Upload
onur-caglar
View
223
Download
6
Embed Size (px)
DESCRIPTION
İlk şiir kitabım
Citation preview
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
1
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
2
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
3
Sevdiğimi Haykırsam
Anadolu’ma
Birinci Özel Basım
Temmuz 2009
Kapak Resmi
Seyfettin Rifat
Copy Quick Printing Center
Avenue de la Gare 16
1020 Renens/VD
Tel: 021 647 30 50
Fax: 021 647 30 51
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
4
Onur Çağlar
Sevdiğimi Haykırsam
Anadolu’ma
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
5
Başlık Sayfa Numarası
Merhaba 011
Şiire Şükran 012
Biz Neyiz? 013-015
Bana Göre 016
Canom’a 017
Bağıntı 018
Üç Maymun 019
Buralarda Yok 020-021
Anla Artık 022
Batma Be Güneş 023
Güneşe Doğru 024-025
Çelişki 01 026
Çelişki 03 027
Günü Kurtarmaya Çalışanlara 028
Bilgi(sizlik) 029
Kızılırmak 030-033
Gül ve Rüzgar 034
Bir Örnek İnsan 035-036
Sığınak 037
Şehit Güvercinimden Dileğim 038
Siz Hiç Aşık Oldunuz mu? 040-043
Aşk 01 045
Aşk 02 046
Sen Aşksın 047-048
Aşıklar 049
Ayrılığa Ağıt 050
Bir Damla Suyum 051
Bir Hayal 01 052
Bir Hayal 02 053
Naz 054
Gitme 055-057
Hayranlığın Nedeni 058
Sevgili 059
Özlem 01 060
Özlem 02 061
Kıyaslama 062
Bilemezdim 063
Dilek 064
Rastgele 065
Umudun İzdüşümü 066-067
Yare 068
Siz, Hangi Grubun İçindesiniz? 070-074
Senin Uğruna 075
Çığlık Çiçekleri 076
Halk ve İstemi 077-078
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
6
Parolam Namusumdur 079
İşçi 080
Erdal Eren’e 081
Güneşe Giden Yol 082
Sordular 083
Yön 084
Renk Hırsızlarına 085
Ülkem ve İnsanım 086
Biline 087
Umurumda Değilsin 088-089
Sözümüzdür 090
Onlar 091
Yeter 092
Ne Fark Eder? 093
Tersine Dünya 094-095
Yürüyorum 096
Dünyalar Kurarım 097-098
İşte Ben 099-102
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
7
Önsöz
Bugünlerde ABD’deki finansal kriz konuşuluyor. Buna bakıp da emperya-
lizmin krizinin yalnızca finansal alanda olduğunu düşünmek, toplumsal
gerçekliği görememek olur.
Azami kâr, pazarların yeniden ve daha kesin çizgilerle çizilmeye çalışıl-
ması, ülkelerin işgalleri, dökülen kanlar, demokratik kazanımların dünya
ölçeğinde tırpanlanması, devletlerin var olan sosyal yanlarının budanması,
eğitimin bilimsellikten gericiliğe doğru yönlendirilmesi, bilginin yerine ce-
haletin geçirilmesi, sağlığın alınıp satılan meta haline getirilmesi, dünya
genelinde işsizliğin çığ gibi büyütülmesi, insanların asosyalleştirilerek
kendi gerçekliğine yabancılaştırılması burjuvazinin öznel tercihi değil, sa-
vunmaktan başka çaresi olmadığı nesnel idealist felsefenin, toplumsal sü-
reç içinde ulaştığı doğal bir sonuçtur. Nesnel idealizm ise, idealist felsefe-
nin ulaşabileceği en son zirvedir. Burjuvazinin, diyalektik materyalist ola-
mayacağına göre, bu zirveye (lütfen siz “zırvaya” diye okuyun) sığınmak-
tan başka seçeneği yoktur.
Bu felsefi anlayışın toplumsal yaşama yansımasını ise, yaşayarak görmek-
teyiz. Geçtiğimiz yüz yılın başından tutun da günümüze değin, krizler ve
paylaşım savaşları dönemi de dâhil, kültür ve sanat alanında dünyanın böy-
lesine çoraklaştığı görülmüş değildi. Bu da, bu felsefenin kültür ve sanat
dünyasına yansımasıdır. Dünyayı bir tarafa bırakarak ülkemize bakalım.
Daha on-on beş yıl öncesine kadar, her yıl birçok nitelikli film çevrilir,
yüzlerce müzik parçası üretilirdi. Her tarzdan onlarca roman, hikâye, yüz-
lerce şiir kitabı yayımlanırdı. Bugünlerde “Yakalarsam mucks mucks” tü-
ründen şarkılar, “Recep İvedik” gibi filmlere özdeş diğer ürünler sanat “pi-
yasası”na egemen durumdalar. Bu tür işleri yapanlar da topluma “sanatçı”
diye dayatılarak bir yanılsama oluşturuluyor. Felsefeden ekonomiye, sos-
yal yaşamdan kültür ve sanata değin tam bir ortaçağ karanlığıdır yaratıl-
mak istenen. Ellerindeki devasa güçle bunu önemli oranda gerçekleştir-
dikleri de yadsınamaz.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
8
Egemenlerin geleceği ve varlıkları, bu karanlığın daha da koyulaşmasına
bağlı.
İşte böylesine iç karartıcı bir süreçte, kimden okuduğumu hatırlayamadı-
ğım bir söz geldi aklıma: “Dostlar, yıldızlara benzer; karanlık çökünce, ilk
onlar görülür!” diyordu. Onur’un şiiri elime geçtiğinde ortaçağı andıran
karanlıklar içinde doğan kutup yıldızını görür gibi oldum; hem dost, hem
de pırıl pırıldılar.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma, Onur Çağlar’ın ilk şiir kitabıdır.
Onur’un şiirleri, yaratılan karanlıklara karşı sadece bir karşı koyuşu değil,
aynı zamanda karanlıklar prensinin şahdamarına sıkılmış bir mavzer kur-
şunu kararlılığını da billurca yansıtmaktadır.
Sevda ve kavga şiirleridir Onur’un şiirleri. Yeni, özgür ve eşitliklerle do-
nanmış bir dünya sevdası uğruna verilen kavganın… Kavgaya duyulan
sevdadan ya da sevdanın kendi içinde sürekli yıkan ve yeniyi kuran, o öz-
günlükte insanı yenileyen ve yeni insanın oluşumuna katkı sunan dina-
mizmi anlamını içermiyor yalnızca; aynı zamanda, kaynağının içtenlikten
alan yalınlığını ve çarpıcılığını da…
Onur’un şiirinde, gündelik cümleler yalınlığının arasına adeta “çaktırma-
dan sıkıştırıverilmiş” izlenimi uyandıran ustalıklı imgeler ruhunuzun de-
rinliklerinde bir yerden yakalayıp düşün dünyasının en bakir manzarala-
rına, renk cümbüşlerine, henüz tadılmamış lezzetlerine götürüyor. Şiirlerin,
ilk kitaptan umulmayacak rahatlıkla kurgulanması, Onur’un hem edebiyat
ve hem de sanatsal alt yapısının sağlamlığının ve zenginliğinin yalnızca
ipuçları değil, kanıtlarıdır.
Edebiyat dünyamızın yeni bir şair adayıyla değil, ilk kitap olmasına rağ-
men, usta bir şaire kavuşmuş olması, daha da çoğaltıp zenginleştiriyor bizi.
Raif Zor
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
9
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
10
Teşekkür
Şiirlerimi tek tek inceleyerek kurumaya yüz tutmuş dallarına ve sol-
muş yapraklarına renk veren, kalemini ve fırçasını ezilen halklardan
yana kullanan usta sanatçı ve yazar, yoldaşım Raif Zor’a; yaptığı
önermelerle şiirlerime pusula olan fedakârlık örneği can dostum,
“canom” Derya Mert’e çok teşekkür ediyorum.
Onur Çağlar
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
11
Merhaba
Merhaba güne,
güneşe,
gökyüzüne;
merhaba gökyüzündeki kuşa,
renk renk açan çiçeğe,
rengini çiçekten alan kelebeğe!
Merhaba tere,
emeğe,
bilince;
ve merhaba,
paylaşımların güneş gibi gökyüzünde parladığı
yarınlara söz verenlere,
merhaba!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
12
Şiire Şükran
şelale gibi
namus akan terli imgelerinden bulaştı
üstüme başıma bu aşk
bu yiğitlik
bu fedakârlık kokusu
ve felsefem oldu güzele sevdalanıp
emekten yana dizelere sarılarak
uğruna ölmek halkın
* Gökyüzünü kucaklayan bir mavi yürekli kırlangıca...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
13
Biz Neyiz
Hangi coğrafyadan,
hangi ulustan,
hangi dinden,
hangi renkten olursak olalım;
aynı dilden ağlayıp
gülüyoruz aynı dilden ama,
konuşamıyoruz aynı dilden!
Ey insan, biz neyiz?
Aynı çeşmenin aynı kurnasından yıkansak
zemzem suyuyla,
vaftiz edilsek;
yine de saldırıp ya parçalıyoruz aç kurtlar gibi
ya boğuyoruz bir kaşık suda
birbirimizi!
Ey insan, biz neyiz?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
14
Toplasak beş yüz yıllık düşüncemizi
doldurmaz bile bir incir çekirdeğini,
ama patlarsa yok eder tüm evreni!
Ve bizden farklı düşünene
çekeriz en keskin hançerimizi!
Ey insan, biz neyiz?
Yarattığımız her sorun,
tiranlaşıyor zulmün tahtında
o mağrur bakışlarıyla!
Kölelik yapıyoruz bu içi boş tiran parçasına!
Ey insan, biz neyiz?
Sarayların bahçelerinde
çiçek diye yetiştirilen kızgın namlulara
su veren bizleriz!
Gözleri oyulmuş güvercinler uçururuz semalara
ağzında kurumuş zeytin dalıyla!
Ey insan, biz neyiz?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
15
Tuhafız...
Tuhaf!
Hatta canlılar dünyasının en anlaşılır
anlaşılamayanıyız!
İğnenin deliği kadar olan aklımızdan
dünyayı geçirdiğimizi sanıp
balyozla kıracağımız duvarı
kafamızla kırmaya çalışıyoruz!
Ey insan, biz neyiz?
Ve...
Ahhh...
Evet!
Acırız...
İyilik yaparız...
Severiz...
- Hatta ayıptır söylemesi! -
Âşık bile olur,
boynumuzu da yaptığımız iyiliklerden ve sevgilerden
örülmüş ilmiklerde buluruz!
Ey insan, biz neyiz?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
16
Bana Göre
Direngen yüreklerdir temelini oluşturan
O yürekler ki salarken gökyüzüne köklerini
Söküp atar güneşi yerinden yurdundan da
Taziyelere gelir Prometheus’lar elde ateş
Lokman Hekim ölümsüzlüğü doğar her bakışta
Uçsuz bucaksız zifiriliklerde bile
Kalleşlikler diz çöker huzurunda
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
17
Canom’a
Düşlere göz olan göze gibi berraklığınla
Enginleri kucaklayan bir yüreksin
Riyayı parçalayarak sökerken sözlüğünden
Yarınını yarınlara feda edensin
Avuç avuç serperken namertlere mertliğini
Mertliğini bir yıldız gibi yansıtansın
En candan dostluğun
Renkleriyle parlayan gökkuşağı örneğisin
Teşekkür ediyorum sana güzel insan iyi ki varsın
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
18
Bağıntı
Ne kadar da doğurgan
Şu bizim Toplum Ana
Gebe kalıp doğadan
Doğuruyor durmadan
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
19
Üç Maymun
Duymuyorsun.
Biz ki,
açlığın çığlıklarını taşıdık taşların sağırlığına;
biz ki, haklıyı ölümle susturan cellâtların
kalkan olduk kanlı tırpanlarına!
Duymayışın,
bir bomba gibi
parçalayacak kulaklarını
duyacaksın!
Görmüyorsun.
Görmeyişin,
kızgın bir mil gibi
saplanacak gözlerine,
göreceksin!
Bilmiyorsun.
En onmaz yaralar çölünü yar ile donattık,
sırtımıza saplanan hançerleri
yüreğimizden akrep iğnesiyle çıkarttık,
darağaçlarında Deniz Deniz dalgalanarak köpürdük,
Nice Kızıldere’leri Mahir’ce hükmedip
işkence haneleri İbrahim’ce işgal ettik!
Bilmeyişin,
ruhundaki Martin gibi
yalnızlaştıracak seni,
bileceksin!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
20
Buralarda Yok
Buralarda toprak,
spiral kullanan bir fahişe gibi gülüm;
doğurmuyor!
Ne kardelenler deliyor karı
ne yediverenler yedi yerden kucaklıyor yeri;
çalı bile yok!
Buralarda gökyüzü,
stronsiyumla beslenmiş gülüm;
radyasyon yağdırıyor üstümüze!
Havalar da bir o kadar soğuk!
Vazgeçtim sıcak bir gülüşten,
ılık bir gülümseyiş bile yok!
Buralarda insan,
tam bir robot durumunda gülüm;
tüm hareketleri mekanik!
Ne yüreklerinde çıkarsız bir sevgi var,
ne dillerinde umuda dair bir ezgi.
Gözleri paraya kilitli,
yanaklarında yaş bile yok!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
21
Okyanusların kuralsız dalgaları
gözelerin dinginliğine böyle teslim alınmış gülüm!
Ben ise,
renklerin isyanlarını kuşandım,
geliyorum!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
22
Anla Artık
Sırtını yaslayıp yedi renge
El sallayarak karanlığın kahramanı güneşe
Kurutmak istiyorsan bataklığı parçadan bütüne
Angola’mda yalın pala
Vietnam’ımda zehirli ok olup saplanmışsan vampir döşüne
Türkiye’mde bir bakışınla bile karşı koyarsın
Kâğıttan kaplanın çömez eniklerine
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
23
Batma Be Güneş
Karanlıklar, batışına inat doğuyor
açıp ağzını çiğnemeden yuttuğu zaman seni
batının obur ufku!
Zifirilikleri doğurarak bir hayalet gibi
sessizleştirirken yaşamı bir ölü misali,
bet-beniz kefene duruyor
uçurumun kudurmuş çığlıkları esir alırken
ruhumuzu...
Bir hayalet gibi deliklerinden çıkıyor yarasalar,
örümcekler,
çıyanlar;
bir hayalet gibi çıkıyor yuvalarından akrepler;
bir hayalet gibi süzülüyor yeryüzüne yılanlar,
sokuyorlar bizi,
sokuyorlar beynimize karanlık kahpeliklerini;
korkuyoruz!
Batma be güneş, batma...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
24
Güneşe Doğru
Her sabah,
üstü kan köpüklü bir şafakla uyanırken
yorgun gökyüzü,
gün boyu dipsiz kuyulardan yükselirken
açlığın çığlığı,
”Zulmü küçülten insanın özgürleşme aşkıdır!” deyip
tutuyorum gökkuşağından,
yürüyorum güneşe doğru.
Yürürken camı kırık,
sıvası dökük,
duvarı-kapısı eski,
ama yeniye gebe devrim yatağı gecekondu sokaklarında
karşılaşıyorum bir Amerikan
prezervatifiyle.
Alıyorum elime,
dolduruyorum kulağıma iğrenç kahkahalarla isyan çığlıklarını;
kaldırıyorum başımı,
dikiyorum ufuklara bakışımı,
yürüyorum güneşe doğru
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
25
Dişliler arasında kalmanın acısıyla kıvranan
kana bulanmış,
teri kurumamış kirli, paslı bir eldivene bakıyorum
bir fabrika çöplüğünde.
Dinliyorum feryat feryat sömürü akan sözlerini.
Ciğerimden koparılan parçalar gibi
alıyorum elime parçalanmış parmakları,
yürüyorum güneşe doğru.
Bir kervanım ben, yürüyorum.
Yürüyorum kâh çalıları dolaşarak,
kâh yakarak!
Ve yürüyeceğim,
güneşle öpüşene dek!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
26
Çelişki 01
Aklın akla engelidir yeryüzündeki ilk duvarlar
Günümüzde inkârlarına âşıktır bütün doğrular
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
27
Çelişki 03
Yaşıyoruz
Zengin fakirliğinde
Fakir zenginliğinde
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
28
Günü Kurtarmaya Çalışanlara
Bakışlarım bin yıl sonrasına çevrili
Kesiyorum hepinizle tüm ilişkimi
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
29
Bilgi(sizlik)
Bilgisizliğimdir seni yaratan
Doğar bu gücün bilgisizliğimden
"Varlığındır" dünyamızı karartan
Bilgimle aydınlanmaktadır evren
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
30
Kızılırmak
Durgunlaştın.
Oysa
ne de güzel sararak kucaklamaya başlamıştın toprağı
bir ana şefkatiyle!
Ve doyasıya emiyordu seni toprak
bir evlât sevgisiyle...
(...)
Bak şu toprağın haline!
Karanlıklar kahkaha atıyor kan püsküren volkanlara!
Bak şu toprağın haline!
Kadavra gibi;
ahı gidip
vahı kalan toprağın gözeleri
gözyaşı damarları tıkanan gözler gibi
bir içindeki su bekleyen binlerce tohuma,
bir sana bakarak
yardıma çağırıyor seni
Kı
zıl
ır
mak!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
31
Bak, dinle!
Sen durgunlaştığından beri,
sana nispet,
nasıl da coşkuyla akıyor
Yeşilırmak!
Ahh Kızılırmak, ah!
Kimsenin kuşkusu yok çağlama niyetindeki yüceliğinden
ama cehenneme giden yollar da
iyi niyet taşlarıyla örülüdür;
bilmek gerekir.
Ve bilmek gerekir ki;
akış ile birleşirse bir anlam kazanır
___iyi niyet!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
32
Dinle,
dinle toprağı:
“Adi taş parçalarını sürükleye sürükleye
renkli şimşir taşlarına çevirirdin
güçlü akışınla!
Yine ak
Kızılırmak,
yine ak!”
diye feryat ediyor,
duy,
bak!
Toprağın derdi tohumlardır;
kan,
can vermek istiyor senden kana
kana içerek!
Dağdan düze akman iyiydi ama;
kolsuz bir ahtapot ne kadar sararsa,
ne kadar kucaklarsa denizi,
ne kadar dans ederse o derinliklerde
şimdi senin durumun da öyle...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
33
Kızılırmağım!
Şahdamarım!
Yarınımın bugünü!
Umudum!
Tek vücuttan binlerce kol ile akıp
sularsan toprağı
dağlardan ovalara doğru
göreceksin ki ne Yeşilırmak kalmış
ne mor!
Ve topraktaki binlerce tohum
yeşerip filizlenecek eskisinden daha gür!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
34
Gül ve Rüzgâr
Rüzgâr esince
koparır tüm yapraklarını belki
ama dokunamaz köküne gülün
kalır kökü toprakta
namuslu bir sevdanın
kalması gibi yürekte
Ve sonra rüzgâra inat
yeniden tomurcuklanır gül
açar
açar
açar
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
35
Bir Örnek İnsan
Zerre zerre
taşıyarak bir karınca gibi
değiştiriyorsun dağların bir
bir yerini!
Hayran olunası sabrınla
ne dur biliyorsun
ne durak!
Bir çiçeğin tohumu gibisin
rüzgârlarca savrulan
kayalara!
İçine salarken köklerini,
parçalarken zorluktan granitleri
şaşılası enerjinle ne yorgunluk biliyorsun
ne yılgınlık!
Erdemlerinle tam bir öğretmensin!
Yüreğindeki volkanların sevgi magmalarıyla
türkü olup akarken acılara
ve şapka çıkarılası vicdanının
kulağıyla dinlerken tüm dilsizleri
ne sitem biliyorsun
ne şikâyet!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
36
Annemsin, babamsın, kardeşimsin...
Sen yaşamsın;
Sen,
yarsın!
İyi ki doğdun!
Doğum günün kutlu olsun!
*Sevgili eşime...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
37
Sığınak
Kalleş dalgaların arasından
Bakışlarıyla keramet saçan
Felâketi gören o gözler ki
Sığınılacak en sağlam liman
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
38
Şehit Güvercinimden Dileğim
Yaşarken gökyüzünü kucaklıyordun,
gökkuşağının renklerinde kâbus görenlerce öldürüldün;
yeryüzünü kucaklıyorsun!
Ey benim anamın sütü gibi ak güvercinim!
Ey benim her teleğine ağıtlar yakılası küçücüğüm;
“Tay Dağı’ndan da yüce” ölüşünle imrendim sana,
benim ölümüm de seninki gibi yüce olsun!
Dile bana!
Dile bana!
Dile bana!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
39
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
40
Siz Hiç Âşık Oldunuz mu?
“Aşkın İki Hali” isimli makalemde aşkı, “insanlığın gelişimiyle hareket
eden, toplumsal konum ve koşullara göre nicel veya nitel değişiklik göste-
ren ve diğer şeylerde olduğu gibi bunda da bir evrensel ve özgün yan bulu-
nan hareket halindeki bir sosyal bilinç formudur.” şeklinde tanımlamış-
tım.
Biliyorum. Bu şu an okuduğunuz bu makalemin başlığına baktığınız zaman
sorumu çok anlamsız bulduğunuzu ve söz yerindeyse “bıyık altından” gü-
lümsediğinizi biliyorum.
Bana bu soruyu sorduran, şu an içinde bulunduğumuz toplumun “aşk” an-
layışıdır. Günübirlik ucube cinsel(siz)liklerden ve birkaç “canım-cicim”
sözünden öteye gitmeyen, gidemeyen bir aşk anlayışı toplumumuza esas
olarak egemen olduğu için günümüzdeki aşkı, “Bukalemun gibi her ortama
uyum sağlayan, yılan gibi gömlek değiştiren, istikrardan ve gramerden
yoksun bir cinsellik” olarak tanımlıyorum. Bu “aşk” biçimi içinde olanlara
göre “Her çiçekten bal almak” örneğin maç izlemek, bira içmek, kendisini
başkasına beğendirmek için saatlerce ayna karşısında makyaj yapmak, ma-
çoluk yapmak kadar sıradandır. Sevgilisini(?) kıskandırmak(!) için yanına
bir başkasını alıp hava atmak da olağan davranışlardandır.
Aşk
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
41
Aşkın sadece tek kuralı vardır: Kuralsızlık! Öyle ki, egemen sömürücü
güçlerin yasalarını ve insana zarar veren yoz törelerini başlarına çalarken
tarihteki tüm tanrıları ve tanrıçaları önünde “secdeye” kapatmış, diz çö-
kertmiştir. Birbirlerine düşman olan uluslardan, dinlerden ve her tür ideo-
lojik farklılıklardan sayısız insan birbirine âşık olmuş, evlenmiştir. Ne ırk
ayrımına girmiştir, ne coğrafya; ne yaş ayrımına girmiştir ne fiziksel sağ-
lamlık ve/veya güzellik; ne para umurundadır, ne pul... Bu, sadece kendine
uygun gördüğünü yapması demektir ve başka da hiçbir kural tanımaz ama
bilinçli aşk bunu yaparken göz çıkarmaz, tam tersine göz “ekler”! Yani
aşk, iki kişilik bir komünizmdir!
Aşk, aklın ilkbaharının ılık havasında doğar ve yüreğin yaz sıcaklığında
yaşar.
Aşk zamana sığmaz, ömür biçilemez; girdiği anda zamanı parçalar ve fır-
latıp sonsuzluğa atar.
Aşkın en iyi anı, güneşin, kirpiklerini zirvelerin arasından göstermeye baş-
ladığı ve âşık olanın evrenin tüm maviliğini bir peştamal gibi tenine sardığı
andır.
Aşk hiçbir zulme diz çökmez; ölürken de, öldürülürken de düşmanın kal-
bine saplanan ok gibi dimdik durur.
Aşk en acımasız gerçeklerden biridir. Aynı diğer gerçekler gibi uyandırıl-
dıktan sonra uyumayı asla kabullenmez.
Aşk, ölüm hırıltılarını türkülere dönüştürür.
Eğer aşk, akıl ile inanç arasındaki çatışmada yerini şaşkınlıkla mayalanmış
bir özgüvene bıraktırıyorsa, bu çok güçlü bir aşktır.
Aşk içinde annelik, babalık, kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, eşlik, karılık,
kocalık ve yoldaşlık da barındırır, alabildiğince geniş kucak açar bu kav-
ramlara.
Teolojik saçmalıklar bir tarafa, “cehennem zebanileri”, ihanete uğramış
aşkın ta kendisidir; onları bu denli dizginsiz yapan, kendisine yapılan iha-
nettir.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
42
Âşık Olan
Oysa âşık olan insan yağmur yüklü bir bulut gibidir; her bitkinin köküne
cömertçe yağar. Eğer önceden egoist bir yapısı varsa ondan hızla uzaklaşır,
yaşam pusulasını paylaşıma doğru çevirir.
Oysa âşık olan insan öylesine hassaslaşır ki, elindeki sopanın örümcek
ağına dokunduğunu hisseder. Âşık olduğu insanın “yüzü suyu hürmetine”
tüm insanlığa karşı daha duyarlı olur ve elinden geldiği kadar bunun ge-
reklerini yapar.
Oysa âşık olan insan, sevdiğini hiç düşünmez; çünkü o, her zaman aklın-
dadır; düşündükleri, sevdiğine ilişkin istemlerden öteye geçemez.
Oysa âşık olan insanın kanı, harlanmış bir volkan gibidir; damarları patla-
tır ve lavlarını bir sel gibi içindeki zaaflarına yönlendirir, yok eder, gittikçe
erdemi güçlenir.
Oysa âşık olan insan, karıncanın ayak seslerini duyar. Sevdiğinden bir şey
duyuyorsa, bilir ki, doğrudur; tartışmaz.
Oysa âşık olan insan, sevdiğinin her sözüyle gökten yıldız söker; kendine
yol, yâre taç yapar.
Oysa âşık olan insan, yârinin her nefesinden yeni evrenler yaratır; güneşe
ışık ve alev emzirir. Kızıllığı sokak sokak gezerek üşüyen insanlara avuç
avuç dağıtır.
Oysa âşık olan insan, sevdiğinin karşısında titrer, dili tutulur, gözleri (yü-
reği) konuşur.
Oysa âşık olan insan, çocukça sevinç çığlıklarını göğe öylesine yükler ki,
göğün beli kamburlaşır.
Oysa âşık olan insan “Yâr Okyanusu”nda bir damla su gibidir, erir içinde.
Oysa âşık olan insan Kızılırmak misalidir, Anadolu’yu sarması gibi sarar
yârini.
Oysa âşık olan insan, “Benden bu kadar renk!” diyerek “renk” sınırlama-
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
43
sına gitmez, gidemez. Gökkuşağının tüm renklerini göğe cömertçe sunması
gibi kendini yâre sunar.
Oysa âşık olan insan, tek insandır; kendini sevdiğinde, sevdiğini kendinde
bulur. Gökyüzündeki bu buluşmaya gülümseyerek tanıklık eder gökkuşağı,
bulutlar selâma durur.
Oysa âşık olan, çamurlu, adi taş parçalarını sürükleye sürükleye renkli
şimşir taşlarına çeviren güçlü bir akarsudur.
Oysa âşık olan, aşığının gözlerinde kendisine ilişkin köleliği ve utancı çok
net bir şekilde görür.
Oysa âşık olanın evi, köçek kilimi gibi rengârenk efsanelerle tatlandırılmış
sevdiğinin yüreğidir.
Siz... Hiç âşık oldunuz mu?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
44
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
45
Aşk 01
Beni sana sevdiren sendeki ben’dir
Seni bana sevdiren bendeki sen’dir
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
46
Aşk 02
Kimi zaman bir düşman kadar yakın
Kimi zaman bir dost kadar uzaksın
Amma tuhafsın sen aşk
amma tuhafsın
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
47
Sen Aşksın
Aklın ilkbaharının ılık havasında doğar,
çiçekten giysilerinle yaşarsın
yüreklerin derinliğindeki kırlarda
ve yıkanırsın sana vurgun gözlerin
güneş gibi berrak,
ay gibi duru gözelerinde!
Kuralsızsın:
Ya doğarken ölürsün
ya zamanı parçalayarak sonsuzlaşıp
her nefesinden bir evren doğurursun!
Ölümün gerekiyorsa
diz çökerek isyan etmeyi tanımazsın bile;
ayakta ölürsün!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
48
Ne hünkâr hükümlerini dikkate alırsın
ne de tanrı buyrukları umurundadır!
Ölüm hırıltılarını türkülere dönüştüren harlanmış bir ateşsin;
kendinden olmayanı yakar,
geçersin!
Başını kuma gömerek
seni görmezden gelmeye çalışanlar olsa da,
uyandırıldıktan sonra uyumayı asla kabul etmeyen
en büyük gerçekliksin!
Akıl ile inanç arasındaki çatışmanın yerine koyduğun
özgüvenden gelir gücün!
Seni tanıyorum ben:
Sen
*
*
*
aşksın!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
49
Âşıklar
İki ayrı gül gibidir âşıklar;
birinin dikeni
nasıl incitebilir
diğerini?!
Ve açık yürekli olanlar aramamalıdırlar
ne turin örtüsünü,
ne turin örtüsünde rölyefini...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
50
Ayrılığa Ağıt
Gözlerimden akan,
yüreğimin yaşıdır sevdiğim;
delirmiş şelalelerin selama,
cellâtların yasa durduğu...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
51
Bir Damla Suyum
Ben,
bir damla suyum;
sevgilim, sen bir deryasın...
Ben senin içindeyim; senden bir damlayım.
Sen,
benim dışımdasın,
sarmışsın dört bir yanımı
o muhteşem derinliğinle.
Ben senin içini bilirim,
sen dışımı...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
52
Bir Hayal 01
Yüreğini yüzünde gördüğüm bir kız
çıksa karşıma;
çiçek çiçek sevda açsam ruhunda,
burcu burcu koksam teninde,
ve güvercinleşip uçsam gözlerinde!
Sonra parçalasak sınırlarını sevişmelerin,
seyretsek doğuşunu güneşin
yürek yüreğe...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
53
Bir Hayal 02
hayalinle gezerken sahilde
kumların üstünde
gülüm
ansızın çıksa karşıma
ölüm
(varsay ki vasiyetim kuma gömülmekmiş)
gömseler beni
çürüsem
kuma karışsam
proleter eller avuçlasa
eritip cam yaparak
koysalar tam ortasına bir maviliğin
ve zincir yapsalar sana olan sevdamdan
sarsan beni boynuna
yakın olsam kalbine
yatsak koyun koyuna
öylece
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
54
Naz
Ne dağların ardından söken şafak
_________________gibi alnını seviyorum,
ne gülerken al karanfil gibi al
_______________al açan yanaklarını...
Antlarıyla perçinlenmiş güçlü dostluklar gibi
sıkı sıkıya kenetlenmiş inci dişlerini de
sevmiyorum!
Nuruyla dünyaya nur saçan o badem gözlerin
nasıl ki değilse umurumda
sohbet eden iki gökkuşağı gibi duran
kaşlarını da sevmiyorum!
Evrenin en güzel aynası olan
paget dudaklarını da sevmiyorum!
Serçeninki kadar minik olan yüreğine
evreni sığdırmana şaşırmadığım gibi
artık onu da sevmiyorum!
Duydun mu?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
55
Gitme
Sevda yangınlarıyla yana tutuşa
küllerimizden yeniden doğup renk olmadık mı
kelebek kanatlarına?
Ödünç sıcaklık için az mı yüreğimizi çaldı güneş?
Ve yüreklerimize vererek uçlarını,
ip atlamadık mı gökkuşaklarıyla
delice bir çocuklukla?
Mutluluktan yorulunca dinlenmedik mi
kar-beyaz bulutlarda?
Yanlış yoldasın sevdiğim;
yoluna ölürüm senin,
bunca yaşanmışlığın anısına,
n’olursun,
gitme !
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
56
En yeşilinden zeytin dalıyla
senin öpücüklerini bırakıyor güvercinler
dudağımın sol yanına!
Kokun geliyor el ele gezdiğimiz kırlardaki çiçeklerden!
Seni fısıldıyor rüzgârlar kulaklarıma,
senin hüznünden renklerini kapattı gökkuşağı,
seni ağlıyor bulutlar gökyüzümde;
yıldızlar geceye,
yakamozlar hayalini çiziyor okyanuslara!
Bari doğaya eziyet etme maralım;
alma ceylan gözlerini gözlerimden,
kurban olurum bakışlarına
n’olursun,
gitme!
(...)
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
57
Bir eyvallahım vardı.
Bir seninle gelen eyvallahım vardı;
bitirdin!
Güneş yüreğime battı!
Güneş yüreğimde battı!
Güneş yüreğimle karardı!
Aslı’ya aldırış etmeyen Kerem
gelmiş rahmet okuyor parçala(nmala)rıma!
Git.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
58
Hayranlığın Nedeni
Ya yüzünün güzelliği yansımış ruhuna
ya da ruhununki yüreğine!
Yoksa yüreğinin güzelliği midir yüzüne yansıyan?!
Allah aşkına Ay Kız, bu ne muhteşem bir endam;
hayran oldum vesselâm!
* Dünyanın en güzel öğretmenine...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
59
Sevgili
Bir vadi hayal et sevgili
Bin bir tonda çimenler giymiş toprak
Yemyeşil
Çınarlar yükselmiş semayla öpüşen
Boy vermiş gelincikler papatyalar
En kıvrımlı nehirler yâr kolu
Dolanmış dağların boynuna
Ve güneş dağların başına kurulmuş bir taç gibi
(...)
Velhasıl sevgili
Bakmaya doyamıyorum işte
Aynı gözlerin gibi
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
60
Özlem 01
Susuzluktan
kavrulan çöle döndüm, ey yar;
kıyımı verdiğim tek okyanussun!
Bir nazik çırpıntın bana yeter,
dalgaların insanlığın olsun!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
61
Özlem 02
Gelsen
Yeniden doğacağım
Dokunsan
Serpilip gelişeceğim
Baksan
Mutluluktan uçacağım
Yar
Beni bir öpsen
Yemin olsun ölümsüzleşeceğim
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
62
Kıyaslama
Selvi benden büyük Selvim;
çınar, söğütten;
orman, çınardan...
Dağ, ormandan büyük Dağ Yüreklim;
kıta, dağdan;
okyanus, kıtadan...
Dünya, kıtadan büyük Sevdiceğim;
yıldız, dünyadan;
galaksi, yıldızdan...
Evren, galaksiden büyük Yârim;
sonsuzluk, evrenden!
Bak,
bak sevdama Sevdam;
sevdam sonsuzluktan büyük!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
63
Bilemezdim
Dokuz Ağustos’ta düşerken rahmine
Sevdanın
Sonsuz sandığım bir rüyadan geçerken
Evreni kaplayan güzellikler imparatorluğuna
Nereden bilebilirdim beş Eylül’de doğacağımı
Ve nereden bilebilirdim
Saçları güneş ışığı
Alnı bulut beyazı
Gözleri yıldız güzeli
Nefesi meltem rüzgârına tutsak düşeceğimi
Sekiz Ağustos’ta
*Sana...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
64
Dilek
Seni anlatan bir şiir
yazabilsem
Pırıl pırıl parlayan şafak alnından
söz etsem örneğin
Hercai papatya narinliğindeki gözlerini
Cennet Tepesi yanaklarını öpsem
Gün ışığı saçlarını tek tek tararken
Süzülsem nur saçan gözlerinden kalbine
kan olsam
Kan olsam da dolaşsam vücudunda
Ciğerlerindeki vicdanı anlatsam vicdan fukaralarına
Kuşansam bencillik fukarası berrak ruhunu
yağmur misali yağsam sevdasızlara
Dudaklarından dökülen söz
Ağzından çıkan nefes olup
karışsam sevda rüzgârlarına
Essem Anadolu’mun her bir yanında
Sarsam Anadolu’mu her bir yanından
Kızılırmak misali dolansam boynuna
Seni
Anadolu’m gibi sevdiğimi haykırsam
Anadolu’ma
*Sana…
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
65
Rastgele
(Eğer varsa,
saklı olacağım
gö(kyü)zünün her bir damlasında!)
Zifiriliğe bulandı kanatları kuşların,
uçuşları rastgele!
Rastgele sevdiğim, rastgele!
Yârdan yara savrulan yüreğimle
baş başa kaldım yine!
*Sana…
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
66
Umudun İzdüşümü
Yalnızlığım dar geliyor;
yine de kardelenler uç veriyor karakışımda
aşkın gözyaşına inat.
Uzanıyorum;
dokunamıyorum.
Bir yerlerde gökkuşağı beliriyor rengârenk.
Yırtarcasına aralıyorum bulutları ellerimle,
bakıyorum kör olurcasına,
bakıyorum;
göremiyorum.
Küsüyorum kendime,
içime dönüyorum tespihböceği gibi.
Mazgalından ışık süzer gibi oluyor yosun bağlamış hücremin;
coşkun sevda türküleri köpürüyor çağlayanımdan,
ışık gibi süzülüyor duygularım mazgalımdan,
savruluyor rüzgârla,
koşuyorum;
yetişemiyorum.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
67
Gül kokusu geliyor.
Bin canım fedadır bir duyumsamaya!
Çırpınıyorum;
koklayamıyorum.
Bir yerlerden biri bakıyor hücremin kapısına;
tünel ucunda,
uçurum kıyısında,
titreyen kalemimde...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
68
Yâre
Gözyaşlarım güneşi söndürürken
Nefeslerimi ayazlara
Kurban ettim bakışlarımı ay ışıklarına
Pes etti kaçak sevdaları yaşatmakta ustalaşan yüreğim
Evreni dar ettim
Yüreğime umudu
Umuda yürek ektim
Dirençlerim ağırlarken en hoyratça acılarımı
Acılarım başına taç etti dirençlerimi
Söküldü içimden ruhum
Söktüm yıldızları gecenin karanlığından
Kendime yol
Yâre taç ettim
*Sana…
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
69
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
70
Siz Hangi Grubun İçindesiniz?
Toplumsal sınıf ve katmanların oluşumuyla insanın özgül yaşamındaki ve doğa-
sındaki çelişkilerin fazlalaşması sonucu, tiplerindeki çeşitlilik de fazlalaşınca
çelişki uzmanlıkları da fazlalaştı! Örneğin tıp neredeyse her gün aynı amip gibi
bölünerek yeni ana bilim dalları yaratmaktadır. Uzmanlıkların / ana bilim dalla-
rının fazlalaşması çelişkilerin çözümünün kolaylığını gerçekleştirir emin eller-
de... Doktora giderseniz, doktor sizin böbreğinizdeki taşı alır; ama örneğin bir
mafia “doktoruna” giderseniz böbreğinizi alır...
Bu yüzden “emin ellerde” dedim...
Çelişki, şeylerin varlık veya “yokluk” nedenidir; çelişkinin olmadığı bir yer ve-
ya bir şey bulamazsınız; baktığınız, gördüğünüz, dokunduğunuz, duyduğunuz,
duyumsadığınız vb. her şeyde çelişki vardır. Her şey çelişkinin ürünüdür ve bu-
nun istisnası da yoktur.
Canlılar dünyasında çelişki hamallığını tıka basa taşıyan tek varlık, insandır. En
ileri, en gelişmiş insan bilince çıkardığı çelişkilerin(in) sayısı ve çelişkiler(in)e
karşı açtığı savaşı üst düzeyde oranlayan, oranlama çabası içinde olan insandır.
İnsan, önce kendini sorgulamak zorundadır. Sorgulayan, araştıran insan bu sor-
gulamalarını ve araştırmalarını yaşama aktardığı kadar insandır.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
71
Dünyanın en büyük sorusu “İnsan nedir? ” sorusudur. Bu soruya verilecek yanıt-
ların toplamı, her yönüyle yanıtlayanın aynasıdır. Verilen yanıtların farklı top-
lumsal sınıf ve katmanlar içinde bulunuşumuz yüzünden birçok değişiklik ve
hatta karşıtlık içermesi oldukça doğaldır. Bu soruya verilecek bireysel yanıtların
toplamı ise, toplumun aynasıdır. “Her konudan çok kendimi incelerim. Benim
metafiziğim de budur, fiziğim de.” diyen Montaigne’a katılmamak olası değil...
İnsan ile hayvan arasındaki en belirgin özelliklerden biri, birinin toplum, diğeri-
nin topluluk oluşturması olmasına rağmen insanın topluluk oluşturmayacağını
düşünmek bana hiç de mantıklı gelmiyor. Dahası, günümüzdeki tüm sistemlerin
topluma dayatarak uyguladığı “sürü psikolojisi” ve sonuçları bunun en bariz ör-
neklerinden biridir ve toplum oluşturabilen insan sayısı ile topluluk oluşturan
insan sayısı arasında her anlamıyla uçurumlar bulunmaktadır.
Sürü psikolojisinin bir diğer adı da “Üç Maymunlar”dır.
“...bireylerin, içinde etkileşime girdikleri toplumsal ilişkiler ve bağlar bütünü-
nün bir ifadesidir” diyor Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı adlı ünlü
eserinde toplumu tanımlarken... Murray Baukhin ise, “Hayvanların topluluklar
oluşturdukları halde, toplumlar oluşturamadıkları düşüncesi, toplumsal ekoloji-
de temeldir. Toplum, salt insanlara özgü bir alandır, çünkü insan toplumunu bir
hayvan topluluğundan ayıran şey, toplumsal kurumların varlığıdır. (...) Kısacası
topluluk şu ya da bu tür toplumsallığın zorunlu bir koşulu olabilir, ama toplu-
mun varlığını açıklamak için kesinlikle yeterli bir koşul değildir.” diyerek biraz
detaylandırıyor Özgürlüğün Ekolojisi isimli eserinde...
Toplum içinde yer aldıkları halde toplumsal kurumların ne iş yaptığını bilmeyen
birinci tip insanlar genel olarak üç öğün yemek yerler, kaşınırlar, solunum ya-
parlar, gerinirler, geğirirler, yutkunurlar... Trenlere bakmaları başlıca tutkuları-
dır. Sese göre başlarını çevirirler kimin / neyin sesi olduğuna bakmaksızın. Ken-
disinin yap(a)madığı bir şeyi başkası yapınca komiğine gider, tuhaf tuhaf kah-
kaha atarlar. Bunlar yaşamın farkında olmadıkları için kendilerinin de farkında
değillerdir ve toplum içinde topluluk oluşturanlardır. Tüm felaketlerin hayırsız
anası oldukları için yumurtladıklarını algılayamazlar; balıkgillerdendir...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
72
İkinci tipe giren insanlar kurum ve kuruluşların işlevlerinin, emek ile sermaye
arasındaki karşıtlığın, dünyanın hem kendi hem de güneşin etrafında döndüğü-
nün farkındadırlar. Soğuğu ve sıcağı ayıt ederler. Sevginin karşıtının nefret,
dostluğun karşıtının düşmanlık olduğunun da farkındadırlar. Düşünme, algılama,
yorumlama vb. yetilerine sahiptirler. “Yorumlayanlar” kategorisidir bu katego-
ri... Ya da “Farkındayım”lar...
Kendinden önceki filozoflara yönelik haklı eleştirisinde önemli olanın dünyayı
yorumlamak olmadığını söyleyen Marx, esas olanın dünyayı değiştirmek oldu-
ğunu söyler. Bu yüzden sınıf savaşımları içinde aktif sorumluluk ve görev üst-
lenmişlerdir Marx ve ardılları...
Gerici ve / veya faşist sistemler, birinci kategoriye giren sürüleri temel olarak
kullanırken ikinci kategori olan “farkında olanlar” kategorisini de granitten sü-
tun olarak dikmektedirler karşımıza... Aralarında her tür bilimin, teknolojinin,
sporun, vb. vb. insanları ile sınıf mücadelesi içinde hasbelkader yer almış veya
“etkilenmiş” kimileriyle birlikte kaçkınları ve kalleşleri de alır. Diğer insanları
“balıkgiller” kategorisine sok(a)masa bile kendisine koltuk değneği olan bu ka-
tegori içinde eritmeye çalışır. İdeolojik izolasyonun ve insani erdemlere ilişkin
dejenerasyonunun en yoğun yaşandığı kitle, bu kitledir. Güneşin ışıklarını bize
geç göndermesinin nedeni, işte bu “farkındayım” kategorisi içindekilerdir. En
itici tiplerdir. Hiçbir taşın altına elini sokmazlar. En tehlikeli ve en ahlaksızca
olanı ise, devrimciliği maske olarak kullananlardır.
Çelişkiler, çözümünü (alternatifini) kendi içinde taşırlar ama, “Bak, çözüm bu-
rada! ” diyerek adres göstermezler. Çelişkilerin dili dilsizliktir. Dilsizlik dilini
bilmek gerekir ve her çelişkinin dili de farklıdır. Onu, çelişkinin bilincine ulaşan
insan o çelişkinin içine girerek arar, bulur, ortaya çıkarır ve kendisinden sonraki-
lere kolaylık olması açısından düzenler. Bu tür insanlar yaşamları boyunca çe-
lişkilerle yatarlar, çözümlerle kalkarlar.
Her yönüyle en gelişmiş insan tipi, işte bu üçüncü tipteki insandır. En olumlu
insan bunlardır. Her yönüyle insan, bunlardır. Bu insanlar sabahleyin uyandıkla-
rı zaman dünündeki olumsuzluklarını buruşturup çöpe atan, olumluluklarını ge-
liştiren ve yeni yeni olumluluklar yaratmayı / araştırmayı yaşam felsefesi haline
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
73
getiren insanlardır.
Bu insan tipi için hiçbir dinin, dilin, ırkın, coğrafyanın, yaşın, cinsiyetin, vb. vb.
önemi olamaz. “İnsan” ile başlar söze, “insan” ile bitirir... Marx’ın yakın dostu
olan August Bebel, “Kadın ve Sosyalizm” isimli ünlü eserinde doğa için doğru
olanın insan için yanlış olamayacağını söylüyor. Bu doğru sözü tersten de oku-
duğumuz zaman yine aynı kapıya çıkıyoruz: İnsan için doğru olan, doğa için de
doğrudur. Örneğin ozon tabakasının Amerika kıtasından bile daha büyük olan
deliğinin kapanması hem doğanın ve hem de başta insan olmak üzere tüm canlı-
ların “rahat bir nefes” alması demek değil midir?
Özetleyecek olursam:
Birinci tip insan, sadece yaşar... İnsan nüfusunun yüzde yetmişi bunlardan olu-
şur. İkinci tip insan, egosunu kıble yapmıştır. İster ki herkes kendi önünde sec-
deye kapansın. Elini sıcak sudan soğuğa sokmaz.. Kendi çıkarı söz konusu oldu-
ğunda müthiş makyavelisttir. Çoğunlukla güvenilmez insanlardır. İnsan nüfusu-
nun yüzde yirmi beşi bunlardan oluşur.
Üçüncü tip insan, elini bilimin eline kaynak yapmıştır. Öyle ki, ölümleri bile
“bilimsel” olur! İnsan nüfusunun yüzde beşi bunlardan oluşur.
Bu satırları okuyan değerli okur, aşağıdaki sorunun yanıtını bana değil, en yakın
dostunuza söyleyin lütfen:
Siz hangi grubun içindesiniz?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
74
Senin Uğruna
Ayrılıkmış...
Sarılınca, bedenimize yıldız taşır!
Yol uzunmuş...
Güvercin uçuşu kısaltır!
Görev ağırmış...
Senin uğruna dağlar omuzlanır!
Öfke paslanmış...
Kınında köpürenler yeter!
Acılarmış...
Üzülme... Elbet çaresine bakılır!
Düşman çokmuş...
Yüzemez; akan kanda boğulur!
Katlinize ferman çıkmış...
“Ferman padişahın, dağlar bizimdir!” *
Ölümmüş...
Ah be gülüm,
Kuşanınca o da yakışır!
* Dadaloğlu
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
75
Çığlık Çiçekleri
Şafak bakışlar kuşatır dağları.
Kanatlanır kurşun zemheride;
yırtar hoyrat geceleri,
yol açılır köyden kente.
Gezden
yönelir arpacığa
göz.
Mavzerler türküye durunca
kan akkor namluda kurur;
ne “Sahra Talimatı” kalır, ne sadrazam;
taht bir yana savrulur, taç öteki yana.
Ve zulmün diz çöktüğü yeri
yeşererek işgal eder
Çığlık Çiçekleri.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
76
Halk ve İstemi
Sağ yanımda teslimiyet ağıtları,
çekilmiş göndere sol yanımda duran özgürlük
türküleri!
Yüreğimde,
hicran tütüşüyle göğe bakan,
boynu bükük aşk ateşleri...
İhanetlerle parçalanmış deli-mavi sevdamın
delik-deşik edilmiş çocuksu cesedini koyuyorsam
kırmızı bir gelincik tomurcuğunun içine,
yüklüyorsam düşlerimi göçmen kuşların kanatlarına
ve çevirmişsem yönümü karanfillerce kuşatılmış
güneşi doğuran dağlara,
güneş gibi bir gelecek istediğimdendir!
(Zifiri karanlıklarca bıçaklanan yüreğimin feryadı
padişah fermanını dağlara çekti!)
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
77
Artık yeter,
yeter artık bu vahşet;
yeteer!! diyerek
hünkar hükmüne bin kükreyip,
söküp,
yırtıp,
atarak uçurumların derinliğine
dağlardan ovalara bir yürüyüş başlatıyorum!
Kim durabilir önümde? !
Elini ver!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
78
Parolam Namusumdur
Enerjisi terdir,
kandır,
candır sömürü tezgâhlarının
ve ağ örer asalaklar çarklar arasına!
El-pençe divan mı durmak,
secdeye mi kapanmak karanlıklara,
direnmek mi dipsiz uçurumlara?
Yoksa omuz vererek yeniye
yıkıp,
ezmek mi çürümüşlüğü,
kurutmak mı bataklığı?
Nedir insanlık?
Nedir yaşam?
Emeğin namluya sürdüğü kurşuna yüklüdür namusum!
Bak;
güneş bir bakışlık ırak’ta
ve
sevdalı bir bülbül ötüşüdür
dost
dilinde
parola!
* Irak’taki ve ıraktaki halklara...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
79
İşçi
İşçi,
öne geç!
Geç öne işçi!
Giy şu bayramlık elbisen tulumunu,
daldır sağ elini yağın-pasın içine,
kaynakla sol elini şaltere
ve kenetle bakışlarını gökyüzüne!
Zaman geçiyor başa boşa
sen geçmiyorsun!
Öne geç işçi,
öne geç!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
80
Erdal Eren’e
Sana verecek başka bir şeyi olmadığına göre,
bir yağlı ilmek ile
bir sehpadan ibaretmiş
on yedi yaş yüreğinde yuvalanan
devlet denilen şey...
Sen asıldın,
vatan kurtuldu!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
81
Güneşe Giden Yol
Kan kara,
kar toprağa karışır.
Kar toprağı,
kan tohumu sular.
Ve devrimce açar kardelenler;
yol olur!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
82
Sordular
Dedim ki:
Açlıktaki ellerimdir,
güneşi doğuran dağları
hamile bırakan!
Dedim ki:
Akıttığınız kan nehirleridir,
kızıla boyayarak
güneşi gürbüzleştiren!
Dedim ki:
Sadece açlıktaki ellerimle değil,
bedenimle de girdiğim an rahmine dağların;
ya güneş doğacak her yandan
ya batmayacak hiçbir zaman!
Dedim ki:
Fersiz bakışlarınıza
zaten korkunun iklimi egemen olmuş,
neyinizden, niye korkacağım?!
Kaybedeceğim bir zincirimdir;
kazanılacak
koca bir dünyaya karşı!
Dedim ki:
Ço-cuk-la-rı-mız i-çin!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
83
Yön
Oluşan kan gölü değil,
devrim haritasıdır karda çizilen!
Kurşun cana,
değende kan toprağa,
nice kardelenler yön olacaktır
bu haritalarda!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
84
Renk Hırsızlarına
Renkli rüyalar diliyoruz birbirimize...
Ama karabasanlarla uyanarak
kömür karası bir korkuyla “Merhaba!” diyoruz güne!
Rüyalarımızdan renkleri çalanlar:
-Elma!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
85
Ülkem ve İnsanım
Benim ülkem buğday yetiştirir gibi yiğit yetiştirir!
Öyle bereketli yiğit ki, değdiği yeri yüceltir!
Bakın Nurhak’lara, Sinan’larla onurlanmadı mı?
Toprak Toroslar Ese’de Demirdağ’laşmadı mı?
Bakın Kızıldere’lere, Mahir’ce akmıyor mu?
Deniz’leri darağaçlarında bayrak
Erdal’ları yapmadık mı yüreğimizde sancak?
Ölümlerle İdil’ce öpüşmedik mi Kaplan Kafesleri’nde?
İşkence haneler isyanı haykırmıyor mu İbrahim’ce?
Madımak’lar Hasret’imizi tutuşturunca
Gözyaşından Akarsu’larımızı yangın döşümüze akıtmadık mı?
Benim ülkem buğday yetiştirir gibi yiğit yetiştirir!
Öyle bereketli ki, değdiği yeri yüceltir!
Vatan peşkeş çekiliyormuş kâğıttan kaplana;
bir canım var,
armağan olsun halkıma!
* Mercan’da açan karanfillere ve can Madımak’lara...
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
86
Biline
Kıldan ince,
kılıçtan keskin bir sabır
tutuyor beni.
Koparırsanız,
kıyameti koparırsınız
ve siz de yanarsınız bu cehennemde.
Biline!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
87
Umurumda Değilsin
Bize ulaşan bir “son dakika” haberine göre... Irak işgalinin... Uluslararası
Af Örgütü’nün raporunda... Asgari ücretin yetersizliği... TEM otoyolun-
daki kazada...
*******
(Gösteriyor güneş o kızıl kirpiklerini
salına salına yükselerek bir balerin gibi
yamaçların ardından tüm albenisiyle!
Yeşillikler içinde yaşamın milyonlarca izdüşümü...
Kelebekler kuşatmış ormanı bülbüllerin dilleriyle
ve ritim tutuyor uğur böcekleri ceylanların bakışlarında!
Bir martı
kanatlarından birini eş yapıyor
dans eden mavi dalgalara...)
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
88
arının çiçekle,
çiçeğin güneşle,
yoksulun ekmekle,
tutsağın özgürlükle buluşması gibiyse
yar buluşması;
ve yarimin eli elimde,
dili dilimde,
nefesi nefesimdeyse,
kilitlenmişse gözlerim tapılası gözlerine,
sarmışsam,
çekiyorsam kokusunu ciğerlerimin taa ücra köşelerine;
umurumda olabilir misin hiç,
yetişebilir mi bana bet sesin;
ey düzeni bozuk
dünya?!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
89
Sözümüzdür
Can can örüyoruz!
Can cana yürüyoruz!
Cana can katarak şehitlerimizle;
ilmik ilmik,
hançer hançer,
kurşun kurşun
kuruyoruz
insanın
dünyasını!
Ve akan kana,
açan kardelene,
yemin olsun ki çığlık çığlık esen yele,
ey bataklığın egemenleri;
tarihe gömeceğiz sizleri!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
90
Onlar
Kalleş zemherilerde volkan bakışı
Korkak karanlıklarda ay ışıklarıdır
Ki
Tarihe destursuz girip
Parçalayarak prangaları
Kırarak zincirleri
Bin yılların zulmüne diz çöktüren
Ve baharın sema tomurcuklu kardelenleridir onlar
Öyle asi
Öyle dik
Öyle Allah'sız
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
91
Yeter
toz zerresinden ulu bir çınar,
minicik spermden okyanusları yaran balina
yaratırken doğa;
bir elini yerin yedi kat dibine,
perçinlerken diğerini uzayın derinliklerine
daha fazla sömürü için asalaklar;
ey yarattığı yaşamda yaşayamayan,
ey mavi tulumu kana boyanan,
ey “korkak,
cesur,
cahil,
hakim
ve çocuk”lar, *
ey tarihi yazan kaleme vurgun insan,
yeter artık kış uykusunda kaldığın;
uyan!
* Nazım Hikmet
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
92
Ne Fark Eder?
Çocuğunuza isim bulacaksınız diye
ne dolaşıp duruyorsunuz
labirente dolaşır gibi
isimlerin arasında?
İster kız olsun, ister erkek;
ne fark eder?
İsyan koyun ismini
şahin gözleriyle dağlara bakan;
Eylem koyun ismini
sol eliyle güneşe sarılan;
Barış koyun ismini
halklar arasında kardeşliği sağlayan;
Umut koyun ismini
özgür yarınlara davetiye çıkaran;
ve Devrim koyun çocuklarınızın ismini
yarının insanını yaratan!
İster kız olsun, ister erkek;
ne fark eder?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
93
Tersine Dünya
Dünya Tabibler Birliği, Tokyo Bildirgesi, 1975: ”İşkence, kendi başla-
rına ya da herhangi bir otoritenin emri ile hareket eden bir ya da birden
fazla kişinin, bir diğer kişiyi bilgi vermeye, bir itirafta bulunmaya ya da
diğer herhangi bir nedenle zorlamak için kasıtlı, sistematik ya da nedensiz
olarak gerçekleştirdiği fiziksel ya da ruhsal acıdır.”
****************
Penseler ve kerpetenler
alkolikler gibi yalpalayarak yürüyüp
şeşi beş görüyorlar...
Tırnaklarımı çivi sanıp
ha babam söküyorlar...
-Cahiller!
Manyetolu telefondan çıkan kablolar
penisimi ampul sanıyorlar...
Zifiri karanlık sorgu odasını
penisimle aydınlatmaya çalışıyorlar...
- Sizce de komik değil mi?
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
94
Bedenim kül tablası gibi
yanan sigaraları söndürüyor...
Ve sigaranın sağlığa zararlı olduğunu
şimdi daha iyi anlıyor...
-Pratik eksikliği!
Salıncaklar da bir tuhaf bu dünyada!
Adettenmiş!
Çırıl çıplak soyundurulup
sallandırılıyorum baş aşağı
kurbanlık bir koyun gibi...
Med-Cezir oluyorum salıncakta:
Med’de kum torbası
buzlu su sefası Cezir’de...
-Hem de kışın? Ama hasta olursun!
Bağladıkları ip sağlam!
Gömülmüş ayak bileklerime,
dayanmış kemiğe,
kan damlıyor yüreğime...
Kopsa;
düşsem yani,
düşeceğim başımın üstüne
ve kırılabilir başım baştanbaşa;
zemin beton...
-Evet, iyi ki ip sağlam!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
95
Yürüyorum
Haksızlığı ve zulmü gördüm de yürüyorum
Kınındaki öfkemi çektim de yürüyorum
İster çukurlaşın önümde ister sıra dağ olun
Güneşe göz kırparak güldüm de yürüyorum
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
96
Dünyalar Kurarım
Bir “ben” kurarım içeri “ben”den!
Kılıçlar yalın,
kılıçlar yalana bulanı,
sarsar şakırtısı dört yanımı.
Halaylar çekerek geçerim sırat köprüsünden
ve tanrı(ça)lar kalkamazlar
önümdeki
secdeden!
Şehirler kurarım “demokrasi”yle uyanmayan!
Ter tüter fabrika bacaları,
çocuk sesidir
gökyüzündeki kuş cıvıltıları!
Ne sırtında sırtlan izi
ne karnında sıpa vardır kadınların;
yar dudağı yanağında,
her dem erdem taşır
sol göğüs altındaki
parıldayan cevahir!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
97
Ülkeler kurarım kardeşçe ve mutlu!
El eledir inci dişlim,
çekik gözlüm,
ak tenlim;
göz gözedir bayrağım,
kültürüm,
sevincim;
diz dizedir zulme diz çöktüren bilincim,
inancım,
direncim;
ve can canadır
tüm canlarım!
Kıtalar kurarım gökkuşağıyla sarılı göğü!
Bir yanı kızıl güneş, bir yanı senfoni;
bir yanı şebboy, bir yanı güvercin yüreği;
ki,
her yanı sevdaya sonsuzluk iklimi.
Dünyalar kurarım,
özgür
ve mavi!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
98
İşte Ben
-1- Karanlık bir gecede suya yansıyan
ayın şavkı gibi,
yansıyorsun beynimin derinliklerinde
maddelerin kendi renkleriyle!
Vurmuyorum kilitleri kapılarına,
kurmuyorum barikatları yollarına;
gezip dolaşıyorsun tüm engelleri aşarak!
Yasaklananların vız gelip
seninle tırıs gidişini izliyor,
zavallılaşan tanrı(ça)lar!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
99
-2- Öpüşmek istiyorsam
öpüşüyorum!
Çalmak istiyorsam
çalıyorum!
Okumak istiyorsam
okuyorum!
İçimden defederek erkekliğimin aptalca gururunu
ağlıyorum hıçkırıklara boğularak!
Sinirlendiğim zaman ise
küfrediyorum din-iman
ana-avrat
kız-kısrak
bağırarak!
En bas sesimden basarken kahkahayı
tüm heybetiyle gülümseyip
hayranlıkla beni izler utançlarım!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
100
-3- İçimdeki yeni yetme yeteneklerden biri
korumaya yeltendiğinde beni,
kolaylaştırmak istediğinde yürüyüşümü,
“Al” diyorum anahtarı
“Süleyman sensin!”
“Geç” diyorum “dümene;
kaptan sensin, düş önüme!”
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
101
-4- Yaşam tekilse,
en iyi özgürlük “karışanı görüşeni olmamak”sa
Robinson insanlığın Everest’i demektir ki,
ne mutlu(!) ona!
Peh!
Ne gam!
Hurilerle de dolsa
sevmişim
Robinson’un
adasını!
Konağım “The Duvardibi Palace” da olsa,
özgürleşmesine yardımcı olacağım
hem de en siyahından
köleler gerek bana!
-5- Merhaba gökyüzü!
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
102
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
103
Savaşların alıp başını gittiği, yaşam koşullarının daya-
nılmaz bir noktaya ulaştığı bir dönemde, benim Sivas'-
ta doğup İstanbul'da büyümüş olmamı bilmenin kim-
seye yarar sağlayacağını düşünmüyorum. Henüz lise
öğrencisiyken evlendirildiğim(iz)de, yaşım(ız) tutma-
dığı için "resmi nikâh”ı birkaç sene beklediğimiz de
kimsenin işine yaramaz. Birkaç kez gözaltına alın-
mam, izleyen günlerde tutuklanmam da kimsenin...
Henüz minicik bir ilkokul öğrencisiyken mahallemiz birden bire ıssızlaş-
maya, insansızlaşmaya başladı. Sonradan bunun nedeninin "Sıkıyönetim"
olduğunu, asker ve polis "amcalarımın" köşe-bucak "anarşit-şaki" aradı-
ğını öğrenmiştim babamdan. Tren istasyonlarında bu "anarşit-şaki"lerin
"Aranıyor!" afişinde resimlerini gördüğüm zaman, "Demek ki 'anarşit' bun-
larmış!" diye düşündüm "anarşit"in ne anlama geldiğini bilmeden.
Devrimci önderlerden Deniz Gezmiş'in ismini sık sık duyuyordum ama
Mahir Çayan'ın ismini ilk kez İstanbul-Maltepe'de Sibel Erkan'ı rehine al-
ma eylemi sırasında duydum. Çocuktum; ne olup bittiğini bilmiyor, anla-
yamıyordum. İbrahim Kaypakkaya'yı ise, çok sonraları duydum.
Devrimci mücadele ile tanıştıktan sonra her şey "puzzle" gibi yerine otur-
maya başladı: Resim gittikçe netleşiyor, netleşen resim beni yeni alanlara
yönlendiriyor, dur-durak bilmeden ne bulursam okumamı ve araştırmamı
hızlandırıyordu. Önceleri faşizmi teorik olarak "ezberledim", sonra da aktif
pratiğin içinde yaşayarak öğrendim!
İşçi olarak başlayan çalışma hayatım, yine bir işçi olarak devam ediyor.
Eşim ve çocuklarımla birlikte İsviçre'de yaşıyorum.
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
104
Sevdiğimi Haykırsam Anadolu’ma
105