkisi sayesinde

ülkemiz, küresel krizin en zor dönemeci olan

2008 yıllında dahi yatırımcısına kaybettirmemiş

az sayıdaki ülkeden biri. Tüm bu unsurların

neticesinde ülke reytinglerinin ardı ardına

düştüğü bu dönemde Türkiye’nin reytingi

artmaya devam etti ve yatırım yapılabilir ülke

statüsüne yükseldi.

Güçlü ekonominin bir tezahürü olarak, 2012

yılında İMKB endeksi USD cinsinden %59,9

oranında değer kazanarak Dünya Borsalar

Federasyonu’na (Th e World Federation of

Exchanges) üye küresel çapta lider 58 adet

borsa arasında yatırımcısına en çok kazandı-

ran borsa olmuştur. Bu dönemde federasyona

üye borsalar ortalamada sadece %13,8 değer

kazanmıştır. Böylece sadece 1 yıl gibi kısa süre

zarfında İMKB borsa şirketlerinin USD cin-

sinden piyasa kapitalizasyonu bakımından 1

sıra atlayarak 28. sıraya yükselmiştir. Bu man-

İFM; Finans Endüstrimizi

Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek,

Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak

“Uluslararası bir finans merkezi

oluşturmak için elzem ön koşul-

lardan ilki uluslararası finansal

hizmetler-yani yabancı fonların

mobilizasyonu-için büyük mon-

tanlı bir talebin varlığı ve ikincisi

ise bu talebin o şehirde karşılan-

ma isteğidir.

Dr. Önder Halisdemir ,

Aktif Bank CEO

Dr. Önder HalisdemirAktif Bank CEO

Page 13: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 11

İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak

zara içinde İstanbul, Türkiye’nin gözbebeği;

ülkenin en kalabalık, iktisadi ve kültürel açı-

dan en önemli şehridir. İstanbul, 13,5 milyon

nüfusuyla, yaklaşık USD 200 milyarlık eko-

nomik büyüklüğüyle uluslararası bir finans

merkezi olmak için çok güçlü bir adaydır. Bir

başka deyişle bu kentte AB’nin 19 ülkesin-

den daha çok insan yaşamakta ve bu şehrin

insanları Çek Cumhuriyeti, Katar, Ukrayna,

Azerbaycan, Romanya, Macaristan veya Yeni

Zelenda’da ortaya konandan daha büyük bir

katma değer oluşturmaktalar.

İstanbul’un ulusal makroekonomik başarının

yanı sıra, nasıl ki kıta Avrupası Londra’nın

hinterlandıysa cari fazla veren Körfez ülkeleri,

hidrokarbon zengini BDT ülkeleri ve hatta

Kuzey Afrika ülkeleri de bu süreçte İstanbul’un

hinterlandı olarak konumlandırılabilir.

Bir başka deyişle, İstanbul, Paris, Doha, Mos-

kova, Almaata veya Kahire’den 2-3 saat uçuş

ile fon ihtiyacı olanlar ile fon fazlası olanlar

için de çok uygun bir platformdur. Dolayısıy-

la bugün, bu resmi gören birçok batılı kurum

kendi ülkeleri dışındaki en büyük merkezle-

rini İstanbul’da kurmaya başlamıştır. Örne-

ğin, Coca Cola 90 ülkeyi, Microsoft 70 ülkeyi

İstanbul’dan yönetmektedir; IFC Washington

dışındaki ilk operasyon merkezini İstanbul’da

kurmuştur.

İlaveten, konvansiyonel bankacılığın yanı

sıra ülkemizde 30 yıllık bir faizsiz (İslami)

bankacılık altyapısı mevcut. Sıkı bir biçimde

ülkemizde denetlenen her iki sistem kol kola

fi nansal aracılık hizmetlerini yürütmekte ve bir

sinerji oluşturmaktalar. Birbirinden oldukça

farklı olan bu fi nansman sistemleri birbirinin boş

bıraktığı alanları doldurmakta ve eksik yönlerini

tamamlamakta böylece Türkiye’yi uluslararası

arenada rakiplerinin bir adım önüne geçirmekteler.

Tüm bu argümanları bir arada değerlen-

dirdiğimizde İstanbul’un küresel finans

trafiğindeki yeri de, gücü de tartışmaya yer

bırakmayacak şekilde gözler önüne serilmek-

tedir. Bununla birlikte, hükümetimizin 2023

İstanbul Finans Merkezi hedefine ulaşmak

için, stratejinin bugünden iyi tasarlanması ve

ulusal varlıkların bu strateji doğrultusunda

etkin bir şekilde kullanılması oldukça önem-

lidir. Zira her ne kadar reytingi en hızla artan

şehirlerden biri İstanbul olsa da yolun sonu-

na geldiğimiz söylenemez. Dünya Ekonomik

Forumu’nun hazırladığı finansal gelişmişlik

indeksine göre sürekli basamakları atlasa da ül-

kemiz 2012 yılında 42. sıradadır.

Uluslararası bir finans merkezi oluşturmak

için elzem ön koşullardan ilki uluslarara-

sı finansal hizmetler-yani yabancı fonların

mobilizasyonu-için büyük montanlı bir tale-

bin varlığı ve ikincisi ise bu talebin o şehirde

karşılanma isteğidir. Elbette, bu hizmetleri

sağlamayı gerektirecek bazı yetkinliklere ve

beraberinde getirdiği vasıfl ara da ihtiyaç vardır.

Bunlar da, makroekonomik istikrardan, yerli ve

yabancı tüm yatırımcılar için rekabetçi, şeff af,

istikrarlı ve tahmin edilebilir bir iş ortamına,

ihtisaslaşmış finansal mahkemelerinin kurul-

masına, vergi sisteminin cazibesinin arttırıl-

masına, ulaşım ve altyapıdan, yabancı dile bilen

nitelikli iş gücüne ve finansal çeşitliliğe kadar

geniş bir perspektiften ele alınmalıdır.

Ayrıca varlık yönetimi, sigorta, yatırım banka-

cılığı ve özel bankacılık alanlarında derinlikli

uzmanlaşma sağlanmalıdır. Bütün bunların

ötesinde, Londra’nın toplam nüfusunun yüzde

otuzu yabancıyken bu oran İstanbul’da sadece

binde sekizdir. Dolayısıyla, kentimizde yaban-

cı çalışanları çekecek şekilde yaşam kalitesini

zenginleştirilmeliyiz.

Körfez ülkelerindeki yatırımcıların dikkatini

çekecek sermaye piyasası araçlarını da bu fi-

nans merkezi projesine entegre etmek, finans

piyasalarında ülkemizin rolünü arttıracaktır.

Page 14: Sustainable Economy Turkey Dergisi

12 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Bütün bunların yanı sıra kamunun bu projeye

vakfettiği mesai ve kaynaklar oldukça önemli.

Küresel uluslararası finansal merkez endek-

sini yayınlayan Z/Yen grubu da çalışmaların-

da kamunun İstanbul’u uluslararası bir finans

merkezi yapmak konusundaki kararlılığından

ve bu proje için verdiği desteğin öneminden

bahsetmekte.

Tarihin her döneminde yurtiçi ekonomi ile

küresel mali oyuncular arasındaki trafik, ulu-

sal ekonomik performans için kritik önem

taşımıştır. Bu önemin en büyük cazibe mer-

kezlerinde biri olan İstanbul’da Uluslararası

Finans Merkezi kurmak demek, bütün bu

gelişmelerin odağında, dünyanın gözbebeği

haline gelmek demektir.

İşte bu nedenle Doğu Roma İmparatorluğu’nun

kurulması ile 6. yüzyıldan beri önemli bir

ekonomik aktör olan İstanbul’u 1453 yılında

fetheden Fatih Sultan Mehmet bir yıl içinde

Kapalı Çarşı’nın inşasını başlatmış 7 sene

içinde 400 yıl boyunca Avrupa’da rakipsiz

olacak bir uluslararası market yaratmıştır.

Bugün ise hızla değişen ve birbirine entegre

bölge ve ülkelerden oluşan global bir düzende

yaşıyoruz. Sınırları net bir şekilde çizilmiş ül-

kelere rağmen, etkileşim sınır tanımıyor. Dün-

yanın bir ucundaki yeniliği, siz burada kendi

bölgenize ve kültürünüze uygun şekilde adapte

edip kullanabiliyorsunuz.

Ekonominin kalbinin attığı şehirler aynı za-

manda giderek dünyanın da kaderinin belir-

lendiği şehirler olma yolunda ilerliyor. Th e

Economist’in yaptığı bir çalışmaya göre en

büyük 300 metropol dünya nüfusunun yüzde

on dokuzunu ve küresel makroekonomik bü-

yüklüğün yüzde kırk sekizini oluşturuyor. 2012

yılında metropollerin yarısı içinde bulundukla-

rı ülkelerdeki istihdam artışını geçmiş; yüzde

kırkı daha hızlı kişi başı GSYH büyümelerine

erişmişlerdir.

Anakentlerin önemi rakamlar ile ortadayken

küresel çapta önem arz eden yirmiden fazla

finans merkezindeki yakın dönem gelişmeleri

göstermektedir ki, finans merkezlerinde yaratı-

lan katma değerlere ilişkin farkındalık artarak

devam etmektedir. Zira bu merkezler, yatırım-

ları inovasyon ve dolayısıyla büyümeye kanalize

etmektedirler. Güçlü bir finans merkezi küresel,

bölgesel, niş veya yerli ayırt etmeden küresel fi-

nans topluluğunu ekonominin tabanına yaymak-

tadır. Makroekonomik pencereden baktığımızda;

bugün en iddiasız finans merkezleri bile ekono-

milerine ilave %25 katkı yapmaktadır. Bu rakam

Frankfurt’ta %48’e, Zürih’te ise %29’a kadar tır-

manmıştır. Kaldı ki; İstanbul’un Türkiye’deki ve

bölgedeki değeri ile iddialı bir finans merkezi

olacağı açık. İstihdam tarafından bakıldığında

New York, Frankfurt ve Zürih’te finans merke-

zinde çalışanlar bu kentteki toplam istihdamın

%15’i; Londra ve Şikago’da ise %8 seviyelerin-

dedir.

Özetle, sağlam ekonomisiyle ve artan kredi

notuyla gündeme gelen ülkemiz, bu proje

ile beraber, tüm dünyadan yatırımcıların ilgi

odağı haline gelecek. Böyle bir ilgiyi İstanbul

Finans Merkezi ile canlı tutmak aynı zamanda

Türkiye’ye gelecek sermaye akımlarını

hızlandıracak ve fi nans endüstrimizi küresel

rekabette iz yaratabilmek adına yenilikçi

kılarak daha da güçlendirecektir.

Istanbul is the apple of Turkey’s eye, the most

populated and important city in terms of economy

and culture. With her 13.5 million population

and 200 billion dollars economic scale , she is a

strong candidate to be an international fi nance

center. In other words, number of people living

in this city surpasses 19 EU country and people

of this city generate more added value than

Czech Republic, Qatar, Ukraine, Azerbaijan,

Romania, Hungary or New Zealand.

Page 15: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 13

0

5

10

15

20

25

30

Indu

stry

Fore

stry

(e

x: d

efor

esta

tion)

Agr

icul

ture

Tran

spor

t

Resi

dent

ial a

nd

com

mer

ical

bu

ildin

gs

Was

te a

nd

was

tew

ater

26 19 17 14 13 8 3

Ener

gy s

uppl

y (e

x: e

lect

ricit

y an

d he

atin

g)

%

Source: (left) IPCC, 2004. Fourth Assessment Report. (top): Apple Inc., 2008. Environmental Performance 2008; UNEP, 2008. Kick the Habit; Coop Naturaline Website; Williams, Audsley, and Sandars, 2006. Determining the environmental burdens and resource use in the production of agricultural and horticultural commodities.

İKLİM DEĞİŞİMİKARBONDİOKSİT EMİSYONU

How much CO2 is currently

present in the atmosphere?

CO 2

385 ppm

280 ppm

Which sub-regions emit the most CO2?

Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from UNFCCC, CDIAC. Excluding LULUCF

3.0 x 1015 kg

Source: IPCC, 2007. Fourth Assessment Report; CDIAC, 1990. Glossary: Carbon Dioxide and Climate

Which sectors emit the most GHGs?

How do I contribute to GHG emissions?Driving 20 km to work

Watching TV for 1 hour

Microwaving my lunch for 5 minutes

Per cent contribution to global Greenhouse Gas (GHG) emissions

5 kg99 g43 g

Product Carbon Footprints (GHGs released during manufacture)

How much CO2 was naturally

present in the atmosphere?

Present-day (2008) 3000 Trillion kg

2.2 x 1015 kg

Pre-industrial (1750) 2200 Trillion kgATMOSPHERICCONCENTRATION OF

ppm = partsper million

Food: Mostly UK growing conditions

Which are the main Greenhouse gases?combustion of fossil fuels and biomasslivestock digestive systems, wetlandstropical soils, oceans, livestock, fertilizers

1

25

298

Carbon dioxide

Methane

Nitrous oxide

GWP*

* Global warming potential is a measure of how much a given mass of GHG is estimated to contribute to global warming.

CO2 Emissions per Capita

kg CO2/Person

179 138

2 905

546

421

17 233

6 7714 710

1 956 930

5 664

9 190

9 081

2 9153 384

2 290

20 015

10 003

12 562

3 1192 612

1 252

22 kgiPod touch

Computer and 275 kg

Monitor

490 g1kg WheatFlour

3 kgT-shirt

5 kgHamburger

4 kg1kg Cheese

27 g1 Egg

1990

2004

20 015value for 2004

240 g1kg Potatoes

Global mean tempera-

ture has increased by

0.74°C between 1906

and 2005. Tempera-

tures are projected to

increase by 1.8°C to

4.0°C between 1980

and 2100.

Central Asia

East

ern Europe

Aust

ralia

and New Zealand

South Asia

Southeast Asia

Arabian Peninsula

East

Asi

a and Northwest Pacic

Nor

th A

meric

a

Mes

o America

South

America

Wes

tern

Europe

Wes

tern AfricaCentral Europe

Northern Africa

Cent

ral Africa

Sout

hern

Africa

Carib

bean

Arct

ic (G

reenland)

South Paci

c

East

ern Africa

Wes

tern

Indian Ocean

9 kg1kg Tomatoes(Greenhouse)

To reduce our emissions, we must reduce our consumption

Africa Asia & Paci c Europe LAC North America West Asia

GLOBAL TOTAL

= 2.78 Gigatons

World Average: 1990: 4 200

2004: 4 300= 2.23 Gigatons1990

2004

www.unep.org

Produced by UNEP/DEWA/GRID-Europe, Feb. 2009

Page 16: Sustainable Economy Turkey Dergisi

14 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Türk demir çelik sektörünün  duayeni; yö-

netim gurusu Atamer Giyici ile sektörü ve

sürdürülebilirlik çalışmalarını konuştuk.

Bizleri, 40 yılı aşkın birikimiyle yönetim

kurulu üyesi olarak görev yaptığı  Kroman

Çelik tesislerinde kabul eden Atamer Gi-

yici;    WSO tarafından yayınlanan  “Th e

White Book of    Steel”  kitapçığından,  Türk

Demir-  (UYYP) kadar uzanan geniş bir

spektrumda sorularımızı cevapladı. “Demir

çelik de dahil olmak üzere sürdürülebilirliğin

temeli insandır” diyen Giyici, başarıda

yönetişimin öneminin altını kalın çizgilerle

çizdi.

Röportaja “Biz, dünyada çeliği ilk kullanan, ilk

kılıcı yapan milletiz ” diyerek başlayan Atamer

Giyici: “Avrupa çeliği bizden öğrendi. Bu, unu-

tulmaması  gereken bir gerçektir. Ancak daha

sonra  savaşlar sonrası Anadolu’nun  fakirleş-

mesi, bizi bu konuda zayıfl atarak  arka sıralara

düşürmüştür. Konuyu modern anlamda  değer-

lendirirsek;  Avrupa’nın  1880’li yıllardan son-

ra demir çelik üretiminde kendini geliştirmeye

başladığı görülür.

Türk demir çelik sektörünün tarihsel gelişi-

miyle ilgili bilgi vermeye devam eden Atamer

Giyici sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye açı-

sından ise ilk demir çelik tesisi Cumhuriyet’le

beraber, 1937’de kurulan Karabük Demir Çelik

fabrikasıdır. Daha sonraki aşamalarda, 1960’da,

Ereğli Demir Çelik’in kurulmasına  karar

verilmiş;1965’de bu  güzide  kurumumuz işlet-

meye açılmıştır. Amerikalı ortaklarla beraber

Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor

“Önce insan demeyen hiçbir

şirketin sürdürülebilirliği söz

konusu değildir. İnsana değer

veren, insanını eğiten şirketler

ayakta kalacaktır. Dünyada ve

Türkiye’de çalışan memnuniye-

ti yüksek olan şirketler ayakta

kalacaktır. Zaten, bakarsanız

bunların hep bir numara oldu-

ğunu görürsünüz

Atamer GİYİCİ, Kroman Çelik Ykü.

Atamer GiyiciKroman Çelik Ykü.

Page 17: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 15

Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor

kurulan Ereğli özel kanunu olan, özel bir şir-

kettir; ilk dönem yönetim kurullarında yaban-

cıların yer aldığı ve faaliyet raporları İngilizce

hazırlanan bir şirketti. İlk yönetici kadroları

bürokraside sivrilmiş, iyi yetişmiş mühendis

ve bürokratlardır. Bu kurumdan sonra 1973’te

de İsdemir kurulmuştur. Türk sanayisi açı-

sından çok önemli olan bu tesisler, cevher ve

kömüre dayalı Entegre tesislerdir. Erdemir

yassı, İsdemir ve Kardemir ise uzun mamul

üretmek üzere kurulmuştur.

Daha sonraları ise hurdaya dayalı özel iş-

letme ark ocaklı tesisler kurulmaya başlan-

mıştır. 1970’li yıllarda kurulmaya başlayan bu

tesislerin ilk yatırım maliyetleri düşüktür. Do-

layısıyla özel teşebbüs, küçük kapasiteli elektrik

ocaklarıyla üretime başlamıştır. Bu tesislerde

hurda kullanıldığı ve Türkiye’de kendi içinde

hurda üretimi söz konusu olmadığı için ya-

kın komşulardan ithalat başlamış; eski Sovyet

ve Doğu Blok ülkeleri, Batı Avrupa’dan, daha

sonraları Amerika ve Kanada’dan da hurda it-

hali yapılmıştır. Bugün dünyada 100 milyon

tonu bulan hurda ticaretinin, 20 milyon tonu

Türkiye tarafından yapılmaktadır. Bu yönüyle

Türkiye, dünyadaki hurda fiyatlarını belirleme

noktasına gelmiştir”

• Bu Zorlu Sektöre Yatırım Yapanlar Alkış-

lanmalıdır

Türk demir çelik sektörünün deneyimli ismi

Atamer Giyici gelişimi açıklamaya şöyle devam

etti: “Bütün bu gelişmelerin bir süreç olduğu

akıldan çıkarılmamalıdır. Bazen endüstrinin

bu yapısına karşı eleştiriler olabilmektedir.

“Türkiye, enerji tüketimi yüksek; ithalata daya-

nan, çoğunlukla inşaat demiri üreten bu tür bir

sanayileşmeye gitmemeliydi” tarzında söylem-

ler gündeme gelmektedir. Ancak konuyu bu

kadar basit bir şekilde değerlendirmek bizleri

yanlış sonuçlara götürebilir. Bütün bu tesis-

ler, bir ihtiyaçtan doğmuştur. Özel teşebbü-

sün sermaye birikimi, başlı başına entegre

bir tesis kurmaya o zamanlar yetmemiştir ve

2004’lere kadar bu trend böyle devam etmiş-

tir. Ancak bu tarihte, Türkiye’nin yassı ürün

ihtiyacının fazla, üretiminin az; buna karşılık

inşaat demiri üretiminin fazla, tüketiminin

az olduğu görülmüştür. Yani, Türkiye’nin in-

şaat demirinde ihracat yapar noktaya gelmiş-

ken, yassı çelik de ithalat yapar noktaya geldiği

anlaşılmıştır. 2004 yılında,  İSDEMİR’i  uzun

üründen yassı ürüne dönüşüm projeleri ya-

pılmasına karar verilerek bu trend tersine çe-

virilmeye başlanmıştır. İSDEMİR i bazı özel

teşebbüs firmaları takip ederek, yeni yassı çe-

lik  tesisleri kurma yatırımına başlamışlardır.

Bugün İskenderun  bölgesinde  Tosyalı , Rus-

Atakaş ortaklığı ile MMK ve Dilovasında Ço-

lakoğlu tarafından  olmak üzere üç adet yassı

çelik tesisi üretime başlamıştır. Bugünkü duru-

ma baktığınızda Türkiye 35 milyon ton sıvı çe-

lik üretmektedir. Dünya rakamlarına bakarsak

2012 yılında kişi başına çelik üretimi 216 kg’dır.

Türkiye’de ise 2012 yılında fert başına çelik üre-

timi 470 kg’a yakındır. Dünya, çelik üretiminde

son 10 yılda %80 büyürken Türkiye çelik üretimi

%150 büyümüştür. Türkiye dünyada Demir çelik

üretiminde 17. sıradayken 2012 yılında 8. sıraya

yükselmiştir. Bu çok ciddi bir atılımdır. Bu kap-

samda eleştiri yerine;  kim elini taşın altına koyup,

yatırım yapmış, istihdam yaratmışsa onlara teşek-

kür etmek gerekir.”

• Türkiye’nin  Ana Sektörleri Elinin Altında

Tutma Mecburiyeti Var

Demir çeliğin duayen ismi Giyici analizlerini

şöyle sürdürdü: “Bu ülkenin neleri artı, ne-

leri eksi; öncelikle bunu tespit etmeliyiz. Bi-

zim çok zengin demir cevheri yataklarımız yok.

Brezilya’da %65 tenörlü büyük hacimde cevher

yatakları var. Avusturalya’da ise yüksek kalori-

li koklaşabilir kömür yatakları var. Bu yataklar

kolay ulaşılabilir olduğu için, üretim maliyetleri

düşüktür. Türkiyede ki koklaşabilir kömür ocak-

ları 500-600 metre derinlikte ve üretimi zor ve

Page 18: Sustainable Economy Turkey Dergisi

16 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

pahalıdır; demir cevherimizin tenörü %45-50.

O zaman ne yapmak gerekir? Nitekim devleti-

miz böyle bir çalışma yaptı. Dedi ki “Bizim de

hurdamız yok ama hurda geri kazanımını art-

tırabiliriz. Ayrıca ülkemizde ki demir cevherle-

rini de kullanılabilir hale getirebiliriz. Cevher

zenginleştirilerek tenörü %62-63 arttırılarak,

kullanabiliriz” Şu anda cevher zenginleştirme-

ye dayalı yatırımlara teşvik var. Bu çok doğru

bir adımdır. Tahmin ediyorum; Sivas, Malatya,

Kayseri, Adana ve diğer muhtelif bölgelerde

var olan cevherlerin zenginleştirilerek sanayide

kullanılma imkanı olacaktır. Bugün Kardemir,

İsdemir ve Erdemir’de belli miktarda yerli cev-

her kullanılıyor.

Cevher zengileştirme yatırımları yapıldıkça,

yerli cevherlerin kullanımı artacaktır. Ayrıca;

bir dezavantajımız da cevherin çıktığı yerin

denize uzak olması. Cevher demiryolu ile ta-

şınıyor ama maalesef demir yollarının da taşı-

ma ücretleri çok yüksek. Öyle ki  İstanbul’da-

ki herhangi bir limandan Basra Körfezi’ne bir

gemi gönderseniz, ödeyeceğiniz navlun 24-25

dolardır. Ama Kayseri’den  yüklediğiniz cev-

heri,  İstanbul’a  25 dolara getirebilir misiniz.

Söz konusu olan  demir yolu  taşımacılığının

özelleştirmesi bu noktada çok hayırlı olacaktır.

Burada maliyetten ve zamandan çok ciddi ta-

sarruf  sağlanabilir. Bu doğru bir karardır. Do-

laylı olarak, yerli cevherin kullanım alanlarına

taşımasını kolaylaştıracağı için, üretim alanla-

rında da istihdam yaratıcı bir etki yapacaktır.

Bu tedbirler cari açığı azaltıcaktır. Burada şu

soruyu sormak lazım. Türkiye en çok ne ihraç edi-

yor?   Otomobil ve makine. Bunları üretmek için

ne kullanılıyor? Çelik.  Dolayısıyla siz bir sektö-

rü canlandırmak istiyorsanız, ana sektörleriniz

kendi elinizin altında olmak mecburiyetindedir.

Başka türlü başarılı olmazsınız. Üstelik, yassı

çelik bir tane ürün yok. Paslanmaz çelikten,

zırh çeliğine kadar yüzlerce yassı çelik ürünü

var. Siz bu sektöre girip katma değerli üretime

gittiğiniz sürece, diğer sektörleri de canlandırıp

ayakta tutabilirsiniz.

• Yerli Kaynaklarla Enerji Üretmede Türkiye

Şapkasını Önüne Almalı

Ark ocaklı tesislerin inşa edildikleri zaman iti-

bari ile doğru yatırımlar olduğunun altını çize-

rek konuşmasını sürdüren Atamer Giyici şun-

ları kaydetti: “ Elektrikli Ark Ocak yatırımı

ton başına 250-300 dolardır.  Entegre tesis-

lerde ton başına yatırım 1500 dolardır. 25-30

yıl evvel bu yükün altına girecek özel teşeb-

büs yoktu. Türkiye şu anda bu sektörde bir

dönüşüm yaşıyor. Elektrik ark ocakları uzun

üründen yassı ürüne doğru dönüşüyor. Yerli

cevher ve kömürün kullanılmasının önünün

açılması ile  yeni teknolojiler gündeme gele-

cektir. Şimdi onun sancılarını yaşıyoruz. Kla-

sik olarak  bildiğimiz bu konsepti; yüksek fırın,

sinter ve kok tesisleridir. Yeni teknolojilerde bu

tesisler bir araya getirilerek üretim yapılmak-

ta atık gazlardan elektirik üretilmektedir. Bu,

elektrik enerjisinin son derece pahalı olduğu

ülkemiz için son derece önemli. Biz senelerce

kendi linyitimizi enerji üretiminde kullanama-

dık. Dünyanın her tarafında, kömür  santralleri

şehirlerin yakınına kurulurken biz, linyit sant-

rali kuramadık. Tabi bazı kötü örneklerde var.

Bugünkü teknolojiyle, bu yatırımları şehrin ya-

kınına yapmak mümkün. Burada önemli olan

kontrol edebilmek. Ama maalesef    bu durum ül-

kemizde tam olarak anlatılamadı. Başarılı olabil-

mek için  her şeyden önce bunu anlatabilmeliyiz.

Bizim ülkemizde 6000-7000 kalorilik kömür

yok. Bizim elimizde 1500-2000 kalorilik linyit

var. Tamamen yurtdışına bağımlı kalacağımıza,

kısmen ithal kömür ile karıştırarak kullanabi-

liriz. Böylece hem kendi linyitimizi kullanırız,

hem istihdam sağlarız, hem de dışarıya verdiği-

miz parayı azaltmış oluruz. Hal böyle iken ül-

kemizde neredeyse doğal gaz santrallerine bile

karşı çıkıldı. İş oraya kadar geldi. Kim çevreye

zarar vermek ister? Hepimiz bu topraklarda

Page 19: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 17

Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor

yaşıyoruz. Bir defa bunu üretenler kendi tesis-

lerinde, kendi sağlıkları için bunu yapamazlar.

Maalesef  bu konuda, akademik dünya da da-

hil, yanlış anlamalar var. Bence bu, akıl tutul-

masıdır. Biz, kendi ülkemizin ihtiyaçlarını gi-

dermek için, kendimizi savunmak zorundayız.

Sadece üretirken değil; enerjinin tasarrufu ko-

nusunda da önemli atılımlar yapmalıyız.”

• Enerji Tasarrufu En Az Üretimi Kadar

Önemli

Enerji  tasarrufu  ile alakalı bir anısını da pay-

laşan Atamer Giyici konuyu şöyle detaylan-

dırdı: “1984’te Japon  Hükumeti, Türk  Hü-

kumetine  enerji tasarrufu ile ilgili kredi

vermişti. Enerji İşleri Etüt İdaresi de proje

için Erdemir’i seçmişti. Ben de enerji tasarrufu

ile ilgili komitenin üyelerinden birisiydim. Ja-

ponlar çeşitli araştırmalardan sonra, 10 senelik

bir çalışma planı çıkardılar. 10 senelik bu plan

sonunda %30 tasarruf edeceğimizi söylediler.

O tarihte hedef bana pek inandırıcı gelmedi.

Sonra beraber çalıştık    Yüzlerce küçük proje

yaptık. Hepsini uyguladık. 1994    proje bitti-

ğinde Erdemir’in enerji tasarrufu %32 idi. Bize

söylenen şu oldu “Başarı tek bir kalemden ol-

maz. Başarı küçük kalemlerin toplamından

ibarettir. Japonya’nın başarısı zannetmeyin

ki sihirli değnekle olmuştur. Binlerce küçük

ama başarılı projenin toplamıdır.”  Bence de

hadiselere böyle bakmak lazım. Sektör olarak

da Türkiye olarak da. Türkiye’de enerji tasarru-

fu ve diğer konularla alakalı yapılacak çok şey

var.”

 

• Rekabet Gücü Açısından Konsolidasyon ve

Çeşitlendirme Kaçınılmaz

Kroman Çelik Yönetim Kurulu Üyesi Atamer

Giyici analizlerini derinleştirerek şöyle devam

etti: “ Bizim bir alışkanlığımız var. Mahalleye

bir bakkal açılınca yanına hemen bir başka bak-

kal açılır.  Çelik özelinde devam edersek, bufasit

daireden kurtulmak için rakamsal olarak belli bir

büyüklüğe ulaşmamız; üretimde çeşitliliğe gitme-

miz gerekir. Bunun için de bir    “Konsolidasyo-

na” ihtiyacımız var. Türkiye’nin en büyüğü olan

Erdemir bu sene 7,5 milyon ton çelik üretimi

yapmıştır. Unutmayalım ki Arcelor-Mittal 88

milyon ton çelik üretiyor. Bu zor bir hedef

ama en azından bir Posco olmak istiyorsanız,

50-60 milyon tona çıkmanız gerekir. Eğer

siz, belli bir büyüklüğe gelirseniz, adı geçen

yatırımları daha kolay yapabilirsiniz. Tabi

bu  konsolidasyon  sürecinde devletin rolünün

ne olacağını bilmek güç. Bu koordinasyonu

devlet mi yapar  ya da oluşturdukları bir şirket

yoluyla mı yapılır; bu yapıyı kurmak gerekir.

Her ülke böyle yapıyor. Ama biri liderlik

yapacaksa bunu Erdemir’in yapmasının lazım

geldiğini düşünüyorum. Örneğin bu görev

Güney Kore’de Posco’ya verilmiştir. Tabi

bu liderlik, yapılacak stratejik toplantılarda

alınan kararlarla kuruluşları bir birinin ayağına

basan yatırımlar yaptırmayacaktır. Ayrıca;

yassı çelikte daha kolay üretilebilir ürünleri

ark ocaklı tesislere bırakılarak, daha kaliteli

ürünleri entegre tesisler üretmelidir. Kardemir

bunu iyi yapıyor. Biliyorsunuz Kardemir,

gayet akıllıca bir şekilde ray üretimine girdi.

Sadece Türkiye’nin değil, yakın komşularımızın

ray ihtiyacını da karşılıyor. İşi daha da ötelere

taşıyıp büyük profi lleri yapacak tesis kurmaya

çalışıyor. Hem Türkiye’nin ihtiyacını karşılıyor;

hem ithalatı önlüyor, hem de başka bir kulvara

geçiyor. Erdemir’inde bu yeni ürün kulvarına

doğru yol alması lazımdır.”

Demir çelik sektörü ile ilgili çevre yatırımları

noktasında görüşlerini sorduğumuz Giyici şöy-

le konuştu: “Çevre konusunda sıvı, katı ve gaz

atıklar olmak üzere üç tür atık vardır. Bunların

dışında gürültü gibi etmenler  de var tabi. Sıvı

atıklarda, demir çelikte kullanılan su açısından

tekrar geri kazanılabildiği için, büyük bir sorun

yoktur. Katı atıklarda  zaman zaman gündeme

getirildi. Geliştirilen yeni teknolojiler ile katı

Page 20: Sustainable Economy Turkey Dergisi

18 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

atıklar değerlendirilebiliyor. Baca gazı tozlarını

değerlendirmek için 5 adet elektrik ark ocaklı

firmalar bir araya gelerek yeni bir yatırım ger-

çekleştirdiler. Baca tozu içindeki çinko oksit

değerlendirilerek ihraç ediliyor. Diğer katı atık

olan cüruf çevreye zarar vermeyen bir üründür.

Atık gaz içersindeki , SOx ve Nox azaltılması

konusunda teknolojiler çok ilerledi. Tesisle-

re konulacak elekro  filtreler  ile online olarak

kontrol edilebilir olması nedeniyle şehir yakın-

larında bile kurulabilir. Bonn’da, Hannover’da,

Düsseldorf ’da şehrin içinde bu tesisler var ve

halen çalışıyorlar. Burada, bu teknolojileri kul-

lananla kullanmayanı ayırt etmek önemlidir.

Devletin de görevi zaten  bu değil mi? Tedbir-

leri alırsınız; başında da dikilip kontrol ederse-

niz bu tesisler  her tarafa kurulabilir.”

• Yücel Boru Grubu Ülkemize Kıvanç Vere-

cek Yeni Nesil Bir Tesis Kuracak

Kroman Çelik ve Yücel Boru Grubu ile alakalı

sorumuzu da yanıtlayan duayen yönetici Ata-

mer Giyici, yeni yatırım planları ile ilgili açık-

lamalarda da bulundu: “Yücel Boru Grubu, Ka-

rabük kökenli bir grup. Uzun yıllar Karabük’de

faaliyet gösterdikten sonra rahmetli Osman

Yücel İstanbul’a geliyor ve Yücel Boru fabri-

kasını kuruyor. 1985 yıllında Kroman Çelik

de grubun bünyesine alınıyor  ve Kroman’ın

başına    rahmetli Gökşen Yücel Bey geçiyor.

Büyük ve özverili çalışmalarla Gökşen Bey bu

tesisi 1.5 milyon tonluk bir seviyeye çıkarıyor.

Bir aile şirketi olan şirketimiz, bugün Şahin

Türkaslan Bey’in liderliğinde    başarıyla yolu-

na devam ediyor. Kroman Çelik yatırımlarına

gelince;    Güney Marmara bölgesinde yassı

çelik tesisi kurmayı planlıyoruz. Fizibilite

çalışması devam ediyor. Cevher kullanarak,

sıcak metal atık gazlardan da elektrik enerjisi

üretebilecek özel bir projedir. Bence önemli

olan ilk olmaktır. Biz bu tür yatırımların arka-

sının geleceğine inanıyor ve başka firmaların da

bizi takip edeceğini düşünüyorum. Belli miktar

yerli cevheri mutlaka kullanmak da istediği-

miz bu tesis, maden şirketlerine de kendilerini

geliştirme ve yatırım yapma fırsatı   verecektir.

Önceden yatırımlar sadece demir çelik odaklı

yapılırdı. Şimdi üretim; enerji ile birlikte dü-

şünülüyor. Konsept artık değişti. Doğrusu da

budur. Biz ülkemize olan borcumuzu ödüyoruz.

Bu millet bize çok yatırım yaptı. Ben İsdemir’de

bir kısmını ödemiştim ama daha bitmedi. Bir kıs-

mını da fırsat olursa burada ödeyeceğim. İsdemir

ve Erdemir’de kazandığım deneyimleri bu tesiste

hayata geçirme fırsatı bulacağımı umuyorum.”

Son olarak “Sürdürülebilirlik kavramı ile ala-

kalı birkaç kelime söyler misiniz dersek, ne

dersiniz?” diye sorduğumuz Atamer Giyici söz-

lerini şöyle noktaladı: “Benim kafamı hep şu

soru kurcalar. Kimi; nereye getirirsek bir tesis

başarılı olur? Başarı, ancak kaliteli ve uyumlu

bir ekiple mümkündür. Yine söylüyorum: Fi-

nans kadar önemli olan ikinci hususta tesisi ki-

minle çalıştıracağınızdır. 42 senenin özetini de

söylersek: “ Benim özetim budur. Önce insan

demeyen hiçbir şirketin sürdürülebilirliği  söz

konusu  değildir. İnsana değer veren, insanını

eğiten şirketler ayakta kalacaktır. Dünyada ve

Türkiye’de çalışan memnuniyeti    yüksek olan

şirketler ayakta kalacaktır. Zaten, bakarsanız

bunların hep bir numara olduğunu görürsünüz.”

We should ask that question at fi rst: What does

Turkey export most ? Automobile and machin-

ery. What is used for manufacturing of these ?

It is steel. Th erefore , if you want to stimulate

a sector , it is necessary to have control over the

main sectors. Otherwise, you will not succeed.

Besides, there is not only one type of product out

of fl at steel. From stainless steel to armor steel,

there are hundreds of products out of fl at steel.

As long as you manufacture value added prod-

ucts when you enter into the sector, you will be

able to revive other sectors, thereby, ensure their

survival.

Page 21: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 19

Source: FAO 2006, Yearbooks of Fishery Statistics, Summary Tables,UNEP GEO Data Portal, compiled from FAOSTAT

Fish Consumption per Capita (2003-2005)Fish and Fishery Products Supply in kg / year 0 11.2 28.0 49.5 90.5 180

Source: FAO 2007, The State of World Fisheries and Aquaculture

Sources: UNEP GEO Data Portal, compiled from FAO, FISHSTAT Fishery Statistics; FAO 2006, Yearbooks of Fishery Statistics, Summary Tables, Capture Production 2006, Fish, crustaceans, molluscs, etc.; FAO 2005, Review of the State of World Marine Fishery Resources.

BALIKÇILIKWhy preserve fisheries?

How important are fish to the average diet?

What is the current state of world fisheries?

734

1201100

60

20

2007

Total Fish

Catch

Aquaculture Production

Number of threatened fish species

million tons

3022

Da ly C Ava ty from

all Food Sources (2002)Average Calorie Supply per Capita

3774

3412

2992

USA

Ar

UK

3741Portugal

3022

1599

Dem. Rep. of the Congo

2956South A ca

1857E

2951

3219New Zealand

2904

3054Ukr

2298caragua

Undere ted

3 20Moderat ted

F ted

Overe tedDepletedRecov

52 17

1

7

State of F ry Stocks (Percent, average 1997-2004)

The sher ra at or close t velno expected room for further e

EKOSİSTEM YÖNETİMİ

19981960

Food k Parts of Ecosystem Recrea

Recrea

der v -

r -

tan ny

areas of the

world

other services: Spr tual ty Regula n of Popula s Hab tat Eng r ng

F r rtant part of

r ny

countr

F erent parts

of the ecosyst

transport of nutr nts

and energy

Coral Reef Mangrove Destruc Er

ate Change Bottom Tra P

What are some major threats to fisheries?

Look for an eco-label on products to make sure you are pur sh

fr y-managed shery. The Mar Stewar C

major, accr ted cer ca y.

www.unep.org

How are fisheries managed sustainably?S r sher cer ca

sh stocks - T c ty must be at a

lev for the sh popula

M n ronmen ct - F ra

should be managed t n cture, produc ty,

func v ty of the ecosystem

E ec ve management - The shery must meet all local,

na nterna aws.

Page 22: Sustainable Economy Turkey Dergisi

20 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Mete Ekin, 6 yıldır Dow Jones sürdü-

rülebilirlik endekslerinde otomobil parçala-

rı ve lastik sektöründeki liderliklerini anlattı.

Lastik devinin sürdürülebilirlik anlayışından

Türkiye’nin 10. büyük ekonomi vizyonuna ka-

dar uzanan spektrumda görüşlerini paylaşan

Ekin “Yaşam kaynaklarını tüketmeden daha

yaşanabilir bir hayat” sloganıyla birçok projeyi

hayata geçirdiklerinin altını çizdi. “Pirelli’nin

DNA’sında bu amaç var” diyen Ekin diğer so-

rularımızı da cevapladı.

• Öncelikle Pirelli’nin Dow Jones Sürdürülebilir-

lik Endeks’inde  yıllardır sürdürdüğü liderlikten

bahsedebilir misiniz?

Pirelli, sizin de bahsettiğiniz gibi bu alanda

yaptığı çalışmalar ile 6 yıldır Dow Jones Sür-

dürülebilirlik endekslerinde otomobil parçaları

ve lastik sektörünün lideridir. Bu değerlen-

dirmelerde çevresel konular ön plana çıkıyor.

Analiz edilmek üzere mercek altına alan şirket-

lerin; maddi ve manevi performanslarının nitel

ve nicel göstergeleri arasında kurumsal yöne-

tim, yenilikçilik süreçleri, çevre dostu sistemle-

rin rapor edilmesi ve yönetimi, ürün yönetimi,

emisyon azaltma kapasitesi ve ekolojik tüketi-

mi, insan gücünün kalkındırılması ve yönetimi,

topluma bağlılığı, iş yerinde sağlık ve güven,

tedarik zincirinin sürdürülebilir yönetimi ve

tüm hisse senedi sahipleri ile etkili ilişkileri de-

ğerlendiriliyor. Söz konusu değerlendirme so-

nucunda da son 6 yıldır sektör ortalaması olan

53 puanın üzerinde bir performans sergileyen

Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var

Mete EkinTürk Pirelli CEO

“Pirelli Grubu’nun sürdürebilir-

lik alanındaki çalışmalarından ve

kriterlerinden ilham almaktayız.

Grubumuz’un Kurumsal Sosyal

Sorumluluk Yürütme Komitesi

“Yaşam kaynaklarını tüketme-

den daha yaşanabilir bir hayat”

sloganıyla bir çok proje hayata

geçirmektedir.

Mete Ekin, Türk Pirelli CEO

Page 23: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 21

Pirelliʼnin DNAʼsında Sürdürülebilirlik Var

Pirelli bu yıl 86 puanlık skor ile Dow Jones

Sürdürülebilirlik Dünyası ve Dow Jones Sür-

dürülebilirlik Avrupa endekslerinde otomobil

parçaları ve lastik sektöründe lider olarak yer

almayı başardı.

6 yıldır elde edilen bu liderlik sürdürülebilirik

alanında fark yarattığımızı gösteriyor.

• Peki, Pirelli’yi böyle bir başarıya götüren sürdü-

rülebilirlik modeli nasıl bir model?

Gerek üretimimizde gerekse sürdürülebilirik

stratejimizde Pirelli Grubu’nun sürdürebilirlik

alanındaki çalışmalarından ve kriterlerinden

ilham almaktayız. Pirelli Grubu’nun Kurumsal

Sosyal Sorumluluk Yürütme Komitesi “ Yaşam

kaynaklarını tüketmeden daha yaşanabilir bir

hayat” sloganıyla bir çok proje hayata geçirmek-

tedir. Pirelli’nin DNA’sında yer alan bu amaca

parallel olarak; Avrupa’da gerçekleştirilen araş-

tırmalardan elde ettiğimiz verilere göre; satın

almada marka bilinirliği birinci öncelik, ancak

“çevreci ekonomi” anlayışı da günden güne

önem kazanıyor. Söz konusu anlayışın etkin bir

şekilde yayılmasının ve kabul görmesinin baş-

lıca nedenleri arasında; otomotiv sektöründeki

trendler, orijinal ekipman üreticilerinin ihti-

yaçları, Avrupa lastik yönetmelikleri ve artan

tüketici bilinci yer alıyor.

Bildiğiniz gibi artık ülkemizde çok sıkça kar-

şılaştığımız “sürdürülebilirlik” ve “karbon ayak

izi” gibi kavramlar ön plana çıkmaya başladı.

Bir çok firma da bu doğrultuda çalışmalar ger-

çekleştirerek doğal kaynakların korunmasına

katkı sağlıyor.

Pirelli sürdürülebilirlik alanında çevre dostu

ürünlerinden sosyal sorumluluk çalışmalarına

kadar dünya çapında yoğun çalışmalar yürü-

tüyor. Projelere örnek vermek gerekirse lastik

üretimi ve kullanımının çevreye olan etkisi-

ni azaltmak amacıyla İtalya Çevre Bakanlığı

ile imzalanan anlaşmaya göre Pirelli, lastiğin

çevreye olan etkilerini azaltmasında söz sahibi

olmakta ve lastiklerin karbon ayak izini hesap-

layarak sera gazları emisyonlarını azaltmak için

çalışmalar yapmaktadır. Bugüne kadar yapılan

çalışmalarla enerji tüketiminin %6 oranında,

özel su tüketiminin ise %20 oranında azalma-

sını sağlayan Pirelli’nin aldığı tedbirler sonu-

cunda 2009’dan bu yana 2 milyon metreküp-

ten daha az su kullanılırken, CO2 emisyonları

2009’la kıyaslandığında %5 azalmıştır. Daha

güvenli ve çevre dostu bir sürüş için her yıl pre-

mium segment gelirlerinin %7’sini Ar-Ge’ye

ayıran Pirelli, 2015 yılında CO2 emisyonla-

rının %15 su tüketiminin ise %70 oranında

azaltılmasını hedefl emektedir.

• Ülkemize dönersek, Türk Pirelli sürdürülebilir-

lik noktasında neler yapıyor?

Cinturato adını verdiğimiz çevre dostu lastik

serimiz düşük yakıt tüketimi, daha uzun kil-

metre performansı gibi özellikleri ile dikkat

çekiyor ve yeşil performans alanında öncülük

etmemizi sağlıyor. 2007 yılından itibaren çev-

rici özellikleri daha da geliştirilen Cinturato

serimizin üretimini İzmit Fabrikamızda ger-

çekleştiriyoruz.

Cinturato ailesi lastiklerimiz, ilk çevre dos-

tu performans lastiği Cinturato P7’nin ve ilk

çevre dostu 4x4 lastiği Scorpion Verde’nin

eklenmesi ile daha da genişledi. Bu lastikle-

rimizin en önemli özellikleri yakıt tüketimini

ve karbondioksit gibi zararlı gazların çevreye

yayılmasını %4 oranında azaltan ileri teknolo-

jiye, %30 oranında artırılmış kilometre perfor-

mansına ve yaklaşık %20 oranında azaltılmış

dönme direncine sahip olmasıdır. Ayrıca, “Yeşil

Performans” stratejimize paralel olarak tüm

Page 24: Sustainable Economy Turkey Dergisi

22 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

üretim süreçlerimiz çevresel sürdürülebilirlik

kriterlerinden ilham almaktadır. Bu nedenle de

İzmit tesislerimizde kullanılan üretim süreçle-

rinde enerji ve su verimliliği, karbondioksit gibi

tehlikeli gazların salınınımının azaltılması ko-

nuları esas alınıyor. Üretim atıklarının ve kul-

lanılmış lastiklerin tekrar değerlendirilmesine

özel ilgi gösteriyoruz.

Bu noktada da R&D departmanımıza önemli

görevler düşüyor. Türk Pirelli’de 2007 yılında

kurulan bu departmanımız ürünlerin çevre dostu

özellikler taşıması için; kullanmış oldukları kim-

yasalların çevre ile dost alternatifl erinin buluna-

rak mevcut kimyasalların bu alternatifl erle değiş-

tirilmesi, üretim süreçlerinin sadeleştirilerek daha

az enerji kullanarak aynı ürünün üretilmesinin

sağlanması, üretilen ürünün dönme direncinin

düşürülerek araçların yakıt tüketimlerinin azal-

tılması konularında çalışmalar sürdürüyor.

Dünyanın en önemli motorsporları organi-

zasyonu olan Formula 1’in tüm lastiklerini de

İzmit fabrikamızda üretiyor ve Formula 1’de

Cinturato ve Yeşil Performans konsepti ile dik-

kat çekiyoruz.

Ağır vasıta lastiklerinde de 01 serisi lastikleri-

miz düşük yakıt tüketimi, yüksek kaplanabilir-

lik ve daha uzun ömür özellikleri ile dikkat çek-

metedir Tüm 01 Serisi desenlerimizi yaratırken

üç temel faktörü göz önünde tuttuk: Güvenlik,

çevreyi koruma ve ekonomi. Bu lastiklerimizin

üretimi de İzmit fabrikamızda gerçekleşiyor.

Ayrıca, İzmit Fabrikamıza sürüdürülebili-

rik anlamında son 4 yılda 6 milyon dolarlık

bir yatırım yaptık. Bu yatırım doğrultusunda

arıtma tesisi yapımı, mevcut  arıtma tesisleri-

nin gelişen arıtma teknolojilerine paralel ola-

rak modernize edilmesi, tesis sahasına düşen

yağmur sularının toplanarak arıtıldıktan sonra

deşarj edilmesi, emisyonların uygun yöntem-

lerle toplanıp kontrollü olarak deşarj edilmesi,

deşarj noktalarında gerekli ölçümler yapılarak

uygun tedbirlerin alınması, emisyon noktala-

rında koku nötralizasyon sisteminin kurulma-

sı ve bunlarla birlikte iç ortam havalandırma

şartlarının iyileştirilmesi, atıkların kaynağında

ayrıştırılması ve yeni geçici atık depolama alanı

yapımı konularında çalışmalar yürüttük.

• Yol ve tüketici güvenliği lastik kalitesini aşan bir

kavram. Kazaların sıkça yaşandığı Türkiye’de,

özellikle bu konuda eğitici faaliyetlerde Pirelli’nin

katkıları nelerdir?

Öncelikle lastiklerin aracın yerle temas eden

tek noktaları olduğunu düşündüğümüzde

güvenliğe olan etkisi gerçekten çok önemli.

Pirelli’nin yol ve tüketici güvenliği konularında

özellikle çok hasas davrandığını söyleyebilirim.

Bu doğrultuda Pirelli, Avrupa Yol Güvenliği söz-

leşmesini (European Road Safety Charter) im-

zalamıştır ve bu sözleşme ile sürücüleri lokal ve

uluslarası alanlarda lastiklerin yol güvenliğindeki

önemi hakkında bilinçlendirme çalışmaları yü-

rütmektedir. Türk Pirelli olarak da buna paralel

olara bayilerimize, iş ortaklarımıza ve tüketicile-

rimize yol güvenliği eğitimleri gerçekleştiriyoruz.

Gerçekleştirdiğimiz her türlü eğitimde özellikle

lastiklerin yol güvenliğine olan etikisini vurgu-

luyoruz.

Ayrıca, zaman zaman gerçekleştrdiğimiz tü-

ketici aktivitelerinde lastik hava basınçları ve

diş derinlikleri ölçümleri yaparak tüketicileri-

mize geri bildirimlerde bulunuyoruz. Örneğin

lastik diş derinliğinin 3mm’nin altına düşmesi

bir çok kazanın sebebi olabiliyor. Aynı şekilde

hava basınçları da fren mesafesi ve yakıt tüke-

timini doğrudan etkileyen bir konudur. Zaman

Page 25: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 23

Pirelliʼnin DNAʼsında Sürdürülebilirlik Var

zaman tüketicilerimizle ir araya gelerek bu ko-

nularda bilinçlendirme aktiviteleri gerçekleşti-

riyoruz.

• Siz,  İSO 500 sıralamasının önde gelen şirketle-

rinden birisisiniz. Türkiye’nin 10. büyük ekonomi

hedefi hakkındaki düşüncelerinizi ve bu çerçeve

içinde Türk Pirelli’nin  büyüme vizyonunu  kısaca

anlatabilir misiniz?

Bugün, yıllık 8 milyon adetlik üretimi ile Pi-

relli Grubu’nun en büyük fabrikası olan ve en

kapsamlı üretimi gerçekleştiren İzmit fabrika-

mız yaklaşık 2000 kişiye istihdam sağlamakta

ve otomobil, hafif ticari araç, ağır vasıta, mo-

torsporları, kış lastikleri ve Cinturato ailesi gibi

yeşil performans olarak da adlandırılan çevre

dostu lastiklerin üretimini gerçekleştirmekte-

dir. Bu lastiklerin %60’ını ağırlıklı olarak Avru-

pa pazarına ihraç ederek Türkiye ekonomisine

çok önemli bir kaynak aktarıyoruz.

Ayrıca, İzmit fabrikamızın 2007 yılında ku-

rulan motorsporları bölümünde Formula 1’in

yanı sıra Ralli, GrandAm, Ferrari Challenge

gibi dünyanın en önemli motorsporları orga-

nizasyonlarının lastiklerinin üretimini gerçek-

leştiriyoruz.

45.000 adeti F1 olmak üzere fabrikamızda yıl-

da toplam 250.000 adet motorsporları lastik

üretimi gerçekleştirilmektedir.

Fabrikamıza her yıl yaklaşık 35 milyon

Euro’luk teknoloji yatırımı gerçekleştiriyoruz.

Bu yatırımlar sayesinde teknolojik gelişmelere

de paralel olarak gerek üretim süreçlerimizde

gerekse ürünlerimizde sürekli yenilikler ger-

çekleştiriyor ve tüketicilerimizin talep ve ihti-

yaçlarını en iyi şekilde karşılamaya çalışıyoruz.

Tüm bu yatırımlar ve çalışmalar gerek tüketi-

cilerimizin gerekse otomobil üreticilerinin tüm

talep ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayarak

bir adım öne çıkmamızı sağlıyor. Amacımız

Pirelli Grubu’nun 2015 yılında tüm düyada

premium segmentte lider olma hedefi doğrul-

tusunda çalışarak Türkiye’de bu alandaki lider-

liğimizi daha ileri seviyeye taşımak.

Biz de bu hedef doğrultusunda çalışmalarımızı

sürdüreceğiz ve Formula 1’den aldığımız güç

ile markamızı imajını daha da yukarı seviyelere

taşıyacağımıza inanıyorum.

Kuvvetli olduğumuz alanlara odaklanarak bu

pazarlarda lider olmak da bizim için oldukça

önemli. Bu sonuçları elde etmek için de yeni-

likçi, yaratıcılığa ve farklılığa sahip pazarlama

aktiviteleri gerçekleştirmek Pirelli’nin her za-

man temel hedefi olacaktır

Avrupa’da yüksek performans, 4x4 ve kış las-

tikleri alanında lider olan Pirelli Türkiye’de de

aynı liderliğini sürdürmektedir. Öncelikli he-

defimiz bu segmentlerdeki liderliğimizi daha

da üst seviyelere taşımak. Kamyon lastikleri

alanında da en çok tercih edilen marka olarak

pazar lideri ve referans konumumuzu sürdürü-

yoruz ve bunu daha da ileri seviyelere taşımak

için çalışmalar gerçekleştireceğiz.

With its slogan “ A more livable life without

depleting all kind of resources we depend on “,

Th e Corporate Social Responsibility Commitee

of Pirelli group carries out many projects. In

parallel with this goal which is in Pirelli’s DNA;

In regard to the survey data in Europe , purc-

hasing heavily depends on brand familiarity but

also “ environment-friendly economy” concept

gains importance day by day. Among top reasons

for this concept which is at stake actively spre-

ading out and gains acceptance are the trends in

automotive industry, requirements of original

equipment manufacturers, EU Tyre Regulati-

ons and increasing consumer awareness.

Page 26: Sustainable Economy Turkey Dergisi

24 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Hem dünyamız hem ülkemiz beş yıl, on

yıl, çeyrek asır, yarım asır öncesine göre hem

daha çok üretiyor hem de daha çok tüketiyor.

Önümüzdeki on yıllarda da bugüne göre daha

çok üretecek ve daha çok tüketeceğiz. Daha

çok üretilen ve daha çok tüketilen geleceğin

dünyasında tükettiğinden fazlasını üreten ül-

keler bir adım öne çıkacak, biraz daha zengin-

leşecek, biraz daha gücüne güç katacak, dünya

milletler ailesi içindeki konumunu ve ağırlığını

kuvvetlendirecek.

Geleceğe dair yapılan projeksiyonlarda, ha-

zırlanan raporlarda iki sektörün stratejik öne-

minin katlanarak artacağı ve bu iki sektörün

iktisadi avantaj veya dezavantajlarının yanı sıra

ülkelerin güvenliğini de olumlu veya olumsuz

etkileyeceği vurgulanıyor. Üzerine bu kadar

önem atfedilen bu iki sektör ise gıda ve enerji

olarak sıralanıyor. Elbette ülkemiz de gelece-

ğin dünyasında çok daha güçlü olmak, dünya

milletler ailesi içinde hem iktisadi hem siyasi

açıdan kudretli, söz sahibi bir ülke olmak için

kendisine orta ve uzun vadeli hedefl er çizmiş,

iktisadi ve sosyal kalkınmada sürekliliği sağ-

lamak için plan ve programlarını uygulamaya

koymuş, somut olarak ulaşacağı hedefl eri de

2023 vizyon projesi çerçevesinde ilan etmiştir.

Mesela Türkiye, 2023 yılına varıldığında

yüksek öğrenimde okullaşma oranını %50’ye

çıkararak her iki gencinden birini üniversite

mezunu yapmayı hedefl iyor. Sağlıkta, eğitim-

de kentleşmede çok daha olumlu göstergele-

re sahip bir Türkiye hayal ediyor. Kişi başına

et ve süt tüketimini bugünküne göre 2 katına

çıkarmak, gıdaya, sağlıklı gıdaya erişimi kolay-

laştırmak yaşam kalitesini yükseltme hedefl e-

Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik

Dr. Recep KonukPankobirlik ve Konya Şeker Ykb.

“Konya Şeker’le bizim dün-

yanın en önemli 10 tarımsal

üretim havzasından biri kabul

edilen Konya Ovasında yaptığı-

mız, her geçen gün geliştirdiği-

miz, tarımsal üretim ile tarım-

sal sanayinin entegrasyonuna

dayanan sistem bu iki olmazsa

olmaz üzerine kurulmuştur..

Dr. Recep Konuk,

Pankobirlik ve Konya Şeker Ykb.

Page 27: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 25

Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik

rinden sadece bazıları. 2011 yılına göre Gayri

Safi Yurt İçi Hasılasını 12 yılda iki katından

fazla arttırma hedefi ni belirleyen Türkiye,

ihracatını da yaklaşık 3,5 katına çıkararak 500

Milyar doları aşmayı hedefl iyor. Cumhuriye-

timizin yüzüncü yılında 85 milyon nüfusa sa-

hip olacağı öngörülen ülkemiz, 2011 yılında

gerçekleştirdiği 61,8 milyar dolarlık tarımsal

üretimini 150 milyar dolara çıkarmayı ve ger-

çekleştireceği tarımsal üretimden 40 milyar

dolarlık ihracat yapmayı hedefl iyor. Ülkemiz,

yakaladığı büyüme ivmesini sürdürerek ve

kalkınmada sürekliliği sağlayarak 2023 yılında

dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alırken,

tarım ekonomileri arasında ise ilk beşe girmeyi

amaçlıyor. Yani Türkiye önümüzdeki 11 yılın

sonunda nüfusu yaklaşık %16 artacak olmasına

rağmen hem bu artan nüfusa yetecek kadar,

hatta daha nitelikli beslenmelerini sağlayacak

kadar çok ve kaliteli üretecek hem de tüketece-

ğinden fazlasını üretecek ve ihracatını da yak-

laşık üç katına çıkaracak.

Bu mümkün mü? Evet mümkün. Bunun çok

daha fazlası da mümkün. Bunu bu kadar net

ve kesin söylememizi sağlayan husus tarım-

sal üretim potansiyelimizi belirleyen unsur-

lar açısından sahip olduğumuz avantajlar ve

zenginliklerdir. Bir ülkenin tarımsal üretim

potansiyelini belirleyen bileşenler bellidir, bi-

rincisi toprak varlığı, ikincisi iklim, üçüncüsü

su, dördüncüsü tarımsal altyapı ile donanım,

beşincisi ve en önemlisi tarımsal üretim konu-

sunda tecrübe ve birikimiyle beşeri altyapısı,

yani insan. Hızla tamamlanma sürecine giren

tarımsal altyapı projeleri ile su rezervleri açı-

sından sınırlı imkânlarımızı bir yana koyarsak,

Türkiye diğer üçünde dünyanın en önde gelen

ülkelerinden biridir ve su rezervleri konusun-

daki zafiyetini de sulama altyapısına yapacağı

yatırımlarla izale etme eldeki suyu tasarrufl u ve

verimli kullanarak bu açığını kapatma şansına

sahiptir.

28 milyon hektarlık işlenebilir tarım arazisi

varlığı ile Türkiye dünyada 13 üncü sıradadır.

Bu 28 milyon hektarlık tarım arazisinden

8,5 milyon hektarı sulanabilir arazidir.

Sulanabilir arazilerimizden de 4,7 milyon

hektarı sulanabilmektedir. Yani toplam tarım

arazimizin altıda birini, sulanabilir arazimizin

de hemen hemen yarısını sulayabiliyoruz.

Ve sulansın sulanmasın bu arazilerde

yetiştirebileceğimiz ürün deseni açısından ise

dünyanın en şanslı ülkelerinden birisiyiz. Tüm

dünyada 12.000 civarında endemik tür mevcut.

Tüm Avrupa kıtası ise 2.400 andemik türe sa-

hip. Ülkemizde ise 3.900 Endemik tür var. Bu-

nun anlamı şudur, bazı tropikal bitkiler hariç

ekonomik olarak yetiştirilebilen, ticarileşmiş

her ürünü yetiştirme kabiliyetine sahibiz. Üs-

telik de hem rakım ortalaması hem de iklim

özellikleri itibarıyla tarım için, tarımsal üre-

tim için son derece avantajlı bir ülkeyiz. Yani

özetlersek, gelişime açık bir sektör, muazzam

bir toprak varlığı, 80 yıldır devam eden, son 30

yılda ise süratle köylerimizin boşalmasına se-

bep olan göçe rağmen, toprağı işlemeye yetecek

sayıda ve nitelikte nüfus, Allah’ın bahşettiği

bir coğrafya ve iklim ile ürün deseni elimiz-

de olanlar ve bu elde olanlar tarımsal üretim

açısından muazzam bir potansiyeli işaret edi-

yor. Bu potansiyeli harekete geçirmenin, bu

potansiyelden daha çok istifade etmenin yolu

ise üretim, daha çok üretim için uygun ortamı

oluşturmaktan ve üretimde sürdürülebilirliği

sağlamaktan geçiyor.

Sürdürülebilir bir tarımsal üretimin, tarımsal

üretimi hem hacim olarak hem ürün çeşit-

liliği olarak hem de nitelik olarak arttırma-

nın olmazsa olmaz iki unsuru vardır. Birincisi

üreticinin üretime devam etmesini sağlayacak

ortamı oluşturmak ve/veya muhafaza etmek,

ikincisi tarımsal üretime imkân tanıyan çevre

bileşenlerini iyileştirmek, en azından dengenin

tarımsal üretim aleyhine bozulmamasını sağla-

mak.

Konya Şeker’le bizim dünyanın en önemli 10

tarımsal üretim havzasından biri kabul edilen

Konya Ovasında yaptığımız, her geçen gün

geliştirdiğimiz, tarımsal üretim ile tarımsal sa-

nayinin entegrasyonuna dayanan sistem bu iki

Page 28: Sustainable Economy Turkey Dergisi

26 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

olmazsa olmaz üzerine kurulmuştur. Birinci

olmazsa olmazımız üreticinin üretimden çekil-

meden üretmeye devam etmesini sağlamaktır.

Üreticinin tarımsal üretimden çekilmemesi

yani tarlayı terk etmemesi için en önemli unsur

üreticinin ürettiği üründen para kazanabilme-

sini sağlamaktır. Bunun birkaç yolu var. Bi-

rincisi eğer ürün fiyatları dünya borsaları veya

çeşitli sebeplerle baskı altında ise dekara veri-

mi arttıracak, maliyetleri düşürecek önlemleri

geliştirerek üreticinin gelirini arttırabilirsiniz.

İkincisi, üreticinin ürettiği ürüne talebi arttıra-

cak ve üreticinin açığa ekim yapmasının önüne

geçecek projeleri hayata geçirerek ürün fiyatla-

rını regüle eder denge fiyatının üretici lehine

oluşmasını sağlayabilirsiniz. Üçüncüsü gele-

neksel ürünlerin yanı sıra ekonomik değeri yük-

sek ürünleri, sanayiye hammadde teşkil edecek

ürünleri bölgenin ürün desenine kazandırarak

üreticiyi tarımsal sanayinin tedarikçisi konu-

muna taşıyabilirsiniz. Dördüncüsü, üreticinin

ürettiği ürünü katma değerli şekilde ve atıksız

işleyecek birbirine entegre sanayi tesislerini

kurup oluşan katma değerin tarım sektöründe

kalmasını sağlayarak üreticinin rekabet gücünü

yükseltebilirsiniz. Üreticinin gelirini arttırmak

için bu sıralanan birkaç yol ve yöntem dışın-

da şüphesiz onlarca husus daha tartışılabilir.

Ancak burada önemli olan ve Konya Şeker’i

sektörde farklı kılan husus şudur, üreticinin

bizatihi kendisinin girişimci olarak işin için-

de olması ve kendi kaderine müdahale etmesi,

çare beklemek yerine çare üretmesidir.

Ortaklarının tamamı üreticilerden oluşan

Konya Şeker, sürdürülebilir tarımın olmazsa

olamazlarından biri olan üreticinin tarımsal

üretime devam etmesini sağlamak, ürünü hem

fiyatlama aşamasında hem de üretim aşama-

sında desteklemek için entegre bir sistem

kurgulamıştır. Ne yapmıştır Konya Şeker? To-

humdan çatala uzanan üretim zincirinin tüm

halkalarına müdahil olmuştur. Bölge üretici-

sinin birim alandan daha çok ürün alabilmesi

için bölgenin iklim şartlarına ve arazi yapısına

uygun yüksek verimli tohumlar üretmek üze-

re Tohum Üretim ve İşleme Tesisini, üretici-

nin girdi maliyetlerini düşürmek ve zaten kıt

olan suyun tasarrufl u kullanılmasını sağlamak

için Damla Sulama Üretim Tesislerini, girdi-

ye müdahil olmak için Organik Gübre Üretim

Tesislerini, Yem Fabrikasını kurmuş, yaptır-

dığı sözleşmeli ekimle üreticinin açığa ekim

yapmasının önüne geçerken uyguladığı avans

sistemi ile de gübre, mazot gibi girdilerdeki

fi yat değişimlerine karşı üreticisini korumuştur.

Yani birim alandan verimi arttıracak önlemle-

ri geliştirmiş, girdi maliyetlerini aşağı çekecek

projeleri hayata geçirmiş ve avans desteklerini

uygulamaya koymuştur.

Bu işin sadece bir yönüdür, Konya Şeker için

aslolan ise üreticinin ürettiği ürüne talep ga-

rantisi oluşturacak, üreticinin açığa ekim yap-

masının önüne geçecek ve ürünü işleyecek

tarımsal sanayi tesislerinin sayısını her geçen

gün katlayarak arttırmaktır. Nitekim bundan

8 yıl önce üreticiden sadece şeker pancarı alı-

mı gerçekleştirebilen Konya Şeker son sekiz

yılda gerçekleştirdiği Çumra Şeker Fabrikası,

Yem Fabrikası, Dondurulmuş Parmak Patates

Üretim Tesisi, Tohum Üretim ve İşleme Tesisi,

Ham Yağ Fabrikası yatırımlarıyla şeker pancarı

alımında tonajı ikiye katlamış, bunun yanı sıra

üreticisinden patates, mısır, buğday, arpa, ayçi-

çeği, kanola alımı da gerçekleştirmeye başlamış,

önümüzdeki aylarda tamamlanacak Et-Süt

Entegre Tesisi ile de süt ve besi hayvanı alımı

yapmaya hazırlanmaktadır. Bundan sekiz sene

önce yaptığı toplam ürün bedeli ödemesini et

ve sütün devreye girmesi ile yaklaşık 6-7 katına

çıkaracak olan Konya Şeker, bölgenin ürün de-

senini de çeşitlendirmiş tahıl ambarı diye ta-

rif edilen Konya Ovasında patates tarımının

da gelişmesine öncülük etmiş, bölgenin yağlı

tohum üretimini iki yılda 2,5 katına çıkarma-

sında gerçekleştirdiği Ham Yağ Fabrikası ya-

tırımıyla etkin bir rol üstlenmiş, tamamlanma

aşamasına getirdiği dünyanın en büyük Et-Süt

Entegre Tesisi ile de bölgenin hayvansal üre-

tim potansiyelini de hareketlendirmeye hazır-

lanmaktadır.

Üreticinin ürettiği tarımsal ürüne talep garan-

Page 29: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 27

Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik

tisi oluşturan ve üretimde sürekliliği sağlayan

bu yatırımlar kadar önemli olan yatırımlar ise

sıkılaşma yatırımlarıdır ve ürünü katma değerli

hale getirerek oluşan katma değerin üretici-

ye yansımasını sağlayan Kristal ve Küp Şeker

Paketleme, Sıvı Şeker, Şekerli Mamuller, Sert

Şeker, Çikolata, Unlu Mamuller, Bisküvi Kek

ve Gofret Üretim Tesisleri ve yan ürünler ile

atıkları ekonomik değere dönüştüren Buharlı

Küspe Kurutma, Paketli Küspe Üretim, Bi-

yoetanol, Sıvı Karbondioksit, Organik Gübre

Üretim Tesisleri, atık ısı ile ısıtılan Ultra Kli-

malı Modern Seralar, Termik Santral, Biyogaz

Üretim Tesisleri ve Doğal Depolardan oluşan

tesisler Konya Şeker’in tarımsal ürüne iyi fiyat

verilebilmesini sağlayan yatırımlardır.

Konya Şeker’in üretimde sürekliliği sağlamak

ve sürdürülebilir bir tarımsal üretim için ilk

önceliği üreticinin tarlayı terk etmemesidir ve

Konya Şeker yaptığı yatırımlarla bir yandan

tarımsal üretimde verimliliği arttırırken diğer

yandan ürüne talep garantisi oluşturmakta ve

talebi arttırarak fiyat regülasyonunu sağla-

makta öte yandan da bölgenin ürün desenini

ekonomik değeri yüksek yeni ürünlerle zengin-

leştirirken, oluşan katma değeri de tarım sektö-

rüne ulaştırmaktadır.

Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için üreti-

cinin üretme iradesi tek başına yeterli midir?

Elbette yeterli değildir. Tarımsal üretimde sü-

rekliliği sağlamak için ikinci olmazsa olmaz,

üretime elverişli bir çevredir. Yani iklim özel-

likleri, sıcaklık, yağış rejimi, sulama imkânları,

toprak özellikleri gibi unsurlar da tarımsal

üretimin yapılmasını sağlayacak kadar elverişli

olmalıdır. İşte tam bu noktada karşımıza tarım

sektörünün oluşmasında hemen hemen hiç

sorumluluğunun olmadığı küresel ısınma ve

ekosistemde bozulan denge karşımıza çıkıyor.

Sera gazlarının sebep olduğu küresel ısınma-

nın sonuçları kuraklık, çölleşme, yağış rejimi

ile iklim özelliklerinde değişiklikler ve tabi afet

olarak görülüyor. Bu sonuçların hepsi tarımsal

üretimi tehdit eden, etkileyen unsurlardır.

Tarımsal üretimi tehdit eden bu olumsuzluk-

ların etkisini en aza indirecek önlemleri almak,

üretici aleyhine bozulan dengeyi yeniden tesis

edecek projeleri hayata geçirmek üretici açısın-

dan hayati önemdedir. Çünkü üreticinin tek

geçim kaynağı tarımsal faaliyettir ve tarımsal

üretim için temiz toprağa, temiz ve yeterli suya,

üretim için elverişli bir iklime ihtiyaç vardır. Bir

üretici kuruluşu olan Konya Şeker işte bu nok-

tada da devrededir ve yürüttüğü ağaçlandırma

projesi ile üretici aleyhine bozulan ekosistem-

deki dengenin üretici lehine yeniden tesisi için

7 yılda Konya Ovasına 7 milyonun üzerinde

ağaç dikmiş hedefini Türkiye nüfusu kadar

ağaç olarak belirlemiştir.

Ağaçlandırma çalışmalarını ilke olarak tüm

Konya Ovasını bütün kabul eden bir yakla-

şımla ve tüm ovaya yayılacak ve tüm ovanın

iklimini etkileyecek şekilde yürüten Kon-

ya Şeker’in yürüttüğü bu projeyi Kapalı

Havzanın tamamında eş zamanlı olarak yü-

rütmesi stratejik bir yaklaşımın sonucudur.

Konya Şeker kısa ve uzun vadede bu ağaçlan-

dırma çalışmaları sonucu Kapalı Havzadaki

ağaç varlığını arttırarak ve bu ağaçlar sayesinde

oluşacak doğal iklimleme ile ekosistemde ta-

rımsal üretim aleyhine bozulan dengeyi üretici

lehine yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır.

Son yıllarda kuraklık ve yeterli yağış rejimi-

ne sahip olunamaması sebebiyle etkisini ağır

bir biçimde hissettiren küresel ısınma sonucu

Konya Kapalı Havzasında üretici aleyhine

bozulan çevre şartlarını üretici lehine etkile-

meyi ve değiştirmeyi amaçlayan Konya Şeker,

uyguladığı ağaçlandırma projesiyle tarımsal

üretimde verim artışını sağlamayı, tarım zarar-

lılarıyla biyolojik mücadeleyi hedefl erken, proje

bir bütün olarak sürdürülebilir bir tarımsal üre-

time hizmet etmektedir.

Çevre şartları ve ekosistem tarımsal üretimi

ve tarımsal üretimdeki verimliliği doğrudan

etkilemektedir. Yani ürünün suyu, gübresi

ne kadar iyi verilirse verilsin, ne kadar iyi to-

hum kullanılırsa kullanılsın ekosistem ve çevre

şartları uygun değilse sürdürülebilir bir tarım-

sal üretimden hele hele verim artışından söz

etmek mümkün değildir. Bu çerçevede Konya

Page 30: Sustainable Economy Turkey Dergisi

28 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Şeker’in, iklim olarak bütünlük arz eden Konya

Kapalı Havzasının tamamını kapsayan ağaçlan-

dırma çalışmalarındaki nihai hedefi ekosistem

ve çevre şartlarını üretime müsait hale getirerek

ve üretimi destekleyecek şekilde bölgedeki ağaç

varlığını arttırarak bölge üreticisinin dekardan

aldığı verimin artmasını sağlamak, sürdürüle-

bilir bir tarımsal üretim için doğal dengenin

tesisine katkı vermektir.

Proje çerçevesinde Konya Kapalı Havzasına

her yıl dikimi yapılan ve katlanarak çoğalan

ağaç varlığı ile oluşan doğal iklimleme böl-

gedeki verimi peyder pey arttırırken, ağaçlar

sayesinde biyolojik hayat canlanmış ve üretici

için buğday tarımında baş edilmesi ciddi bir

problem teşkil eden süne zararlısı ile müca-

dele kendiliğinden doğal ortamında ve biyo-

lojik olarak gerçekleşmiş, bunun sonucunda

da Konya Ovasında süne varlığında ciddi bir

azalma meydana gelmiştir.

Fiili gerçekleşmede Proje’nin henüz %10’luk

kısmına ulaşılmasına rağmen, ağaçlandırma

ile oluşan doğal iklimleme ve nem regülasyonu

sonucu bölgedeki üretim deseninin zenginleş-

mesi, dekara verimde yaşanan anlamlı artış ile

tarım zararlıları ile biyolojik mücadelede elde

edilen başarılı sonuç Konya Şeker tarafından

yürütülen ağaçlandırma projesinin sürdürüle-

bilir bir tarımsal üretim açısından öneminin

somut göstergeleridir.

Konya Şeker’in sürdürülebilir bir tarım için yü-

rüttüğü, ağaçlandırma çalışmaları, Ar-Ge faa-

liyetleri, hayvancılığa yönelik uyguladığı toplu

bakımı esas alan Danabank gibi model proje-

leri, ırk ıslahına yönelik yürüttüğü çalışmalar,

tarımsal ürünün işlenmesini sağlayan sanayi

tesisleri tek bir amaca hizmet etmektedir; Üre-

ticiyle tarlanın bağını koparmamak.

Biz şunu biliyor, şuna inanıyoruz o bağ kopmaz

ve daha da kuvvetlendirilirse hem Konya Ovası

hem ülkemizin diğer bölgelerindeki tarım ara-

zileri bugünkünden çok daha fazlasını üretme

potansiyeline sahiptir ve bu bereketli topraklar

üzerinde yaşayanlara cömertliğini sunmak için

hazır bekliyor. Bize düşen bu toprakların bere-

ketinden zenginlik ve refah üreterek geleceğin

kudretli, güçlü ve müreff eh Türkiye’si için ta-

rım sektörünü itici güç haline getirmektir.

Türkiye daha çok üreten ve daha çok tüketen

geleceğin dünyasında dünya milletler ailesi

arasında tükettiğinden çok daha fazlasını üre-

terek bugünkünden çok daha güçlü, çok daha

zengin, çok daha kudretli bir şekilde yer alma-

ya hazırlanıyor. Gelecek ufkunda hedef çıtasını

çok daha yukarılara taşımış ülkemizin bu çıtayı

aşmasını sağlamada en büyük kozlarımızdan

biri şüphesiz tarımsal üretim üzerinden yük-

selen gıda sektörü olacak. Biz şunu biliyor ve

şunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz, eğer Konya

ile aynı coğrafi büyüklüğe sahip bir ülke dün-

yanın üçüncü büyük tarımsal ürün ihracatçısı

olabiliyorsa, tarımsal ürünü işleyerek tarımsal

cirosunun üzerine gıda sanayinde 6 kat katma

değer ilave edebiliyorsa, biz onlardan daha faz-

lasını üretebiliriz. Tek şartla üretim ana fikrin-

den asla vazgeçmemek, üreticinin tarlayı terk

etmemesini sağlamak ve tarımsal üretim için

elverişli ortamı kıskançlıkla korumak şartıyla.

Our country, whose population is thought to re-

ach 85 million in hundredth year of her founda-

tion, aims to increase its agricultural production

from 61,8 billion dollars in 2011 to 150 billion

dollars and to export 40 billion dollars of that

figure. By means of sustaining her growth rate

and development, she aims to become the 10th

largest economy in the world by 2023 and 5’th

largest in agricultural economies. Th at is, even

though her population will increase appoxima-

tely by %16 at the end of next 11 years; Turkey

will both produce adequate to feed her increa-

sing population even make their nutrition more

qualified with abundant and quality products

and gain surplus and multiply her exportation

volume three times. Is that possible ? Yes, it is.

Page 31: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 29

Franz Josef Land Zakaznik (2004)

Great Barrier Reef Marine

Park (2004)

Galapagos Marine

Reserve (1996)

Northwestern Hawaiian

Islands Marine National

Monument (2000)

North-East Greenland National Park (1988)

Namib Naukluft National

Park (1979)

4 200 000 ha97 200 000 ha

34 136 200 ha

13 300 000 ha

4 976 800 ha

34 781 500 ha

29 800 000 ha

Qiangtang Nature

Reserve (1990)

Birds

EKOSİSTEM YÖNETİMİKORUMA ALANLARI

What percentage of animal and plant species are threatened?

What parts of the world are protected?

What are some of the benefits of protected areas?

12% of land on earth is protected.

What are some of the threats to protected areas?

0.8% of oceanic area is protected.

Climate change Poaching Con ict Fossil fuel extraction Fires

High population pressure Illegal logging Unregulated tourism Natural

and anthropogenic disasters Invasive species

875,000householdsNumber of rural rice-farming

households in Madagascar that

depend on freshwater from

protected areas.

Preserve Freshwater Sources

35% Percent increase in local incomes due to a tripling of sh

catches in a locally-managed marine protected area in Fiji.

Increase Local Incomes 10-foldIncrease in sh catches in areas surrounding

Apo Island MPA in the Philippines.

Improve Fisheries

Mammals Amphibians Fishes Invertebrates PlantsReptiles

12%

9 990

31%

1 38530%

6 260

37%

3 481

41%

6 16170%

12 055

20 - 25%

4.43 gigatonnesAmount of carbon sequestered in

Canada’s national parks.

Regulate Global Warming

Percent of greenhouse gas emissions

resulting from conversion of forests

and other ecosystems.

1,200 jobs

Provide Jobs

Number of jobs

created by establish-

ment of South

Luangwa National Park

in Zambia. In 2004 the

park cost $1.2 million,

but raised $4.1 million

in tourism and had a

total value of $16

million.

$9 billion

$300,000Amount of money saved per km

of coastline due to protection by

mangroves.

Provide Coastal Protection

Money saved globally every

year due to storm protection by

coral reefs.

300 kgIncrease in monthly sh catches for local com-

munities, almost double the previous amount.

IUCN National Protected Areas, Categories I-VI and Unclassi ed Areas

Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from UNEP-WCMC

21%

5 488evaluated species

% of evaluated species that are threatened

Source: Secretariat for the Convention on Biological Diversity, 2008. The Value of Nature: Ecological, Economic, Cultural and Social Benefits of Protected Areas.

Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from IUCN/SSC; IUCN 2008. The IUCN Red List of Threatened Species

www.unep.org

Page 32: Sustainable Economy Turkey Dergisi

30 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Enerji ve enerjinin evrimi, tarih boyunca olduğu gibi bu gün de, insanlığın refahı ve geze-genimizin sürdürülebilir gelişmesi için önemli bir yapı taşıdır. Dolayısı ile “Gelecekte küresel enerji talebi, arzı ve teknolojileri ne olacak?” so-rusuna verilecek cevap da son derece kritiktir. Bu soruya ancak çeşitli ülkelerden elde edilmiş kamusal ve özel bilgilerin karışımını esas alan, kapsamlı ve ayrıntılı bir analiz ile cevap veri-lebilir. ExxonMobil olarak biz, bu detaylı ana-lizleri düzenli olarak yapmaktayız. Buna göre, 2040 yılına giderken, büyüyen nüfuslar ve eko-nomilerin, özellikle de Çin’in ve OECD üyesi olmayan diğer ülkelerin, enerji talebini yukarı itmeyi sürdürmelerini bekliyoruz. 2040 yılında küresel enerji talebi 2010 yılıyla karşılaştırdığı-mız zaman, yaklaşık %35 daha yüksek olacak ve bu artışın neredeyse tamamı gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacaktır.

Artan enerji gereksinimlerini, güvenli ve ya-şadığımız çevreyi en az etkiliyecek bir şekil-de karşılamanın yollarını bulmak insanlığın önündeki en önemli sınavlardan biri olacaktır. İşte bu aşamada, yeni teknolojiler çok önemli bir rol oynayacaktır.

2040 yılına doğru baktığımızda, ufukta birta-kım yeni ve ilginç gelişmeler görülmektedir. Çin dünyanın en büyük enerji tüketicisi ko-numunu sağlamlaştırırken, bu ülkenin ener-ji talebi 2030 civarında en yüksek seviyesine ulaştıktan sonra düşüşe geçmeye başlayacaktır. Diğer bölgelerde ise, Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da talep artmaya devam edecektir. Çin, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerin küresel enerji arzının çok daha bü-yük bir parçasına talip olacakları bir döneme girmekteyiz.

2040’a doğru, petrol, doğalgaz ve kömür ana

Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye

Devrim İldiriExxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü

“Yeni enerji teknolojilerini sa-

dece enerji kaynaklarını geniş-

letmek için değil, daha verimli

üretim yaparak küresel rekabet

gücümüzü geliştirmek için de

kullanabiliriz. Bunun için enerji

sektöründe çalışan, hatırı sayı-

lır miktarda son derece eğitim-

li uzmanımız, bilim adamamız,

araştırmacımız ve mühendisimiz

mevcut..

Devrim İLDİRİ

ExxonMobil

Page 33: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 31

Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye

enerji kaynakları olarak kalacak ve dünyanın toplam enerji ihtiyacının yaklaşık %80’ini sağ-layacaklardır. Ama bu kaynaklar arasında bü-yük bir sıra değişimi beklenmektedir. Küresel çapta daha temiz yanan yakıtlara olan yönelim nedeniyle, kömür yatay seyirde kalırken doğal-gaz hızla büyüyecektir. Petrol bir numaralı kü-resel yakıt olmayı sürdürecekse de, doğalgazın 2010’dan 2040’a kadar %65 oranında artacağı-nı ve 2025 yılı civarında ikinci sırayı kömürden devralmasını bekliyoruz. Kömür kullanımının 2025 ile 2040 yılları arasında yaklaşık %15 düşmesi beklenmektedir. Bu olay Sanayi Dev-rim’inden bu yana küresel kömür talebindeki ilk uzun vadeli gerilemeyi işaret etmektedir.

Petrol talebi ile ilgili büyümenin yaklaşık %70’i ulaşım sektörüyle bağlantılıdır. Ticari ulaşıma olan talebin artışı, 2040’a kadarki petrol talebi üzerindeki en büyük etkendir. Nükleer enerji de yılda yaklaşık %2.4 ile kuvvetli bir büyüme gösterecektir... Rüzgar, güneş ve biyoyakıtlar diğer enerji kay-nakları arasında en hızlı artışı gösteren kaynak-lar olacaktır. Bugün bu yakıtlar küresel enerji talebinin yaklaşık %1’ni karşılarken 2040 yılına gelindiğinde talebin %3-4’ünü karşılayacaklar. Rüzgar ve güneş’nin küresel enerji arzına olan katkısı, 2010’da 2040’a göstermesi beklenen yaklaşık %750’lik büyüme ile daha önemli bir hal alacaktır.

• Enerji ve ToplumExxonMobil, 2012-2016 yılları arasında yak-laşık yıllık 37M$’lık bir yatırım profili ger-çekleştirmeyi öngörmektedir. Bu rakamların büyüklüğüne rağmen, ExxonMobil dünyada-ki günlük enerji arzının yalnızca %2’si kada-rını üretmektedir. IEA (Uluslararası Enerji Ajansı)’nın yaptığı tahminlere göre, enerji ta-lebini karşılamaya devam etmek için küresel enerji altyapısı yatırımının, 2035’e kadar ortla-mada yılda yaklaşık 1.6 trilyon Amerikan Do-ları olması gerekecektir. Enerji endüstrisi karmaşık ve son derece teknik bir alandır. Salt büyüklüğüyle bile gözünüzü korkutabilir. Ama aynı zamanda, enerji hepi-mize bir o kadar da yakındır, onu ve önemini hayatımızın hemen hemen her alanında göre-

bilir, fark edebiliriz. Hatta şu an siz bu satırları okurken de “enerji” de sizinle birlikte. Işıklar, havalandırma, cep telefonlarımız, binaların güvenlik sistemleri... tümü de enerjiyle çalışır. Çoğumuz bulunduğumuz yere benzin veya di-ğer türde bir yakıtı kullanarak geldik. Bu sabah büyük olasılıkla enerjiyle ısınan su, enerjiy-le pişirilen yiyecek, hatta petrol ürünlerinden üretilmiş kişisel bakım malzemeleri veya ilaçlar kullandık. Üzerinde 1-2 dakkika düşündüğü-nüzde, modern enerjiye erişiminizin yaşamı-nızı daha kolay, daha üretken, daha güvenli ve daha sağlıklı kılmasına dair daha birçok örnek bulabilirsiniz.

Şimdi dünyada kendileri ve aileleri için sizinle benzer gereksinimleri ve istekleri olan yaklaşık 7 milyar başka kişiyi düşünün (dünya nufusu-nun 2040 yılında 9 milyara yakın olması bek-lenemektedir). O zaman enerji talebi ile ener-ji arzının en büyük itici gücünün, her zaman “insan” olduğunu göreceksiniz. Daha doğrusu, insanların kendi refahını koruma ve geliştirme arzusu… Evet, enerjinin itici gücü insandır. Ama küresel enerji talebi üzerindeki etkisi ba-kımından her insan aynı değildir. Bir insanın ne kadar ve hangi türden enerji kullandığı, ya-şadığı yere, kültürüne, iklimine, mesleğine ve yaşına bağlıdır. Bir ülkenin çalışma çağındaki nüfusu, yani yaşları yaklaşık 15 ile 64 arasında değişen insanları o ülkenin ekonomik büyüme-sinin ve aynı zamanda enerji talebinin önemli bir motorudur. Buna paralel bir şekilde, görece-li olarak genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı da her geçen gün hızla artmak-tadır.

• Enerji ve VerimlilikTeknoloji artan küresel enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında bize önemli bir destekçi ola-caktır. Aynı zamanda, ekonomimizin büyümesi ve büyürken de yeni iş imkanlarının yaratılması konularında teknolojinin oynayacağı yardımcı rol çok kritikdir. Mevcut ve yeni enerji kay-naklarına güvenli ve ekonomik ulaşım sağlayan yeni teknolojiler, ve enerji verimliliği konusun-da geliştirilen yöntemler ve teknolojilerin yay-gınlaşması (örneğin hibrid taşıtlar ve gelişmiş enerji tesisleri gibi unsurlar) enerji talebinin karşılanmasına aynı zamanda çevresel etkinin

Page 34: Sustainable Economy Turkey Dergisi

32 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

asgari düzeye indirilmesine yardımcı olacaktır. 2010 ile 2040 yılları arasında enerji talebinin yılda ortalama %1 hızla büyüyerek yaklaşık 700 katrilyon BTU’ya ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bu değer günümüzdeki değerden kabaca %35 daha yüksektir. Dünyanın enerji talebini karşı-larken, elimizin altındaki en önemli araçlardan bir tanesi verimliliktir. Enerji verimliliğinde hiçbir iyileştirme beklenmeseydi 2040’a ge-lindiğinde global enerji talebi tahminimiz çok daha yüksek olurdu. 2040 yılında, iş dünyası ve tüketiciler ekonomilerimizde yaklaşık 500 katrilyon BTU’luk enerji tasarrfunun gerçek-leşmesine yardımcı olacaklardır.. Bu tasarrufun büyüklüğü düşünüldüğünde, gelecek için en büyük enerji kaynağı, enerjimizi daha verimli kullanmaya devam etmek olacaktır.

İşleri yapmanın daha verimli yöntemlerini bul-mak insan tabiatının bir parçasıdır. İş enerji kullanımına geldiğinde, işletmeler ve bireyler istedikleri sonuçlara gereken enerji miktarını en alt düzeye indirerek ulaşmak isterler. Örne-ğin sürücüler ihtiyaçlarını karşılayan aynı za-manda da daha iyi yakıt ekonomisi sunan taşıt-ları seçiyorlar, ve üreticiler enerji tasarrufu sağ-layan teknolojileri kullanmayı tercih ediyorlar.

Dünyamızın verimliliği arttıkça birim ekono-mik büyüme için daha az enerjiye gereksinim duyarız. Bir birim GSYİH üretmek için gere-ken enerji yıllardır azalmaktadır. Bu ilerleme-nin hem OECD ülkeleri, hem de OECD dışı ülkelerde sürmesini bekliyoruz. Aslına bakılır-sa enerji yoğunluğundaki bu küresel azalmanın önümüzdeki yıllarda ivmelenmesi beklenmek-tedir. 1990-2010 yılları arasında dünya orta-lama enerji yoğunluğu iyileştirmeleri yaklaşık %0,7 iken, 2010-2040 arası için yılda % 1,8 civarında olması beklenmektedir. Yoğunluk ve verimilik alanındaki hızlı iyileştirmeler, büyük ölçekli enerji tasarrufl arını mümkün kılabile-cektir.

Enerji ve EkonomiGüvenilir ve ekonomik enerjinin, insanlığın gelişiminde yüzyıllardır önemli bir yapı taşı ol-duğunu hepimiz biliyoruz. İlerlemeyi sürdür-mek için, küresel enerji kaynaklarını güvenli bir şekilde genişletmeye devam etmemiz, enerji

kaynaklarını tüketim şekillerimizi iyileştirme-miz ve ilgili çevresel meseleleri hassasiyetle ele almamız gerekmektedir.

Teknoloji alanındaki ilerlemeler ekonomik bü-yümeyi daima teşvik etmiş, bu nedenle enerji sektörünün gelişmesine de önemli derece yar-dımcı olmuşlardır. Enerji arzı için yeni kaynak-lara erişimin sağlanması, enerji üretimindeki çevresel etkilerinin azaltılması ve güvenliğin attırılması konusundaki güvenilir çalışamalar-da benzer bir etki yapacaktır.

Enerji sektörünün tarihi boyunca olduğu gibi, teknolojik gelişmeler karşılaşılan zorlukların tümünün çözümüne temel oluşturacaktır. Ve yine her zaman olduğu gibi, bütün bu gelişme-ler kamu politikaları ile şekillenecektir. Kamu politikalarının, güvenli ve çevreye duyarlı enerji üretiminin ekonomik öneminin farkında ola-rak teknolojik yatırımları ve yenilikleri destek-lemesi gerekmektedir.

Bütün bunların konuşulması için, hızla geli-şen ekonomisiyle Türkiye en uygun ülkelerden biridir. 2040’a giden yolda, dünyadaki artan enerji ihtiyacına baktığımızda, bu artışın bü-yük bir kısmının OECD dışı ülkelerden geldi-ğini görüyoruz. Malesef, Türkiye’nin bol petrol ve doğal gaz rezervleri ile ödüllendirilmediği bir gerçek. Diğer yandan, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiler için uygun iklim şartla-rına sahip bir ülke. Ancak, rüzgar ve güneş ile Türkiye’nin ihtiyacının ancak yaklaşık %1’ne denk gelen bir kısımını karşılamaktadır. Bu noktada, serbest enerji ticareti ekonomik enerji kaynaklarının etikili bir şekilde sağlama alın-ması için önem taşımaktadır. Bugün, Türkiye’deki özel sektör de, kamu da enerji talebinin hızlı artışının ve bu artı-şı karşılamak için üzerlerine düşen görevlerin farkındadır. Daha da önemlisi, ekonomimiz büyüdükçe ve Türkiye’deki milyonlarca insan kendileri ve çocukları için iyileştirilmiş yaşam standartlarına ulaşmak için çabalarken, enerji ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki hepimiz için çok açıktır.

Dünyadaki ve Türkiye’deki enerji sektörü, tek-nolojik anlamda en gelişmiş sektörlerden bi-

Page 35: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 33

Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye

ridir ve gelişmeye de hızla devam etmektedir. Yeni enerji teknolojilerini sadece enerji kay-naklarını genişletmek için değil, daha verim-li üretim yaparak küresel rekabet gücümüzü geliştirmek için de kullanabiliriz. Bunun için enerji sektöründe çalışan, hatırı sayılır mik-tarda son derece eğitimli uzmanımız, bilim adamamız, araştırmacımız ve mühendisimiz mevcut. Kısa ve uzun vadeli ekonomik ve sos-yal hedefl ere ulaşmak için, Türkiye enerji sek-töründeki yatırımların etkili bir şekilde teşvik edilmesi amacıyla sağlam ve güvenilir planların yapılması önemli bir anahtardır. İhtiyaç duyu-lan enerji yatırımlarının sürekiliğinin sağlan-ması ancak, bu planların istikrarlı politikalar ile desteklenmesi ile gerçekleşebilir.

Enerji kaynakları yeterli miktarda ve ekonomik olduğu durumlarda, iş dünyası kendini daha güvende hissederek yatırım yapmak, üretmek, genişlemek ve yeni iş imkanları yaratmak ko-nusunda ilave girişimlerde bulunacaktır. İşte bu yüzden rekabetçi enerji kaynaklarının ge-liştirilmesinin teşvik edilmesi gereklidir. Dün-yada ve Türkiye’de artan enerji ihtiyacı, küresel ekonomide rekabetçi kalabilmemiz için enerji kaynaklarında çeşitliliğe ihtiyacımız olduğunu açıkça göstermektedir. Türkiye’ye petrol, doğal gaz ve kömür elbette gerekiyor, ama bize nükle-er güç de gerekiyor. Bütün bu “ana akım” enerji kaynaklarının yanında güneş, rüzgar, yeni nesil biyo yakıtlar gibi alternatif enerji kaynakları da gerekiyor. Yani “Hangi enerji kaynaklarına ih-tiyacımız var?” sorusunun cevabı “ve/veya” de-ğil, “yukarıdakilerin hepsi”’dir.

Sadece kamu ve iş dünyasında değil, akademik çevrelerde de enerji konusuna artan bir ilginin olduğunu görmek son derece sevindirici ve önemli. Birbirinden değerli üniversitelerimiz-de enerji ile ilgili çeşitli lisans ve lisans üstü programlar mevcut, ve sayıları her geçen gün artıyor. Yarının enerji sektörüne yön verecek bilim adamları, mühendisleri, araştırmacıları ve yöneticileri buralarda yetişiyorlar. Eğitim, yeni-lik ve ekonomik ilerleme arasında net bir bağ bulunmaktadır. Bu hayati bağlantı göz önüne alındığında, küresel rekabet gücümüzü koru-mak ve diğer sanayileşmiş ülkeler ile başabaş yarışabilmemiz için bu alandaki akademik ça-

lışamaların arttırılması ve desteklenmesi kritik

önem taşımaktadır.

Yukarıdaki satırlarda sizinle paylaştığımız bu

bilgiler, analizler ve öngörüler, ExxonMobil

bünyesindeki uzmanlardan oluşan bir ekip ta-

rafından geliştirilen bir çalışmanın sonuçlarını

esas almaktadır. Bununla birlikte, doğal olarak

gelecek tam tahmin edemediğimiz bir takım

beklenmedik gelişmelere de açıktır. Örneğin,

düşük maliyetli ve büyük ölçekli elektrik de-

polamada açılacak bir çığır, enerji üretimi için

rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelinin büyük

oranda artmasına yardımcı olacaktır. Akü ma-

liyetlerindeki ciddi bir düşüş, elektrikli oto-

mobilleri, olmalarını beklediğimizden daha

önemli bir faktör haline getirebilir. Bugünden

kestirilemeyen ekonomik veya jeopolitik olay-

ların da büyük etkileri olabilir. Ve tabi ki çeşitli

yeni teknolojilerin ortaya çıkması ile, bugün

geleneksel olmayan gaz teknolojilerinde oldu-

ğu gibi yeni enerji kaynaklarının serbest kal-

ması da söz konusu olabilir.

Sonuç olarak, konu enerji olduğunda, gelecek

önceden tam olarak belirlenemiyor. Ancak

mümkün olduğunca tutarlı tahmin yapmaya

çalışmak ekonomik ve sosyal hayatın gelece-

ğinin öngörülebilmesi açısından önemlidir.

Unutmamalıdır ki; 2040’a kadar ve sonrasında,

ne kadar ve ne tür enerjinin kullanılacağı, yal-

nızca ExxonMobil gibi şirketlere değil, politika

yapıcıları, tüketicileri ve sizleri kapsayan herkes

tarafından atılan adımlara bağlı olacak.

When the subject is energy, the future is not en-

tirely predictable. However, striving to make as

consistent estimates as possible is important in

terms of the predictability of the future of eco-

nomic and social life. One should not forget that

through 2040 and beyond, how much and what

type of energy will be used will be up to not com-

panies like ExxonMobil alone, but to steps taken

by policy makers, consumers, and everyone in-

cluding you.

Page 36: Sustainable Economy Turkey Dergisi

34 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) için

tahsis ettiğimiz kaynakların ve verdiğimiz

emeklerin karşılığını görmeye başladığımızı

memnuniyetle ifade etmek isterim. Bugün

geldiğimiz noktada artık GAP sadece enerji

ve sulama yatırımlarından oluşan bir altyapı

projesi değil, Kalkınma Ajanslarının ortak

işbirliği platformundan da yararlanarak yerel

girişimleri harekete geçiren entegre, insan

odaklı, sürdürülebilir bir bölgesel gelişme

programıdır.

2008 yılında 5 yıllık süreyi kapsaması öngörülen

“GAP Eylem Planı” uygulamaya konmuştur.

Planın uygulanmaya başlamasıyla Güneydoğu

Anadolu Bölgemizde önemli değişimler ve

gelişmeler yaşanmıştır. Başta sulama olmak

üzere temel altyapı yatırımlarının, ekonomik

ve sosyal gelişmeyi sağlayacak eylem ve

projelerin büyük bölümünün tamamlanması

yolunda, GAP Eylem Planı’nın son yılı olan

2012 itibaıyla önemli sonuçlar elde edilmiştir.

Bu ilerlemeler, plan kapsamındaki 4 gelişme

ekseni altında yer alan 73 ana eylem ve bu

eylemler çerçevesinde uygulanan 300’ün

üzerinde proje ve faaliyet ile hayata geçirilmiştir.

Eylem Planı kapsamındaki uygulamalar,

GAP’taki genel gerçekleşmeleri, öngörüldüğü

şekilde hızlandırmıştır. GAP Eylem Planı ile

birlikte öncelikle GAP Bölgesi yatırımlarının

merkezi bütçe içindeki payı % 7’den % 14’e

yükselmiş, bunun sonucunda 2007 yılında

% 62,2 olan GAP yatırımlarının genel nakdi

gerçekleşmesi 2012 yılı sonunda % 93’e

ulaşmıştır. GAP Master Planı hedefl erine

ulaşmak için öngörülen kamu yatırımlarının

Güneydoğu Anadolu Projesi

Sadrettin KarahocagilGap Başkanı

“Güneydoğu’nun lokomotif

sektörü olan tarımın, altyapı

yatırımlarının oluşturduğu uy-

gun ortamda gerçek potansi-

yeline ulaşabilmesi için çiftçi-

mize ve üreticilerimize yönelik

önemli destek programları baş-

latılmıştır.”

Sadrettin Karahocagil, Gap Başkanı

Page 37: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 35

Güneydoğu Anadolu Projesi

toplam maliyeti, 2012 yılı fiyatlarıyla, 51,5

milyar TL olup, 2012 yılı sonu itibarıyla 48

milyar TL harcama yapılmıştır.

Eylem Planı’nın uygulandığı beş yıllık

süre içerisinde proje ve faaliyetlerin önemli

bir bölümü tamamlanmıştır. Eylemlerin

bazılarında öngörülen hedefl erin de ilerisine

geçilmiştir. Sonuçta, bölgenin kalkınma

göstergelerinde somut ve önemli ilerlemeler

sağlanmıştır:

• 2009 yılında GAP Bölgesi’nde % 17,4 olan

işsizlik oranı, 2011 yılında % 11,7’ye düşmüş-

tür. Şanlıurfa ve Diyarbakır illeri özelinde

2009 yılında % 18,8 olan işsizlik oranının ise

2011 yılında % 8,4’e düştüğü tespit edilmiştir.

• 2007 yılında binde (eksi) - 7,6 olan GAP

Bölgesi’nin net göç hızı, 2011 yılında - 4,1’e

düşmüştür. Bölge artık; Karadeniz, Orta

Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinden

daha az göç vermektedir.

• 2002 yılında 600 milyon dolar olan bölgeden

yapılan ihracat, 2012 yılında 8,1 milyar dola-

ra ulaşarak 13,5 kat artmıştır. GAP Bölgesi,

2.123 ihracatçı firması ile Türkiye toplam ih-

racatı içindeki payını, Plan döneminde %2’den

% 5,3’e yükseltmiştir. Ülkemizin toplam ihra-

catı 2007-2012 döneminde % 42,2 oranında

artarken Bölge’nin ihracatı aynı dönemde %

145,4 oranında artmıştır.

• GAP Bölgesinde imalat sanayii sektöründe

2007 yılı sonunda yaklaşık 2.000 işletmede

87.500 kişi istihdam edilirken, 2012 yılında

işletme sayısı %30 artış göstererek 2.550’ye

ulaşmış, istihdam da %60 artarak 140.000’i

aşmıştır.

• 2001-2002 öğretim yılı ile 2011-2012 öğre-

tim yılı karşılaştırıldığında, GAP Bölgesi’nde

okullaşma oranları; okul öncesi eğitimde %

3’ten % 55’e, ilköğretimde % 94’ten % 99’a ve

orta öğretimde % 27’den % 50’ye yükselmiştir.

Bölgede 3 olan üniversite sayısı, 6 yeni üniver-

sitenin kurulmasıyla 9’a çıkmıştır.

Eylem Planı döneminde; sulama, arazi toplu-

laştırma ve enerji üretimi altyapısında, kalkın-

ma hamlesine temel teşkil edecek çok önemli

merhaleler kat edilmiştir. Bölge’de sulamaya

açılan alan yaklaşık 270 bin hektardan 371 bin

hektara ulaşmış, sulama yatırımlarındaki fiziki

gerçekleşme ise % 14’ten % 21’e yükselmiştir.

Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek yeni ya-

tırımlarla sulamaya açılan alan miktarı hızlı bir

şekilde artacaktır.

Tamamlanma aşamasına gelen enerji projele-

riyle GAP kendisini hızlı şekilde geri ödeyen

bir proje haline dönüşmüştür. Bu çerçevede

GAP, Türkiye ekonomisine ve Bölge halkının

refahına doğrudan katkı sağlamaktadır. GAP

kapsamındaki enerji yatırımlarında fiziki ger-

çekleşme % 74 düzeyindedir. Ama Eylem

Planı kapsamında inşaatı devam eden ve % 52

gerçekleşme sağlanan Dicle Irmağı’nın en bü-

yük barajı olan Ilısu Barajı ve HES’in tamam-

lanmasıyla birlikte bu oran % 90’ı aşacak ve

Cizre Barajı’nın yapımının da önü açılacaktır.

GAP kapsamındaki santrallerin işletmeye alı-

nışlarından bugüne kadar ürettikleri elektrik

miktarı 375,2 milyar kilovat-saattir. Bu üreti-

min parasal değeri ise 22,5 milyar dolardır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin lokomotif

sektörü olan tarımın, altyapı yatırımlarının

oluşturduğu uygun ortamda gerçek potansi-

yeline ulaşabilmesi için çiftçimize ve üretici-

lerimize yönelik önemli destek programları

başlatılmıştır. Tarıma dayalı sanayi yapısının

geliştirilmesi amacıyla tarımsal örgütlenme

projelerine, organik tarım uygulamalarına, kır-

sal kalkınma yatırımlarına, hayvancılık ve ku-

rumsal kapasite projelerine toplam 743 milyon

TL destek verilmiştir.

Bölgedeki tüm sektörlerin kalkınmaya kat-

kısını azami düzeye çıkarabilmek üzere sınai

Page 38: Sustainable Economy Turkey Dergisi

36 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

altyapı geliştirilmiş, bu alanlardaki işletmeleri

desteklemek, istihdamın niteliğinin iyileştiril-

mek amacıyla teşvik ve eğitim programları uy-

gulanmıştır. 8 adet OSB projesi (7 OSB ve 1

arıtma), 7 adet KSS projesi bitirilmiştir. Plan

döneminde tamamlanan 1.405 ha büyüklü-

ğünde 7 adet OSB’deki tüm parsellerde üreti-

me geçilmesi halinde yaklaşık 35.000 kişiye is-

tihdam olanağı sağlanacaktır. Yine Plan döne-

minde tamamlanan 1.056 işyerlik 7 adet KSS

projesiyle 5.500 kişiye, daha sağlıklı koşullarda

çalışma olanağı sağlanmıştır. Yeni teşvik siste-

mi Bölge’de yatırım talebini artırmış, hemen

hemen tüm OSB’ler dolmuştur. Gaziantep,

Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Batman’da

yeni ve tevsi OSB projeleri için yoğun bir şe-

kilde çalışılmaktadır.

Eylem Planı kapsamındaki eğitim, sağlık, sos-

yal koruma gibi toplumsal gelişmenin temelini

oluşturan alanlarda gerçekleştirilen yatırımlar,

sosyal göstergelerde olumlu gelişmeler yarat-

mıştır. Bölgenin kültür ve turizm varlıklarını

koruyarak turizmi geliştirmek amacıyla işlev

kazandırmaya yönelik birçok proje hayata ge-

çirilmiştir. Bölgemizin asıl zenginliği olan bu

alanı korumak, geliştirmek ve dünyaya sunmak

önceliğimizdir.

Bölgenin erişilebilirliğini, ticari ve ekonomik

bütünleşmesini ve seyahat konforunu artırmak

üzere ulaştırma yatırımlarına ağırlık verilmiş-

tir. Gaziantep – Şanlıurfa Otoyolu, Şanlıurfa-

Kızıltepe-Silopi Bölünmüş Yolu ve diğer bö-

lünmüş yollar tamamlanarak trafiğe açılmıştır.

Batman Havaalanı Terminal Binası tamam-

lanmıştır. Şırnak Havaalanı’nın altyapısı biti-

rilmiştir. GAP Eylem Planı kapsamındaki 9

ilimizde bulunan 6.243 km yolun, 2.085 km’si

bölünmüş yol (otoyollar dâhil) 4.158 km’si ise

tek yol standardındadır.

Bölgenin üretim faktörlerinin en verimli şe-

kilde kullanımını gözetecek, katılımcılığı ve

yerindenliği esas alan, uzun vadeli ve geniş

perspektifl i politika ve programlar uygulayacak

kurumsal kapasitenin oluşturulması amacıyla

Kalkınma Ajansları kurulmuştur. Karacadağ,

İpekyolu ve Dicle Kalkınma Ajansları; 90 uz-

man ve 17 destek personeli ile merkez illerde

ve her ilde yer alan “Yatırım Destek Ofisleri” ile

teşkilatlanmış ve faaliyetlerini sürdürmektedir.

• Mevcut GAP programımız tamamlanmış olsa

da gerçekleştirilen tüm icraatların kalıcılığını

sağlamak ve yenilikçi, sürdürülebilir, ekonomik

ve toplumsal gelişmeyi hızlandırıcı, istihdam ar-

tırıcı yeni programlarla GAP kalkınma sürecini

sürdürülebilir kılmak üzere 2014-2018 yıllarını

kapsayacak şekilde GAP Eylem Planı’nı revize

edeceğiz. Ön hazırlıkları tamamlanan Revize

GAP Eylem Planı ile;

• Modern sulama tekniklerinin uygulanması

• Ulaşım ve konut altyapısının üst standartlara

çıkarılması

• Rekabetçi ürün türlerine geçiş

• Pazarlama olanaklarının genişletilmesi

• İnsan kaynakları ve kurumsal kapasitelerin ge-

liştirilmesi

Doğal ve kültürel dokunun değerlendirilmesi

gibi ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeyi ko-

laylaştırıcı politikaları daha gelişmiş bir altyapı

ve kurumsal kapasite ile uygulayarak bölgenin

rekabet gücünü artırmayı hedefl emekteyiz.

I gladly express my satisfaction that we begin

to see the fruits of our eff orts and sources we

devoted to Th e Southeastern Anatolia Project

(GAP). At this point today, GAP is not only an

infrastructure project includes solely energy and

irrigation investments anymore but it is a hu-

man-focused and sustainable regional develop-

ment program that, through making use of joint

cooperation platforms of development agencies,

stimulates local ventures. GAP action plan was

announced and put into practice in 2008, esti-

mated to take 5 years. Since the implementation

of this plan , there has been important changes

and developments in Southeastern Anatolia

Region.

Page 39: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 37

A fgha nista n

A lba nia

A lge ria

A ngola

A rge ntina

A rme nia

A ustra lia

A ustria

A ze rba ija n

Ba hra in

Ba ngla de sh

Be lgium

Be nin

Bhuta n

Bolivia

Botswa na

Bra zil

Bulga ria

C a mbodia

C a me roon

C a na da

C ha d

C hile

C hina

C olombia

C ongo

C ote d'Ivoire

C roa tia

C uba

C ze c h Re public

North Kore a

De nma rk

Djibouti

Dominic a

Dom inic a n Re public

Ec ua dor

Egy pt

El Sa lva dor

Equa toria l G uine a

Eritre a

Estonia

Ethiopia

Fiji

Finla nd

Fra nc e

G a bon

G a m bia

G e orgia

G e rm a ny

G ha na

G re e c e

G re na da

G ua te m a la

G uine a

G uy a na

Ha iti

Hunga ry

Ic e la nd

India

Indone sia

Ira n

Ira q

Ire la nd

Isra e l

Ita ly

J a pa n

J orda n

Ke ny a

Kuwa it

La os

Le ba non

Liby a

Luxe m bourg

Ma la y sia

Ma li

Me xic o

Moldova

Mongolia

Moroc c o

Moza mbique

Ne pa l

Ne the rla nds

Ne w Ze a la nd

Nic a ra gua

Nige r

Norwa y

O m a n

Pa k ista n

Pa na m a

Pa pua Ne w G uine a

Pa ra gua y

Pe ru

Philippine s

Pola nd

Portuga l

Q a ta r

South Kore a

Rom a nia

Russia

Rwa nda

Sa udi A ra bia

Se ne ga l

Se rbia

Singa pore

Slove nia

Som a lia

South A fric a

Spa in

Sri La nk a

Suda n

Surina m e

Swa zila nd

Swe de n

Switze rla nd

Sy ria

Ta jik ista n

Tha ila nd

Tunisia

Turk e y

Uga nda

Uk ra ine

UA E

UK

Ta nza nia

USA

Uzbe k ista n

V e ne zue la

V ie t Na m

Ye m e n

Za m bia

Zim ba bwe

Ratified (as of 2007) Not RatifiedRamsar WHC

19961984

19891974

20031983

1991197819931974

19991992

2001 1999 1994199320001994

2005199519981994

2000199619971997

2005200520072001

2004200620062005

200019901992

199319751983

19911981 1992

1979 1987

2004

2004

1998

2002 2001 1995

ÇEVRE ANLAŞMALARI

KÜRESEL ÇEVRE YÖNETİŞİMİ

How is an international treaty formed?

1

2

3

Ramsar Convention on Wetlands (1971)Promotes the conservation and wise use of wetlands and their resources.

World Heritage Convention (WHC) (1972)Identifies and protects sites of great natural and cultural value.

Convention on International Trade in Endangered Species of Wild Fauna and Flora (CITES) (1973)Regulates trade in endangered plants and animals.

Bonn Convention on Conservation of Migratory Species of Wild Animals (1979)Preserves migratory species and their habitats.

Montreal Protocol (1987)Aims to stop ozone depletion by regulating emissions of pollutants such as CFCs.

Basel Convention (1989)Regulates the movement and disposal of hazardous wastes, such as e-waste.

UN Framework Convention on Climate Change (UNFCCC) (1992)Encourages all countries to reduce GHG emissions to combat global warming.

UN Convention to Combat Desertification (UNCCD) (1994)Slows the process of desertification by making changes at the community level.

Kyoto Protocol (1997)Requires industrialized countries to reduce GHG emissions.

Rotterdam Convention (1998)Regulates the import and export of hazardous chemicals, such as pesticides.

Stockholm Convention on Persistant Organic Pollutants (2001)Reduces and eliminates the release of dangerous chemical pollutants that remain in the environment for long periods of time.

UN Convention on Biological Diversity (CBD) (1992)Preserves biodiversity by promoting conservation methods.

4

5

6

Research leads to identification of a major or emerging world problem.

Member states or non-governmental organizations (NGOs) propose a solution at an international conference.

The terms and text are negotiated and rewritten until a certain percent of member states vote ‘Yes’ to adopting the treaty. This majority is usually 2/3 of voters.

Adoption of the treaty has no immediate effect. Member states must sign and then ratify the treaty after getting approval from the national govern-ment.

Regulation of international treaties is mostly dependent on the good will of the ratifying members. In some cases methods such as “inducements, disincentives, environmental levies, and even fines or criminal sanctions” can be used.

Treaty comes into force a set period of time after a certain number of countries have ratified it. For example: three months after the 15th ratifica-tion of the treaty.

Climate Change

Ecosystems Management

Hazardous Substances

Source: (left) UNEP GEO Data Portal, compiled from secretariats of the respective conventions. (above) United Nations University, 1992. Environmental change and international law.

CITES Bonn Montreal Basel UNFCCC CBD UNCCD Kyoto Rotterdam Stockholm

www.unep.org

Page 40: Sustainable Economy Turkey Dergisi

38 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Çevre sorunları ihtiyaçlarımızı karşılamak

için gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin kaçınıl-

maz sonuçlarından biridir. Ekonomik faaliyet-

leri durdurarak veya yasaklayarak çevre sorun-

larımızı çözemeyiz.

Çevresel risklerin yönetimi

Gelişmiş ülkelerde çevresel risklerin yönetimi,

çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci ile

gerçekleştirilmektedir.

Çevresel etki değerlendirme (ÇED); süre-

ci gerçekleştirilmesi planlanan her türlü yatı-

rım projelerinin çevreye olabilecek olumlu ya

da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz

yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye za-

rar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için

alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji al-

ternatifl erinin belirlenerek değerlendirilmesin-

de ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve

kontrolünde sürdürülecek çalışmaların tümünü

kapsamaktadır.

Ülkemizdeki ÇED süreci AB mevzuatı ile bire

bir uyumlu bir mevzuattır.1993 yılından itiba-

ren ÇED olumlu görüşü alamayan hiçbir pro-

jeye yatırım izni verilmemektedir.

Madenciliğin diğer sektörlerden farkı

Madencilerin diğer sanayiciler gibi her türlü

altyapı hizmetleri devlet tarafından yapılan

organize sanayi bölgelerinde veya istediği her-

Madencilik, Çevre, Altın Üretimi

Dr. Muhterem KöseMaden Yük. Mühendisi, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü

“Türkiye’de altın madenciliğini

engellemeye yönelik girişimlerin

arkasında yatan asıl mesele altın

ithalatına ödenen yıllık 8 milyar

dolarlık bir ticarettin olmasıdır.

Bu ticareti elinde bulunduran

çevreler söz konusu ticaretin ke-

silmemesi için altın madenciliği-

ne yönelik olarak çevre değerleri

üzerinden her türlü bilgi kirlili-

ğini yaratmaktadırlar.

Dr. Muhterem KÖSE,

Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü

Page 41: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 39

Madencilik, Çevre, Altın Üretimi

hangi bir yerde yatırım yapma lüksü bulunma-

maktadır.

Ülkemizde özel koruma bölgelerinde, birinci

derece sit alanlarında, milli parklarda, su hav-

zalarında, muhafaza ormanlarında, yaban ha-

yatı koruma bölgelerinde madencilik faaliyeti

söz konusu değildir.

Her alanda çevreye duyarlı iyi uygulamalar ol-

duğu gibi iyi olmayan uygulamalar da vardır.

Kötü örnekleri göstererek bir meslek dalı tüm-

den mahkum edilemez. Yapılması gereken şey;

her alanda denetim mekanizmalarını etkin bir

şekilde işleterek, kötülerin ayıklanmasını sağ-

lamak ve çevreye duyarlı olmayan projelerin

yapılmasına izin vermemektir.

Yeraltı kaynaklarını değerlendirmeyen bir

ülke var mı?

İstanbul’dan Ankara’ya veya İzmir’e yüzlerce

kilometre süren otobüs yolculuğunuz boyunca

sağımızda solumuzda taş ocakları dışında kaç

tane maden işletmesi görüyoruz?

Türkiye’nin 2012 yılındaki toplam maden ih-

racatı (4,2 Milyar $), sadece kömür ithalatını

(4,6 Milyar $) bile karşılamaya yetmemektedir.

Metal ve enerji ithalatında dışa bağımlılığımız

her geçen yıl artmaktadır.

2012 yılında; maden ve madenciliğe dayalı

yaklaşık 10 kalemdeki hammadde ve ara mal

ithalatına ödediğimiz para 100 milyar doları

geçmektedir. Petrol+doğalgaz (60 Milyar $),

demir çelik (20), altın (8,5), kömür (4,6), ba-

kır+ kurşun+ çinko(6), alüminyum(2,9).

Geçen yıllarda olduğu gibi 2012 yılında da

toplam ithalatımızın % 74’ü (175 milyar do-

ları) hammadde ve ara mal ithalatıdır.

Kendi otomobilini, otobüsünü, kamyonunu,

tankını, uçağını, beyaz eşyalarını, elektronik

araç ve gereçlerini kendisi üretme iddiasın-

da olan bir ülke söz konusu araç ve gereçlerin

yapılmasında kullanılan metalleri her sene

milyarlarca dolar ödeyerek yurtdışından ithal

etmesi yerine, kendi kaynaklarından karşılar

hale gelmesi cari açığın azaltılmasına ve sür-

dürülebilir bir sanayileşmeye çok önemli bir

katkı sağlayacaktır.

Türkiye’deki altın madenciliği ab standartla-

rının üstünde

Türkiye’deki altın madenciliğinin çevre ve in-

san sağlığı açısından Avrupa standartlarının

üzerindedir. O kadar ki; Avrupa Birliği çevre ve

madencilik uzmanları Türkiye’deki altın ma-

denciliğinin ulaştığı teknik seviyeyi Avrupa’nın

örnek almasını istemiştir.

(European Commission Diroctarate , Cottard, F )

Altın madenciliği teknik ve çevre standartları

bakımından Türkiye’deki madencilik firmala-

rına da örnek olmuştur. Altın madencileri ölçek

büyüklüğü, teknik düzey, iş güvenliği ve çevre

standartları, risk yönetimi ,sosyal sorumluluk

projeleri ve devlete ödenen vergilerin büyük-

lüğü açısından Türkiye’de uluslararası standart-

larda madencilik yapılabileceğini kanıtlamıştır.

Çevreye duyarlılık açısından dünyada her-

kesin takdirle izlediği büyük altın projeleri

Türkiye’de gerçekleştirilmektedir.

Tbmm’de araştırma komisyonu kuruldu

Sürekli olarak altın madenciliğine karşı yürü-

tülen kampanyalarda dile getirilen konuların

başında, siyanürle altın arandığı, altın maden-

ciliğine izin verilirse tarım yok olur, çevre zarar

görür, insanlar zehirlenir, yeraltı suları kirlenir,

Page 42: Sustainable Economy Turkey Dergisi

40 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

ormanlar talan edilir, insanlar kanser olur vb

bilgi kirliliği yaratılmakta ve kamuoyunda altın

madenciliğine izin verilmemesi için baskı oluş-

turulmaya çalışılmaktadır.

Söz konusu kampanyalar etkisini göstermiş ve

kamuoyunda altın madenciliğine karşı olum-

suz bir algı yaratılmıştır. O kadar ki sonunda

konu tüm partilerin ortak araştırma önergeleri

ile TBMM’de madencilik sektöründe kamuo-

yunda sık sık dile getirilen sorunlarla ilgili bir

Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur.

TBMM’de grubu bulunan AKP, CHP, MHP

ve BDP temsilcilerinden oluşan komisyon

toplam 16 milletvekili ve kamu kuruluşları ve

üniversitelerden toplam 15 uzman ile 4 ay süre

ile tarafl arı dinleyerek, yurtiçi ve yurtdışında

bizzat maden sahalarına gidilerek , madenci-

lik sektöründe şikayet konusu olan konularda

araştırmalar yürütmüşler ve söz konusu Ko-

misyon çalışmalarını tamamlayarak toplam

754 sayfalık bir kitap hazırlamıştır.

www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/ka-

rarlar/d23/TBMM¬-Arastirma-Raporu-pdf

Madencilik sektöründeki sorunların araştırıla-

rak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi

amacıyla kurulan komisyonun altın madenci-

liği ile ilgili saptamaları kamuoyunun doğru

olarak bilgilendirilmesinde en önemli belge

niteliğindedir.

Partilerden tam destek

Araştırma Komisyonu altın madenciliği ile il-

gili olarak 3 tane konunun altını çizmiştir.

Bunlardan birincisi; kamuoyunun siyanür

konusunda yanlış bilgilendirildiği, toksikoloji

bilimi uzmanlarına göre, altın üretiminde kul-

lanılan sodyum siyanürün çevre ve insan sağlığı

açısından, sanayide kullanılan kimyasallar için-

de çok kolay yönetilebilen bir kimyasal olduğu,

İkincisi; altın aramalarında hiç bir şekilde siya-

nür kullanımının söz konusu olmadığı (siyanür

altının aranmasında değil üretim aşamasında

kullanılmaktadır), altın madenciliği faaliyetle-

ri, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kamuoyunda

ve medyada çok sık olarak kötü ve olumsuz

eleştirilere maruz kalmaktadır. Siyanürle altın

ayrıştırma yöntemi topluma doğru anlatılmalı,

bu konuda örnek uygulamalar gösterilmeli, si-

yanürün kontrol edilebilir bir risk taşıdığı izah

edilmelidir.

Üçüncüsü de; Türkiye’nin sürekli altın ithal

eden bir ülke olduğunu oysa ülkemizdeki altın

üretiminin arttırılarak yurtdışına giden döviz-

lerin yurtiçinde kalmasının sağlanabileceğine

yönelik tespitidir.

TBMM’de grubu bulunan partilerin temsilci-

leri oybirliği ile kamuoyunda altın madencili-

ğine yönelik nasıl bir bilgi kirliliği yaratıldığını

çok net bir şekilde ifade etmişlerdir.

TBMM Raporu’ndan da görüldüğü gibi

Türkiye’de altın madenciliğinin engellenme-

sinde kamuoyunu yanıltmak için siyanür ko-

nusu bilinçli olarak kullanılmıştır.

Madencilik için ne kadar ağaç kesiliyor?

TBMM Madencilik Araştırma Komisyonu’nun

daveti üzerine Komisyona bilgi veren Orman

Genel Müdürü Sayın Osman Kahveci “ Maden

izinlerinde verilen sahalardan kesilen ağaçlar

bizim her sene kestiğimiz ağaçların yüz binde 1’i

bile değildir” şeklinde açıklama yapmıştır.

Syf: 475

Komisyona bilgi veren Doğa Koruma ve Milli

Page 43: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 41

Madencilik, Çevre, Altın Üretimi

Parklar Genel Müdürü Sayın Prof. Dr. Musta-

fa Kemal Yalınkılıç “.Kaz Dağları Milli Parkıy-

la ilgili kamuoyunda bilinen söylenen hususlar

gerçek dışıdır. Kaz Dağları Milli Park sınırları

içinde ne bir arama faaliyetine , ne de madenci-

likle ilgili bir faaliyete izin verilmemiştir, böyle

bir şey yoktur. Madencilik faaliyetleri Kazdağ-

ları Milli Park sahasının dışındadır.” Şeklinde

açıklamada bulunmuştur.

Syf: 514

Ormanların yok olmasını kim önlüyor?

Madenciler yeraltındaki kömürü, petrolü ,

doğalgazı ve uranyumu keşfedip bulundukları

yerden çıkarmasalardı bugün yeryüzünde tek

bir yeşil ağaç kalır mıydı?

İnsanlar ısınma ve sanayinin enerji ihtiyacını

karşılamak için ormanlardaki ağaçları kesmek

zorunda kalmazlar mıydı?

Bugün dünyada yeşillikten söz ediyorsak, or-

manlar ayakta kalmışsa bunu madencilere

borçlu olduğumuzu unutmayalım. Dünyadaki

ormanların ayakta kalmasını sağlayan maden-

cilik sektörünün ülkemizde ormanları yok

eden sektör olarak bilinçsizce karalanmaya ça-

lışılması madencileri üzmektedir.

Ormanlarımızın ayakta kalabilmesi için orman

idaresince her yıl yaklaşık 18-20 milyon m3

ağaç kesildiğini kaç kişi biliyor?

Altın madenciliği neden hedef alınmıştır?

Türkiye dünya altın ticaretinde en önemli ül-

kelerden biridir. İstanbul Altın Borsası’nın ve-

rilerine göre Türkiye son 18 yılda yaklaşık 2700

ton altın ithal etmiştir. 2700 ton altının değeri

bu günkü fiyatlarla yaklaşık 140 milyar dolar-

dır.

Bir başka ifade ile 18 yılın ortalaması göz önü-

ne alındığında Türkiye’nin yıllık altın ithalatı

150 ton , altın ithalatına ödediği para ise yılda

yaklaşık 8 milyar dolardır.

Eğer bir ülke halkının altın talebini karşıla-

yabilmek için yurtdışından her sene yaklaşık

8 milyar dolar altın satın alıyorsa burada çok

önemli bir ticaret söz konusudur. Kimse böy-

lesine önemli bir ticaretin kesilmesini arzu et-

mez.

Türkiye’de altın madenciliğini engellemeye yö-

nelik girişimlerin arkasında yatan asıl mesele

altın ithalatına ödenen yıllık 8 milyar dolarlık

bir ticarettin olmasıdır. Bu ticareti elinde bu-

lunduran çevreler söz konusu ticaretin kesil-

memesi için altın madenciliğine yönelik olarak

çevre değerleri üzerinden her türlü bilgi kirli-

liğini yaratmaktadırlar.

If miners hadn›t discovered and extracted coal,

oil, natural gas and uranium from underground,

would trees still have existed? Would not huma-

nity be compelled to cut down trees in order to

meet his energy need for industry and heating?

If we are experiencing the survival of greenery

and forests, we should keep in mind that we owe

this to miners. Mining sector ensure the survival

of forests in the world whereas in our country it

is defamed unknowingly as a sector that destroys

forests and such outlook disappoints miners.

How many people know that in order for forests

to survive, approximately 18-20 million cubic

meters of trees cut down by forestry directorate

of Turkey.

Page 44: Sustainable Economy Turkey Dergisi

42 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

• Ekonomi Kültürün Üretime Dönük Yüzü-

dür

Bir ülkenin ekonomisi, üretilen ürün, hizmet

ve bilgi hacminin uyum düzen içinde büyü-

tülmesiyle güç ve zenginlik kazanır. Toplumun

ekonomik gücünü artırabilmek için, bütün ke-

simlerin üretim sürecine katılmaları gerekir.

Doksanlı yıllardaki gelişmelere bağlı olarak,

ülkeler arasındaki zaman ve mesafe farkının gi-

derek azalması, ekonomi teorilerini, dünyadaki

çatışmaların odak noktası olmaktan çıkardı.

Ülkeden ülkeye sermaye, bilgi ve teknoloji akı-

şının hız ve yoğunluk kazanmasıyla, toplum-

ların ekonomik, siyasal ve kültürel yapısında

köklü dönüşümler sergiledi.

Aşkın kültüre dayanmayan Kapitalizm Em-

peryalizmi, Sosyalizmde Komünizmi doğurdu.

Özgürlükten yola çıkan Kapitalizm sömürüyle,

eşitlikten hareket eden Komünizm dayatma-

cılıkla sonuçlandı. “İnançsız, ahlaksız kültür

ve ekonomi düşünülemediği gibi, kültürsüz eko-

nomi ve ekonomisiz kültür düşünülemez” diyen

Sezai Karakoç’u, doksanlı yıllardaki gelişmeler

haklı çıkardı. Kutsal kültürün yerine seküler

kültürün yerleştirilmeye çalışılması, ekonomik

ve siyasal alanda büyük bir tıkanıklığa yol açtı.

Marx’ın iddia ettiği gibi, toplumların afyonu

kutsal kültür değil, seküler kültür oldu.

 

• Ekonomilerin Değil Medeniyetlerin Savaşı

Doksanlı yılların başında Samuel Hunting-

Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz 

Prof. Dr. Ersin Nazif GürdoğanM.Ü. İİBF Dekanı

“Dünyanın hiçbir yerinde yoksul

kültürel yapıyla, zengin bir eko-

nomik yapı oluşturulamaz. Dün-

yanın görünen ve görünmeyen

kaynaklarını verimli bir şekilde

değerlendirebilmek için, hayatı

bütün yönleriyle kuşatan, hem de

aşan kutsal kültüre sahip olmak

gerekir.

Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan,

M.Ü. İİBF Dekanı

Page 45: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 43

Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz

ton “artık dünyada ülkeler değil, medeniyetler

savaşacak” dediğinde, özellikle Batı dünya-

sında büyük tartışmalara yol açmıştı. Aslında

dünyada medeniyetler arası savaş doksanlı yıl-

larda başlamadı. Bu savaş Habil ve Kabil’den

beri vardı. Kıyamete kadar da devam edecektir.

Karakoç her fırsatta söz konusu savaşın mut-

laka silahlarla sürdürülen bir kavga olmadı-

ğını vurgulayarak , Huntington’dan çok daha

önce,çatışmların “bir zihniyet”, “ bir hayat tar-

zı”, “bir dünya görüşü” ve “bir kültür” yarışması

olduğunu ve mutlaka medeniyet bazında ele

alınması gerektiğinin üzerinde önemle durdu.

Yirminci yüzylın sonunda Soğuk Savaş’ın sona

ermesiyle, gerçek savaşın Kapitalizm ile Ko-

minizm arasında değil,metafizik dünyaya bü-

tünüyle kapalı kültürle peygamberlerin haber

verdiği ötedünyaya dönük kültür arasında ol-

duğu ortaya çıktı. Bütün dünya açıkça gördü ki,

Kapitalizm’den sonra Komünizm gelmeyecek.

Komünizm bir daha dirilemeyecek biçimde

öldü.Kapitalizm de eski kapitalizm değil. Hem

Doğu, hem Batı’da belirleyici olanın ekonomi

değil kültür olduğu anlaşıldı.Yirmi biinci yüz-

yılda gerçek hesaplaşma ekonomiler arsında

değil, kültürler arasında olacaktır. Hiçbir ülkr

bu hesaplaşmadan kurtulamaz.

• Dünya Kutsal Kültürün Sermayesidir

Bütün kültürlerin başarısı, dünyanın yeraltı ve

yerüstü kaynaklarını ürün, hizmet ve bilgi üreti-

mine dönüştürebilme güçve yeteneğinden kay-

naklanır. Kültür seviyesi düşük ülkelerin,üretim

seviyesinin yüksek olması beklenemez. Çünkü

Karakoç’un vurguladığı gibi: Hafif kültürle

ağır sanayi olmaz.” Dünyanın hiçbir yerinde

yoksul kültürel yapıyla, zengin bir ekonomik

yapı oluşturulamaz. Dünyanın görünen ve gö-

rünmeyen kaynaklarını verimli bir şekilde de-

ğerlendirebilmek için, hayatı bütün yönleriyle

kuşatan, hem de aşan kutsal kültüre sahip ol-

mak gerekir.

Dünya ötedünyanın görünen yüzüdür. Bunun

için dünya, ötedünyanın insana bağışlanmış

bir armağanıdır. Ötedünya, dünyayı hayatın

ölümü içinde taşıdığı gibi taşır. Nasıl hayatı

yaşanır kılamayanlar, ölümü güzelleştiremezse,

kendilerine bağışlanan dünyayı değiştireme-

yenler, ötedünyada kurtuluşa eremezler. Bunun

için de,dünyanın kaynaklarını değerlendirir-

ken, ekonomik getiri yanında metafizik getiri

de göz önüne alınmalıdır.

Ekonomik getirisi yüksek olan bir üretim ko-

nusunun, metafizik getirisi yüksek olmayabilir.

Öte yandan metafizik getirisi çok çekici olan

bir yatırım konusunun, ekonomik getirisi çok

düşük çıkabilir. Her iki dünyada da kurtuluşa

ermek için, görünen ve görünmeyen getiriler

birbirini tamamlayacak bir biçimde ele alınma-

lıdır.

Karakoç için “ötedünya, hayatın ve varoluşun

anlamı”dır. Ötedünyanın ışığı olmadan dünya

anlamlı kılınamadığı gibi, yaşanır da kılınamaz.

Dünya ve ötedünya madeni paranın iki yüzü

gibi bir bütündür. Dünyasız ötedünya, ötedün-

yasızda dünya olamaz. Dünya ötedünyanın

tarlasıdır. Dünyanın kaynaklarını değerlendir-

mede seküler kültürün “görünen eli”nden önce

kutsal kültürün “metafizik eli”ne ihtiyaç vardır.

Ötedünyayı yok sayan seküler kültürün elinde,

dünya Yirminci yüzyıldaki savaşlarda olduğu

gibi, milyonlarca insanın öldüğü bir can paza-

rına dönüşebilir.

Page 46: Sustainable Economy Turkey Dergisi

44 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

• Pazar Yenilenebilmesini Bilenlerindir

Kültür ve ekonomilerin elele vermesiyle hız ve

yoğunluk kazanan ürün, hizmet ve bilgi üre-

tim ve tüketimindeki incelikleri kavramak için,

pazarın karmasık ve duyarlı yapısının bütün

ayrıntılarıyla anlaşılması gerekir. Pazara devlet

tarafından yapılacak bir müdahale, onun du-

yarlı yapısını bozmakla kalmaz, haksız kazanç-

ların da artmasına yol açar. Pazarda çoğunluk,

hiçbir zaman kalitesiz,ürün hizmet ve bilgi pe-

şinde koşmaz. Dünyanın her tarafında Pazar,

yeni ürün, yeni hizmet ve yeni bilgi sunanla-

rındır. Kendilerini, ürünlerini, hizmetlerini ve

bilgilerini yenilemeyenlerin, hiçbir pazarda

sağlam yerleri olmaz.

Kişiler gibi, gibi kurum ve kuruluşlar da, pa-

zarda güçlü bir rakiple karşılaşmadan, hem

değişemezler hem de gelişemezler. Değişmeyle

birlikte gelişmenin sürükleyici gücü, şeff af ve

özgür bir pazarda, mükemmeli arama yolunda

yarışmaktır. İyilikte,güzellikte doğrulukta ya-

rışma olmadan gelişme olmaz. Sonuna kadar

şeff af ve özgür bir rekabetin olmadığı pazarda

,kalitede gelişme olmadığı gibi, maliyetlerde de

düşme olmaz. Kaynakların en uygun bir şekil-

de dağıtılması ve en verimli şekilde değerlendi-

rilmesi, pazarın kusurlarının minimize edilme-

sine bağlıdır. Dünyanın hiç bir ülkesinde Pazar,

kusursuz bir biçimde çalışmaz. Onun sağlıklı

olarak işleyebilmesi adil, şeff af ve özgür rekabet

ortamının oluşturulmasına bağlıdır.

• Etiksiz Ekonomi İlkesiz Olur

İster üretici, isterse tüketici olsun insanın eko-

nomik faaliyetlerinin bir kültürel yanı olduğu

gibi , mutlaka bir etik boyutu da vardır. Bunun

için kültürden bağımsız bir ekonomi olmadığı

gibi, etikten bağımsız bir pazarda düşünüle-

mez. Seküler kültürün estirdiği 200 yıllık fırtı-

na içinde ekonomi etikten bağımsız olarak ele

alındı. Bunun sonucu,teorik ya da pratik yön-

den ekonomiyle uğraşan herkes bencil,acımasız

duygusuz ve insafsız olarak görülmüştür. Bu

yüzden, etikle ekonomi arasındaki ilişkilercidi

bir biçimde araştırılamadı.

Soğuk Savaş sonrasında ekonominin de diğer

bilimler gibi, kültür ve etikle iç içe, dünya-

nın her yerinde geçerli ilkeleri olan bir bilim

olduğu ortaya çıktı. Artık ekonomi deyince,

herkesin aklına Kapitalizm ve Komünizm’den

önce Serbest Pazar ve rekabet geliyor. Seküler

kültüre dayanan Komünizm gibi, Kapitalizm’in

doğruları ekonomik olguları açıklamaya yet-

miyor. Çünkü Karakoç’un tespit ettiği gibi: “

Ekonomi toplum varlığının temel sebebi değil,

görüntülerinden biridir. Temel faktör insandır.”

Etiksiz ekonomi, her şeyin mübah kabul edil-

diği, ilkesiz,baştan çıkarıcı bir tüketim yarışına

dönüşür.

• Üretimde Doğru Tüketimde Ters Orantılı

Yarış

Hak edilmemiş, aşırı kar peşinde koşan üre-

ticiler ve açgözlülük yapan tüketiciler pazarın

kusursuz yarışma kurallarını çiğnerlerse, eko-

nomik sorunlarla birlikte, sosyal ve kültürel so-

runları da katlayarak büyütürler. Pazardaki kişi

ve kuruluşlar, evrensel hukuk ve etik kuralları

içinde kendi gelirlerini artırmaya çalışırlarsa

doğurdukları sinerji kendileriyle birlikte top-

lumun da üretici gücünü büyütür. Kişiler için

gerekli ve faydalı olan, toplum için de gerek-

li ve faydalıdır. Yeter ki, kişiler kendileri için

istediklerini,başkaları için de istesinler. Pazarın

Page 47: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 45

Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz

sınırları, tüketim yarışı ve gösteriş harcamala-

rıyla zorlanarak, bolluk baştan çıkarıcı bir işlev

yüklenmemelidir.

Tüketim çılgınlığı ve gösteriş harcamaları,

hiçbir toplum için amaç olamaz. Çünkü bir

toplumda tüketim arttıkça hayatın kalitesi de

artmaz. Pazarda ki yarış, gösteriş için yapılan

tüketime değil, etik kurallara dayanmalıdır. Bu-

nun için de, ister üretici olsun ister tüketici ol-

sun, toplumun bütün kesimlerinin Karakoç’un

ilkeleştirdiği gibi, birbirleriyle “üretimde doğru

tüketimde ters orantılı bir yarışa” ayarlanmaları

zorunludur. Gösteriş yarışı kaynaklarla birlikte

toplumu da tüketir. Yalın tüketimin olmadığı

pazarda, derin üretim de olmaz.

• Kültür ve Ekonomi Arasındaki Uyum ve

Düzen

Soğuk savaş döneminin ekonomi teorileri gibi,

seküler kültürün değerleri de, geçerliliğini bü-

yük ölçüde yitirdi.

Son iki yüzyılın doğruları, bugünün doğruları

ile örtüşmüyor. Dünün yöntem, model ve yak-

laşımları, bugünün sorunlarını çözmeye yetmi-

yor.

Sanattan politikaya, ekonomiden kültüre her

alanda Mevlana’nın deyişi ile “yeni sözler söy-

lemek” zorunludur. Karakoç düşünce ve sanatta

olduğu gibi, ekonomi ve kültürde de yeni ufuk-

lar açan düşünürlerin başında gelir. O yalnızca

düşünce ve sanatın değil, ekonomi ve kültürün

de kapılarını metafizik dünyaya açtı. “Metafi-

zik gerilim” olmadan hiçbir alanda “Diriliş” yo-

lunun açılamayacağını tekrar tekrar vurguladı.

Ekonomiden daha çok, kültürün belirleyici ol-

duğu bir dünyada, erdemli insandan daha güçlü

bir silah olmadığı gibi, daha üretken bir kaynak

da yoktur. Kültür ve ekonomi arasında uyum

ve düzeni başkalarının sorunlarıyla ilgilenen

erdemli insan sağlar. Erdemli insanın olmadığı

bir toplumda, pazarın, olumsuzlukları yok eden

karmaşık ve duyarlı yapısını korumak oldukça

zordur. Hem nitelik, hem nicelik açısındanü-

rün, hizmet ve bilgi üretiminde mükemmeli

bulmada , iki gününü birbirinden farklı kılma-

sını bilen erdemli insan, en etkili güçtür.

• Sağlam Ekonomi Sağlam Kültüre Dayanır

Ürün, hizmet ve bilgi üretme gücünü geliştir-

mede, ülke topraklarının genişliği sermayenin

yoğunluğu ve orduların büyüklüğü, günümüz-

de belirleyici olmaktan büyük ölçüde çıkmıştır.

Toplumların gücü, bir aysberg gibi, su üstünde

olan, görünen ekonomilerden değil, su altında

kalan görünmeyen kültürden kaynaklanır. Er-

demli bir topluma ulaşmak için ekonomiden

önce, kültüre yatırım yapmak gereklidir.

Köklü ve sağlıklı bir kültüre dayanmadan, güç-

lü vesağlam bir ekonomi geliştirmek mümkün

değildir. Kültür ve ekonomi, tarih ve toplum

gibi, birbirini tamamlayan bir bütünün iki ayrı

yüzüdür. Yeni yüzyılda ekonomi, fethettiği kü-

tür tarafından fethedilecektir.

Either as a producer or as a consumer , economic

activities of people has an ethical side as well as

cultural one. Th erefore, much as economy can-

not be dissociated from culture, markets cannot

be dissociated from ethics . In secular storm las-

ted over the past 200 years, economy has been

tackled without ethics. As a result those who

has engaged in economy, either in theoretical or

practical way, has been taken as selfish, callous,

merciless and pitiless.

Page 48: Sustainable Economy Turkey Dergisi

46 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Bir Sivil Toplum Kuruluşu statüsündeki

KAGİDER, kadın girişimciliğini geliştirmek,

ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumu-

nu güçlendirmek ve tüm karar alma süreçlerin-

de etkin rol alması için çalışıyor.

Türkiye’de siyasetten ekonomiye seçimle veya

atama ile gelinen pozisyonlarda kadının varlığı

son derece kısıtlı. Oysaki karar alma ve yöne-

tim pozisyonlarında kadının varlığı, kadın er-

kek eşitliğinin sağlanması için kilit önem ta-

şıyor.

Bazı verilere bakacak olursak;

• Hükümetteki 26 bakandan 1’i kadın

• 2 bin 924 belediye başkanın 26’sı kadın

• 34 bin 210 muhtardan 65’i kadın

• 81 valinin sadece 1’i kadın

• 26 müsteşar arasında maalesef hiç kadın yok

• Bankacılık Düzenleme ve Denetleme

Kurulu’nda, Yargıtay’da, Sayıştay’da yine ka-

dın temsilci goremiyoruz.

Ülke siyasetimizi, ekonomimizi ve toplumsal

yapıyı şekillendiren bu kurumların yönetimin-

de yok denecek kadar az sayıda kadın olması

önemli bir sorun.

Oysa ki, kadın farklı kuruma farklı bakışı ve

yeniliği getiriyor.

Ülkemizde halen kadın istihdamı %25 sevi-

yelerinde. Ekonomiye kadını yeterince dahil

KAGİDER ve Türkiye’de Kadın

Dr. Gülden TürktanKagider Başkanı

“Cinsiyet eşitliği her şeyden önce

akıllı bir ekonomik tercihtir. Bu

temelden yola çıkarak oluşturdu-

ğumuz FEM Projemizle şirket-

leri eşitlikçi uygulamaları olduğu

konusunda sertifikalandırmayı

ve kadın istihdamının arttığını

görmeyi umut ediyoruz. .

Gülden Türktan, Kagider Başkanı

Page 49: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 47

KAGİDER ve Türkiyeʼde Kadın

edemiyoruz. CEO pozisyonundaki kadın ora-

nında dünya ortalaması yüzde 5’in altında iken,

Türkiye’de aynı oran yüzde 12’dir. Türkiye yüz-

de 12’lik oranıyla dünyada ilk beş ülke arasın-

dadır. Dünya çapında kadın CEO oranlarında

1’inci sırada ise yüzde 13’lük oranıyla Finlan-

diya bulunmaktadır.

• Üst düzey yöneticilerin (genel müdür

düzeyi) yüzde 23’ü kadın, yüzde 77’si erkektir.

• Orta düzey yöneticilerin (müdür düzeyi)

yüzde 22’si kadın yüzde 78’i erkektir.

• Alt düzey yöneticilerin (şef düzeyi) yüzde

21’i kadın, yüzde 79’u erkektir.

• Üst düzey yönetici kadın oranı özelde

yüzde 22,8 iken, devlette yüzde 6,8’dir.

Kadın girişimcilerin karşılaştıkları engeller

Girişimci kadınların önündeki engelleri, maddi

ve manevi engeller olarak iki ana başlıklarında

toplayabiliriz.

Girişimci olmak için sadece iyi bir fikrini-

zin ve kararlılığınızın olması yetmez. Belli

bir sermaye de gereklidir. Dolayısıyla gerekli

teşviklere, kredilere ulaşmakta zorluk yaşa-

yan, bu imkanlar kendisine tanınmayan

kadının girişimci olması da güçleşmektedir.

Bunun yanı sıra girişimci olmak isteyen ka-

dın, ailesinden ve çevresinden engelleme-

lerle karşılaşabiliyor. Geleneksel toplumda

kadının yerinin evi olarak görülmesi, çalışma

hayatına katılımı oldukça düşürmektedir.

Ayrıca kamuda kadın temsilinin azlığı yine

yıldırıcı bir etmen. Örneğin, kadın belediye

başkanlarının, meclis encümen üyelerinin sayı-

sının son derece az olması kadın girişimciliği

önünde çok büyük bir engeldir. Belki büyük

şehirlerimizde değil ama özellikle Anadolu’da

bir kadın girişimci olmak istediğinde ve dola-

yısıyla mutlaka bir sebepten belediyeye işi düş-

tüğünde, ortamın fazla erkek olması onun için

yıldırıcı bir unsur teşkil ediyor. Derdini anlata-

mama kaygısı duyuyor.

• KAGİDER projeleri

İş yaşamında kadınların önündeki görünmez

engelleri tespit etmek ve ayrımcılıkla mücadele

etmek için mevcut durumun fotoğrafını çek-

mek çok önemli. Bu sebeple biz KAGİDER

olarak, Fırsat Eşitliği Modeli’ni (FEM) geliş-

tirdik. Kurumları farklı başlıklar altında, ka-

dın erkek oranları ve eşitlikçi prosedürlerine

bakarak inceliyor, başarılı kurumlara Fırsat

Eşitliği Sertifikası veriyoruz. Şu ana kadar

12 firma bu sertifikayı aldı, sırada yeni firma-

lar var. Kamuda FEM için ise Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanlığı ile bir protokol imzaladık.

Kamuda kadın erkek fırsat eşitliğini sadece sa-

vunmuyoruz, yerlestigini ve ispatlandigini gor-

mek istiyoruz.

Günümüzde kadının ekonomiye ve istihdama

aktif olarak katılması önündeki en büyük engel

eğitime erişimdeki sorunlar. Teknoloji ise eği-

tim alanındaki kökleşmiş sorunları daha hızlı

aşmamız için çok önemli bir araç.

Cinsiyet eşitliği her şeyden önce akıllı bir

ekonomik tercihtir. Bu temelden yola çıkarak

oluşturduğumuz FEM Projemizle şirketle-

ri eşitlikçi uygulamaları olduğu konusunda

sertifikalandırmayı ve kadın istihdamının

arttığını görmeyi umut ediyoruz.

Sabancı Üniversitesi’nin de dahil olduğu “Yö-

netim Kurullarında Kadın” konulu başarılı bir

çalışması var. Bu çalışmada ben de Danışma

Kurulu Eş Başkanlığı’nı yürütüyorum. Bu ça-

Page 50: Sustainable Economy Turkey Dergisi

48 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

lışma kapsamında gerçekleştirilen “Halka Açık

Şirketlerde Kadın Direktörler – 2012” araştır-

ması sonuçları gösteriyor ki, yönetim kurulla-

rında yer almaya hazır 280 yetkin ve yetenekli

kadın var.

Kadın erkek eşitliğinin Avrupa Birliği değerle-

ri arasında olduğundan ve sürdürülebilir, akıllı

ve eşitlikçi kalkınmanın temelinde yer aldığı

gerçeğinden hareketle, halihazırdaki güçle ku-

rumların kendilerini çok daha yukarı taşımaları

kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak karşı-

mızda duruyor. Kadınların kurumsal iletişim

departmanlarındaki varlığı ile artan kurumsal

sosyal sorumluluk projelerinin altındaki esas

gerçek, kadınların empatik düşünce yeteneği

ve detaycı yaklaşımı gibi özellikleri sebebiyle

konuya daha yatkın olmaları. Bir de bu kadın

gücünün yönetim süreçlerine taşındığını düşü-

nürsek, hayal edilemeyecek başarıların yaka-

lanması mümkün.

• 2023 KAGİDER GÖRÜŞLERİ

Dünya ekonomisi artık kadın işgücüne ve li-

derliğine evriliyor. Yükselen ekonomiler, dün-

ya piyasalarındaki dönüşümler, artan işgücü

ihtiyacı ve değişen liderlik anlayışı, kadının

ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesini

zorunlu kılıyor.

Ülkemize bakacak olursak, 2023 ekonomik hedef-

lerine yüzde 26’lık kadın istihdam oranı ile ulaş-

manın imkânsız olduğunu görüyoruz. Kadının

işgücüne ve istihdama gerek profesyonel çalışan

gerekse girişimci olarak katılması, üretim ve yöne-

tim süreçlerine erkekler ile eşit bir zeminde dahil

olması günümüzün gereğidir. Bunu vurgulamak

için yeni dünya düzeni dediğimiz olguyu, geç-

tiğimiz yıl 8-9 Kasım tarihlerinde düzenlemiş

olduğumuz Uluslararası Kadın Girişimcilik ve

Liderlik Zirvesi’nde de irdeledik.

Son on yılda Avrupa ve ABD’nin ekonomik

gücünü sarsan yeni ekonomilerin yükseldiğine

tanık olduk. Toplumsal yapılar hızla değişiyor.

Türkiye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğ-

rafyada büyük bir dinamizm var. Tüm bu hare-

ketliliğin içinde gelişimi sürdürülebilir kılmak

için kadın erkek eşitliğine her zamankinden

çok ihtiyacımız var. Ancak eldeki tüm potansi-

yeli gerçekleştirerek bu hedefe ulaşmak müm-

kün olacaktır. Bu potansiyelin içinde bu ülke-

nin kadınları da vardır. İmkanların tamamını

kullanmak varken belli bir oranına mı sabitle-

neceğiz? Yani kadınsız bir ekonomi planıyla bu

hedefe ulaşmanın mümkün olamayacağı açık-

tır. İşte tam da bu yüzden KAGİDER olarak

kadınların girişimciliğe ve istihdama teşviki

için etkin projeler yürütmekteyiz.

Özetle, ülke ekonomisini daha yükseğe taşı-

mak için kadın girişimcinin desteklenmesi, ka-

dının hem küresel anlamda hem de Türkiye’nin

2023 hedefl eri için sadece sosyal açıdan değil

matematiksel açıdan da “olmazsa olmaz”dır.

World economy is evolving into state of women

work force and leadership. Developing econo-

mies, changes in world markets, increasing work

force demands, and changing concept of leaders-

hip requires evaluation of women’s economic

potential. When examining our country, we see

as impossible to reach economical targets by 2023

with %26 employment rate of women.   Today,

it is necessary for our women to be employed

in work force both as professionals and entrep-

reneurs, and they should be treated as equal in

production and management processes as men.

As a part of emphasizing this perspective, we

examine the new world order fact at Internati-

onal Women Entrepreneurship and Leadership

Summit between 8-9 November. 

Page 51: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 49

TEHLİKELİ ATIKLAR

ZARARLI MADDELERWhat are some of the key hazardous wastes?

Which countries produce the most hazardous waste?

How can we reduce the impacts of hazardous waste?

Total Hazardous Waste Production (2005)metric tons

Clinical Wastes

ConstructionAsbestos

Electronics(e-waste)

ArsenicPCB chemicalsCadmiumLeadMercuryChromium

Pesticides

Source: Basel Convention 2002, Minimizing Hazardous Wastes: A Simplified Guide to the Basel Convention

CyanidePOP chemicals

IndustryStrong Acids and

Alkalis

196 844Ecuador

Source: Basel Convention 2005, National Reporting ; UNEP 2006, Vital Waste Graphics 2.

1 Minimize the generation of hazardous waste.Use and repair electronics for as long as possible.

2 Treat and dispose of hazardous wastes as close as possible to where they were generated.Be aware of where your recycler sends electronics. If donating to charity, make sure the program has a clear plan for recycling the electronics once they can no longer be used.

Glass Plastic Iron Aluminum Copper

Plastic Copper Glass

Lead Zinc Tin

Minor Material: Nickel Trace Material: Silver, Gold, Titanium, Platinum, Cadmium, Chromium, Mercury, Arsenic, and Others.

What materials are present in electronic appliances?

Coba

lt o

r

Lith

ium

Carb

on

Iron

Nic

kel

Tin

Minor Material: Zinc, Silver, Chromium, Tantalum, Cadmium, Lead Trace Material: Antimony, Gold, BeryliumSource: UNEP 2006, Vital Waste Graphics 2; Microelectronics and Computer Technology Corporation (MCC) 1996, Electronics Industry Environmental Roadmap.

Hazardous metals may seem to be only a small part of any device, but when many devices are disposed of together, this can lead

to much higher concentrations, and even small concentrations of these metals are su cient to have serious health impacts.

Source: (above) Basel Convention 2002, Minimizing Hazardous Wastes; (right) UNEP GEO Data Portal, compiled from UNSD

941 389Cuba

11 620 000China

422 550Mozambique

3 151 653South Korea

1 169 625Australia

7 015 908Estonia

548 916Malaysia221 802

Algeria

4 517 973Netherlands

534 199Ireland

856 902Austria

38 202Bahrain

North America to Chinae-waste

Europe to Africa

Europe to Asia

scrapped cars,

refrigerators, CFC products

cable, plastic, and electronic waste

Computer + Monitor

Mobile Phone

1 - 0.1% < 0.1%

2003 2005

Basel Convention not rati ed (The Convention regulates

transboundary movement of

hazardous wastes.)

Countries that reported waste generation in 2005

Total Production

Luxembourg 1194

Italy 1018

Sweden 980

Iceland 966

Czech Republic 965

Israel 961

Finland 910

Spain 909

Cell Phones per 100 People

San Marino 91

Canada 87

Switzerland 86

Netherlands 86

Sweden 84

United States 77

United Kingdom 77

Denmark 70

Computers per 100 People

Major Illegal Waste Shipment Routes

www.unep.org

Page 52: Sustainable Economy Turkey Dergisi

50 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Fransa ve Türkiye arasında yaklaşık beş

asırlık diplomatik, ekonomik, kültürel ve dost-

luk ilişkisi var.

Türkiye-Fransa arasındaki ticaret hacminin,

Türkiye’nin 1996 yılında Gümrük Birliğine

girmesinden sonra 5 misli artarak 2012 yılında

13 milyar EURO’ ya ulaşmış olması, bu ikili

ilişkilerin önemini

ve dinamizmini göstermektedir. Fransa’da ya-

şanan ekonomik kriz ve Türkiye’de yaşanan

talep daralmasına rağmen, Gerçek potansi-

yelin altında olan bu sonuçlara ulaşılması,

Türkiye-Fransa arasındaki ticari ilişkilerin

ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamaktadır.

Fransa, Türkiye’nin partnerleri arasında 5. sıra-

da olup, Türkiye’de, Fransa’nın Avrupa Birliği

ülkeleri dışında ki 5. partneridir.

Aynı önem ve dinamizmi, Fransa’yı başlı-

ca yabancı yatırımcı ülke konumuna taşıyan,

Türkiye’de bulunan Fransız şirketleri sayısında

ki artışta görmekteyiz. Bu bağlamda 1985 yı-

lında 15 olan Fransız şirket sayısı bugün 400’e

ulaşmış ve 100.000’den fazla kişiye iş imkânı

yaratmıştır.

• Türkiye’deki Fransız Yatırımları:

Türkiye’deki fransız yatırımları genellikle üre-

tim ve yüksek teknoloji konularındandır: ban-

kacılık, sigortacılık hizmetleri, perakendecilik,

ulaşım, enerji… gibi çok çeşitlidir.

Birkaç istisna dışında ( telefon operatörü ve İnşa-

at), özellikle otomobil ( Renault, Peugeot, Renault

Trucks ve Valeo ve Faurecia gibi oto yan sanayi)

ve ilaç (Sanofi), elektrik ekipmanları (Schnei-

der, Legrand, Alstom) ... sektörü gibi tüm büyük

Fransız şirketleri Türkiye’de faaliyet göstermekte-

Köklü İlişkilere Sahip Fransa ile Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır

Zeynep NecipoğluTürk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı

“Türkiye’deki Türk-Fransız iş

dünyasını canlandırmak, tica-

ri ilişkilerin gelişmesine katkıda

bulunmak, üyelerinin menfaat-

lerini iki ülke nezdinde temsil

etmek ve Türkiye-Fransa arasın-

da ki diyalogun canlandırılması,

Türk-Fransız iş dünyasının söz-

cüsü olmak derneğimizin başlıca

faaliyetleri arasındadır. .

Zeynep Necipoğlu, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı

Page 53: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 51

Köklü İlişkilere Sahip Fransa ile Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır

ler. Günlük hayatta, Carrefour, Darty, Décathlon, Danone, Bel Karper, L’Oréal, Total, Yves Rocher, vs. gibi markalar ön plana çıkmaktadır. Axa, BNP Paribas, Groupama gibi şirketler ise banka-cılık ve finansal hizmetler alanında faaliyet gös-termektedir. GDF Suez, EDF Energies Nouvel-les, Eole-RES et Akkuo Enerji şirketleri ile enerji sektöründe de mevcudiyetlerini kuvvetlendirdiler. Örnekleri çoğaltabiliriz

• Fransa’da ki Türk Yatırımları

Fransa’daki Türk Şirketlerinin sayısı 45 civa-

rında ve 1000 kişiye istihdam sağlamaktadır.

Son 10 yılda toplam 15 yatırım projesi kay-

dedilmiş ve bunların 9’u da son iki yılda ger-

çekleşmiştir. Fransa’daki en büyük türk yatırımı

Vitry le François’da 460 kişinin çalıştığı Orhan

Holding ( otomotiv ekipmanları) yatırımıdır.

4000 kişilik ve merkezi Bursa’da bulunan gru-

bun araştırma ve geliştirme merkezi de bura-

da bulunmaktadır. Ayrıca, Eczacıbaşı, Zorlu

Holding (Vestel), Koç Holding (Beko), THY

ve birkaç orta ve küçük ölçekli tekstil firmasını

sayabiliriz.

• Ticari ilişkileri güçlendirmek amacıyla

Odanın yaptığıı çalışmalar :

1885 yılında kurulan Türk-Fransız Ticaret Der-neği, üçte biri Fransız şirketi olmak üzere toplam 420 üyeye sahiptir. 128 yıllık derneğin ilk kadın başkanı benim. Derneğimiz, Türk ve Fransız toplam 22 kişilik

yönetim kurulu ve 8 kişilik bir ekipten oluş-

maktadır. Ortak hedefimiz, uluslararası alanda

Türkiye’nin yatırım için öncelikli ülke oldu-

ğunu Fransız şirketlerine duyurmaktır. Türk-

Fransız ticaretinin içinde bulunan Ubifrance,

Invest in Turkey ve DEİK gibi tüm resmi ku-

rumların yanında Derneğimiz de, CCI France

ağı ile ortaklaşa, Fransız şirketlerinin Türkiye’ye

gelip yatırım yapması için destek vermektedir.

Türkiye’deki Türk-Fransız iş dünyasını can-

landırmak, ticari ilişkilerin gelişmesine kat-

kıda bulunmak, üyelerinin menfaatlerini iki

ülke nezdinde temsil etmek ve Türkiye-Fran-

sa arasında ki diyalogun canlandırılması,

Türk-Fransız iş dünyasının sözcüsü olmak

derneğimizin başlıca faaliyetleri arasındadır.

Genel olarak iki büyük faaliyet çerçevesinde

eylemlerimizi gerçekleştirmekteyiz. Türk-

Fransız iş dünyasına Türkiye’deki gelişim ve

uygulamalar hakkında bilgi vermekteyiz. İlişki-

leri canlandırmak için seminer, kolokyum, tek-

nik bilgilendirme ve tecrübe ve sorun paylaşma

toplantıları, söyleşili öğle ve akşam yemekleri,

üye tanışma toplantıları organizasyonları dü-

zenlemekteyiz. Ayrıca Dernek Üyelerimizin

Fransa’ya gidişlerinde gerekli Schengen vizele-

rinin alınmasında yardımcı olmaktayız. Fransız

firmalarına partner arayışı ve yerinde destek ve

danışmanlık (ihracat, ithalat, yatırım) ve 2011

yılı sonu itibariyle sunduğumuz hazır ofis ve

toplantı salonları kiralama hizmeti verilmekte-

dir. Ayrıca, tarafımızdan Fransa’daki Ticaret ve

Sanayi Odalarında gerçekleşen ve Fransız şir-

ketlerine Türkiye Pazarını tanıtmak amaçlı 20

civarında “Türkiye” günü olarak bilgilendirme

toplantıları organize etmekteyiz. ,

Ayrıca, Futurallia organizasyonundan kısaca

bahsetmek isterim. 18. B2B FUTURALLIA

Forumu 5-7 Haziran 2013 tarihleri arasında

İstanbul’da gerçekleşecektir. Bu forum, küçük

ve orta boy kuruluşların uluslararası buluşma-

sıdır. 2 gün boyunca 30 ülkeden 600 civarın-

da KOBI yöneticileri ve girişimcileri önceden

programlanmış randevularda biraraya gelecek-

lerdir. FUTURALLIA B2B Forumu ulusla-

rarası platformda gelişim ve iletişim için mü-

kemmel bir fırsattır.

Th ere has been a diplomatic, economic, cultural ties and friendly relationship between France and Turkey nearly fi ve centuries.Two country ,France, Turkey, have well-es-tablished relationship ; also two big economic partner at the same time.Th e trade volume increased 5 times between Turkey and France reached 13 billion EURO in 2012 , after Turkey’s entry into the Customs Union, reveals the importance and dynamism of bilateral relations.Despite the economic crisis in France and con-traction of demand in Turkey; reaching these outcomes which is under the real potential proves the strong trade relations between Tur-key and France.

Page 54: Sustainable Economy Turkey Dergisi

52 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Sürdürülebilir Ekonomi için faaliyetlerin

kayıt içine çekilmesi önem taşımaktadır. Küçük

işletmelerin Kayıtdışı ekonomi içindeki payla-

rının oldukça büyük oldukları bir gerçektir.

Finansal kiralama işlemlerinin adet olarak yak-

laşık %70’i, meblağ olarak % 50’si KOBİ ni-

teliğindeki işletmelere yapılmaktadır. Finansal

kiralama yöntemi ile kredilendirmede, müşteri

krediyi nakit olarak kullanmaz, satın alacağı

yatırım malı finansal kiralama şirketi tarafın-

dan satın alınır. Finansal kiralama şirketlerinin

varlık yönetim birimleri satın alınan malların

değerlerini inceler ve malın gerçek değerin-

den farklı bir değer üzerinden satın almazlar.

Sistemin çalışma şekli nedeniyle finansal kira-

lama şirketlerine mal satan satıcılar aynı malı

bir başkasına çok düşük bir değer üzerinden

satma yoluna gidemezler. Malı gerçek değeri

üzerinden düzenlenmiş fatura ile alan kiracı ise

gerçek değer üzerinden ayırdığı amortisman ve

ödediği kredi faizini karşılayacak ölçüde ciro ve

kar beyan etmek durumundadır. Sürdürülebi-

lirlik açısından bir diğer önemli konu finansal

kiralama reel ekonominin yatırımlarını finan-

se eder. Üstelik bu finansmanı yatırıma uygun

şekilde uzun vadeli ve sabit faizli fon temin

ederek gerçekleştirir. Kullandırdığı fonların

uzun vadeli ve sabit faizli olması ile yatırım-

cıları ekonomideki dalgalanmaların olumsuz

etkilerinden korumaktadır. Yatırımları finance

ediyor olması nedeni ile istihdama ve Türkiye

Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile

İstihdam Açısından Önemli

Bülent TaşarFİDER Başkanı

“Finansal kiralama sektörünün

yaptığı işlerin tahminen % 50’si-

nin 1-99 kişi çalıştıran girişimle-

re yapıldığı dikkate alındığında,

bu işletmelerin yatırım harcama-

larının % 5 inin finansal kirala-

ma şirketleri tarafından finanse

edildiği sonucu çıkmaktadır.

Bülent Taşar, FİDER Başkanı

Page 55: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 53

Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli

Ekonomisinin yumuşak karnı olan cari açığın

azalmasına etkileri küçümsenemez. Bu özel-

likleri nedeniyle finansal kiralama ekonominin

kayıt içine alınmasında, isitkrarlı bir ekonomik

yapı oluşumunda, istihdamın artırılmasında

önemli bir araç işlevi görmektedir.

Küçük ölçekli KOBİ’ler ülkemizde girişim sa-

yısı bazında çok geniş bir tabanı oluşturmak-

tadırlar. Sözkonusu işletmelerin 2009 yılında

yapmış oldukları yatırım harcaması 32,4 milyar

TL’dir. Aynı dönem finansal kiralama sektö-

rünün taşınmaz hariç işlem hacmi 2,9 milyar

TL’dir. Finansal kiralama sektörünün yaptığı

işlerin tahminen % 50’sinin 1-99 kişi çalıştıran

girişimlere yapıldığı dikkate alındığında, bu

işletmelerin yatırım harcamalarının % 5 inin

finansal kiralama şirketleri tarafından finanse

edildiği sonucu çıkmaktadır. 1-99 arasında ça-

lışanı olan girişimlerin toplam yatırımlarının

% 5’inin Finansal Kiralama Sektörü tarafından

finanse edilmiş olması önemli bir büyüklük ol-

makla birlikte bu oran finansal kiralama sek-

törünün olağandışı küçüldüğü döneme aittir

ve sektör geçmişteki büyüklüğüne kısa süre-

de ulaşacak ve süratle geçecektir. Bu nedenle

aşağıdaki tablolarda bulunan geçmiş yıllara ait

istatistiklerin dikkatle incelenmesinde yarar

görülmektedir.

Yukarıdaki tabloda; 1-99 çalışanı bulunan giri-

şimlerin yaptıkları makine-ekipman yatırımla-

rının leasing ile finanse edilme oranlarının yıllar

itibariyle % 5- % 14 arasında dalgalandığı gö-

rülmektedir.

1-99 Kişi Arasında Çalışanı Olan Girişimler (TL)

Girişim

Sayısı

Çalışan

Sayısı

Mad

di M

allara İlişkin

Brü

t

Yatırım

Taşın

maz H

ariç Leasin

g

Hacm

i

Taşın

maz H

ariç Leasin

g

Hacm

i(KO

Bİ’lere Y

apılan

Tah

min

i Kısım

)

KO

Bİ Y

atırımların

ın

Leasin

g İle F

inan

se Ed

ilme

Oran

ı

2.003 1.734.889 4.699.413

17.682.729.294

2.927.000.000

1.463.500.000 8%

2.004 1.996.826 5.375.242

18.912.179.444

3.849.000.000

1.924.500.000 10%

2.005 2.386.629 6.506.663

28.252.425.013

5.240.000.000

2.620.000.000 9%

2.006 2.466.018 6.693.446

46.537.246.071

7.140.000.000

3.570.000.000 8%

2.007 2.559.095 6.846.906

33.187.060.105

9.089.000.000

4.544.500.000 14%

2.008 2.574.214 6.972.338

37.236.335.423

6.078.000.000

3.039.000.000 8%

2.009 2.474.977 6.571.128

32.444.223.662

2.983.000.000

1.491.500.000 5%

Page 56: Sustainable Economy Turkey Dergisi

54 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Küçük işletmelerin finansmanının finansal ki-

ralama yöntemi ile sağlanmasının vergi tabanı-

nı genişletici ve vergi gelirlerini artırıcı etkisi

üzerinde durulması gerekmektedir. Ülkemizde

kayıtdışı ekonominin büyüklüğü üzerinde de-

ğişik tahminlerde bulunulmaktadır. Kayıtdı-

şılık oranının özellikle küçük ölçekli işletme-

lerde arttığı bilinmektedir. Çeşitli kaynaklarda,

küçük ölçekli işletmelerdeki kayıt dışı oranının

% 50 civarında seyrettiği belirtilmektedir. Fi-

nansal kiralamanın varlık bazlı bir finansman

yöntemi olduğundan yukarıda bahsedilmişti.

Nakit olarak kullandırılmadığı, leasing’e konu

makinenin leasing şirketi tarafından kendi

adına satın alınıp kiracının kullanımına teslim

ediliyor olması nedeniyle bu yatırımın % 100

oranında kayıt altında olduğu dikkate alınma-

lıdır.

Yatırımını finansal kiralama ile gerçekleşti-

ren işletme, bu yatırımı ortalama 5 yıl içinde

amortisman ayırmak suretiyle giderleştirmek

zorundadır. Bununla birlikte kullandığı fi-

nansmanın faizini de kullanım süresi içinde

giderleştirmek zorundadır. İşletme bu şekilde

kaydettiği giderleri karşılayıp bir miktar da kar

edecek oranda ciro göstermek zorundadır. Aksi

takdirde Gelir İdaresinin kullanmakta olduğu

veri ambarları ve veri ambarlarının yönetimi

ve sorgulamasında kullanılan programlar saye-

sinde belirlenme ve denetime alınma olasılığı

oldukça yüksektir. Kayıt içine alınan faaliyetin

finansal kiralama sözleşmesi sonrasında geri

çekilmesi de imkansız hale gelmekte ve yapılan

bir finansal kiralama işlemi amortisman süresi

sona erdikten sonra da kamuya sürekli olarak

gelir üretir hale gelmektedir. 1-99 kişi isithdam

eden KOBİ’lerin ülkemizdeki istihdamın %

70’ni kapsadıkları dikkate alındığında, bu iş-

letmelerin kayıt içine alınmasının ücretler üze-

rinden alınan Gelir Vergisi ve SGK primlerini

artırıcı yöndeki etkisinin çok önemli olduğu

gerçektir.

Finansal kiralama sektörünün ekonominin ka-

yıt içine alınmasındaki olumlu rolü dikkate alı-

narak küçük işletmelerin yatırımlarını finansal

kiralama yöntemi ile finanse etmelerini özen-

dirici tedbirler alınması ekonominin sürdürü-

lebilirliğinin sağlanması konusunda olumlu

etkileri çok kısa sure içinde görülecektir.

Sürdürülebilirlik açısından bir diğer önemli

konu finansal kiralama reel ekonominin yatı-

rımlarını finanse eder. Üstelik bu finansmanı,

yatırıma uygun şekilde uzun vadeli ve sabit fa-

izli fon temin ederek gerçekleştirir. Kullandır-

dığı fonların uzun vadeli ve sabit faizli olması

ile yatırımcıları ekonomideki dalgalanmaların

olumsuz etkilerinden korumaktadır. Sabit ya-

tırımları finanse ediyor olması nedeni ile istih-

dama ve Türkiye Ekonomisinin yumuşak karnı

olan cari açığın azalmasına etkileri küçümsene-

mez. Bu özellikleri nedeniyle finansal kiralama

ekonominin kayıt içine alınmasında, isitkrarlı

bir ekonomik yapı oluşumunda, istihdamın ar-

tırılmasında önemli bir araç işlevi görmektedir.

Another important issue in terms of sustainabi-

lity is that financial leasing finances the invest-

ments of real economy. Moreover, the financing

is carried out by providing long-term funds

suitable to investment with fixed interest rate.

Th is type of fund protects investors from nega-

tive impacts of economical fl uctuations. Due to

financing the investments, the impacts of fi-

nancial leasing on increasing employment and

decreasing the current account deficit ,the soft

spot of Turkish economy , can not be underva-

lued. Owing to its characteristics, financial lea-

sing acts as an important instrument in dealing

with shadow economy, creating a stable economy

and increasing employment.

Page 57: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 55

117

110211

58

by Sub-region

13 088

1 575

1 699

1 881

6 862

2 560

10 608

8895 231

845

4 2052 884

937

1 461

1 306

483

Kaynak VerimliliğiELEKTRİK ÜRETİMİ

1 kWhElectricity production and consumption is often measured in units of Kilowatt Hours (kWh). When a machine consumes 1 kWh, it has been running at a rate of 1000 watts for a period of 1 hour. It means the amount of electricity consumed is directly related to the wattage of appliances.

How much electricity does the average person consume every year?

Bake a cake in an oven for 1 hour.

LAUNDRY DRYER

(electric, 7 kg)

TELEVISION(82 cm LCD)

0.1 - 0.2kWh

COFFEE MAKER(8-12 cups capacity)

0.8 -1.2kWh

How much electricity do common household appliances consume?

What can I do with 1 kWh?

Watch television for 6 and a half hours.

Wash one 5 kg load of laundry.

Source: EIA, 2006. International Energy Annual 2006

Electricity Consumptionper CapitaKilowatthours (kWh)

1990

2006

Keep 3 lightbulbs on for 5 and a half hours.

13 088value for 2006

Calculations based on average wattage of appliances (see bottom of page).

Compact Fluorescent

16W

LIGHT BULBS

60W

REFRIGERATOR(300 L capacity)

240 -320 kWh / year

WASHING MACHINE(5 kg load, 60°C)

0.85 - 1.05kWh / cycle

STOVE / OVEN (electric)

1 - 2.3kWh145 - 180 mm diameter

0.9 - 1.1kWh

baking at 200°C for 1 hour2.4 - 4.4

kWh / cycle

Stovetop Range

Mashriq

East

ern

Euro

pe and Central Asia / Former USSR

Aust

ralia

and N

ew Zealand

South Asia

Sout

h East Asia

East

Asia

and Northwest Pacic

Arab

ian

Peni

nsula

Nort

h Americ

a

Mes

o America

Sout

h America

Wes

tern

Euro

pe

Wes

tern Africa

Central Europe

Northern Africa

Sout

hern

Africa

Carib

bean

Central Africa

Wes

tern

Indian Ocean

East

ern Africa Sout

h Paci c

COMPUTER

0.1 - 0.5kWh

*Gross production + imports - exports - transmission/distribution losses

World Average: 2 670

A Watt (W) is a measurement of

energy intensity at a single moment in time. kWh = 1000 W

Incandescent

What is the global level of consumption?

Source: EIA, 2006. International Energy Annual 2006

Ways to save:

Switch to compact fluores-cent lightbulbs

Switch to smaller and more energy-efficient appliances

Turn off devices when not in use

www.unep.org

Africa Asia & Paci c Europe LAC North America West Asia

TOTALS*= 17 376 TWh

= 10 152 TWh

5000

10000

15000

1980 20071990 2000Billion Kilowatthours

7300

17400

Page 58: Sustainable Economy Turkey Dergisi

56 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

İçinde bulunduğumuz dönemde, şehir-

leşmedeki artış ve buna bağlı değişen yaşam

biçimimiz göz önünde bulundurulduğunda

ambalaj hayatımızın içine vazgeçilmez biçim-

de dahil olmuştur. Ambalaj günümüzde gü-

venli gıdaya ulaşmanın yanısıra markalaşma

ve pazarlama için vazgeçilmez bir unsurdur.

Ambalaj ürünün tüketiciye en ekonomik yol-

la ulaşmasını sağlar, depolama kolaylığı yaratır.

Önemli bir görevi de taşıdığı bilgilerle tüketi-

ciye seçim ve kullanım kolaylığı sağlamasıdır.

Günümüzde ambalaj ve gıda, et tırnak kadar

birbirinin ayrılmaz birer parçası haline gelmiş-

tir. Hijyen ve sağlık söz konusu olduğunda en

başta akla gelen ambalaj oluyor. Son dönemde

ambalaj ve gıda güvenliği ilişkisi ön plana çı-

karken, bu konu ile ilgili yasal yaptırımlar ve

mevzuat çalışmaları da hız kazanmıştır. Artık

mevcut yaşam biçimimizde ambalajdan vaz-

geçmek mümkün olmadığına göre ambalaj-

ların sürdürülebilir biçimde üretilmeleri bü-

yük önem taşımaktadır. Bu sürdürülebilirliği

sağlamanın yolu ambalajın geri dönüştürü-

lebilir olmasından geçmektedir. Aslında tüm

ambalajlar geri dönüşebilir/geri kazanılabilir

malzemelerden üretilmektedir. Bu nedenle

sürdürülebilirliği sağlamak tüm paydaşların

üzerlerine düşenleri yapmaları durumunda

aslında çok zor olmayacaktır. Buradaki temel

nokta ambalajlı ürünleri piyasaya süren marka

Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve

Daha Az Hammadde

Sadettin KorkutAmbalaj Sanayicileri Derneği YKB

“Türkiye’de ambalaj sektörünün

dünya ortalamasının üstünde

bir büyüme elde etmektedir.

Türkiye’de 2006’da 1,5 milyar

dolar olan ambalaj ihracatımız,

2012’de 3,1 milyar dolara çık-

mış durumdadır..

Sadettin Korkut, ASD. YKB.

Page 59: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 57

Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde

sahipleri ile yerel yönetimler geri dönüşüm/

geri kazanım ve toplama/ayırma görevlerini

yerine getirirlerken; tüm tüketicilerin de bu

sistemin bir parçası olduklarının bilincine var-

ması gerektiğidir. Tüketiciler ambalaj atıkları-

nı organik atıklardan ayrıştırarak biriktirmek;

yerel yönetimler tüketicilerden bu atıkları top-

lamak ve ambalajlı ürün üretenler de ambalaj

atıklarının ilgili mevzuatta belirtilen oranlarını

piyasadan geri toplatmak yoluyla sürdürülebi-

lirliğe katkıda bulunurlar. Sürdürülebilirliğin

temeli olan verimli bir kaynakta ayrı toplama

sistemi oluşturulması için; marka sahiplerinin

ve belediyelerin/yerel yönetimlerin , atık yöne-

timi şirketlerinin ve hane sakinlerinin mutlak

suretle yükümlülüklerini yerine getirmeleri ge-

rekmektedir.

Son dönemde bu konuda önemli bir bilinçlen-

menin yaşandığını görebiliyoruz. Günümüzde,

ambalaj atıklarının organik atıklardan ayrılarak

ikincil hammadde olarak yeniden üretim süre-

cine dahil edilmesi için ciddi çabalar sarf edil-

mektedir. Geri dönüşüm sonucu elde edilmiş

malzemeler ürün üretiminde ikincil hammadde

olarak kullanılarak ciddi miktarda malzeme ve

enerji tasarrufu sağlanmaktadır. Geri dönüşüm

ile elde edilen malzemede endüstriyel işlem

sayısı azaldığı için de enerji tasarrufu sağlan-

maktadır. Ambalaj atıkları maddi değeri yüksek

malzemelerdir. Bu nedenle ambalaj atıklarının

yeniden üretime kazandırılması ülke ekonomisine

katkı sağlayacak ve doğal kaynakların daha ve-

rimli kullanılmasına katkıda bulunacaktır.

Geri dönüştürülmüş hammadde kullanımının

doğaya ve enerji verimliliğine örnek verilmesi

gerekirse;

• İkincil hammaddeden üretilen kağıt, ilk

hammaddeden üretilen kağıda oranla %73

daha az hava kirliliğine sebep olur. Kağıdın

yeniden işleme sokulması için gerekli olan

enerji, normal işlemler için gerekli olanın

%50’si kadardır.

• 1 ton metal üretiminde hammadde olarak

demir cevheri kullanmak yerine metal

ambalajların geri dönüştürülmesi sonucu

elde edilen hammaddeleri kullanmak, enerji

tüketimini %70, hava kirliliğini %30 ve su

kirliliğini %60-70 azaltır.

• Alüminyum ambalaj üretiminde geri

dönüşüm sürecinden kazanılan alüminyumun

tekrar kullanımı ile % 95 daha az enerji

harcanır.

• Geri dönüşmüş camı eritmek için gereken

enerji yeni cam şişe yapmak için gereken

hammaddeyi eritmekten daha azdır. Geri

dönüştürülen 1 ton cam atık ile 100 litre petrol

tasarrufu sağlanır.

• Cam ambalaj üretiminde her bir parti

üretimde %10 cam kırığı eklenirse % 3’e kadar

enerji tasarrufu sağlanır.

• 1 ton plastiğin geri dönüşümü ile saatte 5774

kw elektrik enerji 2603 lt petrol türevi tasarruf

edilmiş olur.

Ambalaj atıklarının geri dönüşümüne yönelik

çalışmaların yanında ambalaj üretiminde kaynak/

hammadde azaltma çalışmaları da sürdürülebilir

üretim için büyük önem taşımaktadır. Bugün

ambalaj üretiminde mümkün olan minimum

hammadde kullanımı konusunda çok detaylı

çalışmalar yapılmaktadır. Böylelikle mümkün

olan minimum hammadde, doğal kaynak ve

enerji kullanımı ile sürdürülebilir üretimi

sağlanmaktadır. Bu uygulamalar sonucunda

pek çok ambalaj dalında önemli kaynak

azaltımları yapılmıştır. Örneğin cam şişede

2000’li yılların başına göre %17, pet şişede

2000’li yılların başına göre %53; alüminyum

Page 60: Sustainable Economy Turkey Dergisi

58 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

kutuda 1980’li yılların ilk yarısına göre %32; ve

çelik ambalajda 1980’li yılların başına göre%

25 oranında ağırlık azatlımı sağlanmıştır.

ASD Sektör İçin Tüm Hızıyla Çalışmalarına

Devam Ediyor

Ambalaj Sektörü 2012’de dış ticaret açığı ver-

meyen az sektörden biridir. Ambalaj sektörü-

nün 2013 yılında da yine ülke ekonomisinden

hızlı büyüyeceğini öngörüyoruz. Türkiye’de

ambalaj sektörünün dünya ortalamasının üs-

tünde bir büyüme elde etmektedir. Türkiye’de

2006’da 1,5 milyar dolar olan ambalaj ihraca-

tımız, 2012’de 3,1 milyar dolara çıkmış du-

rumdadır. Ambalaj sanayi ihracatı son beş

yılda yıllık ortalama %14 artmıştır. Dünyada

191 ülkeye ihracat yapar hale gelmiş durumda-

yız. 2012’de en çok ambalaj ihraç edilen ülke-

lerin başında Almanya, Irak, İngiltere, Fransa

ve İran gelmektedir. 500 milyar dolar ihracat

hedefl enen 2023 yılında ise, sektör olarak hedefi-

miz ihracatımızı 10 milyar dolara çıkararak 30

milyar dolarlık bir sektör büyüklüğüne ulaşmaktır.

Bu konuda Derneğimizin en önemli hedefl erin-

den birisi ambalaj sektörünün çatı örgütü olarak,

birlikteliği kuvvetlendirerek uluslararası alanda

da güçlü olmaya yönelik faaliyetleri geliştirmek-

tir. Bu kapsamda Derneğimiz tarafından hayata

geçirilen, “Ambalaj Sanayi Uluslararası Rekabet

Gücü Maksimizasyonu Projesi” Ekonomi Bakan-

lığı tarafından resmen onaylandı. 18 katılımcı

şirket ile projenin ilk etabı olan İhtiyaç Ana-

lizi Tespiti çalışmalarını sonuçlandırmak

üzereyiz. Bu proje vasıtası ile sektöre yönelik

kümelenme çalışmalarına katkıda bulunmayı

ve sektörümüzde faaliyet gösteren firmaların

küresel pazarlardaki rekabet gücünü artır-

mayı amaçlıyoruz. Firmaların kurumsallaşma-

larına katkıda bulunmak, ihracat altyapılarını

güçlendirmek, var olan pazarlardaki varlıkları-

nı geliştirmek ve yeni dış pazarlara girmelerine

olanak sağlamak istiyoruz. Bir başka deyişle,

uluslararası iş geliştirme faaliyetlerimizi hız-

landıracağız.

Ayrıca, ASD olarak 18 yıldır sektörümüz için

çok önemli bir diğer iş geliştirme faaliyetine

imza atıyoruz. Avrasya Ambalaj Fuarı, sek-

törleri için başlı başına bir başarı hikayesi-

dir. Fuar, 18 yıl önce ilk yapıldığı günden bu

yana yaklaşık 30 kat büyümüştür. Bu haliyle

Fuarımız, Avrupa’nın her yıl düzenlenen en

büyük ambalaj fuarı olmuştur. ASD ve TÜ-

YAP işbirliği ile düzenlenen “Avrasya Ambalaj

İstanbul 2013” Fuarı, 12-15 Eylül 2013 tarih-

leri arasında 98.000 m2 kapalı alanda gerçek-

leştirilecek.

Geçtiğimiz sene 47 bini aşkın ziyaretçiyi ağır-

layan ve yeni pazar arayışında sektörün gelişi-

mine katkı sağlayan fuara bu yıl, 35 ülkeden

1100’ün üzerinde firma ve 50 binin üzerinde

ziyaretçinin katılımı bekleniyor.

Packaging and food can not be dissociated from

each other today. When it comes to hygiene and

health, packaging is the first thing comes to

mind. Recently, while relation between pac-

kaging and food safety has come to prominen-

ce ; regulatory actions and legal sanctions has

gained pace regarding this issue. Since, in our

current life style to abandon packages is not pos-

sible; producing packages in a sustainable way

holds great importance. To ensure sustainability

in production is depends on recyclability of pac-

kaging materials. Actually, all packages are

produced from recyclable /recoverable materials.

For this reason , ensuring sustainability will not

be very diff icult in the event of all parties  make

their expected contribution.

Page 61: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 59

KAYNAK VERİMLİLİĞİ

ELEKTRİK ÜRETİMİ

What sources of energy are used to produce electricity?

Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from IEA

1 TOE = 1 000 kg

How is electricity produced?

Source: EIA, 2007. Intermediate Energy Info Book.

Cent

ral A

sia

East

ern

Euro

pe

Aust

ralia

and N

ew Zealand

Sout

h Asia

Sout

heast Asia

Arab

ian

Peni

nsula

Sout

h Ea

st Asia

Energy Production per Capita (2004)Primary Energy Supply in TOE (Tonnes Oil Equivalent)

Fossil Fuels

Wind / Water

MIN

E +

-

Water

POWER

PLANT

HOME

Fossil Fuel Heat

SteamTransportation Turbine turns

Magnet

Copper Wire

ElectricCurrent

Fossil FuelsCoal, Crude Oil, Petroleum Products, Natural Gas

RenewableHydro, Solar, Wind, Tidal, Wave, Geothermal

Nuclear

Combustible Renewables and WasteWood, Biofuels, Municipal Waste

Using renewables bypasses the transportation and combustion phases

Energy Sources

8

4

2

TOE / capita

1

Nor

th A

mer

ica

Mes

o America

Sout

h A

merica

Wes

tern

Euro

pe

Wes

tern

Africa

Central Europe

Northern Africa

Cent

ral Africa

Sout

hern

Africa

CO2

www.unep.org

How much CO2 is released by the production of electricity and combustion of fuels?

Lifecycle CO2 production [g CO

2 / kWh]

by Sub-region

GASOLINE / PETROL 2 330 g CO2 / Liter

COAL

NATURAL GAS

BIOMASS 31 - 61

99 - 278

WIND 28 - 47 WIND coastal

HYDRO 4 - 23

NUCLEAR 9 - 21

SOLAR photovoltaic

966 1306

OIL 800 900

439 688

inland 9

Emissions depend on efficiency of technology used (dark to light grey); triangles ( ) show projections for 2005-20 technology

Buy green electricity to reduce your foot-print

Page 62: Sustainable Economy Turkey Dergisi

60 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Türkiye’de atık yönetimi, 20 yıllık bir

emekleme sürecinin ardından nihayet sek-

törleşmeye başladı. Dün, kimsenin görmek

istemediği atıklar, bugün, çağın gereklerine

göre yönetilerek ekonomiye büyük katkı sağ-

lamaya başladı. Atık sektörü, bugün itibariyle

binlerce kişiye istihdam, sanayiciye hammadde,

enerji tasarrufu ve herkese daha yaşanabilir bir

çevre oluşturmaya büyük katkı sağlar hale gel-

di. Bu gelişmelerin yaşanmasında, AB normları

çerçevesinde, artık boşluklara tahammülü ol-

mayan yönetmeliklerimiz ve sektöre yön ve güç

veren sektör temsilcilerin payı inkar edilemez.

Küçülen dünyada üretim araçlarının giriftleş-

tiği ve hemen hepsinin birbirinin ham ya da

ara maddesi olduğu bir üretim sürecinin, buna

bağlı farklı sektör tanımlamalarının ötesinde

hepimizin ortak değerlerinde buluşması ka-

çınılmazdır. Sektör temsilcileri olarak her fır-

sattaki buluşma zeminlerinin, birbirimizi daha

iyi tanıma ve birlikte neler yapabiliriz soruları-

na cevap bulacağı açıktır.

Dernekleşme konusu, son yıllarda bizim atık

yönetimi sektörünün çeşitli platformlardaki

buluşmalarında sıklıkla dile getirilen bir ko-

nudur. Konu ile ilgili samimi destek ve istek

yoğunlaşınca, İZAYDAŞ olarak bize teveccüh

edilen öncülük görevini üstlenerek süreci baş-

lattık ve Kurucular Kurulunu oluşturan, atık

sektöründe söz sahibi sekiz firma ile birlikte

yoğun bir teknik ve prosedür çalışmasının ar-

dından yaklaşık yedi ay içerisinde dernekleş-

me sürecini sonuçlandırarak 1 Kasım 2012

tarihinde Tüm Atık ve Çevre Yönetimi Der-

neğimizi kurduk. Elbette Çevre ve Şehircilik

TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü

Muhammet SaraçTAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı

“Diğer bir hedefimiz de atık

konusunda gerçek bir envan-

ter oluşturulmasını sağlayıp, bu

envantere göre atık piyasası-

nın kontrolünün yapılarak ka-

yıt dışı atıklara “dur” denilmesi

sağlanacaktır.

Muhammet SARAÇ

TAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı

Page 63: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 61

TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü

Bakanlığımızın da atık sektörü adına yürütülen

bu çalışmayı desteklediğini belirtmeliyim.

Sektöre yatırım yapmış, elini taşın altına koy-

muş ve haklı olarak iş yapmak isteyen firmalar,

ortak sorunlarını dile getirebileceği ve ulusal

bazda kimliklerini ortaya koyabilecekleri der-

neğimize samimi destek vererek “bu işte biz de

varız” demektedirler.

TAYÇED olarak mevcut 8 kurucu üye firma

ile, (İZAYDAŞ, İSTAÇ, PETKİM, RECY-

DİA, MSG ENERJİ, REMONDİS, CHİ-

MİREC ve ANEL DOĞA) yaklaşık 4000

kişilik istihdam, 0,8-1 milyar $ yatırım ve 500

milyon $ ciro ile atık yönetimi sektöründe fa-

aliyet göstermekteyiz. Halen ülkemizde atık

sektörüne 1.8 milyar $ yatırım ihtiyacı vardır.

Bu arada belirtmeliyim ki atık sektöründe

faaliyet gösteren ve hemen hepsi alanında

önemli yatırımlar yapmış 10 dan fazla fir-

manın başvuruları Yönetimimiz tarafından

değerlendirilmektedir. Bununla birlikte 20-

30 arası üye sayısına ulaşacağımızı düşünü-

yoruz. Amacımız her başvuranı değil, ciddi

yatırımcıları, üyeliğe alarak çevre ve atık yö-

netimi adına ciddi işler yapmaktır.

Biz, atık sektörüne ciddi yatırım yapmış fir-

maların oluşturduğu TAYÇED’i, ülkemizdeki

çevre ve atıklarla ilgili konulardaki duyarlılığı

arttırmak, sektöre kurumsal bir kimlik kazan-

dırmak, ve ilgili kamu otoriteleriyle işbirliği

içinde sektörü geliştirecek çalışmaları hayata

geçirebilmek amacıyla kurduk. Halen uye ça-

lışmalarımız devam ediyor

Amacımıza bağlı önceliğimiz, yasal olarak yö-

netilenden çok daha fazla olduğunu bildiğimiz,

kayıt ve kontrol dışı  atıkları yasal sistemin içi-

ne çekerek, atık sektörünü büyütmek ve söz-

cülüğünü yapmaktır. Dernek çatısı altındaki

firmalar, işbirliği ve rekabetin çağdaş bileşimi

olan ortaklaşa rekabet zemininde piyasa faali-

yetlerini sürdürerek sektörü büyütme gayretin-

de olacaklardır.

Biliyoruz ki artık, ülkemizde hemen her ko-

nuda yeterli uzman, tecrübeli sanayici, geri

kazanımcılar, bertarafçılar, kentlerine daha

iyi hizmet vermek isteyen yerel yönetimler,

AB müktesebatıyla uyumlu mevzuat, danışıp

paylaşarak idari görevlerini yürüten kamu

idareleri ve daha temiz bir çevrede yaşamak

isteyen ve bunu her platformda dile getiren

yurttaşlarımız mevcut. Bunu, hepimizi mo-

tive edecek yeni işbirliği fırsatlarının önünü

açacak bir fırsat olarak görmeliyiz.

23 Ocak 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik

Bakanlığı’na TAYÇED olarak yaptığımız zi-

yarette ele alınan konular içinde özellikle, Be-

lediyelerin bilerek veya bilmeyerek endüstriyel

atıkları kabul etmesinin önlenmesi, denetim

faaliyetlerine etkinlik katabilecek “Yeminli

Çevre Müşaviri” fikrinin olgunlaştırılması- ki

bu konudaki görüşlerimizi, ilgili yönetmelik

taslağına görüş olmak üzere Bakanlığımıza

ilettik. Mevcut 16 yönetmeliğin 5’ e düşürül-

mesiyle ilgili görüş paylaşımı, atık yönetimi

ile ilgili illegal faaliyetlerin kamuoyu ile pay-

laşılması, yönetmeliklerle ilgili kılavuzların

güncellenmesi ve/veya yenilerinin hazırlanma-

sı, atık geri kazanımlarıyla ilgili standartların

oluşturulması, Bakanlık personelleri ve sektör

temsilcileriyle birlikte, TAYÇED’in organi-

zasyonunda yatırımcı firmalara teknik geziler

düzenlenmesi, ve bakanlık ile üçer aylık peri-

yotlarda düzenli toplantılar organize ederek

birbirimizi güncellemek etmek konularında

Bakanlığımız ile birlikte çalışma kararları al-

dık. Bunlar sektörümüz adına önemli başlan-

gıçlardır. Atıklarla ilgilenen diğer yapıları da

içeren daha kapsamlı organizasyonlarla bu ça-

lışmaları genişletmeliyiz.

TAYÇED olarak hedefimiz atık sektörü adı-

na, piyasa ilişkilerimizin bize kattığı tecrübe-

lerimizi direk veya dolaylı olarak etkileşimde

bulunmak durumunda olduğumuz kişi ku-

rum, dernek, vakıf, ve ilgili kamu otoriteleriyle

paylaşım halinde olmaktır. Ayrıca elbette atık

Page 64: Sustainable Economy Turkey Dergisi

62 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

piyasasını çağın koşullarına göre düzgün ta-

nımlamamız gerekmektedir. Bakanlığın azım-

sanmayacak derecede mevzuatı var. Şu an tüm

mevzuat, üzerinden geçilerek yenileniyor ve

sayı olarak da azaltılıyor. Çevre ve Şehircilik

Bakanlığı Yönetmeliklerinin, 16’dan 5’e indir-

genme çalışmaları var. Bu noktada amacımız,

mevzuatların yenilenmesi sürecinde Bakanlığa

destek vermek. Diğer bir hedefimiz de atık

konusunda gerçek bir envanter oluşturulma-

sını sağlayıp, bu envantere göre atık piyasası-

nın kontrolünün sağlanarak kayıt dışı atıkla-

ra “dur” denilmesi sağlanacaktır.

Bugün ülkemizde atıklarla ilgili olarak bir çok

dernek, vakıf vb. organizasyonlar bulunuyor.

Bunların varlığını sektörümüz için önemsiyoruz.

Çok önemli işlevleri yerine getiriyorlar. Yakın za-

man içinde, bir şekilde atık işinde olan bu orga-

nizasyonlarla bazı ortak zeminlerde çalışmalar

yürüteceğimizi, en azından şartların bizi bu nok-

taya getireceğini biliyoruz. Fakat genel anlamda

atıkla ilgili bizim fonksiyonumuzda, bizim amaç-

larımız dahilinde çalışan başka bir dernek yok.

Niyetimiz; atık yönetimi sektörünü, hem piya-

saya hem kamu otoritelerine karşı temsil edi-

lebilecek bir yapı oluşturmak. Dernek amaçla-

rımızdan biri de atık sektöründeki uygulama

ve etik kurallarını ortaya koymak. Bunun dı-

şında derneğin imkanları çerçevesinde ileriki

dönemlerde, danışmanlık, eğitim ve denetim

gibi çalışmalar yapmak istiyoruz. Bu dernek

yetenekleri ve çalışmaları ölçüsünde referans

noktası olabilecektir. Atık sektörünün etkili bir

sivil toplum örgütü olmayı amaçlamaktayız.

Bununla birlikte TAYÇED’in tüm kurucuları-

nın önemsediği ana prensiplerimiz var. Bunlar:

• Yasallık

• Paylaşım

• Karşılıklı güven

• Centilmenlik

• Duyarlılık&Sorumluluk

• Sektöre değer katmak

olup, başta üyelerimiz olmak üzere, dernek fa-

aliyetleri çerçevesinde ilişkide bulunacağımız

herkesden bu prensiplere saygılı olmalarını

bekleyeceğiz.

Vizyonumuz;

Atık sektörüne yönelik pozitif algıyı arttırmak

ve bir referans noktası olarak, sektöre öncülük

ve sözcülük edecek bir platform olmaktır.

Misyonumuz;

• Atık yönetimi sektörünü tanıtmak ve

temsil etmek.

• Üyeler arası iletişim ve dayanışmayı

arttırarak sinerji yaratmak.

• Sektörel bazda eğitim ve Ar-Ge, çalışmal arı

yapmak.

• Atık Sektörü ile ilgili istatistikler topla

mak ve değerlendirmek.

• Çevre ve sanayi ilişkilerini geliştirmek.

• Toplumsal çevre bilincini yükseltmek.

• Atıktan enerji üretimini teşvik etmek.

• Üretilen tüm atıkları, yasal sistem içine

çekmek.

• Kamuoyunun saygı ve güvenini kazanmak.

Sektörde, tahmin ettiğimizden çok daha bü-

yük bir atık envanteri var, ama bu atıkları bir

şekilde kontrol edemediğimiz için sıkıntılar

yaşıyoruz. Bu atıklar kontrol altına alınsa

tüm firmalar pazarlama yerine yalnızca atık-

ları yönetmekle uğraşır.

Atığın bir şekilde kontrol altına alınması lazım,

bu amaçla yapılan yatırımlar, gerçekçi verilere

dayanmadan yapılıyor. Hatırlanacağı üzere,

2006 yılında meydana gelen Tuzla varilleri ör-

neğinde olduğu gibi, sıkı bir denetim sonucu

artan atık gönderim taleplerinin karşılanma-

sında büyük zorluklar yaşandı. Aynı manzara-

larla karşılaşmak istemiyoruz. Bunun yanında

Page 65: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 63

TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü

kontrolsüz ve fizibilitelere dayanmayan, dö-

nemsel karlar peşinde koşan firma sayısı da her

geçen gün artıyor.

Atık sektörüne danışmanlık yapma iddiasındaki

kişi ve kurumların verdiği bilgiler standart olma-

dığı gibi sorunları da çözemiyor. Sektörün diğer

bir sıkıntısı da, kayıt dışı olup yönetilemeyen, do-

layısıyla kontrol dışı atıkların, atık yönetim siste-

mi içine yeterince çekilememesidir.

Tehlikeli atık için söylemek gerekirse, Türki-

ye’deki sanayi üretimini biliyoruz, Gerçek atık

potansiyelinin çok daha altında olan bir miktarı

yönetiyoruz. Bu demek oluyor ki atıklar, kont-

rolsüz bir biçimde bertaraf ediliyor veya kulla-

nılıyor. Bu sadece kötü niyetle açıklanacak bir

durum değildir. Ülkemizde çevre bilinci yavaş

yavaş oluşuyor. Çevre bilinci tam olarak yerine

oturduğunda bizim de işimiz kolaylaşacaktır.

Türkiye’nin ekonomisinin büyümesine para-

lel olarak yönetilmesi gereken atık miktarı da

artmaktadır. Bizim sanayileşmeye de, alternatif

enerji kaynaklarına da ve elbette korunmuş ve

gelecek nesillere gururla bırakabileceğimiz bir

çevreye ihtiyacımız var. Dolayısıyla, çevre ile

sanayileşmeyi birbirinin alternatifi gibi değil,

akılcı politikalarla birbirinin tamamlayıcısı

olarak yönetebilmeliyiz.

Ülkemizde atık bilinci hızlı bir şekilde ilerli-

yor. Ama hala klasik atık yönetimi piramiti-

nin (Atığın oluşmasının önlenmesi, yeniden

kullanılması, geri kazanılması ve bertarafı)

bile atık sektörünü bilenleri tatmin edecek

şekilde işlemediğini biliyoruz. Sanayimizin

çok önemli bir kısmı KOBİ’lerden oluşuyor.

KOBİ’lerin hepsinde, bu konuda yeterli teknik

eleman ve ekipmanın olması da pek mümkün

değil. Çevre-Sanayi barışı konusunda bir pay-

laşım eksikliği kendisini hissettiriyor. İZAY-

DAŞ bünyesinde bir eğitim programımız var.

Zamanla o eğitim programlarını sektörün ih-

tiyaçları doğrultusunda daha da zenginleştire-

rek TAYÇED’e kaydırabiliriz. Önümüzde, atık

bilinci konusunda gideceğimiz çok uzun bir

yolumuz var.

Bu sektördeki en tecrübeli firmaların oluş-

turduğu bir dernek olarak, atık sektörünün

bugününü ve yarınını, sektörün dışında olan-

lardan daha iyi okuyabildiğimizi söyleyebiliriz.

Bu kapsamda yatırımcı olarak sektöre girecek

müteşebbisleri doğru bilgilendirerek, tecrübe-

lerimizi paylaşarak, eksik kapasitelerin olduğu

alanları işaret ederek, kamu yönetimi ile köprü

oluşturarak onlara yardımcı olabiliriz.

Ayrıca, üyelerimizle birlikte toplumsal çev-

re duyarlılığına hizmet edecek bazı projelere,

sosyal sorumluluk çerçevesinde imkanlarımız

ölçüsünde destek vermeyi planlıyoruz.

Biz bu sektörü biliyoruz. Bu nedenle acele et-

meden, ancak ağır ve emin adımlarla sektörü

ayağa kaldıracak, büyütecek ve diğer tüm sek-

törler arasındaki onurlu yerini alacak çalışma-

larımızı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Comprised of firms that have made signifi-

cant investments to waste sector, we founded

TAYÇED with aim of increasing sensitiveness

towards the issues regarding waste and en-

vironment in our country, giving the sector a

corporate identity, and in cooperation with re-

levant public authorities put the activities that

develop the sector into practice. Membership

processes are still ongoing. Our priority derives

from our goal, that is, leading and expanding the

sector through controlling and registering illicit

waste activities, which are more than registered

ones. On a contemporary composition of coope-

ration and competition basis, member firms of

the association will strive at expanding the sec-

tor while continuing their own activitie

Page 66: Sustainable Economy Turkey Dergisi

64 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

BALO’nun, ülkemizin “sürdürülebilir

rekabet gücüne” katkılarını açıklayacağım bir

yazı için masamın başına geçtiğimde, 2005 yı-

lında proje üzerinde düşünmeye, araştırmaya,

çalışmaya başladığım zamanlar geldi, aklıma.

Henüz “sürdürülebilir rekabet gücü” kavramı ile

tanışmadan, bu yeni kavram ile birebir örtüşe-

cek şekilde BALO projesini vizyonu, misyonu,

değerleri ve sanayiciye lojistik açıdan rekabet

avantajı yaratacak, çevreci, güvenli, verimli ve

ekonomik operasyonları ile milli bir proje ola-

rak o dönemden kurguladığımızı düşündüm.

“İşletmelerin mevcut veya potansiyel rakip-

leri tarafından aynı zamanda uygulanamayan

ve faydaları kopyalanamayan değer yaratan

ve uzun döneme yaygın stratejilerle çalışma-

sı” olarak tanımlanan, sürdürülebilir rekabet

üstünlüğü küreselleşen dünyada gelişen tek-

noloji ve değişen tüketici eğilimlerinin etki-

lediği zorlu ekonomik ve çevre koşullarında

işletmeler tarafından önemsenen ve artık be-

nimsenen bir strateji olmuştur.

BALO kuruluş hedefl eri ile lojistik sektörü, sa-

nayicimiz ve Ülkemizin sürdürülebilir rekabet

gücüne etki etme, katkı sağlama yolunu en baştan

seçmiştir. Türkiye’nin 2023 yılı hedefi olan 500

milyar dolarlık ihracat hacminin gerçekleştiril-

mesi amacıyla yapılan araştırmalarda, toplam

ihracat taşımalarında taşıma modellerinin pay-

ları incelenmiştir. İhracat taşımalarının yakla-

şık % 52’sinin denizyolu, %40’ının karayolu,

%7’sinin havayolu ile yapılırken, demiryolları-

BALO’nun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)’ne Etkisi

Hüseyin İşteermişBüyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü

“Taşımacılığımızın % 90’ını eko-

nomik, güvenli, dakik ve çevre-

ci bir model olan demiryolu ile

gerçekleştirerek, Anadolu sana-

yicisini hedefl erine taşırken, de-

miryollarının Anadolu’da etkin

kullanımını sağlayarak demiryo-

lu taşımacılığı sektörüne de katkı

sağlayacağımız inancındayız.

Hüseyin İşteermiş,

Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü

Page 67: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 65

BALOʼnun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)ʼne Etkisi

nın payının sadece %1 olduğu görülmüş ve bu

oranlar ile 2023 yılı hedefl erine ulaşmak için

deniz, kara ve hava taşımacılığına tahminen

65 milyar avroluk bir yatırım yapmak gerektiği

tespit edilmiştir.

Oysa demiryolu taşımacılığı günümüzün, eko-

nomik, dakik, güvenilir ve karbon salınımı dü-

şük olması nedeni ile oldukça çevreci bir taşıma

modelidir. BALO operasyonları ile yaklaşık 65

yıldır efektif kullanılmayan demiryolu taşıma-

cılığını etkin kullanarak, daha uygun bir yatı-

rım miktarı ile 2023 ihracat hedefinin gerçek-

leştirilmesine katkı sağlamak hedefl enmiştir.

Ayrıca, Anadolu’da taşıma avantajlarına sahip

olmayan ancak ihracat potansiyeli yüksek olan

Ankara, Konya, Kayseri, Gaziantep gibi ille-

rimizin Avrupa’ya yaptıkları ihracat payı top-

lam ihracatları içinde %30’un altında bir paya

sahiptir. Oysa Bursa, İstanbul, Kocaeli, İzmir

gibi batı illeri ihracatlarının % 50’den fazlasını

Avrupa’ya yapabilmektedirler. BALO ile Ana-

dolu’daki sanayicilerin Avrupa ihracat payları-

nın arttırılması da hedefl enmiştir.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına güçlü ve lider

bir ülke olarak girmeyi hedefl eyen Türkiye’nin

ulusal kalkınma projelerinden biri olarak Ulaş-

tırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının,

TCDD’nin, akademik çevre ve taşımacılık sek-

töründeki sivil toplum kuruluşlarının da destek

verdiği; 2006-2010 yılları arasında yapılan çe-

şitli araştırma ve çalışma sonuçları doğrultusunda

geliştirilen BALO projesi;

Türk ticaret hayatının çatı örgütü olan TOBB

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sn.

Rifat HİSARCIKLIOĞLU tarafından sahiple-

nilmiş ve Haziran 2012’de başta TOBB ve bün-

yesindeki 90 oda, borsa, organize sanayi bölgesi,

UMAT ve UTİKAD’ın iştirakçi olması ile şirket-

leşmiştir.

Demiryolu taşımacılığının diğer taşıma mo-

dellerine göre ekonomik, güvenli, çevreci

olması nedeni ve Avrupa Birliğinin de bu

yöndeki uygulama ve yaptırımları dikkate

alınarak, değerli ortaklarımızın vizyonları ile

milli bir organizasyon olma yolunda büyük

bir adım atılmıştır. 

BALO Operasyonları yurtiçinde yük toplama

merkezi olarak belirlediği Gaziantep, Kayseri,

Afyon, Konya, Ankara, Eskişehir, Aydın, De-

nizli, İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, İstanbul

ve Samsun gibi illerden, bölgesel ihracat yükle-

ri 45’ HC (high cube) konteynerler ile toplaya-

rak başlamayı planlamaktadır.

Yük Birleştirme Merkezleri olarak Anadolu’da

Bandırma ve Trakya’da Tekirdağ’da topladığı

konteynerleri Avrupa’da gideceği lojistik köye

göre burada sınıfl andıracak ve tarifeli trenleri

ile Kapıkule’den çıkartarak, ekonomik ve gü-

venli bir şekilde Avrupa’daki nihai alıcısına

ulaştıracaktır.

BALO operasyonları elektronik ortamda re-

zervasyon ile başlayıp, blok trenler hedef lo-

jistik köylere varmadan önce yine aynı şekilde

elektronik ortamda alıcı firmalara varış bilgisi

otomatik olarak geçilmesi ile sonlanacaktır. Bu

sistemi sağlayan yazılım projesi hayata geçiril-

miştir.

BALO sistemi ile Avrupa›daki lojistik köyler-

de toplanan Türkiye›ye gelecek olan ürünler de,

yine 45›lik high cube konteynerlerin yüklendi-

ği tarifeli blok trenler ile taşınarak, Türkiye›yi

transit geçecek olan ürünleri de modern İpek

Yolu ve Baharat Yolu üzerinden varış ülkelerine

ulaştırılacaktır.

Taşımacılığımızın % 90’ını ekonomik, gü-

venli, dakik ve çevreci bir model olan demir-

yolu ile gerçekleştirerek, Anadolu sanayi-

Page 68: Sustainable Economy Turkey Dergisi

66 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

cisini hedefl erine taşırken, demiryollarının

Anadolu’da etkin kullanımını sağlayarak de-

miryolu taşımacılığı sektörüne de katkı sağ-

layacağımız inancındayız.

Bu süreçte sürdürülebilir rekabet üstünlüğü

açısından,

• Yüklerin Anadolu’dan demiryolu ile toplan-

ması; 

• Mevcut durumda kullanılan Anadolu’dan ge-

lip, İstanbul boğazını geçerek Avrupa’ya ulaşan

eski demiryolu rotasına alternatif olarak, Mar-

mara Denizini Bandırma-Tekirdağ arasında

Tren Ferisi ile geçilen yeni bir rota oluşturul-

ması;

• Avrupa’ya, Anadolu’daki 10 farklı noktadan

tarifeli blok tren seferlerinin başlatılması;

• Her seferde daha fazla yük taşıma imkânı

sağlayan 45’ PW HC konteynerlerin taşıma-

larda kullanılacak olması,

BALO projemizin inovasyonel yönleri-

ni oluştururken, ulaştırma bakanlığının

projeye gösterdiği ilgi, Türkiye Cum-

huriyeti Devlet Demiryolları TCDD

ile operasyonel işbirliği, Türkiye iş ha-

yatının çatı örgütlerinden TOBB’un

sağladığı network ve Türkiye geneline

yayılmış TOBB dâhil 93 ortağın güç bir-

liğini de kurumsal avantajlarımız olarak

değerlendiriyoruz.

Bunları övgüyle, reklam açısından anlat-

tığımı düşünmeyin, lütfen. 2012 yılında

şirket kuruluşundan sonra yaşadıkları-

mız, Avrupalı özel veya devlet kurum-

larından gelen farklı birçok tanışma,

bilgilenme, görüşme, iş birliği teklifini ve

hatta Viking Treni ile yaptığımız muta-

bakatı da göz önünde bulundurarak söy-

lüyorum, BALO, küresel ticaret etkinliği

giderek artan ülkemizin sürdürülebilir

rekabet gücü açısından çok önemli bir

proje olduğunu göstermiştir.

BALO, Türkiye’nin coğrafi konumu ve güçlü

ortaklık yapısından kaynaklanan avantajlarla

tarifeli blok tren taşımaları organize ederek,

Anadolu’dan Avrupa ve İskandinavya’ya ve de-

vamında Pakistan treni ile bağlantı sağlayarak,

Orta Asya ve Uzak Doğuya demiryolu ile yük

taşıma faaliyetlerine bu yıl başlayacaktır.

Türk sanayici ve ihracatçısını Cumhuriyeti-

mizin yüzüncü yılına gururla taşıyacak, kar-

bon salınımını azaltmaya destek sağlayacak

ve ülkemizin ihracat hedefini yakalamada en

güçlü yapı taşı olacak organizasyonların di-

namosu olmayı planlıyor, ülkemizin gelecek-

te lider ülke olacağı inancını taşıyoruz.

Turkey aims to be a powerful and leader nation

in 100th Anniversary of the Republic.

As one of national development projects, BALO

project; supported by Ministry of Transport,

Maritime and Communications, Turkish Sta-

te  Railways (TCDD), academia and non-

governmental organizations in transport sector;

was developed in accordance with the results of

various researches and studies executed between

2006-2010, owned by Mr Rifat Hisarciklioglu,

president of Th e Union of Chambers and Com-

modity Exchanges of Turkey (TOBB), the umb-

rella organization of Turkish private sector, has

been  incorporated by TOBB and 90 chambers

of commerce and industries, commodity exchan-

ges,  , organized industrial zones, UTIKAD ,

UMAT   as a shareholder on December, 2012

Page 69: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 67

Austria

KAYNAK VERİMLİLİĞİ

ATIK YÖNETİMİ VE GERİ DÖNÜŞÜM

How do different countries dispose of their waste?

How do different wastes compare in terms of production and recycling efficiency?

Glass Aluminium

can be recycled indefinitely; 1 kg of old glass bottles produces 1 kg of new glass bottles.

Recycled glass melts at a lower temperature, so the recycling process uses less energy.

Melting down scrap aluminum uses much less energy than making new aluminum.

can be recycled indefinitely.

43%

Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from OECD

recycled glass(88% secondary)

HDPE Plastic(thicker, more durable plastic)

PET Plastic

paper (bleached)

corrugated cardboard

less material used to make recycled glass. Water

Material and Air (for chemical reactions)

Comparison of Amount of Material Needed to Make New and Recycled Products (in kg material / kg product)

110

304

316

97

Recycled

Composted

Incinerated

Land lled

Source: OECD Environmental Data Compendium 2006/07

100%

50%

0%

USA

Mexico

Spain

Ireland

France

Germany

Italy

Greece

Finland

Turkey

UK

South Korea

Japan

Australia

Sweden

Sources: Swiss Federal Office for the Environment, 2008. Waste management facilities: Recycling; US EPA, 2008. Common Wastes and Materials.

Years range from 2003-2005

glass12

21

aluminium 1096

Source: Wuppertal Institute for Climate, Environment and

Energy, 2003. Material intensity of materials, fuels,

transport services

recycled aluminium 33

recycled newsprint 79% less material (biotic and abiotic) needed to make recycled newsprint. However, the recycling process requires much more water, most of which is used to break down old paper and remove ink.

less material needed to make recycled aluminum97%

newsprint15

5

Paper

can be recycled 5-7 times before cellulose fibers break down.

Small amounts of new fiber are often added to maintain quality, but new products can be made from 100% recycled material.

PlasticLighter than other materials, so it can save energy on transportation.

is “down-cycled” to make other products rather than new bottles.

The average aluminum can contains 40% recycled material.

Many different types, all of which must be recycled separately.

What are the most common types of waste?

by percent contribution to total weight of municipal waste (2005)

Germany

USA

Paper and Cardboard Organic Material Plastic Textiles and Others Glass Metals

34%

34%

14%

25%

22%

12%

12%

16%

12%

5%

5%

8%

730 kg / person / year

590 kg / person / year

www.unep.org

Page 70: Sustainable Economy Turkey Dergisi

68 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Uzun dönemli bir perspektiften bakıldı-

ğında, Türkiye’nin küresel ekonomiyle bağı-

nı kuran öncü sektörün imalat sanayi olduğu

görülmektedir. Üretim ve dış ticaret yapısında

da önemli bir dönüşüm yaşanmaya başlamıştır.

Türkiye’nin toplam ihracatı içinde imalat sana-

yi ürünlerinin payı, 1980’deki yüzde 37 düze-

yinden, 2011’de yüzde 93,3’e ulaşmıştır.

Son 15 yılda, Türkiye imalat sanayisinde nite-

liksel bir dönüşüm yaşanmış ve toplam imalat

sanayi ihracatı içinde otomotiv, makine, beyaz

eşya, elektronik, petrol ürünleri ve lastik-plas-

tik sektörlerinin payında kayda değer bir artış

görülmüştür. Yüzde 94’ü sanayi ürünlerinden

oluşan ihracatımızda, ürün ve pazar çeşitlen-

dirilmesinin yanında, düşük teknolojili ürün-

lerden orta teknolojili ürünlere doğru güçlü

bir geçiş yaşandığı görülmektedir. Şu andaki

hedef ise düşük teknolojili ürünlerden orta tek-

nolojili ürünlere geçişte gösterilen bu başarıyı,

ileri teknolojili ürünlere geçişte de göstermek-

tir.

Sanayi üretim endeksimiz 2012 yılı Kasım

ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde

11,3 artış göstererek 141,0 seviyesine ulaşmış,

Aralık ayında ise 135,9 olarak gerçekleşmiştir.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı ise 2013

yılı Ocak ayında yüzde 72,4 olarak gerçekleş-

miştir. Dünya Ekonomik Forumu›nun ‹›Kü-

resel Rekabet Gücü Raporu››na göre geçen

yıl 142 ülke arasında 59’uncu sırada yer alan Türkiye’nin bu yıl 16 basamak yukarı çıkarak 144 ülke arasında 43’üncü sıraya yerleşmiştir.

Sanayinin yapısal dönüşümünün gerçekleş-

tirilmesine katkı sağlamak ve yönlendirmek

amacıyla Orta Vadeli Program ile Yıllık Prog-

ramlarda öncelikli olarak stratejik planlama yaklaşımı benimsenmiştir.  Bu yaklaşım çer-

çevesinde Bakanlığımız tarafından hazırlanan

Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014

(AB Üyeliğine Doğru), 7 Aralık 2010 tarih ve

2010/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kara-

Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi

Süfyan EmiroğluT.C. Sanayi Genel Müdürü

“Türkiye sanayisi için uygula-

nacak stratejinin uzun dönemli

vizyonu; “Orta ve yüksek tek-

nolojili ürünlerde, Avrasya’nın

üretim üssü olmak” olarak be-

lirlenmiştir.

Süfyan Emiroğlu

T.C. Sanayi Genel Müdürü

Page 71: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 69

Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi

rıyla onaylanmış ve 27 Ocak 2011 tarihli Res-

mi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi hazırlık sü-

recinin her aşamasında katılımcı bir yaklaşım

benimsenmiş, kamu ve özel sektör temsilcile-

rinin görüşlerine başvurulmuştur. Ayrıca belge

oluşturulurken, çeşitli kamu kurum ve kuruluş-

ları tarafından hazırlanmış olan politika dokü-

manlarında yer alan ve rekabet gücü konularını

doğrudan ilgilendiren çok sayıda politika ve

tedbir göz önünde bulundurulmuştur.

Son dönemlerde imalat sanayimizde yaşanan

olumlu göstergeler,  küresel gelişmeler ve ül-

kemizin potansiyeli de göz önünde bulundu-

rularak Türkiye sanayisi için uygulanacak stra-

tejinin uzun dönemli vizyonu; “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde, Avrasya’nın üretim üssü olmak” olarak belirlenmiştir.

2011-2014 yıllarını kapsayan Türkiye Sanayi

Stratejisi’nin genel amacı ise; “Türk Sanayi-sinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretildiği, nitelik-li işgücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak” olarak belirlenmiştir.

Bu vizyona ve genel amaca yönelik olarak ise;

• Orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üre-

tim ve ihracat içindeki payının artırılması,

• Düşük teknolojili sektörlerde katma de-

ğeri yüksek ürünlere geçişin sağlanması,

• Becerilerini sürekli geliştirebilen şirketle-

rin ekonomideki ağırlığının artırılması,

şeklinde üç temel stratejik hedef tespit edilmiş-tir.

Sanayi Stratejisi, belirlenmiş uzun vadeli viz-

yon, genel amaç ve stratejik hedefl er doğrultu-

sunda sanayinin ve sektörlerin rekabet gücünü artırmak üzere; yapısal dönüşümü yönlendir-meye ve desteklemeye katkı vermektedir.

Oluşturulan ulusal belge, AB’deki sanayi poli-

tikası yaklaşımlarıyla uyumlu, Türk sanayisinin

güçlü ve zayıf yönleri ile sahip olduğu fırsatlar

ve karşı karşıya kaldığı tehditler sonucu oluştu-

rulan bir politika çerçevesini içermektedir. Bu

politika çerçevesi, yatay ve sektörel politikalar

olmak üzere iki temel üzerine oturmaktadır.

Yatay sanayi politikası alanları, sanayi faaliyet-

lerinin genelindeki verimlilik artışlarını sürek-

li kılmak amacıyla, piyasaların etkin işleyişini

sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını fir-

malar için geliştirmeye ve cazip hale getirmeye

yönelik çerçeve unsurları içermektedir. Bu kap-

samda, tüm firmaların rekabet gücünü etkile-

yen ve farklı kurumlar arasında koordinasyon

gereğini ön plana çıkartan, işgücünün niteliğini

yükseltecek, finansmana erişimi kolaylaştıra-

cak, yenilikçilik kapasitesini geliştirecek, girdi

maliyetlerini düşürecek, çevreye duyarlılığı ar-

tıracak yatay politikalar uygulanmaktadır.

Sanayi Stratejisi çerçevesinde orta ve uzun

dönemde uygulanacak politikalar sonucunda;

sanayi sektörlerinin büyüme oranları, nitelikli

istihdam oranları, AR-GE harcamaları, pa-

tent, faydalı model ve marka başvuruları, orta

ve yüksek teknolojili sektörlerin (motorlu kara

taşıtlarının imalatı, makine imalatı, tıbbi alet,

hassas ve optik aletler imalatı, hava ve uzay

taşıtları imalatı, elektronik sanayi ve ilaç üreti-

mi) ihracat ve üretim payları gibi göstergelerde

artış hedefl enmekte olup, stratejinin başarısını

ölçmeye ve değerlendirmeye yönelik olarak da,

bu tip göstergeler takip edilmektedir.

Sanayi stratejisinin uygulanması, izlenmesi

ve değerlendirilmesi süreci Bilim, Sanayi ve

Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, kamu

ve özel sektör ile işbirliği halinde gerçekleş-

tirilmektedir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi

kapsamındaki 72 adet eylemin gerçekleşme

durumlarına yönelik olarak; altı aylık dönem-

ler halinde uygulama, izleme ve değerlendir-

me raporları hazırlanmakta ve söz konusu ra-

porlar tüm paydaşların bilgisine sunulmaktadır.

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu’nda, genel

Page 72: Sustainable Economy Turkey Dergisi

70 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

olarak, işletme ve sanayi politikası alanında Avrupa Birliği müktesebatına uyumun yeterli düzeyde olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa Parlamentosu ve Konsey’e sunulan Türkiye 2012 Yılı İlerle-me Raporu’nda da bu alandaki uyuma yönelik kilit gerekliliğin karşılandığı ve ilk yıl itibariyle Türkiye Sanayi Stratejisi eylemlerinde % 85’lik bir başarının sağlandığı ifade edilmiştir.

Bakanlığımızca, Sanayi Stratejisi çatısı altında sanayi sektörlerinin rekabet gücünü artırmaya katkı sağlayacak sektörel strateji faaliyetleri de sürdürülmektedir. Bu kapsamda, otomo-tiv ve makine sektörlerine yönelik stratejik planlar 2011 yılında uygulamaya girmiş olup söz konusu stratejilere ilişkin uygulama, izle-me ve değerlendirme faaliyetleri Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülmektedir. Ayrıca, demir-çelik ve demir dışı metaller sektörü, kimya sektörü, seramik sektörü ile elektrik ve elektronik sektörüne yönelik stratejik plan-lar da 2012 yılı sonunda onaylanmış ve bahse-dilen strateji belgelerinin uygulama, izleme ve değerlendirme faaliyetlerine başlanmıştır.

Diğer yandan, sektörlerin rekabet gücünü ar-tırmak amacıyla çalışmalarını devam ettiren Bakanlığımız, ilaç sektörü ile tekstil, hazırgi-yim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik strateji çalışmalarını sürdürmekte olup, bu bel-geler de tamamlanma aşamasına gelmiştir.

Doğal kaynakların hızla tüketilmesinin önü-ne geçilmesini ve üretilen atıkların çevre ve insan sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkarı-larak ekonomi için bir girdiye dönüştürülme-sini amaçlayan atık yönetim stratejileri, tüm dünyada giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenmektedir. Ülkemizde de Eko-nomi Koordinasyon Kurulu kararıyla Bakan-lığımıza verilen, Geri Dönüşüm Stratejisi hazırlama görevi kapsamında, ülkemizde geri dönüşüm sisteminin karşı karşıya bulunduğu sorunlar tespit edilmiş ve çözüm yolları araştı-rılarak sektörün sürdürülebilir ve etkili bir ya-pıya kavuşmasını sağlamak adına “Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlık çalışmaları gerçekleştirilmiştir. “Her bireyin

sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşaması adına sürdürülebilir kalkınmaya hizmet eden geri dö-nüşüm sistemine sahip bir Türkiye” vizyonuna sahip Stratejide, ambalaj atıkları, elektronik atıklar, ömrünü tamamlamış lastikler/araç-lar ve endüstriyel atıklar gibi birçok alan ele alınmaktadır. Bakanlığımız koordinasyonunda hazırlık çalışmaları yürütülen Geri Dönüşüm Stratejisi Belgesi’nin 2013 yılı itibariyle uygu-lamaya konulması planlanmaktadır. Bu çalışma ile kaynaklarını yenilikçi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanan, güçlü bir ülke ekonomisi he-defl enmektedir.

Sanayi Genel Müdürlüğü olarak ülkemiz sa-nayisin gelişmesine ve rekabet gücünün artırıl-masına yönelik başka faaliyetler de yürütmek-teyiz. Genel Müdürlüğümüz, Sanayi Sicil ve otomotiv belgelendirme işlemlerinden, kimya-sal silahların kontrolüne, hurda demir fiyatla-rının belirlenmesine kadar çok geniş bir görev alanına sahiptir.

Ayrıca, Genel Müdürlüğümüz çok sayıda ulus-lararası organizasyon ve çalışmalara aktif olarak katılım sağlamakta ya da organize etmektedir. Bu organizasyonlarda yabancı yatırımcılarla işbirliği imkanları değerlendirilmekte, gerek sanayicilerimizin yabancı ülkelerde iş ortakları bulmasında gerekse ülkemize yabancı yatırım-cıların davet edilmesinde oldukça geniş fırsat-lar sunan imkanlar yaratılmaktadır.

Son olarak 2011 yılı içerisinde iki büyük ulus-lararası organizasyon Genel Müdürlüğümüz tarafından gerçekleştirilmiştir. Gelişen Sekiz Ülke (D-8) II. Sanayi Bakanları ve 6. Sana-yi Çalışma Grubu Toplantıları 4-5-6 Ekim 2011 tarihlerinde; Türk – Arap Sanayi İşbir-liği I. Konferansı 6-7 Aralık 2011 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.

AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları kapsa-mında, Genel Müdürlüğümüz sorumluluğun-daki uluslararası mevzuatın tamamına yakını uyumlaştırarak yerli mevzuat haline getirilmiş-tir. Yeni mevzuatın uygulamaya girmesi; sanayi ürünlerimizin uluslararası normlarda olmasını, yapılan ihracatın artmasını ve Türk sanayicile-rinin bilgi ve becerileri yönünden dünya stan-

Page 73: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 71

Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi

dartlarında olmasını sağlamıştır. Dinamik bir yapıya haiz olan söz konusu AB mevzuatının izlenerek, AB’de meydana gelen değişiklikler çerçevesinde iç mevzuata kazandırılmasına yö-nelik faaliyetlere devam edilmektedir.

Uyumlaştırılan mevzuatın uygulanmasına yö-nelik olarak, gerek sanayicinin üretim sürecin-de gerekse Bakanlığımızın denetim faaliyetle-ri çerçevesinde ihtiyaç duyduğu Onaylanmış Kuruluş ve motorlu araçlar konusunda Teknik Servis atama ve denetim işlemleri Genel Mü-dürlüğümüz tarafından yürütülmektedir.

Sanayi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda çalışmalarını sürdüren 12 adet Sektör Teknik Komitesi ile kamu ve özel sektör arasında süreklilik taşıyan bir işbirliği platformu oluş-turulmuş ve “yönetişim” mekanizması gelişti-rilmiştir. Teknik komite çalışmaları sayesinde sanayi alanında yaşanan problemlerin çözüme kavuşturulması süreci hızlandırılmaktadır. Bu sebeple, Sanayi Genel Müdürlüğünün idari yapılanmasına da uygun şekilde sektör komi-teleri yaygınlaştırılarak 3 adet Sektör Teknik Komitesinin (savunma-ilaç ve tıbbi cihaz sek-tör teknik komiteleri) daha kurulmasına karar verilmiştir.

Sektörlere ilişkin analiz ve değerlendirmelerde bulunmak, sektörlere rehberlik etmek, küresel ekonominin yarattığı rekabet baskısını en iyi şekilde karşılamak, sektörlerin problemlerini yakından takip etmek ve çözüm önerileri üret-mek üzere, altı aylık dönemler halinde sektörel raporlar hazırlanmakta ve kamuoyuyla payla-şılmaktadır. Kamuya açık olan sektörel raporlar tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar, sektör kuruluşları, basın ve akademisyenler ta-rafından yakından izlenmektedir.

Aynı zamanda Genel Müdürlüğümüz tara-fından aylık olarak sanayi üretim endeksi ve imalat sanayine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı Sanayi Üretim Endeksi ve İmalat Sanayi Değerlendirme Raporu hazırlanmakta ve ka-muoyuyla paylaşılmaktadır.

Otomotiv Tip Onay işlemleri, Sanayi Sicil iş-lemleri, savunma ve kimya sanayi ile basınçlı

ekipmanlara ilişkin çeşitli belgelendirme faa-

liyetleri de Genel Müdürlüğümüz tarafından

yürütülmektedir.

NATO Sanayi Dairesi’nde ülkemiz Genel

Müdürlüğümüz tarafından temsil edilmekte

ve NATO tarafından eğitilmiş uzmanlarımızla

bu alandaki NATO çalışmalarına katkı sağlan-

maktadır.

Ayrıca istihdam, çevre ve iklim değişikliği vb.

yatay alanlarda da faaliyetler yürütülmekte ve

sanayimize destek olmak amacıyla projeler üre-

tilmektedir. İklim değişikliği kapsamında tek-

noloji transferi ve sektörel yaklaşımlara ilişkin

konular Genel Müdürlüğümüz tarafından ye-

rine getirilmektedir. Bu konuların daha sağlıklı

takibi için Genel Müdürlüğümüz bünyesinde

Çevre, Enerji ve İstihdam Dairesi Başkanlığı

oluşturulmuştur.

Dünyada 20 ülkenin temsilcisinin bulunduğu

Birleşmiş Milletler altındaki Teknoloji İcra

Komitesi’nde (TEC) Türkiye’yi Genel Mü-

dürlüğümüz temsil etmektedir.

Önümüzdeki dönemde de sanayimizin rekabet

gücünün artırılmasına yönelik çalışmalarımız

artan bir ivmeyle devam edecektir.

Pursuant to this long-term vision, the overall

objective of the Industrial Strategy for Turkey

for the period of 2011-2014 is as follows: “inc-

reasing the competitiveness and eff iciency of

Turkish Industry and expediting the transfor-

mation to an industry structure which has more

share in world exports, where mainly high-tech

products with high added value are produced,

which has qualified labor and which at the

same time is sensitive to the environment and

the society.”In line with this vision and overall

objective, the following basic strategic objectives

have been set: Increasing the weight of mid-

and high-tech sectors in production and exports,

Transition to high added value products in low-

tech sectors, Increasing the weight of companies

that can continuously improve their skills.

Page 74: Sustainable Economy Turkey Dergisi

72 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Sunduğu garanti, finansman ve tahsilat

hizmetleriyle reel sektörü destekleyerek ticare-

tin gelişmesine katkıda bulunan Türk faktoring

sektörü için 2012 önemli bir yıl oldu. Şirket-

leşmeye başladığı 1990’lardan itibaren yıllık

ortalama yüzde 40’lık büyüme gösteren sektö-

rümüzün hem mevzuat yapısı kuvvetlendi hem

de ürün çeşitliliği arttı. Bankacılık Düzenleme

ve Denetleme Kurumu tarafından 2006 yılında

hazırlanan ve yine BDDK’nın önemli deste-

ğiyle sektörümüzün ihtiyaçları doğrultusun-

daki değişiklik taleplerimizin bir bölümünün

onaylanmasıyla 13 Aralık 2012’de Finansal

Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri

Kanun’u yürürlüğe girdi.

Faktoringin, KOBİ’lerin sermaye eksiklerini

ortada kaldıran, piyasa risklerini kapsayan

kayıt dışının yok edilmesinde önemli rol oy-

nayan bir stratejik önemi var. Bu 20 yılı aşkın

süreçte vadeli alacakları karşılığında işletme-

lere likidite sağlayan alternatif bir finansman

modeli olan faktoring, Türkiye’de üretimden

hizmete pek çok farklı alanda faaliyet gösteren

KOBİ’lerin finansman sorunlarına cevap vere-

bilen ve finansal sistemi çeşitlendiren güçlü bir

sektör haline geldi.

Çoğunluğunu KOBİ’lerin oluşturduğu 70 bin

müşteriye hizmet veren Türk faktoring sek-

törü, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme

Kurumu’nun (BDDK) açıkladığı bilgilere göre

2012 yılı sonunda, geçen yıla göre aktif büyük-

lükte %16 büyüyerek 18,2 milyar TL; işlem

Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle

Uyumlu Bir Şekilde GeliştireceğizZafer Ataman

Faktöring Derneği Başkanı

“Reel sektöre sağladığı destek

açısından bankacılıktan son-

ra ikinci büyük finans sektörü

olan faktoring, ihracatçılar için

her biri çok önemli ve ihracatın

sağlıklı büyümesine destek ve-

ren üç hizmet sunmaktadır.

Zafer Ataman,

Faktöring Derneği Başkanı

Page 75: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 73

Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz

hacminde ise %9 büyüyerek 77,3 milyar TL

ciroya ulaşmış ve reel sektöre 16,3 milyar TL’ye

yakın kaynak yaratmıştır. Faktoring Derneği

üyelerinin toplam cirosu ise 2012 yılında 73

milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Bunun 59

milyar TL’si yurt içi, 14 milyar TL’si yurt dışı

faktoring işlemlerinden oluşmaktadır.

Kurulduğu 1994 yılından bu yana sektörün

gelişmesine katkı sağlamayı amaçlayan ve 71

üyesi ile sektörün yüzde 93’ünü temsil eden

Faktoring Derneği olarak, reel sektöre sağladı-

ğı destekle küçük işletmelerin kayıtlı ekonomi-

ye dahil edilmesi ve ekonomik döngünün daha

sağlıklı işlemesine katkıda bulunan faktoringin

yasal bir altyapıya kavuşmasının önemine ina-

narak Kanun’un yasalaşması için 2010 yılında

başlattığımız kamu ve sosyal paydaşlarımızla

yürütülen çalışmaları 2011 ve 2012 yıllarında

sürdürdük.

6361 sayılı Yasanın, hem finans sektörü içe-

risinde önemli paya sahip olan bankacılık

dışı finansal kesimin büyümesi ve güçlenme-

sinde hem de finansal sistemin büyümesi ve

derinleşmesinde büyük önem taşıdığına ina-

nıyoruz. Kanunla da finansal kuruluş olarak

kabul edilmemiz, faktoring sektörüne yeni

kazanımlar sağlayacaktır.

Bilindiği üzere dünya ekonomisi, 2012 yılında

küresel ekonomideki yavaşlama ve belirsizlik-

lerden olumsuz yönde etkilenmiş; iktisadi fa-

aliyetler ivme kaybetmiş ve ekonomik büyü-

me hız kesmiştir. Ancak küresel belirsizliklere

rağmen Türkiye ekonomisi, istikrarını ve güçlü

makro dengelerini koruyarak global büyüme

liginde üst sıralarda yer almıştır.

Nitekim OECD raporları da, Türkiye’nin

2008-2010 yılları arasında dünyanın direkt

yatırım alanında en ilgi çekici 15. ülkesi konu-

muna geldiğini ve 2011-2030 yılları arasında-

ki 20 yıllık dönemde ortalama % 4,5 ile tüm

OECD ülkeleri içinde en yüksek büyüme ora-

nına sahip olacağını göstermektedir. Bu veriler

ışığında Türkiye, kaydedeceği büyüme oranıy-

la dünyanın en büyük on ekonomisinden biri

olacaktır. Hiç kuşkusuz geçen yıl Cumhuriyet

tarihi rekoru kıran ihracatımız, bu büyümeye

daha fazla destek verecek, hatta ülke ekonomi-

sinde büyümenin lokomotifi olacaktır. Yine

yapılan uluslararası çalışmalarda Türkiye’de,

kişi başına GSMH‘nin 2023 yılına kadar yıllık

ortalama yüzde 5 artacağı ön görülüyor. Bu da

reel sektöre finansman sağlayan faktoring için

çok önemli bir gösterge.

Ancak dünya ticaretinde hızla yaşanan yavaş-

lama ve Avrupa merkezli kriz, yeni pazarlara

açılmanın önemini göstermektedir. Artık tek

pazara odaklı ihracat anlayışı geride kalmıştır.

İhracat, alternatif pazarlarda çeşitlendirilmek-

tedir. Son yıllarda yaşanan global krizle birlikte

Türkiye’nin ağırlıklı Batı Avrupa ihracatına

ilave olarak Kuzey Afrika ve doğusundaki geliş-

mekte olan ülkelere ticaretinin artma trendinde

olması, faktoringin yaygınlaşmasını daha da

önemli hale getirmiştir.

Türkiye’nin uluslararası ticaret hacmi geliş-

tikçe, bu ticareti destekleyecek finansal çö-

zümlerde de çeşitlendirme ve özel ürünler öne

çıkmaktadır. İhracatçılarımızın rekabet gücünü

artıracak finansman desteklerine, finansman

enstrümanlarına her zamankinden daha fazla

ihtiyaç vardır.

Reel sektöre sağladığı destek açısından ban-

kacılıktan sonra ikinci büyük finans sektörü

olan faktoring, ihracatçılar için her biri çok

önemli ve ihracatın sağlıklı büyümesine des-

tek veren üç hizmet sunmaktadır.

Sahip olduğu işi ve içinde bulunduğu pazarı

geliştirmek isteyen ihracatçılar için “finansal

Page 76: Sustainable Economy Turkey Dergisi

74 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

çözüm merkezi” yapısıyla hareket eden fakto-

ring, ihracat faktoringi hizmeti ile ihracatçı-

ların yurt dışı teminatsız alacaklarını güvence

altına alarak finansman yaratan, bir “iş ortağı”

gibi çalışır. Tahsilat takibi hizmetiyle de fakto-

ring, ihracatçıların iş yükünü azaltarak kaynak

tasarrufu oluşturur. Böylece faktoring işletme-

lerin ihracatlarını güvenli bir şekilde geliştir-

melerine imkan yaratır.

Bugün küresel ticaretin yoğun olduğu İngiltere,

Çin, Fransa, İtalya ve Almanya gibi ülkelerde

faktoring işlemleri, küresel ticaretin en önemli

finansman kaynakları arasında yer almaktadır.

Türkiye’de ise hızla büyüyen faktoring sektö-

rü KOBİ’lere finansman sağlarken, ülkenin dış

ticaret hacminin artmasına da katkı sağlamak-

tadır.

Türk faktoring sektörü son yıllarda uluslararası

platformda önemli bir yer edinerek, ihracat ya-

pan firmaların yurt dışında finansal çözüm or-

tağı olarak öne çıkmıştır. Merkezi Hollanda’da

bulunan, 70 ülkedeki 257 üyesi ile yılda 2,610

milyar dolarlık ciro yaratan Factors Chain

International’ın (FCI) 2011 yılsonu raporu-

na göre, Türk faktoring sektörü, sektör işlem

hacminde Avrupa’da dokuzuncu, dünyada on

dördüncü sıradadır. Burada özellikle altını

çizmek gerekir ki, Türkiye, ihracat faktorin-

gi hizmeti veren 70 ülke içinde %18’lik payla

muhabirli ihracat sıralamasında Çin’den son-

ra ikinci sırada yer almaktadır. Teminatsız mal

mukabili ihracat işlemlerinde yurt dışı muha-

birleri aracılığıyla garanti hizmeti sağlayan fak-

toringin, özellikle ihracatta gelişme potansiyeli

çok yüksektir. Ayrıca gururla eklemek isterim

ki, Türk faktoring şirketleri özellikle ihracat

faktoringinde ülkemizi en üst düzeyde temsil

etmekte ve yurt dışı başarılara imza atmaktadır.

Bu başarılar; ticaretin finansmanına aracılık

eden dünya faktoring pazarında Türkiye’nin,

Batılı ülkelerin faktoring uygulamalarının, ge-

lişmekte olan ülkelere aktarılmasında köprü

vazifesi gören bir merkez olmasını sağlayacak-

tır.

Türk faktoring sektörünün uzun vadeli he-

defl eri, ülkemizin makroekonomik ve ticari

hedefl eriyle yakından ilişkilidir. Türkiye’nin

500 milyar dolarlık 2023 ihracat hedefine

ulaşmasında faktoring sektörü olarak biz de

ihracatçılarımızın yanında yer almayı istiyor

ve ortalama yüzde 10 büyüme ve yüzde 15’ler

seviyesinde penetrasyon oranıyla 150 milyar

dolar ciroya ulaşmayı hedefl iyoruz. Faktoring

ürünlerini, bu hedefl er doğrultusunda gelişti-

rerek büyüteceğiz. Faktoring Derneği olarak,

Türkiye İhracatçılar Birliği (TİM) Başkanı

Sayın Mehmet Büyükekşi’nin önderliğinde ve

Türk Eximbank Genel Müdürü Sayın Hay-

rettin Kaplan’ın katkılarıyla üçlü bir işbirliği

içinde ihracatçılarımıza faktoring sektörünün

desteğini artıracak bir proje üzerinde çalışmaya

başladık. Aynı zamanda Türkiye Bankalar Bir-

liği ile Risk Merkezi ile ilgili çalışmalar yürüt-

tük ve Kredi Kayıt Bürosu’nun sektörümüzle

bilgi paylaşımını arttırmak amaçlı toplantılar

gerçekleştirdik. TİM önderliğinde Eximbank

ile gerçekleşecek bu iş birliğinin tüm ihracatçı-

larımıza ve Türkiye ekonomisine olumlu katkı-

larının olacağına inanıyoruz.

İhracat faktoringinde de Çin’den sonra ikinci

ülke olarak hedefimiz ise Doğu’da da faktoring

işlemlerinin artması. Türkiye’nin bu bölgelere

olan ihracatını faktoringle güvence altına ala-

rak KOBİ’lerimizin alternatif pazar arayışları-

na çözüm sunabilmeyi istiyoruz.

Bu doğrultuda Faktoring Derneği olarak, Eylül

2012’de, kapsadığı ülkelerde genel olarak tica-

retin finansmanını destekleyen, özellikle KO-

Bİ’lere alternatif kaynak yaratan Avrupa İmar

ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Factors Cha-

Page 77: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 75

Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefl eriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz

in International (FCI) ile Uluslararası Fakto-

ring Konferansı’nı düzenledik.

Bugüne kadar yapılan tüm çalışmaların sektö-

rün gelişmesi yönünde önemli adımlar olduğu-

na inanıyoruz. Yasanın yürürlüğe girdiği tarih-

ten itibaren 6 ay içinde kurulması öngörülen

«Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman

Şirketleri Birliği» ise üç sektörün ortak hareke-

tiyle bankacılık dışı finansal kurumlar arasın-

da daha kuvvetli bir yapı oluşturacak ve Birlik

bünyesinde yürütülecek çalışmalar üç sektör

için de sinerji sağlayacaktır. Faktoring sektör

temsilcileri olarak, sektörümüzün kazanımları-

nı artırmaya yönelik Faktoring Derneği bün-

yesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımıza

Birlik çatısı altında da devam edeceğiz.

Bu sonuçlara ulaşmamızda bizlere destek veren

tüm üyelerimize, paydaşlarımıza sektörümüz

adına teşekkür ediyoruz.

Total turnover of all members of the associati-

on is 73 billion TL in 2012. Long-term goals of

Turkish factoring sector is closely related to mac-

roeconomic and commercial goals of our country.

We, as factoring sector, intend to support our

exporters to reach five hundred billion dollars

export volume in the context of Turkey’s 2023

vision. We have %10 percent growth rate in

average, %15 penetration level and our target is

to achieve 150 billion dollars turnover. We will

develop factoring products in compliance with

these targets. 

Ener

gy

Atm

osphere

Biodiversity

Ozone Depletion Forests Freshwater Oceans Governance

Notes

Küresel Çevre Görünümü Göstergeleri

Energy Supply per $1000 GDP

19

90

19

92

19

94

Energy Supply Index

19

96

19

98

20

00

20

02

20

04

Fo

rest

Co

ve

r

Renewable EnergyRenewable Energy Supply Index

Total CO2 Emissions

Trillion Metric Tonnes

CO2 Emissions per Capita

Million Metric Tonnes

19

90

19

92

19

94

19

96

19

98

20

00

20

02

20

04

Change in Glacier Mass

Thickness in Meters

Protected Areas

Percent of Territorial Area

Threaten

ed Sp

ecies

Red

List Ind

ex for B

irds

Co

nsu

mp

tion

of C

FC

s

Ten

Th

ou

san

d O

DP

Ton

ne

s

Co

nsu

mp

tion

of H

CF

Cs

Ten

Th

ou

san

d O

DP

Ton

ne

s

Co

nsu

mp

tion

of M

eth

yl B

rom

ide

Ten

Th

ou

san

d O

DP

Ton

ne

s

Pe

rce

nt

of

La

nd

Are

aFo

rest

Ha

rve

st R

ate

Pe

rce

nt

of

Tota

l Fo

rest

Vo

lum

eSu

stai

nab

le F

ore

stry

Fore

sts

Cer

tied

by

FSC

-acc

red

ited

Cer

tica

tio

n B

od

ies

- Mil

lio

n H

ecta

res

Impro

ved Dri

nking W

ater C

overage

Percent o

f Tota

l Popula

tion

Impro

ved Sanita

tion C

overage

Percent o

f Tota

l Popula

tion

Marine Fish Catch

Milli

on Tonnes

Aquaculture Production

Tonnes

Environmental Management

ISO14001 Certi cations - Thousand

International TreatiesNumber of Parties

-2.2

Energy Supply: This

index is a measure-

ment of energy

intensity and

e ciency, with a lower

value indicating higher

e ciency.

Renewable Energy -

The supply index is

calculated by compar-

ing the current value

to 1990. The index for

1990 is 100, so a

current index of 125

indicates that renew-

able energy use has

grown by 25%.

Red List Index - The

index represents

whether the conserva-

tion status of a group

of species is

getting better or

worse, where

the index for

1988 is

100.

1990 - 2005ODP - Ozone Depletion

Potential. CFCs have a

potential of 1, HCFCs a

potential of 0.005-0.2,

and Methyl Bromide a

potential of 0.51.

CFCs and HCFCs -

Chemicals used in

refrigerants and aerosol

sprays.

Methyl Bromide - A

gas used mainly

for pest control.

Forest Harvest Rate -

volume of timber

produced divided by

total forest volume

FSC - Forest Steward-

ship Council, an

independent,

non-governmental

organization that

establishes a standard

for sustainable

management of

forests.

Improved Coverage -

For water this is a

drinking water

technology more likely

to provide safe, clean

water. For sanitation

this is a system more

likely to ensure privacy

and hygienic use.

ISO14001 - An

environmental

management standard

applied to any organi-

zation that demon-

strates compliance

with basic environ-

mental standards in its

production processes.

240198

100

22.3

4.2

9.8

97.8

78

125

27.8

4.3

-9.0

93.2

4.4

3.1

1.4

3.8

1230.2

31.2

3.8

3.2

58

31

77

83

59

48

48

48

77

83

7.7

111

428 2116

Indicators that are improving

Indicators that are worsening Data Unavailable

+

-

+

-

Page 78: Sustainable Economy Turkey Dergisi

76 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

İlaç Endüstrisi İşveren Sendikası Genel

Sekreteri Turgut Tokgöz’le endüstrinin

sürdürülebilirlik sorunlarını ve çalışmalarını

konuştuk. Geçtiğimiz dönemde ilaç endüstri-

sinde karlılıklar çok ciddi oranda düşerken ve

hatta zararlar görülürken, bir yandan da yatı-

rımların ertelendiği ve istihdamın azaldığı bir

ortamın ortaya çıktığının altını çizen Tokgöz

“ Bu durum, kamu ilaç bütçelerinin, hizmetin

kalitesi ve yaygınlığı ile örtüşmediğini gös-

termektedir. Endüstrinin rekabet gücünün ve

verimliliğinin artırılması için öngörülebilir ve

sürdürülebilir istikrarlı bir ilaç politikası oluş-

turulmalı, ilaç bütçeleri endüstrinin sürdürüle-

bilirliğini destekleyecek şekilde belirlenmeli ve

tasarrufa yönelik düzenlemelerde fiyat odaklı

tedbirler terk edilmeli, endüstri, araştırma-ge-

liştirmeye, yatırımlara ve ihracata yöneltilmeli-

dir” dedi. Tokgöz sorularımızı şöyle yanıtladı.

Sektörün sürdürülebilirliği tehlikede mi? Nasıl

bir tablo var karşımızda?

Ülkemizde sağlık hizmetlerinin yaygınlığını

ve kalitesini artırarak sağlık sistemimizi

çok ilerilere taşıyan ve halkımızın %80’lere

yaklaşan memnuniyet oranının gösterdiği gibi

hak ettiği takdiri bulan sağlık reformlarını,

endüstri olarak tüm gücümüzle destekledik,

getirdiği maliyeti üstlendik. Ancak, endüstri

artık erişimin ve hizmet kalitesinin artmasının

maliyetini daha fazla üstlenemeyecek bir

konumdadır.

2009 yılı sonunda kamu otoritesi ilaç harca-

malarında tasarruf sağlanması amacıyla 2010-

2012 yılları için global bütçe uygulamasına

geçti. 2009 yılı sonunda global bütçe hedefl e-

rinin tutturulabilmesi ilaç fiyatlarını düşürdü.

2010 yılı sonunda da ilaç bütçesinin aşıldığı

Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı

Turgut TokgözİEİS Genel Sekreteri

“Gerekli koşullar oluşturuldu-

ğu takdirde, 2023 yılında ilaç

endüstrimizin ihracatının 16

milyar doları aşma potansiyeli

bulunmaktadır. Eğer bu başarı-

labilirse, ilaçta dış ticaret açığı

azalacaktır.

Turgut Tokgöz,

İEİS Genel Sekreteri

Page 79: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 77

Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı

açıklamasıyla ek düşüşlere başvuruldu. 2011

yılı sonuna gelindiğinde, fiyatlar düştüğü halde

ilaca erişime bağlı olarak büyüyen reçete sayısı

nedeniyle artmaya devam eden harcamalar ge-

rekçe gösterilerek yeni bir önlem paketi daha

açıklandı. Bunlara ek olarak, kurlardaki artışa

rağmen kamu ilaç harcamalarının bütçelenen

tutarın üzerinde kaldığı gerekçe gösterilerek

mevzuatta belirlenen Avro seviyesi yukarı yön-

de revize edilmedi.

Alınan tedbirlerin fazla sert olması nedeniyle,

üç yıllık toplam kamu ilaç harcamaları 2010-

2012 dönemi için belirlenen toplam bütçenin

altında kaldığı halde, 2013-2015 dönemi büt-

çeleri de olması gerekenden düşük belirlendi.

Geçtiğimiz dönemde ilaç endüstrisinde karlı-

lıklar çok ciddi oranda düşerken ve hatta za-

rarlar görülürken, bir yandan da yatırımların

ertelendiği ve istihdamın azaldığı bir ortam

ortaya çıktı. Bu durum, kamu ilaç bütçeleri-

nin, hizmetin kalitesi ve yaygınlığı ile örtüş-

mediğini göstermektedir. Endüstrinin rekabet

gücünün ve verimliliğinin artırılması için ön-

görülebilir ve sürdürülebilir istikrarlı bir ilaç

politikası oluşturulmalı, ilaç bütçeleri endüst-

rinin sürdürülebilirliğini destekleyecek şekilde

belirlenmeli ve tasarrufa yönelik düzenlemeler-

de fiyat odaklı tedbirler terk edilmeli, endüstri,

araştırma-geliştirmeye, yatırımlara ve ihracata

yöneltilmelidir.

76 milyon nüfusuyla, kendisine 2023’te dünya-

da 10. büyük ekonomik güç olma hedefi koyan

bir ülke, çok önemli bir sektör olan ilaçta bu

duruma    tahammül göstermeye devam edebi-

lir mi? Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun

(BTYK), Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan

başkanlığında yaptığı ve sağlık alanının önce-

likli alan olmasının kararlaştırıldığı 25. top-

lantısında “Özetle ülkemizde sağlık alanındaki

Ar-Ge ve yenilikçilik faaliyetlerine ivme ka-

zandırılması ve ekosistemin güçlendirilmesi ge-

rekmekte; kendi ilaçlarını, molekülünü ve tıbbi

cihazlarını üreten bir ülke olabilmemiz için ön-

celikli alanlar listesine eklenmesinin uygun ola-

cağı değerlendirilmektedir” cümleleri geçmekte.

Bu karar sektöre nefes aldırmaktan öte Türk

ilaç sektöründe bir “devrimin” işareti gibi. İlaç

devlet politikası mı oluyor? Sizce BTYK’nın bu

kararını nasıl yorumlamalıyız?

İEİS, 2023 yılı için Türkiye ilaç endüstrisinin

hedefini, dünyanın önde gelen ilaç üreticile-

rinden ve ihracatçılarından birisi konumuna

gelmek olarak belirlemiştir. Bu vizyonumuz

doğrultusunda hazırladığımız “Türkiye İlaç

Endüstrisi’nin Küreselleşmesi İçin Devlet İle

Ortak Yol Haritası” başlıklı rapor ile stratejik

bir yaklaşımla yakalayabileceğimiz küresel rol

tarif edilmiştir.

Türkiye ilaç endüstrisi, küreselleşme hedefine

koşmak için yeterli kabiliyete sahiptir. Endüst-

ride, uzun yıllara dayanan uluslararası kalite

standartlarında üretim deneyimi mevcuttur.

Kaliteli insan gücü ve yüksek teknolojisi ile ge-

lişmiş ülkelerle rekabet edebilecek potansiyele

sahip olan endüstrinin ürünleri, Avrupa Birli-

ği başta olmak üzere 100’ü aşkın ülkeye ihraç

edilmektedir.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tara-

fından hazırlanan raporda, ilaç endüstrisi

için 2023 ihracat hedefi, 3,3 milyar dolar

olarak belirlenmiştir. Bu rakam sektö-

rün stratejik bir yaklaşıma sahip olmadı-

ğı durumda geçerlidir. Gerekli koşullar

oluşturulduğu takdirde, 2023 yılında ilaç

endüstrimizin ihracatının 16 milyar doları

aşma potansiyeli bulunmaktadır. Eğer bu

başarılabilirse, ilaçta dış ticaret açığı aza-

lacaktır.

Küresel bir oyuncu olması için gerekli strate-

jik destek sağlanırsa, endüstrimiz; global bir

üretim merkezi konumunda, sadece iç pazara

Page 80: Sustainable Economy Turkey Dergisi

78 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

değil dış pazara da ürün sunarak yüksek ihracat

yapabilen, uluslararası standartlardaki yüksek

teknolojisini Ar-Ge ile bütünleştirmiş bir ya-

pıya kavuşabilir.

Bugüne kadar endüstrimiz, kimya sektörünün

bir alt dalı olarak değerlendirilmiş, stratejik

ve sosyal önemi öne çıkmamıştır. Ancak artık

endüstrimiz, kamu tarafından stratejik olarak

değerlendirilmeye başlamıştır. Bilim, Sana-

yi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda,

Sendikamızın da aralarında bulunduğu ilgili

tarafl arın katılımıyla, ilaç sektörü için bir stra-

teji belgesi hazırlanmıştır. Belge önümüzdeki

günlerde Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na

sunulacaktır.

Teşvik sisteminde, ülkemizde üretim ve yatı-

rım açığı bulunan biyoteknoloji, onkoloji ve

kan ürünleri gibi stratejik alanları belirlemesi

ve bunlara özel teşvikler açıklaması ilaç endüst-

risinin büyük ölçekli yatırım teşviklerinden

faydalanabilmesi için asgari yatırım tutarının

düşürülmesi sevindirici gelişmeler olmuştur.

Bunlara ek olarak sizin de belirttiğiniz gibi,

sağlık alanının, TÜBİTAK Bilim ve Teknoloji

Yüksek Kurulu tarafından belirlenen “Ulusal

Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi”nin önce-

likli alanları kapsamında yer alması önemli bir

adımdır.

İlaç endüstrimizin dünyanın önde

gelen ihracatçılarından birisi konumuna

gelebilmesini sağlamak amacıyla Sendikamızın

koordinasyonunda, Sendika üyesi olan ve

olmayan 25 ihracatçı fi rmanın katılımıyla

Türkiye İlaç İhracatçıları Platformu

oluşturulmuştur. Platform, güçlü ve gelişmiş

ilaç endüstrimizin tanıtılması ve rekabet

gücünün geliştirilmesi için yoğun çalışmalar

yürütmektedir.

Global Compact ile alakalı çalışmalarınızla bi-

tirmek isteriz.

Daha önce tüm dünyada yalnızca firma bazın-

da imzalanmış olan Birleşmiş Milletler Kü-

resel İlkeler Sözleşmesi (KİS), Türkiye Ulusal

Ağı’nın başlattığı sektörel uygulama çerçeve-

sinde, Sendikamız öncülüğünde, Mayıs 2010

tarihinde, ilaç sektöründen geniş bir katılımla

kabul edilmiştir. Sektörel anlamda bu tür bir

katılımın tüm dünyaya örnek oluşturacak bir

ilk niteliği taşıması bizler için mutluluk verici

olmuştur.

KİS kapsamındaki ilkelerin, evrensel yönetim

anlayışına sahip ilaç sektörünün değerleriyle

birebir uyuştuğunu düşünüyoruz. Bu katılım

sürecinin ardından birçok ilaç firması KİS ve

sürdürülebilirlik alanından çok başarılı çalış-

malara imza attılar. Endüstrimiz bugün sürdü-

rülebilirlik adına, çevreyi ve toplumsal katkıyı

ön planda tutan pek çok çalışma, proje ve sos-

yal sorumluluk faaliyeti yürütmektedir.

By a report of TIM(Turkish Exporters As-

sembly), the export target for pharmaceutical

industry for 2023 has been determined as 3.3

billion dollars. Th is figure may be valid only if

the sector had no strategic approach. Provided

that necessary conditions are secured , our phar-

maceutical industry has potential to make ex-

port more than 13 billion dollars in 2023. If this

is achieved , foreign trade deficit will decrease.

If strategic support provided in order to beco-

me a global player, our industry will be a global

manufacturing centre which will be capable of

supplying products not only to domestic mar-

kets but also to foreign markets and reach to

a structure integrate its high technology with

R&D.

Page 81: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 79

GDPTotalTT

CO2Total

Asia & Paci c

Europe

Latin America

North AmericaWest Asia

Asia & Paci c

Europe

Latin America

North America

West Asia

Africa

Africa

Northern Africa

Central Africa

Southern Africa

W. Indian Ocean

Western Africa

Eastern Africa

South America

Meso America

CO2per capita

GDPper capita

Central Europe

Eastern Europe

Western Europe

North East Asia

Central Asia

South Paci c

South Asia

South East Asia

Caribbean

Arabian Peninsula

Mashriq

North America

Australia & New Zealand

G R I DE u r o p e

CO2 Emisyon ve Zenginlik

Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from Carbon Dioxide Information Analysis Center, World Bank, UN Population Division; Date: 2005 J anuary 2010

Page 82: Sustainable Economy Turkey Dergisi

80 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Görüş | Fatih ÇİL

“Sürdürülebilirlik” 1990’lı yılların ikinci ya-

rısından itibaren kullanmaya başladığımız,

bütün olaylara, dünyaya, ekonomiye, yaptı-

ğımız işlere, kısacası tüm hayata bakış açımı-

zı değiştiren yeni ve çok değerli bir kavram.

Genellikle çevre konuları ile ilişkilendirerek

kullanmakta olduğumuz bu kavramın artık

bütün olaylara bakışımızı da etkilemesi ve

kullanılması gerekmektedir.

Sürdürülebilirlik kavramı gerek mimari, gerekse

yapı alanında mevcut ekonomik ve politik koşul-

ların sürdürülebilirliği çerçevesinde ele alınmakta

ancak, somut olarak çevreye duyarlı tasarım ve

yapım teknikleri kapsamında kullanılmaktadır.

Bir yapıyı (bu yazı kapsamında betonarme bir

yapı kastedilmektedir) oluşturan elemanların

şantiye dışındaki bie üretim tesisinde üretile-

rek şantiyede birleştirilmesi olarak tanımlanan

beton prefabrikasyon inşaat sektörünün en

gelişmiş teknolojiyi kullanan bölümüdür. Sür-

dürülebilirlik kapsamında ele alındığında beton

prefabrikasyonun sağladığı birçok avantaj bulun-

maktadır, şöyle ki:

Dayanıklılık ve Uyabilme

Prefabrike beton elemanlar düşük bakım mali-

yetleri yüksek dayanımları ile uzun bir hizmet

süresine sahiptirler. Prefabrike betonarme ya-

pılar gerektiğinde sökülüp başka bir arsa üze-

rinde başka bir amaç için tekrar kurulup kul-

lanılabilirler.

Termal Kütle ve Enerji Performansı

Betonun termal kütlesi yapının ısıtma ve so-

ğutma yüklerini değiştiren en önemli faktör-

lerden birisidir. Termal kütlenin sağladığı bu

avantaj kullanılarak tesisat sisteminin enerji

talebinin azaltılması ve dolayısı ile enerji tüke-

timinin azaltılması mümkündür.

Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon

Bülent TokmanPrefabrik Birliği Genel Sekreteri

“Prefabrike beton duvarlar

yangın duvarı olarak kullanıla-

bilirler ve yangının yayılmasını

önlerler. Prefabrike beton yapı

elemanları doğru projelendi-

rildiklerinde sel, aşırı kar yükü,

fırtına gibi doğal afetlere karşı

da dayanıklıdırlar.

Bülent Tokman,

Prefabrik Birliği Genel Sekreteri

Page 83: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 81

Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon

Yangın ve Tabii Afetlere Direnç

Beton yanmayan bir malzemedir ve bir yangı-

nın kontrol edilmesine olanak tanır. Prefabrike

beton duvarlar yangın duvarı olarak kullanıla-

bilirler ve yangının yayılmasını önlerler. Pre-

fabrike beton yapı elemanları doğru projelen-

dirildiklerinde sel, aşırı kar yükü, fırtına gibi

doğal afetlere karşı da dayanıklıdırlar.

Hava Geçirimsizliği

Prefabrike beton elemanlar ihmal edilebilir

düzeyde hava geçirimine sahiptirler. Duvarlar,

döşemeler ve tavanların hava geçirimsiz olması

iç mekandaki hava hareketlerini minimize ede-

rek yapının enerji gereksinimini azaltmaktadır.

Yerellik

Beton hemen hemen her ülkede yerel malze-

melerden elde edilmektedir. Yerel üretim nede-

niyle yüksek nakliye maliyetleri ile diğer idari

giderlerden tasarruf edilmektedir.

İç Mekan Çevre Kalitesi

Beton çok düşük veya ihmal edilebilir düzey-

de organik gaz bileşiklerine sahiptir. Buna ek

olarak prefabrike beton elemanların hassas ve

çok düzgün bitiş yüzeyleri nedeniyle boya vb.

maddelerin kullanımına gerek yoktur.

Kentsel Isı-Adası Etkisi

Prefabrik beton kentsel ısı adası etkisini azal-

tan yansıtıcı özelliklere sahiptir.

Ses Yalıtımı

Prefabrike beton duvarlar ve paneller yoğun-

lukları nedeniyle dış gürültüyü geçirmezler.

Kurtlanma, Böceklenme ve Paslanmaya Di-

renç

Prefabrik beton, betonarme elemanlar bazı di-

ğer inşaat malzemeleri gibi kurtlanmazlar, bö-

ceklenmezler ve paslanmazlar.

Notion of sustainability is considered both in architecture and construction field as part of sustaining the current political and economical circumstances but literally, it is taken as envi-ronment-friendly design and construction tech-niques. Precast concrete; elements that constitute a structure( a reinforced building ) produced in a manufacturing facility out of construc-tion area which united in construction area, is the division of the sector that utilizing the most advanced technology . As part of sustainability , Precast concrete has many advantages.

G R I DE u r o p e

Total emissions of CO2 from fossil fuels are the sum of CO2 produced during the consumption of solid, liquid, and gaseous fuels, and

from gas flaring, and cement manufacturing. The data is primarily derived from U.N. data. Thereafter supplemented with data from

the U.S. Department of Energy's Energy Information Administration (Rotty) and with a few national estimates provided by G. Marland.

İnsani Gelişme Endeksi

CO

2 E

mis

sio

ns

pe

r C

ap

ita

(l

og

)M

etr

ic T

on

s o

f C

O2/c

ap

WestsststWW AAAsia

Northh America

Latin America& Caribbeab n

EEuropppe

Asias & PPPacific

AAffrrfff icciccaa

Tanzania

Congo (DR)

Algeria

Angola

Benin

Botswana

Burkina Faso

Burundi

Côte d'Ivoire Cameroon

Central African Republic

Comoros

Djibouti

Egypt

Equatorial Guinea

Ethiopia

Gabon

Gambia

Ghana

Guinea

Guinea-Bissau

Kenya

Liberia

Libya

Madagascar

Malawi

Mali

Mauritania

Mauritius

Morocco

Mozambique

Namibia

Niger

Nigeria

Rwanda

Sao Tome and Principe

Senegal

Sierra Leone

South Africa

Sudan

Swaziland

Togo

Tunisia

Uganda

Zambia

Zimbabwe

Cook Islands

Afghanistan

Australia

Bangladesh

Brunei Darussalam

Cambodia

Fiji

IndiaIndonesia

IranJapan

Kazakhstan

Kyrgyzstan

Laos

Malaysia

Maldives

Mongolia

Myanmar

Nepal

New Zealand

Pakistan

Papua New Guinea

Philippines

Singapore

Solomon Islands

Sri Lanka

Tajikistan

Thailand

Timor-Leste

Tonga

Turkmenistan

Uzbekistan

Viet Nam

Great Britain

Moldova Albania

Andorra

Armenia

Austria

Azerbaijan

Belarus

Belgium

Bosnia and Herzegovina

Bulgaria

Croatia

Cyprus

Czech Republic

Denmark

Estonia

Finland

France

Georgia

GermanyGreece

Hungary

Iceland

IrelandIsrael

Italy

Latvia

Lithuania

Luxembourg

Malta

Netherlands

NorwayPoland

Portugal

Romania

Russia

SlovakiaSlovenia Spain

SwedenSwitzerland

TfYRo Macedonia

Turkey

UkraineVenezuela

Uruguay

Trinidad and Tobago

Suriname

Peru

Paraguay

Panama

Nicaragua

Mexico

Jamaica

Honduras

Haiti

Guyana

GuatemalaEl Salvador

Ecuador

Dominican RepublicCosta Rica

Colombia

Chile

Brazil

BoliviaBelize

Barbados

Bahamas

Argentina

Yemen

United Arab Emirates

Syrian Arab Republic

Saudi Arabia

Qatar

Kuwait

Jordan

Bahrain

USACanada

0.1

1

10

0.1 0.2 0.3 0.4 0.5 0.6 0.7 0.8 0.9 1

Chad

Congo

Cape Verde

Total CO 2 Emissions

6 Mio

3 Mio

1 Mio

0.1 Mio

Regions

Thousand Metric Tons

Population Size (log)

ChinaMexicoHungaryMongolia

1300 Million

100 Million

10 Million

< 2.5 Million

China

Karbondioksit Emisyonları ve Kalkınma

Page 84: Sustainable Economy Turkey Dergisi

82 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Araştırma | Fatih ÇİL

Modern Kapitalizmin Doğuşu

Doç.Dr.İshak TorunKaratekin Üniversitesi Öğretim Üyesi

Özet

Bu çalışmada, toplumsal zihniyetteki iktisadi-

leşmenin nedenleri analiz ediliyor. Konunun

analizi, büyük ölçüde, Max Weber’in düşün-

celeri çerçevesinde yapılıyor. Max Weber, Batı

toplumlannm gelişme dinamiğini rasyonelleş-

me kavramı ile açıklıyor. Ona göre, zihniyetin

rasyonelleşmesi kapitalist iktisadi zihniyeti yo-

ğuruyor, kapitalist iktisadi zihniyet ise modem

kapitalizmi yaratıyor.

Anahtar Kelimeler: Max Weber, Kapitalizm,

Rasyonelleşme, Reformasyon, İktisadi Zihniyet

Giriş

Weber, akademik hayatı boyunca, “modern ka-

pitalizm niçin yalnızca Batı’da ortaya çıkmıştır”

sorusunu cevaplamaya çalışıyor. Bu bağlamda

kendine şu sorulan yöneltiyor (KasIer, 1972:

10): “Rasyonel bilim ve teknik, rasyonel endüstri

kapitalizmi ve rasyonel bürokratik devlet örgüt-

lenmesi niçin modern zamanda Batı’da ortaya

çıktı?”. “Rasyonelleşme süreci Batı dışında, bil-

hassa Asya’da ve diğer kültürlerde niçin gerçekleş-

medi?” ‘’Toplumun, gruplann ve tek tek birey-

lerin hangi öncelikleri rasyonelleşmeye yol açtı

ve bunun için hangi bedeller ödendi?”.

Weber, Batı toplumlanmn gelişme dinamiğini

temelde “rasyonalleşme” kavramı ile açıklıyor.

Modern dönemde Batı ile ilgili “rasyonel ka-

pitalizm”, ‘’rasyonel yönetim”, ‘’rasyonel hukuk”,

“rasyonel işletme”, ‘’rasyonel muhasebe” ve ‘’ras-

yonel bürokratik örgUt” gibi hemen hemen her

kavramı rasyonellikle nitelendiriyor. Weber’in

eserlerindeki temel kavram şüphesiz rasyonel-

leşmedir. Bu kavram, onun düşüncelerinin çıkış

noktasım oluşturuyor

(Parsons, 198 ı: 81 ve Bendix, 1972: 50-67).

Weber’e göre, çoğu toplum ve kültür rasyo-

Doç.Dr.İshak TORUN

“Weber, Protestan Ahlak’ın ka-

pitalizmin ruhuyla uyumlu ol-

duğunu, fakat kapitalizmin bir

kere geliştikten sonra Protestan

bir dünya görüşüne bağımlı ol-

mayacağını söylüyor. Ona göre,

kapitalizm bir kere tecessüm

ettikten sonra, Protestanlık ol-

madan da, içsel bir anlam paha-

sına kendiliğinden devam eder.

*

Page 85: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 83

Modern Kapitalizmin Doğuşu

naliteye sahip olmadıkları için, eşiğine kadar

gelmiş olmalanna rağmen, modem kapitalizm’e

geçemiyor (Elibol, 1983: 98). Ona göre, kapita-

lizm iktisadi zihniyetin rasyonelleşmesinin bir

tezahürüdür.

Batı’ da dinin rasyonelleşmesi, genel anlamda

Hıristiyanlığın reforme olmasıyla, özel anlam-

da Katolikliğin Protestanlığa dönüşmesiyle il-

gilidir. Protestanlık, kendine mahsus anlayışla

Batı iktisadi gelişmesi için gerekli olan kapita-

list zihniyeti (ruhun) ortaya çıkarıyor.

Weber’in “Protestan ahlak kapitalizmin ruhu-

dur” şeklindeki tezi bu gerçekliği betimliyor.

Weber, din ve kapitalist zihniyet gibi birbirine

zıt dünyalan şaşırtıcı şekilde bir araya getiriyor.

İki ayrİ dünya bir ortak çizgide buluşuyor. Ül-

gener’ e göre (1981: 17), din ve kapitalist zihni-

yetin her ikisi de evrensel tarih açısından, daha

bir çoklan ile beraber (ilim, sanat, hukuk vb.)

bütün bir medeniyet dünyasına damgasım vu-

ran genel bir prensibin - rasyonalizmin- havası

içinde dünyaya gözlerini açıyor.

Bu çalışma, Max Weber’in iktisadi gelişme dü-

şüncesi bağlamında, kapitalizmin ortaya çıkışı

ve rasyonelleşme arasındaki ilişkiyi ele alıyor.

1. Kapitalizm Kavramı

Weber’e göre (1993: 67), kapitalizm, “siya-

sal kapitalizm” ve “modern kapitalizm” olmak

üzere ikiye ayrılıyor. Siyasal kapitalizm’in ise

beş türü vardır: “Emperyalist kapitalizm”, “sö-

mürgeci kapitalizm’’.,· “serüvenci ve yağmacı

kapitalizm”, “vergici kapitalizm” ve “parya ka-

pitalizmi”.

Weber’e göre (1993: 66), iktisadi gelişme sü-

reci tarihte bir defa ve bir yerde, Batı’ da, Mo-

dern Kapitalizm ile sonuçlaruyor. Modem ka-

pitalizm, kapitalist iktisadi gelişme sürecinin

bir meyvesi ve bir aşamasıdır. Kapitalizmin

başlangıç ve türlerinin diğer zaman ve top-

lumlarda görülmüş olmasına karşın, sürecin

modem endüstriyel kapitalizm olarak kemale

ermesi ancak Batı’ ya kısrnet oluyor. Weber’e

göre, modem kapitalizm kazanç ve kar arzu-

sunun işin ve üretimin rasyonel örgütlenmesi

temeline dayanan işletmelerle gerçekleştinneye

çalışıldığı iktisadi düzendir (Acar, 1993: 105).

Elde etme güdüsünün, kazanç uğraşının, kar

saikinin, mümkün olan en fazla miktar parayı

kazanma gayretinin kendi içinde kapitalizm ile

doğrudan doğruya bir ilişkisi bulunmuyor. Sı-

nırsız kazanç açlığı ve kar hırsı hiç bir biçimde

kapitalizm ile aynı şey değildir. Kapitalizm olsa

olsa bu irrasyonel güdülerin dizginlenmesi, en

azından rasyonel olarak dengelenmesiyle özdeş

olabilir (Weber, 1985: 15). Kar ve kazanç arzusu

her çağ ve toplumda vardır. Ancak, kar arayışı

ile akılcı çalışma disiplinin bileşimi tarih bo-

yunca bir kez, modem zaman da, Batı’da ortaya

çıkıyor (Aron, 1986: 372). Kapitalist işletme

bürokratik (rasyonel) bir örgütlenme aracılı-

ğıyla en fazla kar elde etmeyi hedefl eyerek mo-

dem kapitalizme hizmet eder.

Rodinson’a göre (1978: 26), kapitalizmi belir-

leyen şey en çok kar değil, sımrsız birikimdir.

Yani, kazanç isteğinin sınırlanmaması ve üre-

tim isteğini sınırsız kılacak biçimde daha çok

biriktirme isteği ile harekete geçirilmesidir.

Kapitalizm sürekli, rasyonel, kapitalist işlet-

menin, devamlı yenilenen kar arayışının, yani

verimliliğin peşindedir. Bütün ekonominin ka-

pitalist düzene bağlı olduğu yerde, verimliliği

hedef almayan işletmeler ortadan kalkmaya

mahkumdur. Kapitalist eylem kuru kar hırsına

göre değil, değiş-tokuş imkanlarını kullanarak

bir kar elde etme umuduna dayanan, (biçimse-

lolarak) barışçı kazanç fırsatı üçerinde kurulu

bir davranıştır (Weber, 1985: 15).

Kapitalist kazancın, diğer kazanç metotların-

dan farklı olarak, rasyonel bir biçimde elde

edildiğinin göstergesi işletmenin belirli bir

faaliyet dönemi sonunda rakamla hesaplanan

bilançosunun değiş-tokuş yoluyla kazanç sağ-

lamak için kullanılan maddi üretim araçlarının

değerini aşmak zorunda olmasıdır. Kavram

açısından önemli olan, tahmini para girdisi ile

Page 86: Sustainable Economy Turkey Dergisi

84 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Araştırma | Fatih ÇİL

tahmini para çıktısı arasında karşılaştınnaya

bağlı kalmanın ekonomik eylemin belirleyici

özelliği olmasıdır.

Kapitalist işletmenin gelişiminde iki öğe belir-

leyici oluyor. Bunlar, ev ile işyerinin birbirin-

den ayrılması ve bununla yakından ilişkili olan

rasyonel bir defter tııtma davranışıdır (Weber,

1985: 19). Defter tııtma eylemi, girdi ve çıktı

kaydının tııtıılmasından öte, özünde maliyet

muhasebesinin olduğu bir mantık ve işleyişe

sahiptir.

Kapitalizm, iktisat literatürlinde genellikle,

Batı iktisadi gelişmesi ile eş anlamda algılanı-

yor. Veya, birbirinin nedeni-sonucu olarak ele

alımyor. Oysa, bu iki olgu Weberyen termino-

lojide eş anlama gelmiyor. Bu farklılık, Weber

‘in kapitalizm olgusuna yüklediği özgün an-

lamdan kaynaklamıyor. Onun kast edip ideal

tipleştirdiği kapitalizm, “modern kapitalizm”dir.

Weber, “modern kapitalizm”i “endüstriyel kapi-

talizm”, “rasyonel kapitalizm”, “modern rasyo-

nel kapitalizm”, “burjuva kapitalizmi”, “modern

endüstri kapitalizmi” ve “rasyonel işletme kapi-

talizmi” gibi adlarla eşit anlama gelecek şekilde

kullamyor.

2. Rasyonalizm ve Reformasyon

Rasyonalizm (akılcılık) bir yandan görenek-

çi1iğe, diğer yandan dogmatizme karşı duran

bir meslek ve bir metottur (Başgil, 1942: 25,

Bolay, 1990: 223). Popper’e göre (1989: 197),

rasyonalizmin aiılamı oldukça bulamktır. Ge-

niş anlamda, düşünce etkenliğini, gözlem ve

deneyimi kapsar. Dar anlamda, akıldışılığın

(irrasyonalizm) değil de, deneyci1iğin (ampi-

rizm) karşıtı olarak kullanılıyor. Bu anlamda

kullanılan akılcılık, düşünceyi gözlem ve de-

neyimden üstün tutuyor ve bundan dolayı da

“düşüncülük (rasyonalizm)” olarak niteleniyor.

Weber ise, dar epistomolojik i bilimsel anla-

mından farklı olarak, kültürleri belirleyen te-

mel bir motif olarak ele alıyor (Özlem, 1999:

77). Weber, rasyonalizmin çok değişik anlam-

lara gelebileceğini ifade ediyor. Bir anlamı,

sistemci düşünürlin dünyanın algılanmasına

getirdiği rasyonalizasyondur: Gerçeklik üstün-

de, gittikçe ince ve soyut kavramlar kullanarak,

artan bir kuramsal egemenlik kurmak. Başka

bir anlamı, kesin olarak belirlenmiş pragma-

tist amaca, eldeki verilerin gitgide daha doğru

hesaplanmasıyla, metodik olarak varılmasıdır.

Rasyonalleşmenin derece ve yönü olumsuz

açıdan büyü öğelerinin ortadan kalkmasıyla,

olumlu açıdan fikirlerin sistematik tutarlık ve

doğaya uygunluk kazanmasıyla ölçülüyor

(Weber, 1993: 52 ve 250).

Genel olarak toplum hayatı ve özel olarak ikti-

sadi hayatın rasyonelleşmesiyle, Hıristiyanlığın

reforme olup Protestanlaşmasıyla modern ka-

pitalizm ortaya çıkıyor: Katoliğin hayatı günah,

günahtan sonra tövbe ve tekrar günah, açka-

sından nedamet şeklinde inişli çıkışlı bir seyir

takip ediyor. İrrasyonel davramş bu istikrarsız

ortamlarda bir yapı haline geliyor.

Protestanlıkta ise tam aksine, herkes kendi

kendisinin rahibi oluyor ve bireyin seçilmişli-

ğini sürdürebilmesi için sürekli kendisini kont-

rol etmesi, sonuna kadar doğruluktan şaşmama

kararlılığını sürdürmesi gerekiyor. İyi kul olma-

nın yolu, günah işledikten sonra tövbe etmek-

ten değil, Tanrı’nın nasip ettiği meslekte çalışıp

çile çekmekten geçiyor. Bu sebat ve kararlılı-

ğın kurumsallaşması “sürekli başarı”, “meslekte

sebat” ve “sürekli en fazla kar elde etme” gibi

tutum ve davranışlarını yükselen toplumsal de-

ğerler haline getiriyor (Elibol, 1983: 99).

Eğer, dinin iktisadi hayattaki fonksiyonu ku-

rucu ve oluşturucu olmaktan çıkıp meşrulaş-

tırıcı ve destekleyici olursa dindarın iç dünya-

sındaki disiplin ve Tanrı’ya karşı yükümlülük

duygusu ekonominin ihtiyaç duyduğu ras-

yonel çalışmayı, gelişmeye yapılacak bireysel

katkıyı ibadet gibi algılamaya dönüştürebilir.

Protestanlığın toplumsal ve ekonomik ha-

yatla ilgili temel vurgusu bu doğrultudadır.

Page 87: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 85

Modern Kapitalizmin Doğuşu

Protestanlık, rasyonalitenin amaçlarına ulaş-

masında, dinin kolaylaştıncı bir katalizör ol-

masını ifade ediyor. Tüm dini yorumlar, ikti-

sadın “genel kuramına” uygun hale getirilmiş

oluyor (Çelik, 1993: 73). Ancak din, dünya ve

ekonomik haya!I motive etme sürecinde dün-

yevileşerek kendi sonunu da hazırlıyor. Bu

anlamda kapitalizmi açıklayan söylem, aynı za-

manda, içi boşalıp, ruhunu kendinden uzaklaş-

tıran dinin (Protestanlığın) ironik hikayesidir.

Kapitalizmin gelişmesinde zorunlu, birleştirici

faktör rasyonel ruhtur, yani rasyonel düşünce ve

rasyonel iktisat zihniyetidir.

Zihniyetin rasyonelleşmesinden (iktisadileş-

mesinden) önce iktisat ahlakında geleneksel

motifl er egemendi. Geleneksellik, endüstri ve

ticarete atadan geldiği gibi bir değer atfedil-

mesine neden oluyor. Söz konusu geleneksel

yaklaşımın günümüzde de izlerini sürmek zor

değildir. İktisadi düşüncenin rasyonelleşmesi

yolunda ilk adım, gelenekle mücadele ile atılıyor.

İlkel gelenekçilik iki şekilde somutlaşıyor: İlki,

maddi işlerde yoğunlaşıyor. Mesela, Çin’ de yol-

ların yapımında, rasyonel araç veya ulaşım im-

kanlarının kullanımı bazı geleneksel odaklarca

engelleniyor. Benzer muhafazakarlık Batı’da

demiryolu yapılırken de yaşanıyor. Devlet me-

muru, toprak sahipleri ve tüccarların çıkarları-

nın zedelenmesi rasyonalizasyonun önündeki

belli başlı engelleri oluşturuyor.

Geleneksel engeller sadece tahrik edilen eko-

nomik dürtülerle, çıkar, kazanç ve kar gibi mo-

tivasyonlarla yok edilemez. Batı’da iktisadi ha-

yat üzerindeki gelenekçiliğin prangası Burjuva

sınıfının mücadelesiyle aşılıyor.

Weber’e göre (1961: 355), Buıjuvanın gele-

neksel irrasyonellikle mücadelesi, bazılarının

kolay bir indirgemecilikle yaptığı gibi, buı-

juvanın kar hırsı ve kazanç açlığıyla, kısaca

kuru “çıkar” dürtüsü ile açıklanamaz. Çün-

kü, Burjuvanın çıkar dürtüsü, mesela Orta

Çağ tüccarlarınkinden hiç de fazla değildir.

Çıkar sağlama ve kazanç elde etmeye yönelik

olarak orijinal, iki zıt tavır bulunuyor: “İçsel ta-

vır” ve “dışsal tavır”. İçsel tavır, gelenek ve aile,

klan ve kabilenin dini ilişkilerine bağlılık tara-

fından belirleniyor. Dışsal tavır ise ekonomik

ilişkilerin sımrlandırmadığı sınırsız ve tabii

kazanç elde etme dürtüsü ile ilgilidir. Dışsal

tavnn sınırsız kazanç dürmsü, içsel tavnn, yani

gelenekçiliğin baskısı altındadır. İçsel tavır ile

dışsal tavır kategorik olarak birbirlerine zıttır.

Batı’da rasyonelleşme süreci, bir taraftan gele-

neksel kardeşlik ilişkisi içine hesabı katarken,

eski dini ilişkilerini de disipline ediyor. Nevar

ki, aile topluluğu içine hesabın girmesi ve top-

lumda ekonomik ilişkilerin öncelenmesi saf

dinin sonunu hazırlıyor. Weber’e göre (1961:

356), bu yönde bir gelişme yalnızca Batı’ya öz-

güdür.

Kapitalist iktisat zihniyeti gelenekçiliğe zıt bir

karakter taşıyor. Prekapitalist dönemde kazanç

ve kar arzusu tüketim ve gösterişle başkalanna

tahakküm etmek, şan ve şöhret kazanmak gibi

irrasyonel bir amaca yönelikti. Yine, bu dö-

nemde kazanç yolları sömürü, yağma, angarya

ve vergi gibi vasıtalardı. Modem kapitalizmde-

ki kar ve kazanç ibadet niyetiyle bir meslek içe-

risinde düzenli ve disiplinli çalışmayla elde edi-

liyor. Sahip olunan zenginliğin lüks ve ihtişam

için harcanması ise püritenin sahip olduğu züht

anlayışına yakıştınlmıyor (Weber, 1961: 356).

Tekrar etmek gerekir ki, kapitalist zihniyeti

çoklannın sandığı gibi sınırsız bir kazanç ve sö-

mürü hırsına indirgenemez. Çünkü, öylesi tut-

kular tarihin her devrinde var olagelmiştir. Batı

kapitalizmi için yeni olan, düzenli bir meslek

çatısı altında rasyonel-metodik çalışmayı ken-

dine vazgeçilmez bir hayat ilkesi ve felsefe-

si haline getirmiş, tüketim ve gösterişten çok

tutum ve hesaplılık tarafına yatkın vazife ve iş

adamı tipidir. Weber, düzenli yaşama tutkusu

ile Protestanlığın (Luther kolu hariç) metodik-

riyazetçi kanadı olan Kalvinizm ve onunla bir

çizgide olmak üzere Püritanizm arasındaki ya-

Page 88: Sustainable Economy Turkey Dergisi

86 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Araştırma | Fatih ÇİL

kınlık üstünde duruyor (Weber, 1985: 14-15 ve

Ülgener, 1991: 17).

Pre-kapitalist dönemde, mütevazi bir hayat

seviyesinde dengeye gelen bireyler, bu dengeyi

sürdürebilecek birikime veya sabit gelire sahip

olduğunda derhal çalışmasını azaltmakta, hatta

çalışmaktan vazgeçmektedir. Kapitalizmin yığ-

macı zihniyetine ters düşen bu feodal davranış

kalıplan, Protestan Ahlak ile ortadan kalkıyor

(Bodur, 1991: 87). Feodal dönemde de kar ve

kazanç hırsı vardı, fakat kar ve kazancı tutu-

m1ulukla yanna devretrnek zihniyeti yoktu.

İşte, Protestanlık birinci zihniyeti rasyonelleş-

tirerek ikinci zihniyeti yarattı.

Rasyonalizm, gelenekle bütün bağlarını kopa-

rıp her şeyi aklın denetimine ve hesapçı man-

tığına uyduran ve bütün bir medeniyet dünya-

sına damgasını vuran temel bir anlayıştır1 . Bu

anlayış bilim, sanat, mimari, eğitim, müzik ve

hukuk gibi din ile iktisadi (dünya) ve daha bir-

çoklarını kendi süzgecinden geçirip bir çizgide

topluyor (Ülgener, 1991: 17).

Kapitalizm, bir açıdan, teknik gelişmeyle ilgili-

dir. Teknoloji, tekniğin rasyonelleşmesiyle, bili-

min tekniğe uygulanmasıyla ortaya çıkıyor. Bu

bağlamda, teknoloji rasyonelleşmenin bir ürü-

nü olarak ilk defa Bah’ da gerçekleşiyor. Tek-

nik alandaki rasyonellik temelde teknik olarak

karar verme birimlerinin hesaplanabilirliğine,

yani, Bah biliminin özelliklerine, matematik ve

deneysel bilimlere bağlıdır (Weber, 1985: 21).

Ontolojik bakımdan din ile ekonomi birbir-

lerine çatışan olgular gibi görünüyor. Tezatlık,

XIX. yüzyılda kar ve kazanç dürtüsü ile dinin

birbirlerini olumlamasıyla ortadan kalkıyor.

Din ne zamanki dünyayı reddetme yerine

1 Bu çağın genel prensibini, eskilerin deyimiyle ilcaat-ı zamanın rasyonalizm oldu~nu Weber gibi Sombart da benimsiyor (Amn, 1986: 348). Rasyo-nalizmin Modern çağ’ın genel prensibi olmasıyla ilgili bkz. (Özlem, 1999: 76-77, Ülgener, 1981: 17)

ona şekil vermeye yöneldi, o zaman iktisa-

di hayah da motive ediyor. Esasında, dinlerin

önemli bir kısmı, emirleriyle dünyevi pra-

tikleri motive ediyor. Protestanlık, kapitalist

iktisadi düzenin motivasyonlarını bu şekil-

de sağlıyor. Weber, Dinin ehlileşmesi ya da

dünyevileşme (sekülerleşme) sini, Bah’da her

şeye damgasını vuran rasyonelleşme süreci ile

bu manhğa dayandırıyor (Aydın, 1993: 44).

Bilim, sihir ve büyüden arınmış olarak, bugün-

kü anlamını yalnızca Bah’da kazanıyor. Bilime

deneysel yöntem ile rasyonel kanıtlama yönte-

minin uygulanması ilk defa Batı’da keşfedili-

yor. Modem laboratuar, ilk örnekleri önceleri

görülmekle beraber, özünde rasyonalitenin

üründür. Bu bağlamda, rasyonel bilim yalnız-

ca Batı’ya özgüdür. Hukuk ta öyle. Rasyonel

hukuk, kaprisli kişisel uygulamalardan çok,

eşit vakalara eşit biçimde uygulanacak kural-

ların toplamı demektir. Zaten, rasyonel hukuk

modem kapitalizmin niteliklerinden biridir.

Din reformu (Reformasyon) da geçmişin ke-

mikleşmiş, akıl dışı hurafe ve dogmalarının

yerini aklın (rasyonalizm) alışıdır. Rasyonel

iktisat, piyasa şanslarını her türlü görenek ve

alışkanlık kalıplarının dışında akıl ve hesap

yoluyla değerlendiriyor (Weber, 1985: 12-21).

Weber’e göre (1993: 255), yönetimin rasyo-

nelleşmesi otorite kaynağının geleneksellik-

ten yasallığa kaymasıdır. Yasalotoritede itaat,

peygamberler ve kahramanlar gibi karizmatik

yetenekleri olan kişilere, kutsal geleneğe, zor-

layıcılığı gelenekçe belirlenen bir egemen ki-

şiye ya da ayrıcalık. ve ihsan yoluyla meşruiyet

kazandınlmış memuriyet ya da ödenek sahip-

lerine duyulan inanç ve bağlılığa dayanmıyor.

Yasal otoriteye itaatin temelinde, genelolarak

tanımlanmış işlevsel bir resmi görev kavramına

kişiselolmayan (impersonalizm,) bağlılık bulu-

nuyor. Resmi görev rasyonelolarak konulmuş

normlar, yasalar ve kararnamelerle saptanıyor.

Rasyonalizasyonun yönetim alanındaki iz-

düşümü olan bürokrasi, Weber’ e göre (1993:

Page 89: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 87

Modern Kapitalizmin Doğuşu

51), tayin edilmiş amaçlara ulaşmak için en

etkili yolları sunan araçtır. Bürokrasi bir ay-

gıttır, onu kim kullanırsa amacına ulaşmada

isabetli davranmış olur. Rasyonel bürokratik

yönetim modern insana doğa ve toplum üze-

rinde etkin denetim imkanı verir, onu tah-

min edilemeyen bir dünyanın endişelerinden

ve büyüsel güçlerin hakimiyetinden kurtarır.

Öte yandan bürokratik1eşme, iş ve görevle-

rin gittikçe mekanikleşmesine, kişisel ve bi-

rincil ilişkilerin yerini resmi ikincil ilişkilerin

almasına, siyasal yaratıcılığın körelip dünya-

nın bütünüyle tatsızlaşmasına neden oluyor.

Reformasyon sonucunda kilisenin tahakkü-

münden kurtulan birey, kolektif şuur ve so-

rumluluk yerine, bireysel sorumluluk yükleni-

yor. Bireyin dindarlığını veya başarısını kişisel

başarıya bağlayan Reformasyon, başarının reel

zemini sanayi toplumu olduğundan hareket-

le, dini, belirleyen konumdan belirlenen ko-

numuna düşürüyor. Reformasyon bir yandan

dinin aslını kilisenin dogmalarından arın-

dınrken, öbür yandan onu bütünüyle sanayi

toplumunun gereklerine endeksliyor. Din-

darlık, iş ve çalışma hayatındaki performansa

bağlandığından, bir açıdan dinin performansı

da sanayi toplumunun şartlarına indekslen-

miş oluyor (Çelik, 1993: 73). Dinin dünyevi-

leşmesinin yolu da bu şekilde açılmış oluyor.

Weber, Protestan Ahlak’ın kapitalizmin ru-

huyla uyumlu olduğunu, fakat kapitalizmin

bir kere geliştikten sonra Protestan bir dünya

görüşüne bağımlı olmayacağını söylüyor. Ona

göre, kapitalizm bir kere tecessüm ettikten

sonra, Protestanlık olmadan da, içsel bir anlam

pahasına kendiliğinden devam eder. Bu doğ-

rultuda, ekonomik faaliyetler bir meslek anla-

mı olmaksızın, sadece gündelik terimlerle yo-

rumlanmaya başlanır. Mesela, ABD de servetin

yaratılışında “eğlence niteliği” ağır basıyor. We-

ber, hiç bir meşrulaştırmaya veya dinsel anlama

ihtiyaç duymaksızın kendi kendine varlığını

sürdüren bir kapitalizm için “ruhsuz uzmanlar,

kalpsiz şehvetlilerden oluşan bir toplum” deyi-

mini kullanıyor (Aktaran Turner, 1991: 205).

Neticede, modern kapitalizm makine gibi

kendi kendine rasyonel prosedürle işleyen ve

insanlann neredeyse “zihinsiz çarklar” gibi iş

gördüğü bir toplum yaratıyor. Marx, bu so-

runu yabancılaşma olarak tasvir etmektedir.

Batı iktisadi gelişmesi ve Modern Kapitalizm

ekonomik hayatın dini motivasyonla. güdü-

lenmesi ile ortaya çıkıyor. Ancak, gelişme bir

kere gerçekleştikten sonra bu etkileşim tersine

döndü, bir alt-yapı kurumu olan kapital, yani

madde, bir üst-yapı kurumu olan dini dejenere

ederek kendine angaje etti. Protestan din ada-

mı Bakster, bu durumu acı bir sitayişle aşağıda-

ki gibi ifade ediyor (Aktaran Çelik 1993: 240):

Dünya ile ilgili metalar her an üzerimizden

atılabilecek ince palto gibi olmalıdır. Protestan

Ahlak tarihte görülmedik madde birikimine

sebep olmuş, fakat. bu madde insan hayatı üze-

rinde giderek demir paltodan kafes olmuş, bu-

gün Protestanlığın ruhu bu kafesten kaçmıştır.

Weber’e göre, modern kapitalizm artık dini

desteğe ihtiyacı olmadan devam edebilir. Bu

düşünce, Newton’ un tabi at için düşündüğü

“Tanrı evreni yaratıp ilk hareketi sağladıktan

sonra, saat gibi kendi kendine işlerneğe terk et-

miştir” şeklindeki mekanistik dünya görüşüyle

paralellik taşıyor (Bodur, 1991: 98).

Abstract

Th is study analyses the factors causing econo-

misation of social thought. Th e dicsussions and

analyses in this paper are mainly based on Max

Weber’s point of views. Rationalisation forms

the basis for Max Weber’s explanation of the de-

velopment of Westem societies. According to him

the rationalisation of social thought creates the

capitalist economic thought, and the capitalist

economic thought causes the birth of Modem

Capitalism.

Key words: Max Weber, Capitalişm, Rationalisa-

tion, Reformation, Economic Th ought

* İlk Yayın Mecrası Selçuk Üniversitesi, Sosyal ve Ekonomik

Araştırmalar Dergisi. Th e Journal of Social and Economic

Research, Selçuk University

Page 90: Sustainable Economy Turkey Dergisi

88 SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Kalkınma olgusunun ulaştığı globalleşme aşaması;

yeni fırsatlar ve tehditleri beraberinde getirdi. Dün-

yanın birçok bölgesinde teknolojik gelişmeler hız-

landı, gelirler arttı, yaşam koşulları iyileşti. Ancak,

eş zamanlı olarak yoksulluk ve açlık milyonlarca in-

sanı etkilemeye devam ederken, çatışmalar hızlandı

ve ekolojik kaynaklar giderek artan bir oranda bas-

kı altına girdi. Bu yüzyılda dünya nüfusunun ikiye

katlanma ihtimali ve üretim miktarlarının ciddi bir

şekilde artması, anılan problemlerin daha da derin-

leşeceği ve aciliyet kazanacağının sinyallerini verir-

ken tüm yaşananlar ışığında sürdürülebilirliğe geçiş

uluslararası kabul gördü.

 

Fakat, yaşanan problemler ve nedenleri ile muhte-

mel çözümler üzerindeki anlayış yetersizliği top-

lumların böyle bir geçiş sürecine hazırlık çalışma-

larını zayıfl attı. Hal böyleyken “Sürdürülebilirlik

Bilimi”, bütüncül bakış açısıyla anlayış yetersizliğini

gidererek, zayıfl ayan çalışmaları güçlendirmek ve

gezegenin yaşam destek sistemlerini korurken, artan

problemlere çözümler üretmek üzere geçiş sürecinin

hızlandırılma ihtiyacından ortaya çıktı. Zira sürdü-

rülebilir kalkınmanın karmaşıklığı, toplumların kar-

şılaştığı sürdürülebilirlik sorunlarını çözmek üzere

bilimin tüm dalları, bilim insanları ve bilim insanı

olmayan kişilerin katkısını gerekli kıldı.

Birçok bilim dalı ve teknolojinin bir nevi harman-

lanmasıyla ortaya çıkan “Sürdürülebilirlik Bili-

mi”, doğa ve toplum arasındaki temel etkileşimleri

anlamaya çalışan; sürdürülebilir küresel toplum

kurma hedefi ile, acil global sorunları, ayrışmış

akademik disiplinleri kapsamlı ve bütünleşmiş bakış

açısıyla birbirine bağlayarak çözmeyi amaçlayan

interdisipliner bir bilimsel yaklaşımdır.

Kısaca söylersek sürdürülebilirlik biliminin amacı

“fili” tanımlamaktır. Filin ayağı, hortumu, kulağı ve

dişlerini bütünüyle resmetmeden tek tek bilmenin

pek anlamı yoktur zira fili tek tek uzuvlarıyla algı-

lamanın imkanı yoktur. İşte sürdürülebilirlik bili-

mi, bütün disiplinlerin katkısı ve iş birliği ile filin

tanımını iyi yaparak körlerin gözlerini açmak için

ortaya çıkmış ve giderek olgunlaşacağı düşünü-

len bir bilim olarak, sürdürülebilir bir dünya ve bu

dünyanın üniversitelerini şekillendirmekte büyük

bir rol alacaktır.

Bu açıdan bakıldığında “Sürdürülebilirlik Bilimin-

de” en başarılı örnek Arizona State Üniversitesi’dir

ve bu üniversitede unvanı “Sürdürülebilirlik Bilgi-

ni” olan 450 kişi vardır. Tarih, felsefe, sosyoloji, eko-

nomi, tıp, sanat, mühendislik, doğa, ilahiyat vb. gibi

alanlarda ders veren tüm hocaların bu fakültedeki

unvanı sürdürülebilirlik bilginidir. Arizona bu işin

adını koymuş ve uygulamaya geçirmiştir. Bununla

birlikte, BA, BS derecesiyle mezun olan öğrenci-

lerin, sürdürülebilirliği; iş modeli, yeni rekabet ve

varlık sorunu olarak belirlemiş seçkin şirketlerde,

sivil toplum kuruluşu, vakıf ve kamu kurumlarında

rahatlıkla iş bulabileceklerine dair duyurular, aynı

üniversitelerin web sitelerinde yer almaktadır.

Netice olarak; Avrupa Birliği’nin Copernicus Cam-

pus eş güdümünde tüm eğitim sistemini sürdürüle-

bilir kalkınma ilkeleri üstüne bina etmeye çalıştığı

ve ilgili çevrelerde üniversitelerin sürdürülebilir bir

toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi po-

zisyonlarını yeniden düşünmek zorunda oldukları

üzerine yorumlar bilinmektedir.

Bu sebeple 44 yıldır üyesi olduğumuz Uluslarara-

sı Bilim Konseyi (ICSU) ve Uluslararası Geosfer

ve Biyosfer Programı (IGBP) gibi saygın bilimsel

kurumlarca organize edilen “Challenges of a Chan-

ging Earth 2001 Dünya Kongresi”nden sonra yep-

yeni bir bilim alanı ve yeni şekillenmeye başlayan bir

akademik disiplin olarak ortaya çıkan “Sürdürüle-

bilirlik Bilimi”nine katkıda bulunmak üzere Arizo-

na Devlet Üniversitesi, Roma Sapienza Üniversitesi,

Tokyo Üniversitesi ve Birleşmiş Milletler Üniver-

sitesinin kurucu üyeliğinde hayata geçirilen Inter-

national Society for Sustainability Science (ISSS)

topluluğuna girmeden önce üniversitelerimiz vakit

geçirmeden “Sürdürülebilirliği” en azından yardımcı

bir ders olarak tüm bölümlerinde müfredata sokma-

lıdır.

Blending of a variety of science and technology, emer-

ging “Sustainability Science”,is an interdisciplinary

scientific approach trying to understand the core in-

teractions between nature and society, with the goal

of establishing a sustainable global society, solve ur-

gent global problems, by linking dissociated academic

disciplines with the perspective of its comprehensive

and integrated understanding.

Sürdürülebilirlik Bilimi

CiL Report