32

Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-07 / Şubat

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-07
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSaldırılara yanıt

genel grev-genel direnişle olmalıdır! . . . 3

“Her yer TEKEL, her yer direniş” şiarıyla

genel direnişi yükseltelim! . . . . . . . . . . . 4

TEKEL işçileri kime karşı direniyor!. . . 5

ABD ile suç ortaklarnın savaş cephesini

genişletme hazırlığı… . . . . . . . . . . . . . . 6

Sermaye temsilcileri Erdoğan’ın

“kriz teğet geçti” iddiasını yalanladı... . . 7

MİB Merkezi Yürütme Kurulu’nun

Şubat ayı toplantısı ve sonuçları . . . . . 8-9

TEKEL’de her gün eylem,

her gün direniş! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

TEKEL direnişine

açlık greviyle destek. . . . . . . . . . . . . . . 11

Sınıf devrimcilerinin

TEKEL faaliyetleri sürüyor . . . . . . . . . 12

Maden ve enerji işçilerinden

özelleştirme saldırısına yanıt.... . . . . . . 13

Kobatan Entes patronuna

rahat vermiyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14

İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . . . . 15

Geleneksel solda ciddiyet ve

samimiyet bunalımı . . . . . . . . . . . 16-19

İşçi sınıfı direnişlerle kendi

ideolojisine yaklaşıyor!. . . . . . . . . . 20-21

Sermaye devleti direnişi

kırmak için çırpınıyor!..... . . . . . . . . . . 22

TEKEL işçisi kadınlarla

8 Mart üzerine... . . . . . . . . . . . . . . . 23-24

BİR-KAR’dan kriz ve

TEKEL panelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Savaş baronları İstanbul’da toplandı . . 26

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri . . . . 27

İstanbul DLB tatilde mücadeleye

ara vermedi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

Türkiye’de demokratikleşme sorunu

hakkında kısa notlar - M. Can Yüce. . . 29

Adana’da baskı ve yasaklara

karşı eylem . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/12 * 12 Şubat 2010

Sermaye hükümeti ile Türk-İş bürokrasisi arasındaTEKEL direnişi ile ilgili yeni bir görüşme yapılacak.Her iki taraf da direnişin bitirilmesi için çaba harcıyor.Sermaye hükümeti TEKEL direnişinin başlaması ilebirlikte saldırgan bir tutum sergiledi. Başta TayyipErdoğan olmak üzere hükümütin diğer üyeleri de busaldırganlığın arsız birer sözcüsü oldular. Ancak busaldırganlık ters tepti. TEKEL işçisi ilk günkükararlılığını ve direnme iradesini korudu. Sendikalbürokrasi ise direnişi göstermelik bazı eylemlerleyorup boşa çıkarmaya çalıştı. Ancak sendikabürokrasisi de yanıldı. TEKEL işçileri sendikacılarıönüne katarak direnişi sahiplenmelerini sağladı. Onlarıdirenişin bu aşamasına kadar sürükleyerek getirmeyibaşardı.

Gelinen aşamada TEKEL direnişi hem sermayehükümetini hem de sendikacıları köşeye sıkıştırmışbulunuyor. İşte bu nedenle her iki kesim de direnişinbir an önce bitirilmesinin hesaplarını yapıyor. Direnişaçık bir sendikal ihanete uğramadıkça kolay kolay geriadım atmayacaktır. Öte yandan hükümet tehdit,karalama ve görüşmeler yoluyla sorunu çözmekkonusunda bir sonuç alamadığı durumda ise devletzorunu devreye sokarak direnişi kırmaya ve TEKELişçilerini teslim almaya çalışacaktır. Sermaye hükümetidirenişi kırmak için kolluk güçlerini hazır tutmaktadır.Tayyip Erdoğan’ın Şubat’ın sonuna kadar direnişetahammül göstereceklerini ilan etmesi bunugöstermektedir. O tarihe kadar direniş bertarafedilemezse eğer gündeme polis zoru girecektir.

Tüm ilerici sol ve emek güçleri muhtemel birsaldırıya karşı sınıf cephesinden barikat oluşturmakiçin şimdiden hazırlanmalıdır. TEKEL direnişi ile sınıfdayanışmasını yükseltemenin öne çıkan en öncelikligörevlerinden biri de budur. Saldırıya karşı militan birkarşı koyuşun örgütlenmesi ve saldırının püskürtülmesisınıf hareketi için yeni bir sınav olacaktır. Bu sınavdanbaşarıyla çıkılması halinde sınıf hareketi yeni biraşamaya sıçrayacaktır.

2 aya yaklaşan direniş yakın dönem sınıf hareketibakımından önemli bir kesite işaret ediyor. TEKELişçisinin direnişi işçi sınıfının diğer bölüklerine de yolgösteriyor. Yatağan Termik Santrali’nin özelleştirilmesi

için gelen kapitalist teknik heyet Tes-İş ve Maden-İşüyesi işçiler tarafından santrala sokulmadı. İşçilersantral girişine barikat kurarak özelleştirmecilerikovdu.

Son dönemde sınıf hareketinde belli bir canlanmave mücadele isteği güçlenmektedir. Çemen Tekstil,AKA Deri, Marmaray, Esenyurt Belediye işçileri, EkoMetal-Depar işçileri haklarını ve geleceklerinikazanmanın yolunun örgütlenmekten ve mücadeledengeçtiğini görmektedirler. İşçi sınıfı saflarındaki bukıpırdanma ve mücadele arayış sermayenin en büyükkabusudur. Zira asalak sermaye için işçi sınıfınınörgütlü bir sınıf olması en ciddi tehlikedir.

Sınıf devrimcileri sermayenin bu korkusunugerçeğe çevirmek için her zamankiden daha örgütlü,inisiyatifli ve enerjik bir çaba ortaya koymalıdır. Sınıfve emekçi kitlelerini örgütlemek ve harekete geçirmekiçin seferber olmalıdır. İşçi sınıfının kendi devrimcirolünü oynamasının yolu buradan geçmektedir.

* * *Ekim Gençliği’nin Şubat 2010 tarihli 123 sayısı

çıktı. Okurlarımız Ekim Gençliği son sayısını EksenYayıncılık bürolarından temin edebilirler.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

TEKEL işçileri inisiyatifi ele almalıdır!..

Saldırılara yanıt genel grev-genel direnişle olmalıdır!TEKEL direnişi ikinci ayını doldurmak üzere.

TEKEL direnişi neredeyse tüm toplumsal havayıdeğiştiren bir rol oynamaktadır. Bu yüzden de düzencephesini oldukça rahatsız etmektedir. İşçiler direnişkararlılığı gösterdikçe hükümet cephesinden yapılanaçıklamalar da giderek sertleşiyor. Hükümetsertleştikçe de Türk-İş bürokratları direnişi zayıflatmak,olanaklıysa bitirmek için çırpınıp duruyorlar.

4 Şubat eylemini ortada bırakan sendikakonfederasyonları TEKEL direnişini hak ettiği biçimdesahiplenmediler. Sınırlı bir iş bırakma ve alaneylemiyle bir kez daha sınıfta kaldılar. Buna rağmen 4Şubat eylemi TEKEL direnişinin ülke çapında eylemliolarak sahiplenildiğini gösteren önemli bir adım oldu.

Konfederasyonlar 5 Şubat günü biraraya gelerekortada bıraktıkları 4 Şubat eylemini değerlendirdiler.Bu görüşmeden de başta TEKEL işçileri olmak üzereişçi sınıfı ve emekçilerin beklentisini karşılayan birkarar çıkmadı. Türk-İş bürokratları, her fırsatta TEKELişçilerini tehdit eden ve direnişi karalamaya çalışanhükümetle görüşmeyi esas alan bir hattın ötesinegeçmemekte ısrarlılar. TEKEL işçilerinin öfkesi vekararlılığı nedeniyle direnişin önünde sürüklenmekzorunda kalan Türk-İş bürokratları, bir yandan dadirenişi dizginlemek için uğraşıyorlar. “Hükümetlegörüşeceğiz, sorunu çözmeye çalışacağız” türündensöylemlerle işçileri boş beklentilerle oyalamayaçalışıyorlar.

Tayyip Erdoğan ağzını her açtığında TEKELişçilerini karalamaya çalışıyor. Direnişin toplumsaldesteğini zayıflatmak için tam bir arsızlıkla saldırıyor.Türk-İş bürokratları ise sınıfın eylemli gücünedayanacaklarına işçilere tehditler savurup duranhükümetle görüşmek için çırpınıyorlar. İşçilere yöneliksaldırıları tok ve güçlü bir şekilde yanıtlayacaklarına,işçilerin mağduriyetinden dem vurmaya çalışıyorlar.

Türk-İş bürokratlarının bugüne kadarki tutumlarıgöstermektedir ki, sendika ağaları direnişi zorakisahiplenmek zorunda kalmışlardır. Bu sefer 12 bin işçiyakalarına yapışmış, yaklaşık 4 bini Ankara sokaklarınıeylem alanına çevirerek, Türk-İş binalarını basaraköfkesini haykırmış, kolayından bir satışa izinvermeyeceklerini göstermişlerdir. Türk-İş bürokratları,oyalama taktiğiyle ve TEKEL işçilerine kötünün iyisinitercih etmeleri yönünde baskı uygulayarak, bir yolunubulup direnişi bitirmek niyetindeler. Türk-İşbürokratları bugün TEKEL işçileri şahsında işçisınıfına şu mesajı vermeye çalışmaktadır: “İş veişgüvencesi karşılığında düşük ücrete, ağır çalışmakoşullarına, sosyal haklarınızın tırpanlanmasına razıolmalısınız”! Bu, kölece çalışma koşullarına razıolunuz demekle aynı şeydir. Ne TEKEL işçileri ne desınıfın diğer bölükleri kötünün iyisine, yani işgüvencesiiçin sefalet koşullarında düşük ücrete çalışmaya razıolmak zorunda değildir.

Kaldı ki ne sermaye ne de sermaye hükümeti 4/Csaldırısından vazgeçmeye niyetlidir. Saldırının adıbugün 4/C olarak karşımıza çıkmış olabilir. Ancakonlar asıl olarak işgüvencesiz, kölelik koşullarında,belirsiz, düzensiz, esnek bir çalışma yaşamınıyerleştirmeye çalışmaktadırlar. Çünkü emperyalisttekeller ve yerli işbirlikçileri bunu istemektedir,

sermaye hükümeti de aynen bunu uygulamakistemektedir. Bugün hükümet bir an için 4/C’yi geriçekmeye kalksa bile, başka ad ya da formüllerle yarınbu saldırıyı uygulamaya sokmaya çalışacaktır.

TEKEL işçilerinin birçoğu ne sermaye hükümetininyalanlarına inanmaktadır, ne de sendika bürokratlarınınoyalamacı tutumlarından hoşnuttur. Ancak bunarağmen direnişin kaderini belirlemek üzere inisiyatifiele almış değildir. Sendikal bükrokrasiyi zorlayan kimieylemler gerçekleştirilmesi Türk-İş binasının basılması,kürsünün işgal edilmiş olması elbette önemlidir amabunlar tek başına yeterli değildir. Zira hala da TEKELişçileri adına Türk-İş bürokratları konuşmakta, direnişiesas olarak onlar yönlendirmektedir. İşçiler kararlılıklamücadeleyi büyütmek, hak alıcı eylem biçimleriyletaleplerini kazanmak istemelerine rağmen, Türk-İşbürokratları 12 Şubat’ta hükümetle görüşmekten sözetmekte, sürekli olarak işçileri oyalamaktadırlar.

Bugün TEKEL işçileri, yalnızca kendileri için değil,Türkiye işçi sınıfı adına da direnmektedir. Zira sınıfıntüm kesimlerini ve öteki emekçi katmanları da benzersaldırılar beklemektedir. Sermaye hükümetinin tümkaralamalarına rağmen direnişin toplumsal desteğini vemeşruiyetini koruması bundandır. Geniş işçi ve emekçikesimlerin kalbi TEKEL işçileri ile çarpmaktadır.

TEKEL direnişi, sınıf ve kitle hareketinde sondönemde yaşanan kıpırdanmaların geleceğini debelirleyebilecek durumdadır. Bu nedenle herkese, tümemek cephesine, tüm ilerici-devrimci güçlere önemligörevler düşmektedir.

Öncelikle TEKEL işçileri direnişin kaderini kendiellerine almak zorundadırlar. Bu da ancak ve ancaksendikal bürokrasiden bağımsız bir merkezi direnişkomitesi oluşturmakla, tabanda birliği sağlamakla,taban örgütlülüklerini yaymakla mümkündür. Bunoktada öncü işçilere önemli sorumluluklardüşmektedir. Hızla bir araya gelerek direnişinkazanımla sonuçlanması için neler yapılabileceğitartışılmalıdır. Siyasal ya da sendikal tüm ilerici-devrimci güçlerle daha sıkı bir birlik kurulmalı,direnişin her yolla ve her alanda güçlendirilmesi içinçağrılar çıkarılmalı, sürekli bir eylemlilikle Türk-İş’inoyalamacı tutumları boşa çıkarılmalı, tüm bunlardirenişin bir genel grev-genel direnişle taçlandırılması

hedefine bağlanmalıdır.Konfederasyonların günü savuşturmaya çalıştıkları

açıktır. Ama bünyelerinde direnişe içtenlikle destekveren önemli güçler vardır. TEKEL işçileri bunlarındaha aktif ve etkin desteğini hedeflemeli, bunu hareketegeçirmek için somut girişimlerde bulunmalıdırlar. Günher alanda eylemli dayanışma günüdür diye haykırmalı,bu kesimleri daha militan bir dayanışma ve eylemçizgisine çekmelidirler.

TEKEL direnişini büyütmek ve sınıfın birleşikmücadelesini yükseltmek isteyen tüm güçlerin bir arayagelebilmesi, ortak hareket edebilmesi, sendikalbürokrasiyi etkisizleştirmesi, hem sınıf ve kitle hareketihem de TEKEL direnişi açısından hayati bir yerdedurmaktadır. Direnişin akıbeti, Türk-İş bürokratlarınındireniş üzerindeki denetiminin kırılmasına, bunun içinde bağımsız taban örgütlülüklerinin oluşturulmasınabağlıdır.

Direnişin can damarını kesmek isteyen TayyipErdoğan, TEKEL işçilerine ay sonuna kadar süretanıdıklarını açıklamış, “yoksa polis zoruyla müdahaleederiz” tehdidi savurmuştur. Yakasını direniştenkurtarmaya çalışan Türk-İş bürokratları ise bu kaba vearsız tehdidi suskunlukla karşılamışlardır. Eğer 12Şubat görüşmesinden yeni bir ihanet çıkmazsa,hükümet işçilere devlet terörü uygulayacağını açıkçailan etmiş bulunmaktadır. TEKEL işçileri kendilerinişimdiden buna göre hazırlamalıdır.

Dört bine yakın TEKEL işçisinin Ankara’da direnişçadırlarında eylemlerini sürdürmeleri süreci canlıtutmakta, direnişi ilgi odağı yapmaktadır. TEKELişçilerinin bir mevzi olarak kazandığı Ankara sokaklarıasla terkedilmemeli, TEKEL işçilerine yönelik hertürden saldırı, yalnızca Ankara’da değil, tüm ülkedefiili-meşru ve militan eylemliliklerleyanıtlanmalıdır. Bu da bugünden buna uygun birhazırlığı gerektirmektedir.

Açıktır ki, asıl süre vermesi gerekenler, baştaTEKEL işçileri olmak üzere işçi sınıfı ve emekçilerdir.Direnişten yana tüm emek güçleri, ay sonuna kadarTEKEL işçilerinin taleplerinin karşılanmaması ve birsaldırının gerçekleşmesi durumunda genel greveçıkacaklarını ilan etmelidirler.

Kamu emekçilerinin sınırlı güçlerle örgütlediği 25Kasım uyarı grevi bu açıdan oldukça öğreticidir. Grevya da direniş komiteleriyle işyerleri üzerindenörülmeyen iş bırakma eylemleri sonuç üretmemekte,sendikal bürokrasinin “yaptık olmadı” türündensöylemlere sarılmasını kolaylaştırmaktadır. Sendikabürokratları sınıfın en etkin ve sonuç alıcı eylem biçimiolan genel grevi örgütlemekten kaçınmaya çalışmakta,zorunlu kalarak aldıkları kararların ise altınıdoldurmamaktadırlar.

Genel grev ve direniş sermaye hükümetinin baskıve tehditlerine, sendikal bürokrasinin oyalamacı veihanetçi tutumuna rağmen örgütlenebilir. Tümeksikliklerine rağmen 25 Kasım eylemi bu anlamdaanlamlı ve olumlu bir örnektir. Yeter ki TEKEL işçileridirenişin başına geçsin, TEKEL direnişini büyütme,devrimci bir sınıf ve kitle hareketini geliştirme iddiasıtaşıyan tüm ilerici ve devrimci güçlerle birliktedavranabilsin.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

TEKEL direnişi 4 Şubat genel eyleminin ardındankritik bir sürece girmiş bulunuyor. Bir final gibisunulan 4 Şubat eyleminin ardından direniş çok yönlübir kıskaç altına alınmaya çalışılıyor. Öyle ki, direnişinkaderini belirleyecek günler içerisine girilmişdurumda.

Sözünü ettiğimiz kıskaç, 4 Şubat öncesindenbaşlayarak belli bir plan doğrultusunda oluşturulmayaçalışılmıştır. 4 Şubat eyleminin beklenenin gerisindegerçekleşmesinin bir yönü, işçi sınıfı ve emekçilerinhenüz böyle bir eylemin altından kalkacak bilinç veörgütlenme düzeyinden uzaklığıdır. Ama büyük ölçüdede bu kıskaç belirleyici olmuştur. Sürecin hükümet ileTürk-İş görüşmelerine endekslenerek eylemmotivasyonunun düşürülmesi, ardından görüşmelerinfiyaskoyla sonuçlanmasıyla yaşanan şaşkınlık vegeçici moral kırılma, bir süreliğine de olsa düzencephesinin inisiyatifi eline almasını sağlamıştır.

Elbette ki 4 Şubat eylemi her şeye rağmen anlamlıbir eylemdir ve bir dizi noktada önemli sonuçlaryaratmıştır. Her şeyden önce, bir genel grev-geneldirenişi örgütlemenin önündeki engelleri ortayakoymuş, önemli dersler sunmuştur.

Fakat sonuçta 4 Şubat’ta, işçi ve emekçilerin genelgrev-genel direniş baskısının bu biçimdesavuşturulmasıyla, TEKEL direnişinin kazanması içingenel grev-genel direniş ufkunun karartılması vedirenişin hararetinin düşürülmesi için önemli bir fırsatyaratılmıştır. Türk-İş yönetimi bu fırsatı kullanmaküzere seferber olmuştur. Öyle ki, 17 Ocak’ta genelgrev-genel direniş isteyen işçilerin öfkesinden kaçacakdelik arayan Mustafa Kumlu, bir anda ileriyi görenlider havalarında direniş alanında boy göstermeyebaşlamıştır. Böylelikle Türk-İş’in işbirlikçi ve eylemkırıcı yönetimi, dayanışma grevi görevindenkaçmayan ileri görüşlü bir önderlik ekibi olarakişçilere pazarlanmaktadır. Bu da direnişte iplerinbüyük ölçüde sendika bürokratları, özelde Türk-İşyönetiminin elinde toplanmasına yaramaktadır.

Bu aşamadan sonra direnişe kurulan en büyüktuzaklardan biri, direnen işçilerin de yılgınlığadüşürülmesiyle birlikte, giderek sürecin hükümet-Türk-İş pazarlıklarına endekslenmesidir. Nitekim 4Şubat’ın adından toplanan konfederasyonlarıntoplantısından herhangi bir eylem kararı çıkmazken,yeniden hükümetin kapısı çalınmıştır. Bu noktadadikkat çekici olan hükümetin sadece Türk-İş ilegörüşmeyi kabul etmesidir. Türk-İş ve diğerkonfederasyon yönetimleri tarafından herhangi birrahatsızlık yaratmayan bu tutum, sürecin bundan sonrahangi noktaya çekileceği konusunda da bir fikirvermektedir: TEKEL işçisinin başına büyük bir çorapörülmektedir.

Şu haliyle plan az çok bellidir:TEKEL işçilerinin tazminatları hesaplarına

yatırılmış, 4-C’ye başvurmaları için süre verilmiştir.Şubat ayı sonuna kadar başvurmayanların patronkonumundaki devletle herhangi bir hukuksal ilişkilerikalmayacaktır. Kuşkusuz TEKEL işçileri en başındanitibaren kağıt üzerinde olana bakmadan sonuna kadardirenişi seçmişlerdir. Fakat Şubat ayının sonunaverilen tarih direniş üzerinde sallanan bir kılıç gibidir.Eğer TEKEL işçileri moral bakımdan güçlü olur vedirenişin kazanacağına olan umutlarını korurlarsa,kuşkusuz bu tarihin bir anlamı olmayacaktır. Ancakdireniş moral olarak çökertilir ve kazanma umudutüketilirse, bu durumda Şubat ayı sonunda dökülmeler

baş gösterebilir. Eğer önü alınmazsa direniş böyleceçözülmüş olur. Belki yine de az sayıda işçi direnişisürdürme kararlılığına sahip olabilir, ama bu durumdada hükümetin bugünden ilan ettiği polis saldırısıdevreye sokulur ve az sayıdaki militan işçinin direnişide ezilir.

İşte TEKEL işçisinin başına örülmeye çalışılançorap budur. İşçilerin genel grev-genel direniş isteğive umudu 4 Şubat’la boşa çıkarılınca, direnişin tümyükü TEKEL işçilerinin sırtına yıkılmış ve umutlaraçlık grevi eylemine bağlanmıştır. İhanetçi Türk-İşyönetimi inisiyatifi eline almış, ara formüllere dayalıpazarlıklarla süreci nihayete erdirme peşinedüşmüştür. Eğer direniş, içerisine sokulduğu bugirdaptan kurtulamazsa, ihanetin sonuca varmasıkaçınılmazdır. Dolayısıyla, TEKEL işçileri ile birliktetüm ileri, öncü ve devrimci güçlerin bu büyüktehlikenin bilincine vararak hareket etmesi büyükönem taşımaktadır.

Bu durumdan çıkmak için yapılması gerekenlerinkritik halkası, direnişin TEKEL işçilerinin açlıkgrevine daraltılmasına engel olmaktır. Bu ise TEKELdirenişinin giderek bir genel direniş biçiminedönüştürülmesiyle olanaklıdır. Yani dayanışmacılıktançıkarak direniş saflarını büyütmek gerekmektedir.TEKEL işçilerinin son eylemlerinde attıkları “Her yerTEKEL, her yer direniş!” sloganı bu bakımdan birçağrı olarak ele alınmalı ve harekete geçilmelidir.

Genel bir direniş için en başta TEKEL işçilerinintaleplerinin sahiplenilmesi, yanısıra her birkesimin/alanın buna kendi taleplerini de ekleyereksokağa çıkması/eyleme geçmesi gerekmektedir. Budoğrultuda atılacak en önemli adımlardan birisi, sayılıgünlere bağlanmış bir saldırı tehdidi altında olanTEKEL işçilerinin yanında olunduğunu göstermekiçin, ülkenin dört bir yanında düzenli ve yaygıneylemler gerçekleştirmektir. Kent merkezleri baştaolmak üzere sanayi sitelerinde, emekçi semtlerinde vb.örgütlenecek bu eylemlerle TEKEL’in direniş ateşitüm ülke çapına yayılmış olacak, yalnızlaştırılmayaçalışılan TEKEL işçilerinin çevresinde bir işçi veemekçi barikatı örülecektir.

Elbette böyle bir eylem süreci, çok değişik araç veyöntemlerin kullanıldığı, yaygın ve etkili bir kitleçalışmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede TEKELdirenişinin taleplerinin haklılığını anlatan ve devletinkirli propagandasına yanıt veren bildiri ve afişler ilegünlük eylemlere katılımı örgütlemek üzere çağrımateryalleri yoğun olarak kullanılabilir. Direnişle

dayanışmak amacıyla kurdela ve kokart gibi kolektifdayanışma ruhunun ifadesi sembollerinkullanılmasının yanısıra bir imza kampanyasıbaşlatılabilir. Birçok yerde dayanışma masalarıaçılabilir, vb...

Süreç boyunca yükseltilecek eylemler genel direnişhedefine bağlanmalı, ülke çapında yakılan direniş ateşiay sonuna doğru merkezileştirilebilmelidir. Somutbiçiminin ne olacağı bugünden saptanamasa bile, dahaönce kamu emekçilerinin ‘95 Haziranı ve ‘98Martı’nda yaptıkları gibi, Ankara’da talepler kabuledilene kadar yapılacak bir kitlesel oturma eyleminedönüştürülebilir. Onbinlerce işçi ve emekçinin,TEKEL işçilerinin talepleri başta olmak üzere haktalepleri için sermayenin başkentine yürümesi sonderece sarsıcı olacaktır.

Elbette bu hedefe bağlı olarak, yukarıda işaretedilen eylem biçimleri, araç ve yöntemlerdeğiştirilebilir, güçlendirilebilir, zenginleştirilebilir.Ancak açıktır ki, kısa bir sürede bu düzeyde bir geneldirenişin örgütlenmesi sendikal platformlar hareketegeçirilmeksizin mümkün değildir. Bunun için, sendikamerkezlerinin, üst kademe sendika yönetimleri dedahil böyle bir genel direnişe çekilmeleri, öndengitmeye zorlanmaları büyük bir önem taşımaktadır. Buda işçi ve emekçilerin, ileri ve öncü unsurlarındanbaşlayarak harekete geçmelerini gerektirmektedir.

Harekete geçmek ise her şeyden önceörgütlenmekle mümkündür. Sürecin başarısı bunabağlıdır. Bu çerçevede, ileri ve öncü işçilerdenbaşlayarak, TEKEL işçilerinin merkezinde olduğuplatformlar oluşturulabilir. Kısa sürede bu alandabaşarı kazanmak zor görünse de, öncülerin yapacaklarıön açıcı çıkışlar sıçramalı bir gelişmenin imkanlarınıyaratabilir. İşçi sınıfı ve emekçiler, kavganın sıcaklığıiçinde saflarına çeki düzen verip mevzilerinigüçlendirme yolunu tutabildiklerinde, ipleri sendikabürokratlarının elinden çekip almayı dabaşarabileceklerdir.

Öte yandan, halihazırda direnişle belli bir düzeydeilişki kurmuş bulunan ilerici ve devrimci güçlerinsendikal süreçleri beklemeden ve elbette bu süreçleride etkilemek hedefiyle, genel direnişi olgunlaştırmaküzere ortada duran sorumlulukları üstlenmeleri de,sürecin seyrinde önemli bir rol oynacaktır.

Komünistler bu süreçte de devrimci önderlikiddiasına uygun bir tarzda hareket edecekler, tok vekararlı bir yüklenmeyle görev ve sorumluluklarınıyerine getireceklerdir.

Her yer TEKEL, her yer direniş!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Direnişin zaferi için...

“Her yer TEKEL, her yer direniş”

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Her ne kadar gözlerden saklanmaya, yetmediği yerdeçarpıtılmaya çalışılsa da TEKEL işçilerinin direnişi tümgörkemiyle adını işçi sınıfının şanlı direniş tarihineyazdırmış bulunmaktadır. TEKEL işçilerinin kararlıdirenişi sürerken, işçi sınıfına ve emekçilere yöneliksaldırıların altında her zaman imzası bulunan düzenpartileri de bu direnişten nemalanma peşindedir.CHP’sinden MHP’sine tüm düzen partileri birden işçidostu kesilmişlerdir.

Özetle bu sömürü düzeninin en az AKP kadarsürmesinden yana olan sermayenin tüm yeminli uşakları,TEKEL işçilerinin vermiş olduğu meşru direnişikullanmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken ortaya çıkansamimiyetsizliğin, direnişin güçlü etkisi içindekaybolacağını sanmaktadırlar. Oysa böylesi direnişleraynı zamanda bir turnusol işlevi de görmektedir. TEKELişçilerinin direniş çadırlarına astığı Erdoğan’ın “grevgözcüsü” önlüklü resmi ne ifade ediyorsa, diğerlerinin“işçi dostu” görüntüsü de aynı şeyi anlatmaktadır.

CHP’sinden MHP’sine hepsi AKP ile aynı

kulvarda, aynı sınıfın hizmetinde!

IMF politikalarının en ateşli savunucularından olanbu düzen partileri için şaşırtıcı olmayan bu durum,işçilerin geri bilincinde ise bir tehlikeyedönüşebilmektedir. AKP, açılım politikalarıyla hangigerçeklerin üzerini kapatıyorsa, diğerlerinin sergilediğisahte emek yanlılığı da benzer gerçeklerin üzerinikapatmaktadır. İşçi ve emekçiler için yıkım demek olan“15 günde 15 yasa” parolasıyla bakanlığa terfi ettirilenIMF ve Dünya Bankası memuru Kemal Derviş’ibünyesine almaktan övünen bir zihniyetin “işçi dostu”görüntüsü başka türlü açıklanamaz. Aynı şekilde1999’daki o büyük depremin enkazı altında on binlerceinsan can vermişken, bu trajik durumu fırsat bilerekmeclisten sosyal yıkım yasalarını geçiren hükümetinortaklarından biri olan MHP’nin samimiyetsizliği nasılanlatılabilir. Hele hele ‘70’li yılların toplumsaluyanışında harekete geçmiş olan işçilerin direnişlerine,grevlerine Ülkü Ocakları’ndan toplanan serseri güruhunsaldırtıldığı gerçeğini hangi sahte imaj kapatabilir ki.

Bu nedenle bugün düzen partilerinin kurmayları,TEKEL işçileri şahsında işçi ve emekçilerde bir “hayal”yaratmak istemektedir. Ancak sürmekte olan TEKELdirenişi hem sermayenin, hem de düzen partilerininhayalini kursağında bırakacaktır. Çünkü “gerçeklerinatçıdır.” Bu vesileyle işçi ve emekçilere bu gerçekleriısrarla anlatmak, öfkesi AKP’ye yönelen işçilere düzenpartilerinin birbirinden farkları olmadığını durmaksızındile getirmek gerekmektedir.

Bugün TEKEL işçilerinin direnişi karşısında sermayetemsilcilerinin sergilemiş olduğu parçalı tablo yanıltıcıolmamalıdır. TEKEL işçilerini köleliğe mahkûm etmeyeçalışan politika her ne kadar AKP aracılığıyla yürütülsede gerisinde sermaye sınıfı bulunmaktadır. Düzenpartilerinin hepsi sermaye sınıfına hizmette en az AKPkadar isteklidir. Bu çerçevede AKP kadar suçludurlar. Busuçlarını bugün hala daha sürdürmekte de bir sakıncagörmemektedirler. Mesela TEKEL işçilerininhaykırışlarını duyan CHP’liler, sıra Kent AŞ işçilerininhaykırışlarına gelince sağır oluyorsa eğer, bunun nedenihizmetkârı oldukları sınıfın penceresinden olaylarabakıyor olmalarındandır. Bugün de TEKEL işçilerininverdiği direnişe gösterdikleri yakınlığın bir nedeni dedüzen içinde süren dalaşmadır. TEKEL işçileriylekurmak istedikleri bağın gerisindeki gerçek, sınıftanyana esen bu rüzgârı arkalarına almak istemelerindenbaşka bir şey değildir.

Saflar netleşiyor, maskeler düşüyor!

Bugün TEKEL işçileri bir yıkım saldırısıyla karşıkarşıyadır ve saflar belirginleşmeye başlamıştır.Direnenler cephesinde topyekûn işçi sınıfı, Tek-El’dir.Kendilerine dayatılan köleliğe karşı bir başkaldırı vardırbu direnişte. Maskeler birer birer düşmektedir. Bu direnişönce AKP’nin maskesini düşürmüştür. Sırada diğerdüzen partilerinin maskesi bulunmaktadır.

Kürsülerden atılan nutukların hayatın gerçeksahnesinde tuzla buz olmasını hiçbir yalan ve demagojiengelleyemeyecektir. Bugün kendilerinden yanagörünenlere TEKEL işçileri elbette ki soracaktır;“fabrikalarımız özelleştirilirken neredeydiniz” diye.IMF’ye bu kadar sadakatle bağlı olduğunuz halde, nasılbizden biri gibi görünürsünüz? Bizlere yoksulluktan vesömürüden başka bir şey vaat etmeyen bu kapitalistdüzenin sürmesi için bunca çabanız ortadayken nasılbizden biri gibi olursunuz? Sürmekte olan bu direniş, buve benzeri soruların cevaplarını da öğretecektir TEKELişçilerine. İşte tüm düzen partilerinin maskesini bugerçekler düşürecektir. Böylece TEKEL işçileri,verdikleri mücadelenin hedefinde sadece AKP hükümetideğil, bir bütün olarak sermaye düzeni olduğunugörecektir.

Binlerce TEKEL işçisi verdikleri mücadelenin aynızamanda bir onur mücadelesi olduğunu bilmekte vebunu gururla dile getirmektedirler. İşte bu onurunkendisi, TEKEL işçilerinin verdiği bu haklı kavganındüzen içindeki hiçbir sahte saflaşmaya, hiçbirkandırmacaya alet edilmesine izin vermemelidir. Buhaliyle Tayyip Erdoğan’ın TEKEL işçilerine yönelik sarfettiği sözler ne kadar onur kırıcıysa, CHP ve MHP gibidüzen partilerinin çizmeye çalıştığı sözde işçi dostu imajıda o kadar ağır bir hakaret içermektedir. Sermayedüzeninde hükümet olma imkânını yakaladıklarındaellerini ceplerimizden çekmeyenlerin, bizlere dostluk eliuzatması mümkün değildir.

CHP, MHP vb. tüm düzen partilerinin, kurumlarınınbize uzattıkları el, sermaye sınıfının elidir. O el ki hiçnasır tutmamış, emek harcamamıştır. Dilleriyle yalansöylemeyi, elleriyle çalmayı, sermaye sınıfına hizmeti biralışkanlık ve yaşama sebebi haline getirenlerin yüzlerikızarmadan bizlere “dostluk” eli uzatmasına izinvermeyelim. Karanlık odalarda satış sözleşmelerine,özelleştirmelere imza atan, topraklarımızın yeraltı veyerüstü kaynaklarını, tüm zenginliklerimizi satışaçıkaran, emeğimizi gaspeden bu aynı eldir. Bu hırsızlarlamücadele etmek ise ne AKP ile sınırlandırılabilir ne deCHP, MHP vb. düzen partileri ile. Hırsızlık, emeğinsömürüsü üzerine kurulu olan bu düzenden, yanikapitalizmden kaynaklanmaktadır. Bizleri kurtaracakolan da düzen partileri değil kendi örgütlülüğümüz vebirliğimizdir.

Sermayenin sınıf siyasetine karşı

devrimcileşen bir sınıf hareketi!

TEKEL işçilerinin verdiği haklı kavganın hedefininAKP ile sınırlandırılması, izlenen mücadele çizgisininAKP ile daraltılması anlamına gelecektir. Bu haliyleTEKEL işçileri kazansa da kaybetse de sonuç bir sınıfın,yani işçi sınıfının kendini sömüren o asalak burjuvasınıfa karşı bir zaferi ya da yenilgisi olmayacaktır. İşte bunedenledir ki sermaye sınıfı, diğer düzen partilerinikullanarak AKP’ye karşı sahte alternatifler göstermekistemektedir. Yani sermaye sınıfı da TEKEL işçilerine birsınır çizmektedir. TEKEL işçilerinin ise yapmasıgereken, denize düşenin yaptığı gibi yılana sarılmakdeğildir. Gerçek ve kalıcı çözüm asalak burjuva sınıfın

iktidarına karşı, tek üretici güç olan işçi sınıfının kendisiyasal sınıf iktidarını kurmak olacaktır. TEKELişçilerinin bu gerçeği görebilmesi kimileri için gerçekçigelmeyecektir belki. Ama sokakların işçiler tarafındanzaptedildiği bugünler de, yakın bir zaman önce hiç degerçekçi değildi. Nasıl ki direnişin kendisi düzenpartilerinin maskesini düşürmeye başlamışsa, aynışekilde bu, TEKEL işçilerinin düzenin kendilerine çizmişolduğu siyasal sınırlardan da çıkmaya hazır olduklarınıgöstermektedir. Bu, direnişin bundan sonraki seyrinibelirlemesi açısından da temel önemdedir. Esas görevbilinçli TEKEL işçilerine düşmektedir. Her toplumsalhareket kendi öncülerini yaratır. TEKEL direnişi dekendi öncülerini elbette yaratacaktır, yaratmıştır.

TEKEL işçileri şimdiye kadar belki düzenin ve onunpartilerinin etkisi altındaydı. Ancak şimdi devrimcietkiye de açık hale gelmiş bulunmaktadırlar. Bu etkiyi enbelirgin hale getiren bir örnek olarak işçilerin ilkakıllarına gelen direniş şekillerinin açlık grevi, ölümorucu olması gösterilebilinir. Şu koşullarda hangi ihtiyacıkarşıladığından öte, bu direniş yöntemlerini sınıfınbelleğine yerleştiren devrimci bir gelenektir. Hem desınıfın henüz siyasallaşmadığı ve devrimci etkiye kapalıolduğu bir evrede. O halde, şu mevcut durumda TEKELişçilerinin doğru bir devrimci önderliğe kapalıolduklarını kim iddia edebilir?

TEKEL direnişini bir son değil,

yeni bir başlangıç yapmak için!

Şimdiye dek sınıfın mücadele deneyimlerine bakıp,kaldıkları eşikten daha yukarılara tırmanmak için derslerçıkarmak istediğimizde karşımızda Kavel’i, 15-16Haziran’ı, DGM direnişlerini, faşizme karşı ihtareylemlerini, Tariş’i, ‘89 Bahar Eylemleri’ni, SEKA’yıvb. görürdük. Bundan böyle kuşkusuz bu şanlı tarihteTEKEL direnişi de hak ettiği yeri alacaktır. Fakat önemliolan bir yenilgiden ders mi çıkaracağız, yoksa sınıfın birzaferinden yeni zaferler elde etmek için mifaydalanacağız. Görev öncelikle bilinçli TEKELişçilerinin omuzlarındadır. Elbette yenilgiden dersçıkarmak önemlidir, ancak sınıfın kazanılmış birkavgadan çıkaracağı ders bugünün Türkiye’sinde çokdaha önemli bir yerde durmaktadır.

Bugün TEKEL işçileri, direniş çadırlarına da vermişoldukları isimlerde olduğu gibi bir direniş okulundaokumaktadırlar. Bu okuldan mezun olmaksa sadece 4/Csaldırısını püskürtmekle mümkün olmayacaktır. Oçadırlar hangi şekilde olursa olsun sökülse de mücadeleokulu sona ermeyecek, bu okulun öğrencileri mezunolmayacaktır. Ta ki nihai zafere kadar! Bu yüzdenTEKEL işçileri de mücadelenin yönünü kapitalist sistemiyıkacak şekilde çizmelidir. Çünkü çocuklarımıza onurlubir gelecek bırakmanın yolu, tüm kötülüklerin kaynağıolan kapitalist sistemden kurtulmaktan geçmektedir. Tekgerçek kurtuluş yolu sosyalizmdir.

Saflar netleşiyor, maskeler düşüyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

TEKEL işçileri kime karşı direniyor!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Türk egemen sınıfları ve onların devleti, KuzeyAfrika’dan Kafkaslar’a uzanan geniş alanda etkiliolabilmek için sistemli bir çaba sarf ediyor. Egemenlersafında Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılmacızihniyetine özenenler olsa da, bu bölgede etkinolmanın yolunun ABD emperyalizminin Ortadoğu veKafkaslar politikasına hizmet etmekten geçtiği, kimseiçin bir sır değil.

Ankara’daki işbirlikçiler, kimi zaman bağımsızinisiyatif geliştirme teşebbüsünde bulunsalar da,Washington’daki efendileri kızdırmamak için özengösteriyorlar. Zira bu bölgede emperyalist güçodaklarının egemenlik alanı dışında kalan bazıçatlaklar olsa da, dünya jandarmasının icazeti olmadanuşakların burada at oynatmaları mümkün değil.

ABD, Türk sermaye devletinin bölgede “etkin rol”

oynama hevesini neden destekliyor?

İşbirlikçi burjuvazinin girişimlerini yakındanizleyen Barack Obama yönetimi, Türk devletininbölgede “etkin rol” oynama hevesine itiraz etmiyor.Fakat bu destek koşulsuz da değil. Zira Türk devletizaten ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Kafkaslarpolitikasına çok yönlü bir hizmet sunmaktadır. Ancakyine de efendinin hoş gördüğü “etkin rol” oynamagirişimi, aynı zamanda ABD hizmetinde “etkintaşeronluk” olmak zorundadır. Aksi halde giderekgüçlenen “etkin güç” olma heveslerinin Türkburjuvazisinin kursağında kalması işten bile değil.

Halkları köleleştirme seferini Bush liderliğindekineofaşist çeteden devralan Barack Obama yönetimi,Türk sermaye devletinin çok yönlü hizmetindenduyduğu memnuniyeti her fırsatta dile getirmektedir.Tahmin edilebileceği üzere bu takdir ve sırt sıvazlama,NATO’nun ikinci büyük ordusunu besleyen Türksermaye devletinden daha etkin bir suç ortaklığıbeklentisinin dışa vurumundan başka bir şey değildir.Çünkü emperyalistler için önemli olan dostluk değil,suç ortaklığıdır. Yani Türk burjuvazisinin yayılmaheveslerini destekleyen ABD, genelde Türk sermayedevletini özelde Türk ordusunu bölge genelinde tetikçiolarak kullanmak istiyor.

Savaş kundakçılarının Türkiye övgüsü...

Kapitalist barbarlığın savaş aygıtı NATO şeflerininİstanbul’da gerçekleştirdiği toplantının ardındanpeşpeşe açıklamalar yapan Amerikalı görevlilerinAfganistan, İran, Irak, Pakistan gibi çatışmalı veyaABD emperyalizmiyle sorunlu ülkelere müdahalekonusunda, Türk devletinden büyük beklentiler içindeoldukları gözlendi.

ABD-NATO adına tetikçilik yeni olmamaklabirlikte, Pentagon şefleri, gelinen yerde Türkburjuvazisi ve onun devletinden komşu halklara karşıdaha saldırgan bir politika izlemek zorunda olduklarınıhatırlatıyor. Suç ortaklığından memnun olan savaşbaronları, daha fazlasını istiyor.

NATO toplantısının ardından Ankara’ya geçenABD Savunma Bakanı Robert Gates, yaptığıaçıklamalarda, Türk ordusunun Afganistan’daüstlendiği görevleri etkin bir şekilde yerine getirdiğini

dile getirerek bunu takdir ettiklerini vurguladı. Türkordusunun hem Kabil’de güvenliğin sağlanmasındahem Afgan ordusu ile polisinin eğitiminde oynadığıözel rolün önemine dikkat çeken Gates, NATO’nunikinci büyük ordusunun Afganistan işgalindeki suçortaklığından Washington’daki savaş baronlarınınduyduğu memnuniyeti dile getirdi.

“ABD’nin İran’a söylemediklerini söyleyen birülke” olarak, Türk hükümetinin Türkiye-İranilişkilerini ABD’nin çizdiği çerçevede geliştirdiğinidile getiren Pentagon şefi Gates, Türk devletininbölgede oynadığı rolün kime hizmet ettiğini sözüdolandırmadan ilan etti.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ilegörüşmesinin ardından Ankara’da basın toplantısıdüzenleyen Robert Gates, Irak’taki Amerikan işgalkuvvetlerinin komutanı Orgeneral Ray Odierno’nunda görüşmeler yapmak için Ankara’ya geldiğiniduyurdu.

Irak işgalinin kalıcılaştırılması konusunda Türkdevletiyle işbirliği yaptıklarını anlatan Robert Gates,“çuvalcı general” diye anılan Orgeneral Odierno’yahem kendisinin hem de Barack Obama’nıngüvendiğini, bununla beraber kendilerinin Türkiye ileişbirliğine mümkün olan en yüksek önemi verdiklerinive Türk askerine saygı duyduklarını söyledi.

ABD’nin kurmaya hazırlandığı füze savunmasistemine değinen Gates, Türkiye’nin NATOkapsamında neler yapabileceği konusunda diyaloğunsürdüğünü, iki radarın Türkiye’ye yerleştirilmesinin deele alındığını bildirdi.

“Çuvalcı general”in görüşmeleri hakkında biraçıklama yapılmazken, ABD’nin Afganistan-PakistanÖzel Temsilcisi Büyükelçi Richard Holbrooke daTürkiye’nin Afganistan’a katkılarını övenaçıklamalarda bulundu. Washington’da Yabancı BasınMerkezi’nde konuşan Holbrooke, Afganistankonusunda Türkiye’nin son derece önemli bir rolüolduğunu söyledi.

Türkiye’nin bölgede önemli stratejik ve güvenlikçıkarları bulunduğunu, Türkiye’yle Amerika’nınçıkarlarının örtüştüğünü savunan Holbrooke şunlarısöyledi: “Türkiye bölgede son derece önemli birfaktör. Paralel çıkarlarımız var. Türkiye bir NATO

müttefiki ve Afganistan’daki Uluslararası GüvenlikGücü’nün kilit bir üyesidir.”

“…ittifakımız içinde Afganistan’daki operasyonlarkonusunda Türkiye’den daha önemli rol oynayan birülke düşünemiyorum” şeklinde konuşan Holbrooke,“çok büyük saygı duyuyor ve Türkiye’yle derinleşenişbirliğimize büyük önem veriyoruz” dedi.

Ankara’da yeni işgal planları için kapalı kapılarardında görüşmeler yapılırken sahneye çıkanAfganistan’daki işgal gücü ISAF’ın komutanı GeneralStanley A. McChrystal ise, Türk birliklerinin Kabil’degüvenliği sağlamanın yanısıra ayaklanmaya karşımücadelede de çok başarılı olduğunu söyledi. Türkbirliklerinin yeni bir programa başladığını da belirtenMcChrystal, “Afganistanlılarla birlikte eğitim yapıyor,devriye çıkıyor, birlikte operasyonlara gidiyorlar.Birlikte yaşıyor ve birlikte örgütlüyorlar” dedi.

Ankara’daki işbirlikçileri pohpohlayan buövgülerin dizilmesi bir tesadüf değil. Zira ABDemperyalizmi ile tetikçisi NATO’nun yeni işgal vesaldırı planları hazırlığı içinde bulunuyor. Hem dincigerici AKP hükümetini hem Türk ordusunu en etkilibir şekilde kullanmak isteyen Washington veBrüksel’deki savaş baronları, Ortadoğu’daki kangölünü daha da derinleştirmeye aday planlarıuygulayabilmek için, Ankara’daki işbirlikçilerin “etkinsuç ortaklığı”na ihtiyaç duymaktadırlar.

Irak ve Afganistan’ın geneli, Pakistan’ın ise birkısmı fiili savaş alanıdır. Son gelişmeler, savaşbaronlarının cepheyi genişletme çabası içindebulunduklarına işaret ediyor. Zira ABDemperyalizminin İran’a saldırı hazırlığı içindeolduğuna dair emareler günden güne artıyor. İstanbulve Ankara’daki zirvelerin gündeminde de savaşınyayılması, temel bir yer işgal etti. Washington-Ankaraarasındaki görüşme trafiğinin merkezinde deemperyalist savaşın yayılması var. PKK’nin tasfiyeedilmesine dair söylemler ise, bu planın bir parçasıdır.

İşbirlikçi burjuvazi ile Washington’daki hamileri,sadece Türkiye halklarını değil, tüm bölge halklarınıda felakete sürükleyebilecek planlar hazırlıyorlar.İlerici devrimci güçlerle ezilen bölge halkları busaldırgan güçlere karşı aktif bir direnişe geçerek buuğursuz planları bozabilir.

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

ABD ile suç ortaklarnın savaş cephesini genişletme hazırlığı…

Bu kirli planları ezilen halkların birleşik direnişi bozabilir!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Geçtiğimiz hafta Tayyip Erdoğan, bir açılıştayaptığı konuşmada “kriz teğet geçti” dediğindekendisiyle dalga geçenlerin şimdi yeniden muhasebeyaptığını dile getirdi. Erdoğan, emperyalist-kapitalistsistemin uluslararası krizinden Türkiye’ninetkilenmediğini, krizin Türkiye’yi teğet geçtiğiyalanına bir kez daha sarıldı.

Bu kez mızrak çuvala sığmadı. Örneğin TayyipErdoğan’ın açıklamalarını Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Ömer Dinçer, yaptığı açıklamalarlaadeta yalanladı. Ömer Dinçer yaptığı açıklamada,küresel krizin artık sosyal krize, özellikle işsizlikkrizine dönüşmeye başladığını itiraf etti. Türkiye’deişsizlik oranlarının yüzde 30 arttığını ve yüzde9.9’dan yüzde 13’e çıktığını söyledi.

Bir başka “işsizlik ve kriz itirafı” da Türkiyeİşverenler Sendikası Konfederasyonu’ndan geldi.TİSK, hazırlattığı, “Uluslararası KuruluşlarınBüyüme ve İşsizlik Konusundaki Son Verileri veTürkiye’nin Durumu” başlıklı araştırma raporunuaçıkladı. Rapora göre, Türkiye yüzde 13 ile işsizliktedünya beşinciliğine yükseldi. TİSK’ten gelen buaçıklama, Tayyip Erdoğan’ın “kriz teğet geçti”açıklamalarının sahteliğini bir kez daha gösterdi.Diğer yandan yaptıkları açıklamalara işsizliği işçi veemekçilere bir tehdit olarak yönelten sermaye sınıfıkrizin etkilerini de örtemedi.

Kriz teğet geçmiyor...

Tüm dünyayı vuran kapitalizmin krizi Türkiye’yide vurmaya devam ediyor. Yalancının mumu yatsıyakadar yanar. Tayyip Erdoğan’ın iddiasının aksine,“kriz bizi teğet geçecek” açıklamalarına karşın krizTürkiye’yi de teğet geçmedi/geçmiyor. TayyipErdoğan, ‘krizden en az etkilenen ülke biz olacağız’demişti. OECD rakamları bu açıklamayı da yalanladı.OECD içinde yer alan 30 ülke içinde krizden en çoketkilenen ülkenin Türkiye olduğu ortaya çıktı.

Krizin ağır faturası iki yıldır işçi ve emekçilereödettirilmeye başlandı. Tam da bu saldırılar nedeniyleişsizler ordusuna dair gerçek rakam 10 milyonu aştı.Son dönemde temel tüketim mallarına peşpeşeyapılan zamlarla işçi ve emekçilerin alım gücü düştü.Son iki yıl içinde işçi ve emekçiler yüzde 40 oranındafakirleşti. Kriz bahane edilerek daha şimdidenbinlerce işçi işlerinden edildi. Ücretsiz izinler,ödenmeyen ücretlerle ilgili sorunlar ayyuka çıktı. İşçive emekçiler en temel ihtiyaçlarını dahikarşılayamayacak duruma düşürüldü.

Kriz sürüyor, işsizlik büyüyor!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer,Enerji Sektörü Isıtma ve Doğal Gaz Eğitim veİstihdam Programı kapsamında mesleki yeterlilikbelgesi almaya hak kazanan kursiyerler içindüzenlenen sertifika törenine katıldı. Burada yaptığıkonuşmada, ülke olarak çok ciddi şekilde işsizliksorunuyla karşı karşıya olduklarına dikkati çekti.2009 yılında ancak 452 bin kişiye istihdamsağlayabildiklerini söyledi. Yaşanan küresel krizinartık sosyal krize, özellikle işsizlik krizinedönüşmeye başladığının altını çizen Ömer Dinçer,

konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’de işsizlikoranları yüzde 30 arttı ve yüzde 9.9’dan yüzde10’dan yüzde13’e çıktı.” Sermaye hükümeti, ‘teğetgeçti’ nutukları eşliğinde Türkiye’de işsizliğipatlattığını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nınağzından itiraf etti.

Erdoğan’ın açıklamalarını yalanlayan açıklamalarÇalışma Bakanı Ömer Dinçer’den ibaret değildi.Patron örgütleri ve resmi DİE rakamları da RecepTayip Erdoğan’ı yalanladı. Devlet İstatistikEnstitüsü’nün resmi rakamlarına göre, 2009 yılıAralık ayında işsizlik oranı bir önceki yılın aynıdönemine göre 3 puan artarak yüzde 13,6’ya çıktı. Buoran bugüne kadar Türkiye’de açıklanan en yüksekresmi işsizlik rakamı olarak tarihe geçti. Bu rakamlarkapitalizmin krizinin, işsizlik girdabını her geçen günbüyüterek, işçi ve emekçileri ciddi bir şekildeetkilediğinin açık göstergesidir.

Kriz daha da büyüyecek, saldırılar artacak!

Sermaye hükümeti, 2010-2012 arasındauygulayacağı Orta Vadeli Programı açıkladı.Ekonomik-sosyal yıkım programına göre esnekçalışma modelleri yaygınlaştırılacak. Özelleştirmepolitikalarına hız kazandırılacak. Kamu YönetimiReformu önündeki engeller temizlenecek. Yerelyönetimlerin hizmet alanlarının piyasalaştırılmasıçerçevesinde gerekli adımlar hızla atılacak. Sosyalharcamalar minimize edilecek. Sağlık alanı, tamamenpiyasalaştırılacak, ilaç tekellerinin ve özelhastanelerin kazançlarının artması için tüm önlemleralınacak.

Milyonlarca işçi ve emekçi, ekmek, zorunlu gıda

harcamalarını karşılayamıyor. Öte yandan bankalarkârlarına kâr katıyor. Patronlar işçilere ücretödemiyor, işçi çıkarmaya devam ediyorlar. Aynıpatronlar lüks ve safahat içinde yaşıyorlar. Bir yandalüks otellerin, restoranların, tatil köylerinin, adalarınbulunduğu sahillerde yaşayan patronlar, öte yandanişçi mahallelerinde yoksulluk içinde yaşayan işçiler,yoksulluk sınırının altında yaşayan emekçi köylülerve kamu emekçileri… Bu fotoğraf krizin kimleriyıkıp geçtiğini, kimleri semirtip büyüttüğünüaçıklıkla ortaya koyuyor.

Kriz teğet geçmiyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

Sermaye temsilcileri Erdoğan’ın “kriz teğet geçti” iddiasını yalanladı...

BDP Genel Merkezine silahlı saldırı Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Merkezi’ne 5 Şubat günü saat 21.00 sıralarında “kimliği

belirsiz” kişilerce pompalı tüfekle saldırı düzenlendi. İçinde iki kişinin bulunduğu siyah bir otomobilden pompalı tüfekle ateş açıldığı belirtilirken, ateş açılan

aracın plakasının tespit edildiği ifade edildi. Pompalı tüfekle 15 elden fazla kurşun sıkıldığı, kurşunların camları ve duvarları delerek ara koridordaki

duvarlara saplandığı gözlendi. Saldırı sırasında partinin kapalı olması can kaybı yaşanmasına engel oldu. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP’nin hedef haline getirildiğini ifade etti. Erdoğan’ın ve

İçişleri Bakanı Beşir Atalay bu saldırıyı kınaması gerektiğini belirterek, aksi takdirde, onları da bu saldırıyadestek vermiş olarak kabul edeceklerini söyledi.

Saldırıların planlı olduğunu vurgulayan BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak, “Bu saldırılar çok planlı veçok organizedir, kusursuz bir şekilde işlenmektedir” dedi. Kışanak, bugüne kadar yapılan saldırılar gözönünde dururken yargı, hükümet ve adli makamların gereken tedbirleri almadığını belirterek, saldırılarınteşvik edildiğini, bu sonuçların zemininin yaratıldığını ifade etti.

Erdoğan ve İçişleri Bakanı’nın saldırıyı kınamaları gerektiğinin altını çizen Kışanak sözlerine şöyle devametti: “Bu saldırıyı yapanları yargı karşısına çıkarmazlarsa, bu saldırının siyasi sorumlusu olarak hükümetiilan ederiz. Buradan yaşanacak olan can kayıplarından da sorumlu olacaklar”

Kışanak, kimsenin kendilerini bu tür saldırılarla yıldıramayacağını ve korkutamayacağını belirtti. BDP Muş Milletvekilli Sırrı Sakık, BDP ve daha önce DTP’nin kullandığı parti binasının şimdiye kadar

onlarca kez saldırıya uğradığını, saldırganların ise “sarhoştur, meczuptur” söylemleriyle serbest bırakıldığınısöyledi.

Saldırı sırasında binada bulunan BDP çalışanı İhsan Gül saldırının 5 dakika devam ettiğini ve polisinkaçtığını söyledi. Gül, yakından ateş açıldığını belirtti.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

MİB MYK’sının Şubat ayı toplantısı sonuçları...8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

MİB Merkezi Yürütme Kurulu’nun Şubat ayı toplantısı ve sonuçları

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu’nunŞubat ayı toplantısı gerçekleştirildi.

Şubat ayının başında toplanan Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu toplantısının gündeminde şukonular vardı:

- TEKEL direnişi üzerine değerlendirme vedirenişten çıkarılacak görevlerin tespiti,

- İşkolu ve sendikal cephede yaşanan gelişmelerindeğerlendirilmesi,

- Birlik’in dönemsel hedefleri çerçevesindedeğerlendirme.

Bu değerlendirme ise şu alt başlıklardanoluşmaktaydı:

- Programın basımı üzerine hazırlık, işleyiş, tanıtımtoplantıları ve TİS Sempozyumu.

- Bülten, değerlendirme ve planlama.Bu başlıklara bağlı olarak yapılan tartışmalardan

çıkan sonuçlar ve alınan kararlar ise özetle şöyle:

- TEKEL direnişi üzerine:1. Sınıfın direnişi haline gelen TEKEL direnişi, bir

bütün olarak sınıfın olduğu gibi metal işçilerinin deöncelikli gündemidir. Tüm ileri ve öncü sınıf güçlerininbu bilinçle direnişle dayanışmak ve direnişi büyütmeküzere acil bir seferberlik içerisine girmeleri zorunludur.Özellikle hükümetin ve devletin saldırı atağına geçtiğibir dönemde bu aciliyet hayati bir özellik kazanmıştır.

Metal İşçileri Birliği, bu anlayış doğrultusundabulunduğu tüm alanlarda sorumluluklarını yerinegetirmek üzere hareket edecektir. Birlik bu anlayışla,direnişle dayanışmak ve direnişi büyütmek üzeremerkezi olarak alınacak tüm eylem ve etkinliklere aktifolarak katılacaktır.

2. Birlik, direnişe ilişkin en belirleyici görevinin,direniş ateşini fabrikalara taşımak olduğunainanmaktadır. Bu inancın gereği olarak, direnişledayanışma çerçevesinde fabrika zemininde yoğun birkitle çalışması örgütlenecektir. Fabrikalardayürütülecek kitle çalışması, uyarma ve bilinçlendirme(bildiri, bülten gibi materyaller yoğun olarakkullanılmalı) ile aktif eylem ve direnişe çekmehedefiyle yürütülecektir. Bu anlayış doğrultusundabirlik, yapılacak tüm merkezi eylem ve etkinliklerekatılımın örgütlenmesini bir görev olarak görmektedir.

3. Birlik, hem TEKEL direnişinin başarısı için, hemde bu büyük direnişin işçi sınıfının saflarınıntoparlanması için sağladığı büyük imkanlarıdeğerlendirmenin koşulunun, işçi sınıfının her düzeydeörgütlülüğünün geliştirilmesi olduğuna inanmaktadır.Bu inançla, direnişin yarattığı duyarlılıklara dayanarakfabrika komitelerinden, fabrikalar arasında ileri ve öncüişçilerin yan yana gelerek oluşturacakları havzaplatformlarına kadar, taban örgütlenmelerininoluşturulması ihmal edilmemesi gereken bir görevdir.

Direnişle dayanışma görevlerinin fabrika ve sanayibölgeleri düzeyine taşınması bu türden tabaninisiyatiflerinin örgütlenmesine bağlıdır. Buinisiyatiflerin oluşturulması da dayanışma görevlerinindoğal bir sonucu olarak görülmelidir.

4. Direniş çerçevesinde belirlenen en önemli görevbaşlıklarından bir diğeri ise, işkolunda örgütlüsendikaların yönetimlerinin direnişle dayanışmagörevlerinin gereğini yapmak üzere hareketegeçmelerini sağlamak, bu doğrultuda sistematik birtaban çalışması yürütmektir.

Halihazırda bu sendikalardan Türk Metal yapılan

merkezi eylemlerde Türk-İş’in korumalığınıyapmaktadır. Onun dışında direnişle dayanışmaçerçevesinde kılını kıpırdatmamakta, sendikal ranthesabıyla bazı merkezi eylemlere katılmaktadır.Yönetimin amacı ne olursa olsun bu eylemlere katılanTürk Metal işçileri direnişten etkilendiklerigörülmektedir. Örneğin Cuma eylemlerine Bursa’daanlamlı sayılacak katılımlar olmaktadır ve bukatılımlarda Türk Metal üyesi işçilerin coşkusu dikkatçekmektedir.

Birleşik Metal-İş Merkezi Yönetimi ile birlikte şubeyönetimleri de, direnişle dayanışma çağrısı yapmaklabirlikte, bunun gereğini yapmak için anlamlı bir çabagöstermemektedir. İş bırakma eylemleri bir yanayapılan en basit alan eylemlere katılımı örgütlemek içinneredeyse kıllarını kıpırdatmamaktadırlar. Örneğin 17Ocak mitingine fabrikalardan katılım neredeyse yokgibidir. 4 Şubat eylemine ise bildiri okumanın dışınapek çıkılmamıştır.

Çelik-İş yönetimi ihanetçi Hak-İş yönetiminin busuçuna ortaktır. Şubeler düzeyinde ise Gebze Şubeörneğinde olduğu gibi, merkez yönetiminin ihanetiharekete geçmemenin bir bahanesi olarakkullanılmaktadır.

Birlik, sendika yönetimlerinin bu tutumlarını teşhiredecek, iş yapabilecek olanları harekete geçmeyezorlayacak, harekete geçme niyeti olmayanları daaşmak üzere taban inisiyatiflerini örgütlemeyeçalışacaktır.

- İşkolunda durum üzerine yapılandeğerlendirmelerde özetle şu sonuçlaravarılmıştır:

1. Krizin faturasını metal işçilerini kesen metalpatronları cephesinden pembe tablolar çizilmeye devamediliyor. Çeşitli medya organlarına yansıyan somutverilerden de görüleceği üzere, metal patronları hemüretimde ve hem satışlarda büyüme tablolarısunuyorlar. Beraberinde açıklanan yüksek karlılıkoranları ve yeni yatırımlar bu tabloyutamamlamaktadır. Bu tablo özellikle işkolunun büyükpatronları açısından krizin bir fırsata çevrildiğinigöstermektedir.

2. Metal patronlarının bu pembe tablosu, metalişçilerinin derin yıkımı pahasına oluşturulmuştur.Kitlesel işçi kıyımları yapan metal patronları, işçisayısını düşürmüşlerdir. İşçi ücretlerini düşürmüşlerdir,sosyal hakları tırpanlamışlardır. Ama iş yükünüarttırmışlardır. Artık metal işçileri daha uzun ve daha

yoğun çalışmakta, ama daha az ücret daha az sosyalhak almaktadırlar. Bundan dolayı başta otomotiv olmaküzere birçok fabrikada, artan bir hoşnutsuzluk sözkonusudur. Krizde keyif çatan patronlar gerçeği, ağıryıkımın altında ezilen işçilerde öfke ve tiksintiylekarşılanmaktadır. Birlik, bu tespitten hareketleönümüzdeki dönemde mücadelenin hararetininfabrikalarda giderek yükseleceği sonucunu çıkarmaktave tüm birlik bileşenlerini, çalışmalarını bu gerçeğinbilinciyle örgütlemeye çağırmaktadır.

3. Sendikalar cephesinden ise şunlar ifade edilebilir:Türk Metal Sendikası, diğer sendikaların yaşadığı kankaybı ve onlardan kopardığı bazı fabrikalar nedeniylebelli bir özgüven taşımaktadır. “İşkolunun teksendikası” hedefi bunun ifadesidir. Bununla birliktebelirtmek gerekir ki, Türk Metal yönetimi, Özbek’intutuklanmasının ardından yeni bir yapılanma içerisinegirerek tekelci burjuvazinin ihtiyaçlarına uygun yeni birgörünüm edinmeye çalışmaktadır. Ulusalcı söylem veilişkilerin belli ölçülerde bir yana itilmesi, daha liberalbir söylem ve ilişkilerin oluşturulması gerek yönetiminaçıklamalarından ve gerekse yayınlarındanizlenebilmektedir. Bu değişikliğin sonucu tekelciburjuvazi için işbirlikçilikte değişmez bir konumdur.Türk Metal yönetiminin taşıdığı özgüvenin bir yüzündede bu gerçek bulunmaktadır. Fakat işçiler sözkonusuolduğunda bu özgüvenin bir temeli yoktur. Çünküfabrikalardan yansıyan bir dizi veri, Türk Metal’intabanında ciddi bir öfke ve arayış olduğunugöstermektedir. Ancak bu öfke ve arayışın kendisine birkanal bulamadığını, aynı zamanda başka bir sendikayageçmek gibi bir eğilim taşımadığını da belirtelim.

Bunun böyle olmasının en önemli nedenlerindenbiri olan Birleşik Metal ise özellikle Bursa gibi bazıönemli merkezlerde Türk Metal’in örgütlenmetehdidiyle yüzyüze bulunmaktadır. Türk Metal şuhaliyle bu patron teşviki yanısıra işçileri kazanmak içinde bazı işyerlerinde belirgin bir çaba içerisindedir.Bunu yaratan kuşkusuz BMİS’in pratikte Türk Metal’iaşan bir çizgiye sahip olmamasıdır. Her şeye rağmenBMİS cephesinden yine de yeni örgütlenme girişimleride gündemdedir. Bu da esasında metal işçilerininkatmerli sömürü koşullarında sendikal örgütlenmeeğiliminin henüz çok belirgin olmasa da güçkazanmaya başladığının bir göstergesidir.

Çelik-İş cephesinden ise bir değişiklik yoktur.İhaneti ve işbirlikçiliği sahnenin önünde olmamanınavantajına dayanarak engelsiz icra eden bu sendikanınbünyesinde belli bir sayıda ilerici ve sosyalist geçinensendikacının olduğu da bilinmektedir. Fakat busendikacılar, tüm siyasal iddialarına karşın sendikal

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

MİB MYK’sının Şubat ayı toplantısı sonuçları... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

ihanet karşısında etkisiz ve iradesizdirler. Metal İşçileriBirliği, bu çevrelerin iki yüzlülüklerini teşhir etmeli, pratikbir mücadele yürütmelidir.

4. İşkolunda sürmekte olan Sinter ve Asemat gibi uzunsüreli direnişlerin ateşleri küllenmiş durumdadır. TEKELdirenişinin ateşi de bu külleri alevlendirmeye yetmemektedir-ya da zaten böyle bir çaba gösterilmemiştir. Bunun nedenlerive sorumluları üzerine defalarca durmuş bulunuyoruz. Butespitler geçerliliğini koruyor. Fakat diğer taraftan yenidirenişler de boyveriyor. Son olarak İzmir Eko Metal-Deparfabrikası işçileri direnişe geçtiler. Diğer direnişlerindeneyimlerinden hareketle bu direnişe yönelik müdahaleyiörgütlemeli ve yeni Sinter’lerin yaratılmasına engelolmalıyız.

- Birlik’in örgütsel hedefleri konusundayapılan değerlendirmelerde şu sonuçlaravarılmıştır:

1. Metal İşçileri Kurultayı’nın ardından son şekli verilerekbasıma hazırlanan program baskı işlemleri tamamlanarakkullanıma sokulmalıdır. Öncü işçileri kazanma çabasının birparçası olarak programı etkin bir biçimde kullanmalıyız.Program tanıtım toplantıları, çeşitli söyleşilerin yanısıra,programı ileri ve öncü işçilerden başlayarak birlik ilgililerineulaştırmayı planlamalıyız.

2. Birlik işleyişi için belirlenen toplantıların düzenliolarak yapılması şarttır. Birliğin belli bir olgunluğa sahipolduğu yerellerde merkezi toplantıların düzenli olarakalındığı görülmektedir. Fakat bölgeler düzeyinde toplantılarınalınmasında belli sorunlar vardır. Bu sorunların gidermeküzere önlemlerimizi almalıyız.

3. Birlik’in yeni illerde ayaklarının kurulması amacıylabaşlatılan girişimlerden ilk sonuçlar alınmıştır. Bu amaçlayapılan toplantıların belli bir başarıyla gerçekleştirildiği veişleyen birlik organlarının oluşturulduğu görülmektedir. Yerelmetal kurultayı gibi hedeflerin konulmuş olması bu bakımdanson derece önemlidir.

4. Önümüzdeki aylarda başlayacak olan TİS döneminehazırlanmak, ileri-öncü işçileri hazırlamak ve derli-toplu ilkgüçlü müdahaleyi yapmak üzere planlanan TİSSempozyumu’nun 20 Haziran’da yapılmasıkararlaştırılmıştır. Önümüzdeki ilk merkezi toplantıdasempozyumun içeriği ve hazırlık materyali (afiş, el ilanı vb.)netleştirilecektir. Bu arada ise sempozyum yerikesinleştirilecektir. Bugün için sempozyumun programında,TİS deneyimleri, TİS talepleri, örgütlenme ve eylem hattı,TİS hukuksal prosedürü gibi başlıklarda sunumlardüşünülmektedir. Ayrıca konunun uzmanı akademisyenlerinkonuşmacı olarak katılması sağlanacaktır.

5. Kurultayın aldığı eğitim broşürleri çıkarma kararıdoğrultusunda planlanan Türk Metal, BMİS ve Çelik-İşbroşürleri için yapılan işbölümüne bağlı olarak sistemli birhazırlık yürütülecektir. Her bir broşürün içeriği içinbelirlenen başlıklara göre bu hazırlıklar, malzeme toplama,tartışma, notlar çıkarma, taslaklar hazırlama gibi biçimlerdeolacaktır.

TİS sürecine müdahale kapsamında erkene alınmak veTİS sempozyumunun hemen arkasından son biçimini vermeküzere bir TİS broşürünün hazırlanması da gündemealınmıştır.

- Bülten hakkında ise şu planlamayapılmıştır:

1. Şubat sayısının hemen çıkarılması için hazırlıklartamamlanacaktır. Yeni sayıda kapakta TEKEL direnişiyledayanışma ve direnişi büyütme görevleri işlenecektir. Dahaönce belirlenen konu başlıklarına ek olarak, sendikalbürokrasinin TEKEL sınavı eleştirisi, yeni işçi kıyımları, yenidirenişler ve görevler gibi konularda yazılar hazırlanacaktır.

2. Mart sayısı için katkıların ay sonuna kadar ulaştırılmasıgerekmektedir. Mart için fabrikalardan gelecek yazılar veUzel röportajı gibi birkaç konu dışında diğer katkılar dahasonra belirlenecektir.

Metal İşçileri Birliği Merkez Yürütmesi

TEKEL işçileriyle 1 TL’ni paylaş!...

Direnişe destek olalım, mücadeleye katılalım!

Metal işçileri, kardeşler!TEKEL işçilerinin direnişi her türlü zorluk ve

baskıya rağmen devam ediyor. Direnişin her yerdendestek aldığını ve mücadelenin yayıldığını görenTayyip Erdoğan’ın paçaları tutuşmuş durumda.Direnişten rahatsız olan sermaye devleti önce polisdevreye sokarak saldırdı. Fakat bu saldırı ile sonuçalamadı. Şimdi de kirli yöntemleri kullanarakdirenişi bitirmeye çalışıyor. TEKEL işçisinin haklımücadelesini karalamak, işçi ve emekçilerinbüyüyen destek ve dayanışmasının önünü kesmekiçin her türlü yalan ve kirli yöntemi kullanıyor.

Tayyip Erdoğan, gittiği her yerde TEKELişçilerinin direnişine saldırıyor, kara çalmaya çalışıyor. “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem”,“Yatarak para kazanma devri bitti” gibi sözlerle TEKEL işçilerinin haklı mücadelesini yalanlarlakaralamaya çalışıyor. Şimdi bir bakalım başbakanın bu sözlerine;

-2003 yılında aylık geliri 70 milyon dolar olan TEKEL’in içki bölümü özel bir şirkete sadece 292milyon dolara satılıyor. Yani 4 aylık gelirine dek gelen bir paraya peşkeş çekiliyor.

-2006 yılında yıllık cirosu 6 katrilyon TL olan TEKEL’in sigara bölümü yine özel bir şirkete 1 milyar720 milyon dolara satılıyor.

-TEKEL 2002 yılında Türkiye bütçesinin % 5’ini karşılıyor.Şimdi soralım bakalım, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını” kim yiyor ve kim yediriyor?Madem TEKEL işçileri yatıyorsa bu kadar parayı kazandıran üretimi kim yaptı? Acaba yatarak parayı

kim kazanıyor ve kazandı?Metal işçileri, kardeşler!Bugün TEKEL işçilerinin özlük haklarını korumak için başlattığı mücadele hepimizi ilgilendiriyor.

Çünkü TEKEL işçileri düşük ücrette çalışmaya, sigortasız çalışmaya, sendikasız çalışmaya , iş güvencesizçalışmaya, kölece çalışmaya karşı direniyor. Bu sorunlar hepimizin yaşadığı sorunlardır. Bu mücadeleyedestek olmak sadece TEKEL işçilerinin kazanması için değil, bu sorunları yaşayan bizlerinde kazanmasıiçin gereklidir. Bu mücadeleye destek olmalı ve bu mücadeleye katılmalıyız. Bu mücadeleyi ancak bizlerbüyütebiliriz.

Öncelikle iş yerlerimizde atölyelerimizde komiteler oluşturmalıyız. Söz, yetki ve karar hakkınıntamamen biz işçilere ait olan komiteler kurarak bu direnişe destek olmalı ve gelecek her türlü saldırıyahazırlanmalıyız. Çünkü hepimizin de bildiği sermaye devleti kıdem tazminatı yasası, sendika yasası,kiralık işçi büroları gibi daha bir çok esnek çalışmanın yürürlüğe sokulacağı yasaları bekletiyor. Eğer bumücadelede yenik çıkarsak, hemen ardından bu yasalar çıkarılarak, uygulamaya sokulacak. İşte buyüzden TEKEL işçilerinin mücadelesi hepimizin mücadelesidir. Çünkü sadece bu günümüz değil ,geleceğimiz söz konusu.

Metal işçileri, kardeşler!Bu gün TEKEL işçilerinin direnişi sayesinde Türkiye işçi sınıfı dayanışma içinde olmuş birlikte

mücadele etmeye başlamıştır. Türkiye’nin her yerinde TEKEL işçileriyle dayanışma eylemleri yapılıyor.İşte 17 Ocak Ankara mitingi, işte 4 Şubat ‘Dayanışma Eylemi’. Sermaye devletinin, patronlarınhizmetkarları sendika ağalarının zayıflatmaya, önlemeye çalıştığı eylemler yine de her geçen günbüyüyor.

Bu mücadeleye katılıp, patronların korkusunu daha da büyütmeliyiz. Bu mücadele işçi sınıfının tümbaskılara artık yeter dediği bir mücadele olmalıdır. Aksi halde bugünkü koşullardan daha kötüsü ile karşıkarşıya kalacağız.

TEKEL işçilerinin bu mücadele çağrısına kulak verelim. Gelin hep beraber kendi ellerimizlegeleceğimizi kuralım.

Metal işçileri, kardeşler!Metal İşçileri Birliği’nin “TEKEL işçileriyle 1 Lira’nı paylaş!” kampanyasına katılarak, sen de destek

ol. Dayanışmayı büyüt.Metal İşçileri Birliği İstanbul Komitesi

MİB OSTİM işçilerine seslendi

Ankara Metal İşçileri Birliği çalışanları, OSTİM’deki atölyeleri dolaşarak dağıttıkları bildirilerleişçilere birliğe katılım çağrısı yaptılar.

“Güvencesiz çalıştırılmaya, geleceksiz yaşamaya karşı insanca bir yaşam ve çalışma koşulları içinOSTİM Metal İşçileri Birliği kuruluyor!” başlığı taşıyan ve ekonomik-sosyal haklar için mücadeleyiyükseltme çağrısı yapan bildiriler işçiler tarafından ilgiyle karşılandı.

Daha önce de İşçiden İşçiye ve Metal İşçileri Bülteni materyallerinin ulaştırıldığı atölyelerde bildiridağıtımı esnasında işçilerle sohbetler de gerçekleştirildi. Sohbetlerde işçilere MİB hakkında bilgilerverildi ve gündemdeki TEKEL direnişi anlatıldı. Faaliyet esnasında yaklaşık 200 bildiri kullanıldı.

Metal İşçileri Birliği / Ankara

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

TEKEL’de her gün eylem, her gün direniş!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

TEKEL’de her gün eylem, her gün direniş!Sermaye hükümetinin 4/C dayatmasına karşı

direniş ateşini harlayan TEKEL işçileri Ankara’dakidirenişlerinin 2. ayını geride bıraktı. Gazetemiz yayınahazırlandığı sırada süresiz açlık grevlerine Türk-İşGenel Merkezi’ndeki konferans salonunda devam edenTEKEL işçileri Ankara sokaklarını sloganlarıylaısıtmaya başladılar.

TEKEL işçilerinin gözü bir kez daha Başbakan’layapılacak görüşmeye ve sendikaların alacağı eylemkararlarına dikildi.

53. gün: Süresiz açlık grevi başladı2 Şubat günü 3 günlük dönüşümlü açlık grevine

başlayan 200 kişilik ilk ekip saat 15.00’te Türk-İşGenel Merkezi konferans salonundan çıkarak dışarıdabekleyen arkadaşlarıyla buluştu.

Açlık grevini sonlandıran işçilerden g(ö)revigönüllü olarak devralan yaklaşık 142 işçi ise Türk-İşGenel Merkezi’nde süresiz açlık grevine başladı. Açlıkgrevindeyken Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığıaçıklamaları dinlediklerini ifade eden Tek Gıda-İşSendikası Genel Sekreteri Mecit Amaç, Erdoğan’ın, “6bin kişinin hesabına yatan paraları çektiğini, 450kişinin de 4-C’ye müracaat ettiğini’’ yönündekiaçıklamalarının doğru olmadığını ifade etti. TEKELişçilerinin kendi istekleri dışında hesaplarında bulunankıdem ve ihbar tazminatlarının fon hesabınaaktarıldığını belirten Amaç, bankanın böyle bir yetkisiolmadığının altını çizdi.

54. gün: Sakarya’da kitleselyürüyüş

Açlık grevini sürdüren işçilerden 3’ü mide bulantısıve baş ağrısı şikayetleriyle hastaneye kaldırıldı. İşçiler,hastanelerdeki kontrollerin ardından Türk-İş GenelMerkezi’ne dönerek açlık grevine devam ettiler. Öğlesaatlerinde Türk-İş Genel Merkezi önündeki direnişçadırlarından çıkarak Sakarya Caddesi’nde coşkulu biryürüyüş gerçekleştirdiler. Yaklaşık 2500 TEKELişçisinin katıldığı yürüyüş sırasında Türk-İş GenelMerkezi’nden çıkan sendika bürokratları dışarıdatoplanan kalabalığa dağılın uyarısında bulundu.Sendikacıların uyarısına yanıt veren işçiler “Biz kötübir şey yapmıyoruz. İçeride açlık grevinde bulunanarkadaşlarımıza moral vermek için slogan atıyoruz.”diyerek tepkilerini dile getirdiler.

55. gün: Destek ziyaretleri sürüyor“Ölmek var, dönmek yok”, “Çocuklarımızın

geleceğini istiyorum” yazılı beyaz önlüklerin giyildiğive alınlara siyah bantların takıldığı açlık grevi 55.günde de sürdü. Açlık grevindeki bir işçinin dün gecerahatsızlanarak hastaneye kaldırılmasının ardındanbugün de 2 işçi, yapılan ilk müdahalenin ardındanambulansla Numune Hastanesi’ne kaldırıldı. Açlıkgrevine ve çadırlarındaki bekleyişlerine destekziyaretleri gün boyu sürdü. Maden Mühendisleri Odasıve Çevre Mühendisleri Odası Mersin Şubesi’ningerçekleştirdiği destek ziyaretlerinin ardındanİstanbul’dan gelen itfaiye işçileri ve Bursasporlu birtaraftar grubu da TEKEL işçilerinin yanlarındaolduklarını ifade ettiler. Aralarında Tarık Akan, YavuzBingöl, Edip Akbayram, Onur Akın, Suavi ve MazlumÇimen’in bulunduğu bir grup sanatçı da TEKELişçilerine destek ziyareti gerçekleştirdi. Ankara Emekve Meslek Örgütleri Platformu (AEMÖP) SakaryaCaddesi’nde basın açıklaması yaptı. Bileşenleraçıklamanın ardından Türk-İş Genel Merkezi önündeki

direniş alanına yürüdüler.

56. gün: Konfederasyonlardanrandevu talebi

İşçi ve memur konfederasyonları, TEKELişçilerinin sorununun çözümü için TBMM Başkanı veCumhurbaşkanı Vekili Mehmet Ali Şahin ile BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan’dan randevu talep etti.

57. gün: Çalışma Bakanlığı’nayürüyüş

TEKEL işçileri Ankara’daki Türk-İş Genel Merkeziönündeki direniş çadırlarından çıkarak Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı’na yürüdüler. Yaklaşık2000 kişilik kitle coşkulu sloganlar eşliğinde toplucaturnikelerin üzerinden atlayarak Ankaray’a bindi.AŞTİ durağında inen işçiler kortejler oluşturaraksloganlarla bakanlık önüne yürüdü. İşçilere Türk-İş’ebağlı sendikaların Ankara şubelerinin temsilcileri dedestek verdi. Bakanlık önünde gerçekleştirilenaçıklamada konuşan Tek Gıda-İş Sendikası GenelSekreteri Mecit Amaç, Çalışma Bakanı’nın çatışmabakanı olmaya başladığını söyledi.

TEKEL işçileri saat 17.00’de SakaryaCaddesi’ndeki anıtta yapılacak basın açıklaması içinTürk-İş Genel Merkezi önünden kortej halindeyürüyüşe geçti. İşçiler istikamet değiştirerek ZiyaGökalp Bulvarı’na çıkmak isteyince Bayındır Sokaküzerinde polis barikatı ile karşılaştı. TEKEL işçilerineönce sivil polisler daha sonra çevik kuvvet engelolmak istedi. Yürümekte ısrar eden TEKEL işçilerinin,polis barikatına yüklenmesi üzerine arbede çıktı.Arbede sırasında İstanbul Cevizli Şube’den MetinAslan kolluk güçleri tarafından gözaltına alınmakistendi.

Sendika bürokratları işçilerin barikatayüklenmesine engel olarak, işçileri basın açıklamasınınyapılacağı alana doğru yönlendirdiler. SakaryaMeydanı’nda yapılan basın açıklamasında ise ilkkonuşmayı Adıyaman Şube Sekreteri Rıza Aslangerçekleştirdi.

58. gün: Meşaleli yürüyüşHer akşam saat 17.00’da yürüyüş

gerçekleştireceklerini duyuran işçiler, üçüncü kezdireniş alanında toplanarak eylemlerinigerçekleştirdiler.

Bayındır Sokak’tan başlayan yürüyüş, SakaryaCaddesi esnafının ve Ankaralılar’ın da büyük ilgisiylekarşılandı.

Medana gelindiğinde basın açıklamasını BitlisŞube Başkanı Murat Yenisöz gerçekleştirdi.Açıklamadan sonra TEKEL işçileri direniş alanınadoğru sloganlarla yürüdü. Polisin Ziya GökalpCaddesi’ne çıkan bütün sokaklara barikat kurması veyoğun bir şekilde yığınak yapması dikkat çekti.

Eylemin ardından saat 19.00’da da meşaleliyürüyüş yapıldı. Sakarya Meydanı’ndan tekrar Türk-İşönüne, direniş alanına doğru yürünürken bazı işçilerinfarklı bir güzergah olan Mithat Paşa Caddesi’ndenyürümek istemeleri sendika bürokratlarını rahatsız etti.Bu tartışma üzerine işçiler ve sendika bürokratlarıarasında kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Tartışmaneticesinde güzergah değiştirilmeden direniş alanınagelindi.

Kızıl Bayrak / Ankara

6 Subat 2010 / Direniste 55.gün

7 Subat 2010 / Direniste 56.gün

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

TEKEL işçilerinin hakları ve onurları içinbaşladıkları onurlu direnişleri 2. ayını doldurdu.TEKEL işçileriyle sınıf dayanışmasını yükselten ilericive devrimci kurumlar çeşitli illerde TEKEL işçilerininsüresiz açlık greviyle dayanışma amacıyla açlıkgrevleri yaptılar.

Buca’da açlık greviİzmir’de Buca TEKEL İşçileriyle Dayanışma

İnisiyatifi 7 Şubat günü TEKEL işçileriyle dayanışmaiçin bir günlük açlık grevi yaptı.

Günler öncesinden gerçekleştirilen planlamalarkapsamında hazırlanan 3 bin adet çağrı bildirisi 5Şubat günü Çamlıkule, Adatepe ve KuruçeşmeMahalleleri’ne dağıtıldı. Yine çağrı için hazırlanan A3afişler Buca genelindeki sendikalara, kitle örgütlerineve siyasal kurumlara ulaştırıldı.

6 Şubat günü ise Forbes çıkışında stant açılarakaçlık grevine desteğe çağrı yapıldı. Gün içerisinde 3bin bildiri Forbest caddesinde dağıtıldı. Sesliajitasyonlar eşliğinde yapılan dağıtımlara emekçihalkın ilgisi hayli yoğundu.

Yoğun yağışa rağmen kurulan çadırda inisiyatiften5 kişi ve eyleme katılan Sosyal-İş Sendikası’ndan birkişi açlık grevine başladı. Direnişçiler “Her yerTEKEL her yer direniş!” yazılı önlükler giyerekdirenişi başlattıklarını ilan ettiler.

Sabah saatlerinde kurulan çadıra gelen kollukgüçleri ise çadır için izin olmadığını söyleyerekkaldırılmasını istediler. Ancak çadırınkaldırılmayacağı kendilerine bildirildi.

Öğlen saatlerinde basın açıklaması gerçekleştirildi.Basın açıklamasına yoğun yağışa rağmen anlamlı birkatılım vardı. Dağıtılan bildiriler sayesindeetkinliklerden haberdar olan pek çok işçi ve emekçieyleme katıldı ve desteklerini sundu.

Bir açlık grevi direnişçisinin gerçekleştirdiği basınaçıklamasında TEKEL direnişinin geldiği yer anlatıldıve direnişin tüm zorluklara rağmen kararlılıklasürdürüldüğü vurgulandı.

Eylemin ardından Ankara’da direnişte olan TEKELişçileriyle de telefon bağlantısı kuruldu. Açlık greviyoğun yağış ve sel tehlikesi nedeniyle saat 15.00’tenitibaren TEKEL İşçileri Derneği’nde sürdürüldü.

Yer sorunu nedeniyle önceden planlanan bir diziaçık hava etkinliği iptal edilmek durumunda kaldı.Ancak etkinlikler için gelen Eğitim Sen üyesiöğretmenler ve dernekte bulunan TEKEL işçileriylebirlikte TEKEL direnişinin seyrine, geleceğine,sendikal bürokrasinin tutumuna ve açlık grevi eylemibiçimine dair sohbetler gerçekleştirildi.

Akşam saatlerinde ise bağlama çalan dostlların dakatılımıyla türküler ve devrimci marşlar söylendi.Eylem 8 Şubat sabahı saat 8.00’de gerçekleştirilenkahvaltı ile son buldu.

Kızıl Bayrak / Buca

Bursa’da TEKEL için açlık greviBursa’da ilerici ve devrimci kurumlar tarafından

oluşturulan TEKEL İşçileriyle DayanışmaPlatformu, 5 Şubat günü, TEKEL direnişine destekamacıyla Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası (BATİS)binasında 1 günlük açlık grevine başladı.

Saat 10.00’da BATİS’te toplanan platformbileşenleri gerçekleştirdikleri basın açıklamasınınardından 20 kişilik bir ekiple açlık grevine başladı.

TEKEL direnişinin sadece TEKEL işçilerinindeğil, bütün işçi sınıfına mal edilmiş onurlu bir direniş

olduğu ifade edilen açıklamada Bursa TEKELİşçileriyle Dayanışma Platformu’nun TEKELişçilerinin yanında olduğunu göstermek amacıylaaçlık grevine başladığı söylendi. Açıklamanınsonunda tüm ilerici ve emekten yana güçler direnişisahiplenmeye çağrıldı.

Açlık grevi, 6 Şubat günü BATİS önündenBursa Kent Meydanı’na kadar gerçekleştirilenyürüyüşle sona erdi.

Platform bileşenleri burada gerçekleştirdikleri10 dakikalık oturma eyleminin ardından basınaçıklaması yaptı.

BATİS Genel Başkanı Metin Burak, Bursa TEKELİşçileriyle Dayanışma Platformu olarak, TEKELişçilerinin sürdürdüğü direnişlerinin yanındaolduklarını vurgulayarak, tüm sendikakonfederasyonlarına ve emekten yana olan güçleregenel grev örgütleme çağrısı yaptı. Eyleme 50 kişikatıldı.

9 Şubat Salı akşamı saat 18.00’da KestelKıraathanesi önünde toplanan Bursa TEKELİşçileriyle Dayanışma Platformu bileşenlerisloganlarla Kestel Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.

Eylem öncesi alanı ablukaya alan sermayeninresmi ve sivil kolluk güçleri, yürüyüş boyunca yoluntek şeridini kapatan kitleye baskı kurmaya çalıştı.Kestel Meydanı’na gelindiğinde, platform adınakonuya ilişkin bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

BDSP’den açlık grevine ziyaretTEKEL işçileriyle dayanışmayı yükseltmek

amacıyla İstanbul Kartal’daki sendika binasında 3Şubat günü açlık grevine başlayan DİSK/Emekli-SenKartal Şube üyeleri eylemlerini 5 Şubat günü saat17.00’de sona erdirdiler.

Aynı zamanda Valilik tarafından yollanan tebliğlesendikalarının yasadışı ilan edilmesini protesto edenEmekli-Sen üyelerini açlık grevlerinin 2. günündeKartal BDSP ziyaret etti.

Kartal Emekli-Sen’e ziyaret düzenleyenBDSP’liler, Emekli-Sen üyeleriyle TEKEL direnişi veEmekli-Sen hakkındaki kapatma kararına ilişkinsohbetler gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / Kartal

PSAKD şubelerinden TEKEL’edestek

Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Merkezitarafından alınan karar doğrultusunda TEKELdirenişine destek olmak amacıyla, 7 Şubat günü çeşitliillerdeki PSAKD şubelerinde 1 günlük açlık grevigerçekleştirildi.

Açlık grevi yapılan şubelerden biri İstanbulPendik PSAKD olurken, BDSP ve Barış veDemokrasi Partisi Pendik İlçe Örgütü de açlık grevinedestek verdi. Farklı sektörlerde çalışan işçiler destekziyaretleri gerçekleştirdi. İşçilerle TEKEL işçisinindirenişini nasıl değerlendirdikleri ve 4 Şubatdayanışma grevi üzerine konuşuldu.

Telekom grevini yaşayan bir işçi, TEKELişçilerinin sergiledikleri direnişle kendisini çoketkilediğini söyledi.

Bunun yanında gerçekleştirilen dayanışma grevininişçi ve emekçilere yapılan saldırıları geripüskürtemeyeceğini, daha etkili eylemler yapılmasıgerektiğini dile getiren işçi, bu yüzden sendikalarasürekli basınç yapılması gerektiğinin altını çizdi.

PSAKD Erzincan Şubesi üyesi 20 kişi bir günlükaçlık grevi yaptı. Sabah erken saatlerde başlayan açlıkgrevine Erzincan ilindeki birçok kurumdan da destekziyaretleri gerçekleştirildi.

PSAKD Antalya Şube üyeleri de bir günlük açlıkgrevine başladılar. Kışlahan Meydanı’ndagerçekleştirilen eylem boyunca TEKEL işçileri içindestek imzaları da toplandı.

PSAKD Manavgat Şubesi de TEKEL işçilerinedestek amacıyla basın açıklaması yaptı. 6 Şubatakşamı başlayan açlık grevi 7 Şubat günü sona erdi.

TEKEL direnişiyle dayanışma büyüyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

TEKEL direnişine açlık greviyle destek

5 Subat 2010 / Bursa

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

BDSP devrimci sınıf faaliyetini çeşitli araçlarlasürdürüyor. TEKEL direnişini büyütmeye çalışıyor.Hafta boyunca farklı çadırlarda sinevizyongösterimleri, söyleşiler yapıldı. “Direnişin Sesi” ve“Direnişçi Kadının Sesi” bültenlerinin yanısıra KızılBayrak gazetesi de hafta boyunca farklı günlerdekullanıldı.

TEKEL işçileriyle söyleşi vesinevizyon gösterimi

5 Şubat günü, Türk-İş Genel Merkezi karşısındakiJeoloji Mühendisleri Odası’nda söyleşi gerçekleştirdi.

Etkinlik, açılış konuşmasının ardından “Geçmişiaşarak geleceği kazanacağız” isimli sinevizyongösterimiyle devam etti. Gösterimin ardındansöyleşiye geçildi. Yoğunlukla TEKEL işçilerinin sözaldığı söyleşide taban örgütlülükleri, eylemli sürecinnasıl işletileceği ve görevler üzerine tartışmalaryürütüldü.

İşçiler, programlı bir eylemli sürecin işletilmesigerektiğini vurguladılar. Böyle bir sürecinörgütlenmesi için güçlü taban örgütlülüklerioluşturulması ve var olanların güçlendirilmesine dairtartışmalar yaptılar. Söyleşide tartışılan bir diğer başlıkise 4 Şubat genel eylemiydi. BDSP’liler 4 Şubat’ı,genel grevi örgütlemenin dayanağına dönüştürmekgerektiğini vurguladılar. İleriki sürecin bu bakışlaörgütlenmesi gerektiğinin altının çizildiği etkinliktesosyal yıkım saldırılarına karşı ortak komite ve ortakdirenişin örgütlenmesinde TEKEL direnişinin önemlibir dayanak olabileceği ifade edildi.

Son olarak BDSP temsilcisi TEKEL işçisininmücadelesinin tek başına özlük haklarını kazanmamücadelesi değil sosyal yıkım saldırılarına karşıbirleşik bir mücadele olması gerektiğini vurgulayarakkonuşmasını noktaladı. Söyleşiye 50’nin üzerinde kişikatıldı.

Sinevizyon gösterimi 6 Şubat akşamı ise direniş alanında bulunan

Maydonoz Kafe’de “Geçmişi aşarak gelecegikazanacağız” başlıklı belgeselin gösterimi yapıldı.Etkinlikte ilk olarak BDSP temsilcisi söz aldı.Konuşmada, direnişin iç hedefleriyle bağlantılı olarakgenel grev-genel direnişi örgütlemenin gerekliliğinevurgu yapıldı. Ardından gösterilen sinevizyon, işçilertarafından ilgiyle izlendi. Programa 30 kişi katıldı.

Gün içerisinde Kızıl Bayrak gazetesi de direnişçadırlarında işçilere ulaştırıldı. Çadırlarda ve açlıkgrevinin devam ettiği konferans salonunda konuşmalaryapılarak yürütülen gazete dağıtımı sırasında toplam90 gazete kullanıldı.

Akşam saatlerinde ise Direnişin Sesi’nin 11. sayısıTEKEL işçilerine ulaştırıldı.

7 Şubat günü gerçekleştirilen bülten dağıtımınaTEKEL işçileri yoğun ilgi gösterirken bültenin “4Şubat son değil kavga sürüyor... Genel grev-geneldireniş için ileri!” başlıklı kapak yazısı TEKELişçilerinin dikkatini çekti.

Aynı akşam “Geçmişi aşarak geleceği kazanacağızBDSP” belgeseli Batman çadırında gösterildi.

“Direnişçi Kadının Sesi” dağıtımı... 8 Şubat’ta kadın işçilere yönelik çıkarılan bültenin

dağıtımı gerçekleştirildi. 2. sayısı dağıtılan bültende Emekçi Kadın

Komisyonları’nın, TEKEL işçisinin sesini emekçikadınlara taşımak amacıyla, çalışma alanlarındakadınlardan aldıkları mektuplar yer aldı.

Akşam ise Trabzon çadırında “Geçmişi aşarakgeleceği kazanacağız!” isimli belgesel gösterimigerçekleştirildi. Gösterimin ardından işçilerlesohbetler gerçekleştirildi.

BİR-KAR’dan desteği işçilereulaştırıldı.

BİR-KAR’ın TEKEL işçileri için yurtdışındatopladığı yardımlar hafta boyunca işçilere ulaştırıldı.Yardımları dağıtma işini üstlenen TEKELDirenişiyle Dayanışma Komitesi geçtiğimiz haftadirenişteki işçilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamıştı.Bu hafta da toplanan yardımlar işçilere ulaştırıldı.BİR-KAR’dan gönderilen yardımlar yurtdışındakidayanışma faaliyetleri anlatılarak dağıtılıyor.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sınıf devrimcilerinin TEKEL faaliyetlerinden...12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Sınıf devrimcilerinin TEKEL faaliyetleri sürüyor

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) yaptığı açıklama ile hükümetin TEKEL işçilerine reva gördüğü 4/Cdüzenlemesinin, işçilerin ve ailelerinin sağlığını olumsuz etkileyeceğini açıkladı.

TPD, “Güvencesiz çalışma, belirsizliğin sürmesi, yoksulluk sınırının altında yaşam fiziksel ve ruhsalsağlığı bozar, ailelerde örselenme ortaya çıkar.” diyerek geçici personel düzenlemesinin, hem işçilerin hemde ailelerinin ruh sağlığını bozacağını bildirdi.

İnsanca yaşam koşullarının önemine vurgu yapan TPD, işin, özellikle erişkin yaşam döneminde öz-yeterlilik ve öz-saygı gibi benliği düzenleyen işlevler ile kendini gerçekleştirme için olanaklara sahipolunabilecek toplumsal yapı arasında önemli bir köprü oluşturması nedeniyle oldukça önemli olduğunu dilegetirdi. Bu nedenle insanların insanca yaşam koşullarını sağlayabilecek bir işte çalışmalarının ruhsal sağlıklarıaçısından önemli olduğunu belirtti.

TPD, insanca yaşam için gerekli koşulların sağlanamamış olmasının ve geleceğe ilişkin belirsizliğinsürmesinin TEKEL işçilerinin ruh sağlığının olumsuz etkilenmesine yol açacağını belirterek, “Mevcut durumişçilerin ailelerinde ikincil örselenmelerin ortaya çıkmasına yol açabilecektir.” dedi.

Diğer yandan işsizlikle doğrudan ilişkili olan yoksulluğun da depresyon ve intihar riskini arttırdığınıbelirten TPD, kölece çalışma koşullarının yarattığı psikolojik sorunlara da değindi. İşçilerin çalışmasaatlerinin belirsizliği, kendilerine verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmakzorunda bulunmaları nedeniyle zorlu çalışma koşulları ile karşı karşıya kalacaklarının açık olduğunu söyleyenTPD, bu durumun işçilerde çeşitli ruhsal hastalıkların ve tükenmişlik sendromunun ortaya çıkma riskiniarttıracağını belirtti.

4/C sağlığa zararlıdır

7 Subat 2010 / Ankara

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Sermayenin parça parça uygulamaya koyduğuözelleştirme saldırılarının ardından son olarak 4/Ckölelik dayatmasıyla karşı karşı kalan TEKELişçilerinin başlattıkları direnişleri süresiz açlıkgreviyle devam ederken, TEKEL direnişi, özelleştirmesaldırısının hayata geçirilmeye çalışıldığı başkaalanlara da örnek oluyor.

Kamu kurumlarını sermayeye peşkeş çekmeplanları kapsamında yer alan termik santrallerdeçalışan maden ve enerji işçileri de bu saldırılara karşımilitan bir yanıt verdi.

2009 yılının Kasım ayı içerisinde Çorum ŞekerFabrikası’nda inceleme yapmak isteyen kapitalistlerŞeker-İş üyesi işçilerin eylemli tepkisiylekarşılaşmışlardı. Kapitalistleri fabrikadan içeriyesokmayan işçiler kurdukları barikatlarla kapitalistlerifabrikadan kovmuşlardı. Benzer bir eylem de 8 Şubatgünü Muğla Yatağan’da Tes-İş ve Maden-İş üyeleritarafından gerçekleştirildi.

Muğla’nın Yatağan Termik Santrali’ninÖzelleştirme İdaresi tarafından özelleştirmekapsamına alınmasının ardından Citi-Oyak-Master veSocain firmaları tarafından oluşturulan dörtlükonsorsiyum Yatağan’a geldi. Yatağan Maden-İş veTes-İş sendikalarına bağlı üyeler, konsorsiyumunsantrale geleceği bilgisini aldıktan sonra santralönünde toplanarak barikat kurdu. Yaklaşık 20 kişilikdörtlü konsorsiyum çalışanı, işçilerin santral girişindebarikat kurduğunu öğrenince jandarma ekipleri santralönünde “güvenlik önlemi” almak için hazır bekledi.

Tes-İş Sendikası’na bağlı üyelerin barikatkurmasının ardından Güney Ege Linyit İşletmesi’nde(GELİ) çalışan işçiler de işyerlerini terk ederek santralönüne doğru yürüyüşe geçti. Enerji ve madenişçilerinden oluşan yaklaşık bin kişilik işçi grubusantralin önünde konsorsiyum üyelerini bekledi.İşletme müdürleri ve kolluk güçleri de santrale üşüştü.Yetkililer, Maden-İş Sendikası Başkanı SüleymanGirgin ve Tes-İş Sendikası Başkanı Fatih Erçelik ileyaklaşık yarım saat bir görüşme yaptı. Santral önündebekleyen işçilere ekmek dağıtılırken, işçiler kuruekmek yiyerek santral önündeki eylemlerini sürdürdü.Görüşme sonunda yapılan açıklamada, Konsorsiyumüyelerinin Yatağan’ı terk ettikleri açıklandı.

İşçiler nöbet tutuyor

Maden-İş Sendikası Yatağan Şube BaşkanıSüleyman Girgin ise, “Direnişin simgesi diye adınıtarihe yazdıran, özelleştirmeye karşı meşalesini hiçbirzaman söndürmeyen enerji ve maden işçileri tarihitekrar mükerrer hale getirdi” dedi. Girgin işyerlerininkapılarında her gün iki işçinin nöbet tutacağını ve bufirmaların temsilcilerinin içeriye girmelerine kesinlikleizin vermeyeceklerini söyledi.

Santral önünde toplanan yaklaşık bin işçi alkışlarve sloganlarla bekleyişin ardından dağıldı.

Heyet Muğla’yı terkettikten sonra heyet içinden 2temsilci Yatağan’da kaldı ve incelemelere devametmek istedi. Heyetin YEAŞ’ta olduğunu haber alanişçiler giriş kapılarını tutarak temsilcileri aramayabaşladı. Konsorsiyum temsilcileri fabrika çıkışındaişçilerin sert tepkisiyle karşılaştı. İşçiler konsorsiyumtemsilcilerinin araçlarına pet şişe yağdırdı. Temsilcileraraçlarını bırakıp kaçmak zorunda kaldı.

İşçilerden özelleştirme saldırısına militan yanıt... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

Maden ve enerji işçilerindenözelleştirme saldırısına yanıt...

Marmaray işçileri hakları içindireniyor!

İstanbul’da Deniz Polat İnşaat bünyesinde MarmarayProjesi’nin Yenikapı’daki arkeolojik kazılarında çalışanMarmaray işçilerinin “ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışmakoşullarının düzeltilmesi” talebiyle başlattıkları direnişlerihafta boyunca gerçekleştirilen eylemlerle sürdü.

Valiliğe yürüyüşİşçiler 8 Şubat günü İstanbul Valiliği’ne yaptıkları

yürüyüşle sorunlarının çözülmesinde muhatap olarakgördükleri valilikle görüşme talebinde bulundular.

“Ücretlerimizin yükseltilmesi ve çalışmakoşullarımızın düzeltilmesi için direnişteyiz” pankartınıaçan işçiler valilik önüne sloganlarla geldiler.

İşçiler adına açıklamayı okuyan Aydın Erhan, asrınprojesi olarak sunulan Marmaray projesinde çalışma koşullarının 200 yıl önceki kölelik koşullarınıaratmadığını belirtti.

Erhan, günlük ücretlerine zam yapılmasını istediklerinde Polat İnşaat patronu tarafından ücretlerine 1liralık zam yapılabileceğinin söylendiğini aktardı. Açıklamanın ardından direnişteki işçiler ve Tekstil Senyöneticileri, valilikle görüşmek üzere İstanbul Valiliği’ne girdi. Yapılan görüşmelerde işçilerin talepleri birkez daha iletildi ve dilekçeler verildi. İş müfettişlerinin, ilgili firmanın patronuyla görüşmeler yapması veişçilerin taleplerini iletmesi istendi.

Hukuki süreç başladıMarmaray işçileri, ‘’hizmet tespit davası’’ açmak için 9 Şubat günü Sirkeci’de bulunan İstanbul İş

Mahkemesi’ne başvurdu. Sigortaları yatırılmayan, ücretleri ödenmeyen ve ücretlerine zam yapılmadığı içindirenişe geçen Marmaray işçileri, hukuki süreç başlattı.

Marmaray işçileri adına adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. İşçilerin avukatı Sezin Uçar ise,işçilerin iş kanununa aykırı olarak çalıştırıldığını, sigortalarının yatırılmadığını ve ücretlerinin verilmediğinisöyledi. İşçilerin, haklarını talep ettikleri için iş akitlerinin feshedildiğini ifade etti.

İşçiler Ankara’daİşçiler 10 Şubat günü Ankara’da Ulaştırma Bakanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. 16 Ocak 2010 tarihinden itibaren çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve hakları için direnişte olduklarını

belirten işçiler, öncelikle işten çıkarılan tüm çalışanların işe geri alınmasını istedi. Erhan, “Günlük ücretlerimizin 35 TL olması, geriye dönük SGK primlerimizin yatırılması, işçi sağlığı iş

güvenliği önlemlerinin derhal alınması, sağlık taramasının 6 ayda bir yapılması, ücret ve asgari geçimindirimlerimizin zamanında ve kesintisiz ödenmesini istiyoruz.” taleplerini sıraladı.

Açıklamanın ardından işçiler heyet oluşturarak Ulaştırma Bakanlığı ile görüştü. Kızıl Bayrak / İstanbul

31 01 2010 / Istanbul

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube önseçimleri geçtiğimiz pazar günü yapıldı. DemokratDanışma Kurulu adaylarının belirleneceği seçime 5liste katılırken, ENTES patronunun da aralarındabulunduğu sarı liste, aldığı oy oranına göre yönetimkurulu için 2 asıl aday çıkarma hakkı kazandı.Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları,EMO’daki ilerici ve devrimci güçlere tutum belirtmeçağrısı yaptı.

Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancılarıolarak seçim öncesinde yaptığımız açıklamada,ENTES patronu gibi emek düşmanlarınınücretli&işsiz mühendisleri temsil edemeyeceğinibelirtmiş, tüm ilerici unsurları da bu yönde tutumalmaya çağırmıştık. Çağrımızı ön seçim günü EMOönüne de taşımış, dağıttığımız bildirilerle emektenyana tüm üyeleri temsilcisini seçerken dikkatli olmaya çağırmıştık. TMMOB’deki ilerici unsurlar tarafındanilgiye konu olan çağrımız, sözde demokratlar tarafından ise taciz ve tehditlerine maruz kalmış ve hatta onlarıüzerimize yürüyecek kadar pervasızlaştırmıştı. Sonuçta alınan tutumla birlikte durumu hazmetmek zorundakalan “sarı demokratların” rahatsızlığı ise dağıtım boyunca sürmüştü.

EMO’da ön seçimin ardından adayların belirleneceği süreç başlamıştır. Her ne kadar önseçim tamamlanmışolsa da ortaya çıkacak adaylar bundan sonra “demokrat liste”nin adayı, yani EMO’daki demokrat, ilerici vedevrimci unsurların temsilcisi olacaktır. Bu süreç öncesinde bu gerçekleri tekrar hatırlatıyor, çağrımızı yeniliyorve kamuoyuna duyuruyoruz:

ENTES patronu gibi emek düşmanları Demokrat Mühendislerin ortak adayı olmamalı, bizleri temsilyetkisini taşımamalıdır! Bu noktada EMO’daki ilerici, devrimci unsurlar omuzlarındaki sorumluluğunbilinciyle hareket etmeli, bulundukları her yerde özellikle demokratların iradesi olarak tariflenen DanışmaKurulu’nda tutum açıklamalıdır. Eğer devrimci, demokratlar arasında bir ortaklık sağlanacaksa, bunun böyletemel bir gündem atlanarak yapılması mümkün değildir! Unutulmamalıdır ki, susmak onaylamaktır ve bukonuda bir orta nokta yoktur!

Biz Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları olarak, ENTES patronu Ahmet Tarık Uzunkaya’nın“demokrat” maskesinin 275 gün önce düştüğünü ve bu durumu artık görmezden gelmenin mümkün olmadığınıbir kez daha belirtiyoruz

Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları10.02.10

Patronlara oy yok!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

EMO İstanbul Şubesi’nde demokrat listeninbelirleneceği ön seçimin gerçekleştirildiği 7 Şubatgünü seçimde aday olan ENTES patronu Ahmet TarıkUzunkaya da hazır bulundu.

Seçimler sabahın erken saatlerinde başladı. Yoğunyağmur katılımı etkilese de seçime ilgi büyüktü.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarıtarafından, seçime katılan mühendislere ENTESdirenişinin çağrısını taşımak için şube binası girişindebildiri dağıtımı gerçekleştirildi. ENTES patronununteşhir edildiği bildiriler, oy kullanmaya gelenmühendislerin anlamlı bir ilgisine, A. TarıkUzunkaya’nın adayı olduğu “sarı liste” destekçilerininise büyük tepkisine konu oldu. “Sarı demokratlar”ınöfkesi dağıtım bitene kadar sürdü.

Gülistan Kobatan’ın ve OSİM-DER çalışanlarınında katıldığı bildiri dağıtımı sırasında önce laf atmalarlabaşlayan tacizler kısa bir süre sonra dağıtımın fiili birşekilde engellenmeye çalışılması ile devam etti. “Sarıdemokratlar”ın “ENTES meselesini burayataşıyamazsınız, seçimleri provoke ediyorsunuz,seçimlere müdahale ediyorsunuz” şeklinde başlayanmüdahalesi dağıtım yapanların üzerine yürünmesine

dek vardı. Ancak devrimcilerin aldığı kararlı tutum veseçimlere katılan diğer grupların sahip çıkması sonucutacizler boşa düşürülerek dağıtıma devam edildi.Yağmura rağmen iki saati aşkın bir süre boyuncabildiri dağıtımı sürdürüldü.

Fiili müdahale çabasıyla ortaya çıkan gerginlikkısa sürmesine rağmen “sarı demokratlar”ın çeşitlitacizleri ve provokatif konuşmaları tüm dağıtımboyunca devam etti. Toplumcu Mühendis, Mimar veŞehir Plancıları yaptıkları ajitasyon konuşmalarında,seçim sürecine ilişkin herhangi bir gruba destek gibibasit hesaplar peşinde olmadıklarını, böylesi birmüdahaleyi kendilerine “devrimci-demokrat” diyengrubun gerçek yüzünü teşhir etmek amacıylagerçekleştirdiklerini ifade ettiler.Dağıtım sırasında Ahmet Tarık Uzunkaya ise yapılanhiçbir şeyden haberi olmadığını, hatta GülistanKobatan’ı da tanımadığını söyleyerek kendiniaklamaya çalıştı.

Başta +İvme’den mühendisler olmak üzere EmekHareketinden Mühendisler ve Politeknik gruplarınındağıtımı sahiplenen tutumları da oldukça anlamlıydı.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

TMMŞP’den çağrı...

TMMOB’yi sözde demokratlara bırakmayalım!

“Demokrat” patron teşhir edildi

Kobatan Entes patronunarahat vermiyor

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan, 7 Şubat günüElektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbulŞubesi’nin ön seçimlerindeydi.

Kobatan, “Devrimci Demokrat Mühendisler” adıaltında EMO yönetimine aday olan Entes patronuAhmet Tarık Uzunkaya’yı teşhir etti. Kobatan’ındireniş güncesini sunuyoruz:

269. gün…Bugün Elektrik Mühendisleri Odası (EMO)

İstanbul Şubesi’nin yönetim kurulunun ön seçimlerivardı ve bu seçimlerde Entes patronunun da içinde yeraldığı patron mühendisler adaylıklarını koydular.Entes patronu nezdinde işçi sınıfının haklarını gaspeden tüm patron mühendislerin EMO’nun geleceğinibelirleyecek seçimlere katılmasını protesto etmek içinseçimin yapıldığı EMO binası önünde yerimizi aldık.

(...) 269 gündür süren Entes direnişinin sorumlusuolan Entes patronu Ahmet Tarık Uzunkaya’nın yaptığıişçi düşmanlığını tamamen meşru görüyorlar.Yetmezmiş gibi kendilerine yakışmayan “Devrimci”kelimesinin içini boşaltmaya ve devrimciliği sınıfsaltemellerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Kendiçıkarları yani, burjuva sınıfının çıkarları doğrultusundahareket ettiklerinden kaynaklı bunu yapmalarıdoğaldır.

Seçimde oy toplamak için hazırladıkları ve A.T.Uzunkaya’nın da aday gösterildiği kitapçıkta“İktidarın, başta TEKEL işçileri olmak üzere İtfaiye,Demiryolu çalışanlarına yönelik sürdürdüğü acımasız,esnek çalışma politikaları, eczacılar ve sağlıkçalışanları örneğinde görüldüğü gibi değişik toplumsalkesimlerin talepleri karşısında almış olduğu tutumhem basın ile ilişkileri hem de emekçi kesimlerleilişkileri konusunda tek parti otoritesine doğru hızlasürüklendiğini göstermektedir” gibi söylemlerlekendilerini ayrı yere koyanlar sermaye iktidarınınyaptığı saldırıları gözler önüne sererken diğer yandansermaye sahibi Entes patronu A.T. Uzunkaya gibi işçidüşmanı patron mühendisleri seçim listesineekleyebiliyorlar.

(...) Diğer bir nokta ise Entes’te örgütlülüğe karşısaldırıda bulunan Entes patronu hangi yüzle“Odamızın emekten, bilimden, halktan yana olangeleneklerine sahip çıkmaya devam edeceğiz”sözlerinin altına imza atabiliyor. Eğer ki zaten imzaatabiliyorsa Entes patronunun ve ona destek verendiğer mühendislerin ikiyüzlülüğünün bir göstergesi bu.

(...) Siz üretim araçlarının sahibi asalaklaryalanlarınızın, saldırılarınızın ve ikiyüzlülüğünüzünhesabını biz işçiler er ya da geç soracağız. Bugün nasılDesa’da, Entes’te, Meha’da kazandıksa yarın TEKELgibi diğer direnişlerde de kazanacağız. Kapitalizminçöplüğüne ilk sizleri gömeceğiz.

Kapitalizm yenilecek, direnen işçiler kazanacak!Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/07 *12 Şubat 2010

İşçi ve emekçi hareketinden...Eko Metal-Depar direnişi sürüyor...

İzmir Kemalpaşa’da Eko Endüstri ve Depar YedekParça fabrikası önündeki direniş sürüyor.

Birleşik Metal İş Sendikası’nda örgütlenenişçilerden 14’ü 25 Ocak günü işten çıkartıldı. Beko,Arçelik gibi firmalara çanak anten, Ford’a yedek parçaüretimi yapan, Fransa’ya da jimnastik aletleri ihraçeden fabrikada toplam 133 işçi çalışıyor. İşçilerin çoğuTurgutlu, Bağyurdu ve Kemalpaşa’dan geliyor. İçerideçalışan işçilerin bazısı sigortasız çalıştırılırken,fabrikada işçi sirkülasyonunun da yoğun olduğugörülüyor.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın, Ekoendüstrideyaşanan hak ihlalleri konusunda, dünyadaki sendikalkurumlara yaptığı bilgilendirme ve uluslararasıdayanışma çağrısı sonuç verdi.

Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) veAvrupa Metal Sendikaları Federasyonu (EMF), ortakbir metin hazırlayarak Ekoendüstri’ye gönderdiler.İşten atılan işçilerin işe geri alınması ve işçilerüzerindeki baskıların son bulmasının istendiği metindeEkoendüstri işçilerinin örgütlenme ve toplu sözleşmehakkına saygı gösterilmesi istendi.

Daiyang’da sendika düşmanlığıÇorlu’da kurulu bulunan Daiyang Metal Sanayi

Fabrikası’nda, Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yetkitespiti için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nabaşvurmasının ardından BMİS üyesi 6 işçi iştençıkarıldı.

160 işçinin çalıştığı fabrikada işçilerin 126’sınınBMİS’e üye olduğunu öğrenen Güney Koreli patrontehdit ve baskı yoluyla işçileri sendikadan istifaetmeye zorladı. İstifa etmedikleri taktirde fabrikayıkapatacaklarını ileri süren patron, işsizlik sopasıylaişçileri dize getirmeye çalışıyor.

İşten çıkarmalara gerekçe olarak ekonomik krizigösteren patron bundan bir süre önce fabrikaya yeniişçiler almıştı.

İşten çıkarmaları protesto etmek için geçtiğimizgün her iki vardiyada da yemek boykotu yapılırkensüreç devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Çorlu

Çemen Tekstil’de direniş sürüyorGaziantep Organize Sanayi Bölgesinde kurulu

bulunan Çemen Tekstil’de direniş 27 gündür devamediyor. Çemen Tekstil patronunun toplu iş sözleşmesiiçin masaya oturmaması üzerine DİSK Tekstil İşçileriSendikası üyesi 300 işçi grevi sürdürüyor.

İşçiler ilk günkü inanç ve kararlılıkla grevisürdürürken, patronun grev kırmak için işe aldığıişçiler her gün polis kordonu eşliğinde işe giriş-çıkışlarını yapıyorlar.

Sermaye devleti, grevi kırmak için kolluk güçlerinigörevlendirirken bunun yanısıra işçilerin fabrikaönünde grev çadırı kurması da Gaziantep Valiliğitarafından yasaklanmış durumda.

Grevlerini sürdüren işçiler fabrikayayaklaştırılmazken, işçiler bu yüzden fabrikanın 100metre uzağındaki meydanda direnişlerinisürdürüyorlar. Soğuk hava koşullarına rağmen işçiler,akşam geç saatlere kadar burada bekliyorlar.

Vardiya değişimleri de grev kırıcı işçilere vepolislere dönük protesto gösterilerine sahne oluyor.

Esenyurt’ta direniş kazanıyorEsenyurt Belediyesi’nin sendikasızlaştırma ve işten

atma saldırısına karşı direnen belediye işçilerinin

direnişi kazanımlarla ilerliyor.Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şube üyesi 16 işçiden

7’si “işe iade” davası sonrasında işbaşı yaparken diğerişçiler de davanın sonuçlanmasını bekliyorlar.

19 Ağustos 2009 tarihinden itibaren EsenyurtBelediyesi önünde süren direnişe ilişkin açıklamayapan Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı HasanGülüm, uzun süredir yürütülen mücadeleninbaşarısının, kriz gerekçesiyle ya da sendikalaştıklarıiçin işten atılan tüm işçiler için örnek oluşturduğunuifade etti. Kararın TEKEL işçilerinin mücadelesürecine denk düşmesinin moral olacağının belirtildiğiaçıklamada, kalan 9 işçi için hukuksal sürecintamamlanmasının beklendiği söylendi.

Öte yandan 9 işçiden 5’inin davası da görüldü. Birsonraki duruşmanın 25 Mart 2010 tarihindegörülmesine karar verildi. Direnişteki diğer 4 işçininişe iade davaları 18 Şubat 2010 tarihinde görülecek.

Kent AŞ işçileri CHP’ye yürüdüİzmir Karşıyaka Belediyesi’ne bağlı Kent AŞ’de

çalışırken “daralma” gerekçesiyle 30 Nisan 2009tarihinde işten atılan Kent AŞ işçilerinin, KarşıyakaAdliyesi 3. İş Mahkemesi’nde açtığı davanın 4.duruşması 8 Şubat günü görüldü. İşçiler duruşmasonrasında CHP Karşıyaka İlçe binasına yürüyerek,CHP’li milletvekillerinin TEKEL işçilerine sahipçıktığı gibi Kent AŞ işçilerine de sahip çıkmasınıistedi.

“CHP milletvekilleri TEKEL işçilerine sahipçıktığınız gibi kendi belediyenizin attığı Kent A.Ş.işçilerine neden sahip çıkmıyorsunuz” pankartıarkasında CHP ilçe binasına yürüyen işçiler,CHP’lilere seslendi. Muhatap bulamayan işçiler,CHP’nin ilçe binasının önünde bir süre, “Vur vurinlesin, Deniz Baykal dinlesin!”, “Vur vur inlesin,CHP dinlesin!”, “Kent AŞ işçisi direnişin simgesi!”,“Karşıyaka başkanı Karşıyaka düşmanı!”, “Karşıyakauyuma, işçine sahip çık” sloganlarını attı.

AKA Deri’de direniş sürüyorTuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet

gösteren AKA Deri’de sendika üyesi 40 işçi çalışırken,üretimde sıkıntı yaşadığını belirterek daralmayagideceğini söyleyen patron, öncelikle 4 işçiyi iştençıkardı. İşverenin sonradan yaptığı açıklamalara göreişten çıkarmaların devam edeceği dile getiriliyor.

Deri-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu fabrikalardanişçiler özellikle öğlen saatlerinde direnen işçileredestek amaçlı ziyaretler gerçekleştiriyorlar. AyrıcaAKA Deri fabrikasında çalışan işçiler de işe giriş veçıkış saatlerinin yanısıra öğle saatlerinde çadıra destekziyaretlerinde bulunuyorlar.

Gazetemizin sendika yetkilileri ile yaptığı

görüşmede fabrikada bulunan komitenin işverenlegörüşmelere başlayacağı ifade edildi. Görüşmelerdenbir sonuç çıkmaması durumunda işçilerin üretimdengelen güçlerini çeşitli yol ve yöntemlerle kullanacağı,direnişlerini sürdürecekleri belirtildi.

Kızıl Bayrak / Tuzla

TEKEL direnişi kazanana kadar...DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, “sendikal hak ve

özgürlükler için oturma eylemi”nin yedincisini 10Şubat günü Taksim Gezi Parkı’nda gerçekleştirdi.Eyleme Tek Gıda-İş Sendikası da pankart veflamalarıyla katılarak destek verdi.

Eylemde konuşan DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi, TEKEL işçilerini ve Tek Gıda-İş’i kutladığınıbelirtti.

Siyasal iktidarın ve sınıfa ihanet edenlerin TEKELdirenişini karalama, küçümseme, sulandırmakampanyası başlattığını vurgulayan Çelebi, hiçbirkaralamanın direniş gerçeğini gizleyemeyeceğini ifadeetti.

Başbakan Erdoğan’ın sadece Türk-İş ilegörüşeceğini açıklamasına da değinen Çelebi, “ÇünküBaşbakan çözüm değil dayatma peşinde.” dedi.TEKEL işçileriyle dayanışmayı yükseltmek içinherkesi siyah kurdele takmaya çağıran Çelebi,“Yakanıza, evinize, arabanıza, camlarınıza siyahkurdeleler asın. Bugün aşı için, işi için, geleceği içindirenen TEKEL işçisinin alnında sembolleşen siyahbantları her yere yayalım.” dedi.

Çelebi, 12 Şubat toplantısının ardından daha etkinve yaygın eylemler yapacaklarını da söyledi.

Açıklama sonrası katılımcıların yakalarına siyahkurdeleler takıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Muayenehane emekçilerindeneylem

Sağlıkta dönüşüm programı çerçevesindeuygulamaya sokulan Tam Gün Yasası ile işsiz kalanmuayenehane emekçileri, 10 Şubat günügerçekleştirdikleri eylemle mağduriyetleriningiderilmesini istediler.

Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen muayenehaneemekçileri “‘Tam gün’ işimizden olduk” ve “SayınBaşbakan diklenmiyoruz, dik duruyoruz” pankartlarınıaçtılar.

Muayenehane emekçileri adına basın açıklamasınıNecla Ponpe yaptı. Bu yasanın yürürlüğe girmesiylebirlikte 60 bin muayenehane çalışanının işsizkalacağını belirten Ponpe, ailelerle birlikte 240 bininsanın olumsuz etkileneceğini söyledi. AçıklamayaSES, Dev Saglık-İş ve Sosyal-İş de destek sundu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

CMYK

Ciddiyet ve samimiyet bunalımı

Bugün devrimci-demokrat ve reformistkanatlarıyla geleneksel sol hareket bir bütün olarakgenel bir gerileme ve zayıflama içerisinde. Elbettesalt gerileme ya da zayıflama olgusundan kalkarakbir siyasal akım ya da partide her zaman kusuraranmaz, ya da ona esasa ilişkin bir kusuratfedilemez. Siyasal akımlar kendi iradeleri dışında,nesnel ortamın güçlüklerinden, sınıfsal-siyasal güçilişkilerinin aşırı dengesizliğinden, bununlabağlantılı olarak karşı güçlerin basıncından dolayı dagüç kaybedebilirler, dönemsel olarak gerileyipzayıflayabilirler. Salt bu olgusal durumdan hareketleşu veya bu siyasal akımda temelli kusurlar aramakher zaman doğru ve yerinde bir tutum olmayabilir.Fakat yazık ki bugünün Türkiye sol hareketindekiasıl sorun güç kaybetmek, dönemsel olarakzayıflamak değil, fakat uzun yılları bulan tasfiyecisüreçlerin ardından artık ciddiyetini ve samimiyetinide yitirmiş olmaktır. Zayıflaması da bundan ayrıdeğildir, bunun kaçınılmaz bir uzantısı olarakyaşanmaktadır.

Ciddiyet ve samimiyet, devrimci olmakiddiasındaki bir siyasal akımın olmazsa olmaz temelniteliklerindendir; davasında, çizgisinde,mücadelesinde ve çalışmasında ciddiyet, davasına veuğruna mücadele ettiğini iddia ettiği sınıfa veemekçilere karşı samimiyet. Devrimci olmakiddiasındaki bir akımın birçok şeyi eksik, zayıf ya dayetersiz olabilir, ama ciddiyeti ve samimiyeti yoksa yada artık yitirilmişse, o akım gerçekte bitmiş, kendinitüketmiş demektir. Bugüne kadar geleneksel akımlarıntemel önemde birçok yapısal zaafından sözedebiliyorduk, fakat her şeye rağmen, zaman içindeepeyce erozyona uğramış olsa da, yine de belli birciddiyet ve samimiyetle mücadele ettiklerini de hepsöylüyorduk. Bir süreden beridir artık bunusöyleyebilecek durumda değiliz. Ciddiyetini vesamimiyetini yitirmiş olmak, bugün neredeyse genelsol hareketi belirleyen ortak özellik haline gelmişbulunuyor. Bu, uzun yıllardır sürmekte olana tasfiyeciçözülme ve çürümenin ortaya çıkardığı en temelsonuçlardan biridir ve denebilir ki en öldürücüsüdür.

Birçok grup şahsında çok belirgin birsamimiyetsizlik gözlemliyoruz. İçtenliklerinineredeyse tümden yitirmiş durumdalar; politik çalışmaadı altında, açıkça durumu idare etmek, dışa ve kenditabanlarına karşı görüntüyü kurtarmak kaygısınadayalı işler peşindeler. Ama bunun bir sonu yok.Geçici olarak bununla kendi o sınırlı tabanlarınıoyalayıp tutabilirler, hatta hatta koşullar elverirseçevrelerine üç-beş yeni insan da kazanabilirler. Amabu bir şey ifade etmez ve böylelerine bir faydası daolmaz; zira onlar devrimcilik iddiası çerçevesinde entemel özellikleri olması gereken ciddiyetlerini vesamimiyetlerini yitirmişler. Buna siz gerçektekimliklerini, kendi varlık nedenlerini yitirmişler dediyebilirsiniz. Söz konusu olan devrimci siyasalmücadeleyse, herşeyin başı kimlik, yani niteliktir.Önce bir niteliğiniz olacak ki, o temel üzerinden

niceliğinizin de bir anlamı ve değeri olabilsin.Devrimci hedeflere dayalı bir ulusal özgürlük

mücadelesi içerisinde kendisine anlam kazandırankimliğini bulan dünün PKK’si, İmralı’da bukimliğinden geriye kalan ne varsa onu tümdenyitirdikten sonra, pek övündüğü ifadeyle, hala“yüzbinleri” ardından sürükleyebilse ne olur ki?Nitekim hala bir biçimde sürüklüyor da. Ama dünekadar kendisini anlamlandıran kimliğini yitirmiş, aynıanlama gelmek üzere devrimci açıdan bakıldığındabitmiş tükenmiş bir harekettir sözkonusu olan. AmaKürt halk kitleleri hala benim etrafımda diyor ve bunuyaşadığının, yolunu yürümeye devam ettiğinin birgöstergesi olarak sunabiliyor. Kitleleri etrafınatoplamak kendi başına bir şey ifade etmez, bunureformist ya da gerici düzen akımları da pekala aynıbaşarıyla yapabilirler. Gücünüzün, kitle desteğinizinanlamı kimliğinizden, onu belirleyen amaç vehedeflerinizden, onun somutlanmış ifadesi olan siyasalprogram ve çizginizden ayrı düşünülemez. Siz“yüzbinler” üzerindeki etkinizi, Kürt emekçi halkkitlelerini devrimci bir yolda yürümekten alıkoyupdüzenle uzlaşma yoluna çekmede kullanıyorsunuz.Çizginiz bu olduktan sonra etrafınızda yüzbinler olsane olur ki? İşin aslında sizler, devrim için, emekçilerinve ezilenlerin gerçek kurtuluşu için mücadele edenlerkarşısında, aşılması gereken bir engelden, yıkılmasıgereken bir barikattan başka bir şey değilsiniz artık.

Tabii ki her siyasal mücadelede amaç güçlenmek,kitlelerin desteğini almak, bu desteğe dayanarakhedeflere yürümek, amaçlananı pratik olarakgerçekleştirmektir. Böyle bir destek alınmadan tabii kisiyasal mücadelede hedeflere yürünmüyor,amaçlananların gerçekleşmesi olanaklı olamıyor.Dolayısıyla kimliğe/niteliğe yaptığım vurgu, niceliğin

önemini hiçbir biçimde zayıflatmamalı. Kaldı kinitelik gerçekten nitelikse kendi niceliğini de er ya dageç yaratır, bundan da kuşku duymamak gerekir. Sizingerçekten sağlam bir kimliğiniz, doğru bir ideolojiniz,bunun ürünü devrimci bir programınız ve çizginiz,bunun taşıyıcısı devrimci bir partiniz/örgütünüz varsa,ciddiyet ve samimiyet, kararlılık ve sebatlaçalışıyorsanız, eninde sonunda güç de kazanırsınız, buişin doğasında var. Dolayısıyla nitelikle niceliği karşıkarşıya koymamız hiç de gerekmez. Ama temel olanniteliktir, nicelik niteliğe bağlı olarak bir anlam taşır,bu temel önemde noktayı hiçbir biçimde gözdenkaçıramayız.

Oysa geldiğimiz noktada her iki kanadıyla dageleneksel sol hareket artık niteliğe bakmıyor, izlediğiçizgiye bakmıyor, ciddiyeti ve samimiyetiumursamıyor; şu veya bu biçimde bir şeyler yapmışolarak elde tutulanı korumak, ne pahasına olursa olsunyeni bazı güçler kazanmak kaygısıyla hareket ediyor.Buna dayalı amaçsız ve pragmatist bir politik çizgiizliyor. Bu kaygıya dayalı yeni politik “açılımlar”yapıyor, düne kadar reddettiği ilişkilere giriyor, ilkesizittifak platformları kuruyor. Oysa bu yolla eldeedilecek olanın ya da daha doğrusu elde edileceksanılanın hiçbir kıymeti yok. İdeoloji ve politik çizgidebir ciddiyetiniz ve tutarlılığınız yoksa, ilkesel vestratejik olanı artık umursamaz duruma gelmişseniz,devrimcilikle reformizmi birbirinden ayıran en temelayırım çizgilerini gönlü rahat bir biçimde bir yanabırakabiliyorsanız, sizin için aslolan artık günü vegörüntüyü kurtarmak haline gelmişse, güç olsanız neifade eder ki? Kaldı ki bununla güç de olunmaz, buzeminde güçlenme olmaz, yalnızca hüsran ve tükenişyaşanır.

Kısacası, çizgi, çizginin belirlediği politik kimlik,

Geleneksel solda ciddiye

Geleneksel solda ciddiye 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/07* 12 Şubat 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

CMYK

bunun mücadele içinde yarattığı kültür ve değerlersistemi her şeyin başıdır. Geleneksel sol her şeydenönce buradan kaybetmiş. Şu veya bu grubun ya dagenel olarak sol hareketin durumuna bakarken, herşeyden önce buradan, bu belirleyici ayrımçizgilerinden bakmak gerekir. Politik ve moral açıdandurumu nedir, politik ciddiyet ve tutarlılık,mücadeleye ve emekçilere karşı samimiyet korunuyormu, öncelikle bunlara bakmak gerekir. Zira gelinenyerde tasfiyeci çürümenin asıl tahribatı tam da bualandadır. Bu da politik kimliğin ve çizgininbozulmasından ayrı bir olay değildir.

Tükenen küçük-burjuva devrimciliği

Günümüz dünyasındaki durumu ele alırken, EKİM1. Genel Konferansı’nın bazı değerlendirmelerinianımsatarak yaşanan gelişmelerin bunlarıdoğruladığını ifade etmiştim. Bugün aynı şeyi solhareketle ilgili daha kuvvetli bir biçimdesöyleyebilecek durumdayız. Komünistlerin genelolarak sol hareket, özel olarak da onun şu veya bukesimi ya da grubu hakkında zamanında ortayakoyduğu değerlendirmelere, yaptığı eleştiri veuyarılara dönüp bakınız, bunların bugün olduğu gibidoğrulandığını göreceksiniz. TDKP’den MLKP veTİKB’ye kadar bu böyle. Genel olarak sol harekete veözel olarak da bu akımlara ilişkindeğerlendirmelerimiz, uyarılarımız ve öngörülerimizbelgelidir ve bunlara ulaşmak güç de değildir,neredeyse hepsi kitaplaştırılmıştır. Budeğerlendirmeleri ve eleştirileri yeniden inceleyiniz vebu akımların zaman içindeki evrimleri ve bugünküakibetleriyle karşılaştırınız, şaşırtıcı bir isabetlilikgöreceksiniz. Bu gerçekte şaşırtıcı değildir; zira bizimçıkışımızda, bir yenilgi döneminin ardından, Türkiyesol hareketini çok yönlü ve derinlemesine incelemek,anlamak ve aşmak çabası vardır. Bunu yapan, bunuyaparak siyaset sahnesine çıkmayı başaran bir hareket,sol akımların mevcut ideolojik-sınıfsal özellikleriyleyüzyüze kalacakları akıbeti de iyi-kötü önden görüpkestirebilirdi. Bizde olan da budur.

Biz siyasal mücadele sahnesine o güne kadarki solhareketin eleştirel değerlendirmesi temelinde çıkmışbir hareketiz. Ciddi bir yenilgi almış ve tasfiyecisüreçlere sürüklenmiş bir devrimci hareketin içinden,bu yenilgiyi anlamaya, belirleyici nedenlerinibulmaya, anlayıp bulduğumuz ölçüde de onu aşmayaçalışarak kendi yeni bilincimizi ve siyasal kimliğimizioluşturduk. Yani bizim çıkışımız, sol hareketin çokyönlü tahlili ve eleştirisi ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.‘60’lardan ‘80’lere evrilen ve ‘80’li yıllarda genel birçözülme, dağılma ve tasfiye sürecine giren bir solhareketin gelişme süreçlerini, temel idelolojik vesınıfsal karakterini, kültür ve değerlerini anlama veileriye dönük olarak aşma çabası, bizim ortayaçıkışımızın temel dinamiği durumundadır. Böyleolunca, biz, geleneksel sol hareketin mevcut ideolojik-sınıfsal özellikleriyle gelecekte nasıl bir akıbetleyüzyüze kalabileceği üzerine de öngörülerdebulunabilecek önemli üstünlüklere sahiptik.

Türkiye’nin ‘60’lı ve ‘70’li yıllarında, işçi sınıfı,köylülük, şehir küçük-burjuvazisi, genel olarak kent vekır yoksullarının katıldığı ileri boyutlar kazanmış birsosyal mücadele vardı. ‘60’lı yıllardaki genel solyükseliş, 12 Mart döneminin ardından ve ‘70’li yıllarınikinci yarısında, radikalleşerek daha geniş boyutlarkazandı. Sol akımların oluşumu ve gelişimi de bugenel sosyal hareketlilikle sıkı sıkıya bağlantılı olarak,onun içinden, onu etkileyerek ve ondan etkilenerekoldu. Modern Türkiye’nin tarihinde ilk kez görülmüşbu türden bir sosyal hareketlenmenin yarattığı moralve politik atmosfer, sol akımların yeşermesine ve hızlagüçlenmesine de imkan sağladı.

Anılan dönemlerin mücadelelerine baktığımızda,radikal bir tutumla ortaya çıkan ve ileri düzeydepolitizasyon yaşayan sosyal kesimin, gerek kitleselkatılımıyla ve gerekse de radikal eğilimiyle, büyükölçüde kent ve kır küçük-burjuva kitleleri olduğunugörüyoruz. Elbette burada sözkonusu olan genel olarakküçük-burjuvazi değil, fakat daha çok onunaydınlanmış ileri ve ilerici kesimleridir. Geleneksel vemodern kesimleriyle Türkiye küçük-burjuvazisi çokkarmaşık bir sosyal tabaka durumundadır. Sosyo-kültürel açıdan ve dolayısıyla politik eğilim yönündenbüyük bir değişkenlik göstermektedir. Bu sınıfın bellikesim ve katmanları faşizmin, bir kesimi dinselgericiliğin kitlesel tabanıdır, geçmişte olduğu gibibugün de. Ama kentte ve kırda yaygın bir ilericiküçük-burjuva katman da var Türkiye’de. Bir dizikarmaşık ekonomik, sosyal, politik, kültürel etken,Türkiye’de güçlü bir ilerici küçük-burjuva kitleyaratmıştır ve bu radikalleşerek devrimci akımlarındoğmasına toplumsal-politik ortam oluşturmuştur.Radikal sol akımlar da daha çok bu sosyal zemindeortaya çıktılar; buna uygun bir ideolojik-programatikperspektif edindiler, bu sosyal konuma uygun düşenbir siyasal çizgi izlediler; ve nihayet, bunun yansımasıbir politik-örgütsel kültür ve değerler sistemi yarattılar.

Ama Türkiye’nin ilerici-devrimci küçük-burjuvazisi, ‘60’lardan ‘80’lere yaşanan ve büyük

toplumsal-siyasal çalkantılara sahne olan ilk yirmiyılın ardından, bu mücadeleyi taşıyacak politik vemoral gücünü yitirdi. Her iki devrimci yükselişiizleyen faşist bastırma ve ezme dönemlerinde,devrimci küçük-burjuvazi gerçekten ağır bedellerödedi. 12 Eylül’de takibata uğrayıp tutuklananların (kisayıları yüzbinleri buluyor) sosyal yapısına dönüpbakınız, ezici bölümüyle kentin ve kırın küçük-burjuvakökenli kadro ve sempatizanları ile yüzyüzeolduğunuzu görürsünüz. Bu insanlar genel küçük-burjuva hareketliliğin öncü unsurları durumundaydılar.Radikal küçük-burjuvazi iki tarihsel dönem, ki bu ikion yıl demektir, bu yükü taşıdı ve karşılığında ağır birbedel ödedi. Sonuçta küçük-burjuva siyasal öncülerkadar küçük-burjuva kitleler de yoruldu, eskidinamizmini, devrim arzusunu ve coşkusunu yitirdi.

Bu canlı politik sosyal gücün desteğinden yoksunkalmak, geleneksel sol akımlar için başlı başına birbunalım etkeniydi. Buna yenilginin yıldırıcı etkilerini,bunun yolunu düzlediği tasfiyeci cereyanın ağırtahribatını ekleyiniz. Buna dünyadaki gelişmeleri, ‘89çöküşünü ekleyiniz. Buna Kürt hareketinin paradoksalbiçimde önce yükselişinden ve ardındanteslimiyetinden gelen bozucu ve zayıflatıcı etkileriekleyiniz. Buna sınıf ve kitle hareketinin yıllardır bellibir eşiği aşamamasını, bir türlü politikleşipdevrimcileşememesini ekleyiniz. Bütün bunlar vebunlara eklenebilecek öteki bazı etkenler, yükselişleriçinde doğmuş ve kendini bulmuş geleneksel solakımların bugün neden artık yolun sonuna gelipdayandıkları konusunda aydınlatıcı açıklamalarbulursunuz, ki bunlar bizim konuya ilişkindeğerlendirmelerimizde, sürekli olarak ve belli birsistematik içinde hep ele alınagelmiştir.

Stratejik kaygıların bir yana bırakılması

Bu akımlar Marks ve Engels’in temellerini attığıbilimsel sosyalizm adına ortaya çıkmışlardı.Gelgelelim küçük-burjuvazi, böyle bir dünya

et ve samimiyet bunalımıH. Fırat

et ve samimiyet bunalımı Sayı: 2010/07* 12 Şubat 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Sol hareket üzerine değerlendirmeler18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

görüşünün ve o dünya görüşüne uygun düşen birprogramın yükünü taşıyabilecek bir sınıf değildi.Bilimsel sosyalizm modern işçi hareketinin teorikifadesidir; o toplumsal dayanağını işçi sınıfıhareketinde bulabildiği ölçüde pratik yaşamda gerçekanlamını bulabilir ve sonuçlarına ulaşabilir. Özelliklebazı küçük-burjuva devrimci-demokrat akımlarınkavramakta olağanüstü bir yeteneksizlik gösterdiğitemel sorunlardan biridir bu. Bunu örneğin DHKP-Cile tartıştığınızda size yanıt olarak şunu söylüyebiliyor:Biz dogmatik değiliz; bu ülkenin gecekondusundakiemekçiler, bu ülkenin gençliği, sizin o küçük-burjuvakatmanlar diye küçümsediğiniz kesimleri çok daharadikal, çok daha iyi mücadele veriyor, oysa işçi sınıfıgenellikle reformist bir eğilim gösteriyor!

Küçük-burjuva sınıfsal ideoloji ve kültür bu türakımların bilincine ve ruhuna öylesine sinmiş ki, hemmarksist geçinip hem de Marksizm’in bütün bir sınıfözünü oluşturan temel önemde bir teorik düşünceninkarşısına böyle çıkabiliyorlar. Burada kuşkusuz biraçık sözlülük var, ama bu dürüstlükten çok sindirilmişbir sınıfsal konum ve kültürden geliyor; deyimuygunsa küçük-burjuva kimlik içlerinden bazılarınınadeta genlerine işlemiş, bundan gelen bir doğallıklasöylüyor bunu, kendi sınıfının devrimciliğinisavunuyor kendine göre. “Hak”, “hukuk”, “ekmek”,“adalet”, “vatan” derken, iki yüzyıldır küçük-burjuvapopülist akımların temel ideolojik önyargılarınıyinelediğinin farkında bile değil. Farkında olması dagerekmiyor, zira benzer sosyal-kültürel zeminler,benzer düşünce ve argümanların oluşumunu neredeysekendiliğinden hazırlıyor.

Döneme uygun politika adı altında devrimcistratejik perspektifi yitirmek, geleneksel solhareketlerin yeni dönemdeki (bundan ‘87’yi izleyenyeniden toparlanma dönemini kastediyorum) temeldavranış biçimi oldu. Bir dönem için buna direnenlerise özellikle ‘90’ların ikinci yarısından itibaren buyönelime girdiler ve gelinen yerde kendilerindenöncekilerle aynı yerde konakladılar. Devrimci stratejikperspektifin yitirildiği yerde, her şey günü kurtarmaya,pratik olarak güçlenmeye indirgenir. Başarılı bir taktiktabii ki çok önemlidir, ama her başarılı taktik birstratejik çizgiye ve hedefe bağlı olmak zorundadır.Taktik-strateji ilişkisinin anlamı ve gereği budur. Sizinbaşarılı saydığınız taktiğiniz ancak devrimcistratejinize bağlıysa ve ona hizmet ediyorsa bir anlamtaşır ve devrimci sonuçlar yaratır. Yoksa belki günükurtarırsınız ama geleceği kesin olarak kaybedersiniz.Ola ki güncel planda güçlenirsiniz de, ama bu aradagelecek hedeflerinizden koparsınız. O zaman da eldeettiğiniz sözde başarının devrimci açıdan bir kıymetikalmaz. Reformizmi tercih ettiyseniz mesele yok, amadevrimcilik iddiası taşıyorsanız, bu davranışınızla sizgeleceği güne feda etmiş olursunuz. Kuşkusuz önemliolan gelecektir deyip günü ihmal ettiğiniz bir durumdaise, bu kez salt o güzel gelecek hayalinizle başbaşakalırsınız, bu da sorunun öteki yönü.

Rosa Luxemburg, Alman sosyal-demokrasisireformizm yoluyla kitleleri kolay kazanabileceğineinanıyor, oysa Bolşevikler bunun tam tersinin doğruolduğunu kanıtladılar, diyor. Kitleleri devrimekazanmanın yolu devrimci politika ve taktiklerizlemekten geçer, demek istiyor. Bolşevikler devrimcipolitika ve taktiklerle kitlelerin kazanılabileceğinigösterdiler. Çünkü devrimci taktik, temelde kitlelerinçıkarlarına ve gerçek ihtiyaçlarına uygun düşer.

Elbette bunu mekanik değil fakat diyalektik birbiçimde kavramak gerekir. Öylesine özel tarihikoşullarla yüzyüze kalabilirsiniz ki, ilkelere bağlıkaldığınızda ve devrimci taktik izlediğinizde uzundönemler etkili olmayabilirsiniz de. Ama bu durumdasabırlı ve inatçı olacak, ilkelerinize ve devrimcitaktiğinize sadık kalacak, izlediğiniz politikaların güçkazanacağı zamanı, deyim uygunsa sıranızıbekleyeceksiniz. Bukalemun gibi o günkü sosyal

ortama uymayacaksınız. Çizgiyi somut koşullarauydurmak demek, kendi temel ilkelerinizi bir yanabırakmak demek değildir. O günün gerçekliğini dehesaba katarak gerekli esnekliği göstermek, fakat aslailkelere dayalı konumunuzu bozmaksızın sabırlı vesebatkar davranmak demektir. Örneğin, evet bendevrimci amaçlar güdüyorum, devrimci ilkelerime veçizgime sadık kalacağım, ama bunun şu görünür zamandilimi içerisinde fazla bir sonuç yaratmayacağını dabileceğim, soluğumu tutacağım, dönemimi vedolayısıyla sıramı bekleyeceğim, her türlü olanağı vefırsatı da kullanmasını bilerek geleceğe hazırlıkyapacağım der, bunun sağladığı bir soluk ve sabırladavranırsınız. Küçük-burjuva sabırsızlığı içinde olanlarbu ilkesel tutarlılığı gösteremezler ve sanıldığı gibi herzaman maceracı bir çizgiye değil, tersine çoğu kerereformizme kayarlar. Türkiye solunun şu on yılındasayısız örneklerini görüp izlediğimiz gibi.

Kendini aşamayanların geriye düşmesi ya da

tükenişe sürüklenmesi

‘60’lı ve ‘70’li yılların o küçük-burjuva sosyalhareketliliği içerisinde kendi programını, çizgisini,kültürünü, örgüt zihniyetini, mücadele anlayışını,kadro tipini ve nihayet ahlakını oluşturmuş akımlardırbunlar. Belli bir sosyal-kültürel zeminde oluşmuş vekökleşmiş bir kimlik nasıl değiştirilebilirdi? Bu ikitürlü olabilirdi. İlkin, yenilgiler sarsıcıdır, sarsıcıyenilginin yarattığı açıklıklar üzerinden baktığınızda,kendi kimliğinizdeki yapısal zaafları fark edebilir vepekala aşmak iradesi ortaya koyabilirsiniz. İkinciolarak, bağlandığınız bazı idealler ve hedefler vardır,komünizmi, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumuhedefliyorum iddiasındasınız, temellerini Marks veEngels’in attığı bilimsel komünizme inandığınızinancındasınız. Eğer bu inançta samimiyseniz, bununsizin için hâlâ da bir değeri varsa, bu durumda kendiküçük-burjuva kültürünüze bile savaş açabilirsiniz.Ama siz onu bir süs, dönemin bir tür moda ideolojisiolarak görüyorsanız, onunla organik olarakbütünleşme, onu özümseme ve kendini ona görebiçimlendirme kaygınız yoksa, o zaman bu süsü ya daetiketi belki gene korursunuz; ama gerçekte, başka birdünya görüşünün, ideoloji ve kültürün, başka bir sosyalzeminin siyasal akımısınız ve öyle de kalmaya devamedersiniz.

Bu, solun çok temel önemde bir tutarsızlığıydı.Ama siyasal yaşamda tutarsızlık uzun vadedebaşarısızlığa, bozulmaya ve çözülmeye götürür. Nedir

tutarsızlık? İşçi sınıfı davasını ve ideolojisini taşımakiddiasındasınız, oysa işçi sınıfı dışındaki bir sınıfınzemini üzerinde ürettiğiniz ideolojik-kültürelalışkanlıklara, değerlere, ahlaka kıskançlıkla bağlısınız.Bu tutarsızlık sizi tüketir ve çürütür. Burada meselegüç kaybedip etmemek de değildir. TDKPdevrimcilikten reformizme geçtiğinde gücünü korudu,hatta bir parça da geliştirdi, ama bugün sonuçlarınıgörüyoruz.

Yenilgi sonrası muhasebe dönemi büyük ölçüdebizim ortaya çıktığımız döneme denk gelir. Bu, soldabir iç değerlendirme, hesaplaşma, ayrışma ve yenidensaflaşma dönemiydi ve biz bu dönemin ürünüyüz,dönemin en temel ihtiyacı olan geçmişle hesaplaşmadinamizminin ürünüyüz. Bu, ki başlangıç olarakkabaca ‘87 yılına denk geliyor, devrimci hareketin yeniyeni kendine geldiği, hapishaneden ileri kadrolarınçıktığı, bir parça gençliğin, bir parça işçi sınıfınınhareketlendiği ve Kürt direnişinin de yavaş yavaş umutsaçmaya başladığı bir dönemdi. Bu dönemde,geleneksel devrimci akımlar yenilginin nedenlerinianlamak çabası içerisinde köklü bir muhasebeyeyönelebilirlerdi. Bu elbette, her zaman özenlevurgulayageldiğimiz gibi, bu akımlarda toplu biryenilenme ve dönüşümün değil, fakat yalnızca sağlıklıbir iç ayrışma ve saflaşma zemini olurdu. Bir kısımgüçler, teori ve pratikte işçi sınıfı devrimciliğinesıçrarken, öteki bir kısmı geriye düşer, reformizmekayar, düzen içi liberal sol akımlar haline gelirlerdi. Vebu, devrimci açıdan gerçekten son derece sağlıklı birdurum olurdu.

Ama geleneksel küçük-burjuva devrimci-demokratakımlar bunu başaramadılar, bu muhasebeyiyapamadılar. Bu ise sonuçta hareketin liberalizmekaymaya eğilimli öğelerine yaradı. Zira kendi içhesaplaşmasını, dolayısıyla ayrışmasını yaşayamayanbu gruplardan bir kısmı toptan yozlaştı ve reformizmekaydı. Bundan kendini yakın zamana kadar iyi-kötükoruyanlar, ya da koruduğunu sananlar da sonunda bukaçınılmaz akıbete uğradılar, ya da buna bile vakitbulamadan yokoluş sürecine girdiler.

Kehanet değil marksist tahlil

Bizim daha o zamandan temel önemde tespitlerimizvardı, bunlara getirmek istiyorum sözü. Kaldığınızyerden devam etmeniz mümkün değil, ilerlemeyenkaçınılmaz olarak geriler, geriye düşer, diyorduk biz vebunun bir yasa olduğunu önemle vurguluyorduk.TDKP’nin içinden çıktığımız için, bunu öncelikle veözellikle TDKP’ye söylüyorduk. TDKP ilerleyemedi,

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Sol hareket üzerine değerlendirmeler Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

geçmişle hesaplaşma ve bu temelde kendini aşmaçabası göstermek bir yana, buna yönelik girişimlerekarşı gerici bir direnç gösterdi. Peki sonuç ne oldu?Sonuçta bizim değerlendirme ve öngörülerimiz tam birkesinlikle doğrulandı. TDKP buharlaşıp yok oldu,yerini EMEP gibi sosyal-reformist liberal bir partiyebırakarak.

Geçmişin marksist açıdan eleştirisine ve aşılmasınagerici bir direnç gösterenler, inkarcı ve tasfiyecidiyorlardı bize o zamanlar. Biz ise, bu çizgide tutucubir ısrar gösterirseniz eğer, gerçekte artık orada datutunamaz, çok geçmeden geriye düşer, bugünküçizgiyi bile savunamaz hale gelirsiniz ve böylece,gerçek inkarcılığa asıl o zaman bizzat siz düşerseniz,diyorduk. Bu öngörümüz de tam olarak gerçekleşmişbulunuyor, üstelik daha ‘90’lı ilk yıllarda. TDKPkendini, kendi çizgisini, kendi ideolojik ve örgütselkazanımlarını bile savunup koruyamadı, en berbat birliberal açılım ve dönüşüme bunların hepsini feda edipsahneden çekildi, yok olup gitti. Bu akıbetinkahramanları bugün “Denizler’in yolu 30 yıl sonraparlamentoya çıkmıştır” diyerek, nereden nereyegeldiklerini de en veciz bir biçimde göstermişoluyorlar. Onlar kendilerini inkar ettikleri gibi ‘71devrimcilerinin devrimci mirasını da terk ettiler,gerisin geri TİP’in o pespaye oportünizmine veparlamentarizmine döndüler. Bu denli yozlaştılar vekendi devrimci geçmişlerinden tümüyle koptular.

Böylece bizim daha en baştan, daha ‘87 yılındaki oayrışma günlerinde söylediklerimiz, tamı tamınagerçekleşmiş oldu. Neredeyse kehanet ölçüsünde. Amaelbette sözkonusu olan bir kehanet değil, fakat tümüylebilimsel bir bakış ve buna dayalı tahlildi. Biz buküçük-burjuva devrimci demokrat bir çizgidir, amaayrışma noktasına gelmiştir, ileriye ve geriye doğru. Yaküçük-burjuva devrimciliği işçi sınıfı devrimciliğidoğrultusunda aşılacaktır, ileriye çıkılacaktır; ya daküçük-burjuva devrimciliği bile korunamayacak,sonuçta küçük-burjuva reformizmine, liberalizmekayılacaktır, demiştik. Biz bunları ‘87 yılında söyledik(söylediklerimiz kitaplaştırılmış olarak orta yerdeduruyor) ve yalnızca dört yıl sonra TDKP, bunu tümaçıklığı ile doğruladı. Biz bunları söylerkensöylediklerimiz başkalarına inanılmaz görünüyordu, ogünün TDKP hayranları da bizi inkarcı olarakgörüyorlardı. TDKP’deki köklü kimlik değişimi tabakgibi ortaya çıktıktan sonra bile onların bunu kavrayıpkabullenebilmeleri için bir üç-beş yılın daha geçmesigerekti, bu denli geriden geliyorlardı.

Biz orada bir tahlil yapıyoruz, sözkonusu hareketinideolojik-sınıfsal karakterine ilişkin bir çözümlemeyapıyoruz ve ortadaki eklektik kimliğin bu şekliylekorunmasının artık olanağı yoktur; burada durulmaz,ya ileriye çıkılır ya geriye düşülür, diyoruz. Nitekim ogünkü TDKP bu ayrışmayı yaşadı da, kendi içindenyönleri ileriye ve geriye olan iki ayrı akım çıkardı. Bizileriye çıktık ve bu gelişme bugünkü TKİP’ye vardı,ötekiler geriye düştüler ve bu gelişme belli evrelerdengeçerek sonuçta bugünkü EMEP’e vardı. Birzamanların o pek kibirli ve keskin TDKP’sinden bugündevrimcilik adına geriye iğne ucu kadar bir şeykalmadı.

Eğer Marksizm’i bir bilim olarak ele alıyorsanız,onun bilimsel yöntemini ciddiyetle kullanıyorsanız,birçok gerçeği önceden görmeniz mümkün. Bizimsadece TDKP ile değil, fakat PKK ile ilgili öngörümüzde doğrulandı. Biz ‘92 yılında, Kürt hareketi artık bir“yol ayrımı”ndadır; bu durumda ya Türkiyeliemekçilerle birleşerek ulusal kurtuluş mücadelesinisosyal devrim davasının bir parçası haline getirmekdoğrultusunda ilerler, bu ise devrimci çizgidederinleşmek demektir; ya da bunu başaramaz da ulusalözlemleri kendi içinde amaçlaştırırsa, bu taktirdemevcut çizgide bile tutunamaz, geriler, düzenleuzlaşma ve bütünleşme yoluna girer.

Bizim sorunu böyle ortaya koyduğumuz dönemde,

PKK’nin zamanla devrimci çizgiyi terkedip düzenlebütünleşme yoluna gireceği hiç kimsenin aklından bilegeçemezdi. Oysa biz bu değerlendirmeyi tüm açıklığıile ‘92 Nisanı’nda yaptık. Abdullah Öcalan İmralısavunmasında; ‘92 yılı bizim için dönüm noktası oldu,ben o noktadan itibaren aslında tümüyle yeni birçizgiyi gündeme getirmek istiyordum, ama koşullarelvermedi, devlet cevaz vermedi, taban direndi vb.sonuçta olmadı, diyor. Şimdi PKK’nin bugüne varanevriminin başlangıç noktasının ‘92 yılı olduğukonusunda artık genel bir mutabakat var sol çevrelerde.Ama bizde bu değerlendirme ‘92 yılında, yani tam dazamanında, bir tahlile dayalı olarak Ekim’in “KürtHareketi Yol Ayırımında” başlıklı başyazısında ortayakonulmuştur.

Biz TİKB için, bu kafayla hiçbir yere gidemezdedik ve bunu nedenlerini marksist eleştiri yoluylaortaya koyduk, üstelik onun henüz pek de güvenli vekibirli olduğu bir evrede. Gidebildi mi peki? O “küçükama bolşevik müfreze”den bugün geriye ne kaldı, bilenvar mı? Ellerinde koca bir miras vardı oysa, 12 Eylüldönemi direnişlerinin getirdiği büyük bir politik vemoral motivasyona sahiptiler. Ama işte sorun daburadaydı; yalnızca bununla bir yere gidilmezdi,temelde bu bir çizgi sorunudur, anlaşılması gerekenbuydu. Nitekim gidilemediği somut olarak görüldü de;TİKB de tıpkı TDKP gibi kendi devrimci mirasınasahip çıkamadı, geleneklerini koruyamadı ve sonuçtaTürkiye’nin en marjinal gruplarından biri durumunadüştü. Örgüt sorununa zamanında öylesine vurguyapanlar, bundan umutlarını kestiler ve kendilerineşimdilerde “teorik” akıl hocalığı misyonu biçmişbulunuyorlar. Bir zamanlar “küçük ama bolşevikmüfreze” oldukları iddiasındakiler için gerçekten pekhazin bir akibet bu, ama hiçbir biçimde şaşırtıcı dadeğil. (Bkz, H. Fırat, Polemikler: DevrimciProletaryaya Yanıt, Eksen Yayıncılık -KB)

MLKP’yle ilgili söylediklerimiz de giderekgerçekleşiyor. Açın örneğin “Liberal DemokratizminPolitik Platformu” kitabının önsözünü, orada, bugünTDKP’nin uğramış bulunduğu akibet kendisiyle aynıideolojik-politik platformu taşıyan akımların yarınınaışık tutuyor; bunu inanılmaz bulacak olanlara, ama onsene önce TDKP ile ilgili söylediklerimiz de aynışekilde inanılmaz görünüyordu, oysa bugün herkesinpaylaştığı bir gerçek olarak orta yerde duruyor,deniliyor. (H. Fırat, Eksen Yayıncılık, Genişletilmiş 2.Baskıya Önsöz -KB)

Bugün MLKP ile EMEP siyasal sahnede en iyianlaşan, artık birçok konuda birlikte davranan,birbirlerini kollayıp kayıran iki çevre haline geldiler.MLKP yayınlarında devrimci akımların adı unutuldu

artık, o ünlü “komünistler ve devrimciler” tekerlemesiçoktan bir yana atıldı. Artık varsa yoksa DEHAP,EMEP, SDP ve ESP dörtlüsü, yani bildiğimiz oreformist DEHAP Bloku var. Aynıların aynı yerdebuluşmasından başka nedir ki bu!

Biz söylenmesi gerekeni zamanında söyleriz.Zamanında TDKP’ye söylediklerimiz biliniyor ve işteTDKP’nin akibeti. Zamanında PKK’yle ilgilisöylediklerimiz orta yerde ve işte PKK’nin akıbeti.TİKB ile ilgili söylediklerimiz koca bir kitap olarakortada ve işte TİKB’nin akıbeti. Ve nihayet MLKP içinsöylenenler, onlar da bir bir gerçekleşiyor.

Yineliyorum, bunun kehanetle bir ilgisi yok. Bunuönden kestirebilmenin hiçbir güçlüğü de yok. Ortadabu hareketlerin bir kimliği, bir çizgileri ve bu çizgidekievrim ve değişim var. Bizim MLKP polemiğindeyaptığımız nedir? Onların dünkü çizgisini, kuruluşbelgelerinde ortaya koyduğu perspektifleri alarakbugün geldiği noktayla karşı karşıya koymaktır. Sizdün şuradaydınız, iyi-kötü devrimci kaygılarınız vardı,tüm tutarsızlıklarınıza rağmen genel olarak devrimcibir zeminde duruyordunuz, oysa şimdi dünkü bukonumu ve kaygıları bir yana bırakarak artık şunoktaya gelmiş bulunuyorsunuz; ama bu gelişinizrastlantı olmadığı gibi öyle çok bilinçsizce birsürükleniş de değil, ne yaptığınızı, neyi seçtiğinizipekala biliyorsunuz, ne var ki bunu örtülü bir biçimde,tabanınızı buna adım adım alıştırarak oportünistçeyapıyorsunuz, diyoruz. (Bkz. H. Fırat, TasfiyeciSürecin Son Aşaması: Parlamentarizm, EksenYayıncılık, s. 171-300 -KB)

Bunu oportünistçe, deyim uygunsa sinsi birbiçimde yapıyorlar, zira ciddiyetleriyle birliktesamimiyetlerini de yitirmiş bulunuyorlar. Ortalığıaldatarak reformizme gidiyorlar, ama bunu tabanlarınıkoruyarak yapmak istiyorlar. TDKP de benzer birtutum izlemedi mi? TDKP yayınları en keskin ve“devrimci” yazılara, tam da EMEP açılımını yaptığıdönemde yer verdi. Bu ülkede sosyalizm adınamücadele yürütecek bir partinin legal olarakkurulabileceğine inanmak, bu ülkede özgürlüğün varolduğunu kabul etmek demektir, bu ise en büyüksahtekarlıktır diye yazdı, Özgürlük Dünyası, legal partihazırlıklarının son aşamaya geldiği bir sırada (bkz.“Yasal Çalışma ve Yasalcılık-2”, sayı: 77, Nisan-Mayıs1995) Oysa sahtekarlığın kendisi tam da köklü birkonum ve kimlik değişimini böyle aldatıcı vurgularlagizleme çabasındaydı. Reformist bir açılım yapılırkenen devrimci laflar edilerek, devrimci ilkeler döne dönetekrarlanarak, böylece insanlar aldatılmaya vesersemletilmeye çalışılıyordu.

MLKP bunalımlı bir sürecin ardından beş yıl sonrabir kongre yapıyor, ama ne tartıştığı belli değil.Pratiğine bakıyorsunuz, adım adım ama doludizginreformizme kayıyor. İşte böyle bir dönemde, yapılankongre “Devrimin zaferi için yaşasın MLKP!”sloganını ortaya atıyor. Bu kulağa pek de hoş geliyor,ama dipten dibe yaşanan tasfiyeci çürümeyi örtmeninve peşpeşe yapılan tasfiyeci açılımları gizlemenin birörtüsünden başka hiçbir anlam taşımıyor.Komünistlerin somut düşünsel kanıtlara ve olgularadayalı ideolojik eleştirisini en bayağısından bir küfürve hakaretle karşılayanların durdukları yere dönüpbakın. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunusöyleyim derler; DEHAP, EMEP, SDP ve ESP’ye birarada bakın, kimin nereden nereye geldiğini ve artıknerede durduğunu sayfalar dolusu eleştiriden daha açıkve sahici biçimde görürsünüz. Konumlar bu denlinetleşmiş, saflar bu denli açık bir biçimde oluşmuşbulunuyor.

Temmuz 2003(H. Fırat, Dünya, Türkiye ve Sol Hareket, Eksen

Yayıncılık, Temmuz 2004, s.141-158)(H. Fırat, Tasfiyeci Sürecin Son Aşaması:

Parlamentarizm, Eksen Yayıncılık, Haziran 2007s.301-332)

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

İşçi sınıfı ideolojisine yaklaşıyor!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

TEKEL işçilerinin haftalardır süren direnişi ülkegündeminde geniş bir yer tutuyor. TEKEL işçileri,her ne kadar özelleştirme politikalarının hayatageçirildiği dönemi ıskalamış da olsalar, bupolitikaların sonuçlarına karşı işçi sınıfınınbütününde bilinç açıklığı yaratan/yaratacak birsürecin taşlarını döşediler/döşüyorlar. Bugün halensüregelen direnişin sonunun nereye varacağındanbağımsız olarak, salt bu bilinç açıklığı yönüyle dahi,işçi sınıfı mücadelesi açısından son derece önemli birkazanım elde etmişlerdir. Direnişin bugüne kadarortaya çıkardığı sonuçlarla dahi, işçi sınıfınaözelleştirme saldırısı-sonuçları ve bunlara karşımücadelenin zorunluluğu üzerine güçlü bir dersvermiştir. Bu bağlamda TEKEL işçilerinin gerekbundan sonra atacağı adımlar, gerekse bumücadelenin sonucunda ortaya çıkacak tablo, artıkdirenişteki işçilerin sosyal statüleri, bireysel/topluhakları gibi başlıklardan öte bir anlam taşımaktadır.Her türlü abartıdan uzak olarak bu süreç işçi sınıfımücadelesinin bir dönemini olumlu ya da olumsuzyönde belirleyecek bir önem kazanmıştır.

TEKEL direnişinin bugün çirkef bir saldırı ilekarşı karşıya kalması, direnişin etkisinin demagoji vemanipülasyon denizinde boğulmak istenmesi ve sonayların popüler tatlı su demokratlarınca özen veısrarla gözardı edilmesinin gerisinde de, işte bu önemyatmaktadır. Sınıf mücadelesini hedef alansaldırıların her zaman doğrudan olmadığı da bilinenbir gerçektir. Bu aynı önem, TEKEL işçilerini,etrafında konuşlanan tırnak içi muhalefete, direniştennemalanmaya endekslenmiş rant kavgasına karşı damücadele etmek zorunluluğu ile karşı karşıyabırakmıştır. İşin özü, TEKEL işçileri durgun bir suyataş atmıştır. Şimdi sermaye düzeninin bir cephesi busu hemen durulsun isterken, diğer cephesi kendiçıkarları doğrultusunda birilerinin boğulmasınınardından bu sonuç gerçekleşsin istiyor. Bu tablokarşısında özelde TEKEL işçisine ve genelde işçisınıfına ise dostunu düşmanını tanımaktan başkaçıkar bir yol görünmüyor.

“İdeoloji kışkırtır, kapitalizm uzlaştırır”

TEKEL direnişinin başladığı günden bu yanasermaye düzeninin dönemsel sözcüsü AKPcephesinden net, saldırgan ve bir o kadar da tavizsizbir tutum içerisine girilmiştir. Bu şaşırtıcı da değildir.Zira TEKEL direnişinin sınıf mücadelesi açısındanyarattığı olanaklar sınıf düşmanları cephesinden derahatlıkla okunabilecek bir açıklık taşımaktadır. İştesırf bundan ötürü AKP bürokratları cephesindenhemen her gün TEKEL direnişini hedef alanaçıklamalar yapılarak direnişin yarattığı moral güçkırılmaya çalışılmıştır.

Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm AKPbürokratlarınca yapılan açıklamalar birkaç ana vurgunoktası taşımaktadır. Bunların başında, TEKELdirenişinin kendisinin ve bu direniş ile ilgili yapılanbütün açıklama ve eylemlerin “ideolojik” olduğuargümanı gelmektedir. Bunun yalın bir doğruyu ifadeettiği ise ortadadır. Elbette TEKEL işçileri

cephesinden örülen mücadele baştan sona birideolojinin doğrulanmasıdır. Bir ideolojininyönlendirmesinin ürünü değildir ama bu ideolojikyaklaşımın öngörüsünün bir ürünü, deyim yerindeyseolmazsa olmazıdır.

Kapitalistler cephesinden yıllardan bu yanaideoloji kavramı etrafında bir orta oyunuoynanmaktadır. Bu oyun o kadar komik bir düzeyevarmıştır ki, artık işi inceden inceye, kapitalizmin birideoloji olmadığı ama insan doğasının olağan yaşamabiçimi olduğu saçmalığını empoze etmeyevardırmıştır: Kapitalist ideolojinin sözcülerine göre;“kapitalizm ideoloji değildir! Ve bütün ideolojilersosyal yıkımları, toplumsal çatışmaları vebölünmeleri getirir. Kapitalizm ideoloji olmadığı içintoplumsal refah ve barış ancak bu düzendesağlanabilir. İdeoloji kışkırtır, kapitalizm uzlaştırır.”

Bu tezlerin bu ölçüde komikleşmesiningerisindeki neden ise kapitalizmin kendisine tehditolarak gördüğü tek ideolojinin komünist ideolojiolmasıdır. Bu durumda; kapitalizm işçi sınıfınınyaşadığı sorunları basit birer uyuşmazlık olaraknitelerken, komünist ideolojinin ortada yaşananınaçık bir sınıf savaşı olduğunun adını koyması garipdeğildir.

Ancak AKP cephesinden TEKEL direnişine“ideolojik” suçlaması yapılmasının gerisinde başkabazı Türkiye’ye has nedenler de yatmaktadır. ZiraTürkiye’de ideoloji, bütün bu tartışmalarla da paralelolarak öcü ilan edilmiştir. İdeoloji cop demektir,polis saldırısı, cezaevi, işkence demektir. Buradan dayola çıkarak denilebilir ki AKP cephesinden TEKELeylemleri ile ilgili yapılan ideolojik tanımlamalar,

TEKEL işçisi ile beraber, o işçiyi açıktan ya da değilalkışlayan geniş yığınları etki altına alabilmekiçindir.

Sosyal devlet masalı: “Hak değil, merhamet!”

AKP sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarındiğer vurgu noktalarını ise TEKEL işçilerinin 4/C’liolsalar dahi dolgun ücret alacakları, kıdem ve ihbartazminatlarının ödenmiş olması, devletin bir sosyalyardımlaşma ve güvence sağlama kurumu olmadığıve bütün bunların işçilerin hakkı değil amahükümetin merhametinden gelen lütfu olduğuoluşturuyor. Erdoğan, TEKEL işçisi 4/C statüsünükabul ederse 700-950 TL arası ücret alacaklarınavurgu yaparak bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor.Diyor ki; “bu memlekette bu ücrete çalışacakmilyonlar var.” Bir başbakanın ağzından işsizlikgüzellemesi! Erdoğan diyor ki “ey TEKEL işçisiyerine asgari ücretle çalışacak on bin kişiyi hemenyarın bulurum” ve yine Erdoğan diyor ki; “ey işsizvatandaş, bunlar azla yetinmeyi bilmiyor! Bak senişsizsin onlar fazlasını istiyor.” Hedeflediği ise açık;işsizler ordusu ile TEKEL işçisinin gözünükorkutmak ve yine işsizler ordusunu TEKELişçilerine karşı kışkırtarak direnişi bu cephedenyalnızlaştırmak! Erdoğan bununla da sınırlıkalmıyor; “kıdemlerini, ihbarlarını verdik” diyor.Maliye Bakanı da ekliyor, “biz merhamet ettik”.Kısacası burjuvazi kendi iç hukuku ile dalga geçiyor.İşçi sınıfının yıllanmış bilinçsizliğine bel bağlayarak,böylece kendi yasal düzenlemeleri ile tanıdıkları

İşçi sınıfı direnişlerle kendiideolojisine yaklaşıyor!

 A. Eylül

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

İşçi sınıfı ideolojisine yaklaşıyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

kıdem ve ihbar tazminatı hakkını bir lütuf gibigöstererek, alkış toplamaya çalışıyor.

Sonunda Erdoğan dayanamıyor ve ekliyor; “hangimemlekette herkese iş var. Burası yol geçen hanımı?!” İşte aslında bu sözü alkışlamak gerekiyor. Zirasonunda sermaye düzeninin bir sözcüsü çıkıyor veyıllar yılı işçi ve emekçilerin bilincini bulandıran“devlet baba” imgesini kendi eliyle yere çalıyor.

Hükümetin/sermayenin doğrudan ve dolaylı yardakçıları

Elbette TEKEL direnişi karşısındaki ideolojikcephe salt AKP’den oluşmuyor! Gerek sermayeeksenli şekillenmiş örgütlenmeler, gerek AKPyandaşı basın-yayın organları, gerekse ne olduğubelirsiz kimi “sivil toplum örgütleri”, TEKELdirenişi karşısında doğrudan AKP söylemlerinidestekliyor. Bunlara bir de ‘yeni sol’ söylemietrafında kenetlenmiş, sınıfsız sol kavramınınınmucitleri eskici liberalleri, sendika bürokratlarını vekoltuk sevdasındaki parlamento içi muhalefetieklediğimizde dolaylı destek deyimi de yerli yerineoturuyor.

Gerçekten de bu yardakçıların hemen her birininTEKEL direnişi karşısındaki konumlanışı ayrı birdeğerlendirme konusu. Ama desteklerinin yalıngörüntülerini kavramak için birkaç basit örnekyetmekte. Bütün Türkiye TEKEL direnişinitartışırken, aylardır çeşitli gündemler üzerindendemokrasi havariliğine soyunmuş Taraf gazetesi vemüdavimleri neredeydiler? Başta satır aralarında vegelişen süreçte ise apaçık cümlelerle, tam dasermayenin yanındaydılar. Bu sahte demokrat çirkefliberaller, TEKEL işçilerini açıkça uzlaşmazlıklasuçlayacak, örtülü olarak darbecilikle itham edecekkadar da pervasızlaştılar. Satır aralarında emek-sermaye çelişkisinin ürünü bir direnişi dahi siyasalrant adına Ergenekon’a bağlama aczine dahi düştüler.

Peki, 22 Temmuz seçimlerinde solcu kesilipmeclisten sandalye kapan Ufuk Uras ve Radikal İkisolculuğunun mimarlarından Ahmet İnselöncülüğünde gelişen ve geliştirilmeye çalışılan YeniSolcular ne yapıyorlardı, TEKEL işçileri Ankarasoğuğunu da karşısına almış direnirken? Onlar dayıllardır liberalizmin tezleri olarak bildiğimiz-ezberlediğimiz argümanlarla toplumsal muhalefetinbilincini bulandırmakla meşguldüler. Sınıf söyleminedayanmayan bir solun inşası ifadeleri ile TEKELişçilerinin ne kadar yakınında ama kimin yanındaolduklarını da basına ve kamuoyunaaçıklamaktaydılar.

CHP, AKP’yi zayıflatmak derdindeyken, sendikaağaları ise tabandan gelen gücün ürünü olan budirenişten nemalanıp ama sermaye düzenini de çokkızdırmadan süreci kazasız-belasız atlatmanınpeşindeydi. İşte bütün bu odaklar; direniş çadırlarınagelenleri ile gelmeyenleri ile, TEKEL işçisi ilegöstermelik de olsa yanyana duranları iledurmayanları ile objektif olarak TEKEL işçisikarşısında bir cephedir. Ama bu geniş cepheürkütücü değil, aksine umut vericidir. Zira sermayedüzeninin bu farklı kesimlerini bir şekilde yan yanagetirebilecek tek tehdit sınıf mücadelesi olduğunagöre, sınıf mücadelesi karşısındaki bu kenetlenişTEKEL işçilerinin doğru yolda ilerlediğinigöstermektedir.

Proleterlerin zincirlerinden başkakaybedecek bir şeyi yok!

Kazanacakları bir dünya var!

TEKEL direnişinin etkisi gerek işçi sınıfıaçısından gerek sınıf düşmanları açısından gerçektende sarsıcı olmuştur. Ankara’nın karına soğuna, polis

saldırılarına, sendikal bürokrasinin oyalamahamlelerine karşı TEKEL işçisi yaklaşık 2 ayı bulandirenişleri ile sınıfa, mücadelede kaç cephede birliktesavaşması gerektiğini göstermiştir. Bu noktada eylemTEKEL işçilerinin iradesi dışında kim ne söylersesöylesin artık siyasal bir eylemdir. TEKEL işçisiartık özelleştirmelere, hak gasplarına karşı sınıfındireniş sembolü durumundadır. TEKEL işçisi,direnişin bu kısa döneminde mücadeleninzorluklarına göğüs germeyi öğrenmekte ve bunusınıfa yol gösterici bir tarzda öğretmektedir.

TEKEL işçilerinden yansıyan, sendikalbürokrasinin karşısına dikilirken, kürsüyü işgal edipbürokratları grev ve eylem yapmaya çağırırken,çaresizliği ile mağrur bir işçi bölüğü değil, tersine,haklarını kazanmak için azim ve kararlılıkla direrenbir sınıf gerçeğidir. Bu ise TEKEL işçilerini sınıfmücadelesinin henüz başlangıç evresine, ancakkararlı bir ideolojik siyasal düzlemine çıkarır. Bugünsınıfın bir bölüğü TEKEL işçileri şahsında mücadeleokulunda okumakta, öğrenmekte ve ancak sınıfmücadelesinin mevcut sınırları nedeni ile aynızamanda öğretme görevi ile de karşı karşıya kalmışbulunmaktadır. TEKEL işçileri mücadelelerinin tümsınıfın mücadelesi olduğunu haykırırken aslında bubilinci dışa vurmuş olmaktadırlar aynı zamanda. Bunoktada açık ki bundan sonraki süreci bu siyasalbilinç, eylem ve örgüt düzeyindeki gelişmeler,direnişin sınıfın diğer bölüklerine taşınabilmesibelirleyecektir.

Direnişin bugünkü tüm sınırlarına rağmen etkisiburjuvazi cephesinden de sarsıcıdır. Bu zamanakadar burjuva siyasetinde oluşan ezber TEKELişçileri tarafından bozulmuştur; “bir iki havaboşaltma eylemi sonrası sendika bürokratları ileuzlaş ve direnişi bitir!” Bu yalın formül, sermayecephesinden sınıfı, sınıf içindeki uzantıları aracılığıile dizginlemenin ve denetim altında tutmanın öz birifadesidir. Ve bunda da deneyimlerle sabit belli birbaşarısı olduğunu söylemeliyiz.

Ancak bu sefer beklentiler TEKEL işçilerininsendika bürokratlarının da karşısına dikilendirenişleri şahsında boşa düşmüştür. Eylemi zor ilebaskı altına almaya çalışan polis saldırısı, sendikalbürokrasi ile görüşme manevraları ardından gelentehdit açıklamaları sermaye cephesinden yaşanan

sıkışmanın dışa vurumudur. Bu anlamı ile TEKELdirenişi sınıfın sınırlı bir bölüğünün kararlıdirenişinin sarsıcı etkisini sınıf düşmanlarına dagüncel olarak göstermiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın“Kusura bakmayın bunu böyle söyleyeceğim, birdefa haklı bir eylem değil. Haksız bir eylem ve bueylem daha önce söylediğim gibi ideolojik bireylemdir ve bu ideolojik eyleme alet olanlar vardır”sözlerini bir kez daha düşünelim. Sermaye karşısındael pençe divan duran bir işçi kuşağı mıdır “haklıolan”? Ya da sendikal bürokrasinin oyunları ve poliszorbalığı karşısında direnme azmi gösteremeyenişçiler midir “ideolojiye alet olmayan”? TayyipErdoğan ideoloji üzerine yüksek perdeden atarkenardarda gelen tehditler sermayenin ve temsilcilerininnasıl bir ideolojik bilinçle hareket ettiğinigöstermektedir.

Bugün direnişin seyrini TEKEL işçilerinin siyasalbilinç ve eylem düzeyi belirleyecektir. Bugünekadarki çok yönlü saldırılar karşısında 2 aylık direnişokulunun kazandırdığı siyasal bilinç düzeyi, sendikalbürokrasinin manevralarını alt etmeyi başarmıştır.Hakları için direnen işçileri bundan sonra dahaçetrefilli bir süreç beklemektedir. Ancak işçileraçısından eylem her adımda siyasallaşmakta, geçenher gün işçilerin onlarca yıllık ideololojik-siyasalönyargılarında derin gedikler açmaktadır. Bugediklerden korkan düzen haykırıyor “Eyleminizideolojik!” diye. Artıdeğer sömürüsünün çarklarıarasında yıllardır ezilen işçiler hak gasplarına karşıeylemlerinde karşılarında polis zorunu; bir cümlesermaye uşaklarını buluyor. Bu noktada işçi sınıfınınkendi ideolojisine, sosyalizme sarılması kadar meşruhiçbir şey yoktur!

Bundan 162 yıl önce yapılan “Proleterlerinzincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok.Kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerinişçileri, birleşiniz!”çağrısı bugün de işçi sınıfınınmücadele yolunu üstü örtülemez bir yalınlıklagösteriyor. İşçiler bu çağrıya kulak verdiklerinde;işte o zaman sermaye devleti ideolojisi ile birleşmişişçi sınıfının gücünün ne olduğunu anlayacaktır.

Bugün bu aşamada değiliz henüz. Ancakmücadele içinde geçen her gün başta TEKEL işçileriolmak üzere, direnen işçi sınıfı ideolojisineyaklaşıyor!

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

TEKEL işçilerinin kararlı direnişi düzen cephesiniçok yönlü olarak köşeye sıkıştırdı. Haklı talepleri vemilitan mücadeleleriyle toplumun gözünde büyük birmeşruiyet kazanan TEKEL işçileri diğer sınıfbölüklerine de yürünmesi gereken yolu gösterdi, umutoldu. Hal böyle olunca asalak patronlar düzeni içindirenişi bitirmek ve oluşan olumlu değerleri yok etmekzorunluluk haline geldi.

Devlet geçmişte olduğu gibi sendika ağalarıaracılığıyla direnişin içini boşaltmak ve kırıntıdüzeyinde verilen haklarla uzlaşma sağlamakniyetindeydi. TEKEL işçileri bu yöntemi daha baştanboşa düşürdüler. Zira işçiler daha direnişin ilkhaftalarından itibaren sarı sendikaları aşan ve onlarıkendi önünde itekleyerek de olsa yürüten bir pratiksergilediler. Dünün mücadele kaçkını Türk-İş ağalarıtaban basıncıyla hayal dahi edilemeyecek kararlaralmak, mücadeleye sözcülük yapmak durumundakaldılar. Direnişin kontrolünü tamamen kaybetmektenkorkan Türk-İş bürokratları hükümet ile dahi karşıkarşıya geldiler.

Direnişin uzlaşma ile sonlandırılamaması sermayedevletini daha da sert tutumlar almaya itti. BaşbakanTayyip Erdoğan bildik Kasımpaşalı üslubuna sarılarakişçileri tehdit etti ve son olarak Şubat sonuna kadarzaman tanıdı. Tanınan zamanda direnişin bitirilmesi veAnkara’nın göbeğine kurulan direniş çadırlarınınkaldırılması isteniyor.

Bu tehditvari açıklamaların amacı açık. Direnişisonlandıramayan sermaye devleti bir kez daha polisterörüyle direnişi kırmak ve işçileri teslim almak istiyor.Ancak bunun önünde büyük bir engel var, o da direnişintoplum nezdinde yarattığı meşruluk.

Direnişin meşruluğunuyok etme operasyonu!

Erdoğan’ın çadırlara saldırma ve polis köpekleriniişçilerin üzerine salma tehditleri tüm basında genişyankı buldu ve tepkiyle karşılandı. İşçilere ay sonunakadar zaman veren devlet, yaşanacak saldırı öncesindedirenişi toplum gözünde karalama ve haklılığını yoketme kaygısını duyuyor. Çünkü bugünkü haliyledirenişe saldırmanın başta AKP olmak üzere düzengüçlerini hayli zor duruma sokacağı biliniyor. Buhesapları yapan devlet haftalardır çeşitli yöntemleridevreye soktu ve direnişe yönelik “özel harp dairesi”niaratmayacak senaryoları ortaya attı.

Kuşkusuz ki direnişin başından beri işçilerintaleplerini karartmaya ve mücadeleyi karalamaya dönükpropagandalar yürütülüyordu. İşçilerin yan gelip yattığı,4 bin TL maaş aldığı gibi pek çok yalan ortalıktadolaşıyor ve basın sansürü ile birlikte toplumuetkiliyordu. Ancak başta sansürün parçalanarakdirenişin burjuva medyayı dahi ele geçirmesi, biryandan da işçilerin ve destekçi güçlerin yaygınçalışmaları bu kirli propagandayı büyük ölçüde boşadüşürdü.

Sermaye devleti saldırı tehdidi ile paralel biçimdebu propagandayı daha da üst boyutlara taşıdı.Söylemlerde en fazla başvurulan ise “yetim hakkı”oldu. Gerek Erdoğan, gerekse diğer bakanlar sıklıklaTEKEL işçilerini havadan para kazanmak isteyenkişiler gibi göstermeye çabaladıklarından “yetim hakkıyedirmem” edebiyatı hükümetin imdadına ilaç gibiyetişti. Sanki yıllardır emek veren, üreten bu aynı işçiler

değilmiş ve işçiler haklarını aramıyor da başkasınıncebine göz dikiyormuş edasıyla konuşan Erdoğan,işçiye yetimin hakkını yedirmeyeceğini söylemektengeri durmadı.

Şeytanın aklına gelmeyecek oyunlar

Bir başka palavra ise işçilerin hesaplarına yatırılankıdem tazminatları üzerinden şekillendi. Erdoğan dahatazminatlar yatmaya başladığı ilk günlerde ekranlardaboy göstererek işçilere paralarını nasıl verdiklerinigerine gerine anlattı. Çıkarılması gereken sonuç isehükümetin işçiye hakkını verdiği ve buna rağmenişçilerin eylemlerini sürdürdüğüydü. Yatırıldığısöylenen paralar “adı üstünde” işçinin kıdem tazminatı.Yani yasaların işçilere tanıdığı bir hak. Yıllardır verilenemeğin karşılığı. Ancak Erdoğan bu hakkı vermeyi bilesanki bir lütufmuş gibi göstermeye çalışarak direnişizayıflatmanın hesaplarını yapabiliyor.

İşçilerin direnişi sefalet içinde, aç ve soğuktasürdürmesi de Erdoğan’ın saldırılarının hedefi oldu. Bukez işçileri yalancılıkla suçlayan Erdoğan, işçilerinparalarını verdiklerini söyleyerek aç kalmalarınınanlamı olmadığını iddia etti.

Kıdem tazminatları üzerinden oynanan en büyükoyun ise şeytana bile pabucunu ters giydirecek cinsten.Başbakan Erdoğan direnişi kırmak için yaptığıaçıklamalar sırasında 5 bin işçinin tazminatını aldığınıduyurmuştu. Burada anlatılmak istenen işçilerinparalarını aldıkları ve koşulları kabul ettikleriydi. Oysabu durumun içyüzü çok geçmeden basına yansıdı. 5 binişçinin Vakıfbank’da vadesiz hesaplara yatırılanücretleri kendilerinden habersiz biçimde adlarına açılanvadeli hesaplara aktarılmış ve kağıt üzerinde paralarınhesaptan çekildiği görüntüsü elde edilmişti. Bu veriErdoğan’ın propagandalarının önemli de bir malzemesihaline gelebilmişti. Dahası bu hesap hareketi sırasındabir de utanmmadan ücret kesintisi yapılmıştı.

Erdoğan’ın anlatmayı çok sevdiği verilerin bir diğeriise 4/C’ye geçiş rakamları oluyor. 8 bin 247 işçinin 650kadarının 4/C’den faydalanmak için başvuru yapmasıadeta direnişin sonuymuş, dağılma başlamış gibi birhavayla sunuluyor.

Uzun yıllar kirli savaş yürüten ve şovenizmin herzaman güçlü olduğu bir ülkede kuşkusuz ki psikolojik

savaş denilince ilk akla gelen bildik bir düşman olur.Türkiye devleti için bu düşman PKK ve Kürt halkıdır.Geçmişte PKK’nin kaçak sarımsak getirterekTürkiye’de sarımsak üretimine sekte vurmayıamaçladığı gibi iddialar dahi ortaya atılmış olması, bu“bildik düşman” formülünü anlatmaya yeterli.

Devlet Bakanı Hayati Yazıcı TEKEL direnişineprovokatörlerin karıştığını, PKK’nin direnişiyönlendirdiğini söylemekten geri durmadı. Provokatöredebiyatına sarılan devletin amacı direnişi marjinalizeetme kaygısı taşıyordu. Ancak bu söylem gereksendikal cephede gerekse de toplumun genelindetepkiyle karşılandı.

Direnişi karalamaya çalışan bakan bunu yaparkenkendisini komik duruma düşürdü ve sonra özür dilemekzorunda kaldı. Tüm toplumu saran ve taleplerini kabulettiren bir direnişin böylesi provokasyon iddialarıylakolayca yatıştıralamayacağı da bir kez daha görüldü.Aynı adi oyunu Ankara mitingi sırasında sendika ağalarıda yapmış ancak işçiler ilerici ve devrimci güçleriaralarına alarak sahip çıkınca oyun boşa düşmüştü.

Abluka daralıyor!

TEKEL işçileri kararlılıkla mücadele etmelerinerağmen sermaye devleti direniş üzerindeki ablukasınıdaraltıyor. TEKEL işçilerine yardım yapan belediyeleredahi soruşturma açan devlet, çadırlarda kaçak elektrikkullanıldığı, çadırların çevreyi kirlettiği, esnafın rahatsızolduğu yalanlarına da sıklıkla başvuruyor. Çeşitli liberalgüçler ipe-sapa gelmez eylemlerle direnişi karalamayaçabalıyor, Hak-İş gibi satılmış sendikalar ise hükümeteçanak tutuyor. Hükümet uzlaşma için yalnızca Türk-İşile görüşeceğini söyleyerek konfederasyonların birarada hareket etme zemini de dağıtıyor. Kuşkusuz kitüm bunlar özel bir planlama ve yönelim ileuygulamaya konuluyor.

Devlet çok yönlü olarak saldırı hazırlıkları yaparkensınıf dayanışmasını yükseltmek ayrı bir önemkazanıyor. TEKEL direnişinin ruhu ne kadar geniş sınıfbölüklerine taşınırsa, sermayenin yalanları ne kadargeniş platformlarda teşhir edilirse saldırı tehdidi de okadar zorlaşır. Direnişi ve dayanışmayı büyütmekTEKEL direnişinin zafere ulaşması için elzemdir.

Baskı ve tehditler direnişi kıramayacak!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Sermaye devleti direnişi kırmak için çırpınıyor!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

TEKEL direnişi kararlılıkla sürerken, direnişçiTEKEL işçisi kadınlar da direnişte bir adım öneçıkıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 100.yıldönümü yaklaşırken, direnişçi TEKEL işçisikadınlarla direniş sürecini ve 8 Mart’ı konuştuk.

- Direniş süreciyle ilgili düşünceleriniziöğrenebilir miyiz?

- Birnaz Altın (İzmir / Balatçık TEKEL): Direnişişekillendiren sendika değil işçilerdir. Direnişin şekliişçilerdir. 2. büyük eylem bekliyoruz iki kademeliolabilir. Birincisi büyük genel miting. İkincisi, ikigünlük genel dayanışma grevi değil, genel grevbekliyoruz. Süresiz açlık grevimiz devam etmektedir.Tüm bunların akabinde şu ana kadar bizimle inatlaşanbaşbakanın, hakkımız olan özlük haklarımızıvereceğine yüzde yüz inanıyorum. Hala ümitli olduğumiçin burada bu direnişin içindeyim. Diyelim kibaşbakan etkili olacak iki günlük dayanışma grevinerağmen bize istediklerimizi vermezse iktidarındüşeceğine inanıyorum. Benim konfederasyonlardantek beklentim etkili gerçek bir genel grevdir.

- Menşure Ogan (Bursa TEKEL): Bundan sonra“genel grev” diyorum. Şimdiye kadar çok iyi gitti.Birliğimiz beraberliğimiz bozulmadı bundan sonra dabozulmayacak zaten. Bundan sonrası için de genel grevdüşünüyoruz biz. Bu şekilde bütün haklarımızıalacağız, bütün bayanların çadır kentlerde yaşamasınıasla bir dahaki dönemlere bırakmayacağız. Bu dönemhepsini çözeceğiz. Yani şu dönem bayanlara yapılanhaksızlığı, emeklerine yapılan haksızlığı, emekleringaspını görmemezlikten gelen insanları... Ölmek olsada sonuna kadar direneceğiz. İşimizi kaybetmeye derazıyız biz. 4/C’ye de asla müracaat etmeyeceğim.Sonuna kadar kadın haklarının yanındayım, oradaolacağım. Sonuna kadar da mücadelemi vereceğim.

Genel greve gidebilmek için halka ve işçiye düşengörevler var. İşçi burada yapması gerekenleri yapacak,halkımız buna destek verecek. On bin TEKEL işçisivarsa bunu ikiyle çarparsan yirmi eder üçle çarparsanotuz eder dörtle, beşle çarparsan elli bin altmış bin eder.Bu kadar insanı görmemezlikten gelen ismini vermekistemediğim iktidar partisi. Artık ismini bile söylemekistemiyorum, onlara isim bulamıyorum. Artıkhalkımızın bu şekilde değerlendirmesi lazım. Bugünbelki isim olarak TEKEL işçisi olarak geçiyor amayarının çocuklarının özlük haklarını elinden alıyorlar.Bizler yarınlarımızı kazanacağız. Biz bu mağduriyetiyaşıyorsak, mağdur da değiliz çok şükür insanlar öylebiliyorlar öyle bilsinler sorun değil. Bizler gayet iyiyiz,dimdik ayaktayız. Haklarımızı almadan dönmeyeceğiz.Bu haklar yarınların hakkı olacak bugünlerin değil.

- Açlık grevi eylemini sürdüren Türkan Abla:Aslında söylenecek çok şey var. Ama şunusöyleyebilirim. Böyle bir ülkede yaşadığım içinutanıyorum. İnsan haklarının bu kadar hiçe sayıldığı birülkede yaşadığım için utanıyorum.

- Songül Aydın (İstanbul / Cevizli TEKEL): BizTEKEL işçisi olarak eylem süresince üzerimize düşenifazlasıyla yaptık, görevimiz olanı. Burada kahramanlıkfalan da yapmıyoruz, görevimiz bu. Çünkü ben mevcuthakkımı 1 Şubat’a kadar koruyordum, korumak içinburadaydım. Ama 1 Şubat itibariyle benim bu hakkımıelimden söke söke çekti, gaspetti, çaldı, aldı. 1Şubat’tan bu yana da o hakkı geri almanınmücadelesini veriyorum. Gerekirse bir elli gün dahavereceğim bunun mücadelesini. Bunu tabii kendisendikamızla Tek Gıda-İş Sendikası’yla başarıyoruz,benim yiğit başkanımla, Mustafa Türkel’le başarıyoruzbiz bunu. Bir yıldır TEKEL üye bile değildi Tek Gıda-

İş’e çünkü Hak-İş itiraz etti bizim üyeliğimize, bizmahkemeliğiz, bizden bir yıldır Tek Gıda’ya aidat bilekesilmiyor. Ama benim yiğit başkanım bizimönümüze düştü, önderimiz, liderimiz oldu. Bizimlebu yola baş koydu ve biz bu yolda ne gerekiyorsayapacağız gene işçiler olarak. Geri kalansendikalardan biraz daha destek, fazla destekistiyoruz.

Biz dayanışma grevi istemiyoruz, genel grev,genel direniş istiyoruz. Bizim burada durmamız bilebaşlı başına bir eylem. Türkiye’nin başkentinde,Ankara’nın göbeğinde en lüks semtinde çadırdankent kurduk, varillerde ateş yakıyoruz. Bizimburada bekleyişimiz bile büyük bir direniş. Peyderpey bir şeyler yapacağız. Geride memleketlerdekalan işçi arkadaşlarımız var bizim onlardanricamız, madem buraya gelemiyorlar, bazıengelleri var, onlar da orada, oraları yangın yerineçevirmeliler. Hani diyoruz ya “Her yer TEKEL, her yerdireniş!” gerçekten bunu yapmaları gerekiyor,yapmaları lazım. Her şeyi birilerinden beklemeyelim,bazı şeyleri de bizim kendimizin düşünmesi lazım.

- Nuray Biçer (Adana TEKEL): Direniş sürecişimdiye kadar çok iyi devam etti. Yüksek morallebüyük bir direnç ile kendimizi bütün dünyayaduyurduk. Güzeldi, güzel bir eylem. Herkes bize destekveriyor. Her şeyden önce Ankara halkına teşekkürediyorum. Çankaya Belediyesi’ne, Sakarya esnafına.Başbakanın dediği marjinal gruplara da teşekkürediyorum. Bizim siyasi bir amacımız yok amaekmeğimiz için onlar da bize destek oluyor. Bizbirilerinin dediği gibi PKK’lı da değiliz. Güzel birsüreç geçiyor bundan sonrasının da güzel olacağınainanıyorum. Umudumuzu yitirmedik, bekliyoruz.

Bundan sonraki süreçte daha etkili olmak gerekdiye düşünüyorum. Çünkü kararlarındanvazgeçmiyorlar, hiçbir cevap gelmiyor, işçinindirencinin kırılmasını bekliyorlar. Sürekli farklıyönlerden işçinin içine girmeye çalışıyorlar. Türk-İş biran önce toparlanmalı, süremiz de az kaldı bir an öncefarklı ses getirecek eylemler yapmak zorunda.

Yani ilgi çekmek için daha farklı eylemleryapmalıyız. Örneğin bir arkadaşımız fikir vermişti.Kanada’ya başvuralım iltica talebi için. Yani buradaekmek kalmadı. Ya da farklı yerlere başvuralım. Banakalırsa Birleşik Milletlere (BM) başvuralım.Başbakanımızı şikâyet edelim madem AB’ye girmekistiyor hani Avrupa Birliği normları, insan hakları öyledeğil mi?

- Ankara’dan direnişe destek sunan bir emekçiZarife Çamalan: Direnişi birçok insan televizyondan

izlediği kadarıyla değerlendiriyor tabi. Televizyondandinledikleri kadarıyla değerlendirdikleri için geneldebaşbakanın söylemlerini dikkate alıyorlar. Buradakiinsanlara 4/C’yi kabul etsinler gitsinler gözüylebakabiliyorlar ancak işin aslı bu değil. 4/C’yi kabuletmek bu kadar basit değil, insanların özlük hakları var.4/C dediğimiz şey 11 ay çalışacaksın, 1 ay ücretsiziznin var, girdi çıktı yapacaklar, sosyal güvencengidiyor, sonra emekliliğini etkiliyor, işe geri dönüşünkesin değil. Bu şartları ben de olsam ben de kabuletmem ve sonuna kadar direnirim. Bu anlamda buinsanlar haklılar ve haklı oldukları için de biz Ankarahalkı olarak desteklemeye geliyoruz. Direnişingidişatına gelince biraz daha etkin eylemler yapılmalıama nedir? Ne yapılabilir? Meclise gidilmelidir, AKPGenel Merkezi’ne gidilmelidir, yürüyüşlerdüzenlenmelidir, mitingler düzenlenmelidir,başbakanlığa gidilmelidir yani bu tarz eylemleryapılmalıdır.

Burada “insanlar oturuyorlar, miskin miskinbekliyorlar” denmesin. Bu sıralarda böyle bir görünümyaratılıyor çünkü. Bu sadece buradaki işçilerinyapabileceği bir şey değil. Sendikalara düşen büyük birgörev var. Sendikalar satıcı olmamalı işin açıkçası.Türk-İş, KESK, DİSK bunlar ön ayak olmalı, bunlar bukararı almalı bu yönde kendi üyeleriniyönlendirmeliler. Sadece TEKEL işçilerinebırakmamaları gerekir. Sendikaların biraraya gelerekişçi sınıfını bilinçlendirerek yönlendirmeleri gerekir.Sendikalar bu kararı alırsa onların aldığı karar kâğıtüzerinde daha etkili oluyor biliyorsunuz ki. Yoksaişçilerin Sakarya dışında yürüyüş yapmalarına izin

TEKEL işçisi kadınlarla 8 Mart üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

“Yarınlarımızı kazanacağız!”

Subat 2010 / Ankara

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

verilmiyor sonuçta, engelleniyor.

- 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgiliolarak neler söylemek istersiniz?

- Birnaz Altın: Ben en azından bu yıl TEKEL işçisikadınları onure etmek adına etkinliğin adınındeğiştirilmesini, direnen emekçi kadınlar günü olarakdeğiştirilmesini isterim. Buradaki kadınlar bunufazlasıyla hak ediyorlar.

- Menşure Ogan: Bir yıl 365 gün. Bir anneler günüvar bir de kadınlar günü. Geri kalan 363 gün kadınlarınçektiği çileyi, çektiği ızdırabı kimse görmüyor. Sadeceanneler gününde, öğretmenler gününde, kadınlargününde bu iki günde hatırlıyorlar bu günlerde birkaranfille, iki saat sonra solacak karanfillerlekadınların, annelerin gönlünü alıyorlar. Ondan sonra daçöpe atılıyorlar o karanfilleri. Ondan sonra da devamıyok. Beklentiye yönlendiriyorlar, bizim bir beklentimizyok sadece insan gibi yaşamak istiyoruz. 56 gündürAnkara ‘da mücadele ediyoruz Emine Erdoğan görsünburada çadırlara gelsin. Biz onları dövmeyiz, biz onlargibi vahşi değiliz. Medyadan insanlara saldırmıyoruz.Gelsinler buraya kadınların halini görsünler.

Müslümanlıktan bahsediyorlar, çadırlarda bayanerkek ekmeğimiz için mücadele veriyoruz. Omüslümanlıktan bahseden insanlar bayan erkek bizburada aynı çadırda yatıyoruz kendilerine soruyorumcaiz mi kadınların erkeklerle aynı çadırlarda yaşamalarıgeceleri birlikte olmaları? Biz kardeşiz. O ayrı mevzuama çok dindar oldukları söyledikleri için o yüzdenkadınların erkeklerle aynı çadırda 1.90 uzanarakyatmaları doğru mu diye soruyorum? Bu kadınlarayapılan doğru mu? Bu kadar diyeceklerim diyecek dahafazla bir şey bulamıyorum.

Türkan abla: Kadınlar hiçbir haklarından geriadım atmasınlar, her şeye karşı dirensinler. Nasılanlatayım; zor olmadan hiçbir şey başarılamaz.Mutlaka bir bedel ödüyorsunuz bir şey alırken. Amainanıyorum ki, kadınlar erkeklerden daha güçlü bukonularda. Her zaman istediğimizi alabiliyoruz. Benbuna inanıyorum.

- Songül Aydın: 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü 19. yy’da çıkmıştır yani yüzlerce kadınınAmerika’da bir işyerinde yanması ile başlamıştır.Bizler burada onun modern halini yaşıyoruz. TEKEL’inkadınları şu anda 21. yy’dayız. O halin daha moderniniyaşıyoruz çünkü taşlarda yatıyoruz, yemek yemiyoruz.Her şeyden önce anneyiz, çocuklarımız var. Onları çoközlüyoruz her şeyden önce, yani iki kere daha çokyoruluyoruz. Eğer burada olursak 8 Mart’ı çok büyükbir coşku ile kutlayacağız. Çünkü TEKEL kadınlarınınhepsinin gerçekten alnından öpüyorum. Çok güzel, çokbüyük bir direniş sergiliyorlar. Hiçbir şekildebıkmıyorlar, yorulmuyorlar, usanmıyorlar. Evlatlarınıözleyince onların yanına geliyorlar, çocuklarımızbizleri görmeye geliyorlar. Babaları onları bizimyanımıza getiriyor. Bir gün iki gün hasret gideriyoruzsonra memlekete geri gönderiyoruz. Biz buradadirenişe devam ediyoruz. Bizler burada coşkulu birkutlamayı hak ettik. Bu emekçi kadınlar gününü herkeshak etmiyor. Biz hak ediyoruz.

- Nuray Biçer: 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü eskiden olduğu gibi gene kadınların omuzlarında,yine kadınlar bu mücadeleye başarıyla sürdürüyor.Emekçilerin, kadınların olacak bugün, bence onurlu,gururlu, şerefli kadınların olacak. 8 Mart’ta kadınlarıntoplumdaki yeri tartışılmalı. Kadınlar sömürülüyorsürekli özellikle de din yönünden. Kadın hakları yokTürkiye’de, eşitlik yok. Yani her şey sözde konuşuyorama özde hiçbir şey yok. Sadece o güne mahsuskonuşuluyor sonra da aynı düzen devam ediyor. Bunuetkinleştirmek lazım, kanunlarla, yasalarla kadınlaragerçekten hak tanınması lazım.

- Zarife Çamalan: Kadınlar bir toplumun içindeyaşıyor sonuçta. Bir toplumun ferdi, bir ailenin ferdi.Tabii ki toplumumuzda ve ailemizde en çok ezilen

kesim kadın, mücadele eden kadın ama bunun siyasi birboyutu olması gerekiyor. Sosyal alanda etkinliklerinedir ne boyutta, kadınlar ne şekilde ikinci planaitiliyor? Mesela tacizler oluyor, rencide edici şeyleroluyor, biz kendimiz yaşamıyoruz belki ama yaşanan

birçok işyerleri var. Bu konulara eğilinmeli eğer budireniş 8 Mart’a kadar uzarsa ben bu sene 8 Mart’ınçok daha farklı olacağına inanıyorum. Çok daha etkiliçok daha siyasi boyutlu olacağına inanıyorum yani.

Kızıl Bayrak / Ankara

TEKEL işçisi kadınlarla 8 Mart üzerine...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

TEKEL direnişinde kadınlar ön saflarda yeralarak direnişte ayrı bir yer tutuyor. Direnişin 58.gününde açlık grevine giren Adıyaman Şubesi’ndenAynur Erbaş da TEKEL’in direnişçi kadın işçilerindenbiri. 17 yıllık TEKEL işçisi olan Aynur Erbaş, hayatınkadınlara mücadeleyi dayattığını söyleyerek,haklarını almadan gitmeyeceklerini belirtiyor.Erbaş’ın kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz...

Onurumuzla geldiğimiz bu 58. günde direnişimizdevam ediyor. Onlar da haklarımızı vermemektedireniyor. Ama biz çoğalıyoruz, onlar azalıyor.Yalnızlaşacaklar ve haklarımızı bize geri verecekler.Haklarımızı almadan gitmeyeceğiz. “Ölmek var dönmek yok” derken gerçekten buna inanarak söyledik,“Birleşe birleşe kazanacağız!” derken inanarak söyledik. Her geçen gün çoğaldığımızı görüyoruz. İlkgeldiğimizde yalnızca TEKEL işçileriydik, ancak 3. gün Abdi İpekçi Parkı’nda olanlardan sonra müthiş birdestek gördük. Ankara halkından, yurt genelinden ve yurt dışından çok destek alıyoruz. Bu direniş inanılmazşekilde enerji toplayarak devamlılığını sağlıyor. Hükümetin söylediği hiçbir şey bizim moralimizi bozmuyor,aksine kamçılıyor bizi, daha da yüreklendiriyor. Haklarımızı almadan kesinlikle dönmeyi düşünmüyoruz. Bizişçiler fabrikalarda nasıl birlikte mücadele ediyorsak, alanda da aynı şekilde mücadelemizi birliktesürdürüyoruz. Bizde cinsiyet ayrımı, işçi ayrımı olmadan üretim yapılırdı. Makinelerin hızına yetişiyordukbiz. Vardiyalı çalışıyorduk, 26 tane kameranın altında dinlenme şansımız bile olmuyordu. Standart saatlerdeancak dinlenme şansımız oluyordu. Bizler öyle yılacak işçiler değiliz. Kadın erkek ayrımı olmadan birlikteomuz omuza mücadele verebilmemiz bizi güçlü kılıyor.

Ve çoğumuz tek maaşla çalışıyoruz. Kadın arkadaşlarımızdan bazıları çocuklarına ve ailesine bakmaklayükümlü. Bu yüzden maaşlar yetmeyebiliyor. Benim annem mesela şeker hastası, tansiyon hastası, astımhastası ve 17 yıldır benim üzerimden bakılıyor. Ben her biri için her gün ayrı ayrı direniyorum. Ailelerimizbu direnişe başlarken de direniş süresincede de yanımızdaydı. Biz kendimizle gurur duyuyoruz, onlar dabizimle gurur duyuyor. Benim ailem bana hiç “dönün” demedi mesela. Çocuklar sadece dayanamıyorlar,ailelerini özlüyorlar, bizler her ne kadar telefonda iyiyiz desek de, televizyonlardan annelerini görüpüzülüyorlar. Ama alışacaklar yapacak bir şey yok. “Almadan dönmeyin” diyen çocuklar da var.

Ben 17 yıldır işçiydim ve özelleştirme sürecinde de mücadele verdim. Hayatınızda ne değişti diye soracakolursanız. Hayatımın en güzel günlerini geçirdim, hayatımın en anlamlı günleri olarak kalacak. Ve ben bunukaleme bile almayı düşünüyorum. Çünkü ben yaşadım bunu, ancak ben anlatabilirim.

Hayatın her alanında kadınlar zaten bir mücadele içerisinde. Benimki bir de TEKEL yönüyle anlamkazandı. Ben bu direnişin sonucunda kazanacağımızı düşünüyorum. Kesinlikle diyorum, mutlakakazanacağız. Bundan çok eminim. Ya kazanacağız, ya kazanacağız! Gerçekten hislerim beni hiç yanıltmaz.Almadan dönmeyeceğiz. Ben buradan bize destek veren, yanımıza gelemeyen ama yüreği bizimle olanherkese çok teşekkür ediyorum. Gerçekten “ÖLMEK VAR, DÖNMEK YOK!” sonuna kadar direneceğizdiyorum. Ve ben diyorum ki, gerçekten “BİRLEŞE, BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!”

Ben bütün dünya kadınlarının bu anlamda mücadele verdiğine inanıyorum. Nerede, ne şekilde yaşıyorolurlarsa olsunlar, hayat onlara zaten mücadele etmelerini dayatıyor. Kadınlar gerçekten direniyor. Bence neolursa olsun, hiçbir konuda boyun eğmesinler. Bütün kadınlar sonuna kadar mücadele etsinler.

“Ya kazanacağız, ya kazanacağız!”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

TEKEL direnişini Avrupa’da işçi ve emekçileringündemine taşıyan İşçilerin Birliği HalklarınKardeşliği Platformu (BİR-KAR) Almanya, Hollandave İsviçre’de kriz ve TEKEL direnişi gündemlipaneller düzenledi.

NijmegenAraştırmacı yazar Volkan Yaraşır ve BİR-KAR

temsilcisinin konuşmacı olarak katıldığı etkinlikHollanda’nın Nijmegen kentinde gerçekleştirildi.Etkinlik, oldukça canlı bir atmosferde geçti.

Volkan Yaraşır tarihsel seyri içinde kapitalistkrizin gelişimini ve nedenlerini açıklayarak başladığıkonuşmasında, ‘70’li yıllardan itibaren devreyesokulan neoliberal saldırı politikalarına ve busaldırıların yıkıcı sonuçlarına değindi. Bir mızrak ucuolarak nitelediği özelleştirme uygulamalarındanörnekler veren Yaraşır, kısaca TEKEL direnişininnitelikleri üzerinde durdu. Yaraşır, sınıfın TEKELdirenişiyle 25 yıllık neoliberal politikalara açık birkarşı duruş sergilediğini ve deyim yerindeyse busaldırılardan bir tür intikam aldığını belirtti.

BİR-KAR temsilcisi ise TEKEL direnişinin birayna olduğuna ve çok yönlü dersler içerdiğine dikkatçekti. Bu çerçevede özellikle sınıfın tarihsel rolüüzerinde durdu. İşçi sınıfının birleştirici bir eksenyarattığı ve diğer tüm toplumsal kesimleri etrafındatoplayıp harekete geçirdiğinin belirtildiği konuşmada,bunun sadece ve sadece işçi sınıfının başaracağı bir işolduğunun bu direnişle bir kez daha açığa çıktığıbelirtildi.

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünegeçildi.

BİR-KAR, Demokratik Halk Derneği ve AleviDerneği’nin örgütlediği etkinliğe 45 kişi katıldı.

BİR-KAR / Hollanda

KölnKöln BİR-KAR 7 Şubat Pazar günü “Kapitalizmin

krizi ve işçi sınıfı hareketi” başlıklı panelgerçekleştirdi. Panele konuşmacı olarak araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır ile Avukat Veysel Akay katıldı.

Veysel Akay, genel bir kriz tanımı yaptıktan sonra,ağırlıklı olarak krizin batı metropollerinde yol açtığıekonomik, sosyal ve siyasal sonuçları üzerinde durdu.Krize, aşırı üretimin sebep olduğunu belirten Akay,krizle birlikte siyasal gericiliğin de zincirlerindenboşaldığını ve her çıkarılan yeni yasanın yeni baskılarıberaberinde getirdiğini, bugün Almanya`da yürürlükteolan 129. maddenin, Almanya`da devlet terörünün eniyi kanıtı olduğunu vurguladı.

Panelde ikinci olarak Volkan Yaraşır söz aldı.Bugün patlak veren bu krizin 30 yıllık bir birikiminsonucu olduğunu ve aynı zamanda neo-liberalizminiflası anlamına geldiğini belirten Yaraşır, kapitalizminbu geri gidişatı önlemek için birtakım önlemleraldığını, bu önlemlerin tümünün birden neoliberalizmolarak adlandırıldığını, bu önlemlerin ideolojik,ekonomik ve kültürel ayaklardan oluşan ciddisaldırılar olduğuna değindi.

TEKEL direnişinin tarihsel, toplumsal, ideolojik vetaktik anlamda çok ciddi derslerle dolu olduğunu,bunun çok iyi okunması gerektiğini, sınıfın bir kezdaha bu direnişle birlikte gücünü gösterdiğini ve aynızamanda devrimcileri bir kez daha göreve çağırdığınıbelirten Yaraşır “TEKEL sınıfın 25 yıllık öcünüalmıştır” dedi.

Panel, oldukça ilgi ve dikkatle dinlenen sunumların

ardından, verilen kısa bir aradan sonra soru-cevapbölümüyle devam etti. Katılımcılar, bu türtartışmaların daha sık yapılması gerektiği yönlütaleplerini ilettiler. Panele 60 kişi katıldı.

BİR-KAR / Köln

Baselİsviçre BİR-KAR, TEKEL işçilerininin direnişiyle

ilgili yürüttüğü kampanya çerçevesinde Araştırmacı-Yazar Volkan Yaraşır’ın katılımı ile “Kriz, işçihareketi ve TEKEL direnişi” başlığı altında söyleşigerçekleştirdi.

Ön hazırlık çalışmaları etkin bir biçimde yürütülensöyleşi öncesinde, afiş ve çağrıların kahvelere,derneklere ve iş yerlerine asıldı, etkinlikten bir günönce kahveler dolaşılarak sözlü propaganda eşliğindeetkinliğe çağrı yapıldı. El ilanları ve TEKELdirenişiyle ilgili bildiriler de Kızıl Bayrak gazetesininsatışıyla eş zamanlı olarak işçi ve emekçilereulaştırıldı.

6 Şubat Cumartesi günü saat 14.30’da başlayansöyleşide, araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır’ın somut,canlı ve coşkulu sunumu katılımcılar tarafından ilgiyledinlendi. 1,5 saatlik sunumun ardından etkinliğinikinci bölümü olan soru-cevap ve tartışma bölümü deoldukça canlı geçti.

Kriz sürecinin aynı zamanda büyük devrimciolanaklar biriktirdiğini, ara akımlarla birlikte burjuva

ve

küçük burjuva sosyalizmi döneminin kapandığınıbelirten Volkan Yaraşır, proleterya sosyalizmidöneminin başladığını, sınıf devrimciliği dışındahiçbir şansımızın kalmadığını, devrimci partilerinmisyonunu tam oynamak ve devrimi güncelleştirmekgibi bir tarihsel sorumlulukla davranmak gibi birgörevle karşı karşıya olduklarının altını çizdi.

60’ı aşkın kişinin katıldığı etkinlik oldukça başarılıbir atmosferde geçti. Etkinlik sonrasında toplu olarakbir yoldaşımızın düğününe gidildi. TEKEL direnişiorada da gündeme getirilerek düğüne katılanlardan610 Franklık maddi destek toplandı.

Kızıl Bayrak / İsviçre

BİR-KAR’dan kriz ve TEKEL panelleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

BİR-KAR’dan kriz ve TEKEL panelleri

Hamburg’da TEKEL direnişiyle dayanışma

Hamburg BİR-KAR, TEKEL işçisinin onurlu direnişinin sesini çeşitli araçlarla Almanya’da yaşayan işçive emekçilere taşıyor. Dayanışma eylemlerinin yanısıra tüm bölgelerde Almanca ve Türkçe bildirilerdağıtılıyor. Kahve sohbetleri ve esnaf ziyaretleri ile TEKEL işçisinin haklı mücadelesi emekçilere anlatılmayaçalışılıyor. Aynı zamanda direnişe destek olmak için maddi yardım toplanıyor.

Bu faaliyetler kapsamda MLPD’nin Pazartesi günleri Hartz IV’e karşı gerçekleştirdiği eylemlerde TEKELdirenişi gündemleştirildi.

Eylemde, Almanya’da yaşanan güncel siyasal gelişmelerle ilgili yapılan konuşmalardan sonra TEKELdirenişi selamlandı.

BİR-KAR’ın merkezi olarak kullandığı TEKEL işçileriyle dayanışma çağrısı yapan bildiri metni Almancaolarak okundu. Eyleme katılanlara direnişle ilgili bilgi verildi. AKP hükümetinin TEKEL işçisine 4/C statüsüile kölelik dayattığının ifade edildiği açıklamada, yapılan konuşmaların ardından eyleme katılanlara ve yoldangeçenlere bildiri dağıtıldı.

Eylemde “TEKEL işçisi yalnız değildir” dövizleri ile Alaattin Karadağ’ın fotoğrafları taşındı. BIR-KAR Hamburg

8 Subat 2010 / Nijmegen

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Emperyalizm yenilecek!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Kapitalist emperyalizmin vurucu gücü NATO,halklar üzerindeki emperyalist egemenliğin devamınısağlamak amacıyla uğursuz yeni planlar hazırlıyor.

Geçen hafta İstanbul’da bir araya gelen NATOüyesi 52 ülkenin savunma bakanları ya da bakanyardımcılarının, savaş aygıtının uygulamayahazırlandığı yeni planlar üzerinde anlaşmaya vardığıaçıklandı. Ankara’daki Amerikancılar’ın evsahipliğinde gerçekleşen toplantıda alınan kararlar,NATO’nun insanlığın geleceği açısından ciddi birtehdit oluşturduğunu, dahası bu tehdidin giderekbüyüdüğünü gözler önüne serdi.

Afganistan’a doktor, mühendis, mimar,öğretmen değil işgalci asker takviyesi!

Sekizinci yılını geride bırakan emperyalist işgal,Afganistan’ı tam bir harabeye çevirmişken, NATOşefleri halen bu ülkenin yeniden imarı ile meşgulolduklarını iddia edebiliyorlar. Oysa işgalin üzerindengeçen sekiz yılı aşkın süre boyunca Afganistanhalklarına bomba ve kurşun dışında bir şey sunulmuşdeğil. “Afganistan’a yardım” adı altında işgalcilerinyaptığı harcamalar ise, emperyalist ordularınfinansmanı ve Kabil’deki kukla yönetimin şeflerinedağıtılan rüşvetten ibarettir.

Hal böyleyken İstanbul’daki toplantının açılışkonuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,“Arkamızda imar edilmiş bir ülke bırakmalıyız; yollar,okullar hastaneler kurmalıyız” diye konuşabiliyor.

ABD Savunma Bakanı Robert Gates ise,“Arkamızda ayakları üstüne kalkmış bir Afganistanbırakacağız” şeklinde konuşarak, Afganistanhalklarının celladı oldukları gerçeğinin üstünü örtmeyeçalışıyor.

Savaş baronlarının bu demagojik vaazlarınarağmen NATO şefi Anders Fog Rasmussen’in yaptığıaçıklama, kirli emeller hakkında fikir vermeye yetiyor.İşgal gücü ISAF’taki asker sayısını 39 binartıracaklarını açıklayan NATO şefi, Afganistan’dabulunma nedenlerinin imar değil işgal olduğunudolaysız bir şekilde ortaya koydu.

NATO askerlerinin faaliyet gösterdikleri alanlardaihtiyaç duydukları desteği almalarını sağlayacak önlempaketi üzerinde anlaşıldığını açıklayan savaş aygıtınınşefi Rasmussen, emperyalist zorbaların nelere önceliktanıdığını gösteriyor. Savaş baronları Afganistan’ı imaretmekten söz ederken, NATO şefi bu ülkedekiönceliklerinin işgalci güçleri takviye etmek veihtiyaçlarını karşılamak için “yeni önlem paketi”hazırlamak olduğunu ilan ediyor.

Savaş aygıtının şefleri, rüşvetle imaj düzletme hazırlığında…

Saldırganlık ve savaş politikası güden ABD’dennefret eden ezilen halklar, ABD adına tetikçilik yapansavaş aygıtı NATO’dan da aynı şekilde nefretediyorlar. Emperyalist Amerikan rejiminin efendileri,yerlerde sürünen imajlarını düzeltmek için siyahibaşkan Barack Obama’yı kullanırken, NATO şefleri buişi rüşvet karşılığında satın almayı umduklarıArap/Müslüman gazeteci, “sivil toplum” önderleriveya akademisyenlere yaptırmayı tasarlıyor.

NATO’nun İslam alemindeki imajının düzeltilmesiiçin özel bir plan hazırladıklarını açıklayan FogRasmussen, Müslüman ülkelerin gazetecilerine,

akademisyenlerine, farklı alanlarda görev yapan “siviltoplum” önderlerine büyük miktarda paralardağıtılacağını, onlara ve onların aracılığıyla Müslümanülke vatandaşlarına NATO’nun ‘insani’ bir örgütolduğu propagandası yapılacağını belirtti.

Bu plana göre halkların celladı NATO, dağıtacağırüşvetler karşılığında kendini “insani” bir örgüt olarakyutturmaya çalışacak. Demek oluyor ki, NATO,önümüzdeki dönemde Ortadoğu’da daha saldırgan birpolitika izleyecek; aksi takdirde NATO’nun Müslümanülke vatandaşları nezdinde imaj düzletme gibi birçabaya girişmesi için bir neden olmazdı.

Tahran yönetiminin geri adım atma eğiliminerağmen İran’la ilişkilerin gerilmesi, körfez ülkelerineyapılan silah yığınağı, Yemen halklarına karşıgeliştirilen saldırgan taktikler vb. ABD-NATO suçortaklığının bölge halklarını hedef alan yeni saldırılarahazırlık yapıldığına işaret ediyor.

NATO’nun yeni planları savaş riskini arttırıyor!

Afganistan, Irak işgallerini kalıcı hale getirebilmekamacıyla taktikler geliştiren, Ortadoğu’daki silahyığınağını arttıran, İran’a askeri saldırıda bulunmatehditleri savuran ABD ile tetikçisi NATO, DoğuAvrupa’yı askeri üslerle donatarak Rusya’yı kuşatmastratejisini de uygulama çabalarını sürdürüyor.

“Yeni stratejiler geliştirmek” amacıyla eski ABDDışişleri Bakanı Madeleine Albright başkanlığındaoluşturulan “NATO Akil Adamlar Komitesi”, savaşaygıtının daha saldırgan bir politika izlemeyehazırlandığının bir başka işareti kabul ediliyor.

Bu gelişmeleri yakından izleyen Rusya, özellikleDoğu Avrupa ülkelerine kurulan askeri üslerdenrahatsızlık duyduğunu açıkça dile getiriyordu. AncakRusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev tarafındanimzalanarak açıklanan yeni askeri doktrin, savaştehlikesinin günden güne arttığına işaret ediyor.

Yeni savunma doktrininde, Rusya’nın güvenliğineyönelik birincil tehdidin, “NATO kuvvetlerinin Rusyasınırlarına yaklaşması” olduğu vurgulanırken, güvenliktehdidinde ikinci sırada ABD’nin Doğu Avrupa’dakifüze kalkanı projesinin yer aldığı ifade ediliyor.

NATO yayılmacılığının barış için tehdit

oluşturduğunu vurgulayan yeni askeri doktrine göre,Rusya, nükleer silahları sadece kendisine yönelik birsaldırı durumunda değil, nükleer saldırı tehdidihissetmesi durumunda da kullanabilecek.

Emperyalist güç odakları arasındaki rekabet veçatışma eğilimi göz önüne alındığında, NATO’nunizlediği saldırgan/yayılmacı strateji, nükleer silahlarınkullanılacağı savaşların patlak vermesi riskiniarttırıyor. Nükleer silahların kullanıldığı savaşlarınyaratacağı yıkımlar ve insan kıyımlarının varacağıboyut hakkında fikir edinmek için, ABD’nin atombombası attığı Hiroşima ve Nagazaki’ye bakmakyeterlidir.

Genelde kapitalist/emperyalist düzenin, özelde budüzenin vurucu gücü NATO’nun varlığı insanlığıngeleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.Dolayısıyla verili koşullarda emperyalist işgallere,militarizme ve nükleer savaş tehdidine karşı mücadelebüyük bir önem taşımaktadır. Ancakdevrimci/komünist güçlerin, dünya proletaryası veezilen halkların geleceğini güvence altınaalabilmelerinin tek yolu kapitalizmi yıkmaktan, her türsömürü ve köleliği ortadan kaldıran sosyalizmikurmaktan geçiyor. Savaşa ve militarizme karşımücadele ise, ancak bu nihai hedefe bağlı olarak elealındığında savaş baronları üzerinde kayda değer birbasınç yaratabilecektir.

Savaş baronları İstanbul’da toplandı…

NATO insanlığın geleceğini tehdit ediyor!

İstanbul’da NATO protestosu... İlerici ve devrimci kurumlar, İstanbul Kongre Vadisi’nde gerçekleştirilen NATO toplantısını 5 Şubat günü

protesto etti. Gerçekleştirileceği son anda duyurulan NATO Savunma Bakanları Gayrı Resmi Toplantısı BDSP, DHF,

Halk Cephesi, Partizan, Kaldıraç, Mücadele Birliği, Devrimci Proletarya ve PDD tarafından TaksimElmadağ Durağı’nda gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

Elmadağ ışıklarda biraraya gelen devrimci ve ilerici kurumlar buradan sloganlarla Kongre Vadisi’ninhemen yanında bulunan ve toplantı katılımcılarının bir kısmının konakladığı Hilton Oteli önüne yürüdü.Eylemde, “Halkların katili NATO defol!” pankartı açıldı.

Elmadağ Durağı’nda kolluk güçleri tarafından barikat kurularak yürüyüşe izin verilmedi. Burada kurumlaradına ortak basın açıklamasını Aysu Baykal gerçekleştirdi. Baykal, İstanbul’da işçilerin, emekçilerinbilgisinden ve ilgisinden saklanarak, adeta gizlenerek, Kongre Vadisi’nde bir toplantı yapıldığını belirtti.

Bu toplantıda; dünya halklarının kanının nasıl döküleceği, hangi ülkede karşı devrimci faaliyetlerin nasılörgütleneceği, emperyalizmin çıkarları uğruna işgal edilen hangi ülkeye kaç asker gönderileceğininhesaplarının yapıldığını ifade etti.

Açıklamanın son bölümünde NATO’nun dağıtılması ve Türkiye’nin NATO üyeliğinden ve suçortaklığından çıkması talep edildi. Halklara karşı işlediği suçların hesabını vermesi istendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Fransa’da İKEA’da grevFransa’da geçen haftadan bu yana İKEA

çalışanları grevdeler. Çalışanlar, 8 Şubat Pazartesigünü ise şirketin ana merkezini işgal ettiler.Sendikanın yüzde 4 ücret artışı talebine karşın İKEAyönetimi yüzde 1,5 artışta ısrar ediyor.

Lizbon’da 30 bin kamu emekçisiyürüdü

Portekiz’in başkenti Lizbon’da 5 Şubat Cumagünü 30 bin kamu çalışanı kamu sektöründemaaşların dondurulmasını protesto etmek içinalanlara çıktı. Öfkeli kitle Maliye Bakanlığı’nayürüdü.

Almanya’da uyarı grevleriKamu sektöründeki toplu iş sözleşmesi

görüşmelerinde sendikaların yüzde 5 ücret artışıtalebine hükümetin sessiz kalmasına karşı başlayanuyarı grevleri hafta boyu sürdü. Grevler neticesindehavaalanları dahil olmak üzere kamu ulaşımıneredeyse tamamen durdurulurken ana okulları vekreşler de kapalı kaldı. Sadece çöplerin toplanılmasıve karlı yolların açılması için sınırlı olarak çalışıldı.Uyarı grevlerine hafta boyunca 100 bini aşan birkatılım sağlandı.

Zimbabve’de kamu emekçilerindengrev

Zimbabve’de kamu çalışanları 4 günden beri dahafazla ücret talebiyle grevdeler. Özellikle okullar,mahkemeler ve kamu dairelerinde çalışanlar grevekatılımda ağırlığı oluşturuyor.

Bir yıl önce kamu çalışanları bir ay sürengrevlerinin ardından hükümet ödemeleri Amerikandoları üzerinden yapmayı kabul edilmişti.Zimbabve’de aylık ücret 150 dolar civarında.

Vietnam’da işçiler kazandıVietnam’da Tra Vinh kentinde My Phong Leather

Shoes Co fabrikasında çalışan 10 bin ayakkabı işçisi29 Ocak günü yıllık primlerinin ödenmesi için grevebaşlamışlardı. İşveren, 6 gün süren grevin ardından 4Şubat günü işçilerin taleplerini kabul etmek zorundakaldı. İşçiler primlerin ödenmesinden sonra grevlerinibitirdiler.

Myanmar’da cuntaya meydanokuyan grev

Askeri cuntanın en küçük bir protesto eyleminebile izin vermediği Myanmar’da, işçiler başkentYangon’da grev yapıyor. Başkentin kentinkuzeydoğusundaki Hlaing Tharyar sanayi bölgesinegiden yollar dikenli tellerle kapatılırken, fabrikaçevresinde olağanüstü güvenlik önlemleri alındığıbelirtiliyor.

“Taiyee” ayakkabı fabrikası ile “Opal 2” giysifabrikasındaki işçiler, ücretlerinin artırılması isteğiyle8 Şubat Pazartesi gününden itibaren gösterilerebaşlamıştı. Hareket “Kya Lay” giysi fabrikasına dasıçradı. Söz konusu üç fabrikada toplam 3 bin 600kadar işçi çalışıyor.

Grevdeki fabrikalara yakın bazı fabrikaların dagrevin yayılmasını önlemek için geçici olarakkapandığı bildiriliyor.

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri

Yunanistan’da hayat durduKapitalist krizin derinleştiği Yunanistan’da 10

Şubat günü genel grev başladı. Hükümetin ekonomikreform paketi çerçevesinde ilan ettiği kısıtlamalarıprotesto eden kamu emekçileri “Zenginler Ödesin”sloganı ile genel grev başlattı. Emekçiler; maaşdondurma, prim kesintileri ve emeklilik yaşının61’den 63’e çıkarılmasını protesto ediyorlar. Birgün sürecek genel grevden sonra 24 Şubat’ta dakamu ve özel sektör işçi sendikalarının grevegideceği belirtiliyor.

Hava yolu, deniz yolu, okullar,hastaneler durdu

Grev nedeniyle Yunanistan’a veYunanistan’dan yapılacak tüm uçak seferleri iptaledildi. Ülkede okullar kapanırken, hastanelerinsadece acil servisleri çalıştı. Yunanistan’ınbaşkenti Atina’da etkili olan grev kapsamındayapılan gösteride polisle çıkan çatışmada 2 kişi yaralandı. Polis saldırısı,çöpçülerin Atina merkezindeki gösteriye katılmak üzere polis koridorundan geçmeye çalıştığı sırada yaşandı.Polisle yaşanan çatışma sırasına gözaltına alınan işçiler de oldu.

Greve, vergi daireleri, sigorta, belediye, valilik, adliye, müze, hava ve deniz yolu taşımacılığı çalışanları,doktorlar ile öğretmenler katıldı. Öğrencilerin de destek verdiği grevle Yunan hükümetinin, kamu alanındaçalışanların primlerinde kesinti ve sosyal güvenlik sisteminde değişiklik yapma kararı protesto ediliyor.

Deniz yolu çalışanlarının da katıldığı grev sonucu yolcu gemileri denize açılmazken, ana kara ile adalararasındaki bağlantı koptu. Demiryolu çalışanları ise gün içinde yaptıkları iş durdurma eylemiyle greve destekverdiler.

Çiftçiler de eylemde

Çiftçilerin hükümetin ücret politikasını protesto etmek amacıyla “ürünlere daha yüksek fiyat” ve “dahafazla tarımsal teşvik” taleplerini yükselterek başladıkları eylemler de 3 haftadır sürüyor. Çiftçi DernekleriKoordinasyon Merkezi sürece ilişkin yaptığı açıklamada, eylemlerin 6 ay ertelenmesi yönünde karar aldığınıaçıkladı ve barikatlar birçok yerde kaldırıldı. Ama Kavala, Nikea ve Mikrothives çiftçilerinin merkezi kararauymayarak protestolarını sürdürme kararı aldıkları belirtildi. Thesalya ile Kuzey Yunanistan’ın Promahonabölgesinden çiftçilerin ise bu merkezi karara uyup uymama konusunda kararsızlıkları sürüyor.

Bu arada çiftçilerin sınır kapılarındaki eylemlerinin büyük bölümü son bulsa da gümrüklerdekilometrelerce uzayan kuyruklar bu kez de memurlarının eylemi nedeniyle oluştu.

Yunanistan Başbakanı George Papandreou’nun hükümetinin açıkladığı istikrar ve kalkınma programınınönemli bir bölümünü sosyal sigortalar alanındaki düzenlemeler ile emeklilik yaşının yükseltilmesioluşturuyor.

Yunanistan’daki bütçe açığı ile ekonomik kriz üyesi olduğu AB’yi de etkiliyor. Uzmanlar, önlemalınmaması durumunda Yunanistan’daki gelişmelerin Euro para birimi için ciddi sonuçlara yol açabileceğinisöylüyor.

Ver.di’den TEKEL direnişiyle dayanışma4 Şubat günü Almanya’nın Stuttgart kentinde hizmet sektörü

çalışanları uyarı grevine gitmiş, 10 bin emekçi iş bırakmışyapılan mitinge ise 4 bin kişi katılmıştı.

Miting öncesi, Ver.di’nin sendika binasında grevle ilgiliyaptığı toplantıda TEKEL işçilerinin mücadelesini desteklemekiçin sendika üyesi Kumo Hägele tarafından dayanışma mesajısunuldu. Mesaj oy birliği ile kabul edildi.

Ver.di üyesi emekçilerin TEKEL direnişiyle dayanışmamesajı şöyle:

“Sizin özelleştirmeye karşı verdiğiniz kavganızla tam birdayanışma içerisindeyiz. Bütün imkan ve olanaklarımızlasizlerin mücadelenizi destekleyeceğiz. Kavganızda başarılardiliyoruz.”

Ocak 2010 / Yunanistan

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

İstanbul DLB 13 Mart 2010 tarihinde,“Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için” başlığı ile lisekurultayı gerçekleştirecek. Bu kapsamda liselilerkurultay çalışmalarına ara tatilde de devam ettiler. İkibölgede gerçekleştirilen “Devrim Okulları”nın yanısıra7 Şubat günü kurultayın ikinci hazırlık toplantısıgerçekleştirildi.

Kurultay hazırlık toplantısı:“Liselilerin sesi daha gür çıkacak!”

Kurultay hazırlık çalışmaları içerisinde ilk toplantı,kurultayın deklare edildiği gün olan 10 Ocak tarihindeyapılmıştı. Toplantıda paralı eğitim, eleme sınavları,staj ve atölye sömürüsü üzerinden genel hatları ileliselilerin yaşadığı sorunlar üzerinde durulmuştu.

İkinci toplantıda ise kitle çalışması deneyimleri vekurultaya hazırlanırken kullanılacak araçlar tartışıldı.İlk olarak kurultay deklare edildiğinden bu yana eksikkalınan noktalar tartışıldı ve daha etkin bir çalışmayürütme kararı alındı. Bunun bir adımı olarak KurultayHazırlık Komiteleri ile kurultayın yerel ayaklarınınörülmesi gerektiği kararlaştırıldı.

Ek olarak, İstanbul merkezli çıkan materyallerinkullanımının tartışıldığı toplantıda, İstanbul’un çeşitlibölgelerinde masa açma kararı alındı. Kurultayayaklaşık iki hafta kala bir kurultay bülteni çıkarılarakyaygın kullanıma konu edilecek.

Bütün bunlarla birlikte yeni yasayla birliktedershanelerin özel okullara dönüştürülme kararınakarşı DLB’nin sessiz kalmaması gerektiği tartışmakonularından biriydi.

Bu saldırı karşısında “Özel eğitim kurumları değil,parasız eğitim istiyoruz” diyen bir imza kampanyasıbaşlatılacak.

Esenyurt’ta Devrim Okulu

Liselerin ara tatile girmesiyle beraber EsenyurtDLB, tatilin 1. haftasının pazar, 2. haftasının ise salı vecuma günleri “Devrim Okulları”nı gerçekleştirdi.Çalışma kapsamında verimli tartışmalar yapıldı.

1. gün “Kapitalizm bataklığında liseler ve liseçalışmamızın politik gündemleri” başlıklı konutartışıldı. Bunun alt başlıklarını “Çürüyen eğitimsisteminin yansıması olarak liseler”, “ÖSSsonuçlarından yansıyan eğitim sistemininçürümüşlüğüdür”, “Gerici ve anti bilimsel eğitimmüfredatı”, “Paralı ve ticarileşen eğitim”, “F tipilise”, “Staj ve atölye sömürüsü”, “Anadilde eğitim”,“İşsizlik ve geleceksizlik gerçekliği” konularıoluşturdu.

2. gün tartışma konusu ise “Liseli gençlikçalışmasının sorunları” idi.

“Liselere özgü politikanın önemi”, “Örgütsüzlüğüaşmanın bir aracı; Devrimci Liseliler Birliği”,“Devrimci Liseliler Birliği’nin araçları”,“Çalışmamızı yaygınlaştırmanın etkin bir aracı:Merkezi lise yayını” konuları da alt başlıklar olaraktartışıldı.

3. gün ise “Neden sosyalizm ve devrimci kimlik”başlığı altında “Neden mücadele?”, “Neden

Sosyalizm?”, “Sosyalizm Nedir?”, “Ekim Devrimi”konuları tartışıldı. Başlıkların bir kısmı ise konunungeniş olması sebebiyle tamamlanamayınca,önümüzdeki günlere ertelendi. “Devrimci teoriolmadan, devrimci hareket olmaz”, “Marksist teorininsağlam temeli”, “İktidar savaşımında, proletaryanınörgütten başka bir silahı yoktur!”, “Bolşevizmdeneyimi ve Lenin”, “Devrimci kimlik ve devrimciyaşam!”, “Devrimcilik nedir?”, “Güçlü bir örgütyaşamı”, “Zamanımızı verimli değerlendirme”,“Eleştiri-özeleştiri silahını etkin bir biçimdekullanmalıyız” ve “Yoldaşlık ilişkileri” sonraya kalankonular oldu.

Buranın deneyimleriyle beraber eğitimçalışmalarının 15 günlük periyotlarla sürdürülmesikararı alındı.

Küçükçekmece’de Devrim Okulu

Küçükçekmece-Sefaköy’de de Devrimci LiselilerBirliği çalışması kapsamında eğitim çalışmalarıyapıldı. Başlıkların tamamını ise insanlık tarihininilerleme aşamaları oluşturdu.

İlkel komünal toplum, feodal toplum, kapitalizm,sosyalizm ve komünizm evrelerinin ele alındığıtartışmalarda, kapitalist ve sosyalist sistemlerdedevletin işlevi, komünizmdeki yaşayış tarzı ve paranıngerekliliği ve kullanımı ile ilgili başlıklar üzerindeduruldu.

Bu tartışmalar deneyim aktarımının sağlanmasıaçısından bir yazı ile Liselilerin Sesi’ne de yansıltıldı.

İstanbul Devrimci Liseliler Birliği

“Liselilerin sesi daha gür çıkacak!”28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

İstanbul DLB tatilde mücadeleye ara vermedi

Ankara DLB’den faaliyet değerlendirmesiAnkara Devrimci Liseliler Birliği’nin (DLB) pazar günleri düzenli olarak gerçekleştirdiği

toplantılarından biri daha 7 Şubat günü yapıldı. Farklı lise ve dersanelerden gelen liselilerle 4 Şubat dayanışma grevi, TEKEL direnişi, TEKEL Direnişiyle

Dayanışma Komitesi içerisinde yer alan DLB’nin faaliyetleri, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, okullarınaçılması ile birlikte liselilere daha etkili bir şekilde nasıl ulaşılabileceği üzerine tartışmalar yapıldı. Toplantıdaayrıca Liselilerin Sesi dergisini daha çok liseliye ulaştırabilmenin imkan ve olanakları üzerine de konuşuldu.Bu çerçevede eldeki materyallerin daha yaygın kullanılması ve militan dergi satışlarının yapılması karar altınaalındı.

Toplantının bir diğer temel gündemi olan 4 Şubat dayanışma grevi ve sendikaların bugünkü durumukonusunda liseli gençliğin sınıf mücadelesinde üzerine düşen görevler tartışıldı. 8 Mart Dünya EmekçiKadınlar Günü’ne ilişkin yapılan tartışmalarda 8 Mart’ın içeriğinin boşaltılmaya çalışıldığı ve devrimcilerinyapılacak olan eylemlerde daha etkin olması gerektiği üzerinden DLB’nin pratiği de masaya yatırıldı.

Ankara Devrimci Liseliler Birliği

Adana Genç-Sen’den zam protestosuÇukurova Üniversitesi Genç-Sen, ikinci dönemin başlamasıyla

birlikte yemekhane ve ulaşım zamlarını protesto etti. 10 Şubatgünü saat 12.30’da Karadeniz Kafe önünde başlayan eylemdeöğrenciler kartondan yaptıkları “öğrencibüse’ binerek yürüyüşegeçtiler. Yemekhanenin önünde yapılan açıklamada şunlarsöylendi:

“Yeni bir dönem yine zamlarla açıldı. Geçtiğimiz dönemharçlara, yurt ücretlerine yapılan zamlar yetmiyormuş gibi şimdide ulaşım ve yemekhane ücretlerine zam yapıldı. Sermayenin kriziderinleştikçe faturası işçi, emekçi ve gençlerden çıkartılıyor...”

Eyleme Öğrenci Kolektifleri, Emek Gençliği ve ÇÖDER dedestek verdi.

Ekim Gençliği / Adana

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Bilindiği gibi uzun yıllardır, “demokrasi” ve“demokratikleşme” sorunu, Türkiye gündeminin enönemli konularından biri olageldi. Belli dönemlerdebu konu ilk sırayı işgal etti, bugün de ilk sıralardakiyerini koruyor. Daha öncesi bir yana, 12 Eylülfaşizminden bu yana, bu sorun tartışma konusuolmaya devam etti. Ancak gelinen noktada bu sorunburjuva anlamında ve bağlamında “çözüm sürecine”girebilmiş değildir. Her şeyden önce vurgulamakgerekir ki, bu konunun sürekli ve değişmez birgündem maddesi olmasının en temel nedenleri vedinamikleri, Kürdistan ulusal hareketi ve Türkiyedevrimci demokratik hareketidir.

Özellikle 1990’ların başından itibaren Kürtler’in,kadınların, Aleviler’in ve diğer “farklı” grup veeğilimlerin kendilerini, kimliklerini ve taleplerini,özgürlük isteklerini daha örgütlü ve kitlesel olarakifade etmeleri ile birlikte bu devlet ve düzenin varolan ulusal, dinsel, cinsel ve diğer farklılıklarıbastırma, susturma ve kendisini geleneksel-resmibiçimiyle sürdürme olanağının kalmadığı ortayaçıkmıştır.

Farklı ulusların, dinsel, cinsel ve diğerfarklılıkların varlığı gerçeği ile TC’nin her açıdaninkârcı, imhacı ve tekçi sistemi büyük bir çatışma vesavaş içindedir; bu, yıllardır çeşitli düzeylerde vebiçimlerde kendisini dışa vurmaktadır. TC’nin resmiçizgisi ve sistemi ile farklılıklarının bilincinde vebunun özgürlük isteminde olan “farklılıkları”yönetmek, artık mümkün olmamaktadır. Bu temelnedenden dolayı egemenler cephesinde de demokrasive demokratikleşme sorunu tartışılmakta ve bukonuda “yeni” politikalar, “paketler” oluşturulmayave geliştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak buçalışmalarla birlikte ortaya çıkarılan gürültü ne kadarbüyük olursa olsun, işin özüne dokunmamakta, kimi“palyatif” önlemleri, “pansuman tedbirleri”aşmamaktadır. Egemenler cephesinde hiçbir girişimve eğilimin de bunu aşması ve işin özüne dokunmasımümkün değildir. Demokrasi sorunu, gerçekten bunaihtiyacı olan ulusal, toplumsal, dinsel, cinsel ve diğergrupların etkin ve sonuç alıcı mücadelesiyle çözümsürecine girebilir. Bunun böyle olduğunu aşağıdavurgulayacağımız “demokratikleşme” koşulları ya da“kriterleri”nin kendisi çok net bir biçimde ortayakoyacaktır.

Hatırlatmak gerekir ki, burada sözünü ettiğimiz“demokrasi” veya demokratikleşme konusu, en genişve genel anlamda “burjuva” demokrasisidir. Bu bircümlelik hatırlatmadan sonra Türkiye’dedemokratikleşmenin temel koşullarına ya da“kriterlerine” geçebiliriz.

Yaşanan hemen hemen tüm güncel“demokratikleşme” sorunlarının tarihsel bir arka planıvar. Başka bir deyişle TC’nin kuruluş “hikâyesi”,felsefesi ve çizgisiyle doğrudan ilişkisi var.Dolayısıyla bu “hikâye”, yani pratik, felsefe ve onunözüyle yüzleşmeden, onunla cepheden hesaplaşmadanve bunun bütün sonuçlarını ortaya koymadandemokratikleşme konusunda söylenen veyasöylenecek her söz ve atılacak her adımın koca biryalan ve demagoji olacağı çok açıktır.Demokratikleşme programında samimiyetin ilk vetemel koşullarından biri budur. Yani TC’nin kuruluşhikâyesi ve felsefesiyle cepheden yüzleşme vehesaplaşma gücü ve pratiği samimi ve tutarlı olmanın

en temel koşuludur.Fazla ayrıntıya girmeden bu yüzleşmenin ve

hesaplaşmanın ilk ve temel adımını vurgulamamızgerekir:

Bir: Ermeni soykırımı ile hesaplaşmadan TC’ninkuruluş felsefesini, varoluş çizgisini ve ruhunu, engenel anlamda resmi çizgiyi anlamak ve mahkûmetmek mümkün değildir. Soru şu ve çok can alıcıniteliktedir. Ermeni tehciri ve soykırımı, 1. DünyaSavaşı’nın kendi koşulları içinde Osmanlı Devleti’ninaldığı bazı “savaş tedbirlerinin”, “aşırılıkların” birsonucu mudur? Yoksa iktidar olan İttihat veTerakki’nin Ulus Devlet yaratma stratejilerinin birgereği ve onun ilk kitlesel kırım boyutlarındauygulanması mıdır? Bu soruyu tamamlayan ve bunungereği olan başka sorular da var. Bu soykırımlaTC’nin kuruluş hikâyesi ve felsefesi arasında organik,ideolojik ve politik bağlar nelerdir? TC, neden ısrarla“bu tarihsel gerçekle” yüzleşmekten kaçınıyor?Dahası bu konuyu kendi “ulusal güvenlik” sorunuolarak algılıyor? Bu, başından beri “değişmez” birçizgi olageldi. Neden? Resmi söyleme göreOsmanlı’yı reddeden TC, neden bu konuda bir kopuşdeğil, bir devamlılık ısrarını vurguluyor? Şunu deyipişin içinden daha kolay sıyrılabilmeyi deneyebilirdi,ama bunu yapmak yerine, ısrarla ve resmi bir çizgiolarak Ermeni kırımını hep “sözde” gibi içi boş bir“savunma” ile savuşturmaya çalışmaktadır? Neden?

Aslında neden çok net ve açık: Ermeni soykırımı,

bir programın, o günün Osmanlı sınırları içinde birulus devlet yaratma hedefinin ilk ve en kanlıuygulamasıdır!

Dünya Savaşı bu uygulama için en elverişli iç vedış koşulları sunmuştur. Ermeni soykırımınıgerçekleştiren kadro ile TC’yi kuran kadro, en genelçizgileriyle aynıdır. Sadece kadrolar değil, ulus devletprogramı da olduğu gibi İttihat Terakki’den devralınır.Dolayısıyla Ermeni kırımı ve bunun arkasındakiprogramla yüzleşmek ve hesaplaşmak, aslında TC’ninkuruluş ve varoluş temellerini tartışma konusuyapmaktır. Bundan dolayı egemenler bu noktayı enyumuşak bir biçimde geçiştirmeye çalışmaktadırlar.

Tekrar pahasına da olsa vurgulamakta yarar var:TC’nin ulus devlet çizgisini, bunun tarihsel arkaplanını kavramak için Ermeni soykırımı ile bunu vareden “programı” kavramak zorunludur. İşe buradanbaşlamamak ise samimiyet konusunda sınıftakalmakla eşdeğerdir!

Ulusal devlet programı, kaçınılmaz olarak tekçi,mutlak merkeziyetçi, bütün farklılıkları bastırmacı biryapılanmayı, bir aygıtı kaçınılmaz kılmaktadır.Bundan dolayı Ermeni soykırımı ulus devletprogramında kilit bir role sahiptir. Ermeni kırımıkonusunda net, açık bir tanıma ve anlayışa sahipolmayan birinin demokrat olması ve bunungereklerini yerine getirmeleri mümkün değildir.

Devam edecek…9 Şubat 2010

Türkiye’de demokratikleşme sorunu... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Türkiye’de demokratikleşme sorunuhakkında kısa notlar…

M. Can Yüce

Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemisürüyor...

Cumartesi Anneleri oturma eylemlerinin254. haftasında Galatasaray Lisesi’ndebiraraya gelerek 1993-1994 yılları arasındagözaltında kaybedilenlerin akıbetini sordu.

“Failler belli, kayıplar nerede” pankartınınaçıldığı oturma eyleminde, kayıplarınfotoğrafları ve karanfiller taşındı.

6 Ocak günü gerçekleştirilen eylemde İHDGözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adınabasın açıklamasını İHD İstanbul Şube BaşkanıGülseren Yoleri gerçekleştirdi. Yoleri, 1993-1994 yılları arasında gözaltında kaybedilenİhsan Aslan, Hasan Baykara, Kemal Mübariz,Mehmet Gurri Özer, İbrahim Adak, HalilGürel ve Ali Karagöz’ün dosyalarınınErgenekon Davası kapsamına alınmasınıistedi.

Yoleri, 1993 yılının Aralık ayındaCizre’nin Cudi Mahallesi’ne askerler vekorucular tarafından baskın düzenlendiğinibelirterek, 1993 yılında Albay CemalTemizöz’ün emriyle köy korucusu olan Kamil Atağ’ın kardeşi ve beraberindeki askerlerin, İhsan Aslan’ıevinden gözaltına aldıklarını söyledi. Aslan’ın bir daha geri gelmediğini söyleyen Yoleri, operasyonlarınsürekli devam ettiğini ifade ederek İhsan Aslan, İbrahim Adak ve M. Gurri Özer’in ardından, Hasan Baykara,Kemal Mübariz ile Halil Gürel’in de gözaltına alındıklarını ve bir daha kendilerinden haber alınamadığınıifade etti.

Yoleri, açıklamanın sonunda şunları söyledi: “Bizler evlatlarımızın, eşlerimizin, yakınlarımızın kanınıpazarlık konusu etmenize izin vermeyeceğiz. Evrensel hukukun kabul edeceği adalet yerini buluncaya kadarsessiz çığlığımızı yükselteceğiz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

Hasta tutsaklar için eylemAnkara’da her cuma yapılan hasta tutsaklarla

dayanışma eylemi 5 Şubat Cuma günü degerçekleştirildi. Açıklamada devletin çok yönlü teröraygıtlarına dikkat çekilerek dışarıda işçi ve emekçiler,cezaevlerinde ise devrimci tutsaklar üzerine türlüsaldırılar gerçekleştirildiği belirtildi. Eylemde hastatutsakların serbest bırakılması talep edilirken, bununlaberaber TEKEL işçilerinin direnişi selamlandı.

Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen devrimci veilerici kurumlar, “TEKEL işçilerinin talepleri kabul edilsin” pankartı açarak Türk-İş Genel Merkezi’neyürüdüler. Yapılan açıklamada düzenin dışarıda TEKEL işçilerine, cezaevlerinde ise devrimci tutsaklarasaldırdığı ifade edildi. Bu saldırıları püskürtmenin tek yolunun birlikte mücadele etmek olduğu vurgulandı.

İstanbul’da aynı gün yapılan eylemde ise hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için kefenler giyildi. Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen kurumlar, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartını

açarak, sloganlarla Galatasaray Lisesi’ne yürüdü. İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Mephisto Kitabevi önünegelindiğinde oturma eylemi yapılarak, Çav Bella Marşı hep bir ağızdan söylendi.

Galatasaray Lisesi önüne gerçekleştirilen ortak basın açıklamasını TAYAD’lı Aileler’den Nagihan Kurtgerçekleştirdi. Kurt yaptığı açıklamada, Güler Zere’nin verilen mücadeleler sonucu serbest bırakıldığınıbelirterek, Zere’nin sağlık durumunda belirgin bir iyileşme görüldüğünü söyledi. Bu sonucun herkes için birörnek olduğunu belirterek, Zere’nin son hasta tutsak olmadığını, bugün hapishanelerde onlarca tutsağın tecritleöldürülmeye çalışıldığını söyledi. İktidarın, “sessiz imha” politikalarıyla tutsakları katletmeye çalıştığınısöyleyen Kurt, “Buna dur demek bizim elimizdedir” dedi.

Kızıl Bayrak /Ankara - İstanbul

Antakya’da polis terörüBDSP tarafından polis terörü ve cinayetlerine karşı birçok ilde yürütülen kampanyanın Antakya ayağı, 7

Şubat günü yapılan afiş faaliyetiyle devam etti. Antakya Köprübaşı civarında afişleme çalışması yapıldıktan sonra Armutlu Mahallesi’ne geçen iki sınıf

devrimcisinin karşısına sivil polisler çıktı. Kimlik isteyen ve kamera çekimi yapan polisin bu keyfitutumuna sınıf devrimcilerinin karşı çıkması üzerine olay yerine gelen sivil polisler zorla gözaltı işlemiyapmak istediler. Bu sırada çıkan arbede sırasında ajitasyon konuşmalarıyla katliamcı polisi teşhir edensınıf devrimcileri, olay yerine toplanan mahalle halkına Alaattin Karadağ’ın katledilmesinden bahsettiler.Astıkları afişlerin bu konuyla ilgili olduğunu söyleyen sınıf devrimcileri işçi ve emekçileri bu katliamlarkarşısında sessiz kalmamaya çağırdılar.

Arbeda sonrası zorla polis aracına bindirilen sınıf devrimcileri, karakola götürüldüler. Karakoldaki üstaraması ve kimlik sorgusu dayatmasına da karşı çıkan sınıf devrimcilerinin üstleri zorla arandı vekimliklerine el konuldu.

Karakolda sivil polisler tarafından tehdit edilen sınıf devrimcileri, yaklaşık 2 saatlik gözaltı işlemininardından muayene için hastaneye götürüldüler ve ardından serbest bırakıldılar. Serbest bırakıldıktan sonraafişleri almak için karakola dönen sınıf devrimcilerine, afişlere savcılık tarafından el konduğunu, afişlerinverilmeyeceği söylendi. Afişleri almadan karakolu terk etmeyeceklerini söyleyen sınıf devrimcileri zorladışarı çıkarılmak istendi. Polislerin tüm tehditlerine ve karakol içinde kamera çekimi yaparak taciz etmesinekarşın, karakolu terk etmeyerek 3 saat bekleyen sınıf devrimcilerine polis afişleri vermek zorunda kaldı.

Kızıl Bayrak / Antakya

Mehmet Yeşiltepe’yedestek

İstanbul Bostancı’da Devrimci Karargah komutanıOrhan Yılmazkaya’nın devlet tarafındankatledilmesinin ardından başlatılan operasyonlarkapsamında tutuklanan Devrimci Hareket Dergisiçalışanı Mehmet Yeşiltepe için birçok demokratikkurum, aydın, sanatçı ve yazar 5 Şubat günü birarayageldi.

Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’ndedüzenlenen basın toplantısında Mehmet Yeşiltepe ileilgili kampanyanın tanıtımı yapıldı. Toplantıya;aralarında İHD, TTB, TİHV, EMO, ÖDP, TGDP, ÇHD,PEN Yazarlar Derneği, Yazarlar Sendikası, SODEV,TGS ve ÇGD’nin de bulunduğu kurumların yanısıraHayat TV adına Aydın Çubukçu, ÖDP İstanbul İlBaşkanı Hüseyin Yeşil, ÖDP Avukatı Nermin Kaplan,Sorun Kolektifi adına Sırrı Öztürk, Tayfun Mater,Memik Horoz, Kemal Aytaç, Sabri Kuşkonmaz, BülentAydın, Hakan Pişkin, Serhad Raşa, Gül Göker ve İlkayAkkaya da katıldı.

Kurum temsilcilerinin ve aydınların vurgu yaptığıortak nokta, Mehmet Yeşiltepe’nin ilgisinin olmadığıbu davayla kasıtlı bir şekilde ilişkilendirilipözgürlüğünün elinden alınması oldu.

Devlet terörüne son!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/07 * 12 Şubat 2010

Adana’da ilerici ve devrimci kurumların devletterörüne karşı bir aydır sürdürdükleri ortak kampanya 6Şubat günü gerçekleştirilen eylemle tamamlandı.

Kampanya çerçevesinde devlet terörünü farklıboyutları ile işleyen haftalık eylemlerin sonuncusundaöne çıkartılan gündem, Adana Valiliği’nin kazanılmışolan hak ve özgürlükleri baskı ve yasaklar yoluylagaspetmeye çalışması oldu.

İnönü Parkı’nda “Ne sokakta sıkılan kurşunlar nemahkeme salonlarında kırılan kalemler, ne hücrelerdesessiz katliamlar ne de baskı ve yasaklar / Baskılar biziyıldıramaz” pankartı arkasında bir araya gelen kurumlaradına yapılan açıklamada, son dönemde artan devletterörüne değinilerek buna karşı mücadeleninyükseltileceği vurgulandı.

Adana’da son dönemde artan baskılara da değinilenaçıklamada, eylem yapan Kürt çocuklarının kimi zamanokudukları sınıflardan zorla çıkarılıp sorgusuz-sualsizişkencelerden geçirilerek tutuklandığı, onlarcasının dapolis kurşunlarıyla yaralandığı, sakat bırakıldığı ya daöldürüldüğü belirtildi.

“Sadece son birkaç ay içerisinde Adana Valiliği’ninKasım ayında yayınladığı bir genelge ile gösteri ve basınaçıklaması yapılacak yerlerin belirlenmesinin ardındanbunların dışında gösteri ve basın açıklaması yapankişilere Kabahatler Kanunu’na göre 140 TL para cezasıverilmeye başlandı. Bunun yanında kimi durumlarda bucezalar katlanarak uygulanmakta binlerce liralık cezalaryazılmaktadır. Son dönemde ilimizde çok sayıda insanbildiri dağıttığı ya da afiş astığı için 2000–3000 TLcezalara çarptırılmıştır.” denilen açıklamada, sondönemde siyasal faaliyeti engellemeye dönük sözkonusu uygulamalar da teşhir edildi.

Eylemde Alaattin Karadağ ve Aydın Erdem’inresimleri taşındı.

BDSP, ÇHKM, Devrimci Proletarya, DHF, ESP,Halk Cephesi, İHD ve ODAK tarafından örgütleneneyleme DİP ve Halkevi de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Adana’da baskı ve yasaklara karşı eylem

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-07

CMYK

MücadelePostası

İTÜ’desoruşturma terörü

Yeni dönemin açılmasıyla birlikte İTÜ yönetimi,geçtiğimiz dönem Ekim Gençliği’nin polis terörüne vecinayetlerine karşı yürüttüğü faaliyete ÖGB’ler eliylesaldırmasının ardından yaşanan olaylara istinaden“izinsiz pankart asma”, “güvenlik görevlilerini tehditetme ve güvenlik görevlilerine şiddet uygulama”gerekçesiyle bir Ekim Gençliği okuruna ve bu olayesnasında devrimci faaliyeti savunan ÖğrenciKolektifleri çalışması yürüten iki öğrenciye soruşturmaaçtı.

Üniversitelere dönük bu saldırıların, sokakortasında polis infazlarından ya da işçi ve emekçilerinmücadelesine dönük saldırılardan bağımsız olmadığıaşikardır.

Fakat hiçbir soruşturma, ceza terörü veya ÖGB,polis saldırısı Ekim Gençliği faaliyetleriniengelleyemeyecektir. Üniversitelerde devrimcifaaliyete yönelik tüm saldırılara karşı mücadele dahagüçlü sürdürülecektir.

İTÜ Ekim Gençliği

EKSEN Yayıncılık Büroları

IKP’ye yöneliksaldırılara protesto

Hindistan Komünist Partisi (IKP) kadrolarına veyöneticilerine yönelik saldırılar Almanya’nın Frankfurtkentinde protesto edildi.

TEKEL işçileriyle dayanışma amacıyla yapılantoplantıda, Demokratik Kitle Örgütleri Platformu(DEKÖP) bileşenleri tarafından Almanya’nın ikişehrinde yapılması önerilen eyleme İşçilerin BirliğiHalkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR) da destekverdi.

BİR-KAR, 5 Şubat’ta Frankfurt’ta gerçekleştirileneyleme katıldı.

Kızıl Bayrak / Frankfurt

Yeni bir kültürü yeni bir dünyanın yaratılması kavgası içinde oluşturmaya çalışan Şakirpaşa İşçiKültür Evi, 7. mücadele yılına 7 Şubat günü gerçekleştirdiği bir etkinlikle girdi.

Etkinlik öncesinde yüzlerce el ilanı dağıtıldı. Emekçiler kapı kapı dolaşılarak etkinliğe davet edildi.Bunun yanında çok sayıda afiş ve ozalit de yaygın olarak mahallede kullanıldı.

Etkinliğin açılış konuşmasında, Şakirpaşa İşçi Kültür Evi’nin 7. mücadele yılına; TEKEL işçilerinintüm baskı ve tehditlere rağmen Ankara’da direnişlerini sürdürdüğü, rüzgârın bir kez daha işçi sınıfındanesmeye başladığı bir süreçte girdiği ifade edildi. Konuşmada, Şakirpaşa İKE’nin de mücadelesinisürdürdüğü vurgulandı.

Açılış konuşmasının ardından, devrimci sanatçılar başta olmak üzere yeni bir dünyanın kuruluşudavasında yaşamını yitiren tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşu yapıldı.

Etkinlikte, Sanayi İşçileri Derneği adına da bir konuşma gerçekleştirildi. TEKEL işçilerinin direniş sürecini anlatan bir sinevizyon gösteriminin de yapıldığı etkinlikte

Şakirpaşa İKE şiir atölyesi tarafından bir şiir dinletisi sunuldu. Şakirpaşa İKE tiyatro atölyesi tarafındanise Muzaffer İzgü’nün bir oyunu canlandırıldı.

Etkinlik mücadele çağrısıyla sona erdi. Kızıl Bayrak /Adana

Mehmet Yamaç sürgün edildi!Hapishanelerde devrimci tutsakları teslim almaya dönük saldırılar her geçen gün daha da

yoğunlaşarak karşımıza çıkıyor. Sistematik baskı ve terörün yaşandığı hapishanelerde en temel haklar,

tecrit ve tredmana bağlı olarak engelleniyor. Disiplin cezaları nedeniyle görüş ve hücre cezası almayan

tutsak kalmıyor, sosyalist basının devrimci tutsaklara ulaşması engelleniyor, Kürt dili hala yok

sayılıyor...

Hapishanelerdeki baskı yöntemlerinden birini de düzenli olarak verilen “sürgün” cezaları oluşturuyor.

Bu uygulamayla son olarak Kürdistan Devrimci Sosyalistleri dava tutsağı Mehmet Yamaç ile soyadı

netleştirilemeyen Cebrail isimli bir tutsak karşı karşıya kaldılar. Tutsaklar 15 Ocak günü Muş E Tipi

Hapishanesi’nden Erzurum H Tipi Hapishanesi’ne sürüldüler.

Mehmet Yamaç, sürgün bilgisini ancak Şubat ayının başında Eksen Yayıncılık bürosuna çektiği faksla

bildirebildi. Yamaç sürgüne ilişkin şunları söyledi:

“Sevgili dost, ben ve Cebrail arkadaş, 15 Ocak’ta zorla Erzurum H Tipi Hapishanesi’ne sürgünedildik. Bu faksı, sizi bilgilendirmek için yazıyoruz.

Sağlımı soracak olursan, hiç iyi değilim. Ağrılar içinde kıvranıyorum. Genel olarak devrimci hastatutsaklara karşı sergilenen tutum her yerde de aynıdır. En son sana yollamış olduğum mektupta- tabii kieline ulaşmış ise... Gereken her şeyi anlatmıştım zaten. Yani sürgün olacağımız belliydi.”

Eksen Yayıncılık bürosuna bir de mektup gönderen Yamaç sağlık sorunları ile ilgili olarak ise şu

bilgileri verdi:

“Muş E Tipi Hapishanesi İdaresi sağlık durumum ile ilgili raporu ‘Raporları alıp dışarıyagöndermek yasak’ diyerek vermiyor.

Ciğerlerim su topluyor, doktora gidince hiçbir şey yapılmıyor. Bazı ilaçlar verip gerigönderiyorlar.(Aynı sorunu olan adli mahkumların tedavisi yapılıyor.) Böbreklerimde de taş var.

19 Aralık katliamı nedeniyle oluşan kaburga kırıklarım hala tedavi edilmedi, ağrılarım sürekli olaraksürüyor.

Ayrıca migren hastalığım var.”

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Şakirpaşa İKE 7 yaşında!

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-07