32

Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-02 / Ocak

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-02
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERTEKEL direnişi kritik bir dönemegiriyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32009’da sınıf hareketi... . . . . . . . . . . . 4-5Zamlara ve sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadeleye!. . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Sokağa, eyleme, özgürleşmeye! .. . . . . . 7Sağlıkta yıkımı durdurmak için örgütlü mücadeleyi büyütelim!… . . . . . 8Polis terörü ve cinayetleri protestoediliyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9“Polis cinayetlerine ve terörüneson!”........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10TEKEL işçisinden “direnişe devam” kararı...... . . . . . . . . . 11TEKEL Direnişi ileDayanışma Komitesi kuruldu!. . . . . . . 124 / C mağduru bir TEKEL işçisiylekonuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13Esenyurt’ta işçiler mücadele veörgütlenmeyi tartıştı . . . . . . . . . . . . . . . 14Sınıf hareketinden... . . . . . . . . . . . . . . . 15TKİP III. KongresiAçılış Konuşması…. . . . . . . . . . . . 16-19Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları2010’da da yayılmayadevam edecek.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Gençlik 2010’da düzen karşıtı mücadeleyi büyütmelidir! . . . . . . . . . . 21Ekim Gençliği’ndenpolis terörü karşıtı çalışmalar.... . . . . . . 22Emekçi Kadın Komisyonları’ndançağrı…… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 232009 yılında emekçi kadınlar içinyoksulluk, yıkım ve şiddet vardı… . . . 24Toplumcu Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları’nın TMMOB’daki seçimsürecine dair açıklaması... . . . . . . . . . . 25Emperyalist savaş makinesi namlularıYemen halkına çevirdi! . . . . . . . . . . . . 26Kitle hareketi İran’daki Mollalar rejiminisarsıyor...… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 272010’a girerken - M. Can Yüce . . . . . . 28Edirne’de polis terörü ve linç girişimi . 29Silahı tutan bilek değil yürektir!.... . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/01 * 8 Ocak 2010

Sermaya sınıfı yeni yıla yeni saldırılarla girdi. 2010Bütçesi'ni Meclis'ten geçiren sermaye hükümeti hiçzaman kaybetmeden saldırılarını kaldığı yerdensürdürdü. 31 Aralık günü yapılan zamlarla işçi veemekçiler bir kez daha zam ve vergiler yoluylasoyulmaya devam edildi. Bu saldırıların 2010 yılınıboydan boya keseceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

İşçi ve emekçiler de 2010 yılını mücadele vedirenme ruhuyla karşıladılar. İstanbul itfaye çalışanlarıve TEKEL işçileri yeni yıla adım atarken direnme vekazanma ruhuyla mücadelelerini kararlıklasürdüreceklerini dosta-düşmana ilan ettiler.

TEKEL işçileri 6 Ocak günü yapılan birreferandumla direnişe devam kararı verdiler. KuşkusuzTEKEL işçisinin iradesini direnme kararlılığı yönündekullanması direniş payına önemli bir kazanımdır. Ancakbu adım aynı zamanda sendika bürokratlarının direnişizaman içinde etkisizleştirerek sorumluluktan kaçmanında bir ön hazırlığı olarak görülmelidir. Sendikabürokratları böylece muhtemel bir ihanetin yolunu bureferandum aracılığıyla düzlemeye ve ihanetininhesabını vermekten kurtulmaya çalışmaktadır.

Bu kirli hesapların tutup tutmayacağını bugündensöylemek mümkün değildir. Bugün aslolan direnen işçive emekçilerle eylemli sınıf dayanışmasının yüklediğigörev ve sorumluluklarla sürece yüklenmektir.

TEKEL işçilerinin direnişi yeni ve kritik bir safhayagirmiş bulunuyor. Sermaye hükümeti TEKELişçilerinin kararlı direnişi karşısında geri adım atmayapek niyetli görünmüyor. Kuşkusuz işçi ve emekçidüşmanı bir hükümetten böyle bir “açılım” beklemekboşanadır. Zira bu hükümetin tüm misyonu sermayesınıfı ve emperyalist merkezlerin çıkarlarına hizmetetmektir. Onun varlık nedeni sermaye sınıfınınçıkarlarını kollayıp korumaktır.

Önümüzde Türk-İş Başkanlar Kurulu'nun aldığıeylem kararları var. 8, 15, 22 Ocak tarihlerinde 2 saatlikiş bırakma eylemleri gerçekleştirilecek. Bu eylemlereetkin bir tarzda katılmak dahası eylemleri AKP karşıtıbir çizgiden çıkararak sermaye sınıfını ve devletinihedefleyen bir doğrultaya yöneltmek sınıf devrimcileriaçısından ertelenemez bir görevdir. Bu eylemler aynızamanda sınıf ve emekçi kitlelere çok yönlü ve zenginaraçlarla seslenmenin de bir zeminine

dönüştürülmelidir. Böylece TEKEL direnişi zeminindesınıf kitlerine devrimci bir ajitasyon taşımanınimkanları da etkili bir tarzda kullanılmış olacaktır.

TEKEL direnişini kazanmak 2010 yılını işçi veemekçiler cephesinden kazanmak anlamında birbaşlangıç kabul edilmelidir. Öyleyse TEKEL ve devameden tüm diğer direnişlerle eylemli sınıf dayanışmasınıyükseltmek için seferber olalım.

* * *Sınıf devrimcilerinin polis terörüne ve cinayetlerine

karşı başlattıkları çalışma kesintisiz olaraksürdürülüyor. Bir dizi alanda çeşitli araç, yöntem, biçimve zemin kullanılarak eylemli bir süreç örgütleniyor.Toplumu bir baştan diğer başa kuşatan faşist baskı veşiddete karşı birleşik bir mücadele hattı oluşturmakertelenemez bir görevdir. Bu gündem üzerinden atılanadımlarını sınırlarına takılmandan bu çabayı büyütmekve daha farkı güçlere mal etmek bu çalışmanınbaşarısını güvenceleyecektir.

Burada ek bir hatırlatma yapmayı gerekligörüyoruz. Her Cumartesi günü “Alaattin Karadağcinayeti aydınlatılsın! Katiller yargılansın” şiarıylagerçekleştirilen yürüyüş ve oturma eylemine dahakitlesel ve etkin bir katılım sağlamak, bu gündemindaha geniş kesimlerin katılımına açmanın da en etkiliyolu olacaktır.

Bir taraftan sınıf ve emekçi hareketinin kendi

gündemleri üzerinden siyasal sınıf çalışmasında

yoğunlaşırken aynı zamanda siyasal gelişmeler

üzerinden de sınıf ve emekçi kitlelere gitmek ve

seslenmek çabasında derinleşmeliyiz. Bu iki yönlü

müdahale bizi sınıf ve emekçiler kitleler nezdinde öne

çıkaracaktır.* * *

Önemli hatırlatma: Eksen Yayıncılık merkezbürosunun adresi değişmiş bulunuyor. OkurlarımızEksen Yayıncılık merkez bürosuna aşağıdaki yeni adresüzerinden ulaşabilirler.

Adres:Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak. No: 5. D: 3 Fatih / İstanbulTel: (0212) 621 74 52

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

TEKEL direnişi kritik bir döneme giriyor...

Eylemli dayanışma birleştirilmeli ve büyütülmelidir!  

TEKEL işçilerinin Ankara’da sürdürdüğü direnişüçüncü haftasını geride bıraktı. Üç hafta boyunca azgındevlet terörü ve ablukaya rağmen işçilerin kararlılığıylasürdürülen direniş toplum çapında bir etki alanı yarattı.Kimi sınıf ve emek güçlerini de harekete geçirenTEKEL direnişi uzun bir dönemin ardından önemli birdinamizm yarattı.

Fakat gelinen yerde direniş ortaya çıkaracağısonuçlar açısından kritik bir döneme girmiş bulunuyor.Zira bugüne kadar işçilerin basıncı ile harekete geçmekzorunda kalan Türk-İş bürokrasisi, süreci pasif birzemine çekerek yeni bir ihanetin altına imza atmaçabasında.

6 Ocak günü birçok ilde kurulan referandumsandıklarından ezici bir çoğunlukla “direnişe devam”kararı çıkmış bulunuyor. Türk-İş bürokrasisi bureferandumu, tüm sorumluluğu işçilere yıkmaçerçevesinde değerlendireceğe benziyor.

Eylemli dayanışma birleştirilmeli ve büyütülmelidir!

Geride kalan süreç içerisinde direnişin etkisi vebasıncı ile bir dizi sendika, emek örgütü ve çeşitli solgüçler TEKEL direnişi etrafında harekete geçmeyebaşladı. Direnişin sürdürüldüğü Türk-İş GenelMerkezi’nin önü tam bir uğrak yerine döndü. Bu aynıdönem içerisinde yine TEKEL işçilerinin basıncı ilegenel grev söylemi başta Türk-İş olmak üzere bir dizikonfederasyon tarafından dillendirilmeye başlandı.Tüm bunların gerisinde elbette işçilerin direnişkararlılığı vardı.

Fakat bu süreç büyük oranda “ziyaretler” ve“anlamlı dayanışma mesajları” sınırında kaldı. Buradasunulan desteğin önemini tartışmak için değil ama dahaötesini örgütlemek için bu gerçekliğin altını kalıncaçizmek gerekiyor. Çünkü mevcut direnişin seyri veyaratacağı sonuçlar açısından sınıf dayanışması gelinenaşamada temel bir yer tutuyor. Bugüne kadargerçekleştirilen dayanışma eylemleri bile her fırsattadirenişi geri bir konuma çekmeye çalışan Türk-İşbürokrasisi üzerinde basınç yaratmakta, yer yerharekete geçiren bir etkene dönüşebilmekteydi. Geridekalan dönem içerisinde Türk-İş bürokrasisi ensesindesadece TEKEL işçilerinin öfkesini değil, yanısıraonların direnişi ile harekete geçen güçlerin basıncını dahissediyordu. Bunun kendisi dahi muhtemel bir ihanetiengelleyen bir etkene dönüşebilmektedir. Çünküdirenişe yönelik her eylem ve müdahale direnişçiişçiler tarafından ilgiyle karşılanmakta, direnişçi işçilerüzerinden direnişin seyrine yönelik müdahalenin önünüaçmakta, böylece ihanet hazırlıklarını sürdürenbürokrasinin işini zora sokmaktadır.

Tüm bunlar TEKEL direnişi ile dayanışmayı dahaileri bir zemine çekmenin ne kadar acil bir görevolduğunun işaret etmektedir. Önümüzdeki kritikdönemde “ziyaret ve dayanışma mesajları” ileyetinilmemeli, mevcut dayanışma pratiği birleşik birzemine kavuşturulmalı, sınıf ve emek güçleriniharekete geçirecek bir eylem programı çıkarılarakbunun üzerinden süreç örülmelidir. Sürece müdahalekanalları açılmalı ve ilk fırsatta direnişi bitirmehesabında olan sendika bürokrasisi üzerindeki basınçarttırılmalıdır.

Sınıf devrimcileri direnişe yönelikmüdahalelerini güçlendirmelidir!

Elbette sürece müdahalede sorumluluk en baştasınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. Direnişin seyrineyönelik devrimci müdahale gelinen yerde ayrı bir önemkazanmıştır.

Önümüzdeki süreçte sınıf devrimcilerini ikili birsorumluluk beklemektedir. Birincisi, yukarıda işaretedilen sorumlulukları aksatmaksızın sürdürmek,ikincisi ise direnişe yönelik bağımsız devrimcimüdahalenin etki alanını güçlendirmektir.

Birinci başlık üzerinden atılması gereken ilk adım,mevcut hareketliliğin birleşik bir temelekavuşturulması ve bu temel üzerinde bir eylemprogramı çıkartılmasıdır. Zira TEKEL direnişi etrafındaharekete geçen güçler böylesi bir zemine kavuşabildiğiölçüde sürece müdahale edebilecek bir güç ve etkialanı yaratılabilecek, şu anki sınırlılıklar aşılabilecektir.Sınıf devrimcileri bu bakışla, başta direnişin merkeziAnkara’da olmak üzere bulundukları her alandaçağrılar yapmalıdır. Bu çağrılara verilen yanıtlarüzerinden süreç örülmeye başlanmalı, atılacak adımlarsınıf hareketinin genel çıkarları çerçevesinde elealınmalı, yapılacak çağrıdan eylem ve etkinlikprogramına kadar bu bakış hakim kılınmayaçalışılmalıdır.

Sınıf devrimcileri açısından bir diğer görev ise,bağımsız devrimci müdahaleyi daha ileri bir düzeyetaşımaktır. Sınıf devrimcilerinin sürecin başındakimüdahaleleri görece sınırlı kalmış, bu tablo direnişinikinci haftası itibarıyla aşılmış, direnişe müdahaleçerçevesinde bir dizi faaliyet örgütlenmiştir. Bugündirenişin girdiği kritik aşama ile birlikte bumüdahalelerin önemi daha da artmıştır.

Sınıf devrimcilerinin TEKEL direnişinemüdahalesinin iki yönü vardır. İlki TEKEL işçisinisürecin öznesi haline getirmek için bizzat direnişüzerinden yapılması gereken müdahalelerdir. Buçerçevede direnişteki işçilerle olan ilişkilergüçlendirilmeli, öncü olanların inisiyatifi ele almalarıve bir direniş komitesi oluşturmaları için özel bir çabaortaya konulmalıdır. Direnişçi işçilere yönelikhazırlanan materyallerde, yapılabildiği oranda toplantıve etkinliklerde bu acil ihtiyaç öne çıkarılmalıdır. Ziradirenişin kaderini belirleyecek olan budur. Buyapılamadığında, sürecin seyrini sendikal bürokrasi

belirleyecektir.Yürütülecek bağımsız faaliyetin diğer yönü ise sınıf

ve kitle çalışması alanıdır. TEKEL direnişininkesintisiz bir şekilde diğer sınıf bölüklerine taşınmasıbüyük bir önem taşımaktadır. Bulunduğumuz tümalanlarda sınıfın diğer kesimleri TEKEL direnişi iledayanışma içerisine çağırılmalı, bu doğrultuda eylemve etkinlikler gerçekleştirilebilmelidir.

Sermayenin saldırılarına karşı genel grev genel direniş!

TEKEL direnişi bir kez daha sermayenin saldırılarıkarşısında “genel grev-genel direniş” şiarını gündemegetirmiştir. 12 bin TEKEL işçisi şahsında gündemegelen saldırı ve direniş genel bir eylem isteğini ortayaçıkarmıştır, Türk-İş’ten DİSK’e kadar kimikonfederasyonlar bile genel grev söylemine başvurmakdurumunda kalmıştır. Daha direnişin ilk haftası Türk-İşhükümeti genel grev ile tehdit ederken, hemenardından DİSK “genel greve” hazır olduklarınıaçıklamıştır. Bu söylemlerinin gerisinde, var olantepkinin ve genel eylem eğiliminin basıncı olduğuaçıktır.

TEKEL süreci bir kez daha göstermektedir ki,sınıfın farklı bölükleri içerisinde sermayenin saldırılarıkarşısında yer yer genel bir eylem eğilimi açığaçıkabilmekte, bu eğilim kendi dışını da etkileyecek birpotansiyeli barındırmaktadır. Üç haftalık TEKEL sürecibir kez daha bu eğilimi ortaya koymuştur. Sorun bueğilimi sınıfın genel eğilimi haline getirebilmekte,saldırılar karşısında biriken hoşnutsuzluğu ortak birkanala akıtmakta ortaya çıkmaktadır.

Sınıf devrimcileri, sınıf hareketinin genel çıkarlarıekseninde, TEKEL direnişi üzerinden bir kez dahaaçığa çıkan bu eğilimi güçlendirmek için büyük birenerji ile sürece yüklenmelidir. Önümüzdeki dönemdekıdem tazminatının gaspından özel istihdambürolarının açılmasına kadar sınıfa yönelik yenisaldırılar gündemdedir. Mevcut kriz sürecidüşünüldüğünde, bu saldırıların şiddeti ve etkisi dahada artacaktır. Elbette buna bağlı olarak sınıf içerisindemayalanan genel bir eylem ve mücadele isteği de...TEKEL sürecine müdahale bu bakışla ele alınmalı,değişik araç, yol ve yöntemlerin yaratıcı bir biçimdekullanıldığı etkili ve çok yönlü bir faaliyet örülmelidir.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2009’da işçi sınıfı hareketi...4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

2009 yılına kapitalizmin patlak veren krizininyarattığı yıkım ile girildi. Bu yıkımın faturası bir kezdaha işçi sınıfı ve emekçilere fatura edildi. Bununsonucunda son yıllarda canlanmaya başlayan sınıfhareketi en yaygın ve etkili direnişlerini 2009 yılındagerçekleştirdi. Yıllardır artan sömürü koşullarına karşısınıfın bağrında içten içe biriken öfke kriz bahanesi ilekapitalistlerin gerçekleştirdikleri saldırılarda patladı.

2009’a girerken...

Daha 2009 yılına girerken, sınıf hareketi en azındanöncü bölükleri şahsında krizin faturasını ödemeyikolayından kabul etmeyeceğini göstermişti. Özellikle2008 MESS grup sözleşmeleri ile metal sektöründeısınan hareketlilik yine bu alanda ilk eylemli tepkilerinide vermeye başlamıştı. Bu eylemlerin doruğu iseyaşanan fabrika işgalleri oldu. Tezcan’da, Prysmian’da,Sinter’de yaşanan işgaller, tüm eksik ve zaaflarınarağmen bu yeni dönemin örnek eylemleri olarak sınıfıngenel kitlesini etkiledi. Yine aynı dönemde sendikalbürokrasinin patron ile kolkola girdiği saldırıya karşıBrisa işçileri de işgal yolunu seçmişti.

Sendikal planda örgütlü ya da Sinter’de olduğu gibiörgütlenme aşamasında olan işyerlerinde yaşanan bueylemler, 2009 yılında sendikal bürokrasinin de ciddibir sınavdan geçeceğinin göstergesi idi. Zirasermayenin her geçen gün boynundaki ipi sıktığısendikal bürokrasi, kriz saldırganlığı atmosferinde yabütünüyle teslim olmayı seçecek ya da işçilerinöfkesini kapitalizme yöneltecekti. Beklenildiği üzeresendikal bürokrasinin tercihi bir kez daha ilk seçenekoldu. Zaten bürokrasinin bel kemiğini oluşturanbüyükbaşlar çoktan teslimiyet bayrağını çekmiş,gazetelerde çarşaf çarşaf krize karşı patronlarladayanışma ilanları vermeye başlamışlardı. Bunun enpespaye örneği ise Rıdvan Budak’tı. Rıdvan Budak buihanetini, örgütlü olduğu Ünsa Çuval’da, yine örgütlüolduğu DİSK’in öncülüğünde gerçekleşen direnişle birilgilerinin olmadığını fabrika kapısına astığı ilan ileitiraf etmekte bir sakınca görmedi.

Sendikal bürokrasinin zor yılı

Sendikal bürokrasi 2009 yılında iki açından çokfazla zorlandı. Bunlardan ilki sermayenin var olanlayetinmeyerek, sendikal alanı bütünüyle denetim altınaalma girişimleri idi. Bu girişimler son genel kurulundaAKP denetime giren Türk-İş’te bile belli oranlarda terstepti. Kendilerine siyasal arenada yer açmadan sendikalmevzilerini terk etme niyetinde olmayan bu ihanetçiler,belli vesilelerle daha radikal söylemler kullanmakzorunda kaldılar. Türk-İş içinde yaşanan bu kaosun birdiğer nedeni ise, halen kendisine güvensiz ve hangiyola gideceğine karar veremeyen bir durumda da olsaalt kademe sendikacılarda yaşanan hareketlilikti.HSGGP döneminde sol güçlerin de desteğini arkasındahisseden bazı ilerici şubeler, bu dönemden sonra Türk-İş’in merkezi bürokrasisine karşı daha ilerici tepkilervermeye başladılar.

Sendikal bürokrasiyi sıkıştıran ikinci konu ise, sonyılların artan sömürü koşullarına ve krizin yıkımınakarşı işçi sınıfında biriken öfkenin dışavurumuydu. Buyer yer bürokrasiyi bu tepkinin içini boşaltmak içinradikal eylemlere de yöneltmek zorunda bıraktı. Bunun

en ciddi örneklerinden biri, hiç beklenmeyecek şekildeBosch’ta Türk Metal çetesi tarafından gerçekleştirildi.Yine bugün sınıf hareketinin ileriye sıçramasında ciddibir olanak olarak ortaya çıkan TEKEL direnişi için deaynı şeyi söyleyebiliriz.

Sendikal bürokrasinin kaymak tabakası böylesiniyetlerle bu süreci atlatmaya çalışırken, reformistpolitikaların taşıyıcısı sendikal odaklar da (BirleşikMetal, Dev Sağlık-İş, Nakliyat-İş vb.) bu süreci sınıfhareketine kendi anlayışlarına göre bir müdahalezemini olarak kullandılar. Bu sendikal odaklarındirenişlerinde özellikle Birleşik Metal önplana çıktı.2008’de MESS süreci ile başlattığı eylemleri krizin ilkdöneminde bir ileri noktaya sıçrattı. Belli bir kısmıpatronlarla anlaşmalı gerçekleştiği kendisini hissettirenişgal eylemlerinde Birleşik Metal’in ciddi bir ağırlığıvardı. Ancak kapitalizmin krizi kendisine çıkış yoluarıyordı ve böylesi çıkışlara tahammülü yoktu. Enyalın haliyle Sinter Metal direnişinde ve Asil Çelikgrevinde görüldüğü üzere, duyulan her tereddütpatronların elini güçlendirdi. Birleşik Metal de busüreçlerin sonunda kendi ufuksuzluğu ile birliktesermayenin saldırılarına karşı teslim bayrağını çekmişoldu.

2009 yılı, dar bir siyasallaşmış kesimle sınırlı kalsada, sendikal bürokrasiden kopuşun başladığı yıl olduaynı zamanda. Yaşanan direnişlerin de etkisi ile, yeryer belirli şubelerde yer yer de genelleşmiş ortakzeminlerde çeşitli sendikal muhalefet odakları,özellikle 2009 yazı ile birlikte yavaş yavaşşekillenmeye başladı. Haber-İş İstanbul 1 No’luŞube’de genel kurulda yaşanan ayak oyunlarınakarşı verilen eylemli tepkiler ya da SendikalÖzgürlük Hareketi gibi girişimler bu açıdan örnekolarak verilebilir.

Öfke-bilinç diyalektiği ya da öncünün müdahalesi

Brisa’dan Sinter’e, Şirin Tekstil’den Asemat’a,Entes’ten Desa’ya, Kent A.Ş.’den ATV, Meha veKurtiş’e kadar 2009 yılında irili-ufaklı onlarca direnişyaşandı. Bunların ezici bir çoğunluğu patronların krizbahanesi ile gerçekleştirdikleri saldırılara karşı ortayaçıktı. Sınırlı bir kısmı ise krizin etkileriyle güçlenereksüren sendikal örgütlenme eğilimine yönelen saldırılarakarşı yaşandı.

Tüm bu direnişler sınıfta biriken öfkenindışavurumuydu ve direnişlere kendiliğinden öfkeninegemen olduğunu gösteriyordu. Bu öfkenin en netgörünümü, mevcut direnişlerden bağımsız olarak,ödenmeyen ücretlerine karşı fabrikasını kaleşnikoflabasan işçi gibi örneklerde yaşandı. Direnişlercephesinde sınıf bilincinin zayıflığının en temelgöstergesi ise sendikal bürokrasi ile direnişlerinbirleştirilmesi ihtiyacı karşısında alınan tutumlar oldu.

Bu direnişlerin önemli bir bölümünde direnişkomiteleri bulunmasına karşın bu komiteler bağımsızkarar alma iradesinden yoksun, bürokrasinin ağzınabakan bir duruşu temsil ediyorlardı. Bürokrasi evetdediğinde gözünü kırpmadan işgale kadar birçok şeyiyapan işçiler, bürokrasi izin vermediği anda yenidenfabrikada patron karşısındaki ezik kimliğine geridönebiliyordu. Bu tablonun en net yaşandığı alanSinter Metal oldu.

Komitelerinde belli siyasallaşmış öznelerin olduğuya da öncülüğünü devrimci öznelerin gerçekleştirdiğidirenişler ise daha farklı bir hatla ortaya çıktılar. Buaçıdan ATV, Meha, Desa ve Entes direnişleri önplanaçıktı. Desa ve Entes’te bugüne kadar alışık olduğumuzdireniş tarzının ötesinde sermayedara karşı tek kişilikbir meydan okuma vardı.

Öncülerin duruşu ya da direniş içindeki siyasalağırlığı bu direnişlerin seyrini de doğrudan belirledi.Çünkü mevcut direnişlerin hemen tümü birikenöfkenin dışavurumu olmakla birlikte, hak kayıplarınıengellemeye çalışan ekonomik karakterli direnişlerdi.Kendiliğinden öfke ise kriz fırsatçılığının yapıldığı birortamda kısmi başarılar elde etmekten bile uzaktı. Bunedenle, özellikle bu dönemde direnişlere öncüdevrimci müdahale çok daha fazla önem kazanmıştı.Meha, Desa, Entes, ATV gibi grev ve direnişlerde bumüdahalenin sonuçları belli yanları ile ortaya çıkarken,sendikal bürokrasinin tekelinde yürüyen birçokdirenişte bu müdahaleler işçilerde belli soru işaretlerioluştursa da bürokrasi duvarını aşmaya yetmedi. Budirenişlerde sendikal bürokrasi işçinin kendi özgücünegüvensizliğinden güç alarak denetimini pekiştirebildi.Sinter ve Kent A.Ş. bu açıdan en belirgin örnekleroldular.

Dolayısıyla, genelde 2009’un direnişlerinde güçlü

2009’da sınıf hareketi...

Lokal direnişler: Birleşik direnişin mayasıK. Toprak

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2009’da işçi sınıfı hareketi... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

bir sınıfsal bilinç ve siyasallaşmış bir sınf hareketizemininden sözetmek mümkün değil. Ancak, mevcutdarlıkları ne olursa olsun, ortaya çıkan direnişkomitelerinin ilerleyen süreçlerde sınıfın bağımsızkimliğinin oluşmasında önemli bir rol oynayacağını,bugün kendi tekelinde tutsa da bu komitelerin sendikalbürokrasinin mezarını kazacağını şimdidensöyleyebiliriz.

Direnişlerde birleşme arayışı

2009 yılında gerçekleşen direnişlerin en belirginözelliklerinden biri lokal karakterli direnişlerolmalarıydı. İşyeri sorunları üzerinden şekillenendirenişler tablosu, sorunların sistemle bağınınkurulmasında ve sınıf kimliğinin oluşumundakizayıflıkları da göstermektedir. İçgüdüsel bir sınıfrefleksi olarak dayanışma beklentisi sürekli olarakifade edilse de, özellikle sendikal bürokrasinin gericitahakkümü bu direnişlerin ortak bir zemindebuluşmasının en önemli engellerinden biriydi.

İçinde belli siyasal öznelerin yeraldığı direnişlerdeise bu ortak zemin kendiliğinden ortaya çıktı. Direnişinsonlanmasıyla birlikte kendilerini soyutlasalar da,İstanbul’da Meha işçilerinin önerisiyle bir DirenişPlatformu oluşturuldu. Direnişlerin tamamını temsiletme yeteneğinden yoksun olmakla birlikte, bu DirenişPlatformu sınıf hareketinin ihtiyacını göstermesiaçısından oldukça önemli bir yerde duruyordu. ATV-Sabah grevinin kamuoyunda yarattığı meşruluklabirlikte bu birlik zemini önemli bir imkan yaratmışoldu. Haftalar boyunca Taksim’de gerçekleştirilenCumartesi Yürüyüşleri ATV-Sabah grevi içinörgütlense de, direnişlerin buluştuğu ortak bir zeminolarak önplana çıktı. Bu süreçte birçok direniş buyürüyüşlerde kendisini ifade ederek birliktelik zemininigüçlendirdi.

İşte tabandan oluşan bu birlik zemini sermayeninkorkularını açığa çıkaran bir turnusol kağıdı işlevigördü. Hemen tüm direnişlerde sendikal bürokrasi ileyaptığı pazarlıklarla denetimi elinde tutan sermayedevleti, ATV-Sabah grevinin 100. gün yürüyüşününardından, tabanda çıkan enerjinin sendikal bürokrasi ilede denetlenemeyeceğinin farkına vardı. Bu noktadaCumartesi Yürüyüşleri, “konsept değişti!” gibi birsöylemle kolluk güçleri tarafından engellendi.Ardından birlik zemininde önemli bir rol oynayanATV-Sabah grevinin kendi iç çelişkileri önplana çıktı.Sendikal bürokrasi ile işçiler arasındaki gerilimler,siyasallaşmış işçiler ile ekonomik haklarınınsevdasında olan işçiler arasındaki gerilimler vesiyasallaşmış işçilerin ikircikli tutumları bir anda, hemkendi grevlerini hem de birleşik direnişin güçlenmezeminini boşaltmış oldu. Böylece direnişlerde sermayesınıfının çizdiği kırmızı çizgileri zorlayan hat birsüreliğine geri çekildi.

Öne çıkan örnekler

2009 yılında yaşanan grev ve direnişlerden birkaçıbelirli özellikleri ile önplana çıktılar ve tüm diğerdirenişlerden çok daha fazla anılmayı hakettiler.

Bunlardan ilki hiç kuşkusuz Sinter Metal işgali idi.2008’in son günlerinde yaşanan Sinter Metal işgaliİstanbul’un orta yerinde orta ölçekli bir fabrikada özelmülkiyete karşı girişilen bir eylemin tüm toplumu vesınıf hareketini nasıl etkileyeceğini oldukça yalın birşekilde gösterdi. Bir anda tüm gözler Sinter Metal’edönerken, şehrin birçok noktasında kendiliğindendayanışma ağları oluştu. Sınıfın örgütsüz bölükleri içinsınıfın başarabileceğine olan inancın güçlendiği birsüreç oldu. Ancak aynı Sinter Metal, böylesine önemlibir etki yaratan direnişin sendikal bürokrasi tarafındannasıl içinin boşaltılabileceğini göstermesi açısından daoldukça önemli bir örnekti.

İkincisi Desa ve Entes direnişleri idi. 2008 yılında

başlayan Desa direnişi ve onu örnek alarak 2009Mayıs’ın başlayan Entes direnişi, sınıf bilincininöneminin ve sermayenin saldırılarına karşı direncinsimgesi oldu. Tüm olumsuzluklara karşın devam edenbu direnişlerde özellikle Desa direnişçisi Emine Arslan,direnişin işçi sınıfını nasıl geliştirdiğini kanıtladı.Emine Arslan direniş okulundan mezun olmuş birsiyasallaşmış işçi olarak kendisini gösterdi. Budirenişlerde öncü müdahale, sınıf bilinci vesiyasallaşmış kimliklerin önemi önplana çıktı.

Meha direnişi ise, sınıfın içinde bulunduğu çıkışsızruh halinde yapılan anlık müdahalenin nasıl bir enerjiyiaçığa çıkarabildiğini gösterdi. Bunun da ötesinde,fabrika önüne sıkışan direnişlerle şehre ve kamuoyunayayılan direnişlerin farkını ortaya çıkardı. Uzun birdönemdir komünistler tarafından özellikle tersanelerdetaşeronlara karşı ana firmayı muhatap alan direnişçizgisi Meha’da da başarılı bir şekilde hayata geçirildi.Ana firma LC Waikiki, şehrin dört bir yanında yapılaneylemlerin gücü ile işçilerin taleplerini büyük orandakabul etmek zorunda kaldı.

Mersin Limanı’nda ya da Çorum Şekerİşletmeleri’nde yaşananlar ise sınıfın büyüyenöfkesini ve radikalleşmesini temsil ediyordu.Mersin’de direnişçi işçilerin yerine işyerinesokulmaya çalışılan grev kırıcılar, grevcilerin kitleselöfkesi ve şiddeti ile hak ettikleri yanıtı aldılar.Çorum’da ise özelleştirilmek istenen fabrikayıgörmeye gelen alıcı firma yetkilileri işçilerin benzerbir öfkesi ile karşılandılar.

Son olarak ATV-Sabah grevindenbahsedebiliriz. Tek başına bu grevin ürünü olmasada, onun meşruluğunun verdiği güçle hız kazanandirenişlerin birleşme eğilimi 2009 sınıf hareketininönemli momentlerinden biriydi. ATV-Sabah grevibu özelliği ile, basın sektöründe giriştiği zorlumücadelenin yanında sınıf hareketinin toplamıiçin de önemli bir deneyim olarak sınıf hareketitarihindeki yerini aldı.

2009 kapanırken...

Özellikle yaz ortalarında direnişlerinzayıflamasıyla sınıf hareketi yeniden bir duraklamaiçine girmek üzereydi. Yaşanan anlamlı örneklerekarşın, büyük kesimi sendikal olarak örgütlükesimlerde yaşanan bu grev ve direnişler yakırılmış ya da etkilerini yitirmişlerdi. Tam da 2009sınıf hareketi böyle bir tablo ile kapanacak gibigörünürken, sahneye TEKEL işçileri çıktı.

Son birkaç yıldır özelleştirme gündemi ilebirlikte yer yer sınıf hareketinde kendisinigösteren TEKEL işçileri, 15 Aralık’ta Ankara’dabaşlattıkları direnişleriyle, 2009 sınıf hareketinintüm özelliklerini bağrında taşıyan ve daha daileriye taşıma potansiyelini gösteren bir ışıkoldular.

40’ı aşkın işyerinin kapanacak olması ile birlikteköleliği derinleştirilecek olan 12 bin TEKEL işçisi,kazanılmış haklarını kolayından sermayeye peşkeşçektirmeyeceklerini daha en başından ifade ettiler.Sergiledikleri öfke ve kararlılık, sendikalbürokrasinin de harekete geçmesini, çeşitli eylemkararları almasını bir zorunluluk haline getirdi.Ekonomik bir taleple yola çıksalar da, saldırınınmahiyeti (özelleştirme) ve direnişleri sırasındakarşılaştıkları saldırılar direnişin siyasallaşmasınada zemin oluşturdu. Düzen gericiliğinin kendi içdalaşında bir hesaplaşma alanına dönmesi de,hem işçilerdeki siyasallaşmayı hem de direnişinkamuoyuna yansıma gücünü tetikledi. Ülkenindörtbir yanına yayılan işçilerin ortak mücadelesitüm sahte ayrımları ortadan kaldırırken, işçikimliğinin önplana çıkmasını sağladı.

TEKEL direnişçilerinin eylemleri vedayanışma eylemleri, hem direnişin yayılmasında, hem

de birleşik direnişin örülmesinde önemli bir olanakyaratmış bulunuyor.

TEKEL işçileri kararlılık ve militanlıklarınısermaye düzeninin kolluk güçlerinin azgın saldırılarıkarşısında gösterdiler. Taleplerini elde etmedenAnkara’dan ayrılmayacaklarını, sendikal bürokrasininihanetine izin vermeyeceklerini, böylesi bir durumdasendika binasını yakacaklarını söyleyecek kadarkararlılıklarını bilemiş durumdalar.

Ve TEKEL direnişi ile birlikte yayılan eylemler birsloganı her geçen gün daha fazla önplana çıkarıyor:“Genel grev-genel direniş!”

25 Kasım’da gerçekleşen kamu emekçileriningrevine işçi sınıfı tarafından verilen anlamlı desteğinardından TEKEL direnişinde de dayanışma güçleniyor,birleşik direniş 2010’a damgasını vurmayahazırlanıyor. TEKEL direnişi 2009 yılının lokaldirenişlerinin birçok olumlu özelliğini bünyesindebarındırarak birleşik, kitlesel ve militan sınıfhareketinin tüm dinamiklerini 2010 yılına taşıyor.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Saldırıları püskürtmek için mücadeleye!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

2010 Yılı Bütçesi TBMM’de kabul edilerekyasalaştı. 2010 Bütçesi, işçi ve emekçilere acı veaçlıktan, zamlardan başka bir şey getirmiyor. 2010Bütçesi işçi ve emekçiler için geçen yılları da aratacakbüyüklükte zam ve yoksulluk bütçesidir. İşçi veemekçiler kapsamlı saldırılarla geçen 2009 yılınınardından yeni yıla da sermayenin zam saldırısıylagirdiler. 2010 Bütçesi’nin temel mantığı işçi veemekçileri soyma, kapitalistlerin gelir ve karlarındanalınan vergileri azaltma anlayışına dayanmaktadır.

Sermaye hükümetinin sözcüleri zamlarınekonominin doğası gereği olduğunu dile getirip işçi veemekçilere kaderlerine razı olmalarını öneriyorlar. Sonzamların kanıtladığı tek bir gerçek var. Sermayehükümeti, burjuvazinin sorumlusu olduğu krizdenkazançlı çıkabilmesi için ne gerekiyorsa onu yapıyor.Sınıfsal çıkarlarına uygun şekilde bu saldırıları hayatıgeçirirken bir dizi aracı kullanıyor. Kötü günlerin herkesimin ortak fedakarlığı sonucunda aşılacağısöylemiyle özelde açıklanan zam saldırılarını, genelde2010’da uygulamaya sokulması planlanan yıkımyasalarını meşrulaştırmak, işçi ve emekçilerin artaneylemli tepkilerini pasifize etmek için çok özel birçaba gösteriyor.

Sosyal yıkım programı sadece zamları içermiyor

Sermaye hükümeti 2010 sosyal yıkım programıyla,hem kapitalistlerin maliyetlerini aşağıya çekerek kâroranlarını korumayı hem de yeni saldırıları devreyesokmak için gerekli atmosferi yaratmayıamaçlamaktadır. Sermaye hükümeti yaptığı zamlarla,sermayedarların yaşadığı krizin faturasını 2010’da daişçi ve emekçilere ödetme niyetini ortaya koydu.Zamlar, sosyal yıkım programının sadece birboyutudur. Sosyal yıkım programı, başta iştençıkartmalar olmak üzere ücretsiz izinler, ücretkesintileri, sosyal hak gaspları ve bir dizi uygulamayıda içermektedir.

Sermayenin çıkarları doğrultusunda belirlenenasgari ücret, işçi sınıfının sefaletin kör kuyusundakiyaşamının daha da çekilmez hale geleceğinin açıkifadesidir. Sermaye hükümeti, asgari ücrete yapılanOcak zammının bahanesi olarak yine “kriz”bahanesine sarıldı. Bugüne kadar dillendirilen“bölgesel asgari ücret” vb. saldırısı şimdi krizargümanıyla birlikte daha kuvvetli bir şekildegerekçelendirilmeye başlandı. Dahası kimi yerlerdeücretlerin düşürülmesi bile işçilere işten çıkartılmaseçeneğine alternatif olarak sunulmaktadır.

Saldırıları püskürtmek mücadeleyibüyütmekten geçiyor!

Devasa büyüklükteki zam yağmuru nedeniyle işçive emekçiler krizi artık daha yakıcı bir şekildehissediyorlar. Zamlar vesilesiyle kriz, emekçilerin entemel gündem maddelerinden biri haline gelmişbulunuyor. İşçi ve emekçilerin öfke ve tepkisi hergeçen gün daha fazla artıyor. Şüphesiz bu durumemekçilerin henüz kendi sorunlarına daha duyarlı,çözüm yolları konusunda daha bilinçli hale geldiklerianlamına gelmiyor. Sermaye iktidarı, medya, sendika

bürokrasi, dini gericilik, ırkçı milliyetçilik vb. araçlarıkullanarak işçi ve emekçileri sersemletmeye çalışıyor.İşçi ve emekçilerin mevcut durumu kabullenmeleri,mücadeleden uzak durmaları için çaba harcanıyor.

Sermaye sınıfı kendi cephesinden tüm araçları enetkin biçimde kullanarak bu süreci yönetmenin, dahasıondan faydalanmanın hesabını yapmaktadır. Sınıfınpolitik temsilcisi olma iddiasını taşıyan bizkomünistler de sürece aynı hassasiyetleyaklaşabilmeli, siyasal faaliyet kapasitemizi en üstdüzeye çıkarmalıyız. Zira bu tür süreçlere yapılacakpolitik müdahale, sınıfın devrimci partisinin toplumsaltemeliyle daha güçlü bir biçimde birleşmesi vedevrimci bir sınıf hareketi yaratma hedefidoğrultusunda önemli mevziler elde etmesininzeminini güçlendirir. Bu nedenle, önümüzdeki süreçteişçi ve emekçi hareketinde yaşanan en küçük birgelişmeye bile müdahale etmek büyük bir önemtaşımaktadır.

2009’da büyüyen işçi ve emekçi hareketliliğininbirleşik, militan bir sınıf mücadelesini besleyendinamiklere dönüşüp dönüşmeyeceği sınıfın öncü,ilerici güçleri ile komünistlerin bu hedefdoğrultusunda göstereceği çabaya bağlıdır. Bugününen acil görevlerinden biri, sermaye hükümetinin 2010ekonomik-sosyal yıkım programına ve kölelikyasalarına karşı işçi ve emekçilerin meşru-militanmücadeleye kazanılmasını hedefleyen ajitasyonunyükseltilmesidir. Zira sermayenin, sınıfı güçtendüşürmek ve kendi gücüne güvenmesinin önünegeçebilmek için pompaladığı “şükürcü” ve kabullenicianlayışları kırabilmenin yolu, eylemsel mücadelehattının örülebilmesinden geçmektedir. Ancak militanbir mücadele hattı, sınıfın üzerindeki ölü toprağınıatmasını sağlayabilir, sosyal yıkım programlarına karşıtepkisizliği kırabilir.

Eylemsel süreçlerin sınıf kitlelerinin bilincindeyaratacağı değişimi bilinçli bir müdahaleyle daha ileribir düzeye çıkarabilmenin yolu taban örgütlülüklerininkurulmasından geçmektedir. İşçi ve emekçilerin

böylesi dönemlerde bu tür örgütlenmelere daha açıkhale geldikleri açık bir gerçektir. Özelde zamlara,genelde bir dizi saldırı yasasını içeren 2010 sosyalyıkım programına karşı oluşturulacak platformlar,mücadeleyi örgütleyecek en etkin araçlardır.

Komünistler ve devrimcilere, zamların veekonomik sosyal yıkımın artacağı 2010 yılında,kitlelere sömürü düzeni gerçekliğini anlatabilmek veçözüm yolu olarak devrimci iktidar hedefinigösterebilmeyi için etkin bir faaliyete konu etmesorumluluğu düşüyor. Yaşamları çekilmez kılınan işçive emekçilerin devrim ve sosyalizm propagandasındandaha fazla etkilenecekleri bilinciyle sınıf devrimcilerigörevlerine tüm güçleriyle sarılmalıdırlar.

Zamlara ve sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadeleye!

Sarıgazi’de TEKEL işçileriyle dayanışmaeylemi!

TEKEL işçileriyle dayanışmak için 2 Ocak günü Sarıgazi’de eylem gerçekleştirildi. AKA-DER, BDSP, ESP-G, Mücadele Birliği ve Partizan’ın örgütlediği DHF ve SDP’nin destek

verdiği eylemde, Yıldırımlar Düğün Salonu’ndan Demokrasi Caddesi’ne yüründü. Demokrasi Caddesi girişinde oturma eylemi gerçekleştirildi. Ardından Grup Emeğe Ezgi söylediği

şarkılarla ve marşlarla işçi ve emekçileri saldırılara karşı mücadele etmeye çağırdı. Basın açıklamasında devletin, gerek direnen işçi ve emekçilerden, gerekse toplumun en ileri kesimini

oluşturan devrimcilerden büyük bir korku duyduğu söylendi. Devrimcilerin polis kurşunlarıylakatledilerek susturulmaya çalışıldığı, polis terörü ve cinayetlerinin giderek arttığı bir dönemde başlayanTEKEL işçilerinin eyleminin de kolluk kuvvetlerinin vahşi saldırılarına maruz kaldığı ifade edildi.

Aynı günlerde İstanbul’da eylem yapan itfaiye işçileri ile demiryolu emekçilerine gaz bombaları vebiber gazıyla saldıran polisin, TEKEL işçilerine de azgınca saldırdığı söylenirken, baskı ve terörünTEKEL işçisinin kararlılığını kırmadığı belirtildi.

TEKEL işçisinin, tüm işçi sınıfına direnişi ile yol gösterdiği söylenirken ayrıca devlet eliyle kurulansarı sendikaların, sendika ağalarının sınıf düşmanı tutumu ve uzlaşmacı sendikal bürokrasi de teşhiredilerek bunların sınıf mücadelesi önünde bir engel olduğu söylendi.

“TEKEL işçisi yalnız değildir - Direnen işçiler kazanacak” ozalitinin açıldığı eyleme 80 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Geride bıraktığımız yıl, sermaye sınıfının 2010yılında izleyeceği hattı açığa çıkaran bir yıl olmuştur.Kapitalizmin küresel düzeyde yaşadığı krizinülkemizdeki yansımasıyla paralel gelişen sınıf hareketi-her ne kadar sınırları dar olsa da-, Kürt halkınınulusal talepler çerçevesinde harekete geçmesi… Tümbu kıpırdanışlar henüz rejimi sarsmasa da tehlikeninfarkında olan sermayenin iktidar organlarını teyakkuzageçirmeye yetmiştir. Geride kalan 2009değerlendirmelerine haklı olarak konu olan tüm bugelişmelerle birlikte, elbette yine bunlarla paralelgelişen bir devlet terörü gerçeği de budeğerlendirmelerde önemli bir yerde durmaktadır.

Temel hak ve özgürlüklerin, demokratik istemlerinkısıtlandığı ya da tümüyle boğulmak istendiğidönemlere özgü bir süreci yaşamaktayız. Sınıfa, ezilenulus ya da mezheplere, katmanlara dayanan güçlü birtoplumsal muhalefetin olmadığı koşullarda, kuşkusuzküresel ve yanısıra kendi iç sıkıntılarıyla daralan-bunalan rejim faşizan yüzünü göstermekten hiç deçekinmemektedir. Devlet terörünü ifade eden bu kabayüzü maskelemek içinse, “açılımlar” kurulu düzeninkırmızı çizgileri içine yerleştirilen bir labirent olarakdevreye sokulmaktadır.

Özetle 2009 yılında burjuvazi, ilerleyen yıllardaizleyeceği hattı belirgin hale getirmiş ve önemligelişmeler yaşanmaz ise şayet, bu hattı daha daderinleştiren adımlar atmaya devam edeceğininsinyalini vermiştir. Buradan çıkan sonuç kabaca şudur;burjuvazi 2010’a hazırdır, hazırlıklıdır. Bu haliyledüzenin ne kadar başarılı olduğunu görmek için tümbunların rejim içindeki çatlaklara rağmen yapılabiliyorolması, krizin sistemin fay hattını harekete geçirmişolmasına rağmen bunların başarılıyor olmasınabakmak yeterlidir. Ancak şu söylenenler rejimin güçlüyanlarındaki zayıflığa da işaret eden bir tezatlıktır aynızamanda. Çünkü rejim tüm hamlelerini her şeyin çokçabuk değişebildiği sınıflar mücadelesinin üzerindeyapmaktadır. Bir türlü başarılamayanların bir andaoluvermesine, yıllarca kıpırdamayan yaprakların güçlübir fırtınanın şiddetiyle sarsılmasına denk düşen, yeryerinden oynuyor denilen tarihsel süreçlerdir bunlar.

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için…

Ekonomik ve sosyal kazanımlarını kaybetmesaldırısına uğrayan işçi sınıfı ve emekçiler, düzeninkendisine biçtiği elbiseyi giymeyi reddeden Kürt halkıiçine yeni girdiğimiz yıla ve gelecek yıllara damgasınıvuracak, tarihsel seyri belirleyecek dinamikler olarakorta yerde durmaktadır. Saldırıların karşısında olanlaresasta yan yana fakat birbirinden kopuk ve uzaktırlar.İzleyeceği hattı daha da belirginleştiren sermaye sınıfıkarşısında henüz bir sınıf olarak kendi hattınıçizememiş, daha doğru ifadeyle öncülerinin çizdiğihatla bütünleşememiş bir sınıf gerçeği… Öte taraftankendisine çizilen yanlış hatta, on yılların haklıöfkesiyle yol yürüyen Kürt halkı… İşte esas olarakiçinde bulunacağımız yıllar, barikatın ezilenden yanaolan tarafının kendi hatlarını belirginleştirmesine veyolun açılmasına tanıklık edecektir. Sistemin içindekisahte kutuplaşmaların yerinde, emek ile sermayearasındaki gerçek saflaşmanın tarihe yazılacağı birzamanın öngünlerinde olduğumuzu söylemek abartılıbir iyimserlik olmayacaktır.

Sokağa, eyleme, özgürleşmeye!

Bu yazıya vesile olan hak ve özgürlükler sorununada bu çerçeveden bakmak gerekmektedir. Kazanımları

sermaye tarafından gasp edilen işçi sınıfının doğaltepkileri diyebileceğimiz bir hareketlilikle yüz yüzeyizşu günlerde. Krizin ağır sonuçlarıyla birlikte gelişenve üretimin kendisini hedef alan birkaç tekil işgaleyleminin ardından, sınıfımızın bazı bölükleri şusoğuk kış günlerini ısıtacaklarını göstermişbulunmaktadırlar. İtfaiye işçilerini de kapsayan fakatesas olarak Ankara’ya yığılan, buradan tüm ülkeningündemine oturan, işçi ve emekçileri harekete geçirenTEKEL işçilerinin eylemli duruşundan bahsediyoruzkuşkusuz. Havanın işçiden yana dönmesi içinkoşulların olgunlaştığını, ilk kıpırdanışların bununişareti olduğunu söyleyebilmenin, bir iyimserlikten ötekoşulların doğal bir sonucu olduğu daha rahatgörülebilmektedir.

Bir kez daha herkesin yüzünü işçi sınıfınadöndüğü, siyasal literatürde ve politik müdahalede birkez daha işçi sınıfının revaçta olduğu bir dönemdeyizözcesi. Ancak sınıftan yana esme eğilimi gösteren bugüçlü rüzgâr aynı zamanda bir turnosol işlevi degörecektir. “Gelişme dinamiği gösteren sınıf hareketinereye bağlanmalıdır” sorusu zihinleri kurcalamayadevam edecektir. Çoğalan “sınıf dostlarının” yolunerede kesişecek ve sınıf devrimcilerinden yollarınerede ayrılacaktır? Yani ‘iktidar’ sorunu önemli birmesele olmaya devam edecektir.

Yükselme eğilimi gösteren bir sınıf hareketikarşısında umutların da artması çok doğaldır. Ancakbir kez daha umutlanmaya sebep olan bu yükselişinrotası, temel önemde bir sorun olarak karşımızdadurmaktadır. Sınıf hareketini başarıya ulaştıracak olan,onun kendiliğinden kabarışı değil, siyasallaşarakönündeki setleri bir bir yıkmasıdır. Bugün TEKELişçilerinin en çok ihtiyaç duyacağı da busiyasallaşmadır. Önlerine konulan polisbarikatlarından daha güçlü olan engel “sınıfa karşısınıf” bilicinden uzak olmalarıdır. Sendikalbürokrasinin tuzaklarını da, düzen partilerininyalanlarını da bertaraf edebilmek için tek seçenek,TEKEL işçileri şahsında işçi sınıfı için siyasal bir sınıfhareketine dönüşebilmektir.

Sınıfa ve emekçi katmanlara yönelik sosyal hakgasplarının dizginsiz bir terör eşliğinde devreyesokulduğu bir zamanda, bu boğucu atmosferi dedağıtacak olan bir işçi ve emekçi hareketininolanaklarına sahibiz. Günün ihtiyaçlarına cevapverilebildiği koşullarda, geleceği belirleyebilecek birkapı da aralanmış olacaktır. Temel hak ve özgürlükleredönük saldırılara, yargısız infazlara, Kürt halkı

üzerindeki baskılara, sosyal yıkım saldırılarına,örgütlenme özgürlüğünün engellenmesine vb.saldırılara topyekün cevap verebilmenin ve busaldırıları püskürtebilmenin koşullarıolgunlaşmaktadır. Bu olanağı en iyi biçimdedeğerlendirmek sınıf devrimcileri açısından da birzorunluluktur.

Sermayenin kırmızı çizgileri karşısında işçi veemekçiler, kendi kırmızı çizgilerini sınıflar mücadelesiiçerisinde derinleştirebilmeli, hiç silinmeyecek derecede kalınlaştırmalıdır. Bugün TEKEL işçilerinin önünekonulan polis barikatlarının gerisindeki gerçek,sermayenin o büyük korkusudur. Burjuvazibilmektedir ki yollar bir kez arşınlanmaya başladı mıkolay kolay bir daha boşalmaz. Hele hele sokaklarızapteden işçiler ise. Burjuvazinin vakti zamanındasarılmış olduğu “yollar yürümekle aşınmaz” sözü birkandırmacadan ibarettir. Kazanılmış haklarımızıkorumak, yeni haklar elde etmek mücadelenin biryüzüyse, diğer yüzü de; temel hak ve özgürlüklerin deancak bu yolla elde edilebileceği gerçeğidir. Faşistsaldırılara ve katliamlara duyduğumuz öfkenin karşılıkbulabilmesi için de sınıf hareketinin ihtiyaçlarınacevap verebilmeli, sınırlarımızı zorlayabilmeliyiz.Sınıfı ve kitleleri harekete geçirebilmede en uygunanlar sınıfın ve kitlelerin harekete geçtiği anlardır. Buçerçevede yeni deneyimler kazanırken, yaratıcılığımızıda geliştirebilme olanağı kendiliğinden doğmaktadır.Yine ‘katliamların hesabını işçi ve emekçilerinsoracağı’ vurgusu tesadüfî söylenmiş bir sözcükdeğildir. İşçi ve emekçilerin; katliamların,işkencelerin, infazların hesabını sorabilecek bir sınıfbilincine erişecekleri imkânlar ortaya çıkmaktadır.Önemli olan karşımıza çıkan bu imkânlarıdeğerlendirmede göstereceğimiz ısrar ve başarıdır.

Yeni “Mengen” barikatlarına geçit yok!

Öte yandan elbetteki sınıfımız, siyasal bir karaktertaşıyan çok fazla bir eylem deneyimine sahip değildir.Ancak şanlı DGM direnişleri ile faşist DGM’leri ezipMESS’e kafa tutan geçmişimiz hala sınıfınbelleğinden silinmiş değildir. İşçi sınıfının faşizmekarşı ihtar eylemleri de bu ülkede gerçekleşmiştir. ‘80’yenilgisinin ardından ilk belini doğrultan Kürt halkıylaberaber yine işçi sınıfımızdır. Ki Bahar Eylemleri’ylebaşlayan yükselişin doruk noktası olan Zonguldakmadencilerinin büyük direnişinin ve yürüyüşünün 19.yıldönümünü yaşamaktayız. 4 Ocak 1991’de 40 binmaden işçisiyle başlayıp, 100 bini bulan sayısıyla 5gün süren madenci yürüyüşü, sınıf hareketi için haladaha oldukça önemli bir eşiktir. 15-16 Haziran gibiaşılmayı beklemektedir. Temel hak ve özgürlüklerin denasıl on binlerce işçiyle olağan bir şekildekullanıldığını, bu büyük direnişi yaşamış işçiler çokiyi bilmektedir. Bu direnişten öğrenebilmek deTEKEL işçileri için büyük bir fırsattır. TEKEL işçilerihem kendi süreçlerinden dersler çıkararak, hem desınıf kardeşlerinin deneyimlerine yaslanarak,takılacakları yeni “Mengen” barikatlarına asla izinvermemelidirler.

“Sokağa, eyleme, genel greve”, “Sokağa, eyleme,özgürleşmeye” ve “Yaşasın işçilerin birliği, halklarınkardeşliği!” şiarlarının en kolay hayat bulacağı şugünlerde, TEKEL işçilerinin verdiği mücadeleninyaratacağı hava, sermayenin çıkılmasını istemediğiyolları aşındıracaktır. Unutmamak gerekir ki aşınanyollar, hak ve özgürlükler mücadelesindekikazanımları da beraberinde getirecektir.

Hak ve özgürlükler için mücadeleye! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Sokağa, eyleme, özgürleşmeye!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Sağlıkta ticaret ölüm demektir!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Sağlıkta piyasalaştırmaya, kölelik koşullarında çalışmaya hayır...

Sağlıkta yıkımı durdurmak için örgütlü mücadeleyi büyütelim!

2009 yılı ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ adı altındasermayenin sağlık alanındaki saldırılarına hız verdiğibir yıl oldu. Adım adım piyasalaştırılan sağlık, bir hakolmaktan çıkartılarak paralı ve pahalı halegetirilmiştir. Artık, sağlık ocaklarındaki muayenedendahi ücret alınmakta, her özel hastanede ise farklıkatkı payları adı altında para toplanmaktadır. Sağlıktapiyasalaştırma gerek bu hizmete ihtiyacı olanemekçilere, gerekse bu alanda çalışan emekçilerebüyük bir yıkım getirmiştir.

Önümüzdeki yılda ise bu yönlü saldırılarboyutlanarak artacaktır. Kâr etmeyen sağlıkkuruluşlarının kapatılması, sağlık için kişiselharcamaların çoğalması, hastalık tanı ve tedavisininpahalanması, özel bir ürün olan ilaçların marketraflarında sunularak ticari bir mala dönüştürülmesi,“Tam Gün Yasası”nın yeniden gündemleştirilmesi vesağlıkta taşeronlaştırmanın giderek yaygınlaşması tümsağlık çalışanlarını ve genel anlamda toplum sağlığınıolumsuz etkileyecektir.

Sağlıkta piyasalaştırma artıyor, sağlıkçalışanları köleleştiriliyor!

Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla, sağlık sistemininpiyasa mantığında işletilmesi ve temel bir hakolmaktan çıkartılması sonucu hastaneler bir işletmegibi çalıştırılmaktadır. Sağlıkta taşeronlaştırmahastanelerin her bölümü için geçerli hale getirilmiştir.Bu statüde çalışanların kamu hastanelerindeki oranıise %60’ları bulmaktadır. Sağlık hizmetinin bölünüpparçalanarak taşeron firmalara yaptırılması sağlıkhizmetinin niteliğini olumsuz etkilemekte, yanısıra buşekilde çalıştırılan sağlık çalışanları da kölelikkoşullarına mahkûm edilmektedir.

Taşeronlaştırma çalışanlar için ağır ve güvencesizçalışma koşulları, artan emek sömürüsü demektir.Taşeronun insafına terkedilen işçilerin yaşadıklarısorunlar ise geçtiğimiz günlerde yine gündeme geldi.Sağlık Bakanlığı’nın 12.05.2009 tarih ve 32 sayılı“Hizmet alımlarında çalıştırılacak işçi sayısının tespitive öngörülecek ücretler” ile ilgili genelgesinedayanılarak özellikle de devlet hastanelerinde işçikıyımı yaşanıyor. Tamamı taşerona bağlı bir şekildebilgi işlem, temizlik ve hasta bakıcı olarak çalışansağlık işçileri, hastane yönetimleri ve taşeron şirketlertarafından maaşların düşürülmesi, işten atılma ya daçeşitli haksız-hukuksuz angarya çalıştırma biçimlerigibi saldırılarla karşılaşıyorlar. Örneğin; İzmir BucaBelediyesi Yamanlar MNA Temizlik Şirketi’ndeçalışanı100’ü aşkın işçi, yeni yılda işten çıkartıldı.Mersin’de Anamur Devlet Hastanesi’ne temizlik vebilgi işlem şirketlerinin değişmesinin ardından 32işçinin işine son verildi. Kocaeli Devlet Hastanesi’nde,taşeron firma Emsal Temizlik Şirketi’ne bağlı 21 işçihiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldı.

Sağlık çalışanlarına yıkım getiren SağlıktaDönüşüm Programı’nın bir diğer ayağı olan “Tam GünYasası” ise, önümüzdeki yıl yine gündeme gelecektir.Bu yasa tasarısı, Haziran 2009’da TBMM SağlıkKomisyonu’nda tartışmalarla kabul edilmişti. TürkTabipleri Birliği ve diğer sağlık örgütleri ise yasayı“kölelik yasası” olarak değerlendirmiş, gelen tepkilerüzerine tasarı bir süre askıya alınmıştı. Sağlık alanında

esnek ve daha uzun çalıştırılmanın yasal halegetirileceği bu yasa yine gündemdedir. Bu yasa,doktorların yanısıra diğer sağlık çalışanlarını,üniversite ve Sağlık Bakanlığı eğiticilerini ve sonuçtasağlık hizmetlerinin sunumunu olumsuz etkileyecektir.Tam gün/tek iş uygulamasıyla; özelde büyük hastanezincirlerine, kamuda özelleştirilme yolundakiüniversite ve devlet hastanelerine ucuz işgücüsağlanacak; hekimler düşük ücretle ve güvencesizolarak çalışmaya zorlanacak; tıp ve uzmanlıkeğitiminin niteliğinin yükseltilmesi yerine, üniversiteve eğitim hastanelerinde döner sermayeye daha çokkazanç sağlamak için performans yöntemiyle dahafazla işlem yapılması hedeflenecek; eğitici niteliğitaşıyan belirli bir orandaki hekimin kurumlarındanayrılmalarına yol açarak tıp eğitimi olumsuzetkilenecektir.

Sermaye hükümeti, sağlıkta yıkım politikalarınındevamı olarak eczane hizmetlerini de tamamenticarileştirmektedir. Türkiye’deki 51 eczacı odasınınüst örgütü olan Türkiye Eczacılar Birliği (TEB) iledeğil de, tek tek yapılan sözleşmelerde eczacılarauygulanamayacak koşullar dayatılacak ve birçokeczanenin kapanması gündeme gelecek ve planlananmarket eczaneleri yaygınlaşacaktır.

Marketlerde eczane reyonları açıp birçok ilacıreçete kapsamı dışına çıkararak isteyene satacaklar, buşekilde hem ilaca harcanan para artacak, hem de buuygulama ile birçok sağlık sorunu ortaya çıkacaktır.Sadece ilaç şirketlerinin çıkarlarını gözeten buuygulamayı sermaye hükümeti “sağlıkta tasarruf” adıaltında bizlere sunmaktadır. Sermaye hükümeti AKP,markette ilaç satışına örnek olarak ABD’yigöstermektedir. Oysaki ABD’de ölüm nedenleriarasında yanlış ilaç kullanımına bağlı zehirlenmelerönemli bir yer tutmakta, yılda ilaca bağlı reaksiyonlarnedeniyle 140 bin insan ölmektedir. Ayrıca, ABD’nindünyada kişi başı ilaç harcaması en yüksek ülkedir.Kuşkusuz ABD’nin, ilaç nedenli sağlık sorunlarınıntedavi maliyetinin yılda 130 milyar doları bulması dasağlık sektöründeki patronların iştahınıkabartmaktadır.

Sermaye hükümeti ise her zamanki ikiyüzlülüğüyle

“Sağlıkta tasarruf” adına bu uygulamayı işçi veemekçilere dayatmaktadır. Yaşadıklarımızdan dagördüğümüz gibi sağlıkta tasarrufun faturasını herzaman olduğu gibi işçi ve emekçiler ödemektedir.

Sağlıkta yıkımı durduralım!

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile en temel hak olansağlık hakkını gaspeden, sağlık çalışanlarını kölelikkoşullarına mahkûm eden sermaye devletinin karşısınaortak talepler etrafında birleşerek çıkılmalıdır. Gerekbu alanda çalışan, gerekse bu sağlık hizmetine ihtiyacıolan işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi sayesindesağlıkta yıkımın önüne geçilebilinir. Herkes içinparasız, nitelikli ve kolay ulaşılabilir sağlık hakkı için,tüm çalışanlar için sigorta, iş ve iş güvencesi için,insanca yaşam ve çalışma koşulları için örgütlümücadeleyi yükseltelim!

Nakliyat-İş yöneticileri tahliye edildiPatron-yargı-polis işbirliği ile 7 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alınan ve tutuklanan DİSK / Nakliyat-İş

Sendikası yöneticileri ve üyeleri 6 Ocak günü serbest bırakıldılar.7 Aralık sabahı erken saatlerde evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alınan DİSK Örgütlenme Daire

Başkanı ve Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ve diğer Nakliyat-İş yöneticileri sendikaavukatlarının Bakırköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne yaptığı itiraz üzerine serbest bırakıldılar.

“Suç örgütü kurmak ve birden fazla kişinin çalışma hürriyetini engelleme ve ruhsatsız silah bulundurma”gerekçesiyle tutuklanan 10 Nakliyat-İş yöneticisi tahliye edildiler.

7 Aralık 2009 sabahı DİSK / Nakliyat-İş Sendikası Genel Merkezi ve şube binalarının yanısıra evlerine

yapılan polis baskınlarıyla gözaltına alınan Nakliyat-İş yönetici ve üyesi 14 kişi üç günü aşkın süre gözaltında

tutulmuşlardı. 14 Nakliyat-İş yönetici ve üyesinden 4’ü sorgularının ardından serbest bırakılırken 10 Aralık

2009 tarihinde aralarında Nakliyat-İş Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun da bulunduğu 10 kişi hakkında

tutuklama kararı çıkmıştı.

Tutuklama saldırısının ardından Nakliyat-İş üyesi işçiler iş bırakma eylemleri yaparak sendikal hak ve

özgürlüklerin engellenmesini protesto etmişlerdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Polis terörüne son! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Polis terörü ve cinayetleri protesto ediliyor...

Katil polis hesap verecek!Geçtiğimiz hafta İstanbul’da BDSP, EHP ve PDD’nin

örgütlediği Cumartesi eylemleri devam ederken İzmir’dede aynı gün eylem gerçekleştirildi.

İstanbul: “Katil polis hesapp verecek!” “Karadağ cinayeti aydınlatılsın! Katiller yargılansın”

pankartı arkasında bir araya gelen bileşenler poliscinayetlerinde katledilenlerin resimlerinin olduğu dövizlerve “Alaattin Karadağ ölümsüzdür!” sloganlarıyla yürüyüşebaşlarken basına, yürüyüşün Esenyurt polisi tarafındangeçen ay katledilen Osman Aslı’ya atfedildiği ifade edildi.Galatasaray Lisesi’ne varana kadar etrafta bekleyeninsanların yoğun desteği de alınarak coşkulu bir yürüyüşgerçekleştirildi.

Basın açıklamasında Esenyurt-Avcılar polisinin en sonişlediği cinayet olan Osman Aslı cinayeti ele alındı. 18Aralık günü tinerci olduğu iddiasıyla gözaltına alınan ve ikigün sonra “bot bağcıklarıyla kendini astı” denilen Aslı’nınölümünün açık bir cinayet olduğu ifade edildi.

Osman Aslı’nın güvenlik kamerası bulunan nezarethaneyerine kamera bulunmayan avukat görüşme odasınaalınmasının hem normal prosedürlere aykırı olduğu hem de“kendini astı” gibi söylemler ve Avcılar-Esenyurt polisininkanlı sicili düşünüldüğünde cinayet olduğu ifade edildi.Açıklamada şunlar söylendi: “Dizginsiz polis şiddetini,yargısız infazları, keyfi gözaltıları, faşist baskı ve terörüönlemek bugün ertelemez bir sorumluluktur. Buradan birkez daha tüm duyarlı kamuoyunu göreve çağırıyoruz.Osman Aslı cinayetinin, Alaattin Karadağ cinayetinin vepolisin işlediği tüm cinayetlerin aydınlatılmasını talepediyoruz.”

Basın açıklamasının ardından oturma eylemine geçildi.Oturma eyleminde Grup Gece Tutuştu’nun söylediğiAvusturya İşçi Marşı, Çav Bella ve Gündoğdu marşlarınakitle de eşlik etti.

İzmir: “Polis terörüne son!” BDSP tarafından başlatılan polis terörü karşıtı

kampanya kapsamında ilk basın açıklaması EskiSümerbank önünde gerçekleştirildi. “Keyfi gözaltılar,baskılar, işkenceler, infazlar… / Polis terörüne vecinayetlerine son! / BDSP” pankartının açıldığı eylemdeAlaattin Karadağ yoldaşın fotoğrafları ve flamalar taşındı.

Açıklamada Alaattin Karadağ’ın katledilmesinindevletin/polisin gözü dönmüşlüğünün örneklerinden biriolduğu vurgulandı. Kürt halkına yönelik saldırıların arttığı,işçi ve emekçilerin eylemlerine polis saldırılarının devamettiği söylendi.

Açıklamada İzmir özelinde de yaşananlar özetlendi.Kentte son dönemlerde özellikle Kürt halkına karşı şovenkudurganlığın kışkırtıldığı, türlü provokasyonlarla linçlerintezgahlandığı, faşist partilerin oy oranının arttığı ifadeedildi. Baran Tursun cinayeti de özel olarak vurgulandı.

Katliamların yanısıra İzmir’de yaşanan polis terörü deaçıklamada vurgulandı. Son zamanlarda afiş asan, bildiridağıtan devrimcilere yönelik gözaltı ve baskıların arttığıbelirtildi. DLB’lilerin maruz kaldığı polis terörü anlatıldı.

Gerçekleştirilen eylem öncesi tüm ilerici ve devrimcikurumlar, sendikalar, kitle örgütleri dolaşılmış ve öncesüreci birlikte örme, ardından ise düzenlenecek eylemleredestek çağrısı yapılmıştı. Ancak destek olacaklarını belirtengüçlerden hiçbiri eyleme destek sunmadı hatta büyükçoğunluğu muhabir dahi göndermedi. Eyleme yalnızcaİnsan Hakları Derneği gözlemci olarak katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir - Adana

Polis terörü yılbaşında da iş başındaydı 

Yılbaşı gecesini Taksim’de geçirmek için gelen Fatih Yüksel ve Halil Çetin isimli iki kuzen sivilpolislere kimlik sordukları için, polis otobüsünde 10 polis tarafından dövüldü.

Kendilerden kimliklerini isteyen sivil polislere burjuva hukukun dahi tanıdığı bir hak olarak kimliklerinisoran gençler bu cüretin bedelini fazlasıyla ödediler. Zira bu memlekette polis rahatından adamöldürebiliyorsa, sokak ortasında infazlar olağanlaşabiliyorsa ve burjuvazini yargısı katilleri yani polisleriteker teker aklayabiliyorsa, bir kimlik sormanın lafı mı olur!

Gençlerden biri verdiği röportajda şunları söylüyor: “Karşımdakinin kim olduğunu nereden bileyim,hırsız da olabilir. Kimlik sormam benim yasal hakkım”. Oysa ki; polisin PVSK, TMY gibi yasalarladokunulmazlık zırhı içerisinde olduğunu ve bu katiller sürüsünün kendilerini zaten mevcut kanunlarlagerekçelendirdiğini unutmamak gerekir.

Gençler otobüs içerisinde coplarla dövülürken, sırtlarındaki cop izleri ve gözlerindeki morluklar polisterörünün dozunu anlamaya yetiyor. “Bir değil, iki değil, 10 polis birden dövdü, hangisinin vurduğunu dahianlayamadım” diyen gençler yedikleri dayağın etkisiyle birkaç kez de baygınlık geçirdiler.

Gençler polislerden şikayetçi olurken, bu şikayetten nasıl bir sonuç alacaklarını da aslında kendilerinidöven sivil polis açıklıkla anlatmış.

Sivil polisler, “Şikayetçi olursanız 10 polis tarafından hakkınızda tutanak tuttururum, tacizci olduğunuzusöylerim” derken, bu ülkede soruşturmaların da nasıl yürüdüğüne ışık tutuyor. Polisin polisi soruşturduğu,uydurma tutanaklarla polisin aklandığı bir mekanizmada doğal olarak bu şikayetlerin bir karşılığı olmuyor.

Polis terörü dur durak bilmiyor Kolluk güçlerinin siciline her geçen gün yeni terör uygulamaları ekleniyor. 29 Aralık günü Kumkapı

Yabancılar Şube Müdürlüğü Misafirhanesi’nde polis tarafından dövülen Nuray Canan Bezirgan ve eşi ÖmerBezirgan, olaya ilişkin güvenlik kamerası kayıtlarını ortaya çıkarttılar.

İnsani Müdafa ve Kardeşlik Derneği Genel Başkanı Nuray Canan Bezirgan ile eşi Ömer Bezirgan, 29Aralık Salı günü, 40 gündür 4 çocuğuyla birlikte misafirhanede tutulan bir Çeçen kadının çocuklarındanbirinin hastalanması üzerine Kumkapı’ya gittiler. Eşiyle birlikte çocuğu hastaneye götüren Bezirgan, geridöndükten sonra misafirhanenin girişinde işlemlerin tamamlanmasını beklemeye başladı.

Bu esnada Canan’ın yanına gelen sorumlu amir H.B. kendisine “Bu kadınla ilgili bilgileri neden basınaveriyorsun” diye çıkıştı ve sivil polislerle birlikte Canan’ı zor kullanarak dışarı çıkarmaya çalıştı. Çıkanarbedeyi görüntülemek isteyen Ömer Bezirgan ise polislerin boğazını sıkarak üzerine çullanmasıyla yeredevrildi. Daha sonra amirin odasına götürülen Bezirgan’a kaba dayak burada da devam etti.

‘Misafirhane’deki dayak faslının ardından şikayetçi olmamaları yönünde ikna edilmeye çalışılan çift sonolarak ölümle tehdit edildiler. Polisler tarafından hastahaneye götürülen çifte sağlam raporu verilirken, olayakarışan polisler darp raporu alarak Bezirganlar’dan şikayetçi oldular.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Katil polis hesap verecek!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

“Polis cinayetlerine ve terörüne son!”Sınıf devrimcileri “Polis cinayetlerine ve

terörüne son!” şiarıyla örgütlenen kampanya ileişçi ve emekçilere sesleniyorlar.

Esenyurt’tan sınıf devrimcileri Esenyurt-Avcılar bölgesinde yoğun olarak yaşanan polisterörüne ve cinayetlerine karşı yürüttüğüçalışmalarını değişik araçlarla sürdürmeye devamediyor.

Bu çerçevede “Polis terörüne ve cinayetlerineson! / BDSP” şiarlı bildiriler Esenyurt’tan Kıraç’abirçok emekçi mahallesinde yaygın bir biçimdedağıtıldı. Afiş çalışması yapıldı.

Bu çalışmalar esnasında sınıf devrimcileri devletterörüne ve baskısına maruz kaldı. Bildiridağıtımları sırasında iki kez keyfi bir biçimdegözaltı yaşandı.

Bir cinayet şebekesi gibi çalışan Esenyurt-Avcılar polisini teşhir eden her türlü materyalkullanımı polisin tahammülsüz tutumlarının hedefioldu. Devrimci faaliyetin baskı ve zor yoluylaönüne geçmeye çalışan Esenyurt-Avcılar polisi,yapılan afişleri sökerek çalışmayı engellemeyeçalışıyor. Merkezi noktalardan ara sokaklara kadarbütün afişler yapıldıktan birkaç saat sonra polistarafından sökülüyor. Bugüne kadar yapılanyüzlerce afiş hiçbir noktada kalmayacak biçimde yaboyayla kapatıldı ya da yapılmasının ardından dahabir saat bile geçmeden tüm yerlerde yırtıldı.

Kocaeli’nde polis terörünü teşhir eden BDSPbildirileri emekçi mahallelerde dağıtılıyor. Sınıfdevrimcileri Körfez ilçesi Esentepe Mahallesi’nde,Derince’de Öğretmenler Mahallesi’nde işçi veemekçilere BDSP bildirilerini ulaştırdılar.

Ayrıca Kocaeli Üniversitesi UmuttepeYerleşkesi’nde de öğrenci gençliğe dağıtılanbildiriler ile polis terörüne karşı mücadele çağrısıyapıldı.

Adana’da “Polis cinayetlerine ve terörüne son!”şiarıyla yürütülen çalışmalar devam ediyor.Adana’nın Şakirpaşa ve Meydan Mahalleleri gibiçeşitli emekçi semtlerinde ve sanayi bölgelerindebildiri dağıtımları sürerken, “Polis cinayetlerine veterörüne son! / BDSP” şiarlı afişler de kullanılmayadevam ediyor. Adana merkez dışında emekçisemtlerinde de afişler yapılıyor.

Ümraniye’de fabrikalarda ve mahallelerdeyapılan bildiri dağıtımlarının yanısıra 6 Ocak günüyapılan ozalitlerle birlikte işçi ve emekçiler herCumartesi Taksim’de yapılan eyleme çağrıldı.“Polis terörüne ve cinayetlerine karşı mücadeleye”yazılı ozalitler İMES-Dudullu hattına yapıldı.

Tuzla, Aydıntepe Tren İstasyonu’nda yapılanbildiri dağıtımı ile toplam 6500 adet bildiri baştatersaneler ve Esenyalı olmak üzere Tuzla’nın birçokbölgesine dağıtılmış oldu.

Yine “Polis cinayetlerine ve terörüne son! /BDSP” şiarlı afişler de kullanılmaya devam ediyor.Tersaneler mevki ve Esenyalı Mahallesi’nin girişineyapılan afişler insanlar tarafından ilgi ile karşılandı.

GOP’ta ise “Polis terörüne ve cinayetlerine son!/ BDSP” şiarlı afişlar Gazi Mahallesi, Elmabahçesi,Karadeniz Mahallesi ve Karayollarına yaygın birşekilde yapıldı.

Kampanyanın Kayseri ayağı da bildiridağıtımlarıyla sürüyor. BDSP imzalı bildirilerKayserili işçi ve emekçilere ulaştırılıyor.

3 Ocak Pazar günü Ümraniye ve Gaziosmanpaşa’da BDSPtarafından polis terörü ve cinayetleri üzerinden toplantılargerçekleştirildi.

Ümraniye BDSP Alaattin Karadağ cinayeti ve polis terörüile ilgili bir toplantı gerçekleştirdi ve “Bir yargısız infaz dosyasıdaha... Alaattin Karadağ cinayeti!” dosyasını tanıttı.

Toplantıda Alaattin Karadağ cinayetinin siyasal arka planıgenişçe tartışıldı. Karadağ cinayetinin tekil bir olay olmadığı,sömürücü egemen sınıfın, toplumsal muhalefete ve bumuhalefetin en önünde yer tutan ilerici ve devrimcilere karşı herdönem azgınca saldırıp katletmeyi gündelik bir politik tutumhaline getirdiği vurgulandı. Bu saldırganlığın gerisinde isesermaye sınıfının kendi sınıfsal iktidarına yönelebilecek hertürlü meşru mücadeleye karşı duyduğu korkunun olduğubelirtildi. Devlet terörünü teşhir mücadelesine destek vermenin aynı zamanda en meşru hak ve talepler içinverilen mücadelenin de ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulandı.

Gaziosmanpaşa BDSP, gerçekleştirdiği genç işçi toplantısı ile polis terörünü tartıştı.Toplantıda Alaattin Karadağ’ın polisler tarafından bilinçli bir şekilde katledildiği vurgulandı. İşçi ve

emekçilerin sessiz kalmasından polis terörünün boyutlandığının ifade edildiği toplantıda, polis terörüne vecinayetlerine karşı örgütlü bir mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiği tartışıldı.

Çeşitli anlatımlar üzerinden polis terörü örneklendirilirken, hakları için direnen TEKEL işçilerine yapılanmüdahale, Kürt halkına yönelik devlet terörü, keyfi gözaltılar, işkenceler üzerinden canlı bir tartışma yürütüldü.

Kızıl Bayrak / Ümraniye - GOP

Vicdani red eylemine polis saldırdıEnver Aydemir’le Dayanışma Komitesi üyeleri 6 Ocak günü Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı önünde

yaptıkları basın açıklamasıyla vicdani retçi Enver Aydemir’in tutuklanmasını ve askeri cezaevindeki işkenceuygulamalarını protesto etti.

Aralarında Halil Savda’nın da bulunduğu yaklaşık 20 kişi basın açıklamasının ardından polisin kimlikkontrolü dayatmasıyla karşı karşıya kaldılar. Çevik kuvvet polislerince çembere alınan kitle dayatmayı kabuletmeyince polisin saldırısına maruz kaldı.

Kitleye azgınca saldıran alırken plastik kelepçe de kullandı.

Ümraniye ve GOP’ta polisterörüne karşı toplantılar

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Yeni yıla, Ankara’da Türk-İş Genel Merkeziönünde Sabahat Akkiraz ve Edip Akbayram’ınverdiği konserle giren TEKEL işçileri mücadelekararlılıklarını dile getirdi. Türk-İş Genel BaşkanıMustafa Kumlu ve sendika yöneticilerinin de ziyaretettiği TEKEL işçileri daha sonra türküler eşliğindegeç saatlere kadar halay çekti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündekurdukları “Demokrasi Çadırı”nda aileleriyle birlikteyeni yılı karşılayan Belediye-İş Sendikası üyesiitfaiye işçileri ise gece saatlerinde yolu trafiğekapattı. Tarihi su kemerine pankart asma eylemigerçekleştirdi.

İtfaiye işçilerini DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi ve DİSK yönetim kurulu üyeleri ziyaret etti.

Ziyaret sırasında, üç itfaiye işçisi, “Yangınlardacay kayıpları artacak! Sorumlusu Kadir Topbaşolacak!” pankartını Fatih-Unkapanı Su Kemerineastı. Pankartın asıldığı sırada işçilerin bir kısmı iseyola yatarak, uzun süre trafiği aksattı.

İtfaiye işçileri 4 Ocak Pazartesi günü saat18.00’de Taksim Meydanı’ndan Galatasaray’a

yürüyüş gerçekleştirdi.Galatasaray Meydanı’nda Belediye İş Sendikası 5

No’lu Şube adına gerçekleştirilen basınaçıklamasında sınıf dayanışması vurgusu vardı.

Sınıf dayanışması vurgusunun yapıldığıaçıklamada itfaiye işçilerinin yaşadığı süreç aktarıldı.Belediyede ikna odalarının kurulduğu, işçi ve işçiailelerine ikna ve tehdit yoluyla direnişten vazgeçmebaskısı yapıldığı anlatıldı.

Eyleme; DSB, EHP, ESP, Genç-Sen, ÖğrenciKolektifleri, TKP, Tüm-İGD flama ve dövizleri iledestek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TEKEL ve itfaiye işçileri yeni yıladirenişle girdi

Ankara’daki direnişlerinin 24. gününü geridebırakan Tek Gıda-İş Sendikası üyesi yaklaşık 11 binTEKEL işçisi 6 Ocak günü Türkiye genelindeki 21 il,70 ilçe ve 43 işyerinde referanduma gitti.

Birçok ilde kurulan referandum sandıklarından“direnişe devam” kararı çıktı. İşçiler, Tek Gıda-İşSendikası’nın çağrısıyla gittikleri referandumla biryandan sermaye hükümetinin eleştirileri vekaralamalarına yanıt verirken diğer yandan da direnişkararlılıklarını tazelediler.

Referandumda direnişe devam iradesi

Yapılan oylamada kullanılan 10 bine yakın oydanbüyük çoğunluğu “eyleme devam” yönünde oldu.Eylemin merkezi olan Türk-İş Genel Merkezi’ndekisandıklarda oy kullanan bin 282 işçinin tamamı“eyleme devam” dedi. Referandum saatinden önce“Ölmek var, dönmek yok!”, “Kefeni giydik geri dönüşyok!” sloganlarını atan TEKEL işçileri kamuya açıkbiçimde oy kullanmaya başladılar. İlk sonuçlarınTürk-İş Genel Merkezi önünde işçilere açıklanmasınınardından işçiler sloganlarla direniş kararlılıklarını dile

getirdi. Türk-İş Genel Merkezi’ndeki oylamaya geçmeden

önce kısa bir konuşma yapan Tek Gıda-İş GenelSekreteri Mecit Amaç, TEKEL işçisini yalnızbırakmayacaklarının altını çizdi.Mücadelenin 14 Ocak’tan sonra daha farklı araçlarlagüçlendirileceğini belirten Amaç, “Ankara TEKELişçisinin kaç kişi olduğunu görecek. Bu referandumspekülasyon yapan kesimlere bir cevap olacak”ifadelerini kullandı.İstanbul Kartal’da kurulu bulunan Cevizli TEKELfabrikasında çalışan Tek Gıda-İş Sendikası üyesi 700işçi de referandum sandıklarında oylarını kullandı. Oykullanımına ilişkin bilgi aldığımız Tek Gıda-İşSendikası Cevizli Şube Başkanı Yunus Durdu,sandığa giden 700 işçinin tamamının “direnişe devam”kararı aldığını belirtti. Durdu, “direnişimize ölümünedevam edeceğiz” dedi.

Diyarbakır’daki TEKEL işletmesinde kurulanreferandum sandıklarında da oy kullanımı vardı.

Tek Gıda-İş Diyarbakır Şube üyesi 600’ü aşkınTEKEL işçisinin oyu da “direnişe devam” oldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direne direne kazanacağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Erdoğan kükredi, işçiler yanıt verdi!Erdoğan, TEKEL işçilerine önerilen 4/C köleliğinden geri adım atmayacaklarının mesajını verdi.

TBMM’de yeni yılın ilk grup toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, “fazla sesinizi çıkarmayın, 4/C’yleyetinin” demeye getirdi.

TEKEL işçileri ise Başbakan Erdoğan’a aynı günün öğlen saatlerinde Boğaziçi Köprüsü’nde yaptıklarıeylemle yanıt verdi.

TEKEL’in özelleştirilmesi sürecinde de militan eylem biçimlerine imza atan işçiler 5 Ocak günüotobüslerle geldikleri Boğaziçi Köprüsü’nde eylem yaptılar.

İki otobüsle geldikleri köprüyü araç trafiğine kapatan 100’ü aşkın işçiden bir kısmı kendilerini köprününkorkuluklarına zincirledi. TEKEL işçileri eylemin ardından gözaltına alındılar. İşçiler, götürüldükleri VatanEmniyet Müdürlüğü’nden akşam saatlerinde serbest bırakıldılar.

İstanbul’da biraraya gelen Türk-İş’e bağlısendikalar ve destek veren kurumlar TEKEL’de veİstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilçebelediyelerinde sendikasızlaştırma saldırısına karşıdirenen belediye işçileriyle dayanışma için 5 Ocakgünü yürüyüş gerçekleştirdi.

Türk-İş’e bağlı sendikalardan TÜMTİS, T. Harb-İş, TGS, Yol-İş, Deri-İş, Hava-İş, Haber-İş,Demiryol-İş, Selüloz-İş, Tes-İş, Türk Metal ve Tez-Koop-İş üyeleri de flama, şapka ve pankartlarıylayer aldılar. Yürüyüşün en önünde “Yangında cankayıpları artacak Sorumluluk Kadir Topbaş’ın”pankartı açıldı.

Saraçhane’ye gerçekleştirilen yürüyüşünardından belediye binası önünde devam edeneyleme KESK İstanbul Şubeler Platformu da destekverdi. Tek Gıda-İş Sendikası üyesi TEKEL işçileride eylemde yer aldı.

BDSP, TKP, EHP, Genç-Sen, Tüm İGD, ESP-G,DSB’nin de destek verdiği yürüyüşe DİSK’e bağlısendikalar sınırlı bir katılım sağladı.

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun daişçilere seslendiği eylem boyunca sloganlarsusmadı.

TEKEL ve itfaiye işçilerinin direnişleriniselamlayan Kumlu, işten atma vesendikasızlaştırmanın kabul edilemez olduğunubelirtti.

Kumlu’nun konuşmasında değindiği bir başkanokta da asgari ücret, kiralık işçi düzenlemesi ve4/C’nin kabul edilemez olduğuydu.

İtfaiye işçilerinin mücadelesinin Türk-İş’inmücadelesi olduğuna işaret eden Kumlu, hükümetede seslenmeyi ihmal etmedi.

Kumlu’nun konuşmasının ardından ses aracınaçıkan TEKEL işçisi bir kadın, 1 metreuzunluğundaki ekmekle “TEKEL işçilerininAnkara’da verdiği ekmek mücadelesi”ni simgeledi.

Eylemin ardından Türk-İş yöneticileri itfaiyeişçilerinin “demokrasi çadırı”nı ziyaret etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

TEKEL işçisinden “direnişe devam” kararı...

İstanbul’da direnenişçilerle dayanışma eylemi

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Yaşasın TEKEL direnişi!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

TEKEL Direnişi ileDayanışma Komitesi kuruldu!

Sınıf devrimcilerinden TEKEL direnişinibüyütme çağrısı

BDSP’nin, çeşitli illerde süren devrimci sınıffaaliyetinin önemli bir yönünü de TEKEL direnişiyledayanışma çağrısı oluşturuyor.

İstanbul:Ümraniye BDSP, “TEKEL işçisi onuru ve hakları için

direniyor… Eylemli sınıf dayanışmasını yükseltelim”başlıklı bildirileri Dudullu Pazarı, Aşağı DudulluMahallesi, Kazım Karabekir Mahallesi ve İMES EKapısı’nda dağıtırken yanısıra afişlerle de işçi veemekçilere seslendi. İMES-Dudullu hattında “Zaferdirenen TEKEL işçilerinin olacak!”, “Yaşasın TEKELdirenişimiz!”, “TEKEL işçileriyle eylemli sınıfdayanışmasını yükseltelim!” şiarlı afişler kullanıldı.

Esenyurt’ta süren faaliyetler çerçevesinde Metal İşçileri Bülteni metal fabrikalarına ulaştırıldı. Fabrikaçıkışlarında yapılan dağıtımlar işçiler tarafından ilgiyle karşılandı.

Esenyurt İşçi Bülteni’nin de dağıtımı yaygın bir biçimde yapıldı. Asgari ücreti gündemleştiren, AlaattinKaradağ’ın devrimci kimliğinin anlatıldığı, işçi ve fabrikalardan gelen yazılarla zenginleştirilen bülten,işçilerin yoğun olarak servislere bindiği bölgelerde dağıtıldı. İlgiyle karşılanan bülten dağıtımı üzerindentoplantıya katılan işçiler oldu. Dağıtımlar esnasında birçok işçiyle yakından sohbet etme imkanı dayakalandı.

Kartal’dan sınıf devrimcileri, Metal İşçileri Bülteni’ni Lombardini, ALDEM Çelik ve ABBfabrikalarına dağıttılar. Metal İşçileri Birliği’nin Kartal bölgesindeki toplantısı da yapıldı. Birliğin ne ifadeettiği ve kurultay sonrası dönemde nasıl işletileceği tartışıldı.

Anadolu Yakası İşçi Bülteni’nin son sayısının dağıtımları ADEL Kalem, Lombardini ve Kartal Belediyeişçilerine yapıldı.”

Tuzla’da, BDSP imzalı TEKEL direnişiyle dayanışma çağrısı yapan bildirilerin dağıtımı yapıldı. 4 Ocakgünü akşam saatlerinde İçmeler 1. Köprü üzerinde, 5 Ocak sabahı da Aydıntepe Tren İstasyonu önünde

dağıtım gerçekleştirildi.

İzmir:İzmir Kemeraltı’nda gerçekleştirilen toplu dağıtımda,

TEKEL direnişine ilgi oldukça yoğundu. Kimilerimedyanın süreci çarpıttığını söylerken, kimileri de nasıldestek sunacaklarını ifade etti.

BDSP imzalı, TEKEL işçileriyle dayanışma ozalitleride çeşitli yerlere asıldı. Çiğli Belediyesi Şantiyesiişçilerine de TEKEL işçileriyle dayanışma bildirileriniulaştıran BDSP’liler, işçileri hem kendi sorunlarına hemde TEKEL işçilerinin sorunlarına karşı duyarlı olmayadavet ettiler.

Adana:Adana BDSP, Krize Karşı Emek ve Demokrasi

Platformu’nun gerçekleştirdiği TEKEL işçileriyle dayanışma eylemi ve asgari ücret protestosuna anlamlı birkatılım sağladı.

BDSP imzalı TEKEL direnişiyle dayanışma çağrısı yapan bildiriler Şakirpaşa, Meydan Mahallesi gibiemekçi semtlerinde dağıtılarak, işçi ve emekçilere TEKEL işçilerinin direnişi anlatılıyor. Sabahları sanayiişçilerine yönelik yapılan dağıtımlar dışında, 6 Ocak günü de Keresteciler Sanayi Sitesi’ne TEKELişçilerinin sesi ulaştırıldı.

Çeşitli noktalara TEKEL işçileriyle dayanışma ozalitleri yapılarak, direniş selamlandı.

Kayseri:Kayseri BDSP çalışanları “TEKEL direnişi kritik bir eşikte! TEKEL işçisi, ihanete geçit vermemek için

inisiyatifi eline almalıdır!” başlıklı bildirileri 31 Aralık sabahı erken saatlerde işçi servislerine ulaştırdılar.İşçiler tarafından yoğun bir ilgiyle karşılanan bildiriler üzerinden organize sanayi işçileriyle sohbetler

gerçekleştirildi. Kızıl Bayrak / İstanbul – İzmir – Adana - Kayseri

Ankara’dan sınıf devrimcileri, TEKEL işçilerinin sesiniduyurabilmek için TEKEL Direnişi ile DayanışmaKomitesi’ni 3 Ocak Pazar günü Mamak İşçi Kültür Evi’ndegerçekleştirdikleri toplantıyla kurdular

20 işçi ve emekçinin katıldığı toplantıda öncelikledireniş süreci tartışıldı. Sendikanın gelinen süreçtekitutumunun da değerlendirildiği toplantıda TEKELdirenişinin önemi ve sınıfın diğer bölüklerine yapılacakmüdahale üzerine konuşuldu. Bu kapsamda bir dayanışmagecesi yapma kararı alındı.

Direnişle maddi ve manevi dayanışmayı örebilmekamacıyla şehir merkezinde yapılması planlanan etkinlik içinAnkara’daki diğer devrimci yapılara da çağrı yapılmasıkarara bağlandı. Yaygın duyurusunun yapılması düşünülenetkinlik için emekten yana tavır alan sanatçılara da çağrıyapılacak.

Etkinliğin politik açıdan temel hedefleri TEKEL direnişihakkında tüm emekçileri aydınlatmak, direnişi ileriyetaşıyabilmek için eylemli dayanışmayı örgütlemek olarakortaya konulurken, diğer yandan TEKEL işçileri ile maddidayanışmayı sağlayabilmenin de altı çizildi.

Toplantıda etkinliğin ön hazırlık süreci ile ilgili görevpaylaşımı yaparak, işçilerin yaşadığı barınma sorunu dakarşılayabilmek için toplantı bileşenlerine çağrı yapıldı.

Toplantı, komite olarak Türk-İş önünde bir eylemgerçekleştirmek üzere sonlandırıldı.

TEKEL işçilerine ziyaret

Sakarya Caddesi’nden BDSP ve İşçi Kültür Evleriflamalarıyla sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçildi.

Komite adına yapılan konuşmada direniş selamlanırken,TEKEL Direnişi ile Dayanışma Komitesi’nin kurulduğuvurgulandı.

Ankara’dan sınıf devrimcileri

“TEKEL’de DirenişinSesi” işçilerle...

Sınıf devrimcileri TEKEL işçilerine, direnişsürecine yönelik çıkardıkları “Direnişin Sesi”bülteninin ikinci sayısıyla sesleniyorlar.

İşçilere 2 Ocak günü, Direnişin Sesi’nin ulaştıranBDSP’liler ilgiyle karşılandılar.

BDSP önlükleriyle gerçekleştirilen dağıtımsırasında bültenin içeriği üzerine sohbetler yapıldı.

Direnişin Sesi’nin hazırlıkları süren 3. sayısı içinTEKEL işçilerinden yazı isteyen BDSP’liler 250 adetbülteni TEKEL işçilerine ulaştırdılar.

TEKEL işçileri bültenin çok anlamlı olduğunubelirterek teşekkürlerini ilettiler. Ankara BDSPçalışanları ayrıca barınma sorunu yaşayan bir grupTEKEL işçisine kapılarını açarak konuk ettiler. Evdede direniş süreci üzerine sohbetler gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

TEKEL sigara bölümünün 2008 yılındaözelleştirilmesine kadar Adana Fabrikası’nda çalışmışve şu anda da yaprak bölümünde 4/C’li olarak çalışanbir TEKEL işçisiyle konuştuk. Sigara bölümünün uluslararası tütün tekeli BAT’asatılmasının ardından direnişleri sendika tarafındankırılan işçiler dayanışmanın önemini vurguluyorlar...

- TEKEL’de hangi bölümde kaç yıldırçalışıyorsunuz?

- 20 yıldır TEKEL’de çalışıyorum. İlk girdiğimdesigaradaydım. Son 1 yıldır yapraktayım.

- TEKEL işçilerinin bugüne kadarki mücadelesürecini anlatır mısınız?

- Özelleştirmelerle beraber mücadeleye başlandı.TEKEL içki bölümüyle beraber özelleşmeyebaşlandığında eylemlere başlandı. Ondan önce de Çillerdöneminde “0 zam”ma karşı Ankara Kızılay da eylemyapmıştık.

- Ne tür eylemler yapıldı?- 2006-2007 yılında TEKEL Adana fabrikasının

kapatılması kararına karşı işçiler olarak iş yerini terketmeme kararı aldık. Kapatma kararınınkaldırılmasından sonra üretime devam ettik. Bu aradaüretimin devam etmemesi için devlet soft paketten sertkarton pakete geçiş yaptı. Elimizdeki makineler bunauygun değildi. Ama biz bazı parçaları değiştirerek sertkarton paket üretimi yapmaya başladık.

- Erdoğan, TEKEL işçilerinin devletin malınıyediğini söylüyor. Ne düşünüyorsunuz?

- Başbakan, “Yetimin hakkını yedirtmem!” diyor.“Devletin malı deniz yemeyen domuz dönemi bitti!”diyor. Peki, başbakana soruyorum: İçki fabrikalarınıLimak adlı şirkete 290 milyon dolara sattı. Limak şirketiTürkiye’deki içki fabrikalarını devraldığında 700milyon dolarlık hammadde vardı. Limak adlı şirket 410milyon dolar kara geçti. Bir yıl sonra Limak içkifabrikalarının % 80’ini Teksaslılara sattı. 1 yıl içindeLimak şirketi sattığı içki hariç 1,5 milyar dolar kar etti.Peki, bu 1,5 milyar dolar yetim hakkı değil miydi? AKPiktidara geldiğinde TEKEL’in sigara bölümüne sigaramarkaları hariç biçtiği değer 3,5 milyar dolar. 1,5 yıliçinde ne değişti de sigara hakları dâhil 1,2 milyardolara sattı?

- Bugün TEKEL işçileri ne için direniyor?- 4/C’ye karşı direniyorlar. 4/C yasasında yılda 10 ay

çalışma süresi, ilkokul mezunu 580 TL, ortaokulmezunu 680 TL, lise mezunu 730 TL, üniversitemezunu 780 TL maaş alıyor. Ben 680 TL maaşalıyorum. 10 ayda 6800 TL oluyor. 12 ayaböldüğümüzde 567 TL oluyor. 4/C’de ayda 4 pazardeğil 1 gün tatil vardır. O da pazar günü değil. İşyeriamirinin uygun göreceği herhangi bir gündür. Diğertaraftan çalışma saati belli değildir. Mesai başlangıcındaverilen iş ne zaman biterse o saatte işin biter. Eskidenmesai 7,5 saatti. 4/C’yle böyle bir şey kalmıyor. Ayrıca4/C’de sendika yok. Bunun yanında 10 ayın olacağıgaranti değil. İş olursa çağıracaklar. Yılbaşıyla birlikte7200 4/C’li iş bekliyor.

- İşçiler olarak sendikaya nasıl bakıyorsunuz?- Sendika bugüne kadar bizi hep sattı. Şimdi

Ankara’da şu an yine satıyor. Mustafa Kumlu devlettensöz aldı. 4/C’linin sendika hakkı olacağını, sendikaya ilkolarak da Türk-İş’i sokacağını, bunun karşılığında Türk-İş’in ses çıkarmamasını istemiştir büyük ihtimalle.Türk-İş de bunu uyguluyor.

- Son olarak işçi ve emekçilere söyleyecekleriniznelerdir?

- Birlik olmak gerekiyor. Aksantaş, Sümerbank, EtBalık Kurumu özelleşirken “Bana dokunmayan yılanbin yaşasın” diyerek hiçbirimiz sesimizi çıkarmadık.İçki fabrikaları özelleşti, sigara ve yaprak işletmeleriolarak gene destek vermedik. Daha sonra sigaranın

özelleşmesi gündeme geldi. Bu kez yaprak işletmedekiişçiler bize destek vermedi. Bana dokunmayan binyaşasın zihniyetini bırakalım, o yılan günü geliyor bizede dokunuyor.

Kızıl Bayrak / Adana

TEKEL işçileriyle konuştuk Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

4 / C mağduru bir TEKEL işçisiyle konuştuk...

“Birlik olmak gerekiyor!”

Emekçi Kadın Komisyonları, TEKEL işçisi kadınlarla konuştu...

“Ölmek var dönmek yok!” Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi önünde bekleyişlerini sürdüren TEKEL işçileri içinde kadın işçiler ön

plana çıkıyor. Mücadele kararlılıkları ve direnişte tuttukları yerle kadın işçiler mücadele saflarında bir kezdaha ön saflardalar.

Emekçi Kadın Komisyonları da TEKEL işçisi kadınlarla direniş süreci üzerine konuştu.

Emekçi Kadın Komisyonları: TEKEL’de çalışan bir kadın işçi olarak nasıl çalışma koşulları altındaçalışıyordunuz?

Aygün Taşkın (Diyarbakır): Hepimizin sorunu aynı. Kadın olarak her yerde eziliyoruz. Fabrikada da illaki baskı görüyoruz. Hem kadınız, hem işçiyiz, hem anayız biz... Bu yüzden sorumluluğumuz biraz daha fazla.

Aysel Çakar (Diyarbakır): Kadın olarak hem evde hem fabrikada çalışıyoruz. Benim çocuklarım var.Tabiki eve geldiğimde onlarla da ilgileniyorum. İşyerinde de ikinci sınıf insan muamelesi görüyorduk.Çocuklarımız için çalışıyorduk ancak onlara zaman ayıramıyorduk.

EKK: 4/C dayatmasına karşı düşünceleriniz nelerdir?Aysel Çakar: 21 yıldır TEKEL’de çalışıyorum. TEKEL kapatılıyor doğru, tasfiye ediliyor. Bizim 4/C’lik

hiçbir durumumuz olmamasına rağmen bizi 4/C’ye zorluyorlar gördüğünüz gibi. 21. günümüzü bitirdik amaeylemimize devam ediyoruz. 4/C yi asla kabul etmiyoruz. Hükümetin “4/C yi isteyenler var” sözü tamamenyalan. Kesinlikle, 12 bin işçi arasında hiçbir işçi 4/C’yi kabul etmiyor. Hiçbir işçi, ne 21 yıllığı, ne 12 yıllığı,ne 8 yıllığı hiçbirimiz kabul etmeyeceğiz.

- Hükümetin “yatarak maaş alıyorlar” söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Aygün Taşkın: Çalışma Bakanı Dinçer basına dedi ki; 2.250 TL net maaşalıyorlar. Yalanın arkasına

gizlenmesinler. Ben bordromu onların gözünün içine soka soka gösteririm. Ben 21 yıllık işçiyim ve adımAygün Taşkın. Çıkarsınlar bordromu baksınlar benim 21 yıllık bir işçi olarak aldığım maaş 1.200 TL. Bukadar yalan haberlerle vatandaşı üzerimize saldırtmasınlar. Yok 3 bin, yok 2 bin alıyorlar diyorlar. Ya, sen birhükümetsin, sen bir bakansın. Neden yalan söylüyorsun.

- Direnişin sizin için anlamı nedir? Kadın bir işçi olarak sizin açınızdan bir değişiklik yarattı mı? Aygün Taşkın: Biz direnişi biliyoruz. TEKEL işçileri özelleştirmelere karşı yıllardır direniyor. İlle de

çalışan için değil, TEKEL için değil. Direniş yaşamın her alanında. Ben Diyarbakırlı olduğum için direnişinne demek olduğunu çok iyi biliyorum.

Aysel Çakar: Çocuklarımız “anne ne zaman geliyorsunuz?” diyorlar. Biz de “Ölmek var dönmek yok”diye cevap veriyoruz. Direniş budur işte! Bu değişikliği yarattı.

Emekçi Kadın Komisyonları

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Esenyurt İşçi Platformu, asgari ücrete yapılanzamma, işten atmalara, hak gasplarına, ardı arkasıkesilmeyen zamlara karşı “İşçiler MücadeleyiTartışıyor” başlıklı bir işçi toplantısı gerçekleştirdi.

3 Ocak Pazar günü Esenyurt İşçi Kültür Evi’ndegerçekleştirilen toplantının ön hazırlık çalışmasıbölgede yaygın bir faaliyete konu edildi.

Toplantının açılış konuşmasında hakları içindirenen TEKEL işçilerinin yol gösterdiğinedeğinildi. TEKEL işçileriyle eylemli sınıfdayanışmasının örülmesine vurgu yapıldı.

Konuşmanın ardından Tez-Koop-İş SendikasıGenel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır söz aldı.

Yaraşır: Sınıfın öfkesi örgütlenmeli

Yaraşır konuşmasında, kapitalist krizin işçi-emekçiler nezdinde yarattığı çöküntüleri,yoksullaşmayı istatistiki verilerle açıkladı.

Volkan Yaraşır, işçi ve emekçilerin kendilerinedayatılan bu saldırılara karşı tepkisiz olmadığını,gazetelerde yer alan üçüncü sayfa haberlerinin dahibunlara iyi bir örnek olduğunu söyledi. Yaşanancinayetleri, intiharları, aile içinde yaşanan şiddetolaylarını böyle değerlendirmek gerektiğinisözlerine ekledi.

Yaraşır, bunun nedeni olarak da sınıfınörgütsüzlüğünü gösterdi. Bugün ihtiyaç olan şeyinise 2010’la beraber daha da artacak öfkeninörgütlenmesi olduğunu söyledi. Bu örgütlenmeyeuzun soluklu bakarak girmek gerektiğinin altınıçizen Yaraşır, saldırılara karşı verilecek en iyi yanıtıTEKEL, Meha, Desa, Sinter işçilerinin verdiğiniifade etti.

İşçiler mücadele yollarını tartıştı

Yaraşır’ın ardından sözü işçiler aldı. İlkkonuşmayı emekçi bir kadın yaptı ve insanların,yaşadıkları tüm sorunlara rağmen ne kadar tepkisizve tahammülkar olduğunu belirtti. Bu tepkisizliğiaşmak için de insanların eyleme geçmesi gerektiğinivurguladı. Sonrasında söz alan hizmet sektöründeçalışan bir işçi ise patronların işçileri ne kadaraşağılık gördüğünü, kendi işyerlerinde buna benzerbir olay yaşandığında patronun karşısına hepberaber çıktıklarını, daha önce tek tek çıktıklarındaciddiye alınmadıklarını örnek verdi.

Sonrasında söz alan diğer işçiler de sınıfagötürülen hiçbir faaliyetin boşuna gitmediğini kendiyaşadıkları deneyimler üzerinden ortaya koydular.Toplantıda söz alan bir işçi, yaşadığı bir deneyimüzerinden, bir işçiye örgütlenmek gerektiğinianlattığı sırada bu işçinin 2 sene önce dağıtılan birbildiriyi getirip okumasını aktardı.

İşçilerin, düşüncelerini dile getirdiği bu bölümdesöz alan tüm işçiler yaşanan sorunlara karşı neleryapılması gerektiğini tartıştılar.

Canlı tartışmaların yaşandığı, birçok işçinin sözaldığı toplantıya 70 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Entes direniş güncesinden…234. gün…Sarıgazi’ de TEKEL işçileri ile

dayanışmak için yapılan eyleme katıldım.(...)

Sarıgazi’deki birçok kurum bu eylemedestek verdi. Eylemde, “Adımlar sokağa,eller şaltere, haydi 1 günlük genel greve!”,“TEKEL işçisi yalnız değildir!”, “Entesişçisi yalnız değildir!”, “İtfaiye işçisi yalnızdeğildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Sinter işçisi yalnız değildir!” sloganlarıatıldı.

235. gün… İşçi-Köylü gazetesinin Kartal Hasan Ali

Yücel Kültür Merkezi’nde yapılandayanışma gecesine katıldım. Kısa bir konuşma yaprak geceyi s elamladım ve direnişlerin sermaye sınıfınaverilecek en güzel cevap olduğunu dile getirdim. (...) İşçi-Köylü gazetesine teşekkürlerimi iletiyorum.

Bir teşekkürüm daha olacak. O da bilindiği üzere 31 Ocak Pazar günü saat 18.00’de Sarıgazi YıldızDüğün Salonu’nda yapacağımız Entes direnişiyle dayanışma etkinliğine katılamayacağını bildiren fakatdirenişe maddi destek sağlayan Haluk Gerger’e olacak. Direnişe göstermiş olduğu önem ve ilgi içinkendisine teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

236. gün…İMES A Kapısı önünde, asgari ücrete yapılan %5’lik zamla ilgili bir açıklama gerçekleştirdik. OSİM-

DER imzalı açtığımız pankartta “Asgari ücrete %5, ulaşıma %33 zam geldi İnsanca yaşamaya yeten asgariücret için mücadeleye” yazıyordu. Megafonla bir yandan ajitasyon çekilirken diğer yandan bildirilerimizindağıtımını yaptık. (...)

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

OSİM-DER’den sefalet zammı protestosu

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun belirlediği %5’lik asgari ücret zammını protesto etmek ve işçileriörgütlü mücadeleye çağırmak için OSİM-DER 4 Ocak günü İMES A kapısı önünde açıklama gerçekleştirdi.

“Asgari ücrete %5, ulaşıma %33 zam geldi. İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!” yazılıozalitin açıldığı açıklamada ayrıca yüzlerce bildiri dağıtıldı. Yapılan ajitasyon konuşmalarıyla işçilere köleceçalışmanın, sefalet içinde yaşamanın reva görüldüğü, asgari ücretin hala açlık sınırının altında olduğusöylendi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Esenyurt’ta işçiler mücadele veörgütlenmeyi tartıştı

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Sınıf hareketinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Sınıf hareketinden...Meca Plast’ta işçilere rağmen...

Gebze’de Petrol-İş Sendikası’nda örgütlü olanMeca Plast işçileri 6 Ocak sabahı iş bıraktılar. Yaklaşık300 işçi sendika ve işveren arasında yapılangörüşmelerde ücret zammı, sosyal haklar ve işyerindetaşeronlaştırma saldırısı konusunda geri adımatılmaması nedeniyle eyleme geçti.

Petrol-İş’in, işyeri komitesinin varlığını reddetmesive komitenin dağıtılmasını istemesine karşı sendikabinasını basan Meca Plast işçileri yaptıkları sontoplantıda grev kararı aldılar. 6 Ocak günü işveren vesendikanın fabrikada yaptığı toplantının sonucunusloganlarla bekleyen işçiler “toplantı sabote ediliyor”denilerek engellendiler.

Bekleyişin ardından saat 12.30’da toplantının sonaerdiği ve sözleşmenin imzalandığı haberi geldi. 2,5yıllık süre için imzalanan TİS kapsamında ücretlere ilk6 ay için 50 TL, sonraki 6 ay için 100 TL ve ikinci yıliçin enflasyon oranında zam yapıldığı açıklandı.Taşeronlaştırmaya son verileceği sözü verilereksözleşme işçiler ve işyeri komitesine rağmenimzalandı. Komitenin ve işçilerin tepkisiyle karşılaşansendika, inisiyatif kullandığını ve kararı gerialamayacağını bildirdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Madende iş bırakma sonuç verdiBolu’nun Mengen ilçesine bağlı Gökçesu

Beldesi’nde maden işçileri iş bıraktı. 160 işçininçalıştığı Karaelmas Maden Ocağı’nda işçiler birikenücret alacaklarının ödenmesini ve çalışma şartlarınıniyileştirilmesini talep ettiler.

5 Ocak Salı akşamı gündüz vardiyasından çıkanişçiler akşam vardiyası için gelen işçilerle birliktemaden önünde toplanmaya başladılar. Akşamvardiyasının iş başı yapmamasının ardından madenpatronu İsmail Yılmaz işçilerin görüşme talebini kabuletti.

Patronun, krizi gerekçe göstererek bahanelerüretmesine rağmen işçiler alacaklarının en geç cumagünü ödeneceği sözünü aldı. İşçiler ayrıca 2010 yılıiçin ücretlerine % 10 zam aldılar.

İS-KA kapandı fatura işçiye kesildiİstanbul Topkapı’da kurulu bulunan İstanbul Kablo

A.Ş iflasını vererek kapanışını ilan etti. Fatura ise yeniyıla işsiz girecek olan İS-KA işçilerine kesildi.

Çelik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu İS-KA’da 86işçinin işine son verilmesinin üzerinden geçen 10aydan sonra patron fabrikanın iflasını vererek tümişçilerin işine son verdi. 30 Aralık sabahı işlerine sonverildiğini öğrenen işçilere saatlerce hiçbir açıklamayapılmadı. İşçiler fabrika önünde beklerkenMercedes’e ait siparişler tırlara doldurularak fabrikadançıkarıldı. Sendika yöneticileri ve işveren vekilleriarasında yapılan görüşmenin ardından işçilere açıklamayapıldı.

İS-KA patronu timsah gözyaşları dökerek durumunböyle olmasını kendisinin de istemediğini söyledi.Sendikacılar ise işçilerin tazminat alacaklarının devlettarafından ödeneceğini ifade etti.

Kızıl Bayrak / Topkapı

BATİS-BAMİS’ten asgari ücretprotestosu

Bursa’da BATİS ve BAMİS gerçekleştirdikleri

eylemle, asgari ücrete yapılan %5’lik zammı protestoetti.

Osmangazi Metro İstasyonu çıkışında başlayaneylemde “Sustuk aç kaldık susmayacağız!”, “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşamak hakkımız,hakkımızı çaldınız!”, “Herkese ekmek herkese işzafere kadar direniş!” sloganlarıyla Kent Meydanı’nakadar yüründü.

“Açlık sınırının altında asgari ücret değil, onurluinsanca yaşanabilecek ücret istiyoruz / BATİS-4-CBAMİS” pankartının açıldığı eyleme 30 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Yeni yılda işsiz kaldılarİşten çıkarma saldırısı yeni yılda da hız kesmedi. 2010’un daha ilk günlerinde çeşitli illerde işten atma

saldırıları yaşandı. İzmir, Gebze, Mersin ve Kocaeli’de işçiler yeni yıla işsiz girdi. İzmir Buca Belediyesi Yamanlar MNA Temizlik Şirketi’nde çalışan 100’ü aşkın işçi, yeni yılda işten

çıkartıldı. Yeni bir şirketin ihaleyi almasıyla işten çıkartılan işçiler kendilerine, çıkarılmaları için herhangi birgerekçe gösterilmediğini ifade ettiler.

Mersin’de Anamur Devlet Hastanesi’nde temizlik ve bilgi işlem şirketlerinin değişmesinin ardından 32işçinin işine son verildi. İşçiler, yeni temizlik şirketinin 44 işçiden 22’si, bilgi işlem şirketinin de 40 işçiden10’u ile sözleşme yenilemediğini ifade ederken yıllardır şirketlerin değiştiğini ama işlerine devam ettiklerinibelirtiyorlar.

Gebze Güzeltepe Belediyesi ile Şekerpınar Belediyesi’nin birleşmesinin ardından Çayırova Belediyesi,kadro fazlalığı gerekçesiyle Çayırova Kaymakamlığı bünyesinde çalışan 16 işçinin yılbaşı itibariyle işine sonverdi.

Kocaeli Devlet Hastanesi’nde, taşeron firma Emsal Temizlik Şirketi’ne bağlı 21 işçi hiçbir gerekçegösterilmeden işten çıkarıldı.

Belediyelerde hak gaspları...Yeni yıla sermayenin işten atma, ücret gaspları ve

zam saldırısı altında giren işçiler sesleriniyükseltiyorlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindekiBİMTAŞ adlı taşeron şirkette çalışırken Belediye-İşSendikası İstanbul 5 No’lu Şube’de örgütlenen itfaiyeişçileri belediye binası önüne kurdukları demokrasiçadırında bekleyişlerini sürdürüyorlar.

Diğer yandan Esenyurt Belediyesi’nin sendikalörgütlenmeye dönük tasfiye girişimlerine karşıBelediye-İş 2 No’lu Şube üyesi belediye işçileri debelediye önündeki direnişlerine devam ediyorlar.

Rize Belediyesi’nde, temizlik şirketinin değişmesiile işten çıkarılma ile karşı karşıya olan işçiler,taşeronlaştırma ve gaspedilen hakları için iş bıraktılar.Hizmet-İş üyesi işçiler şantiyeye gelerek talepleri kabul edilene kadar çöp toplamayacaklarını ifade ettiler.İşçilerin sendikaya da tepkili oldukları dikkat çekerken, işçiler sendikadan kendilerine sabırlı olmaları yönlütelkinlerin yapıldığını, sendikanın haklarını aramadığını belirttiler.

Sincan Belediyesi’ne bağlı Sinkent Ltd. Şirketi’nde çalışırken sözleşmeleri bittiği gerekçesiyle iştençıkarılan işçiler, işten çıkarılmalarını protesto etmek için Sincan Lale Meydanı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdiler. Ardından Sincan Belediyesi’ne yürüdüler.

Körfez Belediyesi’ne bağlı YARPAŞ AŞ’de çalışan işçiler, 9 aydır alacaklarını alamazken, 560 işçininalacağı 2 milyon TL’yi buluyor. Belediye Başkanı Yunus Pehlivan’la görüşen işçilere ödeme yapılmasınınimkansız olduğu cevabı verildi.

Ulaşım AŞ’de çalışan yaklaşık 200 işçi İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde özlük haklarınınverilmediği için basın açıklaması gerçekleştirdi.

Taşeron olarak çalışmak istemediklerini ve zorunlu olarak yıllık izne çıkarıldıklarını ifade eden işçiler,işten atılacaklarını söylediler.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

CMYK

I. Bölüm

(EKİM / Sayı: 262 / Ocak 2010)7 Kasım 2009’da kamuoyuna ilan edilen TKİP

III. Kongresi resmi çalışmalarına Cihan yoldaşınburada elden geçirilmiş kayıtları sunulan açılış

konuşması ile başladı. Konuşmanın partigüvenliğini ilgilendiren bölümlerine doğal olarakyer verilmedi. Metnin başlığı ve ara başlıkları ise

buradaki yayın esnasında konuldu...

III. Parti Kongresi’nin toplanma süreci üzerine

Konuşmama kongremizin hazırlık sürecine,bileşimine ve temsil düzeyine ilişkin daha çok dateknik nitelikte sayılabilecek bazı sorunlarlabaşlamak istiyorum...

(Yayınlanamaz bölümler...-Red.)Kongremizin temsil düzeyinin yeterince güçlü

olduğunu vurguladım. Deneyimlerimizin toplamıüzerinden bakıldığında, bu denli bir geniş temsilhem riskli ve hem de sanılabileceğinin aksineamaca çok da uygun değil. Partinin genelgüvenliğinden iç illegalitenin bazı hassasiyetlerinekadar çeşitli sorunlara yol açabilecek bir durum bu.Örgütsel demokrasi kuşkusuz güzel ve arzu edilirbir uygulama. Ama polis rejimi koşullarındavarlığını sürdüren bir yeraltı örgütünde bununölçüsünü iyi tutturabilmek de temel önemde birsorun. Ölçüyü kaçırdınız mı, işi demokrasicilikoyununa vardırdınız mı, bu telafisi zor sorunlara,hatta bazen gerçek bir örgütsel yıkıma dayolaçabilir. Devrimci bir yeraltı örgütünde güvenliktemel önemdedir; bu nedenledir ki, örgütseldemokrasiyle karşı karşıya geldiği her durumda,tereddütsüz biçimde örgütsel güvenlikten yanatercih yapmak gerekir.

Bu arada örgütsel demokrasinin partigüvenliğini zora sokmayan yol ve yöntemlerini debulmak ve daha da geliştirmek durumundayız. Ben,özellikle de 20. yüzyıl sosyalizminin deneyimlerinibir parça incelemiş ve anlamaya çalışmış biriolarak, gerçekte parti içi demokrasiyi fazlasıylaönemsiyorum. Bu hassasiyet partimizde deyeterince vardır ve başlangıçtan bugüne örgütselyaşam deneyimimiz bunun bir kanıtıdır. Parti içidemokrasiyi önemsemek ama onu salt bir seçimuygulamasına, kongre ya da konferanslardabiçimsel temsil hak ve olanağına da indirgememekgerekir, sorun bu. Parti içi demokrasinin bir dizideğişik yol ve yöntemi, kadroları partinin tümsüreçlerini katabilmenin çok çeşitli biçim, araç veyöntemleri vardır. Bunları arayıp bulmak,demokratik uygulamaları, partinin iç demokratikyaşamını bunlar üzerinden sürdürebilmektir önemliolan.

Örgütsel demokrasinin partimizde genişçe biruygulama alanı var dedim. Parti önden sunulmuşgündem üzerine özgürce yapılmış tartışmalarınardından seçilmiş delegelerle kongresini topluyor,bu bile yeterlidir bunu göstermeye. Örgütlü biryapımız ve buna yön veren bir parti tüzüğümüz var.Tüzüğümüzde üyelerin hak ve görevlerindenhiyerarşik yapılanması içerisinde parti organlarınıngörev ve yetkilerine kadar her şey yeterli açıklıktave kesinlikte tanımlanmıştır. Kongremizin oluşumuda bunun ürünü olmuştur: Tam da tüzüğümüzdeöngörüldüğü gibi, kongre kararı kongre gündemieşliğinde tüm partiye önden zamanında sunuluyor.Bunu kongrede temsil esaslarının saptanmasıtamamlıyor. Bu temelde temsil yetkisi olan organlartoplanıyor, özgür tartışmaların ardından adaylarortaya çıkıyor, seçimler yapılıyor ve delegelergönderiliyor. Bunun, hele de zor koşullardamücadele eden bir yeraltı örgütü için, ideal değilsebile önemli bir demokratik işleyiş örneğiolduğundan kuşku duymamak gerekir.

Resmi oturumları önceleyen tartışmalarımızesnasında da bir vesileyle ifade etmiştim; MK, III.Parti Kongresi delege seçimlerini şu veya budoğrultuda etkilemek için herhangi bir çabasarfetmedi. Ama edebilirdi de. Devrimci bir yeraltıpartisi duruma göre bunu yapabilmelidir. Devrimcibir parti demokrasiyi biçimsel bir oyunaçevirmiyorsa, devrim iradesini ciddiyetle temsiletmek iddiasındaysa ve elbette devrimin çıkarlarınıher şeyin üzerinde tutuyorsa, bu durumda, yerinegöre partinin genel çıkarlarını gözeten bellimüdahaleler yapabilir, yapmalıdır da. Diyelim ki,belli kişilerin delege olarak seçilmesi ya datersinden seçilmemesi yolunda etkileyiciyönlendirmelerde de bulunabilmelidir. Bununsakıncalı olduğu ya da meşru sayılamayacağı tekdurum, partide görüş ayrılıklarının yaşandığı vebunun da kongre yoluyla bir sonuca bağlanmayaçalışıldığı koşullardır. Bu gibi durumlarda partideciddi görüş ayrılıkları ve dolayısıyla taraflar vardır,sorunu ise parti kongresi çözecektir. Böyledurumlarda MK’dan gelecek yönlendiricimüdahaleler meşru değildir, parti tüzüğününçiğnenmesi anlamına gelir.

Ama kendi içinde ideolojik birliği olan vedolayısıyla kongresinde görüş ayrılıklarıkapsamında çözüme bağlanacak temel önemdesorunları bulunmayan bir parti, eğer salt kendigelişme sürecinin yeni sorunlarını çözmek üzere birkongre topluyorsa, böyle bir kongreninverimliliğini, güvenliğini, partinin başka bazıbakımlardan ihtiyaçlarını ve çıkarlarını gözeterek,bazı yönlendirici müdahaleler yapabilir. Bu daMerkez Komitesi’nin önderlik misyonunun birparçasıdır, böyle sayılmalı, böyle anlaşılmalıdır.

Ama biz III. Kongre seçimleri sürecinde böyle

TKİP III. Kongresi Açılış Konuşması...

Sınıfın ve devr

TKİP III. Kongresi 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/02* 8 Ocak 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

CMYK

müdahalelerde bulunmadık, buna da özel bir dikkatgösterdik, sözümü asıl buraya bağlıyorum. Partidedemokratik geleneklerin yerleşmesini önemsiyoruz vebunun gerektirdiği büyük bir özen içindeyiz. Bugelenekler yerleşsin, derinlemesine sindirilsin, birkültür haline gelsin, böylece partide bu konuda dayeterli bir iç güven ve rahatlık oluşsun istiyoruz. Şu anöncelikli sorunumuz ve kaygımız bu. Ve biz bundabaşarılı olduğumuz ölçüde, gelecekte durumunözellikle gerektirdiği hallerde, böyle müdahaleleridaha rahat yapabiliriz. Parti de bunu büyük birolgunluk ve sükunetle karşılar, bundan dolayı herhangibir sorun yaşanmaz.

III. Parti Kongresi’nin gündemi üzerine

Kongremizin çalışma gündemine geçiyorum.Önümüzde MK tarafından tüm partiye sunulmuş III.Parti Kongresi Gündem Taslağı başlıklı kapsamlı birçalışma gündemi var. Bu gündemin oluşturulmamantığı üzerinde biraz durmak istiyorum.

Devrimci bir parti, toplanmakta olan kongresiningündemini iki farklı yöntemsel yaklaşımlasaptayabilir. Bunlardan ilki ve genellikle alışılmışolanı, gündemdeki sorunların dönemsel siyasalsüreçler üzerinden saptanmasıdır. Siyasal yaşamınsıcak akışından hareketle sorunlar saptanır, bunlartahlil edilip açıklığa kavuşturulur ve bundan hareketlepartinin dönemsel görevlerinin çerçevesi ortayakonulur. Toplanan her yeni parti kongresinin esasişlevi ve dolayısıyla başarısı da buradan gidilerekbelirlenir ve değerlendirilir.

Dönemi değerlendirmek ve buna bağlı olarakpartinin görevlerine açıklık getirmek, elbette herdevrimci parti kongresinin değişmez gündemi vedolayısıyla önemli bir görevidir. Nitekim bizimgündemimizde de sorunun bu yanı yeterli biçimde yeralmaktadır, dolayısıyla kongremizin de tabii ki böylebir görevi vardır. Ama partileşme sürecine ilkesel vetarihsel açıdan baktığımızda, daha esaslı olan vegüncel olanı tamamlayan, ona anlamlı bir stratejikçerçeve de sağlayan bir başka yöntem daha var. Bu,devrimci sınıf partisinin inşasını stratejik bir süreçolarak kavramaya ve partinin dönemsel sorunlarını vegörevlerini de bu stratejik kavrayış içinde ele almayadayalı bir yöntemdir. Bu açıdan bakıldığında biz halada partileşme süreci içindeyiz ve bunu da her vesileyleifade ediyor, döne döne vurguluyoruz. Partiyi konualan değerlendirmelerimizde var bu yaklaşım. Yakınyıllarda II. Parti Kongresi’nin gerekçeli gündemindebuna gereğince yer ayrılmıştır. Ve son olarak da III.Parti Kongresi Gündem Taslağı’nda bunun üzerindedurulmuştur.

Biz daha baştan partiyi marksist bir bakışaçısıyla,sosyalizmin ve sınıf hareketinin devrimci örgütlübirliği olarak tanımlamış bir çıkışın ürünüyüz.Halkçılıktan kopuşumuzda bu bakışaçısı temel

önemde bir rol oynamıştır. Ve eğer, sosyalizm ile sınıfhareketinin devrimci örgütlü birliğini partimizinpolitik-örgütsel varlığında henüz gereğincesomutlayamamışsak, bu anlamda sosyalizm ile sınıfhareketinin devrimci örgütlü birliğinigerçekleştirememişsek, bu temel önemde olgu, bizimpartileşme sürecimizin bu anlamda hala da devamettiği anlamına gelir. Sorunun bu yanı üzerinde ısrarladuruyoruz, zira bunun saflarımızda çok iyi kavranmasıgerekir. Gelişme sürecimizin gereklerini ve sorunlarınıdoğru ve tüm kapsamı ile anlayabilmek ancak bununlaolanaklı olabilir.

Devrimci sınıf partisinin inşası uzun yıllarıkapsayan stratejik bir süreçtir. Önümüzdeki III. PartiKongresi Gündem Taslağı’nda, Lenin’e atıflapartileşme sürecinin stratejik aşamalarındansözedilmektedir. Bu açıklayıcı bir yaklaşım olduğuiçin özellikle önplana çıkarılmıştır. Parti’nin sağlambir teorik temele, buna bağlı olarak ideolojik-programatik bir çizgiye oturması, kadrosal birikimbakımından belirli bir düzeye ulaşması, sınıfhareketiyle devrimci birleşmede ilk önemlimevzilerini elde etmesi, devrimci bir moral değerlersistemi oluşturması, her açıdan devrimci bir gelenekyaratması, bunlar temelinde devrimci siyasal kimliğiniçok yönlü olarak geliştirmesi vb., bütün bunlarpartileşme sürecinin ilk aşamasının esaslı adımlarıdır.

Parti bütün bunlarla sağlam temellere dayalı bir kimlikkazanır ve siyasal sahnede bir yer edinir, giderek birtaraf haline gelir. Fakat siz bu anlamda, dolayısıylakelimenin gerçek anlamında, devrimci sınıf partisiolmayı başardığınızda, gerçekte sadece bir ilk gelişmeaşamasına ulaşmış oluyorsunuz. Evet, bu stratejik birgelişme aşamasıdır ve tarihi önemdedir. Ama yine dehenüz gelişme sürecinizin yalnızca bir ilk aşamasıdır.Lenin bunu, “sınıfın öncüsünü komünizme kazanmak”olarak tanımlar.

Bunu bir ikinci aşama tamamlamalıdır, ki devriminzaferinin gerçek güvencesi de bu olacaktır. Bu ikinciaşama, devrimci sınıf adına toplumda etkin bir konumkazanmak, tüm öteki emekçi sınıf ve katmanları, işçisınıfının ezilen müttefiklerini devrimci sınıf önderliğialtında birleştirmeyi başarabilmek, iktidarı almamücadelesini örgütleyebilmek ve böylece devriminzaferine doğru yürüyebilmek demektir. Bu, sınıfıngeniş katmanlarıyla birlikte ezilen ve sömürülenmüttefiklerini de devrimci sınıf önderliği altındabirleştirebilmek sürecidir. Bu, ilkinden de önemli,stratejik nitelikte ve her bakımdan daha zorlu vekarmaşık bir tarihi süreçtir.

Biz hala partileşme sürecinin ilk aşamasındayız; vedoğrusunu söylemek gerekirse, bu ilk aşamanın dahenüz ilk adımlarındayız. Hatırlayacağınız gibi bu,kongre gündemi metninde de tam da aynı açıklıkta

imin partisi olabilmek!

Açılış Konuşması Sayı: 2010/02* 8 Ocak 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

TKİP III. Kongresi Açılış Konuşması18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

vurgulanıyor. Biz hala ideolojik ve örgütsel kimliğinigeliştirme çabası içinde olan, sınıfın en ileriunsurlarıyla birleşmeye çalışan, örgütlenmesini sınıfzeminine oturtmaya ve kadrosunun esas ağırlığını sınıfbilinçli proleterlerden oluşturmaya çalışan bir partiyiz.Bu anlamda, partinin gerçek bir kuruluşu anlamında,hala da bir parti inşa süreci içindeyiz. İnşa süreciniyeni bir düzeyde geliştirip sürdüren, buna ihtiyacı olanbir partiyiz.

Sorunu bu bakışaçısıyla ele almamız gerektiğinidüşünüyor ve bunu çok önemsiyorum. Zira ancak butaktirde, sorunlarımızı doğru bir biçimde anlayabiliriz.Ancak böylece, gelişim süreci içinde partimizibekleyen görev ve sorumlulukları doğru bir biçimdeortaya koymayı ve adım adım çözmeyi başarabiliriz.

Dünkü bir tartışmada, Rus -Japon savaşı esnasındaLenin’in tutumuna değinmiş oldum. Bu gerçekten çokaçıklayıcı bir örnektir, bu nedenle de ben yeri geldikçeanmayı önemli bulurum. Rusya tüm toplumu sarsanbüyük bir siyasal olay ile yüzyüze; ülke Japonya ilesıcak savaşın içerisinde. Bu fiilen aylar boyu, resmenbir yılı aşkın bir süre devam eden bir büyük savaş.Ama devrimci bir partinin lideri bu konuda bir kezolsun kalem oynatma ihtiyacı duymayabiliyor. Busarsıcı önemli olay hakkında oturup tek bir yazı bileyazmayabiliyor. Ne yapıyor peki? Kendini tümüyledevrimci partinin inşası sorunlarına, parti tabanınıkendi çizgisine kazanmaya, bu çerçevedemenşeviklerle parti sorunları üzerine polemikleryürütmeye veriyor. Zamanını, dikkatini, enerjisini buişe yoğunlaştırıyor ve ifade uygunsa gözü başka birşey görmüyor. Partiyi kendi çizgisine kazanmaya,kendi kadrosunu oluşturmaya, partide doğru bir örgütanlayışını hakim kılmaya çalışıyor. Yani özetle,geleceğin olaylarına devrimci partiyi hazırlamayabakıyor. Öyle ya, eğer ortada ilkesel ve ideolojikaçıklığa sahip ve sağlam örgütsel temellere oturmuşbir devrimci parti yoksa, devrimci açıdan bakıldığındaöteki her şey zaten tüm anlamını yitirmez mi? Budurumda Rus-Japon savaşının siyasal anlamı vesonuçları üzerine en mükemmel değerlendirmeleryapsanız ne olur ki? Devrimci öncü, devrimci liderlikaçısından önemli olan, bu türden siyasal gelişmelerinde hızlandırdığı devrimci süreçlere öznel devrimcihazırlıktır. Lenin’in davranışını belirleyen de buolmuştur. Tam da bu sayededir ki, Bolşevik Partisibüyük devrimci kaynaşmalar dönemine en iyi biçimdehazırlanabilmiş, bu günler gelip çattığında ise rolünüetkin ve başarılı bir tarzda oynayabilmiştir.

Alman Devrimi’nde, tam tersinden olmak üzere,bu aynı durumun bir başka klasik örneğini görüyoruz.Dört yıllık emperyalist savaş Almanya’da da devrimeyolaçtı. 1918 Kasım’ından itibaren Alman işçi sınıfıkurulu düzeni temellerinden sarsabilecek bir devrimcipolitik inisiyatif gösterdi. Ama ortada buna önderlikedecek, böylece bu ayağa kalkışı devrimci iktidarmücadelesiyle taçlandıracak bir devrimci öncü partiyoktu. Bu olmadığı içindir ki, savaşın yıkımıylatemellerinden sarsılmış durumdaki kurulu burjuvadüzeni, buna rağmen kendini savunmayı, devrimibloke etmeyi ve sonunda da karşı devrimi egemenkılmayı başarabildi.

Öncü devrimci partinin tarihsel önemdeki rolü, buiki farklı tarihsel örnek üzerinden çarpıcı bir biçimdeortaya çıkmaktadır. Partimize bu bilinç egemen olduğuiçindir ki, biz, devrimci iktidar iddiasını veperspektifini çoktan yitirmiş halde gündelik olaylarınardından sürüklenen tasfiyeci Türkiye solunundavranış çizgisinin tümüyle dışında duruyoruz.Kendiliğindenci ve tasfiyeci solun devrimci öncüpartiyi stratejik bir bakışaçısıyla hazırlama göreviningereklerinden tümüyle uzak sürüklenmelerinin ne birdeğeri ne de bir geleceği var. Aslolan her zamanniteliktir; aslolan stratejik bakışı hiçbir durumdayitirmemek, öncü devrimci parti sorununa da buradanbakabilmektir. Böyle bir partinin stratejik inşa sürecini

bilinçli bir biçimde örüp ilerletebilmektir. Bu kuşkusuz hiçbir biçimde güncel mücadeleyi,

bunun gereği olan görevleri küçümsemek demek dedeğildir. Devrimci parti ancak sınıflar mücadelesininsıcak pratiği içinde inşa edilebileceğine göre, böyle birküçümseme zaten sözkonusu olamaz. Partimizinpratiği bunun da yeterince açık ve somut bir örneğidir.Güç ve olanaklarımızla kıyaslandığında tempolu birçalışma ve zorlu bir mücadele içinde bulunuyoruz.Sınıflar mücadelesinin tüm temel gündemleriyleyakından ilgiliyiz. Siyasi yaşamın tam olarakiçerisindeyiz. Parti inşa sürecinin sorunlarını tam dagündelik olarak akan zorlu siyasal yaşam içerisindeçözmeye çalışıyoruz. Ama biz, nerede hareket oradabereket, kısa günün karıyla ne edip edip güç olmabiçiminde kendini gösteren, stratejik hedef ve öncelikbakışından ve bilincinden yoksun, yönsüz pragmatistküçük-burjuva dargörüşlülüğüne de düşmüyoruz.Böyle ömürsüz heveslerimiz olmadığı gibi gelenekselTürkiye solunun bu türden eğilimlerine de zerre kadarprim vermiyoruz.

Partimizin bir stratejik inşa planı var ve bizlergündelik siyasal çalışmamıza ve mücadelemize herzaman bunun üzerinden bakmalıyız, gelişmesürecimizin sorunlarını hep buradan giderek elealmalı, irdelemeli, tartışmalı ve gereklerini yerinegetirmeliyiz. İdeolojik gelişme, politika, örgüt,illegalite, kadro, devrimci kimlik, devrimci değerlersistemi, eğitim ve donanım, vb. açılardan parti nedurumdadır diye sürekli biçimde sormalı ve her zamanbu soruların gerçeğe uygun yanıtlarını bularak, bualanlardaki yetersizliklerimizi, zaaflarımızı saptayarakve elbette ki bunlarla sistemli biçimde uğraşarak,devrimci partiyi sağlam bir biçimde inşa etmeyebakmalıyız. Komünist devrimciler olarak yapmamızgereken budur, bu bakışaçısından ve davranışbiçiminden hiçbir biçimde şaşmamaktır.

Devrimler karmaşık toplumsal süreçlerinürünüdürler; nesnel çelişkilerin, bunun ürünüdinamiklerin derinden derine işlemesinin sonucuolarak olgunlaşır ve patlak verirler. Bu bizim irademiziaşan süreçlerin ürünü oldukları anlamına gelir. Bizedüşense devrimi hazırlıklı bir biçimde karşılamaktır,her alanda ve her açıdan buna hazırlanmaktır. Bizbunun çok yönlü ve temel önemdeki gereklerinigözetmeye ve gerçekleştirmeye bakarız. Gelmesikaçınılmaz olan devrimi bilinçli ve örgütlü birhazırlıkla karşılama değişmez kaygısıyla hareketederiz. Devrim sürecinin nesnel akışı bizimdışımızdadır, biz öznel hazırlığa, kendi hazırlığımıza,

bu nesnel süreçleri başarılı bir hazırlıkla karşılamayabakarız. Biz öznel etkeniz, bunun gereklerini en tamve sağlam bir biçimde yerine getirmeye bakarız.Nesnel koşullar bizim dışımızdadır; ve elbette biz,öznel gelişmemizi o nesnelliğin içerisindeyaşayacağız. Ama biz kendi işimize bakacağız, biz eniyi biçimde hazırlanmaya bakacağız. Bunu ne kadarderinden kavrarsak, bilinçli örgütlü bir hazırlığı nekadar önemsersek, nesnel süreçlerin karşımızaçıkartacağı olanakları değerlendirebilmek şansına veolanağına da o ölçüde sahip olmuş oluruz. Özetle biz,kendiliğinden sürecin bilinçli örgütlü ifadesiyiz,devrimci bir parti olarak. Devrimci sınıf partisinininşasının sorunlarına ve süreçlerine ilkelere dayalıstratejik bir bakışımız var. Gelişme sürecimize vesorunlarımıza hep buradan bakarak yolumuzuyürümeye çalışıyoruz. Devrimin zaferine götürecekbiricik olanaklı yolun bu olduğu bilinci ile hareketediyoruz.

Bütün bunları Türkiye sol hareketininkendiliğindenciliği konusunda açık bilinci olan birpartinin mensubu olarak söylüyorum. Türkiye solhareketinde devrimci öncü partinin inşası konusundatam bir kendiliğindencilik vardır. Kırk yıllık partilervardır, hala bir programları bile yoktur. Kırk yıllıkörgütler vardır, henüz parti bile değildirler, parti olmakbir yana bu sorunu nasıl çözecekleri konusunda birbakışları bile yoktur. Bugünün Türkiye’sinde şekilsizbazı çevreler vardır, açık politik bir çizgi bir yanapolitik bir isimlendirmeden bile yoksundurlar, partiinşası diye bir sorunları ise hepten yoktur. Bu tabloTürkiye sol hareketinin kendiliğindenci geleneğiniortaya koymaktadır. Devrim ve iktidar perspektifindenyoksunluğun en dolaysız ve tartışmasız göstergeleridirbütün bunlar. Ve bu, zaman içinde kaçınılmaz birbiçimde çözülüşe ve tükenişe götürmektedir. Dündenbugüne birçok somut örnek üzerinden görüp izliyoruzbunu.

TKİP’nin tarihi sorumluluğu

Sol hareketin bugünkü tablosu içinde partimizintuttuğu kendine özgü yeri ve bunun ona yüklediğitarihi değerde sorumlulukları önemle gözönündebulundurmalıyız. Türkiye’de ‘60’lı yıllardabaşgösteren güçlü bir sosyal mücadele süreci ve bununiçerisinde, sol hareketin yeni temeller üzerinde biroluşumu ve zaman içerisinde gelişip serpilmesi var.Büyük çalkantılar içinde geçen, devrimci yükselişlerve karşı devrimci bastırmalar halinde seyreden bu

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

tarihi dönem yaklaşık yarım yüzyılı bulmaktadır. Buyarım yüzyıllık süreçten bugüne kalan sol hareket, onuoluşturan sol akımlar tablosu üzerinden dönüpTKİP’ye bakınız, böylece sol içinde tuttuğumuzkendine özgü yeri çok daha iyi anlar, tam olarak yerliyerine oturtursunuz.

TKİP’nin bir gelişme süreci, bugün ulaştığı birgelişme aşaması var. TKİP’nin sağlam bir teoriktemeli, açık bir ideolojik çizgisi, bunların ürünü birprogramı var. TKİP’nin hemen tüm taktik sorunlardailkesel ve ideolojik bir açıklığı, tutarlılığı ve kararlılığıvar. TKİP bugünün Türkiye’sinde devrimci örgütkonusunda tek tutarlı, ısrarlı ve kararlı partidir.TKİP’nin çok belirgin bir sınıf yönelimi var, gelinenyerde artık sınıfla anılabilen bir partidir. TKİP’ninönemli bir kadrosal birikimi ve militan sempatizançeperi var. TKİP’nin şimdiden belirginleşmiş devrimcidirenişçi gelenekleri var...

Herkesin elindekini tükettiği, maddi ya da manevibirikimini heba ettiği bir dönemde, biz politik ve moraldeğil ama maddi anlamda, ifade uygunsa yoktan varetmiş bir hareketiz. Tabii ki bir birikimin içindengeliyorduk; onun ideolojik, politik ve moralkazanımlarından besleniyorduk. Her zamansöyleyegeldik; boşluktan doğum olmaz, hiçbir şeyyoktan varedilemez. Biz de elbette geçmiş devrimcibirikimin içinden geliyorduk, sonuçta onun bir ürünüidik. Ama örgütsel ve kadrosal açıdan hemen hemenhiçbir şeyimiz yoktu. Denebilir ki bu alanda işesıfırdan başladık. Oysa bugün, Türkiye sol hareketiiçerisinde çok belirgin yer tutan bir partiyiz. Politik veörgütsel bir varlığı ve kapasitesi olan, politik ve moralgücü olan, kafası açık, doğrultusu açık, bu çerçevedeideolojik ve ruhsal bir birliği olan, bir dizi imkan vekazanım yaratmış bir partiyiz artık.

Bütün bu üstünlüklerin partimize yüklediği büyüksorumluluklar var, bütün bunları sıralarken asıl burayagelmek istiyorum. Partimizin Kuruluş Bildirisi’nde,TKİP’nin kuruluşu, bu ülkede devrim ve sosyalizmdavası uğruna emek vermiş, büyük fedakarlıklarakatlanmış, ağır bedeller ödemiş dünün ve bugünündevrimci kuşaklarının yarattığı birikimin güvenceyealınmasıdır, denilmiştir. Bu çok sade bir paragraftır obildiride, ama partimiz için çok derin bir anlamı ve çoközel bir önemi vardır. Bu ülkede devrim ve sosyalizmuğruna harcanmış onca emeğin, yapılmış oncafedakarlığın boşa gitmemesinin, hiç değilse içindebulunduğumuz bu tarihi evredeki tek güvencesi, kesinolarak TKİP’dir. Buna bugünün Türkiye’sindenbaşkaca bir örnek göstermek mümkün değildir.

TKİP bu açıdan çok büyük bir sorumluluklayüzyüzedir. Bu sorumluluğun bilincinde olmalı veburadan gelen bir sorumluluk ve misyon duygusuylahareket edebilmelidir.

Devrim bilinci ve devrimci iktidar perspektifi açıkve net olan bir partiyiz. Türkiye devriminin sorunlarınabir bakışımız var. Devrimde farklı sınıfların yerine verolüne bir bakışımız, bu çerçevede şekillenen birpolitik yönelimimiz, bununla uyumlu bir gündeliksiyasal yaşamımız var. Türkiye işçi sınıfınıburjuvazinin karşısına bağımsız örgütlü bir güç olarakçıkarabilmeyi, kurulu toplumsal düzeni yıkabilmenin,devrimci iktidarı kurabilmenin, sosyalizme vekomünizme yürüyebilmenin olmazsa olmaz koşulusayıyoruz. Programımız bunu söylüyor, stratejikyönelimimiz bu eksene oturuyor ve gündelikçalışmamızın ağırlık merkezini bu oluşturuyor. Bu,proletarya devrimi perspektifi içerisinde temel vegüncel sorunlara stratejik bir bakıştır. Stratejikdoğrultumuz ile gündelik uğraşımız arasında kopmazbir diyalektik organik bağ ve bütünlük buradangelmektedir. Partimizin taktik pratik yönelimiyle temelstratejik hedefleri arasındaki uyumun ve bütünlüğüntemelinde bu bakışaçısı vardır.

İşte bu, bu partinin ideolojik açıklığının vetutarlılığının, devrimi ciddiye almasının ve devrimin

sorunlarını toplumun nesnel gerçekliği üzerindenkavrayabilmesinin, devrimci taktik yönelimini vepolitikasını bu temel üzerinde kurabilmesinin ensomut, en dolaysız, en çarpıcı bir göstergesidir. Herzaman söylüyoruz; gündelik yaşamda hiçbir şeygösteremezsiniz ki, programımızda bunun genel birifadesi olmaya görsün. Ya da tersinden, gündelikyaşamda hiçbir sorun gösteremezsiniz ki,programımızın şu veya bu bölümünün ya damaddesinin somut bir izdüşümünü yansıtmıyorolsun. Bu, partimizin teorik, programatik vestratejik açıklıklara dayalı devrimci konum vekimliğinin açık bir göstergesidir.

Reformizmin en temel karakteristiği, belki deBernstein’ın o ünlü vecizesiyle tanımlanabilir;“Hareket herşeydir, nihayi amaçsa hiçbir şey!”Önemli olan gündelik mücadele içerisinde işçisınıfının çıkarlarını koruyabilmektir, bu doğrultuda birtakım küçük ve sınırlı kazanımlar elde edebilmektir,burjuva toplum zemininde işçi sınıfının çalışma veyaşam koşullarını iyileştirmek, hak ve özgürlüklerinigeliştirebilmektir, demek istemiştir, kötü ünlürevizyonist bu kötü ünlü vecizesiyle. İşte bu klasiksosyal-demokrasinin bakışaçısıdır, bu dört dörtlükreformizmdir. Bu nihai hedeflerin ve stratejikdoğrultunun bir yana bırakılmasıdır. Devrimindeğil reformun esas alınmasıdır. Bu, kuruludüzeni yıkmaya değil ama onu kendi temelleriüzerinde düzeltmeye, reforme etmeye,demokratikleştirmeye dayalı bir bakış açısıdır.

Biz komünist devrimciler ise sorunu nihai amaçlartemelinde, stratejik bir açıdan ve devrimci birperspektif içinde ele alıyor, ortaya koyuyoruz. Bizimstratejik hedefimiz toplumsal devrimdir, kuruludüzeni temellerinden yıkmaktır. Biz sorunlaraproletarya devrimi üzerinden bakıyoruz; egemenburjuva sınıfını devirmeyi, işçi sınıfının devrimciiktidarını kurmayı esas alıyor, şaşmaz hedefimizolarak saptıyoruz. Bizim stratejik hareket noktamızbudur, tüm sorunlara buradan bakarız, tümsorunları bu bakış açısı içerisinde değerlendirir,yerli yerine oturturuz. Gündelik siyasalyaşamımızı ve çalışmamızı da bu bakış açısı üzerindenkurarız. Biz kuşkusuz, işçi sınıfının ve emekçilerinkısa dönemli çıkarlarına ve gündelik ihtiyaçlarınagerekli ilgiyi tam olarak gösteririz. İşçi sınıfı veemekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını düzeltmekiçin gündelik bir uğraş veririz. Ama bunu, hep veşaşmaz bir biçimde, devrimci stratejik bakış açısı ileyaparız. Gündelik mücadeleyi stratejik hedefebağlarız. Her türden gündelik uğraşı bunun ışığındave buna hizmet edecek tarzda ele alır, bu temelüzerinde sürdürürüz. Reformist çizgiyle devrimciçizgi arasındaki ilkesel nitelikteki temel ayrımnoktası işte buradadır.

Dolayısıyla, çeşitli politika sorunlarınabakarken, şu veya bu taktik sorunu ele alırken,ölçü hep bu olmalıdır. Taktik ya da gündelik sorunlarkesin bir biçimde stratejik doğrultu ve amaçla bağı,buna bağımlılığı içinde ele alınmalıdır. Bu bakış açısıTKİP’nin politik sorunları ele alışının vazgeçilmeztemelldir. Bunu dünden bugüne partimizin gelişmelereve sorunlara bakışı üzerinden somut olarak dagörebilirsiniz.

(...) Geleneksel sol böyle bir bakıştan yoksundur, zira o

ilkesizdir ve kendiliğindencidir. Çünkü gelinen yerdedevrim pusulasını yitirmiştir, devrimci stratejik bakışve doğrultudan kopmuştur. Çünkü devrim iradesikırılmış, devrimci stratejik çizgi terkedilmiştir. İlkeselesasları ve ayrımları bir yana bırakarak gündelikbaşarılar elde etmek artık esas kaygı halini almıştır.Tasfiyeci sürüklenmelerin solu getirdiği nokta budur.

İlkeleri bir yana bırakıp sözde büyük birliklerkurarsınız, ÖDP örneğinde olduğu gibi. Ama aradanbeş-on sene geçer, görkemli bir iflasla yüzyüzekalırsınız. Büyük iddialarla ama ilkeler bir yana

bırakılarak bir araya getirilmiş bütün parçalarzaman içinde ayrışıp dağılır. Dahası başlangıçtabütünsel varlığı olan bazıları bu iflasın ardından kendiiçerisinde ayrıca parçalanır. Büyük birlik iddiası birgörkemli iflasla sonuçlanır, geride alabildiğineküçülmüş parçalar bırakarak... Yaşanan liberal birlikpolitikasının iflasıdır. İlkeleri bir yana bırakarakonlarca grubu kendi içinde birleştirseniz bile, bir adımileriye gidemezsiniz. Reformistler, mevcut grup veçevreleri ilkesiz bir zeminde birbirine eklemleyereksözümona güç olma yolunu seçtiler. Bununla toplumdasol sinerjiler yaratmayı umdular. Oysa sonuç görkemlibir iflastan başka bir şey olmadı. Sonuçta eldekini bilekoruyamadılar.

(Devam edecek...)(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

TKİP III. Kongresi Açılış Konuşması Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2008’de patlak veren kapitalizmin küresel krizi,emperyalist güç merkezlerinin trilyonlarca dolarakıtmasına rağmen, 2009’da yayılmaya devam etti.Akıtılan devasa kaynaklarla, ancak iflası kapitalistsistemi çöküşe sürükleyebilecek derecede kritik olanşirketler kurtarılabildi. Kurtarılacak kadar şanslı olmayanşirketler ise, iflas uçurumuna sürüklenerek ortadansilindi.

İşçi ve emekçilerin ürettiği değerleringaspedilmesiyle biriktirilen koca servetler, tekellerinkurtarılması için harcanırken, bu değerleri üretenemekçiler ise, sokağa atılarak işsizler ordusununsaflarına katıldılar. Yılın ikinci yarısında krizin şiddetikısmen azalmakla birlikte, işten atmalar küresel çaptasürdü. Böylece küresel kriz asalak patronların düzenikapitalizmin yapısal sorunu iken, direnme kapasitesiniseferber edemeyen işçi sınıfıyla emekçiler faturayıödemek durumunda bırakıldılar.

2009’da dalgalar halinde yayılan kriz, 2010 yılındada yıkıcı etkilerini sürdürecek. Nitekim daha yılın ilkgününde Japon Havayolları (JAL), iflasın eşiğinedayandı. Hisseleri yüzde 23,9 gerileyerek iflasın eşiğinedayanan şirketin, devlet tarafından sağlanacak fonlarlakurtarılıp kurtarılmayacağı halen tartışılıyor.

1.5 yıldır devam eden kapitalizmin küresel krizininenkazı, emekçilerin sırtına yıkılabildiği ölçüde kısmenhafiflemiş, ancak bu kadarı da sorunu çözmeyeyetmemiştir. Tersine, istihdamdaki daralmanın 2011yılına kadar süreceğini büyük şirketlerin şefleri dilegetiriyor. Yani 2010 yılında da sermeyenin azgınsaldırıları küresel çapta devam edecek.

2010 yılı için öngörülerde bulunan sermayekurumlarının temsilcileri, mali krizden ağır darbe alanbankaların devlet yardımlarına rağmen henüz düzelmesürecine girmediğini, bunun da kredi sıkışıklığına yolaçabileceği uyarısında bulunuyorlar. Olası bir kredisıkışıklığının ise yatırımların azalmasına ve nihayetindede ekonominin küçülmesine neden olabileceğinikaydeden “uzmanlar”, işten atmaların devam edeceğinişimdiden dile getiriyorlar.

2010’u ‘belirsizlikler yılı’ ilan eden “uzmanlar”,ekonomiyi yeniden bunalıma sürükleyecek yeni birbankacılık krizinin baş göstermesinden endişe ediyorlar.

Endişeliler arasında bulunan Uluslararası ParaFonu’nun (IMF) şefi Dominique Strauss-Kahn,kayıpların yarısının banka bilançolarında gizli kaldığınave bunun ekonomiler açısından öngörülemeyen sonuçlardoğurabileceğine dikkat çekiyor. 2010 yılındahükümetlerin, bankalara geçen yıl olduğu gibimilyarlarca Euro tutarında devlet yardımıyapmayacağının altını çizen IMF şefi, çöküşlekarşılaşabilecek şirketlerin kurtarılma şansının düşükolduğunu şimdiden hatırlatıyor.

Bazı öngörülerde ise, kapitalizmin küresel krizininistihdam piyasası üzerindeki etkilerinin 2010 yılındageçen yıla kıyasla daha yoğun hissedileceği belirtiliyor.

Köln’deki Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü(IW) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, pek çoksektördeki patron kuruluşlarının temsilcisi, 2010 yılının“işten çıkarmaların yılı” olacağı görüşünde birleşiyor.

Araştırmaya katılan, 27 dernek ya da birlik temsilcisiişten çıkarmaların önlenemeyeceği görüşünü dilegetirirken, sadece 22’si üretimde artış beklediğini dile

getirdiler. Araştırmayı değerlendiren Enstitü’nün Başkanı

Michael Hüther, “Küresel mali ve ekonomik kriz henüzaşılmadı ve bu sene de pek çok sektörü derindenetkileyecek” dedi.

Alman Deutsche Bank’ın eski baş iktisatçısı vehalihazırda konjonktür araştırmaları uzmanı olan NorbertWalter de, krizin iki yıl devam edeceğini öngörenlerden.

Krizin henüz geride kalmadığını, gemi inşaatı baştaolmak üzere bazı alanlarda talebin ciddi şekildedüştüğüne dikkat çeken Walter şu açıklamayı yaptı:“Mevcut istihdam düzeyi korunamayacak, 2010 yılındaişsizlik büyük oranda artacak.”

Bu öngörüler, tekellerin -demek oluyor ki, kapitalistdevletlerin de-, 2010-2011 yıllarına dair planlarıhakkında fikir veriyor. Ekonomik durgunluk devamedecek, istihdamda daralma olacak, devletlerin şirketkurtarmak için ayıracağı kaynaklar tükenmek üzere…

Tüm bu veriler, kapitalizmin küresel krizinin yıkıcıetkilerinin devam edeceğine işaret ediyor. Başka birifadeyle, kapitalist/emperyalist sistem ödenmesi gerekenkabarık faturalar kesmeye devam edecek.

Toplu işten atmalar, vergi artışı, kamuharcamalarında kesinti, sosyal kazanımların budanmasıgibi saldırıları sürdürmeye kararlı olduğu anlaşılanasalak patronların, sermaye bekçiliği yapan devletlerinde desteğiyle faturayı işçi sınıfı ve emekçilere ödetmekiçin her yola başvuracaklarından kuşku duyulmamalıdır.

Kapitalizmin küresel krizinin en çok etkilediğiülkelerden biri Türkiye oldu. Aşılamayan krizin etkileriönümüzdeki dönemde de işçi ve emekçileri vurmayadevam edecek.

Krizi bahane ederek bir milyondan fazla işçiyisokağa atan patronlar, işçi sınıfına “tam kölelik”dayatıyorlar. Patronların devleti ise, hakkını aramak içinörgütlü eylemler gerçekleştiren işçilere kudurmuşçasınasaldırmaktadır. Demiryolu, İtfaiye, TEKEL işçilerininmaruz kaldığı saldırılar, sermaye devletinin emekçidüşmanı yüzünü gözler önüne sermiştir.

Ancak nasıl ki, işçi sınıfı ve emekçilere saldırmakkapitalistler ve onların devletinin görevi ise, işçi sınıfı veemekçilerin görevi de -tıpkı Ankara’da direnen TEKELişçileri gibi- sermayenin saldırılarını püskürtmek içinmeşru/militan direnişler örgütlemektir.

Krizin faturası kapitalistlere!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları 2010’da da yayılmaya devam edecek...

Faturayı kapitalistlere ödetmenintek yolu örgütlü sınıf direnişidir!

Gençlik eylem ve etkinliklerinden...

Çorlu’da yemekhane boykotuNamık Kemal Üniversitesi’nde devam eden yemekhane boykotu sürüyor. Katılım oranının %100 olduğu

Mühendislik Fakültesi’nden başlayan boykot Çorlu MYO’da da örgütlenmeye çalışılıyor. Üniversitelerin tamamenticarethane mantığı ile birer işletme haline çevrildiğini belirten öğrenciler yemek zamları geri alınana ve yemekkalitesi yükseltilene kadar yemekhaneyi kullanmayacaklarını ilan ediyorlar.

Kızıl Bayrak / Tekirdağ

ÇÜ’de eylemler...Çukurova Üniversitesi Fevzi Çakmak Öğrenci Yurdu’nun yemekhanesinde öğrencilere at ve eşek eti

yedirildiğinin ortaya çıkmasanın ardından eyleme geçen öğrenciler 30 Aralık günü yurt önündeki yolu trafiğekapattı. 31 Aralık günü ise yemekhane önünde gerçekleştirilen ve “İnsanca bir yaşam, insanca bir yurt istiyoruz”pankartının açıldığı eylemle yurt müdürü ve rektörün istifaları istendi.

Yine ÇÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Öğrencileri 31 Aralık günü, “Rektör mü diktatör mü?” ve “Ayrıcalık değilhakkımız olan formasyonu istiyoruz / Fen-Edebiyat Fakültesi Öğrencileri” pankartlarıyla gerçekleştirdikleriyürüyüşte yüzlerine taktıkları “formasyon” yazılı maskeler ve taşıdıkları tabutla ÇÜ Rektörü’nü protesto ettiler.Eylem rektörlük binası önüne tabut bırakılmasıyla son buldu.

Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği

Öğrenciler “ferman” bıraktıYTÜ’de soruşturma ve ceza terörüne karşı “YTÜ Öğrencileri” imzası ile örülen çalışmalar kapsamında 30

Aralık Çarşamba günü Tonoz Kantin önünde müzik dinletisi gerçekleştiren ilerici devrimci öğrenciler soruşturmave ceza terörünün teşhirini yaptılar. Sonrasında 28 Aralık gününden beri Tonoz Kantin’de açılan ve öğrencilerindüşüncelerini yazdıkları “ferman” rektörlük binasına gerçekleştirilen yürüyüşle bina önüne bırakıldı.

YTÜ Ekim Gençliği

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2009’da gençlik hareketinden yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Gençlik hareketinin uzun yıllardır yaşadığıdağınıklık ve kitlelerden kopukluk 2009 yılı için degeçerliliğini korudu. Harç zamlarının yarattığı tepkilerindışında birçok gündem öğrenci gençliğin genişkesimlerine mal edilemedi. Halbuki geçtiğimiz yıliçerisinde gerek sınıf cephesinde yaşanan hareketlilik,gerek gençliği harekete geçirebilecek siyasalgündemlerin varlığı gerekse gençliğin kendi içgündemleri ile gençliğin geniş kesimlerini mücadeleyeçekebilecek imkanlar mevcuttu.

Yaz döneminde üniversite harçlarına yapılan%500’e varan oranlarda zam, gençlik hareketininözneleri açısından da bir toparlanmayı koşulladı.Gençlik yığınları tarafından büyük bir tepkiylekarşılanan bu saldırı, siyasal özneleri, içerisindebulundukları ataletten sıyrılmaya zorlarken, birleşik birmücadele hattına da zemin hazırladı. Gerçekleştirilençalışmalar ve bir dizi eylemlilikle beraber tek başınaörgütlü güçlerle sınırlı kalmayan ve gençliğin ilericikesimlerini de kucaklayan bir mücadele ortaya kondu.Süreklileştirilmiş eylemlilikler kamuoyunda daöğrencilerin mücadelesinin meşruluk kazanmasınısağladı. Sonuçta da yürütülen mücadele ile zam oranı %8’e çekildi.

Ne var ki, tüm bir yıl boyunca gençliğin en hareketliolduğu süreç yaşanmış olsa da, bu gündem üzerindenyakalanan olanaklar ileriye taşınamadı. Bunun çeşitlisebepleri olmakla beraber temel neden çalışmaörülürken harç zamlarını aşan bir bakışın ortayakonulamamasıydı.

Zam karşıtı çalışmaların “parasız eğitim” ve “krizingençlik üzerindeki yansımaları” gündemleri ilebirleştirilememesi, zamma tepkiyle beraber açığa çıkanhareketliliğin sönümlenmesine ve ileriyetaşınamamasına neden oldu. Gençlik hareketi açısındankriz gündemliyle düzen karşıtı bir hatta gelişebilecekdinamikler heba edildi.

Bu sürecin daha ileriye taşınamamasının bir nedenide siyasal gençlik örgütlenmelerinin dar grupçuyaklaşımı oldu. Özellikle böylesi bir gündem üzerindenbirleşik mücadele yürütebilmenin olanakları fazlasıylamevcutken bu avantaj değerlendirilemedi.

Gündemler bütünlüklü bir biçimde işlenemedi

Krizin etkisini en ağır şekilde hissettirdiği 2009yılında burjuvazinin temsilcileri bile Marks’ınhaklılığını ortaya koyarken 2010 yılı da sistemaçısından kritik bir eşiği ifade ediyor. Bu noktadagençliğin kitlesel bir biçimde düzen karşısındakonumlanabilmesini sağlayacak politikaları üretmekönemli bir yerde duruyor.

Harç zammı süreci bunun çok açık bir örneği oldu.Sistemin temellerini hedef almayan siyasetler zamoranının % 8’e çekilmesi ile gündemin yakıcılığınıkaybettiğini ifade ederek süreçten çekildi. Gündemi elealışlarındaki sığlık ve çalışmanın paralı eğitim karşıtıbir bütünlük içerisinde işlenmemiş olması bu tepkininoluşmasını olağan kıldı. Böylece zamlara karşı duyulantepkinin sistem karşıtı bir muhteva kazanmasınınolanakları heba edildi.

Bu kapsamda, gençlik hareketinin öznelerinin,gündemleri düzen karşıtı bir bakış ile işlemesine bağlıolarak, gençliğin de düzen karşısındaki konumlanışları

netleşecektir. Önümüzdeki dönemde gündemlerözgünleştirilerek devrim ve sosyalizm vurgusuişlenebilmelidir.

Bunun yanında eğitimin ticarileştirilmesi yıllardırgençliğin temel gündemlerinden birini oluştururken bugündem üzerinden gerçekleştirilen somut saldırılar,kimi yerellerde ortaya konan etkin müdahalelerleberaber birtakım olanakların yakalanmasını sağladı.Barınma, derslik, yemekhane vb. temel sorunlarüzerinden yaşanan saldırılara yanıtlar verilebildi. Busorunlar üzerinden sistematik faaliyetler yürütülerekesnek mekanizmalar ile örgütlü bir çalışma ortayakonulabildi.

Ulaşım zamlarından, barınmaya kadar uzanan genişyelpazedeki sorunlar üzerinden yerellerde yakalananhareketlilikler, ticarileşen eğitimin yansımalarının 2010için de gençlik açısından temel bir gündem olacağınaişaret etti.

Anti-emperyalist duyarlılık harekete geçirilemedi

Geride bıraktığımız yıl, Obama’nın Türkiye’yegelişi, İMF ve Dünya Bankası toplantılarınınTürkiye’de yapılması gibi gündemler üzerindengençliğin anti-emperyalist dinamiklerinin açığaçıkarılabileceği olanaklar içeriyordu. Özellikle ülkegenelinde de temel bir gündem olan İMF ve DünyaBankası protestolarına gençliğin ileri kesimleri dahidahil edilemedi. Gündem yerellerde yeterinceişlenemedi, farklı yerellerin özgün sorunlarıylabirleştirilemedi.

Soruşturma terörü ve cezalar

2009’da devlet terörü nasıl ki çok yönlü olaraktoplumun değişik kesimlerini hedef almışsa,üniversitelerde de bunun yansımaları yaşandı. İşçi veemekçilere, Kürt halkına uygulanan dizginsiz devletterörü üniversitelerde ilerici ve devrimci öğrencilerinkarşısına soruşturma ve cezalar olarak çıktı. En son2006’da üniversiteler genelinde estirilen soruşturmaterörü 2009’da da kendini gösterdi. Çeşitli illerdedevrimci faaliyetin, hak arama mücadelesinin gençlikkitleleriyle bağı koparılmak istendi. Hareketin en güçlü

olduğu üniversitelerde yüzlerce öğrenciye sayısızsoruşturma açıldı, devrimci, ilerici öğrencilerin eğitimhakları aylarca gaspedildi. Geleceksizliğe mahkumedilen yığınların devrimci, ilerici faaliyet ilebuluşmasının engellenmesi hedeflendi. Bugün debaşlıca üniversitelerde soruşturmaların ve cezalarınsürüyor oluşu, soruşturma saldırısı karşısında alınacaktutumu gençliğin gündeminde üst sıraya ve hareketingeleceği açısından da son derece belirleyici bir yerekoyuyor. Zira son dönem içinde karşı karşıyakaldığımız durum devrimci, ilerici siyasal faaliyetinüniversitelerde tümden yasaklanması, devrimci ilericigüçlerin ise bu yolla ya yok edilmesi ya da tamamenetkisizleştirilmesidir.

Soruşturma karşıtı mücadele ise geçtiğimiz eğitimyılında YTÜ’de, bu yıl da İÜ’de bir etki yaratabildi.Soruşturma karşıtı çalışma gençliğin gündemleriyleberaber işlenerek salt ilerici ve devrimci öğrencilerikesen bir süreç olmaktan çıkarılarak, toplama maledilmeye çalışıldı.

Fakat ne yazık ki bu süreçte de dar grupçu kaygılarhortladı ve birleşik bir biçimde daha etkin örülebilecekbir çalışma heba edildi.

Birleşik mücadele ihtiyacı

Gençlik hareketinin bugünkü tablosu birleşik birmücadele ihtiyacını daha da yakıcılaştırırken 2009yılında gençlik hareketinin özneleri bu gerçekliktenuzak bir biçimde hareket etti. Yukarıda da ifadeettiğimiz gibi çeşitli gündemler üzerinden hareketinilerici ve devrimci birikimine yaslanarak geniş gençlikkesimlerini örgütlemenin onlarca kez olanağı yakalandı.Fakat bu olanaklar ciddiyetle kullanılmazken,oluşturulan birliktelikler eylem birlikteliğinin ötesinegeçemedi ve bütünlüklü bir çalışma pratiğisergilenemedi.

Bunun bir yanı dar grupçu kaygılar diğer yanı dasiyasetlerin apolitik yaklaşımlarıydı.

Düzen içi çatışma, gençlik mücadelesindegündemlerden birini oluştururken, gençliğin örgütlükesimleri de bu taraflaşma içerisinde yedeklenebildi.

Laik ya da gerici sıfatlarıyla nitelendirilen taraflarınhepsinin aynı kaynaktan beslendiği gerçeğisilikleştirildi. Gençlik kesimlerinin bu gerici taraflardanbirine yedeklenmemesi yönünde etkin bir siyaset ortayakonulmadı.

Özetle 2009 yılında kriz tüm yakıcılığınıhissettirirken, baskılar da yoğunlaştı. Sermaye düzenigeleceğini sarsacak her türlü faaliyetin hareket alanınıkısıtlamaya çalıştı.

2010 yılı için harekete önderlik etme iddiasıtaşıyanlar üniversitelerde devrimci siyasal faaliyetikararlılıkla sürdürebilmeli, kazanılmış hak veözgürlükler korunmalıdır. Ötesinde ise gençliğindinamizmi, güncel yakıcı sorunlar üzerinden düzeni altüst edecek geniş gençlik kitlelerini sarsacak biçimdedevrimci kanallara yöneltilebilmelidir. İçindengeçtiğimiz kriz süreci iki sınıf arasında yoğun birçatışma ile devam ederken gençlik hareketimücadelesini büyütebilmelidir. Açıktır ki bu süreçtenbir biçimde sadece bir taraf kazanımla çıkacaktır. Buolanağın değerlendirilememesi, tersinden daha dabüyük bir gerilemeyi, parçalılığı gençliğin önüneçıkaracaktır.

Gençlik 2010’da düzen karşıtı mücadeleyi büyütmelidir!

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Polis cinayetlerine son!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

İstanbul’da bildiri dağıtımıİstanbul Ekim Gençliği 1 ve 2 Ocak günlerinde

İstiklal Caddesi’nde “Polis terörüne ve cinayetlerineson!” başlıklı BDSP bildirilerinin dağıtımınıgerçekleştirdi. Dağıtımda devrimci komünist bir işçiolan Alaattin Karadağ cinayetinin aydınlatılması içinmücadeleyi yükseltme çağrısı yapıldı.

İTÜ’de ÖGB saldırısı4 Ocak günü, Maçka’daki Hazırlık Kampüsü

içerisine, polis cinayetlerinde katledilenlerin ismininolduğu pankartlar asıldı. Ayrıca BDSP afişlerikullanıldı. Kalabalık bir grup halinde gelen ÖGB’lerpankarta defalarca saldırdı ve her defasında ÖğrenciKolektifleri’yle beraber pankart savunuldu. 5 Ocaksabahı ise Ekim Gençliği ve Öğrenci Kolektifleri’ndenöğrenciler Maçka Kampüsü’ne alınmadı. Bununüzerine dışarıya çıkarak bir eylem gerçekleştirenöğrenciler içeri alınmayanlarla beraber kapıyayüklenerek içeriye girdiler.

Ege’de Ekim Gençliği faaliyetleriEÜ Ekim Gençliği hafta boyunca hazırladığı duvar

gazeteleri ve dövizlerle öğrenci çarşısında masa açtı.Alaattin Karadağ’ın partiye başvuru metninin vepartinin yaptığı son açıklamanın asıldığı duvargazetesinde polisin son dönemde işlediği cinayetlerinhaberleri de kullanıldı. “Polis terörüne ve cinayetlerineson!” başlıklı BDSP bildirilerinin dağıtımı yapıldı.

AÜ’de kampanya faaliyetiAnadolu Üniversitesi’nde Yunus Emre

Kampüsü’nde Eğitim, İletişim ve Edebiyat fakülterinetaşınan polis terörü ve cinayetleri karşıtı çalışmada,afiş, bildiri ve duvar gazeteleri kullanıldı. İki EylülKampüsü’ndeki faaliyet ise geçen hafta yaşanan faşistsaldırıya cevaben yaygınlaştırılarak sürdürüldü.

Ekim Gençliği / İstanbul - İzmir - Eskişehir

EÜ’de polis terörü karşıtı ortakçalışma

Ege Üniversitesi’nde Ali Serkan Eroğlu’nun polistarafından katledilmesinin yıldönümünde birarayagelen devrimci demokrat yurtsever öğrenciler sondönemde artan polis terörünü ve polis-idare işbirliğiniteşhir etmek için ortak çalışma ördüler. Çalışma; PolisVaziyet ve Salahiyet Kanunu’nun iptal edilmesi,soruşturma ve cezaların geri çekilmesi, faili meçhulcinayetlerin aydınlatılması ve faillerin yargılanmasıtalepleriyle yürütüldü.

Çalışma 24 Aralık’ta gerçekleştirilen Ali SerkanEroğlu anması ile başlarken, 6 Ocak’ta yapılan panelleson buldu. Çalışma boyunca yaygın bir şekilde bildirive afişler kullanıldı.

“Devletin Katliamcı Yüzü ve Üniversiteler!”paneli, polis-idare işbirliğinde engellenmeye çalışıldı.Katılımcılar Av. Özkan Yücel ve İHD şubesi aranarakpanelin izinsiz olduğu ve müdahale edileceği söylendi.Panel günü etkinlik alanı olarak duyurulan amfininyanısıra binadaki tüm amfilerin kapıları kilitlendi.Bunun üzerine panel Mühendislik Kafe’ye alındı.

Panelde son dönemde yaşanan Alaattin Karadağ,Aydın Erdem ve Ceylan Önkol cinayetleri aktarıldı. İlkoturumda İHD Genel Merkez Onur Kurulu üyesiLütfü Demirkapı ve Çağdaş Hukukçular Derneği adına

Av. Özkan Yücel söz aldı.Panelin 2. oturumunda ise Duvara Karşı Tiyatro

Topluluğu’ndan EÜ mezunu Vedat Kuşçu ve yine EÜmezunu SDP il sekreteri Volkan Köse söz alarak AliSerkan’ın katledilişinin üstünün örtülme çabalarınadeğindi ve organize bir cinayet işlendiğini vurguladı.

Ardından bugüne ve üstü örtülmek istenen birbaşka infaza dikkat çekildi. Devrimci faaliyetesnasında polis tarafından katledilen AlaattinKaradağ’ın sahiplenilmesi gerektiği vurgulanarak sözEÜ öğrencisi Uğur Tepe’ye bırakıldı. Tepe;konuşmasında genel olarak gençliğin karşı karşıyabulunduğu saldırılara değindi ve soruşturmalara karşı,geleceksizleştirilmeye karşı birleşik mücadelenin

ihtiyacına vurgu yaptı. Serbest kürsü bölümünde onlarca öğrenci söz aldı.

Konuşmalarda birleşik bir mücadele ihtiyacıdillendirildi. 2,5 saat süren panele yaklaşık 70 kişikatıldı.

Ege Üniversitesi / Ekim Gençliği

Ankara’da eylemPolis terörü ve cinayetleri Ankara’da devrimci,

demokrat öğrencilerin gerçekleştirdiği eylemleprotesto edildi. 2 Ocak günü Yüksel Caddesi’ndeyapılan eylemde “Devlet terörüne son! Katliamlarınhesabı sorulacak!” pankartı açıldı. Eylemi EHPGençliği, Ekim Gençliği, YDG ve DÖB örgütledi.

Basın açıklamasında polis terörü ve cinayetleriteşhir edilirken, devletin katliamlarının arttığı birdönemden geçildiği ifade edildi. Diyarbakır’dakatledilen Aydın Erdem’in, polisin gerçekleştirdiği soninfazlardan biri oluğu söylenirken komünist bir işçiolan Alaattin Karadağ’ın da İstanbul’da sokakortasında infaz edildiği hatırlatıldı.

Açıklamada, Kürt ulusuna dönük sürdürülen imhave inkar politikalarından faşist saldırılara, TEKELişçilerinin onurlu direnişinden, itfaiye ve demiryoluişçilerine yönelik polis terörü kınandı.

Kızıl Bayrak / Ankara

İzmir Genç-Sen: “Parasız eğitim, ücretsiz ulaşım!” 5 Ocak günü Konak YKM önünde buluşan EÜ ve DEÜ Genç-Sen belediye binasına doğru yürüyüşe geçti.

Şarkılar ve sloganlarla Büyükşehir Belediyesi’nin önüne gelindi. Basın açıklamasında ulaşım zamlarınayapılan zamların geri çekilmesi talep edildi ve öğrencilerin karşı karşıya kaldığı sorunlar dillendirildi.

İzmir Ekim Gençliği

Genç-Sen’den direnen işçilere destekİtfaiye ve TEKEL işçilerinin direnişlerinin sesini kampüslere taşıyan devrimci ve ilerici öğrenciler ÖGB

saldırısına maruz kaldılar. 5 Ocak günü İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’te, Genç-Sen’in TEKELdirenişiyle ilgili hazırladığı fotoğraf sergisine ÖGB’ler saldırdı.

İlerici ve devrimci öğrenciler itfaiye işçilerinin yürüttüğü imza kampanyasını da üniversiteye taşıdı. AyrıcaİÜ Genç-Sen, 6 Aralık günü Beyazıt’tan işçilerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde kurduklarıdemokrasi çadırına kadar yürüyüş gerçekeştirdi. Ziyarette yapılan konuşmalarda dayanışmanın önemivurgulandı.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Ekim Gençliği’ndenpolis terörü karşıtı çalışmalar...

DLB faaliyetlerinden...

Samsun’da DLB faaliyetleriSamsun’da faaliyetlerine devam eden Devrimci Liseliler Birliği ajitasyon ve propaganda faaliyeti ile

liselilere sesleniyor. Liselerde süren faaliyetin yanısıra afiş çalışması da yapılıyor. Samsun’un Atakumilçesinde lise çevrelerine “Eşit parasız bilimsel anadilde eğitim için Devrimci Liseliler Birliği saflarındaörgütlenmeye!” şiarlı afişler yapıldı. Samsun’da çeşitli siyasetler tarafından son zamanlarda sıklıkladillendirilen “Samsun’da afiş yapma gerçekliği yok” söylemlerinin de bir irade eksiliğinin ürünü olduğu buçalışma ile bir kez daha ortaya çıktı.

İzmir’de DLB’lilere polis taciziİzmir’de bir DLB’li 31 Aralık günü sokakta yürürken polis tacizine maruz kaldı. DLB çalışanının sürekli

kullandığı bir güzergahta kendisini bekleyen bir ekip arabası yolunu kesti. GBT kontrolünün ardından üstaraması dayatmasını kabul etmeyen DLB’li yaka paça ekip aracına bindirilerek emniyete götürüldü veherhangi bir işlem yapılmaksızın keyfi biçimde bir buçuk saat kadar tutuldu, tehdit edildi. DLB çalışanınapolisin keyfi tutumu ile “polisi yanlış bilgilendirdiği” gerekçesiyle 5326 sayılı kanunun 40 maddesinedayanılarak 70 TL para cezası kesildi.

Devrimci Liseliler Birliği / Samsun - İzmir

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2009 yılı emekçi kadınlar için zorlu bir yıl olarakgeçti. Sermaye yaşadığı krizin faturasını işçi veemekçilere ödeterek krizin ağırlığından bir nebzekurtulurken, işçi ve emekçiler ağır bir yıkıma uğradı.2009’da işten çıkarmalar yaygınlaştı ve sefaletderinleşti.

Saldırılarla geçen bir yılın emekçi kadınlarüzerindeki etkileri de sarsıcı oldu. Kadınlar, 2010 yılınaartan işsizlik, daha ağır çalışma koşulları, gaspedilenhaklar, cinsel kimliğine yönelik sokakta, evde,gözaltında yaşanan saldırılar ve erkek egemen anlayışınbaskı ve tehditleri altında girdiler.

Geride bıraktığımız yılda emekçi kadınlar için tümolumsuz koşullara rağmen umut verici gelişmeler deyaşandı. Sermayenin dizginsizce saldırılarına karşıgerçekleşen direnişlerde kadın işçiler en ön safta yeraldılar. DESA direnişçisi Emine Arslan, MEHATekstil’den direnişçi işçi kadınlar, Entes Elektronik’tenGülistan Kobatan ve Kızılay’da kadın işçilermücadelenin ön saflarında bulundular. Ve son olarakTEKEL işçisi kadınlar, kararlı ve militan duruşları ileTEKEL işçisine olduğu kadar tüm işçi sınıfına da yolgösteriyorlar.

Emekçi kadınlar yukarıda saydığımız direnişlerdeözel bir rol oynadılar. Direnişlerin sarsıcı etkisi sonucudeğiştiler, değiştirdiler. Mücadele içinde özgürleştiler.Her türlü zorluğa, polis terörüne, aile baskısına,çevrenin gerici etkilerine, olumsuz koşullara rağmendirenişlerin kazanması için etkin bir rol oynadılar.

Bugün sermayeye geri adım attırmak ve yenimevziler kazanmak için direnişlerle eylemlidayanışmanın yükseltilmesi büyük bir önemtaşımaktadır. Emekçi Kadın Komisyonları olarak, bubilinçle önümüzdeki dönemde kadın-erkek işçilerindirenişlerini emekçi kadınlara taşıyacak, direnişlerledayanışma çabasını güçlendirecek ve eylemli sınıfdayanışmasını yükselteceğiz.

Kadın işçilerin talepleri uğruna örgütlenme çağrısı

Bugün işçi kadınların da içinde yeraldığı direnişleribüyütmenin yanısıra, katmerlenen sorunlar karşısındakadın işçilerin örgütlenmesini büyütmek herzamankinden daha fazla önem taşıyor. Son bir yıliçerisinde emekçi kadınlar bir dizi hakkını kaybetti.Dahası pek çoğu işsiz kaldı. Ancak istatistiki veriler,kadınların güvenceli işlerde işten atıldıklarını ancakgüvencesiz işlerde kadın işçilerin sayısının arttığınaişaret ediyor. Bu ne anlama geliyor? Bu, yoğun işsizlikortamında kadınların ailenin geçimi için zorunlu olarakgüvencesiz işlere yöneldiğini, sigortasız, düşük ücret,sosyal haklardan yoksun olarak çalışmaya mahkumedildiklerini gösteriyor.

Emekçi Kadın Komisyonları, önümüzdeki dönemişten atılma saldırısına, hak gasplarına ve dizginsizsömürüye karşı bu talepleri ekseninde bir mücadeleninörülmesi için çalışmalarını yoğunlaştıracak. Kadınişçilerin artan sorunlarını gündemleştirecek, farklı araçve zeminleri kullanarak kadın işçilerin örgütlenmesinive mücadeleye sevkedilmesini sağlayacak bir faaliyetörgütleyecek.

8 Mart’ın ilanının 100. yılında 8 Mart’ın onuru işçi sınıfınındır!

Emekçi kadınlar için tarihsel günlerden biri olan 8Mart yaklaşıyor. Emekçi Kadınlar Günü’nü kadın işçive emekçilerin talepleri temelinde örgütlemek ve 8Mart'ta alanlara bu talepler etrafında kitlesel bir şekildeçıkabilmek için şimdiden hazırlıklara başlamakgerekmektedir.

Ancak bu yılı önceki yıllardan daha farklı ve özelkılan 8 Mart’ın ilanının 100. yılı olmasıdır. 8 Martuluslararası işçi hareketinin ve sosyalizm mücadelesininürünüdür. Bugün 8 Mart’ın içinin boşaltılma çabalarıdevam etmekte ve sınıfsal özü karartılarak salt bir“kadınlar günü”ne indirgenmek istenmektedir. İştebugün, 8 Mart’ın ilanının 100. yılında, 8 Mart’ın işçi veemekçi kadınlara ait olduğunun ve “sınıfsal” bir özütaşıdığının kadın-erkek tüm işçi ve emekçilerekavratılması güncel bir öneme sahiptir.

Emekçi Kadın Komisyonları, 8 Mart’ın 100. yılıvesilesiyle kadın işçilerin güncel taleplerinin yanısırakadının gerçek kurtuluşunun sosyalizmde olduğubilinciyle 8 Mart’ın içinin boşaltılmasına yönelik

çabalara karşı dün olduğu gibi bugün de kararlı birmücadele yürütecektir.

Çağrımız, 2009’un gerici rüzgarlarını tersineçevirmek, yakılan kıvılcımları yangınlara dönüştürerekemekçi kadınlar arasında örgütlenmeyi büyütmek vedirenişleri çoğaltmak çağrısıdır.

Emekçi Kadın Komisyonları

Emekçi kadınlar 8 Mart’a hazırlanıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı…

2010’da işten çıkarmalara, hak gasplarınakarşı direnişi büyütmeye!

TÜSİAD’a kadın patron!Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, yeni dönemde yönetim kurulu başkanlığına Ümit Boyner’i getirmeye

karar verdi. TÜSİAD Başkanlar Konseyi, Ümit Boyner’e duyduğu güveni şu sözlerle ifade ediyor: “Hiç şüpheyoktur ki, Türk iş dünyasını, hem ulusal hem de uluslararası arenada layıkıyla temsil edecek bir yönetim kadrosuyine oluşturulacak, bayrak başarıyla ve gururla taşınmaya devam edilecektir." Kan emici patronlar örgütününgururla taşıdığı bayrak, sömürü ve zulmün bayrağıdır. TÜSİAD, yeni dönemde kan emiciliğin, sömürünün,zulmün bayrağını arsız ve kendinden emin bir edayla en önde taşıyacak olanın bir kadın patron olacağınıkamuoyuna gururla açıkladı.

TÜSİAD, yeni kadın başkanıyla modern ve şık bir vizyon yaratmaktan memnun görünüyor. Burjuvamedyada ise hemen alkışlar yükseldi. Ezmekte, sömürmekte, artıdeğer hırsızlığında rüştünü ispat etmiş birkadına, “güçlü, özgür, çalışkan, duyarlı” sıfatlarıyla övgüler düzüldü.

Ümit Boyner, toplumsal sorunlara kadın duyarlılığı ile yaklaştığını da ilan etti. Oysa patroniçe Boyner’in,daha fazla sömürebilmek için tüm duyuları açıktır ve onun duyarlılığı, “Kırmızı Başlıklı Kız” masalındakikurdun duyarlılığına benzemektedir. Ümit Boyner, sermaye sınıfının en palazlanmış üyelerinden birisidir. Kendisınıfının çıkarlarını korumak için çalışmaktadır, TÜSİAD başkanı olarak da aynı amaç için var gücüyleçalışacaktır. Peki bu ne anlama gelmektedir? Milyonlarca kadın ve erkeğin emek gücünün sömürülmesi için,milyonlarca ailenin işsizliğe, açlığa mahkûm edilmesi için, işçi ve emekçilerin insanca yaşama hakkınınellerinden alınması için var gücüyle çalışmak anlamına gelmektedir. Sermayenin çıkarları için yapılan savaşların,gerçekleştirilen katliamların yaratıcısı olmak, insanlığın yaşadığı acıları ayakta alkışlamak anlamına gelmektedir.Kapitalist düzeni tehdit eden her şeyden, herkesten, korku duyarak nefret etmek, katline ferman yazmakdemektir. Patroniçe Boyner’in şık bir giysi gibi taşıdığı kadın duyarlılığı, bugün yaşanan işçi direnişlerindenkorku duymasına, direnişçi işçilerden nefret etmesine engel olmadığı gibi, düzeni tehdit eden devrimcilerintutsak edilmesinden, katledilmesinden memnuniyet duymasına da engel olamaz.

Ümit Boyner, yaşamı boyunca kadın olduğu için zorluklar yaşadığını, engellerle karşılaştığını söylüyor.Doğrudur da. Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Kapitalizm, erkek egemenliğini kendinden önceki sınıflıtoplum biçimlerinden devralmıştır ve sürdürmektedir. İşçi sınıfından kadının çifte sömürüsü ve ezilmesikapitalist düzenin sürmesi için gereklidir ve sürdürülmektedir. Sermaye sınıfı içinde de kadın engellerlekarşılaşmakta, erkeğin karşısında dezavantajlı olmaktadır.

Peki, Ümit Boyner, yaşamı boyunca kendi sınıfı içinde rekabet etmiş ve palazlanmak için mücadele etmişse,verdiği bu mücadelede de kadın olduğu için türlü zorluklarla karşılaşmışsa bundan bize ne? Erkek egemen düzeniçinde burjuva kadının yaşadığı engeller ve zorluklar, aynı kadının bizzat ezen ve sömüren olmasına engelolmamaktadır. Ümit Boyner örneğinde ise, kendi sınıfından kadınların sorunları ve haklarıyla ilgilenmekmisyonunu yüklenen bir kadının, milyonlarca kadın ve erkek emekçiyi sömürenlerin örgütünün başkanlığınıyapabileceğini görüyoruz.

D. Asi

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Kadınlar bir adım öne!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

2009 işçi ve emekçiler için kapsamlı saldırılarınolduğu bir yıl olarak geride kaldı. Bu saldırılardanemekçi kadınlar da nasibini aldı. Yaygın bir şekildeişten atıldılar ve öte yandan güvencesiz bir şekildeçalışma yaşamına katıldılar. Aynı zamanda sermayeninsaldırılarıyla birlikte (istihdam paketi, SSGSS vb.)kazanılmış hakları tırpanlandı.

Kadınlar aynı zamanda kadın cinsine yönelikkapsamlı saldırıların mağduru da oldular. “Töre”,“namus” adı altında gerçekleşen kadın cinayetleri artışgösterdi, taciz-tecavüz yaşamın her alanında kadınınpeşini bırakmadı. Erkek egemen sisteminsavunuculuğunu yapan yasalar da bildik rolünü oynadı.Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri “tahrikindirimleri” ile adeta meşrulaştırıldı.

Kadın emeğinin hiçbir değeri yok!

2009 yılında kadın emeğine karşıkapsamlı saldırılar yaşandı. Krizinetkisiyle kadınlar işsizler

kervanına kitlesel bir şekildekatıldı. İşlerini koruyabilen“şanslı” kadınlar ise“tırpanlanan” haklarıyla çalışmayaşamına devam etti. Öyle kikadınların istihdamda tuttuklarıyer kimi Afrika ülkelerinin dahigerisinde kaldı. Türkiyekadınların istihdama katılımı

bakımından 189 ülke arasında 179.sırada yer aldı. Dünyada çalışmayaşındaki her dört kadından ikisiistihdama dahil olurken, Türkiyeiçin bu oran her dört kadından birişeklinde gerçekleşti.

Kadınların ekonomik ve politikyaşama aktif katılımı üzerinden

hesaplanan

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın “CinsiyeteDayalı Gelişme Endeksi”nin bu yılki raporundaTürkiye’nin 109 ülke arasından 101. sırada olduğuduyuruldu.

TÜİK, ILO ve Birleşmiş Milletler’in konu ile ilgiliyaptıkları açıklamaların yanısıra BahçeşehirÜniversitesi Ekonomik ve Toplumsal AraştırmalarMerkezi’nin (BETAM) yaptığı bir çalışmada kadınlarınüretimdeki konumlarında yaşanan değişimi daha net birşekilde özetlendi. Bu araştırmalar kadınlarınerkeklerden çok daha uzun süre işsiz kaldığını gösterdi.Yapılan araştırmada uzun dönemli -bir yıldan fazla-işsizlerin kadınlarda payı yüzde 33, erkeklerdeyseyüzde 24 olarak gerçekleştiği saptandı.

Ayrıca araştırmada işsiz kadınların yüzde 39,6’sılise, yüzde 21,3’ü üniversite mezunu. Erkeklerde buoranlar sırasıyla yüzde 25,4 ve yüzde 9,4 olarakbelirtildi. İş deneyiminin de işsizlik süresinietkilediğinin belirtildiği açıklamada işsiz kadınlarınyüzde 36’sının daha önce hiçbir işte çalışmamış olduğuda yer aldı.

Sağlıkta yıkım kadınları da vurdu

Sağlıkta ticarileşme politikalarının ve son olarakSSGSS Yasası’nın adım adım uygulanması sonucukadınlar bu saldırılardan da olumsuz etkilendi.“Emzirme yardımı” çerçevesinde yapılan yardımemekçi kadın lehine arttırılacağına, -önceleri altı ayolan bu yardım %83 oranında düşürülerek- bir defayamahsus verilmeye başlandı. Dul eşin almaya hakkazandığı aylık %50’ye düşürüldü. Bir diğer uygulamaise, ev içinde yaşayan ve 25 yaşından büyükevlenmemiş kadınların sağlık sigortasından yararlanmahakkı kaldırılması oldu.

SSGSS ile birlikte kadınlara yöneltilen bir diziuygulamanın yanısıra son olarak SGK güvencesiolmayan hamilelere ücretsiz muayene ve doğumuygulaması kaldırıldı. 2008 yılına kadar ücretsiz olanuygulama bu yıl yayınlanan bir tebliğle ortadankaldırıldı.

Kadın işçilerin payına yine ölüm düştü

Kapitalist sistemin insana değer vermediğinin sonörneklerinden biri de İstanbul’da gerçekleşen selfelaketinde yaşandı. Halkalı’da Pameks adlı tekstilfabrikasında çalışan kadın işçiler, servis aracı olarakkullanılan yük aracında mahsur kalarak can verdiler.

Doğa faciası olmakla açıklanamayacak bu cinayettıpkı Bursa’da tekstil fabrikasında kadın işçilerin gecevardiyasında yanması gibi, Ceylanpınar’da yine servisaracı niyetine kullanılan aracın devrilmesi sonucu kadınve çocukların ölmesi gibi bir işçi katliamıdır.

Kadına yönelik şiddet daha çok arttı

2009 yılında kadına yönelik şiddet ciddi boyutlardaarttı. Töre ve namus cinayeti de dahil olmak üzerekadınlara yönelik cinayetler sadece Kürt illerinde değil,batıda da belli bir yaygınlık kazandı.

Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamatablonun vahametini görmek bakımından yeterli verisunuyor. Açıklamada kadın cinayetlerinin 2002’den2009’a kadar yüzde 1400 oranında arttığı ve 2002’de66 kadın öldürülürken, bu sayının 2009’un ilk 7 ayında953’e ulaştığı söylendi. Bu tablo toplumdaki

yozlaşmanın, ekonomik yıkımın ve yanısıra erkekegemen ideolojinin ne denli etkili olduğunugöstermektedir.

Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü’nün(KSGM) yaptırdığı “Türkiye’de kadına yönelik şiddetraporu” ise kadına uygulanan şiddetin bölgelere göredağılımını veriyor. Rakamlar, şiddetin en çok yaşandığıyer olarak hiç de tahmin edildiği üzere Kürt illerinideğil, Kuzey Doğu Anadolu’yu ve Orta Anadolu’yugösteriyor.

Erkek egemen düzenin bekçiliğini yapan yargı dagerçekleşen bir dizi olayda rolüne uygun hareketediyor. Kadınların öldürülme nedenleri açık ve netkenkatillerin cezalarında “haksız tahrik indirimi” adıaltında indirime gidildi.

TCK’da geçen yıl yapılan değişikle töre ve namuscinayetleri için haksız tahrik indirimi kaldırılmıştı. Amamahkemeler, TCK’nın 29. maddesindeki “haksız tahrikindirimini” devreye sokarak kadın cinayetlerine indirimuygulamasına devam etti. Cinayeti gerçekleştirenerkekler, söz birliği etmişçesine “tahrik edildiklerini”söyleyerek ceza indirimlerinden faydalandılar.

Gözaltında cinsel taciz vetecavüzler sürdü

Bir yandan sokakta, evde, işyerinde kadınlarayönelik şiddet artarak devam ederken, öbür yandandevletin uyguladıği şiddet de 2009’da devam etti.Kendilerine yapılan başvuruları raporlaştırarak kasımayında kamuoyuna açıklayan ‘Gözaltında Cinsel Tacizve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nunaçıklamaları yaşananlara ayna tutmaktadır. Toplam 304başvurunun yapıldığı rapora göre, 230 kadın cinselişkenceye maruz kalırken, 74 kadın tecavüze uğradı.Raporda 37 kadının ülkeyi terk etmek zorunda kaldığıve tecavüze uğrayan 14 yaşındaki kız çocuğunun iseintihar ettiğine yer veriliyor.

Gözaltında kadınlara uygulanan taciz, tecavüz veişkence olaylarında ilişkisi belirlenen 227 polis, 85jandarma ve 14 tim görevlisi, korucu, infaz memurudevlet tarafından korunarak beraat ettirildi.Suçlamalardan sadece 3 köy korucusu ceza aldı.

Kadınlar direnmeye devam ediyor

2009 yılında kadınları ilgilendiren toplumsal sorunve saldırılara ne yazık ki güçlü ve birleşik tepkilerörgütlenemedi. Gerek kadın emeğine, gerekse de kadıncinsine yönelik saldırılar, tekil ya da çok cılız tepkilerile karşılandı. Tüm buna rağmen özellikle sınıfının birparçası olan emekçi kadınlar seslerini ve mücadelebayrağını yükseltiler. Tıpkı Emine Arslan, GülistanKobatan, Saliha Gümüş ve TEKEL işçisi kadınlargibi…

2010 mücadele yılı olmalıdır

2009 yılı işçi ve emekçiler açısından olduğu kadarkadınlar açısından da kayıp bir yıl olmuştur. Bu sonucutersine çevirmek, başta işçi ve emekçi kadınlar olmaküzere yaşamın her alanında birleşik mücadeleyiyükseltmekten geçiyor. Emekçi kadınların 2010’dakiparolası, devlet terörüne, kadına yönelik şiddete,işsizliğe, hak gasplarına ve sömürüye karşıörgütlenmek ve direnişi büyütmek olmalıdır.

2009 yılında emekçi kadınlar için yoksulluk, yıkım ve şiddet vardı…

2010 kavga ve mücadele yılı olmalıdır!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Patronlara verilecek oyumuz yok! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları’nın TMMOB’deki seçim sürecine dair açıklaması...

Seçimlerde patronlara oy yok!TMMOB ve bağlı odaların genel kurul süreçleri son

virajına girmiş durumda. Birçok açıdan kritik birdöneme denk düşen seçimlerin tablosu yavaş yavaşoluşuyor. Devletin hedef tahtasındaki TMMOB’nin,yönetimine hakim bürokratik çizgi ile bu sürecikarşılayabilmesi çok olası görünmüyor. Bunu öndentahmin etmek “oda beyleri”nin daha doğrusu yeni veyeniden “oda beyi” adaylarının seçim süreçlerindetakındıkları tavır vesilesiyle daha kolay olmaktadır.

Elbette tüm bunlar yeni değil. Her seçim dönemikendini gösteren bu durum gittikçe ilerici çevreleri deiçine alan kronik bir hastalık haline gelmiş durumdadır.Gün geçtikçe yayılan ve bugün neredeyse tüm bünyeyisaran bu eğilim bir yandan toplumsal muhalefetingeriliği ile beslenirken öte yandan da TMMOB’nindeğişen/değiştirilen yapısıyla doğrudan ilişkikurmaktadır. Bizim için de burada önemli olanemekten yana sol güçlerin seçimlerde takındığı tavırdır.

Seçim süreçleri TMMOB’ye hâkim anlayışın veonun dışında kalan ilerici hatta “devrimci” olmaiddiasındaki siyasetlerin durumunu en çıplak şekildeortaya koymakta, deyim yerindeyse turnusol kâğıdıişlevi görmektedir. Kapalı kapılar ardında yapılangörüşmeler, karşılıklı pazarlıklar, söylenen yalanlar vekıvrak manevralarla ikili-üçlü hatta dörtlü oynanan biroyuna dönen seçim süreci, ne yazık ki bir dizi solsiyaseti de içler acısı durumlara sokmaktadır.

Ücretli ve işsiz MMŞP ve TMMOB’deki örgüt içidemokrasi konularında cafcaflı sözler edenlerinyelkenleri seçimler vesilesiyle suya inerken;kendilerini bir siyasal bakışın değil de SMM’lerin(Serbest Müşavir Mühendis), KOBİ’lerin temsilcisiilan edenlerle, CHP, İP gibi “sol” maske altındaşovenizmin bayraktarlığını yapanlarla, geçmişte veyakın zamanda örgüt içinde neredeyse faşizandenebilecek uygulamalara imza atanlarla ve büyükpatronlarla yönetimi paylaşmakta bir beisgörmemektedir. Sol-ilerici güçlerin birliği yerinekoltuğu tercih edenler, her ne koşul altında olursa olsunyaptıklarına meşru bir gerekçe bulamayacaklardır.“Devrimcilik” iddiası ile bu alanda çalışma yapanherkese iki dönem önce TMMOB Genel Kurulukürsüsünden MMO Başkanı’nın konuşmasınıhatırlatmak isteriz. Yetkin mühendislik tartışmalarınıgündeme getirenlerin “siyaset yaparak odalarda varolmaya çalışan “marjinal gruplar” olduklarını ve bugrupların TMMOB’yi bölmeye çalıştıklarını”söylemişti sayın başkan! Bu söylem benzeri yüzlerceaçıklama hala orta yerde duruyorken, böyle biranlayışla girilen gizli pazarlıkların samimi bir siyasaleksen etrafında olması ilkeli herhangi bir sol siyasetaçısından mümkün değildir.

Türkiye’de toplumsal muhalefetin önemlimevzilerinden biri olan TMMOB’yi zor günlerbekliyor. Cumhurbaşkanlığı Devlet DenetlemeKurulu’nun raporu ve TMMOB Yasası’nda yapılmasıdüşünülen değişiklikler odalara ve onların muhalifduruşlarına yönelmiş açık bir saldırı durumundadır.Ayrıca kriz ile farklı bir boyuta ulaşan, mühendis,mimar ve şehir plancılarını da vuran işsizlik ve işyaşamındaki sorunlar artık tartışılmaz şekilde temel birgündem durumundadır. Bunların dışında kent sorunları,özelleştirmeler, kadrolaşma ve hükümetin bilimi vemühendisliği hiçe sayan uygulamaları TMMOB’yiönümüzdeki dönemde bekleyen sorunlarınbaşlıcalarıdır.

TMMOB her ne kadar muhalefetin önemli bir

adresi konumunda olsa da bundan sonra sermayekarşısında kendi konumunu net bir şekilde savunmayantüm örgütlenmeler gibi savrulmaya mahkûmdur.Halihazırdaki heterojen yapısıyla bir meslek örgütüolan TMMOB açısından durum daha hassas olarak tarifedilebilir. Dönem daha mücadeleci ve dirayetli olanınayakta kalacağı çetin bir dönemdir. Ancak dahaodaların seçim süreçlerinde ilkeleri koltuğa fedaedenlerin oluşturacağı yönetimlerin gelecek için çok daiyi sinyaller verdiğini söylemek mümkün değildir.Birçok önemli şubede kıran kırana geçen listepazarlıkları bize bürokratik zihniyetin devam edeceğinihaber vermektedir. Odayı değiştirmek adına incemanevralarla yönetici adayı olanlar, odayı üyeylebirlikte değil üye adına yönetmek üzere yola çıktığınıkabul etmektedir. Oysa asıl değişmesi gereken buanlayıştır.

Açıktır ki TMMOB bir meslek örgütüdür. Bunauygun olarak farklı yaklaşımlar ve sınıfsal eğilimleryönetime talip olabilir. Bu çok da yadırganacak birdurum değildir ancak oda içerisindeki sol güçlerinhiçbir ilkeyi tartışmaya açmadan pazarlıklara girmesikabul edilemez bir durumdur. Bunun somut kanıtı odaseçimlerinde listelerin çalışma programlarından öncebelirlenmesidir. Liste pazarlıkları sırasında geçerli olanbirçok değişken ve parametre içinde çalışma programıyoktur. Seçim çalışması da genel olarak siyasalyönelimlere değil isimlere oy verilmesi üzerindenbiçimlenmektedir. Ancak bizim ve mücadeleningeleceği açısından ortaya çıkan adayların hangi temelilkeler üzerinden yönetime talip olduğudur. ToplumcuMühendis, Mimar ve Şehir Plancıları olarak bizlerinoda faaliyetlerinde belirlediğimiz temel ilkelerşöyledir:

* Artan işsizlik ve çalışma yaşamındaki sorunlarana sorundur. Yürütülen çalışmaların ana eksenini debu gerçek oluşturmalıdır. Ücretli çalışan ve işsiz üyelerörgütümüzün tüm faaliyetlerinin odağı olmakzorundadır. Örgütümüzde son dönemde görülen,yüzünü sermayeye dönen anlayışla mücadeleedilmelidir.

* Kapitalizmin azgın sömürüsüne karşı birleşikmücadele hattı hayati bir önemdedir.

* Ücretli MMŞP’nin örgütlenmesindeki sorunlarhızla ele alınmalı “ÜİMMŞP Kurultayı’nda” atılananlamlı adım devam etmelidir.

* ENTES’te örgütlülüğe saldıran patron EMO’nuneski bir yöneticisidir. 200. gününü geride bırakandirenişe çeşitli şekillerde saldıran bu anlayış emektenyana hiçbir kesim tarafından kabul edilemez birdurumdur. TMMOB bünyesinde bulunan bu tarz emekdüşmanı eğilimlerin karşılıksız kalmamasıgerekmektedir.

* Türkiye’de artan baskı koşulları bugün tümmuhalefeti hedef almaktadır. TMMOB devletin açıkhedefi konumuna gelirken ülke genelinde dedevrimciler sokak ortasında infaz edilmekte, hakarayanlara azgınca saldırılmakta, çıkartılan yasalar veyönetmeliklerle örgütlenmenin önüne türlü setleroluşturulmaya çalışılmaktadır. Bugün sınıflarmücadelesinin önüne örülen duvarları yıkmakmuhalefetin önündeki en önemli görevdir.TMMOB’nin de bu görevde üzerine düşeni yapmasıonun muhalif kimliğini sürdürmesi açısındanvazgeçilmezdir.

* Örgüt içi demokrasi TMMOB’nin geleneğine veülkemizde yaratılan devrimci değerlere yakışacak bir

biçimde yeniden ele alınmalıdır. Örgütte oluşanmerkeziyetçi bürokratik yapı yerine tabana inen,üyesine söz vermeyi bir lütuf değil bir hak olarak görenbir yapı oluşmalıdır.

* Anti-faşizm ve anti-emperyalizm TMMOB’ninbugüne kadar taşıdığı en temel gelenekleridir. Bunlarasahip çıkmak için artık söz yetmemektir. Bu yöndeharekete geçilmelidir.

* Mesleğimizi kastlaşmaya götürecek, yetkinmühendislik, belgelendirme ve onun tüm neoliberaltürevleri reddedilmelidir ve bunlara karşı etkin birşekilde mücadele edilmelidir.

* TMMOB’nin siyasal konumunun ötesindeanayasa ile tarif edilmiş kamusal görevleri debulunmaktadır. Zaten örgütümüzü devletin hedefihaline getiren de bu görevler olmaktadır. Bu noktadageri adımlar kabul edilemez. Tersine daha etkin birşekilde mesleklerimizin temel kuralları etrafında tümmücadele biçimlerini içeren bir şekildesürdürülmelidir.

* “Gençlik gelecektir!” örgütümüzün temelşiarlarından biri olarak dillendirilse de bunun gerekleriyerine getirilmemektedir. Bu yaklaşım aşılarak öğrenciörgütlülüklerine bakış yeniden ele alınmalı, öğrenciörgütleri örgütümüzün bileşeni olarak kabuledilmelidir.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarıolarak, tüm emekçi mühendis, mimar ve şehirplancılarına çağrımızdır:

* Devletin TMMOB’yi hedef seçtiği bir dönemdeörgütümüze sahip çıkmak çok önemlidir.TMMOB’deki genel kurul süreçlerinin meşruiyetinihedef alan raporlara inat seçimlere katılmak ve verilenoyun takipçisi olmak bir görevdir.

* Hiçbir patron yönetici adayına oy vermeyelim.TMMOB bir sınıf örgütü olmayabilir ancak bu bizimsınıfsal tutum almamıza engel değildir. Eğer ki buörgütün ezici çoğunluğu bizsek yönetimlerden bizisömüren sınıfın temsilcilerini kazımak zorundayız.

* Tüm yönetici adaylarını detaylı bir şekildeinceleyelim sadece birileri söyledi diye oy vermeyelim.

* “Gericiler gelecek” tehditleri ile korkutulandemokrat unsurlar tarafından çağımızın en gericiunsurunun burjuvazi ve onun kokuşmuş düzeni olduğuiyice anlaşılmalıdır. Yaşadığımız tüm sorunlarınarkasında yatan bu düzen ve onun temsilcileri vardır.Burada bir orta nokta yoktur her türlü liberal unsurbizim sınıfsal düşmanımızdır.

* TMMOB bünyesinde “yetkin mühendislik”konusunda net bir tutum bildirmemek artık biralışkanlık haline gelmiş durumdadır. Yetkinmühendislik ve onun her türlü türevi kapitalizmin yenibir sömürü kapısıdır. Bu sömürünün karşısında tutumalmayan herkes sermayenin safında yer almaktadır. Buanlayışa oy verilmemelidir.

* Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar, ŞehirPlancıları Kurultayı’na sahip çıkarak orayı bürokratlaradar edenlerin seçimlerde de bu gerici odağa gerekenyanıtı vermesi gerekmektedir.

* Kürt halkına ve onun mücadelesine kin kusan solmaskeli şovenistlere oy vermeyelim. Halklarınkardeşliği mücadelesi için ellerimizi birleştirelim.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarıolarak bizler seçimlerde de emekten yana olan tümsınıf kardeşlerimizi destekliyoruz.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Emperyalizm yenilecek!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

26 Aralık’ta Amsterdam-Detroit seferini yapanuçakta bulunan Nijeryalı bir yolcunun başarısız intihareylemi girişiminde bulunması, “ikinci bir 11 Eylülfaciası son anda önlendi” şeklinde abartılı bir haberledünyaya duyuruldu. Sansasyonel bir şekilde yayılanhaber, ABD emperyalizminin Afganistan ve Irak’tansonra üçüncü savaş cephesini Yemen’de açmak içinyaptığının resmen açıklanmasına gerekçe oldu.

Savaş tamtamlarınınbahanesi olan eylem şaibelidir!

Başarısız eylem girişiminin hemen ardından,Nijeryalı failin El Kaide’nin Yemen’deki koluna bağlıolduğu haberleri ortalığa yayıldı. ABD medyası, ÖmerFaruk Abdülmutalip adlı eylemcinin, “Yemen’de ElKaide tarafından eğitildiğini” itiraf ettiğini öne sürenhaberleri manşete taşıdı. Dahası, eylemcinin“Yemen’de benim gibi daha çok kişi var” dediği iddiaedilerek, “zaman yitirmeden Yemen’de yeni cepheaçmak gerek” şeklinde özetlenebilecek zehirli söylem,Amerikan toplumunun başına kakılmaya başladı.

ABD medyası, son günlerde Yemen’i “El Kaide’ninyeni üssü” ilan etti. Bu savaş borazanlarına göre,“Yemen El Kaide’nin üssü ise, ‘güvenlik tehdidi’oluşturan bu üssü ortadan kaldırmak da ABD savaşmakinesinin işidir.”

Afganistan, Irak işgalleri öncesinde olduğu gibi, buzehirli propaganda, ABD toplumunu yeni bir savaşahazırlamanın aracı olarak kullanılıyor. Oysa Amerikanhaber alma teşkilatının (CIA) eylem girişiminedoğrudan zemin hazırladığına dair güçlü kanıtlar var.

Abdulmuttalip adlı eylemcinin babası, oğlu ile ilgiliABD büyükelçiliğine -yani CIA’ya- haber verdiğiniaçıkladı. Demek oluyor ki, eylemci CIA tarafındantanınan ve izlenen biri. Bu kişinin İngiliz iç istihbaratservisi M15 tarafından da tanınıp izlendiği, Timesgazetesinde yayınlanan bir haberle ortaya konuldu.Böyle birinin nasıl oluyor da ABD uçağına binmesineizin verildiğini bizzat Barack Obama da sorma gereğiduymaktadır.

Bu önemli bilgiyi gizlemenin olanağı kalmadığı içinyansıtmak durumunda kalan medya, yüzlerce kişininhayatıyla ilgili olaya “sıradan, önemsiz bir haber”muamelesi yaptı. Oysa uçakta bulunan 300 kişiöldürülseydi, bunun sorumlusu CIA olacaktı. Buna göreCIA şeflerinin de, Abdulmuttalip ile birlikteyargılanması gerekirdi. Ancak Barack Obama yönetimiile savaş borazanı medya, olaydan, Yemen halkına karşıaçılacak yeni cephe lehine propaganda yapmak içinyararlanmaya çalışıyorlar.

Yemen halkına karşıcephe açma hazırlığı yeni değil

Son olayla birlikte iyice açığa çıkmış olmaklabirlikte, üçüncü cephe açma hazırlıkları yeni değil.Nitekim son bir yılda gerçekleşen bu türden eylem veyaeylem girişimlerinin tümünün Yemen’le bağlantılıolduğu iddia edildi. “Terörizmin yeni üssü Yemen”söylemini öne çıkartan savaş baronlarının hizmetindekimedya, Yemen halkına karşı girişilecek saldırının

zeminini aylar öncesinden döşemeye başlamıştı. Noel’edenk getirilen son eylem girişimi ise, savaştamtamlarının sesini iyice yükseltmelerinin vesilesioldu.

Yemen’de olduğu iddia edilen El Kaide kamplarınason dönemde çok sayıda yabancının gittiği, Irak veAfganistan’dan kaçan militanların da burada toplandığıiddialarını içeren “kaynağı belirsiz” haberler, üçüncücepheye zemin hazırlama faaliyetinden başka bir şeydeğildir.

Bu arada CIA ajanları ile ABD özel kuvvetlerininaylardır “Yemen güçlerine destek vermek” için buülkede konumlandığı biliniyor. ABD’nin belli başlıgazetelerinden biri olan New York Times da, ABD’ninIrak ve Afganistan’dan sonra terörle mücadele içinYemen’de sessiz ve gizlice üçüncü bir cephe açtığınıyazmıştı.

Yemen-Suudi Arabistan gerici rejimleriABD’nin suç ortakları

Belirtmek gerekiyor ki, Yemen’de iç savaş noktasınavaran çatışmalarda El Kaide’nin adı bile anılmıyor.Nitekim Barack Obama yönetiminin sözcüleri de,Yemen’de sadece birkaç yüz kişilik bir El Kaide gücüolduğunu söylüyorlar. Yemen’deki esas çatışma ise,ülkenin kuzeyinde ayrımcılığa karşı mücadele eden ŞiiZeydi hareketi ile Yemen-Suudi Arabistan ordularıarasında devam ediyor. Gerici rejime karşı mücadeleninsürdüğü diğer bölge ise, Aden merkezli ülkenin güneybölgesidir.

“Ayrılıkçı” diye tanımlanan güneydeki hareket, ülkekaynaklarının adil şekilde bölüşülmesini talep ediyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra,emperyalistlerin desteğindeki Kuzey YemenCumhuriyeti ile Güney Yemen Demokratik HalkCumhuriyeti arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış,Güney’in yenilgiye uğratılmasından sonra Yemen“birleşmiş”ti. Bu bölgedeki çatışma, sorunlu birleşmedönemine kadar uzanıyor. Hareket, Ali Abdullah Salihbaşkanlığındaki gerici yönetime bağımlılığa son vermekistiyor.

Orduyu seferber eden Yemen rejimi El Kaide’denbağımsız olarak iki cephede halkına karşı savaşıyor.Aylardan beri devam eden hava ve karabombardımanlarında yüzler kişi katledilmiş, çok sayıdayerleşim yeri tahrip edilmiş, Şii halkın bir kısmı yeriniyurdunu terk etmek zorunda kalmıştır.

Yemen ordusunun yanısıra, İran’ın kuzeydeki ŞiiZeydi hareketine destek verdiği iddiasıyla savaşa katılanAmerikancı Suudi Arabistan rejimi, birkaç ay önceYemen topraklarına girerek, Şii halkına karşı devameden savaşa katıldı. Ordusunu Yemen halkına karşısavaşa süren şeriatçı Suudi Arabistan rejimi, fiilen ABDadına tetikçilik yaparak, halklara karşı ağır suçlarişlemeye başlamıştır.

Bir yılı aşkın süredir Yemen’de bulunan Amerikanözel kuvvetleri ile CIA elemanlarının ise her ikibölgedeki çatışmalarla yakından ilgilendiği, dahasısaldırgan ordulara “danışman”lık yaptığı resmiaçıklamalarda da dile getirilmektedir. Tüm bunlarüçüncü cephenin açılmasının basamaklarıdır.

Yemen halklarına savaş ilan ediliyor

Barack Obama’nın başkanlık koltuğuna oturması ileABD’nin yeni bir döneme girdiğine dair safsatalarortalığı kaplamıştı. Yerlerde sürünen emperyalist ABDrejiminin imajını düzeltme yarışına girişen yardakçıtakımı ile avanak liberaller, “siyahi Obama”nınsaldırganlık ve savaş politikasına son vereceği,demokratik diyalog sürecini başlatacağı, Filistinsorununu çözeceği, işgallere son vereceği vb. iddialarortaya atma yarışına girmişlerdi.

Obama’nın özünde neofaşist çetenin şefi Bush’tanfarkı olmadığını anlamak için birkaç aylık süre yeterlioldu. Afganistan’daki işgalci güçlere on binlerce takviyeasker gönderen Obama, 640 milyar dolarlık ABD savaşbütçesini de tereddütsüz onayladı. Yemen’e açılacakyeni cephe ile ilgili Obama’nın yaptığı açıklamalar ise,avanak liberalleri bile hayal kırıklığına uğratacakcinstendir.

Ortadoğu ve Orta Asya’daki ABD işgal güçlerininbaşında bulunan Orgeneral David Patreaus’u Yemen’egönderen Obama, savaş naraları atma konusundaBush’tan geri olmadığını kanıtladı.

“Masum erkekleri, kadınları çocukları katletmeyeçalışanlar şunu bilmeliler ki, ABD sadece savunmasınıgüçlendirmekten daha fazlasını yapacak. İsterAfganistan veya Pakistan ister Yemen veya Somali’deolsunlar bizi tehdit eden radikalleri bozguna uğratmakiçin ulusumuzun elindeki tüm imkanları kullanacağız”açıklamasını yapan Barack Obama, ABD savaşmakinesinin şeflerine yoksul halklara karşı yeni bircephe açma emri verdiğini ilan etti.

Öte yandan ABD ile Yemen’in başkenti Sana’dakibüyükelçiliklerini kapatma kararı alan İngiltereBaşbakanı Gordon Brown, “Yemen sorunu” ile ilgiliözel bir toplantı yapılmasını da talep ederek,Pentagon’un savaş baronlarıyla aktif suç ortaklığına, -Bush’un fino köpeği” Tony Blair gibi- devam edeceğiniortaya koydu.

İşsizliğin yüzde 40’a ulaştığı 23 milyon nüfusluyoksul bir ülke olan Yemen, savaş ilan etmeyehazırlanan emperyalist zorbaların kaba tehdidi altındabulunmaktadır. Emperyalist/siyonist güçlerin yürüttüğühalkları köleleştirme seferinin devamı olan bu küstahçasaldırganlığa karşı Yemen halkıyla enternasyonaldayanışmayı yükseltmek, Ortadoğu başta olmak üzere,dünyadaki tüm ilerici devrimci güçlerin önünde durangüncel bir görevdir.

Obama Bush’un izinde…

Emperyalist savaş makinesi namlularıYemen halkına çevirdi!

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Haziran 2009’da İran’da başlayan kitle hareketi,kısa sürede yüz binlerce kişinin katıldığı ayaklanmahavasına bürünmüş, ancak önderlik planında karşılaştığıtemelli sorunlar ve azgın devlet terörü sonucu geriçekilmişti.

Emperyalist/siyonist güçlerin İran’ı hedef alantacizlerini demagoji malzemesi olarak kullanan gericimolla rejimi, bu avantajı kitle hareketini karalamak içinkullandığı halde, halkta biriken öfkeyi ancak birsüreliğine kontrol edebildi. Aşure gününde yenidenpatlak veren kitle hareketi, seçim yolsuzluğuna karşıbaşlamışken, gelinen yerde Mollalar’ın dikta rejiminihedef alan talepler öne çıkıyor.

Mollaların rejimi katliamcı yüzünü

demagojiyle örtmeye çalışıyor!

1979 devrimini izleyen kısa bir geçiş sürecininardından ilerici-devrimci güçlere karşı fütursuz birsaldırı başlatan gerici mollalar, işi fiziki imha noktasınavardırdılar. İran devriminde etkin bir rol oynayandevrimci hareketi fiziken ortadan kaldırma taktiğiizleyen Molla rejim, Irak ordusunun İran’a saldırmasınıda fırsat bilerek, ülkedeki muhalif sesleri vahşiyöntemlerle susturdu.

Rejime karşı mücadele eden her muhalif gücüzorbalıkla susturmayı devlet politikası haline getirenmollalar, rejimlerini güvence altına alabilmek içinmilitarist güçlere dayandılar. Devrim Muhafızları,Pasdaran, Besic gibi adlar altında örgütlenen militaristgüçler, ülke genelinde terör estirerek toplumusindirmeye çalıştı. Son olarak Aşure gününde patlakveren gösterilere de gaz bombaları ve coplarla saldırankolluk kuvvetleri, kitlenin militan duruşu karşısındaacze düşünce, hedef gözeterek eylemcilere ateş açtı.Saldırıda 20’ye yakın kişi katledildi, onlarca kişi deyaralandı.

Kokuşmuş gerici rejime karşı biriken öfke öyle birnoktaya varmış ki, artık kitleler ölümü göze alaraksokağa çıkmaktadır. Bu kararlılık karşısında acze düşenMahmud Ahmedinejad yönetimi, 500’ü aşkın eylemciyitutuklamış, muhalefet liderlerini ise ölümle tehditetmiştir. Şii inancına göre Aşure gününde şiddet yasakolduğu halde katliam yapan Mollalar rejimi, özündedevrik Şah rejiminden farklı olmadığını ortaya koyuyor.

Dinci diktatörlüğe karşı biriken öfkeyi kontroletmekte zorlanan Ahmedinejad yönetimi, demagojidenmedet ummaktadır. Elinde zorbalık dışında bir silahkalmayan yönetim, demokratik talepler uğrunasokaklara çıkan yüz binlere, ABD, İsrail, İngiltereişbirlikçisi damgası vurmaya çalışıyor. Emperyalist/siyonist güçlerin İran’a karşı takındıkları küstahçatutumlar Mollalar rejiminin işine yarasa da, artıkAhmedinejad ve müritlerinin “çamur at izi kalsın”taktiğinin pek işe yaramadığı anlaşılıyor. Zira rejiminkatliamcı yüzünü örtmenin olanağı kalmamıştır.

Muhalefetin sınırları ve devrim tartışmaları

İran’la ilgili yapılan, “artık hiçbir şey eskisi gibiolmayacak” şeklindeki saptamanın bir karşılığı var.Toplumsal muhalefetin patlamaları, kısa sürede militan,

kitlesel bir boyut kazanabilmesi, rejimin zorbalığınarağmen sergilenen direniş, yanısıra rejimin çatlaklarınınderinleşmesi gibi olgular, İranlı egemenlerin eskisi gibiyönetebilme imkan ve yeteneğinden yoksun olduklarınaişaret ediyor.

Kitle hareketinin Şah rejimini yıkan devrimle bazıbenzerlikler taşıması, İran’da yeni bir devriminişaretleri olarak değerlendiriliyor. Kuşkusuz ki, herkapitalist ülkede potansiyel olarak devrim olasılığıvardır. Yakın geçmişte devrim yapan, ancak inisiyatifidinci zorbalara kaptıran İran halkı sözkonusu olduğundaise, devrim olasılığının daha da yüksek olması doğaldır.Oysa İran’daki kitle hareketinin verili koşullardakisiyasal önderliğinin sınırları, bu siyasal çizginin birdevrime önderlik etme ufku ve iradesinden yoksunolduğunu gösteriyor. Ayrıca “reformcu” diyetanımlanan siyasal güçler, sokaklara çıkan yüz binlerepratikte önderlik edebilecek bir örgütlülükten de yoksungörünüyor.

“Yeşil Hareket” adıyla anılmaya başlayan reformcugüçlerin liderleri ise, yakın geçmişte Mollalar rejimininüst düzey yöneticileri idi. Örneğin eski CumhurbaşkanıMuhammed Hatemi, eski başbakan Mir HüseyinMusevi, eski Meclis Başkanı Mehdi Kerrubi gibiisimler Yeşil Hareket’in önde gelen liderleri kabulediliyor. Nitekim Mahmud Ahmedinejad yönetimi de buliderleri suçluyor. Ayrıca dinsel çizgiyi temel almayanbu hareket, bazı “dini liderler”le de yakın işbirliğiiçinde bulunuyor. Ayetullah Muntezeri, Ayetullah Sanii,Ayetullah Musevi Erdebili, Ayetullah Beyat gibi isimlerYeşil Hareket’le yakın işbirliği içindedir.

Yeşil Hareket’in reform programına bakıldığında, buhareketin düzen içi olmanın da ötesinde, işçi sınıfı veemekçilere yabancı olduğu da anlaşılmaktadır. Zirahareketin “demokratik talepler” listesinde bileemekçilerin temel demokratik taleplerine yerverilmemektedir. Başlıca talepler şöyle sıralanıyor:

* Serbest seçimler, * Barışçıl gösteri yapma hakkı, * Tüm düşünce ve siyasi suçlularının serbest

bırakılması, * Basının özgürleştirilmesi, * Partilere özgürlük, * Üniversite rektörlerinin üniversitelilerin oyuyla iş

başına gelmesi, * Meclisin genel af çıkarması, * Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili hakikati

araştırma komisyonunun kurulması, * Mahmud Ahmedinejad’ın istifa etmesi * Serbest seçimlerin gerçekleştirilmesi…Devletten bağımsız örgütlenen, hak arama

mücadelesi veren, grev yapan işçilerin azgın devletterörüne maruz kaldığı, işçi liderlerinin eş veçocuklarının bile tutuklandığı İran gibi bir ülkede“reformcu hareket” sendikal örgütlenme, grev, toplu işsözleşmesi gibi işçi ve emekçilerin asgari demokratiktaleplerini dillendirmekten geri durmaktadır. YeşilHareket’in işçi sınıfı ve emekçilerin taleplerine uzakdurması bir tesadüf olamaz, burada açık bir sınıfsaltercih sözkonusudur.

Yeşil Hareket, egemenler arası iktidar çatışmasındabir taraftır. “Diktatörlüğe karşı reform” çizgisini temsilediyor. Kitle hareketine yakınlığı ilerici bir niteliktaşımasından çok, devletin militarist kurumlarınıdenetim altında tutan egemen klikle baş edebilmek içinkitle desteğine muhtaç olmasıdır. Bu yönüyle kitlelerinMollalar rejimine karşı biriken öfkesini iktidarçatışmasında bir dayanak olarak kullanıyor. Bu yönüyleYeşil Hareket’in -belli bir dönem peşinden sürüklemeyibaşarabilse bile-, İran işçi sınıfı ve emekçilerinintaleplerini karşılaması sözkonusu bile olamaz.

Verili koşullardaki hareketin, 1979 devriminibaşarıya ulaştıran hareketten bir diğer temelli farkı, işçisınıfı ile devrimci hareketin o dönemdeki gücü, etkisi vebuna dayanarak devrimin başarısından oynadıklarıtemelli roldür. Nitekim Şah rejimine etkili darbeyiindiren petrol işçilerinin aylarca süren grevi olmuştu.

Halihazırda siyasal önderlik planında yaşadığısorunlar ya da Yeşil Hareket’in halen en etkili ‘muhalif’siyasal güç olmasının yarattığı/yaracağı handikaplarolsa da, İran’da gelişen kitle hareketi büyük bir önemtaşıyor. Zira işkenceci/katliamcı niteliğiyle bilinenzorba bir rejime karşı alanlara çıkan yüz binler, hiçbirgücün halkların direnme iradesi kıramayacağını bir kezdaha kanıtlamaktadır.

İran’daki hareket sömürüye, baskıya, işkenceye,işsizlik ve yoksulluğa, cinsiyetçi, zorba bir rejime karşıhalkın isyanıdır. Bu isyan hareketinin her tür sömürüye,ayrımcılığa, zorbalığa, köleliğe son verebilmesi §ancakdevrimci bir önderlikle buluşabildiğinde mümkünolacaktır. İsyan hareketleri, devrimci akım ya daakımların harekete önderlik edebilecek düzeyegelebilmeleri için gerekli olan nicel ve nitel sıçramalarauygun zemini de hazırlar.

Kitle hareketi İran’daki Mollalar rejimini sarsıyor...

Hiçbir güç halklarınisyan etme iradesini kıramaz!

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

2010’a girerken...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Krizli, çatışmalı ve çok daha zorlu bir yıla girdik.Hem dünya ve Ortadoğu düzeyinde, hem de Türkiyeve Kürdistan düzleminde… Elbette umutlar, tümdenyok değil, bu durum, sadece çok yönlü mücadelegerekliliğine işaret ediyor, onu koşulluyor.

Öteden beri dünyayı etkisi altına alan kriz, devamediyor; kimi “krizden çıkma” belirtilerine rağmen2010 yılının da çok yönlü bir “kriz yılı” olacağı,özellikle istihdam ve işsizlik alanlarında daha daderinleşme eğiliminde olduğu vurgulanıyor. “Şirketiflaslarına” devlet iflaslarının ekleneceği, Yunanistan,İspanya gibi ülkelerin bu durumda olduğu günlükhaberlere konu olmaktadır. İşsizlik ve yoksullaşmanın,büyük toplumsal çatışma ve altüst oluşların temeli veaynı zamanda tetikleyicisi olduğu bilinmektedir.Dünya çapındaki ekonomik ve toplumsal kriz, ciddisiyasal gelişmeler ve değişimleri koşullamaktadır.

Dünya çapındaki büyük kriz, dünyadaki güçilişkilerini ve dengelerini de etkilemekte, öteden berisüren “çok kutupluluk” eğilimini daha da geliştirmekteve derinleştirmektedir. ABD’nin tek egemen güç, tekkutuplu, rakipsiz bir dünya düzeni ve stratejisiölümcül bir yara almış bulunmaktadır. Bu, salt Irak veAfganistan’daki askeri ve politik başarısızlığındandeğil, aynı zamanda dünya çapındaki krizin “merkezüssü” olmasından da kaynaklanmaktadır. Bu, onunpolitik ve askeri üstünlüğüne ciddi bir darbeniteliğinde oldu, aynı zamanda psikolojik üstünlüğünede ölümcül bir darbe vurdu.

Özellikle Afganistan’da yaşanan yenilgi, buyenilginin her geçen gün biraz daha büyümesi vebunun ortaya çıkardığı politik ve psikolojik sonuçlar,11 Eylül sonrası büyük bir şiddetle uygulanan dünyayatek başına yön verme, başka bir ifadeyle “PaxAmerikana” politikasının iflasına işaret etmektedir.Afganistan’daki işgal hareketinin açmazları, diğeremperyalist devletlerin iç ve dış politikalarını, budüzlemdeki tartışma ve çekişmeleriderinleştirmektedir.

Yeni yıl içinde hem kriz ve onun tetiklediğiekonomik ve sosyal sorunlar, hem de hegemonyapolitikaları ve bunların açmazları, emperyalistdünyanın temel gündem maddeleri olmaya devamedecektir. Başka bir deyişle dünyamız yeni yılda“istikrar” ve düzen değil, istikrarsızlık, kriz ve çatışmaetkenleriyle boğuşmak durumunda kalacaktır. İran veson günlerde gündemin ilk sıralarına çıkartılan Yemenhedef tahtasına oturtulmasına ve bu konudaki baskılardaha da derinleşme eğiliminde olmasına rağmen bu,ABD ve müttefiklerin Ortadoğu ve dünya hegemonyastratejilerinin gerileme ve yenilme süreciniengellemeye yetmeyecektir.

Ortadoğu’da daha etkin bir rol oynama,komşularıyla uyum ve istikrarı sağlama stratejisiniuygulayan Türkiye Devleti, kendi içinde ciddi birçatışma sürecini yaşamaktadır. Bölgede ikinciderecede bir egemen güç olma isteği ve stratejisininbaşarısı, “iç sorunlarını” aşmasına bağlıdır. Kuşkusuz“bölge perspektifi”, iç alandaki “yeniden düzenleme”çabalarına belli bir katkıda bulunuyor, ama bununbaşarı şansı, her şeyden önce içteki gücüne veyagüçsüzlük etkenlerine bağlıdır.

Türkiye’de bu yıla damgasına vuracak en önemligelişme süreçleri, iktidar çatışmasının gelişme durumuile bu süreci çok yönlü etkileme gücüne vepotansiyeline sahip Kürt sorununun kendisidir. Dahaönceki değerlendirmelerimizde vurguladığımız gibi,Türkiye’de iktidar ilişkileri ve dengeleri yeniden

kurulmaya, TC ve iç yapısı yeniden yapılandırılmayaçalışılmaktadır. Bu, basit bir iktidar çekişmesi değil,devleti ve onun üzerinde şekillendiği yapıyı, temeldeolmasa da iç ve dış güç dengelerine göre yenidendizayn etmeyi hedefleyen bir çatışma sürecidir. AKPhükümeti ve onu çevreleyen güç odakları ile Ordu veüst yargı bürokrasisi arasında geçen, her geçen günyeni boyutlar kazanan bir iktidar kavgasından sözediyoruz. Gelinen noktada bu çatışmada AKP bir adımönde görünmektedir. Ancak bu süreçten kimin“muzaffer” olarak çıkacağını şimdiden söylemek çokgüç.

Hemen vurgulayalım ki, bu çatışma bir demokrasive demokratikleşme çatışması değildir. Yine çatışma,demokratlarla anti-demokratlar arasında geçen birçatışma değildir. Bunu net olarak vurgularken buçatışma sürecinin ve ortaya çıkardığı ve ortayaçıkmasına vesile olduğu gelişmelerin önemsizolduğunu vurgulamak istemiyoruz. Tersinevurguladığımız birinci nokta ne kadar önemli ise,ikincisi de belli ölçülerde önemlidir. Ordunun,istenilen hedef ve düzlemde olmasa da kontrgerillanıntartışma konusu olması, bu bağlamda Cumhuriyettarihinin kanlı ve karanlık sayfalarının aralanmayabaşlanması politik ve psikolojik olarak çok önemlidir.Bir Dersim katliamının tartışma konusu olması, belliölçülerde de olsa ordunun tartışılması ve “dokunulmazzırhına” yıpratıcı darbelerin vurulması çok önemlidir.Bu, devrimci tartışma ve düşüncelerin toplumdagelişmesine zemin sunabilecek, tetikleyebilecek birdurumdur.

Kürdistan’da ardı arkası kesilmeyen operasyonlar,DTP’nin kapatılması, üyelerine karşı başlatılan sürekavı, gözaltına alınan üyelerinin utanç verici birbiçimde kelepçelenmesi ve askeri düzene tabitutturulması, işçi ve emekçilere yapılan saldırılar,TEKEL işçilerine yönelik uygulanan saldırganlık, varolan iktidar çekişmesinin bir demokrasi mücadelesiolmadığını çok net bir biçimde kanıtlamaktadır. Yine12 Eylül ve 12 Eylül Anayasası'nın özüne ve ruhunadokunulmaması da bu sürecin niteliği, hedeflerikonusunda önemli veriler sunmaktadır. Dolayısıyla busüreçte olup bitenler üzerinden “demokrasi hayalleri”görmek veya kurgulamak, kendini kandırmaktan başkabir anlama gelmemektedir. Öte yandan bu çatışmasürecini, taraflarını ve bu çatışmanın ortaya çıkardığıve ortaya çıkarabileceği sonuç ve etkileri görmemekde kendini basit ve uzaktan bir izleyici konumunadüşürmek anlamına gelmektedir. Bu süreç, doğasıgereği, boşluklar, çatlaklar ve her açıdan “politizeolmuş” bir kitlesel duyarlılık zemininin ortaya çıktığıbir süreçtir. Bunun devrimci mücadelenin gelişmesiaçısından ne denli önemli olduğu inkâr edilmez birolgudur!

Bir kez daha tekrarlamakta yarar var: Türkiye’dedemokratikleşme ve burjuva anlamda demokrasiningelişmesi ve kurulması, Kürdistan sorunununçözülmesinden geçer. Bu çözüm ise Kürt halkınınkendi geleceği ve kaderi üzerinde söz ve karar sahibiolması, eşit ve özgür bir ulusal varlık olaraktanınmasından başka bir şey değildir. Bunun dasıradan reformlar değil, devrim sorunu olduğu, hayatınher gün doğruladığı ve döne döne kanıtladığı birgerçekliktir! Kürtler'i bir ulus, eşit ve geleceğiüzerinde tek söz ve karar merkezi olarak görmeyenhiçbir çözüm, gerçek anlamda çözüm olamaz! Kürt veKürdistan sorunu çözülmeden Türkiye’de, sürmekte

olan iktidar kavgasının sonucu ne olursa olsun,demokratikleşme gerçekleşemez. Tersine “iktidartaraflarının” elinde bir baskı unsuru ve bahanesiolmaya devam edecektir!

Hayatın kendisi bu gerçekliği her gün yenidenyeniden doğrulamasına rağmen “bizim” Kürtler,onların politik temsilcileri bu basit gerçeği görüyorlarmı, görüp de gereklerini, onun gerektirdiği politikrefleksleri gösterebiliyorlar mı? Yoksa demokrasihayalleri görmeye, Meclisi onun “mabedi” olarakdeğerlendirmeye devam mı ediyorlar?

Belediye başkanları gözaltına alınıyor, 12 Eylülkaranlığında olduğu gibi askeri düzene sokturularakgözdağı verilerek teşhir ediliyor. Böylece devletin,TC’nin gerçek özü çok çarpıcı bir biçimde kendilerinehatırlatılıyor. Peki, bunun anlamı nedir? Çözüm yeriolarak Meclisi göstermek midir? Yoksa bu, bu düzeniçine kabul edilme, bir parya olarak, ama resmentanınma çizgisinin “doğruluğunu” mukanıtlamaktadır? Peki, her aşağılanma uygulamasıkarşısında gösterilen teslimiyetçi tutumun şimdiyekadar itibar gördüğü görülmüş müdür?

Kuşkusuz Kürdistan’da ciddi ve önemli birdevrimci dinamizm var; bu, kendisini çoğu zamanşiddetle dışa vuruyor. Bu önemli, ama pratiktekanıtlandığı ve görüldüğü gibi tek başına sonuç tayinetmeye yetmiyor. Kedisi için, yani özgür istemlerinive iradesini ifade edecek bir program ve stratejikçizgiden yoksunluk, şiddetle ortaya konulandinamizmin boşa akmasına, hatta kimi zamankendisine dönen bir silah işlevini görmesine yolaçabiliyor. Temel sorun budur! Yani devrimcidinamizm ile teslimiyetçi çizgi ve tek kişi iktidarınadayalı, Kürt halkının en sıradan demokratik katılımınıiçermeyen despotik iktidar sistemi arasındaki bağ veçelişkidir! Bu bağ ve çelişki, bir paradoksal bütündür.

Ne yazık ki, bu paradoksal bütün bu yıla dadamgasına vuracak. Bu, “bizim” köleliğimizindevamı, Kürdistan devrimci dinamizmi ve enerjisininboşa akıtılması, bir kişinin keyfine göre harcanması,dahası bu gücün başkaları için bir “dolgu aracına”dönüştürülmesi anlamına gelecektir. Kürtler, politikKürtler, onların her düzeydeki sözcüleri ve temsilcileriolduğunu iddia edenler, öncelikle yitirdikleriiradelerini, yani söz, eleştiri, sorgu ve karar süreçlerinietkileme güçlerini yeniden kazanmadan onun bununiçin alay konusu olmaktan kurtulamazlar! Demokrasimücadelesinin, özgürleşme kavgasının en temel veönemli cephesinin bu olduğu kesin değil midir?Devlet, dost ve düşman karşısında saygın bir tarafolarak değer görmenin temel koşulu bu değilse nedir?

Son sözüm Kürt halkının temsilcisi olduğunu iddiaedenleredir: TC sizi tek sıra haline koyup askeri düzeniçinde yürütüyor. Bu utanç karesi hepimizin onurunuincitiyor. “TC budur işte” dedirtiyor. Peki,doğruluğunu ve yanlışlığını tartışmadan İmralı’dan,“yüksek iradeden” gelen her söz karşısında tek sıraolup el pençe divan durmak, başka tür bir “emir kulu”zincirine vurulmak değilse nedir?

Bu sorunun dürüstçe yanıtı, yanıt içinde bulunulandurumun dürüstçe analizi, özgürleşmenin başlangıcıolacaktır! Yoksa iki cephedeki kısır döngü dönmeyedevam edecek, bu anlamda her yeni yıl, diğer yıllarınbir tekrarı olacaktır…

Nice özgür ve kendimizin kendi beyinlerimiz ve

ellerimizle şekillendirmeye çalıştığımız yıllara…5 Ocak 2010

2010’a girerken…M. Can Yüce

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarınahız veren sermaye devleti bir süre önce düğmeyebasarak şoven-ırkçı kışkırtmalar eşliğinde faşistprovokasyonlar ve linç saldırılarını devreye sokmuştu.

Bir süredir Edirne’de yaşanan linç girişimleri vefaşist provokasyonlar ırkçı-şoven dalganın geldiğiboyutu gözler önüne serdi. Edirne’nin yanısıra,eşzamanlı olarak Erzincan ve Kars’ta basın açıklamasıyapmak isteyen devrimciler polis destekli ülkücü-faşist saldırıların hedefi oldu.

27 Aralık günü ise, 16 Aralık günü “terör örgütüDHKP-C’nin propagandası yapmak” iddiası iletutuklanan Gençlik Derneği üyelerinin serbestbırakılması talebiyle gerçekleştirilen basınaçıklamasının ardından, dernek üyeleri linç girişimi ilekarşı karşıya kaldı. Eylemin ardından saldırıyıgerçekleştiren faşistlere dokunulmazken polistarafından yaka paça Edirne Emniyet Müdürlüğü’negötürülen gruptan 2 kişi tutuklandı.

Edirne’de devam eden ırkçı-şoven dalga 3 Ocakgünü tekrar hortladı. Tutuklanan Edirne GençlikDerneği üyeleriyle dayanışma için İstanbul ve çevreillerden Edirne’ye giden Halk Cepheliler polisterörüne ve ülkücü-faşist güruhun linç girişiminemaruz kaldılar.

Edirne girişinde durdurularak şehre girişleriengellenen Halk Cepheliler polis ve faşistlerin birliktegerçekleştirdiği saldırıya karşı yolu trafiğe kapattılar.

Her koşulda şehre girip eylemlerini yapacaklarınısöyleyen Halk Cephelilere gaz bombaları ve coplarlasaldıran polis birçok kişiyi yaraladı. CumhuriyetSavcılığı’ndan devrimciler için arama izni alanjandarma ekipleri, bölgeye basınını yaklaştırmazken,görüntü ve fotoğraf alınmasının önüne geçmek içingazeteciler park alanından 500 metre uzaklaştırdı.

Kars ve Erzincan’da polis terörü

Yine 3 Ocak günü, Edirne’de yaşanan polisdestekli faşist saldırıları protesto etmek isteyen KarsGençlik Derneği Girişimi öğrencilerine azgıncasaldıran polis 16 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltınaalınanlar daha sonra serbest bırakıldı.

Erzincan’da 3 Ocak günü Edirne’deki tutuklananarkadaşlarına destek için yapılan basın açıklamasındaGençlik Derneği’nden 11 öğrenci gözaltına alındı.İmza masası açılmasıyla polisin önceden provokeettiği sivil faşistler saldırıya geçti. Gözaltına alınanöğrencilere arabada da polis saldırdı. Sivil faşistler dearabaya taş ve sopalarla saldırmaya başladı.

Bekleyişi süren devrimcilere destek

Edirne’ye gitmek isteyen Halk Cephesi üyelerininEdirne girişindeki bekleyişleri sürerken, Edirnevalisinin ‘makul sayı’ pazarlıklarını kabul etmeyendevrimciler için bir eylem de İstanbul’da başlatıldı.

5 Ocak günü Galatasaray Lisesi önündegerçekleştirilen basın açıklamasıyla Edirne girişindebekleyen devrimcilerle dayanışma eylemi başlatıldı.Bekleyişlerini sürdüren ve kente girip basın açıklamasıyapmakta kararlı olduklarını bildiren grup eylemlerinigerçekleştirene kadar Galatasaray Lisesi önünde deHalk Cephesi üyeleri oturma eylemi gerçekleştirecek.Yapılan açıklamada en demokratik hak olan basınaçıklaması ve seyahat haklarının engellendiğibelirtilirken, Edirne’nin faşistlere terk edilmeyeceğisöylendi.

Eyleme BDSP de destek verdi. Bursa Halk Cephesi de, Kent Meydanı’nda

gerçekleştirdiği bir eylem ile Edirne, Erzincan veKars’ta gerçekleşen polis ve sivil faşist saldırılarını

protesto etti. Halk Cepheliler tutuklanan arkadaşlarınınserbest bırakılmasını istedi.

Eyleme BDSP, SODAP ve DBH de destek verdi.

Faşist saldırılar, linçler... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Edirne’de polis terörü ve linç girişimi

Mersin’de linç girişimi

Mersin’in merkez Akdeniz İlçesi’nde 2 lise öğrencisiarasında çıkan kavga kısa sürede Kürtlere yönelik linçgirişimine dönüştü. Kavga sonrası Arap ve Türk kökenliyüzlerce kişi Kürtlere linç girişiminde bulundu.

Kazanlı Mahallesi’ndeki bir lisede biri Mersinli,diğeri Kürt öğrenciler arasında çıkan tartışmanınardından okula gelen Türk aileler lise öğrencilerini linçetmeye kalkıştı. Çevrede “Kürt çocuklar Türk çocuklarıdövmüş” dedikodusu dolaşırken aynı biçimde Kürtailelerin de okula gelmesinin ardından gerginlik büyüdü.

“Kahrolsun PKK!”, “Kürtler dışarı!” sloganlarıatılırken, taş ve sopaların kullanıldığı kavgada 6 kişiyaralandı. Yaralılardan durumları ağır olan 4 kişi Mersinve Toros Devlet Hastaneleri’ne kaldırıldı.

Okulda mahsur kalan çok sayıdaki Kürt öğrenci isepolis araçlarına bindirilerek bölgeden uzaklaştırıldı. Son günlerde yeniden tırmanan linçlerin sermayedevletinin geleneksel imha, inkâr ve asimilasyon politikalarından beslendiği bir gerçektir.

Kısa zaman dilimleri arasında İzmir, Çanakkale, Edirne ve Mersin’de gerçekleşen linç girişimleri ise nemedyada lanse edildiği gibi “vatandaş tepkisi”dir ne de bunların kaynağı tek başına ülkücü faşistlerinkışkırtmasıdır.

Kürdistandan’daki kirli savaşı meşrulaştırmak adına topluma pompalanan şovenist histerinin toplumdasaflaşmalar yarattığı doğrudur. Mersin’deki Kürt öğrencilere yönelik linç girişimine de buradan bakılabilir.Fakat gerek son örnek olarak Mersin’den gerekse Edirne’deki linç girişiminden en başta imha, inkâr veasimilasyona dayalı Kürt politikası iflas eden Türk sermaye devleti sorumludur. Keza birçok linç girişimi depolis tarafından yönlendirilmekte, linçlere göz yumulmaktadır.

İnkar ve imhaya devam

Türk sermaye devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesine azgınca saldırdığı bir süreçte, devlet, hersöylemi ve her pratiği ile inkar ve imhaya dayanan özünü bir kez daha gösteriyor.

5 çocuk için 305 yıl hapis cezası isteniyor

Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesi’nde katıldıkları cenazetöreninde polise taş attıkları iddiasıyla tutuklanan 5 çocuk hakkında toplam 115 yıldan 305 yıla kadar değişenhapis cezası istemiyle dava açtı.

Cenaze töreninde kitleye saldıran polislerden üçü, M.Ç., Y.B., E.T., E.Ç .ve N.Ç.’nin kendilerine taşattığını öne sürerek, çocuklardan şikayetçi oldu. Savcı, Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde 2 aydır tutuklubulunan 5 çocuk hakkında “Örgüt propagandası yapmak”, “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suçişlemek”, “Kamu malına zarar vermek”, “İzinsiz patlayıcı madde bulundurmak” ve “Toplu gösteri ve yürüyüşKanunu”na muhalefet etmek iddiasıyla iddianame hazırladı. Her çocuk için 23 yıldan 61 yıla kadar toplam115 yıldan 305 yıla kadar hapis cezası istedi.

Muş valisi infazı, “gösterici” argümanıyla meşrulaştırıyor

Muş Valisi Erdoğan Bektaş, Bulanık’ta katledilen Ağcan’ın olaylara karıştığını açıklayarak şunlarısöyledi: “Yapılan incelemelerde kameralar, ölen Muhtar Kemal Ağcan’ın da olaylara katıldığını tespitetmiştir. Kameralar yalan söylemiyor. Yapılan incelemede Muhtar da olaylarda görünüyor. Son taş atanıbuluncaya kadar soruşturma devam edecek. Eline taş alan adamın mazereti yoktur. O taş o ele alınmayacak.Hiç kimsenin bir başkasının dükkanını kırmaya, taşlamaya, yakmaya hakkı yoktur.”

“Kimsenin başkasının dükkanını taşlamaya hakkı yoktur” söylemini ve Ağcan’ın gösterilere katılmışolduğunu öne çıkararak, Aygan’ın katledilmesini meşrulaştırmaya çalışan vali, “ölmeyi hak etti” demeyegetiriyor. Kitlenin üstüne pervasızca ateş açanlar hakkında yorum yapılmazken, kamera kayıtlarınınincelenmesinin sürdüğü, taş atan herkesin bulunacağı da konuşmada belirtiliyor.

Bu iki örnekte de görüldüğü gibi Türk sermaye devletinin her icraatı Kürt halkına dönük inkar ve imhapolitikalarının bir izini taşıyor.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

Devrimci irade teslim alınamaz!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/02 * 8 Ocak 2010

Ali’yle yoldaşının elinde son 3-4 tane afiş kalmıştı.Duvarları süslerken yarını müjdeleyen afişlerneredeyse bitmişti. Ali belindeki silaha o ana kadardokunmamıştı. Az önce trafoya afişi yaparken iki polismotorla sokaktan geçmişti. Bunun üzerine Alibelindeki silahın emniyetini açtı.

“Yoldaş, polisler bizi görmüş olabilir, şunları dayapıp hemen çekilelim” dedi Ali, yoldaşına.

Son afişleri vurmuşlardı ki, birden bir bağırmaduydular.

“Dur!..” Bağıran polis Ali’lere doğru silahınıdoğrultmuştu. Ali belinden silahını çıkarıp ateş etmeyebaşladı. O anki amacı polisleri vurmaktan çok oradanuzaklaşabilmek için zaman kazanmaktı. Amacınaulaştı da. Yaklaşık 3-4 sokak uzaklaştılar. Bu arada ikipolis, durumu merkezlerine bildirip destek istemişti.Desteğe gelen sivil polisler, o an telaşla dolmuşabinmişlerdi. ‘Dur’ dediklerinde şoför, arabayıdurdurmuştu. Buna rağmen polislerden biri, ateşederek şoförü sırtından yaraladı. Ya o an eli ayağınadolaştığı için ya da sonra yapacakları kurguyudüşünerek şöförü vurmuştu. Sonraki kurgu şu: Kaçankişi şoförü de vurmuştu! Kaçan birinin arkasındakinisırtından vurması imkansızdı ama, Türkiye’de her şeyolabilirdi.

Ali’yle yoldaşı uzaklaşırken girdikleri bir sokak ikitaraftan da tutulmuştu. Oradan kurtulmak için birininpolisleri üzerine çekmesi gerekiyordu. Ali hiç tereddütetmeden, “Yoldaş sen şuradan koş ben onlarıoyalarım” dedi. Yoldaşı hayır diyecekti ama, Ali, ona“Koş, koş, ben de ardından geleceğim” dedi. Bununüzerine yoldaşı, Ali’nin gösterdiği tarafa doğru koştu.Ali de o an çok daha sık ateş etmeye başladı. Karşıdanda ateş ediyorlardı. Ali vuruldu. Vücuduna saplananmermi Ali’nin hareket etmesini engellemiyordu.Yoldaşının koştuğu tarafa koşmaya başladı. Bu sıradabir iki mermi daha vücuduna saplandı. Ali yere yığıldı.Sürünerek kaldırıma çıktı. Ali hareket edemeyincepolisler etrafına toplandı. Ali’nin sol elindeki silahıtekmeyle aldılar.

“Adamın iyi ki bir silahı varmış. Daha fazla veyadaha güçlü silahı olsa işimiz epey zor olurdu” dedibiri.

“Solaklar böyle usta oluyor. Ama yine deelimizden kurtulamaz” dedi diğeri.

Ali belli belirsiz gülümsedi. Çünkü solak değil,sağlaktı. Sağ elinin parmaklarını makineyekaptırdıktan sonra bir ara zorlandı ama bir süre sonrabir solak kadar sol elini kullanmaya başladı.Yoldaşından silah istediği günü hatırladı.

“Yoldaş, faaliyette silahı ben alayım artık.”“İyi de yoldaş, sen silah kullanmakta zorlanırsın.”“Neden zorlanacak mışım?” Öfkeyle sormuştu bu

soruyu. “Sen demiyor muydun, silahı asıl kullananbilek değil yürektir, diye. Hem artık sol elimi iyikullanıyorum .”

“İlk söylediğin tamam ama yine de bir deneyelimbakalım sol elini o kadar iyi kullanıyor musun?” Birhafta sonra silahı denemek için dağlık bir yere gittiler.Ali silaha yabancı değildi. Usta bir silahşör kadarolmasa bile, yine de yoldaşı hayran kalmıştı, Ali’ninsilah hakimiyetine. Ali, bir yoldaşını polisin elindenkurtardıktan sonra, silahın bilekle değil yüreklekullanıldığı O’nda cisimleşmişti.

Yerde yatan Ali’nin yanına sivil bir polis sokuldu.“Seni hemen hastaneye götürmemizi istiyorsan diğerarkadaşının nereye gidebileceğini bize söyle.” O anpapazı oynayan biriydi. Sesi de rolüne uygundu. Aliyoldaşını ölüm pahasına kurtarmıştı. Şimdi bu papazın

isteği, Ali’nin midesini bulandırıyordu. Öfkeyle baktıpapaza. Papaz, “Söylemezsen burada ölene kadarbekletir bunlar seni. Ben seni uyarıyorum...” dedi.İstediği sonucu alamayınca, papaz rolünü oynamaktazorlanıyordu. Sesi gizlemeye çalıştığı öfkeyledoluydu.

Bu sırada ambulans geldi. Ambulansa yaralananbir-iki polisle, polisin yaraladığı dolmuş şöförübindirildi. Olayı gören halktan insanlar, “Onu dahastaneye götürmeyecek misiniz ?” diye sordular.Hayır yanıtıyla birlikte uzaklaştırıldılar. Ali’nin yanınagidip, sorgulamaya çalışıyorlardı. Ali’den yanıt biryana, yaralarından kaynaklı inleme sesi dahigelmiyordu. Deneyimli bir işkenceci arkadaşlarına, buHabip’lerden. Habip gibi davranıyor. Onu Habip’in

yanına gönderelim, dedi. Ve Ali’nin yanına gelerekateş etti.

Ali ölümsüzler kervanına katılmıştı. Habip’lerlekucaklaşmıştı.

***

Bu öyküde yazanlar kurgu olabilir. Ama Alaattinyoldaşı orada bekletmelerinin başka bir nedeniolamaz. Katletme hemen yapıldıysa bile, hiç sorusorulmadan olmamıştır. Yani Alaattin yoldaş onlaraHabip’lerin tavrını göstermişdi. Alaattin yoldaşinandığı dava uğruna tereddüt etmeden ölümükucakladı.

M. Kurşun

Silahı tutan bilek değil yürektir!

Hasta tutsakları zulmün elinden alacağız!

Hasta tutsakların serbest bırakılması için her Cumagünü Taksim’de gerçekleştirilen eylemler 1 Ocakgünü de devam etti. 2010 yılının ilk eyleminde hastatutsaklar zulmün elinden çekip alınana kadarmücadelenin süreceği ilan edildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelenkurumlar “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartıve dövizleriyle Galatasay Lisesi önüne kadar yürüdü.

Mephisto Kitabevi önünde oturarak Çav Bellamarşı söylenmesinin ardından Galatasaray Lisesiönünde açıklama okundu. Açıklamayı okuyan Av.Taylan Tanay 2009 yılında hapishanelerde hayatınıkaybeden tutsakları ve ölüm nedenlerini hatırlattı.

Tanay, verilen mücadelenin amacının Güler’inözgürlüğüne başka özgürlükler katmak ve dışarıdaGülerler’i çoğaltmak olduğunu söyleyerek Antalya’da hapiste olan adli bir hasta tutsağın mektubunu okudu.Zere’nin özgürlüğünün yarattığı umudu aktaran Tanay, hasta tutsakları zulmün elinden çekip alana kadarmücadelenin süreceğini ifade etti.

Adana’da da hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle eylemler gerçekleştiren ilerici devrimcikurumlar 2 Ocak günü İnönü Parkı’nda basın açıklaması yaptılar.

Eylemde tecrit koşullarında binlerce devrimci ve demokratın cezaevlerinde tutulduğu belirtilerek bütünhasta tutsaklar serbest bırakılıncaya dek mücadelenin süreceği söylendi.

Açıklamada, Güler Zere’nin serbest bırakılmasının ardından “hasta tutsakların sorunlarının çözüldüğühavası”nın yaratıldığı belirtilirken bunun bir yalan olduğu ifade edildi.

Cezaevlerindeki tecrit işkencesinin sürdüğünün belirtildiği açıklamada tutsakların ölüme mahkumedildiklerinin altı çizildi.

Kısa süreli oturma eyleminin ardından basın açıklaması sloganlarla son buldu. Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-02

CMYK

MücadelePostası

Sermaye iktidarının işçi ve emekçilere yönelikkapsamlı saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Kendiyarattıkları krizin faturasını işçi ve emekçilerekesmeye çalışan egemenler, her geçen gün yoksulluğuve sefaleti derinleştirmeye devam ediyorlar.

Bugün için sermaye iktidarının sözcüsü AKP eliylehayata geçirilen bu uygulamalar, son süreçte kendinioldukça yoğunlaşarak gösteriyor.

Sermaye hükümetinin başbakanı Recep TayyipErdoğan tarafından 5 Ocak Salı günü açıklanan emeklimaaşlarındaki yeni artış oranları, saldırıların hızkesmeden süreceğini bir kez daha göstermiş oldu.

“Emekli maaşlarında devrim niteliğindedüzenlemeler yaptık” diyen Erdoğan’ın AKP meclisgrup toplantısında yaptığı söz konusu açıklamayagöre, 2010 yılının ilk altı ayında en düşük emekliaylığı yüzde 20.4, en yüksek emekli aylığı ise 4.5oranında artacak.

Buna göre emekli maaşlarında en az 63 TL’lik, ençok ise 101 TL’lik bir artış olacak. Emeklimaaşlarındaki en düşük rakamlar ise şöyle oluşacak:SSK emeklisi 683 TL, SSK tarım emeklisi 480 TL,esnaf emeklisi 555 TL, BAĞKUR emeklisi: 380 TL Yılın tamamında ise emekli maaşlarında en az 74TL’lik, en çok ise 172 TL’lik bir artış gerçekleşecek.

Türk-İş tarafından 4 kişilik bir ailenin açlıksınırının 795 TL, yoksulluk sınırının ise 2 bin 588 TLdüzeyinde bulunduğu düşünüldüğünde emeklileredayatılan sefalet koşulları daha da net bir şekildeanlaşılıyor.

Konuyla ilgili açıklama yapan DİSK’e bağlı TümEmekliler Sendikası’nın (Emekli-Sen) Genel BaşkanıVeli Beysülen, emeklilerin yüzde 75’inin 31 Aralıkitibariyle açlık sınırının altında yaşadığını söyledi.

Açıklamada, emekli maaşlarının zaten çok düşükolduğu ifade edildi. Türkiyenin geçim koşullarınındikkate alınarak emeklilerin yaşam standartınınyükseltilmesi gerektiği belirtildi. Emekçilere insancayaşam koşulları sağlanması gerektiğini belirten VeliBeysülen, yıllarca vergi verip Sosyal Güvenlikkurumlarına prim ödemelerinin karşılığının buolamayacağını ifade etti.

EKSEN Yayıncılık Büroları

Çocuklara “kayak açılımı” 

Devletin Kürt açılımı, BDP’li belediye başkanlarını Diyarbakır Adliyesi önünde elleri kelepçeli ve teksıraya dizilmiş halde gösteren fotoğrafla iflas bayrağını çekmişti. Sermaye hükümetinin Kürt sorunundakisamimiyetsizliği ve çözümsüzlüğü yeni gelişmelerle de tescillenmeye devam ediyor.

Sokak gösterilerine katılan Kürt çocuklarını cezaevlerine dolduran, işkenceden geçiren ve yerigeldiğinde katleden sermaye devleti, önündeki “çocuk engeli”ne yeni bir “çözüm” yolu buldu.

Sömürgeci sermaye devletinin bulduğu yeni “çözüm” ise yüzlerde acı bir tebessüm yaratacak cinsten. Kürt illerinde incelemelerde bulunan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak, Doğu ve Güneydoğu

Anadolu’daki 40’a yakın ilde kayak merkezleri yapmayı planladıklarını ve bu yolla, spordan ziyade sokakeylemlerine katılan çocukları spora yönlendirmeyi amaçladıklarını ifade etti.

Sermaye hükümeti, bir yandan kayak sporu aracılığıyla Kürdistan’da yeni sermaye yatırımlarının önünüaçarken diğer yandan da “kayak açılımı” gibi çözüm önerileriyle samimiyetsizliğini açığa vuruyor.

Devlet Bakanı Faruk Özak projeye ilişkin olarak şu ifadeleri kullandı:“Projeyi sportif açıdan olduğu kadar sosyal açıdan da önemsiyorum. Bölgeyi kış turizmi açısından,

ekonomik, sosyal ve sportif açıdan canlandırmak istiyoruz.”Özak, kayak merkezleri yapılacak illerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz

Bölgesi’nde olduğunu belirtti. Hükümetin, “kayak açılımı projesi” kapsamındaki illerin başında Tunceli, Hakkari, Ağrı ve Van geliyor.

Yapılacak kayak merkezlerinde pistler, telesiyej, teleski, kayak evleri ve kafeteryalar yer alacak. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Ardahan, Van ve Ağrı’daki pist ve tesislerin yapımına başladı.

Hakkari’nin Sümbül Dağı ile Tunceli’nin Ovacık ilçesinde yapılacak pistler de ihaleye çıkarıldı. PistlerinOcak 2011’e kadar tamamlanması hedefleniyor.

Kayıp yakınları: “Ne bekliyorsunuz?” Kayıp yakınları, yeni yılın ilk haftasında yoğun yağışa rağmen 249. kez Galatasaray’da oturma eylemi

gerçekleştirdi. Eylemde Genelkurmay Komutanlığı’nın JİTEM’in varlığını inkar ettiği söylenerek,gerçeklerin itiraf edilmesi istendi.

2 Ocak günü yapılan eylemde “Kayıpların avukatlarını değil faillerini tutuklayın” pankartı açılırken,kayıpların fotoğrafları ve karanfiller taşındı.

Basın açıklamasında 90’lı yıllarda askerlik yapmış erlerden, subaylardan, JİTEM ve Genelkurmayfaaliyetleri hakkında ardı ardına itirafların gelmeye devam ettiği belirtilerek, birçok resmi belgede veifadede adı geçtiği halde JİTEM’in varlığının, mahkeme tutanaklarının gösterdiğinin tersine, GenelkurmayBaşkanlığı’nca inkar edildiği söylendi.

Türkiye’nin kirli tarihinin en karanlık merkezlerinden biri olan Genelkurmay’a bağlı Özel HarpDairesi’nin “Kozmik odalarına” girildiğinin hatırlatıldığı açıklamada, “Oralarda gizli belgelerde sadecedarbe planları değil, bizim evlatlarımızı kimlerin kaybettiği, nereye gömüldüğü de yazıyor” dendi. Devletyetkililerine seslenilerek, “Ne bekliyorsunuz?” diye soruldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Devrimci Hareket’e para cezasıEmperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Hareket Dergisi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü

olan Fehmi Kılıç, derginin özel sayısı olarak çıkan Liseli Dev-Genç dergisindeki iki yazıdan dolayı,İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından para cezasına çarptırıldı. Liseli Dev-Genç isimli gençlikdergisinde “Liseli Dev-Genç Gençliğin Geleceğini Eline Alma Mücadelesidir” ve “Che’yi Anıyoruz”başlığını taşıyan yazılarda THKP-C ve THKO adlı örgütlerin propagandasının yapıldığı iddia edildi.Fehmi Kılıç’ın cezası 16 bin 660 TL para cezasına çevrildi ve ödenmediği takdirde hapis cezasınaçevrileceği belirtildi.

Sermaye iktidarıemeklilerle alayediyor

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-02