207
ÖZET [rfTABI İSTANBUL SANAYİ ODASı

İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

ÖZET [rfTABI

İSTANBULSANAYİ ODASı

Page 2: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Kongre Sponsorlan

.örel'lik•~BORUSAN

MANNESMANN il){1I/d

,Demiroren

Oturum Sponsoru

$CEmoFSET

iletişim Sponsorlan

( C~~ J ( 2;13 J~M.Uliyel

Destek Sponsorlan

$

Page 3: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

. .ISTANBUL SANAYIODASı. .7. SANAYI KONGRESISürdürülebilir Rekabet GücüSanayi Için Uygun Ortam

3 - 4 Aralık 2008, İstanbul

İstanbul, Ocak 2009ISBN 978-9944-60-4 i9-2

İSO Yayın No: 2009/4

Page 4: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 5: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Sunuş

2002 yılından bu yana aralıksız devam ettirdiğimiz Sanayi Kongrelerimizin yedincisini,"Sürdürülebilir Rekabet Gücü: Sanayi İçin Uygun Ortam" başlığı altında 3-4 Aralık

2008 tarihlerinde gerçekleştirdik.

İki gün süren 7. Sanayi Kongremizde, konuk konuşmacı oturumları ile beraber toplam9 oturuma yer verilmiştir. Bu oturumlarda, 800'ün üzerinde katılımcımız, 1O'u uluslararasıkurum temsilcisi toplam 43 konuşmacının görüşlerinden faydalanma imkanı bulmuştur.

7. Sanayi Kongremizin birinci günündeki konuk konuşmacımız Alpinvest Partners KüreselAraştırmalar Başkanı Dr. Peter Comelius "Küresel Dinamiklerden Avantaj Yaratmak"başlığını ele almıştır. İkinci gün ise, Yazar-Danışman Mark Blayney "Şirketi BaşarıyaGötürmek" konularında bir sunum yapmıştır.

Kongremiz kapsamında konuşmacılanmız, "iş ve yatırım ortamı" konusunu, yerel veküresel ekonomideki gelişmeler ışığında tüm unsurlarıyla ele almış, içinde bulunduğumuzküresel kriz ortamında firmalarımızın strateji belirlemelerine katkı sağlamışlardır.

Kongremizde dile getirilen görüşleri, yapılan tartışmaları Kongre salonumuzun dışınada ulaştırarak, ilgili tüm kişi ve kurumlarla paylaşabilmeyi sosyal sorumluluk anlayışımızınbir gereği olarak kabul ediyoruz. Bu çerçevede, bundan önceki Kongrelerimizde olduğugibi 7. Kongremizi takiben de, konuşmacılarımızın konuşmalarını ve sunumlarını kitaphaline getirerek kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Yedinci kitabırnızın da, daha öncekilergibi önemli bir başvuru kaynağı olacağına inanıyor ve konuya ilgi duyan tüm kesimlerinfaydalanacağını ümit ediyoruz.

C. Tanıl Küçükİstanbul Sanayi OdasıYönetim Kurulu Başkanı

Page 6: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

GEÇMiş KONGRELER

6. Sanayi Kongresi, 26-27 Kasım 2007Sürdürülebilir Rekabet Gücü: "Endüstriyel Teknoloji ve İnovasyon"

5. Sanayi Kongresi, 1-2 Kasım 2006Sürdürülebilir Rekabet Gücü: "Küresel Değişirnde Yeni Dinamikler veTürk Sanayiinin Yol Haritası"

4. Sanayi Kongresi, 25-26 Kasım 2005Sürdürülebilir Rekabet Gücü: "Avrupa Birliği'ne Üyelik Sürecinde Türk Sanayii"

3. Sanayi Kongresi, 12-13 Ekim 2004Sürdürülebilir Rekabet Gücü: "Küresel Değişime Uyum"

2. Sanayi Kongresi, 3-4 Aralık 2003Sürdürülebilir Rekabet Gücü: "Geleceği Yakalamak"

ı.Sanayi Kongresi, 10-11 Aralık 2002Sürdürülebilir Rekabet Gücü

www.iso.org.tr/kongre

Page 7: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

İçİNDEKİLER

Açılış Konuşmalara 9

C. Tanıl Küçükİstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

11

Hüsamettin Kaviİstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı

13

M. Rifat HisarcıklıoğluTürkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı

15

Zafer ÇağlayanT.c. Sanayi ve Ticaret Bakanı

17

Küresel DinamiklerdenAvantaj Yaratmak

ı.Gün KonukKonuşmacı

Dr. Peter ComeliusKüresel Araştırmalar Başkanı, Alpinvest Partners

23

Şirketi BaşarayaGötürmek

2. Gün KonukKonuşmacı

Mark BlayneyYazar, Danışman, Tumaroundhelp Ltd

39

Oturum lA Ekonomik-Finansal Çevre 47

Oturum Başkanı Dr. Mahfi Eğilmezİstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi

49

Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. CebeciTÜBİTAK Başkan Yardımcısı

49

Doç. Dr. Talat ÇiftçiBiosfer Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı

54

Dr. M. Cüneyt SezginTBB Risk Yönetimi Komitesi Başkanı

55

Cansen Başaran SymesPricewaterhouseCoopers Türkiye Başkanı

59

Page 8: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oturum lB Fiziki Ortam 67

Oturum Başkanı Dr. Caner Zanbakİso Çevre İhtisas Kurulu Başkan Vekili

Prof. Dr. İbrahim BazİMP ve Kentsel Tasarım Merkezi Koordinatörü

71

Konuşmacılar 71

H. Uran Tiryakioğluİso- KATEK Başkanı

75

Prof. Dr. Mikdat KadıoğluİTÜ Afet Yönetim Merkezi Müdürü

80

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaÇevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı

84

Prof. Dr. Mete ŞenDünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Bşk. Yrd.

87

Oturum 2A Sanayi ve Sosyal Çevre 97

Oturum Başkanı Savaş M. ÖzaydemirEskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

99

Konuşmacılar Arjen VosAvrupa Eğitim Vakfı Türkiye Direktörü

99

İlyas ÜlgürAB Eğitim ve Gençlik Programları Erasmus Koordinatörü

104

Prof. Dr. Haluk GürgenBahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı

ı11

Vahap MunyarHürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü

114

Page 9: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[

Oturum 2B Şirket İçi Ortam 117

Oturum Başkanı M. Sait Gözüm 119Deloitte Türkiye Ortak ve Yönetim Kurulu Üyesi

Konuşmacılar Lütfi H. Ensari 119Yönetim Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Dr. Jörg Ulrich 121BSH Ev Aletleri Fabrika Direktörü

Enrico Camerinell i 123Celent Bankacılık Grubu Uzman Analisti

Azmi Yarımkaya 127Ipek Kağıt Insan Kaynakları Müdürü

Oturum 3A Bölgesel ve KüreselOrtam, Fırsatlar 139

Oturum Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu 141Iktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Konuşmacılar Dr. Can Fuat Gür1esel 141Ekonomi ve Strateji Danışmanlık Başkanı

Turgut Gür 144DEİK Türk-Rus İş Konseyi Onursal Başkanı

Dr. Murat Üçer 150Koç Universitesi Öğretim Görevlisi

Yavuz Onay 155DEİK Türk-Çin İş Konseyi Asbaşkanı

Oturum 3B Sanayi ve Mikro Çevre 161

Oturum Başkanı Mustafa Kaplan 163KOSGEB Başkan V.

Konuşmacılar Ziya Altunyaldız 163DTM Genel Müdür Yardımcısı

Paul Miller 168Gavurin Ltd. Yönetici Direktörü

Prof. Dr. Ercan Tezer 171Otomotiv Sanayi Derneği Genel Sekreteri

Prof. Dr. .Aytü! Erçil .. 177Sabancı Universİtesi Oğretim Üyesi

Page 10: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Kapanış Oturumu Avrupa'nın Yatırım Üssü Türkiye 183

Oturum Başkanı Tahir Uysal 187YASED Yönetim Kurulu Başkanı

Konuşmacılar Alpaslan Korkmaz 187Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı

C. Müjdat Altay 190Nortel Netaş Genel Müdürü

M. İbrahim Aybar 191Otomotiv Distribütörleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Metin Münir 193Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı

N. Erdem Koçak 195Türk Henkel Genel Müdürü

Kapanış Konuşması ~. Tanıl Küçük 201Istanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Page 11: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

AÇıLıŞ KONUŞMALARı

Page 12: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 13: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

c. Tanıl Küçükİstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Sanayi Kongrelerimizin ilkini, Odamızın SO. KuruluşYıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, 2002 yılındadüzenlemiştik. Bu ilk kongremizin gördüğü yoğun ilgiüzerine, Sanayi Kongrelerimize devamlılık kazandırdıkve 2002 sonrasında her yıl aralıksız olarak gerçekleştirdik.Bu yıl, Sürdürülebilir Rekabet Gücü, Sanayi İçin UygunOrtam temalı 7. Sanayi Kongremizde yine beraberiz.

Bundan önce altı kongremizi gerçekleştirdiğimiz 2002-2007 yılları arasında dünya ve Türkiye ekonomisi istisnaisayılabilecek olumlu bir dönem yaşadı. Likidite boldu,tüm dünyada büyüme hızlandı. Küresel ekonomideki buolumlu rüzgarlardan Türkiye de faydalandı.

2001 krizi sonrası, ekonomimiz, giderek artan bir hızlaküresel ekonomiyle bütünleşmeye başladı. İhracatımızve ithalatımız, rekor düzeylerde arttı. Avrupa Birliği ileilişkilerde alınan mesafeyle birlikte, 2005 'ten itibarendoğrudan yatırım gelişinde büyük artışlar kaydedildi. Busüre içinde, kaynak çekmekte ve büyürneyi fınanse etmektesorun yaşamadık ve 2002 - 2007 arasında, %6,8 gibioldukça yüksek sayılabilecek bir yıllık büyüme ortalamasıelde etmeyi başardık.

Küresel ekonomiye entegrasyonun hızlanmasıyla, budönemde sanayimizin hem iç pazarda hem de dışpazarlarda verdiği küresel rekabet mücadelesi de çokdaha yoğun bir hal aldı. Sıkıntılarına rağmen, sanayimizbu süreçte ekonominin ve büyümenin lokomotifi olmayıbaşardı.

İstanbul Sanayi Odası olarak bizler de, bu dönemde,Sanayi Kongrelerimiz başta olmak üzere, tümçalışmalarımızda sanayimizin küresel rekabet gücününartırılmasına katkıda bulunmayı esas aldık.Sanayicilerimizin var olma mücadelesi verdikleri küreselrekabet koşullarını daha iyi tanımalarına yardımcıolabilmeyi hedefledik. Küresel rekabetin büyük bir hızlagelişen ve değişen dinamiklerini, sanayimizin vesanayicimizin gündemine taşımaya gayret ettik. SanayiKongrelerimizin programlarını, hep bu anlayışçerçevesinde oluşturduk, temalarımızı ve konuklarımızıbu anlayış çerçevesinde tespit ettik.

Konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, 7.Kongremizde ana tema, yine her yıl olduğu gibiSürdürülebilir Rekabet Gücü, alt temamız ise, Sanayiİçin Uygun Ortam. Ancak 2008'in sonlarına doğru 7.Kongremizi gerçekleştirirken ekonomide uygun olaraktanımlamarıın çok zor olduğu bir ortam ile karşı karşıyayız.2002 ile başlayan olumlu dönem sona ermiş, geridebıraktığımız altı yılda gayet ılımlı esen küresel rüzgarlar.şimdi tamamen tersine dönmüş durumda.

Küresel ekonominin lokomotifi Amerika BirleşikDevletleri başta olmak üzere tüm dünya, yüzyılın en ağırekonomik kriziyle mücadele etmekte. Kasım ayı itibariyleküresel krizin olumsuz etkilerinin Türkiye ekonomisindede daha çok hissedildiği bir sürece girmiş bulunuyoruz.Son günlerde üretimine ara veren ya da kapılarını tümüylekapatan sanayi kuruluşu haberlerini ne yazık ki sıkçaduymaya başladık. Ekonomik göstergeler de olumluseyretmiyor. Altı yıl aradan sonra ilk kez bu yıl, Ağustosve Eylül aylarında sanayi üretimimiz, iki ay üst üsteküçüldü, ihracattan da iyi haberler gelmedi. Kasım ayındaihracatımız, %22 gibi yüksek bir oranda geriledi. Küreselkrizle birlikte, başta Almanya olmak üzere ihracatımızın%SO'sine yakınını gerçekleştirdiğimiz AB ülkeleri,resesyon ile karşı karşıyadır. Hatta derin resesyon endişesigündemdedir. İçeride talep durma noktasındadır. Her nekadar sanayicimiz, büyük bir çabayla pazarlarınıçeşitlendirme arayışına girse de, sanayimiz için dış talepekseninde üretimi sürdürme olasılığı da ciddi anlamdariske girmiş görünmektedir.

Krizin şiddetlenmesini takiben, ABD başta olmak üzeretüm dünya peş peşe kurtarma paketleri devreyesokmaktadır. Çin, Japonya, Almanya, İngiltere,ekonomilerini canlandırmak üzere paketlergeliştirmektedir. Türkiye ise, önce krizin boyutunudeğerlendirmekte, sonra da tedbir almakta oldukça yavaşbir görüntü ortaya koymuştur. Hükümetimizin krize karşıbir önlem paketi üzerinde çalıştığını biliyoruz. Bu paketiniçeriğiyle ilgili çeşitli bilgiler kamuoyuna yansımışdurumda. Süre uzadıkça, sorunlar derinleştikçe, paketeyönelik beklentiler de doğalolarak yükselmektedir. ÜmÜediyoruz ki açıklanacak paket, bu beklentilere cevapveren ve en önemlisi, netice alıcı bir paket olacaktır. Soniki ayda, tüketici güven endeksinde ve reel kesim güvenendeksinde büyük bozulmalar vardır. Krizle mücadelede,beklenti ve güvenin iyileştirilmesi, hepimizin bildiği gibison derece önemlidir. Ümit ediyoruz ki paket, tüketicininde, üreticinin de moralini ve geleceğe duyduğu güvenibiraz olsun yükseltir, yükseltebilir.

Türkiye, şimdiye kadar pek çok ekonomik kriz yaşamışve aldığı hasarlara rağmen, bu krizlerden kısa süredeçıkmayı başarmıştır ancak unutulmamalıdır ki bugünmaruz kaldığımız kriz, farklı bir kriz, yüzyılın krizi olaraktanımlanan, daha önce örneği görülmemiş bir krizdir.Dolayısıyla bu krize karşı mücadele verirken, başkahükümetimiz ve ekonomi yönetimi olmak üzere, toplumuntüm kesimleri olarak çok daha yaratıcı olmak ve herzamarıkinden daha farklı davranmak zorundayız. Aynıgemide olduğumuzun bilinciyle, tüm kesimler olarak elele vermek, beraberce mücadele etmek zorundayız. Aksitakdirde, işsizlik başta olmak üzere, krizin etkileri giderekderinleşecektir.

Page 14: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Tüm yıkıcılıklarına rağmen, kriz dönemleri, sisteminzafiyetlerini görmemize ve iyileştirici düzenlemeleregitmemize imkan tanıyan, adeta fırsat dönemi diyenitelendirebileceğirniz dönemlerdir. 2001 krizi, bu anlamdaönemli bir örnektir. Krizi takiben, Türk sanayi, Türk özelsektörü süratle kendini onarım sürecine girmişti. Ancakbu onarım sürecinin tamamlanabilmesi için şart olanreformlar, zamanında hayata geçirilememiş ve rekabetgücümüzle ilgili olarak önemli sorunlarımız birikmiştir.Sıkıntılara rağmen, birikmiş bu sorunları çözecek iradede zamanında ortaya konamamıştır. Ümit ediyoruz kikriz, öncelikle bu sorunların çözülmesi, şimdiye kadaryapılamayanların yapılması anlamında bir fırsataçevrilebilir. Hem bu noktada hem de krizin en az hasarlaatlatılabilmesi noktasında, her zaman ifade ettiğimiz gibisorumluluk hükümet ve ekonomi yönetimindedir.

Ancak bu söylemimiz, Türk sanayi olarak, Türk özelsektörü olarak, her şeyi hükümetten beklediğimiz şeklindeanlaşılınamalıdır. Krizle mücadelede en uygun politikalarınhayata geçirilmesinde özel sektörün de, hükümet veekonomi yönetimine katkıda bulunması çok önemlidir.Diğer taraftan, mikro ölçekte, işletmelerin kendileri içindoğru stratejiler belirlemesi, kriz sürecinde ayakta kalmakbakımından hayati önem taşımaktadır. İnanıyoruz ki 7.Sanayi Kongremiz, bu anlamda çok önemli açılımlargetirecektir. Başta konuk konuşmacılanmız PeterCornelius ve Mark Blayney olmak üzere, tümkonuşmacılanmızın krize karşı strateji belirlenmesineyönelik olarak çok önemli tavsiyelerde bulunacaklarınainanıyoruz. 7. Sanayi Kongremizin her iki açıdan da sonderece önemli bir platform olacağını düşünüyoruz.

Türkiye'nin kriz karşısındaki en önemli avantajlanndanbiri, hiç kuşkusuz ki dayanıklı reel sektörüdür. Yıllardırkrizler içinde rekabet mücadelesi vermek zorunda kalanTürk reel sektörü, krizlere karşı adeta aşılanmıştır. Reelsektörümüz, bu krizden de alnının akıyla çıkacaktır. Kaldıki sanayimiz şimdiden bunun arayışı içine girmiştir. 2008yılının 10 ayı sonunda, ağırlıklı pazarımız olan AvrupaBirliği'ne yaptığımız ihracatın, toplam ihracatımız içindekipayı düşerken, Yakın ve Orta Doğu, Doğu Asya ve Afrikaülkelerine yaptığımız ihracatın, toplam ihracatımız içindekipayı, artış göstermiştir. Bu gelişme, sanayimizin hızlı birrefleksle şimdiden krize karşı bir mücadele başlattığınınve nispeten başanlı olduğunun göstergesidir. Sanayimizinbu gayreti, mutlaka hükümetimizce de desteklenmelidir.

Her zaman ifade ettiğimiz üzere, devletin yapmasıgerekenleri devletten talep etmeye devam edeceğiz. Amakendi sorumluluklarımızın da hep farkında olacağız.Sanayi Kongrelerimiz, en başından itibaren, kendisorumluluklanmıza odak1andığımız bir etkinlik olmuştur.Bu platformda meselelere daima öncelikle işletmelercephesinden bakılmış, işletmelerin yapması gerekenlerüzerine yoğunlaşılmış, devletten taleplerimiz ikinci hattaüçüncü sırada yer almıştır. İçinde bulunduğumuz bukoşullarda sanayi için uygun ortamın yaratılması, herzamankinden daha önemli bir hal almıştır. Bu Kongrenin

düzenlenmesi, koşullar ne olursa olsun, Türk sanayinin,sanayi için uygun ortamın yaratılmasında kendi üzerinedüşenleri yerine getirme arayışının ve gayretinin somutbir göstergesidir. Bizler, üretimi, istihdamı, ihracatı vehatta yatırımları ne olursa olsun sürdürme mücadelemizedevam edeceğiz. Ümidimiz, hükümetimizin zamanındaalacağı doğru tedbirlerle mücadelemize destek olmasıdır.

Sayın Bakanımız, içimizden biri olarak, sanayimizinsıkıntılarını, yapılması gerekenleri çok iyi bildiğinizibiliyoruz. Sorunlarımızın çözümü için verdiğinizmücadelenin farkındayız. Ümit ediyoruz ki, katkılarınızla,sorunlarımızın çözümü yönünde somut adımlar artıksüratle atılacaktır.

7. Sanayi Kongremizin, içinde bulunduğumuz zorkoşulların hem ülkemiz, hem işletmelerimiz açısındanen az hasarla atlatılmasına katkıda bulunabilmesini diliyor,konuşmacılarımızı, oturumlarımızı zevk ve ilgiyle takipedeceğinizi ümit ediyor, katılımınızdan dolayı bir kezdaha teşekkür ediyor ve Yönetim Kurulumuz adına sizleribir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Page 15: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Hüsamettin Kaviİstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı

Bizler, sanayi için uygun ortamın ne olduğunu, nelerigerektirdiğini iki günlük bu Kongre çerçevesinde, tabiiki çok daha rahat koşullarda, endişesiz bir ortamda, bütünyönleriyle değerlendirmek ve tartışmak isterdik. Ancakne var ki, küresel mali kriz, küresel gelişmiş ülkeleryanında bizim de hayatımıza yansımış bir gerçek. Bununda akşamdan sabaha değiştirilmesinin ve çözüm yollarınınbulunmasının mümkün olmaması bir tarafa, gerçek o kiçözümün temel unsurları da bizim elimizde değil.

2002 yılından bu tarafa, geride bıraktığımız 6 SanayiKongresinden elde ettiğimiz birikimler var, yaşadığımızgeçmiş krizlerin geride bıraktıkları var. Yönetim KuruluBaşkanımız, bu 6 yılda neleri başardığımızı, nerelerdennasıl çıktığımızı ve yol boyu hangi sıkıntılarla karşılaşarakbugüne geldiğimizi bizlerle paylaştı. Eğer 7. SanayiKongremiz için Odamızın hazırladığı programıincelerseniz, çok değerli konuklarımız olduğunugöreceksiniz. Eminim onların sizlerle paylaşacağı çokdeğerli fıkirler, öneriler olacaktır. Bu değerli konuklarmuzve sizlerin de yapacağı katkılarla, inanıyorum ki hepimizeyeni düşünsel ufuklar açılacaktır.

Kaçınılmaz bir gerçek, hatta 21. yüzyılın gerçeği olarakifade ettiğimiz küreselleşme, tüm dünyayı nasıloldu daböyle bir krizin içine itti? Tam o krizin Avrupa'ya dayarısıdığı tarihlerde, İngiltere'deydim. İngiltere BaşbakanıGordon Brown, İngiliz Hükümetinin bu konudakiönerilerini ve programı bildirmek üzere, bir Pazartesi,sabahın erken saatinde, İngiltere saatiyle 09:00 gibitelevizyonda, İngiltere Merkez Başkanı ile beraber biraçıklama yapıyordu. Kullandığı ifade aynen şuydu:"Dünya 1. Küresel Krizle karşı karşıyadır." Evet, birinci.

Hepiniz biliyorsunuz çok şey söylendi. Nedenler, nasıllar,aylardır konuşuluyor. Ancak pek çok uzmanın da ifadeettiği gibi, dünya küreselleşme gerçeğinin gerektirdiğiniteliklerde bir denetim sistemini kuramadı ve buna ilişkinkurallar bütününü de hayata geçirememiş olmasınınbedeliyle karşı karşıya. Bir de buna, hepimizin bildiğigibi, ihtirasa dönüşmüş bir kazanma hırsı eklenince -malisektörden bahsediyorum- denetimsiz küresel mali sektör,tüm dünyayı bu çok ağır mali tabloyla karşı karşıyabıraktı. Bugün ABD, AB ülkeleri, Çin, Uzakdoğu, tümdünya, bir dizi önlemleri gün be gün hayata geçiriyor vealdığı tedbirlerin neyi, nasıl değiştirdiğini izliyor. Gereklirevizyonları yapmak üzere konunun uzmanı, deneyimliyöneticiler, katılımcı bir anlayışla bilgiye ve verileredayalı yoğun bir çalışma yapıyorlar. Ortadaki gerçek,şunu net olarak söylüyor ki, artık bugün önümüzdekitablonun üstesinden göz kararı çözümlerle gelinmesimümkün değildir. Bilgiye ve veriye dayalı, ince ayardüzenlemeler yapma gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Demokrasilerde olmazsa olmaz bazı koşullar var: Yetki,yetkinin mümkün olduğu oranda geniş bir toplumkesimiyle paylaşılarak hayata geçirilmesi, denetim,tartışmasız şeffaflık ve demokrasinin tüm tarafları arasındakoordinasyon. Bunların tam ve nitelikli kadrolarlayürütülmediği bir ortamda, ister bir şirket olun, ister birkurum, ister bir ülke, bugünkü gibi kaçınılmaz bir sonlakarşı karşıya geliniyor. Pek çoğunuzun bildiği vevesilelerle ifade ettiği bir gerçek var: Sürdürülebilir birekonomi için, daha iyi bir demokrasi şarttır. Bu, geçtiğimizgünlerde Sayın TOBB Başkanı 'nın ifade ettiği ve sonderece katıldığım, doğru bir tespittir. Daha iyi birdemokrasi, özgürlükler, katılımcılık ve paylaşımcılık vebütün bunların koordinasyonu adına, hükümetimizdendileklerimiz ve beklentilerimiz var. Üreten, istihdamyaratan, ihraç eden ve vergileri ödeyen bizler olarak, budileğimizin son derece haklı olduğuna inanıyorum.İnanıyorum ki bu doğru ve Türk demokrasi ve gelişiminebüyük katkısı olacak bir dilektir.

Türkiye, 10 yıldır tartışıyor; bizler içindeyiz, sayınbaşkanlarımız da bu sürecin içinde. AB süreci içindetanıdığımız bir gerçeği dile getirmek istiyorum.Türkiye'nin, AB standartlarında iş yapan, çözümalternatifleri üreten, tüm özel sektörünü, tüm siviltoplumunu, tüm taraflarını, ilgili kesimleri dışlamadan,kucaklayıcı bir anlayışla hayata geçirebileceği, bir milliekonomik, sosyal konseyin yasal düzenlemeleriniyapamadık, kendisini de bir kurum olarak hayatageçiremiyoruz. Türk özel sektörü olarak, eğer daha iyibir demokrasi istiyorsak, hükümetimize katkı yapmamız,takip etmemiz ve bu konuyu sonuçlandırmamız lazım.Dünyanın her yerinde, ekonomik, sosyal konseyler istişareeder, görüş bildirir, öneri yapar. Bizlerin işi, siyasetkonumunun bu konudaki tereddütlerini gidermektir.

Şu son değerlendirmeler aşamasında, hükümetimizinyetkileri, Sayın Başbakanımız, Sayın BaşbakanYardımcılarımız, Sayın Bakanlarımız, Sayın TOBBBaşkanımız, Başkanlarımız, şimdiye kadar, sayısınıbilemiyorum ama, belki 8-10 tane toplantı yaptılar. Aslındabu çok daha fazladır ama ben kurumlarla yapılantoplantıları kastediyorum. İlgili tüm tarafları, işçisini,işverenini, sanayicisini, mali sektörünü. sivil toplumunuayrı ayrı dinlediler, görüşler aldılar. Mutlaka bunlar içindeson derece önemli ve değerli görüşler var, buna hiçbiritirazımız yok ama muhtemeldir ki bunların içinde, kendiiçinde çelişen, uzlaşılmamış başka görüşler de var;hükümetimize biz bunları da ilettik.

Yaşadığımız AB süreci ve AB 'nin bu konudakideneyimlerini düşündüğümüz zaman, önce bazı konularıkendi içinde tartışma kültürünü kazanmamız lazım. Birkesim için uygun olan doğru çözüm, diğer kesime uygunolmayabilir. Böyle bir tablo yerine, ilgili tüm tarafların,

Page 16: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

işverenlerin, çalışanların, diğer kesimlerin temsilcilerininbir araya geldiği ortak platformda uzlaşma yollannı nedenaramayalım? O kadar çok öneri var ki. Bu önerileri,hepimiz her gün basında, medyanın ilgili kurumlarındaizliyoruz. Tabii ki bunlann uygulanabilirlikleri, maliyetlerivs. çok önemli. Daha da ötesinde, uluslararası ilişkilerimizvar; bazen hükümetimize destek oluyoruz, bazen de acabahükümetimizin bu anlamda yapacağı görüşmeler vemüzakerelere farklı etkiler de bulunuyor muyuz?

İnanıyorum ki bir öneri de bulunurken, bir talebi getirirken,iyi ekonomi için daha iyi demokrasi isterken, bizlere,Türk özel sektörümüze, odalarımıza, TOBB'a, tüm işçisendikalarımıza, sivil toplum kurumlarımıza düşengörevler var ve bizler, bu görevlerimizi sorgulamakzorundayız.

"Kriz vardı, yoktu" tartışmalarının bize hiçbir yararı yok.Esas olan, bugünden sonra bu tabloyu nasıl yöneteceğimizve en azından bazı parametrelerin olumlu bir istikametenasıl değiştirileceğine yönelik topluma vereceğimiz olumlumesajlardır. Hiç şüphesiz, özel sektör olarak bizler,sanayicisiyle, mali sektörüyle, geriden bıraktığımız yıllarındeneyimlerinden, öğretilerinden yararlanmayı başarmakzorundayız. Geride hepimiz, ağır bedeller ödedik ve buağır bedelleri öderken de bazı gerçekleri öğrendik. İyiyönetir, gelişmeleri, sonuçları iyi izlersek, berabercemaliyeti kontrol eder, tüm taraflar olarak birbirimizesahip çıkarak tablonun daha da olumsuz bir yapıyadönüşmesine izin vermemiş oluruz. Anadolu'dan çıkmışbir sözümüz vardır: Biri yer, biri bakar, kıyamet ondankopar. Bugün artık, "ben" anlayışıyla bir yerevaramayacağımız gerçeğini, hepimiz görmüş olmakzorundayız.

İşte bunun için, 7. Sanayi Kongresi var. İşte bunun için,bugün buradayız. Çok değerli konuşmacılarımız var. Çokdeğerli önerileri olacak, fikirleri tartışılacak ve sanayiiçin uygun ortamın koşullarını beraber arayacağız. Busorunları, hiç kimse bizim için sihirli bir değnekleçözmeyecek. 1960'ların Hayat Mecmuası'nın başyazarırahmetli Şevket Rado'nun gelişmiş ülke tanımını tekrarsizlerle paylaşmak istiyorum: "Kendi problemlerini,kendi insanları ve o insanların ürettiği projelerle aşanülkelere, gelişmiş ülke denir." Haydi gelin, Türkiyeolarak, Türkiye 'nin çalışanları, üretenleri olarak, tümsivil toplumu olarak, bu "meydan okumaya" hep beraberel uzatalım, kayıtsız kalmayalım.

2023, Cumhuriyetin 100. yılı. 2023 için, Türkiye'nin çokönemli hedefleri var. Ancak yıllara bakarsaruz, milenyumagireli 8 yıl geçti ve yıllar hızla akıyor ve 2023' e çokkalmadı. Gelin, katılımcılığı, paylaşımı, şeffaflığı hayatageçirelim. Gelin, biz olalım ve AB' de 60 yıldır yararlarıılanekonomik, sosyal konseyi biz de başaralım venimetlerinden yararlanalım. Sorunlara tek tek çözümaramak yerine, çoğulcu bir ortamda sorunları çözecek birplatformu beraberce hayata geçirelim. Bunu başarabilirsek,Avrupa Müktesebatı 'na uyum ve müzakere sürecinde

çok çok önemli bir adım atmış olacağımıza inanıyorum.İki hafta önce Paris'teydik. Bildiğiniz gibi, AB ile Türkiyearasında 1995 yılından beri çalışan bir Karma İstişareKomitesi var. Bütün ekonomik ve sosyal taraflarıntemsilcileri var. Ben de orada TOBB adına ı3 yıldır görevyapıyorum. Yaptığımız Karma İstişare Komitesitoplantısının basın açıklamasında, Türkiye'dekidemokrasinin kalitesine sivil toplumun katılımı adınaekonomik, sosyal konseyde atılacak adımlar, önemletekrar dile getirildi.

Biz hayatın içinden gelen insanlarız ve de gerçeklerimiziyaşayarak bugüne kadar geldik. Çözümler ürettik,sıkıntılarımızı beraberce, birbirimize dayanarak aştık.Bugün de bu sürecin içinden bu şekilde çıkacağız. Bugünşanslıyız, çünkü meselelerimizi bilen insanlarla beraberçalışıyoruz ve bu konuda onların çok önemli, yoğunuğraşıları olduğunun farkındayız. Demokrasilerdeçözümler öyle kolay değil, hükümetlerimizin de işlerikolay değiL. Ama bütün bunlara rağmen, aramak, çabagöstermek ve bu süreci beraberce aşmak zorundayız.

Ben öncelikle, 7. Sanayi Kongremize katılarak bizlereonur verdiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.Yapacağınız değerli katkılar için sizlere teşekkür ederken,İstanbul Sanayi Odası'nın 7. Kongresi'nin tüm katılımcılariçin yararlı olmasını diliyor, hepirıize en içten saygılarımızısunuyoruz.

Page 17: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

M. Rifat HisarcıkhoğluTürkiye Odalar ve Borsa/ar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı

Geçtiğimiz yıllarda sanayimizin sorunlarının ele alındığı,yeni açılımların, yeni uygulamaların tartışıldığı SanayiKongresi bu sene, etkilerini her geçen gün daha yoğunbir şekilde hissettiğimiz bir küresel kriz ortamındagerçekleşiyor. Aslında bakarsanız dünyamız, ilk küreselfinansal krizini yaşamaktadır. Güzel bir tabir var ve benbunu her yerde kullanıyorum: Dünyamız, henüz haritasıçıkarılmamış topraklardan geçmektedir. Bu yüzden deherkes, el yordamıyla hareket ediyor, kimsenin elindebelirgin bir reçete yok. ABD'den Avrupa'ya geçmesi biryıl süren bu kriz, şimdi daha da hızlı bir şekilde doğuyadoğru ilerlemekte ve mali sektörden reel sektöregeçmektedir. Küresel ekonomide, ticari ve finansalakımların son yıllarda giderek yoğunlaşması, farklıülkelerdeki bankaların ve şirketlerin bilançolarınıbirbirlerine karşılıklı olarak bağımlı hale getirmiştir.Yangının hızla yayılmasının arkasındaki temel nedendende, işte bu karşılıklı bağımlılık olgusu olmuştur.

Ülkemizdeyse, 2001 krizinin ardından sağlanan istikrarortamı ve başarıyla uygulanan reform programı sonucundaTürkiye, hızla küresel ekonominin önemli bir parçasıhaline gelmiştir. Elbette bunda, Türk özel sektörünün vesanayisinin 1996'da Gümrük Birliği ile başlamış olanAB ile ticari entegrasyonu önemli bir roloynamıştır.Bunun yanında, ülkemize gelen yabacı yatırımcılar, işadamlarımızın Türkiye dışındaki yatırımları, Türkiye'ninküresel ekonomiyle arasındaki bağı kuvvetlendirmiştir.İşte bu artan bağ nedeniyle, ülkemizin de bu krizdenetkilenmesi kaçınılmazdır. Ancak, bardağın bir de dolutarafı vardır. Türkiye, bu krize güçlü bir kamu maliyesi,sağlıklı bir bankacılık sektörü ve etkili bir kurumsaldenetim ve düzenleme çerçevesiyle yakalanmıştır. Busebeple, 1994 'te ve 200 i'de yaşadığımız gibi bir yıkımortaya çıkmamıştır. O halde ilk hedefimiz, bu güçlüyanlarımızı muhafaza etmek olmalıdır.

Öte yandan, ülkemizdeki büyümenin itici gücü olantüketim harcamaları, tüketici güveninin azalmasıylabirlikte yavaşlamıştır. Azalan tüketim sonucu, Türkiye'ninbir taraftan iç pazarını küçülürken Avrupa ülkeleri dahilolmak üzere, önemli ihracat pazarlarımızın daralması,ihracat pazarımızı önemli bir şekilde etkilemektedir.1982' den beri ilk defa küresel ticaret hacminde küçülmebeklenmektedir. Ülkemizin tasarruf hacminin yetersizkalışı, dış kaynak teminini zorunlu kılmaktadır. Mevduatınkrediye dönüşüm oranı, 2003 sonunda %43 iken bu yılınEylül ayında %89'a ulaşmıştır. Yani, elimizdeki kaynağızaten kullanıyoruz. Her yıl istihdam piyasasına giren700.000 gencimize iş bulabilmek içinse en az 50 milyardolar yatırım yapmamız gerekmektedir. Bu yüzden,büyümenin ve istihdam artışının sürmesi için, dış kaynakteminine devam edilmesi gereklidir. Küresel finansal krizyüzünden, dün kredi alınan kaynakların, bugün ortadankaybolması veya kredi verecek durumda olmaması,bankalarımızın veya reel sektörün yurtdışından kredi

teminini de zorlaştırmaktadır. Buna paralelolarak,yurtiçindeki bankaların da kredi verme standartlarınısıkılaştırdıklarını ve dolayısıyla ticari kredi miktarınınazaldığını kaygıyla gözlemliyoruz. Tüm bu olumsuzgelişmeler neticesinde, 2002-2007 döneminde yıllıkortalama %6,9 oranında artan imalat sanayi üretimi, buyılın Ağustos ayında %5,8, Eylül ayında %6,4 eksi bakiyevemıiştir. Sonuçta ortaya çıkan, bugün kapımıza kadardayanan ciddi bir ekonomik yavaşlama sürecidir. Altınıbir kere daha çiziyorum: Bizim hissettiğimiz, henüzyangının ateşi değil, alevinin sıcaklığıdır. Piyasalarırahatlatmanın, üretimi ve istihdamı korumanın ve faizleridüşürmenin yolu, ekonomik güveni ve istikrarıkuvvetlendirmektir.

Hükümetimizin de tedbir paketi hazırlama yönündekiçalışmalarını olumlu karşılıyor ve bu yöndeki adımlarındaha da hızlandırılmasını bekliyoruz. Diğer taraftanTOBB olarak gündeme getirdiğimiz öneriler kapsamında,Türkiye'de üretilen mal ve hizmetlere %15 oranında fiyatavantajı tanınmasını içeren bir Başbakanlık genelgesininyayınlanmış olmasından memnuniyet duyduk vehükümetimize teşekkür ediyoruz. Biz de 81 ilimizdekioda ve borsalarımızda, yerli malların satın alınmasıkonusundaki bu %15 fiyat meselesinin yakından takipçisiolacağız.

Büyümenin yavaşlayacağının kesin olduğu önümüzdekidönemde, mikro reformlar dünden daha da önemli halegelmiştir. Büyümenin lokomotifi özel sektör olduğunagöre, özel sektör üzerindeki yükün hafifletilmesi, aslındakrizin olumsuz etkilerine karşı doğrudan tedbirler almakanlamına gelmektedir. Ekonomideki verimlilik artışlarınsürekliliğini sağlayacak ikinci nesil reformlara devamedilmelidir. Bu bağlamda, önceki yıllarda bu kongredesıkça tekrarladığımız sanayi stratejisine olan ihtiyacıkarşılama yönünde önemli adımlar atıldığını memnuniyetleizliyoruz. Sanayi sektörünün içinden gelen Sanayi veTicaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan ile birliktekatılımcı demokrasi anlayışı içerisinde ortaya çıkangirişimci bilgi sisteminin sanayi strateji belgesininekonomimize son derece önemli katkılar yapacağını dadüşünüyoruz. Bu vesileyle, katılımcı yönetim anlayışısergileyen değerli Bakanınuza teşekkürlerimizi iletiyoruz.Bu çalışmalar sayesinde, artık sanayimizin bölgesel vesektörel resmi ilk defa ve çok daha net bir şekildegörülebilmektedir. Önümüzdeki dönemde, bu resmi dahaiyi görmenin, sektörel ve bölgesel stratejinin tasarımınahayati bir katkıda bulunacağını da umuyoruz.

Öte yandan, Başbakan Yardımcınıız Sayın Nazım Ekren'inbaşkanlığında yine geçtiğimiz yıl çalışmalarına başlayanSanayinin Rekabet Gücünün Geliştirilmesi Daimi Özelİhtisas Komisyonu 'nun kamu ve özel sektörle arasındasürekli bir diyalog mekanizması olarak işlerlik kazanması,

Page 18: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

gelecek için bizlere umut vermektedir. Sekreteryası,Devlet Planlama Teşkilatı ve Birliğimizin düşüncekuruluşu olan TEPA V ile beraber yürütülmekte olan budiyalog mekanizması, sanayimizin performansıyla ilgiliorta ve uzun vadeli stratejik olanaklara odaklanarakülkemizdeki kritik bir boşluğu da doldurmaktadır.

Tüm bu çalışmaların meyvelerini kısa zamandagörebilmeyi de arzu ediyoruz, zira Türk iş camiası olarakbiz umutluyuz. Küresel ekonomide yangın söndüğünde,her şey kaldığı yerden devam edecektir. O halde bu sürecimümkün olduğunca az hasada atlatmalı ve yarışa devametmeliyiz. Üretim kapasitemizin zarar görmemesi enbüyük beklentimizdir. Aksi halde, bu krizi daha az hasarlaatlatmayı başaran ülkelere kıyasla, yarışta geri kalırız.Biliyoruz ki sanayimiz olmadan Türkiye büyüyemez.Büyüme olmadan da ülkemiz zenginleşemez. Bizhedefimiz açıkça ortaya koyduk. Cumhuriyetimizin 100.yılında, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmekistiyoruz. Bunun için, devletimizden tek beklentimiz,bize rakiplerimizin sahip olduğu yatırım ve iş yapmaortamını sağlamalarıdır. Altını çizerek söylüyorum: Bizbaşka hiçbir şey istemiyoruz. Küresel krizle rakip ülkelernasil mücadele ediyorsa, biz de onlardan geride kalmamakzorundayız. Başka ülkeler, kendi kararlarının açık kalmasıiçin tedbir alıyorsa, bizim de benzer adımları bir an önceatmamız gerekmektedir. Biz kendimize güveniyoruz.Bakın, Türk özel sektörünün 2003-2007 arasında yaptığıtoplam makine-teçhizat yatırımı, 265 milyar dolardır.Oysa önceki beş yılda, 1998-2002 arasında bu rakam,110 milyar dolardır. Umarım ki, Türk özel sektörününaldığı dış borcu nerede kullandığım merak eden, bununlailgili temelsiz eleştiri getirenler, şimdi bir daha düşünürler.

Bu kriz, Türkiye'nin dünya haritası üzerindeki konumunuda değiştirmemiştir. Türk özel sektörü, Orta Avrupa'danOrta Asya'ya uzanan bölgenin en gelişmişi durumundadır.Orta Avrupa'dan Orta Asya'ya bu açıdan baktığımızzaman, gerek sanayi olarak, gerek demokrasi olarak engelişmişi durumundadır. Biraz önce Sayın Kavi, benimher platformda ifade ettiğim gibi, "Güçlü ekonomiistiyorsak, demokrasirnizin kalitesirün artırılmasına ihtiyaçvardır; demokrasinin kalitesini artırmadan güçlüekonomiye ulaşamayız," dedi. Bunu her platformdasöylüyoruz ama bunun ana başlangıç noktasını dasöylüyoruz. Bu, Türkiye'nin yeni bir anayasahazırlamasına bağlıdır ve mevcut anayasa, bütünkalkınmışlığı ve gelişmişliği, kamu-özel sektör ortaklığınadayandırmaktadır. 1982' de bu anayasa yazılırken, belkio günkü anlayış oydu ama bugünkü anlayış, 1990'laberaber değişen anlayışta, ülkelerin kalkınması vezenginleşmesi, ancak özel sektör ile olacaktır. Bunlarıyapmadan, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası'nıdeğiştirmeden, kayıt dışı ekonomiyi kayıtlı ekonomiyegeçirmeden, biz nasıl katılımcı demokrasidenbahsedebiliriz. Katılımcı demokrasinin olması için, baştaanayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası ve buna bağlıolarak kayıtlı ekonomiye geçmek lazım ki, kamu ve özelsektör aynı platformda yan yana oturduğu zaman, herkes

sorununu dile getirebilme rahatlığı içinde olsun. Yoksasiz istediğiniz kadar mekanizmalar bulun, istediğinizkadar geliştirin, sistemin çivi si çıkmışsa, sistemin hertarafı defo doluysa, biz hangi demokrasinin kalitesindenbahsedebiliriz. Yan unsurlarla, aspirin metotlarıylademokrasinin kalitesini artıramayız. Onun için, işe birbütün olarak bakmak lazım. Ben bu bütüncül bakışnoktasında, Sayın Kavi'ye tamamen katıldığımı da ifadeetmek istiyorum.

1980'den günümüze kat ettiğimiz mesafe de çok büyüktür.Sanayimiz hem miktar olarak büyümüş hem deçeşitlenmiştir. 2000 yılında, ihracatımızın %37'si tek birsektöre bağlıyken, bugün hiçbir sektörün ihracatımizdakipayı, %20'nin üzerinde değildir. Üstelik 26 sektörde, 21ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yapıyoruz.Elbette, daha önümüzde gidecek çok yol vardır.

Bizim yönümüz, Cumhuriyetimizin kurucusu MustafaKemal Atatürk'ün milli hedef olarak gösterdiği muasırmedeniyet seviyesinin üzeri, yani gelişmiş ülkelerinarasıdır. Bugün karşımızda yeni bir dünya, yeni bir rekabetharitası şekillenmektedir. Bu yeni ekonomik ortam, yenipolitikaların uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.Dolayısıyla, belirsizliği dağıtacak ve dinamizmimizi,enerjimizi doğru yerlere kanalize edecek bir stratejiye,yol haritasına ve vizyona ihtiyacımız, her zamankindendaha fazla hale gelmiştir. Vizyonu hayata aktaracak, biroyun planına dönüştürecek, hepimize yol gösterecek olan,hükümetimizin bugünden belirleyeceği kurallardır,kurumsal haritalardır. Ülkemizin yaklaşık 6,5 yıldır sürenbüyümeye yeniden ivme kazandırmak ve büyümeninbereketini artırmak için yeni bir çıtaya ve yeni bir büyümestratejisine ihtiyaç vardır. Sanayimizi geliştirecekihracattaki artışa devam etmenin ve sanayimiz ileihracatımızı, ithalata bağımlı olmaktan kurtarmanın yolu,yapısal reformları tamamlayarak ülkemizdeki iş ve yatırımortamını iyileştirmekten ve girdi maliyetlerini dünyastandartlarına çekmekten geçmektedir. Biz, gece-gündüzçalışırız, bayrağımızı sattığımız mallarla dört bir yandadalgalandırırız, hedefe de ulaşırız.

Page 19: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Zafer ÇağlayanT.C. Sanayi ve Ticaret Bakanı

Ben 7 kere yapılan Sanayi Kongre'lerinin zannediyorumki altısına katıldım. Bir toplantıda Sanayi Odası Başkanısıfatıyla, bir başka toplantıda TOBB Başkan Yardımcısısıfatıyla ve bugün dahilolmak üzere iki kere Sanayi veTicaret Bakanı olarak, sizlerin içinden çıkmış birarkadaşınız olarak, böylesine önemli bir toplantıyakatılmaktan dolayı, sizlerle birlikte olmaktan dolayımemnuniyetimi bir kez daha ifade ediyorum.

Hatırlarsanız, geçen yıl 6. Sanayi Kongresi 'ne katıldığımzaman, ben daha yeni Sanayi ve Ticaret Bakanı olmuşve o toplantıda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 'nın, belki degeçmiştekinden daha farklı olarak, sanayi ve ticarethayatında ve ekonomik hayatta çok daha önemli rollerüstleneceğimizi ifade etmiştim. Üretim yapımızdakidönüşümü yönlendirecek sanayi stratejilerininhazırlanması ve buna uygun sanayi politikalarınınuygulanmasından sorumlu Bakanlık olacağımızıbelirtmiştim. Ülkemiz için en doğru ve en etkin sanayipolitikasını tasarlamak ve uygulamak, biraz evvel değerlibaşkanlarımın dile getirdiği gibi ve benim de yıllarcasizlerle beraber söylediğim gibi, sanayi envanterinigerçekleştirmek için Bakanlık olarak, her türlü olumsuzduruma rağmen, sanayi envanterini, sanayi stratejisini,sektörel rekabet gücü analizini yapacağımızı ifadeetmiştim.

Aradan tam bir yıl geçti ve ben, bir yıl sonra, böylesineönem verdiğim bir kongrede yine sizlerle beraberim.Şunu çok net ifade edebiliyorum ki, şu geçen bir yıliçerisinde arkadaşlarımla beraber, yaz-kış demeden gecegündüz çalıştık ve hiçbir anımızı, hiçbir saniyemizi boşgeçiımeden, belki de hayatım boyunca çalışmış olduğumdönemlerin hepsinden fazla çalıştığım bir dönemde sizlerinkarşısına çıktım. Bugün, Cumhuriyet tarihinin bir ilkçalışmasını, Girişimci Bilgi Sistemi 'ni gerçekleştirmiş,2.010.000 işletmenin oluşturduğu 3.800 sektörün birtaraftan yol haritasına, radarına, her türlü bilgi ve belgeyesahip ve bir taraftan da rekabet gücü analizleri ve sektörelrekabet analizlerini, sanayi stratejisini yapmış bir Bakanolarak karşınızdayım.

Özellikle Türkiye için bundan sonrasında çok önem arzedecek ve küresel krizin etkilerinin ne olacağının, hangisektörlerin etkileneceğinin tartışılacağı bir ortamda birradar, bir kılavuzluk görevi görecek Girişimci BilgiSistemi'ni tamamlamış, altyapısını oluşturmuş ve bugünsizlerle beraber bunun detaylarını paylaşacak bir durumdaolduğum için memnuniyetimi ifade etmek istiyorum. Buçalışma, gerçekten çok önemli bir çalışma ve en büyüközelliği, Türkiye'nin sanayi hamlesinin önündeki duvarıyıkan bir çalışma olmasıdır.

Bunun arkasından çok önemli bir çalışma dahagerçekleştirdik. Yine Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak,öncelikle Avrupa Birliği'nin bir gereği ve müzakere

faslının kapanış kriteri olan 7 sektörle ilgili Sanayi StratejisiBelgemizi hazırladık.

Hemen bunun arkasından, 22 imalat sektörünü ve 5 hizmetsektörünü kapsayan 27 sektörümüzün Rekabet GücüAnalizlerini hazırladık.

Bu çalışmalarımızın tamamını Ekim ayı sonu itibariylebitirdik. Özellikle bu çalışmalarımızın biririlmesinde bizeçok büyük katkıda bulunan TOBB ve benim eski veeskimeyen dostum değerli Başkanı'na, bizimle verilerinipaylaşan tüm kurum ve kuruluşlara huzurlarınızda teşekküretmek istiyorum. Bu yapmış olduğumuz çalışmaları,özellikle sizlerin de dahilolduğu birçok sivil toplumkuruluşuyla paylaştık. Geçtiğimiz hafta, Oda ve BorsaBaşkanlarımızın tamamının katıldığı bir toplantıda bubilgilerimizi paylaştık. Ekonomi KoordinasyonKurulu'nda, Bakanlar Kurulu'nda yapmış olduğumuz buçalışmayı ortaya koyduk.

Biliyorum ki, bugün sadece Türkiye'nın değil, dünyanıniçinde bulunduğu durum, bizim aslında iki aşamalı birstrateji ortaya koymamızı gerektiriyor. Bunun birincisi,dünyanın yaşadığı küresel krizin, doğru yöneltilmesinedönük, bugün sizlerin de bahsetmiş olduğu, kısa vadelibir stratejidir. İkincisiyse, biraz önce değerli başkanlarıınında ifade ettiği gibi, hiçbir krizin sonsuza kadar devametmeyeceği gerçeğinden hareket ederek, bu krizin olasıetkilerini dikkate alan, uzun vadeli bir gelecek tasarımıyapacak stratejidir.

Bugün Bakanlık olarak, her iki stratejiye de sahipdurumdayız. Küresel krizin, reel sektörü nasıletkileyeceğine dönük olarak, kur riski, finansman riski,iç pazar ve dış pazar daralması parametreleri çerçevesinde,şu anda 224 sektörümüzün analizleri yapılmış ve başkaEkonomi Koordinasyon Kurulu olmak üzere, BakanlarKurulumuza sunulmuştur. Bu çerçevede hangi önlemlerinalınması gerektiği, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımızlaortak akıl çerçevesinde paylaşılarak hazırlanmış vedeğerlendirmeye alınmıştır.

Bunun yanında, biraz evvel ifade ettiğim gibi, geleceğedönük yol haritasının çok önemli altyapı haritasınıoluşturan girişimci bilgi sistemi ve sanayi stratejisi, yaniTürkiye 'nin gelecek tasarımı hazırlanmıştır. Ancakbiliyorum ki, bugün hepimizin gündeminde, dünyadayaşanan küresel kriz ve bunun Türkiye'yi nasıl etkileyeceğiyer alıyor. O nedenle bugün, bu krizin Türkiye'yi nasıletkileyeceğine dair analizimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Günümüz küresel ekonomisinin belirleyici özelliği, herülkenın küresel ekonomiye, uluslararası değer zincirlerindeyer almak yoluyla eklenmesi gereğidir. Ülkelerin buzincirlerde üretilen katma değerden aldığı pay, esasitibariyle iş bilgisi ve verimlilik düzeyıne bağlıdır. Bugün

Page 20: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

geldiğimiz noktada, tüm ülkeleri, küresel ekonomiyeentegre olma kapasitelerine göre etkisi alan ve alacakolan bir krizle karşı karşıyayız. Bugün tüm dünyanınyaşadığı bu finansal kriz, aslında yalancı bir zenginlikmasalının, bir sanal saadet zincirinin yıkılmasıdır, çünküsaadet zinciri, hepimizin bildiği gibi, yapayolarakşişirilmiş bir refah üzerine kurulmuştu. Bugün şişirilenbalon patladı, artık her şeyortaya döküldü. Bugüne kadarkitaplarda teorik boyutuyla tartışılan olumsuzluklar, artıktüm dünya vatandaşlarının yaşamlarında ciddi manadahissedilir seviyeye gelmiştir.

Günümüz kapitalist insanının dört ayrı kimliği vardır:yatırımcı, girişimci, tüketici, vatandaş. Aynı insan yatırımcıkimliğiyle daha fazla getiri, girişimci kimliğiyleyse dahafazla kar peşinde koşarken, tüketici olarak da en ucuzaen kaliteli ürünü ve hizmeti elde etmek ister. Yine aynıkişi, vatandaş olarak da, demokrasi, refah ve toplumsaleşitlik gibi beklentilere sahiptir. Bu son finansal krizekadar, hepimiz bu dört sanal elbisenin aynı gardıroptadurmasının ve aynı kişi tarafından giyilip çıkartılmasınıngayet mantıklı olduğunu kabul ettik. Diğer üç elbise okadar güzeldi ki vatandaş kıyafetini yalnız sandık başınagiymeyi uygun gördük. Bir anlamda, dünyanın gözü kör,kulağı sağır olmuştu. Bütün sanal elbiseler o kadar güzeldiki, aslında hiç kimse, bir gün çıplak kalacağımızıdüşünmedi, farkına bile varamadı. Son finansal krizde,ekonomilerin, insanların çıplak kalmasının belki de enbüyük nedeni, yatırımcının, yatırımcı kimliğinin içinegirdiği hırsın, girişimcilik gerçeklerinin, tüketicilikduyarlılıklarının ve vatandaşlık sorumluluklarının önünegeçmiş olmasıdır.

Açık konuşmamız gerekiyor ki, bugün yaşanan krizinsorumlusu, ekonominin tamamına hakim olarak onusaptıran finansal kapitalizmdir. Bunun adını iyi koymakdurumundayız. Özellikle son 10 yıldır, kimin elinin kimincebinde olduğunun belli olmadığı bir işleyişte, dünyafınans piyasalarının harika çocuklarının icraatları, bardağıtaşıran son damlalar olmuştur. Bu harika çocuklarınyaratmış olduğu yeni tipte kıymetli kağıtlar aracılığıylatürev piyasalarda gerçekleştirilen işlemlerin hacmi,dünyada yaratılan yıllık hasılayı defalarca katlayanmeblağlara ulaşmıştır. Var olan sistemde, giderek aşırıhale gelen kar ve getiri ihtiyacı için alınmak zorundaolunan riskler maalesef saklanmıştır. Risklerdağıtıldığında, bu risklerin yok olduğuna inanılıyormuşgibi davranılmıştır. Bankaların, tasarrufları artırmak vekredi risklerini analiz etmek olan asli işleri yerine,pazarlarda spekülasyonlarla uğraşmalarına izin verilmiştir.Girişimci lerden, sanayici lerden ve KOBİ'lerden çokmaalesef spekülatörler fınanse edilmiştir. Spekülatif fonlarve kredi değerlendirme kuruluşları, hiçbir kontrole tabiiolmaksızın kendi hallerine bırakılmıştır. Tüm bu olgular,bir tarafta muazzam derecede artan ve karmaşıklaşan birdünya ticaretine, öte yandan da ondan defalarca hızlıbüyüyen mali bir spekülasyon denizine işaret etmektedir.Buna rağmen, dünyada bir değer yaratılmıştır ancak budeğer, verimlilik temeline odaklanan bir yönetim

anlayışından daha ziyade, finansal piyasa odaklı biryönetim anlayışının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Budurum bize, bugüne kadar yaratılan değerin, aslındaüretim ya da verimlilik kaynaklı bir değer olmadığını,çok net şekilde ortaya koymuştur.

Kapitalizme ve modemizme yöneltilen bir eleştiri olarakliteratürde yer alan, "Katı olan her şey buharlaşır"önermesi, aslında daha sonra post-modernizmin deönerdiği bir söylem olmuştur. Bu krizde gördük ki, 4-5ay içerisinde tüm dünya ekonomilerinde aslındagörümüzün önünde pek çok şey buharlaşıverdi. Belki debuharlaşan, aslında katı olan şeyler değil, bizim katıolduğunu zannettiğimiz şeylerdi. Tekrar anladık ki,ekonomilerde katı ve kalıcı olan tek şey var: İstikrarlı,çevreye ve emeğe saygılı, yenilikçi üretim. Yani reelsektördür, yani sanayidir, yani ticarettir.

Sanayileşme, bir ülkenin kalkınmasında, vatandaşlarıngelir düzeyinin yükselmesinde en önemli, en öncelikliyere sahiptir. Bu nedenle, sanayileşme, önceliklesömürgeciliğe dayanan refah sürecinin sona erdiği II.Dünya Savaşı sonrasında, aslında her ülke için en önemlihedeflerden biri haline gelmiştir. Ancak kabul etmeliyizki, her ülkenin avantajları ve izlediği yol, birbirindenfarklı olmuştur, farklı olacaktır. Örneğin Almaya veJaponya'nın sanayileşme serüveni 1870'lerde başlamasınarağmen, her iki ülke de, sizlerin de bildiği gibi, II. DünyaSavaşı 'nda yerle bir olmuştur. Ancak buna karşın,Amerika'nın da etkisiyle dayanışmacı ve rekabet odaklıbir yapısal dönüşüm geçiren Almanya, bugün en büyükekonomiler içinde yer almıştır. Aynı şekilde Japonya,Sanayi ve Ticaret Bakanlığı öncülüğünde, ana sanayisinive diğer sektörlerini, finans sektörüyle entegre ederek,sanayileşmedeki yerini almıştır. Herhangi bir doğalkaynağa sahip olmayan Japonya'nın başarısını, devletdestekli büyük şirketler şebekesi yaratmaya indirgemek,bana göre yanlış olacaktır, çünkü bu başarının temelinde,sürekli gelişmeye ve uzun vadede uluslar arasırakiplerinden daha iyi olmaya odaklanan bir zihniyetvardır. Nitekim Japonların, iş süreçlerindeki bu başarısı,Kaizen olarak dünya literatürüne gi.nniş ve Batı tarafındanda kopyalanmıştır.

Aynı şekilde Batı'ya baktığımızda, Fransa'da daha çokdevlet teşekkülleriyle sanayileşme gündeme gelirken,Amerika'da soğuk savaşın da etkisiyle, daha çok yeni vestratejik alanlarda yoğunlaşan devlet alımlarına endeksliözel sektör büyümesi olduğunu görüyoruz.

70'li, 80'li yıllara baktığımızdaysa, Güney Kore, Singapurve Tayvan, sanayileşme atağına kalkmış, Tayvan dahaçok yabancı yatırımla küçük ölçekli işletmeleriilişkilendirmeye çalışırken, Singapur, coğrafi konumununavantajını, lojistik sektörü lehine kullanmayı başarmıştır.Güney Kore'deyse, yine devlet destekli büyük şirketlerlesanayileşme gündeme gelmiştir. Güney Kore, şirketlerinuluslararası alanda başarılı olması için, onları bilinçliolarak rekabetle terbiye etmiştir. 2000'li yıllara

Page 21: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

geldiğimizde, bir yandan eğitim sistemine yatırım yaparak,bir yandan serbest ticaret ve teknoloji bölgeleriyle seçicibir şekilde ve koşullara bağlı olarak yabancı yatırımcıçekmeyi başarmış, aynı zamanda büyüklüğünün verdiğiavantajı ciddi manada kullanmıştır. Örneğin Çin,telekomünikasyon alanında yalnızca bir yabancı şirketebelirli bir süre boyunca, en yeni teknolojinin bir altındaüretİm yapması koşuluyla Çin piyasasına girme imtiyazırutanımıştır.

Tüm bu örneklere baktığımızda, çıkardığımız ortak birsonuç vardır: Her ülkenin, farklı koşulları, kaynakları,politikaları vardır ve her ülke, farklı yollardan geçereksanayisinde yapısal dönüşümü gerçekleştirmiş, uluslararasırekabet gücünü kazanmıştır. Bir başka deyişle, tek tip biryöntem ve bir mucize reçete söz konusu değildir. Herülke, kendi yönetimini, kendi yöntemini mutlaka kendibulmak zorundadır. Her ülkede devlet, sanayileşmeaçısından farklı şekillerde de olsa etkin roloynamıştır.Ancak söz konusu rol, daha çok politika ve yeni pazarlaraaçılma, rekabet etmeyi öğrenme sürecinde şirketlere yolgösterme ve destek olma şeklinde gerçekleşmiştir. Altyapıve eğitim, ön plana çıkan iki önemli unsur olmuştur.Bunun karşılığında da devlet, desteklediği şirketlerinortaya koymuş olduğu performans kriterlerine uymasınıbeklemiştir. Özellikle Uzakdoğu ülkelerine bakıldığında,görülen bir başka önemli özellik de, devletin vizyonununiç piyasaya yetecek şekilde oluşturması ve bunlarıkorunması değil, doğrudan uluslararası piyasalarıhedefleyen, gözü pek şirketlerin yaratılmasıdır. Bununnedeni, kısmen iç pazardaki talep yetersizliği nedeniyleyeni pazarla bulma ihtiyacı kısmen de iç piyasada güçlüolmanın, uzun vadede yalnızca bir yanılsamadan ibaretolacağının anlaşılmasıdır.

Yine bu ülkeler açısından önemli olan bir diğer husus da,aslında başarının tanımında gizlidir. Başarı, gelişmişülkeler ya da şirketleri yakalamak, onlarla aynı seviyeyegelmiş olmak değil, onları geçmektir. Bu nedenle, kısasüren bir taklit ya da tersine mühendislik dönemini,orijinal fıkirler, yenilikler izlemiş, bazı ülkeler, standartlarauyum sağlayan ülkeler olmaktan çıkıp standart belirleyenülkeler haline gelmiştir. Ayrıca, tüm bu gelişmelerdeönemli payı olan bir etken de, tabü ki toplumsal istikrardır.Almanya, Japonya, Fransa ve Amerika gibi ülkeler, II.Dünya Savaşı sonrasında demokrasi ve toplumsaldayanışma ruhuyla büyük bir başarı yakalamış; GüneyKore, Singapur, Tayvan ve Çin, bunu zaman zamanotokratik yöntemlerle sağlanan bir zorunlu dayanışmaylayapmayı başarmıştır.

Sanayileşmenin bu kısa öyküsünden sonra Türkiye'ninyolculuğuna baktığımızdaysa, II. Dünya Savaşı 'ndakikıtlık ve darlığı müteakip, 60'1ı ve 70'1i yılları ne şekildegeçirdiğimiz konusunda yorum yapmayı gerekligörmüyorum. Önemli olan, bu saatten sonra, önümüzenet bir şekilde bakabilmektir. Geldiğimiz noktada, Sanayive Ticaret Bakanlığı olarak, Einstein'ın bir sözünü dikkatealarak yola koyulduk. "Sorunlarırruz, o sorunlar ortaya

çıktığında sahip olduğumuz bilgi seviyesiyle çözebilirmiyiz?" dedik. Dolayısıyla, Bakanlığımızın sanayi veticaret alanındaki sorunlara çözüm bulabilmek, etkinpolitikalar oluşturabilmek amacıyla bu alanlardaki bilgidüzeyini sürekli artırması gerektiğine hiç şüphe yoktur.Bu çerçevede, gerekli bilgi altyapısının oluşturulması,diğer kurumlarla koordinasyon tesisi, ekonominin,özellikle de sanayi ve ticaretin gitmesi gereken yolunbelirlenmesi, sorunların sistematik bir şekilde tespitedilerek giderilmesi amacıyla, Bakanlık olarak GirişimciBilgi Sistemi'ni kurduk, Sanayi Stratejisi Belgesi'nihazırladık ve kritik olduğunu düşündüğümüz 27 sektöreilişkin Rekabet Gücü Analizlerini hazırladık.

Bakanlık olarak, ülkemiz için gerçekten çok ciddi, çokönemli, çok büyük hedeflerimiz var. Avrupa veAvrasya'nın hizmet ve üretİm üssü şeklinde tasarladığımızsanayi vizyonunun en önemli ayaklarından biri, teknolojikalanda ve önemli bir yatırım üssü olan bir Türkiyemodelidir. Bu stratejik hedefın ne kadar isabetli olduğunu,aslında çevremize baktığımızda görüyoruz. Dünyanındev şirketleri, yatırımlarını çevre ülkelere doğrukaydırmaya başlamıştır. Amerika ve Avrupa'dan 200'denfazla küresel şirketin katıldığı bir ankette, şirketlerin%38'i Ar-Ge çalışmalarını Avrupa ve Amerika'dan Çinve Hindistan'a kaydırmak istediğini belirtmiştir. Küreselşirketlerin bu tercihlerinin ardındaki temel neden, buülkelerdeki yetişmiş, nitelikli işgücüdür. Ben inanıyorumki, Türkiye, eğitimli genç nüfusuyla, gerekli altyapıoluşturulduğu takdirde - oluşturulacaktır da - Ar-Geyatırımları açısından çok önemli bir yatırım üssü olacakpotansiyele sahiptir. Bu çerçevede, bundan dört ay önceçıkartmış olduğumuz Ar-Ge Yasası, ülkemizin vehükümetimizin Ar-Ge konusunda gelecekte nasılpolitikaları olacağına çok önemli bir örnektir. Ar-Geçalışmalarına vergi muafiyetinden kamu yüklerininazaltılmasına kadar dünya örneklerinden çok daha fazlanitelikli destekler veriyoruz. Nitekim bu kanun Çıkalı dörtay olmasına rağmen, ilk dört ay içinde gerek ulusal, gerekuluslararası 25 firma, 2009 yılında yaklaşık 1,5 milyarYTL'lik yeni Ar-Ge harcaması yapacağını ve bu Ar-Geüslerinde 3.000 Ar-Ge personeli istihdam edeceğirıi bizebelirtmiş ve bununla ilgili evraklarını vermiştir.

Strateji Belgesi 'nde ortaya koyduğumuz vizyonuyakalaması açısından nitelikli işgücü gerçekten çokönemlidir ve bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarındanbir tanesi, her fırsatta ifade ettiğim gibi, işgücünün arzıve talebini ortak noktada buluşturmaktır. Sanayinin ihtiyaçduyduğu nitelikli işgücünün bugüne kadar net bir şekildeortaya koyulamamış olması, bu sorunun bugüne kadarçözülememesine yol açmıştır. Yaptığımız çalışmalarla,hangi sanayi dallarında ne türden işgücüne ihtiyacımızolduğu belirgin hale geldikten sonra, nitelikli işgücününönündeki önemli bir engelortadan kalkmış olacaktır. Busayede, Türk insanının zekası ve kabiliyetiyle sanayinindinamizmi bir araya gelecektir.

Page 22: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oluşturduğumuz bu vizyon ve çerçeve, gerçekten bunlarıortaya koyan önemli bir belgedir. Bu belgede benimsenenvizyon, orta ve yüksek teknolojide, Avrasya ve Avrupa' nınüretim üssü olmaktır. Bu vizyona yönelik olarak, üçtemek strateji belirledik:

1. Çok güçlü şirketler yaratmak,2. Orta ve ileri teknoloji alanını artırmak,3. Geleneksel sektörlerde yüksek katma değerli bir yapıya

dönüşmek.

Güçlü şirket yaratma stratejik hedefinden başlayacakolursak, öteden beri ülkemizin temel problemlerinden birtanesi, güçlü ve dünya ölçeklerinde şirketlere sahipolamayışımızdır. Güçlüden kasıt, ciddi üretim kapasitesinesahip, etkin ve verimli çalışan şirketlerdir. Verimlilik veüretim artışları, sadece üretim kapasitesine sahip büyükfirmaları değil, aynı zamanda hissedilir bir refah artışınıda tetikleyecektir. Ancak, bugün küresel ekonomininulaştığı noktayla geçmişten farklı olarak, tek başına güçlüve firmalara sahip olmak, artık yeterli olmaktan çıkmıştır.

Gelişen, ilerleyen ve sürekli değişen teknoloji, büyüklükve güçlülük tanımı da aslında farklılaşmıştır. Teknolojininağırlığı artmış, yalnızca sanayinin değil yaşamın heralanında kendisini hissettirmeye başlamıştır. Nitekim budurum, başta Amerika olmak üzere pek çok ülkeninekonomisini de önemli değişikliklerle karşı karşıyagetirmiştir. Amerika'da, 1970' li yılların ortasından itibarenbüyük firmaların gücü sarsılmaya başlamıştır. O yıllardaendüstrinin ilk beşinde yer alan firmaların ilerikidönemlerde de yerinin sağlam olacağı düşünülmekteydi.Ancak yapılan bir çalışmada, Amerika firmalarındankendi endüstrilerinde ilk beşte yer alanların, takip edenbeş yıl boyunca bu pozisyonlarını kaybetme ihtimalleri,80'li yıllarda onda bir gözükürken, bu oran 2000'li yıllardadörtte bire kadar yükselmiştir. Bir diğer belirleyici hususda, küreselleşmenin, hem şirket büyüklüklerini hem deteknolojinin gelişme ve yayılma hızını yükseltmişolmasıdır.

Üçüncü stratejik unsur olarak özellikle gelenekselsektörlerde yüksek katma değerli yapıya dönüşmeyibelirttim. Aslında bu ifade kendi içinde kritik bir önermeyide barındınyor. Bu önerme, geleneksel sektörlerden kopuşyerine katma değerli bir yapıya dönüşümü sağlamaktır.2004 yılında, Colombia Üniversitesi profesörlerindenMartin, 1870 yılından 2000 yılına kadar Amerikan gayrisafi milli hasılasının yıllık ortalama büyüme hızınıhesaplamıştır. Biraz önce değerli TOBB Başkanımız vedeğerli başkanlarımız, büyümenin önemini özelliklevurgulayarak ifade ettiler. Bu anlatacağım örnek, bununne kadar önemli olduğunu somut olarak çok net ortayakoyacak bir örnektir. Yapılan bu çalışmaya göre, Amerikanekonomisi 130 yıl boyunca yıllık ortalama % 1,8büyümüştür. Çalışmanın can alıcı noktası şu sorudadır:Acaba Amerika 1870 yılından itibaren, % 1,8 yıllık büyümeyerine %0,8 büyümüş olsaydı, 2000 yılına kadar ne kadargayri safi milli hasılaya sahip olurdu? Yapılan bu çalışma

göstermiştir ki, Amerika'nın büyüme hızındaki yıllıkazalma, 2000 yılında kişi başına 9.450 dolarlık gayri safimilli hasılaya sahip bir Amerika'yı ortaya çıkarmaktadır.Bu da Amerika'yı, 150 ülke içerisinde 45. ya da dahaaçık bir ifadeyle, gayri safi milli hasıla sıralamasındaMeksika ve Polonya ile çok yakın bir ülke yapacaktı. Buçalışma, aslında küçük gibi görünen katma değerartışlarının toplamda ve uzun dönemde çok anlamlı halegelebildiğini gösteriyor. Bu nedenledir ki, sanayistratejisinin katma değere odaklı bir hedefinin varlığıoldukça önemlidir ve bunu temin etmeye yönelikpolitikalar, ülke ekonomisi açısından son derece önemlidir.

Biraz önce ifade ettiğim gibi, yol haritasını, GirişimciBilgi Sistemi 'ni, küresel kriz karşısında sektörelanalizlerimizi ve Türkiye'nin gerçeklerini dikkate alaraktasarlamaya çalışıyoruz. Elbette ki dünyanın yaşadığıküresel krizden bağımsız hareket edemeyiz. Kaldı kibağımsız da değiliz. Ancak şunu herkes çok iyi bilmelidirki, küresel kriz, dünya finans piyasalarını alt üst eden birdöneme doğru giderken, biz düzenleyici ve denetleyicialtyapımızı güçlendirip finans sistemimizi kontrol altınaalıyorduk. Sayın Başkan'ın da ifade ettiği gibi, bütçeaçıklarımızı, borç yükümüzü, yasal altyapımızı,uluslararası kabul görmüş kriterlerden daha sağlam birhale getiriyorduk. Bunun yanında, böylesine küresel birkriz ortamında nereye gideceğimizi bildirecek, önemlibir radar görevi görecek Girişimci Bilgi Sistemi'niyapıyorduk. Gelişmiş ülkelerin bugün yaşadığı sıkıntıyakarşı alabileceğimiz önlemleri gerçekleştirebilmek içinbiz bunları hazırlıyorduk.

Girişimci Bilgi Sistemi, özellikle de bize hangi fırtınalarlakarşı karşıya kalacağımızı belirteceğini birkaç örnekleifade etmek istiyorum. Girişimci Bilgi Sistemi ile 2007yılı cirosunun 1,7 trilyon YTL, satış karımızın 98,7 milyarYTL ve ortalama satış karhlığımızm %6, borç-aktifortalamamrzın %55 olduğunu ve bunun sektörelayrımlarını biliyorsak, hangi sektörün olası fırtınaya nekadar hazırlıklı yakalandığı konusunda fikir sahibiyizdiye düşünüyorum. Türkiye'de var olan ve her türlüverisini elimizde bulundurduğumuz 2.010.377 işletmeiçinde, aktifi 100 milyon ve üzerinde olan sadece L.546firma var. 2.010.377 firmanın oluşturduğu toplam 98,7milyar YTL'lik karın 50 milyar YTL'si sadece bu L.546firma tarafından yapılmıştır. Geriye kalan 48,7 milyarYTL'lik kar ise 2.008.831 işletme tarafından paylaşılmıştır.Kabul etsek de etmesek de, küresel kriz olsa da olmasada, bizim ciddi manada ölçek sorunumuz var vekarhlığımız oldukça düşük. Bizim, küresel kriz olarak,hem kamu hem de özel sektör olarak yapısal sorunlaraeğilme ihtiyacımız var. Şu anda Girişimci Bilgi Sistemiile sektörlerimizin gerek yabancı para cinsinden, gerekTürk Lirası cinsinden uzun ve kısa vadeli borçlarını veaktiflerini nasıl finanse ettiğini, böyle bir kriz ortamındasektörlerimizin kur riski, finansman riski, iç pazar ve dışpazar daralması noktasında nasıl etkileneceğini çok netbir şekilde elimizde bulundurduğumuzu ifade etmekistiyorum. Eylül 1009 itibariyle Bakanlığımıza gelecek

Page 23: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

15 gün içindeki verilerle, 2008 yılının ilk dokuz ayındasektörlerimizi, biraz önce ifade etmiş olduğum başlıklaraltında tek tek analiz etme, MR'larını çekme imkanınasahip olacağız.

Bugüne kadar, bu ülkede gerçekte kaç firma var, neredeüretim yapar, nerede ticaret yapar, işletmelerimizin nekadar kapasitesi vardır, ne üretir, nerede üretir, ne kadarelektrik tüketir, ne kadar Ar-Ge yapar, ne kadar işçiçalıştım, onlara ne kadar ücret öder, sermayesi, aktifi,cirosu, karı, zararı ve borcu ne kadardır bilinmezdi. Amaşu anda Bakanlık olarak, sektör sektör, il il bu bilgileresahip olduğumuzu, bunları an be an izlediğimizi tekrarifade etmek istiyorum.

Buradan hareketle, yaptığımız bir çalışmayı bugün sizlereilk defa paylaşmak istiyorum. Girişimci Bilgi Sistemi'ninvermiş olduğu bu imkanlar çerçevesinde, Bakanlığımızbünyesinde bir Sektörel İzleme ve Değerlendirme Merkezikurduk. Buradaki uzman arkadaşlarımızia berabersektörlerimizi an an izliyor ve olası bu kötü gelişmelerdennasıl etkilenecekleri konusunda önemli çalışmalaryapıyoruz.

Artık hepimizin giyindiğimiz sanal elbiselerle,büründüğümuz kimliklerden sıyrılıp ülkemiz için,işletmelerimiz için, vatandaşlarımız ve sonuçta kendimiziçin gerçek kimliklerimize bürünme, gerçekkimliklerimizle yüzleşme vaktimiz gelmiştir. Ben,hazırladığımız sanayi stratejimiz doğrultusunda dünyaylarekabet eden bir Türkiye hayal ediyorum. Biraz önce,değerli Başkanlarımızın söylediği gibi, Cumhuriyet'in100. yıldönümünde dünyanın ilk LOekonomisi arasınagiren bir ülke hayal ediyorum ve bu hayali de küreselkriz dahil hiçbir şeyin engellemeyeceğine yürekteninanıyorum. Bugün olduğumuzdan daha iyi durumdaolacağımızdan, bugün yaptığımızdan daha iyisiniyapacağımızdan eminim, çünkü gerçekten bu konuda reelsektör, özel sektör ve sizlerin dinamiklerine güveniyorum.Bunun için, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak Türkiye'ningelecek tasarımını yapıyoruz diyorum.

Çok sevdiğim ve her fırsatta ifade ettiğim bir sözlekonuşmamı bitirmek istiyorum: Tarlada izi olmayanınharmanda sözü olmaz. Unutmayalım ki, bugün tarlaya izbırakanlar, geleceğin Türkiye'sinde söyleyecek sözüolacak insanlar olacaktır. Her zaman olduğu gibi istikrara,güvene ve morale ciddi manada ihtiyacımız olduğunu,bunların gelip geçeceğini, gerek 1994, gerek 1991, gereki999 ve 2001 krizlerini yaşamış ve bu krizlerden başarıylaçıkmış reel sektörlerimize yani sizlere fazlasıylagüvendiğimizi tekrar ifade ediyor, hepinizi sevgi, saygıve hürmetle selamlıyorum.

Page 24: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 25: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

00

1. GUN KONUK KONUŞMACı

Küresel Dinamiklerden Avantaj Yaratmak

Dr. Peter CorneliusKüresel Araştırmalar Başkanı, Alpinvest Partners

Page 26: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dr. Peter CorneliusKüresel Araştırmalar Başkanı, Alpinvest Partners

Küresel rekabet konusunda dünyanın önde gelen ekonomist ve uzmanlarından biri olan Dr. Peter Comelius, dünyanınen önemli ekonomik kurumlarında üst düzey görevlerde bulunmuştur.

Comelius, finans dünyasının en büyük girişim sermayesi kuruluşlarından biri olan Alpinvest Partners'ın küreselaraştırmalar başkanlığını yapmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabet Programına, Baş Ekonomistsıfatıyla başkanlık yapmış, ekonomik büyüme ve kalkınma konulu Küresel Rekabet Raporu'nun editörlüğünüyürütmüştür.

Royal Dutch Shell' in Baş Ekonomisti olarak, küresel trendleri analiz etmiş, özellikle petrol ve gaz sektörlerindeyapısal değişiklikler konusunda öneriler geliştirerek, şirketin küresel ve bölgesel iş stratejilerinin belirlenmesinekatkı sağlamıştır.

Deutsche Barık'ta Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Başkanı, IMF'de Kıdemli Ekonomist olarak görevalan Dr.Comelius, 1993-1995 yılları arasında IMF'nin daimi temsilcisi olarak Litvanya'da bulunmuştur. Alman EkonomikDanışmanlar Konseyi'nde iktisatçı, UNIDO, Avrupa Birliği, Alman Varlık Yönetimi Kurumu'nda Danışman olarakgörev yapan Comelius, Brandeis Universİtesi ile WHU Kobıenz işletme Fakültesinde öğretim üyeliği görevlerindebulunmuştur.

Aynı zamanda Vlerick Leuven Gent Management School'da misafir öğretim görevlisi olarak yer almakta ve Berlin'debulunan Avrupa iş ve Teknoloji Enstitüsünde (European School for Management and Technology) dersler vermektedir.

Dr. Comelius, Bruce Kogut ile birlikte Dünya Ekonomik Forumu, INSEAD ve Wharton işletme Okulu tarafındandesteklenen "Küresel Ekonomide Kurumsal Yönetim ve Sermaye Akımları" adlı kitabın editörlüğünü yapmıştır.Bu çalışma, uzman ekonomistlerin, politika yapıcılarının ve iş dünyasının önde gelen liderlerinin kurumsal yönetişimuygulamalarının gelişmekte olan ülkelerde yatırım ortamına etkilerine yönelik analizlerine yer vermektedir. Kitap,finansal krizler, uluslararası risk yönetimi ve küresel rekabet konularına ilgili duyanların mutlaka okuması gerekenbir yayın olarak değerlendirilmektedir.

Londra Ekonomi ve Siyasi Bilimler Okulu 'nda (London School of Economics and Political Science) ekonomi vefelsefe tahsil i yapan Dr. Comelius, doktorasını Göttingen Üniversitesinde iktisat üzerine tamamlamıştır.

Page 27: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Peter CorneliusKüresel Araştırmalar Başkanı, Alpiııvesı Partners

Saygıdeğer konuklar, bu çok önemli kongreye katılmaktançok mutlu olduğumu belirtmek isterim. Bu 7. SanayiKongresi, aslında çok önemli bir zamanda gerçekleşiyor.Kişiselolarak ben, 15 aydır krizin içinde olduğumuzdanbiraz telaş içindeyim, sanırım sizler de öylesiniz. Küreseldinamikler ve bunların Türk ekonomisi üzerindeki etkilerihakkında konuşmam istendiğinde, sanırım orta ve uzunvadede bir görüş oluşturulması amaçlaruyordu. Son birkaçaydır ve haftadır, durum biraz değişti ve artık daha kısavadeye odaklanıyoruz. Uzun vadeyi ve dünyanın büyükbölümünde yaşanan krizi tabii ki unutmamalıyız ama krizortamında olduğumuz için uzun vadeyi çok netgöremeyebiliyoruz. Sonuç olarak, programı birazdeğiştirdik ve kısa vadeli bir program haline getirdik.

Öncelikle küresel kredi çıkmazından, bunun nedenlerindenve etkilerinden bahsetmek istiyorum. 15 ay geçmesinerağmen, nedenlerin tam olarak anlaşılmadığınainanıyorum. İkinci olarak Türk ekonomisinin krize karşıne kadar hassas olduğuna bakmak istiyorum. Bu sabah,bunun ilk küresel finansal kriz olduğu çeşitli kerelervurgulandı. Evet bu, menkul kıymetleştirme(securitization) çağında yaşanan ilk küresel finansal krizve Türkiye de bu küreselleşme sürecinin bir parçasıolduğundan bir miktar etkilenmesi söz konusu. Son olarak,mevcut duruma ve Türk ekonomisi için orta ve uzunvadeli olasılıklara, büyüme potansiyelini açığa çıkarmakiçin neler yapılması gerektiğine bakacağım.

Durumun karmaşık olduğunu düşünebilirsiniz ve bundada haklısınız. Bence bu krize menkul kıymetleştirme(securitization) süreci neden oldu ve ABD mortgagepiyasasında başladı. Borç verenler, mortgage'ı defterüzerinde tutmak istemedi ve bankalara sattı. Ancakbankalar da bu borcu kendi defterlerinde tutmak istemedi.Sonuçta, mortgage borcunu menkul kıymetleştirdiler,farklı risk varlık sınıflarına göre ayırdılar ve üçüncütaraflara sattılar. Özel yatırım aracıları ya da kanallarıadı verilen yeni kurumlar kurdular ve kısa vadeli borçlarçıkarttılar. Bu varlıklar onlara aktarıldı ve kısa vadeliborçlanma söz konusu oldu. Yükümlülüklere bakacakolursak, bankadan bunların alınması söz konusudur.Burada yine yatmmcılar olduğunu görüyoruz.

Kişiler de, riskler dağıldığında kendileri için söz konusuolan riskin azalacağını ve bu sayede rahat olacaklarınıdüşündüler ama gerçekte risk dağıtıldı, bütün dünyayayayıldı ve Avrupa'daki bankalar da aslında mortgage'ıAmerika'daki bankalardan daha fazla kullandılar. Bunedenle aslında risk dağılmadı, daha fazla yayıldı vesonuçta şu anda küresel bir mali kriz durumu içindeyiz.

"İş adamları hiçbir zaman kendi yataklarında ölmezler,onları hep bankalar öldürür," deniyor. Böyle bir durumuburada da görüyoruz. Bu menkul kıymetleştirme sürecidevam etti ama daha sonra federal rezervenflasyondankorkmaya başladı ve bunun sonucunda da federal fonunfaiz oranlarında %425 oranında bir artış meydana geldi.Fonların kullanımında değişiklikler meydana geldi vemortgage'lar da çok fazla yükseldi, artık bunlara para

anlamında gücün yetmemesi söz konusu oldu. Buradakonut fiyatlarının da artmış olduğunu görüyoruz. Bütünbu hikaye bu şekilde başladı.

Daha sonra kısır bir döngü oluştu. Konut fiyatlarındadeğişiklikler meydana geldi ve mortgage kredi kayıplarıoluştu. Özellikle bankalar, bu kayıplardan mağdur oldularve sermayeleri bundan etkilendi. Bunun ardından farklıbir sürece girildi ve kredi tedariği etkilendi. Yine haneve iş ortamında harcamaların değiştiğini görüyoruz.İstihdam azaldı, yani işsizlik ortaya çıktı. Konut fiyatlarıda düşmeye devam etti. Böyle kısır bir döngü var.(Şekil i)

Bu tür bir durumda hangi ekonomi politikasınınuygulanması gerekiyor? Bunlardan biri para politikasıdırve sermaye artırımıyla yapılır. ABD'de faiz oranları çokagresif bir şekilde azaltıldı, % I' in bile altına çekildi.Avrupa'daki Merkez Bankaları bunun biraz gerisindekaldılar. Avrupa Merkez Bankası'nın yarın da böyle birindirim yapmasından bahsediyoruz. Burada piyasada paraakışını sağlamak için, likiditeye ve bankalarınsermayelerini artırmalanna odaklanıldı. Bazı ülkelerdehükümetler, bankaların sermayelerine katkıda bulunarakbu sürece katıldı, bu tür bir destek verdi. Bu noktadauygulanabilecek bir ekonomi politikası, mali politikadır.Sanıyorum önümüzdeki yılın başlangıcında ABD'de çokönemli bir paket çıkacak. Bunun 700 milyon ila 1 milyardolarlık bir paket olacağını ve 18-24 aylık bir süreceyayılacağını düşünüyoruz. Bu aslında, şimdiye kadarkien büyük paket ve GSYH'nin de %6 ila %8'ine denkgeliyor.

Bu grafikte 3 aylık dağılımı goruyoruz. MerkezBankalarının da çok endişelendiğini, kötü bir dağılımolduğunu tespit ediyoruz. Burada para piyasasında güveninazalması ve kalite açısından büyük bir değişiklik sözkonusu. Bankalara baktığımızda, bankalar kendileriarasında borçlanmaktan kaçınıyor, bunu yapmayıreddediyorlar.(Şekil 2)

Page 28: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Politika yapıcılar açısından risk değerlendirmesi ve riskinortadan kaldırılması önem kazandı, çünkü para ve kredipiyasalarında neredeyse bir felç meydana geldi. Bu grafıktekarşı tarafın risk endeksini görüyoruz. Sistemik başarısızlıkriski gösterilmiş. Burada, ABD'deki en önemli bankalarınisimleri yer alıyor ve risk endeksinin ne kadar artmışolduğu açıkça görülüyor. (Şekil 5)

Bu grafikte bankalar arasındaki faiz oranları gösterilmiş,bu piyasa içerisinde çok agresif bir değişim olduğunugörüyoruz. (Şekil 3)

Tahvil piyasalarında ve özserrnaye piyasalarında mali birstres olduğunu görüyoruz. Federal rezerv, Avrupa MerkezBankası ve diğer kuruluşlar da bu mali stresi hissediyor.Geçtiğimiz 12 ayda sermaye piyasasında ve diğerpiyasalarda büyük bir artış olduğunu görüyoruz. 2007'ninsonunda bir likidite sıkışması söz konusu. 2008 yılında,Fannie Mae ve Freddie Mac'e destek verildi. Bu hikayeiçerisinde en önemli nokta da, sanırım, Lehmans' ınçökmesiydi. (Şekil 4)

Bu grafik aslında, piyasaların büyük bir endişe içerisindeolduğunu gösteriyor. Yani, piyasa içinde bir kurumunçökmesi değil de bir bütün halinde mali piyasanınçökmesi ne ilişkin bazı endişeler var. Bu, yeni gelişmekteolan piyasalarda değil, aynı zamanda diğer piyasalardada bir etkiye sahip olabilir ve riskin yayılması sözkonusudur. 2008 yılına kadar çok etkilenmediklerinigörüyoruz ama 2008 yılında, gelişmekte olan piyasalardaaniden çok büyük bir etki görülüyor ve riskin onlara dayayılması söz konusu oluyor. Böylece gelişmekte olanpiyasalar çok zor bir durum içerisine giriyor. Bu, bizimgelişmekte olan piyasalarda gördüğümüz krizlerden olukçafarklı, çok daha ağır bir durum. Yaşadığımız küresel kriz,bu defa, gelişmekte olan piyasalarda ortaya çıkmadı ancakonları da etkisi altına almak üzere. (Şekil 6)

Borsada, hisse senedi piyasasında da aynı durum sözkonusu. Ekim ayına bakacak olursanız, birçok hissesenedi, %20-25 oranında kayba uğramış. Daha gelişmişekonomiler de %25 oranında değer kaybetmiş. Bazıpiyasalarda bu oran, %70'e kadar çıkıyor. Bu tabii, çokolumsuz bir durum. 2000-2001 yıllarında

Page 29: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

telekomünikasyon sektörü dışındaki bazı sektörlerdeproblem vardı ama çok da büyük bir zorluk yaşanmamış,geçtiğimiz yıllarda hisse senedi fiyatları biraz daha çekicibir hal almıştı. Bu dönemde biz de dahilolmak üzereyatırımcılar, özel sermayeye yatırım yaptılar.

Geçtiğimiz hafta gelişmiş hisse senedi piyasalarında %6ile %8 oranında gerileme meydana geldi, dün bile %2-3 'lük bir gerileme oluştu. Bu tür bir durum, belirlivarlıkların fiyatlandırılması açısından sorun yaratıyor,bu piyasalardaki kararsızlık gitgide artıyor.t Şekil 7)

Varlık fiyatlarındaki bu değişmelerden dolayı, Amerika'dakonut sektöründe de çok büyük bir kayıp meydana geldi.Amerika'da toplamda 7 trilyon dolarlık bir kayıp var.Burada hesaplar farklılık gösterebiliyor. İşsizlik artacakolursa, bu konuda da önlemler alınması gerekecek. Konutfiyatları da bir yandan düşmeye devam ediyor. Buanlamda, tüketiciterin harcamaları açısından bazı zorunlarortaya çıkıyor. Ama yine de bazı iyi haberler de var. Sağtaraftaki grafik, evlere parasal gücün yeterliliğinigösteriyor. Burada, son birkaç ayda konut alımı konusundaparasal gücün biraz artmış olduğunu görüyoruz. Case-Sh iller endeksi ne baktığımızda uzun bir trend olduğunuve birkaç yıl önceden başlayan bir sapma olduğunugörüyoruz. Bu konuda çeşitli açıklamalar var ve bunlarınbir kısmı bunu savunur niteliktedir. Konut fiyatlarınındüşmüş olduğunu söylemiştik ve uzun vadede trend birazendişe verici. Shiller gibi kişiler de uzun vadede % LOoranında bir düşüş bekliyor. Bence, konut fiyatlarındakibu düşüş, fiyatlar daha sabit hale gelene kadar devamedecektir. (Şekil 8)

Emlak sektöründe mortgage verme isteğinin de azaldığıgörülüyor 2002 yılından sonra 2005 yılına doğru, verilenmortgage'larda bir artış meydana gelmiş ama daha sonra,geçtiğimiz yıl içerisinde bir düşüş yaşanmıştır. Diğerkrediler daha istikrarlı gidiyor, kısa vadede bazıkararsızlıklar oluyor ama mortgage'larda olduğu gibibüyük bir düşüş görülmüyor. Sağ taraftaki grafikte, hanebazındaki borçluluğun artmış olduğunu görüyoruz. Budurum sadece Amerika için değil, Avrupa için degeçerlidir. Ama 2007 yılından sonra mortgage almakdaha zor bir hal aldığı için, borçlanma azalmayabaşlamıştır. (Şekil 9)

Diğer taraftan küresel ekonomide, ABD'deki tüketimoldukça önemli ve Amerika'daki tüketiciterin çok önemlibir rolü var. Amerika'da bu tür bir resim ortaya çıkarsa,bunun nasıl bir etkisi olacağını ve ne tür değişiklikleryapılması gerektiğini düşünün.

Tüketici güveninde de değişiklikler meydana gelmiştir.Artık iş güvencesi daha az, ancak konut fiyatlarınındüşmesini ve diğer faktörleri göz önündebulundurduğumuzda, tüketici güvenini geri kazarımamızve bu durumun telafi edilmesi belki mümkün olabilir.Tüketiciterin harcamalarının azalması sonucunda bazıbaşka etkiler de ortaya çıkıyor. (Şekil lO)

Page 30: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bu grafikte, iş dünyasındaki güveni goruyoruz.Avrupa bölgesi, Almanya ve ABD'de benzer bir örüntüolduğu anlaşılıyor. Avrupa'da iş dünyasındaki güvenendeksinde bir değişim yaşanıyor. Normal yaklaşımlarhala izlenmeye çalışılıyor ama özel piyasada bazıdeğişimler söz konusu. Mesela İngiltere MerkezBankası'nda geçtiğimiz dönemde 150 baz puan bir azalmameydana geldi. Tüketici ve iş dünyasındaki güvensizliğinortadan kalkması için, agresif mali politikalarınuygulanması gerekiyor. (Şekil i 1)

Bu grafikte görüldüğü gibi, kurumsal kazançlarda da çokbüyük değişiklikler meydana gelmiştir. Amerika veAvrupa' da kazançların gelecek yıllarda da negatif çıkmasıolasıdır.(Şekil 12)

Verdiğim bu bilgilerden sonra, IPO ve şirket evlilikleri veşirket devralma (M&A) faaliyetlerine bakacak olursak,bunların da düşmüş olduğunu hatta bazı ekonomilerde IPOpiyasasının kapanmış olduğunu görüyoruz. Öncedenbelirttiğim gibi, bazı ülkelerde para politikası çok agresif.Avrupa Merkez Bankası faizleri indirmek dışında yöntemlerkullanmaya başladı. Likiditeyi kullanarak faiz oranlarınısıfıra bile indirebilirsiniz ama bu çok yarar sağlamayacaktır.Japonya'da böyle bir durum söz konusu oldu. JaponyaMerkez Bankası, yaklaşık 7 yıl geçtikten sonra bu faizoranlarında bir değişiklik yaptı. Bunun üstünden i2 aydaha geçti ve şimdi leasing sistemi kullanılıyor. Aslındaçok agresif bir müdahale söz konusu. Özel sektörüngüvenceleri de alınıyor ve teminat olarak kullanılabiliyor.(Şekil 13) (Şekil 14)

Şu tür finansal kurtarma planları yapılabilir:./ Likiditenin merkez bankalarından etkili biçimde

yayılması (yaklaşık 2 trilyon dolar) - daha denişbir dizi tamamlayıcı teminata karşıGüveni yeniden oluşturmak ve vadeleri uzatmakiçin banka borcu araçları için garantilerBilançoları yeniden oluşturmak ve azalmasürecine tampon yapmak için bankaların sermayeartırımıLikit olmayan ve toksik varlıkların satın alınması(örneğin, Paulson Planı)Mevduat sigortası seviyelerinin uzatılması (birdereceye kadar koordineli olmada - özellikleAB'de)

Çeşitli ülkelerde kurtarma paketleri gündemde:./ ABD: 700 milyar dolar./ Almanya: 515 milyar euro (645 milyar dolar)./ İngiltere: 400 milyar paund (590 milyar dolar)./ Fransa: 360 milyar euro (450 milyar dolar)./ Hollanda: 200 milyar euro (250 milyar dolar)./ Rusya: 210 miyar dolar./ İsviçre: 1,500 milyar İsviçre kronu (190 milyar

dolar)./ Güney kore: 130 milyar dolar./ Avusturya: 100 milyar euro (125 milyar dolar)./ Singapur: 150 milyar Singapur doları (100 milyar

dolar)

Page 31: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Amerika'da GSYH'nın %7'si oranında bir pakettenbahsediliyor. İki hafta önce Çin 'de bir paketçıkarılacağından da bahsedilmişti.

Şimdi bankaların durumuyla devam edelim.En son IMF raporu World Economic Outlook'tan alınanbu grafiği açıklarken dikkatli olmak istiyorum. GeçtiğimizEkim ayının tahminleri çok daha yüksekti ve yükselmeyedevam etmesi de bekleniyordu. Bir takım azaltmalaragidildi ve şimdi piyasa bunların trilyonu geçmesinibekliyor. Amerikan bankaları bu mortgage'ların çoğunualdı ve şimdi bunları azaltmaya çalışıyor. Burada 605milyar dolarlık bir azaltma daha yapılması gerekiyor,yani yarısı yapılmış, diğer yarısı da yapılacak. Buradayarı boş-yarı dolu olarak gördüklerimiz, durumun iyimseryanını yansıtıyor ama fınans sektörünün sağlam bir temeleoturtulması için yapılması gereken hala çok şey var.(Şekil 15)

Geçmişteki krizlerle karşılaştırdığımızda, bu, özellikledolar bazında en pahalı krizdir. Japonya'daki kriz bilebu kadar maliyetli değildi. ABD'deki kredilere bakacakolursak, tasarruflar ve kredilerin de çok pahalı olduğunusöyleyebiliriz. Diğer taraftan, GSYH açısından krizin okadar da pahalı olmadığını söyleyebiliriz. 1990- 1999Asya bankacılık krizi, GSYH açısından bu krize göredaha pahalıydı ama şu anki duruma baktığımızdaGSYH'nın %lO'undan bahsediyoruz. Kesinlikle dikkatliolunması ve tedbir alınması gerekiyor, bunlar yalnızcatahminler ve bizim toplam azalmanın ne kadar olacağınınet olarak bilmemiz mümkün değiL. Ekonomininsürdürülebilir hale getirilmesi için daha ne kadar düşürmeyapılması gerektiğini net olarak bilmiyoruz.

Mali kriz nedeniyle mali stres ve ekonomik anlamdagerilemeler, yavaşlamalar olduğunu biliyoruz. Krizzamanlarındaki gerileme, normal zamanlara göre çokdaha derin oluyor, dolayısıyla mali krizle gerileme arasındabu tür bir ilişki olduğunu görüyoruz. Bankalarla bağlantılımali streste de ekonomik yavaşlama ve gerileme sözkonusu ve resesyon süreci ortaya çıkmış. Mali stresbaşlamadan önce ve başladıktan sonraki çeyreklerdegerçekleşen GSYH'nin gösterildiği bu grafikte an alteğri, bankacılıkla ilgili mali stresi gösteriyor. Bu grafikten,içinde bulunduğumuz durumda, ekonomik faaliyetleranlamında çok önemli bir yavaşlama olacağını bilmemiz

gerektiğini anlıyoruz. Küreselolma ve bankacılık kriziolma niteliğine sahip olduğu için de küresel düzeyde birekonomik gerileme bekleyebiliriz. (Şekil 16)

IMF, küresel Çıktı açısından da önümüzdeki yıl çerisindebir yavaşlama olacağını tahmin ediyor ve bu, geçtiğimizbirkaç yıl içinde meydana gelen en kötü çıktılardan birisiolacak. IMF'in tahminlerine biraz daha yakından bakalım.Burada bazı ülke grupları gösterilmiş; AB 'de bir daralmaolacağı söyleniyor, ABD'de daha da fazla bir daralmaolması bekleniyor. Gelişmiş ülkelerde GSYH'nin %0,5'ioranında bir daralma olabileceğinden bahsediliyor. IMF,ekonomik kriz nedeniyle önümüzdeki yıl Türkiye'ningerçek GSYH büyümesinin azalacağını, %2 civarınagerileyeceğini söylüyor. Oldukça kötümser beklentilervar, önümüzdeki yıl bu anlamda sürekli bir düşüştenbahsediliyor ve IMF'in tahminleri de bu yönde şekillenmiş.(Şekil 17)

Bu grafikte, sol tarafta ABD'de yaşanmış en olumsuzekonomik daralmalar gösterilmiş ve bu daralma esnasındagerçek ekonomik çıktı da çok az olmuş. Resesyon vedepresyon ifadelerini kullanıyoruz ve bunlar sırasıylaresesyon ve buhran anlamına geliyor. Bu ikisininbirbirinden farklı olduğunu ifade etmekte yarar var: "Eğerbir resesyon söz konusuysa komşum işini kaybedecektir,eğer ben işimi kaybediyorsam bu bir depresyondur"deniyor. 1980-1982'de dik bir düşüş olduğunu görüyoruz,daha sonra da yine çok dik bir yükselme var ancak buyükselme çok uzun sürmemiş, yaklaşık 22 ay devam

Page 32: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

etmiş. Bunun ardından Meksika ve başka yerlerde krizyaşanmış. 1990'ların başında petrol fiyatlarında yaşananşok nedeniyle bir kriz oluştu. Dolayısıyla dışarıdan gelenşokların da yine ABD'yi etkilediğini görüyoruz. BuradaGSYH'njn %3-4'ü oranında bir kayıp söz konusu, benzeroranda kayıp, ekonomik çıktılar için de geçerli. Şu ankiduruma bakacak olursak, çok keskin bir düşüş yaşadıkve IMF'in beklentileri de ABD ekonomisinde bir çıkışolması yönünde. Federal Reserve de aynı şekilde keskinbir düşüşün ardından bir çıkış olacağını ve Amerikanekonomisinin uzun vadede normal seyrine döneceğinitahmin ediyor. (Şekil ıR)

Geçtiğimiz Cuma günü tam bir gerileme içerisindeolduğumuz söylendi. Aralık 2007 yılından bu yana, yanineredeyse 12 aylık bir gerileme oldu ki bu aslında çokolumsuz bir tablo. Borsada kayıplar, %25 civarına ulaştıve bu, geçmişte yaşanan krizlere göre çok daha yüksekbir kayıp. ABD'de böyle olumsuz bir tablo olması, büyükolasılıkla diğer ekonomilerin de etkileneceği anlamınageliyor, çünkü ABD'deki çıktıların ne kadar yüksekolduğunu ve tüketicilerin de durumu ne kadar etkilediğinibiliyoruz.

Büyük buhranın tekrarlanması riski bence çok düşük,çünkü politika yapıcılar bu durumun ne kadar güçlüolduğunu erken dönemde anladılar ve birtakım önlemleralmaya çalışıyorlar. Şu an kantitatif leasing kullanılmayabaşlandı, bazı mali paketler açıklanıyor, bankacılıksisteminin ulusallaştırılması söz konusu. 1920' leri nbaşlarına dönecek olursanız, bankalar tek tek çöküyorduve onların çökmesine izin verildi, kurtarılmadılar. Vergigelirlerinde de bir düşüş olduğunu görüyoruz. Hükümetinde ekonomik politikayı daha sıkılaştırması ve bütçedekiaçıkları bu sayede telafi etmesi gerekiyor. Amerika,Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde böyle bir durumoluştuğunda, ticaret savaşı dediğimiz bir durum ortayaçıkıyor, geçmişte de böyle oldu. Ancak şu an daha iyimserbir tablo söz konusu, 1920'lerin sonları ve 1930'larınbaşlarındaki gibi olmayacağını düşünüyoruz. Ben,Japonya'nın da geçişte yaşadığı krizi tekraryaşamayacağını düşünüyorum. Japon hükümeti ancak7-8 yıl sonra kantitatif leasing'e geçebilmişti.

Kısaca özetlersek, küresel ekonomide her yerde eşzamanlıbir resesyon yaşanıyor. Bu düşüş sürecinin hem malisektörde hem de konut sektöründe devam edeceğinidüşünüyoruz. ABD'deki konut sektöründe istikrarınsağlanması, sürdürülebilir iyileşmenin sağlanmasının önşartıdır. Varilk fiyatlarında, reel ekonomi anlamında yineçok olumsuz bir durum var ve piyasa fiyatları da çokkötü bir gerileme içerisinde.

Ancak birtakım hafifletici faktörler var ve bunlarıunutmamamız gerekiyor. Mesela mali gücün yetmesioranı, yavaş yavaş uzun vadeli ortalamaya yaklaşıyor.Petrol fiyatlarında çok keskin bir düşüş meydana geldiki bu, harcanabilir geliri iyileştiriyor. Çok büyük likiditedestekleri yapılması nedeniyle para piyasalarında biryayılma söz konusu. Agresif parasal rahatlatmalar vemali paketler de yine hafifletici faktörlerdir.

Şimdi, Türkiye ekonomisinin bu kriz karşısında ne ölçüdekırılgan olduğuna geçmek istiyorum. Uzun vadede Türkekonomisini değerlendirmek için ekonomik çıktılarabakmakta fayda var. Son yıllarda, özellikle de bu yılınilk yarısına kadar artan düzeyde bir istikrar söz konusu.Ancak yıl başından beri güven endeksinde bir azalmameydana geldi; Merkez Bankası verilerine göre yıl başında100 olan güven endeksi, Kasım ayında %55'e düştü. Bunedenle de üretim önemli ölçüde azaldı, bununla beraberyatırımlarda da düşüş görüldü. IMF, önümüzdeki yıltoplam çıktı miktarının %81 olacağını tahmin ediyor.Özel sektör konusunda biraz daha skeptik bir yaklaşımlarıvar.

Elbette ki Türk ekonomisi bugün çok daha iyi birkonumda, bu nedenle 10 yıl öncesine kıyasla bu fırtınanınüstesinden daha iyi gelecektir. Bunun nedenlerinden biri,2001 yılında %70 olan enflasyonun 2007 yılında %12'yekadar düşmüş olmasıdır. Bu düşüş devam edecektir veMerkez Bankası 'nın da bu anlamda etkisi büyüktür. Birdiğer gelişme, bu süre zarfında cari açığın önemli ölçüdeazaltılması, GSYH'nin %2'si seviyesine kadardüşürülmesidir. Bu süreç içerisinde Merkez Bankasıbağımsız hale gelmiş, bankacılık sektöründe, vergi vesosyal güvenlik alanlarında reformlar yapılmıştır.(Şekil 19)

Page 33: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dış dengeler, elbette ki ekonominin en önemliparçalarından biridir, çünkü bugünkü durum açısındanbu büyük bir önem taşımaktadır. Ödemeler dengesi krizi,2001 'de yaşanmıştır sonrasında ödemeler dengesi kısasüreli olarak artıya geçmiştir ancak son yıllarda cariaçıkların ortaya çıkması söz konusu olmuştur ve şu andacari açık, GSYH'nin %6,Tsi oranındadır. Birçokları, buoranın %8,1 'e doğru gideceğini tahmin etmektedir.Yabancı yatırımcılar şu döneme kadar fınansman sağlamakve bu açığı kapamaktan memnundular, çünkü Türkiye'ninekonomik istikrarına güven duyuyor ve bunun uzunvadede de devam edeceğini düşünüyorlardı. Tabii bir riskde söz konusu ve bu kadar küresel bir likidite içerisindebu normal bir durum. Yabancı piyasalar bu cari açığınnasıl finanse edileceği konusuyla oldukça ilgililer.

Cari açığın bu kadar düştüğü bir durumda ithalatbüyümesinde de bir azalma yaşanmaktadır ancakönümüzdeki yıl vadesi dolacak orta ve uzun vadelikredilere bakacak olursak, 8 milyar dolar ödenmesigerekecek. Dolayısıyla bu 8 milyar doların bir şekildefınanse edilmesi gerekmektedir. Peki, bu nasıl yapılabilir?Sanırım bu, Türkiye'deki politika yapıcıların ve piyasadakikişilerin şu anda karşılaştığı en kritik sorulardan bir tanesi.Burada iki husus var. Bir tanesi, Türkiye'de kısa vadedekarşılaştığımız sorunlardan biri oLması. Bir de yapısal biryönü olması çünkü bir iyileşme söz konusu. En sonödemeler dengesi krizinden bu yana bir iyileşme var veihracat büyümesi de artış göstermiş. Ancak dünyadakiithalat büyümesine bakacak olursak, 2004-2008 arasıdönemde, ihracat büyümesinden dünya ithalat büyümesiniçıkardığınız zaman, Türkiye açısından önceki dönemlerekıyasla daha olumlu bir tablo olduğunu görüyoruz.

Kısa vadede, Türkiye'nin 80 milyar dolar kadar bir dışkaynaklı finansman ihtiyacı söz konusu. Finansmankaynaklarından bir tanesi, elbette ki doğrudan yabancıyatırımlar ve son birkaç yıldır da bu tür yatırımlarTürkiye 'nin finansmanı açısından önemli bir roloynamaktadır. 2006-200Tde bu girdi 19 milyar dolarcivarındaydı ve bu miktar Türkiye'nin özelleştirmesüreciyle doğrudan bağlantılıdır. Birçok gözlemci,doğrudan yabancı yatırımlarının azalacağı, l O-IS mil yardolara düşeceğini öngörüyor çünkü özelleştirme artık sonsafhalarına geldi. Tabii dünya ekonomisinin genel durumunedeniyle, önümüzdeki 12 içinde biraz daha azalmasısöz konusu olabilir.

Orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisinin doğrudanyabancı yatırımını çekme potansiyeli yüksek, çünküMeksika, Polonya, Tayland, Malezya, Çek Cumhuriyetigibi kişi başına düşen gelirin benzer olduğu ülkelerdedoğrudan yabancı yatırımın yüksek olduğunu görüyoruz.Türkiye de benzer şekilde doğrudan yabancı yatırımlarınıçekebilir. Doğrudan yabancı yatırımı, ekonomidekibüyümeyle doğru orantılı olarak gelecektir. (Şekil 20)

Sektörlere göre doğrudan yabancı yatırımlarına bakacakolursak, son yıllarda en çekici sektörlerin sağlık ve sosyalgüvenlik olduğunu görüyoruz. Üretim sektöründedoğrudan yabancı yatırımlarında bir miktar azalmaolmuştur ancak bu ilginç bir durum çünkü üretimsektörünün, özellikle taşıt ve makine üretimi alanlarındaciddi biçimde istihdam sağladığını biliyoruz. Bu nedenleaslından artmakta olan bir potansiyelolduğunusöyleyebiliriz. (Şekil 21 )

Bence en büyük sıkıntılardan bir tanesi, vadesiönümüzdeki 12 ay içerisinde dolacak borç miktarıdır.Türkiye son dört çeyreklik dönem içerisinde dışarıdansağladığı 85 milyar dolarlık fınansmanın 60 milyar dolarınıorta ve uzun vadede özel sektöre borçlandırmıştır.Türkiye'deki ekonomi yeterince iyileşme göstermezken,Türk şirketleri uluslararası sermaye piyasasında aktifbiçimde borçlanmıştır. Toplam dış borcun şu an 200milyar doları aştığını biliyoruz ve önümüzdeki yıl bunun74 milyar dolarLık kısmının vadesi dolacak. Borç yapısındabir iyileşme sağlanması gerekiyor. Türkiye'dekikuruluşların şu anda bu borcu ödeyebilecek durumdaolup olmadıklarına bakmak gerek. (Şekil 22)

Page 34: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bankaları bu mevcut durum içerisinde kritik bir rolesahipler. Türkiye'deki bankacılık sistemi, uluslararasıstandartlar açısından bakıldığında çok sağlamgörünmektedir. Hangi kritere göre ölçerseniz ölçün,Türkiye, bankacılık sektöründe en iyi gelişen piyasalardanbir tanesidir. Cari ve dış açıkları göz önündebulundurduğunuzda, Türkiye 'nin orta riskli bir ülkeolduğunu görüyoruz Bu, diğer piyasaların durumuyla dailgilidir. Doğru Avrupa ve Asya'daki ülkeler arasındaçok riskli ülkeler var. Özel piyasalardaki yatırımcılar,Estonya, Litvanya, Bulgaristan gibi, grafiğin en sağındayer alan bu ülkeleri çok riskli buluyorlar, çünkü bankacılıkalanındaki borçlanmaları giderek artmış durumda ve buda Türkiye için söz konusu olmayan durumlardan biri.(Şekil 23)

Döviz piyasasına bakacak olursak, son birkaç aylık gidişatbiraz endişe verici çünkü Türk !irasında düşüş oldu vepek çok anlamda stres yaşandı. Döviz olarak gelen paranınazalması söz konusuydu.

Petrol fiyatlarının değişiklik göstermesi önemli bir konuve Türkiye gibi ülkeler için de bu iyi bir haber, çünküpetrol fiyatının varil başına 10 dolar düşmesi, Türkiye'yekabaca 4 milyar dolar tasarruf ettiriyor. (Şekil 25)

Toplam risk endeksi ne bakacak olursak, Türkiye yineorta riskli görünmekte ki bu, birçok yatırım uzmanınındış açıklarına rağmen Türkiye konusunda neden iyimserolduğunu açıklıyor. Toplamda önemli bir miktarda borcunüstesinden gelinebileceği düşünülüyor. (Şekil 24)

Sonuç olarak, yabancı talebinin düşmesi ve kredilerinsıkılaşması nedeniyle büyüme azalacak. Son on yıldırmakro istikrarda önemli bir ilerleme, buna ek olarakyapısal reformlarda da daha az da olsa ilerlemekaydedilmiştir. Bu durum, şu anki global krizde büyükönem taşımakta ve yurtiçi talebin desteklenmesineyardımcı olmaktadır. Müşterilerinin yabancı dövizpiyasasına maruz kalması dolaylı yoldan önemli bir zorlukyaratabilmesine rağmen Türk bankacılık sektörününoldukça sağlam olduğu söyleyebiliriz. Türkiye'nin hassasnoktası, petrol fiyatındaki rahatlamaya rağmen, dış borçolmaya devam ediyor. Kurumsal sektör, önemli miktardadış borç ve döviz piyasasında Türk lirasının değerkaybetmesinden dolayı sıkışmaktadır.

2007 yılında Türkiye, dünyadaki en büyük 17.ekonomiydi. Golden Sachsın Türkiye ile ilgili olarakyaptığı bir çalışma, 2050 yılına kadar Türkiye'ninAvrupa'nın en büyük ikinci, dünyanın da dokuzuncuekonomisi olacağını öngörüyor. Buna göre İngiltere'den

Page 35: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

hemen sonra gelecek, Almanya'yı ve Fransa'yı da geçecek.Bunu hesaplarken, nüfus artışı ve işgücü, yatırım oranıve yakınsama hızını parametre olarak aldıkları ekonomikbir model kullanmışlar ve gelişmekte olan piyasalardadiğer ülkelerle kıyaslama yaparak bu sonuca varmışlar.Tabii bunun olabilmesi için çok fazla iyileşme ve kalkınmagerekiyor. Goldman Sachs'in öngördüğü potansiyelinortaya konulabilmesi için özellikle de yapısal anlamdaçok fazla gelişmeye ihtiyaç var. (Şekil 26)

Bu grafik Dünya Ekonomik Forumu'nun GlobalRekabetçilik Raporu 'ndan alınmıştır. Bu rapora göre,rekabet gücü iki ana faktöre göre değerlendiriliyor:mikroekonomik rekabet gücü ve makroekonomik rekabetgücü. Rekabet gücü, bir firmanın ulusal rekabet gücündenfarklı bir anlam ifade ediyor. Eğer bir şirketin performansıiyi değilse, iyi bir şekilde faaliyet göstermiyorsa, başkaülkelerde faaliyet göstermiyorsa, burada rekabet gücündenfarklı şeyanlaşılır. Ulusal rekabet gücü dediğimizde,firmaların verimliliğinden bahsediyoruz. Mikroekonomikrekabet gücünde, firma stratejisi ve girişimciliğe kadaruzanan ulusal iş ortamı önemlidir. (Şekil 27)

başlı ihracat piyasaları için geçerli bir durum. Bunlararasında buzdolabı ve radyatörler, dizel araçlar, Hindistanile tekstil ürünleri, İspanya ile televizyon ve video yeralıyor.

Bu anlamda doğrudan yabancı yatırımın nerelere gittiğiincelenebilir. Örneğin tekstil, giyim ürünleri ve derialanında, en fazla doğrudan yabancı yatırımcı çekenülkeleri aşağıdaki resimlerdede görebilirsiniz.

Buna göre, Pakistan, Romanya ve Bangladeş, Türkiye'ninen yakın rakipleridir. Kauçuk ve plastik ürünlerindeRusya, Macaristan ve Brezilya, Türkiye'nin en yakınrakipleridir. (Şekil 28)

Doğrudan Yabancı Yatınmı için Rekabeteden yerler:

2006'deki girişler, milyar dolarTeb1il,ClfbIl"eDtri tt.uçu.kVf"1'tastiIı.11ribdu

."ıoossco

"'" sı.ıoo

"'"S600

,2jıoo

sı.ıoo..,.uıo sum

"'"sıoo S500

so tJ~f~l'flljf'l~firJI so ~'G~>sf3::j:.ı>ı:~ıll["ftoi~hii' ·Hh !ı·!.

Zamanım dar olduğu için bütün sektörlere girmiyorumama büyük ölçüde aynı ülkelerle rekabet halindeolduğunuzu söyleyebiliriz. Çin, Brezilya, Hindistan veDoğu Avrupa ülkelerinin yanında Pakistan ve Bangladeşde yine rekabet halinde olduğunuz gelişmekte olanülkelerdir. (Şekil 29. 30)

Dünya Ekonomik Forumu'na göre Türkiye'nin en önemli200 ihracat piyasasındaki ilk on rakibi şunlardır: Çin,Bangladeş, İtalya, Hindistan, İspanya, Çek Cumhuriyeti,Güney Kore, Polonya, Slovakya, Portekiz. Yani buülkelerdeki firmalarla rekabet ediyorsunuz ve bu belli

Page 36: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

ithalat-ihracat kalemi açısından dünya pazarındaki payırugösteren bu grafik, biraz daha karmaşık ama buradan daalınacak mesajlar var. Burada ihracatın ne kadar hızlıbir şekilde geliştiğini görmekteyiz. Dünya pazarındaönemli bir rolünüz var ancak siz üstteki ürünkategorilerinde ihracat yapmayı istiyorsunuz.(Şekil 33) (Şekil 34)

"'-Rekabet edilen ülkelerle Türkiye 'nin rekabet gücüendekslerine bakacak olursak, Türkiye 63 puana sahip.Burada Macaristan Türkiye'yi biraz geçmiş durumda.Neden Türkiye de daha üst seviyelere çıkmasın?(Şekil 3 i)

--..

10 12

21'-r<ı·.ıoııo-oI.-....IP<>CIUCII '_._.:=;~_"ıır.:o..ı:ıs".c12J·W..u.t1ı.o.t;I~r .... ~_ .. __ ıIoııgOt--.__

N·~ •• ı:ıI""......ı..cı. l~).IıI...-ıur.dluııaıod_U«lwMIoInc • ...ı~.- -y .. _- ~·""~ırci(_."'Il .... ıw aI ..... ı-"" • .Iı.~OiIi ... IHı...... . .'._.d~ __.._

10363· "9~H

\~.~eal"'ımıı..~.aI-...IIC:_,_"ft.cGr""-",,ııalCl«ll __ ~.ıı-cionnııhonotUul

w.iıiiI"'iIIii:!IIlif"'Mtbiıondfıro''''lIjjt;IllXlllesao (~ ...... tI.) l'ı.~.d_....ı.c... sr.i2~~o ıs 1&5 365 565

.)475

ıp·~.dlılocıır_oncj .....Ion_""""Izt'.w.uoct.ndb.o"' .......... ıeoı

Bu grafıkte de Türkiye'nin ana ihracat pazarları yer alıyor.Türkiye'nin ihracatı önemli bir noktada ve ihracatın büyükkısmı da ABD, Almanya, İngiltere ve İtalya'ya yapılıyor.(Şekil 32)

Türkiye'nin en çok başarılı olduğu alanları bu grafiktegörebilirsiniz. (Şekil 35)

Tabii burada çeşitlilik potansiyeli ve politikası önemli.Gelişmekte olan bu piyasalar, giderek artan bir şekildeetkisini gösterecektir. Türk firmalarının en önemli 20

Türkiye'nin ihracatı, dünyanın ithalat eğilimine benzerlikgösteriyor. Dünya ihracatına bakıldığında, aşağıdakigrafik ile karşılaşıyoruz. Buna göre en fazla ihracatıyapılan ürünlerin başında mineral yakıtlar, elektrikli

Page 37: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

aletler, kazanlar ve makineler geliyor. En hızlı büyüyenürün piyasaları içinde üretime baktığımızda, bunlarınplastik ürünler, makineler, aletler ve taşıtlar olduğunugörüyoruz. (Şekil 36) (Şekil 37)

Geçiş süreci sayesinde yeni pazarlara penetrasyonmümkün olmaktadır. (Şekil 39)

Dünya Ekonomik Forumu 'nun da belirttiği gibi, Türkiye,rekabet açısından bazı avantajlara sahiptir. Ancak bellipotansiyellerin ortaya konulabilmesi için dezavantajlarıngiderilmesi gerekiyor. (Şekil 40)

Bu tabloya göre, Türkiye, üretim alanında, dünyadaönemli bir pazar payına sahiptir. Ancak ihracat açısındanbakıldığında, Türkiye beklenilenden biraz daha geridekalmıştır. (Şekil 38) Örneğin, şirketlerin Ar-Ge harcamaları uluslararası

standartlara göre düşük kalmaktadır. Türkiye'nin talepkoşulları ve kümelenme, strateji ve rekabet şartları, altyapıilgili de hem avantajları hem de dezavantajları vardır.(Şekil 41, 42, 43)

Türkiye, bir geçiş süreci yaşamaktadır ve inovasyonunöne çıktığı bir ekonomi olmak istemektedir. Ancak şuanda verimlilik ve inovasyon arasında bir yerdedir.

Page 38: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dört temel politika ile ilgili birtakım sonuçlardanbahsetmek istiyorum:

Eğitim: İnsan sermayesinin kalitesi BRIC ülkelerinin vegelişmekte olan piyasaların ortalamasının üstündeolmasına rağmen, eğitim başarısı seviyeleri ABortalamalarının altında kalmaktadır. Matematik ve feneğitimi, orta ve uzun vadede göz önünde bulundurulmasıgereken hususlar arasındadır. İnovasyon ekonomisinegeçişi sağlamak için, matematik ve bilim alanındakigelişmelere dikkat etmek gerekiyor.

İşgücü piyasasımn esnekliği: Türkiye'de, büyük ölçüdesermayenin artmasına dayanmaktadır. Ancak ileriyebakıldığında, kaynak kullanımında genel etkililiğiniyileştirilmesi ve Türkiye'nin artan nüfusunun işgücüneverimli biçimde dahilolması için önlemler alınmasıgerekmektedir.

Teknoloji: Türkiye'nin teknolojik başarısı BRICülkeleriyle ve gelişmekte olan ülkelerin ortalamasıylakıyaslanabilir seviyededir. Ancak, otomotiv, elektrikliürünler ve (yüksek katma değerli) tekstil ürünleri içinlider üretim merkezi olmak için, AB ile aradaki açığıkapatmak için daha fazla çabaya ihtiyaç vardır.

Kurumlar: Türkiye'nin devlet kurumları sağlamdır veyasal sisteminin, gelişmekte olan çoğu piyasaekonomilerine kıyasla makul düzeyde çalıştığıgörülmektedir.

Ancak, gelişmiş ekonomi standartlarına göre, kamusektörü verimsizlik kaynağı olarak görülmektedir.

Toparlamak gerekirse, Türkiye baş döndürücü ve çokönemli durumlarla karşı karşıyadır. Özellikle, küreselkredi krizinin de özellikle varlık fiyatlarının düzeltilmesianlamında önemli bir etkisi vardır ki bu önemli birzorluktur. Ancak Türkiye, orta ve uzun vadede büyümeaçısında çok doyurucu bir potansiyele sahiptir. Bu, yerlive yabancı yatırım fırsatlarını çekmek açısından olumlubir özelliktir. Büyüme fırsatlarından yaralanabilmesi içinTürkiye'nin eğitim, teknoloji, işgücü piyasası ve kurumlaraçısından daha fazla reform yapılmasına ihtiyacı vardır.Bu reformların, Türkiye'nin inovasyon güdümlüekonomiye geçiş sürecini hızlandıracak şekildeuygulanmasında fayda vardır. Bu şartlar altında, GoldmanSachs gibi, Türkiye'nin 2050 yılı itibariyle dünyanın eniyi ekonomisi arasına girebileceğini düşünmek uygunolacaktır.

Soru2002-2007 arasında yaşanan güçlü küresel büyümeyegeri dönmek mümkün olabilir mi? Olursa ne zaman olur?

Peter Cornelius2003-2006 yılları arası, çok hızlı bir büyümenin yaşandığıve küresel çıktının yılda %5 oranında arttığı bir dönemdi.Bu süre zarfında çok önemli bir verimlilik artışı da sözkonusuydu. Yakınbir zamanda, bu tür bir büyüme oranınıyakalayabileceğimizi düşünmüyorum. Şu ankiresesyonunun ne kadar süreceğini tahmin etmemiz depek mümkün değiL. 2003-2006 dönemine geridönebilmemiz için çok büyük bir çaba sarf edilmesigerekiyor. 1990'larda da geçmişte örneği olmayan çokönemli bazı olaylar yaşanmıştı. Bir kriz ve ardından birkurtarma söz konusuydu ama 2003-2006 dönemindekibüyürneyi yakalamak şu an için mümkün görünmüyor.Çin ve Hindistan, büyürneyi hızlandırmak açısındanoldukça önemli iki ekonomi ama onlar da bir durgunlukdönemine girdiler ve büyürnede yavaşlama meydanageldi. Çin ekonomisine bakacak olursak, bir değer kaybıyaşanıyor. Bu tür büyümeye geri dönebilmemiz için,bence hem gelişmiş ekonomilerde hem de gelişmekteolan piyasalarda çok güçlü bir kurtarma planına ihtiyaçvar.

SoruABD hükümeti Lehman Brothers gibi bankalarınçökmesine neden izin verdi de başka bankaları kurtardı?

Peter CorneliusÇok güzel bir soru ancak benim buna verecek bir cevabımyok, bilmiyorum. Çöken bankayla ilgili olarak, belki dehükümet onun çökmesine izin verdi de diğerinin ayaktadurmasına yardım etti gibi bir sonuca varmamak gerekiyor.Olay meydana geldikten sonra, politik kararın ne kadargüçlü olduğunu ve karşı tarafın da çok önemli bir riskaldığırıı gördük. Burada risk o kadar yüksekti ki, hükümetbu bankanın çökmesine izin veremezdi. Bankanınçökmesinden sonra, bazı piyasalarda da beklenmeyensonuçlar oluştu. Birtakım mali kurumların çökmesineizin verip diğerini tutmak mümkün olabilir ama tabii ki

Page 39: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

bu, çok net göremeyebileceğiniz bir geleceğe de yolaçabilir, piyasada güvenin azalmasıyla da sonuçlanabilir.

SoruKüresel krizin, küresel ilaç sanayine etkisi ne olur? Türkilaç sanayisinin üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkilernasıl izlenir?

Peter CorneliusTek tek sanayi bazında düşünecek olursak, aslında şuanda çok net bir bilgi veremeyeceğim. Farklı sanayilerdebenzer bir durum görüyoruz. Yatırımları ya da diğerfaktörleri düşünürsek, bazı sektörler diğerlerine göre birazdaha az etkilendi. Mesela tüketici ürünleri biraz daha azetkilendi diyebiliriz. Ama yine de sektörlerin çoğu benzerderecelerde etkilendi. Bu anlamda, ilaç sektörü veekonominin diğer sektörleri arasında bir fark olacağınıdüşünmüyorum. Uzun vadede, ilaç sektöründe çeşitlizorluklar var. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde yenilikçilikve patentlerle ilgili bazı sorunlar yaşanabilir ve buradaçok önemli oranda yatırım yapılması gerekiyor. Özellikleküresel ekonominin likiditesinin çok az olduğu budönemde, bu yatırımların gerçekleşmesi biraz zor tabii.Türkiye'deki ilaç sektörüyle ilgili bir yorumyapamayacağım ama küreselleşmiş bir sanayidemuhtemelen Türk ilaç şirketleri de diğer ülkelerle benzerbir gidişat izleyecektir.

SoruIMF'in Türkiye ile olan stand-by anlaşmasının öneminedir?

Peter CorneliusBen çok uzun zamandır IMF ile birlikte çalışıyorum.Öncelikle bir ülkenin aldığı kaynaklarla ilgilidüzenlemelerle önlem niteliğindeki düzenlemeler arasındabir ayrım yapılması gerekiyor. Mali gereklilikler açısındanbaktığımızda, bunlar sanırım 80 milyar dolarlık bir miktaraişaret ediyor. Bir cari hesap açığı söz konusu. Bunundışında, ödemesi önümüzdeki yıla denk gelecek uzunvadeli borçları da düşündüğümüzde, karşımıza bir miktarçıkıyor ve ben bunun bazı makul varsayımlar kapsamındafinanse edilebileceğini düşünüyorum. Ama küresel kredipiyasalarında daha fazla durgunluk olursa, vadesi gelenborçlar açısından sorun yaşanacaktır. Böyle olacak ya daböyle oldu demek istemiyorum ama bu tür bir ortamda,bence bu olasılığı düşünmemiz gerekiyor. Sermayepiyasaları daha da yavaşlarsa, hatta gerilerse, o zamanyabancı kuruluşlar, taze likidite verme konusunda dahaaz istekli olacaktır. Böyle bir durum oluşursa, IMF ilebirlikte en azından önlem niteliğinde bir düzenlemeyapılması yararlı olacaktır. Bu sayede, yabancıyatırımcılara güven verilebilir.

Paraya fiili olarak ihtiyaç var mı derseniz, bu farklı birkonu. Türk ekonomisi muhtemelen IMF kaynaklarıolmadan da durumu kurtarabilir ama riski düşündüğünüzde- sadece Türkiye 'nin değil küresel ekonominin karşıkarşıya kaldığı bir risk var - IMF, Türkiye için bir seçenekolarak düşünülebilir.

SoruMali piyasa fiyatları ya da petrol fiyatları açısındankrizden önceki fiyatlarla şimdiki fiyatları karşılaştıracakolursak, bu konuda yorumun uz nedir?

Peter CorneliusBazı problemleri, problem ortaya çıkmadan önce tahminetmemiz mümkün olabilir, Mesela petrol fiyatlarının vekonut fiyatlarının ne olacağını, krizden önce de tahminedebilirdik. Tüm farklı varlık sınıflarında tabii ki bazıproblemler meydana geldi ama kilit piyasalardan özelliklede mortgage piyasasında bir sorun olduğunu görüyoruz.Şu anki durumda yatırımcılar çok endişeliler ve her birvarlık piyasasında çok büyük bir risk olduğunudüşündüklerinden çok dikkatli davranmaya çalışıyorlar.Özellikle sermaye piyasası belirli bir düzeyin altında veküresel ekonomi açısından durum oldukça kötümser ve%50-60 oranında borsada da bir iyileşme olmayacağıdüşünülüyor. Uzun vadeli fiyatlara ve diğer oranlarabakacak olursak, bence borsa fiyatları, bu kriz meydanagelmeden önce de tahmin edilebilirdi ve şu anda kredileraçısından baktığımızda çok çekici yatırım fırsatlan halavar diye düşünüyorum, mesela 20-30 yıllık kredilerinolması söz konusu.

SoruTürkiye, 1930'larda, büyük buhran döneminde olduğugibi mali ve üretim sektörlerine çok fazla yatırım yapmasa,onun yerine kamu sektörlerine odaklansa daha iyi olmazmı? çünkü bu sayede işsizliğin ortadan kaldırılması sözkonusu olabilir.

Peter CorneliusBunu biraz daha genel bir bağlamda cevaplamayaçalışacağım. Sanırım ABD hükümetinin de düşüncesi bu.Muhtemelen kamu altyapısına çok yüksek miktardayatırım yapacaklar ve bu şekilde bir ilerleme sağlayacaklar.Bu tür bir girişimde bulunmak için belki de şu an, en iyizaman. Gelecekte daha iyi bir zaman olur mu bilmiyorum.Bu açıdan baktığımızda, ABD ekonomisi, Avrupa'dakiekonomiler ve Türk ekonomisi, kamu altyapısına dahafazla yatırım yapma yönünde ilerlemeli diye düşünüyorum.Bu sayede, özel sektör yatırımları için bir temeloluşmuşolur ve kamu-özel sektör ortaklıkları yapılabilir.

Page 40: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 41: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

00

2. GUN KONUK KONUŞMACı

Şirketi Başarıya Götürmek

Mark BlayneyŞirketi Başanya Götürmek

Page 42: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Mark BlayneyYazar - Danışman, Turnaroundhelp Ltd.

Mark Blayney, başta İngiltere olmak üzere birçok ülkede, ekonomik darboğaz yaşayan firmaların yeniden başarıyaulaşarak karlılığa geçmeleri konusunda çeşitli projeler yürütmüş, danışmanlık yapmıştır.

"Turning a Business Around" kitabının yazan olan Blayney, kitabında firmaların risk uyarılarını doğru ve zamanındatespit ederek kriz dönemlerini sağlıklı bir biçimde atlatmalarını ve bu sayede piyasada ayakta kalmalarını sağlayanyöntemleri ele almaktadır.

Aile şirketlerinden büyük ölçekli fırmalara kadar birçok farklı başarı hikayesine imza atan Mark Blayney danışmanlıkyaptığı firmalarda yönetim zafiyeti, mali sıkışıklıklar, rekabet gücünün ve pazar payının azalması sonucu gelineniflas noktasından, doğru analizler ile firmanın dönüşüm geçirerek karlılığa ulaşmasına imkan sağlamaktadır.

PricewaterhouseCoopers'ın (PwC) Şirket Dönüşüm Bölümünün kuruluşu çalışmalarında yer alan Blayney, İngiltere'ninönde gelen ticari bankalarında görev yapmış ve metal eşya, mobilya ve otomotivendüstrilerinde yönetici pozisyonundagörevler almıştır.

Kendisine ait, Turnaroundhelp Limited ve Creative Finance adlı danışmanlık firmasını kurmadan önce, İngiltere'ninen büyük 20 firmasında "karlılığa geçiş danışmanı" olarak görevalmıştır.

Blayney son dönemde, ekonomik güçlük içinde bulunan KOBİ ölçeğindeki imalat sanayi firmaları ile birlikteyürüttüğü çalışmalar ile Şirket Dönüşüm Profesyonelleri Topluluğu'nda "küçük işletmeler şampiyonu" seçilmiştir.

Karlılığa Geçiş Yönetimi Derneği'nin eski Direktörü olan Blayney, halen Şirket Dönüşüm Enstitüsü'nün üyesidir.

Modern işletme yönetimi konusunda geniş bir bakış açısı ve tecrübesi olan Blayney'in, işletme sahiplerini hedefalan ve karlılığa geçiş yönetimi, küçük işletmelerin finansmanı, şirket alım-satım stratejileri konularının ele alındığıdört kitabı bulunmaktadır.

Page 43: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Mark BlayneyYazar - Danışnıan, Tıırnaroundhelp Ltd.

Buraya konuşmacı olarak beni davet ettiğiniz için çokteşekkür ederim, bu benim için büyük bir onur. Ayrıcakonuklarınıza gösterdiğiniz konukseverlik de çok güzel.Şirketin kurtarılmasını bir konferans konusu olarakseçtiğiniz için sizi tebrik ederim. Sunumumu yazınhazırlamıştım ama o günden bugüne birtakım şeylerdeğişti, bu yüzden bir hafta önce sunumumum başınayaşadığımız krizle ilgili birkaç sayfa ekledim. Buekonomik kriz ortamında, bugün altı farklı şirketten altıfarklı çağrı aldım. İngiltere'nin kuzeydoğu bölgesinde,daha çok küçük ve orta ölçekli işletmelere odaklaruyorumve ben bu kadar yoğunsam, bu ekonominin başınıngerçekten belada olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte,işletmesi sıkıntıda olan bir kişi bana, "Kriz krizdir," dedi.

Bugün, ilk olarak yaşadığımız krize ve bu krizin mikroölçekli işletmeler üzerindeki doğrudan etkisine ilişkinkişisel görüşlerimi aktaracağım. Daha sonra özelolarakTürk işletmeleri açısından krizin ne anlama geldiğindenbahsedeceğim. İşletmenin başarısızlığının ne olduğunu,neden meydana geldiğini ve nasıl tespit edildiğini elealacağım. Bir miktar aile şirketlerine değineceğim çünküKOBİ'lerin büyük ve önemli bir kısmını oluşturuyorlar.Ardından, işletmenin kurtarılmasından iki kısımdabahsedeceğim. Bunlardan birincisi hayatta kalma, ikinciside gerçek kurtarma yani işletmeyi eski başarılı halinegeri çevirme. KOBİ'lerde ne yaptığımdan bahsetmekistiyorum biraz. Sabahın ilk oturumu olduğu için birazeğlenceli olmaya çalışacağım. Gerçek hayattan örneklervereceğim ve bu konuşmada bahsedeceğim işletme deyine gerçek hayattan bir örnek olacak.

Yaşadığımız krizle ilgili olarak geçen Cumartesi FinancialTimes'da Alan Betty'rıin yazdığı makalenin başlığışöyleydi: Karanlık günler, çok daha kötü şeyleringeleceğine dair uyandır. Burada, geleceğe ilişkin iyimserbir tahmin yok, çok daha kötü günlerin geleceğidüşünülüyor.

Kişisel görüşlerimden de biraz bahsetmek istiyorum.Burada, şirketleri başarıya ulaştırmak için çalışan birdanışman olarak söz aldım. Yaklaşık yirmi yıldır küçükşirketlerin aciz hali, bankalardaki problemler, şirketlerinsıkıntılı durumlarında desteklenmesi gibi konulardaçalışıyorum. Bunlara ek olarak, finansman bulunmasıalanında da çalışmalarım var. Bir şirket borç içindeyse,finansman bulmanın yollarına ilişkin danışmanlıkveriyorum ve son zamanlarda bu konuyla ilgili çok büyükproblemler yaşanıyor. Üçüncü olarak da küçük ölçeklişirketlerle ilgili çalışmalanm var. Örneğin şu sıralartehlikede olan üç şirketin kurtulmasını, tekrar başarıyaulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bunlardan biri bahçemobilyacıları, ikincisi metal, üçüncüsü de çelik işlemealanında faaliyet gösteriyor.

İngiltere'de krizin nasıl yaşandığından ve insanların bukonudaki görüşlerinden bahsetmek istiyorum. Bankacılığabakacak olursak, takas bankalarından biri kapılarınıkapatmış durumda. Şu an, bankacılık sektöründe çok

şiddetli bir mali kriz yaşanıyor ama bu diğer sektörlerede yayılıyor. Aynı zamanda bankacılık sektörüne birdestek de söz konusu ve Woolworths, İngiltere'de buanlamda en büyük kanallardan birisi. Krizle ilgili olarak,bir kamu farkındalığı yaşanıyor. Geçmişte, mali durumlarlailgili konularda insanla şakalar yaparlardı ama şu an buşakalar biraz ciddiye dönüştü. Hasarsızlık indirimiylebankaların sunduğu indirim arasındaki fark nedir veİzlanda'nın sermayesi ne kadardır diye iki soru var. İkincisoruya verilen cevap, 2,5 sterlin. İngiltere'ye has buşakalar sizin için anlaşılır mı bilemiyorum ama bunlarıkamu bilincinin durumunu anlatmak için verdim.

Bütün resesyonlar birbirinden farklıdır ve şu anyaşadığımız resesyona baktığımızda, dünya ekonomisininyaşadığı şimdiye has, geçmişte meydana gelmemişbirtakım hususlar olduğunu görüyoruz. Bu krizin farklıolmasının ilk nedeni, küresel piyasadaki likiditeproblemidir. Geçtiğimiz birkaç yıl, çok yüksek düzeydekaldıraçlar söz konusuydu. Farklı seviyelerde borçlar,oldukça karmaşık müzakerelere neden oluyordu. Bu ortamiçerisinde piyasa resesyona girdi, satışlar düştü ve bundandolayı borçların ödenmesinde zorluklar yaşanıyor. Büyüksatın almalar yapıldı ve bunun sonucunda da şimdi çokbüyük kazazedeler ortaya çıkıyor. İkinci olarak, şu an,mali altyapıya fazlasıyla dayalı bir sistem söz konusu.Örneğin kredi teminatı, İngiltere'de KOBİ'ler için çokönemli bir hale geldi. Danışmanlık verdiğim pres şirketi,birinci ve ikinci yılında karlıydı ancak krizle birliktesorunlar yaşamaya başladı çünkü çelik tedarikçisi, genelolarak müşterileri ödemelerini zamanında yapamadığıiçin, artık kredili satış yapamayacağını, ön ödeme almasıve önceki borçların kapanması gerektiğini bildirdi. Buda, tabii şirketi nakit akışı sıkıntısına soktu. Bahçemobilyaları işi yapan şirketle, İngiltere'nin her yerindeçok sayıda müşteriye satış yapıyoruz. Faturalan müşteriyegönderiyor ve alacağını tahsil etmeye çalışıyor. Krediteminatı almak istediğimizde, 20 müşterimizden alacaktahsilatında zorluk yaşadığımızı, bunu nakit akışı sorununaneden olduğunu ve bu nedenle kredi teminatıveremeyeceklerini bildiren bir e-posta aldık. Son olarak,bu bahçe mobilyaları şirketi, ABD'ye gönderilmek üzere2,1 milyon dolarlık büyük bir sipariş aldı. Bütün masraflardüştükten sonraki kar marjı, %20 ancak kredi teminatıkonusunda sorun yaşıyoruz.

İngiltere'de çok fazla düzenlemeye tabii bir iş ortamındayaşıyoruz ve bunlar her yıl artıyor. Bunların bir kısmı,İngiltere'nin kendi kanunlarından kaynaklanırken, birkısmı da Avrupa Birliği'nin uygulamalarındankaynaklanıyor. Bu kadar çok düzenleme olması, durumudaha da karmaşık hale getiriyor. Tabii ki düzenlemeolması iyi ama yarattıkları karmaşıklık ve işlemlerdeyarattıkları zorluklar nedeniyle bazı sorunlar yaşanıyor.Örneğin, bir şirketin çalışanlarıyla birlikte satılması sözkonusu olduğunda, işlemlerin çokluğu nedeniyle büyükkarmaşıklıklar ortaya çıkabiliyor ve aslında bu, işletmeninbir kısmını ve insanların işlerini kurtarabilecek bazıanlaşmaların yapılmasını da engelliyor. İngiltere'de,mesela bir şirket yolsuzluktan dolayı suçlu bulunmuşsa,bu şirketlerin yöneticilerini gelecekte oluşacak yeni

Page 44: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

şirketin yöneticisi olmaktan men eden bir kanun var. Buyöneticilere yasak konulması ya da konulmaması veyakimlere yasak konulacağı konusunda da büyük problemleryaşanıyor. Bir yönetici olarak şirketi kurtarmaya çalışmak,o kişi açısından gittikçe daha tehlikeli bir hal alıyor çünkügirişimin başarısız olması halinde yasaklı olma riskinegirer. Bu nedenle, kişi şirketi kurtarmak istemeyebilir yada bunun için çaba gösteremeyebilir.

Bana, "ekonomik krizden dolayı şu sıralar çok yoğunolmalısınız," diyorlar. Aslında değilim, çünkü ne zamanbir şirketi başarıya ulaştırma çabası gösterecek olsam,nakde ihtiyaç oluyor ve bu parayı sistemdebulamadığımızdan şirket yeniden aciz haline geri dönüyorve onları kurtarmamız çok da mümkün olmuyor. Bununne kadar süreceği, henüz belli değiL. Sonuç olarak, iyiişletmelerin durumu kötüleşiyor, onlar da aciz halinegiriyor. Milyon doları olan şirketler bile nakit akışı sorunuyaşıyor ve bize başvuruyorlar. Geçen hafta böyle birkaçşirket bize geldi, piyasa payları ve nakit akışıyla ilgiliproblemler yaşıyorlardı.

Ancak aynı zamanda fırsatlar da var. Örneğin BMW,Mercedes gibi prestijli otomobil markalarının bayiliğinisatın almak, bunlardan biri. Geçen yıl 60 milyon avroluksatış işlemi gerçekleşmiş, 20 yıldır ortalama i milyonavro gibi yüksek bir kar söz konusu, ancak bu yıl zararedildi. Satış müzakereleri, şu anda benim cebimde deolan ıavro üzerinden yapılıyor. Şu an bu şirket içinbiçilen fiyat bu. Ancak buna ek olarak, i milyon avrolukkişisel teminat isteniyor. Bunun nedeni, satıcının şu ankidurumdan çok fazla sıkıntı duyması ve bu sıkıntıdankurtulmaya çalışıp geleceği düşünmemesidir. Belkigelecekte durumu düzeltebilir ama kişiselyükümlülüklerinden bir an önce kurtulmak için şirketisatmak istiyor. Bu durum, bir başkası için bir fırsat olabilirdiye düşünüyorum.

Bu ekonomik krizin Türkiye'deki şirketler açısından neanlama geldiğine bakalım. IMF krizinden bu yana, 6yıldır Türkiye'de çok güçlü bir büyüme söz konusu.Bunun yanında bankacılık güçlü bir konumda. Nüfusartışının yerli talebi desteklemesi de bir diğer avantaj.İhracatın çeşitlendiğini görüyoruz. Kamu borcununazalması ve yabancı döviz rezervinin yüksek olması daTürkiye 'nin diğer avantajlarıdır. Dezavantajlara bakacakolursak, GSYH büyümesinin %2'nin altına düşmesi,ihracatın %50'sinin AB ülkelerine yapılması önceliklidezavantajlardır. Krizden dolayı talebin azalması açısındanbir sorun yaşanabilir. Bu durum iç piyasa için de geçerliolabilir. Buna bağlı olarak hammaddeler ya da iş gücütalebinde de değişiklikler meydana gelecektir. Büyükolasılıkla nakit akışı açısından da problemler yaşanabilir.Yabancı yatırımın azalması; Türk lirasının değer kaybı;verimlilik artışındaki düşüş; rekabet gücünün azalması;otomotiv, tekstil gibi temel sektörlerin AB' dekiresesyondan ve Çin' den etkilenmesi de diğerdezavantajlardır.

Bu durumu şirket bazında değerlendirmek için, birkaçtane soruyu cevaplamak gerek. AB'den gelecek talepazalacak ve bunun iç piyasalarda etkisi olacak. Acaba

şirketler bu zor zamanlar için hazırlıklı mı? Bu döneminasıl yönetecekler? İkinci olarak, acaba politikacılar,gerekli politik ve zor kararları almaya hazır mı? Durumungereklerini yerine getirmeye hazırlar mı? Bu kriz, AB 'ninTürkiye'nin üyeliğini ertelemesi için bir fırsat olabilir,çünkü bu tür bir ekonomik kriz yaşayan ülkeler, budurumu bir bahane olarak gösterecektir. Buna ek olarak,AB 'nin dışarıya yaptırdığı bazı işleri yine kendibünyesinde yaptırmaya başladığını görüyoruz. Tabiibirtakım fırsatlar da var. Çokuluslu firmaların kapanınası,devredilmesi ya da satılması söz konusu olabilir ki bu,bir fırsat yaratabilir. Ayrıca, AB 'nin dışarıdan ek kaynakkullanımı mümkün olabilir ve Türkiye bu sayede pazarpayını artırabilir. Dün de bundan bahsedilmişti. Yani,bence Türkiye için bazı fırsatlar var. Danışmanlık yaptığımşirketlerden bahsetmiştim. Eğer bu şirketlerin rakiplerisıkıntıya düşerse, kendileri bundan yarar sağlayacaktır.

Bir şirketin başarısızlığını, ne olduğu, nasıl meydanageldiği ve nasıl fark edildiği şeklinde inceleyelim. Birkaçyıl önce yaşadığım bir olayı, örnek vereceğim. Bir aileşirketinin yöneticisi, aynı zamanda kurucusuylagörüşmüştüm. Ona, rakiplerinden farklı ne yaptıklarını,ne gibi yenilikler getirdiklerini sorduğumda, hiçbir şeycevabını verdi. Ardından, insanların onların ürünlerineden tercih edeceğini sordum. Bilmediğini söyledi. Kötükaliteli ürünler ürettikleri yönünde kötü bir itibarıarı vardı.Kalite iyileştirmesi için ne yaptıklarını, ne gibi bir çözümürettiklerini sorduğumda da yine "hiçbir şey" cevabınıverdi ve kısa vadede bir şey yapabileceklerini sanmadığınısöyledi ki ben de kısa vadede kurtulma şansları olmadığınıdüşündüm. Kime satış yaptıklarını sordum. Geçmişte,kömür, madencilik, gemi yapımı, demir ve çeliksektörlerine satış yaptıklarını ama bu sektörlerde de yinebüyük bir kriz yaşanıyordu. Mühendislik şirketleriyle deçalışıyorlardı ama bunların da ürünleri kalitesiz olduğuyönünde ünü olan bir şirketle çalışmaya devam etmesisöz konusu olmayabilirdi. Yeni müşteriler bulupbulamadıklarını sordum. Kısaca "hayır, pek bulamıyoruz,"dedi. Utangaç ve çok konuşkan olmayan biriydi.Personellerine güvenip güvenmediklerini sorduğumda,"Joe diye birisi var, o çok etkilidir," dedi. Onlara eğitimverip, geliştirmeye çalışıp çalışmadıklarını sorduğumda,cevap yine hayır oldu. "Peki, sizce kurtulabilir misiniz?"diye sordum, "Hayır," dedi. Maliyetleri nasılkarşıladıklarını sorduğumda, net bir cevap veremedi vemaliyetlendirmenin nasıl yapıldığını da bilmiyordu. Aileşirketi olduklarını ve hep böyle yapageldiklerini söyledi.Bütün bu cevaplardan bu şirketin durumunun çok iyiolmadığını anlıyoruz.

İşletmenin başarısız olması nedir, dediğimizde öncelikleaciz hali söz konusudur. Burada borçlarınızı ödeyeceknakdiniz yoktur veya ödemeniz gereken miktarvarlıklarınızı aşıyordur. Peki, nakit sıkışıkhğr, nakdinolmaması neden kaynaklanır? Müşteriler sizin ürettiğinizşeyi istemedikleri ya da işinizi para kazanacak kadarverimli yapamadığınız, ürününüzü istediğiniz fiyatasatamadığıruz için veya her iki sebeple karıruz az olabilir.Varlıklarınız likit olmayabilir. Büyük bir ekipman almanızgerekebilir, daha sonra bu makine için yapacağınızödemelerde sorun yaşayabilirsiniz ki bu da fazla

Page 45: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

büyüdüğünüzü, sahip olduğunuz sermayeden daha fazlaişe giriştiğinizi gösterir. Tüm bunlar, şirketin başarısızolmasına neden olabilir.

Dört tür işletme başarısızlığından bahsedebiliriz:1. Başlangıçta sorun yaşanabilir.2. Felaket şeklinde bir çökme meydana gelebilir.3. Biraz önce söylediğim gibi, sahip olunan sermayeden

daha yüksek işlere girişme, nakdindestekleyebileceğinden daha hızlı genişleme sözkonusu olabilir.

4. Riskli, kaygan bir zemin olduğu için, normal birdüşüş meydana gelebilir.

Kötüleşmenin işaretlerini görebilmek önemlidir, çünkübu durumda düzeltmeniz mümkün olabilir. NiccoloMachiavelli, Prens adlı kitabında, şöyle der: Doktorlar,var olan bir hastalığın tedavisinin kolayama tanısınınzor olduğunu ama bir süre geçtikten sonra, eğer hastalıktedavi edilmezse, bu sefer hastalığın teşhisinin kolayamatedavisinin zor olduğunu söylerler. Eğer hastalık tedaviedilmezse, zamanınız azalacak, hasta zayıflayıp gücünükaybedecek ve tedavi zorlaşacaktır. Ticaret ortamında daaynı durum söz konusudur. İşaretleri önceden görmenizgerekir.

Önce bir performans düşüşü yaşanır, ardından nakitsıkıntısı gelir ve son olarak da kriz yaşanır. İlerledikçe,düşüş daha da dikleşir. Rakipleriniz kadar iyi performansgösteremiyorsanız, piyasaya sürdüğünüz ürünler eskisikadar iyi değilse, cironuz ve karınız azalır, piyasa payınızdüşer ve itibarınız zedelenir. Duruma göre uzun ya dakısa bir süre geçtikten sonra, sıkıntıya girmeye başlarsınız.Kannız azalır ve bu, bilançoya yansır. Bir süre sonrakayıplar normal hale gelir ve önemsememeye başlarsınız.Cari aktifler azalır, personel değişimi hızlanır. Kaderinizi"mucize silahlara" bağlarsınız. Yönetim hesapları gecikir.Bütün bunlann sonucunda, krize girersiniz. Hesaplarınızaçık verir, nakit sıkıntısı çoğalır. Malzeme alamazsınızve bunun sonucunda üretim yapamaz hale gelirsiniz vetalebi karşılayamazsınız. Bunun ardında, her şey çok dahastresli bir durum alır ve şirket başarısız olmaya başlar.(Şekil i)

Düşüş eğrisi

Düşük performans

Baskı

Kriz

Rekabetçi konum Nakit

Bu düşüş eğrisinin meydana gelmesinin beş temel sebebivardır:

ı. Yönetim yapısı: Acaba yönetim yapınız doğru mu?Doğru kişiler, doğru yerlerde mi görev yapıyor? Örneğin,idari yeteneklere sahip olmayan bir kişi yöneticikonumunda çalışıyor olabilir veya bir aile şirketi sözkonusu olduğunda, yetenekleri olmamasına rağmenaileden geldiği için o pozisyona getirilmiş olabilir.

2. Büyük strateji zorlukları: Değişen dünyada rekabetisürdürebilmek çok önemli, bunun için de iyi birstratejinizin olması gerekir. Aksi halde, şirket piyasadansilinir. İş yaptığınız sektörlerde bir düşüş olursa, farklısektörlere kayma ve faaliyet alanlarınızı çeşitlendirmeyönünde bir stratejiniz olmalıdır. Benim çalıştığı m birşirkette, cironun %45'i tek bir tesisten geliyordu ve butesis daha sonra kapandığında, çok büyük bir problemyaşandı. Bu sıkıntıyı yaşamamak için, çeşitlendirmeyapılabilir, kar farklı tesislere kaydırılabilir.

3. Operasyonel kontrol: Şu an, rekabetin olması veoperasyonel kontrolün güçlü olması gerekiyor.

4. Mali kontrol: Burada söz konusu olan kar ve nakityönetimidir. Eğer maliyetlendirmeyi doğru şekildeyapamazsanız, kar ve nakdinizi de doğru şekilde kontroledemezsiniz, yönetemezsiniz, bu nedenle mali kontrolçok önemlidir.

5. Büyük projeler: Büyük projelere girmek ve şirketinizibüyütmek, bazen bardağı taşıran son damla olabilir.Büyük projelerde eğer sorun yaşamanız, şirketin başarısızolmasına neden olabilir.

Kısaca aile şirketlerinden de bahsetmek istiyorum, çünküKOBİ dünyasında çok önemli yer tutuyorlar. İngiltere'deçok sayıda aile şirketi var ve bunlarda bazıları çok eskidenberi varlıklarını sürdürüyor ve oldukça da başarılılar. Aileşirketleri, büyük güçlere sahip olabiliyor. Ailenin devamısöz konusu olduğu için, şirketin varlığı uzun vadedegaranti altına alınabiliyor. Büyük yatırımlar yapıyorlar,çok büyük güçleri var. Sahip oldukları bazı özelliklerinyönetilebilmesi önem taşıyor. Bir aile şirketi, aileninçıkarına ya da şirketin çıkarına olacak şekilde yönetilebilir.Burada bir karar verilmesi, mali yöneticinin buna uygunbiçimde davranması gerekiyor. Ailenin çıkarı ön plandatutuluyorsa, aileden birisi bu görev için seçilebilir ya daşirketin büyümesi ön plandaysa, şirketin içinden bu işiyapması için gerekli yeteneklere sahip biri seçilebilir.

Aile şirketlerinde, farklı çıkarlar söz konusudur. Aileyihiçbir zaman göz ardı edemezsiniz ve ailenin farklıfertlerinin farklı çıkarları olacaktır. Örneğin bir aile ferdi,şirket içerisinde çalışabilir ama bu durum, şirkete sahipçıkacağını anlamına gelmez, bulunduğu konuma bağlıolarak farklı çıkarları olabilir. Dolayısıyla, aynı ailedengelseler bile, şirket sahibi, çalışanı veya sadece aileninbir ferdi olmalarına göre çıkarları farklılık gösterebilir.

Page 46: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Ailenin sürekliliği söz konusu olduğundan, şirket birnesilden diğerine geçer ve bu bir çeşit devir gibi degörülebilir. Mesela, bizim çalıştığımız bir aile şirketinde,şu anda beşinci nesil şirketi yönetiyor. Başarının her yeninesil de devam ettirilmesi çok önemli ve aynı zamandaçok da zor bir durum.

Aileler, duygusaldır ve bu duygusallığın nasılyönetileceğini bilmek de önemlidir. Aile meselelerininbaşında boşanmalar gelir. Çalıştığımız bir aile şirketinde,şirketin sahibi karısından boşanıyordu ve ona hiçbir şeyvermek istemiyordu ve her şeyi ortadan kaldırmayaçalışıyordu. Bazen metresler söz konusu olabiliyor. Yineçalıştığım bir firmada, şirket sahibi son beş yıl içerisinde"başka iş fırsatları yaratmak" için sürekli başka ülkelereseyahat etmiş ve masraf yapmıştı. Sonradan anlaşıldı kiBulgaristan'da bir metresi varmış ve bu seyahatler oamaçla yapılmış. Bu gibi durumlar, boşanmaya kadargidebiliyor. Kardeşler arasında rekabet olabiliyor, budurumda birbirlerinden daha iyi olduklarını göstermeçabası içine girebiliyorlar ki bu da iyi bir şey değildir.Ebeveynler ve çocuklar arasında da kimi zaman sorunyaşanabilir. Örneğin, baba emekli olmak ister ve herkesendişelenmeye başlar, işin başına geçen kişi için sabahsekiz yerine yedide işe gelinmesi gibi yeni kurallarkonmaya çalışılır. Aile içi kırgınlıkların işe yansıması dasöz konusu olabilir. Kimi zaman da, çocuk o iş yerinebaşka bir iş yapmak isteyebilir ve şirkette çalışmak onuniçin bir zorunluluk haline gelebilir. Bazı çocuklar,babalarını etkilemek isterler, bunun için çok çalışırlar.Yine çalıştığım bir şirkette, böyle bir durum sözkonusuydu. Baba, çocuk için yeni bir açılım yarattı amabunun için çok yoruldu ve bu durum hem aileyi hem deşirketi olumsuz etkiledi. Aileye yeni katılan kişiler, örneğindamatlar, gelinler olabilir. Çok fazla kuşağın bir aradaolması söz konusu olabilir. Altmış kişi gelebilir ve hepside paydaştır. Bir de mutfak masası sohbeti dediğimizkonu var. Ailenin yanında dışarıdan kişiler olabilir ve budurumda her şey konuşulamayabilir.

Şimdi, şirketi kurtarmanın hayatta kalma kısmındanbahsetmek istiyorum. Her işletme bir diğerinden farklıdır,kendine özgü bir tarifi vardır. Kimin hangi işi yaptığı,işlerin yapılma biçimi, güçlü ve zayıf yönler, her işletmeiçin farklıdır. Ama bir yandan da her işletme aynıdır,çünkü bir şeyler satmaya ve kar etmeye çalışır,tedarikçilerine zamanında para ödeyebilmek için nakdeihtiyacı vardır. Bir otelin işletmesiyle bir havayolununişletmesi birbirinden farklıdır ve eğer uzmansanız her ikişirkette de ne yapılması gerektiğini bilirsiniz ama krizdurumunda ne yapılması gerektiğini bilemeyebilirsiniz.

Şirketin hayatta kalması, çok basit bir süreçten oluşur.Öncelikle, bir sorunun uz olduğunu tespit edeceksiniz,sonra krizi atlatacaksınız. Ardından yeniden değeryaratmak için bir kurtarma planı yapmanız ve bu planıuygulamanız gerekir. Ben yaklaşık yirmi yıldır bu işiyapıyorum ve bir işletmeye girdiğim zaman çok netşeyleri yönetmeye çalışınm. Örneğin, yeteri kadarnakdimizin olmadığını, yeterli rekabet gücüne sahipolmadığırnızı vs söylerim. Çok net meselelere odaklanırımve o noktada biri çıkar ve "yapmanız gereken, şudur,"

derim. Douglas MacArthur'un şu sözünü çok kullanırım:"Bir planınız olsun. Onu acımasızca uygulayın.Uygulamaya bugün başlayın!" Özellikle, bir nakit sıkıntısısöz konusuysa, biraz acımasız olmak ve yapılan işte birmiktar denge sağlamak gerekiyor.

Düşüş eğrisinden bahsetmiştim ama bir de iyileşme eğrisivar. (Şekil 2)

İyileşme eğrisiİnsanlar/süreçlerFınans Pazarlama

Düşüş Kriz yönetimiYenidenbüyüme

Büyümeyeyön vermek

Portföyil Planı yenidenrasyonelize uygulamaya

etmek koymak

Nakit Rekabetçi konum

Nakit krizinden sonra durumunuzu biraz iyileştirmenizmümkündür. Kriz yönetimiyle birlikte, bir miktar dahadüşüş yaşanıyor, sonrasında toparlanıyor ve yukarıçıkmaya başlıyor. İşte bu dönemde, yapılandırma açısındannakde ihtiyacınız var, çünkü ancak bu şekilde değişiklikleryapabilirsiniz. Her şeyi bir kere de kesmeniz mümkündeğil olamaz.

İyileşmeyi üç kısma ayırabiliriz. Bunlardan ilki, krizyönetimidir. Bu noktada önce kanamayı durdurursunuz.Bir işlemenin kanı da nakittir. İkinci aşamada, şirketiistikrarlı hale getirmeniz gerekir. Örneğin, metalsektöründen bir şirketle çalışırken, yalın üretim tekniklerigibi birtakım teknikler üzerinde çalışmaya başladık. Süreçve insanlara yönelik bütün bu gelişmeler, planlamalar,hep istikrar döneminde oldu. Üçüncü aşama da, yenidenbüyümedir. Bu dönemde genellikle pazarlamayaodaklanıyorsunuz. Burada dengeli bir süreçtenbahsediyoruz. Hangi pazarda yer aldığınıza, fırsatlarınıza,pazarın size sağladığı avantajlara bakmakta fayda var.

Bu süreçlerden geçmenin gereklilikleri nelerdir? Öncelikledevam eden, canlı bir işletmenizin olması gerekiyor.Bunun için de ters giden durumları, problemleri çözmenizgerekiyor. Aynı zamanda, bir ürün yelpazeniz varsa vebirtakım sorunlar yaşıyorsanız dikkatli olmalısınız, çünkübu yelpaze içinden bazı ürünlerin durumu iyiyken bazılarıkötü gidebilir. Böyle bir durumda, iyiler ve kötüler içinyapılması gerekenleri belirlemeli ve uygulamalısınız.Zamana ihtiyaç var ve zaman, bu bağlamda doğrudannakit anlamına geliyor. Kar elde etmek için yatırımyapmanız gerekir ve bunun için de nakde ihtiyaç vardır.Biz vizyonunuz olmalı, yani işletmenizin nerede olmasınıistediğinizi belirlemelisiniz ve bunun için bir planınızolmalı. Yönetim konusunda, yetenek ve bağlılığa ihtiyaçvar. Bununla birlikte, paydaşlarınızın desteği ve süreceduyduğu güven çok önemlidir; mesela bankalar, sürecinönemli bir parçasıdır.

Page 47: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Gerçekçi ve ulaşılabilir bir planınızın olması ve bu planınilgili taraflara aktarılması da çok önemlidir.

Hayatta kalmak için, önce kanamayı durduracaksınız,yani nakdi iyi yöneteceksirıiz. Burada, kısa vadede hayattakalmak için ne kadar nakde ihtiyacınız olduğunubelirlemede gerçekçi bir bakış açısı gerekir. Nakdinyönetimi ve kontrolü merkezi olmalıdır. Sahip olduğunuznakdi, en uzun vadede en iyi şekilde nasıl kullanacağınızıbilmelisiniz. Nakit akışına ilişkin tahminleriniz olmalıdırve bunun için entegre bir model kullanmalısınız. Dahafazla kazanmak için bu parayı nasıl kullanmanızgerektiğini belirlemelisiniz. Borsadaki nakit durumunada bakmak gerekir. Varlıklarınızia nakit oluşturmaolasılıklarını değerlendirmelisiniz. Masrafları kısmak yada tedarikçilere farklı bir şekilde ödeme yapmak, farklıtedarikçilerle çalışmak gibi alternatifler değerlendirilereknakdin çıkışı azaltılabilir. Örneğin, mallar gelmeden ikihafta önce yerine geldikten iki hafta sonra ödeme yapmakiçin çeşitli planlar yapılabilir. Tabii bu konuda mantıklıbir bakış açısı benimsenmelidir. Bir şirketin pazarlamamüdürü, maliyetleri çok ciddi ölçüde azalttığı içinkendisiyle gurur duyuyordu ancak yaptığı, satış hedefleriniçok yüksek tutmak ve bunun sonucunda satıcılara üçyılda verdiği ücreti düşürmek olmuştu. Ancak bu yöntem,iş geliştirme bakımından bir sorun yaratabilir. Bu nedenle,bu süreci iyi bir şekilde yönetebilmek ve resmin tamamınınet bir şekilde görebilmek için mantıklı bir bakış açınızolmalı. İşletme sermayesi döngüsünü iyi yönetmek vefaaliyetleri yeniden finanse edebilmek de gerekir.

Şirketi gerçekten kurtarmak yani yeniden kara geçmekiçin, öncelikle nerede olduğunuzu, nerede olmakistediğinizi ve oraya nasıl varacağınızı bilmeniz gerekir.Bunun yanında, şirketinizin gerçekten ne yaptığınıbilmelisiniz. Bu yaptığınız işte, rekabetçi avantajlarımzaodaklanmalısınız. Bütün işletmeler gibi siz de tatminedici bir büyüme planı hazırlarnalı ve bunu anlayaninsanlarla çalışmalısınız. İyi bir kriz hiçbir zamanharcanmamalı, çünkü krizler işletmelerde gerçek birdeğişiklik yapmak için iyi bir fırsattır. İnsanlar bu şekildedurumlarını değiştirebilir ve daha rekabetçi olabilirler.

İşletmenizin gerçekten ne yaptığınız anlamak için rekabetçiavantajlarınızın neler olduğunu bulmalı ve bunun etrafındagelişmelisiniz. Bu amaçla, birtakım temel sorularısormalısınız:../ Neyi rakiplerinizden daha iyi, daha farklı, daha ucuz

yapıyoruz?../ İnsanlar neden bizim ürünlerimizi almak istiyorlar?../ Neye daha fazla fiyat biçebiliriz?../ Hangi riskleri yönetmemiz gerekir?../ Ne yöne doğru gidiyoruz?

Sıkıntıda olan bir mobilya fırması vardı ve hayatta kalmakiçin bazı şeyleri satarak nakde çevirmesi gerekiyordu.İngiltere'deki bu firma, yurtdışındaki firmalarla çalışarakbu sorunun üstesinden gelebildi. Bu şekilde, fazla stoktanda kurtulmuş oldu.

İşinizin gerçekten ne yaptığını anlamak için kullandığımve pek çok işletmede başarılı olduğunu gördüğüm birformül var:

kA = (B, C, D) x W - X

fN

Burada:A: Uzun vadede avantaj.B, C, D: Daha iyi, daha farklı, daha ucuz yaptıklarınız.Wk: Müşterinin ihtiyaçları, istekleri.X: Rakiplerinizin durumu (onlar da boş durmuyor, sizdenkopya çekebilirler, sizin yaptıklarınızı taklit edebilirler)..tN: Kazandığınız para (ödeme yapmanız gerektiği için,kazandığınız parayı da hesaba katmanız gerekir).

Burda üç I'den bahsetmek istiyorum:- yenilik (innovation): yeni ürünlerinihizmetlerin piyasayasürülmesi,

- iyileştiriimiş süreçler (improved process): teknikbilgiye sahip olmak ve yeniliklerle bunların birleştirilmesi

- yatırım ve uygulama (investment and implant):Şirketinizde doğru kişilerin çalışması çok önemlidir. Sizişinizi yönlendirebilirsiniz ama her şeyi yapamazsınız.Bu nedenle, bu işe kendirıi adamış, işi sahiplenmiş kişilerleçalışmakta fayda vardır. Böyle kişiler, bunu anlamayanve kendini adamayan on kişiye bedeldir. Ayrıca, iyikişiler, daha da iyi kişileri kendi altlarına alırlar ve onlarıiyi motive ederler.

Hayatta kalan ve başarılı olan şirketlerle olmayanlararasındaki farka bir göz atalım. Bence burada fark, sizsiniz,yani işletmelerin yöneticileri ve sahipleri. Sizin, değişikliğeihtiyaç duyulduğu zamanı tespit edebilmeniz ve budeğişikliğin gerçekten olmasını sağlamanız gerekir.Kendinizi ve personelinizi yönetmeniz, rekabetçiavantajınızı korumanız ve yenilemeniz, başarılı olmayadevam etmeniz farkı yaratan hususlardır. Son olarak, iyişanslar dilernek istiyorum.

Soru ve Katkılar

SoruKüresel mali krizden sonra, hangi sektörler yeni fırsatlarelde etme ve karlı çıkma fırsatı bulacak?

Mark BlayneyKeşke bunun cevabını bilseydim. O zaman ben de busektörlere yatırım yapardım. Bu mali krizden dolayı, tabiiki dünyanın sonu gelmeyecek. İşler devam edecek,işletmeler çalışmayı ve üretmeyi sürdürecek. Dünyadaçok fazla değişiklik olmayacak. Dün biriyle, piller, petşişeler, yeşil alanlar konusunda konuşuyordum. Bunlarkullanılmaya devam edecek. Özellikle politik, ekonomikve sosyal değişiklikleri göz önünde bulundurduğumuzzaman, dış kaynağı destekleyici bir ağın geliştiğinigörüyoruz ve bunların üretim anlamında da büyük bir

Page 48: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

etkisi olduğunu biliyoruz. Politik ve sosyal açısındanbaktığımızda, yeşilin çok önemli bir konu olduğunugörüyoruz. Teknoloji artık yeşil çözümler sunmakdurumunda. İngiltere'de çalıştığımız bir mobilya firmasıfarklı bir ahşap kullanıyor ve kaliteli ürünler üretiyor. Buahşap çeşidinin çevre dostu olup olmadığına bakılıyorçünkü İngiltere'de üretim yaparken çevre hususlarını gözönünde bulundurmanız gerekiyor. Hükümet de budeğişiklikleri dikkate almak durumunda ve bu şekildeyönlendirme yapması gerekiyor. Bu yüzden de mümkünolduğu kadar etkin olmaya ve yeşil, çevre dostu işleryapmaya çalışın.

SoruKurum kültürü, firmalar için çok önemlidir. Bu nedenlebir firmayı geliştirmek, başarıya ulaştırmak için, aileşirketinden daha farklı bir kültüre geçmek gerekir mi?

Mark BlayneyAile şirketleri de çok profesyonelolabilirler. Çalıştığı mbir aile şirketi beşinci kuşağında ve çok da başanlı, çünküaile işi çok profesyonel ve başarılı şekilde yönetiyor.İhtiyaç duydukları noktalarda uzmanlara danışıyorlar.Çok ciddi bir ihtilaf yaşadıklannı da görmüyorum. Ayrıca,aile şirketleri kısa vadeli sonuçlara odakJanmadıklarından,uzun vadede de çok başarılı olduklarını düşünüyorum.İşletmelerin tabii ki profesyonelolarak yönetilmesigerekiyor ve aile şirketleri de bu sürece dahilolabilir, buşekilde yönetilebilirler.

SoruDüşüş ve iyileşme eğrileri çizdiniz. Ancak ben gerçekhayatta bu eğrilerin birbirine daha fazla girdiğinidüşünüyorum.

Mark BlayneyDoğru. Keşke bu kadar net bir şekilde aşağı doğru inipsonra yukarı çıksalar. Tabii ki bu kadar net olmuyor,sallantılar, kısa iniş çıkışlar oluyor. Elbette bir krizdençok kolay bir şekilde çıkmanız mümkün değiL. Örneğin,çalıştığımız metal şirketinde iyileştirmeler bu kadar kolayolmuyor. Bir planınızın olması gerektiğindenbahsetmiştim. Belli bir yere ulaşmak için bu plan, çokmaddeden oluşmalı ve detaylı olmalı. Ancak bu detaylarıkullanırken, karşınıza çıkan şeyler konusunda biraz esnekolmanız gerekiyor. Gideceğiniz bir hedef olmalı amaelinizdeki haritaya bakarak, yolları, köprüleri dikkatealarak hedefe varmak için gideceğiniz yoludeğiştirebilirsiniz. Bu nedenle esnek olmakta, çok katıkuralların olmamasında fayda var.

Page 49: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

OTURUMIA

Ekonomik-Finansal Çevre

- Öngörülebilirlik ve İstikrar- Teknoloji Geliştirme, Ar-Ge Politikaları, Destekler- Girişimin Finansmanı- Basel-II ve Şeffaf Şirket- Küresel İşbirlikleri

Oturum BaşkanıDr. Mahfi Eğilmezİstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi

KonuşmacılarProf. Dr. Ömer Z. CebeciTÜBİTAK Başkan Yardımcısı

Doç. Dr. Talat ÇiftçiBiosfer Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı

Dr. M. Cüneyt SezginTBB Risk Yönetimi Komitesi Başkanı

Cansen Başaran SymesPricewaterhouseCoopers Türkiye Başkanı

Page 50: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oturum BaşkanıDr. Mahfi Eğilmezİstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi

İstanbul'da doğdu. Lisans derecesini ekonomi ve maliye dalında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden,doktora derecesini kamu maliyesi alanında Gazi Üniversitesi'nden almıştır. Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığıkamu görevinden, Hazine Müsteşarı iken ayrılarak özel sektöre geçmiş ve çeşitli bankalarda, leasing, faktoring veinsan kaynakları şirketlerinde Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.Halen Radikal Gazetesi'nde ve CNBCe Business Dergisi'nde köşe yazıları yazmakta, NTV ve CNBCe televizyonlarındaekonomi programları yapmakta ve İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde ders vermektedir. "Katma Değer Vergisi, IMF,Dünya Bankası ve Türkiye, Hazine, Krizleri Nasıl Çıkardık? (Ercan Kumcu ile ortak), Light Günlük, Anitta'nınLaneti, Ekonomi Politikası (Ercan Kumcu ile ortak), Hitit Ekonomisi, Hattuşa'dan Kaçış" adlı 9 adet yayımlanmışkitabı ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

KonuşmacılarProf. Dr. Ömer Z. CebeciTÜBİTAK Başkan Yardımcısı

1950 yılında Ankara'da doğdu. Prof. Dr. Ömer Cebeci 2004 yılından bu yana TÜBİTAK Başkan Yardımcısı veBilim Kurulu üyesidir. Temel sorumlulukları destek programlarının geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. 2004-2008dönemi boyunca üniversite ve sanayideki projeler ile aynı zamanda lisansüstü öğrenci ve araştırmacılara verilenaraştırma destekleri on kattan fazla artmıştır (2008'de yaklaşık 500.000 ABD Doları). Prof. Dr. Cebeci ODTÜ'den1972 yılında kimya mühendisliği lisans, 1974 yılında yüksek lisans ve Iowa State University'den 1977 yılındadoktora derecelerini almıştır. 1989 yılında TÜBİTAK Teşvik Ödülü kazarımıştır. 1990 yılında Marmara Üniversitesi 'ndeprofesörlüğe atanmış; bölüm Başkanlığı, Dekanlık ve Rektör Yardımcılığı gibi idari görevlerde de bulunmuştur.

Doç. Dr. Talat ÇiftçiBiosfer Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı

İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü'nu tamamlayan Doç. Dr. Talat Çiftçi, Biyokimya Mühendisliği alanındaMaster ve Doktora öğrenimini Rutgers Üniversitesi'nde (ABD) ve doktora sonrası çalışmalarını Waksman Instituteof Microbiology'de (ABD) tamamlamıştır. Chapman College'de (ABD) iş idaresi MBA programını tamamlamıştır.Profesyonel hayatına ABD'de Bristol-Myers şirketinde Araştırma-Geliştirme Uzmanı olarak başlayan Dr. Çiftçi,daha sonra üst düzey yönetim görevlerinde bulunmuştur. Hakan Madencilik ve Simbiyotek Biyolojik Ürünler veBosfor Bioscience Partners Danışrnanlık firmalarını kurucu ortağı olarak yer almış ve 2006 yılından bu yana BiosferDanışmanlık ve Mühendislik firmasında Yönetim Kurulu Başkanı olarak şirket birleşmeleri, biyoteknoloji ve çevremühendisliği projelerinde çalışmalarda bulunmaktadır.

Dr. M. Cüneyt SezginTürkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Yönetimi Komitesi Başkanı

1961 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nden mezun oları ve çeşitli özel sektör bankalarında yöneticilikyapan Dr. Cüneyt Sezgin, Garanti Bankası Yönetim Kurulu ve Denetim Komitesi Üyeliği görevlerinin yanı sıra,Risk Yönetimi, İç Kontrol, Teftiş, Güvenli Operasyon ve Uyum fonksiyonlarından sorumludur. Eureko Sigorta,Garanti Emeklilik ve Hayat, Garanti Factoring ve Garanti Leasing şirketlerinde de Yönetim Kurulu ve DenetimKomitesi Üyeliği görevini sürdürmektedir. Dr. Sezgin aynı zamanda WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)Yönetim Kurulu Üyesi, İç Denetim Derneği Danışma Kurulu Üyesi ve Global Association of Risk ProfessionalsTürkiye Bölge Yöneticisidir.

Cansen Başaran SymesPricewaterhouseCoopers Türkiye Başkanı

1960 yılında Trabzon'da doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Temmuz 1998 tarihindenbu yana PricewaterhouseCoopers (PwC) Türkiye Başkanı ve ülke faaliyetlerinden sorumlu Kıdemli Ortak göreviniyürütmektedir. ı998-2005 yılları arasında PwC Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi 'nin Yönetim Kurulu üyeliğirıdebulunan Cansen Başaran Symes, Temmuz 2005 tarihinden itibaren de PricewaterhouseCoopers Avrupa Bölgesi(Eurofirm) Yönetim Kurulu Üyesi'dir. Bağımsız Denetim Derneği'nin Kurucu Üyesi ve Başkan Yardımcısı, TürkiyeMuhasebe Uzmanları Derneği ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nın Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamandaEndeavor-Etkin Girişimci Destekleme Derneği, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, YASED, DEİK-Türk Hollandaİş Konseyi Yürütme Kurulu, TÜSİAD ve İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği üyesidir.

Page 51: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dr. Mahfi Eğilmezİstanbııl Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Benim konu başlığım, öngörülebilirlik ve istikrar. Şudönemde en fazla konuşmamız gereken konulardan biri.Şu anda içinde yaşadığımız, önce finansal kriz olarakbaşlayan ve reel sektöre doğru hızla ilerleyen, finansalkriz olmaktan çıkıp bir ekonomik krize dönüşmeyebaşlayan kriz, tabii sistemin istikrarı ve öngörülebilirliğiaçısından çok ciddi bir risk yaratıyor. Ancak bu, içindeyaşadığımız kapitalist sistemin, mahcup adıyla serbestpiyasa ekonomisi sisteminin tipik görünümlerinden birtanesi zaten. Benim izlenimim, piyasa sisteminin, krizyaratan bir mekanizmaya sahip olduğudur. Piyasa sistemi,kendi haline bırakıldığı zaman, birtakım ilişkiler nedeniylekriz yaratan bir mekanizmaya dönüşüyor. Sistem, bumekanizmayı 100-150 yıldır önleyemedi. Kapitalist sistem,i. Dünya Savaşı 'nın hemen öncesinde müthiş bir krizyaşadı ve i. Dünya Savaşı ile sonuçlandı. Hemenarkasından 1929 büyük dünya bunalımı yaşandı ve o daII. Dünya Savaşı ile sonuçlandı. Arada bir sürü, irili ufaklıkrizler yaşandı ve bunların çoğu da birbirine benzernedenlerle çıktı ve sistem bunu bir türlü önleyemedi.

Dünyada, bunun yarattığı müthiş bir öngörülemezlik veistikrarsızlık söz konusu. Tabii bu, sanayici gibi, bütündiğer faktörleri bir araya toplayıp da üretimi yapacakgirişimci açısından son derece önemli bir risk yaratıyorve her ıo-13 yılda bir - ortalama süre ne kadarsa -karşısında müthiş istikrarsız ve öngörülemez bir ortambuluyor ve buna karşı bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Ben, bu tür gelişmelerin yani piyasa sisteminin bu krizyaratan mekanizmasının önlenebileceği düşüncesindeyim.Yeter ki bu sistemin esas kollayıcıları, yürütücüleri olanbüyük devletler, bu yolda bir adım atmaya razı olsunlar.Görebildiğim kadarıyla, başlangıçta IMF bünyesindeböyle bir oluşum yaratılmaya çalışılmış olsa da, IMF'inson 15-20 yılda bağımsızlığını tümüyle yitirmiş, Amerikanhazinesinin neredeyse güdümüne girmiş bir kurum halinegelmesiyle, sistem, kendisini denetleyebilecek, yönverebilecek, gözetimini yapabilecek mekanizmalardanyoksun hale geldi. Bu, biraz da ABD'nin kendi isteği,yani ABD böyle bir mekanizmanın ortaya çıkmasını çokistemiyor. Ama görülüyor ki, bugüne kadar ABD, Avrupave Japonya başta olmak üzere büyük devletler, daimakendi sistemlerinin üç aşağı beş yukarı mükemmelolduğunu, ahlaksızlığa önemli ölçüde kapalı olduğunuve bütün bu sıkıntıların o ülkeleri taklit etmeye çalışangelişme yolundaki ülkelerde çıktığı görüşünden hareketettiler. Dolayısıyla IMF de bu tür ülkelere yol gösteren,akıl veren ve onların yapılarını güçlendirmeye çalışanbir kurum olarak kullanılmaya çalışıldı. Özellikle son15-20 yıldır, bu iş böyle gelişti. Ancak görüyoruz ki, buson kriz, IMF'in hemen arka sokağında çıkmış bir kriz.IMF gelişme yolundaki ülkelere akıl verirken birden bireABD'deki ahlaksızlık bazlı - balonların çoğu ahlaksızlıkbazlıdır - bir sistemin gelişmesini, bu sistem önleyemedi.Demek ki, ABD'den, Fransa'dan, Almanya'dan,Türkiye 'den, Hindistan'dan vs. bağımsız, dünyadakuralları, standartları oluşturacak, iyi kötü gözetimiyapacak, bir büyük ağabey gibi işi gözleyen birmekanizmaya ihtiyaç vardır. Asla aşırı bir denetimi

kastetmek istemiyorum, bu zaten sisteme de yanlış biryaklaşım olur, çünkü kapitalizmin piyasa sisteminin öyleveya böyle kendine göre bir yaratıcılığı var ve bunu çokfazla kurallara, denetime, gözetime boğarsanız, buyaratıcılık da elden gider. Ancak, tıpkı Basel ilkelerirıdeolduğu gibi, dünya standartlarında bu kurallarıgeliştirebilecek bir yer lazım. asıl buna uymayanülkelerde başka sıkıntılar çıkıyorsa, insanlar o barıkalarlailişkiye girmekten çekiniyorlarsa, burada da buna birsistemin kurulması ve yürütülmesi gerektiğinidüşünüyorum.

Bence dünya çapında öngörülebilirlik ve istikrar, üç aşağıbeş yukarı böyle bir yöntemle sağlanabilir. Siyasetebırakılabilecek bir şey değildir, çünkü siyasetçi büyümeninbüyüsünden çok etkileniyor. Nerede bir çıkar büyümesivar, bir ekonomi büyümeye nasıl katkı yapıyor gibikonuların altında yatanları göremiyor. Bu bir ahlaksızlıktanmı, başka ilişkilerden mi kaynaklanıyor, bunu görmekve önlem almak işine gelmiyor. Ta ki sistem şimdikidurumda olduğu gibi çöke ne kadar gözünü kapatıyor.

Başlangıçta sanki büyümenin önünü açan, büyürneyiteşvik eden bir ortam yaratır gibi görünse de, sonuçitibariyle uzun vadede büyürneyi köstekleyen bir durumsöz konusudur. Çünkü sanayicinin, iş adamının,öngörebilirliğini ve istikrara dayalı karar almasınıengelleyen bir ortam yaratıyor. Dolayısıyla, ben, bukrizden dünyanın çıkacağını söylemek istiyorum ve bütündünyanın da böyle düşünmesi gerektiğini savunuyorum.Buna benzer bir sürü krizden çıktı. Çinlilerin dediği gibi,para bütün ayıpları örter. İşin üzerine biraz parayısaçarsınız - nitekim öyle yapıyorlar - bu, ileride birazenflasyon yaratır ama ileride geçer. Öyle de olacak,Amerika da, dünyanın geri kalanı da bundan çıkacak.Önemli olan, bizim, buna benzer bir krizi on yıl sonrayaşatmayacak bir sistemi nasıl kurabileceğimizdir. Şuanda bunun üzerinde çok çalışan var ama bunlar,söylediğim gibi, daha ziyade ABD, IMF gibi, hepsibirbirine bağlı, çok bağımsız olmayan kurumlar. Dünyanınbütün ülkelerinin iyi kötü eşit temsil edildiği, bağımsızyapıya sahip bir kurum niteliğinde değiller. O nedenlede, şu anki çalışmalardan açıkçası ben çok umutlu değilim.

Prof. Dr. Z. Ömer CebeciTÜBİTAK Başkan Yardmıcısı

Mahfi Bey'in konuşmasından sonra, biraz teknolojigeliştirme, Ar-Ge politikaları, destekler ne işe yarar, krizemi sokar, krizden mi çıkarır konularında bir takımçıkarırnlar yapabilmeniz için bir konuşma yapmakistiyorum.

Bu resmi daha önce görenler vardır, çünkü oldukça sıkkullanıyoruz. Bu, eski dükkarılarda peşin satanla veresiyesatanın durumunu göstermek için konulurdu. Şimdi detersi oldu tabii, eğer kredi kartıyla satmıyorsanız sizdenpek alışveriş yapmıyorlar. Biz bunu, araştırma yaparsanız,teknoloji geliştirirseniz, yenilikçilik yaparsanız, kasayaparaları doldurmuş patron gibi olursunuz demek içinkullanıyoruz. (Şekil i)

Page 52: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bilenler... Bilmeyenler...Araştırma- Teknoloji

Geliştirme, Yenilikçilik ile

Ar-Ge yapmayan Ar-Ge yapansanayici... sanayici

Bu resimde alışık olduğunuz bir beşgen var. Bütündünyada, ülkelerin, kıtaların bilim araştırma boyunugösteriyor. Üç girdi kriteri şunlardır: Ar-Ge harcamalarınınGSYH'ya oranı, kişi başına Ar-Ge harcaması, milyonnüfus başına araştırmacı sayısı. Ar-Ge.'yi insanlar yaparve bunu yapmak için de biraz cep harçlıkları olmasılazım.Ar-Ge yaptıkları zaman, bilirnselse yayınlar çıkar, dahaçok sanayiye yönelikse, o zaman da patent Çıkar. Ortadakikoyu renkli eşkenarlı beşgen, dünya ortalamasıdır. Bugrafik, 2005 UNESCO Bilim Raporu'ndan alınmıştır,dolayısıyla bilgiler biraz daha 2002'ye dayanıyor, yenisiseneye çıkacak. Dünyada en kapsamlısını UNESCOhazırlıyor. Avrupa Birliği üyeleri de bu çalışmayıyapıyorlar ama sadece kendi 27 ülkeleri ve biraz dahafazla rakip gibi gördükleri ileri ekonomiler için.Türkiye'nin grafiği biraz garip; bir boynuzu uzamış.Bazen arkadaşlar, bunu niye gösterip durduğumusoruyorlar. Ben de, bir boynuzu uzamışsa, diğerleri deuzar diyorum. Peki, uzaması için neler yapmalıyız?(Şekil 2)

Patents(ptr mJlIkın lJıhabilants)

Patentstper million inru.bilanbl

% GERDIGDP

Publieationsc..,.mnıı...Inhabltants)

GERD Researchers(per irıhubitıınl) (per miUion inbabiuınt!1)

-World -L:'nin America Europc -Africa Arab States -Turkey

2007 Ar-Ge istatistikleri, bu girdilerde önemli artışlarolduğunu gösteriyor. Çıktılarda, yayınlar açısından, dünyaortalamasının 2,5 katına yakınız ve Avrupa ortalamasınıyakalıyor gibiyiz. Burada söz konusu olan, AB değil kıtaolarak Avrupa, dolayısıyla Rusya ve Türkiye de dahiL.2007 sonuçları, 13 Kasım 'da açıklandı. Sonuçları belkibaşka ortamlarda tartışırız ama burada yukarı doğrutrendin devam ettiğini vurgulamak istiyorum. 2005 'te

TÜBİTAK'ın Ar-Ge yapanlara sağladığı fonların etkilerihenüz görülmeye başlandı. Aşağıdaki grafıkler, 1990'lara,2000'li yılların başlarına bakınca, kendi başlarına çokiyiler. 2007'de kişi başına Ar-Ge harcamasının, satınalma gücü paritesi olarak 93,2 dolar olduğunu görüyoruz.Bunlar iyi ama tabii AB ortalamalarının hala oldukçaaltında. (Şekil 3, 4, 5)

Ar-Ge Harcamalarının GSYİH'ye

Eski GSVIH ile... Yeni GSVIH ile

0.90.80.1

~06 0,53 049t...O,5 ' 0,44ı::~ 0,4 0,3200,3

0,20,1O'~-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-T-~,,##~##~#,#~#~~~##

0,19 0,16

0,31

Yıl

Ar-Ge Harcamalan*•• GSVARGEH ... GSViH

891

7000 900

6000 800

700OJ 5000

600 ~~>- 01000 500 ~ı::~30oo 400 i-:il 2000

300 :i200

1000 100

O2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007

Yıl

Kişi Başına Ar-Ge Harcaması*

100 93,2

69,1

61,3

-~~-------=~==---=Yıl

Daha önemlisi, bu grafiklerde mor çizgiyle gösterilenözel sektörün durumudur çünkü artık en büyük artışlarıgösteriyor. Finanse etme açısından özel sektör, kamusektörü karşılaştırmasında, özel sektör, kamu sektörünü

Page 53: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

2007 yılı itibariyle, 48,4 ile 47,1 gibi az bir farkla geçti,bunun devam edeceğini düşünüyoruz. (Şekil 6. 7. 8. 9)

Gerçekleştiren Sektörler Bazında Ar-Ge Harcamaları*

... Kamu Sektörü .... ÖZel Sektör Yüksek Öğretim Sektörii

3500

3000

OJ 2500to>2000ı::~ 1500

:i 1000

500

2000 2001 2002 2004 2005 20062003

Yıl

Gerçekleştiren Sektörler Bazında Ar-GeHarcamaları Oranı

.. , Özel Sektör.' Kamu Sektörü Yüksek Öğretim Sektörü

ol 7169,3170 61,1 60,4

S7,ı 55,3ol

~~48.

38 37'@

Yıl

Finans Kaynağına Göre Ar-Ge

... Özel Sektör Kamu Sektörü.' Diğer Ulusal Kaynaklar Yurtdışı

3500

3000

OJ 2500to> 2000ı::~1500

:i 1000

500

2002 2003 2004

Yıl

2007

2951

Finans Kaynağına Göre Ar-Ge HarcamasıOranı

.. , Özel Sektör Kamu Sektörü.' Diğer Ulusal Kaynaklar Yurtdışı

BO~M_70 .. 6S,Z1 60 4 6Z,4

60 '~S3,7 53,357 51

~50ı:: 40e030

204,5 4,2 5,ı QI.!:!l s,ıl 4,IJ ~ 4,9 4. .~.. . .

O ..,- ~ ,oe..u..._".,,;;:;;;,-, -v- .... """r' -,-t ..,

###,##########~##~LO

Yıl

Bu işe harcanan para ve yatırım dışında, kişi sayısındada artış görülüyor. (Şekil ı0, ı ı. ı2)

~-----~----~-=----Myııak: TülxAr-Ge islIıtistlllerl Yıl

10,000 Çalışan Kişi Başına Düşen Ar-Geİnsan Kaynağı

10,000Çalışan Kişi Başına Ar-Ge Perseneli • 10.000Çalışan Kişi Başına Araştırmacı

3530

30 26

Tam Zaman Eşdeğer Ar-Ge İnsan Kaynağı

•• TZE Ar-Ge Pe"oneli TZE Araştınnacı

706560

gss;!so!!. 45;;40~35"'30~25

2015LO

Yıl

Page 54: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Ar-Ge Harcamaları ve Kamu Destekleri*

•• Gayri Safi Yurtiçi Ar·Ge Harcaması" ..... Doğrudan Kamu Fonlan

7000

6000

.J5000~ 4000C

_g 3000

~ 2000

1000 530,4

6399

1286,6' 113<,3

2003 2004• 2008 sabıt fiyatlanyla

2005

Yıl2006 2007

Bu tabloda gösterilen sanayinin payına ilişkin bilgi birazeski, %1,1 olarak tahmin ediliyor ancak bunun da artmışolduğu düşünülüyor. İstatistikler elimize geçtiği zamanbelki bunu da görebileceğiz, çünkü yükselmesi gerekenrakamlardan biri. (Şekil 13)

Türk Sanayi Ar-Ge'ye ne kadar yatınyor?

Yıl GSYİH Sanayi payı Sanayi San, Ar·Ge San. Ar·Ge(Myr$) (%2S)(Myr$) Ar·Ge(Myo$) har.(%) kullanun(%)

724 1,52003 240 48 1,1

%1,1

TÜBİTAK, sanayimiz ıçın yeterli mali kaynaklarmevcuttur, diy or , Türkiye Araştırma AlanıKaynakları 'ndan son 3-4 yıldır harcanan paralar, 500milyon YTL mertebesinde. Sanayicilerimiz, uluslararasıikili veya çoklu ilişkiler ve tamamen Brükselodaklıçerçeve programından Ar-Ge projelerine destekbulabilirler. Bulabilirler demesi kolay da, buluyorlar mı?TÜBİTAK'ın kendi kaynaklarından harcadığı paralarıgörüyoruz. (Şekil 14)

TÜBİTAK - DTMÖzel Sektör Ar-Ge ve Yenilik Hibe

Destekleri

Ödenen destek tutan 4 yılda S,2 katına çıkb.""

2006'ya kadar sadece Dış Ticaret'ti, o tarihten itibaren%25 Dış Ticaret, %75 TÜBİTAK olarak 2007 toplam200 milyon dolar gerçekleşti. Bu yıl da 260 milyon dolargerçekleşmesini bekliyoruz. Dolayısıyla, 300 milyonYTL hibe desteği verilmiş durumda, muhtemelen içinizdebundarı yararlananlar da vardır. Almayanlar da bir dahakiseneye Sanayi Kongresi'nde aldıklarını söylerler umarım .

Bildiğiniz gibi üç programımız var, İlk başladığında 1501dediğimiz programımız, Dış Ticaret Müsteşarlığı 'nın tümfonları ödediği tek beden. Ama 2 yıl önce artık bununbüyük, küçük ve orta bedenleri de olsun diyerek 1507KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı ve yenimezunların kendi işlerini kurmaları için 1508 Teknolojive Yenilik Odaklı Girişimleri Destekleme Programıbaşlatıldı. TÜBİTAK'tan verilen o 300 milyon YTL'yeyakın para, yaklaşık %80'i 1501 'e olmak üzere, işte buüç programa gidiyor.

Bu kadar çok konuşulunca tabii şehir efsaneleri de ortayaçıkıyor. Herkes yaptığının sanayi Ar-Ge 'si olduğunudüşünüyor ama bu konuda uluslararası tanımlar var.Sadece Ar-Ge'rıin ne olduğuna ilişkin değil, aynı zamandahangi Ar-Ge'nin ne cins Ar-Ge olduğuna, bilimsel ağırlıklımı, ticarileştirme ağırlıklı mı olduğuna göre de tanımlarvar. Temel bilimsel araştırma, üniversitelerde yapılanama şirketlerde de yapılabilecek olan, doğrudan üretime,ekonomiye bir katkısı olması düşünülmeyen, amacı bilgiüretmek olan araştırmalardır. Endüstriyel uygulamalıaraştımıa, o bilimsel araştırmalardan endüstriye katkısıolacak yeni bilgileri elde etme faaliyetidir. Deneyselgeliştirme de, yeni bilgi pek çıkmayacağı bilinerek,elinizdeki veya yerel hammaddenize göre bilinen üretimmetotlarının adapte edilmesi, biraz davul tozu, birazminare gölgesi katarak yapılan çalışmalardır.

Avrupa Birliği mevzuatı ayrıca işletmeleri de bÖlüYOLBu üç tip araştırmayı büyük işletme yapabilir. Projeyi detek bir işletme mi yapıyor, yoksa başkalarıyla ortak mıyapıyor diye de ayırıyor. Tüm bu ayırmalar sonucunda,uluslararası tanımlamalara göre, proje harcamalarının%25'i ile % IOü'ü arasında kamu desteği verilebilir, Temelbilimsel araştırmayı ister büyük, ister orta, ister küçükişletme yapsın, ister tek, ister ortaklı olsun %ıoO'ünüveriyor. Aynı durum Türkiye'de de geçerli, Temelaraştırma dendiğinde, sanayide başvurmanız önemli değil,1001 sayılı o program için tüm harcamalar öncedengidiyor ve parası verilerek destekleniyor. Diğerleri içinfarkı i oranlar geçerli.

Kamu kaynaklarının kullanımını bağlayan düzenlemeler,Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu Kararları, BaşbakanlıkGenelgeleri 'dir. Burada %2 oranını 2013 'te yakalamakhedefleniyor. Bugün AB ortalaması % 1,9 mertebesine,2010 yılı için hedefleri %3 idi ama 2009'a geldik Avrupaolduğu yerde sayıyor. Dolayısıyla %2, Türkiye için önemlibir hedef. Bu %2'nin yarısını kamu, yarısını özel sektörkarşılayacak ve buna 2007 yılında yaklaşmış olduğumuzudüşünebiliriz. Dolayısıyla kamunun sanayi Ar-Ge 'sinidaha fazla desteklemesi, bizim bu oranımızı olumsuzyönde etkileyecektir. %2 'yi yakalarken % ı,5 kamu, %0,5endüstri dersek, oradan refah doğmuyor. Eski Sovyet

Page 55: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

sisteminde olduğu gibi, yoğun kamu destekli amaekonomiye yararı olmayan bir Ar-Ge ortaya çıkabiliyor.Dolayısıyla, %2 hedefini aklımızda tutarken, %1-%1oranını da unutmamalıyız. Avrupa'da hedeflenen, %3'ükamu %1, sanayi %2 oranına çıkarak yakalamaktır, çünküAmerika'da ve Japonya'da oranlar bu mertebededir.

%25 mi % 100 mü verileceği, uymakla yükümlüolduğumuz uluslararası Dünya Ticaret Örgütü kurallarınagöre belirleniyor. Oralarda da birtakım değişiklikler var.AB 'ye henüz üye olmadığımıza göre, kurallarını birebıruygulamak zorunda değiliz; uygulayacağımıza dair sözvermek zorundayız. Zaten Bilim Araştırma Faslı, açılankapanan tek fasıl ve orada bu konu tartışıldı. Rekabet vs.gibi diğer başlıklarda da bu konu tekrar gündeme geliyor.

Daha önemlisi, hangi Ar-Ge harcaması kabul edilir,hangisi Ar-Ge harcamasıdır, hangisi değildir, neyinkapsam içi, neyin kapsam dışı olduğu çok daha açıkçabelirtilmiş. Örneğin, bir klima cihazı, eğer bir laboratuarcihazına takılırsa kapsam içidir, idarecinin odasına takılırsakapsam dışıdır. Deney sistemlerinin enerji giderlerininAr-Ge harcaması olması için, sayacının ayrı olmasıgerekir; genel sayaçtan hesaplama yaparsanız Ar-Geharcaması değildir. Ar-Ge harcamaları, işte bu ayrıntıyakadar tanımlanmıştır. OECD, Dünya Ticaret Örgütü vebenzeri uluslararası kuruluşların bu konuda mevzuatınınoluşturulması aşamasında Türkiye de üye sıfatıylabulunmaktadır. Özellikle sanayicilerimizin o aşamalardada temaslarıyla burada katkı yapmalan, ulusal çıkarlarımızıkorumaları mümkündür. Kurallar tüm ülkeler tarafındankabul edildikten sonra, Türkiye'deki uygulamayı DışTicaret Müsteşarlığı ve TÜBİTAK gibi ilgili kurumlaruygularken diğer üye ülkelerin benzer kurumlarıylayöntem konusunda etkileşim içinde çalışılıyor. Bunaaykırı durumlar da Dünya Ticaret Örgütü'nde şikayetekonu oluyor. Şimdiye kadar biz şikayet ediliyorduk, şimdibiz, borla ilgili olarak bizim çıkarlanmıza aykırı bir kararalındığı için, o kararın alındığı ortamlarda yeterince etkiliolamamışız diyerek, alınmış kararı düzelttirmeye,değiştirmeye uğraşıyoruz. Bakalım etkili olabilecek miyiz?Biz de bunlara aykırı davrandığırruz zaman, Dünya TicaretÖrgütü 'nde tanımlanan önce barışçı yolla çözülmesi,çözülmezse bir komisyon kurulup malıkemeyle çözülmesigibi konular söz konusu. "Bizim müdürün odasına taktıkklimayı ama insan da bir hayvandır, onun için müdürünodası da hayvan laboratuarı sayılır," gibi şeyleri deyutmuyorlar.

TÜBİTAK'ın bir mevzuatı var. Bürokrasi genellikle peksevimli olmayan bır yaratık. Bürokrasi yaratılarak bunlarödenmiyor, deniyor. Ama tabii TÜBİTAK bir kamukurumu ve kamu kaynaklarını kullandığı için, belirlikurallara tabi. Sadece Ar-Ge ile yükümlü olduğu için,verdiği desteğin sadece Ar-Ge ile ilgili olması gerekiyor.Bunlar, diğer kamu kurumlarında olduğu gibi, sıkı malimevzuat çerçevesinde TÜBİTAK'ta yürütülüyor vedenetleyici diğer kamu kurumları tarafından dadenetleniyor, Dolayısıyla, TÜBİTAK'ın lehte veya aleyhtekeyfi bir uygulamaya girmesi mümkün değiL.Sanayicilerimizin, hak ettikleri desteği alabilmeleri içinyapılan harcamaların TÜBİTAK'a verilen proje desteği

kapsamındaki Ar-Ge olması ve bunun mevzuata uygunolarak belgelenmesi lazım. Yapılan harcamayı TÜBİTAKizleyicisi görmüş olsa bile, gerekli belge getirilemediğindeo kuralın dışına çıkmak durumunda değiliz. Biz, kamusalgörevimiz olarak, proje kapsamında olmayan Ar-Geharcamasını ödememekle yükümlüyüz. Uluslararasıstandartlarla belirlenmiş dışında Ar-Ge diye gösterilenleride, "Türkiye'de böyle olur bu" dendi diye ödemekdurumunda değiliz. Son birkaç yıldır mali belgeleriYeminli Mali Müşavirler tasdik ediyorlar ve TÜBİTAK'abütün mali belgeler yerine Yeminli Mali Müşavirinraporu geliyor ve buna uygun olan harcamalar ödeniyor.2007'de 200 milyon dolar, bu sene de 260 milyon dolar,bunlara uygun olarak ödenebilmiştir.

TÜBİTAK'tan kaynaklanan gecikmeler de oluyor tabiiama ben biraz firmalardan kaynaklanan gecikmeleredeğinmek istiyorum. Altı aylık belgeleri biriktirip altıaylık dönem bittikten sonraki gün başvurabileceğiniz gibi3 ay sonraya kadar da başvurabilirsiniz. Bu, altı aydı amabiz üç aya çektik, çünkü o zaman çoğu firma 5,5 aybekliyor, son bir iki hafta da dosya yağıyordu. 1 Temmuz-30 Eylül 2008 döneminde gönderilen 899 dönemdosyasının, %5'i Temmuz 2008, %lO'u Ağustos 2008ve %85'i ise Eylül 2008 sonunda sunulmuştur. Düzenlerinikurabilmiş firmalar, 30 Haziran'da yaptığı harcamalarda dahilolmak üzere tüm belgelendirmelerini yapıyor,bir hafta içinde Yeminli Mali Müşavir ' den raporu alıpbize gönderiyor ama çoğu 3 ay sonuna kahyor. Firmanınkontrolünde olan yegane gecikme süresi buradadır. 3 aysonra gelince, "bu zaten gecikmişti, onun için sırada önekoyalım," diyemiyoruz. TÜBİTAK'taki işlemler ve DışTicaret Müsteşarlığı 'ndaki işlemler ne kadar uzunsürüyorsa, o üç ayın sonunda başlayarak uzun sürüyor.Bazı Yeminli Mali Müşavirler, TÜBİTAK tarafındankabul edilen rapor formatına alışamadılarsa, biz onlardangelen raporu iade etmek durumunda oluyoruz. Onlarlatoplantılar, eğitimler yapıldı ve fire miktarı giderekazalıyor. Sanayiciler; bu kendilerine yönelik bir faaliyetolduğu için düzenlemelerde de yer almak istiyorlar. Ancakzaten yer alıyorlar, çünkü Bilim ve Teknoloji YüksekKurulu'na Sanayi ve Ticaret Bakanı üye, TOBB Başkanıda asli üye. Bu kurulda oylama hakkı olan üye sayısı 20kadar ve yaklaşık 80-90 kişiyle toplaruhyor. Her toplantıyasırayla birkaç Sanayi Odası Başkanımızı davet ediyoruz.260 milyon doların paylaştırıldığı TÜBİTAK BilimKurulu'nda 12 üyeden 2 tanesi TOBB tarafından atanıyor,dolayısıyla Bakanlıklar ve Parlamento dışında bu konudaen üst düzenleyici iki kurulda sanayicilerimizin temsilcileriyer alıyor. Dolayısıyla TOBB 'a bağlı kuruluşlar, Sanayive Ticaret Bakanlığı ile ilişkili kuruluşların, bu temsilcileriaracılığıyla görüşlerini bu tartışmalara, mevzuata veoylarnalara aksettirdiklerini düşünmemiz lazım.

AB Çerçeve Programı, ilginç bir program. Avrupa'yabaştan kaptırdığımız parayı, sonradan geri alma gibidüşünülebiliyor ama Avrupa' daki o proje gruplarınagirmek çok daha önemli. Burada 7. Çerçeve Programı' nda6. Çerçeve Programı 'ndaki acemiliğimizin giderildiğinigörüyoruz. Bu sayede birçok sanayi kuruluşumuz - 6.ÇP'da 600 idi -, hiç TÜBİTAK vs. ile aracılığıyla değildoğrudan Bürksel'den işlerini yürütüyorlar, bize de ya

Page 56: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

onlar haber veriyor ya da biraz daha gecikmeli dönemlerdeBrüksel'den alıyoruz haberi.

Sonuçta, hazır teknolojiyi taklit etmek, kolaydır, çabukturama uzun vadede pahalıdır. Teknolojiyi üretmek, kısavadede biraz pahalıdır, hemen getirisi yoktur ama kısırdöngüden kurtulmak için bunun yapılması gerekir vedaha fazla da yapılıyor. Bu kriz ortamında sanayici içinAr-Ge belki ikinci planda kalıyor ama bu dönemde Ar-Ge konusunda biraz daha sakin düşünerek, biraz daharasyonel yaklaşarak, biraz daha sabırla önem vererekbelli noktalara gelineceğini ve rahat bir durumageleceğimizi düşünüyorum.

Dr. Mahfi Eğilmezİkinci konuşmacımız Doç. Doktor Talat Çiftçi, BiosferDanışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı. Talat Bey,girişimin finansmanı konusunda bir sunum yapacak.

Doç. Dr. Talat ÇiftçiBios/er Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkaııı

Mikro çevre için finansal imkanlar konusunda kısa birsunum yapacağım. Demin bahsedildiği için TÜBİTAKile kısmı biraz kısa keseceğim. Konuya genel bir bakıştansonra, münferit proje imkanlarını girişim açısından sıraylairdelemeye en sonunda da genel bir bakışla bitirmeyeçalışacağım.

Girişim boyutlarına göre ülkemizde belki bir miktarfarkındalık eksikliği olmakla birlikte çeşitli kaynaklarmevcut. Mikro finansmandan başlayarak girişimsermayesine, uzun vadeli krediden stratejik ortaklıklarahatta borsaya açılmak suretiyle girişimin desteklenmesinekadar imkanlar var. Ancak girişimin finansmanı kadarve bence daha da önemlisi, girişim desteği vermeye değerproje arayışları da var, yani bir takım kaynaklar da uygundesteği verecek proje bulmakta zorlanıyorlar. Dolayısıyla,demin de söylendiği gibi birtakım projelerin varlığındanhaberdar olup onu doğru ihtiyaç sahipleriyle buluşturanara kesitlere her zaman ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.Bu alanda da, ihtiyaç sahibi ve kaynakların sahibinin biraraya gelmesinde, ihtiyaç sahibinin sorun yaşadığı birgerçek.

Son dönemde üniversitelerde, mikro gırışımdiyebileceğimiz girişimleri destekleyen birtakım imkanlarortaya çıktı. Bunlar açıkçası, çok ümit verici gelişmeler.Üniversitelerimizde artık proje yarışmaları ve kendiiçlerinde birtakım destek imkanları çıkmaya başladı.Örneğin ODTÜ'de bir proje yarışmasında 50.000 YTL'yekadar destek, Teknopark'ta imkan; aynı şekilde İTÜ'deproje yarışmaları ve yarışmayı kazananlara eğitim veödül verilmesi söz konusu. Bunları teker teker geçmekistemiyorum ama üniversitelerimizde bu alanda, dahaönce diğer ülkelerde, özellikle Amerika'da gördüğümüztarzda, üniversitenin içerisinden yetişen insanlarıngirişimciliğini destekleyen yapılaşmalar, yeni yeni başladıve bence bu, çok olumlu bir gelişme.

Ayrıca Sanayi Bakanlığı 'nın ortaya koyduğu yeni birmodel de SANTEZ projelerinde, üniversitede tezleriniyapmak isteyen öğrencilere sanayicilerimiz kendi

sorunlarını götürdüklerinde, o projelerin ve çalışanöğrencilerin desteklenmesidir. Bence bu da çok önemlibir gelişmedir.

TÜBİTAK'ı Ömer Bey yeterince açıkladığı için bu konuyadaha fazla girmiyorum. Ben de çok olumlu gelişmelereneden olduklarını düşünüyorum.

TTGY'den burada mutlaka bahsetmek gerek. TTGY'ninkuluçka, başlangıç diyebileceğimiz 50.000 dolarlık ikiyıllık destekleri var. Risk sermayesi ölçeğinde 200.000dolarla başlayan iki yıllık destekler var. Girişim sermayesitabir edildiği şekliyle, birtakım ortaklıklara 750.000 dolarakadar destek verme imkanları var. KOBİ'lerin teknolojigeliştirmesi için, iki yıllık 1 milyon dolar ölçeğinde destekbulunabilmesi mümkün. KOBİ'lerin ıyıllık ticarileşmeprojeleri için, i milyon dolarlık destek verilebiliyor. Çokortaklı teknoloji geliştirme projeleri götürüldüğündeyseTTGY tarafından 2 yıllık 2,5 milyon dolar civarındadestek verilebiliyor.

KOSGEB, son dönemlerde dikkatinizi çekmiş olabilir,bugünlerde Can Suyu Projesi ile ortaya çıktı. Faizsizkredi sağlayarak şu sıkıntılı dönernimizde bir umut kapısıoldular. KOSGEB 'in web sitesine bakarsanız, detaylarınıkolaylıkla bulabilirsiniz. Danışmanlık için %80'i hibeolmak üzere 20.000 YTL, bir KOBİ yayın yapacaksayine %80'i hibe olmak üzere 3.000YTL'ye kadar,Teknoparklarda verilen kiralarla ilgili hibeler var, kendiimkanları içerisinde bazı işyerlerinin kuruluşu veyürütülmesi için işyeri verilmesi, konferans düzenlenmesiiçin destekler, Ar-Ge destekleri vs. veriliyor. Bunlarınhepsi girişimci desteği olarak gözükmeyebilir amagirişimcinin ihtiyaçlarına dönük destekler olduğunusöylemek istiyorum.

Türkiyede girişim sermayesi kuruluşları var. Girişimsermayesi, özellikle gelişmekte olan bazı pazarlardateknoloji ağırlıklı şirketler tercih edilmek suretiyle, onlarınbüyüme stratejilerine en azından geçici bir süre için ortakolarak finans koyabilecek kuruluşlardır. KOBİ A.Ş.bunlardan bir tanesi; İş Girişim özellikle biraz daha büyükrakamlar için var; Türkven, çok daha büyük rakamlarada destek verilmesini sağlıyor; TTGY'nin de biraz öncebahsettiğimiz gibi girişim sermayesi desteği var. Benzerbaşka kuruluşlarımız da mevcut.

Kuluçkalar, özellikle KOSGEB'in İşGem ya da İGemolarak da bahsedilen kuluçka merkezleri var. TeknolojiHolding'in Embrio'su ve LabX'i görebiliyoruz.

Aslında bir de pek bahsedilmeyen, kuruluşların girişimifinanse etmek için diğer şirketlerle yaptıkları ortaklıklarveya satın almalar olabiliyor. Şahıs şirketleri için girişimfinansmanı gerektiğinde veya aile şirketinden ortaklığadönüşme sürecinde, profesyonelleşme, kurumsallaşmasüreçlerinde çeşitli stratejik ortaklıklar yapılıyor. Bunlarınbir kısmından satın alma, ortaklık, M&A (merger andacquisitiorı) olarak bahsediliyor. Gerçi bugünlerde birkriz dönemine girdiğimizden, bunların sayılarındauluslararası ölçekte de bir azalma var ama bunun devamedeceğini düşünüyoruz çünkü hem ihtiyaç sahibi olarak

Page 57: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

girişimlerini finanse etmek amacıyla ortak arayan hemde yatırıma değer kuruluş arayan yatırımcılardan, stratejikortaklardan haberdarız.

Bu kaynaklar, her zaman var ve var olacaktır ama buradaönemli olan, projenin çok iyi anlatılabilmesi, girişimsermayesi konusunda karşı tarafı ikna edecek birfizibilitenin ortaya çıkması gerekiyor. Girişim sermayesiveya stratejik ortaklık konusunda, herkesin bir diğeriyleortaklık yapabilmesi ve bunu yürütebilmesi mümkündeğiL. Bu arada, projenin de çok berrak olarak feasibleolması gerekiyor. Bu süreçte, şirketin bu tip bir ortaklığahazırlanması, bazen kayıt dışı faaliyetlerin de kayıt içinealınmasını, şirketin evinin içinin bir miktar süpürülmesinide gerektiriyor. Dokümanlar hazırlanması, aday belirlemeve bunlarla temas kurulup ilişkilerin yürütülmesi, sonuçolarak denetim ve anlaşma safhaları var. Bunlarınayrıntılarına çok fazla girmek istemiyorum. Kuruluşlarfinans ya da ortak ararken çok berrak nedenlerle ortayaçıkmış olmalılar. Sadece bir işletme sermayesininartırılması gibi bir nedenle ortak bulmakta zorlanılacağıaçıktır. Buna karşılık, bu kuruluşa talep edilecek rakamınya da girdi olacak finansal miktarların nasılkullanılacağının çok berrak olarak anlatılması gerekiyor.

Bu süreçte, kuruluşlar kendi içlerinde birtakımdokümanlan hazırlamak durumundalar. Ticari ve finansalbilgilerden personel bilgilerine kadar, şirkette nasıl birdeğer artışının yaratılacağına, ürün geliştirme zincirininnasıl geliştirileceğine dair bilgiler hazırlanmalıdır. Buarada, şirketin bir gelecek vizyonunun ve o çerçevede buprojelerin oraya nasıl yerleştiğinin ifade edilmesigerekiyor. En önemlisi de, bunun karlıhğırun doğru birşekilde analiz edilmesi, varsayımlarının berrak olarakkonulmasıdır.

Özellikle kriz dönemlerinde daha anlamlı olabildikleriiçin, ben stratejik ortaklıkları vurgulamak istiyorum.Rakipler, müşteriler veya tedarikçiler, bir kuruluş içinstratejik ortak olabilirler. Bu çerçevede stratejik ortaklığın,bu kaynağın bir ölçek ekonomisi yaratmak, rekabet gücünüartırmak için kurulması gerekiyor. Tabii adaylarıngerçekten iş bilgileri ve yetenekleriyle birbirleriyle sinerjiyaratabilecek yetenekte olmaları gerekiyor. Burada, ancakbir sinerji yaratabilecekse, o ortaklığın olma ihtimalivardır. Ön elemelerden sonra bu aşamada, bir gizliliksözleşmesi ve bu fınansal tabloların incelenmesi gerekiyor.Daha sonra bir niyet sözleşmesi ve arkasından duediligence dediğimiz bir finansal denetim çalışmasıyapılması gerekiyor. Bunlar, eğer başanyla sonuçlanırsa,hukukçuların da katıldığı bir anlaşmayla sonuçlanıyor.Doğru ortaklık için bir hedef belirlenmesi, ön hazırlıklarındoğru bir şekilde yapılması, faaliyetlerin kayıt içindeolması - eğer kayıt içinde değillerse bu tip pazarlıklardagenellikle yok sayılırlar -, mümkünse değer artırıcıönlemlerin bu süreçte alınmış olması ve iş geliştirmeyedönük politikaların belirlenmiş olması gerekiyor.

Burada, bir iş planı mantığıyla girişimin kaynak arayışınınsağlanması lazım. Ayrıca, bu iş planı mantığınınkuruluşların kendi içinde de kullanılması gerekiyor. Neyazık ki bizde yaygın olarak rastladığımız en büyük

eksiklik, iş planı hazırlama alışkanlığımızın olmayışı. İşplanında, bir işin hayata geçirilmesi için hangi kaynaklarınkullanılacağı ve hangi yoldan gidilerek bunun bir geliredönüştürüleceğinin anlatılması gerekiyor. Ekonomik,teknik, finansal ve hukuki incelemeler de bu iş planıiçinde yer almalıdır. Ne yazık ki, biz bu konuda birazsabırsız davranıyoruz. çoğu zaman, bu çalışmalarıyapmaksızın, biraz da duygusal bir şekilde, buprojelerimizi kendi kaynaklarımızia veya dışarıdanaradığımız kaynaklarla yapmaya çalışıyoruz. Bazen degirişim finansmanında, yatırımlar dışındaki ihtiyaçların,özellikle işletme sermayesinin çok doğru hesaplanmadığınıgörüyoruz. İş planırun sonuç bölümünde de, risk analizininyapılmasını özellikle tavsiye ediyoruz. Özet olarak, girişimfinansmanı için, gerçekten son dönemde artan çeşitlilikteimkanlar var. Kaynak aramadan önce, bir iş planınınhazırlanması ve bunun su sızdırmaz hale getirilmesigerekiyor. Girişim alternatif kaynakları ortayaçıkartıldıktan sonra, özellikle stratejik ortaklıklarınyapılmasını tavsiye ediyoruz. Basit bir kuralolarak, birfikri bir proje haline getirmeden önce, mümkün olduğukadar ucuz bir şekilde denemeyi tavsiye ediyoruz. SilikonVadisi 'nde uygulanan, çok duyulan bir slogan vardır:Fail cheap, fail fast, move on! Yani bir konuda eğer birdeneme yapacaksan, bunun ucuz ve çabuk bir şekildebaşarısız olması ve daha sonra bunun daha iyi bir şekildetekrarlanabilmesine fırsat vermesi lazım.

Dr. Mahfi EğilmezÜçüncü konuşmacımız Cüneyt Sezgin, Basel II ve şeffafşirket konusundaki sunumunu yapacak.

Dr. M. Cüneyt SezginTürkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Yôneıimi Komiıesi Başkanı

Hepimizin bildiğini düşünerek Basel'in neler içerdiğikonusuna pek fazla girmeyeceğim. Biliyorsunuz BaselII, bankacılığı düzenleyen bir sistem, daha doğrusudüzenlemeler bütünüdür. Reel sektörü düzenleyen birçalışma değil aslında fakat bankalan düzenlediği ölçüde,özellikle kredi riskini düzenlediği noktalarda reel sektörüde doğrudan etkileyeceği için Basel II ile reel sektörünkesişim kümesini ele almak gerekiyor. O nedenle debugün, şeffaf şirket konusunu Basel II ile birleştiriyoruz.Ancak, bunları söylerken bir noktayı da vurgulamaklazım. Bildiğimiz gibi Türkiye Basel'i, birincisinde biryıl, ikincisindeyse süresiz olmak üzere iki kere erteledi.Şu anda biz Basel II ve şeffaf şirketten bahsederkenönümüzde olan, somut, yakın vadede gerçekleşecek birdüzenlemenin Türkiye'ye etkilerini konuşmuyoruz. Benimkişisel fikrim, bu makro ekonomik koşullarda Basel'egeçmekte Türkiye acele etmeyecektir. Ancak, Basel II'yibir yol haritası, bir pusula olarak alıp bankacılık sektörüüzerinden reel sektörü nasıl etkileyeceğini incelemekteçok büyük fayda var, çünkü Basel II olmasa bile bu yolharitasının bize gösterdiği yön, bir takım kalıcı ve reeldeğişikliklerin olacağını ve bunların da şirketleri doğrudanetkileyeceğini bize anlatıyor.(Şekil i)

Page 58: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

}> Risklere daha duyarlı minimum sermaye tahsisi

}> Risk ve kontrol kültürünün tesisi

}> Denetim ve gözetimlerin risk odaklı ve proaktif olarakgerçekleştirilmesi

}> Finansal sistemde etkin piyasa disiplininin sağlanması

Basel II'de üç temel risk düzenleniyor: Piyasa, operasyonelve kredi riski. Bu kredi riskinin hesaplanması ve bununbankaların sermaye yeterliliği oranına yansıtılmasındaiki yöntem benimseniyor. Bunlardan biri, standart yöntemve özelliği, zaten mevcut olan Rating şirketleri tarafındanyapılmasıdır. Mevcut olan derken, buna biraz açıklıkgetirmek lazım. Bunlar, ismini hep duyduğumuz yabancırating şirketlerinin yanı sıra ülkemizde kurulabilecekyerel rating şirketlerini de kapsıyor. Dolayısıyla ratingşirketi iznine, lisansına sahip kuruluşların yapabileceğişirketlerle ilgili rating'ler kullanılarak bir kredi riskihesaplanmasına standart yöntem deniyor. Gelişmiş yöntemise, bankaların firmalara verdikleri rating'ler ki bu dazaten şimdi uygulamada. Değişecek olan, bankalarsermaye yeterliliklerini, gelişmiş yöntemle kendirating'lerini kullanarak kredi riski boyutundahesaplamalarıdır. Basel II'den beklenen de zaten riskleriiyi ölçmenin yanı sıra riskini iyi yöneten firmaların BaselII ile ödüllendirilmesiydi, bunun da nasılolacağını aşağıdagöreceğiz.

Standart yöntemin üzerinde çok durmayacağım çünküTürkiye'nin rating'i BB- olduğu için yani Türkiye'dekien iyi şirket bile gözle görülür vadede % 100 riske tabiolacağı için, Basel II'ye geçtiğimizde bunun ancak çokkısa bir vadede uygulaması olacağını, Türkiye'dekişirketlerin kendilerini dereceye tabi tutmasına dönükhiçbir motivasyonun olmadığını düşünüyorum.Dolayısıyla, sadece fıkir vermesi açısından, gösteriyorum.Burada gördüğünüz gibi değişik şirketlerin risk ağırlıklarıfarklı olacaktır. Örneğin Türkiye'de bir şirket AAAalabilse, 1 liralık kredinin risk ağırlığı 20 kuruş olacakken,BBB+'dan BB-'ye kadar olanlar 1 liralık kredi için 1liralık risk yaratacaklar. Türkiye'nin BB- olması demek,Türkiye'deki en iyi şirketin bu riski alması ve bütünşirketlerin %100 risk ağırlığına tabi tutulması demek.(Şekil 2)

Bu da bizi, bankaların gelişmiş yöntemine götürüyor kiaslında bu Avrupa' da büyük bankaların bu yılla birlikteuygulamaya koydukları kendi rating'lerini kullanmasıdemektir. Kendi rating'lerini kullanmalarıyla, çalıştıklarıbütün fumalara bir rating verecekler, o rating'in kendileriiçin temelde düşük olması lazım. Tabii bunların gerçektendoğru olduğunun bilimselolarak çalışılıp kanıtlanmasıgerekir. Bu koşullar sağlandığında, artık bankalarçalıştıkları her bir firmaya bir rating verecekler, o ratingüzerinden fiyatlama yapacaklar, teminatlar arayacaklarve sermayelerini de onun üzerinden hesaplayacaklar.

BASEL II - STANDART YÖNTEM

Risk Ağırlıklan (DıŞ Derecelendirmeye Göre) Türk firmalannınyer aldığı grup

[AAA~ [A+- [BBB+- ~.'nin i Derecele~AA· A· BB- Altı dirilmemiş

Tüzel i %20 i %50 i %100 /'..,%150 i %100/

iPerakendei RİSK:~~LlGI i

Öncelikle rating konusunda bir açıklama yapmakistiyorum. Basından genellikle "hocalar notumuzu verdi,kamerniz belli oldu," şeklinde yazılar okuruz. Aslındaburada biraz yanlış bir ifade var çünkü rating esasanlamıyla geçmişi ve hatta bugünü bize gösteren birölçüm aracı değiL. Kameyi aldığınızda o sene sınıfı geçipgeçmediğinizi anlarsınız, halbuki rating, özü itibariylegeleceğe dönük bir işaret, bir anlam verir. Bir firmanınrating'inin AAA olması, sadece o firmanın çok iyi birfirma olduğunu söylemez, aynı zamanda yıllardır oluşanbir veritabanıyla gelecek bir yıl içerisinde temerrüdedüşme olasılığını verir. AAA'yı gördüğümüzde, bunuanlıyoruz. BBB 'yi gördüğümüzde, temerrüde düşmeolasılığının artacağını istatistikselolarak biliyoruz.Dolayısıyla rating, bugünden geleceğe dönük tahminyapan bir nottur.

Rating'ler iki temel unsurdan oluşuyor. Bir tanesi fınansalveriler; bilançoya, gelir tablosuna, başka mali tablolarabakıyorsunuz. Diğeri ise niteliksel konular: Firmanınyönetimi deneyimli mi, ahlaki duruşu nasıl, geçmiş ilişkilerne şekilde cereyan etmiş, vs. Bu rating, sonuçta çeşitliharflerle ifade ediliyor ama öyle olmak zorunda da değil,bir banka 1'den 20'ye kadar bir skala kullanabilir Resimdegördüğünüz gibi, aslında geleceğe dönük bir tahmin sözkonusudur, örneğin C verdiğinizde finansal gelirininbozulabileceğini söylüyoruz, yani geleceğe dönük biröngörüde bulunuyoruz. Bu tamamıyla varsayımsal birçalışma değil tabii, arkasında bir çok matematikselhesaplama ve veri var. (Şekil 3)

Page 59: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Rating firmaların kredibilite açısından birbirlerinden daha iyiayrıştırılmasını sağlayacak bir sistemdir ...

Firmanın Mali Tabloları

Bilanço Gelir Tablosu

Finansal Rasyolar Niteliksel Sorular

A+A Firmanın finansal yükümlülüklerini yerine getirme kapasitesinin yüksek

olduğunu gösterir.

B+B

Firmanın finansal yükümlülüklerini yerine getirme kapasitesinin yeteriolduğunu gösterir.

C+C

Fimwun iş bacmi,ekonomik ve finaıısaJ koşullar gibi faktörlere batı. olaryükümlülüklerini yerine getinne durumunun değlşebüeceğjm ve ödemelerinitahsil edememe durumunda finansal durumunun bom.abile<: 'oi österir.

Fimwun bır yo do bini.. rıızlo yilkümlÖıııtü yerine ıdlnnede bıışonslZolobUecetinl glloIerlr.D

Bu tabloda basitçe anlatmaya çalıştım. Dört aldığınızdadaha iyi, iS aldığınızda daha kötü bir puan almışoluyorsunuz. En alta dikkatinizi çekmek istiyorum. ISalan, kendi fiyatının üzerine %4'lük bir maliyet eklerken,4 alan %O,S ekliyor, dolayısıyla daha yüksek riskli finna,rating'i daha kötü olan firma, daha maliyetli firma halinedönüşmüş oluyor. (Şekil 4)

ÖIL"-'EK

A nCARET VE SAN AL - RATING B Tfi:ARET VE SAN Aı - RATINGAlim\H'nınmallperlomıan.ıdü·lik,IuJ,ıı ......... ,pı.r.r.ıı.u_~.Fim'II_kl .... lonlarlleborçlanlJor.Firmlıy6netinıldallaulKrütıeII.raklpı.rıllrmanınl .... inde.

811mı .. """' .... ~ pHI............./lı Pinnuın. (t6ft aN iy~ biı.nç ....datıa .... ,lIkII..firm.kMwIıMn'IMI.,...ın.II.ıı ... "'ror.Fınn.)'6netimlfıKrGtı.~ ...... "...,..1)'l

1,000,0001 1.000.0001

97,.,11 .....,. 2uooI

l~i:;fk;.H,fi;.i;.tfi;jjj~IIJfl111U;;;~U~1~~;====LIw*m·ffln.lTfi1iUMIiI

Risktıdııyat1ıIly.1 Ci ~~::::J

Bunların sonucunda rating yapılırken şu finansal verilerebakılacak:./ Büyüklük,./ Karlılık,./ Likidite,././

Borç ödeme kapasitesi,Mali yapı oranları/ borçluluk• Özkaynak / Aktif Toplamı,• Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar /

Özkaynaklar, vb ../ Faaliyet ve devir hızı

• Satılan Malın Maliyeti / Stoklar,• Net Satışlar / Stoklar, vb.

./ Reel büyüme oranları

Bankaların dikkate alacağı niteliksel hususlar ise şunlardır:

./ Firmanın yapısı

./ Firmanın yıllar içinde gelişimilbüyümesi

./ Muhasebe ve raporlama sistemleri

./ Şeffaflık

./ İzlenebilir düzgün belge sistemleri

./ Üst yönetimin tecrübe ve iş becerisi

./ Deneyimli personel

./ İç veya dış denetim

./ Teknoloji kullanımı

./ Verimliliği artırıcı, maliyetleri düşürücüfaaliyet planlaması

./ Ortakların/sahiplerin finansal desteği

./ Diğer bankalara olan borçların tutarı

./ Firmanın sektördeki konumu

./ Faaliyet konularının çeşitliliği

./ Mevcut işkolunda faaliyet süresi! tecrübesi

Son iki şekilde görüldüğü gibi, bütün bunlar bizi şeffaflıkkısmına getiriyor. Basel II'ye geçtiğimizde, ki geçmesekbile, Türk bankalarının artık rating kullanmak zorundaoldukları bir döneme gelmekteyiz. Şu ana kadar Türkbankacılık sistemi rating sistemini ek bilgi olarakkullanıyordu ama önümüzdeki dönemde hem krediverirken hem de fiyatlarken birincil karar verme kriteriolacak. Böyle olunca da rating'in içine giren finansal veniteliksel verilerin hepsinde doğru bilgiye ihtiyacımızvar. Batılıların söylediği gibi, bir sisteme çöp koyduğunuzzaman, çıkacak olan şey de çöptür. oradan iyi bir şeyyaratamazsınız. Dolayısıyla sağlıklı bir rating alıp, onunüzerinden fiyatlama yapıp, onun üzerinde şirketle çalışıpçalışmayacağınıza veya ne şekilde çalışacağınıza kararvermek istiyorsanız, tabii ki içine doğru bilgilerin girmesigerekiyor. Böyle olduğu zaman da, "Bilançomuz şöyleama bizim bilanço dışında şöyle varlıklarımız da var;kanmız böyle ama aslında bizim kanmiz o değil, bu,"demek bir işe yaramıyor. Bizim buradaki verilerimizikendi kendimize kanıtlamamız fakat onun da ötesindebizle ilişkili olan diğer kurumlara da kanıtlamamızgerekiyor. Bunların başında tabii BDDK geliyor. Bubankacılığı düzenleyen otorite, gelip bizim modellerimizebakacak ve bizim X firmasıyla ilgili o ratinge nasılulaştığımızı soracak. O noktada bu mali tablolarla ve buniteliksel verilerle vereceğiniz her şeyin somut olmasıgerekecek. Takdir edersiniz ki, burada şeffaf olmayan,muhasebe raporlama sistemi ve belge düzeni uygunolmayan fırmalarla bunları yapmak uzun vadede mümkündeğiL.

Bunların sonucunda, Basel II veya buna benzerdüzenlernelerin - Türkiye şu an için Basel i de değil,Basel II de değil, arada bazı ek düzenlemeler getirdi -kısa vadede sıkıntılar olsa da, uzun vadede şunu göstermesibekleniyor: Aşağıdaki grafikte yer alan siyah kalın çizgi,durum kötüleştikçe (A, en iyisi, D, en kötüsü) kredifaizinin artması gerekiyor, yani riske duyarlı fiyatlamayapılıyor. (Şekil S)

Page 60: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

KREDİ FİYATLAMASı»- Finnarun ratinginin"düşük" olması o firmayakredi verilmeyeceğinigöstennemektedir.

Risk Bazlı Faiz

~ Ratingin düşük olmasıkredinin fiyatını, kredi 11..-türünü/limitini ve teminat :.:yapısını etkileyecektir.

~ Banka firmayavereceği kredinin fiyatınıaldığı riske görebelirleyecektir. A+ A A- B+ B B- C+ C C- D

Rating

Rating ==> Firmaya verilecek kredi faizini etkileyecektir.Kredi maliyeti düşecektir.

Rating iyileştikçe==>

Bu aslında, iyi çalışan etkin bir piyasanın göstergesidir.Buna karşılık Türkiye gibi ülkelerde kredi fiyatlaması,grafıkteki açık renkli çizgide olduğu gibi, yani iyi şirketlekötü şirket ayrımına göre yapılır. Kötü şirket derken,kredibilitesi düşük olan şirketi kastediyorum. Kredibilitesidüşük olan şirketle kötü olan şirket arasında fark var amason derece maliyetleri düşük düzeyde. Bunun sonucundasistem, sistemi daha iyi çalışan firmayı yeterinceödüllendirmediği gibi daha kötü çalışan fırmayı da sistemindışına itmek için yeterli çabayı göstermiyor. Takdiredersiniz ki, uzun vadede, daha iyi, daha yetkin, riskinidaha iyi yöneten fırmayı ödüllendiren bir sistem, topyekunülke ekonomisİni de daha iyiye götürür. O yüzden uzunvadede böyle bİr faydası olacaktır.

Bu, bankaların daha az riskli fırmalarla çalışacağı anlamınagelmiyor kesinlikle çünkü bankalar bugün olduğu gibiyarın da portföyünü geniş tutacak ve asgari bazı koşullarıkarşılamak suretiyle her türden firmayla çalışacaklar.Ama tabii ki daha az riskli olan, riskini daha iyi yönetenfirmalarla daha uygun koşullarla çalışacak, örneğinfiyatlamasını daha düşük yapacak çünkü sermayeyeterliliği oranı firmaları buna zorlayacak. Biraz öncesöylediğim asgarİ koşullar şunlardır: En azından şeffafbir raporlama düzeni; sunulacak bazı raporların vebilgilerin tamamıyla doğru olması, şirketin gerçek haliniyansıtması. Bunlar olmadığı sürece bir rating sistemininoluşturulabilmesi mümkün değildir. (Şekil 6)

Rating Kredi Sürecini Ne Şekilde Etkileyecek ...

Rating notu düşük.birfirma için Banka'nın;

• daha çok risk taşıması,

• daha çok sermayeayırması gerekmektedir.

Dolayısıyla Bankalarratingi yüksek firmalarile çalışmayı tercihedeceklerdir.

KötüŞelI'af, güvenilir mali raporlama-muhasebe sistemi

Neticede, firmaların ihtiyaç duydukları finansmankaynağına daha rahat ulaşmaları için, hesap ve kayıtdüzenini uluslararası kabul görmüş standartlarda vegüvenilir mali tablolar oluşturarak geliştirmeleri; veritabaruve raporlama sistemleri için yeterli teknoloji ve insankaynağı yatırımlarını yapmaları; sağlıklı ve zamanındabilgi akışını bankacılık sistemi dahil ilgili kurumlaravermeleri gerekiyor. Kurumsal yönetim tabii ki şirketinboyutuna göre değişir; biz burada çok küçük yapılardaçok karmaşık, çok insan gerektiren bir yapıdanbahsetmiyoruz. Ancak şirketin boyutuna göre artandüzeyde kurumsal bir yapıya gidilmesi, profesyonelyönetim kuvvetlendirilmesi, raporlama düzeninoluşturulması, denetim sistemlerinin yerleştirilmesigerekiyor. Risklerin yönetilmesi başlı başına ayrı bir konuama burada konumuz direkt onunla ilişkili olmadığı içingeçeceğim.

Bunun için de Basel II yol haritası hazırlanmalıdır. Amabunu sadece Basel IIolarak düşünmeyin, gelecekte deminbahsettiğim avantajlardan yararlanmak, bankacılıksistemiyle daha iyi, daha verimli çalışabilmek için birfarkındalık oluşmasılazım, daha sonra bir hazırlık sürecineihtiyaç var, sonra da tabii bütün bu sürecin takip edilmesigerekiyor. (Şekil 7)

FİRMALAR İçİN BASEL II YOL HARİTASı

F arlantlalık

./ Basel U'nin okunupanlaşılması

v' Bankalar ilebilgilendirme görüşmeleriyapılması

.;' Önümüzdeki dönemeilişkin eksikliklerinbelirlenmesi

HtIDI'IIuunav' Kredi ihtiyaçlarırunbelirlenmesi

ol' Mevcut banka kredilerininBasel II çerçevesinde gözden

geçirilmesi ---"~=;;;!!!!!!==!!!v' Firma içi yapılanma v' Verilebilecek ıcminaılann v' Daha iyi rating alabilmekçalışmalarına başlanması gözden geçirilmesi için bankalar ile iletişim

içinde olunması.;. Hesap kayıt düzeni, v' Hazır olunduğunda şarılarraporlama sistemleri. uygunsa rating için dışkurumsal yapı, derecelendirme kuruluşlarınaşeffaflık, vb. başvurulması

~ Firma içinde daha iyirating için çalışmalanndevam ettirilmesi

Neticede, firmaların kurumsal yönetişime önem vererek,finansal kuruluşlara zamanında, yeterli ve doğru bilgiaktarımı yapmaları gerekiyor. Bunun sadece mevcutyapıların sürdürülmesi için yeterli olmadığını ya da sadecebunun için gerekli olmadığını vurgulamak istiyorum. Bumali şeffaflık düzeyine, bu raporlama ve kurumsal yönetimstandartlarına ulaşmak, bankacılık sistemine erişiminyanı sıra yeni ortaklıklar, demin bahsedilen yeni şirketkuruluşları, yurtdışından yabancı ortak bulmada vebirleşmelerde veya yurtdışından finansman sağlamadada şirketler için asgari gerekli koşullar olacaktır.Dolayısıyla bunların, her halukarda sistem için ve reelsektör için gerekli adımlar olacağına inanıyorum.

Dr. Mahfi EğilmezRating deyince aklıma, hep Lehman Brothers'ın AA+aldığı geliyor. Son zamanlarda, eskiden çok ciddiyealdığım rating işi kafamda soru işareti haline geliyor.Ama bu rating yapanın hatasıdır, deyip geçelim.

Son konuşmacımız, PrİcewaterhouseCoopers TürkiyeBaşkanı Cansen Başaran Symes.

Page 61: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Cansen Başaran SymesPricewaıerhousetloopers Türkiye Başkaııı

Benim konum, çok geniş bir yelpaze olan küreselişbirlikleri. Bugünün amacına göre konuşmamı, rekabetve işbirliği, özellikle de İso bünyesindeki Türk şirketleriiçin bütünleşmiş bir dünyada başarı ya odaklı olaraktasarladım. Umarım sunum bittiğinde, sizlerde ileriyedönük birkaç tane ipucu bırakabilirim.

Öncelikle sizi Ocak ayına götürmek istiyorum. Bildiğinizgibi Dünya Ekonomik Forumu, her sene Ocak ayının sonhaftası Davos'ta yıllık toplantısını yapıyor. BizPricewaterhouseCoopers olarak, bu toplantınınbaşlangıcından bir gün önce, her yıl yaptığımız gelenekselküresel CEO araştırmasını burada yayınlıyoruz. Bu sene,50 ülkeden 1.150 yöneticinin görüşleri burada paylaşıldıve bunlar bugün itibariyle de oldukça anlamlı. CEO'larşöyle demiş:

"Önümüzdeki on yıl, şirketler ve hükümetlerin tümdünyada servet yaratmak ve sosyal birlikteliğidestekleyebilecek bir ortam oluşturmak için bir aradaçalışacakları bir dönem; dolayısıyla bu dönem iş dünyasıve toplum için olağanüstü bir süreç olabilir. Dünya hiçolmadığı kadar birbiriyle bağlantılı durumda ve işbirliğiningücü de artık görülmeye başlanıyor."

Buradan anlıyoruz ki, ne şirketimizin ne de dünyamızınproblemlerini tek başımıza çözemiyoruz. Bahsedilenolağanüstü sürecin, son yaşadığımız krizde geldiğinidüşünüyorum. Bu araştırmanın açıklanmasından bir günsonra, yine Davos 'ta, o dönemki İngiltere Eşbaşkanı TonyBlair, sunumunda geleceğe inanmak konusunda şöylededi: "Küreselleşme, işbirliği temellerini köktendeğiştirecek bir güç konumunda. Dünya ve bizlerbirbirimize bağlı durumdaysak, işbirliği içindeçalışabilmemiz için ortak değerlere sahip olmalıyız,beraber çalışmak dışında başka bir alternatifimiz yok.Daha güçlü işbirliğine dayalı bir liderliğe ihtiyacımızvar." Bu sözlerin küreselleşme ve işbirliği için son dereceanlamlı olduğunu düşünüyorum.

Ben sizi buradan 2050 yılına götürmek istiyorum.PricewaterhouseCoopers olarak bizim Mart 2008' de TheWorld in 2050 diye bir raporumuz yayınlandı. Raporoldukça kapsamlı, www.pwc.com/world2050 adresindenulaşabilirsiniz. ama raporun çok güçlü bir mesajı vardıve bu tür sonuçlar aslında başka raporlarda da çıktı. E7ülkeleri geliyor, deniyor. Bildiğiniz gibi G7 ülkeleri,ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada;E7 ülkeleri ise, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Meksika,Endonezya, Türkiye'dir.

Bütün bu krizlere rağmen, 2050'de yine üç büyük ekonomiolacak, dolayısıyla ABD, Çin ve Hindistan' ın yokolacağını hiç düşünmeyelim. Bütün sıkıntıları na rağmenüç büyük ekonomilerden biri olan Hindistan, Çin' den dehızlı büyüyebilecek ama Çin tabii büyük bir ölçekolduğundan daha büyük olmaya devam edecek. Burada,Çin'in bile Vietnam gibi küçük rakiplerle karşı karşıyakalınacağından bahsediliyor. Burada dünyadaki rekabetinacımasızlığını Türkiye açısından biraz düşünelim. Ama

Türkiye, bugünkü perspektiften doğru şeyleri yaparsaAvrupa'nın en büyük ekonomilerinden biri haline gelebilir.Ben şahsen, şirketler için doğru şeyi yaptığımızda bununolmaması için hiçbir neden göremiyorum. Son dört yıldırPricewaterhouseCoopers'ta Avrupa'nın YönetimKurulu 'ndayım ve bu süre zarfında Türkiye 'nin bunubaşarması için aslında önünde hiçbir engelin olmadığınıfiili çalışarak da çok yakından gözlemledim.

Raporun Türkiye basınında yansımalarını aşağıdakiresimde görebilirsiniz. (Şekil i)

Türk Basınında "20S0'de Dünya" Raporu

~----------------~=_:::::::=_.:~u _-----

Türkiye'nin de yer aldığı ETnin 2050'de GTyi geçeceğisöyleniyor. Biraz daha karamsar bir ifadeyse, "BirinciLige 42 yıl kaldı," şeklinde. Aslında bu da anlamlı birbaşlık.

Ben raporun, gelişen yeni ekonomilerle ilgili kısımlarını,biraz Çin'in ve Hindistan'ın dışına çıkarak paylaşacağım,çünkü bu iki ülke hakkında zaten çokça konuşuluyor.Vietnam'ın 2050 yılında Türkiye'ye ulaşma potansiyelivar. İngiltere'nin öngörülen büyüklüğünün %70'ibüyüklüğe ulaşması bekleniyor.

Nijerya, çok ciddi bir büyüme potansiyeline sahip.Potansiyelolarak Hindistan'dan geride olmamasıbekleniyor ve büyüklük açısından 2050'de Türkiye'yeyakın, Mısırı geçen bir ekonomiden bahsediliyor.

Mısır, Filipinler ve Bangladeş de yine raporda yer alıyor.Bunların da yüksek büyüme potansiyeline sahip olduğubelirtiliyor ama Bangladeş'in buna rağmen 20S0'de yinebu ülkelerin en küçüğü olması bekleniyor.

Pakistan, büyüme açısından oldukça üst sıralarda, hattaİran gibi yüksek nüfus artış oranlarına sahip. Pakistan'ınbugün içinde bulunduğu siyasal sorunlar da uzun vadeliekonomisine engel teşkil etmeyecek deniliyor.

Malezya, Tayland keza öyle; uzun vadeli ekonomikbüyümeye ilişkin sağlam bir geçmişleri var ve önümüzdekidönemde özellikle Tayland'daki nüfus büyümesine belbağlamıyor, bunun yerine öngörülen kişi başı GSMH'ninyüksek artışına güveniyor.

Page 62: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Suudi Arabistan'ın, kişi başına düşen GSMH'si dahadüşük ama çok yüksek bir başlangıç kişi başına gelirdüzeyi var ve 2050'ye dek öngörülen en yüksek nüfusartışlarından birine sahip.

Polonya, bildiğiniz gibi geçtiğimiz yılların DoğruAvrupa'nın en gelecek vaat eden ülkesi olarak G7'lerebenzerlik gösteriyor ve hızlı bir şekilde yaşlanan ve azalanbir nüfusa sahip olacağı ön görülüyor.

Şimdi, Dış Ticaret Müsteşarlığı'run 2007 yılı Türkiye'ninönde gelen ticari ortaklarını aşağıda görebilirsiniz. Aslındabizim bu ülkelerle fazla kayda değer bir ilişkimiz yok.Eğer Türkiye olarak biz, geleceğe dönük olarak dünyarekabetinde kendimizi farklı bir yere konumlarıdıracaksak,gideceğimiz pazarlar, dinamiklerini daha iyi anlayacağırnızülkeler açısından başka bir bakış açısı gerektiğinidüşünüyorum. (Şekil 2)

Türkiye'nin önde gelen ticari ortaklan2007 Milyar ABD Dol,İhracat İthalat Ticaret

L Almanya ıı 17., 29.5Rusya 4 7 235 28.2

). ltalya 7.5 LO 17.54 Çin i 13.2 14.25 İngiltere 8.6 55 141

6. Fransa 7.8 13.87. ABD 4.2 8.1 123

R. Ispanya 4.6 43 8.9Q Iran 1.4 6.6 8.0

10. Romanya 3.6 .ı.ı 6.7ll. ısviçre 0.9 5.3 6.2ı2. ı'krayna 1.5 45 6.0i). Hollanda 1.4 4.5 6.014, Belçika 1.7 2.9 4.615. GUncy Kore 0.2 O 4.5

Ka.yn.ak::DIlTlcaıı:IM!lsıeJaflıtı

Önümüzdeki 10 yılı ele alan raporda, kazanma potansiyeliolan global şirketlerle ilgili bir analiz var. Buna göre,kazanan şirketler şu alanlardan olacak:./ Gelişmekte olan pazarlara girebilen perakendeciler./ Önde giden global marka sahipleri./ Medya şirketleri./ Niş ve yüksek katma değerli üretim şirketleri./ Sağlık, bakım ve eğitim hizmetleri sağlayıcıları./ E7 ülke pazarlarına ulaşmayı başaran fınansal hizmet

şirketleri. Bunu aslında günümüzde deyaşıyoruz .

./ Bankalar ve finans şirketlerinin gelişmiş ülkelerdekiağları ciddi bir kar beslernesi yapıyor.

./ Enerji ve altyapı şirketleri

Kaybetme potansiyeli olanlarsa:./ Kitle pazarı üreticileri. Ben bunun altını çok ciddi

şekilde çizmek istiyorum, çünkü bugün Türksanayisinde bu kategoriye giren oldukça çokşirketimiz var.

./ E7 ülke pazarlarına ulaşmayan ve bu piyasalaragirenler karşıs.nda savunmasız hale gelen finansalhizmet şirketleri. Kendimizi bir an için ETnin dışındatutarsak, diğer E7 'lerle ne yaptığımıza bence çokdikkat etmemiz lazım.

./ Uygun yerelortakları ve iş stratejileri olmaksızın E7ülkelerine aşırı odaklanan şirketler. Bu da son dereceönemli, E7'ye gitmek de tek başına yeterli değil,kiminle ve nasıl stratejilere gittiğiniz önem taşıyor.

Sizi aşağıdaki karikatürü düşünmeye davet ediyorum.Bir zamanların saat yelkovancısı, bisiklet lastiği ve sibopvidacısı, bilgisayar klavyesi Q tuşçusu, kendilerini eskimoda olarak görüyorlar ama bir yandan da işlerininkrizden dolayı kötü gittiğini sanıyorlar. Bu aslında bize,işlerin ne kadar hızla değiştiği ve bu hıza ayakuydurmazsanız başına gelebilecekler konusunda benceson derece alarm verici bir husus, onun içinstratejilerimizde dünyanın nasıl değiştiğine mutlaka çokdikkat etmemiz gerekiyor. (Şekil 3)

Bence çoğunuzun bildiği ama yine de iş dünyasındakiinsan olarak önümüzden hiç eksik etmememiz gerekenşey, iş dünyasını şekillendiren uzun vadeli küreseleğilimlerdir. Türkiye'de iş hayatının maalesef çok kısavadeyi göz önünde bulundurduğunu ve Türkiyeajandasında çok mesai harcadığını ve uzun vadeli trendlerizaman zaman çok ihmal ettiğini görüyorum .

Ekonomik faaliyetlerin bölgeler arası değişmesi, yaşlanandünya nüfusu, yükselen ekonomilerde artan tüketici sayısı(biz de onlardan biriyiz), jeopolitik istikrarsızlık, bilgiyeerişimin ve bilgi kullanımının artması, şirket görev vesorumluluklarında artan denetimler, doğal kaynaklardakiazalma, yetenekli işgücü için küresel rekabet, şirketlerindaha büyük ve daha karmaşık hale gelmesi, tüketici vetopluluklara güç veren teknolojilerin gelişmesini içerençok geniş bir spektrum söz konusu. Asıtnda başarılı olmakiçin bunların hepsini doğru yapmak gerekiyor. Bunlarıçok kısa açmaya çalışacağım .

Daha çevreci bir iş hayatına ihtiyacımız var. Türkiye'deçevre dendiği zaman, çok daha romantik şeylerdüşünüyoruz oysa daha çevreci bir iş hayatını, şirket içinsürdürülebilirlik, organik gıda tüketimi, finanskurumlarının çevreci kurumlara yatırım yapmaları, sıfırkarbon, sıfır atık, üretimde daha az zararlı madde, dahaçevreci ulaşım araçları, iklim değişikliğine karşı kurumsaltaahhütler olarak düşünmek lazım. Türkiye'de çevrekanunları yeteri kadar gelişmemiş diye kısır bir mantıktanbakmayalım, ucu çok daha açık, yeni sektörlere de açılançok dinamik bir gelişme olarak görelim.

Page 63: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Farklı kuşaklarla bir arada yaşıyoruz. Burada özelliklebilgisayar ve internet kuşağına dikkatinizi çekmekistiyorum, çünkü bunlar bizim iş yapış şeklimizi oldukçadeğiştirecek. Türkiye'de, "çok iş arayan insan var, yetenekçok bol, herkesle ben işimi görürüm," gibi bir mantıkvar. Oysa bugün dünya rekabetinde doğru yetenekleçalışmıyorsanız, doğru sektörde ve doğru pazarda daolsanız bu iş olmaz. Ben açıkçası bilgisayar kuşağını dageçtim ama internet kuşağının liderlik tarzı işbirliği veperspektifınin, vatandaşlık olarak Türkiye'nin geleceğindeçok ciddi bir rol oynayacağını düşünüyorum. (Şekil cl)

Yetenekli iş gücü için küresel rekabet!Farklı kuşaklar bir arada ...

~Yaş: 65 ve yuk.ansıOluşumçatı: 1~19401ar SavaşveZortukGeneL GörtlnUm: Pnuik

t~Etiti: AdanmışlıkDtmtc GörüşU: SaygıhLiderlik Tarzı: Hiyerarşiİlişkiler: KişiselÖzveri_df' ......

'!'YK~JıYaş: 45-65Oluşum ça~: 1950--1960 lar Genişleme ve AraştırmaGenel Görünüm: IyimsertşEtiCi:Y(lnk:odirilmişOtorite Gonlşü; Sevgi i NefreıLiderlik Tarzı: UıJ8ŞI

~ ?işkiler: Kişisel MemnuniyClJaı...Pm;pekdf: Eldp

1ıı1<m<1.K~Yaş: 5-25Oluşum çeğı: 1990-2000 Ler 24f1 OnlineGenel Gortınflm: UmutlulşEıi#j:Hus11otorite G6ıüş0: Rahat. KibatUderı;k Tııru: "'bmi!!hişk.iler: SadıkPerspektif: Vatandaştık

B~~Yaş: ıs -45Oluşum çağı: 1970-1980 ler Kendine GüvenGenel Oöranam: ŞOpheciIş Eıiti:OengeliOtoritcGOrQşO:Mc:safcliLiderlik Tarza: Yetkinlikhişkiler: Görev Ostlc:nmeye İsreksiz• ...,.,.kd!, KIŞkd

Dijital dünya, world wide web, konusunda sizlere bir şeyhatırlatmak istiyorum. Hepimiz artık bilgisayar başındayızama gün içinde kullandığınız programların birçoğununşirketinizin kendi teknolojisi olmadığının farkında mıyız?Aslında web'de geziyoruz ve çoğu işimizi yaparken(CRM vs.) aslında şirketimizin bir yazılımınıkullanmıyoruz. Bugün birçok şey buralarda. İş yaparkenweb'i, teknolojiyi sakın atlamayın. Bugün web' in gücünübence çok azımsıyoruz. İçinizde kaç kişi second life ileilgileniyor bilmiyorum. Bugün second life ile milyonlarcakişi karşılıklı alışveriş yapıyor, üniversite hocaları dersveriyor, şirketler ürün lansmanlarını buradan aldığı geribildirimlere göre yapıyor. Bu sabah gelen bir mail'e göre,bir restoranda çalışan bir garson, parasını ödemeden gidenkişileri facebook'tan tespit etmiş. (Şekil 5)

Tüketici ve topluluklara güç veren teknolojileringelişmesi

Dijital Dünya, world wide webGoogle • İntemeıin hayatımıza girmesiyle geleneksel iş

modelleri sonsuza kadar değişmiş durumda• ::ıx, ...mı ibanv interne kulrame ını 1'1 uı ve

um ınt.

• Sauş yöntemleri giderek kolaylaşıyor• ~i L -B ,ıeı 1 1\ ıetı ler de kendi

ırünlerirurı anşım 'CI .ccle tm: ıvı

• Sanal dünya gelişiyor

Ki '"11 ını arat• IB~1 Sun Microsystems ('IM:O. Deli Mercedes Benv ,

B\-1\\ Teyota. Sony B\fG gıbı .ıluslcr arasr irmalur busanat dun~ ada faaliyet cstcriy or

• Adidas gerçek dünvadak i ürün lansmanlar.nı second life da",ıgı gen bildirimle-e göre organize ediver

'1'1

Bütünleşmiş dünyada başarılı olmak için, büyümeyimutlaka yakalayacağız ama bunu doğru stratejilerleyapmak zorundayız. Operasyonlarımızı iyileştirmekzorundayız, özellikle bazı hantal Türk şirketleri için bunuçok net söyleyebilirim. "İnsan kaynağı çok," demeyeceğiz,insan kaynağı değil yetenek yönetimine odaklanacağız.Risk yönetimi, olmazsa olmaz. Mevzuat ve düzenlemelereuyum şart. Paydaşlara raporlama da yine olmazsa olmazbir koşul. Buradan Meclis'te tartışılan Türk TicaretKanunu'na bir atıfta bulunmak istiyorum. Hazırladığımızkitapta, Ünal Tekinalp, önsözüne aslında çok doğru birşeyle başlıyor: "Her ülke geleceğini kendi seçer ve belirler.Türkiye'nin içinde yaşayabileceği, yaşamak zorundaolduğu gelecek, 'uygar topluma özgü gelecek'tir."

Biliyorsunuz bu konu yıllarca tartışıldı. Ben sanayi veticaret odalarımızda, Türkiye'ye birkaç beden büyük birkanun tartışmalarının içinde oldum. Ya Türkiye o bedenegirecek ya da Türk iş hayatı rekabet gücünü kaybedecek.Uluslararası piyasaların dilini konuşan bir ticaret, endüstrive hizmet düzeni olmazsa, Türk şirketlerinin yaşam şansıolacağını şahsen ben düşünmüyorum. Önsözde benim debir katkım vardı, orada şeffaflık ve hesap verebilirlikilkesinin altını çizdim. Cüneyt Sezgin de zaten Basel'ianlatırken bu konunun altını çizdi.

Rekabet gücü derken, zaman zaman bir şeyi atlıyoruz.Hepimizin bildiği gibi, rekabet gücü şirket stratejileridüzeyinde yaratılmalıdır ama şirketlerin gelişmesineuygun makro ekonomik ortamın iyileştirilmesi de tabiiki devletin görevi. Dolayısıyla buradaki işbirliği deoldukça önemli. Nitekim Harvard Üniversitesi 'ndenMichael Porter'ın şu sözünü her zaman tekrarlarım:"Şirketleri rekabetçi olmayan bir ekonomi, hiçbir zamanrekabetçi olamaz." Dolayısıyla burada çok ciddi birhükümet-iş hayatı işbirliği gerekiyor.

Krize yönelik on tavsiyede bulunmak istiyorum:

ı. Daha yakından inceleyin: Kurallar değişiyor, inanmakistediğiniz durumu değil resmin kendisini anlamayaçalışın. İş dünyasını nelerin sürüklediğini, neleri en iyiyaptığınızı ve bunun neden böyle olduğunu tam olarakinceleyin. İş dünyasının ekonomik durgunluktan nasıletkilendiğini kavrayın.

2. Kararlılıkla hareket edin: Artan belirsizlik vedeğişkenlikle birlikte sert kararları önceden almak oldukçaönem kazanıyor. Değer açısından itici güçleri veşirketinizle ilgili kilit riskleri ısrarla irdeleyin. Arkanızayaslanıp olacakları beklemeyin, çünkü bu sürecinkazananları toparlanma evresinde en iyi faydayı eldeetmek üzere kendilerini konumlandıranlar olacak.

3. Unutmayın "Nakit" kraldır! Finansmanınız ve işletmesermayenizin iyi durumda olduğundan emin olun,likiditenizi koruyun ve varlık, finansman, fonlamakonularındaki açıklıklarınızı tekrardan gözden geçirin.Finansal ve finansalolmayan taahhütleriniz karşısındaperformansınızı değerlendirin. akit yönetimine yönelikproaktif bir yaklaşım sergileyin.

Page 64: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

4. Gerçekten önemli olan konulara odaklanın: Hangiürün, müşteri ve kanalların değer yarattığını veya değeriyok ettiğini değerlendirin. Mevcut yatırım programlarınızıtekrardan gözden geçirin: Hangi girişimler sizi durdurabilirya da geciktirebilir?

5. Maliyet tabanınızı yönetin: Operasyonel performansıartırmaya odaklanın, maliyet açısından genel kesintilereyönelmektense seçili alanlarda özel kesintileri tercih edin,daha iyi değer ortaya çıkarın, gereksiz karmaşıklıklanazaltın ve iş modelinizin değiştirilmesi gerekipgerekmediğine bakın.

6. Güvenilir "yönetim bilgisi" kilit önemdedir: Sonzamanlarda hiç olmadığı kadar doğru yönetim bilgisineihtiyaç duyulmakta. Açık bir biçimde tanımlanmış KilitPerformans Göstergeleri büyük önem taşıyor. Karar vermemekanizması gerçeklere dayanmaktadır. Karar vermehızı artırılmalıdır.

7. Farklı senaryolar planlayın: Kazananlar çabuklukve esneklik sergiler; şirketinizin gerilemesinin etkileriniyansıtan operasyonel ve işgücüne ilişkin senaryoların birmodelini oluşturun; hızlıca uyum sağlayın; stratejikseçeneklerinizi inceleyin.

8. Çalışanlarınızın değerini bilin: Çalışanlarla düzenlive şeffaf iletişim çalışanlarm şirkete olan bağlılığındabüyük önem taşır. Kilit yetenekleri tespit edin ve bunlariçin uygun teşvikler geliştirin- en iyi çalışanlarınızı eldetutma ve motive etme şirketinizin geleceğini belirler.

9. Paydaşlarınızı unutmayın: Ekonomik gerilemeninpaydaşlannız üzerindeki olası etkilerini değerlendirin;gündemlerini anladığıruzdan emin olun. Algılanış biçimiçoğu zaman gerçekliktir, bu yüzden düzenli ve açık birdiyalog sürdürmek çok önemlidir. Bu konuyu Türkiye'dekimi zaman iyi yönetemediğimizi düşündüğüm içinpaylaşmak istedim.

10. Fırsatlardan yararlanın: Gelecekte ihtiyaçduyacağınız büyüme alanlarında inovasyon geliştirme veyatırımdan vazgeçmeyin; Markanızı unutmayın. Geleceksürekli aklınızın bir köşesinde bulunsun; uzun vadelidüşünün.

Ben, iyimserliğin CEO'nun C vitamini olduğunainanıyorum. Doktorlar, psikologlar, öğretmenler ve koçlar,sağlık ve başarı için iyimserlik öneriyorlar. CEO'larında başanya özgü bazı temel özellikleri var: Uyumsağlayabilen, işbirliğine açık ve çalışanlarına güvenen.

Dr. Mahfi EğilmezBilmediğim bir şeyi öğrenmiş oldum. Aslında ben GoldenSachs'ın E7'lerle ilgili Dreaming with Bricks diye birçalışması olduğunu biliyordum amaPricewaterhouseCoopers 'ınkini bilmiyordum. 2050' deÇin, Hindistan vs. hep aşağı yukarı Avrupa düzeyinegelecekler ve o zaman yaklaşık 4 milyar insanın dörttebiri Avrupalı düzeyinde tüketim yaptığında nasılolacağıhep aklıma takılıyor.

Sorular ve Katkılar

SoruAdım Erbil Payzın. Ömer Bey ilk yansılarında bazıtanımlardan bahsetti. Ben oradan hareketle bir soru sormakistiyorum. TÜBİTAK- TEYDEB tarafından desteklenenprojelerin deneysel geliştirme sınıfına alınıp büyükfirmalara verilen destek oranının %25' e indirilmesidüşünülüyor mu?

Prof. Dr. Z. Ömer CebeciUluslararası mevzuatı onun için anlattım. Düşünülüyormu diye de sorabilirsiniz, düşünülmüyor mu diye desorabilirsiniz. Düşünülrnek zorunda ama bugün mü olur,2013'te mi olur bilinmiyor. Dediğim gibi Avrupa'nınkifarklı, Uluslararası Ticaret Örgütü'nünki farklı.Uluslararası Ticaret Örgütü, iki seviye diyor; birincisitemel araştırma % 100, sanayi araştırması %50. AvrupaBirliği üçe bölüyor, ayrıca firmaları üçe bölüyor, tekli veortaklı diyor, onun için %25'ten %100'e kadar dilimleroluşuyor. Ona şu anda uymak zorunda değiliz ama oradakikatı kurallar dışında daha fazla uygulamalı yani deneyselgeliştirmeye destek veriliyor. Onun için de günlük yapılaniyileştirmeleri deneysel geliştirme sınıfına sokmuyor.Bazı uygulamalarda mazot kullanırken doğalgaza geçişyapmayı, belki biz güzel bir araştırma olarakyorumluyoruz, sanayi çarşısında yapıldığı için sanayiaraştırması olarak görüyoruz ama bunları biz de,sanayicilerimiz de biliyor.

Dr. Mahfi EğilmezDüşünülüyor ama henüz uygulamaya geçmeyecek gibianlıyorum ben.

SoruTÜBİTAK kaynaklarının destekler arasındaki dağılımınasıl acaba? Ne kadar 1001 'e, ne kadarı sanayici yegidiyor? Sanayi Odaları bünyesinde sanayicilerin bufonlardan nasıl yaralanacakları konusunda toplantılardüzenleniyor mu?

Prof. Dr. Z. Ömer Cebeci1001 dediğimiz, akademik, çoğu üniversitelerde yapılanprogramların 2007 gerçekleşme rakamları, yanılmıyorsami30 milyon YTL civarında. Sanayi projeleri, TÜBİTAK 'tai93 milyon YTL idi, bunun üçte biri kadar da D'TM'ninilavesi yani 200 milyon dolar. Bunun için de, savunmave diğer şeklinde iki grup halinde kamu araştırmalarıdestek programmuz var. Onların da önemli bir kısmınısanayi de yürütüyor. Onların da bütçeleri 60 ve 80 milyongibi.

Page 65: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Ayrıca bireylere uzun vadeli ya da kısa vadeli bursdesteklerimiz var. Oların da bütçesi 40 milyon civarında.TÜBİTAK'ın kurum dışına verdiği destek toplamda 500milyon YTL mertebesinde. Hükümetin ilave fon olarakverdiği para, tamamen TÜBİTAK dışında harcananparadır.

Sanayi Odaları ve birçok yerde eğitim faaliyetimiz oluyor.Benim dışında mesela Erbil Bey ne kadar toplantıyapıldığını size anlatabilir. Sanayi Odaları 'nda temsilcileristedi, biz de gelip bizim anlatmamızın sonunungelmeyeceğini, kurum çalışanı uzmanlarındangöndermelerini, Sanayi Elçileri Programı kapsamındaTÜBİTAK' ın Gebze' deki tesislerinde kendilerine eğitimverebileceğimizi söyledik. Bu sayede Sanayi Odası 'nabu konuda bir soru sorulduğunda hemencevaplayabilecekleri ve TÜBİTAK'ta kimlerlegörüşülmesi gerektiğini söyleyebilecekleri belirtildi. Bizözel firmalardan da destek alıyoruz. Daha etkin halegetirmek için biraz daha gayret etmek gerekiyor. Acısöylemek gerekirse, belki sanayinin biraz daha canınınyanması gerekiyor.

SoruSanayi Odası'nda bir Meslek Komitesi'nın Başkanı olarakbu konuda bir şeyler söylemek istiyorum. Bizimsektörümüzde bu konuda farkındalık hemen hemen yokgibi. Kullananı zaten bilmediğim gibi, farkındalığınolmadığını da söylüyorum. Bence bu işin en temelinedoğru gitmekte fayda var. İnsanlar ya da firmalar bunuulaşılmaz bir şeyolarak görüyorlar. Bunun arkasındaysahangi faaliyetlerin Ar-Ge kapsamına alınabileceğini,hangilerinin alınamayacağını bilmernek yatıyor, bu yüzdenpasif davranıyorlar. Mesela, yeni bir ürün geliştirdiklerizaman, bu bir Ar-Ge midir yoksa bir koleksiyon geliştirmemidir şeklindeki farklılaştırmayı ya da sizin bunu neşekilde göreceğinizi bilemedikleri için, bu konudagenellikle pasif kalmayı tercih ediyorlar. Bence sorununen büyük temeli budur.

Prof. Dr. Z. Ömer CebeciO konuda tüm sürecimiz, web sitemizde hem akışdiyagramı şeklinde hem de gelen hakemlerin yazacaklarıraporun başlıklarından öte birtakım kuralları işaretlemekşeklinde yer alıyor. Ama tabii, ilk defa bir işi yapmakoldukça zor. Türkiye'den ilk defa ihracatı belli birkaçfirmanın ya da danışmanın yaptığı zamanı düşünün. Ama80'lerden sonra herkes ihracatçı oluverdi. İlk zamanlarda"biz ihracatı yapamayız ama ihracatı yapana mal satarsak,bizden iyisi yok," deniyordu. Şimdi ücra köşelerdekifırmalar, dünyanın ücra köşelerindeki ülkelere gidip direktbağlantı kurup direkt ihracat yapıyorlar. Ar-Genin de bunoktaya gelmesi lazım. Hiçbir engel yok. Üniversitelerdenbu fikirlerle mezun olanlara firmalarda daha fazla önemverilmesi, iş verilmesi ve onlara günlük üretim değil Ar-Ge yapmaları yönünde baskı uygulanması gerekiyor belkide. Biraz da tahrik amacıyla, "Bakın millet almış, sizalamamışsınız. Hem de sizin vergilerinizden veriliyor buparalar," diye Anadolu'ya gidiyoruz, onlara vergileriyleİstanbul 'daki Ar-Ge 'yi desteklediklerini söylüyoruz.

SoruMehmet Kumbaracı, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği.TÜBİTAK' ın önderliğinde son yı llarda gerçekten iyiçalışmalar yapıldı, teknoloji platformları oluşturuldu.Bilinçli bir şekilde ihracata katkıda bulunan dört beşsektör belirlendi. Ben tekstilde teknoloji platformuüyesiyim. Gerçekten de üniversite, sanayi ve özel sektörkatılımıyla önemli çalışmalar yapılıyor. 7. ÇerçeveProgramı 'nda daha çok yer alabilmek için kendi Ar-Ge'lerini yapan sanayiciler var ama giyim sektöründe birAr-Ge Birimi'ni taşımak çok kolay değiL. Gördüğümkadarıyla, 7. Çerçeve Ar-Ge projelerini tarayan bir birimeihtiyaç var. Bizim gibi Giyim Sanayicileri Derneği ya daTekstil Sanayicileri Derneği, uygulama fabrikası kurabilir,bizim nefesirniz oraya kadar yetiyor ama proje taramakonusunda eksiklik görüyorum. Ama çalışanlarınçalışmaları hep daha iyiye gidiyor.

Dr. Mahfi EğilmezBu yorum üzerine bir şey söylemeye gerek yok herhalde.

SoruSabahki oturumda Dr. Peter Comelius, dünyada küreselekonomi uygulandığı dönemlerde finansal denetimmekanizmasının buna adapte olmaması ve bazı etikolmayan sebepler nedeniyle bu krizin geldiğini söyledi.Biz burada, hem dünyadan örnekler vererek hem deTürkiye için yapılması gerekenleri bugün ve yarıntartışacağız, görüşeceğiz. Finansal denetim mekanizmasınıkuramamış dünya karşısında, Türkiye bu öğütleri finansalşirketlere, KOBİ'lere, bankalara vs verecek. Hükümetinyapması gerekenleri, sivil toplum kuruluşları zamanzaman basın yoluyla veya toplantılarla aktarıyor. Ancaksanayi şirketlerinde bu önerilerin uygulanıpuygulanmadığını kontrol edecek bir denetim mekanizmasınasılolacak? Şirketler kendi başlarına verimli, bu kurallarauyarak çalışıyor diyeceğiz ama gerçekte bu yapılmayacak.Serbest piyasa ekonomisinde denetim mekanizmasını çokaskeri disiplinlerle kurmak tabii ki mümkün değil amabunu bir şekilde yapmayan şirketlerin de istediklerikadarını yapma özgürlüklerinin olmaması lazım. Bumekanizmanın harekete geçirilmesi gerek, aksi halde yinedenetim mekanizması eksikliği nedeniyle şirketler kendibaşlarına birtakım yöntemlerle bu işleri düzeltmeyebaşlayacaklar, sonra Türkiye'de krize ilişkin çözümlerbile bile daha derin hale gelecek. Bu mekanizmanın nasılkurulması lazım.

Dr. Mahfi EğilmezAslında bunu hep tartışıyoruz. Çok zor bir olay. BizBatı'nın bunu kendi içinde çözdüğünü, bizim gibi gelişmeyolundaki ülkelerde bu sıkıntının olduğunu samyorduk.Halbuki biraz önce söyledik, Lehman Brothers gibimükemrnelin bir altında rating almış bir şirkette inanılmazbir denetim dışı, gözetim dışı ya da ahlak dışı bir birikiminolduğunu ve sistemi çökerttiğini gördük. Başka şirketlerde var ama bu çok tipik bir örnekti. Dediğiniz çok doğru,serbest piyasa sisteminde denetimin çok yoğun olduğu,çok kurallara bağlandığı, çok sıkı olduğu bir yerde bütünyaratıcılık ölür.

Page 66: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bu sistemin özelliği, kumanda ekonomisinden farklılığıve yaratıcılığı, biraz esneklik taşımasıdır ama bu esnekliğinde ahlak kuralları içerisinde, genel kabul görmüşstandartlar içinde yürütÜımesi gerekir. Biraz önce CüneytBey'in de değindiği reel sektörün denetimi Basel sisteminegeçtiğimizde bankayla, finansal sistemle yapılacak çünkünormalolarak ilk denetimin buralarda kurulmasılazım.Onların kuracağı sistemle rating'ten geçip de kredialamayacak noktaya geldiğinde, ister istemez reel sektörde kendini düzeltmek zorunda kalacak diye düşünüyorumama dediğim gibi bunlar çok havada laflar. Biz sisteminbunu kendiliğinden çözeceğini düşündüğümüz ülkelerdebizdekinden çok daha büyük sıkıntılar ortaya çıktığınıgördük. Ben, IMF'in esas olarak fonksiyonunun bu olmasıgerektiğini, bugünkü fonksiyonunun tümüyle DünyaBankası'na devredilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zordakalmış Macaristan'a kredi vermek, bir iş değiL. IMF'inesas itibariyle, bu ülkelerin önde gelen insanlarınıntoplandığı, görüş alışverişinde bulunduğu - kikurulduğunda esas amacı buydu - ortak fikirlerin, ortakpolitikaların, ortak denetim mekanizmalarının geliştirildiğibir yer olması lazım. Ne yazık ki böyle olmadı. Bu,küreselolarak da kriz çıkarabilen bir olay, tek tek ülkelerbazında da kriz çıkarabiliyor. Hatırlarsanız bizim 2001krizimiz, esas olarak bankacılık sisteminin kurallarınarkasına dolanmasından çıkmıştı. O zaman Batılı ülkeler,IMF uzmanları, Dünya Bankası uzmanları, bizi, ahbapçavuş kapitalizmi geliştirmekle suçladılar, alayettilerbizimle, ne geri zekalılığırruz kaldı, ne ahlaksızlığımızkaldı. Birden bire Türkiye'dekinin bin misli bir olayAmerika'da patladı. Dolayısıyla burada küresel bir işbirliğive devletlerden farklı bir otoritenin varlığı gerekli. Bununbaşka türlü çözülebileceğini düşünmüyorum. Aksi halde,piyasa sistemi, kişilerin çıkarlarını maksimize etmesi,kurumların ve şirketlerin karlarını maksimize etmesi,siyasetçinin de oylarını maksimize etmesi üçgeni içindeilerliyor ve ekonomi büyürken her şeyin göz ardıedilmesine yol açıyor.

SoruCansen Hanım, Davos'ta yaptıkları sunumda geçen birstatement'ı alıntılamıştı. Bu statement'ta ben iki şeyi netolarak görüyorum. Birincisi, globalleşmenin kuvvetinivurguluyorsunuz. İkinci olarak da bu globalleşmeninortaya çıkaracağı fırsatlardan kaynaklanan bir iyimserlikhavasının hakim olduğunu hissediyorum. ZannedersemDavos'ta bir tek Soroz bunun karşısında bir şey söyledi,onun dışında kimse bunun aksine bir şey söylemedi.İkincisinin yanlış olduğunu, bugün dünyada bunun hiçbirşekilde geçerli olmadığını gördük. Buradan birincisinegeçmek istiyorum. Bu yaşadığımız şeyler, globalleşmeninde aslında sandığımız kadar kuvvetli ya da ilahi bir güçolmadığını göstermeyecek mi acaba? Önümüzdekidönemlerde, biraz daha korumacılığa doğru gitmeyecekmiyiz? Globalleşmeye bu kadar inanmalı mıyız?

Cansen Başaran SymesBunu daha önce başka toplantılarda da ifade ettim, buradada tekrar etmek istiyorum. Biz küreselleşme iyi midir,kötü müdür diye tartışırken küreselleşme oldu, bitti. Birkere bunu kabul etmemiz lazım. Bence bu bir fact ve geri

dönüşü yok. Zaten küreselleşme olsun biz de dahilolalımdiye bir şeyolmadı, bu dünyanın bir gerçeği. Dünya biraraya gelip küreselleşmeye karar vermedi. Herhaldeküreselleşmenin negatif etkisi dünyada çok daha fazlaydıama buna rağmen küreselleşme oldu çünkü bence birpiyasa ihtiyacıydı. Piyasanın ihtiyaçlarının her zamankuralların önünde gittiğine inanan bir irısanım, dolayısıylabizler küreselleşmeyi aslında ihtiyaçlarımız doğrultusundayarattık. Dolayısıyla bu yeni dünya düzenindeküreselleşme olurken, biz bu küreselleşme dinamikleriiçindeki yeni dünya düzenini tartışmadık. Bildiğiniz gibi,bu şirketlerimizde de bir yönetim değişimidir, çünkü sizbir kurallar setinden başka bir kurallar setine girdiğinizzaman, bütün yapısal değişimleri de yapmanız lazım.Dünya bunu yapmadı. Avrupa Birliği, kendisi için dahaortak bir şeyler düşünmüş olmasına rağmen, orada bilezor bir durum yaşanıyor. Burada bir nokta atlandı vedikkat ederseniz artık geriye dönüp küreselleşmenin iyimi, kötü mü olduğu tartışılmıyor. Bu küresel dünyadaişbirliğiyle asıl bir şeyler yapılabileceğine bakılıyor.Geçen seneki Davos'un konusu da işbirliğine dayalıyenilikçilikti. Dolayısıyla bu dünya düzeninde başka birdüzen gerekiyor. Benim ileriye dönük şahsi görüşüm,dünyadaki bütün kurumların, bu yeniden organize olandünyaya göre yeni baştan yapılacağı yönünde. Bundanbir beş sene sonra, bambaşka bir yeni yapıda dünyayıkonuşuyor olacağız. Hatamız, küreselleşme hızla olurkenonun hazırlığını hiç yapmamış olmamız, onun yerineolmalı mı, olmamalı mı diye tartışmamızdır.

SoruBasel II uygulamasına geçilmesi durumunda, yüksekrating almış bir şirketin, piyasa faiz oranının altındaborçlanma imkanı bulunmakta mıdır?

Dr. M. Cüneyt SezginEvet, zaten piyasa faiz oranı dediğimizde, bir tek oranolmayacak ama sermaye yarattığı yükün azalmasınaparalelolarak bundan fayda sağlamasını bekliyoruz. Buşekilde olacağını tahmin ediyoruz ve yurtdışındaki eğilimde bu yönde.

SoruTürkiye'deki bankacılık sisteminde, kaynakların bir kısmıyurtdışındaki bankalardan geliyor ve bunların da faizoranları belli. O bankaların, rating notu yüksek olanfirmalarla çalışması durumunda, borçlandığının dahaaltında bir fiyattan o firmalara kredi vermesi söz konusuolduğunda, bankalar zarar etmeyecek mi?

Dr. M. Cüneyt SezginTürkiye kaynak ihtiyacı içinde olan bir ülke ve tabiihaklısınız, kaynağımızın bir kısmı yurtdışından geliyorama en ağırlıklı tarafı değil. Vadeli, vadesiz mevduatıardankaynak topluyoruz, artı bankaların bir sermayesi var,dolayısıyla banka kendi fonlama maliyetini bir havuzdanoluşturuyor ve buna karşılık da bir havuza dağıtıyor. Buhavuzda da çok farklı risklere sahip olan şirketler var.Maliyetlerde, sadece topladığınız paranın maliyetiniaktarmıyorsunuz. Öyle olsaydı çok daha kazançlı olurdu.Neticede bunların sonunda, bankacılık, daha riskli

Page 67: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

firmalara daha yüksek fiyat, daha az riskli olanlara dadaha düşük fiyat uygulama esnekliğine sahip olacaktır.Bunlar hep göreceli. Bugün bunu yapamaz mıyız diyesorabilirsiniz. Bugün de bunu yapmaya çalışıyoruz amabugünkü hesaplama kriterlerimiz çok farklı. Bugünküsermaye yeterlilik oranı, daha riskli olan firmayıayrıştırmayı sağlayacak bir oran değiL. Teminatına göreayrıştırıyor. Bu bahsettiğimiz rating, teminatına hiçbakmayacak, riskliliğine bakarak fiyatlandıracak.Dolayısıyla, sermaye yeterliliğimizi böyle fiyatladığımızzaman raporlamada buna bir hassasiyet uygulamaimkanmuz olacak. Ama bu hemen bir günde olacak birşey değil, zaman içinde oluşacaktır. Bu sistemegeçtiğimizde, şirketler tarafı, bankalar tarafı, düzenleyiciotorite, piyasanın genel dinamikleri, ancak birkaç seneiçinde uyum sağlar diye düşünüyorum. Basel Il 'ye geçtikdediğimizde olacak bir şey değil, birkaç yıla yayılacaktır.

SoruÖzellikle Çin ve Hindistan gibi ülkelerin büyümeleri,başta siyasi irade, göstermiş olduğu kararlılık ve ortayaçıkarttığı stratejiyle devam eden politikaların sonucundaözel sektörün teşvik edilmesiyle gerçekleşiyor diyedüşünüyorum. Şirketler de büyüyorlar ama siyasi iradeönce bunun yolunu açıyor. 1990'dan beri okuduğumbirçok makalede, Çin'in bilmem kaç yılında dünyanınsayılı ekonomilerden biri olacağı söyleniyordu, nitekimde öyle oldu ve kesintisiz biçimde de öyle devam etti.Türkiye'ye baktığımızda, bir şeyler eksik olduğunugörüyoruz. Nedir anlayamıyorum ama herhalde birkararsızlık var. Bir devlet politikası rm yok, ana stratejimizibelirleyemiyor muyuz? Belirleyemediğimiz içinşirketlerimizi yönlendiremiyor muyuz? Burayatakılıyorum, herhalde problem şirketlerde değil de siyasiiradenin kendisinde diye düşünüyorum. Mahfi Bey, bukonudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.

Dr. Mahfi EğilmezÇok ayrıntılı bir soru; üzerinde çok düşünülüp konuşulmasıgereken bir konu. Bence Çin ile Hindistan işini çokbüyütüyoruz. Ben 2050'de böyle olacağından pek emindeğilim. Bir kere Türkiye, çok erken sendikalaşmış birülke, ücretler yüksek. Çin dediğiniz yerde, hala büyükölçüde köle emeği kullanılıyor. Amerikan, Avrupaşirketleri, emek çok ucuz olduğu için sermayelerini,teknolojilerini alıp Çine gittiler. Ne zaman ki ulaştırmamaliyetleri bundan daha düşük hale geldi, bütünAmerikalılar ve Avrupalılar Çin' e gittiler. Hindistan' i daböyle, bir nevi üretim üssü gibi kullanıyorlar. Tekstili birkenara bırakırsak, Çin'in üzerine Made in China diyeyazdığı ürüne katkısı sadece emek, yer ve ucuzluk. Onundışında, sermaye, girişim, teknoloji, hep Batı'dan geldi.Batılı, sermayesini, teknolojisini Çin'e taşıdı, Çin'deüretim yaptı, emek dolayısıyla ucuza mal etti, mallarıkendi ülkesine taşıdı ve kendileri tüketti. Amerika'daDetroittete üreteceği şeyi, büyük ölçüde Çin'de üretti.Çin de bu satıştan elde ettiği paraları aldı, rezervleriniartırdı; şu anda aşağı yukarı 2 trilyon dolar rezervi var.Bu rezervlerinin de üçte ikisini Amerikan hazinekağıtlanna yatırdı. Şu anda bunların arasında inanılmaz,

tuhaf bir ilişki var. Bunu asla Çin'i ve Hindistan'ıküçümsemek için söylemiyorum. Buradan Çin, bir atılımçıkarıyor ve mutlaka da ileriye gidecek. Türkiye, hiçbirzaman böyle bir şeyle karşılaşmadı. Türkiye'ye doğrudanyabancı sermaye girişi, Türkiye'nin AB ile sözlülüktennişanlılığa geçişiyle başladı, halbuki Çin ve Hindistan'açok da fazla yabancı sermaye giriyor. Bizde de şunadikkat etmek gerek. Türkiye 200 milyar dolarlık birekonomiyken son 5-6 yıldır 720 milyar dolarlık birekonomi oldu. Çiniinin Türkiye bakışı da belki öyleolabilir; son beş yılda ekonomiyi 1,5 kat büyüttülerdiyebilir. Oysa bildiğiniz gibi ilk bakışta şaşırtıcı olanşeylerin altında başka gerçekler var. Bunun önemli birbölümü de kurdan çıktı. Türk lirasını değerli tuttuk,dolayısıyla ilk başta Türk lirası hesaplanan rakamı değersizdolara böldüğünüzde, müthiş bir ekonomi çıkıyor ortaya.Aslında Türkiye çok kötü durumda değiL. Ben bizimşirketlerimizin, bizim sanayimizin Çin'den geri olduğunuasla düşünmüyorum. Bizim başka sorunlanmız var. Bizdemaliyet olayı çok farklı gelişti. Türkiye eğer doğrupolitikaları uygulamaya devam eder, biraz dahazenginleşirse, kamu maliyesindeki bu baskılardankurtulabilirse, biraz vergi indirimleri vs. yoluyla çokbüyük sıçrama yapılabileceğine inanıyorum. E7 ve 2050diye çizilen şeyde, Türkiye hakikaten Avrupa'nın güçlübirkaç ekonomisi arasına girebilir. Çin ile Hindistankonusunda o kadar emin değilim, kafam o konuda kanşık.

Cansen Başaran SymesÇin, bundan iki yıl öncesine kadar, ucuz olduğu için gidipüretim yapılan yerdi ama son iki yılda durum değişti,bunu çok iyi takip etmek lazım. Araştırma geliştirmeye,inovasyona yaptıkları yatırım, Çin' in Güney Afrikakaynakları üzerindeki gücü çok arttı. Çin' i ucuz bir ülkeolarak algılarsak ciddi bir yanılgıya düşeceğimizidüşünüyorum, o yüzden çok iyi bakmak lazım. O gücüaldı, oradan bir dinamik yarattı ama bence şimdi çokbaşka bir mecraya gidiyor.

Dr. Mahfi EğilmezBu kesin doğru. Aslında bugün Çin için söylediğimizi,bundan otuz yıl önce Japonya için de söylüyorduk. Ozaman Japonya'ya giden herkes, Amerikan otomobillerininbirebir kopyalarını görüyorlardı, şimdi Amerikalılar arabasatamıyor, Japonlar satıyor. Bu dinamik Çin'i mutlakaiyi bir yere götürecek. Taklitle, hırsızlıkla, sanayicasusluğuyla vs. başlayan olay, bir süre sonra yaratıcılığa,vs. iyi bir şeye dönüşüyor ama ben Türkiye'nin bunlaranazaran daha ileri bir konumda olabileceğinidüşünüyorum. Burada siyasi irade de çok önemli, yeterki doğru işler yapabilecek durumda olsun.

Page 68: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 69: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

OTURUMIB

Fiziki Ortam

- Sanayinin Yerleşimi- İstanbul Ekonomisi: Plan ve Sanayi- Çevre ve Sanayi: Kyoto Protokolü- Alternatif Enerji ve Maliyeti- Sanayi ve Deprem

Oturum BaşkanıDr. Can er Zanbakiso Çevre İhtisas Kurulu Başkan Vekili

KonuşmacılarProf. Dr. İbrahim BazİMP ve Kentsel Tasarım Merkezi Koordinatörü

H. Uran TiryakioğluiSO-KATEK Başkanı

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaT. C. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı

Prof. Dr. Mete ŞenDünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Bşk. Yrd.

Prof. Dr. Mikdat KadıoğluİTÜ Afet Yönetim Merkezi Müdürü

Page 70: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oturum BaşkanıDr. Caner Zanbakİso Çevre İhtisas Kurulu Başkan Vekili

1949 yılında İskenderun'da doğdu. 1971 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi'nden mezun olanDr. Zanbak, doktorasını ABD Illinois Üniversitesi'nde tamamlamıştır. İTÜ'de başladığı akademik kariyerini 1981yılından itibaren ABD Kent State Üniversitesi, Ohio; South Dakota School of Mines, Rapid City (Doç. Dr.) ve part-time olarak Civil Engineering Department, Illinois Institute of Technology, Chicago'da (Prof. Dr.) 1994 yılına kadarsürdürmüştür. Dr. Zanbak 1984-1994 yılları arasında ABD'de geoteknik, atık yönetimi ve çevresel yönetim konularındadanışmanlık hizmetleri veren Woodward-Clyde Consultants şirketinde partner olarak çalışmıştır. 1994 yılı sonrasında,Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği tarafından yürütülen "Responsible Care - Üçlü Sorumluluk" programınınkoordinatör!üğünü yapmakta olup halen İstanbul Sanayi Odası Çevre İhtisas Kurulunun Başkan Vekilidir.

KonuşmacılarProf. Dr. İbrahim Bazİstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi Koordinatörü

1955 Yılında Konya'da doğdu. 1976 yılında Selçuk Üniversitesinden Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisi olarakmezun olmuştur. 1977-1984 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı adına Oxford ve Glasgow Üniversitelerindeburslu öğrenci olarak yüksek lisans ve doktora öğrenimlerini tamamlamış, iş hayatına Selçuk Üniversitesinde öğretimüyesi olarak başlamıştır. Hacettepe Üniversitesi ve Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünde sırasıyla öğretim üyeliğive çeşitli akademik görevlerde bulunmuş, 1988 yılında Doçent, 1994 yılında Profesör olmuştur. 1992-1993 yıllarıarasında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanı danışmanlığı yapmıştır. 2005 yılındanberi İBB Başkan Danışmanlığı ve İBB 'ye bağlı İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım MerkeziKoordinatörlüğü Görevini yürütmektedir. İmar uygulamaları, Coğrafi/Kent bilgi sistemleri, Planlama, Röleve alım,Çizim ve Modellerne, Uzaktan Algılama, Tapu ve Kadastro Mevzuatı, Kentsel Dönüşüm Konumlarında çok sayıdauluslararası ve ulusal araştırma çalışmaları olan Baz evli ve iki çocuk babasıdır.

H. Uran Tiryakioğluİso Kalite ve Teknoloji İhtisas Kurulu (İSO-KATEK) Başkanı

1949 yılında İstanbul'da doğdu. 1972 yılında ODTÜ'den Elektronik Mühendisi olarak mezun oldu. İş hayatına PTIAraştırma Laboratuarı'nda başladı. 1974 yılından başlayarak Beko Elektronik'te sırasıyla Atölye Şefliği, FabrikaMühendisliği, Üretim Müdürlüğü, Teknik ve Üretim Genel Müdür Yrd. olarak fabrika yönetiminin birçok alanındaçalıştı. 28 yıl içinde, endüstri yönetimi konusunda uzman olan Tiryakioğlu, sanayi sektörü genelinde ve Koç Topluluğuşirketlerinin yanısıra, çeşitli Amerikan, Japon, Alman, İngiliz ve Kore şirketleri ile çalışmalar yürütmüştür. Halenbir elektronik firmasında üst düzey yönetici olarak çalışmakta, İstanbul Sanayi Odası 41. Grup Elektronik SanayiiMeslek Komitesi Üyesi, İSO-KATEK Başkanı, Koç-Yönder, TESİD, TÜBİTAK MAM, UME Yönetim KuruluÜyesi olarak ve DPT beş yıllık planları çalışma grupları ve YOİKK üyeliği vasıtası ile genelde ülkemizin sanayi,ve özelde elektronik sektörünün gelişimi için danışmanlık yapmaktadır.

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaT.C. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı

1945 yılında Çankırı 'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Çankırı 'da tamamladıktan sonra girdiği İTÜ İnşaat Fakültesi'nden1969 yılında mezun oldu. Aynı yıl mezun olduğu fakültede asistanlığa başladı. 1971-1972 yıllarında Hollanda'nınDelft şehrinde devam ettiği programı tamamlayarak Çevre Mühendisi unvanını aldı. 1974'de Çevre Doktoru unvanınıaldıktan sonra 1974 ve 1975 yıllarında Delft Teknik Üniversitesi 'nde doktora sonrası çalışmalarda bulundu. 1979yılında Doçent olan Hasan Zuhuri Sarıkaya 1981-1990 yılları arasında Suudi Arabistan Cidde Kral AbdülazizÜniversitesi 'nde ders verdi ve araştırmalarda bulundu. 1990 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre MühendisliğiBölümü'ne Profesör olarak tayin edildi. 1991-1994 yılları arasında aynı yerde Bölüm Başkanlığı yaptı. 1994-2002tarihleri arasında İSKİ Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevlendirildi. 2003 tarihinde Çevre Bakanlığı Müsteşarlığıve aynı tarihte Türkiye Çevre Koruma Vakfı Başkanlığı, Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığının birleştirilmesindensonra da 2003 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarlığı görevine atandı. Aynı yıl Karadeniz'in Kirliliğe KarşıKorunması Komisyonu Başkanı oldu. Su kirlenmesi kontrolü alanında 150 civarında bilimsel yayın ve araştırmasıolan Hasan Zuhuri Sarıkaya evli ve üç çocuk babasıdır.

Page 71: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Prof. Dr. Mete ŞenDünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Başkan Yardımcısı

1948 yılında Saray'da (Tekirdağ) doğdu. 1970 yılında İTÜ Makina Fakültesi'nden mezun oldu. 1975-1980 yılındaVon Karman Akışkanlar Dinamiği Enstitüsü'nde (Brüksel) Araştırma Asistanlığı yaptı ve 1980 yılında BrükselSerbest Üniversitesi 'nde doktorasını tamamladı. 1991-1995 yıllarında İTÜ Enerji UYG-AR Merkezi Müdürlüğü,1995-1998 yıllarında Trakya Üniversitesi çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanlığı yapmıştır. DPT 9. Kalkınma PlanıEnerji İhtisas Komisyonu üyeliği, 2000 yılında başladığı İTÜ Makina Fakültesi Hidromekanik ve Hidrolik MakinalarAnabilim Dalı Başkanlığı, 2005 yılında başladığı Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Başkan Yardımcılığı,Von Karman Akışkanlar Dinamiği Enstitüsü (Brüksel) İcra Kurulu ve Genel Kurul üyeliği ve Avrupa TurbomakinalarKonferansı (Brüksel) Düzenleme Kurul üyeliği görevlerine devam etmektedir. Avrupa Komisyonu 7.ÇerçeveProgramı Havacılık Alanı'nda Değerlendirme Hakemi olarak görevalan Prof. Şen 1980 yılında İTÜ'de başladığıakademik kariyerine Öğretim Üyesi olarak devam etmektedir.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğluİstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi Müdürü

1961 yılında Maçka'da doğdu. Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü olan Kadıoğlu 1984 İTÜ MeteorolojiMühendisliği Bölümü mezunudur. Atmosfer Bilimleri konusunda 1987' de Master ve 1991' de Doktorasını ABD 'ninMissouri-Columbia Üniversitesi'nden alan Prof. Dr. Kadıoğlu TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası MarmaraBölge Temsilcisi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Üyesidir. Sinoptik Meteoroloji, Sayısal Hava Öngörüsü,Uygulamalı Klimatoloji ve Afet Yönetimi konuları ile ilgilenmektedir. İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve UzayBilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı ve İTÜ Afet Yönetim Merkezi Öğretim Müdürü'dür.Hürriyet Gazetesi Seyahat ekinde yazı yazmakta ve Açık Radyo'da Cuma sabahları Havadan-Sudan adlı bir programyapmaktadır.

Page 72: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 73: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dr. Caner Zanbakiso Çevre ihtisas Kurultı Başkan Vekili

Bu oturumda işlenecek olan konu, sanayiyle ilişkili olarakçevre ve çevre teknolojileri başlığını taşımaktadır.Kongrenin bugünkü oturumunda altı kişi olacaktık ancakSayın Oktay Tabasaran, Paris'te olması nedeniylegelemedi. Sayın Müsteşannuz Prof. Dr. Hasan Z. Sarıkaya,Dünya Su Formu ile ilgili toplantılara katılmış olmalarıve Sayın Tabasaran'ın ricası üzerine kendi sunumundabu konudan da bahsedeceklerini belirttiler.

Oturumu açmadan önce, giriş olarak imalat sanayindekentsel ekonomik gelişme dinamiği üzerinde bir konuyaçok kısa olarak değinmek istiyorum. Aşağıdaki grafik,Istanbul Metropoliten Planlama grubu IMP'de 2007yılında yapmış olduğumuz sunumdaki bir modellemedenalınmıştır. Ekonomik açıdan gelişmiş her metropolüngeçmişinin o şehirlerdeki sanayi tarafından desteklendiğigerçeğinden hareketle, ekonomik gelişme düzeyi ilemetropollerde yerleşik imalat sanayi büyüklüğü arasındaaşağıdaki tür bir kavramsal ilişki olduğunu düşünebiliriz.(Şekili)

Ltmd,...P.';s ....

!lkwYo'*.Tokyo

Ekonomik Gelişme (Kişi b... ,n. GSMH)

Bu eğri üzerine, örnek olarak bazı metropol isimlerikoyduğumuzda, ekonomik gelişme düzeyi yüksek, yanikişi başına GSMH'sı yüksek olan New York ve Tokyogibi şehirlerin grafiğin en sonunda olduğu, diğer şehirlerinise bu tür bir eğri üzerinden gitmekte olduğunuvarsayarsak, kentlerin ekonomik gelişme sürecinde belirlibir çıkış ve inişten geçtiğini görebiliriz. Aşağıda grafikolarak belirtildiği üzere, geçmişteki örneklerebaktığımızda, Cleveland ve Detroit gibi şehirlerde yerelsanayideki gerilemenin bu metropollerde büyük ekonomikçöküşlere yolaçtığını da yaşamış bulunuyoruz. (Şekil 2)

TiCGNt, Tlrinn ... Diğ..- Hzmıtt Sc.ktöri";noa Sağkırdı

• ILAVE Eleonomik lCatLO rK.mp.. ""y .. 1• Kom", "hirı.,.. Kayan Sanayi kcrti<ıl....

I.cfıdroo,Paris, ...

Ekonomik Gelişme (Kişi baş,n. GSMH)

Örneğin Detroit'te, ı980-1982 sürecinde imalat sanayindebelli bir çöküş olduktan sonra yerel ekonomi tekrarcanlandi. ancak bunun için sübvansiyonlar gerekliydi.Bir başka sanayi şehri olan Cleveland'da 1981-1983'teresesyon oldu ve milli gelirinin artabilmesi için teşviklergerekti. Ancak, diğer taraftan Londra, Paris gibi şehirlerdesanayi planlı olarak, ticaret ve diğer hizmet sektörlerincesağlanan ilave ekonomik katkıyla yani şirketlere ve sanayikuruluşlarına belli ödemeler yaparak, metropol dışınakaydırılmıştır. Bu durum şu anda bizim, IMP'nin deİstanbul'u planlamakta gösterdiği bir yaklaşımıarıdırmaktadır; ancak, şirketlere ve sanayi kuruluşlarınaverilmesi gereken destek ve teşvikler açıklığakavuşmamıştır. Şehirlerde yerleşik sanayi büyüklüğüaçısından, İstanbul'u hiHii daha mavi ok üzerindegördüğümüze dikkatinizi çekmek istiyorum.

İstanbul'un ekonomik gelişmesinin sekteye uğramadansürdürülebilmesi için hangi yolun takip edileceğikonusunda bizlere bilgiler vermek üzere bu oturumdabeş konuşmacımız bulunmaktadır.

Prof. Dr. İbrahim Bazistanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi Koordinatörü

İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel TasarımMerkezi (İMP) tarafından sürdürülen İstanbul sanayiaraştırmaları üzerine oluşturulan sanayi raporlarındanbilgiler aktaracağım. Bu doğrultuda sunumum başlığıİstanbul'da Sanayinin Mekansal Gelişimi ve Gelecek içinÖngörüler. Başlangıçta İstanbullular ve genel sanayicilerleilgili tanımlar ve yaklaşımlara kısaca değindikten sonraİstanbul sanayisinin mevcut durumunun analizinebakacağız. Daha sonra İstanbul sanayi alanları içinöngörülere bir miktar değineceğiz. Ardından IMP'degeliştirilen İstanbul metropoliten alan sanayi gelişimöngörülerine ilişkin stratejilerden bahsedeceğiz. Sonolarak bildirimizi bir sonuç değerlendirmesiyletamamlamış olacağız.

İstanbul'daki kent-sanayi ilişkisine baktığımız zaman,kent büyüklüğünün ve sanayinin birbirini büyüten ikiolgu olduğunu görüyoruz; kent büyüdüğünde sanayi,sanayi büyüdüğünde de kent, birlikte büyüyebiliyorlar.Böyle olmakla birlikte, İstanbul'un bazı özelliklerinin debilinmesinde fayda var. Şu bir gerçektir ki İstanbul,ülkemiz ekonomisine önemli katkılar yapan ender

Page 74: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

kentlerimizden bir tanesi. Ancak tabii İstanbul, bunusahip olduğu sanayi ekonomisine borçlu. Sanayiekonomisiyle birlikte İstanbul'a yerleşme düzeni açısındanbakıldığında, maalesef kentsel işlevlerle sağlıklı bir ilişkikuramadığını görüyoruz. Bu durum, günün birinde öylebir hale geliyor ki kent içerisinde sanayinin gelişimininönündeki en büyük engellerden birisini teşkil ediyor.

İstanbul 'daki sanayinin gelişimine ilişkin geçmiştengünümüze yapılmış öngörülere ve bugün gelmişolduğumuz noktaya bir tespit açısından baktığımızdaşunları söyleyebiliriz. Burada görüldüğü gibi sanayiplanlamasında özellikle İstanbul hedefleri konusunda çokciddi sapmalar vardır. Hiçbir şekilde geleceğe yönelikbir projeksiyon yapamadığımız ortaya çıkıyor. Bu daİstanbul 'un kontrolsüz büyüdüğüne dair en büyükişaretlerden birisi olarak karşımıza geliyor. Biraz öncebelirttiğim gibi sanayinin gelişimirün önündeki en büyükengellerden birisinin kendisi olmasının nedenlerindenbiri de budur. (Şekil l )

ESKİ PLANLARDA SANAYİ ALANLARI ÖNGÖRÜLERİ

1966 İstanbul Sanayi Planı 1140,5 ha - 5,4 m'! kişi

1980 İstanbul Nazım Planı 7100 ha- LO m'! kişi

gerçekleşen (2006) 11.000 ha- ıo m'! kişi

sanayi tesislerinin toplamının %S2.2'si;işgücünün %40'1 İstanbul'da DIF. (1987)

öngörülen/erin çok üzerinde ve plansız gerçekleşen sanayileşmeiçme suyu havza/arını ve kentin tüm doğal yapısını

tehdit etmektedir

2004 yılının sonlarından itibaren başlanan, öncelikli olarak1/100.000 ölçekli İstanbul çevre düzeni planıaraştırmalarında ve daha sonra bilahare yürütülen 1/25.000ölçekli Nazım İmar Planı tasarı çalışmalarında IMPtarafından, İstanbul için bir vizyon geliştiriidi. Buvizyonda, biraz önce bahsettiğim çarpık planı düzeltmekadına, İstanbul 'un ekonomisini, acaba sanayiekonomisinden bilgiye dayalı hizmet ekonomisinedönüştürebilir miyiz diye araştırdık. Bunun ne şekildeoluşturulabileceğine dair de stratejiler geliştirmeyeçalışıldı.

Bugün İstanbul'da yaklaşık 1.250.000 kişi sanayideistihdam ediliyor ve üretimin de kabaca 11.000 hektarlıkalanda yapılabildiğiniz görüyoruz. İstanbul genelinebaktığımızda, sanayinin kentin içleri dediğimiz alanlardakaldığını, etrafında gecekondulaşmalar olduğunugörüyoruz. Yani bir tür çarpık yapılaşma, maalesef sanayialanlarıyla iç içe geçmiştir. Tabii ki bu kendiliğindenotaya çıkmamıştır. Geçmişte acil arz talep döngülerikapsamında gelişmiştir. Kendiliğinden doğalolarakoluştuğundan, gerekli yasal tedbirler de ortayakonmadığından bugün bu tabloyla karşılaşıyoruz. Budüzensiz yapılaşmalar, doğal yapı sınırlarında, suhavzalarında ortaya çıkmaya başladıkça kentin sorunlu

alanları haline gelmiştir. Bugün için bu alanlar, İstanbul'unçözüm bekleyen alanları, bir başka deyişle de yeniişlevlerle dönüşüme tabi tutulması gereken alanlar şeklindebugün çalışma konularımızı teşkil etmektedir.

Kent içerisinde kalan alanlar, karşımıza bugün bir fırsatolarak çıkabilmektedir. İstanbul'u coğrafi olarak elealdığımızda, doğal yapı olarak bakıldığında İstanbul'unhem üzeri itibariyle olan alanlarının ya mutlak tarımalanları, ya içme suyu havzaları ya da orman alanlarışeklinde olduğunu görürüz. Artık İstanbul 'un daha kuzeyedoğru ilerlemesinin, çevresel değerlerden ödün vermemekkaydıyla mümkün olamadığını görüyoruz. Verirsek bununbir bedeli olacaktır. Kent içerisinde sıkışıp kalmış olansanayi alanları da, biraz önce belirttiğim gibi fırsat alanlarışeklinde karşımıza çıkabilir. Sanayinin dönüşümü,sanayinin kendi kendini yenileyebilmesi, modernizeedebilmesi açısından fırsat değerler olarak da görülebilir.Bunun nedeni de kent içerisinde arsa taleplerininkarşılanamaz olması dolayısıyla, bu sıkışıp kalmış olansanayi alanlarındaki arazilerin, yüksek değerde kıymetbulabilmesidir. Bu durum, merkezde kalan, gelişme fırsatıbulamayan sanayi tesisi ve alanlarının daha ucuzmaliyetleri olan kentin dış çeper alanlarına kaydırmatalep ve arayışlarını da beraberinde getirmektedir.

Aşağıdaki haritada İstanbul' daki organize sanayi alanlarırulekeler olarak görüyoruz. Buradaki doluluk, boşluk oranınıda görebiliriz. Kent içerisinde o kadar sıkışıp kalmışsanayi alanları varken kentin çeperlerinde veya uygunyerlerinde yerleşmiş bulunan organize sanayi bölgelerindede neredeyse çoğu yerlerde yarıya yakın ya da üçte biroranında doygunluk alanlarının da olabileceğigörülmektedir. Buradan anlıyoruz ki kent içerisindekisanayi alanlarının taşınabilmeleri arazi büyüklüğüaçısından mümkündür. (Şekil 2)

İstanbul Sanayi AJanlan -~- -- -=-..===:_-~'IHM.()(Rlca aoVAYI!:'~05II

-..lll. f ......'

Kent içerisinde sıkışıp kalmış sanayi alanlarının büyüklüğütakriben 4.706 hektardır. Bu alanların çeşitli fonksiyonlaradönüştürülebileceği de IMP'de yapılan araştırmada ortayaçıkmıştır. Tabii burada bu alanlardan sanayiyi tamamençıkaralım gibi bir düşünce söz konusu değiL. Sanayiekonomisinin katma değerin yükseltilmesini mümkünkılacak ileri teknoloji sanayilerine dönüşümünü bualanlarda teşvik edebileceğimizi tespit ettik, yani

Page 75: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

alışılagelmiş imalat sanayi gibi sanayilerden çıkıp ileriteknoloji sanayilerine dönüşümü de buralarda teşviketmek mümkün görünmektedir.

Biz İstanbul'da metropoliten alandaki sanayileri üç gruptatasnif ettik. Baktığımızda, doygunlaştırılacak sanayialanlarının genellikle kentin çeperlerine doğru yer aldığınıgörü yoruz. İşlevleri farklılaştırılacak alanlarınsa, dahaziyade kentin merkezi denecek alanlarda sıkışıp kaldığınıgörüyoruz. (Şekil 3)

İstanbul MetropoUlen Alanı'nda sanayi alanlarına yönelık üç temel yaklaşım.

o IŞLEvi FARKL1LAŞTIRlLACAt< SANAYI AlANLARI

• OOYGUNlA$TIRlLACAK SANAYI ALAHLARJ

Buradan yola çıkarak öngörülerimiz şunlardır:1. İşlevi farklılaşacak sanayi alanlarımız için

önerilerimiz var. Bunların gelecekte çeşitli hizmetsektörlerine hitap edebilecek alanlar şeklindedüzenlenebileceğini öngörüyoruz.

2. Doygunluk düzeyi sağlanacak OSB alanlarını,doluluk boşluk kapasitelerine göre değerlendiriyoruz.

3. Mevcut sınırlar içinde sağlıklılaştınlacak sanayialanları için öngörülerimiz var.

4. Desantralizasyon önerilirniz var. Bu sanayilerinİstanbul sınırları dışına, belki bölge sınırları dışınada çıkma ihtiyacı söz konusu olabilecek.

Biz bu çalışmaları, Avrupa yakasında ve Anadoluyakasında olmak üzere iki ana başlık altında topladık.Avrupa yakasındakileri, Göller Arası ve Merkezi İşAlanları Etkileşim Alanı Planlama Alt Bölgesi Çalışmalarıbaşlığı altında, Anadolu yakasındakileri de AnadoluYakası Güney Planlama Alt Bölgesi Çalışmaları adıaltında yaptık.

Aşağıdaki resimde Avrupa yakasında, işlevlerifarklılaştırılacak sanayi alanlarıyla ilgili tespitler yeralıyor. Bu resimdeyse Anadolu yakasında, işlevlerifarklılaştırılacak sanayi alanlarıyla ilgili tespitlergösteriliyor. (Şekil 4, 5)

"i~"'dCI"""o.lIm t K.... ı çd,m,,::'::t.::::::(".1 ...... "1 ... ~ ii'_~

A(,ı; Yqal ....... DOmIOtCImCcvıd,IIı..-~

İşlevi değiştirilecek alanlarla ilgili olarak 1995 Nazımİmar Planı'nda da öneriler olduğunu hatırlatmakta faydavar. Bu alanlar, Batı yakasında Zeytinburnu, Yenibosna-İkitelli aksı, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa ve Silivri, Doğuyakasındaysa Kartal gibi bölgelerdir. Bu bölgelerde çalışantoplam nüfusun 200.000'in üzerinde olduğunu söylemekmümkündür. Desantralizasyon kapsamında veyadoygunlaştırma kapsamında bu istihdamın rahatlıklahareket ettirilebileceğini de öngörüyoruz.

Sağlıklılaştırılacak alanlar, Ümraniye, Dudullu, Hadımköygibi sanayi bölgeleridir. Doygunluk düzeyi artırılacakalanlarla ilgili tespitlerimiz OSB 'ler üzerindedir. OSB 'lerinkullanılmayan kapasitelerinin değerlendirilmesi içinmevcut durumun ortaya çıkardığı sorunların bertarafedilmesi gerekmektedir. Bu alanlar rehabilite edilerekgerekli koşullar sağlandığırıda, bunların 395.100 işgücükapasitesine ulaşması beklenmektedir. Bunlara ilişkindeğerlendirmelerde İkitelli, Tuzla, Beylikdüzü, TekstilkentOSB 'lerinin istihdam kapasitelerinin değerlendirilmesisöz konusu olabilir. Bunlarla ilgili özet tablo aşağıda yeralmaktadır. Önerilen doygunluk alanlarındaki kapasitelerlebirlikte İstanbul'daki mevcut istihdamın da üzerindetakriben 400-450 bin civarında ek istihdamınyaratılabileceği ortaya çıkmaktadır. (Şekil 6)

Page 76: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Tablo 1.1stanbul Metropoliten Alanında MOdahale Alanları ve Sanayi PotansiyelleriM.vcut ön.rı Toploam

Istihdam Istihdam

i.Mevcut Sınırlar ıçınde SaOItkh~tınlacak Atanlar 854 900 8504.900(Oudulu. Kwaç. SaIıç ........ G... ,.....Buyukçekmece)

2-Sanayi JŞIeYı Far1ddaşacak AIar1ar(ıkitelli Prestij Alanı, Zeytinburnu, Bayrampaşa,Kar't3l, Samandıra, Sarıgazi, Sutlanbeyh, S.vn,GazJOsmanp;ışa, Maitepe, KadıkOy)3. Me\fut sınlı1ar ıçınde DoygLri.ık Düzeyı~OSBAlaNarl(ikiteli ASS, Tuzla OSB, 0UdUHU ASS, BeylikdüzOOSB, Tekstifkent)NA Topl.;ıım... IMA Yakın Çevre (Gebze, Çortu, ÇeftelkOy)

223000

1n 100 223000 395 100

1.250.000 1.250.00086 100 374000 460 100

1.336.100 1.710.100

Desantralizasyonla ilgili önerimiz, mevcut sanayilerinmetropoliten alanın dış çeperlerine kaydırılmaları ya datransfer edilmelerine yöneliktir. Buradaki desantralizasyonişlevinin, sanayinin dengeli kalkınmasında bir araç olarakkullanılabileceğini de düşünüyoruz ve dengeleyici,destekleyici bir politika olarak da dile getiriyoruz.Gelişim öngörülerine ilişkin stratejileri de, Sanayi GelişimStratejileri ve Mekansal Gelişim Stratejileri başlıklarıaltında değerlendirebiliriz.

Sanayi Gelişim Stratejileri:a. Sanayinin dünya koşullarındaki rekabet gücünü

arttırmaya dönük ileri teknoloji kullanan ve katmadeğeri yüksek sanayine dönüşüm ve gelişimininteşvik edilmesi.

b. İleri teknoloji kullanan ve katma değeri yükseksanayi türlerine geçişi hızlandıracak önemli birpotansiyelolarak KOBİ'lerin gelişiminin teşviklerledesteklenmesi.

c. Teknoparklann hem niteliksel hem de nicelikselolarak etkinliğinin arttırılması.

d. İleri Teknoloji Araştırma Bölgelerinin yaşamageçirilmesine dönük teşviklerin oluşturulması.

e. Sanayi - Üniversite İşbirliğinin güçlendirilmesi vesürekliliğinin sağlanmasının teşvik edilmesi.

f. Doğal afetler bakımından risk taşıyan İstanbul'dasanayinin yığılmasının ülke geleceği bakımındanyaratacağı olası dezavantajları ortadan kaldırmakiçin İstanbul'daki sanayi yükünün azaltılmasınınteşviklerle desteklenmesi.

g. İstanbul'da sanayinin yükünün azaltılması yönündeülke içinde yerel girişimciliği destekleyen sanayiodaklarının teşvik edilmesi.

h. İstanbul'da sanayinin yükünün azaltılması yönündeİstanbul dışındaki OSB 'lerdeki doygunluk düzeyinisağlamak yönünde teşviklerin verilmesi.

i. Rekabet gücü yüksek sanayi sektörlerinin kaynak-kapasite gelişiminin değerlendirilmesi ve busektörlerin öncelikle teşvik edilmesi.

j. Kentsel yaşam kalitesinin arttırılması yönünde sanayialanlarının "çevre dostu" haline getirilmesi.

Mekansal Gelişim Stratejileria. İstanbul 'un doğu ve batı çeperlerinde yer alan

OSB'lerin doygunluk düzeylerinin sağlanmasınınteşvik edilmesi ve bunların sanayi tampon bölgelerihaline getirilmesi.

b. İstanbul Metropoliten Alan içinde; özellikle merkezalanlarda kalan sanayi alanlarının,'sanayi işlevifarklılaştırılacak alanlar' olarak belirlenmesi ve buyönde teşviklerin sağlanması.

c. İstanbul Metropoliten Alan içinde; özellikle havzasınırları içinde kalan sanayi alanlarının, 'mevcutsınırlar içinde sağlıklaştırılacak alanlar' olarakbelirlenmesi ve bu yönde teşviklerin sağlanması.

d. İstanbul Metropoliten Alan içinde özellikle OSB 'lerin'mevcut sınırlar içinde doygunluk düzeyi sağlanacakOSB alanları' olarak belirlenmesi ve bu yöndeteşviklerin sağlanması.

Bütün bunlardan sonra sonuç olarak şunları söylemekmümkün:./ İstanbul'da sanayinin desantralizasyonu için iki

aşamalı stratejiler bütünü oluşturulmalıdır../ Öncelikle İstanbul yakın çevresinde ve bölgedeki

sanayi potansiyelleri değerlendirilmelidir../ Diğer yandan bölge dışında yerel dinamikleri harekete

geçirerek dengeli gelişmeyi teşvik eden stratejileruygulanmalıdır.

./ Desantralizasyon koşulları, Metropoliten Alan içindeve dışında oluşturulmalıdır.

./ Metropoliten alan içinde konumu nedeniyledezavantaj oluşturan katma değeri düşük ve kirleticisanayi alanları (havza içinde, kent merkezinde kisanayi alanları gibi) öncelikle ele alınmalıdır.

./ Diğer taraftan, öncelikle metropoliten alan içindekikapasitelerin değerlendirilmesi ve etaplar halindeyakın çevre alanlardaki sanayi potansiyellerininplanlanması öngörülmektedir.

./ Bu süreç de bir yandan sanayinin ihtiyaç duyduğuteknik altyapı yatırımları öncelikle hayata geçirilmeli,diğer yandan sanayi üretim yapısının niteliksel venicelikselolarak değişimi kapsamında sosyalyatırımlara, niteliksiz işgücünün yönelebileceği yeniiş alanlarının geliştirilmesi, meslek edinme eğitimprogramları gibi açılımlara yönelmelidir.

Dr. Caner Zanbak4-5 senedir üzerinde çalışılan İstanbul gibi bir kompleksbir sistemin planlanmasına yönelik konuları tabii ki kısabir sürede özetlemek mümkün değiL. Sanayii direktilgilendirmesi açısından da bu planlamanın ortayaçıkaracağı sorunlar karşısında yer değiştirmesi istenensanayicinin de istekleri bulunmaktadır. Ben Uran Bey'den,eğer mümkünse, sanayinin İstanbul için neden önemliolduğu kısmını atlayıp, sonuçlar kısmına önem vermesinirica ediyorum. Bu çalışma sonrasında hazırladığınızsunumunuzu ı5 dakikaya sığdırmanızı istemek haksızlıkbiliyorum, ama eğer mümkünse, sevinirim.

Page 77: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

H. Uran Tirvakioğluiso Kalite ve 'Teknoloji ihtisas Kurulu (iSO-KATEK) Başkanı

Biliyorsunuz İstanbul ekonomisi, Türkiye'nin %23'ü vealan olarak bakıldığında %5'i üzerinde kuruludur. İstanbulekonomisi bir ülke ekonomisi boyutundadır, dolayısıylaplanı ve gelişimi de bir ülke niteliğindedir. Burada boyutsalkarşılaştırmalanna baktığımiz zaman, milyar dolar veülke büyüklüğü açısından örneğin, Çek Cumhuriyetihemen hemen Marmara Bölgesi büyüklüğünde, İsrailaynı büyüklükte, Singapur ise küçüktür. (Şekil I)

İstanbul Ekonomisi ve Boyutu, Bir Ülke Kadardır.

iSingapur 161 Milyar $ L--S----==----İstanbul'un bu yoğunluğunda İstanbul içinde yaşayanbizler, göreceli olarak ülkenin diğer kesimlerindekikişilerden biraz daha zengin oluyoruz. Bu, üretilen katmadeğerden ve sanayiden kaynaklanıyor. İTO'ya kayıtlı63.000, İSO'ya kayıtlı 13.000 büyük, orta ve küçük ölçeklisanayi tesisi, aynca 30.000 civarında da atölye var.

Ekonomik aktivitelerin ağırlığına bakıldığı zaman,sanayinin ağırlığı görülüyor. Bu ağırlığın değişimi halindeneler olabileceği konusunda, bir takım hesaplar neticesindeçıkan süreçler konusunda bilgi vermek istiyorum.İstanbul'daki işgücü ağırlıklı olarak sanayide çalışıyor.Tabii ki İstanbul gibi bir ülke büyüklüğünde olan biryerde her şeyin olmasılazım. Şu olsun, bu olmasın demekmümkün değil ve İstanbul'da tabii ki finans sektörümüzde var. (Şekil 2, 3,4)

Ekonomik Aktivitede Sektör AğırlığıSanayı %38

İnşaat % 3

Finans % 6

Ulaştırınalhaberleşme % 14

Ticaret %26

Diııer % 13

İşgücü

Türkiyedeki işgücünün %16'sıo Sanayi işgücünün % 28'i,

o Hizmet sektörünün işlerinin % 19.9.o Istanbul işgücü yurtiçi ortalamasına göre daha

kalifiyedir . Bu nedenle İstanbUı'a gelen göç inşaat vehizmet sektöründe iş bulabilmektedir.

SA:"oIAYİişGÜCÜ DA(;lLl~1I

Finans Kıırumları ve Piyasası

• Türkiye'deki Toplam 6.050 banka şubesinin1.825 adedi İstanbul'dadır (30%).

Ülke düzeyinde 49 bankanın 42'sinin merkezi İstanbul'dadır.

Istanbul şubeleri mevduatın ve kredilerin % 42'sini aluşıunnaktadır.

Asıl önemlisi İstanbul'dan Türkiye'nin ihracatının büyükbir çoğunluğu (%55) yapılıyor ve bu %55'in içinde %85'isanayi ürünleri oluşturuyor. Aslında bu haliyle İstanbultüm Türkiye'nin yarısını besler vaziyettedir. Benzerşekilde, İstanbul sanayi %20 zedelenirse, Türkiye de %10zedelenmiş oluyor. (Şekil 5)

İstanbul, Türkiye ihracatının yarıdan fazlasınıyapmaktadır.

Türkıyeihracatının %55'1İstanbul'dandırve bunun büyükağırlığı (%85)İstanbul sanayisiürünleridir.Yanı Türkiyeninihracatının %46sı istanbulsanayisininürünleridir.

(U51)_,

D EXPORTS Turkey

"EXPORTS Istanbul

Diğer taraftan, belediye yatırırnlarırun, Türkiye'nin altyapıyatırımlarm da finansörü, aslında İstanbul sanayidir.Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi vergilerin %40'ınıİstanbul sanayi ödüyor. (Şekil 6)

Page 78: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Türkiye'de Toplanan VergininYarısı ıstanbul'dan

2008 YıLıNA AIT VERILERGENEL BOTÇE VERGI GeLIRLERI TÜRKIYE/ISTANBUL KARSU.ASTIRMASI (1000

YTL)

2006 YILI 2006 YILI 2007 YILI 2007 YILITAHAKKUK ISTANBUL PAYı TAHAKKUK ISTANBUL PAYı

(%) (%)

Türkiye 150.305.000 150.305.000

Istanbul 62.833.000 42,70 43,10

Ödenen vergiler dolayısıylaİstanbul ekonomisi belediyegelirlerine de önemli katkı

getirmektedir,

TÜR1dYE' DE TOPLANAN VERCILER1JIı' DACILl\U

Eğer sanayinin desantralizasyonu gibi, zedelenmesini,örselenmesini gerçekleştirme başarısını elde edersek, ozaman belediye gelirleri dahil, ülke yatırım potansiyelinide yok etmiş oluyoruz. Ama tabii gidip DünyaBankası'ndan kredi alıp yol yapabiliriz, bu ayrı. Amavergi verilerneyeceği için yatırımlar, bilhassa üretimyatırımları, önemli ölçüde zarara uğrar.

Vizyon 2023'ü özellikle söylemek istiyorum, çünkü bu,demirı verdiğim oranlarda İstanbul ile de ilintilidir. Bunagöre,,/ 2023 yılında Türkiye'nin dünyada ilk 10. büyük

ekonomisi olmasını öngörülmektedir.,/ İstanbul ekonomisi, bu vizyonun %23'ünü, ihracatın

%55'ini desteklemekte; ihracatınsa %85'ini sanayiürünleri oluşturmaktadır.

,/ İstanbul sanayinin durdurulmaması,yavaşlatılmaması, büyütüımesi gerekmektedir.

,/ Bu nedenle İstanbul sanayisi, kent ekonomisinin veTürkiye ekonomisinin en önemli paydaşıdır.

Dolayısıyla bir şey yapılırken İstanbul sanayisiyle beraberdüşünülmesi, planlanması ve birinci önemi verip dikkatliyapılması gereken faaliyetler vardır.

Plan açısında bakınca, İMP'nin hazırladığı İstanbul İlBütünü Çevre Düzeni Planı Raporu ve Is~.anbulBüyükşehir Belediyesi'nin hazırladığı 1/100.000 Olçekliİstanbul İl Çevre Düzeni Planı Taslak Raporu var. Biray sonra bu rapor, Belediye Meclisi'nde ve orada kabuledilecek. Kabul edilince, burada oturan sanayicilere vehaberi olmayan sanayicilere birtakım şeyler olacak. Fakatkimse, sosyal paydaş veya danışılacak kişi ya da sektörolarak bunun farkında değiL. Zaten salonun nüfusununazlığı da bunu gösteriyor ama hocamızın da söylediğigibi işlevi farklılaştırılacak alanlar, doygunluk düzeyisağlanacak OSB 'ler, Desantralizasyon gibi sanayiyetehditler var.

Benzer bir oturumda, 5 Mayıs 'ta konuşulmuştu. O zamanOSB Başkanları, "Neyin doygunluğu, bizim OSB'de şukadar yerimiz vardı, iki tane arsa kaldı, zaten doydu,daha doyacak bir şey yok," dediler. Demek ki bu, planlagerçeklerin, uygulamaların iletişim kopukluğunugösteriyor.

Şimdi, dört tane temel konu üzerinde durmak istiyorum.Bu dört temel konu, önce İstanbul vizyonunda çıkıyor.Herhalde bu vizyonu, İstanbul'a ara sıra uğrayan, edebiyatıkuvvetli birisi yazmış.

Şöyle:İstanbul vizyonu olarak İstanbul Metropolü ile Marmarabölgesi arasında desantralizasyona dayalı yeni bir mekansaliş bölümünü yansıtan bu yaklaşım; tarihi, kültürel, sanatsal,turizm değerlerinin küresel ilgilere sunumu ile birlikteüst düzey yönetim ve finans hizmetlerinin yürütülmesi,yüksek ve temiz teknolojinin üretilmesi, uluslararası vedünyaya yön veren kararların alınmasına ev sahipliğiyapılması gibi öğelerle bezenmiş İstanbul vizyonununda stratejik temelini oluşturmaktadır.

Burada ev sahipliğinden kasıt sanırım kongre vs gibişeylerin yapılması ve İstanbul vizyonu içinde yeralmayacak küçük bir şey.

Burada üç tane konu var:ı. Bu vizyon, İstanbul planını ve İstanbul'u yanlış

noktaya götürüyor. Tüm paydaşların girdisi yok,burada paydaşlar yok zaten.

2. Vizyon 2023 dedik, ülke ekonomisininmaksimizasyonu dedik ama bu konular vizyondayer almadığı gibi onları aşağı çeken bir durum var.

3. Desantralizasyon, yayılma gibi gereklerle sanayininörselenmesi var.

Belediyeninkinde de İMP'ninkinde de öngörüler aşağıyukarı 1.500 sayfa. Bunların özet raporları da var. Onlarısize dağıttığım özet raporda bulabilirsiniz. Bunlar belkibu yıl, belki bir sene sonra, Kartal'da iseniz sizi hemenetkileyecek şeyler. Yalnız iki doküman arasında daçelişkiler var. Biz burada konuşurken de bu semtler vsdeğişiyor olabilir; Belediye Meclisi'ne girince ne değişir,onu da hiç bilemiyorum. Örneğin, İMP'nin raporundaDudullu varken Belediye.'ninkinde yok. Biraz karışık,belki yazım hatası da olabilir bunlar.

Bu arada sanayinin verimliliği düşükmüş. Ben bunu tamanlayamadım, verimliliği düşükken nasıl dünya çapındaihracat yapıyor? Vizyonda olduğu gibi öngörülerde dehizmet sektörünün bir abartısı var. 15 sene önce yayınlananMega Trends adında bir kitap vardı. Burada hizmetsektörünün gelişmiş toplumlarda büyüyeceği ve ağırlığınınartacağı söyleniyordu fakat şimdi bunu yüzeyselolarakokuyanlar veya duyanlar hizmet sektörünün peşindenkoşarlarken hizmet sektörünün sanayiden destek aldığıve birçok alanda çoğunlukla sanayiye bağımlı olduğu,sanayi varsa hizmet sektörünün olduğunu, yoksa azolduğunu gözden kaçırmış oluyoruz. Dolayısıyla buhizmet sektörü abartısı, İstanbul'un, İstanbullu sanayininönünde çok büyük bir engel gibi gözüküyor.

Desantrilizasyon da iki açıdan maliyeti yükseltiyor. Kamuyatırımlarının artmasını gerektiriyor. Sanayi bugün buradabir şekilde çalışıyor; altyapısı yapılmış, suyu, elektriğivs. var. Siz bunu desantralize ediyorsunuz, Çerkezköy'egötürüyorsunuz, aynı şeyleri bir daha orada yapıyorsunuz,sonra boşalan yerlere sahip arıyorsunuz.

Page 79: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Kültür endüstrisi yapmak, hizmet sektörünü oraya koymakgibi şeyler aramaya başlıyorsunuz. (Şekil 7)

Plan metodolojisi

Girdiler, Analiz Sentez, çıktılar

NüfusArbşı

LPLAN

Dondur

• • • ..... Desentralize et ®işlev değiştir

c=lL:J@

Temelde plan metodolojisinde yanlışlar var. Birincisi,İstanbul vizyorıu, İstanbul'un tüm paydaşlarını temsiletmeyen bir vizyorıdur, eksiktir. İkincisi İstanbulvizyonunun içinde hizmet sektörü abartılı bir şekilde yeralmaktadır. Üçüncüsü, veri girdilerinde oldukça eksiklervar. Nüfus artışı gibi şeyler, ileriki yıllar için güzelcehazırlanıp konmuş ama sanayinin büyüme ihtiyacı yok,istihdam ın ne kadar büyümesi gerektiği yok, bunlar hepdondurulacak kötü şeyler gibi geçiyor. Her şeyi dondurupnüfusu büyüttüğünüzde de, göreceli olarak fakirlik ortayaçıkar. Ama bunun aracı da, dondur, desantralize et, işlevdeğiştir. Raporları okudum, buna göre işlev değiştirmek,sanayiyi kapatmak, orada başka işlerin yapılması demek.(Şekil 8)

Sanayi Desentralizasyonunun GETİRDİKLERİ 0ŞEHIR __j Mevcut altyapı yatırımının ziyam

KIşILERIN -1 Yeni altyapı yatınm ihtiyacıARTAN

HAREKET

-1İHTıYACI Trafik sorunu

--ı Kaos

SA~Ayı

~ KAR YOK, zor durum

Metropolitenalanda konut

patlaması,

FABRİKAYA Eski bölgedekileri işten çıkarma,YEl"Iı1 Yeni yerde yeni kişilerin istihdamı

YERDEYENİ } Vergi düşüşü, belediye geliri düşüşü i

YATIRIM -......,.ı

Personele sağlık, zaman tsrarı

Hocam planı açıkladı. Doygunlaşacak sanayi çok az,dönüştürülecek sanayi yok olacak, başka bir sektörolacaklar. Sağlıklılaştırılacak sanayi, çok güzel amabakıyorum kırmızı lekede hemen hemen hiç yok. Birbölge sarıayileşecekse, çevre kurallarına uyumlu, çevreyikirletmeyen şekilde çalışması gerekli ama dediğim gibipek de kırmızı nokta göremiyorum. (Şekil 9)

PLANıN GETİRDİKLERİ :ÇıKTıLAR:

• SIHHlLEŞTlRlLECEK SANAYI

O DÖNÜŞTÜRÜLECEKSANAYI

• DOYGUNLAŞTlRILACAK SANAYI

Yeni büyüme alanları?Yeni OSB ler? Sanayi

bölgeleri?

Burada birtakım sakıncalar var ama özetlersek plannedeniyle şöyle bir çarkın içine girmek üzereyiz: Şehiraçısından bakınca, ekstra yatırımlar yaparak mevcutaltyapıların duplikasyonları, yeni altyapı yapımı, trafiksorunu gibi kaotik şeylerle uğraşıyoruz. Bir de biz planıburada yaparken, uygulama şehrin içinde başka türlücereyan ediyor, o uygulamaları da tekrar dönüp planaadapte etmemiz lazım. Onu yapabildik mi bilemiyorum.Fabrikalar, sanayi açısından bakarsak da tabii ki böylebir transferde kar, yok olacak, zor duruma düşecek, vergiödenmeyecek, vergi ödenmeyince Belediye geliri düşecekama bunun çaresi var, Dünya Bankası kredisi. Eskibölgedeki çalışanlar işten çıkartılacak, yeni bölgedeinsanlar aranacak gibi şeyler var.

Biliyorsunuz planlamada dört tane temel unsur var: Planla,Uygula, Kontrol et, Önlem Al. Bu döngüleri hızlı çeviriyorolmak lazım. Kaliteli bir plan için, 2000 yılının verisiyledeğil, güncel verilerle plan yapmamız, bu verileri hemenplana işliyor olmamız gerek. İstanbul 'da konut yığılmasıvar, göç var, imar patlaması var. Şimdi bunlar plandagözükmüyor, "Planlarnadım ama oldu," oluyor.(Şekil iO)

i Plan girdisinde tüm paydaşların girdileriniiçermiyor.

2 Hizmel sektörü abartılı bir ümitlebenimseniyor.

3 Allyapı dublikasyonu ve fonksiyonlarmerkezileşirilerek şehrin hareket ihtiyacıarttırıhyor, verimi düşiirülüyor.

4 Sanayi işlev değiştirllerek, büyümesikısıtlanarak sonuçta Istanbul eoonomisiküçüllülüyor

Sanayi yerleşimini planla:Dondur

Desenıralize el

işlev değiştir

imar patlaması,

Konul yığılması,

Konut sentratizasyonu

Kayıtsız ekonomi

Merdiven atlı Atölyeler

İstanbul'da sanayi yığılması yok. Deminki haritada da,aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi sanayiyaygınlaşmıştır. Fatura sanayiye çıkıyor, ben de bunupek anlayamıyorum. Raporları okudu m amaanlayamadığım şeyler var. Mesela, plana vizyon giriyor,sanayiye fatura ediliyor. Planın içinde nasıl bir ilişki var

Page 80: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

da vizyon giriyor, hizmet sektörü giriyor, bunu daanlayamadım. Türkiye 'nin böyle bir vizyonu yok.Türkiye 'nin vizyonunda 2023 'te dünyanın 10. ülkesiolacağız deniyor sonra plandan sanayiye fatura çıkıyor.Sayfaları okudum, okudum, çözemedim. (Şekil ll)

,+ X ,._ İstanbulda sanayi yığılması yoktur.",.. ..._

Indu$trial AreasFree Trade Zones

Konut patlaması konusunda da değinmek istiyorum.Konutlar şehrin içine yığıhyorsa, niçin sanayi gitsin? Bukonutlar yapılmasaydı. O zaman bu konutlar gitsin. Niçinböyle imar durumları var? Hatta yeni yerler de var, onlarda imar durumu patlasın diye hazırda bekliyor. Şehirdebir taraftan bunlar oluyor, bir taraftan sanayi yığıldıdeniyor. Şehrin merkezindeki iş alanlarında gökdelenlerçıkıyor, bu gökdelenler hepimizi sinir hastası edecek.Ama bunların imar durumu da oluveriyor. Sanayiye imardurumu yok, gökdelene var gibi bir durum söz konusu.Burada trafik kaosu doğuyor ve hepimizi şehirli olarakönemli derecede zedeliyor.

Altyapıya baktığımızda, plandan farklı geliştiğinigörüyoruz. Sayın planlamacılarımız OSB 'ler diyor, buradadaha yapılmamış konutlara altüst geçitler. gişeler yapılıyor.Öbür tarafta kaç senelik OSB duruyor, yolu çıkmaz sokakgibi. Bu nasıl bir öncelik, ben de bunu çözemedim.

Diğer taraftan desantralize olmuş fabrikaların durumuvar. Bunlar gerçek hikayeler. Bir semtte görüyoruz,fabrikaları desantralize ettiler, yerel belediye orada alışverişmerkezi yapılması için çok heveslenmiş, mal sahipleride alışveriş merkezinde hisse sahibi olacaklarını düşünereksevinmiş. Fabrikaya işkence ediyorlar, elektriğinikesiyorlar gitsin diye. Fabrika Hadımköy'e gidiyor fakatiki-üç sene içinde civardaki dükkanlar kapanıyor, bankaşubeleri kapanıyor. Onlar da Hadımköye gidiyor.Dolayısıyla sanayiyi desantralize etmek, çok maliyetli,hizmet sektörünü de, yani muhasebecisini, banka şubesini,kırtasiyesini, lokantasım vs. beraberinde taşıyor. O zamanbu desantralizasyonun anlamı nedir? Ben bunu daanlayamadım.

Sanayiye bir fatura daha çıkıyor. "İstanbul'a göç geliyor,bu işçiler sanayide çalışıyor," diyorlar. Aramızdakisanayiciler buna çok kolaylıkla cevap verirler, böyle birşey yok. Sanayici, ikinci nesil işçi çalıştırıyor ve göçleİstanbul'a gelen kişiler sanayide çalışmıyorlar,çalıştırılmıyorlar. Zaten de beğenmiyorlar. Ama onlar,

desantralize olan fabrikanın yanında tartıcılık, işportacılık,ayakkabı boyacılığı yapıyor. TRT'nin bir yayınında vardı,göçle gelen, bekar hanlarında kalanların tamamı hizmetsektöründe çalışıyordu.

Turizm tabii ki gelişmesi ve yatırım yapılması gerekenbir alan. İstanbul'un finans merkezi yapılacağındanbahsediliyor. Ben beş tane rapor okudum, anladığımaşağıdaki resimde yer alan daldaki kuş. Sanayinin bugünküİhracatı 50 milyar doların üzerinde 60 milyar dolara yakın.Yeni İstanbul, fındık-fıstık gibi ufak kalıyor. 2030 yılındaolacak diye, daldaki kuşlar uğruna biz bugün sanayiyitahrip etmeye uğraşiyoruz. (Şekil 12)

İstanbul'un Finans Merkezi Olarak YurtdışıGelir Elde Edeceği Çok Uzun Vadede Gerçekçi

Olabilir.

İstanbuL haLen uluslararsı şehirler sıralmasında "Gama" o.,.",; Ku,

kategorisinde 48. Sıradadır. İstanbuL'unfinans merkezioLabiLmesi için gerekli 14 altyapı faktörünü tamamlayarak, 2milyar avro yatırım masrafı yaparak 2030 vizyonu oLarak ilkbeş finans merkezinden biri olma hedefini koyarsa, 2025 yılındaGSMH'ya %4 lük bir ek katkı ile finansin GSMH içindeki payı%8'e (20 Milyar $) yukseltebilir. gerçekleştiren bölgesel birfinans merkezi olabilir. Diğer taraftan Türkiye'de tasarruf vesermaye birikimi oluşamaması da bir dezavantajdır.

·l.M.ü""Uı"uJ(~...,..ıOl» .. 7

·h ..... ·.. tI~ nlHl ... N~,.rocn-"_ıQor DıtfHk~;IJo""'e .... lW

• U ..C~ ..... iIioM.t,...... .. lI.ı.NIl·;...wC lflhLIJ.2«15

Raporda İstanbul' a kültür endüstrilerinin gerekli olduğunuanlatan 30-40 sayfa var. Araştırdım. İngiltere'dekiraporlardan, kültür endüstrilerinin finansal etkisinin ihmaledilebilecek kadar düşük olduğunu buldum.

Neticede, acaba hizmet konusu Türkiye'nin önünde abartılıbir şey midir? Bu yapıyı özellikle göstermek istiyorum.Soldaki küçük üçgen tarım, inşaat, sanayiye ve bunlarındışına hizmet sağlayan sektörlerden oluşuyor. Sanayiyidondurursak, halkı çoğaltırsak, işlev değiştirsek, sanayiyedayanan hizmet sektörü büyüyemez hale geliyordolayısıyla hizmet sektörüyle büyüme düşüncesinin altıboş, çünkü lojistik sektörü %80 sanayiye bağlı. Sanayidorıarsa, lojistik sektörü de %80 oranında donar.Bankacılık sektörü, finans sektörü, birçok sektör %30-40-70-90 mertebelerinde sanayiyle ilintili. Dolayısıyla"Sanayiyi bırakayım, gelişmiş ülkeler hizmet sektöründegelişiyor ben de hizmet sektörüne geçeyim," diye bir şeyyok, zaten dünyada da yok ama söylernde oluyor. Hizmetsektörünü aşağıdaki grafikte, uzun şekilde görüldüğü gibiturizmle vs büyütmek mümkün, iyi de bir şeyama niyehepsi büyümesin. hepimiz daha zengin olmayalım?(Şekil 13,14)

Page 81: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[--~

Hizmet Sektöründe büyümek mümkündür, ancakiçseldir, döviz getirisi azdır.

Sanayi gelişmezsesanayiyle ilgili %30·80

bağlantılı alt hizmetsektörleri gelişemez.

Gelişimi topyekün sağlayarak dengeli, hızlı ve köklübüyürnek mümkündür.

Topyekün gelişme birbirinidestekleyerek büyütür. Bunun

ana komponenti sanayidir.

Neticede, bunların hep negatif taraflarını alıp bir süreçolarak incelediğimiz zaman, İstanbul halkının göreceliolarak fakirleşeceğini anlıyoruz, çünkü nüfus artıyor,İstanbul'un üretkenliği düşüyor. Hizmet sektörünün altıboştur. Dolayısıyla hepimiz fakirleşeceğiz. Niçin? Plandiye. Bunu Avrupalılar, Amerikalılar yapmadı mı?Raporda Avrupa'da ve Amerika'da sanayinin şehrinortasında olmadığından bahsediliyor ama ben öyle birşey göremiyorum aksine Münih' in ortasında Krauss-Maffei' de onbinlerce ton döküm yapıyorlar. LosAngeles'ta helikopter fabrikaları var, Berlin'de Siemens'infabrikaları hala şehrin ortasında. Basf'ın kimya fabrikalarıLudwigshafen'de nehri n kenarında. Şehrin görünümümaşağıdaki gibi. Bu şehri Alman planlamacılar yapmış,fabrikanın etrafına uygun şekilde şehri büyütmüşler yaniBASF'ı oradan atalım dememişler de şehri ona uygunşekilde büyütmüşler. zaten atılacak gibi de değiller.Aşağıdaki resimde Trieste'deki Monfalcone sahilindeyer alan Fincantieri Tersanesi'ni görüyoruz. Yan tarafıplaj, önü tersane, arkası da villa. Dubai de bizim planlarabenzer bir örnek. Bildiğiniz gibi Dubai, petrolrafinelerinden petrol ihraç ediyor ve her şeyi ithal ediyor.O yüzden resimde gördüğünüz gibi bir lojistik merkezivar. İçerde de tüccarlar, hizmet sektörü, tüketiciler var.Burun gibi mendireğin arkası, yüz binlerce konteynırındurduğu bir yer. Bizde de çorlu, Tekirdağ lojistik merkezide inşallah bu büyüklükte olacak ama İstanbul sanayine100 kilometreden daha uzak.(ŞekiııS, 16, 17,18,19,20,21,22)

Sanayiye Uyumlu Şehirleşme:"'±'-

Münih

Krauss- Maffei

BKKDemag

Krauss-Maffei, Münih'in içinde, tank zırhı dökilınlerinin yapıldığı, dev plastikenjeksiyon makinalannın imal edildiği, her yıl 1O.000·lerce ton çelik dökümyapılan bir fabrikadır. Çevresinde konutlar da bulunmaktadır.

100 yıldır "Desentralize" edilmemiştir.TIR lar fabrikaya eğaçlıklı yollardan ulaşmakta, Çalışanlar işlerine bisikletlegidebilmekte, hiçbir çevre ve trafik sorunu görülmernektedir.

Sanayiye Uyumlu Şehirleşme: Los Angeles, CA

Nortrop Aircraft

Hughes Aircraft

Robinson Helicopter

Hughes Aircraft Elektrik makinalan fabrikaJan, Nortrop Aircraft ve RobinsonHelikopter fabrikaları (Agır sanayi) Los Angeles içinde, "Rodando Beaeh" sahilindedir.Etrafı yerleşim alanıdır.70-80 yıldır hiçbiri "Desentralize" edilmemiştir.

BerlinSanayiye Uyumlu Şehirleşme:

SiemensAG

Siemens Power Energie :;

Siemen'in birçok fabrikası Berlin dedir. Halen Elektrik makinaları ve ileri teknolojiüretimler yapılmaktadır. Fabrikaların Etrafı yerleşim alanıdır.100 yılı aşkın süredir "Deseotralize" edilmemişlerdir.

Sanayiye Uyumlu Şehirleşme: Ludwigshafen

BASF

BASF Almanya'nın en büyük kimya sanayi Rhein Bölgesi'nde nehir kenannda turizmve yerleşim alanlarıyla iç içe. Çalışanların büyük çoğunluğu çevrede yaşıyor.

Page 82: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Sanayiye Uyumlu Şehirleşme: Ludwigshafen

Şehir. nehir kenarındaki sanayiye uyumlu şekilde. sanayinin etrafındaoluşturulmuştur.

Evler

600 Yan Sanayi

200 yıllık Fincantieri tersanesi (Ağır sanayi) Trieste de Monfalcone sahilindedir. Etrafıyan sanayi ve yerleşim alanıdır; birçok parçanın yanısıra prefabrik olarak. yapılmışkarnaralar treyler üzerinde yan sanayiden tersaneye getirilmektedir. 1959 da özelleşmişama "Desentralize" edilmemiştir. FVG bölgesi İtalya ve Avrupa'nın en zengin bölgesiolmuştur.

Sanayiye Uyumlu Şehirleşme: Trieste

Uygunsuz örnek: Tüketim Şehri Dubai

Dr. Can er ZanbakUran Bey, önerileri son kısma bırakalım isterseniz.

H. Uran TiryakioğluTamam, yalnız bir noktayı belirtmek istiyorum. Bunundüzgün gitmesi için, İstanbul vizyonunu yenilemek veplanının verilerini yenilemek lazım. Yeni İstanbul vizyonuşöyle olmalıdır: İstanbul'un yaşamak, üretmek, çalışmakve ziyaret etmek için küresel metropoller arasında tercihedilen ilk 10 şehirden biri olması.

Misyonda yazdığım gibi bu vizyonun altında tüm sosyalpaydaşlara yer var.

İstanbul Yönetiminin Misyonu:Kısa vadeli ve küçük paydaş gruplarının öngörüleriniaşıp, tüm paydaşların uzman görüşlerini birleştiren birmodel kullanarak İstanbul' da yaşayanların refah, güvenlikve huzurunun artışı için verimli üretim, üst düzey yönetim,finans ve ileri teknolojileri dengeli kullanan, planlı birgelişim.

Planın da çok yönlü olması gerekiyor. Önemli dördüncükonuysa, İstanbul bir üLke gibi büyük bir yer olduğu için,"Depoları Trakya'ya yapalım, filanca yeri öteleyelim,"gibi bir şansı yok. Mevcut liman gümrüklerin işletmeyedevam edilmesiyle beraber gerekli diğer şeylerin dedışarılarda yapılması lazım, yani kent makro-formundakendi başına yeterli ufak üniteler kurmamız gerek, çünküburası çok büyük bir alan. Bunun pratik örneklerini deyapıyorlar. İso ile beraber bir takım şeyleri düşünmekve daha iyi planlamak mümkün diye düşünüyorum.

Bu arada şehrin içinde de bir sürü sanayi var. Bunlarında hiçbir zararı yok, bu konuyu da elden geçirmek lazım.Niçin bunlar şehrin dışına çıksın? Civarda oturan kişilerleistihdam sağlayan yerler.

Dr. Caner ZanbakBuradan anlaşılıyor ki iletişim kopukluğu var. Paydaşınnerede pay içinde olduğu konusunda pek mutlu değil enazından. Demek ki oturup konuşmakta yarar var amabunu özel bir oturumda yapmayı öneriyorum.Üçüncü konuşmacımız olarak Sayın Profesör DoktorMiktat Kadıoğlu sanayi ve deprem konusunu ele alacak.

Prof. Dr. Mikdat Kadıogluİstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi Müdürü

Sanayi ve depremle ilgili ilişkiyi 15 dakika içinde kurmayaçalışacağım. Sanayiyi de depremi de anlatmayacağım.Böyle bir tehlike olduğunun hepiniz farkındasınız. Sanayi-deprem riskine karşı ne yapmak gerektiğini ana hatlarıylaifade etmeye çalışacağım.

Türkiye deprem kuşağında, sanayinin de %98'i bu kuşakta,zaten nüfusun da büyük bir kısmı burada. Bununla beraber,daha önce yaşadığımız depremlerde Sakarya veKocaeli 'nde sanayinin çok büyük bir yara aldığını dabiliyoruz. Kocaeli depreminde, GSMH'da %10 kayıpolduğu söyleniyor ama bunlar belki de direkt kayıplarçünkü sanayide uzun vadede dolaylı kayıpların da dikkatealınması gerekiyor. (Şekil ı, 2)

Page 83: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

• Sanayi merkezlerının % 98'i Depremkuşakların

o a

o Yapısal kayıplar:

O Endüstriyel tesis hasarlan:

5 milyar s2 milyar $

O Altyapı hasarları: 1 milyar $

O Küçük ölçekli işletme hasarları: 1 milyar $(yaklaşık 20,000 adet küçük ölçekli işletme,ı40,000 işsiz)

O Fiziksel ve sosyo-ekonomik kayıplar: 16 milyar $

O (GSMH Kaybı % 10 24,5 - 27,8 milyar s

İstanbul' da fay kırılmasının Batı 'ya doğru hareketetmesinden dolayı, bir tehlike beklentisi var. nCA 'nındört deprem senaryosunu aşağıda görüyorsunuz. En kötüsenaryo, C'de gösterilen, fay hattının tümüyle kırılması?layı. Fay hattının tümüyle kırılması durumundaıstanbul'da 7,6 şiddetinde bir deprem bekleniyor. Böylebir depremde sanayi ve hizmet sektörleri, sanayiye hizmetveren işçiler ve buna bağlı olarak lojistik sağlayanlardavs büyük bir etkilenme bekleniyor. Tabii buradasanayicinin kendisinin önlem alması gerekiyor. (Şekil 3)

Ben, İstanbul Valiliği'nin Afet Yönetim Merkezi'neİstanbul Büyükşehir Belediyesi 'nin Afet Koordinasyo~Merkezi 'ne danışmanlık yapıyorum. Sık sık sanayidengelenler oluyor, bir deprem anında kendilerine nasıl

yardımcı olacağımızı, planlarırnızda yer alıp almadıklarırusoruyorlar. Kamunun yaptığı planlarda sanayi kuruluşlarıayrıca yer almıyor. Kamu planlarında daha çok kamutesisleri, okullar, hastaneler, yollar gibi kritik tesisler yeralıyor. O yüzden sanayicinin böyle bir duruma karşıkendisinin hazırlanması gerekiyor bu nedenle bu konuyuacilen gündeminize almalısınız.

İstanbul'da depremin şöyle bir şansı var: Fay hattınınüzerinde hiçbir şey yok, çünkü fay hattı denizin içinde.Kocaeli depreminde fay hattı üzerinde binalar ve fabrikalarvardı. Buradaki fay hattı yaklaşık 20 kilometre uzakta vedenizin içinde.

Buradaki beklenti, rakamlarla şöyle:,/ 70,000+ ölü (0.80/0),/,/,/,/,/,/,/,/

5,000 tamamen çökecek bina50,000 ağır hasarlı binai20,000+ ağır yaralı2,000,000 geçici evsiz60 ± 20 milyar $ kayıpİSKİ; 7,568 km boruda, 1600 noktada hasar480 köprüden 20 sinde ağır hasar olasılığıİGDAŞ; 4670 km boruda, 13 hasar185,000 servis kutusunda, 29,000 hasar (160/0)

Gördüğünüz gibi, 7,5 büyüklüğündeki bir deprem içinbeklenti rakamları oldukça ağır ama bu rakamlar içinsanayiyle ilgili herhangi bir durum yok. Böyle birdepremde sanayide yüzde ne kadar bir kayıp bekleniyorgibi bir şey istatistiklerde yer almıyor.

~ncak nCA 'nın bir başka raporu var ve bu rapordaIstanbul' daki büyük bir depremde 73.000-87.000 arasındacan kaybı olacağı, Türkiye'nin tahmini ekonomik kaybınınGSMH'nin 0/024,5-27,8 arasında olacağı söyleniyor.Türkiye'nin GSMH'si 700 milyar dolarsa, bu oran yaklaşık?5 milyar dolara karşılık geliyor. Biraz önce Uran Bey,Istanbul'un Türkiye'nin ekonomisine katkısının 153~ilyar dolar olduğunu, İbrahim Bey, yaklaşık 0/040'nınıstanbul'da olduğunu söyledi. Bu rakamlardan yola çıkarakda rapordaki oran doğru gibi gözüküyor.

Dolayısıyla bu deprem, Türkiye'nin sosyo-ekonomikistikrarına büyük bir tehdit oluşturuyor. Böyle bir tehditkarşısında, bireyselolarak, kurumsalolarak ve topluolarak hazırlanmak gerekiyor. asıl hazırlanmarruz lazım?Deprem tehlikesine karşı, sanayi olarak, yerel yönetimolarak veya hep beraber hazırlanmada takip etmemizgereken yol haritasının önce zarar azaItmayla başlamasıgerekiyor. Depremin bize nasıl zarar verebileceğini bilmekve buna karşı hazırlık yapmak gerekiyor. Can ve malkaybını engellemek ve azaltmak için, deprem riskinekarşı zarar azaltma çalışması yapmamız lazım. Afetyönetiminde, afete hazırlıkta birinci madde budur. İsterevinizde olsun, ister fabrikada olsun zarar azaltrna yönündeçalışmak gerekiyor. Amerika'da 1989 depremindeCalifomia'da, Bud Wiser adlı bira fabrikası, depremdenönce güçlendirme vs yaptığı için tek ayakta kalan birafabrikası olmuştu. Depremde de bira kutularma su koyup

Page 84: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

dağıtarak büyük bir sosyal imaj ve büyük bir pazar payıkazandı. Riskler bazen fırsat da içerebilir, tabii eğergerekli çalışmaları yaparsanız. Riski azaltmak için nekadar çalışma yaparsak yapalım, tabii riski sıfırlamakmümkün değiL. Eğitim vermek lazım. (Şekil 4, 5)

II. ZARAR AZALTMA

Afet: Tehlike x Hassasiyet

EtkUI BüyükAlet

Etkisi KüçükAlet

N.. d?

Tehlike HassasiyetHassasiyetTehlike

işletmelerde, fabrikalarda, finans sektöründe iş sürekliliğiadında planlar vardır. Aslında iş sürekliliğiyle afet acilyardım aynı planlardır, sadece ufak tefek jargon farklılığıvardır. Deprem, iş sürekliliğiniz açısından büyük bir riskfaktörüdür. Zarar azaltmada yapacağınız şey, öncelikleyapısal zararları azaltmaktır. Deprem izolatörleri ya dayapıların güçlendirilmesi gibi çalışmalar yapılmalıdır.Binaların mutlaka ayakta kalması gerekiyor. Binalarınyassı kadayıf olması, dünya üzerinde kabul edilebilir birşey değildir. Dolayısıyla binalarınızı güçlendirmeniz,gerekli şekilde onarmanız gerekiyor. Daha sonra binaiçindeki eşyaların, alet ve teçhizatların mutlakagüçlendirilmesi veya sabitlenmesi gerekiyor. Bina ayaktakalabilir ama fabrikanız devre dışı kalabilir. içindekitesisat kırıldıkça, yok oldukça binaruzın sağlam kalmasınında fazla bir anlamı olmayacaktır. Bu önlemler, çok küçükmaliyetli işlerdir ve sizin kendi işçileriniz, teknisyenlerinizde yapabilir yeter ki siz irade gösterip bu konuda birçalışmaya geçin.

Zarar azaldıktan sonra hazırlık gerekiyor. Afetlere hazırlığıçok kompleks düşünmeniz gerekmiyor. Örneğin sizler,depremin sıfırıncı saniyesine hazır mısınız? Depremdesıfırıncı saniyede önemli olan, binaların güçlü olmasıdır.

Binalarınız sağlam mı? Evde de, fabrikada da sağlamolması gerekiyor. Sadece fabrikanın sağlam olmasıyetmiyor. Sizin kritik personeliniz, işçiniz, mühendisinizkaybolursa, işe gelemezse veya çalışamaz hale gelirse,binanızın sağlam olması yine bir anlam ifade etmiyor.Depremin sıfırıncı saniyesinde eşyalar, teçhizat, makinesisteminin ayakta kalması gerekiyor. Eğer depreminsıfırıncı saniyesini atlatırsanız, üçüncü saniyede siz,müdürler, patronlar, işçiler, hepiniz deprem anında nasıldavranacağınızı bilmeniz gerekiyor. Bu tür bir afet bilinciçok zayıf. Okumuşu da, okumamışı da maalesef bu konudabilgisiz. Üç dakika sonra yangın çıkacak, üç dakika sonrayaralanmalar olacak, yangınları söndürebilecek misiniz,evinizde yangınları söndürebilecek misiniz? Bir yerinizkanasa, kesilse, ilkyardım yapabilecek misiniz? Bunlarıbir şekilde dikkate almanız gerekiyor, çok karışık değil,basit konular. Adım adım düşündüğünüz zaman, maalesefTürkiye'de bunlara hazır değiliz. Sadece belediyeninhazır olması, valinin hazır olması yeterli değiL. Hepimizafete hazır olursak, istanbul afete hazır olacaktır yoksabunu farklı kurum ve kuruluşlara havale etmek yeterliolmayacaktır.

Sıfırıncı dakikadan üç aya kadar hazırlıklı olmaruz gerekenhususları aşağıda görebilirsiniz:

o saniye:./ Binalar./ Eşyalar3 saniye:./ Kendinizi koruyun!3 dakika:./ Kendinizi ve etrafınızdakileri kontrol edin./ Ufak yangınları söndürün./ Artçı şoklar için hazırlıklı olun30 dakika:./ Gerekirse güvenli yerlere tahliye edin./ Gerekli bütün temasları yapın durumu rapor etmek

için çabuk telefon görüşmeleri yapın./ Mevcut iletişim yöntemlerini belirleyin./ Kimlere erişebileceğinizi belirleyin./ Aileler ve komşular ilk arama & kurtarmayı yapar./ Yerel yönetimler ve yerel gruplar tarafından arama

& kurtarma3 saat:./ Komşu iller yardıma gelebilir./ TV kameraları siz hedef alır!./ Ulusal müdahale başlar./3 gün:./ Tam ölçek arama & kurtarma./ Ülke genelinde yardım./ Yabancı ekipler gelebilir./ "Afet Turistleri" gelebilir./ Uluslar arası medya gelecektir./ Yönetim Eleştirilir./ Uykusuz Günler

Page 85: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

./ Kurtarma safhasından Yardım Safhasına geçiş

./3 hafta:./ Rehabilitasyon & yeniden yapılandırma./3 ay:./ Yeniden yapılandırma./ Medya unutur./

Afet Acil Yardım Planlarını kurallarına uygun olarakyapmanız çok önemli. Planlamanın karışık olmaması,stratejik planlamanın, taktik ve operasyon planlarınınfarklı olması gerekiyor. MaalesefTürkiye'de bütün bunlarbirbirine karışmış durumda. Buna ek olarak birorganizasyon gerekiyor. Afet anında bir kişi kaç kişiyiyönetebilir? Şu anda bizdeki 9 hizmet grubu,lI hizmetgrubu pek işlevsel değiL. Hiyerarşik bir organizasyonaihtiyacınız var ve tabii tatbikatlar çok önemli. Tatbikatlarında damdan adam indirme şeklinde olmaması gerekiyor.Bunun da bir raconu, belli bir sırası var. Bu sırayla bunuyapmamız lazım. (Şekil 6. 7, 8)

AFEI KARAR i POLİTİKA SEVİYELERİ

OPERASYONDÜZEYİ

Kritik Görevler ve GörevlilerinBelirlenmesi

r:=ıL:::..J

Bu yönetimsistemi Matruşka

gibi farklıbüyüklükte

olabilir ama heryerde aynıolmalıdır.

Biz Türkiye'de deprem erken uyarısı ve tahminine kafayıçok takmışız. Böyle bir şey dünyada şu anda operasyonolarak yok. Depremi tahmin edip haber verecekler, bizde kaçıp kurtulacağız gibi bir şey yok. O zaman bunuunutmamız lazım. Depremde, erken uyarı da yok, ancak

AFETLERE HAZIRLIKTA TATBİKATVE EGZERSİZLER

Tatbikatlarm TanunlaıunasuıdaEn Basit En Karmaşık--/

ıtt

Gerçekçi

Ölçülebilir

Basit... Elde edilebilir

• Gerçek Boyut taTatbikat

hızlı müdahale var. B dalgası vurunca, fay hattınınuzunluğuna göre S dalgası gelip sallayana kadarki süredeotomatik gaz kesiciler, gazı kesebilir, bazı kimyasalsüreçleri durdurabilirsiniz. Bu, hızlı müdahaledir, erkenmüdahale değiL. Bütün bunlara yönelik kavramları doğrubelirlememiz lazım.

Konumuz deprem de olsa, depremden sonra, ikincilafetlerle karşılaşacağız. Sadece depremi düşünmeyin,olayı bir bütün olarak ele almanız gerekiyor. Depremdensonra kimyasal serpinti, yangınlar, su baskınları, diğertüm afetler depremle birlikte gelecek. "Ben enkazkaldıracak, nereden çıktı bu yangın?" diyemezsiniz. Oyüzden olaya bir bütün olarak bakmanız gerekiyor.

Türkiye'de afetten sonra etki ve ihtiyaç analizi yapmaktaçok zorlanıyoruz, bu bizim en büyük eksiklerimizden birtanesi. Türkiye'de afet yönetimi sistematik olarak elealınmadığı için, bir sistemin parçası olarak değil de oradanburadan toplama bilgilerle yapıldığı için, birçok şeyeksikkalıyor. Bir yere müdahale edeceğiniz zaman etki veihtiyaç analizi yapmanız gerekiyor. Diyelim merkezinizburada, taşrada bir şeyoldu. Önce ne kadar etkilendiğini,neye ihtiyaç olduğunu anlamak gerekiyor. Böyle biraltyapı sisteminin kurulması lazım.

Afetlerin dalga etkisi diye bir konu var. Bu özelliklesanayide çok önemli. Gelir kaybı, iş kaybı, yer değiştirme,göçler, vs gibi uzun vadede çok büyük etkileri orayaçıkıyor. Burada söz konusu olan sadece bina yıkımı değil,bunların hesaplanması uzun ve karmaşık.

Afetlere müdahale konusuna geldiğimiz zaman, afetlerinilk saniyelerinde sizler varsınız. Polis, itfaiye, asker, sivilsavunma gibi ekipler ve profesyonel ekipler çok uzakta.Zaten İstanbul'da, Marmara'da deprem olduğu zaman,onlar da afetzede olacak. Çok uzaklardan, dışarıdanyardım gelene kadar da ölümlerin büyük bir kısmıgerçekleşmiş olacak. O yüzden afetlerin ilk saniyesi içinhazır olmanız gerekiyor, bu iş bize kalıyor.

Page 86: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Şu anda İstanbul'da 120 tane sivil savunma ekibi var.1.200 tane olsa ne fark eder. İstanbul'da 1.500 bina var,kime erişecekler? O yüzden siz kendi ekibinizi kendinizkuracaksınız. İlk saatler, bireylerin, kurumların yapmasıgereken şeyleri gösteriyor. Ondan sonra, uzun süre sonraprofesyonel ekiplerin gelmesini bekleyeceksiniz.(Şekil 9)

VII. MÜDAHALEo AJi'ETİN 6 SAAT

GELİŞMESi

USAA'f USAAT

STANDAKf AFEJ'EÖZELOPEltASYO MtlDAHALEPROSEDllRıBtI(SOP)

Bu nedenle tesislerinizde, bu çalışmayı yapan ekiplerinizinolması lazım. Tesis Afet Müdahale Ekipleri CTAME)kurmanız gerek. Bunların çok pahalı aletlerle donatılmışolması, kırmızı tulum giymeleri gerekmiyor. Bürodaki,ofisteki sekreterler, memurlar, fabrikadaki işçiler dahiyangın tüpüyle yangın söndürmeyi, küçük bir ilkyardımyapabilmeyi öğrenmesi gerekiyor. Bunlar hayati önemtaşıyor. (ŞekillO)

7-~1uqııIJIinıilewli ..._

4- Afet ileilişkili tıbbiyardım II

:-:Tt:llldd,t\ r.uuşlarE~ıc:rsııkr

İstanbul Sanayi Odası 'nın bu konuda hazırladığı birkaynak var bunu Nuran Hanım'dan elde edebilirsiniz.Sanayide acil afet yardım yönetimini, planlamasını,yapılmasını gerekenlerin yol haritasını çok güzel birşekilde ortaya koyuyor.

Dr. Caner ZanbakDördüncü sunumumuz, Sayın Çevre ve Orman BakanlığıMüsteşarımız Prof. Dr. Hasan Z. Sarıkaya tarafındanyapılacak. Kendileri bizi sanayi ve Kyoto Protokolü ilegelişmeler konusunda bilgilendirecekler.

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaTıC. Çevre ve Orman Bakanlığı Mü;ıeşan

Bildiğiniz gibi, bugünkü oturumda Sayın Oktay Tabasaran5. Dünya Su Forumu ile ilgili kısa bir sunum yapacaktı.Kendisi Paris 'te olduğu için, onun vereceği bir-iki mesajıönce vermek istiyorum.

Bildiğiniz üzere,S. Dünya Su Forumu, İstanbul'dayapılacak. Forum, bir haftalık bir olay gibi gözüküyorama 3 yıllık bir süreci var ve bir sonraki foruma kadarda, forum u düzenleyen ev sahibi ülke, bir sonraki forumundüzenlenmesinde de rol alıyor. O bakımdan ülkemiz, üçsene öncesi ve üç sene sonrası olmak üzere altı senedünyanın suyuyla ilgili konularının gündemininmerkezinde olacak. Ben bu sabah Paris'ten OECD'dengeldim. OECD ülkeleri suyun fiyatlandırılması, tarifelerinbelirlenmesi ve su projelerinin finansmanı konusunda,OECD ülkelerirıin görüşü olarak 5. Dünya Su Forumu'nahangi mesajları götürmemiz lazım diye 1,5 günlük bir~oplantı yapıldı ve bu 1,5 günde ülkemiz konuşuldu,Istanbul konuşuldu. O bakımdan bu tür toplantılar sonderece önemli. Mart ayında da 20.000'e yakın katılımeınıngeleceğini düşünüyoruz. Ben Orhan Bey'e bu konudakatılmıyorum. Bu kültürel faaliyetler, uçakları, buradakikonaklamaları, yedikleri içtikleri gibi olmuyor, bununzincirleme reaksiyon şeklinde başka ilişkileri, başkaolayları tetikleyen etkileri olabiliyor. O kültürel faaliyetleriçin yapılan harcamalar gibi görmemek lazım. Bu 1,5günlük faaliyette, ülkemizin, İstanbul'un konuşulmasındangurur duyduğumu ifade etmek isterim.

Polonya'nın Poznan kentinde, iklim değişikliğiyle ilgiliolarak 14. Taraflar Konferansı başladı, halen de devamediyor. Ben de 11 ve 12'sindeki üst düzey toplantılarakatılacağım. Ülkemizden 40 kişilik bir heyet şu andaPoznan' da, ülkemizin iklim değişikliği ile ilgili yaptıklarımve oradaki faaliyetlerini takip etmeye çalışıyorlar.

Süre kısıtlı olduğu için sunumurnda yer alan her şeyiburada anlatmayacağım. İSO'nun web sitesinde yeralacaklarından, siz de oradan erişebilirsiniz. Özelliklesanayi ve İstanbul'daki sanayicimizi ilgilendiren bazıkonulara değinmek istiyorum.

Avrupa Birliği Müktesebatı' nın uyumlaştırılmasıyla ilgiliçalışmalar hızla devam etmekte. Yapmış olduğumuzprograma göre, uyumlaştırma çalışmasını 2013 yılındatamamlamayı düşünüyoruz. Tabii burada çevre faslındanbahsediyorum. Çevre Faslı tarama süreci tamamlandı. 2adet açılış kriteri Avrupa Komisyonu tarafından DışişleriBakanlığı vasıtasıyla bize iletiidi. Bunlardan birisi, AvrupaBirliği Müktesebatı 'nın uyumlaştırılması, uygulanması,finansmanı ve bunları uygulayacak kişilerin kapasiteleriningeliştirilmesiyle ilgili bir takvim belirlemeyi de içerenstrateji belgesinin hazırlanması idi. 1000 sayfaya yakınolan bu belge, ilgili kurum ve kuruluşların katılımıylahazırlandı, Dışişleri Bakanlığı üzerinden AvrupaKoırıisyonu 'na iletildi. 2. açılış kriterimiz, taraf olduğumuzGümrük Birliği sözleşmesi çerçevesinde, bu seferuygulamayla ilgili yapılması gereken işlerle ilişkiliraporlardı, bunlar da hazırlandı ve Avrupa Komisyonu' nagönderildi.

Page 87: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Avrupa Birliği 'nden temin edilen fonların kullanılabilmesiiçin, alınan paranın nerede nasıl kullanılacağını gösterenÇevre Operasyonel Programı 'nın hazırlanmasıgerekiyordu. Bunun için de kapsamlı bir çalışma yapıldı,proje listesi oluşturuldu, bu liste önceliklendirildi ve2007-2009 yılları için AB'den 200 milyon euro paraalınacak. Yerli katkıyla birlikte 272 milyon euro'nunharcanmasıyla ilgili projeler hazırlanmış oldu. Buoperasyonel program, 2007 Kasım ayında AvrupaKomisyonu tarafından onaylandı. Yine bu programıyürütecek bir yapılanmanın oluşturulması gerekiyordu.Bunu yönetim otoritesi olan Bakanlığımız bünyesindeoluşturduk. İPA Koordinasyon ve Uygulama Merkezi,bir başkan, bir başkan yardımcısı ve 24 personeldenoluşuyor. Tabii bu yapının giderek büyümesi gerekiyorçünkü giderek hem gelen yardım miktarı artacak hem debunlar, eklenik olarak devam eden süreçler. Burada sadeceproje yapımı, fizibilite raporu değil, inşaatların yapımı,kontrolü vs gibi diğer konular da dahil olacağı için kuvvetlibir yapılarıma gerekiyor. Bunun da en azından çekirdeğinioluşturduk.

20 13 'ü hedef olarak ortaya koyunca, sanayi sektörünüilgilendiren bir sürü yönetmeliğin şimdiden çıkartılması,uygulamalarının başlatılması, ilgili kapasiteninoluşturulması gerekiyordu. Benzin ve motorin kalitesiyleilgili yönetmelik 2005 'te yayınlandı. Kimyasalların KayıtDeğerlendirme, İzin ve Kısıtlaması Sistemi ile ilgili birproje çalışması tamamlandı ve neticesinde yönetmelikleriyayılandı; bu sanayicimizi son derece ilgilendiren biryönetmelik, buna göre hareket edilmesi gerekiyor. HavaKalitesinin. Değerlendirilmesi Yönetmeliği, OzonTabakasını Incelten Maddelerle İlgili Yönetmelik deyayınlandı.

Yayınlanan diğer yönetmelikler şunlardır:./ Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden

Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliği (2005)

./ Atık Yönetimi Genel Esaslanna İlişkin Yönetmelik(2008)

./ Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (2005)

./ Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (2007)

./ Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği (2008)

./ Atık Pil ve Akümülatörlerin KontrolüYönetmel iği(2004)

./ Ömrünü Tamamlamış Lastiklerin KontrolüYönetmeliği(2006)

./ Elektrikli ve Elektronik Eşyalarda Bazı ZararlıMaddelerin Kullanımının SınırlandırılmasınaDair Yönetmelik (2008)

Bakanlığımız tarafından ciddi bir mevzuat çalışmasıyürütülüyor, tabii bu mevzuat çalışmasını da ilgili sanayisektörü, sektör temsilcileri, sivil toplum örgütleri,üniversİtelerle işbirliği halinde çalışıyoruz.

Yayınlanması planlanan yönetmelikler şunlar:./ Büyük Yakma Tesisleri Yönetmeliği (Taslak)./ Tehlikeli Maddeleri İçeren Büyük Endüstriyel

Kazaların Zararlarının Kontrolüne İlişkin Yönetmelik(SEVESO II) (Taslak)

./ Atıkların Yakılmasına İlişkin Yönetmelik (Taslak)

./ Atıkların Depolarımasına İlişkin Yönetmelik (Taslak)

./ Atıkların Taşınmasına İlişkin Yönetmelik (Taslak)

./ Ömrünü Tamamlamış Araçların KontrolüYönetmeliği (Taslak)

./ Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların KontrolüYönetmeliği (Taslak)

./ Endüstri Tesislerinden Kaynaklanan Hava KirliliğininKontrolü Yönetmeliği(2004)

./ Su Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği (Rev. 2008)

./ Çevre Denetim Yönetmeliği (2008)

Yukarıda geçen Çevre Denetimi Yönetmeliği 2008 yılındayayınlandı. Buna göre Çevre Kanunu'nun öngördüğüçevre sorumlusu, çevre gönüllüsü bulundurmak veya butür danışmanlık hizmetlerini Bakanlığın yetkilendirdiğiçevreyle ilgili firmalardan almak gerekiyor. Hukukproblemleri için nasıl bir hukuk firmasından ya damuhasebe ve maliyeyle ilgili işler için bir mali müşavirlikbürosundan hizmet alınıyorsa, çevreyle ilgili konulardada bu şekilde müşavirlik hizmeti alınmasını gerektirenbir yönetmelik. Aslında bu ilk bakışta külfet gibi geliyorama biz, gönlümuz razı olmadan bir sürü çevre cezasıyazmak zorunda kalıyoruz. Bunların çoğu, sanayicimizinkonuya yeteri kadar hakim olmamasından ve yapılan bazıyanlışlardan kaynaklanıyor. Eminim çevre konularını vemevzuatı iyi bilen firmalarla bu tür bir işbirliği yapılırsa,bu tür cezalara maruz kalma sıklığı da azalacaktır. Bununuzun vadede bir külfet olmadığını, fayda sağlayacağınıdüşünüyorum. O bakımdan bu yönetmeliğin tarafınızdaniyice tetkik edilmesinde yarar var.

Hazırlayıp Başbakanlığa gönderdiğimiz yönetmeliklerde şunlardır:./ Atıksu, Altyapı ve Katı Atık Bertaraf Tarifelerine

ilişkin Usul ve Esasları Belirleyen Yönetmelik(Başbakanlıkta)

./ Atıksu Antma Tesislerinde Kullanılan Enerjinin BirKısmının Karşılanması Hakkında Yönetmelik(B aşbakanlıkta)

Yukarıdaki yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi için önceBakanlar Kurulu kararının çıkması gerekiyor, o karartaslağını da Kurul'a ilettik. Çevre Kanunu'nun öngördüğühüküm, enerji maliyetinin %SO'ye kadarkarşılanabilirliğidir.

Kyoto Protokolü, kamuoyunda sık sık tartışılıyor.Bildiğiniz gibi ülkemiz 2004 yılında İklim DeğişikliğiÇerçeve Sözleşmesi 'ne taraf oldu. Taraf olmanıngecikmesinin sebebi, maalesef ülkemizde yapılan bir hatanedeniyle bu İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesioluşturulurken, Ek-I ve Ek-2 listelerinde yer almasıdır.O zaman ülkemizin farklı şartları gündeme getirilmeksuretiyle biz o listelerin dışında kalabilirdik.

Page 88: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Ancak maalesef yapılan bir hatayla arzu ederek o listeleriniçine girdik, sonra da çıkmak için çok uzun uğraş verdik.2001 yılında Ek-2'den çıktık ama haıa Ek-l 'de yer alıyoruzfakat "farklı şartları kabul edilmek suretiyle" bulunuyoruz.Türkiye'nin Ek-l 'deki diğer ülkelerden faklı şartları kabuledilmiş durumda.

Protokol'ün neler getirdiği biliyoruz. Protokol Ek-Bülkeleri için yükümlülük getiriyor, Türkiye Ek-B içerisindedeğil çünkü Kyoto Protokolü'rıün hazırlığı esnasında bizsözleşmeye taraf olmadığımız için, Ek-B listesinde yeralmadık. O bakımdan, birinci sorumluluk dönemi olan2008-2012 yılları döneminde Türkiye bugün KyotoProtokolü'ne taraf olsa dahi bir yükümlülük üstlenmesigerekmiyor. Bunun örneği de var; Belarus şartları uygunolduğu için sonradan Ek-B listesine girmek için başvurduama haıa listeye kabul edilmeyi bekliyor. Ülke istemedikçeEk-B listesine girmiyor, Ek-B listesine girmedikçe deherhangi bir sorumluluğu yok. Ancak bu, 2012 yılınakadar geçerli. 2012 sonrası için, olay son derece çetrefılli,karmaşık ve ülkelerin konumlarını çok iyi belirlemesigereken bir güzergaha girmiş durumda.

2012 sonrası oluşturulacak yeni iklim rejiminde ülkelerinalacağı yükümlülükler belli değildir. Ülkemizin alacağıyükümlülüğün sayısal miktarı özel durumumuz dikkatealınarak yapılacak müzakerelere bağlıdır. Bu itibarla,2012 sonrasının ülkemize getireceği maliyetler konusundakesin bir miktar söylemek mümkün değildir. Tüm bilimselraporlarda, sera gazları emisyonlarının azaltılması içinhiçbir şey yapmamanın, uzun vadede daha yüksek birmaliyeti olacağı ifade edilmektedir.

Sera gazı azaltırnının sektörel maliyetlerin belirlenmesineilişkin bir proje Devlet Planlama Teşkilatı tarafındanbaşlatılacaktır. Bu bağlamda, ülkemiz açısından 2012sonrası için ortaya çıkacak maliyetler için kesin bir rakamvermek için DPT projesinin çıktılarını beklemenin uygunolacağı ve şu anda verilen rakamların gerçeğiyansıtmayacağı öngörülmektedir.

Aşağıda grafikle gösterilen iklim sürecini incelemekistiyorum. Geçen sene Bali 'de 13. Taraflar Toplantısıyapıldı. Tabii 2012'de Kyoto Protokolü'nün yaptırımlarısona eriyor, 2012 sonrası için neler yapılacağı hususundaBali Eylem Planı diye anılan plan hususunda anlaşmayavarıldı. Burada iki tane güzergah üzerinde çalışmalarındevamı kararına varıldı. Birisi, sözleşme kapsamındadevam edecek olan geçici çalışma grubu, diğeri de KyotoProtokolü altında yürütülecek olan geçici çalışma grubu.Bu geçici çalışma grupları, hazırlıklarını yapacaklar, 2012sonrası için ülkelerin alması gereken sorumluluklarbelirlenecek. 20l2'ye kadar Türkiye sorumluluk almasabile, 2012 sonrası için Türkiye'nin hiçbir sorumlulukalmaması beklenemez. Burada sorumluluk derken, illa1990 seviyesi ya da 2000 seviyesine göre bir azalmayıkastetmiyoruz. Bunu sekreteryayla veya iklimdeğişikliğiyle ilgili diğer kişilerle görüştüğümüzde,Türkiye'den istenen hiçbir tedbir almadan sera gazındaazalma ne olacaksa, o azalmaya göre belli bir indirimi,belli bir kontrolü taahhüt etmek lazım.

Eğer öyle bir taahhüdü de yapmayacaksak, Türkiye hiçbirrol üstlenmiyor anlamına geliyor. Bunun savunulması veyapılması imkansız. (Şekil i)

ULUSLARARAsı İKLİM SÜRECİ

2007 2009 20102008

i i

Yapılan değerlendirme sonucunda, biz şu kararı aldık:Bali'de Eylem Planı iki yolda devam edecek. Birisisözleşme altında gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olanülkeler olarak, diğeri de Kyoto Protokolü altında.Poznan'daki toplantı şu anda başladı, bunların görüşmeleriburada kısmen olgunlaştırılacak ve Aralık 2009' daKopenhag'da yapılacak toplantıda 2012 sonrasının kararıverilmiş olacak. Bu karar verilirken, ülkemiz sözleşmeyetaraf olduğu için sözleşme altında yürütülen toplantılarakatılabiliyor ve görüşlerini ifade edebiliyor ancak tarafolmadığı için, Kyoto Protokolü altındaki çalışmalara bizkatılım sağlayamıyoruz. O bakımdan, orada Ek-l ülkeleriiçin - Türki ye' de bir Ek -1 ülkesi - karar alındığı zamanitiraz etme hakkımız da olmuyor. Netice olarak, verilmişbir karara katılmak zorunda kalmak gibi bir riski içeriyor.

Olaya böyle baktığımız zaman, yapılan değerlendirmeleraltında bizim Kyoto Protokolü 'ne taraf olarak bu süreciyürütüp aktif olarak bu süreçte yer alıp, Türkiye'ninbenimsenmiş olan özel şartlarını ortaya koymak suretiyledurumumuzu belirlemenin, Türkiye açısından dahaproaktif bir tutum olacağı değerlendirildi. Bu bütünkurumlar tarafından paylaşılmış bir görüş olmamaklabirlikte, netice olarak siyasi otorite, yani Bakanlar Kurulutaraf olmayı Mec!is'e sevk etti; Meclis'te ilgilikomisyonlarda görüşüldü ve kabul edildi. Şimdi MeclisGenel Kurulu'na inmiş bir konu. Bu siyasal bir kararolacaktır, yüce Meclisimiz hangi şekilde karar verirse,ona göre hareket etmek durumunda olacağız.

İklim değişikliği artık bir çevre problemi değiL. Bununkapsamını iyi kavramak lazım. İklim değişikliği vebununla ilgili taahhütler, çevre boyutunun çok ötesindeboyutları içeren bir olay, o bakımdan bütün sektörlerin,maliyenin, ekonomirıin, sanayinin buna katılım sağlamaksuretiyle, sektörel bazda gelişmesini olumsuzetkilemeyecek şekilde yapabileceklerini ortaya koyması,A, B ve C planlarını hazırlamamız gerekiyor. KyotoProtokolü 'ne taraf olursak, maliyeti ne olacak diyesoruluyor. 2012'ye kadar hiçbir maliyeti olmayacak çünkühiçbir taahhüdümüz yok ama 2012 sonrası için değişiktaahhüt seviyelerini belirleyip bunlara tekabül edenmaliyetleri ortaya koymamız lazım. DPT bununla ilgili

Page 89: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

bir proje başlattı. Sektörel bazda biraz bununhızlandırılması gerekiyor. Dediğim gibi ülkemizin A, B,C senaryoları olacak, belki ülkemiz açısından en iyisenaryoyla müzakereye başlayacağız, eğer onu kabuledemezsek B ve C alternatiflerine gitmemiz lazım amamaliyeti taahhütle ilişkilendiren çalışmaların kapsamlıbir şekilde mutlaka yapılmasını gerektiriyor.

Dr. Caner ZanbakSayın Sarıkaya, DPT'nin böyle bir proje hazırladığınısöylediniz. Orada sanayiye düşen pay ne olacak? ekadarı sanayinin başına patlayacak? Bunun cevabını dadaha sonra alayım isterseniz.

Son konuşmacımız, Profesör Doktor Prof. Dr. Mete Şen,alternatif enerji ve maliyeti konusunda bizi bilgilendirecek.

Prof. Dr. Mete ŞenDünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Başkan Yardımcısı

Bildiğiniz gibi, sanayi üretiminin maliyetindeki en önemligirdilerden birisi, sadece elektrik olarak değil diğer tümenerji kaynaklarına baktığımızda, enerjidir. Başlığımız,alternatif enerji. Alternatifi ne zaman ararız? Arzda yada ekonomik olarak maliyette bir sorun yaşayınca ararız.En sonda söyleyeceğim i şimdiden söyleyeyim, petroleveya hidrokarbonlara bağlılığımız, orta vadede 30-40yıllık süreç içinde maalesef devam edecek. Bugünküimkanlarla, bugünkü bilgi birikimiyle maalesef bununbaşka bir seçeneği yok. Niye 30-40 yıl sonra derseniz,bu petrol ve doğalgaz kaynaklarının mevcut rezervleri -petrolde biraz daha kısıtlı - 40 yıl sonra tükenecek deniyorGerçi ben asistandım 40 yıl deniyordu, 30 yıl geçti, yine40 yıl deniyor; burada bir hata var, bilmiyoruz. Fakatsonuçta, şartlar zorlandığı takdirde biz yeni alternatifkaynakları, seçenekleri arıyoruz.

Türkiye'nin enerji sorunu makro ölçeklidir. ÇanakkaleBoğazı'ndaki, İstanbul Boğazı'ndaki akıntıdan enerjiüretelim, deniyor. Bunlar mikro ölçekli, nano-ölçekliçözümler. Kişi başı yıllık elektrik tüketimi Norveç'te27.000 kWh; ABD 14.000, AB 7.000, Türkiye 2.700,Yunanistan 5.000, Somali 28. bu tip alternatif enerjiçözümleri, keçiboynuzu çiğnemeye benziyor amadeğerlendirmediğimiz çok büyük kaynaklar var. En büyükalternatif enerji kaynağımız, şu anda verimlilik; EnerjiBakarılığımızın da bunun için çalışmaları var. Hiçbir yeniüretim, yeni tesis yapmadan, sadece rehabilitasyonla,yöntemleri değiştirerek mevcut tüketirnimizi %20'yekadar azaltabiliriz.

Tüketimimizin %74'ü ithaL. Hedeflediğimiz AB'de buoran, son katılımlarla birlikte %53. Maalesef biz bununçok çok üzerindeyiz. Biz enerjiyi ithal ediyoruz ama birde ihracatımız var. 2007'de net enerji ithalatımız 32milyar dolar, 2008'nin daha ilk dokuz ayında 32 milyardoları bulduk. Maalesef, sabahtan akşama kadar dakonuşsak, alternatif kaynaklar, yenilenebilir kaynaklar,enerji tüketiminin %8'i ve burada hidrokarbonlara, tükenenkaynaklara bağımlılık devam ediyor, çünkü %92'si fosilkaynaklar. AB 'ye baktığımızda, bunu telafi eden nükleerkaynaklar var. (Şekil i)

2007 - TÜRKIYE GENEL ENERJI TÜKETIMINiN KAYNAKLARADAGILlMI (~. )

Tüketilen enerjinin % 92' si rosü, YAKIT!AB-27 : % 6,6 Yenilenebilir, % 14 Nükleer, % 79 Faslı yakacak (D.Gaz:%24,5)

Küresel ısınma, iklim değişikliği var mı diye sabahtanakşama konuşuyoruz. Aşağıdaki resim bunun tipik birkanıtı, tartışmaya hiç gerek yok. Bundaki en büyük faturayine tüketirnimizde en büyük maliyeti yaratanhidrokarbonlara çıkıyor. Burada 24 şerit saydım ben,böyle bir tüketim alışkanlığında, biz ne yapabiliriz? Kigenel enerji tüketiminin %24 'ü civarı, ulaşım içinharcanıyor. Gündemde hidrojen var. Hidrojen, bugünküteknolojiyle, bir 30-40 yıllık dönemde alternatif olamaz,biz yine petrol ve diğer hidrokarbonlara bağlıyız.(Şekil 2)

Sanayicilerimiz olarak siz sorunları yaşıyorsunuz.Türkiye'de enerjinin ucuz mu, pahalı olduğu senelerdirtartışılıyor. Türkiye'de genel enerji, sadece elektrik değil,pahalı. Ben yurtdışından geldim, Avusturya' da, Brüksel' debaktım, benzin 220 kuruş. Bir de geçinme endeksinikoyarsanız, hele hele bunun sanayiciye maliyeti, maalesefçok çok yüksek. Genel enerji tüketiminin %45 'ini sanayicitüketiyor, ondan sonra konutlar ve hizmetler geliyor.(Şekil 3)

Page 90: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

2006· GENEL ENERJI TÜKETIMININ SEKTÖRLERE DAGILlMI('lo)

Diğerleri % 4Tarım % 4

Konut,Hizmetler

% 32

Ulaştırma% 15

Genel Eneıji Tüketiminin %20' si ELEKTRİK üretimi için !

Enerji ile gelişmişlik arasında birebir korelasyon var. Bugrafikte yatayda kişi başı GSMH (euro olarak), dikeydede kişi başına enerji tüketimi yer alıyor. Ekstrem olarakNorveç var, nüfuz çok az, hidroliğe bağlı bir tüketim var.Biz, en alttayız, komşularımız Romanya ve Bulgaristan.Yunanistan'ı hedef alırsak, enerji açısından daha yapacakçok işimiz var. (Şekil 4)

5000

kgpe/kişi .ııırl<iye

4000 • Norveç• Norveç.Almanya

'Hoııanda.AB

3000 • Hollanda

• Çek AAlmanya • Ispanya+AB • PortekiZ

2000• A Yunanl"an • Romanya++ Polonya Bulganstan

fROmanya .Polonya1000 Türkıye .AI<Jsturya

• Yunanistan

O • Macaristan

O 10000 20000 30000 40000 50000 60000 70000 .Çek

GSMH (€ i kişi)

Enerjiyle ekonomik büyüme arasında da yine birebirkorelasyon var. Bu grafikte, i994 ve 2001 krizlerininyarattığı etkiyi çok rahat görebiliyoruz. 2008 yılının aylıkelektrik tüketimine baktığımızda, son global krizin etkileriaçıkça görülüyor. Ekim ayında elektrik tüketimi -%2küçüldü ki bu trend maalesef devam ediyor. (Şekil 5, 6)

Şekil 22- Elektrik Enerjı_I T.lebi.,. Ekonomık Büyüme

...._._.,..T_W ...II .u_C'A'ItMI).2011)

_i: __ ........._("ii

.-II-..T_.v. ..ı'}DPT ETKB .... TElAŞ

AYLıK ELEKTRiK TÜKETiMiMWh2OCıoO

18000

16000

14000

12000

100009 10 11 12

Alternatif kaynaklara bakacak olursak, genelde hidroliksayılmaz ama hidrolik bugün Türkiye'de bizimdeğerlendirmediğimiz sadece elektrik üretimine yönelikbir kaynağımız. Öncelikle değerlendirmemiz gereken birkaynak. Atatürk Santrali, Türkiye'de bir prestij projesi.Bunun elektromekanik kısmının çok az bir bölümüTürkiye'de yapıldı ama inşaat tamamen yerli firmalarcayapıldı. 9 milyar kWh yıllık üretim, 2.400 MW kurulugüç var.

Burada biz bugün reel sektör olarak, elektrik üretimi içinağırlığı hidroliğe vermeliyiz. Türkiye'nin bugün toplamhidroelektrik kapasitesi 47.000MW. Kurulu olan14.000MW, inşaat halinde 4.000MW, planlanansa29.000MW. Bugün gazetede okudum, Katar'da 40MW'lıkbir enerji santralinin yapımı yarım sayfa haber olmuş .B ugün Türkiye' de Ankara' da, İstanbul'da çantacıdediğimiz arkadaşlar, projelerine Bakanlık'tan, EPDK'danlisans almışlar, pazarlıyorlar. Sonuçta bugün, yatırımcıolarak, reel sektör olarak en büyük alan hidroelektrikenerji.

Bugün henüz Türkiye'de gündemde olmayan ama dünyadaJaponya'da, Amerika'da, Kanada'da, bazı Avrupaülkelerinde çok kullanılan bir yöntem var, pompabiriktirme. Sizin herhangi bir kaynağa gereksinirniz yok,çünkü enerjinin en büyük sıkıntı olduğu saatler, tüketirninen fazla olduğu akşam 5-9 arası. Denizden ya da herhangibir kaynaktan akan suya ihtiyaç yok. Suyu yine enerjiharcayarak pompayla sağ alt köşedeki resimde gösterildiğigibi yukanda depoluyoruz, sonra enerjinin çok tüketildiğibu saatlerde aşağı doğru akıtarak enerji üretiyoruz. Doğalolarak bunun verimi düşük oluyor ama ticari olarak çokçok karlı bir yatınm. Bu, ileride biraz da sanayici için biralternatif olabilir. Tüketirnin az olduğu saatlerde suyudepoluyorsunuz, sonra gündüz saatlerinde bunu tersakıtarak enerji üretiyoruz. Maliyeti normal maliyetin ikikatı ama ticari getirisi çok çok fazla, dünyada ıoO.OOOMWkurulu güçte santraller var. Hidroliğin en büyük avantajı,elektriği elektrik olarak değil kaynağını depolamak.(Şekil 7)

Page 91: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

i( ~.i\' i H .

1 330 MW, 6 TWh

Pompa Biriktirmeli

HES

İkinci kaynağımız, jeotermal. Gerçekçilik açısındanTürkiye'de bugün bize en büyük katkısı olabilecekkaynaklardan birisi, özellikle de Orta Anadolu ve BatıAnadolu'da var. Bunların avantajı, yerleşim merkezlerineçok yakın olması, çünkü birçok alternatif kaynağın enbüyük dezavantaj i, tüketim merkezlerine uzak olması.Güçler küçük olduğu için şebekeye bağladığıruzda sıkıntıyaratıyor, yatırım maliyeti çok çok artıyor. Dolayısıylajeotermalin sadece elektrik üretimi değil, konutlardamerkezi ısıtmada, kurutmada, tarımda, seracılıkta çokkullanım alanı var ama potansiyelin çok çok azıkullanılıyor. (Şekil 8)

JEOTERMAL

Elektrik Üretımı ıçın uygun Jeotermalsahalar

DDenlzll·Kızıldere (200-242°C)DAydın-5alavatlı (171oC)DKü1ahya-5lmav (162°C)Dizmlr-5elerlhlsar (153°C)DAydın-Germenclk (232°C)DManlsa-5allhll-Göbekll (182°C)DÇanakkale· Tuzla (173°C)DManlsa-5allhlı.calerbeyll (1S0°C)

Denizti Kızıldere 17,5 PIfWAydın Saiavatiı 8 MW

Gennencik 25 MW

Bu hari tada Türki ye' nin jeotermal kaynaklarının dağılırruruve uygulamasını görüyorsunuz. Görüldüğü gibi fay hattıylajeotermal kaynaklar arasında birebir ilişki var. Neredefay hattı, orada jeotermal kaynak var. Çok sayıdakaynağımız olmasına rağmen bunun çok azı kullanılıyor.Kaynağın 30.000MW olduğu tahmin ediliyor ama bunun1.500'ü ekonomik olarak elektrik üretiminde, 30.000'iterrnal üretimde, sıcak su, buhar üretimi proseslerinde,ısıtmada, seracılıkta kullanılabilir. Bu, önü çok açık biralan. Bugün Türkiye'de Aydın, Denizli ve Manisa'daçalışan toplam 50MW'lık üç tane santral var. Lisansalınan birçok santral var. Alternatif olarak rüzgardan önceöne çıkarabileceğimiz kaynaklardan birisi, özellikle demerkez ısıtmada, çünkü ayda 45 YTL karşılığında sıcaksu artı ısıtma ihtiyacınızı karşılayabiliyorsunuz. (Şekil 9)

tOlltK1Y1 JI01UtllAl KAYNAKLA. OACiliM' Vi UyGUlA .... HARITAsı

/. ----~ ......... .,... ~, ~~ ,_. - _..,_. - J>'l~---~ --;.._ - -c» ..'"':";~_. '.~ _;r -~_ - '< .-~ "_-. -.- •. "'o •

• I'_ ••••.' .-

Bir diğer kaynak, güneş. Şu anda Türkiye için mikroölçekte çözüm sayılabilir. Ortalama ışınım olarak iyidurumdayız, yıllık güneşlenme sürerniz fena sayılmaz.Bir potansiyel tahmini yapıldığında, 56.000MW gibi çokuçuk rakamlar telaffuz ediliyor. Sağlıklı bir değerlendirmeyok. Enerjide en büyük sorun, kirlilik; terminoloji kirliliği,veri kirliliği. Sağlıklı veriler yok. "Ben güneşle Türkiye'yiısıtınm, rüzgarla elektriğini üretirim," diyorlar, böyle birşey yok, mümkün değil, çünkü sağlıklı verileredayanmıyor; çok noktasal verilerle yorumlar getiriliyor.Dezavantajı nedir? Büyük alanlara ihtiyaç var: 1 kW için10-25 m2. Bunlar birbirini etkileyemeyecek, güneş ışığınabağlı, sürekli değil, depolayamıyorsunuz, ölçekler çokküçük. Amerika'nın çöllerine yerleştiriyorlar ama Türkiyeiçin bu şu anda mümkün değiL. (Şekil iO)

Elektrik İşleri İdaresi'nin yaptığı çalışmalarda, teknik veekonomik olarak potansiyeli olan yerlerimiz, Urfabölgemiz, Toroslar'ın arkası, Antalya, Adana, Mersin veDatça civarı. Ancak bunlar, tüketim merkezlerindenuzakta olduğu ve güçleri de küçük olduğu için şebekeyegiriş sorunu var, dolayısıyla termal ısıtma dışında elektriküretimi için maalesef gündemde değiL. (Şekil ll)

GÜNEŞ• Ortalama yıUık gilneşlen_sÜreci 1648 ıaat (gOnlUk 7 saat)• Ortalama ı,ırum = ı300 kWh/ml-yıl

(günlük 3,6 kWh/ml)• Teorik potansiyrı: 380 Milyar kWblyıl

Ite : 56 000 !\oIW

KULLANIMDoğrudan elektrik ü""timi (pV güneş pili)Istl Güneş Sistemleri (ısı, elektrik üretimi). Düzlemsel Kotlektörter. Yoğunlaştırıcı sistemler

Büyük alanlara ihtiyaç var( 1 kW için - 10 - 25 m2)

Page 92: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

GONE$ TERMiK SAHTRAL KURULABILECEK AlANLAR

~.'-.1 •• UIO

i::::.1".-.W.·WXL.\8-~-.1_·-

o :GLOBAL GÜNEŞ RADYASYONU "1650 KWh/m2-YIL" DEGERiNDEN BÜYÜK ALANLAR.

Güneşten enerjiyi birkaç şekilde üretiyoruz. Bir tanesi,fotovoltaik, doğrudan doğruya güneş ışığını elektriğedönüştürüyor. Kristal silikon ve ince film teknolojileriyleüretiliyor ama kristal silikon ağırlıklı olarak kullanılırken,ince film teknolojisi % 10' da. Ancak ince filmde birgelişme var; İstanbul Sanayi Odası'nın düzenlediği birtoplantıda gündeme geldi. Henüz patenti geliştirilen birteknik var; fotovoltaik pili, kumaş dokur gibi, gazetebasar gibi basacaksınız. Maliyeti çok düşecek diye birümit ışığı oldu. Bu resimde, Amerika'da Google'ınyönetim merkezinin çatılannın tamamen fotovoltaikpillerle kaplanmış olduğunu görüyorsunuz. Fotovoltaikpillerinin bir özelliği de yatırım maliyetinin çok yüksekolmasıdır. (Şekil ı2)

'Gü"", "'Il'" doğrudan De ._nk ııkım,nadönUt!üruyo'·Krtııoıı Sılıkon .1ıncı ftlm teknoloJilorii. ürotlllyo,

·Yon,m mallyılı çok yOk""

·K.,ınııu O,..tn. En.rjln~ depomma son..m·DütOk ...nm ( 'ii 6 ıı.20)

Google HA - 1.6(Mountain V_o CA)

Güneş enerjisi Türkiye'de en çok ısıtmada kullanılıyor,bu açıdan biz Avrupa'da önde gelen ülkelerden biriyiz.Güney illerimize giderseniz, her çatıda görüyorsunuzama merdiven altında üretildikleri için herhangi bir tekniközellik yok, verim çok çok düşük, teknik olarak kısazamanda eskiyor. Bunlan mühendislik hizmetleriylegüncel hale getirebiliriz. Pasif ısıtmada kullanıyoruz. 40ila 120 dereceye kadar vakumlu tüpler kullanarak susıcaklığını artırmanız mümkün. Bu, Türkiye'de yine önüaçık olan alanlarda bir tanesi. Sadece güney değil dahakuzey yörelerimizde de kullanıma açık bir enerji. ÖrneğinKayser Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde biruygulamayı bu resimde görüyoruz. Fotovoltaik değil, düzgüneş kolektörü kullamlmış. Tüm hastanenin sıcak su vebuhan, burada sistemle temin ediliyor. (Şekil 13)

Bir de güneş yoğunlaştırıcı sistemler var. Güneş ışığınıyoğunlaştırıyorsunuz ve ısıl verim birkaç yüz katı iyileşiyorama yine çok büyük alanlara ihtiyacınız var; çok değişikakışkanlar kullanılıyoruz, bunların en ucuzu su, organikakışkanlar da kullanılabilir. Bu resimdeki Nevada'daki64 MW'lık bir santral. Ancak kW başına maliyetinin6.000 doların üzerinde olduğunu unutmayalım. Parabolikbir çanakla konsantre ediyorsunuz, odak noktasından birboru geçiriyorsunuz, akışkanı borunun içinde ısıtarakenerji üretiyorsunuz. Bu örnekte, helostat dediğimizaynalarla, suyu kulede tutuyoruz ve güneşi de merkezdekikuleye odaklıyoruz. Oradaki akışkandan bir klasik çevirmetermik göndererek enerji, elektrik üretiyoruz. Sol alttakiresim, İspanya'dan bir örnek. 2008'de yeni devreye girdi.1.800 dönüm arazi kullanıyorsunuz, sonuçta 50MW güçelde ediyorsunuz. Sonuçta, kullanılabilirlik bakımından,pazara yakınlık bakımından dezavantajları var pratikdeğil ama İç Anadolu ve Güney Anadolu'da kullanımalanları var. (Şekil 14, 15, ı6)

Güneş Yoğunlaştırıcıistemler

/ "'~--'-_.-A'-/'. ~"~// \ ~ ./ \ "

• Doğrusal yoğunlaştırıcılar:Yoğunlaştırma oranı - 300

- Parabolik oluk tipi (380 =c)Güneşi tek eksende izler

• Noktasal Yoğunlaştırıcılar:Yoğunlaştırma oranı - 4 000

- Parabolik çanak tipi (700 =C)- Merkezi Alıcılı Sistemler i

HELioSTAT düzlemsel aynalarile i (250 -c - 1 500 =c)

Güneşi iki eksende izler

Page 93: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

64 MW Ne.ltd. SOIIr one

Biyoyakıtlar, organik kökenli ürünlerdir. Doğrudandoğruya yakma, ilkel, en basit ama verimliliği de endüşük olan yöntemdir. Emisyonları azaltıcı yönde etkisivar. Potansiyel Türkiye'de var ancak iki senedir dünyadayaşanan gıda ve gıda krizi söz konusu oldu. YenilebilirEnerji Kanunu (YEK) Çıktı, çünkü biyoyakıtlara teşviklerverildi. Para var dendi ve hiç alakası olmamasına rağmenfutbolcu Tanju bile bu sektöre girdi. Herkes körü körüneatladı ve sonunda Türkiye'de bitkisel yağ fiyatı arttı.Biyodizel ve biyoetanol üretmek için İtalya'dan yağ ithalettik, sonunda yenilebilir kaynakla enerji üretiyor olduk.Her şeyi tersinden döndürmeye çalışıyoruz.

Biyoetanol (eti! alkol), şeker, nişasta, selüloz özlü bitkilerinoksijenli ortamda fennantasyonu ile elde ediliyor. Benzinleharmanlanarak, %5-%30 oranlarında motorda herhangibir değişiklik yapmadan" %85-% 100 oranındaysa motorumodifiye ederek ya da özel imal ederek, yakıt olarakkullanılabiliyor. Avrupa'da ve bilhassa Amerika'da çokyaygın. Dolayısıyla biyoetanol, alternatiflerden bir tanesiama gıda-enerji dengesinde, Türkiye için i0-20 yıllıkvadede bir seçenek olmayabilir. Amerika mısıra dayalı,Brezilya ise şeker kamışına dayalı üretim yapıyor.Biyodizel, yağlı tohum bitkilerinden (ayçiçeği, soya,aspir, kanola), hayvansal yağlardan, atık/kullanılmışyemeklik bitkisel kızartma yağlarından, katalizör eşliğindebir alkol (metanol veya etanol) ile reaksiyon sonucundaoluşur. Dizel yakıt ile harmanlanarak, araçlarda yakıtolarak, konut ve sanayide fuel-oil yerine kullanılır.

Biyoetanol ve biyodizel, şu sıralar Türkiye'ningündeminde olmayan ancak mikro ölçekli pilotçalışmalarda gündeme gelen alternatiflerdir.

Biyogaz, organik kökenli maddelerin (bitkisel artık veatıkların, hayvansal atıklar (sığır, at, koyun, tavuk gibihayvanların dışkıları, mezbahane atıkları ve hayvansalürünlerin işlenmesi masında ortaya çıkan atıklar)), arıtmahavuzu çamurunun anaerobik fermantasyonu ile(oksijensiz ortamda biyolojik parçalanma) elde edilir.Bunların % 40-70 metan, % 30-60 karbondioksittir. 2-4Milyar m3 (- 25 Milyar kWh) potansiyeli vardır.

Çöpgazı (Landfill), büyük şehirlerimiz için bir potansiyeL.Biyogazdan farklı olarak ayrıştırılmış çöpten üretimyapılıyor. Türkiye'de 2-3 tane 5MW'llk santral var.Doğrudan doğruya doğalgaz hattına enjekte ediyorsunuz.Biliyorsunuz, çöpgazının yarısı metan, yarısıkarbondioksit. Hatırlarsanız, 4-5 sene önce bir çöpbölgemizde patlama yaşanmıştı. Bu kontrolsüz yanma.Biz bunu kontrollü olarak üretiyoruz, doğalgaz hatlarınaenjekte edebilirsiniz ya da enerji üretiminde yani enerjisantrallerinde kullanabilirsiniz. Bu, Türkiye'de gündemdeolması gereken alternatif kaynaklardan birisidir.

Rüzgar hakkında çok şey söylendi. Türkiye'de şu andabu alanda çok büyük yatırırnlar var. Burada yatırımcılarınsorunu yok, görüyorsunuz barıkacılarırnız bekliyor. Bizim,yani Türk mühendislerin sorunu, reel sektör yatırımcısınateşvik bulunması. Enerji dönüşüm teknolojisini yapanmakinelerin elektromekanik tesisatını üretecek kişilerinteşvike ihtiyacı var. Yatırımcılar da olsun ama onlaradaha çok ihtiyaç var. Burada önde köşede oturanarkadaşımız, dünyanın sayılı enerji teknolojileri yapanfirmalara (Siemens) serbest yevmiye ile parça üretiyor.Ancak bunların bir araya gelip, büyük ölçekte doğrudanimalata girmesi lazım. Her ne kadar raporunu geç yazdıksada böyle arkadaşların teşvik edilmesinde fayda var.

Şu anda 350 MW'lık kurulu güç var. Hatay, SamanlıDağı'nda çok büyük bir tane kuruldu, Akhisar'da,Çanakkale Bozcaada'da var. Fakat şebekeye giriş için şuanda TEDAŞ haklı olarak izin vermiyor. "Çok büyükgüç istiyorsunuz, günde 2 saat üretim vereceksiniz,süreklilik yok - enerjinin en büyük dezavantaj ı - bunuunutun, diyorlar. Rüzgar üreticilerine ancak 2012'densonraya randevu veriyorlar, çünkü şebekenin yani iletimhattının yenilenmesi ve rehabilitasyonu lazım, bu dabüyük bir yatırım. Ama şu anda gündemde olan, en çokvizyonda, vitrinde olan üretim şekli.

Deniz üstünün, Türkiye'de potansiyelinin ne olduğunuhenüz bilmiyoruz. Karasal etüt yapıldı ama Elektrikİşleri 'nin haritası çok lokal. Orada kırmızıyı, sarıyıgörenler, gidip izin alıyor, saha kapatıyor. Saha kapattıktansonra iki sene izni sizde, kimse bir şey yapamaz. Amafiili olarak yatırıma başladığınızda, ölçüme başladığınızdaElektrik İşleri' nin hari tas ından çok farklı değerleroluşabiliyor. Lokal ölçüm yapmak lazım, çünkü bunlarbelli istasyonlardan modellerne olarak türetilmiştir amabir göstergedir, çok iyi bir çalışmadır. (Şekil 17)

Page 94: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

TURKIYE GENELI 50 METRE YUKSEKLIKTEKI ORTALAMAYILLIK RUZGAR GUç YOGUNLUGU DAGILIMI

Ekonomık RES yatırımı için 400 W/m2 ve üzerınde rOzgar gOç yoQunlu~ugerekmektedır.

Hidrolikçiyim ama şovenist değilim ancak belirtmemgerekir ki yoğunluk farkından dolayı, su ile ben rüzgarınbin katı enerji üretiyorum. Ayrıca rüzgar tirbünleri kurmayızorlaştıran lojistik sorunlar var Türkiye'de. Yol yok. 100lira santral için yatırıyorsunuz, 100 lira da kanatları vekuleyi taşımak için yol yapımına harcıyorsunuz. Boyutlarçok büyük fakat sürekli bir üretim değiL.

Bu grafikte, kW başına elektrik santrallerinin yatırımmaliyetlerini görebilirsiniz. En düşük gaz türbini fakatgaz türbininin de işletme maliyeti yüksek. Gaz türbininiısmarlayın, 9. ayda raftan alıp santrale koyabileceğinizkadar standartlaşmıştır, çünkü basit bir çevrimdir, kombineçevrim değildir. Fakat klasik enerji kaynakları, yatırımmaliyeti olarak en düşük olanlar. (Şekil 18)

ENERJi SANTRALLARı YATIRIM MALiYETLERi ($/Kw)

8~r----------------------- __r-----------~6000+_----------------------___~~~_----------_~

4~+_----------------------___iiI_----------_i

Üretim maliyetlerine baktığımızda, fotovoltaik yine enyüksek, 40 cent. TBMM Enerji Komisyonu BaşkanıSoner Bey'in kWh başına 20 euro-cent' lik yeni bir teklifivar. İSO'daki toplantıda, sanayicilerimiz yaniyatırımcılarımız 20 euro-cent az dediler, 40 için ağlamayabaşladılar; 40 verirse herhalde 80 isteyecekler. Sonucabaktığımızda, minimum olanlar hidrolik ve jeotermaldir.(Şekil 19)

ENERJI SANTRALLARı ELEKTRIK ÜRETIM MALIYETLERI(cents/kwh)

40,-------------------------,.r----------,

~t-------------------------~~--------~

Türkiye'nin alternatif olarak geleceği, küçük hidroliksantraller yapımı, rüzgar, jeotermal ve çöp kökenlikaynaklardır.

Deniz kaynaklı teknolojiler, her sene bizim üniversiteyeBakanlık'tan görevli birkaç arkadaş gelir, ÇanakkaleBoğazı'na santral yapacaklarını söylerler. Olacak iş değiL.Okyanus kıyılarında akıntıyla enerji üretimi var amaoradaki akıntılar, bizdeki gibi tuzluluk farkından, kotfarkından dolayı değiL. Oradakiler, gel-git nedeniyle olanakıntılar, çok düzgün ve çok kuvvetliler. Hangi saatte,ne şiddette, hangi yöne doğru akıntı olacak, ne zamandeğişecek? Bunlar belli. Türkiye'dekiler öyle değil,dolayısıyla bu henüz Türkiye'de gündemde olmamasıgereken bir alternatif.

İTÜ, dalgadan enerji üretimini incelemek için Kilyos'tabir istasyon kurdu, ölçümler yapılıyor. Depolama sorunuvar. Dolayısıyla bu da, 40-50 yıl için unutabileceğimizbir kaynak. Bunların pilot uygulamaları var ama bugünküteknolojik ve ekonomik şartlarda, seçenek değiL.

Gel-git santrallerine bakacak olursak, okyanuslarda gel-git nedeniyle 15-16 metreye kadar kot farkı oluşuyor,bizdeyse en fazla 30-40 cm'ye kadar oluşuyor, dolayısıylabir enerji kaynağımız değildir.

Dr. Caner Zanbak"Yatırımcı sanayiciler 40 cent istemişler elektrik üretimiiçin, daha ucuzu kurtarmaz demişler" diyorsunuz. Buüreticiler açısından, peki tüketici ya da kullanırncısanayicim ne yapacak?

Sayın Müsteşarımıza bir soru yöneltmek istiyorum. DPT,Kyoto'ya uyum konularıyla ilgili bir rapor hazırlıyor.Bunda sanayicinin, TOBB 'un görüşleri olabilir mi ya daçalışma grupları oluşturuluyor mu? Bu gerçekten önemli,yoksa sonra Uran Bey gibi bir plan ya da bir raporhazırlandıktan sonra sanayicimiz aynı reaksiyonugöstererek, "Bunun içinde bizim görüşlerimiz yok," yada "bu bize uygun değil," diyebiliyor. Bunu önleyebilmekiçin bir şey yapılabilir mi?

Page 95: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaBu çalışa yeni başlıyor, 1-2 yıl sürecek. DPT'yle tabiigörüşüyoruz. Muhakkak ki bütün sektörleri de nazaraalmayacaklar ve bazı sanayi sektörlerini, belki ulaştırmasektörünü ele alacaklar ve bir ömek teşkil etmesi açısındano sektörle ilgili bütün paydaşlarla görüşeceklerinidüşünüyorum. Zaten başka türlü yapılması mümkün değilama Türkiye'nin şu an acil ihtiyacı, bu değiL. Stratejibelirlemek açısından, bizim ülke olarak, üç aşağı beşyukarı seviyeleri bilecek bir şeye acilen ihtiyacımız var.Mesela Almanya Çevre Bakanlığı, Çin, Hindistan,Brezilya, Güney Kore, Meksika, Güney Afrika için yenibir rapor hazırladı. Bu ülkeler, dört-beş tane senaryo içinneyi yapabilirler ve bu ülkeler neyi yaparsa bu kontroledilebilir? Mesela, önümüzdeki i00 yıl içerisindesıcaklığın en fazla 2 derece artması için, değişik senaryolariçerisinde bu ülkeler iddialı azatlım dedikleri şeyiyapmazlarsa, Ek-I ülkelerinin yaptıkları hiçbir şeyinanlamı olmuyor. Bunu Almanya niye yapıyor? Bunu, oülkelerin önüne koymak ve "Eğer siz burada oyuncuolmazsanız, bizim Ek-I ülkesi olarak hiçbir emisyonvermememiz bir şey ifade etmiyor," diyebilmek için butür çalışmaları yaptırıyorlar. Türkiye niye bu ülkelerarasında yok? Normalolarak bizim de olmamız lazım.Türkiye'yi Ek-I ülkesi olarak düşündüğü için, Türkiyeiçin böyle bir çalışmayı yaptırmamış.

Dr. Caner Zanbak350-400 milyonluk bir salımımız var, yani Çin ile,Hindistan ile karşılaştırıldığında küçük olduğundan dolayıolabilir mi acaba?

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaÇin' e göre küçük ama bir Güney Afrika ile, bir Meksikaile paralel durumlar var. DPT' nin çalışması, çok kapsamlıve detaylı bir çalışma. Şu an ihtiyacımız olan çalışmayı,belki biz bunu Bakanlık fonlarıyla Çevre ve OrmanBakanlığı olarak yaptıracağız. Zaten bunun Kopenhagtoplantısından önce elimizde olması lazım.

Dr. Caner ZanbakBenim bahsettiğim, raporun hazırlanması, onun maliyetideğiL. Rapordan çıkacak olan parasal yükün birileritarafından karşılanması lazım, o da sanayici. Sanayicidenne kadar karşılanacak? Ev sahiplerine, konutlaragitmeyecek de -benzine gidebilir belki ama - hepsanayiciye yüklenir bu tür yükler. Sanayicinin bununödemesine hazırlıklı olabilmesi açısından diyorum.Örneğin, buna benzer olarak, önümüzdeki Avrupa Birliğiuyum paketi içinde, 2013'e kadar sadece çevre için 22milyar euro'luk bir harcama var. Bu kriz ortamında belkiyeniden gözden geçirmek lazım.

Prof. Dr. Hasan Z. Sarıkaya1990-2004 yıllan arasında Türkiye'nin enerji yoğunluğunazara alındığı zaman, biz 1990'a göre ürettiğimiz herdolar için daha fazla karbondioksit salıyoruz. Bununnedeni, çimento sanayi, çelik sanayi gibi bazı sanayilerinAvrupa'dan ülkemize kaymasıdır. Bunu sürdürmemizde, rekabetçi olmamız da mümkün değiL. Tabiisanayicimizin maliyeti de bu yönde olacak. Eğer enerji

verimliliğini, su kullanımıyla ilgili verimliliği artırırsa,teknolojide ısrar ederse, bu maliyeti bir fırsat olarakgörmek lazım. Belki şu an rahatlamış olarak görünüyoruzama bu sayede, ileride belki 10- 15 sene sonra çok dahabüyük problemlerle karşılaşmanın önlemi alınmış olur.

Sorular ve Katkilar

SoruSuat Yılmaz, İstanbul Sanayi Odası. Birkaç yıl öncesinekadar su kaynaklanmızı yeterli görüyorduk ama artık bukonuda endişelerimiz var. Sayın Müsteşarımıza çokteşekkür ediyoruz. Büyük illerimizde su konusuyla ilgiliçok önemli hassasiyet gösterdiler ancak küçük iller veilçelerde bazı hassasiyetler gösterilemiyor. Ben birtespitimle de bunu paylaşmak istiyorum. Erzincan,Kemaliye ilçesi Miran Çayı üzerinde bir maden işlemetesisi kuruldu. Bu tesis, tamamen çayın içerisine yapıldı,oradaki bütün ilgili kurumlara başvurulduğu halde bugünekadar hiçbir sonuç alınamadı ve işletmeye alındı. Bumaden flotasyon tesisi nehrin içerisine kuruldu. Nehirburadan akıyor, Keban Barajı'na geçiyor. Diğer taraftanDivriği Çelik Fabrikası, bahar geldiği zaman atıklarınıtamamen Karasu'ya boşaltabiliyor. Bu konularda acabaBakanlığımız daha hassas olabilir mi? Diğer illere dehassasi yet gösterilebilir mi?

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaO problemi biliyorum. İl Müdürlüğü ile onunla ilgiligörüşmelerimiz oldu. Tabii bu, bir kapasite meselesi.Avrupa Birliği uyumlaştırma, uygulama derken, ülkeninher yerinde uygulama ve denetim açısından ayın kapasiteolmadığı için, maalesef öyle olumsuz durumlarlakarşılaşıyoruz. Bu, bilhassa belediyelerde çok daha kötüoluyor. Bunun bir yolu, biraz ölçeği büyütmek, yanibelediyeleri yan yana getirmek suretiyle daha büyükbirlikler oluşturmak. Yoksa 2.000 nüfuslu, 5.000 nüfuslubir belediye gerekli elemanları bulunduramıyor. Siz otesisi yapsanız bile çalıştıramıyor, o bakımdan dediğinizhusus yatırımdan ziyade insan kapasitesiyle ilgili birhusus.

SoruHüseyin Kara, Konya Selçuk Üniversitesi ve KonyaSanayi Odası danışmanı olarak katıldım. Mete Hocamailave olarak, özellikle biyoetanol üretiminde, Konyayaklaşık olarak yıllık 100.000 m3 'lük bir üretime geçti.Konya'da Şeker Fabrikası'nda üretim devam ediyor, bunuda bilgi olarak aktarmak istedim.

Dr. Caner ZanbakOna bakılırsa, biyodizel epey üretiliyor, BiyodizelcilerDerneği'miz var. ISO'ye yakın şirketimiz var, zamanzaman Hatay'da olduğu gibi, kaza geçiren tesislerimizvar. Mete Hoca, yok derken ölçek bakımından yok dedilersanırım.

Prof. Dr. Mete ŞenTek başına çözüm olarak bir ölçekte değil henüz.

Page 96: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

__ ~r_SoruSevda Arıkan, Uzay Kimya. Norveç'te kişi başına enerjitüketiminin diğer Avrupa ülkelerine göre çok yüksekolması, gelişmişliğin yanı sıra altı ay karanlık ve çoksoğuk bir ülke olmasının etkisi olamaz mı? Coğrafiyapılarına göre sıralamak, belirli bir birime getirmekdoğu olmaz mı?

Prof. Dr. Mete ŞenNorveç, uç bir örnek. Nüfusu 4.500.000, ayrıca enerjinin%99'u hidrolik ve endüstrisini, enerji yoğun enerjiyeyöneltmiş. AB 'nin ortalaması 7.000 kWh, bizimki 2.500.Hedefırniz AB olsun. Norveç ekstrem, tek başına yukarıdaduruyor. Örneğin Almanya'nın Doğu ile birleştikten sonra7.500 kWh saat olan tüketimi 8.000 kWh oldu. biz bununçok çok altındayız.

Dr. Caner ZanbakYenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu çıktı dediniz.Ben Sayın Müsteşarıma, "Acaba yenilebilir enerji kanunumu?" diye sordum, çünkü yenilenebilir enerji deyince,yiyecekten alınarak yapılan enerji maddeleri olarakanlaşılıyor.

Prof. Dr. Hasan Z. SarıkayaHayır, tabii ki değiL. Gıda-enerji dengesini çok iyiayarlamak lazım. İki senedir yaşadığımız sorun,fiyatlardaki artıştır.

Dr. Caner ZanbakEvet, Türkiye'de şu anda yenilenebilir enerjilerdenmümkün olduğu kadar yararlanmak lazım ama bunu dabir çözüm olarak görmemek gerekir.Uran Bey, şehir planlamasıyla ilgili olarak sanayicinindertlerini dile getirdi. Burada bir iletişim kopukluğuolduğu aşikar. Acaba bir araya gelip, Meclis'ten geçmedenönce bu konuları yenileme imkanı var mı?

Prof. Dr. İbrahim BazTabii ki Uran Bey'in bazı tespitleri var. Açıkçası bunlarınbir kısmına katılmak mümkün, bir kısmınaysa değiL.Bizim yaptığımız çalışmaları siz de yakından takip ettiniz.Asla sanayicinin veya sanayinin örselenmesi gibi bir tavırve düşünce içinde değiliz, olmadık ve olmayız da.İstanbul 'un sanayiden arındırılması gibi ne bir düşüncemizne de bir projemiz var. Dönüştürülmesi gereken alanlarlailgili tespitlerimiz, bir şekilde kendilerini dönüştürmeyebaşlamış alanlar olarak da karşımıza çıkıyor. Hatta bizbu tür tespit ve planlama faaliyetlerine girmek suretiyle,bu tür alanları daha cazip hale nasıl getirebileceğimizi narayışı içerisindeyiz. Bunun da en canlı örneklerindenbir tanesi, Anadolu yakasında Kartal alt bölgesindedönüşüme tabii tutmak suretiyle geliştireceğimiz alanışu anda Birleşmiş Milletler' de ve dünyanın çeşitligayrimenkul yatırım organizasyonlarında konuşulan birproje haline getirmiş olmamızdır. Kartal' da normal arsafiyatları, birkaç yüz dolarlarla konuşulurken, bugün ı.000-1.500 dolarları bulmuşsak, bu eminim sanayinin delehinedir. Dönüştürülmesinden kasıt, illa da bir işlevdeğişikliği değil, kendini yenileme adınadönüştürülmesinde de bir fırsattır. Buradan sanayiye çokciddi katma değerler girecektir diye düşünüyoruz.

Dr. Caner ZanbakO sanayinin yaratmış olduğu bir rant var. O rantı sanayihazırladı ve şimdi Kartal bölgesi geri alıyor.

Prof. Dr. İbrahim BazBunlar fırsatlar olarak ortaya çıkıyor, biz de bunu plananasıl dönüştürebileceğimiz üzerinde çalışıyoruz. Yalnızburada, geçmişteki alışkanlıklarm dışında, sadece bir planyapıp herkesin istediğini yapmasına izin vermekten ziyadetoplu bir hareketle, toplu bir dönüşümle buradaki bireylereekonomik katkı sağlarken İstanbul 'un ekonomisine debir katkı yapmayı hedefliyoruz. Temel yaklaşımlarımızbu şekilde.

Desantralizasyon dediğimizde de "Pılını pırtını topla,buradan git," şeklinde asla değiL.

Dr. Caner ZanbakEncümen, planı öyle anlaşılacak şekilde çıkartırsa diyede korkuluyor.

Prof. Dr. İbrahim BazKartal alt bölgesi olarak 550 hektarlık bir alanıkonuşuyoruz. Bu alanın arsa büyüklükleri itibariyleyaklaşık %90'ı sanayicilerin sahipliğindedir. Şu anda bu%90'1 temsil eden kişiler bizimle birlikte çalışıyorlar. Bubölgeyi nasıl dönüştürebileceğimizi birlikte konuşuyoruz,asla ve asla birbirirnize ters düşme gibi bir pozisyonumuzda yok. Şu anda bu projenin başında olduğum için gayetiyi biliyorum. Bizim gerçekten böyle bir amacımız yok.Burada söz konusu olan planlar, sanayiden arındırmapolitikaları asla değiL. Biraz önce düşük verimlilik dendi,bizim düşük verimlilikten kastımız, daha yüksek katmadeğer getirebilecek sanayilerle çalışmak mümkün. BugünAvrupa, gelişmiş ülkeler, imalat sanayilerinden kurtulmakistiyorlar. Başbakanlık Kalkınma Ajansı vasıtasıyla hergün bir sürü uluslararası yatırımcı, imalata yönelik olarakkendilerine yer bulmamız için bize başvuruyor. Hem demilyar euro 'luk yatırım projeleriyle geliyorlar. Temizdenilen sanayi değil burada bahsettiğim. Avrupa' dançıkmak istiyorlar, en yakınlarında rahatlıklaçalışabilecekleri bir İstanbul sahası var. Yetişmiş, eğitimlieleman var. Ekonomisi müsait. Dolayısıyla İstanbul uygunbir portföyonlar için.

Uran Bey, Berlin'den, Münih'ten bahsetti. Berlin veMünih'ten tek başına bir sanayi kenti diye bahsedebilirmisiniz? DeğiL.

Dr. Caner ZanbakDeğil ama bir zamanlar öyleydi.

Prof. Dr. İbrahim BazBir Almanya ölçeğine baktığınız zaman, orada sanayininzaten kendiliğinden desantralize olduğunu görüyorsunuz.

Dr. Caner ZanbakUran Bey'in de vurgulamak istediği o. Kendiliğindenderken, daha yumuşak bir geçişi nasıl yapabiliriz?

Page 97: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Prof. Dr. İbrahim BazO da tabii bir planlamanın sonucu. Biz burada bir adımatmalıyız ki bunun sonrası gelebilsin. Aksi takdirde, bizİstanbul 'un bu şekilde kendi halinde büyümesine izinverirsek, yakın bir gelecekte 20-25 milyon nüfuslu birİstanbul'u konuşuyor olabiliriz. Bu da tabii, gelecektebaşta sanayi olmak üzere herkesin uykularını kaçıracakbir süreç olabilir.

Dr. Caner ZanbakO zaman İstanbul kendi kendini boğar.

H. Uran TiryakioğluYabancı sermaye tabii ki Türkiye'de yatırım yapmaylaçok ilgili. Yatırım Promosyon Ajansı'nın çalışmalarınıda biliyorum. Sanayiye bu konuda mektuplar da geliyor.Yatırımcılar, büyüme potansiyeli olan, markası olanfabrikayı alıp geliştirmek ve sonra da satmak şeklindeyatınm yapmayı düşünüyorlar. Hatta Yatırım PromosyonAjansı da sektöre bu yönde mektuplar gönderiyor. Bu,sermaye girişi açısından önemli ama üretim açısından veihracat açısından bakınca, buradan pek bir şey çıkmıyor.20 milyar dolar dış yatırımın içinde üreten bir tek FordOtosan var. Geri kalanların hepsi, ya markaları, yabankaları, ya dağıtım ağı iyi olan şirketleri almıştır.İstanbul yatınını çekmeli ama dediğim gibi inşallah üretimyatırımını çeker.

Diğer taraftan da, planın uygulamasıyla ilgili çok önemlifaktörler var. Demin verdiğim örnekte, şehir içindekifabrikanın çıkış kapısına belediye gelip kaldınm örmüştür,elektriğini kesmiştir, oraya alışveriş merkezi yapmak içinbu fabrikayı oradan zorla çıkartmıştır. Planlar çok iyiniyetli ve güzelolarak yapılıyor ama uygulaması şüpheli.O yüzden de endişeye kapılmamak mümkün değiL.Vatandaş olarak Zeytinburnu'na bakıyoruz, "Ne güzeloldu, yeşiloldu, burası eskiden kokuyordu" filan diyoruz,hatta "Tuzla Deri OSB de güzel bir yer, arıtması iyi,"diyoruz ama oradaki fabrikaların %30'u kapandı. Oçimenlerin altında işsiz kalan on binlerce kişinin gözyaşlarıvar. Biraz da böyle bakmak lazım. Dolayısıyla buuygulama konusunun nasıl olacağını, kimin elindeolacağını ve uygulamanın nasıl denetleneceğini, nasıl birzaman sürecinde yapılacağını düşünmek lazım.Diğer taraftan, desteklerden, üniversite-sanayiişbirliklerinden, teşviklerden bahsediyoruz ama biliyoruzki AB, zaten teşviklere karşı. Böyle bir şey yok aslında.Maliye Bakanı, giden firmalara vergi istisnası getirileceğinianons etti. Vergi teşekkül edemeyecek ki; giden firma,fabrikasını ancak 10 senede amorti eder, neyin istisnası?Böyle bir teşvik, pratik olarak yok demektir. Bununuygulama sorunlarını bir şekilde düşünmek lazım.Su havzasında olan semtler diyorsunuz ama su havzasındaolmayan bir sürü semt var. Buradaki firmalarındesantralizasyonunu anlamıyorum. Zaten yarın öbür gün,yerel belediyeler hiç sorunsuz çalışan firmaların dakapısına dayanmayacak mı? Dediğim gibi, biraz daZeytinburnu 'nun yeşil çimenlerinin altında facialarabakmak lazım.

Dr. Caner ZanbakPlandaki belli noktalara uygulamadan gelebilecek sorunlaraçısından karşı çıkıyorsunuz, karşı çıkmak değil de görüşbildiriyorsunuz. Belki en iyisi İstanbul Sanayi Odası'nınki, İMP bunu önermişti, birlikte çalışmayı teklif etmesidir.Tabii bunun da protokolünün iyi yapılması lazım kisöylenenler gündeme gelebilsin.

Sayın katılımcılar, bu otıırum için planlanan süreyi oldukçaaşmış bulunuyoruz. İlave bir görüş bulunmadığına göredeğerli panelistlere ve tüm katılımcılara teşekkürediyorum.

Page 98: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 99: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

OTURUM2A

Sanayi ve Sosyal Çevre

- Nitelikli işgücü ve Mesleki Eğitim- Bologna Süreci ve Türkiye- Kurumsal itibar Yönetimi, Sosyal Sorumluluk- Sanayinin imajı ve Medya

Oturum BaşkanıSavaş M. ÖzaydemirEskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

KonuşmacılarArjen VosAvrupa Eğitim Vakfı Türkiye Direktörü

İlyas ÜlgürAB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Erasmus Program Koordinatörü

Prof. Dr. Haluk GürgenBahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı

Vahap MunyarHürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü ve Köşe Yazarı

Page 100: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[ ~_______.7L _Oturum BaşkanıSavaş M. ÖzaydemirEskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

1943 yılında Eskişehir' de doğdu. 1962 yılında Eskişehir Kolej i'ni bitirdi. Lise öğrenimi sırasında 1960-1961 yıllarındaAFS değişim öğrencisi olarak ABD'de bulundu. Yüksek öğrenimine Robert Koleji Yüksekokulu'nda başladı ve İTÜElektrik Mühendisliği Fakültesini bitirdi. Çeşitli süreler Ereğli Demir Çelik, Yarımca Petkim Aliağa Rafinerilerininkuruluş şantiyelerinde Mühendis ve Baş Mühendis olarak çalıştı. 1974 yılından itibaren sanayiciliğe başlayanÖzaydemir halen ağırlıklı olarak beyaz eşya yan sanayi ve kiremit-tuğla konusunda faaliyet gösteren ı3 şirketinYönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. 1980 yılında Eskişehir Sanayi Odası Meclisine üye seçildi.1984 yılında Eskişehir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevaldı. 1989 yılından bu yana Oda Başkanlıkgörevini sürdürmektedir. Ayrıca, Oda iştiraki olan Eskişehir Endüstriyel Enerji Üretim Otoprodüktör Grubu, EskişehirBilişim İletişim Sanayi ve ATAP Anadolu Teknoloji Araştırma Parkı Sanayi filmalarının Yönetim Kurulu Başkanlığı'ınsürdürmektedir. Bunun yam sıra TOBB Sanayi Konseyi Üyesi, TOBB Tahkim Divanı Başkan Yardımcılığı, TÜRKAK,DEİK, KOBİ A.Ş. ve TTGV Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yürütmektedir.

KonuşmacılarArjen VosAvrupa Eğitim Vakfı Türkiye Direktörü

Amsterdam'da Free Üniversitesi Ekonomi bölümünü bitirdikten sonra Hollanda Eğitim, Bilim ve Kültür Bakanlığındaon yıl boyunca çalışmıştır. İş ve hayatboyu öğrenme ilişkisi, eğitim politikası geliştirme ve uluslararası işbirliklerikonularında uzmanlığı bulunan Vos eğitim, mesleki eğitim ve işgücü piyasası konularında çalışmalarda bulunmuştur.CARDS ve Tacis kapsamında çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen AB destek projelerinin tasarımı ve izlenmesindekapsamlı bir tecrübeye sahiptir. Hollanda'da okul öğrenci değişimi programını geliştirmiştir. Rusya ve Moldova içinçalışan OECD Eğitim Politikaları Gözden Geçirme Takımlarında görevalmıştır. AB Konseyi Eğitim Komitesiüyesidir. Avrupa Eğitim Vakfı'na (AEV) 1995 yılında katılmış ve Rusya Direktörü olmuştur. 1999 yılında iseBağımsız Devletler Topluluğu Departmanına atanmıştır. 2002 yılından beri aday ülkeler ve Batı Balkan ülkeleri ileişbirliği fırsatlarını izleyen AEV'nin Genişlemeden ve Güneydoğu Avrupa'dan Sorumlu Departman Başkanlığıgörevini yürütmektedir. Halihazırdaki faaliyetleri araştırma ve analizden işbirliği yapılan ülkelerdeki mesleki eğitimve iş gücü piyasası paydaşları için üst düzey politik danışmanlığa kadar uzanmaktadır.

İlyas ÜlgürAB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Erasmus Program Koordinatörü

1965 yılında Kadirli'de (Osmaniye) doğdu. Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği'nden 1987 yılında mezunolduktan sonra Polis Akademisi'ni bitirmiştir. 1988 yılında 6 ay süren Komiser Yardımcısı olarak iş hayatına başlamışdaha sonra Araştuma Görevlisi olarak Polis Akademisi'nde akademik kadroya geçmiştir. 1989-1995 yılları arasındaİngiltere'nin Leicester Üniversitesi'nde akademik çalışma yapmak üzere bulunmuştur. Polis Akademisi'nde 2002yılı sonuna kadar Kriminalistik dersi verdikten sonra Türk Ulusal Ajansı 'nın kuruluşu ile Erasmus Program Uzmanıolarak bu kururnda kuruluş aşaması dahil çalışmıştır. 2007 yılı Şubat ayından itibaren Erasmus Program Koordinatörüolarak görevalmaktadır.

Prof. Dr. Haluk GürgenBahçeşehir Üniversitesi iletişim Fakültesi Dekanı

1951 yılında İnegöl' de doğdu. 1987 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 'nde hazuladığı "TelevizyonReklamlarında Yaratıcı Strateji" başlıklı teziyle İletişim Bilimleri Doktoru ünvanı aldı. 1989 yılında San FranciscoState Üniversitesi 'nde alanıyla ilgili çalışmalar yaptı. 1990 yılında İletişim Sanatları doçenti, 1997 yılında profesöroldu. Prof. Dr. Gürgen'in Reklamcılık ve Metin Yazarlığı, Halkla İlişkiler, Halkla İlişkiler Ortam ve Araçları,Örgütlerde İletişim Kalitesi adlı kitapları ile çok sayıda proje ve makaleleri bulunmaktadır. Halen Yüksek ÖğretimKurumu "Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Komisyonu" kurucu üyesi olarak görev yapmakta veBahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı görevini sürdürmektedir.

Vahap MunyarHürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü ve Köşe Yazarı

1958 yılında Malatya'da doğdu. İktisadi Ticari Bilimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu'ndamezun olan Munyar 1978 yılında gazeteciliğe başlamıştır. 1979'dan itibaren ANKA Ajansı, UBA Ajansı, DünyaGazetesi, Tercüman Gazetesi, Hürriyet, Milliyet ve Söz Gazeteleri'nde çalışmıştır. 1992 Ekim ayında HürriyetGazetesi'ne geri dönen Munyar hala Hürriyet Gazetesi Ekonomi Müdürü ve köşe yazarı olarak görev yapmaktadır.

Page 101: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Savaş M. ÖzaydemirEskişehir Sanayi Odası Yôneıim Kıırıılu Başkanı

Bu oturumda sanayi ve çevre ilişkilerini görüşeceğiz.Başkanlık hakkımı kullanarak size birkaç şey söylemekistiyorum. Sosyal çevre konusunda, Türkiye'de sanayicilerolarak yıllardır pek duyarlı olamadık. Sosyal çevreyedesteğimizi en fazla sponsorluk olarak görürsünüz. Eğitimebir miktar mali katkılarımız olmuştur, okul yaptırmışızdır.Ama sosyal çevre, sosyal ilişkiler bakımından epey özürlüsayılırız. Bunu, gelişen bir Türkiye'de buna kah vakitayıramamak, kah bilincine varamamak olarak daalgılayabiliriz. Özellikle son yıllarda eğitim eksikliği, araeleman bularnama gibi sorunlarla karşılaşmaya başladıkve eğitime de bir miktar eğilmeye başladık. AcabaAvrupa'da olduğu gibi Türkiye'de de iş adamları, işcamiası eğitimle ilgilenmeli midir? İlgilenmeye kararverdik çünkü devletten beklediğimiz eğitim kalitesi veeğitim standartlarını pek göremiyoruz.

Sonunda 3 sene önce, Eskişehir Sanayi Odası olarak birokul çalışması başlattık; bir okul sistematiği, bir okulmodeli oluşturmaya karar verdik. Peki, bu nasıl olmalıydı?Bunun finansmanı da var, yapısal şekli de var. Sonuçta,Anadolu Üniversitesi'nden hocalarımızla üç seneyi aşanbir çalışma yaptık. Sonra bunu Odalar Birliği uhdesinetaşıdık, Odalar Birliği'nden Yatırım Ortamını İyileştirmeKomitelerinden İstihdam Komitesi'nin desteğini aldık.Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileriyle çok ciddi çalışmalaryaptık ve son halini oluşturduk. Önce Eskişehir'de böylebir okulun kurulması, ardından da LOtane organize sanayibölgesinde bu tip bir okul kurulması kararını aldık.

Bizim oluşturduğumuz modelde, bunun finansmanı okulukuran kurum tarafından götürülecektir. Ayrıca, Türkkaynaklarından ve AB kaynaklarından bu çalışmayadestek sağlanabileceği düşüncesindeyiz.

çalışmamızdan elde ettiğimiz bulguları birkaç cümleyleanlatmak istiyorum. Orta öğretirnde meslek eğitiminde180'e yakın okul çeşidi bulduk. Bu karmaşa içinde,eğitilen gencin aldığı diploma, sertifika vs. karmaşasınıgelin siz düşünün. Bunun sonucunda tek tip bir okulyapmaya karar verdik. Bunun nedenini ineeledik vegördük ki gençler, aşağılandıkları düşüncesiyle ya daüniversiteye girişte sorun yarattığı için meslek okullarınagitmek istemiyorlar. Bunları da kaldırmak lazım. Çoksayıda dershanenin olduğu tek tip bir kampus düşünün.Burada üniversiteye de, meslek hayatına da ara eleman-insan yetiştirelim. Fakat pratik konusunda Türkiye'deyine eksikler olduğunu gördük. Almanya 'nın dualsisteminden bir çalın tı yapıp buna bir miktar işyerindede pratik yaptıracak faktörler ekledik. Sonuçta, modülerdiyebileceğimiz, gençlerin bir sömestrde iki-üç modülokuyabilecekleri şekilde, kendilerine yön çizebilecekleri,üniversite, iş hayatı ya da meslek hayatına atılabilecekleribir düzen oluşturduk. Bunun ötesinde başka şeyler degerekti; mevcut çalışanlarımızın da eğitimi şarttı. Bununiçin, hayat boyu eğitim sistemine paralelolarakokulumuzda bu tip kişilere de eğitim sağlayabileceğimizprogramlar oluşturduk. Bu okulu kurarsak - temelinigeçen ayattık - Türkiye için bir modelolur diyedüşünüyoruz. Dünden bugüne dinlediğiniz bütün

konferansıarda eğitimin şart olduğu, Türkiye'nin en büyükeksikliğinin eğitimsizlik olduğu, normal yaşamda vesanayi yaşamında bu eksikliği hissettiğimiz vurgulandı.

Bu okul sisteminin başka faktörleri de olmalıydı: Gençlerekültür (müzik, sanat, vs) aşılamak için dersler, diğertaraftan spor eksikliğimizi gidermek için her gün 1 saatspor dersi, danışmanlıkla bir lisanı da şart koştuk. Lisanıolan, spor yapan, kültürü tam meslek elemanı yetiştirmeyiamaçlıyoruz.

Bunu hayal etmiş olabiliriz ama yurtdışından gelenuzmanlarla birlikte bu eksiklikleri gördüğümüz zamaneziliyoruz. Belki gençleri bu şekilde eğittiğimiz zaman,sanayiye değil de üniversiteye, belki bize değil deAvrupa'ya çalışmaya gidebilirler. Ama olsun, Türkiyebugün Avrupalılaşma yolunda adımlar atıyorsa, eğitimdede temel değişiklikler yapmak mecburiyetindedir.

Arjen VOSAvrupa Eğitim Vakfı Türkiye Direktörü

Hollanda'dan geliyorum ama İtalya'da eğitim ve öğretimalanında çalışıyorum, özellikle AB dışındaki ülkelerdebu konuya odaklanıyorum. Bünyesinde faaliyetgösterdiğim Avrupa Eğitim Vakfı, AB 'nin çatısı altındabir kurum.

Buraya gelmeden önce düşüncem, bu sunumda eğitimve öğretime yatırım yapmanın ne kadar önemli olduğunuanlatmaktı. Ancak İstanbul'a gelip otelime gittiğimde,masamın üzerinde Türkiye'de yatırım yapmakla ilgili bubroşürü buldum. Broşürde eğitimin aslında üst sıralardayer aldığını gördüm. Bu durumda belki de benim buradadurup sizden gelecek soruları cevaplarnam gerekiyor,çünkü eğitimin ne kadar önemli olduğunun bilincindeolduğunuzu, onu üst sıralara koyduğunuzu görüyorum.Broşürde yazdığına göre yılda birçok mezun veriyorsunuz,çok sayıda üniversite var, 2007 yılında yine çok sayıdalise mezunu var. Ayrıca iyi eğitimli, genç ve motivasyonuyüksek profesyonel kişilerin sayısı da oldukça yüksek.

Bu çok doğru, gerçekten çok büyük bir potansiyel var.Bu potansiyel yatırımcılar için de çok önemli çünküyatırım yapma kararı alırken, eğitimle ilgili hususlarnedeniyle Türkiye'yi başka ülkelere tercih edebilirler.

Hem sosyal hayat hem de ekonomi için eğitim veöğretimin önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzdenben bu konunun biraz ötesine geçmek istiyorum. Butoplantının konusu, rekabeti de biraz içerdiği için, eğitim-öğretimi rekabetle ilişkili olarak tartışmaya çalışacağım.Eğitim ve öğretimin biraz farklı sunulduğu bazı modellergöstereceğim. Ardından hızlı bir şekilde bazı rakamlardanbahsedeceğim. AB' de eğitim ve öğretimle ilgilibenchmark' ları ve Türkiye' nin yerini göstermeyeçalışacağım. Avrupa'da işgücü piyasasıyla ilgilieğilimlerden bahsedeceğim. Daha sonra, hızlı bir şekildeen önemli kısma geçeceğim. Türkiye'de eğitim veöğretimle ilgili zorlukların neler olduğunu, ilerlemeninne düzeyde olduğunu ve Avrupa Eğitim Vakfı'nınTürkiye'ye ne gibi destekleri olabileceğini anlatacağım.Ben iki tane çok popüler rekabet endeksinden

Page 102: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Toplumsal çerçeve

EkonomikPerformans

Hükümetin

Etkinliği

Eğitim

AltyapıŞirketin Etkinliği

Yurtiçi ekonomi Kamu finansmanı Temel altyapıVerimlilik

Uluslararası ticaret Mali politika İş gücü piyasası Teknolojik altyapı

Uluslararası yatırım Kurumsal çerçeve Bilimsel altyapıFinans

İstihdam İş hukuku

Fiyatlar

(Tablol)

bahsedeceğim. Şu sıralar bu tür endeksler çok fazlaoluşturuluyor ve bu endeksler kapsamında ülkelerisıralamaya koyuyorsunuz ve bu sıralamaya bakarakbirtakım sonuçlara varıyorsunuz. Uluslararası YönetimGelişimi Enstitüsü (International Institute for ManagementDevelopment - IMD), farklı ülkelerde farklı ulusların,işletmelerin, rekabet edebileceği bir ortam oluşturma vekoruma konusundaki yeteneklerini analiz etmiştir. Tabiiki rekabet ortamı, işletmeler için oldukça önemlidir. Netür bir metodoloji kullanıldığına, ekonomik performansa,hükümetin etkirıliğine, şirketlerin etkinliğine ve altyapıyabakılrnış. (Tablo 1)

Görüldüğü gibi eğitim, ekonomik performans, hükümetinetkinliği ya da şirketin etkinliği başlığı altında değil,altyapı başlığı altında yer alıyor. Bence bu modelin birazdaha geliştirilmesi gerekiyor.

Daha popüler olan diğer endeks, Dünya EkonomikForumu'nun (World Economic Froum - WEF) endeksi.Bunun içinde 134 ekonomi yer alıyor ve bu endekstestatik bir modelden ziyade dinamik bir modeloluşturulmaya çalışılmış. Bu modelde bir ülkenin rekabetdüzeyini hangi faktörlere göre ölçüyorlar? Bu endeksteüç alt endeks, dokuz temel prensip ve 89 gösterge var.Bu faktörlere göre ülkeleri, ekonomileri değerlendirmeyeve rekabet düzeylerini belirlemeye çalışmışlar. Buradagörüldüğü gibi ilköğretim ile yüksek öğretim arasındabir fark var; ilköğretim ilk kutuda yer alırken yükseköğretim ikinci kutuda yer alıyor. İlköğretimin temelgereksinimler başlığı altında bulunmasının nedeni, nüfusatemel eğitimin kazandırılmasının çok önemli olmasıdır.Yüksek öğretirnin içerisinde, mesleki eğitim, süreklieğitim, hizmet içi eğitim de yer alıyor. Yüksek öğretimdediğimizde, verimliliğin önemli olduğu ekonomilerde,ekonominin kalkınması için büyük bir öneme sahiptir.(Şekil 1)

Yönetim uygulamaları Sağlık ve çevre

Tutumlar ve değerler

Üç alt endeksin oluşumu (WEF)TEMEL GEREKSINIMLER

Faktör güdümlü• Kurumlar• Altyapı q Ekonomiler için• Makro-ekonomi anahtar• SagJ.ık ve ilköğretim

vERİMLİLiGi iYiLEŞTiREN FAKTÖRLER Etkinlik güdümlü• Yüksek öğrenim ve eğitim q• Piyasa verimliliği (mallar, iş gücü, finansal) Ekonomiler için• Teknolojik bakımdan hazır olma anahtar

INOVASYON VE ÇOK YÖNLÜLÜKİnovasyon güdümlü• Işin çok yOnluı"ı" q.lnovasyon Ekonomiler için

anahtar

Kalkınmanın kişi başına GSYH ile de bağlantısı var. Çokkalkınmamış ülkelerde, faktör güdümlü ekonomiler var;2. aşamadaki ülkeler, gelişmekte olan ülkeler; gelişmişülkelerdeyse yenilikçiliğin kalkındırdığı bir ekonomi var.(Şekil 2)

Kalkınma aşamaları için gelir eşikleri

GSYHlkisi($)<2,000

2,000-3,000

• Kalkınma aşamaları• Aşama 1: Faktör güdümlü• Aşama l'den aşama 2'ye geçiş

• Aşama 2: Etkinlik güdümlü 3,000-9,000• Aşama 2'den aşama 3'e geçiş 9,000-17,000

• Aşama 3: İnovasyon güdümlü > 17,000

Ekonomilerin gelişmesi, kalkınması ve eğitim-öğretimsistemlerinin de bu süreç içine yerleştirilmesi gerekiyor,yani ekonomik kalkınma için eğitim ve öğretim de oldukçaönemli. Gelişmemiş ülkeler, temel eğitime odaklanıyorlarve temel yetenekleri kazandırmaya çalışıyorlar. 2. aşamadayer alan, verimlilik güdümlü ekonomilerde, orta öğretimde önemli ve bunun dışında yüksek öğretime geçişe deönem veriliyor. 3. aşamadaki ülkelerde, yüksek öğretim

Page 103: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

çok fazla vurgulanıyor ve öncelik halini alıyor. Bu modelindoğru ya da yanlış olması tartışmalı bir konu ama eğersiz, politika ve özellikle eğitim politikası üzerindekikararlar üzerinde düşünüyorsanız, o zaman bu modelekonomi ve işgücü piyasasının gerekliliklerini de gözönünde bulundurmanız gerektiğini göstermektedir.(Şekil 3)

The Role of Education in tbe Stages of Economic DevelopmentEdutıt.,nendlabor-mııhı:

O!vtlopmert51ige KeyecollOlflCclııl!rıgn FoCu5011cOOOlllCproducmn reqw!meftS

~~rı"'ruteeıı:t<r:!ı-.a~ ımceıU:aDo'ılıırrlMlds..I_......_I\JIIII dııqjiıoi"'_'Hn;b!I:fM:! ıto" nGOP per cap,ta < $2000 ~taI

Aımtoıovıdıı.,,,_aırl"l'Jloltıdnıtıgjb....,.ı..ılaioıaod""""aırlbojon.ı.t .... "".eoroııı .. ,tlıegl<bal

eoroııı

lIY.eııitI"""""oIarJ\...-soınIıoy_aırl-.ı.._iIoIcrg-"l ..... aod ..... ıtııs.aod_Iaioı_ıeoııeoııı.

GOP per capıtı $3000$9000

ı;.,,"IwIı •• ~_ion. _ ..~cıl.<tsaodıe"""a HQI>~ıı..q,oıııq.ı O\

...........ı_ Iogltlol_i>t1rIımt"" espm!yu _·t",d_~ """.nay_ nı".,,,,,,,,..1WIı-'1

"""Ieaırq,_.,ı, .......based mog <tır- ,_.. ~-1ıOIrgııq.ı-l"9'lıııaırl_nı_

GOP per caplta >$17,000

Rekabet endeksine göre Türkiye 'nin yerini aşağıdakiresimde görebilirsiniz. Burada Türkiye'nin piyasabüyüklüğü, sağlık ve ilköğretim konularında iyi olduğunugörüyoruz. Diğer taraftan, işgücü piyasasının verimliliğiaçısından bazı sorunlar olduğunu söyleyebiliriz. İnovasyonve teknolojik açıdan hazır olma hususlarında da yinebirtakım problemler var. (Şekil 4)

Turkey's Competitiveness 2008

_i _..... ilGtllQlll-Ull .a_....1

ca Dl-:ID ......cılIJII_. •. _ •• .5J __ '-2

ca BI-DJ1_ot InI • • .fıI .&.1

........... .____._ ..n__o1.. phr.I . .•M __-.Jı:tnıi,.. _ .. ..M_._.l,s

)f"pltr.Mtot"' ~--_- •.71 _ __..

..-ı ..... :H.... .,.,"-..ry Hu:1IiGn ._ •. JI __ UUia..e,...... _t.ı

... ,.....: ......... ııı........ n_u"',..w:ç.-,..,..-..ncy __ .............7tı,.lr.YNt ........, __ •__ tU_U

aıfııilw: rurtılı:UfIhItkııtcn... .71_ ..."''''W:~''''''''___. __ ...M __ .J5ı.., ..IK ..... tC"t ,,_,.l.......................... ---...N Jııtı,....:a.-u ... ricaliln ..... __ uıttı ,.IK 1tn:ıılft.n_. .M •._.u

ELI 3........ -- .......-_. ,-.- '".=-.~\ ~".""::::.;-

~ J. .................. .....-. -t:+--t---:. ---1 ,.....,.~.i. _uot.-~ ,....... ..rwt'... .. ..

-...ı•.,. _'""'*....- -..,,*"-'-6_,

İş yaparken en çok sorun yaratan faktörleri aşağıdakiresimde görebilirsiniz. Burada, işgücünün eğitiminin çokbüyük bir problem olmadığını, ortalarda yer aldığınıgörüyoruz. Temel problemler, hükümetin bürokrasisi,vergi düzenlemeleri ve politika açısından istikrarsızlıktır.Bunların altında, finansmana erişim ve vergi oranları yeralıyor. (Şekil 5)

The most probletnatic netolS br ioiıg business..... ....,.:tıiIth,,_nq . __ıUTı. ,. :'11 ._ .• _ .• •• __ 111''''' ......".--_._---- ---- '"k,.ı."raaJ- .._.. ..__.Ur..~ ._. ..__._. ....._...••1n......, ...... ~...tfIr.: •.. ..•_•..U

...... IIfA,,·ıw"'"". 1'J

F.,.,. cwr .. .., fiit ....... _ .. •.••••• Uln.ftaıIıı •••• • _._ ._ . .• _•. 4J

C.,~ . . _._ ._ . ........••, ........,ut Illb~~ .._.. .•._.tl

'ıcı ...n. 110...,,,,, "h,hl"Ol. __ ..•... UR"""", lıtıIıı7 ..,p"'ı_ ..__. .__...U'1cı,.tJic1ıııt.1!to __ •. _._ .•_ • ••••.• 1.C~a.'\it!ııııl •. __ ••_ .• •.__ .ll L-_.,l_--L..-__JKL-_..L ..--Sl-___Jıı

,_..........N*,.. •• I.d.hı:ıc"'IWfO~~ ... "I ...... M1.. __ ' "l&f"' ... IııI*-t. .. t~•..,'.,Ç,..l., ... IW...

1._I'C*"""I""- 'tMUM"'''''' .N ~D ılı •

Eğitim ve rekabet arasındaki ilişkiyi, yukarıda bahsettiğim,oldukça popüler ve kullanımda olan endekslerleaçıklamaya çalıştım. Bu endeksler tabii ki her zamandoğru söylemiyor ya da size rehberlik etmiyor ama diğerülkelerle kendinizi karşılaştırma fırsatını veriyor. Ayrıcabu sayede kendinize doğru soruları sorabilir ve buna göredoğru çözümler üretebilirsiniz, diğer ülkelerdekipolitikaların iyi taraflarını görebilir ve gerekirse bunlarıuygulayabilirsiniz. Bazı konularda çok iyi olduğunuzudüşünebilirsiniz ama bu endeksler sayesinde çok da iyiolmadığınızı görebilirsiniz ya da tam tersi olabilir.(Şekil 6)

Alt endekslerin ağırlıkları (WEF)

Temel Verimliliği İnovasyon veAğırlıklar gereksinimler iyileştiren çok yönlülük

hususlar faktorleri

Faktör %50 %40 %10güdümlü aşama

Veriınlilik %40 %50 %10güdümlü aşama

İnovasyon %30 %40 %30güdümlü aşama

Türkiye'nin eğitim-öğretim alanındaki yerini görmemizeyardımcı olacak bir diğer araç, AB' de kullanılanbenchmark'lar. Burada, AB'ye üye ya da aday üyeülkelerle karşılaştırmalar yapılıyor. Örneğin, Arnavutluk,Sırbistan-Karadağ, Bosna Hersek gibi ülkeler de yeralıyor. Türkiye'nin bu benchmark'lara uyumsağlayabilmesi için hala çok fazla ilerleme kaydetmesigerektiğini görüyoruz. Temel nitelikleri kazanmadanokuldan erken ayrılmaya bakacak olursak, Türkiye'deöğrencilerin neredeyse yarısı okuldan erken ayrılıyor yanjgerekli becerileri tam olarak kazanmadan ayrılıyor. AmaAB'ye bakacak olursak, bu oran %15. Diğer önemli birgöstergeyse orta öğretimden mezuniyet düzeyi. Bu oranAB'de %80 iken Türkiye'de %44,7. Yanlışhatırlamıyorsam bu veriler 2006 yılına ait. Üçüncügösterge, okur-yazarlık düzeyinin düşük olması ve okuldabaşarısızlık. Bu alanda, Arnavutluk ve Sırbistan'a göre

Page 104: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Türkiye'nin durumu daha iyi. Yaşam boyu öğreniminAB' de uygulandığını ve başarı düzeyinin yüksek olduğunugörüyoruz. Bu, yalnızca bir resim ve daha fazla gelişmekiçin size bir fikir verebilir. Kendi yerinizi doğru şekildegörmenizi ve buna göre önceliklerinizi belirlemenizdesize yardımcı olacaktır. (Şekil 7)

Eğitim ve öğretim için AB benchmark'larıEU HR MAC TORKiYE AL BIH MO SR KO2006

Okuldan erken 15.3 5.3 31.1 50 6U IlAayrılanları ısCEO tn

t.u.la 1 vf &.0 yokolanlar 9iı 18·24En aı 1SCEO 3 olan ,. 77.8 94,6 6!A 44.7 89ıo.14 (orta nitellk)

Matematik, fen ve 13.1 5.7 3.6 4 4.6 8.3te.knolojldt üçÜncütillım mezunları (~20-29 ıçınde) 3U 32.7 28.5Ve 'lı kıılar

DU,Ok başan: okuma 24.1 11.5 62.6 322 70.3 46.7dÜzeyi dlJ1UkIItrtndlerln" (1.seviye ya d. dabadIJ1Ü')

E-Ö'de 15·64'ln 'lı 9.6 1.1 1.9 2(arqmınayı Weyen ..harı. ıçınde)

18C!OIrolernMıclMlStancWda...lieıılionaf!ııucatıon~,. .. SırooIırtEO'limS .... flrınoı,..,. .. )

Geçmiş ve gelecekteki bazı trendlerden bahsetmekistiyorum. 1996-2006 arasındaki döneme ek olarak 2015'ekadar öngörüleri görüyoruz. Burada yer alan sektörler,yükselmekte olan ya da personel ihtiyacı artan sektörler.(Şekil 8).

Sektöre göre geçmiş ve olası gelecek trendleri'1I!yo. (AB-2S+)

~r---------------~----~~~~-----------'

se

ıo

Ore tlm

İnpat

Lo F"=,......·--v=:::;_,;;:::;;_:;:==ô::::,,;::::;,,:::;F;· =-.;=:;.~===~=:':J'hnm ve kamu hiımetl

i'"" " ,. " 2000 OL tl ol 004 05 06 " 08 " LO II 11 II I.. U------liiiiiiiiOJ •

Diğer bir grafik de geçmiş ve gelecekte olması beklenensektörel yapıyı gösteriyor. Burada hizmet sektörünün çokdaha gelişeceğini, üretim sektöründe hafif bir düşüşyaşanacağını, tarım sektöründe de düşüş söz konusuolduğunu görüyoruz. (Şekil 9)

Geçmiş ve gelecekte olası sektörel yapı

DTanm vekamu hizmetleri

o Üretim

• Hizmetler

133

2006 20151996

Alttaki grafikte AB işgücü piyasasında geçmişte vegelecekte ihtiyaç duyulması muhtemel beceri türlerigösteriliyor. Burada görüldüğü gibi, yüksek becerileriolan kişilere olan ihtiyaç sürekli artıyor. Bunun dışında,manüel olmayan işlerde becerikli kişilere olan ihtiyacında hafif artmakta olduğunu görüyoruz. Becerigerektirmeyen basit mesleklerde de bir artış söz konusu.Bu grafik, AB'deki trendi de gösteriyor bize. Şu andaAvrupa' da yüksek öğretime çok daha fazla yatırımyapılıyor. Diğer taraftan da mesleki öğretim ve eğitimeyapılan yatırım, yüksek öğretime göre daha az. Bugrafikleri, bu tür analizleri yapmanın gereğini vurgulamakiçin gösteriyorum. Bu sayede, eğitim ve öğretimpolitikalarıyla ilgili çok daha net odaklar belirlenebilir.(Şekil iO-I ı)

Geçmiş ve gelecekte olası mesleki yapı

%100 ~_~~~_~-=;::., 25+)

%8034.9 37.8 o Yüksek beceri gerektiren

ManUelolmayan meslekler

%60D Beceri gerektken

ManHcl olmayan meslekler

%40

O Becerl gerektirenManüei meslekler

%20

-Basit%0 meslekler

1996 2006 2015

Geçmiş ve gelecekte olması muhtemel meslekideği im (AB-2S+)

Kanun koyuadar,Kıdemli memurlar veytinetkller

ProresJVMIkr

4.7 -----i- 1996·lOO6C 2006-2015

Yumabu

Hhmd lKilm ve dükkıuıve market liIIıb, personeli

Becer"1 tarım

Ve balıkçılık qçilm

z..n_t"e ııaıUlkarllKi1u

Io'abrika ve IlUlkincOperat6rlerl ve mont-.loJar

Baytmesiekler

Bütün mesleki«

.5 mUyon~ 10

Page 105: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Türkiye'de ekonomik faaliyete göre istihdam dağılımınabakacak olursak, 2002-2006 arasında çok büyük gelişmelerkaydedildiğini görüyoruz. Tarımda azalma var, diğeralanlarda farklı sektörlerde büyüme ve küçülmelerolduğunu görüyoruz. Türkiye, çok dinamik bir yapıiçerisinde diye düşünüyorum.

Bundan daha da önemlisi, Türkiye'deki eğitim ve öğretimpolitikalarının analiz edilmesidir. Ben iki yıldır Türkiyeile ilgili çalışıyorum ama bunun öncesinde de Türkiyeile ilgilenmiştim. Uzun vadeli politikaları düşünecekolursak, aslında Türkiye'de ilerleme sağlanan bazı alanlarvar. Eğitim ve işgücü piyasası arasındaki bağlantı açısındandüşündüğümüzde, işgücü piyasasının güçlenmesi,kurumların gelişmesi ve işgücü piyasasının analizinyapılması konusu, geçtiğimiz yıllarda çok ilgi gören birkonu oldu ama hfiHiistenilen düzeye ulaşılamadı. İşgücüpiyasasında sistem analizi yapılması, koordinasyonunsağlanması oldukça önemlidir. Yavaş yavaş da olsa yerel,bölgesel ve ulusal düzeyde ilerlemeler kaydediliyor. Çokönemli hususlardan bir diğeri, sosyalortaklar, çünküeğitim ve öğretimle ilgili tartışmalarda çok daha fazlayer alıyorlar.

Oturum başkanı, açılışta bundan bahsetmiş ve eğitim veöğretim sistemirıi geliştirmek için artık kendi girişimleriniyapmaya başladıklarını, hükümetin yaptıklarının yeterliolmadığını, kendilerinin de bu konuda gelişme sağlamakiçin çalıştıklarını belirtmişti. Bir planları vardı ve 2 yılönce bu planla ilgili kendisiyle görüştüğümüzde ben çokkötümserdim. "Neden böyle farklı bir okul açılsın ki?Mevcut eğitim sisteminden memnun değilseniz, yatırımyapıp var olanı düzeltin, neden yeni bir sistemoluşturuyorsunuz?" demiştim. Şu an baktığımda, o kadarda kötü bir fikir olmadığını anlıyorum, çünkü Türkiye'demesleki eğitim ve öğretirnin çocuklar ve ebeveynleriarasında çok popüler olmadığını görüyorum. Bu sebeple,daha çekici eğitim fırsatları ortaya koymak, çocuklar vegençler için yararlı olabilir. Bu bir girişim ve mevcutsistemle rekabet içinde olacak. Bu modelin işe yarayıpyaramayacağını çok merak ediyorum. Eğer işe yararsa,mevcut sistemden çok daha iyi işleyecek olursa, başarıfaktörlerinin analiz edilmesi gerekecek. Bu sayede, yenisistemde elde ettiğiniz tecrübeleri, önceki sisteminizeaktarabilir, onu da geliştirebilirsiniz. Girişiminizin büyükzorlukları olduğunu biliyorum ve büyük bir ilgiyle takipediyorum.

Geçtiğimiz yıllarda, Türkiye'de egıtıme yapılanyatırımların, özellikle de kamu yatırımlarının arttığınıgörüyoruz. Ama halen %4,2'lik oran AB'nin %S,2'likortalamasının çok gerisinde. AB' de eğitim ve öğretimiciddiye alan ülkelere bakacak olursanız, GSYH'nin %6ya da daha fazlasını bu konuya ayırdıklarını görürüz.Tabii ki Türkiye'de önemli başarılar da var, eğitim veöğretime verilen önemin çok büyük oranda artmışolduğunu görüyoruz.

Aslında ilginç ve belki çok bilinmeyen bir husus dahavar. Şu anda okul öncesi eğitime katılan çocuk sayısındaönemli bir artış oldu ve okul öncesi eğitim çocuklarıneğitim ve öğretime ilgilerinin oluşması açısından önem

taşıyor. Hayatlarının erken döneminde çocukların eğitimletanışmaları önemli bir fırsat ve bence buna da yatırımyapılmalı. Yabancı dillerin öğrenilmesi açısındanbaktığımızda, 3-4 yaşında bir çocuk yabancı dil eğitiminebaşlarsa, büyük olasılıkla yabancı dili çok daha hızlıöğrenecektir.

İlköğretim alanında büyük bir gelişme kaydedildi ancakson yıllarda bu gelişmede bir miktar yavaşlama görülüyorama eğitime erişim oranı %ıoO'e ulaştı diyebiliriz. Ortaöğretime katılımın da arttığını görüyoruz; 2000 yılındanbu yana %40'lardan %SO'lere çıktı. Bunlar, eğitim veöğretirnin gelişimi için gösterilen önemli çabalardır. Busayede çocukların iş dünyasına daha donanımlı vehazırlıklı girmeleri mümkün olacak.

Diğer taraftan temel eğitime de büyük yatırırnlar yapıldı.Müfredatın geliştirilmesi için öğretmenlerin eğitimine,yeni öğretim metotlarının oluşturulmasına yatırımlaryapıldı. 26.000 öğretmen, AB projeleri kapsamında eğitimaldı. Bu projeler, geçtiğimiz 5 yıl içinde uygulandı. Buaçıdan çok büyük gelişmeler olduğunu, temel eğitimindaha çekici hale getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bugelişmelerin yeterli olup olmadığı sorulabilir ama enazından iyi girişimler, eğitim ve öğretim teşvikleri var.Mesleki eğitim ve öğretime de çok önemli yatırımlaryapıldı. Eğitim ve öğretirnin işgücü piyasası açısındanönemi kavrandı. Sosyalortaklar, reformların yapılmasındaçok daha fazla rol aldılar. Bu reformlar da, Milli EğitimBakanlığı 'nın desteği sayesinde bütün ülkeye yayıldı.2006 yılında kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumu,gerçekten çok önemli. Bu yeterliliklerin oluşturulmasıve eğitim kalitesinin değerlendirilmesi açısından çokönemli bir role sahip. Uluslararası hareketlilik programlarıaçısından çok daha gelişmiş olduğunuzu görüyorum.

Bu gelişmeler tabii ki çok güzel ama karşılaştığınız birtakım zorluklar da var. Eğitime erişimin arttığındanbahsetmiştim. Özellikle ilköğretimde erişim düzeyioldukça iyi, orta öğretime erişim de her geçen gün ilerliyor,çok daha fazla sayıda çocuğun orta öğretimden mezunolduğunu görüyoruz. Bunlar yüksek öğretime ya da işhayatına geçebiliyorlar. İşte bu alanda bence bir problemoluşuyor çünkü yüksek öğrenime başvuran her 6öğrenciden sadece biri bu hakkı elde ediyor. Bunubaşaramayan çoğunluk, iş bulmaya çalıştığında büyükzorluklarla karşılaşıyor. Türkiye'de Bakanlık ve YÖK 'ündaha fazla fırsat oluşturması, artan sayıdaki orta öğretimmezunlarına çekici fırsatlar sunmaları gerekiyor. Ortaöğretim sonrası mesleki eğitim sistemi de gelişmekteolan bir sistem ama 600 orta öğretim sonrası meslekieğitim kurumu arasından yalnızca 500 tanesi yeterlidüzeyde eğitim sunuyor ve yeterli düzeyi karşılıyor.

Modernleşmeye, yüksek öğrenim fırsatlarınınçeşitlendirilmesine ihtiyaç var. 6 aylık, 2 yıllık, 4 yıllıkeğitim olanakları yaratılabilir. Bu sayede, işgücüpiyasasırun ihtiyaçları gelecekte daha kolay karşılanabilir.Bir diğer zorluk, kalite konusudur. Kalitenindeğerlendirilmesinde kullanılan temel araçlar, Türkiye'nineğitim kalitesi açısından AB ya da OECD ülkelerininnispi olarak biraz gerisinde olduğunu gösteriyor, yani

Page 106: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

kalite Türkiye'de bir sorun. Umuyoruz ki biraz öncebahsettiğim reformlar kalitenin yükseltilmesine de katkıdabulunacaktır. Ama şu ana baktığımızda, öğretmenlerin,okulların ve okul idarelerinin rolü, kalitenin geliştirilmesiiçin çok önemli, dolayısıyla bu hususlara dikkat edilmesigerekiyor.

Okullarla iş dünyası arasındaki önemli bağlantıdanbahsettik. Mevcut ve yeni oluşturulan sistemdeki okullarile iş dünyası arasındaki ilişkinin gelişmesi gerekiyor.Bu ilişki, AB 'ye üye ve diğer ülkeler açısındanbaktığımızda kötü bir durumda değil ama buradaki asılsorun Türkiye'de iş ortamının ve ticaret alanının eğitimeolan ilgisinin artırılması ve eğitimin bu sayedegeliştirilmesidir. Müfredatın tartışılması gerekir. Mevcutsistemin kalitesi tabii ki yeterli değil ama bu sistemdekiyanlışları gidermek sizlerin de sorumluluğu. Ulusaldüzeyde olması gerekmiyor, yerel düzeyde degeliştirilmesi gereken alanları tespit etmeye ve bu konudaçalışmaya başlayabilirsiniz.

Kariyer rehberliği konusu da şu anda gelişme aşamasında,bazı yatırımlar yapılmış ancak halen bir sorun olmayadevam ediyor. Kariyer rehberliğinin, işgücü piyasasınıneğitim ihtiyaçları ve onlardan alınan bilgiler doğrultusundayapılması, çocukların ve ebeveynlerin buna dayalı olarakseçimlerini yapmaları gerekiyor.

Yaşam boyu öğrenim ve hizmet içi eğitim alanlarındada gelişme kaydedilmesi, yatırımlar yapılması gerekiyor.Şu anda yaşam boyu öğrenim stratejisinin geliştirilmesiiçin bir girişim var. Eğitimi, tek bir sektör olarak değilde daha geniş bir çerçevede düşünme yönünde çabalarvar. Merkeziyetçiliğin ortadan kaldırılması, eğitim ileekonomik ihtiyaçlar arasında daha iyi bir bağlantıkurulmasını sağlayacaktır.

Burada bahsettiklerim, benim Türkiye'nin eğitim veöğretimle ilgili gelecekte karşılaşabileceğini düşündüğümzorluklar. Bunlar, zaten Milli Eğitim Bakanlığı'nın dafarkında olduğu, bildiği konular.

Avrupa Eğitim Vakfı'nın Türkiye'deki rolüne bakacakolursak, biz, buradaki tartışmalar, Türkiye ilgili olarakyapılan diyaloglar konusunda Türkiye'deki farkındalığıartırmaya çalışıyoruz. Bunun dışında, Mesleki YeterlilikKurumu'nu, uygulama stratejisini geliştirmesi yönündedestekliyoruz. Aslında bu çok karmaşık bir konu, 2 haftaiçinde Ankara'da bununla ilgili bir konferansdüzenlenecek. Personel kapasitesinin oluşturulmasıkonusunda destek vermeye devam edeceğiz. Buradadestekten kastım, sürekli sorular sormak ve cevaplarınıalmaya çalışmaktır, yapacaklarınızı söylemeyeceğiz amasorular sorarak sizi yönlendirmeye çalışacağız. Bu sayede,bir uzlaşmaya vararak eğitim ve öğretim sisteminizigeliştirmenize katkıda bulunmayı amaçlıyoruz.

Sonuçları ben anlatmayacağım çünkü bu sonuçlarıkendiniz çıkarabilirsiniz. Daha fazla bilgi almak isterseniz,www.etf.europa.eu websitesine ya da [email protected] adresine başvurabilirsiniz. Ayrıca şu webadreslerine de başvurmanız mümkün:

European Commission, DG Education and Culture:http://www .europa.eu. int/comm/dgs/education_ culture/index_en.htmDG Employment :http://ec.europa.eu/employment_social/employment_strategy /index_en.htm

Savaş M. ÖzaydemirTürkiye, bu broşürlere rakamları, diploma adetlerinikoymakta mahirdir, biz de sanayiciler olarak bazen öyleyapıyoruz. Türkiye'de başka bir sorun daha var: Hemişsizlik hem de mesleksizlik var. Adam arıyoruz, adamçok ama iş bilen yok. Zaten derdimiz budur. Sayın ArjenVos'a Türkiye adına çok teşekkür etmek istiyoruz çürıküTürk eğitim sistemine çok büyük yararları, insanüstükatkıları oluyor. Bu büyük eğitim dünyasındameselelerimizin çok geniş, çok derin olduğunu biliyoruz,onun için belki 180 çeşit okuldan sonra bizim okulumuzda 181. olur, bilernem ama herkesin bir gayret içindeolduğu muhakkak.

Eğitim sisteminin bir miktar devamı şeklinde, yine ABilişkileriyle ilgili olarak, AB Eğitim ve Gençlik ProgramlarıMerkezi Başkanlığı Erasmus Program Koordinatörü İlyasÜlgür Bey konuşmasını yapacak.

İlyas ÜIgürAB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Erasmus ProgramKoordinatörü

Bologna sürecinin iş dünyasıyla ilgili bir toplantıda neişi var diyebilirsiniz ama gerçekten çok ilgili bir süreç,çünkü Bologna sürecinin asıl amaçlarından biri de istihdamedilebilirlik. Bu süreç, yüksek öğretirnde bir reformgerektiriyor ve yüksek öğretimden mezun olan gençlerinistihdam edilebilmesi söz konusu, dolayısıyla iş dünyasınıdoğrudan ilgilendiriyor.

Eskişehir Sanayi Odası Başkanı, kendi okullarınıkendilerinin kuracağını söyledi. Sanırım Türkiye' dekiyüksek öğretim sisteminde, mezun olan gençlerin kendiistedikleri yeterliliklere sahip olmadıklarını düşünüyorlarya da memnun değiller ki böyle bir teşebbüstebulunuyorlar. Demek ki üniversiteler öğrencileriniyetiştirip mezun ediyor ama o mezunlar, piyasanınihtiyaçlarını karşılayamıyor, yeterlilikleri piyasanıntalepleriyle doğru orantılı değil, o noktada bir aksamavar. Üniversitelerle sanayi arasında çok büyük biriletişimsizlik var.

Birkaç yıl önce Almanya'ya gittiğimde, Savaş Bey'inbahsettiği dual sistemi gördüm, gerçekten inanılmaz birşey. Öğrenci daha öğrencilik yıllarında, hangi firmadaçalışacağını neredeyse garanti etmiş. Orada orta öğretimile sanayi arasında çok büyük bir işbirliği olduğunu gördükancak klasik üniversitelerle bu işbirliği biraz daha zayıfçürıkü bu üniversiteler sanayi ile aralarına biraz mesafekoymuş gibiler.

Bologna sürecinin öngördüğü işbirliğinde, sanayideninsanlar ihtiyaç duydukları nitelikleri söylüyorlar. Örneğinmakine mühendisine ihtiyaç duyduklarını söylediklerinde,İstanbul'da ihtiyaç duyulan makine mühendisiyle

Page 107: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Anadolu'da ihtiyaç duyulan arasında yeterlilik ve nitelikaçısından farklar olabilir ama belki temelde hiçbirisisanayinin ihtiyacını karşılayacak düzeyde değiL. Bugünihtiyaç duyulan personel sayısı ile üniversite mezunusayısı belki aşağı yukarı aynıdır ama yeterli nitelikleresahip değiller. Bizim eğitim sistemimizin bu konuda çokbüyük eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. Biz çokluseçeneklerden birini seçecek insan yetiştiriyoruz,üniversitede sürekli çalışan ve dersini ezberleyip geçeninsan yetiştiriyoruz. Acaba hedef gerçekten bu mu? Onuniçin Bologna sürecinin Türkiye'ye çok büyük getirisiolacağını düşünüyorum.

Bologna sürecini uzun uzun anlatmayı düşünmüyorum,sanayi ile ilgili olan can alıcı noktalarına değineceğim.Biz Bologna sürecini üç temel çerçevede düşünüyoruz.Bunlardan birisi, kalite güvencesi ve akreditasyon ki bu,şu anda çok güncel bir konu çünkü YÖK ile birlikteyürüttüğümüz bir Bologna projemiz var. Bu bir ABprojesi, biz projeyi sunuyoruz ve projeye fınansal destektebulunuyoruz. Bu projede görevalan 15 uzmanımız var;bunlar farklı üniversitelerde ve değişik paydaşlara busüreci anlatmaya çalışıyorlar. Diğer çerçevemiz tanınma,AKTS (European Credit Transfer System). Bunu yanındadiploma eki, Europass, hareketlilik yer alıyor. Üçüncüçerçevemiz, üç kademeli akademik derecelendirme,müfredat yenileme, ayarlama süreçleri.

Bologna süreci, 1999 yılında Bologna Üniversitesi 'nde27 ülke tarafından imzalanan bir deklarasyonla hayatageçirildi. Daha sonra 2 yılda bir Milli Eğitim Bakanlarıtoplandılar. 2001 yılında Prag'da düzenlenen toplantıda,Türkiye olarak Bologna sürecine imza attık. Bolognasürecine imza atan ülkelerin sayısı, her yıl arttı ve şu anda46 aktif üyesi var. Dolayısıyla bu süreci, bir AB 'ye üyeülkeler projesi gibi görmemek lazım.

Bologna süreci, yüksek öğrenimde ciddi bir reformsürecini ortaya koyuyor. Bu sürecin nasıl doğduğunabakacak olursak, 2010 yılına kadar Amerika ile rekabetedebilen bir Avrupa oluşturmak istendi. Amerika,gerçekten de yüksek öğrenimde Avrupa 'yı sollamışdurumda ama Avrupa bu konuda tekrar bir cazibe merkeziolmak istiyor. Bunun için de, bir Avrupa yüksek öğrenimalanı oluşturmak istiyor. Bu amaçla, öğrenci, öğretimelemanı ve yüksek yönetsel kadro hareketliliğinidesteklemek istiyor ve bunda artış bekliyor. Bununlailgili olarak, ulusal eğitim alanlarının birbiriyleaynılaştırılması değil karşılaştırılması gerekiyor. Ulusötesi eğitim boyutlarını ele alan, eğitim ve araştırmaetkinliklerini birbiriyle sıkı ilişkilendirmiş ve tüm süreciiç ve dış paydaş katılımıyla sürekli denetleyen ve izleyenbir yüksek öğretim alanı oluşturulmak isteniyor.

Bologna sürecinden, ülkelerin eğitim bakanlıkları, yükseköğretim kurumları, üniversitelerde öğretim birimleri, idaribirimler, öğretim üyeleri, tabii ki öğrenciler ve işverenler,çalışanlar, sivil toplum kuruluşları olmak üzere dışpaydaşlar etkileniyor. 2004'ten beri her yıl Avrupa BirliğiKomisyonu 'na Bologna projesi sunuyoruz ve bu projeçerçevesinde üniversite bulunan her ile giderek toplantılardüzenledik. Bu toplantılara, sivil toplum kuruluşlarını,

sanayi ve ticaret odalarını ve minimum paydaşları çağırdık.Ancak sanayi ve ticaret odalarından, özellikle işdünyasından katılımcılar geldiler ve haklı olarak"akademik jargon içerisinde gelişen bu toplantılarda bizimne işimiz var?" dediler. Belki de, onların bu Bolognasürecine neden dahilolmaları gerektiğini onların dilincebiz anlatamadık. Biz diyoruz ki, bu Bologna sürecikapsamında, eğitim reformu, müfredatınmodemleştirilmesi sanayinin, iş dünyasının düşünceleride dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu sefer, hocalar"Dersimin müfredatını sanayiciye mi soracağım," diyor.Geçenlerde Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'ninbir tabiri vardı: "Tarın yazarlar." Bu tabiri, bu çerçeveyeuyarlayarak 'Tanrı hocalar' demek istiyorum, çünkühocalarmuz gerçekten kendilerine dokundurtmuyorlar,her şeyi onlar biliyorlar, kapıları kapatıyorlar, dersleriveriyorlar, çıkıyorlar ve her şeyorada kalıyor. Neverdiklerini, nelerin hedeflendiğini, bu hedeflenenleringerçekten bir sonuca ulaşıp ulaşmadığını ölçemiyoruz.Beklentiler karşılanıyor mu?

Bu gerçekten çok önemli bir unsur çünkü Avrupa bukonuda Avrupa Yeterlilikler çerçevesi 'ni (EuropeanQualifications Framework) ortaya koydu. Bu çerçevede,herkes kendi ödevini yapıp kendi ulusal yeterliliklerçerçevesini belirleyecek. Lisansta, yüksek lisansta,doktorada ve daha aşağı kademelerde bir öğrenci ne türyetkinlikle mezun olacak? Bu yetkinlikler, nirvana değil,olmazsa olmaz şeyler. Minimum bu yetkinliklerisağlamamız gerekiyor. Bunları referans olarak alıyorsunuzve kendi ulusal yeterliliklerinizi her ders için ayrı ayrıbelirliyorsunuz. Bir lisans öğrencisine üniversitenizin buyetkinlikleri sağlayacağını söylüyorsunuz ve bunu derslerleyapacaksınız. Peki dersler bunu nasıl yapacak? Her dersinlearning outcome dediğimiz bir çıktısıolacak. Çıktı,hayali değil, somut, ölçülebilir şeylerden oluşacak.Dolayısıyla, her dersin çıktısını o dersin hocası belirleyecekve "benim dersimi alan, şunları, şunları, şunları yapabilir,"diyecek. Dersten sonra, o ders i geçen öğrenciye o çıktılarıelde edip etmediğini soracağız. Elde etmemişse, bir yerdeproblem var demektir. Bu şekilde, 'Tanrı hocalar' bir türsınavdan geçecek demektir çünkü eğer o yetkinliği, odersin çıktısını sağlayamıyorsa, o zaman o üniversitenino bölümünün mezunları, ulusal yeterlilikleri desağlayamayacaktır. Bu durumda, nerede hata yaptığımızıbulmak için kendimize ayna tutmamız gerekir.

Sanayi kesiminin ne tür yetkinlikleri istediğini bize netbir şekilde belirtmesi gerek. Dolayısıyla sanayi veüniversitelerin bir araya gelip, öğrencilerin, mezunlarınistihdam edilmesini kolaylaştıracak yollar aramasıgerekiyor.

European Qualifications Framework'te, AB kendisineöğretim sistemlerini kapsayan sekiz kademe belirlemiş.Bu kademelerin her birini tanımlamışlar ve siz kendikademelerinizi kendiniz belirleyeceksiniz. Sol taraftakiA ülkesi, sağ taraftaki ülkeleri kendilerine referansalıyorlar. Bu çerçevede, yeterlilikler bilgi, beceriler,yetkinlik alanlarında tek tek belirlenmiştir. Buradaki üçaşama ilköğretim, orta öğretim ve yüksek öğretime denkgeliyor. Bir de Dublin Descriptives denilen tanırnlayıcılar

Page 108: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

var. Sizleri jargonla boğmak istemiyorum ama bunlarçok önemli unsurlar ve özellikle yüksek öğretirndeçalışanların bu tanımlayıcıları bilmesinde yarar var.çokönemli unsurlar ve özellikle yüksek öğretirnde çalışanlarmbu tanımlayıcıları bilmesinde yarar var.

Bir öğrencinin iş dünyasında iş bulabilmek için, sadecebilgi yüklü bir kütüphane olmaktan ziyade, birçok alandakendi yeterliliklerini ve yetkinliklerini kazanmasıgerekiyor.

Genel uzmanlık, günümüzde çok önemli hale geldi.İlgilenenler varsa, C. Wright Mills; 19S0'li yıllarda yazdığıİktidar Seçkinleri isimli kitabında, "Bugün lise mezunubir kişi bir işe yetkin olarak görülürken bir müddet sonramaster düzeyinde olması gerekecek, belki birkaç dilbilecek," diyor. Dolayısıyla, bugün yetkinliği, yarın aynıişi yapmak için yeterli olmayacak. O açıdan buyetkinlikleri bilmekte fayda var. Mesela, yüksek lisansabakalım: Çalışmalarını kendisinin yönlendirebilmesinive bağımsız şekilde devam ettirebilmesini mümkün kılacaköğrenme becerilerine sahip olmak. Bir öğrenciyi anlamadüzeyinde bu şekilde mezun edip edemediğiniziölçeceksiniz, Bu konuyu çabuk geçip, asıl alanıma gelmekistiyorum.

Türkiye'nin Bologna karnesine bir bakalım. Bolognauzmanlarından Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı,"Rönesans 'tan itibaren hep Avrupa 'yı arkadan kovaladıkama ilk defa bir sürece, bir yarışa aynı anda başladık,"demiştir. Biz birçok alanda, mesela Avrupa 'nın üçlüderece sisteminde, Avrupa'dan çok daha ileriyiz. Mesela,Danimarka, Almanya gibi ülkelerde lisans düzeyi yok;beş yılda mezun oluyorlar ve bir derece alıyorlar. Bolognasüreciyle bunu ikiye bölerek 3+2 haline getirdiler veAlmanya'da üç yıllık mezunlar şu anda iş bulamıyorlar.Bunun ciddi sıkıntılarını yaşıyorlar, oysa biz bu alandaçok daha iyi durumdayız. Gördüğünüz gibi karnemiz, enazından Bergen'dekine göre çok da fena değiL. (Şekil I).

Türkiye' nin Bologna Karnesi

Bütün bu süreç içerisinde hareketlilik ne işe yarıyor?Eğer Türkiye'de yüksek öğretimIerde hareketliliksağlamamış olsaydık, ne öğrenim çıktısından, neüniversitelerdeki kalite güvencesinden ne de başkahususlardan bahsedecektik, hala yerimizde sayıyorolacaktık. En azından benim sorumlu olduğum Erasmus

programı, bu işin tetikleyicisi oldu. Artık her gün karşınızayeni yeni kavramlar çıkıyor ve kendinizi ona adapteetmek zorunda kalıyorsunuz. Biraz önce sözleriniaktardığım Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısıarkadaşımız, "Eğer Erasmus olmasaydı, biz learningoutcome' i tartışmayacaktık," dedi.

Burada Anadolu Üniversitesi, gerçekten çok önemli birörnek çünkü ne İstanbul'un, ne Ankara'nın ne de İzmir'inşehir lüksü var, Anadolu'nun ortasında kapalı bir alandabir şehir, Eskişehir. Bu şehirden çıkan bir üniversite,isterse neler yapabiliyormuş göreceksiniz. 2004 öncesihem Anadolu Üniversitesi 'nin hem de Ege Üniversitesi'ninyurtdışıyla bağlantısı hiç yok, yurtdışına gönderdiğiöğrenci sayısı sıfır, yaptığı proje sayısı sıfır, yurtdışındangelen öğrenci sayısı sıfır, akademik değişim sıfır. Amaşu anda, Anadolu Üniversitesi yurtdışına 360 tane öğrencigönderiyor, 7S değişik üniversiteyle işbirliği halinde,Avrupa 'nın 2S değişik ülkesine öğrenci gönderiyor veburalardan öğrenci alıyor, ıSO'nin üzerinde öğrencigeliyor. 2007 için bu rakamlar muazzam, sadece 3-4 yıliçinde bu kadar yol kat edilmiş.

Biraz önce Sayın Vos, Türkiye'nin her alanda Avrupaortalamasından düşük olduğundan bahsetti, bakalımburada da öyle mi? Türkiye'de yüksek öğretimkurumlarının Erasmus programına katılımına bir gözatalım. Buradaki sarı sütun, ilgili yıldaki yüksek öğretimkurumu sayısını, mavi sütun da Erasmus'a katılan kurumsayısını gösteriyor. Şu anda 139 kurum var, bizimbeklentimizse bu yılın sonuna kadar 122 kurumun buprograma katılarak hareketlilikten yararlanması, öğrencive öğretim üyesi göndermesi veya alması. 2008 itibariyle127 kurumun 101 tanesi, Erasmus programına katılıyor.Bu rakam daha önce 7-8'di, 10 değildi. 2003-2004 öncesiBoğaziçi Üniversitesi, ODTÜ, Bilkent Üniversitesi,İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi,belki birkaç tane de İstanbul Üniversitesi, Koç Üniversitesi,Sabancı Üniversitesi vardı. Şimdiyse 101 tanesi değişimyapmış, hareketlilikte bulunmuş. Hareketlilik sizi yerinizdesaymaktan alıkoyar. (Şekil 2)

Kurumların Erasmus' a katılımları

140

120

100

80

60

40 r

20

O2004 2005 2006 2007 2008 2009

Öğrenci hareketliliği ni aşağıdaki grafikte görebilirsiniz.İlk yıl 1.142 öğrenciyi yurtdışına göndermişken, 2007-2008 döneminde 6.323 öğrenciyi göndermişiz. Gelenöğrenci sayısında da benzer bir trend var; 299 ile

Page 109: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

başlamışız, şu anda 2.000 civarında. Final raporları dünaldık, henüz bana sonuçlar gelmedi, o yüzden tamrakamları açıklayarnıyorum ama bugüne kadar toplamda14.755 üniversite öğrencisini yurtdışına göndermişiz,4.500 civarında öğrenci de yurtdışından ülkemize gelmiş.(Şekil 3)

Öğrenci - Öğrenim Hareketliliği

16000

14<XX1

12<XXl

10000

-GidenGek,

8000

6000

""""" """.<" Total

Ders verme hareketliliğine bakalım. İlk yıl, 339 öğretimüyesi, yurtdışına gidip ders vermişken, bu yıl bu rakam1.693'e çıkmış. Kısa dönemde olsa, yurtdışından gelipbizim üniversitelerimizde ders veren öğretim üyesi sayısı,2.180. Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı, "Benim hocamyurtdışına gidip geldikten sonra, Sorbonne'da ders verdiğiiçin kendisine güveni geliyor," diyor. Bu, öğretim üyesinimotive ediyor. Bu programın öğretim üyesine ne gibietkileri var, üniversiteye ne gibi kazanımları var, öğrencilerne kazanmıştır, bu konuda bir sürü şey sıralayabilirimama önce tablolarla devam edelim. (Şekil 4)

Personel - Ders Verme Hareketliliği

4000

3500

3000

2500

2000 $ -Giden

~ Gelen:;;

1500

1000

500

2004105 200511>6 2(0711)8 ToıaI

Placement dediğimiz staj hareketliliğine bakalım. 2006öncesi, Sokrates döneminde, 600 civarında öğrenci stajagitmişken Erasmus programına kayıtlı staj hareketliliği907. (Şekil 5)

LdV 2007/08

Öğrenci- Staj Hareketliliği

1000

-Giden

900

800

700

600

400

300

200

100

Staja öğrenci gönderen Avrupa ülkeleri sıralamasında 3ülke başı çekiyor: Almanya, Fransa, İspanya. Bu üçü,20.000'in üzerinde öğrenci göndermiş, bugüne kadartoplam öğrenci değişimi 1.800.000 civarında. Avrupa'daöğrenci değişimi 1987'de başladı, bizde 5. yılı. 21 yıldatoplam 1.800.000 öğrenci Avrupa'da değişik ülkelerdeders görmüştür. 2006-2007 rakamlarına bakarsak, diğerülkelerdeki artış bizdeki kadar olmadığı için, Türkiye,yaklaşık olarak İngiltere'nin altında yer alıyor. (Şekil 6)

Hangi Ülke Ne Kadar Öğrenci Gönderdi? (2006/07)2j()OO ii ii ~~~

Öğrenci hareketliliğindeki artışa bakacak olursak,Avrupa' da birçok ülkede öğrenci sayısı artışı oldukçadurağan ve artış ortalaması %3 . Hareketlilikteki artış,bazı ülkelerde inişe geçmiştir halbuki Türkiye için buoran %S7'dir, yani açık ara öndeyiz. Dolayısıyla bunuda Sayın Vosa ithaf ediyorum. (Şekil 8)

Öğrenci Hareketliliği Artışı (2006/07)ro.""'"

"JJlO"

30.""'"

Page 110: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Öğrencilerin tercih ettiği ülkelere bakarsak, en çok tercihedilen ülkenin İspanya olduğunu görüyoruz. Neden tercihedildiğini benim burada söylememe gerek yok amaİspanya'nın neyi varsa bizde de var, hatta daha fazlasıvar. Dolayısıyla, birkaç yıl içinde İspanya'yı dageçeceğimizi düşünüyorum. (Şekil 9)

Öğrenciler Hangi Ülkeleri Tercih Ettiler? (2006/07)

20000

1>000

10000

Türkiye'den giden öğrencilerin birinci tercihi Almanya,onu Polonya izliyor çünkü Polonya vizeyi 2 saatte veriyor,diğer ülkeler süründürüyor, 3 ayda, 6 ayda veren bile var,tamamen bloke etmiş ülkeler var. Buna rağmenöğrencilerimiz, bütün bu badirelerden geçerekhareketlilikten yararlanıyorlar. (Şekil iO)

Türkiye' den Öğrenciler Nereye Gittiler? (2006/07

1000 B900

800

700

600

500

400

300 r

200 f

100

Öğrencilerin kız, erkek ayrımına bakacak olursak, benbir erkek olarak maalesef diyorum ama hareketliliktenyararlanma konusunda kızlar (%54), erkeklerden (%46)daha cesur ve bizdeki ortalama Avrupa ortalamasınauyuyor.

Türkiye'ye gelen öğrencilerin geldiği ülkelersıralamasında, Almanya yine başı çekiyor, onu sırasıylaPolonya, Fransa, Hollanda ve Çek Cumhuriyeti izliyor.(ŞekilI ı)

Türkiye' ye Öğrenciler Nereden Geldiler? (2006/07)350 ~

:ıoo

200

Aşağıdaki grafikte belirtilen aylık öğrenci hibelerine,Türkiye'nin buradaki ulusal katkısı dahil edilmemiştir,dolayısıyla biz, Türkiye Cumhuriyeti bütçesindenyaptığımız ulusal katkıyı da düşünecek olursak, aylıkortalama 470 euro hibeyle 4. sıradayız. (Şekil 12)

Aylık Öğrenci Hibeleri (2006/07)600

~ ~ <"i

ı::~1li&;~~

""lllllliii'iil'li'i

:ıoo

200

100

o •t;~~~~~?:s:~ffi~~~~3;i~SViS:~~E:::~[L~e:ıaö!:(~~

Öğretim elemanları hareketliliğinde de yine o üç ülkebaşı çekiyor ve öğretim üyelerindeki artışta da %129 ileTürkiye başı çekiyor. En yakını %125 civarında bir artışlaLetonya olmuş. (Şekil 13, ı4)

Öğretim Elemanı Hareketliliği - Hangi Ülke Ne Kadar Gönderdi?

(2006/07)

s: -:;,.l .s•" il, ..,. Eu ,

Page 111: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Öğretim Elemanı - Ülkelerdeki Yıllık Artış Oranları140.00"

(2006/07)120.00"

HXHX)'Iı

BO.OO"

60.00 ..

40.00 ..

Akademisyenlerin ders vermek için tercih ettiği ülkelersırasıyla, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya. (Şekil 15)

Akademisyenler Ders Vermek için Hangi Ülkeleri Tercih Ettiler?

zsoo

2000

ııoo

1000

ıoo

Türkiye'den gidenlerse Almanya, Poloya, ÇekCumhuriyeti, İtalya'yı öncelikle tercih ediyor. Ev hanımıve çocuk annesi de olmaları nedeniyle, akademisyenlerdebayanların sayısı (%37) erkeklerden (%67) daha az.(Şekil 16)

Türkiye Nerelere Akademisyen Gönderdi?JOO

(2006/07)250

~

li"i'iiliii'iiiiiiii;

200

150

100

~'<f~.'::;~~:::<~!.~~:~~~~:~:::'~~~~;'~~~~~~::~:/~":'::'~</~..... \;:,~

Türkiye'ye gelen akademisyenlerin geldiği ülkelersıralamasında yine benzer bir eğilim görüyoruz.(Şekil 17)

Türkiye' ye Akademisyenler erelerden Geldiler?140 _

(2006/07)120

100

80

60

2007-2008 'de en çok hareketlilik yapan ilk 21 üniversiteyebaktığımızda, Sakarya Üniversitesi, İTÜ, AnadoluÜniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Uludağ Üniversitesiilk sıralarda yer alıyor. İTÜ'yü saymazsak eğer, hepsiköklü üniversitelerden değil daha sonra kurulanüniversitelerden. Bir üniversite ne kadar köklü olursa,bazen bununla doğru orantılı olarak hareket etme kabiliyerizayıflıyor, dolayısıyla genç üniversitelerde bayağı dinamikbir hareket görüyoruz. (Şekil 18)

Öğrenci Öğrenim Hareketliliği - ilk 21 Üniversite400 :il ~ 2007/08"o iQ

~ ~JOO )ii ~

ll'2ıo

s i!:200

B ı<!ıso

ırili100

so

Öğrenci staj hareketliliğinde de ilk 14 üniversitede durumböyledir. (Şekil 19)

Öğrenci - Staj Hareketliliği - ilk 14 Üniversite140 12.

120

100

"80 1063 60

60

40

20

2007/08

53 49 45

Page 112: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Yurtdışına öğretim üyesi gönderen üniversitelerde,Anadolu Üniversitesi açık ara önde; 2007-2008 akademikyılında, 193 hoca yurtdışına gidip ders vermiş. (Şekil 20)

Personel- Ders Verme Hareketliliği - İlk 22 Üniversite200 193

180

160

140121

120

10083

80

60

40

20

2007/08

ı, ı, liIIi27 i

Personelini eğitim alması amacıyla yurtdışına gönderenüniversitelere baktığımızda, Afyon Üniversitesi, AnadoluÜniversitesi, Fatih Üniversitesi, Ankara Üniversitesi,Süleyman Demirel Üniversitesi ön sıralarda yer alıyor.(Şekil 21)

Personel-Eğitim Alma Hareketliliği lık 14 Üniversite

so 48 2007/084' 42

40

ı,II

ıo25

20

"10

O '

2ı2O~

18 17 17 17 16 13_ 1-4--

Toplam hibe kullanımında, İTÜ, Ankara Üniversitesi,Sakarya Üniversitesi, Ege Üniversitesi, AnadoluÜniversitesi, Hacettepe Üniversitesi önde geliyor. Maaleseftoplam talepleri karşılamakta oldukça çaresiziz. Dahaönceki senelerde bütün paraları kullanamamıştık, amaşimdi talebin ancak üçte birini karşılıyoruz. (Şekil 22,23)

Toplam Hibe Kullanımı - İlk 25 Üniversite1.400.000

1200.000

i i i

2007/08

1.000.000

800.000 ___i600.000

ii400.000

200.000

2008/09 Talepleri

ıoooo

20000

1>000 • Talep• Karyılanan

10000 : .;;

ÖQrcnci - ÖJrcnçi - Staj Peooncl - Den Pmorıcl - ToplamÖpenim Verme Elitim Alma

Hareketlilikten faydalanarak yurtdışına giden, bu tecrübeyikazanan öğrencilerin, sanayiciler olarak size getirisi çokdaha fazla. Hem dünyayı tanıyan, hem vizyonu açık,gelişmiş bir öğrencinin size katkısı çok daha fazla olacaktır.Bu konuda, kendi bölgenizde bulunan üniversitelereyardımcı olup hibe konusunda katkıda bulunursanız, dahaçok öğrenciyi göndermiş oluruz.Karşılaşılan birçok zorluk da şunlardır:1. Vize2. Koordinatör değişikliği3. Hibelerin yetersizliği4. Kurumsallaşma problemleri5. Stajda tecrübesizlik6. Tanınma problemleri7. Hayat boyu öğrenime geçiş dönemi8. Web sayfalarının yetersizliği9. Yeterli tanıtım materyali eksikliği10. Erasmus öğrenci beyannamesi11. Dosyaların tanzimi12. Erasmus üniversite beyannamesi

Savaş M. Özaydemirİlyas Bey'in kulağımı tırmalayan birkaç sözü oldu.Üniversite hocasının "Ne öğreteceğimi sanayiden miöğreneceğim," dediğinden bahsetti, bence haklı. Amabunu Avrupalı üniversite hocası söylediği zaman, on kerehaklı, çünkü Hollanda'da bir üniversitede 20 yıl sonrasınınteknolojisini araştırabiliyorlar, onun üzerindeçalışabiliyorlar. Ama benim hocam, gelip benim tesisimde,"Vay canına, ne biçim makine bu," derse, ben ondan çok

Page 113: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

fazla bir şey alamıyorum. Dolayısıyla, üniversitelerimizde sanayiyle işbirliklerinde biraz daha sıkı irtibat kurmaları,belki de bu Erasmus gibi programlarla gelişmeleri gerektiğiaşikar. Sadece üniversitede değil, orta öğretimde de böyle.Geçen seneki sunumlarda İrlanda'dan gelen konuşmacı,Enterprise Ireland' i anlatıyordu, talebe başına 7.000-8.000 Avro harcadıklarını söylemişti. Türkiye'de 300euro harcıyoruz, meslek eğitiminde de belki 600-700Avroya çıkıyoruz. Arada on misli fark var. İrlanda, bunarağmen iş kaybetmeye başladı ve geçen sene talebe başınaharcamasını 12.000-13.000 Avro'ya çıkardı. Mevcuduadam etmeye çalıştığımız zaman, onların standardınagelmemiz gerektiğini anladığımız zaman, milli eğitimbütçesini on katına çıkarmamız gerektiği ortadadır. Bunukıvıramayacağımız için, biz kendi işimizi kendimizgörelim düşüncesiyle, Eskişehir'de bu okul meselesiniciddiye aldık. Bu arada, yanımızda Eskişehir'den birihracat personelimiz var: Prof. Dr. Haluk Gürgen,Eskişehir'de herhalde pazara yakın olmadığı için istanbul'ageldi, şimdi kendisini dinliyoruz.

Prof. Dr. Haluk GürgenBahçeşehir Üniversitesi iletişim Fakültesi Dekaııı

Eskişehir'in efsanevi sanayici si Sayın ağabeyimiz SavaşÖzaydemir'in başkanlığında konuşuyor olmaktan büyükmutluluk duyuyorum. 30 yıl Eskişehir AnadoluÜniversitesi 'nde öğretim üyesi olarak görev yaptım, sonsekiz yılım Rektör Yardımcısı olarak geçti. Dolayısıylabenden önceki konuşmacının verdiği rakamların ortayaçıkmasında da emeğim oldu. O nedenle, bu bilgileri böylebir toplantıda duymaktan büyük mutluluk duydum. Ümitediyorum, şu anda hizmet verdiğim BahçeşehirÜniversitesi 'nde de aynı katkıları, arkadaşlarımızla birlikteyapacağız.

Bu toplantıda olmaktan da büyük keyif duyduğumubelirtmek istiyorum, çünkü itibar yönetimi ve sosyalsorumluluk konusunu ele alacağım. Şu ana kadar, bendenönceki konuşmacılar, işin eğitim kısmını, bir sosyalsorumluluk meselesi olarak ele aldılar ve gerçekten deiyi ettiler çünkü bugünün sanayisinin daha iyi bir noktayataşınmasının yolu, eğitimden geçiyor. Yalnız ben birnoktaya hem katılıyorum hem de bir parça kuşkularımvar. Sanayi-üniversite işbirliği kapsamındaki ilişkininyönetilme süreçleriyle alakalı olarak tariflerde bazeneksiklikler yapıyoruz. Mesela üniversite hocalarını Tarırıkatına yükseltiyoruz, haşa öyle bir haddimiz olamaz ama'ben bilirim-sen bilmezsin' yaklaşımıyla, ilişkininiletişimsizliğinden kaynaklanan sorunları yaşıyoruz tabii.Ancak üniversitenin ne olduğu, meslek okulunun neolduğu hususlarıyla alakalı olarak beklentileri de yenidentarif etmek durumundayız. Bir diğer nokta, üniversiteleringerçekten sanayilere hizmet edebilmesi değil sadece,memleketin ekonomisine, insanlığın bilgisine katkıdabulunabilmesinin yolu, bilgi üretmesinden, araştırmayapmasından ve bunu paylaşmasından geçiyor. Bu da biryatırım işidir. Eksiklerimiz var, bundan ötürü yaparruyoruz,demiyorum ama bu birlikte ele alınması gereken bir proje.İkirniz, ayrı dünyaların insanları değiliz, biz aynı alaniçerisinde var oluyoruz, o bakımdan ciddi şekilde vesorumluluklarımızın bilincinde olarak bu konularınüzerinde konuşmakta büyük yarar var. O yüzden, Tanrı

meselesini saklı tutarak, bunun yeniden ele alınmasıgerektiği konusunun altını çizmek istiyorum.

itibar meselesi, son yıllarda Türkiye'de de çok konuşuluroldu, açıkçası çok da iyi oluyor, çünkü itibar dediğimizhadisenin, bir şirketin, bir sanayi kuruluşunun en önemlisermayesi olduğunu anlamarruz lazım. İtibarın yönetilmeside şirketlerin işlerinin başında geliyor çünkü şirket itibarıruyitirdiği an, böyle bir problemle karşı karşıya kalıyor vebu problemi n çözümü için harcaması gereken emek,harcaması gereken para ve zaman çok daha fazla oluyorve belki de ayağa kalkamıyor. Söz gelimi şu aralar -yaşamasaydık daha iyi olacaktı kuşkusuz ama yaşıyoruz- bir kriz dönemindeyiz ve bu kriz döneminde ciddipanikler ortaya çıkıyor. Bu paniklerin, zarar verecek,itibarı zedeleyecek çok önemli uygulamalarına tanıkoluyoruz Türkiye'de. Bugün Milliyet gazetesinde, GüneşSigorta'nın CEO'sunun verdiği bir beyanat vardı, çokhoşuma gitti: "Bugünün Türkiye'sinde, bu koşullarda,en önemli sosyal sorumluluk projesi, çalışanın işindenedilmemesi projesidir." Bunun çözümü bulunabilir.Maliyetlerle ilgili sıkıntıları, vs. anlayabiliriz ama topluişten çıkartmalar konusunda biraz daha dikkatli olmakgerekiyor. Bunun yarattığı harabiyet, kurumun itibarınıdaha sonra ayağa kaldırmak açısından çok ciddi sıkıntılarçıkartacaktır. O işçinin çıkartılmasının kazancı, yarın,öbür gün sizin kaybınız olacaktır, hem de fazlasıylaartarak. O bakımdan çok dikkatli hareket etmekte yararvar. Özellikle bu kriz dönemlerinde, krizi yönetmek,bunun iletişimini yapmak, bu konuda itibara dönüksonuçları ortaya çıkartmak, son derece önemlidir.İtibar, iş sonuçlarını doğrudan etkiliyor. Günümüzde,ürün ve hizmetler birbirine daha çok benziyor. Kurumlararekabet gücü kazandıracak farklılığı kurum itibarı sağlar,yani itibarın somut faydası buradadır.

itibar, stakeholders dediğimiz sosyal paydaşlarımızınkuruma ilişkin, işletmeye ilişkin algılarının toplamındanoluşuyor ve bu algının yönetilmesi de itibar yönetimininkendisini ortaya çıkartıyor.

Bir zamanlar geçerli olan 'büyük olmak', zaman içinde'beğenilir olmak' ile yer değiştirmiş durumda, çünkübüyüklük mevcut durumu ve geçmişi yansıtıyor, beğenilirolmaksa gelecek için bir güven aşılıyor. O bakımdan,beğenilir olmanın nasıl sağlandığı üzerinde biraz durmakistiyorum. Ama öncesinde itibarın sağladığı yararı birazdaha açıklamakta yarar var. Rakiplerine oranla dahayüksek fiyat belirleme imkanı sağlıyor, daha kolayyatırımcı kazanma, finansal piyasalarda kredibiliteyükseltme olanağı ve belki de her şeyden daha önemlisi,daha nitelikli işgücüne sahip olma olanağı veriyor.Araştırmalar, kurumsal itibarlarıru etkin bir şekilde yönetenşirketlerin" iş sonuçları" açısından, bu konuda yeterliperformans göstermeyen şirketler karşısında ciddiavantajları olduğunu ortaya koymaktadır. Aşağıdakibilgiler Council of PR Firms(USA/2002'den alınmıştır:

Page 114: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Kurumsal İtibara Yatırım Yapan ilk LO şirket, son ıoşirkete göre: (Fortune Dergisi)./ Ürün/hizmetlerini müşterilerine 7 kat daha iyi

fiyatla satabiliyor../ 5 kat daha az stok bulundurabiliyor../ Çalışılacak yer olarak 4 kat daha fazla tercih

ediliyor../ 3 kat daha fazla ortak olarak seçilme şansına

sahip olabiliyor../ Kriz durumunda ya da itibar zedeleyici bir hatada

kendini ı,5 kat daha kolay affettirebiliyor.

Bir kuruluşun finansal göstergelerinde hiçbir değişiklikolmaksızın salt kurumsal itibarı, sermaye piyasasındaişlem gören hisse senetlerinin değerini % 15 oranındaetkileyebilmektedir. Bence bu da altı çizilmesi gerekenbir husustur../ Kurumsal itibar kalıcıdır. Uzun dönemde kendini

yeniden üretir. Bu açıdan çok önemli bir sermayedir../ Bir kuruluşun itibarı, sadece karhlığı ya da

başarılarıyla sağlanamaz../ Kalıcı bir itibar, kamuoyu önünde yüksek

görünürlülük gerektirir ama kiminle, nasıl, ne şekilde,hatta hangi nedenle medya vasıtasıyla kamuoyuönünde görüneceğiniz hususu, ciddi bir profesyonelyaklaşım gerektirir. Ben Türkiye'de bu konuda ciddihatalar yapıldığını düşünüyorum. Eğer kurumsalkimliğinizle. kendi tariflerinizle ilgili, kimolduğunuzIa ve nereye gideceğinizle ilgili netaçıklamalarınız yoksa neyi nasıl yapacağınızkonusunda da ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Bu,Türkiye'nin yönetimi açısından, Bakanlıklarınyönetimi açısından, şirketler açısından, üniversiteaçısından baktığınızda da böyle. Hatta kişininitibarının yönetilmesi açısından da farklı değiL.

./ Sadece toplumun farkında olduğu kurumların, olumluya da olumsuz bir itibarı olabilir. Bir farkındalıkyaratmak zorundayız ama bu farkındalığın nasılolacağı, çok önemli. Bu nedenle itibar yaratmadailetişim önemlidir.

itibarı nasıl yaratıyoruz? Öncelikle CEO dediğimiz üstdüzey yöneticinin işe inanması ve konuya sahiplikgöstermesi, dolayısıyla liderlik yapması son derece önemli.Liderin inanmadığı. ucundan tutmadığı, bu manada hiçbirproje - başka projeler de öyle aslında - işe yaramıyor,boşuna kürek çekiliyor. Mesela Türkiye'de toplam kaliteçalışmalarıyla ilgili değerlendirmeler yapıldığında, bazıolumsuz sonuçlarla karşılaşıyorsak, burada o kurumunbu meseleye ilişkin inançsızlığını, daha da önemlisiliderinin o konudaki inançsızlığını çok büyük harflerlevurgulamak durumundayız. Konuşmamın ikinci başlığınıoluşturan sosyal sorumluluk politikaları, bu konunun çoktemel ana unsurunu oluşturuyor. Bir diğer gereklilik de,bu çerçevede kurumun itibarının yeniden üretiminedoğrudan katkıda bulunabilmeleri için çalışanların da enaz üst düzey yönetici kadar kurumun değerlerini,kültürünü, kimliğini benimsemesi gerekiyor.

Sözünü ettiğim Reputation Institute'un kurumsal itibarkriterlerine bakalım. Bu kurumsal itibar kriterleri, kurumsalitibarı ortaya çıkartan tek tek ele alınarak işin nasılyönetileceği konusunda bize bilgi veren ana unsurlardır.Sanayi kuruluşu için baktığımızda, ürettiği ürün ya dahizmetin niteliği son derece önemli; işirnizi iyi yapacağız;yüksek kalitesi olacak; fiyatı rekabetçi olacak; yaratıcıve yenilikçi olacak ki bu çok önemli; ürününün arkasındaduran bir firma olacak ki bu da çok ciddi bir husus.Özellikle son yıllarda, bu inovasyon konusu, itibarınortaya çıkartılmasında diğer hususların yanı sıra fevkaladeönemli bir roloynuyor.

Benden sonra konuşacak Sayın Munyar, sanıyorumsanayinin medyadaki görüntüsü, imajıyla ilgili konuşacak,herhalde bütün bu maddeleri ele alacak. Bütün bunlarındeğerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkacak bir algıdanbahsediyor olacak, dolayısıyla ben de bu şekilde bir temeloluşturmuş oluyorum.Finansal performansa baktığımızda, rakiplerden üstünolacak, karlılığı kayıtlı olacak. Burada, düşük riskli yatırımyapan, büyüme potansiyeli gösteren bir kuruluş olupolmadığı önem kazanıyor. Çalışma ortamı açısındanbaktığımızda, çalışanını ödüllendiren. iyi bir çalışmaortamına ve nitelikli çalışanlara sahip bir kurum olmasıgerekiyor.

Sosyal sorumluluk burada da karşımıza çıktı. İyi amaçlarıdestekleyen, çevreye ve topluma karşı sorumlu bir kurumolması gerekiyor. Vizyon ve liderlik açısındanbakıldığında, pazar fırsatlarını değerlendiren, mükemmelbir liderlikle yönetilen, gelecekle ilgili net bir vizyonasahip olan ve bu vizyonu da bütün kuruma, çalışanlarınabenirnseten, birlikte hareket edebilme gücünü hayatageçirebilen bir kurum olmalıdır.Hepsinin üstünde, bütün bunların neticesinde ortaya çıkanduygusal özellikler var. Hayranlık duyulan bir kurumolmak, çok önemli. Bu kriz döneminde toplu adamçıkartarak o hayranlığı sağlamak tabii mümkün değiL.Geçmişte, iyi günlerde sağlanan hayranlık da bir gündekırılıveriyor. Bu firmaların ismini vermek istemiyorumama yakın tarihte yaşadığımız için hepiniz biliyorsunuz.Beğenilerı, saygın ve güvenilir olmak gerek.

Kapital Dergisi'nin de itibarla ilgili 18 tane kriteri var:1) Pazarlama ve satış stratejileri2) Hizmet ve ürün kalitesi3) Çalışanların nitelikleri4) Finansal sağlamlık5) Toplumsal sorumluluk6) Yatırımcıya değer katma7) Uluslar arası pazarlara entegrasyon8) Yönetim kalitesi9) Çalışana sunulan sosyal haklar10) Ücret politikası ve seviyesi11) Yönetim ve şirket şeffaflığı12) Çalışanların niteliklerini geliştirme13) Bilgi ve teknoloji yatırımları14) İletişim ve hakla ilişkiler15) Rekabette etik davranma16) Çalışan memnuniyeti17) Yeni ürün geliştirme18) Müşteri memnuniyeti

Page 115: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bunların içinde sosyal sorumluluğa geldiğimiz zaman,meşhur pazarlama hocamız Philip Kotler'in bir tarifi var:"İsteğe bağlı iş uygulamaları ve kurumsal kaynaklarınkatkıları aracılığıyla toplumun refahını iyileştirmek içinüstlenilen bir yükümlülüktür." Michael Hopkins'in debir tarifi var: "Kurumun karlılığını koruyarak, belli etikdeğerler çerçevesinde toplum için sürekli olarak dahayüksek yaşam standartları yaratmaya yönelik çabalar ..."

Sosyal sorumluluk, tabii durup dururken ortaya çıkmadı,hiç kimse, hele de Türkiye'de, bu işlere yatırım yapalımdüşüncesiyle hareket etmedi. İyiliksever yatırımlar başlığıaltında birtakım çalışmalar, Osmanlı döneminden itibarenbu kültürde çok önemli bir yer tutmuştur ama bu manadasosyal sorumluluk meselesi, bazı şartların zorlamasısonucunda ortaya çıktı. Sayın Savaş Bey'in de belirttiğigibi, sosyal çevreye katkı konusunda Türkiye'nin karnesipek de iyi değildi, iyi birkaç proje sayesinde yeni yeniiyileşiyor.

Tüketiciler, şirketlerin daha iyi birer kurumsal vatandaşolmalarını, bulundukları toplumun sosyal refahına katkıdabulunmalarını bekliyorlar. Corporate citizenship dediğimizkurumsal vatandaşlık kavramı, giderek çok önemli birkavram olarak karşırruza çıkıyor ve bunun gereğini yerinegetiren, yatırımlarını bu anlamda hayata geçiren firmalarda, algıda epeyce önemli bir yere sahip oluyorlar. Sosyalsorumluluk işi artık hayırsever yatırımı olarak görülecekbir iş değil, tamamen bir business olarak görülüyor,dolayısıyla bir zorunluluk. Neden business olarakgörülüyor? çünkü kurumsal itibara doğrudan katkısı var.Eğer kurumsal itibarın rakamlara ilişkin bir yansımasındansöz ediyorsak, o zaman bunu da, her şey bir tarafa, yapmakzorundayız, çünkü yaşadığınız toplumun refahınıyükseltmeden sizin refahıruz yükseldiği takdirde, buradakiaçık, toplum nezdindeki algıyı olumsuz yönde etkiliyor.Şuanda Amerika'da başlayan, kısa sürede olmasa bile bizimsanki birdenbire olmuş gibi yaklaştığımız bu kriznedeniyle, özellikle büyük şirketlerin CEO'ları üzerindenözel sektöre yönelik olağanüstü bir negatif algı var.

Bu durum, 1929 bunalımında da ortaya çıkmıştı veRoosevelt'in New Deal programı içerisinde en önemlinoktayı, bu özel sektöre karşı algının yeniden pozitif birnoktaya ulaştırılması tutuyordu. Bu, halkla ilişkilerinkurumsallaşmasının başlangıç noktasıdır. New Dealprogramında yer alan çalışmalar, halkla ilişkiler işini,günümüzde bildiğimiz anlamda ortaya çıkartrruştır. Benzerdurum, yine var. Dünkü gazetelerde bir haber vardı, çokilgimi çekti, bana bu 1929 bunalımını yeniden hatırlattı.Amerika'da şu i aylık süre içerisinde google'da en fazlaaranan sözcükler sıralamasında 3. sırada sosyalizm geliyor.1929'a benzer bir durum ortaya çıktı. O dönemde yapılanfilmleri, Elia Kazan' ın yaptığı filmi filan hatırlayacakolursanız, bu fevkalade önemli bir noktadır.

O nedenle, hayat, sadece "ben kazanayım-sen kaybet,ben kendimi koruyayım-sen yok ol" felsefesiyleyürümüyor, işin paradigmal anlamında değişen çok dahabaşka şeyler var.

Bu değişen hayatın gereklerini yerine getirmek adına dasanayicimize çok önemli görevler düşüyor. Problemi hepbirlikte yaşıyoruz, ceremesini hep birlikte çekeceğiz, onedenle fedakarlık birlikte olacak.

Daha adil, daha sürdürülebilir, daha yaşanabilir, insanigelişmeye katkı sağlayan bir dünya, sosyal sorumlulukçalışmalarının hedefidir. Eğitim meselesi, o bakımdançok önemli, çünkü insani kalkınma raporlarına baktığırruzvakit, Türkiye'nin karnesi çok düşük ve eğitim, bununçözümlenmesi açısından da çok önemli bir alan.

Sosyal sorumluluğa önem veren şirketlerin kazancı epeycefazla oluyor. Son yıllara marka açısından baktığımızvakit, itibara ve sosyal sorumluluğa böylesine önem verenşirketlerle duygusal anlamda ilişkiye geçen tüketicininürünlere bağlılığı, ekonomik anlamda hesaplandığındainanılmaz boyutlara ulaşıyor. Bu duygusal bağlılık, budokunuş sağlanamadığı takdirde, ne kadar yatırımyaparsanız yapın, markaların ömrüyle ilgili ciddi bir riskalıyorsunuz. Love mark dediğimiz bu konu geçenlerdeMarka Konferansı'nda da epeyce bir yer tuttu. Markayaduygusal bağlılığı yaratmanın yolu da, büyük ölçüde buitibar ve sosyal sorumluluk çalışmalarından geçiyor. Bunokta çok önemli ve bunu başarmış olan şirketlerin yaptığıçalışmalara birer örnek gözüyle baktığınız vakit de çokşey öğreniyorsunuz. (Şekil i)

THE BODY SHOP

Kurumsal sosyal sorumluluğun sağladığı bazı faydalarşunlardır:

Şirketlerin gücünü sorumlulukla dengeler.Satışlarda, pazar payında ve karlılıkta sürekliartış sağlar.Şirketin toplumsal imajını yükseltir.

itelikli çalışanları çekme ve elde tutma olanağısağlar.Yatırımcıların ve mali analiz uzmanlarının şirketesempatisini ve ilgisini artırır.

Yatırımcı ilişkileri açısından, itibarın yönetilmesi çokciddi bir meseledir. Yaptığınız işe ilişkin samimiyetdüzeyinizin iletişimini iyi bir şekilde yapmanız gerekiyor.Bu konuda yanlış yaptığınız zaman, yapılan işi sizekazandıracağı çok fazla bir şeyolmuyor. Bu konudasöylenecek çok şey var ama kısaca iyi yönetmek gerekiyorve yapılan işleri bir krize dönüştürmemekte yarar var.

Page 116: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bunun için aşağıdaki hususlara bakmak gerek:I) Kurumsal sosyal sorumluluk projeleri, şirket

kültürünün bir parçası mı? Yani, bu işleri size yakışanbir şekilde mi yerine getiriyorsunuz?

2) Başta lider olmak üzere, buna sahip çıkılmış mı?3) Çalışanlar, bunu kendi işlerinin bir parçası olarak

görüyorlar mı?

Bir tarafta sosyal sorumluluk projesi yapılırken diğertarafta çalışan bundan haberdar değilse, orada ciddi birsamimiyetsizlik algısı ortaya çıkıyor. Hatta o kadar ki,sadece çalışan da değil tedarikçilerin de bu işin içerisinegönüllü olarak katılımının ortaya çıkartılması fevkaladeönemli.

Dolayısıyla misyon ve vizyonun önemli bir parçası olarakgörülmesi ve bir felsefe olarak benimsenmesi lazım. Benliderlerin rolünü çok önemsiyorum; bu işlere sahipçıkmadıkları takdirde, çalışanlar ve orta düzey yöneticilerinbu konulara el atması, çok başarılı sonuçlar doğurmuyor.

Savaş M. Özaydemiritibar tabii fevkalade önemlidir. Biliyorsunuz birisi iflaseder, sonra itibarın iadesi söz konusu olur. Bana hepsinibaşı para gibi gözüküyor. Bir yabancı bana, "Paranolmasın, paran olacağına itibarın, dolayısıyla kredin olsunyeter, iş yaparsın" demişti. itibar parayla oluyor amaitibar da parayı çekiyor. Sizin başta belirttiğiniz tespitlerirıizbu nedenle fevkalade yerinde. Sanayi olarak çevresorumluluğumuz, önce yasalolarak gelişti. Sanayiciler,çevre sorumluluğu olmadan bir tesis yaptıklarında dahasonra kapanacağını gayet iyi biliyorlar. Kurumsal vesosyal meselede, bence önce kurumsal kültürün oluşmasılazım. Sonra, kurumsal sosyal sorumluluğa doğrugidebiliyoruz. Dediğiniz gibi, bu kültürün oluşmasındaliderler, samimiyetleri ve kendi ağırlıkları fevkaladeönemli roloynuyor.

Hürriyet Gazetesi'nden Vahap Munyar, hepimizin dışındabir kişi olarak sanayinin imajı ve medya konusunudeğerlendirecek sanıyorum.

Vahap MunyarHürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü ve Köşe Yazan

Son konuşmacı olunca, işi m hem zor hem de kolay.Kolay, çünkü son konuşmacı olunca zaman iyice daraldıve katılımcılar da sınırlannı zorlamaya başladı, dolayısıylakısa tutmam gerekir. Zor, çünkü çok dolu konuşmalardinledik, bunların üzerine bir şeyeklemek kolay değiL.Ancak Haluk Gürgen hocam kurumsal sorumluluk veitibar üzerine önemli mesajlar vererek işimi oldukçakolaylaştırdı. Benim üzerinde duracağım konu dasanayinin imajı ve medya. Bu konuyu ben şöyleyorumladım: Medya, sanayiye nasıl bakıyor; sanayi,medyanın penceresinden nasıl görünüyor?

Bugünkü durumu anlayabilmek için, dünkü durum vebugünkü durumu karşılaştıralım. Çok daha fazla geriyegitmeyeceğim, kendi meslek yaşamım çerçevesinde yanison otuz yılı değerlendireceğim. Otuz yıl önce, sanayiningazetelerdeki imajı, Yeşilçam senaristlerinin gördüğündençok da farklı değildi. Eski fılmlerde, işçiyi sürekli sömüren,

ezen, hiç gereği yokken sık sık işinden kovan kötü birpatron, bir sanayici tipi vardı. Aynı şeyi gazetelerde degörmek mümkündü. O zamanlar, gazetelerdeki ekonomisayfaları şimdiki kadar dolu ve yaygın değildi, hattabirçok gazetede ekonomi sayfası yoktu sadece ekonomihaberi diyebileceğimiz haberlere ayrılan küçük küçükyerler vardı. 1970'li yıllarda gündem konularının enönemlilerinden bir tanesi, işçi ile işveren arasındakigerilimlerdi. Durum böyle olunca, gazetelere yansıyanda daha çoğunlukla, işçiyi ezen patronun yaptıklarıoluyordu. Aynı şekilde, ekonomi haberi diyebileceğimiztemel haberlerden bazıları, KiT'lerin yaptığı zamlardıçünkü o zaman özel sektör, sanayimiz bugünkü kadargelişmiş değildi. Ya devalüasyon haberleri ya da - bugünçoğunuza çok garip gelebilir - bir ürüne zam gelmesimanşetlere çıkardı. Arşivleri tararsanız, örneğin camazam gelmesi gazetelere manşet olmuştur. Daha yakınzamanda peynire yapılan zam, gazeteye yapılan zam,gazetelere manşet olmuştur. Dolayısıyla, medya Yeşilçamsenaristi gibi bakıyordu sanayiye.

Zaman içerisinde, özellikle 24 Ocak kararlarından sonra,Türkiye serbest piyasa ekonomisini öğrenmeye başlayınca,hem sanayicimiz, hem bankacımız, hem üniversitehocalanmız hep beraber yaşayarak öğrendik serbest piyasaekonomisini. Dolayısıyla medyada gazeteciler olarakbizler de, ekonominin bazı ayrıntılarını yaşayaraköğrenmeye başladık. 1985' lere kadar geldiğimizde,ekonomi sayfaları yarım sayfa boyutundaydı. BenHürriyet'e 1984'te girdim, ondan önce Tercümangazetesinde çalışmıştım. Hürriyet gazetesinden örnekverecek olursam, ben girdiğimde ekonomi sayfası yarımsayfa boyutundaydı. Yine dediğim türde haberler vardıama biraz farklılaşma da görülüyordu, çünkü artık Özal'lıyıllar gündeme gelmişti. Özal dönemiyle beraber, Türközel sektörünün, Türk sanayicisinin önü biraz dahaaçılmaya başladı, bu da bize farklı bir habercilik, farklıbir yapı getirmeye başladı. Sonra arkasından borsanınkurulması ve borsa tablolarını yayınlamaya başlamamızgeldi.

Bu konuda bir anımı anlatmak istiyorum. 1985 yılındaistanbul Menkul Kıymetler Borsası kuruldu ve borsadaişlem gören hisse senedi tabloları konusunda aramızdatartışıyoruz. O zaman ekonomi müdürümüz, şimdi Vatangazetesi yazarı olan Necati Doğru 'ydu. "Biz bu borsatablosunu ne yapacağız? Yayınlayalım mı? Haftada birmi yayınlayalım, ayıklayıp mı yayınlayalım?" diyedüşünüyorduk. Daha sonra oturduk tartıştık ve neyse onuyayınlamamız gerektiğine karar verdik, çünkü aksi haldeşirket ayırımı yaptığımız düşünülebilirdi. Örneğin dahasonra bazı sağ gazeteler bira üreten şirketlerin isimleriniyayınlamadılar.

Biz topluca yayınlamamız gerektiği konusunda birleştikve bununla beraber, şirketlere, sanayi kuruluşlarınabakışımız da değişmeye başladı. Daha önce iso gibi,TüsiAD gibi, TOBB gibi kurumların sesinisayfalanmızda yansıtırken, bir başka şey düşünmeyebaşladık. Demek ki bu şirketlerin bir takım küçükhissedarları var, sokaktaki vatandaş bu şirketlerin küçükhissedarları; o zaman bu şirketlerin ne yaptığını, bu

Page 117: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

şirketlerle ilgili bilgileri bu sayfalardan duyurmamız,anlatmamız lazım dedik. Bu sayede, insanlar yatırımyaparken ona göre karar verebilecek, tercihleriniyapabileceklerdi. Bu şekilde hem ekonomi sayfalarınınyeri genişlemeye başladı hem de konu televizyona dakaymaya başladı. Tabii bu, 1990'larda özel kanallarınortaya çıkışıyla birlikte gerçekleşti.

Gazetelerde ekonomi sayfalarının artmasına neden olanen büyük etkenlerden bir tanesi, Türkiye'nin gelişmesiyleberaber reklam veren sayısının artmasıdır. Reklamverenler, gazetelerde ekonomi sayfalarını tercih etmeyebaşlayınca, bizim ekonomi sayfalarırrıızın sayısı da giderekarttı. Önce iki, sonra üç, beş derken bugün Hürriyetgazetesinde bir günde 22 sayfalık ekonomi bölümürekoruna sahibiz. Reklam sayısı daha az olduğu için, şusıralar 8 sayfa civarında ama bu sıkıntılı duruma rağmen,14-16 sayfa yaptığımız dönemler oluyor.

Özetle, bir yandan ekonomi gelişti, bir yandan reklamverenlerin ekonomi sayfalarını tercih etmeye başlamasıyla,ekonomi sayfalarının sayısı artmaya başladı. Bu arada,ekonomi sayfalarını hazırlayan gazeteciler olarak bizimve birinci sayfaları hazırlayan tepe yönetimin sanayiyebakışımızda önemli değişiklikler oldu. Sanayiyebakışımızda değişiklik yaratan etkenlerden bir tanesi de,Türk basınının, medyasının sahipliğinin değişmesidir.1990'ların başına kadar, gazetecilik dışında iş yapanmedya sahibi yoktu. Simavi ailesini biliyorsunuz; HaldunSimavi, Günaydın gazetesinin sahibiydi, Erol Simavi,Hürriyet gazetesinin sahibiydi. Rahmetli Kemal Ilıcak,Tercüman gazetesinin, Dinç Bilgin ya da Bilgin AilesiYeni Asır' ın sahibiydi. Yani, temel işleri gazetecilikti,ne bankacılık, ne turizm, ne sanayi ile ne de bugün bizimpatronumuzun yaptığı gibi akaryakıt dağıtımı gibi ya daÇukurova gibi telekomünikasyon benzeri işlerle meşguldeğillerdi. Temel işleri, sadece gazete sahipliğiydi,dolayısıyla o zaman patron katında çizilen genel çerçevedaha farklıydı, bugün daha farklılaştı, çünkü artık onlarda birer sanayici. 2001 öncesine kadar bir kısmıyaşayabildi, yaşayanlar içinse 2-3 yıl öncesine kadarbanka sahibi demek mümkün. Bu nedenle, o zamanözellikle haber sayfalarını yaparken, haberleri seçerkenpatronunuzun da yaptığı işleri dikkate almaruz, rakiplerinehaksızlık yapmamanız gerekiyor; böyle bir bakış oluşmayabaşladı. Ben ekonomi sayfası sorumlusu olduğum içinbu taraftan bakıyorum. Dünkü Yeşilçam senaristi bakışıtamamıyla gitti, Türk medyasındaki habercilik, habertarzı, belki sanayicinin penceresinden bakan, sanayiciyeya da işadarnına çok fazla haksızlık etmeyen bir noktayagelmeye başladı. Zaman zaman farklılaşabilir, geçmiştekigibi durumlar olabilir ama bu yapı artık çok belirleyicideğiL. Genel yapıya baktığımızda, bazen çok da fazlaalkış tuttuğumuz yönünde eleştiriler de aldığımızolabiliyor.

Haluk Hocam, kurumsal sosyal sorumluluk konusundakisözü çok da güzel söyledi. Belki sonunda söyleneceksözdü, tekrarlamakta yarar var diyorum. Dünya gibi tabiiTürkiye de bugünkü krizden etkileniyor. Başbakanbaşlarda etkilenmediğimizi düşünüyordu, nihayet

etkilendiğimizi düşünmeye başladı. Bizim sektörümüzdedahilolmak üzere, eleman çıkarmalar kendirıi göstermeyebaşladı. Keşke, şimdiki sosyal sorumluluk projelerindeeleman çıkarmama noktasında birleşilebilse ve biz debunu çok yaygın bir şekilde duyurabilsek. Dikkatederseniz, ülkemizde eleman çıkarmaların büyük birbölümü, eğer şirket halka açıksa belli ölçülerde borsayaduyurulmak zorunda, dolayısıyla onları kullanabiliyoruz.Ama halka açık değilse, bunların büyük bölümü, özelliklebizim gibi yaygın medyada çok fazla yer almıyor ya dayayınlanamıyor. Bunu iki tür düşünmek lazım. Birincisi,üzerlerindeki reklam baskısıdır, bunun doğruluk payıvardır ama ben şahsen bizim sayfaları yaparken, şunu dadüşünüyorum. Diyelim ki X şirketi işçi çıkardı ve bizbunu duyurduk. O şirketin sahibinin dönüp bize şunusorma hakkı var: "Senin sahibin de veya patronundagazetelerden ya da diğer şirketlerden işçi çıkardı. Kendipatronunun çıkardığı işçilerden neden haber vermiyorsun."Dolayısıyla belki kendimizi affettirmek, rahatlatmak içinböyle bir denge tutturmaya çalışıyoruz. Tabii dünyaşirketleri, büyük şirketlere, bizim şirketlerimize göre dahaşeffaf ve bu konuda rahat olabildikleri için, onların butür açıklamalarını, bu tür hareketlerini çok daha etkili birşekilde yayınlama fırsatımız olabiliyor.

Şimdi biraz günümüzden bahsetmek istiyorum. Hemmedyanın bakışı hem de özelleştirmeyle ilgili bir örnekvereceğim, ondan sonra da Ford Otosan yatırımıyla ilgilibir ömek vermek istiyorum. Hatırlarsanız, geçmişte medyaözelleştirmeye tamamen karşıydı. 1997-1988 yıllarındaMilliyet gazetesinde çalışıyorum, ekonomi müdürümüzde yine Necati Doğru'ydu. Özal döneminde ilk denemeolarak, Boğaziçi Havacılık adında çok küçük bir şirketinözelleştirilmesi düşünüldü. Biz bir kampanya başlattık,sonunda şirketi kapatmak zorunda kaldılar. Benzer şekilde,eski Tayyare Apartmanları - sonra Ramada Oteli oldu -için, peşkeş çekildikleri düşüncesinden hareketle müthişkampanyalar yürüttük. Epey karşı çıktık ama sonundabize rağmen otel yapıldı ve bence gayet de güzeloldu.Gerçi o zamanki sahipleri çalıştıramadı, sonunda başkalarıgeldi ama sonuçta o bölge çok güzel bir otel kazandı. Ozamanki tavra bakın, bir de beraberce bugünkü tavrabakalım. Bugün, herhangi bir özelleştirme olduğunda, enson 3G ya da yeni nesil konusunda lisans satışı oldu, alkıştuttuk. Bakış o günden bugüne çok farklı bir noktayageldi. Alkış tutmarnızın nedeni, bu işleri tamamen devletinyapması gibi pozisyonumuz yok artık, Türkiye büyük birdeğişim yaşadı, dolayısıyla medyada bundan etkilenerekfarklı bakmaya başladı.

Ford Otosan ve Gölcük'teki araziyle ilgili çok cidditartışmalar oldu ama eğer 1970'li yıllardaki medya anlayışıolsaydı, medya kesinlikle tamamen karşısında oldurduama medyanın yaygın diyebileceğim bir kesimi, o zamankiCumhurbaşkanı Süleyman Demirel' in "GerekirseÇarıkaya'nın bahçesini bile veririm," sözünü destekleyerekbu yatırımın orada yapılması konusunda taraf oldu.Nitekim, orada da çok güzel bir yatırım ortaya çıktı veFord Otosan 5-6 yıl üst üste bütün Ford ailesi içerisindeen karlı şirketlerden biri haline geldi, çok ciddi ihracatyapar oldu, çok ciddi istihdama kapı açar oldu. O zaman,

Page 118: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

tartışmalar daha çok arazinin bedava verilmesi üzerineyoğunlaşmıştı ama Koç Grubu ve Ford ortaklığı,hükümetle anlaşma imzalarken bir sosyal sorumlulukanlayışı içerisinde kendilerine bir bedel yarattılar ve obölgeye hastane, okullar kazandırdılar. Böylece, kendişirketlerince bölgeye borçlarını ödemiş oldular.

Geçmişin Yeşilçam patronları noktasından bugünküduruma geldiğimizde, medyada sanayiye nasıl bakıyoruz,sanayinin bizim gözümüzde imajı nasıl? Haberlerimizdenve çoğumuzun yazılarından anlayacağınız gibi, her nekadar bugünlerde işçi çıkarmak gündeme gelmiş olsabile, sonuçta sanayi, medyanın gözünde artık yığınlaraiş kapısı açan bir kesim. Ayrıca, Türkiye'nin kalkınmasımsırtlayan, büyümeye çok büyük katkısı olan bir kesimolarak bakıyoruz ve haberlerimizde de o şekildeyansıtıyoruz. Onun dışında, Sayın Başkan, çevre ve sosyalsorumluluk konusunda, Türk sanayinin, Türk iş dünyasınınözürlü olduğunu söyleyerek doğrusunu söylemiş olduama ben yine de daha iyimser bakayım. Türk sanayicisi,bu konuda geçmişe oranla daha iyileşti, bambaşka birnoktaya geldi. Tabii bunda, AB başta olmak üzere, yenigelişen kuralların da etkisi çok büyük ama yine de bazıaçılımlar yapma çabasında olduklarını görüyoruz ve böylebakıyoruz.

Haluk hocamın hatırlattığı çağrıyı ben de hatırlataraksözlerime son vereyim. Keşke yeni bir sosyal sorumlulukprojesi olarak, sanayinin işçi çıkarmamak için neyapılabileceği konusunda bir arayışı olsa ve biz de medyaolarak o imajı daha güzel bir imaj olarak yansıtabilsek.

Savaş M. ÖzaydemirSayın Vahap Munyar üstadımıza teşekkür ediyoruz,fevkalade realist beyanlarda bulundular. Tabii eskidenpatronları ezen, bir sömürücü olarak gösteren Türk filmleride vardı, medya da öyleydi. Acaba bizim politikacılarımızada mı bulaştı bu tutum? çünkü onlar da malum, seçmene,vitrine, tribüne oynuyorlar. Gazeteyi beş tane sanayiciokursa, 500 tane işçi okuyacak. Bugünlerde işçi de ekmekkapısının nerede olduğunun farkına vardı, dolayısıylakarşılıklı anlayışlar gelişiyor. Şimdi krizden çıkmak içinde sanayinin bir miktar altının desteklenmesi gerektiğiniveya sanayinin katma değeriyle iyi kötü krizdençıkılabileceğirıi bütün dünya dile getirdi. Öyle olmasaydı,Avrupalı ve Amerikalı büyük üretim şirketlerine destekvennezdi. Bence üretim devam etmelidir, istihdam devametmelidir. Buna çare bulmak için, çok değişik ortamlardahükümetle bu konuşmaları yapıyoruz ama orada daolmayınca pek bir yere gidemiyoruz. Ama itibarla, amadestekle, talebi canlı tutmamız lazım.

Page 119: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[

OTURUM2B

Şirket Içi Ortam

- Yönetim, Yönetişim ve Liderlik- Verimlilik ile Rekabet Gücü- Tedarik Zincirinin Etkin Yönetimi- İnovasyon ve Yaratıcı İnsan Kaynağı

Oturum BaşkanıM. Sait GözümDeloitte Türkiye Ortak ve Yönetim Kurulu Üyesi

KonuşmacılarLütfi H. EnsariYönetim Danışmanlan Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Dr. Jörg UlrichBSH Ev Aletlerİ fabrika Direktörü

Enrico CamerineiliCelent Bankacılık Grubu Uzman Analisti

Azmi Yarımkayaİpek Kağıt İnsan Kaynakları Müdürü

Page 120: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[Oturum BaşkanıM. Sait GözümDeloitte Türkiye Ortak ve Yönetim Kurulu Üyesi

1952 yılında İstanbul'da doğdu. Yöneticilik kariyeri boyunca CEO ve Finans, Pazarlama ve Satış, İş Geliştinnedensorumlu Başkan Yardımcılıklan gibi çok sayıda yöneticilik pozisyonunda bulunmuştur. Deloitte Türkiye'de YönetimKurulu Üyesi ve Ortak olan M. Sait Gözüm son olarak Nortel Networks Netaş'ta Genel Müdür ve Yönetim KuruluÜyeliği görevlerinde bulunmuş ve özellikle kurumsal değişim yönetimi ile iç ve dış pazarlara yönelik pazarlamave satış aktivitelerinde uzmanlaşmıştır. Nortel Networks Netaş da dahilolmak üzere, çeşitli yerli ve yabancı teknolojive pazarlama şirketlerinde Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliklerinde de bulunan M. Sait Gözümyöneticilik kariyeri boyunca EFQM, Üstün Kalite ve Üstün Performans ödülleri gibi çok sayıda ödülün kazanılmasındada aktif roloynamıştır.

KonuşmacılarLütfi H. EnsariYönetim Danışmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

1943 yılında istanbul'da doğdu. 1966 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nden (Robert Kolej Yüksek Okulu) mezun olanEnsari 1967-2003 yılları arasında DEVA A.Ş 'de Yatının Bölümünde Uzman, Unilever Bakırköy Margarin FabrikasındaÜretim Yöneticisi, Mako Elektrik Sanayi firmasında Planlama Müdürü, Malzeme Müdürü, Mali-idari-Ticari GenelMüdür Yardımcısı, İDEA Eğitim ve Danışmanlık'da Genel Müdür Yardımcısı görevlerinde bulunmuştur. 2004yılından bu yana Yönetişim Yönetim Danışmanlık Şirketinin Kurucu Ortağı ve Yöneticisi olarak stratejik yönetimdanışmanlığı yapmaktadır. Halen Yönetim Danışmanları (YDD) ve Bozcaada Derneklerinin Yönetim KuruluBaşkanlığı ile KalDer Yönetim Kurulu Üyelikleri görevlerini sürdürmektedir. 1994-2006 yılları arasında TAYSAD(Taşıt Yan Sanayi Derneği) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ve Üyeliği görevlerinde bulunmuştur. 2005-2007yıllarında Boğaziçi Üniversitesinde Stratejik Yönetim dersi vermiştir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Dr. Jörg UlrichBSH Ev Aletleri Fabrika Direktörü

1967 yılında Aachen, Almanya' da doğdu. Münih Teknik Üniversitesi 'nde Fizik ve Makine Mühendisliği alanındalisans ve yüksek lisansını tamamlamış, Makine Mühendisliği alanında doktora yapmıştır. Siemens AG Münih, BSHispanya ve BSH Almanya'da üretim ve geliştirme alanlarında çeşitli yönetim pozisyonlarında bulunmuştur. 2006yılından itibaren Çerkezköy'deki yeni BSH Bulaşık Makinesi Fabrikası Direktörü olarak görevini sürdürmektedir.2005-2006 yıllarında fabrikanın kuruluşundan sorumlu olan Dr. Ulrich, fabrikanın üretime geçtiği 2006 Eylül ayındanitibaren üretim kapasitesini bugünkü yılda 800.000 bulaşık makinesine çıkartmıştır.

Enrico CamerineiiiCelent Bankacılık Grubu Uzman Analisti

1962 yılında Ravenna İtalya'da doğdu. Avrupa'da faaliyet gösteren Celent Bankacılık Grubu'nda "Perakende veTicari Bankacılık" alanında Uzman Analist olarak görev yürütmektedir. Avrupa Tek Ödeme Alanı ve FinansalTedarik Zinciri konularında araştırmaları bulunmaktadır. Çalışma hayatının başında sanayi sektöründe TedarikZinciri ve Fabrika Müdürlüğü yapmıştır. J.D. Edwards'da Satış Öncesi Pazarlama Yöneticiliği görevlerinde bulunmuştur.Bir araştırma şirketi olan META Grup'da Kurumsal Uygulamalar departmanında Başkan Yardımcısı olarak görevalmıştır. CamerineHi, Celent'e katılmadan önce Tedarik Zinciri Konsey'i ve Kısıtlar Teorisinin Uluslararası SertifikaOrganizasyonu'nda bağımsız analist ve danışman olarak görevalmıştır.

Azmi Yarımkayaipek Kağıt insan Kaynakları Müdürü

1952 yılında Ankara'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladıktan sonra 1978 yılında ODTÜKimya Bölümü'nden mezun olmuştur. Çalışma hayatına Kimsan A.Ş.'de İşletme Mühendisi olarak başlamış, 1978-1989 yılları arasında AKSA Akrilik Kimya A.Ş.'de değişik yönetim kademelerinde bulunmuştur. 1990-1991 yıllarındasu-buhar sistemleri, çevre ve korozyon konularında danışman olarak çalışmıştır. 2000-2002 yılları arasında gönüllü

yönetici olarak KalDer'de Genel Sekreterlik görevini yürütmenin yanı sıra eğitmenlik, yurt içi ve dışı değerlendiricilikgörevlerini de üstlenmiştir. İstanbul Sanayi Odası Kalite ve Teknoloji İhtisas Kurulu Üyesi olan Yarımkaya halenEczacıbaşı Topluluğunda insan Kaynakları Müdürü ve Topluluk inovasyon Yürütme Kurulu üyesi olarak görevinisürdürmektedir.

Page 121: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

M. Sait GözümDe/oiııe Türkiye Ortak ve Yönetim Kıırıılıı Üyesi

Oturumumuzun başlığı, Sürdürülebilir Rekabet Gücü veSanayi İçin Uygun Ortam, özellikle de Şirket İçi Ortam.Ülkemizin rekabet konusunda heyecan verici bir geçmişive umut vaat eden bir geleceği var. Ancak rekabet ederken,bilhassa dünya üzerindeki tüm rakiplerimize baktığımızda,rekabetin herkesin aklında olduğunu da unutmamamızlazım. Genellikle rekabet edebilir olmanın, her zamanmükemmel ve özgün bir fikirle başladığını zannederiz,düşünürüz. Bu, belki bir ölçüde doğru ama hayat esasenbiraz daha basit. Rekabet edebilen şirketlerin başarısıgenellikle titiz yönetim süreçleri gibi temel unsurlardayatar. Bugünkü gündemimizin konusu da, zaten bufikirlerin ötesinde, süreçlerden özellikle yönetim,yönetişim ve liderlik. Bunun yanında verimlilik ve rekabetgücüne, tedarik zincirinin etkin yönetimine, inovasyonve insan kaynağına değineceğiz.

Sayın Ensari, bizlere yönetim, yönetişim ve liderlikkonusunda bilgileri paylaşacak.

Lütfi H. EnsariYönetim Danışman/an Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Üzerlerinde yüzlerce, binlerce araştırma yapılmış, kitapyazılmış, neresinden baksak belki bir gün, bir hafta, biray tartışacağımız konuyu 15 dakika içinde anlatmayaçalışacağım. Aslında konuyu ben seçmedim, oturumlaryapılandırılmıştı, bana da bu konuyu anlatmam söylendi.Zaman darlığı nedeniyle, bilinen şeyleri tekrar etmektenkaçınmaya çalışacağım. Sunumda İngilizce sözcüklerlede karşılaşacaksınız, dolayısıyla karşılıklarını buradavermeye çalıştım. Birtakım kelimelerin kökenlerininnereden geldiğini anlamak, arkasındakini anlamakbakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıylaher bir kavramı işlerken, birçok kelimenin Türkçe karşılığıyeni bulunduğu için, geçen kelimenin yabancı dildekikarşılıklarının kökenlerine gideceğim.

Birinci konumuz yönetim yani management. ,1anagementkonusunda, eğer Latinceye kadar gidersek, Latince manus,el demek, İtalyanca maneggiare, yönetmek demek amabu kelime ilk çıktığında daha çok atı yönetmek anlamındakullanılıyordu. Fransızcada ilk ortaya çıkışındaki kelimefarklı (mesnagement), daha sonra menagernent kelimesigeliyor. Bilirsiniz at yarışıarında manej denir. Dolayısıylatemelinde elinizde bir güç var, bir kaynak var, bunuyönetiyorsunuz, çeşitli koşullarda ustaca kullanmayaçalışıyorsunuz.

Yönetimle ilgili en eski tanım, işleri insanlara, insanlarlayaptırabilme sanatı şeklindedir. Ama yönetimi, fonksiyonelolarak da tanımlayabiliriz. Bu anlamda yönetim,organizasyon hedeflerine planlama, organize etme,yönlendirme ve kontrol ile etkili ve verimli bir biçimdeerişmektir. Yönetimin bunu destekleyen diğer işlevleride karar alma, insan yönetimi ve iletişimdir. Bunu eneski tanımlarından hareketle Marie Parker Fayette veHenry Tayor'dan ilettim. Tarurnlaması biraz zor o nedenlebirçok kitapta mizahi bir tanımla "yönetim, yöneticininyaptığı iştir," diyorlar. Tabii bu da bir tanım.

Yöneticinin tanımıysa şöyledir: Örgütteki diğerlerininçalışmalarının ve performanslarının başarılı olmasınadoğrudan destek verir ve yardımcı olur. Yöneticiler,hedeflere erişmek üzere organizasyonlanna yön verir,rehberlik yapar ve kaynaklarının nasıl kullanılacağınakarar verir.

Yönetim dediğimizde bazı paradigmalar görüşümüzüsaptırıyor. Yönetim deyince hep iş yönetiminidüşünüyoruz. Hatta yönetim eğitimi veren birtakımüniversitelerin adı da öyle; Harvard Business Schooldiyoruz mesela. Ama bunun karşılığı da var, mesela YaleSchool of Management deniyor. Bu konuya kamuyönetimi, sivil toplum kuruluşlarının yönetimi şeklindedaha geniş bakmamız da gerekir.

Yönetici nedir, liderlik nedir şeklinde de bir kavramkarmaşası olabiliyor. Bence yarına baktığımızda bu dabir paradigma, bunu da ortadan kaldırmamız lazım. Buhususu, konuşmanın sonunda vurgulamaya çalışacağımama o karşılaştırmanın içinde adlandırılan yönlerindenbir tanesi, aslında olumsuz bir bakış açısıdır. "Yönetici,işleri doğru yapan kişidir," denir ama söylediğim gibigerekli olan ayrılık değil bütünsellik olmalıdır. 21. yüzyılıngerektirdiği yönetim anlayışı da katı bir komuta zinciriiçerisinde olmayan, hiyerarşik basamakları az, katılımcı,işbirlikçi bir yönetim yaklaşımıdır.

Yönetişim, aynı mantıkla hareket edersek, Yunancayakadar gidebiliriz. Yunanca kybeman kelimesi, kumandaetmek, özellikle de bir gemiyi yönlendirmek, yönetmektir.Latincesi de gubarnare diye geçiyor. Ama Romalılar aynıanlamıyla Latinceye taşımışlar. Daha so~ra ManşDenizi 'nden geçerek İngiltere'ye gidiyor ve eski Ingilizeeside govemor, kılavuz kaptan, pilot olarak geçiyor. Fransızcagouvernail de geminin dümeni anlamına geliyor. Bunedenle de köken enteresan. Bir tarafta atı yönetmek,diğer tarafta gemiyi yönetmek dediğimizde, Konfüçyus'akadar da gidebiliriz: "Nereye gideceğini bilmeyenyelkenliye hiçbir rüzgar yardım edemez." Stratejik birbakış açısı ve sanki daha uzun bir bakış açısı var gibi vedaha güçlü gibi. Esasında yönetişim kelimesi yeni birkelime ama kökeni govem ve biz hükümet etmekkarşılığını koyduk. Güçten, iktidardan geliyor, hükümetiktidar yönetiyor, icraat yapıyor. Bu devletin iktidarıolabilir ya da aynı şekilde bir kurumun tepe yönetimi,gücü olabilir. Dolayısıyla temelinde güç ve iktidar var.

Tabii bunun en baskın, en kötü örneği, Firavun'dur.Firavun piramidin tepesinde oturuyor, keyfine bakıyor,aşağıda kademe kademe herkes çalışıyor. Ama biz,yönetişimi bugünkü anlamına ve sonunda iyi yönetişimegetireceğiz. Bugün hiyerarşik kademenin çok olduğuorganizasyonlarda da benzeri bir görüntü var.

Yönetişimi bugünkü anlamıyla genelolarak tanımlarsakve kökenden gelen anlamıyla tamamlarsak, en basit veen yalın şekliyle yönetişim karar alma ve alınan kararlarıuygulama sürecidir. Yönetişim, tepe yöneticilerinsorumluluk ve yetkilerini nasıl kullandıkları, aktif vekaynaklarıyla onlara güvenenlere (yönetim gücünü onlaradevredenlere - vatandaş, küçük hisseli oıtak) karşı hesap

Page 122: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

verebilirlikleri ile ilgilidir. Böyle genel bir tanım yaparsak,bu kamu kurumları için de, özel sektör kuruluşları içinde, STK'lar için de ve hatta bireysel aile yönetimi içinde geçerli olabilir.

Yönetişim, bu karar alma ve kararları uygulama sürecininyanı sıra aynı zamanda sahip olunan gücün nasılkullanılacağını belirleyen kurumlar, süreçleri, gelenekler,güce sahip olmayan kararlara nasıl katıldıklarını dakapsamaktadır. Buradan iyi yönetişime geçersek, en ya~ı~ve kısa şekliyle, gücün sahip olanlar tarafından etkıl~,dürüst, şeffaf, hesap verilebilirlik anlayışıyla adılkullanılmasıdır. İyi yönetişimin temel ilkeleri şunlardır:eşitlik ve aidiyet, şeffaflık, kurallara uygunluk, hesapverilebilirlik, katılımcılık, duyarlılık (paydaşlarazamanında karşılık verebilmek, hızlı yanıt verebilmek),uzlaşım odaklılık, verimlilik ve etkililiktir. Daha özet birdeyimle -benim yaptığım bir tanımdır -, iyi yönetişim,hakim gücün doğru kullanımıdır.

Hepinizin bildiği gibi, biraz önce örnek verdiğimizpiramitle karşılaştırırsak, yeni yönetişim yaklaşımı terspiramittir. Hiyerarşik kademeleri azaltılmış,. basıvkpiramittir. Yetkelendirmeyi (empowerment), yanı aşagıkademedekileri, karar alma mekanizmasını hızlandırmaküzere bilgiyle ve araç-gereçle donatmak olaraktanımlayabiliriz. (Şekil I)

İyi Yönetişim - Organizasyon Yapısı

Pay sahlpleri i Menfaal Sahipleri

Liderlik dediğimizde, lidership kelimesiyle Antik Yunan'ave Roma'ya gidemiyoruz. Eski İngilizcede, seyahat etmek,birisini bir yere götürmek anlamını taşıyan lithan'ın etkenhali laeden ile karşılaşıyoruz. Biraz gelişmiş Ortaçağİngilizcesinde leden olmuş, günümüz İngilizcesinde delead olmuştur. Bunun Latince eşdeğerine bakars~, bugü~kullandığımız dük (duc), rektor (rector) kelımelerı,liderliğin altında yer alıyor. Bunlar da bir yerde yin~rehberlik eden, yön gösteren, bir yerden bir yere götürmeyısağlayan bir tanımı gündeme getiriyor.

Liderlik konusunda birçok tanım var. Burada yönetim veyönetişimdeki gibi çok kısa seçemedim, birkaç taneokuyacağım:,/ Bir kişinin ortak bir işin yapılabilmesi için

başkalarının yardım ve desteğini alabilmesinisağlayan sosyal etkilerne sürecidir.

,/ Liderlik, olağanüstü bir şeyin gerçekleştirilebilmesinekatkı sağlamak üzere, insanlara başka seçeneğiolmayan bir yolun yaratılmasıdır.

,/ Astları, görevlerini gayretle ve güvenle yapmayayöneltme sanatıdır.

Bu tanımlar kapsamında lideri tarif edebiliriz. Lider,bireyleri ortak hedeflere yöneiten, hedefleri benimseten,bireyler arası köprü yü oluşturan, dağınık güç ve bil~i~ibir araya toplayıp sinerji yaratan kişi olarak tanımlanabılır.Liderlerin nasıl davranması gerektiğinin en kısa ve enyalın tanımını, Avrupa Kalite Yönetim Vakfı'nın (E~q~)Mükemmellik Modeli 'rıdeki liderlik kriterinde bulabılınz:Mükemmel liderler, vizyonu ve misyonu geliştirir veonların gerçekleştirilmesini kolaylaştırır; kalıcı başarıiçin gerekli olan kurumsal değerleri ve sistemleri gel.i~tirirve bunları faaliyetleri ve davranışları ile yaşama geçırırler(örnek modelolma); değişim dönemlerinde, amacıntutarlılığını sağlar; gerektiğinde, kuruluşun yönünüdeğiştirebilir ve izlenmesi için diğerlerini cesaretlendirirler.

Bütün bunları bir tarafa bırakırsak, yönetim ve yönetişimiçin tanımladığımız şekilde liderlik ve lideri detanımlayabiliriz. Buna göre, liderler, doğru işleri yaparlar.Hatta bu anlamda çok fazla karşılaştığımız tanımlardanbiri de şudur: Lider, bir seyahate gideceksek bileti keseryani nereye gideceğimizi belirler, yönetici de otobüsükullanır.

Ama bu paradigmayı değiştirmemiz lazım. Ben bu çalışmaışığında, bu üç başlığı bir arada tetkik ettiğimiz bu çalışmaiçinde, son söz olara~. bir değerlendirme yapıyorum vebir öneri getiriyorum. Ulkemizin rekabet gücünü yukarıyaçekebilmek için ve tabii ki kriz dönemlerini de rahatlıklaatlatabilmek için iyi yönetişim anlayış ve yaklaşımınıdevletten bireye kadar taviz vermeden benimsememiz,bir yaşam biçimine dönüştürmemiz gerekiyor. Buna ekolarak, ne işlerini doğru yapanları ne de doğru işleriyapanları, bunun içinde bu işleri yönetirke? tek başı~aistemiyoruz. Bizim, doğru işleri doğru yapabılecek, sahıpoldukları hakim güçlerini doğru icraatlarda kullanabilecekyönetici liderlere, kamuda, özel sektörde ~e her düz.e~deihtiyacımız var. Başka çıkış yolu yok. Iyi yönetışım,ancak iyi yönetici liderlerle başarılacaktır.

M. Sait GözümEvet, rekabet gücümüzü artırabilmek için hem kamu hemde özel sektörde iyi yönetişim, şeffaflık, adillik yanihakim gücün doğru kullanılması temasının özellikle altınıçizdiniz.

Page 123: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

İkinci tur için ben sizden şimdiden devlet yönetimindeyönetişim ve şirket yönetiminde yönetişim arasındakibenzerliği işlemenizi rica edeceğim.

İkinci konuşmacımız Jörg Ulrich, verimlilik ve rekabetgücü hakkında bilgi verecek.

Dr. Jörg UlrichBSH Ev Aletleri Fabrika Direktoru

Konuşmamda verimlilik ve rekabet gücündenbahsedeceğim. Özellikle şu anda içinden geçtiğimiz veönümüzdeki yıllarda da geçmek durumunda olacağımızsüreçte, tabii ki verimlilik en önemli konu olacaktır.Bizim firmamız Bosch-Siemens' in piyasa trendlerinigöstermeye çalışacağım. Birkaç aydır bir trend içindeyizve bunun devam edeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle degelecekte, rekabet gücü adına sürekli verimliliğe sahipolmak zorunda olacağız. Son yıllar içerisinde rekabetgücüne ilişkin bütüncül bir yaklaşım geliştiriIdi, bensizlere bunu anlatmaya, verimliliğin artırılması içinbaşarının anahtar faktörlerini de ele almaya çalışacağım.

Bosch-Siemens, bildiğiniz gibi iyi ev aletleri üretmeküzere Almanya'da kurulmuş olan bir grup. Avrupa'dabirinci, dünyada çapında da üçüncü sıradayız.14 ülkede43 tane fabrikamız var. 44 ülkede 70 şirketimiz var.

Türkiye'de de çok başarılı çalışıyoruz; ciromuz i milyonAvronun üzerine çıktı; 3.000'in üzerinde çalışanımızvar. Türkiye'deki pazara geçmişte de olduğu gibi katkıdabulunuyoruz. Önümüzdeki yıllarda da böyle olmasınıbekliyoruz. Üretimimizin %50'sinden fazlası ihracatagidiyor. Temelde, güney Avrupa ülkelerine ihracatımızvar, İstanbul merkezimiz ve Çerkezköy'de de bir üretimtesisimiz bulunuyor. Çerkezköy'deki bu fabrikamız450.000m2'lik bir arazi üzerine kurulu olup burada evaletleri üretiyoruz: ocak, buzdolabı, bulaşık makinesi veçamaşır makinesi. Geçtiğimiz yıl içerisinde 3 milyonunüzerinde üretim yapıldı. Bizim planımız, gelecek yıl buüretimi artırmak.

Bizim firmamız aslında Türkiye'ye üretim noktası olarakodaklanıyor. Burası, Siemens 'in dünya çapındaki enbüyük noktası ve bütün ülkeler arasındaki en özellikliüretim merkezi. İşgücü maliyetinin çok düşük olmaması,iyi bir altyapının olması, ayru zamanda Türkiye'de yüksekbir verimlilik sağlıyor olmamız ve geçtiğimiz 10 yıliçerisinde verimliliğin her yıl artıyor olması, önemlifaktörlerdir.

Bizim girişim sürecimize bakacak olursak, 2003 'te 1,5milyon birim üretirken, son beş yıl içerisinde 3 milyonbirimin üzerine çıktık. (Şekil i)

BSH- Türkiye fabrikalarında işçilere göreüretim çıktısı

• Yıllık ort.aJ.amııı iKi verimlilili .""

J500

.,..

r DÜm.i.mm.ilı:tano IKi ıayısı

r+

t-f-

i-

...

JOOO

E-ciS t50t 1500 ~

ı... ]:ı""...

.,., - - -,... "'"Buzdolabı, Çamaşır makinesi, PIşirme ciIuulan, Bulaşık makinesi

Bu, aslında, %125'lik bir artıştır. Aynı zamanda bu süreçiçinde işgücümüzü sadece %65 oranında artırdık, demekki yılda ortalama verimlilik kabaca %6,4'tür. Grafiktekihem mavi hem de kırmızı çubuklarda bu şekilde oldu.Bu, diğer üretim alanlarında sağlayamadığımız birverimlilik. Almanya'daki yönetimimiz, gelecek yıl %10oranında bir artış bekliyor fakat yeni koşullara göre bunubile yakalamakta zorlanabiliriz.

Peki, yüksek verimliliği yakalamak neden o kadar önemli?Bu grafikte, pazar fiyatları ortalama olarak alınmıştır.(Şekil 2)

Beyaz eşyada pazar trendi

Beyu: efY.d.Iı puar ftyatmda w marjlarında dÜftD trt:ııd, ün:tim aJanIarm.ı maliyeti dii.pirmr ve bunedenle sürekli ''erimlilik lU"t,qI konusunda zorluyor.

• Dünya çapında işletmelerin uıuslarara.sı1~ınasıyıa artan rekabet• Agresif Asyalı rakiplerin fiyau dUşUnnesi• Nihai müşteriler, değer fiyat segmentlerine gittikçe daha fazla odaklaruyor• Ticari ortaklar kar marjlanna daha {azla baskı uyguluyor

Belli başlı bey.. eşya kal<mJerindekl öncekl yda onınla 6y't detIıIkJilderi ('ll»

Ortalama trende baktığımız zaman, mesela Almanya'da1980'lerin sonunda, 1990'ların başında çok iyi dönemlergeçirildi. 1990'ların başından bu yana aslında pazarfiyatları aşağıya doğru inme trendi gösteriyor. Bu,bildiğimiz bir durum. Bizim eskiden daha tutucu olansektörümüz, işletmelerin uluslararası hale gelmesiylerekabetin arttığı yeni bir sektör oldu. Fiyatları düşürme,Asya' daki rakiplerimiz tarafından çok önemli bir politikahalinde uygulanıyor. Aynı zamanda nihai kullanıcılar,ürün üzerinde değil, gittikçe artan bir şekilde değer fiyatüzerinde duruyor. Sürekli olarak maliyetimizi azaltmakve bir yandan da verimliliğimizi artırmak mecburiyetindekalıyoruz.

Bence asıl sorun, pek çok fiyat etkeninin de aynı yöndegitmeye başlaması. Geçtiğimiz yıllarda, rekabette hayattakalabilmek için sürekli verimlilik önemli hale geldi.

Page 124: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Elektrik fiyatları, işgücü fiyatları artıyor. Türkiye'de debu sorun ortaya çıkıyor. Burada sadece Almanya'daki,İspanya'daki, İtalya'daki üretim noktalarıyla değilPolonya, Romanya, ve Bulgaristan ile de rekabet etmekdurumunda kalıyoruz. Mavi yakalılarda da, beyazyakalılarda da çok fazla maliyet artışı söz konusu; örneğinTürkiye'deki beyaz yakalıların maliyeti, Polonya'nın ikikatı. O nedenle verimliliğimiz artırırken rekabetçi olmakzorundayız ve özellikle Bulgaristan, Polonya gibi ülkelerlede rekabet edebilmeliyiz.

Fabrikalar, üretim noktaları verimliliği tabii ki yıllardırdikkate alıyorlar ama son yıllarda değişen bazı faktörlervar. (Şekil 3)

Rekabet edebilmek için bütünsel birverimlilik yaklaşımı

Doğrudan Işgücü maliyetini düşürmek, verimUIlk artışının klasik alanıdtr. Ancak moderntesislerde verımlılık bundan çok daha fazlasıdır. BUtOnüretım zinciri, sürekli vertmllükve etkillllk artış. Için alanlar sunuyor.

Türkiye'de beyaz eşyanın üretimmaliyetinin tipik daAıIunı:

,-,----,Diğergenelgidcr:;~~~~:;= ,.,..., .........Yatınmın amortismaru __ ~~~~~

lndirekt işgOcü maliyeti __...---

DirektişglkOmaliyeti

VerlmllUI' Iyileştirme alanları:

• Süreci iyileştirmek

• Akıllı ve yalın yatınm, makine verimliliği

• S~iyileştirmc::leriveetkin1ilikartışı

• Personel verimliliğinin sürekli artııı

• Malzeme rasyona1izasyonuna sürekli odaklanma

• Tedarikçi gelişimi

• Tüm lojistik zincirin iyileştirilmesiMalzeme (lojistik-

maliyeıidahil)

Burada sadece üretim üzerinde duramayız çünkü geçmişteverimliliğe baktığımız zaman, "mavi yakalıların üzerindedurun, üretim süreçlerinizi geliştirin, yeter," deniyordu.Fakat artık her şeyin değiştirilmesi gerekiyor. Özellikleev aletleri sektörüne tipik bir dağılıma baktığımız zaman,direkt işgücü maliyeti, toplam maliyetin sadece %5'inioluşturuyor ve bu %5'te ne kadar tasarruf edebilirsinizki. İndirekt işgücü maliyeti, direkt işgücü maliyetiyleneredeyse aynı oranda. Malzeme maliyetleri büyük biryüzdeyi oluşturuyor ve verimliliği artırırken bunu dadüşünmemiz gerekli. Mesela tedarikçilerimizden deverimliliklerini sürekli olarak artırmalarını bekliyoruz.Lojistik zinciri içerisinde de verimliliğin artırılmasıgerekiyor. Sürecin iyileştirilmesi, verimliliğisağlayabilmek açısından çok önemli bir konu. Yatırımda artık büyük önem taşıyor, geçmişte pek çok firmabaştan yatırım yapar ve yatırım konusu kapanırdı fakatartık çok akıllıca ve yalın yatırımlara gidilmesi gerekiyor.Yatırımların artık kısa sürede geri dönüşü olmasıbekleniyor. Geçmişte 36 aylık bir geri ödeme süresindenbahsederken, artık neredeyse i2 ay, hatta 8 aydanbahsediyoruz. 8 ayın altında değilse, "Acaba yatırımyapmaya değer mi?" diyoruz. Verimlilik, üretim veözellikle mavi yakalı süreçlerinden çıktı, artık gerçekçibir süreç olmalı ve bütün birimleri kapsayacak şekildedüzenlenmeli.

Bütün bu konuya verdiğimiz karşılık, üretim sistemimiz.Bizim üretim sistemimiz, sizin düşündüğünüz ve kırk yılönce başlattıklarınızdan farklı olmayabilir ama üretimsistemi, verimliliğin artışını sağlayabilmek için bütün

Öncelikle, tüm dünyadaki fabrikalarımızda uygulanmaküzere yeni bir üretim sistemi oluşturduk. Burada bütünilkeleri de birleştirmeye çalıştık. Öncelikle talebe dayalıüretim yapıyoruz. Çok basit gelebilir ama artıkönümüzdeki yıloluşacak bulaşık makinesi talebini tamolarak bilemiyoruz, bu nedenle sadece gelen talebe göreüretim yapmak önem kazanıyor. Üretimde kullanılacakmalzeme de buna göre ayarlanmalıdır. İkinci önemlikonu, sağlam bir phase-in, phase-out sürecinin olmasıdır.Burada pazardaki süreçlere bakmalı, yeni bazı adımlaratmalıyız. Projeler acaba nasıl uygulanıyor, zamanındagerçekleştirilebiliyor mu? Geçtiğimiz yıllarda, iyileştirmedediğimiz zaman hepimiz için zorlayıcı olabiliyordu. Birülkeyi verimli, karlı tutacak kişiler, aslındaçalışanlarımızdır. Onun için mavi yakalıların yanındabeyaz yakalılara da mutlaka odaklanmalıyız diyedüşünüyorum. Aynı zamanda, sıfır hatayla üretimyapılması büyük önem taşıyor. Bu, tabii hiçyapamadığımız bir şeyolarak görülmekle birlikteelimizden gelen çabayı göstermeliyiz. Burada temelolan,ilkeyi belirlemek ama bu ilkeyi gerçekleştirmek zorolabilir. İsrafı önlemek de üretim sistemimizin bir parçasıve bunu değer yaratma zincirinin her aşamasında yapmayaçalışıyoruz. Bu ilkeler için yöntemler geliştirdik.(Şekil 5)

üretim zincirini kapsayacak bütüncül bir yaklaşımlaoluşturulmalıdır. Üretim sistemi, temelde yönetimin birkonusudur, bu sistemi yönetim İteklemelidir. Beyazyakalılar bunu uygulamalı, mavi yakalılar da üretim süreciiçerisinde bunu anlamalıdır. Üretim sistemi, firmaiçerisindeki herkesin sorumluluğudur, sadece birkaçkişinin sorumluluğu olarak kalmamalı, üretim zincirindekibütün süreçleri kapsamalıdır; bize, verimliliği artıracakaraçları ve yöntemleri sunmalı ve şirketin kurumsalfelsefesinin parçası olmalıdır. Dolayısıyla her bir çalışantarafından benimsenecek bir süreç olmalıdır.

Peki, biz bunu kendi firmamızda nasıl yapıyoruz?(Şekil 4)

BSH Üretim Sistemi - İyileştirme içinbütünsel bir yaklaşım

SSH o........Slslemı

İnwıluunw tqflk U_talan 6nlemekdmdı ve zorlamak (Liftr bata)..........

Sadece talep Ürün phııse-in ve çetışenıenn Hataler. deRer Ziyan, deRcrolduğu yerde ve phase-ouı zorlanmaya ve yaratma zincirinin yaratma zinciriıanuında üretmek sürecinin tasannu destekjcnmeye bütün safhalarıııı;h. boyunca sürekli

sağlam olmalıdır ihtiyacı vardır. önlenir tespit edilir veÇalışanlar, BSH ortadan kaldınhrÜretim Sistemi'ninbaşarısı için birmtikbaşarıfaktörüdUr.

Page 125: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

BSH Üretim Sistemi - İyileştirme içinbütünsel bir yaklaşım

BSH DrdIm sıstemı

,-"t , .lh;:(rFW.w:nıllmg:ıı:U[l'!!tM~ tJürjMettl .-IIlI::.: ıııi\.~5ı.:ıı__•

_55#·1-

1=:16:1.1:51:1+11 NAp.; AŞ _..ı:_.AA bd rı(=ı!. 1:: :lT:I

_W,,;' -,~ .. ve SünlllrOlebU1rUk

• ilke _.yöntem

Talebe göre üretim için, üretim tesisinde bir havuzyöntemiyle çalışmak gerekiyor: Bunun için yüksekmalzeme stoku bulundurmamak ve sadece talep edileniüretmek lazım. Bugün hem yarı mamul hem de bitmişürünlerde bu yaklaşımı izliyoruz. Hataları önlemek konusuda çok önemli, bunun için çeşitli yöntemler var ve buradaözellikle hataların üretimin başlangıcında ortadankaldırılması hedefleniyor. Tedarikçilerimiz bazen bizeüretim sistemimizi kendi firmalarına nasılgötürebileceklerini soruyorlar. Bu kolay bir iş değiL.Bugün bir tedarik geliştirme sistemimiz var. Bunun aynızamanda tedarikçiler tarafından da uygulanmasını ve heriki taraf için de fayda sağlamasını hedefliyoruz. Tabiibunu uygulamaya hemen başlamamız gerekiyor. En doğrutercih, en önemli faydayı sağlayacağımız ve başlamanınen kolayolduğu alandan başlamak.

Bu şekilde ziyandan kurtulmak da söz konusu olabilir.(Şekil 6)

Verimlilik artışı için başlangıç noktasıolarak ziyanı önleme

Ziyaru6nlem1tk Yedi ziyan tipi

Bekleme·lty<ıriaicı~{!5) sOresi·SuııMlÇ.ı..,.,.bIı*

~Hareketler·lbphııIıYerlınlj&Jt.ıııı(Tl'M) Nakliye

_efeS "...lh~. ~" Fazla üreüm ~ :Lt,• Kriıikporf_,-".ıertııııı-" .)~·ı::ıit.eıIemt ... ıtatWtml

:d;ı~Yenıden çalışma!hurda Gereksiz süreçter

.Prot>IeQl~.kaikleı1 ,h r~! Envanter·lıl1eftlımellOly.çUıtmal&'ı . ~B1J ~~'~"'.-

Özellikle zaman ve parayı israf etmek çok önemli. Aşırıüretim de çok önemli bir konu. Gereksiz bazı süreçlerinolması da bir ziyan tipidir ve sadece üretimde değil, bütündepartmanlarda geçerli. Çok fazla para ve zaman ziyanıolduğunu düşünüyorum. Gereksiz şeylere vakit ve paraharcanıyor. Bu konuda bize yardımcı olabilecek, standartoperasyonlar ve bazı belgelerin kullanılması gibi çokönemli araçlar var. Görsel yönetim hem ziyanınönlenmesine hem de kaliteye katkıda bulunuyor. Görselyönetim olmadan, verimliliğe herhangi bir şekilde katkıda

bulunmanız büyük önem taşımıyor: Kritik performansgöstergelerinin yönetilmesi, bugün hepimizin modemüretim noktalarında kullanmamız gereken bir süreç.Sürekli iyileştirme süreçleri, her gün, her dakikauygulanmalıdır. Böylelikle verimliliği artırmak verekabetçi olmak mümkün olabilir.

Özetle, rekabet gücünün artırılması için daha agresifolmak gerekiyor. Bu da, özellikle üretim noktalarındamaliyetlerin artması gibi zorluklara yol açabiliyor. Artanrekabet ve azalan piyasa fiyatları üretim maliyetlerinizorluyor. Herkes bunun farkında ama asıl mesele, busoruna nasıl cevap bulacağımız. Bence doğru cevap,sürdürülebilir verimliliğin artırılabilmesi için bütünalanlarda bunun hedeflenmesidir, çünkü sadece üretimüzerinde odaklanmak artık yeterli değiL. Merkez, genelgiderler, lojistik, yatırım gibi konular üzerinde de aynışekilde durulması gerekiyor, ancak o zaman gelecektekirekabet gücünüzü garanti altına alabilirsiniz. Bence busüreçleri üstlenebilmek, verimliliği sürekli olarakartırabilmek için bütüncül ve standart bir üretim sistemineihtiyaç var. Üretimde bireysel çözümler yerine globalstandartlar benimserımelidir. Bu sistem bütüncül vestandart olmalı, bütün üretim sistemimizi kapsayacakşekilde düzenlenmelidir.

M. Sait GözümSayın Ulrich, bütüncül bir yaklaşımın önemini belirtti.Özellikle Türkiye' deki tesislerindeki verimlilik artışınında çok Çarpıcı olduğunu görüyoruz, kendilerirıi kutluyoruz.Bosch-Siemens 'in farklı yerlerdeki fabrikalarında da tümbunlar konuşuluyor. Kendinizi diğer ülkelerdeki tesisleregöre veya rakiplerinize göre nasıl daha rekabetçiyapabiliyorsunuz? İnsan faktörünün, eğitimin ve diğerfaktörlerin çok önemli olduğunu tahmin ediyorum. Belkiikinci turda bize biraz bunlardan bahsedersiniz.

Üçüncü konuşmacımız Enrico Camerinelli, bize tedarikzincirinin etkin yönetiminden bahsedecek. Sayın Ulrich'inkonuşmasında da bu konunun altı çizilmişti. Bu konuyubir uzmandan da dinleyelim.

Enrico CamerineHiCe/em Bankacılık Grubu Uzman Analisli

Bir tedarik zinciri geçmişim var, bu nedenle yapacağımsunum aslında benim şahsi deneyimlerimdenkaynaklanıyor. Genel anlamda piyasadaki eğil imlerişahsen gözlemliyorum. Bu kısa sunumda kimseye bir şeyöğretıneyi hedeflemiyorum, yalnızca deneyimlerimi ortayakoymak, benim gözlemlediğim ortak eğilimleri sizlerlepaylaşmak istiyorum.

Konuşmamda tedarik zincirinin etkin yönetimindenbahsedeceğim ama aslında sabahki konuşmacının yaptığısunumla çok bağlantılı olduğunu da ifade etmem lazım.Dolayısıyla çok sayıda da atıfta bulunacağım.

Sorulması gereken ilk şey, tedarik zincir yönetimi nedir?Türkçede nasıl bilmiyorum ama İtalyancada "supplychain"in tam bir karşılığı yok, çok farklı bir ifadekullanılıyor, hatta genelde İngilizcesini kullanırız.

Page 126: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

İlk sunuşta da konuşmacı, kavramı daha iyi açıkladıklarıiçin sürekli İngilizce terimleri ifade etmek istediğinisöylemişti.

En gelenekselolan tedarik zinciri yönetimine operasyonelaçıdan baktığımızda, çok karmaşık bir ağ olduğunugörüyoruz. (Şekil I)

Tedarik Zinciri Yönetimi _ Operasyonel bakışaçısı

Çok çeşitli depolar var, tesisler var, nakliye sistemi çokkarmaşık, alt montajlar var, nakliye için ayrı dağıtımcılarvar, günün en sonunda artık nihai müşteriye ulaşıyorsunuz.Bu tabii temsili bir gösterim. Gerçek dünyaya baktığınızda,bunun bir zincirden ziyade karmaşık bir ağa benzediğinigöreceksiniz ama yine de tabir itibariyle terim dahagelenekselolandan kaynaklanıyor.

Kendi şirketimde, şirketlere yardımcı olmak adına, onlarıntedarik zincirlerine bakıyoruz. Ama bunu yaparken fizikselve finansal zincirlerin birleştirilmesine dikkat ediyoruz.Fiziksel dediğim zaman işletme ortamındanbahsediyorum. Burada bir yanda malı satan taraf var,yani siparişi alan, envanteri yöneten, üretimi gerçekleştirenve malları sevke eden taraf. Diğer yandaysa alıcı var,yani siparişi veren, malların zamanında gelmesinibekleyen, belirli bir kalitede olması beklentisi içindeolan, satın alma emrini gönderen ve ardından ödemeyiyaparak hesabı kapatan taraf. Fiziksel tedarik zinciri bu,çünkü günün sonunda malları hep bir yerden bir yeretaşımakla ilgili. Tabii ki hepinizin kendi işletmelerinizdeçok daha karmaşık ağları var. Fiziksel tedarik zincirinedaha yakın düşüyorsunuz belki ama bir de fınansal tedarikzinciri var. Bir tedarikçinin ya da bir müşterinin kredisiniya da ödeme gücünü değerlendirirken yaptığınız bütünişlemler, finansal tedarik zincirine giriyor. Bu yeni birşey değil aslında. Burada yeni bir eğilim var, özelliklede operasyonel tarafta. Satın almacılar, işletme müdürleri,beyaz yakalılardan gelen bir eğilim, fiziksel ve finansaltedarik zincirleri, daha bütüncü!, daha birbirine bağlızincirler olarak değerlendirme yönündedir.

Bütün bunlar bizim için neden önemli? Cevabı, likidite.Zaten meslektaşıtuz da bahsetti. Burada çok farklı,birbiriyle nakit yönetimi aracılığıyla bağlantılı halegetirebileceğiniz kutular var. (Şekil 2)

Fiziksel ve finansal tedarik zincirlerininentegrasyonu

Fiziksel Tedarik Zinciri

Artık nakdin kalitesi çok çok daha önemli. Peki, tedarikzincir yöneticisi ne yapacak? Aslında likidite, mali işlerdensorumlu kişilerin sorumluluğundadır. Tedarik zincirinilojistik anlamda yöneten kişinin, malzemeler nasıl imalediliyor, nasıl satın alınıyor, nasıl dağıtılıyor konularınailişkin kaygıları çok iyi anlaması lazım.

Peki, bunu nasıl yapacağız? Mümkün olduğunca pratikolacağız, çünkü bu odada bulunan insanlar çok pratikkişiler. Şimdi size göstereceğim şey kuram değiL. Buanlattığım şeyleri, şirketlerin pratikte nasıl uyguladıklarınıgöstereceğim. Aslında bu biraz malzeme listesi gibigörünüyor. Tedarik zinciri, aslında Ulrich'in bendenbirkaç dakika önce bahsettiği verimliliğin neden bu kadarönemli olduğu konusuna da ışık tutacak. Tedarik zincirininverimlilik üzerinde nasıl bir etkisi var? Şirketin malikonularıyla ilgili olarak neyi etkiliyor? Tedarik zincirininkendisine baktığımız zaman, bu sadece maliyetleriazaltmaktan öte bir şey, mümkün olduğunca şirkete değerkatmakla da ilgili, çünkü özellikle bu noktada tedarikzincirinde çalışanlar da şirkete çok ciddi değerler katıyor.

Bu grafikte en solda 'Varlık Getirisi' yer alıyor, yani birşirketin bu varlık ile ne kadar kar ettiği yer alıyor. Ömeğin1 YTL değerindeki bir varlıktan şirketin ettiği kar. Buradanşirketin mevcut varlıklarını nasıl yönettiğini anlıyoruz.Grafiğin alt kısmında dönen varlıkları ve sabit varlıklarıgörüyoruz. Tesisin kendisi, ambar, ekipmanlar olabilirama fiziksel ve fınansal tedarik zincirleri arasında bağlantıkurmamız gereken şey dönen varlıklardır. Mesela buradakienvanter, her türlü tedarik zinciri yöneticisinin bildiği birşeydir. Burada bir de şirketin bilançosunda daima yeralan bir 'alacaklar hesabi' var. Tedarik zinciriyöneticilerinin her gün evraklarında yazan bir şey değildirama günlük işlerinin bir parçası haline gelmeye başladı,çünkü onlar da mali bildirimleri okumaya başladılar.(Şekil 3)

Page 127: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bu grafikte sayılar, örnek amaçlı verildi. Şimdi buradaen üstte, net kar marjını, ciroyla çarpıyorsunuz ve netkan buluyorsunuz. Bunlar bize en sağ uçtaki veriyi veriyor.Aktiflerin getirisi açısından ne gibi unsurlar olduğunugörmek için en sağ uca bakınız; bunların hepsinitopladığımız zaman aktif karlılığı buluyoruz. Bu finansalbir ifade ve şirketin değer kazanmaya mı yoksa değerkaybetmeye çalıştığını ortaya koyuyor.

COGS (Cost of Goods Sold), Satılan Malların Maliyetidir.Noımalde bunları doğrudan maliyetler olarak düşünmekgerekir. Tedarik zinciri yöneticilerinin odaklandığıkonulardan bir tanesidir çünkü verimliLiği ancak bu şekildeartırabilirler.

Satılan malların maliyetini en temel unsurlara kadarayrıştırabiliriz. (Şekil 4)

Ölçütleri ayrıştırmak

ı--:=-ı'"------JL:MEVCUT

.....

SONRA

Sağ tarafta işgücü, malzeme ve genel giderler yer alıyor.Bunlar, Jörgün daha önce kullandığı ifadelere denkdüşüyor. Tedarik zinciri burada nasıl değer yaratabilir vedeğer yarattığını şirkete nasıl kanıtlayabilir? Bu grafikteüstte mevcut, altta da sonrası yer alıyor. Alt kısımda,verimlilikle ilgili çalışmalar sonucunda malzememaliyetinin 400 birim azaldığını görüyoruz. Bu indirim,malzemeleri daha iyi kullanarak, tedarikçiden daha ucuzatemin ederek ya da iş sürecine koyulan çeşitli kurallarlasağlanan verimliLikten kaynaklanıyor olabilir. Bu azalma,bizim genel giderlerimizi de etkiliyor, çünkü malzememaliyetini bir şekilde düşürmenin yanında dolaylı

maliyetleri yani genel giderleri de 5 birim düşürmeyibaşarıyorlar. Daha önceki formüle bu düşüşleriuyguladığımızda, toplamda %2 değerinde bir azalmameydana geliyor.

Bunun en sonunda varlık getirisini yaklaşık %50 oranındaartırdığını görüyoruz Bu tedarik zinciri yöneticilerineözellikle önerdiğimiz şeylerden bir tanesi. Satın alınanmalzemelerin maliyetini %2 oranında düşürmenin şirketene kadar değer kattığını görüyoruz. Aynı varlıklarla, aynıekipmanla, aynı tezgahla, aynı sermayeyle satılan mallarınmaliyetinde bir azaltmaya gidilmesinin, aktif karlılıküzerinde giderek artan bir etkisi söz konusu oluyor. Buartışı sağlamak için, yeni tezgah ya da yeni makine almakzorunda değilsiniz, yeni bir sabit varlığa ihtiyacınız yok,bankadan kredi almak zorunda da değilsiniz. Daha çokuygulamaya dayalı ve finansal yöneticilerin çok aşinaolduğu bir hesaplama. En önemli şeylerden bir tanesi,bunun için uzman olmaya ihtiyacınızın olmaması. Bubizim, tedarik zinciri yönetiminde çok fazla gördüğümüzşeylerden bir tanesi. Burada, sadece maliyetleri azaltmakdeğil, maliyetleri azalttığınızda şirkete değer katıyorolmanız ve bunu gösterebilmeniz önemli. Burada satılanmalların maliyetini, konuyu açıklamak için örnek olarakverdim. Aynı şey, ağacın diğer unsurları için de geçerli.(Şekil 5)

Olçütleri aynştırmak ~

~~

v..."""' ....

Tedarik zincirinde çalışan kişiler, kendi çalışmaperformanslarını değerlendirirken bu göstergeleri işletmesermayesiyle nasıl ilişkilendirebileceklerini düşünüyorlar.İşletme sermayesini tartışmak için yeterli zamanımız yokama özellikle finans yöneticileri, faaliyetleriniyürütebilmek için ne kadar nakde ihtiyaçları olduğunubilmek istiyorlar. Aslında önemli olan şey, şirketinkendisini çevirmek için gerekli olan para. Tedarikzincirinin başında olan kişi, "Performansımı nasılyöneteyim ki, şirkete doğrudan değer katıığımı bileyim,"diye düşünür. Bu örnek, gerçek bir durumu yansıtıyor.Bunu, bir nevi kar-zarar tablosu gibi düşünmelisiniz. Bu,aslında mali işlerden sorumlu kişilerin masalarında olanama artık tedarik zinciri yöneticilerinin de masasındaolmaya başlayan bir şey. Önce sol tarafı inceleyelim.Üstte, teslimatların performansı, siparişlerin doluluk oranı,ne kadar siparişi yerine getirdiğimiz, işlem süreleri, tedarikzincirinin yanıt verme süresi, üretim esnekliği yer alıyor.

Page 128: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Alt tarafta, satılan malların maliyeti, tedarik zincirininyanıt verme süresi, üretim esnekliği, toplam tedarik zinciriyönetimi maliyetleri ve garanti/geri dönüşleri işlememaliyetleri yer alıyor ve fiziksel tedarik zincirininperformansını ölçmek için kullanılıyor. Sağ taraftakiler,tedarik zincirirıin finansal performansını ölçmeye yönelikgöstergeler (gelirler, satılan malların maliyeti, diğerişletme giderleri, işletme karı, faiz, vergi, net gelir). Sonuçolarak bir ilişki kurulabiliyor, yani fiziksel tedarikzincirindeki tek tek değerleri, finansal tedarik zinciriyleilişkilendirmek mümkün. (Şekil 6)

Performans Yönetimir-_T~Z~Y~~~~~G~elir Tablosu üzerindeki etkisi

Oellvery pertermenceFiII Rates

Perfect Order Fulfillment

Order Fultlllment Lead Times

Supply Chaln Response TimeProduction Flexibility

C05t5 of Goods Said (metric)

Suppıy Chain Response Time

Productlon Flexibility

Total Supply Chaln ManagementCostsWarranty i Returns Processing Costs

Bilanço, yine bir başka mali tablodur ve aynı şeyi buradada yapabilirsiniz. Genel anlamda tedarik zincirinizinperformansına, tedarik zincirinin yanıt verme süresinebakıyorsunuz. Tedarik zincirimin ne kadar sürede yanıtverdiğini biliyorum ama bu süreyi nasıliyileştirebileceğiniz önemli. Müşteri sadakati gibi dahasoyut faydalar da söz konusu ama şirketimin gerçekfınansal değerine katabileceklerim önemli. Bunu yapmanınyollarından bir tanesi, operasyon performansını finansalperformansla ilişkilendirmektir. Bu yalnızca kuramdaolan bir şey değil, uygulamada da mümkün. (Şekil 7)

Performans YönetimiBilanço üzerindeki etkisi

l~s~UP-P~IY~Ch~ain~R~es-po2n-se~Ti-me---'Productlcn Flexibilitytnventory Oays of SupplyAsset Turns

TZY

Oellvery PerformanceFIII RatesOrder Fultlllment Lead TimesPerfect Order FulfillmentWarranty i Returns ProcessingCostscasn-ıo-casn Cycle TimeAsset Turns

Bu tablo, benim tedarik zincirini yaptığım şirketlerdenbirinden aldığım bir örnek. Daha önceki örnekte yaptığımızşeyi, buraya uyguladığınızı düşünün. Üretim verimliliğinisağlamak için, en iyi uygulama disiplinlerini buradakullanıyoruz. Buradaki göstergelere bakıyoruz ve bunlarıfinansal göstergelerle ilişkilendiriyoruz. Envanter,

borçlular hesabı, nakit ve nakit karşılığı üzerindekietkilerine bakıyoruz. Her şirketin işletme uygulamalarınıfinansal sonuçlarla ilişkilendirmesi lazım. (Şekil 8)

AraçlarIşletme Sermayesini etkileyen TZY uygulamalan (Iikiditeyi serbest

...- ..Jbırakmak Gercek örnek olaylar,...._, ..,

:-l'abtvc Mal.Xakı:!eqdeltt rabribvc

olanlar ekıpmanEn lyI.ylı" ..... «)pens,...ı)

Bat4W~lipwifkrilıj~dlhwrıiu~uitıiltlJeriJ(rlri~'atılaJmaJl~1~,.._yi~/Siin'kli

lrif~JtınrwProc,_l,ıwlıJ.çlf'ImılDIrı,Q, TaIIııwı,

IkıNII(CPFRJ

ı-'

TI!dariJ:~rfO"'''DlU.ıuıaliDKa)....a ttmltı ""."wcırlmvıtUı hJlamlıy«CDMOIldau SJıiptMIIlf ntroı.glı CrouDodJ~· CoorrIilltlu ,.,illı OıM, ShipfMııuS/udJilyilqll/1fW$GIIC'lIIl1yiJMtlili~flW2nltr(VMI

Bu örnek ise otomotiv sektöründen. Otomotiv sektörü deyine tedarikçilerin çok önemli olduğu bir sektördür. Soltarafta işe katılan değeri görüyoruz (BY A). Sağ taraftaysaişletmede yapılan çeşitli teknik uygulamalan görüyoruz.Rakamlar, beyaz yakalıların hedeflerini gösteriyor. Şirketbu yüzdelere ulaştığı takdirde nasıl bir değer yaratıyorve bunu finansalolarak nasıl ölçebiliriz? Otomotiv sektörüoperasyonların etkin olduğu ve tedarik zincirine tek tekanlam kattığı bir sektördür. (Şekil 9)

ea

""67

:-lo" 0lY*f1'Jf1'ısadc<ıcTedankZıocıril'onksiyonlandahıldır ....,n""

,n

~ s,

~~

Biraz bankalardan da söz etmek lazım. Aşağıdagördükleriniz çok büyük bankalar. Bankaların tedarikzincirine bakış açısı artık daha farklı, mali tedarik zincirinede bakıyorlar, tedarik zincirinde ne gibi süreçler olduğunuinceliyorlar. Biraz önce Jörg'ün de bahsettiği gibi, bunlarbankalar tarafından belki çok da bilinmiyor, şirketlerdemali işlerden sorumlu kişiler de bu kavramlan belki çokiyi bilmiyorlar ama tedarik zinciri yöneticisiyseniz vedoğrudan iş faaliyetlerinin içindeyseniz, sizin operasyonperformansınızın bankalara nasıl bir değer kattığını daçok iyi bilmeniz gerekir, çünkü sonuç olarak bankaşirketinizdeki risklerin düşürülmesini isteyecektir.(Şekil ıO)

Page 129: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

~k)~SUP:?,"It .. __W_IU......,..,..,.,.._..."..,.-,_,..,.__ ...~~:: &tncsedt~Iıu_~ __ .l_·......._ıo .. ı~ .. o;omı,..,..",,..,,.~..-..ı--ıdGlotı.Ihc_r<nII'U'Sot<vut.~'ftCIe4k~ı.....,.,doıIıır>cMo_(Iırfıb_ftecSl...,-ı::aOl""~finlnNrıo"d..ı:o-ıtl.hC~'oı.qıı,O-IıI' .............. ~""'glılOlL""";~dıoI'.ıtNCIı

==::---:::;.:.,,-...,-..,.....,-=-_~ .._4w-.;ı1o ... .."...~.

Abbeyand 0810 in e-invoicing~ıy chain financJllQ) ~ -.- .. ,_.partnershıp - ~

DeutseM Bank introducemanagement solution. in ASn> --"

ABN'AMRO

ii~~~~COi!i!fty Cluıln MaNlgenM:::::;i)

BNPP IMIuı. key G)oba! Tnıd.S.rvlc .. ııppolntmenb

usiness

Burada gösterdiğim bankaların bir kısmı Türkiye'de defaaliyet gösteriyor ve bunlara ek olarak Türk bankalarındanda bahsetmek istiyorum. 6 ay önce yine tedarik zinciriyleilgili bir sunum yapmıştım ve Türk bankalarından,tedarikçilere yönelik fınans programlarından bahsetmiştim.Tedarik zinciri verimliliği dediğimiz zaman, artık tümbu uygulamaların iyileştirilmesinden bahsediyoruz. Jörg,tedarik zinciri içerisindeki en uygulamaları ortaya koyduve verimliliğin fizikselolarak artırılmasından bahsettiama bu sunuşla birlikte bunların finansal performans ilede ilişkilendirilmesi çok çok önemli, çünkü şirketlerefinansman sağlanırken, tedarik zincirleri çok daha üstünolan şirketlere öncelik veriliyor. (Şekil l l )

Tedarkçi Finans çözümleri

Tedarikçi Finans Programları

- Kaynak yapılanyla: alacakları finanse etmek- Başvuru yapılarıyla: alacakların satırı alınması

Factoring- Yapı Kredi Factoring tarafından garanti altına alınan açık hesap ihracat

alacaklarının finanse edilmesi

Euler Hermes tarafından kredi garantisi- SigortaJanmış ihracat alacaklarının finanse edilmesi

Götürü anlaşma- Müzakere edilebilir araçlar için

M. Sait GözümDr. Ulrich bize rekabetçi olabilmek için, aslında tümsüreçlerin ele alınması gerektiği ve burada yapılacak olanher türlü kazanımın toplam rekabet edebilirlik gücündeçok büyük etkisi olduğundan bahsetti. Enrico da bizeyaptığı güzel takdimle supply chain management'ta[tedarik zinciri yönetimi] nasıl katma değer sağlandığınıve buradan nakdi nasıl kontrol edebildiğimizi, nakittekigelişmenin nasılolabileceğini gösterdi. İkisi birbirinioldukça tamamlıyordu. Lutfi Bey, bize şirket içerisindekihakim güçlerin, bunları en iyi şekilde nasılyönlendirebileceğini, gayet şeffaf ve adil bir şekilde buişlere nasıl yön verebileceğini çeşitli tanımlarla birlikteverdi. Tabii bütün bunları uygulayacak grup da insan.Sonuç olarak, insan kaynağı ve insan kaynağındakiyaratıcılık, inovasyon çok önemli. Dolayısıyla bu resminson bacağını da biz Azmi Bey'den alacağız.

Özellikle Enrico'nun bahsettiği finansalolmayangöstergelerin, finansalolan göstergeler kadar önemliolduğunu, şirketlerin genellikle finansal göstergelerebakılarak değerlendirilmeye çalışıldığını, borsanın bunaçok eğildiğini ama finansalolmayan göstergelerin de birşirketin sağlıklılığını, rekabet etme gücünü göstermedeen az finansalolmayan göstergeler kadar önemliolduğunun altını çizmek istiyorum.

Azmi Yarımkayaipek Kağıt ilisali Kaynaklan Miidiirii

Sabah Mark Blayney konuşmasında, 5 tane kök nedenanalizi yapmıştı. Buradaki iki temel konudan biri stratejiyive insan kaynaklarını ilgilendiriyordu, ikincisiyse dahaçok değişim ve değişime yönelik rekabetti. Bizim gruptakiilk konuşmacımız yönetim sistemlerinden bahsetti. Diğeriki konuşmacımız da daha çok, bu yönetim sistemlerininaltında yer alan süreçlerin nasıl değişime uğradığından,günümüzde nasıl yönetildiğinden bahsetti. Bense işininsan kaynakları boyutundan ve bu değişimden bahsetmekistiyorum. Dolayısıyla sunumumda değişim ve gelecektençok kısa bir şekilde bahsedeceğim. Ülke ve kuruluş olaraknerede olduğumuzu, insan kaynakları ve inovasyonu, enson olarak da bizim hangi planları yaptığımızı elealacağım.

Değişimi, farklı şekillerde anlatmak mümkün ama enbasit şekliyle birçok alanda meydana geliyor. Değişimingerçekleştiği en önemli dört alan şunlardır: sermaye,bilim, ekonomi, işletme yönetimi. Bu listeyi uzatmakmümkün tabii. Sanayi toplumundan bilgi çağı toplumunageçerken her alanda değişim olduğunu hepimiz biliyoruz.Bunlar yıllardır bize anlatılan, öğretilen şeyler. Hattabilgi çağının daha da ötesine geçip farklı varsayımlardabulunan bilim adamları da var. Ama bizim için önemliolan şey, geleceğin şirketi nereye geliyor? Buna bağlıolarak insan kaynaklarına girmek istiyorum.

Geleceğin şirketi, pazar şartları, çalışanların yetkinliklerive teknoloji konularında değişime açıktır. Bir diğerözelliği, müşteri beklentilerinin ötesinde yaratıcıdır.Aldığım kaynakta sadece çok bilinçli ve seçici müşterilerbelirtilmişti ancak ben kişisel deneyimlerime dayanarakmüşteri olmayanların beklentilerini de göz önündebulundurmayı ve müşteri için geleceği yönlendirrneyi deekledim. Burada müşteri olmayanlar, bizim ürünümüzyerine altematif bir ürünü kullananlar olabilir. Bu durumda,neden bizim ürünlerimizi kullanmadıklarını çok iyi analizetmemiz gerekiyor. Bir diğer özellik, bu değişim içerisindetüm dünyaya küreselolarak entegre olmaktır, çünkü buhepimizin bildiği üzere değişimin bir gereğidir. Geleceğinşirketleri, aynı zamanda mevcut klişeleri yıkacak, yanikutunun dışına çıkan insanlar, şirketler istiyoruz. Sadecekendi sektörünü, kendi ürettiklerini değil, başka şeylerigören, dünyayı, dünyadaki gelişmeleri teknolojiden insanakadar iyi izleyen bir şirket olmak zorundayız. Özellikleson yıllarda çok önem kazanan bir diğer özellik de,sürdürülebilir kalkınma. Bu anlamda, içinde yaşadığımıztoplumda hem topluma karşı hem de yaşadığımız tabiatakarşı ciddi bir sorumluluğumuz var.

Page 130: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Aslında bu değişen şirketi oluşturmak mümkün amaneden başaramıyoruz sorusunun altında yatan en önemlişeylerden bir tanesi, değişimin hızına ayak uydurmaktır.Yaklaşık on yıl önce, İTÜ'den Profesör Haluk Erkut, birkağıdın üzerine elle çizerek, asıl önemli olanın değişimedeğil değişimin hızına ayak uydurmak olduğunu anlatımştı.Bunu ben bu resimde sembolik hale getirdim ve sizlerlepaylaşmak istedim. Bu çok zor. O zaman Haluk Hocabunu lineer hıza bağlı olarak anlatmıştı. Milattan 2 milyonyıl önce, insanlığın var olduğu dönemde, insanoğlu saatte6 kilometre hızla giderken, bundan 2 milyon yıl sonra,tekerleğin icadıyla birlikte 20 kilometreye, bir at arabasınıngidiş hızına erişiyor. Ama daha sonraki hız artışı, uzayagidenleri düşündüğümüz zaman, anormal boyutlaraerişiyor. Bilimde, teknolojide, iletişimde vs bütündeğişimler bu hıza bağlı olarak çıkıyor ve sonuç olaraken uç kısma ayak uydurmak da işin zor tarafı olaraktanımlanıyor. (Şekil i)

Değişimin Hızı

zaman

Eczacıbası

Sözün özü, gelecekte kuruluşların ayakta kalabilmek için,ürünlerini, hizmetlerini ve iş yapış yöntemlerini, sürekliolarak ve gelişme hızına yanıt verecek biçimdedeğiştirmeleri gerekiyor.

Peki, bu nasılolacak? Son zamanlarda özellikle gazetelere,basına baktığımız zaman en çok rastladığımız birkaçkonuyu örnekledim. "Ar-Ge destekleri yenilendi","Üniversitelerde iş arayan değil iş kuran gençlereihtiyacımız var", "Özel sektör, üniversite ve sivil topluminovasyon için bir araya geldi," deniyor. Bütün bunlar,işte "nasıl?" sorusunun cevabının arkasında yatan şeyler.(Şekil 2)

Şimdi, yenilikler karşısında ne kadar heyecanduyulduğunu, bunların ne kadar çekici bulunduğunu,negatif bakmasanız bile ok fazla ilgilenmediğinizi veyainovasyona ne kadar ilgisiz hatta karşı olduğunuzugösteren bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Oaraştırmanın içerisinde, sağ tarafta Türkiye'yi görüyoruz.Bu araştırmaya göre, çok enteresan bir şekilde yenilikler,inovasyon, Türkiye'de birçok ülkeden daha fazla ilgiliçekiyor. Mavileri topladığınız zaman 59 yapıyor, enyüksek skor 62; dolayısıyla Türkiye'nin oldukça üst sıradaolduğunu söylemek mümkün. Araştırmanın bir diğerkısmı da Türkiye'de yaşayan insanların inovasyona nekadar ilgi duyduklarını gösteriyor. Bunu en kolay ceptelefonlardan anlamak mümkün. Kişi başına GSMH okadar yüksek olmamasına rağmen, dünyada en çok ceptelefonu satılan yerlerden bir tanesi Türkiye. Dolayısıylayeni çıkan bir şeye karşı, Türk insanının Avrupalılaragöre çok daha fazla ilgilisi olduğu kesin. (Şekil 3, 4)

Bu konuda dünyadaki örneklere bakalım. Teknolojidekisensör, ekmek tahtasının altına yerleştirildiğinde onu birterazi olarak kullanmak mümkün. Bu icadın evhanımlarının işlerini ne kadar kolaylaştırdığını görüyoruz.Bir diğer şey, hijyen konusunda hassasiyeti olanlar için,umumi tuvaletIerde kullanılmak üzere üretilmiş bantşeklinde bir sabun. Bunlar basit şeyler gibi görünüyorama önemli. Bir başkası, evlenme yıldönümünüzühatırlatan alyans. Bu sayede eşinizle ilişkinizde de pozitifbir gelişme olacaktır. Bir diğeri, cebinizde taşıyabildiğinizgazete. Cebinizde taşıdığını küçük bir aparatla, istediğinizgazeteyi okuyabiliyorsunuz, kağıda basılı gazete almakzorunda değilsiniz. Kocaman klavyeler taşımak yerinesanal klavyeden, yani görüntünün üzerindeçalışabileceğiniz bir klavyeden bahsetmek mümkün.Geçen kişinin vücut şekline göre açılıp kapanan bir kapı,bu icatlara bir başka örnek. Çok fazla giriş-çıkışın olduğubir yerde, kocaman sürgülü kapıların açılıp kapanmasüresini göz önünde bulundurduğumuzda, bu ürün büyükbir enerji tasarrufu sağlayacaktır.

Page 131: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Eezaeıbası

Şimdi biraz da ülkemizde neler yapıldığına bakalım. BuAntalya'da çekilmiş bir fotoğraf; göçerlerin bulduğu birteknik. Eskiden toprak kullanırlardı, şimdi tekniğigeliştirmişler, doğrudan boşaltım sistemini kullanıyorlar.Bir diğer şey, inovasyorıdaki ilerlemenin neticesi. Buradahem organizasyonu, hem işbirliğini hem de mevcudunnasıl geliştirildiğini görmek mümkün. Tabii en önemlisi,kültür. Bu şekilde, sokakta rahatlıkla yıkanabiliyorsunuz.Bunlar, işin espri tarafıydı. Ülkemizde çok daha ciddiişler yapan bilim adamlarımız yar. Bu bilim adamlarımızda birçok başarılı çalışmalar yapıyorlar, çok sayıda ödülleralıyorlar. Bunları da unutmamak gerekiyor. Bununyanında, "Ben parayı bastırır alırım," diyen işadamlanınızda oluyor ama önemli olan kendisinin çalışıp bir takıminovasyorılar yapmasıdır. Bu sayede ülkemizekazandırdığımız kuruşları da göz ardı etmemek gerekiyor.(Şekil 5, 6, 7, 8, 9,)

EezaClbası

EezaClbası

Eczccıboşı

Genetik hastalıklarınDNA'ya verdiği zararıortaya çıkardıProL Dr. MiralDizdaroğlu

AIDS ve diyabettedavisinde yol alıyorama TUrkiye'de uygun l.laboratuvar yok i~.Prof. Dr. Metin Balcı

"Nasıl Nobel a1lnz?'dan öncegelen şeyler var"Pror. Dr. Levent Toppare

Sürtünmesi olmayanmalzeme geliştirdi,aşınmayı ve enerjikaybını önleyecekProf. Dr. Ali Erdemir

"Bağışlanan karaciğeri 20 saat koruyanve nakleden ilk kişi"

Prof. Dr. MOnei Kalayoğlu

Eczccıbcsı

Page 132: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Suda Domatts Ordti, VerlmdeDünya Rekoru KırdııbrahimM1RMA!!MUl'OÖUllARIDizayn Grup Yönetim KuruluBaşkanı

ECZaClba$1

..... ECZaClba$1

,.,.oır-"'''l__~.._ ı..........ott.v""'".~ _",._;.-.__ -,,1\0_._"::C" .........~"':ı.. ı... 0...-. ow ....._ ...... __ lo.

VicksVapoRub'lnsihirli kabı

......ıııılud~",,"-

_. ... _)III0'0I.........,....._ı- __

L::;.:'. ı .:ı:,. ~~...: ..r:=-";.. •••':.:::~~~t~-~-~,..~f:':::;'=~'7.."ı.;;~_ _.to ......... _oi .....~~~..:=-~_::~ii7i:§§,..._"':;.·.::,.·ii"(~!~:.::;-:E=:E?::~

-

Türk bilim insanlan düşükfrekanslı çevreseltitreşimlerdeo yüksekfrekanslı elektrik enerjisi eldeetti.

Trend Oldu. LoMilyon Dolar'IıkFabrika Kurdurdu

... ''1 l--

Eczacıba$1

Kuralllığa TOrk TozuyIa Çözüm

Tarım üzerine AR-GE çalışmaları yapan Ecotechfırınası. yüzde 90 su tasarrufu sağlayan tozgeliştirip patentini aldı.

__ Eczacıba$1

Bütün bunların devamında biraz da EczacıbaşıTopluluğu'ndan bahsetmek istiyorum. Tasarım anlamındayaptığımız yeniliklerden Artema' da yaptıklarımızı görmekmümkün Bu resimde bir tarafta kokusuz tuvaleti, birtarafta da kendiliğinden açılan klozet kapağınıgörüyorsunuz. Dikkat ederseniz, bunlar çok büyükteknolojik gelişmeler değil ama mevcut teknolojileri alıpkendi ürünlerinize adapte ederek yaptığınız birtakımgeliştirmeler. Kokusuz tuvalet, bu şekliyle dünyada birilktir. Bir diğer şey, içeri girerken sadece sizi tanıyan veona göre su sıcaklığını otomatik olarak ayarlayan birsistem. Hepiniz hatırlarsınız, çocukluğumuzda gripolduğumuzda Viks'i bir tasın içine döker, kafamıza birşey örter nefes yollanmızı açmaya uğraşırdık. Çok basitbir aparatla artık kafanızı örtmenize gerek kalmadan nefesyollarınızı açmanız mümkün. Yandan açılan kutu mendil,dünyada bir ilktir. Çok basittir ama kullanımı çok kolaydırve kullanım alanına göre kazaları bile önleyebilir. O.Kisimli ürünümüzün, bizim kültürümüzde çok yasak olan,tab u olan birtakım şeyleri eğlenceli hale getirerek sağlıkanlamında da katkı sağladığını söylemek mümkün.Bunların hepsi birer inovasyondur.(Şekil IO, 11, 12, 13, 14, 15)

Eczocıbnşr

Page 133: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Eezaeıba$I

Peki, bunların karşılığında, biraz önce bahsetmiş olduğumAvrupa Birliği'nde yapılan araştırmaya göre Türkiye'nininovasyon konusunda nerede olduğuna bir bakalım. Buaraştırmanın içerisinde farklı parametreler var ve bunlaragöre, Türkiye yaptığı tüm bu olumlu çalışmalara rağmenmaalesef halihazırda sonlarda yer alıyor. (Şekil 16, 17)

~~,.~~9RQQ.Q~RQQ[~Q..g..gg.o~a~~O~~ij~~~~J~~~~~?~~~~o.~g~_qQ~.;'.~;~·.·:·ğgg~Qg~~a.J~..~~_

._ g!]9.~!l !lJ)QQOQ ..P.P.ggO'''OLOO'..~~_

...... _~~o.99R..QQ ..Qg~g. QO .__QQgO~~1~..~..~

__ Eezaeıba$I

FICURE 1: THElOO7 SUMMARY INNOVATJÖN INDEX (Sıl)

Eezaeıba$I

Sözün özü, farkı ancak insan yaratır. Bu nedenle insanboyutuna ağırlık vermemiz gerekir. Burada insankaynakları konusu devreye giriyor. İnsan kaynaklarınıngelişimini sıraladığımızda, ilk görevleri yardımcı işleroluyor. Bugün geldiği noktada, organizasyon içerisinde,fark yaratması gereken bir yapı haline gelmiştir. İnsankaynaklarının süreçleri aslında çok basittir.(Şekil 18, 19)

İK'mn Gelişimi1940 2000 20201%0 1980

• 1915

rıU:ma.JıIa:.y,"", •'DiterilıtlyIÇI'" 1940

ı.ı.nı.ıa:·!tutun •·Sirilıı.k!bj 1950-Temeleııtim-·Ocreıytlncdmi

'Mulek veyöneticili"cl!· ...,. 1960·EDd.lıl~ikr

~. 1980·lkıdctlc:tleYlıa. •'Verimlillk J&.Jddı 1990 fark Yaratma'Modvuyon 'Kıı.nımJaiırunı noe=>

'StnlıeJikIKbııtWı~ U1Mıy.clwanı tIIom

~~""'.

Tepluluğa adayolma qamuından b",layıp emekUllk .onrası döneme uzanan ve

y",am boyu süren Insan kaynaklan uygulamaları .•

OlllvmiıeleM $oçmo 1'0

Ilitkiler Yc~

Eezaeıba$I

Bazı kuruluşlarda bunlardan biri daha az olabilir amabizim topluluğumuzda süreçlerin bütünü bunlardanoluşuyor. En önemli süreçlerden bir tanesi de belki, diğerkuruluşlardan farklı olarak, üniversitelerle ilişkilerboyutunda insan kaynaklarının sürecin bir alt adımı olarakgörülmesidir. Daha okurlarken öğrencilerle iletişimegeçerek, en iyi öğrencileri kuruluşa kazandırmak gibi biryaklaşımımız var. Bu çok farklı değiL. Herkes bunukullarursa farkı nerede yaratacağız? Fark, uygulamalardan,bu uygulamaların hayata geçirilişinden kaynaklanıyor.Yoksa bu süreçler, her yerde yazılı çizilidir, herkes alıpkullanabilir ama bunu ne derece doğru ve isteyerekkullandığınız, işin önemli tarafıdır.

İşin yaratıcılık boyutuna geldiğimizde, Eczacıbaşı 2001yılında zaten böyle bir sürece soyunmuştu ve 1994 yılındabaşladığı kalite yolculuğunu inovasyon boyutuna taşıyıpYaratıcı ve Yenilikçi Buluşma Günleri adı altında bütüntopluluğu ilgilendiren birtakım inovasyon yarışmalarınınyapıldığı bir çalışma içindeydi. Bu çalışma 2005 yılınakadar devam etti. 2005 yılından itibaren de işin inovasyonboyutunun ayrıca ele alınması gerektiği, kuruluş bazındadeğil bütünselolarak ele alınması gerektiği tespit edildi.Bunun üzerine bir yürütme kurulu oluşturulup çalışmalarbaşlatıldı. Biz inovasyonu çok basit bir şekildetanımlamaya çalıştık: Yeni bir fikrin değer yaratanuygulaması.

Page 134: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Fakat en çok tartışılan şey, inovasyonun nerede yapılacağıidi. İnovasyon, yenilik dediğimiz zaman hemen Ar-Geile ilişkilendirilir, sadece Ar-Ge üzerine gidilir. Oysa Ar-Ge yatınm gibi görülmektedir, bu nedenle de insanlar,özellikle de müteşebbisler bu konuda geri bir adım atıp,aradaki farkı değişik şekillerde kapatmaya çalışmaktadırlar.Bazıları da hiç uğraşmamakta, mevcut konvansiyonelürünlerini üretmeye ve sunmaya devam etmektedirler.Oysa yaşadığımız her alanda inovasyon önemlidir. Birazönce arkadaşlarımız süreçlerde ciddi inovasyon örneklerisundular. Esas olan bu ihtiyacın belirlenmesidir, çünküher kuruluşun bu konuda ihtiyacı aynı olmayabilir.

Bu anlamda birtakım analizlerin yapılması gerekiyor. Buresimde gördüğünüz bir metodoloji değil, sadece biryaklaşım. Bu yaklaşımda analizinizi yapıp kuruluşunuzuninovasyon ihtiyacını belirlemeniz mümkün. Beniilgilendiren en önemli boyutu, kırmızıyla işaretlediğimboyut. Eğer inovasyon sürecini başlatmak istiyorsanız,yapınızın buna uygun olup olmadığına bakmak gerekiyor.Daha sonra da diğer soruların cevaplanması gerekiyor.Organizasyonunuzun değişikliğe ihtiyacı yoksa değişimyaratmaya çalışmak, kuruluşlarda sakıncalar yaratacaktır.Buna başlarken de tetikleyicilerin neler olduğunabaktığınızda, bir kere inovasyon kültürü dediğimiz, yanirisk alabilen, hata yapmaktan korkmayan, açık, şeffaf,katkıyı paylaşabilen bir kültürün olması gerekiyor. Bununbir değişim projesi olarak görülmesi gerekir. Burada sözkonusu olan iki yönlü bir değişimdir ve odağında insanolmalıdır. Sistematik bir yaklaşım gerektiriyor. Tabü, heralanda inovasyondan bahsediyoruz. (Şekil 20)

-- İhtiyacın belirlenmesi.

Biz şöyle bir inovasyon vizyonu oluşturduk: Toplulukta,kuruluşların değerini ve sürdürülebilir küresel rekabetgücünü artıracak; ürün, hizmet, teknoloji ve süreçlerigeliştirecek inovasyon kültürünün, organizasyonun veteknik altyapının oluşturulması.

Bu aslında o dönemde bu konuda çalışan vizyonuydu.Ancak ve ancak bunlar bütünselolarak oluşturulduğundabir kuru1uşta inovasyondan bahsedilebilir.

Bu anlamda birtakım çalışma planları yaptık.

Özet olarak, gelecekte başarılı olan kuruluşlar, farkıyaratabilen kuruluşlar olacak. Farkıysa ancak insanınyaratabileceğinden bahsedebiliyoruz. İnsan KaynaklarıBirimleri fark yaratacak insanlar için uygun ortamlarıoluşturmalıdır.

I. Aşama Planları (2005-2007)Değişen küresel rekabet dinamikleri doğrultusundainovasyon yaklaşımında bütünselliği sağlamak.1. İnovasyon farkındalığuun artırılması.2. İnovasyon stratejisinin somutlaştırılması3. İnovasyon yetkinliğinin geliştirilmesi ile ilgili

planlama4. Gönüllü kuruluşlarla öncü çalışmaların başlatılması5. Finansal kaynak altyapısının oluşturulması (risk

sermayesi, tohum sermayesi, teşvikler v.s.)

Dikkat ederseniz bu aşama bütünüyle kültür oluşturmayayöneliktir. Biraz önce paylaştığım gibi topluluğumuzunbir yenilikçilik anlayışı ve yaklaşımı vardı ama biz bununyeterli olmadığını düşündüğümüz için yaklaşık iki yılımızıinovasyon farkındalığının artırılmasına ayırdık. Buaşamada, bu konunun ciddi biçimde stratejik olarak elealınması, stratejilere ve hedeflere girilmesi amaçlandı.

II. Aşama Planları (2008-2010)Know-how kullarumını artırmak bilgi ve teknolojiyi ürünedönüştürmek ve katma değeri yüksek, korunan ürünlerlerekabet gücü kazanmak.ı. Topluluk içinde inovasyon yetkinliğinin

yaygınlaştırılması2. Gereksinimler doğrultusunda;

./ mevcut elemanların yetkinliğinin artırılması,

./ inovasyon yetkinliği yüksek elemanların istihdamı3. Know-how kullanımı ile bilgi ve teknolojinin

birikiminin artırılması

Burada insan kaynaklarını ilgilendiren boyut, toplulukiçinde inovasyon yetkinliğinin yaygınlaştınlrnasıdır. Bunuya mevcut personelirıizle yapabiliyorsunuz ya da farklılıkyaratabilecek aykırı insanları da kuruluşunuzakazandırmak zorundasınız.

m. Aşama Planları (2010-)İnovasyona dayalı sürdürülebilir küresel rekabet gücüolan bir topluluk olmak ../ Kurumsal know-how oluşturma

Bilgi: Network veya işbirlikleri (Üniversite )Teknoloji: Dış kuruluşlardan sağlama veyakuruluş içerisinde üretmeÜrün: Kuruluşta veya dışarıda üretme

./ Üretilen her türlü bilgi, teknoloji ve ürünü korumak.

Bu aşamaya hedefimiz de diyebiliriz, vizyonumuz dadiyebiliriz.

Page 135: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

M. Sait GözümDeğişim ve değişim hızının ne kadar korkunç boyutlaravardığını hep beraber gördük. Ben konuşmanızdan,yaratıcılığın sadece araştırma-geliştirme faaliyetindeolmadığını, tüm süreçlerdeki yaratıcılığın, inovasyonunve yenilikçiliğin, üründe, süreçte, pazarlamada, üretimde,hemen hemen tüm sahalarda rekabetçiliğimizi önemliölçüde artırabilecek en önemli unsur olduğunu ama bukültürün şirketimize yerleşebilmesi için de çok iyiyönetilebilmesi ve bunun bir proje olarak ele alınmasıgerektiğini algıladım.

Lutfi Bey, daha önceden konuştuğumuz gibi, devlet veözel sektörde, özellikle de 21. yüzyılda vatandaşına hizmetgötüren devlette yönetişimin nasıl olması gerektiğinisizden alabilir miyiz.

Lütfi H. EnsariDev let için tanıma geri dönersek, bir ülkenin ekonomikve sosyal kaynaklarının yönetiminde sahip olunan güçve yetkileri n - burada tabii iktidardan, hükümettenbahsediyoruz - doğru kullanımı şeklinde düşünebiliriz.Yönetişim konusu, 1970'lerden itibaren gündeme geldi.Özellikle ülkeler, refah, yoksulluk, gelir farklılıklarınaodaklarıdı. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, hep bukonunun üzerine gitti. Onların da bu anlamda devlettekiyönetişim için şöyle bir tanımları var: Hedeflenenyönetişim anlayışının, hesap verme, saydamlık, katılımve etkinlik ilkelerini harekete geçirerek kamu hizmetlerineöncelikle güce sahip olmayanların - yoksullar, daha altgelir sınıfından olanlar kast ediliyor - erişimini sağlamakve hizmetlerin kalitesini iyileştirmektir. Devlette bu nasılolacak dersek, benim hazırladığı m ilkelerin bir kısmı,devlet yönetiminde çok önemli ve öne çıkıyor. Bunlardanbir tanesi katılımcılık. Yönetişim süreçlerinde, her aşamadapaydaşların etkin katılımını sağlayacak danışma ve kararalma adımları net olarak belirlenmeli, paydaşlarınfarklılıkları anlaşılmalı ve giderilmelidir, deniyor. Ayrıcakritik karar noktalarında, vatandaş ve işletmelerden degörüş alma mekanizmaları hayata geçirilmeli, ortayaçıkan kararlar şeffaf bir şekilde paylaşılmadır, deniyor.Bunun arkasından kurallar ve usuller geliyor. İyi yönetişim,tartışmasız uygulanan adil bir hukuki çerçeveyi gerektirir.Burada hukuki çerçeve önemli. Çoğunlukta olmayanlarbaşta olmak üzere, insanların haklarının tam korunmasıgerekir. Kuralların tam olarak uygulanabilmesi için debağımsız yargıyla kararlı ve yozlaştırılamaz güvenlikgüçlerine ihtiyaç vardır. Şeffaflık, kararların kurallara vedüzenlemelere uygun olarak alınması ve uygulanmasıdır.Aynı zamanda bilginin var olması ve özellikle ilgilikararlardan etkilenen tarafından erişilebilir olmasıdır.Yeterli bilginin sağlanması ve kolaylıkla anlaşılabilir birformatta sunulması anlamını da taşımaktadır.

Uzlaşırn odaklılık: Devlette iyi yönetişim, toplumunyararını en üst düzeyde sağlayacak şekilde kapsamlı biruzlaşıma götürülebilmesi için toplumdaki farklıbeklentilerin dikkate alınmasını ve bunun nasılbaşarılabileceği üzerinde düşünmeyi gerektirir. Bununbir toplumda ya da toplulukta başarılabilmesinin bir yolu,o toplumun tarihi, kültürel ve sosyal yapısınınanlaşılabilmesidir.

Eşitlik ve aidiyet: Bir toplumun durumunun iyi olması,o toplumun üyelerinin beklentilerinin olmasına vekendilerini dışlanmış hissetmemelerine bağlıdır. Bu datüm grupların, tüm tarafların, özellikle de en fazla olumsuzetki altında bulunanların durumunu iyileştirme ya dakoruma bakımından fırsat eşitliğine sahip olmalarıylamümkündür. Tüm bunların verimli ve etkili biçimdeistenilen sonuçları getirecek şekilde yapılması vekaynakların en iyi biçimde kullanılması gereklidir.

Çok kullanılan hesap verilebilirlik var. Bu, aslında yanlışyorumlanıyor. Hesap verilebilir olmak ne demektir vehangi koşullarda mümkündür? Aslında kilit ilkelerdenbirisidir. Sadece kamu kurumları ve hükümet organlarıdeğil, kamu-özel kurumları, sivil toplum kuruluşları içinde geçerlidir. Kurumsal paydaşlarına hesap verebilirolmalıdır. Kimin kime karşı hesap verebilir olması,kararların nerede ve nasıl alındığına bağlıdır. Genellemekgerekirse, bir organizasyon ya da kurum kararlarındanetkilenecek olanlara karşı hesap verebilir olmalıdır.

Hatırlarsanız, şeffaflık, kararların kurallara uygunalınmasıydı. Dolayısıyla şeffaflık ve kurallar olmazsa,hesap verebilirlik olmaz. "Ben hesap verebilirim," demekbunu gerçekleştirmeyi gerektinniyor.

Devlet de sanıyorum bu genel çerçeveyi çok net biçimdeçiziyor. Biliyorsunuz, şirket yönetimi için SPK 'da geçenbir ifade var. Kurumsal yönetim ilkeleri deniyor. DPT'ninbu konudaki çalışmalarında veya diğer kurumlardayönetişim sözcüğü kullanılıyor ama şirket yönetiminde,resmi gözle bakarsak, SPK'da kurumsal yönetim ilkeleridiye geçiyor. Bir işletmenin stratejik yönetimi veyönlendirmesiyle görevli ve sorumlu üst yönetimin, yanisöz sahiplerinin, bu görev ve sorumluluklarını yerinegetirirken işletme üzerinde kendilerini belirli nedenlerlehak sahibi gören pay sahipleri, çalışanlar, tedarikçi,müşteri ve diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkilerikapsamaktadır.

19. yüzyıl, çok ortaklı şirketlerin temelini oluşturangirişimcileri yılıydı. 20. yüzyıla yönetimlerin veyönetimciler damgasını vurdu. 21. yüzyıl ise, biraz öncekonuşmamda da söyledim, iyi kurumsal yönetimin dönemiolacaktır.

SPK, tarafların kimler olduğunu belirlemeye yönelikilkelerini dört grupta toplamıştır. Aile şirketlerinden -sabahki konuşmayla da ilişkilendirerek - dahakurumsallaşmaya geçtikçe iyi yönetişimden bahsetmeksöz konusu. Kurumsal yönetim konusu, şirketlerdecorporate govemance diye geçiyor. Corpo, gövde demek,ceset için de kullanılıyor. Ratio, burada bildiğimiz anlamdaoran değil, yapma, suni anlamında kullanılıyor. Yanicorporation, aslında aile şirketinden çıkmış, bir kurumsalyapıya dönmüş, sonradan yapılmış bir yapıyı ifade ediyor.Buraya geçince, pay sahipleri, özellikle azınlık hisseyesahip olanların eşit haklarının nasıl kullanılacağı önemkazanıyor. Halka açık şirketler ortaya çıktıkça, kamununaydınlatılması ve şeffaflık gerekli oluyor.

Page 136: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bu bilgilendirme neye göre yapılacak? Tedarikçiler,çalışanlar, vs. gibi menfaat sahipleri ile şirket arasındakiilişkiler nasıl yönetilecek? Yönetim Kurulu'nunfonksiyonları, görev ve sorumlulukları, faaliyetlerinoluşumu ile Yönetim Kurulu'na sağlanan mali haklar,Yönetim Kurulu'nun görevlerine yardımcı olmak üzerekurulacak kornitelere, yöneticilere ilişkin prensipler.Yönetim Kurulu, hangi yetkilerde olacak, CEO hangiyetkide olacak, karar alanlar, uygulayanlar hangi yetkideolacak? Bunların ortaklara karşı sorumluluğu ne olacak?Tüm bu hususlar, kurumsal yönetim ilkeleriyle çok açıkbir biçimde sıralanıyor.

Amaç yine, devlette de, şirketlerde de hakim gücün, doğrukullanılmasını sağlamaktır, Sadece niyet yetmiyor, diğerbütün konularda değinildiği gibi altyapıyı oluşturmakgerekiyor. Altyapıyı oluşturmazsanız, kurallarıtarumlamazsanız, nasıl yapılacağını bulmanız söz konusuolmayacaktır.

M. Sait GözümEnrico, bize işletme sermayesinin çok önemli olduğundanve özellikle tedarik zincirinde de büyük önem taşıdığındanbahsetti. İşletme sermayesinin, tedarik zincirinin ve diğerşeylerin yönetimini nasıl etkileyebileceğinden de bahsedermisin?

Enrico CamerineiiiMaliyet dışındaki göstergelerin de maliyet açısından çokönemli olduğunu söylemiştik. Bir ilişki ortaya koymakçok önemli, zaten sunumumda da bunu göstermeyeçalıştım. Mali ve mali olmayan göstergeler arasındakibağlantıyı nasıl koyacaksınız? İşletme sermayesinin zamanaçısından karşılığına bakacak olursak, nakitten nakdedöngü süresidir, yani bir şeyin parasını ödeyip satınalıyorsunuz ve müşteriye ürünü satıp ondan para alanakadar geçen zamandır. Bu süre zarfında paraya ihtiyacınızvar. Bunu karşılamak için ya şirket içinde likidite vardırya da bankadan kredi çekersiniz.

Mevcut durumda, kriz yalnızca Türkiye'de ya da İtalya'dadeğil, tüm dünyada var. İşletme sermayesi ya da nakittennakde döngü süresi, daha çok mali işlerden sorumlu olankişilerin sorunudur, başka kimse işletme sermayesiyleilgilenmez denilebilir ama işletme sermayesi konusundaengelleri aşmak istiyorsak, insan faktörünü dikkatealdığımız zaman, şirkette finansmanla ilgili olanlardışındakilerin de bu konuda katkıda bulunmaları gerekiyor.Mali olmayan göstergelerin de mali göstergeler kadarönemli olduğunun onlara açıklanması gerekiyor.

İşletme sermayesi aslında şirketin mali işler müdürününmasasındadır. Şirketin sağlıklı olup olmadığını gösterir.Neden bankadan kredi çekmeye ihtiyacımız var? Bukonuda mevcut kabiliyetlerimi nasıl iyileştirebilirim?Müşteri memnuniyetinde, müşteri sadakatinde, çalışanlarınperformansında iyileştirme yaptığırnda. bunun mutlakamali göstergelerde de bir etkisi olacaktır. Bu sayede değertabanlı bir ölçüm yapabilirsiniz. Tedarik zincirindekifınans dışından kişilerin, mesela satın almadan, üretimden,lojistikten kişilerin de, mali olmayan göstergeleri sankimali göstergelermiş gibi kendi işlerinin bir parçası haline

getirmeleri gerekir. Ancak o zaman tam başarıdanbahsedebiliriz. Kendi bilançolarına, kar zarar tablolarına,nakit akış tablolarına bakıp durumu anlayabilirler, bununiçin finans alanında uzman olmak gerekmiyor. Örneğinbenim deneyimim imalat konusunda, finans kökenlideğilim ama bu korelasyonların nasıl kurulacağını.bunların önemini çok iyi anlayabiliyorum. Satış müdürüşirkete yeni müşteriler kazandırır, pazarlama müdürü deşirkete çok önemli şeyler kazandırır ama CEO konumundaoturan kişinin eski pazarlama müdürü mü yoksa eski satışmüdürümü olduğu önemlidir. Artık performansıdeğerlendirirken faaliyetleri mali terimlerle ele almamızgerekiyor. CEO'ların kimler olduğunu artık çok daha iyigörüyoruz.

M. Sait GözümDoktor Ulricb 'e, Besch-Siemens'In farklı ülkelerdekiüretim tesisleri, kendi aralarında bir yarış içerisindeolabilirler, etkinliklerini artırma çabaları var ayrıca rakiplerivar. Herkes aynı öğretiyi görüyor, aynı okullarda okuyor,aynı şeyi biliyor ama bir şekilde birileri pazarda liderliğinikoruyor, birisi ikinci oluyor. Doktor Ulrich, buradakimücadelede nasılışık tutacaksınız?

Dr. Jörg UlrichBir gün bir Türk, "Sizin ürünlerinizi çok seviyoruz amaürünleriniz sadece Almanya'da üretiliyor," dedi. Bunuduyunca farklı ihtiyaçlar, farklı gereksinimler olduğunugördük. Bu bahsettiğim olay 30 yıl kadar önce oldu veo zamanlar Türkiye'deki ürünler belki de daha düşükkaliteliydi ama sonuçta böyle bir ihtiyaç vardı. Ancak şuanda hedeflerin ve beklentilerin o zamankine çok farklıolduğunu, tüm dünyada aynı olduğunu görüyoruz. Kalite,verimlilik, kar gereklilikleri. vs. dünyanın her yerindeaynı. O nedenle çok daha farklı bir rekabet söz konusu.Peki, yerlilerle kıyaslandığında biz bunu Türkiye nasılyapıyoruz? Her şey çok iyi gidiyor. Bir şekilde bizTürkiye' de bir birleşim sağladık: düşük bir işgücü maliyetive çok iyi bir altyapı. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerindenPolonya gibi rakiplerde söz konusu. Türkiye'de işgücümaliyeti açısından benzer özellikte, hatta çok daha kalifiye,motivasyonu yüksek kişiler var ve bunu her alandagörüyoruz. İlk başladığım zaman çok şaşırmıştım.Türkiye' de yararlanabileceğiniz o kadar çok gençmühendis var ki, bunun çok büyük bir fırsat olduğunudüşündüm. Almanya'da bu açıdan çok ciddi bir sorunvar, mühendis yok. Daha çok işletme, pazarlamakonularına odaklanıyorlar ve Almanya'da insanlarımühendis yapmak çok zor. Türkiye'de durum farklı, çokfazla mühendis var ve bunu kullanmalıyız diye düşündük.Nitelikleri çok yüksek, motivasyonları çok yüksek vebunlar bizi rekabetçi kılan unsurlardan bir tanesi.

İyileştirme yapılacak alanlar noktasına neredeyiz diyebakacak olursak, süreçlerde sürdürülebilirliği sağlamakhenüz güçlü yanımız değil, zaten o nedenle üretim sitemineyeni geçtik. Acaba süreçler nasıl yapılmalı, insanlarınbirlikte çalışmasını nasıl sağlayabiliriz, farklı alanlarbirlikte nasıl çalışabilir, bunları nasıl bütüncül halegetirebiliriz, diye bakıyoruz. Tedarikçileri üretim zincirineçekmek söz konusu olabilir. Bu üretim sistemini birkaçyıldır uyguluyoruz ve Siemens'in genelortalamasının

Page 137: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

üzerindeyiz. Bunda, insanların motivasyonunun yüksekolması büyük etken. Onun dışında tedarikçilerimizin debu sorumluluğu almak ve bizimle aynı yönde çalışmakkonusunda çok istekli olması da büyük önem taşıyor.Tabii ki büyük sorunlar oldu, insanları ikna etmek çokkolayolmadı. Mesela üretim alanından daha uzaktayerleşik olan yerlerde sorunlar yaşadık ama yine deüretimde verimliliği yakaladık. Merkez de biraz daha zoroldu. Sadece bizde değil, bütün dünyada durum böyle.Doğrudan maliyetler düşüyordu ama dolaylı maliyetleryükseliyordu. İşte bu, özellikle daha rekabetçi kalmakiçin çok önemli. İşgücü maliyetini, bilişim maliyetlerinivs kontrol altında tutmak çok önemli ve gelecekte çoksaha önem kazanacak.

Şu anda rekabet gerçekten çok yüksek ve bu, gençlerinmotivasyonundan kaynaklanıyor. Rekabetçi kalabilmekiçin bu hep düşünmemiz ve faydalanmamız gereken birşey.

M. Sait GözümAzmi Bey, kurumunuzdan inovasyon örnekleri verdinizve bir kültür başlattığınızı söylediniz. Yılda kaç fikirçıktığı ve çalışanlarınızı nasıl motive ettiğinizi, burekabetçiliği nasıl sağladığınızı biraz anlatır mısınız?

Azmi YarımkayaMotivasyon dediğimiz zaman, benim de Lutfi Bey gibitanım yapmam gerekiyor. Motivasyonu, çalışanların işyapma, başarma isteğini artırmak olarak tanımlıyoruz.Bu tek başına, "Hadi arkadaşım," deyip sırtınısıvazlamakla olacak bir şey değiL. Muhakkak birtakımmetodolojileri, sistemleri geliştirmeniz gerekiyor.Eczacıbaşı Topluluğu 'nda ı983 yılında başlayan bir önerisitemi var. Bu öneri sistemi halen devam ediyor, özelliklebenim kuruluşum ipek Kağıt da çok sistematik olarakkullanılıyor. Yılda ortalama 800 ile 900 arasında önerigelir, bunun %20'si uygulanabilir öneri olarakdeğerlendirilir ve bu öneriyi veren çalışanlar da bir şekildeödüllendirilir. Tabii bu kullandığımız motivasyonaraçlarından bir tanesidir. Motivasyon çalışmalarıylakurduğumuz temel sistemlerden bir tanesi de - belkiçoğunuz biliyordur - Blue Ocean dediğimiz sistematiktir.Zannediyorum bu, Türkiye'de bir Sabancı Grubu'nda birde bizde uygulanıyor. Bu sistematiği aldık, uygulamayaçalışıyoruz. Bununla ilgili olarak şimdiye kadar yaklaşık300 kişiyi eğittik. ilk aşamada 70 tane proje taslağından7 tanesi uygulanabilir projeler olarak seçildi ve şu andauygulama aşamasında. Şu anda 22 daha bu projelerdeçalışıyor.

Çalışanları bu yönde motive etmenin en önemliaraçlarından bir tanesi, onların çalışacağı, içinde yeralacağı, önerilerini ortaya koyabileceği, düşünceleriniifade edebilecekleri sistematikler oluşturmaktır. En sonbunu sağlamak üzere de yine o öneri sistemini topluluktakiher bir çalışanın hem topluluğa, hem gruplara, hemkuruluşlara hem de bireyselolarak öneri veya projesunabilecekleri bir altyapı oluşturma çalışması içindeyiz.Aralık ayının sonunda bu çalışma tamamlanmış olacak

ve böylece herhangi bir çalışan elektronik ortam üzerindenherhangi bir yere, herhangi bir şekilde önerisini, fikriniveya projesini sunabilecek. Bu değerlendirilecek veuygulamaya geçecek. Bununla birlikte proje fikri olanherkese parasal bir katkıda bulunuluyor. Projesi kabuledilen herkese de 10.000 YTL destek, teşvik veriliyor.Tabii bu, kişinin değil projenin desteklenmesi şeklindeoluyor. CEO'nun onayıyla, bu teşvik kişi başına 30.000YTL'ye kadar çıkabiliyor.

Bu tip sistemlerle motivasyonu ayakta tutmaya çalışıyoruz.

M. Sait GözümAnladığım kadarıyla, bu ödül kişiye verilmiyor, projeninfinansmanı için veriliyor. Dolayısıyla onu daha da ilerigötürebiliyor.

Azmi Yarımkayaİnsanları en çok mutlu eden şey, önerilerinin kabuledilmesi. Bu, insanları paradan, puldan, her şeyden çokdaha fazla mutlu ettiği, birçok araştırmayla ortayakonmuştur. Bu nedenle projesini desteklemek çok dahamotive edici.

Sorular ve Katkılar

SoruSami Kariyo, Öğretmen Çorapları Yönetim KuruluBaşkanıyım. Sorum Azmi Bey'e. Harika birtakımfikirlerden ortaya çıkan ürünler gösterdiniz. İnovasyonunçok temel bir özelliği var, mutlaka para kazandırmasılazım. Acaba bu harika fikirlerin ne kadarının parakazandıracak şekilde geri döndüğünü, yatınmlarını hangioranda çıkardıklarını öğrenebilir miyim?

Azmi YarımkayaTesadüfen gazetede çıkan bir haber var, ben oradanokuyayım size. 1 Aralık'ta inovasyon günümüz vardı.Bu son inovasyon gününde 13 kuruluşun toplam 30 projesiyarıştı. Bu 30 projenin gruba sağladığı toplam katkı, 17milyon dolar. Bu hesaplanmış katkı, içlerinde henüzuygulanmamış projeler de olduğu için fiili değiL. 1999yılında bu yana yarışan toplam 174 projenin katkısıysa99,5 milyon dolar olarak tanımlanıyor.

Öneri sistemiyle ilgili biraz daha bilgi vereyim. Deminsöylediğim gibi, bu sistemde her 100 projeden 20'si kabuledilebilir proje haline dönüşüyor. Burada kuruluşa katkısıolduğu kadar çalışana da katkısı olması gerekiyor. Önerisistemi içerisinde böyle bir yapı var ama üzerindeçalıştığımız ayrı bir şey daha var. Bundan böyle eğerherhangi bir şekilde bir bireyin inovasyon konusundayaptığı bir çalışma başarılı olursa, onun sağladığı fayda,onun fikri mülkiyet hakkı o bireyden kuruluş adına satınalınacak. Bu şekilde bireye bir fayda sağlanmış olacak.

Page 138: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Soruİnter İnşaat yöneticisi Settar Yaltır. Benim de sorumSayın Azmi Yanınkaya'ya. İnovasyon süreçleri, bu önerisistemi vasıtasıyla mı gelişiyor? Onun tabanında mı yeralıyor yoksa inovasyon için bu süreçleri oluştururken ayrıbirtakım ekipler mi kuruluyor? Bu süreci tarif edebilirmisiniz?

Azmi Yarımkayaİnovasyonun temel çıkış noktası, fikir. Ama bu fikrinoluşması için de o kültürün oluşması lazım. Bu amaçla,birçok alanda çalışmalar yapılıyor. O fikrin oluşmasıylabirlikte o fikri n hayata geçmesi, kuruluşların kendiinisiyatifine bağlıdır. Ancak şu andaki çalışma yeterlideğiL. Eczacıbaşı topluluğu içerisinde hemen hemen herkuruluşun kendi Ar-Ge'si var, kendi Ür-Ge 'si var. Bunlarkendi çalışmalarını yürütüyor. Buradaki önerilerdenbazıları, örneğin yandan açılan kutu mendil, birçalışanımızın otomobilde kullanılmak üzere geliştirdiğibir öneriydi. Bunu uygulanabilir hale getiren İpek Kağıt'ınAr-Ge'si oldu ve bunu parasal faydaya dönüştürense yineİpek Kağıt'ın Pazarlama Departmanı oldu. İnovasyonu,ürün veya hizmetin ticari değere dönüşmesi olaraktanımlarsak, bu fikrin ticari değere dönüşmesini sağlayanfikir, uygulama ve pazarlamanın bütünü oldu. Bu yapı,kuruluşlarımızda mevcut.

SoruSinnotek Limited, Şefık Şenyürek. Şirketlerin yönetimindesenaryolar hazırlanması, arkadan stratejilerinoluşturulması, hedeflerin konması vs. gayet güzel amasenaryolar oluşturulurken, piyasa tozlu ortam olduğu içinher şeyi dört dörtlük göremeyebiliyorsunuz ve şirketleryönetilirken ani değişiklikler geliyor. Bunların çoğununya piyasada değişen dinamik şartlar nedeniyle ya dapazarlama departmanının yanlış tahminleri sonucundadeğişmesi gerekiyor. Şirketleri en fazla zorlayan, stratejikplan doğrultusunda doğru şekilde yönetmekten ziyade,bu dinamik şartlara bünyenin nasıl adapte olacağı. Sorumkısmen Enrico Camerineıli ve Azmi Bey'e. Nasıl birkültürde insanların, bu değişiklikleri hemenreddetmemelerini, üzerinde çalışmalarilli veya gerekiyorsareddetmelerini aşılayabiliriz? çünkü bazen olduğu gibireddetmek bir politika olabilir; bazen kabul etmek şirketinmevcut programını allak bullak edeceği için daha dazararlı olabilir. Bunun yönetimi nedir? İnsanları kültürenasıl getiriyoruz? Bunun metotları nelerdir?

Enrico CamerineiiiBenim deneyimime göre, gerçek anahtar, bir şeylerideğiştirmernekte yatıyor. Sunumurnda da bunu göstermeyeçalıştım. Yaptığınız şeye aynen devam etmek gerekirfakat bunu yaparken bazı geçici tedbirler almak, koşullandaha farklı atıflarda bulunmak, gerekiyorsa kendi özeldöngünüzün içinden çıkmak lazım. Asıl değiştirilmesigereken faktör, tabii ki kültür ama burada yukarıdanaşağıya bir yaklaşım olması gerek, çünkü kültürü bir andadeğiştiremezsiniz, yukandan yapmanız gerekir. Değişimleilgili olarak bir not almıştım: Hiçbir zaman kötü bir krizikaçırmayın. Krizden de bir ders çıkarmanız lazım.Yaptığınız şeye, farklı bir perspektiften de bakmak gerekir.Asıl yıkıcı faktörler dışarıdan geldiği için, belki

günümüzde asıl yapılması gereken, yapılan şeyleriyapmaya devam etmek, bir şekilde ziyanı önlemek -sadece parasal ve zamansal değil kurumsal anlamda da- daha iyi bir işbirliği yapmaktır. Ancak buradaişbirliğinden kastım, sadece birlikte çalışmak değil, kişiselfayda yaratabilecek süreci oluşturmaktır. Daha önce birörnek verilmişti. Ekonomik olarak desteklenebildiği gibisadece farkındalık yaratarak da destek verilebilir. Bunuyapabilmek için kurumsal altyapının da hazır olmasıgerekiyor. Bu sıkı bağlantıların sağlanabilmesi içinyukarıdan aşağıya yaklaşıma ihtiyaç olduğunu biliyoruz.

M. Sait GözümKonuşmamın başında kısa bir sunumum vardı. Oradasürdürülebilir rekabet için, fınansal olmayan göstergelerintakip edilebilmesi, sadece finansal göstergelereuyulmaması ve şirketin sağlıklılığı açısından bunlarınçok önemli olduğunu belirtmiştim. İkinci husus da risklerinyönetilmesiydi. Sizin biraz önce söylediğiniz, dinamikpazar koşullarında hiç beklenmeyen anlarda beklenmeyenolayların gelişmesi, esasında küçük küçük risklerin yanyana gelmesidir. Pazarın birden bire daralması, bir risktir;doların birden bire fırlaması, bir risktir. Büyük bir enerjikesintisi, deprem, risktir. Gerçi deprem gibi olaylar, çokbüyük riskler kategorisine girebilir. Zaten şirketler ikitürlü riskten etkileniyorlar: Bir tanesi çok büyük etkisiolan, savaş, deprem gibi daha katastrofik olaylar; ikincisi,küçük küçük risklerin arka arkaya gelmesi. Örneğin,hacmin %5 düşmesi, doların %15 değer kaybetmesi,arkasından grev olması, onun ardından elektrik kesilmesigibi. Bunların her birinin çaresi vardır ama siz riskleritahmin edip, bunların arka arkaya oluşması halinde nasıltedbir alabileceğinizi planlamamışsanız, darbeyi çok kötübir şekilde yiyorsunuz. Dolayısıyla pazardaki dinamikkoşulların risk olarak algılanabileceği çeşitli senaryolaryapılması gerekir, her işletmenin bu konuda kendine özelbir yöntemi vardır. Ben CEO'su olduğum şirkette, tipik,sensitive risklere tek tek baktığımız vakit çok korkutucuolmadıklarını ama iki-üç tanesi arka arkaya patladığıvakit katastrofık olabileceğini görüyorduk ve sonuç olarakonları hep tahayyül edip tedbir almaya çalışıyorduk. Belkisizin sorunuza bir parça cevap olabilir diye söyledim.Riskleri tahayyül etmek, hayal etmek ve bunlara karşıtedbir veya yöntem geliştirebilmek, en azından boşaharcanmış bir zaman değildir bence, çünkü bunlar geliyor.Geldiği vakit de fena halde hasar bırakıyor.

Azmi YarımkayaSanıyorum beni ilgilen tarafı, işin kültür boyutuydu.Araştırmalar sonucunda ortaya çıkan ve bizimaraştırmalarımızın da doğruladığı, inovasyonun önündekiengelleri kısaca sıralamak istiyorum: hiyerarşik yapı,mükemmeliyetçilik, merkeziyetçilik, hata yapma korkusu,hantallık ve mevcut durumdan çok mutlu olma. Bunlar,inovasyonun önündeki engeller olduğu kadar, kriz içinde birtakım açık kapılardır. Bunu aşmak, tabii ki birdenbireolmuyor, bir kültür değişiminden bahsediyoruz. Kültürdeğişimi de öyle "Hadi yapalım," dediğiniz zamanolmuyor, zaman istiyor. Bütün bunları değiştirecek olansistemleri kurmanız gerekiyor. En önemlisi de, bu kültüreuygun davranışları en tepeden başlayarak en alta kadarsergilemeniz gerekiyor. Aksi takdirde bu kültür

Page 139: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

değişiminde başarılı olmak mümkün değiL. Buna ilavetenöngörü sahibi olmak gerekiyor. Kuruluşlarda o öngörüyüoluşturup ona göre plan yapmak gerekiyor. Bununmetodolojileri var, bilinmeyen şeyler değil ama benimsunumumda bahsettiğim bir şey vardı, bunların hepsiinsan kaynakları süreçleridir ve bütün kuruluşlar tarafındanbilirıir ama uygulamada farklılıklar vardır. Olası krizlerinönlemlerini de, önceden yapması gereken senaryoları daaslında herkes bilir ama uygulamada yapılması bambaşkabir şeydir. Bazen hayata geçmez ve bana göre bunungerisinde olaşan şey de yine kültür boyutudur.

Lütfi H. EnsariSayın Başkan, sizin işaret ettiğiniz noktayı kurumsalyönetim, kurumsal yönetişim açısından işaret etmekistiyorum. Bu, SPK'nın kurumsal yönetim ilkeleritanımları içinde de yer alıyor: Kurumsal yönetim,kararların nasıl alındığıyla ilgilidir ve sağlam bir riskyönetim sürecinin, iç kontrol sisteminin ve risk bazlı biriç denetim yaklaşımının oluşturulmasını öngörür. Bütünbu form al şeylerin dışında bir minik alıntıyı da aktarmakistiyorum, kriz yönetimi ve yaklaşımıyla da ilgili katmadeğer sağlayacağını düşünüyorum. Birılerce yıl öncesinde,Konfüçyus demiş ki: "Her kim ki iyi günde kötü günnasılolur düşünür, her kim ki hiç tehlike yokken, her şeygüvenliyken nereden tehlike gelebilir, bunu tasarlar,tasavvur eder, ona hiçbir şeyolmaz, arkadaşlarına da,ülkesine de bir şeyolmaz."

SoruHaliç Ürıiverstesi'nden Fevzi Er. Sayın Ensari'ye bir sorusormak istiyorum. Yönetim, yönetişim, liderlik kurarrunda,bunların ilişkilerinden, yönetim kültürü bir sonuç olarakortaya çıkıyor. Bilhassa KOBİ'lerden küçük aileşirketlerine baktığımız zaman, girişimcilikten yöneticiliğegeçiş sürecinde sorunlar yaşanır. Bunun nedeninin,yönetim kültürünün oluşamaması olduğu yönünde genelbir paylaşım var. Bu aşamada, yöneticilerin sorumluluklarınedir?

Lütfi H. EnsariSayın hocama teşekkür etmek istiyorum, çok önemli birnoktaya işaret etti. Aslında bu sabahki keynote speaker'ınkonuşmasından da hatırlayacaksınız - belki arada birayrıntı gibiydi ama - küçük şirketlerle ilgili olarak YönetimKurulu yapısından söz etti, yetkinliğin ve bağımsızlığınönemli olduğunu söyledi. Aile şirketlerindenkurumsallaşmaya geçmede başarısızlık söz konusuolduğunda, bunlar en önemli etkenlerdendir. ÇünküYönetim Kurulu, uzun vadeli yönü belirleyen kararlaralan ama icraata girmeyen yapı ve bu yapı, icraatakarışmaya başladığı an bu gücün doğru kullanımı, doğruyönlendirilmesi, karar alma mekanizmasına stratejik birgözle tüm paydaşların katılımının sağlanması düşmeyebaşlıyor. Düşmeye başladıkça da sıkıntılar ortaya çıkıyor.Kurumsallaşmaya geçmek demek, o yapının aileniniçinden çıkması anlamına gelmez. Aslında dikkatederseniz, bunu Türkiye'de büyük şirketlerde degözlemeye başladık. Sabancı Grubu' nda, KoçTopluluğu'nda, yapısını bilmiyorum ama belki EczacıbaşıGrubu 'nda da çok yukarı çıktığınızda, holdirıgin Yönetim

Kurulu içerisinde tamamen tarafsız, deneyim sahibi kişilervar. Bunlar aslında pay sahibi de değiller ama kurumdakararların, o kurumun içinde nerede olursaruz olun, kurumiçi körlükten çıkarak verilmesinin öneminin farkınavarmak lazım. Dolayısıyla zannediyorum, kritik noktaburası. Başka bir çıkış yolu da yok, aksi halde yanlışkarar alma, uygun şeyler yapamama gibi riskler her zamansöz konusu olacaktır.

SoruBahçeşehir Üniversitesi 'nden Profesör Doktor MakineYüksek Mühendisi Oktay Alnıak. Benim sorum, ikimisafirimize. Biz burada aile sorunlarını, verim dahilşirket içi olayları, kendi içimizde tartıştık. Fakat dışarıdanbir olayoluyor, sizin elinizde olmadan bütün bu derslerinhepsi unutuluyor ve biz acı çekiyoruz. Özellikle bizimgibi gelişmekte olan ülkelerde, sessiz bir çoğunluk hertürlü ıstıraba katlaruyor. Bu defa, dışarıdan dünyarun çokbüyüklerinde, dünyayı idare edenlerde, çok gelişmişülkelerde büyük bir kriz meydana geldi. Ben her ikimisafirimizin kurumlarını, dünyayı nazarı dikkatealdığımızda sanki Türkiye'deki KOBİ'ler gibidüşünüyorum. Biz sesimizi çıkartamıyoruz, acaba onlarşirket içinde herhangi bir ses çıkartıyorlar mı? Şirketiçerisinden, "Bizim 30-40 yıllık emeğimiz heba oldu,bugüne kadar inşa ettiğimiz sistem çöktü," diyeAlmanya'da veya İtalya'da vatandaş ne düşünüyoröğrenmek istiyorum.

Dr. Jörg UlrichAlmanya'daki durum, Türkiye'ye o kadar benziyor ki.Biz de çok etkilendik, sokaktaki insan da bu krizin bukadar hızlı bir şekilde gelişmesine çok şaşırdı. Açıkçasıbiz şu anda bunu çok etkileyerniyoruz. Şirket birliklerindenbahsettiniz, biz de küresel ölçekte bakıldığında aslındaküçük bir şirketiz. Daha önce çok sayıda krizi atlatmıştıkama sizin yaşadığınız sorunlar Almanya için de geçerli.Erken yakalandık ama hazırlıklı olmaya çalıştık, bu kriziaşmaya çalışıyoruz ama etkisinden kurtulmak imkansız.Almanya'da çok sayıda şirket, sunumumda örneklerinide verdiğim gibi, sorunlar yaşıyor. Çok hızlı gelmesiherkesi çok şaşırttı ve ağırlığı da giderek artıyor.Türkiye'de durum neyse, Almanya'da da durum aynı vedüzeltebilmek için de elde çok fazla bir şey yok gibi.

Enrico CamerineiliBen de Jörg'ün söylediklerine katılıyorum çünkü sonuçolarak yağmur yağsa, hükümet suçlanır. Türkiye'de dedurum belki bu şekilde. Ayrıca kimse kendi topraklarındamükemmel değildir. Dışarıdan baktığınız zaman her şeyçok güzel gibi görünür ama içeride durum böyle değildir.İtalya'da özellikle imalat sektörü çok darbe aldı. Herkestemel ilkelere dönmeye başladı. İmalat sektöründen birçokfırmayı kaybettik. Bu durum, yavaş yavaş hizmet sektörünedoğru ilerliyor. Türkiye'de öncelikle çok güçlü bir imalataltyapısı var. Bunu korumaya devam edin, daha güvenlikılmaya çalışın. Krizlerden ders çıkarmak, başka ülkeleriyaptığı hatalardan ders çıkarıp bunları yapmamayaçalışmak en iyisi diye düşünüyorum.

Page 140: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 141: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

OTURUM3A

Bölgesel ve KüreselOrtam, Fırsatlar

- Küresel Ekonomiye Sektörel Bakış- Bölgesel Yatırım Ortamı ve Fırsatlar: Rusya- Küresel Mali Kriz, Türkiye ve Sanayi- Uzakdoğu Asya İş Dinamikleri

Oturum BaşkanıProf. Dr. Haluk Kabaalioğluİktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı

KonuşmacılarDr. Can Fuat GürleselEkonomi ve Strateji Danışmanlık Başkanı

Dr. Turgut GürDEİK Türk-Rus İş Konseyi Onursal Başkanı

Dr. E. Murat ÜçerKoç Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Yavuz OnayDEİK Türk-Çin İş Konseyi Asbaşkanı

Page 142: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oturum BaşkanıProf. Dr. Haluk Kabaalioğluİktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı

1948 yılında İzmir'de doğdu. 1988 yılında profesörlük ünvanını almış ve 1987 yılında kurduğu Marmara ÜniversitesiAvrupa Topluluğu Enstitüsü 'nün 9 yıl Müdürlüğünü yapmıştır. 1990-1994 yılları arasında İstanbul Sanayi OdasıGenel Sekreterliği, bir dönem KKTC'de Lefke Avrupa Üniversitesi Rektörlüğü görevlerinde bulunan Prof. Dr. HalukKabaalioğlu, 1998-2002 tarihleri arasında da Brüksel'de AB Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliğinde Uzman HukukMüşaviri olarak görev yapmıştır. 2002 yılından bu yana Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı göreviniyürüten Kabaalioğlu, 2007 yılından beri İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanıdır.

KonuşmacılarDr. Can Fuat GürleselEkonomi ve Strateji Danışmanlık Başkanı

1965 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana Bilim Dalı İktisatDoktorası bulunan Dr. Gürlesel; Ekonomi ve Strateji Danışmanlık Hizmetleri Şirketi kurucu ve yöneticisidir. 1990yılından bu yana ekonomi ve strateji alanında şirketlere, kurumlara, iş örgütlerine, yerel yönetimlere, yabancıkurumlara, kamu kurumlarına ve diğer ilgili kurumlara danışmanlık hizmetleri vermektedir. Şirket bünyesinde 2003yılında kurulan Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanıdır. Enstitü gelecek çalışmaları ve stratejik araştırmalaryapmaktadır.

Dr. Turgut GürDEİK Türk-Rus İş Konseyi Onursal Başkanı

1938 yılında İstanbul'da doğdu. 1961 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ni bitiren Dr. Gür Türk-Rus İş Konseyi Onursal Başkanı'dır. 40 yıllık iş hayatı boyunca yatırım projeleri konusunda uzmanlaşmıştır. İnşaatve turizm sektörlerinde üst düzey yöneticilik yapmış olan Dr. Gür, Rusya'da önemli inşaat projeleri gerçekleştirmeyedevam etmektedir.

Dr. E. Murat ÜçerKoç Üniversitesi Öğretim Görevlisi

1962 yılında İstanbul'da doğdu. 1990 yılında Boston Kolej'den, 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nden ekonomidalında doktora ve lisans derecelerini almıştır. Aralarında Uluslararası Para Fonu, Uluslararası Finans Enstitüsü veCredit Suisse First Boston'in bulunduğu çeşitli kurumlarda çalışmış; Türkiye'de özel sektörün yanısıra, Hazine veMerkez Bankası'na danışmanlık yapmıştır. 2002'den beri Global Source Türkiye temsilcisi olarak yabancı yatırımcılarave çeşitli yerli kurumlara Türkiye'deki ekonomik gelişmeler konusunda danışmanlık hizmetleri ve Koç Üniversitesi'ndeekonomi dersleri vermektedir. Makro ekonomi alanında yayınlanmış çeşitli makaleleri ve son olarak Türkiye'de2001 krizi üzerine yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yavuz OnayDEİK Türk-Çin İş Konseyi Asbaşkanı

1961 yılında Ordu'da doğdu. Shanghai Fudan Üniversitesi Klasik Çin Dili Edebiyatı'ndan mezun olan Onay,Çolakoğlu Dış Ticaret A.Ş. Pekin Ofisi Genel Müdürlüğünü ve Çolakoğlu Dış Ticaret A.Ş. Başkanlığını yürütmektedir.DEİK Türk-Çin İş Konseyi Asbaşkanı olan Onay; aynı zamanda Türk-Tayvan İş Konseyi Başkanlığı da yapmaktadır.Gazetesi'ne geri dönen Munyar hala Hürriyet Gazetesi Ekonomi Müdürü ve köşe yazarı olarak görev yapmaktadır.

Page 143: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Prof. Dr. Haluk KabaalioğluİkTisadi Ka/kınma Vakfı (İKV) Yoneıirn Kuru/u Başkaııı

Bu oturumda, bölgesel ve küreselortam ve bu ortamınyarattığı fırsatları ele alacağız. İlk konuşmacımız, Ekonomive Strateji Danışmanlık Kurumu Başkanı Can FuatGürlesel.

Dr. Can Fuat GürleselEkonomi ve Strateji Danışmanlık Başkanı

Sunumurnda sizinle global ekonomik ortam, sanayieğilimleri ve öngörülerini paylaşacağım. Tüm sektörleribirbirleriyle mukayeseli değerlendiren, geçmiş 20 yıldaglobal alanda sanayide oluşmuş eğilimleri sizlere aktaranve şu anda yaşamakta olduğumuz dünya ekonomisindekikrizi, hem genel sanayi eğilimlerine olası etkileri, hemsektörlere olası etkileri hem de Türkiye'nin buradan ortave uzun vadeli olarak sanayileşme stratejisi, sanayileşmedeöncelikleri açısından nasıl faydalanabileceğini kısacasizlerle paylaşacağım.

çoğu zaman Türkiye' de de tartışıIan sektörlerinbirbirleriyle mukayeseli olarak konumlanmasınıpaylaşmak istiyorum. Sanayi sektörleri sınıflandırmasıtablosunu, uluslararası alanda hemen hemen tüm kuruluşlarkullanıyor. Bu sınıflandırma, dört ana teknoloji grubukullanılarak yapılıyor: Düşük teknolojili, düşük-ortateknolojili, orta-yüksek teknolojili ve yüksek teknolojili.Bu grupların karşısında hangi sektörlerin yer almaktaolduğunu da dikkatle incelemekte fayda var çünkü bundansonra ortaya koyacağım sanayi eğilimleri içindeki bazıgruplandırmalar ve mukayeseler, yine bu teknolojigruplarına göre olacak. Türkiye, düşük teknolojilere veorta-düşük teknolojilere daha fazla yoğunlaşmıştır.Bunların her birinin rekabet unsurları, üretim faktörüyoğunlukları da farklıdır ve doğal olarak yüksek teknolojilisektörlerden aşağı doğru giderek katma değer yaratmakapasitesi de farklılaşır. (Şekil i)

SANAyı SEKTÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI; TEKNOLOJI Y~UNLU()U,ÜRETiM t'AKTÖRÜ Y~UNLU()U. KATMA DE{;ER YARATMA KAPASITESI VE

REKABET UNSURLAR!

TEL"iOlOJI Cnn\t KATMAsı....ın SEKTÖıu.EIl t"AKTÖIt{) D[{;ER REIWIET

(TEKSOLQJI l'OCUNLOC;t; KAPASIıTSI ı;sscIU..UJVOCUSLVCL.

ı

HA"ACIUX \'EI./Z.A\'SA. xAvI

l..ı.Aç ve fCZACWKCIl~u:aJIh.cln>t.UN ÇOK VCKSU. BILCI\'CKst:K ,cao ~1ı:-KASDf vs ılı.cllşu:.\ı M.u:l"El.EIlI

n:K.~LOJI RADYO VE ~)IEcIHAZJ.AIU REKAIIEl1

TI811 tiASSAS OLÇÜ VE 0PT1X AU.TU:.IlJ

ElElCf'RJw )lAXtSE VE ALETU.

011,.. M()TOKW KARA. TAŞCTLUlI VE ÇEKJdu.:a

TEJL ...()U)JIYCKSt:K KbıyASAL )lAOOE VE Cıl~LDt TEJi., x OLOJI VOKSt:liTEKSOLOJI DEMIRYOLV VE Dltta TAŞıT ARAÇLARı y()(;(,'s R[KABm

)lAKl'iE vt: TEÇHizAT

cDtll",ŞA \'1: ONAJUM

KAvçırx VE PLAS11KOIlTA ıw.ıro:.ORTADOsCK rl.TKOL 1tA1t."t:aı CReSUııi, sOıu..t:.t:ıl VAKIT SEIlMAVE

Tt1~OLOJI )tETAJJK OL.\1AVA..~ Mb'DlAL C'J:CSUIl VOCtiN ""AT

"'~AMETALSA.ı'iAYI REKABETI)U..AL I!:ŞVA SA,."tu1

ACAÇ \'EOIU1A.."Ii CıtO!'ıoLF.a.l

)lALh'E"T-~ KACIT ,'E ""Crr OIı(ho;u:RJ lu: MSL\I \'AVU!FlVATTEk.."'OLQJI CIDA IÇECEK TCTCs .."u "",eK REIWImTEKSJ1LHAZUlCIYl\I DEa..lAVAIOtAJlI VOCl:N

Son yirmi sene içinde yaşadığımız çok önemli bir sanayieğilimini aktararak devam etmek istiyorum. Acaba yaşamışolduğumuz bu global krizle birlikte bu eğilim devamedecek mi? Bu, biz sanayiciler için son derece önemli.1980'lerin ortasından itibaren ama esas 1990'larınbaşından itibaren çok kuvvetli bir şekilde ortaya çıkansanayide üretimin, global anlamda önemli miktarda yerdeğiştirdiğini görüyoruz. Üretimin, gelişmiş ülkelerden

gelişen ülkelere doğru hızla kayması, karşılaştığırnız enönemli sanayi eğilimidir. Burada, standart üretim yapan,daha düşük katma değerli mallar grubunda yer alansektörlerin özellikle hızlı değişen sanayiler grubu altındaolduğunu görüyoruz. Dört tane önemli grup var. Sonyirmi yıl içinde üretimi hızla değişen sanayilerin altındakisektörlere hızla bakacak olursak, bunların hemen hementamamının artık gelişmiş ülkelerden gelişen, daha ucuzemeğe sahip olan ve hatta şu anda daha ucuz ernektendaha da ucuz emeğe sahip olanlara kay mı Ş sanayilerolduğunu görüyoruz. Tabii doğal olarak bu durum, Türkiyeaçısından da son derece önemli, çünkü emek yoğunsektörlerde bizden çok daha düşük maliyetlere sahip olanülkelerdeki üretim nedeniyle, biz bu sektörlerde önemliölçüde rekabet baskısı altında kalıyoruz. Ama bu, sadecebizim yaşadığımız değil, bir global sanayi eğilimidir.Üretim yeri değişen sanayiler, şu ~nda halen hızladeğişmekte olanları ortaya koyuyor. Uretim yeri yavaşdeğişmekte olan ve üretim yeri muhtemelen önümüzdekidönemde de sahip oldukları ileri teknoloji kapasitesinedeniyle değişmeyecek olan sanayileri buradagörüyorsunuz. Üretim yeri değişimi eğiliminin, şu andayaşamakta olduğumuz global ekonomik kriz sonrasındada devam edeceğini ve sanayideki üretimin yine dahaucuz üretim maliyetlerine sahip ülkelere kaymayısürdüreceğini öngörüyoruz. En azından önümüzdeki biron sene daha bu eğilim devam edecek gibi gözüküyor.(Şekil 2)

i IMALAT SANAYİ ÜRETIM YERI DE{;IŞIMI; EMEK· Y~UN. DÜŞÜK TEKNOLOJILI,MALIYET REKABETIiçINDE OLAN SEKTÖRLERDE üRETIM HIZLA MALiYET

AVANTAJLARININ BULUNDU{;U ÜLKELERE KAYMAKTADıR

ORETb, VERJ IUZU oECIŞE,."I S"'''IAYİLER CRErt\1 vERI m:CI.şE.."I SANAVILER

TEKSTIL VE llAZlR clvDıDERI V[AVAKKABIPLASTIK ÜRÜNLERKACIT VE KACIT ÜRÜNLERIVARlILETKENLERELEKTR01'rı1K ALETLERIN ARA MALLARıoTO~ıOTtvVA."I SANAVI

ELEKTIıhüJ EV ALITLERI

tı.ırrlşbı ALETLERIorosıortv SANAVI

METALEŞVASANAVIANAMl'TALSA.'1AYİKIMVASANAVIGIDA VE IÇECEK80RO MUHASEBE \'J:: UILCI IŞLEMMETALIKOL.\IAVM' ~tJNE1tALSA."IAVI

~:~:A~~~~~~ VE SAVUS~1A VA."I SA.'1AVI

CRETbı VER.! YAVAŞDEClŞEN SAı"lAY1LEa ÜRETİM VERI oEClşMEYE."I SANAYILEIl

CEMISASAYıMOTOR SANAVIMAx1'1/E VE EK!P)tAN' SAJ''iAVIILAÇSANAVIDEMlRYOLU ARAÇLARJ

lIAVAClU..K VE lrLAYSA.."IAVI

TIBBı HASSAS ÖLÇO VE OPTIK ALITLEJtENEIUI T'CRBl"lt.ER.I VE SA.'..ıtALLERE.''DOSTRI YEL ~tAKi""ELERMALZEMESANAYISAVlJl\"MASASAYI

Bu eğilim, karşımıza çok önemli bir sonucu çıkartıyor.Global sanayi üretimi içinde gelişmiş ülkelerle gelişenülkeler arasındaki paylaşımda, aşağıdaki grafikte 1980-2005 arasında gördüğünüz gibi, imalat sanayi üretimiiçinde gelişmiş ülkelerin payı azalırken, gelişen ülkelerininpayı artmaktadır. Bunun nedeni, biraz önce söylemişolduğumuz gibi, çoğu sanayi kolunun gelişmiş ülkelerdenkaymasıdır. Gelişen ülkelerin 1980'deki %14,2'likpayı,2005 yılında %28,2'ye ulaşmıştır. Bunun önümüzdekidönemde muhtemelen artarak devam edeceğini ve 2020-2025 yıllarına geldiğimiz zaman gelişen ülkelerin globalsanayi üretimi içindeki payının %40'lara ulaşacağınıöngörüyoruz. Biz de gelişen ülkeler statüsünde olduğumuziçin, sanayi üretimin artacağı ülkeler grubu içindeyiz.Bu, bizim için bir fırsat ancak bizim dışımızda çok sayıdagelişen ülke de bu üretime katıldığı için, gelişen ülkelerdenönemli ölçüde sanayi rekabetiyle karşılaşmaya devam

Page 144: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

edeceğiz. Hatta daha fazla rekabeti, gelişen ülkelerinsanayi üretiminden görmeye başlayacağız. (Şekil 3)

GLOBAL EI)ILIMLER ILE ÜRETIM YERLERI DEI)IŞIMINE IIAI)LI OLARAK iKÜRESEL IMALAT SANAYI ÜRETIMIiçiNDE GELIşEN ÜLKELERIN PAYı

ARTMAYA DEVAM EDECEKTIR

GRAFIK.1 GLOBAL IMALAT SANAYI ÜRETIMIiçiNDEGELIşMIş VE GELIşEN ÜLKELERIN PAYLARı

1980-2005

• GElişMIş • GElişEN

.."'j~i~j_Ii ii1990 20001980 2005

YILLAR

Çeşitli sanayi kollarında gelişmiş ve gelişen ülkelerarasında bir paylaşım var. Peki, bu dağılan sanayilerarasında büyüme ve katma değer yaratma gücü nasıldır?Biz bazı sektörleri seçeceğiz, rekabet edeceğiz arna bunungenel ekonomiye katkısı düşük mü yoksa yüksek miolacak? Bunu, sanayi kollarının yarattıkları katmadeğerlerdeki büyümeler bel irler. 1990 ile 2005 yıllarıarasında, yine teknoloji grubu itibariyle sektörlerin katmadeğerlerini gösteren bu tablo, bizim için son derece önemli.Özellikle Türkiye'nin orta-düşük teknolojili ve düşükteknolojili sektörlerde yoğunlaştığını ilk başta söylemiştim,bu bilgiyi burada kullarımarnız mümkün. Dikkat edersenizyüksek teknolojili ve orta-yüksek teknolojili sektörlerdekikatma değer büyümesi çok daha yüksek. Orta-düşükteknolojili ve düşük teknolojili sektörlerdeyse hem düşükhem de bazı sektörlerde negatif olduğunu görüyoruz. Budurum, düşük teknolojili ve orta-düşük teknolojilisektörlerde giderek daha düşük maliyetli alanlarda üretimyapılıyor olmasının da bir neticesidir. Giderek daha düşükmaliyetli yerlerde üretim yapılıyor olması, bu sektörlerinyarattığı katma değer kapasitesini de zayıflatıyor.Türkiye'nin sanayisinin genelinin bu sektörlerdeyoğunlaşması demek, önümüzdeki dönemde yine çokdüşük katma değer yaratan ve katma değer büyümesi çokdüşük olan sektörler içinde kalacağı anlamına gelir.Burada Türkiye ve diğer tüm ülkeler için, orta-yüksekteknolojili ve yüksek teknolojili alanlar, tercih edilmesigereken alanlar gibi gözüküyor. (Şekil 4)

IMALAT SANAyINDE YÜKSEK TEKNOLOJILI SEKTÖRLERİN KATMA DWERİDAHA aızı.ı BÜYÜMEKTEDIR

YlLL", ORTALAMATEK.~OLOJJ GKUHU SEKTÖUU BOV(h.tE IIIlıI9fG.lOO5

KADro TELEv1z:rO!'ll VE lıEr~bl AJtACLAJU LUBORO MUJIASUE VE BİLCtİŞLEM I,.

rOKSEK ECLACıLıK OR(lsu:ııJ VE iLAc uTtK."o1oLOJI I!AVACILlK VE UZAY SASAyı u

TIBBı ALETLER HASSAS OıçO VE OYrIx ..EUKmnl MAıds! VEALETLJ::a ..

OKTArOKSEK MOTORLU J(AJLA TAŞITLAIU ••TEK.~OLOJI Kİ.\n'ASAL MADDE \'E eaONLER ,.

)tAJd.''E VE TEÇıdur IJ

PLA.S"J1K VE KAUÇVK OaONLEIU LAKOK IcOMeıtO. 1UY1NE '_ETaoL sOx, VAKIT IJ

OKTADCSOK A."lAMEl'ALSAHAYI LSTEıc."-OLOJI l-{ETALİK OUtAYAN MısıRAL OIONLDtt ..

)fEYALf.ŞYA8ANAvt 1.1

GIDA Vi!: IÇECEK IJIUCrr VE KACır (lMOsulll i.'BASıM YAl'lM SANAYI ı.

vOsllK TCrrON OaONu:aJ UTEKSOLOJl MoıİLYA iJ

ACAÇ VE MA!'Iı7Aa (laONLEJll ı.1TEKSl1L OJceeı. DERI CII(lSLW AYAKXAJU ...IIAZıaGh1M .JJ

Bu eğilim ve gelişmeler içinde, ülkeler kendilerini nasılkonumlandınyorlar? Özellikle Türkiye'ye benzer ülkeleriseçerek bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Bu globalsanayi eğilimleri karşısında, ülkeler kendilerine nasılsanayi kolları ve nasıl alanlar tercih etmişler? Aşağıdakiiki grafıkle bir karşılaştırma yapmak istiyorum. İlk grafikte,seçilmiş ülkelerde yüksek teknolojili sanayi ihracatınıntoplam imalat sanayi ihracatı içindeki payının 1980 ile2005 arasında gösterdiği değişimi görüyoruz. Malezya,Tayland, Filipinler, Çin, Kore, Tayvan, Singapur, İrlandagibi örnekler var. Bunların hepsi, sanayi ihracatı içindekiyüksek teknolojili ürün payları, 80'li yıllarda %1-3-5civarındayken, bugün %80'lerin bile üzerine çıkartmışülkeler. Bazı ülkeler, yüksek ve orta-yüksek teknolojilisektörleri tercih ederek bu global eğilimlerin sonuçlarıiçinde yer alıyor. Polonya, Brezilya, Türkiye gibi ülkelersedaha farklı tercihler içinde kalmışlar ve daha çok orta-düşük ve düşük teknolojili sektörler, ihracatları içindeağırlıklı pay kazanmaya devam etmiş. ilk grafikte yeralan ülkelerin önemli bir bölümü, bu tercihleri nedeniyleyeni sanayileşmiş ülke statüsüne geçti. Bunu yapabilmek,

Sanayi sektörlerinin seçilmesi ve burada rekabetkonusunda bir başka önemli unsur, ticarete konu olan busektörlerde fiyatların gelişimidir. Burada da yine önemlibir global sanayi eğilimi görüyoruz. 1971 yılından 2006yılına kadar iki sanayi grubunun ticarete konu olanmallarının fiyatlarındaki değişimi gösteren bu tabloda,mavi çizgi, düşük ve orta-düşük teknolojili ürünlerinfiyatlarını gösteriyor. Dikkat ederseniz, 1971-2006arasında bu ürünlerin fiyatlarında mutlak olarak gerilemeyaşanıyor. Sizin üretip sattığınız bir mal ama dünyaticareti içinde 197 ıyılından bu yana fiyatı önemli birgerileme göstermiş. Buna mukabil, kırmızı çizgi bize,ticarete konu olan orta ve yüksek teknolojili ürünlerinfiyatlarını gösteriyor. Burada da 1971 'den 2006'ya kadarfiyatların, 30 birimden 113 birime kadar yükseldiğinigörüyoruz. Önümüzdeki dönemde de bu eğilimin devamedeceğini düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde, düşükve orta-düşük teknolojili sanayilerin fiyatlarındakigerilemenin, özellikle bu global koşullardan dolayı iyiceartan rekabet nedeniyle gerilemeye devam edeceğini,buna karşın yüksek teknolojili kapasitesi yükseksektörlerdeki ürünlerin fiyatlarınınsa göreceli olarakartmayı sürdüreceğini öngörüyoruz. (Şekil 5)

IMALAT SANAyINDE DÜŞÜK VE ORTA DÜŞÜK TEKNOLOJILI ÜRÜNLERİNFIYATLARı DÜŞERKEN ORTA YÜKSEK VE YÜKSEK TEKNOLOJILI ÜRÜNLERIN

FIYATLARı ARTMAKTADıR

GRAFIK.3IMALAT SANAYI ÜRÜN FIYATLARıNıNGELIşIMI 1971-2006

160140 ~

'.ı; 1201:l 100 fo~ 80o-

60.. f.~ 40

20 ,O L

1971 1981

113---- 96 -DÜŞUKVEORTA

DÜŞUKTEKNOLOJiLiURUNLER

-ORTA VE YUKSEKTEKNOLOJIL!URUNLER

1991 ıooo ı006

YILLAR

Page 145: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

arkada önemli bir teknoloji birikimini gerektiriyor. Hemyerli teknolojinin hem de yabancı teknolojinin varlığı,burada son derece önemli. Sağ taraftaki grafikte de bunailişkin bir ayrıntı yı görüyoruz; bazı ülkelerin imalatsanayinde yapılan Ar-Ge harcamaları içinde yabancıfirmaların payı yer alıyor. Bu ülkeler, kendilerini birteknoloji merkezi ve mükemmeliyet merkezi halinegetirmişler. Yabancıların burada Ar-Ge harcamaları sonderece geniş ve toplam Ar-Ge harcamalarından %50'ninüzerinde payalıyorlar. Bu, soldaki tabloyu tamamlayanbir tablodur. Soldaki verilere ulaşmak istiyorsanız,teknoloji stratejinizin imalat sanayinde de bu şekildeolması gerekiyor. (Şekil 6)

GELIşEN ÜLKELER DE GLOBAL E{;ILIMLER KARŞıSıNDA YÜKSEKTEKNOLOJİLI SEKTÖRLERE YÖNELMEKTE VE BU AMAÇLA TEKNOLOJI VE

MÜKEMMELlYET MERKEZLERİ HALINE DÖNÜŞMEKTEDIR

GRAflK6 sEÇlıliş ÜLKELERDEYÜKSEKTEKNOlOJili SANA~ IHRACATIMN TOPlAll

IMAlAT SAHA~ IHRACATI IçINOE PA~ 198G-2OOI100

~~JılııliL, ::

GRAFlK7SEÇlLMlş ÜlKELERDEIMAlATSAHA~NOE YAPIlAN ARGE HARCAIlAlARJ içiNDE

YISAHa FIRMAlARıN PA~ 2003

1200,\PAl

LL.!

IRI 19$

.. lIlimli:MAl TAY fl ON KOR1YV SIN IRI. PO. sn ru~ m ~.oı siL Ml ~l Mll ııı ii' Ç>ı Lo. TU'

S!(iı.wişOıııııı

Önümüzdeki dönemde, bu eğilimlerin de devam edeceğini,doğrudan sermaye yatırımlarının teknoloji odaklıgenişleyeceğini ve yine seçilmiş ülkelerde teknoloji odaklıdoğrudan yabancı sermaye yatırımlarının genişlerneyedevam edeceğini düşünüyoruz.

Türkiye' deki sanayi gelişimine önemli bir etkisi olan birbaşka eğilimin nasıl devam edeceğine de kısaca bakmamızgerekiyor. Bildiğiniz gibi, dünyada bir sürdürülebilirbüyüme kavramı çıktı, Kyoto Anlaşması çıktı. Bunagöre, gelişmiş ülkeler karbondioksit emisyonlarınısınırlıyorlar. Karbondioksit emisyonu da üç yerden çıkıyor:ulaştırma sektörü, konutlar, sanayi. Gelişmiş ülkeler, bukarbondioksit emisyonuyla ilgili sınırlamalara uyabilmekiçin, sanayi başta olmak üzere bu üç alandaki faaliyetlerinidaraltıyorlar. Çok fazla karbondioksit emisyonu yaratanve çevre kirliliği daha fazla olan sektörlerin gelişmişülkelerden hızla bizim gibi ülkelere kaydığını görüyoruz.Çünkü bizler Kyoto Anlaşması 'na imza atmamışdurumdayız - atanlar da var - ya da çevre kirliliğiyleilgili henüz Batı kadar yıpranmamış durumdayız. Sonyıllarda, gemi inşaatı, petrokimya tesisleri, ana metalsanayi, plastik ve kimya gibi tesislerin giderek bizim gibiülkelere kaydığını gördük. Önümüzdeki dönemde, bukayma eğiliminin, özellikle gelişmiş ülkelerin sanayilerininde içinde bulunduğu durumu gözettiğimizde daha dahızlanarak devam edeceğini öngörüyoruz. Buna karşı,sürdürülebilir büyümenin kapasitesini genişlettiği,teknoloji içeren yüksek teknolojili enerji sektörü gibi bazısektörlerde gelişmiş ülkelerin daha fazla yer alacağınıdüşünüyoruz. Bu eğilim de bu şekilde devam edecek gibigözüküyor. (Şekil 7)

SÜRDÜRÜLEBILIR BÜYÜME;IMALAT SANAYI SEKTÖRLERINE SıNıRLANDıRıCı VE GEN!ŞLETlcl ETKILERI

SVRDÜROLEBlLlR BÜYÜME VEKAPASıTESİ SL"i'lJU.A."A." SEKTÖRLER.

SÜRDÜROLEStLlK SOVOME VEKAPASITESI GENİŞLEYEN SEKTÖRLER

OKErb1 VERLJ::KJ cu.ıssus OLKELERDE.. ...GELlşE.'O' OLULDU:: KAYIYOR

YÜKSEK TEK.ıtiOLOJILl VE KATMA DECERt VOxSEKSEKTÖııu:.ıt. YÜKSEK üCE HARCAMALAlU

OıurrlM çoCUNlUXLA CEUŞ.\ılS OLKELEKDEYAPlLACAK

llA.\tMADDE KAYNAKLARDI" BACmL[SEKTÖRU:k: GIDA.lçECEK ILE AtAÇ VEOR.\IA!Ii ORONLEKI

ALTER.~AT1YTE.\t1z VE YEN"ILE!liE8IıJaENERJI TEKNOLOJILERI VE DRONLERI

ÇEVRE TEKNOLOJlLEJtI VE OKÜNLERI1UR80N SAUNI~U YOKSEK SEKTÖRLER;METALIK OLMAYAN Ml''EIU.L SA.~AYI,PE'fK().K1M\',\ SANAYi, DE.\tla çELlKSANAyl,ANAMETALSANAYI VE KiMYA VEKİMVA ORO:or;u:R1 SANAYI

ENERJI TASAltRUFV SAtLAYAN TEKNOLOJIVE EKİPMA.''LAR

810TEK. ...oıon. ECZACıLIK ÜRÜNLERI.ILAç,

ÇEVRESEL l.TKI VE ATlK SAL1Nl\tI VÜKSEKSEKTÖRLER; GEMI L"'ŞAVE SÖKOM SANAVIILE ~iETAL EŞYA SAl'iAVI SAtLIK EKİPMANLAIlI ILE IL\SSAS ÖLÇO

ALETllXI

MALZE~1E TEK. ...Oı.o.ıtLERI VE DROsu:RI

L'iŞAAT MALZEMELERI SA."iAYI

Aşağıdaki tabloda, teknoloji grubu itibariyle gruplandırılantüm sektörleri mukayeseli olarak sizlerle paylaşıyorum.Sektörlerin yıllık ortalama büyümelerini biraz öncegörmüştük; katma değer paylarına ve ihracat paylarınabakacak olursanız, yüksek teknolojili sanayi grubunundışında kalan diğer sanayi gruplarının hem katma değerpaylarının hem de ihracat paylarınm azalmakta olduğunugörüyoruz. Son yirmi yılda, gerek ihracat içinde gerekseglobal ihracat içinde yaratılan toplam katma değer,önümüzdeki yıllarda hangi alanın genişleyeceği ve Türkiyeolarak hangi alanda yer almamız gerektiği konusunda daönemli bir gösterge niteliğindedir. Nitekim yabancısermaye yatırımlarının büyüklüğü - kırmızıylaişaretlenenler en çok yabancı sermaye çeken alanlar - vemilyar dolar itibariyle ihracat bunu destekliyor. Makineve teçhizat alanında dünya ticareti 1,1 trilyon dolar; büro,muhasebe ve bilgi işlem 714 milyar dolar; radyo,televizyon, iletişim araçları 740 milyar dolar; motorlukara taşıtları 780 milyar dolar. Zaten bu dört sektör, dünyamal ticaretinin %30-35'ini kapsıyor. Bu mukayese vetablo, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde özellikle dışpazarlardaki İhracat rekabetini kuvvetlendirmek için hangisektörlere ağırlık vermesi gerektiğini bize gösteriyor.(Şekil 8)

IMALAT SANAYINDE GLOBAL ECILlMLERIN SEKTORLERE ETKISI

1IIIIIWWCl'S~

ıııımm.ı~"AlZII.a~~~-~"""~~i=±3

Bu tabloda, global sanayi eğilimleriyle birlikte sanayişirketlerinin birbirlerinden giderek farklılaştığını ve dörtayrı sanayi tipinin ortaya çıktığını görüyoruz:

Page 146: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

ı. Küresel sanayi firmalan: Çokuluslu, dünyanın farklıyerlerinde üretim ve pazarlarna faaliyeti gösteriyorlar.

2. Nihai ürün üreticisi ve tedarikçisi sanayi firmaları:Daha çok büyük firmaların markaları için ya dakendi markalarıyla üretim yapıyorlar

3. Nitelikli ara malı tedarikçisi sanayi firmalan: Bunlarson dönemde çok hızlı geliştiler; otomotiv yan sanayi,savunma yan sanayi vs gibi tüm yan sanayileri burayakoyabiliriz.

4. Standart nihai ürün tedarikçisi sanayi fırmalan: Dahaçok yurtiçi ve yurtdışına sadece fason üretimyapıyorlar. (Şekil 9)

ÖZELLlKLER

KL'\Dtlçl.''DfSL''UlU"' ..." KAlL\tcrEllLERI MO!'iTAJ OnTt~tI

yAP"' ....

20-25 yıl içinde, nitelikleri birbirinden farklılaşan böyledört tane sanayi işletmesi karşımıza çıktı. Bufarklılaşmanın önümüzdeki dönemde daha belirgirıleşerekdevam edeceğini öngörüyoruz. Bu özellikleri itibariyleherkesin birden fazla alan yerine, kendisini bu niteliktekisanayi fırmalarından biri odaklı hale dönüştürmesi, sanayifırmalan açısından en önemli tercih olacak gibi gözüküyor.

Türkiye'nin, 1980'den 2005 yılına kadar yaşadığımız buglobal eğilimler içinde, kendi sanayi hayat eğrisi üzerindekikonumu bu grafikteki gibidir. (Şekil iO)

TÜRKIYE'NIN SANAYI HAYAT sesısı ÜZERINDEKI KONUMU;IMALAT SANAYI eöaısı ÜZERINDE ILERLEMEK YERINE DÜŞÜK VE ORTADÜŞÜK TEKNOLDilLI SANAYILERDE Yo()UNLAŞMA TERCIH EDILMIşTIR

TIı","riOLOJICRV.t1f- ---:;>("

Y(lKS.:';TEıu<OLOJI

ORTArcKSEK

Tuse.AlI

JA.....ıırlı..E»lf: 1A$LA.'i,(l1Ç! "NllYIJ..EPUi ""'llA,'iAI !LU)llj U.UJ M~"Yl ,.......ııyt H'wı• ..-mw1UJO.Qllc..:ıhtıMıııl:tu~XIIIMAIII.Ofa __

Düşük teknolojili, orta-düşük teknolojili, orta-yüksekteknolojili ve yüksek teknolojili sektörlerin Türkiye 'ninimalat sanayi içindeki paylarını burada görebiliriz.Türkiye'nin yarattığı katma değerin %73'ü düşükteknolojili ve orta-düşük teknolojili alanlardan

kaynaklanıyor. Orta-yüksek teknolojili alan, otomotivvs. gibi son dönemde gelişen alanlardı, biraz genişlemeyebaşladı. Yüksek teknolojideyse, %1,8 payımız var; bualanda hemen hemen yok gibiyiz. Bir ülkenin yenisanayileşmiş veya sanayileşmiş ileri sanayi ülkesiolabilmesi için, bizim %25,6 ve % 1,8 olan alanımızınçok daha geniş olması gerekiyor; bir ülkeyi sanayileşmeyetaşıyan ana unsur, budur. Şu anda işinde yaşamışolduğumuz global krizin ardından oluşabilecek orta-uzunvadeli dönem de, bence Türkiye açısından önemli birfırsattır. Bu krizi, sanayi hayat eğrisi üzerindeki orta-yüksek teknolojili ve yüksek teknolojili alanlara geçişfırsatı olarak kullanabilmesi ve rekabet gücünü bu alanlarayoğunlaştırması şeklinde değerlendiriyorum.

Prof. Dr. Haluk KabaalioğluŞimdi konumuz bölgesel fırsatlar ve özellikle Rusyaolacak. Türk-Rus İş Konseyi Onursal Başkanı SayınDoktor Turgut Gür, uzun yıllar Türk-Rus İş KonseyiBaşkanlığı yapmıştır, halen de Rusya'da çok önemliinşaat projelerini yürütmektedir. Türkiye'de bu konudaen yetkin isimlerden biridir.

Dr. Turgut GürDEiK Türk-Rus iş Konseyi Onursal Başkanı

2000 yılından 2008 yılının Ekim ayına kadar Türk-Rusİş Konseyi Başkanlığını yürüttüm ama biraz daha devamedersem bir nevi "sultan buradan gitmiyor" diye bir intibaolur diye görevi genç arkadaşlarıma bırakmak amacıyla,değerli arkadaşım, kardeşim Cem Kozlu 'ya devrettim.Ancak çok değerli sanayiciler, ticaret erbapları veakademisyenlerden oluşan Genel Kurul beni OnursalBaşkanlığa tekrar seçmekle yine beni cepheye sürüyor.

Bu ekonomik kriz ortarnında, hangi bölgede ne fırsat var?Tabii insan her şeyden önce kendi önüne, kendi evine,kendi işine bakıyor fakat bu arada da şunu bilmeliyiz ki,bu küresel mali kriz çok ağır bir tsunarni yaratarak geliyor.Ön dalgaları geldi, şiddetli dalgalar gelmeye devamedecek. Tabii ki ciddi bir hasar olacak ve sonunda, bundanönceki krizlerde olduğu gibi bu da unutulacak,hafızalarımızda kriz hatıraları olacak kalacak. İnşailahhafif atlatırız, bizi de teğet geçer diye düşünüyorum.

Rusya, gerçekten çok büyük bir pazar ve bu on beş dakikaiçerisinde size sadece mesajlar vereceğim yoksa Rusya'yıanlatmaya, tanıtmaya saatler yetmez. Burada her şeydenönce dünyanın büyük bir ülkesinden ve komşumuzdanbahsediyoruz. Kuzey komşumuz ve dostumuz Rusyafederasyonunun coğrafi yapısı ve nüfusuna ilişkin olarakkısaca şu bilgileri vermek istiyorum:

Nüfus:Yüzölçümü:Başkent:

142.2 milyon17,075,400 kmMoskova (nüfusu 12 milyon)

Başlıca şehirler: St.Petersburg, Omsk, Nijni Novgorod,Novosibirsk, Yekaterinburg,Krasnoyarsk, Çelyabinsk, Vladivostok,Volgograd (nüfusun önemli birkısmını ve ticaretin de %80'ini elindebulunduran şehirler)

Page 147: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Etnik Yapı: Rus %81.5, Tatar %3.8, Ukraynalı %3,Çuvaş % 1.2, Başkır %0.9, Belarus%0.8, Moldovalı %0.7

İdari Yapı: 7 federal bölge altında 89 idari bölüm(21 cumhuriyet, 49 idari bölge, 6vilayet. Ll özerk bölge ve 2 şehir

idaresi).

Başkan Putin 2000 yılından sonra ülkeyi Türkiye'ninbölgeleri gibi 7 bölgeye ayırdı ve birer temsilci atamaksuretiyle, Rusya'yı % 100 kontrolü altına aldı. Her haftaya da her ay yaptığı toplantıda, masa etrafındaki 7 adam,Rusya'yı Başkanın önüne koyuyorlar.

Rusya, 89 idari bölümden oluşur. Devlet Başkanı, DimitryMedvedev, Başbakan da Viladimir Putin' dir. 2 defa üstüste Devlet Başkanı olan Putin, anayasa değişikliği gereği,görevini halefine devretti. Rusya'da yasama yetkisinebakacak olursak, 450 milletvekilinden oluşan bir DevletMeclisi (Duma) var. Ayrıca her bölgeden ikişer temsilciyle178 üyeden oluşan senato hüviyetinde bir FederasyonKonseyi var. Yargı erki, aynı bizdeki gibi: AnayasaMahkemesi, Yargıtay ve Tahkim Mahkemesi var.

Ekonomik yapıya baktığımızda, Rusya, her şeyden öncedünyada ekonomik yapısı çok güçlü bir ülkedir. Rusya,Sovyetler Birliği döneminde Amerika'dan sonra dünyanınikinci büyük süper gücüyken 1991 yılının son günlerindeGorbaçov'un televizyona çıkıp "Artık Sovyetler Birliğisona ermiştir," cümlesini şaka zanneden Rus halkı, ertesigün bir yılbaşı eğlencesi sonrasında kendine geldiğindemüthiş bir değişiklik olduğunu gördü, çünkü SovyetlerBirliği içerisinden 13 tane bağımsız devlet çıkmış veRusya kalmıştı. Bu noktada Rusya, varlıklarını gözdengeçirdi ve yeniden yapılanma süreci 1992' den sonrabaşlayarak 2000 yılına kadar sürdü.

Bu noktada görülen manzara o ki, Rusya'nın petrol,doğalgaz, metaller, kimyasallar gibi çok değerli yeraltıkaynakları var bunlar da ihracatının çok önemli bir kısmını,%84'ünü teşkil ediyor. Bunun birlikte, ülkedekiGSYİH'nin sektörel dağılımı 2007 itibariyle şöyledir:(Şekil i)

%5,6

Rusya, Suudi Arabistan' dan sonra dünyanın en önemliikinci petrol üreticisi, dünyanın en büyük doğalgaz üreticisiülkesidir. Topraklarının üçte biri ekilebilir, tarımbakımından dünyanın en zengin topraklarıdır. Diğertaraftan, ülkenin %45'i ormanlarla kaplıdır.

Böyle bir ülkede kamu sektöründen özel sektöre geçiştabii kolayolmuyor ancak Rusya, özelleştirmelersonrasında %70'e varan bir değişikliği yakaladı ve DünyaTicaret Örgütü 'ne üye olmak için müracaatta bulundu.Dünya ticaret kurallarını şu anda uygulayamayan bir ülkedurumunda, çünkü Rusya 190 ülkenin oyunu almakzorunda. Birkaç ülke hariç onları bekliyorlar ve öylezannediliyor ki önümüzdeki yılda Rusya, Dünya TicaretÖrgütü'ne üye olma koşuluyla gümrüklerde, ticarikurallarda artık aynı sistemi uygulayacaktır.

Rusya, 1991 'den 2000 yılına doğru geçiş dönemi denilen,planlı ekonomiden pazar ekonomisine geçen bir süreçyaşadı. Fakat özellikle 1991 - 1997 arasında boğulurken,toparlamrken (kümülatif ekonomik küçülme %39,5) 1997ve 1998'de çok büyük bir ekonomik kriz Güney Asya'dangeldi, Rusya'yı da vurdu. Rusya'daki neredeyse bütünyabancı şirketler (%90'ın üzerinde) Rusya'yı terk ettiler.İşte burada Türkiye'nin bir özelliği ortaya çıkıyor. Türkmüteşebbisi, Türk sanayicisi, krize rağmen Rusya'dakalmaya devam etti. Bugün Türkiye'nin Rusya'dakibaşarısı, o günkü isabetli kararı sonucunda olmuştur.

1999-2007 arasında, iktidara Başkan Putin diye, SaintPetersburg ekolünden bir adam geldi. Karizmatikkişiliğiyle, KGB yönetiminden gelmiş istihbaratçıkişiliğiyle, ekonomist olmasıyla, Doğu Almanya tecrübesiolması nedeniyle Kremlin'e girdi, orada çok hızlı yükseldi,bütün ekonomik, siyasi, askeri, idari güçleri elindetoplayarak Rusya'ya çekidüzen vermeye başladı. BöyleceRusya 2000-2004,2004-2008 yıllarında Başkan Putin'inkarizmatik yönetiminde yine dünyanın yeni aktörüdurumuna geldi. 1999-2007 arasında yakalanan kümülatifekonomik büyüme %58,3 'tür.

Rusya'da 2000-2007 arasında büyüme hızı, %5, %6,%6,7, %7,5 gibi çok ciddi oranlarda gerçekleşmiştir.2007 sonu itibariyle de enflasyon maalesef % 11,5 oldu.Başkan Putin, "Enflasyonu başaramadık," dedi vehükümete %7-8'lik yeni bir hedef koydu. Ancak krizgeldi, vurdu, tabii ki bunu gerçekleştiremeyecekler hattaenflasyon arttı.

Ülke, ham petrol ve doğalgazdan oluşan yeraltı servetindenkaynaklanan çok önemli bir döviz rezervine sahip. 2008yılı başı itibariyle 385 milyar dolar döviz rezerviyledünyanın en büyük 3. döviz rezervine sahip ülkedir.Rusya Federasyonu bununla IMF ile olan bütün ilişkilerinibitirdi, dış borçları ödedi, kamu borcu olmayan bir ülkekonumuna geldi.

2007 yılında sınai üretim %3,9 arttı ama bu yıl sınaiüretim hedefleri büyük kriz nedeniyle ne yazık ki düşecekama büyük sektörler olduğunu unutmamak gerekir. Askerisavunma sanayi, otomotiv sanayi, demir çelik sanayi,Rusya'nın çok önemli ve büyük ölçekli sektörleridir.

Page 148: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Enerji alanında dünya ve Türkiye için de önemli bir aktörolan Rusya, dünya petrolünün %12'sini, dünya gazının%22'sini, kobalt ve nikel gibi stratejik maddelerin%20'sini üreten bir ülkedir.

Ülkenin üçte biri tarıma elverişlidir, elverişli olmayanyerlerde hayvancılık yapılır. Diğer bölgelerdeyse tahılbaşta olmak üzere çeşitli ürünler yetiştirilmektedir. 2007yılında tarımın GSYİH içindeki payı, %S,6'dır.

Rusya, 2000 yılına kadar Sovyetler Birliği 'nden kalanhantal bir sanayiye sahipti. 2000 yılından sonra, dışticareti fazlalık veren, zenginleşmekte olan Rusya, Batıstandartlarındaki optimal ölçekteki sanayi tesislerinikendi ülkesine taşımaya başladı. Her alanda çeşitli ürünyelpazesi üreten sektörlerde imalat yapmaya başladı,hatta ithal ikamelerini artık kendi sanayindegerçekleştİrıneye çalışıyor. Pazar o kadar büyük ki, Rusyayetiştiremiyor ve ithalatı 200 milyar dolar. İhracatıysa335 milyar dolar. Çok büyük bir ülkeden bahsediyoruz.Özellikle makine imalat sanayi, savunma sanayi, otomotivve yan sanayi, inşaat malzemeleri, cam ürünler, tekstil,gıda işleme sektörlerinde imalata ihtiyacı var.

Yabancı yatırımlar açısından da Rusya son derece önemlibir ülke. Özellikle vaktiyle Sovyetler Birliği zamanındaRusya'dan kaçmış olan sermaye, Güney Kıbrıs'takioffshore bankalarda üslerıdi. Rusya'ya güven duyarakgelen sermaye, aynı zamanda da Başkan Putin' in"Getirin," dediği sermaye geri dönmeye başladı. Bunedenle sermaye girişleri hızlandı. Sadece geçtiğimizyılda SO milyar doların üzerinde sermaye girişi olduancak kriz nedeniyle geçtiğimiz aya kadarki iki ayiçerisinde SO milyar dolar sermaye de dışarı çıktı amadışarıdan devamlı yabancı yatırım çeken çok büyük birülke olma özelliğini sürdürüyor. (Şekil 2)

Geçtiğimiz yıl, Türkiye'nin ihracatı sadece 4,7 milyardolar, ithalatıysa 23,5 milyar dolar olarak gerçekleşti.Toplam 28 milyar dolarlık dış ticareti, bu yıl 35 milyardolara çıktı ama burada önemli olan bizim ithalatımıziçindeki enerji payının yüksek olmasıdır. 4,7 milyar dolarönemli belki ama aslında nedir ki. Ürün yelpazesinigenişletmek zorundayız. Pazar da ortam da buna müsait.O bakımdan bu konulara çok önem vermemiz gerektiğinisize bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Özellikle Türkiyeile Rusya Federasyonu arasındaki ticari ve ekonomikilişkilerle, yaptığımız yatırımlarla aldığımız yatırımlarıdikkate aldığınız zaman, gerçekten son derece olumlu birperspektif içerisinde ivme kazanılmaktadır. (Şekil 4)

Dış ticareti 200 milyar dolar derken, iğneden ipliğe herürünü ithal eden bir ülkeden söz ediyoruz. Siz değerlisanayiciler, ürünlerini dış pazarlara pazarlayanlar, iştebu fırsattan yararlanmanız gerekiyor. (Şekil 3)

6 Aralık 2004'te Başkan Putin, Ankara'yı ziyaret ettiğizaman yapılmış olan anlaşmalar, protokoller, iki ülkearasındaki ilişkileri geliştirmek açısından atılmış çokciddi adımlardır. Türkiye ile Rusya Federasyonu arasındaticarete konu olan başlıca ürünleri aşağıdaki tablodagörebilirsiniz. (Şekil S)

Page 149: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Rusya'ya ihraç ettiğimiz ürünler yeterli değildir, bunuartırmak için ürün yelpazemizi genişletme konusundaçalışmalar yapıyoruz. Önümüzde ciddi bir gümrük duvarıvar. Bunu aşmak bizim dersimiz, çünkü Temmuz ayındanitibaren Rusya'ya gitmekte olan Türk tırları % 100 fizikisayıma tabi tutuldu yani gümrük kuralları bir tarafabırakılarak Rusya Federasyonu gümrük idaresi tarafındanverilen talimatla her gelen Türk tırındaki mallar indirildive verilen gümrük beyannamesiyle bire bir kontrol edilereksayıldı. Bu nedenle yüzlerce Türk tın kapılarda üç aybeklemek zorunda kaldı. Bunu aşmak için geçen ayprotokoller yapıldı. Bu protokollerde bürokratik açıdanTürkiye'yi tatmin eden bir durum var ama gerçek açıdanbakarsanız yok, çünkü protokolde sadece green line, yeşilhat durumunda kolay bir işleyiş söz konusu. Bu dademektir ki, firmalar, ihracattan önce bütün bilgilerinielektronik ortamda Gümrük İdaresi 'ne gönüllük esasınagöre bildirirlerse, Gümrük İdaresi bunları Rusgümrüklerine geçirecek, Rus gümrükleri de bilgilerönceden geldiği için hangi malın nereden, kaç koli halinde,hangi tırla geldiğini vs kontrol ettikten sonra mallarınkolay bir şekilde geçmesine izin verecek. Peki, bu bütünmallar için geçerli mi? Geçerli gözükmekle birlikteKOBİ'ler tarzında küçük işletmelerimizin bu şekildegeçmesi mümkün değil, çünkü ticari sır nedeniylebilgilerini vermek istemeyebilirler. Dolayısıyla buradakisıkıntıyı aşmamız gerek. Bizim yaptığımız en büyükithalatın, mineral yakıtlar başlığı altında 19 milyar dolarayaklaşan ham petrol, doğalgaz ve kömür gibi enerjihammaddeleri olduğunu belirtmekte fayda var.

Özellikle Rusya'da Türkiye'nin büyük bir başarısı var.1990'lar öncesinden başlayan ve devam eden müteahhitlikhizmetlerinde Türkiye çok başarılı. Başta Moskova veSaint Petersburg olmak üzere, Rusya'nın bütün şehirleriniinşa eden Türk müteahhitlik şirketleri bir numaralı roloynarken 20 milyar dolarlık projeye imza atmıştır.Yaklaşık 1.000 projede, 175 uluslararası firmamız çokbaşarılı hizmetler yapıyorlar. Bu 20 milyar doların 18milyar dolarlık kısmı tamamen tamamlanmış, geri kalankısmı da yürümekte olan işlerken, küresel mali kriznedeniyle Rusya'da da kriz oldu. Burada size iki habervermek istiyorum. Birincisi Rusya büyük bir ülke veburada müthiş fırsatlar var. İkinci haberimse kötü, çünkümali kriz Rusya'da da etkisini gösterdi. O bakımdan şimdiRusya'da bu mali krizi atlatma derdi varken çalışmakta

olan şirketlerimiz işleri daraltmak zorunda kaldılar.Müteahhitlik sektöründeki bir kısım işçilerimiz geridönüyorlar, bir kısmı işlerini devam ettirme gayretleriiçerisindeler. Burada krizi nasıl hafif atlatırız diye hesapkitap yapıyoruz.

Diğer taraftan, Rusya'da Türkiye'ye bakış açısı çokolumlu, bu nedenle Türk turizmine büyük katkıdabulunuyorlar. Geçtiğimiz yıl, 2.300.000, bu yılsa 2.600.000Rus turist Türkiye'yi ziyaret etti, 2 milyar dolar gelir eldeettik. Önümüzdeki yıllarda Rus ekonomisindekigelişmeler ve ulaşım ağlarını geliştirirsek, çok müthişölçekte büyümelerle karşılaşacağız. 2,5 milyon turistin5- iO milyona çıkacağının bilinci içerisinde buna hazırolmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'den sonraAkdeniz çanağında tabii ki Yunanistan ile Güney KıbrısRum kesimini ziyaret ediyorlar. Burada ekonomimizebir girdi var ve birkaç milyar dolar bizi için önemlidir.

Rusya'daki Türk yatırımları şu anda 5,5-6 milyar dolarseviyesinde ve artıyor. Çok önemli ve büyükşirketlerimizin yaklaşık 2 milyar dolarlık projeleri vardıancak kriz nedeniyle durdu. Halihazırda Rusya'dayatırımları olan şirketleri ve sektörleri aşağıdagörebilirsiniz.

Başlıca sektörler./ Elektronik Sanayi Vestel, Arçelik./ Telekomünikasyon Sanayi Netaş./ Cam Sanayi./././ Tekstil, Konfeksiyon, Deri Colins./ Perakende./ Turizm

ŞişecamMakina İmalat SanayiGıda ve İçecek Sanayi

BinmeksanEfes Grubu

./ Bankacılık

RamstoreBentour,Odeon-Coral,TezturGaranti Bankası, YapıKredi, Finansbank,Denizbank, ZiraatBankası

Bu beş büyük bankamız Moskova'da ticari köprününayağı olarak duruyorlar. Bunlar olmasaydı ticaribakımından ve yatırım bakımından bu kadar başarısağlayamayabilirdik. Bu, bir nevi başarı tablosu. SizinRusya'da güvenilir bankalarınız, güvenilir gümrükfirmalarınız, güvenilir danışmanlık firmalarınız,Büyükelçiliğiniz içinde güvenilir ekonomi ve ticaretmüşavirleri var, DEİK'in temsilcisi var, yani Rusya'daüslenmiş bulunmaktayız ki bu son derece önemli.

Rusya'da yatırım yapmak istiyorsak, orada özel ekonomikbölgeler, teşvikli yatırım alanları denilen beş tane bölgevar: Moskova'da, Saint Petersburg'da, Tomsk'da,Liptsk'de, Tataristan'ın Elebuga bölgesinde. Buralardasektörel bazda yatırım teşvikleri var. B izdeki serbestbölgeler gibi, özel ekonomik bölgeler gibi müracaatettiğinizde size yer gösteriyorlar, onların sisteminebağlısınız, altyapı veriyorlar. Sektörel bazda yatırım teşvikbelgesi alırsaniz vergi teşviki var; bölgelere göre, bizdeki

Page 150: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

vergiden muafiyet, elektrik ve doğalgaz gibi enerjifaturalarında indirim gibi teşvikler var.

Ayrıca, hem Rusya Federasyonu teşvik kanununa görehem de bölgenin kendi mevzuat ve kanunlarına göre deayrıcalıklı teşvikler mevcut. En çok yatırım yapan ülkeler,Almanya, Avusturya, İngiltere, İsviçre, ABD'dir. Buülkeler Rusya'da çok ciddi yatırımlar yapıyorlar ve işlerinigenişletiyorlar. Hollanda'yı da unutmamak gerekir.

Eğer kriz olmasaydı, Rusya'da yatırım ortamı müsaitti.Mevzuat, gayri müsait gibi gözüküyor ve müsait olmasıamacıyla idari, mali, hukuki reformları devam ettirdikleriiçin iyiye doğru gidiyor. Rusya'da sorun, bürokrasidiryani işler bizdekinden çok ağır. Tabii bir de hiiHiönlenemeyen rüşvet konusu var. Bu sorunlar, yabancıyatırımcıyı, iş dünyasını sıkıyor. Bunları mümkün olduğukadar önlemeye gayret ediyorlar, inşallah gelecek yıllardaönlerlerse, yatırım ortamının müsait olduğunu daha darahat söyleyebilirim. Sizleri yormamak için, çok detaylıaraştırdığımız, uzmanlarımızın ve benim hazırladığımızRusya' da Yatırım Rehberi isimli kitabı alabilirsiniz. Oradabütün detaylar var.1999 yılında yürürlüğe giren Rusya Federasyonu YabancıYatırımlar Kanunu uyarınca yabancı sermaye mevzuatı,hem federal hem de yerel kanunlar çerçevesindedüzenlenmiştir. Yine bu kanuna göre yabancı yatırımlar,yerel yatırımlarla eş tutulmaktadır. Yabancı YatırımlarKanunu yabancı yatırımcılara şu hakları tanımaktadır:./ Haklarını savunmak için Rus mahkemelerine

başvurabilirler../ Arazi satın alabilir, mallarını başka bir kimseye

devredebilir ve özelleştirme ihalelerine katılabilirler../ Vergilerirıi ödedikten sonra, Rusya'daki kazançlarını

dışarı ya çıkarabi iirler../ Rusya'da yatırım yapmak amacıyla Rusya dışından

getirilen mal, elektronik belgeler ve başka şirketkayıtlarını Rusya dışına çıkarabilirler.

./ Herhangi bir nedenle yatırımları millileştirilirse, tümkayıpları için tazminat ödenir.

Mevzuat bizdeki gibidir, anonim şirket, limited şirket,ferdi şirket kurabilirsiniz. Orada mutlaka bir avukatınızve mutlaka bir mali müşaviriniz olacak. Eğer bunlarolmadan işin içine girdiyseniz, yanlış yaptınız demektir.O bakımdan, bir işe girmeden önce mutlaka yanınızahukukçunuzu, Rus avukatınızı, Rus mali müşavirinizialacaksınız ve onlarla birlikte hareket edeceksiniz, yanibir kişi değilsiniz, üç kişisiniz. Bunu hiçbir zamanunutmayın.

Anonim ve Limited Şirket kuruluşu için gerekli evraklarşunlardır:

./ Şirket Yönetim Kurulu Kararı (Rusya'da şirketinsahibi olacak şirket, Rusya Federasyonu'nda tamamıkendisine ait bir şirket kurma kararı almalıdır.

./ Sermaye tutan belli ise bu tutar kararda yer almalıdır.Genel müdür belli ise kararda isim ve pasaportnumarası yer almalıdır)

./ Kurucu şirketin banka referans mektubu

./ Ticaret sicil gazetesi (kurucu ortağın bilgileri)

./ Kurucu ortağın sanayi ve ticaret odasına kayıtlıolduğuna dair yazı

./ Şirket kuruluşu için vekaletname (şirketin kuruluşişlemlerini yapacak kişi adına düzenlenecek sınırlıvekaletname)

./ Kurucu şirketin vergi sicil numarası (ilgili yabancıülkenin vergi dairesinden alınacak yazı)

Rusya'da sertifikasyon ve aynı zamanda standardizasyondiye bir konu var. Bir malı diyelim Rusya içindeüretiyorsunuz, bunun için Rus kanunlarına göre mutlakaUygunluk Sertifikası 'na sahip olmanız gerekir. İhracatyaparsanız, Türkiye'de ürettiğiniz için GOST-R dediğimizUygunluk Belgesi'ni almanız gerekir. Bu çok önemlidir.Rusya'nın federal yapısı gereği vergi sistemi, federal veyerelolmak üzere iki düzeyde uygulanmaktadır. Bu yapıgöz önünde bulundurulduğunda, vergiler aşağıdaki şekildegruplanabilir:i) Rusya genelindeki tüm bölgelerde toplanan ve oranı

federal kanunlarca saptanmış vergiler.2) Rusya genelindeki tüm bölgelerde toplanan, ancak

oranı yerel yetkililer tarafından saptanan ve miktarıbölgeden bölgeye değişen vergiler.

3) Tanımı ve oranı yerel yetkililerce kararlaştırılmışve sadece belli bir bölgede toplanan vergiler.

Belli bir iş ya da kişinin ödeyeceği vergi bölgeden bölgeyedeğişiklik göstermektedir. Bu bölümde vergi sistemisadece genel hatlarıyla anlatılmakta, belirli bölgelere veözel vergilere değinilmemektedir.

Bir takvim yılı içerisinde Rusya'da toplam olarak 30günden fazla iş yapan ya da Rusya'da taşınmaz mallarıve taşıma araçları bulunan her şirket, Rus vergi idaresinekayıt yaptırmakla yükümlüdür.

Rusya'daki vergi sistemi de bizdeki sisteme çok benziyor.

VERGİ çEşİDİ ORAN (Moskova)

Gelir Vergisi (Kurumsal) %24

KDV % 18, % ıo, % O

Mal Vergisi % 2,2 (hisse sermayedeğeri bazında)

Üretim Vergisi Ürüne göre değişir

Hisse Senedi Vergisi % 0,2 ($3500'ı aşmamakkaydıyla)

Reklam Vergisi % 5 (reklam giderleribazında)

Basitleştirilmiş Vergi % 6 (gelir bazında) yada %15 (karbazında)

Gelir Vergisi (Bireysel) % l3 (yerleşik olanlar)ya da % 30 (yerleşikolmayanlar)

Bileşik Sosyal Vergi % 2 - % 35

Page 151: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Yukarıdakilere ek olarak, yabancıysanız, gelir transferedecekseniz, %30 stopaj ödüyorsunuz.Amerikan bankaları ve finans kuruluşlarının iflaslarıylabaşlayan mali küresel kriz, Rusya'yı da ciddi biçimdeetkilemiştir. Bunları şöyle özetleyebiliriz:./ Rusya'da kamunun dış borcu yok. Ancak özellikle

bankalar ve inşaat şirketleri başta olmak üzere özelsektörün dış borcu var.

./ Enerji ihraç eden Rusya ham petrolün 147 dolardan54 dolara inmesiyle döviz rezervlerinin erimesiniönlemek için rublenin değer kaybetmesine izin verdi.3 ay önce 23,5 ruble olan dolar kuru 27,5 rubleyeçıkarken % 17 değer kaybetti. Moskova borsası % 12düştü. Ekim ayında yabancılar Rusya'dan 50 milyardolar geri çekti .

./ 5 büyük bankanın lisansları iptal edildi.

./ Zorda olan birçok küçük bankanın büyük bankalarcasatın alınmasını teşvik ederek devlet, paniği önledi,mevduat sahiplerine güvence verdi.

./ Kriz reel sektörde etkisini göstermeye başladı.

./ İşsizlik %6 artarak, Ekim sonunda resmi işsiz sayısı4,6 milyona çıktı.

./ Ekim ayı itibariyle ortalama aylık gelir 16.400 rubleyani 600 dolar civarındadır.

./ Kredi ile finanse edilen büyük inşaat projeleri hızkesti. Türk inşaat şirketlerinde çalışan işçilerimizgeri dönüyor. Ama Türkiye, inşaat sektöründekikalite ve işi zamanında bitirmesiyle bir markayarattığı için yeniden rol alacaktır.

Rusya, federal bütçesinde öngörülen ihracat girdisiazalacağından kamu harcamalan kısıtlandı. Bundan dolayı,yatırımlar da kontrol altında kısıldı, tüketimharcamalarında kısıtlamalar var. Biz bundan bir dersçıkarmalıyız:ı. İhracatımızda mal satmakta sıkıntı çekebiliriz.2. Yatırım yapacaksak, belki şu sıralarda yapmamalıyız.3. Bu ortam ileride kalkacağı için hazır olmamız lazım.

Kriz sonrasında, Türk sanayi olarak Rusya'da neyapacağımı bilmeliyim. O bakımdan dersimizi çok iyiçalışmak için ciddi bir fırsat var ve şimdi onu çalışmalıyız.Bu dönemde Rusya'da şirket kurabilirsiniz, bir Rus şirketiolabilirsiniz, Türkiye'deki şirketinizin temsilciliğiniaçarsınız, Türkiye'deki şirketinizi temsil etmek üzeretemaslar yapabilirsiniz veya ofis açarsınız.

Rusya'da enflasyon çok önemli, yani paranın üzerindebir baskı var, bundan dolayı ithalatı pahalılaştırıyorlar.

2014 yılında Rusya'da Kış Olimpiyatları yapılacak.Devletin bunun için ayırmış olduğu bütçe, yaklaşık 14milyar dolar. 16 milyar dolar da yabancı sermayeningelmesi planlandığından, 30 milyar dolarlık bir yatırımortamı var: Altyapı, üstyapı, otel, motel, rezidans, alışverişmerkezleri, turistik tesisler vs. Ancak kriz nedeniyle 2008ve 2009 kayboldu, geriye 4 yıl kaldı yani projeler sıkıştı.Projeleri Avusturyalılara, Çinlilere, Korelilere veriyorlardı.Şimdi onlar çok sıkışınca, bize gün doğdu. Onlar sıkışıncaprojeleri gerçekleştiremeyecekler ama Başkan Putin, bu

işin teminatı altında olduğunu Guetamala'da beyan etti.Dolayısıyla şimdi Türk müteahhitlik sektörüne önemlibir fırsat doğdu. Dersi çalışmanın ötesinde temaslara dabaşlamalıyız. Ben yapıyorum, Müteahhitler Birliği 'ndenarkadaşlarımla tabii ki gidiyoruz, temaslar yapıyoruz,projelere talip oluyoruz, yani bu çalışmaların içindeyiz.

Tabii ki KOSGEB burada çok önemli ve biz KOSGEB' inson derece önemli rolünü Rusya'ya taşımaya çalışıyoruz.Rusya da KOSGEB benzeri, OPORA adında bir kuruluşoluşturdu. Biz KOSGEB örneğini oraya taşıdık, onlar daKOSGEB'i örnek alarak eşleştirme merkezi kurdular.Diğer taraftan küçük sanayi işletmelerini Rusya'dabölgeselolarak kuruyorlar. Söylemiş olduğum beş tanebüyük ekonomik bölge var. Bizim KOBİ'lerimizde,özellikle küçük işletmelerimizde tekstilde, konfeksiyondavs. atıl kapasitelerimiz var. Emek yoğun işlerdeki atılmakine parklarımızı oraya taşıyabiliriz. Ortam müsait,nerede yapılacağını da çok iyi biliyoruz. Buradatesislerimizi kapatalım demiyoruz kesinlikle fakat atılkalanları da ölmüş olan bir yatırım olarak değil, aktifolan bir bölgeye taşıyarak orada küçük tutunursak, ilerideo küçük, bir günün büyüğü olacak. Bunu kesinlikle ihmaletmememiz, çok önem vermemiz lazım. Rusya, çokihtiyacı olan ürünleri kendi üretmeye çalışıyor ama henüzbeceremiyor. Desteğirnizle büyürken biz de orada pozisyontutarız, bu sayede ileride Türkiye, Rusya'nın vazgeçilmezpartneri olur. Bugün de biraz öyle ama o gün tam anlarruylavazgeçilmez olmalı.

Sovyetler Birliği'nin 1991 'de dağılmasından sonra, RusyaFederasyonu'na geçişte, Konsey Türk-Rus ve Rus-Türkİş Konseyi adını almıştır. Türk-Rus İş Konseyi, 1991 'denberi iki ülke iş adamlarıru buluşturan 200'den fazla toplantıdüzenlemiş, ayrıca Rusya'nın önde gelen siyasetçi vedevlet adamlarını Türk iş dünyası ile bir araya getirmiştir.

İş Konseyi ortak toplantılarının yapıldığı tarihler ve yerlerişöyledir: 1992 - Antalya, 1993 - Soçi, 1994 - Antalya,1995 - St.Petersburg, 1996 - Antalya, 1997 - NijniNovgorod, 1999 - Antalya, 2000 - İstanbul, 200 i -Kazan, 2003 - İstanbul, 2005 - Antalya, 2007 - Moskova.

Türk-Rus İş Konseyi'nin Vizyonu: Türkiye ile RusyaFederasyonu arasındaki mevcut ekonomik ve ticariişbirliğini genişletmek ve derinleştirmek.

Misyonu: Türk ve Rus işadamlarını bir araya getirmek;ortaklıklar kurulmasını ve karşılıklı yatırımları teşviketmek; her iki ülkenin ekonomik potansiyelinideğerlendirmek amacıyla, karşılıklı olarak bölgeselziyaretlerde bulunmak; Türk ve Rus işadamlarınınkarşılaştıkları çeşitli güçlüklerin aşılmasına yardımcıolmak.

Konsey bölgesel faaliyetlerini şuralarda sürdürmektedir:Moskova, St. Petersburg, Kazan, Ufa, Krasnodar, KuzeyKafkasya, Yekaterinburg, Çelyabinsk, Nijni Novgorod,Novosibirsk, Perm.

Page 152: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bendeniz 1991 yılından bu yana Rusya ile temas halindeolan, ilk Rus turist uçağını Antalya'ya indirmiş birisiyim.İlk defa Rus üniversitelerinin öğrencilerini Antalya'yagetirmiş, adaptasyon ve oryantasyon programından sonratesislerimizde eğitmiş ve Rusya'ya. Kazakistarı'a, OrtaAsya'ya göndermiş bir kişiyim. Bu alanda daha birçokilkleri gerçekleştirdim. O bakımdan biliyorum ki, eğerbir kişiyi iyi eğitirsek, adapte edersek, oryante edersek,o hayatı boyunca bizim vazgeçilmez bir elçimiz olacaktır.Bu bakımdan elçilerimizin sayısını artırmak için bengayret ediyorum, sizler de mutlaka daha çok yapıyorsunuz.Bir DEİK, Türk-Rus İş Konseyi mensubu olmaktan onurduyuyorum. Ülke bana bu hizmetleri yapma fırsatı verdi.Değerli dostum Prof. Dr. Kabaalioğlu ile birlikteyiz,kendisi bizim Yakfın da Başkanı, birlikte bu işlerigötürüyoruz.

Prof. Dr. Haluk KabaalioğluKendisiyle Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi,Rusya'da Anayasa Mahkemesi üyeleri ve Rus hükümetinebağlı Yasama ve Mukayeseli Hukuk Enstitüsü ile birlikteRusya'da yatırımlar ve hukuk konusunda bir dizi toplantıyaptık. Nisan ayında bunu yeniden yapacağız. İlgilenenlerolursa, bunu şimdiden belirtmek isterim.

Küresel mali krizden söz edildi. Küresel mali kriz, Türkiyeve Türk sanayi konusunda Dr. Murat Üçer konuşacak.Kendisinin değerli bir iktisatçı olduğunu biliyorsunuzama aynı zamanda 2001 krizi konusunda da bir eseriyayınlanmış bulunuyor. O bakımdan, 200 i krizindenbugüne gelişmeleri değerlendirecek.

Dr. Murat ÜçerKoç Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Sunumurnda Türkiye'deki makro gelişmelereodaklanacağım. Öğretim üyeliği benim part-time yaptığımbir iş, asıl işim makro ekonomik gelişmeleri analiz etmek.Her gün değil belki ama piyasalara ve gündeme oldukçayakın çalışıyoruz. Sunumum da biraz bunu yansıtacak.Dilimin döndüğü kadar Türkiye' deki makro ekonomikgelişmeleri bir perspektife koymaya çalışacağım. Sanayiile ilgili birkaç gözlemimi paylaşacağım ve sonra damakro açıdan dönüm noktasında olduğumuzuvurgulayarak kapatacağım. Türkiye iki-üç yıldır makrodüzeyde bir gündem oluşturmakta zorlanıyor ama tabiibu arada hiçbir şey sabit durrnuyor, dünyada pek çokgelişme oluyor. Özellikle Eylül'den beri dışarıda olangelişmeler, bizi hakikaten çok etkiledi ve etkileyecektir.Bunun kaçınılmaz olduğunu, buradaki herkes biliyordurherhalde. Bu gelişmeler karşısında yapılabilecekleri,Türkiye'nin daha analitik bir şekilde, daha düzgün birlisanla tartışmaya başlaması lazım diye düşünüyorum.Meseleye bu açıdan bakıp sunumumu çok da iç açıcıolmayan bir-iki gözlemle bitireceğim.

Türkiye'nin makro ekonomik tarihini uzun uzunanlatmayacağım ama hatırlamamız lazım. Türkiye, makroekonomide son üç-beş yıldır çok iyi bir performansgösterdi ama bu performans bir müddettir tıkandı.Söylediğim gibi makro ekonomide gündem yaratmakta,önümüzdeki üç-beş yılı görmekte biraz zorlanıyoruz.İsterseniz geçmişi biraz anlayarak başlayalım;.

./ "Kayıp 1990'lar": Bildiğimiz gibi 1990'lar kronikbir makro istikrarsızlık dönemiydi. Bunun, özellikleborç dinamikleri açısından sürdürülerneyeceğianlaşıldı, 2001 'de dezenflasyon programı denendiama kötü yönetilen bir dezenflasyon programıtecrübesi yaşandı.

./ 2001: Program krizle sonuçlandı. Bana kalırsabirtakım dizayn meseleleri de vardı, belki Türkiye'ninkoşullarına çok uymayan bir programdı ama aslındaprogramın arkasında durulmadığı ve bazı risklerbaştan kontrol edilemediği için Türkiye 2001 Şubatkrizini yaşadı. Krizin ilk sürecinde, koalisyonhükümetinden kaynaklanan ciddi kredibilite sorunlarıvardı ve zaten neredeyse o koalisyon hükümetininsebep olduğu bir krizdi. Dolayısıyla, tekrar bir yenidünyanın oluşumunda aynı hükümetle yola devametmek zorlaşıyordu.

./ 2002: Hükümet değişimi oldu; biraz bocalama,sonrasında pragmatizm yaşandı. Piyasanın çoksevdiği tabiriyle meşhur AB ve IMF çapaları, builişkilerin kuvvetlenmesi, bu çapalara bir bağlılıkgösterilmesi ve bu sayede de kriz sonrasınormalleşmenin hız kazanmasını yaşadık.

./ 2003: Kredibilite konusunda biz bocalarkerı, tekparti hükümeti doğru sinyaller vermeye çalışırkenbirdenbire herkesle beraber bize de bir globallikiditedalgası vurdu. Bu çok olumlu bir dalgaydı. 2004'teortaya çıktı ki para çok bol dünyada ve gidecek yerarıyor. Biz de tabii doğru şeyler de yapmış bir ülkeolarak bundan nasibirnizi aldık. 2003 ve son krizekadar, belki 200Tnin son aylarına kadar aslındaTürkiye bunun faydasını fazlasıyla gördü.

./ 2006: Gündemimiz tıkandı, piyasalarda bir çalkantıoldu. Enflasyonun tıkanması, cari açık gibi konulardabocalamaya başladık. Biraz ağır bir tabir olacak amabana sorarsanız pek ne yapacağımızı bilmediğimizortaya çıktı. Biz makroda bocalarken, politik gündem200Tye tamamen egemen olmaya başladı vesonrasında global kriz baş gösterdi. 2008'de öncebir Mart ayında vurulduk, "bitti herhalde" dedilerama hiç de öyle olmadığı Eylül itibariyle ortaya çıktıve şu anda 100 yılda bir yaşanan cinsten bir globalmali krizin içindeyiz. Bu konuda herhalde artık hiçbirtereddüdümüz kalmadı. Belki mali sektör açıdansonuna gelindi ama reel sektör açısından, resesyonaçısından sonuna gelinmediği son derece açık, artıksüresini ve şiddetini tartışıyoruz.

Türkiye'nin bu olumlu süreçte ne yaptığına bir bakalım.Bu gördüğünüz grafikte aslında iki tane büyüme oranıyer alıyor. Noktalı çizgi, kişi başına gelir büyümesinigösteriyor. Son beş yılda aslında müthiş bir kişi başınabüyüme yaşandı, II. Dünya Savaşı 'ndan beri böyle birbüyüme yaşanmamıştı (ondan öncesini de zaten benbilmiyorum). Bu dönemde kişi başına büyüme oranı %6civarıdır. Bu büyümenin matematik önemini vurgulamakiçin, 12 yıl boyunca yılda %6 büyüdüğünüz zaman, kişibaşına gelir ikiye katlaruyor, yani i0.000 dolarlabaşlıyorsunuz, her yıl %6 büyürseniz 20.000 dolarlık birülke oluyorsunuz. (Şekil i)

Page 153: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Yakın tarihin en güçlü büyümesiBüyüme

(5-yyllyk hareketli ortalama, %)

·1

1\ r-. /'\ J \/\ I:' ,\ i V \/\ r\_r-, r'.:

", \ / V V \ /"

" \ L .' ..'. - -.\ f..'"

" \_/ , '" <:«:

,

-- GSYYH 8 ÜYUrrıeSi

~ ~ ~ ·KiPi bal>Yrıa GSYYH -·2

.J1975 1911 1979 H.i 1983 1985 1987 1989 1991 1991 1995 19U 1999 2001 2003 2005 2001

Muhteşem bir oran, dolayısıyla bu dönemi iyi anlamak,kafamızda iyi oturtmak çok önemli, Niye böyle oldu?Bunun yanında enflasyonu da düşürdük ve 30 yıl öncesine,1970'lere (iyi anlamda) geri döndük, Biliyorsunuz,Türkiye'de enflasyon şoklara maruz kaldıktan sonra herseferinde bir seviye atladı; bir şok oldu 40'a atladık, birşok oldu 60'a atladık, bir şok oldu 80'e atladık ve birazzorlansak da sonunda O/OlO'ların altına çektik, şimdioralarda bocalıyoruz. Fakat bu, Türkiye için enflasyonbir sorun hiiHi demek - düşük tek hane gerekiyor.(Şekil 2)

Enflasyonda 30 yıl öncesineEnflasyon(yyIlYk. %)

160ı-------------------~

K8G 74 Ey! 79 Tem 84 May 89 Mar 94 Oca 99 Kas 03 Ey! 08

Sonuç itibariyle ama bu büyüme performansı sırasındaenflasyonun da düştüğünü gördük. Aslında bu çokenteresan bir şey, çünkü biz büyüme ve enflasyon arasındabir tradeoff var diye bakarız ama Türkiye bu son beş yılçok şanslıydı, büyüme korkunç bir düzeyde giderkenenflasyon düşüyordu. Peki, bu nasıloldu? Aşağıdaki gibibasit diyagramatik bir analizi faydalı buluyorum. Bir şeyiaçıklamak için, 4-5 tane değişik alana dokunmak lazım.Başladığımız bu önemli dönüşümün, başlangıç koşullarıneydi? Ortamımız neydi? Hangi politikaları uyguladık?Hangi sonuçlar doğdu? (Şekil 3)

Başarı hikayemizin özü ...

OrtamlŞoklar

Bol globallikidite; gilçlilglobal büyüme; gelişmekte

olan piyasaların olgunlaşması

J-

Olumlu gelişmelerDüşük enflasyon; güçlü

büyüme; verimlilikartışı; bo~SYIHorarunda gerileme;doğruden yaunmJar

Başlangıç Koşuüan

Krizden çıkış, değişim

için uygun zemin:tıkanan koalisyonhükümetlerinden

pragmatik tek partihükümetine geçiş; iyi

kredilendirilmiş bir ıMFprogramı; daha güçlübankalar; serbest kur

rejimi

Olumsuz gelişmeler

Cari açık: ketıleşanişsizlik

Politikalar

Borcun sürdürülebilirliğine

odaklanan sıkı bir mali politika,

özeııeştirmele ... hız verme i

Krizden çıktığımız için Türkiye, çok farklı bir ortamdaydı.Kaybedecek fazla bir şeyimiz kalmamıştı, dolayısıylabence kriz sonrasında bir uzlaşma ortamı vardı. Bu aradason derece pragmatik bir tek parti hükümeti vardı. 2001krizinden sonra, yaptığımız bazı "mekanik hatalar": dadüzelttik. Mesela sabit kur rejiminden çıktık; 2001 krizindebankalarımız ın çok kritik bir roloynadığı ortaya çıktı,onu düzelttik. Kısacacı, olumlu bir "başlangıç koşullar"setiyle yola çıktık. Bu arada -- bence en önemlisi bu --global tarafta dünyada beş yıl kadar muhteşem bir ortamyaşadık. Hem likidite, hem ticaretin büyümesi, hemfinansal entegrasyon gibi açılardan çok hoş bir tecrübeyaşadı dünya. Aslında şu anda da onun faturası geldi,yavaş yavaş ödeyeceğiz ama bu arada global likidite,Türkiye'ye çok yardımcı oldu. Son olarak, bu esnadabirtakım ekonomi politikası kararları alındı, bu açıdanhükümetimize çok kredi vermek lazım. 2002-2003 'tebaştan görüldü ki, bu iş mali uyum olmadan olmaz, malitarafta belli bir irade gösterildi ve böylece hikayemiziripolitika ayağı da tamamlanmış oldu. Bunun sonunda bazıolumlu, bazı olumsuz gelişmeler yaşadık. Düşük enflasyonve büyümeden biraz önce bahsettim. Borcumuz büyükoranda azaldı. Doğrudan yabancı yatırımımız arttı. Amamaalesef bu arada cari açığımız da kontrolden çıktı.

Çok konuştuğumuz ve çoğunuzun da benim kadar bildiğibir husus daha var. Türkiye'nin kendini dış dünyaya enyakından ilişkilendirdiği kanal, aslında bu finans kanalıdır.Bir ton iş yaptık, bence Türkiye'de güzel şeyler oldu.Bunda benim hiçbir tereddüdüm yok, sanal filan da değil,çünkü enflasyon gerçekten düştü, önemli bir büyümekaydedildi. Sonuçta iyi bir performans gösterildi, veherkes bundan yarar gördü.

Bunun arkasında aslında çok ciddi bir likiditepompalanması mevcuttu. Aşağıdaki grafikte, büyüme vecari açık ilişkisini görüyorsunuz. Solda, 1990-1999arasında Türkiye'nin büyümesi ve cari açığı, sağ taraftaysason üç yılın büyümesi ve cari açığı yer alıyor. Cari açıkdemek, finansman bulmanız demek, finansmanbulduğunuz müddetçe cari açık verebilirsirıiz. O fınansmangeldikçe de siz oyuna devam edersiniz, yatırımlarınızıyaparsıruz, iç tasarruflanruz yetme se de bunu dış tasarruflaya da sermaye hareketleriyle tamamlar ve yola devamedersiniz. Türkiye'de son dönemde olan, bu resimdegörülen durumdur. Türkiye 1990'lı yıllarca ortalama

Page 154: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

olarak kabaca %4 gibi bir oranda büyümüş ama cari açık,çok enteresan bir şeklide % l ' in altında. Öte yanda buson dönemde çok bariz bir şey var. Tabii bunun içindeenerji faturamızın biraz artması da var ama o milli gelireoranla çok büyük değiL. Aslında burada, cari açığı açarakenteresan bir şekilde çok hızlı büyüdüğümüz bir resimgörüyoruz. (Şekil 4)

Yüksek büyüme dış tasarruf gerektiriyorBüyüme ve Cari Aççk

o Büyüme (yyılyk, %)

.C<ri Açyk (GSYIH'yaor3"l ol 3'" ak)

Aşağıdaki grafik, bunun başka bir ifadesidir. Buradasermaye akımlarını ve büyümemizi görüyorsunuz. Bugrafikte ortalama almadım, 1988-2006 arası verileriolduğu gibi koydum. Biraz önce söylediğim gibi, cariaçık veren bir ülke, sermaye akımlarını ülkeye getirmekve onunla finanse etmek zorundadır. Arada aslında ciddibir korelasyon var. En azından bana öyle gözüküyor, aynıfikirde olduğunuzu düşünüyorum. Türkiye büyüdüğüdönemlerde sermaye akımları gayet kuvvetli seyrediyor,büyüyemediği dönemlerde, sermaye akımlarının geridöndüğünü, dış sermayenin bulunamadığını görüyoruz.Türkiye'nin önümüzdeki dönemlerine baktığımız zaman,örneğin 2009'u kafamızda senaryo olarak koymayaçalıştığımız zaman, bu ilişki inanılmaz önemli. (Şekil 5)

Sermaye akımları ile büyüme çok yakın ilişkiliBoyome ve Sernıaye Akçmtarç

1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

Belki gazetelerde bir sürü yorumcuyu okuyorsunuz, dışfinansman açığı deniyor. Bu, aslında Türkiye'nin hersene ödeyeceği, çevirmek zorunda olduğu borcudur. Oyıla düşen borcun ötesinde bir de Türkiye'nin cari açığıvar. Cari açık vereceksiniz ki çok büyük bir daralmayaşamadan yolunuza devam edebilesiniz. Cari açık,sermayenin taze olarak bulunması demektir. Dolayısıyla

siz, borcunuzu döndürmenin ötesinde, taze finansmanyani borç veya doğrudan yabancı sermaye bulmakzorundasınız. Bu globalortama girerken, bunun ne kadarzor olacağını, ne kadar çetrefilli olacağını herhalde benimkadar sizler de tahmin ediyorsunuz. Mesela şu anda, reelsektörümüzün uzun vadeli ve önümüzdeki 12 ayda vadesidolan 25 milyar dolar kadar bir borcu gözüküyor. Kısavadeli borç kredileri yok bunun içinde. Bunun üstüne birde bankaları koyarsanız, 40 milyar dolar gibi bir borçyapıyor. Bunlar hiç korkutucu rakamlar değildi. Geçmişte20 milyar daha borç alıp, bu rakamı 40 milyar dolaraçıkardık ve yolumuza devam ettik ama şu ortamdamaalesef bu durum o kadar kolay gözükmüyor ve Türkiyede bütün ekonomi tartışmalarına bu açılardan bakmakzorundayız. Yani biz kendimiz ne yapabiliriz, hangipaketleri ortaya koyanz diye düşünürken bizim aslındabir kaynak sorunumuz olduğu unutulmamalı. Bizim dışkaynak sorunumuzun çözülmesi lazım, aksi takdirdekendi kendimizi kandırmış oluruz.

Sanayi ile ilgili bir iki gözlemimi paylaşmak istiyorum.Bu süreçte ilginç bir şeyoldu ve sanayi reelolarak - milligelire oran anlamında söylüyorum - kendini savundu.Başka bir deyişle, reelolarak sanayinin milli gelirdekioranına baktığınız zaman, 26'nın üzerinde bir rasyonun1998 yılından beri yani 10 yıldır korunduğunugörüyorsunuz. Ama nominal olarak baktığınız zamanyani bu işe görece fiyatları kattığınız zaman, sanayininmilli gelirdeki oranı, birdenbire düşmeye başlıyor. Yine27'lerden başlıyorsunuz ama son dönemde 20'lerin altınakadar düşüyorsunuz. Reelolarak, miktar olarak, sanayitarafından aynı şeyler koyulabilmiş ve milli gelire oranımızkorunabilmiş ama ne yazık ki bizim ülkemizde fiyathadleri sanayinin aleyhine gelişmiş çünkü sanayi, tanımıgereği ticarete konu olan mallar üretiyor. Siz çıkıyorsunuzortaya ve sizin performansınızı dünya ölçüyor, servisöyle değiL. Tabii ki inşaat sektörü gidiyor Rusya'da birtakım yatırımlar yapıyor, o ayrı ama bugün berberdenlokantaya, içerdeki eğitim ve sağlık hizmetlerine kadarbunlar lokal fenomenler, bunlara rekabet sonradan geliyor.Asıl rekabeti hisseden tabii ki sanayi malları. Uzun lafınkısası, bu rekabet dünyada o kadar arttı ki sanayinin hiçbirfiyat avantajı kalmadı. Bu arada Türkiye bir patlamadayaşadığı için, büyümede çok ciddi bir atılım yaptığı için,bunu da hizmetler sektörü kanalıyla gerçekleştirdiği için,ticaret hadleri ya da iç fiyat hadleri sanayinin aleyhinedöndü. Siz aslında burada üretirken, kullandığınızhizmetler çok ciddi bir fiyat artışı gösterirken sanayi,dünyadaki rekabet yüzünden, baskı yüzünden bufiyatlamayı yapamadı çünkü eğer siz daha yüksek fiyatverirseniz ithalat yapılır, zaten ihracatçıysanız o dünyafiyatları vektöründe sizin de malınızı sunmanız gerekir.(Şekil 6)

Page 155: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Sanayi reelolarak: küçülmedi, ama fiyatlar sanayi"lpvhinp opli~ti

Sanayı Drettrnmm GSYIH '(çındekı Payy

28

~ ---,~~,

, ... --<, ...

......... _--_ - - Ca-i fıyatlao ile

--Reel fıyatı...ile

27

26

2S

24

23

22

21

20

19

181998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007

Bu önemli bir nokta çünkü buradan reformlara geleceğim.Türkiye aslında kendini kandırmamalı, Türkiye 'nindeğiştirebileceği bazı şeyler var ama değiştiremeyeceğişeyler de var. Ticarete konu olan malların fiyatı dediğimizşey, aslında birkaç bileşenden oluşuyor.

Fiyat = Ücretler + Ücret dışı maliyetler + Verimlilik

Globalleşme etkisi sanayi mallarında en yüksek, çünküfiyatınızı belirleyen ücretler var, ücret dışı maliyetler varve verimliliğiniz var. Ücretleri biz kontrol edemiyoruzçünkü dünya, "şu mal grubunda fiyat budur" diyor biranlamda. Siz aslında bu fiyatlarda o malı sunabiliyorsanızne ala, eğer sunamıyorsanız, o mal grubundan çıkmanızgerek. Eğer sizin ücretiniz yüksekse, zaten otomatikmanbelli mal gruplarından dışarı atılıyorsunuz. Enformallikle,kayıt dışılıkla birtakım şeyleri çözmeye çalışıyoruz amao da tabii başka türlü verimsizlikler, sıkıntılar yaratıyor.Dolayısıyla bu, çözüm olarak görülmemeli, hattaçözülmesi gereken bir sorun olarak görülmelidir. Mallarve hangi malları ihraç edebileceğiniz belli olduğu içinfiyat vektörü çok değiştirilemiyor. Kurla oynayabilirsiniz,o da bazen ekonomi tartışmalarında gündeme geliyor.Ama Türkiye'nin yaptığı tercihler 15-20 yıldır çok açık.Türkiye fınansal olarak entegre bir ülke. Böyle bir dünyadahem faizi, hem kuru kontrol etmeniz mümkün değiL.Türkiye zaten kuru kontrol etmeye yönelik bir istikrarprogramını başarısızlıkla sonuçlandırdıktan sonra tekrardönüp kuru yönlendirmeye çalışamaz. Finansalentegrasyonu da çok güçlü bir ülke olduğu için, kurunşu anda Türkiye'nin koşullarında realist olması, piyasalartarafından belirlenmesi lazım. Tabii ki birtakım ufakayarlamalarla, Merkez Bankası 'nın rezervlerbiriktirmesiyle vs. kur bir miktar oynayabilir ama ancakmarjinaloynayabilir, yani seküler, kalın çizgiyideğiştiremez.

Ücret dışı maliyetlerde de mesela enerji ve ara malı ithalediyoruz; onları da pek kontrol edemiyoruz. Kısacasıücretlerde ve ücret dışı maliyetlerde fazla bir manevraalanımız yok. Ekonomi tartışmalarında bazen bunukaçırıyoruz gibi geliyor bana, o yüzden vurgulamakistedim.

Bizim burada tek değiştirebileceğimiz şey, aslındaverimlilik ama maalesef verimlilik de öyle her gün

tartışabileceğimiz, köşelerden birbirimizesataşabileceğimiz bir konu değiL. Çok zor bir konu.Verimlilik artışı dediğiniz zaman herkes bir susuyor,aslında bizim verimlilik odaklı bir büyüme stratejisibelirlememiz lazım. Bu; teşvikler demek değil, malidisiplinden feragat etmek demek de değiL. Bu, entelektüelolarak çok daha zor bir şey bence.

Türkiye' nin öncelikle verimli iik odaklı büyümestratejisinin ne olduğunu tartışması lazım. Buna yönelikaltyapı reformlarını, yapısal refoımları geliştirmesi lazımama ne yazık ki şu andaki tartışmaların yönü bu değiL.Verimlilik dediğimiz şeyin de aslında iki bileşeni var:Faktör verimliliği, sermaye verimliliği. Birine ya dahafazla makine verirsiniz, daha fazla alet verirsiniz (sermayeverimliliği buna diyoruz) ya da o insanı başka parametrelerideğiştirerek daha verimli çalışması temin edersiniz;inovasyon yaparsınız. Bu ikinci husus, faktör verimliliğinegiriyor ve Türkiye'nin şu anda faktör verimliliği ağırlıklıbir büyüme ortamına geçmesi lazım. Bizim tartışmaortamımız maalesef bu yönde gitmiyor. Tam tersi, malidisiplinden taviz, belli sektörlere destek ve bütçe yoluylabelli açılımlar şeklinde, istihdam fonunun kaynaklarınıkullanıp başka yerlere kaynak yaratmak tarzında gelişiyor.Bunların hepsini yapılmaması gerekenler olarak kategorizeedecek kadar bu konuda uzman değilim ama ana problemiçözmeniz lazım. Burada iki tane ana problem var: Dışfınansman ihtiyacınız var, "başkasının parasıyla" büyüyenbir ülkesiniz, bunun bilincinde olmanız gerek; iktisattartışma alanınızın verimliliğe kayması lazım, "birtakımstandart mali politikaları kullanıp da şu büyürneyi birazcanlandıralım" düzeyinden daha üst bir düzeye atlamasılazım tartışmaların.

Dönüm noktasındayız. "Dünya 100 yılda bir yaşanancinsten bir krizde" deniyor. Bunu ben söylemedim, AlanGreenspan söyledi. Hakikaten artık herhalde hepimizbunun fakındayız. 1930'lar paraleli kuruluyorsa, 100yılda bir yaşıyoruzdur. İyi haber, mali ve parasalolarakçok aktif bir Merkez Bankacılığı ve ekonomi politikasıuygulaması görüyoruz ama bu kadar fınansal entegrasyoniçerisinde bu tarz bir kriz hiç yaşanmadı. O yüzden iyihaber ve kötü haber, burada da geçerli. Bilmiyoruz,bakıyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Umudumuz finansalkriz anlamında en kötünün artık geride kaldığı, bundansonra artık reel sektörün etkileneceği ve oradan dönüpbanka bilançolarının vurulabileceği yönünde. İnşallahöyledir. Bu bile iyi senaryo oldu bakın, inşallah diyorum.

Global ve politik ortam artık çok değişti. Bencegloballeşme, bizim kontrol edebileceğimiz parametrelerinçok azalması anlamına geliyor. Bunun bilincinde hareketetmemiz lazım. III. Dünya Savaşı çıkrnazsa, bu finansalgloballeşme sürecinin tekrar bir noktada ayağa kalkacağınıdüşünmek bence en doğru yaklaşım. Benden öneekikonuşmada değinildiği gibi hakikaten Rusya'ya yönelikiki sene sonrası için planların yapılması lazım çünkübence benzer ticaret hadlerine tekrar ulaşılacak ama iki-üç sene çok acı çekeceğiz. Dolayısıyla eğer globalleşmedebüyük bir sekte olmazsa ilk dalga gibi - ki o ı. DünyaSavaşı ile sonuçlanmıştı - öyle tuhaf bir jeopolitik krizkarşısında değilsek, globalleşme geri dönecek.

Page 156: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bu nedenle hesabımızı, kitabımızı ona göre yapmamızlazım

Globalleşmede kontrol edebildiğimiz parametreler buanlamda çok sınırlı. Ücret ve ücret dışı maliyetleri artıkkontrol edemeyeceğimizi anlamamız ve insanımızı onagöre yetiştirmemiz teknolojiyle donatmamız lazım.Aslında çok basit ve hepimizin bildiği bir şeyama niyehaHl bunları tartışmıyoruz veya bu gündemeyoğunlaşmıyoruz, ben anlamış değilim. Burada çok büyükrisk var aslında çünkü bu aralar eğer doğru gündemioluşturmazsak, ben ciddi bir risk olarak 1990' laradönebileceğimizi düşünüyorum. Şu sıralar Türkiye, acelebir şekilde büyümenin desteklenmesine odaklanmışdurumda. Bu çok anlaşılabilir bir şeyama bunu aceleyle,doğru politikalardan saparak, doğru şeyleri tartışmadanyaparsanız, çok karamsar olmak istemiyorum ama bencegeleceğimiz nokta yine 1990' lar tarzında kronik bir makroistikrarsızlık durumudur.

Son olarak naçizane önerilerime geçmek istiyorum.Aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadar gündemi yakındantakip etmeye çalışıyorum. Bu tartışmalardan hareketleönceliklerimizin olmazsa olmazlarının ve hareketalanlarımızın nerelerde olduğunu saptamamız gerek. Artıkbir döviz, faiz ve para politikası konusunda Türkiye'ninne yapmaya çalıştığının, tercihlerinin çok açık konmasılazım. Bizim hareket alanlarımızın da çok iyi anlaşılmasılazım. Ücretleri, fiyatları değiştiremiyorsak ama verimliliğideğiştirebiliyorsak, demek ki oraya bakacağız anlamındasöylüyorum. İktisat tartışmalarımızda popülizm ağırbasıyor. Ben şahsen gündemi takip etmeye çalışan biriolarak, rahatsız oluyorum. Bu tartışmaların çoğu bilimselanalizden yoksun. Hepimizin kulağına çok hoş gelenşeyler söyleniyor. Türkiye sanayisini öne çıkarmalı, dahafazla üretmeli gibi şeyler duyuyoruz. Bunların hepsi çokgüzel de analitik değil, liste. Dolayısıyla Türkiye'nin listeyapmaktan analiz yapmaya geçmesi lazım diyedüşünüyorum.

14 senerni Washinton De' de harcadığım için, itiraf edeyimbenim formasyonum biraz Ortodoks ama önceliklerimizvar derken kendi açırndan önceliklerin nerede olmasıgerektiği konusunda birkaç gözlemimi paylaşmakistiyorum. Mesela bence dezenflasyonun ve mali disiplinindevamı, çok önemli. Türkiye'nin global entegrasyondanda geriye dönmemesi, aynı yolda devam etmesi lazımçünkü tehlikeli bir yolculuğa çıkmış vaziyetteyiz, heryöne sapabiliriz ama dezenflasyon ana hedefimiz olmalı,mali disiplinden taviz vermemeliyiz ve Türkiye globalentegrasyon yolunda ilerlemeli. Şu anda toplum olarak,iktisat tartışmaya çalışan insanlar olarak bunda uzlaştıkmı, ben çok emin değilim. Örneğin, Türkiye'de reel faizinçok yüksek olmasını ben enflasyona bağlıyorum. Reelfaiz çok yüksek olduğu için, enflasyon yüksek olduğuiçin, paramıza hala güven olmadığı için reel faizin yüksekolduğunu düşünüyorum. Reel faizin kesinlikle MerkezBakası tarafından yönlendirilen bir kasıtlı kötü politikaolmadığını, bunun mantık dışı olduğunu düşünüyorum.

Türkiye açık bir ekonomi ve bunun faydasını çok gördü.Ben kendimi Türkiye sanayisinin kapasitesini

değerlendirmek için yetkin görmüyorum ama benceTürkiye hala çok büyük bir güç ve bu gücü aslında açıklığaborçlu. Açık bir ekonomi ama kötü yönetilen bir ekonomi.Burada bir iyi haber, bir de kötü haber var. Açıklığınverdiği o güç, bence bugün Türkiye'de hissediliyor vebundan geri dönülmemeli. Ama Türkiye'nin hakikatenbir yönetim sorunu var ve ciddi ölçüde de devam ediyor.Mali disiplin beni çok korkutuyor şu anda, "Neden olmasıncanım, milli gelirin %1 'i, %2'si nedir ki? Biraz yolyapalım, baraj yapalım da şu insanların cebi dolsun,"tarzı bir durum var. Bu, yaklaşım olarak çok iyiyönetirseniz sorun değil ama ben çok iyi yönetileceğinehiç inanmıyorum çünkü Türkiye'deki mali politikanınyapılış tarzı bence yeteri kadar kurumsallaşmadı.Kurumsallaşmadığı için de ipin ucu hemen kaçacaktır.Kaçtığı zaman da, dediğim gibi 1990'lar tarzında birriskle karşı karşıya kalacağız.

Dış kaynağın kalıcı olarak çekilmesi lazım. Bu arada bizIMF programına muhtacız. Bu paket tartışmaları banaçok anlamsız geliyor, çünkü paket birbirimizden birtakımtransferleri ilgilendiriyor. Siz bana biraz kaynakaktarırsınız, ben büyümeye çalışınm, döndürürüm vekendi işçimi istihdam ederim. Ama sonuçta Türkiye'ninakım sorunu var, stok sorunu yok. Akım sorunundankastım, başta belirttiğim gibi dış finansman kaynaklarınadayanması. Türkiye'nin bu akım sorununu, akıllıpolitikalarla bir an önce çözmesi lazım. Bana sorarsanız,Türkiye'nin IMF'siz gitmek konusunda hiçbir şansı yokçünkü dış finansman rakamları IMF'siz toplanamıyor,dengelenemiyor. Aynı bir şirket finansmanı gibi, ödemenizgereken borcu şirket kaynaklarından ödeyemiyorsanız,dışarıdan kaynak sağlamanız lazım. Hayal kurmayalım.İngilizce tabirle, proactive, yani önceden davranmakgerekiyor. Ama hiç öyle bir tutum yok.

Son bir gözlemle konuşmamı bitirrnek istiyorum. Şu andaiki paralel şey var. Bir paket tartışması var, bu paketiniçeriğine baktığınızda IMF programının bütünlüğüylehiçbir alakası yok çünkü çok dağınık bir paket ve malitarafı bozacak bir paket. Öbür taraftan da bir IMF programıkonuşması var. Bir defa bu iki lisanın birleşmesi lazım.Türkiye 'nin kırılganlıklarına odaklanması lazım,büyümeye değil çünkü bu ortamda eğer büyümeyeodaklanan bir politika oluşturmaya çalışırsak, hepimizbunun maliyetini daha büyük bir şekilde ve çok ciddibiçimde görürüz diye düşünüyorum.

Kriz fırsat olabilir mi yoksa 1990'lara geri mi dönmekistiyoruz? Bence buna karar verilmesi lazım. Tabii ki krizfırsat olamaz ama şu anlamda, paralar kaçacak oradanburadan ve herkes bize gelecek gibi bir durum olamaz.Biliyoruz ki kriz hakikaten kötü, iki seneyi kaybettik,bari üçüncü yıla hazırlanalım anlamında kriz fırsat olabilir."6 ay sonra bütün paralar Dubai üzerinden bize gelecek"gibi bir şey beklememek lazım. 1990'lara geri dönmekmi istiyoruz? Biz de naçizane yazdık, çizdik. 1990'larçok kötü günlerdi, mali disiplin kaybolmuştu, hepimizbunun bedeli ödedik. 90'lara geri dönmememiz lazım.Bunun için de ekonomik gündemimizi iyileştirmemizlazım.

Page 157: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Prof. Dr. Haluk KabaalioğluTabii bu fırsatlar çerçevesinde önemli bir konu, Çin. Çoköncelerden Çin'in çok büyük bir rol oynayacağını görendeğerli arkadaşımız Yavuz Onay, DEİK Türk-Çin İşKonseyi Başkanı. Shangai' da Fudan Üniversitesi 'ndeeğitimi yapmış. Fudan Üniversitesi, hakikaten Çin' inönemli eğitim kuruluşlarından biri ve geçtiğimiz haftaBrüksel'de Avrupa Birliği etüdleri konusunda en önemliçalışmaları yapan üniversite olarak FudanÜniversitesi 'nden Profesör Binglen'e Jean Monet ödülünüverdiler. Bizim de bu üniversiteyle işbirliğimiz var. ŞimdiSayın Yavuz Onay Bey, Çin ile ilgili değerlendirmelerinisunacaklar.

Yavuz OnayDEiK Türk-Çin iş Konseyi Asbaşkanı

Bilindiği gibi Çin, bazı yatırımcılara, ticaret adamlarınagöre dünya için belli bir tehdit oluşturan bir insan topluluğuolarak görülüyor ama bunu algılamak lazım. Çin hangiülkelere göre tehdit oluşturuyor, hangi ülkelere göre debir fırsat oluşturuyor? Türkiye gibi ithalata endeksliülkeler için veya hammadde işleme yoksunu ülkeler içinki Türkiye bunlardan bir tanesi, Çin bir fırsat gibigörülüyor, çünkü Türkiye'de üretime yönelik sanayininithal etmiş olduğu malların %90'1 genelde Çin malı. Buithalatlara katma değer uygulanarak, bir kısmı iç piyasadasatılıyor, bir kısmı da ihracat olarak yurtdışına çıkıyor.Bir sürü arkadaşımız bunu eleştiriyor ve Çin ile Türkiyearasında ticaret açığı olduğunu söylüyor. Tabii ki var veolması da gerekir çünkü biz hammadde işleme yoksunubir ülkeyiz. Eğer ithalatımız artıyorsa, bakıldığındaihracatımız da artıyor. Eğer ihracatımız düşüyor ve bunarağmen ithalatımız artıyorsa bir sorun var demektir. Ozaman Ankara'daki dostlarım ın yaptığı hesaplar doğruoluyor, iki ülke arasında gerçekten ticari açık, mantıksalaçıdan onların dediğine uyuyor.

KOBİ'ler daha iyi bilirler, tekstilde kullandığımız mallarınipI ikleri, kumaşları, düğmeleri, fermuarları Çin' dengeliyor, burada monte ediliyor, iç piyasaya satılıyor.Elektronikte de bu böyle. Çin, dünyada üretimin fabrikasıdurumunda ve dünyadan hammadde çektiği gibi bunlarıyarı mamul haline getirip yine dünyaya satan bir ülkedir.Tabii bunu yaparken kalite konusunda problemler yaşıyor.Burada Türkiye'ye kalitesiz malı sokanlar aslında Çinlilerdeğil bizim kendi ithalatçılarımız çünkü yatırmış olduklarıparayı en kısa zamanda mala çevirmek için ucuz malaihtiyacı var. Ucuz mal, Türkiye gibi bir ülkede, özellikledoğu kesimlerde, alım gücü düşük olan yerlerde hemenelden çıkarılabiliyor.

Peki, bunun Türkiye'ye ne gibi bir faydası var. Sosyalaçıdan faydası var, çünkü Türkiye batıdan ibaret değil,doğusu da var ve Türkiye'nin doğusu gerçekten ekonomikolarak çok vahim durumda. Oradaki insanların çoğuasgari ücreti n altında geçinmeye çalışıyorlar. Siz buinsanlara marka giydiremezsiniz. Bu insanların temelihtiyaçlarını karşılamalısınız ki büyük şehirlere göçetmesinler, büyük şehirdeki insanları rahatsız etmesinler,sokakta bir teröre, bir anarşiye yol açmasınlar. Eğer büyükşehirlerde bir sosyal bunalım varsa, nedeni siyasiden çokekonomiktir. Tabii bunun arkasında onların kendilerine

göre ulusal sorun gibi, azınlık sorunu gibi şeylergösterilebilir ama asıl nedeni ekonomiktir, çünkü alımgücü yoktur, ihtiyacını karşılayamıyordur. Ankara, İzmir,İstanbul, Adana gibi yerlere gidip iş bulamadığı zamanda geçimini sağlayabilmek için çanta çalma, insan kaçırmagibi şeyler yaparlar. Çin'den ithal edilen bu ucuz mallar,bu tip sosyal sorunları bir şekilde önlemiş oluyor çünkübunların esas merkezi Tahtakale'den Doğu'ya gidenmallardır.

Turgut Bey, benim çok değerli dostum. O Rusya'nınbaşında ben 1998'den beri Çin İş Konseyi Başkanlığı veaynı zamanda Tayvan İş Konseyi Başkanlığı'nıyapıyorum. 1978'de Çin ile ilişkilere başladım, 1983'teÇin'e gittim 1986'da Fudan Üniversitesi'nde klasik Çinedebiyatı ve klasik Çin ekonomi tarihi üzerine yükseklisans yaptım. Sonra da şansım yaver gitti ve üniversitehocalığına gelecekken rahmetli Yusuf Özal yolumuçevirerek "Gel bizde kal" dedi ve altı aylık bir memurlukyaptım. 1987'nin başlarında Çolakoğlu Grubu Çin'de birbüro açma isteğinde bulununca, bende rahmetli YusufÖzal'a "Böyle bir fırsat var nasıl hareket edeyim?" diyesordum. O da "Burada kalıp açlıktan öleceğine git oradahayatını yaşa," dedi. Ben de gerçekten dediğini yaptımve büyük faydasını gördüm.

Bunları niye anlatıyorum? Bizim insanlarımız her zamanÇin ile nasıl iş yapılır, ne yapılır gibi bir sürü sorunlarlakarşılaşıyor ve her yerde insanlar bir şeyler anlatıyor. Birveya iki defa gidenler çok anlatıyor, ömrünü oradageçirenler de genelde hiçbir şey anlatmıyor. Sorular aynı,cevaplar aynı, çok az gidenler çok fazla şeyanlattığı içinbiz de artık anlatmaktan çekiniyoruz çünkü bazen "Acababiz mi bir şey bilmiyoruz?" diyoruz çünkü onların anlattığışeyler bizim bilmediğimiz, bize yabancı şeyler gibi geliyor.

Çin'de iş yapmanın yollarından bir tanesi, Çin mantığınıanaliz etmektir. Çin mantığını çözdüğürıüz zaman bu işiçok rahat yapabilirsiniz. Örneğin, hani bizde aklın vemantığı durduğu yerde askerlik başlar derler ya, aslındaaskerlik başlamaz, ÇinIilik başlar, çünkü Çin'e giripsistemle haşır neşir olduğunuz zaman bütünmantıksızlıkları öğrenirsiniz. Turgut Bey, Rusya'dakiyapılanma sistemini anlattı. Sistem aynı ama Çin 'in tekfarkı bunların hepsinin pazarlığa tabii olmasıdır. Birfabrika kuracaksınız, pazar araştırması yapmışsınız vedevletle pazarlığa giriyorsunuz. "Bunu kuracağım, neyapmam lazım?" dediğinizde devlet minimum ımilyondolar sermaye gerektiğini söyleyecek. İnanın beş kuruşpara veımeden o yatırımı yapabiliyorsunuz, bunu taksidebağlayabiliyorsunuz yani tamamen pazarlık usulü. Onuniçin Çin mantığını çözmek çok önemli bir konu.

Krizlerden fırsat yaratmak diye bir şey herkesin dilindedolanıyor. Öyle bir şey varsa, bana da öğretsinler de bende yaratayım diyeceğim. Ben krizlerden fırsatyaratılabileceğine pek fazla inanamıyorum. Eğer fırsatyaratma gibi bir şeyolsaydı, zaten dünya krize girmezdi.Ama kriz dönemi, yatırım yapacaklar için ve finans sorunuolmayanlar için büyük bir fırsat.

Page 158: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Eğer bir elektrik santral i kuracaksanız, büyük bir fabrikakuracaksanız, yapmış olduğunuz yatırım zaten uzunsürecektir, fabrika bitince kriz de bitmiş olacaktır vemaliyeti de en az %50 daha düşük olacaktır. Siz onubitirdiğinizde kriz bitmiş olacak, piyasaya gireceksiniz,sizin projenizi yapmak isteyenler de en az iki yıl gerinizdekalacak. İşte bunlar, parası olan, nakdi olan için birfırsattır. Cebinde nakdi olmayan için hiçbir fırsat olamaz,zaten mali krizden önce de yoktu, şimdi de yok, dolayısıyladeğişen bir şey yok.

Bu kriz Çin'i nasıl etkiledi? Türkiye'yi nasıl etkilediyse,onları da o kadar etkiledi. Arkadaşlarımız, esas krizinTürkiye'ye Nisan, Mayıs'tan sonra geleceğini söylediler.Ben de Çin için aynı şeyi düşünüyorum çünkü güneydeİnci Deltası bölgesinde en az 20.000 ihracata yönelikişletme kapatıldı, bunların hepsi işsiz kaldı. Devlet özelliklebayanlarda işsiz sayısını artırmamak için yeni bir yasaçıkardı. Hamile kadınların en az iki yıl işten atılmasınıyasakladı, şimdi herkes hamile kalmaya çalışıyor. Yenibir yasayla da yılda bir defaya mahsus olmak üzere, herkişiye yaklaşık 65-70 dolarlık yardım kararı alındı, bu dabir gıda yardımı gibi gözüküyor. Her kış kömür,Ramazan'da da pirinç, ekmek olarak bu bizde zaten var.Kısacası Ankara'nın yaptığını da hor görmemek lazım,Çin de aynı şeyi yapıyor.

Çin ile Türkiye arasındaki tarihi ilişkileri bilirsek,ekonomik ve ticari ilişkilerimize çok daha fazla ivmekazandırabiliriz. Bizim Çin ile bilinen ilişkimiz M.Ö.2000 yılında başlar ve 2000 yılından sonraki tarihi hembiz biliriz hem de Çinliler bilir. Biz Çin'e gittiğimizdegururla Tucue (Türk) halkından olduğumuzu söyleriz.Bu, bütün Orta Asya'daki halkların, Çiniilerin kitabınagöre efendisi demek. Bu kelimeyi kullandıktan sonra,artık Uygur, Kazak ayrımı yapılmıyor çünkü bu ırk,gerçekten dünyanın gelmiş geçmiş en iyi, en uygarırkıarından bir tanesi. Bunların tarihini incelersek, Çinmantığını da çözmüş oluruz çünkü iki imparatorlukarasındaki ilişkiler hep entrikaya dayanır. Genelde Çinentrikasına dayanır, biz bu entrikayı az çok anladığımızzaman da Çinlilerin nasıl çözülebileceğini anlamı Ş oluruz.Çin atasözlerini de iyi irdelemek lazım. Örneğin, "Birkişiye öyle bir kötülük yap ki seni kurtarıcı olarak görsün,"diye bir atasözleri vardır. Ben bunu ticari hayatta çokkullanırım. Bunun anlamı, hem yardım etmiş gibi görünüphem de yardım etmemek gibi bir tavır almaktır. "Lüzumsuzarkadaş diye bir arkadaş yoktur," derler, yani bir dost biryol demektir, bu nedenle mümkün olduğu kadar fazlaarkadaş tanıyıp yolunuzu, alternatiflerinizi çoğaltmanızgerekir.

Büyük gezgin İbrahim Paşa, Şangay'a gittiğinde, "Buşehre vardığımda, altı milyon yaşayan insanıyla,Avrupa'nın en büyük şehrine geldiğimi düşürıdüm," diyor.Bu doğrudur, çünkü Şangay'ın 1990 öncesi halini, tambir Avrupa kenti gibiydi, çünkü orası Çin'i sömürmekiçin gelen Avrupalı işgalcilerin işgali altındaydı ve mahallemahalle bölünmüştü. Ortasından geçen Pu Nehri de şehri,doğu ve batı olarak ikiye bölmüştü. Doğudaki, yaniAnadolu yakasındaki halkın Avrupa yakasına girmesiyasaklanmıştı. O yüzden Şangay'ın o resimlerini

gördüğünüzde bugünkü halinden çok daha güzelolduğunuanlarsınız ve Japon mahallesine girmernek şartıylakendinizi Avrupa'da gibi hissedersiniz.

Aşağıda çeşitli tarihlerde Çin ve Türkiye arasında yapılandiplomatik görüşmelerin taraflanru görebilirsirıiz. RahmetliÖzal, Çin' e gittiğinde, "Her Çinli 'ye bir portakal yedirsek,zengin oluruz," demiştir. Aslında doğru söylemiştir, bu,fındık için de doğru söylenmiş bir laftır fakat biz sadecesöylem aşamasında kalıyoruz, çünkü şimdiye kadar bizÇin'e portakal satma girişiminde hiç bulunmadık. Odönemde portakalı yeşil yeşil, daha olmadan Küba'danalıyorlardı ve biz bunu yapabilseydik gerçekten zenginolurduk. (Şekil i)

Eğer Türkiye'de katma değer yaratılıp ihraç edilecekseben ithalata karşı değilim. Ama Çin 'de yapılan yatırımaben bir şekilde karşıyım. Eğer Çin'de üretim yapıpTürkiye'de satacaksanız, ben buna karşıyım ama Çin 'deüretim yapıp da Çin'de ya da başka ülkelerde satacaksanızki bunun örnekleri aşağıda ye alıyor, ben buna tamamentaraftarım. Bu saydığım firmalar Çin'de üretip Türkiyeharicindeki ülkelere sattıkları için Çin 'de çok dahabaşarılılar. (Şekil 3)

Page 159: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Ekonomik İlişkiler

ÇiN 'DEKi TÜRK YATIRIMLARI

Çimtaş: Mühendislik, çelik konstrilksiyon. Fabrika Ningbo'da.

Demirdöküm: ısıtma sistemleri. Fabrika Dongguan bölgesinde.

Fabeks: ipek ve kaşınir. Fabrika Mongolya içlerinde.

Akman: içecek. N fabrikası Yanlai'de.

Atasay: Mücevher. Guangzhou'da geçici fabrika.

Ünsa: Polipropilen torbalar. Fabika Hangzhou'da.

Sabancı Holding, Qingdao'daki naylon fabrikasının satırı alımını tamamlamaküzere.

Şişecaın, Tema, Hipokrat, Goldaş ve daha fazlasıyla ticaret.

Garanti Bankası ve iş Bankası'nın temsilcilikleri.

Babçeşehir Eğitim Kurumlan'nın yaıınmlan.

Çin 'de şirket kurmak, dediğim gibi pazarlığa tabi. Onuniçin bunun fazla detayına girmek istemiyorum. Oradaavukat bulundursanız da olur, bulundurmasanız da olurama bu tamamen sizin kişisel başarınıza, kendinizi onlarasevdirmenize bağlı. Çin'in saygısını kazandıktan sonraÇin'de bütün kapılar size açılacaktır, çünkü Çin'deTürkiye'den ve Avrupa'dan farklı olarak Çinliler sevdiklerive saydıkları insanlara taparlar. Onun içindir ki Çin' dedevlet başkanları, bakanlar, şube müdürleri Tanrı gibimuamele görürler.

Ben orada yılda iki defa Türk restoranlarında Türköğrencileri toplayıp yemek veriyorum ve yaklaşık 150-200 tane Türk arkadaşımız geliyor. Bu organizasyonugenelde Pekin'de yapıyorum. Onlara daha cazip gelecekşekilde tavla partileri filan düzenliyoruz, ödüllendiriyoruz.Orada da deneyimlerimi onlara aktarıyorum çünkü bizÇin'i kaybetmek üzereyiz. Neden? Çünkü Çin'de 24 saathayat var, ikamet ve çalışma izni çok rahat alındığı için,cebine 5- Lo bin dolar koyan soluğu Çin 'de alıyor. Onlarıpiyasada toplamak da ya elçiliğe ya da bize düşüyor.Onları iyi bir şekilde eğitmerniz, özen göstermemiz lazım.Bu yüzden de ben şahsi olarak bazı yüksek lisansöğrencilerine kendi imkanlarımla burs veriyorum. Amabenim bursumu almak o kadar kolay değil çünkü bensürekli okullarıyla ve kendileriyle irtibata geçip notlarınıkontrol ediyorum, standartların altına düştükleri zamanda dönüş biletlerini vermiyorum. Orada elde edeceğimizbaşarı tamamen Türklerin eğitilmesiyle ilgili.

Çin' de iş yapma teknikleri, Çin' de savaş tekniklerinedayanır. Bir arkadaşımız Savaş Teknikleri isimli bir kitabıçevirmiş. O savaş teknikleri, Çin'de üç devlet zamanındakullanılan savaş teknikleridir. Çin 'de iş yapmak isteyenarkadaşların bu kitabı okumasını tavsiye ederim. Yazarıbenim arkadaşım değil, tanımıyorum. 10 yıl önce tesadüfenbir kitapçıda buldum. Bunu okuyup bir şeyler öğrenildiğizaman Çinlilerle başa çıkılabilir. Çinliler bütün tekniklerinikendi tarihlerinden almıştır. Çinliler tarihiyle övünmez,ders alırlar, onu aynen uygularlar. Bu aslında Çince birkitaptır ve içinde tek bir İngilizce kelime bulamazsınız,işte bu da bir Çin mantığıdır. Sizin ne düşündüğünüzonun umurunda değildir, önemli olan onun kendidüşündüğüdür.

Sorular ve Katkılar

SoruÖğretmen Çorap Yönetim Kurulu Başkanıyım. SorumMurat Bey'e. Bu panelde bir Türkiye'deydik, bir Rusya'yagittik, bir de Çin'e gittik. Benim sorum da aynı şekildeolacak. Murat Bey sunumunda, ücret, ücret dışı maliyetlerve kur konusunda yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığını,kontrol edebileceğimiz tek faktörün verimlilik olduğunusöyledi. Tamamen katılıyorum. Buradan Çirı'e geçmekistiyorum. Oraya 5-6 kere gittim ve Çin'de şöyle birmanzarayla karşı karşıya kaldım: Bir ürün almakistediğiniz zaman - kural değil ama genellikle böyle birşeyle karşılaşıyorsunuz - yerin altında, ı950 modelmakinelerin çalıştığı bir yere gidiyorsunuz ve oradanortalama kabul edilebilir bir ürün çıkıyor ve fiyatı da çokçok iyi olduğu için genellikle o ürünün üzerineatlıyorsunuz. Burada verimlilik filan söz konusu değiL.O zaman bu teoriniz Türkiye için geçerli ama kurunu,işçi ücretlerini çok iyi kontrol eden Çin gibi bir ülke içingeçerli değil diye anlıyorum. Yani Çin son bir senedirzorunlu olarak parasının kıymetlenmesini sağlıyordu amason bir-iki haftadır Çin parası yeniden devalüe olmayabaşlamış. Bunu çok iyi bir ekonomik mekanizma hattabunun da ötesinde sosyal bir mekanizma olarakkullanabiliyor diye düşünüyorum. Bizim için geçerli olanÇin için geçerli değil mi acaba?

SoruHaliç Üniversitesi, Fevzi Er. Benim sorum da MuratBey'e. Bu krizde kredibilite sorunu yaşıyoruz. Bu sorunu2001 kriziyle mukayese ettiğiniz zaman, IMF programıolmadan Türkiye bu sorunu aşabilir mi? Diğer yandanbu kriz dönemindeki fınansal dengesizlikler, 2006 yılındanbu yana görülen bir hadise. O günden bu yana ve içindebulunduğumuz süreçte, ekonomi yönetimi bu krizdönemini iyi yönetebiliyor mu? İyi yönetebilmesi içinneler yapmak lazım?

Dr. Murat ÜçerÇin için geçerli olan bizim için geçerli değil mi, dediniz,bence değiL. Can Bey'in bahsettiği teknolojik ürünkategorileri çok ilginç hakikaten. Orada Türkiye'ninönünde duran seçenek aslında o. Sanayi hayat eğrisindemümkün olduğu kadar ileri teknolojili, yüksek katmadeğerli mal gruplarına doğru ilerlemesi ve bunun daaltyapısını yapması lazım. Mesela bizim kur konusundaseçeneğimiz yok derken, ben şunu kastediyorum: Türkiyefinansalolarak dış dünyaya artık o kadar entegre ki kuruancak sermaye kontrolleri koyarak vs. kontrol edebilirsiniz.Bunun zaten literatürü var, Türkiye'nin şu anda geldiğikonularda sermaye kontrollerinin çalışmayacağını, farklıverimsizlikler yarataeağına dair kocaman bir literatür variktisatta. Kaldı ki Türkiye bunu i5 yıldır yapıyor. Geriadım atması sofistikasyondan dolayı da çok zor. Bugünsiz bankaların hazine bölümleriyle filan uğraşamazsınız,bunu benden daha da iyi biliyorsunuz. Dolayısıyla sermayeentegrasyonuna devam edeceğiz diyorsanız, sermaye degelmeye devam ediyorsa sterilizasyon yapacaksınız amabizim sterilizasyon yaparken ki maliyetimiz çok yüksek.

Page 160: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

LBizim içerdeki faizlerimiz, rezervimizin üstüne dışarıdanaldığımız paradan çok daha yüksek dolayısıyla onunmaliyetini Merkez Bankası'nın karşılaması mümkündeğiL. Sürekli sterilizasyon yapmanız lazım, aksi haldeparasal genişleme olacak, enflasyon olacak. Sizi çokdetaya boğmayım ama kontrol edilebilecek şeyler var,edilmeyecek şeyler var derken bunu kastediyorum. Mesela2005'te Merkez Bankamız çok daha fazla döviz alamazmıydı? Bence alabilirdi. Bu tip şeyler var ama dediğimgibi kalın çizgiyi etkileyemezsiniz.

Burada Türkiye'nin tek yapacağı şey, Çin olmadığımızıhakikaten kabul edip yatırım ortamını iyileştirmektir.Bence bunlar hep söyleniyor, Türkiye 'nin yapmayaçalıştığı şeyaslında yatırım ortamını iyileştirmek amabence yeteri kadar inanç yok. O da sizin sorunuza birazgeliyor. Bu belki uç bir görüş ama şu anda aradığım,ortamda bir sahiplenme. Bu, özellikle iktisat yönetimindeçok belirginleşti. "Sizin tedbirleriniz tam nedir, nasıldüşündünüz bu olayı ve nasıl bu işin üstesinden gelmeyidüşünüyorsunuz, ne gibi reformlarınız var, ne gibirakamlarınız var?" dediğiniz zaman, karşınızda hesapverebilirlik açısından çok sağlam bir şey göremiyorsunuz.Dağınık bir görüntü var. Bu realite, ben kimseyi eleştirrnekiçin söylemiyorum. IMF oyuna girdiği zaman farklı oluyorçünkü finansman ihtiyacı olan bir ülkeden konuşuyoruz.Türkiye'nin şu anda ihtiyati standby gibi yani gerektiğizaman parayı çekmek bir lüksü bence yok. Paranın frontlo ad dediğimiz tarzda bir an önce Türkiye'ye verilmesilazım ve Türkiye'nin finansman açığını doldurduğunadair ve IMF' nin programına uyulacağına dair bir sinyalverilmesi lazım. Ondan sonra da beklememiz lazım.Türkiye 2002'de de çok doğru şeyler yaptı ama onunsemeresini 2003 'ten sonra almaya başladı. Bu zor bir şeyama bence IMF kredibilite için şu anda en önemlienstrüman.

Dr. Can Fuat GürleselÇin ile ilgili soruya kısacık katkıda bulunmak istiyorum.Dediğiniz örneklere, örneklemeyle bakacak olursak,verimlilik konusu belki o görmüş olduğunuz sanayi alanıiçin çok geçerli olmayabilir ama benim sunumuma temeloluşturan bir çalışma içinde dünyada yüksek teknolojilisanayi ürünü ihracatını en çok yapan ülkenin 440 milyardolarla Çin olduğunu da gördük. Çin'in Türkiye açısındandoldurabileceği bütün sanayi alanlarında nasıl hızlailerlemiş olduğunu buradan görebiliyorsunuz. Çin 440milyar dolarlık yüksek teknolojili ürün ihracatıyla enyalan rakibine iki kat fark atarak birinci sırada yer alıyor.Bu anlamda verimlilikdeki artış hızı da olağanüstü yüksekçünkü Çin'de olağanüstü bir teknoloji gelişimi yaşanıyor,bunun da arkasında önemli bir yabancı sermaye var.Yabancı sermaye önümüzdeki 20 yıl için Asya-Pasifik'eşöyle bakıyor: Birinci olarak ucuz emeğe dayalı üretiminerede yapacağını araştırıyor. Bakıyor, Asya-Pasifik'te2025 yılına kadar işçilik ücretleri ortalama 100 dolarolarak kalmaya devam edecek. O zaman sizin Türkiye'deucuz emek işçiliğine dayalı sektörlerde rekabet etmeşansınız son derece sınırlanıyor. İkinci olarak, Çin Asya-Pasifik'in merkezi ama Asya-Pasifik'in geneli, kendigeliştirdiği ve geliştirebileceği teknolojiyle yine yüksek

teknolojili üretimin merkezi olma özelliğine vepotansiyeline sahip. Türkiye'nin bu resmi önüne çok iyikoyup sanayideki tercihlerirıi ve sanayi stratejisini ortayakoyması gerekiyor. Bunu özellikle bu global krizdenbağımsız olarak yapması gerekiyor.

Murat Bey ile söylemlerimiz birbirini çok desteklernitelikte oldu. Müdahale edebildiğiniz ve edemediğinizalanlar var. Müdahale edemediğimiz tüm alanlar, Asya-Pasifik'in lehine, bizim aleyhimize gelişiyor. Mukayeseavantajlarımızın hepsini kaybettiğimize göre, kendimizerekabetçi alanlar yaratmamız lazım. Sahip olmadığımızama sahip olmamız gereken avantajlar yaratmamızgerekiyor. Bunlar da benim teknoloji grupları itibariylesektörleri sıraladığımda, orta, uzun vadede maalesef orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörler olarak gözüküyor.Bunu bizden çok daha evvel gören, toplam ihracatı içindeyüksek teknolojili ihracatın payı %80'lere varan 8 taneülkenin örneklerini de verdim size. Güney Kore'nin Çirı'eihracatı 90 milyar dolar, Tayvan'ın 80 milyar dolar,Japonya zaten daha iyi, Malezya 5ı milyar dolar.Dışımızdaki rakamları görmeden, Türkiye' de sadecedöviz kurunu tartışarak hiçbir yere geleceğimizi açıkçasıdüşünmüyorum ve bu dönemin kaybedilmekte olduğuendişesini ben de paylaşıyorum.

Yavuz OnayArkadaşımızın dediği de doğru, iki arkadaşımızın dediğide doğru. Başta söylediğim gibi Çin çok çok farklı birülke. Çin'in en büyük avantajı, hammadde ve hammaddeişleme zenginliğinin ve ucuz işçiliğin yanında finansgücüne sahip olması ve istikrarlı bir ülke olmasıdır. Onuniçin yabancı sermaye oraya korkmadan gidiyor.Zamanında yabancı sermayeye tanınmış olan çok çokbüyük avantajlar, Çin'i bu hale getirdi. Tabii bir dekopyacılık önemli. Benim başıma gelen olaylardan birtanesini anlatmak istiyorum. Çin'de fotokopi makinesiyokken bir Alman bir fotokopi makinesi getirdi. Birakşamda kopyaladılar ertesi gün monte edip adama geriverdiler. Dediğirıiz tabii çok doğu, merdiven altı, merdivenüstü ürünler var ama yüksek teknoloji, Çin'de devlettarafından destekleniyor ve finans kaynakları sonunakadar açık. Çin' i Türkiye ile veya başka bir ülkeylekıyaslamak mümkün değiL. Türkiye'de, Türkiye'nin ilerigitmemesi için çalışan çok büyük bir grup var. Türkiye'deileri teknoloji desteklenmek istediği zaman, böyle birşeyin gerçekleşmemesi için, Türkiye'nin dışarıya bağımlıkalması için önüne engeller çıkartılacak. Ekonomikoyunlar, politik oyunlar, finansaloyunlar, bu işin içinegirecek ama yaklaşık 15.000-20.000 yıllık tarihe sahipolan Çin'in içine kadar girmek de mümkün değiL. Onuniçin çok çok farklı.

SoruCan Beyanalizinde sektörler ve ülkeleri karşılaştınyordu.Ben bunun en azından kendi sektörümde, ince kadınçorabı sektöründe farklı bir şekilde tezahür ettiğinigörüyorum. Bizim sektörde LOsene evvel sizin dediğinizşekilde algılanabilirdi. Bu sektörde önde gelen ülke, İtalyafilandı ama böyle bir şey kalmadı. Artık İtalya'da en fazlakatma değer üreten, sektörün öncüsü sayılabilecek 3 tane

Page 161: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

firma var. Türkiye'deyse, bir tanesi de bizimki olmaküzere 1,5 tane firma var. Polonya' da 2, İspanya'da 1,5firma var. Çin'de hiç böyle bir firma yok. Ben bu analizinyavaş yavaş ülkeler bazından firmalar bazına doğrugitmesini gerektiğini düşünüyorum. Sizin biraz evvelyaptığınız analizler doğrultusunda, ülkelerden ziyadeçeşitli verimlilikleri gerçekleştiren firmaların öncülükyapmaya başladığını düşünüyorum.

Dr. Can Fuat GürleselTamamen katılıyorum, sizin bu söylemiş olduğunuzanlamda da zaten teşvik politikalarının yürütülerek dahayüksek katma değerli, sizin sektör için konuşursam kenditasarımını, koleksiyonunu hazırlayan, doğrudan aktifpazarlama yapan ve kendi markasıyla satış yapan alanlarakaydıramadığımız müddetçe ekonomik kaynakları iyikullanamayacağız demektir. Hazır giyimde vs. 3,5-4dolara ihraç ettiğimiz bir malı, tüketicinin 50 dolara satınaldığını düşünmeden, 50 dolardan sadece 3,5 dolar alarakTürkiye'nin ne sanayileşmesi ne de katma değer yaratmasımümkün. Demek ki biz başka yerlere oynayacağız,kaynaklarımızı da oraya aktaracağız.

Page 162: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 163: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

OTURUM3B

Sanayi ve Mikro Çevre

- Ulusal Kümelenme Politikası, Gelişmeler- Kümelenme Deneyimi: ingiltere- Ana-Yan Sanayi işbirliğinin Öneml- Üniversite-Sanayi işbirliği ile Başarmak

Olurum BaşkanıMustafa KaplanKOSGEB Başkan V.

KonuşmacılarZiya AltunyaldızDTM Genel Müdür Yardımcısı

Paul MillerGavurin Ltd. Yönetici Direktörü

Prof. Dr. Ercan TezerOtomotiv Sanayi Derneği Genel Sekreteri

Prof. Dr. Aytül ErçilSabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi

Page 164: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oturum BaşkanıMustafa KaplanKOSGEB Başkan V.

1973 yılında Manisa Akhisar'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Elektronik Mühendisliği (İngilizce) bölümünden mezunolmuştur. Yüksek lisansını İşletme Anabilim Dalında İnsan Kaynakları Yönetimi Programında tamamlamıştır. 1997-2003 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi KOSGEB Teknoloji Geliştirme Merkezinde Ar-Ge Destekleri konusundaUzman Yardımcısı ve Uzman. 2003-2008 tarihleri arasında ise KOSGEB İstanbul İkitelli İşletme Geliştirme MerkezMüdürü olarak görev yapmıştır. Halen KOSGEB Başkan Vekilliği görevini yürütmektedir. Kaplan evli ve 2 çocukbabasıdır.

KonuşmacılarZiya AltunyaldızDış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) Genel Müdür Yardımcısı

1963 yılında Konya'da doğdu. 1995 yılında West Coast Üniversitesi 'nden mezun olan Altunyaldız 2003 yılındanberi DTM İhracat Genel Müdür Yardımcılığı görevini sürdürmekte olup, Tekstil ve Hazır Giyim, Devlet Yardımları,Tanıtım ve Fuarlar ile Pazara Giriş ve Uluslararası İlişkiler dairelerinden sorumludur. Ayrıca, Turquality Projesiile AB tarafından finanse edilen ve Türkiye'deki KOBİ'lerin rekabet gücünü geliştirmeyi hedefleyen Moda ve Tekstilİş Kümesi Projesi ile Ulusal Kumelenme Politikasının Geliştirilmesi Projesinin yürütülmesi ve koordinasyonundansorumludur. Ziya Altunyaldız, daha önce bir yıl süreyle Devlet Yardımları Dairesinin Başkanlığını yürütmüş, ayrıcaüç yıl süreyle Londra Büyükelçiliği 'nde Ticaret Müşaviri olarak görev yapmıştır.

Paul MillerGavurin Ltd. Yönetici Direktörü

Paul Miller, ulusal düzeyde dünyanın kapsamlı ilk kümelenme haritası oluşturma çalışması da dahil, İngiltere'debirçok sektör ve kümelenme analizi ve geliştirme projesini yönetmiştir. Miller ayrıca giyim, tekstil sektörleri vekamu ve özel sektör müşterilerine yönelik İngiltere'nin en büyük ve tek kümelerıme geliştirme çalışmasını yürütmüştür.London Business School'da öğrenimine devam etmiş ve bu süre içinde Newcastle University Business School'daakademik yönetici olarak çalışmıştır. İlk çalışmalarından biri olan ve strateji ile insan kaynakları yönetimi arasındakiilişkiyi işleyen yayını kendi alanında en çok atıf yapılan eserlerdendir. İnsan Kaynakları Yönetimi Dergisi YazıKurulu Üyesidir, ayrıca Manchester Metropolitan Üniversitesi 'nde lisansüstü programlarda misafir jüri olarak görevalmaktadır.

Prof. Dr. Ercan TezerOtomotiv Sanayi Derneği (OSD) Genel Sekreteri

1939 yılında İstanbul'da doğdu. Prof. Tezer, 1960 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun olmuş ve aynı üniversiteninTarım Makineleri Bölümünde akademik çalışmalarını tamamlamıştır. 1969-1983 yılları arasında ÇukurovaÜniversitesi 'nde aynı bilim dalında Bölüm Başkanlığı ve akademik görevlerini sürdürmüştür. Dekanlık ve RektörYardımcılığı gibi görevlerle de geçen üniversitelerdeki 23 yıllık hizmetten sonra 1983 yılında ayrılarak otomotivsanayine geçmiştir. 1983-1990 yılları arasında Ford Traktör fabrikasında Genel Müdür ve Daimler Benz Türkiye'dePazarlama Direktörü olarak çalışan Prof. Tezer, 1992 yılında OSD'de göreve başlamıştır. Otomotiv sanayimiziilgilendiren birçok alanda stratejik rapor çalışmalarında doğrudan yer almış olan Prof. Tezer halen birçok projedeyönetici olarak görevli bulunmaktadır. Prof. Tezer, 2007 yılında iki yıl için OSD'nin temsil edildiği UluslararasıOtomotiv Sanayii Birliği'nde (OlCA) Başkan Yardımcısı görevine seçilmiştir.

Prof. Dr. Aytül ErçilSabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi

1958 yılında İstanbul 'da doğdu. 1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği ve Matematik Bölümlerindelisans, 1980 ve 1983 yıllarında Brown Üniversitesi, uygulamalı matematik bölümünde yüksek lisans ve doktorayaptı. 1983-1988 yıllarında General Motors Araştırma Laboratuarında araştırmacıhk yaptı. 1988-2001 yılları arasındaBoğaziçi Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Prof. Erçil, 1993-2001 yılları arasında BUPAM Yapay GörmeLaboratuarının Direktörlüğünü yürüttü. 2001 yılından beri Sabancı Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde ÖğretimÜyesidir. Türk Örüntü Tanıma ve İmge Analizi Derneğinin (TÖTİAD) Kurucu Başkanı, IAPR (InternationalAssociation of Pattern Recognition) Yönetim Kurulu Üyesidir. Çeşitli Uluslararası projelerde (Nato, FP4, Eureka,NSF, FP6, Nato, Nedo) araştırmacı/proje yürütücüsüdür. Kurucusu olduğu Sabancı Üniversitesi VPALAB yapaygörme laboratuvarı Avrupa Birliği tarafından mükemmeliyet merkezi olarak seçilmiştir. Prof. Erçil, Vistek A.Ş.şirketinin kurucu ortağıdır.

Page 165: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Mustafa KaplanKOSGEB Başkan v-ııuSanayi Odamızın artık gelenekselleşen sanayi kongresini,hepimiz için gerçek bir vizyon arayışı olarak görüyorum.Ana teması her zaman değişiyor ama sürdürülebilir rekabetgücü dediğinizde her yıl konuşulacak yeni bir şeylerçıkıyor. Sanayimiziri de sürdürülebilir rekabet gücünekavuşması bizim ülke olarak ana hedefimiz ve bu konudada yapılacak çok iş var. Böyle bir konuyu yıllardırgündemimizde tuttuğu için Sanayi Odası yönetimine veçalışanlarına tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Bu oturumda, Sanayi ve Mikro Çevre başlığı altında bazıkonuları sizlerle paylaşacağız. Konu, rekabet gücüolduğunda, bu başlığın altına çok sayıda konu giriyor.Çünkü makro anlamda rekabet gücünü geliştirirken, ülkeolarak belli bir politika veya strateji etrafında bir şeylerdeğiştirirkerı, mikro çevre dediğimiz çevrede de hemişletrnelerirnize bakan yanıyla hem de ana stratejiyehizmet eden eylemler yanıyla çok işimiz olduğunudüşünüyoruz. Bugünkü oturumumuzda da bunu farklıçevrelerden bakarak irdelemiş olacağız. Ulusal kümelenmepolitikası ve gelişmeleri konusunda Dış TicaretMüsteşarlığı İhracat Genel Müdür Yardımcısı ZiyaAltunyaldız Bey. kümelenme deneyimi konusundaİngiltere'den gelen Paul Miller, ana sanayi ve yan sanayiişbirliği konusunda Otomotiv Sanayi Derneği GenelSekreteri ve hepimizin de hocası, bize her zaman yolaçan, yorumlarıyla rehber olan Ercan Tezer. üniversite-sanayi işbirliği ve başarı öyküleriyle bize her zamanliderlik eden Aytül Erçil bizi bilgilendirecek.

Aytül Hocamızı Boğaziçi Üniversitesi'nden tanıyoruz.sonra Sabancı Üniversitesi'nde de çok güzel çalışmalaryürüttüler. Endüstri-üniversite işbirliği kavramını belkibiraz daha öteye götürmek, üniversite-iş dünyası işbirliğidemek de lazım. Sanayi kongresinde olduğumuz için busanayi vurgusu muhakkak olmalı ama artık hizmetsektörünün de sanayinin ayrılmaz bir parçası olduğunudüşünerek üniversite-iş dünyası işbirliğini. bizzat bunuuygulayan, başarılarla kendisini bir şekilde ispatlamışolan Aytül Hanım'dan dinlemek bizim için büyük birkeyif olacak. Çünkü yaşayandan ve başarandanöğrenmenin en güzel tecrübe olduğunu düşünüyorum.Bizler de bu konuda kendisinden her zaman istifade ettik.Bu toplantıda da kendisinden çok güzel açılımlarbekliyoruz.

Ziya AltunyaldızDış Ticaret Miisıeşartığı IDTM) Genel Miidiir Yardımcısı

Sayın Başkan'ın ifade ettiği gibi, sürdürülebilir rekabetdeyince, kumelenmenin tam anlamıyla oturan bir başlıkolduğunu düşünüyorum. Biz de, Dış Ticaret Müsteşarlığıolarak, "Rekabet için Kümelenrne" başlığı altındaİstanbul'da bir başka mekanda iki gündür "ID. UluslararasıKümelenme Konferansı"nı yapıyoruz. Dolayısıyla, buSanayi Kongresi ve Kümelenme Konferansı aynı dönemeoturmuş oldu ve İstanbul bir anlamda bu gündemlebugünleri yaşıyor.

Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak, yaklaşık iki yıldır"Türkiye'de Kürnelenrne Politikasının GeliştirilmesiProjesi" üzerinde çalışıyoruz. Dış Ticaret Müsteşarlığıtarafından yürüttüğümüz dedim; ama bundan farklı biranlam çıkmaması için hemen açıklamak istiyorum. Buçalışmanın koordinasyonunu Dış Ticaret Müsteşarlığıyapıyor ve ilgili kamu kurumlarının tamamının, özelsektör ve sivil toplum örgütlerinin, ilgili sanayi ve ticaretodalarının, bilim-teknik kuruluşlarının içinde olduğu birçalışma bu. Ülkemizin Kürnelenme Politikası'nın inşaedildiği, kurulmaya çalışıldığı bir çalışma olduğu için,bu alanda sözü ya da ilgisi olan herkes, çalışmanın içindeyer alıyor. Dolayısıyla da, Türkiye için yapılan kollektifbir çalışma olma özelliğini taşıyor. Kümelenme, pek çokşekillerde tanımlanabilir. Buradaki tanım şöyledir: Aynıbölgede ve aynı iş kolunda birbiriyle rekabet içinde olan,aynı zamanda işbirliği yapması beklenen kurum vekuruluşların, bunun yanında destekleyici kurumların(üniversiteler, kamu kuruluşları, araştırma kuruluşları,mesleki dernekler, teknoloji ve yenilikçilik merkezleri,bankalar, sigorta şirketleri, lojistik firmaları, vb.) da değerzincirinde yer aldığı bir örgütlenme modelidir. Dolayısıyla,bahsetmiş olduğum tüm firmaların yanında, değerzincirindeki sanayi kuruluşları, özellikle üniversiteler,bilim ve araştırma kurumları, lojistikten pazarlamayakadar her türlü aktörün bu tanım içinde yer aldığını ifadeetmek istiyorum.

Burada bir anlayış değişikliği var. Son dönemde yaşamışolduğumuz küresel krizi düşündüğümüz zaman, küreselrekabetin. krizleri de küresel krizlere dönüştürdüğünügörüyoruz. Zannediyorum bundan sonra münferıt krizlerde ortadan kalkacak ve küresel rekabetle birlikte küreselkrizler göreceğiz. Umarım daha fazla görmeyiz; ancakküresel krizle bireysel çabalarla baş etmek mümkündeğildir. Bu nedenle, kumelenme anlayışının bu dönemeçok uygun olduğunu söyleyebiliriz; çünkü birlikte hareketetme. birlikte rekabete katılma, birlikte yola çıkma, birlikteküresel aktör olma, birlikte zorluklarla baş etme veavantajları kullanma anlayışı, küresel sorunlarınaşılmasında çok önemli bir modelolarak ortaya çıkıyor.Dünyanın değişik ülkelerinde bu modelin öne çıkan farklıamaçlarla kullanıldığını görüyoruz. Ancak temel amaç,sürdürülebilir rekabetin yakalandığı bir yapının tesisedilmesidir. Farklı ülkeler için öne çıkan hususlaraörnekleri bu resimde görebilirsiniz; ama dediğim gibisürdürülebilir rekabeti yakalamadan bu amaçlara ulaşmakmümkün değildir. (Şekil i)

Page 166: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

ULUSLARARASiÖRNEKLER

Yeni teknolojilerin geliştirilmesini desteklemek(ABD)

Ihracat kalitesini yükseltmek( Hindistan, Meksika)

Yeni pazarlara girmek(Meksika)

lşsizliği azaltmak(ıtalya, Ingiltere)

Kümelenme anlayışıyla birlikte, tüm aktörlerin işin içindeolduğu ve herkesin rol aldığı bir modele geçiyoruz.Eskiden var olan, klasik anlamda bireysel firmalara yada bölgelere doğrudan teşvik veren destekmekanizmalarından; kamu sektörü, özel sektör,üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve aktör firmalarınişbirliğiyle ortak yönetim, sorunları birlikte aşma, fırsatlarıbirlikte değerlendirme anlayışına doğru gidiyoruz. Burada,destek modellerinin bireysel destek olmaktan çıkıptamamıyla kümeye hizmet edebilecek, ana organizmadakiyapılarırun desteklenmesine doğru bir dönüşüm geçirdiğinigörüyoruz.

Bu projeye ilişkin teknik bilgileri Şekil 2'de bulabilirsiniz.Genel amaç, Türkiye'nin rekabet edebilirliğini geliştirmekve AB Lizbon Stratejisi'nde öngörülen hedeflere katkısağlamak üzere Türkiye ve AB İş Kümeleri arasındaişbirliği kurmaktır. Hedef ise, Türkiye'nin ekonomik,çevresel ve sosyal gelişimine katkı sağlamak, rekabetçiyapıyı ortaya çıkarmak ve kalkınmanın dinamikleriniharekete geçirerek toplam rekabet gücünü artırmaktır.(Şekil ~)

i Ulusal Kümelenme PolitikasınınGeliştirilmesi Projesi

Dayanak Türkiye için Katılım Öncesi Malı Yardım Programı.2005

ı .. rogramÇok Yıllık Küme Geliştirme Programı

uru uıueı" ! uıusa ",ume enme o ıtiKasın." \:iS ısurı mas eKnlProje Yardım Projesi

Proje Bütçesi 6 Milyon AvroProje Süresı 2YıIBaşlangıç Tarihi 26 Mart 2007Bitiş Tarihi 26 Mart 2009Taraflar DTM MFIB ADA Mühendislik

Rolü Faydalanıcı Ihale Birimi Yüklenici

Ulusal Kümelenme Politikasının Geliştirilmesi Projesi,üç ana bileşenden oluşmaktadır. Bunlardan birincisi,"Ulusal Politika için Temel Kurumlarda KapasiteninGeliştirilmesi"dir. Zira hem STK'larda hem de kamukurumlarında konuyla ilgili icra aşamasındaki gereklikapasitenin geliştirilmesini sağlamamız gerekir. Buşekilde, bu alanda hem farkındalık yaratırız ve bilinçli

hareket edriz hem de hazırlanan yol haritalarını bil' sonucagötürerek, hedefleri yakalarız. İkinci bileşen, "UlusalKümelenme Politikasının Geliştirilmesi için Temel PolitikaBelgesinin Hazırlanması"dır. Bu çerçevede, söz konusupolitika belgesinin, Türkiye'nin ulusal kümelenmepolitikasına temel teşkil etmesi ve buradan hareketlebelirlenecek olan temel kümelenme politikasının üstüneTürkiye'nin sektörel ve bölgesel anlamdaki bireyselkümelenme modellerinin ve bunların icra modellerininortaya çıkarılması ve yürütülmesi amaçlanmaktadır.Türkiye'nin toplam küme haritasının çıkarılması vebölgesel ya da sektörelolarak belirlenen kümelerin stratejikyol haritalarının belirlenmesi ve analizlerinin yapılmasıda üçüncü bileşendir. (Şekil 3)

Ulusal Kümelenme PolitikasınınGeliştirilmesi Projesi

Proje Bileşenleri ve Temel Çıktılar

m Iı.uıusaı Politi.''ka ıçın TemelKurumlarda Kapasite

GelıŞtırme

2. Ulusal Küm$nmePoUtikasının GelittinImesi

3. Küme Haritalaması ive Stratejik ış Planlan

ı 3.ıUlusal Makro KümeHaritası Hazırlama

3.2 KOme Oncel'klendirmeNite1lkSel Ölçütıerın

Belirlenmesı

3.3. YereVSektOrel bazda20 KilnıeninÖnceliklendirilmesı

3.4. 20 Küme IçinYereVSektörel «cmeHaritası

3.5 KOme Onceliklendirmeve 10 KGme Se9ml

3.6 10 KGme Için StratejıkYOL Haritası

~

1.2 T.m~ K""ml" i~"EOitim Programıan

1.3 DTM için İhtiyaç Analizive Strateji Planı

1.4 OTM'nln KurumsalUyum Stratefisl ve Çalışma

• Planı

1.5 Çalışma Turları

2.1 Uusal Politika içinKavramsal RaporHazırlama

2.2 U'usal Poıitlka TaslakDokumanı

2,3 Ulusal Politika TaslaOıoınPayda$larla Paylaşımı

2.4 Ulusal Politika NihaiRapor Hazstema

2.5 İletişim Stratejisi veUygulama (basılımateryal+medya+web)

Kümelenme neden bu kadar ön plana çıktı? Pek çokpolitikanın artık temel kallunma parametreleri içinde yeraldığını görüyoruz. KOBİ geliştirme - Mustafa Bey şuanda bu işi çok iyi yapıyor -, sanayi politikaları, dış ticaret,tarım, bölgesel kalkınma, bilim ve teknoloji, turizm gibipek çok politikanın yürütüldüğürıü görüyoruz. Ancak,her tür politikayla doğrudan ilgisi, doğrudan bağlantısıolduğu için kümelenmeyi, tüm politikaların kesiştiğimerkezde görüyoruz. Bu nedenle de klasik anlamdakümelenmeye, "politikaların politikası" adı veriliyor.(Şekil 4)

"KOMELENME" kavramıPolitikaların Politikası

KOBi Geliştirme

SanayiPolitikaları

TarımTurizm

BölgeselKalkınma

Page 167: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Bu projenin başından beri beraber çalıştığımız kamukuruluşları, özel sektör ve üniversiteler ve diğer paydaşlarıgörebilirsiniz. (Şekil 5)

Ulusal Kümelenme PolitikasınınGeliştirilmesi Projesi Ana paydaşları

Kamy Kyrymları:ıııı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı~ Tarım ve Köyişleri Bakanlığı~ Maliye Bakanlığı~ Kültür ve Turizm Bakanlığı~ DPT Müsteşarlığı" Hazine Müsteşarlığı~ KOSGEB~ TÜBITAK

Özel SektÖr

~ TÜSIAD~ MüsIAD~ TIM, Ihracatçı Birlikleri~ TOBB

ISOıTO

• EBSO

Ünlyersite!@(

~ Ortadoğu Teknik Üniversitesi

:ıııı Bilkent Üniversitesi

DIGER pAYDAŞLARTEPAV. TIGV. OSD. TAYSAD. TGSD. ETO...

Projemizle ilgili gelişmelere bakılacak olursa, temelkurumlarda paydaş analizi yaptık, temel kurumlar içineğitim programları düzenledik ki bu, işin olmazsaolmazıdır. Kurumsal ihtiyaç analizleri, kurumsal uyumstratejisi ve çalışma planlarını ortaya koyduk.

Strateji belgesinin genel hedefi şudur:../ Türkiye'deki kümelerin dünyadaki ekonomik

zorluklarla mücadele edecek gücü kazanması,

../ İşletmeler ve kurumlar arası işbirliğinin artmasıylakümelerin yerel zenginliğin odağı haline gelmesi;yerel dinamiklerin tamamıyla aktif hale getirilmesi,kalkınma modeli içerisinde gerçek anlamda katmadeğerinin ortaya konması anlayışı üzerinekurulmuştur.

../ Bölgesel yenilikçilik ile rekabet edebilirlik için ağyapılanmanın oluşturulması ve güçlendirilmesi;burada küme içi ağlardan, kümeler arası ağlardan vehatta yurtiçi ve yurtdışı kümeler arası ağların veilişkilerin geliştirilmesinden bahsediyoruz. Yani çokgeniş bir alanda ağ yapılarının geliştirilmesinihedefl iyoruz.

Alt hedeflere baktığımız zaman, kümelenmenin yönetselçerçevesini, işletme ve bölgesel rekabet edebilirliği,kümelenme ve yenilikçiliği görüyoruz.

Şu aşamada, iletişim stratejisiyle birlikte yürüttüğümüzancak daha sonra küme içindeki ağ yapılarının ve karşılıklıiletişim ve paylaşımının gerçekleştirileceği bir projeportalının, Projenin 2009 Mart ayında bitmesiyle birliktehayata geçmesini planlıyoruz. (Şekıl 6)

İletişim Stratejisi

2. BiLEŞEN

~Proje web-sitesi:httP:lıwww.cıusterturkeY·iiR

~E-bülten ..•~Proje Kimliği .•. .

+ Proje Tanıtım Broşürü

+Proje Posteri _j+Proje Dosyası

~Medyadatanıtımfaaliyetleri

'-------

Türkiye'nin kümelenme yol haritasının çıkarıldığını vebu kapsamda kümelerin belirlendiğini ifade ettim.Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği'nin Türkiye'deki katılımöncesi finansman fonlarından, Bölgesel RekabetEdebilirlik Operasyonel Programı çerçevesinde, Türkiye'dekişi başına düşen milli gelirin %7S'inin altında kalanbölgelerin yararlanabileceği şartı ortaya çıktı. Ancak,yapmış olduğumuz yol haritasını belirleme çalışmalarında,Türkiye'deki kümelerin tamamıyla gelişmiş bölgelerdeortaya çıktığını gördük. Gelişmekte olan bölgelerde deküme belirleyebilirdik, buna bil"engel yoktu; ancak başarılıolamazdı. Zira hepinizin çok iyi bildiği gibi, doğal süreçteortaya çıkan küme yapılarının bir model çerçevesindekalkınma dinamiklerinin ortaya konması ve bu modelingenel ekonomik politikalara doğrudan entegre edilerekkatkı sağlayacak bir model ve üretim yapıları halinedönüştürülmesi gerekmektedir. Oysa kalkınmanındoğrudan bir amacı olarak gördüğünüz takdirde, sunikümeler yaratırsınız ama bu kümelerin başarılı olma şansıyoktur; çünkü yerelin bunu yürütebilecek kapasitesi,birikimi ve değer zincirindeki aktör oluşumu yeterlideğildir. Bu nedenle, Şekil Tdeki doğaloluşan kümelerinmodellenmesidir. (Şekıl 7)

3. BILEŞEN:"Küme Haritalandırma ve Analizi"

• Yol HaritaI," o BROP An.llzı,rı

Page 168: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Gelişmiş bölgelerde, hem istatistiki hem de yerelçalışmalar kullanılarak, büyüklük, başatlık veuzmanlaşmaya göre toplam on tane küme belirlendi.Bunu yaparken de tamamıyla yerel bilgiden, yereldinamiklerden ve yerelolarak ortaya konmuş ekonomikdeğerlerden istifade edildi. Batıdaki gelişmiş bölgelerde,hangi kümelerin ortaya çıktığını Resim 8'de görebilirsiniz.Buradan yol haritalarının çıkarılmasını ve sonra dabelirlenen yol haritasına göre finansmanın ve diğerunsurlarıyla birlikte tüm yönetişim modelininsaptanmasını, önümüzdeki dönemde bu bölgelerdekiüretimlerin çok rekabetçi ve küreseloyuncular halinegelmesini sağlayacak bir işletim modelinin ortayaçıkarılmasını arzuluyoruz. Bunları, proje sonrasındayapacağımız destekleyici mekanizmaların ve işletmemodelinin devreye girmesiyle birliktegerçekleştireceğimizi düşünüyoruz. (Şekil X)

lt Ankara~,. Anhrall&lLiDa»M.ırm .... ~

Ol"'''

lt EIltl,.hlr, Bılecık. KOtalıyı-LI Konya OtomOtly yın "n'YI

LI Dtnızıı, UUk E.Lt.IakaLW.LI MUOIIU1...Ütl1Lm!lIMıt"ln~lIlı:mlr~

.......III M.anlN fl,ktdk.EI,ktmnlk- KOtalıyı

Ma""ıZmir

00"""Kony.

••",ı.

Gelişmekte olan bölgelerde de on tane kümenin ortayaçıktığını görüyoruz ve bu kümelerin, Avrupa Birliğifonlarından istifade edebileceklerini söylüyoruz. Bukümelerin analizi yapıldı; ancak yol haritaları çıkarılmıyor.AB tarafından ortaya konan projelerle doğrudanfonlanabilecek projeleri fizibiliteleriyle birlikte sunuyorlar.Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan çalışmalarda,Mardin, Yozgat ve çorum dışında bu bölgenin tamamınıncazibe merkezi olduğunu görüyoruz. Yine, AB ve TOBBtarafından yapılan çalışmalarda da Çorum, Erzurum,Gaziantep, Kayseri ve Malatya'da ABİGEM'lerinkurulduğunu görüyoruz. Bu neden önemli? Kümelenmeçalışması esasen birlikte yürüyebilmeyi, birliktegidebilmeyi amaçlıyor; bunu bir sinerji, bir enerji ve birdüşünce yapısı olarak veriyor. O halde yapılançalışmaların, Türkiye'de yapılan diğer genel çalışmalarlaentegrasyonunun sağlanması, tüm çalışmaların birbiriyleörtüşmesi ve böylece sonuca daha hızlı ve rahat gidilmesisöz konusudur. Birbiriyle çatışan değil, birbiriyle örtüşenbir mekanizma güdülüyor. Bu nedenle de, hem SanayiBakanlığımız tarafından yapılan sanayi politikasının,sanayi stratejisinin oluşturulmasına yönelik çalışmalardahem de Hazine Müsteşarlığımız tarafından yapılanyatırımın desteklenmesi çalışmalarında, kümeçalışmalarımızda ortaya çıkan temel çıktılardanyararlanmak suretiyle kümelerin doğrudandesteklenmesine ve bu çalışmaların birbirleriyleörtüşmelerine özen gösterildi. Bütün bu çalışmalar,tamamıyla paralel gidiyor. (Şekil 9)

Otomotiv için bir örnek seçtim; ancak çalışmaları nasılyaptığımızın ayrıntısına girmeyeceğim. Bahsetmişolduğum gibi temel girdileri, istihdama sağladığı katkı,ihracata sağladığı katkı, rekabetçilik gücü ve bölgesindekibaşatlık ve uzmanlık derecelerine göre bir dizi çalışmalarsonucunda ortaya çıkarılmış kümeler olarak ifadeedebilirim. Burada otomotiv kümesindeki ağda, olayınesasını görüyoruz. Ağ, o kadar entegre, o kadar iç içegirmiş, dayanışma anlayışı o kadar güçlü ki böyle biryapının kolay kolay başarısız olma imkanı yok. Bunedenle, son dönemde kümelenme, hem sürdürülebilirihracatın ve rekabetçi yapının hem de küresel anlamdaoyuncu olmanın gereği olarak ortaya çıkmıştır ve tümdünyada ciddi anlamda modelolarak seçilip uygulanmayaçalışılmaktadır. (Şekil iO. i i)

Bir Ornek ...

Otomotiv

= '~"-----

Page 169: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Otomotiv KümesindeAna-Yan Oretlcl Iıı,kllerl

Türkiye artık, uluslararası anlamda bir algıyı yakalıyorve bir kumelenme ülkesi oluyor. Türkiye çapında ciddibir farkındalık, ciddi bir kalkınma ve rekabetçilikmodelinin ortaya konmasına dönük bir çalışma yapılıyor.Ayrıca, uluslararası anlamda arka arkaya üç defa konferansdüzenledik. Bu konferansıarın katılımcı niteliğine vekarışımına baktığımız zaman, uluslararası uzmanları(Türkiye'nin potansiyelini ve yaptığı çalışmaları ortayakoyuyor), üniversitelerin, sanayinin ve işletmelerintemsilcilerini, uzmanları ve değer zincirinde yer alanfinansçıları ve tedarikçileri görüyoruz. O halde, zatenfikri anlamda, sahaya inmeden bir farkındalığı, bir yapınıngerçekleştirilmesini buralarda gerçekleştirmeye çalıştıkve bu yolda ciddi bir mesafe aldığımızı paylaşmakistiyorum.

Diğer faaliyetlerimiz şunlardır:./ Ekim-2007 tarihinde İstanbul'da düzenlenen

Uluslararası Kümelenme Konferansı'na katılımsağlanmıştır.

./ "Avrupa Kümeler Arası İşbirliği Ağı" ve bunun dörtalt grubundan biri olan "Orta ve Doğu Avrupa KümeAğı"na dahil olunmuşrur.

./ Ana paydaşların üst düzey yöneticilerinden oluşan"İstişare Kurulu Toplantısı" 8 Ocak 2008 ve 5 Kasım2008 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir.

Sonuç olarak, kümelenme konusunda dünyada yukarıdanaşağıya doğru ve aşağıdan yukarıya doğru ortaya çıkanyaklaşımlar vardır. Biz, temelolarak, genel çerçeveninve politikanın belirlenmesinin yine yerel aktörlerin veyerel dinamiklerin katkısıyla merkez tarafından tümpaydaşlarla yapılması aşamasındayız. Çünkü özelliklebireysel kümelerin mutlaka yerel aktörlerle ve yereldinamiklerle gitmesi gerektiğini ve ancak, yönetişimmodeli çerçevesinde yürürse başarılı olabileceğini ifadeediyoruz. Yine kümelerin, doğal süreç sonucu bir arayagelmelerinin bir modele dönüştürülmesi ve değerzincirindeki eksikliklerin tamamlanması suretiyle başarılıolabileceğini, yenilikçiliğin teşvik edilmesi anlamındaeğer yoksa bir Ar-Ge merkezinin kurulması, finansçılarınburaya taşınması, lojistik eksikliklerin giderilmesi,pazarlama organizasyonlarının kurulması gerektiğinidüşünüyoruz. Dolayısıyla, rekabetçi bir modelin ortaya

çıkması adına değer zincirindeki tüm halkalarıntamamlanması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Değerzinciri neden önemli? Hepimizin çok iyi bildiği gibi,zincirin gücünü en zayıf halkayla ölçebiliyoruz. Zincirdetüm halkalar birbirini tetikleyecek düzeydetamamlanmamış ve bu zincir tam anlamıylagüçlendirilmemişse. örneğin lojistik anlamında sıkıntısıvarsa, finansmanı yoksa üniversite ile işbirliğinisağlayamamışsanız, o zaman klasik anlamda bir üreticiolarak kalabilirsiniz. O halde, temelolarak üzerindedurduğumuz olay, kümelerımede yer alan değer zincirdekitüm aktörlerin tamamlanmasıdır.

Özellikle son dönemde ortaya çıkan bir diğer unsur dayabancı sermayenin çekilmesi açısından kümelerin çokönemli bir cazibe merkezi haline geldiğidir. Çünkü insankaynakları, lojistiği ve pazarlaması itibariyle değerzincirinde eksiklikler varsa yabancı sermayeyiçekemiyorsunuz. Bu halkaların eksikliği rekabetçi yapıyıbozuyor. Bu nedenle de kümeler, kalkınmanın önemlibir aktörü olarak ortaya çıkmakla birlikte, yabancısermayenin çekilmesi açısından da çok önemli bir cazibemerkezi haline geliyor.

Bu çerçevede, kümeler arasındaki çok önemli bir diğerunsur da dayanışma, işbirliği ve güvendir. Esasındakümeleri birbirine bağlayan, eksikliklerini ve sorunlarınıbirlikte gidermelerini sağlayan da bu anlayıştır. Hemfırsatların birlikte değerlendirilmesi, hem zor zamanlarınaşılması anlamında birlikte mücadele gücü ve anlayışısağlıyor.

Bu itibarla, yapmış olduğumuz bir diğer çalışmayla hemTürkiye'de kümeler arasındaki işbirliğini geliştirmeyedönük olarak ağ yapılarının güçlendirilmesi hem dekümeler içindeki firmaların daha yakın ve daha birbirinitamamlayacak şekilde çalışmalarını temin etmeyeçalışıyoruz. Ayrıca, Projemizin devamı niteliğinde olan"KOBİ'lerin Ağ Yapılanmalarını Kurmaları veBölgelerarası İşbirliğinin Desteklenmesi Projesi" ileBölgesel Rekabet Edebilirlik Operasyonel Programıkapsamındaki KOBİ'lerin kapasitelerini ve rekabetgüçlerini, bölgesel rekabetçilik stratejileri geliştirerek vefarklı gelişmişlik düzeyine haiz bölgelerde yer alankümeler arasında işbirliğini tesis ederek güçlendirmeyiamaçlayan bir diğer proje üzerinde daha çalışıyoruz. Bunuda önümüzdeki sene itibariyle yürürlüğe koymayıplanlıyoruz.

Sonuç itibarıyla, kümeler son derece önemli bir aktörolarak ortaya çıktı ve Türkiye'de bu farkındalığı ortayakoyacak katma değerin anlaşılması noktasına gelindi.Sizlerden beklentimiz ve isteğimiz, bu alanda yapılançalışmalara aktif olarak katkı sağlamanızdır. Buçalışmalarda, hep beraber hem Türkiye'nin dünyadakifırsatları küresel aktör olarak yakalaması adına hem dezor dönemlerindeki zorlukları aşması adına, kümeninruhunda olan birlikte hareket edebilme anlayışını vegüvenini geliştirelim ve birlikte yürüyelim.

Page 170: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Mustafa KaplanGerçekten son dönemlerde çok duymaya başladığımızkalkınma stratejilerinden bir tanesi olarak kümelenmekonusu çok ön plana çıktı. Ama bazı kavramlan bir modadeyim şeklinde ağzımıza fazla pelesenk edince, bazenana anlamı kaybedebiliyoruz. Aslında kümelenme,rekabetçilik kavramıyla çok daha fazla anlam kazanıyor.Bir kümeden rekabetçilik kavramını çıkarttığınızda, yığınveya yığışma diye tabir ettiğimiz birliktelikler ortayaçıkıyor. Şu anda insanların kafasında da kavram kargaşasıolduğunu düşünüyorum. Bu yığınlara, bir araya gelmelerede biz kümelenme diyoruz veya bu konularda konuşurkenöyle adlandırıyoruz ama gerçekten Ziya Bey'in de çokgüzel bir şekilde vurguladığı gibi, ideal bir kümelenmede,sektör firmalarının, o bölgede bir işbirliği ve güç birliğiyaparken bilgi üreten kurumlarıyla, onlara değer katanpaydaşlarıyla, destekleyici kuruluşlarıyla, bir hedefedoğru, rekabet kültürü ve rekabetçiliği artırmakonusundaki bir strateji etrafında bir araya gelmesi sözkonusudur. Bu konuda, örneğin İstanbul'da tekstil vekonfeksiyon sektörüne baktığımızda çok tabii olarak oyığın diye tabir ettiğimiz oluşumları görüyoruz. Yeniyeni moda, tasarım, marka gibi kavramlarla rekabetçiliküstünlüğü sağlanmaya çalışılıyor.

Bu konuda özellikle İngiltere deneyimi, bizim için deönemli ve bugün onu da dinleyeceğiz. Porter'ınAmerika'da bu kavramı dünya gündemine sunduğudönemden itibaren, Amerika'daki yaklaşımın, Avrupa'dakiyaklaşımın özellikle kalkınma stratejisi olarakmodellernelerde birbirinden farklı olduğunu görüyoruz.Zaten farklı olması da normal, çünkü ülkeler arasındaölçek açısından, kültürel ve sosyal açıdan farklılıklar var.Bu işin bizeesini, ülkemizde nasıl başarabileceğimiziortaya koymamız lazım. Kümelenme haritası konusundaönemli çalışmalar var ama işin zor kısmı kümelenmegeliştirme çalışmaları. Muhakkak analiz ve tespitlerönemli ama mesel e kümelerin nasıl geliştirileceği venasıl rekabetçi olacaklarıdır. Eğer mevcut kümelerimiziveya oluşturmayı planladıklarımızı rekabetçi yapamazsak,bir anlamları da olmayacaktır.

Sayın Paul Miller, kendi ülkesinde bu işte liderlik etmişve özellikle de tekstil ve hazır giyim konusundakümelenme geliştirrnede kendi ülkesindeki en büyükprojeyi yürütmüş, hatta dünya ölçeğinde de ilk kümelenmegeliştirme ve kümelenme analizi çalışmalarını yapmışbiri olarak aramızda.

Paul MillerGavurin Ltd. Yönetici Direktörü

Kümelerin ortaya çıkışının ve gelişmesinin, sağlıklıinsanların bir araya gelip birlikte yaşamaya başlamasınabenzediğini düşünüyorum. Örneğin bir göçmen yeni birülkeye geldiği zaman, orada yeni şeyler görüyor. Meselaekmek yapmayı öğreniyor, ya da un öğütrnek içindeğirmen kuruyor, değirmeni çalıştırmak için de suyaihtiyacı oluyor. Dolayısıyla elindeki kaynaklara göre birbakıma kendi işletmesini kurmaya başlıyor. Zaman içindekendi vatanından başka insanlar ülkelerini terk ediyor veaynı dili konuştuklarından, aynı anlayışa sahipolduklarından bir şekilde onun yanına geliyorlar. Sonraekmek satan biri geliyor ve "Sizin pişirdiğiniz ekmeğisatacağım," diyor. Sonra bir başkası geliyor, "Sizebuğdayımı getireyim, siz değirmende öğütüp pişirin, oda satsın," diyor. Kısa bir süre sonra, başka hizmetler deverilmeye başlıyor ve o toplulukta evlilikleri düzenleyenbiri ortaya çıkıyor. Daha sonra biri de çıkageliyor ve"Büyüyorsunuz, finansman konusunda uzman birineihtiyacıruz var artık," diyor. Bu kişi, sadece ekmek yapmakiçin bir banka kuruyor. Kümeler de işte böyle gelişiyor.

Kümeler, tedarik zincirinin, onu destekleyebilen şeylerinve insanların bir bileşimidir. Dağılması ve buharlaşmasıda, insan topluluğunun sağlıksız hale gelmesiyle aynışekilde oluyor. Evliliği düzenleyen kişi başka bir topluluğagidiyor ya da barıka ekmek yapmak dışında başka alanlarada kredi vermeye başlıyor. Ekmek yapmak biraz sıkıcıolmaya başlıyor. Kümelerin dağılmaya başlaması dasağlıksız bir insan topluluğunun dağılmaya başlamasınabenziyor. Kümelenmenin ne olduğuna ilişkin anlayışımkabaca böyle. Önceden söylendiği gibi dünyada çoksayıda tanım var ve bu da benim basit tanımım.Bu konuda on mesaj vereceğim ve bence bunlardan üçütemelolarak çok önemli. Bu üç mesajdan birincisi,kümeler vardır. İkincisi, bir kümeyi yönlendiren şeyianlamak pahalıdır ki İngiltere'de keşfettiğimiz şeylerdenbiri de buydu. Bölünebilir kümeleri anlamak için gereklikaynak, çok çok zayıf bir şekilde yayılıyor. Tek birkümeyi anlamak için ihtiyacınız olan para ve kaynak, birhayli fazladır. Üçüncü olarak, asıl ilgilendiğimiz konuolan ekonomik kalkınma, sadece kümelerle ilgili değildir,şirketlerin sayısı da önemlidir.

Kümelerin var olduğunu anlatmak için İngiltere'dekideneyimden bahsetmek istiyorum. Bu resimde solda,tekstil sektörünün kuzey ve kuzey batı İngiltere'dekümeleştiğini görüyoruz. Buradaki renkler o bölgelerdekibu sektörlerde çalışan kişi sayısını gösteriyor vekümelenmeyi buradan çok net anlayabiliyoruz. Önemliolan böyle bir harita hazırlayıp renklendirmek değil,kümelerin ölçeğini görmek ve aynı ülkedeki aynı türdekümelerle kıyaslayabilmektir. Ölçeğin yanında, ekonomiyene kadar katkı sağladığını anlayabilmek de büyük önemtaşır. (Şekil ı)

Page 171: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

MESAJ 1: Kümeler vardır

Sağ taraftaki harita, kimya ürünleri sektörününİngiltere'deki kümelenmesini gösteriyor. Tekstile görebiraz daha dağınık ama ülkenin kuzey doğusunda kimyaürünleıinin kümelenmesi aslında tekstille bağlantılı, çünküsizin de bildiğiniz gibi tekstil büyük bir kimya ürünleritüketicisidir.

Yazılım konusunda İngiltere'nin özellikle güney batısındaçok ciddi yoğunlaşma söz konusu. Araştırma ve geliştirmede yine aynı bölgelerde yoğunlaşmıştır. Burada özelliklearaştırma ve geliştirme alanında özel sektörün katkısınıgörüyorsunuz. Bence bu durum İngiltere ekonomisininen önemli sıkıntılarından biridir. Yazılım dediğinizdeinovasyon kaçınılmaz bir unsurdur ve sanayileşmiş vegelişen bir ekonomide mutlaka var olması gerekir. Ancakkümelenmenin tanımına, kümelenme fikrine bakacakolursanız, yazılım yardım ettiği ve hizmet verdiği sektörleaynı lokasyonda yer alıyor. Ancak bizim de arasındabulunduğumuz sanayileşmiş çoğu ülkede bu şekildeolmadı. Nissan firması, araba imal üretmek üzereİngiltere'nin kuzey doğusunda tesis kurdu ama aynızamanda araştııma merkezini İngiltere'nin güneyinde inşaetti. Bu durum, işleri kolaylaştırmıyor, yardımcı olmuyor.Yazılım, hizmet ettiği sektör neredeyse ona yakın yerdeolmak zorunda. Ne yazık ki yazılım kümeleri - şimdilikküme diyelim - kullanıldığı kümede değil kullanıldığıpiyasada faaliyet gösteriyoı:lar. Yazılım şirketleri, bencekürneleşrniyorlar. Bizim Ingiltere'de yaşadığımız buproblemle nasıl başa çıkılmasını gerektiğini bence herkesdüşünrneli. (Şekil 2)

Ekonomide dengesizlik yaratmakmümkün.

Bunlar kümeleşme midir?Y_zılım Arı,tırm_ v. geıı,tlrm.

Benzer durumu ve neden olduklarını aşağıdaki haritadada görüyoruz. Tıbbi kesinlik ve optik araçlar üretimiyüksek teknolojiyle yapılır. Gördüğünüz gibi kuzeydedeğil, Ar-Ge ve yazılımla birlikte güneyde yer almaktadır.Bu durumda, yazılım güneydeki teknolojilere yardımediyor ama diğerlerine edemiyor. Bence, Türkiye için sizde inovasyon, sınıflandırılmış işler ve desteklemek içintasarlanmış işler arasındaki ilişkiyi düşünmelisiniz.(Şekil 3)

• > •• , •.... ,..u·· ..... ...,...."

ingiltere ekonomisindeki dengesizlik.Şunlara neden oluyor:

Tıbbi k.. lnllk ve optik araçlar Or.llml ~~:~;:'~;'_:';=..C:"

Şimdi İngiltere'nin her bölgesindeki firma sayısıyla obölgede firmaların büyümesi arasındaki ilişkiye bakmakistiyorum. Yaptıkları iş göz önüne alınmaksızın, biryerdeki firmaların sayısı, ekonomik kalkınma için es~st~.Bir başka deyişle, firmaların yoğunluğu, 10.000 erışkınnüfusu başına düşen firma sayısı çok önemlidir. Benimyaşadığım Kuzey Doğu İngiltere'deki fir.~aların sayısı,Güney Doğu'dakilerin dörtte biri kadar. Orneğin KuzeyDoğu İngiltere'de bir caddede alışveriş yapılabilecek birpastane varken, Güney Doğu'da benzer bir caddede dörtpastane var. Güney Doğu'da bir kişi bir caddeden keksatın aldıktan sonra, o pastaneye geri dönüp "Sizdenaldığım kek, caddenin yukarısındaki pastanen keki kad~başarılı değil," dediğinde, o pastanenin sahibi yakınlardakiüniversiteye gidip "Daha iyi kek yapmam için bana yardımetmenizi istiyorum," diyebilir. Bu, işletmelerinyoğunlaşmasının inovasyon. etkisidir ve Güney DO.ğuİngiltere'de yeni teknolojinin Ingiltere'nin başka yerlerınegöre çok daha hızlı başladığını biliyoruz. Bence bu gr~fı~,herhangi bir kümelenme grafiğinden çok daha önemlıdır.İşletme sayısı esastır ve ne iş yapıyor olursanız olunişinizi kurun. (Şekil 4)

MESAJ 2: Kalkınma SADECE kümelerle ilgilide~ildir: firmaların SAYıSı çok önemlidir

Firmanın büyümeli Ile flrma .. yııı ar8llndaklllı,kl ..........

1'...;"',

JOQOQ '00 lOIJ )O, 400 1000

.. ".. ............ ,..........ı.wıo".,....,

Page 172: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Şimdi üçüncü mesajıma geçmek istiyorum. Avrupa'dave tabii İngiltere'de çevre teknolojileri hakkında çok fazlakonuşuluyor. Otomotive teknolojiler ya da bu bağlamdaçevre teknolojileri ile ilgili kümelenmeye giden ülkelerin,insanların bir dükkarıdan teknolojileri satın almadığınıama araba satın aldıklarını unutmamaları gerekir.İşletmelerin üst düzey yöneticileri piyasaları düşünürler,teknolojileri değiL. O teknolojinin yer aldığı bütünpiyasalara baktığınızda, bütün bunların farklı piyasalardayer aldığını ve farklı şirketlerin de o farklı piyasalarahizmet ettiğini göreceksiniz. Tabii burada farklı piyasagüçleri ve başa çıkılması gereken farklı sorunlar sözkonusudur. Bu nedenle esas olan teknoloji değil piyasadır.(Şekil 5)

MESAJ 3: Sadece PIYASALARı düşününInsanlar 'teknolojiler'i satın almıyor

• Avrupa'da 'ÇEVRETEKNOLOJ iLERI'hakkı nda çok fazlakonuşuluyor

Temiz çevre yönetimiAtık su kontrolüEnerji yönetimiçevresel hizmetler ve danışmanlıkArazı kazanmaGürültü kontrolüKirlilik kontrolüRadyasyon kontrolüGeri dönüşüm faaliyetiSızıntı kontrolüZehirii madde kontrolüTitreşim kontrolüAtık yönetimiSu hızmetlerı

Şimdi çok önemli olduğunu düşündüğüm dördüncü mesajageçiyorum. Kümelenme teorisi, özellikle de bağlantınosyonu, tedarik zincirlerinin nasıl çalıştığı ve aradakiilişki, inovasyon rolü iyi anlaşılmamıştır. İnsanlarınkafasında kümenin ne olduğu net değildir. Bir bölgedebirçok işletme olması o bölgede kümelenme olduğuanlamına gelir mi, bilmiyorlar. Önceden de söylediğimgibi, kaynakların çok zayıf dağılmasının, bizim İngiltere'deçektiğimiz sıkıntılardan biri olduğunu düşünüyorum.İngiltere'de tekstil sektöründe 60 CEO'yu bir araya getirdikve onlara tekstil ve konfeksiyon konusunda bilmedikleribir şey söyledik. "Araştırrnamız, CEO'nuzun bilmediğibir şeyi ortaya koyuyor," dedik. Bunu yapmak, onlarıdaha fazla araştırma yapmaya teşvik edebilmek önemli.(Şekil 6)

MESAJ 4: Kümeleri anlamak ZOR ve PAHALIdır

• Kümeleşme 'teorisi' iyi anlaşılmamıştır- Bağlantı i özellikle inovasyon- Konsantrasyonlar ve kümeler arası nda

karmaşa• Araştırma kaynakları çok zayıf yayılır

- Tedarik zincirlerini anlamak- Ar-Ge'nin rolü-Iş bağlamak

Şimdi diğer mesajlarına geçmek istiyorum. İngiltere'deçok çeşitli projeler geliştirdik. Bunların bir kısmı gerçektenuzun süreli projelerdi ama kısa sürede tamamlananlar daoldu. Finansman sağlandı, çok ciddi motivasyon gerekti.Büyük ölçekli bir proje yerine sonucunu hemenalabileceğiniz küçük projelerle başlayın. İngiltere'de birtopluluk oluşturacakları zaman o topluluğun ne yapacağınıbilmek isterler, dolayısıyla yapı her zaman stratejidensonra gelmelidir. Kamu sektörü sürece dahilolduğuzaman, bu önemli bir konu olabiliyor. Liderlik her şeyinüstündedir. Her küınede bir lider olmalı ve her seviyekonusunda bilgi sahibi olmalı. Özel sektörden böyle birkişiye ihtiyaç var. Her pazartesi sabahı, o kümelenmeyigeliştirmek için yapılacak bir şeyler olmalı, yani mutlakaeyleme ihtiyaç var, dolayısıyla eylem odaklı olunmalıdır.Eylem odaklı olduğunuzda Ar-Ge programınızıbelirleyebilirsiniz ve bunu doğru şekilde yaparsanız, bunoktada ne yapmanız gerektiğini görebilirsiniz.Kümelenmeleri iyileştirmek ve ayakta tutabilmek içinçok sayıda pazartesiye ihtiyaç vardır. İngiltere'deyaptığımız çalışmalara bakacak olursanız, kümelenmederinliğiyle çok yakın bir ilişki olduğunu göreceksiniz.Göçmenlerle ilgili verdiğim örnekte, çok farklı sektörlerolduğunu ama o topl uluğu, o kümelenmeyioluşturduklarını söylemiştim. (Şekil 7, 8)

MESAJ: 5 - 8

r: Hırsta kısa, sunumda uzun olmak daha iyi6 Yapı, stratejiyi izler

Yönetişim için akıl yürütme

7 Liderlik (neredeyse) tamamıdırSeviye meselesiÖzel sektörü dikkate alın

8. Pazartesiyi hatırlayınEylem oryantasyonu hayati önem taşır

MESAJ: 9 - 10

9. Kümeleşmenin derinliği- Iyileştirmek ve korumak

10.Üretimi korumak

İngiltere'deki finansal hizmetleri biliyorsunuz, çok ciddibir bağlantı var çünkü çok ciddi bir derinlik var. Reklamşirketleri, yönetim danışmanları, üniversiteler, bu konudaihtisas sahibi uzmanlar, ticari bankalar, Merkez Bankasıgibi o kümelenme içerisinde çok ciddi farklı unsurlar var.

Page 173: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

İngiltere'de yaşadığımız sorunlardan bir tanesi, finansalhizmetler dışında bu sektörlerin her birini tek tekkoruyamamamız. İngiltere'de gıda sektöründen biriylekonuşuyordum, tezgahını, makinelerini nereden aldığınısordum. Bunların çoğunun İtalya'dan geldiğini söylediancak bu makineler İngiltere'de istediği gibi çalışmadığıiçin çoğunu değiştiımesi gerekmiş. İngiltere eskiden gıdasektöründe kullanılacak makineler üretirken, üretmeyibırakmış. Bir kümelenrneyi kurmaktan kastettiğim şeybu. Belki çok küçük bir şeyama yine de önemli. Tekstilürünleri için boya tezgahları üreten tek bir şirketimizkaldı ve bu gerçekten ciddi bir sorun. Son olarak ve enönemlisi, lütfen imalat sektörünü koruyun. Az önceİngiltere'de kaybettiğimiz üretim sektörlerinden bahsettim.Lütfen imalat sektörünüzü koruyun. İhtiyaç duyulmayanbir kümelenme olmaz.

Mustafa KaplanSayın Miller'ın son mesajı, gerçekten çarpıcı bir rnesajdı.İstanbul Sanayi Odası'nda birçok ortamda, özellikle içindebulunmaktan gurur duyduğum İSO-KATEK gibi birortamda da her zaman dile getirdiğimiz bir vurgu vardı:Üretmeden bu ülkenin kalkınması mümkün değiL. Birçokplatfoımda İstanbul'da artık sanayi olmasın denirken, biz,"İstanbul'un ve diğer metropollerin şu kadar nüfusu var,dolayısıyla imalatın bir alanında, belki yüksek teknolojilikatma değerli ürün üretiminde, muhakkak imalat olmalı,"diyorduk. Sayın Miller'ın da bundan bahsetmesi hoş oldu.Liderlik vurgusu da benim için önemliydi, çünkü bizburada işbirlikleri, güç birlikleri oluştururken bu kümeleri,bu stratejileri yürütebilecek, sürekli gündemde tutabilecek,bir şekilde pazartesileri aksiyon planlarında takibiniyapabilecek bir liderlik sergilenrnesi önemli. Bu da gelipdayanıp temel bir stratejinin olmasına ve bu stratejiyi debirinin üstlenmesine bağlanıyor.

Sanayi ve hizmet sektörü gibi birçok kümelenme çeşitlerivar. Sanayi kümelerrmesi konusunda ülkemizin de başarılıolduğunu düşündüğümüz, Gebze, Bursa, Hadımköy.Aksaray gibi kümelerin bir şekilde liderliğini yapan,özellikle Otomotiv Sanayicileri Derneği ve otomotivanaüreticileri önemli bil" paylaşım içindeler. Otomotiv sanayi,yan sanayisiyle birlikte etkileşimi, paylaşımı, iletişimi enüst seviyede olan bir sektör. İster istemez dünyadarekabetçiliğimizin ön planda olduğu bir sektör olarak dakarşımıza çıkıyor. Şimdi bu konuda bize aktaracağı çokşeyolduğunu düşündüğüm Ercan Tezer'i kürsüye davetediyorum.

Prof. Dr. Ercan TezerOıonıoııv Sanavi Derneği (OSD) Gel/el SekreteriGenel Sekreterliğini yürüttüğüm Otomotiv Yan SanayiDerneği 1974 yılında kurulmuştur. Otomotiv sanayi,zaten küresel bir sanayidir. Bunun temsilcisi olan motorluaraç üreticilerinin temsilcisi olan derneğimiz de bütünküresel faaliyetler içinde aktif görevlidir. Üyesi olduğumuzuluslararası OICA gibi, bölgesel ACEA ve ODETTE gibikurumlarda aktif görev yapıyoruz. Keza yurtdışındakisektörle, sanayiyle ilgili bütün faaliyetlerde de uzmanarkadaşlanmız, Türkiye'yi temsilen yer alıyorlar. ÖzellikleAB 'deki çok önemli Ar-Ge kümesi olan EUCARfaaliyetlerini de çok yakında izliyoruz. (Şekil i)

j

oaıl> Otomotiv Sanayii Derneği i OSD

Kuruluş 1974

i Temel Amaçlar:./ Kamu Kurum ve Kuruluşları Ile Ulusal ve Uluslararası Kuruluşlarda Otomotiv

Sarrayint Temsil Etmek,/ Otomotiv Sanayi Ile ilgili Bilgileri Derlemak. OeQeMandirmek ve Yaymak./ Sanayiyi Ilgilendiren Alanlarda Ortak Çalışmaları Düzenlemek ve Koordine Etmek

i OSD, MARTEK'nın Kurucu Aktif Oyesidir

i OSD, Aşağıdaki Uluslararası Kuruluşlarda Aktif Oyedir:

Ü OICA Ü ODETTE

Ü GAIO GroupÜ ACEA Llalson Committee

Ü TAAM

i OSD, ACEAlEUCAR ve AB ERTRAC Kuruluşlannda Gözlemcidir

i OSD, Birleşmiş Milletıer AEK WP29 ve EU Motor Vehicle Technical

Commillee Çalışmalarında Türkiye'deki Otomotiv Sanayini Temsil

Etmektedir www.osd.org.trl

Otomotiv sanayi aslında, üretimi itibariyle ortak vekaımaşık bir süreçtir. Bu sürecin hammaddeden tüketiciyekadar giden bütün faaliyetlerinde tedarik zinciri diyeadlandırdığımız son derece operatif, son derece etkilereaçık bir zincirin yönetimi söz konusudur. Biz on civarındafarklı hammaddeyi kullanmak suretiyle ayrı bölgelerdeayrı teknolojilerle çalışan 300-400 küçük ve orta işletmede5.000 civarında parça üretiyoruz. Sonra o parçalara kendifabrikamızda ürettiğimiz parçaları da ekleyerek bir arayagetiriyoruz ve tüketicinin beklentilerini karşılayacakmaksimum performans, yüksek güvenlik, mükemmelkonfor ihtiyacını olabilecek en düşük fiyatla karşılamaküzere de hizmete sunuyoruz. Bu tedarik zinciri bütünlüğüiçinde baktığınız vakit, aslında sanayinin kendisi, birazönce değerli konuşmacıların defalarca tekrarladığı vegünümüzde gerçekten son derece ilginç bir modelolaraktartışılan kümelenmeye de sektörel ya da firma bazındakiiyi bil"örnek. çünkü bu tedarik zinciri içinde çalıştırdığımızbir sürü mekanizma var. (Şekil 2)

oaı> Otomotiv Üretimi Ortak ve Karmaşık Bir Süreçtir

"Tedarik Zinciri" Ham Maddeden Nihai Tüketiciye KadarUzanır ~~~--------------~

';W"ITS5P _allu'dd'ı- 'I$@'. "M';-Motorlu Araç, TOkaticinin:

• Mı", Performını• YOkoek GOvenllk• Mükemmel Konfor Ihtiyacını• En Oü,ük Fıyat ii. Karıılımalıdır

@10Farklı

Malzeme

@ 5.000 Parça Grubu• Farklı Şlrketı.rde• o.oı,ik Malzeme Ile• Farklı Teknolojılorlo

Oretilir

LWaUL (73 Milyon Ad.t Orotlm /66 Olko)

:ı:ııoım (10 şırırot / AreIlmIn" 90 i)

Yük'ek Carpan Etkiıi (YDksak Vergı Gelı,VNltelikll l,tlhd.mlTedarlk ZinciriDorlnll~I)Yoğun Rekabet i YÜksak MÜ,tgd Beklenti.!

Kür"el Yoğun Teknik Meyzuat (Em/ıyon / ıklımDe61,lkll~1 / ton« Güvenll61)

Sanayinin küresel yapısını birkaç rakamla ifade etmekistersek, geçen sene 73 milyon adet motorlu araç üretildi,bu yıl da 75 milyona doğru gidecekti, kriz belki bu rakamıbir miktar geriletebilir. 66 ülkede üretim yapıldı amaönemli olan üretimin neredeyse %90'lnı üreten iO tanefiıma olmasıdır. Bu firmaların ait olduğu S tane gelişmiş,sanayileşmiş ülke var. Dolayısıyla, değer zinciriiçerisindeki işlevsel dağılımlara baktığımız vakit, kiminne ürettiği, kimin ne geliştirdiği, kimin ne kadar katma

Page 174: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

değer yarattığı, hepimizin mutlak suretle gündemimizdebulunan konular olmalıdır. Sektörümüz, rekabetin yoğunolduğu bir sektör. Müşterisi yüksek beklenti içinde amadaha da önemlisi sektörün bütün ürünleri küresel, sonderece detaylı yüksek teknik mevzuata tabidir. Eğeraracınızı bu mevzuata uygun üretmezseniz, bunu testlerleispat etmezseniz, bu üretimi o araçla ilgili bütünmodellerde aynen yerine getirdiğinizi kanıtlamazsanız,bu araçlarınızı satabilirsiniz ama trafiğe çıkamazlar. Hiçbirüründe böyle bir denetim yok. Son derece yaygın, köklü,teknik mevzuatın gelişmesi, teknolojik gelişmeler vetüketici beklentileriyle ve çevreyle olan ilişkisi son dereceönemlİ.

Biraz önce, tedarik zincirindeki stratejik ortaklıktanbahsettik. Tedarik zincirinde, bizim ortak yürüttüğümüzbir küme yapısı içinde hammaddeden tüketiciye kadarpazarlama ve satış sonrası hizmetler de dahilolmak üzereortak bir toplam kalite yönetimine ihtiyaç var. Ortaklojistik yönetimi optimizasyonuna ihtiyaç var. Kümenin,tedarik zincirinin optimizasyonu diye bahsettiğimiz, şuara Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden biriolan, tedarik zinciri optimizasyonuyla lojistik maliyetleriniaşağı çekme meselesidir; bu da ortak yönetilir. İhracattaAr-Ge teşviklerinin işlemeye başladığı 1994 önemli birdönüm noktasıdır, o noktadan itibaren artık tasarım, Ar-Ge ve üretim teknolojilerinin yönetimini de bütünişletmelerle beraber müşterek yapıyoruz. Pazar fiyatındanmaliyet yönetimini de mecburen müşterek yapıyoruz.Bütün bunların ötesinde, bunlara bir de kriz yönetimieklendi. Aslında tedarik zincirinin bizim için çok önemlibir enstrüman olduğunu, kriz yönetimiyle bir defa dahagöreceğiz. Öyle sanıyorum ki ne yerel, ne uluslararasıherhangi bir yardım almadan bu işi kendi başımıza çözmekdurumuyla karşı karşıyayız. Biz bu krizden çıkış yolunuancak tedarik zinciri içinde küçük ve orta işletmelerlebüyük işletmeler bir araya gelmek suretiyle ve dayaruşmayısadece lojistik yönetimi, kalite yönetimi, maliyet yönetimideğil aynı zamanda ve belki daha da önemlisi krizyönetimiyle bulmak zorunluluğuyla karşı karşıyayız.(Şekil 3)

021> Üretimden TÜketiciye:Tedarik Zincirinde Stratejik Ortaklık

Aksam/ParçaÜreticileriHam Ma

ÜretiSon Üretici "ketici

KRIZ YÖNETIMI

Bazı kelimeleri burada tartışmakta yarar var çünkü bukelimeleri çok kullanıyoruz, literatüre, programlara, hattakanunlara dahi girmişler. Ana sanayi ve yan sanayi, aslınabakarsanız birlikte bütünleşik bir yapı içinde otomotivsanayini meydana getiriyor. Ama her iki terim de sonderece yanlış algılamalara yol açıyor. Yan kelimesi,etimolojik olarak ikinci derece, tali, diğer anlamını dataşıyor. Nitekim sanayimizle ilgili yapılan bir kamuoyualgılaması araştırmasında, yan sanayinin daha çok kaçakparça üreten bir sanayi kolu olarak algılandığı ortayaçıkmıştır. Kamuoyunu suçlayamayız; kamuoyununalgılaması önemli bir göstergedir. Demek ki bazıetimolojik köklü kelimeleri kullanmaktan vazgeçmeliyiz.Biz uzun bir süreden beri, tedarikçiler, tedarik sanayiifadelerini kullanıyoruz. Ana sanayi ifadesi de, sankianasında var da oğlunda iş yokmuş gibi bir anlam taşıyor.Hiç alakası yok, ona da motorlu araçlar sanayi diyoruz.Bunların tek bir adı var, o da otomotiv sanayi.Aslında burada şeffaf, uzun vadeli, karşılıklı güvenedayalı bir ilişkiye ihtiyaç var. Aksi halde, tedarik zinciriiçindeki son derece karmaşık kalite yönetimini, maliyetyönetimini, tasarım yönetimini, Ar-Ge yönetimini, lojistikyönetimini yürütemezsiniz. O tedarik zincirinde yer alanKOBİ'ler ve tedarik zinciri içinde büyük şirket olarakadlandırılan aracı monte eden şirketler, bu üç ana ilkedenuzak çalışırlarsa, tedarik zincirinden bahsetmek mümkünolmaz. Biz bunu yaşıyoruz, yalnız yaşadığımızın farkındadeğiliz. Özellikle yapılan tartışmalarda, kamuoyunayansıyan ilişkileri açıklayan tartışmalarda bunun farkındaolmadığımızı görüyoruz. Burada karşılıklı bağımlılık var,tek taraflı bağımlılık yok. Biz, motorlu araç üreticisiolarak parçaların ancak %2S'ini kendi tesisimizdeyapıyoruz, %7S'i dışarıdan geliyor. Dolayısıyla bukarşılıklı bağımlılığın stratejik işbirliği içindeyürüyebilmesi için, mutlaka her anlamda şeffaf ve uzunvadeli güven ilişkisine dayanması mecburiyeti var. Sonuçolarak, burada kazan-kazan temelli bir ticari ilişki var.Kamuoyuna yansıyan da bu ilişki; ancak ticari ilişkibuzdağının tepesinde gözüken bir nokta bile değiL. Ticariilişki bir sonuçtur ve ona gelene kadar diğer bütün ilişkilerive tedarik zincirini yönetemezseniz zaten bir ticari ilişkidende bahsetmek mümkün olamaz.

Rekabet de çok kullanılan bir ifade. Son zamanlardasürdürülebilir kelimesiyle birlikte kullanılıyor. Ben küreselkelimesinin eksik olduğunu düşünüyorum. Rekabeti kendibölgenizde, şehrinizde yapıyorsanız, hiçbir anlamı yok;ülkenizde yapıyorsanız bir anlamı yok. Kesinlikle küreselyapmak zorundasınız ve bu küresel rekabeti desürdürülebilir biçimde yürütmek zorundasınız.Sürdürülebilir rekabet ne demek? "Ben bugün rekabetbakımından iyiyim," dediğiniz zaman, zaten sizinrekabetiniz bitiyor, geçmiş olsun. Dünyanın her tarafındasize rakip olarak çalışan firmalar, mutlaka ertesi gününsabahında sizden bir adım ileri gitmiş olacak. Bunu kabulediyorsak ve küresel pazarların içinde oyuncu olmayı dailke olarak benimsemişsek, rekabeti hem küresel hem desürdürülebilir rekabet olarak yerine getirmemiz lazım.Aslında sürdürülebilir küresel rekabet, bizim özellikleson yıllarda planlanmıza, plan stratejilerimize giren, 9.Plan'ın da özünü oluşturan bir kavram. Çünkü biz,

Page 175: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

sanayileşme stratejimiz içinde, gelişimimiz içinde,başlangıçta cumhuriyet kurulduktan sonra devlet öncelikligelişme, daha sonra özel yatırımlarda başlangıç, uzunsüre ithal ikamesi, ihracat öncelikli 24 Ocak kararlarından,1981 'den itibaren sanayileşme, Gümrük Birliği'ndenitibaren tam rekabet koşullarını yaşamış bir ülkeyiz. Bütünbu süreçlerden geçtik. Artık tam rekabeti, hem küresel,hem sürdürülebilir biçimde yapabilecek bir evreye girdik.(Şekil 4)

Cia!) Kelimeler i Anlamlar

1941·1950 DEVlET ÖNCELIKLI GEUŞME

1951·f960 OZEl YATlRIWLARDA BAŞLANGıÇ

~.o ~H~ ıKAl!'.!~lllE SANAVILEŞWE

1981·1995 ~CAT ONceLlKLI SANAyıLE~ME ve TAMREKABETE H.A.Z!RLIK

1996-2005 GUflRUK BIRllGI ve TAMREKABET

2006· ....TEKNOLOJI YONETI~ ve YENILIKÇi YAKLAŞıM i cSURDURULEBILIR KURESEl REKAB!_T-

i REKABET

i KÜRESEL

iSURDURULEBiLlR

"""?"Küre:~R:~:bet iDaha Yiiksek ~rumag~ger

'-------_j

Artık sanayinin önünde tek bir hedef var: Sürdürülebilirküresel rekabeti daha yüksek katma değerle devamettirmek. Peki, bu sürdürülebilirlik özelliği neredengelecek? Onun tek bir çıkış yeri var: inovasyon,yenilikçilik, değişim. Eğer siz her gün kendinizideğiştirmiyorsanız, çevrenizi değiştirmiyorsanız,kurumunuzu, işletmenizi, modelinizi, ürürıünüzü,yöntemlerinizi değiştinniyorsanız, sizin rekabetçi olmanızmümkün ama rekabeti sürdürmeniz mümkün değiL.Dolayısıyla, inovasyonun içinde yenilik var, yenilik dedeğişim, değişim de her şeyden önce kendini aşmakdemek. Bunu kabul edeceğiz. Ancak kendimizi aşmayakarar verdikten sonra değişim sürecine girebiliriz. Onuda sistematik yaparsak, inovasyon yani Ar-Ge, tasarım,teknoloji yönetimi gelir ve nihayet sürdürülebilir küreselrekabette iyi bir oyuncu olabiliriz. (Şekil 5)

Cia!) Kelimeler i Anlamlar

"Inovasyon"Bir Yenı EWI

Pazar(anablllr, Yenı yada GeliştirIlmIşOmn· Oretlm· Hizmete DÖnÜştürme

SÜrecidir

• Inovasyon ~~~ Yenilik• Yenilik ~~~ Değişim• Değişim ~~~ Kendini Aşma

Yeniiikçilik Kendini Aş;akıa Başlar

Ulusal inovasyon sisteminin, klasik üç tane alt sistemivar. Bunu biz bu konuyla ilgili her sunuşumuzdasöylüyoruz. Bu sistemin olmazsa olmaz üç tane öğesivar. Bunun içinde üretim sistemine sahip olan sanayi,bilim ve teknoloji sistemine sahip olan üniversite vearaştırma kurumları, siyasi ve bürokratik kadrolardanoluşan kamu yönetim sistemi. Kamu yönetim sistemi,diğer iki sistemin bir bütün olarak sağlıklı çalışmasınadestek verir. Eğer siz bir ülkede Ar-Ge mevzuatınıçıkarmak için, sanayici olarak 2-3 yıl dert anlatmayadevam ediyorsanız, sistemde bir hata var demektir. Atlaaraba yer değiştirmiş. At mı arabanın önünde, araba mıatın önünde, normali bulamıyorsunuz. Ar-Ge yapmakiçin devamlı bürokratik engellerle mücadele ediyorsanız,yine sistemde bir hata vardır. Dolayısıyla bu güçlü sisteminüçü birden ayru doğrultuda, aynı hedefte, felsefe itibariyle,gönül birliği itibariyle bütünleşmemişse, o ülkede ulusalinovasyon sisteminin başarısından söz etmek mümkündeğildir. (Şekil 6)

Ulusal Inovasyon Sistemi e 3 Alt Sistem

"Kamy YÖnetim Sistemi', Diğer Iki Sistemin Bir Bütün JOlarak Sağlıklı Çalışmasına Destek Verir

Toplumu örneklemek çok kolay değil ama aslında bizimişletmelerimizde iki türlü insan var. Bunların bir bölümü,"evet ama" diyenler; bunlar herhangi bir yeniliğe, yenibir teklife karşı duran ve durduğu için de mekanizmayıyok etme yoluna sevk eden davranış biçimine sahipinsanlardır. Bir şey söylersiniz, dinlerler, "evet ama,"diye mazeretler öne sürmeye başlarlar. İkinci gruptakilerse,"neden olmasın" diyenlerdir. Bunlar yenilikçidirler vebir teklifi kucaklayarak, destekleyerek, itekleyerek, çekerekyenilik ve küresel rekabeti yaşanılası hale getirınek içinçeşitli faaliyetler gösteririler. "Evet ama"cıların çok klasikbirtakım sözleri vardır: Eski köye yeni adet getirme; yabenle uğraşma, azıcık aşım, ağrısız başım; ehveni şer,şerleriri en iyisidir; en iyi mükemmelin düşmanıdır; böylegelmiş böyle gider; dokunma kardeşim bize. Dolayısıylayenilik ve değişimin de sistem içinde "evet ama"cılarla"neden olmasın"cılar arasında bir kavga konusu olduğunukabul etmek lazım.

Bizim sanayimiz nereye gidiyor diye bakacak olursak,yapılan araştırınalar 2005 yılında 66 milyonluk motorlukaraç üretimi, 2020 yılında %50'ye yakın artışla 104 milyonadede çıkacak. Bu rakamların %85'i otomobil, geri kalan%25'i ticari araç diye adlandırdığımız motorlu araçlar.

Page 176: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Sanayimizin nereye gideceği önemli değiL. Bence önemliolan nasıl gideceğidir. Dikkat ederseniz klasik vegeleneksel sanayileşmiş ülkelerde, Japonya, KuzeyAmerika, Avrupa Birliği, Güney Kore'de 2005 ile 2020arasındaki dönemde çok fazla artış öngörülmüyor. Aynıdönemde Hindistan'da 3,28 katı ve Çin'de 4,25 katı artışöngörülüyor. Geıi kalan güney Amerika ve diğer ülkelerdedaha az, Doğru Avrupa ve Asya Pasifik'te biraz dahafazla artış bekleniyor. Eğer biz, gelişme hedeflerimiziçinde, bugün 1,6 milyon olan kapasitemizi 2 milyonaçıkartabilirsek ve 2012 için belirlenen 2 milyon adetüretim hedefini yakalayabilirsek, belki bir Çin ya daHindistan olmayabiliriz ama 2,27 katı artış sağlayanönemli bir ülke haline gelmemiz söz konusu olacaktır.(Şekil 7, 8)

021) Dünya Üretiminde Gelecek - 2005/2020

120.000

100.000

80.000 860.000 ;;40.000

20.000

103.900-2005 2020

Kaynak: J.D.POWER Associates

021) Üretimde BÖlgesel Değişim 2005 /2020

• Küresel Üretim Kuzey'den Güney'e ve Batı'danDoğu'ya Kaymaktadır

• Bu Gelişme Türkiye Için Bir Fırsattır

4

Kaynak: J.D.POWER Associates

Burada genel bir temayül var; artık üretim merkezleribatıdan ve kuzeyden güneye ve doğuya doğru kayıyor.2020 yılında üretimin %65'inin güney doğu bölgesindeyapılacağına dair çok ciddi tahminler var, dünyadakigelişmeler bunu gösteriyor. Bu gelişme sürecinde,Türkiye'nin değer zincirinde de bir takım farklılıklarıyakalaması lazım. Hepimizin bildiği tasarım, üretim vehizmet sektöründen oluşan değer zinciri içinde biz uzunsüre üretimde kaldık ama 66 ülkede üretim yapılıyor,yani herkes zincirin üretim halkasında. Bunların çok azbir bölümü tasarım ve pazarlama faaliyetlerininyürütüldüğü hizmet sektöründe. Türkiye de kendisanayileşme stratejisi içinde üretimdeki gücünü

sağlamlaştırırken, mutlak suretle yüksek katma değeriolan alanlara kaymak mecburiyetinde. Ar-Ge, tasarım,Ür-Ge, bizim yüksek katma değere doğru gideceğimizönemli hedeflerden bir tanesi. Pazarlama ağına doğrugidiş, yani tasarım yaptıktan sonra ürettiğiniz ürünlerikendi ağınızda küresel pazarlara dağıtmaya gidiş - çokzorlukları var - de önemli bir stratejik hedef olarakönümüzde bulunuyor. Biraz önce, kamuoyuna yansıyanbütün şikayetlere rağmen, tedarik zincirinin Türkiye'debaşarılı çalıştığını söyledim. Diğer ifadeyle, ortak Ar-Geve tasarım yönetimi, kalite yönetimi, maliyet yönetimindeTürkiye'nin başarılı olduğunu söyledim; işte bunlar dabaşarıyı kanıtlayan uygun siyasalortamın bulunduğudüzeyde otomotiv sanayimizin başarısıdır. Tek başınamotorlu araç üretenler değil, tek başına aksam parçaüreten tedarikçilerimiz değil, otomotiv sanayininbütünleşik kavram içindeki başarısıdır. (Şekil 9)

021) Değer Zinciri ve Katma Değer

Oretimi Dışan Çıkartp, Zincirin Iki Ucunda Yoğun/aşma

OTOMOTIV SEKTÖRÜ DE~ER ZINCIRI

Adetsel bazda üretimde ve ihracatta 3 katından fazla artış,toplam pazarda yine 3,65 katı bir artış var, hem motorluaraçlar hem de aksam parçaların toplam ihracatındakiartış da 4,72'dir. Bu ihracatın niceliksel artışıdır. İhracatıniçinde niteliksel artış da söz konusu, yani daha yüksekkatma değer üretiyoruz. Bunu da, gümrük tarife istatistikpozisyonu 87,2 olan motorlu araçlar ve bunların mekanikaksam parçaları grubundaki mallarda ilk kez 2006 yılında600 milyon dolar, geçen yıl 1,5 milyar dolar, bu yıl dailk on ayda 5,7 milyar dolar dış ticaret fazlasıgörülmesinden anlıyoruz. Bu demektir ki, o gruptakimalların tüm ithalatına karşılık sanayinin yapmış olduğuihracat, hem ithalatı karşılıyor, hem kendi ihtiyacınıkarşılıyor hem de çok önemli oranda fazla veriyor. Bunun,hem şirketler bazında hem de sektörler bazında önemlibir gösterge olarak izlenmesinin yararlı olduğunusöylüyoruz. (Şekıl LO)

Page 177: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

aa!) Değişim 2002 / 2007 (x1.000)

Araç Ihrasıl! (xl QOD'

X3.17 X 3.17

''''''

X 4.72

Toplam IbClç'! (Mllygn sı2O:.oo

nX3.65

',:ııc

200312001 Yıllarında Otomotiv Sanayimiz Ard Arda Onemli Rekortar Kırmış Ve 2007Yılında 1.1 Milyon Üretim Ile 0,830 Milyon12D,S Milyar S Ihracat Gerçekle,tinniştir

• 2008 Yılı Için 1,3 Milyon Üretim Ve 0,95 Milyon AdeU25 Mityar $ IhracatHedeflenmiştir

Gümrük Birliği'nin getirdiği olumsuz koşulların baştan ciddianlamda tahribat yapması nedeniyle uzun yıllar açık verdikama bunlar tamamen kalktı ve bugün Avrupa ile olanotomotiv ürünleri ihracatında fazlamız var. Kırmızılar geçmişyıllara ait dış ticaret açıklarını gösteriyor ama birkaç yıldaberi dış ticaret fazlası olduğunu da görüyoruz. İlk sekiz sene27 milyon dolar civarında açık vermiştik ama şimdi o açıkkapandı, küresel ticarette de fazlarnız var. Eğer tedaıik zinciriiçindeki Ar-Ge, tasarım, teknoloji değer zincirindeki yüksekkatma değer noktalarına kayışta daha fazla başan sağlarsak.hiç şüpheniz olması oradaki dış ticaret fazlamiz daha pozitifnoktalara gelecektir. (Şekil i i)

aa!) Otomotiv Ürünleri Dış Ticareti Fazla Vermektedir

Dış Tiçaret Dengesi (Milyon $)

• 199~ 20lAçık

• 2001/2006

13.740 Milyon S Toplam100 S lık Oretim Için

Ortalama Ithal Girdi Ihtiyacı 43 S 2.520 Milyon S ToplamFazla

• 2007 3.505 Milyon $ Fazla

• 2008 ilk 10 Ay 5.476 Milyon $Fazla

Dıs !icarette "'Fazla'" VerilmesindeEn Önemli Etkenler

"ArGe Teşvikleri Geliştirilen ÜıiinlerdeYerlileştirmenin Etkin Hale Getirilmesi

• Yerlileştirme ile Yan SanayiininGelişmesi ve Daha Yüksek Katma~er ile Üretim

,-i... ,..... l.... ı.,.,.....n........-:••.•i • i - .s.],::::

......... -1.,,, <]O;fIt ı..ıı U·I .. '"i. ItI.ua uı: tc. ı....'.!O!

l.ot:l 171 ........• /IT lll) ,.... ,~luo.:lı..: ... ll.J'I"IU.

._ ., T .r, ,,,",UM IJMjr; l.:JI • .n,ıIu.ı'I,JIl' .....

Krizden bahsetmeden otomotiv sanayindeki konuşmalarıtamamlamak mümkün değil ama krizden bahsetmektende son derece rahatsızlık duyuyoruz çünkü Ocak-Nisanarasındaki dönemde üretimi %40, ihracatı %44, pazarıda iyi kötü %30 civarında artış bir ülkede herhaldekimsenin kriz düşünecek hali yoktu. Bizim hedefimiz,2008 yılında 1,2 milyon adet üretim, 950 bin adet ihracattı,26 milyar dolarlık ihracat yapacaktık ve biz isan ayında1,5 milyonluk üretim, 1 milyonluk ihracat ve 29-30milyarlık da toplam ihracatı gördük. Bizdeki veri takipsistemi gayet iyi, her gün takip ediyoruz, gözümuzdenbir şey kaçmıyor. Ancak sesimizi çıkartmadık, çıkaıtsaydıkşimdi bir sürü mazeret bulacaktık. Küresel kriz önce buhızı küçülttü, sonra sıfırladı, Ekim'den itibaren de negatifedüşürdü. (Şekil 12)

aa!) 2008 Yılındaki Değişim

KOI<lAR.... n Ocak·,.."

2001/2007 DeOitim (tıt.)2007 2008 .. 2007 ..lk".

rr=- ".299 120.992 355 336.081 471.894 ..o IQIIQ11 Q'I"'I""""'" 53.228 65.610 233 19].085 ıs2.95B 3 •T 65.292 92.2n o" ". .ess Xı8,JJ6 ... T am pua' 26 2 ·11 ·37

llYııcat"","""I .2.488 52.3-49 23' 155.129 ,."" 317 -r;;;Iam Ihracat 46 28 19 ·28r=- .5.6]] 50.956 17 147.n] 179.~ ,. T amUretım 42 2. 7 ·21PaliJr"","""i l5.lO< 30.]13 203 79.938 104.244 ,.. . lık Yanda Üretım

"""'"'" "'m OCIk·adm 1,4 Milyon ve Ihracat2007 LOO8 .. 2007 .. 1 Milyon Ad.de

T m 10HDI BO.301 -20s 8781160 1.049.5046 1. Gidiyordulk,,",

"""""" 59.'" 45057 ..., 510284 ..,3116 1 •

"",Ol T m 15.811 5-4.928 -27' 667170 827.359 ... " Üretim 1,2 Milyon ve

"""""" .7.5-47 32.0&4 ·3 , 4101191 473.201 152 Ihracat 0,85 MilyonP'lzar ~. 56.058 ]5.148 ·]73 46ı.11J 45].961 . .

Adet Dolayında"""""" 32.569 19.788 ·39 2 2S6.0n 262.918 7Kalaea

Mayıs Ayına Kadar Artarak Devam Eden Talep Ve Ihracat Etkisi Ile Üretimde -i.40 Artı, Gerçekleşmiştir

Ancak Pazarda Göstergeler Mayıs Ayında Yava,laml, Ve Haziran AyındanItibaren Talep Hızla Azalmaya Başlamıştır

Ekım Ayında ihracat % 28, iç Pazar % 37 ve Üretim % 21 Gerilemiştir, BuDaralma Artarak Devam Edecektir

Tabii burada, AB 'deki gelişmeler, önemli bir faktör. İşplanımızın %80'i ihracat, ihracatın %9S'i de AvrupaBirliği'ne. Otomotiv pazarıyla ilgili Türkiye'deki daralmarakamları hızla artıyor. Ekim ayındaki daralma %39 iken,Kasım rakamı %60'a çıktı, yani bu senenin Kasım ayındakisatışlar, geçen senenin Kasım ayından %60 daha az.AB'de de % 14-15 düşme var ve 22 milyonluk bir pazardabu oranda bir düşüş çok ciddi bir rakam. Ama bazı ülkelervar ki, İspanya'da %40, İngiltere'de %23, İtalya'da %20civarında gerilemeler var. Ticari araçlarda da aynı şeysöz konusu. Bizde aylık bazda %34'lere varan gerilerneler.Als'de %15-17 civarında, İspanya'da %51, Danimarka'da%27,4, İtalya'da %20,2. Ticari araç daha ilginç, çünküekonomide durgunluk varsa kimse kamyon, otobüs almaz,ne yolcu taşır, ne yük taşır. (Şekil 13. ı..ı)

aa!) AB Otomobil Pazarında Talep Eylül'de % 8 2 Ekim'de % 145Azaldı

Tür1dy8 0t0m0IJj/ Puan 2008 AB (27)ve EFTA Otomobil PBZan 2008 (x 1.000)

- "'" - .,..Türkiye'de Otomobil Talebi Ekim Ayında -;. 39,2 Azalmıştır

• ABO'nde Başlayan Ekonomik Kriz, Hızla Küresel Yayılma GöstererekAB'nde Derin Etkiler Oluşturmaya Başlamıştır

• Avrupa'da Otomobil Puan Eylül Ayında % 14,5 Oranında Daralmıştır

• Ekim Ayında Otomobil Pazarı, Ispanya'da ·/D 40,0 ve Ingiltere'de % 23,0Isveç'te % 22,7 ve ıtalya'da % 18,9 Oranında Daralmıştır

i

aa!) AB T.Arac Pazarı Ağustos'ta % 21 ,Q Ekim'de % 17,6 Azaldı iAB (27) ve EFTA r/C8fJ Ataç Pazarı 2008 (x

uıoo)TOrldyrJ rıcan Araç Pazan 2008

.'''''

- "'"• Oretimimizin % 45 Ini Oluşturan Ticari Araçlar Talebindeki Azalma Daha

Yüksek Bir Oranda Seyrederek Ekim Ayında % 34,6 ya Ula,mıştır

• Ekim Ayında Avrupa'da Ticari Araç Satı,ları Yüzde % 17,6 OranındaAzaımı,tır

" Talep Ekim Ayında Ispanya'da % 51,5 ve Danimar1<a'da"t. 27,4 ve ıtalya'da% 20,2 gibi Çok Yüksek Değerlerde Azalma Göstermi,tir

Page 178: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

LKasım ayında durum daha kötü. TİM verilerine göreihracat Türkiye'nin toplamında %22, bizim sektörümüzde%44 azaldı. İhracatta adetselolarak %50 gerileme var.İç pazarda talep de %60 düştü. Sonuç olarak, aşağı yukarıişimizin yarısını ve önemli bir üretim potansiyelimizikaybetmiş durumdayız. Oysa bu ülkede çok ciddi birüretim potansiyeli var. Büyük şirketlerimizin deklareedilmiş rakamlarına bakarsanız, 1.295.000 olan 2006toplam kapasite rakamı, yürüyen çalışmalarla 2009'unsonuna doğru 1.880.000'i de geçecek. Bu çok önemli birveri. Bugüne kadar bu kapasiteyi %90 civarındakullanıyorduk, 3 vardiya birden çalışıyorduk ama öylezannediyorum ki bunu geri yakalamak kolayolmayacak.(Şekil 15)

cıa!) En YÜksek Kapasiteli 6 BÜyÜk Firmanı n2006 Üretimi Ve Açıklanan 2009 Üretim

Kapasiteleri2.000 t _

1.8801.800

1.800

1.400

1.200

1.000

800

600

400

200

rı 2006 (i 20091, - _j

Fcxd RenaUI Tofaş- TO',da HyJrdai fbıda Di!)er TOPlAMOtosaı Fiat Assaı

Bu kapasitenin, bu gelişmenin, bu dinamizmin vemotivasyonun bize vermiş olduğu farklı bir vizyon var.O vizyonu geliştirerek, artık daha yüksek katma değeryaratarak AB içindeki en gelişmiş, rekabetçi bir üretimve Ar-Ge merkezi olmak gibi son derece iddialı birvizyonu da dile getirmiş durumdayız. Sadece üretimmerkezi değil, aynı zamanda bir Ar-Ge merkezi olmakve böylece 2 milyonluk bir üretimle 2012 yılında dünyadailk on, AB'de ilk üç, AB içinde Ar-Ge'de de ilk beş gibibir seviyeye geleceğiz.

Bütün bunları hedeflerken, tartışırken bizim güvendiğimizşey, tedarik zinciri bütünlüğüdür; tedarik zinciri içindeyer alan işletmeler arasındaki stratejik işbirliği, karşılıklıgüven, şeffaflık ve dayanışmaya bağlı, karşılıklıbağımlılığa dayalı işbirliğidir. Biz bu tedarik zinciri içindebugün önümüzde bir numaralı mesele olarak krizi ortakyönetmeyi de başarmalıyız. Bundan kaçınamayız.Kimseden fayda bekleyecek zamanımız yok, artık iş başadüştü. Oturacağız, krizin koşullarını tartışacağız; bunaaklımız da yeter, tecrübemiz de. Çtkışı birliktesağlayacağız. Biz bunu 2001-2002'de yaptık ama o krizinkoşullarıyla şimdiki birbirinden çok farklı. Bu krizde,dışarıya mal satma, dışarıdan kaynak bulma imkanınınyok olduğu bir ekonomik oıtam söz konusu. 2001-2002'debiz evimizi temizledik, IMFden vs kaynak bulduk,kaynakları mobilize ettik ve ihracatımıza hız vererekdışarıdan kaynak transfer etmeye, para kazanıp Türkiye'yegetirmeye başladık. Ancak şimdi önümüzde böyle birfırsat yok.

Tabii yine bu tedarik zinciri içinde tedarikçi ile taşıtlarıüretenler arasında ilişkiler, hem üretimde stratejikişbirliğini, tasarımdan üretime tüm süreçlerde yenilikçiliği,sürdürülebilir küresel rekabeti yakalamak için yaşamıher gün yeniden kurmayı, yani önce kendinde sonra daçevrende yeni bir yaşam ortamı geliştirmeyi zorunlukılıyor. Biz, bir bütün olduğumuza inanıyoruz; bu bütününgücü, ancak parçalarının gücü kadardır. Eğer siz, ıO tanehammaddeci, 400 tane tedarikçi, bir de kendinizle beraber411 işletmede bir tane KOBİ'niz zayıfsa, o işletmede siztedarik zinciri yönetip sürdürülebilir küresel rekabettedoğru dürüst üretim yapamazsınız.

Mustafa KaplanÖzellikle bu işbirliği ve güç birliği diye altını çizdiğimizkavramlarda çok ön plana çıkan, belki biraz kümelenmekavramının da hep tedarik zinciri gibi anlaşılmasınasebebiyet veren anlayıştan ziyade değer zinciri ifadesiçok doğru bir ifadeydi. Aslında kümelenmenin temelindede bu yatmaktadır. Değer zincirindeki tüm aktörlerindayanışması, iletişimi ve paylaşımı çok büyük önem arzediyor. Hocamın bu vurgusu da yerinde ve güzel birvurguydu.

Bilmiyorum ama sanırım davet edildiğinizde bu küreseldalgalanma henüz yoktu.

Prof. Dr. Ercan TezerSayın Başkan'dan davet yazısı Nisan gibi geldi. Nisanayında kendi içimizde şirketler arasında personeltransferini engellemek için aramızda bir centilmenlikanlaşması yapmayı tartışıyorduk, çünkü herkes büyümeningetirdiği personel yetmezliği konusunda sıkıntı çekiyordu.Bugün ise, elimizdeki işgücünün muhafazası için çokciddi tedbirler düşünüyoruz.

Mustafa KaplanÖzellikle küresel dalgalanmanın yaşandığı bugünlerde,en çok yan sanayisiyle birlikte otomotiv sektörününetkilendiğini düşünüyoruz ve bu durum rakamlara dayansıyor. Tabii burada bize büyük rol düşüyor. Özelliklekamu ve destekleyen kuruluşlar olarak bize bir şekilderol düşmesi noktasında, sizlerden her zaman geribildirimbekliyoruz. Destekleyen ve düzenleyen kuruluşlar olarakbize ve kamuoyuna bir geribildirimde bulunmanızı ve bunoktada iletişimi en üst seviyede tutmayı arzu ediyoruz.Biz de KOSGEB olarak, kamuoyunun da çok yakındanbildiği ve sizlerin de yakında takip ettiği, son dönemdeyaşadığımız, normalde planımızda olmayan küreseldalgalanma sonucunda KOBİ'lerin finansmana erişimive finansmana erişimde karşılaşılan sıkıntıların bir şekildeen aza indirilmesi, likidite sıkışıklığına çare olmaanlamında, geçtiğimiz haftalarda Can Suyu Destek Kredisidiye istihdam endeksli bir kredi programı başlattık. Rekordüzeyde bir talep oldu ve talep çok fazla gelinceprogramdaki bütçemiz bittiğinden dün itibariyle debaşvuruları durdurduk. 550 milyon YTL'lik bir talepgeldi. Biz 350 milyon YTL tutarında bir kaynak oluşumusağlamayı öngörmüştük. Evvelki gün akşam itibariylebaşvurular bitti. Dünkü rakam itibariyle 500 milyon YTLtutarında bir talep gelmesi, böyle bir zamanda doğru biriş yaptığımızın da göstergesidir. KOSGEB tarihinde ilk

Page 179: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

defa KOSGEB Müdürlükleri ve bankalarda kuyruklaroluştu. Biz bu sıkıntıyı görüyoruz, gözlemliyoruz,yakından izliyoruz. Özellikle etkilenen sektörler muhakkakönde olmak üzere, işletmelerimizin bu manadakisıkıntılanna cevap verecek birçok programı, 2009 yılındada devreye alacağımızı ifade etmek istiyorum.

İç pazarda ilk önce %39,2, sonra %60'lara varan bu' düşmevar. Aslında iç pazardaki etkinin psikolojik olduğunudüşünüyorum. Baktığımızda dalganın hem finanskuruluşlarını hem de reel sektörü henüz çok netetkilemediği, Ekim ayında bile %39,2 seviyelerinde birdaralma yaşanmasından durumun psikolojik etkisinindaha fazla olduğunu gösteriyor. Dünyadaki trendlerdekikırılmalar çok daha orantılıyken bizdeki kırılma çok üstoranda. Bu manada da bize, hepimize, kamuoyunda bupsikolojik etkiyi azaltacak sorumluluklar düşüyor. İsteristemez hepimizde çekinceler söz konusu olabiliyor amabu psikolojik etkiyi ne kadar kısa sürede azaltabilirsek,yerli üretim ve yerli tüketim de o kadar hızlı artacaktır.Zaten Sanayi Odamız, yerli tüketim konusundakikampanyalarıyla da çok dikkat çekiyor. Bizim dekamuoyunda psikolojik etkiyi azaltacak bilinçlendirmefaaliyetleri yapmamız ve yerli üretimle yerli tüketimi birşekilde desteklememiz gerektiğini düşünüyorum.

Üniversite-sanayi işbirliği konusunda, birçok Ar-Geprojesini yürütrnüş, araştırmacı olarak görevalmış,uluslararası birçok projeyi başarıyla yürüten Aytül Erçil'idavet etmek istiyorum. Boğaziçi Üniversitesi'nde yapaygörme laboratuarını kurduğunu çok yakından biliyordum.Sonra Sabancı Üniversitesi'nde kurmuş olduklarılaboratuarı da gezdim. Hatta bu laboratuarları bi Idiğimkadarıyla AB 'den Mükemmeliyet Merkezi Ödülü'nü aldı.Rekabet üstünlüğünde yenilikçilik kavramı, ancak bilgiyeerişimle, bilgiyle birlikte olabiliyor. Bu nedenle üniversite-sanayi işbirliğinde size çok söz düşüyor hocam

Prof. Dr . .\~tul ErçilSabaııcı Uııiversitesi Miiheııdislik ve DO,~a Bilimleri Fakiilıesi OğreıinıÜyesi

İki günlük bir maratonun son gününün son oturumununson konuşmacısı olmak kolay bir iş değil ama yine deburada 50'nin üzerinde kişiyi görmek gayet hoş. Ben,üniversite-sanayi işbirliğinde başarmaktan söz edeceğim.Aslında üniversite-sanayi işbirliği yıllardır konuşulur.Birtakım başarılı örnekler var ama çok daha fazla bir yeregitmedi.

Ben biraz farklı bir bakış açısı koymak istiyorum. Aslındakonuştuğumuz şeylerde eksiklik olduğunu düşünüyorum,yani üniversite-sanayi işbirliği tek başına yeterli değil,başarılı olması için başka faktörlerin, başka paydaşlarında olması gerektiğine inanıyorum. Bunlardan bir tanesi,teknoloji arabulucu şirketler. Ar-Ge merkezleri olanbüyük şirketlerle üniversite arasında başarılı işbirlikleriolabiliyor ama bu şirketler çok küçük bir yüzdeyioluşturuyor. Gerçek anlamda işbirliği olması için bazıara kuruluşlar olması lazım. Bunun yanında kaynaksağlayıcılara da ihtiyaç var. Bence bu işbirliğinikonuşurken, diğer bütün paydaşları da ele alarakkonuşmamız lazım.

Bugün burada dört şapkayla konuşmaya çalışacağım. 25yıldır üniversitenin içindeyim, epey bir uluslararası veulusal proje yürüttüm. 4. çerçeve'den başlayarak ÇerçeveProgramları'nın içindeydim. Sanayi işbirliği konusunda,sanayi kuruluşlarıyla hem yurtiçinde hem de yurtdışındayine çok sayıda proje yaptım. 10 yıl önce bir teknolojişirketi kurdum, 2 sene önce de Sabancı Üniversitesi'ninortaklığıyla yeni bir yapılanmaya giderek yeni bir şirketkurduk, böylece KOBİ sahibi şapkasını da edindim.Bunun yanında, kaynak sağlayıcılar için hem AB'de hemde Türkiye'de hakemlik yaptım. O yüzden ben bu dörtbakış açısıyla bakıp her tarafın iyi ve kötü taraflarından,karşılaştıkları zorluklar ve problemlerden bahsetmeyeçalışacağım, çünkü bir işbirliğinin gerçekleşmesi içinkazan-kazan olması lazım, o yüzden de taraflarınbirbirlerinin beklentilerini anlamaları lazım. (Şekil i)

AKADEMISYEN"clUluslararası Projele ~i

· 2 NATO projesi1 ı- "'0

SANAYİ İŞBİRLİKLERİ

· l NSF projesi Uc

ff5T

O Alma"Ya _• NE DO - .Joponya

2 FP6 pro", ;.5 ı ~, • • . ~•• ;ybe. ec S.A - Isviçre

Ulusal Projeler Dynom"s Reseo, en Co,.., - ..ıSCM Gruppe - Italya

/ M ..... r+c "

KAYNAK SAGLAYIO KOBİ SAHİBİ• Avrupa Birliği FP6,programlarında hakem· TEYDEB, TTGV, Sanayi Bakanlığıprojelerinde hakem

• Vi.tek Ltd. Kurucu er-tck (1997 - 2006). vtstek A.ş. Kurucu cr-tck (2006 - ...)

Aslında bir beşinci şapkam daha var ama bugün ondanbahsetmeyeceğim. Bu resim, bir AB projesinde çekildi.Genelde bu tür projelerde tek bayan olarak yer alıyordumama bugün bu beşinci şapkadan söz etmeyeceğim.(Şekıl 2)

Page 180: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Akademisyenolarak baktığımızda, üniversitelerdeperformans kriterleri yayın, yayın, yayındır. Doçentolurken, profesör olurken, her aşamada değerlendirmelerdeyaptığınız yayınlara bakılıyor. Ne kadar sanayi projesiyaptığınız, ne kadar proje desteği aldığınız,değerlendirmelere hemen hemen hiç katılmıyor. O yüzdende üniversite açısından baktığınızda işbirliğin akademisyenaçısından bir getirisi olması için, bunun bir yayınadönüşüyor olması lazım. Publish or perish [yayınla yada öl] sözü buraya çok uyuyor. Akademi camiadayayınlamadan bir yere gelemiyorsunuz ama sonzamanlarda bu söz, demo or demolish [ispatla ya da yoket] sözüne döndü, yani bir şeyler göstermeniz lazım.Uygulamalı araştırmalar daha ön plana çıkmaya başladı;kaynak sağlayıcılar proje desteği verirken sonundakiuygulamalara bakmaya başladılar. Tabii bu, üniversite-sanayi işbirliği için önemli bir etken oluşturmakta.Birçok kişi, "üniversitede bol öğrenci var, onlara bir sürüdeğişik şeyler yaptırabilirsiniz," diye bakıyor ama aslındaüniversitede, özellikle lisansüstü düzeyde, kalıcı iyiöğrenci bulmak zor. En iyi öğrencilerimiz doğalolarakyurtdışına gidiyor. Burada onları tutabilmemiz, uzun sürekalıcı olabilmeleri için 3-4 sene doktora yapıyor olmalarıgerekiyor. Amerika'daki pek çok proje tamamen doktoraöğrencileri tarafından yapılır. Türkiye'deyse çok az sayıdadoktora öğrencisi var, daha çok 1-2 senelik masteröğrencileri var ki bu sürenin de i senesi ders almaklageçiyor. Bu yüzden de proje yaptırabileceğiniz uzunsoluklu öğrenci bulmak, aslında üniversiteler için çok dakolay değiL. Öğrenciyle endüstriyel proje yapmak da zor,çünkü dersleri, sınavları olduğunu söylüyorlar, halbukiendüstriyel proje yapacağınız zaman uzun soluklu vesadece projeye konsantre olacak bir ekip lazım. O yüzdende üniversite olarak sanayiyle bir proje yaptığımızdaprojede mutlaka en az bir tam zamanlı eleman çalıştırmayagayret ettim, çünkü sadece öğrenciyle projeler pekyürü yemi yor.

Ayrıca, uygulamalı araştırma yapmak aslında pek çokkişinin düşündüğü gibi kolay değil, çünkü siz teorik birçalışma yaptığınız zaman birtakım şeylerivarsayabiliyorsunuz ama gerçek bir uygulamadavarsayımlar pek geçerli olmayabiliyor. O yüzden deuygulamalı araştırma yapmak pek çok nedenden dolayıteorik araştırma yapmaktan çok daha zor. Birçok kişi buzorluğun altına girmeye cesaret edemiyor.

Sanayici açısından baktığımızda, son zamanlarda birazdeğişmekle birlikte genelde "üniversite elemanı fildişikulede yaşıyor, gerçeklerden haberi yok," deniyor. Bubir dereceye kadar da doğru, çünkü pek çok üniversiteelemanı bir sanayi kuruluşunu ziyaret etmiş bile değiL.Ancak son zamanlarda TEYDEB vs içinde hakemlikleraracılığıyla üniversite öğretim üyeleri sanayi kuruluşlarınabiraz daha fazla gitmeye, orada yapılan çalışmalarıyakından izlemeye başladılar.

Sanayici, doğalolarak, "bekleyecek zamanım yok, benhemen sonuç istiyorum," diyor ama üniversite, eğer buişi bir de öğrenciyle bir tez çerçevesinde yapıyorsa,konuya birkaç yıllık bir süreç olarak bakıyor. Bu yüzdende bu beklentiler ve ortakhk zorlanıyor. Sanayi kuruluşu

prototip istemiyor, üretim koşullarına uygun anahtarteslim ürün istiyor. Bu da demin bahsettiğim, diğerpaydaşın önemini ortaya koyuyor. Üniversite, bir ürünortaya çıkaramaz, çıkarmamalı da, görevi de bu değilzaten. Üniversite araştırmasını yapar, prototip çıkarır amabu prototipi ürüne dönüştürecek bir başka birim olmasılazım. Bu, ya sanayi kuruluşunun kendi bünyesindekiAr-Ge merkezinde olabilir ya da aracı teknolojifirmalarında yapılabilir. Sanayici, araştırma riskli olduğuiçin yaptığı yatırımın boşa çıkmasından korkuyor. Haklı,araştırmanın riski var. Bu da diğer paydaşın devreyegirmesinin öneminiortaya koyuyor. Bu riski paylaşacakfarklı kuruluşlar olması lazım ve kaynak sağlayıcıkuruluşlar da burada ortaya çıkıyor. Sanayi genelde, "Birşeye güvenmem için ortaya demo çıkması lazım. Öncebu demoyu yapın, göreyim, ancak ondan sonra destekveririm" diyor. Ama tabii ilk prototipi ortaya çıkarmak,demo yapmak ciddi bir olay, onun bir şekilde bir yerlerdendesteklenmesi lazım.

KOBİ dediğimizde ben öncelikle teknoloji şirketlerii olarak bakıyorum. Bu tarafta yaşanan zorluklardan birisi,

fınansman zorluğudur. Özellikle yeni başlamış bir şirketinciddi bir nakit akışı sorunu var. Şu an, Tübitak'ın başlattığıgüzel bir program var: KOBİ Ar-Ge Teşvik Programı.Burada ilk iki projenizin bütçesinin %7S'ini sağlıyor amauygulamaya geldiğinizde orada da bazı zorluklargörüyorsunuz. Mesela şirket olarak biz böyle bir projeyebaşvurduk, destek de aldık ama onay süreci on ay sürdüve bu çok uzun bir süre. Yeni bir ürün ortayaçıkaracaksınız, çoğu zaman on ay içinde o ürünün önemiortadan kalkar. Biz Kasım 2007'de başvurduk, Ağustos2008'de kabul edildiği bildirildi, Ekim'de sözleşmesigeldi. Hemen hemen bir yıl sonra paranızı geri alıyorsunuz.Tübitak, %40'ınl avans veriyor ama onun için %SO'sinekarşılık gelen teminat mektubu istiyor. Banka da buteminat mektubunu vermek için o %SO'nin üzerine bir% iOdaha koyup bloke etmenizi istiyor. O yüzden 40 liraalmak için 60 lirayı bankada tutmanız gerekiyor ki bu daçok anlamlı olmuyor. Bu tür destekler çok güzel amauygulanabilir olmaları gerekiyor.

KOBİ'lerde nitelikli işgücüne erişmede bir zorluk var.Genelde, mezun olan öğrenciler kendi kariyerleri açısındanbüyük, uluslararası şirketlerde çalışmak istiyorlar. Yenibaşlaıruş küçük bir KOBİ, yaptıkları iş açısından teknolojikolarak ne kadar cazip gelse de o şirketin devam edipetmeyeceği konusunda endişe duydukları için tercihetmiyorlar. Dolayısıyla nitelikli işgücüne erişmek birzorluk olarak karşımıza çıkıyor.

Kaynak sağlayıcılar açısından baktığımızda, yurtdışıkaynak sağlayıcılar, araştırma parasının büyükçoğunluğunu peşin olarak veriyorlar. AB projelerinde,proje harcamasının %80'ini proje kabul edildikten sonraproje yürütücüsünün hesabına yatırıyorlar. Türkiye'debunu hiçbir zaman göremiyoruz. TEYDEB, SANTEZ,KOSGEB, EUREKA da dahilolmak üzere bütün kaynaksağlayıcılar, harcamalar yapıldıktan ortalama bir yıl sonrapara veriyorlar. Bazı kuruluşlarda da teminat mektubuisteniyor.

Page 181: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Tüm bunlar uygulama açısından ciddi zorluklar yaratıyor.Kaynak sağlayıcılarının bu konuyu gerçekten çok ciddiolarak ele almaları lazım.

Şimdi önerilerden bahsetmek istiyorum. Bu işbirliğiningerçekleşmesi için bence en önemli faktör, bütünpaydaşların birbirine güvenmesidir. Kaynak sağlayıcılarınaçısından bakarsak, AB çok daha olarak yine çok dahabüyük fonlar sağlıyor ve güvenerek %80'ini peşin veriyor.Ama kaynakların nereye harcandığını denetlernek üzereçok iyi bir denetleme mekanizması kuruyorlar; denetlemesırasında Başbakan'ın tabiriyle "ürnüğünüzü sıkıyorlar",her şeyi detaylı soruyorlar, ancak size güveniyorlar.Sanayi kuruluşunun teknoloji şirketlerine, üniversiteleregüvenmesi gerek. Şu an aslında maalesef, birçok büyüksanayi kuruluşu, büyük olmanın getirdiği güçle, küçükşirketlere mesela "bütün projeyi tamamla, ondan sonraparanı vereceğim," diyor. Bu 6-8 aylık bir süreç oluyorve bunun altından kalkrnak gerçekten çok zor. Bir projedebizim başımıza geldi. Sözleşme vardı ve buna göre belirlizamanlarda ödeme yapılması gerekiyordu. Sanayikuruluşu, ödemeyi üç ay sonra yapacağını söyledi.Sözleşme var dediğinizde, "Ne olacak, beni mahkemeyemi vereceksin?" dediler. Bu tür şeylerin olmaması lazım,hepimiz birbirimize muhtacız, ancak hepimiz birlikteçalışırsak başarabiliriz. O yüzden de birbirimizidesteklememiz gerçekten çok önemli.

Üniversitelerde proje ofisleri kurulması, bence gerçektençok önemli bir konu. Öğretim üyeleri sadece teknikkonularla uğraşmalı, mali işlerle, satın almalarlauğraşmamalı, bunun için destek personeli olmalı. Bendaha önce, Boğaziçi Üniversitesi'nde 13 sene çalıştım vevaktimin çok önemli bir kısmı satın almaların peşindekoşmak gibi işlerle uğraşmakla geçiyordu. SabancıÜniversitesi'nde bu konuda çalışan birkaç tane ofis var.Bir Proje Geliştirme Ofisi var, burada projeyi yazma vebütçe oluşturma aşamasında destek veriyor. Bir de projekabul edildikten sonra bütün işlemlerin takibi, bütçelerinharcanması konusunda destek veren bir ofis var. Bizimakademisyen olarak satın alma kısmında yaptığımız tekiş, talebi bildirmek.

Bunun dışında, demin de bahsettiğim gibi, bu aracılığıyapacak küçük mühendislik şirketlerinin olması bencegerçekten çok önemli. çoğu şirketin üniversiteden çıkanteknolojiyi üretime dönüştürecek yeteneği, becerisi yok.Bu yüzden bunu yapacak ara şirketlere ihtiyaç var.Amerika'da bu tür start-up dediğimiz şirketlerden çoksayıda var. Silikon Vadisi'nin tamamı, BerkeleyStanford'dan çıkan teknoloji şirketleriyle oluşmuştur vebunlar, Amerika'nın teknolojik olarak gelişmesinde ciddipayı olan firmalardır. Türkiye'de bunların oluşması lazım.Örneğin MIT'de bir Entrepreneurship Center var,üniversitedeki öğrencilerin ve öğretim üyelerinin şirketkurması ve sanayiyle iş yapmasını destekleyen çalışmalaryürütüyor. Stanford'da da benzer bir uygulama var.Türkiye'de bunun güzel bir örneği Inovent; SabancıÜniversitesi'nin kurduğu bir teknoloji şirketi, ismi deInovation Venture Capital'den geliyor. Hedefleri,diğerlerinde olduğu gibi öğretim üyelerinin ve öğrencilerin

şirket kurmasını sağlamak. Şu an Inovent'in ortak olduğubenim bildiğim 7 tane şirket var, benim şirketim Vistekde bunlardan bir tanesi.

KOBİ'lerin nakit akışı ve teminat mektubu sorunlarınınçözülmesi gerekiyor. Ben hangi KOBİ ile konuşsam, enbaş problemlerinin bu olduğunu söylüyor. Yinegüvensizlik nedeniyle, birçok kuruluş sizinle iş yapacağızaman teminat mektubu istiyor ama dediğim gibi teminatmektubu almanın da ciddi zorlukları var.

Türkiye'de gerçekten başarılı örnekler var, bunlar çokduyurulmuyor, daha yaygın anlatılmaları lazım. Sonzamanlarda bir takım televizyon programları başladı amayirıe de yeterli değiL. Çöpçatan kuruluşlar olmalı, bunlarında bazı örneklerini görmeye başladık. Üniversite vesanayinin ihtiyaçlarını, üniversitedeki yetenekleribelirleyen ve bunları birbirleriyle buluşturan kuruluşlardaha fazla olmalı, şu anda çok az sayıda var.Fikri mülkiyet hakları konusunda deneyim ve destekeksikliği giderilmeli. Bir sanayi kuruluşu, bir üniversiteyleiş yaptığı zaman, üniversitenin belli bir birikimi olmasınarağmen sanayi kuruluşu bütün hakların kendisindeolmasını istiyor. Bunlar olabilir tabii ama bu konularınkonuşulması ve her ki tarafa da destek sağlanmasıgerekiyor. Bu işbirliğini sağlayacak fonlar ve altyapılaroluşturulmalı. Son zamanlarda bu konuda ciddi gelişmelervar, mesela SANTEZ önemli bir kaynak. Bir sanayikuruluşunun tez oluşturulabilecek bir araştırma konusuvarsa, SANTEZ onu destekliyor. Avrupa'da deminbahsettiğim çöpçatanlık işlerini yapan bu tür işbirliğiağlan var. Bizde de bu tür ağların kurulması lazım. MeselaAmerika'da National Science Foundation'ın sadeceüniversite-sanayi işbirliğirıi desteklemek için fon sağladığıbir programı var.

Bu kazanımları hepimiz biliyoruz ama bir kere dahavurgulamakta yarar var. Bir sanayi kuruluşu, üniversiteyleişbirliği yaptığı zaman en son teknolojilere erişebiliyorçünkü üniversitelerde teknolojiyi takip etmeniz, devamlıkonferansıara katılıp dünyada herhangi bir yerde neolduğunu izlemeniz gerek. Sanayi kuruluşunun, güncelişlerin arasında bunu takip etmesi çok zor. Bu konudaüniversiteler bir aracı olabilir. Yetişmiş insan kaynağınaerişim tabii ki çok önemli. Sanayi kuruluşlarındaçalışanların hepsi üniversiteden çıkıyor ve bunların eniyilerine erişim bu işbirlikleri aracılığıyla oluyor.Bu işbirliğini başarabiliriz ve gerçekten başarmalıyız.Özellikle de bu kriz dönemlerinde bu tür işbirlikleriniyapıp ortaya yenilikçi ürünler çıkarmak, rekabetçilikaçısından çok çok önemli. Elbirliğiyle bunubaşarabileceğimizi düşünüyorum.

Sorular Ye Katkılar

vlustafa KaplanGerçekten yapıcı öneriler vardı, bunlardan bir tanesi debelki teknoloji arayüz şirketleri diye tabir edebileceğimizmühendislik şirketleri; bu gibi şirketlerin olmasını bende çok önemsiyorum. Bunu birtakım platformlarda birarada konuştuğumuzu da hatırlıyorum. Bu konuda belki

Page 182: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

kanuni birtakım düzenlemelere de ihtiyaç olduğunudüşünüyorum. Bu tip teknoloji arayüz şirketlerininkurulması anlamında, üniversitedeki hocalarımızın butip şirketlere ortak olabilmesi veya bir şekilde bunlarlailgili döner sermaye ilişkilerinin düzenlenmesi lazım. Sizbu konuyu pek vurgulamadınız ama kanayan yararnızdeğil mi? Hocamızın Sabancı Üniversitesi'ndeki deneyimigüzel bir modeldi; proje ofislerinin ve sanayi-üniversiteprojelerine bir şekilde destek verecek arayüz birimlerininoluşması iyi bir örnekti.

SoruAli Kemal çetin. KOSGEB Boğaziçi Teknoloji GeliştirmeMerkezi'nde uzmanım. Bahsettiğiniz proje geliştirmemerkezleri şeklinde faaliyet gösteren, KOSGEB'in çeşitliüniversitelerle protokoller çerçevesinde, yenilikçiKOBİ'leri, Ar-Ge faaliyetinde bulunmak isteyen KOBİ'leriveya girişimcileri desteklemeye çalışan teknoloji geliştiııııemerkezleri zaten var. Sabancı Üniversitesi'nde yok tabii.Finansmanı biz sağlıyoruz, üniversite de mekan sağlamışoluyor. Siz daha iyi bilirsiniz tabii.

Prof. Dr. \,\ tul Erçilİlk şirketi kurduğumuzda Boğaziçi KOSGEB Merkezi'ndeyer aldık, o yüzden gayet iyi biliyorum. İki sene önceyeni şirket kurduğumuzda tekrar KOSGEB'e başvurduk.Bize, "Bu desteklerden yararlanmak için bir notalıyorsunuz, bir seneniz dolmadığı için notunuzotomatikman D," dendi. Bence bir şirketin desteğe enfazla ihtiyacı olduğu zaman, ilk kurulduğu dönemdir. Oyüzden de desteği n başlaması için minimum bir seneningeçmesi, bana çok doğru gelmedi. Bu konuyu bugünMustafa Bey'e aktardım. İnşallah çözeceğiz bunları.

SoruProfesör Mehmet Emin Yılcı, Yıldız Teknik ÜniversitesiMakine Fakültesi. Az önce Sayın Altunyaldız'ın "öneribekliyoruz," teklifinden cesaret alarak çok kısaca ikideneyimimden bahsetmek istiyorum. Kalıp İmalatSanayinin Teknik Sorunları ve Çözüm Önerileri isimliraporum, 2001 yılında İTO'nun yayınları arasında çıktıve bu raporun ardından paneller, konferanslar düzenlendir-sonuçta da Kalıpçılar Birliği'nin kuruluş çalışmalarıyapıldı. Diğeri, ısıtma, Havalandırma, Soğutma, Klimasektörü tarafından kurulan ISKA V Vakfı çalışmaları.Gerek Kalıpçılar Birliği'nin gerekse ISKA V'ın kurucuüyeleri arasındayım. Burada kümelenme konusuyla alakalıolarak, rekabet içinde birliktelik fikri, bunların ikincisindeçok daha iyi yerleşti ve gelişti.

Birbirleriyle az önce ihalede mücadele etmiş firmalar,gelip bir masanın etrafında toplanabiliyorlar. Ama imalatsanayinin, seri imalatın temel donatımı olarakdüşünebileceğimiz kalıp ve kalıpçılık konusunda bugelişme gidiyor ama çok daha yavaş ilerliyor. Sonıınuaslında birkaç yıl önceki bir panelin ardından son sözolarak söylediğim bir sözle yöneltmek istiyorum:"Sorunumuz keşke teknolojik olabilseydi, bunu çözerdik.Nitekim çözdük ve belli bir düzeye eriştik ama ne yazıkki sorun sosyolojik." (Rekabet içinde birliktelik, bir aradaiş yapabilme.) Sağlanacak her gelişmede olduğu gibiburada da bir firma kültürü sorunu karşımıza çıkıyor.

Özellikle kriz dönemi bakımından, buradaki çözümükuşaklara yayma lüksürnüz de yok. Acaba burada neyapabiliriz? Benim uzmanlık alanımı aşan bir konu. Bunanasıl çare bulabiliriz? Az önce Paul Miller'ınkonuşmasından da edindiğim izlenim, bu zorlukİngiltere'de de yaşanmış.

Mustafa KaplanMehmet Emin Hocam, Yıldız Teknik Üniversitesi'ndekalıpçılık konusundaki uzmanlığıyla tanınan, kalıpsektörüne de her zaman liderlik eden bir hocamız. ZiyaBey, buyurun.

lı,\ cl \ltuın aldızSorun sosyolojik olunca cevabı da bizim için zorlaşıyor.Tabii ki, çalışma kültürünün değişimi çok kolay bir işdeğil ve zaman alıyor. Ancak, şunu da biliyoruz ki bizimkültürümüzde ve sosyal boyuttaki yaşamımızda;dayanışma, birlikte hareket edebilme, zor zamanlardabirbirimizi destekleme ve aile bağlarının güçlenmesi vesosyal bir olgu olarak birbirimizin zor zamanlarınıpaylaşma var. Ama sosyal hayatımızdaki bu yakınlığınve dayanışmanın, iş hayatımıza ve iş kültürümüze birebiryansıdığını görmüyoruz. Öte yandan, olmaması için debir sebep bulunmamaktadır. Çalışan modellerin temelindeolan bir özelliğin, iş kültürüne de yayılabileceğinidüşünüyorum.

Zannediyorum bu birlikteliklerin sonucunda ortaya çıkmasıgereken değerle, yani ekonomik değerle ilgili sıkıntılarımızvar. Bu değerin ortaya konulması ve bu değer sonucundamodele olan inancın gerçekleşmesi ve pekişmesineticesinde söz konusu modelin çalışma kültürümüzehakim hale gelebileceğini düşünüyorum. Toparlamakgerekirse, sonuçta çok mucize bir çözüm bulunmamaklabirlikte, eğitim ve kültür değişiminin sonucunda bu modelikesinlikle yakalayacağımızı düşünüyorum. Ancak, modelsonucunda ortaya çıkacak ekonomik değerin herkestarafından bilinmesi ve bu değerin kişilere ya da firmalarabirebir fayda sağlaması gerekmektedir.

lı ." i )1 ınArtık bıçak kemiğe öyle dayandı ki. ya yapacağız ya dayapacağız, başka çaresi yok.

'ı IIli

Sinnotek Ltd. Şefik Şenyürek. Biraz önce Aytül Hanım'ınsunumunda değinmiş olduğu nitelikli elemanlarınKOBİ'lerde barındırılması olayı, gerçekten Türkiye'ninkanayan bir yarasıdır. işletme sahibi, ne kadar verimli veiyi bir ortam hazırlarsa hazırlasın, kişiler kariyerendişesiyle 1-2 sene sonra, uzun vadeli projelerdekalmamak üzere terk ediyorlar. KOBİ sahibi, elemanınınkariyerini, uzun vadeli istikbalini düşünerek, şirketteortaklık verınesi filan mümkün değiL. O zaman, hükümetnezdinde, nitelikli elemanın KOBİ'lerde barınmasınındevamlılığının sağlanması konusunda bir politika çalışmasıvar mı? Çünkü KOBİ tek başına kesinlikle bunun altındankalkamaz. İkinci sorum da Paul Miller'a. Onlar İngiltere'dekümelenme konusunda bizden daha tecrübeli. Kümelenmesayesinde GSMH'lerinde ne kadar bir artış oldu? Aynısoruyu Ziya Bey'e de yöneltiyorum. Önceden GYMH

Page 183: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

içinde kümelenmenin payı sıfırdı, kümelenme projesiylehedefimiz üç sene sonra kümelenme sayesinde GSMH'ninşu kadar artmasıdır gibi bir hedef var mı?

Vlustafa KaplanSadece Ar-Ge ile uğraşan işletmelerimizin değil, tümişlemelerimizin en önemli problemlerinden birisi bu. İlkbaşladığımızda 40.000 işletmeyle yola çıkmıştık, şu andaveritabanımızdaki işletme sayısı i03.000. Bu işletmelereen önemli sorunlarını sorduğumuzda, nitelikli elemansıkıntısı olduğunu söylemişlerdi. Bu da zaten hepimiztarafından da bilinen bir gerçek. Bu konuda bizim niteliklieleman desteğimiz var ama çok cüzi bir destek. Buproblemin aslında ülkemizin en önemli problemi dediğimizmesleki eğitime dayanan bir tarafı da var. Bu problemiçözmek için, KOBİ'lerimizi çok esnek modellerledesteklemeyi düşünüyoruz. Daha tasarım aşamasındaolduğu için ayrıntıları söylemem çok doğru olmayabilirama şu anda hem TÜBİTAK'ta hem de Dış TicaretMüsteşarlığı'nda işletmelerimizin bu ve benzeriproblemlerini çözmeye yönelik, devlet yardımları adıaltında ve Tübitak'ta Ar-Ge projeleri adı altında desteklervar. Ortaklık kurma ya da başka çözümler üzerindeçalışıyoruz ama şu anda gerçekten kritik bir problemçünkü Ar-Ge ve diğer yenilikçilik faaliyetlerimiz elemansızolmuyor.

Paul \IillerKumelenme projelerinin başarısını, GSMH'deki artışagöre ölçmem. Bunun iki nedeni var. Birincisi, İngiltere'deböyle bir ölçüm yapmak neredeyse hiç mümkün değil,çünkü istatistiksel verilere doğru bir şekilde erişmek buaçıdan pek mümkün değiL. İkincisi de, bencekümelenmenin etkisini anlamak adına, büyük şirketlerinCEO'larını etkileyecek kadar büyük rakamlar sunamam.Daha iyisi, başarılı bir kümelenme çalışmasının onlarınkarlılığını artıracağını, aynı zamanda şirketlerinin rolünüve getirisini artıracağını söylemek olacaktır. Bunlarolduktan sonra, zaten GSMH'de de bir etkisi olacaktırama kümelenmenin başarısını ilk başta GSMH'ye olanetkisiyle ölçmek mümkün değiL.

ii~a \ltum ıldızSayın Miller'ın sözlerine katılmamak elde değiL. BunuGSMH'ya etkisi açısından simüle etmek yanıltıcı sonuçlaragötürebilir. Devam eden açıklamalarında benim dekatıldığım bir görüşü daha oldu. Aslında hiçbir kümeüyesini, kendisine olan katkısına inanmadan ve iknaolmadan, ülkenin GSMH'sine katkı sağlayacağı için birkümede tutmak mümkün değildir. Dolayısıyla kümeninyaşam pınarını gerçekten akar hale getirebildiğiniztakdirde. yani küme üyesi herkesi daha karlı işletmelerve küresel aktör haline getirdiğinizde. bu zaten hemGSMH'ye doğrudan ya da dolaylı olarak yansıyacak hemde o bölgedeki hayat standardını yükseltecek ve orayı bircazibe merkezi haline getirecektir. Bu nedenle, GSMH'yeolan doğrudan katkısını rakamlarla ifade etmeye çalışmakzannediyorum yanıltıcı olabilir.

Nitelikli eleman istihdamıyla ilgili olarak bir şeyi ilaveetmek istiyorum. Yapılan çalışmalarda hakikaten

KOBİ'lerin temel probleminin nitelikli eleman olduğuçok net ortada. Belki şu an özellikle finansman bulmanınçok zor olduğu bir dönem olduğu için, ana problemfinansman gibi görünüyor ama uzun vadeli baktığınızzaman gerçek anlamda ana problem, KOBİ'yi taşıyacakolan nitelikli elemanın KOBİ'nin organizasyonel veoperasyonel yapısında gerekli ölçüde ve sayıda yeralmamasıdır. Bu nedenle Mustafa Bey'in ifade ettiği gibi,devlet tarafından verilen desteklerle bu işin KOBİ'lertarafından daha az masrafla sağlanmasına çalışıyor ancakbu da bir kültür meselesi. Bir sıkıntı da, maalesefişletmelerimizin nitelikli elemana, buna insan sermayesidersek, normalde fon bulmak için ödedikleri faizi insansermayeleri için ödemeye o kadar da istekli olmamalarıdır.Bu kültürün de bir değişime ihtiyacı var. Buradakümelenmenin getireceği bir çıktı da bu olur umarım.Nitelikli insan kaynağının yarattığı katma değerin,ekonomik değerin KOBİ'ler tarafında görülmesi suretiyledaha fazla maliyete katlanma anlayışının gelişmesi lazım.Sadece devletin verdikleriyle maalesef bu sağlanamıyor.Devlet bu anlamda yürüttüğü programlarla işikolaylaştırmaya çalışıyor ama asıl değişmesi gerekenKOBİ'lerdeki insan kaynağına dönük anlayıştır.

\Iustafa KaplanGerçekten, KOBİ'lerimizde entelektüel sermayekültürünün gelişmesi bir zaman alacak. iteliklielemanların oralarda istihdam edilebilir olması, ancak okültürün değişmesiyle mümkün olabilecek. Ben sahadangelen bir bürokrat olarak çok net biliyorum ki, bir başkaproblem de kayıt dışılık. Biz nitelikli elemanın sigortasınıhala asgari ücretten yaparsak ister istemez verdiğimizdesteğinde çok komik seviyelerde kalacağı açıktır. BizKOSGEB olarak nitelikli elemanın maaşını 18 ay boyunca%60-70-80 oranlarında destekleyebiliyoruz ama bunuasgari ücretten kaydetmemelerini istiyoruz. Küreselrekabet ortamları bize bunları zorlayarak öğretecekherhalde diye düşünüyorum.

~()rLAbdullah Taşkın. KOSGEB Dış İlişkiler'de uzman olarakçalışıyorum. Benim sorum Sayın Mi ller'a. Otomotivsektörü konusunda Türkiye deneyiminden de edindiğimizbilgiye göre, Türkiye'deki otomotiv sektöründekikümelenmeler genelde büyük işletmelerin etrafındaoluşmaktadır. Siz de İngiltere deneyiminden bahsederkenbu konuyu tam açıklığa kavuşturmadınız. İngiltere'dekikümelenmeler, büyük işletmelerin etrafında mı oluşmuşturyoksa küçük ve orta boy işletmeler birbirlerini midesteklemektedir? Küme lerımeyi oluşturmanın vedesteklemenin maliyetinden bahsettiniz. Bu türkümelenmelerin daha fazla entegrasyonunu mudesteklemek lazım yoksa gelecek vadeden bir iki ortaboy işletmenin büyüyerek kendi kümelenmesinioluşturması mı kaynakların daha verimli kullanılmasınaneden olur?

Page 184: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[ _ ______._)

Paul Millerİngiltere'de kümelerin etrafında geliştiği şirketlerinbüyüklüğü de tamamen kümeye bağlı. Mesela havacılıksektöründe, sektörün temeli büyük firmalardan oluşuyor,otomotivde de durum aynı ama her iki sektörde de çokküçük firmalar da bu sektörlerle birlikte çalışabiliyorlar,hatta havacılığa çok bağlı küçük firmalar da olabiliyor.Aslında bu durum, daha çok kümeye özgüdür. Eğer kümeiçerisinde çok sayıda küçük firma varsa bu ayrı bir konuama bazen kümeler içerisinde hem büyük hem de küçükşirketler bir arada olabiliyor.

İkinci söylediğiniz konuyla ilgili olarak belki bir yanlışanlama olmuş olabilir. Bu küme programlarının önemi,elbette firmaları desteklemeleri ama bu, bazen firmalarındesteklenmesi pahasına olabiliyor. Pahasına derken,kümelenmelerin desteklenmesi mutlaka belli bir paraylaolacaktır ve bu parayı harcamayı isteyip istememeniz deayrı bir konudur. Küme içerisindeki işbirliği konusu daburada çok önemli. Bence, kümelenmenin faydalarınıanlatırken şirketler arasındaki işbirliğinden bahsetmekçok da etkili bir yöntem değiL. Burada asıl vurgulanmasıgereken, kümelenme kavramının bunun biraz daha ötesinegeçen karmaşık bir kavram olduğu ve sonucundakümelenmenin amacının firmaları daha rekabetçi kılmakolduğudur. Firmalar bir araya gelecekler ama burada asılamaç, daha iyi bir rekabet gücüne sahip olmaktır, ille deişbirliği yapma gerekliliği yok.

Page 185: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

KAPANıŞ OTURUMU

Avrupa 'nın Yatırım Ussü Türkiye

Olurum BaşkanıTahir UysalYASED Yönetim Kurulu Başkanı

KonuşmacılarC. Müjdat AltayNortel-Netaş Genel Müdürü

M. İbrahim AybarOtomotiv Distribütörleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

N. Erdem KoçakTürk Henkel Yürütme Kurulu Başkanı

Alpaslan KorkmazTürkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı

Metin MünirMilliyet Gazetesi Köşe Yazarı

Page 186: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Oturum BaşkanıTahir UysalUluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Yönetim Kurulu Başkanı

1958 yılında Eskişehir'de doğdu. 1980 yılında ingiltere 'de Birmingham Üniversitesi Elektrik ve ElektronikMühendisliği'nden mezun olmuş, bunu takiben Mersin-Erdemli Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde araştırma görevlisiolarak görevalmış ve aynı zamanda Deniz Bilimleri (Sualtı Akustiği) dalında yüksek lisans derecesini tamamlamıştır.1984 yılında Schlumberger Overseas S.A. (Wireline & Testing) şirketine katılmış ve Brunei, Japonya, Çin veHindistan' da değişik görev lerde bulunmuştur. 1991 yılından bu yana BP Türkiye' de görev yapan Uysal, ikmal vedağıtım, insan kaynakları, ortak servisler, ticaret departmanlarında yönetici olarak görev yapmıştır. Temmuz 2000tarihinde BP Türkiye Başkanlığı'na atanmıştır. 2002-2003 yıllarında bu görevine ek olarak ATAŞ Rafinerisisorumluluğunu üstlenmiştir. Uysal BP Türkiye Başkanlığı görevini sürdürürken 2002-2004 yılları arasında PETDER(Petrol Sanayi Derneği) Başkanlığı ve 2004-2005 yılları arasında PETFORM (Petrol Platformu Derneği) Başkanlığıyapmıştır. 2007 yılında YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) Başkanlığı 'na seçilmiştir. Evli ve bir kız çocuğusahibidir.

KonuşmacılarC. Müjdat Alta)Nortel-Netaş Genel Müdürü

1954 yılında Merzifon'da doğdu. istanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Bölümü'nü bitirdiktensonra Boğaziçi Üniversitesi'nde yüksek lisansını tamamladı. Nortel Netaş 'ta 1981 yılında Ar-Ge mühendisi olarakçalışmaya başlayan Altay, şirketin Ar-Ge bölümünde değişik kademelerde 16 yıl görev yapmış ve birimin başarıile büyümesinde önemli rol almıştır. 1992- ı997 yılları arasında sürdürdüğü Ar-Ge Grup Direktörlüğü 'nün ardından,1997'de Nortel ingiltere grubu bünyesinde görevalmış ve 1998'de Lisanslı işletmeciler Grup Direktörlüğü'neatanmıştır. Şirketin lisanslı işletmeciler pazarındaki faaliyetlerinin artınımasını sağlayan Altay, 200 ıyılında Norteltarafından "Masters" ödülüne layık görülmüştür. 2002 yılında Türk Telekom Satış ve Pazarlamadan Sorumlu GenelMüdür Yardımcılığı'na atanan Altay, 2004 yılı Aralık ayından bu yana görevine Genel Müdür olarak devametmektedir.

M. İbrahim AybarOtomotiv Distribütörleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

1953 yılında Nazilli-Aydın'da doğdu. 1974 yılında istanbul Teknik Üniversitesi'nden Makine-Uçak Mühendisiolarak mezun olmuş ve aynı üniversiteden 1976 yılında Yüksek Mühendis ünvanını almıştır. Daha sonra 1978-1980yılları arasında ABD'ye giderek doktora çalışması yapmıştır. 1980- i985 yılları arasında yurtdışında ve 1985-1988yıllarında Türkiye'de özel sektörde profesyonel iş yaşamını sürdürmüştür. 1988-1991 yılları arasında Başbakanlık'taçalışmış ve 1991-1992 yılları arasında Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı yapmıştır. Aynı yıllarda SümerbankHolding A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Vekilliği yapmıştır. 1992 yılından 2000 Eylül ayına kadar VaranTurizm Genel Müdürü ve UYTAD Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmış ve Ekim 2000'den itibaren RenaultMAİs Genel Müdürlüğü görevini sürdürmektedir. Aynı zamanda Mart 2008'den beri Otomotiv DistribütörieriDerneği Yönetim Kurulu Başkanı'dır.

:\. Erdem KoçakTürk Henkel Yürütme Kurulu Başkanı

1960 yılında Gaziantep'te doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nde lisans, Boğaziçi Üniversitesiİş idaresi Bölümü'nde yüksek lisans ve INSEAD'da Uluslararası Üst Düzey Yönetici Programı'nı tamamlamıştır.Yüksek Lisans eğitimini tamamladıktan sonra kısa bir süre Boğaziçi Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarakçalışmış ve iş hayatına Türk Henkel'de başlamıştır. Bir kaç yıl pazarlama ve satış bölümlerinde çalışmasının haricindegenellikle finans bölümlerinde görev yapan Koçak 2008 yılında Türk Henkel'de 25. yılını tamamlamıştır. Koçak,2004 yılından bu yana Yürütme Kurulu Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Page 187: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Alpaslan KorkmazTürkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı

1970 yılında Neuchatel'de doğdu, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığıgörevini 2006 yılının Ekim ayından beri sürdürmektedir. Bu görevinden önce Korkmaz, 2002 ve 2006 yılları arasındaNeuchatel Kantonu Yatırım Promosyon Ajansı'nda direktörlük görevini yerine getirmiş olup, eş zamanlı olarak,Batı İsviçre Ekonomik Kalkınma Ajansında Direktör Yardımcılığı görevinde de bulunmuştur. Kariyerine, 1994yılında Zürih 'te havacılık sektöründe finans müdür yardımcısı olarak başlamıştır. 1997 ile 2002 arasında ise uluslararasıbir danışmanlık şirketinde genel müdürlük görevini yerine getirmiştir, Şu an Neuchatel Üniversitesi'nde "DoğrudanYabancı Yatırımlar Stratejileriyle" ile ilgili doktora çalışmasını tamamlamakta olan Korkmaz, aynı üniversitedeuluslararası işletme dalında "kültürler arası müzakere" konusunda öğretim üyesidir. Korkmaz 5 lisan bilmektedir.

\Ietin \hinirMilliyet Gazetesi Köşe Yazarı

1944 yılında Kıbrıs'ta doğdu. İngiliz Lisesi'ni bitirdikten sonra Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezunoldu. Çalışma hayatına Turkish Daily News'da başladı. BBC, London Times, Financial Times ve Sunday Times'ınTürkiye temsilciliğini yaptı. Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. Yeni Yüzyıl, Sabah veVatan'da Gazetelerinde çalıştı. Şu anda Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapmaktadır. Basılmış iki kitabı bulunanMetin Münir, evli ve dört çocuk babasıdır.

Page 188: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

[

Page 189: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Tahir UysalUluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Yönetim Kurulu Başkanı

Bugün önemli bir krizin ortasındayız, dünya bir krizegirdi ve Türkiye bundan etkilendi. Konuşmalarımıziçerisinde, sadece krizin içerisinde olup bugündekalınmamasını arzu ediyorum, çünkü bu iki gün boyuncabu konu yeterince tartışıldı, irdelendi, talepler ve isteklerortaya kondu. Doğalolarak bugüne değineceğiz amabunu yaparken bir yandan da orta vadeyi ve hatta uzunvadeyi de ele almamızın hepimiz açısından yararlıolacağını düşünüyorum. Kriz, V şeklinde mi olacak, Uşeklinde mi olacak, uzun mu sürecek, kısa mı sürecektartışmalarına girebiliriz ama kriz bir süre sonra bir şekildesona erecek ve Türkiye bir yere varacak, Türkiye'ninhedefleri var. Bu nedenle, bence konuya bu şekildebakmalıyız. Türkiye bugünlerde nereye gitmek istiyor?Önümüzdeki fırsatlar, şanslar nedir? Bunları en iyi nasılkullanabiliriz?

Bugünlerde de bahsettiğimiz ve bir anlamda da değerverdiğimiz 2001 krizi, Türkiye için gerçekten de çoköğretici bir krizdi, Türkiye artık yolun sonuna gelmiştive bir çıkış yolu için gerekenleri yapması gerekiyordu.Finansal açıdan tartışmasız daha iyi bir yere geldi amabunu yaparken bu süreç içerisinde bir yandan da verimlilikartışlarını çok iyi kullandı ve o sayede krizden başarıylaçıkabildi. Bunu takip eden yıllar içerisinde, dünya da iyibir ortamdaydı. Türkiye'deki mali istikrar ve bununarkasından gelen siyasi istikrar, dünyadaki konjonktüriçinde paranın bulunabilmesi sonucunda Türkiye önemlibir şekilde büyüme eğrisini yakalayabildi. Buna birdördüncüsünü de ben her zaman ekliyorum; Türkiye'ninAvrupa Birliği konusundaki kararlılığı da ayrıca buanlamda son derece önemliydi.

Buradan yola çıkarak 2002-2005 arasında son derecesıhhatli bir büyüme olduğunu gözlüyoruz. Birazdurağanlaşmakla birlikte, 2005 ve 2006'da da büyümevar ancak özellikle 2007'nin ikinci çeyreğinden bugünekadar büyümedeki düşüşü gözlemleyebiliyoruz.Dolayısıyla konuşmalarımız içerisinde, 2007'deki eğrininsadece bu krize mi bağlı olduğunu yoksa büyümede zatenbir yavaşlama olup olmadığını da ele almalıyız, çünkübu ikisi farklı şeyler. Birinde dünyadan etkilenme var,diğeri kendi içimizdeki belki makro reformları yaptıktansonra mikro reformlar aşamasında yapılması gerekenlerihakkıyla yerine getirebildik mi hususunu içeriyor. AmaTürkiye ekonomisi, neresinden bakarsanız bakın, 2001 'dençok farklı bir yerde. Kaba rakamlarla, 2001 'de 200 milyardolar olan ekonomi, 2007 verileriyle 660 milyar dolaraçıkmış vaziyette. 2008'de sanırım onun üzerine bir büyümeyaşanacak, 800'lü rakamlardan bahsediyoruz. Onun içinde dolar kurunun her zaman çok büyük bir önemi var.

Olmak istenilen yer ise, Türkiye'de hep bahsedilen 2023hedefi olarak dünyanın LObüyük ekonomisi içerisindeolmaktır. Bu da bir yandan bakınca gerçekçi gözüküyor.Buradan oraya nasıl gidebiliriz? Türkiye Avrupa'nınyatınm üssü nasılolabilir? Bu konuları değerlendirmeliyiz.Konuya belki şu açıdan yaklaşmak lazım. Evet, Türkiyebüyüdü, yalnız bir yandan da 50 milyar dolar civarında

önemli bir cari açık sorunumuz var. Bu sene içerisinde,bunun 15 milyar dolar kadarı doğrudan yabancıyatırımlarla karşılanacak ama 35 milyar dolarını finanseetmek zorundayız. Gelecek seneye baktığımızda, dünyanınbu konjonktürü içerisinde, herhalde daha az yabancıyatırım öngörmek olasıdır. YASED olarak biz de 10-15milyar dolar çerçevesinde bir yatırım öngörüyoruz. Petrolfiyatlarının düşmesi, ithalat ve ihracattaki durum nedeniylecari açıklar da bir taraftan azalacak, dolayısıyla cari açığınfinanse edilmesi gereken boyut azalıyor ama hala önemlibir boyutu var. Bu açıdan baktığınızda, büyüme içingereken, büyümeyi tetikleyen unsurlardan bir tanesi de,yabancı sermaye akışının girişini temin etmek ki busayede Türkiye hedeflediği %7 büyümeyi sağlayabilsin.Sayın Korkmaz da sanırım bunu irdeleyecektir. Özellikleson 4-5 sene içerisindeki yatırımcıların %76'sl Avrupaülkelerinden geliyor. Bu nedenle, Avrupa ülkeleri şu anakadar Türkiye açısından çok önemli oldu. Sadece Avrupaile mi kalmalıyız yoksa ileriye dönük olarak Avrupa'yıbaşka ülkelerle çeşitlerıdirebilir miyiz?

Bize Türkiye'ye olan ilgiyi, bu ortaya koyduğum sorularlaTürkiye'ye ilgi gösteren üLkeleri, Avrupa'da Türkiye'yeolan ilginin özellikle bu kriz ortamında devam edipedemeyeceğini, edecek se en başta bugünü, orta ve uzunvadeyi nasıl gördüğünü anlatması için sözü SayınKorkmaz'a devrediyorum.

Alpaslan KorkmazTürkiye Yatırım Destek I'e Taıııtım Ajansı Başkaııı

Türkiye Yatmm Destek ve Tanıtım Ajansı, Başbakanlığabağlı bir ajans. İki sene önce kurulmuştur, dolayısıylayeni faaliyet gösteriyoruz ancak stratejik yaklaşımımızıpaylaşmak istiyorum. Sayın Uysal'ın bahsettiği, soruolarak belirttiği noktalara cevap vermek ve Türkiye'yeolan talebin devamı konusuna değinmek istiyorum.

Ajansırnız iki sene önce kurulduğunda, global bir yaklaşımsergileme ihtiyacı duyduk. Dolayısıyla olayı teşhis etmekzorundaydık ve teşhisimizi üç sütun üzerine kurduk. Buteşhis dinamiktir, hiçbir şekilde durması söz konusu değil,sürekli değerlendiriyoruz ve yeniliyoruz. Ben buradasadece yabancı yatırımlardan değil genelolarakyatırımlardan bahsetmek istiyorum. Zaten Türk YatırımDestek ve Tanıtım Ajansı, sadece doğrudan yabancıyatırımcılar için kurulmuş bir ajans değiL. 2003 senesiitibariyle, konulan bir kanunla Türkiye'de aıtık herkese,yani uluslararası yatırımcıya da ulusal yatırımcıya da eşitşekilde davranılıyor.

Buna göre, bu sütunlardan birincisi, yatırımların oluşmasıiçin global şartların yerinde olup olmadığınındeğerlendirilmesidir. Bir yatırımın gerçekleştirilebilmesiiçin birtakım şartların oluşması lazım. Global şartlardediğimiz bu şartların içinde makro düzeyde siyasidengeler, hukuksal altyapı, teşvikler vs. de yer alıyor.

İkinci konu, eğitim ve bunun piyasaya uyumudur. Eğitimçok önemli; zira siz dünyanın en iyi yatırımcılarınıçekebilirsiniz ya da en iyi yatırımlarını yapmaya adayolabilirsiniz. Fakat sizin yapmanız gereken yatırımlabağdaşan insan kaynaklarını burada bulamazsanız, bir

Page 190: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

problem yaşarsınız. Bir örnek vereceğim: Yedi ay önceÇin'deydim; Pekin'de İngilizce konuşan bir bilgisayarmühendisinin aylık maliyeti 2000 dolar. Burası dünyanınen ucuz ülkesi: Çin. 1,5 milyar Çinli var ama ingilizcekonuşan bilgisayar mühendisi yok. Dolayısıyla, eğitimpiyasaya uygun olmadığı takdirde, insan kaynağınız çokgeniş olsa bile bir sorun yaşayabilirsiniz. Burada sadeceakademik eğitimden değil aynı zamanda teknik eğitimdende bahsediyorum.

Bizim yaklaşrmırruza göre, üçüncü sütun, değer zinciri.Sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu günlerde bir değer zinciriyaratmak zorundayız. Benim makro yaklaşımım, aslındabirçok sorunuza yanıt veriyor. Bizim bir cari açığımızsöz konusu. Ajans olarak, değer zincirinin hangikalemlerini şu anda ithal ettiğimizi, bunları dünyadakimin nerede ürettiğini analiz ettik ve noktasal atış yaptık.Bu analiz sektörel bazda da yapılabilir ama henüz bunuyapmadık. Değer zincirinin analizi aslında aynı zamandakümeleşme anlayışını da otaya çıkarıyor. Ne kadar güçlübir kümeleşme anlayışı olursa, yerli veya yabancı biryatırımcının herhangi bir şarttan dolayı bu dokudan çıkıpbaşka bir dokuya gitmesi zorlaşır. Çünkü doku sağlarndır.tedarik zinciri sağlamdır. Dolayısıyla yatırımcı bu dokudarahattır, belki birkaç parametre bozulabilir ama siz onlarıtedavi edersiniz ve yatırımcıyı kaçırmazsınız.

Ajans olarak bu üç sütun babından bir analiz yaptık vebu analiz doğrultusunda stratejik eksenler belirledik. İkisene önce böyle bir ajans yoktu, biz kurulduk ve vargücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Türkiye'nin yatırımçekme kabiliyeti, şu son 5-6 yıl içinde - son 5 senede 60milyar dolar yabancı yatırımcı çektik - kat kat arttı. Öyleki bu süre zarfında son elli senenin toplamından dahafazla doğrudan yabancı yatırımcı çektik. Bunun da %76'slAB'den gelmiştir. Hiçbir idareci tabii ki tek bir piyasayabağlı olmak istemez, bunun stratejik önemini her manadadüşünür. İlk yaptığımız iş, Türkiye'ye şu anda doğrudanyatırım ihraç eden ülkeleri tespit etmekti. İkinci olarakda 1,5 sene içerisinde diğer hangi ülkelerin doğrudanyatırım verebileceğini analiz ettik ve hemen dünyada birtemsilciler ağı kurduk. Şu anda ABD, Kanada, İngiltere,Almanya, Fransa, İtalya'da temsilcilerimiz var, Ocak ayıitibariyle İspanya'da bir temsilcimiz çalışmaya başlayacak.Ondan sonra Rusya, Kazakistan, İsrail, körfez ülkeleri;biraz daha doğuda Çin, Hindistan ve Japonya'datemsilciler ağı kurduk. Bunların %90'1 bulunduklarıülkenin vatandaşları. Hepsi özel sektörden gelme ve çoğu,bu işin profesyoneli. Ülkemizin ekonomik dokusunutanıtıp, noktasal atış yaparak netice elde edebilecekarkadaşlar. Onların görevi tanıtım değil; sistematik temas,ikna ve yatırımcıyı Türkiye 'ye çekmek.

Kurulduğumuz dönemde, finansal kriz bu şekildegündemde değildi ama işin doğası olarak bir piyasadağıtımı, risk dağıtımı yapmak durumundaydık. AB tabiiki önemli; ama mutlak manada Avrupa 'dan gelen yatırımmiktarını yükseltirken izafi manada da tüm yatırımlariçindeki oranının bir şekilde azalmasını hedefledik. Farklıyerlere de yönelmemiz gerektiğini o zamandüşünmüştük.nitekim bu düşünce bu günlerde çok dahaönem kazandı. AB 'nin Türkiye'ye bu kadar çok yatırım

yapmasının nedeni de, her zaman söylediğim gibi,ekonomik Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi AB tablosununiçine zaten almış olmasıdır. Bunu Avrupalılara, özelliklede Fransızlara da söylüyorum: "Siz ne söylersenizsöyleyin, rakamlar zaten kendiliğinden konuşuyor,"diyorum.

Biz hangi faktörlerle bu yatırımları çektik?I. Son 5-6 sene içinde yapılan ve devam etmesi gerekenyapısal reform süreci.

2. Avrupa Birliği hedefi. Bu, yatırımcılara bir vizyonveriyor çünkü yatırımcılar bize hep AB hedefimizindevam edip etmediğini soruyorlar. Dolayısıyla hedefimizaslında AB ve bu reformlar süreç için çok önemli. AmaAB içinde olmamamız, şu anda bizim için engel değiL.Biz hep şu mesajı veriyoruz: "Gelişmekte olan ülke"(emerging country) rnotorunu, "AB 'ye doğru giden" (EUconverging country) bir ülkenin karoserinin içineyerleştirdik. Gelişmekte olan pek çok ülke var, AB 'yeyönelmiş bazı ülkeler de var ama bu iki kriteri birleştirentek ülke Türkiye'dir.

Özetlemek gerekirse, Türkiye doğrudan yabancı yatırımıkonusunda çok büyük bir ivme kazandı, lig atladı. Bunlarındevam etmesi için, bizim iç derslerimizi çalışmamızlazım. Global şartlara doğrudan müdahalemiz söz konusudeğiL. Bunları bir şekilde biz de yaşayacağız ama bunakarşı nasıl bir strateji geliştirebiliriz konusuna belki ikinciturda biraz değinebilirim.

i ahır ı ,salİzninizle ben sizinle biraz daha devam etmek istiyorum,çünkü devam ettikçe ilginç şeyler çıkacağını biliyorum.Bir hafta önce Ankara'da beraberdik. Bizi davet ettiniz,teşekkür ederiz. Geniş katılımIı bir Danışma Kurulunuzvar, biz de oradaydık, bizleri de dinlediniz. Oradakisunumda geçen önemli noktalardan biri de, herkesinmerak ettiği, hangi yatırımcıları çekmeyi başardığınız.Hangi yatırımcıları hangi alanda çektiğinizdenbahsederseniz, tartışma açısından değerli olacaktır diyedüşünüyorum.

Alpaslan KorkmazBen yurtdışında doğdum ve büyüdüm, aynı görevi oradaicra ediyordum. İki sene önce ajans kurulduğunda burayageldim. Bunu her tarafta söylüyorum, çünkü bu benimiçin bir onur. Ben Ay Yıldızımı seviyorum, Türkiye'yisevdiğim için de Türkiye'ye geldim, Sayın Başbakanımızda bizi bu görevi verdiler ve biz bir ajans kurduk. İkisene önce yalnızdım. sonra bir takım kurduk. Şu andaçok değerli bir takımım var, bu takımın üçte biri benimgibi yurtdışından gelen Türklerden oluştu. Şu andaJaponya'dan, Tayvarıdan, Kaz.ak istarıdan, tabiiAvrupa'nın pek çok ülkesinden ve Amerika'dan arkadaşlarvar takımımda. Bu arkadaşların hepsi Türk; Türkiye'yiseven, Türkiye için hizmet etmek isteyen, çok donanımlı,çok iyi üniversitelerden mezun arkadaşlar. Bunuarkadaşlarıma da söylüyorum, bugün sizlerle de paylaşmakistiyorum: Bu, bir iş değil, bir misyon. Bunu seversiniz,tutkuyla yaparsınız ya da yapmazsınız; o kadar basit.

Page 191: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dolayısıyla donanım şart ama yanında bu tutku da olmalı.Bu yüzden 720 arkadaş içinden önce 30 kişiyi bizzatkendim teker teker seçtim. Şimdi bir ikinci hamle dahayaptık ve aşağı yukarı 60 kişilik bir takım olduk.

Şu anda bu takımla, Başbakanlık adına, Türkiye YatırımDestek ve Tanıtım Ajansı olarak Türkçe başta olmaküzere II lisanda faaliyet gösteriyoruz. Buraya gelmedenönce kaç tane yatırıma müdahil olmuşuz, kaç yatırımcınınişini çözrnüşüz diye baktım ve bunların %62'sini yerliyatırımcıların teşkil ettiğini gördüm. 977 yatırımcıyladoğrudan muhatap olmuşuz, bazılarına noktasal atışyapmışız, bazılarına da daha geniş çapta destek vennişiz.

Çalışma sistemimize bir CRM (Customer RelationshipManagement) sistemi getirdim. Benim için her yatırımcı,bir müşteri, dolayısıyla biz onlara hizmet götürmekzorundayız. Bir yatırımcıya hizmet götürüyorsanız, bunuda bir şekilde ölçebilmeniz gerekir. Bu yüzden, bu Müşteriİdari Sistemi 'ni koyduk. Bu sistemde yapılan bütünişlemler elektronik ortamda yazılıyor. Dolayısıyla bendünyanın neresinde olursam olayım, web ortamındanbuna intikal ediyorum ve orada bizim yatırımcılarımızınhangi aşamada olduğunu, nerede takıldığını, hangi sürecinne kadar surdüğünü istatistikselolarak en azından takipedebiliyorum.

Ne kadar yatırıma vesile olduğumuz konusunda netrakamlar verrnek zor. Yatırımcı zaten buradaydı, takılmıştı,biz gittik yardımcı olduk, bir şekilde süreci hızlandırdık,dolayısıyla o yatırımlar şu anda bir biçimde seyrediyor.Bunları biz rakamlarımıza koymadık ama geçen hafta birhesap yaptık ve bu hesabı, Danışma Kurulumuzda ilksefer alenen açıkladık. İki sene önce kurulmuş olmamızarağmen, bu süre zarfında müdahale ettiğimiz yatırımlarda- buna A'dan Z'ye müdahale diyeyim - ve Türkiye'degerçekleşmiş yani Türkiye kararı alınmış, başlamış olanyatırımların toplam yatırım tutarı 2 milyar 200 milyonYTL civarında. Bizim yaptığımız hesaplara göre toplamda3250 kişilik doğrudan istihdama tekabül eden yatırımlaraarkadaşlarımızia beraber biz doğrudan müdahil olmuşuz.Biraz önce de ifade ettiğim gibi, doğrudan müdahilolrnadığırruz. noktasal atış yaptığımız, halihazırda devameden yatırımlar var, biz onları bu rakamların içindesaymıyoruz.

Geçenlerde de anons ettik; Manisa'da yaklaşık 6 haftaönce. Hindistan 'dan tarım makineleri üretimi için 100milyon dolarlık bir yatırım getirdik. Biz i ,S sene önceağımızı Hindistan'a kurmuştuk: Hindistan'dakitemsilcimiz TATA'nın eski Yönetim Kurulu Üyesidir.Kendisi aynı zamanda, ismini zikretmeyeyim, GüneyAmerika 'nın önemli ülkelerinden birinin Başbakanı 'nınHindistan ilişkileri danışmanıdır. Hintlidir. özel sektördengelmedir ve bizim Hindistan'daki sistematik ternaslanrmzıkuran şahıstrr. Bu şahısın yaptığı temasların neticesinde,T AFE isirnl i yatırımcı Manisa 'ya geldi ve i00 mi Iyondolarlık yatırımını yaptı. bunun arkası gelecek. İki haftaönce Sayın Başbakanımızia yine Hindistan 'daydık, oradabazı yatırımcılarla görüştük. Şimdi bir yatırımcı dahatarım teknolojileri sektöründe, ya Adana ya da başka birilimizde 50 milyon dolarlık yatırım yapmak üzere.

Tabii körfez bölgesi de çok önemli. Körfez kaynaklıyatırımların yapısı biraz farklı ama bölgedeki sermayebirikimi de yadsınamaz bir gerçek, dolayısıyla bizimbunu göz ardı etmemiz söz konusu değiL. Biz, Körfez'de1,5 yıl önce temsilciliklerimizi kurduk. Türkiye'yianlatıyoruz ve bir şekilde yatırımcıları yavaş yavaşTürkiye'ye çektik. Körfez sermayesinin yapısı biraz farklıdemiştim, bunu şöyle açıklayabiliriz: Körfez yatırımcılarıağırlıkla sermayedardır, tarım teknolojisi üreticisi değil

de sermayedardır; siz orası için proje üretmekdurumundasınız. Bu nedenle, ajansın bünyesinde paralelolarak proje üretim takımı kurduk. Özellikle, GüneydoğuAnadolu, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde,tarı ma yönel ik projeler hazı rı ıyoruz. çünkü Körfezsermayedarları, biraz daha konservatif, biraz daha ağır,biraz daha işini hazırlamanız gereken sermayedarlardır.

Takip edilmesi gereken başka ilginç ülkeler de var.Örneğin orveç, ilk anda aklıınıza gelmeyen bir ülkeama 1971' de oluşturduğu bir petrol fonu vardır. Şu andabu petrol fonu aşağı yukarı 400 milyar dolara tekabülediyor ve kendisine yatırım çözümleri arıyor.

Dünyada hedeflediğimiz yatırımların ana özelliklerişunlardır:i. Katma değeri yüksek,2. Tedarik zincirimize doğrudan etkili olabilecek, yani

ithalatımızı azaltabilecek, hatta tedarik zincirinin üstkademelerine bizi götürebilecek,

3. Kısa vadede istihdam sağlayan yatırımlar -biliyorsunuz, Keynes'in deyimiyle "In the long runwe are all dead" yani "uzun vadede bir gün hepimizöleceğiz" bu nedenle kısa vadeyi de düşünmekdurumundayız-

Bunları yaparken ülke seçimleri de önemli, zaten birazönce bunları belirttim. Şu anda Norveçe çok daha fazlayoğunlaştık. Kazakistan'da noktasal atış yapıyoruz çünkübankacılık sektörü zor durumda olmasına rağmen, oradabüyük sermaye sahipleri var ve onlar Türkiye'de çıkışyolu arayabilirler. Bu sermayedarlardan. reel sektöregirrnek istediklerini, finansal konularla ilgilenmedikleriniduyuyoruz. Finansal yatırımlar zaten bizim işimiz değil,biz doğrudan yatırımla ilgileniyoruz. bu yüzden projeüretmeye çalışıyoruz.

Şu anda ajans olarak bir web platformu hazırlıyoruz.Buradaki hedefimiz, ajans olarak ulaşma şansıbulamadığımız, Türkiye'nin her tarafından projesahipleridir. Biraz önce burada işadamlarımızia sohbetederken, bir yatırımları olduğundan ve sermayearadıklarından bahsettiler. Biz şöyle bir web portalıhedefliyoruz: Sektörlere ayıracağız ve dünyanın her birtarafından bir yatırımcı Türkiye 'ye ilgi duyduğu zaman,önce bizim web sayfamızdaki Yatırımcı BuluşturmaPlatformuna girecek. Bu platformda bulunan Türkiye'dekiproje sahipleri, bazı standartları yerine getirmek şartıylao platformda kendilerini dünyaya tanıtabilecekler. Bizdünyada tanıtım faaliyetleri gerçekleştiriyoruz, bütüntanıtım faaliyetleri de bir noktaya. yani ı ı lisandahazırladığımız web sayfarmza odaklanıyor: Japoncası da,Korecesi de, Çineesi de, Arapçası da.ve tabii ki Almanca.

Page 192: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, İngilizce, Rusça veTürkçe versiyonları da var. Web sayfamız çok genişkapsamlıdır, ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Ancak buplatformu temelde İngilizce yapıyoruz çünkü "bizimyatırımcımız da ev ödevlerini yapsın" diyoruz, çünküyabancı yatırımcıyla karşı karşıya geldiklerinde ortak birlisan bulmak zorunda kalacaklar. Bu platformda projesahibi, "Tarım sektöründeyim; hayvancılığın şubirimindeyim; şöyle bir arazim var; partner, ortak,distribütör vs. arıyorum," diyebilecek. Sanal bir ortamdamüteşebbisleri buluşturacağız. İl il geziyoruz ama 60kişilik küçük bir takımız. Hedefımiz, bu elektronik ortamdayatırımcıyla proje sahiplerini buluşturmaktır. Bu sayede,süreçler daha hızlanacak ve Türkiye'de birçok proje sahibide sermayeyle buluşma imkanı bulacaktır.

Tahir Uysal2001 'e dönersek, bu yedi yıl içerisindeki önemlisüreçlerden bir tanesi de, Türkiye'nin yatırım ortamınıiyileştirme yönünde önemli çalışmalar yapmış olmasıdır.Bu çalışmalar kapsamında kurulan Kurul ve Konsey çokönemli işler yaptı. Örneğin bir Kızılcahamam projesiyaptı. Aslında Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı kurmafikri de o dönemde konuşulan bir konuydu. TOBB,TÜSİAD'la beraber YASED'in de ortak olduğu bir süreçti.Biz de buna dahildik ve şimdi memnuniyetle görüyoruzki ajans ortaya çıkmış ve 2 milyar YTL gibi bir rakamaulaşmış vaziyette. Siz aktarmadınız ama ben aktarayım;bunu yurtdışındaki örneklere göre çok daha az sayıdainsanla yapıyorsunuz ve bu çok önemli.

Süreç içerisinde, hep üzerinde durduğumuz ve üzerindeçalışıldıktan sonra nihayet ortaya çıkan, Türkiye içinileriye dönük olarak çok önem arz eden konulardan birtanesi de Ar-Ge faaliyetleri. Bu sene bunun kanunu çıktı;bu da Kızılcarnam süreci içerisinde ele alınmış konulardanbiriydi. Kanun çıktıktan sonra, sayıları giderek artanbirçok firma bu konuda önemli çalışmalar içerisinde yada çalışmak istiyor. Ancak daha kanun çıkmadan bile,sanırım bugünü görüp ve Türkiye'ye de inanıp buradayatırım yapma kararı alan bir şirket var: Nortel Netaş.Sanıyorum Müjdat Bey, bu konuda kişisel kredisini ortayakoydu, sağ olsun. Nortel Netaş içerisinde Nortel 'iTürkiye'de bu anlamda yatırım yapması konusunda iknaetti.

Müjdat Bey, isterseniz ben şimdi sözü size vereyim. Bukonuda çok önemli bir örnek oluşturuyorsunuz. Dahasonra belki konuşmanız içerisinde, Türkiye'de bu konununne büyüklükte ele alınabileceğini, sizin çalışmanız gibibaşka kimler olduğunu, neler yapılabileceğini, Türkiyeiçin ne anlam ifade ettiğini irdelersiniz.

C. Müjdat AltayNorıel-Neıaş Gel/el Müdürü

Öncelikle, 7. Sanayi Kongresi'nde en son panelin, Krizİçinde Türkiye ya da içinde kriz lafı olan bir oturumyerine Avrupa'nın Yatırım Üssü Türkiye olması beni çokmutlu etti. İso Başkanı Sayın Tanıl Küçük'e bunun içinde çok teşekkür ederim. Çünkü Kongre'nin, birtakımataklarla, sanayimize ve Türkiye'ye güzel şeyler getirecekbirtakım güzel dileklerle bitmesi açısından bu oturumçok önemli. Gerçekten de çok değerli katılımcılar var.Alparslan Bey, zaten enerjisiyle işi gayet güzel götürüyor;ondan sonra konuşmak zor ama ben dilim döndüğüncefikirlerimi dile getirmeye çalışacağım.

Öncelikle, Avrupa'nın değil, dünyanın yatırım üssüTürkiye olabilir. Bunun için birkaç tane önemli noktavar. Türkiye, çok eski yıllarda İpek Yolu üzerindeydi,daha sonra köprü ülke dedik ve bugün de köprü ülkeolma özelliğini devam ettiriyor. Nasıl bir köprü? Doğu'nunenerji kaynaklarını Akdeniz'e veya Avrupa'ya aktarmak,karayolu üzerinde Çin ile Avrupa arasındaki ticaretitaşımak açısından çok iyi bir köprü. Benim alanımda yanitelekomünikasyon sektöründe bant genişlikleri çok önemliolmaya başladı; bant genişlikleri artık uydularlasağlanamayacak kadar üst seviyelere çıktı. Bu değerdekibant genişliklerini, bundan sonra ancak fiber dediğimizyüksek kapasiteli kablolarla taşıyabiliriz, bunun için deyine Türkiye bir köprü görevi görüyor. O nedenle Türkiye,bir cazibe merkezi olma niteliğini hakikaten koruyor.

Türkiye'nin her şeyden önce gelen, daha önemli bir değerivar: genç kaynak. Şu anda Türkiye'de 25 yaşın altındakinüfus, aşağı yukarı Türkiye 'nin %45' i ve bu nüfusgerçekten çok dinamik, ileriye doğru atak yapmak üzerehazır bekleyen gençlerden oluşuyor. Üniversite sınavlarısonuçlarına baktığımız zaman, ilk 5-10 bin gencimizinmühendislik dallarını seçtiğini görüyoruz. Avrupa veAmerika'da top talent dediğimiz, çok daha iyi eğitimalan, daha iyi noktalara gitmek isteyen gençler ise ekonomiveya hukuku seçiyorlar. Mühendislik hakikaten çokönemli bir değer, çünkü dünya her gün daha da hızlananteknolojik bir gelişmenin içinde. Artık 10-15 senelikmühendisler, geleneksel teknolojileri bilir durumda,gençler ise daha hızlı bir şekilde yeni teknolojilerlegeliyorlar. Çocuklarımız, ıo-12 yaşında bilgisayar tamiretmeye başlıyorlar ve artık biz onlardan öğreniyoruz.Bizden önceki nesillerde hep anneler, babalar öğretirdiama artık çocuklarım ız bize bilgisayar öğretmeye başladı.

Türkiye'nin, köprü olmanın dışında böyle bir avantajı,yani müthiş bir insan kaynağı var. Bu kaynağın, birteşvike, bir desteğe ihtiyacı vardı. Hükümetimizin yaptığıgüzel yatırımlar oldu. Bunlardan bir tanesi, YatırımDanışma Konseyi. 2004 yılından itibaren çalışmayabaşladı, dünyadaki CEO'lar toplandı, onlar belirli fikirleriortaya koydular. Buna paralelolarak, 59. ve 60.hükümetlerin programları ve 9. Yedi Yıllık KalkınmaPlanı, bilgi ve iletişim teknolojilerin yaygınlaştırılması,Ar-Ge ve inovasyonun stratejik itici güç olması veüniversite-sanayi işbirliği üzerine yoğunlaştı.

Page 193: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Biz de 2004 yılında, bu akımı, Türkiye'nin teknolojiyeolan yaklaşımını görerek Nortel 'in bir Ar-Ge üssünüTürkiye'ye getirebilir miyiz, bu konuda neler yapabilirizdiye ekip olarak çalışmaya başladık. Aslında Nortel-Netaş'ın bir araştırma-geliştirme geçmişi var. 1973yılından itbaren Ar-Ge faaliyetlerine devamlı kaynakayırdık. 2004 yılında da 200 kişilik bir Ar-Ge nüfusumuzia10 milyon dolar civarında bir yazılım İhracatı yapıyorduk.Hükümetimizin bu konuda ki kararlılığını gördük ve 2004yılından itibaren Nortel'in en üst düzeyde yetkililerinibu Yatırım Danışma Konseyi'ne getirdik, onları da iknaederek bu yatırımı başlattık. Şu anda etaş 'ta 1.000civarında Ar-Ge mühendisi var, onlar şu anda Nortel'intüm üçüncü nesil yerleşik yazılım tasarımlarını yapıyorlar.Evlerimizde kullandığımız telefonlar, ikinci nesiltelefonlar; Türkiye'de ikinci nesil bir ağ var. Bu da, mobilhaberleşmede olduğu gibi üçüncü nesile geçecek. Biz şuanda dünyadaki tüm Nortel müşterileri için üçüncü nesiltasarımları Türkiye'den yapıyoruz. Buna paralelolarak,yazılım ihracatımız da 70 milyon dolarlar seviyesinegeldi. Belki bu rakam size küçük gelebilir ama 2003yılında tüm Türkiye'nin yazılım İhracatı 70 milyon dolardı,bugün tek başına Netaş'ın yazılım ihracatı o kadar.

Peki, burada hiç mi sıkıntıyla karşılaşmadık? Epey birsıkıntıyla karşılaştık. Alpaslan Bey, çok iyi bahsettiler;eğitim çok önemli. Biraz önce söylediğim gibi, Türkiye'depırıl pırıl gençler var ama eğer siz bir küresel yatırım,küresel Ar-Ge kuruyorsanız, İngilizce çok önemli. 100mühendisten ancak 20'si gereken standartta İngilizcebiliyor. çalışmasını çok istediğimiz pml pml mühendislergeldi fakat lisan yetersizliği nedeniyle onları alamadık.

İkinci sıkıntımız da, Türkiye'de bir elin parmakları kadarAr-Ge üssü var ve bu firmaların çalıştırdıkları mühendissayısı firma başına 2004'te 300 - 500'dü. Bugün burakam 700 - 800'e ulaştı. O nedenle, piyasadan yeni birmühendis talep ettiğiniz zaman, maalesef tecrübeli birAr-Ge mühendisi bulamıyorsunuz. Bulduğunuz Ar-Gemühendisi de, Türkiye'ye katkı sağlayan bir başkaendüstride çalışıyor, oraya da zarar vermek istemiyorsunuz.Bu nedenlerle, biz kendi Ar-Ge mühendisimizi kendimizyetiştirmeyi seçtik. Nortel'den de bununla ilgili yatırımonaylarını aldık ve çok yüklü bir yatırım yaptık. Sadece2007 yılında, mühendislerimize 140.000 saat eğitimverdik. Kolay değil, çünkü aşağı yukarı 200 kişiden 1.000kişiye 36 ay gibi kısa bir sürede çıktık. Biz bu büyümeyiyaparken de hem Avrupa'da hem de Kuzey Amerika'dabirçok Ar-Ge merkezi kapatıldı. Oradaki 20-25 seneliktecrübesi olan mühendislerin işlerini, biz, yeni mezunmühendislere verdik, çok da başarılı oldular. Buemeklerimizin de sonucunu aldık. 2008 yılının Nisanayında, yazılım ve donanım alanında, Nortel'in en büyükdört laboratuarından biri haline geldik. Bundan sonra dabu yolda devam edeceğiz.

Tahir UysalBenim için bu, inanılmaz bir başarı hikayesi ve eminimki arkası gelecek. Burada boyutları çizmemiz gerekirse,örneğin ilaç sektörü, her yıl 1 milyar dolar seviyesindekibir Ar-Ge faaliyetinin Türkiye'de yapılabileceğinidüşünüyor. Yine aynı şekilde otomotivde de çok ilginçboyutlar var ve bunları topladığınız zaman Türkiye Ar-Ge konusu nedeniyle milyarlarca dolar yatırımıçekebilecek durumda.

Burada milyarların dışındaki daha ilginç boyut, AlpaslanBey de bahsetti, Türkiye geldiği yer itibariyle, artık çokucuz işgücünün olduğu bir yer değil; çok pahalı değilizama çok da ucuz değiliz. Onun için, katma değere giderekdaha fazla önem vermemiz gerekiyor. Ar-Ge konusu,katma değer yaratılması, know-how'ın ortaya konması,know-how birikiminin Türkiye'de yaratılması ve buradakalması, inanılmaz değerli unsurlar.

Buradan yola çıkarak otomotivde durumun nasılgözüktüğüne -Ar-Ge anlamında değil- bakabiliriz.Rakamları ben vermek istemiyorum ama zannediyorumotomotive bugünlerde döneminin en sıkıntılı günleriniyaşıyor. Türkiye'deki sıkıntı aslında şu anda Avrupa'dakidaralmanın de çok ötesinde. Avrupa otomotiv sektöründedaha az daralırken -sanınm sene başından bugüne kadar% 14 daraldı- Türkiye'nin neden daha fazla daraldığıkonusuna değinebilirsiniz. Bugünün sorunları veçözümlerine mutlaka değinelim ama ileriye dönük olarak,sektörün, yatırım anlamında Avrupa'run, belki de MüjdatBey'in dediği gibi dünyanın yatırım üslerinden biri olmasıanlamında eksiklerimize de değinelim. Bir sorum belkiirdelendi ama altını tekrar çizmek istiyorum. İşgücününeğitimi konusunda önemli bir husus, iki panelistimiztarafından dile getirildi: İngilizce eğitim. Asıtnda İngilizceeğitim konusu, çeşitli foruınlarda ortaya çıkıyor ve sadecebeyaz yakalılar için değil mavi yakalılar için de birgereksinim, çünkü fabrikada çalışan bir işçinin de elkitabınıokuması, ona göre takip etmesi gerekiyor. O anlamda,aslında bütün çalışanların İngilizce eğitimine çok erkenyaşta başlaması gerektiği konusunda sanırım hemfikiriz.Bu da, hep dile getirdiğimiz ve hükümetimizin ele almasırubeklediğimiz konulardan bir tanesi.

\1. İbrahim \ybarOtomotiv Distribüıôrleri Derneği Yoneıim Kurulu Başkaııı

Piyasada küçülme olunca, Türkiye'deki fınansal çalkantılarkonuşulunca son zamanlarda üzüntüyle gördük ki tümekranlarda, arkadaki bantta otomotiv görüntülerigösterilme eğilimi baş gösterdi. Finansal çalkantı ya dakriz olduğu zaman, neden akla ilk önce otomotivin geldiği,bizim kafamızda hep soru işaretidir. Ama ne yazık kialgılama böyle. Bir kere bunun düzelmesi gerektiğinidüşünüyorum çünkü az önce sizin gayet güzel ifade ettiğigibi, katma değeri yüksek ürünlere, üretimlere yatırımyapmamız gerekiyor ve burada otomotiv sektörünün çokbüyük önemi var. Ama otomotiv sektörü de öyle birsektör ki, ürettiği ürün, sadece bir maliyeti, bir parasalbüyüklüğü ifade etmiyor. Ben profesyonel hayatımdabunu çok net olarak yaşıyorum; otomotiv ürünü aslındaduygulara, ruhlara hitap ediyor.

Page 194: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Herkesin peşinde koştuğu pazar payının ötesinde, gönülpayına çok daha hassas. Bunun altını özellikle çizmekistiyorum. Onun için, moraller çok önemli. Moralleryerindeyse, psikolojik ortam olumluysa, bizim işimizbitiyor. İnsanlar cebindeki parayı harcayıp yerine tekrarkoyabileceğine dair bir ümide sahipse bizim otomobilimizsatılıyor ama bu ümit yoksa bizim otomobilimizsatılmıyor.

Bunun için, çalkantı, kriz, daralma vs olumsuzlukkonuşulduğunda hemen otomotiv sektörünün çok hızlıbir reaksiyon gösterdiğini görüyoruz. Kasım 2008sonuçları dün netleşti ve durum iç açıcı değil tabii ki.Geçen yılın Kasım ayı sonuçlarına göre, toplam %S8,6'lıkbir küçülme yaşadık. Bunun önümüzdeki günlerde, yaniiçinde bulunduğumuz Aralık ayında -ki sektörümüzünen önemli ayıdır, en önemli çeyreği de yılın son çeyreğidir-o son çeyreğin ne yazık ki iki ayını kaybettik. Ama

Aralık ayı, şimdi çok önemli. Ne yapabiliriz, önümüzenasıl bir tablo çıkar, çok da net göremiyoruz açıkçasıama bir daralma olacağı kesin, bu öyle hemen geçecekbir durum değil.

Şu an itibariyle, kürnülatif bazda baktığımızda, henüzgeçen yıla oranla o kadar fazla bir küçülmemiz yok,toplam küçülme %8,S civarında. Binek otomobilde buoran %6 civarında, hafif ticari araçlarda % 13 civarında.Hafif ticari aracın daha fazla daralmış olması,ekonomimizdeki daralmayı da aslında ifade ediyor, onuniçin oraya çok daha fazla önem vermek lazım.

Gerçek bu ama bir yandan da otomotiv işinin bugününişi olmadığını kabul etmemiz lazım. Bu bir teselli.Otomotiv işi, özellikle Türkiye'de yarınlann, uzun yıllarınişi, çünkü Türkiye'de büyük bir potansiyelin olduğunubiliyoruz. İstatistikler gösteriyor ki, Türkiye'de 1.000kişiye sadece 92 tane otomobil düşüyor. Ama bugünentegre olma vizyonunu koyduğumuz AB'de, oranlarçok yüksek. Tüm yeni katılan EFT A ülkeleri de dahil,oran 400-470 arasında. AB'de özellikle gelişmiş olanülkeler kategorisinde, bu oran 600'ler civarında.Dolayısıyla Türkiye'de daha alınacak çok mesafe olduğukesin, yatırımların önü açık, pazarın önü açık ve ihracatpotansiyeli keza çok geniş. Nitekim aıtık Türkiye otomotivsektöründe çok önemli bir başarıyı daha elde etti. AslındaGümrük Birliği'ne girdiğimiz 1995 yılından başlayarakbaktığırtuz zaman, Türkiye 2003 yılına kadar doğru dürüstdış ticaret fazlası vermesi bir yana ciddi bir dış ticaretaçığının da merkezi durumundaydı. 1996-2000 yıllarıarasında, Türkiye'de otomotivden kaynaklı toplam dışticaret açığı, 13,7 milyar dolardı. 200 i 'den itibaren,Türkiye'de bir toparlanma başladı, çünkü iç pazar 2001 'deçökünce (%70 düştü) bunun dış pazarlarla desteklenmesigerekiyordu. Bu nedenle otomotiv tamamen dış pazarayöneldi ve bu sayede 2001-2006 döneminde Türkiye'deilk defa 2,S milyar dolarlık bir fazla verildi. Artıkgeldiğimiz nokta öyle güçlü bir nokta oldu ki, 2007yılında toplam otomotivde tüm bitmiş otomobil ithali,tüm ara mamul ithali, tüm hammadde ithali, her türlüknow-how ithali dahil Türkiye 3,S milyar dolar ihracatfazlası verdi. Bu yıl, ilk on ayda çok daha güzel bir neticevar; şu anda S,S milyar dolan yakaladık. Ama tabii bu

on aylık netice, önümüzdeki iki ay eklenince bu böyleolmayacak fakat Türkiye, bu yılotomotivde 6 milyardolara yakın ihracatı başarmış olacak.

Peki, bu nasıl oldu? Birincisi, Türkiye'nin coğrafikonumundan kaynaklanan avantajının, global markalarcaçok daha iyi ortaya konmasından da kaynaklandı. İkirıcisi,Türkiye'deki insan gücünün çok hızlı adapte olduğuortaya çıktı. Türkiye'de otomotiv sektöründe yatırımyapan tüm global markaların söylediği bir şey var:"Türkiye'de ürettiğimiz araçları, dünyanın her yerindençok daha kaliteli üretiyoruz." Hangi markaya bakarsanızbakın, Türkiye'de üretilen ürün, bir başka ülkede üretilenaynı üründen çok daha kaliteli ve ben bunu büyük birgururla söylüyorum.

Bununla ilgili bir anekdotum var, özellikle Alpaslan Bey,duyunca çok mutlu olacak. Geçen yıl ekim ayıydı, güneyAmerika'da bir ülkeye bir toplantı için gitmiştim.Konumuz yine otomotivdi. Türkiye'ye benzer büyüklüktebir ülkeydi. Toplantı sonunda bizi, o ülkenin otomotivpazarı dedikleri bir yere götürdüler. Burada, 38 değişikdünya markası yan yana bütün ürünlerini sergiliyordu,bir haftada çıkılacak gibi değildi. Kapalı ve açık alanlarıylaçok büyük bir yerdi ve yüzlerce otomobil veya ticari araçvardı. Bunlar içerisinde bir markaya girdik, ben o markarunaraçlarına bakarken, oradaki üreticiye en kolay ve çabuksattı ğı otomobili sordum. Bana, bizde üretilen bir otomobilgösterdi ama benzeri de bir Güney Amerika ülkesindeüretiliyor. Güney Amerika ülkesinde üretilen otomobilçeşidi mi yoksa bizden giden mi anlamak için özelliklebaktım. Bizden gidendi. İçindeki birçok yan sanayiürününün bizden olduğunu zaten görmüştüm. Neden ootomobilolduğunu sordum. Benzerinin orada olduğunuama onun hiç arıza yapmadığını insanlarını öğrendiğini,dolayısıyla çok sattığını söyledi. Daha çok satması içinne istediklerini sordum. "Ülkenizle serbest ticaretanlaşması olsa çok daha fazla satarım çünkü üzerinde%6 ek bir verdi var," dedi. Bunu duyunca, Türkiye'yedönüşümde Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı SayınTüzmen'e bu konuyu hemen ilettim. Geçen yıl sonunda,bir sektör sorunu için bir araya geldiğimizde, SayınBaşbakanımıza da anlattım bu olayı. Bu yıl içerisindeumarım dış ticaret anlaşması yapılmıştır, inşallah dahaiyi fiyatlarla orada daha çok satar hale gelmişizdir. Kaliteböylesine ortadaysa, Türkiye bu güce erişmişse, bizimbirtakım dış yeni pazarları da yakalayabiIme gücümüzvar demektir; bu konulara dikkat etmemiz lazım.

Netice itibariyle, Türkiye'de çok ciddi bir avantajımızvar. Bu avantaj, her şeyden önce dışarıya yoğun ihracatgücünü bize veriyor. Nitekim şu anda i ,S milyon araçüretebiliyoruz, Bunun yaklaşık 1.3 milyonunu bu seneüretmeye soyunduk; son aylardaki daralınayla bunu tamyakalayamayacağız ama i, i milyonu geçeceğiz ve ihraçettiğimiz sayı da j milyona ulaştı. Artık ürettiğimiziri%80'ini ihraç ediyoruz. %20'si iç pazarda ama şimdiihracat yapılabilecek ülkelerde bir çöküntü var. Buçöküntü, Türkiye'deki kadar olmasa da, ciddi boyutlarda.Bugün bir İspanya'nın %40 düşmesi, bir İtalya'nın %30düşmesi, önemli bir rakam. Keza İngiltere %23 düştü.Ortalama Avrupa 'da daha az ama en çok ihraç ettiğimiz

Page 195: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

ülkeler, AB ülkeleri ve toplamın %72'si oraya gidiyor.Bu ülkelerdeki düşüş, dış pazarların bizim ürünlerimizidaha az alması gerekliliğini ortaya koydu. O zamankapasitemiz boş kalacak. Bunun için, şu anda yapmamızgereken şey ki hakim olabileceğimiz bir konu, iç pazarıcanlandırmak. Bunun için de çok hızlı aksiyoner tedbirleringündeme gelmesi gerektiğini bir rapor halinde ilgilimakamlara da sunduk ama şu an itibariyle henüz somutbir gelişme yok. Bunun üzerinde durmak lazım, çünküiç pazarı canlı tutamazsak, kapasitelerin boş kalması,üretim yapamamak, maalesef vardiya kayıpları ve sosyalaçıdan daha olumsuz boyutları gündeme getirebilecekriskli bir durum ortaya çıkacak.

Tabii bunlar geçici, Türkiye özellikle otomotiv sektöründegücünü biliyor. Biz bu güce inanıyoruz ve toplam 54marka bugün Türkiye'de otomotiv sektöründe faaliyetgösteriyor, bunların ondan fazlası da ülkemizde bizzatyatırım yapmaya başladı ve daha da yoğun olduklarınıbiliyoruz. Kapasiteler boşuna değil, Türkiye'nin. işçimizinavantajına. Demin söylediğim gibi işe adaptasyon vekalite avantajımız var; işçimizin işe sadakat boyutuinanılmaz yüksek. Bugün, bütün ölçüler. Türkiye'dekidevamlılığın %99,9 mertebesinde olduğunu gösteriyor.İnsanlar işine o kadar bağlı ki bandı terk etmiyorlar amaAvrupa'da %10 oranında fıre veriyorlar. Böyle bir avantajvarken bu markalar tabii ki Türkiye'ye gelecekler. Mühimolan bu avantajlan kaybetmemek; nitelikli, bağlı, yetişmişciddi insan gücünden oluşan bu kadroyu kaybetmemek.Onun için, iç pazarı canlı tutmak mecburiyetindeyiz.

Tahir LysalBurada çok önemli bir noktaya değindiniz. Aslında nedenotomotiv dediğiniz zaman, bence otomotiv, en önemlisektörlerden bir tanesi değil en başta geleni. O anlamda,televizyon ekranlarına sizin çıkmanızı ben normalkarşılıyorum. Üretim bandı, Türkiye'yi en çok etkileyenlokomotif sektörlerden bir tanesisiniz.

Değindiğiniz diğer nokta da ilginç. Üretiminizde artıkçok fazla robot kullanılıyor ama ona rağmen geldiğinizyer, işgücü kalitesi, insan ve insanın değeri. Bu anlamdaTürkiye, gerçekten çok önemli bir yerde. Bütünyatırımcılar bunu söylüyorlar. Belki işgücü maliyetianlamında çok ucuz değil ama paket olarak baktığınızdaortaya konulan değer çok çok önemli ve bu açıdan daTürkiye'ye yatırım yapmak herkes tarafından tercih edilirhale geliyor.

Dünyaya baktığımızda, Amerika'da ChicagoWashington'ın kapısına dayandı, bir destek arayışı içinde.Keza Avrupa'da bu tür arayışlar var. Nitekim bugünFransa, paketini açıkladı. Paket içerisinde destek gelenbirkaç yerden birinin de otomotiv sektörü olduğunugörüyoruz. Otomotiv sektörünü tek başına değil yansanayi fabrikasıyla birlikte ele aldığımız takdirde, çokönemli bir boyuta erişiyor. Dolayısıyla, dediğiniz gibiteşvik mekanizmaları gerekiyor. Dünyada ekonomikcanlanmayı desteklemek için açıklanan bu paketlerinboyutu, 2,7 trilyon doları buluyor. AB, bugünlerde birpaket tartışıyor; 200 milyar euro'ya varacak bir paketi11-12 Aralık'ta devlet başkanları ve yöneticileri düzeyinde

onaylayıp onaylamayacaklan tartışılıyor. Almanya farklıdüşünüyor, diğer ülkeler farklı düşünüyorlar ama herhalükarda bir paket çıkacak gibi gözüküyor. AncakTürkiye'de açıklanıp açıklanmayacağından hala emindeğiliz, çünkü Sayın Başbakanımız "Zaten açıklıyoruz,"dedi ama sanayiciye, yatırımcıya baktığınız takdirde,sanırım şu ana kadar kimse neyin açıklandığını, neyindevreye girdiğini anlamadı.

Şimdi sözü Metin Bey'e vermek istiyorum. Bugünküyazınızda da otomotiv sektörünü ele aldınız. Sanıyorumsizin de benzer gerekçeleriniz var, otomotiv sektörünüson derece önemli gördüğünüzü düşünüyorum. Gerekotomotiv boyutunda, gerek genel anlamında Türkiye busektörü ya da toplam ekonomiyi canlandırmak için neleryapmalı?

Metin MünirMilliyet Gazetesi Köşe Yazarı

Birkaç hafta önce, Norveç Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisiolarak önce Oslo'ya sonra da Kirkenes isimli bir kasabayagittik. Aslında onlar şehir diyorlar ama 10.000 nüfuslubir yer. Burası orveç'in en kuzey yerleşim yeri, birfiyord üzerine kurulu ve Rusya'ya çok yakın. Huduttangeçen nehirlerin üzerine bazıları Rusya, bazıları Norveç'eait barajlar filan kurmuşlar. Bizi oraya götürmelerini nnedeni, sanıyorum Norveç'in komşularıyla sorunlarınıbarış içinde konuşarak hallettiğini göstermek. Biz tabii,dünyanın sorunların barış içinde halledilmediği biryerinden geliyoruz. Ayrıca Kirkenes de Kars ile kardeşşehir. Norveçliler bütün konuları, yıllar sürse bile,konuşarak hallediyorlar. Kirkenes, Barents Denizi üzerindeve o denizi Norveç ile Rusya bölüşmüşler. Dünyanınenerji bakımından en verimli yerlerinden bir tanesi. Oradahem Ruslar, hem Norveçliler gaz çıkarıyorlar. Bunundışında çok zengin balık yatakları var, başka yerlerdetükendiği için bu çok önemli. Morina balığı ve devyengeçler var. Bunları avlamak için de Rusların trollerivar. Yüzlerce trol oradan çıkıyorlar ve bu karanlıkdenizlerde balık av lıyorlar. Bizi orada bir tersaneyegötürdüler, orada Rus kaptanlarla konuştuk. Kirkenes birtarafta, diğer tarafta da yine aynı şekilde bir liman kentiolan Murmansk var.

İşin enteresan tarafı, Rus denizciler tuttukları balıklarıKirkenes'e getiriyorlar ve bu balıklar bütün dünyayaoradan satılıyor. Ayrıca gemilerin tamiratı da oradakitersanede yapılıyor, Rusya'da yapılmıyor oysa Norveç'tekibir tersanede gemi tamirinin fiyatı, Rusya'dakinin ikimisli. Buna rağmen oraya gidiyorlar ve bütün işleriniorada yapıyorlar. Aldığım bilgiye göre, bu orveçtersanesinin müşterilerinin %95'i Rus tekneleri. Kaptanaçok daha ucuz olmasına rağmen neden bunları Rusya'dayapmadıklarını sordum. "Çünkü Rusya' da rüşvet var,rüşvet vermeden sıraya giremiyorsunuz, işler yavaşgidiyor, söz verdikleri zamanda bitirmiyorlar, gemileriniçinden birtakım şeyler çalınıyor," dedi.

Bu olay benim çok dikkatimi çekti ve çok çarpıcı buldumçünkü bana şunu gösterdi: Demek ki aklını kullanan,temiz iş yapan, dürüst bir iş ortamı meydana getiren,değer kazanıyor. Düşündüm ki bu ülkeler için de durum

Page 196: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

aslında pek farklı değiL. Rus gemileri Norveç'e gidiyorama Philips de bir yere gideceği zaman ülkeler içindenbirini seçiyor, Türkiye'ye geliyor veya gelmiyor. Bu abanesasında Türkiye'deki yatırım ortamının, sayındostumuzun bütün anlattıklarına rağmen - kendisinebüyük bir saygın var - hala idealolmaktan çok uzakolduğunu gösterdi. Bu, sadece Türkler için değil, herkesiçin geçerli. Türkiye'de iş yapmak hala çok zor ve çokpahalıdır. Türkiye'de iş dünyası ile dost bir hükümet, birbürokrasi yoktur; Türkiye aslında otokratik bir ülkedir.Çok büyük yatırım yapacak birisinin, muhakkak gidiphükümetten çok üst düzeyde icazet alması lazım. Aksitakdirde herhangi bir iş yapmak mümkün değiL. Türkiyebana Rusya'daki o tersaneyi hatırlattı ve bu acaba nedendüzelmiyor diye düşündüm.

Ben gazeteciliğe başlayalı aşağı yukarı 40 sene oldu veilk başından beri bu yabancı yatırım sermayelerine büyükbir ilgim vardı. Ben mesleğe yeni başladığım günlerde,Türkiye'de çok az yabancı yatırım yapılıyordu. Bunlarıresmi gazeteden kesip topluyordum ve büyük bir dikkatlede okuyordum. Üç ay önce çıkan kararnameyle bugünküarasında liberalleşmeye doğru bir şey görebilir miyim,diye bakıyordum. Yıllar geçti, 1980 geldi ve çok dahadeğişık bir sistem kuruldu fakat Türkiye'de işler bir türlüaçılmadı. Bu son 4-5 sene içerisinde Türkiye'ye gelenbu müthiş yatırımı çok önemsemiyorum çünkü bütündünyada sermayenin çok ucuz olduğu, yani kredi bulmanınçok kolayolduğu müthiş bir yatırım dönemi vardı,dolayısıyla herkes her yerde yatırım yaptı. Aylık cirosubirkaç yüz bin dolar olan lokantalar zincirleri bileTürkiye'de çok büyük paralara satıldı. Fakat bence bufuryanın sonuna geldik. Zaten o furyada da stoktan satıldı,bankalar satıldı. Korkmaz Bey'in bahsettiği 60 milyardolarlık yatırımın büyük bölümü bu stoktan yapılmıştır.Bu bir daha tekrarlanmayacak, kapanmıştır. Green fielddediğimiz yatırım nerede? Öyle bir şey yok.

İrlanda'ya baktığımız zaman, oradaki bütün yatırımhakikaten has sermaye yatırımıdır. O pazarla hiçbir alakasıyok. İrlanda'nın ihracatının aşağı yukarı %85'i, yabancısermaye şirketleri tarafından yapılıyor. Orada bir kuruşlukmal satmayan yüzlerce şirket var. Bizim çekiciliğimizise, hala nüfusumuzdan dolayıdır. Türkiye, AvrupaBirliği 'ne son katılan bütün ülkelerin nüfusundanneredeyse daha fazla nüfusa sahiptir. Biz, çekici birülkeyiz, bu rakamlar herkesi çekiyor. Nüfusun şu kadarının25 yaşında, her L.OOO kişinin sadece 90'ında araba var,cep telefonunda şu kadar düşük seviyedeyiz gibi rakamlarinsanların ağzını sulandınyor çünkü Avrupa pazarlarındabunların hepsi doyum haline gelmiştir. Türkiye, teorikolarak, kalkınmaya devam edecek, geliri artacak, dahaçok araba alacak, daha çok tüketecek konusuyla çekiciolmaya devam ediyor. Türkiye bunun dışında çekiciolursa, enteresan olabilir. Doğrusu, ben pek olabileceğinigöremiyorum.

Bundan aşağı yukarı 7-8 ay önce, bu kriz daha müthişbir şekilde patlak vermeden, Türkiye'nin en büyükperakendecilerinden oluşan bir grupla birlikte ben deBerlin'e çağrıldım. Onlar kendi aralarında toplanıpkonuştular. Nielsen şirketinin o grupla ilgili bir araştırma

yapmış olduğunu öğrendim. Araştırma sonuçlarına göre,orada bulunan işadamlarının %80'i, iyi bir teklif almalarıhalinde işlerini satmaya hazır. Türklerin kaçmaya çalıştığıbir ülkeye yabancılar neden gelsin?

Ankara'da yabancı sermaye taş devri yaşayan yüzlercepolitikacı ve bürokrat var ve dünyada yabancı sermayeçekmek için büyük bir yarış olduğunu anlayamıyorlar.O yarışta, istisnasız bütün ülkeler, yabancı sermayeyatırımı çekmek istiyor ve herkes durumunu en iyiyapmaya çalışıyor. Bunun için, en iyi vergi düzeninioluşturmaya çalışıyor, en iyi arsaları vermeye hazır, vs.Bunlar gizli değil, İrlanda Yatırım Ajansı'nın web sitesinegirin, her şeyorada var; başka ülkelere, Singapur'a vs.gidin, orada da var. Biz bu teşviklerde diğer ülkelerenazaran o kadar iyi değiliz. Hep pırıl pırıl çocuklardanbahsedilir, 40 senedir bu lafı duyuyorum. Ama bu pırılpırıl ocuklar, 40 senedir bir türlü İngilizce öğrenemiyorlar.Niye öğrenemiyorlar? Niye biz çocuklarımızaöğretemiyoruz? Yani kalkınmanın sırrı, aslında sır değil;her yerde var, kitaplar yazılmış bu konuda, web sitelerivar. Bunu herhangi bir et beyinli okuyup öğrenebilir vebunu takdir edebilir. Bunu yeniden keşfetmeye gerekyok. Biz bunu niye yapamıyoruz? Çünkü bizde çalışmayanbir siyasi sistem var. Türkiye'nin sorunu, hiçbir zamanekonomik olmamıştır, siyasi olmuştur. Siyaset, Türkiye'ninbaşına bir beladır ve Türkiye bu beladan kurtulmadıkçabiz daha 100 sene buralarda oturup aynı şeyleri tartışacağız.

Sayın dostumuz Türkiye'ye geldiğinde belki de ilkmülakatı benle yaptı, çok memnun oldum ve çok şaşırdım,çünkü müspet bir şey yapılınca çok şaşırıyorum. Ayrıcabu kadar deneyimli, genç ve akıllı, ayrıca herhangi birpolitikacının akrabası filan da değiL. Kaliteli, uluslararasıçapta bir insan. Gittim, kendisiyle konuştum. Her zamankiateşli haliyleydi ama o zaman 25 kilo daha şişmandı,koşuşturmaktan hepsini vermiş. Bana her şeyi anlattı.Yapmaya çalıştığı şeyleri, İrlanda deneyiminden de,Singapur'dan da, vs. biliyordum. Bu çok çok iyi bir şeyolacak, çok önemli bir iş dedim. Uzun uzun yazılaryazdım. Ne oldu? Sonunda hiçbir şeyolmadı, çünkü buajansın stand alone bir ajans olması lazım. Bu ajans, birbinada olacak; hakikaten beyefendinin bulduğu gibikaliteli, rüşvet yemeyen, dürüst, vatanını paradan fazlaseven insanlarla dolu olacak ve bütün işleri onlarhalledecekler. Yol yapılacaksa onlar yaptıracaklar, araziverilecekse onlar verecekler. Beyefendi her iki günde birBaşbakarı'a koşup, "Allah aşkına, şunu da görün, bunuda görün, bu adam ayağıma çelme takıyor, lütfenhalledelirn" demeyecek. İrlanda'da bu işi öyle başarmışlarve zengin olmuşlar. Açlık ve sefaletle eşdeğer bir ülkeydi.Biliyorsunuz, İrlanda'nın dışında İrlanda'da yaşayandandaha fazla İrlandalı var. Bugün kriz tabii onları çarptı,ne olacağı belli değil ama çok zenginler.

Dolayısıyla bu deney de, maalesef sayın dostumuzunenerjisi, karizması ve Başbakan ile olan dostluğu sayesindegidiyor. Halbuki bunun kurumsalolması, Ahmet'e,Mehmer'e bağlı olmaması lazım.

Page 197: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Tahir LysalFikirleriniz için çok teşekkür1er, sanırım bu konuda güzelbir tartışma çıkacak ama ona gelmeden Erdem Bey'esözü vermek istiyorum. Sizin bahsettiğiniz iki boyutvardı. Yatırımcının Türkiye'ye sadece Türkiye pazarıiçin geldiğini söylediniz. Deneyimlerimizden biliyoruzki Türkiye pazar açısından çok önemli ve asıl itici güç o.Türkiye'deki yatırımcı da Türkiye'deki pazara yatırımyaparken aynı şeyi düşünüyor. Fakat bir diğer boyut dahavar, o da Türkiye'nin giderek bölgede merkez halinegelmesi. Bunu da pek çok şirketten görmeye başladık.Bu konuda deneyimlerini Erdem Bey'den dinleyelim.Bölge sizin için ne ifade ediyor?

N. Erdem KoçakTürk Heııkel Yürü/me Kumlu Başkanı

Önce teşekkür ederim, sonra Metin Bey'den sonra banasöz verdiğiniz için teessüf ederim. Ne söyleyeceğimişaşırdım. Acemi panelistler, soru ne olursa olsun aynıcevabı verirmiş, ben de öyle yapacağım. Aslında gerçektenilişkili bir şeyanlatacağım diye düşünüyorum çünkügerek Alpaslan Bey'in anlattığı gerekse Müjdat Bey'inbugün ve gelecekle ilgili anlattıkları, benim geçmişleilgili anlatacaklarımla örtüşüyor.

Ben sizi biraz gerilere, 1950'lere götüreceğim. SizlereHenkel'in Türkiye'ye geliş öyküsünü kısaca anlatmayaçalışacağım. 1950'lerin başında, sayın başkanların çokiyi bileceği üzere, Alber Bilen, beş kişilik Meclis heyetininlideri ve Henkel ile iş yapmayı kafasına koyuyor amaHenkel'in de kafasında Türkiye ilgili bir açılımı yok. Ozaman Henkel için de yakın Avrupa dışında yatırımyapmak, çok cazip bir durum değiL. O zaman internetfilan da yok, dolayısıyla ısrarlı yazışmalar sonucundabizim Almanlar bıkıyorlar herhalde ve "Şunlarla birkonuşalım da bu iş bitsin," diyorlar ve Alber Bey'igörüşmek üzere merkezimizin olduğu Düsseldorf'a davetediyorlar. Alber Beyozamanlar tekstil ve deri kimyasallarıalanında yatırım yapmak istiyor. Oraya gidiyor veTürkiye'de o pazarın o günkü durumunu ve o pazarınnasıl gel işeceğini anlatıyor. Gerçekten cansiperaneanlatıyor, çünkü Alber Bey Almanca bilmiyor, çok iyiFransızca biliyor ama bizim Almanlar da çok iyi Fransızcabilmiyor, biraz zor bir müzakere oluyor. Ama verilenyemekleri beğeniyorlar ve altı ay sonra buluşmakistediklerini söylüyorlar. Tam oradan ayrılmadan önce,heyetin lideri Alber Bey'i tutuyor ve "Gelirken birtercüman getirirseniz, iyi olur, daha rahat iletişim kurarız,"diyor. Alber Bey de "Tercümana gerek yok, altı ay sonrageldiğimde sizinle Almanca konuşacağım," diyor. HeyetinBaşkanı sadece gülümsüyor. Altı ay geçiyor ve altı aysonra Alber Bey gidiyor ve bütün müzakereyi Almancayapıyor. Burada iki şeye referans vermek istiyorum. Birtanesi, yatırım durup dururken gelmiyor, gidiptırmalamanız, uğraşmanız lazım, Müjdat Bey'inmerkeziyle yapmış olduğu gibi, Alpaslan Bey'in dünyanınher tarafıyla yapmış olduğu gibi. Tırmalamadangelmiyorlar. Bir de bu işi kimlerle yapacaklarınabakı yorlar.

Henkel bir aile firmasıdır. Ben Henkel ofisinden birtelefon aldım. "Henkel ailesinden Doktor Papey iki oğluylaberaber Türkiye'ye geliyor, ilgilenir misiniz?" dediler."Tabii," dedik. Geldiler, yemek yedik, bol bol da konuştuk.Bir baktım ki Türkiye hakkında acayip çok şey biliyor,benim birçoğunu görmediğim şehirlerle ilgili çok önemliözellikler söylüyor, örneğin Kars peynirinden bahsediyor.Anlıyorum ki, 1955 yılında aile Albet Bey ile konuştuktansonra, onu görevlendiriyorlar ve "Git bakalım sadecetekstil alanında değil diğer işlerimizde de bir açılımyapabilir miyiz incele. Bakalım bu genç arkadaşınsöylediği şeyler doğru mu?" diyorlar. Buradan da biröğreti almamız gerek diye düşünüyorum: Sadece iyişeyleri göstermek yetmiyor, yanlışlara da, tehditlere deişaret etmeniz lazım. Hiçbir yatırımcı ne 1950'dekandırılabilirdi ne de bugün öyle. Dolayısıyla gerçekleriama fırsatlan öne çıkaran gerçekleri açıklamak, fırsatlarınönemini öne çıkaran bir yaklaşım içerisinde olmak lazım.Galiba Batı cephesinde değişen bir şeyolmamış.1950'lerde geçerli olan kurallar, sanıyorum bugün degeçerli. O gün 1955'te Alber Bey'in kendisi için yapmışolduğu şeyi, şimdi Alparslan Bey, iş değil misyon dediğişeyi bu ülke için yapıyor.

Tahir LysalBence Türkiye boyutunu çok güzel ele aldınız. Belki birde bunu coğrafyaya yayarsanız memnun oluruz. YaniTürkiye nasıloluyor da coğrafya için önemli bir ülkehaline geldi, geliyor, gelmekte? Bu konudakiöngörülerinizi de alabilir miyiz?

Erdem KoçakHafife aldığım ıçın değil ama bazen fazla önematfettiğimizi düşünüyorum. Türkiye'ye stratejik önemyüklüyoruz. Soğuk savaş zamanında jeopolitik önemivar, diyorduk, şimdi enerji koridoru diyoruz. Bunlar, birülkenin gelecekle ilgili perspektifini belirleyen, politikve ekonomik istikrarını belirleyen çok önemli unsurlarama sadece bunlar yetmiyor. Bunun dışında herkesinvurguladığı diğer önemli şeylerden biri de insan gücü.Metin Bey, İngilizce öğrenemiyorlar diyor ama fenadeğiller, iyi-kötü öğreniyorlar. Gerçekten önemli bir insangücümüz var. YASED'deki verilerimiz arasında, birkaçdüzineyi bulan üyemiz, mutlaka İstanbul'u bölgeselmerkez yapmış durumda. Ortadoğu ile, merkez Asya ile,Kafkasya ile ilgili merkezler var. iye olmasın diyebaktığımızda, hakikaten niye olmasın. Maalesef bizdeöyle değil ama mesela Ortadoğu tanımının içine Mısırda giriyor, İsrail de giriyor, İran da giriyor. Ben bu sabahİran'dan geldim. Kahire'de bizim bir işbirliğimizinmerkezi var, İran'dan Kahire'ye direkt uçsalar muhtemelen1,5 saatte filan uçarlar ama öyle uçulamıyor. Kahire'denDubai 'ye gidiyorlar, Dubai de beş saat filan öteki uçağıbekliyorlar, sonra bir üç saat daha uçup Tahranageliyorlar. Niye? çünkü diplomatik ilişkileri kötü. İsrail'izaten unutun. Böyle bir coğrafyada, bütün toplantılarıbiz İstanbul'da yapıyoruz. Ben artık etkinlik organizatörügibi bir şeyoldum, çünkü her şeyden önce herkesin çokiyi bağlantıları var. Yemeklerirnize bayılıyorlar.

Page 198: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Dolayısıyla İstanbul'un, Türkiye'nin böyle bir bölgeselaçılım için bence her şeyi var. Olmazsa olmazı ne? Tabiiki istikrar, uzun dönemli perspektif, reformların hayatageçmesi. Burada olduğumuzda, herhangi bir sorun olduğuzaman hakkımı arayabileceğimi bilmeliyim. Yasalsistemin, haklı olduğum bir sorunum olduğunda benimhakkımı teslim edeceğini bilmeliyim. Bunun gibi onlarcamesel e var ama yine de Türkiye'nin artılarının böyle birbölgesel açılım için yeterince güçlü olduğunudüşünüyorum.

Tahir UysalMetin Bey, haklı olarak bazı konuları dile getirdi amabazı konularda da kendisine katılmadığımı belirtmeliyim.Türkiye'ye daha geniş pencerelerden, belki 10-20 seneolarak bakmak gerektiğini düşünüyorum. 1980'e geridöndüğümüzde. birkaç milyar dolardan bahsettiğimiz birithalat-ihracat potansiyelimiz vardı. Türkiye bu yıliçerisinde, krize rağmen, %24 artışla 130 milyar dolaravaran bir ihracatı yakalamış vaziyette. Bu da kolayolmuyor; Erdem Bey'in dediği gibi tırmalayarak, çeşitlicephelerde savaşarak elde ediliyor. Bir kere bu başarınınaltını mutlaka çizmek lazım.

Green field konusundaki eleştirileriniz. hep geliyor, bukonuda haklısınız aslında, görünürde öyle. Ama gerçekteöyle olup olmadığı konusunda ben biraz şüpheliyirn.YASED olarak, bir çalışma başlattık ama verilereulaşmadaki sıkıntıdan dolayı bir verim alamadık. Amabir örnekten yola çıkmak istiyorum ve bu örnek de tekörnek değiL. Bunu geçen hafta Alparslan Bey'e deanlatmıştım. Bosch'u ele alalım; Türkiye'ye ilkgeldiklerinde 30 milyon euro'luk bir yatırımla geldiler,bugünkü yatırımlarının değeri, i milyar euro. Aradainanılmaz bir fark var. Aradaki fark da, siz burayageldiğiniz zaman artık bir yerli şirket haline geliyorsunuzve kayıtlarda hiçbir şekilde yabancı bir şirket olarakgözükrnüyorsurıuz. 30 milyondan i milyara çıkarken detabii her şey yeni, green field yatırımıydı, çünküfabrikalarını genişlettiler, yeni yatırım yaptılar, yerinegöre bazı şirketleri satın aldılar ama yoğun anlamda dabunu yaşadılar. Bu tek örnek değil. Bence giren şirketlerinne kadarla girdiği çok önemli değil, ondan sonra neyapacağı konusu daha önemli ve Türkiye bunu teminediyor.

Türkiye güllük gülistanlık, hiçbir sorun yok da demiyoruztabii ki, hepimiz çeşitli anlamlarda sorunları dilegetiriyoruz ama isterseniz bu ikinci turda bunu ele alalım.Türkiye neleri ele alırsa çok daha yüksek miktarda yerli,yabancı yatırımı çekebilir, ortaya koyabilir ve çok dahaönemli bir yere gelebilir? Belki bunu günümüze debağlamak mümkün çünkü demin de bahsettiğim gibicanlandırma anlamında bir teşvik için 2,7 trilyon dolarharcanmış vaziyette. Türkiye henüz bu konuda neyapacağını söylemedi ve hepimiz merakla bekliyoruz.Mehmet Bey, çok önemli bir noktaya parmak bastı, o darekabetçi olmak. Yapılanların hepsini arkasında, rekabetçiolma unsuru mutlaka gerekiyor. Bu anlamda istatistiklerebaktığımız zaman ilerlemeler var. Bunlardan birkaçınıizninizle aktarmak istiyorum. Dünya EkonomikForumu 'nun Doing Business raporunda 9L. sıradan 59.

sıraya geldik ama orada kaldık. Tabii 59. sıra hiçbirşekilde memnuniyet verici değiL. Yurtdışından yatırımçekmek anlamında 100. sıralardaydık. 2006 senesindeönce 17. sıraya geldik, 2007 senesinde de 23. sırayadüştük. 20'ler kademesindeyiz ama daha da yukarı çıkmakistiyoruz. Bu anlamda neler yapılabileceği konusundasizlerin fikirlerini almak istiyorum.

C. Mujdat Alta)Biraz önce genç nüfustan, bunun bir avantaj olduğundanbahsettik ama genç nüfus eğer doğru kullanılamazsabüyük bir risk getiriyor. 2008 yılında yaklaşık 30 milyoncivarında olan 25-54 yaş grubu, 2028-2030 yıllarında40 milyona çıkıyor yani %30 civarında iş veıme gereğindeolduğumuz bir nüfusla karşı karşıya kalıyoruz. 20 yılda10 milyon kişi, beyaz yaka veya mavi yaka olarak işgücünekatılacak. Eğer biz Türkiyeyi, Avrupa'nın yatırım üssüyapamazsak, hatta konuşmanın başında söylediğim gibidünyanın bir yatırım üssü yapamazsak, bu 10 milyonkişiye iş sağlamanın kendi değirmenimizin suyuylaolacağını çok sanmıyorum. O nedenle evet, olabilir vede olması lazım, başka çıkış yolu yok.

Neler yapılması lazım? Birincisi, Batılıların hep söylediğigibi verilen sözlerin yapılması ve yürüyen işlerin dedevamı çok önemli. Yıllar yılı Türkiye'ye baktığırmzzaman, bir politika geliyor, hükümet politikası olarakdevreye giriyor, sonra başka bir hükümet gelip bunlarınhepsinin yanlış olduğunu, değiştirip daha iyisiniyapacaklarını söylüyor ve bu döngüler devam ediyor. Buçok yanlış. Bazen aynı hükümet içinde bile kararlarındeğiştiğini, yolun değiştiğini görüyoruz. GeçenlerdeAmerika'daki seçimlerden önce Amerikalı bir gruplakonuşuyorduk. "Seçim ne olur?" diye sorduğum vakit,"Birisi gelir ama Amerika'nın temel politikaları devameder," dedi. Öncelikle Türkiye, temel politikalarını devamettirmeli. Eğer bu politikaların içinde yabancı seımayeyi,daha doğru deyimle küresel sermayeyi artırmak varsa,bu kesinlikle devam etmeli. Teknoloji üzerine yatırımlardevam edecek ve Türkiye hakikaten teknoloji alanındasınıf atlayacaksa, bu kesinlikle devam etmeli ve bunlarahiçbir şekilde sekte vurulmamalı. Çünkü bu değişenpolitikalardan hem sanayicinin, hem işadamının hem deTürk ulusunun başı dönüyor. Bu süreç artık oturmalı;kurumsal devlet politikalarının devamlılığıyla,yurtdışındaki firmaların devlete olan güvenini artırabiliriz,güven her şeydir ve güven arttığı zaman da devamı gelir.

M. İbrahim A)barBen burada geleceğimizle ilgili bir mesaj vermekistiyorum. Otomotiv sektörü ağırlıklı ama ilk söyleyeceğimkonu aslında genel. Kendi sektörümüzde, Türkiye 'yebirçok expatriate [gurbetçi] geliyor. Benim sorumluolduğum markaya da geliyor. Her yeni gelen üst düzeyexpatriate'ı bir iki ay sonra karşıma alıp "Bizi nasılbuluyorsun? Bu birkaç aylık izlenimin ne?" diyesoruyorum. Önce mükemmel bir tablo çiziyor.Misafirperverl iğim ize, sıcaklığımıza, samimiyetimize,yardımseverliğimize, rakımıza, balığımıza, Boğazımızadiyecek bir şey yok. "Tamam da sence bizim en büyükeksiğimiz ne?" diye sorduğumuzda aynayı önümüzekoyuyor. "Benim şaşırdığım bir şey var, sizde planlama,

Page 199: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

aksiyon planı yok. Siz, reaktifsiniz" diyor. Bu beni hemüzüyor hem de farklı zamanlarda hepsinden aldığım biryorum olduğu için ciddi şekilde endişeye sevk ediyor.Biz plan yapamıyoruz, iş hayatımızı ya da özel hayatımızıpek öyle planla yönlendirmiyoruz. Plan yapamadığımıziçin organize edemiyoruz, organize edemediğimiz içinde koordine edemiyoruz. Dolayısıyla uygulama verimliolmuyor. Bunlar, kelimeler itibariyle Türkçe olmadığıiçin midir, kendi kültürümüzde bunları ifade etmekgerekmediği için midir, bilemiyorum ama burada birproblem var. Dolayısıyla planlı hareket etmek, reaktifdeğil proaktif olmak yönündeki bu genel tespit, benceson derece önemli.

Sektörümüzde ciddi bir fırsat var. Proaktif olarak iyiplanlarsak, önümüzdeki iO yılı değil hatta 20 yılı büyükavantajlarla yaşamamızı sağlayacak ciddi bir fırsat var.Türkiye'de de artık, bütün dünyada olduğu gibi, fosilkaynaklı yakıtla çalışan otomotiv ürünlerinin yavaş yavaşsonunun geleceğini hissediyoruz. Şu anda petrol üretimleribütün dünyada artarak devam ediyor tabii ama 2020-2035 yılı gibi bu üretimleriri düşmeye başlayacağınıherkes kabul ediyor. Ondan sonra biz, bunu çok yoğunkullanan bir sektör olarak, mutlaka başka alternariflerlegeleceğimize yön vermek zorundayız. itekim bizdekienerji kaynakları olarak farklı alternatifler, artık otomotivdeönemli bir araştırma konusu, sonuca da geliniyor.Önümüzdeki iki yıl içinde sıfır karbondioksit emisyonluaraçlar yollarda görülmeye başlayacak; sadece elektrikenerjisiyle çalışanlar oıtaya çıkacak; sıkıştırılmış doğalgazüzerinde çalışma var. Bunun otomotiv ürünlerinin yakıtıolması konusunda bir çalışma bitmek üzere. Bunuçeşitlendirdiğimiz zaman görüyoruz ki, önümüzdeki 20 i5yılında dünyada toplam 80-85 milyon gibi bir üretimolacak; şu anki 70-75 milyon arası. Bunun içinde i5- i6milyon adedi de farklı enerji kaynaklarını kullananotomotiv ürünleri olacak. Bu noktada, artık bir yandanhala daha fazla petrole dayalı otomotiv ürünlerinin ihracıda ortada olduğuna göre, önümüzdeki 20 yılda ciddikırılımlar olacağı belli. Burada, Türkiye'nin içindebulunduğu coğrafi avantaj, özellikle gelişen pazarlaraolan yakınlığı, sağlamış olduğu kalite avantajıyla, Ar-Gekanununda bize getirdiği avantajlarla önümüzü iyiplanlarsak, bu global markaların, bu yeni enerjikaynaklarıyla yapacakları yeni yatırımlarda çok ciddi birüs olabiliriz. Halen dünyanın 16., Avrupa'nın 6. büyükotomotiv üssüyüz. Son yaşadığımız günleri yaşamamışolsaydık, bu yılı belki 5. bitirecek, İtalya'yı geçecektik.O kadar da iyi bir hale gelmiştik ama önürnüz bence açık,yeter ki bu fırsatları iyi bir planlamayla, organizasyonla,koordinasyonla ve uygulama yöntemleriyledeğerlendirebilelim.

}< nlem ,,"o,akİbrahim Bey'in bahsettiği otomotiv sektörüyle ilgiliduygular hakkında ben de çok kısa bir şey söylemekistiyorum. Almanya'nın II. Dünya Savaşı sonrasındaAlman ekonomisini kalkındıran efsanevi MaliyeBakanı 'nın bir sözü var: "Ekonominin %50'sipsikolojidir." Bence Türkiye'nin psikolojisi de AvrupaBirliği, Avrupa Birliği perspektifi. Türkiye'nin özenleve şiddetle buna sahip çıkması ve bütün gereklerini

zamanında ve büyük bir hızla yerine getirmesi lazım. Buolursa, gerisi olur. Yabancı sermaye veya uluslararasısermaye geldi ama green field olmadı diye şikayetediyoruz. Bu bana şunu hatırlatıyor: 1983 'te liberalizasyonolduğunda ihracat teşvikleri yapıldı, "Ne ihraç edeceğizki, neyin teşviki?" dendi ama bu bize ihracatı öğretti.Bence bu, bugünkü ihracat rakamlarına ulaşmamızın çokönemli nedenlerinden bir tanesidir. 1970'lerin başındarahmetli Vehbi Bey, Murat i24'ü yaptığında, otomotivsanayi değil montaj sanayi diye eleştiriliyordu. Bence ootomobil, otomotiv sarıayirıi bugüne getiren parikarım ilkadımıydı. Uzun yollar, her zaman küçük adımlarla başlar.

\Ipaslan KorkmazBen her şeyden önce iki bilimsel tespit yapmak istiyorum.Çok değerli Metin Bey ile bazen çok değerli sohbetlerimizoluyor. Bence 40 seneden beri İngilizce'yi öğrenmemişgenç artık genç değiL. İkinci bilimsel tespitim de,"Türkiye'ye geldiğinde 25 kilo fazlası vardı:' dedi.Teessüf ederim, sadece 13 kilo fazlam vardı. Ama tabiiaslında Metin Bey görevini yaptı, biraz bizi çalkalamaktıonun görevi. Ben bunu böyle algılıyorum.

Yiğidi vurabiliriz ama hakkını yememek lazım diyedüşünüyorum. Dünyadaki doğrudan yabancı yatırımlar,1975'ten 1985'e geçişte dünyada %1000, 1985'ten 1995'egeçişte %300, 1995'ten 2005'e geçtiğinde %50 büyümüş.Biz sadece bu son dalgada sıçrama yapmışız. Peki. % 1000büyürken biz neredeydik? Biz o dönemde dünyada yoktuk,bunu görmemiz lazım. Türkiye, doğrudan yabancıyatırımları çekti, özellikle son senelerde çok daha büyükmiktarda çekti. Evet, hepsi greenfield değil, doğrudanyatırım değiL. 2006'da dünyada 1,4 trilyon dolar doğrudanyabancı yatırım seyir halindeydi ve %85' i satın alma vebirleşmeden ibaretti. 2007'de bu rakamın aşağı yukarı1,8 trilyon dolar olduğu belirtiliyor, bunun da %91'i satınalma ve birleşmelerden ibaret olduğunu biliyoruz; yanisade %9'u greenfield yatırımlardan oluşuyor. Biz ajansolarak, proaktif yaklaşımımızIa greenfield yatırımlarıhedefliyoruz. Nitekim son 4-5 ay içerisinde yaptığımızanonslar greenfıeld yatırımlar, diğerlerini hiç anlarmryorurnbile. Elbette desteğimiz olmuştur ama onlarıistatistiklerimizin içinde saymıyoruz.

Saydığımız istatistiklerde, baktığımız greenfieldyatırımlarda. Manisa'da 400 kişi, İzmir'de yine sıfırdanbir yatırımda 400 kişi istihdam ediliyor. Dünyanın enbüyük otomotiv tedarikçilerinden biri olan ve 6 milyardolar yıllık cirosu bulunan Amerikan firması Gates 'i iknaettik, Türkiye'ye, doğrudan üretim yapmaya gelmesinisağladık.Bu iş böyle oluyor. Mesela Kırşehir'de 210milyon euro'luk bir yatırımdan bahsediyoruz; bu dayenilenebilir enerji yatırımıdır. Bu Fransız firmasını iknaettik, getirdik, tesislerini kurdurduk hatta 6-7 hafta önceSayın Bakanımız Mehmet Şimşek ile beraber tekrar gittikFransa'ya ve şirketin CEO'suyla görüştük. Ondan da şusözü aldım: "Fransada da yenilenebilir enerji yatırımıyapıyorum, hatta teşvik var ama illaIlah. Türkiye'deyenilenebilir enerjinin teşviki yok ama o kadar rahatgelişti ki bütçemizi büyürtük i,5 milyar euro'luk yatırımıTürkiye'ye yapacağız." Bunlar sıfırdan yatırım ve bunlarınpeşinden gidiyoruz.

Page 200: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Ben profesyonel bir insanım, uluslararası arenada herkesbenim özgeçmişimi takip edebilir. Arkadaşlarımızın hepsiprofesyoneller ve biz kurumsal bir yaklaşım sergiliyoruz.Beni Türkiye'ye çağıran, bu ülkenin Başbakanıdır. Dahaönce kendisini hiç tanımıyordum. Bir gün telefonum çaldıve beni çağırdı. Bir brifing verdim ve dört ay sonrakendimi Türkiye'de buldum. Benim hiçbir siyasi geçmişimde yok. Kurumsal bir yapı kuruyoruz, sistematik biryaklaşım sergiliyoruz.

Ne yapmamız lazım? Burada bahsedilen proaktif yaklaşımifadesi çok hoşuma gitti. Biz bunu sergilerneye çalışıyoruz.Önsezilerinizin olması lazım ve reaktif yaklaşımın önünegeçmemiz gerek. 1O sene sonra, 20 sene sonra neredeolmak istediğimizin vizyonunu yerleştirmemiz lazım.Biz bunu Sayın Başbakanla sık sık görüşüyoruz. Ben 5sene İsviçre'de de bakanlarla çalıştım, oranın EkonomiBakanı'nın başdanışmanıydım. Bunun ne olduğunubiliyorum. Türkiye'de vizyon sergileyebiliyoruz. Bir şeymantığa dayanıyorsa, sonrasında bunun arkasındangidebiliyoruz, hızlı adım atabiliyoruz. Rekabetçi olmak,en önemli husus bence. Rekabetçiliğimizi muhafazaetmenin ötesinde daha da güçlendirebilmek için neyapabiliriz? Bunları düşünebilmemiz lazım. Her taraftasöylüyorum, bu hepimizin işi. Bu sadece 30 kişilik birajansın işi değil, buradaki değerli katılımcıların da işi.Metin Bey de biraz önce o görevini icra etti. Hepimiz,Türkiye için daha ne yapabiliriz, Türkiye 'yi nereyegötürebiliriz diye düşürımeliyiz. Birkaç fikir vermekistiyorum. Mesela akıllı tedarik zincirleri düşünebiliriz.Örneğin otomotivde bizim tedarik zincirimiz çok kuvvetli,bunları daha etken kılabilmek için dünyada bazı modellervar. Mesela, elektronik ortamda birbirlerine bağlantılıtedarik zincirleri var. Bu tedarik zincirini çok dahahızlandırabilmek için, dünyayla bağlantısını kurabilmekiçin bu tarz yaklaşımlar sergileyerek rekabetçiliğimizibir üst plana çıkarabiliriz.

Uzun lafın kısası, inanmamız lazım. Her şeyden öncekendimize inanmamız ve güvenmemiz lazım.Eleştirebilmemiz lazım; her şey toz pembe değil,yapacağımız daha çok şey var ama kendimizegüvenmezsek bunu karşı tarafa anlatamıyoruz. Karşıtarafa anlatamazsak kimseye anlatamayız, çünkü öncekendimize inanmamız lazım. Bu yüzden benimtakımımdaki arkadaşların üçte biri, yurtdışında çok iyikariyer yapmalarına rağmen, ülkemize inandıkları içinbu kariyerlerini bırakıp ülkemize geldiler. Biraz idealistolmak lazım, aksi takdirde hiçbir şey yapamıyorsunuz.

Metin MünirBen çok kısaca aynı şeyi tekrarlayacağım. Türkiye'ninsorunu, siyasidir, ekonomik değildir ve Türkiye bu siyasiyapıyla hiçbir yere gidemez. Bazı insanlar zengin olabilir,bazı şirketler dünya çapında üretim yapabilir, nüfusumuzunbelli bir bölümü çok pahalı çantalar satın alabilir. Bazıülkeler var, oralara gittiğiniz zaman her tarafta insanlaraşağı yukarı aynı şekilde, aynı evlerde yaşar, büyük gelirfarkları, büyük eğitim farkları yoktur. Tabii Norveç,bunun çok uç bir örneğidir. Oraya yeni gittiğim içinNorveç diyorum ama başka ülkeler de var.

Norveç'te mesela tren istasyonunda mükemmel Londraaksanıyla konuşan bir biletçi var karşınızda. Şoförlerİngilizce biliyor, çünkü ilkokuldan itibaren herkeseİngilizce öğretiyorlarmış.

Biraz evvel reaktif olduğunuzu söylediniz. Peki, nedenreaktifsiniz? Onun cevabı çok açık aslında. Neden Türklerreaktif, neden Türkler yaratıcı değil, neden ille bir IMFçıtasına ihtiyacımız var, neden hiçbir zaman kendiinisiyatifimizle reform yapamıyoruz da dışarıdan birisininsopa sallaması lazım? Biz, Asya'dan gelip imparatorlukkurmuş bir ülkenin torunlarıyız. Bütün bunlarıyapamamamızın nedeni, eğitim sistemidir. Eğitim sistemi,et kafalı adam yetiştirmek üzerine kurulmuş. Tartışmayok, çocukların fikirlerine hürmet edilmiyor, çocuklaradayak atılıyor. Neden bu değişmiyor? Geçenlerdeokuduğum bir araştırmaya göre, yurtdışında okuyan Türkgençlerinin %85' i Türkiye 'ye dönmek istemiyor.Buradakilerin de %85'i gitmek, yurtdışında çalışmakistiyor. Böyle bir ülkede yaşamak hoş mu? Bizçocuklarımıza böyle bir ülke mi yarattık? Neden budeğişmiyor? Benim sorgulamak istediğim konu bu. EğerTürkiye demokratik bil"reform yapmazsa, bu siyasi sistemideğiştiremezse, dünya çapında bir eğitim sistemikuramazsa, hiçbir şey değişemez.

Tahir UysalKonuşmalar sırasında da aslında bahsedilmişti. Yatınmortamını iyileştirme panellerinden bir tanesinde SayınBaşbakanımızın, CEO'ların, üst düzey yöneticilerinkatıldığı ve fikirlerini aktardığı Yatırım DanışmaKonseyi 'nden bahsedilmişti. Panel başkanı olarakfikirlerimi aktarmamam gerektiğini düşündüğüm için,izninizle ben onların fikirlerini aktarmak istiyorum.Bazıları burada dile getirildi ama onları da aktarmaktayarar var. Önümüzdeki sene inşallah 6.sı yapılacak olanbu Konsey ile, Türkiye büyük bir farklılık yaratıyor.Bunu, panele katılanlar, kendileri söylüyorlar. Başkaülkelerde bu tür paneller yapıyorlar fakat birkaç panelsonra bu ölüyor ve bir yere gitmiyor ancak Türkiyekararlılıkla bunu uyguluyor. Orada çok önemli fikirlerortaya çıkıyor ve iyi de bir yansıma olduğunudüşünüyorum.

Kapanış anlamında bunlardan bazılarını aktarmakistiyorum. Bazıları bildiğimiz şeyler ama tekrar olmasındayarar var, çünkü şunun altını çizmek lazım: Türkiyegerçekten ilginç bir ülke, yatırıma gelindi, yatırırnda bellibir boyuta ulaşıldı. Metin Bey gibi bazen ben de bunundevamı konusunda endişeler taşıyorum. Bunun içinrekabetçi olmak gerekiyor. Rekabetçi olmak için neleryapılmalı? Örneğin altyapı yatınmlarına baktığınız zaman,Türkiye'de hftHiçok miktarda fiziksel altyapı gereksinimi,yani yol, demiryolu, liman gibi gereksinimler var.Diğeriyse sanal anlamda geniş bantlı internet. Örneğinşu günlerde bile, AB'nin teşvik tartışmalarına baktığınızda,üç tane konu ortaya çıkıyor. Bunlardan biri de internetaltyapısına yapılan yatınmların artması gerektiği konusuçünkü ileriye dönük olarak ticareti geliştirebilecekunsurlardan biri. Bu konuda Türkiye'nin de mutlaka birşey yapması gerekiyor. Diğeriyse, enerji sektörüreformları. Bu alanda önemli adımlar atıldı ama elektrik

Page 201: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

konusunda haHi büyük sıkıntı içerisindeyiz. Sanayici enucuz elektriği kullanmıyor. Bu anlamda reformların önünüaçacak yatırımların mutlaka gerçekleşmesi gerekiyor.Kriz olması nedeniyle bir darboğaza girmedik ama aslındakriz olmasaydı şu anda bir elektrik sıkıntısı yaşıyorolacaktık. En azından kriz sonrasını doğru düzgünplanlayalım ve çıktığımızda yeterli elektrik kapasitemizolsun. Tabii bunu söylemek kolayama hepimiz biliyoruzki elektrik yatırımlarının devreye girmesi o kadar kolayolmayacak. Buradan yola çıkarak da, kriz sonrasındaelektrikle ilgili sıkıntı yaşayacağımızı öngöımemiz lazım.

Eğitim konusu, yine dile gelen konulardan biriydi. Eğitimi,hem mavi yakalıların, hem beyaz yakalıların eğitimiolarak ele almak lazım. Bu arada, mavi yakadan başlayarakİngilizce gerekli. Norveç'te herkes konuşuyor dedinizama korkarım Çin'de herkes İngilizce konuşuyor halegelecek, çünkü Çin' de okullarda altı yaşından itibarenİngilizce eğitimi verilmeye başlandı. Çinlilerin de bir işine kadar kararlılıkla yaptıklarını hepimiz biliyoruz artık.Onun için de ileride önemli bir Çin nüfusunun İngilizcekonuşur hale gelmesi hiç hayal gözükmüyor. O zamanniye aynısını biz Türkiye'de uygulamaya geçmiyoruz?Bu konuda dil hassasiyetlerimiz ortaya çıkıyor ama belkibütün bunları bir kenara bırakarak, İngilizcenin bir dünyadili haline geldiğini kabul etmek gerek. İngiltere'ye birziyaretimde bir derginin kapağında şu başlığı gördüm:"İngilizce kimin dili?" Sanıyorum bu kadar Çinli İngilizcekonuşur hale geldiği zaman, İngilizler bile İngilizceninkendilerine ait olduğunu söylemekte zorlanacaklar.

Bir diğer önemli konu olan Ar-Ge alanında önemli adımlaratıldığına değindik. Bu konudaki başarılı uygulamalarıgöreceğimizi ümit ediyorum ama bu bir başlangıç. Bununlailgili konulardan bir tanesi de fikri sınai mülkiyet haklarıkonusu. Bu bize, elle tutulmaz, yumuşak konulardan birigibi geliyor, çünkü dokunamıyoruz ama bunun yansımalarıçok önemli YASED olarak geçenlerde bir raporyayınladık; bu konuda şunu ortaya koyduk: Türkiye'ninpatent haklarında dünyadaki skoru 5 üzerinden 4. Fenagözükmüyor aslında çünkü bu iki türlü bir skor. Biryandan kanunlara bakıyor, bir yandan da uygulamayabakıyor ve ikisinin ortak değerlendirmesini yapıyor.Kanunlar tarafında Türkiye'de hiçbir sorun yok amauygulamaya geldiği zaman büyük sorunlar yaşanıyor. 4skorunu 4,4'e getirdiğiniz zaman, hala Bulgaristan gibiülkelerin arkasındasınız. Fakat önemli olan, bu çalışmayagöre Türkiye bu % iO'luk ilerlemeyi sağladığı zaman, 19milyar dolar daha fazla sermaye çekebilecek, 150.000kişiye istihdam sağlayabilecek. Dolayısıyla, aslında Ar-Ge, fikri sınai mülkiyet hakları ve tabii ki onun arkasındagelen kayıt dışı konusu, birbirinin içine geçmiş konular.Kayıt dışı konusunda mutlaka bir şey yapılması gerekiyorve biliyorum ki gerek TOBB, gerek Sanayi Odası bukonunun hep arkasında duruyor. Ümit ediyorum ki artıksadece söylemde kalmadığını, eyleme de geçtiğinigöreceğiz.

Rekabetçi olmaktan bahsettiğimiz zaman, tabii ki istihdamüzerindeki yükler çok önemli. Hep bahsettiğimiz %5'likindirim inşallah gerçekleşecek ama bu, bir ilk adım. %5bizi bir yere getirecek ama rakip olarak gördüğümüz

diğer ülkelerle karşılaştırdığımız zaman, istihdamüzerindeki yükler açısından hala onların çok çoküstündeyiz. Dolayısıyla mutlaka bir şeylerin yapılmasıgerekiyor.

Teşvik politikaları konusunda, sanıyorum SanayiBakanımız dünkü konuşmasında dile getirdi, GirişimciBilgi Sistemi ile önemli bir açık kapatılacak. En azındanönümüzü görmek, konuyu değerlendirmek, envanteriçıkarmak konusunda bu çok önemli. Doğrudeğerlendirildiği takdirde, arkasından bölgesel, sektörelve proje bazlı teşvikler konusunda yine doğru yönegideceğimizi düşünüyoruz. Bu konunun da takipçisiolacağız.

Şu günlerde gündemimizde olan, yalnız çalışmada arkaplanda yürüyen konulardan bir tanesi, yatırım anlamındakamu-özel sektör işbirliği denilen kanun. Daha önceTürkiye birtakım modelleri denedi, bunlar yerine görebaşarılı da olmadı ama bu modelin iyi çalışılması lazımki üzerinde bir hayli çaba sarf edildi. İngiltere, bu modelikullanarak, özellikle köprü, yol, hastane vs. gibi büyükyatırımlarda kamu ile özel sektörü bir araya getirerek, 92milyar dolar gibi bir stok oluşturdu. Belki aynı şekildebunun Türkiye'ye getirilmesi, uygulanması lazım. MetinBey, ileriye dönük olarak sermayenin nasılçekilebileceğine ilişkin endişeniz vardı. Belki bu onuncevabı olabilir diye düşünüyorum.

Mutlaka iki gün içerisinde bahsedilmiştir amatekrarlarnakta yarar var. Türk Ticaret Kanunu, çok çokönemli, 8 yıldır üzerinde çalışılıyor. Türkiye'ye yeni birboyut, yeni bir anlayış, şeffaflık ve günümüzün çağdaşuygulamalarıyla eşdeğer uygulamaları getirecek. Buanlamda da Türk Ticaret Kanunu, Meclis'te yavaş ilerliyor.Bir an önce çıkmasını, arkasından da yönetmelikleryayınlandığı takdirde, Türkiye'nin bu anlamda yeni birboyut kazanmasını ümit ediyoruz.

Konuşmamda da birkaç kere dile getirdiğim gibi, Türkiye,son 7-8 sene içerisinde yatırım ortamını iyileştirmeprogramı çerçevesinde çok önemli adımlar attı. Buanlamda YOİKK süreçleri çok önemliydi. Fakat sonyıllarda bunun, hız ve ivme kaybettiğini düşünüyoruz.Özellikle de belki 2007'nin ikinci çeyreğinden sonrakibüyüme rakamlarında da kendisini gerçekten gösteriyor,çünkü Türkiye, daha önceki yıllarda makro reformlaryaptı fakat dile getirmeye çalıştığım bu mikro reformlarkonusunda pek o kadar hareket etmedi, edemedi. Şimdionun zamanı. Doğru, kriz ortasındayız, hep krizidüşünüyoruz ama başta da söylemeye çalıştığım gibi krizbir gün bitecek ve sonuna geldiğimiz zaman da bunahazırlıklı olmalıyız çünkü dünyadaki rekabet yinekarşımıza çıkacak.

Konuşmalardan anladığım kadarıyla, Türkiye'ye gelenyatırımcı son derece memnun çünkü iyi bir pazar, iyi birçevresel pazar var. Her şeyden önemlisi de Türkiye'deson derece kaliteli, işine düşkün bir işgücü var. Ondanöte de son derece sağlıklı olan ve her pazara ulaşan, krizortamında bile Türk iyeyi büyüten bir sanayicisi,girişimeisi var. Bence bunlarla, Türkiye mutlaka bir yeregelecektir.

Page 202: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 203: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

KAPANıŞ KONUŞMASı

Page 204: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

C. Tand Küçükİstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Evet, zor bir dönemden geçiyoruz. Türkiye'nin rekabetgücüyle ilgili zaten birikmiş sıkıntıları vardı. Küreselkriz, bu sorunları daha da derinleştirdi. Krizi en az hasarlaatlatabilmek için hükümet, reel sektör, finans sektörüolarak hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Ümitsizolmamıza gerek yok. Her şeyden önce, kriz konusundadeneyimliyiz, krizlere karşı dayanıklıyız. Bu krizi deberaberce atlatacağımıza inancımız tamdır. Kaldı kiuluslararası kuruluşların hazırladığı raporlarda da,geleceğin Türkiye'si, bugünkünden çok daha iyi birnoktada konumlandırılmaktadır. Demokrasinıizin kalitesiniiyileştirecek, insanımızın eğitim ve beceri seviyesiniyükseltecek, ekonomimizin rekabet gücünü geliştirecekrefoıın sürecini koşullar ne olursa olsun devam ettirmek

sonuçlandırmasını zorundayız. Bunu başardığımız takdirde, inanıyoruz kidaha zengin, daha mutlu bir Türkiye'ye çok daha kısasürede ulaşabileceğiz.

Sürdürülebilir Rekabet Gücü - anayi İçin Uygun Ortambaşlıklı 7. Sanayi Kong mizin sonuna gelmişbulunuyoruz. Birlikte geçird iki gün boyunca sanayiiçin uygun ortam başlığını, ,","-'~lJ~JJlJJl"- ve finansal çevre,fiziki ortam, sosyal çevre, Ş içi ortam, bölgesel veküreselortam ve mikro çevre üzere altı farklı altbaşlıkta ele aldık. Çokkonulardaki deneyim veKapanış oturumumuzda Abaşlığına yoğunlaştık. Farklıkonuşmacılanmızı dinledikvizyonumuza yeni boyutlar '"'''"~'"'U.ı.''-.

Yurtdışından iki konuk konuşve Mark Blayney, Türkiye'ninnasıl göründüğünü daha iyiEkonomimizin güçlü vedüşüncelerimizi netleştirmemi

, Peter ComeliusTürk sanayinin dışarıdan

mamızı sağladılar.yıf yönlerine ilişkin

yardımcı oldular.

İlk Sanayi Kongremizi 2002 yTakip eden yıllardaettirdik. Açılış konuşmamdaKongremizde, daha önceki altıbir konjonktürde, küreselgeldik. Doğalolarak, 7. Sanaykriz damgasını vurdu.

ifade ettiğim üzere, 7.izden çok farklı

koşullarında bir arayaKongremize de küresel

2007 yılında ABD'de patlak kriz, bir yıl sonra 2008sonbaharında iyice şiddetlendi önce Avrupa Birliği 'neoradan da tüm dünyaya sirayet '. Türkiye'de de krizinetkileri giderek daha fazla . başlandı. Üretim,ihracat ve özellikle istihdam cephesindeki olumsuzgelişmeler maalesef giderek

Türkiye'nin krizlere, eskiyeolduğunu biliyoruz. Bankacılıkdaha sağlam, enflasyonumuz .düşük ve bütçe dengelerimizdaha sağlıklı. Nitekim, bu av tajlarımızı iki konukkonuşmacımız da dile geti iler. Ancak bu sınırlısayılabilecek avantajların, . devasa yangınlamücadelede yetersiz kalacağı aşikar.

Kriz patlak verdiğinden butüm ülkeler peş peşe kurtasokmaktalar. Hatta, öyle ki,rekabet hattı oluştuğu bile söyetkili paketi oluşturma veçabasındalar.

başta ABD olmak üzerea paketleri devreye

eta bu noktada da bir

Türkiye ise, maalesef, krizlepaketi konusunda çok yavaşüzerinde çalıştığı paketi en kısave hayata geçirmesini bekli

Paketin netice alıcı ve Türkiye'nin rekabet ettiğimizülkelerden geriye düşmesini engelleyici bir paket olacağımda ümit etmek istiyoruz.

Evet, dünya büyük bir ekonomik krizle, büyük bir bunalımile karşı karşıya. Ama biliyoruz ki tüm büyük bunalımlargibi bu bunalım da bir gün bitecektir.

Türkiye, önümüzdeki dönemde, elbette ki, krizin getirdiğikonjonktürel sorunlarla mücadeleye öncelik verecektir.Ancak unutmayalım ki, kriz sonrasında küresel sistemdebazı yenilenmeler, değişiklikler olsa da, özü itibariylerekabet yarışı kaldığı yerden devam edecektir.

Bu nedenle, krizle mücadelenin yanında, Türkiye'nin busüreçte bir taraftan da sürdürülebilir rekabet gücükazanmaya yönelik yapısal değişim odaklı politikalarınıhayata geçirmesi gerçekten çok önemlidir.

Bunların başında, Kongremizin neredeyse tümoturumlarında ve özellikle de son oturumunda gündemegeldiği üzere, eğitim ve insana yatırım gelmektedir. Ar-Ge ve teknoloji geliştirme, inovasyon, tasarım, verimliliğiartırma, katma değeri yükseltme, ancak iyi eğitilmiş birişgücüyle mümkün olabilmektedir.

Bu noktada, Türkiye, özellikle mesleki eğitim de temeldeğişikliklere gitmek zorundadır. İşsizlik giderek artarkensanayicimiz nitelikli eleman temini konusunda sıkıntıiçindedir. Diğer önemli bir boyut ise, üniversite-sanayiişbirliğinin geliştirilmesidir. Her iki konu da, İstanbulSanayi Odası'nın gündeminde öncelikle yer almaktadır.Üniversite öğrencilerimizi sanayi ile buluşturmaknoktasında önemli adımlar attık. Son olarak, yenibiris.comİle işbirliğiyle meslek lisesi mezunlarımızısanayicilerimizle buluşturmaya yönelik Özgeçmiş BankasıProjemizi hayata geçirmiş bulunuyoruz.

Page 205: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 206: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi
Page 207: İSTANBUL SANAYİ ODASı · İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi 49 Konuşmacılar Prof. Dr. Ömer Z. Cebeci TÜBİTAK Başkan Yardımcısı 49 Doç. Dr. Talat Çiftçi

Meşrutiyet Caddesi No: 62 Tepebaşı / İstanbul 34430Tel: (0212) 252 2900 Faks (0212) 249 50 84

www.iso.org.tr

İSTANBULSANA Yİ ODAsı

ISBN 978-9944-60-419-2iSO Yayın No : 2009/4