73
Stereo Mecmuası 1 www.stereomecmuasi.com

Stereo Mecmuası Sayı 10

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Hifi ve Müzik konulu Türkçe elektronik dergi Stereo Mecmuası'nın 10. sayısı

Citation preview

Page 1: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 1 www.stereomecmuasi.com

Page 2: Stereo Mecmuası Sayı 10

10. sayımızda

editörümüz hakan cezayirli tekrar merhaba diyor!

ülkemizden ve dünyadan hifi konusundaki haberler

ahu ünalp ile kısa bir sohbet

hifi'nin bir ufak tarihçesi yazı dizimiz devam ediyor

burak uzun gezdi gördü anlattı; audio consulting ziyareti

stereo mecmuası'na özel mike valentine ile sohbet (eli hanenya'nın katkıları ile)

vefa çiftcioğlu inceledi lector dulcet z.o.e. pre-amplifikatör

aytaç arda'nın ilk yazısı wharfedale opus 2-m2 hoparlör

kaan seler pasif pre-amplifikatör denemesi

noyan akdulun üretti ve yazdı noymark monoblok set v-1

jriver media jukebox tanıtımı sinan beskurt yazdı

single ended triode'ların tarihçesine kişisel bir bakış

yasar pikapların büyülü dünyasına göz atıyor; analog köşesi

bir diğer ilk yazı tolga izgür'den; piyano'nun altın çocuğu

cd ve plak tavsiyeleri ama az olduğuna bakmayın müzik özel sayımızı bekleyin. çok yakında yeniden yayındayız...

Stereo Mecmuası 2 www.stereomecmuasi.com

Page 3: Stereo Mecmuası Sayı 10

Merhaba...Yeni sayımızdan hepinize merhabalar,

Öncelikle Ocak ayında çıkartmış olduğumuz Müzik sayımıza göstermiş olduğunuz yoğun ilgiden dolayı teşekkür ederiz. Müzik sayımız yaklaşık 13.000 okuyucuya ulaşmış durumda ve hala indirilmeye devam ediyor. Hal böyle olunca web sitemizin hit oranı Ocak ayında 2008 ortalamasının 3 katına, ortalama ziyaretçi sayımızda 2008 yılı ortalamasının 2 katına çıktı. Şubat ayında da aynı yükseliş devam etti. Tüm bu yükselişte forumlarımıza olan ilginin artması da önemli bir faktör. Bildiğiniz gibi ülkemizde hifi konusunda yayın yapan bir elin parmakları kadar az sayıda forum var. En son açılan forum Stereo Mecmuası forumları olmasına rağmen gösterilen ilgi bizi çok memnun ediyor. Ülkemizdeki diğer üst düzey tüm forumlarla beraber meraklılara hizmet vermeye devam eden Stereo Mecmuası Forumlarının zaman içerisinde daha da gelişeceğinden eminiz.

Web sitemizde de çeşitli düzenlemeler yaptık. Bu düzenlemelerden en önemlisi Stereo Mecmuası Bloglarına okuyucu sayaçlarının eklenmesi oldu. Gerek yazarlarımız gerekse de okuyucularımız günlük, haftalık ve arzu ettiği diğer periyotlarda alt sitelerimizin izlenme oranlarını takip edebilecekler. Ana sitemizin istatistikleri ise ana sayfamızdaki Alexa eklentisi sayesinde uzun zamandır herkese açık. Özellikle belirtmek istediğim bir

şey var ki, web sitemizin alt bölümlerine eklenen sayaçlar 15 Şubat 2009 tarihinden itibaren çalışmaya başlamıştır. Daha önceki erişimleri ne yazık ki kayıt altına almayı başaramadık.

Bloglarımıza sayaçların eklenmesindeki bir diğer gerekçe, yavaş yavaş bu bölümlere reklam almaya başlamamızdır. 2009 ve 2010 yıllarının bir bölümünü kapsayacak zaman diliminde internet yayıncılığı ile ilgili masraflarımızın karşılayabilmek için sitenin belli bölümlerine reklam alınması elzem hale gelmiş durumda.

Sitemizin ve dergimizin son bir kaç aydır gördüğü yoğun ilgi ve yaşadığımız olumlu gelişmeler bandwidth ihtiyacımızı inanılmaz derece de yükseltmiş durumda. Durumun vehametini anlatabilmek için şu örneği vermek gerekecek sanırım, 2008 senesi içerisinde biriktirdiğimiz ana sitenin Google, Amazon ve benzeri tüm reklam gelirleri artı Stereo Mecmuası dergilerine verilen tüm reklamların toplamı 2009-2010 senesi internet yayın masraflarımızı karşılamıyor. Bir şekilde bu durumun önümüzdeki aylarda aşılacağını umuyoruz. İlk bloglarımıza bu ay içerisinde ilk reklamları almayı başardık. Gerisi geldiği anda Stereo Mecmuası'nın bir sene yayında kalması için gerekli yatırımı yapacağız. Neyse zaten hepimizin yeterince sorunu varken kendi sorunlarımızla sizleri daha ilk sayfalarımızda bunaltmak istemem. Ama ekonomik krizden birazcık bahsetmem gerekiyor sanırım.

Ülkemizde yaşanan yoğun ekonomik krizin her alanda etkileri yoğun olarak hissediliyor. Hifi sektörü ülkemizde ve dünyada lüks tüketimin bir parçası olduğundan dolayı krizden ilk günden beri etkilenen sektörlerden bir tanesi. Bu sene bu etkileşimin daha da kötüye gideceğini düşünüyorum. Bazı özel sektörler gibi hifi sektörü de bir kaç sene sonra oldukça değişecek. Yıllar içerisinde Stereo Mecmuası kendisine yurt dışından çok sayıda dost edindi. İnternet üzerinden yaptığımız sohbetlerde özellikle Avrupa'da çok sayıda firmanın krizden dolayı etkilendiğini biliyoruz artık. Farklı yabancı siteleri takip edenler bu haberleri eminim ki en az bizler kadar yakından takip ediyorlardır.

Stereo Mecmuası 3 www.stereomecmuasi.com

Page 4: Stereo Mecmuası Sayı 10

Üretime ara veren firmalardan tutun, kapanma aşamasına gelen firmalara kadar yoğun ve tatsız haberler geliyor. Bu işin sonu nereye varacak muhtemelen kimse bilmiyor. Neyse can sıkıcı konuları geride bırakalım.

Bu sayı yine elimizden geldiğince özgün bir içerik sunmaya çalıştık sizlere. Dergimize ilk kez yazan dostlarımız sayesinde oldukça farklı bir sayı oldu. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Bildiğiniz gibi Stereo Mecmuası oldukça farklı bir dergi olduğundan gönüllü dostlarımız tarafından imece usulü hazırlanıyor. Bu sayımızda bu durumu çok güzel bir şekilde görebilirsiniz. Ülkemizin dört bir yanından meraklılar sayesinde tamamen özgün bir içerik oluşturmayı başarabiliyoruz.

Bu arada ufak bir hatırlatma yapayım, CD ve plak incelemelerini bu sayıda oldukça az tuttuk. Merak etmeyin öyle bir Müzik özel sayısı hazırlıyoruz ki, gözleriniz kamaşacak. Benim şahsi tavsiyem bu ay kenara biraz para ayırmanız çünkü öyle albümler tanıtacağız ki, eminim bir çoğunu almak isteyeceksiniz. Müzik özel sayımızda tanıtacağımız tüm albümlerin ülkemizde satın alınabileceğini şimdiden duyuralım. Buna plaklarda dahil. Bu konuda çok özel bir çalışma yaptık. Sürpriz bir sonraki sayımızda!

Web sitemizde geçtiğimiz ay yeni gelişmeler yapmayı da başardık. Bunlardan en önemlisi sevgili dostum Tolga İzgür'ü dergimiz için yazması konusunda ikna etmek oldu. Klasik

Müzik konusunda ayrıntılı yazılarının yanı sıra özelikle görüntü sistemleri ve diğer teknolojik gelişmeler alanında da uzman görüşlerinden yararlanacağınızı düşündüğümüz yazıları ile Tolga İzgür yazılarını web sitemizden okuyabileceksiniz. Yazılarına ulaşmak için tıklayınız

Web sitemizde bazı yeni düzenlemelerde yaptık, bunların bir çoğu kaynak kodlarının optimizasyonu olsa da, özellikle forumlarımızdaki yenilikler bir çok kişinin ilgisini çekecektir diye düşünüyorum. Yeni uygulamaya koyduğumuz çeşitli eklentilerle forumlarımıza artık DailyMotion sitesinden videolarda eklenebilir hale geldi. Bu sayede son dönemlerde oldukça fazla sayıda video forumlarımıza yüklenmiş durumda. 1970'lerden günümüze kadar farklı müzik türlerine ait eklenen onlarca klip sayesinde hem muhtemelen izlememiş olduğunuz videoları izleyebilecek hemde meraklılar ile müzik üzerine güzel sohbetler yapabileceksiniz. Tabii hifi konusunda da bir sürü ilginç video, resim ve düzeyli sohbetleri forumlarımızdan takip edebilirsiniz.

Geçtiğimiz ayın bize en çok mutluluk veren olayı ise Open Office Türkiye ana sayfasında yazmış olduğum Open Office ve Yaratıcılığın sınırları isimli makalenin yayınlanması oldu. Bildiğiniz gibi Stereo Mecmuası açık kaynak kodlu Open Office yazılımı ile hazırlanıyor. Hem yazımı okumak hemde Open Office ailesine katılmak için tıklayınız. Bir diğer önemli olay ise önceki sayımızda yayınlamış olduğumuz Chord QBD76 incelememizden pasajların Chord Electronics sitesinde yayınlanması oldu. Sektörün devleri ile aynı sayfaları paylaşmak bizleri çok mutlu ediyor.

Müzik Özel sayısında buluşmak üzere

Hakan Cezayirli

Stereo Mecmuası 4 www.stereomecmuasi.com

Page 5: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 5 www.stereomecmuasi.com

Page 6: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 6 www.stereomecmuasi.com

Page 7: Stereo Mecmuası Sayı 10

Regale Phonoİtalyan Bassocontinuo Audio Systems pikaplar için özel tasarladığı Regale Phono standını duyurdu. Yüksekliği 80 cm olan stand paslanmaz çelikten üretilmiş 60mm'lik ayaklara sahip. Stand yaklaşık 90kg'ye kadar ağırlığı taşıyabiliyor. Ürünün rafları 60mm'lik MDf ve nitril kauçuktan üretilmiş. Stand'e istenildiği taktirde ek raflar takılabilir. Firma pikap katı, güç ünitesi gibi ürünlerinde kendi stand ile kullanıldığında titreşimden daha az etkilendiğini eklemiş. Ürünler tasarımın karmaşıklığına ve seçilen malzemeye göre 1 ila2 ay civarında bir süre içerisinde teslim edilebiliyor. Daha fazla ayrıntı için; www.bassocontinuo.it

Yeni Creek Evolution SerisiCreek, Evolution dizisindeki yükselteç ve CD okuyucusunda uyguladığı bir dizi geliştirme çalışması sonucu, modellerin bundan böyle Evolution 2 olarak tanımlanacağını duyurdu. Firma bu geliştirme çalışmaları sonucunda ürünlerin güvenilirlik ve

başarımlarının artırılmış olduğunu bildirdi. Geliştirme programı kapsamındaki yeniliklerin tüm ayrıntılarına ulaşmak için sitemizin Haberler bölümümüzü ziyaret ediniz. Daha fazla ayrıntı için www.sigmases.com

Cambridge Audio Blu-Ray işinde!Cambridge Audio yeni Blu-ray player'ı olan 640BD modelini duyurdu. Cambridge Audio 640BD Profile 2.0 uyumlu olarak üretilmiş ayrıca diğer özellikleri şu şekilde; HDMI 1.3, Ethernet, USB, S/PDIF and TosLink digital, ve 7.1-channel analog audio. Yeni Blu-ray player yine yeni bir ürün olan Cambridge Audio 640R V2 receiver ile tam uyumlu çalışacak şekilde tasarlanmış. Ürünlerin dağıtımları 2009 senesinin ilk çeyreğinde yapılacak.

Pure SoundDünyada ve lambalı hifi amplifikatör sektöründe "Single Ended Triode ve Push Pull Pentode amplifikatörleri çok sevilmiş ve tutulmuş olan ünlü Audio Innovations firmasının sahibi ve baş dizayncısı Guy Sergeant'ın yeni firmasının imalatları olan "Pure Sound" lambalı amplifikatörleri, Dinleti Müzik tarafından Türk odyofiller ile buluşturulmaya başlandı. Ayrıntılar ve fiyat bilgileri için, www.dinletimusic.com

Esoteric Yenilikler!!!Esoteric firması yeni A-03 stereo güç amplifikatörünü tanıttı. Class A yapıdaki ürün 8 ohm'da 50W çıkış gücüne sahip. İstenirse iki adet A-03 stereo güç amplifikatörü birbilerine mono olarak bağlanıp 8 ohm'da 200W güç elde edilebiliyor. Ürünün yaklaşık fiyatı 15.000 dolar seviyesinde. Bir diğer yeni ürün ise gelişmiş bir pikap katı. E-03 phono stage birbirinden tamamen bağımsız mono yapıda tasarlanmış. Pikap katında iki adet giriş bulunuyor. Birincisi MC

ikincisi ise MM veya MC olarak seçilebiliyor. Ürünün fiyatı 6.000 dolar civarında. Daha fazla ayrıntı için; www.teac.com

Stereo Mecmuası 7 www.stereomecmuasi.com

Page 8: Stereo Mecmuası Sayı 10

Yeni Luxman Retro ampLuxman SQ-38 amplifikatörünün 11.jenerasyonunu duyurdu. Klasik tasarımlı amplifikatör EL34 x4, ECC83 x5, ECC82 x2 lambalarından oluşuyor. Satış fiyatı yaklaşık 6000 dolar (Amerika için) seviyesinde. 30W güç üreten amplifikatörün 4 girişi ve MM/MC seçilebilir pikap katı bulunuyor

Acoustic Energy yeni hoparlörİngiliz hoparlör üreticisi Acoustic Energy, yeni Radiance 3 hoparlörlerini duyurdu. Üç yollu floorstand hoparlörlerin tanıtılmasından sonra yeni Radiance serisi ürünler piyasaya sürülecek. Radiance 3 modelinin abd satış fiyatı 3.000 doların üzerinde gözüküyor. Ayrıntılar için: www.acoustic-energy.co.uk veya www.blmuzik.com

Weiss Müzik Serverİsviçreli Weiss Engineering firması PC bazlı yeni müzik server'ını tanıttı. Üründe yüksek hızlı FireWire, 1TB hafıza, otomatik CD kaydetme, tam fonksiyonlu uzaktan kumanda , iPod Touch veya iPhone ile kontrol edilebilme seçeneği ve 24-bit/192kHz audio format desteği bulunuyor. Firma ürünün tasarımının Miverva DAC ile uyumlu olacağını belirtmiş. Ayrıntılar için; www.weiss-highend.ch veya www.blmuzik.com

QED Yeni Kablolar!QED Cables, yeni üst segment Silverline Five, hoparlör kablolarını tanıttı. Her tek kablo %99.999 oranında oxygen-free, gümüş kaplı 4 küçük gümüş kapmalı kablodan oluşuyor. Her zamanki gibi beyaz PVC ceketlerle kaplanmış durumdalar ve 3.4mm kalınlığa sahipler. Kapasitans etkisi 42.9 pF/m olarak, loop endüktans etkisi 0.51 uH/m olarak ve loop resistansı ise 14.9 mò olarak ölçülmüş. Ayrıntılar için: www.sigmases.com

ARC yine yapacağını yaptı!CD5 ve DAC7 modellerinin ardından REF-CD7'ye de daha yeni, daha yüksek çözünürlüklü bir D/A çip seti gerektiği anlaşılmıştı. (Yeni 24 bit, 192 kHz çip set, CD7'ye uyarlanamıyor malesef.) Bu arada ARC mühendisleri REF3'te kullanılan besleme regülasyon katını fiziksel olarak entegre etmenin bir yolunu buldular; iki adet 6H30 lambanın yerini alan tek bir 6550C'nin regülasyon görevini devraldığı bu sistemde daha iyi performans ve daha uzun lamba ömrü elde ediliyor.Diğer geliştirmeler arasında çıkış kapasitörlerinin yenilenmesi ve özel sönümleme çözümleri sayılabilir. Çalıcı mekanizma bugün halen CD'ye adanmış en iyi mekanizma olan; Philips PRO2R. Ayrıntılar için www.lotusconcept.com

Cardas ClearÜnlü kablo üreticisi Cardas yeni "Clear" serisi ürünlerini duyurdu. Yeni Clear serisi firmanın üst segment Golden Reference serisinin üzerinde konumlandırılmış. Şimdilik interconnect ve speaker kablosu duyurulmuş durumda. Ürünler tabii ki, George Cardas. "Golden Section" yani altın oranlarına göre şekillenmiş. Ayrıntılar için www.fonetik.biz

Stereo Mecmuası 8 www.stereomecmuasi.com

Page 9: Stereo Mecmuası Sayı 10

Xavian hoparlörler Türkiye'deİtalyan hoparlör tasarımcısı Roberto Barletta'nın eserleri ilk kez Türkiye'ye geliyor. Xavian markası altında ürettiği iki değişik seri olan olan XN ve XC modelleri Fil Elektronik tarafından meraklılara sunulacağını web sitesinden meraklılara duyurdu. Daha fazla ayrıntı için:

www.filelektronik.com

Trends Audio Tube HeadphoneTrends Audio yeni kulaklık pre-amplisini duyurdu. Ürün lambalı olarak tasarlanmış. Ürünün satış fiyatı Almanya için 229 Euro olarak belirlenmiş. Lamba olarak 6922 seçilmiş istenirse 12AU7 kullanılabiliyor. Kulaklık amplifikatörlerine merak duyanlar için ilginç bir seçenek olabilir. İlgilenenler Trends Audio web sitesini ziyaret edebilirler.

Rega YeniliklerRega P3-24 sonunda Türkiye'de. Rega'da çok sayıda yenilik var. Rega P5 pikaplar da "Cherry" (kiraz) kaplamalı ürünler artık tüketicilerin beğenisine sunuldu.

Bir diğer yenilik TT-PSU: Pikaplar için harici özel bir güç besleme ünitesi. Bu ünite P7 pikaplarlabirlikte standard olarak geliyor, ancak P5 ve P3-24 pikaplar için opsiyonel olarak satın alınabiliyor. Motorun vibrasyonsuz çalışmasını sağladığı için sese önemli performans artışı alındığına yönelik yorumlar var. Rega pikap sahiplerinin bir göz atması faydalı olabilir. Mini Fono: Rega'nin mevcut MM Fono ve MC Fono isimli "phono" katlarından çok daha hesaplı yeni ve ufak bir fono kati duyuruldu. Yeni pikap katı sadece MM girişe izin veriyor. Fiyat KDV dahil 70,- GBP olarak belirlenmiş. Son yenilik ise firmanın beğenilen R3 hoparlörlerinde yapılmış. R3 yerine RS3 olarak isimlendirilen hoparlör. Boyu R3'ten 7cm daha uzun ve Rega'nın kendi tasarımı ZRR isimli yeni bir tiz ünite içeriyor. Daha fazla ayrıntı için www.timpani.com.tr

Stereo Mecmuası 9 www.stereomecmuasi.com

Page 10: Stereo Mecmuası Sayı 10

Thorens 190 pikabın yeni sürümü; 190/2Thorens 190/1 modelinde bazı değişiklikler yapılarak pikap 190/2 sürümüne yükseltildi. Yapılan değişiklikler şu şekilde sıralanmış; Salınım Çemberi (Gimbal) Kurulumu: Tüm takım, bükülerek değil, kütük alüminyumdan işlenerek oluşturulmuş alüminyum çerçeve içinde kurulu durumda. Küresel yataklar, oldukça hassas yatak teknolojisi barındırıyor. sertleştirilerek parlatılmış çelik iğneler gibi, uzay / havacılık alanlarında, yönbulma cihazlarında rastlanabilecek türden teknoloji kullanılmış. Arka Kol Ağırlığı: Seste renklenmeyi önlemek amacı ile, bir sönümleyici burç içerecek şekilde yapılandırılmış. Kafa Kızağı: Sıkılık ve sağlamlığı artırmak üzere, yüksek saflıkta, karbon takviyeli, ısılesnek bir malzemeden üretilmiş. Bu sürümün kızağı kola elektriksel olarak, içten dişli bir

bilezikle sıkıştırılabilen erkek-dişi bağlantı elemanları aracılığı ile bağlanmış durumda. İzleme Gücü Ayarı:Arka kol ağırlığının çevrilmesi ile tam koşut dengeye ulaşıldıktan sonra, izleme gücü, kol köküne dik eksenli bir gerilim yayına etken olan çark ve gösterge aracılığı ile ayarlanabiliyor. Bu yayın gücü yön ve büyüklükten bağımsız olarak her şekilde sabit kalıyor. Bu nedenle pikabın tam anlamı ile dengelenmiş olması gerekliliğini azalmış oluyor.Merkezcil Çekim Gücü Önleyici: Bu, önceki sürümde olduğu gibi bırakılmış. Kol kökü ekseninde dönen, göstergeli bir çark ile ayarlanıyor.

Ürün ülkemize ulaşmış hem Ankara Sigma Ses hemde İzmir Fil Elektronik'te meraklıların beğenisine sunulmuş.

Yeni CD Formatları!Sizlere bahsedeceğim ilk format SHM-CD Bu format CD'nin veri taşıyan kısmının gelişmiş bir şeffaflık sağlayan çok özel bir polikarbonat plastik kullanımı ile oluşturuluyor. Bu sayede standart CD'ye göre ses kalitesinin üst düzeye taşındığı iddia ediliyor. Mantık kısaca CD çalar mekanizmasından gönderilen lazer ışınının gelişmiş şeffaf bölüm sayesinde daha sağlıklı ve dağılma olmadan okuma yapması. SHM CD formatındaki CD'ler standart CD çalarlar ile tam uyumlular. SHM-CD'nin açılımı Super High Material CD şeklinde. CD'lerin birim fiyatları standart CD'lerin birazcık üzerinde. Hemen her gün arşiv listeleri genişliyor. Format başta JVC ve Universal Music

Japan tarafından geliştirilmiş. Yalnız oluşuma çok sayıda LCD ekran üreticisi destek vermiş.

Blu-spec CD formatında Blu-ray üretimi için geliştirilmiş mavi lazer diyot teknolojileri kullanılıyor. Blu-ray formatındaki müziğin yaygınlaşmasında oluşan sorunlarında etkisi ile geliştirilmiş teknolojiler CD teknolojisine aktarılmış. Blu-spec CD üretimi sırasında, polikarbonat plastik diskin yüzeyinde oluşturulması istenilen veri izleri lazer ışını ve mikroskobik parçaların kullanımı ile daha kesin şekilde yapılıyor. Bu formatta da ciddi bir keskinlik söz konusu. Üretim sırasında kullanılan mavi lazer ışını ile geleneksel lazer ışını arasındaki en önemli farklılık mavi lazerin kısa dalga boyunun daha keskin şekilde kodlama yapılmasına izin vermesi. Ayrıca üretimde mavi lazerin daha az ısınmasından dolayı soğutucu fanlarda kullanılmıyor. İddia o ki, bu sayede istenmeyen titreşimler minimize edilebiliyor. Bu fomatın farklılığı üretim aşamasındaki farklılığın yanında polikarbonat plastiğinde özel üretilmesi. olayın ilginç tarafı bu formatında tıpkı SHM-CD gibi standart CD çalarlar ile tam uyumlular. Format Sony Music Entertainment tarafından geliştirilmiş.

Konu ile ilgili gelişme ve tartışmaları Stereo Mecmuası Forumlarından takip edebilirsiniz. İlgili konuya ulaşmak için tıklayınız

Stereo Mecmuası 10 www.stereomecmuasi.com

Page 11: Stereo Mecmuası Sayı 10

Almarro Yeniden!Dünyada ve hifi sektöründe "Single Ended" tube amplifikatörler alanında önemli bir yeri olan ve hifi otoriteleri tarafından 6C33C-B ile yapılan en iyi tube amplifikatör övgüsüne sahip, Amerika ve Avrupa'da yüksek alaka ve satış oranlarına ulasan Japonya'da yerleşik Almarro firmasının gerçek el üretimi ve yapımı özel tube amplifikatör ürünleri yakında yeniden meraklıların beğenilerine sunulacak. Ayrıntılar için, www.dinletimusic.com

JBL Control Serisi İle Müzik Her Yerde!Yaşam alanlarımızı en iyi sesle doldurmak için çalışan JBL mühendisleri Control Serisi ile sevdiğiniz müziği JBL kalitesiyle evinizin her yerine, bahçenize yada bulunduğunuz dış mekanlara taşıyor. Yüksek performanslı JBL Control Now iç mekan ve JBL Control Now AW suya dayanıklı dış mekan hoparlörleridir. JBL Control NOW siyah kaplamalı, JBL Control NOW AW ise beyaz kaplamalı olarak piyasaya sunulmuştur. Her iki modelde daha önce görülmemiş çeşitlilikte montaj olanağı sağlayan benzersiz bir çeyrek daire biçiminde tasarlanmıştır. Bulunduğu her ortamda net, güçlü ve eşit dağılan ses sağlamak amacıyla yeni sürücü teknolojilerini kullanmaktadır. Birden çok JBL Control NOW hoparlörü, yarım daire, dörtte üç daire veya tam daire biçimli yapılandırmalar oluşturmak üzere birleştirilebilir ve isteğe bağlı bir direkli montaj braketi ve standart tavan havalandırma donanımı kullanılarak tavandan asılabilir. Çok odalı evler, güverteler veya teraslar gibi geniş ortamlarda doğal ve net ses sağlamak için JBL Control Now ve JBL Control Now AW modelleri; iki, üç veya dört hoparlörlü olarak kullanıldığında, hem tek kanallı hem de tek noktalı stereo kullanımı için yapılandırılabilinir. Ayrıntılar; www.sfrkd.com

JL Audio Türkiye'de!Amerika’lıların ürettiği her ürünü hemen hemen bilirsiniz, işlevsellik ile konforu kusursuz olarak sunarlar. İşte JL Audio’nun ürettiği subwoofer’lar sisteminizi destekliyor ve ürettiği bas frekansları ile sisteminizde harikalar yaratıyor. Tüm dünya basınında “Subwoofer’ın Tanrısı” mottosu ile tanıtılan JL Audio’nun subwoofer’larını Extreme Audio’da dinleyebilirsiniz. Özellikle F112, F113 ve G213 için yapılan testler, bugüne dek üretilmiş en mükemmel subwoofer ünvanlarını haketti. Kısacası; bir subwoofer’dan bekleyebileceğiniz herşey JL Audio teknolojisi ile artık ülkemizde. Ayrıntılar www.jlaudio.com

Sonus Faber Toy ColonnaHoparlör dünyasında bugüne dek üretilen en incelikli ürünlerden biri olan Sonus Faber “TOY”, tasarım ve işçiliğin ulaşabileceği son noktaya varıyor. Alıştığımız ahşap görünüm, derinin prestijli zerafetine dönüşüyor. 25 milimetrelik Vifa tweeter’ları, tarifini ses dünyasına açıklamadığı sellülöz kon’ları ile İtalyan usta, müzikseverleri özendirmeye devam ediyor. Tüm Avrupa’da bayanlar tarafından büyük ilgi gören “TOY” evinizin en nadide parçalarından biri olmak için şimdi sizi bekliyor. Fiyatlar şu şekilde belirlenmiş; Sonus Faber ToyTower – 2.100 Euro, Sonus Faber ToyMini – 975 Euro. Ayrıntılar ise; www.sonusfaber.com

Stereo Mecmuası 11 www.stereomecmuasi.com

Page 12: Stereo Mecmuası Sayı 10

Ahu Ünalp ile kısa bir sohbet

Hakan Cezayirli:Merhabalar Ahu Hanım, öncelikle Mikrop Gramofon ile röportajımıza başlayalım. Eminim çok kez sorulmuştur; bir kez daha tekrarlamamızın umarım sakıncası yoktur. Mikrop Gramofon ismi nereden geliyor?

Ahu Ünalp: Merhaba, evet bu en çok sorulan sorulardan biridir... Mikrop, hem yaramaz, hem çok sevimli... Sık kullandığım bir tabir... Mikrop; hem zararlı, hem yararlı, bulaşıcı! Mikrop Gramofon’un isim babası aslında Hakan Burkut’tur. Bir Pazar günü telefonda konuşurken bir anda mikrop, Mikrop Gramofon haline geldi.

Hakan Cezayirli:Mikrop Gramofon’u kurmaya nasıl karar verdiniz?

Ahu Ünalp: Mikrop Gramofon’un kuruluşu da bir anda oldu. Sevgili arkadaşım, dostum Serhan Bali ile bir anda karar verdik ve 1 Nisan 2005 günü birbirimize bir şaka yaptık ve şaka birden bire Mikrop Gramofon oldu.

Hakan Cezayirli:Mikrop Gramofon kurulduğunda röportajlarda Türk müzikseverler için Amazon.com vesaire internet alışveriş sitelere alternatif olacağının altını çizmiştiniz. Bu açıdan bakarsak sitenin bugün geldiği durumu nasıl değerlendirirsiniz.

Ahu Ünalp: Mikrop Gramofon; Serhan Bali ve Ahu Ünalp’in sevdikleri, müzikalite ve kayıt kalitesi olarak tavsiye ettiğimiz albümlerden oluşmakta. Maalesef piyasaya çıkan her albüme yer veremiyoruz. Sofistike ya da niş görünmek gibi bir niyet içinde değiliz, biz bu albümleri severek, beğenerek dinliyoruz, siz de dilerseniz dinleyin diyoruz. Amazon.com’a alternatif sözümüz yalnızca “internetten alışveriş” için geçerli idi; internetten güvenli bir şekilde alışveriş imkanı, siparişlerin olması gerektiği şekilde adresinize ulaşması, müzikseverlerin tereddüt etmeden sipariş vermeleri oldukça önemlidir. Bu konuda Amazon.com’dan daha iyi hizmet veriyoruz. Hatta hiçbir yerde bulamadığınız albümler için; Mikrop Gramofon’a e-posta göndermeniz yeterlidir. 2000’e yakın üyemiz ile mutluyuz.

Hakan Cezayirli: Merak ettiğim bir konu. Ülkemizdeki müzik ithalatçılarından yeterli desteği alabiliyor musunuz. Müzik piyasasının daralmasında müzik ithalatçılarının payı sizce nedir.

Ahu Ünalp: Müzik ithal etmek, müzik satmak, geniş bir vizyon gerektirir. Bu işi ya çok sevdiğiniz için yaparsınız, ya da hiç yapmazsınız. Nasıl her müzisyenin kayıt yapmasına gerek yoksa, her ithalatçının da ithalat yapmasına gerek yoktur. Distribütör olarak temsil ettiği markayı oyalayan firmalar, vizyon ve bilgi darlığı yüzünden ithal edilmeyen albümler, daha fazla albüm satmak için direkt satış yapanlar... Eskiden bu işin bir adabı vardı, bugün maalesef o adaptan eser kalmadı.

Hakan Cezayirli: Son yıllarda sene sonu müzik satış raporlarında CD yüksek oranlarda gerilerken, sıkıştırılmış/sıkıştırılmamış yasal dijital formatların satışlarında ciddi bir patlama yaşanıyor. Bu konuda görüşleriniz nelerdir ve Mikrop Gramofon’da bu konuda bir çalışma yapılacak mı?

Stereo Mecmuası 12 www.stereomecmuasi.com

Page 13: Stereo Mecmuası Sayı 10

Ahu Ünalp: Bunu, bize en açık şekliyle IFPI raporları söylüyor, ancak bu noktada olayı, yasal dijital downloadlar ve yasal olmayan dijital downloadlar diye ayırmak gerekli. Oran vermek gerekirse yasal olan dijital download büyümesi aynen şu şekilde: 2004: %2, 2005:%5, 2006:%11, 2007:%15, 2008 oranı ise pek yakında belli olur. Şu an yasal olarak download edilebilir 500 internet sitesi ve bu sitelerin içeriğinde ise 6 milyon track var. Olaya yasal taraftan baktığımızda ne kadar parlak ya da değil yine tartışılır. Yasal dijital download yaklaşık 2.9 milyon dolar ancak bu tüm dünya müzik pazarının %15’i. Olayın patlamasına daha var, 10 yıldır bu geçiş sürecinin içindeyiz zaten... Ben Polyanna’cılık severim, aksi takdirde işimi bırakmam gerekir.

Mikrop Gramofon bu konuda bir çalışma yapar mı yapmaz mı bilmiyorum, tahminim yapmayacağını söylüyor sanki. Belki bir zaman sonra yalnızca analog’a döner. Kehanette bulunmak istemem, zaman gösterir. Bundan 5 yıl önce bağımsız müzik firmalarından birinin sahibi ve yapımcısına, ne olur yine LP yap derken, bana -sen deli misin bu çağda asla, ölsem yapmam diyordu, iki gün önce duydum iki yeni plak basmışlar. Yine on yıl önce herkese bakın analog geri dönecek derken, bana şaşkın gözlerle bakıp, iyice delirdin sen, asla mümkün değil diyorlardı. Bence bundan beş yıl sonra analog daha da artacak ve beş yıl sonra yasal dijital download ile aynı orana gelecek.

Bir albümün yapımında çok büyük emek var, sanata ve sanatçıya saygın olmadan müzik dinliyorsan, hiç müzik dinleme daha iyi!!! Her alanda olduğu gibi bu da başka bir farkındalık tabii. Dijital süreksiz, analog ise sürekli... Peki ya sizce, sürekli olan mı kazanır, süreksiz olan mı?

Hakan Cezayirli: Sürekli olan tabii ki. Mikrop Gramofon’da girilen her ürün için özgün yazılar yazılıyor ki muhtemelen bu sizin kaleminizden çıkıyor. Bu kadar albümle uğraşmak eminim pek kolay değildir. Bu kadar albümle ilgili yazı yazmak ve dinlemek için nasıl zaman buluyorsunuz.

Ahu Ünalp: Yeni bir albümü elinize alıp açmayı sever misiniz? Ben bayılırım. Nerede kaydedilmiş, kim kayda almış, kimler neler çalmış, nasıl çalmış daha doğrusu ne anlatmışlar.... Müzik, bu gezegendeki en önemli şeylerden biri, su ve hava kadar önemli, burası bir titreşim gezegeni, hepimiz müziğin parçalarıyız. Sevdiğiniz bir işi

yaparken, zaman yoktur, bilirsiniz. Albümler hakkındaki yazıları Serhan Bali ve ben yazıyoruz. Hakan Cezayirli: Biraz önce bahsettiğimiz konuya bir ekleme olarak plak satışlarında da benzer bir artış söz konusu ve her geçen gün yeniden basılan plak sayısı artıyor. Mikrop Gramofon’un ilk dönemlerinde 100 civarında plak satışa sunulmuştu (çoğu o dönemin EMI plaklarıydı) daha sonra plaklar yavaş yavaş azaldı. Sizinde plaklarla haşır neşir olan bir insan olduğunuzu göz önüne alırsak bunun sebebi nedir?

Ahu Ünalp: Evet, plak basımlarında bir artış var ancak plak ithalatları için pek aynı şeyi söylemek söz konusu değil. Ön sipariş yöntemi ile ithalatlar yapılıyor, dolayısı ile siparişler müzikseverlere teslim edildikten sonra kimse stok yükü taşımak istemiyor. Yılın belirli dönemlerinde yapılan bu ön siparişleri takip etmek gerekiyor. Ya da müzikseverlerin internet kanalı ile yurtdışından plak siparişi vermeleri gerekiyor. Bundan 4 yıl önce EMI’ın stoklarında var olan plaklar yavaş yavaş tükendi, neden tekrar ithalat yapmadıklarını kendilerine sormak gerek.

Hakan Cezayirli: Son zamanlarda hem ülkemizdeki hemde yurtdışındaki hifi forumlarının en gözde tartışmalarından birisi muhtemelen dijital ve analog konusunda yaşanıyor. Bu soruyu size yöneltmek isterim;

Stereo Mecmuası 13 www.stereomecmuasi.com

Page 14: Stereo Mecmuası Sayı 10

dijital mi analog mu ve nedeni?

Ahu Ünalp: Bana göre, analog. Analog işlerin her aşamasında dijitale oranla harcanan emek çok büyük... Analog işler derken kastım, hardware ve software olarak mutfağın her ikisini kapsıyor. Müzik dünyası, dijital ile bir evrim geçirdi, ancak evrim jeolojik süreklilik içerisinde işler... Çağımızda, süreksizliğin doğanın temel bir özelliği olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Frekansların süreksiz aktarımı, her süreksiz adımda değişim oluşmasına yol açıyor. Kimilerimiz için, zaman içindeki frekansların süreksiz oluşu, doğaya bakış açımızı ve gerçeklik hakkındaki görüşlerimizi sarsıyor. Düşünce yapılarımız ve varsayımlarımız da doğaya ayak uyduruyor ve etkileniyoruz. Biliyorsunuz, kuantum fiziğindeki süreksizlik tüm mikro elektroniği değiştirdi ve dijital teknoloji çağı içine girdik. Bilgisayarlar, cep telefonları, HD televizyonlar; küçük adımlarla bölünen hareketleri sayesinde hata payını azaltıyor, azaltmaya çalışıyorlar. Hem ses hem görüntü netlik kazanarak iletişim daha berrak hale getirilmeye çalışılıyor. Yakında nano-teknoloji pek çok alanda hayatımızın bir parçası haline gelecek.

Analog, oldukça prestijli ve bu prestiji ister istemez hak ediyor zaten, çünkü gerçek; taklit değil, mış gibi değil, ne ise O. Görüntüde diledikleri milyon pixeli yakalasınlar, müzikte diledikleri K Hz’lerde sample oranları ile kayıtlar yapsınlar asla analog kalitesine ulaşamayacaklar. Nano-teknoloji ile analog arasındaki rekabeti görmek için inanın sabırsızlanıyorum.

Hakan Cezayirli: Yine yukarıda bahsettiğimiz konularla bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir konu da bir soru yöneltmek istiyorum. Son bir kaç yıldır hem ülkemizde hemde yurtdışında müzik piyasasında ciddi sorunlar var. Geçen sene etkilerini göstermeye başlayan ekonomik krizin bu sorunları arttıracağı düşünülüyor. Konunun içindeki bir kişi olarak sizce gelecek nasıl şekillenecek.

Ahu Ünalp: Her inişin elbet bir çıkışı vardır. Bu konu hepimizi ilgilendiriyor. Adeta domino taşları gibiyiz, müzisyenler neredeyse yalnızca verdikleri konserlerden geçimlerini sağlıyorlar, domino taşlarını sıralamak gerekirse; müzisyen, müzik enstrümanı yapımcıları, müzik stüdyoları, müzik stüdyolarının hardware üreticileri, müzik yapımcısı kurum ve kuruluşlar, müzik ithalatçıları, nihai müzik satıcıları, hi-fi müzik sistemi üreticileri, hi-fi

ithalatçıları, nihai hi-fi satıcıları ve müzik sektöründe yer alan tüm yazan, çizen, çalan, dinleyen, emeği geçen herkes... Eskiden derdim ki; müzik sistemlerini arabanız gibi düşünün, benzinsiz bir işe yaramazlar. Hi-fi sistemler müzik olmadan çalışmaz. Bugün bu tabirimi kullanmıyorum, neden??? Artık hava kompresörlü motorlara sahip olan araçlar var. Her şey değişiyor, hem de süreksiz değişiyor. Gelecek nasıl şekillenirse şekillenir, gelecek herkesin kendi bilinç ve algısına göre şekillenecek, birlikte şekillendireceğiz. Bence kimsenin korkmasına gerek yok, yeter ki gezegende müzik bitmesin... Düşünün; bir albümden bir prodüktörün adı silinebilir mi, emeği yok sayılabilir mi, eğer müzik firması prodüktörünün adını siliyorsa, o müzik firması da tarihten silinir. Üreten, her zaman ürettiren ve üretilenden daha karmaşık ve akıllıdır. Hiçbir zaman bir hoparlörün bir ses mühendisi ürettiği görülmemiştir. Ve hiçbir zamanda bir plak, bir müzisyen üretemez. Müziğe ve emeği geçen herkese saygı duyularak müzik dinlendiği ölçüde, gelecek şekillenmeye devam eder.

Hakan Cezayirli: Ahu Hanım kendi isminizle kurduğunuz bir plak şirketiniz var. (http://www.ahuunalp.com) Okuyucularımıza bu oluşum hakkında bilgi verebilir misiniz.

Ahu Ünalp: Buna bir plak şirketi değil de, nasıl kayıtlar yaptığımı anlatan bir web sitesi diyelim. Kayıtlar basılacağı zaman Mikrop Gramofon etiketi ile olmasını tercih ederim ya da müzisyenin anlaşmalı olduğu firma kim ise oradan basılabilir. Kayıt maceram eskilere dayansa da, son beş yıldır kayıt yapıyorum

Stereo Mecmuası 14 www.stereomecmuasi.com

Page 15: Stereo Mecmuası Sayı 10

diyelim. Benim uyguladığım analog kayıt konusunda iyi bir noktaya gelmek için, her konuda olduğu gibi çok çalışmak, çok çeşitli mekanlarda denemeler yapmak gerekiyor. Stüdyolarda kayıt yapmak bana göre değil, her gün aynı yemeği yemek gibi... Ya da bir fotoğrafçının her gün birbirine benzer vesikalık fotoğraflar çekmesi gibi...

Hakan Cezayirli: Çok önemsediğim bir konu var. Konunun mutfağındaki insanların hifi dünyasında önemli bir yeri var. Bir şekilde müzisyenlerin performasından nihai olarak evlerimizde sistemlerimizde dinlediğimiz müziğe gelene kadar geçen yolculukta kaydı yapan kişinin bakış açısı ve teknik kapasitesi en önemli etkenlerden bir tanesi. Bu konuda neler söylemek istersiniz.

Nagra 4 (Resim alıntı: Trew Audio)

Ahu Ünalp: Ben kendi bilincimden size bir şey söylerken; siz, kendi bilincinizden beni bilginizin çapı dahilinde algılar ve dediklerimi anlamlandırırsınız. Kişilerin anlamak kelimesinden genellikle, kendilerine bir şey

açıklandığında bunu anlamlı ve mantıklı bulmalarını kastettiklerini sanıyorum. Yani, halihazırda bildikleri ve inandıkları şeylerin tutarlı olmasını... Bununla birlikte, gerçekten yeni bir şeylere baktığınızda ya da işittiğinizde böyle bir şey bekleyemezsiniz. Keşfedilen şey tuhaf ya da şaşırtıcı, çoğu kez kabullenmesi zor olacaktır. Bu, seslem olarak nitelendirdiğimiz, her harf, her nota, her frekans için değişmezdir. Frekans saniyedeki faz döngüsü sayısıdır. Kaydı yapan kişinin frekansı, teknik kapasitesi ve tecrübesi son derece önemlidir. Bilirsiniz her olasılık raporu belli bir bilgisizlik seviyesinin teşvikiyle ortaya çıkar. Gerçekte, yani analog alemde faz, dairesel döngüler yapar, sanıldığı gibi yukarı aşağı değildir. Aşağı yukarı olarak düşünen analogcular ile fazın gerçekten dairesel döngüler yaptığını bilenler arasında da teknikleri bakımından uçurumlar vardır. Buna da uygulayıcıların faz farkı diyelim dilerseniz. Basit bir örnek vermek gerekirse, kaydınızı yaptıktan sonra bandınızı saklama şekliniz (heads out-bandın baş kısmı dışarıda, tails out -bandın kuyruk kısmı dışarıda) dahi sizin kendi manyetik alanınızı nasıl kullanıp kayıt yaptığınız hakkında ustalara ipucu verir. Eskiden bu konuda oldukça takıntılı idim, bu takıntım sayesinde, hem hifi hem de kayıt mutfağından pek çok usta ile tanıştım, fırsatlar yaratarak bazıları ile tanışıp, kısa dönemlerde kendileri ile çalışma imkanları yarattım. Herkesin kendi bilinci dahilinde uyguladığı teknikler var, bu işin yalnızca bir doğrusu yok, doğru teknikleri uygulama şekilleri var. Örnek vermek gerekirse ben kendime referans olarak Brüel & Kjær ve Nagra’yı alırım. İşlemcimin hacmi kadar Brüel & Kjær ve Nagra sistemlerini algılar, dinlerken de QUAD’ı tercih ederim.

Hakan Cezayirli: Sitenizden anlayabildiğim kadarı ile kayıtlarınızı gerçekleştirirken oldukça purist bir yaklaşımınız var. Az cihaz, tek mikrofon ve altın oran. Ayrıntıları sizden dinleyelim.

Ahu Ünalp: Ben sesin fotoğrafını çekmeyi seviyorum, fotoğrafı çekerken suni ışık yerine doğal ışığı tercih ediyorum. Fotoğrafı çekerken trikler yapmıyorum, fotoğrafı çektikten sonra programlar kullanıp doğallını bozmuyorum. İki kanalım var, mikrofonumu kulaklarım ve tüm bedenim, kablomu sinir uçlarım, makinamı ise yalnıca beynim gibi kullanıyorum. Ancak son dönemde kendime dijital taşınabilir bir kayıt cihazı aldım, avuç içine sığan bu cihaz ile her yerde denemeler yapıyorum. Neden dijital bir cihaz aldınız diye sorabilirsiniz: müzisyenler

Stereo Mecmuası 15 www.stereomecmuasi.com

Page 16: Stereo Mecmuası Sayı 10

için, müzisyenlerin içi daha rahat olsun diye! Genelde analog kayıt yapmak müzisyen için çok sıkıntılı bir hale geliyor. Hele ki partisyona bağlı işler kaydediyorsanız, aynı eseri 90 kez take almak zorunda kalabiliyorsunuz, her seferinde bandı başa almak, her seferinde müzisyenin gerilen sinir sistemini normale döndürmek büyük sabır istiyor. Ve ben zamana inanmadığım için time coding’i olmayan bir model kullanıyorum, Gleen Gould’un bile uncut’sız bir kaydı yok, kısacası mükemmele ulaşmak bir Zihni Sinir projesi haline geliyor. Analog kaydın başarısı için, tüm bileşenlerin aynı fazda olması şart; müzisyen, enstrüman, kayıtçı, kayıt ekipmanı tek bir zihin haline gelmeli. Bugünlerde yeni dijital oyuncağım ile çok eğleniyorum. 110011 : )

Hakan Cezayirli: Nagra’nız sizin için çok değerli anlaşılan. Sanırım bir Model IV kullanıyorsunuz. Hem hifi hemde kayıt endüstrisinde son yıllarda reel cihazları yine yükselişte. Sizin reel cihazlarına bakış açınız nedir?

Ahu Ünalp: Nagra en sevdiğim cihazım, infrasonic frekansları da kaydedebilen tek modeli IV SJ kullanıyorum. Kayıt sektöründe analog cihazları kullanlar, zaten ekipmanlarından zor vazgeçiyorlar, dolayısı ile özenle kullanıyorlar ancak jenerasyon değişiyor, banda kayıt yapanların sayısı oldukça azaldı. Bant bulmak eskisi kadar kolay değil, hammadde fiyatlarında inanılmaz bir artış oldu, pek çok bant üreticisi firma kapandı, taze ve istediğiniz spesifikasyonlarda bant bulmak adeta özel bir uğraş haline geldi. Kayıt endüstrisinde analog kayıtlarda bir artış var mı yok mu bunun için istatistiksel bir şey söylemem çok zor. 180 ya da 200 gr olarak basılan plaklar genelde eski kayıtlar, yeni analog kayıtlara nadiren rastlıyoruz. Parantez içinde söylemem gerekirse dijital kayıt yapıp plak basanları, bu kategoriye hatta hiçbir kategoriye sokmamak gerekiyor. Ancak hifi taraftan bakarsak eski ve iyi bakılmış cihazlar her geçen gün daha da kıymetli hale geliyor. Geçen ay çok sevdiğim sektör dostlarımızdan sevgili Reşit Tiğli bana bir Nagra III hediye etti, İzmir TRT’den çıkan mono bir cihaz, son günlerde onu büyük bir keyifle temizliyorum. Lozan’a gidip bakıma sokmayı bile düşünüyorum. Çocuklarım olursa miras kalır :)

Hakan Cezayirli: Arzu ederseniz biraz da hifi konusuna dönelim. Siz Türk hifi scene’inde

aktif olarak çalışan ve emek veren az sayıdaki bayandan bir tanesisiniz. Bayanların hifi piyasasındaki yeri nedir. Size bakış açısı nasıl?

Ahu Ünalp: Yurt dışındaki üretici firmalarda pek çok bayan, hifi’ın çeşitli alanlarında faaliyet gösteriyor ancak ülkemiz için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil, varsa da ben kendileri ile tanışmadım henüz. Bunu çalışma arkadaşlarıma ve müşterilerime sormak gerek, kimin hangi bakış açısı ile baktığını bilemem.

Hakan Cezayirli: Bayanların hifiyi bir hobi olarak kabul etmesi ve ilgilenmesi bence hifi’ye bir zerafet kazandırıyor. Ülkemizde bu ilgi pek istenen boyutta değil. Sizce bu hobiyi erkek dominantlıktan kurtarmak mümkün mü?

Ahu Ünalp: Bayanların ülkemizde hifi’ya bakış açıları aynen kuzey kutup milliyetçiliği gibidir. Avustralya ya da Yeni Zelanda’da Güney Kutbunun üst kısma yerleştirildiği dünya haritaları satın alabilirsiniz –ki bunun mantığı anlamsız bir eğlenceden fazlası değildir. Kadınların hifi’a bakış açısı; “kuzeyin” “yukarıda” keyfice belirlenmiş bir polarite olduğunun yalnızca bazı bilinçler tarafından algılanması gibidir. Başka bir benzetme yapmam inanın mümkün değil. Her ne zaman ki kadınlar evlerinde hifi sistemlerden müzik dinlemeye başlarlar; işte o zaman, hifi sever erkekler tarafından bu gezegen daha yaşanası bir hale gelir. Kıymetli salonlarında eşlerinin müzik zevkini eziyete döndüren hifi düşmanı bayanlara aynı uygulamayı mutfaklarında yapmak gerek bence... Bu durumdan muzdarip yüzlerce kişi bilirim. Bugüne kadar yalnızca bir adet bayan hifi sever tanıdım, sevgili Aylin Özgül, kendisi ile hifi sohbeti yapmayı çok severim, ayrıca kendileri beğeni ile takip ettiğim bir fotoğraf sanatçısıdır.

Hakan Cezayirli: Sizin QUAD markasına olan ilginizi hemen herkes biliyordur. Bir kez de buradan soralım neden QUAD?

Ahu Ünalp: Hifi üreticisi her firmaya saygım sonsuz, ancak QUAD benim için fetişizm gibi, tarifi yok.

Hakan Cezayirli: Geleneksel bir Mecmua sorusunu size de yöneltmek isterim. İyi bir hifi sistemini kurarken nelere dikkat edilmelidir ve izlenecek yol sizce nasıl olmalıdır?

Ahu Ünalp: Öncelikle müzik dinlediğiniz

Stereo Mecmuası 16 www.stereomecmuasi.com

Page 17: Stereo Mecmuası Sayı 10

mekanın hacmi, daha sonra seçtiğiniz ürünlerin mekan içerisindeki yerleşimi ve cihazların birbirleri ile olan uyumu...

Hakan Cezayirli: Şu an kullandığınız müzik sisteminin ayrıntılarını da alalım lütfen?

Ahu Ünalp: Her şey QUAD, dönem dönem sistem bileşenleri yine QUAD olarak değişmekte, kablolamam ise Ecosse. Filtrelemem ise sponsorum olan ISOTEK’den.

Hakan Cezayirli: Stereo Mecmuası okuyucularına Ahu Ünalp’ın kişisel meraklarını da tanıtmak isteriz. Kimdir Ahu Ünalp neler yapar, nelerle ilgilenir?

Ahu Ünalp: 35 yaşındayım, gezegendeki hemen hemen her şeyle ilgiliyim. Müzik haricinde, etimoloji, gen frekansları ve Güneş Dil Teorisi ise özel ilgi alanlarım. Dilleri severim, Latince ve Grekçe biliyorum, şimdilerde İsveç’çe öğrenmeye çalışıyorum. Dünya mitolojisi ve türlerin kökenleri hakkında okumayı ayrıca çizgi film izlemeyi çok severim. Son dönemde çikolata yapımına merak sardım, leziz çikolata topları yapmaya başladım.

Hakan Cezayirli: Ahu Hanım müziğin hayatınızda bu denli önemli hale gelme

hikayesi nedir? Bu ilgi nereden geliyor?

Ahu Ünalp: Amcam Tufan Ünalp caz müzisyeni, oradan geliyor büyük ihtimalle... Kendisi uzun yıllar İsveç’te iken, piyanosu ve arşivi bizim evdeydi.

Hakan Cezayirli: Dinlemekten hoşlandığınız albümler nelerdir? Birde sıkı bir Arvo Part takipçisi olduğunuzu biliyorum. Neden Arvo Part?

Ahu Ünalp: Özellikle şu ya da bu albüm diyerek isim veremeyeceğim. Sevdiğim binlerce albüm var... Neden mi Arvo Part? Bir dönem atonal müzikten büyük zevk alıyordum, sanırım o zamanlar daha atonal bir kişiydim : )

Hakan Cezayirli: Bir röportajınızda tüm albümlerinizi dağıttığınızı ve sadece tek bir plağı (sanırım Arvo Part idi) kendinize bıraktığınızı söylemiştiniz. Şu an durum nasıl? Eski albümleri tekrar satın aldınız mı?

Ahu Ünalp: Evet, yalnızca bir plağımı saklamıştım, Gurdjieff’in müzikleri idi, onu da o günlerde Mikrop Gramofon’un isim babasına hediye ettim. Son beş yıldır arşivci değilim. Tüm çocukluğum müzik ve kitap arşivlerimizi düzenleyerek geçti, deli gibi onları dizer, değişik kombinasyonlar yapardım çocuk aklımla...

Hakan Cezayirli: Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz son sözleri alalım.

Ahu Ünalp: Ne zaman bir çekirdek ekersin, istediğin atomu elde edersin. Burası atomik bir bahçe, herkese; bol fotonlu, huzurlu anlar dilerim.

Hakan Cezayirli: Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Hakan Cezayirli

Stereo Mecmuası 17 www.stereomecmuasi.com

Page 18: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 18 www.stereomecmuasi.com

Page 19: Stereo Mecmuası Sayı 10

Hi-Fi'nin Ufak Bir Tarihçesi Bölüm 6Hifi'nin Ufak bir tarihçesi yazı dizimiz hemen hemen Stereo Mecmuası'nın ilk sayısından beri devam etmekte. Geçmiş bölümleri dergimizin eski sayılarında ve/veya web sitemizde bulabilirsiniz.

Lynn Olson’un yazılarından aslına olabildiğince sadık kalmaya çalışarak tercüme edilmiştir. Kendisine buradan bir kez daha teşekkürlerimizle –Thank you Lynn-

-Nereden geliyorum?-Nereye gidiyorum?-Ben kimim?

Antik çağdan kalma olan bu sorular hala bizi terk etmiş değiller. Ufak değişikliklerle bu soruları müziksever, odyofil, hobici veya usta mühendis’in ilgisini çekecek şekle dönüştürülebilir.

-Ses röprodüksiyon (sesi tekrar canlandırma) sanatı nereden geliyor?-Bu sanat nereye gidiyor?-Ben bu sanattan neler bekliyorum?

KEF’in B110

Bu 70’li yıllarda sıkça kullanılmaya başlanan “sistem modelleme” yaklaşımı zamanla sürücü dizayn aşamalarında da kullanılmaya başlandı. Örneğin BBC, birbirleriyle tamamı ile eşit verilere sahip olabilecek çift sürücülerin yapılabilmesini sağlayacak ve dolayısıyla sürekli ve tekrarlanabilir verilere sahip olabilecek monitör hoparlörler için sürücü materyeli araştırmasına girmişti. Ağaç ürünlerinden elde edilen ve asetat plastikten türetilen Bextrene, ilk olarak KEF’in B110 sürücüsünde kullanıldı ve bu sürücü ile halen günümüzde efsane olarak anılan ve bir BBC dizaynı olan LS 3/5a kompakt monitörü

üretildi.(Audionics’te çalıştığım günlerde BBC’ye müracaat edip, lisanslı olarak LS 3/5a’yı üretmek istediğimizi bildirmiştik. 10 ay kadar uzun süren bir İngiliz sessizliğinden sonra aldığımız cevap “siz bu işi unutun” türündendi. Audionics eğer başka üreticiler gibi gemisini yürütmeyi bilseydi, biz de ikinci sınıf bir kopyasını üretip, kendi muhteşem ve orijinal dizaynımızmış gibi tanıtımını yapar ve yeterince reklam ile dergilerde çalışanlarla iyi ilişkiler sonucu ilk olarak bizim başardığımıza herkesi ikna edebilirdik!)

Rogers LS 3/5a

70’lerin sonuna doğru, yine BBC, polipropilen sürücüler üzerine ciddi çalışmalar yapıp çok başarılı modellere imza attı. Polipropilen’in avantajları başka materyellere ihtiyaç duymaması, daha yüksek hassasiyet/verim ve daha düzgün bir frekans eğrisi vermesidir. Halen çözümünü bulamadığım farklı çalışmalarla bu BBC patentleri hiçe sayıldı ve 3 yıl gibi bir zaman zarfında herkes (ve kardeşleri) polipropilenden imal edilen sürücüler üretmeye başladı. Bugün çok sıradan sayılabilecek hızlı tüketime yönelik çok katlı müzik setlerinde bile polipropilen sürücüler kullanılıyor. Bundan şunu çıkartabiliyorum: Demek ki polipropilen sürücülerin maliyeti kağıt bazlı olanlarından daha ucuz. Ancak BBC bir olayın arkasında hassasiyetle duruyordu. Bu polipropilen sürücülerinin çapı 8 inç’ten daha büyük olmamalıydı. Nitekim LS3/5’in varisi olan son BBC monitörü de Dynaudio’nun 5.5 inçlik polipropilen sürücüsünü kullanıyor. Ben de onlarla hemfikirim. Bu çap polipropilenden en iyi verimi alabileceğiniz ölçüdür.

Stereo Mecmuası 19 www.stereomecmuasi.com

Page 20: Stereo Mecmuası Sayı 10

Elektroniklere geçelim, 60’ların sonu ile 70’lerin başlarında üretilen elektroniklerin büyük çoğunluğu sıkça patlamalara maruz kalır, sesleri de bayağı kötüydü. Tabii ki kastettiğimiz zamanla klasik olarak kabul edilmiş modeller değil de aslında hiç üretilmemesi gerekip direkt olarak çöpü boylaması gereken cihazlardı.

Audionics ampli şeması (resim: Nutshell Hifi)

70’li yılların başlarında mühendisler bir sürü problemle cebelleşiyorlardı: gerçek hoparlörlerin dirençleri karşısında amplifikatörlerin yeterli faz aralığını koruması, Nyquist’in geri beslemedeki denge kriterleri, çıkış ve sürücü katlarında Safe Operating Area (güvenli çalışma Alanı) sınırlarında kalabilme, ve bunun gibi bir sürü ufak tefek şey... Audionics’in ilk amplisi PZ-3 bu anlattıklarımızla tam tamına örtüşür: yüklü bir geribesleme, çok düşük THD (Toplam Harmonik Distorsiyon) ölçümleri (% 0.03, anlaşıldı mı?) Ölçümleri gayet de başarılı idi. Ancak gerçek hayatta pek de sağlam değildi. Sürücü transistörleri nedense kısa devre olmayı çok seviyorlardı, bias dirençleri de duman üretmeyi, hatta soğutma ızgaralarından alev püskürtmeyi de deniyorlardı...

Ürettiğimizden fazlasının tamire geri geldiği günleri anımsıyorum. Bazı amplilerimizin baskılı devreleri tanınmaz konumdaydı. Dış kasaları bile çıkan alevlerden hasar görüyordu. Baskılı devreleri değiştirir, dış kasalarını tekrardan boyar ve yeni diye tekrar piyasaya sürülürlerdi... PZ-3 Audionics’e büyük paralar kazandıran bir cihaz olmadığını söylemeye pek gerek yok sanırım. Tek tesellimiz, rakip firmaların ürettiği yüksek wattlı amplilerin bizimkilerinden daha sağlam olmadıklarıydı. (evet rakip firmaların

ürünlerini kendi atölyemizde test ederdik)

70’lerin ortalarında piyasaya, TIM (Slewing) distorsiyonu keşfiyle Matti Otala çıktı. 1 numaralı mühendisimiz (PZ-3’ü dizayn eden yaşlı muhafazakar tasarımcımız) Otala’nın AES bültenlerinde yayınlanan ilk çalışmalarını tamamıyla saçma olarak nitelendiriyordu. (Aslında çok daha kaba tabirler kullanıyordu) Daha genç olan 2 numaralı mühendisimiz Matti Otala’nın yazılarını ciddiyetle okuyup anlamaya çalışmış, geleneksel düşünce ve uygulama metotlarını bir kenara itip daha yenilikçi bir yaklaşımla sorunları çözmeye yönelmişti.

Geri beslemeyi ciddi bir şekilde düşürüp (geri besleme 40-50 dB’den 20 dB’ye geriledi) olabilecek en lineer tamamlayıcı-simetrik topolojileri kullanarak (the most linear complementary- symmetry topology) distorsiyonu %0.1’lere kadar çıkardı. Slew rate ve güç bant aralığı (power bandwidth )faktör 10’dan 50’ye katlandı. Ancak en iyisi artık cihazı bozamıyorduk... Hoparlör simülasyon cihazımı bağladığımda bile bozulmuyordu...

Audionics CC-2 şeması (resim: Nutshell Hifi)

1976’da Audionics ABD’de satılan ilk düşük TIM (Low TIM) amplifikatörü olan CC-2’yi piyasaya sürdü. Hem PZ-3’ten çok daha iyi bir sesi vardı hem de arıza yüzdesi % 1’in epey altındaydı. Hem ses iyileşmesinin hem arıza yapmamasının altında 200 kHz’lik bir güç bant aralığı (power bandwidth), ve 60 derecenin çok üstünde olan faz aralığı (phase margin) yatıyordu. Bu iki veri de o yıllarda pek rastlanılamayan değerlerdi. Günümüzde artık eskimiş olan CC-2’mi pek kullanmıyorum ama halen hiç fena olmayan transistörlü ampliler sınıfına koyabilirim. Artık tüm transistörlü amplifikatörler de CC-2’nin temel dizayn

Stereo Mecmuası 20 www.stereomecmuasi.com

Page 21: Stereo Mecmuası Sayı 10

prensiplerini kullanıyorlar. Matti Otala’nın çalışmaları katıhal ampli tasarımcıları üzerinde o kadar büyük bir etkisi oldu ki neredeyse tüm High-End mühendisleri ondan esinlenmeye başladılar... Üstelik yüksek bir slew rate’in ve tatminkar bir faz aralığının beraberinde getirdikleri daha iyi bir güvenilirliği tartışmanın pek gereği yok sanıyorum. Herkes güvenilirliği sever. (Gerçi bazı yazılım firmalarını ayrı tutmak gerekir ama o da konumuzun dışında...)

70’lerin ortasında High-End piyasası büyümekle meş-gulken Harry Pearson’un “The Abso!ute Sound” isimli dergisi ilk adımlarını attı. HP’nin yaklaşımı Holt’un-kinden daha sübjektif olmakla beraber, Holt’tan daha farklı ve alışılagelmişin dışında olan ürünlere yer

veriyordu. HP’nin yazılarını, benim ilgimi pek çekmeyen ürünler hakkında oldukları için (Dahlquist DQ-10, büyük Infinity panelleri,

sıklıkla yenilenen Magneplanar ve Audio Research ürünleri gibi) pek sıklıkla takip etmiyordum.

Ancak kişisel görüşlerimi bir kenara atıp, HP’nin ilk çıkan CD’lerin sesinin gerçekten kötü olduklarını bas bas bağıran ilklerden olması ve lambalı elektroniklerin tekrardan canlandırılması için gösterdiği gayretlerini de takdirle karşılamalıyım. Özellikle de Stereophile yeni sahiplerine satıldığında HP kolaylıkla yok olabilecek çok önemli bir devamlılık ve kararlılık gösterdi. Bugünlerde yayınlanan Stereophile dergisi bildiğimiz eski dergiye ne stil ne de içerik olarak benzememektedir. Sivri dili, esprili anlatımı ve alışılagelmiş kurallara karşı gelmesi tamamıyla ortadan kaybolmuştur.

Çeviri: B.M

Hi-Fi’nın Ufak Bir Tarihçesi yazı dizimizin önceki bölümlerine ulaşmak için Stereo Mecmuası web sitesinde “Makalelerimiz” bölümünü ziyaret edebilirsiniz

Stereo Mecmuası 21 www.stereomecmuasi.com

Page 22: Stereo Mecmuası Sayı 10

Audio Consulting Ziyareti

Audio Consulting firması hifi piyasasında sıra dışı ve oldukça pahalı ürünleri ile tanınıyor. Geçtiğimiz bayram sırasında, bazı ürünlerini de kullandığım firmayı ve sahibini ziyaret etme fırsatı yakaladım. Audio Consulting aslında bir şahıs firması ve sahibi olan Serge Schmidlin her şeyi İsviçre'de yeşillikler içerisinde yer alan villasında tasarlıyor. Doğal olarak bir ofis olarak beklediğim ziyareti de evine gerçekleştirmiş oldum:)

Serge, oldukça cana yakın ve sıcakkanlı birisi. Asıl mesleği kimyagerlik,ayrıca akademik olarak doktorasını da tamamlamış. Uzun süre kendi mesleği ile ilgili bir alanda çalıştıktan sonra, hifi'ye olan ilgisi onu kendi firmasını kurmaya yöneltmiş.

Zaman içinde kendi beklentisinden de hızlı şekilde büyümüş ve tanınır hale gelmiş. Şimdi ise hi-fi üzerine kendi ürünlerini tasarlıyor ve üretiyor. Bilindiği gibi oldukça egzotik ürünleri var. Tamamen

butik diyebileceğimiz bir anlayışla çalışıyor ve genelde sipariş üzerine üretiyor. Audio Consulting firmasının ilginç bir üretim felsefesi var.

Prensip olarak tüm ürünlerinde olabildiğince doğal bazlı parçaları ve kendi üretimlerini tercih ediyor. Örneğin cihazların kutuları CNC tezgahında işlenmiş MDF üzeri boya veya ahşap kaplama, gümüş kabloları kendi verdiği özelliklerde üniversitede hazırlanıyor, yaptığı kablolar üzerinde sadece pamuk kılıf var, cihazlarında sinyal yolu üzerinde kapasitör yerine trafo kullanmayı tercih ediyor, tüm trafolar kendi özel üretimi vs. gibi ve bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Yaklaşık 8 senedir de cep telefonu kullanmadığını da belirtirsem sanırım Serge'in doğal olan şeyleri kullanma konusundaki hassasiyeti daha iyi anlaşılacaktır:)

Stereo Mecmuası 22 www.stereomecmuasi.com

Page 23: Stereo Mecmuası Sayı 10

Ziyaretten fotoğraflar

Stereo Mecmuası 23 www.stereomecmuasi.com

Page 24: Stereo Mecmuası Sayı 10

Ziyaretten fotoğraflar

Ziyaret günü sabah erkenden yola çıkıp Audio Consulting'in bulunduğu yer olan Lozan yakınlarındaki Commugny kasabasına vardığımda vakit öğlen olmuştu bile.

Serge ile buluşup güzel bir yemek ve bol muhabbettin ardından sıcak bir kahve eşliğinde dinleme odasına çıktığımızda karşımda, hala üzerinde bazı çalışmalar yaptığı referans sistemi duruyordu. Dinleme odası çatı arasında ve herhangi bir akustik düzenleme yapılmamış. Çatı arası olduğundan dolayı tavan ahşap kaplama ve eğimli. Nispeten böyle bir sistem için de ufak bir oda olduğunu belirteyim.

Test sisteminin bileşenlerinden kısaca bahsedecek olursam, hoparlörler son tasarladığı Rubanoid isimli olanlar ve şimdiye dek görmediğim bir yapıdalar. Yaklaşık 103db hassasiyete sahip olan hoparlörün, el yapımı özel bir kağıttan silindir şeklinde ünit'leri var. Dış çerçeve ahşap kaplama ve cila yerine el ile sürülen özel bir yağ ile parlatılmış. Ahşabın dokusu bu şekilde çok daha doğal görünüyor. Her bir hoparlörde toplam 4 adet yarım silindir şeklinde ünit var. Bu ünit'lerde papirüs kağıdına benzer el yapımı çok özel bir kağıt kullanılıyor. Zaten yakından bakınca ünit'lerde kullanılan kağıdın homojen bir yapıda olmadığını görüyorsunuz. Hoparlörün hemen yan tarafında birkaç adet büyük kapasitörün olduğu pasif filitre devresi yer alıyor. Hoparlörün bağlı olduğu güç yükselteci ise Serge'in yeni tasarladığı mono yapıda bir ürün. Hala üzerinde çalıştığını ve henüz tam olarak bitirmediğini belirterek, zaman zaman farklı bazı şeyler denediğini söyledi.

Bununla birlikte ön yükselteç katı da her zamanki gibi gene kendi ürünü olan Silver Rock trafolu pasif ön yükselteç. Bu arada belirtmem gerekirse Serge, elektriği sistemdeki en önemli problemlerden biri olarak görüyor. Henüz akü/pil beslemeye geçmeden önce bir süre ürünlerinde kendi tasarladığı özel güç ve izolasyon trafolarını kullanmış, zamanında elektriği süzmek için aşağı katta kullandığı trafoları gösterdiğinde bayağı şaşırdım, bir duvar dolusu trafo raflarda öylece duruyordu. Şu anda ise yaptığı tüm ürünler tamamen pil veya akü besleme ile çalışıyor. Bu şekilde elektrikten kaynaklanan pek çok olumsuzluğu elimine ettiğini belirtiyor. Sistemin kalbinde ise kaynak olarak ilginç şekilde ipod duruyor.

Stereo Mecmuası 24 www.stereomecmuasi.com

Page 25: Stereo Mecmuası Sayı 10

Ziyaretten fotoğraflar

Stereo Mecmuası 25 www.stereomecmuasi.com

Page 26: Stereo Mecmuası Sayı 10

Dijital olarak kritik tüm dinletileri sadece ipod'a kaydedilmiş şarkılarla yapıyor. Özel tasarladığı bir düzenek ile ipod beslemesini ayırmış ve kapasitör ile yapmış. Kendi ürün gamında da daha sadeleştirilmiş bir ipod kaynak bir ara bulunuyordu. Böyle bir kaynaktan çıkan ses ise oldukça şaşırtıcı ve etkileyici diyebilirim...

Silver Rock TVC pre-amp

Dinletiye ipod da Audio Consulting in tasarladığı bazı ekipmanlarla kaydedilmiş özel bir parça ile başladık. Bu esnada ilk fark ettiğim şey detaylar ve sahnedeki derinlik hissi oldu. Sesler oldukça akıcıydı ve hoparlörler ortadan kaybolmuştu. Sahne çok gerçekçiydi ve oldukça dinamik bir ses sunumu vardı. Buna rağmen orta bant bana bir parça sert gibi gelse de, genel olarak sistem gayet dengeli bir şekilde çalıyordu. Bunlara ek olarak oldukça ferah ve zorlanmadan çalan bir sistem olduğu belli oluyordu, neredeyse her tür ayrıntı rahatlıkla duyulabiliyordu.

Mains Independant Power Amplifier

Bu noktada şunu belirtmemde fayda var; burada duyduğum sesi başka sistemlerle karşılaştırma yapmak çok doğru değil ve her sistemi kendi içerisinde değerlendirmek daha doğru geliyor bana. Yine de söylemek

gerekirse etkileyici olduğu ve bir süre oturduğum yerde nefesimi tutarak dinlememi sağladığını kabul etmem lazım.. Bunda hoparlörlerin etkisi şüphesiz çok fazla. Rubanoid ismindeki hoparlörler gerçekten alışılageldik bir yapıda değiller.

Serge hoparlörleri ile ilgili ayrıntıları anlatırken ünlü usta Jean Hiraga'nın da kendisini ziyarete geldiğini ve hoparlörleri hakkında çok faydalı tavsiyelerde bulunduğunu söyledi. Sanırım yakında hifi fuarı için birlikte bir oda kiralayarak ürünlerini fuarda sergileyecekler. Rubanoid hoparlörlerin arka tarafında yerde sağ ve sol kanal için 2 adet bas ünitleri duruyor. Seçtiğimiz bir parçayı bas ünitli ve ünitsiz olarak dinledik. Tek başına hoparlör çalarken altlarda oluşan eksiklik hissi, bas ünitinin devreye girmesi ile kayboluyor ve büyük bir hacim hissediyorsunuz. Ancak henüz tasarım aşaması bitmemiş olduğundan bazı değişikliklerin nihai üründe olabileceğini de bilmekte fayda var.

Rubanoide bas unitesi

Bu arada size Serge in yaptığı ve beni oldukça şaşırtan bir deneyden bahsetmek istiyorum. Dinleti odasına ilk girdiğimiz sırada tüm cep telefonlarını kapamamızı özellikle rica etti.

Stereo Mecmuası 26 www.stereomecmuasi.com

Page 27: Stereo Mecmuası Sayı 10

Cep telefonu ve benzeri aygıtların yaydığı elektromanyetik radyasyonun sistemler ve özellikle hava üzerinde oldukça büyük etkisi olduğunu belirterek birazdan bunla ilgili bir test yapacağımızı söyledi. İlk dinletileri gerçekleştirdikten sonra ortamdaki EMI/RFI dalgalarının yarattığı etkiyi göstermek için teste başladık. Önce ipod üzerinden bir referans parça seçti ve onu dinledik, sonra tüm camları ve kapıları açtı içeri dışarıdan temiz (aslında EMI dalgaları ile pislenmiş!) hava geldi. Birkaç dakika sonra tekrar kapılar ve pencereler kapatılıp aynı parçayı dinledik. İnanılmaz biçimde sahne derinliği azalmış ve son derece rahatsız edici bir ses çıkmıştı ortaya. Bu duruma oldukça şaşırdığımı ifade etmeliyim. Ben nasıl olur da böyle bir sonuç olabileceğini düşünürken, Serge'de odasına özel olarak yaptırdığı bir cihazı çalıştırdı. Tıp alanında kullanılan ve oldukça pahalı olduğunu belirttiği bu cihaz, anladığım kadarı ile ortamdaki elektromanyetik radyasyonu yok ediyor. Fiyatından dolayı pek nihai tüketicinin evine girmesi mümkün olmasa da, yaptığı iş gerçekten çok ilginç.

Firmanın ilginç tasarımlı pikap kolu

2-3 dakika sonra ilk seçtiğimiz referans parçayı tekrar dinledik. Tekrardan şaşırarak sahnenin derinliğinin geldiğini, sistemdeki rahatsız edici sesin gidip, çok daha müzikal ve akıcı bir ses geldiğine şahit oldum. Sanırım sistemler üzerinde bambaşka bir nokta bu. Şimdiye dek pek düşünmediğimiz belkide düşünüp önem vermediğimiz ama bir o kadar da etkili olabilecek bir durum... Dinleti sonrasında yaptığımız sohbet esnasında bu konu ile ilgili tekrar konuştuk. Sonuçta herkes böyle özel bir sistemi evinde kuramaz, daha uygun bazı çözümler olup olamayacağı

konusunda fikir alışverişinde bulunduk. EMI/RFI dalgalarını geçirmeyen boya ve duvar kağıtları hakkında topraklama problemleri olabileceğini ve bu yüzden tercih etmediğini öğrendim. Belki de bizim için dinleti mekanlarına en azından cep telefonu sokmamak bir farklılık yaratabilir:) Sonuçta oldukça şaşırtıcı ve etkileyici bir deneydi benim açımdan.

A.C. üretimi pikap

Sistemin analog kaynak kısmı ise baştan yenilenmeye girdiği için dinleme imkanım olamadı ancak bir daha ki sefer için söz aldım:). Pikap katında da Serge tamamen akü/pil besleme kullanıyor ve pikap motorunun ve dolayısı ile ses performansının da önemli ölçüde arttığını söylüyor bu şekilde. Yeni pikap ön yükseltecini lambalı düşündüğü için bir süre daha üzerinde çalışması gerektiğini belirtti ve yeni bir ahşap kol tasarımından bahsetti. Evindeki çalışma atölyesini gezerken prototipini inceleme fırsatı buldum. Henüz geliştirme aşamasında olduğunu için ricası üzerine resimlerini şu an saklı tutuyorum, ayrıntılar için sanırım bir süre daha beklemek gerekecek. Bu arada kafa içinde artık Koetsu yerine ZYX kullanıyormuş.

Stereo Mecmuası 27 www.stereomecmuasi.com

Page 28: Stereo Mecmuası Sayı 10

Performansının çok iyi olduğunu ve şu aralar tercih ettiğini belirtti. Kol iç kablolaması ve kafaya bağlantı noktasında da bir iki özel açıklamada bulundu. Kafanın pin'lerini kol iç kablolamasına bağlayan ara bağlantıları saf altından yapmış, performansı müthiş etkiledi diyor, üstelik ZYX'in giriş seviyesi kafası ile bile kayda değer bir farklılık oluşmuş. Kol iç kablolamasınında modifikasyon yapacaklar için ilginç bir alternatif olabilir diye düşünüyorum.

Serge kendi ürettiği gümüş kablolar konusunda özellikle Cryo teknolojisinin gelişmesi ile yeni bir Cryo gümüş kablo ürettiğini de sohbetimiz sırasında söyledi. Performansı eski Cryo kablodan çok daha iyi ancak fiyatı da doğal olarak daha yukarıda olacakmış. Ne diyelim artık alabilene şimdiden hayırlı olsun. Bu arada bir mücevher paketi gibi hazırladığı son ara kablosunda ise RCA uçları Eichmann üzerindeki plastik kılıf çıkartılarak ahşaptan yapılmış. Performansı bilemiyorum ama fiyatı bir o kadar yukarıda:)

Ziyaret sırasında son ürettiği tamamen pil

beslemeli SET ampliyi maalesef dinleme imkanım olmadı. Çok pahalı olduğu için henüz kendisine yapamamış, satın alan müşterisi de o an için yurt dışında olduğundan dinletiye gidemedik. Artık bir daha ki sefere diye ümit ediyorum.

Sonuçta Audio Consulting tamamen butik üretim yapan bir firma. Kullandığı malzemelerden tasarım kriterlerine dek farklı bir bakış açısı var. Serge ile tanışmak ve ağzından Audio Consulting ile ilgili bilgileri almak benim için oldukça hoş ve değişik bir deneyim oldu...

Burak Uzun

Stereo Mecmuası 28 www.stereomecmuasi.com

Page 29: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 29 www.stereomecmuasi.com

Page 30: Stereo Mecmuası Sayı 10

Mike Valentine ile Sohbet

Şimdi bu kim diye soracağınıza eminim. Mike Valentine aslında bir su altı kameramanı ve yönetmeni. Su altı çekimlerine imza attığı filmler dudak uçurtan cinsten. Bir kaç örnek vermek gerekirse, Casino Royale, Basic Instinct 2, King Arthur, Star Wars: Episode I - The Phantom Menace, Trainspotting, Waterworld, Indiana Jones III, Tomb Raider gibi filmler, bir sürü video klip, televizyon diziler vesaire var.

Şimdi bu filmlerden bize ne diyebilirsiniz. Geçtiğimiz aylarda bir Cumartesi günü Mike Valentine ile uzun saatler muhabbet edip birlikte bir şeyler içme fırsatı buldum. Sayın Eli (Puresound) Hanenya tarafından organize etti bu minik toplantıda bende Mike'ı ilk kez tanıdım. Beni ve sizleri asıl ilgilendiren şey, Mike'ın tüm dünyada tanınan uç noktalardaki bir odyofil olduğu. Uç noktada derken, gerçekten uç noktada olmaktan

bahsediyorum. DÜnya çapındaki bir çok ünlü firmanın ürünlerini gönderdiği fikir danıştığı bir kişi Mike. Beraber olduğumuz saatlerde anlattıkları akla hayale gelmeyecek şeylerdi. Mike aslında uzun yıllar BBC'de çalışmış bir akustik mühendisi. Bu durum kendisine hifi dünyasında ilginç olanaklar sağlamış. Çok fazla insanla tanışmış ve çok fazla ürünle haşır neşir olmuş.

Bu sayımızda kendisi ile Stereo Mecmuası okuyucularına özel sohbetimizi sizlere sunuyoruz. Daha önce forumlarımızda açtığımız konuya ve mail adreslerimize gelen tüm sorular ve kendi merak ettiğimiz soruların hepsini Mike Valentine'a yönelttik. Eminim ki gelecek sayılarda çok daha ilginç gelişmeler olacak. Umarım söyleşimizi keyifle okursunuz.

Stereo Mecmuası 30 www.stereomecmuasi.com

Page 31: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası: Öncelikle merhabalar, okuyucularımıza sizden biraz bahsettim ama isterseniz siz kendinizi tanıtın.

Mike Valentine: Çalışma hayatıma ilk olarak 17 yaşında Manchester’da bir HiFi mağazasında başladım. BBC’de işe başlayabilmek için 18 yaşını doldurmuş olmak gerektiği için, bu arada bir HiFi mağazasında çalışmak benim için harika bir işti. Bu mağazada çalışmaya başlamamla beraber HiFi dünyasıyla da tanışmış oldum ve o dönemde Mullard tasarımından esinlenerek ilk lambalı amplimi yaptım. O sıralarda mağazada bir Garrard 401/12" SME/Shure V15 ile birlikte Quad 33/303 ve hoparlör olarak da Kef Concerto kullanıyorduk. Sisteme bütün olarak baktığınızda hiçte fena bir ses vermiyordu ancak, o dönemdeki transistörlü ampliler iyi lambalıların sıcaklığını veremiyordu.

Stereo Mecmuası: BBC geçmişiniz oldukça ilgi çekici. O dönemden bu döneme BBC deneyimlerinizin hifi hobinizde nasıl etkileri oldu?

Mike Valentine: Ses Mühendisi olarak 18 yaşında birçok başvuru arasından seçilerek BBC’ye kabul edilmem benim için büyük bir şanstı. 70’lerin başında BBC, tekniği ve konuyla ilgili sunduğu eğitimlerle dünyada öncü durumdaydı. Orada aldığımız mühendislik eğitimi kesinlikle en iyisiydi. Mikrofonların, miksaj ekipmanlarının ve hoparlörlerin nasıl çalıştığı, akustik ile ilgili edinilen bilgiler gerçekten çok kıymetliydi. BBC aynı zamanda ekibini televizyon kameraları, ışıklandırma ve genel televizyon stüdyosu mühendisliği gibi farklı konularda da eğitmenin çok önemli olduğuna inanırdı.

Aldığımız 3 aylık eğitime daha sonra Londra’daki Television Center’da devam ettik. O dönemde, bugün halen iyi bilinen Monty Python's Flying Circus ve Faulty Towers gibi birçok programda görev aldım. Kısa süre

sonra boom operatörü oldum, yani görevim mikrofonları sanatçıların üzerine en iyi sesi alabilecek şekilde yerleştirmekti. Daha sonra eğitimim dubbing üzerine devam etti; programlar için gerekli olan modu ve atmosferi yakalamamızı sağlayan tüm ses efektlerini yaratıyorduk. 70’lerin sonunda dış yapımlar bölümüne geçtim. Orada, dışarıda çekim yaparken karşılaşılabilecek tüm zorluklarla tanışmış oldum. O sıralarda HiFi’a olan ilgim daha da artıyordu, hatta master tape almak için gittiğim Londra’daki bir HiFi mağazasında part time çalışmaya başladım. Burada Quad 57 hoparlörler ile Spendor BC 1’lerin satışına yardımcı oluyordum. Alım gücüm arttıkça evimde kullanmak için daha iyi ekipmanlar satın almaya başladım ve böylece HiFi hastalığı kanıma girmiş oldu. Sonraki 30 yıl boyunca sistemime eklenen birçok cihazın sese ne gibi etkileri olduğunu gözlemleyerek ekipmanlar hakkında az çok bilgi sahibi oldum.

Stereo Mecmuası: Genelde röportajlarımızda hep sorduğumuz bir soruyu size de yöneltmek isterim. İyi bir müzik sistemi nasıl kurulmalıdır. Deneyimlerinize göre dikkat edilmesi gereken şeyler nelerdir.

Mike Valentine: Bir HiFi sistem kurarken en önemli nokta tüm cihazların bütçenize göre dengeli bir dağılımı olmasıdır. Örneğin, hakkında çok iyi yorumlar okuduğunuz bir CD player için bütçenizin %90’ını harcamak ve kalan %10’luk kısımla hoparlor + ampli almak mantıksız olacaktır. Bence sistem kurarken dikkat edilmesi gereken 3 önemli konu daha vardır;

Birincisi cihazlarımızı yerleştireceğimiz HiFi rack diye tabir edilen özel mobilyalar. Bu mobilyaları bir cihazmış gibi değerlendirip özenle seçmeliyiz.

İkincisi kablolar. Kablolar da sistemde hayati önem taşır ve özenle seçilmesi gerekir. Ancak kabloların her bir sistemde farklı etkisi olacağı için satın almadan önce mutlaka bir arkadaşınızdan veya mağazadan ödünç alıp kendi sisteminizde denemeniz yanlış seçim yapmanızı önleyecektir.

Son olarak da oda akustiği. Oda akustiği üst düzey bir ses röprodüksiyonu için çok önemlidir ve sese etkisi göz ardı edilemez. Yapabileceğiniz basit bir işlem ile oda içindeki yerleşime göre sesin nasıl değiştiğini gözlemleyebilirsiniz. Örneğin; bir arka-daşınızdan hoparlörlerinizin durduğu yere

Stereo Mecmuası 31 www.stereomecmuasi.com

Page 32: Stereo Mecmuası Sayı 10

geçip konuşmasını rica edin, daha sonra konuşmaya devam ederek odanın köşesine doğru yürümesini rica edin, sesin nasıl değiştiğini göreceksiniz.

Stereo Mecmuası: Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pikaplara karşı tam bir ilgi patlaması yaşanıyor. Bunda ülkemizde vizyona giren bir filminde (Issız Adam) etkisi var tabii ki. Sizde uzun zamandır pikaplarla haşır neşir olduğunuzdan dolayı başarılı bir analog setup kurulurken nerelere dikkat edilmelidir. Sıfırdan bir kurulumda hangi bileşenlerle işe başlanmalıdır.

Mike Valentine: Şu anda plaklar dünyada yeniden doğuş çağını yaşamaktadır. Birçok plak internet üzerinden rahatça tedarik edilebilmekte ve sistemlerimiz için harika bir kaynak olmaktadır. Analog bir setup kurarken kol, iğne ve pikap şasisinin birbiriyle uygun içinde olması çok önemlidir.

Ayrıca pre-ampli seçimi de hayati önem taşımaktadır. Pikap pre-ampli’si konusunda bütçenize göre 50$’lık entegre ünitelerden 20.000$’lık high end ürünlere kadar oldukça geniş bir skalada seçim yapmanız mümkündür. Bununla birlikte, yaklaşık 1.000$’lık bir pikabın, kendisinden 5 kat pahalı bir CD çalardan daha iyi performans verebildiğini görmek oldukça ilginçtir.

Pikaplarımızı taşıyan HiFi rack veya mobilyalar

da ses performansı açısından son derece önemlidir. Zemin vibrasyonunu minimize edeceği için, pikabımızı duvara asılı bir rafa yerleştirmemiz ses performansını arttıracaktır.

Stereo Mecmuası: Hazır konu pikaplardan açılmışken, zaman içerisinde kullandığınız analog setuplardan bahsetmenizi istesek.

Mike Valentine: Zaman içinde Linn, Denon, Pink Triangle, Goldmund ve daha birçok farklı analog ekipmanlar kullandım. Şu anda TW Acoustic AC3 "The Raven" kullanmaktayım. Kol olarak Graham B44 Mark 1 & 2 ve birçok farklı SME kullandım. Ancak şu andaki favorim SME V ve tüm iç kablolaması Kondo. İğne olarak Shure V15, Kondo IO-M ve daha birçok farklı marka sistemime dahil oldu.

Stereo Mecmuası: Son yıllarda müzik firmaları plak üretimine ciddi bir ivme vermiş görünüyorlar. Sizce plak üretimi daha ne kadar sürer.

Mike Valentine: Plak üretimi son yıllarda gerçekten de hız kazandı. İnsanlar plak almaya devam ettiği sürece üretim sürecektir. Bir şeyi unutmamamız gerekir ki, daha iyi ses veriyor olmaları plakların ilelebet üretilecekleri anlamına gelmez.

Plak şirketleri ses kalitesinden ise, kar marjlarıyla daha çok ilgilenirler ve satışlar tatmin edici düzeyde kaldığı müddetçe üretimi sürdürürler.

Stereo Mecmuası: Bazı firmaların ürettiği plaklar (örnek Speakers Corner, Pure Pleasure vs) çok üst düzey dinleme deneyimi sunuyorlar. Bu eski kayıtları bu hale getirebilmenin ardındaki sır nedir.

Mike Valentine: Orijinal master bantlar baz alınarak üretilen modern plaklar gerçekten çok iyi bir sese sahipler. Genel kullanımdaki devir hızı 331/3 RPM olmasına karşın, son dönemde birçok firma 45 RPM devir hızındaki kayıtları piyasaya sürdü. Devir hızının artması ses kalitesinde ciddi bir artış sağlıyor. Ayrıca, aynı master bant kullanılarak üretilen bir plağın CD'ye oranla çok daha iyi bir sese sahip olduğu rahatça fark edilebiliyor.

Stereo Mecmuası: Daha önce sitemizde yayınladığımız bir fotoğrafınız büyük ilgi çekti. Nagra reel cihazı. Ülkemizde de bir çok kişi reel cihazı sahibi olsa da, genel olarak orijinal kayıt bulunmamasından şikayet ediliyor. Bu

Stereo Mecmuası 32 www.stereomecmuasi.com

Page 33: Stereo Mecmuası Sayı 10

duruma en güzel alternatif Tape Project. Sizinde bu projeye abone olduğunuzu biliyorum. Okuyucularımıza reel cihazınızdan ve Tape Project’e bakış açınızdan bahsedebilir misiniz?

Mike Valentine: Master bantlara olan ilgim, şu anda kullanmakta olduğum Nagra reel to reel çaları satın almama sebep oldu. Odyofiller olarak biz her zaman gerçeğe en yakın olan sese ulaşmaya çalışırız. Tape Project isimli Amerikan bir şirket, CD ve plak yapımında kullanılan master bantların kopyalarını üretip satışa sunmaya başladı.

Şu anda benim sistemimde CD, plak ve her ikisininde üretiminde kullanılan master bantları dinlemek ve birbirleriyle mukayese etmek mümkün. Peki hangisi daha iyi ses veriyor?

Aslında mutlak bir galip yok ancak genellikle master bantlar önde geliyor. Plakların sıcak ve akıcı bir sesi var. Ancak her ne kadar master bantlar kadar olmasa da, bazen özenle üretilmiş modern CD’ler de şaşırtıcı düzeyde iyi ses verebiliyor.

Tape Project’ten master bant satın almakta yaşanan sıkıntı, son derece az çeşit üretiyor olmaları ve piyasaya sürecekleri eserlerle ilgili seçim yapamıyor olmanız. Her 18 aylık periyotta sadece 10 adet yeni master bant piyasaya sürüyorlar. Ancak ürettikleri master bantlar, Revok, Ampex, Nagra veya Studer gibi iyi reel to reel çalarlar ile gerçekten çok üst düzey bir ses elde etmenizi sağlıyor.

Stereo Mecmuası: Sizinle İzmir’de sohbet ederken aldığım notları sitemiz üzerinden okuyucularımızla paylaştığımızda genel olarak hayret dolu yorumlar aldık. Şu an kullandığınız sistem hakkında bilgi verir misiniz?

Mike Valentine: Geçen yıllar içinde birçok farklı sisteme sahip oldum. Bir süre önce sistemimde pre/powe ampli, pikap pre amplisi, iğne, güç kablosu, hoparlör kablosu ve interconnectlerin tamamı Kondo idi.

Tecrübeme göre Kondo ürünlerinden en iyi sesi elde edebilmek için, sisteminizi mümkün olduğunca Kondo ürünleri ile oluşturmanız gerekiyor. Ancak, Kondo’ların zaten yüksek olan fiyatları son dönemdeki döviz kur dalgalanmalarından sonra daha da arttı. Şu anda sistemimde Wavac ürünlerini kullanıyorum. Daha mütevazi fiyatları olmasına karşın, üretim ve ses kalitesi açısından oldukça etkileyici cihazlar.

Stereo Mecmuası: Yine yapılan yorumlarda birbiri ardına ilginç ve oldukça pahalı cihazlar ilgi çekmişti. Ne kadar sıklıkla sisteminizde değişiklikler yapıyorsunuz. Finansmanı zor olmuyor mu?

Stereo Mecmuası 33 www.stereomecmuasi.com

Page 34: Stereo Mecmuası Sayı 10

Mike Valentine: Genelde sistemimi 6 ayda bir yeniliyorum. Bu ilk bakışta çok maliyetli görünebilir ancak, distribütörler ve tasarımcılar ile ilişkilerimden ötürü birçok cihazı ciddi indirimler ile satın alabiliyorum ve sistem değişikliklerinde çok kaybım olmuyor.

Stereo Mecmuası: Bir diğer okuyucu sorusu. Şimdiye kadar en etkilendiğiniz ürünler ve sizce en başarılı setup?

Mike Valentine: Şu ana kadar beni en çok etkileyen sistem İngiltere’de Definitive Audio isimli mağazada dinlediğim bir sistemdi. Aynı zamanda Kondo’yu İngiltere’ye ithal etmekte olan firma, Kevin Scott isimli bir hoparlör tasarımcısı tarafından işletilmektedir.

Kendisi şu anda satış fiyatı yaklaşık 300.000$ olacak bir horn hoparlör tasarlamaktadır. Bu mağazada dinlediğim ve şu ana kadar en çok etkilendiğim sistem 6 adet Kondo power ampli tarafından sürülmekteydi ve gerçekten inanılmaz çalıyordu.

Stereo Mecmuası: Tüm dünyadaki forumlarda olduğu gibi ülkemizde de analog mu – dijital mi tartışması oldukça popüler. Bu konudaki görüşlerinizi almadan önce yavaş yavaş popülerleşmeye başlayan high resolution lossless 24/196 audio hakkında ne düşündüğünüzle dijital dünyaya giriş yapalım. Gelecek gerçekten de bu mu?.

Mike Valentine: Biz odyofiller olarak dijital ile analoğun birbirlerine karşı üstünlüklerini tartışa duralım, aslında bu savaşı dijital çoktan kazandı.

Bunu sadece ne kadar çok Ipod veya MP3 player satıldığına bakarak görebiliriz. Yüksek çözünürlükteki dijital kayıtlar harika sonuçlar verebiliyor. Bizim hoşumuza gitse de gitmese de dijital hayatımıza girmiş durumda. Önümüzdeki yıllarda daha da gelişecek bu dijital teknolojiden faydalanmak en mantıklı yol olacaktır.

Stereo Mecmuası: Yani sizce de bu lossless formatlar CD’nin sonunu mu getirecek?

Mike Valentine: Şu anda MP3 veya benzeri formatları kullanmakta olan kesime göre, odyofiller olarak biz azınlık konumundayız. Buradan yola çıkarsak, hoşumuza gitse de gitmese de gelecekte lossless formatların kullanımının artacağını söyleyebiliriz.

Stereo Mecmuası: Bir çok üretici CD player’lar yerine SACD’lere tekrar ağırlık vermeye başladılar. SACD ve bu formatı çalan cihazlar için görüşleriniz nelerdir.

Mike Valentine: SACD normal şartlarda standart CD’ye oranla daha iyi bir sese sahiptir. Aslında bu konu master kaydın ne kadar özenli hazırlanmış olduğu ve kullanılan SACD çaların kalitesi ile de doğrudan ilişkilidir.

SACD teknolojisi ilk başta tüketici kullanımına sunulmak üzere geliştirilmiş bir format değildi. Sony tarafından geliştirilmiş yüksek çözünürlüklü bir kayıt formatı idi ve kayıtların standart dijital teknolojiye gore daha yüksek çözünürlükte arşivlenmesine olanak tanımaktaydı.

Pazarlama ekibi bu yeni prosesi duyar duymaz, yeni formatın bir pazarlama enstrümanı olarak kullanılarak satışların arttırılabileceği fikrini öne sürdü ve böylece SACD tüketici kullanımına sunuldu. Sony’nin son dönemde SACD üretimini durdurmuş izlenimi vermesi , satış adetlerinin belirleyici olduğunu ve günümüzde satış adedinin kaliteden daha önemli olduğunu doğruluyor.

Stereo Mecmuası: Evet popüler sorumuzun artık vakti geldi. Analog mu dijital mi? Yoksa her ikisi de mi? Sizin tercihiniz nedir?

Mike Valentine: Ben genel olarak analoğu tercih ediyorum ancak yanlış “cut” edilmiş olması sebeiyle CD versiyonundan çok daha kötü performans veren LP’ler de var. Şunu da unutmamak gerekir ki, günümüzde birçok modern kaydın LP basımı bulunmuyor. Bu nedenle en mantıklısı her iki formatın da

Stereo Mecmuası 34 www.stereomecmuasi.com

Page 35: Stereo Mecmuası Sayı 10

keyfini çıkarmak. Ayrıca CD teknolojisi de son 25 yılda heyecan verici bir düzeye gelmeyi başardı.

Stereo Mecmuası: Hifi konusunda oldukça aktif olduğunuzu ve çeşitli firmaları ziyaret ederek prototip ürünleri dinleme şansınız olduğunu biliyorum. Tasarımcıların dünyası nasıl bir dünya örneğin yeni fikirlere açıklar mı. Ülkemizde bu ilginç dünyaya bir hayli uzak olduğumuzdan sır perdesini bizler içi biraz kaldırır mısınız?

Mike Valentine: Bugüne dek İngiltere’de Peter Walker/ Quad, Tim de Paravicini / EAR, Leif Olofson / Marten Loudspeakers, Kevin Scott / Living Voice Loudspeakers ve David Wilson / Wilson Audio gibi birçok tanınmış tasarımcı ile tanışma fırsatım olduğu için oldukça şanslıyım. Ürünlerini tasarlarken, tasarımcıların sergilediği azmi görmek gerçekten oldukça etkileyici.

Tasarımlarında müzikal hedefleri ile ürün maliyetlerini belirli bir dengede tutmaya özen gösteriyorlar. Ürün tasarlarken karşılaştıkları sorunları çözmek ile ilgili her birinin farklı bir bakış açısı olmasına rağmen neredeyse tamamı son derece açık fikirli kişiler. Ses röprodüksiyonu ile ilgili birçoğumuzun fikirleri vardır ancak, sınırları zorlayıp daha iyisini üretmeye çalışan tasarımcılar olmasaydı halen çok daha basit ekipmanlarla müzik dinliyor olabilirdik.

Stereo Mecmuası: Son yıllarda ürün fiyatlarında özellikle de high end alanında fiyatlarda önemli bir artış eğilimi var. Özellikle

global krizin gelmesiyle bu piyasa sizce nasıl etkilenecek, ucuz ürünlere olan talep artacak mı?

Mike Valentine: Hiç şüphesiz global krizin HiFi endüstrisine zarar verici bir etkisi olacaktır. Sadece bir yıl içinde Japon Yeninin güçlenmesi nedeniyle bir Kondo amplinin fiyatı neredeyse ikiye katlandı.

Belki de Hifi endüstrisini diğer bazı sektörlerden farklı kılan şey, ürünlerin üst düzey standartlarda üretilmesi nedeniyle fiyatlarında ciddi düşüş olamayışıdır.

Ben şahsen high end ürünlerin mass market tarzında üretilebileceğine inanmıyorum. High end bir cihazdaki en önemli özellik gerçekten müzikal çalmasıdır. Hepimiz biliriz ki ucuz mass market ürünler bu müzikaliteye ulaşamaz ve bu da odyofiller tarafından kabul edilebilir değildir.

Stereo Mecmuası: İngiltere geçmişten beri hifi dünyasına yön veren önemli ülkelerden bir tanesi ama ülke ile özdeşleşmiş bir çok marka yabancılara satılmış durumda. Bir çok üretici de İngiltere dışında üretime başladı. Mass market tarzı üretim yapan firmaların geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir. Bu arada İngiltere hifi endüstrisinin durumu şu an nasıl?

Mike Valentine: Pazar koşulları gereği birçok İngiliz HiFi şirketi yabancı yatırımcılara satıldı. Markaların varlığını sürdürebilmeleri için bunun hayatın bir gerçeği olduğunu kabul edip doğal karşılamak gerekir. Aynen müziğin evrensel bir olgu olması gibi, bu konuya da evrensel bakmak daha doğru olacaktır.

Stereo Mecmuası: Bir çok okuyucu müzik sistemlerini oluştururken çeşitli dergilerden ve web sitelerinden faydalanıyorlar. Sizin hifi basınına bakış açınız nedir. Sizce hifi basınının endüstri için önemi nedir?

Mike Valentine: Mağazaların her markanın her ürününü stokta bulundurması imkansız olduğu için dergilerde ve web sitelerinde yayınlanan incelemeler insanların satın alma kararlarında önemli rol oynuyor. Burada unutulmaması gereken nokta bir ürün hakkında yazılan yorumların, tamamen incelemeyi yapan kişinin şahsi görüşleri olduğudur.

Aynı yorumcunun farklı ürünler hakkındaki incelemelerini okuyarak, hatta incelediği bazı

Stereo Mecmuası 35 www.stereomecmuasi.com

Page 36: Stereo Mecmuası Sayı 10

ürünleri dinleyerek bakış açısı hakkında fikir sahibi olabiliriz. Böylece yorumcunun önceliklerinin ve bakış açısının kendimizinkilerle ne kadar ötüştüğünü tespit edebilir, daha doğru karar verebiliriz.

Stereo Mecmuası: Hifi dünyası dışından bir kaç soruda sormak isteyen okuyucularımızı kırmamak için bu soruları sıralamak istiyorum. İlk soru; su altı çekimi ve yönetmenliği nasıl bir meslektir biraz bahsedebilir misiniz?

Mike Valentine: Yaklaşık 20 yıl önce, uzun metrajlı bir filmin yapımında çalışma üzere BBC’den ayrıldım. O tarihten bugüne kadar ki tecrübelerim ile ilgili detaylı bilgiye (www.valentinefilms.com) web sayfamdan ulaşabilirsiniz.

Stereo Mecmuası: Bugüne kadar izlediğimiz birçok önemli filmin yapım aşamasında yer aldığınızı biliyoruz. Biraz bunlardan bahseder misiniz?

Mike Valentine: Bugüne kadar 65’in üzerinde önemli firmin yapım aşamasında yer aldım. Bunlardan bazıları; Star Wars, The Bourne Supremacy,Casino Royale ve Tomb Raider 2.

Çalıştığım oyuncuların tümü son derece profesyonel olmalarına karşın aralarından bir kişi öne çıkıyor; Angelina Jolie.

-Aslında bende tam bu konuda bir soru soracaktım. Kendi sitenizdeki fotoğraflara bakan genç okuyucularımızdan gelen ısrarlı soru ile bu bölümü sonlandıralım. Angelina Jolie gerçekten görüldüğü kadar güzel mi?

Mike Valentine: Bu soruyu bana birçok kişi sordu. İnanın gerçek hayatta fotoğraflarda göründüğünden bile daha iyi!

Stereo Mecmuası: Mike, Türkiye ile ilgini ben meraklılara anlatmaya çalıştım ama sen biraz bahsedebilir misin.

Mike Valentine: Türkiye ile bağlantım eşimin İzmir’li olmasından kaynaklanıyor. Düzenli olarak eşimin ailesini ziyaret etmek amacıyla İzmir’e geliyoruz. Türk insanının cömertliği ve cana yakınlığı beni oldum olası çok etkilemiştir. Bu nedenle derginiz için röportaj talebinizi keyifle kabul ettim.

Stereo Mecmuası: Son olarak okuyucularımıza son sözlerini alalım.

Mike Valentine: Son olarak söylemek istediğim, biz odyofiller için en önemli şeyin mümkün olduğuna fazla konsere gidip canlı performansları dinlemek olduğudur. Bu bize hedefimizin ne olduğunu hatırlatacak en güzel yoldur. Müzik keyfinin uluslararası sınırları yoktur ve müzik her birimize aittir.

Stereo Mecmuası: Mike, bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz.

Eli Hanenya (çeviri ve organizasyon)Hakan Cezayirli (sorular)

Stereo Mecmuası 36 www.stereomecmuasi.com

Page 37: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 37 www.stereomecmuasi.com

Page 38: Stereo Mecmuası Sayı 10

Lector Dulcet Z.O.E. Pre-amplifikatör

İtalyanın dünya audio endüstrisine katkıları azımsanmayacak boyuttadır. Estetik, şık ve değişik tasarımlarıyla alıcıyı sesten önce görüntüsü ile etkileyen İtalyan tasarımcılar, özellikle ahşap kullanmadaki becerileriyle dünyada WAF faktörü en iyi kullanan ülkelerin başında gelirler.

Tüm diğer sektörlerde olduğu gibi Audio endüstrisinde de tasarım birinciliğini ellerinde bulunduran İtalyanlar son dönemde kendi ülkeleri dışında da pek çok firma tarafından aranan ve tercih edilen kişiler haline gelmişlerdir.

Bir tasarıma İtalyan dokunuşunun tipik belirtileri vardır. En belirgin örneği masif, ahşap işçiliği ve kullanımındaki sanattır. Bu özellik bir imza şeklinde pek çok tasarımda yer alır.

İşin ilginç tarafı kopya tasarımlarda tüm

zorlamalara rağmen İtalyan estetiği bir türlü tutturulamamaktadır. Kısacası İtalya bu konuda bir markadır: şık tasarımlar, sıra dışı çizgiler, tasarım sonrası cihaz fotojenisinin bile tespit edilip bu özelliği taşımayan cihazların biçim değişikliğine uğramaları, hep İtalyanın anlayışının bir ürünüdür.

Diğer taraftan ses meraklıları ve eleştirmenlerinin bir çoğu İtalya'ya her zaman tedirgin yaklaşırlar. Dışını süsleyerek satan İtalya üretimlerinin iç yapısının cihaz dışları kadar mükemmele yönelmediğini söyleyenlerin sayısı da azımsanmayacak boyuttadır.

Özellikle Alman, İsviçre ve Kuzey tasarımlarının hayranları İtalyanları göz boyayıcı olarak suçlarlar. Onlar için İtalya bir tasarım cennetidir ama bu ülke yapımı her cihazda alt detaylarda mutlak eksiklikler vardır …

Stereo Mecmuası 38 www.stereomecmuasi.com

Page 39: Stereo Mecmuası Sayı 10

Yorumu sizlere bırakarak yukarıdaki anlayışa taban tabana zıt bir İtalyan ürünü olan Docet-Lector ZOE pre-amplifikatörü bu sayıda gündemime almak istiyorum.

Docet-Lector firması, bugün gerçekten ilk bakışta olabildiğince basit, ucuz bir dış tasarımı ile bir firmadan çok el yapımı üst kalite DIY görüntüsündeki cihazları ile İtalyanın dizayn şanına nazire edercesine dünya piyasalarında boy göstermektedir. Kısaca Z.O.E dışı çirkin ama içi oldukça güzel bir İtalyan.

Basit bir saç konstrüksiyonun önüne pleksi-glas bir ön panel, arkada ise olabildiğince düzensiz bir yapı, ama fonksiyonel çıkışları ile Z.O.E, müşteriyi veya meraklıyı kendine çekmekten uzak sade gösterişsiz içe dönük bir dizayna sahip.

Dış yapının kişide uyandırdığı ön yargıyı kırıp Z.O.E ya biraz daha şefkatli ve dikkatli yaklaşırsanız aslında bu mütevazı yapının altında ciddi bir güç ile karşılaşacağınızı, fonksiyonel bir tasarıma sahip akılcı bir

yaklaşımın ürünü bir cihazla tanışacağınızı hatırlatmak isterim.

ZOE Line Tube pre-amplifikatör gerçekten benzerleri arasında emsalsiz bir yere sahip ..Yaklaşık bir aydır elimde farklı tüplerle denemeyerek kullandığım Z.O.E birkaç ünlü sinyal tüpü dışında aklınıza gelen tüm sinyal tüpleri ile çalışma özelliği taşıyor.

Cihaz önündeki pleksi sağ tarafta bir pencere oluşturarak cihaz içerisindeki tüpleri ve buradaki ışıkla aktive edilen açılış modunu izlemenize yardımcı oluyor.

Z.O.E'nin açılımı (Zero Ohm Energy) Cihazın içini açtığınızda ilk dikkatiniz ceken devasa boyuttaki besleme devresinde Lector, ”parallel-shunt regulation” sistemi uyguluyor. Docet-Lector mühendisleri, voltaj yolu üzerinde herhangi bir transistör ve aktif elementin olmadığı bu sistem ile tüplü pre-amplifikatörlerdeki çıkış gücü ve kalitesindeki dezavantajların sıfıra düşürüldüğü iddia-sındalar.

Çok az cihazda bulunan bu kadar gelişmiş

Stereo Mecmuası 39 www.stereomecmuasi.com

Page 40: Stereo Mecmuası Sayı 10

besleme benim lambalı tasarımlarda çok önemsediğim PSU ciddiyetinin mükemmel bir örneği.

Toleranslı ve çok kaliteli dirençler bir o kadar kaliteli kondansatörlerle desteklenen PSU, yine çok büyük boyutta bir soğutucu ile ısınma sorununu da ortadan kaldırıyor. Hemen yanında ise besleme kartına göre daha küçük boyutta pre-amplifikatör katı yer alıyor.

PSU'nun Toroidal Trafosu arka panele bağlanmış. Müziksiz ortamda dikkatli dinlerseniz Trafonun çok başarılı bir stabilizasyona sahip olmadığını çıkardığı sesten anlıyorsunuz. Trafo kalitesi tartışmaya açık..

Arka panelde girişlerin önünde yer alan PCB'ye bağlı giriş jakları oldukça kaliteli. İçeriden baktığınızda şasede görülen XLR giriş delikleri önden bir yapışkan kağıt ile kapatılmış. Belli ki şase başka amaçlar için de kullanılıyor.

Üründe 5 adet giriş ve iki adet çıkış var. Bu arada cihazın bir olumlu yönü de ayrı bir pasif çıkışa sahip oluşu. Amplifikatörü kapatıp pasif

çıkışa power amplifikatörlerinizi bağlayarak bir pasif pre-amplifikatör olarak kullana-biliyorsunuz

İç kart ve üzerindeki tüm malzeme tartışmasız kaliteyi yansıtıyor Giriş selektörü çok yumuşak ve üst kalitede… Volume pot olarak seçilen ALPS çok yumuşak ve motorize.Uzaktan kumanda ise yine cihazın dış tasarımındaki özensizliğin bir ürünü.

Lambalara gelince söylediğim gibi birçok tüp kullanılabiliyor 6BK7 - 6CG7 - 6BH7 - 6H30P - 12 AU7 – 12AT7 – 6201 – 5814 – 6189 – 6DJ9 – 6922 – 6N23P – 6N1P – 6N11 – 6BH7 - ECC88 - ECC 188 – E88CC – ECC801 - 802-803 ve deneyemediğim tüm muadiller kullanılabilir.

Tümünü denedim ve tüm tüpler ancak bir diğerinden daha iyi veya biraz daha kötü olarak sonuç verdi ama sonuçlar çok başarılıydı

Bu tüpleri değiştirmek için cihazın üst kapağı kapalıyken açabileceğiniz allen başlıklı 4 vida ile lambalara ulaşıyorsunuz ve 6 volt ve 12 volt (Heater) seçeneğini kullanarak

Stereo Mecmuası 40 www.stereomecmuasi.com

Page 41: Stereo Mecmuası Sayı 10

değiştirebiliyorsunuz. Bunun dışında kapağın tümünü kaldırarak kazanç ile de oynayabiliyorsunuz

2 adet 6'lı switch board ile cihazın Gain kontrollerini .0 db'den 20db'e kadar artırıp azaltma olanaklarınız da hizmete sunulmuş durumda Kısacası LECTOR ZOE tam bir pre-amplifikatör. Firma mükemmel bir başarıya imza atmış…

Ama...Sıkıntılı yönleri de var;

Cihazın On Off anahtarını açtıktan yaklaşık bir dakika sonra kondansatör ve lamba çalışma voltaj doyumları ile birlikte bir röle ile mavi bir LED reflektör gibi yanarak cihaz açılıyor. Buraya kadar sorun yok ama cihazınız açık müzik dinlerken pre-amplifikatörünüzü kapatırsanız 5-10 saniye sonra kapanan röle ile birlikte duyulan ses çok ciddi anlamda rahatsızlık verici.

Hele bu ses, Z.O.E büyük bir kabin ile birlikte kullanılırsa (ben Focal Grand Utopya ile yaptığım denemede evin camlarını ciddi anlamda sallandı) durum daha da büyük bir

vehamet kazanıyor . Birkaç kullanıcı ile de konuştum az veya çok bu problemin cihazlarında olduğunu bana ilettiler. Bu ciddi bir teknik tasarım problemi ile cihazı karşı karşıya bırakıyor .

Mute switch ile herhangi bir kaynak bağlı olmadan açıp kapattığınızda da diğeri kadar olmasa da hoparlörlerde benzer sesler duyabiliyorsunuz.

Tabii ki bu durumu firmaya hemen yazdım. İlk iki yazışmamızda gelen cevaplar akla yatkın değildi. Daha detaylı anlattım ve 7-8 kez yazıştık, boğuştuk, restleştik ve son mail ile pes ettim. Muhatabım olan Gloria'yaya “pes” dedim.

Firma pre-amplifikatörden önce power amplifikatörleri kapatmamı söyledi. Böylece pre-amplideki ses duyulmaz(mış)! Muslukçuyu arıyorsunuz musluk bozuk diye. Adam cevap veriyor “ana vanadan kesin musluk akmayacaktır…”

Efendim bu problemler yinede cihazın ses kalitesini gözümden düşürmedi. Özellikle tüp meraklısı kullanıcılar için olağanüstü bir cihaz

Stereo Mecmuası 41 www.stereomecmuasi.com

Page 42: Stereo Mecmuası Sayı 10

olduğu şüphesiz. İlk testimizde pre-ampliyi Antique Sound Lab AV-25'ler ile denedik. Bağladığımız hoparlörler ise Cabasse MC40 Minorca idi. Sonuçlar vasatı gecmedi.

Pre-ampliyi daha sonra Opera Consonance 300BD PP 300 monobloklar, Xindak Gold hoparlör kablosu ve QED Silver ile denedik. Hoparlörler ise bu defa Cabasse MC 40 Majorca. ve Totem Model 1 Signature idi.

Kaynak olarak şu aralar Avrupa ve Amerika'da giriş sınıfının en değerli CD çalarlarından birisi kabul edilen Marantz 5003'ü kullandık.

Dinlediğimiz CD'ler:

Karl Jenkins : Requiem EMI 7243 5 57966 2 2Karl Jenkins Kazakistan Filarmoni Orkestrası Serendipity Choral

Mozart :Early Symphonies BMG 2 CD82876 63970 2

Nikolaus Harnoncourt –Concentus Musicus Wien

Heitor Villa-Lobos : Choros No 11 ONDINE ODE 916-2Sakari Oramo Finnish radio Symphony Orchestra- Ralph Gothoni (Piyano)

Karl Jenkins özellikle otomobilde dinlenmesi hiç tavsiye edilmeyen bu adrenalin pompası eseri Opera Consonace - Lector ve MC 40 Majorca'larda ayaklarımız yerden kesildi. Lector'un mükemmel bir uyum gösterdiği Opera amplifikatörler (Önümüzdeki sayıda analizini sunacağım) Cabasse Majorca ile müthiş bir sonuç verdi. Bilhassa Dies İrea'da dengeli heyecan verici bir güzellikteydi. Cabasse daki basların hassaslığı lamba ile dağılmaktan kurtuldu özellikle Z.O.E'daki 6N11 seçimimiz her şeyi yerli yerine oturttu.

Mozart dinlerken seçimimiz şüphe götürmez bir biçimde Totem Model 1 Signature idi. Ne

Stereo Mecmuası 42 www.stereomecmuasi.com

Page 43: Stereo Mecmuası Sayı 10

kadar güç verirseniz yiyerek yutan bu bacaksız hoparlörler ancak Mozart ile açlığını belli etmedi.. Onun dışında Totem'in lamba ile hiç sevgi yaşayamayacağı özellikle Mozart'ın Allegrolarında çok belli oldu.

Villa Lobos da ise belirgin olan şey Z.O.E pre-amplifikatörün bir lambalıdan ziyade Solid State ile kesin ve net sonuç vereceğiy idi. Yakında bir Workshop için Ankara'ya gelecek olan Ralph Gotoni'nin piyanosunun dışında tınılar ve nüanslar kaybolup gitti.

İlk tüpümüz 12AU7 EH oldu. Kulağımızı iyice doyurup Raytheon NOS 12AU7'ye geçtik. Bir tüp kendi muadilleri içerisinde ancak bu kadar boyut değiştirebilirdi. Şüphesiz gelmiş geçmiş en iyi JAN 12AU7'lerden birisiydi Raytheon.

12AT7 ve 6201 arasında 6201 JAN çok dengeli tizleri daha parlak hale getirdi. 6201'i 12AT7-ECC81 yerine denemekte fayda var.

Son dönemlerin popüler pre-amplifikatör ve CD çalar çıkış tüpü olan 6H30P'ye geçtim. Bu ünlü tüp Lector'da çok tercih edilir olmaktan uzaktı; sert ve derinliğin kayboluşu çok dikkat çekiciydi ama tüpün yeni olmasının etkilerini de göz ardı etmedim.

6N1P EV ,ECC88-6DJ8 kullanıcılarının nedense uzak durdukları bir tüptür ancak hiç yabana atılmayacak sonuçlar aldım . Deneme olarak taktığım iki tüp ise halen cihazın üzerinde diğeri ise yanında duruyor bunlar 6N11 ve 6N23P-EV idi.Ben ECC88 ve 8dDJ8 düşkünlerine 6N11'i 6N23P'yi ve 6N1P'yi denemelerini öneririm Yazımda dikkat ederseniz NOS tüpleri çok önermedim çünkü biliyorum ki adedi 200 Dolarlara ulaşan tüpleri kullanan bazı kullanıcılar kara kara bu tüpler bitince ne yapacaklarını düşünüyorlar. Benim önerim

kullanıcıların günümüzde imal edilen tüplerden seçenekler oluşturmaları .

Lector yapı olarak pasif karakterli bir amplifikatör sese çok renk kazandırmıyor ancak dikkatli bir analizle görüyorsunuz ki, sese tek katkısı güç. Lambalar arasındaki karakteristik farkı ses üzerinde derin olmayacak düzeyde farklılıklar yaratıyor

Bu karakteristik yapı “En iyi preamplifikatör olmayan preamplifikatördür” düşüncesine sahip olanları bu cihaza yönlendirebilir. Z.O.E ,bir pre-amplifikatörden çok beklentisi olanlara göre değil, ama buna rağmen, müzik dinlemekten ziyade zamanın çoğunu tüp değiştirerek geçiren meraklılar için bulunmaz bir oyuncak.

Fiyat performans dengesi içerisinde pek benzeri yok. İkinci elleri 1000 Euro'ya kadar satılıyor yenisi ise 2.800 Euro civarında. Daha önce dinlediğim Yamamoto ve Leben kalitesinde olmasa da onlara göre teknik tasarımı ve özellikle PSU başarısı ayrıca kullanıcıya, değişik tüpler ve renkler , çıkış kazanç ayar tercihleri sağlaması açısından tercih edilebilecek bir pre-amplifikatör. Üstelik sorularınıza hemen cevap veren sıcak yaklaşımı olan bir üretici firmaya sahip.

Malzeme kalitesi Ses 10/9 *Servis Kolaylığı Dış tasarım İç tasarım Sahne Kullanım rahatlığı

10/910/910/310/610/810/710/6

*Tüplere göre oldukça değişim gösteriyor

Vefa Çiftçioğlu

Stereo Mecmuası 43 www.stereomecmuasi.com

Page 44: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 44 www.stereomecmuasi.com

Page 45: Stereo Mecmuası Sayı 10

Wharfedale Opus 2-M2 Hoparlör

Wharfedale 75 yıllık geçmişi olan hoparlör sektörünün en köklü firmalarından biridir, zaman içinde ürettikleri üst seri modellerinin mutlu kullanıcıları var. Özellikle Airdale ve Opus serileri markanın amiral gemileri niteliğinde. Wharfedale bir süredir Çin’deki IAG Grup fabrikalarında Quad, Audiolab ve Mission markalarıyla birlikte aynı tesislerde üretim yapıyor. Bu markaların kendine has İngiliz sound’u her kesime hitap etmese de bu tarzı sevenler içinde tutulan markalar.

Bazı uygulamalarda Airdale hoparlörlerin konser salonlarında orkestranın yerine konumlandırılıp, solistin önceden kaydedilmiş eser üzerine çaldığı olmuş, piyano canlı ama orkestra yerine hoparlörler çalıyor.

Wharfedale ailesinin Opus serisinin yenilenmiş versiyonunun M2 modelini inceleme ve dinleme fırsatını buldum. Bu model Opus serisinin iki bookshelf hoparlörünün daha büyük olanı. Hoparlör 3 yollu bir

konfigürasyona sahip ve bi-wiring kablolamaya uygun. Sürücüler 25mm dome tekstil tiz ünitesi, 75mm dome tekstil mid sürücüsü ve 200mm karbon fiber bas sürücüsü. Sürücü kaliteleri bu fiyat aralığındaki modellerle kıyaslanınca işçilik ve malzeme kalitesiyle gerçekten inanılmaz. Özellikle dome mid sürücüsü pek yaygın olmayan bir teknoloji, bunu ancak bazı üst seviye fiyat aralığındaki markalarda görebiliyoruz. Bu sürücü devasa bir yüksek frekans sürücüsü gibi çalışıyor mid basları veremese de bu durum cross-over ağı yardımı ile bas sürücüsünden takviye ile aşılmış durumda. Bu takviye ile bu hoparlör oldukça hızlı bir orta banda ve inanılmaz bir dinamiğe sahip. Benim 30 metrekarelik dinleme odamda bas seviyesi parmak ısırtır cinstendi doğrusu.

Hoparlör yapısına tekrar dönecek olursak dökme alüminyum sürücü yatakları ve karbon fiber gibi ileri teknoloji materyallerin sürücülerde yer bulması takdire şayan.

Stereo Mecmuası 45 www.stereomecmuasi.com

Page 46: Stereo Mecmuası Sayı 10

Frekans kesim devreleri ve iç kablolamasında kullanılan elemanlar bile üst sınıf, kondansatörler orta boy pil büyüklüğünde ve bilinen markalara OEM olarak üretilmişe benziyor ama üstlerine Wharfedale logosu eklenmiş. Hoparlörün iç kabloları, saf bakır ve Amerika menşeli bir kablo üreticisi tarafından üretilmiş. Finish kalitesi gerçek manada güzel bu iri kıyım bookself’lerin çeşitli renk alternatifleri mevcut ama ben lak finişli olanlara gerçekten bayıldım. Yaklaşık 16,5 kg (stand hariç) gelen bu hoparlörü taşımak için firma birde güzel görünümlü ve oldukça ağır bir ayağı opsiyonel olarak sunmuş sunmasına ama bu ebattaki bir hoparlörü bence sıradan bir ayak üzerine konumlandırmak denge ve rijitlik açısından oldukça zor bu yüzden bu opsiyon bir yerde mecburiyet gibi geldi bana.

Ürünün kutu içeriği; hoparlörler ve ayakları iki ayrı kutu olarak geliyor evinize, kurulumunun kutu ve hoparlör ebatları nedeniyle iki kişi ile yapılmasında fayda var derim. Kutudan çıkan 8 adet spike'ı ve spike pullarını yerlerine konumlandırdıktan sonra iş hoparlörü standa yerleştirmekten ibaret.

Dinleme notlarına geçmeden önce belirtmek istediğim birkaç noktaya daha değinmek isterim. Hoparlörün bas sürücüsünde kullanılan karbonfiber malzeme ve mid sürücüsünün dome tekstil yapısı sebebiyle

hoparlörün pişme süresinin biraz uzun, hoparlörler gelen ilk sinyallerden itibaren dinamik ve akıcı çalsa da zaman içinde resmin çözünürlüğü ciddi bir şekilde artıp hoparlörün çevresini kuşatmaya, enine, boyuna ve derinliğine genişleyerek sahne imajını tam manasıyla oluşturmaya başlıyor.

Diğer bir hususta hoparlörün oda içindeki yerleşim konusu: hoparlörlerin bas portu kabinin arkasında yer alıyor, üretici ürün kataloğunda bu model için arka duvar mesafesini 20 cm olarak belirtse de, oda boyutuna göre oluşturacağınız stereo üçgeninde ben en iyi sonucu arka duvar kolon arasını 40cm, yan duvar kolon arası 40 cm, iki kolon arası 2,5 metre ve dinleme mesafesi 3 metre olarak elde ettim. Bu durum her odaya, akustik koşullara ve hoparlörü sürecek amplinin gücüne göre değişiklik gösterebilir.

DİNLEME NOTLARI

Bu modeli incelerken her zevke hitap edebilecek müzik türlerine ve elimden geldiğince iyi kayıtlar kullanmaya özen gösterdim. Ayrıca hoparlörü hem transistorlü hem de tüplü ampliyle sürdüm, kaynak olarak Roksan Kandy CD çaları ve NAD C542 CD çaları dönüşümlü olarak, ampli olarak da Shanling STP-80 entegre tüplü ampliyi ve

Stereo Mecmuası 46 www.stereomecmuasi.com

Page 47: Stereo Mecmuası Sayı 10

Roksan Kandy solidstate ampliyi kullandım.

Hoparlörün 88dB'lik hassasiyet değeri ve 6 ohm'luk iç direncinin kağıt üzerinde bu hoparlörü sürmenin zor olacağı endişesini bende uyandırmıştı o yüzden gücü ve dinamikliği ile oldukça tutulmuş bir ampli olan Roksan’ı testte hazır bulundurdum ama gerçek hayatta her şey kağıt üstündeki gibi olmuyor ve Wharfedale 35watt'lık tüplü ampliyle gayet mutlu bir birliktelik oluşturdu. Bu hoparlörler sistemdeki her bileşen değişikliğine hemen tepki veriyor sert sevene sert huzur sevene huzur vaat ediyor.

Size zevkinize ve tarzınıza uygun bileşenlerle bir akort tutturmak kalıyor. Ben elimdeki komponentlerle en güzel akordu Roksan CD çalar ve Shanling amplifikatör ile tutturdum. Dinletilerime uzunca bir müddet bu kombinasyonla devam ettim. Diskteki kayıt ne kadar iyiyse hoparlörlerde o kadar iyiler, zaman içinde dinledikçe insanın çabuk alışıp kabullenebileceği tonlaması ve birlikte yaşaması keyifli bir ürün.

Stand üzeri hoparlör arasında en azından

benim bugüne kadar dinlediklerim içinde heybetli klasik müzik pasajlarında ve sıkı rock ritimlerinde en başarılı olanı insana müziğin her notasını keyifle yaşatan bir model. 30-40 metre karelik odalarda bile kule tipini aratmayacak kadar sıkılar.

Bu fiyat aralığında rahatlıkla alış veriş listelerinde yer bulabilecek bir ürün .Bu ürünün kullanıcıları çeşitli forumlarda özellikle Quad marka bileşenlerle çok iyi bir sinerji yakaladıklarını paylaşmışlar. Dediğim gibi zevkler ve renkler her kese göre değişse de her kulağın tek bir doğrusu var bunu bulmakta bu hobinin amacı değil mi zaten. Lafın kısası bu hoparlörler iyi bir amplifikatör ve kaynağı hak ediyorlar, ben tercihimi lambadan yana kullandım ve oluşan tonlamadan memnun kaldım ama çeşitli alternatiflerle çeşitli tatlar yakalamak son kullanıcının zevkine kalmış durumda.

Son söz olarak mükemmellik zor ulaşılabilir ve maliyetli olabilir ve zevkler odyo dünyasında çok çeşitlilik gösterebilir her zevke uygun bir ürün her zaman var olabilir ama maliyet bazen bu olguya ulaşmayı imkansız kılabilir işte size hesaplı ve keyifli bir hoparlör hemde cep yakmıyor.

Nominal empedans: 6ohm Frekans cevabı: +/-3dB 40Hz - 43kHzTavsiye edilen amp gücü: 50 - 200wSPL (1w@1m)88dBBoyutlar (mm) 505 x 255 x 450Net ağırlık: 16.4kg

Aytaç Arda

Stereo Mecmuası 47 www.stereomecmuasi.com

Page 48: Stereo Mecmuası Sayı 10

Kaan Seler Pasif Pre-amplifikatör DenemesiPASİF PRE-AMP DENEMESİ

Pre-ampliler gerekli midir?Pre-ampliler sesi etkiler mi?Pre-ampliler tasarımı zor birimler midir? Bunların hepsinin cevabı evettir.

Pre-ampliler ile ilgileniyorsanız power amplilere sahip olmalısınız ve power amplilerinizin de oldukça üst seviyede bir sisteme bağlı olması büyük bir olasılık. Yani pre ampliden bahsettiğimizde mükemmele yakın bir sistemden bahsediyoruz. Bu tür sistemlerde her türlü etkinin fark edilmesi beklenir. Çok kaliteli entegre ampliler de mevcut, bunların sahipleri üzülmesin. Entegre ampli deyince elektronik devreleri entegre devre formatında bir chip üzerinde bulunan ve op amp olarak adlandırılan ampli yapıları ile karıştırmamak gerekiyor.

Preampliler de, kayıtan kaynağa, yükselteçlerden hoparlörlere ve oda akustiği üzerinden paha biçilmez “altın kulaklarımıza” aktarma zincirinin bir halkasıdır. Bu zincirdeki her halka performansı belirler. Bu zincirin mümkün olduğu kadar kısa olması performansı arttırır. Tabi düz mantık ile CD çaları, hoparlörleri üzerinde yerleşik kompak bir sistemin en iyisi olması beklenmemelidir.

Pre-amplinin ana görevi kaynak ile power amp arasında sinyal seviyesi ve empedans uyumunu sağlamaktır.

Tıpkı amplifikatör hoparlör empedans uyumu gerektiği gibi pre-amp ve power amp arasında da empedans uyumu gerekir. Bozulma yaratmamak için sinyal kaynağı sürme empedansı sürülen cihazın giriş (yük) empedansından çok düşük olması gerekir.

Genellikle pre amp çıkışları bir kaç yüz ohmun altında ve power ampli giriş yükleri de 10,000 ohmun üzerinde tasarlanır. Farklı değerler için özel cihaz uyumu gerekir ve bence kötü tasarım yaklaşımıdır.

Bu detaylar ile sizleri sıkmamın önemli bir nedeni var.

Her türlü pasif seviye ayarlama birimi, ki buna en pahalı potansiyometreler ve attenuatörler de dahil, yük ile sürücü arasında bir yük oluşturarak çalışırlar. Ses seviyesi ayarı demek sürücünün sürme empedansını bu ilave yük ile arttırarak sürme kabiliyetinin bozulması demektir.

Aktif pre-ampler volume kontrolünden bir sonraki birimi sürebilmek için gerekli sürücüye sahiptirler. Bu sayede her türlü kabloyu ve power ampli girişini gerekli seviyede ve akım kapasitesinde sürebilirler.

Pasif pre-amplarda durum farklıdır. Öncelikle kaynak birim CD çalar veya phono pre-ampınızın çıkışı power amplileri sürebilecek seviyeyi verebilmesi gerekir. Ayrıca kaynak cihaz çıkışı var sayalım 10K ohm yük ile çalışmak üzere tasarlanmış ise mutlaka 10K bir attenuatör kullanılması gerekir. Normalde yarım çıkış seviyesinde ses dinlerken attenuatör nedeni ile 5K ohmluk ilave bir sürme direnci gelir. Bu da çok sevdiğiniz yüksek kapasitanslı interconnect kablonuz ile yüksek frekansları kesen bir filtre oluşturacaktır. Bu etki distorsiyon yaratmaz ancak frekans tepkimesinde yüksek frekansları azaltır.

Endüstri standardına uygun CD çalar çıkışları güç amplilerini tam güçte sürecek sinyal seviyesine sahiptir. Ancak 5-10dB ilave kazanç bazı cihaz kombinasyonlarında gerekebilir.

Bu genel anlatımdan sonra sıra benim pasif pre-amp ihtiyacımı açıklamaya geldi.

Stereo Mecmuası 48 www.stereomecmuasi.com

Page 49: Stereo Mecmuası Sayı 10

Passive pre-amp projeme, kullandığım Krell SACD standard CD çalarımın balans çıkışlarını kullanabilmek için başladım. Balans çıkış yapısı single ended çıkışlara göre iki misli sinyal seviyesine sahip, bu da 6dB kazanç demek. Balans yapıdaki 2 canlı ucun biri negatife giderken diğeri pozitif değere gittiği için iki uç arasında 2 katı sinyal elde edilir. Bu ilave 6 dB kazanç ile her türlü ampliyi standart bir kaynak ile yeterli seviyelerde sürmek mümkün. Uygulamamda balanced sinyali single ended sinyale dönüştürmem gerekiyordu.

Pasif olarak bunu transformatör ile gerçekleştirmek optimum çözüm. Neredeyse bütün profesyonel mikrofonlar balans çıkış verir ve transformatör kullanılarak single ended çıkışa dönüştürülür. Balans yapı ortamdaki elektromanyetik gürültüye en dayanıklı yapıdır. Balans yapı ve toprak izolasyonu trafolu pasif pre-amp uygulamalarında power amplilerin ground'larını ayırmak ve izole ederek ground loop etkilerini yok etmek açısından önemli bir özelliktir.

Pasif pre-ampların sadece tek bir potansiyometre ile yapılabileceğini de hatırlatmak gerekir. Tek bir potansiyometre kullanımında bas performansındaki trafonun olumsuz etkisi yoktur. Ancak bu yapıda kazanç elde edemezsiniz, balans sinyalleri single ended sinyale dönüştüremezsiniz ve cihazlar arasında elektriksel izolasyonu sağlayamazsınız.

Balans transformatör kullanılarak yapılan pasif pre-amp uygulamasının özellikle Krell CD çaların balans çıkışlarını kullanmak amacıma en uygun yaklaşım olacağına karar verdim.

Trafo kalitesi bu uygulamanın kalbi sayılır. Sinyal seviyesinin 1 voltun altında olması nedeni ile trafo ölçüsü küçük seçilebiliyor. Ancak 100 ohm sürme empedansında dahi iyi bir bas performansı için en az 3-4 henry gibi endüktanslara ihtiyaç var.

EKA firmasının sahibi Sn. Ekrem Ağırkan bana TRT için balanslı mikrofon transformatörleri tasarlayıp ürettiklerini, hatta Lundahl ürünleri ile yarıştırılıp daha üstün performans elde ettiklerinden bahsetmişti.

Bu iş için aldıkları demir-nikel nüvelerden de birkaç tane kalmış olabileceğini söylemişti. Bu yaklaşım bana sempatik geldi, çünkü bu ölçüdeki bir trafoyu ince tel ile makinesiz sarmak tam bir işkence.

Lundahl ile yarışabilmek için çok deneme yaptıklarını söylediği için trafo sarım mimarisi ile ilgili özel bir istekte bulunmadım. Sadece transformatör oranlarını ve olabilecek en yüksek sargı turunu sarmalarını istedim. Birkaç hafta sonra bir çift trafo geldi. Nüve malzemesi beni çok etkilemediyse de hiç bir efor harcamadan oluşturduğum çözüm bu deneme için yeterli olacaktı.

Elimdeki Alps Blue Velvet potansiyometreyi shunt attenuator yapısında kullandım. Bu yapı ile sürme empedansı potansiyometre pozisyonundan bağımsız olarak sabit değerde olacak ve yüksek frekans bastırması volume seviyesi ile etkilenmeyecekti.

Klasik potansiyometre uygulamasında yüksek frekans tepkimesi ses seviyesi ile artıyor. Kulak duyma özelliği ise bunun tam tersini gerektiriyor.

Balans ve single ended girişlerde optimum trafo yapısını oluşturacak şekilde transformatör konfigürasyonunu değiştirecek anahtarlamayı aşağıdaki gibi gerçekleştirdim. Bu yapı ile single ended girişlerde de trafo oranından pasif olarak 6 dB kazanç elde ettim.

Bu tasarımda genel fikir dışında bir katma değerim olmadığı için trafo tasarımı gibi konulara girmeden hazır şase ve hazır trafo çözümü ile tam bir amatör DIY yaklaşımı sergiledim. Ne mekanik tasarım, ne bir devre, ne de baskılı devre tasarımı. Montaj ve point to point wiring bir saat içinde tamamlanmıştı.

Kablaj olarak düşük kapasitanslı kablajı tercih

Stereo Mecmuası 49 www.stereomecmuasi.com

Page 50: Stereo Mecmuası Sayı 10

ettim ve yüksek saflıkta burulmuş kablolu sinyal kablosu kullandım. Gümüş kablo veya başka türlü detaylar ile uğraşmayı trafo içindeki kontrolümde olmayan metrelerce teli düşünerek gereksiz buldum. Aslına bakarsanız gümüş bir kablo ile bakır bir kablo arasındaki farkı ayırabildiklerini iddia edenlerin samimi olduğuna da inanmıyorum. Bu kablo hikayelerinin abartıldığı kadar hiç bir konu abartılmamıştır. Bu konuda en bilimsel yaklaşan üreticiler dahi odyofillerin inançları doğrultusunda bilimsel yoldan sapmışlardır. Derginin gelecek sayılarında kablo çalışmalarımı ve yaklaşımları size aktarmayı planlıyorum.

Transformatörlü pasif pre-amplimi hiç bir ölçüm yapmadan çok uzun süre kullandım. İnsan kulağı ve beyni uzun süreli bir ses sistemini dinlediğinde o ses karakterine uyum sağlıyor. Bu tür uzun süreli bir referans karakteristiği değiştiğinde oluşan farklar daha kolay anlaşılıyor. Bu psikolojik etki odyofil dünyasında “yanma” ile eş anlamlı.

Odyofillerin yanma olgusu daha çok dinleyicinin beyninin “yanması” ile o ses karakteristiğine uyuma dayanıyor.

Japon yapımı interstage tranformatörlü single ended amplilerin genel karakteristiği olan yumuşaklık, enstrümanların yalınlaşması, seslerinin ayrışması ve baslardaki dolgunluk kesinlikle kullandığım tek bir transformatörde

de algılanabiliyordu.

Ben bunu daha çok background gürültüsünün olmamasına ve DC yönden power amplilerin CD playerdan izole olmasına bağlamıştım. Gerçekten baslar daha dolgun ancak daha yumuşak, hatta tizler de daha yumuşak ve temiz çıkıyordu. CD sesi biraz pikap sesini andırmaya başlamıştı.

İlk başlarda bu sesi çok sevdim ancak bir süre sonra detay eksikliği ve basların gereğinden fazla yuvarlak ve abartılı olması beni rahatsız etmeye başladı. Tizlerdeki keskinlik, belirginlik hissi de azalmıştı. Ancak orta frekanslarda ses daha belirginleşmiş ve sahne basitleşerek her enstrüman daha doğal bir sahne oluşturuyordu.

Teknik performansı için artık bir fikir sahibi olma zamanı gelmişti. Trafolu birimler için frekans tepkimesi ve distorsiyon ölçümleri performansı belirleyen ana parametrelerdir.

PC ve SoundBlaster Audigy 2 NX external ses modülü ile bu ölçümleri gerçekleştirdim. Kare dalga performansı için ses modülü frekans tepkimesi uygun olmadığından osiloskop ve sinyal üreteci kullandım.

19KHz ve 20KHz sinyallerin uygulanması ile incelenmesi gereken 1 KHz teki entermodülasyon sinyali neredeyse 80dB aşağıda olması nedeni ile çok iyi bir performans sergiledi.

Orta ve yüksek frekanslarda 75dB nin altında görülen distorsiyon komponentleri iyi bir performansı tanımlamakta. Ancak frekans düştükçe trafonun bozma etkisi artmakta ve distorsiyon 20Hzlerde %1 in üstüne çıkmakta.

Frekans taramalı distorsiyon ölçümlerinde (20Hz ila 1000KHz tarama) özellikle 100Hz altında distorsiyon sinyallerinin (en solda sıradağ gibi görünen tepenin sağındaki tepe dizileri) frekans düştükçe arttığı açık bir

Stereo Mecmuası 50 www.stereomecmuasi.com

Page 51: Stereo Mecmuası Sayı 10

şekilde gözlemlenebiliyor. (Grafik aşağıdadır)

Frekans tepkimesi oldukça başarılı olan trafo 20KHzte iyi performans verebilirken faz dönüşleri başlamıştı. Rezonans frekansı 70Khz civarında gözlemlendi, bu da yeterli bir performans. (Grafik aşağıdadır)

Ölçümler sesteki farklılıkların kaynağını ortaya çıkardı. Bas performansı gerçekten problemli idi. Bas tepkimesinde problem olmamasına karşın bas frekanslarda distorsiyon artıyor ve sesteki dolgunluk ve yumuşama hissini veriyordu. Orta frekans performansı oldukça iyi fakat yüksek frekanslarda rezonans ve faz dönmeleri gözlemleniyordu. Belki tizdeki farklı algılamayı da bu etki yaratıyordu. Sesteki dinamik kısılma ve dinginlik ile ilgili bir teknik özellik belirleyemedim. Trafonun histerisis etkisi bunda etken olabilir.

İdealden sapmalara karşın pasif pre-amp'ın sese olan etkisini özet olarak artan “dinlenebilirlik” olarak tanımlamak mümkün. Trafosuz mimariyi de deneyerek performans karşılaştırması yapmayı planlamaktayım.

Her ne marka ve tasarım mimarisinde olursa olsun pasif pre-amp için kesinlikle düşük sürme empedanslı bir kaynak ve düşük kapasitanslı kablolarla bağlanmış yüksek giriş empedanslı amfiler kullanılması gerektiği unutulmamalı. Lamba çıkışlı kaynaklar pasif pre-amplar ile kullanıldığında teknik olarak performansta ölçülebilir bozulma olacaktır. Bu durum kulağa hoş gelebilir ve sistemin diğer olumsuzlukları ile bir sinerji oluşturabilir. Böyle şanslı bir durum oluştuğunda, aktif bir pre-amp'a göre gürültüsüz tasasız ucuz bir alternatif oluşturmuş olursunuz.

Kaan Seler

Stereo Mecmuası 51 www.stereomecmuasi.com

Page 52: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 52 www.stereomecmuasi.com

Page 53: Stereo Mecmuası Sayı 10

Noymark Monoblok SET V-I

Bu sayımızda ülkemizde yapılmış DIY ürünlere yer vermeye devam ediyoruz. Bu ürünler aslına bakarsanız DIY ürünlerden bir sonraki etaba geçmek için hazır durumda denilebilir ancak ülkemiz pazarının yapısı, algıları ve diğer bazı faktörlerden dolayı belli sorunlar yaşansa da, Stereo Mecmuası olarak DIY ürünlerine her açıdan desteğe devam etmeye çalışacağız.

Bu sayımızda Sn. Noyan Akdulun tarafından üretilmiş Noymark Monoblok SET V-I amplifikatörün hikayesini kendisinden dinliyoruz.

Hakan Cezayirli

Çocukluğumdan beri elektronik devreler benim en buyuk hobim olmuştur. Son 10 yıldır lambalı ses yükselteçleri ile isimden zaman buldukça uğraşmaktayım. Bir çok lambalı yükselteç yaptım. Tercihim özellikle Single

Ended topolojiye sahip olan SET ve OTL yükselteçler. İsim icabı Rusya Federasyonu`nda uzun yıllar çalıştığım sırada ciddi boyutta lamba ve diğer elektronik komponentlerden kendime stok yaptım.

Son olarak Rus yapımı GM70 direkt ısıtmalı triode çıkış lambası kullanan güçlü bir SET yükselteç daha yaptım. Minimalist bir tasarım ile kolay taşınabilecek kompakt, mümkün mertebe basit ve kuplaj kapasitörü kullanmayacak bir yükselteç yapmayı amaçladım. Yükseltecimin bitmiş halinin fotoğrafını yukarıda görüyorsunuz. Noymark Monoblok SET V-II amplifikatörüm 2x30W gücünde olup iki lambadan oluşan 3 stage bir yükselteçtir.

Point-to-point turretler kullanılarak kutusu içerisine monte edilmiştir. Ses tınısını değiştirmemek, aslına bağlılığı azaltmamak açışından lokal veya global feedback uygulamadım. Input/sürücü lamba double

Stereo Mecmuası 53 www.stereomecmuasi.com

Page 54: Stereo Mecmuası Sayı 10

triode 6N8S (6SN7)`nin iki kati arasında sinyal transferi direkt kuplaj ile gerçekleştirilmiştir. Ayni şekilde lamba sinyal girişinde de kondansatör kullanılmamıştır. Durucu lambanın çıkışı GM70 DHT power triode lambaya yine arada herhangi bir devre elemanı olmadan kuple edilmiş olup, üst ve orta ses frekans bandında 6SN7 anod resistörü üzerinde bir kayıp olmaması maksadıyla ilaveten küçük bir anod şoku kullanılmıştır.

Bu anod sok bobini, 6SN7 lambaya DC anod voltajının akmasına bir engel teşkil etmemekte, aksine yüksek frekanslı ses sinyalinin geçmesini bloke etmektedir. Bu şekilde, 6SN7 anodu ile power supply + kutbu arasında ses sinyalinin kaybı büyük ölçüde önlenmektedir.

Bu şekilde çok açık, özellikle üst ve mid frekanslarda çok yoğun bir ses elde etmiş oldum. GM70 lamba katodu da purist bir yaklaşımla direkt olarak şasiye bağlanmış olup, arada bir direnc-kondansatör yoktur. Aynı şekilde bu dizaynda hum pot da kullanmadım.

Her iki lambanın yüksek voltaj beslemeleri

1020V ve 450V birbirinden bağımsız trafo sargılarından ve 47N60 mosfetli regule devreler kullanılarak sağlanmıştır. DC Heater devreleri LM338 entegreli voltaj regülatörleri ile yapılmıştır. Çıkış trafoları double C core tipinde, 45W gücünde ve 0,05mm kalınlıkta sacdan yurt dışında üretilmiştir. Amplifikatörümün GM70 çıkış lambası bir delay-on devresiyle 45sn. gecikme sonrasında anod beslemesini almaktadır.

Bu şekilde lambanın ömrü uzun tutulmaktadır. GM70 DHT power triode lamba adjustable fixed bias modunda çalışmakta olup, fotoğraflarda görülen küçük bir anahtar, bir trimmer ve buna bağlı bir voltage reference devresi ile bir bi-color ledi yakmaktadır.

Şayet bias current öngörülen değerde (110mA) veya bu değerden düşük ise yeşil yanmakta, yüksek ise kırmızı yanmaktadır. Buna göre tornavida yardımıyla trimmer hafifçe geriye alınarak LED yeşil pozisyonda bırakıldığında öngörülmüş bias current 3mA hassasiyetle sağlanmaktadır.

Noyan Akdulun

Stereo Mecmuası 54 www.stereomecmuasi.com

Page 55: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 55 www.stereomecmuasi.com

Page 56: Stereo Mecmuası Sayı 10

JRiver Media Jukebox

Eğer Foobar2000 olmasaydı hangi playeri kullanırdım diye geçen gün kendi kendime sordum. Sonra biraz daha detaylandırınca benim için bir player'de olması gereken ana özellikleri aşağıdaki gibi sıraladım:

1. Mümkün olduğunca çok format çalabilmeli,2. ASIO sürücüleri muhakkak olmalı, (otomatik sample rate değişimi)3. Parçalar arasındaki ses seviyesini eşitleyen ama orijinal dosyaları kalıcı olarak değiştirmeyen "replay gain" fonksiyonu olmalı,4. 24bit/192 khz'e kadar olan bütün çözünürlükleri çalabilmeli,5. Arayüzü esnek ve değiştirilebilir olmalı,6. Ses kalitesi başarılı olmalı,7. ve tabii ki bedava olmalı.

Bu özelliklerin hepsini barındıran benim favorim Foobar2000. Ama güzelin kusuru, ilk defa kullananların biraz ders çalışma ve fonksiyonlarını öğrenme mecburiyeti olması. Peki bir orta yol var mı? Yani programlama ile hiç uğraşmadan Foobar'a yakın bir kalitede ve özellikte olan hazır bir yazılım var mı?

Evet var, adı da "J.River Media Jukebox".

Firmanın iki yazılımı var. Bir tanesi içinde çok gelişmiş multimedia fonksiyonları olan (tabii ki ücretli) ve diğeri ise bu yazıda tanıtımını yapacağım ücretsiz versiyonu.

Yazılım sadece playback fonksiyonları değil, CD yazma, ripping, Podcast, arşivinizi I-Pod gibi cihazlarla senkronize etme ve "PlaysForSure" uyumlu cihazlarla çalma, kayıt yapma gibi ek fonksiyonlar içeriyor. Ücretli yazılımda işin içine video, uzaktan kumanda gibi gelişmiş özellikler de katılmış ama sadece müzik dinlemek için ücretsiz olanı bize yeter de artar bile.

Uyumlu olduğu müzik formatları : Monkeys Audio (ape, apl), MPC Audio (mpc, mp+), MPEG audio (mp3, mpa, mpga), OGG Audio (ogg), WAV Audio (wav), Windows Media Audio (wma, wax), FLAC, AAC Audio (m4a, m4p, m4b, aac), AC3, AIF Audio (aif, aifc, aiff), AU Audio (au, snd), Audible Audio (aa), CD Audio (cda), DTS Audio, MIDI Audio (mid, midi, rim, rmid), Podcast (feed, itpc, pcast, podcast), Podcast RSS (rss) and Podcast XML (xml), RealAudio (ram, ra**), Shorten Audio (shn), WavPack (wv). Yok yok, hemen her formatı çalabiliyor.

Stereo Mecmuası 56 www.stereomecmuasi.com

Page 57: Stereo Mecmuası Sayı 10

Uyumlu olduğu Playlist formatları ise : Audio Playlists (m3u, pls, xpl, bpl), Media Playlists (mpl), MusicEx media (jmx), Windows Media (asx, asf, wm), RealMedia (rm, rp, rmm, rmx, smi, smil, rmj). Yani eski playlistlerinizi JRiver'a yükleyebilir ve hemen müzik dinlemeye başlayabilirsiniz.

Kurulumu çok basit ve birkaç dakika içinde kullanıma hazır hale geliyor. Gelen setup dosyasına çift tıklayıp kurulumu başlatıyorsunuz.

Yazılımı kurduktan sonra ilk ayarlarını nasıl yapacağız kısmına gelirsek:

Tools => Options bölümünde bize gereken bütün ayarlar var.

Sağda en üstteki kısımda Output Mode ayarları var. Aşağıda göreceğiniz gibi ben ASIO'yu seçtim, siz DAC'ınızın kapasitesine göre uygun olanı seçebilirsiniz. (Direct Sound veya Wave Out olabilir)

Sonra "DSP ve Output Format" bölümüne gelelim. Burada Output Format bölümünde bitdept'i 24 bit olarak ayarlayın. (sadece 16bit çalsanız bile) Channels ve sample rate bölümlerini ise resimdeki gibi ayarlayın.

Yukarıdaki ayarları yaptıktan sonra yazılımımız çalmaya hazır duruma gelmiş demektir. Şimdi gelelim playlistleri nasıl yaratacağımıza. Bu da çok basit, playerin solundaki playlist komutuna sağ tıklarsanız açılan pencerede "add new playlist" fonksiyonuyla iş hemen halloluyor.

Sonra istediğiniz dosyaları "sürükle bırak" yöntemi ile hemen ekliyor ve "play" düğmesine basıp arkanıza yaslanıp müziğiniz dinleyebiliyorsunuz. Playlistlerinizdeki parçaları kendi kafasına göre çalabildiği bir "shuffle" ve listenizdeki parçaları sonuna gelince tekrar başa dönüp çalabildiği "repeat" düğmesi var.

Stereo Mecmuası 57 www.stereomecmuasi.com

Page 58: Stereo Mecmuası Sayı 10

Bir de yine faydalı olabilecek bir fonksiyon olan “Smart Playlist” fonksiyonu var. Bu fonksiyon bize değişik alternatifler sunuyor. Mesela bana “2007 yılında piyasaya sürülmüş 24 bitlik bütün parçaları bul ama içinde Christmas şarkıları ve Abba olmasın ” gibi enteresan sorgulamalar da yapılabiliyor. Tabii bunun için dosyalarınızın düzgün etiketlenmiş olması şart.

Yine benim denemediğim ama meraklılarının çok işine yarayacağını düşündüğüm "record" fonksiyonu var. Bu fonksiyonla ses kartınıza bağlayabileceğiniz bir kaynaktan gelen herhangi bir sinyali "MP3" veya "Windows Media" dosyasına dönüştürebiliyor. Buna bir mikrofondan yapacağınız kendi bestelerinizi

veya bir kaset çaları bağlayıp eski kasetlerinizi bilgisayara aktarmayı de dahil edebiliriz.

Bir güzel fonksiyonu da "mini view" fonksiyonu. Aşağıda göreceğiniz gibi bu da masaüstümüzü biraz daha basitleştiriyor.

Yukarıda yazdıklarım dışında benim pek kullanmadığım ve büyük ihtimalle kullanmayacağım bir sürü fonksiyon var. Bunların arasında Podcast, çok detaylı istatistikler, Amazon MP3 store bağlantıları, lastFM gibilerini sayabiliriz.

Tabii bu fonksiyonlar yazılımı daha komplike hale getiriyor ve firma bu fonksiyonların çıkarılmasına da izin verilmiyor. Yani kullanmadığınız bir sürü fonksiyon gözünüzün önünde duracak. Foobar'ın her modülünün istenirse çıkarılabildiği ve bizim isteğimize göre basitleştirilebildiği esneklik J.River'da yok. Bu da tabii güzelin kusuru.

Eğer biraz vakit harcayabilirseniz ve sabrınız varsa kesinlikle Foobar'dan şaşmayın ama programlama gibi şeylerle hiç işim olmaz, ben hazır bir player isterim diyorsanız da JRiver sizin için ideal olabilir. Karar sizin.

http://www.mediajukebox.com/http://www.jrmediacenter.com

S.B.

Stereo Mecmuası 58 www.stereomecmuasi.com

Page 59: Stereo Mecmuası Sayı 10

Single Ended Triode'ların Tarihçesine Kişisel Bir BakışMerhabalar,

Single Ended Triode'ların tarihine kişisel bir bakış yazı dizisinde geçtiğimiz ay 1950'lerin İngiltere'sine bir bakış atmıştık. Sanırım geçen ay Single Ended'lardan ziyade push-pull tasarımlardan bahsettiğimizin farkına varmışsınızdır. Yazmakta olduğum yazı dizisi zaman içerisinde özellikle okuyucularımızdan gelen eleştiriler ile lambalı amplifikatörlerin tarihçesi ve gelişimine bakış attığımız bir yazı dizisi haline geldi. Bu gelişmeler ışığı altında ilk iki sayımız boyunca ele aldığımız Amerika bölümlerinin genişletilmiş bir versiyonunu Sn. Hakan Cezayirli ile beraber hazırlamaya başladık. Ele aldığımız Single Ended Triode'ların haricinde özellikle push-pull tasarımlara ve önemli tasarımcıları dolayısıyla firmalarını da ayrıntılı bir şekilde sizlere tanıtmaya çalışacağız. Japonya ile ilgili çok ilgi çeken bölümünde genişletilmiş versiyonunu hazırlamaya devam ediyoruz. Bu geniş araştırma dizisini yıl sonunda oldukça farklı bir formatta sizlere sunmaya çalışacağız. Bu bilgilerden sonra 1950'lerin İngiltere'sine geri dönelim.

1947'de Williamson'un push pull tasarımının ortaya çıkmasından hemen sonra çok sayıda üretici amplifikatör üretimine girişmişti. Bu dönemde İngiltere'de Amerika'dan gelen Single Ended tasarımlar haricinde üretilen herhangi bir Single Ended tasarım olduğuna dair herhangi bir ipucu bulmak imkansız. Bunun tam aksine ülkenin dört bir yanında küçük üreticiler Williamson kopyalarını üretip satmaktaydılar. Üreticiler konusunda bir kaç satır yazmak gerekir diye düşünüyorum. Çoğu zaman evlerinin garajlarında veya küçük atölyelerde üretim yapan meraklılar tıpkı

Amerika'da olduğu gibi ilk dönemlerde kendileri için üretim yaparken ileri ki yıllarda yine garaj veya atölyelerinde seri üretime geçiyorlardı. Sağlıklı üretim koşullarının kurulması ile 1960'lı yılların sonu ve 1970'lerin başında İngiliz firmaları isimlerini yurt dışında da duyurmayı başarmışlardır.

1950'lerden Rogers firmasının reklamı (resim: Rewind Museum)

Neyse 1950'lere geri dönelim. Williamson şemasına uygun üretim yapan bir İngiliz firması adetli satışları ile oldukça ilgi çeker. Bu firma Rogers'tır. En kaliteli LS3/5a hoparlörleri üreten Rogers firmasını eminim bir çoğunuz tanıyorsunuzdur. Küçük bir satır arası bilgi vermek gerekirse tüm diğer İngiliz hoparlör üreticilerinin üretip sattığı LS3/5a toplamından çok daha fazla hoparlörü Rogers satmıştır. 1970'lerdeki bu başarısını devam ettiremeyen firma 1990'larda Çinlilere satılmıştır. 1950'li yıllarda firma, Rogers Developments Co adı altında Williamson amplifikatörün yanında, Williamson amplifikatörler için pre-ampliler ve ton kontrol üniteleri, ayrıca biraz daha basitleştirilmiş ve dolayısıyla daha ucuz push pull amplifikatörler üretip satıyordu.

Stereo Mecmuası 59 www.stereomecmuasi.com

Page 60: Stereo Mecmuası Sayı 10

Leak Stereo 20 amplifikatör

Leak firması ise büyük başarı kazanan Point One amplifikatörünü geliştirerek ortaya çıkarttığı TL/12 serisi amplifikatörlerini 1960'ların sonuna kadar geliştirerek satmaya devam etti. Tüm İngiliz firmaları içerisinde Leak gerçek bir öncü durumundaydı. Daha Williamson meşhur şemasını yayınlamadan önce çalışır durumda ve hatta satmaya başladıkları bir push pull tasarımı pazara sürmeyi başarmışlar, geliştirdikleri devre yapıları ile 1960'lara kadar Leak gibi çalan ürünler üretmeyi başarmışlardır. Leak gibi çalan terimi günümüzde Single Ended Triode amplifikatörlerin ses karakteristiğine benzer push pull amplifikatörler için kullanılmakta. Leak markası her zaman bu şekilde anılmaya devam edilecek ve meraklıların gönlündeki yerini muhafaza edecektir.

1940'ların sonu gerçekten İngiltere ve dünya hifi tarihi açısından önemli markaların ortaya çıkması ve ünlenmesi açısından önemli bir

dönemdir. Bu dönemde İngiltere'yi önceki sayımızda anlatmaya çalışmıştım. Ama şunu tekrarlamalıyım ki, başta Mullard olmak üzere tüm lamba üreticileri amplifikatör şemalarını tasarlayarak meraklılara Wireless World gibi dergiler aracılığı ile ulaştırıyor, Partridge gibi transformatör üreticileri birinci sınıf trafoları çok uygun fiyatlarla meraklılara sunuyordu. Endüstrinin gelişebilmesi için her şey mevcuttu. Şimdi birde değişik bir bakış açısı ile yukarıdaki cümleyi tekrar yazalım. Eminim çok daha iyi anlaşılacaktır. Başta Mullard olmak üzere lamba üreticileri daha fazla lamba satmak için yeni tasarımları, Wireless World gibi dergilere sponsor olarak yayınlatıyor, Partridge gibi transformatör firmaları (üstte Partridge firmasının 1950'lerden bir reklam sayfasını görebilirsiniz. Alıntı: Rewind Museum) yaptıkları yoğun satışlar sayesinde üretim maliyetlerini düşürüyor ve tüm bunlar sayesinde daha fazla tüketici daha fazla ürün satın alabiliyordu.

1950'lerde BBC binası (resim: BBC)

İşte İngiliz hifi endüstrisi bu koşullarda büyümeye başlamış ve uzun yıllar tüm dünyada konunun öncülerinden olmuştur. Bu gelişmelerin kalbinde BBC'yi de unutmamak gerekir. Ancak önemli bir diğer gelişme ise plaklar alanında yaşanmıştı. 1930 ve 1940'lı yıllar plakların günümüz standartlarına ulaştıkları yıllardır. 1950'lerde ise gelişim tamamlanmış ve günümüzde de kullanılan standartlar oluşmuştur. Columbia Records firması 1948 yılında 33 turluk vinyl plakları piyasaya sürmeye başlamış, RCA Victor firması ise hemen bir yıl sonra 45 turluk plakları cevap olarak piyasaya sürmeye başlamıştır. Bir anda shellac plakların sorunları ortadan kalkmış, çok daha rahat kullanılabilir ve en önemlisi ses kalitesi yüksek plaklar tüketiciler ile buluşmaya başlamıştı. 1950'lerin ortasında plak şirketleri

Stereo Mecmuası 60 www.stereomecmuasi.com

Page 61: Stereo Mecmuası Sayı 10

arasında rekabet devam ederken tüm firmalar oturup “RIAA equalization” konusunda anlaşmaya varmışlardır. Bu sayede pikap ve iğne üreticileri de standart ürünler tasarlamaya başlamışlardır. İşte bu dönemde ortaya çıkan en önemli pikap efsanevi Garrard 301'tir.

Garrard 301 transcription pikap

Bugün bile meraklıların beğeni ile kullandıkları bu pikabın çıktığı dönemde yapmış olduğu etkiyi düşünmenizi tavsiye ederim. Bir yandan radyo yayıncılığının en üst düzeye çıkması, plakların bir anda daha kaliteli hale gelmeleri, çok üst düzey kaynakların ortaya çıkması, ister istemez çok iyi hoparlörler ve çok iyi amplifikatörlerinde ortaya çıkmasını gerekli hale getiriyordu. İşte tüm bu gelişimin ortasında 1950'lerin en gözde ürünü Quad II güç amplifikatörüydü.

Peter Walker (resim: Mikrop Gramofon)

Bu noktada Quad markasından bahsetmemiz gerekli. İngiltere'de 1950'lilerden itibaren push pull amplifikatörler konusunda en öne çıkmayı başaran firma, Peter J. Walker tarafından Londra kentinde 1936 yılında kuruldu. İlk kurulduğu sene S.P. Fidelity Sound Systems olan ismini Acoustical

Manufacturing Co. Ltd. Olarak değiştirmiştir. Bu yıllardan savaş sonrasına kadar üretilen ürünler konusunda çeşitli bilgiler olsa da, bunların bazı bilinen şemaların iyi kopyaları olduğunu biliyoruz. Bu erken üretim sürecinin tasarımcı Peter J. Walker'a katkıları daha ileri ki yıllarda ortaya çıkacaktır. 1940'lı yıllarda Almanların Londra'ya yaptığı hava akınları sonucunda firma Huntingdon'a taşınır. Taşınmadan itibaren Acoustical Manufacturing Co. Ltd. özgün tasarımlara ağırlık verir. 1949 yılında Walker, yeni tasarladığı ürün için model numarası ararken Quad yani "Quality Unit Amplifier Domestic" kelimelerinin baş harflerin seçer. Böylelikle Quad I amplifikatör ortaya çıkmıştır. Quad I amplifikatör marka için önemli bir atlama yaratacak ilk ürün olsa da, asıl atlama Quad II ile yapılmıştır.

Quad II ampli (resim: Mikrop Gramofon)

Quad II muhtemelen hifi tarihinin en klasikleşmiş amplifikatör tasarımlarından bir tanesidir. 2x EF86 2x KT66 , 1x GZ32 lamba kombinasyonu kullanan amplifikatörün ortaya çıkış yılı 1953'tür. Bu amplifikatörün en önemli özelliği ilk kez ultra-linear çıkış katının bu denli özenli ve yüksek mühendislikle kullanımıdır. Bu ürün ortaya çıkmadan önce 1952 yılında Quad tasarımcısı P.J. Walker ve push pull mimarinin yapı taşlarına imza atan D.T.N. Williamson birlikte "Amplifiers and Superlatives" isimli bir makaleyi Wireless World dergisinde yayınlamışlardı. Walker, daha önceki tasarımları çok iyi etüt etmiş ve Quad II amplifikatörü ile neredeyse mükemmele ulaştırmayı başarmıştır. Peter J. Walker'ın Quad II güç amplifikatörü için uyumlu çalışabilen QCII daha sonrada Quad 22 ile pre-amplifikatör tasarımına da önemli katkılar sağladığını belirtmek lazımdır. Bu vesile ile kendisini de anmış olalım.

Devrim

Stereo Mecmuası 61 www.stereomecmuasi.com

Page 62: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 62 www.stereomecmuasi.com

Page 63: Stereo Mecmuası Sayı 10

Analog Köşesi Merhabalar

Bu ayda ilk önce yeni çıkan ürünlere bir göz atarak yazımıza başlayalım.

CES sırasında Amerikalı VPI firması yeni modeli VPI Classic'i tanıttı. Bu ürün gitgide rekabetin arttığı orta-alt sınıf için üretilmiş. Çeşitli VPI ürünlerinden alıntılar ile oluşturulmuş bir ürün. Ürünün Amerika satış fiyatı 3.000 dolar seviyesinde. VPI JMW-10.5i tonearm, özel AC motor, VPI'ın sessiz bearing teknolojisi ve VPI titreşim önleyici ayaklar fiyata dahil. Müşterilere özel ağaç kaplama opsiyonları da sunuluyor.

Dynavector, firmanın üst seviye iğnesi XV-1S'in üstünde konumlanan XV-1T modelini duyurdu. Tasarımcı Masaaki Sasa yeni üründe özel işlemlerden geçirilmiş bambu ve özel lake kaplamalar kullanmış. Ürünün fiyatının 10.000 doların üzerinde olması bekleniyor. Dynavector bununla yetinmeyip DV 500 modeli pikabını da tanıttı.

Well Tempered Lab firmasının tasarımcısı William Firebaugh tarafından tasarlanan Dynavector DV 500 beklendiği gibi sanat

eseri Dynavector 507 kol ile donatılmış.

Yine CES fuarında tanıtılan bir iğne Koetsu imzası taşıyor. Mercan kayalarından üretilen ilgi çekici kalkan bölümü haricinde gümüşten sarılmış bobinleri ile dikkat çeken Coralstone Platinum. Fiyat ise oldukça yüksek, tam 15.000 dolar olarak açıklandı. Neyse bu sayımızda haberlerimiz bu kadar zaten sektördeki gelişmeleri Stereo Mecmuası Haberler bölümünden günlük olarak izleyebilirsiniz diyelim.

Diyelim demesine ancak, bilmiyorum farkında mısınız, artık üst sınıftaki ürünlerin fiyatlarını hepimiz tahmin eder hale geldik. Herhangi bir üreticinin ürettiği düşük çıkışlı MC yapıdaki bir iğnenin 10.000 dolar, belli yeniliklere sahip üst seviye bir pikap kolunun minimum 5.000 dolar yine üst segmentte yer alan pikapların kolsuz halde 10 ila 20.000 dolar ve referans yada çoğunlukla abartı seviyesindeki ürünlerin minimum 100.000 dolar fiyat etiketlerine sahip olacağını hepimiz tahmin ediyoruz. Tabii ki bu fiyatların oldukça uzağında kaliteli ürünler bulunabilmekte ancak hemen her üreticinin hedefi bahsettiğim fiyat aralıklarında ürünler tasarlamak. Firmaların kendi vitrinlerini oluşturma için izledikleri ilginç bir yöntem. Tüm dünyayı etkileyen ekonomik krize rağmen firmalar vitrinlerini yenilemeye devam ediyorlar. Ülkemizde ise bu fiyatlarla pikap sahibi olabilecek insan sayısı çok kısıtlı olsa da, bende dahil hepimiz yeni çıkan ürünleri takip ediyor ve mümkün olduğunca dinlemeye çalışıyoruz. Yüksek fiyatlara sahip ürünlerden bahsedildikçe firmaların bir şekilde reklamı yapılıyor. Daha

Stereo Mecmuası 63 www.stereomecmuasi.com

Page 64: Stereo Mecmuası Sayı 10

alt seviye fiyat etiketlerine sahip ürünlerine tüketicilerin bakış açısında değişmeler oluyor. Sonuçta 2.000 dolarlık fiyat etiketine sahip ve çok daha geniş kitlelere hitap eden ürünlere sahip olan bir firmanın aynı zamanda 100.000 dolarlık bir ürüne de pazara sunmuş olması marka imajı açısından önemli. Tüketici giriş seviyesi bir ürün alsa da, biliyor ki aldığı markanın hi-end seviyesinde bile ürünleri var. Bu psikolojik bir rahatlamayı da beraberinde getiriyor. Sonuçta hi-end seviyesinde ürün tasarlayabilen bir firmanın ürününü kullanıyor olmak, cemiyet hayatında bile önemli sayılıyor. Bu sadece analog dünyasında değil hifi dünyasının tamamına etki eden davranış biçimleri. Tüm dünyada da aynı şeyler geçerli.

Bu sayıdaki yazımı daha farklı bir konu üzerine inşa etmeyi düşünmüştüm. Madem ki başladım devam etmeliyim.

Bir kaç senedir köşemde analog dünyasından, plaklardan ve deneyimlerimi yazıyorum. Son dönemlerdeki yazılarımda işaret ettiğim gibi pikaba ve plaklara ilginin artmaya başladığından bahsediyorum. Ancak belli sorunların olduğunu yadsıyamayız.

Bir deyim vardır, eğri oturup doğru konuşmak diye. Yazımın bu bölümünde bunu tatbik edeceğim. İlk önce işin maddi yönünden başlayalım. Öncelikle ülkemizde pikap fiyatları oldukça mantıklı seviyelere gelmiş durumda. 500 TL civarlarında sıfır pikaplar bulabilmek mümkün. Bu ürünleri satın alan tüketicilere düzgün firmalar tarafından teknik servis imkanı verilebildiği gibi yan ürünler konusunda da sorunlar yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Uygun fiyatlı iğneler, uygun fiyatlı bağlantı elemanları ve diğer bir sürü aksesuarı edinebilmek mümkün. Çok ekstra istekleriniz yok ise, bir hafta sonu bir kaç mağazaya uğrayıp alışverişinizi tamamlayabilmeniz mümkün. Büyük kentler haricindeki meraklılarda çok kolaylıkla internet üzerinden ürünleri inceleyip, havale gibi kolay işlemlerle pikap sahibi olabiliyorlar. Fiyatlar ülkemizdeki vergileri düşünürseniz genel olarak mantıklı seviyede.

Sorun medyayı yani plakları edinmek noktasında başlıyor. Şunu çok rahatlıkla yazabilirim ki, ülkemizde ikinci el piyasasındaki fiyatlar çıldırmış durumda. Hiç olmayacak plakların fiyatları inanılmaz seviyelere çıkmış. İşin ilginç olan tarafı bu çılgın fiyatlara rağmen talebin olması. İkinci el piyasasındaki bu durumun tam tersine sıfır

plaklar alanındaki gelişmeler çok cılız. Bunun ithalatçı firmalardan mı tüketicilerden mi kaynaklandığı konusunda ciddi şüphelerim bulunuyor. Ama bir diğer yandan çevremdeki hemen herkes 10-15 dolarlık plaklara aynı tutarlarda kargo paraları ödeyerek yurt dışından getirtiyor.

Bu konuyu mercek altına yatırdım çünkü gerçek anlamda ilgimi çeken bir durum. Gelecek sayılarda izlenimlerimi sizlerle paylaşırım.

Artık alışılagelmiş formatımıza dönelim, geçtiğimiz sayıda sizlere bazı yardımcı cihazları tanıtmaya çalışmıştım. Bu ayda birkaç cihazdan bahsetmek istiyorum.

Bu sayıda ele almak istediğim konu plak bakımı. Aslına bakarsanız plak bakımı çok önemli bir konu. Bu konuda yatırım yapma kararı vermek için kişisel kıstaslarım var. Tüm hobilerde olduğu gibi birinci kıstas bütçe. İkinci kıstas ise plak arşivinizin yapısı. Bunlardan bağımsız olarak ise aklı başında tüm plak kullanıcılarının yapması gereken şeyler var.

Öncelikle her plak kullanıcısının sahip olması gereken en önemli aksesuar kesin ve kati anti-statik fırçadır. En basit plak temizleme aksesuarı olan bu fırçaların genelde basit olanları gayet uygun fiyatlara bulunabilmektedir. Bu küçük ve ucuz aksesuarın kullanımında dikkat edilmesi gereken bir kaç nokta vardır. Bunlardan en önemlisi fırçanın her zaman aynı yöne doğru kullanılması gerektiği. Bunun için genelde fırçanın markasının yazdığı tarafını kullanmanız daha kolay olacaktır. Bu pratik ürünleri sağlıklı kullanmanız dikkat etmeniz gereken bir diğer husus, plağınızın üzerindeki izleri mümkün olduğunca dik bir açı ile temizlemenizdir. Bu sayede yivlerin içine sağlıklı bir şekilde inen fırçalar yivleri büyük ölçüde temizleyebilirler. Çok bastırmamanız gerektiğini de hatırlatmalıyım. Fırçanızı ise işlem bittiğinde plak üzerinden nazik bir şekilde kaydırarak kaldırmak gerekir. Genelde iki turluk bir temizlik yeterli olacaktır.

Stereo Mecmuası 64 www.stereomecmuasi.com

Page 65: Stereo Mecmuası Sayı 10

Tabii ki, her temizlikten sonra fırçanızın statik enerjisini almanız için fırçanızın mekanizmasını döndürmek gerekir. Bu işlemi mümkün olduğunca elektronik cihazlarınızın yakınlarında yapmamanızı tavsiye ederim. Bunun sebebi toplanan tozun tekrar plağınıza veya cihazlarınıza yapışmasını önlemektir. Anti-statik fırçalar için tavsiye edebileceğim bir marka yok. Günümüzde satılan tüm fırçalar marka logoları dışında neredeyse aynı üretim bandından çıkmış gibiler. En uygun fiyata bulduğunuzu alabilirsiniz. Bir de ufak bir tüyo, bu fırçaları dikkatlice kullanarak iğnenizi de temizleyebileceğinizi unutmayın.

Geçmiş yıllarda plaklarımızı temizlemek için kullanılan kadife temizleyicilerde geri döndüler. Bazı markalar yeniden bu kadife ürünleri piyasaya çıkartmış durumdalar. Kadife genel anlamda oldukça iyi bir temizleme yeteneğine sahip. Ancak belli bir kullanımın sonrasında fırçanın ucundaki kadife bölümün çıkartılıp yenisinin takılması gerektiğinden biraz masraflı olabilir. Ayrıca kuru temizlikten ziyade ıslak kullanım için daha uygun oldukları tecrübe ile sabittir. Bazı meraklılar önce anti-statik fırça arkasından kadife ile temizlik yaparlar. Bu aslına bakarsanız oldukça sağlıklı bir yöntemdir. Ancak işlem zamanı oldukça uzadığından pek tercih edilmez. Kadifenin yanı sıra bir sürü yeni malzemenin kullanıldığı ürünler olsa da, bunlardan herhangi birisini deneme şansım olmadığından yanlış bir şey yazmak istemem.

Son yıllarda çeşitli markalar fantastik temizleme fırçaları ürettiler. Bunları genelde iki farklı katmandan oluşan bir bölümü klasik bir fiber diğer bölümü kadife veya farklı malzemelerden üretilmiş ürünlerdir. Yukarıda anlattığım işlemi bir kerede yapmanızı sağlayan bu ürünlerin en önemli dezavantajları genelde kullanılan fırça ve benzeri bölümlerin değişmesinin mümkün olmamasıdır. Bu yüzden kirlenen ürünleri atarak yenisini almanız gerekir.

Bu konuda diğer ilginç ürün ise Acoustech firmasının piyasaya çıkarttığı, özel anti-statik fırça. Bu fırçanın en önemli özelliği bir kablo yardımı ile fırçanın toprak hattınıza başlanması Bu sayede fırça üzerinde toplanan elektrik sağlıklı bir şekilde boşaltıla-

bilmekte. Bu ürün oldukça ilginç yalnız bir konuya dikkat etmek gerekiyor. Genelde pikap kolları hep sağda olduğu için fırçalarımızı sol kısımda kullanırız. Ürünün statik kablosunu sol taraftaki bir cihazınıza bağlamanızı öneririm. Diğer türlü iğneniz için kötü bir sürpriz olmasın. Gelecek sayımızda devam ederiz.

Yaşar

Stereo Mecmuası 65 www.stereomecmuasi.com

Page 66: Stereo Mecmuası Sayı 10

ondan sonrada kendisinden çok etkilenen Louis Armstrong'a geliriz. Ancak daha sonra saydığımız isimlerle Louis Armstrong arasında bir missing link vardır. İşte bu isimlerden birisi ama kesin ve kati en önemlisi Henry “Red” Allen.

Kendinden sonraki trom-petçileri fazlası ile etkileyen müzisyen için modern trompetin atalarından birisi sayılmakta. Henry “Red” Allen zaman içerisinde Louis Armstrong orkestrası da dahil olmak üzere Flestcher Henderson ve Luis Russel orkestralarında çalışmış.

Sizlere tanıttığım albümün fiyatı 3 ile 4 TL arasında değişiyor. Kaydı sorarsanız geniş imkanlara sahip bir plak şirketinden çıkmadığı için pek iyi değil hatta kötü ancak iş müziğe geldiği zaman olayın şekli bir anda değişiyor.

Bana sorarsanız Indiana, The Miller's Daughter Marianne ve efsanevi King Porter Stomp şarkısındaki yorumları gerçekten duyulmalı.

Bu CD, kayıt açısından hiçbir şey ifade etmese de, müzik ve meraklılar için çalışacak bir sürü ders ile birlikte geliyor. Jazz dinleyicileri mutlaka kulak kabartmalı.

Müzik:7/10Kayıt: 4/10Hakan

Henry “Red” Allen – Bugle Call RagTIM 220323-203 CD

Bu albümü sizlere tanıtmaya başlamadan önce asıl müzik dergimizin Mart ayı içerisinde çıkacağını tekrar hatırlatmak isterim. Sonuçta Müzik dergimiz Mart ayında çıkacak bile olsa, bir hifi dergisinin CD ve Plak tavsiye bölümleri olmadan yayına çıkması Stereo Mecmuası'nın man-tığına oldukça ters. Hal böyle olunca çok geniş olmasa da, “Bu Ay Neler Dinledik” bölümümüz yine olması gerektiği yerde.

Lafı yine çok uzattım. Müzik dinlemeye meraklı insanlar genelde oldukça araştırmacı oluyorlar. Sonuçta bir müzik tarzı çoğunlukla gökten inmediği gibi müzisyenlerinde müzik yaşamları boyunca diğer müzisyenlerden etki-lenmeden (bazen olabiliyor tabii) kendilerini geliş-tirebilmeleri pek mümkün olmuyor.

Jazz müziğinde trom-petçilerden bahsetmek iste-diğimizde bir sürü önemli trompetçi sayabiliriz. Ama bir noktadan sonra King Oliver'a

Sarah Vaughan – s/tEmArcy Records MG 36004 180Gr Speakers Corner

Klasik Jazz'dan bahsetmişken bir plağı sizlere tanıtayım. Sarah Vaughan'ın ilk dönem plaklarından birisi olan albümde bomba gibi bir diğer isim dikkat çekiyor; Clifford Brown. Ünlüler bununla bitmiyor; davulcu Roy Haynes, piyanoda Jimmy Jones, Herbie Mann derken Sarah vaughan'a dev bir kadro eşlik etmiş. George Gershwin ve Ira Gershwin bestesi her American Songbook plağının vazgeçil-mezi, Embraceable You, Lullaby of Birdland, April in Paris gibi çok bilindik şarkıların bulunduğu plak Sarah Vaughan'ın muhteşem ilk yıllarının kapılarını aralıyor. Speakers Corner ekibi yine yapacağını yapmış plak baskısı üst düzey. Albüm ise mükemmel. Evde eşinizle Keyif içerisinde dinleyeceğiniz müthiş bir müzik ziyafeti.

Müzik:9/10Kayıt: 8/10Hakan

Stereo Mecmuası 66 www.stereomecmuasi.com

Page 67: Stereo Mecmuası Sayı 10

kurtulanı olmayan bir geminin hikayesini müziğe uyarlamaya koyulur. Bunun için Robert Stigwood’un denetimi altında New York’a taşınırlar.

Ancak alışkın oldukları 3er dakikalık pop şarkılarının dışına çıkmak tahminlerinden zor olacaktır. Bitmeyen veya bir türlü sonuçlanamayan tartışmalar sonucu gitarcıları gruptan ayrılır hatta Robin Gibb kısa süre sonra geri dönmek üzere kardeşleriyle vedalaşır.

New York’tan Londra’ya geri gelirler ve kayıtlara orada da devam ederler. Tüm sıkıntılara rağmen uzun bir çalışma sonucu Gibb kardeşler bir başyapıta imza atalar. Alışılagelmiş akılda kalıcı kuvvetli melodileri ve mükemmel arajmanlarının yanısıra Odessa’da basit pop besteleri (Beach Boys), büyük orkestra eşliğinde senfonik rock (Moody Blues), psychedelic (Beatles), country’ye çalan amerikan tarzı besteleri (Bob Dylan/The Band, Byrds) bulacaksınız.

İlk yayınlandığında tek bir single dışında neden hiç bir ticari başarı yakalayama-dıklarını şimdi belki daha doğru bir şekilde yorumlayabiliriz. Muhtemelen 1969 için fazla ilerici ancak Bee Gees’in ticari kaygıdan uzak kalınca neler

yapabileceklerinin belki de en iyi kanıtı.

Daha sonra gelecek olan disko çalışmalarını beğeni-yorsanız korkarım size göre değil ancak o yılların tüm sınırlarını neredeyse her açıdan zorlayan mükemmele yakın bir başyapıtı dinlemek istiyorsanız tavsiye etmekten başka çarem yok. Not: 3. CD’de yer alan bazı “yorumlar” bana göre en az plaktakiler kadar başarılı.

Müzik 8/10Kayıt 8/10B.M

Orjinal albümün içeriği

1. Odessa (City On The Black Sea)2. You’ll Never See My Face Again3. Black Diamond4. Marley Purt Drive5. Edison6. Melody Fair7. Suddenly8. Whisper Whisper9. Lamplight10. Sound Of Love11. Give Your Best12. Seven Seas Symphony13. With All Nations (International Anthem)14. I Laugh In Your Face15. Never Say Never Again16. First Of May17. The British Opera

Bee Gees – Odessa – Reprise – 3 CD

Nice yıllara! 2009 Odessa’nın 40. yaş günü. Bunun da anısına orijinal kadifemsi kapağa sadık kalınarak 3 CD’lik bir remastered versiyon hazırlandı. 1 CD stereo, 2 CD mono, 3 CD de ilk basıldığında plakta yer almayan parçalar veya yayınlanan parçaların farklı yorumları. Bir an için 40 yıl geriye gidelim. Bee Gees’in yaş ortalaması 21 olmasına karşın, arkalarında milyonlar satan 4 adet LP ve I Started a Joke, Massachussets, New York Mining Disaster 1941, Words gibi uluslararası hit olmuş parçalar olmasına rağmen Gibb kardeşler biraz da genel trende uyarak biraz daha dişe dokunur birşeyler yapmaya karar verirler. Ingiltere’de Beatles Sgt. Pepper’ı yayınlamış, The Who A Quick One dan sonra Tommy’ye el atmiş, The Kinks Village Green Preservation Society ile büyük gürültü koparmış, Pretty Things de S.F. Sorrow ile kritiklerin sevgilisi olmuşken ABD’de de Frank Zappa konsept albümleri arka arkaya sıralıyordu. Bee Gees de modaya uyup 19. yüzyılda İngiliz Kraliyet donanmasına ait ve tüm mürettebatıyla batıp

Stereo Mecmuası 67 www.stereomecmuasi.com

Page 68: Stereo Mecmuası Sayı 10

Dolayısıyla uyuşturan tarantulalar olduğu kadar aşırı uçta delirten taran-tulalar da var. Aynı müziğin hepsine uygun olmayacağı düşünüldüğünden de her tür zehire göre bestelenmiş ve icra edilmesi gereken farklı Tarantellalar vardır.

Avusturyalı arp sanatçısı, Eski Müzik araştırmacısı ve icracısı olan Christina Pluhar uzun çalışmalar sonucu bu Taranellaların birkaçını derlemiş, toplamış ve grubu L’Arpeggiata ile bize sunmakta.

L’Arpeggiata temelinde enstrümantal bir topluluk olması dolayısıyla gruba vokaller için 2 yeni elemanla eklemeler yapmış. İtalyan Lucilla Galeazzi ve annesi Napolili babası da İngiliz olan Marco Beasley’yi misafir etmişler. Enstrümanların tümü Orta Çağ ve Barok müzikte kullanılan antik çalgılar. Bunlardan bazıları: antik harp, theorbodan küçük, lütten büyük boyda olan archlute, genelde 4 adet madeni telli olan bugünkü gitarın atalarından chitarra battente, gallichone veya colascione diye adlandırılan farklı lüt çeşitleri, cornemuse isimli bir çeşit gayda veya tulum ile muhtelif vurmalı çalgılar.

Genelde kısa olan parçalar (2-3 dakika civarı) günlük yaşamdan ufak kesitler sunuyor. Orijinal sözlerin İtalyanca, İngilizce ve Fransızca tercümeleri de genelde Tarantella ile ilintiliçok detaylı bilgiler içeren kitapçığın içerisinde bulu-nuyor.

Temelinde iyileştirici bir görevi olan bu müzikler günümüzde artık folklorik bir eğlence kaynağı olmanın ötesine gidemese de geçmişe doğru çok güzel bir gezinti yapmamızı olanaklı kılıyor. Tozlu müzik tarihi yapraklarına güzel ve güncel bir ışık hüzmesi.

Müzik 8/10Kayıt 8/10B.M.

Albüm İçeriği

1. Carpinese (Tarantella) 2. Lu Gattu la Sonava la Zampogna (Ninna Nanna) 3. Tarantella Napoletana, Tono Hypodorico 4. Lu Passariellu (Tarantella Dell'avena) 5. Lamento Dei Mendicanti 6. Luna Lunedda (Pizzica) 7. Ah, Vita Bella ! 8. Tarantella del Gargano 9. Pizzicarella Mia (Pizzica Tarantata) 10. Silenzio d'Amuri 11. Tarantella Calabrese 12. Sogna Fiore Mio (Ninna Nanna Sopra la Tarantella) 13. Tarantella Italiana 14. Tu Bella Ca Lu Tieni Lu Pettu Tundu (Tarantella) 15. Pizzica Ucci 16. Lu Povero 'Ntonuccio (Lamento Funebre) 17. Antidotum Tarantulae

L’Arpeggiata – Christina Pluhar – La Tarantella – Alpha SA 503 Hybrid SACD

Tarantula, ismini İtalya’nın en güneyinde yer alan şehirlerinden Taranto’dan almış olan ve 900e yakın çeşidi olan bir zehirli örümcek türüdür. Taran-tulanın zehiri ufak hayvanlarda ölümcül olabil-mesine karşın insanlar üzerindeki etkileri daha hafiftir.

Buna rağmen zaman içinde, yüksek ateş, kaşıntı, ileri derecede iritasyon, denge yitimi, baş dönmesi, yürüme bozuklukları, konuşma zor-lukları, koordinasyon bozuklukları, geçici bir süre için şuur kaybı ve hatta kısmi de olsa felç vakaları görüldüğü söylenir. Orta Çağdan günümüze dek gelen en yaygın panzehiri ise müziktir. Ancak herhangi bir müzik türü değil.

Bu örümceğin ısırığına karşı özel olarak bestelenmiş, genel ismi Tarantella olan ve ilk örnekleri Orta Çağa dayanan terapi bazlı olduğu söylenen eserler. Zira inanışa göre çok farklı huylu tarantulalar vardır ve zehirleri de hayvanların ruhunun birer aynasıdır.

Stereo Mecmuası 68 www.stereomecmuasi.com

Page 69: Stereo Mecmuası Sayı 10

Stereo Mecmuası 69 www.stereomecmuasi.com

Page 70: Stereo Mecmuası Sayı 10

Wrath - Lamb of GodEpic 8869737592 CD

Bu ay 3 inceleme yaptım asıl bombalar gelecek ay müzik dergisinde olacak. Bu ay biraz güncel albümleri ele alayım dedim ama ND hariç yanlış denizlerde yüzmüşüm. Neyse Lamp Of God benim ne zamandır ismini duyduğum bir grup. Yeni tarz Amerikan rock veya metal müziği yapıyorlar. Albümde bu türün gelenekselleşmiş riffleri, geri vokalleri, vokalleri ve zaman zaman aksaklaşan davulları görmek mümkün. Nedense bu tarz albümleri dinlerken aklıma Pantera gelir ki, bu tarzın atası muhtemelen onlardır. Neyse albümün prodüksiyonu gayet iyi, şarkılar ise birbirlerine biraz benziyorlar genelde hepsi gaz parçalar. Dead Seeds şarkısında eski thrash etkileri olsa da, genel anlamda albümde bol bol hard core etkileri görü-lebiliyor. Albümde beni en çok şaşırtan şarkı Contractor oldu ancak bir dakikadan az sürede o da albümün geneli ile aynı hale geliyor. Bu müziğe meraklılar için ilginç olabilecek bir albüm. Genel olarak fena değil...

Müzik:6/10Kayıt: 8/10Tolga

Napalm Death - Time Waits for No SlaveCentury Media 9978452 CD

İsmi grindcore ile birlikte anılan İngiliz ekstrem müzik devi Napalm Death 2009 yılı albümü Time Waits for No Slave ile tekrar raflarda. Nedense Century Media plak şirketi ile anlaşan şirketler belli bir süre sonra pek hayretmiyor gerçeğinden yola çıkarak albümü edinirken biraz tedirgindim. Allah'tan albüm oldukça uygun fiyatta satışa sunulmuş olduğundan kade-rimize boyun eğerim derken daha ilk şarkı olan Strongarm ile yumruğu yedim. Topluluk bir ara merak saldıkları punk etkileşimlerinden vazgeçip 90'ların sonuna müthiş bir dönüş yapmışlar. Albümdeki tüm enstrümantasyon türün standartları 2000'li yıllar ile buluşturuyor. Gitar, davul ve bas resmen şimşek etkisinde. Vokallerde aradan geçen senelere rağmen etkiden hiç azalma yok. Sene başında İstanbul'da seyretme şansına sahip olduğumuz topluluğun 2009 albümü bu fiyata kaçmaz. (yaklaşık 10 Dolar)

Müzik:8/10Kayıt: 8/10Tolga

Robert Plant/Alison Krauss- Raising SandRounder 4759382 CD

Bu albümü bir arkadaşımdan beleş edinince hemen dinlemeye koyuldum. Sonuçta Robert Plant ismi Led Zeppelin demek ve ne dinlersek dinleyelim hürmeti hak ediyor. Ancak bu albümü bir Robert Plant albümünden ziyade Alison Krauss albümü olarak değerlendirmek lazım. Bu çok güzel sesli bayan aslında bir bluegrass şarkısıymış. Kemanda çalıyor. Anladığım kadarı ile bluegrass'ın popüler olduğu memleket abd ve country gibi daha yerel bir tarz. O yüzden bu albümü bu tarz müziği yakından tanıyan birileri yorumlamalı ve dinlemeli. Buna rağmen albümün tamamını dinledim. Albümde en beğendiğim 2 şarkı Fortune Teller ve Nothin' şarkıları oldu. Bizim alıştığımız Robert Plant sound'una bir miktar yakın şarkılar. Albümdeki Sister Rosetta Goes Before Us şarkısı da güzel bir şarkı hakkını vereyim. Değişik bir tarzda balad gibi düşünmek lazım. Valla albümün kaydı müthiş ama ben puan yazarsam doğru olmayaca-ğından puanı pas geçeyim.

Tolga

Stereo Mecmuası 70 www.stereomecmuasi.com

Page 71: Stereo Mecmuası Sayı 10

Piyano'nun Altın Çocuğu

Fryderik Franciszek Chopin'in tek fotoğrafı (resim Wikipedia'dan alınmıştır)

Gelmiş geçmiş en iyi piyano virtüözü kimdir? Bu soruya yanıt vermek aslında çok zor görünüyor değil mi? Kim? Müthiş bir Beethoven yorumcusu olan Wilhelm Kempff? Vladimir Horowitz olabilir mi? Glenn Gould? Peki ya Sviatoslav Richter? Elbette bütün bu isimler gelmiş geçmiş en iyi piyano virtüözleri olarak anılmaktadırlar. Ancak bir çok kaynak ve bir çok otoritenin üzerinde fikir birliği yaptığı iki isim var. Ve ne kadar acıdır ki, bizler bu iki ismi de hiç dinleyemedik ve hiç bir zaman da dinleme şansımız olmayacak. Franz Lizst ve Frederic Francois Chopin' den bahsediyoruz. Aslında piyano virtüözü olarak Lizst gelmiş geçmiş en iyi virtüöz olarak kabul edilmektedir. Ancak iş piyano eserleri yazmaya gelince, işte orada bir isim var ki, sadece piyano eserleri besteleyerek, tarihe adını Mozart, Beethoven gibi klasik müziğin temel taşları ile beraber yazdırmayı başarmıştır. Gerçekten de müziği insanı alıp bambaşka dünyalara götüren Frederic Chopin...

1 Mart 1810 tarihinde Fransız göçmeni bir baba ile Polonyalı bir annenin ikinci ve tek erkek çocuğu olarak Polonya' da dünyaya gelmiştir. İlk müzik derslerini annesinden alan Chopin' in dehası 6 yaşına geldiğinde keşfedilmeye başlandı. 6 yaşında Zvyny'den dersler alamaya başlayan Chopin' in 12 yaşına geldiğinde artık hocasından öğrenecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Chopin müzik konusunda kendini geliştirmeyi asla bırakmadı. Liseyi bitirdikten sonra Varşova konservatuvarına yazıldı. Burada eğitimini Prof. Elsner üstlendi. Bu dönemde ünü Polonya' ya yayılmaya başlayan genç Chopin, 1829 yılında hocası ile beraber gittiği Viyana' nın opera binasında iki büyük konser vererek müthiş bir başarıya imza attı. O artık Polonya'nın gelmiş geçmiş en iyi piyanisti olarak kabul ediliyordu.

Chopin portresi (resim Corbis'ten alınmıştır)

1830 yılında çok sevdiği ülkesini Rusya ve Polonya arasındaki savaş nedeni ile terk etme kararı aldı. Hayatı boyunca tutkuyla bağlı olduğu ülkesine bir daha dönemeyecekti. Sonunda Paris'e gitmek üzere Varşova'dan ayrıldı. Viyana' ya gitti. 1831 yılının Ağustos ayına kadar Viyana' da kalan genç besteci Scherzo'larını burada yazdı.

Stereo Mecmuası 71 www.stereomecmuasi.com

Page 72: Stereo Mecmuası Sayı 10

Babası bir Fransız olduğu için Fransa' ya alışmakta çok zorluk çekmedi. Aslında bir çok büyük besteci ve ressamın hayatı yokluk ve sefalet içinde geçmesine karşın Chopin, ölümüne kadar asla maddi sıkıntılar yaşamadı. Paris'te aristokrat ailelerin çocuklarına piyano dersleri vererek oldukça iyi para kazanmakta idi. Bu rahatlık onun büyük konser salonlarında konserler vermekten çok küçük ev topluluklarına konserler vermeyi tercih etmesine neden oldu.

Paris'te Pére-Lachaise Mezarlığında Chopin'in mezarı

Chopin' in hayatında en büyük iki aşkı, ülkesi Polonya ve ünlü yazar George Sand'dir. 3 çocuk annesi ve kendinden 6 yaş büyük bu kadın, klasik olmaktan çok uzak bir kişilik olduğunu besteleri ile de belli eden Chopin'i çok şaşırtmış, Sand'in toplumun genel kurallarını hiçe sayan, dalga geçen tavır ve davranışları büyük bir aşkın başlamasına neden olmuştur. 1839 yılında birlikte Mallorca' ya giden çift, 1847 yılına kadar burada beraber yaşamışlar, ancak Sand' in çocukları nedeni ile 1847 yılında ayrılmışlardır. 1839 - 1847 yılları arasında Chopin'in sağlığı da bozulmaya başlamıştır. Ancak sağlık

durumuna rağmen en iyi bestelerini bu yıllarda yapmıştır. Ayrılığın ardından İngiltere' ye giden Chopin daha sonra Paris' e döndü. Ancak artık oldukça hasta ve bitkindi. 16 şubat 1848 yılında Paris'te Playel konser salonunda verdiği konser son konseridir.

17 Ekim 1849 akşamı Paris'te verem nedeni ile öldü. Bir arkadaşının hediye ettiği Polonya toprağını bir kavanoz içerisinde hayatı boyunca yanından ayırmayan Chopin in kalbi de ölümünden sonra vasiyeti üzerine Polonya' ya gömüldü.

Daha önce de vurguladığım gibi tam bir romantik dönem bestecisi olan Chopin hayatı boyunca sadece piyano eserleri bestelemiş, hiç senfoni yazmamıştır. Buna rağmen Bach, Beethoven, Mozart ile beraber adını büyük besteciler arasına yazdırmayı başarmıştır.

Bu başarısının asıl nedeni piyano tekniklerine getirdiği yenilikçi tarz'dır. Gerçekten de öyle eserleri vardır ki, amatör bir dinleyici bile "Piyano ile bunlar da yapılabilir mi? diye sormadan edemez. En radikal bestelerinden biri "Revolutionary Etude"dür. Özellikle sol elin kullanımı ile ilgili gerçek bir devrim niteliğinde bir eserdir. Fantasie Impromptu ve 2. piyano sonatı (cenaze marşı) ve tabii ki doyumsuz Nocturne'leri de başlıca eserleri arasındadır.

Günümüz virtüözlerinden bir çoğu Chopin'in eserlerini başarı ile yorumlamaktadırlar, ancak bu noktada bir uyarı yapmak gerekiyor. Bazı hızlı eserleri (revolutionary etude gibi) barındıran bir albüm alacaksanız olur olmaz bir albümü tercih etmemenizde fayda var. Zira bazı sınırlı yetenekteki müzisyenler yavaş çalınan orijinal kaydı hızlandırarak albümlerine koyuyorlar.

Chopin'in müziği gerçekten de eşsiz ve klasik müzik tutkunları için vazgeçilmezdir.

Hangimizi "Piyanist" filminin o unutulmaz soundtrack melodisi (Nocturne in C Sharp minor) derinden etkilememiştir ki..

Tolga İzgür

Stereo Mecmuası 72 www.stereomecmuasi.com

Page 73: Stereo Mecmuası Sayı 10

bu sayımıza emeği geçen gönüllü ekibimiz

e-dergi kodlamahakan cezayirli, gökhan, gür ve tolga

web aktarım

gür ve tolga

editörhakan cezayirli

yazılar aytaç arda, b.m, burak uzun, devrim, eli hanenya, hakan cezayirli,

kaan seler, noyan akdulun, sinan beskurt, tolga izgür, vefa ciftcioglu ve yasar

müzik incelemelerib.m. hakan cezayirli ve tolga

özel teşekkürlermike valentine

bu sayımızın sizlerle buluşması için destek olanlaradnan arduman/timpani elektronik, adnan salihoglu, asım

uysal/sigma ses, galip tüzün/fonetik, hamdi ünlü/fil elektronik, izzet kohen&hakan burkut/quad turkiye ve mavi hifi ailesi

Stereo Mecmuası 73 www.stereomecmuasi.com