218
R. A. Salvatore _ Değişimler Serisi Cilt3 Hayalet Kral GİRİŞ X Ejderha, hafif bir homurtu çıkarıp pençelerini esnetti ve kıvrılıp kendini savunmaya hazır bir şekilde çömeldi. Gözlerini bir artifek- tin yok oluşunda ortaya çıkan parlak ışıkla kaybetmişti ama ejderhalara özgü duyuları, bu eksikliği rahatlıkla kapatıyordu. Biri mağarasına girmişti; Hephaestus bundan emindi ama bu davetsiz misafirin ne kokusunu alabiliyor ne de onu duyabiliyordu. "Evet?" diye sordu ejderha gümbürdeyen sesiyle; onun için sadece bir fısıltı olsa da dağdaki mağaranın kayalarında yankılanan bir ses çıkmıştı. "Benimle yüzleşmeye mi yoksa benden saklanmaya mı geldin?" Burada, hemen önündeyim ejderha, diye bir cevap geldi. Duyulabilecek bir cevap değildi, ejderhanın zihninde belirmişti. Hephaestus bu telepatik zorlamayla iri, boynuzlu başını kaldırdı ve hırladı. Beni hatırlamıyor musun? Beni, Kristal Parçası 'm imha ettiğinde yok etmiştin ejderha. "Bu üstü kapalı sözlerin beni etkilemiyor drow!" Dm w değilim. Hephaestus bu sözler üzerine durdu ve çok da uzak olmayan bir geçmişte gözlerinin içinde bulunduğu yuvalar büyüdü. "İllithid!" diye kükredi ejderha ve ölümcül, alevli nefesini bir zamanlar zihin yüzücüyü, drow yoldaşını ve Kristal Parçası'nın üçünü birden yok etmiş olduğu noktaya kustu. Alevler, taşların kabarmasına bütün mağaranın ısınmasına sebep oldular. Uzun bir süre sonra, hâlâ alev kusmaya devam eden 5 R.A. SALVATORE Hephaestus zihninde bir ses duydu, Teşekkürler. Aklı karışan ejderhanın nefesi kesildi; bu akıl karışıklığı sadece bir an sürdü çünkü etrafına bir soğukluk yayılmaya, kırmızı pullarının içine işlemeye başladı. Hephaestus soğuğu sevmezdi. O alevlerin, sıcaklığın ve ateşli bir öfkenin yaratığıydı ve kış aylarında dağdaki mağarasından çıktığında yükseklerin soğuğu kanatlarını ısırırdı. Ama bu soğuk çok daha beterdi çünkü fiziksel bir soğuktan öteydi. Hiçliğin sonsuz boşluğuydu ve yaşam sıcaklığından tamamen yoksundu. Crenshinibon'un son kalıntıları, kendisini bin yıl önce oluşturan ölüm büyüsünün enerjisini kusuyordu. Buzdan parmaklar, ejderhanın pullarının altını yokladı ve tenine nüfuz edip iri canavarın yaşam gücünü emmeye başladı. Hephaestus hırlayıp kükreyerek direnmeye çalıştı, soğuğu dışarı itmeye çalışırcasına adalelerini kastı. Derin bir nefes alıp içindeki ateşin çalkalanmasını sağladı; alev kusma niyetinde değildi; sadece soğukla savaşmaya çalışıyordu. Yere düşen tek bir pulun çıkardığı ses ejderhanın kulağında çınladı. Başına gelen bu belayı görmek istermiş gibi başını hızla çevirdi ama tabii ki göremezdi. Fakat hissedebiliyordu ve hissettiği... çürümeydi. Ölümün ona uzandığını, içinden geçtiğini, kalbini yakalayıp sıktığını hissedebiliyordu. İçine çektiği nefes soğuk bir alev damlası gibi söndü. Tekrar nefes almaya çalıştı ama ciğerleri onu dinlemiyordu. Başını ileri uzatmaya yeltendi ama boynu yarı yolda pes etti ve iri, boynuzlu baş yere düştü. Hephaestus, Kristal Parçası'nın ilk yok edilişinden beri etrafında sadece karanlık görmüştü ve şimdi de içinde hissettiği aynı şeydi. Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

R. A. Salvatore - Değişimler Serisi 3

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

R. A. Salvatore _ Değişimler Serisi Cilt3 Hayalet Kral

GİRİŞXEjderha, hafif bir homurtu çıkarıp pençelerini esnetti ve kıvrılıp kendini savunmaya hazır bir şekilde çömeldi. Gözlerini bir artifek-tin yok oluşunda ortaya çıkan parlak ışıkla kaybetmişti ama ejderhalara özgü duyuları, bu eksikliği rahatlıkla kapatıyordu.Biri mağarasına girmişti; Hephaestus bundan emindi ama bu davetsiz misafirin ne kokusunu alabiliyor ne de onu duyabiliyordu."Evet?" diye sordu ejderha gümbürdeyen sesiyle; onun için sadece bir fısıltı olsa da dağdaki mağaranın kayalarında yankılanan bir ses çıkmıştı. "Benimle yüzleşmeye mi yoksa benden saklanmaya mı geldin?"Burada, hemen önündeyim ejderha, diye bir cevap geldi. Duyulabilecek bir cevap değildi, ejderhanın zihninde belirmişti.Hephaestus bu telepatik zorlamayla iri, boynuzlu başını kaldırdı ve hırladı.Beni hatırlamıyor musun? Beni, Kristal Parçası 'm imha ettiğinde yok etmiştin ejderha."Bu üstü kapalı sözlerin beni etkilemiyor drow!"Dm w değilim.Hephaestus bu sözler üzerine durdu ve çok da uzak olmayan bir geçmişte gözlerinin içinde bulunduğu yuvalar büyüdü."İllithid!" diye kükredi ejderha ve ölümcül, alevli nefesini bir zamanlar zihin yüzücüyü, drow yoldaşını ve Kristal Parçası'nın üçünü birden yok etmiş olduğu noktaya kustu.Alevler, taşların kabarmasına bütün mağaranın ısınmasına sebep oldular. Uzun bir süre sonra, hâlâ alev kusmaya devam eden5R.A. SALVATOREHephaestus zihninde bir ses duydu, Teşekkürler.Aklı karışan ejderhanın nefesi kesildi; bu akıl karışıklığı sadece bir an sürdü çünkü etrafına bir soğukluk yayılmaya, kırmızı pullarının içine işlemeye başladı. Hephaestus soğuğu sevmezdi. O alevlerin, sıcaklığın ve ateşli bir öfkenin yaratığıydı ve kış aylarında dağdaki mağarasından çıktığında yükseklerin soğuğu kanatlarını ısırırdı.Ama bu soğuk çok daha beterdi çünkü fiziksel bir soğuktan öteydi. Hiçliğin sonsuz boşluğuydu ve yaşam sıcaklığından tamamen yoksundu. Crenshinibon'un son kalıntıları, kendisini bin yıl önce oluşturan ölüm büyüsünün enerjisini kusuyordu.Buzdan parmaklar, ejderhanın pullarının altını yokladı ve tenine nüfuz edip iri canavarın yaşam gücünü emmeye başladı.Hephaestus hırlayıp kükreyerek direnmeye çalıştı, soğuğu dışarı itmeye çalışırcasına adalelerini kastı. Derin bir nefes alıp içindeki ateşin çalkalanmasını sağladı; alev kusma niyetinde değildi; sadece soğukla savaşmaya çalışıyordu.Yere düşen tek bir pulun çıkardığı ses ejderhanın kulağında çınladı. Başına gelen bu belayı görmek istermiş gibi başını hızla çevirdi ama tabii ki göremezdi.Fakat hissedebiliyordu ve hissettiği... çürümeydi.Ölümün ona uzandığını, içinden geçtiğini, kalbini yakalayıp sıktığını hissedebiliyordu.İçine çektiği nefes soğuk bir alev damlası gibi söndü. Tekrar nefes almaya çalıştı ama ciğerleri onu dinlemiyordu. Başını ileri uzatmaya yeltendi ama boynu yarı yolda pes etti ve iri, boynuzlu baş yere düştü.Hephaestus, Kristal Parçası'nın ilk yok edilişinden beri etrafında sadece karanlık görmüştü ve şimdi de içinde hissettiği aynı şeydi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Karanlık...İki alev kırpışarak canlandı; saf enerjiden, saf nefretten iki göz. Ve bu bile Hephaestus'un aklını karıştırdı. Görebiliyordu!HAYALET KRAL -Hjfc* §Ama nasıl?Ejderha, mavi bir ışığın, sürünen'yıldırımlardan bir perdenin cızırdayıp çatırdayarak yerde dolaşmasını izledi. Işık, nihai yıkım noktasını geçti; o nokta uzun zaman önce kudretli artifektin katmanlar halindeki büyüsünü serbest bırakıp Hephaestus'u kör ettiği ve az önce de ejderhanın üzerine cinai ölüm büyüsü enerjisini salıp ona...Ona ne yaptığı? Ejderha soğuğu, düşen pullarını ve güçlü ölüm hissini hatırladı. Bir şekilde yeniden görebiliyordu ama bunun bedeli ne olmuştu?Hephaestus derin bir nefes aldı, daha doğrusu almaya çalıştı ama ancak o zaman nefes almadığını fark etti.Aniden dehşete kapılan Hephaestus yıkım noktasına odaklandı ve mavi büyünün garip perdesi aralandığında bir zamanlar içinde bulundukları artifektin kalıntıları etrafında dönen figürler gördü. Kamburları çıkmış, öne eğilmiş hayaletler, kudretli Crenshinibon'u yaratmış olan yedi liç, dönüp Faerûn diyarlarında uzun zaman önce unutulmuş kadim güç sözlerini mırıldanıyorlardı. Daha yakından bakınca kadim zamanlardan kalma bu figürlerin farklı geçmişleri, kıtanın her yönünden gelme farklı kültürleri ve özellikleri fark edilebiliyordu. Ama uzaktan bakıldığında, sanki her hareketlerinde onları gri bir sis takip ediyormuş gibi görünmesine sebep olan paçavra giysilerinden sıkıntı akan, birbirlerine benzeyen, bir araya gelmiş gri yaratıklardı sadece. Hephaestus onların ne olduklarını anladı; bilinçli artifektin yaşam gücüydüler.Fakat Kristal Parçası'nın ilk imha edilişinde yok olmuşlardı.Canavar, yaşayan ölülerin üzerine yıkım kusmak için yılansı boynunun ucundaki koca kafasını kaldırmadı. İzledi ve düşündü. Ritimlerini ve tonlarını fark edip çaresizliklerini gördü. Evlerine, Crenshinibon'a, Kristal Parçası'na dönmek istiyorlardı.Ejderha, hem korkmuş hem de meraklanmış bir şekilde bakışlarını boş kabuğa, gözleri pahasına istemeden yok etmiş olduğu bir zamanların kudretli artifektine odakladı.Onu ikinci kez yok ettiğini fark etti. Kristal Parçası'nda biraz da olsa güç kaldığını bilmiyordu ve kafası dokungaçlarla dolu illithid7

—t R.A. SALVATOREonu kışkırttığında kustuğu alevler bir kez daha Kristal Parçası'na isabet etmişti.Hephaestus başını çevirdi. İçi daha da hiddetle doldu, dehşet dolu tiksintisi bir anda saf bir öfkeye dönmüştü.Muhteşem bir parıltıya sahip kırmızı pullarının çoğu yerlere saçılmıştı. Yaratığın iskeletimsi bedeninin bazı yerlerinde duran bir iki pul, daha önceki görkem ve gücünün alaycı birer anısı gibiydiler. Eskiden, Kar Tanesi Dağları'ndan kuzey batıya kadar kıvrılarak ilerleyen yüksek rüzgarlarda hiç çaba harcamadan süzülmesini sağlayan güzel kanatlarından birini kaldırdı.Harap olmuş bedeni sadece kemikler ve yırtılmış deri parçalarından ibaretti.Bir zamanlar ihtişamlı, görkemli ve korkunç bir güzelliğe sahip olan yaratık şimdi çok çirkin bir şeye dönüşmüştü.Bir zamanlar bir ejderhaydı; hatta o günün başında bir ejderhaydı ama şimdiyse... neydi? Ölü mü? Canlı mı?Nasıl?Hephaestus diğer iskelet kanadına bakınca garip büyülü enerjinin mavi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

parıltısının kanadının içinden geçtiğini gördü. Bu donuk perdenin içine daha dikkatli bakınca, mavi alanın içindeki yeşil bir çizgiden oluşan, cızırdayan bir enerjinin aynı yoldan geri gittiğini gördü. Yere yakın olan bu enerji ipi, kanadını artifekte bağlıyor, Hephaestus'u uzun süre önce yok ettiğini sandığı Kristal Parçası'yla birleştiriyordu.Uyan büyük canavar, dedi illithid Yharaskrik'in sesi zihninde."Bunu sen yaptın!" diye kükredi Hephaestus. Hırlamaya başladı ama aniden bir psiyonik enerji akımı zihnini bulandırarak öylece kalakalmasına sebep oldu.Hayattasın, dedi enerjinin içindeki yaratık. Ölümii yendin. Önceki halinden çok daha güçlüsün ve sana kdavıızluk etmek, sana hayalini bile kuramayacağın güçler öğretmek için yanındayım.Hiddetle beslenmiş bir güçle ayağa kalktı ve mağarayı tamamen görebilmek için başını çevirdi. Kanadını büyü örtüsünden çekip çıkarmaya cüret edemiyordu çünkü bir kez daha hiçliğe düşebileceğinden korkuyordu. Yavaşça dans eden hayaletlere ve Kristal8HAYALET KRAL -Hjfc* §Parçası'na yaklaştı.İki büklüm olmuş gölgemsi yaşayan ölüler, durup aynı anda ejderhaya döndüler. Gerilediler ama Hephaestus bunu korkudan mı yoksa saygıdan mı yaptıklarını bilmiyordu. Ejderha, parçaya yaklaştı ve pençeli ön ayağını hafifçe ileri uzatıp ona dokundu. İskeletimsi parmakları parçanın üzerine kapanır kapanmaz ani bir dürtü, bedenini ele geçiren bir çağrı Hephaestus'un Kristal Parçası'nı alıp kafatasının merkezine, ateşli gözlerinin hemen üzerine çarpmasına sebep oldu. Daha bu eylemi gerçekleştirirken bile Yhraskrik'in üstün iradesinin kendisini zorladığını hissedebiliyordu.Fakat kendine yapılmış bu hakaretin intikamını almayı düşüne-meden bütün hiddeti sönüverdi. Ejderhayı büyük bir mutluluk sardı; korkunç bir güç, inanılmaz bir neşe ve bir bütünlük hissiyle yıkandı.Canavar geriledi. Kanadı akımdan çıkmasına rağmen Hephaestus en ufak bir korku duymadı. Yeni bulmuş olduğu hisleri, bilinci ve bedenini dolduran yaşam enerjisi sönmedi.Hayır, yaşam enerjisi değil, diye fark etti Hephaestus.Tam tersi... kesinlikle tam tersi.Sen Hayalet Kral sın, dedi Yharaskrik. "Ölümün senin üstünde bir hükmü yok. Sen ölüme hükmediyorsun.Uzun bir süre sonra Hephaestus oturmuş etrafı inceliyor ve olanlara bir anlam vermeye çalışıyordu. Sürünen yıldırım, mağaranın uzak duvarına ulaşmıştı ve kaya yüzey aniden sanki binlerce yıldız barındırıyormuş gibi parıldamaya başlamıştı. Örtünün içinden çıkan yaşayan ölü liçler, Hephaestus'un önünde yarım bir çember halinde dizilmişlerdi. Kadim ve çoktan unutulmuş dillerinde dualar eden korkunç figürleri yere diz çökmüştü.Hephaestus bu üçlerin emrine amade olduğunu anladı ama onları, önünde diz çöküp dualar etmeye bıraktı çünkü mağarayı parçalara ayıran mavi enerji duvarı onu daha fazla ilgilendiriyordu.Bu ne olabilir ki?"Mystra'nın Ağı," diye fısıldadı liçler, sanki her düşüncesini okuyabiliyor gibiydiler.Ağ mı? diye düşündü Hephaestus."Ağ... çöküyor," diye cevap verdi liç korosu, "büyü... vahşi."9

—t R.A. SALVATOREHephaestus olasılıkları algılamaya çalışırken önündeki perişan varlıkları düşündü. Kristal Parçası'nın hayaletleri artifekte kendi yaşam güçlerini vermiş kadim büyücülerdi. Crenshinibon'un özünden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ölüm büyüsü dweomerları işiyordu.Hephaestus'un bakışları örtüye, Mystra'nın Ağı'nın görünür, hatta neredeyse katı bir hal almış tellerine döndü. Dünyayı kendi gözleriyle görebildiği son anı, alevli nefesini bir drow, bir illithid ve Kristal Parçası'nın üzerine kustuğu anı düşündü. Ejderha ateşi, kudretli artifekti patlattığında; parlak, kör edici bir ışık Hephaestus'un gözlerinin yok olmasına sebep olmuştu.

Daha sonra soğuk bir hiçlik dalgası onu öldürmüş, pullarının ve etlerinin çürüyüp dökülmesine neden olmuştu. O büyü... her ne idiyse... Mystra'nın Ağı'nın bir parçasını mı indirmişti?"İplik, sen nefesini kusmadan önce de buradaydı," diye açıkladı hayaletler, düşüncelerini okuyup hatalı çıkarımı yok ederek."Parçayı yok eden ilk alevler yüzünden indi," dedi Hephaestus.Hayır, dedi Yharaskrik, Hephaestus'un zihninde. İplik, mahvolmuş parçanın içindeki ölüm büyüsünü açığa çıkardı, bana bir kez daha bilinç kazandırdı ve hayaletleri şu anki hallerinde yarattı.Ve sen de benim uykumu istila ettin, diye suçladı Hephaestus.Suçluyum, diye kabul etti illithid. Tıpkı senin beni uzun zaman önce yok etmiş olduğun gibi sana borcumu ödemeye geldim."Seni bir kez daha yok edeceğim!" dedi Hephaestus.Yapamazsın çünkü yok edecek bir şey yok. Ben bedensiz bir düşünceyim, maddesiz bir bilincim ve bir ev arıyorum.Hephaestus bunun geldiği anlamı, yani açık tehdidi henüz algı-layamadan yeni ve çok daha güçlü bir psiyonik enerji dalgası bütün zihinsel enerjisini, her bir düşüncesini, bütün mantığını vızıldayan ve çatırdayan bir çarpıklıkla doldurdu. Yaşayan ölü illithidin güçlü zihni, ejderhanın bilinçaltına ve onun ruhunu oluşturan zihinsel yapının her bir noktasına nüfuz ederken Hephaestus, bırak karşı koymayı adını bile düşünemiyordu.Sonra, aniden büyük bir karanlık kaybolmuş gibi Hephaestus her şeyi anladı.Ne yaptın sen? diye sordu illithide telepatik olarak; ama cevap10HAYALET KRAL -Hjfc* §orada, kendi düşüncelerinin arasında onu bekliyordu.Çünkü Hephaestus'un, Yharaskrik'e artık hiçbir şeyi sormasına gerek yoktu. Bunu yapmak kendi kendisine sormaktan farklı olmazdı.Hephaestus, Yharaskrik'ti ve Yharaskrik de Hephaestus'tu.Ve ikisi de Crenshinibon'du yani Hayalet Kral...Hephaestus'un yüksek zekası, şu anki durumunun gerçekliği ve üçlerin şevkleri boyunca geriye doğru işledi ve düşünceleri sarsılıp tek bir noktada sabitlendiler. Mavi alev ipliği her ne şekilde oluşmuş olursa olsun onu Crenshinibon'a ve artifektin geride kalmış ölüm büyüsü güçlerine bağlamıştı. Kristal Parçası kafatasında nabız gibi atarken bu güçlerin sadece eskinin izleri olduğunu ama yine de hâlâ çok etkili olduklarını fark etti. Kristal Parçası, kafatasına gömülmüştü ve ölüm büyüsü enerjisi Hephaestus'un fiziksel varlığının kalıntılarıyla kaynaşmıştı.Canlanmıştı ama bu bir diriliş değildi. O bir yaşayan ölüydü.Hayaletler önünde eğiliyordu ve Hephaestus onların düşünceleriyle niyetlerini sanki kendininmiş gibi açıkça duyabiliyordu. Tek amaçları hizmet etmekti.Hephaestus kendisinin, ölülerle yaşayanların diyarları arasında bilinç sahibi bir kanal olduğunu anladı.Mavi ateş uzak uçtaki duvardan sürünerek uzaklaşırken yeri oyuyordu. Kristal Parçası'nın ve Hephaestus'un kanadının ucunun durmuş olduğu yerlerden geçti. Kısa sürede mağaranın o bölümünden çıkıp içeride, üçlerin gözlerindeki dans eden turuncu alevlerle Crenshinibon'un

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yumuşak, yeşil ışığı dışında hiçbir ışık bırakmadı.Fakat ateşin gidişi canavarın gücünü azaltmamıştı ve hayaletler hâlâ önünde diz çöküyorlardı.Canlanmıştı.Bir ejderliç olarak.11HAYALET KRAL «-3ÎMantık nerede biter ve büyü nerede başlar? Mantık nerede biter ve inanç nerede başlar? Bu iki soru Bilincin en temel sorularıdır. Kim olduğumuzun nihai sorusu, nihai arayışı ve nihai gerçekliğidir. Yaşamak ölümü beraberinde getirir; bunu bilmelisin ve merak etmelisin, her de her zaman.Bu gerçek, bir katedral, bir kütüphane, bir ibadet, mantık, tartışma ve felsefe yeri olan Yükselen Ruh 'un temelidir. Oranın taşları inanç ve büyüyle yerleştirilmiş, duvarları merak ve umutla inşa edilmiş, tavanıysa mantıkla yerinde tutulmaktadır. Cadderly Bonaduce, dindar veya alim birçok ziyaretçisinden varoluşun büyük sorularından kaçmamalarını, kendilerini kapatmamalarını ve başkalarına mantıksız dogmalarla saldırmamalarını ister.Bütün dünyada şu anda süren hararetli bir tartışma, mantık ve dogma arasındaki bu tür bir çarpışma var. Bizler tanrıların arzularının mı yoksa uyumlu bir sürecin mi sonuçlarıyız? Ebedi mi yoksa fani mi ve eğer ebediysek sonsuza dek var olacağını bildiğimiz ruhumuzun böceklere yem olacak bedenimizle ilişkisi nedir? Bilincin, ruhun bir sonraki aşaması nedir? Her şeyle bir bütün olunduğunda kendimizin farkında mı olacağız yoksa bireyselliğimizi kayıp mı edeceğiz? Cevap verilebileceklerle cevap verilemeyecekler arasındaki ilişki nedir ve bunların ilki gelişip ikincisini yok ederse bu ne anlama gelir?Elbette böyle soruların sorulması birçok kişi için can sıkıcı olasılıklara bir pencere açıyor. Bazılarıysa, bunları cezalandırılması gereken küfürler olarak görüyorlar. Hatta Cadderly bile bir keresinde, her şeyi olduğu gibi kabul edip şu anda yaşayabilse hayatın çok daha kolay olacağını söylemişti. Onun öyküsünün ironisiyse apaçık önümde duruyor. Deneir'in en fazla gelecek vaat eden rahiplerinden biri olan genç Cadderly, hizmet ettiği tanrının varlığına dahi şüpheci yaklaşıyordu. Agnostik bir rahipti ama aynı zamanda büyük ilahi güçlere sahipti. Doktrinleri sorgulamaya teşvik eden Deneir yerine başka bir tanrıya tapıyor olsaydı şifa vermek ya da tanrısının gazabını salmak için kullandığı bu ilahi güçlere asla sahip olamazdı.Sonsuzluk ve Deneir cennetinin varlığı konusunda artık daha13

—t R.A. SALVATOREemin olsa da hâlâ sorguluyor ve araştırıyor. Yükselen Ruh 'ta, geniş dünyaların, hatta göklerin yasalarını da içeren birçok gerçek, araştırma ve sorgulama için gözler önüne seriliyordu. Oraya toplanmış olan alimler tevazu ve cesaretle gerçekliğimizin düzeninin ayrıntılarını aydınlatıyor, çoklu evrenin kalıplarım ve kurallarını tartışıyor, Toril'i ve Toril'in yukarıdaki ay ve yıldızlarla ilişkilerini anlayışımızı yeniden düzenliyorlar.Bazıları için bu eylemler büyük bir küfür, sadece ve sadece tanrılara, bizden daha ulu varlıklara ait olması gereken bilgiler diyarına tehlikeli bir keşif gezisi olarak görülüyor. Daha da kötüsü, bu fanatik kıyamet tellallarına göre bu tarz uygunsuz davranışlar tanrıların değerini alçaltıyor ve onların öğretilerine ihtiyacı olanları uzaklaştı-rıyordu. Cadderly gibi filozoflara göreyse çoklu evrenin karmaşıklığının artması, tanrısına olan hislerini km'vetlendiriyordu. Doğanın uyumu, evrensel kanunların ve süreçlerin güzelliği, körlük veya kabul edilmiş, korku dolu bir cehaletle asla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

fark edilemeyecek bir mükemmellikle sonsuzluk kavramlarını gözler önüne sermektedir.Cadderly 'nin sorgulayan zihnine göre ilahi kanunları destekleyen gözlenebilen sistemler, Maddesel Düzlem'in batıl inançlarını kat be kat aşmaktadır.Birçokları için -ki bunların arasında Cadderly 'nin araştırmalarını kabul edenler de bulunmaktadır- bu araştırmalar ciddi rahatsızlıklara sebep olmaktadır.Catti-brie ve onun büyü çalışmalarında bunun tam tersini görüyorum. Büyünün onu rahatlattığını; çünkü anlaşılamadığını söylemişti. İnancının ve ruhsallığmın gücü büyü konusundaki kabiliyetiyle birlikte yükselmekte. Bir şeyin, kişinin gözlerinin önünde bir açıklama, bir yapım aşaması veya kopyalama olmaksızın bir anda oluşuvermesi inancın temellerindendir.Mielliki 'nin var olup olmadığını bilmiyorum. Kendi ırkına tamamen zıt bir karakterde olan bir kara elfın var oluşu umurlarında olsa da olmasa da tanrılar gerçekten varlar mı yoksa bizim gibi varlıklar mı bilmiyorum. Mielliki 'nin ilkeleri olan ahlak, toplum ve hizmet bilinci ve yaşama duyulan saygı benim için gerçek ve yüreğime kök salmış durumdalar. Mielliki 'yi, bu ilkelere ait bir ismi bul-14HAYALET KRAL -Hjfc* §madan önce de oradaydılar ve bu ilkelerin fiziksel bir yansıması olan bir varlık olmadığı yönünde yanlışlanamaz kanıtlarla karşılaş-sam bile orada olmaya devam edecekler.Cezalandırılma korkusu yüzünden mi uslu duruyoruz yoksa yüreğimizden geldiği için mi? Benim için ikincisi doğru ve bütün vetişkinler için de aynısının geçerli olduğun umuyorum ama acı deneyimler bana gösterdi ki genellikle gerçek bu değil. Kişinin kendisini cennetlerden birine gönderecek davranış biçimine uyması kolaydır amaya o gidilen cennetinyaratıcısıyla aynı ilkelere inanıl-mıyorsa... o zaman ne anlamı var?Kolay cevapları bir kenara bırakıp dürüstlüğe ve daha büyük bir uyumun güzelliğine tırmanan Cadderly ve arayanları selamlıyorum.Faerûn 'un halkları günlük çabalarına gömülmüş, yaşamlarının sonuna doğru ilerlerken Yükselen Ruh 'tan çıkan sözlerde bir duraksama, gönülsüzlük hatta sabotaj girişimleri olacaktır. Cadderly 'nin, kendi kayda değer zekasının sınırları içinde evreni anlayabilmek için yaptığı kişisel yolculuk şüphesiz korkuları, özellikle de en temel ve dehşet verici olanı, ölüm korkusunu besleyecektir.Rahip dostuma her zaman destek vereceğim. Buzyeli Vadisi 'nde, Bruenor Yokuşu'nun tepesinde, tepemdeki yıldızlar aşağıdaki tundradan daha yakın gözükerek durduğum geceleri hatırlıyorum. Orada daldığım düşünceler, kutsal addedilenlere Yükselen Ruh 'daki araştırmalardan daha az hiirmetsiz sayılabilir miydi? Ve Cadderly'yle diğerlerinin elde ettiği sonuçlar o yalnız dağın tepesinde benim yaşadıklarıma benzer ise; Cadderly'nin, kayıtsız kişilerin okudukları lanetlere ve daha az aydınlanmışlarla dogmatik ahmakların haykırışlarına karşı büründüğü zırhın gücünü gayet iyi anlıyorum.Yıldızlara yaptığım, yıldızların arasında yaptığım ve yıldızlarla bir olduğum o yolculuklar, hayatım boyunca gördüğüm, muhteşem bir memnuniyet, dizgin vurulmamış bir mutluluk ve mükemmel bir huzur içeren yegane anlardı.Ve aynı zamanda en güçlü anlardı da; çünkü evrenle bir olduğum o anlarda ben, Drizzt Do 'Urden, bir tanrı olarak dikiliyordum.- Drizzt Do 'Urden15BİR DROYVUN DÜŞLERİNİ ZİYARET ETMEKSeni bulacağım drow.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Kara elfın gözleri bir anda açıldı ve keskin duyuları hemen etra-fındakileri algıladı. Sakin Düş Transı'nı istila eden ses zihninde yankılanıyordu.Bu sesi tanıyordu çünkü beraberinde neredeyse on beş yıl öncesinden kalma bir yıkımın anısı da gelmişti.Göz bandını düzeltti ve bir elini kel kafasında gezdirerek bir anlam vermeye çalıştı. Mümkün değildi. Ejderha yok olmuştu ve Hephaestus gibi yaşlı bir kırmızı ejderha dahi olsa hiçbir şey Crenshinibon'un saldığı güçten kurtulamazdı. Canavar, bir şekilde hayatta kalmış olsaydı bile neden düşmanlarının çaresiz olduğu o anda ortaya çıkmamıştı.Hayır... Jarlaxle, Hephaestus'un yok olduğundan emindi.Fakat bu, Düş Transı'nda gördüğü bir düş de değildi. Bundan da emindi.Seni bulacağım drow.Bu Hephaesus'tu. Jarlaxle'ın Düş Transı'na giren telepatik mesaj beraberinde ejderhanın bir görüntüsünü de getirmişti. O sesin ağırlığını karıştırmazdı. Meditasyonu içerisinde irkilmesine ve içgüdüsel olarak kendini şimdiye, fiziksel bedenine dönmeye zorla-* Düş Transı: Faerûn'daki elfler (ve dolayısıyla kara elfler) bedenlerini ve zihinlerini dinlendirmek için uyku yerine Düş Transı adı verilen ırklarına has özel bir meditasyonu kullanırlar.16HAYALET KRAL «-3Îmasına yol açmıştı.Bu yaptığından neredeyse hemen piŞman oldu ve cüce yoldaşının horultusunu duyacak kadar sakinleşip bulunduğu yerin güvenli olduğundan emin olunca gözlerini bir kez daha kapayıp düşüncelerini içine, yalnızlık ve meditasyon noktasına odakladı.Fakat yalnız değildi.Hephaestus orada onu bekliyordu. Bir çift öfkeli alevden oluşan ejderhanın gözleri zihninde belirdi. Yaratığın kaynayan öfkesini ve vaat ettiği intikamı hissedebiliyordu. Rahat bir hırlama Jarlaxle'ın düşüncelerinde yankılandı, avını köşeye kıstırmış bir yırtıcının sırıtışını hatırlatıyordu. Ejderha, onu telepatik olarak bulmuştu ama bu aynı zamanda fiziksel olarak nerede olduğunu anladığı anlamına da geliyor muydu?Jarlaxle bir anlığına paniğe ve telaşa kapıldı. O gün sol gözüne takmış olduğu göz bandına uzanıp dokundu. Bandın büyüsü, Jarlaxle'ı bütün taramalardan ve istenmeyen telepatik bağlantılardan korumuş, Hephaestus'un bu davetsiz ziyaretini engellemiş olmalıydı. Fakat hayal görmemişti. Hephaestus oradaydı.Seni bulacağım drow, dedi ejderha kendinden emin bir şekilde.'Bulacağım', yani henüz bulmuş değildi.Jarlaxle savunmalarını harekete geçirdi. Hephaestus'un sürekli bu sözleri söylemesi sebebiyle şu anda bulunduğu yeri düşünmekten dikkatle kaçındı. Ejderha, onun bulunduğu yeri düşünmesini ve böylece telepatik olarak bu bilgiyi elde etmeyi umuyordu.Düşüncelerini Luskan, Calimport ve Karanlıkaltı görüntüleriyle doldurdu. Jarlaxle'ın paralı asker birliğindeki sağ kolu yetenekli bir psiyonikti ve Jarlaxle'a zihinsel savunma numaraları konusunda çok şey öğretmişti. Jarlaxle bu bilgilerin her bir kırıntısından faydalandı.Hephaestus'un, tatminden hayal kırıklığına dönüşen psiyonik gürlemesi Jarlaxle'ın kıkırdamasına sebep oldu.Benden kaçamazsın, dedi ejderha.Sen ölmemiş miydin?Seni bulacağım drow!O zaman ben de seni bir kez daha öldüreceğim.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

17—t R.A. SALVATORE

Jarlaxle'ın sakin, umursamaz cevabı canavarın tıpkı drowun umduğu gibi öfkeden kudurmasına sebep oldu ve bu duyguyla birlikte ejderha, bir anlığına da olsa kontrolünü yitirdi. Jarlaxle'ın tek ihtiyacı buydu.Bu öfkeye zihnine bir duvar örerek karşılık verdi ve Hephaestus'u zihninden kovdu. Dokunuşuyla uyanan göz bandını sağ gözüne çevirip engelleyici gücünü daha etkili bir şekilde açığa çıkardı.Son dönemlerde büyülü eşyaların çoğu bu tarz sorunlar gösteriyordu. Dünyaya ve Mystra'nın Ağı'na bir şeyler oluyordu. Kimmuriel onu, büyü kullanırken dikkatli olması konusunda uyarmıştı çünkü en basit büyülerin bile felaketle sonuçlandığına dair haberler artmıştı.Göz bandı görevini yerine getirdi ve Jarlaxle'ın zekice numarası ve deneyimli savunmasıyla birleşince Hephaestus, drowun bilinç-altından kovulmuş oldu.Gözleri bir kez daha açılan Jarlaxle küçük kamp alanını gözden geçirdi. O ve Athrogate, Mirabar'ın kuzeyindeydiler. Güneş henüz doğmamıştı ama doğu göğü şafaktan hemen önceye özgü ışıklarla parıldamaya başlamıştı. îkili, o sabah gizlice Mirabar Markisi Elastul'la gizlice buluşacak, kendinden başkasını düşünmeyen markiyle Luskan arsındaki bir ticaret anlaşmasını gerçekleştireceklerdi. Daha doğrusu Elastul ile Jarlaxle'ın gittikçe tüccarlaşan paralı asker birliği Bregan D'aerthe arasındaki bir anlaşmaydı bu.Drow, üç iri meşe ağacının arasına kurulmuş olan kamplarını taradı. Sessiz ve boş olan yolu görebiliyordu. Ağaçlardan birinde bir ağustos böceğinin sesi yükseldi ve bir kuş ona karşılık olarak gak-ladı. Kampın aşağısındaki çayırların arasından bir tavşan fırladı ve sanki Jarlaxle'ın bakışlarının ağırlığından ürkmüş gibi ani dönüşler ve sıçrayışlara uzaklaştı.Drow, ağaçtaki alçak kancadan aşağı kayıp gece, yatağı olmuş olan kalın daldan atladı. Büyülü botlarıyla sessizce yere inip çevreyi daha rahat görebilmek için koruluktan dışarı dikkatle çıkmaya yeltendi."Peki nereye gidiyon? Hem de bana söylemiyon," diye seslendi18HAYALET KRAL -Hjfc* §--cüce arkasından.Jarlaxle, hâlâ sırt üstü uzanmış duran Athrogate'e döndü. Cüce, bir gözü yarıya kadar açık ona bakıyordu."Bazen hangisinin daha sinir bozucu olduğunu merak ediyorum cüce, horlaman mı yoksa mısraların mı!""Ben de," dedi Athrogate. "Ama horultularımı genelde duymadığımdan ben olsam kelime oyunlarımı seçerdim."Jarlaxle başını iki yana sallayıp döndü ve uzaklaşmaya başladı. "Soruma cevap vermedin elf.""Saygıdeğer misafirimiz gelmeden etrafı bir incelemenin iyi olacağını düşündüm," diye cevap verdi Jarlaxle."Şüphesiz buraya gelirken Mirabar Kalkanı'ndaki cücelerin yarısı yanında olcaktır," dedi Athrogate.Jarlaxle, bunun gayet doğru olduğunu biliyordu. Athrogate'in, uyku tulumundan çıkıp yere indiğini duydu."Sağduyulu olmak lazım sevgili dostum," dedi drow omzunun üzerinden ve uzaklaşmaya başladı."I-ıh, başka bişiyler var," dedi Athrogate.Jarlaxle çaresizce güldü. Yanıltıcı tavır ve sözlerinin arkasını çok az kişi görebilirdi ama Athrogate'in yanında olduğu yıllar içinde cücenin gerçek Jarlaxle Baenre hakkında bir şeyler öğrenmesine izin vermişti. Dönüp pis, sakallı dostuna gülümsedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Eee?" dedi Athrogate. "Söylediklerini anlıyom ama sen niye böyle titriyon?""Titriyor muyum?"Athrogate omzunu silkti. "Her neyse odur, benim diceğim de budur.""Yeter," dedi Jarlaxle ve ellerini teslim olurcasına kaldırdı."Ya neler döndüğünü söylersin ya da yine kafiye yapmaya başlarım.""Onun yerine seheryıldızlarınla vur daha iyi."Athrogate ellerini kalçalarına koyup kara elfe dik dik baktı."Henüz bilmiyorum," diye itiraf etti Jarlaxle. "Bir şey..." uzanıp kocaman, geniş kenarlı şapkasını aldı, vurarak düzeltti ve başına geçirdi.19

—t R.A. SALVATORE"Bir şey mi?""Evet," dedi drow. "Bir ziyaretçi, belki düşlerimde belki de değil.""Kızıl saçlı di mi.""Kızıl pullu desek daha doğru olur."Athrogate'in yüzü tiksintiyle buruştu. "Daha iyi düşler görmelisin elf.""Kesinlikle.""Kızımın iyi olduğundan şüphem yok," dedi Marki Elastul. Mirabar sarayından hizmetkarlarının getirmiş olduğu çok süslü, ağır bir masanın baş köşesindeki büyük, rahat bir koltukta, etrafında bir düzine sert yüzlü, Mirabar Kalkanı cücesiyle oturuyordu. Elastul'un karşısında, daha alçak koltuklarda Jarlaxle ile suratını ekmek, yumurta ve her tür lezzete gömmüş olan Athrogate oturuyordu. Vahşi doğanın ortasında bile Elastul, belirli bir medeniyet seviyesini konumlarında ısrar etmişti ve bu ısrar, iyi bir kahvaltıyı da içerdiğinde cüce mutluluktan uçmuştu."Evet, Arabeth, Luskan'daki değişikliklere gayet iyi uyum sağladı," diye cevap verdi Jarlaxle. "O ve Kensidan oldukça yakınlaş-tılar ve Arabeth'in şehirdeki konumu hem ün hem de güç anlamında genişlemeye devam ediyor.""O sefil Karga," diye fısıldadı Elastul içini çekerek. Şehri yöneten dört yüksek kaptandan biri olan Kensidan'dan bahsediyordu. Kensidan'ın bu elit grubun en nüfuzlu üyesi haline geldiğini biliyordu."Kensidan kazandı," diye hatırlattı Jarlaxle. "Arklem Greeth'le Gizem Kardeşliği'ni yendi ki bu hiç de küçümsenecek bir şey değil. Ayrıca diğer yüksek kaptanları da bu yolun en iyisi olduğuna ikna"Kaptan Deudermont'u tercih ederdim."Jarlaxle omzunu silkti. "Bu yol hepimiz için daha kârlı.""Burada oturmuş bir kara elfle iş yaptığım düşünülürse," dedietti.20HAYALET KRAL -Hjfc* §--El es tul. "Kalkan cücelerimin yarısı seninle görüşmektense seni öldürmemi tercih ederler.""Bu akıllıca olmaz.""Ya da kârlı?""Ya da sağlıklı."Elastul burun büktü ama kızı Arabeth, drowun hazır cevaplılığı-nın yarısının şaka yarısınınsa ölümcül bir tehdit içerdiğini anlamasına yetecek kadar ondan bahsetmişti."Eğer Karga Kensidan'la diğer üç yüksek kaptan bu küçük anlaşmamızı duyacak olursa hiç hoşlarına gitmeyecektir," dedi Elastul."Bregan D'aerthe, Kesidan ve diğerlerine hesap vermez.""Fakat mallarınızı onların pazarından geçirmek için bir anlaşmanız var.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Menzoberranzan'la yaptıkları sessiz ticaret sayesinde servetleri hatırı sayılır ölçüde artıyor," diye cevap verdi Jarlaxle. "Eğer o anlaşmanın parametreleri dışında bazı çeşitli işler yapmamın makul olduğuna karar verirsem... sonuçta ben bir tüccarım.""Kensidan bundan haberdar olacak olursa ölü bir tüccar olursun."Jarlaxle bu cümleye güldü. "Daha çok yorgun bir tüccar olurum çünkü yönetmem gereken bir yüzey şehri olursa altından nasıl kalkarım?"Bu böbürlenmenin ne anlama geldiğini hazmetmek Elastul'un biraz zamanını aldı ve olasılıklar onu pek de neşelendirmedi çünkü kara elflerle iş yaptığını bir kez daha hatırlamasını sağlamıştı.Hem de oldukça tehlikeli kara elflerle."O zaman, anlaştık mı?""Kabukten'in deposuna bir tünel açacağım," dedi Elastul, Mirabar'da, Altşehir'de cücelere ait kısımdaki gizli bir pazardan bahsediyordu. "Kimmuriel'in yük arabaları sadece oradan gelebilir ve hiç kimsenin giriş salonundan öteye adım atmasına izin verilmeyecek. Fiyatların da tam konuştuğumuz seviyede olmasını istiyorum çünkü sadece uygun muhafızları bulup da drowların varlığına karşı onları uyarmanın bile masrafı oldukça yüksek."21

—t R.A. SALVATORE"'Drowların varlığı mı?' Eminim bizim şehrinizin içine girmeye çalışacağımızı falan düşünmüyorsunuzdur sevgili marki. Emin olun şu anki anlaşmamız bizi gayet tatmin etmekte.""Sen bir drowsun Jarlaxle. Sen asla 'gayet tatmin' olmazsın."Jarlaxle hafifçe güldü, bu cümleyle tartışmak için ne bir karşılığı ne de isteği vardı. Jarlaxle'ın yolculuk tutkusu geri döndüğü ve Luskan'dan uzakta vakit geçirmek istediği için operasyonun kuruluşunu ve işleyişini yönetecek olan Kimmuriel için bu anlaşmayı bizzat sağlamayı kabul etmişti. Aslında Jarlaxle, birkaç aylık yolculuktan sonra kuzeye dönüp de Kimmuriel'i, Mirabar şehrinin içine sızmış, hatta şehrin gerçek yöneticisi haline gelmiş, Elastul'u ya da kendisini saklamak için hangi ahmağı gerekiyorsa onu kullanır halde bulsa hiç şaşırmayacağını itiraf etmek zorundaydı.Jarlaxle koca şapkasını hafifçe eğip gitmek için ayağa kalktı ve bu arada Athrogate'e onu takip etmesini işaret etti. Yermantarlarına dalmış bir domuz gibi sesler çıkaran Athrogate ağzına bir şeyler doldurmaya devam etti. Yumurta sarısı ve reçel gür, siyah sakalına yayılıyordu."Uzun ve aç bir yolculuktu," dedi Jarlaxle, Elastul'a. Marki tiksintiyle başını salladı. Mirabar Kalkanı cüceleriyse saf bir kıskançlıkla izliyorlardı.Cüce geğirmeye ara verip de "Demek Luskan'a dönüyoz ha?" diye sorduğunda Jarlaxle'la Athrogate bir milden fazla yürümüşlerdi."Hayır," diye cevap verdi Jarlaxle. "Anlaşmayı sağladığıma göre diğer sıradan işleri Kimmuriel halledebilir.""Kısa bir konuşma ve ondan da kısa bir yemek için çok uzun yol geldik yahu.""Sabahın yarısı boyunca yedin ya."Athrogate dikkat çekici göbeğini okşadı ve yakındaki bir ağaçtaki kuşları korkutacak bir geğirti koyuverdi. Jarlaxle çaresizce başını iki yana salladı."Karnım ağrıyor," diye açıkladı cüce. Karnını ovuşturup bir kez22HAYALET KRAL -Hjfc* §daha geğirdi ve bunu arka arkaya bir çok kez tekrarladı. "Eee Luskan'a gitmiyosak nereye gidiyoz?"'Jarlaxle bu soru karşısında bir süre durakladı. "Emin değilim," dedi dürüstçe.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Orayı özlemicem," dedi Athrogate. Omzunun üzerinden uzanıp çapraz bir şekilde sırtında asılı duran camçelik seheryıldızlarından birinin sapına hafifçe vurdu. Seheryıldızlarının saplan oldukça yüksekteydi ve zincirlerin ucundan sarkan çivili başları da cüce yürürken arkasında zıplıyorlardı. "Bunlar aylardır kullanamadım yahu."Jarlaxle dalgınca uzaklara bakarken başıyla onayladı."Pekala her nereye gitçeksek ki biliyo musun bilmiyom, hayvanımı sürmeyi, yürümekten çok seviyom. Bwahaha!" İçinde, büyülü bir binek çağırabilen, bir savaş domuzu şeklindeki siyah bir heykelciğin olduğu belindeki keseye uzandı. Heykelciği çıkarırken Jarlaxle elini tutup onu durdurdu."Bugün olmaz," dedi drow. "Bugün dolana dolana ilerleyeceğiz."Ama bikaç geğirtiyi daha özgür bırakmak için inişli çıkışlı bi yolculuk lazım seni aptal elf.""Bugün yürüyeceğiz," dedi Jarlaxle tartışmayı bitirir bir tonda.Athrogate onu şüpheyle süzdü. "Yani nereye gitçeemizi bilmi-yon."Drow etrafındaki zorlu araziye bakınıp narin çenesini sıvazladı. "Yakında," dedi."Pöh! Daha fazla yiyecek almak için Mirabar'a dönebilirdik!" Athrogate sözlerini bitirirken böylesine zorlu bir cüceden hiç beklenmeyecek bir şekilde beti benzi soldu çünkü Jarlaxle ona, kimin patron olduğunu kesin bir şekilde hatırlatan bir bakış atmıştı."Yürümek için ne de harika bi gün!" diye bağırdı Athrogate ve hemen ardından da büyük bir geğirti koyuverdi.Kamplarını, Marki Elastul'la buluştukları alanın birkaç mil kuzeydoğusundaki çoğu ölü, diğerleri nerdeyse yapraksız, çarpık çurpuk, bodur ağaçlarla kaplı küçük bir tepeye kurdular. Altlarında, batıda, çoğu yıkılmış ama bazıları dik duran, düz, kesilmiş taşlarla dolu kayalık bir arazinin hemen ilerisinde eski bir çiftlikten, belki de küçük bir kasabadan geri kalanlar vardı. Athrogate, kayalık ala-23________' R.A. SALVATOREnin bir mezarlık olduğunu söyledi."Ya öyle ya da büyük bir kameriye," dedi Jarlaxle ve pek de umrunda değil gibiydi.Selüne yükselmiş, tepedeki bir sürü küçük bulutun arasında bir görünüp bir kayboluyordu. Yaydığı soluk ışığın altında Athrogate kısa sürede horlamaya başlamıştı ama Jarlaxle için Düş Transı hiç de hoş bir fikir gibi gelmiyordu.Ayın soluk ışığında gölgelerin küçülmesini ve yok olmalarını, daha sonra da ay tepelerinden geçip batıya ilerlerken doğuya doğru uzamalarını izledi. Bitkinlik usulca sokulmaya başladı ve Jarlaxle bir süre bu hisse karşı koydu.Drow kendini aptallığı yüzünden sessizce azarladı. Sürekli olarak tetikte duramazdı.Gölgesi, tanrılara yakarmak için uzanmış bir adamın iskeletini andıran ölü bir ağaca yaslandı. Ağaç büyük ihtimalle onun ağırlığını taşıyamayacağı için ona tırmanmadı ve ayakta, ağaca yaslanmış bir şekilde durdu.Zihninin çevresinden soyutlanmasına, içine dönmesine izin verdi. Anılarıyla duyuları, Düş Transı'nin nazik girdabında birbirine karışmaya başladı. Kendi kalp atışını, damarlarında akan kanı hissetti. Dünyanın ritmini, ayaklarının altında alınan nazik bir nefes gibi hissetti ve sanki üzerinde durduğu kayalığa kök salıyormuş gibi toprakla bir olma hissini kucakladı. Aynı anda sanki havada süzülü-yormuş gibi ağırlıksız olma hissini duyumsadı ve Düş Transı'nın muhteşem rahatlaması zihnine ve bedenine yayıldı.Jarlaxle sadece burada özgürdü. Düş Transı, onun sığınağıydı.Seni bulacağım drow.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hephaestus orada onunlaydı, onu bekliyordu. Jarlaxle, bir kez daha zihninde canavarın alevli gözlerini gördü ve onun sıcak nefe-siyle daha da sıcak olan öfkesini hissetti.Defol. Kavgan benimle değil, diye cevapladı kara elf sessizce.Unutmadım!Parçayı kıran senin kendi nefesindi diye hatırlattı Jarlaxle.Senin entrikan yüzünden, zeki drow. Unutmadım. Beni kör ettin, beni zayıflattın, beni yok ettin!24HAYALET KRAL «-3ÎSon cümle Jarlaxle'a oldukça tuhaf geldi ve bunun tek sebebi ejderhanın yok olmadığının bariz bir şekilde ortada olması değil, aarip bir şekilde iletişim kurduğunun Hephaestus olmadığı hissini hâlâ taşıyor olmasıydı. Ama iletişim kurduğu Hephaestus'tu.Jarlaxle'ın düşüncelerinde başka bir görüntü belirdi, yüzünden çıkan uzantıları tehlikeli bir şekilde sallanan yuvarlak kafalı bir yaratığın görüntüsü.Seni biliyorum. Seni bulacağım, diye devam etti ejderha. Benden yaşamın ve etin zevklerini çalan sendin. Yemeğin lezzetini ve dokunmanın zevkini benden çalan sendin.Demek ejderha öldü, diye düşündü Jarlaxle.Ben değil! O! Ses, sanki Hephaestus kafasının içinde kükremiş gibi yankılandı. Kördüm ve karanlıkta uyudum! Ölmek için fazla zekiydim! Kendine kimleri düşman ettiğini düşün drow! Bir kralın seni bulacağını bil... ve kral seni buldu!Bu son düşünce öyle büyük bir gaddarlık ve öyle korkunç olasılıklarla geldi ki Jarlaxle irkilerek Düş Transı'ndan çıktı. Sanki bir ejderhanın dalıp kampı alevlere boğmasını ya da bir illithidin ortaya çıkıp ona psiyonik enerjiyle bir darbe indirip zihnini sonsuza dek karma karışık etmesini beklermiş gibi telaşla etrafına bakındı.Fakat gece, ayın soluk ışığının altında gayet sessiz ve sakindi.

Jarlaxle aşırı sessiz olduğunu düşündü; tıpkı bir avcının sessizliği gibi. Kurbağalar, gece kuşları ve arılar neredeydi?Batıda bir şeyler hareket edip Jarlaxle'ın dikkatini çekti. Alanı gözleriyle tarayıp hareketin kaynağını bulmaya çalıştı. Büyük ihtimalle minik bir kemirgendi.Fakat hiçbir şey göremedi, tek gördüğü birbirinden farklı boylardaki otların hafif gece meltemiyle dans etmesiydi.Bir şey yeniden hareket etti ve Jarlaxle bakışlarını terk edilmiş taşların yayılmış olduğu alana çevirdi. Daha iyi odaklanabilmek için göz bandını kaldırdı. Alanın karşı tarafında gölgeli, sinik, eğilip kollarını sallayan bir figür vardı. Drow bunun canlı biri olmadığını fark etti. Beki bir hayalet belki de bir liçti.Aralarındaki alanda düz taşlardan biri yana kaydı. Dik duran başka bir tanesi de sarsılıp eğildi.25

—t R.A. SALVATOREJarlaxle taşlara doğru bir adım attı.Ay, kara bir bulutun arkasında kayboldu ve karanlık koyulaştı. Fakat Jarlaxle, Karanlıkaltı'na aitti ve gözleri en zayıf ışıkta bile görebilecek kapasitedeydi. Taşların çok altındaki neredeyse ışıksız mağaralarda ışıldayan bir liken parçası bile onun gözleri için kuvvetli bir meşale gibiydi. Dik duran taşı sanki bir şey alttan itiyormuş gibi biraz daha eğildiğini ayın yüzünü gizlemiş olduğu o karanlıkta bile görebiliyordu."Bir mezarlık..." diye fısıldadı. Sonunda düz taşların mezar taşları olduğunu fark edip Athrogate'in önceki yorumunu anlamıştı. Daha bu kelimeleri söylerken ay tekrar ortaya çıktı ve alanı aydınlattı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Eğilen taşın yanındaki toprakta bir hareketlenme oldu.Bir el... bir iskelet eli.Garip bir yer yıldırımının yeşilimsi mavi arkları bütün alan boyunca yayıldı. Jarlaxle, o ışıkta daha fazla taşın kaydığını ve yerin titremeye başladığını gördü.Seni buldum drow! diye fısıldadı canavar, Jarlaxle'ın düşüncelerinde."Athrogate," diye seslendi Jarlaxle hafifçe. "Uyan sevgili cüce."Cüce horladı, öksürdü, geğirdi ve sırtı Jarlaxle'a gelecek şekilde yana döndü.Jarlaxle, kemerindeki kılıftan bir kurmalı el yayı çıkarıp yürürken bir yandan da ustaca başparmağıyla kurdu. Küt ve ağır, özel bir ok arıyordu ve kurmalı yayın kılıfının yanındaki büyülü kese bunu hemen kendisine sundu."Uyan sevgili cüce," dedi drow bir kez daha, bakışlarını alandan bir an bile ayırmamıştı. Neredeyse yıkılmak üzere olan taşın yanındaki iskelet eli boşluğu tutmaya çalıştı.Athrogate tepki vermeyince Jarlaxle kurmalı yayı kaldırıp tetiği çekti."Hey n'oluyo be!" diye haykırdı cüce, ok onu kıçından vurunca. Yana yuvarlanıp dengesi bozulmuş bir yengeç gibi debelendi ama kısa sürede ayağa fırladı. Bir yandan kıçını ovuşturarak sıçramaya başladı."Bu da neydi elf?" diye sordu sonunda.26HAYALET KRAL"Ölüleri bile uyandıracak kadar gürültücüsün," diye cevap verdi jarlaxle ve Athrogate'in omzunun üzerinden taşlık alanı işaret etti.Athogate sıçrayarak döndü."Tek gördüğüm... karanlık," dedi. Cümlesini bitirdiğinde sadece ay butluların arasından çıkmakla kalmadı aynı zamanda garip bir yıldırım daha alanın üzerine bir enerji ağı gibi yayıldı. Parlamada bütün iskeletleri gördüler. Mezarlarından çıkmış, ağaçlık tepeye doğru ayaklarını sürüyerek ilerliyorlardı."Sanırım bizim için geliyolar!" diye kükredi Athrogate. "Biraz da aç gibiler. Hatta birazdan çok! Bwahahaha! Bahse girerim açlıktan ölmüşlerdir!""Hemen buradan uzaklaşmalıyız," dedi Jarlaxle. Kemerindeki bir keseye uzanıp toynaklarının etrafında alevler olan sıska bir at şeklinde yapılmış obsid bir heykelcik çıkardı.Athrogate başıyla onaylayıp kendi domuz heykelciğini çıkardı.İkisi de heykelcikleri yere atıp bineklerini çağırdılar. Jarlaxle için burnundan dumanlar saçan, toynakları alevler içindeki bir kabus atı ile Athrogate için de ısı yayan ve aşağı düzlemlerin alevlerini geğiren iblissi bir savaş domuzu belirdi. Jarlaxle hemen bineğine çıkıp uzaklaşmak için atını çevirdi ama omzunun üzerinden geri bakınca Athrogate'in ikiz seheryıldızlarını çekmiş, domuzunun üzerine sıçramış olduğunu ve doğruca mezarlığa saldırmak için topuklarını hayvanın böğrüne gömdüğünü gördü."Bu yol daha kısa!" diye uludu cüce ve silahlarının ağır başlarını zincirlerinin ucunda döndürmeye başladı. "Bwahaha!""Oh, Leydi Lolth," diye inledi Jarlaxle. "Eğer bu cüceyi bana işkence etmek için gönderdiysen bil ki teslim ediyorum. Şunu al benim başımdan."Athrogate, domuzu sıçrayıp hoplayarak doğruca mezarlığa doğru saldırıya geçti. Yeni bir yeşil parlama, önündeki taşlık alanı bir kez daha aydınlatıp yarılmış topraktan çıkan ve iskelet kollarını yaklaşan cüceye doğru kaldırmış düzinelerce yürüyen ölüyü gözler önüne serdi.Athrogate daha da yüksek sesle uluyup, güçlü bacaklarıyla iblis-domuzuna sarıldı. Sakallı binicisinden daha az deli görünmeyen *

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Nightmare: Bu kelimenin İngilizcedeki klasik anlamı kabustur. Fakat kelime ikiye bölündüğünde Night (Gece) ve Mare (Kısrak) anlamlarım da barındırmaktadır. Buradan yola çıkarak bahsi geçen bineği kabus atı olarak çevirdik, (ç.n.) -y-y

—t R.A. SALVATOREdomuz, doğrudan yürüyen ölülerin üzerine atıldı ve cüce de seher-yıldızlarını döndürmeye başladı. Athrogate'in etrafında camçelik silah başları kemikleri parçalıyor, uzanan kolları ve parmakları kırıyor, kaburgaları un ufak ediyordu.Altındaki domuz da kafa atıyor, tepiyor ve açlıkla üzerlerine gelen zihinsiz yaşayan ölüleri yararak ilerliyordu. Athrogate topuklarını domuzun iki yanma gömünce hayvan havaya sıçradı ve yere indiği anda toynaklarından aşağı düzlemlerin alevleri cücenin boyundan uzun bir yarıçapta etrafa yayıldı. Athrogate'in etrafındaki otlar kararıp kül oldu ve yoğun ot kümeleri tutuştu.Alevler en yakındaki iskeletleri yakmış olsa da arkalarından gelenler için pek de caydırıcı olmadılar. Yaratıklar en ufak bir korku belirtisi göstermeden yaklaşmaya devam ettiler.Athrogate, seheryıldızını başının üzerinden çevirip bir kafatası-nı toza çevirdi. Diğer seheryıldızını da arkadan öne doğru geniş bir açıyla savurup kendisine uzanan üç farklı kolu koparıp attı.İskeletler bunu fark etmiş ya da umursamış görünmüyorlardı ve gelmeye devam ediyorlardı. Yaklaşıyorlardı, sürekli yaklaşıyorlardı.Athrogate bu baskı karşısında daha da yüksek sesle haykırıp silahlarını daha da büyük bir hiddetle savurmaya başladı. Silahlarını belirli bir yere hedeflemesine gerek yoktu. İstese bile ıskalamayı başaramazdı. Pençemsi parmaklar ona uzandı, sırıtan kafatasları havayı ısırdı.Sonra domuz acıyla haykırdı. Sıçrayıp bir alev çemberi daha gönderdi ama beyinsiz iskeletler, bacaklarının karardığını fark etmemiş gibiydiler. Pençemsi parmaklar domuza gömülüp hayvanın gözünün dönüp debelenmesine, Athrogate'inse üzerinde fırlamasına yol açtılar. Athrogate düşerken bir sıra iskeleti de yere yıkmıştı ama daha fazlası hemen üzerine çullandı.Jarlaxle bu tür savaşlardan nefret ederdi. Onun büyülü ve fiziksel savaş repertuarının büyük çoğunluğu yanlış yönlendirme, akıl karıştırma ve rakibinin dengesini bozmak üzerineydi.28HAYALET KRAL «-3ÎBeyinsiz bir iskelet ya da zombinin aklını karıştıramazdınız.İçini çekerek şapkasındaki büyük tüyü kopardı ve yere attı. Tüy yere düştüğünde büyü dilinde bir sözcük söyledi. Neredeyse bir anda büyük bir duman bulutuyla birlikte tüy, uçamayan devasa bir kuşa, üç metre boyunda, boynu güçlü bir adamın göğsü kadar kalın ve kuvvetli bir diatrymaya dönüştü.Jarlaxle'ın telepatik emirlerine uyan canavarımsı kuş, mezarlığa koşup kısa kanatlarıyla yaşayan ölülere vurmaya, gagasıyla onları parçalamaya başladı. Kuş durmaksızın tekmeler ve darbeler savurup önüne geleni gagalayarak yaşayan ölüler ordusunun içine ilerledi. Her saldırı ya bir iskeleti parçalıyor ya da bir kafatasını un ufak ediyordu.Fakat topraktan daha fazlası çıkıyor, yaklaşıyor ve pençeliyor-lardı.Tepenin diğer yanındaki Jarlaxle, sakince parmağına bir yüzük geçirip çantasından bir değnek çıkardı.Yüzükle havaya bir yumruk attı ve yüzüğün büyüsü bu darbeyi birçok kat büyütüp kuvvetlendirerek en yakın iskelet safının ortasında bir yol açtı. İkinci bir yumruk sol tarafındaki üç iskeleti parçaladı.Drow, bulunduğu nokta güvenli hale gelince değneği kaldırıp gücünü kullanarak sıcak, büyülü ve yaşayan ölüler için kesinlikle yokedici

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olan kör edici bir ışık çağırdı.İskeletler, büyülü domuzun alevlerinin aksine değneğin ışığını görmezden gelemediler. Ateş sadece kemiklerini karartabilir, belki biraz hasar görmelerine sebep olurdu fakat büyülü ışık, onları canlandıran büyünün kendisine saldırıp mezardan kalkmalarını sağlayan negatif enerjiyi yok etti.Jarlaxle, ışığı, Athrogate'in düşmüş olduğu alana odakladı ve cücenin şaşkınlık ve kamaşan gözleri yüzünden acı dolu çığlığı, drow için oldukça rahatlatıcıydı.Cüce sonunda yere yıkılan iskelet yığınının arasından kalktığında gülmesine engel olamadı.Fakat savaşı kazanmaktan çok uzaktılar. Sürekli yeni iskeletler kalkıp yaklaşıyordu.* Diatryma, oldukça iri gagalı, güçlü bacakları ve iri pençeleri olan uçamayan bir kuştur.29

—t R.A. SALVATOREAthrogate'in domuzu yaşayan ölüler tarafından öldürülmüştü. Heykelciğin büyüsü birkaç saat daha yeni bir yaratık veremeyecekti. Jarlaxle'ın kuşu da pençeleyen parmaklara kurban olmuştu. Drow, şapkasındaki banda, yeni bir tüyün baş verdiği noktaya dokundu. Fakat yeni bir diatryma çağırabilmesi için günler geçmesi lazımdı.Athrogate başka bir iskelet grubuna saldırmak istercesine döndü ve Jarlaxle bağırdı. "Buraya gel!"Kamaşan gözlerini ovuşturmaya devam eden cüce geri seslendi, "Daha dövcek bissürü iskelet var elf!""O zaman seni burada bırakırım onlar da seni parçalara ayırırlar.""Benden bi savaştan kaçmamı mı istiyon be!" diye bağırdı Athrogate ve seheryıldızıyla bu sırada kendisine yaklaşan bir iskeleti parçalara ayırdı."Belki de bu yaratıkları kaldıran büyü senin de bir zombi olarak dirilmeni sağlar," dedi Jarlaxle ve bineğini çevirdi. Çok kısa bir süre sonra Athrogate'in yaklaştığını belirten cücenin söylenmesini duydu. Cüce oflayıp puflayarak yanına geldiğinde elinde oniks domuz heykelciğini tutuyor ve mırıldanıyordu."Şu anda yeni bir tane çağıramazsın," diye hatırlattı Jarlaxle ve elini uzattı.Athrogate, drowun elini tutup arkasına tırmandı ve Jarlaxle bineğini mahmuzlayınca iskeletleri çok arkalarında bıraktılar. İlk başta dört nala ilerlediler ama bir süre sonra yavaşladılar ve cüce kıkırdamaya başladı."Yine ne oldu?" diye sordu drow ama Athrogate cevap olarak sadece kahkahalarla uludu."Ne?" diye tekrar sordu Jarlaxle ama arkasına dönüp bakamıyordu ve Athrogate de düzgün bir cevap veremeyecek kadar kahkahalara gömülmüştü.Güvenli bir şekilde durabilecekleri bir yere ulaştıklarında Jarlaxle bineği aniden durdurup arkasını döndü.Athrogate, kahkahadan kızarmış suratıyla oturmuş, dirseğinden kopmuş, parmaklan hâlâ havayı pençelemeye çalışan bir iskelet30HAYALET KRALkolu tutuyordu. Jarlaxle hızla bineğinden aşağı atladı ve cüce onun peşinden inmeyince bineği geri gönderip Athrogate'in siyah dumanların arasından yere çakılmasını sağladı."O lanet olası şeyden kurtul!" dedi Jarlaxle.Athrogate ona kulaklarına inanamıyormuş gibi baktı. "Biraz hayal gücün var sanırdım elf," dedi. Ayağa kalkıp ağır göğüs zırhını çözdü. Zırh yere düşer düşmez iskelet kolunu tuttuğu eliyle sırtına uzandı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ve pençe atmaya çalışan parmaklar sırtını kaşırken zevkle iç geçirdi. "Sence ne kadar yaşar?""Umarım senden uzun," diye cevap verdi drow gözlerini kapatıp başını çaresizce iki yana sallayarak. "Ki bu sürenin de pek uzun olmadığından eminim.""Bwahahaha!" diye uludu Athrogate ve sonra da, "Aaaaaaaaah!""Bu tarz yaratıklarla karşılaştığımız bir sonraki seferde sözümü dinle," dedi Jarlaxle, Athrogate'e ertesi sabah cüce, iskelet oyunca-ğıyla oynarken."Bir dahaki sefer mi? N'oluyo elf?""Bu rastgele bir olay değildi," diye kabul etti drow. "Düş Transı'ndayken ziyaret edildim, iki kez. Yok ettiğimi sandığım ama bir şekilde ölümün üstesinden gelmeyi başarmış bir canavar tarafından.""Bu iskeletleri kaldıran canavar mı?""Büyük bir ejderha," diye açıkladı Jarlaxle, "buranın güneyinde ve..." duraksadı, Hephaestus'un mağarasının nerede olduğundan emin değildi. Oraya gitmişti ama bir nakil büyüsü aracılığıyla. O bölgenin genel özelliklerini biliyordu ama inin tam yerini bilmiyordu. Fakat orayı bildiğini bildiği biri vardı. "Kar Tanesi Dağları'nın yakınlarında," diye bitirdi. "Görünüşe göre düşüncelerini yüzlerce kilometre öteye gönderebilen bir ejderha.""Daha uzağa kaçmamız gerektiğini mi düşünüyon?"Jarlaxle başını iki yana salladı. "Bu yaratığı yok etmek için yardımını alabileceğim büyük güçler var."31---* R-A. SALVATORE

"Hmm," dedi cüce."Sadece onları önce bizi öldürmemeye ikna etmem lazım.""Hmm.""Kesinlikle," dedi drow. "Cadderly adındaki, tanrısının seçilmişi olan güçlü bir rahip. Eğer dönersem beni öldüreceğine söz vermişti.""Hmm.""Ama bir yolunu bulurum.""Öyle diyon ve buna dua ediyon; ama ben sonunda bedelini benim ödemiyeceğimi umuyom."Jarlaxle cüceye ters ters bakmaya başladı."E, gitmek istediğin yere gidemiyon... tabii istediğin şeyi neden istiyon ben anlamıyom. Kalkmış ejderhaların musallat olduğu bi yere gitmek istiyon."Ters bakışlar inlemeye döndü."Tamam, tamam," dedi Athrogate. "Kelime şarkılarını kesiyom. Ama sonuncusu gayet iyiydi di mi?""Üstünde çalışılmaya ihtiyacı var," dedi drow. "Fakat her zamanki eserlerinden daha iyiydi.""Hmm," dedi cüce gururla gözleri parlayarak.32KIRIK SÜREKLİLİKDrizzt Do'Urden yana yuvarlanarak uyku tulumundan çıktı ve kollarını yukarı uzatıp parmaklarını açarak sabah göğüne gerindi. Yolda, kara bir kıştan sonra Mithril Salonu'nun dışında olmak harika bir duyguydu. Taze, serin ve ocakların dumanını içermeyen havayı koklamak ve rüzgarı omuzlarının arasında, uzun, gür, beyaz saçlarının içinde hissetmek canlılık vericiydi. Karısıyla baş başa olmak güzeldi.Kara elf başını geniş daireler halinde döndürerek boynunu esnetti. Bir kez daha yukarı uzanıp battaniyelerin üzerinde çömeldi. Esinti çıplak bedenini ürpertiyordu ama bunu umursamadı. Soğuk rüzgar onu canlandırıyor ve kendini hayatta hissetmesini sağlıyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Yavaşça ayağa kalktı; her hareketini yavaş ve abartılı bir şekilde yaparak yatak görevi görmüş sert zeminin yol açtığı tutulmaları giderdi. Daha sonra Catti-brie'yi görmek için kamp alanlarının ve kaya çemberinin dışına yürüdü.Bir zamanlar bir gnom büyücünün cübbesi olan renkli büyülü bluzdan başka hiçbir şey giymemiş olan Catti-brie, fazla uzakta olmayan bir tepenin üzerinde avuç içleri önünde birbirine değecek şekilde derin bir konsantrasyon pozunda duruyordu. Drizzt, karısının büyüleyiciliğini hayranlıkla izledi. Renkli bluz ancak kalçaları-r33---—t R.A. SALVATOREnin ortasına kadar geliyordu ve harika bir şekilde üretilmiş giysi Catti-brie'nin doğal güzelliğini ne gölgede bırakıyor ne de biraz olsun azaltabiliyordu.Catti-brie'nin büyü ustası Leydi Alustriel'in yönettiği Gümüşay şehrinden Mithril Salonu'na dönüyorlardı. İyi bir ziyaret olmamıştı. Havada tehlikeli ve korkutucu bir şeyler vardı ve büyü /Iğ'ında bir şeylerin yanlış olduğuna dair büyücülerde ortak bir his vardı. Faerûn'ün her yanından; büyülerin korkunç bir şekilde çarpılması, yanlış çalışması ya da hiç çalışmaması, hatta usta büyü kullanıcılarının görünüşte delirmesi gibi raporlar ve söylentiler geliyordu.Alustriel, Mystra'nın Ağı'nın bütünlüğü için endişelendiğini itiraf etmişti ve yüzündeki solgun bakışlar Drizzt'in daha önce ne uzun yıllar önce Mithril Salonu'na gittiğinde ne de Kral Obould ile büyük ordusu cinai arzularla tutuşarak dağlardaki inlerinden çıktıklarında gördüğü bir şeydi. Kesinlikle yılgın ve korku dolu bir bakıştı. Drizzt; ünlü şampiyon, Yedi Kız Kardeş'ten biri, Mystra'nın Seçilmiş'i, kudretli Gümüşay'ın sevilen yöneticisi Leydi Alustriel'de böyle bir bakış görebileceğini asla tahmin etmezdi.O ve diğerleri neler olduğunu anlamak için dağılırken, dikkat, gözlem ve meditasyon Alustriel'in emirleriydi ve daha bir büyücü olalı on yıl olmamasına rağmen büyük bir potansiyeli olan Catti-brie bu emirleri yüreğine işlemişti.Drizzt, onun bu kadar erken kalkmasının sebebinin bu olduğunu biliyordu. Catti-brie kamp alanının ve kocasının dikkat dağıtıcı etkisinden uzaklaşıp tek başına meditasyon yapabileceği bu yere gelmişti.Driizt, karısını izlerken gülümsedi. Catti-brie'nin canlı renkli ve gür kumral saçları omuzlarına dökülüyor, rüzgarda savruluyor, belki yaşla biraz kalınlaşmış olsa da Drizzt'e göre hâlâ çok güzel ve cezp edici olan bedeni düşünceleriyle salınıyordu.Catti-brie ellerini, sanki büyüyü davet ediyormuş gibi yavaşça yana açarken bluzunun kolları ancak dirseğine kadar uzanıyordu. Catti-brie yerden yükselip yarım metre kadar yukarıda süzülürken Drizzt gülümsedi. Peri ateşinin mor alevleri bedeninin etrafını sardı, bluzun mor kumaşının uzantıları gibiydiler ve sanki büyü, kadınla34HAYALET KRAL «-3Îimbiyotik bir şekilde birleşmişti. Büyülü bir rüzgar bedenine çar-S1 kumral saçlarını önüne doğru uçurdu.Drizzt, Catti-brie'nin basit ve güvenli büyüler kullanarak Ağ ile bağlantısını güçlendirdiğini ve Alustriel'in sözünü ettiği korkular üzerine yoğunlaştığını görebiliyordu.Uzaklardaki bir yıldırım Drizzt'in irkilmesine sebep oldu ve drow, kafasını çevirirken gök gürültüsü duyuldu.Kafası karışık bir halde kaşlarını çattı. Havada tek bir bulut bile yoktu ama gökyüzünden doğrudan yere inmiş bir yıldırımdı; çünkü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

uzaklardaki topraklarda dolanan çatallı mavi eneıjiyi hâlâ görebiliyordu.Drizzt kırk beş yıldır yüzeydeydi ama buna benzer doğal bir olay daha önce hiç görmemişti. Kaptan Deudermont'un gemisi Su Perisi'nin güvertesinde korkunç fırtınalara şahit olmuş, bir toz fırtınasının Calim Çölü'nü yuttuğunu ve bir saat içinde yerin, dizine kadar karla kaplandığını görmüştü. Hatta bir keresinde Buzyeli Vadisi'nde yıldırım topu denilen nadir olayı bile görmüştü ve az önce gördüğünün, o garip enerjinin bir türü olduğunu düşündü.Ama bu yıldırım düz bir çizgi halinde ilerlemişti ve hemen ardında da mavi-beyaz, parıldayan enerjiden bir örtü bırakmıştı. Hızını tahmin edemiyordu ama mavi ateş örtüsünün onun arkasından geldiğinden emindi.Bulunduğu noktanın kuzeyindeki kırsal alanı bir uçtan diğer uca geçiyor gibi görünüyordu. Doğuda havada süzülüp parıldayan Catti-brie'ye bir bakış attı ve bu garip olaydan bahsetmek için meditasyonunu bozup bozmaması gerektiğini merak etti. Yıldırım çizgisine baktığında lavanta rengi gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Yıldırım aniden hızlanmış ve yönünü değiştirmişti.Gözlerini yıldırımdan Catti-brie'ye çevirdiğinde yıldırımın doğruca ona yöneldiğini anladı."Cat!" diye bağırdı Drizz ve koşmaya başladı.Catti-brie onu duymuyor gibiydi.Büyülü ayak bileklikleri Drizzt'in hızını arttırıyordu ve drowun ayakları gözün göremeyeceği kadar hızla hareket ediyordu ama yıldırım daha hızlıydı ve yanından cızırdayarak geçerken tek yapabildiği tekrar tekrar bağırmaktı. Yıldırımın çatırdayan enerjisini hisse-35

—t R.A. SALVATOREdebiliyordu. Bu güçlü akımın yakınında olduğu için saçları dimdik olmuş her yöne uçuşuyordu."Cat!" diye bağırdı süzülen, parıldayan kadına. "Catti-brie! Kaç!"Catti-brie meditasyonun derinliklerine gömülmüştü ama yine de bir tepki verdi ve başını Drizzt'e çevirdi.Fakat çok geç kalmıştı. Yerden hızla ilerleyen yıldırım ona çarptığı sırada gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Mavi arklar iki yana uzanmış kollarından aktılar, parmakları spazmlarla bükülüyor bedeni güçlü akımla sarsılıyordu.Garip yıldırımın ucu birkaç kalp atımı süresince durup sonra ilerlemeye devam etti ve hâlâ havada süzülen kadını arkasındaki parıldayan mavi örtünün içinde bıraktı."Cat!" dedi Drizzt nefesi kesilmiş bir şekilde ve kayaların arasından çaresizce tırmanmaya çalışıyordu. Yukarıya ulaştığında örtü de yoluna devam etmeye başlamıştı ve geride çatırdayan kararmış bir alan bırakmıştı.Catti-brie hâlâ alanın üzerinde süzülüyor, hâlâ sarsılıp titriyordu. Drizzt, kadına yaklaşırken nefesini tuttu. Kadının gözleri dönmüştü ve sadece beyazları görünüyordu.Catti-brie'nin elini tuttuğunda elektrik akımının ısırığını hissetti. Fakat onu bırakmayıp inatçı bir şekilde kararmış alanın dışına çekti. Kadına sıkıca sarılıp aşağı çekmeye çalıştı ama başaramadı."Catti-brie," diye yalvardı Drizzt. "Sakın beni terk etme."Drizzt ona sarılmışken sanki bin kalp atımı geçmiş gibiydi ve kadın sonunda rahatlayıp yavaşça yere indi. Drizzt yüzünü görmek için onu geri yatırdı. Kadının güzel, mavi gözlerini gördüğünde kalbi yeniden atmayı hatırlamış gibiydi."Tanrılar aşkına, seni kaybettiğimi sandım," dedi büyük bir rahatlamayla; ama Catti-brie'nin gözlerini kırpmadığını gördüğünde bu his çok kısa sürdü. Kadın aslında ona bakmıyor, onun arkasına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bakıyordu. Drizzt omzunun üzerinden geriye bakıp kadının ilgisini neyin bu kadar çektiğini anlamaya çalıştı ama orada hiçbir şey yoktu."Cat?" diye fısıldadı kadının iri gözlerine bakarak. Kadının ona36HAYALET KRAL «-3Îda onun arkasına bakmadığını, hiçliğe baktığını fak etti. ya Kadını hafifçe sarstı. Catti-brie bir şeyler mırıldandı ama Drizzt onun ne dediğini anlayamadı. Biraz yaklaştı."Ne?" diye sordu ve karısını bir kez daha sarstı.Catti-brie yerden birkaç santim yükseldi, kolları iki yana açıldı ve gözleri bir kez daha döndü. Mor alevler bir kez daha yandı ve çatırdayan enerji de geri döndü.Drizzt karısına sarılıp aşağı çekmeye çalıştı ama Catti-brie'nin bütün bedeni sanki bir enerji dalgası yayıyormuşçasına parlamaya başlayınca şaşkınlıkla geri çekildi. Dehşete düşmüş drow çaresizce izledi."Catti-brie?" diye seslendi ve karısının beyaz gözlerine baktığında bir şeylerin değişmiş olduğunu, hem de çok değişmiş olduğunu fark etti! Yüzündeki çizgiler yumuşayıp kaybolmuşlardı. Saçı daha uzun ve gürdü, dahası Catti-brie'nin yıllardır toplamadığı bir şekilde topluydu! Catti-brie daha zayıf görünüyordu, cildi de daha sıkıydı.Daha gençti."Bu yayı, cüce kralının salonlarında bizzat ben buldum yahu," dedi Catti-brie. Ya da buna benzer bir şey söylemişti çünkü Drizzt emin olamıyordu. Dahası bütün zamanını uzaklardaki Buzyeli Vadisi'ndeki Kelvin Yığını'nın gölgesinde Bruenor'un klanıyla birlikte geçirdiği zamanlardaki gibi ağır bir cüce aksanıyla konuşmuştu. Hâlâ yerden yüksekteydi ama peri ateşiyle çatırdayan enerji kaybolmuştu. Gözleri odaklanıp normale dönmüş, Drizzt'in kabini çamlı olan zengin, koyu bir mavi renge bürünmüştü."Yürekavcısı, evet," dedi Drizzt. Bir adım geri atıp muhteşem yayı omzundan indirdi ve karısına sundu."Maer Dualdon'da bi yayla balık mı tutulur yahu? Gümbürgöbeğin oltasını tercih ederim," dedi, hâlâ Drizzt'e değil uzaklara bakıyordu.Kafası karışan Drizzt yüzünü buruşturdu.Catti-brie derin bir iç geçirdi. Gözleri bir kez daha dönüp sadece beyazları görünmeye başladı. Alevler ve enerji bir kez daha belirdi ve aniden bir rüzgar sadece Catti-brie'ye esmeye başladı. Sanki37---—t R.A. SALVATOREaz önce yaydığı enerji dalgaları bedenine geri dönüyor gibiydi. Saçları, teni, yaşı hepsi eski haline göndü ve renkli bluzu dalgalanmayı kesti.O an geçtikten sonra baygın bir halde bir kez daha yere yığıldı.Drizzt onu tekrar sarstı, defalarca seslendi ama Catti-brie onu algılayamıyor gibiydi. Gözlerinin önünde parmaklarını şıklattı ama Catti-brie gözlerini kırpmadı bile. Karısını kampa götürüp hızla Mithril Salonu'na dönmeleri için yerden kaldırmaya yeltendi ama Catti-brie'nin kolunu kaldırır kaldırmaz üzerindeki büyülü bluzun, omzunun hemen oradan başlayacak bir şekilde yırtıldığını gördü. Ardından kumaşın altında bir yara hissedince dona kaldı. Büyük bir panikle yırtılmış kumaşı nazikçe yana çekti.Korku ve kafa karışıklığıyla nefesi kesildi. Catti-brie'nin çıplak sırtını belki bin kez görmüştü ve lekesiz ve pürüzsüz cildine her seferinde hayran kalmıştı. Fakat şimdiyse Catti-brie'nin sırtında Drizzt'in yumruğu büyüklüğünde ve belirgin bir kum saati şeklinde bir iz, hatta bir yara vardı. Kum saatinin alt tarafı tamamen renksizdi ve üst tarafındaysa çok az bir kısım yaralıydı. Sanki saatteki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kumların neredeyse hepsi alt tarafa akmıştı.Drizzt titreyen parmaklarla kum saatine dokundu. Catti-brie hiçbir tepki vermedi."Ne?" diye fısıldadı çaresizce.Catti-brie'yi hızla kampa doğru taşırken kadının kafası sanki yarı uykuluymuş gibi sallanıyordu.38ÇÖZÜLMEZ OLANI ÇÖZMEKBurası, yükselen kulelerin ve geniş merdivenlerin, payandaların ve devasa süslü pencerelerin, ışığın ve aydınlanmanın, büyünün ve mantığın, inancın ve bilimin yeriydi. Burası, Deneir'in Seçilmiş'i Cadderly Bonaduce'un eseri olan Yükselen Ruh'tu. Müritlerinin sürekli olarak sorgulamasını ve araştırmasını isteyen Deneir'in rahibi biraderleri tarafından Sorgulayan Cadderly olarak adlandırılırdı.Cadderly, bu muhteşem yapıyı, çoğu kimse tarafından Faerûn'daki en muazzam kütüphane olarak kabul edilen Ulu Kütüphane'nin yıkıntıları üzerinde yükseltmişti. Gümüşay'dan Calimport'a kadar her yerden mimarlar Kar Tanesi Dağları'na gelip bu yapıyı görüp, dayanma kemerlerini hayranlıkla izlerlerdi. Bu, Faerûn için oldukça yeni bir buluştu ve bu büyüklükte yapılmış olanı da yoktu. Büyü ile ilahi ilham birlikte çalışarak vitray pencereleri oluşturmuş aynı zamanda da duvarları sonsuz bilgi arayışla-rındaki alimlerin resimleriyle doldurmuştu.Yükselen Ruh, bir kütüphane ve katedral olarak yani alimlerin, büyücülerin, bilgelerin ve rahiplerin batıl inançları tartışıp gerçekleri kucaklayabilecekleri bir yer olarak inşa edilmişti. Bütün kıtada, inançla bilimin mucizevi birleşimini bu kadar iyi temsil eden başka bir yer yoktu. Burada mantığın, gözlemin ve deneylerin kişiyi ilahi39

—t R.A. SALVATOREemirlerden uzaklaştırmasından korkulmasına hiç gerek yoktu. Yükselen Ruh'ta ilahi olanlar gerçek kabul edilmez, gerçekler ilahi kabul edilirdi.Burada alimler teorilerini izlemekten çekinmezlerdi. Filozoflar panteonun genel algılanışını ve dünyayı sorgulamaktan korkmazlardı. Bütün tanrıların rahipleri burada en ufak bir zulümden çekinmezlerdi; tabii mantıklı bir tartışma kavramının kendisi sınırlı ve küçük bir zihne zulüm gibi gelmediği sürece...Yükselen Ruh bir araştırma, sorgulama ve öğrenme mekanıydı. Toril'in çeşitli tanrıları üzerine dönen tartışmalar kafirliğin sınırlarında dolanırdı. Burada büyünün doğası da incelenirdi ve Ağ'ın çöktüğü, korku ve şüphelerin yayıldığı böyle bir zamanda alimler çok uzak topraklardan buraya gelmişlerdi.Ve Cadderly, her birini memnuniyetle, endişelerini paylaşır bir şekilde karşılamıştı. Cadderly kırk dört yaşında olmasına rağmen çok daha genç biri gibi gözüküyordu. Gri gözleri gençlikle parlıyor, kıvırcık, kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu. Rahat ve çevik adımlarla çok daha genç biri gibi yürüyordu. Deneir müritlerinin klasik bronz-beyaz tuniğiyle pantolonunu giyiyor, ek olarak açık mavi bir pelerinle, bu pelerine uyumlu mavi renkte, kırmızı bantlı ve bir kenarında bir kuş tüyü bulunan, geniş kenarlı bir şapka takıyordu.Dünyadaki büyü büyük ihtimalle çözülürken oldukça rahatsız edici bir çağdaydılar ama Cadderly Bonaduce'un gözlerinde dehşetten çok heyecan vardı. Cadderly sonsuza dek bir örenci olarak kalacaktı; zihni sürekli sorguluyordu ve henüz açıklanamamış olan şeylerden hiç korkmuyordu.Tek istediği anlamaktı."Hoş geldiniz, hoş geldiniz!" O parlak sabahta yeşil, druid cüb-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

beleri giyen üç ziyaretçiyi karşıladı."Siz genç Bonaduce'sunuz sanırım," dedi yaşlı, gri sakallı druid."O kadar da genç değilim," dedi Cadderly."Yıllar önce babanızı tanırdım," diye cevap verdi druid. "Bu karmaşa zamanlarında burada hoş karşılanacağımızı varsayabilir miyim?"40HAYALET KRAL «-3ÎCadderly adama kafası karışık bir ifadeyle baktı.-Cadderly hâlâ hayatta değil mi?" '"Şey, evet," dedi Cadderly ve sonra gülümseyip, "Cleo?" diye sordu."Aha babanızın size benden... bahsetmiş..." diye cevap verdi druid ama sonra birden gözleri kocaman açıldı. "C-Cadderly? Busen misin?""Kaos laneti yüzünden seni kaybettiğimizi sanıyordum eski dostum!" dedi Cadderly."Ama sen nasıl?" diye sormaya yeltendi Cleo kafası karmakarışık bir halde."Sen yok olmamış miydin?" diye sordu genç görünümlü rahip. "Elbette yok olmamışsın. Karşımda duruyorsun işte.""Yıllarca bir kaplumbağa bedeninde gezindim," diye açıkladı Cleo. "Delirerek en çok sevdiğim hayvanın bedeninde kısılı kaldım. Ama sen nasıl Cadderly olabilirsin? Cadderly'nin çocuklarını duydum ve onlar bile senden daha..."Sözlerini bitiremeden genç bir adam rahibin yanına geldi. Yüzü Cadderly'ye çok benziyordu ama egzotik, badem şekilli gözleri vardı."Ah, işte bir tanesi," dedi Cadderly oğluna kolunu uzatarak. "En büyük oğlum Temberle.""Senden daha yaşlı görünüyor," dedi Cleo ironik bir tonda."Uzun ve karmaşık bir hikaye," dedi rahip. "Burayla, Yükselen Ruh'la ilgili.""Gözlemevinde sana ihtiyaç var baba," dedi Temberle ziyaretçileri kibarca selamladıktan sonra. "Gond'un müritleri, makineleri bu dönemde büyüden daha etkili olduğu için bir kez daha kendi üstünlüklerini ilan etmeye kalktılar.""Şüphesiz iki taraf da onların tarafını tutacağımdan emindir."Temberle omzunu silkti ve Cadderly derin bir iç geçirdi."Eski dostum," dedi Cadderly, Cleo'ya. "Seninle biraz vakit geçirip görüşemediğimiz bu kadar yılda neler yaptığını dinlemek isterim.""Sana bir kaplumbağa olarak hayatın nasıl olduğunu anlatabili-41

—t R.A. SALVATORErim," diye cevabı yapıştırıverdi Cleo ve Cadderly gülmeye başladı."Şu anda Yükselen Ruh'ta birçok farklı görüş var ve çok az uzlaşma mevcut," dedi Cadderly. "Herkes de doğal olarak gergin.""Mantıklı tabii.""Ve bu zamanları atlatabilmemiz için en önemi şey de mantık," dedi Cadderly. "Pekala, hoş geldiniz dostlarım, içeri buyrun. Bol miktarda yemeğimiz ve ondan da çok tartışmamız mevcut. Sözlerinizi hiç çekinmeden istediğiniz tartışmaya dahil edin."Üç druid birbirilerine baktılar, diğer iki druid Cleo'ya bakarken başlarını memnunca salladılar. "Size söylemiş olduğum gibi," dedi Cleo. "Deneir rahipleri gayet makul kişiler." Kendisine eğilerek selam verip, genişçe gülümseyen ve yanlarından ayrılan Cadderly'ye döndü."Gördün mü?" dedi Cadderly, Temberle'ye druidler Yükselen Ruh'un içine doğru ilerlerken. "Sana makul biri olduğumu defalarca söyledim." Oğlunun omzuna hafifçe vurup druidlerin peşinden ilerlemeye başladı."Ve bunu her söylediğinde annem kulağıma, senin makullüğü-nün tamamen

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

o andaki arzularınla bağlantılı olduğunu fısıldadı," dedi Temberle babasının arkasından.Cadderly tökezledi. Arkasına bakmadı ama gülerek ilerlemeye devam etti.Temberle binadan çıkıp, ikiz kız kardeşi Hanaleisa'yla buluşacağı büyük bahçenin bulunduğu güney duvarına doğru ilerledi. İkili o sabah, Yükselen Ruh'tan bir gün uzaktaki, İmpresk Gölü'nün kıyısındaki Carradoon'a gitmeyi kararlaştırmışlardı. Geniş, çitlerle çevrili bahçeye yaklaşırken kız kardeşini ve en sevdiği amcasını görünce gülümsemesi genişledi.Yeşil sakallı cüce yeni ekilmiş bir tohum sırasının etrafında sıçrayıp cesaret sözcükleri fısıldıyor ve biri bileğinden kopmuş olan kollarını fırtınada yükselmeye çalışan bir kuş gibi çırpıyordu. Pikel Bouldershoulder kendi türü için çok tuhaf biriydi çünkü druidlerin42HAYALET KRAL «-3Î)|l||ia baş koymuştu. Bu ve bunun gibi birçok sebep yüzünden Temberle'nin en sevdiği amcasıydı.Hanaleisa Maupoissant Bonaduce, anneleri Danica'nın çok genç hali gibi görünüyordu. Kızıl-kırmızı saçları vardı ve kahverengi «özleri Temberle'ninkiler gibi badem şekilliydi. Pikel'in dönüşlerini en az Temberle kadar komik bulduğu bariz olan Hanaleisa, yeni ekilmiş tohumların orada başını kaldırıp kardeşine baktı ve gülümsedi."Pikel amca bunların eskisinden de fazla büyümesini sağlayabileceğini söylüyor," dedi Hanaleisa, Temberle kapıdan girerken."Fasla!" diye kükredi Pikel ve Temberle amcasının yeni bir kelime öğrenmiş görünmesinden etkilendi."Ama tanrıların dinlemediğini sanıyordum," deme cüretini gösterdi Temberle ve Pikel'den azar dolu bir "Oooooh," ile uzun süren bir parmak sallama aldı."inançlı ol kardeşim," dedi Hanaleisa. "Pikel amca toprağı tanır.""Hee hee hee," dedi cüce."Carradoon bekliyor," dedi Temberle."Rorey nerede?" diye sordu Hanaleisa, kendilerinden beş yaş küçük, on yedi yaşındaki kardeşleri Rorick'ten bahsediyordu."Bir büyücü sürüsüyle, dünyaya güç veren büyülü bağların sağlamlığı üzerine tartışıyor. Bu garip olaylar dinince bir sürü güçlü büyücünün onun ustası olmak için birbirilerini yiyeceklerine eminim."Hanaleisa da kardeşlerinin, kendisini herhangi bir tartışmanın içine sokma eğilimi ve yeteneğinin gayet farkında olduğu için başıyla onayladı. Genç kadın dizlerindeki toprağı silkip ellerini birbirine vurarak temizledi."Düş önüme o zaman," dedi kardeşine. "Pikel amca, bahçemin ölmesine izin vermezsin değil mi?""Duurit!" dedi Pikel gururla ve yağmur dansına döndü... ya da bereket dansına... ya da gün ışığı dansına... her ne için dans ediyorsa ona döndü işte. Bonaduce ikizleri Pikel Amcalarının yanından her zamanki gibi genç yüzlerinde geniş ve içten gülümsemelerle43—-___R A- SALVATOREayrıldılar.Önkolları ve alnı sağlam bir şekilde halıya dayanmış olan kadın ayaklarını yerden kaldırıp bacaklarını göğsüne doksan derece açıyla kaldırdı. Büyük bir zarafetle bacaklarını iki yana açıp daha sonra da yarı amuda kalkarken bacaklarını yukarıda birleştirdi.Mükemmel bir denge ve uyumla soluyan Danica ellerini düzleş-tirip tam bir amut pozisyonuna yükseldi. Su altındaymış ya da bu derin meditasyon içinde yer çekimi ona dokunamazmış gibi görüyordu. Avuç içinden parmaklarının ucuna geçerken bu zarafetin de ötesine geçti ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sanki bedenine bağlı görünmez ipler onu daha da yukarı çekmiş gibi göründü.Tamamen o ana, kendi içine yoğunlaşmıştı. Yine de birinin yaklaştığını, kapıdaki bir hareketi hissetti ve tam da Pikel'in sarı sakallı kardeşi İvan Bouldershoulder içeri girerken gözlerini açtı."Bütün o büyüleri gittiğinde senle ben dünyayı ele geçircez kız," dedi tvan abartılı bir göz kırpışıyla.Danica yuvarlanıp zarif bir şekilde ayağa kalktı ve bunu yaparken yüzü cüceye dönük olması için bir de kendi etrafında dönüvermişti."Ne biliyorsun İvan?" diye sordu Danica."Bilmem gerekenden fazlasını ve emin olamıycaam kadar azını," diye cevap verdi. "Kardeşim dedi ki senin büyük çocuklar Carradoon'a gitmiş.""Duyduğuma göre Temberle oradaki bazı genç hanımlarla vakit geçirmekten oldukça keyif alıyormuş.""Ah," cücenin yüzüne gayet ciddi bir ifade yerleşti. "Peki ya Hana?"Danica gülmeye başladı. "Ne olmuş ona?""Etrafında dolaşan birileri var mı?""O yirmi iki yaşında İvan. Bu sadece onu ilgilendirir.""Pöh, İvan amcası o ahmakla iki çift laf etmeden olmaz.""Hana kendi başının çaresine bakabilir. Bunun için eğitim..."44HAYALET KRAL -Hjfc* §"Hayır bakamaz!""Aynı endişeyi Temberle için taşımıyorsun gördüğüm kadarıy-la-"Pöh. Erkekler yapmaları gereken şeyi yaparlar ama bunu benim kızıma yapmaya çalışmasalar onlar için iyi olur!"Danica, gülüşünü gizlemek için nafile bir çabayla ağzını bir eliyle kapadı."Pöh!" dedi İvan elini sallayarak. "O kızı Bruenor'un salonuna götürücem!""Bunu kabul edeceğini sanmıyorum.""Ona soran kim? Senin ufaklıkları çok başıboş bıraktın!"İvan sabaha kadar söylenebilirdi ama Danica sonunda gülmeyi kesip de cümle kurabilecek hale gelmeyi başardı, "Bana sormak istediğin bir şey mi vardı?"İvan bir süre kadına boş boş baktıktan sonra "Evet," dedi ama kendinden pek de emin görünmüyordu. Biraz daha düşündükten sonra hatırladı, "Ufaklık nerede? Kardeşim, Carradoon'a gitmeyi düşünüyo ve büyük veletleri kaçırmış.""Rorick'i bütün gün görmedim.""Temberle ve Hana'yla gitmedi. Amcasıyla gitmesinde bir sakınca var mı?""Çocuklarımdan herhangi birinin olabileceği daha güvenli bir yer düşünemiyorum sevgili İvan.""Evet, tamam öyleyse," dedi cüce, başparmaklarını pantolon askısına geçirerek."Fakat korkarım ki aynı şeyi gelecekteki damadım için söyleyemeyeceğim ama...""Sadece damadın," diye güvence verdi İvan göz kırparak."Hiçbir yerini kırmayın," diye yalvardı Danica. "Ve üzerinde iz bırakmayın."İvan başıyla onaylayıp ellerini birleştirip eklemlerini gürültüyle kütletti. Eğilerek selam verip çıktı.Danica, İvan'ın tehlikesiz olduğunu biliyordu; en azından kızına talip olacaklar için. Fakat Hanaleisa'nın, İvan'la Pikel sürekli etrafında dolanırken bir ilişki sürdürmesinin gayet zor olacağını da45

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

---—t R.A. SALVATOREayrıldılar.Önkolları ve alnı sağlam bir şekilde halıya dayanmış olan kadın ayaklarını yerden kaldırıp bacaklarını göğsüne doksan derece açıyla kaldırdı. Büyük bir zarafetle bacaklarını iki yana açıp daha sonra da yarı amuda kalkarken bacaklarını yukarıda birleştirdi.Mükemmel bir denge ve uyumla soluyan Danica ellerini düzleş-tirip tam bir amut pozisyonuna yükseldi. Su altındaymış ya da bu derin meditasyon içinde yer çekimi ona dokunamazmış gibi görüyordu. Avuç içinden parmaklarının ucuna geçerken bu zarafetin de ötesine geçti ve sanki bedenine bağlı görünmez ipler onu daha da yukarı çekmiş gibi göründü.Tamamen o ana, kendi içine yoğunlaşmıştı. Yine de birinin yaklaştığını, kapıdaki bir hareketi hissetti ve tam da Pikel'in sarı sakallı kardeşi İvan Bouldershoulder içeri girerken gözlerini açtı."Bütün o büyüleri gittiğinde senle ben dünyayı ele geçircez kız," dedi İvan abartılı bir göz kırpışıyla.Danica yuvarlanıp zarif bir şekilde ayağa kalktı ve bunu yaparken yüzü cüceye dönük olması için bir de kendi etrafında dönüvermişti."Ne biliyorsun İvan?" diye sordu Danica."Bilmem gerekenden fazlasını ve emin olamıycaam kadar azını," diye cevap verdi. "Kardeşim dedi ki senin büyük çocuklar Carradoon'a gitmiş.""Duyduğuma göre Temberle oradaki bazı genç hanımlarla vakit geçirmekten oldukça keyif alıyormuş.""Ah," cücenin yüzüne gayet ciddi bir ifade yerleşti. "Peki ya Hana?"Danica gülmeye başladı. "Ne olmuş ona?""Etrafında dolaşan birileri var mı?""O yirmi iki yaşında İvan. Bu sadece onu ilgilendirir.""Pöh, İvan amcası o ahmakla iki çift laf etmeden olmaz.""Hana kendi başının çaresine bakabilir. Bunun için eğitim..."44HAYALET KRAL «-3Î"Hay"" bakamaz!""Aynı endişeyi Temberle için taşımıyorsun gördüğüm kadarıyla ""Pöh. Erkekler yapmaları gereken şeyi yaparlar ama bunu benim kızıma yapmaya çalışmasalar onlar için iyi olur!"Danica, gülüşünü gizlemek için nafile bir çabayla ağzını bir eliyle kapadı."Pöh!" dedi İvan elini sallayarak. "O kızı Bruenor'un salonuna götürücem!""Bunu kabul edeceğini sanmıyorum.""Ona soran kim? Senin ufaklıkları çok başıboş bıraktın!"İvan sabaha kadar söylenebilirdi ama Danica sonunda gülmeyi kesip de cümle kurabilecek hale gelmeyi başardı, "Bana sormak istediğin bir şey mi vardı?"İvan bir süre kadına boş boş baktıktan sonra "Evet," dedi ama kendinden pek de emin görünmüyordu. Biraz daha düşündükten sonra hatırladı, "Ufaklık nerede? Kardeşim, Carradoon'a gitmeyi düşünüyo ve büyük veletleri kaçırmış.""Rorick'i bütün gün görmedim.""Temberle ve Hana'yla gitmedi. Amcasıyla gitmesinde bir sakınca var mı?""Çocuklarımdan herhangi birinin olabileceği daha güvenli bir yer düşünemiyorum sevgili İvan.""Evet, tamam öyleyse," dedi cüce, başparmaklarını pantolon askısına geçirerek."Fakat korkarım ki aynı şeyi gelecekteki damadım için söyleyemeyeceğim ama..."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Sadece damadın," diye güvence verdi İvan göz kırparak."Hiçbir yerini kırmayın," diye yalvardı Danica. "Ve üzerinde iz bırakmayın."İvan başıyla onaylayıp ellerini birleştirip eklemlerini gürültüyle kütletti. Eğilerek selam verip çıktı.Danica, İvan'ın tehlikesiz olduğunu biliyordu; en azından kızına talip olacaklar için. Fakat Hanaleisa'nın, İvan'la Pikel sürekli etrafında dolanırken bir ilişki sürdürmesinin gayet zor olacağını da45>n bir a.ğacın daha koyuettiler ama genç kadın^ı>ıp oraları yutmayı ne dünyasından çok uzak, \[ /utu Gölgeçöküşü*'nün ıddesel varlıkları etkile-rlerin solan yaşam ener-' j nak için uygun bulduk-mft ıdan şafağa kadar orada rı' ne bir kılıf bulmak içinirkaç kilometre uzakta, , ineklerle kaplı cesedin-■ anmaya, Hayalet Kral'ın Lf rmaya başladı.,dan da ağır olan Drizzt i^ti. Mithril Salonu'nun k için kendisine doğru ^ .irebiliyordu.başı her adımda sarsılı-E ,iiyordu

t £4 acı içeren ifade bu deh-h?£ yolu açın!" çığlıkları/İf Enerji Düzlemi'yle Gölge H isimli düzlemi yaratmıştır. OW> ' jlarak var olmanın yanısıra fani \ c-^Çtiklen bir boyut olmuştur. ' Vüa^ vinsıması ya da 'yankısı' olarakNW'1 47

—t R.A. SALVATOREayrıldılar.—W—Önkolları ve alnı sağlam bir şekilde halıya dayanmış olan kadın ayaklarını yerden kaldırıp bacaklarını göğsüne doksan derece açıyla kaldırdı. Büyük bir zarafetle bacaklarını iki yana açıp daha sonra da yarı amuda kalkarken bacaklarını yukarıda birleştirdi.Mükemmel bir denge ve uyumla soluyan Danica ellerini düzleş-tirip tam bir amut pozisyonuna yükseldi. Su altındaymış ya da bu derin meditasyon içinde yer çekimi ona dokunamazmış gibi görüyordu. Avuç içinden parmaklarının ucuna geçerken bu zarafetin de ötesine geçti ve sanki bedenine bağlı görünmez ipler onu daha da yukarı çekmiş gibi göründü.Tamamen o ana, kendi içine yoğunlaşmıştı. Yine de birinin yaklaştığını, kapıdaki bir hareketi hissetti ve tam da Pikel'in sarı sakallı kardeşi İvan Bouldershoulder içeri girerken gözlerini açtı."Bütün o büyüleri gittiğinde senle ben dünyayı ele geçircez kız," dedi İvan abartılı bir göz kırpışıyla.Danica yuvarlanıp zarif bir şekilde ayağa kalktı ve bunu yaparken yüzü cüceye dönük olması için bir de kendi etrafında dönüvermişti."Ne biliyorsun İvan?" diye sordu Danica."Bilmem gerekenden fazlasını ve emin olamıycaam kadar azını," diye cevap verdi. "Kardeşim dedi ki senin büyük çocuklar Carradoon'a gitmiş.""Duyduğuma göre Temberle oradaki bazı genç hanımlarla vakit geçirmekten oldukça keyif alıyormuş.""Ah," cücenin yüzüne gayet ciddi bir ifade yerleşti. "Peki ya Hana?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Danica gülmeye başladı. "Ne olmuş ona?""Etrafında dolaşan birileri var mı?""O yirmi iki yaşında İvan. Bu sadece onu ilgilendirir.""Pöh, İvan amcası o ahmakla iki çift laf etmeden olmaz.""Hana kendi başının çaresine bakabilir. Bunun için eğitim..."44HAYALET KRAL «-3Î"Hayır bakamaz!""Aynı endişeyi Temberle için taşımıyorsun gördüğüm kadarıyla.""Pöh. Erkekler yapmaları gereken şeyi yaparlar ama bunu benim kızıma yapmaya çalışmasalar onlar için iyi olur!"Danica, gülüşünü gizlemek için nafile bir çabayla ağzını bir eliyle kapadı."Pöh!" dedi İvan elini sallayarak. "O kızı Bruenor'un salonuna götürücem!""Bunu kabul edeceğini sanmıyorum.""Ona soran kim? Senin ufaklıkları çok başıboş bıraktın!"İvan sabaha kadar söylenebilirdi ama Danica sonunda gülmeyi kesip de cümle kurabilecek hale gelmeyi başardı, "Bana sormak istediğin bir şey mi vardı?"İvan bir süre kadına boş boş baktıktan sonra "Evet," dedi ama kendinden pek de emin görünmüyordu. Biraz daha düşündükten sonra hatırladı, "Ufaklık nerede? Kardeşim, Carradoon'a gitmeyi düşünüyo ve büyük veletleri kaçırmış.""Rorick'i bütün gün görmedim.""Temberle ve Hana'yla gitmedi. Amcasıyla gitmesinde bir sakınca var mı?""Çocuklarımdan herhangi birinin olabileceği daha güvenli bir yer düşünemiyorum sevgili İvan.""Evet, tamam öyleyse," dedi cüce, başparmaklarını pantolon askısına geçirerek."Fakat korkarım ki aynı şeyi gelecekteki damadım için söyleyemeyeceğim ama...""Sadece damadın," diye güvence verdi İvan göz kırparak."Hiçbir yerini kırmayın," diye yalvardı Danica. "Ve üzerinde iz bırakmayın."İvan başıyla onaylayıp ellerini birleştirip eklemlerini gürültüyle kütletti. Eğilerek selam verip çıktı.Danica, İvan'm tehlikesiz olduğunu biliyordu; en azından kızına talip olacaklar için. Fakat Hanaleisa'nın, İvan'la Pikel sürekli etrafında dolanırken bir ilişki sürdürmesinin gayet zor olacağını da45

—t R.A. SALVATOREgörebiliyordu.Belki de bu ikisi, genç adamların niyetleri konusunda iyi bir sınav olabilirlerdi. Böyle bir genç, cüceleri bir kez gördükten sonra hâlâ Hana'ya talip oluyorsa kalbi temiz anlamına gelecekti.Danica kıkırdayarak içini çekti. Kendine, İvan ve Pikel Bouldershoulder'ın, Mithril Salonu'nda Kral Bruenor'a hizmet ettikleri birkaç yıl dışında bir çocuğun bulabileceği en iyi koruyucular olduklarını hatırlattı.Bir zamanlar büyük ve kayıp bir medeniyetin başbüyücülerin-den Fetchigrol olarak bilinen gölgemsi varlık kendini artık bu adla hatırlamıyordu bile; çünkü uzun zaman önce Kristal Parçası'nı oluşturan ortak birleşme ayini sırasında bu kimliğini terk etmişti. Yaşamı tatmıştı; bir liç olarak ölü hayatı tatmıştı; Kristal Parçası'nın bir parçası olarak saf enerjiden bir varoluşu tatmıştı; hiçliği, yok oluşu tatmıştı.Ve bu son halinde, bir zamanlar Fetchigrol olan varlık, Ağ'ın

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kendisinin dokunuşuyla geri dönmüştü. Artık özgür iradeli bir ruh değildi, güneydoğudaki uzak mağarada tekil, zalim bir varlık haline gelmiş garip üçlünün bir uzantısı, öfkeli bir parçası haline gelmişti.Fetchigol, Crenshinibon-Hephaestus-Yharaskrik'in birleşip 1 oluşturdukları varlığın, Hayalet Kral'ın öfkesi olarak hizmet edi- i yordu.Yedi gölgemsi hayaletin hepsi gibi Fetchigrol geceyi gezip, efendisine yanlış yapmış olanları arıyordu. Kar Tanesi Dağları'nın alt kısımlarında, batıda, ay ışığı altında uzanan bir göle tepeden bakan, dağların içine ve büyük bir kütüphaneye giden bir yolda yakın olduğunu hissetti.Sesler duyduğunda Fetchigrol'ün gölgemsi varlığını bir heyecan kapladı çünkü yaşayan ölü hayalet her şeyden çok zalimliğini kusabileceği, nefretine kurban olacak birilerini arıyordu. Zayıf ay ışığında, yola yayılmış köklerin arasında dikkatle ilerleyen iki insan46HAYALET KRAL «-3Ε• üs alanına girdiğinde yola tepeden bakan bir ağacın daha koyugölgelerine girdi.İkili onu fark etmeden yollarına devam ettiler ama genç kadın başını garip bir şekilde eğip ürperdi.'Yaşayan ölü varlık onların üzerine atlayıp onları yutmayı ne kadar da isterdi! Fakat Fetchigrol onların dünyasından çok uzak, Faerûn'a gelmiş olan gölge ve karanlık boyutu Gölgeçöküşü*'nün fazla içindeydi. Altı kardeşi gibi onun da maddesel varlıkları etkileyecek bir bedeni yoktu.Sadece ruhları etkileyebilirdi. Sadece ölülerin solan yaşam enerjilerini etkileyebiliyordu.İkiliyi, sonunda dağın altında kamp kurmak için uygun buldukları bir alana gelene kadar takip etti. En azından şafağa kadar orada olacaklarından emin olan zalim ruh kendisine bir kılıf bulmak için uzaklaştı.Aradığını genç insanların kampından birkaç kilometre uzakta, ölü bir ayının yarı çürümüş, solucanlar ve sineklerle kaplı cesedinde buldu.Fetchigrol cesedin önünde eğilip mırıldanmaya, Hayalet Kral'ın gücünü yönlendirmeye, ayının ruhunu çağırmaya başladı.Ceset titredi.Adımları yavaş, kalbi yorgun uzuvlarından da ağır olan Drizzt Do'Urden, Surbrin Nehri Köprüsü'nü geçti. Mithril Salonu'nun doğu kapısını ve yüküne yardımcı olmak için kendisine doğru koşan Battlehammer Klanı'nin üyelerini görebiliyordu.Catti-brie kollarında hareketsiz yatıyor, başı her adımda sarsılıyordu; gözleri açık olsa da hiçbir şey görmüyordu.Ve Drizzt'in yüzündeki saf bir korku ve acı içeren ifade bu dehşet verici görüntüyü pekiştiriyordu."Bruenor'u çağırın!" ve "Kapıyı ve yolu açın!" çığlıklarıGölgeçöküşü: Shar, Mystra'nın ölümünden sonra Negatif Eneıji Düzlemi'yle Gölge Düzlemi'nin enerjilerini birbirine bağlayarak Gölgeçöküşü isimli düzlemi yaratmıştır. O zamandan beri Gölgeçöküşü, Shar'ın gücünün merkezi olarak var olmanın yanısıra fani ölüleri Fûg Düzlemi'ne yolculukları sırasında içinden geçtikleri bir boyut olmuştur. Çoğunlukla Peridiyan gibi Ana Madde Düzlemi'nin bir yansıması ya da 'yankısı' olarak47

—t R.A. SALVATOREDrizzt'e arka kapıdan girerken eşlik etti. Daha on adım gitmemişti ki bir araç yanında durdu ve telaşlı cüceler, tepkisiz Catti-brie'yi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

aracın arkasına yerleştirmesine yardım ettiler.Drizzt ne kadar tükenmiş olduğunu o anda anladı. Catti-brie kollarında kendisinin sunamayacağı bir yardıma muhtaçken kilometrelerce yürümüştü. Bruenor'un rahiplerinin ne yapılacağını bildiğini umuyordu ki etrafına toplanmış cüceler de sürekli kendisine bunu söylüyorlardı.Sürücü, aracı aceleyle Garumn Geçidi'nden geçirip Bruenor'un odalarına giden uzun ve dolambaçlı koridorlara girdi.Haber önden ilerlemişti ve Bruenor onları salonda bekliyordu. Bruenor endişeyle volta atar, kaslı kollarını sıkar, bir zamanlar alev kırmızısıyken gri teller yüzünden artık turuncu hale gelmiş olan gür sakalını çekiştirirken Regis ve başka birçokları yanında duruyordu."Elf?" diye seslendi Bruenor. "N'oldu?"Drizzt, sevgili dostunun çaresiz ses tonu yüzünden neredeyse yıkılıyordu çünkü ne bir açıklama ne de bir umut sunabilecek durumda değildi. Becerebildiği kadar gücünü toplayıp ayaklarını aracın kenarından sarkıtıp yere indi. Bruenor'un bakışlarına karşılık verip başını hafifçe, umut verir bir şekilde eğmeyi başardı. Bu iyimserliğini korumak için çok çaba gösteriyordu ve sevgili Catti-brie'sini kollarına aldı.Drizzt kadım kaldırırken Bruenor yanındaydı. Cücenin gözleri kocaman açıldı ve sevgili kızma dokunmak için uzanırken elleri titredi."Elf?" diye sordu bir kez daha ama sesi sadece bir fısıltıdan ibaretti ve o kadar titremişti ki bu kısacık kelime bile çok heceliymiş gibi çıkmıştı.Drizzt dostuna baktı ve dona kaldı çünkü başını bile oynatamıyor, umut vermek için gülümseyemiyordu.Drizzt'in hiçbir cevabı yoktu.Catti-brie'ye bir şekilde vahşi büyü dokunmuştu ve anlayabildiği kadarıyla karısı; kendileri için, çevresindeki gerçeklik için kaybolmuştu."Elf?" diye sordu Bruenor bir kez daha ve parmaklarını kızının yumuşak yüzünde gezdirmeyi başardı.48HAYALET KRAL «-3ÎTamamen hareketsiz oturuyor, ölü ağacın dalına bakıyor, elleri •nünde, saldırı pozisyonunda kilitlenmiş duruyordu. Tam da annesinin kızı olan Hanaleisa, huzur ve güç veren merkezini buldu.Uzanıp dalın ucunu tutabilir ve ağırlığını kullanarak onu kırabilirdi. Ama eğlence bunun neresindeydi ki?Bunun yerine ağaç onun rakibi, düşmanı ve üstesinden geleceği zorluk olacaktı."Acele et, hava soğuyor!" diye seslendi Temberle patikanın yakınındaki kamp alanlarından.Hanaleisa, ciddi ifadesini bir gülümsemeyle bozmadı ve kardeşinin çağrısını duymazdan geldi. Yoğunlaşmasını istediği noktaya getirince aniden, büyük bir güçle dalın ağaçla birleştiği noktaya sol yumruğuyla saldırdı. Ardından sağ eliyle çapraz bir, iki, üç vuruş yaptı ve sol ayağını sarsıcı bir tekme için kaldırdığı savunma pozisyonuna dönmeden önce son bir sol vuruş daha yaptı.Dönerek havaya sıçradı ve dalın ucunu kütükten iyice uzaklaştıran bir tekme attı ve hemen ardından dalı ortadan kıran başka bir tekme attı. Son bir sıçrayış yaptı ve bacağını yukarı kaldırıp yum-ruklarıyla zayıflattığı noktaya sert bir tekme indirdi.Dal temiz bir şekilde kırılıp üç düzgün parça halinde yere düştü.Hanaleisa tamamen dengeli bir şekilde yere inip ellerini, parmakları birbirine değecek şekilde önüne getirdi. Ağaca, yenilmiş rakibine eğilerek selam verdi ve kamp ateşi için yerdeki dalları alarak kardeşi bir kez daha seslenirken kamp alanına doğru ilerlemeye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

başladı.Ormandan gelen bir hışırtı duyduğunda henüz birkaç adım atmıştı. Genç kadın olduğu yerde dona kaldı, çıt çıkarmadan karanlığın içindeki ay ışığıyla dolu benekleri bir hareket görmek için izlemeye başladı.Ağır bir şey kendisinden en fazla yirmi adım ötede çalıların arasında ilerliyordu ve bu şeyin doğruca kamplarına gittiğini fark etti.Hanaleisa yavaşça dizlerini büküp yere çömeldi ve kamp ateşi için topladığı dalları, kalın bir tanesi hariç yere bıraktı. Ayağa kalkıp bir süre sessizce durup konumunu anlayabilmek için tekrar ses49____r^g—' R A. SALVATOREgelmesini bekledi. Büyük bir beceriyle ayaklarını sırayla kaldırıp botlarını çıkardı ve sonra çıplak ayaklarıyla sessizce ilerledi.Kısa bir süre soma Temberle'nin yakmayı başardığı ateşin ışığını gördü ve soma da önünde hantalca ilerleyen, onunla ateşin arasından geçerken gördüğü kadarıyla iri bir hayvan olan şekli gördü.Hanaleisa nefesini tutup ne yapacağını kestirmeye çalıştı ama acele etmeliydi çünkü yaratık, kardeşine yaklaşıyordu. Ebeveynleri ona dövüş konusunda iyi bir eğitim vermişti ama daha önce kendisini ölümcül bir tehlikeye bu kadar yakın hiç bulmamıştı.Kardeşinin ona seslenen sesi konsantrasyonunu deldi. Temberle, canavarı duymuştu ve canavar da büyük bir hızla ona yaklaşıyordu.Hanaleisa hızla ileri atılıp canavarın ilgisini çekmek için bağırmaya başladı. Çok fazla duraksamış olmaktan korkuyordu ve kardeşine, "Kılıcın!" diye bağırdı.Hana, bir ayı olduğunu fark ettiği canavara yaklaştığında havaya sıçrayıp tepedeki bir dala tutunup sallanarak ileri fırladı ve yaratığı geçti. Canavarın gerçek doğasını, korkutup kaçırabileceği bir ayı olmadığını ancak o zaman anladı. Yaratığın yüzünün yarısının çürüyüp dökülmüş olduğunu, kafatasının beyaz kemiklerinin ay ışığında parıldadığını gördü.Yaratığın üzerinden geçerken avuç içiyle başını yukarı kaldırmış olan yaratığın burnuna bir darbe indirdi. Güçlü darbe yaratığı sars-sa da savurduğu pençesi durmadı ve Hanaleisa'ya çarpıp havada dönmesine sebep oldu.Hana yere rahat fakat dengesiz bir şekilde indi ve kenara doğru tökezledi. Tam bu sırada elinde kılıcıyla Temberle yanından geçti. Temberle doğruca ileri atılıp kılıcını yaratığın sırtına sapladı. Kılıç, ayının sırtındaki gevşek deriyi delip omurgasını kırdı.Fakat ayı yaradan hiç etkilenmemiş gibi kılıcın üzerine yürüyüp, korkunç pençeleri iki yanda, dişlerle dolu çenesi kocaman açık bir şekilde Temberle'ye yaklaştı.Hanaleisa sıçrayıp Temberle'yi geçti; havada dümdüz bir şekle girip canavarın omzuna ve göğsüne birer tekme attı. Yaratık yüzlerce kiloluk bir kas, kalın deri ve kemik yığını; yani canlı bir ayı olsaydı bu darbe onu yerinden oynatamazdı ama kütlesinin büyük50HAYALET KRAL «-3Î0gunluğu çürüdüğü ya da leş yiyiciler tarafından götürüldüğü ^[nölü olması Hana'nın işine yaradı.Iv yaratık geriye doğru tökezleyip kılıcın Temberle'nin çekip kurtarabileceği kadar gevşemesine sebep oldu."Saplama, savur!" diye hatırlattı Hanaleisa yere inerken ve ileri 'itilip yumruklarla tekmelerden oluşan bir saldırıya girişti. Kendisini ezmeye çalışan bir pençeye vurup ölümcül pençelerin arkasına aeçti ve canavarın omuzlarına bir dizi sert yumruk indirdi.Darbelerinin altında kemiğin kırıldığını hissetti ama yaratık yine hiçbir şey hissetmemiş gibi genç kadının gerilemesine sebep olan bir darbe savurdu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ayı hücuma geçip vahşice saldırarak Hana'yı yakalamaya çalıştı. Hanaleisa gerilerken neredeyse bir köke takılıyordu ve sonra da kendini bir huş sırasının önünde buldu.Yaratık üzerine çökerken korkuyla haykırdı ve ay ışığında parıldayan bir kılıç, yaratığın arkasından gelip ayının sağ omzuna gömüldü.Yaşayan ölü canavar uluyarak, kaçan Hanaleisa'ya saldırdı ve huş ağaçlarına dalıp hepsini yıktı. Düşmanını ele geçirmiş gibi ısırıp pençeler atmaya başladı ama Hanaleisa yana yuvarlanarak kaçmıştı.Ayı, kızın peşinden gitmeye çalıştı ama Temberle hızla ayının arkasına geçip çift elli kılıcıyla durmaksızın vurmaya başladı. Et yığınlarını biçiyor, havaya solucanlar saçıyor, kemikleri un ufak ediyordu.Canavar yine de dört ayak üstünde ilerlemeye devam ediyor, Hanaleisa'ya yaklaşıyordu.Hana, tiksinti ve paniğini bastırmaya çalıştı. Sırtını sağlam bir ağaca yaslayıp bacaklarını kıvırdı ve çenesini açmış onu ısırmaya niyetli canavar yaklaştığında arka arkaya tekme atmaya başladı, topuğuyla üst üste yaratığın burnuna vuruyordu.Canavar yine de yaklaşmaya devam etti, Temberle hâlâ onu biçiyordu ve Hanaleisa da tekme atmaya devam ediyordu. Ayının üst çenesi ve burnu kırılıp yandan sarkmaya başladı ama canlandırılmış ceset durmadı!Hanaleisa son anda bir ters taklayla kendini yana doğru attı. Hızla ayağa fırladığında bütün içgüdüleri kaçmasını söylüyordu.Ama korkusuna teslim olmadı.51—- R A- SALVATOREAyı vahşice Temberle'ye döndü. Temberle'nin kılıcı ayının köprücük kemiğine girdi ama yaratık kılıca öyle büyük bir güçle vurdu ki kılıç Temberle'nin elinden fırlayıp gitti.Canavar, kollarını yukarı kaldırıp iki ayağı üzerine kalktı, silahsız savaşçının üzerine inmeye hazırdı.Hanaleisa, yaratığın sırtına atladı ve yaratığın ensesine yönlendirdiği işaret ve orta parmaklarını bir hançer gibi ileri uzattığı darbesinin ardında hareketinin ivmesi, konsantrasyonu ve yıllar boyu aldığı keşiş eğitimi vardı.Parmaklarının kafatasını deldiğini hissetti. Elini çekip tekrar tekrar vurmaya başladı. Kemiği un ufak edip parmaklarını ayının beynine sokuyor oradan parçalar söküyordu.Ayı hızla döndü ve Hanaleisa'yı ağaçlara doğru fırlattı. Hana genç bir çift karaağaca doğru savruldu, birinden diğerine sekti ve dengesi sayesinde hemen arkalarına indi.Fakat iki ağacın arasındaki boşlukta aşağı kayarken ayak bileği sıkışmıştı. Çaresizce, yaklaşan canavara baktı.Kılıcın, ayının arkasında alçaldığını, kafasının üzerine indiğini, kafatasını ikiye yarıp yaratığın boynuna kadar indiğini gördü.Ve ayı yine de ilerlemeye devam etti! Hanaleisa'nın gözleri dehşetle büyüdü. Ayağını kurtaramıyordu.Fakat yaşayan ölü yaratığın ilerlemesini sağlayan tek şey artık ivmesi olduğundan karaağaçlara çarpıp yana yığıldı.Hanaleisa rahat bir nefes aldı. Temberle koşup, kardeşinin önce ayağını kurtarmasına sonra da ayağa kalkmasına yardım etti. Hana'nın bir sürü yeri berelenmişti ve omzu incinmişti.Ama canavar ölmüştü... bir kez daha."Bu ormana nasıl bir kötülük bulaşmış?" diye sordu genç kadın."Bilmi..." diye cevap vermeye başladı Temberle ama durdu. O da kız kardeşi de ürperdiler ve gözleri faltaşı gibi açıldı. Etraflarındaki hava birden soğumuştu.Bir tıslama, belki de bir gülüş duydular ve eğitildikleri gibi sırt sırta savunma pozisyonuna geçtiler.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Soğuk geçti ve gülüş dindi.Yakındaki kampın ateşinin ışığında gölgemsi bir figürün uzağa52HAYALET KRAL «-3Îcüzüldüğünü gördüler."Bu da neydi?" diye sordu Temberle."Geri dönmeliyiz," diye cevap verdi Hanaleisa nefesi kesilmiş bir şekilde."Carradoon, Yükselen Ruh'tan çok daha yakın.""O zaman yürü!" dedi Hanaleisa ve ikili kampa koşup eşyalarını aldılar.İkisi de meşale olarak kullanmak için birer dal yakarak patikada hızla ilerlemeye başladılar. Koşarlarken sürekli olarak soğuk havayla kaplı bölgelere giriyorlardı. Tıslayan bir gülüşle en karanlık geceden de karanlık gölge parçalan etraflannda dönüyordu. Hayvanlann korkuyla inlediklerini, kuşlann uçuşup kaçıştıklannı duydular."Devam et," diye dürtüyorlardı birbirilerini ve meşaleleri sönüp de karanlık üzerlerine çöktüğünde daha da ısrarla fısıldamaya başladılar.İmpresk Gölü'nün kıyısında, şafağa henüz saatler varken karanlık bir şekilde uyuyan Carradoon kasabasının iyice yakınına gelene kadar aralıksız koştular. Kasabadaki iyi bir han olan Sallanan Sedir'in sahibini tanıyorlardı ve doğruca hana gidip kapısını ısrarla çalmaya başladılar."Hey, hey! Gecenin bu saatinde ne bu gürültü?" diye sert bir yanıt geldi yukarıdaki bir pencereden. "Bir dakika! Siz Danica'nın çocukları değil misiniz?""Bizi içeri al sevgili Bester Bilge," diye seslendi Temberle. "Lütfen, bizi içeri al."Kapı açıldığında rahatladılar. Yaşlı, neşeli Bester Bilge onları içeri alıp Temberle'ye ağır ağır yanan şömineye bir iki odun atmasını söyleyip onlara güçlü bir içkiyle sıcak bir çorbanın hemen geleceği sözünü verdi.Temberle'yle Hanaleisa rahatlayarak birbirilerine baktılar, soğuğu ve karanlığı dışarıda bıraktıklarını umuyorlardı.Fetchigrol'un onları Carradoon'a kadar takip ettiğini, kasaba duvarlarının dışındaki eski mezarlıkta olduğunu ve ilk gün batımın-da gerçekleşecek katliamı planladığını bilemezlerdi.53YARIKTAKİ İPUCUAthrogate, iskelet kolunu yukarı kaldırdı. Kolun hareketsiz durmasına kızıp sallamaya başladı. Parmaklar bir kez daha havayı pen-çelemeye başlayınca cüce gülümseyerek iskelet kolu omzundan içeri uzattı ve kemik parmaklar sırtındaki kaşıntının ulaşamadığı noktasını kaşımaya başlayınca keyifle iç geçirdi."Sence bu daha ne kadar işe yarar elf?" diye sordu.Cücenin maskaralığını umursamayacak kadar endişeli olan Jarlaxle sadece omzunu silkti ve dolambaçlı yolunda ilerlemeye devam etti. Drow, nereye gittiğinden tam olarak emin değildi. Jarlaxle'ı tanıyan herkes yüzündeki kararsız ifadeden durumun ciddiyetini anlayabilirdi çünkü Jarlaxle Baenre neredeyse hiç denecek kadar aklı karışık görülmüştü.Drow, Hephaestus'un kendisine gelmesini bekleyemeyeceğinin farkındaydı. Böylesi bir düşmanla, tek başına ya da yanında sadece Athrogate'le karşılaşmak istemiyordu. Luskan'a dönmeyi düşündü, KimmurielTe Bregan D'aerthe kesinlikle yardımcı olurdu ama içgüdüleri bunu yapmaması gerektiğini söylüyordu. Bir kez daha Hephaestus'a saldırgan olma avantajını verirdi ve rahatlıkla yaşayan ölüleri dirilten bir güçle karşı karşıya kalırdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Her şeyin ötesinde, Jarlaxle savaşı ejderhaya götürmek istiyordu ve Cadderly'nin, sorunlarına ciddi bir çözüm sunabileceğini düşü-54HAYALET KRAL «-3Îordu Belirli bir kara elf dışındaki tüm kara elflerle isteyerek ^sinlikte bir ittifak kurmayacak olan rahibi nasıl kendi tarafına eeçirebilirdi?Drizzt Do'Urden'le kudretli dostlarından bazılarının ava katılması harika olmaz mıydı?Ama bunu nasıl sağlayabilirdi?İkili, böylece Jarlaxle direktifiyle Gümüş Sınırlar'da dolana dolana doğuya, Mithril Salonu'na doğru ilerlediler. Yaklaşık on günlük bir yoldu ve Jarlaxle bu kadar zamanı olduğundan emin değildi. İlk gün Düş Transı'na girmemişti ve gece çöktüğünde güvenilmez bir tünekte dikilip hafif bir meditasyonla yetindi.Soğuk bir esinti onu buldu ve esintiden korunmak için kıvrılmaya çalıştığında üzerinde durduğu dar kütükten kaydı ve irkilerek tökezledi. Elini çoktan cebine daldırmış olan Jarlaxle bir avuç seramik bilye çıkardı. Hızla kendi etrafında dönüp bilyeleri etrafına fırlattı ve yere düşen her bilye kırılıp içlerindeki parlak ışık büyüsünü kustular."Ne oluyo...?" diye bağırdı Athrogate, ani parlaklık irkilerek uyanmasına sebep olmuştu.Jarlaxle, cüceyi hiç umursamadı. Büyülü ışıktan kaçan gölgemsi bir figürün peşinden fırladı. Kaçan, sinmiş figürün ilerisine bir ışık bombası daha attı ve bir gölge yığınına doğru gitmeye çalışınca o yöne de bir tane attı."Acele et cüce!" diye seslendi drow ve kısa bir süre soma Athrogate'in oflayıp puflayarak takibe katıldığını fark etti. Athrogate yanından geçer geçmez, Jarlaxle bir değnek çıkardı ve gölgemsi figürün hemen yanına inen çok daha parlak ve güçlü bir ışık gönderdi. Yaratık, Jarlaxle'ın omurgasını ürperten korkunç, doğaüstü bir uluma koyuverdi.Bu uluma Athrogate'i birazcık bile yavaşlatmadı ve cesur cüce, kollarını yana açmış iki elinde de seheryıldızlarını döndürerek fütursuzca saldırdı. Sağ elindeki seheryıldızının büyüsünü çağırdı ve silahın metalik başını patlayıcı bir yağ kapladı. Cüce, sinmiş yaratığın üzerine atladı ve onun işini tek bir patlayıcı darbeyle biti-rebileceğini düşünerek bütün gücüyle silahını savurdu.55['■—* R.A. SALVATORESeheryıldızı, maddi hiçbir şeye vurmadan boş gecenin ortasında savruldu.Sonra Athrogate omzunda keskin bir dokunuş, ani ve yakıcı bir ıstırap noktası hissedince acıyla bağırdı. Geriye çekilip seheryıldız-larını çılgınca savurdu ve silahları çapraz savruluşlarında yine hiçbir şeye isabet etmedi.Cüce, hayaletin karanlık ve soğuk ellerinin kendisine uzandığını gördü ve değişik bir taktik denemeye karar verdi. Seheryıldız-larını, zıt yönlerden önüne doğru savurdu, başlarının gölgemsi karanlığın tam ortasında çarpışmasına niyetliydi.Jarlaxle, kapışmayı dikkatle izliyor, düşmanını tartmaya çalışıyordu. Hayalet belli ki Hephaestus'un adamıydı ve Jarlaxle, beden-siz yaşayan ölüler konusunda oldukça bilgi sahibiydi.Athrogate'in silahları hayalete biraz da olsa hasar vermeliydi çünkü seheryıldızlarının üzerinde güçlü büyüler vardı. Hem Ana Madde Düzlemi'nde hem de negatif enerjiyle dolu daha karanlık bir yerde aynı anda var olan en güçlü yaşayan ölüler bile böyle bir saldırıya bağışık olamazlardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Athrogate'in seheryıldızlarının başları birbirine çarptığında, patlayıcı yağ kör edici bir parıldama ve cüceyi geri sendeleten bir güçle patladığında Jarlaxle yüzünü buruşturarak kafasını çevirdi.Drow bir kez daha baktığında hayalet, patlamadan hiç de etkilenmemiş görünüyordu. Jarlaxle olağandışı bir şey fark etti. Tam seheryıldızlarının başlarının çarpıştığı anda hayalet soluklaşmış gibiydi. Patlama anında yaratık yok oluyor ya da küçülüyor gibi görünmüştü.Yaşayan ölü yaratık, cüceye yaklaşırken bir kez daha bedensiz-leşti ve o karanlık eller daha fazla soğuk ıstırap vermek için ileri uzandılar."Elf! O lanet olası şeye vuramıyom bile!" diye acıyla uludu cüce ve geriye doğru sendeledi."Daha fazla yağ lazım!" diye bağırdı Jarlaxle aklına bir fikir gelince. "Seheryıldızlarını bir kez daha birbirine vur.""Acıtıyo ama! Kollarım uyuştu!""Yap şunu!" diye emretti Jarlaxle.Değneğini bir kez daha ateşledi ve ışık patlaması hayaletin bir56HAYALET KRAL «-3Îkez ^gha sinmesine sebep olup Athrogate'e biraz vakit kazandırdı. !arlaxle şapkasını çıkarıp elini içine soktu ve Athrogate seheryıldız-larını bir kez daha savururken şapkasının siyah bandını andıran düz ve yuvarlak bir kumaş parçası çıkardı. Kumaşı ileri fırlattı ve kumaş süzülerek cüceyi geçerken genişleyip uzadı.Seheryıldızları yeni bir patlamayla buluşup Athrogate'i geri fırlattılar. Hayalet, tam da Jarlaxle'ın beklediği gibi solup kısılmaya ve hiçliğe dönüşmeye başladı... hayır, hiçliğe değil ama başka bir boyuta geçmeye başladı.Jarlaxle'ın büyülü şapkasının gücüyle yaratılmış büyülü bir boyutötesi cep olan kumaş daire de tam o noktaya düştü.Mor, mavi ve yeşil enerji dalgaları yüzünden oluşan ani parıltı o noktadan dışarı yayılmaya ve saf güçten bir vızıltı çıkarmaya başladı.Dünyanın dokusu yırtılıp açıldı.Jarlaxle'la Athrogate ağırlıksız bir şekilde havada süzülüyor, bir zamanlar ağaçlık alandaki bir açıklık olan ve şimdiyse... yıldızlarla dolu olan alana bakıyorlardı."Elf, n'aptın sen?" diye bağırdı cüce ve sesinin şiddeti sanki devasa, aralıklı dalgalarla taşınıyormuş gibi değişip durdu."Oradan uzak dur!" diye uyardı Jarlaxle ve sırtında, onu yıldızlı noktaya, yani gayet iyi bildiği gibi Astral Düzlem'e açılan yarığa doğru yönlendiren hafif bir itiş hissetti.Athrogate paniğe kapılıp çılgınca çırpınmaya başladı, aniden korkuya kapılmıştı çünkü o noktaya pek de uzak değildi. Havada takla atmaya başladı ama dönüşleri yıldızlara doğru kayışını durdurmada hiçbir işe yaramıyordu."Öyle değil!" diye bağırdı Jarlaxle."O zaman nasıl seni aptal elf?"Jarlaxle için çözüm gayet basitti. Süzülüşü onu yere hâlâ kuvvetli bir şekilde kök salmış duran olan bir ağacın yanına taşımıştı. Ağacı bir eliyle yakalayıp kendini rahatlıkla durdurdu, hafif bir itişin kendisini yarıktan uzaklaştıracağını biliyordu. Jarlaxle, bunun ne olduğunu gayet iyi biliyordu; Ana Madde Düzlemi'nin dokusundaki bir yırtık, iki boyutötesi alanın enerjilerinin birleşmesinin sonucuydu. Görünürdeki kapasitelerinden daha büyük boyutötesi57['■—* R.A. SALVATORESeheryıldızı, maddi hiçbir şeye vurmadan boş gecenin ortasında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

savruldu.Sonra Athrogate omzunda keskin bir dokunuş, ani ve yakıcı bir ıstırap noktası hissedince acıyla bağırdı. Geriye çekilip seheryıldız-larını çılgınca savurdu ve silahları çapraz savruluşlarında yine hiçbir şeye isabet etmedi.Cüce, hayaletin karanlık ve soğuk ellerinin kendisine uzandığını gördü ve değişik bir taktik denemeye karar verdi. Seheryıldız-larını, zıt yönlerden önüne doğru savurdu, başlarının gölgemsi karanlığın tam ortasında çarpışmasına niyetliydi.Jarlaxle, kapışmayı dikkatle izliyor, düşmanını tartmaya çalışıyordu. Hayalet belli ki Hephaestus'un adamıydı ve Jarlaxle, beden-siz yaşayan ölüler konusunda oldukça bilgi sahibiydi.Athrogate'in silahları hayalete biraz da olsa hasar vermeliydi çünkü seheryıldızlarının üzerinde güçlü büyüler vardı. Hem Ana Madde Düzlemi'nde hem de negatif enerjiyle dolu daha karanlık bir yerde aynı anda var olan en güçlü yaşayan ölüler bile böyle bir saldırıya bağışık olamazlardı.Athrogate'in seheryıldızlarının başları birbirine çarptığında, patlayıcı yağ kör edici bir parıldama ve cüceyi geri sendeleten bir güçle patladığında Jarlaxle yüzünü buruşturarak kafasını çevirdi.Drow bir kez daha baktığında hayalet, patlamadan hiç de etkilenmemiş görünüyordu. Jarlaxle olağandışı bir şey fark etti. Tam seheryıldızlarının başlarının çarpıştığı anda hayalet soluklaşmış gibiydi. Patlama anmda yaratık yok oluyor ya da küçülüyor gibi görünmüştü.Yaşayan ölü yaratık, cüceye yaklaşırken bir kez daha bedensiz-leşti ve o karanlık eller daha fazla soğuk ıstırap vermek için ileri uzandılar."Elf! O lanet olası şeye vuramıyom bile!" diye acıyla uludu cüce ve geriye doğru sendeledi."Daha fazla yağ lazım!" diye bağırdı Jarlaxle aklına bir fikir gelince. "Seheryıldızlarını bir kez daha birbirine vur.""Acıtıyo ama! Kollarım uyuştu!""Yap şunu!" diye emretti Jarlaxle.Değneğini bir kez daha ateşledi ve ışık patlaması hayaletin bir56HAYALET KRAL «-3Îdaha sinmesine sebep olup Athrogate'e biraz vakit kazandırdı. frZ,aXİe şapkasını çıkarıp elini içine soktu ve Athrogate seheryıldız-1 arını bir kez daha savururken şapkasının siyah bandını andıran düz ve yuvarlak bir kumaş parçası çıkardı. Kumaşı ileri fırlattı ve kumaş süzülerek cüceyi geçerken genişleyip uzadı.Seheryıldızları yeni bir patlamayla buluşup Athrogate'i geri fırlattılar. Hayalet, tam da Jarlaxle'ın beklediği gibi solup kısılmaya ve hiçliğe dönüşmeye başladı... hayır, hiçliğe değil ama başka bir boyuta geçmeye başladı.Jarlaxle'ın büyülü şapkasının gücüyle yaratılmış büyülü bir boyutötesi cep olan kumaş daire de tam o noktaya düştü.Mor, mavi ve yeşil enerji dalgaları yüzünden oluşan ani parıltı o noktadan dışarı yayılmaya ve saf güçten bir vızıltı çıkarmaya başladı.Dünyanın dokusu yırtılıp açıldı.Jarlaxle'la Athrogate ağırlıksız bir şekilde havada süzülüyor, bir zamanlar ağaçlık alandaki bir açıklık olan ve şimdiyse... yıldızlarla dolu olan alana bakıyorlardı."Elf, n'aptın sen?" diye bağırdı cüce ve sesinin şiddeti sanki devasa, aralıklı dalgalarla taşınıyormuş gibi değişip durdu."Oradan uzak dur!" diye uyardı Jarlaxle ve sırtında, onu yıldızlı noktaya, yani gayet iyi bildiği gibi Astral Düzlem'e açılan yarığa

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

doğru yönlendiren hafif bir itiş hissetti.Athrogate paniğe kapılıp çılgınca çırpınmaya başladı, aniden korkuya kapılmıştı çünkü o noktaya pek de uzak değildi. Havada takla atmaya başladı ama dönüşleri yıldızlara doğru kayışını durdurmada hiçbir işe yaramıyordu."Öyle değil!" diye bağırdı Jarlaxle."O zaman nasıl seni aptal elf?"Jarlaxle için çözüm gayet basitti. Süzülüşü onu yere hâlâ kuvvetli bir şekilde kök salmış duran olan bir ağacın yanına taşımıştı. Ağacı bir eliyle yakalayıp kendini rahatlıkla durdurdu, hafif bir itişin kendisini yarıktan uzaklaştıracağını biliyordu. Jarlaxle, bunun ne olduğunu gayet iyi biliyordu; Ana Madde Düzlemi'nin dokusundaki bir yırtık, iki boyutötesi alanın enerjilerinin birleşmesinin sonucuydu. Görünürdeki kapasitelerinden daha büyük boyutötesi57['■—* R.A. SALVATOREcepler yaratan taşıma eşyaları, aynı şeyi yapan bir çift kemer kesesi ve benzer chveomerlara sahip birkaç süs eşyası bulunduran Jarlaxle için onları birbiriye karıştırmanın sonuçları bilinmedik ya da beklenmedik değildi."Ona bir şey at!" diye seslendi Jarlaxle ve Athrogate sanki seher-yıldızlanndan birini atmak istermiş gibi kolunu kaldırınca ekledi, "Daha sonra geriye almayı asla ummayacağın bir şey olsun!"Athrogate kendini son anda durdurup ağır sırt çantasını çıkardı. Uygun noktaya dönene kadar bekledi ve çantayı yarığa attı. Ters etki cücenin gerisin geri yarıktan uzağa sürüklenmesine sebep oldu; en azından Jarlaxle'ın bir iple şansını deneyebileceği kadar uzağa. İpin bir ucunu Athrogate'e attı ve cücenin tutabileceği mesafeye atmayı başardı. Athrogate ipin ucunu tutunca drow ipe asıldı ve cüce yanına gelip onu geçti.Jarlaxle, Athrogate'in ağırlıksızlık alanından çıkıp da kıç üstü yere çakılmadan önce ancak bir iki metre süzüldüğünü gördü. En fazla on adım uzağında bulunan garip yıldızlı alandan gözlerini bir an bile ayırmadan kendini geri itti ve Athrogate yerden kalkarken yanına indi."Ne yaptın?" diye sordu cüce gayet ciddi bir şekilde."Hiçbir fikrim yok," dedi Jarlaxle."İşe yaradı ama," dedi Athrogate.Bundan pek de emin olmayan Jarlaxle sadece gülümsedi.Bir süre yarığı izlediler ve fenomen yavaş yavaş yok olup yerini görülebilir bir hasar görmemiş biraz önceki bölgeye bıraktı. Her şey eskisi gibiydi ve tek fark hayaletin gitmiş olmasıydı."Hâlâ doğuya mı gidiyoz?" diye sordu Athrogate, ertesi gün yola koyulduklarında. "Planımız buydu." "Kazancak bi plan." "Evet.""Düşünüyom da dün gece kazandık zaten," dedi cüce.58HAYALET KRAL «-3λBir hizmetkarı yendik," diye açıkladı Jarlaxle. "Deneyimlerim,l •• bir düşmanın bir hizmetkarını yenmenin o düşmanı daha fazla kızdırmaktan başka bir işe yaramadığını söylüyor.""Dün gece gölge şeyinin kazanmasına izin mi vereydik yani?"jarlaxle içini çekince Athrogate bir kahkaha patlattı.Gün boyunca ilerlediler ve gece kamp yaptıklarında Jarlaxle kendisine Düş Transı'na girmek için izin verdi; ve orada, kendi bilinçaltında Hephaestus onu bir kez daha buldu.Akıllı drow, dedi ejderliç. Benden gerçekten de bu kadar kolay kaçabileceğini mi sandın?Jarlaxle zihnini büyük Karanlıkaltı şehri Menzoberranzan'ın görüntüleriyle doldurarak savunmasını açtı. Paralı asker birliğinin,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Matron Ana Baenre adına sürdürmüş olduğu bir savaşın uzak anılarına odaklandı. O savaşta çok daha genç olan Jarlaxle, drow askeri okulu Melee-Magthere'in tam önünde iki ayrı savaş ustasıyla çatışmıştı. Jarlaxle'ın hayatındaki en zorlu mücadeleydi ve daha düşük mevkideki bir evden üçüncü bir savaş ustası karışmış olmasaydı sağ çıkamazdı da. Aslında bu savaş ustası Do'Urden evindendi ama bu savaş Drizzt gözlerini yaşama açmadan onlarca yıl önce gerçekleşmişti.Bu anı, Jarlaxle Baenre'nin zihninde, açık ve belirgin görüntüler ile düşüncelerini işgal etmeye yetecek kadar karmaşayla uzun süredir saklı duruyordu. Ve drow, böyle duygusal bir karmaşa sayesinde şu anki konumunu Hephaestus'a belli etmemeyi umuyordu.Aferin drow! diye tebrik etti Hephaestus. Fakat sonunda hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Gerçekten de benden bu kadar kolay saklanabileceğini mi sanıyorsun? Bu basit ama zekice olduğu inkar edilemeyecek numaranın Yedi'den birini yok edebileceğine inanıyor musun?Ne 'Yedi'si? diye sordu Jarlaxle kendine.Bu soruyu hızla zihninin derinliklerine gömüp zihinsel savunmasına odaklandı. Cesur tutumunun, Hephaestus'un kendine güvenini pek de sarsmadığını biliyordu ama ava çıkmış olan ejderhanın pek bir yol alamadığından da emindi. Aklında beliren bir fikirle irkilerek ejderhayla yüzleşmesinden ve Düş Transı'ndan sıyrıldı.59['■—* R.A. SALVATORESendeleyerek dayandığı ağaçtan uzaklaştı."Yedi," dedi ve güçlükle yutkunup Kristal Parçası hakkında bildiği her şeyi düşünmeye başladı...... ve onu yaratan yedi liç hakkındaki her şeyi."Yedi..." diye fısıldadı bir kez daha ve omurgasına bir ürpertiJarlaxle ertesi gün tempolarını daha da arttırdı, kabus atı ve cehennem domuzu yolda hızla ilerliyorlardı. Fazla uzakta olmayan bir kamp ateşi gördüklerinde durdular."Muhtemelen orklardır," diye açıkladı cüceye. "Kral Obould'un topraklarının yakınındayız."Hadi hepsini öldürelim."Jarlaxle başını iki yana salladı. "Düşmanlarını kullanmayı öğrenmelisin benin kıllı küçük dostum," diye açıkladı. "Eğer bunlar Obould'un orklarıysa Mithril Salonu'nun düşmanı değillerdir.""Pöh!" dedi Athrogate ve yere tükürdü."Onların yanma düşmanları olarak değil, onlar gibi yolcular olarak gideceğiz," diye emretti Jarlaxle. "Bakalım neler öğrenebileceğiz." Athrogate'in yüzündeki hayal kırıklığını görünce ekledi, "Ama seheryıldızların elinin altında olsun."Karşılarına çıkan gerçekten de Obould'a hizmet eden Bol Ok orklarına ait bir kamptı. Orklar yaklaşan garip ikiliyi görünce hızla ayağa fırladılar ve yaylarını gerip silahlarını salladılar."Biz Luskan'dan gelen yolcularız," diye selamladı onları Jarlaxle kusursuz bir orkça ile, "Kral Obould ile Kral Bruenor'a giden ticaret elçileriyiz." Ağzının kenarıyla Athrogate'e sakin olup bineğinin adımlarını yavaş ve düzgün tutmasını söyledi. "Paylaşacak iyi yemeğimiz var," diye ekledi Jarlaxle. "Ve ondan da iyi grogumuz.""Ne dedin onlara?" diye sordu Athrogate, domuzu andıran savaşçıların yüzerinin aydınlandığını görünce."Hep beraber sarhoş olacağımızı," diye fısıldadı Jarlaxle.yayıldı.60HAYALET KRAL «-3λBi domuzun şişko sırtında mı içicem!" diye itiraz etti cüce."Her nerede istersen," diye cevap verdi drow. Eyerinden aşağı-inip cehennemden gelme bineğini gönderdi. "Gel, neler

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

öğrenebileceğimize bir bakalım."Jarlaxle bol miktarda yemek ve 'grog' sunarken herkes en başta biraz çekingendi. Orklar içkiyi beğenmişlerdi, hatta cüce, içkisinden bir yudum alır almaz tiksintiyle tükürünce daha da hoşlarına ,ritti. Athrogate, Jarlaxle'a dilini yutmuş gibi bakakaldı, sanki bu kadar kuvvetli hiçbir içkinin bu kadar rezil bir tada sahip olabileceği aklına bile gelmemiş gibiydi. Jarlaxle göz kırpıp matarasıyla Athrogate'in maşrapasını doldurdu ama cüce, bu seferkinin farklı bir içki olduğunu fark etti.Karındeşen.Athrogate ondan sonra tek bir kelime dahi şikayet etmedi."Drizzt Do 'Urden 'le arkadaş mısınız?" diye sordu orklardan biri Jarlaxle'a. İçki sayesinde yaratığın çenesi düşmüştü.U0nu tanıyor musunuz?" diye sordu Jarlaxle ve orkların çoğu başıyla onayladı. "Ben de tanıyorum! Onunla birçok kez karşılaştım ve zaman zaman onun yanında savaşmışlığım da var. Onun palalarının karşısına çıkanın aklından şüphe ederim!"Son cümle orkların pek de hoşuna gitmedi, hatta bir tanesi teh-ditkar bir tonda hırladı."Drizzt kalbinden yaralandı," dedi ork ve bundan çok büyük bir keyif alıyormuş gibi sırıttı.Jarlaxle orku dikkatle süzüp bu sözlerin anlamını çözmeye çalıştı. "Catti-brie?""Şimdi tam bir ahmak, " diye açıkladı ork. "Büyü ona dokundu. Büyü onu delirtti."Diğer orklardan bazıları kıkırdadılar.Jarlaxle bunun sebebinin Ağ olduğunu anladı çünkü çevrede olan travmatik olayları asla görmezden gelmezdi. Bir zamanlar Büyü'nün Sahipkulesi'ne ev sahipliği etmiş, Sahipkule'nin büyücülerinin büyük bir çoğunu hâlâ vatandaşı ve Bregan D'aerthe'nin müttefikleri olarak gören Luskan şehri de çözülmekte olan Ağ'dan etkilenmişti.61['■—* R.A. SALVATORE"O nerede?" diye sordu Jarlaxle ve ork pek de umrunda değil, miş gibi omzunu silkti.Fakat Jarlaxle'ın kesinlikle umrundaydı çünkü zihninde bir plan şekillenmeye başlamıştı. Hephaestus'u yenmek için Cadderly'ye ihtiyacı vardı. Cadderly'yi ikna etmek için Drizzt'e ihtiyacı vardı. Catti-brie ve dolayısıyla Drizzt de Cadderly'ye ihtiyaç duyuyor olabilirler miydi?"Guenhwyvar," diye seslendi küçük kız. Gözleri kocaman açılmıştı ve canlı mavi renkleri açıkça görülebiliyordu.Drizzt ile Bruenor küçük odada şaşkına dönmüş bir şekilde duruyor, görünüşü bir anda çocukluğuna dönmüş olan Catti-brie'ye bakıyorlardı. Catti-brie bir kez daha yataktan yükseldi ve gözler dönüp bembeyaz oldular. Mor alevlerle çatırdayan enerji etrafında dans etmeye, gür saçları ne Drizzt'in ne de Bruenor'un hissedebildiği bir rüzgarla dalgalanmaya başladı.Drizzt bu garip olaya daha önce de tanık olmuştu ve Bruenor'u da uyarmıştı ama kızının duruşu ve tavırlarıyla ilgili böyle ince ama dramatik bir değişimle karşılaşmak Bruenor'un neredeyse yere yıkılmasına sebep oldu. Catti-brie gerçekten de o anda çok daha farklı biri, gençlik yıllarındaki hali gibi görüyordu.Bruenor kızına seslendi, sesi çaresizlik ve vicdan azabıyla boğuklaşmıştı ama Catti-brie fark etmedi bile.Bir kez daha, "Guenhwyvar," diye seslendi.Hemen ardından yavaş ve dikkatli bir şekilde yürüyor gibi göründü ama aslında hareket etmiyordu. Bir elini aslında orada olmayan kediye uzanır gibi uzattı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Konuştuğunda sesi nazik ve kısıktı, "Kara elf nerde Guenhwyvar? Beni ona götürür müsün?""Tanrılar aşkına," diye mırıldandı Drizzt."Ne oldu elf?" diye sordu Bruenor.Genç kız bir anda dikleşip döndü. "Sen bi drow musun?" diye sordu. Sonra sanki bir cevap duymuş gibi duraksadı. "Drowların62HAYALET KRAL «-3Ε■ olduğunu duymuştum ama sen hiç de kötü görünmüyon yahu." köWElf?" dedi Bruenor yalvarırcasına."Bana sarf ettiği ilk sözler," diye fısıldadı Drizzt."Benim adım Catti-brie," dedi kız, hâlâ ikilinin karşısındaki duvarla konuşuyordu. "Babamın adı Bruenor. BattlehammerKlam'nın Kral'ı.""Kelvin Yığını'nda," dedi Bruenor."Cüceler," dedi Catti-brie. "O benim gerçek babam diil. Bruenor beni aldığında ben daha küçük bi bebecikmişim, ailemse..." durak-sadı ve zorlukla yutkundu."Kelvin Yığını'nda ilk karşılaştığımız gün," diye açıkladı Drizzt soluk almaya çalışarak. Kız gerçekten de uzaklardaki bir dağın yan tarafında, inanılmaz sıcak geçmiş bir kış günündeki halinin birebir kopyasıydı.Catti-brie omzunun üzerinden onlara baktı. Aslında onlara değil, onlardan öteye bakıyordu. "Bu gerçekten çok güzel bi ke..." demeye başladı ama birden derin bir nefes aldı ve gözleri bir kez daha dönüp kolları iki yana açıldı. Görünmez büyülü enerji bir kez daha içine doldu ve onu yoğunluğuyla sarstı.İkilinin şaşkın gözleri önünde Catti-brie bir kez daha yaşlandı.Yere indiğinde hem Bruenor hem de Drizzt onu kucaklamışlardı ve kibarca yatağına götürüp yatırdılar."Elf?" diye sordu Bruenor, sesi çaresizlikle boğuklaşmıştı."Bilmiyorum," diye karşılık verdi titremekte olan Drizzt. Gözyaşlarını durdurmaya çalışıyordu. Catti-brie'nin az önce döndüğü an Drizzt için o kadar değerliydi ki kalbine ve ruhuna dağlanmış bir anıydı...Uzun süre kadının yatağının yanında oturdular, hatta Regis gelip de Bruenor'a Kabul Salonu'na gitmesi gerektiğini hatırlattıktan sonra bile. Gümüşay'dan, Nesme'den, Obould'dan ve dünyanın başka yerlerinden elçiler gelmişti. Bruenor Battlehammer'ın bir kez daha Mithril Salonu'nun kralı olmasının zamanı gelmişti.Fakat kızını orada, yatakta bırakmak Bruenor Battlehammer'ın hayatı boyunca yaptığı en zor şeylerden biriydi. Kadının derin bir uykuda olduğundan emin olduktan sonra güvenilir Regis'i başında63['■—* R.A. SALVATOREbırakıp Drizzt de Bruenor'un peşinden gelince cüce çok rahatlamıştı.Kara sakallı cüce üçüncü sırada bekliyor, sözlerini hatırlamaya çalışıyordu. Bir elçi, kralın sarayına gelmiş resmi bir temsilciydi. Bu durum Athrogate'in alışık olmadığı bir durum değildi çünkü bir zamanlar yerel liderlerle günlük görüşmeler yaptığı bir hayat yaşamıştı.Çok uzun zaman önce."Kafiye yapma," diye uyardı kendini sessizce çünkü Jarlaxle'ın da onu uyardığı gibi küçük kelime oyunları Drizzt Do'Urden'in onu tanımasına yol açabilirdi. Boğazını gürültüyle temizledi, seheryıl-dızlarının -ya da gerçek kimliği ortaya çıkarsa buradan kaçmasına yarayabilecek herhangi bir silahın- yanında olmasını diledi.İlk temsilci cüce kralla görüşüp gitti.Athrogate sözlerinin üzerinden bir kez daha gelip kendine hepsinin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gayet basit olduğunu, Jarlaxle'ın onu iyi hazırladığını hatırlatıp durdu. Sözlerini tekrar tekrar zihninden geçirdi"Öne çık bakalım sevgili cüce," dedi Kral Bruenor ve Athrogate irkildi. "Burda oturup bekleyemiycek kadar çok işim var."Athrogate önce tahttaki Bruenor'a, sonra da yanında duran Drizzt Do'Urden'e baktı. Bakışları Drizzt'inkilerle buluştuğunda o gözlerde bir tanıma emaresi görür gibi oldu çünkü sekiz yıl önce Deudermont'un Luskan'ının çöküşü sırasında çarpışmışlardı.Eğer drow, bu kılık değiştirmenin arkasını görebildiyse bile bunu gayet iyi gizlemişti."Sizi görebildiğime çok sevindim Kral Bruenor, sizin hakkınızda öyle öyküler duydum ki," Athrogate heyecanla selam verip tahtın önünde durmak için öne çıktı. "Umarım doğrudan sizi görmeye gelmiş olduğum için gücenmezsiniz ama halkımın yanına bizzat sizinle konuşmadan dönersem beni sopalarla kovalarlar!""Peki evin nerede sevgili...""Stuttgard," diye karşılık verdi Athrogate. "Taş Tepeler Stuttgard Klanı'ndan Stuttgard."64HAYALET KRAL «-3Î"Korkarım ne klanını ne de Taş Tepeler'i duydum," dedi pruenor ve Drizzt'e baktığında o da omuz silkip başını iki yana sal-biz seni duyduk," dedi Athrogate. "Mithril Salonu'nun şarkılarının çoğu Taş Tepeler'de söylenir!""Ne güzel," dedi Bruenor ve elini döndürerek elçiye formaliteleri geçmek istediğini belirtti. "Ve sen de buraya ticaret yapmaya geldin herhal? Yoksa bi ittifak için temel oluşturmaya mı?""Yoo," dedi Athrogate. "Ben sadece dünyayı gezen ve Kral Bruenor Battlehammer'la tanışmak isteyen bi cüceyim."Cüce kralı başıyla onayladı. "Pekala. Sanırım bi süre Mithril Salonu'nda bizimle kalmak istiyosun di mi?"Athrogate omzunu silkti. "Doğuya, Adbar'a gidiyodum," dedi. "Orda aileden birileri var. Batıya dönerken Mithril Salonu'na uğramayı planlıyordum. Aslında şu anda burada durmak gibi bi planım yoktu. Ama yolda kızın hakkında fısıltılar duydum."Bu sözler Bruenor'un ve yanındaki drowun bir anda canlanmalarına sebep oldu."N'olmuş kızıma?" diye sordu Bruenor sesinde yoğun bir şüpheyle."Yolda kızının, büyünün çöken Ağ'ının altında kaldığını duydum.""Demek öyle duydun.""Evet Kral Bruenor ve düşündüm ki kısa bacaklarımın el verdi-ğince hızla buraya gelmeliyim.""Sen bi rahipsin o zaman.""Yoo, sadece bi savaşçıyım.""O zaman neden? Bana sunabileceğin bi şey mi var Taş 'epeler'den Stuttgard?" diye sordu Bruenor belli ki heyecanlanmıştı."Sizin de bildiğinizi düşündüğüm bi isim," dedi Athrogate. "Cadderly adında bi insan."Bruenor'la Drizzt birbirilerine bir baktıktan sonra dikkatle ziyaretçiye bakmaya başladılar."Onun evi benim evimden çok da uzakta diil," diye açıkladı Athrogate. "Buraya gelirken ordan geçtim tabii ki. Orda yüzlerce65['■—* R.A. SALVATOREbüyücüyle rahip neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyolardı, ne kast ettiğimi anlamışsındır.""Ne olmuş ona?" diye sordu Bruenor, belli ki sakin kalmaya çalışıyordu ama sesindeki aciliyet tonunu gizleyemiyordu ve tahtında öne eğilmiş olması daha da fazla şeyi ele veriyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"O ve yanındakiler sorunlar üstüne çalışıyolar," diye açıkladı Athrogae. "Ağ'ın beyine dokunduğu, oraya giden bissürü kişinin sağlam bi şekilde çıktığını bilmek istersin diye düşündüm."Bruenor tahtından hızla indi. "Cadderly bu dertten muzdarip olanları iyileştirebiliyo mu?"Athrogate omzunu silkti. "Bilmek istersin diye düşündüm."Bruenor hızla Drizzt'e döndü."Bir aydan uzun süren zorlu bir yolculuk," diye uyardı drow."Büyülü eşyalar çalışıyo," dedi Bruenor. "Benim çocukların Gümüşay yolculukları için yaptığı vagon var. Zefir ayakkabılarımız var..."Bu sözler üstüne Drizzt'in gözleri parladı çünkü Battlehammer Klanı'nın cüceleri gerçekten de büyü problemleri başlamadan önceden beri tecritlerine bir çözüm bulmaya çalışıyorlardı. Komşu şehirlerin sahip olduğu büyülü nakil olanaklarına ya da Leydi Alustriel'in uçan, alevli savaş arabası gibi büyü yaratımlarına sahip olmadıkları için cüceler çok daha sıradan bir çözüme karar kılmışlardı. Aradaki tehlikeli yolun tümsek ve taşlarına dayanabilecek güçte bir vagon inşa etmişlerdi. Büyüden sadece vagonu çekecek olan katırlar için destek almışlardı.Bruenor daha cümlesini tamamlayamadan Drizzt tahtın bulunduğu kaideden inmişti bile. "Gidiyorum," dedi Drizzt."Sana iyi şanslar dileyebilir miyim Kral Bruenor?" diye sordu Athrogate."Taş Tepeler'den Stuttgard," diye tekrarladı Bruenor ve saray katibine döndü. "Yaz bunu!""Hemen kralım!""Ve bil ki kızım Yükselen Ruh'ta huzur bulursa klanını mutlaka ziyaret edicem sevgili dostum,"dedi Bruenor, Athrogate'e bakarak, j "Ve bil ki sen sonsuza dek Battlehammer Klanı'nın dostusun artık.66HAYALET KRAL «-3Î't >(jiğin kadar kal, bütün masrafların da benden! Ama izninle gitmezamanım geldi."Hızla eğilip daha Athrogate teşekkür bile edemeden salondan çıktı.Uzun günlerdir ilk kez enerji ve hevesli olan umut dolu Drizzt'le Bruenor, Catti-Brie'nin odasına giden koridorda koşarak ilerlediler. Odaya yaklaştıklarında kapının çatlaklarından yayılan, cızırdayan mor ve mavi enerjiyi görünce aniden durdular."Aah yine mi!" diye gürledi Bruenor. Drizzt'in yanından hızla geçip kapıyı açtı.Catti-brie yatağının üzerinde, havada duruyor, kolları iki yana açılmış, gözleri bembeyaz, titriyordu..."Kızım..." demeye yeltendi Bruenor ama uzaktaki duvarın dibinde, yerde iki büklüm olmuş, başını kollarının arasına gömmüş olan Regis'i görünce kelimeler boğazına takıldı."Elf!" diye haykırdı Bruenor ama Drizzt çoktan Catti-brie'nin yanına koşmuş, kadını kollarından yakalayıp yatağa çekiyordu. Bruenor homurdanıp küfrederek hızla Regis'in yanına gitti.Krizin geçmesiyle Catti-brie'nin bedenindeki katılık eridi ve Drizzt'in kollarına yığıldı. Drizzt, kadını oturur bir pozisyonda yatağa indirip sıkıca sarıldıktan sonra zavallı Regis'i ancak fark edebildi.Buçukluk çılgınca Bruenor'la boğuşuyor, cüceye vurup duruyor, dostunun kollarından kaçmaya çalışıyordu. Dehşete düşmüş görünen Regis, cüceye değil de büyük bir canavara bakıyor gibiydi."Gümbürgöbek, neyin var?" diye sordu Bruenor.Regis karşılık olarak saf bir dehşet içeren bir çığlık attı. Bruenor gerilediğindeyse kenara doğru yuvarlanıp önce dizlerinin sonra da ayaklarının üstüne kalktı. Kafası önde karşıdaki duvara doğru hızla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

koştu. Duvara sertçe çarpıp inleyerek geri düştü."Tanrılar aşkına," dedi Bruenor ve eğilip yerden bir şey aldı. Drizzt'e dönüp yerden aldığı şeyi gösterdi.67['■—* R.A. SALVATOREBu, buçukluğun yakut tılsımı, Regis'in kurbanlarını etkilemesini sağlayan büyülü mücevheriydi.Regis kendine gelip ayağa fırladı. Bir çığlık daha atıp kollarını çılgınca sallayarak koşmaya başladı ve Bruenor'un yanından geçti. Bruenor onu durdurmaya kalktığındaysa buçukluk onu tokatladı, yumrukladı, çimdikledi, hatta ısırdı. Bruenor'un sürekli ona seslenmesine rağmen onu duymuyor gibiydi. Cüce, onu akşam yemeği niyetine yemeye gelmiş bir iblis ya da şeytandı sanki."Elfl" diye seslendi Bruenor. Sonra bir çığlık atıp geri çekildi ve kanayan elini tuttu.Regis kapıya doğru atıldı. Drizzt ona yetişip kayarak bir çelme taktı ve ikili koridora yuvarlandılar. Bu takla sırasında Drizzt ustaca ellerini ve ayaklarını yerleştirdi. Böylece durduklarında Regis'in arkasındaydı ve bacaklarını beline sarmış, kollarını kollarının altından geçirip dostunu ustaca kilitlemişti.Regis'in kurtulması ya da Drizzt'e vurabilmesi mümkün değildi. Ama bu çılgınca debelenmesini pek engelleyemedi ve dahası delice çığlıklar atmasına sebep oldu.Koridor meraklı cücelerle dolmaya başladı."Ufaklığın kıçına iğne mi batırdın elf?" diye sordu biri."Bana yardım edin!" dedi Drizzt yalvarırcasına.Cüce gelip Regis'e uzandı ama buçukluk onu ısırmaya çalışınca hızla elini geri çekti."Dokuz Cehennem aşkına?""Onu tutun!" diye bağırdı Bruenor içeriden. "Onu tutun ve bağlayın... sakın canını yakayım demeyin!""Evet kralım!"Bayağı uzun sürse de cüceler debelenen Regis'i Drizzt'ten almayı başardılar."Ona bi tane çakayım da sakinleşsin," diye önerdi biri ama Drizzt'in kaş çatışını görünce hemen sustu."Onu odasına götürüp güvende tutun," dedi drow. Odaya geri girip kapıyı kapadı."Fark etmedi bile," dedi Brueor, Drizzt yatağa, Catti-brie'nin yanına oturduğunda. "Etrafındaki dünyadan bihaber."68HAYALET KRAL «-3Î"Bunu biliyorduk zaten," diye hatırlattı Drizzt. "Birazcık olsun haberdar değil. Şimdi de ufaklık bu halde." Drizzt omzunu silkip, "Cadderly," diye hatırlattı. "İkisi için de," dedi cüce ve kapıya baktı. "Gümbürgöbek kızın üstünde yakutu kullanmış.""Onu geri getirmeyi denemek için," diye katıldı Drizzt. "Ama kızım onu götürmüş," dedi cüce.69KIZGIN ÖLÜLER"Yükselen Ruh'ta olacak," diye bildirdi Hayalet Kral.Jarlaxle'ın peşindeki hayalet, drowun niyetini; daha zeki kara elfm korkakça hamlesi, yaratığı boyutlararası yolculuğuna göndermeden önce anlamıştı. Ve hayaletlerin bildiği her şeyi ejderliç de biliyordu.Hephaestus'un, Yharaskrik'in ve özellikle de Crenshinibon'un düşmanları, Hayalet Kral'ın hayaletlerinin iki tanesinin çoktan kötülüklerine başladıkları Kar Tanesi Dağları 'nda toplanacaklardı.Sonra geriye yalnızca bir kişi, güneyli insan kalacaktı. Kristal Parçası onun da Jarlaxle kadar kolay olmasa da bulunabileceğini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

biliyordu. Sonuçta Crenshinibon kara elfle on günler boyunca yoğun bir bağ kurmuştu. Yharaskrik'in psişik güçleri parçanınkine eklenince tanıdık drovvu bulmak çok kolay olmuştu; artık Jarlaxle, üç kudretli varlığın tek bir amaç için birleşmesini sağlayan öfke odağıydı. İnsan ne kadar önemsiz olsa da yakında açığa çıkarılırdı.Ayrıca intikam arzusuyla yanan bu üç varlıktan en az biri -ki bu biri ejderhaydı- yaklaşan felaketten büyük bir zevk alacaktı.Yharaskrik için düşmanlarının yok olması pratik ve bilgi verici, rahatsız ama büyük çıkarlar sağlama potansiyeli taşıyan bu birleşme için önemli bir test olacaktı.Vahşi ejderhayla tamamen pratik zihin yüzücü arasındaki bağ70HAYALET KRAL «-3Îörevi gören Crenshinibon ise Jarlaxle'la diğerlerinin yok olması-fın yaratacağı bütün hisleri paylaşacaktı."Pikel Amca!" diye seslendi Hanaleisa, yeşil sakallı cüceyi ertesi sabahın ilerleyen saatlerinde Carradoon'da bir sokakta görünce, pikel yolculuk eşyalarım kuşanmıştı ve bunun anlamı da elinde bir sopa, başındaysa miğfer niyetine bir tencere olduğuydu.Pikel genişçe gülümseyip arkasındaki dükkana doğru seslendi. Cüce, Hana'ya sarılmak için ilerlerken Hanaleisa'nın kardeşi Rorick dükkandan çıktı."Burada ne işin var?" diye seslendi gülümseyen kardeşine Pikel'in omzunun üzerinden."Sana, sizinle gelmek istediğimi söylemiştim.""O zaman sabahın kalanını büyücülerle evrenin doğası hakkında tartışarak geçir," diye cevap verdi Hanaleisa."Duu-rit!" diye bağırdı Pikel genç kadından uzaklaşarak ve iki kardeş ona merakla baktığında basitçe, "Hee hee hee," diye ekledi."Her şeyi çözdü," diye açıkladı Rorick ve Hanaleisa başıyla onayladı."Peki büyücülerle rahipler de çözebildiler mi?" diye sordu Hanaleisa. "Senin kavrayış yeteneğin sayesinde demek istiyorum."

Rorick yere bakmaya başladı."Seni dışarı attılar," diye mantık kurdu Hanaleisa."Şüphesiz kardeşimizin gölgesinde kalmayı hazmedememişler-dir!" diyerek az önce ziyaret ettiği demircinin olduğu köşeyi dönerek Temberle yanlarına geldi. Kılıcı, bir önceki geceki savaşta yaşayan ölü ayının köprücük kemiğinden sekerken kötü bir çentik almıştı.Rorick'in yüzü parladı ama abisiyle ablasına bakınca yüzüne aklı karışmış bir ifade yayıldı. "Ne oldu?" diye sordu, Temberle'nin kılıcının elinde olduğunu ve abisinin kılıcı dikkatle incelediğini görünce."Yükselen Ruh'tan dün bizden soma mı ayrıldınız?" diye sordu71['■—* R.A. SALVATORETemberle."Evet, öğlen vakti," diye cevap verdi Rorick. "Pikel amca bizi dağdan indirmek için ağaç köklerini kullanmak istedi ama babam büyünün ki bu büyü, druid büyüsü olsa bile dengesizliği ve öngörü-lemezliğinden çekindiğinden izin vermedi.""Du-rit," dedi Pikel kıkırdayarak."Ben de büyülü bir yolculuk yapmazdım," dedi Hanaleisa. "Bugünlerde olmaz."Pikel kollarını göğsünde kavuşturup genç kadına kötü kötü baktı."O zaman gece ormanda kamp yaptınız değil mi?" diye devam etti Temberle.Rorick, kardeşinin nereye varmak istediğini anlamasa da başıyla onayladı ama Pikel görünüşe göre konuyu anlamıştı ki "Ooooh," dedi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"O ormanda bir şeyler yanlış," dedi Temberle."Yep, yep," diye katıldı Pikel."Neden bahsediyorsunuz siz?" diye sordu Rorick bir birine bir diğerine bakarak."Brr," dedi Pikel ve sıkıca kendine sarıldı."Ben bütün gece uyudum," dedi Rorick. "O kadar da soğuk değildi.""Bir zombiyle savaştık," diye açıkladı Hanaleisa. "Zombi bir ayıyla. Ormanda başka bir şey daha vardı.""Yep, yep," diye katıldı Pikel.Rorick merakla cüceye baktı. "Bir şeylerin ters olduğunu söylememiştin."Pikel omzunu silkti."Ama sen hissetin değil mi?" diye sordu Temberle.Cüce bir kez daha "Yep, yep," dedi."Demek savaştınız... gerçek bir savaştı ha?" diye sordu Rorick kardeşlerine ve heyecanı rahatlıkla görülebiliyordu. Üçü, büyük kütüphanenin gölgesinde, güçlü rahipler ve büyücülerle çevrili bir şekilde büyümüşlerdi. Büyük savaşların öykülerini dinlemişlerdi, özellikle ebeveynlerinin dehşet verici kaos lanetiyle ve çocukların büyükbabasıyla yaptıkları savaşın öyküsü onları çok etkilemişti.72HAYALET KRAL «-3ÎBonaduce çocuklarının hayatı, ebeveynlerinin savaşa çağırıl-a ' birkaç seferle cüce amcalarının Mithril Salonu'na, Kral R uenor'a hizmet etmeye gittiği zaman haricinde rahat ve huzurlu , emiş1'- Hem kılıç dövüşünde hem de silahsız dövüşte, rahiplerin, büyücülerin ve keşişlerin yöntemleri konusunda sıkı birer eğitim almışlardı- Ebeveynleri Cadderly ve Danica olduğu için üçü de Fearûn'de herhangi birinin umabileceğinden çok daha kapsamlı ve ayrıntılı birer eğitim almışlardı ama eğitimlerinin uygulamaları, özellikle de savaşmak konusunda üçü de acemiydi ve bir önceki «eceye kadar hiç sınanmamışlardı.Hanaleisa ve Temberle birbirilerine baktılar."Anlatın!" diye ısrar etti Rorick."Dehşet vericiydi," diye kabul etti ablası. "Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım.""Ama aynı zamanda heyecan vericiydi," diye ekledi Temberle. "Ve savaş başlar başlamaz korkuyu düşünemiyorsun bile.""Hiçbir şey düşünemiyorsun," dedi Hanaleisa."Hee hee hee," Pikel başıyla onayladı."Eğitimimiz," dedi Rorick."Anne babamız ve amcalarımız," dedi Hanaleisa yüzü sevinçle parlayan Pikel'e bakarak, "bizim hayatımız boyunca içinde yaşadığımız barış ortamının kalıcı olmadığını bildikleri için şanslıyız ve bize...""Dövüşmeyi öğrettikleri için," diye araya girdi Temberle."Ve tepki vermeyi," dedi Hanaleisa. Hanaleisa, savaşa ve savaş eğitiminin genel dünya görüşündeki rolü konusuna her zaman daha felsefi yaklaşırdı. Bu konuda annesine oldukça benzerdi ve bu sebeple kılıç ya da gürzle daha kapsamlı bir eğitim yerine Danica'nın tarikatı tarafından kullanılan daha disiplinli ve kişisel olan açık el tekniklerine yönelmişti. "Kılıç kullanmayı bilen herhangi biri, zihni korkularından sıyrılmayı bilmiyorsa dün gece ormanda ölürdü.""Demek ormandaki varlığı sen de hissettin," dedi Temberle, Pikel'e."Yep.""Hâlâ orada."73['■—* R.A. SALVATORE"Yep.""Kasabalıları uyarmalı ve Yükselen Ruh'a haber ulaştırmalıyız," diye

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ekledi Hanaleissa."Yep, yep," Pikel sağlam elini kaldırıp parmaklarını dümdüz uzattı. Elini, İmpresk Gölü'nün altmda süzülen bir balık gibi ileri geri sallamaya başladı. Diğerleri daha gülümseyerek "Duu-rit," demeden önce Pikel'in ağaç-yürüyüşünden bahsettiğini anlamışlardı."Bunu yapamazsın," dedi Hanaleisa ve Temberle de başını iki yana salladı."Yarın, şafakla birlikte gidebiliriz," dedi. "Dışarıdaki her neyse Carradoon'a Yükselen Ruh'a olduğundan daha yakın. Yolun ilk kısmını atlarla gidebiliriz, ahır sahiplerinin yanımıza birilerini vereceğinden eminim.""Hızlı yol alırsak güneş batmadan Yükselen Ruh'a varırız," diye katıldı Hanaleisa."Ama şu anda kasabayı olabileceklere karşı hazırlamalıyız," dedi Temberle. Hanaleisa'ya bakıp omzunu silkti. "Tabii dışarıdaki-nin ne olduğunu ya da hâlâ orada olup olmadığını bilmiyoruz. Belki de öldürdüğümüz o ayıydı sadece, tek bir kötü niyetli ruhtu ve artık yok oldu.""Belki de değildi," dedi Rorick ve sesinin tonundan haklı olmayı umduğu anlaşılabiliyordu. Gençliğinin heyecanı içerisinde kardeşlerini kıskanıyordu; ki bu arzusunun ne kadar yanlış olduğu yakında ortaya çıkacaktı."Herhalde yüz yıldır ortalarda dolanıyordur," diye mırıldandı yaşlı bir deniz kurdu. Adam anlatılanlar önemli değilmiş gibi elini salladı."Eh, ama dünya yumuşadı," dedi handaki başka biri."Hayır, dünya değil," dedi bir başkası. "Sadece şu üçünün ailesinin gölgesinde yaşayan bu bölge. Galiba medenileştik!"Bu sözler, yarı alaycı yarı memnun bir tezahürata sebep oldu."Dünyanın geri kalanı sertleşti," diye devam etti adam, "ama74HAYALET KRAL «-3Î- beniz 0ımasın sertlik buraya da gelecektir." Ş "Ve biz ihtiyarlar da savaşları gayet iyi hatırlıyoruz," dedi ilk jeniz kurdu. "Ama acaba Cadderly'nin zamanında büyümüş olan gençler savaşa hazırlar mı?"e "Cadderly'nin çocukları gayet iyi başardılar değil mi?" diye bir cevap geldi ve bütün han tezahürat yapıp maşrapalarını ikizlerin şerefine kaldırdı."Hayatta kaldık," dedi Hanaleisa yüksek sesle ve dikkatleri üzerine çekti. "Ama büyük ihtimalle bir tür kötülük hâlâ dışarıda."Bu sözler, genç kadının umduğu korku hissini uyandırmaktan çok maşrapaların birbirine çarpılmasına, hatta bazı gülüşlere sebep oldu. Hanaleisa, Temberle'ye baktı ve Pikel, kalabalığın ciddiyet yoksunluğu karşısında "Ooooh," diye inledi."Carradoon her kapıya ve duvarların arasına gözcüler dikmeli," diye bağırdı Temberle. "Sokaklarda meşalelerle silahlanmış devriyeler gezmeli. Şehri aydınlatın yalvarıyorum!"Her ne kadar bu patlayışı oldukça dikkat çekmiş olsa da hanın kapısı gürültüyle açılınca bütün gözler o yöne döndü. "Saldırıya uğradık!" diye haykıran bir adam sendeleyerek içeri girdi. Kalabalığı kendine getiren adamın haykırışından çok kapının açılmasıyla dışarıdan içeri dolan dehşete düşmüş ve acı içindeki haykırışlar oldu.Deniz kurtları ayağa fırlarken masalar devrildi."Oh-oh," dedi Pikel ve olaylara karışmalarına izin vermeden Temberle'yi sağlam eliyle tutup, Hanaleisa'yı kötürüm koluyla dürttü. Hana, insanları uyarıp organize etmek için gelmişlerdi ama Pikel ikinci eylemin mümkün olmadığını görebiliyordu.Temberle yine de konuşmaya çalıştı ama Carradoon balıkçı teknelerinin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mürettebatları kendi aralarında organize olmaya, bazı grupları silah alması için rıhtıma göndermeye ve sokaklara adamlar göndermeye başlamışlardı."Ama, millet..." diye itiraz etmeye yeltendi Temberle. Pikel ısrarcı bir şekilde kolunu çekiştirdi."Şşşş!" diye uyardı cüce."Dördümüz o zaman," diye katıldı Hanaleisa. "Bakalım nerele-75['■—* R.A. SALVATOREre yardım edebileceğiz."Bir sürü müşteriyle birlikte dışarı çıktılar, içeride sadece bir % strateji oluşturmaya çalışan balıkçı teknesi kaptanları kalmıştı Hızla birkaç söz söyleyen Pikel büyülü meşe sopasını yarım kolunun altına sıkıştırıp parmaklarını bir ucuna doğru salladı. Parlak bir ışık belirip sopayı alevsiz bir meşaleye çevirdi.Dörtlü, han kapısından iki sokak ötede, Carradoon'a girdikleri kapının yönünde bütün bu kargaşanın sebebini öğrendiler. Sokakları çürüyen cesetler ve iskeletler kaplamıştı. İnsan, elf, cüce, buçukluk ve bir sürü hayvan cesedi özgürce dolaşıyordu. Ölüler yürüyorlar... ve saldırıyorlardı.Geniş yolun bir kenarında kaçmaya çalışan bir aile fark edince grup o yöne ilerledi ama Rorick birden durup bir çığlık attı ve sonra pantolonunun paçasını çekti. Pikel ışığını yaklaştırdığında Rorick'in bacağından kan aktığını ve küçük bir şeyin çırpındığını gördüler. Rorick kendisine saldıran şeyi bir tekmeyle yolun diğer tarafına gönderdi.Yaratık garip bir şekilde geri sıçradı, kemik, deri ve tüylerden oluşmuş bir yığındı."Bir kuş," dedi Hanaleisa.Pikel koşup sopasının parlak tarafıyla yaratığı yere mıhladı. Yaratığı yakıp kül eden ışığın yaşayan ölüler için aynı derecede zarar verici olduğu ortaya çıktı."Şa-la-la!" dedi Pikel gururla, sopasını yukarı kaldırıp. Hızla döndü, dönerken tencereden miğferini düzeltti ve en yakındaki ara sokağa hızla daldı. Sopasının ışığı ara sokağa düşer düşmez sokağın iskeletlerle kaynadığını gözler önüne serdi.Temberle bir kolunu kardeşine dolayıp ayağa kaldırdı ve gelmiş oldukları yöne doğru götürmeye başladı. Bir yandan da kaçmakta olan Carradoonlu aileye sesleniyordu."Pikel Amca!" diye bağırdı Hanaleisa ve ona yardım etmeye koştu.Sokağa yaklaştığındaysa aniden durdu çünkü parçalanan kemiklerin sesleriyle sokaktan fırlayan kaburga ve kafatası parçaları onu şok etmişti. Pikel'in ışığı, fırtınanın ortasında kalmış bir alev gibi76HAYALET KRAL «-3Îdans 1ediyordu çünkü druid cüce de çılgın bir dansın içindeydi. Bu ın>. jsa'nın hayatında görmediği vahşilikte bir gösteriydi ve bu, ^h^van amcasından hiç beklemediği bir görüntüydü.Dikkat'11' bir kez daha caddeye, bir çiftle üç çocuğundan oluşan e kaçmakta olan aileye çevirdi. Yaratıklar her ne kadar sayıca çok üstün olsalar da Pikel'in onlarla rahatlıkla başa çıkabileceğine ina-naI1 Hanaleisa hızla aileye doğru koştu. Ailenin hemen arkasındaki iki iskeletin üzerine atladı. Yaratıklara bedeniyle hızla çarpıp birkaç •idim gerilemelerine sebep oldu ve bükülüp dönerek rahatça ayaklarının üzerine indi.Bir ayağının üzerinde hızla kalkıp diğer ayağını doğruca saldırganlardan birinin göğüs kafesine denk getirecek bir döner tekmeye başladı. Etrafa kemik parçaları saçarak ayağını göğüs

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kafesinden söktü ve ayağını yere indirmeden tekmesine yeni bir açı vermek için geriye doğru eğilip iskeletin kemik suratını çatlattı.Hâlâ tek ayağının üzerinde dengede duran Hanaleisa ustaca dönüp ikinci iskeletin göğsüne bir, iki, üç tekme attı.Havaya sıçrayıp iskeletin yüzüne doğru bir ters tekme attı ama amacı iskelete vurmak değil dikkatini dağıtmaktı. İki ayağının üzerine indiğinde öne eğilmiş bir pozisyondaydı; yani rakibine yıkıcı bir yumruk salvosuna başlamak için mükemmel bir konumdaydı.İki iskeletten de hızla kurtulan Hanaleisa gerileyip ailenin peşinden gitti. Ara sokağın oradan geçerken Pikel de ona katılınca oldukça rahatladı. Yan yana duran ikili tehlikeli bir şekilde gülümseyip geri döndüler ve peşlerindeki yaşayan ölüler güruhunun üzerine tekme, yumruk ve şa-la-la yağdırdılar.Kısa süre içinde onlara daha fazla kasabalıyla iri kılıcı coşkuyla iskeletleri ve zombileri biçen Temberle katıldı.Ama o kadar kalabalıklardı ki!Ölüler, Carradoon'un nesillerdir kullandığı mezarlıktan kalkmışlardı. Aynı zamanda böylesine güçlü ve kötü bir büyünün açlığını dindirmek için yaşam döngüsünün her şeyi sunduğu gür bir ormandan da gelmişlerdi. İmpresk Gölü'nün kıyılarının yakınlarındaki karanlık suların altındaki, balıkçı teknelerinin güvertesinde temizlendikten soma suya geri atılmış binlerce balığın iskeleti diri-77['■—* R.A. SALVATORElip kendilerini teknelerinin gövdelerine çarpmaya ya da teknelerin yanından hızla geçip kendilerinin suyun dışına, kıyıya ve nhtıma atmaya başladılar. Tek amaçları herhangi bir şeyi, canlı bir şeyleri yok etmekti.Ve karanlık suların üzerinde duran Fetchigrol izledi. Ölü gözleri, kasabada bazı evlerde yangın çıkınca alevlerin turuncu ışığım yansıtarak canlandı. Kuşatma altındaki şehrin bir yerlerinden ne zaman bir acı çığlığı yükselse o gözler içten gelen bir tatminle titriyordu.Yakınlardaki bir gemi enkazını, hatta birçok gemi enkazını ve uzun süredir ölü olan bir sürü denizciyi hissetti."Ben iyiyim!" diye ısrar etti Rorick, bacağını endişeli Pikel Amca'sından almaya çalışırken.Ama cüce onu bir eliyle, koşmaya çalışan bir atı bile durduracak kadar sıkıca tutup çolak kolunu inatçı gence doğru salladı.Hana geri dönmüşlerdi ama dışarısı yatışmış falan değildi. Aslında görünüşe göre tam tersiydi.Pikel bir parça kumaşı ısırarak yırttı. Kumaşı, içini her zaman yanında taşıdığı bitkilerle karıştırdığı güçlü bir sıvıyla doldurmuş olduğu tenceresine batırdı."Burada kalamayız," dedi Temberle kapıdan içeri girerek. "Yaklaşıyorlar."Pikel hızla bandajı Rorick'in kanlı bacağına sardı ve çolak koluyla sabitleyip sağlam eliyle bir düğüm attı. Düğümün bir ucunu ağzıyla bir ucunu da eliyle tutup sıkılaştırdı."Çok sıkı," diye şikayet etti Rorick."Şşş!" diye azarladı cüce.Pikel miğferini alıp ya içindekileri unutarak ya da umursamaya-rak kafasına geçirdi. Tencerenin içindekiler yeşil saçlarına ve sakalına aktılar. Cüce bunu umursadıysa bile hiç belli etmedi ama ağzının kenarına gelenleri keyifle yaladı. Sıçrayarak ayağa kalkıp meşe odununu koltuk altına sıkıştırdı ve Rorick'i tutup ayağa kaldırdı.78HAYALET KRAL «-3ÎGenç adam hızla ayağa kalkmaya çalıştı ama yaralı bacağının ilk ıvla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

neredeyse yere yıkılıyordu. Görünüşe göre yara, Rorick'in düşündüğünden daha derindi.Fakat Pikel destek olmak için oradaydı ve hızla Temberle'nin arkasından çıktılar. Hanaleisa dışarıda bekliyordu ve başını iki yana salladı."Çok kalabalıklar," diye açıkladı ciddiyetle. "Kazanmamız mümkün değil tek yapabileceğimiz geri çekilmek.""Rıhtıma mı?" diye sordu Temberle, o yöne doğru akan kasaba halkına baktı. Bu görüntünün hiç hoşuna gitmediği aşikardı. "Sırtımızı suya mı vereceğiz?"Hanaleisa'nın yüz ifadesi bu fikirden en az kardeşi kadar hoşlanmadığını gösteriyordu ama başka bir şansları yoktu. Kaçmakta olan kasaba halkına katıldılar.Rıhtıma giden yolun yarısında organize bir savunmanın oluşturulmaya başladığını gördüler ve hevesle safların arasına katıldılar. Pikel, Rorick' le beraber ahşap kaldırımlarla limana tepeden bakan bir bina grubuna doğru ilerlerken başıyla çocuklara onaylar bir işaret yaptı. Binalar, gemi kaptanlarının savunmalarını kurmaya karar verdikleri yerdi."Anne ve babamız için iyi savaş," dedi Hanaleisa, Temberle'ye. "Onların adlarını lekelemeyeceğiz."Kendini şimdiden deneyimli bir savaşçı gibi hisseden Temberle gülümsedi.Kısa bir süre sonra istedikleri fırsata kavuştular. Onların içinde olduğu saf, peşlerindeki canavarlardan kaçmaya çalışan kasaba halkının son grubuna yardım etmek için ileri atıldı. Hanaleisa ve Temberle korkusuzca yaşayan ölülerin arasına dalıp coşkuyla ezip biçtiler.Pikel Amca onlara katıldığında daha da yıkıcı bir hale geldiler, Pikel'in parlak sopası yaklaşan her canavarı yok ediyordu.Birleşmiş güçlerine rağmen üçlü ve yanlarında savaşan birlik acımasızca geri püskürtüldüler. Yok ettikleri her zombi ve iskeletin yerini yeni üç canavar alıyor gibiydi. Kendi saflarıysa pençeleyen ve ısıran güruh tarafından çekilen her kadın ve erkekle zayıflıyordu.79['■—* R.A. SALVATOREDaha da kötüsü bu zavallı kurbanlar kısa bir süre sonra kalkın diğer taraf için savaşmaya başlıyordu.Dehşete düşmüş ve tiksintiyle zayıflamış olan kasaba halkının morali, dostları ve aileleri dirilip kendilerine saldırdığında paramparça oldu ve geri çekildiler.Durup savaşmaktan başka seçeneklerinin olmadığı bina grubuna ulaştıklarında destek buldular. Yine de sonunda oradaki savunmalar da yıkılmaya başladı. Hanaleisa, kahverengi gözlerinde çaresizlik ve üzüntüyle kardeşine baktı. Suya gerileyemezlerdi ve binaların duvarları üzerlerine gelen kalabalığı uzun süre tutamazdı. Hanaleisa korkuyordu, tıpkı Temberle gibi."Rorick'i bulmalıyız," dedi Temberle, cüce amcasına."Ha?" diye cevap verdi Pikel.İkizlerin tek istediğinin ölürken kardeşleriyle beraber olmak olduğunu anlayamamıştı.80ÇARPIŞMA POLİTİKASIBruenor Battlehammer'ın o sırada duymak istediği son şey buydu."Obould öfkeli," diye açıkladı gnom Nanfoodle. "Büyünün garip deliliği ve tanrısının suskunluğundan bizim sorumlu olduğumuzu düşünüyor.""Evet o taş kafalıya göre her zaman her şeyin sorumlusu biziz zaten," diye homurdandı Bruenor. Garumn Geçidi'yle Salon'un doğu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çıkışına giden koridora baktı. Sabah olmasının, Catti-brie'yle Regis'e hiçbir faydası olmamıştı. Buçukluk tükenene kadar çırpınmış ve artık perişan bir halde yatıyordu.

"Obould'un elçisi..." demeye yeltendi Nanfoodle."Ona ayırcak vaktim yok!" diye kükredi Bruenor.Odanın diğer ucundaki cüceler Bruenor'a hiç de uymayan patlamaya şahit oldular. Bu cücelerden biri de sandalyesinden izleyen General Banak Brawnanvil'di. Uzun zaman önce Obould'un ordularıyla yapılan ilk savaşta bedeninin alt kısmını kullanamaz hale gelmişti."Vaktim yok!" diye bağırdı Bruenor bir kez daha ama bu sefer sesi biraz özür diler gibi çıkmıştı. "Kızımın yola çıkması lazım! Gümbürgöbeğin de!""Ben Drizzt'e eşlik ederim," diye önerdi Nanfoodle.81['■—* R.A. SALVATOREDaha da kötüsü bu zavallı kurbanlar kısa bir süre sonra kalkıp diğer taraf için savaşmaya başlıyordu.Dehşete düşmüş ve tiksintiyle zayıflamış olan kasaba halkının morali, dostları ve aileleri dirilip kendilerine saldırdığında paramparça oldu ve geri çekildiler.Durup savaşmaktan başka seçeneklerinin olmadığı bina grubuna ulaştıklarında destek buldular. Yine de sonunda oradaki savunmalar da yıkılmaya başladı. Hanaleisa, kahverengi gözlerinde çaresizlik ve üzüntüyle kardeşine baktı. Suya gerileyemezlerdi ve binaların duvarları üzerlerine gelen kalabalığı uzun süre tutamazdı. Hanaleisa korkuyordu, tıpkı Temberle gibi."Rorick'i bulmalıyız," dedi Temberle, cüce amcasına."Ha?" diye cevap verdi Pikel.İkizlerin tek istediğinin ölürken kardeşleriyle beraber olmak olduğunu anlayamamıştı.80Bruenor Battlehammer'ın o sırada duymak istediği son şey buydu."Obould öfkeli," diye açıkladı gnon Nanfoodle. "Büyünün garip deliliği ve tanrısının suskunluğundan bizim sorumlu olduğumuzu düşünüyor.""Evet o taş kafalıya göre her zaman her şeyin sorumlusu biziz zaten," diye homurdandı Bruenor. Garımn Geçidi'yle Salon'un doğu çıkışına giden koridora baktı. Sabah olmasının, Catti-brie'yle Regis'e hiçbir faydası olmamıştı. Buçukhk tükenene kadar çırpınmış ve artık perişan bir halde yatıyordu."Obould'un elçisi..." demeye yeltendi Nanfoodle."Ona avırcak vaktim yok!" diye kükredi Bruenor.Odanın diğer ucundaki cüceler Bruencr'a hiç de uymayan patlamaya şahit oldular. Bu cücelerden biri de sandalyesinden izleyen General Banak Bravvnanvil'di. Uzun zamın önce Obould'un ordularıyla yapılan ilk savaşta bedeninin alt kısmını kullanamaz hale gelmişti."Vaktim yok!" diye bağırdı Bruenor tir kez daha ama bu sefer sesi biraz özür diler gibi çıkmıştı. "Kızımın yola çıkması lazım! Gümbürgöbeğin de!""Ben Drizzt'e eşlik ederim," diye önerdi Nanfoodle.81['■—* R.A. SALVATORE"Çok beklersin!" diye kükredi Bruenor. "Kızımı bırakmıcam!""Ama siz kralsınız," diye bağırdı cücelerden biri."Ve bütün dünya çıldırmış durumda," diye cevap verdi Nanfoodle.Bruenor patlamak üzere gibiydi. "Hayır," dedi sonunda ve en güvenilir danışmanlarından biri haline gelmiş olan gnoma başıyla bir işaret yapıp odanın karşısına geçti ve Banak'ın önünde durdu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Hayır," dedi Bruenor bir kez daha. "Ben kral değilim. Şu anda değilim."Cücelerden bazıları nefeslerini tuttular ama Banak Brawnanvil ağırbaşlılıkla kafasını eğdi, ne olacağını biliyordu."Burayı daha önce de yönettin, dedi Bruenor. "Bunu bi daha yapabilceğini biliyorum. Yolları görmeyeli çok oldu.""Kızını kurtar," diye cevap verdi yaşlı general."Sana yardım etsin diye bu sefer Gümbürgöbek'i veremicem," diye devam etti Bruenor, "ama bu gnom da gayet akıllıdır." Bruenor'un kendisine gösterdiği güven ve bu beklenmedik iltifat karşısında gülümsemekten başka bir şey yapamayan Nanfoodle'a baktı."Bissürü güvenilir adamımız var," diye katıldı Banak."Sakın Obould'la bi savaş falan başlatayım deme," dedi Bruenor. "Hele ben, onun köpeklerinden bikaçının başını ezmek için burada olmayacakken.""Asla!"Bruenor dostunun omzuna vurdu, döndü ve yürümeye başladı. Önemli bir parçası; sorumluluğunun burada, Battlehammer Klanı'nın liderlik yapması için özellikle de böylesi karışık bir zamanda ona güvendiği yerde olduğunu biliyordu. Ama çok daha büyük bir parçası bunu reddediyordu. Evet, Mithril Salonu'nun Kral'ıydı ama aynı zamanda Catti-brie'nin babası, Regis'in de dostuydu.Ve o karanlık anda başka hiçbir şeyin önemi yokmuş gibiydi.

Drizzt'i Garumn Geçidi'nde yanında her zaman pis olan ve kokan bir cüceyle buldu."Gitmeye hazırız kralım!" diye selamladı Thibledorf Pwent82HAYALET KRAL «-3Îde. Korkutucu cüce hazır ola geçtiğinde bu ani hareket bilen-- tabakalarla sivri çıkıntılardan oluşan zırhının inleyip gıcırdamaca sebep oldu.Bruenor drowa baktı, Pwent gibilerle tartışmayı uzun süre önce bırakmış olan Drizzt'se sadece gözlerini kapadı."Gitmeye hazır mısınız?" diye sordu Bruenor. "Burda bir savaşçıkmak üzreyken mi?"pwent'in gözleri bu olasılıkla bir an parıldadı ama başını karar-I, bir şekilde iki yana salladı. "Benim yerim kralımın yanı!""Ben yokken Brawnanvil, Mithril Salonu'nun vekilharçlığınıyapacak."Cücenin gözlerinde bir kafa karışıklığı belirdi. "Ben Kral Bruenor'un yanındayım!" diye itiraz etti Pwent. "Sen yola çıkıyo-san Pwent'le çocukları da yola çıkarlar!"Bu ilanla birlikte tezahüratlar duyuldu ve yakınlardaki bazı kapılar gürültüyle açıldı. Ünlü Karındeşen Taburu geniş koridora doluştu."Oh yo yo," dedi Bruenor yüzünü buruşturarak. "Gelmiyosu-nuz!""Ama kralım!" diye bağırdı yirmi karındeşen bir ağızdan. "Fearûn'ün görmüş olduğu en iyi taburu böylesi sıkıntılı bi zamanda Vekilharç Brawnanvil'in elinden almam," dedi Bruenor. "Bunu yapamam." Doğrudan Pwent'in gözlerinin içine baktı. "Hiçbirinizi almam. Vagonda yer yok zaten.""Pöh! Yanında koşarız n'olcak!" diye ısrar etti Pwent. "Büyülü pabuçlarla gitçez ve size vercek kadar büyülü pabucumuz da yok," diye açıkladı Bruenor. "Ölene kadar koşmayı kesmi-cenizden eminim ama bu neye yarar ki? Hayır dostum, senin yerin, Obould yine savaş zamanının geldiğini düşünürse diye burası." Derin bir iç geçirdi ve destek bulma umuduyla Drizzt'e baktı. "Benim yerim de burası," diye mırıldandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ve çabucak geri döneceksin," diye söz verdi drow. "Senin yerin Şu anda yolda benim, Catti-brie'nin ve Regis'in yanı. Uyarıyorum, aptallıklara ayıracak vaktimiz yok. Vagon bekliyor.""Kralım!" diye bağırdı Pwent. Taburuna gitmelerini işaret etti83['■—* R.A. SALVATOREama kendisi, onları başı dertte dostlarına götürecek olan tünellerde hızla ilerleyen Drizzt'le Bruenor'un arkasından koştu.Sonunda, bulunabilen en iyi katırlar tarafından çekilen vagonla sadece dört kişi Mithril Salonu'nu terk etti. Geride kalan Pwent değil Regis'ti.Zavallı buçukluk kendinden başkasının göremediği canavarları uzaklaştırmaya çalışmayı kesmiyor, sürekli çırpınıyordu. Abyss'teki bir çukurun kıyısındaymışçasına hiddet ve çaresizlikle savaşıyordu. Yemek yiyemiyor, hiçbir şey içemiyordu. Bir an olsun debelenmeyi, tekmeler savurmayı ve ısırmayı kesmiyordu, söylenen hiçbir şeyi duymuyordu. Yalnızca birçok hizmetkarın ortak çabası sayesinde buçukluğa biraz olsun besin verebilmişlerdi ve bunu yolda, zıplayan bir vagonun içinde başarmaları mümkün değildi.Bruenor, Regis'in geride bırakılması konusunda sesi kısılana kadar itiraz etti ama sonunda Drizzt, "Yeter!" dedi ve Bruenor'u kenara çekmişti."Büyü çalışsa ve vagon sağlam kalsa bile," dedi Drizzt. "Yükselen Ruh'a gitmek on günden fazla sürecek ve bunun bir de geri dönüşü var. Bu kadar dayanamaz."Regis'i tükenmiş, bitkin bir şekilde bıraktılar."Zamanla kendine gelebilir," diye açıkladı Drizzt, tünellerden geçip büyük vadiye çıkarlarken. "Catti-brie gibi doğrudan büyü tarafından dokunulmadı.""O delirdi elf!""Ve söylediğim gibi kalıcı olmayabilir. Rahiplerin ona ulaşacaktır..." Drizzt sustu ve durdu "... ya da ben ulaşırım.""Kafandan ne geçiyo elf? diye sordu Bruenor"Gidip vagonu hazırlayın," dedi Drizzt, "ama beni bekleyin."Dönüp geldikleri yöne koşmaya başladı ve Regis'in odasına dalıp çekmeceli dolabın üzerinde duran küçük sandığı açtı. Titreyen ellerle yakut tılsımı çıkardı."N'apıyosun?" diye sordu buçukluğun yanında duran büyük bir üne sahip olan rahip Cordio Muffınhead.Drizzt tılsımı kaldırdı, büyüleyici yakut meşale ışığında baştan84HAYALET KRAL «-3Îbir şekilde dönüyordu. "Dua edin, ufaklığı uyandırın ve hepberaber onu sabit tutun."Merakla drowa baktılar ama beraber geçirdikleri yıllar Drizzt po'Urden'e güven duymalarını sağlamıştı ve kendilerine söyleneni yaptılar.Regis uyanır uyanmaz çırpınmaya başladı, bacakları sanki görünmez bir canavardan kaçmaya çalışıyormuş gibi hareket edip duruyordu.Drizzt, yüzünü buçukluğa iyice yaklaştırıp ona seslendi ama Regis, eski dostunu duyduğuna dair hiçbir emare gösterdi.Drow, yakut tılsımı Regis'in gözlerinin önüne getirip döndürdü. Parıltılar Drizzt'i içine çekti, o kadar baştan çıkarıcı ve rahatlatıcılardı ki. Kısa bir süre sonra yakutun derinliklerinde Regis'i buldu."Drizzt," dedi buçukluk yüksek sesle, sözler Drizzt'in zihninde de yankılanıyordu. "Banayardım et."Drizzt, Regis'e işkence eden görüntüleri sadece bir an görebildi. Kendini gölge topraklarında, belki Gölge Düzlemi'nin kendisinde ya da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

alt düzlemlerden başka birinde buldu ve üzerine her yönden karanlık ve meşum yaratıklar sivri dişlerle dolu ağızları kocaman açılmış saldırıyor ve onu pençelemeye çalışıyorlardı. Görüş alanının kenarında pençeli eller ona saldırıyorlardı ama hep ondan bir adım öndeydiler. Boştaki eli içgüdüsel olarak belindeki palaya gitti ve bir çığlıkla silahını çekmeye başladı.Bir şey ona sertçe çarptı ve göremediği yatağın üzerinde öbür tarafa uçmasına sebep oldu. Göremediği zemine yuvarlandı.Uzaklarda taş zeminde seken bir şeylerin tıkırtısını duydu ve bunun yakut tılsım olduğunu anladı. Alnında yakıcı bir his duyum-sadı ve acıyı dindirmek için gözlerini sıkıca kapatıp yüzünü buruşturdu. Gözlerini tekrar açtığında odaya geri dönmüştü ve Cordio tepesine dikilmişti. Yuvarlanırken yarı çekilmiş palaya yakalanmış olan kolunun kanadığını gördü."Ne...?" diye sormaya yeltendi."Özür dilerim elf," dedi Cordio, "ama seni yere yıkmam lazımdı. Ufaklık gibi sen de canavarlar görmeye başlamıştın ve kılıcını Çekiyodun..."85['■—* R.A. SALVATORE"Anlıyorum sevgili cüce," diye cevap verdi Drizzt, oturur konu-ma geçip yaralı kolunu önüne getirdi ve kanamayı durdurmak için sıkıca bastırdı."Bana bi bandaj getirin!" diye bağırdı Cordio, Regis'i tutmaya çalışan diğerlerine."Regis orada," diye açıkladı Drizzt, Cordio kolunu sararken. "Onu buldum. Yardım istedi.""Evet, duyduk.""Canavarlar görüyor... gölgemsi şeyler... korkunç bir yerde."Başka bir cüce gelip yakut tılsımı Cordio'ya verdi ve o da Drizzt'e uzattı ama drow elini kaldırıp reddetti."Sende kalsın," dedi Drizzt. "Belki bunu kullanıp Regis'e ulaşmanın bir yolunu bulabilirsin ama dikkatli ol.""Oh, beni yere yıksın diye karındeşenlerden bi takımı hazır bulundururum," diye güvence verdi Cordio."Bundan da fazlası," dedi Drizzt. "Regis'in şu an bulunduğu yerden senin çıkabileceğinden emin ol." Zavallı buçukluk dostuna büyük bir sempatiyle baktı çünkü Regis'in uyanık geçen her anında yaşadığı dehşeti ilk kez gerçekten anlıyordu.Drizzt, Bruenor'a doğu salonlarında yetişti. Kral, cilalı ahşap ve sağlam tekerleklerden oluşan, Nanfoodle'ın hazırlamış olduğu demir kadar sağlam ama onun kadar kırılgan olmayan bir maddeden yapılmış, yaylarla bağlı bir alt taşıyıcısı olan muhteşem vagonun oturağında oturuyordu. Vagon, Mithril Salonu'nun sanat ve becerisinin tam bir temsili, gerçek bir işçilik ve gurur kaynağıydı.Araç daha bitmemişti aslında; çünkü cüceler kapalı bir bölüm, belki arkaya kargo için de ek bir bölüm ve altı ya da sekiz katır için daha büyük bir koşum takımı eklemeyi planlıyorlardı. Ama Bruenor'un acil çağrısı sebebiyle işlerini kısa kesip hızla alçak, ahşap duvarlarla bir arka kapı takıvermişlerdi. En iyi katırlarını getirmişler, onlara bütün bir gün koşmalarını sağlayacak büyülü nallar takmışlardı."Regis'i kabuslarında buldum," diye açıkladı Drizzt dostunun yanına tırmanırken. "Onun üzerinde yakutu kullandım, tıpkı onu Catti-brie'ye yaptığı gibi."86HAYALET KRAL «-3Î"Seni salak!"prizzt başını iki yana salladı. "Dikkatli davrandım," diye güven-re verdi dostuna.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Görebiliyom," dedi Bruenor, drovvun sargılı koluna bakaraksertçe."Onu buldum ve o da beni gördü ama çok kısa bir an için. Kabuslar diyarında yaşıyor Bruenor ve onu benimle birlikte geri çekmeye çalıştıysam da herhangi bir başarı elde edemedim. Hatta o beni çekti, hem de beni mahvedebilecek bir yere. Ama hâlâ bir umut olduğuna inanıyorum." İçini çekip bu umuda bağlamış oldukları ismi dillendirdi, "Cadderly." Bu isim Bruenor'un ekibi daha da hızlandırmasına sebep oldu ve Mithril Salonu'nun doğu kapısından çıkıp güneybatıya döndüler.Pwent, Bruenor'un yanına oturdu ve Drizzt gözcü olarak yanlarında ilerledi ama vagon asla yorulmayan katırlar tarafından çekildiğinden sıklıkla araca çıkıp dinlenmek zorunda kaldı. Bütün bu zaman boyunca Catti-brie arkada sessizce oturuyor, gördükleri hiçbir şeyi görmüyor, duydukları hiçbir şeyi duymuyordu. Yalnız ve kayıptı."Onları gayet iyi tanıyomuşsun," diye tebrik etti Athrogate, Jarlaxle'ı o günün ilerleyen saatlerinde ikili çimenlerle kaplı bir tepeceğini üzerine uzanmış kuzeydoğudan gelen yoldaki vagonu gözlerlerken.Jarlaxle'ın yüzünde pek kendine güven yoktu çünkü vagonun şimdiden almış olduğu yol onu oldukça şaşırtmıştı; Bruenor'un ekibini ertesi sabahtan önce görmeyi beklemiyordu."Katırları bir günde yorgunluktan öldürecekler," diye mırıldandı başını iki yana sallayarak.Uzaklarda, gölgelerin arasında ilerleyen karanlık bir figür gördüğünde bunun Drizzt olduğunu anladı."Yaralı dostları için bütün güçleriyle ilerliyolar," dedi Athrogate."Paylaştıkları bağdan daha büyük bir güç yok dostum," dedi87['■—* R.A. SALVATOREdrow. Sözlerini, boğazını temizlemek ve sesindeki özlem tonunu bastırmak için öksürerek bitirdi. Athrogate'e bakıp da cücenin ke^. dişini şaşkın gözlerle süzdüğünü görünce yeterince çabuk davranamadığını anladı."Duyguları zayıf noktaları," dedi Jarlaxle ikna edici olmaya çalışarak, "ve ben de bu zayıflıktan nasıl faydalanabileceğimi bilj. yorum.""Hı hı," dedi Athrogate ve hemen ardından bir "Bvvahahaha!" patlattı.Jarlaxle ise sadece gülümseyebildi."Aşşa incez mi yoksa sadece takip mi etçez?"Jarlaxle bir süre düşünüp ayağa fırlayarak üstünü başını silkelemeye başladığında hem kendini hem de cüceyi şaşırttı."Taş Tepeler'den Stuttgard?" dedi Bruenor vagon yoldaki bir virajı dönüp de cüce karşılarına çıktığında şaşkınlıkla. "Senin Mithril Salonu'nda kaldığını sanıyodum..." derken vagonu cücenin önünde durdurdu. Cücenin etkileyici silahlarını, gürbüz omuzlarının arkasından çıkmış ikiz seheryıldızlarını görünce sustu. Bruenor'un yüzünde büyük bir şüphe belirdi çünkü Stuttgard, Mithril Salonu'ndayken üzerinde böyle silahlar yoktu. Salon'dan ne kadar uzaklaşmış olduklarını düşününce şüphesi daha da arttı çünkü Stuttgard'ın onları burada karşılayabilmesi için onunla konuştuktan hemen sonra Salon'dan ayrılmış olması gerekliydi."Yoo, ama sizinle tekrar karşılaşmak güzel Kral Bruenor," diye cevap verdi Athrogate."Ne istiyosun cüce?" diye sordu Bruenor. Bruenor'un yanında oturan Pwent dizlerini esneterek savaşmaya hazırlanıyordu.Yan taraftan gelen bir kükreme hepsinin o yöne dönmesine sebep oldu; yola yukarıdan bakan bir ağacın dallarına tünemiş olan Guenhwyvar pençelerini, sanki cücenin üzerine atlayacakmış gibi kıvırmıştı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Sakin olun kralım," dedi Athrogate ellerini yavaşça kaldırarak.88HAYALET KRAL «-3Î..Düşmanınız değilim.""Taş Tepeler'nden Stuttgard olmadığın gibi," diye bir ses geldilun ilerisinden, Athrogate'in arkasından.gruenor'la Pwent, drow dostlarını göremeseler de Stuttgard'ın arkasına doğru bakıp başlarını hafifçe eğdiler. Stuttgard omzunun üzerinden geriye baktığında drow, çalıların arasına gizlendiğinden onu göremese de bunun Drizzt olduğunu biliyordu."Bruenor'un sarayında seni tanımalıydım," dedi Drizzt."Seheryıldızlarım yüzünden," diye açıkladı Stuttgard. "Onlarla daha büyük görünüyomuşum. Bvvahaha! Ama silahlarımızı çarpıştırmamızın üzerinden uzun yıllar geçti di mi Drizzt Do'Urden?""Kim bu?" diye seslendi Bruenor, Drizzt'e ve sonra doğruca yoldaki cüceye bakıp ekledi, "Kimsin sen?""Nerede o?" diye seslendi Drizzt cevap olarak hem Bruenor'u hem de Pwent'i şaşırtarak."Tam önümüzde duruyo ya kör elf!" diye seslendi Pwent."O değil," diye cevap verdi Drizzt. "Kast ettiğim... Stuttgard değil.""Ah, olur da adımı hatırlayamazsın, işte o zaman kalbimi çok kırarsın," dedi yoldaki cüce."Kim nerde?" diye sordu Bruenor, sabrı taşmaya ve öfkesi de kabarmaya başlamıştı."Beni kast ediyor," diye başka bir ses cevap verdi. Yolda, Guenwyvar'ın karşı tarafında Jarlaxle dikiliyordu."Moradin'in kaşınan kıçı aşkına," diye homurdandı Bruenor. "Kaşıyınca bu düştü.""Sizi görmek de büyük bir zevk Kral Bruenor," dedi Jarlaxle eğilerek.Drizzt bunun ardından çalıların arasından çıkıp gruba doğru yaklaştı. Drowun silahları çekilmiş değildi ama yürürken yayını omzundan aşağı düşürdü."N'oluyo kralım?" diye sordu Pwent sinirli bir şekilde bir cüceye bir Jarlaxle'a bakıyordu. "Ne?""Bi kavga diil," dedi Bruenor ve bu Pwent'i hem rahatlattı hem de hayal kırıklığına uğrattı. "Henüz diil."89['■—* R.A. SALVATORE"Hiç olmayacak," diye ekledi Jarlaxle yol arkadaşının arkasına geçerken."Pöh!" diye homurdandı Pwent."Bütün bunların anlamı ne?" diye sordu Drizzt.Athrogate, Drizzt yanından geçerken homurdanarak başımı üzüntüyle iki yana sallayınca örgülü, siyah sakalmdaki boncuklar şıkırdadı.Drizzt, cücenin yanından geçerken "Athrogate," diye fısıldadı ve cüce kahkahalarla uludu."Onu tanıyon mu?" diye sordu Bruenor."Sana ondan bahsetmiştim. Luskan döneminde," Jarlaxle'a baktı. "Sekiz yıl önce."Drow paralı asker başını eğdi. "Birçokları için üzücü günlerdi.""Ama sen ve senin adamların için değildi.""Sana o zaman da söylemiştim şimdi de söylüyorum Drizzt Do'Urden. Luskan'ın ve Kaptan Deudermont'un çöküşünün sebebi Bregan D'aerthe değildi. Onunla da memnuniyetle iş yapardım...""O, sen ve paralı askerlerin gibileriyle asla iş yapmazdı," diye araya girdi Drizzt.Jarlaxle kafasındaki düşünceyi bitirmeden ellerini kaldırdı, bu gerçeği kabul ediyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Peki bütün bunların sebebi ne?" diye sordu Bruenor."Sizin... Catti-brie'nin içinde bulunduğu durumu duyduk," diye açıkladı Jarlaxle. "Doğru hareket Cadderly'ye gitmekti ve ben de bu yüzden dostumu gönderip...""Bize yalan söylettin," dedi Drizzt."O sırada doğru hamle buydu," diye kabul etti Jarlaxle. "Ama doğru hareket gerçekten de Cadderly'ye gitmek. Bunu biliyorsun.""İşin içinde Jarlaxle varsa hiçbir şeyi bilemem," diye cevap verdi Drizzt, Bruenor başıyla onaylarken. "Hepsinin bu olduğunu iddia ediyorsan neden bizimle burada yolda buluştun?""Kesin otostop çekiyodur," dedi Pwent ve iri kollarını göğsünde kavuştururken kolundaki zırhlar tiz bir cayırtı çıkardılar."Pek sayılmaz," diye cevap verdi drow, "ama yine de arkadaşlığı memnuniyetle kabul ederim." Sonra durup katırlara baktı. Şimdi-90HAYALET KRAL «-3Î. takımın iki günde gittiği yoldan fazlasını gitmiş olan katır-de° Vne kadar zinde göründüğüne belli ki şaşırmıştı. '""••Büyülü nallar," dedi Drizzt. "Bir günde altı günlük yol alabili-y°rjarlaxle başıyla onayladı."Şimdi otostop çekiyo işte," dedi Pwent ve Jarlaxle buna gülmesine rağmen başını iki yana salladı."Hayır sevgili cüce," dedi drow. "Ama sizden isteyebileceğimbir şey var.""Çok şaşırdım," dedi Drizzt ters bir şekilde."Bambaşka sebeplerden de olsa benim de Cadderly'ye ihtiyacım var," diye açıkladı Jarlaxle. "Ve onun da bana ihtiyacı olacak ya da en azından konuyu öğrenince orada olduğuma memnun olacak. Maalesef kudreti rahiple son görüşmemiz pek iyi geçmemişti ve benden bir daha dönmememi rica etmişti.""Ve sen de eğer bizimle olursan içeri girmene izin verceeni düşünüyon," diye mantık kurdu Bruenor ve Jarlaxle hafifçe eğildi."Pöh!" dedi cüce kral. "Bu konuda sölicek daha çok şeyin olmalı.""Çok daha fazlası var," dedi Jarlaxle ve Bruenor'dan çok Drizzt'e bakıyordu. "Ve size hepsini anlatacağım. Ama bu oldukça uzun bir hikaye ve karının iyiliği için oyalanmasak iyi olur.""Sakın kızımı umursuyomuş numarası yapamaya kalkma!" diye haykırdı Bruenor ve Jarlaxle bir adım geriledi.Drizzt o anda bir şey gördü, Bruenor bunu fark edemeyecek kadar kızmıştı. Jarlaxle'ın kara gözlerinde bir anlığına gerçek bir acı çaktı; umursuyordu... Jarlaxle'ın; onun, Catti-brie'nin ve Artemis Entreri'nin Menzoberranzan'dan kaçmalarına izin verdiği zamanı, Jarlaxle'ın onun yürüyüp gitmesine izin verdiği birçok andan sadece birini düşündü. Drizzt bunların hepsini şu anla birlikte değerlendirip Jarlaxle'ın hareketlerinin ardındaki olası sebepleri çözmeye çalıştı. Yalan mı yoksa gerçeği mi söylüyordu?Drizzt ikincisinin doğru olduğunu hissetti ve bu onu oldukça Şaşırttı."Ne düşünüyon elf?" diye sordu Bruenor."Bu hikayeyi duymak isterim," diye cevap verdi Drizzt bakışla-91['■—* R.A. SALVATORErının bir an bile Jarlaxle'dan ayırmayarak. "Ama bunu yolda ilerlerken yapmak istiyorum."Jarlaxle başıyla Athrogate'e işaret etti ve cüce, Jarlaxle kesesinden obsidiyen kabus atını çıkarırken kendi domuz heykelciğini çıkardı. Bir an sonra binekleri maddeleşince Bruenor'un katırları kulaklarını yatırıp endişeyle gerilediler."Dokuz Cehennem aşkına?" diye mırıldandı Bruenor katırları kontrol

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

etmeye çalışarak.Jarlaxle'ın sinyaliyle Athrogate, domuzunu arka tarafa geçmesi için vagonun yanına doğru yönlendirdi."Bunlardan bi tane istiyom!" dedi Thibbledorf Pwent, alevli domuz yanlarından geçerken gözleri hayranlıkla açılmıştı. "Oh, kralım!"Jarlaxle, kabus atını vagonun yanında ilerlemesi için yönlendirdi. Drizzt, Jarlaxle'a en yakın noktaya oturmak için aracın o yanma tırmandı. Sonra da Guenhwyvar'ı çağırdı.Panter yerini biliyordu. Ağaçtan aşağı atlayıp Athrogate'in ilerisine doğru bir kaç adım koştuktan soma vagona sıçradı ve oturan Catti-brie'nin etrafına koruyucu bir şekilde kıvrıldı."Uzun bir yol," dedi Drizzt."Uzun bir hikaye," diye cevap verdi Jarlaxle."O zaman yavaş yavaş ve tam olarak anlat."Vagon yola çıkmamıştı ve hem Drizzt hem de Jarlaxle, Bruenor'a baktığında cücenin onlara şüphe dolu gözlerle baktığını gördüler."Bundan emin misin elf?" diye sordu Drizzt'e."Hayır," diye cevap verdi Drizzt ama soma Jarlaxle'a bakınca başını iki yana sallayıp fikrini değiştirdi "Yükselen Ruh'a," dedi."Umutla," diye ekledi Jarlaxle.Drizzt, etrafındaki dünyadan tamamen soyutlanmış bir şekilde sakince oturan Catti-brie'ye baktı.92TELLERİ NUMARALANDIRMAK"Boşuna uğraşıyoruz!" diye bağırdı Baldur Kapısı'ndan gelmiş heyecanlı ve genç bir büyücü olan Wanabrick Prestocovin. Önündeki masada duran parşömen yığınını itti."Sakin ol dostum," dedi genç büyücüyle beraber aynı şehirden gelmiş olan Dalebrentia Vaat. Daha yaşlı ve zaten küçük olan yüzünü iyice küçükmüş gibi gösteren uzun, gri bir sakala sahip olan Dalebrentia klasik büyücü giysilerine bürünmüştü; mavi, konik bir şakayla üzerinde altın yıldızlar olan koyu mavi bir cübbe. "Bizden, Yükselen Ruh'taki parşömen ve kitaplara saygıyla yaklaşmamız istendi."Birkaç ay önce olsa Wanabrick'in bu hüsran patlaması, Faerûn'ün nerdeyse her bölgesinden çeşitli bilgilerin Cadderly ve dostları tarafından toplanıp getirildiği ve aynı zamanda bu bilgilere büyük saygı duyulup değer verildiği büyük kütüphanenin çalışma odasında bir azar denizine yol açardı. Fakat yine de birçok büyücü, alim ve rahip Wanabrick'in söylediklerini başlarını sallayarak onayladılar ve kaşlarını çattılar.Odanın diğer ucunda, içlerinde yaşanan gizemli olayların görünüşteki rastlantısallığına öngörülebilirlik ve bir mantık oturtmaya çalışan matematiksel eşitliklerle dolu bir parşömenin de olduğu parşömen yığınları arasında oturmuş Cadderly de bu gerçeğin farkın-93['■—* R.A. SALVATOREdaydı.Kendi hüsranları da üst üste biniyordu ama Cadderly bunları gayet iyi saklıyordu çünkü bu görünürdeki rastlantısallık gittikçe daha az sökülmekte olan bir örtü gibi görünmeye, daha çoksa Mystra'nın Ağı'nı havada tutan mantığın toptan çökmesi gi^ görünmeye başlıyordu. Sıkıntılar Zamanı'nda olduğu gibi tanrıların hepsi karanlığa karışıp sessizleşmemişlerdi ama bütün semavi paylaşımlarda belirgin bir uzaklık, büyü yapan rahip de olsa büyücü de olsa bütün büyülerde mutlak bir öngörülemezlik vardı.Cadderly ayağa kalkıp Baldur Kapısı'ndan gelen üç ziyaretçinin masasına doğru yürümeye başladı ama yüzüne kasti olarak yatıştırıcı bir gülümseme yerleştirip adımlarını sakin ve ölçülü atmaya dikkat etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Özürlerimi sunarım Birader Bonaduce," dedi Dalebrentia, Cadderly yaklaşınca. "Dostum genç ve gerçekten endişeli."Wanabrick çekingen bir şekilde Cadderly'ye baktı ve rahibin başıyla sakince onaylamasına rağmen gergin görünmeye devam etti."Sizi suçlamıyorum, Yükselen Ruh'u da," dedi Wanabrick. "Görünüşe göre öfkem de tıpkı büyüm gibi odaksız.""Hepimiz bitkin ve hüsran doluyuz," dedi Cadderly."Tarikatımızdan üç kişiyi farklı delilik çeşitlerinin kucağında bıraktık," diye açıkladı Dalebrentia. "Ye bir dördüncüsü, Wanabrick'in bir dostu, bir çiftçiye tarlasını temizlemekte yardım ederken kendi ateş topu tarafından yutuldu. Büyüyü uzun uzun hazırladı bundan eminim ama büyü daha elinden çıkmadan patladı.""Ağ sonsuzdur," dedi Wanabrick. "Ağ... stabil ve sonsuz olmalıdır yoksa hayatımı adadığım çalışmalarımın hepsi zalim bir şakadan başka bir şey değil demektir.""Rahipler de aynı görüşte," dedi Gond'un havarisi bir gnom.Gnomun desteği çok anlamlıydı. Mantığı, çarkları, duman tozunu ve kurnazlıkla inşa edilmiş mekanizmaları büyüden çok daha fazla seven Gond müritleri son dönemlerdeki sorunlardan en az etkilenenler olmuşlardı."O daha genç, dedi Dalebrentia, Cadderly'ye. "Sıkıntılar94HAYALET KRAL «-3Îanı'nı hatırlamıyor." ZaIÜBen o kadar genç değilim," dedi Cadderly."Zihnen!" dedi Dalbrentia ve gerginliği kırmak için güldü. Biri jjerly gibi orta yaşlı, diğeriyse Dalebrentia'dan bile yaşlı Baldurlu diğer iki büyücü de güldüler. "Ama yağmurlu bir sabahta dizlerinde ağrıyı hisseden bizler size pek sempati duymuyoruz sevgili yenilenmiş Birader Bonaduce!"" Bu yoruma Cadderly bile gülümsedi çünkü yaşlar arasındaki yolculuğu gerçekten de ilginç olmuştu. Yükselen Ruh'u inşa etmeye önceki Ulu Kütüphane korkunç kaos laneti tarafından yok edildikten sonra başlamıştı. Tanrısı Deneir tarafından kendisine verilen, hatta ona verilmekten çok onun içinden yönlendirilen büyüyü kullanan Cadderly hızla yaşlanmaya başlamıştı. Hatta buranın inşasının kendisinin çok ama çok yaşlı bir adam olarak ölmesine sebep olacağına bile inanmıştı. O ve Danica bu kaderi, mantık ve gerçeğe muhteşem bir övgü olan Yükselen Ruh'un iyiliği için kabullenmişlerdi.Fakat bu bedelin geçici bir şey olduğu ortaya çıkmıştı. Belki de Deneir, Cadderly'nin kendi davasına, Deneir'in davasına olan bağlılığını test etmişti. Yükselen Ruh'un tamamlanmasından sonra Cadderly fiziksel olarak gençleşmeye başlamıştı, hatta gerçek yaşından bile daha fazla gençleşmişti. Kırk dört yaşındaydı ama yirmilerinin başında, hatta ikiz çocuklarından bile genç görünüyordu. Fiziksel gençliğe yaptığı bu yolculuk da somadan durmuştu. Son birkaç aydır normal bir şekilde yaşlanıyor gibi görünüyordu ve bunun gerçek olduğuna da inanıyordu."Mümkün olan en garip yolculuklardan birini yaptım," dedi Cadderly elini rahatlatıcı bir şekilde Wanabrick'in omzuna koyarak. "Korkarım değişmeyen tek şey değişimin kendisi." "Ama bu şekilde olmamalı!" dedi Wanabrick "Biz de öyle umuyoruz," dedi Cadderly. "Peki herhangi bir cevap bulabildiniz mi sevgili rahip?" diye sordu Dalebrentia."Sadece Deneir'in benim gibi çalıştığını, mantığını yazıp, kaosun içinde sağduyu aradığını ve kuralsız görünen için kurallar yaz-95['■—* R.A. SALVATOREdığını.""Bir başarı elde etmeden," dedi Wanabrick pes etmiş bir tonda."Sabır," dedi Cadderly. "Bulunacak cevaplar ve devreye girecek

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kurallar var. Onların farkına vardıkça içerdikleri, anlamların derinliklerini de anlayacağız ve böylece düşünme şeklimizi ve büyü yapışımızı da buna göre düzenleyeceğiz."Yakındaki bir masada oturan gnom bu sözleri alkışlamaya başladı ve alkışlar bütün çalışma odasına yayıldı; kısa süre sonra büyücüler ve rahipler ayakta alkışlıyorlardı. Cadderly aslında kendisini değil korkunç sınavlarındaki umut ışığını alkışladıklarını biliyordu."Teşekkür ederim," dedi Dalebrentia, Cadderly'ye sessizce. "Bunu duymaya ihtiyacımız vardı."Cadderly, kollarını göğsünde kavuşturmuş, yüzü endişe ve öfkeyle gerilmiş Wanabrick'e baktı. Büyücü yine de Cadderly'yi başıyla onayladı.Cadderly, genç büyücünün omzuna hafifçe vurup uzaklaşmaya başladı, bir yandan da yanından geçerken ona sessizce selam verenlere gülümseyip başıyla karşılık veriyordu.Çalışma odasının dışına çıkınca endişeli bir şekilde iç geçirdi. Debrentia'ya Deneir'in çözülmeyi çözmek için var gücüyle çalıştığını söylediğinde yalan söylememişti ama bütün gerçeği de açıklamamıştı.Bilgi, tarih ve mantık tanrısı olan Deneir, Cadderly'nin dualarına karşılık verirken derin bir korku hissini de paylaşıyordu."İnançlı ol dostum," dedi Cadderly, o gecenin ilerleyen saatlerinde Baldurlu grup Yükselen Ruh'tan ayrılırken Wanabrick'e. "Bunun geçici bir çalkantı olduğundan eminim."Wanabrick aynı görüşte değildi ama yine de başıyla onayladı ve kapıdan çıktı."Umut edelim," dedi Dalebrentia, Cadderly'ye yaklaşıp elini minnettarlıkla uzatarak."En azından bu geceyi burada geçirip gün ışığında ayrılmayı96HAYALET KRAL «-3Îdüşünmez misiniz?""Hayır sevgili birader, çok uzun süre şehrimizden uzak kaldık," diye cevap verdi Dalebrentia. "Tarikatımızdan birçok kişiye saf Ağ'ın deliliği dokundu. Onların yanma dönüp burada öğrendiklerimizin bir işe yarayıp yaramayacağını görmeliyiz. Kütüphaneni kullanmamıza izin verdiğin için bir kez daha teşekkür ederiz.""Burası benim kütüphanem değil sevgili Dalebrentia. Burası tüm dünyaya ait. Ben sadece burada var olan bilgilerin hizmetkarıyım ve büyük alimlerin bana yüklediği sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyorum.""Bir hizmetkar ve gördüğüm kadarıyla ciltlerin bir çoğunun da yazarısın," dedi Dalebrentia. "Ve senin bu hizmetkarlığın olmasa hepimiz çok daha cahil olurduk Birader Bonaduce. Bu zorlu zamanlarda büyük zihinlerin bir araya gelebileceği bir yer olması büyük bir lütuf, bu belirli olay konusunda çok verimli olmasa da... Fakat burada bilinmeyenlerle uğraşıyoruz ve Ağ'ın çözülmesi, ki olan eğer bu ise anlaşıldıkça koleksiyonuna katacak birçok önemli eserin daha olacaktır.""Senin ve dostlarının kalemlerinden dökülenler buraya memnuniyetle kabul edileceklerdir," dedi Cadderly.Dalebrentia başıyla onayladı. "Katiplerimiz, bugün burada söylenen her sözün Yükselen Ruh için birer kopyasını çıkaracaklar, böylece, Tymora korusun, Faerûn'a bir kez daha böyle bir dert çökecek olursa gelecekteki endişeli rahip ve büyücülerin baş vurabilecekleri bir kaynak olacak."Sohbetleri boyunca birbirlerinin elini tutuyor, birbirlerinin gücünden destek alıyorlardı çünkü hem Deneir'in Seçilmiş'i ve bilge bir adam olan Cadderly hem de yaklaşık yirmi yıl önceki Sıkıntılar Zamanı 'nda bile hünerli bir büyücü olan Dalebrentia son dönemde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yaşadıkları bu olayların geçici bir şey olmayabileceğini, Toril'in sonunu getirebileceğini biliyorlardı."Dalebrentia'nın sözlerini büyük bir ilgiyle okuyacağım," dedi Cadderly, sonunda tokalaşmalarını bitirirken ve Dalebrentia üç dostuna katılmak için gecenin karanlığına doğru ilerledi.Araçları, Yükselen Ruh'un taşlarla döşeli, uzun giriş yolunda97['■—* R.A. SALVATOREilerlerken oldukça ciddi bir ruh halindeydiler ama buraya gelirken oldukları kadar değil. Önlerindeki can sıkıcı bulmacayı çözme konusunda elle tutulur herhangi bir şey öğrenememiş olsalar da Yükselen Ruh'tan biraz olsun umutlanmadan ayrılmak zordu. Derinsu, Luskan, Gümüşay hatta uzak güneydeki muhteşem Calimport kadar uzak şehirlerden bile binlerce parşömen ve cilt hediye edilmiş olan kütüphane içerik açısından da en az mimari açıdan olduğu kadar muhteşem bir yer haline gelmişti. Binada bir aydınlanma ve umut aurası vardı.Dalebrentia araca, yaşlı Resmilitu'nun yanına tırmanırken, Wanabrick, iki midilliyi kontrol eden Pearson Bluth'un yanına, sürücü bölümüne oturdu."Cevaplarımızı bulacağız," dedi Dalebrentia üçüne birden ama özellikle somurtan Wanabrick'e hitaben.Dar yolda onlara eşlik eden tek ses, taş döşemede takırdayan nallar ve gıcırdayan tekerleklerdi. Kar Tanesi'nden Carradoon'a giden uzun yolun patika kısmına ulaştılar.Ağaç dallarının örtüsü altına girince gece daha da karanlık bir hale geldi. Etraflarındaki orman neredeyse tamamen sessizdi ve duydukları tek ses ara sıra yaprakların arasından esen rüzgardı; ki dikkat etselerdi bu sessizliğin doğal olmadığını fark edebilirlerdi.Yükselen Ruh'un ışıkları gittikçe arkalarında kaldı ve bir süre sonra karanlıkta kayboldu."Bir ateş yakın," dedi Resmilitu diğerlerine."Işık, düşmanları üzerimize çekecektir," dedi Wanabrick."Dört güçlü büyücüyüz dostum. Bu karanlık ve soğuk gecede hangi düşmandan korkmalıyız?""O kadar da soğuk değil be," dedi Pearson Bluth ve omzunun üzerinden arkaya baktı.Sürücünün söylediği doğru olsa da o ve diğer ikisi Resmilitu'nun kendine sarılıp titrediğini şaşkınlıkla gördüler."O zaman bir ışık yak," dedi Dalebrentia, Wanabrick'e.Genç büyücü gözlerini kapatıp parmaklarını minik bir büyü için hızla oynattı ve meşe asasının tepesinde büyülü bir ışık yarattı. Işık parlayınca hiçbir sıcaklık vermemesine rağmen Resmilitu başıyla98HAYALET KRAL «-3Îonayladı.Dalebrenita, araçtaki çantalardan bir battaniye almak için arkatarafa geçti.Sonra her yer bir kez daha karardı."Ah Mystra, benimle dalga geçiyor olmalısın," dedi Pearson Bluth ve Wanabrick ışığın sönmesi karşısında ağır küfürler etti.Bir an sonra Pearson'un neşeli hali bir paniğe dönüştü. Etraflarında gecenin karanlığı daha da koyulaştı, sanki Wanabrick'in ışık büyüsü sadece yok olmamış, tersi bir karanlık büyüsüne dönüşmüş gibiydi. Bluth midillileri durdurdu. Ne midillileri ne de yanında oturan Wanabrick'i görebiliyordu. Midillilerin de zifiri karanlıkla kaplı olup olmadıklarını bilmesi mümkün değildi."Bu deliliğe lanet olsun!" diye bağırdı Wanabrick."Oh, ama yıldızları yok eden sendin," dedi Dalebrentia elinden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

geldiğince kaygısız bir tonda. Böylece aracın arka tarafının da büyüden etkilendiği orta çıktı.Resmilitu titreyen dişlerinin arasından "Çok soğuk!" diye bağırdı ve diğerleri de bir cevap veremeden önce ani, doğal olmayan ve insanın iliklerine işleyen soğuğu hissettiler."Ne?" dedi Pearson Bluth; çünkü diğerleri gibi o da bu soğuğun doğal bir olay olmadığını anlamış ve tıpkı diğerleri gibi o da bu soğuğun içindeki kötü niyeti, ölüm hissini hissediyordu.Görünmeyen bir yaratık aracın yanına zıplayıp da pençelerini ihtiyar büyücüye saplayınca Resmilitu acıyla bağırdı."Işık! Işık!" diye haykırdı Dalebrentia.Paerson Bluth bu çağrıya yanıt vermeye yeltendi ama midilliler zıplamaya, tekmeler savurmaya ve çılgınca inlemeye başladılar. Zavallı sürücü deliye dönmüş hayvanları kontrol altında tutamadı. Yanındaki Wanabrick ellerini sallamaya başladı, büyünün öngörülemez hale gelmiş diyarına çok daha güçlü bir büyü için dalmaya cüret etmişti. Parlak bir ışık yarattı ama bu ışık sadece bir an parıl-dadı ve bu arada Resmilitu'ya saldırmış kambur, gölgemsi bir figürü gözler önüne serdi.Figür, kısa, bodur bir şeydi; siyah, biçimsiz bir göğsü, geniş omuzları ve boyunsuz bir yumruya benzeyen bir kafası vardı. Ba-99['■—* R.A. SALVATOREilerlerken oldukça ciddi bir ruh halindeydiler ama buraya gelirken oldukları kadar değil. Önlerindeki can sıkıcı bulmacayı çözme konusunda elle tutulur herhangi bir şey öğrenememiş olsalar da Yükselen Ruh'tan biraz olsun umutlanmadan ayrılmak zordu. Derinsu, Luskan, Gümüşay hatta uzak güneydeki muhteşem Calimport kadar uzak şehirlerden bile binlerce parşömen ve cilt hediye edilmiş olan kütüphane içerik açısından da en az mimari açıdan olduğu kadar muhteşem bir yer haline gelmişti. Binada bir aydınlanma ve umut aurası vardı.Dalebrentia araca, yaşlı Resmilitu'nun yanına tırmanırken, Wanabrick, iki midilliyi kontrol eden Pearson Bluth'un yanına, sürücü bölümüne oturdu."Cevaplarımızı bulacağız," dedi Dalebrentia üçüne birden ama özellikle somurtan Wanabrick'e hitaben.Dar yolda onlara eşlik eden tek ses, taş döşemede takırdayan nallar ve gıcırdayan tekerleklerdi. Kar Tanesi'nden Carradoon'a giden uzun yolun patika kısmına ulaştılar.Ağaç dallarının örtüsü altına girince gece daha da karanlık bir hale geldi. Etraflarındaki orman neredeyse tamamen sessizdi ve duydukları tek ses ara sıra yaprakların arasından esen rüzgardı; ki dikkat etselerdi bu sessizliğin doğal olmadığını fark edebilirlerdi.Yükselen Ruh'un ışıkları gittikçe arkalarında kaldı ve bir süre sonra karanlıkta kayboldu."Bir ateş yakın," dedi Resmilitu diğerlerine."Işık, düşmanları üzerimize çekecektir," dedi Wanabrick."Dört güçlü büyücüyüz dostum. Bu karanlık ve soğuk gecede hangi düşmandan korkmalıyız?""O kadar da soğuk değil be," dedi Pearson Bluth ve omzunun üzerinden arkaya baktı.Sürücünün söylediği doğru olsa da o ve diğer ikisi Resmilitu'nun kendine sarılıp titrediğini şaşkınlıkla gördüler."O zaman bir ışık yak," dedi Dalebrentia, Wanabrick'e.Genç büyücü gözlerini kapatıp parmaklarını minik bir büyü için hızla oynattı ve meşe asasının tepesinde büyülü bir ışık yarattı. Işık parlayınca hiçbir sıcaklık vermemesine rağmen Resmilitu başıyla98

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

HAYALET KRAL «-3Înayladı.Dalebrenita, araçtaki çantalardan bir battaniye almak için arkatarafa geçti-Sonra her yer bir kez daha karardı."Ah Mystra, benimle dalga geçiyor olmalısın," dedi Pearson Bluth ve Wanabrick ışığın sönmesi karşısında ağır küfürler etti.Bir an sonra Pearson'un neşeli hali bir paniğe dönüştü. Etraflarında gecenin karanlığı daha da koyulaştı, sanki Wanabrick'in ışık büyüsü sadece yok olmamış, tersi bir karanlık büyüsüne dönüşmüş gibiydi. Bluth midillileri durdurdu. Ne midillileri ne de yanında oturan Wanabrick'i görebiliyordu. Midillilerin de zifiri karanlıkla kaplı olup olmadıklarını bilmesi mümkün değildi."Bu deliliğe lanet olsun!" diye bağırdı Wanabrick."Oh, ama yıldızları yok eden sendin," dedi Dalebrentia elinden geldiğince kaygısız bir tonda. Böylece aracın arka tarafının da büyüden etkilendiği orta çıktı.Resmilitu titreyen dişlerinin arasından "Çok soğuk!" diye bağırdı ve diğerleri de bir cevap veremeden önce ani, doğal olmayan ve insanın iliklerine işleyen soğuğu hissettiler."Ne?" dedi Pearson Bluth; çünkü diğerleri gibi o da bu soğuğun doğal bir olay olmadığını anlamış ve tıpkı diğerleri gibi o da bu soğuğun içindeki kötü niyeti, ölüm hissini hissediyordu.Görünmeyen bir yaratık aracın yanına zıplayıp da pençelerini ihtiyar büyücüye saplayınca Resmilitu acıyla bağırdı."Işık! Işık!" diye haykırdı Dalebrentia.Paerson Bluth bu çağrıya yanıt vermeye yeltendi ama midilliler zıplamaya, tekmeler savurmaya ve çılgınca inlemeye başladılar. Zavallı sürücü deliye dönmüş hayvanları kontrol altında tutamadı. Yanındaki Wanabrick ellerini sallamaya başladı, büyünün öngörülemez hale gelmiş diyarına çok daha güçlü bir büyü için dalmaya cüret etmişti. Parlak bir ışık yarattı ama bu ışık sadece bir an parıl-dadı ve bu arada Resmilitu'ya saldırmış kambur, gölgemsi bir figürü gözler önüne serdi.Figür, kısa, bodur bir şeydi; siyah, biçimsiz bir göğsü, geniş omuzları ve boyunsuz bir yumruya benzeyen bir kafası vardı. Ba-99['■—* R.A. SALVATOREcakları vücudunun altına kıvrılmış yararsız uzuvlardı ama uzun par maklı ve pençeli ellerle biten uzun, kaslı kolları vardı. Resmilitu yana yuvarlanırken yaratık kendini bu uzun uzuvlarıyla bacaksız bir insan gibi çekerek peşinden gitti."Defol!" diye bağırdı Dalebrentia ve metal uçlu, cilalı, ince bir değneği sallayarak. Wanabrick'in büyülü ışığı söndüğü sırada Dalebrentia'nın değneğinin ucundan saf enerjiden mermiler yolladı.Yaratık acıyla inledi ama zavallı Resmilitu da inledi ve diğerleri yaşlı büyücünün cübbesinin yırtıldığını duydular.

"Defol!" diye bir kez daha haykırdı Dalebrentia -ki bu değneğinin çalışmasını sağlayan sözdü- ve büyülü karanlığın içinde hiçbir şey göremeseler de büyülü mermilerin fırladığını duydular."Daha fazla ışık!" diye bağırdı Dalebrentia.Resmilitu bir kez daha bağırdı ve yaratık da haykırdı ama yaratığın haykırışı acıdan çok cinai bir zevkle dolu gibiydi.Wanabrick, oturduğu yerden yaratığın üzerine atladı ve asasıyla yaratığa vurmaya başladı. Yaratığı, zavallı Remilitu'nun üzerinden atmaya çalışıyordu.Canavar pek de güçlü değildi ve büyücü, canavarın bir kolunu açmayı başarmıştı ki ön taraftaki Pearson Bluth bir çığlık attı ve araç yana

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

doğru devrildi. Araç büyülü karanlığın içinden çıkınca Wanabrick'in asasının tepesindeki ışık etraflarını aydınlattı. Büyücüler buna pek de sevinemediler çünkü dehşete kapılmış katırlar aracı yolun dışına, dik bir toprak setten aşağı doğru sürüklediler. Hepsi de sıkıca tutunmaya çalışsa da ön tekerlekler hızla dönüp toprağa saplanınca aracın arkası havaya fırladı.Araç parçalandı ve büyücüler haykırdı. En yüksek ses yuvarlanma sırasında bacakları parçalanan bir katırdan geldi.Dalebrentia, bir ağacın dibindeki yosunların üzerine sertçe indiğinde kolunu kırdığından emindi. Fakat acıyla savaşıp kendini dizlerinin üzerine doğrulmaya zorladı. Kaybettiği değneğini görebilme umuduyla hızla etrafına bakındı ama bulabildiği tek şey tepesine, çılgınca etlerini parçalayan canavarın oturmuş olduğu Resmilitu'ydu.Dalebrentia yaratığın üzerine gitmeye yeltendi ama diğer taraftan gelen bir yıldırımın parıltısıyla irkilerek geriledi. Yıldırım göl-100HAYALET KRAL «-3Îsi yaratığı dostunun üzerinden havalandırıp gecenin derinliklerine fırlatmıştı.Dalebrentia, başıyla onayladığını belirtmek için Wanabrick'e baktı.Fakat baş hareketini yapamadı. Büyülü ışıkla parıldayan asası hemen yanında duran adama baktığında gölgemsi canavarların genç büyücünün arkasından aç kurtlar gibi yaklaştıklarını gördü.Yan taraftan, sırtında bir kolunu boynuna dolamış diğeriyle de yüzünü parçalayan bir canavarla Pearson Bluth görüş alanına girdi.Dalebrentia büyü yapmaya başlayıp alevli bir tanecik yarattı, bu taneciği Wanabrick'in arkasına, patlamanın yaklaşan sürüyü yok edeceği ama dostuna etki etmeyeceği bir noktaya göndermeyi planlıyordu.Fakat çökmekte olan Ağ, yaşlı büyücüyle aynı fikirde değildi. Tanecik patladığında daha elini yeni terk etmişti. Yoğun ısı dalgaları Dalebrentia'ya çarptı ve büyücü ellerini, yanmış gözlerine kapatarak geriye doğru uçtu. Yerde çılgınca yuvarlanarak üzerindeki alevleri söndürmeye çalışırken öyle büyük bir acı içindeydi ki ne dostlarının ne de canavarların acı çığlıklarını duyabiliyordu.Zihninin gerilerinde bir yerinde ihtiyar Dalebrentia, ateştopunun canavarları yok edip de dostlarını öldürmediğini umuyordu.Boynunun yan tarafına pençeli bir el inip de tenini yırtınca umudunun ilk kısmı yerle bir oldu. Oltaya yakalanmış bir balığı andıran ve kendi ateşi tarafından yakılıp kör edilmiş Dalebrentia, gölgemsi yaratık onu çekiştirirken karşı koymak için hiçbir şey yapamadı.Cadderly, büyücüleri henüz bir saat önce gönderdiği kapının orada kalsaydı dağ patikasının alt taraflarındaki alevli patlamayı fark edebilirdi; çünkü bir çam ağacı, rahibin eski günlerde çocuklarını eğlendirmek için yaptığı havai fişekler gibi alevler içinde havaya fırlamıştı. Fakat Baldur Kapısı'ndan gelen dörtlü yola koyulur koyulmaz Cadderly de içeri dönmüştü.Elle tutulur bir şey keşfedememiş olması rahibin meditasyona dönüp, bütün panteon içinde bu öngörülemez ve can sıkıcı olaylar101['■—* R.A. SALVATOREkonusunda bazı ipuçları verebilme olasılığı en yüksek olan kaynak-la, tanrısı Deneir'le iletişim kurmaya çalışmaya teşvik etmişti.Sadece, yere yaydığı battaniyenin iki tarafına yerleştirilmiş bir çift uzun mumla aydınlatılmış küçük bir odaya oturdu. Battaniyenin üzerinde bağdaş kurmuş, elleri dizlerinde, avuç içleri yukarı bakacak şekilde oturuyordu. Uzun süre sadece kendi soluklarına, nefes alış ve verişinin aynı uzunluğa getirmeye odaklandı ve bunu zihnini bütün endişe ve sorunlardan uzaklaştırmak için kullandı. Bu ritm içinde

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yalnızdı ve Ana Madde Düzlemi'nden Deneir'in düzlemi olan saf düşünce düzlemine geçti.Sorunların ortaya çıkmasından beri bunu birçok kez yapmıştı ama kayda değer bir sonuç elde edememişti. Bir iki kez Deneir'e ulaştığını düşünmüştü ama tanrı, Cadderly bir fikir elde edemeden düşüncelerinden geçip gitmişti.Fakat bu sefer Deneir'in varlığını hissedebiliyordu. Daha fazla çaba harcayarak kendini bilincinin dışına bıraktı. Sanki göklerde uçuyormuş gibi etrafında yıldızları gördü ve gece göğünde oturmuş, önünde uzun bir parşömenle mırıldanan yaşlı katibi, Deneir'i gördü. Cadderly, tanrısının mırıldandıklarını ilk başta anlayamadı.Rahip, kendisini tanrısına yaklaşmaya odakladı çünkü Bütün Glif ve Görülerin Lordu'yla aynı konsantrasyon ve algı frekansında olduğu içi talihin onun yanında olduğunu biliyordu.Mırıldanmayı duydu.Numaralar... Deneir, Metatekst yani çokluevreni bağlayan mantık üzerine çalışıyordu.Cadderly yavaş yavaş onun ve Deneir'in üzerindeki gökte hafifçe parıldayan ağı, Toril'e sihri veren büyü örtüsünü görmeye başladı. Bu, Ağ'dı. Cadderly durup bunun ne anlama gelebileceğini düşündü. Metatekst ile Ağ'ın felsefi anlamların dışında da ilişkili olması mümkün müydü? Ve eğer bu doğru ise Ağ kusurlu ve çökmekte olduğuna göre Metatekst de kusurlu olmaz mıydı? Hayır, bu mümkün değil, dedi kendi kendine ve tekrar Deneir'e odaklandı.Deneir'in iplikçikleri numaralandırdığını fark etti. Tanrı onlara bir düzen bahşedip oluşturdukları deseni önündeki parşömene aktarıyordu. Bir şekilde Ağ'ın çöküşünü Metatekst'in mükemmel man-102HAYALET KRAL «-3Î* ve kalıcılığıyla birleştirmeye mi çalışıyordu? Bu düşünce, rahibin heyecanla dolmasına yol açtı. Tanrısı, bütün diğer tanrılardan önce büyünün dokusunu tamir edecek olan olabilir miydi?Tanrısına yakarıp semavi bir ilham ve komut almak istedi ama peneir'in orada onun çağrısına yanıt vermek için olmadığını, Deneir'in onu buraya getirmediğini şaşkınlıkla fark etti. Hayır, buraya Deneir'in yanına gelmesi kasıtlı değil şans eseri olmuştu.Daha da yakma süzülüp gözlemlerini kağıda döken Deneir'in omzunun üzerinden baktı.Parşömenin üzerinde numaralardan oluşan modeller olduğunu fark etti. Tıpkı büyük bir bulmaca gibiydi. Deneir, Ağ'ın kendisinin şifresini, her iplikçiğin tipini ve şeklini çözmeye çalışıyordu. Ağ'ın, tıpkı bir örümcek ağı gibi kendisini ayakta tutan çeşitli parçalardan oluşuyor olması mümkün müydü? Yaşanan çözülmenin -ki bu zorlu zamanlarda yaşanan gerçekten buysa- temel bir iplikçiğin eksikliğinden kaynaklanıyor olması mümkün müydü?Ya da tasarımındaki bir kusurdan? Bu mümkün değildi.Cadderly, Deneir'in omzunun üzerinden sessizce izlemeye devam etti. Numaralardan bazılarım, çalışma odasına döndüğünde kaydedebilmek için ezberlemeye çalıştı. Elbette bir tanrı değildi ama yine de bu dizilerden bir şeyler çıkarıp Oghma'nın Katibi'ne yardımcı olmak için Deneir'e iletebilmeyi umuyordu.Sonunda fiziksel gözlerini açtığında mumların hâlâ yanında yanmakta olduğunu gördü. Onlara baktığında konsantrasyon düzleminde yaklaşık iki saat vakit geçirdiği sonucuna vardı. Kalkıp masasına gitti ve görmüş olduğu numaraları kağıda dökmeye başladı. O numaralar Ağ'ı simgeliyordu.Çökmekte olan Ağ'ı...Eksik iplikçikler mi yoksa kusurlu iplikçikler mi olduğunu merak etti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Cadderly, orman patikasının aşağısındaki alevleri görmemişti ama demirci ocağı için odun toplamaya çıkmış olan İvan103—- R A- SALVATOREBouldershoulder görmüştü."Bu da neydi be?" dedi cüce. Kardeşini düşündü ve böylesine görkemli bir çam ağacının alevler içinde havaya uçmasının Pikel'i gerçekten çok kızdıracağını fark etti.Kayalık bir çıkıntıya çıkıp daha iyi görmeye çalıştı. Hâlâ pek bir şey göremiyordu ama durduğu yer rüzgarın yüzüne çarpmasını sağlamıştı ve rüzgarla birlikte taşınan çığlıklar vardı.Çantasını, üzerine yakacak odunları dizmiş olduğu kızağın yanına koydu ve çift ağızlı savaş baltası Yarıcı'yı çekti. Cadderly silahı büyüyle keskinleştirdikten sonra hem kütükleri hem de goblin kafalarını aynı beceriyle yardığı için İvan baltasına bu ismi vermişti. Yükselen Ruh'a tek bir bakış bile atmayan sarı sakallı cüce, kısa bacaklarının gücüyle karanlık patikalarda koşmaya başladı.Olay yerine vardığında gölgemsi, semiz canavarların Baldurlu büyücülerin cesetlerini yediklerini gördü.İvan aniden durdu ve onu fark eden en yakındaki yaratıklar kendilerini kollarıyla çekiştirerek ona doğru yaklaşmaya başladılar.İvan geri çekilmeyi düşündü ama büyücülerden birinin inlediğini duyunca durdu."Pekala o zaman!" dedi cüce ve yaratıkların üzerine atıldı. Yarıcı büyük bir coşkuyla ileri geri savrulurken vınlıyordu. Keskin balta, siyah etleri rahatça yarıp çığlıklar atan yaratıklardan yapışkan bir şeylerin akmasına sebep oldu. Bu güçlü darbelerden kaçamayacak kadar yavaş, doyurulamaz açlıklarını görmezden gelip kaçmayacak kadar da aptaldılar.Yarıcı, karınlarını deşerken birbirileri ardında İvan'ın önüne cansız bir şekilde yığıldılar. Yaratıklar uzun bir süre daha üzerine gelmeye devam etse de cücenin ne kollan yoruldu ne de darbeleri yavaşladı.Sonunda vuracak hiçbir şey kalmamış gibi göründüğünde İvan hemen en yakınındaki büyücüye, grubun en yaşlısına koştu."Buna bi faydam dokunmaz," diye mırıldandı Resmilitu'yu çevirip de boğazının parçalanmış olduğunu görünce.Büyücülerden sadece biri tam olarak ölmüş değildi. Zavallı Dalebrentia bütün bedeni su toplamış, gözleri sıkıca kapalı, titreye-104HAYALET KRAL «-3Îrek yatıyordu. .."Tamam, tamam," diye fısıldadı ivan. "Sakın pes etme, seni Cadderly'ye götürcem."Bunu söyleyip çevresine bir bakış attıktan sonra Yarıcı'yı sırtına yerleştiren cüce eğilip bir kolunu Dalebrentia'nın dizinin altından diğerini de sırtının altından geçirdi. Fakat adamı kaldırmadan hemen önce bir soğukluk hissetti. Bu kışın soğukluğu gibi değildi. Çok daha derin bir soğukluktu, sanki ölümün kendisi bizzat yanında duruyormuş gibiydi.Silahına uzanırken yavaşça yana doğru döndü.Hemen yakınında durmuş olan gölgemsi bir şekil ona bakıyordu. Etrafta ölü yatan semirmiş canavarların aksine daha çok yaşlı ve kambur bir insana benziyordu.

İvan'ın içinden öyle bir soğukluk geçti ki dişleri titremeye başladı. Bu adama, gölgeye, hayalete ya da her ne ise ona seslenmek istedi ama yapamadığını fark etti.Ve bunu yapmasına gerek olmadığını da anladı.İvan'm zihninde eski zamanların, altı kudretli dostla büyük bir güce

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sahip bir artifektin etrafında edilen dansın görüntüleri canlandı.Sonra kırmızı bir ejderhanın görüntülerini gördü ve bu görüntüler o kadar gerçekçiydi ki sanki canavar, üzerinde daireler çiziyor-muş gibi eğilmeye başladı.Bir yaratığın görüntüsü diğer bütün görüntüleri sildi. Ahtapot başlı, çenesinin altından yaşlı bir cücenin örgülü sakalları gibi çıkmış olan uzantıları kıvranan bir yaratıktı.Görünmez esintiler kulağına bir isim fısıldadı. "Yharaskrik."İvan dimdik ayağa kalkıp Dalebrentia'yı da kollarında kaldırdı.Sonra adamı yere atıp ağır botunu kaldırdı ve tıslamayla debelenmeler kesilinceye kadar ayağını Dalebrentia'nın boğazına bastırdı.Artık İvan olmayan İvan, tatmin olmuş bir gülümsemeyle etrafına bakındı. Elini kaldırıp teker teker Baldurlu büyücüleri işaret etti ve cesetler onun çağrısıyla kalktılar.Boğazları parçalanmış, kolları yarı yarıya yenmiş, karınlarında koca delikler olması hiçbir anlam ifade etmiyordu. Çünkü İvan'ın çağrısı Hayalet Kral'ın yankısıydı ve Hayalet Kral'ın çağrısı ruhla-105['■—* R.A. SALVATOREBouldershoulder görmüştü."Bu da neydi be?" dedi cüce. Kardeşini düşündü ve böylesine görkemli bir çam ağacının alevler içinde havaya uçmasının Pikel'j gerçekten çok kızdıracağını fark etti.Kayalık bir çıkıntıya çıkıp daha iyi görmeye çalıştı. Hâlâ pek bir şey göremiyordu ama durduğu yer rüzgarın yüzüne çarpmasını sağlamıştı ve rüzgarla birlikte taşman çığlıklar vardı.Çantasını, üzerine yakacak odunları dizmiş olduğu kızağın yanına koydu ve çift ağızlı savaş baltası Yarıcı'yı çekti. Cadderly silahı büyüyle keskinleştirdikten sonra hem kütükleri hem de goblin kafalarını aynı beceriyle yardığı için İvan baltasına bu ismi vermişti. Yükselen Ruh'a tek bir bakış bile atmayan sarı sakallı cüce, kısa bacaklarının gücüyle karanlık patikalarda koşmaya başladı.Olay yerine vardığında gölgemsi, semiz canavarların Baldurlu büyücülerin cesetlerini yediklerini gördü.İvan aniden durdu ve onu fark eden en yakındaki yaratıklar kendilerini kollarıyla çekiştirerek ona doğru yaklaşmaya başladılar.İvan geri çekilmeyi düşündü ama büyücülerden birinin inlediğini duyunca durdu."Pekala o zaman!" dedi cüce ve yaratıkların üzerine atıldı. Yarıcı büyük bir coşkuyla ileri geri savrulurken vınlıyordu. Keskin balta, siyah etleri rahatça yarıp çığlıklar atan yaratıklardan yapışkan bir şeylerin akmasına sebep oldu. Bu güçlü darbelerden kaçamayacak kadar yavaş, doyurulamaz açlıklarını görmezden gelip kaçmayacak kadar da aptaldılar.Yarıcı, karınlarını deşerken birbirileri ardında İvan'ın önüne cansız bir şekilde yığıldılar. Yaratıklar uzun bir süre daha üzerine gelmeye devam etse de cücenin ne kolları yoruldu ne de darbeleri yavaşladı.Sonunda vuracak hiçbir şey kalmamış gibi göründüğünde İvan hemen en yakınındaki büyücüye, grubun en yaşlısına koştu."Buna bi faydam dokunmaz," diye mırıldandı Resmilitu'yu çevirip de boğazının parçalanmış olduğunu görünce.Büyücülerden sadece biri tam olarak ölmüş değildi. Zavallı Dalebrentia bütün bedeni su toplamış, gözleri sıkıca kapalı, titreye-104HAYALET KRAL «-3Îrek yatıyordu."Tamam, tamam," diye fısıldadı ivan. "Sakın pes etme, seniCadderly'ye götürcem."Bunu söyleyip çevresine bir bakış attıktan sonra Yarıcı'yı sırtına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yerleştiren cüce eğilip bir kolunu Dalebrentia'nın dizinin altından dînerini de sırtının altından geçirdi. Fakat adamı kaldırmadan hemen önce bir soğukluk hissetti. Bu kışın soğukluğu gibi değildi. Çok daha derin bir soğukluktu, sanki ölümün kendisi bizzat yanında duruyormuş gibiydi.Silahına uzanırken yavaşça yana doğru döndü.Hemen yakınında durmuş olan gölgemsi bir şekil ona bakıyordu. Etrafta ölü yatan semirmiş canavarların aksine daha çok yaşlı ve kambur bir insana benziyordu.İvan'ın içinden öyle bir soğukluk geçti ki dişleri titremeye başladı. Bu adama, gölgeye, hayalete ya da her ne ise ona seslenmek istedi ama yapamadığını fark etti.Ve bunu yapmasına gerek olmadığını da anladı.İvan'm zihninde eski zamanların, altı kudretli dostla büyük bir güce sahip bir artifektin etrafında edilen dansın görüntüleri canlandı.Sonra kırmızı bir ejderhanın görüntülerini gördü ve bu görüntüler o kadar gerçekçiydi ki sanki canavar, üzerinde daireler çiziyor-muş gibi eğilmeye başladı.Bir yaratığın görüntüsü diğer bütün görüntüleri sildi. Ahtapot başlı, çenesinin altından yaşlı bir cücenin örgülü sakallan gibi çıkmış olan uzantıları kıvranan bir yaratıktı.Görünmez esintiler kulağına bir isim fısıldadı. "Yharaskrik."İvan dimdik ayağa kalkıp Dalebrentia'yı da kollarında kaldırdı.Sonra adamı yere atıp ağır botunu kaldırdı ve tıslamayla debelenmeler kesilinceye kadar ayağını Dalebrentia'nın boğazına bastırdı.Artık İvan olmayan İvan, tatmin olmuş bir gülümsemeyle etrafına bakındı. Elini kaldırıp teker teker Baldurlu büyücüleri işaret etti ve cesetler onun çağrısıyla kalktılar.Boğazları parçalanmış, kolları yarı yarıya yenmiş, karınlarında koca delikler olması hiçbir anlam ifade etmiyordu. Çünkü İvan'ın çağrısı Hayalet Kral'ın yankısıydı ve Hayalet Kral'ın çağrısı ruhla-105['■—* R.A. SALVATORErı ölülerin diyarından kolayca geri getirirdi.Dört dehşet verici koruması peşinde olan İvan Bouldershoulder patikalarda yürümeye, Yükselen Ruh'tan uzaklaşmaya başladı.O gece gitmek istediği yere varamadı. Bunun yerine onun ve korumalarının gündüz saatlerini rahatça geçirebilecekleri bir mağara buldu.Bir kez daha karanlık çöktüğünde nasıl olsa öldürmek için yeterince zamanları olacaktı.106KILICIN VE ZİHNİN SAVAŞIHanaleisa yan tarafa bir tekme atarak iskeletin kaval kemiğini kırdı ve Temberle'nin sıkışmış olan kılıcını kurtardı. Genç kadın sol tarafına doğru eğilip sağ ayağını daha da yukarı kaldırarak bir tekme daha attı ve kendisine dönmekte olan iskeletin kafasını uçurdu.Aynı anda ikinci bir hedefe yumruk attı ve yumruğu bir zombi-nin çürümekte olan göğsüne gömülürken iğrenç bir şapırtı çıktı.Bu darbe herhangi birinin nefesini keserdi ama zombilerin nefesi olmazdı. Yaratık hantal darbesine devam etti ve ağır kolu, Hanaleisa'nın bloklamak için kaldırdığı sol koluna ve omzuna çarparak kadının bir adım gerileyip kardeşine biraz daha yaklaşmasına sebep oldu.Bütün bir gece boyunca savaşmaktan yorulmuş olan Hanaleisa, içinde bir kez daha enerji bulup ileri bir adım attı ve zombiyi yumruk, tekme ve dizlerden oluşan bir salvoyla sarsmaya başladı. Neredeyse bütün darbeleri çürümüş etinin içine gömülüyor, kırılgan kemikleri parçalıyordu ama o, bunu umursamıyordu. Zombi yere yıkılana kadar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tekrar tekrar vurmaya devam etti.Başka bir zombi üzerine doğru gelmeye başladı, düşmanların ardı arkası kesilmiyor gibiydi.

Tam yeni düşmanıyla yüzleşmek için öne çıkacakken Temberle'nin kılıcı önünden geçti. Temberle yaratığı omzunun107['■—* R.A. SALVATOREaltından biçip kolunu kopardı ve kılıcı zombinin kaburgalarına rahatça gömülüp yaratığı kenara attı."Biraz dinlenmeye ihtiyacın var gibi görünüyordun," dedi Temberle. Fakat, Hanaleisa'yı savunmak için yaptığı hamlenin bir bedeli olunca acıyla bağırdı. Sağ kolunda açılan uzun ve derin bir yaradan kanlar akmaya başladığından hızla yerine geri dönüp kılıcının kabzasıyla kendisine saldırmış olan iskelete vurdu.Sonra Hanaleisa araya girdi. İleri ve yukarıya sıçrayıp kendisine yaklaşan iskeletle Temberle'ye saldıran arasında yükseldi. İki yana birden aynı anda bir tekme savurarak iki iskeleti de kemikleri parçalanarak geriye doğru fırlattı.Yere rahatça inip sol topuğu üzerinde yükselerek yaklaşmakta olan yeni bir zombinin karnına güçlü bir döner tekme attı.Ayağı yaratığın karnına daldı ve ayağını geri çekmeye çalıştığında zombinin omurgasına takılmış olduğunu fark etti. Pek bir şansı olmadığından ayağını bir kez daha çekmeye çalıştı fakat darbe tarafından yok edilmemiş olan zombi uzanıp pençeler atmaya çalışırken yaratığa daha da fazla dolandığını fark etti.Hanaleisa hâlâ yaratığa takılı bir şekilde geriye doğru sendeledi. "Beni koru!" diye bağırdı kardeşine ama bu sözleri söyler söylemez pişman oldu çünkü Temberle'nin kolu kan içindeydi ve yarası kanamaya devam ediyordu. Temberle kılıcını bir kez daha savurmak için sıkıca kavrayınca ön kolundaki kaslar kasıldı ve yarasından kanlar fışkırdı.Hanaleisa uzun süre dayanamayacağını biliyordu. Aslında hiçbiri uzun süre dayanamazdı. Tükenmiş ve korku içindeydiler ve neredeyse rıhtımın depolarına kadar gerilemişlerdi. Ardı arkası kesilmeyen saldırılardan bir an için olsa dahi kurtulmaya, tekrar toplanıp yaralarını sarmak için zamana ihtiyaçları vardı. Yoksa Temberle kan kaybından ölecekti.Sonunda ayağını kurtarıp iki ayağının üzerine inen Hanaleisa etrafına bakınıp Pikel'i, ya da bir kaçış yolunu ya da ona umut verebilecek herhangi bir şeyi görmeye çalıştı. Tek görebildiği savunmacılardan başka birinin yaşayan ölüler tarafından indirilmesi ve etraflarındaki canavar deniziydi.108HAYALET KRAL '—i-Uzaklarda, sadece bir iki sokak ötede birkaç bina daha alev aldı;Carradoon yanıyordu.Üzüntüyle içini çekip, kararlı bir şekilde homurdanıp gözyaşla-rını bastırmak için burnunu çeken genç kadın vahşi bir şekilde kavgaya dönerek en yakınındaki, Temberle'ye saldıran canavara darbe üstüne darbe indirmeye başladı. Zıpladı ve döndü, tekmeledi ve yumrukladı ve kardeşi de ona ayak uydurmaya çalıştı. Sonları hızla yaklaşıyordu."Çok ağırlar!" diye şikayet etti bir fıçıyı kaldırmaya çalışan genç bir kız. Fakat fıçı birdenbire hafifleyip sanki boşmuşçasına havaya yükseldi. Fıçıya kimsenin yardım etmediğini gören kız doğal olarak viskinin döküldüğünü düşünüp fıçının altına baktı.Yakındaki bir çatıda duran Rorick, konsantrasyonunu bozmadan görünmez bir hizmetkarın kıza yardım etmesini sağlıyordu. Pek önemli bir büyü sayılmazdı ama Rorick de tam anlamıyla bir büyücü sayılmazdı zaten. Ayrıca büyünün sonuçlarının öngörülemediği ve sıklıkla geri teptiği

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bugünlerde daha karmaşık bir büyü yapmaya cüret edemezdi.Fakat gösterdiği çaba onu tatmin ediyordu çünkü bir liderin Sanat'ta güçlü olmanın yanı sıra zeki ve düşünceli olması gerektiğini de biliyordu. Babası asla iyi bir savaşçı olmamıştı ve Ulu Kütüphane'nin sonunu getiren belalardan önce Cadderly, Deneir'in kendisine bahşettiği güçlere sahip olmamıştı. Rorick yine de ablası ve abisinin eğitim aldığı konularda daha çok çalışmış olmayı dilerdi. Bileği şişmiş, yarasından iltihap akan, bir bastona dayanan genç adam, acı dolu her adımında kesinlikle bir savaşçı olmadığını hatırlıyordu.Bir büyücü de sayılmam diye düşündü ve görünmez hizmetkarı yok olunca yüzünü buruşturdu. Elindeki fıçının bir anda artan ağırlığıyla dengesi bozulan kız yere yuvarlandı. Fıçının kenarı kırılınca içindeki viski, deponun çatısının köşesine dökülmeye başladı."Yine ne oldu?" diye sordu bir denizci ve Rorick, kendisinden109['■—* R.A. SALVATOREçok daha yaşlı ve deneyimli olan adamın onunla konuşup doğrudan ona baktığını anlaması biraz zaman aldı."Bir lider ol," diye mırıldandı Rorick sessizce ve deponun ön tarafını, hemen altında savaşın hızla sürdüğü alçak çatının köşesini işaret etti.Hanaleisa'nın sağında bir yerlerden, Temberle'nin oldukça ötesinden, "Duu-rit!" diye tanıdık bir nida yükseldi. Hanaleisa o yöne bakmaya yeltendi ama yukarıda bir hareket fark edince irkilerek geriledi.Savunmacıların başlarının tepesinden düzinelerce viski fıçısı fırladı! Fıçılar havada süzülüp zombilerle diğer iğrenç yaratıkların üzerine ya da yerlere çarpıp parçalandılar."Ne oluyo..." diye bağırdı içlerinde Temberle'nin de olduğu birçok savunmacı."Duu-rit!" diye heyecanlı bir cevap geldi.Savunmacılar sesin geldiği yöne dönünce Pikel'in hızla üzerlerine doğru geldiğini gördüler. Sağ kolunu yana, canavarlara doğru uzatmış elinde de sopası vardı. Sopanın ucundan kıvılcımlar fışkırıyor, ki bu parlak ışık bile yaşayan ölüleri geride tutmaya yetiyor, Pikel'in önünü açıyordu. Fakat daha da önemlisi kıvılcımlar yere dökülmüş içkilerin alev almasına sebep oluyordu ve hiçbir şey Carradoon viskisinden daha parlak yanmazdı.Cüce koşmaya, büyülü sopası kıvılcımlar saçmaya ve kıvılcımlar da dökülmüş olan viskileri yakmaya devam ettiler.Acısına ve kardeşleri için duyduğu korkuya rağmen Hanaleisa, cüce, yanından kesik kolunu yaralı bir ördek gibi çırparak geçtiğinde kıkırdamasına engel olamadı. Pikel koşmuyor, sekiyordu.Rorick'in beş yaşındayken, Yükselen Ruh'un hemen dışındaki annesinin bahçesinde elinde bir maytapla sekip durmasını hatırladı ve sanki Pikel amca her şeyi yoluna koyacakmış gibi büyük bir mutluluk duydu.Bu duyguyu hemen üzerinden atıp ateş duvarının bu yanında110HAYALET KRAL '—i-kalmış olan bir canavarın işini bitirdi. Sonra, geri çekilmeyi organi-e t m ey e çoktan başlamış olan Temberle'nin yanma koştu. Belindeki bir keseden temiz bir bez parçası çıkarıp hızla Temberle'nin yaralı kolunu sardı.Ve bunu tam vaktinde yapmıştı. Kardeşi başını hafifçe eğerek teşekkür ettikten hemen sonra bayıldı. Hanaleisa kardeşini yakalayıp yardım istedi ve bir kadına seslenip Temberle'nin çift elli kılıcını almasını söyledi çünkü o ve diğer herkes gayet iyi biliyordu ki kısa bir süre sonra bu kılıca yeniden ihtiyaçları olacaktı.Tükenmiş ve yaralı savunmacılar deponun içine girdiler. Fizikselden çok duygusal olarak yaralıydılar çünkü hepsi de gayet iyi biliyordu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ki sevgili Carradoonlular bu sürpriz saldırıdan kurtulamayacaktı."Hepimizi kurtardın," dedi Hanaleisa, Rorick'e kısa bir süre sonra hepsi tekrar bir araya geldiklerinde."Asıl tehlikeli olan kısmı Pikel Amca yaptı," dedi Rorick, çene-siyle cüceyi işaret ederek."Duu-rit, hee hee hee," dedi cüce. Sopasını kaldırıp kıllı kafasını sallayarak "Boom!" diye ekledi."Henüz kurtulmuş değiliz," dedi Temberle, sokaktaki katliamı izlediği küçük bir pencerenin yanından. Kendine gelmişti ama hâlâ zayıftı ve genç adamın sesi çok sertti. "Bu ateşler uzun sürmeyecek."Söyledikleri doğruydu ama viskiler tarafından beslenmiş olan ateşler çatışmanın yön değiştirmesini sağlayıp onları kurtarmıştı. Aptal yaşayan ölüler korku duygusundan yoksundular ve ilerlemeyi sürdürüyorlardı. Çürüyen giysileri ve etleri birbirilerinin üzerine yığıldıkça ateşi besliyordu.Fakat birkaç tanesi ateşleri geçmeyi başarmış, deponun duvarlarını tırmalıyor ve yumrukluyordu. Ayrıca alevler de gittikçe zayıflıyordu.Bir zombi ateşlerin arasına girip alevler içinde çıktı. Yine de ilerlemeyi sürdürdü ve alevler tarafından tüketilmeden önce depo-111['■—* R.A. SALVATOREçok daha yaşlı ve deneyimli olan adamın onunla konuşup doğrudan ona baktığını anlaması biraz zaman aldı."Bir lider ol," diye mırıldandı Rorick sessizce ve deponun ön tarafını, hemen altında savaşın hızla sürdüğü alçak çatının köşesini işaret etti.Hanaleisa'nın sağında bir yerlerden, Temberle'nin oldukça ötesinden, "Duu-rit!" diye tanıdık bir nida yükseldi. Hanaleisa o yöne bakmaya yeltendi ama yukarıda bir hareket fark edince irkilerek geriledi.Savunmacıların başlarının tepesinden düzinelerce viski fıçısı fırladı! Fıçılar havada süzülüp zombilerle diğer iğrenç yaratıkların üzerine ya da yerlere çarpıp parçalandılar."Ne oluyo..." diye bağırdı içlerinde Temberle'nin de olduğu birçok savunmacı."Duu-rit!" diye heyecanlı bir cevap geldi.Savunmacılar sesin geldiği yöne dönünce Pikel'in hızla üzerlerine doğru geldiğini gördüler. Sağ kolunu yana, canavarlara doğru uzatmış elinde de sopası vardı. Sopanın ucundan kıvılcımlar fışkırıyor, ki bu parlak ışık bile yaşayan ölüleri geride tutmaya yetiyor, Pikel'in önünü açıyordu. Fakat daha da önemlisi kıvılcımlar yere dökülmüş içkilerin alev almasına sebep oluyordu ve hiçbir şey Carradoon viskisinden daha parlak yanmazdı.Cüce koşmaya, büyülü sopası kıvılcımlar saçmaya ve kıvılcımlar da dökülmüş olan viskileri yakmaya devam ettiler.Acısına ve kardeşleri için duyduğu korkuya rağmen Hanaleisa, cüce, yanından kesik kolunu yaralı bir ördek gibi çırparak geçtiğinde kıkırdamasına engel olamadı. Pikel koşmuyor, sekiyordu.Rorick'in beş yaşındayken, Yükselen Ruh'un hemen dışındaki annesinin bahçesinde elinde bir maytapla sekip durmasını hatırladı ve sanki Pikel amca her şeyi yoluna koyacakmış gibi büyük bir mutluluk duydu.Bu duyguyu hemen üzerinden atıp ateş duvarının bu yanında110

HAYALET KRAL '—i-l ıs olan bir canavarın işini bitirdi. Sonra, geri çekilmeyi organi-etmeye çoktan başlamış olan Temberle'nin yanına koştu. Belindeki bir keseden temiz bir bez parçası çıkarıp hızla Temberle'nin yaralı kolunu sardı.Ve bunu tam vaktinde yapmıştı. Kardeşi başını hafifçe eğerek teşekkür

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ettikten hemen sonra bayıldı. Hanaleisa kardeşini yakala-,p yardım istedi ve bir kadına seslenip Temberle'nin çift elli kılıcını almasını söyledi çünkü o ve diğer herkes gayet iyi biliyordu ki kısa bir süre sonra bu kılıca yeniden ihtiyaçları olacaktı.Tükenmiş ve yaralı savunmacılar deponun içine girdiler. Fizikselden çok duygusal olarak yaralıydılar çünkü hepsi de gayet iyi biliyordu ki sevgili Carradoonlular bu sürpriz saldırıdan kurtulamayacaktı."Hepimizi kurtardın," dedi Hanaleisa, Rorick'e kısa bir süre sonra hepsi tekrar bir araya geldiklerinde."Asıl tehlikeli olan kısmı Pikel Amca yaptı," dedi Rorick, çene-siyle cüceyi işaret ederek."Duu-rit, hee hee hee," dedi cüce. Sopasını kaldırıp kıllı kafasını sallayarak "Boom!" diye ekledi."Henüz kurtulmuş değiliz," dedi Temberle, sokaktaki katliamı izlediği küçük bir pencerenin yanından. Kendine gelmişti ama hâlâ zayıftı ve genç adamın sesi çok sertti. "Bu ateşler uzun sürmeyecek."Söyledikleri doğruydu ama viskiler tarafından beslenmiş olan ateşler çatışmanın yön değiştirmesini sağlayıp onları kurtarmıştı. Aptal yaşayan ölüler korku duygusundan yoksundular ve ilerlemeyi sürdürüyorlardı. Çürüyen giysileri ve etleri birbirilerinin üzerine yığıldıkça ateşi besliyordu.Fakat birkaç tanesi ateşleri geçmeyi başarmış, deponun duvarlarını tırmalıyor ve yumrukluyordu. Ayrıca alevler de gittikçe zayıflıyordu.Bir zombi ateşlerin arasına girip alevler içinde çıktı. Yine de ilerlemeyi sürdürdü ve alevler tarafından tüketilmeden önce depo-111['■—* R.A. SALVATOREnun kapısına birkaç kez vurmayı başardı. Kasaba halkının kötü tali. hinin sonucu olarak bu darbeler sırasında alevler depo kapısını yala_ dı. Normalde herhangi bir zarar veremezlerdi ama yukarıda, çatıda fıçılardan biri devrilmişti ve yanıcı sıvıyı deponun çatısıyla duvarlarına dökmüştü.Deponun köşesi alevlere boğulurken insanlar çığlık attılar. Bazıları nafile bir çabayla alevleri söndürmeye çalıştılar. Daha da kötüsü, fıçıları fırlatanlar depodaki viski stoklarının ancak üçte birini kullanmışlardı. Viski, Carradoon'un en önemli ithal malıydı ve bu fıçılarla yüklü gemiler neredeyse on günde bir rıhtımdan demir alırdı.Deponun içinde yüzden fazla kişi vardı ve panik, en az tavanı sarmaya başlayan alevler kadar hızla yayıldı."Dışarı çıkmalıyız," diye bağırdı bir adam."Rıhtıma," dedi diğerleri ve arka kapıya doğru bir izdiham oluştu."O-oh," dedi Pikel.Temberle, Rorick'in koluna girdi ve kardeşler çıkışa doğru giderken birbirilerine yaslandılar. İkisi de Hanaleisa'yla Pikel'e onları takip etmelerini söylüyorlardı.Pikel ilerlemeye yeltendi ama Hanaleisa onu kolundan tutup durdurdu."Ha?"Hanaleisa, yakında bir fıçıyı gösterip o yana doğru koştu. Fıçının tepesini açıp kaldırdı ve iskeletlerle zombilerin yumruklar attığı ön kapıya doğru koştu. Pikel'e bir bakış atıp fıçının içindekileri kapıya saçmaya başladı."Hee hee hee," diye katıldı Pikel ve kendisi de bir fıçı kapıp yanına geldi. Önce fıçıyı dudaklarına götürüp güzel bir yudum aldı ve soma da viskiyi yere ve duvar diplerine dökmeye başladı.Hanaleisa depoya bir göz gezdirdi. Cesur kasaba halkı bir miktar sakinleşmişti ve hızlı ama düzenli bir şekilde rıhtıma çıkıyorlardı.Isı hızla arttı. Tavandan bir kiriş düştü ve deponun ortasına ateşten bir çizgi çekmiş oldu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Hana!" diye haykırdı Rorick deponun arka kısmından."Dışarı çıkın!" diye bağırdı Hana. "Pikel Amca, hadi!"112HAYALET KRAL '—i-Cüce, Hanaleisa'ya doğru koşup yere düşmüş kirişin üzerinden nunla birlikte atladı ve ikisi de hızla arka kapıya doğru koştular. ' Epeden daha fazla yanan moloz yağdı ve viski kaplı yan duvar alev aldı. Alevler hızla arkalarındaki duvarlara yayıldı.Hanaleisa çıkışa ulaştığında yaşayan ölülerin ön kapıyı yarıp içeri girememiş olduklarını fark etti. "Git!" dedi Pikel'e ve cüceyi kapıdan dışarı itti. Cüceyi, kardeşlerini ve izleyen herkesi dehşete düşürecek bir şekilde dönüp yanan binanın derinliklerine doğru fırladı.Duman burnuna dolup gözlerine battı. Zar zor görebiliyordu ama yolu gayet iyi biliyordu. Ortadaki yanan kirişin üzerinden atladı ve sonra eğilip yukarıdan düşen başka bir tanesinin altından yuvarlandı.Ön kapıya yaklaştı ve tam oraya varacakken yakınlardaki bir fıçı bir alev topu halinde patlayıp yanındaki bir başkasının da patlamasına sebep oldu. Hanaleisa kapıyı tutan sağlam tahtaya bir tekme atarken bütün gücü ve konsantrasyonu bu darbeye odaklanmıştı. Tahtanın, ayağının altında çatırdadığını hissetti ve başka bir darbeye daha vakti olmadığı için buna şükretti. Tam o sırada alevler o ve Pikel'in dökmüş olduğu viskilere ulaştığından yanmamak için geri kaçmak zorunda kaldı.Fakat kapı açılmıştı ve yaşayan ölüler çok aç ve bir o kadar da aptal bir şekilde içeri doluştular.Birkaç fıçı daha havaya uçtu ve çatının yarısı Hana'nın yanma indi. Fakat Hanaleisa dengesini korumayı başardı ve harekete geçti. Duman o kadar yoğunlaşmıştı ki nerede olduğunu çıkaramıyordu. Arka kapıyı göremiyordu. Kayarak durdu ama duracak zamanı yoktu. Bir kez daha ileri atıldı ve yığılmış duran sandıklara çarpıp onları devirdi.Göremiyor ve nefes alamıyordu; dahası çıkışın hangi yönde olduğunu kestiremiyordu ve diğer her yönün kesin bir ölüme açıldığını da biliyordu.Sağa sola döndü, bir yana doğru koşmaya başladı ve umutsuzlukla durdu. Seslendi ama sesi alevlerin kükreyişi tarafından yutuldu.O anda dehşeti teslimiyete dönüştü. Sonunun geldiğini, bu cüretkar hareketinin hayatına mal olduğunu biliyordu.113['■—* R.A. SALVATOREÖyle olsun.Genç kadın dizlerinin üzerine çöktü ve kardeşlerini düşündü Onlara, kaçmaları için gereken zamanı sağladığını umdu. Kendi kendine Pikel Amca onları güvenliğe ulaştırır, dedi ve başını eğdiBruenor gerçekten de hiçbir şey söylememeyi becermişti; ama Thibbledorf Pwent'le Drizzt'in, Jarlaxle'la Athrogate ne zaman büyülü binekleri üzerinde ağaçların arasına girip çıksalar Bruenor'un sağa sola attığı rahatsız bakışları fark etmemeleri mümkün değildi."Karındeşen kumaşından yapılmış," dedi Drizzt yanlarında yürürken vagonun sürücü bölümünde Bruenor'un yanmda oturan Pwent. Karındeşen kıllı çenesiyle Athrogate'i işaret etti. "Biraz fazla temiz bence ama o domuzunu çok sevdim. Ve seheryıldızlarını!""Karındeşenler drowlarla mı oynar yani?" diye cevap verdi Bruenor ama daha bu iğne Pwent'e batmadan Drizzt cevap verdi, "Bazen.""Pöh, elf. Sen drow mrow diilsin ve hiçbi zaman da olmadın," diye itiraz etti Bruenor. "Ne kast ettiğimi biliyosun.""Biliyorum," dedi Drizzt. "Kötü bir niyetin yoktu ve ben de alınmadım. Ama Jarlaxle'ın benim halkıma yönelik beklentilerinle aynı özelliklere sahip olduğunu sanmıyorum."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Pöh, o Drizzt diil.""Zaknafein de değildi, özellikle senin kast ettiğin anlamda," diye cevap verdi Drizzt. "Ama Kral Bruenor babamı Mithril Salonu'na memnuniyetle kabul ederdi. Bundan eminim.""Ve bu garip drow babana mı benziyo yani?"Drizzt, ağaçların arasında cehenneme özgü bineğiyle ilerleyen Jarlaxle'a baktı ve kafası karışık bir şekilde omuz silkti. "Bana anlatılanlara göre ikisi dostmuş."Bruenor bir süre durup aşırı süslü bir şapkaya sahip Jarlaxle adındaki garip yaratığı düşündü. Jarlaxle'daki her şey, hayata belirli bir pencereden bakan Bruenor'a yabancı geliyor, kafasına kazın-114HAYALET KRAL İ^r* §)Ş olan hayat görüşüne ters düşüyordu.-Ona güvenmiyom," diye mırıldandı cüce. "Kızımın başı derttesen de benden Jarlaxle'la evcil cücesine güvenmemi istiyon.""Haklısın," diye kabul etti Drizzt. "Benim de kendimce endişelerim olduğunu inkar edemem." Drizzt sıçrayıp bir süre vagonda .Tİtrnek için Bruenor'un oturağının arkasına tutundu. Doğrudan Bruenor'a bakıp cücenin bütün ilgisini kendisine yöneltmesini istedi "Ama Jarlaxle ölmemi isteseydi şimdiye çoktan Fûg Diyan'nda olacağımı da biliyorum. Regis'le ben, onun yardımı olmasaydı Luskan'dan çıkamazdık. Catti-brie'yle yıllar önce Menzoberranzan'ın dışındaki savaşçılarından o izin vermeseydi kurtulamazdık. Bize teklif ettiği yardımda bizim için ya da Catti-brie için duyduğu endişeden fazlası olduğundan şüphem yok.""Onun da başı belada değilse," dedi Bruenor, "ben de sakallı bir gnomum! Üstelik Kristal Parçası'nın yok olduğundan emin olmakla ilgili anlattığı o hikayeden çok daha büyük bi bela."Drizzt başıyla onayladı. "Bu doğru olabilir. Ama öyle olsa bile Jarlaxle yanımızdayken şansımızın daha fazla olduğunu düşünüyorum. Jarlaxle, cüce dostunu Mithril Salonu'na gönderip de söylemeseydi Yükselen Ruh ve Cadderly bizim aklımıza bile gelmeyecekti.""Bizi dışarı çıkarmak için yaptı!" dedi Bruenor biraz yüksek bir sesle.Drizzt, cüceyi sakinleştirmek için bir elini kaldırdı. "Unutma ki dostum, Jarlaxle bunu bizi savunmasız yakalamak için yapmış olsaydı bize evinin kapısının hemen önündeki yolda bir pusu kurardı ve biz de şimdi kargalara yem olmuştuk.""Tabii senden istediği bi şey yoksa," diye itiraz etti Bruenor. "Menzoberranzan'ın Matron Anaları saolsun Drizzt Do'Urden'in kellesi için hâlâ büyük bir ödül olabilir."Drizzt bunun mümkün olduğunu kabul etmek zorundaydı ve omzunun üzerinden Jarlaxle'a bir bakış daha attı ama sonra başını iki yana salladı. Durum bu olsaydı Jarlaxle vagona büyük bir güçle saldırır, dördünü birden ya da şeytani planları için hangisine ihtiyaç duyuyorsa onu canlı olarak rahatlıkla ele geçirebilirdi. Bu basit mantığın da ötesinde Drizzt bambaşka bir şey daha hissediyordu;1151Jarlaxle'a ve onun amaçlarına yönelik bir anlayış ve bu anlayış üzerinde düşündüğü her an Drizzt'i şaşırtıyordu."Buna inanmıyorum," dedi Drizzt, Bruenor'a. "Hem de hiç.""Pöh!" dedi Bruenor, pek ikna olmuş gibi değildi. Günün henüz ortası olmasına ve şimdiden yetmiş kilometre gitmiş olmalarına rağmen katırları hızlandırmak için dizginlere asıldı. Vagon rahat bir şekilde sıçradı, cücelerin işçiliği uzun bir yolculuk için gerekeni rahatlıkla karşılıyordu. "Yani diyosun ki bize sadece Cadderly'yie

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

görüşmesini sağlamamız için ihtiyaç duyuyo. Hikayesine inandın ha? Pöh!"Bruenor'un "pöh"lerinden bir tanesine bile uygun bir cevap vermek mümkün olmadığından iki tanesine birden cevap vermek imkansızdı. Fakat Drizzt daha bir cevap vermeyi deneyemeden vagonun arkasından bir çığlık yükseldi.Üçü de dönüp arkaya baktıklarında Catti-brie'nin havada süzül-düğünü, gözlerinin sadece beyazının göründüğünü gördüler. Vagonun arka kapağından kurtulacak kadar yükselmediğinden hâlâ vagonla birlikte ilerliyordu. Kollarından biri daha önceki krizlerinde olduğu gibi yana açılmış, sanki sudaymış gibi dalgalanıyordu. Diğer koluysa öne doğru uzanmıştı ve eli sanki bir kılıcı tutuyormuş gibiydi.Bruenor dizginlere sertçe asılıp onları Pwent'e attı ve karındeşen daha dizginleri tutamadan geriye doğru atıldı. Drizzt arka tarafa cüceden önce ulaştı ve aceleyle, Catti-brie vagonun arkasından süzülmeden sol kolunu yakaladı. Diğer elini kaldırıp Bruenor'u durdurdu ve Catti-brie zihninde gördüklerini yansıtırken kadına dikkatle baktı.Catti-brie'nin gözleri dönüp bir kez daha derin mavi rengini açığa çıkardı.Sağ kolu kasıldı ve kadın ürktü. Doğrudan önüne odaklanmış gibiydi ama uzaklara dalmış bakışlarını düşününce bundan emin olmak zordu. İleri uzanmış eli sanki hayali kılıcı aşağı doğru zorlan-mışçasına döndü. Sonra sanki bir şey ya da biri kılıcın ucundan kaymış gibi aniden hafifçe yükseldi. Catti-brie kısa soluklar alıyordu. Bir gözünden bir damla yaş aktı ve sessizce, "Onu öldürdüm," dedi.R.A. SALVATORE116HAYALET KRAL '—i-"Neden bahsediyo?" diye sordu Bruenor.Drizzt cüceyi susturmak için bir elini kaldırdı, Catti-brie'nin örüsünün sonuna kadar gitmesini istiyordu. Catti-brie'nin çenesi, sanki yere bakıyormuşçasına eğildi ve sonra hayali kılıcını kaldırırın yukarı kalktı."Kesinlikle kan görüyo," diye fısıldadı Bruanor. Jarlaxle'ın ve Athrogate'in bineklerinin dörtnala yaklaştıklarını duydu ama gözlerini sevgili kızından bir an olsun ayırmadı.Catti-brie burnunu çekti ve gözlerinden yaşlar akarken solukla-rını düzenlemeye çalıştı."Geçmişe mi geleceğe mi bakıyor?" diye sordu Jarlaxle.Drizzt cevabı bilmiyormuş gibi başını iki yana salladı ama aslında önünde gerçekleşen olayı tanıdığından oldukça emindi."Ama yükselip uçuyodu nerdeyse geriden, bunu söylemek istemem ama gördüm daha önce de deliren," dedi Athrogate.Bruenor bu söz üstüne yana dönüp cüceye nefret dolu bir bakış attı."Beni affedin Kral Bruenor," diye özür diledi Athrogate. "Ama bence olan bu."Catti-brie hıçkırmaya ve sertçe sarsılmaya başladı. Drizzt yeterince izlemişti. Kadını çekip sıkıca sarıldı ve kulağına fısıldamaya başladı.Ve drowun dünyası karardı. Bir anlığına da olsa Catti-brie'nin kurbanını, Sydney adındaki, Büyü'nün Sahipkulesi'nin cübbesini giymiş bir büyücüyü gördü ve sevdiği kadının görmüş olduğu şeyden tamamen emin oldu.Catti-brie'nin gerçekten öldürdüğü ilk kişinin cesedini, kadının, kurbanının kanını ilk kez teninde hissettiği anı gördüğünü henüz algılayamadan görüntü zihninden silindi ve daha derine ilerlemeye başladı. Gittiği yer sanki ölümün diyarı ve...Drizzt bilmiyordu. Telaşla etrafına bakındığında gördüğü vagonla

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Bruenor değil, soluk bir ışık, karanlık gölgeler ve hissedilmeyen esintilerle taşının koyu gri, neredeyse siyah sislerle kaplı garip bir düzlemdi.Bacaksız, şekilsiz trollere benzeyen, kendilerini sıska, kuvvetli117R.A. SALVATOREkollarıyla çeken, uzun, sivri dişlerinin arasından hırlayan karanlık semirmiş canavarlar o yerde üzerine çullandılar.Drizzt, Catti-brie'ye sırtını vermek için hızla dönüp bu yaratıkların ilki onu pençelemeye çalışırken palalarına davrandı. Kılıcıyla hızla yukarıdan aşağı bir darbe indirirken Parıltı'nin parlaması bile karanlık görünüyordu. Fakat yaratığın kolunu dirseğinden kopararak görevini işini yapmıştı. Drizzt darbenin hemen ardından ilerleyerek Buzölüm'ü sefil yaratığın göğsüne sapladı.Hızla diğer yöne döndüğünde dehşetle Catti-brie'nin orada olmadığım gördü. Hızla ileri atıldı ama birine çarpıp yere düştü ve ileri doğru yuvarlandı. Daha doğrusu yuvarlanmaya çalıştı ama yerin beklediğinden oldukça aşağıda olduğunu fark edince kıçının üzerine düştü ve dişleri birbirine çarptı.Karanlık yaratıklar üzerine çullanırken Drizzt kılıcını saplayıp darbeler savurdu. Duruşunu düzeltmeyi başarıp havaya sıçradı. Tek amacı pençeli ellerden kurtulmaktı.Yere büyük bir hiddetle indiğinde kılıçları birbiri ardına güçlü ve yıkıcı darbeler indiriyor, yaratıkları üçer üçer korkunç çığlıklarla geri savuşturuyordu."Catti-brie!" diye haykırdı çünkü karısını göremiyordu ve yaratıkların onu aldığından emindi!İlerlemeye yeltendi ama sağından birinin seslendiğini duyup o yöne döndü ve sanki yaratıklardan biri atlayıp bütün gücüyle ona çarpmış gibi sert bir darbe yedi.Birkaç metre geri uçarken palalarından biri elinden uçtu ve sert bir şeye, belki de bir ağaca çarptı. Çarptığı yerde kısılı kalmıştı, sanki üzerine sıçrayan semirmiş yaratıklardan biri mi artık her neyse yapışkan bir sıvıya dönüşmüştü ve her tarafını sarmıştı. Sadece tek bir elini oynatabiliyor, hiçbir şey göremiyor ve zorlukla nefes alabiliyordu.Catti-brie'yi düşünerek kendini kurtarmaya çalıştı, o şişko yaratıkların yaklaştığını biliyordu.118KAHRAMANLAR ZAMANIBir ışık... Dumanları yarıp üzerine doğru gelen bir parlak bir fener belirdi. Hanaleisa, ışığın davetkar sıcaklığını hissetti, alevlerin ısısının ısırıklarından o kadar farklıydı ki. Sanki büyülüymüş gibi onu çağırıyordu. Hanaleisa sonunda kapıdan ve yoğun dumanların arasından fırlayıp rıhtıma yuvarlandığında Pikel amcasının elinde parıldayan sopasıyla durmuş gülümsediğini görünce hiç şaşırmadı. Ona teşekkür etmeye yeltendi ama duman yüzünden öksürüklere boğuldu. Zayıf düşmüş bu halinde bile Pikel'e uzanıp sıkıca sarılmayı başardı. Kardeşleri hemen yanına geldiler ve ciğerlerindeki duman çıksın diye hafifçe sırtına vurdular.Hanaleisa uzun bir süre soma sonunda öksürmeyi kesip dik bir şekilde durabilmeye başladı. Pikel yeni patlamalarla birlikte daha patlamamış Carradoon viskisi fıçıları olduğunu bildiğinden üçünü de hızla depodan uzaklaştırdı."Neden içeri girdin?" diye azarladı Rorick tehlikeden uzaklaştıklarında. "Bu çok aptalcaydı!""A-ah," dedi Pikel, Rorick'i susturmak için bir parmağını sallayarak.Çatının bir kısmı büyük bir kükremeyle duvarın bir kısmını da beraberinde götürerek çöktü. Dörtlü, delikten içeri baktıklarında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

beyinsiz yaşayan ölülerin sürekli olarak Hanaleisa'nın açtığı delik-119-H®1-^ R A. SALVATOREten içeri girdiklerini gördüler. Yaratıklar kısa sürede yere yığılıp alevler tarafından utuluyorlardı."Onları içeri aldı," dedi Temberle kardeşine. "Hana, bize ihtiyacımız olan zamanı kazandırdı.""Ne yapıyorlar?" diye sordu Hanaleisa, kardeşlerinin arkasına, rıhtıma doğru bakarak. Sorusu öksürüklerle kesintiye uğruyordu. Bu soru bir cevap isteğinden çok şaşkınlıkla sorulmuştu çünkü cevap gayet ortadaydı. İnsanlar rıhtıma demirlemiş iki küçük balıkçı teknesine doluşmuşlardı."Bizi gölden kuzeye, Byernadine'e götürmeyi planlıyorlar," diye açıkladı Temberle. Carradoon'a en yakın göl kıyısı yerleşim bölgesinden bahsediyordu."Zamanımız yok," dedi Hanaleisa."Başka bir şansımız da yok," dedi Temberle. "Burada gayet iyi denizciler var. Kısa sürede daha fazla tekneyi hazırlayacaklardır."Rıhtımdan bağırışlar yükseldi. Çaresiz kasabalılar ilk iki tekneye binmeye çalışırken itişip kakışmalar başladı."Sadece denizciler!" diye bağırdı bir adam çünkü plan, bu iki tekneyi deneyimli balıkçılarla doldurup filonun geri kalanını hızla hazırlamaktı.Ama işler planlandığı gibi yürümüyordu."Halatları salın!" diye bağırdı teknedeki bir sürü kişiden biri ama hâlâ teknelere çıkmaya çalışanlar vardı."Çok kalabalıklar," diye fısıldadı Hanaleisa. Ancak altı metre uzunluğundaki tekne, gerçekten de taşıyabileceği kapasitenin çok üzerinde doluydu. Yine de halatları salıp tekneyi rıhtımdan uzaklaştırdılar. Tekne açılırken birkaç kişi suya atlayıp tekneyi yakalamaya çalıştı İmpresk Gölü'nün soğuk sularının bir parmak üzerinde duran küpeşteye yapıştılar.İkinci tekne de yola çıktı ama ilki kadar yüklü değildi ve kıyıdan açıldıktan kısa bir süre sonra kare yelkenlerini açtılar. İlk tekne o kadar doluydu ki bırak yelkenlerini açmayı, mürettebat halatlara bile ulaşamıyordu. Dengesizce sallanmaya başlayan teknenin hareketleri kıyıdakilerin nefeslerini tutmasına ve tedirgin fısıltıların yükselmesine yol açtı. Teknedeki tartışma ve bağırışlar içinde120HAYALET KRAL '—i-bulundukları çaresiz durum yüzünden gittikçe yükseliyordu.Birçok kişi başlarını korkuyla iki yana sallayıp bir felaketi beklemeye başlarken durum bir anda korkunç bir hal aldı. Sudakiler çığlıklar atıp çırpınmaya başladılar. İskelet balıklar fırlatılmış bıçaklar gibi sudakilerin bedenlerine saplanmaya başladılar.Balıkçı teknesi, küpeşteye asılanların çoğu ellerini bırakınca sarsıldı ve sular köpürüp kan kırmızısı bir renk alınca insanlar çığlıklar atmaya başladılar.Ardından, duyulmayan bir emirle dirilen yaşayan ölü denizciler geldi. Kemikli eller iki teknenin de küpeştesini yakaladı ve teknelerdeki insanlarla kıyıdaki insanlar, uzun zaman önce ölmüş balıkçılar kendilerini karanlık sulardan yukarı çekerlerken dehşetle haykırdılar.İlk teknede çıkan panik, teknedekilerin bazılarının suya düşmesine sebep oldu. Tekne sarsılıp değişen ağırlık yüzünden kontrolsüzce ve tehlikeli bir şekilde dönmeye başladı. İkinci teknedeki denizciler benzer şekilde paniğe kapılmış oldukları için ilk tekne onlara doğru döndüğünde zamanında tepki veremediler. İki tekne, ahşabın parçalanma sesleri ve başlarına geleceği anlayan bir sürü kasabalının çığlıkları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

eşliğinde birbirine girdi. Teknelerdekilerin çoğu suya düştü ve iskeletler tekneye tırmandığı için diğerlerinin de İmpresk Gölü'ne atlayıp kıyıya yüzmeye çalışmaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktu.İnsanlar uzun yıllardır İmpresk Gölü'nün sularında avlanıyorlardı. Gölün derinlikleri binlerce yaşam çemberi geçirmişti. Derinlikleri dirilen ölülerle karışmış, sularıysa iskelet balıklarla kaynıyordu.Ve rıhtımdakilerin, Hanaleisa'nın, kardeşlerinin ve Pikel'in tek yapabildiği dehşet içinde izlemekti çünkü teknelere binmiş seksen küsür kişiden biri bile kıyıya sağ olarak ulaşamamıştı."Ş-şimdi... ne... olacak?" diye bağırdı Rorick, yüzünde gözyaşı izleri vardı ve konuşurken o kadar zorlanmıştı ki sözler ağzından kesik kesik çıkabilmişti.Rıhtımdaki herkesin zihninde aynı korkunç soru yankılanıyordu. Depo alevlerin kükremesiyle birlikte tamamen yıkıldı. Yaşayan ölü ordusunun büyük bir kısmı Hanaleisa sayesinde depoda yok olmuş-121['■—* R.A. SALVATOREtu ama hâlâ çok kalabalıklardı. Ve kasaba halkı da arkalarında sularına girmeye cesaret edemedikleri gölle sıkışıp kalmışlardı.Birkaç grup en ufak bir düzen içermeden kuzeye ve güneye doğru koşmaya başladılar. Birkaç teknenin mürettebatı kıyıda bir araya gelmeyi başardılar ve kasaba halkının bir kısmı da onları bu savunma hattına dahil oldu.Fakat halkın çoğu uzun süredir bölgenin kahramanları olan Cadderly'yle Danica'nın çocuklarına baktılar. Üç kardeş de bakışlarını tek umut kaynağına çevirdiler; Pikel amcalarına.Pikel Bouldersoulder da bu sorumluluğu tipik bir hareketle, çolak kolunu havaya kaldırarak kabul etti. Sopasını çolak kolunun altına kıstırıp etrafta hoplayıp zıplamaya, dudaklarına bir parmağıyla vurup arka arkaya, "Ommm..." demeye başladı."Peki şimdi ne olacak?" diye bağırdı bir tekne kaptanı. Birçok kişi bir cevap bulma umuduyla dörtlüye yaklaştılar."Savunulabilecek bir nokta bulup saflarımızı kuracağız," dedi Temberle, bir süre Pikel'e bakıp cüceden bir yanıt alamayacağını alayınca. "Dar bir sokak bulmalıyız. Burada kalamayız.""I-ıh," diye itiraz etti Pikel grup geri çekilmek için organize olurken."Burada kalamayız Pikel Amca!" dedi Rorick; ama inatçı Pikel ona gülümsedi.Yeşil sakallı cüce, gözlerini kapatıp sanki altlarındaki toprağa sesleniyormuş gibi sopasını yere vurdu. Sola, kuzeye döndü soma bir an duraksayıp tekrar kuzeye dönüp hızlı adımlarla ilerlemeden önce kendi etrafında bir tur döndü."Ne yapıyor?" diye sordu kaptanla birkaç kişi."Bilmiyorum," dedi Temberle ama o ve Rorick bir kez daha kol kola girip Pikel'in peşinden gitmeye başladılar."O ahmak cüceyi körü körüne takip etmeyeceğiz!" diye itiraz etti kaptan."O zaman burada öleceksiniz demektir," diye cevap verdi Hanaleisa duraksamadan.Sözleri etkili olmuştu ki hepsi de Pikel'in peşinden gitmeye başladılar. Pikel, onları kuzey sahiline götürdü ve Carradoon limanını122HAYALET KRAL '—i-kuzey rüzgarlarından koruyan karanlık kayalıklara doğru ilerlemeye başladı."O uçurumu geçemeyiz!" diye itiraz etti bir adam.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Suya fazla yakınız!" diye bağırdı başka bir kadın ve üç yaşayan ölü denizci üzerlerine gelince Temberle, Hanaleisa ve diğer savaşçılar grubun sağ tarafını bütün yol boyunca korumak zorunda kaldılar.Ve bu yol kayalık yol yükselip de göle açılan bir uçurumla sona erdiğinde kısılıp kaldılar."Harika," dedi kaptan, Pikel'in yanına gelerek. "Hepimizi öldürdün seni aptal cüce!"Gerçekten de durum böyle görünüyordu çünkü yaşayan ölüler peşlerindeydi ve gidecek hiçbir yerleri yoktu.Fakat Pikel'in hiç de canı sıkılmamış gibiydi. Uçurumun kenarında, eğik bir çam ağacının yanında durmuş, gözlerini kapamış druidik büyüsüne yoğunlaşmıştı. Ağaç bir dalını eğerek tepki verdi.

"Hee hee hee," dedi Pikel gözlerini açıp dalı yanında duran Rorick'e uzatarak."Ne?" diye sordu genç adam.Pikel uçurumu işaret etti ve Rorick'in bakışlarını koyun arka tarafındaki bir mağaraya yönlendirdi."Aşağı atlamamı mı istiyorsun?" diye sordu Rorick kulaklarına inanamayarak. "Aşağı sallanmamı mı istiyorsun?"Pikel başıyla onaylayıp Rorick'i uçurumdan itti.Çığlıklar atan Rorick, itaatkar ağaç tarafından bebeğini beşiğine yatıran bir annenin nezaketiyle koyun arka tarafındaki dar taş dizisinin üzerine indirildi. Bir sonraki salınımla gelen kaptan ve diğer iki kişiyi bekledikten sonra mağaraya doğru ilerledi.Peşinde bir sürü zombi ve iskelet olan Pikel uçurumdan en son inen oldu. Canavarların bazıları cücenin peşinden atladı ama aşağıdaki taşlara çarpıp parçalandılar.Sopası parıldayan Pikel bir araya sokulmuş grubu hızla geçip mağaraya girdi. Mağara ilk bakışta bileğe kadar suyla dolu olan geniş, yüksek ve derin olmayan bir oda gibi görünüyordu. Fakat Pikel'in içgüdüleriyle topraktan aldığı çağrı onları doğru yere yönlendirmişti. Mağaranın arka duvarında yamacın içlerine, hatta Kar123['■—* R.A. SALVATORETanesi Dağları'na kadar uzanan uzun bir koridor vard ı.O karanlığın içine Carradoon'a yapılan saldırıdan k kadar kişi girdi. Bunların yarısı becerikli savaşçılardı vt sı da silah tutmak için bazıları fazla yaşlı, bazılam da faz |lerden oluşan korku içindeki kasabalılardı. Kısa bir siLre ırtul*^ i dorun dar bir geçişle başka bir odaya açıldığı, savunulat dığ/' -taya ulaştılar. ia ge< jC** —-*0------—* IIV1C1 U1V uyuuıı ııvı »Kimse Pikel'den bir daha şikayet etmedi.Orada ilk kamplarını kurmaya karar verdiler. Bir gı son' kayayla kapattıkları mağara girişinde nöbet tutarken >di biliri dan dağın derinliklerine açılan iki koridorda nöbet tuttu ^Arup, JŞliğerl--- ular-Jarlaxle, deneğini kaldınp Athrogate'a seslen di, "SadeDrow, bineğinden vagonun arkasına atlayıp akan li mak için sağ elini sol omzuna bastırmış, bir dizi üsti duran Bruenor'un yanından hızla geçti.Parıltı, cücenin sağlam zırhını aşıp altındak i tene gcJarlaxle, debelenip çırpınan Drizzt yüzündem vagoznv fından süzülüp gitmek üzere olan Catti-brie'yi yakada kadını çekip tıpkı Drizzt gibi sıkıca sarıldı ve aynı dtel ilerlemeye başladı.Jarlaxle bu bükülmenin ne olduğunu biliyo-rdu ve g büyüsü etkiyle

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

savaşıyordu. Catti-brie'ye sıkıca sarılıp dinin kulağına fısıldamaya başladı. Yavaş yavaş kadrin dirmeyi başarıp yan tarafa dayayarak oturttu.Başını iki y^na sallayarak döndüğünde Tlhibbledc Bruenor'un giysisinin kanla kaplı kolunu yırtmaç gördü."Ah kralım," diye inledi Karındeşen."Nefes alıyo," diye seslendi Athrogate patilkanın -yi Jarlaxle'ın değneğinden fırlayan yapışkanın E»rizzt'i b pıştırdığı yerden. "Ve köpürüyo, çırpınıyo ve debelen edemiyo ama bi şeyleri ezmek istiyo!"dete 7 d'SS kan' rPvstüm'

a

göm , •onun' \ caladı ,, deli# ()',ve §ö; kı ; 'thph»^/adım *ttedor» j mayap<V/ıınyaîbelen^124HAYALET KRAL '—i-"HİÇ sormayın," dedi Jarlaxle, önce Athrogate' onra eda kafa karışmış bir şekilde ona bakmış olan Bruenor'LHvent' 'e. "«Ne oldu böyle?" diye sordu Bruenor. "Kızına ne olduğunu bilmiyorum," diye itiraf ettklaxless. "Am yanına gittiğimde onun vasıtasıyla o karanlıktre çelckildim. izzt'e bir bakış attı. "Korkarım dostumuzun şu amiçindee bulun ğu yerdi.""Regis," diye mırıldandı Bruenor. Jarlaxle'a tetı amaa dro\ güncelere dalmış uzaklara bakıyordu. "Ne biliyoa?"diy-ve sord enor ama Jarlaxle yalnızca başını iki yana sallat Jarlaxle bir kez daha Catti-brie'ye baktı ve ona cnındugğu and iden çıktığı yolculuğu düşündü. Bir yanılsamadanzlası oolduğı1 düşünüyordu. Sanki zihni başka bir varoluş demine e gitm ı biydi. Belki Gölge Düzlemi'ydi ya da bir daha asüziyareet etme, yi umduğu başka bir karanlık bölgeydi. Fakat o kısacık yolculukta bile Jarlaxle gerçekte r yere e gitme i. Sanki Ana Madde Düzlemi'yle o düzlem bir i: garip ve teh i yarık sayesinde üst üste binmişti. Hephaestus onu aradığında karşılaştığı hayaleti, ratığınm üzer fırlatmış olduğu boyutsal deliği ve istemeden arattığı n Astr. alem'e açılan yarığı düşündü. >]Hayalet, o kambur yaratık Toril'den o gölgeli dteme mini geç; ıp duruyordu? |'Bu gerçek," dedi sessizce. "Ne?" diye sordu Bruenor'1a Pwent bir ağızdan L Jarlaxle onlara bakıp başını iki yana salladı, korluğu şey.yin ge: " 'eştiğini nasıl açıklayabileceğini bilmiyordu. >'Sakinleşiyo," diye seslendi Athrogate ağacın m ada. 6 "Bem uşuyo ve kızı soruyo."ruenor, Pwent'in yardımıyla ayağa kalktı ve jpwla h birlik", m yanına gitti.assın elf?" diye sordu Bruenor, ağaca yapışı: -almış tam.;M»

12■Hjr"* R-A. SALVATORETanesi Dağları'na kadar uzanan uzun bir koridor vardı.O karanlığın içine Carradoon'a yapılan saldırıdan kurtulan kırk kadar

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kişi girdi. Bunların yarısı becerikli savaşçılardı ve diğer yan. sı da silah tutmak için bazıları fazla yaşlı, bazıları da fazla genç kişi. lerden oluşan korku içindeki kasabalılardı. Kısa bir süre sonra koridorun dar bir geçişle başka bir odaya açıldığı, savunulabilir bir noktaya ulaştılar.Orada ilk kamplarını kurmaya karar verdiler. Bir grup, ağır bir kayayla kapattıkları mağara girişinde nöbet tutarken diğerleri odadan dağın derinliklerine açılan iki koridorda nöbet tuttular.Kimse Pikel'den bir daha şikayet etmedi.Jarlaxle, deneğini kaldırıp Athrogate'a seslendi, "Sadece yüzüne!"Drow, bineğinden vagonun arkasına atlayıp akan kanı durdurmak için sağ elini sol omzuna bastırmış, bir dizi üstüne çökmüş duran Bruenor'un yanından hızla geçti.Parıltı, cücenin sağlam zırhını aşıp altındaki tene gömülmüştü.Jarlaxle, debelenip çırpınan Drizzt yüzünden vagonun arka tarafından süzülüp gitmek üzere olan Catti-brie'yi yakaladı. Jarlaxle, kadını çekip tıpkı Drizzt gibi sıkıca sarıldı ve aynı delilik yolunda ilerlemeye başladı.Jarlaxle bu bükülmenin ne olduğunu biliyordu ve göz bandının büyüsü etkiyle savaşıyordu. Catti-brie'ye sıkıca sarılıp hıçkıran kadının kulağına fısıldamaya başladı. Yavaş yavaş kadını vagona indirmeyi başarıp yan tarafa dayayarak oturttu.Başını iki yana sallayarak döndüğünde Thibbledorf Pvvent'in Bruenor'un giysisinin kanla kaplı kolunu yırtmaya çalıştığını gördü."Ah kralım," diye inledi Karındeşen."Nefes alıyo," diye seslendi Athrogate patikanın yan tarafında, Jarlaxle'ın değneğinden fırlayan yapışkanın Drizzt'i bir ağaca yapıştırdığı yerden. "Ve köpürüyo, çırpımyo ve debeleniyo, hareket edemiyo ama bi şeyleri ezmek istiyo!"124HAYALET KRAL '—i-"Hiç sormayın," dedi Jarlaxle, önce Athrogate'e sonra da kafa-karışmış bir şekilde ona bakmış olan Bruenor'la Pwent'e. larl"Ne oldu böyle?" diye sordu Bruenor."Kızına ne olduğunu bilmiyorum," diye itiraf etti Jarlaxle. "Ama onun yanına gittiğimde onun vasıtasıyla o karanlık yere çekildim." Drizzt'e bir bakış attı. "Korkarım dostumuzun şu anda içinde bulunduğu yerdi.""Regis," diye mırıldandı Bruenor. Jarlaxle'a baktı ama drow düşüncelere dalmış uzaklara bakıyordu. "Ne biliyosun?"diye sordu Bruenor ama Jarlaxle yalnızca başını iki yana salladı.Jarlaxle bir kez daha Catti-brie'ye baktı ve ona dokunduğu anda aniden çıktığı yolculuğu düşündü. Bir yanılsamadan fazlası olduğunu düşünüyordu. Sanki zihni başka bir varoluş düzlemine gitmiş gibiydi. Belki Gölge Düzlemi'ydi ya da bir daha asla ziyaret etmemeyi umduğu başka bir karanlık bölgeydi.Fakat o kısacık yolculukta bile Jarlaxle gerçekte bir yere gitmemişti. Sanki Ana Madde Düzlemi'yle o düzlem bir tür garip ve tehlikeli yarık sayesinde üst üste binmişti.Hephaestus onu aradığında karşılaştığı hayaleti, yaratığın üzerine fırlatmış olduğu boyutsal deliği ve istemeden yarattığı Astral Düzlem'e açılan yarığı düşündü.Hayalet, o kambur yaratık Toril'den o gölgeli düzleme mi geçiş yapıp duruyordu?"Bu gerçek," dedi sessizce."Ne?" diye sordu Bruenor'la Pwent bir ağızdan.Jarlaxle onlara bakıp başını iki yana salladı, korktuğu şeyin gerçekleştiğini nasıl açıklayabileceğini bilmiyordu."Sakinleşiyo," diye seslendi Athrogate ağacın orada. "Benle konuşuyo

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ve kızı soruyo."Bruenor, Pwent'in yardımıyla ayağa kalktı ve drowla birlikte Drizzt'in yanına gitti."Nassın elf?" diye sordu Bruenor, ağaca yapışıp kalmış tama-125['■—* R.A. SALVATOREmen çaresiz durumda olan Drizzt'e."Ne oldu?" diye sordu drow kolcu, bakışları Bruenor'un koluna kilitlenmiş halde."Sadece bi sıyrık," dedi Bruenor."Pöh, iki parmak yukarı vuraydın kellesini almıştın!" diye araya girdi Athrogate; ama hem Bruenor hem de Jarlaxle düşüncesiz cüceye ters ters baktılar."Ben..?" diye söze başladı Drizzt ama durup kafası karışmış bir şekilde kaşlarını çattı."Tıpkı Mithril Salonu'ndaki gibi oldu," diye mırıldandı Bruenor."Regis'in nerede olduğunu biliyorum," dedi Drizzt bakışlarına bir telaş yerleşerek. Küçük dostu için şu an her zamankinden de fazla korktuğunu görebildiklerinden emindi. Catti-brie'ye baktığında yüzü daha da büyük bir acı ve korkuyla buruştu. Eğer Regis'in zihni yanlışlıkla o yerde kısılı kaldıysa o zaman Catti-brie kesinlikle iki dünya arasına sıkışmış demekti."Sen geri döndün elf o zaman ufaklık da döncektir," dedi Bruenor, dostunu yatıştırmak için.Drizzt bundan o kadar da emin değildi. O, gölgeli diyara sadece bir adım atmıştı ama Regis, yakutuyla Catti-brie'nin zihninin derinliklerine kadar gitmişti.Jarlaxle bileğini döndürdü ve elinde bir hançer belirdi. Athrogate'e kenara çekilmesini işaret etti, öne çıktı, diz çöktü ve Yapışkanı dikkatle keserek Drizzt'i serbest bırakmaya koyuldu."Bir daha deliresin tutarsa bana haber ver," dedi Drizzt'e göz kırparak.Drizzt ne bir cevap verdi ne de gülümsedi. Athrogate, drowun en yakın dostlarından birinin kanıyla kıpkırmızı olan palasını getirdiğinde yüzü daha da karardı.126BOLUMYARICI BÜYÜTMEK['■—* R.A. SALVATOREDaimi bir işkencenin içinde olduğunu biliyorum ve ben ona ulaşamıyorum. İçinde bulunduğu karanlığı, alt düzlemlerden çok daha derin ve vahşi gölgelerle dolu o yeri gördüm. Onu biraz olsun rahatlatmaya çalıştığımda istemsizce beni oraya götürdü ve orada kaldığım kısacık süre dahi neredeyse beni mahvediyordu.Regis 'i, ona yakutuyla ulaşmaya çalıştığında istemsizce yanına aldı ve Regis orada tamamen çöktü. Boğulmakta olan Catti-brie 'ye bir ip attı ve Catti-brie de onu akıl sağlığı kıyılarından içeri çekti.Onu kaybettim. Korkarım sonsuza dek. ilgisiz bir durumda, tamamen bomboş, kayıtsız ve cansız bir varoluşa sürüklendi. Canlı olduğu nadir anlar da belki de benim için en acı verici olan anlar çünkü gördüğü hayaller hep yüreğimde yankılanan anlar. Sanki bütün hayatını parça parça yeniden yaşıyor, bütün kalbimle sevdiğim bu güzel kadını şekillendiren en önemli anları yeniden görüyordu. Buzyeli Vadisi 'ndeki Kelvin Yığını 'nda durur gibi ilk tanıştığımız anı yeniden yaşadı ve bu anı benim için en değerli anılardan biri olsa da, sevdiğim kadının uzak gözlerinde bu anın yeniden canlandığını görmek benim için çok acı verici oldu.Etrafındaki dünyadan bu kadar kopması, sevgili Catti-brie 'min ne kadar kaybolmuş olduğunu göstermekte.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ve Regis, zavallı Regis. Catti-brie'nin o karanlığın ne kadar içinde bulunduğunu bilemem ama Regis 'in o gölgelerle kaplı yere tamamen geçmiş olduğu çok açık. Hem ben hem de hayal ürünü canavarlarla savaşan kılıcımın yarasını taşıyan omzu sayesinde Bruenor, Regis 'in gördüğü hayallerin gerçekliğine tanıklık edebiliriz. Yoksa gerçekten hayal ürünü miiydüler? Bilmem mümkün değil. Ama bu Regis için pek de önemli değil çünkü onun için gerçek oldukları kesin. Sürekli etrafındalar, ona pençeler atıyor, onu yaralıyor ve dehşete düşürüyorlar.Dördümüz, Bruenor, Catti-brie, Regis ve ben korkarım etrafımızdaki dünyanın birer örneğiyiz. Luskan'ın çöküşü, Kaptan Deudermont'un sonu, Obould'un ilerleyişi, bunların hepsi habercilerdi. Çünkü şu anda bir zamanlar ebedi olduğunu sandığımız Mystra 'nin Ağı 'nin çöküşünü yaşıyoruz. Bu afetin ne kadar büyük olduğunun izlerini her daim sakin olan Leydi Alustriel 'in yüzünde128HAYALET KRAL '—i-•• ı,ıek mümkün. Bu olayın olası sonuçlarını Regis 'in deliliğinde, ^(d-brie 'nin içinde bulunduğu boşlukta, kendi akıl sağlığımı neredeyse kaybedecek olmamda ve Kral Bruenor'un taşıdığı yaradagörmek mümkün.Bu dramatik değişimin ağırlığını sadece Faerûn 'ün büyücüleri hissetmeyecek. Tanrılar, rahiplerinin çaresiz yakarışlarını duymazlarsa hastalıklar nasıl iyileştirilecek? Dünyanın kralları, potansiyel müttefik ve rakipleriyle herhangi bir görüşme, iletişim ya da nakil biiyüleriyle değil de zorlu ve uzun süren uğraşların sonucunda gerçekleşeceğinde ne yapacaklar? Ordular, kervanlar ve küçük kasabalar, safları arasında büyü kullanıcılarının gücü olmadığında ne kadar zayıflayacaklar? Peki orklarla goblinler gibi daha basit ırklar böyle büyülü bir zayıflık karşısında ne yapacaklar? Tarlalarla hangi druidler ilgilenecek? Dünyanın egzotik yapılarını hangi büyü destekleyip ayakta tutacak? Yoksa onlar da Büyü 'nün Sahipkulesi ya da uzun zaman önce yok olmuş olan Netheril gibi büyük felaketlere sebep olarak yıkılacaklar mı?Yakın zamanlarda Mithril Salonu 'nda gnom Nanfoddle 'la sohbet etmiştim. Obould'un dev müttefiklerinin yıkıcı mancınıklar kurduğu dağ yamacına patlayıcı gazları yönlendirmesindeki zekasını konuşmuştuk. Gnom ve cüce ekibinin büyük bir mühendislik başarısıydı bu. Üstüne dağın yamacını, Elminster 'in atacağı bir ateştopu-nun bile başaramayacağı şekilde havaya uçurmuşlardı. Nanfoddle bir Sanat uygulayıcısından çok icatlar tanrısı Gond 'un bir müridi sayılır. Başardıklarını büyük bir kısmı basitçe Ağ 'a dokunarak elde edilebilecekken neden bu kadar uğraştığını kendisine sormuştum.Elbette tam olarak bir cevap alamamıştım çünkü Nanfoddle 'ın adeti buydu. Bunun yerine var olan şeylere' bağımlılığımız ve onlardan beklentilerimizin bize sağladığı sahte rahatlık üzerine felsefi bir tartışma başlattı.'Var olan şey 'etrafımızda çökerken, Nanfoodle 'ın ne demek istediğini şimdi çok daha iyi anlıyorum.Faerûn 'daki, Derinsu 'yla Gümüşay civarındaki çiftçiler, ekinlerini druidlerin büyülü yardımları olmadan nasıl yetiştirebileceklerini biliyorlar mı? Böyle büyülü bir yardım olmadan bu şehirlerdeki129['■—* R.A. SALVATOREkalabalık nüfusun taleplerini karşılayabilecekler mi? Ve büyü çöker ise bu oluşabilecek sorunların sadece çok basit bir örneği Derinsu 'nun kanalizasyon sistemi bile nesiller önce kurulmuştu ve şehir bu kadar kalabalıklaştığı için bazı noktalarda atıkların ilerle-meşine yardımcı olsun diye büyücüler tarafından çağırılmış ele-mentallerin

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yardımına başvuruluyor. Onlar olmazsa... ne olacak?Peki ya Calimport? Regis bana sıklıkla o şehrin, okyanus ya da çölün besleyebileceğinden çok daha kalabalık olduğunu söylemişti. Fakat korkutucu derecede zengin olan Paşalar doğal kaynaklarını, yiyecek ve içecek yaratmaları için kudretli rahipler tutarak ya da büyücülerin nakil büyüleriyle uzaklardan kaynak getirmelerini sağlayarak destekliyorlardı.Bu destek olmadan meydana gelecek olan kaosun boyutlarını tahmin bile etmek istemiyorum.Ve elbette benim anayurdum olan Menzoberranzan var. Koboldları köle olarak tutan şey büyü, büyük evleri kıskanç rakiplerinden koruyan şey de büyü; ve bütün toplumu bir arada tutan şey de büyü. Leydi Lolth kaosu derler ve büyü kaybolursa kaosun tadını istedikleri kadar çıkarabilecektir.Dünyadaki toplumlar asırlar içinde büyiidüler. İçinde var olduğumuz sistem nesiller boyunca evrim geçirdi ve korkarım ki toplumun temel yapılarını unutmuş durumdayız. Daha da kötüsü bu eski yöntemleri yeniden öğrenmek, büyü desteği sayesinde daha da kalabalık ve şişman bir hale gelmiş toprakların ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalabilir. Calimport muazzam nüfusunu asırlar öncesinin yöntemleriyle hayatta tutamazdı.Artık çok daha geniş bir yer haline gelmiş olan dünya da böyle bir bütünlük, birlik ve topluluk seviyesine ulaşamazdı. Toplumlar uzak diyarlarla eski zamanlara oranla çok daha fazla iletişim kuruyorlar ve oralara yolculuk yapıyorlar. Baldur Kapısı 'ndan birçok tüccar Derinsu'da görülmüşlerdir ve Derinsulu tüccarlar da Baldur Kapısı 'nda görülmüşlerdir. Ticaret ağları bu kadar uzaklara ulaşabiliyor çünkü büyücüleri bu ağları ayakta tutabiliyorlar. Bir de böylesine güçlü rakip şehirler arasında savaş çıkmaması için bu tarz ağların hayati önemi var. Eğer Baldur Kapısı halkı,130HAYALET KRAL '—i-nerinsulu zanaat ustaları ve çiftçilere bağımlı oldukları sürece o ehirle bir savaş çıkmasını asla istemeyeceklerdir. ,S peki ya bütün bunlar çökerse ne olacak? 'Var olan şeyler' var olmayı keserse ne olacak? Yiyecek tükendiğinde ve hastalıklar tanrısal yardımlar sayesinde iyileştirilemediğinde ne yapacağız?Dünyanın halkları ihtiyaçları karşılamak için, yeni gerçeklikler ve yapılar yaratmak için el ele verecek mi?Yoksa dünya daha önce karşılaşmadığı boyutta felaketlere mi boğulacak?Korkarım ikincisi gerçekleşecek. 'Var olan şeyler 'in yok olması savaşları ve mesafelerin artışını getirecek. Cinai deliliklerin zorla kapılarından içeri girmesinden korkan medeni bölgeler kendi içlerine sinecekler.Catti-brie'nin cansızlığına, Regis'in dehşetine ve Bruenor'un yarılmış omzuna çaresizce bakıyorum ve bu gördüğümün gelecek olmasından korkuyorum.- Drizzt Do 'JJrden131SAKALLI VEKİL"Basit bir numara sana gereğinden fazla zevk veriyor," dedi Hephaestus, Yükselen Ruh'un doğusundaki mağarada."Bu, sadece bir etkinlik ve önlem meselesi ejderha, ki bundan herhangi bir keyif almıyorum," diye cevap verdi Yharaskrik, bedenini en azından kısmen ele geçirmiş oldu İvan Bouldershoulder'ın sesiyle.İvan'ı tanıyan herkes cücenin çatlak sesindeki garip aksan yüzünden şaşkınlıkla başlarını kaşırlardı. Biraz daha yakından ince-leseler şaşkınlıkları bir kat daha artardı çünkü İvan sakince duruyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Âdeti olduğu üzere uzun, sarı sakalını çekiştirmiyor, sürekli ayak değiştirmiyor ya da ellerini kalçasına ya da göğsüne vurmuyordu."Hâlâ senin içindeyim," diye ekledi Yharaskrik."Hephaestus, Crenshinibon ve Yharaskrik bir. Bu cüceyi kontrolüm altında tutmak sohbetlerimize bir dış ses katıyor ama tabii bu nadiren iyi bir şeydir.""Sen benim tüm düşüncelerimi okuyabiliyorsun tabii," diye cevap verdi ejderha ve sesinde bariz bir iğneleme vardı, "bilincinin bir kısmını sırf düşüncelerini benden saklayabilmek için dışarı çıkardın."Cüce, ejderhanın önünde eğildi.132HAYALET KRAL '—i-"İnkar etmiyor musun?" diye sordu Hephaestus."Senin bilincinin bir parçasıyım ejderha. Bildiklerimi sen de biliyorsun. Bana soracağın her soru retorik olacaktır.""Ama artık tam anlamıyla bir değiliz," diye itiraz etti Hephaestus ve cüce kıkırdadı. Ejderhanın aklının karışmış olduğu ortadaydı. "Kendi düşüncelerini, bazılarını içeride bazılarını da bu çirkin, küçük cüce görünümünde dışarıda küçük bölümlere ayıracak kadar zeki değil misin?"İvan'ın bedenindeki Yharaskrik bir kez daha eğildi. "Bana iltifat ediyorsun yüce Hephaestus. Ayrılmaz bir şekilde birleştiğimize inan. Birimize bir şey yapmak diğerimize de yapmak anlamına geldiğinden kendime zarar vermeden sana zarar vermem mümkün değil. Bunun doğru olduğunu biliyorsun.""O zaman neden cüceyi, bu vekil bedeni ele geçirdin?""Çünkü daha önce böylesine zihinsel bir yakınlığı asla yaşamamış senin için," diye cevap verdi illithid, "bir sesin nerede bitip diğerinin nerede başladığını bilememek kafa karıştırıcı olabilir. Kendimizi içinde bulunduğumuz bedenin kontrolü için çarpışırken bulabiliriz ve en basit bir hareket için birbirimizi tüketebiliriz. Böylesi çok daha iyi.""Senin iddian bu.""Kendi içine bak Hephaestus."Ejderliç tam olarak bunu yaptı ve bir süre hiçbir cevap vermedi. Sonunda cücenin doğrudan gözlerinin içine bakıp, "Bu iyi bir şey," dedi.Yharaskrik bir kez daha eğildi. Odanın yan tarafına, canlandırılmış dört Baldurlu büyücü cesedinin arka tarafındaki iki kambur yaratığa bir bakış attı."Tıpkı Crenshinibon'un kendi parçalarını dışarı aktardığı gibi," dedi illithid cücenin sesiyle.Hephaestus bir cevap veremeden Fetchigrol öne bir adım attı. "Biz Crenshinibon'uz," dedi hayalet. "Çökmekte olan Ağ'ın büyüsü tarafından ayrıldığımız için birer bedenimiz olsa da düşüncede tekiz."Hephaestus koca başıyla onayladı ama son birkaç gündeki garip133['■—* R.A. SALVATOREevrimi hissetmiş olan Yharaskrik buna katılmadı. "Değilsiniz," diye itiraz etti illithid. "Ahtapotun uzantılarısınız ama hareketlerinizde bağımsızlık var.""Bize emredilenleri yapıyoruz," diye itiraz etti Fetchrigol ama Hayalet Kral bu yalanı yutmadı. İllithidin gözlemi doğruydu. Yedi hayalet bir kez daha, az da olsa bağımsız düşünme yetisine kavuşuyorlardı ama hiçbiri de böylesi bir oluşumun Hayalet Kral tarafından bir tehdit olarak algılanmasından çekinmiyorlardı."Crenshinibon'un amacı için gayet uygun askerlersiniz," dedi Yharaskrik."Yine de sizi yönlendiren felsefenin içinde tıpkı burada,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bu dağlarda göstermiş olduğunuz gibi bağımsızlık var."Hayalet yüksek sesle inledi."Biz iki dünyada birden var oluyoruz," diye açıkladı Yharaskrik. "Fetchigrol ve altı arkadaşının fedakarlığı ve Crenshinibon sayesinde aynı zamanda bir üçüncüsünde de. Sizin için, hepimiz için ölümün diyarlarına uzanıp zihinsiz piyonlar yaratmak ne kadar da kolay ki; Fetchigrol de aynen böyle yaptı.""Carradoon kaos içinde," dedi hayaletin sesi ama karanlık insansı yüzünde konuştuğuna dair bir emare bulunmuyordu. "Kaçmakta olan insanlar öldürüldükçe bizim saflarımıza katılıyorlar."Yharaskrik elini yana, ölümden dirilttiği dört yaşayan ölü büyücüye doğru salladı. Bir tanesini, ateştopunun alevleri kararmış derisini buruşturmayı bitirmeden diriltmişti. "Ve ne kadar da kolay!" dedi illithid, sesindeki dümdüz tını bütün sohbet boyunca ilk kez yok olmuştu. "Sadece bu güçle bile çok kudretliyiz.""Fakat sahip olduğumuz tek güç bu değil," dedi Hephaestus.Fetchigrol'ün Hayalet Kral tarafından çağırılan hayalet yoldaşları ileriye doğru süzüldüler."Gölgeçöküşü'nün kaynakları bizim çağrımızı bekliyorlar," dedi Solme. "Geçit kalın değil. Kapı kilitli değil. Sürüngenler Toril'in eti için açlık duyuyorlar.""Ve onlar öldürdükçe bizim saflarımız kalabalıklaşıyor," dedi Fetchigrol.Yharaskrik başıyla onaylayıp cüce gözlerini kapadı ve olasılıkları düşünmeye başladı. Olayların bu garip gelişimi, büyünün, zeka-134HAYALET KRAL '—i-ve kaba kuvvetin, Crenshinibon, Yharaskrik ve Hephaestus'un b["talihli birleşimi sınırsız olasılıklara yol- açmış gibi görünüyordu.Peki aynı zamanda ortak bir amaç da yaratmış mıydı?Fethetmek mi yoksa yok etmek mi? Derin derin düşünmek mi, tasarlamak mı, araştırmak mı? Kader ağacı ne meyvesi vermişti? Ve hangi sona gidecekti?Hephastus'un hırlaması, Yharaskrik'in daldığı düşüncelerden sıyrılıp, ejderhanın kendisine şüpheyle baktığını görmesine sebep oldu."Sonunda ne yöne gideceğimiz şu anda önemli değil," diye uyardı ejderha, sesindeki yoğun hiddeti fark etmemek imkansızdı. "İntikamımı alacağım."Yharaskrik, ejderhanın iç sohbetini gayet rahat duyabiliyordu. Birleşmiş üç ruhun da ölümünde parmağı olan rahibin evinin, Yükselen Ruh'un görüntüleri çakıp duruyordu. Ejderha, öfkesini ve gazabını oraya odaklamıştı. Bir önceki gece oranın üzerinden uçtuklarında Yhrasrkrik'le Crenshinibon, Hephaestus'un içgüdüsel öfkesini dizginlemek zorunda kalmışlardı. Araya giren bu iki iç ses olmasaydı ejderha, bütün zalimliğiyle Yükselen Ruh'un üzerine çökmüş olacaktı.Yharaskrik açıkça itiraz etmedi ve zihninin de herhangi karşıt bir düşünce göstermesine izin vermedi."Hemen şimdi!" diye kükredi Hephaestus."Hayır," illithid bu sefer itiraz etmeye cüret etmişti. "Büyü, en azından büyücülerin kullandığı büyü çözülüyor. Hatta bazı durumlarda ilahi büyü bile etkileniyor ama bu çözülme henüz tamamlanmış değil. Dünya büyüyü kaybetmiş değil, sadece ona güvenemiyor. Bu yer, Yükselen Ruh kudretli büyücüler ve rahiplerle dolu. Orada toplanmış gücü hafife almak çok tehlikeli olur. Bizim seçtiğimiz zamanda büyü çökecek ve onlar da çökecekler. Ama bu daha önce gerçekleşmeyecek."Hephaestus uzun ve alçak bir hırlama koyuverdi ama Yharaskrik, canavarın patlamayacağını biliyordu çünkü Crenshinibon sürekli olarak ona mantık aşılıyordu. Ejderha yıkıcı ve yok edici eylemlere

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

girişmek, kendi çöküşünde parmağı olan herkesin üzerine gökten135['■—* R.A. SALVATOREölüm yağdırmak istiyordu. Hephaestus'un düşünmeden hareket eden patlayıcı bir doğası vardı ama bütün ejderhaların öyleydi zaten.Fakat illithidin yöntemleri sabır ve dikkatli düşünmeyi içeriyordu. Ve bu dünyadaki hiçbir bilinçli canlı binyılın geçişini görmüş olan Crenshinibon'dan daha sabırlı olamazdı.Hephaestus'a baskın çıkıp canavarı sakinleştirdiler. Yükselen Ruh'un durduğu yerde dumanları tüten bir enkaz bırakma vaatlerinde elbette çıkar, niyet ve dürüst beklentiler vardı. Hephaestus bundan sanki kendi düşüncesiymişçesine emindi.Ejderliç bu hayallerle kıvrıldı. O da sabırlı bir yaratık olabilirdi.Bir noktaya kadar."O kanadı tutun!" diye bağırdı Rorick, mağaranın sol tarafındaki duvarın orada kayaların arasına dağılmış olan adamlara. Bileklerine kadar gelen suyun içinde durmuş iskelet ve zombilerden oluşan bir orduyla savaşıyorlardı. Üç Bonaduce çocuğu ve Pikel tarafında tutulan savunma hattının ortası, saldıran yaşayan ölülere karşı kuvvetle direniyordu. Su orada neredeyse dizlerine kadar geliyordu ve savunmacılardan çok saldıran canavarları etkiliyordu.Sağ tarafta da mağaranın konturları ve dönüşleri savunmacıların yararınaydı. Önlerinde, tünelin gerilediği bölümde derin bir havuz vardı. O bölgeye giren iskelet ve zombiler tamamen suyun içine gömülüyorlardı ve sudan çıkmayı başaranlar ağır sopalarla karşılanıyorlardı. Yaşayan ölüler sonunda onları bulduğunda savunmalarını buraya kurma sebepleri bu havuzdu. Bu seçimin ne kadar sağduyulu bir karar olduğu zamanla daha da iyi anlaşıldı ama düşmanlarının ardının arkasının kesilmemesi Temberle ve Hanaleisa da dahil birçoğunun belki de dokuz metrelik bir açıklık yerine dar bir geçişi seçmiş olmalarının daha doğru olacağını düşünmelerine yol açtı."Dayanamayacaklar," dedi Rorick kardeşlerine ve bu sırada Hanaleisa bir iskeletin kafasını tekmeleyerek tünelin derinliklerine gönderdi.Hanaleisa'nın, kardeşinin ne kast ettiğini anlaması için açıkla-136HAYALET KRAL '—i-ihtiyacı yoktu. Bakışları doğruca sol tarafa, mağaranın yıkık bölümündeki bir sürü kayaya döndü. O "kayaların savunmacılarınrarına olacağını, yaşayan ölülerin ön saflarının bu sayede bölüneceğini düşünmüşlerdi. Fakat canavarlar saldırdığından beri bu da-âılrniş kayalar savunmacıların aleyhine işliyordu çünkü sıklıkla kendilerini dostlarından ayrı düşmüş buluyorlardı.Hanaleisa, Temberle'nin omzuna vurup yan tarafa fırladı. Fakat daha iki adım atmıştı ki Rorick acıyla haykırdı. Hızla arkasını döndüğünde Rorick'in düştüğünü, zaten yaralı olan ve kanamaya başlamış olan ayağını kaldırdığını gördü. Temberle onun yanına gitti ama bir şapırtıyla geriye yuvarlandı. Sudan fırlayan bir balık iskeleti hızla yüzüne çarpmıştı.Savunma hattının ortası boyunca yaşayan ölü balıklar suda ilerleyip hedeflerini bulunca savunmacılar yer değiştirip inlemeye başladılar."Geri çekilin!" diye bağırdı bir adam."Kaçın!""Kaçacak yer yok!" diye bağırdı bir başkası."Tünele geri dönün!" diye bağırdı ilki ve peşinde birkaç kişiyle beraber mağaranın derinliklerine doğru suları yararak ilerlemeye başladı. Orta hattın bütün düzeni böylece bozulmuş oldu.Rorick'le Temberle aynı anda ayağa kalktılar. Rorick, abisine ilerlemesini işaret etti. Kırık burnu kanayan Temberle hızla dönüp ağır kılıcını kaldırdı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hanaleisa sol safa baktığında bir adamın bir düzine çürüyen el tarafından sürüklendiğini gördü. Her şey gözlerinin önünde yerle bir olan ve hiçbir seçenek göremeyen Hanaleisa, yapabileceği tek şeyi yaptı ve çocukluğundan beri ne zaman bir krizle karşılaşsa yaptığı gibi, "Pikel Amca!" diye bağırdı.Pikel, onu dinliyorduysa bile hiç belli etmedi çünkü yeşil sakallı cüce ön safların oldukça gerisinde gözleri kapalı duruyordu. Elini önüne uzatıp büyülü sopasını tuttu ve onunla yavaşça havaya çember çizmeye başladı. Hanaleisa tekrar seslenmeye yeltendi ama amcasının çoktan mırıldanmaya başladığını gördü.Genç keşiş bir sol taraftaki duvara bir orta tarafa baktı. Amcasına güvenmesi gerektiğini fark edip kayaların oraya, yere yıktıkları137['■—* R.A. SALVATOREbir savunmacının üzerine çökmüş iskeletlere doğru fırladı. Ortalarına sıçrayıp yumrukları ve tekmeleriyle güçlü ve etkili bir salvoya girişti. Bir iskeleti tekmesiyle yana gönderip bir zombinin göğsünü ezdi. Hızla topuğunun üzerinde dönüp diğer bacağını uzatıp bir döner tekme attı."Yanıma gelin!" diye seslendi yerdeki savunmacının arkadaşlarına. Onların da çoğu tıpkı orta hattakiler gibi kaçmaya başlamışlardı.Bir iskelet eli omzuna gömülüp de kemikten parmaklar derin yaralar açınca yüzünü buruşturdu. Dirseğiyle geriye doğru vurarak yaratığın kafatasını parçaladı.Ardından sonuna kadar savaşmaya niyetli bir şekilde yumruk ve tekmelerini iki kat daha hızlı savurmaya başladı.Mağaranın derinliklerine çekilmeye başlamış erkek ve kadınlar geri çekilme düşüncelerini akıllarından silip büyük bir hiddetle ileri atıldılar. Hanaleisa onlara ilham vermiş, kendilerinden utanmalarına sebep olmuştu.Savaşçı keşiş, yaşayan ölüler geri püskürtüldüğü ve yerdeki adam ellerinden kurtarıldığı için bir tür tatmin duydu. Sonunda bunun pek bir şeyi değiştireceğini sanmıyordu ama yine de bir sebepten onun için önemliydi. Onurlu ve cesur bir şekilde öleceklerdi ve bunun bir anlamı olmalıydı.Kardeşlerine bir bakış attığı sırada Pikel dördüncü denemesinde büyüsünü başardı. Hanaleisa'nın yumruğu kadar büyük, beyaz bir küre cücenin sopasından fırlayıp savunmacıların başları üzerinden süzüldü. Küre bir iskelete çarpıp sekti. Kürenin çarptığı iskeletin buz tutup donduğunu gören Hanaleisa'nın ağzı şaşkınlıktan bir karış açıldı."Ne?.." derken küre suya düştü. Kürenin etrafındaki su donmaya başlarken herkesin nefesi kesildi.Ön saflardaki savaşçılar buz onlara kadar yayılıp da onları gerilemeye zorladığında ya da bacaklarını yakalayıp kıstırınca şaşkınlık ve acıyla bağırdılar. Şüphesiz istenmeyen bir sonuçtu ama ne olursa olsun üzerlerine gelen dalga yaşayan ölü balıklar da dahil durdurulmuştu.Soğukluk, buzun ortasından yanlara ve savunmacılardan uzağa138doğru Pikel'in iradesine uyarak yayıldı."Şimdi!" diye haykırdı Hanaleisa sol duvardaki yoldaşlarına veayan ölü dalgasını geri püskürtmek için hiddetle ileri atıldılar.Buza yakalanmamış olanlar hızla arkadaşlarını kurtarmak için buzu kırmaya başladılar. Çaresizlikle hareket ediyorlardı çünkü donmuş alanın ötesinden yeni yaşayan ölülerin geldiklerini, buza tırmandıklannı ve kaygan yüzeyde buza sıkışmış olan diğer canavarlara tutunarak ilerlediklerini görüyorlardı.Fakat Pikel onlara ihtiyaç duydukları zamanı sağlamıştı. Hırpalanmış ve yaralı grup tünelde geri çekilmeye başladılar. Dağların içlerine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

doğru, dar bir koridoru geçip de sonunda geniş bir odaya ulaşana kadar yüz adım kadar ilerlediler. Bu tünelin çıkışında savunmalarını kurdular. Tünelden gelen yaşayan ölüleri iki savaşçı karşıladı.Ve bu ikili yorulduğunda ya da yaralandığında yerini iki yeni savaşçı alıyordu.Bu sırada arkalarında Rorick büyük kayalar bulmuş bir grup savunmacıyı organize etmişti ve hazır olduklarından emin olduğunda savunmacılara yana çekilmelerini söyledi. Sırayla yaklaşıp tünele kayaları fırlattılar ve iskeletlerle zombileri geri püskürttüler. Kayasını fırlatanlar hemen yeni bir tane bulmak için koşuyorlardı.Bu, kayalar artık sadece başka kayalara çarpmaya, canavarlar geri püskürtülüp de bir taş duvarının arkasında kalıncaya dek devam etti. Savunmacılar kaya atmayı kestiğinde yaratıklar taş duvarın diğer kısmını pençelemeye devam ediyorlardı. Pikel öne çıkıp tünel duvarlarındaki taşları ve toprağı kibarca ovmaya başladı. Bitkilere seslenip ortaya çıkmalarını istedi ve sarmaşıklarla kökler taşların arasına girip onları sağlamca birbirilerine bağladı.En azından o an için tehlike geçmiş gibiydi. Bir sürü kesikleri, çürükleri ve çok daha ciddi yaraları vardı ve yaşan ölülerin elinden kurtardıkları adam hayatta kalsa bile uzun süre savaşamayacaktı. Ayrıca savunmacılar tünellerin oldukça derinliklerinde, tanımadıkları bir karanlığın içindeydiler. Kar Tanesi'nin eteklerinde daha kaç tünel bulacaklardı ve daha kaç canavar bu tünelleri bulup karşılarına çıkabilirdi?139['■—* R.A. SALVATORE"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu bir adam durumun ciddiyeti üzerlerine çöktüğünde."Saklanacağız ve savaşacağız," dedi oldukça kararlı gözüken Temberle kırık burnundan gürültüyle soluyarak."Ve öleceğiz," dedi yaşlı, aksi ve gri sakallı bir balıkçı teknesi kaptanı."Evet, sonra da kalkıp diğer savaş için savaşmaya başlayacağız," diye ekledi bir başkası.Temberle, Hanaleisa ve Rorick birbirilerine baktılar ama söyleyebilecekleri hiçbir şey yoktu."Ooooh," dedi Pikel.14011XCANLI KABUS"Size yeni binekler bulmalıyım," dedi Jarlaxle abartılı bir iççekişle."Mithril Salonu'ndan buraya bin kilometreden fazla yol geldik," diye hatırlattı Bruenor. "Ve katırları da sürekli zorladık. O nallarla bile..." başını iki yana salladı. Gerçekten de katırlar en azından şu an için sınırlarına ulaşmışlardı ama çok da iyi iş çıkarmışlardı. Her gün gündoğumundan gün batımına kadar vagonu çekmişlerdi. Büyülü nallar ve vagonun muhteşem işçiliği sayesinde sıradan katırların on günde gidebileceği yolu gitmişlerdi."Haklısın," diye kabul etti drow. "Ama gerçekten de tükenmiş durumdalar."Pwent, "Ben şunlardan bi tane istiyom!" diye bağırıp Athrogate'in ateş tüküren domuzunu işaret edince Drizzt'le Bruenor birbirilerine merakla baktılar."Bwahahaha!" diye bir kahkaha attı Athrogate. "Ne zaman savaşa ateşli domuzumun üstünde giriyom, emin ol kendimi kocaman hissediyom! Ve orklar ne zaman oyunumu keşfetse, domuzun böğrünü sıkıştırıyom ve osurtup boğuyom onları ateşlere! Bwahahaha!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Bwahahaha!" diye yankılandı Thibbledorf Pwent'in cevabı."Onların ikisini vagona bağlayıp çektiremez miyiz?" diye sordu Bruenor elini diğer iki cüceye doğru sallayarak. "Büyülü nalları141['■—* R.A. SALVATOREayaklarına bizzat çakıcam.""Son on yıldır çektiğim acıyı görüyorsun," dedi Jarlaxle."Yine de onu yanında tutuyorsun," dedi Drizzt."Çünkü düşmanlarıma karşı gayet etkili ve ilerlemelerini durdu-rabiliyor," dedi Jarlaxle. "Dahası geri çekilmemiz gerekirse ondan hızla koşabiliyorum."Jarlaxle, katırı Drizzt'e verdi ve o da bitkin hayvanı az önce bir başkasını bağlamış olduğu vagonun arkasına götürdü. Vagonu çekme günleri an azından bir süreliğine sona ermişti.Cehennem doğumlu kabus atı, Jarlaxle'ın kendisini koşum takılarını bağlamasına direndi."Bundan hiç hoşlanmadı," dedi Bruenor."Bir seçim hakkı yok," diye cevap verdi Jarlaxle ve en azından koşum takımlarını takmayı başardı. Ellerini birbirine vurup temizledikten sonra Pwent'le Bruenor'un yanına sürücü bölümüne çıkmak için ilerledi. "Vagonu çekinmeden hızla sür sevgili cüce. İblis atın bu işin altından gayet rahat..." Duraksadı çünkü kendini yukarı çekerken iki cücenin şüpheci bakışlarını da fark etmişti. "Size bineğimi verdim ve siz beni yürütecek misiniz?" diye sordu incinmiş bir tonda.Pwent, Bruenor'a baktı."Bırak çıksın," dedi Bruenor."Seni koruycam kralım!" dedi Pwent, Jarlaxle, Karındeşen'in yanına otururken. Pwent, kralıyla cücenin arasında duruyordu."Daha kavganın başladığını anlamadan seni öldürüverir," dedi yanlarından geçmekte olan Drizzt.Pwent'in gözleri panikle büyüdü."Oh, söylediği doğru," dedi Jarlaxle.Pwent kekelemeye başladı ama Bruenor onu sertçe dürttü."Ne var kralım?" diye sordu Karındeşen."Kapa çeneni," dedi Bruenor ve Jarlaxle bir kahkaha attı.Cüce kral dizginleri şaklattı ama kabus atı ilerlemek yerine burnunda alevler fışkırtıp itiraz edercesine geriye doğru baktı."İzin verir misin?" dedi Jarlaxle bariz bir telaşla dizginleri Bruenor'un elinden alarak.142HAYALET KRAL '—i-Tarlaxle, dizginleri hiç hareket ettirmeden kabus atının ilerleme-. ■ sağiadı. İblis yaratık vagonu çekmekte en ufak bir sorun yaşamı-S rdu ^Hızlarını azaltan tek şey zaten uzun yol yüzünden tükenmiş olan arkadaki katırların iyiliği için drowun dikkat göstermesiydi.Geldikleri yol gerçekten de çok uzundu çünkü artık Kar Tanesi Dağlan görüş alanlarındaydı ve tam bir gün uzaklıktaydı.Jarlaxle, büyülü bineğinin güneş battıktan soma da yola devam edebileceğini ve karanlıkta gayet iyi görebildiğini söylemesine rağmen bütün yol boyu onları çekmiş olan katırların iyiliği için Bruenor öğleden soma durmalarını istedi. Dağın eteklerinde kamp kurmaya başladılar.Jarlaxle kabus atını alt düzlemlerdeki evine geri yolladı ve Athrogate de iblis domuzu için aynı şeyi yaptı. Daha soma Athrogate ile Pwent, kamplarına bir savunma hattı kurmak için kütük ve kayalar aramaya gittiler. Katırlar huysuzca kıpırdanmaya başladığında daha yeni araçtan inmişlerdi ve Jarlaxle'la Bruenor hayvanları henüz çözmemişlerdi bile."N'oluyo be?" diye sordu Bruenor.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Jarlaxle katırın yularını sertçe çekti ama hayvan başını itiraz ederek geri attı."Bekleyin," dedi Drizzt. Vagonda oturan Catti-brie'nin yanında ayakta duruyordu ve diğerleri ne olduğunu anlamak için ona baktılar. Fakat kolcunun savunma pozisyonu alıp da bakışlarının yolun karşısındaki ağaçlara kilitlendiğini görünce sessizleştiler."Ne görüyosun elf?" diye fısıldadı Bruenor ama Drizzt sadece cüceye uzatmış olduğu elini sallayıp sessiz olmasını işaret etti.Jarlaxle sessizce katırları tekrar vagona bağladı, bakışları bir Drizzt'e bir ağaçlara kayıyordu.Drizzt, Taulmaril'i omzundan indirip gerdi."Elf?" diye fısıldadı Bruenor."Dokuz cehennem aşkına bu ne be?" diye uludu Thibbledorf Pwent üçlünün arkasından.Bruenor'la Jarlaxle arkaya baktıklarında uzun kollu, kısa bacaklı, şişmiş, gri-siyah bir yaratığın kayalıkların oradan Pwent'le Athrogate'e doğru kendini kollarıyla çekerek ilerlediğini gördü.143['■—* R.A. SALVATOREDrizzt bakışlarını ağaçların oradan hiç ayırmadı ve aynı yaratığln bir eşinin çalılıkların arasından çıktığını gördü.Drow donakaldı. Bu garip yaratıkları, bu pençeli, kambur göl-gemsi şeyleri gayet iyi tanıyordu. Onların gölgeli diyarına gitmiştiCatti-brie oradaydı.Ve Regis.Yine oraya mı gitmişti? Yayını kaldırıp atış yapmaya hazırlandı ama derin bir nefes aldı. Yine zihinsel bir karmaşanın içinde olabilir miydi? Okunu gönderdiğinde Bruenor'u kalbinden mi vuracaktı?"Okunu at Drizzt," dediğini duydu Jarlaxle'ın derin drow lisanında. Drizzt bu dili uzun süredir duymamıştı. Sanki Jarlaxle düşüncelerini okuyabiliyordu. "Hayal görmüyorsun."Drizzt yayı iyice gerip oku saldı ve büyülü yay, oku tıpkı bir yıl-dırımmış gibi ardında bir enerji izi bırakarak yaratığın göğsüne gönderdi. Yaratığın göğsü parçalanıp onu gerisingeri çalıların arasına fırlattı.Fakat bir tane olan yerde başkaları da vardı ve iki cücenin arkasından gelen bir bağırış Drizzt'in daha da fazlasının yolun önlerindeki kısmına çıktığını anlamasını sağladı.Kolcunun kolları büyük bir hızla çalışmaya başladı. Büyülü sadağından bir ok çekiyor, yaya yerleştiriyor ve okunu yollayıp karanlığı parlak yıldırımlarla aydınlatıyordu. Yaratıklar o kadar çoktular ki neredeyse her ok bir et yığınına gömülüyor, hatta bazıları hedefini delip arkadakine bile saplanıyordu. Havayı yanık et kokusu kapladı ve Taulmaril'in gök gürültüsünü andıran atışlarının arasını iğrenç bir fokurdama sesi kapladı.Sürüngenler, üzerlerine yağan yıkıma rağmen gelmeye devam ettiler. Çoğu yolu geçip vagona yaklaştılar. Drizzt bir ok daha gönderdikten sonra Taulmaril'i bırakıp palalarını çekti.Yanında duran Bruenor vagondan atlayıp üzerinde Battlehammer Klanı'nın simgesi köpüklü maşrapa olan yıllanmış, güvenilir kalkanını hazırladı. Onlarca yıldır taşıdığı çentikli baltasını aldı. Cüce aşağı atlarken Jarlaxle oturağın üzerine çıktı ve biri daha önce Drizzt'i bağlamak için kullandığı değnek olmak üzere iki ince değnek çıkardı.144HAYALET KRAL '—i-Kendisine bakan ve neden elinde silahıyla yere inmemiş olduğu-sormak üzere olan Bruenor'a, "Ateştöpu," diye açıkladı. "U "O zaman aydınlat bakalım şunları!"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Fakat Jarlaxle bir an düşünüp büyüyü yapmanın doğru bir karar olduğundan emin olamayarak başını iki yana salladı. Diğer değneği sorun çıkarırsa kendini vagona yapıştırabilirdi ama eğer bu değnek geri teperse kendini, Bruenor'u ve Catti-brie'yi yakardı.Jarlaxle, iki değneğini de sol eline alıp sağ bileğini döndürerek büyülü bilekliğinden bir hançer çıkardığında Bruenor oldukça şaşırdı. Bileğini bir kez daha kıvırınca hançer uzayıp bir kısa kılıç haline geldi. Üçüncü bir kıvırmaysa elinde bir uzun kılıç belirmesini sağladı.Jarlaxle ateştopu değneğini kaldırmaya yeltendi ama sonra fikrini değiştirip diğer değneği kemerine taktı. Durum kötüye giderse ve bir şeyler kullanması gerekirse riske girmeye karar vermişti.Athrogate, seheryıldızlarını muhteşem bir şekilde kullanıyordu. Çivili toplar zincirlerinin ucunda vızıldıyor, cücenin önünde, yanlarında ve başının üzerinde dönüyorlardı."Silahını çıkarsana be!" diye bağırdı Thibbledorf Pwent'e."Benim silahım benim gerizekalı!" diye bağırdı Karındeşen, tam Athrogate öne çıkıp üzerlerine gelen şişmiş yaratığa seheryıldızla-rıyla saldırmadan önce. Pwent ileri atılıp yumruklar ve tekmeler eşliğinde yaratığın üzerine atladı. Yumruk çivileri sayesinde olduğu yere mıhladığı yaratık debelenip onu ısırmaya çalışıyordu. Pwent çılgınca sallanmaya, vahşice çırpınmaya başladı, sanki kriz geçiriyor gibiydi.Cücenin çıkıntılar ve dikenlerle dolu zırhı yaratığın etini deşti ve canavarı kısa sürede püre et haline getirdi."Bvvahaha!" diye gürledi, sırıttı ve selamladı Athrogate, Pvvent'i hızla geçip yaklaşmakta olan diğer canavara silahlarını savururken.Keskin bir yapıya sahip olmayan bu silahlar kalın ve yumuşak etin karşısında aynı derecede ölümcül değillerdi. Normal bir seher-145['■—* R.A. SALVATOREyıldızı taşıyan sıradan bir savaşçı, gölgemsi sürüngenlerin karşısın_ da kendini çok kötü bir durumda bulurdu ama Athrogate sıradan bir savaşçı değildi. Bir devin gücüne ve asırlardır savaşmanın deneyimine sahipti. Ayrıca seheryıldızları da hiç sıradan değillerdi.Silahlarını ustaca kullanarak kendini hırpalanmış yaratığın önüne getirdi ve kafasının üzerinden gelen bir darbeyle sürüngeni önündeki taşlara yapıştırdı.Kendini kutlayacak zamanı yoktu ve yeni üç canavar, arkalarında bir sürü arkadaşlarıyla üzerine gelmeden önce Pwent'e ayağa kalkmasını söylemek için bile zar zor zaman buldu.Siyah, pençeli eller ona uzandı ama Athrogate, seheryıldızlarım sürekli çevirerek onları geri püskürttü. Fakat gözünün kenarıyla fazla uzakta olmayan bir ağacın dalında duran başka bir canavarın üzerine sıçradığını gördüğünde kendini koruyabilmesinin hiçbir yolu yoktu.Tek yapabildiği gözlerini kapamak oldu.Bruneor sürekli kendisine Catt-brie'nin, hemen arkasındaki vagonda çaresizce yattığını hatırlatıyordu. Zihninde bu düşünceyle, kendisine yaklaşmakta olan ilk sürüngeni kafasından ayağına kadar ikiye böldü. Üzerine fışkıran kanları ve iğrenç görüntüyü umursa-mayarak ikinci bir taneyi yan bir darbeyle kesti ve üçüncünün pençelerini ağır kalkanıyla durdurdu.Dördüncü bir tanenin diğer yönde geldiğini hissetti ve içgüdüsel olarak baltasını o yöne savurdu. Bunun semirmiş bir canavar değil de bir drow olduğunu çok geç fark etmişti.Fakat çevik Jarlaxle hızla sıçrayıp bacaklarını karnına çekti. "Dikkatli ol dostum," dedi yere inerken ama ağzında bir değnek olduğu için söylediklerini anlamak zordu. Şaşkın cücenin önüne geçip iki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kılıcıyla ileri atıldı ve yaklaşmakta olan diğer canavarda iki delik açtı."Beni uyarabilirdin," diye homurdandı Bruenor ve yarıp biçme işine geri döndü. Sağ arka tarafından gelen bir çığlık, canavarların146HAYALET KRAL '—i-katırlara ulaştığını anlamasını sağladı.Drizzt'in, ömrü boyunca görmeyi ummadığı bir görüntü olan Bruenor'la Jarlaxle'ın yan yana savaşmasını izleyecek zamanı yoktu. İkilinin önünden hızla ilerleyip, her adımında bir darbe vurarak ve hızla dönerek palalarıyla önüne geleni biçiyordu ve kılıçlar bir sürüngenin etli bedeninin içinden geçerken yavaşlamıyorlardı bile. Kudretli kolcu bir kez daha döndü ve dönüşüyle birlikte ilerlemeyi sürdürdü. Dönüşü bitirir bitirmez üç koşar adım attı ve palalarını arka arkaya sapladı. Hızla durup yana döndü ve sonra sıçrayıp başka bir yaratığın üzerinden geçerken sürüngene palalarını birer kez sapladı. Sürüngenin öbür tarafına rahatça inip bir an bile beklemeden yeni bir dönüşe başladı. Palaları havada ve etrafını sarmış olan gri-siyah etlerin içinde vınlıyordu.Drizzt etrafa bakındı ve vagonun arka tarafından bir canavarın tırmanmakta olduğunu görünce gözleri korkuyla büyüdü. Sürücü oturağına basıp aracın üzerinden sıçradı. Catti-brie'nin önünden hızla geçerken palaları sürüngeni doğradı.Karısının yanında kalmayı ne kadar da çok isterdi! Ama bunu yapamazdı, hele katırlar dehşetle bağrımp debelenirken.İki katırın arasına hızla indi ve hayvanların çiftelerinden ustaca sakınırken düşmanlarını kesin ve dikkatli hamlelerle temizledi.Katırların hemen arkasında durup döndü, aynı yoldan geri gitmeyi düşünüyordu.Jarlaxle'la Bruenor'un sanki aynı eğitmen tarafından eğitilip de birlikte yüzlerce kez savaşmış gibi uyumla savaştıklarını görünce buna gerek olmadığını anladı. Jarlaxle'ın kılıçlarıyla ileri saplama hamlelerini tercih eden dövüş stili; Bruenor'un katıksız vahşetine, Drizzt'in geniş savurma hamlelerine göre daha uyumluydu. Arka arkaya duran ikili kısa çıkışlar yapıyor, biri rakibe saldırıp, yaralayıp işini bitirmesi için arkadakine bırakıyordu.Drizzt, şaşkın bir gülümsemeyle onların önü yerine arkasına geçti.147['■—* R.A. SALVATORE—ıb4—Athrogate sonunun geldiğini sanarak bir çığlık attı ama ikinci bir şekil, miğfer dikeni dümdüz ileri uzanmış bir şekilde başı önde havada uçtu. Thibbledorf Pwent, Athrogate'in üzerine sıçramış olan sürüngeni tam ortadan mıhladı ve kendiyle beraber kayalara çarptı Hızla sıçrayıp ayağa kalktı ve miğferine saplanmış, ölmekte olan sürüngen de onunla birlikte sıçradı."Oh bu harika!" diye bağırdı Athrogate. "Kesinlikle muhteşem yahu!"Onu duyamayacak kadar gözü dönmüş olan vahşi Karındeşen, bir grup sürüngenin arasına dalıp yumruk, tekme, diz attı ve debelendi. Hatta yüzünün fazla yakınına gelmiş bir kolu da ısırdı bile.Seheryıldızları vahşice dönüp duran Athrogate de hemen onun arkasında, her darbesiyle kara etleri parçalıyordu. Cüceler yan yana ilerlediler. Rakipleri sağa sola uçuşuyordu ve bir tanesi hâlâ Thibbledorf Pwent'in miğferinin ucunda can çekişiyordu.Bruneor'la Jarlaxle daha savunmacı bir şekilde savaşıyor, ölçülü saplama ve biçme hamleleriyle yerlerini koruyorlardı. Canavarların sayısı azalmaya ve vagon güvende olmaya başlayınca Drizzt bir kez daha yukarı çıkıp yayını aldı ve ağaçların arasına parıldayan oklar gönderip Bruenor'1a Jarlaxle'ın üzerine gelen yaratıkları azaltmaya

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

başladı.Kayalık kamp alanını temizleyen Pwent'le Athrogate diğerlerinin yanına geldiler ve Drizzt bir kez daha yayını indirip palalarını çekti. Beşi birden birbirilerine bakıp hafifçe gülümseyerek yıkıcı bir hat halinde ilerlediler. Önce yolun yanındaki çayırı ardından da yolu temizleyerek ilerlediler ve sonra tek bir vücutmuşçasına vagonun yanma geri döndüler.Vuracak hiçbir şey kalmayınca gruptan dördü; cüceler ve Jarlaxle vagonun kuzeyinde, batısında, güneyinde ve doğusunda pozisyonlarını aldılar. Drizzt, vagona tırmanıp Catti-brie'nin yanına gittiğinde yoldaşlarına her an yardım etmesi gerekebilir diye Taulmaril'i elinde hazır bekletiyordu.148HAYALET KRAL '—i-İlgisi kısa bir süre sonra değerli yolcularına döndü ve Catti-brie'nin kriz geçirir gibi titrediğini, yürümeye çalışmadığı halde dimdik dikeldiğini gördü. Catti-brie gözleri dönerek vagondan yükseldi."Oh, yo," diye mırıldandı Drizzt ve gerilemek zorunda kaldı. En aC1 verici olan şeyse işkence gören karısından uzak durmak zorunda olmasıydı.149GÖLGELER AÇIĞA ÇIKINCADanica'yla Cadderly, bütün bu şamatanın sebebini öğrenmek için Yükselen Ruh'un koridorlarında koşuyorlardı. Binanın kapısına ulaşmak için fısıldaşan büyücüler ve rahiplerden oluşan bir kalabalığı yarıp geçmeleri gerekmişti ve kapının orası da daha az kalabalık değildi."Yukarıda kalın!" diye seslendi bir büyücü, Danica insanların arasından sıyrılıp merdivenlerden aşağı atlayınca. "Cadderly, onu durdur..."Cadderly bir elini onu susturmak için kaldırınca adam itiraz etmeyi kesti. Rahip, Danica'ya güveniyordu ve diğerlerine de aynı şeyi tavsiye etti. Yine de önündeki sahne Cadderly'nin aklını oldukça karıştırmıştı. Geyikler, tavşanlar, sincaplar ve her tür hayvan Yükselen Ruh'un önündeki çimenlik alan boyunca kaçıyorlardı."Bir ayı vardı," dedi yaşlı bir rahip."Onları böyle korkutan bir ayı mıydı?" diye sordu Cadderly bariz bir şüpheyle."Ayı da en az onlar kadar korkmuş bir şekilde var gücüye kaçıyordu," diye düzeltti rahip ve Cadderly duyduklarına manamayarak kaşlarını çatınca birkaç kişi daha olayı doğruladı."Bir ayı?""Büyük bir ayı. Yangın çıkmış olmalı."150HAYALET KRAL '—i-Cadderly, hayvanların geldiği yön olan güneye baktı ve akşam üstü göğünde hiçbir duman izi göremedi. Defalarca havayı kokladı ama duman kokusu yoktu. Güneydeki ağaç sırasına doğru ilerleyen Danica'ya baktı. Kadının ilerisinde bir yerlerden başka bir ayının kükreyişi geldi. Ardından da iri bir kedinin.Cadderly ön taraftaki merdivenlere ulaşıp ihtiyatla indi. Ağaçların arasından gözü dönmüşçesine sıçrayan bir geyik fırladı. Cadderly, hayvanı korkutup yan tarafa yönlendirmek için ellerini çırptı ama geyik onu ne görmüş ne de duymuş gibiydi. Hayvan, Cadderly'ye çarpıp koşmaya devam etti."Sana söylemiştim!" diye bağırdı ilk büyücü. "Kendilerini kaybetmişler."Ağaçların arasından ayı daha güçlü ve ısrarcı bir şekilde kükredi."Danica!" diye seslendi Cadderly.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ayı itiraz ve acıyla kükrüyordu ve tehditkar kükremelerinin arasına tiz ciyaklamalar karışıyordu."Danica!" diye bağırdı Cadderly bir kez daha ısrarcı bir şekilde ve ağaçlara doğru ilerlemeye başladı. Danica çalıların arasından fırlayınca aniden durdu."İçeri! İçeri!" diye bağırdı Danica hepsine.Cadderly, karısına merakla baktı ama Danica'nm hemen ardından ağaçların arasından uzun kollarıyla kendilerini sürükleyerek inanılmaz bir hızla ilerleyen, sürüngen canavarlardan oluşan bir sürü fırlayınca gözleri dehşetle büyüdü.Rahip, Faerûn'un çeşitli hayvanları ve canavarlarıyla ilgili katalogları defalarca incelemişti ama bunlar gibi yaratıkları daha önce hiç görmemişti. Aklına gelen ilk şey uzun, güçlü kollarıyla ilerleyen bacaksız bir insan oldu ama bu içgüdüsel düşünce yaratıkların görüntüsü karşısında fazla tutunamadı. Geniş, kambur omuzlan olan koyu derili yaratıklar yürümek için kollarını kullanıyorlardı. Kısa bacaklarının ucunda ayağa benzer bir şeyler vardı ama daha çok bir deniz memelisinin yüzgeçlerini andırıyorlardı. Hareketleri yarı sıçrama yarı sürünmeden ibaretti. Dimdik dursalar güdük bacaklarına ve omuzlarının üzerine yerleşmiş, yarım küreyi andıran basık kafalarma rağmen neredeyse ortalama bir insanla aynı boyda151['■—* R.A. SALVATOREolacaklardı.Yüzleriyse bir insan yüzünden çok uzaktı. Her şeyden önce alınları yoktu, burunları dümdüzdü, burun delikleri karşıya bakıyordu ve kötü niyetle parıldayan sarı gözleri vardı. Fakat Cadderly'y]e yaratıklara bakan diğer herkesi en çok korkutan şey dişlerle kaplı ve zalim görünen ağızlarıydı. Bu ağızlar neredeyse bütün yüzleri boyunca uzanıyordu. Göğüslerinin üzerinden çıkıyormuş gibi görünen ileri çıkmış alt çeneleri aç bir şekilde açılıp kapanıyordu.Danica yaratıkların oldukça önündeydi ve hızlı bir koşucuydu ama bir tanesi yolunu kesecek bir açıyla hızla ona doğru koşuyordu.Cadderly korkuyla karısına seslenmeye yeltendi ama Danica aniden durup hızla dönüp havaya sıçrayıp yaratık altından geçerken bacaklarını yukarı çekince dudaklarını ısırdı. Yaratık da bir anda durup kollarını yukarı uzattı ama Danica'nın bacakları çok daha hızlıydı ve yaratığın yukarı bakan suratının ortasına indiler. Kadın, yaratığın suratını bir sıçrama tahtası olarak kullanıp uzağa sıçradı. Yaratık darbenin etkisiyle dalgalandı.Danica başını eğip var gücüyle koşmaya başladı. Cadderly'ye katedrale geri dönmesini işaret ettiğinde yüzündeki çaresizlik ifadesi rahibin de büyük bir tehlike altında olduğunu gösteriyordu.Rahip döndüğünde tehlikenin ne kadar büyük olduğunu anladı. Ağaçların arasından yeni yaratıklar çıkıyordu ve sayıları çok fazlaydı. Göremedikleri ama sıklıkla sesinin duymuş oldukları ayı da debelenip sendeleyerek üstü bu gölgemsi yaratıklarla kaplı bir şekilde ağaçların arasından çıktı.Kalbi deli gibi çarpan Cadderly merdivenlere doğru atıldı ama katedralin girişinde büyücülerle rahipler kapıya yüklenmişlerdi; fakat sadece birkaç tanesi içeri girmeyi başarabilmişti. Çifte kapıların iki tarafında da pencereler açılmış, içeridekiler dışarıdakilere pencerelerden girmelerini söylüyorlardı.Cadderly, dönüp Danica'ya baktığında başaramayacaklarını anladı. Kurmalı el yayının ya da sadece bastonunun yanında olmasını ne kadar da isterdi. Fakat aşağı inerken ciddi bir sorun olmadığını sanıyordu. Fiziksel olarak tamamen silahsızdı.Fakat hâlâ Deneir vardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

152HAYALET KRAL '—i-Cadderly en üst basamakta dönüp gözlerini kapattı ve dua etme-başladı. Herhangi bir çözüm için dua ediyordu. Ne yapmaya niyetlendiğini bile bilmeden büyü yapmaya başladı.Gözlerini açıp kollarını iki yana açtı. Danica en alt basamağa ulaşıp hızla kocasının yanından geçerken hemen arkasında yaratıklar vardı.Cadderly'den yere ve yerin içinden ileri doğru bir enerji dalgası aktı. Döşeme taşları, çimenler ve yaratıkların büyük bir kısmı havalandı.Cadderly'den, daha fazla dalga akıp yaratıkları yarım daireler halinde, sanki durgun bir gölcüğün kıyısından uzaklaşan dalgalar gibi uzaklaştırdı. Aç yaratıklar bu dalgayla savaşmaya çalıştılar ama sonunda gittikçe uzağa sürüklenmekten kurtulamadılar."Bu da ne?" diye sordu bir büyücü belirgin bir huşuyla ve Cadderly yoğun bir konsantrasyon içinde olsa da kadını duymuştu.Verebilecek bir cevabı yoktu.Büyüsünün, onlara ihtiyaçları olan zamanı kazandırdığından başka bir şey söyleyemezdi. Dışarıdaki herkes Yükselen Ruh'a girmişti. Danica ve Cadderly içeri son girenlerdi ve Danica dona kalmış kocasını zorla içeri sürüklemişti.Danica, diğerlerinin pencerelerle kapıları koruması için muhafızlara seslendiğini duyunca oldukça rahatladı çünkü Cadderly pek bir şey yapabilecek bir durumda değildi. Bir an etrafına baktı ve birinin kayıp olduğunu o anda anladı. Yükselen Ruh içinde bir sürü odası olan bir yerdi ve bu yüzden eksikliği daha önce fark edememişti. Ama o aciliyet ve tehlike anında Yükselen Ruh, ailesinin eksik olduğunu fark etti.îvan Bouldershoulder neredeydi?Danica bir kez daha etrafına bakınıp o gürültülü cüceyi en son ne zaman gördüğünü hatırlamaya çalıştı. Fakat Cadderly kendisini tutunca tekrar içinde bulundukları ana döndü."Dışarıda yaptığın neydi?" diye sordu Danica. "Daha önce153['■—* R.A. SALVATOREhiç...""Ben de bilmiyorum," diye itiraf etti Cadderly. "Bir büyü, bir çözüm bulmak umuduyla Deneir'e gittim.""Ve o da cevap verdi!"Cadderly, başını endişeyle iki yana sallamadan önce karısına bir an boş bir ifadeyle baktı. "Metatekst, Ağ..." diye fısıldadı. "O artık onun bir parçası."Danica kafası karışmış bir şekilde baktı."Sanki ikisi, belki de üçü, Deneir, Metatekst ve Ağ, artık birbirinden ayrı değiller gibi," diye açıklamaya çalıştı Cadderly."Fakat Mystra dışında hiçbir tanrı şimdiye dek Ağ'm bir parçası...""Hayır bundan da fazlasından bahsediyorum," dedi Cadderly başını daha da şiddetle iki yana sallayarak. "Ağ'a yazıyordu, sayılarla bir model çıkarıyordu ve şimdi de..."Kırılan cam sesleriyle hemen ardından gelen bağırışlarla çığlıklar konuşmalarını böldü."Geliyorlar," dedi Danica ve Cadderly'yi de peşinden sürükleyerek koşmaya başladı.İlk çatışmayı, bir grup rahibin bir çift yaratıkla kafa kafaya savaştığı giriş salonunun hemen iki kapı ötesindeki bir odada gördüler. Gürzleriyle ezici darbeler indiren ve gayet iyi zırhlanmış olan rahipler durumu kontrol altına almışlardı.Cadderly öne geçip ana merdivenlerden yukarı basamakları üçer üçer atlayarak çıktı ve dördüncü kattaki kendi dairesine ulaştı. Kapıdan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

girer girmez iki yanında kurmalı el yaylan için kılıf olan geniş, deri kemerini aldı. Özel oklarla dolu fişekliğini boynuna astı ve Danica'ya katılmak için koşmaya başladı. Koşarken bir yandan da kurmalı yaylarını dolduruyordu.Merdivenlere koşmaya başladılar ama o sırada bu garip, sürüngen yaratıkların hiç de hoş olmayan bir özelliğini keşfettiler; yaratıklar mükemmel tırmanıcılardı. Koridorun sonundaki bir pencere kırıldı ve yaratıklardan birinin içeri atladığını duydular.Cadderly o yöne doğru fırlarken Danica ondan önce atıldı ama odaya ulaşıp da kapıyı kırdıklarında Cadderly karısını yana itip kurmalı yayını kaldırdı.154HAYALET KRAL '—i-gir yaratık odanın içinde, ikineisiyse penceredeydi ve ikisi de "ızlarını açıp zalim bir şekilde sırıttılarr Cadderly ateş etti ve ok, penceredeki yaratığın göğsüne saplandı Okun yan destekleri içe doğru kıvrılıp tuttukları minik şişeciği kırdılar. Bu sarsıntı büyülü yağın patlamasına sebep oldu ve yaratısın kara teninde koca bir delik açtı. Patlamanın gücü sürüngeni pencereden aşağı fırlattı.Cadderly ikinci kurmalı yayını diğer yaratığa doğrulttu ama Danica ileri atılınca kolunu yana çekti. Danica son anda adımlarını değiştirip sol bacağını sağ bacağının karşısına getirdi ve güçlü bir süpürmeyle kendisini parçalamaya çalışan iki kolu birden engelledi. Hareketi sırasında kalçalarını ustalıkla oynatarak ivme kazandı ve sol ayağı yere değer değmez sağ ayağıyla yaratığın sol gözüne dik bir tekme attı.Sürüngen uluyup debelenirken kollarını çılgınca savurdu ki Danica bu hamleyi beklediği için rahatça geriledi. Ardından hızla ileri bir adım atıp yaratığın göğsüne bir tekme attı ve sürüngenin duvara kadar gerilemesine sebep oldu.Yaratık bir kez daha hiddetle ileri atılarak karşılık verdi ve Danica yine rahatlıkla geri çekildi.Bu yaratıklarla savaşmanın yönteminin bu olduğuna karar verdi. Sertçe saldırıp gerilemek ve bunu tekrar tekrar yapıp asla o korkunç pençelerin uzanabileceği bir noktada olmamak.Yan odadaki pencerenin kırıldığını duyduklarında Cadderly, Danica'nın buradaki durumu kontrol altına aldığını gördüğü için gayet memnundu. Hızla kapıdan dönüp yan odanın kapısını kırdı ve içeri daldı.Yaratık hemen önünde çömelmiş üzerine atlamayı bekliyordu.Şaşkın bir çığlıkla kurmalı yayını ateşledi. Ok, Cadderly'nin üzerine atılan yaratığı yaklaşık yarım metre ötede vurdu. Cadderly patlayan okun gücünü hissetti. Canavar bir anda yok olmuştu. Odanın diğer ucuna kadar uçmuş, sırtı duvara dayalı, iki yana açılmış kolları spazmlarla titrer ve göğsünde Cadderly'nin yumruğunun rahatlıkla sığabileceği bir delikle oturuyordu.Solukları şaşkın ve kesik kesikti ama hemen dışarıdan gelen bir155['■—* R.A. SALVATOREgürültü duydu. Sol elindeki kurmalı el yayını bıraktı ama silah sıkı-ca bağlı olduğu için kalçasının hemen aşağısında durup sıçradı Cadderly hızla diğer silahını doldurmaya başladı.Danica hızla koridora çıkıp ilk odanın kapısını arkasından çar-pınca neredeyse patlayıcı oku düşürüyordu."Çok kalabalıklar!" diye bağırdı kadın. "Ve her yönden geliyorlar. Aşağıdan yardım istemeliyiz.""Git! Git!" diye bağırdı Cadderly. Gölgemsi bir şekil odanın karşısındaki pencereyi kapladığında okla boğuşuyordu.Yakındaki düşmanı fark etmeyen Danica merdivenlere doğru koştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Yaratık, Cadderly'nin üzerine atladı.Kurmalı yay elinden kaydı ve Cadderly oku düşürmediği için çok şanslıydı. Bakışları bir yaratığa, bir silahına kaydı. Tekrar yaratığa baktığında pis bir pençenin yüzüne indiğini gördü.Yükselen Ruh'un ana merdivenleri bir kat iniyor, bir sahanlıktan dönüp ters yönde bir kat daha iniyordu. Böylece binanın her katı için iki kat merdiven bulunuyordu. Danica tam olarak merdivenlerden indi sayılmazdı. İlk kat merdivenlerinin yarısına gelince parmaklıkların üzerinden diğer merdiven grubunun ortasına sıçradı. Doğruca üçüncü merdivene sıçramak yerine üçüncü katı incelemek için sahanlığa indi.Tıpkı korktuğu gibi kırılan camların seslerini duydu. Merdivenlerden aşağı bir kez daha seslendi ve diğer kata inen yolun yarısına kadar indi ve sonra dördüncü merdivene sıçradı. Bir sürü kişinin merdivenlerden yukarı çıktığını duydu."Gruplara ayrılıp her katı güvene alın!" diye bağırdı Danica onlara ve en öndeki grup ikinci katın sahanlığına ulaşıp da anında koridordan üzerlerine gelen bir çift yaratıkla karşılaşınca sözlerinin önemini gayet iyi anladılar.Oynaşan parmaklar büyülü oklar gönderdi. Zırhlı rahipler kapı önüne geçip zırhsız büyücüleri korudular.Yükselen Ruh'ta savaş görmemiş çok az kişi vardı ve bu yüzden156HAYALET KRAL '—i-■ ok kişi ilk gruptan düzgün ve disiplinli bir şekilde ayrılıp mer-?yenlerde yukarı çıkmaya devam ettiler.'Danica çoktan merdivenleri üçer üçer çıkmaya başlamıştı bile. Kocasına inancı tamdı, sonuçta onun korkunç bir ejderhayla ve bir vampirle karşı karşıya kaldığını görmüş, muhteşem kütüphane katedrali sadece irade ve ilahi büyüyle yaratmasını izlemişti ama Cadderly'nin dördüncü katta bir başına olduğunu da biliyordu.Cadderly bir başınaydı ve sadece o kanatta iki düzineden fazla pencere vardı.Panikle haykırıp yüzünü darbeden uzağa çevirdi ama uzun, zalim pençeden kurtulamamıştı. Sol gözünün altındaki tenin yırtıldığını hissetti ve darbenin ağırlığı neredeyse kendinden geçmesine sebep oluyordu.Kurmalı el yayının tetiğini çektiğinin farkında bile değildi. Ok yerine tam olarak yerleşmemişti ama yine de fırladı ve talih, silahın doğru yöne dönük olmasını sağlamıştı. Ok yaratığın etine gömüldü, kırıldı ve patlayıp sürüngeni geri fırlattı. Yaratık iğrenç bir sesle haykırarak duvara çarptı. Pençeli eller açık yaraya yapıştı.Cadderly çığlığı duymuş olsa da sebebinin acı mı, yenilmek mi yoksa zafer mi olduğunu çözememişti. İki büklüm halde, yalpalayarak odadan çıktığında yüzünden akan kanlar yere damlıyordu. Darbe gözüne gelmemişti ama gözü şimdiden o kadar şişmişti ki tek görebildiği belli belirsiz ışık patlamalarıydı.Allak bullak olmuş bir halde sendelerken diğer odalardan yeni yaratıkların çıkmakta olduğunu duydu. Doldur! Doldur! diye sessiz çığlıklar atıyordu düşünceleri ve el yordamıyla bunu yapmaya çalıştı ama buna vakti olmadığını anladı.Gözlerini kapayıp Deneir'e seslendi.Tek bulabildiği Ağ üzerine yazılmış sayılar ve modellerdi.Kafa karışıklığı hemen önünde koridora bir yaratık fırlayana kadar sürdü. Sayılar zihninde bir model oluşturdu ve dudaklarından bir büyü döküldü.157['■—* R.A. SALVATOREYaratık hızla üzerine atılırken, semavi enerjiden parıldayan bir kalkan rahibi sardı ve her ne kadar Cadderly içgüdüsel olarak büzüşse

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

de yaratığın pençeleri ona dokunamadı bile.Bir şekilde yaratmış olduğu büyülü engeli geçmeleri imkansızdıZihnine başka bir büyü daha aktı ve sözlerini söylemek için hiç vakit kaybetmeyip kurmalı yayını bırakıp ellerini yukarı kaldırdı İlahi, muhteşem ve çok güçlü bir enerjinin içinden aktığını hisseti Sanki bu enerjiyi havadan çekmiş gibiydi. Enerji, kolları boyunca karıncalanarak önce göğsüne oradan da ayaklarına ve ayaklarının altındaki zemine yayıldı. Zeminde her yöne yayılıp yer döşemesinin içinde örümcek ağını andırır, turuncu-kırmızı bir desen parıldama-ya başladı.Ona saldıran yaratık anında acıyla ulumaya başladı ve Cadderly yavaşça koridor boyunca ilerlemeye başladığında kutsanmış alan da onunla birlikte ilerledi. Hatasını anlayamayacak kadar aptal olan yaratık Cadderly'nin peşinden gitti ve çığlıklar atmaya devam ederken bedeni sürekli olarak maruz kaldığı enerjinin yanıklarıyla cızırdamaya başladı.Daha fazla yaratık üzerine atılıp ona saldırmaya kalktılar ama güç çemberine girer girmez ulumaya başladılar. Cadderly merdivenlere döndüğünde büyü hâlâ onunla ilerliyordu.Kudretli rahip orada Danica'nm ona ağzı bir karış açık baktığını gördü.İlk yaratık öldü, sonra başka bir tanesi ve ardından da üçüncüsü öldü. Deneir'in gücü, Cadderly'nin yapmış olduğu bilinmeyen dweomerin gücü tarafından tüketilmişlerdi. Danica'ya kaçmasını işaret etti ama kadın bunun yerine kocasının yanına geldi.Danica yaklaşır yaklaşmaz Cadderly'nin semavi kalkanının ışığıyla parıldamaya başladı."Ne yaptın?" diye sordu Danica."Hiçbir fikrim yok," diye cevap verdi Cadderly. Orada durup talihini sorgulamaya hiç niyeti yoktu."Katı temizleyelim," dedi Danica ve beraberce koridorda ilerlemeye başladılar.Danica, kutsanmış alan altlarına geldiği için acıyla kıvranan158HAYALET KRAL '—i-tıkların işini tekme ve yumruklarıyla bitirmek için öne çıktı. ' ar Yaratıklardan biri yandaki odaya kaçmaya çalıştı ve Danica da ııun peşinden gitmeye yeltendi. Fakat Cadderly parmağını uzatıp başka bir dua etti. İlahi enerjiden oluşan bir ışık mızrağı, parmağı-n uCundan fırlayıp yaratığı şişledi. Yaratık uluyarak kapıya yapış-tığında Danica yanına gelmişti." Sürüngen, bir şekilde mızrağı andıran enerjiden sağ çıkmıştı ama artık parıldıyordu ve zaten bir usta olan Danica'nın darbeleri için daha da kolay bir hedef haline gelmişti.Kanamalı ve yaralı beş rahip, çifte yardım etmek için sahanlığa ulaştığında dördüncü katın bir kanadı toptan temizlenmişti. Güç çemberi hâlâ Cadderly'nin etrafındaydı ve rahip, yaralarının da iyileşmekte olduğunu fark etti.Diğer rahipler ona şaşkınlık ve ilgiyle baktılar ama Cadderly'nin onlara verebileceği bir yanıt yoktu. Deneir'e seslenmişti ve Deneir ya da başka güçlü bir varlık da dualarını bilinmeyen dweomerlarla yanıtlamıştı.Cadderly, oturup düşünecek zamanları olmadığını biliyordu çünkü Yükselen Ruh, pencereler, odalar, oyuklar, dar geçitler ve yer altı kadarıyla dolu devasa bir binaydı.Pencerelerden yaratıklar gelmeyi kesene kadar sabaha kadar savaştılar. Yine de bütün sabah boyunca bitkin ve yaralı bir şekilde birçok yoldaşları ölü yatarken Yükselen Ruh'u büyük kısmını temizlediler.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Cadderly'le Danica hâlâ araştırıp temizlemeleri gereken bir sürü oda olduğunu biliyordu ama herkes tükenmişti. Pencereleri sağlam tahtalarla kaplama, yaralılarla ilgilenme ve bir sonraki gece ve yeni olası saldırı için savaş gruplarını organize etme zamanı gelmişti."İvan nerede?" diye sordu Danica, Cadderly'ye sonunda birkaç dakika baş başa kalabildiklerinde."Carradoon'a gittiğini sanıyordum.""Hayır sadece Pikel, Rorey ve..." isimler Danica'nın boğazına takıldı. Üç çocukları da Carradoon'a gitmiş ve bu sırada bu korkunç yaratıkların geldiği ormanın içinden geçmişlerdi."Cadderly?" diye fısıldadı sesi titreyerek. Cadderly de korkuyla159['■—* R.A. SALVATOREçökmemek için derin bir nefes almak zorunda kaldı."Onların yanma gitmeliyiz," dedi.Fakat Danica başını iki yana salladı. "Sen burada kalmalısın " diye cevap verdi."Sen...""Tek başıma çok daha hızlı hareket edebilirim.""Bütün bunlara neyin sebep olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yok," diye itiraz etti Cadderly. "Nasıl bir güçle karşı karşıya olduğumuzu bile bilmiyoruz!""Peki bunu benden iyi kim bulabilir?" diye sordu Danica ve kendine güvenir bir gülümseme takınmayı başardı.Çok belirsiz bir gülümsemeydi bu.160BEN SENİN DÜŞMANIN DEĞİLİMYüzünde bilmiş bir gülümseme vardı. Gülümseme, yeniden dönüp bembeyaz olmuş gözleriyle tezat oluşturuyordu. Yerden yukarıda süzülüyordu."Onu öldürcen mi?" diye sordu, sanki önünde duran biriyle konuşuyordu. Konuşurken gözleri düzeldi."Aksanı," dedi Jarlaxle, Catti-brie'nin omuzları sanki bir sandalyede arkasına yaslanıyormuş gibi geriye gidince. "Eğer Entreri'yi, Regis'i kurtarmak ve başkalarının canını yakamasın diye öldürcek-sen o zaman çok iyi yapıyosun," dedi kadın ve hafifçe öne doğru eğildi. "Ama onu sırf kendini kanıtlamak ya da onun olduğu kişiyi reddetmek için öldürceksen senin için ağlarım.""Calimport," diye fısıldadı Drizzt; bu sahneyi gayet net hatırlıyordu."Ne...?" diye sormaya yeltendi Bruenor ama Catti-brie onun sözünü kesti."Dünya tabii adil diil dostum. Elbette sana yanlış yapıldı. Ama bu suikastçının peşinde olmanın sebebi kendi öfken mi? Entreri'yi öldürmek yanlışları düzelticek mi?""Aynaya bi bak Drizzt Do'Urden ama o maskeyi takmadan. Entreri'yi öldürmek onun derisinin rengini değiştirmicek... seninki-ni de."161['■—* R.A. SALVATORE"Elf?" diye sordu Bruenor ama o şok edici anda Drizzt'in onu duyması mümkün değildi.Catti-brie'yle çok uzun zaman önce yaşamış olduğu bu anın ağırlığı üzerine çökmüştü. Yeniden orada, o küçük odada, o andaydı ve hayatı boyunca ona tokat gibi çarpmış olan irfan dolu tek konuşmayı dinliyordu. Catti-brie'ye aşık olduğunu o anda anlamıştı ama bu hisler yönünde hareket etmeye cüret edebilmesi için yıllar geçmesi gerekmişti.Bruenor'la Jarlaxle'a biraz utanmış, fazlasıyla da ezilmiş bir bakış attı ve tekrar o eski sohbeti kelimesi kelimesine devam eden aşkına baktı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"...keşke görmeyi öğrenseydin," dedi ve dudakları Drizzt'e sıklıkla gösterdiği, her seferinde Drizzt'in onun sözlerine karşı olabilecek bütün savunmalarını erittiği gülümsemesini takındı."Ve keşke sevmeyi öğrenseydin. Kesinlikle bazı şeylerin geçip gitmesine izin veriyon Drizzt Do'Urden."Yakınlarda bir şey olmuş gibi başını çevirdi ve Drizzt o anda Wulfgar'ın odaya girdiğini hatırladı. Her ne kadar az önce kalbinin Drizzt'e ait olduğunu ima etmiş olsa da o zamanlar Wulfgar, Catti-brie'nin sevgilisiydi.Ve Drizzt, kadının kalbinin o zaman bile ona ait olduğunu biliyordu.Drizzt ne olacağını hatırlayınca titremeye başladı. Jarlaxle, Drizzt'in arkasına geçip başının etrafından uzandı. Drizzt, paralı askerin onu boğacağını sanıp gerildi. Fakat Jarlaxle'ın tek yaptığı Drizzt'i ileri itmeden önce göz bağını ona takmaktı."Ona git!" dedi Jarlaxle.Sadece bir adım atmıştı ki geçmişi düşününce bütün hayatını değiştirmiş, onu özgür kılmış olan kelimeleri bir kez daha duydu."Şunu bi düşün dostum," dedi Catti-brie alçak sesle ve Drizzt, karısının yanına gitmeden önce durup sözlerini bitirmesini beklemek zorunda kaldı. "Seni asıl tutsak eden dünyanın seni nasıl gördüğü mü yoksa senin, dünyanın seni nasıl gördüğüne bakış açın mı?"Lavanta rengi gözlerinden yaşlar akan Drizzt karısına sıkıca sarılıp iki yana açılmış kollarını indirdi. Jarlaxle'ın göz bandı tarafından korunduğu için o gölgeli düzleme geçiş yapmadı. Catti-162HAYALET KRAL '—i-brie'yi aşağı çekip daha da sıkı sarıldı ve kadın tekrar rahatlayıp oturur pozisyona geçene kadar da sarılmaya devam etti.Sonunda dönüp diğerlerine, özellikle de Jarlaxle'a baktı."Ben senin düşmanın değilim Drizzt Do'Urden," dedi Jarlaxle."N'aptın?" diye sordu Bruenor."Göz bandı, zihni büyülü ya da psiyonik etkilerden koruyor," diye açıkladı Jarlaxle. "Tam bir koruma sağlamasa da temkinli Drizzt'in tekrar o yere çekilmemesini sağlayacak kadar.""Regis'in zihninin şu anda bulunduğu yere," dedi Drizzt."Söylediklerinizden bi şey anladımsa ork olayım," dedi Bruenor ellerini kalçasına koyup. "Dokuz Cehennem aşkına n'oluyo elf?"Drizzt, yüzünde kafası karışık bir ifadeyle başını iki yana salladı."Sanki iki var oluş düzlemi ya da farklı düzlemlerden iki dünya çarpışıyor gibi," dedi Jarlaxle ve hepsi de ona sanki bir ettin gibi ikinci bir kafası çıkmışçasına bakmaya başladılar.Jarlaxle derin bir nefes alıp hafifçe güldü. "Sizi yolda bulmam şans eseri değildi," dedi."Sanki şans olduğunu düşündüğümüzü mü sandın salak?" diye sordu Bruenor ve paralı asker çaresizce kıkırdadı."Athrogate'i ya da Stuttgard'ı Mithril Salonu'na gönderip sizi Yükselen Ruh'a yönlendirmem de kasıtlıydı.""Evet, Kristal Parçası," diye mırıldandı Bruenor ve sesinde bariz bir şüphe vardı."Size söylediklerimin hepsi doğruydu," diye açıkladı Jarlaxle. "Ama evet sevgili cüce öykünün hepsini anlatmadım.""İşte şimdi kalbimi kırdın.""Bir ejderha var.""Ne zaman yok ki," dedi Bruenor."Ve ben ve dostum takip ediliyoruz," diye açıkladı Jarlaxle."Çok can sıkıcı şeyler," dedi Athrogate."Ölüleri rahatlıkla kaldırabilen yaratıklar tarafından," dedi Jarlaxle. "Bunların, Kristal Parçası'nın yaratıcıları olduğuna inanıyorum ki sanırım bir şekilde bu düzlemin sınırlarının ötesine

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

geçmeyi başarmışlar.""Evet yine hiçbi şey anlamamaya başladım," dedi Bruenor.163['■—* R.A. SALVATORE"İki dünyanın yaratıkları, tıpkı Catti-brie gibi," dedi Drizzt.

"Belki. Kesin olarak bilmem mümkün değil. Ya iki düzleme birden aitler ya da iki düzlemin de yeteneklerine sahipler. Bu şapka sayesinde boyutsal delikler üretebilirim ve bunu yaptım da. Beni takip eden yaratığın üzerine böyle bir delik attım.""Seheryıldızlarım onu dümdüz edemeden önümde eriyen bişiydi.""Düzlem geçişi," dedi Jarlaxle. "Ve benim boyutsal deliğim tam üzerine düştüğünde de bunu yaptı ve iki boyutlar ötesi büyünün birleşimi Astral Düzlem'e açılan bir yarık açtı.""O zaman bu yaratıktan kurtuldun," dedi Bruenor."Umarım sonsuza dek," dedi Jarlaxle."Ve bize ve Cadderly'ye ihtiyacın var çünküüü...""Çünkü o, sorunun kaynağı değil sadece bir elçiydi. Ve kaynak da...""Ejderha," dedi Drizzt."Hep öyledir zaten," dedi Brueor.Jarlaxle omzunu silkti, bu konuda bir yorum yapmaya isteksizdi. "Her ne ise hayatta ve düşüncelerini ve elçilerini dünyanın öbür tarafına gönderebilecek kadar güçlü. Hiç durmadan ölüler diyarından hizmetkarlar çağırıyor ya da" -bir an durup etrafındaki katledilmiş canavarlara baktı- "bu diğer, karanlık yerden sürüngenler çağırıyor.""Amacın ne seni lanet olası elf?" diye sordu Bruenor. "Bizi neye bulaştırdın böyle?""Sizi, umuyorum ki sevgili kızının içinde bulunduğu durum için de bir cevap bulabileceğiniz bir yola soktum," diye cevap verdi Jarlaxle bir an bile duraksamadan. "Ve evet sizi, Athrogate'le benimle aynı yola da soktum.""Bizi de belaya bulaştırdın demek istiyon herhalde!" diye kük-redi Bruenor."Senin o sıska yüzüne güzel bir yumruk atasım yar!" diye bağırdı Pwent."Biz zaten bu belaya bulaşmıştık," dedi Drizzt ve hepsi diz çökmüş, Catti-brie'ye sarılmış kolcuya döndüğünde itiraz etmeleri oldukça zordu. Drizzt Jarlaxle baktı ve, "Bütün dünya bu belaya bulaştı," dedi.164GÖZCÜLERİN DEHŞETİ"Bize alacakaranlıkta bir kez daha saldırsınlar diye burada oturup bekleyemeyiz!" diye bağırdı genç bir büyücü ve birçok kişi ona katıldı."Ne olacağını bile bilmiyoruz," diye hatırlattı, ilk günlerinden beri Yükselen Ruh'ta parşömenleri düzenleyen ve Cadderly'nin tarikatından yaşlı bir kadın olan Ginance. "Bu... bu çirkin et yığınları gibi yaratıklarla daha önce hiç karşılaşmadık! Güneş ışığına karşı bir zayıflıkları mı var yoksa şafakta saldırmayı kesmelerinin stratejik bir sebebi mi var bilmiyoruz.""Doğuda güneşin ışıklarının belirmesiyle gittiler," diye itiraz etti ilki. "Bence bu bize, karşı saldırımıza başlamak için gayet iyi bir yer veriyor ve bir karşı saldırı yapmalıyız hem de çok sert bir saldırı.""Evet!" diye bağırdı diğerleri.Yükselen Ruh'un ortasındaki bu tartışma bir süredir devam ediyordu ve Cadderly şimdiye kadar sessiz kalmış, ortamı tartmıştı. Bir önceki geceki vahşi saldırıda hepsi de kütüphaneyi ziyaret gelmiş kişiler olan bazı büyücü ve rahipler hayatlarını kaybetmişlerdi. Çoğu büyü ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ilahi sanatta yetenekli olan yaklaşık yetmiş beş kadın ve erkekten oluşan geride kalanların bu beklenmedik savaştan soma umutsuzluğa kapılmadıklarını görmek Cadderly'yi çok memnun etmişti. Çünkü biliyordu ki içinde bulundukları durumu düzeltme-165['■—* R.A. SALVATOREleri için bu çok önemli bir faktördü.Bir kez daha dostu ve Yükselen Ruh'taki rahipler arasındaki en bilge ve en fazla bilgiye sahip kişilerden biri olan Ginance'a odaklandı."Yükselen Ruh'u o canavarlardan arındırıp arındıramadığımızı bile bilmiyoruz," dedi kadın gürültüyü bastırarak."O zalim yaratıkların hiçbiri bizi ısırmaya gelmiyor!" diye itiraz etti ilk büyücü. Ginance, bu sözün üzerine patlayan, hepsi de katedralin sınırları dışında harekete geçmelerini savunan bağırışların üstesinden gelemeyecek gibi göründü."Bu yaratıkların zihinsiz ya da en azından düşük zekalı olduklarını var sayıyorsunuz," dedi Cadderly sonunda ve bağırmamasına rağmen o konuşmaya başlar başlamaz oda sessizleşti ve bütün gözler ona döndü.Rahip, önemi ve ününü tekrar hatırlatan bu hareket üzerine derin bir nefes aldı. Yükselen Ruh'u kurmuştu ve bu da kolay bir şey değildi. Yine de misafirlerinin çoğunun savaş sanatları konusunda kendisinden daha deneyimli olduğu düşünülünce kendisine gösterilen bu saygıdan rahatsız olmuyor da değildi. Sundabar'dan gelmiş olan bir grup rahip, yıllarını aşağı düzlemleri gezip şeytan ve iblislerle savaşarak geçirmişti. Yine de onlar bile ona bakıyor, her sözünü dikkatle dinliyorlardı."Taktiksel sebeplerden çok gün ışığını sevmedikleri için kaçtıklarını var sayıyorsunuz," diye açıkladı Cadderly, kelimelerini dikkatle seçerek. Kendine kayıp çocuklarıyla Bouldershoulder kardeşleri hatırlatarak gereksiz gerginliğini üzerinden attı. "Ayrıca bu yaratıklardan bazıları hâlâ Yükselen Ruh'ta olsaydı daha uygun bir anda saklanmak yerine doğrudan üzerimize atılacaklarını var sayıyorsunuz.""Peki sen ne düşünüyorsun sevgili Cadderly?" diye sordu Ginance'a böylesine ateşli ve inatçı bir şekilde karşı çıkmış olan aynı genç büyücü. "Burada durup konumumuzu mu sağlamlaştır-malıyız yoksa dışarı çıkıp düşmanlarımızı mı bulmalıyız?""İkisi birden," diye yanıtladı Cadderly ve birçok baş, özellikle de yaşlı gazilerinkiler onu onayladı. "Çoğunuz buraya yalnız gel-166HAYALET KRAL >—nıcdiniz, yanınızda güvendiğiniz dostlarınız ve meslektaşlarınız var bu yüzden savaş gruplarının boyutları ve kimlerden oluşacağını sizlere bırakıyorum. Benim tavsiyem hem kas hem de büyüden oluşmaları. Büyü için de hem ilahi hem de fani kaynakları kullanmalısınız. Bu... vebanın ne zaman sona ereceğini ya da daha kötüye ajdip gitmeyeceğini bilmiyoruz bu yüzden her şeye hazırlıklı olmalıyız.""Grupların en az yedi kişiden oluşması gerektiğini düşünüyorum," dedi yaşlı büyücülerden bir tanesi.Bir kez daha kendi aralarında konuşmaya başladılar ki Cadderly bunun en iyisi olduğunu düşünüyordu. Bu kadın ve erkeklerin ayrıntılar için onun kılavuzluğuna ihtiyaçları yoktu. O sırada hâlâ Yükselen Ruh'ta davetsiz misafirlerin olma olasılığı yüzünden hâlâ canı sıkkın olan Ginance yanına geldi."Dün geceden sonra biraderlerimizin hepsi uygun mu?" diye sordu Cadderly."Çoğu. Yükselen Ruh'u taramak için yaklaşık kırk kadar biraderimiz var... tabii bazılarının diğerleriyle birlikte dışarı çıkmalarını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

istemiyorsan.""Sadece birkaçının," dedi Cadderly. "Zamanlarının çoğunu tıbbi amaçlarla kullanılabilecek bitkileri toplamakla geçiren, çevreyi en iyi tanıyan daha dünyevi biraderlerimizi, misafirleriz tarafından oluşturulan keşif takımlarına öner. Ama çoğumuz Yükselen Ruh'un içinde kalalım çünkü buradaki yer altı mezarlarını, tünelleri ve odaları en iyi biz biliyoruz. Tabii bu senin görevin."Ginance bu büyük iltifatı eğilerek kabul etti. "Leydi Danica bize çok yardımcı olacaktır tıpkı İvan gibi..." Cadderly'nin yüzündeki acı ifadeyi görünce duraksadı."Danica kısa bir süre soma Yükselen Ruh'tan aynlacak," diye açıkladı Cadderly. "Daha çok kayıp gibi görünen İvan'ı aramak için ve...""Güvenle Carraddoon'a ulaşmış, orada oturuyorlardır," dedi Ginance. "Pikel ve üçü birden.""Öyle umalım," Cadderly'nin verebileceği tek cevaptı.['■—* R.A. SALVATORECadderly, dairesinin balkonunda oturmuş güneydoğuya Carradoon yönüne bakıyordu. Çocukları için, onlara aramaya gitmiş Danica için ve kayıp İvan Bouldershoulder için endişelenirken o kadar çok düşünce zihninde öne çıkmak için savaşıyordu ki... Evi, Yükselen Ruh için korkuyordu. Buranın çöküşünün tarikatı ve dahası kişisel olarak kendisi için ne gibi sonuçlar doğurabileceği konusunda endişeleniyordu. Bu bilinmeyen yaratık sürüsü öyle vahşi ve kararlı bir şekilde üzerlerine gelmişlerdi ki katedralin yapısına pek zarar verememiş olsalar da Cadderly kırılan her camı sanki birileri tenine fiske atmış gibi hissetmişti. Bu yere, henüz kendisinin de tam olarak anlayamadığı bir şekilde bağlıydı.Bir sürü endişesi vardı ve bunların önemlilerinden biri de tanrısı ve dünyanın içinde bulunduğu durumdu. Ağ'a gitmiş, Denier'i bulmuştu, Bundan emindi. Ona, daha önce benzerini hiç duymadığı büyüler bahşedilmişti.O Deneir'di ve aynı zamanda değildi. Sanki tanrı gözlerinin önünde başka bir şeye dönüşüyor, sanki tanrısı Deneir, Cadderly'nin var oluşunun temelleri olan felsefi düşüncenin kalesi başka bir şeyin, farklı bir şeyin, daha büyük bir şeyin... belki de karanlık bir şeyin bir parçası oluyordu.Cadderly'ye öyle geliyordu ki Deneir, çözülmenin gizemini çözmeye çalışırken kendini Ağ'ın dokusuna yazıyordu ya da Ağ'ı Metateksfe yazmaya çalışırken bu sürecin içinde kendisini de yazıyordu.Doğudaki ağaçlık vadide parıldayan bir ateş Cadderly'yi bu ana geri getirdi. Ayağa kalkıp parmaklıklara gitti ve uzaklara daha da dikkatle bakmaya başladı. Birkaç ağaç alev almıştı; şüphesiz keşfe çıkmış büyücülerden biri bir ateştopu atmıştı ya da bir rahip bir alev sütunu indirmişti.Bu da canavarlarla karşılaştıkları anlamına geliyordu.Cadderly güneye, Carradoon'a ve alçak tepelerin ötesine kadar alanı taradı. İmpresk Gölü'nü görebiliyordu ve suyun sakin görünüşüyle biraz olsun huzur bulmaya çalıştı.Yaşadıkları bu felaketin sadece Yükselen Ruh'la sınırlı kalması için, Carradoon'a gitmiş olan çocuklarıyla Pikel'in hemen arkala-168HAYALET KRAL —fc-» —^rındaki dağlardan inmiş olan bu ölümcül ordudan bihaber olmaları için dua ediyordu."Bul onları Danica," diye mırıldandı sabah rüzgarlarına.O gün Yükselen Ruh'tan ilk çıkan o olmuştu. Tek başına gidiyor olması Danica'ya daha hızlı ilerleme şansı veriyordu. Gizlilik ve hız konusunda eğitimli olan kadın güneydoğuya doğru Carradoon'a «iden toprak yolda hızla ilerlemişti. Açık yolun hemen kenarındaki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çalıların arasından büyük bir hız ve rahatlıkla ilerlemişti.Güneş yükseldikçe karşısına o korkunç canavarlardan çıkmadığı için umutları da artıyordu.Ama sonra yanmış et kokusu aldı.Çok hızlı ama temkinli bir şekilde ilerleyen Danica yol yanındaki, toprak bir setin üzerine çıktığında yakın zamanda yaşanmış bir çatışmanın izlerini gördü; parçalanmış bir araçla kararmış toprak.Baldurlu büyücüler...Setten inerken erimiş etleri gördü ve bunların bir önceki gece Yükselen Ruh'a saldıran yaratıkların artıkları olduğunu anladı.Hızlıca bir etrafı araştırıp hiç insan kalıntısı göremeyen Danica kuzeybatıya, Yükselen Ruh'a doğru baktı. Bu dörtlünün ayrıldığı gece İvan'ın odun toplamaya çıktığını hatırladı ve cüce odun toplamak için tam da Danica'nın üzerinde duruyor olduğu doğu yolunun etrafını tercih ederdi.Danica'nın dostunu bulmak adına umutları sönmeye başladı. O da benzer gölgemsi bir orduyla mı karşılaşmıştı? Baldurlu büyücülerin savaşını görüp onlara yardıma mı gelmişti?İki senaryo da pek iyi sonuçlara gebe değildi. İvan, Danica'nın tanıdığı en sert savaşçılardan biriydi, becerikli ve akıllıydı ama dışarıda tek başınaydı. Yükselen Ruh'a saldırmış ve belli ki dört Baldurlu büyücüye de rastlamış olan yaratıkların sayısı herhangi birinin baş edebileceğinden çok daha fazlaydı.Danica derin bir nefes aldı ve kendini, büyücüler, İvan ya da kendi çocuklarının başına gelenler konusunda karamsar çıkarımlar169['■—* R.A. SALVATOREyapmamaya zorladı.Kendisine hepsinin de muktedir kişiler oldukları hatırlattı. Ayrıca görebildiği kadarıyla hiç insan ya da cüce cesedi yoktu. İpucu bulma umuduyla etrafını dikkatle araştırmaya başladı. Yaratıklar nereden gelmişlerdi ve nereye gitmişlerdi?Budanmış ağaçlar ve kahverengi çimlerden oluşan, kuzeye doğru giden bir iz buldu.Doğuya, Carradoon'a bir bakış atıp çocukları için kısa bir dua eden Danica avlanmaya çıktı.Ginance'ın yüzündeki kan, Cadderly'nin Yükselen Ruh'un içine gizlenmiş yaratıklar olduğu konusundaki şüphelerini haklı çıkarıyordu."Yeraltı mezarları bu yaratıklarla kaynıyor," diye açıkladı kadın. "Orayı oda oda, mezar mezar temizliyoruz.""Metodik olarak," dedi Cadderly.Ginance başıyla onayladı. "Arkamızda hiçbir açıklık bırakmıyoruz. Etrafımızı saramayacaklar."Cadderly bunları duyduğuna memnun olmuştu. Bu, son yıllarda Yükselen Ruh'un çağrısına uyup gelen rahiplerin zeki ve çalışkan kişiler olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Sonuçta, zeka ve mantığın inancın temeli olduğunu söyleyen iki tanrının, Deneir ve Gond'un müritleriydiler.Ginance, sonsuz bir ışık büyüsüyle kapalı bir metal silindirin bir el feneri yaratmak için birleştirilmesiyle oluşturulmuş ışık tüpünü kaldırdı. Yükselen Ruh'taki her rahipte bunlardan bir tane vardı ve böylece en derin oyuklardaki karanlığı bile def edebiliyorlardı."Arkanızda hiçbir şey bırakmayın," dedi Cadderly ve Ginance başıyla onaylayarak uzaklaştı.Cadderly küçük odasına volta atmaya başladı, bir şey yapmayı-şına, onu orada durmaya zorlayan sorumluluklarına kızgındı. Kendi kendine, Danica'nin yanında olmalıydım, dedi. Ama hu düşünceyi hemen kafasından uzaklaştırdı, karısının tek başınayken çok daha

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

170HAYALET KRAL —fc-» —^hızlı, gizli ve güvenli yolculuk edeceğini biliyordu. Sonra Ginance'la birlikte kütüphaneyi temizlemesi gerektiğini düşündü."Hayır," dedi kendi kendine.Onun yeri ne yeraltı mezarları ne de kendi dairesiydi. Ruhani diyara gidip de Deneir'i tekrar arayabilmesi için önce zihnen iyileşip sakinleşmesi lazımdı ve bunun için de zamana ihtiyacı vardı.Hayır, Deneir'i aramayacaktı çünkü tanrısının nereye gittiğini zaten biliyordu. Metatekst'in içine.Belki de sonsuza dek.Bunun çözmek Cadderly'ye düşmüştü ve bununla birlikte ona kendiliğinden gelmiş olan o garip semavi büyüleri de çözmeye çalışacaktı.Ama bunu şu anda yapmayacaktı.Silah kemerini takıp ok fişekliğini doldurdu ve omzundan geçirip göğsüne taktı. Etrafına en kaliteli cinsinden bir elf ipinin sarılmış olduğu ince bir mille birbirine tutturulmuş bir çift yumruk büyüklüğündeki, sert, yarı dairesel levhadan oluşan mil disklerini düşündü. Cadderly diskleri bir metrelik mesafeye büyük bir hızla gönderip geri çekebiliyor ve açısını o kadar rahat değiştirebiliyordu ki diskler tıpkı bir yılan gibi saldırıyorlardı. Bu silahın garip istilacıların yumuşak tenlerine ne kadar etki edebileceğinden emin değildi ama yine de kemerindeki yerine yerleştirdi.Kapıya doğru giderken duvardaki aynanın önünden geçti ve o sırada durup kendini incelerken amacını ve önündeki en önemli görevi, liderliği düşündü.Beyaz tuniği ve kahverengi pantolonuyla gayet iyi görünüyordu ama özellikle de neredeyse çocukları yaşında çok genç bir adam gibi göründüğünden dolayı bunun yeterli olmadığına karar verdi. Pek de genç olmayan rahip gülümseyerek dolabına gitti ve açık mavi renkteki katmanlı pelerinini omuzlarına attı. Ardından yine açık mavi olan geniş kenarlı ve ön tarafında altınla Deneir'in sembolü olan göz üzerinde bir mumun işlenmiş olduğu şapkasını taktı. Tepesi koç başı şeklinde oyulmuş bir bastonla görünüşünü tamamladı ve bir kez daha aynada kendine baktı.İnancının gerçeğini ilk kez keşfeden o genç adama çok benzi-171['■—* R.A. SALVATOREyordu.O ne yolculuk olmuştu ama! Ne maceraydı! Yükselen Ruh'u inşa ederken nihai bir fedakarlık yapması gerekmişti. Yaratım büyüsü onu hızla, sürekli olarak yaşlandırmış, öyle bir noktaya getirmişti ki sevgili Danica da dahil etrafındaki herkes, Cadderly'nin, bu çabasının sonuda yok olacağına inanmıştı. Muhteşem yapı tamamlanınca Cadderly artık ölmeye hazırdı ve gerçekten de ölecekmiş gibi görünüyordu. Fakat bütün bunlar Deneir'in bir sınavıydı ve onu yaşlandırmış olan aynı büyü, Cadderly' nin yeniden yirmi yaşında bir adam gibi görünüp hissetmesini sağlamıştı. Artık gençliğin güç ve enerjisine sahipti ama aynı zamanda görünür yaşının iki katı yaşlı, deneyimli bir gazinin irfanına sahipti.Ve bir kez daha mücadeleye çağırılmıştı ama Cadderly bu sefer olası sonuçların dünyayı, kaos lanetinin yayılışından çok daha fazla etkilemesinden korkuyordu.Aynada kendisine, Deneir'in Seçilmişi'ne dikkatle baktı. Savaşmaya, kaosun içine düzeni getirmeye hazırdı.Cadderly, Yükselen Ruh sayesinde kendine güvenini yeniden kazandı. Tanrısı onu terk etmezdi, sadık dostlar ve güçlü müttefiklerle çeviriliydi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Danica çocuklarını bulacaktı.Yükselen Ruh bu saldırıdan kurtulacaktı ve büyüsel kargaşa dindiğinde her ne olacaksa ona giden yolu açacaklardı.Buna inanmak zorundaydı.Ve çevresindeki herkesin, onun buna inandığını bilmesini sağlayacaktı.Cadderly, ilk kattaki genel Kabul Salonu'na gidip çifte kapıları sonuna kadar açtı ve keşif gruplarının dönmesini beklemeye başladı.Uzun süre beklemesi gerekmedi. Cadderly merdivenlerin kemerinin altından salona girdiğinden geri dönen keşif ekiplerinden ilki, daha doğrusu ekibin yarısı Yükselen Ruh'un kapılarından içeri sendeleyerek girdi. Dört kişi çatışma alanında ölmüştü.Deneir rahiplerinden ikisi geldiğinde Cadderly daha henüz yerini almıştı. Rahiplerin yanında genç ve kaslı ziyaretçi rahiplerden biri vardı. Rahibe destek oluyorlardı ve bir tanesi genç adamın yan-172HAYALET KRAL >—--mlş ve yırtılmış kalkan kolunu sarmaya çalışıyordu."Her yerdeydiler," dedi rahip. "Buradan birkaç kilometre ötede saldırıya uğradık. Bir büyücü ateştopu atmaya çalıştı ama büyü erken patladı ve kolumu yaktı. Bir rahip bana hemen orada şifa vermeye kalktı ama büyü iyileştirmek yerine zarar verdi... hem de rahibin kendisine. Göğsü patladı ve... aah, artık hiçbir tür büyüye güvenemeyiz!"Rahip yaşananları anlatırken Cadderly gayet ciddi görünüyordu. "Çatışmayı balkonumdan gördüm sanırım. Doğuda...""Kuzey," diye düzeltti rahip. "Kuzeyde ve batıda."Bu sözler Cadderly'ye bir darbe gibi indi çünkü onun gördüğü ateştopu tam zıt yöndeydi. Rahibin, "Her yerdeler," cümlesi Cadderly'nin zihninde yankılandı ve kendini, çocuklarının Carradoon'da güvende olduğuna ikna etmeye çalıştı."Güvenilir bir büyü olmadan mücadelemiz daha da zorlu olacak," dedi Cadderly."Düşündüğünden de kötü," dedi Yükselen Ruh'un rahiplerinden biri ve genç adama bakışlarıyla anlatmasını söyledi."Dokuz kişiydik ve dördümüz öldü," dedi adam. "Ama ölü kalmadılar.""Diriltme mi?" diye sordu Cadderly."Yaşayan ölü," diye açıkladı adam. "Ayağa kalkıp tekrar savaşmaya başladılar ama bu sefer bize karşı.""Canavarların arasında bir rahip ya da büyücü mü vardı?"Adam omzunu silkti. "Düştüler, öldüler, kalktılar."Cadderly bir cevap vermeye yeltendi ama gözleri büyüyerek sustu. Bir önceki gece Yükselen Ruh'ta yaşanan çatışma sırasında en az on beş erkek ve kadın ölmüştü ve yeraltı mezarlarının ilk katındaki bir yan odaya yatırılmışlardı.Cadderly yüzünde büyük bir telaşla koltuğundan sıçradı."Ne oldu?" diye sordu genç rahip."Benimle gelin, üçünüz de," dedi odanın arkasına doğru giderken. Büyük kütüphane labirentinde çok daha hızlı ilerlemelerini sağlayacak koridorlara açılan bir yan kapıya gitti.173r«Hin R-a- salvatore—M—Danica iz üzerinde dikkatle ve hızla, yıkım izlerinin hemen yanından ilerledi. İzler sanki büyük bir yaratık geçmiş gibi her yöne beş on adım boyunca uzanan yıkılmış ağaçlar ve parçalanmış çimenlerden ibaretti. Danica, izin kenarlarında sadece ölü parçalar gördü. İzin ortasındaki gibi tam bir çürüme değildi ama ağaçların durdukları

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yerde ölmeleri gibi belirgin bölgelerdi.Keşiş bu yıkımın içinden yürümeyi, hatta bu çürüme alanına adım atmayı dahi hiç istemiyordu ama açık alanda bir iz gördüğünde onu incelemekten başka bir şansı olmadığını biliyordu. Yaklaşırken izi tanıdığı için nefesini tuttu. Bu dört pençeli bir izdi, bir ejderhanın ayağının izi.Danica iyice eğilip alanı incelerken özellikle çimenlere yoğunlaştı. Çimenlerin hepsi ölü değildi ama ayak izine yaklaştıkça ölüyorlardı. Ayağa kalkıp çevredeki ağaçlara baktı ve bir ejderhanın ilerleyişini, yolundaki ağaçları, çalıları devirişini, ara sıra belki de kanatlarını açıp kenarlardaki ağaçlara dokunmasını gözünde canlandırdı.O ağaçlardaki, ormanın canlılığıyla zıtlık oluşturan ölü bölgelere odaklandı. Canavarın kanadının tek bir dokunuşu onları böyle öldürmüş olabilir miydi?Tekrar ayak izine ve hemen etrafındaki hayat yoksunluğuna baktı.Bir ejderha ama sadece dokunuşu bile kesin ölüm anlamına gelen bir ejderha.Danica, kambur, şişko sürüngenlerin problemlerinin en küçüğü olabileceğini fark edip zorlukla yutkundu.174LİDERLİĞİN AĞIRLIĞI"Eğer onun bir aptal olduğunu düşünürlerse bir cüce olması onları nasıl rahatlatacak," diye açıkladı Hanaleisa, Carradoonlu mültecilerin kendi aralarında fısıldaştıkları sözler yüzünden sinirlenmiş olan Temberle'ye.Temberle, gruptaki tek cüce ve zifiri karanlık tünellerin içinde büyülü bir ışık yaratan yegane kişi olan Pikel'in önderlik yapması konusunda ısrarcı olmuştu. Anlaşılması zor, yeşil sakallı cüceyi takip etme fikrine kuşkuyla yaklaşan birkaç kişi olsa da kimse açıkça itiraz etmemişti. Pikel, suyu dondurup kesin bir felaketten kurtulmalarını sağlayarak en son çatışmanın tartışmasız kahramanıyken nasıl itiraz edebilirlerdi ki?Fakat bütün bunlar dün olmuştu ve son birkaç saatteki yürüyüş, ilerleme, durma, geri dönme ve kaybolduklarına dair gittikçe büyüyen endişelerle dolu olmuştu. En azından hiç yürüyen ölüyle karşılaşmamışlardı ama bu gerçek bile bu nemli ve pis mağara sisteminde etraflarında böcekler dolaşırken yer yer çocukların bile emekleyerek geçmek zorunda kaldığı tünellerden ve açıklıklardan geçerlerken çok az bir rahatlama sağlamıştı."Korkuyorlar," diye fısıldadı Temberle. "Lider kim olursa olsun şikayet edecekler.""Çünkü kaybolduk." Hanaleisa bu sözler söylerken çenesiyle en175R./Vönde, parıldayan so»p \ sakalını kaşıyan Pik* kola ayrılan tünele b

vLV

önce hiç buralardan

^ Ij'-lü Cüce, önünde üç Oı Temberle. "Dahat10'"\e 1 ettl ama cüceyleMşm,tr/ 'berinde sürükledi.h^ \n ne yardımcı olmas. ■çın verilmiş bir asay^*/ fâ^ \Rorick'in yanınaRorick, ona yaralı t1

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

g,V//A, ---------t —---. ; S|s uru}*"Nerede olduğurKy.,■./ f ^'Amca?" diye sordu naleısa yanlarına tHanaleisa yanlarınaCüce ona dönüp ^ ,y,f "Carradoon'unolduğunu?"

™ K* iu& ',sun? Han§i yöndePikel belli ki düşünmeden geldik. /> V nyönün guneydogu ol v ,, <, n edıj/f la(„ X!/ığundan bir an bile

et etti. Hanaleisa o"Tünellerden driş^Z, jOol V^ önce bizi dağlarda daha yükseğe çıkam

- dhj/^ «ı Rorick.verdi Temberle; ve'Hayır," diye b^/f * hem Pikel hem de R \ : > , akla 'berle. "Şimdi.'"Tünellerden çık ^ açıı^ y"I-ıh," diye itiraz ^ .^opa^,' ^ kollarının ikisini de önüne uzatarak zom v v"Carradoon'dan, , *'/ ' curtı„J '"dar uzaklaşmışızdırmutlaka," dedi Ternl *'Wvr dlea(l/H\ bu i"O kadar da uzakrick. "Tüneller ileri, 7---- ^'UM!1 ;e) —vuvı 11u.geri kıvrılıp duruyoı / r Uçij»Jr/ k 'oraya falan çıkarsakCanadoon'u hâlâ gc

e Vı bu/r,ellazım, diye ekled 1 1 yerlerde sürükleme; ^176/ rçabuk çıkmamız damı bü dar ve pis îmanını imzalamak

%vefHAYALET KRAL —fc-» —^demeıu»-"Ve yer yüzüne çıkmak da büyük ihtimalle hepimizin ölüm fermanını imzalamak demek," diye sertçe çıkıştı Rorick.Hanaleisa'yla Temberle birbirlerine bilmiş bakışlar attılar. Ölülerin kalkıp onlara saldırdığını görmek Rorick'i derinden sarsmıştı ve onlar da bu korkuyla tiksintiyi paylaşıyorlardı.Hanaleisa, Pikel'in yanına gidip elini cücenin omzuna koydu. "En azından bizi açık havayı görebileceğimiz bir yere götür," diye fısıldadı. "Bu kapalı alan ve sonsuz karanlık herkesin sinirlerini bozuyor."Pikel bir kez daha zombi taklidi yaptı."Biliyorum, biliyorum," dedi Hanaleisa. "Ben de dışarı çıkıp o şeylerle bir daha karşılaşmayı istemiyorum Pikel Amca. Ama sonsuza dek aşağıda kalamayız."Pikel sopasına yaslanıp derin bir iç geçirdi. Sopasını kolunun altına sıkıştırıp bir parmağını ağzına soktu ve bir dakika kadar emdikten

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

soma ağzından çıkardı. Gözlerini kapatıp, ıslak parmağını önünde kaldırırken mırıldanmaya başladı. Kendini, büyü yardımıyla hava akımına karşı hassaslaştırdı.Sağ taraftaki tüneli işaret etti."Bu bizi dışarı mı çıkaracak?" diye sordu Hanaleisa.Pikel omzunu silkti, belli ki bir söz vermek istemiyordu. Parıldayan sopasını alıp önden ilerlemeye başladı."Diğer dördüne de ihtiyacımız var," dedi hâlâ İvan'ın bedeninde olan ve cücenin ağzından konuşan Yharaskrik. "İlk Büyükbaba Wu isimli liçi kaybettik. En azından şimdilik ve başka dört tanesi de kayıp ve geri çağırmamızı bekliyorlar.""Onların işi var," dedi Hephaestus."Hiçbir konu şu an önümüzdeki konudan daha önemli değil."Ejderliç alçak ve tehditkar bir hırıltı çıkardı. "Onlar benim olacak," dedi."Drowla insan mı?"177['■—* R.A. SALVATOREönde, parıldayan sopasını çolak kolunun altına sıkıştırmış gür, yeşjj sakalını kaşıyan Pikel'i işaret etti. Garip görünüşlü cüce, önünde üç kola ayrılan tünele belli ki hiçbir fikri olmadan bakıyordu."Nasıl kaybolmamış olabiliriz ki?" diye sordu Temberle. "Daha önce hiç buralardan geçmiş olan var mı?"Hanaleisa omzunu silkerek bu sözleri kabul etti ama cüceyle Rorick'in yanına giderken kardeşini de beraberinde sürükledi. Rorick, ona yaralı bileği yüzünden hareketlerine yardımcı olması için verilmiş bir asaya dayanmış duruyordu."Nerede olduğumuzu biliyor musun Pikel Amca?" diye sordu Hanaleisa yanlarına yaklaşırken.Cüce ona dönüp omuz silkti."Carradoon'un nerede olduğunu biliyor musun? Hangi yönde olduğunu?"Pikel, belli ki cevabından gayet emin olduğundan bir an bile düşünmeden geldikleri yönün biraz sağını işaret etti. Hanaleisa o yönün güneydoğu olduğunu tahmin ediyordu."Tünellerden dışarı çıkan bir yol aramadan önce bizi dağlarda daha yükseğe çıkarmaya çalışıyor," diye açıkladı Rorick."Hayır," diye bir an bile düşünmeden cevap verdi Temberle; ve hem Pikel hem de Rorick ona merakla baktılar."Eh?" dedi cüce."Tünellerden çıkmalıyız," diye açıkladı Temberle. "Şimdi.""I-ıh," diye itiraz etti Pikel ve sopasını alıp kollarının ikisini de önüne uzatarak zombi taklidi yaptı."Carradoon'dan, bu delilikten kurtulacak kadar uzaklaşmışızdır mutlaka," dedi Temberle."I-ıh.""O kadar da uzaklaşmadık," diye açıkladı Rorick. "Tüneller ileri geri kıvrılıp duruyorlar. Yüksek bir uçurumun oraya falan çıkarsak Carradoon'u hâlâ görebiliyor olacağız.""Buna itiraz etmiyorum," dedi Temberle."Ama bu tünellerden mümkün olduğunca çabuk çıkmamız lazım," diye ekledi Hanaleisa. "Ağır yaralı bir adamı bü dar ve pis yerlerde sürüklemeye devam etmek ölüm fermanını imzalamak176HAYALET KRAL —fc-» —^demektir.""Ve yer yüzüne çıkmak da büyük ihtimalle hepimizin ölüm fermanını imzalamak demek," diye sertçe çıkıştı Rorick.Hanaleisa'yla Temberle birbirlerine bilmiş bakışlar attılar. Ölülerin kalkıp onlara saldırdığını görmek Rorick'i derinden sarsmıştı ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

onlar da bu korkuyla tiksintiyi paylaşıyorlardı.Hanaleisa, Pikel'in yanına gidip elini cücenin omzuna koydu. "En azından bizi açık havayı görebileceğimiz bir yere götür," diye fısıldadı. "Bu kapalı alan ve sonsuz karanlık herkesin sinirlerini bozuyor."Pikel bir kez daha zombi taklidi yaptı."Biliyorum, biliyorum," dedi Hanaleisa. "Ben de dışarı çıkıp o şeylerle bir daha karşılaşmayı istemiyorum Pikel Amca. Ama sonsuza dek aşağıda kalamayız."Pikel sopasına yaslanıp derin bir iç geçirdi. Sopasını kolunun altına sıkıştırıp bir parmağını ağzına soktu ve bir dakika kadar emdikten sonra ağzından çıkardı. Gözlerini kapatıp, ıslak parmağını önünde kaldırırken mırıldanmaya başladı. Kendini, büyü yardımıyla hava akımına karşı hassaslaştırdı.Sağ taraftaki tüneli işaret etti."Bu bizi dışarı mı çıkaracak?" diye sordu Hanaleisa.Pikel omzunu silkti, belli ki bir söz vermek istemiyordu. Parıldayan sopasını alıp önden ilerlemeye başladı."Diğer dördüne de ihtiyacımız var," dedi hâlâ İvan'ın bedeninde olan ve cücenin ağzından konuşan Yharaskrik. "İlk Büyükbaba Wu isimli liçi kaybettik. En azından şimdilik ve başka dört tanesi de kayıp ve geri çağırmamızı bekliyorlar.""Onların işi var," dedi Hephaestus."Hiçbir konu şu an önümüzdeki konudan daha önemli değil."Ejderliç alçak ve tehditkar bir hırıltı çıkardı. "Onlar benim olacak," dedi."Drowla insan mı?"177['■—* R.A. SALVATORE"Kimleri kast ettiğimi biliyorsun.""İlk Büyükbaba Wu'yu zaten drow yüzünden kaybettik," diye hatırlattı Yharaskrik. "Aynı olayda Jarlaxle'ın da ölmüş olması oldukça olası.""İlk Büyükbaba Wu'ya ne olduğunu bilmiyoruz.""Onu kaybettiğimizi, onun... gitmiş olduğunu biliyoruz. Bilmemiz gereken tek şey bu. Jarlaxle'ı buldu ve yenildi ve drowun da ölüp ölmediğiyse...""Eğer araştırmış olsaydık öğrenmiş olacağımız bir şeydi!" dedi Hephaestus ve kaynayan hiddetinin gerçek kaynağı böylece açığa çıkmış oldu."Boyumuzu aşmamalıyız," diye sert bir cevap verdi cüce bedenindeki illithid. "Büyük ve kudretliyiz ve yarıktan daha fazla hizmetkar getirdikçe, daha fazla yaşayan ölü yarattıkça gücümüz daha da katlanacak. Belki de yakında sürüngenlerin bedenlerini diriltmeyi öğreneceğiz ve böylece sonsuz bir ordumuz olacak. Fakat düşmanlarımız da güçlü ve Yükselen Ruh dedikleri, elimizin altındaki o yerde olandan daha güçlüsü de yok.""Büyü çöküyor.""Ama henüz çökmedi. Kesinlikle öngörülemez bir halde ama hâlâ güçlü.""Fetchigrol'le Solme bu kudretli düşmanı kendi deliğine kıstırdılar," diye itiraz etti Hephaestus ve Cadderly'ye 'kudretli' derken sesindeki alaycılık barizdi."Şimdiden dışarı, patikalara çıktılar bile.""Dışarı çıkınca bir sürü adam kaybettiler!""Sadece birkaç tane," dedi Yhraskrik. "Ve askerlerimizden çoğunu da savaş sırasında kaybettik. Onları aldığımız kaynak sonsuz değil yüce Hephaestus.""Ama yürüyen ölüler öyle, milyonlarcası çağrımıza cevap verecek. Ve onlar öldürdükçe de bizim saflarımız güçlenecek," dedi ejderliç."Bu dünyada ölmüş olanları kaldırmak kolay," diye katıldı Yhraskrik.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Fakat Crenshinibon'un gücünün bir bedeli var, ki kudretli Cadderly'den başka kim buna karşı bir büyü bulabilir?"178HAYALET KRAL —fc-» —^"Onlar benim olacak!" diye kükredi Hephaestus. "Drowla onun o Calimshanlı insan yoldaşı! Onlar benim olacak ve onları yutacağım!"İvan Bouldershoulder'ın bedeni topuklarını yere gömdü. İçindeki illithid sarı saçlı başını umutsuzluk ve teslimiyetle iki yana salladı. "Asırlardır var olan bir yaratık sabır konusunda daha bilgili olmalıydı," diye azarladı Yhraskrik sessizce. "Düşmanlarımızı teker teker yok edelim. Bırak Cadderly'yle Yükselen Ruh'u yok edelim soma da ava çıkarız. Dört uzantıyı geri çağırıp...""Hayır!""Bütün gücümüze ihtiyacımız...""Hayır! İki tane kuzeyde ve iki tane de güneyde. Drow için iki tane ve insan için de iki tane. İlk Büyükbaba Wu dönerse onu da bizim yanımıza çağırırız ama diğer dördü insanla drowu bulana kadar avlarını sürdürecekler. O hain ahmaklar benim olacak. Cadderly ve güçlerinden de korkma. Zayıflayana kadar onları yıpratacağız soma da Hephaestus adındaki afet üzerlerine çökecek. Bugün Solme'nin yanına gittim ve üstüne bastığım toprak öldü. Kanatlarım dokunduğu ağaçları çürüttü. Ne bu Cadderly'den ne de başkasından, hiçbir faniden korkmuyorum. Ben Hephaestus'um. Ben afetim. Bana bakmak başına gelecek felaketi görmek demektir!"Devasa bilincinin büyük bir kısmı hâlâ Hephaestus ve Crenshinibon'la aynı bedeni paylaşan Yhraskrik, ejderhayı ikna edemeyeceğini anladı. İllithid aynı zamanda Crenshinibon'un müttefikliği için olan çekişmede ejderhanın avantajı ele geçirmeye başladığını dehşetle fark etti.Belki de var olan bağı bilincinin bu kadar büyük bir parçasıyla terk etmekte hata etmişti. Belki de inatçı ejderhayla daha iyi savaşabilmek için Hephaestus'un yaşam enerjisinin içine, onların yanına dönme zamanı gelmişti.İvan Bouldershoulder'ın yüzüne bir gülümseme yayıldı. îronik bir gülümseme bu, diye düşündü Yhraskrik çünkü tam o anda cüceyi ejderhanın hiddetine feda etmenin Hephaestus'u bir süre yatıştırabileceğini düşünmüştü. En azından Yhraskrik'in biraz daha nüfuz kazanmasına yetecek bir süre.179['■—* R.A. SALVATORECarradoon'un rahat yüzü görmemiş mültecileri sonunda gün ışığını gördüklerinde yorgun tezahüratlar yükseldi. Hiçbiri de dağ tünellerinin bu kadar derin ve karanlık olabileceğini düşünmemişti; elbette cüce madenlerinde büyümüş olan Pikel hariç.Dışarıya çıkmamaları gerektiğini savunan Rorick bile bu ışıksız koridorların bir sonu olduğunu öğrendiğinde hissettiği rahatlamayı gizleyememişti. Büyük umutlarla gün ışığına açılan uzun ve kıvrımlı köşeyi döndüler.Hemen ardından da ortak, derin ve hayal kırıklığıyla dolu bir şekilde içlerini çektiler."O-oh," dedi Pikel çünkü tünelin sonuna gelmemiş sadece çok uzun ve dar, doğal bir bacanın altına ulaşmışlardı."Beklediğimden de derindeymişiz," dedi Temberle, yaklaşık otuz metre yükselen bacaya bakarak. Bacanın büyük bir bölümü tamamlamayacak haldeydi ve bazı bölümlerine grubun en incesi olan Hanaleisa ve Rorick bile sığamazdı."Bu kadar derinde olduğumuzu biliyor muydun?" diye sordu Hanaleisa Pikel'e ve cüce cevap olarak havaya dağları çizip omzunu silkti.Pikel'in mantığı çok doğruydu. Hanaleisa ve sorunun cevabını gören

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

herkes biliyordu ki şu anki derinlikleri içinde bulundukları tünellerin hafif eğimiyle değil üzerilerindeki dağların konumlarıyla ilgiliydi.Yüksek baca, Kar Tanesi'nin derinliklerine doğru ilerlediklerini doğrulamıştı."Bizi dışarı çıkarmalısın," dedi Temberle, Pikel'e."Yaşayan ölü sürüsüyle savaşmak için mi?"' diye hatırlattı Rorick ve Temberle kardeşine sinirli bir bakış attı."Ya da en azından bize... onlara" -köşeyi dönüp görüş alanına giren kalabalık Carradoonlu grubuna bir bakış attı- "dışarı çıkan bir yol olduğunu gösterir misin? Dışarı çıkmasak bile," diye. ekledi kardeşine anlamlı bir bakış atarak, "dışarı çıkabileceğimizi bilmek hâlâ180HAYALET KRAL —fc-» —^önemli. Bizler cüce değiliz."Bu sırada kalabalığın arka taraflarından bir çığlık yükseldi. "Arka tarafta çatışma var!" diye bağırdı bir kadın. "Yaşayan ölüler! Yine yaşayan ölü denizciler!""Dışarı çıkan bir yol olduğunu biliyoruz," dedi Hanaleisa kasvetli bir tonda, "çünkü artık içeri girmenin bir yolunun olduğunu biliyoruz.""Bu bizim geldiğimiz yol olsa bile," diye ekledi Temberle ve Hanaleisa'yla birlikte sıranın sonuna doğru bir kez daha sonu gelmeyen bir kabusta kana susamış canavarlarla savaşmaya gittiler.Hanaleisa'yla Temberle olay yerine ulaştığında ufak çatışma bitmiş, suyla şişmiş ve çürümüş üç zombi bedeni koridorda yatıyordu. Fakat Carradoonlular'dan biri de ölmüştü. Kadının boynu ilk saldırıda kırılmıştı."Onu ne yapacağız?" diye sordu bir adam kadının kocasının feryadını bastıracak bir sesle."Yakın, hem de hemen!" diye bağırdı bir başkası ve anında bağırışlar yükseldi. Bazıları bu görüşü destekliyor bazıları da itiraz ediyordu. Tartışmanın iki tarafı da gittikçe daha sertleşmeye başladı ve bütün bu tartışmanın yeni bir çatışmaya dönmesi an meselesiydi."Onu yakamayız!" diye bağırdı Hanaleisa bütün sesleri bastırarak ve; ya Cadderly'nin kızı olduğu için ya da sesindeki güç ve kararlılık yüzünden bütün gürültü en azından o an için tamamen kesildi."Onun kalkıp diğerleri gibi yürümesini mi istiyon?" diye karşı çıktı yaşlı bir deniz kurdu. "Onu şimdi yakıp emin olalım daha iyi.""Ne ateşimiz ne de ateş yakacak malzememiz var," dedi Hanaleisa. "Ayrıca ateş yakmayı başarsak bile bütün tünellerde olanları hatırlatacak böylesi bir kokuyla ilerlemek mi istersiniz?"Ölü kadının kocası sonunda onu tutmaya çalışanlardan kurtulup kalabalığı yardı ve karısının yanına diz çöktü. Kadının başını kollarına alıp sallamaya başladı, kaslı omuzları hıçkırıklarla sarsılıyordu.Hanaleisa'yla Temberle ne yapacaklarını bilemeyerek birbirile-rine baktılar."Kafasını keselim o zaman!" diye bağırdı arka taraftan birilerir181['■—* R.A. SALVATOREve ölü kadının kocası başını kaldırıp sesin geldiği yöne nefret dolu tehditkar bir bakış attı."Hayır!" diye bağırdı Hanaleisa bağırdı bir kez daha kalabalığı susturarak. "Hayır. Taş bulalım. Onu bir taş yığınına hak ettiği saygıyla gömeceğiz."Bu endişeli kocayı biraz olsun yatıştırmış göründü ama kalabalıktan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bazıları daha da yüksek sesle itiraz etmeye başladı."Ya diğerleri gibi bir yaşayan ölü olursa ve bize saldırırsa?" dedi muhaliflerden biri Hanaleisa'yla Temberle'ye. "Siz ikiniz onu bu zavallı adamın önünde kesebilecek misiniz? Nazik olmayı düşünürken zalimlik etmediğinizden emin misiniz?"Hanaleisa bu sözlere karşı çıkmanın zor olduğunu ve bu felaketin sorumluluğunun genç omuzlarına iyice yüklendiğini fark etti. İçinde olduğu ikilemi anladığı bariz olan kocaya baktı. Adam ona yalvarır gözlerle bakıyordu."Ağır kayalar bulalım o zaman," dedi Hanaleisa. "Ölüleri kaldıran nasıl iğrenç bir şeyse ve ona ulaşırsa, ki bunun pek olacağını sanmıyorum," diye ekledi perişan adamın iyiliği için, "bize ya da başkasına zarar veremez.""Hayır, ağır kayaların altında kısılı kalıp debelenip duracak. Bu ne de harika bir sonsuzluk olur!" dedi yaşlı deniz kurdu. Yine bağırışlar yükseldi ve ölü karısına daha da sıkıca sarılan adamın yüzündeki ifade daha da acı doldu."Tamam o zaman kafasını keselim de böylece kafasını koltuk altına sıkıştırıp sonsuza dek öyle gezsin değil mi?" diye azarladı başka bir adam deniz kurdunu."Bundan nefret ediyorum," diye fısıldadı Temberle, kız kardeşine."Başka seçeneğimiz yok," diye hatırlattı Hanaleisa. "Biz liderlik yapmazsak kim yapacak?"Sonunda Hanaleisa'nın önerisini kabul edip ölü kadını ağır kayalardan bir yığının altına gömdüler. Hanaleisa'nın özel isteğiyle Pikel, yığının etrafındaki alanı kutsayacak bir ayin yaptı.ve herkese, özellikle de kadının kocasına böyle bir ayinin, herhangi bir ölüm büyüsünün kadını etkilemesi olasılığını neredeyse yok ettiği konusunda güvence verdi.182HAYALET KRAL —fc-» —^Bu, karısını kaybetmiş adamı biraz sakinleştirdi ve itiraz edenleri yatıştırdı. Aslında gerçekte Pikel'in sunabileceği bu tarz bir ayin yoktu ve sergilemiş olduğu dansla şarkı sadece bir gösteriydi.O karanlık anda ve yerde Hanaleisa bir gösterinin de gerçeği kadar iyi olacağına karar vermişti.Diğer seçeneklerden daha iyiydi ve aklına başka bir tane seçenek bile gelmiyordu.183KARANLIK DELİKLERDanica izlerin oraya gittiğini anlamadan çok önce uzaktaki mağara girişini gördü. Böyle bir çürümeye sebep olmuş bir yaratığın güneş ışığında fazla kalmayacağını içgüdüsel olarak biliyordu.İz biraz dolanarak ilerliyordu ama kısa süre sonra uzaktaki dağın karanlık yüzüne doğru ilerleyip aniden kesildi. Büyük ihtimalle ejderha bu noktada havalanmıştı.Danica, sonunda dağın eteğine vardığında yukarıya, mağaranın karanlık ağzına baktı. Gerçekten de büyük bir ejderhanın girebileceği kadar geniş, dağ duvarında görmesi zor bir çatlaktı ve uçamayan herhangi birinin girmesi mümkün değildi.Ya da usta bir keşişin becerisiyle tırmanamayan herhangi birinin girmesi mümkün değildi.Danica gözlerini kapatıp kendi içine gömüldü, zihniyle bedenini tam bir uyumla birleştirdi. Kendini kafasında daha hafif, yerçekiminin baskısından muaf olarak canlandırdı. Yavaşça gözlerini tekrar açan kadın bakışlarıyla taşların arasında bir rota çizdi. Çok az kişi bunun mümkün olduğunu düşünürdü ama Danica için bir parmaktan daha kalın olmayan bir çatlak, yan yana beş kişinin durabileceği bir çıkıntı kadar davetkardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Zihinsel olarak bedenini yükseltip dar bir çıkıntıya uzandı ve parmaklarını yerleştirip kilitledi. İçinden, yapacağı birkaç hamlenin184HAYALET KRAL —fc-» —^ritmini saydı. Bir örümcek gibi, en ufak bir çaba harcamıyor görünerek, dört uzvuyla birden kollarını ve ayaklarını sürekli uzatıp «ererek tırmanmaya başladı. Dikeyde olduğu kadar yatayda da ilerliyor, daha uygun çıkıntılara, kırık taşlara ve tutunacak yerlere kayıyordu.Güneş göğün ortasını geçmişti ve Danica hâlâ tırmanıyordu. Etrafında rüzgar uğulduyordu ama rüzgarın soğuk ısırığını umursamadı ve soğuğun, duvarı tutuşunu bozmasına izin vermeyecekti. Şu andaki bütün endişesi zamanlama üzerineydi. Tırmanışına başlarken aradığı yaratığın karanlığı tercih ettiğini düşünmüştü ve ejderha deliğinden çıkarken olmak isteyeceği son yer, yerden otuz metre yukarıda uçurum yüzeyine yayılmış bir şekilde duruyor olmaktı.Aklında bu rahatsız edici düşünceyle ilerlemeye devam etti, el ve ayak parmakları geçici olarak da olsa delikler buluyordu. Bir uzvu ya da parmağındaki baskıyı azaltmak için sürekli olarak ağırlık merkezini değiştiriyordu. Mağara ağzına yaklaşırken yükselişinin dikliği azalmaya başladı hatta birkaç kez durup soluklanabileceği birkaç yer bile buldu. Geniş bir alandaysa tırmanmaktan çok yürüdü. O yolda yavaş yavaş ilerledi ve ilerideki mağaranın karanlığına giden yoldaki dağılmış kayaları gizlenmek için kullanmaya özellikle dikkat etti.Sayılar.Sayıyor, topluyor, çıkarıyor ve sonra biraz daha sayıyordu. Her düşüncesinin üzerinde sayıp toplamak, her düşüncesinde uçuşan sayılar arasında bir model aramak ile ilgili bir baskı vardı.İvan Bouldershoulder her zaman sayıları sevmişti. Yeni bir alet tasarlamak, uygun oranlarla çalışmak ve her parça için gerekli kuvveti hesaplamak cüce zanaatkarı en mutlu eden şeylerden biriydi. Tıpkı Cadderly'nin ona kara elfler ve efsanevi kuralı el yaylarını tarif eden goblenle geldiği zamanki gibi. Sadece o resim, kendi bilgileri ve sezileriyle çalışan İvan, o hassas silahların neredeyse mükemmel bir kopyasını yapmıştı.185['■—* R.A. SALVATORESayılar. Hepsi sayılarla ilgiliydi. Her şey sayılarla ilgiliydi; en azından Cadderly sürekli böyle söylerdi. Her şey rakamlara indirgenebilir ve o andan itibaren rahatlıkla analiz edilebilirdi. Bunun için tek gereken, indirgemeyi yapan zekanın modelleri anlayabilecek kadar yüksek olması gerekliydi.Cadderly'ye göre, fanilerle tanrılar arasındaki fark buydu. Tanrılar, yaşamın kendisini sayılara indirgeyebilirdi.Bu tarz düşünceler daha az felsefi ve çok daha pragmatik biri olan İvan Bouldershoulder'da asla kendilerine bir yer edinememişlerdi ama cüce şimdi fark ediyordu ki Cadderly'nin vaazları beyninde sandığından daha büyük bir iz bırakmıştı.Sayıların içerdiği anlamları düşündü ve uzun zaman önceki o sohbetin anısı zihni allak bullak olmuş cücenin önünde sürekli olarak parlayıp sönen sayıların, sadece dikkatini dağıtmak için kasıtlı ve zalim bir şekilde kullanıldığını fark etmesini sağladı.İvan, kendini sanki şırıldayan bir derenin yanında uyanıyormuş gibi hissetti ve bu sesi tanımak ona düşlerinin dışında gerçek bir alan, düşüncelerini tamamen uyanık dünyaya taşımasını sağlayan bir gerçeklik ve maddilik hissi sağladı.Sayılar daha da ısrarcı bir şekilde parıldamaya başladılar. Modeller kırpıştılar ve yok oldular.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Dikkat dağıtma.Bir şeyler onun dengesini bozuyor, rahatsız ediyor, bilincinden uzak tutmaya çalışıyordu. Bu dikkat dağıtma çabalarına gözlerini kapatamıyordu çünkü gözleri zaten kapalıydı.Hayır, kapalı değildi. Bir anda anladı; gözlerinin açık mı kapalı mı olduğunun herhangi bir anlamı yoktu çünkü onları kullanan ya da onlar aracılığıyla gören o değildi. Kendi düşüncelerinin girdabında kaybolmuş, amaçsızca dolanıyordu.Ve onu buraya bir şey tıkmıştı.Ve bir şey onu burada tutuyordu... zihninin içinde bir güç, bir yaratık, bir zihin vardı.Cüce, dikkat dağıtma sihrini kırmış ve sayılar kozasını parçalayıp körlemesine de olsa dışarı fırlamıştı.Düşüncelerinin arasında bir anı parladı; Mithril Salonu'nun186HAYALET KRAL —fc-» —^kuzeyindeki kayalık bir yamaçta savaşıyordu ve havada döne döne ilerleyen bir kaya parçası kardeşinin kolunu koparıyordu.Pikel'in kolunun kopuşu kadar beklenmedik bir şekilde anı kayboldu ama İvan, kendi zihninin karanlığında koşmaya, kendi kimliğinin anlarını aramaya devam etti.Başka bir anıyı daha buldu. Bir ejderhanın sırtında uçtuğu anı. Aslında tam bir anı değil daha çok bir özgürlük, saçlarının arasından esen ve sakalının arkasında sallanmasına sebep olan rüzgar hissiydi.Önünde yükselen dağların haşmetinin bir anlık görüntüsü.Cüceye, bu çok uygun bir mecaz gibi geldi. O da aynı şekilde hissediyordu ama kendi içinde. Sanki zihni, İvan Bouldershoulder olan toprakların üzerine yükselmişti ve sanki kendine yukarılardan bakıyor, kendi düşüncelerini izliyor gibiydi.En azından artık biliyordu. Aklını bulandıran tuzaktan kurtulmuştu ve bir kez daha kim olduğunu biliyordu.İvan savaşmaya başladı. Her anıyı yakalayıp onlara sıkıca yapıştı. Hatırladıklarının doğru olduğundan emin olmak için düşüncelerini sağlamlaştırdı. Pikel'i gördü, Cadderly'yi gördü, Danica ve çocukları gördü.Çocuklar.Onların salyaları akan, çaresiz canlılardan uzun, dimdik ve potansiyel dolu yetişkinler haline gelene kadar büyümelerini izlemişti. Onlarla sanki kendi çocuklarıymış gibi gurur duyuyordu ve bu düşünceyi bırakmadı.Çokluevrendeki hiçbir varlık bir cüceden daha inatçı olamazdı. Ve İvan Bouldershoulder çoğu cüceden çok daha zekiydi. Yaratığın telepatik olarak kendisine hükmettiğini anlamasıyla anında diğer yöne doğru bilgi akışını başlatmıştı.Diğer yaratığın anıları sayesinde nerede olduğunu öğrendi. Etrafındaki tehlikeleri bir noktaya kadar anladı ve ejderliçin gücünü gayet net bir şekilde hissetti.Hayatta kalmak istiyorsa -ki hayatta kalmasının bir yolu varsa tabii- bunun fani bedeninin kontrolünü tekrar ele geçirmenin yolunu bulduğu anda aklının karıştırılmasına ve hazırlıksız yakalanma-187['■—* R.A. SALVATOREsına izin vermemesiyle olacağını biliyordu.Tamamen illithid Yhraskrik tarafından kontrol edilen İvan Bouldershoulder'ın yüzü gülümsedi.Cüce uyanıyordu.Yhraskrik bunun kendi tereddüdü yüzünden olduğunu biliyordu çünkü Crenshinibon'un ejder bedenine tamamen dönüp dönmemeyi düşünürken cücenin üzerindeki baskısı hafiflemişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ele geçirilmiş zeki ve kararlı bir yaratığın -ki özellikle de bir cücenin- psiyonik gücün ilk zihinsel istilasını yarması, kil bir barajdaki bir çatlak açılması gibi bir anlama geldiğini gayet iyi biliyordu.Yhraskrik bunun durdurulmasının çok önemli olduğuna karar verse bile durdurulamazdı. Geçici olarak tıkanabilirdi ama asla tamamen durdurulamazdı çünkü Yhraskrik'in cüceyi karanlık bir köşeye kilitlemek için kurduğu bütün zihinsel örümcek ağları çözülmeye başlıyordu.İllithid, cüceyi korkutucu Hephaestus'un çenelerinin tam önünde serbest bırakma düşüncesiyle kendini eğlendirdi. Cücenin zihninden, geride İvan'ın dehşetini ve hayatının son anlarını hissedebilmek için ufacık bir parçasını bırakıp tümüyle ayrılmayı düşündü.Başka bir varlığın son anlarını paylaşmaktan daha saldırgan ve istilacı bir hareket olabilir miydi?Yhraskrik bunu, ölümün gerçeğini merak ettiği zamanlarda birçok kez yapmıştı. Hâlâ o sapık anlardan, o nihai hislerle korkuları izinsiz paylaşmaktan, bilinçli bir varlığın bilebileceği en mahrem şeyi istila etmekten büyük bir keyif alıyordu.Yhraskrik, İvan Bouldershoulder'ın gözlerinden Hephaestus'a baktı. Ejderliç, dağdaki mağaranın en geniş odasının arka tarafına kıvrılmış yatıyordu. Umuyordu; çünkü uyku sadece canlılara özgü bir şeydi ama derin bir meditasyonda gelecekteki zaferlerini planlıyor, hayaller kuruyordu.Hayır, diye karar verdi illithid, ejderhanın hissettiği üstünlüğü fark ederek. Yhraskrik, Hephaestus'a bu cüceyi bizzat öldürme zev-188HAYALET KRAL —fc-» —^kini tattırmayacaktı.Cücenin bedenindeki illithid metödik bir şekilde yürüyüp İvan'ın geyik boynuzu miğferini ve baltasını alırken planını hazırlıyordu. Cücenin dehşetini, hiddetini ve korkusunu hissetmek istiyordu. Yhraskrik, mağaranın dışına çıkarken yaşayan ölü dört büyücüye kendisini takip etmelerini işaret etti ve kayalık yokuşta biraz aşağı inip bir süre bekledikten soma Fetchigrol'u yanına çağırdı.Hayalet, Yhraskrik'in emriyle görünmeyen eşiği bir kez daha geçip çöken Ağ'ın gücüyle onlara açılmış olan diğer dünyaya, Gölgeçöküşü'ne gitti.Yhraskrik bir an daha durup İvan Bouldershulder'ın düşüncelerini kışkırttı.Daha soma cücenin, fani bedeninin hareketini ve duyularını, etrafı düşmanlarla çevrili, kaçacak hiçbir yeri ve hiçbir kazanma şansı olmadan İvan'a geri bıraktı.İvan nerede olduğunu ve neyle karşı karşıya olduğunu biliyordu. Bedenini ele geçiren varlıktan bu kadarını öğrenebilmişti. İllithid'in gidişi onun için bir sürpriz olmadığından İvan Bouldershoulder kendine geldiği anda baltasını savurdu. Yanmış büyücüye hızla vurup kararmış teninden bir bulut gibi parçacıkların havalanmasına sebep oldu. Ters bir vuruşla ikinci bir zombinin göğsünü yarıp yaratığın geriye yuvarlanmasına sebep oldu. Başka bir tanesi bu hamlenin boşluğundan saldırınca başını eğdi ve miğferindeki geyik boynuzları, üzerine atılan zombinin göğsüne girdi.Yaşayan ölü büyücü inleyerek gerilerken cücenin baltası yan taraftan kafasına gömüldü. Balta, kafayı yarıp geçerek cüceyi yakalamaya çalışan dördüncü zombiye gömüldü.İvan'ın ilk hiddeti söndüğü sırada üzerine yeni düşmanlar gelmeye başladı; kambur, semiz canavarlar.İvan yokuştan aşağı, mağaradan uzağa koşmaya başladı ama bu yolun çıkmaz olduğunu, bir uçurumla bittiğini gayet iyi biliyordu. Fakat

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zihnini istila etmiş olan bilincin hâlâ tepesinde durduğunu,189['■—* R.A. SALVATOREonun kaçmasını beklediğini hissedebiliyordu.Bu yüzden dönüp hemen arkasında olan bir çift sürüngenin arasına daldı ve onları saf bir vahşilikle yarıp geçti. Daha da hızlanıp doğruca mağara ağzına koştu ve içeri girdi.Devasa ejderhanın, ölüm büyüsünün canlandırıcı gücüyle dolu çürüyen iskeleti karşısında yatıyordu. İvan içeri girdiğinde inanılmaz bir çeviklikle dört ayağının üzerine kalktı.Bu görüntü İvan'ın nerdeyse nefesini kesiyordu. Tamamen uyanmadan önce de bu mağarada büyük ve korkunç bir şeyin olduğunu biliyordu ama böylesi bir şeyi beklemiyordu.Sıradan bir cüce ya da sıradan bir savaşçı, mağaranın girişinde duraksardı ve arkasından gelen kambur canavarlar üzerine çullanır-dı. Bir şekilde canavarlardan kurtulsa bile önündeki koca canavar onu yok ederdi.Fakat İvan bir an bile duraksamadı. Baltasını kaldırıp, ejderliçe doğru koşmaya başladı ve tanrısı Moradin'e bir savaş narası attı. Öleceğinden şüphesi yoktu ama kendi seçtiği şekilde, gerçek bir savaşçı gibi ölecekti.Çarpışmanın ilk sesleri Danica'yı telaşlandırdı. Eli kaydı ve yüreği ağzına geldi çünkü İvan'ın başa çıkmayacağı sayıda sürüngen canavar ve birkaç korkunç, çarpık yürüyen ölüyle savaştığını görmüştü. Danica, arkalarında duran, onları yöneten, kambur, gölgemsi ve sanki yoğunlaşıp dağılan gri bir bulut gibi görüntüsü titreyen hayaletimsi bir varlığı hissetti. Danica'nin içgüdüleri ona İvan'ın yanma gitmesini ya da cücenin peşinden koşan yaratıklara arkadan saldırmasını söylüyordu ama daha önündeki sahneyi sindiremeden İvan aniden dönüp mağaraya doğru koşmaya başladı.Canavarlar cücenin peşinden fırladılar. Hayalet de en arkalarından geliyordu.Danica da peşlerinden gitti.İvan mağaranın içine girdi. Canavarlar, zombiler ve hayalet de peşinden. Danica, girişin kıyısına kadar gelip aniden durdu. İvan'ın190HAYALET KRAL —fc-» —^sonunu, kendi sonunu ve dünyanın sonunu o zaman gördü.Danica, devasa ejderliçi görünce solılk bile alamaz hale geldi. Ejderhanın, kırmızı pullarını tanıyabileceği kadarı sağlam kalmıştı. Danica'nın bakışları yaratığın yarı çürümüş, beyaz kemikleri görünen, göz boşlukları korkunç bir şekilde yanan ve garip, yeşil bir ışıkla parlayan, alnının ortasındaki boynuza kilitlendi.Bu boynuzdan yayılan gücü hissetti.Korkunç bir güçtü.İvan'ın savaş narası Danica'yı kendine getirdi ve kadın, cücenin sanki canavarın içinden kendine bir yol açmak istermiş gibi baltasını başının üstüne kaldırıp koşmasını izledi. İvan, ejderliçin ön ayağına doğru koştu ve yaratık son anda ayağını kaldırdı.İvan ayağın altına daldı ve şişman yaratıkların üçüyle yaşayan ölülerin biri de peşinden daldı. Danica, yaşayan ölünün Baldurlu büyücülerden biri olduğunu anlayınca kalbine büyük bir ağırlık çöktü.Ejderha, neredeyse bütün dağı sarsacak bir güçle ayağını yere vurdu ve yere bir örümcek ağı gibi çatlakların yayılmasına sebep oldu.Ayağınm etrafındaki hava nihai yıkımın kızıl sisi ve kesin bir ölümün belirtisi olan kan ve et parçalarıyla doldu.Danica korku ve acıyla hıçkırmasına engel olamadı.Cücenin peşinden ölüme atlamamış ve ejderhanın darbesinin gücüyle her yöne dağılmış olan yaratıklardan bazıları bu hafif sesi duydular.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Danica koşarak mağaradan kaçmaya başladı ve aç canavarlar da hemen arkasındaydı. Yokuş aşağı koşarken nereye, nasıl gideceğini düşünüyordu çünkü yol, üzerinde koşabildiği açıyla pek uzun süre devam etmiyordu.Omzunun üzerinden bir bakış atıp geriye döndü ve kayalık bir çıkıntıyı dönüp başka bir tanesindense diğer yöne döndü. Takipçi-leriyle arasına mesafe koymaya çalışıyordu ki böylece uçuruma ulaşıp inmeye başlayabilmeyi umuyordu.Ama çok kalabalıktılar ve her dönüşünde başka yaratıklar ona yaklaşıyordu.191['■—* R.A. SALVATORESonunda kaçacak yeri kalmadı ve uçurumun kenarında kayarak durdu. En yüksek uçurumun kenarındaydı çünkü Danica'yı buraya getiren yüzlerce metrelik yüksekliğe sahip olmakla kalmıyor bir tarafında da Kar Tanesi Dağları'nin dibindeki derin bir vadiye açılıyordu.Arkasını döndü ve bir yaratığın üzerine atladığını görünce dümdüz yere yattı. Yaratık, kadının üzerinden uçarken açlık dolu çığlığı bir dehşet çığlığına dönüştü ve uzaklaşıp duyulmaz oldu.Yukarı sıçrayıp sıradaki diğer yaratığı tekmeledi. Üçüncü yaratık, sanki ilkinin sonundan habersizmiş gibi üzerine sıçradı. Danica bir kez daha eğildi ama yeterince eğilememişti ki yaratık üzerinden geçerken ona sürtündü. Danica büyük bir çaba harcayarak son anda dengesini sağladı.Fakat yaratığın çılgınca savurduğu pençesi omzunu yakalayıp onu geriye doğru çekti.O anın bütün kargaşası ve hiddeti bir anda söndü ve Danica'nın kulakları üzgün bir rüzgarın boşluğuyla doldu.Düşüyordu.Dönüp neredeyse üç yüz metre altındaki çok uzun ağaçların uçlarına baktı.Cadderly'yi, çocuklarını ve henüz tamamlanmamış bir hayatı düşündü.192BOLUMPARÇALARIN TOPLAMI['■—* R.A. SALVATORETehlikeli bir dünyada yaşıyoruz ve dünya şu anda büyük bir geçiş evresinde, hatta belki de tamamen çökmekte olduğu için her zamankinden çok daha tehlikeli. Jarlaxle 'ın tahminleri doğruysa dünyaların ya da düzlemlerin çarpışmasına tanık olduk ve bu olay başımıza yeni ve daha büyük dertler açabilecek yarıklara sebep olabilir.Sanırım kahramanların zamanı geldi.Kendi eylem ihtiyacımla uzlaştım. En mutlu olduğum zamanlar, üstesinden gelmek zorunda olduğum zorluklarla karşılaştığım zamanlar. Bu büyük kriz zamanlarında kendimi çok daha büyük bir şeyin, tüm dünyaya karşı bir sorumluluğun, gelecek nesillere karşı bir görevin parçası olarak hissediyorum ve bu benim için çok huzur verici.Şu anda hepimize, her kılıca ve her beyne, her alime ve her savaşçıya, her büyücüye ve her rahibe ihtiyaç var. Gümüş Sınırlar'da olanlar, Leydi Alustriel'in yüzünde gördüğüm endişe yerel bir konu değil, aksine korkarım bütün Toril boyunca yankılanan bir şeydi. Büyücüler ve rahiplerin azalmasıyla Menzoberranzan 'da oluşacak olan kaosu ancak hayal edebilirim; bütün anaerkil toplum tehlike altında olabilir ve en büyük Evler, kendilerini öfkeli kobold orduları tarafından sarılmış bulabilirler.Yukarı Dünya'daki bizim durumumuz da büyük ihtimalle aynı derecede tehlikeli olacak. Bu yüzden kahramanların zamanı geldi. Bir kahraman olmak ne demektir? Bazılarını savaşçılar ve savaş büyücülerinden

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

oluşan orduların üstüne yükselten nedir? Şartların önemli bir rol oynadığını inkar edemem, olağandışı cesaret ve hareketler ancak büyük kriz zamanlarında gözlemlenebilirler.Yine de bu büyük kriz anlarında sonuç çoğunlukla felakettir. Hiçbir kahraman çıkmaz. Hiçbir kurtarıcı savaş alanındaki saldırıya önderlik etmez ya da ejderhayı öldürmez; ve kasaba alevlere gömülür.Dünyamızda bir kahraman yaratmaya elverişli şartlar çok sıklıkla gerçekleşmeye başladı.Bu sebeple sadece şartlar ya da iyi şansla açıklayamayız. Şansın bir etkisi olabilir ve gerçekten de bazı kişiler -ki kendimi de bu kişilerin arasında saymalıyım- diğerlerinden daha şanslıdır. Fakat kutsanmış ruhlarla lanetlenmiş ruhların olduğunu ya da o veya bu194HAYALET KRAL —fc-» —^tanrının omzumuzun üzerinden bakıp günlük işlerimize karıştığını bildiğim için ortalamanın üzerine çıkabilenler için bir özelliğin daha gerektiğini biliyorum.Otuz adım öteye bir hedef diker ve en iyi okçulardan yüz tanesinin toplarsanız hepsi de hedefi vuracaktır. Bir para ödülü koyarsanız rakiplerin alayları yüzünden bazıları ıskalayacaktır.Şimdi de hedefi, hançerini her başarılı okçunun bu dünyadaki en sevdiği kişiye dayamış bir suikastçıyla değiştirin. Okçunun tek bir atış hakkı olsun. Sadece bir tane. Eğer hedefi, yani suikastçıyı vurursa sevdiği kurtulacak. Iskalarsa sevdiği kişinin sonu gelecek olsun.Bir kahraman hedefini vuracaktır. Onun dışında bir iki okçu daha bunu başarabilecektir.işte bu gereken ekstra özelliktir; başarısızlığın sonuçları ne kadar kötü olacak olursa olsun dengesini, sakinliğini ve mantıklı düşünme yeteneğini koruyabilmek, duygusal ve fiziksel olarak en kargaşalı anlarda saf konsantrasyondan oluşan o yere gidebilmek. Sadece bir kereliğine ve şans eseri de değil. Bir kahraman o atışı yapabilecektir.Kahraman o atış için yaşar. Kahraman her gün, sonsuz saatler boyunca en yoğun konsantrasyonla o atış için çalışır.Dünyada birçok iyi savaşçı yaşıyor, bunların bazıları kılıç bazı-larıysa yıldırım taşıyor ve ordularına gayet iyi hizmet edip sessiz ve övgüye değer bir metanetle, elementlerle düşmanların üstesinden geliyorlar. Çoğu zanaatlarında güçlüler ve el üstünde tutuluyorlar.Fakat her şey yıkımın eşiğindeyken, zafer ve mağlubiyet basit güç, cesaret ve yiğitlikten fazlasına bağlıysa, her şey zaferle mağlubiyet arasındaki o bıçak sırtında duruyorsa bir kahraman bir yolunu bıüacaktır. Bu yol, savaşın getiri ve götürülerini, kılıç çarpışmasının gel gitlerini ve bir düşmanın avantajını bertaraf etmek için mantık dizisini gerçekten anlamayanlara imkansız görünecektir.Bir savaşçı, çeşitli silahların teknikleri konusunda eğitilmiştir, bir kalkanı nasıl kaldıracağını ve bir darbeyi nasıl savuşturacağını ya da engelleyeceğini bilir fakat gerçek bir savaşçı, bir kahraman bu becerilerin de ötesine sahiptir. Her hamle içgüdüseldir, kusursuz195

ve rahat bir koordinasyonla her kasa mükemmel bir şekilde yazılmıştır. Her blok zekice düşünmenin bir sonucudur ki bu o kadar zekice bir düşünmedir ki refleks sonucu olduğu kadar kahramanın bedeni hamlenin nereden geleceğini biliyordur da. Ve rakibin her zayıflığı ilk bakışta anlaşılır.Gerçek bir savaşçı sakin bir şekilde, kontrollü bir hiddet ve bastırılmış bir korkuyla savaşır. Her durum keskin bir odağa dönüşür ve her çözüm yolu açıkça parıldar. Ve kahraman bunun da bir adım

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ötesine geçer; görünürde hiçbir yol yokken zafere giden yolu döşemek için bir yol bulur.Kahraman bir yol bulur ve o yol belli olunca ne kadar zor olursa olsun saplamayı veya bloğu yapar ya da çılgın cevabı verir ve zaferi rakibinden çalar. Tıpkı Regis 'in, Luskan 'da bir savaş büyücüsünü büyülemek için yakut mücevherini kullanması gibi. Tıpkı Wulfgar 'ın, Catti-brie 'yi kurtarmak için kendini yochlolun üstüne atması gibi. Tıpkı Catti-brie 'nin Calimport kanalizasyonunda bana karşı avantaj kazanmış olan Artemis 'e o çaresiz atışı yapması gibi. Tıpkı Bruenor 'un Mithril Salonu 'nun karanlığında Parıltıkasveti 'ni yenmek için kurnazlığını, gücünü ve sarsılmaz iradesini kullanması gibi.Kesin olarak kaybetmek kahramanın sözlüğünde olmayan bir kavramdır çünkü; tıpkı Bruenor 'un alevler içindeki gölge ejderhasını Garumn Geçidi 'nin derinliklerine sürdüğü an gibi sonun geldiği kesin olan bu zamanlarda kahraman olacak olan savaşçı kendini diğerlerinin üstüne çıkarır.Kahraman o atışı yapar.Korkarım şimdi hepimiz bir sınavdan geçeceğiz. Bu karmaşa ve tehlike dolu zamanlarda birçok kişi tehlikenin kıyısına gelecek ve çoğu o karanlık uçurumdan aşağı düşecek. Ama birkaçı o çizginin ötesine adım atacak, bir yolunu bulacak ve o atışı yapacak.Fakat bu anlarda ünün hiçbir anlamı olmadığını anlamak çok önemlidir ve geçmişteki başarılar kendine güven aşılayabilse de o anda ya da gelecekte galibiyeti garantilemezler.Umuyorum ki o uçurumun kıyısında durduğumda Taulmaril ellerimde titremeyecek çünkü kara çukurların beklediği gölgelerin içine['■—* R.A. SALVATORE196HAYALET KRAL —fc-» —^yürüdüğümde nelerin tehlikede olduğunu anlamak için tek yapmam gereken Regis 'i düşünmek ve aşkıma, Catti-brie 'ye bakmak.Umarım her kim ya da ne ise, hepimizi hançerin ucunda tutan bu suikastçıya atış yapma şansım olur; çünkü hedefi vurmaya niyetliyim.Kahraman hakkında söylenebilecek tek bir şey daha kaldı. Daha önce bahsettiğim okçuluk yarışmasında kahraman en kritik atışı yapmak için seçilmek isteyendir. Riskin en yüksek olduğu anda kahraman, sonucun kendi ellerinde olmasını ister. Bu gururla değil gereklilikle ve kahraman olacak kişinin özellikle bu atış için çalışıp hazırlanmış olmasına duyduğu güvenle ilgilidir.- Drizzt Do 'Urden197SADECE RÜZGARHepsi durdu. Her şey. Savaş, korku ve kovalamaca. Hepsi bitmişti ve yerlerini rüzgarın sesiyle yüksekliğin manzarası almıştı. Bir boşluk ve yalnızlık duygusu keşişi baştan aşağı yıkadı. Özgürlük duygusu. Hızla yaklaşan ölüm duygusu.Bir dönüş, bir kayış ve Danica'nın sahip olduğu kontrol onun dimdik bir pozisyona gelmesini sağladı. Az önce yuvarlanmış olduğu uçuruma döndü. İleriye uzanıp öne doğru hamle yaptı, gözleri hemen önünü ve altını tarıyor ve geniş çıkıntılarla açıları bir anda tanıyıp ayırıyordu. Avuç içiyle kayaya vurdu, sonra diğeriyle ve tekrar ilkiyle; defalarca. Her temasta kasları düşüşün ivmesine karşı kasıldı.Oldukça aşağısında ve sol tarafında olan sivri bir uç görünce sol ayağını o yöne doğru uzattı ve taşa iki eliyle birden vurup kendini hafifçe itti. Aşağı inerken bunu arka arkaya on kez büyük bir başarıyla yapıp yavaş yavaş sola doğru kaydı.Ayak ucu çıkıntıya değdi ve Danica, ağırlığını o ayağına yükleyip bacağını darbenin etkisini azaltmak için büktü. Düşüşünün ivmesini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sadece bu hamleyle durduramazdı ama kendini biraz da olsa itmeyi başarıp hızını biraz azalttı.Keşiş yöntemi buydu. Danica yüksek bir binadan aşağı koşup hiç yaralanmadan yere inebilirdi. Bunu birden çok kez yapmıştı.198HAYALET KRAL —fc-» —^Tabii yüksek bir bina bu uçurumun yüksekliğine yaklaşamazdı bile ve açı çok daha zorluydu. Açı bazen dimdik, bazen daha az, bazense daha çoktu; fakat tamamen buna odaklanmıştı ve kasları onun arzularına cevap veriyorlardı.Başka bir sivri uç ivmesini biraz daha azaltmasını sağladı ve dar bir çıkıntı iki ayağını birden koyup bacak kaslarını yerçekimine karşı kullanmasını sağladı.Bu sayede yere olan yolun yarısı aşıldığında kadın bir duvarda çılgınca aşağı doğru koşturan bir örümcek gibi görünmeye başladı. Kolları ve bacakları durmaksızın çalışıyordu.Karanlık bir figür yanında hızla geçtiğinde onu irkiltti ve neredeyse konsantrasyonunu bozuyordu. Bunun, gölgemsi canavarlardan biri olduğunu fark etti fakat yaratığın nasıl olup da uçurumdan düştüğü üzerine tahminler yürütmekle zaman harcamadı.Bunun için zamanı yoktu, önündeki işe tamamen konsantre olmaktan başka bir şeye zamanı yoktu.Hislerini sadece rüzgar dolduruyordu, rüzgar ve uçurumun kon-turları.Neredeyse zemine varmıştı ama hâlâ hayatta kalamayacak kadar hızlıydı. Yere çarptığında yuvarlanarak korkunç darbeden kurtulmayı umamazdı. Bu yüzden iki ayağını da taşa dayayıp kendini geriye doğru itti. Tam zamanında dönüp oldukça yukarılardan görmüş olduğu uzun çam ağaçlarına baktı.Bir an sonra dallara çarpmıştı ve dallar kırılıyor, çam iğneleri uçuşuyordu. Kırık bir dal teninin büyük bir kısmını yırtıp tuniğinin yarısını parçaladı. Pek de aşağıda olmayan daha kalın bir dal kırıl-mayıp büküldü ve Danica daldan tepetaklak yuvarlanıp en alttaki kalın dallardan sekip yeşil iğnelerin arasından fırladığında yer hâlâ on metre altındaydı.Acıyla yarı yarıya kör olmuş, bilincini zar zor açık tutabilen keşiş yine de bir şekilde kendini düzeltip ayaklarını altına almayı başardı.Yere indiğinde yana doğru yuvarlandı. Tekrar tekrar yuvarlanmaya devam etti; üç kez, beş kez, yedi kez. Sonunda durduğunda bacaklarından, yan tarafındaki yarasından ve çıkmış olduğunu anla-199['■—* R.A. SALVATOREdığı omzundan bedenine korkunç acılar yayıldı.Biraz dönmeyi başardığında parçalanmış siyah bir et yığmı gördü.En azından ben böyle görünmüyorum, diye düşündü. Fakat sürüngenlerin kaderinden kurtulmayı başarmış olsa da sonucun çok farklı olmayacağından, bu düşüşten onun da sağ çıkamayacağında korkuyordu.Soğuk bir karanlık üzerine çökmeye başladı.Danica bu karanlıkla savaştı, kendine sürekli ejderliçin onu aramaya çıkacağını söylüyor, güvende olmadığını, düşüşte aldığı yaralardan ölmezse yaratıkların onu öldürebileceğini hatırlatıyordu.Karnının üzerine yuvarlandı ve dirseklerinden destek aldı, ya da daha doğrusu almaya çalıştı ama çıkmış omzu buna izin vermedi ve bedenine yayılan acı dalgalarına karşı koyamadı. Kendini bir koluyla kaldırıp kustu ve soluğu kesildi. Öğütünce badem şekilli gözlerine yaşlar doldu ve kaburgalarındaki spazmlar acı kelimesine yepyeni bir anlam kattı.Kendine sürekli hareket etmesi gerektiğini söylüyordu.Ama artık tükenmişti.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Soğuk karanlık bir kez daha üzerine çöktü ve bu sefer kudretli Danica bile karşı koyamadı.Karanlık geçitteki yan odanın kapısından bakan Catti-brie, diğer odanın kırpışan meşale ışığında dostlarının şekillerini zorlukla seçebiliyordu. Görünüşe göre bu çıkmazda kapana kısılmışlardı, gölge tazıları peşlerindeydi ve yolları da bir ejderha tarafından tıkanmıştı. Drizzt'i kaybetmişlerdi ve Catti-brie'nin yanındaki Wulfgar da ejderhanın nefesine maruz kalmıştı. Korkunç bir karanlık ve umutsuzluk bulutu olan bu nefes barbarı uyuşmuş ve neredeyse çaresiz bir halde bırakmıştı.Çaresizce bir çözüm arzulayan Catti-brie, kapıdan bir kez daha baktı, babasının, hepsini kurtaracak bir yol bulacağını umuyordu. Bruenor mücevher kakmalı miğferi çıkarıp da kendi, tek boynuzu200HAYALET KRAL —fc-» —^kırık miğferini takınca bunun ne anlama geldiğini anlayamadı.Regis'e tacı verip de, "Miğferi iyi 'koru. Bu, Mithril Salonu Kralı 'nin tacı, " dediğinde amacı belli olmuştu.Buçukluk itiraz etti, "O zaman bu taç senin, " ve Catti-brie 'nin hissettiği korkunun aynısı Regis 'in sesinde duyulabiliyordu."Hayır, o ne bana ait ne de ben onu istiyom. Artık Mithril Salonu diye bi yer yok Gümbür... Regis. Ben Buzyeli Vadisi 'nden Bruenor 'um ve iki yüz yıldır öyleyim. Bunu anlamayacak kadar kalın kafalıydım!"Catti-brie bundan sonra söyleneni nefesi kesildiği ve Bruenor 'un ne yapacağını gayet iyi anladığı için duyamadı. Regis, cüceye Catti-brie'nin duyamadığı bir şey sormuştu ama cevabı kadının düşüncelerinde çığlıklar atan soru olduğu belliydi.Daha sonra Bruenor ışığın altına geldi, odadan doğruca geçide koşuyordu. "Bak bu senin numaralarından biri evlat!" diye bağırdı Catti-brie 'yle fVulfgar 'ın bulunduğu yan odaya. "Ama bi solucanın sırtına atlama şansım varsa dünyada kaçırmam!"Bir zamanlar Mithril Salonu olarak bilinen mağara sisteminin derinliklerinde büyük bir gölge ejderhası tarafından kapana kıstırılmış geri kalanının iyiliği için kendini feda ettiğini açıkça söylemişti."Bruenor!" diye bağırdığını duydu Catti-brie kendisinin. Konuştuğunun bile farkında değildi çünkü cüceyi, babasını, Catti-brie Battlehammer'ın bütün hayatının temeli ve gücü olan koca Bruenor 'u kaybetmek üzere olduğunu anlayınca bütün bedenini bir uyuşukluk ele geçirmişti.O korkunç anda dünya bir anda yavaş çekimde hareket etmeye başlamış gibiydi. Bruenor geçide koşup omzunun üzerinden uzanıp pelerinini yakmıştı; ve pelerinin altında da bir yağ fıçısı vardı.Cüce, sırtı alevler içerisinde, baltasını havaya kaldırmış bir şekilde geçidin ağzına geldiğinde duraklamayı bırak yavaşlamadı bile.Dehşeti ve içgüdüleri Catti-brie'yi uçurumun oraya gitmeye zorladı ve oraya Regis'le aynı anda vardı. İkisi de büyük gölge ejderhasının sırtına yapışmış yanan cüceye ağızları bir karış açık bir şekilde baktılar.201['■—* R.A. SALVATOREBruenor tereddüt etmemişti ama yaptığı hareket Catti-brie 'nin bütün gücünü yok etmişti. Babasının ölümünü, O, Wulfgar ve Regis geçidi geçip de hayatta kalabilsin diye kendi hayatını feda edişini izlerken zorlukla ayakta durabiliyordu.Fakat bunu yapacak gücü bulamayacağından korkuyordu ve Bruenor boş yere ölmüş olacaktı.Wulfgar o sırada yanına geldi, büyülü umutsuzluğa karşı Buzyeli Vadisi 'nden bir barbarın kararlılığıyla savaşırken yüzünü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

buruşturmuştu. Catti-brie, JVulfgar muhteşem savaş çekicini kaldırıp ejderhaya fırlatırken adamın amacının ne olduğunu anlayamamıştı."Deli misin?" diye bağırdı adamı yakalayarak."Yayını al, " dedi adam ve ejderhanın sinsi büyüsünden kurtulmuş, yeniden Wulfgar olmuştu. "Eğer Bruenor 'un gerçek bir dos-tuysan ölümünün boşa gitmesine izin verme!"Gerçek bir dost mu? Bu sözler Catti-brie'nin canını yakmıştı ve kadına, babası ve hayatının merkezi olan cüce için bir dosttan fazlası olduğunu hatırlatmıştı.Wulfgar 'ın haklı olduğunu biliyordu ve titreyen ellerle yayını kaldırıp yaşlarla dolu gözleriyle hedefine baktı.Bruenor'a yardım edemezdi. Onu yaptığı seçimden... büyük ihtimalle üçünün hayatını kurtarmış olan seçimden kurtaramazdı.Hayatı boyunca yapmış olduğu en zor atıştı ama bu atışı Bruenor için yapmalıydı.Gümüş parıltılı ok Taulmaril 'den fırladı, yıldırımının ışığı Catti-brie 'nin ıslak gözlerini doldurdu.Bir onu tutup kollarını iki yanına indirdi. Uzak bir fısıltının tıslamasını duydu ama ne herhangi bir kelimeyi anlayabiliyor ne de kendisine dokunanın kim olduğunu görebiliyordu.O narin ellerin gerginliği ve gücü sayesinde bunun Drizzt olduğunu anladı.Ve Bruenor...202HAYALET KRAL —fc-» —^Ama geçit yok olmuştu, ejderha yok olmuştu, babası yok olmuştu, bütün dünya yok olmuştu. Onun yerine kahverengi sisler ve sürekli üzerine gelip onu pençeleyen sürüngen, gölgemsi canavarlarla dolu bir yer gelmişti.Tamamen yalnız olduğu bir yer.Ve bundan da kötüsü, hatta her şeyden kötüsü iki gerçeklik arasındaki ayrım çizgisi o kadar ince ve belirsizdi ki sadece bu bile Catti-brie'den dostları ve tanıdık çevresinden çok daha kötü bir şeyi çalmıştı.Direnmeye, ona sarılmış güçlü kollara odaklanmaya çalıştı; bunlar Drizzt'in kolları olmak zorundaydı! Fakat fark etti ki artık bu dokunuşu hissedemiyordu, tabii böyle bir dokunuş gerçekten olduysa.Kendi içine gömüldü; anılarına, gerçekliğine, bireyselliğine tutunmaya çalışıyordu.Ama tutunabileceği hiçbir şey yoktu, ona herhangi bir şeyi, hatta Catti-brie'yi bile hatırlatabilecek hiçbir şey yoktu.Ne tutarlı bir düşüncesi ne bir anısı ne de farkındalığı vardı.O kadar kaybolmuştu ki tamamen kaybolduğunun bile farkında değildi.Parlak turuncu bir ışık kırıntısı Danica'nın kapalı gözkapakları-nın arasından içeri girip hislerini çalmış olan siyahlığı deşti. Gözünü zorlukla biraz aralamayı başardı ve onu selamlayan güneş oldu. Parlak küre, doğudaki iki dağın arasındaki V şeklindeki aralıkta görünmeye başlamıştı. Danica'ya sanki uzaktaki o dağlar gün ışığını uyanması için doğruca ona, gözlerine yönlendirmiş gibi geldi.Bir önceki gün yaşananlar zihninde döndü ve Danica düşlerin nerede bitip de korkunç gerçeklerin nerede başladığını ayırt edemedi.Yoksa hepsi düş müydü?O zaman neden büyük bir uçurumun dibindeki bir kanyonda yatıyordu?Yavaşça gevşedi ve karanlık uzaklaştı.203['■—* R.A. SALVATOREDirseklerinin üzerinde doğrulmaya çalıştı ama omzundan yayılan korkunç sancı bir kez daha geri uzanmasına sebep oldu.Acı yüzünden yüzünü buruşturarak gözlerini sıkıca kapadı. Düşüşü,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ağaçların arasında yuvarlanmasını hatırladı ve o andan geri sararak uçurumun tepesindeki yaşayan ölü ejderhanın ininde yaşananları hatırladı.İvan ölmüştü.Bu gerçek Danica'ya sert bir darbe gibi çarptı. Ejderliçin ayağını yere vurmasını bir kez daha duydu ve mağaraya püsküren kanlı et parçalarını bir kez daha gördü. İvan'ı çocuklarıyla birlikte gördüğü tüm zamanları düşündü. Çocukların üzerlerine titreyen amcaları, daha yumuşak olan kardeşi Pikel'in aksine onları zorlu derslerle eğitmişti."Pikel," diye fısıldadı çimenlere, cüceye İvan'ın başına geleni anlatma düşüncesinin altında ezilmişti.Pikel'in ismi düşüncelerini tekrar dışarıda bir yerlerde cücenin yanında olan çocuklarına getirdi.Gözlerini açtı. Güneşin alt kenarı da artık görünür olmuştu, gün ilerliyordu.Çocuklarının başı dertteydi. Bu düşünceyi kafasından atamıyordu. Ya başları beladaydı ya da tehlike çoktan onları bulup ele geçirmişti ve Danica bunu kesinlikle kabul edemezdi.Meydan okur bir hırlamayla bir kolunun üzerine kalkıp bacaklarını altına çekti ve kendini hızla diz çöker pozisyona kaldırdığında sol kolu tam olarak yanında değil, biraz arkasında sallanıyordu. Acı yüzünden başını çevirip bakamıyordu ama omzunun çıktığından emindi.Bu işe yaramayacaktı.Arkasındaki alanı, uçurum duvarının taşlarını taradı. Başını kararlı bir şekilde öne eğip ayağa kalktı ve acı onu yavaşlatamadan duvara doğru koşmaya başladı. Duvara yaklaşınca havaya sıçradı, inişe geçtiğinde hızla sırtını döndü ve yaralı omzunun arka kısmını duvara çarptı.Bir çıtırtı duydu ve bunun şiddetli sancıların habercisi'olduğunu anladı. Ve hemen ardından da iki büklüm olup kusmasına sebep204HAYALET KRAL —fc-» —^olan acı dalgaları geldi.Fakat omzunu görebiliyordu ve yerine yerleşmiş olduğunu bildiğinden acı kısa sürede azaldı. En ufak hareketi çok canını yakıyor olsa da artık kolunu hareket ettirebiliyordu bile.Uzun süre taş duvara dayanmış bir halde durdu, kendi içine gömülüp yaralı bedenindeki fırtınaya karşı sakin bir nokta bulmaya çalışıyordu.Sonunda gözlerini açtığında ilk olarak aşağı düşmüş, yere çarpınca parçalanmış olan sürüngenlere odaklandı. Arkasına, uçurumun tepesine bakmayı başardı. Bu sırada ejderliçi ve onu yenmesi için ona yardım edebilecek olanları nasıl uyarabileceğini düşünüyordu.Annelik içgüdüsüne uyarak güneye, Carradoon'a ve çocuklarına giden ve kendisinin de gitmeyi çok istediği yola baktı. Fakat güneyde, buraya pek de uzakta olmayan alana odaklanıp doğruca Yükselen Ruh'a giden kuzey güney yoluna göre vadinin neresinde olduğunu anlamaya çalıştı.Yolu bulmak için dağ sırasını aşması gerekmediğini anlayınca rahatladı. Bulunduğu yerden oldukça emindi. Katedralin birkaç kilometre ötesindeki derin bir vadideydi. Titreyen bacaklar ve her adımda onu taşımamakla tehdit eden dizlerle yürümeye başladı.Kısa bir süre sonra bir bastona yaslanmış acıyla savaşıyor ve evine giden yola korkuyla bakıyordu. Yol, Carradoon'dan gelen yola oranla çok daha dikti ve daha geçilebilir patikaları kullanmak-tansa liman şehrinin etrafından dolanmayı yarı ciddi düşünmeye başlamıştı.Bu zayıf mantık yüzünden kendine güldü. O yoldan giderse bir gün, hatta daha da fazla zaman kaybedecekti ve Cadderly'yle diğerlerinin böyle bir zamanı yoktu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Öğleden kısa bir süre sonra kuzey-güney yoluna ulaştığında gücü kalmamıştı ve üstündekiler terle sırılsıklam olmuştu. Bir kez daha güneydoğudaki, göremediği Carradoon'a doğru baktı ve çocuklarını düşündü. Gözlerini kapatıp güneye döndü ve sonra eve giden kuzey yoluna, hepsinin iyiliği için gitmesi gereken yola baktı.Yolun yaklaşık çeyrek mil boyunca gayet düz gittiğini ve sonra da Kar Tanesi'ne doğru oldukça dik bir şekilde tırmandığını hatırla-205['■—* R.A. SALVATOREdı. O tırmanışı gerçekleştirmek zorundaydı. Bu bir seçim değil bir görevdi, Cadderly'ye anlatmalıydı.Ve Danica bunu yapabilmek için bütün gece yürümeye kararlıydı. Yavaş yavaş yürümeye başladı, bir ayağını sürüyor, sol kolu yanında sallanırken sağ koluyla bastona dayanıyordu. Her adımında omzuna acı saplandığı için durup zaten yırtılmış olan tuniğinden bir parça yırttı ve eğreti bir omuz askısı yaptı.Kararlı bir şekilde içini çekip biraz daha hızlı yürümeye başladı ama gücü hızla tükeniyordu.Zaman duygusunu tamamen yitirdi ama gölgelerin uzamakta olduğunu biliyordu. Bu sırada arkadan yaklaşan bir şey, bir araç ya da binici duydu. Zorlukla yolun yan tarafına ilerleyip kendini kenardaki bir çalıyla kayanın arkasına atıp yolu izleyebileceği bir noktaya süründü. Acıyla hıçkırmamak için alt dudağını çiğnedi ama garip grup, görüş alanına girdiğinde bu düşünce tamamen kafasından uçtu.Önce atı gördü, toynaklarından alevler fışkıran, iskeleti andıran siyah bir hayvandı. Bir cehennem atı, bir kabus atıydı ve Danica aracın sürücüsünü görünce -daha doğrusu sürücünün geniş kenarlı ve kuş tüyüyle süslenmiş şapkasıyla kara tenini görünce- adamı tanıdı."Jarlaxle?" diye fısıldadı ve daha da garibi adamın yanında Danica'nın kesinlikle tanıdığı başka bir kara elf vardı.Jarlaxle'ın Drizzt Do'Urden'le birlikte yolculuk ediyor olması fikri Danica'yı duygusal açıdan daha da dengesiz bir konuma sürükledi. Bu nasıl olabilirdi?Dahası bunun o ve Cadderly için anlamı neydi?Vagon yaklaştıkça arka tarafın parmaklıklarının üzerinden çıkmış bir çift baş daha gördü. Belli ki cüceydiler. Yan taraftan gelen bir ciyaklama dikkatini çekti ve üçüncü bir cücenin alt düzlemlerden gelme bir domuzu sürdüğü gördü.Danica kendi kendine bunun Drizzt Do'Urden olamayacağını söyledi ve o şeytani Jarlaxle'ın, Elkazar'a gelmiş olan bütün bu belaların arkasında olmasının mümkün olduğunu hatırlattı. Vagon yol boyunca sarsılarak saklandığı yere yaklaşırken kendine sürekli olarak onların yanına gidemeyeceğini söylüyordu.206HAYALET KRAL —fc-» —^Bu gayet gerçek ve önemli sebeplere rağmen, vagon üç metre yakınından, kabus atı da burnundan alevler püskürtür ve yolu alevli toynaklarıyla döverek geçerken çaresiz kadın içgüdüsel olarak başka bir şansı olmadığını anlayıp dizlerinin üzerine kalktı ve yardım istedi."Leydi Danica!" diye bağırdı Jarlaxle, Drizzt'le aynı anda.İki drow beraberce vagondan atlayıp kadının yanına koştular ve iki yanına geçip dizlerinin üzerine çöktüler. Aynı anda kadını nazikçe tutup ona destek oldular ve muhteşem savaşçı keşişin böyle bir hale gelmesine inanamayarak birbirilerine baktılar."N'oluyo elf?" diye seslendi cücelerden biri vagonun arkasından inerken. "Bu Cadderly'nin hatun diil mi yahu?""Leydi Danica," dedi Drizzt."Beni..." dedi kadın zorlukla. "Beni Cadderly'ye götürmelisiniz. Onu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

uyarmak zorundayım..."Danica daha fazla konuşamadı, sendeledi ve bilincini yitirdi."Götüreceğiz," diye söz verdi Drizzt. "Dinlen."Drizzt, Jarlaxle'a yüzünde büyük bir endişeyle baktı. Danica'nın bu yolculuktan sağ çıkabileceğinden emin değildi."İksirlerim var," dedi Jarlaxle ama sesi Drizzt'in umduğundan daha az kendinden emin çıkmıştı. Ayrıca kim büyünün böylesine dengesiz olduğu bir dönemde iksirlerin etkisinden emin olabilirdi ki?Danica'yı aracın arka tarafına, vagonun arka kapağına yaslanmış oturan ve hâlâ etrafında olup bitenlerden bihaber olan Catti-brie'nin yanına ellerinden geldiğince rahat edebileceği bir şekilde yatırdılar. Jarlaxle, keşişin yanında kalıp ağzına damla damla şifa iksiri dökerken Bruenor vagonu kabus atının gidebileceği kadar hızla sürüyordu. Drizzt'le Pwent, Danica'ya saldırmış olan her neyse ortaya çıkabilir diye aracın hemen arkasında iki yanda ilerliyorlardı. Athrogate ve cehennem domuzu, Jarlaxle'ın emriyle kabus atının hemen önünde gidiyorlardı."Yol dikleşiyo," diye uyardı Bruenor kısa bir süre sonra. "Atın207['■—* R.A. SALVATOREhiç hoşlanmadı.""Katırlar yeterince dinlendi," diye cevap verdi Jarlaxle. "Gidebildiğin kadar git sonra da katırları tekrar arabaya koşarız." "Gece çökçek ama." "Belki de gece de ilerlemeliyiz."Bruenor, Jarlaxle'la aynı fikirde olmayı hiç istemiyordu ama kendini, başıyla onaylarken buldu."Elf?" diye sordu cüce, Drizzt'in yan taraftaki çalıların arasından yaklaştığını görünce."Hiçbir şey yok," diye cevap verdi Drizzt. "Hiçbir canavara ait hiçbir iz bulamadım. Danica'nınkilerden başka iz yok.""E bu iyi bişii," dedi Bruenor. Uzanıp Drizzt'in kemerini yakaladı ve kara elfın vagona çıkmasına yardım etti."Solukları düzene girdi," dedi Danica'ya bakan Drizzt ve Jarlaxle da başıyla onayladı."İksirler yardımcı oldu," dedi Jarlaxle. "Büyü biraz da olsa gerektiği gibi çalıştı.""Pöh ama daha tek kelime bile etmedi," dedi Bruenor. "Onu uyuşturdum," diye açıkladı Jarlaxle. "Kendi iyiliği için. Basit bir büyü," diye ekledi hem Drizzt hem de Bruenor ona şüpheyle bakınca. Yeleğinden, ucunda yakut sallanan bir kolye çıkardı, Regis'in mücevherine fazla benziyordu."Hey!" dedi Bruenor ve dizginlere asılıp vagonu durdurdu. "Regis'inki değil," dedi Jarlaxle. "Onunkini almıştın, Luskan'da," diye hatırladı Drizzt. "Evet, bir süreliğine," dedi Jarlaxle. "Zanaatkarlarımın bir kopyasını yapabileceği kadar." Bruenor'la Drizzt ters ters bakmayı sürdürünce omzunu silkti. "Benim işim bu."Drizzt'le Bruenor birbirilerine bakıp içlerini çektiler. "Ondan hiçbir şey çalmadım ki bunu çok rahatlıkla yapabilirdim," diye itiraz etti Jarlaxle. "Onu öldürmedim, seni de ki bunu..." "Çok rahatlıkla yapabilirdin," Drizzt katılmak zorundaydı. Jarlaxle, Danica'ya baktı. Keşiş çok daha rahat görünüyordu ve drow konuşmaya başladı, "Yakında..." daha kelime ağzıni yeni terk etmişti ki Danica'nın eli uzanıp salınmakta olan yakut mücevheri208

yakaladı. Danica, çok rahat ve basit görünen bir dönüşle oturur pozisyona geçti ve afallamış Jarlaxle'ı döndürüp mücevherin zincirine asıldı ve drowu neredeyse boğacak bir pozisyonda kıstırdı."Asla geri dönmemen söylenmişti Jarlaxle Baenre," dedi Danica,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dudakları kara elfın kulağının dibinde."Minnettarlığınız başımı döndürüyor leydim," demeyi başardı drow.Danica zinciri çekip döndürünce kasıldı. "Parmaklarını, bir silah edinebileceğin bir konuma birazcık daha yaklaştır drow," dedi kadın. "Boynunu kuru bir dal gibi kolaylıkla kırabilirim.""Biraz yardım eder misin?" diye fısıldadı Jarlaxle, Drizzt'e."Danica bırak onu," dedi Drizzt. "Düşmanımız değil. En azından şu anda."Danica tutuşunu birazcık gevşetti ve şüpheci bir şekilde kolcuya baktı. Ardından bakışları Bruenor'a kaydı.

Drizzt, sessiz cüceyi dürttü."Sizinle sonunda tanıştığım için çok mutluyum Leydi Danica," dedi Bruenor. "Kral Bruenor Battlehammer, hizmeti..."Drizzt, cüceyi bir kez daha dürttü."Pekala, sıçanı bırak," dedi Bruenor. "Postu kurtarmanı sağlayan iksirleri veren oydu ayrıca kızıma da yardım etti."Danica bir drowa bir cüceye baktıktan sonra Catti-brie'ye döndü. "Onun nesi var?" diye sordu ve Jarlaxle'ı bıraktı. Jarlaxle, kadından kaçmak için hızla ileri atıldı."Jarlaxle'ın bu kadar kolay yakalandığını göreceğimi hiç sanmazdım," dedi Drizzt."Ben de en az senin kadar şaşkınım," diye kabul etti paralı asker.Drizzt anın tadını kısa bir süre de olsa çıkarıp hafifçe gülümsedi. Ardından vagonun parmaklıklarının üzerinden tırmanıp Jarlaxle'ın yanından geçti ve arka tarafa doğru eğilmiş olan Danica'nın yanına geldi."Onu bir daha asla küçümsemeyeceğim," diye söz verdi Jarlaxle sessizce."Beni Yükselen Ruh'a götürmelisiniz," dedi Danica ve Drizzt de başıyla onayladı.209['■—* R.A. SALVATORE"Biz de oraya gidiyoruz," diye açıkladı Drizzt. "Çöken Ağ, bir tür mavi ateş Catti-brie'ye dokundu. Görünüşe göre kendi zihninin içine hapsolmuş durumda ve aynı zamanda kambur, karanlık yaratıklarla kaplı bir yerde."Danica bu sözleri duyunca dimdik oldu."Onları gördün mü?" diye sordu Jarlaxle."Uzun kollu, kısa bacaklı, hatta neredeyse hiç bacakları olmayan, gri tenli yaratıklar dün gece yükselen Ruh'a saldırdılar," diye açıkladı. "Ben dışarıya keşfe çıktım..." sesi alçaldı ve içini çekti."İvan Bouldershoulder öldü," dedi. Bruenor bir çığlık attı ve Drizzt yüzünü buruşturdu. Thibbledorf Pwent uludu. "Ejderha... bir ejderliç, yaşayan ölü bir ejderha... ve daha da fazlası...""Bir ejderliç mi?" dedi Jarlaxle."Ölü ejderha yürüyo... ölü ejderha konuşuyo, ölü ejderha hiddetten köpürüyo ve bu bana çok garip geliyo!" dedi Athrogate kafiyeli bir şekilde ve Thibbledorf Pwent onaylar bir şekilde başını eğdiğinde Bruenor'dan sert bir bakış aldı.Şaşkınlıktan dili tutulan Danica, Athrogate'e baktı."Kabul etmelisin ki her gün bir ejderliçle karşılaşılmıyor," dedi Jarlaxle cansızca.Danica'nın aklı daha da karışmış göründü."Yine de garip bir şey daha var değil mi, diyordun ki?" diye teşvik etti Jarlaxle."Dokunuşu ölüm," diye açıkladı keşiş. "Ejderhayı mutlak bir yıkımın izini sürerek buldum. Yaratığın dokunduğu her şey çürümüştü. Ağaçlar, çimenler, her şey."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Böyle bişi ne duydum ne de gördüm," dedi Bruenor."O devasa ve korkunç canavarı gördüğümde tahminimin doğru olduğunu anlamıştım. Sadece dokunuşu bile ölüm demek. O, ölümün vücut bulmuş hali ve daha da fazlası... alnındaki bir boynuz güçle parıldıyor," diye devam etti Danica ve kendini, hatırlamak istemediği şeyleri hatırlamaya zorlarken gözlerini kapadı. "Galiba-o...""Crenshinibon, Kristal Parçası," dedi Jarlaxle her kelimede başını sallayarak."Evet."210HAYALET KRAL —fc-» —^"Yine o lanet olası şey," diye homurdandı Bruenor. "Buyur bakalım elf. Kıramamışsın.""Kırdım," diye düzeltti Jarlaxle. "Ve korkarım bu da sorunun bir parçası."Bruenor sadece kıllı başını iki yana saladı.Danica kuzeyde, pek de uzakta olmayan yüksek bir zirveyi işaret etti. "Onları o kontrol ediyor." Doğruca Jarlaxle'a baktı. "Galiba o ejderha Hephaestus, nefesi artifekti yok etmiş olan ya da bizim yok ettiğini sandığımız büyük kırmızı ejderha.""O gerçekten de Hephaestus," dedi Jarlaxle."Neyin peşinde olduğunu bize bi ara söylicen mi?" diye sordu Bruenor."Size zaten neyden korktuğumu söyledim," dedi Jarlaxle. "Ejderha ve bir şekilde kendi yaratmış oldukları artifektten kurtulmuş olan liçler...""Kristal Parçası," dedi Danica ve alnının ortasına vurdu. "Ejderliçin burasında.""Çöken Ağ'ın büyüsüyle birleştiler," dedi Jarlaxle, "dünyaların çarpışmasıyla bir araya geldiler."Danica ona garip bir şekilde baktı."Ben de bilmiyorum Leydi Danica," diye açıkladı Jarlaxle. "Hepsi bir tahmin. Ama bunların hepsinin birbirileriyle ilişkili olduklarından eminim." Gözleri açık olan ama hiçbir şey görmeyen Catti-brie'ye baktı. "Onun problemi, bu canavarlar, ölümden kalkan ejderha... hepsi... hepsi de aynı, genişliğini henüz bilmediğimiz afetin bir parçası.""Ve biz de öğrenmeye geldik," dedi Drizzt. "Belki yardım edebilir umuduyla Catti-brie'yi Cadderly'ye getirmek için.""Ve sanırım sizin de bizim yardımımıza ihtiyacınız var," dedi Bruenor, Danica'ya.Danica'nm tek yapabildiği içini çekip çaresizce başıyla onaylamak oldu. Uzaktaki uçuruma, ejderliçle Kristal Parçası'nın inine, İvan Bouldeshoulder'ın mezarına baktı. O noktadan ötesine bakmamaya çalıştı ama kendine engel olamıyordu. Çocukları için korkuyordu.211AYRILMAYhraskrik, bunun bağımsız düşünceden fazlası olduğunu biliyordu. Bağımsız arzular vardı.Böyle bir şeye asla izin verilemezdi. Kristal Parçası'm yaratmış olan yedi liç sadece Crenshinibon'un tekil gücüyle tanımlanabilirdi. Bu konuda söyleyebilecekleri hiçbir şey yoktu ve görüşleriyle arzularının hiçbir değeri yoktu.Fakat zeki illithid, Fetchigrol'un ricasının arkasındaki arzuyu açıkça görebiliyordu. Yaratık, Hayalet Kral olarak birleşmiş olan üç efendisini memnun etme güdüsüyle, onların amacına hizmet etmenin ötesinde bir şeyle hareket ediyordu. Fetchigrol bir şey istiyordu.Ve Crenshinibon'un, Hayalet Kral'ın içinde kaynayan tartışmaya katılışı da doğrudan hayalet olmuş liçi destekler şekildeydi.Yhraskrik telepatik olarak Hepheastus'tan liçi reddetmesini istedi ve

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kendi çekincelerinin bir kısmıyla bu isteğine bir derinlik katmaya çalıştı. Fakat adımlarını dikkatli atmalıydı çünkü Kristal Parçası'nın bu endişeleri öğrenmesini istemiyordu.İllithid, ejderhanın, onun düşüncelerini mi sezdiğini yoksa sadece onu sevmediği için mi bu kararı verdiğini bilmiyordu ve umursa-mıyordu da. Ejderhanın cevabı büyük bir hevesle tam da Fetchigrol'un istediği şey olarak geldi."Burada, kendi dünyamızda onların efendisi olma gücümüzü

212HAYALET KRAL —fc-» —^kaybetmeden yeni oluşmuş Gölgeçöküşü'ndeki yaratıklardan daha kaçını buraya getirebiliriz ki?" diye sordu Yhraskrik yüksek sesle.Hephaestus cevap vermek için ejderliçin ağzının bütün kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. "Bu kambur et yığınlarından korkuyor musun?""Gölgeçöküşü'nde sürüngenlerden fazlası da var," diye cevap verdi Yhraskrik, sesin kullanımı için kısa bir çekişmeden sonra. "Ordularımız için kendi dünyamızın yaşayan ölülerini kullanmamız daha iyi olur. Sayıları neredeyse sonsuz.""Aynı zamanda beş para etmiyorlar!" diye kükredi ejderliç ve mağaranın duvarlarını sarstı. "Beyinsizler...""Ama kontrol edilebiliyorlar," diye araya girdi illithid, iki yaratık da fiziksel kontrol için çekiştiklerinden kelimeler garip bir şekilde çıkmıştı."Biz Hayalet Kral'ız!" diye böğürdü Hephaestus. "Biz en üstün olanız."Yhraskrik karşılık vermeye yeltendi ama önünde durmuş başıyla onaylayan Fetchigrol'a bakınca vazgeçti. Gölgemsi yaratıktan yayılan tatmini hissedebiliyordu ve Crenshinibon'un da Hepheastus'un tarafında olduğunu anladı. Fetchigrol'a, Carradoon'a dönüp tünellere kaçmış olanları yakalayıp katletmek için büyük bir sürüngen ordusu getirmesi izni verilmişti.O yaratığın hissetmiş olduğu tatmin duygusu! Hephaestus, yediden birinden yükselen herhangi bir bağımsız duygunun nasıl bir tehlike getirdiğini neden göremiyordu? Onların, hizmet etmekten başka hiçbir tatmin hissetmemeleri lazımdı ama Fetchigrol büyük bir varlığa hizmet etme dürtüsüyle değil kendi kişisel egosuyla hareket ediyordu. Fetchigrol, Solme'yle birlikte gidecekti. O ölü bedenleri kaldırırken Solme, Gölgeçöküşü'ne gidip bir ordu toplayacaktı. Carradoonlular'ın bu kadar çoğunun kaçmış olması hayalette başarısız olduğu duygusunun uyanmasına yol açmıştı ve şimdi de hatasını telafi etmeye çalışıyordu.Ama aslında hayaletin umrunda olmamalıydı. Hephaestus bunu neden göremiyordu?Yetenekli generaller gücümüzü arttırır, diye bir düşünce geldi ve213['■—* R.A. SALVATOREYhraskrik bu düşüncenin, ejderhanın sesini kullanarak konuşmayacak olan Crenshinibon'a ait olduğunu biliyordu."Bize karşı gelmeye cüret edemezler," diye katıldı Hephaestus.Onların öfkelerini kullanalım.Peki bundan ne kazanç sağlayacağız ki? diye düşündü Yhraskrik ama bu düşünceyi diğerlerinden saklamaya özen gösterdi. Kaçmakta olan Carradoonlular'ı takip etmek onlara ne kazandıracaktı? Neden içlerinden herhangi biri mültecilerin kaderini düşünmeye tenezzül etsindi ki?"İhtiyatlılığın can sıkıcı olmaya başladı," dedi ejderliç, Fetchigrol mağaradan Carradoon'a gitmek için çıkarken. Yharaskrik konuşanın Hephaestus olduğunu hemen anladı ama kelimelerin seçiminde ve ses

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tınısında Hephaestus'un tipik böğürtüsünden farklı bir şeyler vardı. "Sırf eylemin getireceği haz bile yok etmemiz için yeterli değil mi?"İllithid'in fiziksel bir bedeni yoktu bu yüzden topukları da yoktu ama olayların açığa çıkmaya başladığı o anda kesinlikle topuklarının üzerine gerilemişti. Endişelerini diğer ikisinden yeterince iyi gizleyememişti. Zihin yüzücünün saklanabileceği hiçbir yer yoktu...Ama kimden saklanacağı?Hayalet Kral, diye cevap verdi ejderhanın zihni, illithidin her düşüncesini kendi düşüncesiymiş gibi okuyarak.Yhraskrik o anda Hephaestus'la Crenshinibon arasındaki bağın güçlendiğini, gerçekten de tek bir varlık, tek bir zihin haline geldiklerini anladı.Kendisini de aynı sonun beklemesine olan korkusunu gizleye-miyordu bile. Bir zihin yüzücü olduğundan ortak bir zihin kavramına gayet aşinaydı. Karanlıkaltı'ndaki vatanında kendi türünün yüzlercesi ortak bir zeka, felsefe ve teori üretimi havuzunda birleşirlerdi ama onlar başka illithidler, onunla eş zekaya sahip onunla eş varlıklardı."Ve Hayalet Kral senin türünden daha büyüktür," diye cevap verdi ejderliçin sesi. "Senin korkun bu mu?"Yhraskrik'in her düşüncesi onlara açıktı."Senin için de bir yer var Yhraskrik," diye vaat etti Hayalet Kral.214HAYALET KRAL —fc-» —^"Hephaestus içgüdü, öfke ve fiziksel gücümüz. Crenshinibon, gerçek bir tanrının neredeyse sonsuz irfanının, duygulardan arınmış olmasının birleşimidir ve bu yüzden de yargılama hakkı ondadır. Yhraskrik de uzaklara erişmenin özgürlüğüyle birleşen dünyaların sürrealizmini anlama yetisini sağlayacak."Bütün bu güç deklarasyonunun ortasındaki tek bir kelime Yhraskrik'in gerçeği görmesini sağladı; yargı. Vaat edilmiş olan bütünün parçaları arasında yargı hiyerarşinin en tepesinde duruyordu ve kimliğini elinde tutacak olan Crenshinibon'du. Ejderha birleşimin tepkilerini oluşturacaktı, Yhraskrik bilgi ağını oluşturacaktı ve Crenshinibon da bunların hepsini kontrol edecekti.Yhraskrik o korkunç anda, üçlere özerklik bahşedenin Crenshinibon olduğunu anladı. Artifektin bunu yapmasının tek sebebi, üçlerin her daim nihai yaratımlarının kölesi olacaklarını bil-mesiydi.Yhraskrik'in tek şansı bir şekilde Hephaestus'a ulaşıp, ejderhanın kendi kişiliğini yitirip sonsuza dek bir uşak haline geleceğini anlatmaktı.Bu saklı olmayan düşünceye ejderliçin tek cevabı korkunç, bir yerleri kazıyormuş gibi bir sesle gülmek oldu.Solme, Fetchigrol'u yenmişti. Asırlar önce onlar ve diğer beşi ortak bir amaç için, büyük bir güce sahip olacak, sonsuza dek var olacak tekil bir artifekt yaratmak için tamamen birleşmişlerdi. Solme'nin ondan daha başarılı olması Fetchigrol'un umrunda olmamalıydı. Crenshinibon'un emirleri bir ceza değil talimattı.Bir hayaletin, Fetchigrol'un kendisinden daha büyük olan bir şeyin uzantısının, Crenshinibon'u daha da ötelere taşımaktan başka bir amacı olmayan bir aletin umrunda olmamalıydı.Ama umrundaydı. Fetchigrol, aynı gecenin ilerleyen saatlerinde yıkılmış Carradoon'un rıhtımında durduğun zaman Gölgeçöküşü'ne uzandığında mutluluk duyuyordu. Bu mutluluk ona aitti, Crenshinibon'a değil.215['■—* R.A. SALVATOREBilinci Toril'e dönüp bir yarık açtığında bir sonraki talimat vaazının kendisine değil Solme'ye verileceğinin bilinciyle yine sadece kendine ait büyük bir tatmin duydu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Kambur yaratıklar yarıktan dışarı aktılar. Fetchigrol onları kontrol etmiyor sadece yönlendiriyordu. Onlara rıhtımın hemen kuzeyindeki, İmpresk Gölü'nün sularının sakinleşip tünellerin başladığı minik koyu gösterdi. Yaratıklar karanlık oyukları severlerdi ve çok-luevrendeki hiçbir yaratık avlanmayı Gölgeçöküşü'nün kurt gibi aç, şişko canavarlarından fazla sevemezdi.Yarık kendi içine dönüp kapanmaya başlarken daha da fazlası geliyordu.Crenshinibon'un kutsaması hevesli düşüncelerinde yankılanan Fetchigrol, yarığı bir kez daha açtı.Bir süre sonra kapanmaya başladığında bir kez daha açtı. Bu hareketinin iki dünya arasındaki ayrıma zarar verdiğini biliyordu. Bu ayrım, yani bugüne kadarki varoluş kanunları aslında kontrolün tek yoluydu. Yavaş yavaş üçüncü yarık da kapanmaya başladı.Fetchigrol yarığı daha da büyüttü!Her yarıkla birlikte bu tarafa gelen sürüngenlerin sayısı azalıyordu çünkü bu yaratıkların yaşadığı gölgemsi gri bölge neredeyse boşalmıştı.Solme'ye karşı galibiyet kazanmaya kararlı olan Fetchigrol, Gölgeçöküşü'nün daha da derinliklerine uzandı. Çağrısını gri düzlemin derinliklerine, göremediği bölgelere gönderdi.Gelişini ne gördü ne de duydu; çünkü yaratık gölgelere aitti ve en az onlar kadar sessizdi. Siyah bir bulut hayaletin üzerine inip onu tamamen sardı.Fetchigrol o korkunç anda başarısız olduğunu anladı. Konunun ne olduğu önemli değildi çünkü başına gelen felaketi bağlayabileceği bir nokta yoktu.Sadece başarısız olmuştu. Tamamen, kesin ve geri dönülmez bir şekilde başarısız olmuştu. Fetchigrol bunu, varlığının derinliklerinde hissetti. Bu his içinde bulunduğu durumla ilgili sahip olabileceği bütün düşünceleri alıp götürdü.Gölge ejderhası yarığı geçememişti ama başını, umutsuzluğun216HAYALET KRAL —fc-» —^derinliklerine gömülmekte olan hayalete dişlerini geçirecek kadar çıkarabilmişti.Ve Fetchigrol'un kaçabileceği hiçbir yer yoktu. Düzlem değiştirse onu yutmakta olan ejderhanın tam karşısına çıkmış olacaktı. Aslında kaçmak gibi bir arzusu da yoktu zaten çünkü gölge ejderhasının kara dumanlı nefesi Fetchigrol'un, yok olmanın çok daha tercih edilir bir şey olduğunu anlamasını sağladı.Ve böylece de yok edildi.Gölgeçöküşü'nde ejderha geri çekildi ama yırtığın yerini de işaretlemeyi unutmadı çünkü yarığın yakında içinden geçebileceği kadar büyüyebileceğini düşünüyordu. Ejderha gittikten sonra başka canavarlar yarığa üşüştüler.Gecekanatları, devasa kara yarasalar derimsi kanatlarını genişçe açıp Carradoon'un yıkıntıları üzerinde uçmaya başladılar. Maddesel dünyanın hafif etinin tadına bakmak için çıldırıyorlardı.İnsansı, zayıf ve yırtık pırtık koyu paçavralara sarınmış ve kurbanlarının yaşam enerjisini tek bir dokunuşla emebilecek korkunç dehşet ruhları sürüler halinde etrafta gezinmeye başladı.Ve bir geceyürüyen, dev, altı metre boyunda, kaslı, bir dağ devinin gücüne sahip kılsız bir insansı yarıktan zorlukla da olsa çıktı ve İmpresk Gölü'nün kıyılarında dolaşmaya başladı.Uçurumun tepesindeki mağarada, Hayalet Kral biliyordu.Fetchigrol gitmiş, enerjisi sönmüş, onu tamamen kaybetmişlerdi.Yhraskrik bir illithiddi. İllithidler duyarsız mantığın yaratıklarıydılar ve bu yüzden hiç şişinmedi ama ejderhalar duygusal

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yaratıklardı ve illithid, Fetchigrol'un planının onaylamadığını söylediğinde haklı olduğunu belirtince bir öfke duvarı yükseldi.Duvarın kaynağı hem Hephaestus hem de Crenshinibon'du.Yhraskrik, bir an Kristal Parçası'nin neden vahşi ejderhayla aynı217['■—* R.A. SALVATOREfikirde olduğunu anlayamadı. Crenshinibon da pragmatik ve mantıklı düşünceye sahip bir artifektti. Tıpkı illithid gibi duygusuzdu.Fakat Yhraskrik'in aksine Crenshinibon aynı zamanda hırslıydı da.Ve Yhraskrik o anda bağın kurulamayacağını, ejderliçin bilincindeki üçlü bir yapının sağlam kalamayacağını anladı. Ejderhanın bedeni dışında bir beden bulmayı düşündü ama bu düşünceden hemen vazgeçti çünkü hiçbir şey ejderliç kadar kudretli olmayacaktı ve Hephaestus onun hayatta kalmasına da izin vermezdi.Savaşmak zorundaydı.Hephaestus tamamen öfke ve zehir doluydu. İllithid öfke duvarında yöntemli bir şekilde mantığı kullanarak delikler açmaya başladı. Rakibine tartışılamaz gerçekleri hatırlatıyordu çünkü bilinmeyen bir düzleme büyük bir kapı açma düşüncesizliği ve Yükselen Ruh'un birleşmiş güçleri gibi bir rakibe saldırmaya devam ederken gerekecek olan dikkat gibi gerçekler tek başlarına bile onun elini güçlendiriyorlardı.Tartışma prensiplerine göre Yhraskrik'in rakibine karşı büyük bir avantajı vardı. Basit gerçekler ve mantık onun tarafındaydı. İllithid, deliklerini açıp öfkenin altını sürekli olarak mantıkla oydu. Tartışmanın sonucunu belirleyecek varlık olduğundan korktuğu Crenshinibon'u kendi tarafına çekmeye çalışıyordu.İçteki savaş dışta Hephaestus'un sağa sola saldırıp, taşlarla hizmetkarlarını erittiği alevler kustuğu, duvarlara vurup bütün dağı sarstığı bir öfke nöbetine dönmüştü.Hephaestus'un öfkesi yavaş yavaş dinmeye başladı ve içteki savaş bir diyalog ve sohbet oturumuna dönüştü. Yhraskrik'in önderliğinde Hayalet Kral yavaş yavaş Fetchigrol'un kaybını ne şekilde düzeltebileceğini düşünmeye başladı. Geçmişi kabul edip bir sonraki hamleye daha geniş bir açıdan bakmaya başladı.Yhraskrik, galibiyetinden çok az tatmin oldu çünkü kısa süreli olabileceğini ve gelecekte bütün taşlar yerine oturmadan önce Hephaestus'la daha defalarca kez savaşması gerekebileceğini biliyordu.İllithid düşüncelerini ve iddialarını, Fetchigrol'un sonunun bir zamanlar Gölge Düzlemi olan yerin fazla derinlerine uzandığı218HAYALET KRAL —fc-» —^yönünde yorumlanabilme olasdığına çevirdi. Gölge Düzlemi, Hayalet Kral'ın henüz bilmediği sebeplerden dolayı çok daha büyük ve tehlikeli bir yere dönüşmüştü. Bir şekilde Ana Madde Düzlemi'ne de yaklaşıyor gibiydi ve eğer bu doğruysa ne gibi sonuçlar doğurabilirdi?Crenshinibon bunları hiç umursamıyor gibiydi. Ona göre kaos, Hayalet Kral'ın güçlenmesini sağlardı.Ayrıca tehlikeli ve fazla iyi organize olmuş bir güç yarıktan gelirse Hayalet Kral'ın tek yapması gereken uçup gitmekti. Yhraskrik, Kristal Parçası'nı asıl endişelendirenin yedinin ikisini kaybettikleri gerçeği olduğunu anladı.Hephaestus içinse sadece amansız ve yatışmakta olan bir öfke vardı ve ejderhanın zihni her şeyden çok hayattayken ona zarar vermiş olanlardan intikam alamadığı düşüncesiyle doluydu.Yhraskrik geleceği ve önlerindeki geniş yolu nasıl şekillendire-bileceklerini düşünürken Crenshinibon kalan beş liçi düşünüyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hephaestus'sa Yükselen Ruh'a hemen şu anda saldırmaları için baskı kurmaya çalışıyordu.Bir değil üçtüler ve Yhraskrik'e göre Hayalet Kral olan üçlüyü ayıran duvarlar her zamanki kadar kalın ve göz korkutucuydu. Ve illithid sonunda kaçınılmaz sonuca ulaştı; hepsine egemen olmanın, kendi hükmeden iradesi ve zekası altında birleşmeye zorlamanın bir yolunu bulmalıydı.Ve bu tehlikeli amacını fazla iç içe girmiş olduğu ikiliden saklayabileceğini umuyordu.219XHİÇBİR ŞEYİN RAHİPLERİ"Bizler hiçiz. Hiçbir şey yok!" diye bağırdı rahip, Yükselen Ruh'un kabul salonunda kıyameti koparırken. Her kelimeyi ayağını sinirle yere vurarak vurguluyordu. Kanla keçeleşmiş saçları ve olduğundan çok daha kötü görünen bir yara yüzünden kanla kaplanmış yüzünün yarısı ve omuzlarıyla sözlerini destekliyordu. Onunla birlikte dışarı çıkmış beş kişi arasında en şanslı olandı çünkü onun dışında hayatta kalan tek kişi bir bacağını kaybetmişti ve diğer bacağı da kesilecekti, tabii zavallı kadın hayatta kalabilirse."Otur yerine Menlidus. Seni yaşlı aptal!" bağırdı diğerlerinden biri. "Bu tiradın neye çare oluyor?"Cadderly, kendisi gibi bir Deneir rahibi olan Menlidus'un bu tavsiyeye uymasını umuyordu ama buna pek ihtimal vermiyordu. Kendinden on yaş büyük olan ve en az otuz yaş büyük görünen adama müdahale etmek zorunda kalmak istemiyordu. Ayrıca adamın serzenişinin arkasındaki hayal kırıklığını da anlayabiliyordu ve vardığı ümitsizlik verici sonuçları da inkar edemezdi. Cadderly de Deneir'e ulaşmaya çalışmış ve tanrısını sonsuza dek kaybetmiş olmaktan korkmuştu. Sanki Deneir bir şekilde kendini sayısal bir labirent olan Metateksfe yazmıştı."Ben mi aptalım?" dedi Endilus, bağırıp volta atmayı kesip bir parmağını göğsüne vururken yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.220HAYALET KRAL —fc-» —^"Tanrımızın düşmanlarına gökten alev sütunları çağırdım. Yoksa unuttun mu Donrey?""Elbette unutmadım," diye cevap verdi Donrey. "Sıkıntılar Zamanı'nı ve daha önce karşılaşıp katlandığımız çaresiz durumların hepsini de hatırlıyorum."Cadderly bu sözlere memnun olmuştu ve görünüşe göre odadaki diğer herkes de öyle.Fakat Menlidus gülmeye başladı. "Böylesi hiç olmadı," dedi."Bu sessizliğin ne anlama geldiğini bulmadan böyle bir yargıya varamayız.""Bu hayatlarımızı ne kadar aptalca harcadığımızla ilgili dostum," dedi Menlidus alçak sesle. "Hepimiz, bize bir bak! Sanatçılar! Ressamlar! Şairler! Sanat ve inancın içindeki derin anlamları arayan erkek ve kadınlar, cüceler ve elfler. Tablolarımız ve yazılarımızla duygularla derinlik uyandıran, dramatik etkiler için kelimelerini dikkatle seçen sanatçılar." Kıs kıs güldü. "Yoksa sadece birer göz-bağcı mıyız?""Buna inanıyor olamazsın," dedi Donrey."Kendi gözbağlarımıza inanıyoruz," dedi Menlidus. "Çünkü buna mecburuz. Çünkü diğer seçenek, aslında hiçbir şeyin olmadığı, hepsinin, akıl sağlığının korunması için hayal gücümüzün ürettiği şeyler olduğunu düşünmesi bile korkunç değil mi? Çünkü taptığımız bu tanrıların ölümsüz varlıklar olmadıkları, bizim sadakatimizi almak için bize sonsuzluk vaat eden sahtekarlar oldukları gerçeği sarsıcı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ve umutsuzluk verici değil mi?""Bence seni yeterince dinledik birader," dedi kayda değer rahiplik kabiliyetine de sahip olan ünlü bir büyücü."Her birimiz rahibiz," dedi Menlidus."Hayır değiliz," dedi bazı büyücüler ve kanlı rahip bir kez daha hafifçe güldü."Evet öyleyiz," diye karşı çıktı Menlidus. "Bizim ilahi dediğimize siz gizemli diyorsunuz; sunaklarımız birbirinden o kadar da farklı değil."Cadderly bu sözler karşısında yüzünü buruşturdu çünkü bütün büyünün tek bir kaynaktan geldiği düşüncesi Ulu Kütüphane'deki221['■—* R.A. SALVATOREgençlik günlerini hatırlatmıştı. O zamanlar agnostik bir rahipti ve o da ilahi büyüyle gizem büyüsünün aynı enerjinin farklı isimleri olup olmadığını merak etmişti."Bizimkinin değişim olasılığını kabul ettiği ve dogmalar üzerine kurulmadığı gerçeğini saymazsan!" diye bağırdı bir büyücü ve rahiplerle büyücüler tartışmaya başlayınca salondaki sesler iyice yükseldi."O zaman belki de sizler için konuşmuyorum," dedi Mendilus, Cadderly ona kaşlarını çatarak baktıktan sonra. "Fakat biz rahipler her şeyin ötesinde gerçekleri anlattığını iddia eden kişiler değil miyiz? İlahi gerçekleri anlatmıyor muyuz?""Yalvarırım artık yeter," dedi Cadderly, Menlidus'un geçici sakinleşmesine rağmen nereye doğru gittiğini gayet iyi bilerek.Yavaşça Menlidus'a doğru ilerlerken yüzünde dikkatle yerleştirmiş olduğu bir dinginlik ifadesi vardı. Danica ya da kayıp çocuklarından hiçbir haber alamamış olan Cadderly aslında dingin olmaktan çok uzaktı. Midesi kaynıyor, düşünceleri kargaşa içindeydi."Öyle değil miyiz?" diye bağırdı Menlidus, Cadderly'ye. "Deneir'in Cadderly'si, Deneir'in sözü ve gücüyle Yükselen Ruh'u yaratmış olan sen herkesten öte sözlerimden şüphe duymamalısın.""Durum bundan daha karmaşık," dedi Cadderly."Deneyimlerin kurallarımızın aptalca dogmalar olmadığını, ilahi gerçekler olduğunu göstermiyor mu?" diye itiraz etti Menlidus. "Bu huşu uyandıran katedralin, bütün dünyaya ait olan bu kütüphanenin inşasında sadece Deneir'in bir aracı olduysan dünyevi dostlarımızın belirttiği kuşkulara nasıl gülüp geçmezsin?""Hepimizin şüpheleri olur," dedi Cadderly."Bizim olmamalı!" diye bağırdı Menlidus ayağını yere vurarak. Bu hareket son enerjisini almış gibiydi çünkü aniden omuzları çöktü. "Ve şimdiyse gerçeği gördükten sonra olmaması mümkün değil." Bir bacağı kopmuş, ölümün kıyısında yatan Dahlania'ya baktı. "Bir şifa bahşedilmesi için yalvardım," diye mırıldandı. "Küçük bir tane, acısını azaltabilecek herhangi bir büyü. Deneir, yakarışıma cevap vermedi.""Bu üzücü olay göründüğünden daha karmaşık," dedi Cadderly222HAYALET KRAL —fc-» —^alçak sesle. "Suçlama...""Bütün hayatım boyunca ona hizmet ettim. Ve ona en fazla ihtiyacım olan anda ona seslendiğimde o bana sırtını çevirdi."Cadderly içini çekip bir elini adamı teselli etmek için Menlidus'un omzuna koydu ama rahip sinirlenip silkinerek bu dokunuştan uzaklaştı."Çünkü bizler hiçbir şeyin rahipleriyiz!" diye bağırdı bütün salona. "İrfan ve kavrayış sahibiymiş gibi yapıyoruz ve kendimizi bir tablonun çizgilerinde ya da bir heykelin kıvrımlarında nihai gerçekleri gördüğümüze inandırıyoruz. Hiçbir anlama sahip olmayan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

şeylere anlam yüklüyoruz ve eğer gerçekten tanrılar kaldıysa bizim zavallı hayallerimize bakıp çok eğleniyorlardır."Cadderly'nin bu kanserin, onları çökertebilecek bir inanç ve irade sınavının yayıldığını görmek için salondaki bitkin yüzlere bakmasına gerek yoktu. Menlidus'a salonu terk etmesini emretmeyi, adamı yüksek sesle azarlamayı düşündü fakat bu fikirden hemen vazgeçti. Menlidus bu hastalığın kaynağı değildi, sadece bunu dile getirendi.Cadderly, Deneir'i bulamıyordu, onun da duaları karşılıksız kalıyordu. Deneir'in onu sonsuza dek terk etmiş olmasından, aşırı araştırmacı tanrının kendini Ağ'a yazmış olmasından ya da Ağ'ın sonsuz iplikleri arasında kaybolmuş olmasından korkuyordu. Fakat semirmiş gölge canavarlarına karşı savaşta Deneir'den isteyebileceği büyüler kadar güçlü büyüler yapacak gücü bulmuştu.Fakat bu büyülerin Deneir olarak bildiği varlıktan gelmediğine inanıyor hatta bundan korkuyordu. Ayaklarının altındaki toprağı böylesine kutsal bir büyüyle takdis edecek gücü hangi varlığın verdiğini bilmiyordu. Tabii bu gücü veren bir varlıksa.Ve bu da canını en çok sıkan şeydi.Menlidus'un kast ettiğini gayet iyi anlıyordu. Eğer tanrılar ölümsüz değillerse müritlerinin gözündeki yerleri daha uzun ömürlü olmalı mıydı?Eğer tanrılar Faerûn'un başına gelmiş bu belayı def edecek kadar güç ve irfan sahibi değillerse fanilerin nasıl umudu olurdu?Daha da beteri bütün bu çabaların ne değeri vardı? Cadderly bu223['■—* R.A. SALVATOREyıkıcı düşünceyi aklına gelir gelmez uzaklaştırdı ama onun ve buradaki herkesin zihninde en azından bir an olsun yankılandığı kesindi.Menlidus yıkıcı cümlesini bir kez daha tekrarladı. "Hiçbir şeyin rahipleri.""Biz gidiyoruz," dedi Menlidus, Cadderly'ye ertesi sabahın ilk ışıklarında, ürkütücü derecede sessiz bir geceden sonra. Fakat gece sessiz olmasına rağmen Cadderly için hiç de rahat geçmemişti çünkü Danica henüz dönmemişti.Karısından hiçbir haber alamamıştı, kayıp çocuklarından hiçbir haber alamamıştı ve belki de en kötüsü Deneir'e yaptığı çaresiz çağrılara hiçbir yanıt alamamıştı."Biz mi?" diye cevap verdi Cadderly.Mendilus, yaklaşık bir düzine kadın ve erkeğin yolculuğa hazır bir şekilde giyinmiş olduğu salonun karşı tarafındaki bir yan odayı işaret etti."Hepiniz gidiyor musunuz?" diye sordu Cadderly inanamaya-rak. "Yükselen Ruh büyük bir saldırı altında ve siz burayı terk...""Deneir beni terk etti. Ben onu terk etmedim," diye cevap verdi Menlidus sert ama sakin bir kesinlikle. "Tıpkı onların tanrısının onları terk etmiş olması ve Ağ'm da o üçünü terk etmiş olması gibi. Üçü de büyücü ve tıpkı benim gibi, yaşamlarını adadıkları şeyin bir şakadan ibaret olduğunu anladılar.""İnancını sarsmak çok zor olmadı Menlidus," diye azarladı Cadderly ama sözler ağzından çıkar çıkmaz onları söylememiş olmayı diledi. Zavallı rahip büyünün çöküşünü çok kötü bir zamanda yaşamıştı sonuçta ve bu çöküş yüzünden bir dostunun ölümünü izlemek zorunda kalmıştı. Adamın çıkarımına katılmıyor olsa da böyle bir umutsuzluğu yargılaması doğru olmadığını biliyordu."Belki de haklısın Cadderly, Hiçbir Şey'in Seçilmiş'i," diye cevap verdi Menlidus. "Benim bildiğim tek şey ne hissettiğim ve neye inandığım... ya da artık neye inanmadığım.""Nereye gidiyorsunuz?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

224HAYALET KRAL '— -"Önce Carradoon'a sanırım oradan da Cormyr'e."Cadderly'nin gözleri parladı."Çocukların, elbette," dedi Mendilus. "Korkma eski dostum. Artık senin inancının heyecanını paylaşmasam da Cadderly Bonaduce ve ailesiyle olan dostluğumu unutmayacağım. Çocuklarını mutlaka arayacağız ve güvende olduklarından emin olacağız."Cadderly başıyla onayladı ve bundan fazlasını istemedi. Yine de ortada olan sorunu belirtmeden edemezdi. "Önünüzdeki yol çok tehlikeli. Belki de burada kalmalısınız... ve size yalan söyleyemem bizim de size burada ihtiyacımız var. Son saldırıyı zar zor savuşturduk ve bir dahaki sefere üstümüze nasıl bir güç geleceği konusunda bir fikrimiz yok. Karanlık düşmanlarımız dışarıda; ve keşif ekiplerimizin acı verici bir şekilde öğrendikleri gibi de gayet güçlüler.""Onların arasından bir yol açıp geçebilecek kadar güçlüyüz," diye cevap verdi Menlidus. "Bence sen herkese bizimle gelmesini salık vermelisin. Yükselen Ruh'u bırakın. Burası bir katedral, bir kütüphane; bir kale değil.""Burası Deneir'in eseri. Burayı terk etmem kim olduğumu inkar etmem demektir.""Hiçbir şeyin rahibi olduğunu mu?"Cadderly içini çekti ve Mendilus anlayışla hafifçe omzuna vurdu. "Herkes bizimle gelmeli eski dostum. Hepimizin iyiliği için Carradoon'a büyük, güçlü bir grup olarak gitmeliyiz. Bu yerden kaçmalıyız ve sonra büyük bir ordu toplayıp...""Hayır."Mendilus ona sertçe baktı ama Cadderly'nin kesin duruşu karşısında tartışmak mümkün değildi."Benim yerim Yükselen Ruh," dedi Cadderly."Kanının son damlasına dek mi?"Cadderly gözünü bile kırpmadı."Diğerlerini de aynı kadere mahkum mu edeceksin?" diye sordu Mendilus."Onlar kendi kararlarını verecekler. Burada, açık yollarda olacağımızdan daha güvende olacağımızı düşünüyorum. Seninki de dahil kaç keşif grubu felaketle karşılaştı? Burada kendimizi savunma şan-225['■—* R.A. SALVATOREsimiz olur. Dışarıdaysa düşmanımızın seçtiği bir savaş alanında savaşmak zorunda kalırız."Menlidus, Cadderly'yi bir süre daha süzdükten sonra hıhlayıp elini salladı ve salonun karşısındakilere işaret etti. Çantalarını, kalkanlarını ve silahlarım kuşanıp rahibin peşinden koridorda ilerlediler."Yükselen Ruh'u korumak için elli kişiden az kaldık," dedi Ginance, öfkeli eski rahip gittikten sonra Cadderly'nin yanma gelerek. "O sürüngen yaratıklar bize ilk geceki gibi hırsla saldırırlarsa çok zorlanacağız.""Artık bir saldırı için çok daha hazırlıklıyız," diye cevap verdi Cadderly. "Görünüşe göre tahkimatlar büyülerden daha güvenilir olacaklar.""Genel kanı bu yönde," dedi Ginance. "Büyüler yanlış çalışır ya da hiç çalışmazken iksirler ve değnekler savaş alanında bizi yarı yolda bırakmadılar.""Bir sürü iksirimiz var. Bir sürü değneğimiz ve asamız, büyülü silahlarımız ve kalkanlarımız var," dedi Cadderly. "Savunmayı kurarken bunların uygun bir şekilde dağıtıldığından emin ol. Her

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

duvarı güçlendirmeliyiz."Ginance başıyla onayladı ve gitmeye yeltendi ama Cadderly onu durdurdu. "Menlidus'a yetişip ona yolculuğu için ayırabileceklerimizi öner. Korkarım onun grubu dağlardan inebilmek için onlara verebileceğimiz her şeye ve oldukça iyi bir şansa ihtiyaç duyacaklar.Ginance kapıda durup gülümsedi ve başıyla onayladı. "Onun Deneir'i terk etmesi Deneir'in de onu terk edeceği anlamına gelmez," dedi.Cadderly zayıfça da olsa gülümsemeyi başardı. Bir yandan da Deneir'in büyük ihtimalle istemeden ve kendi kontrolü dışındaki sebeplerden dolayı hepsine bunu yapmış olmasından korkuyordu.Fakat Cadderly kendisine ne bunları ne de kayıp karısıyla çocuklarını düşünecek zamanı olmadığını hatırlattı. İhtiyacı olduğu anda güçlü bir büyü bulmuştu. Herkesin iyiliği için bu büyünün kaynağını öğrenmeliydi.Çığlıklar duyduğunda düşünmeye daha yeni başlamıştı.Düşmanları güneşin batmasını beklememişlerdi.226HAYALET KRAL '— -Cadderly koşarak merdivenlerden inerken silahlarını kuşanıyordu ve aşağı indiğinde neredeyse Ginance'la çarpışıyordu."Menlidus," diye bağırdı Ginance ve açık olan ön kapılan işaret etti.Cadderly kapıya koştu ve nefesi kesilerek geriledi. Menlidus ve ekibinin hepsi geri dönüyordu. Dimdik bir şekilde, kolları iki yanlarında sallanarak yürüyorlardı. Hâlâ gözü olanların ölü gözlerinde boş bakışlar vardı.Zombilerin etrafından sürüngen canavarlar kendilerini çekip hoplayarak tüm hızlarıyla geliyorlardı."İyi savaşın!" diye seslendi Cadderly savunmacılara. Yükselen Ruh'un birinci ve ikini katındaki bütün kapılara, pencerelere ve duvarlara yerleşmiş olanlar kalkanlarını ve silahlarını, değneklerini ve parşömenlerini kaldırdılar.Birkaç yüz metre ileride, oldukça yukarılarında, dağ yolunun ilerisindeki ağaçların dallarının üzerinde bir anda alevler parladı. Drizzt, Jarlaxle ve Bruenor vagonun sürücü bölümünde irkilip ayağa fırladılar ve arkalarındaki Danica da dikleşti."Bu Yükselen Ruh'tu," dedi Drizzt."Ne?" diye sordu Danica ileri fırlayıp Drizzt'le Bruenor'un arasından bakarak.Ağaç sırasının üzerine bir duman sütunu yükselmeye başladı."Bu," dedi Danica nefesi kesilmiş bir halde. "Daha hızlı gitmeliyiz!"Drizzt, Danica'ya baktı ve kadının ne kadar çabuk iyileşmiş olduğunu fark edince gözlerini kırpıştırdı. Kadının eğitimi ve disiplini Jarlaxle'ın iksirleri ve keşiş yetenekleriyle birleşince kadını neredeyse tamamen iyileştirmişti.Drizzt, Danica'yla eğitimi üzerine konuşması gerektiğini zihnine not etti ama bu düşüncesi birden kesildi ve Bruenor'u dürttü. Drovvun amacını anlayan cüce başıyla onaylayıp vagonun yan tarafından peşinde Drizzt'le aşağı atladı. Arka tarafa koşarken Pwent'e seslendi.227['■—* R.A. SALVATORE"Katırları koştur!" diye seslendi Drizzt ve Jarlaxle dizginleri şaklatırken arkada yerini almış olan üçlü, omuzlarını vagona dayayıp bütün güçleriyle itmeye, vagonun dik yamacı tırmanmasına yardım etmeye başladılar.Danica göz açıp kapayana kadar yanlarına geldi ve yaralı omzunu vagona dayadığmda yüzünü buruşturmuş olsa da bütün gücüyle itti.Yamacın tepesine vardıklarında Jarlaxle, "Atlayın!" diye bağırdı ve dörtlü, vagon hızlanırken tutunup ayaklarını kaldırdılar. Fakat hemen önlerinde yeni bir tepe olduğundan kısa ömürlü bir hızlanma olmuştu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hem katırlar hem de arkadaki dörtlü yorulmuştu ve vagon yavaş yavaş ilerliyordu.Kambur sürüngenler sürünerek önlerinde patikaya çıktıklarında Jarlaxle daha kimseyi uyaramadan alevli bir cehennem domuzunun üzerindeki bir cüce yolun karşı tarafındaki çalıların arasından fırladı. Athrogate sürüngenlerin arasına daldığında iblis domuzu zıplıyor, toynaklarını yere vuruyor ve etrafına alevler saçıyordu. Domuzun kafa attığı sürüngenlerden biri geriye uçtu, başka biri dumanı tüten toynakların altında kaldı ama yolun diğer tarafına yakın olan üçüncüsünün tepki verecek zamanı oldu ve güçlü kollarıyla domuzun üzerine, doğruca Athrogate'in önüne sıçradı."Bwahaha!" diye uludu seheryıldızları karşılıklı olarak dönmeye başlamış olan cüce.Silahlar yaratığa aynı anda savruldular. Sağ taraftaki aşağıdan, sol taraftaki yukarıdan vurdu ve darbe sürüngenin havada dönmesine sebep oldu. Athrogate sağ kolunu ustaca solun altından geçirip ivmesini tersine çevirdi ve ters bir darbeyle seheryıldızını yaratığın suratına indirdi. Son bir ekleme olarak da ilk darbeden sonra silahın büyüsünü aktif hale getirip çivilerinin silahın topuzuna patlayıcı yağ salgılamasını sağladı.Bir balonun patlamasmı andıran bir sesle ışık çakması o yöne bakanlara büyü kullanıldığını göstermiş oldu. Her ne kadar bir patlama olmamış olsa da yaratık yere düşmeden önce kendi etrafına bir kaç tur dönünce darbeye eklenmiş olan gücü rahatlıkla anlayabildiler.Athrogate, neredeyse hiç yavaşlamadan, seheryıldızlarını döndürerek domuzunu doğruca karşı taraftaki çalıların içine daldırdı.228HAYALET KRAL '— -Vagon geçtikten sonra ortaya çıktı. Önünde, her adımda bir darbe vurduğu bir sürüngen vardı ve yaratık ölünce Athrogate domuzunu tekrar yola çevirip diğerlerinin peşinden koşturdu.Vagon son tepeyi de çıktığı sırada onlara yetişti. Yol, dar bir ağaç sırasının oradan dönüp muhteşem Yükselen Ruh'un önündeki açık alana giriyordu.Çimenlik alan sürüngen kaynıyordu, tıpkı Yükselen Ruh'un duvarları gibi. Binanın üst köşesi yanıyordu ve birçok pencereden göğe dumanlar yükseliyordu.Athrogate, domuzunu Bruenor'la Pwent'in yanında durdurdu. "Hadi cüceler tabana kuvvet! Şunları analarından doğduğuna pişman edelim!"Bruenor, başıyla onaylayan Drizzt'e kısa bir bakış attı ve vagonun yan tarafına koşup çentikli savaş baltasını aldı. Pvvent'in silahları zaten üzerinde olduğundan Athrogate'in yanına ilk ulaşan o oldu."Kralımı koruycaksın!" dedi Pwent ve Athrogate de içten bir "Bwahaha!" ile cevap verdi. Bu cevap, 'savunma' anlayışı etrafındaki bir sürü düşman onu yakalayamadan hızla ve delice ileri atılmak olan Thibbledorf Pwent için yeterince iyiydi."Domuzla mı saldırcan?" diye sordu Bruenor, Athrogate'in yanına geldiğinde."Evet, kendimi takdim ederken faydası oluyo!"Athrogate kama pozisyonundaki üç cücenin en önünde, diğerlerinin yetişebileceği bir hızda domuzunu sürmeye başladı.Arkalarında Jarlaxle vagonu ve katırları kontrol altında tutarken Danica'yla Drizzt'e baktı."Sağ taraftaki yan kapıya!" diye seslendi Danica, cücelere.Palalarını çeken Drizzt, Jarlaxle'ın yanına koştu."Gidin," dedi Danica vagonun parmaklıkları üzerinden tırmanırken. "Vagona ve Catti-brie'ye ben göz kulak olurum."Drizzt, kadına yalvaran bir bakış attı, zavallı Catti-brie'yi böylesi bir çatışmanın içine sokmak istemiyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Kaçacak yerimiz yok," dedi Jarlaxle, kolcunun endişesini anlayarak. "Ya ileri gideceğiz ya da geri ama eğer Cadderly burada kay-229

^ -H^H1 R.A. SALVATOREbeders< m kadderirmiz de aynı olacaktır." Dri bi^' ^şjyja , onaylayıp drowa döndü.alanın termizleyip vagonu ilerleteceğiz" div v^ladl Jarlaxl\^a b' faz ds aha temizleyip biraz daha ilerleyeceğiz ""A<>'\, ıktığ:ınmız:da üstümüze üşüşecekler," dedi DriZ/ 3VUn" masız s ığa Yjisini t'taşıman vagona endişeli bir bakış daha at-""O evg'^n ^ıha fazlasını daha hızlı öldürürüz biz (t dedi Jarlaxl, zarn fasını ı haflîfçe eğerek. Bu hareketi sayesinde arı ;linde büyük şap iŞ tüyij ü vardı. Büyülü bilekliğinden hançerini çi^1 ve sonra l nr K1 • bİTkkaç kez bükerek büyülü silahı bir uzunkıl ıaline getirdi ıleğ'Dri ı yaRınndanki katırın yularını tutup hayvanı çeke* a8aÇ sırasın ^zt e ,jerL aaçıkJığa ve canavar ordusunun görüş alani vlktI-Düı'n iç1 iierjsiiindee Bruenor'la diğer cücelerin aralıksız saldırısını izlet' ndü^ M.—H—Ath e uiu ıiyanak domuzunun böğrünü tekmeleyip ayvanısaldırıj*roga çjj-^j ve kollarını hızla yukarı kaldırıp geriyioğru yuvarlıVa g^ mQkx.emsmel bir şekilde hayvanın üzerinden iliğinde ileri dcHnarf oşarl hayvanın arkasında savaşmaya hazır durt rdu.Caı *ğru ! ar i yanndan da üzerlerine atıldılar. Domuz öı laftan gelen s iavat ^^ y,«ere vurduğu toynaklarından yayılan alev «yaları ve vah iald,r ^avu«-diuğıju kafasıyla karşılarken; Athrogate sefcıldız-larını şVce rak S£.ag parafa atıldı. Saldırganlarla çarpıştığım ebelerinin avur^a p atltlaysan sürüngenlerin etleri geniş bir alam yıldı.Geı altlf1^alrraajık i; stemeyen Thibbledorf Pwent üzerit ı0ğru gelen t ride { sü^üünge;ni sanki onlara zırhında zayıf bir nok ıma. lan içi^ird' ydan okuuyormuşçasına yandan karşıladı. Ka eşen> neşeli in H^şi' üjde . debelendi, tekmeledi, yumrukladı, d, irsek ve kafi bir v'jk bı r Sünjü silahını düşmanlarını parçalamak İÇ -Handı. Thi.^ ataf jorf P" weırıt, Mithril Salonu'un en vahşi savaşç ıarak bilinire ibble' )U h jçç de önemsiz bir şey değildi ve Athrogate uzun yıllar (di ki )ah& , da fbüyük bir cüce klanında aynı unvan niptj önce230Hirii,S- blrat"jl'ızey^ ge,tlöndii2'J at«Ifllin, ^uce>, gnjü<l lü \\^o îiarset BV»-aşfilin ;lvu> .İkan .n ya» \rte, İtası da0p ya '1 'genimi si), lîTU( önü;iiÇ^l'lige^UiSÖ»şlı f VeVu*io: nı MW ağf'a 1.vt rtrue^ntrV. 'er -vrV % T,,n *['■—* R.A. SALVATOREbederse bizim kaderimiz de aynı olacaktır."Drizzt başıyla onaylayıp drowa döndü."Kısa bir alanı temizleyip vagonu ilerleteceğiz," diye açıkladı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Jarlaxle. "Biraz daha temizleyip biraz daha ilerleyeceğiz.""Açığa çıktığımızda üstümüze üşüşecekler," dedi Drizzt, savunmasız sevgilisini taşıyan vagona endişeli bir bakış daha atarak."O zaman daha fazlasını daha hızlı öldürürüz biz de," dedi Jarlaxle şapkasını hafifçe eğerek. Bu hareketi sayesinde artık elinde büyük bir kuş tüyü vardı. Büyülü bilekliğinden hançerini çıkardı ve sonra bileğini birkaç kez bükerek büyülü silahı bir uzunkılıç haline getirdi.Drizzt en yakındaki katırın yularını tutup hayvanı çekerek ağaç sırasının içinden açıklığa ve canavar ordusunun görüş alanına çıktı.Dümdüz ilerisinde Bruenor'la diğer cücelerin aralıksız saldırısını izledi.Athrogate uluyarak domuzunun böğrünü tekmeleyip hayvanı saldırıya geçirdi ve kollarını hızla yukarı kaldırıp geriye doğru yuvarlanarak mükemmel bir şekilde hayvanın üzerinden indiğinde ileri doğru koşan hayvanın arkasında savaşmaya hazır duruyordu.Canavarlar iki yandan da üzerlerine atıldılar. Domuz ön taraftan gelen saldırıları yere vurduğu toynaklarından yayılan alev dalgaları ve vahşice savurduğu kafasıyla karşılarken; Athrogate seheryıldız-larını savurarak sağ tarafa atıldı. Saldırganlarla çarpıştığında darbelerinin altında patlayan sürüngenlerin etleri geniş bir alana yayıldı.Geride kalmak istemeyen Thibbledorf Pwent üzerine doğru gelen bir dizi sürüngeni sanki onlara zırhında zayıf bir nokta bulmaları için meydan okuyormuşçasına yandan karşıladı. Karındeşen, neşeli bir vahşilikle debelendi, tekmeledi, yumrukladı, diz, dirsek ve kafa atarak bir sürü silahını düşmanlarım parçalamak için kullandı. Thibbledorf Pwent, Mithril Salonu'un en vahşi savaşçısı olarak bilinirdi ki bu hiç de önemsiz bir şey değildi ve Athrogate.de uzun yıllar önce daha da büyük bir cüce klanında aynı unvana sahipti.230HAYALET KRAL '— -Sürüngenler bu ikilinin önünde teker teker parçalanıyorlardı.Fakat bu sahneyi izleyen ve bu ikilinin "krallarını koruyan savaşçılar olduğunu sanan herhangi biri kısa sürede bu kralın herhangi bir korumaya ihtiyaç duyduğu düşüncesinden vazgeçerdi.İblis domuz pençeleyen eller ve parçalayan dişlerin karşısında sendeledi. Son bir alev saldırısı kara etleri dağladı ve domuz kendi düzlemine geri döndü. Sürüngenler daha bu ani buharlaşmanın şaşkınlığını üzerlerinden atamadan yeni bir düşman aralarına dalmıştı bile.Bruenor, gruba doğru kalkanı önünde saldırdı ve yaratıklardan birine o kadar sert çarptı ki yaratığın göğsünde kalkanmdaki köpüklü maşrapanın izi çıktı. Sürüngen darbenin etkisiyle geri uçtu. Bruenor kalkan olan kolunu sola savurup ikinci bir sürüngene vururken baltasıyla karşısındaki bir sürüngenin köprücük kemiğini yarıp yaratığı yere mıhladı. Baltasını bir an beklemeden söküp soldan sağa doğru ters bir savurma hamlesi yaptı. Hamlesinin sonunda ivmesini parmak uçlarında dönerek arttırdı.Bir sürüngen daha ölümcül yaralarla yere yığıldı.Bruenor dönüşünü bitirdiğinde dengesiz bir şekilde durdu ve bir sürüngen kolunu kalkanının üzerinden uzatıp yüzünü pençelemeye çalıştı.Cüce kükreyip kalkan kolunu yukarı kaldırınca yaratığın da kolu yukarı kalktı ve sürüngen diğer koluyla pençelemeye kalkınca Bruenor da aynı boşluktan baltasını savurdu. Güçlü cücenin savurduğu ağır balta pençeyi durdurmakla kalmadı sürüngenin göğsünü de yardı.Bruenor kalkanı bir kez daha yukarı kaldırıp yaratığı ileri fırlattı ve baltasını diğer yöne savurup başka bir saldırganın kafatasını

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çatlattı. Baltasını aniden büküp hafifçe çekince yaratığın kafatasmdan kurtardı. Bruenor, etrafında yıkıcı ekibiyle saldırmaya devam etti.Vahşi cücelerin yirmi adım gerisindeki Drizzt'le Jarlaxle'ın bu vahşi gösteriyi izleyecek zamanları yoktu çünkü onların da üzerine hemen saldırılmıştı.231['■—* R.A. SALVATOREbederse bizim kaderimiz de aynı olacaktır."Drizzt başıyla onaylayıp drowa döndü."Kısa bir alanı temizleyip vagonu ilerleteceğiz," diye açıkladı Jarlaxle. "Biraz daha temizleyip biraz daha ilerleyeceğiz.""Açığa çıktığımızda üstümüze üşüşecekler," dedi Drizzt, savunmasız sevgilisini taşıyan vagona endişeli bir bakış daha atarak."O zaman daha fazlasını daha hızlı öldürürüz biz de," dedi Jarlaxle şapkasını hafifçe eğerek. Bu hareketi sayesinde artık elinde büyük bir kuş tüyü vardı. Büyülü bilekliğinden hançerini çıkardı ve sonra bileğini birkaç kez bükerek büyülü silahı bir uzunkılıç haline getirdi.Drizzt en yakındaki katırın yularını tutup hayvanı çekerek ağaç sırasının içinden açıklığa ve canavar ordusunun görüş alanına çıktı.Dümdüz ilerisinde Bruenor'la diğer cücelerin aralıksız saldırısını izledi.Athrogate uluyarak domuzunun böğrünü tekmeleyip hayvanı saldırıya geçirdi ve kollarını hızla yukarı kaldırıp geriye doğru yuvarlanarak mükemmel bir şekilde hayvanın üzerinden indiğinde ileri doğru koşan hayvanın arkasında savaşmaya hazır duruyordu.Canavarlar iki yandan da üzerlerine atıldılar. Domuz ön taraftan gelen saldırıları yere vurduğu toynaklarından yayılan alev dalgaları ve vahşice savurduğu kafasıyla karşılarken; Athrogate seheryıldız-larını savurarak sağ tarafa atıldı. Saldırganlarla çarpıştığında darbelerinin altında patlayan sürüngenlerin etleri geniş bir alana yayıldı.Geride kalmak istemeyen Thibbledorf Pwent üzerine doğru gelen bir dizi sürüngeni sanki onlara zırhında zayıf bir nokta bulmaları için meydan okuyormuşçasına yandan karşıladı. Karındeşen, neşeli bir vahşilikle debelendi, tekmeledi, yumrukladı, diz, dirsek ve kafa atarak bir sürü silahını düşmanlarını parçalamak için kullandı. Thibbledorf Pwent, Mithril Salonu'un en vahşi savaşçısı olarak bilinirdi ki bu hiç de önemsiz bir şey değildi ve Athrogate-.de uzun yıllar önce daha da büyük bir cüce klanında aynı unvana sahipti.230HAYALET KRAL '— -Sürüngenler bu ikilinin önünde teker teker parçalanıyorlardı.Fakat bu sahneyi izleyen ve bu ikilinin krallarını koruyan savaşçılar olduğunu sanan herhangi biri kısa sürede bu kralın herhangi bir korumaya ihtiyaç duyduğu düşüncesinden vazgeçerdi.İblis domuz pençeleyen eller ve parçalayan dişlerin karşısında sendeledi. Son bir alev saldırısı kara etleri dağladı ve domuz kendi düzlemine geri döndü. Sürüngenler daha bu ani buharlaşmanın şaşkınlığım üzerlerinden atamadan yeni bir düşman aralarına dalmıştı bile.Bruenor, gruba doğru kalkanı önünde saldırdı ve yaratıklardan birine o kadar sert çarptı ki yaratığın göğsünde kalkanındaki köpüklü maşrapanın izi çıktı. Sürüngen darbenin etkisiyle geri uçtu. Bruenor kalkan olan kolunu sola savurup ikinci bir sürüngene vururken baltasıyla karşısındaki bir sürüngenin köprücük kemiğini yarıp yaratığı yere mıhladı. Baltasını bir an beklemeden söküp soldan sağa doğru ters bir savurma hamlesi yaptı. Hamlesinin sonunda ivmesini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

parmak uçlarında dönerek arttırdı.Bir sürüngen daha ölümcül yaralarla yere yığıldı.Bruenor dönüşünü bitirdiğinde dengesiz bir şekilde durdu ve bir sürüngen kolunu kalkanının üzerinden uzatıp yüzünü pençelemeye çalıştı.Cüce kükreyip kalkan kolunu yukarı kaldırınca yaratığın da kolu yukarı kalktı ve sürüngen diğer koluyla pençelemeye kalkınca Bruenor da aynı boşluktan baltasını savurdu. Güçlü cücenin savurduğu ağır balta pençeyi durdurmakla kalmadı sürüngenin göğsünü de yardı.Bruenor kalkanı bir kez daha yukarı kaldırıp yaratığı ileri fırlattı ve baltasını diğer yöne savurup başka bir saldırganın kafatasını çatlattı. Baltasını aniden büküp hafifçe çekince yaratığın kafatasından kurtardı. Bruenor, etrafında yıkıcı ekibiyle saldırmaya devam etti.Vahşi cücelerin yirmi adım gerisindeki Drizzt'le Jarlaxle'ın bu vahşi gösteriyi izleyecek zamanları yoktu çünkü onların da üzerine hemen saldırılmıştı.231^--H^H1 R.A. SALVATOREDrizzt ortadan sağa doğru, Jarlaxle'sa ortadan sola doğru yarmış, karşılarındaki düşmanlara tipik drovv hızı ve kılıç oyunlarıyla saldırmışlardı. Düz kılıçları olan Jarlaxle bir ileri bir geri seri adımlar atıyor, ellerini sadece kılıçlarının ucu daha ölümcül saplamalar yapsın diye hafifçe çeviriyordu. Jarlaxle'ın bu ölümcül dansının her adımı ileri saplanan kılıçlarla güçleniyordu. Paralı askere fazla yaklaşan sürüngenler üzerleri küçük ve ölümcül deliklerle kaplı olarak geri çekiliyorlardı.Drizzt ve eğimli palalarıysa havada şeritler bırakan bir dans sergiliyorlardı. Her pala öyle bir güç, kesinlik ve ivmeyle savruluyor-du ki önündeki uzanan kollar, bastıran sürüngenler yani her şey ya geri çekiliyor ya da yere düşüyordu. Jarlaxle kılıçlarım nadiren çevirirken Drizzt nadiren aynı yöne bir kalp atımından uzun süre bakıyordu. Bu canavarlara karşı en büyük avantajının çevikliği olduğunu kısa sürede fark eden drow kolcu dönüp sıçradı ve yere indiğinde bükülüp çömeldi.Ardından bir kez daha havaya yükseldi, hatta nafile bir çabayla onu pençelemeye çalışan iki sürüngenin kafasına bastı.Yaratıkların tam arkasına indiğinde üzerine daha da fazla yaratık atıldı ama bu sadece bir numaraydı ve Drizzt yere iner inmez bu sefer geriye doğru sıçradı ve az önce üstüne basmış olduğu sürüngenlerin tepesinden geçerken bacaklarını kendine doğru çekti. Yaratıklar Drizzt'e ulaşmak için diğer yöne döndüklerinde drovv bir kez daha onların arkasına inmiş oldu.Aşağı inerken palalarını savurdu ve iki sürüngen de yere yığıldılar.Korkusuz ve aç yaratıkların ardı arkası kesilmediğinden yere yıkılan ikilinin yerini hemen yenileri aldı. İki drow da muhteşem bir şekilde savaşıyor olsa da Yükselen Ruh'a doğru çok az yol alabilmişlerdi.Ve bütün bu çabalarına rağmen sürüngenler arkalarına geçmeyi başarmış, vagona doğru koşuyorlardı.Vagona doğru giden sürüngenleri ilk gören Bruenor oldu.232HAYALET KRAL '— -"Kızım!" diye haykırdı, vagonun yan tarafına tırmanan yaratığa bakarak."Çok uzaktayız!" diye azarladı diğerlerini. "Geri dönün!"Üstleri başları sürüngen parçalarıyla kaplı olan Pvvent'le Athrogate anında döndüler. Bruenor formasyonun önünde yerini aldı ve geriye doğru ilkinden de vahşi bir şekilde ilerlemeye başladılar."Drizzt! Elf!" diye bağırıyordu Bruenor her adımında, dostunun Catti-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

brie'ye ulaşabilmesi lazımdı.Drizzt de sürüngenlerin arkalarına geçecek kadar kurnaz olduklarını anlamıştı. Bruenor ve yanındakiler gibi o da geri dönmeye kalktı.Fakat o da Jarlaxle da zor bir durumdaydılar. Sürüngenler, ikisinin de vagona dönmesine izin vermemeye kararlıydı. Drizzt'in tek yapabildiği savaşmayı sürdürüp bir fırsatını bularak Danica'yı uyarmayı ummaktı.Bir sürüngen vagonun yan tarafına tırmandığında Drizzt'in nefesi kesildi."Jarlaxle!" dedi yalvarırcasına.Ondan birkaç adım ötede olan Jarlaxle başıyla onaylayıp tüyünü yere attı. Paralı askerin yanında bir anda devasa, uçamayan bir kuş belirdi."Git!" diye bağırdı Jarlaxle, kuşun o noktayı tutmasını sağlayarak Drizzt'in yanına doğru kaydı.Yan yana, bir ritim tutturmaya, farklı dövüş tarzlarını birbirine uydurmaya çalışarak ilerlediler. Fakat Drizzt, vagona zamanında ulaşamayacaklarını biliyordu.Arkalardan haykıran Bruenor da bunun farkındaydı.Vagondaki sürüngenin karşısına omuz askısı boşta sallanan, yumrukları göğsünde sıkılı Danica dikilince beşi de rahat bir nefes aldılar. Kadının bir ayağı başının üzerine kalktı. Becerisiyle yarışabilecek tek şey gücüydü ve ayağı sürüngenin kafasına indi.233—' R-A. SALVATOREMide bulandırıcı bir çatırtı sesiyle yaratığın kafası daha da düz-leşti ve sanki üzerine bir dağ düşmüşçesine vagondan geri devrildi.Vagonun diğer tarafından Danica'nın arkasına başka bir yaratık tırmanınca beş yoldaş bir ağızdan bağırdılar ama Danica'nın bir uyarıya ihtiyacı yoktu. Az önceki tekmesini bitirirken mükemmel bir şekilde dönüp araya doğru yaratığın suratının ortasına bir tekme attı. Bu sürüngen de ilki gibi geriye yıkıldı.Üçüncü bir yaratık korkuluğun üzerinden tırmanırken ani bir döner tekme hevesle açılmış ağzına girdi. Danica sağ bacağının üzerinde durmaya devam edip ağırlığını topuğuna vererek tam bir dönüş yaptı ve dördüncü sürüngeni de halletti.Yan taraftan tırmanan başka bir yaratık bir yumruk salvosuyla, yüzünü lapaya çeviren on kısa ve etkili darbeyle karşılandı. Yaratık geriye düşemeden Danica sürüngeni koltuk altına kıstırıp büyük bir güçle dönerek vagonun öbür tarafına fırlattı ve başka bir yaratığın vagondan geriye uçmasını sağladı.Kadın hızla dönüp, sürücü bölümündeki iki sürüngeni gördü ve çömelip savunma pozisyonuna geçti. Sürüngenlerden önce biri sonra da diğeri garip bir şekilde büküldüler ve ardından göğüslerinden kaliteli drow kılıçları çıkıverdi. İki sürüngen de vagonun zıt taraflarından aşağı düştüklerinde kılıçlar göğüslerinden kayboldu. Jarlaxle sürücü sırasında tek başına oturuyordu.Drow gülümseyerek sağ bileğini kıvırdı ve büyülü kılıcı bir kamaya dönüştü. Jarlaxle, Danica'ya bir göz kırptıktan sonra kamayı üzerine fırlattı... Kama Danica'yı geçip bir sürüngene saplandı ve yaratığı vagondan düşürdü.Şapkasıyla bir selam verip bileğinden ikinci bir hançer yarattı ve katırlara saldırmaya çalışan sürüngenlerin çeyreğini yok etmiş olan Drizzt'e döndü."Siz üçünüz vagona," dedi Drizzt yaklaşan cücelere.Jarlaxle yanına sıçrayıp başıyla selam verince Drizzt, çığlıklar atan, gagalayan ve tekmeler atan diatrymaya doğru yolu açmaya başladı."Sen önden git ben güvenliği sağlarım," dedi Jarlaxle, sesindeki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

buyurgan ton çok rahat duyulabiliyordu.234HAYALET KRAL '— -Bu kısa saldırı ve geri çekilme sırasında, vagonu kurtarmaya çalıştıkları o çaresiz anda ikili, Drizzt'in asla mümkün olmadığını sandığı bir güven ve birbirini tamamlama seviyesi yakalamışlardı. Biricik karısı vagonun içinde çaresizce oturuyordu ama o katırların yakınındaki ilk sürüngen safına saldırırken bir an bile düşünmemişti. Jarlaxle'ın sürücü bölümünü güvende tutacağına ve Danica'ın Catti-brie'yi koruma çabasına elinden gelen tüm yardımı yapacağı konusunda en ufak bir şüphesi yoktu.Ve böylece tek bir vücutmuşçasına savaşarak ilerlediler. Drizzt sıçrayışları ve kesici darbeleriyle önden giderken bir seri hançer arkasından gelip etrafına yağıyordu. Palasım her kaldırdığında bir hançer kolunun altından vınlayarak geçiyordu. Ne zaman sağa doğru dalış yapsa sol tarafına bir hançer fırlıyordu. Aslında bir hançer sürüsü demek daha doğru olurdu çünkü Jarlaxle'm bileklikleri drowa sınırsız bir kaynak sunuyordu.Yan taraflarında sürüngen canavarlar sonunda diatrymayı indirmeyi başarmışlardı ama bunun bir önemi yoktu çünkü drowun hemen arkasında Bruenor katırları ve vagonu çekiştirirken Athrogate'le Pwent onun iki yanında kendilerini fazla yaklaşan canavarların üzerine atmak için hazır bekliyorlardı. Danica vagonun arka kısmında tırmanmaya cüret edenlerin üzerine doğal bir afet gibi iniyordu.Sonunda ilerliyorlardı ve karşılarındaki düşmanlar azalmaya başlamıştı. Drizzt bir sağa bir sola saldırıyor, büyük risklere giriyor, yuvarlanıyor ve sıçrıyordu. Savunmasında bir açık bulacak herhangi bir sürüngenin ondan önce üstüne uçan bir hançerle karşılaşacağından emindi.Yükselen Ruh'un içinde müttefiklerin saldırısının haberleri rahiplerle büyücüler arasında yayılmaya başlamıştı ve hepsi birden beklenmedik destek kuvvetine tezahürat yapmaya başladılar; ve birden fazla kişi Leydi Danica'nın döndüğünü haykırıyordu!Haber bütün kütüphaneye yayıldı ve başta Cadderly olmak üzere235['■—* R.A. SALVATOREherkesin cesareti arttı. Kurmalı el yayları ve yıkıcı oklarıyla ikinci kat balkonlarının büyük bir kısmını metodik bir şekilde istilacılardan temizlemişti ve yukarıdan ateş etmenin avantajıyla ön kapının önündeki bir düzine sürüngeni de temizlemişti.Fakat karısı etrafında büyük üne sahip kahramanlarla görüş alanına girdiğinde nefes almayı bile unuttu. Avlunun karşısından Yükselen Ruh'a doğru neredeyse sürünerek ilerleyen vagona, Drizzt Do'Urden'le Jarlaxle'ın -Jarlaxe'ın!- ileri geri koşup sanki dört kollu tek bir savaşçıymış gibi çalışmasına baktı. Drizzt sıçrıyor ve dönüyor, onu yakalamakta hep bir an geç kalan sürüngenleri biçiyordu.Ve Jarlaxle da hemen onun arkasından tanrının fırlatmış olduğu bir yıldırım gibi geliyor, canavarları kısa, ölümcül saplama hamleleriyle şişliyor ve aralarında çevik adımlarla dans ettikçe yaratıklar ölümcül yaralarla yere yığılıyordu.Cüceler de vardı ve Cadderly, efsanevi tek boynuzlu miğferiyle köpüklü maşrapa kalkanı sayesinde tanıdığı Kral Bruenor bir yandan katırları çekiştirirken bir yandan da baltasını ölümcül bir kesinlikle kullanıyordu. Katırların iki yanında iki cüce daha vardı. Fazla yakına gelen herhangi bir canavar bir tarafta dönüp duran seheryıl-dızları tarafından yok ediliyor diğer taraftaysa vahşi bir cücenin üzerindeki çiviler ve çıkıntılar tarafından parçalanıyordu.Ve Danica da oradaydı ve Cadderly, kadını hayatı boyunca o andakinden daha güzel görmemişti. Hırpalanmış olduğunu görebiliyordu ve bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

canını yakmıştı ama kadının savaşçı ruhu yaralarını umursamıyordu ve vagonun arka tarafında muhteşem bir dans sergiliyordu. Hiçbir yaratık korkulukları aşmayı hayal dahi edemezdi.Cadderly bulunduğu balkonun altından rahiplerin "Hizaya girin!" diye bağırdıklarını duydu ve onların dışarı çıkıp gelmekte olan gruba yardım etmeye niyetlendiklerini anladı. Kendilerine yaklaşan altı savaşçının muhteşemliğine ağzı açık bakmayı bıraktığında gerçekten de yardıma ihtiyaçları olduğunu fark etti.Yaratıkların çoğu yaklaşan vagondaki taze etin farkına varmıştı. Binaya yapılan saldırı neredeyse tamamen kesilmişti. Aç gözler yaklaşmakta olan kolay ava dönmüştü.236HAYALET KRAL '— -Cadderly korkunç gerçeği fark etti. Altdı nasıl bir güce sahip olurlarsa olsunlar başaramayacaklardı. Yaratık sürüsü sahile vuran dalgalar gibi üzerlerine atlamaya hazırlanıyordu.Sevgili karısı evine giremeyecekti.Balkondan katedrale döndü, aklında hızla merdivenlerden inmek vardı. Bir anda uzaklardan bir çağrı duyarak aniden durdu; tıpkı en üst katta saldıran sürüngenlere karşı tek başına kaldığı o çaresiz andaki gibiydi.Döndü ve bakışları gökteki bir buluta yükseldi. Buluta uzanıp aşağı çağırdığında bulutun bir kısmı ayrıldı. Kanatlı bir at tarafından çekilen buluttan bir savaş arabası hızla aşağı inmeye başladı. Cadderly, balkonun parmaklıklarına çıktı ve savaş arabası hızla onun önüne indi. Daha ne yaptığını, bir bulutun içine atlamak üzere olduğunu bile düşünmeden arabanın içine atladı. Bütün zihinsel emirlerine uyan kanatlı at saldırıya geçmeye hazırlanan büyücü ve rahiplerin şaşkın bakışları arasında balkondan aşağıya indi. Kapıda toplanmış olanlar hızla geri kaçtılar. Cadderly'nin savaş arabası korkuya kapılan sürüngenlerin üzerinden süzüldü.Menlidus da aralarında olmak üzere yaşayan ölülerden bazıları yeni düşmanlarını karşılamak için döndüler ama Cadderly onlara bakıp içindeki ilahi gücü yönlendirdi. Parlak bir ışın yayıldı ve yaşayan ölüleri geri püskürtüp hepsini küle çevirdi.Cadderly, sevgili dostunun yok oluşuyla yüzünü buruşturdu ama üzüntüyü bir kenara atıp devam etti. Vagona, altı savaşçıya ve onlarla savaşan sürüngen ordusuna hızla yaklaşıyordu. Bir büyü daha yaptı; ne olduğunu bilmiyordu, sadece içinde hissettiği gücü yönlendirmişti. En kalabalık canavar grubuna baktı ve tek bir kelime etti. Bu herhangi bir kelime değil, gök gürültüsünü andırır bir sözdü. Sessel bir gücün sadece düşmanlarına hedeflenmiş patlama-sıydı çünkü o güruhun içinde çılgınca debelenen çivili zırh giymiş olan cüce hiç etkilenmemişti.Fakat kendisine saldıran bütün canavarların bir anda dağılması vahşi cüceyi afallatmıştı. Yaratıklar havaya fırlatılmış, rahibin gök gürültüsünün gücü karşısında çaresizce savrulmuşlardı. Yaklaşık on metre öteye sertçe iniş yaptılar, yerde sekip yuvarlandılar ve kalkıp237['■—* R.A. SALVATOREtanrıları andıran rahip ve felaket getiren sesiyle uğraşmak istemedikleri için kaçıştılar.Cadderly yaratıkları boş verip savaş arabasını vagonun yanına getirdi ve dostlarına binmelerini söyledi. Bir güç sözü daha söylediğinde onun ve arabanın etrafında büyük bir ışık parladı. Işığa yakalanan bütün sürüngenler debelenip yanmaya başladılar ama diğerleri, drowlar, cüceler ve iki kadın en ufak bir acı hissetmediler. Bunun yerine şifa veren bir sıcaklıkla yıkandılar, yaraları büyülü ışığın parlak sarı ışınlarıyla iyileştiler.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Bruenor, kendisine arabaya binmesini söyleyen Drizzt'e bağırdı. Cüce kral duraksayınca yanında koşan Athrogate'le Pwent onu koltuk altlarından yakalayıp sürüklediler.Drizzt vagonun arkasına sıçrayıp Danica'ya baktı. "Şu yaratıklara benim için göz kulak ol," dedi kadına tamamen güvenerek. Palalarını kınlarına yerleştirdi ve eğilip karısını kollarına aldı. Danica'nın korumasıyla kolaylıkla savaş arabasına ulaştılar.Jarlaxle onların yanına gelmeyip Cadderly'ye gitmelerini işaret etti. En yakında debelenen sürüngenlere hançerlerini fırlatıp zaten korkmuş olan katırların önüne kabus atını çağırdı. Drovv, katırların etrafından koşarken büyülü bilekliğiyle bir kılıç daha yarattı. Bu arada kabus atı alevli toynaklarıyla yeri dövüyordu. Bir iki zekice keşiş katırları serbest bıraktı ve Jarlaxle yularları tutup katırların arasından koşarak kabus atının üzerine sıçradı.Bineğinin böğrünü tekmeleyip Cadderly'nin bulut arabasının açtığı yolda dörtnala ilerlemeye başladı. Katırları da yol boyunca çekiştirerek herhangi bir sürüngen yolunu kesmeden açık olan ön kapılardan içeri girdi.Rahipler, drovv ve dört bacaklı eşlikçilerinin arkasından kapıları kapattılar. Jarlaxle bir an bile beklemeden kabus atını geri gönderdi ve katırları şaşkın rahiplere verdi."iyi katırları ziyan etmemek gerekir," diye açıkladı. "Ve bu ikisi bizi oldukça uzun bir yoldan getirdiler." Sözlerine gülerek son verdi. Fakat gülüşü ancak dönüp de Cadderly'yle yüzleşene kadar sürdü."Sana buraya bir daha asla dönmemeni söylemiştim," dedi238HAYALET KRAL '— -rahip, etraflarındaki bir sürü meraklı izleyiciyi görmezden gelerek. Etraflarındakiler buluttan bir savaş arabasını çağıracak, gök gürültüsü gibi bir sesle konuşacak, şifa veren bir tanrının parlaklığıyla parlayacak ya da tek bir kelimeyle yaşayan ölüleri toza çevirecek nasıl bir büyü bulduğunu öğrenmek istiyorlardı. Artık en basit dvveomerları bile yapamayan kişiler Faerûn'un en büyük rahipleri ve büyücülerinin bile zorlukla hayal edebileceği bir güç gösterisine tanık olmuşlardı.Jarlaxle, Cadderly'ye karşılık olarak eğildi ve artık tüysüz olan şapkasını hafifçe eğerek selam verdi. Fakat hızla yanına gelmekte olan Drizzt'i işaret etmekten başka bir cevap vermedi. Danica da Cadderly'nin yanına gelmişti."O düşmanımız değil," dedi Danica kocasına. "Artık değil.""Sürekli size bunu anlatmaya çalışıyorum," dedi Jarlaxle.Cadderly, Drizzt'e baktığında drovv kolcu başıyla onayladı."Bunu boş verin ve zaten kimin umurunda?" diye bağırdı bir büyücü kalabalığı yarıp Cadderly'nin yanına gelirken. "Böyle bir gücü nereden buldun? Onlar hangi dualardı? Tek bir kelimeyle o kadar düşmanı savurup atmak! Buluttan yapılma bir savaş arabası! Söyle bize sevgili Cadderly, bu senin çağrına cevap veren Deneir miydi?"Cadderly önce adama, sonra da diğer herkese yüzünde yoğun bir konsantrasyon ifadesiyle baktı. "Bilmiyorum," diye itiraf etti. "Deneir'in sesini duymuyorum ama yine de onun parmağı olduğuna inanıyorum." Sözlerini bitirirken doğruca Drizzt'e baktı. "Sanki bana bu cevabı veren Deneir, son bir hediye olarak...""Son mu?" dedi Ginance telaşla ve ortalığı mırıltılar ve homurtular sardı.Cadderly onlara baktığında yapabildiği tek şey omzunu silkmekti çünkü gerçekten de yeni bulmuş olduğu bu güçle ilgili bilmeceye verebileceği hiçbir cevabı yoktu. Bakışları Jarlaxle'a kaydı. "Karıma güveniyorum, Drizzt'e de. Bu sebeple birbirimize ihtiyacımız olan bu

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zamanda buraya kabul edileceksin.""Hem de değerli bulacağın bilgilerle geldim," dedi Jarlaxle ama kalabalığın arka tarafından gelen bir haykırış sözlerini kesti. Bütün239['■—* R.A. SALVATOREbakışlar Catti-brie'ye döndü. Drizzt, onu salonun yan tarafındaki bir divana oturtmuştu ama kadın şimdi havada süzülüyordu ve kolları sanki suyun içindeymiş gibi dalgalanıyordu. Gözleri bir kez daha bembeyaz olmuştu ve saçları yerçekimi yokmuş gibi uçuşuyordu.Başını yana çevirip tükürdü ve sonra sanki biri ona tokat atmış gibi aniden başını diğer yana çevirdi. Gözleri normale dönmüştü ama belli ki önünde olanlardan farklı şeyler görüyorlardı.

"İblisler ele geçirmiş!" diye haykırdı bir rahip.Drizzt, Jarlaxle'ın kendisine vermiş olduğu göz bandını taktı ve karısına koşup sıkıca sarılarak kibarca aşağı çekti."Dikkatli ol çünkü yeni kurbanları memnuniyetle kabul eden karanlık bir yerde," dedi Jarlaxle, Drizzt'in yanına gitmeye yeltenen Cadderly'ye. Cadderly ona bir an merakla baktıktan soma yine de gidip Catti-brie'nin elini tuttu.Cadderly sanki bir yıldırım tarafından çarpılmış gibi kasıldı. Gözleri seğirdi ve bütün bedeni değişti. Normal insan görüntüsünün üzerine tüylü kanatlarına varana dek tamamen meleksi bir beden görüntüsü eklendi.Soma Catti-brie bir çığlık attı ve Cadderly de onunla haykırdı. Jarlaxle, rahibi yakalayıp geri çekti. Cadderly'nin bedenindeki hayaletimsi çizgiler kadınla bağlantısı kopar kopmaz kayboldu."Dünyaların arasında kısılı kalmış," dedi Jarlaxle.Cadderly, drowa baktı, dudaklarını yaladı ve karşı çıkmadı.240XBİR CÜCENİN İNATÇILIĞIBilincine hislerin sızdığını, başka bir varlığın iradesinin onu ele geçirmeye çalıştığını hissetti. Ama İvan Bouldershoulder buna hazırlıklıydı. Ne bir ahmaktı ne de herhangi bir savaş konusunda çömezdi. Daha önce bir vampirin ele geçiren gücünü hissetmişti ki bunu o lanet olası şeyi yok etmeden hemen önce yaşamıştı. Ayrıca her iyi hazırlanmış cüce gibi, büyücülerin, yanılsama ustalarının hatta illithidlerin yöntemlerini çalışmıştı.Doğru, yaratık ilk seferinde onu habersiz yakalamıştı. Yükselen Ruh'la Kar Tanesi, Artemis Entreri, Jarlaxle ve Kristal Parçası'nın gelişi hariç yıllardır huzur dolu bir yer olmuştu. Cadderly yeni kütüphaneyi inşa ettiğinden beri İvan ve diğer herkes orayı evi olarak, huzur dolu ve güvenli görmeye başlamıştı.Koca dünyanın çalkantıları ve büyüdeki son dönemdeki sorunlara rağmen -ki her zaman oynaşan parmaklardansa kaslarına güvenen İvan Bouldershoulder gibilerin asla umursamadığı sorunlardı bunlar- İvan, Hayalet Kral'ın saldırısına hazır değildi. Kendi bedenini ondan çalan saldırıyaysa kesinlikle hazır değildi. Fakat neredeyse bedeninin ele geçirildiği tüm süre boyunca davetsiz misafirini incelemişti. Delemeyeceği donuk duvara çılgınca saldırmak yerine sabırlı olmuş, toplayabildiği tüm bilgiyi toplamış, istilacısı onu soyarken o da ondan bir şeyler çalmaya çalışmıştı.241['■—* R.A. SALVATOREBu yüzden Yhraskrik onu o dağ yaylasında serbest bıraktığında savaşmaya, daha doğrusu kaçmaya hazırdı. İllithid ona istemeden yolu, ejderliçin altındaki bir çatlağı göstermişti. Bu, aslında bir çatlak değil, dağın içine inen bir bacaydı ve İvan bu bacanın dağın içindeki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tünel sistemine açılmasını ummuştu.Gidecek hiçbir yeri kalmayınca ve yukarıda kalırsa sonun geleceği kesinleşince doğruca bu yola dönmüş, yaratacağı şaşkınlığın koca canavarın pençeleri arasından kaçmasını sağlayacağını ummuştu.Ejderhanın pençesi yere vurduğunda peşinde şişko sürüngenlerden olması ve etrafa saçılan kan ve et parçalarının kaçışını harika bir şekilde gizlemesi büyük bir şanstı.Bacanın uzun bir süre dümdüz aşağı inmesi, inerken yavaşça meyillenmesi ve sarsıntıyı azaltmasıysa şansın da ötesindeydi. Dahası gittikçe genişlemiş, dönüp ayaklarını altına almasını da sağlamıştı. Bir yeraltı odasının tavanından aşağı düşerken yerle arasında karanlıktan başka bir şeyin olmadığı altı metrelik son düşüş canını yakmıştı ama İvan, bunda bile bir kahraman özelliği bulmayı başarmıştı. Bu, kahramanların bahsetmekten pek hoşlanmadığı bir özellikti; iyi şans.Suya inmişti. Su pek derin ya da temiz değildi ama düşüşünü yavaşlatmaya yetmişti. Geyik boynuzlu miğferini yukarıda kaybetmişti ama baltası ondaydı. Ayrıca hayattaydı ve o iğrenç ejderliçin onu takip edemeyeceği bir yerdeydi.Şans ona bir fırsat vermişti.Kısa bir süre soma şansının tükendiğini anladı.Günün geri kalanında odada kuru tek bir nokta veya bir çıkış bulamadığı için suların ve karanlığın içinde dolaştı durdu. Kalçalarına kadar gelen suyun içinde bacaklarının etrafında bir hareket hissetti ve yeraltı havuzunda bir tür balık ya da başka sürüngen bir şeyin olduğunu anladı. Belki o şeyi yakalayıp bir süre daha hayatta kalabilirdi.İki türlü de bu karanlıkta yalnız ve zavallı bir şekilde öleceğinden emindi.Öyle olsun.242HAYALET KRAL e fc-Sonra illithid gelmişti, bilinçaltına fısıldayıp kontrolü ele geçirmeye çalışıyordu.İvan öfkeden ve saf cüce inadından oluşmuş bir duvar dikip yaratığı uzakta tuttu ve bir daha bedeninin kontrolünü kaybetmek istemediğinden bu duvarı sonsuza dek ayakta tutabileceğini biliyordu."Defol seni aptal yaratık," dedi. Odaklanıp, söylediği her söze konsantre oldu. "Zaten benden ne istiyon ki? Burdan bi çıkış yok."Gayet mantıklı sözlerdi bunlar. Gerçekten de illithid ne elde etmeyi umuyordu?Fakat yaratık düşüncelerine sızmaya devam ediyor, kontrolü ele geçirmek istiyordu."Beni uçurabilcen mi peki?" diye bağırdı İvan karanlığa. "Beni o çok sevdiğin ölü ejderhanla mini canavarcıklara mı uçurcan?"İvan bu sözlerden sonra hissettiği öfke ve tiksinti sayesinde zihin yüzücüyü sadece bir anlığına da olsa savunmasız yakaladığını anladı.Savunmasının inmesine izin verdi, sadece birazcık.Zihninin içindeki, onu ele geçirmeye çalışan diğer varlığı açıkça hissetti. Büyük bir tiksinti dalgası neredeyse dizlerinin üstüne çökmesine sebep olacaktı. Yine de dayanıp savunmasını birazcık daha indirdi.Kısa bir süre soma geniş odanın kuzey ucuna doğru yürüyordu. O duvara yığılı kayaları zorlukla seçebiliyordu. İllithidin çevreyi ondan iyi görebildiğini uman cüce Yhraskrik'in iradesiyle alçaktaki taşlara tırmanmaya başladı. Taşlardan birini kenara çekince hafif bir esinti hissetti ve gözleri loş ışığa alışınca önünde uzun, geniş bir tünel olduğunu gördü.Senle işim bitti! diye haykırdı düşünceleri ve İvan Bouldershoulder

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

hayatının mücadelesine başladı. Zihin yüzücünün güçlü zeka ve iradesini bir cücenin toplayabileceği bütün inatçılık ve öfkeyle itmeye başladı. Kardeşini, klanını, Kral Bruenor'u, Cadderly, Danica ve çocukları, onu olduğu kişi yapan ve yaşamına mutluluk, uzuvlarına güç veren her şeyi düşündü.Yhraskrik'i reddetti. Yhraskrik'e bütün düşünceleriyle var gücüyle bağırdı. Fiziksel olarak debelendi, önündeki kayalara saldı-243['■—* R.A. SALVATORErıp tüneli genişletirken kollarına ve omuzlarına düşen taşları umur-samıyordu. Zihinsel olarak da çırpınmaya, lanet olası yaratığa zihninden gitmesini haykırmaya başladı.Onun zihninden!İvan'ı öyle bir hiddet sarmaladı ki kayaları kanlı parmaklarıyla kaldırırken en ufak bir acı hissetmiyordu. Bu hiddet öyle bir kuvvet doğurmuştu ki bazısı onun yarı ağırlığındaki kayaları kaldırıp arkasına, bulanık havuza fırlatıyordu ve hâlâ yaralarını, kesiklerini ve kaslarındaki acıyı görmezden geliyordu. Öfkenin onu tamamen ele geçirmesine, illithidi kovan bir reddetme duvarı örmesine izin verdi.Delik yan yana iki İvan'ın sürünebileceği kadar genişlemişti ama cüce neredeyse parçalanmış elleriyle taşları eşelemeye devam ediyor; bu fiziksel hissi, öfkesini beslemek için kullanıyordu.Bu şekilde ne kadar devam ettiğini bilmiyordu ama en sonunda tükenmiş İvan Bouldershoulder açıklıktan içeri yuvarlandı. Yüz üstü düştü ve uzunca bir süre soluklarını düzenlemeye çalışarak öylece yattı.Acısına rağmen kıllı suratına çarpık bir gülümseme yayıldı; çünkü artık gerçekten yalnız olduğunu biliyordu.Suratı uzantılarla kaplı yaratığı kovmuştu.Oracıkta, çamurun içinde, taşların arasında, yeni bir zihinsel saldırıyı kovmaya hazır, Karanlıkaltı'nın yaratıklarının onu bulamayacağını ve karanlıkta öylece tükenmiş ve yaralı bir şekilde yatarken yemeyeceğini umarak uyudu.Rorick, dalışa geçmiş olan kocaman, siyah bir yarasanın pençesinden son anda yere atlayarak kurtuldu. "Pikel Amca!" diye bağırdı druide bir şey yapması için yakararak.Pikel yumruğunu sıktı, kollarını kastı ve ayağını hüsranla yere vurdu çünkü sunabileceği hiçbir şey yoktu. Büyü gitmişti ve hayvanlarla olan doğal bağı bile yok olmuştu. Daha birkaç gün önce duvardan kökleri barikatları sağlamlaştırması için çağırmasını hatırladı. Bu önlem de geçici olmuştu ki takipçileri o yönden gelmeyi244HAYALET KRAL '—---sürdürmüşlerdi. O büyü seviyesine şu anda, hatta belki de bir daha asla ulaşamayacağını biliyordu ve Kar Tanesi'nin altındaki o karanlık odada hissettiği hüsran gittikçe yükseldi."Ooooh!" diye inledi ve sandaletti ayağını yere daha da sert vurdu. Rorick'in saklanmak için bir kenara atlamasına sebep olan yarasanın kanat açısını değiştirip üzerine geldiğini görünce inlemesi hırlamaya döndü.Pikel yarasayı suçluyordu. Elbette bu çok saçmaydı ama o sırada birçok şey ona saçma geliyordu. Bu yüzden yarasayı suçladı. O yarasayı. Sadece o yarasayı. Bu yarasa büyünün çökmesine yol açmış ve tanrısını kovmuştu.Çömelip sopasını aldı. Sopası artık büyülü değildi ama yarasanın da öğreneceği üzere hâlâ sert bir sopaydı.Siyah, derimsi şey Pikel'e doğru dalışa geçti ve cüce havaya sıçrayıp döndü ve sağlam koluyla, iki kolunu da kullandığı günlerde bile başaramadığı kadar kuvveli bir vuruş yaptı. Sert sopa yarasanın kafatasına çarptığında kemik kırılma sesi duyuldu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gecekanadı büyük bir kayaya çarpmış gibi Pikel'in üzerine düştü ve ikili, bir cüce ve yarasa kütlesi halinde yuvarlandılar.Pikel hiç durmadan kafa ve tekme atıyordu. Isırıp çolak koluyla dürtüyor, sopasıyla kısa ama kuvvetli vuruşlar yapıp yaratığı durmaksızın dövüyordu.Bir gecekanadının dalıp devasa pençeleriyle omuzlarından yakaladığı bir adam çığlık attı ama Pikel onu duymadı. Başkaları da bağırdı ve yarasa doğruca duvara uçup avını kayaların üzerine bıraktığında bir kadın korkuyla haykırdı. Kayaların üzerine düşen adamın kemikleri korkunç bir sesle kırıldı.Pikel bunu da duymadı. Koca kanatlarıyla ona sarılmış olan yarasa çoktan ölmüş olmasına rağmen cüce hâlâ sopasını savuruyor ve öfkeyle tekmeler atıyordu."Ayağa kalk Pikel Amca!" diye bağırdı Hanaleisa yanından geçerken."Ha?" dedi cüce ve yüzünün önündeki kanadı çekip sesin geldiği yöne döndüğünde Hanaleisa'nın, hâlâ yerde yatmakta olan Rorick'e doğru koştuğunu gördü. Rorick'in yanında duran245['■—* R.A. SALVATORETemberle, tepesinde onunla dalga geçermiş gibi uçuşan bir geceka-nadına geniş açılarla savurduğu kılıcıyla vurmaya çalışıyordu. Fakat çevik yarasa her darbeden kaçıyordu.Fakat Temberle'nin yanından geçerken havaya sıçrayan ve tekmesinin gücünü arttırmak için bir de parende atan Hanaleisa'nın darbesi yerini buldu. Yarasanın sağ tarafına sağlam bir tekme indirdi ve o yere inip koşmaya devam ederken yarasa da bir iki metre yana savruldu.Gecekanadı havada kendini düzeltirken ilgisini Hana'ya çevirdi ve peşinden dalışa geçti.Yaratığın dikkatinin dağılması, Temberle'nin kılıcının bir kanadını geriden öne doğru yırtmasını sağladı. Gecekanadı havada garip bir şekilde çırpınıp yere düştü ve daha yaralı kanadını altından kurtaramadan Hanaleisa'yla Temberle üstüne çullanmışlardı.Hanaleisa yarasanın başından ilk kalkan oldu ve emirler yağdırmaya, bir tür düzen oluşturup savunma hattı kurmaya çalıştı. Fakat geniş odanın her tarafına tam bir kaos hakimdi. Gecekanatları her yerde uçuşuyor, sırtları yırtılmış, hatta birinin kafa derisi yüzülmüş yaralı erkek ve kadınlar çığlıklar atıyor, koşuşturuyor ve bir yerlere saklanmaya çalışıyorlardı.Bir düzineden fazla mülteci, grubun dinlendikten soma gitmeyi planladıkları tünelin girişine yığılmış olan değerli meşalelerin hepsini alıp koşarak kaçtılar.Diğerleri de kaosun içinde onların peşinden gitti.Temberle bir yarasayı daha indirdi ve Hanaleisa da bir tanesini öldürdü.Diğer gecekanatları kaçanları takip etmek için tünellere daldılar.Sonunda çatışma bittiğinde sadece yirmi küsür mülteci kalmıştı ve bunların da üçü ağır yaralıydı."Bunlar yetmez," dedi Hanaleisa yetersiz erzaklarını ve kalan birkaç meşaleyi bir araya getirdiklerinde kardeşleri ve amcasına. "Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız.""I-ıh!" diye duygudaş bir şekilde itiraz etti Pikel. ."O zaman sopanın ışığını yak!" diye bağırdı Hanaleisa."Ooooh," dedi cüce.246HAYALET KRAL '— -"Hana!" diye azarladı Rorick.Keşiş ellerini öne uzatıp derin bir nefes aldı ve kendini sakinleş-tirdi. "Özür dilerim. Ama ilerlemeye devam etmeliyiz ve çabuk

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olmalıyız.""Burada kalamayız," diye katıldı Temberle. "Yükselen Ruh'a be-cerebildiğimiz kadar yaklaşmalıyız ve bu tünellerden de çıkmalıyız."

Pikel'e baktı ama kendinden pek emin olmayan cüce omzunu silkti."Başka bir seçeneğimiz yok," dedi Temberle.Arkalarından gelen sesler yüzünden o tarafa döndüler ve Rorick, "Gözcü dönüyor!" dedi.Aceleyle balıkçı Alagist'in yanına gittiler ve meşalenin zayıf ışığında bile adamın oldukça sarsılmış olduğunu görebiliyorlardı. "Senin öldüğünden korkmuştuk," dedi Hanaleisa. "Yarasalar içeri girdiğinde...""Lanet olası yarasaları boş ver," dedi adam ve söylediğini vur-gularcasına uzaktaki bir tünelden gök gürültüsünü andırır bir çarpma sesi geldi."Ne...?" dedi Rorick'le Temberle aynı anda."Bir ayak sesi," dedi Alagaist."O-oh," dedi Pikel."Ne biçim bir büyü bu?" diye sordu Hana, cüceye."O-oh," diye tekrarladı Pikel."Yaralıları toplayın!" diye seslendi Temberle herkese. "Taşıyabildiğiniz her şeyi alın! Bu yeri terk etmeliyiz!""Onu hareket ettiremeyiz," dedi baygın bir adamın yanındaki bir kadın."Başka şansımız yok," dedi Temberle kadına yardım etmek için koşarken.Mağara başka bir ayak sesinin yankılarıyla titredi.Temberle, yaralı adamı omzuna atarken kadın hiç itiraz etmedi.Bir elinde meşale olan Pikel önden gitti.247['■—* R.A. SALVATORE"Gel bakalım!" diye bağırdı İvan karanlığa. "Ama sadece başın gelmesi lanet olası ahtapot, bütün vücudun gelsin! Hadi gel de oynayalım!" Yerden bir çift taş alıp cinai bir neşenin sınırında dolaşan bir hevesle taşları birbirine vurdu.Öfkesinin bu fiziksel yansıması cücenin hiddetinde yankılandı ve Yhraskrik'in zorlaması yok oldu. Eğer illithid bu sefer de onu ele geçirme umuduyla geldiyse, diye düşündü İvan, bu hayalleri artık sona ermiştir.Fakat cüce hâlâ yalnız, yaralı, kanlı ve karanlıkta kaybolmuş durumdaydı ve sonsuza dek dönüp duran tünellerden kurtulma yönünde gerçek bir beklentisi de yoktu. Omzunun üstünden suyla dolu mağaraya bir bakış attı ve bir an için oraya dönüp balıklar ya da suyun içinde yüzen her ne ise onun sayesinde hayatta kalmanın bir yolunu bulup bulamayacağını düşündü. Acaba o suyu içilebilir hale getirmesinin bir yolu var mıydı?"Pöh!" dedi karanlığa ve buradan kurtulmayı denerken ölmenin karanlık ve boş bir delikte var olmaktan daha iyi olduğuna karar verdi.Ve İvan böylece ellerinde taşlar, yüzünde bir somurtma ve içinde hiddetten bir duvarla dışarı çıkabileceği bir yer aramak için yürümeye başladı.Saatlerce yürüdü, sıklıkla bir şeylere takılıp tökezliyordu çünkü gözleri karanlığa kolayca uyum sağlamış olsalar da hâlâ yolunu yoklayarak bulmak zorundaydı. Birçok yan tünel buldu ve bunların bazıları çıkmazdı. Girdiği diğer tünellereyse sadece daha fazla umut verici olduklarını 'hissettiği' için girmişti. Cüce hislerine ve kendini yeraltında gayet evinde hissetmesine rağmen İvan'ın yeryüzüne göre nerede olduğuyla ilgili bir fikri yoktu. Hatta ilk düştüğü yeraltı havuzunun bile nerede olduğunu artık bilmiyordu. Her dönüşte

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

nefesini tutuyor, daireler çizmediğini umuyordu.Her dönüşte taş silahlarından birini koltuk altına sıkıştırıp parmağını yalıyor ve herhangi bir hava akımı bulma umuduyla yukarı kaldırıyordu.Sonunda yukarı kaldırdığı parmağında minik bir esinti hissetti. Nefesini tutup karanlığa dikkatle baktı. Bunun bir çatlak, geçmesi248HAYALET KRAL T imkansız bir baca ya da asla sığamayacağı bir delik; yani onunla dalga geçen bir şey olacağından emindi.Taşlarını birbirine vurup yürümeye başladığında iyimserliğe tutunup kendini öfkesiyle zırhlandırdı. Bir saat sonra hâlâ karanlıktaydı ama hava çok daha hafif geliyordu ve ıslak parmağını ne zaman kaldırsa bir esinti hissediyordu.Sonra bir ışık gördü. Uzaklarda, bir sürü dönüşten yansıyan minik bir kıvılcımdı. Ama yine de ışıktı. Duvarlar ve taşlar cücenin yeraltında iyi gören gözlerinde daha belirgin şekillendiler. Karanlık gerçekten de azalmıştı.İvan, ejderliçe, illithide ve o kambur gölgemsi uşaklarına karşı nasıl bir karşı saldırı düzenleyebileceğini düşünerek homurdandı. Korkulan kendi ikileminden yukarıdaki dostlarına, Cadderly, Danica, çocuklar ve kardeşine kaydı. Adımları hızlandı çünkü İvan, kendisi söz konusu olduğunda bir porsuk gibi savaşırdı ama işin içinde dostları varsa cehennemden çıkma bir porsuk sürüsü gibi savaşırdı.Fakat kısa bir süre sonra yavaşladı çünkü ışığın gün ışığı ya da Karanlıkaltı'nda sıklıkla görülen parlayan mantarlardan kaynaklanmadığını anladı. Bu ateş ışığıydı ve muhtemelen de bir meşaleden yayılıyordu.Burada aşağıda bu, büyük ihtimalle bir düşmanın ışığı anlamına gelirdi.Savaşmaya hazır olan İvan yavaşça sürünerek ilerledi. Parmak eklemleri taşların etrafında bembeyaz kesilmişti. İvan dişlerini gıcırdatıp birkaç kafatasını yarmanın nasıl bir his olduğunu gözünde canlandırdı.Tek bir ses bütün bu kavgacı havasını söndürüp şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırmasına sebep oldu. "Oo oy!"249GERÇEKLE YÜZLEŞMEKCadderly, sabahın yarısından fazlasını Catti-brie'yle geçirdikten sonra solgun bir yüz ve gözlerinde büyük bir bitkinlik ifadesiyle odadan çıktı.Yan odada bekleyen Drizzt rahibe umutla baktı. Drizzt'in yanında duran Jarlaxle ise ona baktı. Paralı asker, Cadderly'nin yüzündeki gerçeği Drizzt fark etmese de ya da fark edemese de anlamıştı."Onu buldun mu?" diye sordu Drizzt.Cadderly içini çekti ve göz bandını ona verdi. "Düşündüğümüz gibi," dedi Drizzt'ten çok Jarlaxle'a.Jarlaxle başıyla onayladı ve Cadderly, Drizzt'e döndü. "Catti-brie iki dünya arasında yani bizimkiyle gölgelere ait bir yer arasında kısılı kalmış," diye açıkladı rahip. "Çöken Ağ'ın dokunuşunun Faerûn'un her yerinde büyücüler ve rahipler üzerinde birçok kötü etkisi oldu ve gördüklerime göre herkeste farklı bir etki bırakıyor. Memnonlu Argos için bu dokunuş ölümcül olmuş ve onu buza çevirmiş. Bomboş bir buz haline gelmiş, altında ne ten ne de başka bir şey varmış. Çöl güneşi onu kısa sürede eritmiş. Başka bir rahip korkunç bir hastalığın pençesinde, bütün bedeninde yaralar açılmış ve hayatını kaybedecek. Anlatılan birçok şey var..." ."Onlar umurumda değil," diye araya girdi Drizzt ve kolcunun sesindeki gerginliği hisseden Jarlaxle elini Drizzt'in omzuna koydu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

250r"Catti-brie'yi dünyaların arasına sıkışmış bulduğunu söyledin ama ben bütün bunların çok daha kötü bir planı gizlemek için hazırlanmış büyük bir yanılsama olmasından korkuyorum... belki de Kızıl Büyücüler ya da...""Bu bir yanılsama değil. Ağ'ın kendisi çözüldü ve bazı tanrılar kaçtılar, bazıları öldüler... henüz emin değiliz. Ve çöken ağ yüzünden mi yoksa ağm çökmesine sebep olan bu mu bilmiyorum ama ikinci bir dünya bizimkinin üzerine çökmekte ve bu birleşme, Gölge Düzlemi'ni genişletmiş gibi görünüyor. Ya da belki de gölgeler ve karanlığa ait başka bir diyara kapılar açıldı," dedi Cadderly.

"Ve sen de onu yani Catti-brie'yi bu yerle dünyamız arasında buldun. Onu nasıl oradan alıp geri getireceğiz..." Cadderly'nin aşırı şefkatli yüzünü görünce sesi soldu."Bir yolu var!" diye bağırdı Drizzt ve rahibin tuniğini yakaladı. "Sakın bana umutsuz olduğunu söyleme!""Söylemeyeceğim," dedi Cadderly. "Çevremizde her tür açıklanamaz ve beklenmedik olaylar olup duruyor, hem de her gün! Sahip olduğumu ve Deneir'in bahşedebileceğini bilmediğim büyüler buldum ve dürüst olmalıyım ki bunları bana bahşedenin Deneir olduğundan bile emin değilim! Benden cevaplar istiyorsun dostum ama cevaplar bende değil."Drizzt rahibi bıraktı ve sızlayan kalbiyle birlikte omuzları da çöktü. Cadderly'ye başıyla onu takdir ettiğini belirtti. "Gidip Bruenor'a söyleyeceğim.""Bırak ben söyleyeyim," dedi Jarlaxle ve Drizzt şaşkınca ona baktı. "Sen karının yanına git.""Karım benim dokunuşumu bile hissedemiyor.""Bunu bilmiyorsun," diye azarladı Jarlaxle. "Git ve ona sarıl; ikinizin iyiliği için de."Drizzt bakışlarını Jarlaxle'dan, başıyla onaylayan Cadderly'ye çevirdi. Endişeden çılgına dönmüş drow yandaki odaya girerken göz bandını taktı."Onu kaybettik," dedi Jarlaxle, Cadderly'ye yalnız kaldıklarında sessizce."Bunu bilmiyoruz."HAYALET KRAL '— -251['■—* R.A. SALVATOREJarlaxle ona bakmaya devam etti ve sert bir ifade takınmış olan Cadderly itiraz edemedi. "Onu geri getirmemiz için bir yol göremiyorum," diye itiraf etti rahip. "Ve bunu başarsak bile zihninin gördüğü hasarın tamir edilemeyecek boyutta olmasından korkuyorum. Benim kavrama yeteneğimin sınırlarına göre Catti-brie'yi kaybettik."Jarlaxle, bu teşhis onu şaşırtmasa da zorlukla yutkundu. Kral Bruenor'a her şeyi anlatmamaya karar verdi.Bir mağlubiyet daha, diye belirtti Yhraskrik.Onları zayıflattık!Duvarlarını ancak tırmalayabildik, dedi illithid. Ve şimdi de yeni ve güçlü müttefikleri var.Düşmanlarımdan daha fazlası bir anda onları boğabileyim diye aynı yere toplandılar!Cadderly, Jarlaxle ve Drizzt Do 'Urden. Drizzt Do 'Urden 'i biliyorum ve onu kesinlikle hafife almamalıyız.Onu ben de tanıyorum. Crenshinibon beklenmedik bir şekilde sohbete dahil olmuştu ve illithid bu basit telepatik mesajın arkasında büyük bir nefret sezebiliyordu.Buradan uçup gitmeliyiz, diye önermeye cüret etti Yhraskrik. Yarık,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

gölgemsi düzlemden kontrol edemeyeceğimiz yaratıklar getirdi ve Cadderly beklenmedik müttefikler buldu...Ejderhadan açık bir cevap gelmedi. Sadece Hayalet Kral olan üçlünün düşüncelerinde yankılanan ve belki de Yhraskrik'in şimdiye dek duymuş olduğu en çınlayıcı 'hayır' anlamına gelen devamlı, öfkeli bir hırlama geldi.Bilinci, bölgeyi taramak için uçan illithidin uzaklara ulaşan zihinsel gözleri sayesinde Carradoon'daki yarığı görmüşlerdi. Dev geceyürüyenleri ve gecekanatlarını görmüş, Ana Madde Düzlemi'ne yeni bir gücün geldiğini anlamışlardı. İllithidin gözleri vasıtasıyla Yükselen Ruh'taki son savaşı izlemiş, Cadderly'nin gösterdiği gücü görmüşlerdi. Bu bilinmeyen rahip büyüsü en fazla Yhraskrik'i endişelendirmişti çünkü Cadderly'nin büyülü gök252HAYALET KRAL '— -gürültüsünü hissetmiş ve rahibin ışık ışınından kaçmak zorunda kalmıştı. Bir zamanlar büyük, zihin yüzücüler ortak zihninin bir parçası olan kadim Yhraskrik, Toril üzerindeki her büyüyü bildiğini sanırdı ama sağı solu belli olmayan rahibin o gün gösterdiği gibi bir gücün benzerini asla görmemişti.Sürüngenlerin erimiş etleri ve yaşayan ölülerin küle dönmüş bedenleri, Cadderly'nin hafife alınmaması gerektiğini bir kez daha göstermişti.Bu yüzden ejderhanın sürmekte olan inkar hırlaması Yhraskrik'in geniş zihninde hiç de hoş bir şekilde yankılanmıyordu. İllithid sesin azalmasını bekledi ama bu olmadı. Konuşmadaki üçüncü, daha ılımlı sesi duymaya çalıştı ama hiçbir şey duyamadı.O an anladı. Ani bir kavrayışla, minicik ama önemli bir kaymanın ortaya çıkmasıyla zihin yüzücü, Hayalet Kral'ın artık üç zihinden oluşmadığını anladı. Hırlamanın gürlüğü arttı ve tek bir varlıktan çok iki varlığın ortak sesi haline geldi. İki artık bir olmuştu.Hırlayan öfke duvarından hiçbir kelime çıkmamıştı ama Yhraskrik uyarılarına kulak aşılmadığını biliyordu. Kaçmayacaklardı. Yhraskrik, artık Hephaestus ve Crenshinibon'u birbirinden ayrı varlıklar olarak göremeyeceği için o ve ejderha, cesedini paylaştığı ikili varlık geri adım atamayacaklardı. Ne yarık, ne Cadderly'nin açıklanamayan yeni güçleri ne de Yükselen Ruh'a güçlü bir destek grubunun gelmiş olması Hayalet Kral'ın intikamını durduramayacaktı.Hırlama devam etti, çıldırtıcı ve uçsuz bucaksız bir duvar, illithidin akılcı bir münakaşa bekleyen endişelerine verilmiş bir cevap gibiydi. Ya da yaratık, koşullar nasıl değişirse değişsin, önüne hangi düşmanlar çıkarsa çıksın planlarını kesinlikle değiştirmeyeceğini belirtiyordu.Hayalet Kral, Yükselen Ruh'a saldırmaya niyetliydi.Yhraskrik hırlamanın arasından düşüncelerini göndermeye, Crenshinibon'u ya da Kristal Parçası'ndan bağımsız bir bilinç olarak geriye ne kaldıysa onu bulmaya çalıştı. Ejderliçin öfkeli titreşimlerini durdurmak için bir mantık örmeye çalıştı.Hiçbir şey bulamadı ve her yol aynı yere çıkıyordu; kovulma.253['■—* R.A. SALVATOREArtık bir anlaşmazlık yoktu, nasıl bir yol izleyecekleri konusunda bir tartışma yoktu. Bu tam ve çözümsüz bir isyandı. Hephaestus-Crenshinibon Yhraskrik'i kovmaya çalışıyordu, tıpkı aşağıdaki tünellerdeki cücenin yaptığı gibi.Cücede olanın aksine zihin yüzücünün bu sefer gidecek yeri yoktu.Hırlama devam etti.Yhraskrik, ejderha-parçası zihne art arda zihinsel enerji dalgaları yolladı. Psiyonik güçlerini toplayıp onları sinsi ve zekice kullandı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hırlama devam etti.İllithid, Hayalet Kral'a ahenksiz düşünceler ve duygulardan oluşan bir duvarla saldırdı. Bu çarpık notalardan oluşan kakafoni bilge bir adamı bile delirtebilirdi.Hırlama devam etti.Hephaestus'un içine gömülü her korkuya saldırdı. Yıllar öncesinden Kristal Parçası'nın patlamasının, ışığın Hephaestus'un gözlerini yakmasının görüntülerini getirdi.Hırlama devam etti. Zihin yüzücü, ejderhayla artifekt arasında bir boşluk bulamadı. O kadar mükemmel bir şekilde birleşmişlerdi ki Yhraskrik birinin nerede bitip diğerinin nerede başladığını ya da hangisinin kontrol sahibi olduğunu ve dahası illithidin asla inanamayacağı bir şekilde hırlamayı hangisinin çıkardığını algılayamı-yordu.Ve hırlama devam etti. İllithid bunun eğer gerekirse tüm gücüyle, hiç durmadan sonsuza dek devam edeceğini anladı.Zeki hayvan!Artık burada zihin yüzücü için hiçbir şey kalmamıştı. Ejderliçin uzuvlarını kontrol edemeyecekti. Onunla hiçbir sohbet ya da tartışma yapılmayacaktı. Saniyeler, günler, yıllar ve asırlar boyunca bu hırlamadan başka hiçbir şey olmayacaktı. Sadece hırlama, sadece tek bir notadan oluşan ve duyularını köreltecek, merakını çalacak, onu içeride, sonsuz bir savaşa hapsedecek o donuk duvar vardı.Hephaestus'un karşısında galip gelebileceğini biliyordu. Crenshinibon'un karşısında kazanmanın bir yolunu bulabileceğini biliyordu.254HAYALET KRAL '— -İkisinin birden karşısındaysa sadece hırlama vardı. İlltihid o zaman her şeyi anladı. Yhraskrik kadar kibirli, ejderha kadar inatçı ve zaman kadar sabırlı olan Kristal Parçası seçimini yapmıştı. Bu seçim illithide ilk başta mantıksız gelmişti çünkü Crenshinibon neden ejderhanın düşük zekasını seçsindi ki?Çünkü Kristal Parçası'nın egosu illithidin hayal edebileceğinden çok daha yüksekti. Crenshinibon'u mantıktan daha fazlası yönetiyordu. Kristal Parçası, Hephaestus'la birleşerek egemen olmuştu.Hırlama devam etti.Gürlemenin içinde zaman anlamım kaybetti. Ne dün ne de yarın, ne umut ne de korku, ne zevk ne de acı vardı.Sadece ne kalınlaşan ne incelen, aşılamaz ve delinemez bir duvar vardı.Ulu zihin yüzücünün bedensiz zekası neredeyse anında çözülmeye başladı, hiçlik onu bekliyordu.Yükselen Ruh'ta kalan bütün yaşlı ve deneyimli zihinler tartışmalar ve seminerler için toplanmış, Gölgeçöküşü demeye başladıkları yeniden biçimlenmiş Gölge Düzlemi'nin yaklaşması ve dünyaların çarpışması hakkında gözlemlerini ve sezgilerini paylaşıyorlardı. Rahip, büyücü, insan, cüce ve drow bütün ayrımları bir kenara bırakmışlardı.Hepsi bir arada planlar ve teoriler kuruyor, bir cevap arıyorlardı. Yükselen ruh'un etrafında kaynayan sürüngenlerin büyük ihtimalle başka bir düzlemden geldiği konusunda kısa sürede fikir birliğine vardılar ve kimse başka bir dünyanın onlarmkiyle çarpıştığına ya da en azından tehlikeli bir şekilde etkileşime geçtiği yolundaki varsayıma itiraz etmedi. Fakat hâlâ cevapsız bir sürü soru vardı."Peki ya yürüyen ölüler?" diye sordu Danica."Crenshinibon'un bu kargaşaya ilavesi," dedi Jarlaxle beklenmedik bir kendinden eminlikle. "Kristal Parçası her şeyden çok bir ölüm büyüsü artifektidir.""Onun yok olduğunu iddia etmiştin... Cadderly'nin kehaneti

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

255['■—* R.A. SALVATOREonu nasıl yok edeceğimizi göstermişti ve biz de bu koşulları yerine getirdik. O zaman nasıl...?""Dünyaların çarpışması?" dedi Jarlaxle ve bu daha çok bir soruydu. "Ağ'ın çöküşü? Zamanın basit kaosu? Bize eskiden olduğu gibi döndüğünü sanmıyorum. Crenshinibon'un bir önceki formu gerçekten de yok edildi. Ama yok olmasıyla birlikte onu yaratmış olan liçlerin de özgür kalmış olması mümkün. Sanırım ben bir tanesiyle savaştım ve siz de başka bir tanesiyle karşılaştınız.""Bir sürü varsayımda bulunuyorsun," dedi Danica."Araştırmamızı başlatmak için bir mantık zinciri. Başka bir şey değil.""Ve sana göre bu şeyler, bu liçler liderler öyle mi?" diye sordu Cadderly.Jarlaxle bir cevap veremeden Danica araya girdi. "Liderleri ejderliç.""Crenshinibon'un kalıntılarıyla ve böylece de liçlerle birleşmiş," dedi Jarlaxle."Pekala bu her neyse kötü bişeyler oluyo, hatta uzun hayatım boyunca gördüğüm en kötü şey oluyo," dedi Bruenor ve konuşurken Catti-brie'nin odasının kapısına bakıyordu. Rahatsız bir sessizlik oluştu ve Bruenor sinirle boğazını temizleyip yaralı kızının yanına gitti.Sohbet ilerledikçe Cadderly kendini Jarlaxle'ın yanında bulunca herkes, özellikle de kendisi çok şaşırdı. Bu çift dünya hipotezi konusunda drowun beklenmedik sezgileri vardı. İkisinin de, eski çağlarda Crenshinibon'u yaratan üçlerden biri olduğuna kanaat getirdikleri gölgemsi şekiller hakkında deneyim sahibiydi. Bu fikirler Cadderly açısından en aydınlatıcı olanlardı.Catti-brie'nin içine düştüğü tuzağı ya da yeni bir dünyanın kendisini eskisine yazmasının veya ışıkla gölge arasındaki duvarın yıkılmasının büyük olasılıkla düzeltilemez sonuçlarını ne Drizzt ne Bruenor ne de Danica, Jarlaxle kadar açıkça görebiliyordu. Diğer büyücülerle rahipler de hepsinin başına gelmiş olan değişimin, büyünün ve bazı tanrıların, belki de hepsinin yok olmâsının ne kadar kalıcı olduğunu tam olarak kavrayamıyorlardı. Ama Jarlaxle

256HAYALET KRAL '— -anlamıştı.Cadderly, Deneir'in gittiğini kabullenmişti ve tamı geri dönmeyecekti. En azından Cadderly'nin tanıdığı şekliyle dönmeyecekti. Toril'in büyü kaynağı olan Ağ yeniden örülemezdi. Sanki Mystra'nın kendisi ve bütün nüfuz alanı bir an oradaydı ve bir sonrakinde yok olmuştu."Bir tür büyü varlığını sürdürecek," dedi Jarlaxle tartışmanın sonlarına doğru. Daha önce söylenenlerin tekrarından başka bir şey değildi. "Senin yaptıkların bunu kanıtlıyor.""Ya da onlar ölmekte olan büyünün son tutunmalarıydı," diye cevap verdi Cadderly ve Jarlaxle omzunu silkip başıyla bu teoriyi gönülsüzce de olsa onayladı."Bizim dünyamızla birleşen dünya, büyünün ve tanrıların olduğu bir dünya mı?" diye sordu Danica. "Gördüğümüz yaratıklar...""Bence yeni dünyayla hiçbir ilgileri yok ve tıpkı bizim dünyamız gibi onun da büyü ve kaba kuvvetle dolu olduğunu söyleyebiliriz," diye araya girdi Jarlaxle hiç düşünmeden. "Sürüngenler Gölgeçöküşü'nden geliyorlar," Cadderly drowa katılarak başıyla onayladı."O zaman onların büyüsü de ölüyor mu?" diye sordu Drizzt. "Bu bahsettiğiniz çarpışma onların Ağ'ını da yok etti mi?"

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ya da iki dünya bambaşka bir şekilde mi birbirine bağlanacak, bu Gölge Düzlemi, bu Gölgeçöküşü arada olacak şekilde?" dedi Jarlaxle."Bilemeyiz," dedi Cadderly. "Henüz bilmemiz mümkün değil.""Peki şimdi?" diye sordu Drizzt ve sesinde alışılmadık bir tını, belirgin bir çaresizlik vardı. Bu çaresizliğin sebebinin Catti-brie için duyduğu korku olduğunu herkes biliyordu."Elimizde hangi aletlerin olduğunu biliyoruz," dedi Cadderly ve ayağa kalkıp kollarını göğsünde kavuşturdu. "Kaba kuvvete kaba kuvvetle karşılık vereceğiz ve büyünün aramızdaki birçok büyü kullanıcısı arasında en azından biraz olsun çalışacağını umacağız.""Sen zaten büyünün senin için çalıştığını gösterdin," dedi Jarlaxle."Öngöremediğini ve kesinlikle kontrol edemediğim bir şekilde."257['■—* R.A. SALVATORE"Sana inancım tam," dedi Jarlaxle ve bu cümle dördünün de duraksamasına yol açtı; çünkü Jarlaxle'ın Cadderly hakkında, hatta herhangi biri hakkında böyle bir şey söylemesi imkansız sanılırdı."Cadderly de senin için benzer bir şey söylemeli mi?" diye sordu Danica.Jarlaxle kahkahalara boğuldu ve Cadderly'yle Danica da ona katıldı.Ama Drizzt gülemiyordu, bakışları arkasında Catti-brie'nin sonsuz bir karanlıkta oturduğu yan odanın kapısına kayıyordu.Onu kaybetmişti.Normalde sakin olan Yhraskrik içinde bulunduğu durumun gerçekliği üstüne çökerken çaresizliğin pençesine düştü. Anıları uçmaya, eşitlikler karmakarışık olmaya başladılar. Daha önce de, Hephaestus alevli nefesini Crenshinibon'un üzerine kusup da arti-fekti patlattığında fiziksel hiçliği yaşamıştı. İnanılmaz bir şans eseri çöken Ağ, artifektin geride kalmış gücüne, Yhraskrik'in kalıntılarının bulunduğu yerin yakınından dokununca tekrar bilinçli hale gelmişti.Fakat hiçlik bir kez daha onu bekliyordu ve zaman kazanma şansı yoktu. Çaresiz zihin yüzücü en yakındaki kurbanına uzanmadan önce bedensiz zeka kısa bir süre odaklanamadan çırpındı.Fakat İvan Bouldershoulder hazırlıklıydı ve öyle bir ret ve öfke duvarı ördü ki, Yhraskrik cücenin bilincine adım bile atamadı. Öyle bir kovulmuştu ki nerede olduğuna dair hiçbir fikri kalmadı ve böylece çevresinin ele geçirebileceği aşağılık varlıklarla kaplı olduğunu algılayamadı.Yhraskrik aslında kovulmasına karşı bile çıkmamıştı çünkü birinin zihnini ele geçirmenin sorununu çözmeyeceğini biliyordu. İsteksiz birinin bedeninde uzun süre barınamazdı ve bilincinin hepsini aşağılık bir varlığın zihnine yerleştirse ve bir cüceyi, insanı ya da bir elfı tamamen ele geçirse bile o varlığın fizyolojisijarafından kısıtlanmış olacaktı.258HAYALET KRAL T ---Gerçekten kaçmasının bir yolu yoktu. Fakat İvan Bouldershoulder'dan geri sekerken bile aklına bir fikir geldi ve geniş bir ağ atıp bilincini Faerûn'un uzak bölgelerine uzattı. Uyanmış başka bir zekaya, başka bir psiyoniste, bir düşünüre ihtiyacı vardı.Ve bir tane biliyordu. Evsiz zekası çırpınırken ona uzandı.Kuzeydoğuda kilometrelerce uzaktaki liman şehri Luskan'ın altındaki savurganca döşenmiş bir odadaki Bregan D'aerthe'nin Jarlaxle Baenre'den sonra gelen yöneticisi Kimmuriel Oblodra bir duyum, bir çağrı hissetti.Çaresiz bir yalvarış.

KARANLIKTAKİ BİR FISILTI

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Gece sessiz, Yükselen Ruh'un geniş avlusunun ötesindeki orman karanlık ve sakindi.Nöbet yeri olan ikinci kattaki bir balkondan bakan Jarlaxle, fazla sessiz diye düşündü. Arkasında diğerlerinin sakinliği bir umut işareti olarak gördüklerini söylemelerini duymuştu ama Jarlaxle için bu sakinlik tam tersine işaretti. Bu ara, düşmanlarının aptal olmadığını ortaya koymuştu. Son saldırı sürüngen canavarların katledilme-siyle sonuçlanmıştı ve avlu hâlâ onların yanmış ve dağılmış artıklarıyla kaplıydı-Ama işlerinin bitmediği kesindi. Danica'nın raporu ve Jarlaxle'ın ona, Cadderly'ye ve Danica'ya karşı duyulan nefreti bilmesi Yükselen Ruh'un aniden rahat bırakılmayacağından emin olmasını sağlıyordu.Yine de bu gece gayet huzurluydu. İnkar edilemez, mantıksız ve ürkütücü bir şekilde huzurlu. Ve o sessizliğin içinde Jarlaxle -sadece Jarlaxle- bir çağrı duydu.Duyguları üstünde neredeyse mükemmel bir kontrolü olsa da gözleri kocaman açıldı ve etrafına bakındı. Onun ve Athrogate'in Yükselen Ruh'a kabul edilmelerinin ne kadar sallantıda olduğunu biliyordu ve Yükselen Ruh'a büyük ihtimalle hiçbir şart altında kabul edilmeyecek başka bir müttefikin onunla görüşmek istemesi260HAYALET KRAL '— -gibi bir şanssızlığı neden hak ettiğini düşündü.Bu sessiz ama ısrarcı çağrıyı umursamamaya çalıştı ama çağrının aciliyeti daha da arttı.Jarlaxle ormana bakıp düşüncelerini sınırın hemen ötesindeki büyük bir ağaca odakladı. Soma etrafına bir bakış daha atıp balkon parmaklıklarını aşıp çevikçe aşağı indi. Karanlığın içine karışıp geniş avluda dikkatle ilerledi."Pöh, tıpkı sana söyledim gibi elf," dedi Bruenor Battlehammer, Drizzt'e küçümseyerek. Jarlaxle'ın balkondan inişini izliyorlardı. "Şunun Jarlaxle'tan başka arkadaşı olmadı, olmaz da."Drizzt'in içini çekmesi uğradığı hayal kırıklığını yansıtıyordu."Gidip Pwent'i alayım da şu koca şapkayla buraya gelen o sinir bozucu cüceyi bi paketleyiverelim." Bruenor dönmeye yeltendi ama Drizzt onu omzundan yakaladı."Durumun ne olduğunu bilmiyoruz," diye hatırlattı. "Keşfe mi çıktı? Jarlaxle bir şeyler mi gördü?""Pöh," dedi Bruenor omzunu kurtararak. "Çok istiyosan git bak ama ben ne olduğunu gayet iyi biliyom.""Dönmemi bekle," dedi Drizzt.Bruenor ters ters baktı."Lütfen bu konuda bana güven," diye yalvardı Drizzt. "Hepimiz için, Catti-brie için çok fazla şey tehlikede. Onun başındaki derdin bilmecesini çözme konusunda bize yardım edebilecek tek kişi Jarlaxle.""Ben bize yardım etçek olanın Cadderly olduğunu sanıyodum. Buraya ondan gelmedik mi?""O da," dedi Drizzt ve Bruenor'un rahatladığını görünce pencereden çıkıp Jarlaxle'ın peşinden gitti. Sessizce ilerlerken hiçbir canlı onu fark etmedi.261['■—* R.A. SALVATORESeni hep çok ilginç yerlerde buluyorum, diye oynadı Kimmuriel Oblodra'nın parmakları karmaşık drovv el lisanında. Cadderly Bonaduce ve onun zavallı rakipleriyle mi berabersin? Neden?Şu anda ortak endişelerimiz ve kazançlarımız... daha doğrusu ortak çıkarlarımız var, diye cevap verdi Jarlaxle'ın parmakları. Buradaki durum çok çaresiz hatta ölümcül.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Bu konuda senden fazlasını biliyorum, dedi Kimmuriel ve Jarlaxle'ın yüzünde aklı karışmış bi ifade belirdi."Ağ'ın çöküşü hakkında belki ama..." dedi sessizce.Kimmuriel başını iki yana salladı ve yüksek sesle cevap verdi. "İçinde bulunduğun bela hakkında. Hephaestus ve Crenshinibon hakkında.""Ve illithid," diye ekledi Jarlaxle."İllithid sayesinde," diye düzeltti Kimmuriel. "Artık bir şekli olmayan ve dağılmakta olan Yhraskrik beni Luskan'da buldu. Artık Hayalet Kral dedikleri bu yaratığın bir parçası değil. Hiçliğe karışması için kovulmuş.""O da intikam almak mı istiyor?""İntikam illithidlerin yöntemi değildir," diye açıkladı Kimmuriel. "Tabii Yhraskrik'in önerdiğim pazarlıktan hoşlandığı konusunda hiçbir şüphem yok."Anlat bakalım, dedi Jarlaxle parmakları ve yüzünde eğlenen bir ifade ile."Tek umudu Astral Düzlem'e, fiziksel kısıtlamaları olmayan bilinçlerin yerine gitmekti," diye açıkladı Kimmuriel. "Sıradan büyünün ve ilahi büyünün çöküşüyle böyle bir yolculuğu başarmanın en iyi yolu başka bir psiyonisttir, yani ben. Kendine çıpa olarak kullanacak bir bedeni olmadan zihin yüzücü tek başına Astral Düzlem'e uçamaz.""Gitmesine izin mi verdin?" diye sordu Jarlaxle sesini biraz yükselterek. Fakat aslında öfkeli olduğundan çok ilgisi çekilmişti ve büyülü şapkasındaki neredeyse tamamen büyümüş diatryma tüyünü çekiştirmesi de bunu açıkça belli ediyordu."Önümüzdeki yıllarda hayatta kalabilmek için Yhraskrik'in ortak bir zihin havuzu bulması lazım. Psiyonik güçleri olan bizler262HAYALET KRAL '— -çokluevrende olanlardan etkilenmiyor değiliz ve böylesi müttefiklere sahip olmak...""Onlar iğrenç yaratıklar."Kimmuriel omzunu silkti. "Fani varlıklar en zekileri arasındalar. Güçlerime ne olacağını bilmiyorum, büyüye de. Tek bildiğim dünyanın değişmekte hatta değişmiş olduğu. Boyutlar arasından buraya gelmek bile büyük bir risk; ama bu riske girmeliydim.""Beni uyarmak için.""Seni uyarmak ve bilgi vermek için çünkü Yhraskrik geçişine yardım etmem karşılığında Hayalet Kral ve Crneshinibon'un kalıntıları hakkında bildiği her şeyi bana verdi.""Benim için duyduğun endişe gözlerimi yaşarttı.""Gereklisin," dedi Kimmuriel ve Jarlaxle bir kahkaha attı."Anlat o zaman," dedi Jarlaxle. "Bu Hayalet Kral'ı nasıl yenebilirim.. yenebiliriz?"Kimmuriel başıyla onaylayıp Yhraskrik'in, hem Hephaestus hem de Crenshinibon olan varlığın bir parçası olmak ve onun güçleriyle sınırları hakkında anlattığı her şeyi aktardı. Uşaklarını ve onları Faerûn'a getiren kapıları açıkladı. Bu tarz bir yarığın güneydoğudaki göl kıyısı kasabasında hâlâ açık olduğunu hissettiğini fakat henüz incelemediğini söyledi. Tünellerde saklanan insan ve cüce mültecilerden bahsetti."Bu zihin yüzücüye güveniyor musun?" diye sordu Jarlaxle sonunda."İllithidler güvenilirdir," diye cevap verdi Kimmuriel. "Zaman zaman iğrenç, çoğunlukla da büyüleyicidirler ama amaçlarını çözünce kurdukları mantık zincirini izlemek kolaydır. Yhraskrik'in amacı hayatta kalmaktı. İçinde bulunduğu kötü durum gerçek ve acildi ve bunun sebebi de Hayalet Kral'dı. Bu gerçeği bildiğimden geri kalanına

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

da güvendim."Jarlaxle da illithidlerin düşünce yapısı hakkında bir şeyler bildiğini düşünüyordu çünkü uzun zamandır Kimmuriel Oblodra'yla birlikteydi ve biri üşenmeyip bu drovvun kafasına bir ahtapot koysa KimmuriePe çok yakışacağı kesindi.263['■—* R.A. SALVATORE—H^Pek de uzakta olmayan çalıların içindeki Drizzt Do'Urden, hepsini büyük bir ilgiyle dinledi. Duyduklarının çoğu güçlü düşmanları hakkında yaptıkları tahminleri doğruluyordu. Soma Jarlaxle'ın cevabını ve emirlerini duyunca kulaklarına inanamadı. Jarlaxle'a güvenmekte çok haklı çıkmıştı."Benden Bregan D'aerthe'yi böyle bir riske atmamı isteyemezsin," dediğini duydu Kimmuriel'in."Potansiyel kazançlara değer," diye cevap verdi Jarlaxle. "Ayrıca etrafımızdaki gizemle ilgili daha fazla şey öğrenmek için burada eline geçecek fırsatı bir düşün!"Son cümle Kimmuriel üzerinde gerekli etkiyi bırakmış olmalı ki drovv, Jarlaxle'a eğilerek selam verdi, yan tarafa döndü ve havayı ileri uzattığı parmağıyla kelimenin tam anlamıyla keserek cızırda-yan, dikey, mavi bir çizgi yarattı. Elini sallayıp bu iki boyutlu mavi çizgiyi bir kapıya çevirdi ve içine girip yok oldu.Jarlaxle bir süre elleri kalçalarında durup duyduklarını sindirdi. Sonra başını iki yana sallayıp Yükselen Ruh'a doğru uzaklaştı.Drizzt katedrale ulaştığında -ki Jarlaxle'dan bir iki dakika soma içeri girmişti- Cadderly onu ve Bruenor'u çoktan çağırmıştı.Ve tabii Jarlaxle'ı da.26423XELDİVEN ÇIKTIHayalet Kral, mağarasından kulakları sağır eden bir kükreme ve sürüngenleri etrafa saçan bir adımla çıktı. Muhteşem yaratık etrafa saçılan yaratıkları umursamadan dışarı çıktı. Yarı iskelet yarı çürümüş ejderha etinden oluşan koca kuyruğu fazla yaklaşanları savurdu. Yırtık deri kanatlan, iki taraftakileri de kuvvetli rüzgarlarla uçurdu.Saldırının bir planı yoktu. Sürüngenlerin ne bir rolü vardı ne de onları umursayan biri. Hayalet Kral'ı güden şey hiddetti. Yhraskrik'in tedbir baskısından kurtulmuş olan ejderliç duygularını takip ediyordu. Büyüleri çökmekte olan faniler Hayalet Kral'ı yenemezdi. Hayalet Kral'ın planlar kurmaya, entrikalar çevirmeye ve dikkatli hareket etmeye ihtiyacı yoktu.Kanatları sonuna kadar açan Hayalet Kral boşluğa atlayıp yükselen havayı kullanarak Kar Tanesi'nde yükseldi. Büyülü gözleriyle kilometrelerce ötedeki düşmanlarının sembolü ve hiddetini odakladığı yeri görebiliyordu.Gittikçe daha yukarı, yıldızlı gece göğündeki birkaç tülü andıran bulutun da üzerine tırmandı. Orada dönmeye, hızlanmaya ve nefretini toplamaya başladı; ve kanatlarını toplayıp başını eğen Hayalet Kral, Yükselen Ruh'a doğru bir yıldırım gibi dalışa geçti.Hephaestus'un dudakları çoğunlukla çürüyüp dökülmüş olsa da onu gören herhangi biri yüzünde kötücül bir gülümseme olduğunu265['■—* R.A. SALVATOREsöylerdi.—İH—Yirmi bir rahip ve büyücü; yani Yükselen Ruh'ta yaşayan ve orayı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ziyarete gelmiş olanların yaklaşık yarısı kuru dudaklarını yalayıp patlayıcı yağla kaplanmış taşları sıkıca tuttular. Diğer yarı ise fazla sessiz olan gecede uyumaya çalışıyordu. Diğer tahkimatları, silahları ve zırhları, büyülü yüzük ve değnekleri, parşömenleri ve iksir şişelerini tekrar tekrar kontrol edip gergin bir şekilde geleceğini bildikleri saldırıyı beklediler.Yeni gelen drow ve cücelerle görüştükten soma Cadderly, saldırının büyük bir yaratık tarafından da yapılabileceğini söylemişti. Gelecek saldırıyı öldürmüş oldukları sürüngenlerin efendisi olan ejderhanın, yaşayan ölü bir ejderliçin yöneteceğini söylemişti Cadderly.Çoğu daha önce ejderha görmüştü hatta bazıları bir ejderliçin ihtişamına bile tanık olmuştu. Sonuçta hepsi deneyimli kişilerdi ve çoğu Yükselen Ruh'a, çılgına dönmüş dünyayı biraz olsun anlayabilmek için gelmiş gezginlerdi.Ağızları kupkuruydu çünkü geçmişteki deneyimleri onlara ya da herhangi birine bu çaresiz anlarda nasıl bir avuntu sağlayabilirdi ki?Yükselen Ruh'un çevreyi görebilecekleri her noktasına dağılmış tetikte bekliyorlardı. Diğerleriyse hemen yakınlarında, küçük gruplar halinde, silahları yanı başlarında uyuyorlardı. Cadderly saldırının yakında geleceğini söylemişti. Hatta belki de bu gece.Cadderly, Danica, iki drow ve üç cüce hiçbiri uyuyamadığmdan ikinci katın, onları herhangi bir duvara kısa sürede ulaştırabilecek bütün koridorlarla bağlantısı olan merkez salonunda bekliyorlardı. Hepsi de Ginance ve devriye grubunun her uğrayışında düşmanlarının geldiğini söylemesini bekliyorlardı.Yükselen Ruh tetikte ve hazırdı.Fakat hiçbir şey katedraldeki elli dört ruhu Hayalet Kral'ın gelişine hazırlayamazdı. Binanın kuzeydoğu köşesindeki bazrgözcüler' -rılardan Yükselen Ruh'a doğru bir mermi gibi inen hareketi293HAYALET KRAL '— -gördüler. Birkaç tanesi diğerlerini uyarmak için haykırdı, hatta bir tanesi komik bir savunma güdüsüyle kalkanını bile kaldırdı.Hayalet Kral hayal bile edilemeyecek bir güçle binaya çarpmadan hemen önce dalışını bozup arka ayaklarını öne getirdi ve Yükselen Ruh'un içine daldı.Hiç kimse; ne ayakları üzerindeki heybetli Kral Bruenor ne de bir cücenin yere yakın denge merkezine ve bir dağ devinin gücüne sahip Athrogate bu çarpışmanın şiddetiyle ayakları üzerinde kalabildi. Çarpışmanın etkisiyle Yükselen Ruh temellerine kadar sarsıldı ve binanın her yanında camlar kırıldı. Kapılar yamulup açıldı ve koridorlar büküldü. Her bacadan içeri tuğlalar yağdı.Ejderhanın gök gürültüsünü andıran kükremesi her çığlığı, kırılma ve yıkılma sesini bastırdı.Savunmacılar ayağa kalktılar ve bir adım bile gerilemediler. Cadderly ve seçkin grubu, Hayalet Kral'ın yıktığı duvarın oraya ulaştıklarında bir düzine taş çoktan fırlatılmıştı ve yaratığın bedenindeki çarptıkları yerlerde büyülü yağlar patlıyordu.Hayalet Kral, yılanı andıran boynunun ucundaki koca kafasını salladı ve ateşli gözleri taş fırlatan can sıkıcı grubu buldu ama daha hiddetini bu erkek ve kadınların üzerine kusamadan büyülü akutlardan oluşan bir kolyeden fırlatılan bir ateştopu yüzünün ısıran alevlerle kaplanmasına sebep oldu.Arkasından yıldırımlar geldi. İlahi bir alev sütunu gökten inip sırtını daladı.Ve yaratık kükredi; ve yaratık çıldırıp çırpındı ve bina bir kez daha sarsılınca erkekler, kadınlar, elfler, drowlar ve cüceler yere yuvarlandılar. Ejderliçin kuyruğu binaya vurdu ve daha fazla camı

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kırıp o taraftaki duvarla destek kerestelerini yıktı.Oda artık tamamen açıktaydı ve Cadderly'nin yaklaşmakta olan grubu, yaratığı açıkça görebiliyorlardı. Mızrak başı formasyonun-daki üç cüce bu yıkımın karşısında ne duraksadılar ne de yavaşladılar. Cadderly'nin hazırladığı plana göre savaşın odak noktası onlar olmalıydı.Cadderly, İlk çarpışmanın sarsıntısını, onun büyüsüyle yaratılmış binanın aldığı hasarı hissettikten hemen soma saldırıyı kendi267['■—* R.A. SALVATOREbedeninde de hissetti. Ejderliç görüş alanına girdiğinde içinde büyünün toplanmaya başladığını hissetti. Çaresizliği, öfkesi ve korkusuyla işlenen bilmediği güçlere sahip büyüler kaynamaya başladı.Ya bu gücü sezdiği ya da sadece Cadderly'yi tanıdığı için Hayalet Kral gözlerini yaklaşan gruba dikip ağzını açtı."Saklanın!" diye bağırdı Bruenor ve Thibbledorf Pwent, kralının üstüne doğru dalışa geçip onu yana yuvarladı ve ikili kenara atlamakta olan Athrogate'in üzerine yıkıldı.Cücelerin yanlarında olan Drizzt, Jarlaxle ve Danica kolaylıkla ejderhanın önünden yana kaçıldılar.Ama Cadderly ne sağa ne de sola gitti. Birinde kurmalı el yayı diğerindeyse bastonu olan ellerini ileri uzatıp ne olduklarını bilmediği sözler mırıldanmaya başladı.Yaratık, ejderha ateşini kustu ve odayı alevlere boğdu. Yükselen Ruh'un büyüsü, alevlerin duvarlar ve zemin üzerindeki etkisini azaltırken mobilyalar, kitaplar, ve bir biblo alev aldı. Alevler hızla canlı hedeflerine ve açık olan kapıya doğru aktılar. Ve orada Cadderly'nin büyüsü tarafından durduruldular.Alevler azalırken rahip kurmalı el yayını ateşledi. Kudretli yaratığa hasar vermekten çok bir meydan okumaydı bu atış ama ok, ejderhanın yüzünde patlayınca Cadderly yine de gülümsedi.Yedili, yanan odaya koşup doğruca ejderhanın üzerine gittiler. Sağdan ve soldan taşlar uçtu ve ejderliçe çarpıp büyülü alevlerle patladılar. Daha da fazla büyü geldi, bir kovan dolusu eşekarısı iğnesi, bir yıldırım kasırgası ve tamının gazabının alevleri.Karşılık olarak kanatlar Yükselen Ruh'u dövdüler. Koca kuyruk sağa sola vurup taşlarla tahtaları parçaladı ve rahiplerle büyücüleri etrafa savurdu. Fakat yaratık, bakışlarını o odadan ve o yedi zavallı kahramancıktan bir an bile ayırmadı."Sonunda karşılaştık," dedi Hayalet Kral ve sesi dumanlar tüten kalasları titretti.Cadderly, yaratığın çirkin suratına bir ok daha gönderdi.Bruenor, Athrogate ve Pwent bir an bile durmadan kapıyı geçip oda boyunca koşmaya başladılar.Ejderha alevi geri çekilmelerine sebep oldu.268HAYALET KRAL '— -"Hep beraber!" dedi Cadderly ve yedili, rahip ve alevlerle ejderliçin ölümcül dokunuşundan koruyan büyüsünün etrafına geçtiler.Rahip hiç birinin anlamadığı sözlerle büyü üstüne büyü yaptı ve savunmacıların hepsi de kendilerini yaratığın ölümcül dokunuşuna karşı güçlenmiş hissettiler. Ve ilerlediler, hem de Hayalet Kral'ın nefesinin kör edici karmaşasının tam içine. Ejderliç nefes vermeyi sürdürürken alevler önlerinde ikiye ayrılıp arkalarında tekrar birleştiler. Yedi kişilik grup akan alevlerden bir duvarla çevrilmişti.Ama ilerlemeye devam ettiler ve Hayalet Kral alev kusmayı bitirir bitirmez Cadderly saldırmaları için haykırdı.Ve onlar da saldırdılar. Baltasını kaldıran Bruenor, yanında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

seheryıldızlarını çeviren Athrogate ve ikisinin tam arasından ileri fırlayıp coşkuyla yaratığın üzerine atlayan Pwent'le ilerledi. Karındeşen, ejderliçin arka bacaklarından birine sarılıp destek için bacaklarındaki çivileri yaratığın etine gömdü ve iki eliyle yumruklar atmaya, çivili zırhıyla etleri ve kemikleri sıyırmaya başladı.Drizzt'le Danica, cücelerin hemen arkasından atıldılar. Cadderly, Drizzt'in kolunu tutup drowu durdurdu ve soma elini Drizzt'in pala tutan elinin üzerine koydu."Sen iyi olan her şeyin temsilcisisin!" dedi Cadderly şaşkın drowa. Rahip ne kendisinin ne de Drizzt'in anladığı bir şeyler daha söyledi ve Buzölüm, normal mavi parıltısını da bastıracak kuvvetle beyaz, ilahi bir ışıkla parlamaya başladı. "Canavarın hakkından gel!" dedi Cadderly ama bu konuşan Cadderly değildi; daha doğrusu Drizzt, konuşanın sadece Cadderly olmadığını umut ve korkuyla fark etti. Sanki başka biri, başka bir şey, bir tamı ya da melek rahibin içine girmiş ve bu güçle sorumluluğu drowa yüklemiş gibiydi.Drizzt gözlerini kırpıştırdı ama Guenhvvyvar'ı çağırmak dışında duraksamaya cüret bile etmedi. Öyle bir hiddetle arkasını döndü ki ejderliçe doğru birkaç adım tökezledi. Danica'nın yanına geldiğinde kadın havaya sıçrayıp döndü ve yaratığa seri ve güçlü tekmeler atmaya başladı. Hayalet Kral onu ısırmaya çalıştı ama keşiş böyle bir saldırı tarafından yakalanmayacak kadar hızlıydı ve son anda kendini yana attı.Kocaman açılmış çene boşlukta kapandı ve parlayan palası elin-269['■—* R.A. SALVATOREde olan Drizzt saldırdı. Önce Parıltı'yla bir vuruş yaptı ve kaliteli kılıç çürümüş etleri yarıp kemiğe çarptı. Hemen ardından da Buzölüm'le, Cadderly'nin bir şekilde ilahi bir güçle doldurmuş olduğu palayla vurdu.Darbe, devasa bir kayanın yuvarlanması gibi bir ses çıkardı. Bu sesin yanında bir ateştopunun patlaması cılız, Athrogate'in yağla kaplı darbeleriyse bir kuşun gagalaması gibi kalmıştı. Hayalet Kral kafasını geriye atarken elmacık kemiğinin ve üst çenesinin büyük bir parçası aşağıdaki avluya uçtu.Guenhwyvar da uçup yaratığın çirkin yüzüne yapıştı ve pençelemeye başladı.Herkes, hatta vahşi Pwent bile bir an durup gözlerine inanama-yıp baktı."Etkileyici," diye tebrik etti ağzı bir karış açılmış Cadderly'nin yanında duran Jarlaxle. Drovv, kuş tüyünü fırlatıp dev diatrymayı çağırdı. Sonra kollarını kaldırdı, iki elinde de birer değnek vardı. Birinden gök gürültüleriyle ortalığı inleten bir yıldırım fırladı, diğe-rindense yapışkan yeşil maddeden oluşan küreler. Drow yapışkan maddeyi yaratığı kör etmek ya da en azından çenelerini birbirine yapıştırma umuduyla ejderliçin suratına gönderdi.Ne de muhteşem bir güçtüler!Ama karşılarında da ne kadar zorlu bir düşman vardı.Hayalet Kral ne havalanıp kaçtı ne de Drizzt'le korkunç silahından kaçındı. Ayağını hızla yere vurup sütunları yıkıp birinci katın tavanını deldi. O sırada yerde olan zavallı Pwent de ilk kata düştü.Hayalet Kral başını şiddetle sallayıp Guenhvvyvar'ı bir kenara fırlattı. Soma başını Drizzt'e doğru savurdu ve eğer bu darbe Drizzt'e doğrudan çarpsaydı onu öldürürdü. Fakat bu güne kadar kimse Drizzt'e doğrudan vuramamıştı. Kafa üstüne gelirken Drizzt yan tarafa daldı. Yine de onu sıyıran darbenin sarsıntısı bile defalarca takla atmasına sebep olmuştu. Yuvarlanarak odadan çıktı ve mahvolmuş odanın duvarına sertçe çarptı.Canı yanan ve başı biraz dönen fakat işi kesinlikle bitmemiş olan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Drizzt, canavara geri koştu. Ejderhanın ön ayağı tarafından yakalanmış Athrogate'in havada süzüldüğünü gördü. Cücenin yağla270HAYALET KRAL '— -kaplı seheryıldızı kemiğe çarpıp patladı ama Hayalet Kral yine de onu fırlatıp attı."Başım ağrıyo kemiklerim kırılıyo!" diye bağırdı inatçı Athrogate havada uçarken. "Beni sakin bi göldeki yassı bi taş gibi fırlatıyo!" diye bitirdi sözlerini yerden sekip duvarın köşesine çarptı. Duvardaki boşluktan dışarı düşerken "fırlatıyo" kelimesi "fırlatı-yoooooooooo" şeklinde gelmişti.İki cüce ve Guenhwyvar resimden çıkınca Danica ve Bruenor oldukça zorlanmaya başladılar. Bruenor kalkanının altmda darbelere karşı duruyor, bacakları yaylanıyor ama çökmüyordu. Baltası her an bir karşılık vermek için hazırdı. Danica sıçrıyor, dönüyor, yuvarlanıyor ve parendeler atıyor, bir pençenin ya da ısırığın her an yarım adım önünde oluyordu."Onu tutamayacağız!" dedi Jarlaxle sıkılı dişlerinin arasından. Drizzt'in savaşa yeniden katılıp palasıyla saldırmaya başlaması bile paralı askerin görüşünü değiştirmedi.Jarlaxle, acı verici gerçeği dile getirmişti. Çünkü bütün güçlerine ve cesur çabalarına rağmen yaratığa verdikleri hasar çok azdı; avantajlarını kaybediyorlardı. Ardından ormandan fırlayan sürüngenlerin çığlıkları duyulmaya başlandı ve çatışmaya yan taraftan katılanların çoğu dışarıyla ilgilenmek zorunda kaldı.O korkunç anda, Yükselen Ruh ve onu savunanlar için her şeyin sonu gelmiş gibiydi.Cadderly kollarını yukarı uzattı ve büyüsünü daha da yukarı uzattı. Bu olayı gören herkes sanki kudretli rahibin gökyüzünden bir yıldızı ya da güneşin kendisini alıp yere indirdiğini sandı.Cadderly öyle yoğun bir şekilde parlıyordu ki ışığı Yükselen Ruh'un kaplamalarındaki her çatlaktan dışarı sızdı. Yıkık duvarın ötesi, avlu ve orman sanki gündüzmüş gibi aydınlandı.Gece tamamen yok olmuştu ve rahibe yakın olan herkesin yaraları da kayboldu. Acı ve bitkinlik yerini daha önce hiç tatmadıkları kuvvette bir sıcaklık ve zindeliğe bıraktı.Bu etkinin tam tersi Hayalet Kral'ı sarstı ve yaratık şok ve acı içerisinde geri çekildi.Duvarın ötesinde, yaklaşmakta olan sürüngenler aniden durup271['■—* R.A. SALVATOREkollarıyla nafile bir çabayla üstlerine üşen ışığı engellemeye çalıştılar. Tenlerinden dumanlar yükselmeye başladı. Geri kaçabilenler ağaçların gölgelerine çekildiler.Hayalet Kral'ın kükremesi binanın temellerini bir kez daha sarstı. Yaratık kaçmadı ama daha da çılgınca çırpınmaya başladı. Bruenor vururken, cüce her darbeyi hırlayarak kabul ediyor karşılığında bir tane de o vuruyordu. Yaratık ön ayağıyla Danica'ya saldırdığında havadan başka bir şeye vuramıyordu çünkü kadının akrobasi yeteneği havada dönüp dururken yerçekimini reddediyor gibiydi. Ejderliçin koca çeneleri diatrymanın üstüne kapanıp çırpınan kuşu havaya kaldırdı ve başını şiddetle sallayıp ısırarak kuşu ikiye böldü.Bir an bile yerinde durmayan kadını ısırmaya çalıştı ama palaları sağa, sola ve yukarı savrulan, ilahi bir güçle donatılmış Buzölüm'ün her darbesi biraz daha derine saplanan, ejderha pullarını yaran, etini eriten ve kemiklerde patlayan Drizzt gelmişti.Hayalet Kral çıkıntıda gerilerken bacakları aşağıda, zeminde basacak yer arıyordu. Aşağı daha yeni inmişti ki Pwent uçarak bir kafa attı ve miğferindeki diken yaratığın baldırına gömüldü. Diğer taraftan da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

diğerini düşüş sırasında kaybettiği için elinde bir tane seheryıldızı olan Athrogate geldi. Silahını kafasının üzerinde iki eliyle çevirip, patlayıcı yağla kaplanmasını sağlayıp Hayalet Kral'ın diğer bacağına öyle bir güçle vurdu ki darbenin altındaki kızıl pul paramparça oldu, etler dört yana dağıldı ve kemik gürültüyle kırıldı.Ve bu vahşi savaşçıların hiddetinin ötesinde, Jarlaxle'ın ardı arkası kesilmeyen yıldırımlarının acısının ve drowun lanet olası yapışkanının yarattığı sıkıntıların ötesinde Cadderly'nin ışığının engellenemeyen ıstırabı vardı. O korkunç ışık, Hayalet Kral'ın varlığının her noktasına nüfuz ediyordu.Yaratık bir kez daha odanın içine alevlerini kustu ama Cadderly'nin büyüsü alevleri engellemeyi, dostlarını da yandıkları anda iyileştirmeyi sürdürdü.Bu hamle Hayalet Kral'a pahalıya patladı. Alevlerini kusup koca başını aynı konumda sabit tutarken Drizzt, yaratığın "bacağından boynuna tırmandı ve ejderhanın kafatasına rahatça saldırma imkanı272HAYALET KRAL '— -buldu. Buzölüm tekrar tekrar büyük bir öfkeyle indi ve her darbeyle kemik, et ve pullar patladı.Drizzt'in son saldırısı ejderhanın alev nefesinin aniden kesilmesine sebep oldu. Hayalet Kral öyle büyük bir güçle titredi ki Drizzt ve Athrogate de dahil herkes etrafa savruldu."Bitirin işini!" diye haykırdı Jarlaxle ve ejderliç o anda gerçekten de son çırpınışlarını yapıyordu. Hep birlikte yapılacak bir saldırı yaratığın işini bitirirmiş gibi görünüyordu.Ve onlar da denediler ama silahları, büyüleri ve okları hiçbir etki bırakmadan Hayalet Kral'ın içinden geçtiler. Yaratığın bulunduğu noktada elle tutulabilir hiçbir şey kalmamıştı, sadece dış hatlarını belli eden mavi bir ışık vardı. Thibbledorf Pwent, Yükselen Ruh'un tabanından sadece bir karındeşenin bağırabileceği şiddette haykıra-rak yaratığa doğru koşup üzerine atladı... ve doğruca ejderhanın içinden geçip çimlerin üzerinde sekti.Drizzt için daha da önemlisi, Pvvent'in peşinden giderken Guenhwyvar'ın yaptığıydı. Panter, Hayalet Kral'a saldırmamıştı. Kulakları alışılmadık bir endişeyle geriye yatan, asla hiçbir şeyden korkmamış olan Guenhvvyvar dönüp kaçtı.Drizzt'in ağzı şaşkınlıktan bir karış açıldı. Yaratığa baktığı sırada Pwent parlayan şeklin etrafından, hatta içinden koşuyor ve nafile bir çabayla bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Soma birdenbire Hayalet Kral'dan geriye görülebilecek hiçbir şey kalmadı.Savunmacılar şaşkınlıkla birbirilerine baktılar. Cadderly mavi-beyaz hayale şaşkınlıkla baktı ve Alaundo'nun Kehanetleri'yle o yılı, Mavi Ateş Yılı 1385'i hatırlayınca nefesi kesildi. Bu bir tesadüf müydü yoksa çok daha büyük bir felaketin habercisi mi? Fakat bu konu üzerinde düşünemeden yükselen Ruh'un derinliklerindeki bir odada bulunan Catti-brie korku dolu bir çığlık attı.273['■—* R.A. SALVATOREkollarıyla nafile bir çabayla üstlerine üşen ışığı engellemeye çalıştılar. Tenlerinden dumanlar yükselmeye başladı. Geri kaçabilenler ağaçların gölgelerine çekildiler.Hayalet Kral'ın kükremesi binanın temellerini bir kez daha sarstı. Yaratık kaçmadı ama daha da çılgınca çırpınmaya başladı. Bruenor vururken, cüce her darbeyi hırlayarak kabul ediyor karşılığında bir tane de o vuruyordu. Yaratık ön ayağıyla Danica'ya saldırdığında havadan başka bir şeye vuramıyordu çünkü kadının akrobasi yeteneği havada dönüp dururken yerçekimini reddediyor gibiydi. Ejderliçin koca

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çeneleri diatrymanın üstüne kapanıp çırpınan kuşu havaya kaldırdı ve başını şiddetle sallayıp ısırarak kuşu ikiye böldü.Bir an bile yerinde durmayan kadını ısırmaya çalıştı ama palaları sağa, sola ve yukarı savrulan, ilahi bir güçle donatılmış Buzölüm'ün her darbesi biraz daha derine saplanan, ejderha pullarını yaran, etini eriten ve kemiklerde patlayan Drizzt gelmişti.Hayalet Kral çıkıntıda gerilerken bacakları aşağıda, zeminde basacak yer arıyordu. Aşağı daha yeni inmişti ki Pwent uçarak bir kafa attı ve miğferindeki diken yaratığın baldırına gömüldü. Diğer taraftan da diğerini düşüş sırasında kaybettiği için elinde bir tane seheryıldızı olan Athrogate geldi. Silahını kafasının üzerinde iki eliyle çevirip, patlayıcı yağla kaplanmasını sağlayıp Hayalet Kral'ın diğer bacağına öyle bir güçle vurdu ki darbenin altındaki kızıl pul paramparça oldu, etler dört yana dağıldı ve kemik gürültüyle kırıldı.Ve bu vahşi savaşçıların hiddetinin ötesinde, Jarlaxle'ın ardı arkası kesilmeyen yıldırımlarının acısının ve drowun lanet olası yapışkanının yarattığı sıkıntıların ötesinde Cadderly'nin ışığının engellenemeyen ıstırabı vardı. O korkunç ışık, Hayalet Kral'ın varlığının her noktasına nüfuz ediyordu.Yaratık bir kez daha odanın içine alevlerini kustu ama Cadderly'nin büyüsü alevleri engellemeyi, dostlarını da yandıkları anda iyileştirmeyi sürdürdü.Bu hamle Hayalet Kral'a pahalıya patladı. Alevlerini kusup koca başını aynı konumda sabit tutarken Drizzt, yaratığın bacağından boynuna tırmandı ve ejderhanın kafatasına rahatça saldırma imkanı272HAYALET KRAL '— -buldu. Buzölüm tekrar tekrar büyük bir öfkeyle indi ve her darbeyle kemik, et ve pullar patladı.Drizzt'in son saldırısı ejderhanın alev nefesinin aniden kesilmesine sebep oldu. Hayalet Kral öyle büyük bir güçle titredi ki Drizzt ve Athrogate de dahil herkes etrafa savruldu."Bitirin işini!" diye haykırdı Jarlaxle ve ejderliç o anda gerçekten de son çırpınışlarını yapıyordu. Hep birlikte yapılacak bir saldırı yaratığın işini bitirirmiş gibi görünüyordu.Ve onlar da denediler ama silahları, büyüleri ve okları hiçbir etki bırakmadan Hayalet Kral'ın içinden geçtiler. Yaratığın bulunduğu noktada elle tutulabilir hiçbir şey kalmamıştı, sadece dış hatlarını belli eden mavi bir ışık vardı. Thibbledorf Pwent, Yükselen Ruh'un tabanından sadece bir karındeşenin bağırabileceği şiddette haykıra-rak yaratığa doğru koşup üzerine atladı... ve doğruca ejderhanın içinden geçip çimlerin üzerinde sekti.Drizzt için daha da önemlisi, Pwent'in peşinden giderken Guenhwyvar'ın yaptığıydı. Panter, Hayalet Kral'a saldırmamıştı. Kulakları alışılmadık bir endişeyle geriye yatan, asla hiçbir şeyden korkmamış olan Guenhwyvar dönüp kaçtı.Drizzt'in ağzı şaşkınlıktan bir karış açıldı. Yaratığa baktığı sırada Pwent parlayan şeklin etrafından, hatta içinden koşuyor ve nafile bir çabayla bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Soma birdenbire Hayalet Kral'dan geriye görülebilecek hiçbir şey kalmadı.Savunmacılar şaşkınlıkla birbirilerine baktılar. Cadderly mavi-beyaz hayale şaşkınlıkla baktı ve Alaundo'nun Kehanetleri'yle o yılı, Mavi Ateş Yılı 1385'i hatırlayınca nefesi kesildi. Bu bir tesadüf müydü yoksa çok daha büyük bir felaketin habercisi mi? Fakat bu konu üzerinde düşünemeden yükselen Ruh'un derinliklerindeki bir odada bulunan Catti-brie korku dolu bir çığlık attı.273['■—* R.A. SALVATORE

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kollarıyla nafile bir çabayla üstlerine üşen ışığı engellemeye çalıştılar. Tenlerinden dumanlar yükselmeye başladı. Geri kaçabilenler ağaçların gölgelerine çekildiler.Hayalet Kral'ın kükremesi binanın temellerini bir kez daha sarstı. Yaratık kaçmadı ama daha da çılgınca çırpınmaya başladı. Bruenor vururken, cüce her darbeyi hırlayarak kabul ediyor karşılığında bir tane de o vuruyordu. Yaratık ön ayağıyla Danica'ya saldırdığında havadan başka bir şeye vuramıyordu çünkü kadının akrobasi yeteneği havada dönüp dururken yerçekimini reddediyor gibiydi. Ejderliçin koca çeneleri diatrymanın üstüne kapanıp çırpınan kuşu havaya kaldırdı ve başını şiddetle sallayıp ısırarak kuşu ikiye böldü.Bir an bile yerinde durmayan kadını ısırmaya çalıştı ama palaları sağa, sola ve yukarı savrulan, ilahi bir güçle donatılmış Buzölüm'ün her darbesi biraz daha derine saplanan, ejderha pullarını yaran, etini eriten ve kemiklerde patlayan Drizzt gelmişti.Hayalet Kral çıkıntıda gerilerken bacakları aşağıda, zeminde basacak yer arıyordu. Aşağı daha yeni inmişti ki Pwent uçarak bir kafa attı ve miğferindeki diken yaratığın baldırına gömüldü. Diğer taraftan da diğerini düşüş sırasında kaybettiği için elinde bir tane seheryıldızı olan Athrogate geldi. Silahmı kafasının üzerinde iki eliyle çevirip, patlayıcı yağla kaplanmasını sağlayıp Hayalet Kral'ın diğer bacağına öyle bir güçle vurdu ki darbenin altındaki kızıl pul paramparça oldu, etler dört yana dağıldı ve kemik gürültüyle kırıldı.Ve bu vahşi savaşçıların hiddetinin ötesinde, Jarlaxle'ın ardı arkası kesilmeyen yıldırımlarının acısının ve drowun lanet olası yapışkanının yarattığı sıkıntıların ötesinde Cadderly'nin ışığının engellenemeyen ıstırabı vardı. O korkunç ışık, Hayalet Kral'ın varlığının her noktasına nüfiız ediyordu.Yaratık bir kez daha odanın içine alevlerini kustu ama Cadderly'nin büyüsü alevleri engellemeyi, dostlarını da yandıkları anda iyileştirmeyi sürdürdü.Bu hamle Hayalet Kral'a pahalıya patladı. Alevlerini kusup koca başını aynı konumda sabit tutarken Drizzt, yaratığm bacağından boynuna tırmandı ve ejderhanın kafatasına rahatça saldırma imkanı272HAYALET KRAL '— -buldu. Buzölüm tekrar tekrar büyük bir öfkeyle indi ve her darbeyle kemik, et ve pullar patladı.Drizzt'in son saldırısı ejderhanın alev nefesinin aniden kesilmesine s ebep oldu. Hayalet Kral öyle büyük bir güçle titredi ki Drizzt ve Athrogate de dahil herkes etrafa savruldu."Bitirin işini!" diye haykırdı Jarlaxle ve ejderliç o anda gerçekten de son çırpınışlarını yapıyordu. Hep birlikte yapılacak bir saldırı yaratığın işini bitirilmiş gibi görünüyordu.Ve onlar da denediler ama silahları, büyüleri ve okları hiçbir etki bırakmadan Hayalet Kral'ın içinden geçtiler. Yaratığın bulunduğu noktada elle tutulabilir hiçbir şey kalmamıştı, sadece dış hatlarını belli eden mavi bir ışık vardı. Thibbledorf Pwent, Yükselen Ruh'un tabanından sadece bir karındeşenin bağırabileceği şiddette haykıra-rak yaratığa doğru koşup üzerine atladı... ve doğruca ejderhanın içinden geçip çimlerin üzerinde sekti.Drizzt için daha da önemlisi, Pvvent'in peşinden giderken Guenhvvyvar'ın yaptığıydı. Panter, Hayalet Kral'a saldırmamıştı. Kulakları alışılmadık bir endişeyle geriye yatan, asla hiçbir şeyden korkmamış olan Guenhwyvar dönüp kaçtı.Drizzt'in ağzı şaşkınlıktan bir karış açıldı. Yaratığa baktığı sırada Pvvent parlayan şeklin etrafından, hatta içinden koşuyor ve nafile bir çabayla bir şeyler yapmaya çalışıyordu.Soma birdenbire Hayalet Kral'dan geriye görülebilecek hiçbir şey

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kalmadı.Savunmacılar şaşkınlıkla birbirilerine baktılar. Cadderly mavi-beyaz hayale şaşkınlıkla baktı ve Alaundo'nun Kehanetleri'yle o yılı, Mavi Ateş Yılı 1385'i hatırlayınca nefesi kesildi. Bu bir tesadüf müydü yoksa çok daha büyük bir felaketin habercisi mi? Fakat bu konu üzerinde düşünemeden yükselen Ruh'un derinliklerindeki bir odada bulunan Catti-brie korku dolu bir çığlık attı.273HAYALET KRAL '— -Kişinin, tamamen çaresiz bir durumda olduğunu anlaması gururunu kırmaktan öte onu tamamen yıkar. Birinin, iradesi, kas gücü ya da tekniklerinin önündeki engeli aşmasına yetmeyeceği, bu engeller karşısında çaresiz olduğunun açıkça belli olduğu durumlar şiddetli ve zihinsel bir acıyı beraberinde getirir.Wulfgar, Errtu tarafından Abyss 'e götürüldüğünde fiziksel olarak işkence gördü ama dostumu o zamanlardan bahsetmeye ikna edebildiğim ender anlarda anlatması en zor gelen şey çaresizliğiydi. Örneğin iblis, onu özgür olduğuna, sevdiği kadınla birlikte yaşadığına inandırıp daha sonra JVulfgar'ın aciz bakışları önünde hayali karısını ve çocuklarını öldürürmüş.Bu işkence Wulfgar 'daki en derin ve en zor iyileşen yaraları açmıştı.Menzoberranzan'da bir çocukken bana, bütün drow erkekleri için evrensel olan bir ders öğretilmişti. Ablam Briza beni anayurdum olan mağaranın bir köşesine, bir toprak elementalinin yanına götürmüştü. Yaratık bağlıydı ve Briza ipin ucunu bana vermişti."Elementali durdur, " diye emretmişti.Ne kast ettiğini tam olarak anlayamamıştım ve elemental bir adım atınca ip elimden uçup gitmişti.Briza elbette beni kırbaçlamıştı ve bundan zevk aldığı da kesindi."Elementali durdur, " demişti bir kez daha.ipi sıkıca tutup kendimi hazırlamıştım. Elemental bir adım atınca ben de peşinden uçmuştum. Elemental ne benim var olduğumun ne de o cılız kuvvetimle onu çekiştirdiğimin farkındaydı.Briza bir kez daha deneyeceğimi söylerken kaşlarını çatmıştı.Bu sınavın zekayla ilgili olması gerektiğine karar verip sağlam durmak yerine ipi yakındaki bir dikitin etrafından geçirip topuklarımı yere gömdüğümde Briza başıyla onaylamıştı.Elemental aldığı emirle bir adım atmış, beni yine fırtınadaki bir parşömen parçası gibi dikitin etrafından savurmuştu. Yaratık ne yavaşlamış ne de beni fark etmişti.O anda sınırlarım bana doğrudan gösterilmiş oldu. Güçsüzlüğüm yüzüme vuruldu.Daha sonra Briza, elementali bir büyüyle yerinde tutmuş, bir275['■—* R.A. SALVATOREbaşkasıyla da göndermişti. Göstermeye çalıştığı şey Lolth 'un ilahi büyüsünün hem kas gücünden hem de teknikten üstün olduğuydu. Bu, matron anaların Menzoberranzan 'ın erkeklerini, yerlerini ve özellikle de Lolth 'un gözünde değerli olanların karşısındaki acizliklerini suratlarına vurarak sindirme taktiklerinden sadece bir başkasıydı.Benim içinse bu ders, toplumsaldan çok kişiseldi ve ırkımdan birçok erkek için de durumun aynı olduğunu düşünüyorum. İrademin ve kontrolümün çok ötesinde bir güçle ilk karşılaşmamdı. Daha fazla çaba harcasam da, daha zeki olsam da sonucu değiştirmem imkansız gibiydi. Elemental, ben ne kadar kararlı olursam olayım umurunda bile olmadan yürüyecekti.Gururumun kırıldığını söylemek yetersiz kalırdı. Orada, o karanlık

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

mağarada fanilik ve ölümlü ten hakkındaki ilk gerçeği öğrenmiştim.Ve şimdi bir kez daha inanılmaz bir çaresizlik hissediyorum. Catti-brie 'ye baktığımda benim yardım etme kabiliyetimin çok ötesinde olduğunu biliyorum. Hepimiz kahraman olma, çözümü bulma, o an galip gelip günü kurtarma hayalleri kurarız. Ve hepimiz irademizin galip geleceği, kararlılığımızın ve zihnimizin gücünün bizi büyük başarılara ulaştıracağı düşüncesini taşırız ve ulaştırırlar da.Bir noktaya kadar.Ölüm nihai sınırdır ve kendinizin ya da sevdiğiniz birinin kaçınılmaz ölümüyle yüzleştiğinizde fani bir varlık her şeyden öte gerçek alçak gönüllülüğü öğrenir.Hepimiz, başımıza gelmesi halinde sadece irademizle o belayı ya da hastalığı atlatabileceğimize inanırız. Hepimizin bildiği kaçınılmaz sona karşı yaygın, zihinsel bir savunmadır bu. Bizi bekleyen ölümün en kötü gerçekliği acaba kendi bedenimizin bizim kontrol sınırlarımızın ötesinde olması mıdır?Benim durumumda Catti-brie'ye baktığımda hissettiğim acının birçok yönü var ve kendi çaresizliğim kesinlikle bunların en zayıflarından biri değil. Cadderly ve Jarlaxle'ın birbirilerine attıkları bakışları, kalplerinde ve akıllarındaki ifadeleri kabul etmiyorum. Catti-brie 'nin bizim yardımlarımızın ötesinde olduğu ve kurtarıla-mayacağı konusundaki açık olan inançlarında yanılıyorlar!276HAYALET KRALVHaklı olmamalarını istiyorum.Ve aynı zamanda haklı olduklarını da biliyorum. Belki < olmalarından, hayatımda hissettiğim bütün korkulardan da, ',, t korktuğum için 'biliyorum'. Catti-brie'ye veda edeme\\ L a çünkü korkarım bunu çoktan yaptım. ( - ^Ve böyle zayıflık anlarında inancımı kaybediyorum v ^ 1 olduklarını biliyorum. Aşkımı, en yakın dostumu sonsuza f, ^bettim... ve inatçılığım burada da bir kez daha kendini ^VVı'^^jy-çünkü ilk içgüdüm 'neredeyse sonsuza dek 'yazmaktı. Gerçe^ . Q.ederken bile gerçeği kabul edemiyorum! fcfoiDostlarımın ölümün kıyısından dönüşüne o kadar çn oldum ki; Bruenor 'un bir ejderhanın sırtından sağ " \ (û(J:Wulfgar'ın Abyss'ten dönüşü, Catti-brie'nin Tarterus'un k ^ ^ düzleminden dönüşü. Şansımız o kadar sık yaver gitti ki. £ . ^ . kazanan hep biz olduk! KAma bu doğru değil. Belki de buradaki en acımasız şak larımın, Salon'un Yoldaşları'nın iyi şansın ve büyük ba.>■,'-sayesinde kendinden emin bir hale gelmiş olması. aKaçınılmaz trajedi bize ulaştığında zalim gerçeklik ne j/baŞckötü bir hal alıyor. v,Catti-brie 'ye baktığımda kendi sınırlarımı hatırlıyorum negünü kurtarma üstüne hayallerim sivri ve kımıldatması i, kayalara çarpıp parçalanıyor. Onu kurtarmak istiyorum am, ,mıyorum. Anıları arasında kaybolmuş bir şekilde gezinen t*nCİSbakıyorum ve bu durumun sonsuza dek devam edeceğini ku, /nın"- - -- 'V- gez irğim anlarda umutlarım galibiyetten uzaklaşıp... geZ 11Düşünmesi bile zor. Sevdiğim kadının çabuk vehuzurlu b> \de vefat etmesini umacak kadar kötü bir hale mi geldim? 'VVe çılgına dönmüş bu dünyada savaş etrafımızda i,, ' 2,1Palalarım, daha yeni başlamış olmasından korktuğum müct , c;l işe koyulacaklar. Ve hâlâ Bruenor'la Jarlcale'ın ve Cadcl, ^ fdj93 Jarlaxle'ın arasında arabuluculuk yapmalıyım. Uzaklaşıp ' 0ctu§?

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

büyük acım ve yasımla yalnız kalamam. Etrafımdakıler ^'ırl sorumluluklarımı terk edemem. tlin'Fakat hepsi de aniden gözüme o kadar önemsiz görünme 1 'TL -\e/xemr.i—> R.A. SALVATOREbaşkasıyla da göndermişti. Göstermeye çalıştığı şey Lolth 'un ilahi büyüsünün hem kas gücünden hem de teknikten üstün olduğuydu. Bu, matron anaların Menzoberranzan 'in erkeklerini, yerlerini ve özellikle de Lolth 'un gözünde değerli olanların karşısındaki acizliklerini suratlarına vurarak sindirme taktiklerinden sadece bir başkasıydı.Benim içinse bu ders, toplumsaldan çok kişiseldi ve ırkımdan birçok erkek için de durumun aynı olduğunu düşünüyorum. İrademin ve kontrolümün çok ötesinde bir güçle ilk karşılaşmamdı. Daha fazla çaba harcasam da, daha zeki olsam da sonucu değiştirmem imkansız gibiydi. Elemental, ben ne kadar kararlı olursam olayım umurunda bile olmadan yürüyecekti.Gururumun kırıldığını söylemek yetersiz kalırdı. Orada, o karanlık mağarada fanilik ve ölümlü ten hakkındaki ilk gerçeği öğrenmiştim.Ve şimdi bir kez daha inanılmaz bir çaresizlik hissediyorum. Catti-brie 'ye baktığımda benim yardım etme kabiliyetimin çok ötesinde olduğunu biliyorum. Hepimiz kahraman olma, çözümü bulma, o an galip gelip günü kurtarma hayalleri kurarız. Ve hepimiz irademizin galip geleceği, kararlılığımızın ve zihnimizin gücünün bizi büyük başarılara ulaştıracağı düşüncesini taşırız ve ulaştırırlar da.Bir noktaya kadar.Ölüm nihai sınırdır ve kendinizin ya da sevdiğiniz birinin kaçınılmaz ölümüyle yüzleştiğinizde fani bir varlık her şeyden öte gerçek alçak gönüllülüğü öğrenir.Hepimiz, başımıza gelmesi halinde sadece irademizle o belayı ya da hastalığı atlatabileceğimize inanırız. Hepimizin bildiği kaçınılmaz sona karşı yaygın, zihinsel bir savunmadır bu. Bizi bekleyen ölümün en kötü gerçekliği acaba kendi bedenimizin bizim kontrol sınırlarımızın ötesinde olması mıdır?Benim durumumda Catti-brie'ye baktığımda hissettiğim acının birçok yönü var ve kendi çaresizliğim kesinlikle bunların en zayıflarından biri değil. Cadderly ve Jarlcvcle'ın birbirilerine- attıkları bakışları, kalplerinde ve akıllarındaki ifadeleri kabul etmiyorum. Catti-brie 'nin bizim yardımlarımızın ötesinde olduğu ve kurtarıla-mayacağı konusundaki açık olan inançlarında yanılıyorlar!276HAYALET KRALHaklı olmamalarını istiyorum.Ve aynı zamanda haklı olduklarını da biliyorum. Belki de haklı olmalarından, hayatımda hissettiğim bütün korkulardan daha fazla korktuğum için 'biliyorum'. Catti-brie 'ye veda edemeyeceğim çünkü korkarım bunu çoktan yaptım.Ve böyle zayıflık anlarında inancımı kaybediyorum ve haklı olduklarını biliyorum. Aşkımı, en yakın dostumu sonsuza dek kaybettim... ve inatçılığım burada da bir kez daha kendini gösteriyor çünkü ilk içgüdüm 'neredeyse sonsuza dek 'yazmaktı. Gerçeği kabul ederken bile gerçeği kabul edemiyorum!Dostlarımın ölümün kıyısından dönüşüne o kadar çok tanık oldum ki; Bruenor 'un bir ejderhanın sırtından sağ çıkışı, Wulfgar 'ın Abyss 'ten dönüşü, Catti-brie 'nin Tarterus 'un karanlık düzleminden dönüşü. Şansımız o kadar sık yaver gitti ki. Sonunda kazanan hep biz olduk!Ama bu doğru değil. Belki de buradaki en acımasız şaka, dostlarımın,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Salon'un Yoldaşları'nın iyi şansın ve büyük başarıların sayesinde kendinden emin bir hale gelmiş olması.Kaçınılmaz trajedi bize ulaştığında zalim gerçeklik ne kadar da kötü bir hal alıyor.Catti-brie 'ye baktığımda kendi sınırlarımı hatırlıyorum. Anı ve günü kurtarma üstüne hayallerim sivri ve kımıldatması imkansız kayalara çarpıp parçalanıyor. Onu kurtarmak istiyorum ama yapamıyorum. Anıları arasında kaybolmuş bir şekilde gezinen karıma bakıyorum ve bu durumun sonsuza dek devam edeceğini kabul ettiğim anlarda umutlarım galibiyetten uzaklaşıp...Düşünmesi bile zor. Sevdiğim kadının çabuk ve huzurlu bir şekilde vefat etmesini umacak kadar kötü bir hale mi geldim?Ve çılgına dönmüş bu dünyada savaş etrafımızda sürüyor. Palalarım, daha yeni başlamış olmasından korktuğum mücadelede işe koyulacaklar. Ve hâlâ Bruenor 'la Jarlaxle 'ın ve Cadderly 'yle Jarlaxle'ın arasında arabulucıduk yapmalıyım. Uzaklaşıp kendi büyük acım ve yasımla yalnız kalamam. Etrafımdakilere karşı sorumluluklarımı terk edemem.Fakat hepsi de aniden gözüme o kadar önemsiz görünmeye baş-277•i—> R.A. SALVATOREladılar ki. Catti-brie olmadan bu savaşın amacı ne? Sonuç değişmeyecekse, hepimizin sonu belliyse ejderliçi neden yenmeye çalışıyoruz? Bizim önemli olarak gördüklerimizin binyılları ve çokluevreni içine alan büyük planda tamamen önemsiz oldukları doğru değil mi?Bunlar çaresizlikten doğan umutsuzluk iblisinin sözleri. Gölge ejderhası Parıltıkasveti'nin karanlık nefesinden daha yoğun bir çaresizlik. Drow matron analarının derslerinden daha ağır bir çaresizlik. Çünkü "Ne işe yarayacak ki?" sorusu en sinsi ve yok edici olandır.Bunu reddetmeliyim. Etrafımdakilerin, benim ve evet böyle bir zayıflığa düşmeme asla izin vermeyecek olan Catti-brie 'nin iyiliği için teslim olamam.Bu iç kargaşa beni bir iblisten, bir ejderhadan ya da gözü dönmüş bir ork ordusundan daha fazla sınıyor.Çünkü bu karanlık an, bana çabaların ne kadar nafile olabileceğini gösteriyor ve inanmamı istiyor. Bu fani bedenin ötesinde bir şeylerin olduğuna, bu geçici varoluştan öte daha büyük bir anlayış ve evrense bir birlik olduğuna inanmamı.Yoksa her şey kötü bir şaka demektir.- Drizzt Do 'Urden278"Bilmediğim şeyi sana na^ _ jeye diye homurdandı İvan ve Temberle gerileme °y ,nda'W1'"Bildiğini... sanmıştım. . kek adam."Sen bir cücesin," diye ek, { ana^V "O da öyle!" dedi İvan,işarca1-' yüzündeki in-atçıifade, ikisi de şüpheci bir ı 1 ,ak» •••\duce çocuklarına bakınca yumuşadı. "Evet bili decı ^ çekerek."Duu-rit," dedi Pikel ve a n> e f'tan sonra uzak-laştı. "an' ir-11"Üst tünellerde çok iyidi* g " ^ ırdeşini savunmak için. "Böyle tavandan kökler^ tlğl ^ W ;')nıarla konuşur ve o lanet olası şeyler de cevap"Şu an içinde bulunduğu duriı diye haturlattıRorick tartışmaya katılmak [• . 'Jz n\aT \ : s'k "Millet tünellerden bıktı ve sinirleri gittikçe ^ ya^yo^V"Carradoon'da olmayı ^ -der\ diye sertçe cevap verdi İvan. Alay

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ettiği barizdi,. ^ 6 Roı & rini bile kırpmayınca hepsi şaşırdı. ,,na x"Onlar da aynı şeyi söylü r " 3 ,erine "Bizi buraya kovalayanlî ^ rlar^uttu UÇ dedi Temberle ama Rorick her kelimede başını il, un ıa sa"' cVr- \27«3•i—> R.A. SALVATOREladılar ki. Catti-brie olmadan bu savaşın amacı ne? Sonuç değişmeyecekse, hepimizin sonu belliyse ejderliçi neden yenmeye çalışıyoruz? Bizim önemli olarak gördüklerimizin binyılları ve çokluevreni içine alan büyük planda tamamen önemsiz oldukları doğru değil mi?Bunlar çaresizlikten doğan umutsuzluk iblisinin sözleri. Gölge ejderhası Parıltıkasveti'nin karanlık nefesinden daha yoğun bir çaresizlik. Drow matron analarının derslerinden daha ağır bir çaresizlik. Çünkü "Ne işe yarayacak ki? " sorusu en sinsi ve yok edici olandır.Bunu reddetmeliyim. Etrafımdakilerin, benim ve evet böyle bir zayıflığa düşmeme asla izin vermeyecek olan Catti-brie 'nin iyiliği için teslim olamam.Bu iç kargaşa beni bir iblisten, bir ejderhadan ya da gözü dönmüş bir ork ordusundan daha fazla sınıyor.Çünkü bu karanlık an, bana çabaların ne kadar nafile olabileceğini gösteriyor ve inanmamı istiyor. Bu fani bedenin ötesinde bir şeylerin olduğuna, bu geçici varoluştan öte daha büyük bir anlayış ve evrense bir birlik olduğuna inanmamı.Yoksa her şey kötü bir şaka demektir.- Drizzt Do 'Urden27824XKARANLIKTA DOLAŞMAK"Bilmediğim şeyi sana nasd söyleyeyim yahu?" diye homurdandı İvan ve Temberle gerilemek zorunda kaldı."Bildiğini... sanmıştım..." diye kekeledi genç adam."Sen bir cücesin," diye ekledi Hanaleisa tatsızca."O da öyle!" dedi İvan, Pikel'i işaret ederek. Yüzündeki inatçı ifade, ikisi de şüpheci bir tavır takınmış Bonaduce çocuklarına bakınca yumuşadı. "Evet biliyom," dedi İvan içini çekerek."Duu-rit," dedi Pikel ve amirane bir "harrumpf'tan soma uzaklaştı."Üst tünellerde çok iyidir ama," dedi İvan kardeşini savunmak için. "Böyle tavandan köklerin çıktığı yerlerde. Onlarla konuşur ve o lanet olası şeyler de cevap verir!""Şu an içinde bulunduğumuz duruma dönsek?" diye hatırlattı Rorick tartışmaya katılmak için yanlarına gelerek. "Millet tünellerden bıktı ve sinirleri gittikçe bozuluyor.""Carradoon'da olmayı tercih ederler dimi?" diye sertçe cevap verdi İvan. Alay ettiği barizdi ama Rorick gözlerini bile kırpmayınca hepsi şaşırdı."Onlar da aynı şeyi söylüyorlar," dedi diğerlerine."Bizi buraya kovalayanları unuttular mı?" dedi Temberle ama Rorick her kelimede başını iki yana salladı.

279•i—> R.A. SALVATORE"Hiçbir şeyi unutmadılar ve sonuçta tünellerde de aynı zombi-lerle savaşıyoruz.""Bizim seçtiğimiz yerlerde, savunulabilir konumlarda," dedi Hanaleisa

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ve Rorick sadece omzunu silkti."Carradoon'un yakınındaki tünele giden yolu bulabilceniz mi?" diye sordu İvan, Temberle ve Hanaleisa'ya."Böyle bir şeyi..." diye söze başladı Temberle ama Hanaleisa onun sözünü kesti."Bulabiliriz," dedi. "Tünelleri kesişim noktalarında işaretliyordum. Başladığımız noktanın yakınına gidebileceğimizden eminim.""En iyi şansımız bu olabilir," dedi İvan."Hayır," dedi Temberle."Orda ne olduğunu bilmiyoz evlat," diye hatırlattı İvan. "Ve bizi dağlarda neyin beklediğini biliyoz. Ve sizin Carradoon'da o canavar boyutunda bi şey görmediğinizden de eminim yoksa ölmüş olurdunuz. Sana daha iyi bi seçenek sunmak isterdim. Seni bırak kendime daha iyi bi seçenek sunmak isterdim! Ama bu tünellerden başka bi çıkış yolu bilmiyom ve benim geldiğim yoldan tırmanmak imkansız. Zaten mümkün olsa da tırmanmazdım!"Temberle'yle Hanaleisa önce endişeyle birbirilerine soma da dönüp bezgin mültecilerin olduğu, meşalelerle aydınlatılmış mağaraya baktılar. Sommluluğun ağırlığı onları eziyordu çünkü kararları oradaki herkesi büyük ihtimalle ölümcül olarak etkileyecekti."Seçim size ait diil sonuçta," dedi İvan kısa bir süre sonra, sanki düşüncelerini okuyormuş gibi. Yüz ifadelerini okuduğu kesindi. "Milleti Carradoon'dan buraya getirirken çok iyi iş yaptınız ve Yükselen Ruh'a döndüğümüzde ana babanıza bunu söyliycem. Ama şimdi ben buradayım ve en son baktığımda ikinizin toplamından daha fazla deneyimim vardı.""Burda aşağıda kalamayız. Kardeşiniz bu konuda haklı. Hepimiz cüce olsaydık o zaman bikaç geniş delik açar, bikaç duvar diker ve buraya ev derdik olur biterdi. Ama cüce diilsiniz ve dışarı çıkmamız lazım. Sizin geldiğiniz tarafa dönmezsek de dışarı çıkamayız.""Orada savaşmak zorunda kalacağız," diye hatırlattı Hâna."O zaman ne bekliyoz?" dedi İvan dişlerini gösteren bir gülüm-280HAYALET KRAL '—^semeyle.Geldikleri yöne geri gitmeye başladılar. Hanaleisa'nın işaretlerinin okunabilir olmadığı zamanlarda tahminle ilerlediler. Yanlış yola girdiklerinde de dönüp îvan'ın bağırdığı emirlerle geri yürüyorlardı.İvan gerçekten de bağırıyordu ama sözlerine, çok ihtiyaç duyulan şevki ve iyimser vaatleri de katıyordu. Enerjisi bulaşıcı çıktı ve grup ilk gün oldukça yol aldı. İkinci gün de gayet iyi gitti. Tabii önden gitmekte ısrar eden İvan'ın neredeyse derin bir çukura düşmesine yol açacak yolu saymazlarsa.Üçüncü günde adımları kısaldı ve İvan artık sadece bir iki kelimelik cümleler kuruyordu. Yine de yola devam ettiler, başka ne şansları vardı ki? Uzak tünellerden yankılanan yaratıkların seslerini duyduklarında hepsi de yeniden savaşmak zorunda kalma düşüncesiyle sinse de bu sesler Karalıkaltı işkencesinin sonuna yaklaştıkları anlamına geldiği için umutlan da arttı. Birkaç mantar ve mağara balığından başka bir şey yemedikleri için aç, buldukları sularm çoğu içilemeyecek kadar kötü kokulu olduğu için de susuz bir halde ilerlemeye devam ettiler.Koridor, ileride dönüp geniş bir yeraltı odasına açılıyordu ve orada düşmanlarını gördüler. Yaşayan ölü canavarlarla değil, İvan'ın gayet iyi tanıdığı sürüngen, şişko yaratıklarla karşılaşmışlardı. Düşmanları da onlar gördü. Bu zavallı, insanları ve Cadderly'nin değerli çocuklarını tehlikeye soktuğu bilgisiyle ateşlenen İvan Bouldershoulder bir an bile düşünmeden saldırıya geçti. Hiddet, adımlarını hızlandırdı ve bir felaketin sebebi olmayacağına dair

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kararlılığı da uzuvlarına büyük bir güç verdi. Cüce, düşmanlara bir dalganın önünde duran devasa bir kaya gibi çarptı. Sürüngenler bir anda etrafını sardılar ama en yakınındakiler İvan'ın baltasının karşısında anında yere yığılmaya başladılar.İvan'ın solundan Temberle'yle Hanaleisa bir kılıcın ölümcül savruluşları ve yumruk salvolarıyla geldiler. Sağ taraftansa Pikel'le Rorick geliyordu. Rorick tek bir büyü yapmayı denedi ve büyü çalışmayınca kemerinde taşıdığı hançerini çekip kardeşleri gibi dövüş eğitimi almış olduğu için şükretti.Pikel'in sopası büyüyle parlamıyor, darbelerine büyüyle güç281•i—> R.A. SALVATOREkatılmıyordu. Ama kardeşi gibi o da içindeki öfke dolu bir noktaya gitmişti. Sadece kendisi değil, kendilerini bu düşmanlara karşı zorlukla koruyabilecekler için de savaştığı bir noktadaydı."Oo oy!" diye bağırıyordu arka arkaya ve her bağırışını sopasını bir sürüngenin kafasına indirerek vurguluyordu. Sadece bir koluyla ve normalde sahip olduğu büyülerden yoksun bir silahla savaşıyordu ama sürüngenler arka arkaya yere yığılıp can çekiştiler ya da kafatasları parçalanmış bir halde ölü yattılar.Beş becerikli savaşçıdan örnek alan mülteciler ileri atılıp düşmanlarını geri sürdüler. Yavaşlamaları, saflarını sıklaştırmaları ya da geldikleri yöne kaçmaları yolundaki bütün düşünceler İvan yüzünden akıllarına bile gelmiyordu. Bunun sebebi İvan'ın böyle söylemiş olması değil, cücenin asla yavaşlamayacak ve durmayacak olmasıydı. Yan tarafındakiler ya da diğer destek kuvvetlerinin ona yardım edip etmemesi umurunda değil gibiydi.İvan için bu çatışma taktik değil öfkeyle ilgiliydi. Bütün öfkesiyle; ejderhaya olan öfkesi, Cadderly'nin çocuklarının tehlikeye atılmış olmasına duyulan öfkeyle, tanrısı tarafından terk edilmiş hisseden kardeşinin duyduğu hüsrandan kaynaklanan öfkeyle, evi olarak gördüğü güvenli yerin kaybına duyulan öfkeyle. Baltası sağa ve sola, savunmayı bir an bile düşünmeden savruldu. Ne kendini savunmaya kalkan bir kol ne de üzerine atlayan bir yaratık darbelerini yavaşlattı. Baltası bulduğu yerde uzanmış kolları buduyordu ve üzerine atlayan yaratıklar en iyi ihtimalle suratlarına baltanın tepesini ya da kabzasını yiyorlardı. Aptal yaratık geri düştüğündeyse İvan bir tekme atıp, tükürüp taşıdığı çift başlı, korkunç baltasıyla kafatasını ikiye yarıyordu.Yerler kan ve et parçalarıyla kayganlaşırken İvan ilerlemeyi sürdürdü.Diğerlerinden fazla uzaklaşınca yaratıklar ona her yönden, hatta arkasından bile saldırmaya başladılar.Ve öfkeden deliye dönmüş cücenin etrafında ölmeye devam ettiler.Onu yakaladılar ve pençelediler. İvan'ın zırhlı olmayan her yeri kanıyordu ve yaratıklar ellerinde cücenin sarı kıllarıyla öldüler. Ama İvan yavaşlamadı ve darbeleri daha da büyük bir güç ve öfkey-282HAYALET KRAL '—^le yağmaya devam etti.Kısa bir süre sonra aptal sürüngenler bu cüceden uzak durmaları gerektiğini anladılar. İvan bütün mağarayı baştanbaşa tek bir yaratık ona saldırmadan gezebilirdi. O zaman dönüp gerideki safların yardımına gitti.Çatışma, her darbe ağrıyan kollarla vurulana, her bir mülteci zorlukla nefes almaya başlayana dek sürdü. Yine de savaşmaya devam ettiler ve sürüngenler de ölmeye devam etti. Sonunda çatışma bitip de düşmandan geriye kalanlar yan koridorlara kaçtığında geniş oda kan ve cesetlerle dolmuştu ve mültecilerin sayısında ciddi bir azalma

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olmamıştı.Fakat savaşlarının bir sonu varsa bile hiçbiri bunu göremiyordu."Carradoon'a," dedi yılmaz Hanaleisa, İvan'la Pikel'e sesini herkesin duyabileceği kadar yükselterek. Sahte iyimserliğinin bulaşıcı olmasını umuyordu.Yetersiz yiyecekler, sürekli savaşma, gümşığmdan uzak kalma, ölümün kokusu ve birçok kişi için tutulan yasın herkesi tükettiğini o da diğerleri de biliyordu. İvan'ın cesur, kendinden emin ve korkusuz sesi geçici bir canlandırma olmuştu."Her adımda savaşacağız!" diye şikayet etti balıkçılardan biri, yüzü hem kendi hem de sürüngenlerin kanı ve gözyaşlarıyla kaplı bir şekilde bir kayanın üzerine otururken. "Midem gurulduyor ve kollarım ağrıyor.""Ve geldiğimiz yolda da karanlık bir ölümden başka bir şey yok!" diye bağırdı bir başkası ona ve bir tartışma daha çıktı."Bizi buradan çıkar," diye fısıldadı Hanaleisa, İvan'a. "Şimdi."Ölülerini taş yığınların altına gömmediler, yaralıları için plan yapmadılar, sadece onlara dayanabilecekleri birer omuz sunup yürümeye başladılar. Savaştan kısa bir süre soma yola çıkmışlardı ama çok yavaş ilerliyorlardı."Tekrar savaşmamız gerekirse kazanıp kazanmamamız siz ikinize bağlı," dedi İvan, Hanaleisa'yla Temberle'ye. "Daha hızlı gidemeyiz doğru ama daha yavaş savaşırsak ölürüz. Siz ikinize bakacaklar. İhtiyacınız olan gücü içinizden bulup çıkarmalısınız."İkizler birbirilerine korkuyla baktılar ama yüzlerinde kısa süre-283•i—> R.A. SALVATOREde kararlı bir ifade belirdi.Boulrdershoulderlar, Bonaduce çocukları ve diğer mültecilerin zorlu zaferlerini kazandıkları yerden pek de uzak olmayan sessiz bir mağarada zifiri karanlığın içinde, yerden yaklaşık iki metre yukarıda mavi bir nokta belirdi. Nokta, sanki görünmeyen bir el tarafından çiziliyormuşçasına ilerleyip karanlığı mavi bir çizgiyle yardı.Bir süre büyülü bir enerjiyle cızırdayarak durduktan soma genişlemeye, iki boyuttan üç boyuta çıkmaya, bir kapıya dönüşmeye başladı.Genç, erkek bir drow kapıdan çıktı, bir anda yoktan var olmuş gibiydi. Bir elinde kurmalı el yayı, diğerinde bir kılıç olan savaşçı yavaşça ilerleyip koridorun önce bir ucuna soma da diğer ucuna baktı. Alanı hızlıca taradıktan soma kapının önüne geldi, dimdik durdu ve kılıcını kınına yerleştirdi.Bu sinyalle başka bir kara elf koridora adım attı. Parmakları ırkın gizli lisanında oynarken ilk girene büyülü kapının arkasına geçip gözcülük yapmasını söyledi.Kapıdan daha fazla drovv disiplin içinde çıkıp alanı güven altına aldılar.Kapı, parlaklığı artarak cızırdamaya başladı. Kapıdan, içlerinde bu psiyonik boyutsal yarığı açmış olan Kimmuriel Oblodra'nın da olduğu daha fazla kara elf çıktı. Yanındaki bir drow parmaklarını oynatmaya başlayınca Kimmuriel onun elini tutup fısıldamasını söyledi."Bundan emin misin?" dedi Mariv adındaki drow."Jarlaxle'ın tavsiyesini ve isteğini yapıyor," dedi ünlü bir izci olan ve kapıdan ikinci geçen Valas Hune. "Yani hayır Mariv, dostumuz emin değil çünkü Jarlaxle emin değildi. Sonuçta Jarlaxle her zaman eminmiş gibi davranır ama bütün hayatı bir kumardan ibaret değil mi?""Korkarım onun çekiciliği de bu," dedi Kimmuriel. v,"Ve onu izlememizin sebebi," dedi Mariv omzunu silkerek.284HAYALET KRAL '—^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Onu izlemenizin sebebi bunu kabul etmiş ve buna söz vermiş olmanız," diye hatırlattı Kimmuriel. Bu düşünce zincirinden rahatsız olduğu ya da bunu küçümsediği açıkça belliydi. Sonuçta Kimmuriel Oblodra, Jarlaxle'a bunun ardındaki gerçeği görebilecek kadar yakın olan tek drowdu. Büyük bir kumarbaz görüntüsü Jarlaxle'ın çekiciliğinin bir parçası olabilirdi ama Kimmuriel bunun büyük bir yalan olduğunu biliyordu. Jarlaxle sürekli kumar oynu-yormuş gibi görünse de nadiren sonuçlardan emin olmazdı. Mantıklı, pragmatik ve asla kumar oynamayan Kimmuriel'in, Jarlaxle'a güvenmesinin asıl sebebi de buydu. Çekicilikle hiçbir ilgisi yoktu. Tamamen Jarlaxle'ın vaat ettikleriyle ilgiliydi."Elbette fikrini değiştirebilirsin," diye sözlerini bitirdi Mariv, "ama tavsiye edeceğim bir şey olmaz.""Tabii senin ölmeni istiyorsa başka," dedi Valas Hune, Mariv'e şeytani bir şekilde gülümseyerek ve çevrenin güvenli olduğundan emin olmak için uzaklaştı."Bu görevin seni rahatsız ettiğini biliyorum," dedi Kimmuriel, Mariv'e. Duyarsız ve mantıklı psiyonist drow çok nadiren böyle bir empati gösterirdi. Mariv, Kimmuriel tarafından seçilmişti ve Jarlaxle'ın yokluğunda yönetim Kimmuriel'deyken Bregan D'aerthe içinde hızla yükselmişti. Genç büyücü Kimmuriel'in gözdesiydi ve Jarlaxle tartışmasız lider, Kimmuriel tartışmasız olarak ikinci sıradayken o da üçüncü sıradaydı. Büyünün çöküşü ve öngö-rülemezliğine rağmen oldukça güçlü birçok büyülü eşyaya sahip olması ve kılıç kullanımında da oldukça yetenekli olması sebebiyle Kimmuriel'in gözünde değer kaybetmemişti. Mariv, drow büyü okulu Sorcere'ye kabul edilmeden önce Melee-Magthere'den mezun olmuştu. Ağ'ın çöktüğü bu günlerde bile önemli bir güçtü.Kimmuriel sessizleşip bütün diğer konuşma girişimlerini elini sallayarak uzaklaştırdı ve saldırı gücünün kalanının kapıdan gelmesini ve hazırlıkların tamamlanmasını beklemeye başladı. Her şey halledilince bütün bakışlar ona döndü."Neden geldiğinizi biliyorsunuz," dedi Kimmuriel etrafındakilere sessizce. "Emirlerinize harfiyen uyacaksınız. Bütün gücünüzle, size emredildiği şekilde saldırın... ama sadece size emredildiği285R A- SALVATOREşekilde."Psiyonist, bu görevin Bregan D'aerthe savaşçılarının çoğunu kafasını karıştırdığını hatta bazılarına itici geldiğini biliyordu. Umrunda değildi. Adamlarının emirlere uyacaklarını biliyordu çünkü bunun aksini yapmak sadece ölümcül Jarlaxle'ın değil Kimmuriel'in de gazabına uğramak anlamına geliyordu ve kimse bir psiyonistten daha iyi işkence edemezdi.Kar Tanesi'nin altındaki, yıkılmış olan Carradoon kasabasından çok uzakta olmayan tünellere Bregan D'aerthe'nin kırk kişilik bir grubu girmişti. Sessiz, metodik ve ölümcül bir şekilde ilerlemeye başladılar.284XKORKUNÇ GERÇEKÖnce çekinik bir şekilde başladı, şüpheci ifadelerle dolu bir denizdeki tek bir zafer çığlığıyla. Çünkü Yükselen Ruh'un dışında olanlar, yerdeki cüceler, balkonlardaki büyücü ve rahiplerin gördüğü tek şey gözlerinin önünde yok olan, Cadderly'nin yarattığı güneşin parlak ışığında solup hiçliğe karışan ejderliçti.Hepsi de yaratığın gitmiş olduğundan emindi ve ejderhanın gidişiyle birlikte sürüngenlerin saldırısı da son bulmuştu. Büyücüler, ejderhanın geride bıraktığı boşluğa o kadar dalmışlardı ki kaçmakta

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

olan ordunun arkasından büyü yapmadılar bile.O tek haykırış, büyük bir rahatlama dolu tezahürata döndü. Alkışlayanlar, ıslık çalanlar ve mutlulukla bağıranlar yaratığın yok olduğu alana gittiler.Mutluluk ve umut dolu bağırışlarla tezahürat gittikçe yükseldi. Büyücüler, Ağ'ın tamir olacağını bile iddia ettiler. Rahipler mutluluk içinde bir kez daha tanrılarıyla konuşabileceklerini haykırdılar. Cadderly'ye yapılan tezahüratlar duvarları inletiyordu. Hatta bazıları onun tamı olduğunu, düşmanlarını dize getirmek için gökten güneşi indirebilen bir ilah olduğunu haykırıyordu."Herkes Cadderly'den korksun!"Fakat bunların hepsi Yükselen Ruh'un dışındaydı. Bu mutluluk sadece Catti-brie'nin çığlığını duyamayanlar içindi.287R.A. SALVATOREAdımları büyülü halhallarla hızlanmış olan Drizzt koşarken Cadderly'yi, Danica'yı hatta korkudan deliye dönmüş bir şekilde kızına ulaşmaya çalışan Bruneor'u geride bıraktı. Koridorlardan geçip trabzanın üzerinden merdivenlerin beşinci basamağına atlayıp koşarak üçüncü kata çıktı. Koridorlarda dönerken yavaşlamadığı için duvarlara çarpıyordu ve karısının bulunduğu odanın kapısına geldiğinde bir elinde Jarlaxle'ın verdiği göz bandı diğerindeyse ilahi güçlerle donanmış palasıyla kapıyı kırıp içeri girdi.Jarlaxle onu bekliyordu ve paralı askerin nasıl olup da ondan önce gelmiş olduğunu anlayamasa da bunu düşünecek zamanı yoktu.Catti-brie duvarın köşesine sinmiş, artık çığlık atmasa da dehşetle titriyordu. Yüzünü korumak için kollarını kaldırmıştı ve Drizzt, kadının kollarının arasından beyaz gözlerinin kocaman açılmış olduğunu görebiliyordu.Karısına doğru koştu ama Jarlaxle onu tutup durdurdu."Göz bandı!" diye uyardı.Drizzt'in bir an durup göz bandını takacak bu arada da Buzölüm'ü yere bırakacak kadar aklı kalmıştı. Sevgilisinin yanına gidip ona sarıldı ve sakinleştirmeye çalıştı.Diğer üçü kısa bir süre soma odaya girdiklerinde Cati-brie biraz olsun sakinleşmiş görünmüyordu."N'oluyo?" diye sordu Bruenor, hem Jarlaxle hem Cadderly'ye.Jarlaxle'ın şüpheleri vardı ve cevap vermeye yeltendi ama vazgeçip başını iki yana salladı. Aslında ne onun ne de Cadderly'nin elinde hiçbir kanıt yoktu ve hepsi de dönüp göz bandı tarafından kapatılmamış olan gözü dehşetle büyümüş Drizzt'e baktılar.Hayalet Kral'ı yok edememişlerdi. Drizzt, Catti-brie'ye sarılıp kadının hapishanesi haline gelmiş umutsuzluk çukuruna gömülürken bundan emindi.Catti-brie'nin gözleri o yabancı dünyaya bakıyordu. .Drizzt kısa bir süreliğine etrafındaki gri dünyaya, Gölgeçöküşü'nde KarHAYALET KRAL '—^Tanesi'ni kopya eden dağlık araziye baktı.Hayalet Kral oradaydı.Catti-brie'nin önündeki alanda ejderliç acıyla çırpınıyordu. Kemikleri daha beyaz parlıyordu ve pullarının dökülmüş olduğu yerlerdeki teni büyük, kızıl kabarcıklarla kaplıydı. Kutsal ışık tarafından dağlanmış yaratık acı ve öfkeden aklını yitirmiş gibi görünüyordu ve Drizzt, daha az önce onunla savaşmış olsa da böyle korkunç bir anda ejderliçin karşısında olmak istemezdi.Cadderly yaratığa sağlam darbeler indirmiş olsa da Drizzt bu yaraların ölümcül olmadığını anladı. Yaratık şimdiden iyileşmeye başlamış görünüyordu ve bu iyileşme süreci en korkunç olan şeydi.Yaratık o şeytani görkemiyle biraz gerileyip gittikçe hızlanarak

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

kendi etrafında dönmeye başladı. Dönmekte olan formundan karanlık, şeytani kollar gibi gölgeler yayılmaya başladı. Gölgeler bütün alana yayılıp etraftaki sürüngenleri yakaladılar. Yaratıklar bir kez çığlık atıp hemen ardından ölü bir halde yere yığıldılar.Drizzt böyle bir şeyi daha önce hiç görmemişti ve olan olayın sadece küçük bir kısmına odaklandı. Kendi akıl sağlığı için, bir kanal olan Catti-brie'yle arasına duygusal ve zihinsel bir mesafe koymalıydı.Hayalet Kral uzanabildiği her şeyden yaşam enerjisi çekiyor, sürüngenlerin yaşam gücünü çalıp kendi yaralarını iyileştiriyordu.Drizzt, canavarın tamamen iyileşeceğini ve bunu kısa sürede sonra yapacağını anladı. Hayalet Kral, Yükselen Ruh'a dönecekti.Büyük bir çaba ve vicdan azabıyla kendini, sevgili karısından uzaklaştırdı. Onu rahatlatamıyordu. Catti-brie, onu ne hissediyor ne de duyuyordu.Dostlarına geri dönmeliydi. Onları uyarmalıydı. Sonunda Catti-brie'yi bırakıp zihinsel bağı kopardı. Bu çaba onu o kadar tüketmişti ki yere yığıldı.Güçlü ellerin onu kaldırdığını ve yatağın kenarına oturttuğunu hissetti.Drizzt, gözlerini açıp göz bandını çıkardı."Pöh, bi kriz daha mı?" dedi yanında Pwent'le henüz kapıya gelmiş olan Athrogate.289•i—> R.A. SALVATORE"Hayır," diye cevap verdi Cadderly, Drizzt'e bakarak. Bütün gözler Cadderly'ye döndü ve hepsinin, özellikle de Danica'nın şaşkınlıkla nefesi kesildi.Cadderly artık genç değildi.Yıllardır Yükselen Ruh'a ilk kez gelen kişilerin Cadderly Bonaduce'un görüntüsünü kabullenmesi oldukça zor oluyordu. Çünkü inanılmaz başarıları yirmi yıldan gerilere uzanan rahip kendi çocukları kadar genç görünürdü. Ama üç cüce, iki drow ve karısının şaşkın bakışları önünde gençliği yok oluyordu.Cadderly oldukça yaşlı görünüyordu. Diğerlerinin gözleri önünde derisi sarktı, omuzları biraz çöktü ve kasları inceldi. Danica'dan, hatta gerçek yaşından bile yaşlı görünüyordu. Altmış yaşına elli yaşından daha yakın gibiydi."Cadderly," dedi Danica zorlukla. Cadderly gülümsemeyi başarıp bir elini kaldırarak onları durdurdu.Yaşlanması durup bir dengeye oturunca yeniden gerçek yaşı civarlarında, ellili yaşlarda görünmeye başladı."İnsanlar," dedi Athrogate."Katedralin büyüsü," dedi Jarlaxle. "Yaralı katedral.""Ne demeye çalışıyorsun?" diye sordu Danica paralı askere."Gerçeği," dedi Cadderly ve Danica ona dönüp yaklaştığında kendisine sanlmasına izin verdi. "Sağlığım ve gençliğim Yükselen Ruh'un duvarlarıyla birbirine bağlı," diye açıkladı. "Yaratık duvarları yaraladığında bizi yaraladı!" Çaresizce güldü. "Ve beni de yaraladı.""Tamir ederiz," diye söz verdi Danica bir an bile duraksamadan.Ama Cadderly başını iki yana salladı. "Bu tahtalar, çiviler ve taşlarla ilgili bir konu değil.""O zaman Deneir senin için tamir edecektir," dedi Jarlaxle ve beklenmedik şefkati yüzünden diğerleri merakla ona baktılar.Cadderly başını iki yana sallamaya başladı ama soma durup drowa baktı ve başıyla onayladı çünkü karamsarlık gösterecek bir an değildi."Ama önce kendimizi, Hayalet Kral'ın dönüşüne hazırlamalıyız," dedi Jarlaxle ve herkesin bakışları yatakta Catfi -brie'nin yanında oturmuş, ona çaresizce bakan Drizzt Do'Urden'e kaydı.290

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

HAYALET KRAL '—^"Kız ne görüyo elf?" diye sordu Athrogate. "Be sefer hangi anı?""Anı değil," diye fısıldadı Drizzt. Sesi zorlukla çıkıyordu. "Hayalet Kral'ın önünde sinmiş durumda.""Gölgeçöküşü'nde," diye mantık yürüttü Cadderly ve Drizzt başıyla onayladı."Bütün hiddetiyle orada ve yaralarını iyileştiriyor," dedi drovv. Kayıp ve dehşet içindeki karısına büyük bir acıma ve çaresizlikle bakıyordu. Ona ulaşamıyordu. Ona yardım edemiyordu. Tek yapabildiği ona bakıp, Catti-brie'nin karanlıktan çıkmanın bir yolunu bulması için dua etmekti.Bir anlığına karısının çektiği işkencenin bir sonu yokmuş, ölüm bile bundan daha iyi bir sonmuş gibi geldi. Gümüşay'dan dönerken, büyüyle ilgili bütün problemlere rağmen sevdiği kadının yanında olduğu o sessiz sabahı düşündü. Çöken büyü ipi Catti-brie'ye dokunup onu Drizzt'ten alalı henüz on günler olmuştu ama orada, o yatakta otururken, karısına bu kadar yakın ve bir o kadar da uzakken o sabah sanki bir ömür önceymiş gibi geliyordu.Dostlarına baktığında bütün bu acı ve kafa karışıklığının yüzünden belli olduğunu fark etti. Bruenor kapıda duruyor, hiddetten titriyor, gözyaşları kıllı yanaklarından aşağı akıyordu ve yumruklarını öyle bir sıkmıştı ki bir taşı tutuyor olsa paramparça ederdi. Kendi eşinin ikilemiyle boğuşan Danica'ya baktı. Kadın içinde bulunduğu duruma rağmen bir Cadderly'ye bir Drizzt'e, yüzünde ikisi için de eşit bir endişe ve sempatiyle bakıyordu.Jarlaxle, elini Drizzt'in omzuna koydu. "Eğer onu geri getirmenin bir yolu varsa bunu bulacağız," diye söz verdi ve Drizzt, paralı askerin söylediğinde samimi olduğunu biliyordu. Bruenor'a baktığında cücenin, Jarlaxle'ın samimiyetini gördüğünü anladı.Ama ikisi de bunun bir işe yaramayacağını biliyordu."İyileşiyor ve geri dönecek," dedi Cadderly. "Hazırlanmalıyız ve bunu hızla yapmalıyız.""Neye yarayacak?" diye bir ses geldi koridordan ve döndüklerinde Ginance'la diğerlerinin orada durduğunu gördüler. Konuşan kişi bir büyücüydü ve bir kolunu sıkıca tutuyordu. Cübbesinin kolu paramparça olmuştu ve altındaki kol da kemiğe kadar çürümüştü.291•i—> R.A. SALVATOREEjderliçin savurduğu kuyruğu oraya değmişti."Onu bir kez daha yenersek bu bahsettiğiniz yere geri kaçmayacak mı?" diye sordu Ginance. Cadderly, normalde iyimser biri olan yardımcısının sorusuyla yüzünü buruşturdu.Herkes Cadderly'nin yüzünü neden buruşturduğunu anladı, özellikle de Drizzt. Ginance'ın cümlesindeki yalın gerçeği inkar etmek mümkün değildi. Drizzt'in, Catti-brie'ye sarıldığında tanık olduğu gibi bu kadar rahat bir şekilde geri çekilip bu kadar kolay iyileşen bir canavarı nasıl yenebilirlerdi ki?"Bir yolunu bulacağız," diye söz verdi Cadderly. "Yükselen Ruh'tan önce, Ulu Kütüphane olan binada bir vampirle savaşmıştık. O yaratık da savaş kendisi için kötü gitmeye başlayınca kaçabiliyordu. Ama bir yolunu bulduk.""Eveeet, cüceleriniz o gazımsı şeyi ciğerlerine çekmişlerdi!" diye uludu Thibbledorf Pwent. îvan'la Pikel Mithril Salonu'ndayken İvan'a bu hikayeyi tekrar tekrar anlattırmıştı. "Soma da onu güneş ışığı altındaki bir dereye tükürüvermişlerdi!""Ne diyosun?" dedi Athrogate, gözleri ilgi ve huşuyla büyümüştü. "Doğru mu söylüyon?""Evet," diye onayladı Cadderly ve grubun kalanına göz kırptı. Hepsi de bu neşeli ara için minnettardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Bwahaha!" diye kükredi Athrogate. "Bunun için bir şarkı yazmak lazım yahu!"Etraflarındaki yüzler, özellikle de koridordakiler pek değişmediler. Durumun ciddiyeti bu kısa rahatlamayı hoş görmüyordu."Hazırlanmalıyız," dedi Cadderly bir kez daha, herkes rahatsız bir sessizliğe gömüldüğünde."Ya da burayı hemen terk etmeliyiz," dedi çürümüş kollu büyücü. "Hızla Baldur Kapısı'na ya da bu canavarın yaklaşmaya cüret edemeyeceği büyük bir şehre kaçmalıyız.""Okçuların onu, geri çekilmeye fırsatı olmadan yok edeceği bir yere!" diye çınladı gerilerden bir ses.Dışarıdakilerin sesi gittikçe daha ısrarlı ve yüksek bir hal alırken Drizzt, Cadderly'yi izliyordu ve rahibin kişisel karmaşasını arılayabiliyordu. Cadderly, burayı hızla terk etme önerisindeki mantığa292HAYALET KRAL '—^karşı çıkamazdı.Ama buradan gidemezdi de. Yükselen Ruh'a verilen hasar onun üzerinde de etkili olmuştu. Ayrıca çocukları hâlâ kayıp ve dışarıda, belki de Carradoon'da olduğu için Cadderly'yle Danica mümkün değil buradan uzaklaşmazlardı.Drizzt yol göstermesi için Bruenor'a baktı."Ben gitmiyom," dedi cüce kral hiç duraksamadan, kalabalığa. "Bırakalım da canavar geri dönsün, biz de onu parçalajra ayırırız.""Bu aptalca..." demeye yeltendi çürümüş kollu büyücü ama Bruenor'un yüzündeki ifade adamın, sanki ejderliçin karşısınday-mış gibi bembeyaz olmasına sebep oldu."Ben gitmiyom," dedi Bruenor bir kez daha. "Tabii Cadderly'nin çocuklarını ya da en zor anımda yanımda yer almış olan dostum Pikel'i bulmaya gitmediğimiz süı~ece. Leydi Danica'nın söylediğine göre Pikel kardeşini kaybetmiş ama Mithril Salonu'ndan gelen dostlarını kaybetmiycek.""O zaman öleceksiniz," demeye cüret etti koridordaki biri."Hepimiz ölücez," diye sertçe cevap verdi Bruenor. "Hatta bazılarımız çoktan ölmüş ama bunun farkında diiller. Dostlarını geride bırakıp kaçıyosanız zaten ölüsünüz demektir."Biri bir cevap vermeye yeltendi ama Cadderly "Şimdi olmaz!" diye bağırdı. Rahip sesini o kadar nadiren yükseltirdi ki odanın içindeki ve dışındaki bütün tartışma bir anda kesildi. "Giciip ne kadar zarar olduğuna bakın," dedi Cadderly. "Yaralılarımızı sayın...""Ve ölülerimizi," diye ekledi çürümüş kollu büyücü tıslayarak."Ve ölülerimizi," diye kabul etti Cadderly. "Gidin ve öğrenin, gidin ve düşünün ve acele edin." Dönüp Drizzt'e baktı. "Ne kadar zamanımız var?"Fakat drovvun omzunu silkmekten başka verebileceği bir cevap yoktu."Çabuk olun," dedi Cadderly bir kez daha. "Ve gitmek isteyenler de araçlarını mümkün olduğunca çabuk hazırlasınlar. Hayalet Kral döndüğünde yolda yakalanmanız iyi olmaz."293•i—> R.A. SALVATOREKocaman şapkası elinde olan Jarlaxle, odalarına girdiğinde Cadderly'yle Danica rahibin masasında oturuyorlardı ve paralı askere şaşkınlıkla baktılar."Beni şaşırtıyorsun," diye selamladı Cadderly."Yeni bulduğun büyüyle sen de etrafındaki herkesi şaşırtıyorsun," diy e cevap verdi Jarlaxle ve Danica'nın gösterdiği sandalyeye, kadının yanma, rahibin karşısına oturdu."Hayır," diy e cevap verdi Cadderly. "Yeni bir büyü bulmadım. O beni

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

buldu. Daha ne olduğunu açıklayamazken ona sahip olduğumu nasıl iddia ederim? Ne nereden geldiğini ne de bir sonraki krizde ihtiyaç duyduğumda orada olup olmayacağını biliyorum.""Umalım da orada olsun," dedi Jarlaxle.Odanın güney cephesine bakan penceresinin dışından atların kişnemel eri ve ^verilen emirlerin sesleri geliyordu."Hepsi de gidiyorlar," dedi Jarlaxle. "Dostun Ginance bile.""Ona gitmesini ben söyledim," dedi Cadderly. "Bu onun savaşı değil.""Yapabilseydin sen de kaçardın," diye bir çıkarımda bulundu Jarlaxle rahibin ses tonunu duyunca.Cadderly derin bir iç geçirip ayağa kalktı ve dışarıda olanları izlemek i çin pencereye gitti. "Bu savaş eski bir korkumu doğruladı. Yükselen Ruh'ti inşa ederken, Deneir'in büyüsünün bu fani bedenin içinden akmasına izin vermem beni yaşlandırdı. Katedralin bitimine doğru çok yaşlı biri olmuştum.""Veda. 1 arımızı bile etmiştik," diye ekledi Danica."Hayatımın sonuna geldiğimi sanmıştım ve tanrıma karşı görevimi yerime getirmiş olduğum için bunu memnuniyetle kabul etmiştim." Durup Jaxlaxle'a merakla baktı. "Dindar biri misin?" diye sordu."Büyürken tanıdığım tek tamı tanımamayı tercih edeceğim bir tamıydı," diye cevap verdi drovv."Sen daha dünyevisin," dedi Cadderly."Hayır," diye cevap verdi Jarlaxle. "Belirli bir tanrıyı takip etmiyorum. Önce onlarla sohbet edip bu hayattan ayrıldığımda nasıl bir294HAYALET KRAL '—^cennet vaat ettiklerini öğrenmek isterim."Danica bu yorum karşısında yüzünü buruşturdu ama Cadderly hafifçe güldü. "Jarlaxle ve sonu gelmez alayları.""Çünkü bunun ciddi bir sorun olduğunu düşünmüyorum.""Öyle mi?" diye sordu Cadderly abartı bir şaşkınlıkla. "Kalbinde ne olduğunu keşfetmekten daha ciddi ne olabilir ki?""Kalbimde ne olduğunu biliyorum. Belki de sadece buna bir isim bulma ihtiyacı hissetmiyorumdur."Cadderly bir kez daha güldü. "Seni anlamadığımı söylesem yalan söylemiş olurum.""Ben de senin cehaletine bir cevap verme niyetinde olduğumu söylesem yalan söylemiş olurum. Ya da bir aptalım demektir.""Jarlaxle kesinlikle bir aptal değildir," diye araya girdi Danica, "ama diğeri konusunda henüz kararımı vermedim.""Beni yüreğimden yaraladınız Leydi Danica," dedi Jarlaxle ama yüzündeki geniş, müstehzi gülümseme Danica'nın da gülümsemesine sebep oldu."Neden gitmedin?" diye sordu Cadderly dobra dobra. Jarlaxle, onlara katılmasını istemelerinin asıl sebebinin bu soru olduğunu biliyordu. "Yol açık ve bizim içinde bulunduğumuz durum neredeyse umutsuz ama sen yine de burada kalıyorsun.""Genç adam...""O kadar da genç değilim," diye düzeltti Cadderly."Benim standartlarıma göre yüzüncü doğum gününde genç biri olacaksın ve bir mezarda çürüyerek bir asır daha geçirsen yine genç olacaksın," dedi Jarlaxle. "Ama konumuz bu değil. Kaçabileceğim ve Hayalet Kral'ın beni bulamayacağı hiçbir yer yok. Beni kuzeyde, Mirabar'ın dışında buldu. Seni de bulacağını biliyordum.""Peki ya Artemis Entreri?" diye sordu Danica ve Jarlaxle yalnızca omzunu silkti."Onunla en son konuşmamın üzerinden yıllar geçti.""Yani buraya, içinde bulunduğun zor duruma benim bir çözümüm olabilir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

umuduyla geldin," dedi Cadderly.Drow bir kez daha omzunu silkti. "Ya da ortak sorunumuza bir çözüm üretmek için beraber çalışabiliriz diye," cevabını verdi.295•i—> R.A. SALVATORE"Ayrıca yanımda güçlü müttefikler de getirdim.""Drizzt, Bruenor, Catti-brie ve Pwent'i böylesi çaresiz bir mücadelenin içine sokmakta bir sakınca görmedin öyle mi?" diye sordu Danica. "Onları gözünü kırpmadan belki de ölümlerine mi getirdin?""Görünüşe göre bize olan inancım sizinkinden fazla Leydim," dedi Jarlaxle yarı alayla ve Cadderly'ye döndü. "Drizzt'le Bruenor'a, Catti-brie'yi buraya getirmelerini tavsiye ederken iki yüzlülük yapmıyordum. Zamanımızın en büyük zihinlerinin önemli bir kısmının cevapları aramak için Yükselen Ruh'a geleceğini biliyordum. Catti-brie'nin başına gelmiş bu felaketle ilgili ipuçlarını buradan başka nerede bulabilirdik ki? Hayalet Kral için de aynı şey geçerli. Hepsinin birbiriyle bağlantılı olduğuna inanıyorum ki Drizzt'in, bize Catti-brie'nin zihninin kısılı kalmış olduğu o diğer dünyada yaratığı izlediğini söylemesi bu inancımı daha da kuvvetlendirdi.""Hepsi birbiriyle bağlantılı," diye ona katıldı Cadderly, Danica bir cevap veremeden konuşarak. "İkisi de aynı felaketin farklı yüzleri.""Biri sayesinde diğeri için ipuçları elde edebiliriz," dedi Jarlaxle. "Aslında elde ettik bile! Tamına şükret ki Catti-brie buradaydı ve biz de bu sayede Hayalet Kral'ın mağlubiyetinin ardındaki gerçeği, yaratığın yakında döneceğini öğrendik.""Eğer tanrımı bulabilirsem bizzat teşekkür ederim," diye cevap verdi Cadderly tatsız bir şekilde. "Ama elbette haklısın. Artık biliyoruz Jarlaxle. Yaratık sapasağlam, öfkeli ve ilk savaşımızdan çok daha dikkatli bir halde geri dönecek. Onunla tekrar savaşmak için kalmayı düşünüyor musun?""Böyle bir hareket bence hayatta kalma şansımı en yükseğe çıkarır; bu yüzden evet sevgili Cadderly sizin izninizle ben ve cüce yoldaşım önümüzdeki savaşta yanınızda yer almak istiyoruz.""İzin verilmiştir," dedi Danica, Cadderly'den önce ve kocasına baktığında rahip ona gülümsedi. "Peki herhangi bir fikrin var mı? Senin oldukça zeki olduğunu söylüyorlar.""Böyle bir sonuca kendin de varabilecek kadar benimle vakit geçirmedin mi?" dedi Jarlaxle ve elini derinden yaralanmış gibi296HAYALET KRAL «-ttSgöğsüne, kalbinin üzerine vurdu."Aslında hayır," diye cevap verdi Danica.Jarlaxle kahkahalara boğuldu ama gülüşü kısa sürdü. "Onu hemen öldılrmeliyiz, bu kadarı gayet açık," dedi. "İki dünya arasında geçiş yapma becerisini engelleyebilmemizin bir yolunu göremiyorum ve bm yüzden onu ani ve kesin bir şekilde yok etmeliyiz.""Ona, toplayabildiğim bütün büyüyle saldırırız," dedi Cadderly. "Daha önce yapmış olduğum büyülerin bazılarını yeniden yapabilmeyi ancak umabiliyorum. Erişebileceğim daha büyük güçlerin var olduğu hayalini kurmuyorum.""Başka yollar da var," dedi Jarlaxle ve çenesiyle Cadderly'nin kurmalı el yayıyla fişekliğini işaret etti."Ona defalarca ateş ettim," diye hatırlattı Cadderly."Yüzlerce arı bir adamı soksa da hiçbir etki bırakmayabilir," diye cevap verdi drovv. "Ama arıların insan boyunda olduğu bir çöle gitmiştim. Emin ol onlardan birinin iğnesinin tadına bakmak istemezsin.""Ne dernek istiyorsun?" diye sordu Danica."Yoldaş un Athrogate zeki bir cücedir ve Kral Bruenor ondan da

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

zekidir," diye cevap verdi Jarlaxle."Keşke İvan Bouldershoulder burada bizimle olsaydı!" dedi Cadderly ve sesinde yastan çok umut vardı."Kuşatma silahları mı? Bir balista mı?" diye sordu Danica ve Jarlaxle bir kez daha omzunu silkti."Drizzt, Bruenor ve Karındeşen de kalacaklar," dedi Jarlaxle, Cadderly'ye ve sandalyesinden kalktı. "Ginance ve diğerleri, Catti-brie'yi yaralarına almayı teklif ettiler ama Drizzt reddetti." Cadderly'nin doğrudan gözlerine bakıp, "Kaybetmeye hiç niyetleri yok," diye ekledi."Catti-brie'nin gitmesine izin vermeliydiler," dedi Danica."Hayır," diye cevap verdi Cadderly ve ikisi de dönüp ona bakınca rahibin pencereden dışarı baktığını gördüler. Danica, kocasının derin düşüncelere dalmış olduğunu görebiliyordu. "Ona ihtiyacımız var," dedi Cadderly sesinde kendinden gayet emin bir tınıyla ama bunun sebet>ini o da bilmiyordu.297•i—> R.A. SALVATORE"Ne düşünüyon elf?" diye sordu Bruenor. Yükselen Ruh'un avlusuna bakan bir balkonda durmuş ormanın, ejderliçin geçişiyle mahvolmuş bölümünü izleyen Drizzt'in arkasına geldi.Drizzt arkasına bakıp başını hafifçe eğdi ama bir cevap vermedi... sadece uzaklara bakmaya devam etti."Ah, kızım," diye fısıldadı Bruenor yanma gelerek. Drizzt başka neyi düşünüyor olabilirdi ki? "Sence onu kaybettik mi?"Drizzt yine bir cevap vermedi."Ona olan inancını kaybettiğin için sana şöyle sağlam bi tane geçirmeliyim elf," dedi Bruenor.Drizzt bir kez daha Bruenor'a baktı ve cüce bu dürüst bakışların karşısında çürüdüğünü hissetti."O zaman niye burda kalıyoz?" diye sormayı başardı Bruenor, drowun karşı konulmaz mantığının karşısındaki son meydan oku-masıydı.Drizzt'in yüzünde aklı karışmış bir ifade belirdi."Kızımı geri getirmek için diilse neden burdayız hâlâ?" diye açıkladı Bruenor."Yardıma ihtiyacı olan bir dostu yüzüstü mü bırakacaksın?""O zaman onu niye burda tutuyoz?" diye devam etti Bruenor. "Neden onu şu giden araçlardan birine koyup da güvenli bi yerlere göndermiyoz?""Onların yarısının bile ormandan sağ çıkabileceğini sanmıyorum.""Pöh, düşündüğün şey bu diil!" diye azarladı Bmenor. "Bi yolunu bulcamızı düşünüyon. Ejderhayı öldürünce kızımı geri getirmenin de bi yolunu bulcamızı düşünüyon. Senin düşündüğün bu elf bana yalan söyleme.""Benim umduğum bu," diye kabul etti Drizzt, "düşündüğüm değil. İkisi aynı şey değil. Umut etmek mantıksız.""O kadar da diil yoksa bizi burda, büyük ihtimalle öncemiz bi yerde tutmazdın." ' 4'298HAYALET KRAL '—^"Dünyada güvenli bir yer var mı?" diye sordu Drizzt. "Bir şey daha var. Ejderliç diğer dünyaya geçerken Guenhwyvar kaçtı.""Akıllı bi kedi kaçmak için bunu beklemezdi," dedi Bruenor."Guenhvvyvar savaştan korkmaz ama birleşen boyutların yarattığı sorunları anlayabiliyor. Buzyeli Vadisi'nde Kristal Kule'nin yıkıldığı zamanı hatırlıyor musun?"Evet," dedi Bruenor yüzü biraz aydınlanarak. "Gümbürgöbek kedinin sayesinde eve dönmüştü.""Calimport'ta Pook Paşa'nın sarayını hatırlıyor musun?""Evet, bi kedi sürüsü Guenhvvyvar'ın evinden onu izleyip gelmişlerdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ne düşünüyon elf? Kedinin seni kızıma götürebilceni ve ikinizi de geri getirebilceni mi?""Bilmiyorum," diye kabul etti Drizzt."Ama bi yolu olabilceni düşünüyon di mi?" diye sordu Bruenor ve sesinde drovvun daha önce hiç duymadığı çaresiz bir umut vardı.Bruenor'a bakıp gülümsedi. "Ne zaman bir yolu olmadı ki?"Bruenor başıyla onayladı ve Drizzt dışarıya bakarken o da ağaçlara baktı."Ne yapıyorlar?" diye sordu Drizzt bir süre soma, Pwent'le Athrogate ormandan iki ucundan omuzladıkları kocaman bir kütükle çıktıklarında."Kalıp savaşmaya niyetliysek o zaman kazanmaya da niyetliyiz," dedi Bruenor."Peki tam olarak ne yapıyorlar?" diye sordu Drizzt."Sormaya korkuyom," diye kabul etti Bruenor ve Drizzt'le birlikte çok ihtiyaç duydukları bir gülüşü paylaştılar."Kedini savaşa çağırcan mı?" diye sordu Bruenor."Çağırmaya çekmiyorum. İki dünya arasındaki, hatta yaşamla ölüm arasındaki çizgi çok belirsiz. Guen'i de kaybedemem..."Sesi soldu ama Bruenor'un anlaması için kafasındaki düşünceyi tamamlamasına gerek yoktu."Dünya delirdi," dedi cüce."Belki de hep deliydi.""Hayır, sakın böyle şeyler söylemeye başlama," diye azarladı Bruenor. "Uzun yıllardır bi sürü iyi şey yaptık biliyosun."299•i—> R.A. SALVATORE"Orklarla barış bile yaptık," dedi Drizzt ve Bruenor'un yüzü gerilip hafifçe hırladı."Soğuk bi kış gecesindeki sıcak bi ateş gibisin elf," diye mırıldandı.Drizzt'in gülümsemesi daha da genişledi, ayağa kalktı ve kollarıyla sırtını esnetti. "Kalıyoruz ve savaşıyoruz dostum. Ve yapacağımız bir şey daha var...""Kazanıcaz," dedi Bruenor. "Kızımı geri getirip getiremicemiz belli değil elf ama bi süre daha kızgın kalmaya niyetliyim."Drizzt'in omzuna bir yumruk attı."Bi ejderha kesmeye hazır mısın elf?"Drizzt cevap vermedi ama lavanta rengi gözlerinde alevlerle Bruenor'a attığı bakış cüce kralın daha önce defalarca gördüğü bir bakıştı ve Bruenor ejderliçe acımaya başladı.Aşağıdaki avluda kütüğün ön tarafında yürüyen Pwent tökezleyince ikili yükleriyle birlikte yuvarlandılar."Eğer o ikisi planladıkları şeyle bizi öldürmezlerse o ejderha saklandığı yere geri dönemicek," dedi Bruenor. "Dönse bile onu takip edip işini orda bitirmenin bi yolunu bulmaya da kararlıyım."Drizzt başıyla onayladı. Önündeki savaşa hazırdı ama kararlılık ifadesi bu son söz yüzünden biraz da ilgiyle dolmuştu. Eli belindeki keseye, Guenhvvyvar'a kaydı ve merak etti.Sonuçta daha önce de kedisiyle düzlemler arasında yolculuk etmişti."Ne düşünüyon elf?" diye sordu Bruenor.Drizzt bir kez daha kararlılık ve öfkeyle dolu bakışını attı.Bruenor başıyla onaylayıp gülümsedi, ne kararlılığı ne de öfkesi azalmıştı."Öğrenmenin bir yolu yok mu?" diye sordu Danica, Cadderly'ye.Cadderly başını iki yana salladı. "Denedim. Deneir'i ya da herhangi bir yerde bulabileceğim herhangi bir bilinci aradım."300HAYALET KRAL '—^"Artık devam edemiyorum," dedi Danica. Sandalyesine çöküp yüzünü

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

ellerine gömdü. Cadderly anında yanına gelip sarılmıştı ama pek bir şey sunamıyordu. O da en az Danica kadar işkence çekiyordu.Çocukları dışarıda bir yerlerdeydi ve belki hayattaydılar belki de -ki bu olasılık daha güçlüydü- ölmüşlerdi."Onları aramaya gitmeliyim," dedi Danica dikleşip derin bir nefes alarak. "Carradoon'a gitmeliyim.""Bunu zaten denedin ve neredeyse ölüyordun," diye hatırlattı Cadderly. "Orman daha az teh...""Biliyorum!" diye patladı Danica. "Biliyorum ve umurumda değil. Burada durup öylece bekleyip umut etmekle yetinemem.""Ben gidemem!" diye bağırdı Cadderly."Biliyorum," dedi Danica yumuşak bir tonda ve uzanıp parmaklarını Cadderly'nin yanağında gezdirdi. "Sen buraya, bu yere bağlısın biliyorum. Buradan ayrılamazsın çünkü burası yıkılırsa sen de yıkılırsın ve düşmanlarımız kazanır. Ama benim yaralarım iyileşti ve canavarı şimdilik sürdük." Cadderly araya girmeye çalıştığında dudaklarına bir parmağını koyarak onu susturdu. "Biliyorum aşkım," dedi. "Hayalet Kral dönecek ve Yükselen Ruh'a bir kez daha saldıracak. Biliyorum; ve bu savaşı dört gözle bekliyorum çünkü o yaratığın yok olduğunu görmeyi istiyorum. Ama...""Çocuklarımız dışarıda," diye bitirdi Cadderly cümleyi. "Hayattalar... yaşadıklarını biliyorum! Onlardan biri bile ölmüş olsaydı Yükselen Ruh bunu hissederdi."Danica merakla kocasına baktı."Onlar tıpkı bu yer gibi benim birer parçam," diye açıklamaya çalıştı Cadderly. "Hayattalar, eminim."Danica biraz geri çekilip kocasına baktı. Onun bu kendinden eminliğini anlıyordu ama aynı zamanda bu düşüncesinin temelinin elle tutulur bir şeyden çok çocuklarının hayatta olduklarına inanma ihtiyacından kaynaklandığını da biliyordu."Burada kalamazsın," dedi Cadderly kadını şaşırtarak ve Danica, gözleri kocaman açılarak bir anda dikleşti."Hayatının en çaresiz savaşına girmek üzeresin ve beni gönderi-301•i—> R.A. SALVATOREyor musun?""Eğer Hayalet Kral dönerse ve onu yeneceksek..." bu noktada durakladı, utanmış görünüyordu."Bu, Danica'nın yumrukları değil Cadderly'nin gücüyle olacak," diye mantık yürüttü Danica.Cadderly omzunu silkti. "Yedimiz, her birimiz Hayalet Kral gibi bir canavarın karşısında kendi yöntemlerimizle silahlanmış güçlü bir takımız.""Ama en güçsüz olan benim," dedi kadın. Boş ellerini kaldırdı. "Silahlarım Bruenor'un baltasından daha etkisiz ve Jarlaxle'ın numaralarına da sahip değilim.""Yanımda savaşmasını senden çok isteyeceğim biri yok," dedi Cadderly. "Ama dünyada ormandaki canavarları atlatıp çocuklarımızı bulabilecek senden başkası da yok. Ve onları bulamazsak...""O zaman bütün bunların ne anlamı var ki?" diye bitirdi Danica. Uzanıp kocasını tutkuyla öptü."Hayattalar," dedi Cadderly."Ve ben de onları bulacağım," diye fısıldadı Danica.Danica bir saat içinde Yükselen Ruh'tan ayrılmış, karanlık gecenin içinde Carradoon'a giden yolun yanında, ağaçların arasından görünmez ve sessiz bir şekilde ilerliyordu.302ŞAFAK"Neden savaşmıyoruz?" diye fısıldadı Temberle, İvan'a. Fısıltısı bile

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bu aşırı sessiz tünellerde yankılanıyor gibiydi."Hiç bi fikrim yok," diye cevap verdi İvan, Temberle ve yirmiden az olan mültecilere. "Umarım bu babanın işidir.""Boom," dedi Pikel umutla ve oldukça yüksek sesle. Herkes nefesini tutup ona bakınca, "Uups," diye özür diledi ve eliyle ağzını kapattı."Ya da bize tuzak kuruyorlar," diye araya girdi Hanaleisa. İvan, kız konuşurken başıyla onayladı. O da aynı fikre varmak üzereydi. "Son katliamdan ders çıkarmış olabilirler.""İlerlemeye devam edicez. Başka ne şansımız var ki?" dedi İvan ve sesini kasten yükseltti. "Eğer orda bizi bekliyolarsa onları biçip çürüyen cesetlerine basıp devam edicez."Kanlı baltasını eline vurup kararlılıkla başını salladı ve yürümeye başladı."Oo oy!" diye katıldı Pikel ve tencere miğferini düzeltip kardeşinin peşinden gitti.Bu konuşmanın geçtiği alanın oldukça yakınlarında ilk bakışta onları çok mutlu eden ama aynı zamanda kafalarını da oldukça karıştıran bir odaya girdiler. Mağaranın zemini ölü sürüngenler ve dev, ölü yarasalarla kaplıydı. Hatta ölü bir dev bile vardı.303•i—> R.A. SALVATOREİpuçları, özellikle de canavarlarla savaşmış olanların cesetlerini aradılar. Başka bir mülteci grubu olabilir miydi?"Birbirlerini mi öldürmüşler?" diye sordu Temberle hepsinin de kendi kendine sordukları bir soruyu dile getirerek."Minik oklar kullanmıyorlarsa hayır," dedi mültecilerden biri. Temberle ve diğerleri adamın yanına gittiklerinde sönmeye yüz tutmuş meşalelerini de götürdüler. Adamın elinde, Cadderly'nin kullandıklarına benzer minik bir ok vardı."Baba!" dedi Rorick umutla."Eğer oysa oldukça meşgulmüş," dedi Hanaleisa etrafta dolaşıp cesetlerin üzerinde ve yerlerde aynı oklardan bulduğunda. Başını şüpheyle iki yana salladı. Yükselen Ruh'ta bu tarz kurmalı el yaylarından yalnızca iki tane vardı ama bu çatışmada minik oklardan düzinelerce, belki de yüzlerce kullanılmıştı. Cesetlerin birinden bir ok alıp gözlerinin önüne kaldırdı ve başını iki yana salladı. Bu oklardan hiçbirinde babasının yaptığı ekleme, yani patlayıcı yağla dolu minik şişelerin durduğu, kırılgan orta bölüm yoktu."Bunlar Cadderly'nin diil," diye onayladı İvan kısa bir süre soma. Cadderly'nin kurmalı el yayını ve cephanesini tasarlayan o olduğundan sözlerine itiraz etmek mümkün değildi."O zaman kimin?" diye sordu Rorick."O kadar da uzak değildik," diye ekledi Temberle. "Ve bu çatışmanın üzerinden de fazla zaman geçmemiş. Bütün bu katliam çok hızlı ve çok sessiz gerçekleşmiş." Kız kardeşi ve İvan amcasına büyük bir telaşla baktı."Uçları zehirli," dedi Hanaleisa.Birçok kişinin gözleri büyüdü çünkü çoğu uçları zehirli, kurmalı el yayı oklarının anlamını biliyordu."Bütün dünya tepetaklak mı oldu yahu?" dedi İvan, sesi her zamankinden daha ciddi, hatta kasvetli bir hal almıştı. "Bence yüzeye ne kadar çabuk çıkarsak o kadar iyi.""Hı-hı," diye katıldı Pikel.Hızla ilerlemeye devam ederken düşmanlarının düşmanının kesinlikle dostları olmadığını biliyorlardı.304Kılsız, kara derili dev, bir adım daha attı.Klik. Klik. Klik.Canavar, tenine üç ok daha girip de drow uyku zehri damarlarına nüfuz

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

edince inledi. Bir sonraki adımı oldukça ağırlaşmıştı, ayağını ancak sürüyebilmişti.Klik. Klik. Klik.Dev, bir dizinin üzerine çöktü, hareketinin pek de farkında değildi aslında. Küçük, ince figürler her yönden üzerine geldiler. Narin kılıçlar büyüyle parıldıyordu. Geceyürüyen, kollarını sallayıp düşmanlarını savurmaya, engellemeye ve sanki birer sivrisinekmiş gibi ezmeye çalıştı. Fakat her darbesi büyük bir yorgunluk taşıyordu ve çevik savaşçılar için fazlasıyla yavaştı. Hiçbir engelleme çabası saplamaları ve kesişleri durduramadı. Geceyürüyen sonunda mağaranın durgun havasından başka hiçbir şeye vuramadı.Devi hırpalamadılar. Her darbe, kan akıtacak bir noktaya etkin ve isabetli bir şekilde yapılmıştı. Zehir ve kan kaybı yüzünden yere yığılan ve yaraları ölümcül olan geceyürüyenin üzerinde yüzlerce değil ancak yirmi tane kesik vardı.Son grup, dedi Valas Hune parmaklarıyla Kimmuriel'e. Yol açık.Kimmuriel başıyla onaylayıp öncü grubunun peşinden ilerledi. Uçuşunun ortasında uyuyakalan başka bir dev yarasa uzak uçtaki duvara çarpıp yere yığıldı. Bir sürü sürüngen yerde çırpınıyordu. Hareketleri hantaldı ama drow savaşçılardan biri vakit bulup da yanlarına gelip boğazlarını kesene kadar meydan okurcasına debeleniyorlardı.Odadan çıkan Bregan D'aerthe Birliği, tabanı göl suyuyla dolu bir tünel ve oda sistemine girdi. Birkaç dönüş sonra bütün kara elfler yüzeyin parlaklığı karşısında gözlerini kıstılar. Gece çoktan çökmüştü ama Selûne'ün parlaklığı hassas drovv gözlerine batıyordu.Buradan çekip gitsek olmaz mı? diye sormaya cüret etti birden fazla parmak KimmuriePe ama hepsi de emreden, sert bakışlarla karşılaştılar.Eski Shanatar ile Büyük Bhaerynden arasındaki medeniyetsiz305•i—> R.A. SALVATOREalanı terk etmeden önce yıkılmış kasabaya gitmeleri gerekt' ~' vermişti ve bu yüzden Carradoon olarak bilinen yere gidec Li^' ar Tünellerden kasabanın kuzeyinde çıktılar ve kasabaya tekan uçuruma çıkan kavalım rahatlıkla tırmanHıi»- d- . , Pe(lenbakan uçuruma çıkan kayalığı rahatlıkla tırmandılar. Binaların sından fazlası yanıp kül olmuştu ve ayakta kalanların da çolt* yangından etkilenmemişti. Havada duman ve ölüm kokusu 1 ı ^/-ıı I ımntı/ın s~ı t v ö I ^ I ^ ı n 1di. Limanda gemi direklerinin iskeletleri toplu mezar taşları v dizilmişlerdi. Kara elfler dışarıda, tanıdık tünel ortamına naz ' çok daha sıkı bir formasyonda ilerliyorlardı. Ara sıra üzerlerinden dev bir gecekanadı uçuyordu ama yaratık fazla yaklaşmadığı süre ce disiplinli drowlar ateş etmiyorlardı.Valas Hune'un liderliğindeki izciler her yöne dağılıp izlenmediklerinden emin oldular.Bu yıkıntıların arasında ne arıyorsun? diye sordu Valas'ın parmakları kasabaya girdikten bir süre soma Kimmuriel'e.Kimmuriel pek emin olmadığını söyledi ama izcilere burada incelemeye değer bir şey olduğunun garantisini verdi. Bunu hissediyordu.Yan taraftaki bir kargaşa konuşmalarını böldü ve iki drow da bulundukları yola paralel bir yoldaki çatışmanın başlangıcını izlemeye başladılar. Dev bir geceyürüyen, grubu bulmuş ve aptalca üzerlerine gelmişti. En yakındaki drovv saldırıp da yaratığı kurmalı el yaylarının hedefini ıskalamayacağı, birbirine yakın iki binanın arasındaki dar bir yola çektiğinde kargaşa daha da büyüdü.Kimmuriel ve birliğinin büyük bir kısmı daha yaratık ölmeden ilerlemeye başlamıştı bile. Psiyonist, birliklerinin disiplin ve becerilerine tamamen güveniyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Rıhtımdan gelen bir izci, Kimmuriel'in beklediği raporu getirdi ve yerine geri döndü. j ."Bu hiç de iyi değil," dedi Valas Hune yarığı görebilecekleri bir noktaya geldiklerinde ve tünellerden çıktıklarından beri yüksek sesle söylenmiş ilk sözler bunlardı. Bu sahneyi gören her kara elf ne olduğunu hemen anladı; iki ayrı dünya arasındaki dokudaki bir yır tık, bir büyülü kapıydı.Yarığa belirli bir mesafede durdular ve sadece Brega306

^-the nın yıpabıleosı lecegı s i\ n'aer . «o .u g^mın olduar...p^Casıtlı mı1 Yoksaiisa yan](sordu ı Valas H»ne. »w"^nemli deşil," diy.dıye ce\_ \ ^ lardaCjı başkalaıyla da ıth karşı ^ 1 V ,prl^ıp e«*.»j yi o zaman, sonuırnuçta b^ K ^ K, ı.V ! İl i tj Jjjjf btjv»\ \

»tonununmy£alas Hune. gözleri lenni k ' V 1 k medi ğini fark dince tos konuş boyır~tlararası yarığa k.ı kaldın v\ \enerj i göndemesini izü izledi. M^,' ı \V sanrı-H içbir şey ılmadı. di. '\^VlrV£İ'rm,±i:< VAmaçlı," dedi KinKımmu; ' Vv, Ki»,"}o<apatamror musJifusun?" x v^,, 1 ) ^ siyv: ."©ir illithid kovanvvanı bi v'ö^k^lenıi;,Sorcesre bile kıpatamasımaz," d V(dan t-ıahsedera. V ı V"CO zaman ne olacatD-cak?" 'i X K_immuriel. Mariv'/iv'e ba* \\ ahşapD-metal karışımı biıi bir değ» En, ,kahverengi, deaylı run/uunler v<', otvı^^rrani ,, "Büyülü ellileri yar yok ed|V^\ı K^immuriel genç bl bir saN^A. Çn^ çıkan drowa bıktı ve 5s öne . ^tJ^nkoıı^ğin erinir cümksini göîOgösterinN^ A > .-„K^uru dudularını ıı yalay \ U lv> *mSSfSV '-rlyaklaştığında jzun, besibeyaz s dan ggelen birüzgar sır sebebi,v i'gneg~ VK-immurielebaktı*ıüıve| etti. 3iı:ıGienç drou değne.oeği ya,,' ^genç-,/daha yaladı v; emir s»~ sözün,, x ^ I.w » «ığa &,r|büy^-lü alet boyunca ilıı ilerley ,' \ v nr * -^ arıktan yoğun birebir kara, \A ^ (( lrlaX ıp drovv savaşçımşının el v vk a '^^îtdev,

blra^acak kadar zeki yıi yada V ,Vıtj ' ''ğn^ildırdS,Ved' a sür.'.....Sy^tsMı.342

^.^e J R.A. SALVATOREc yıkılmış kasabaya gitmeleri gerektiğine karar alanı terketf

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

çarrad0on olarak bilinen yere gideceklerdi, vermişti vç ^ ^m kuzeyinde çıktılar ve kasabaysa tepeden Tüneli ^ ^ayahğ, rahatlıkla tırmandılar. Binal. arın yarı-bakan uçt ,'^ül olmuştu ve ayakta kalanların daa çok azı sından f'avr işti. Havada duman ve ölüm kok:us~ u hakim-yangındar '^klerinin iskeletleri toplu mezar tasşları gibi di- Lımanr;. ^ dışarıda, tanıdık tünel ortam ınaj nazaran dizilmişle } ;))3syonda ilerliyorlardı. Ara sıra üzenlerinden çok daha î;< •1 yordu ama yaratık fazla yaklaşrnacdığı süre-dev bir ge^. . etmiyorlardı.ce disiplini,.riiğindeki izciler her yöne dağılıp izlenme-Valas 1 |i . ,r .... . , Vur ,|iır-dıkierınaeıı^ jtı ne arıyorsun? diye sordu Valajıs'ın par-Bu „ j|(vten bir süre soma Kimmuriel'e.makları kj^ .ıt'1 ,n olmadığını söyledi ama izcilere buradaKımm. , ^ olduğunun garantisini verdi. Burnu hisse-incelemey, 1 ,7, %r?1ûiyorau. ^ ırgaşa konuşmalarını böldü ve it-ci drow daYan tar^ ^ ^ y0idaki çatışmanın başlan gıcırını izle-bulundukl:,, ^^ı'^jj. geceyürüyen, grubu bulmuş ve-? aptalcameye başl^ ^ ^kındaki drow saldırıp da yarat ağı kurmalıüzerlerine 11 ^kalamayacağı, birbirine yakın üki binanınel yaylanıp ^ktiğinde kargaşa daha da büyücdü.arasındakibüyük bir kısmı daha yaratı. Ik öölmedenKımmıiıj(, |e_ psiy0nist, birliklerinin disiplini ^rve bece-ilerlemeye. ^rıterıne tart lZci, Kimmuriel'in beklediği rap-oruna getirdi Rıhtımt : ti'1Jtifflve yerine ^ ^ ^ „ (Jedj ya]as j_[une yanğı görebile cel -kleri bir B Si^' \e tünellerden çıktıklarından berri yüksek noktaya g1^^ bunlardı. Bu sahneyi gören her Ucama elf nesesle söylet, ./ |ki ayrı dünya arasındaki dokudaaki i bir yır-olduğunulÇ^1' . . ^tık, bir bü mesafede durdular ve sadece BreganYanğaCV306HAYALET KRAL '—^D'aerthe'nin yapabileceği şekilde dağılıp etrafın güvenli olduğundan emin oldular."Kasıtlı mı? Yoksa yanlış giden bir büyünün ürünü mü?" diye sordu Valas Hune."Önemli değil," diye cevap verdi Kimmuriel. "Yine de bu yarıklardan başkalarıyla da karşılaşacağımızı sanıyorum.""İyi o zaman, sonuçta bir drow öldürmekten asla sıkılmaz."Valas Hune, gözlerini kapatmış olan Kimmuriel" in artık dinlemediğini fark edince konuşmayı kesti. Psiyonistin gerileyip ellerini boyutlararası yarığa kaldırmasını ve gözlerini aniden açıp zihinsel eneıji göndermesini izledi.Hiçbir şey olmadı."Amaçlı," dedi Kimmuriel. "Ve aptalca.""Kapatamıyor musun?""Bir illithid kovanı bile kapatamaz. En güçlü zamanındaki Sorcere bile kapatamaz," dedi Menzoberranzan'daki büyü okulundan bahsederek."O zaman ne olacak?"Kimmuriel, Mariv'e baktı ve o da önkolu uzunluğunda kalın, ahşap-metal kanşımı bir değnek çıkardı. Değneğin üzerinde kırmızı ve kahverengi, detaylı runler vardı. Mariv, değneği Kimrnuriel'e verdi."Büyülü etkileri yok eden değnek mi?" diye sordu Valas Hune.Kimmuriel genç bir savaşçıya, tünellerde büyülü kapıdan ilk çıkan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

drowa baktı ve öne çıkmasını işaret etti. Boştaki eliyle değneğin emir cümlesini gösterip güçlü eşyayı genç drovva verdi.Kuru dudaklarını yalayan drovv yarığa doğru ilerledi. Yarığa yaklaştığında uzun, beyaz saçları bir enerji ya da yarı ğın öte tarafından gelen bir rüzgar sebebiyle dalgalanmaya başladı.Kimrnuriel'e baktı ve psiyonist, başıyla devam etmesini işaret etti.Genç drow, değneği yarığa doğru kaldırdı, dudaklarını bir kez daha yaladı ve emir sözünü söyledi. Kısa süren bir güç parlaması büyülü alet boyunca ilerleyip yarığa sıçradı.Yarıktan yoğun bir karanlık, akım boyunca ilerleyen gri bir sis fırlayıp drovv savaşçının eline yapıştı. Kara elf değneği zamanında bırakacak kadar zeki ya da hızlı değildi.307•i—> R.A. SALVATOREalanı terk etmeden önce yıkılmış kasabaya gitmeleri gerektiğine karar vermişti ve bu yüzden Carradoon olarak bilinen yere gideceklerdi.Tünellerden kasabanın kuzeyinde çıktılar ve kasabaya tepeden bakan uçuruma çıkan kayalığı rahatlıkla tırmandılar. Binaların yansından fazlası yanıp kül olmuştu ve ayakta kalanların da çok azı yangından etkilenmemişti. Havada duman ve ölüm kokusu hakimdi. Limanda gemi direklerinin iskeletleri toplu mezar taşları gibi dizilmişlerdi. Kara elfler dışarıda, tanıdık tünel ortamına nazaran çok daha sıkı bir formasyonda ilerliyorlardı. Ara sıra üzerlerinden dev bir gecekanadı uçuyordu ama yaratık fazla yaklaşmadığı sürece disiplinli drowlar ateş etmiyorlardı.Valas Hune'un liderliğindeki izciler her yöne dağılıp izlenmediklerinden emin oldular.Bu yıkıntıların arasında ne arıyorsun? diye sordu Valas'ın parmakları kasabaya girdikten bir süre soma Kimmuriel'e.Kimmuriel pek emin olmadığını söyledi ama izcilere burada incelemeye değer bir şey olduğunun garantisini verdi. Bunu hissediyordu.Yan taraftaki bir kargaşa konuşmalarını böldü ve iki drovv da bulundukları yola paralel bir yoldaki çatışmanın başlangıcını izlemeye başladılar. Dev bir geceyürüyen, grubu bulmuş ve aptalca üzerlerine gelmişti. En yakındaki drow saldırıp da yaratığı kurmalı el yaylarının hedefini ıskalamayacağı, birbirine yakın iki binanın arasındaki dar bir yola çektiğinde kargaşa daha da büyüdü.Kimmuriel ve birliğinin büyük bir kısmı daha yaratık ölmeden ilerlemeye başlamıştı bile. Psiyonist, birliklerinin disiplin ve becerilerine tamamen güveniyordu.Rıhtımdan gelen bir izci, Kimmuriel'in beklediği raporu getirdi ve yerine geri döndü."Bu hiç de iyi değil," dedi Valas Hune yarığı görebilecekleri bir noktaya geldiklerinde ve tünellerden çıktıklarından beri yüksek sesle söylenmiş ilk sözler bunlardı. Bu sahneyi gören her kara elf ne olduğunu hemen anladı; iki ayrı dünya arasındaki dokudaki bir yırtık, bir büyülü kapıydı.Yarığa belirli bir mesafede durdular ve sadece Bregan306HAYALET KRAL '—^D'aerthe'nin yapabileceği şekilde dağılıp etrafın güvenli olduğundan emin oldular."Kasıtlı mı? Yoksa yanlış giden bir büyünün ürünü mü?" diye sordu Valas Hune."Önemli değil," diye cevap verdi Kimmuriel. "Yine de bu yarıklardan başkalarıyla da karşılaşacağımızı sanıyorum.""İyi o zaman, sonuçta bir drow öldürmekten asla sıkılmaz."Valas Hune, gözlerini kapatmış olan KimmuriePin artık dinlemediğini fark edince konuşmayı kesti. Psiyonistin gerileyip ellerini

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

boyutlararası yarığa kaldırmasını ve gözlerini aniden açıp zihinsel enerji göndermesini izledi.Hiçbir şey olmadı."Amaçlı," dedi Kimmuriel. "Ve aptalca.""Kapatamıyor musun?""Bir illithid kovanı bile kapatamaz. En güçlü zamanındaki Sorcere bile kapatamaz," dedi Menzoberranzan'daki büyü okulundan bahsederek."O zaman ne olacak?"Kimmuriel, Mariv'e baktı ve o da önkolu uzunluğunda kalın, ahşap-metal karışımı bir değnek çıkardı. Değneğin üzerinde kırmızı ve kahverengi, detaylı runler vardı. Mariv, değneği Kimmuriel'e verdi."Büyülü etkileri yok eden değnek mi?" diye sordu Valas Hune.Kimmuriel genç bir savaşçıya, tünellerde büyülü kapıdan ilk çıkan drowa baktı ve öne çıkmasını işaret etti. Boştaki eliyle değneğin emir cümlesini gösterip güçlü eşyayı genç drowa verdi.Kuru dudaklarını yalayan drovv yarığa doğru ilerledi. Yarığa yaklaştığında uzun, beyaz saçları bir enerji ya da yarığın öte tarafından gelen bir rüzgar sebebiyle dalgalanmaya başladı.Kimmuriel'e baktı ve psiyonist, başıyla devam etmesini işaret etti.Genç drovv, değneği yarığa doğru kaldırdı, dudaklarını bir kez daha yaladı ve emir sözünü söyledi. Kısa süren bir güç parlaması büyülü alet boyunca ilerleyip yarığa sıçradı.Yarıktan yoğun bir karanlık, akım boyunca ilerleyen gri bir sis fırlayıp drow savaşçının eline yapıştı. Kara elf değneği zamanında bırakacak kadar zeki ya da hızlı değildi.307•i—> R.A. SALVATOREEli uyuşunca değneği düşürdü. Kimmuriel ve diğerlerine baktığında yüzünde herhangi birinin görmüş olduğu en büyük dehşet ifadesi vardı. Yaşam gücü kuruyup soldu ve bedeni boş bir kabuk olarak yere yığıldı.Kimse ona yardım etmeye ya da orayı incelemeye gitmedi."Kapatamıyoruz," diye ilan etti Kimmuriel. "Buradaki işimiz bitti."Hızla oradan uzaklaşmaya başladılar ve Valas ilerlerken izcilerini geri çağırdı. Kimmuriel, yarığın etki alanından yeterince uzaklaştıklarına kanaat getirince kapılarından birini açtı."Luskan'a geri mi dönüyoruz?" diye sordu Mariv, birliğin ölen drovvdan somaki en düşük rütbelisi kapının çalıştığını garantilemek için öne çıktığında."Şimdilik evet," diye cevap verdi Kimmuriel. Ama yollarının onları Luskan'dan çok ötelere, yirmi bin savaşçı, rahip ve büyücüden oluşan drovv savunma güçlerine katılabilecekleri Karanlıkaltı ve Menzoberranzan'a götürebileceğini düşünüyordu.Genç drovv kapıdan geçip diğer taraftan, Kimmuriel'in birliğinin Kılıç Sahili'ndeki uzak liman şehrinin altına kurmuş olduğu yeraltı evinden sinyal verdi.Bregan D'aerthe Birliği, İmpresk Baronluğu'nu geldikleri kadar hızlı ve sessiz terk etti.Uzun ve perişan günler boyunca karanlık tünellerde dolaşıp savaştıktan soma yüzeye çıkan insan mültecilerin de gözleri kamaştı. İmpresk Gölü'nden yansıyan gün doğumu karşısında gözlerini kısan İvan, grubu küçük koyun arka tarafındaki mağaranın kenarına götürdü.Grubun geri kalanı güneşi yüzlerinde hissetmeye ve tonlarca kaya ve toprağın altından çıkmaya can atar bir şekilde arkasına doluştular. Hep birlikte kuşların şarkıları ve dalgaların kıyıya vuruşu dışında hiçbir ses olmayan sabah sessizliğinden büyük bir keyif aldılar.İvan, onları hızla açık havaya çıkardı. Aşağıda daha fazla katle-308HAYALET KRAL '—^dilmiş gecekanatları, geceyürüyenler ve sürüngenler bulmuşlardı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Tünelleri kara elflerin sardığına ikna oldukları için İvan ve diğerleri dışarı çıkmaya can atmıştı!Koydan çıkmak sandıklarından uzun sürdü. Yeterince yaşayan ölü balık görmüş olduklarından derin sulara yaklaşmaya cüret edemediler. Pikel'in büyülü yardımıyla indikleri kayalığı tırmanmak bitkin insanlar ve kısa bacaklı cüceler için hiç de kolay olmamıştı. Birkaç rota deneyip başarısız olduktan sonra sonunda koyu geçip daha alçak olan kuzey bölümünü tırmandılar. Sonunda kayalığın etrafından dönüp de Carradoon görüş alanlarına girdiğinde güneş doğu göğünde oldukça yükselmişti.Uzun süre kayalıkta durup yıkıntılara baktılar. Tek bir kelime bile etmediler, ara sıra birilerinin ağlarken hıçkırması dışında hiçbir ses yoktu."Oraya gitmek için hiçbi sebebimiz yok," dedi İvan sonunda."Dostlarımız var..." diye itiraz etmeye kalktı bir adam."Orda hayatta kalmış hiçbi şey yok," diye araya girdi İvan. "En azından sizin görmek isticeniz canlı bişey yok.""Evlerimiz!" diye inledi bir kadın."Artık yoklar," diye cevap verdi İvan."O zaman ne yapacağız?" diye bağırdı ilk adam."Yola çıkıp buradan uzağa gitçeniz," dedi İvan. "Benle kardeşim Yükselen Ruh'a gitçez...""Kardeeeş!" diye bağırdı Pikel ve çolak kolunu havaya kaldırdı."Cadderly'nin çocukları da bizle gelcek," diye ekledi İvan."Shalane çok uzak değil ve oldukça da güvenli bir yoldur," diye itiraz etti Adam."O zaman oraya gidin," dedi İvan. "Ve hepinize iyi şanslar." Görünüşe göre cüce için her şey bu kadar basitti ve batıya doğru, yıkılmış Carradoon'un etrafından dolanıp dağlara ve Yükselen Ruh'a giden yolda ilerlemeye başladı."Dünyaya neler oluyor böyle İvan Amca?" diye fısıldadı Hanaleisa."Biliyosam ork olayım kızım. Biliyosam ork olayım."309BAŞKA BİR YERİN BERRAKLIĞICadderly, önünde bir sahneyi oynayan kadını izlerken bir parmağını dudağına vuruyordu. Anladığı kadarıyla kadın Guenhvvyvar'la konuşuyordu. Kadın onun için özel olan o anı sergilerken Cadderly kendini bir sapık gibi hissediyordu."Oh, o kadın çok güzel ve süslü di mi?" dedi Catti-brie elini sanki ayaklarının dibine yatmış olan koca panteri seviyormuş gibi oynatarak. "Bütün o dantelli, süslü giysileri ve uzun boyuyla. O boyalı dudaklardan tek bir kötü söz çıkmamıştır herhalde."Catti-brie oradaydı ama Cadderly onun aynı anda orada olmadığını da sezdi. Hareketleri sadece bir anı olamayacak kadar karmaşık ve tamdı. Fiziksel varlığı şu anki zaman ve yerde kısılı olsa da zihni o zamandaydı.Fiziksel yaşlanma ve gençleşmeyle ilgili eşsiz bir deneyimi olan Cadderly, kadının görünürdeki deliliği tarafından çarpılmıştı. Kadın gerçekten delirmiş miydi yoksa geniş zaman okyanusundaki birbirinden bağımsız, gerçek ama bilinmeyen bir kabarcıklar serisinde kısılı mı kalmıştı? Cadderly sık sık geçmişi düşünür, sık sık her geçen anın sonsuz bir oyuna anlık olarak şahit olmak anlamına mı geldiğini yoksa bir somaki an geldiğinde bir öncekinin gerçekten de yok mu olduğunu merak ederdi.Catti-brie'yi izlerken bu teorilerin ilkinin mantığın öngördüğü310HAYALET KRAL '—^kadar saçma olmadığını düşündü.Zamanda yolculuk yapmanın bir yolu olabilir miydi? Beklenmedik

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

yıkımlardan önce bir öngörü sağlamak mümkün olabilir miydi?"Sence o güzel mi Guen?" diye sordu Catti-brie ve Cadderly daldığı düşüncelerden sıyrıldı.Cadderly'nin arkasındaki kapı açıldı ve Drizzt içeri girdi. Drovv girer girmez Catti-brie'nin yine bir krizde olduğunu anlayıp yüzünü buruşturdu. Cadderly elini sallayıp parmağını dudakları üzerine koyarak sessiz olmasını işaret etti ve Catti-brie'nin yemeğinin olduğu tepsiyi tutan Drizzt sessizce durup sevgili karısına baktı. "Drizzt onun güzel olduğunu düşünüyo," diye devam etti Catti-brie onu izleyenlerden habersiz. "Ne zaman fırsat bulsa Gümüşay'a gidiyo ve bunun bi sebebi de Alustriel'in güzel olduğunu düşünmesi." Kadın durup bakışlarını kaldırdı ama Cadderly'yle Drizzt'e bakmadığı kesindi. Yüzünde hem tatlı hem de kederli bir gülümseme belirdi. "Umarım aşkı bulur," dedi göremedikleri pantere. "Ama o kadın ya da sarayındakilerden biriyle diil çünkü o zaman bizi terk eder. Mutlu olmasını istiyom ama bizi terk etmesine dayanamam."Cadderly merakla Drizzt'e baktı."Mithril Salonu'nu ilk geri aldığımız zamanlar," dedi."Sen ve Leydi Alustriel mi?" diye sordu Cadderly."Arkadaştık," diye cevap verdi Drizzt bakışlarını bir an olsun karısından ayırmadan. "Benim Gümüşay'a girmeme izin vermişti ve ben de orada, Yukarı Dünya'da kabul edilmem yolunda büyük adımlar atabileceğimi biliyordum." Başıyla Catti-brie'yi işaret etti. "Ne kadar oldu?""Uzun süredir bu farklı yerde.""Sevgili Catti'm karşımda," dedi Drizzt acıyla. "Zihninin içindeki başka bir yerde kendini buluyor."Kadın birden bire sarsılmaya başladı, elleri titriyordu. Başı geriye yattı ve gözleri dönüp bembeyaz oldu. Peri ateşinin mor parıltısı bir kez daha etrafında parıldadı ve yerden biraz yükselirken kolları iki yana açılıp kumral saçları hissedilmeyen bir rüzgarla dalgalanmaya başladı.Drizzt, tepsiyi yere bırakıp göz bandını taktı. Cadderly, Catti-311•i—> R.A. SALVATOREbrie'ye yaklaşıp bu tehlikeli geçiş anında ona dokunmaya cesaret ettiğinde bir an durakladı. Cadderly gözlerini kapatıp zihnini, işkence altındaki kadının düzensiz spazmları içindeki olasılıklara açtı.

Bir anda geri çekildiğinde Drizzt hemen onun yerine geçip kadına sıkıca sarıldı ve onu yere indirdi. Drizzt, Cadderly'ye bir açıklama bekler şekilde baktığında rahibin kafası karışmış, gözleri kocaman açılmış bir şekilde kendi eline baktığını gördü.Drizzt de Cadderly'nin, Catti-brie'ye dokunmuş olduğu eline baktı. Yarı saydam, mavi bir parıltı sönüp geride bir kez daha rahibin elini bıraktı."Bu da neydi?" diye sordu Drizzt, Catti-brie yatıştıktan hemen soma."Bilmiyorum," diye itiraf etti Cadderly."Bugünlerde bu sözü çok duyuyorum.""Kesinlikle.""Ama karımın kurtarılamayacağı konusunda eminsin," dedi Drizzt ve sesinde keskin bir ton vardı."Böyle bir izlenim yaratmak istemiyorum.""Konu ona gelince sen ve Jarlaxle'ın başlannızı nasıl salladığınızı gördüm. Onu geri getirebileceğimizi sanmıyorsun ya da bir bütün olarak getirebileceğimizi. Ondan umudunu kestin ama burada, bu durumda olan Catti-brie değil de Leydi Danica olsaydı keser miydin?""Dostum, emin ol ki..."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Ben de umudumu kesmeli miyim? Benden beklediğin bu mu?""Burada çaresizce umuda tutunmuş tek kişi sen değilsin dostum," diye azarladı Cadderly.Drizzt bu sözler üstüne biraz sakinleşti. "Danica onları bulacak," dedi ama sözleri kulağa ne kadar da boş geliyordu. Yumuşak bir sesle devam etti. "Sanki ayaklarımın altında bir zemin yokmuş gibi hissediyorum."Cadderly sempatiyle başını eğdi."Ejderliçle, onun yenilmesi halinde karıma tekrar kavuşacağım umuduyla mı savaşmalıyım?" diye sordu Drizzt sesi bir kez daha yükselerek. "Yoksa bir daha asla ona kavuşamayacağımın hfddetiy-le mi?"312HAYALET KRAL '—^"Bana sorduğun... bu sorular..." Cadderly içini çekip çaresizce ellerini kaldırdı. "Bilmiyorum Drizzt Do'Urden. Catti-brie konusunda hiçbir şey kesin değil.""Delirmiş olduğunu biliyoruz."Cadderly, "Gerçekten biliyor muyuz?" diye cevap vermeye yeltendi ama Drizzt'in umutlarını boşa yükseltmemek için sustu.Catti-brie gerçekten deli miydi yoksa ona sunulan gerçekliğe göre mantıklı mı hareket ediyordu? Hayatını düzensiz bir şekilde yeniden mi yaşıyordu yoksa bu zaman-mekan kabarcıklarına gerçekten dönüp o anları gerçekmiş gibi yeniden mi deneyimliyordu?Rahip başını iki yana salladı çünkü böyle bir mantık dizisinin olasılıklarını takip edecek zamanı yoktu. Özellikle de Yükselen Ruh'u ziyaret etmiş alimler, bilgeler, büyük büyücüler ve kudretli rahipler zamanda böylesine özgürce hareket etme olasılığını toptan reddetmişken."Ama delilik geçici bir şey olabilir," dedi Drizzt. "Ve sen ve Jarlaxle yine de onu tamamen kaybettiğimizi düşünüyorsunuz. Neden?""Delilik bir zihne yeterince işkence ettiğinde kalıcı hasarlar bırakabilir," diye cevap verdi Cadderly ve sert ses tonu bunun küçük bir ihtimal olmadığını, neredeyse kesin olduğunu belli ediyordu. "Ve karın da uzun zamandır deliliğe maruz kalıyor. Korkarım ki... Jarlaxle ve ben korkuyoruz ki üzerindeki büyü bir şekilde kalksa bile zihninde korkunç bir yara kalacak.""Korkuyorsunuz ama emin değilsiniz."Cadderly başıyla onaylayıp bunu kabul ettiğini belirtti. "Daha önce mucizelere şahit oldum dostum. Hem de burada. Umudunu kaybetme."Verebileceğinin hepsi buydu ve Drizzt'in duymayı umduğu sadece buydu. "Sence tanrılarda hiç mucize kalmış mıdır?" diye sordu kara elf sessizce.Cadderly çaresizce güldü ve omzunu silkti. "Güneşin kendisini tutup kendime çektim," diye hatırlattı. "Nasıl olduğunu bilmiyorum ama bunu yapmaya çalışmamıştım. Bir bulutu tutup savaş arabasına çevirdim. Nasıl olduğunu bilmiyorum ve bunu yapmaya da çalış-313R.A. SALVATOREmamıştım. Sesim gök gürültüsü oldu... gerçekten dostum, neden insanların bana soru sorma zahmetine bile girdiğini anlamıyorum. Daha da önemlisi neden benim cevaplarıma inanıldığını bile bilmiyorum."Drizzt bu cevaba gülümseyip başıyla onayladı. Bakışlarını Catti-brie'ye çevirdi ve uzanıp kadının saçını nazikçe okşadı. "Onu kay-bedemem.""O zaman düşmanımızı yok edelim," diye önerdi Cadderly. "Ondan soma da bütün ilgimizi, bütün düşüncelerimizi ve bütün büyümüzü, Catti-brie'ye, onu o... başka bir yerin berraklığında bulup... kendi zaman ve mekanımıza döndürmeye verelim."

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Guenhvvyvar," dedi Drizzt ve Cadderly şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı."Catti-brie onu seviyordu evet.""Hayır kast ettiğim bir somaki savaş," diye açıklamaya başladı Drizzt. "Hayalet Kral kaçarken Guenhvvyvar daha da önce kaçmıştı. O asla bir savaştan kaçmaz. Ne delirmiş bir elementalden ne canavar bir iblisten ne bir ejderhadan ne de ejderliçten kaçardı. Ama kulaklarını yatırıp bütün hızıyla ormana kaçtı.""Belki de sürüngenlerden birini avlıyordu.""Kaçıyordu. Jarlaxle'ın, bir zamanlar Kristal Parçası'nın üçlerinden biri olduğunu düşündüğü hayaletle karşılaşmasını hatırla.""Guenhvvyvar bu düzlemden değil ve Hayalet Kral bir boyut kapısı açtığında bir yarık yaratmaktan çekindi," diye mantık kurdu Cadderly."Belki Guenhvvyvar böyle bir yarığın içinde hareket edebilir," diye cevap verdi Drizzt. "Hatta belki ben de onunla gidip bu diğer yere ulaşabilirim."Cadderly bu mantık karşısında gülümsemesine engel olamadı ve Drizzt'in yüzüne meraklı bir ifade yerleşti. "Eski bir deyiş vardır; büyük zihinler aynı yolu izleyerek aynı noktaya ulaşırlar.""Guen?" diye sordu Drizzt umutla belindeki keseye dokunarak. Ama Cadderly başını iki yana salladı."Panter, Astral Düzlem'in bir yaratığı," diye açıkladı rahip, "•»valet Kral'ın bulunduğu yere kendi isteğiyle gidemez. Bunun

HAYALET KRAL '—^için orada seninkinin aynısı bir heykelciğe sahip birinin onu çağırması gerekir.""Savaş alanından kaçtı.""Çünkü ona yakın olan her şeyi ve eğer tehlikeli becerileri çarpışırsa Hayalet Kral'ı yutacak bir yarık açmaktan korktu. Böyle bir yarık belki düşmanımızı Astral Düzlem'e ya da başka bir düzleme gönderebilir ama yaratık büyük ihtimalle buraya ve Gölgeçöküşü'ne o kadar bağlıdır ki geri dönecektir." Hâlâ başını iki yana sallıyordu. "Bu tarz bir hareketin başarılı olacağına dair inancım çok az ve çok daha büyük felaketlere yol açabileceğini düşünüyorum.""Daha büyük mü?" diye sordu Drizzt ve boş bir kahkaha attı. "Daha büyük mü?""Bulabildiğimiz en um utsuz fırsatlara balıklama atlayacak noktaya mı geldik?" diye sordu Cadderly."Gelmedik mi?"Rahip bir kez daha omzunu silkti. "Bilmiyorum," diye itiraf ederken bakışları Catti-brie'ye kaydı. "Belki de başka bir yol buluruz.""Belki Deneir bir mucize bahşeder ha?""Umalım da öyle olsun.""Dua edelim demek istedin.""Öyle tabii."Kaşığı dudaklarına götürdüğünde itiraz etmeden yiyeceği aldı. Drizzt bir peçeteyi sıcak su dolu küçük bir kaseye daldırıp karısının dudaklarından sızan lapayı sildi.Catti-brie ne bunun ne de yediği yemeğin tadının farkında gibiydi. Ne zaman Catti-brie'nin ağzına bir kaşık yemek koysa kadının yüzünde en ufak bir ifade belirmiyordu ve bu durum Drizzt'e büyük bir acı verip ne kadar nafile bir çaba içinde olduğunu hatırlatıyordu. Lapayı tıpkı onun sevdiği gibi hazırlamıştı ama her kaşıkla daha iyi anlıyordu ki bal ve tarçın yerine acı baharatlar da kullansa sonuç değişmeyecekti. Catti-brie için hiçbir anlamı olmayacaktı."Kelvin Anıtı'ndaki o anı hâlâ hatırlıyorum," dedi karısına. "O315•i—> R.A. SALVATORE

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

anı, sen gözlerimin önünde bir daha yaşayınca o kadar net bir şekilde hatırladım ki, sözler daha ağzından çıkmadan söyleyeceklerini kelimesi kelimesine biliyordum. Saçlarının nasıl toplandığını, kâküllerini ve saçlarının farklı uzunlukta kesildiğini hatırlıyorum. Bir cüceye saç kesimi konusunda asla güvenmemek gerekir değil mi?"Hafifçe güldü ama Catti-brie bunu da duymadı."O zamanlar seni sevmiyordum tabii. Yani şimdiki gibi değildi. Ama o an benim için her zaman o kadar değerli ve önemliydi ki. Yüzündeki o bakışlar aşkım... tenime değil içime bakıyordun. Seni Kelvin Anitı'nda bulduğumda evime gelmiş olduğumu anlamıştım. Sonunda evimdeydim.""Ve aramızda dostluktan fazlası olabileceğini anlamadığım bütün o yıllar boyunca da benim için özeldin. Hâlâ da öylesin ve bana dönmene ihtiyacım var Catti. Başka hiçbir şeyin anlamı yok. Dünya çok karanlık bir yer oldu. Hayalet Kral ve çöken Ağ ve bu yıkımın bütün getirdikleriyle çoğu kişiden önce benim birçok sınamadan geçeceğimi biliyorum. Ama bu zorlukları aşabileceğimi, hep beraber bir yolunu bulabileceğimizi biliyorum. Her zaman bir yol buluruz!""Ama sen bana dönersen. Bir savaşçının güçlü bir düşmanı yenebilmesi için o güçlü düşmanı yenmeyi istemesi gerekir. Bir kez daha yalnız kalacaksam aşkım, ne anlamı var ki?"İçini çekip Catti-brie'ye bakarak öylece oturdu ama kadm ne gözünü kırptı ne de bir tepki verdi. Onu duymamıştı. Drizzt kendi akıl sağlığı için böyle olmadığını varsayabilirdi ama Catti-brie'nin hasar görmüş bir yüzeyin altında her şeyi duyup anladığını gayet iyi biliyordu.Lavanta rengi gözünden akan bir damla yaşı sildi ve kuruyan gözlerine, Bruenor'u sarsmış ve cesaretlendirmiş olan Avcı'nın vaadi, kararlılık ve kaynayan öfke yerleşti.Catti-brie'yi alnından öpüp kendine bunların hepsinin sorumlusunun Hayalet Kral olduğunu, ejderliçin çok daha büyük bir felaketin sonucu olmadığını, dünyada son dönemde bu kadar yanlış giden her şeyin sebebi olduğunu söyledi.Drizzt Do'Urden artık gözyaşı dökmeyecekti. O yaratığı yok etmeye kararlıydı. ' x316NEFRETLE GÜDÜLENDüşmanlarının döneceğini ve onunla nerede savaşmak istediklerini biliyorlardı ama bu gerçekleştiğinde gürbüz Athrogate'le Thibbledorf Pwent bağırmaktan çok soluklarını tuttular.Hayalet Kral, önce kısa bir süre beyaz-mavi bir parıltı olarak görünüp Toril'e tam da kaybolduğu noktada dönmüştü. Bir anda katedralin dışındaki avluda yeniden bir bütün olmuştu ve Pwent'le Athrogate daha yeni bağırmış, haykırışları boş koridorlarda yankılanırken havaya sıçrayıp gece göğüne yükseliyordu."Burda yukarda! Burda yukarda kralım!" diye haykırdı Pwent zıplayıp göğü işaret ederek. Bruenor, Drizzt ve diğerleri iki cücenin nöbet tuttuğu balkonun yanındaki odaya girdiler."Ejderliç aynı yerde mi belirdi?" diye sordu Cadderly, belli ki bu konunun büyük bir önemi vardı."Tıpkı tahmin ettiğin gibi," diye cevap verdi Athrogate. "Parıldadı falan soma havaya sıçrayıverdi.""Yukarda kralım!" diye bağırdı Pwent bir kez daha.Drizzt, Cadderly, Bruenor ve Jarlaxle birbirilerine baktılar. "Bu sefer elimizden kaçamıycak," dedi Bruenor.Bu sözler üstüne bütün bakışlar Cadderly'ye döndü ve rahip başıyla onaylarken kendinden gayet emindi."İçeri," dedi Cadderly hepsine. "Yaratık öfke ve ateşle dönecek.317

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

•i—> R.A. SALVATOREYükselen Ruh bizi koruyacaktır.-H—Danica derin bir nefes aldı ve ejderliçin havalanırken attığı bu dünyaya ait olmayan korkunç çığlığı duyduğunda yakındaki bir ağaca tutundu. Dönüp, çoktan kilometrelerce arkasında kalmış olan Yükselen Ruh'a bakmadan edemedi. Kendine, Cadderly'nin etrafının güçlü müttefiklerle sarılı olduğunu ve Deneir'in ya da başka ilahi bir varlığın mucizevi bir şekilde onun yakarışlarını duyduğunu hatırlattı."Galip gelecekler," dedi hafifçe. Ormanın canavarlarla dolu olduğunu bildiğinden çok kısık sesle söylemişti. Sürüngen gruplarının yolu kazıyarak ilerlemelerini izlemiş, devasa siyah bir yaratığın gök gürültüsünü andıran ayak seslerini duymuştu.Carradoon'a giden yolu yarılamıştı ve aslında şimdiye dek oraya ulaşmış olmayı umduysa da ilerleyişi yavaş ve dikkatli olmuştu. Savaşmayı çok istiyor olsa da herhangi bir çatışmaya girmeyi göze alamazdı. Bütün dikkatini sadece ve sadece Carradoon'a, Cadderly ve diğerleri Hayalet Kral'la ilgilenirken çocuklarını bulmaya vermişti.Plan buydu, yaşayan ölü ejderhanın döneceğini biliyorlardı ve Danica en ufak bir şüphe duymamalıydı. Cadderly'ye güvenmeliydi. Geri dönemezdi."Çocuklarım," diye fısıldadı. "Temberle, Rorick ve Hana, sevgili Hana'm... sizi bulacağım."Arkasında, gökyüzündeki Hayalet Kral'ın çığlığı geceyi bir yıldırım ve gök gürültüsü gibi kesin bir şekilde yardı.Danica bu sesi duymazdan gelip önündeki ağaçlara odaklandı ve ' netli ormanın içinde hızlı ama dikkatli bir şekilde ilerlemeye baştır onu Cadderly," dedi her nefesinde tekrar tekrar.357HAYALET KRAL '—^Yhraskrik'in temkin telkinlerinden kurtulmuş olan Hayalet Kral havada uçarken savunmasız hedefinin altında onu beklediğini, yükselen Ruh'u ve içindeki aptalları kısa bir süre soma yok edeceğini bildiği için büyük bir zevk alıyordu.Yakında alacağı intikamının muhteşem tadı Hephaestus'un ölü boğazını doldurdu ve ejderha, bütün hızıyla binaya dalışa geçip onu parçalara ayırmaktan başka bir şey istemiyordu. Fakat şaşırtıcı olan şuydu ki, Hayalet Kral'ı oluşturan iki varlığın da dikkatsizliği daha önceki mağlubiyetleri yüzünden dizginlenmişti. Hayalet Kral, Cadderly'nin ateşlerinin kör edici acısını ve Drizzt'in palasının darbelerini hâlâ hissedebiliyordu. İkinci saldırısının ilkinden çok farklı olacağından emin olsa da gereksiz risklere girmemeye niyetliydi.Bu yüzden tepelerden, bulutların arasından uşaklarına bir kez daha seslenip onları Yükselen Ruh'un etrafındaki ormandan çağırdı ve katedrali, kendi gelişi için hazırlamalarını emretti."Cadderly'yi öldürmeyecekler," dedi canavar yükseklerdeki rüzgarlara. "Ama onu ortaya çıkaracaklar!"Hayalet Kral kanatlarını katlayıp dalışa geçti ve tekrar aniden açıp ivmesi ve hava akımlarını kullanarak binanın tepesinde sarmal bir şekilde dönmeye başladığında büyüyle gelişmiş görüşü altındaki toprakları tarıyordu.Sürüngenler, gecekanatları, kambur ruhlar ve hatta dev bir geceyürüyen Yükselen Ruh'a yaklaşırken orman canlanmıştı.Hayalet Kral'ın kahkahası uzak bir gök gürültüsü gibi çınladı.Önceki saldırıdan sağlam kalmış pencerelerden birinin kırıldığını duydular ama bina sarsılmadı."Tanrılar aşkına," dedi Cadderly."Lanet olası sürüngenler!" dedi Bruenor.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Binanın ilk katındaki hiçbir penceresi olmayan ve sadece birkaç koridora açılan en geniş kabul salonundaydılar. Pvvent'le Athrogate, diğerlerinden yaklaşık yedi buçuk metre yukarıda, kütükleriyle kuzey bölümündeki balkonun parmaklıklarında duruyorlardı.319•i—> R.A. SALVATOREBruenor, Cadderly ve diğerleriyse katedralin giriş salonuna açılan ana koridorun sonundaki çifte kapıların karşısındaki, Cadderly'nin genellikle söylev verdiği yüksek kürsüde duruyorlardı. Drizzt, içinde Catti-brie'nin olduğu küçük ve güvenli yan odanın kapısındaydı.Eğilip karısını sıkıca bir battaniyeye sardı ve fısıldadı, "Sana ulaşamayacak. Hayatım üstüne yemin ediyorum ki aşkım o canavarı öldüreceğim. Sana ulaşmanın ya da seni bize geri getirmenin bir yolunu bulacağım."Catti-brie en ufak bir tepki vermeden uzaklara bakmayı sürdürdü.Drizzt eğilip karısını yanağından öptü. "Söz veriyorum," diye fısıldadı. "Seni seviyorum."Drizzt pek de uzakta olmayan bir yerden ahşap bir şeylerin parçalandığını duydu. Ayağa kalkıp küçük, yan odadan dışarı çıktı ve kapıyı arkasından sıkıca kapattı.Cadderly, iğrenç yaratıkların Yükselen Ruh'un kırık pencerelerinden içeri sürünerek girdiklerini hissedince ürperdi."Binayı temizleyelim mi?" diye bağırdı Athrogate aşağıya."Hayır, yerinizde kalın!" diye emretti Cadderly ve daha kelimeler ağzından yeni çıkmışken balkonun iki cüceye en yalan olan kapısı takırdayıp sarsılmaya başladı. Cadderly kendi içine gömülüp Yükselen Ruh'u güçlendiren büyüye katılmaya çalışıp katedrale, Deneir'e güçlü durması için yalvardı."Haydi o zaman," diye fısıldadı Caderly, Hayalet Kral'a. "Düş önlerine.""Yenilgisinden ders çıkarmıştır," dedi Jarlaxle, Drizzt yanlarına geldiğinde. "Önden yemleri gönderiyor. Daha önceki gibi bir başına kısılı kalmayacak"Cadderly telaşla Brueor ve Drizzt'e baktı."Ben onu içeri çekerim," diye söz verdi Drizzt ve diğer üçü hemen peşinde olmak üzere çifte kapılara doğru atıldı.Drizzt daha odadan çıkmadan Cadderly onu yakaladı. Drizzt döndüğünde rahip, önce drowun Buzölüm'ü tutan sağ elini soma da uzanıp Parıltı'nın kabzasını tuttu. Gözlerini kapatıp mırıldanmaya başladı ve Drizzt bir kez daha ilahi gücün aktığı hissetti hem de bu sefer iki silahına birden.320HAYALET KRAL '—^"Bruenor, kapı," dedi Jarlaxle bir çift metal değnek çıkararak. "Ve kenara çekil."Jarlaxle önce Drizzt'e soma da çifte kapıları sonuna dek açmış olan Bruenor'a başıyla bir işaret verdi. Kapılar açılınca giriş salonuna giden koridorun sürüngenler ve tepelerinde uçuşan gecekanat-larıyla kaynadığını gördüler.Jarlaxle'ın asasından fırlayan bir yıldırım karanlığı yardı. İkinci değnek de aynı şekilde karşılık verdi ve onu diğerleri izledi. Etler yandı, yarasalar yere yığıldı ve kutsal mekan iğrenç bir kokuyla doldu.Beşinci bir yıldırım peşinde altıncıyla fırladı. Yaratıklar koridordan kaçmaya çalıştılar ve kaçamayanlar oldukları yerde eridiler. Yedinci yıldırım Yükselen Ruh'un duvarlarını sarstı."Git!" diye Drizzt'e emretti Jarlaxle ve bir cızırdayan enerji çizgisi daha yolladı.Ve yıldırımın hemen ardından Drizzt Do'Urden koşuyor, sıçrıyor,

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

dönüyor ve biçiyordu. Her darbesi mükemmel bir taktik ve zamanlamayla iniyor, yolu açıp Drizzt'in ilerlemesini sağlıyordu. Bir gecekanadı ona doğru dalışa geçti, daha doğrusu yıldırımlar yüzünden oldukça kötü yaralandığı için daha çok düştü. Drizzt, yaratığa ters bir vuruş yaptı ve ilahi güçle dolu pala yaratığın etini büyük bir kolaylıkla yardı.Bir çift can çekişen sürüngenin kafalarına çıktı ve üçüncü bir tanesine tekme atıp ilerlerken döndü ve başka bir yaratığı ikiye biçti. Giriş salonunun kapılarına ulaştı. İki kapı da sekiz yıldırım yüzünden menteşelerinde sallanıyordu."Jarlaxle!" diye bağırdı Drizzt ve yana kayarken kapılara bir tekme atıp açılmalarını sağladı. Kapıların ardındaki giriş salonu düşmanlarla doluydu.Yıldırımlar eğilmiş drowun üzerinden geçtiler. Canavarları yaktılar, kör ettiler, parçaladılar ve dağıttılar. Yıldırımların hemen arkasında da kudretli palaları sürüngenleri etrafa savuran Drizzt vardı.Drizzt kapıdan, avluya çıktı."Savaş benimle ejderha!" diye bağırdı. Aptal bir gecekanadı, yükseklerden Drizzt'in üstüne daldı ama karşısında bütün bedenini321R.A. SALVATOREyaran, içindeki karanlığı ilahi bir ışıkla dolduran bir pala buldu. Yarasayı andıran yaratık döne döne geriye, yukarıya fırladı ve yere yığılmadan çok önce öldü.Her tarafta, Yükselen Ruh'un duvarları ve pencerelerinde her şey bir anda durdu. Drizzt ilgiyi kendisine çekmişti ve yaratıklar avlunun karşısındaki ağaçlardan ve Yükselen Ruh'un duvarından onun üzerine akmaya başladılar.Kara elfin yüzünde vahşi bir gülümseme belirdi. "Gelin bakalım," diye fısıldadı, Catti-brie'ye verdiği sözü tutmaya niyetliydi."Yanına gitmeliyiz!" diye bağırdı Bruenor. Cadderly ve Jarlaxle'la birlikte kabul salonundan çıkmış, giriş salonuna yaklaşıp avluyu görebileceği bir noktaya geçmişti."Dur cüce," dedi Jarlaxle. Konuşurken Cadderly'ye bakıyordu ve rahibin de Drizzt'e en az onun kadar güvendiğini anlamıştı.Bruenor bir cevap vermeye yeltendi ama ilk yaratık dalgasının Drizzt'e ulaştığını görünce nefesini tuttu.Drovv kolcu birdenbire hareket geçti, zıplıyor, dönüyor, sürüngenlerin kafalar' i ve sırtlarına basıyor, korkunç bir hız ve isabetle rakiplerini b; \ Sürüngenler birbiri ardına titreyen et yığınları olarak - ya da ilahi güçlerle dolu bir palanın darbesiyle ' Drizzt bir yaratığın sırtından sıçrayıp yere ii1'' sinin üstüne çıktı. Bir çift saplama ham-31 (HAYALET KRAL '—^duydukları sesler ve çığlıklar dostlarının ölümcül dansının yavaşlamadığını gösteriyordu. Drizzt bir kez daha görüş alanlarına girdi, ters yönde koşuyor, her adımı, her dönüşü ve her darbesiyle bir yıkım yolu açıyordu. Sürüngenler savruldular ve yıkıldılar, gecekanatları yukarılardan ölü bir şekilde yağdılar ama Drizzt'in palalarının ilahi pırıltısı bir an olsun azalmadı, hatta daha da büyük bir amaç ve öfkeyle parlıyormuş gibi görünüyordu.Arkalarındaki odadan gelen bir gürültüyle dönen üçlü, odanın ortasında can çekişen bir sürüngen gördüler. İkinci bir sürüngen, Thibbledorf Pvvent'in neşe dolu kıkırtısı eşliğinde yukarıdan düştü."Drizzt'e güvenin!" dedi Cadderly diğer ikisine ve giriş salonuna, savaşmak için seçtikleri yere ilerledi.Thibbledorf Pwent'in coşkusu tek başına kırık kapıdan girenleri

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

tutmaya yetmişti. Debelenen ve yumruklar atan cüce, çivili zırhına sıçrayan her kan ve et parçasıyla, dizliğinin ya da eldiveninin bir yaratığa gömülmesiyle daha da yüksek kahkahalar atıyordu."Yoldan çekil!" diye bağırdı Athrogate ona defalarca; çünkü en az diğeri kadar deli olan cüce de bir şeylere vurmak istiyordu."Bwahaha!" diye cevap verdi Pwent, Athrogate'in imzası olan kahkahayı kusursuzca taklit ederek."Ha," dedi Athrogate ve bir an duraksadı. Ama bu duraksama çok kısa sürdü ve o da derinden gelen bir "Bwahaha!" koyverdi.Thibbledorf Pwent yoldan çekilince bir çift sürüngen balkona hızla girip Athrogate'e saldırdılar. Athrogate onları seheryıldızların-dan bir sağanakla karşılayıp içten gelen bir kahkaha daha attı.Bu arada Pwent koridorun çıkışına geri dönüp sıradaki yaratıklara girişti. Bir tanesini eldiveninin dikenine takıp seri ve etkili bir dönüşle çırpınan yaratığı balkonun parmaklıklarının üzerinden aşağı attı. Soma yana çekilip balkona birkaç sürüngen daha davet etti ve Athrogate'le birlikte onların da icabına baktılar.323R.A. SALVATORENe yavaşladı ne de yoruldu. Yaralı karısının görüntüsü zihninde parıldarken ve en ufak bir bitkinlik hissetmezken Cadderly'nin, silahlarına bahşettiği gücün ona da bir şekilde güç ve dayanıklılık verip vermediğini merak etti.Bu merakı çok kısa sürdü çünkü içinde bulunduğu durum en yoğun savaşçı içgüdüleri dışında pek bir şeye izin vermiyordu. Drizzt kendine düşünecek zaman vermedi çünkü her dönüşü onu bir düşmanla yüz yüze getiriyor, her sıçrayışı uzanmış kollar ya da pençelerden kurtulmaya çalıştı bir akrobasi gösterisine dönüşmüştü.Fakat Drizzt Do'Urden'e kaç pençenin uzandığının bir önemi yoktu. Hiç biri ona dokunamıyordu; hiddet ve kudret dolu palaları, hangi yöne gitmek isterse yolu açıyordu. Etraf bir katliamın artıklarıyla dolmaya, havaysa canavarların kanından bir sisle kaplanmaya başlamıştı. İki adımda bir ölü bir düşmanın cesedine basıyordu."Karşıma çık ejderha!" diye haykırdı ve sesinde neredeyse dalga geçer bir ton vardı. "Aşağı insene seni korkak!"Bu iki cümle arasında dört sürüngen daha ölmüştü ve aptal denecek kadar saldırgan olan yaratıklar bile bu çılgın drovvdan uzak durmaya çalışmaya başlamışlardı. Çatışma devam ederken Drizzt kendini düşmanlardan kaçmaya çalışmaktan çok onları kovalamaya başlamış halde buldu. Ve bütün bu süre zarfında Hayalet Kral'a seslenmeye devam etti.Drizzt'in meydan okuması cevapsız kalmadı ama ona yanıt veren ejderliç değil; ormandan çıkıp ölümcül bir dans içindeki drowa kükreyen devasa geceyürüyendi.Drizzt daha önce bu canavarlardan bir tanesiyle savaşmıştı ve ne kadar zorlu olduklarını biliyordu. İnce uzuvları, onu sıkıp canını çıkarabilecek kas katmanlarıyla kaplıydı.Drizzt gülümseyip saldırdı.Drizzt'ten kaçmış sürüngenlerin çoğu Yükselen Ruh'un açık kapılarından girip, kabul salonuna açılan koridora doluştular. En324HAYALET KRAL '—^öndeki sürüngen kapılardan içeri adım atmıştı ki kapının yanında, sırtı duvara dönük duran Bruenor baltasını mükemmel bir zamanlamayla savurup yaratığın göğsüne gömdü.Baltasını hızla çekince yaratık da savrulup yuvarlandı ve Bruenor, bu sırada sol elini baltadan çekip geriye götürdü, kalkanını taktı ve kendini kapıdan giren diğer sürüngenin üzerine attı. Cüceyle sürüngen beraberce yuvarlandılar ve yolu Jarlaxle'ın kalabalık koridoru

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

aydınlatan yıldırımlarına açtılar.Onların arkasından Cadderly gelip kapıya geçti, ellerini yukarı kaldırıp gücü içine çekti ve bu gücü ayaklarının altına salıp parıldayan bir çember yarattı. Rahip geri çekildi ve inatçı sürüngenler gelmeye devam ettiler. Cadderly'nin kutsamış olduğu zemine ayak bastıkları anda yıkıcı bir parlaklık tarafından yutuldular. Çığlıklar atarak yandılar ve büyük bir ıstırap içinde kıvranarak yere yığıldılar.Jarlaxle koridora bir çift yıldırım daha gönderdi.Bir sürüngen daha yukarıdaki balkondan uçarak gelip yere çakıldı ama kabul salonunda etraf sessizleşmeye başlamıştı."Hadi sizi uyuşuk yaratıklar!" diye seslendi Athrogate yukarıdaki boş koridordan."Haydi ejderha!" dedi Cadderly cevap olarak."Hadi Drizzt," diye ekledi Bruenor.Kara derili dev, acımasız bir hız ve vahşilikle üstüne doğru koşan drovva vurmaya çalıştı ve orada Drizzt yerine başka bir savaşçı olsa bu darbe tarafından ezilirdi. Fakat hızını arttıran büyülü hal-halları ve muhteşem refleksleri olan kolcu, dev yumruğunu savurmaya başlarken sola geçmişti bile. Canavarın bu hamleye bir tepki vereceğini beklediğinden hızla diğer tarafa geri dönüp yaratığın yumruğu havayı döverken rahatça koşmaya devam etti.Devin yanından geçerken yavaşlamadı ama havaya sıçrayıp, ivme kazanmak için döndü ve Buzölüm'le bir darbe vurdu. Niyeti yaratığın diz kapağına vurup darbenin etkisiyle ivmesini ters yöne çevirip yan tarafa geçmekti ama vurduğu darbeyi hissetmedi bile.325---^.^e J R.A. SALVATORESanki katı bir şeye vurmamış gibi yere indi ve ilahi güçle donatılmış silahıyla daha önceki deneyimine rağmen geceyürüyenin bacağını kesip koparmış olduğu gerçeği karşısında afalladı.Hemen yeni bir strateji geliştirip sol çapraza doğru koştu ve hızla dönüp devin arkasına geçti. Bir dönüş daha yaptığında Buzölüm devin diğer uyluğuna saplanmıştı ve uluyan yaratık kopuk bacağını tutmaya çalışırken parmak ucunda yükselmek zorunda kaldı.Drizzt, Buzölüm'ü çekti ama onun yerini hemen Parıltı aldı ve devin sağlam bacağını kesip bedeninden ayırdı.Drizzt devin işini bitirmekle uğraşmadı ve katedrale koşmaya hazırlandı, sonuçta yaratık kanamadan ölecekti. Bütün yaratıklar önünden kaçıyorlardı, gecekanatları karanlığın içine uçuyor, sürüngenler ondan kurtulmak için birbirilerini eziyorlardı. Birkaç tanesini yakalayıp tek, ölümcül bir darbeyle temizledi ve düşman sürüsünü dağıtmak için planladığından daha dairesel bir rota çizdi.Yukarılardan gelen bir çığlık geceyi yardı, sadece yoğunluğu ve yüksekliği bile acı verici bir haykırıştı. Drizzt hızla bir takla atıp ayağa kalktı ve çığlığın geldiği yöne döndü. Önce ejderliçin alev alev yanan gözlerini gördü ardından da yaratığın yeni boynuzu, Crenshinibon'un yeşil parıltısını."Gel haydi!" diye bağırdı Drizzt ve palalarını birbirine vurup kıvılcımlar çıkardı.Tek bir hareketle palalarını kınlarına yerleştirip omzundan Taulmaril'i indirdi. Vahşice gülümseyerek gümüş kuyruklu bir ok gönderdi. Hemen ardından ikinci oku gönderdi ve kısa bir sürede oklar sanki bir çizgi halinde ilerliyor, yükseklerden dalışa geçmiş olan canavara çarpıp canını yakıyorlardı.32624XGERÇEKLİĞİN UCUNA DEK KOVALAMAK

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Orada!" diye bağırdı Rorick dağların üzerindeki gökyüzünü işaret ederek.Lanetli çığlığı duymuşlardı ve Rorick'in bakışlarını takip edince yıldızlı gökyüzünde dalışa geçmiş olan Hayalet Kral'ı gördüler."Evimizin üstünde," dedi Hanaleisa ve beşi de koşmaya başladılar. Fakat her onuncu adımda İvan durmalarını söylüyordu. Sonunda diğerleri nefes nefese bir şekilde yavaşladılar."Hep birlikte olmazsak ölcemiz kesin," diye azarladı sarı sakallı cüce. "Ben sizin kadar hızlı koşamam kızım!""Ve ben de evime saldırılırken durup uzaktan izleyemem," diye cevap verdi Hanaleisa."Ve oraya gidemezsin de," dedi İvan. "Yürüyerek yarım günden fazla sürer koşarak da saatlerce. Saatlerce koşmaya mı niyetlisin?""Gere..." Hanaleisa tam cevap veriyordu ki Pikel'in "Şşş!" demesiyle sustu. Bütün gözler, sıçrayıp karanlık ormanı işaret eden yeşil sakallı cüceye döndü.Kısa bir süre soma bir sürü yaratığın çalıların arasından geçtiğini anlatan hışırtıyı duydular. Tek bir vücutmuşçasına savaşmaya hazır bir düzene geçtiler ama kısa bir süre sonra bu yaratıkların, Hayalet Kral'ın uşaklarının onlar için gelmediklerini, batıya, yükselen Ruh'a doğru koştuklarını anladılar. Düşmanları uzaktaki savaşa327•i—> R.A. SALVATOREakıyorlardı."O zaman hızlı gidelim ama koşmak yok," dedi İvan. "Ve birbirimize yakın durcaz, hepimiz!"Hanaleisa ilerleyen grubun en önünde seri adımlarla ilerliyordu. Sessiz olma ve dayanıklılık konusundaki yoğun eğitimi ve hareketlerinin zarif akıcılığı sayesinde ne kadar uzak olursa olsun, tepe yukarı koşmak zorunda olsa da eve kadar koşabileceğini biliyordu. Ama diğerlerini, etrafları düşmanlarla çevrili bir şekilde özellikle de Rorick yaralı bileği yüzünden her adımda acı çekiyorken bırakamazdı."Anne ve babamızın yanında yüzlerce yetenekli büyücü ve rahip var," diyerek Hana'yı rahatlatmaya çalıştı Temberle. Hana, kardeşinin ses tonundan kendisini de rahatlatmaya çalıştığını anlayabili-yordu. "Bu tehdidin üstesinden geleceklerdir."Kısa bir süre sonra, yaklaşık iki kilometre ilerlemişlerdi ki hem yorgunluktan hem de etraflarındaki orman gölgemsi yaratıklarla dolu olduğundan yavaşlamak zorunda kaldılar. Hanaleisa birden çok kez arkasındakileri durdurmak için elini kaldırıp bir çatışma beklentisiyle bir ağacın ya da çalının arkasına saklandı. Fakat her seferinde önerinden ya da yan taraflarından geçen gürültülü yaratıkların tek bir amacı vardı ve bu amaç da Carradoon'dan kaçan bu küçük grupla ilgisizdi.Hanaleisa, yavaş yavaş düşmanların sesi oldukça yakından geldiğinde bile ilerlemeye devam etti. İtiraf etmeliydi ki sürüngenlerin bazılarının onlara saldırmasını da istiyordu. Orada öldürdükleri her şey Yükselen Ruh'a saldıracak olanlardan bir tane eksilmesi demekti.Hanaleisa farklı bir şey, onlara yönelmiş bir hareket hissetti. Geniş bir ağacın arkasına kayıp diğerlerine durmalarını işaret etti ve bir şey, ağacın hemen öbür tarafına gelince nefesini tuttu.Ağacın arkasından fırladığında rakibi de aynı şeyi yaptı ve Hana, yetenekli bir savaşçıyı bile yerle bir edecek bir yumruk salvosuna başladı.Fakat her saldırısı açık bir el tarafından, yana İtildi. Hanaleisa'nın yenildiğini anlaması biraz vakit aldı ve o anda raki-328HAYALET KRAL '—^

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

binin hayatı boyunca onu eğitmiş olan kadın olduğunu anladı."Anne!" diye haykırdı ve Danica ona hayal bile edemeyeceği kadar sıkı sarıldı.Danica çocuklarını bağrına basarken rahatlama ve mutluluktan kaynaklanan gözyaşları yüzünden hiçbir şey göremez hale geldi. Pikel'e sıkıca sarıldığında îvan'ı gördü ve yüzü büyük bir şaşkınlıkla doldu."Senin öldüğünü gördüm," dedi. "Ejderha seni ezdiğinde uçurumda, mağaranın hemen dışındaydım.""Beni kovalayan şeyleri ezdiğinde yani," diye düzeltti İvan. "Aptal şey bi deliğin üstünde oturduğunu bile bilmiyomuş yahu. Bi ejderha için küçük bi delikti ama benim için bi tüneldi.""Ama..." demeye kalktı Danica. Sonra başını iki yana sallayıp İvan'ın sakallı yanaklarını öptü."Sen bir yolunu bulmuşsun," dedi. "Biz de bir yolunu bulacağız.""Babam nerede?" diye sordu Hanaleisa."Yükselen Ruh'ta," diye cevap verdi Danica ve dağlara endişeli bir bakış attı, "Hayalet Kral'la karşılaşıyor.""Etrafında büyücü ve rahiplerden bir orduyla," dedi Rorick umutla ama Danica başını iki yana salladı."Etrafında küçük ama güçlü bir müttefik grubu var," diye düzeltti Danica ve İvan'la Pikel'e baktı. "Kral Bruenor, Karındeşen-lerden biri ve Drizzt Do'Urden.""Bruenor," dedi İvan nefesi kesilerek. "Kralım bu zor anımızda bize gelmiş.""Drizzit Dudden," diye ekledi Pikel ünlü kıkırdamasıyla."Yolu gösterin Leydim," dedi İvan, Danica'ya. "Belki oraya öldürcek her şey bitmeden ulaşabiliriz."Hayalet Kral, dalışını durdurmak için kanatlarını açmadı. Kanatları katlı, gözleri alev alev, ağzı açık bir şekilde gökyüzünden bir mermi gibi indi. Çarpmadan yalnızca bir an önce başını yukarı kaldırıp kanatlarını açarak sadece iniş açısını birazcık değiştirdi.329

^.^e J R.A. SALVATOREakıyorlardı."O zaman hızlı gidelim ama koşmak yok," dedi İvan. "Ve birbirimize yakın durcaz, hepimiz!"Hanaleisa ilerleyen grubun en önünde seri adımlarla ilerliyordu. Sessiz olma ve dayanıklılık konusundaki yoğun eğitimi ve hareketlerinin zarif akıcılığı sayesinde ne kadar uzak olursa olsun, tepe yukarı koşmak zorunda olsa da eve kadar koşabileceğini biliyordu. Ama diğerlerini, etrafları düşmanlarla çevrili bir şekilde özellikle de Rorick yaralı bileği yüzünden her adımda acı çekiyorken bırakamazdı."Anne ve babamızın yanında yüzlerce yetenekli büyücü ve rahip var," diyerek Hana'yı rahatlatmaya çalıştı Temberle. Hana, kardeşinin ses tonundan kendisini de rahatlatmaya çalıştığını anlayabili-yordu. "Bu tehdidin üstesinden geleceklerdir."Kısa bir süre sonra, yaklaşık iki kilometre ilerlemişlerdi ki hem yorgunluktan hem de etraflarındaki orman gölgemsi yaratıklarla dolu olduğundan yavaşlamak zorunda kaldılar. Hanaleisa birden çok kez arkasındakileri durdurmak için elini kaldırıp bir çatışma beklentisiyle bir ağacın ya da çalının arkasına saklandı. Fakat her seferinde önerinden ya da yan taraflarından geçen gürültülü yaratıkların tek bir amacı vardı ve bu amaç da Carradoon'dan kaçan bu küçük grupla ilgisizdi.Hanaleisa, yavaş yavaş düşmanların sesi oldukça yakından geldiğinde bile ilerlemeye devam etti. İtiraf etmeliydi ki sürüngenlerin bazılarının onlara saldırmasını da istiyordu. Orada öldürdükleri her

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

şey Yükselen Ruh'a saldıracak olanlardan bir tane eksilmesi demekti.Hanaleisa farklı bir şey, onlara yönelmiş bir hareket hissetti. Geniş bir ağacın arkasına kayıp diğerlerine durmalarını işaret etti ve bir şey, ağacın hemen öbür tarafına gelince nefesini tuttu.Ağacın arkasından fırladığında rakibi de aynı şeyi yaptı ve Hana, yetenekli bir savaşçıyı bile yerle bir edecek bir yumruk salvosuna başladı.Fakat her saldırısı açık bir el tarafından- yana itildi. Hanaleisa'nın yenildiğini anlaması biraz vakit aldı ve o anda raki-328HAYALET KRAL '—^binin hayatı boyunca onu eğitmiş olan kadın olduğunu anladı."Anne!" diye haykırdı ve Danica ona hayal bile edemeyeceği kadar sıkı sarıldı.Danica çocuklarını bağrına basarken rahatlama ve mutluluktan kaynaklanan gözyaşları yüzünden hiçbir şey göremez hale geldi. Pikel'e sıkıca sarıldığında İvan'ı gördü ve yüzü büyük bir şaşkınlıkla doldu."Senin öldüğünü gördüm," dedi. "Ejderha seni ezdiğinde uçurumda, mağaranın hemen dışındaydım.""Beni kovalayan şeyleri ezdiğinde yani," diye düzeltti İvan. "Aptal şey bi deliğin üstünde oturduğunu bile bilmiyomuş yahu. Bi ejderha için küçük bi delikti ama benim için bi tüneldi.""Ama..." demeye kalktı Danica. Sonra başını iki yana sallayıp İvan'ın sakallı yanaklarını öptü."Sen bir yolunu bulmuşsun," dedi. "Biz de bir yolunu bulacağız.""Babam nerede?" diye sordu Hanaleisa."Yükselen Ruh'ta," diye cevap verdi Danica ve dağlara endişeli bir bakış attı, "Hayalet Kral'la karşılaşıyor.""Etrafında büyücü ve rahiplerden bir orduyla," dedi Rorick umutla ama Danica başını iki yana salladı."Etrafında küçük ama güçlü bir müttefik grubu var," diye düzeltti Danica ve İvan'la Pikel'e baktı. "Kral Bruenor, Karındeşen-lerden biri ve Drizzt Do'Urden.""Bruenor," dedi İvan nefesi kesilerek. "Kralım bu zor anımızda bize gelmiş.""Drizzit Dudden," diye ekledi Pikel ünlü kıkırdamasıyla."Yolu gösterin Leydim," dedi İvan, Danica'ya. "Belki oraya öldürcek her şey bitmeden ulaşabiliriz."Hayalet Kral, dalışını durdurmak için kanatlarını açmadı. Kanatları katlı, gözleri alev alev, ağzı açık bir şekilde gökyüzünden bir mermi gibi indi. Çarpmadan yalnızca bir an önce başını yukarı kaldırıp kanatlarını açarak sadece iniş açısını birazcık değiştirdi.329•i—> R.A. SALVATOREYere çarpıp çimleri yardı ve hedefine doğru kayarken resmen bir hendek kazmış oldu; ve bu saldırısı bir tamıya meydan okumaya cüret etmiş aptalın işini bitirmeye sanki yetmezmiş gibi bir de alevli nefesini kustu.Alevler yollarındaki her şeyi yutarak Yükselen Ruh'un kapısına kadar aktılar. Ölü sürüngenlerin etleri kabarıp, patladı ve kül oldu. çimenler kararıp toza dönüştüler."Drizzt!" diye haykırdı Bruenor, Jarlaxle ve Cadderly bir ağızdan katedralin içinde. Dostlarının alevler tarafından yutulduğunu biliyorlardı.Alev nehri daha uzun süre devam edebilirdi çünkü bu afetin bir sonu yok gibiydi; ama bu saldırı tarafından yok edilmiş olması gereken bir drowun savurduğu bir pala Hayalet Kral'ın suratının yan tarafına sertçe indi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Drizzt'in önünden çekilecek kadar hızlı olmuş olmasına şaşıran ve sarsılan Hayalet Kral, kustuğu öfkesini ona çevirmeye çalıştı.Fakat büyüyle inanılmaz derecede güçlenmiş ikinci bir darbe ejderliçin başını diğer yöne savurdu.Hayalet Kral, arka ayaklarının üstüne kalkıp iki adam boyundan derin bir hendekte duruyor olsa da Drizzt'in önünde bir kule gibi yükseldi.Yaratık, mızrakları andıran dişleriyle Drizzt'i ısırdığında daha yeni ayağa kalkmıştı ve Yükselen Ruh'un kapısındaki Bruenor dostunun bir bütün olarak yutulduğunu düşünüp nefes almayı unuttu.Fakat yaralı karısının görüntüsü zihninde, konsantrasyonu mükemmel ve refleksleri çevik olan Drizzt bir kez daha düşmanından hızlı davranıp içeri ve yana doğru atlayarak Hayalet Kral'ın ulaşamayacağı bir noktaya geçmişti. Ayağa kalktığında yıldırım hızında üç adımla canavarın arka bacağına ulaştı ve palaları işe koyuldu.Cadderly'nin büyüsü ve Drizzt Do'Urden'in öfkesi yine de bu tamısal yaratığa, geceyürüyene yaptığı şeyi yapamadı ve bütün öfkesi ve hiddetine rağmen Drizzt tek bir gerçeği asla unutmadı; Hayalet Kral'ı tek başına yenemezdi.Bu yüzden bir kez daha harekete geçti, etkili bir ejarbe indirmiş olmasına rağmen bütün hızıyla koştu. Ejderha bir kez daha öldürü-330HAYALET KRAL '—^cü dişleriyle onu ısırmaya çalıştı ve Drizzt bir kez daha saldırıdan kaçıp Yükselen Ruh'a doğru depar atmaya başladı.Drizzt içgüdüsel olarak yana doğru atladı ve arkasında hissettiği ısı Hayalet Kral'ın ölümcül alevlerini bir kez daha kustuğunu anlamasını sağladı. Alevler kesilir kesilmez simsiyah çizginin öbür tarafına geçti ve bir kez daha peşinden gelip onu ısırmaya çalışan yaratığın bir adım önündeydi.Çifte kapılardan Hayalet Kral'ın hemen önünde geçti ve gidebileceği hiçbir yer olmadığı için Cadderly'ye seslendi.Tıpkı böyle olacağını bildiği üzere Hayalet Kral'ın alevleri peşinden içeri doldu ve onu tamamen yutup önündeki ve arkasındaki koridoru ejderhaateşiyle doldurdu.Alevler, Yükselen Ruh'u ve hem binayı hem de rahibi besleyen büyüyü tırmaladığında Cadderly acıyla inledi. Parlayan ellerini öne uzatıp koridora, Drizzt'e uzandı ve yeterince hızlı olmuş olmayı diledi.Drizzt, ejderhaateşinin içinden yuvarlanarak odaya girdiğinde Cadderly rahat bir nefes aldı. Fakat onun ve diğerlerinin rahatlaması çok kısa sürdü çünkü bir an soma bütün bina temelinden sarsıldı.Bir patlama daha Yükselen Ruh'u sarsarken Cadderly geriye doğru düşüp yüzünü buruşturdu. Binanın duvarları, onları destekleyen büyüye rağmen içeri girmiş, dişleri ve pençeleriyle, ahşap ve taş duvarları parçalayan Hayalet Kral'a karşı dayanamazdı. Hayalet Kral ortalığı yıkarak binanın içinde ilerlemeye başladı. Geçişiyle içinde bulunduğu koridoru genişletmişti ve başı Kabul Salonu'nun hemen dışındaki alçak tavanı delmişti.Salonun içindeki dörtlü adım adım gerilerken sakin olup kendilerine güvenlerini korumaya çalışıyorlardı. Yükselen Ruh'un içindeki her yıkımla rahip titriyor ve yaşlanıyordu. Dostlarının şaşkın bakışları arasında saçları griden beyaza döndü, yüzü kırıştı ve duruşu kamburlaştı.Kabul Salonu'nun ön duvarı önce çatladı soma da yaratık içeri331•i—> R.A. SALVATOREgirerken paramparça oldu. Hayalet Kral başını kaldırıp sağır edici ve nefret dolu bir çığlık attı.Ejderha odaya adım attığında bütün bina sarsıldı ve onu avına saldırabileceği bir mesafeye getiren diğer adımında bir kez daha

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

sarsıldı."Kralım için!" diye haykırdı tepedeki balkonun orada, halatlarla bağlanmış bir kütüğün üzerinde oturan Thibbledorf Pwent. Hemen önünde, parmaklıkların üstünde duran Athrogate öndeki kütüğün iplerini kesip kütüğü bütün gücüyle itti.Devasa mızrak, Hayalet Kral'ın yan tarafına saplandı. Yaratığın tam kanadının altından sağlam bir darbe indirmişti ve ejderliç, darbenin etkisiyle yana doğru hafifçe sallandı.Fakat tanrısal ejderliçin karşısında böyle bir darbenin hiçbir önemi yoktu.Fakat Thibbledorf Pwent üzerinde oturduğu ikinci kütüğü bağlayan ipleri kesti. "Yiihuuu!" diye bağırdı kütüğü iten Athrogate'in yanından geçerken ve bu kütükte ilkiyle aynı yolu izledi.İkinci kütük birinciye çarptığında darbenin etkisini kuvvetlendiren tek şey üzerindeki cücenin ağırlığı değildi çünkü ikinci kütüğün önü boştu ve patlayıcı yağ ile doldurulmuştu. Cadderly'nin kurmalı el yaylarının devasa bir şekli olan cüce yapımı silah kendi içine çöküp büyük bir yıldırımın gücüyle patladı.Öndeki kütük ileri fırlayıp Hayalet Kral'ı kaldırdı ve hızla karşıdaki duvara çarptı. Arkadaki kütük paramparça oldu ve üzerindeki cüce ileriye doğru uçup tavan Hayalet Kral'ın üzerine yıkılırken canavara hızla çarptı. Thibbledorf Pwent tıpkı bir atın üzerindeki bir sinek gibi debelenmeye ve yumruklamaya başladı.Fakat Hayalet Kral onu umursamadı çünkü arkasında Bruenor'1a Drizzt öne çıkmıştı. Hâlâ sarsılmış Cadderly'nin yanında olan Jarlaxle, değnekleri kaldırdı ve yıldırım yağdırmaya başladı.Drizzt'in saldırısına, Hayalet Kral'ın suratında patlayan ve yaratığı oyalayan Taulmaril'in yakıcı okları önderlik etti. Drizzt yaratığa yaklaşınca yayı kenara atıp palalarına uzandı.Fakat sadece Buzölüm'ü çekti ve gözleri ani bir ilhamla panldadı.332Kemiklerinin de tıpkı Yükselen Ruh'un kolonları gibi kırıldığını hissetti. Sırtı acı verici bir kamburlukla büküldü ve kollarını önünde tutmaya çalışmak bile onların kontrolsüzce titremelerine sebep oldu.Fakat Cadderly o kritik anın geldiğini biliyordu; Cadderly'nin, Yükselen Ruh'un ve Deneir'in anı; çünkü bir şekilde bu anın Oghma'nın Katibi'nin son anı olduğunu, tanrısının son eylemi olduğunu biliyordu.Güce ihtiyaç duydu ve gücü buldu. Tıpkı Hayalet Kral'la bir önceki savaşında olduğu gibi rahip sanki gökyüzüne uzanıp güneşi indirmiş gibi göründü. Müttefiklerine güç ve şifa enerjisi akmaya başladı. Bu öyle yoğun bir enerjiydi ki balkondan atlayan Athrogate'in burkulan bilekleri daha canı pek yanmadan iyileşmişti.Hayalet Kral, Cadderly'nin ışığının yakıcı acısını hissetti ve rahip ilerlemeye başladı. Ejderliç odayı alevlere boğdu ama Cadderly'nin büyüsü alevleri uzak tutup canını yakmaya devam etti.

Hayalet Kral onun yerine Drizzt'e odaklanmaya karar verdi. O lanet olası savaşçıdan kurtulmaya kararlıydı ama bir an bile yerinde durmayan elfı ısırabilecek kadar hızlı olamıyordu bir türlü ve saldırılarını, Drizzt'i yıkık duvarın kalıntılarında köşeye sıkıştıracak şekilde ayarlamaya çalışırken kendini köşeye sıkışmış buldu.Drizzt, ejderliçin üstüne atlayıp boştaki eliyle canavarın, cüce kütüğü tarafından açılmış delikteki kaburgasına tutundu ve daha Hayalet Kral ya da başka biri bu şaşırtıcı hareketini çözemeden kendini canavarın içine, yarılmış olan akciğerine çekti.İki silahını da çekmiş olan drow içini parçalamaya başladığında

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hayalet Kral büyük bir acıyla titremeye ve çırpınmaya başladı. Hareketleri o kadar vahşi, çığlığı o kadar sağır edici, nefesi o kadar öfkeliydi ki; diğerleri durup kulaklarını tıkamak zorunda kaldılar ve Pwent yaratığın üzerinden düştü.Fakat içerideki Drizzt bütün öfkesini serbest bırakmıştı ve Cadderly, müttefiklerini güçlendirirken düşmanını tüketen parlak ışığını yaymaya devam ediyordu.333•i—> R.A. SALVATOREgirerken paramparça oldu. Hayalet Kral başını kaldırıp sağır edici ve nefret dolu bir çığlık attı.Ejderha odaya adım attığında bütün bina sarsıldı ve onu avına saldırabileceği bir mesafeye getiren diğer adımında bir kez daha sarsıldı."Kralım için!" diye haykırdı tepedeki balkonun orada, halatlarla bağlanmış bir kütüğün üzerinde oturan Thibbledorf Pwent. Hemen önünde, parmaklıkların üstünde duran Athrogate öndeki kütüğün iplerini kesip kütüğü bütün gücüyle itti.

Devasa mızrak, Hayalet Kral'ın yan tarafına saplandı. Yaratığın tam kanadının altından sağlam bir darbe indirmişti ve ejderliç, darbenin etkisiyle yana doğru hafifçe sallandı.Fakat tamısal ejderliçin karşısında böyle bir darbenin hiçbir önemi yoktu.Fakat Thibbledorf Pwent üzerinde oturduğu ikinci kütüğü bağlayan ipleri kesti. "Yiihuuu!" diye bağırdı kütüğü iten Athrogate'in yanından geçerken ve bu kütükte ilkiyle aynı yolu izledi.İkinci kütük birinciye çarptığında darbenin etkisini kuvvetlendiren tek şey üzerindeki cücenin ağırlığı değildi çünkü ikinci kütüğün Önü boştu ve patlayıcı yağ ile doldurulmuştu. Cadderly'nin kurmalı el yaylarının devasa bir şekli olan cüce yapımı silah kendi içine çöküp büyük bir yıldırımın gücüyle patladı.Öndeki kütük ileri fırlayıp Hayalet Kral'ı kaldırdı ve hızla karşıdaki duvara çarptı. Arkadaki kütük paramparça oldu ve üzerindeki cüce ileriye doğru uçup tavan Hayalet Kral'ın üzerine yıkılırken canavara hızla çarptı. Thibbledorf Pwent tıpkı bir atın üzerindeki bir sinek gibi debelenmeye ve yumruklamaya başladı.Fakat Hayalet Kral onu umursamadı çünkü arkasında Bruenor'la Drizzt öne çıkmıştı. Hâlâ sarsılmış Cadderly'nin yanında olan Jarlaxle, değnekleri kaldırdı ve yıldırım yağdırmaya başladı.Drizzt'in saldırısına, Hayalet Kral'ın suratında patlayan ve yaratığı oyalayan Taulmaril'in yakıcı okları önderlik etti. Drizzt yaratığa yaklaşınca yayı kenara atıp palalarına uzandı.Fakat sadece Buzölüm'ü çekti ve gözleri ani bir ilhamla panldadı.332HAYALET KRAL '—^iHf1—Kemiklerinin de tıpkı Yükselen Ruh'un kolonları gibi kırıldığını hissetti. Sırtı acı verici bir kamburlukla büküldü ve kollarını önünde tutmaya çalışmak bile onların kontrolsüzce titremelerine sebep oldu.Fakat Cadderly o kritik anın geldiğini biliyordu; Cadderly'nin, Yükselen Ruh'un ve Deneir'in anı; çünkü bir şekilde bu anın Oghma'nın Katibi'nin son anı olduğunu, tanrısının son eylemi olduğunu biliyordu.Güce ihtiyaç duydu ve gücü buldu. Tıpkı Hayalet Kral'la bir önceki savaşında olduğu gibi rahip sanki gökyüzüne uzanıp güneşi indirmiş gibi göründü. Müttefiklerine güç ve şifa enerjisi akmaya başladı. Bu öyle yoğun bir enerjiydi ki balkondan atlayan Athrogate'in burkulan

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bilekleri daha canı pek yanmadan iyileşmişti.Hayalet Kral, Cadderly'nin ışığının yakıcı acısını hissetti ve rahip ilerlemeye başladı. Ejderliç odayı alevlere boğdu ama Cadderly'nin büyüsü alevleri uzak tutup canını yakmaya devam etti.Hayalet Kral onun yerine Drizzt'e odaklanmaya karar verdi. O lanet olası savaşçıdan kurtulmaya kararlıydı ama bir an bile yerinde durmayan elfı ısırabilecek kadar hızlı olamıyordu bir türlü ve saldırılarını, Drizzt'i yıkık duvarın kalıntılarında köşeye sıkıştıracak şekilde ayarlamaya çalışırken kendini köşeye sıkışmış buldu.Drizzt, ejderliçin üstüne atlayıp boştaki eliyle canavarın, cüce kütüğü tarafından açılmış delikteki kaburgasına tutundu ve daha Hayalet Kral ya da başka biri bu şaşırtıcı hareketini çözemeden kendini canavarın içine, yarılmış olan akciğerine çekti.İki silahını da çekmiş olan drovv içini parçalamaya başladığında Hayalet Kral büyük bir acıyla titremeye ve çırpınmaya başladı. Hareketleri o kadar vahşi, çığlığı o kadar sağır edici, nefesi o kadar öfkeliydi ki; diğerleri durup kulaklarını tıkamak zorunda kaldılar ve Pvvent yaratığın üzerinden düştü.Fakat içerideki Drizzt bütün öfkesini serbest bırakmıştı ve Cadderly, müttefiklerini güçlendirirken düşmanını tüketen parlak ışığını yaymaya devam ediyordu.333•i—> R.A. SALVATOREHayalet Kral tökezleyip tekmeler atarak duvardan uzaklaşırken kuvvetli bir adımıyla zemin çöktü ve ayağı aşağıdaki yeraltı mezarlarına girdi. Çığlık atıp alevlerini kustu ve Yükselen Ruh'un zayıflamış büyüsü alevlere dayanamadı. Dumanlar yoğunlaşıp Cadderly'nin ışığını kararttı ama etkisini biraz olsun zayıflatamadı."Öldürün onu, çabuk!" diye bağırdı Jarlaxle yaratık acıyla titreyip çırpınırken. Bruenor baltasını kaldırıp saldırıya geçti, Athrogate seheryıldızlarını çevirmeye başladı ve Thibbledorf Pwent ejderhanın bacağına yapışıp sadece bir Karındeşen'in yapabileceği şekilde debelenmeye başladı.Cadderly'nin sarı ışığını bastıran mavi parlaklık belirdi ve üç cüce de silahlarının sadece boşluğa vurduğunu hissettiler.Drizzt maddeselliğini kaybeden göğüsten aşağı düşüp rahat bir şekilde yere indi ama yerdeki kan ve et parçaları yüzünden ayağı kaydı. Pwent yüz üstü yere düşünce "Ooof!" diye inledi."Kaçıyor!" diye bağırdı Jarlaxle ve arkasındaki küçük odada Catti-brie çığlık attı. Ana salonda Hayalet Kral ortadan kayboldu.Her adımında acı çekiyor gibi görünse de yan odaya ilk varan Cadderly oldu. Önce sürgüyü soma kapıyı açtı ve tuniğinin içinden Jarlaxle'ın ödünç vermiş olduğu yakut tılsımı çıkardı.Catti-brie, rahibin önünde titreyip haykırıyordu. Arkasında Drizzt oniks heykelciği çıkardı. Cadderly, Drizzt'e bakıp başını iki yana salladı."Guenhvvyvar seni oraya ulaştıramaz," dedi rahip."Bir kez daha elimizden kaçmasına izin veremeyiz," dedi Drizzt. Catti-brie'in yanına gitti."Kaçamayacak," diye söz verdi Cadderly ve içini çekti. "Danica'ya, onu sevdiğimi söyle ve çocuklarımı bulup koruyacağına söz ver.""Söz veriyoruz," diye cevap verdi Jarlaxle ve Drizzt, Bruneor ve Cadderly şaşkınlıkla ona baktılar. Eğer durum bu kadar ciddi olmasaydı üçü de kahkahalara boğulabilirdi.Fakat bu rahatlatıcı an çok kısa sürdü. Cadderly başını hafifçe eğerek Jarlaxle'a minnettarlığını gösterdi ve Catti-brie'ye ^dönüp yakut tılsımı kadının gözlerinin önüne kaldırdı. Boştaki eliyle yana-334

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

HAYALET KRAL '—^ğını nazikçe okşayıp kadına yaklaştı, onun düşüncelerinin içine girip Catti-brie'nin gözlerinden görmeye başladı.İki drow ve üç cüce aynı anda nefeslerini tuttular çünkü Cadderly de Hayalet Kral'la aynı mavi parıltıyla parlamaya başladı. Rahip yok olurken hep bir ağızdan bağırdılar.Catti-brie bir kez daha haykırdı ama bu sefer korkudan çok şaşkınlıktan bağırmış gibiydi.Drizzt kararlı bir homurtuyla bir kez daha Guenhvvyvar'a uzandı ama Jarlaxle bileğini tutup, "Yapma," dedi.Arkalarından gelen gürültü hepsinin o yöne dönmesine sebep oldu. Devasa bir kolon, alevler içinde balkonla zemin arasında çapraz bir şekilde yatıyordu."Dışarı," dedi Jarlaxle ve Drizzt, Catti-brie'nin yanına gidip onu kucağına aldı.Burası, ayrıldığı dünyanın gölgesi gibiydi. İnşa edilmiş binaların olmadığı, mat renklerle, çoğunlukla zifiri karanlıkla, kambur, çirkin hayvanlar ve korkunç canavarlarla kaplıydı. Fakat gölge bulutlarının içinde tek bir ışık parıldıyordu. Bu Cadderly'nin ışığıydı ve rahibin önünde en derin karanlık, Hayalet Kral duruyordu.Ve ikili tam o noktada savaştılar. Işığa karşı karanlık, Deneir'in Seçilmiş'ine vermiş olduğu son hediyenin parlaklığına karşı sapkınlığın toplanmış gücü. Çok uzun bir süre boyunca ışık, gölgeleri parçaladı ve akan gölgeler de parlaklığı kaplamak için geri geldiler. Çok uzun bir süre boyunca ikisi de üstünlük sağlayamıyor gibi gölündüler ve bu karanlık düzlemin yaratıkları olanları huşuyla izlediler.Soma o yaratıklar kaçıştılar çünkü gölgeler bu parlaklığa, Cadderly Bonaduce'un boyun eğmez sıcaklığına karşı gelemediler. Ejderhalara özgü büyük bir zekaya ve asırların irfanına sahip Hayalet Kral da gerçeğin farkındaydı.Çünkü kral devrilmişti ve yeni Hayalet Kral karanlığın ortasında duruyordu. O son çekişmede Cadderly'yi yenmek mümkün değildi.335•i—> R.A. SALVATOREHayalet Kral tökezleyip tekmeler atarak duvardan uzaklaşırken kuvvetli bir adımıyla zemin çöktü ve ayağı aşağıdaki yeraltı mezarlarına girdi. Çığlık atıp alevlerini kustu ve Yükselen Ruh'un zayıflamış büyüsü alevlere dayanamadı. Dumanlar yoğunlaşıp Cadderly'nin ışığını kararttı ama etkisini biraz olsun zayıflatamadı."Öldürün onu, çabuk!" diye bağırdı Jarlaxle yaratık acıyla titreyip çırpınırken. Bruenor baltasını kaldırıp saldırıya geçti, Athrogate seheryıldızlarını çevirmeye başladı ve Thibbledorf Pwent ejderhanın bacağına yapışıp sadece bir Karındeşen'in yapabileceği şekilde debelenmeye başladı.Cadderly'nin sarı ışığını bastıran mavi parlaklık belirdi ve üç cüce de silahlarının sadece boşluğa vurduğunu hissettiler.Drizzt maddeselliğini kaybeden göğüsten aşağı düşüp rahat bir şekilde yere indi ama yerdeki kan ve et parçaları yüzünden ayağı kaydı. Pwent yüz üstü yere düşünce "Ooofl" diye inledi."Kaçıyor!" diye bağırdı Jarlaxle ve arkasındaki küçük odada Catti-brie çığlık attı. Ana salonda Hayalet Kral ortadan kayboldu.Her adımında acı çekiyor gibi görünse de yan odaya ilk varan Cadderly oldu. Önce sürgüyü sonra kapıyı açtı ve tuniğinin içinden Jarlaxle'ın ödünç vermiş olduğu yakut tılsımı çıkardı.Catti-brie, rahibin önünde titreyip haykırıyordu. Arkasında Drizzt oniks heykelciği çıkardı. Cadderly, Drizzt'e bakıp başını iki yana salladı."Guenhvvyvar seni oraya ulaştıramaz," dedi rahip.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Bir kez daha elimizden kaçmasına izin veremeyiz," dedi Drizzt. Catti-brie'in yanına gitti."Kaçamayacak," diye söz verdi Cadderly ve içini çekti. "Danica'ya, onu sevdiğimi söyle ve çocuklarımı bulup koruyacağına söz ver.""Söz veriyoruz," diye cevap verdi Jarlaxle ve Drizzt, Bruneor ve Cadderly şaşkınlıkla ona baktılar. Eğer durum bu kadar ciddi olmasaydı üçü de kahkahalara boğulabilirdi.Fakat bu rahatlatıcı an çok kısa sürdü. Cadderly başını hafifçe eğerek Jarlaxle'a minnettarlığını gösterdi ve Catti-brie'ye dönüp yakut tılsımı kadının gözlerinin önüne kaldırdı. Boştaki eliyle yana-334HAYALET KRAL '—^ğını nazikçe okşayıp kadına yaklaştı, onun düşüncelerinin içine girip Catti-brie'nin gözlerinden görmeye başladı.İki drovv ve üç cüce aynı anda nefeslerini tuttular çünkü Cadderly de Hayalet Kral'la aynı mavi parıltıyla parlamaya başladı. Rahip yok olurken hep bir ağızdan bağırdılar.Catti-brie bir kez daha haykırdı ama bu sefer korkudan çok şaşkınlıktan bağırmış gibiydi.Drizzt kararlı bir homurtuyla bir kez daha Guenhvvyvar'a uzandı ama Jarlaxle bileğini tutup, "Yapma," dedi.Arkalarından gelen gürültü hepsinin o yöne dönmesine sebep oldu. Devasa bir kolon, alevler içinde balkonla zemin arasında çapraz bir şekilde yatıyordu."Dışarı," dedi Jarlaxle ve Drizzt, Catti-brie'nin yanına gidip onu kucağına aldı.Burası, ayrıldığı dünyanın gölgesi gibiydi. İnşa edilmiş binaların olmadığı, mat renklerle, çoğunlukla zifiri karanlıkla, kambur, çirkin hayvanlar ve korkunç canavarlarla kaplıydı. Fakat gölge bulutlarının içinde tek bir ışık parıldıyordu. Bu Cadderly'nin ışığıydı ve rahibin önünde en derin karanlık, Hayalet Kral duruyordu.Ve ikili tam o noktada savaştılar. Işığa karşı karanlık, Deneir'in Seçilmiş'ine vermiş olduğu son hediyenin parlaklığına karşı sapkınlığın toplanmış gücü. Çok uzun bir süre boyunca ışık, gölgeleri parçaladı ve akan gölgeler de parlaklığı kaplamak için geri geldiler. Çok uzun bir süre boyunca ikisi de üstünlük sağlayamıyor gibi göründü-ler ve bu karanlık düzlemin yaratıkları olanları huşuyla izlediler.Soma o yaratıklar kaçıştılar çünkü gölgeler bu parlaklığa, Cadderly Bonaduce'un boyun eğmez sıcaklığına karşı gelemediler. Ejderhalara özgü büyük bir zekaya ve asırların irfanına sahip Hayalet Kral da gerçeğin farkındaydı.Çünkü kral devrilmişti ve yeni Hayalet Kral karanlığın ortasında duruyordu. O son çekişmede Cadderly'yi yenmek mümkün değildi.335•i—> R.A. SALVATOREEjderliç bir itiraz çılığı atıp havalandı ve kaçtı. Cadderly de orada kalmadı. Çünkü burası onun yeri değildi ve orada o kötü yaratığın hayatta kalıp kalmadığı umurunda değildi.Ama o canavarın onun evine dönmesine izin veremezdi.Yapması gereken fedakarlığı biliyordu. Dünyalar arasındaki zarı geçip geri dönemeyeceğini, Deneir'e, doğru olan her şeye, ailesine ve dostlarına karşı olan görevi yüzünden kısılı kaldığını biliyordu.Memnuniyet dolu bir gülümsemeyle ve hayatını gayet iyi yaşamış olduğunun bilgisiyle Cadderly o karanlık yeri neredeyse evi gibi olan fakat asla tam olarak evi gibi olmayacak olan bir yer için terk etti.336>DEĞİŞE ^NRILARİ^,n s°N ANILARI

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

'nz/t'in kol Hareketsizce^ huşu uyandırıcı birşeyı iz/un kol|,^ ,mekrinden miy ve soluklarından Drizzt, dostuya^l/vleHa' îrk^ rai arasındaK-'kl sava?' §özünde canlandırma-'işiyordu. tK buldu kendini yıkılmakta olanV ItS^f" ya«, 5ey Cadderly'ye. Cat ,*me k, '* (lunu bulması için özel bir duay-h, brie v aeri 'ant ^enın bir yol' 1 .... ^ \01 • r ,,.. s 1 ^lo^u v,^ipsini içeriyordu, somut olarakpirit, JldLir onu' ınr A olarak he^ ^ * . J . ' .dan ' İar kaçına alıp ' Cattı-brıe yı bu hale getirmişolar a an düny, ar . __ ,*nsı olduğuna inanıyordu. EğerÇılgınlığa d kıf ınun son şar" ......& J &Cac & % r .. . , , - buyuyu bozmanın bir yolunu bul>ly, sevgil, Bı'ı üzerindeki >! C ' dek kaybet .'eÇektl- ^ w v ^ ,.: « k ^rZa1çarkcnbr^'la™ hiçbir yaratık çıkmadı.«setlerle d 1 M* ya Drizzt t^^rafından öldürülmüşlerdi ya daKr d ldırısında zamanlar son derece huzurludok h 0l2"çXi s" k, ejderha S»''?"1'" kara <*«içine,»'^- ve do„Op de fer,ye, Caû , „ t ^c^aamış olduğu buyuk katedraleJ ı, ve fa dokıaın337•i—> R.A. SALVATOREEjderliç bir itiraz çılığı atıp havalandı ve kaçtı. Cadderly de orada kalmadı. Çünkü burası onun yeri değildi ve orada o kötü yaratığın hayatta kalıp kalmadığı umurunda değildi.Ama o canavarın onun evine dönmesine izin veremezdi.Yapması gereken fedakarlığı biliyordu. Dünyalar arasındaki zarı geçip geri dönemeyeceğini, Deneir'e, doğru olan her şeye, ailesine ve dostlarına karşı olan görevi yüzünden kısılı kaldığını biliyordu.Memnuniyet dolu bir gülümsemeyle ve hayatını gayet iyi yaşamış olduğunun bilgisiyle Cadderly o karanlık yeri neredeyse evi gibi olan fakat asla tam olarak evi gibi olmayacak olan bir yer için terk etti.336- ,DEĞİŞEN TANRILARIN SON ANILARIDrizzt'in kollarında hareketsizce yatmıyor, huşu uyandırıcı bir şeyi izliyor gibiydi. İrkilmelerinden ve soluklarından Drizzt, dostu Cadderly'yle Hayalet Kral arasındaki savaşı gözünde canlandırmaya çalışıyordu."Öldür onu," diye fısıldarken buldu kendini yıkılmakta olan katedralin çifte kapılarından çıkarken. Asıl yaptığı şey Cadderly'ye, Catti-brie'yi geri getirmenin bir yolunu bulması için özel bir duaydı. "Öldür onu," anlam olarak hepsini içeriyordu, somut olarak ejderhadan dünyayı kıskacına alıp Catti-brie'yi bu hale getirmiş olan çılgınlığa dek. Bunun son şansı olduğuna inanıyordu. Eğer Cadderly, sevgili karısı üzerindeki büyüyü bozmanın bir yolunu bulamazsa onu sonsuza dek kaybedecekti.Neyseki binadan kaçarken karşılarına hiçbir yaratık çıkmadı. Avlu cesetlerle doluydu; ya Drizzt tarafından öldürülmüşlerdi ya da Hayalet Kral'ın vahşi saldırısında. Bir zamanlar son derece huzurlu ve güzel olan çimenlik, ejderha ateşinin kara izlerini, ejderliçin dokunuşunun kahverengi çürümüşlüğünü ve yere çakılmış olan ejderhanın kazdığı koca hendeği barındırıyordu.Jarlaxle'la Bruenor binadan ilk çıkanlardı ve dönüp de geriye, Cadderly Bonaduce'un hayatını adamış olduğu büyük katedrale baktıklarında saldırının rahip üzerinde nasıl böyle bir etki

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

bıraktığı-337•i—> R.A. SALVATOREnı daha iyi anladılar. Binanın çeşitli yerlerinden, en üzücü olarak da az önce çıktıkları bölümden alevler fışkırıyordu. Ejderha ateşini ilk saldırdığı yerlerde etkisiz kılan katedralin büyüsü neredeyse yok olmuştu. Ateşler bütün binayı yutamazdı ama ağır hasar vermişlerdi."Onu yere bırak dostum," dedi Jarlaxle, Drizzt'in kolunu tutarak.Drizzt başını iki yana salladı ve geri çekildi. Tam o anda Catti-brie'nin gözleri kırpıştı ve bir anlığına, sadece bir anlığına Drizzt o tanıdığı gözleri gördüğünü, Catti-brie'nin onu tanıdığını gördüğünü sandı."Kızım!" diye haykırdı Bruenor, belli ki o da aynı şeyi görmüştü.Ama bu eğer gerçekleştiyse bile geçici bir andı ve Catti-brie hemen çöken Ağ'ın onu yaralamasından beri içinde bulunduğu tepkisiz hale geri döndü.Drizzt ona defalarca seslenip onu salladı. "Catti! Catti-brie! Uyan!"Ama hiçbir tepki alamadı.Karısına hâlâ ulaşılamaz olduğunu anladığı sırada Athrogate bir çığlık attı ve bütün bakışlar önce ona soma da onun bakışlarını takip edip katedralin kapısına döndü.Cadderly, katedralden dışarı yürüdü. Fakat bu rahibin etten ve kemikten bedeni değil saydam, hayaleti andırır bir görüntüsüydü. Cadderly kambur bir şekilde yürüyordu ama adımlarında kararlılık vardı. Onlara yaklaşıp aralarından geçti ve bu sırada herkes üşüyüp ürperdi.Ona seslendiler ama Cadderly sanki orada yoklarmış gibi onları duymadı; ve böylece Cadderly'nin yeni gerçekliğinde var olmadıklarını anladılar.Yaşlı rahip ağaç sırasına kadar yürüdü ve diğerleri de onu takip etti. Arka planda turuncu alevler dans ederken Cadderly yürüyüp fısıldamaya başladı, eğilmişti ve eli yerin hemen üzerindeydi. Hemen arkasında mavi-beyaz bir ışık çimenler boyunca parıldama-ya başlayınca Cadderly'nin yürüdükçe bu çizgiyi çektiğini anladılar."Bir koruma," dedi Jarlaxle. Tedirginlikle çizginin üzerine bastı ve zarar görmeyince belirgin bir şekilde rahatladı.'"Luskan'daki bariyer gibi," dedi Drizzt. "Yaşayan ölülerin gez-338HAYALET KRAL '—^diği eski şehri mühürlemek için kullanılan büyü gibi."Cadderly turuna devam etti, gerçekten de Yükselen Ruh'un etrafını dolaşıyordu."Hayalet Kral geri dönecek olursa buraya dönecek," dedi Jarlaxle ama bu çıkarımından çok emin değil gibiydi ve bir mantık zinciri kurmaktan çok bunun için yalvarıyor gibiydi. "Yaşayan ölüler burayı terk edemeyecekler.""Peki bunun ne kadar sürdürmesi lazım?" diye sordu Bruenor."Bunu biliyordu," dedi Drizzt nefesi kesilerek. "Danica'ya son sözleri...""Sonsuza dek," diye fısıldadı Jarlaxle.Rahibin ilk turunu tamamlaması oldukça uzun sürdü ve hemen ikinci tura başladı çünkü başladığı noktadaki büyülü koruma solmaya başlamıştı. Cadderly ikinci turuna başladıktan hemen soma ormanın karanlığından bir ses yükseldi. "Baba!" diye haykırdı Rorick Bonaduce. "Yaşlanmış! Anne, babam neden bu kadar yaşlı görünüyor?"Ağaçların arasından Danica, çocuklar ve İvan'la Pikel çıktı. Neşeli selamlaşmalar ve mutlu kavuşmalar beklemek zorundaydı çünkü Cadderly'yi her şeyden çok seven üç genç ile Danica'nın yüzündeki ıstırap barizdi.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Drizzt, kucağında Catti-brie'yle dururken Danica'nın acısını yüreğinde hissetti."Ne oldu?" diye sordu Danica hızla yanlarına gelerek."Ejderliçi çok kötü yaralayıp kaçmaya zorladık," dedi Jarlaxle."Cadderly onun peşinden gitti," dedi Bruenor.Danica grubun arkasındaki, yanmakta olan Yükselen Ruh'a baktı. Hayalete benzeyen kocasının neden bu kadar yaşlanmış olduğu ortadaydı. Yükselen Ruh yıkılmış, büyüsü neredeyse yok olmuştu. Bu büyü, Deneir'in katedralinin kirişlerini, taşları ve camlarını ayakta tuttuğu kadar Cadderly'yi de ayakta tutuyordu. Bu büyü Cadderly'yi gençleştirip genç tutmuştu.Büyü yok olmuştu.Kocası da yok olmuştu ya da... ne olmuştu? Cadderly'ye baktı ve hiçbir fikri olmadığını fark etti.339•i—> R.A. SALVATORE"Düşündüğü son şey sendin," dedi Drizzt kadma. "Seni sevdi. Seni hâlâ seviyor ve tıpkı Deneir'e hizmet ettiği gibi bize hizmet ediyor.""Geri dönecek," dedi Hanaleisa kararlı bir şekilde. "Görevini bitirip bize dönecek."Kimse ona karşı çıkmadı çünkü bu, onlara ne kazandıracaktı ki? Fakat Danica'nın bakışları Drizzt'e onun da gerçeği sezdiğini anlattı. Cadderly, Hayalet Kral olmuştu. Cadderly'nin Yükselen Ruh'a ve dünyanın geri kalanına karşı görevi sonsuza dek sürecekti.Doğu ufkunda şafak sökmeye başladığında Cadderly üçüncü turunun ortasmdaydı ve diğerleri de bitkin bir şekilde onu takip ediyorlardı.Güneşin yükselmesiyle Cadderly'nin parıltısı soldu ve sonunda yok oldu. Çocukları korku ve umut dolu bir şekilde nefeslerini tuttular."Gitti!" diye haykırdı Temberle."Bize geri dönüyor," dedi Rorick."Gitmedi," dedi Jarlaxle kısa bir süre sonra ve diğerlerini yanına çağırdı. Parıltılı çizgi ilerlemeye devam ediyordu ve en parlak, en yeni noktasında hava çok daha soğuktu. Cadderly hâlâ oradaydı, sadece gün ışığında görülemiyordu.Yükselen Ruh'taki alevler büyük oranda sönmüştü ama grup, katedralin içine dönmek yerine ön kapının hemen dışında kamp kurdular. Tedirgin nöbetler tuttukları, yorgunluklarının onları uyumaya zorladığı bir gün geçirdiler. Karanlık çökerken Hayalet Kral Cadderly'nin hayaleti tekrar görünür oldu. Yalnız başına çemberinde yürüyordu.Kısa bir süre soma Yükselen Ruh'a saldırmaya niyetli küçük bir sürüngen grubu geldi. Ormandan fırladılar ve Cadderly'nin parıldayan çizgisine yaklaşınca acıyla haykırıp karanlığın içine geri kaçtılar."Cadderly'nin koruması," dedi Bruenor. "Bayaa etkiliymiş."Bu olaydan soma grup biraz daha rahat dinlendi."Buradan ayrılmalıyız," dedi Jarlaxle gecenin ilerleyen ^saatlerinde ve ona dönen yüzlerin bazıları bu sözleri hiç de-beğenmemiş-ti. "Mecburuz," diye ısrar etti drovv. "Dünyaya burada neler olduğu-340HAYALET KRAL '—^nu anlatmalıyız.""O zaman git de sen anlat," diye hırladı Hanaleisa ama Danica elini kızının koluna koyup onu susturdu."Canavarlar geri çekildiler ama hâlâ dışarıdalar," diye uyardı Jarlaxle."O zaman biz de bize ulaşamayacakları korumanın içinde kalırız," dedi Rorick."Ejderliç bu korumanın içine dönebilir," diye uyardı Jarlaxle. "Burayı te..."Drizzt elini kaldırıp Jarlaxle'ı durdurdu ve Danica'ya döndü.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

"Sabahın ilk ışıklarıyla," diye teklif etti."Burası bizim evimiz. Nereye gideceğiz?""Mithril Salonu'na ve oradan da Gümüşay'a," diye cevap verdi Drizzt. "Eğer bulunabilecek cevaplar varsa gitmeniz gereken kişi Leydi Alustriel."Danica çocuklarına döndü, üçü de kaşlarını çatmıştı ama bu basit gerçeklere karşı söyleyebilecekleri hiçbir şey yoktu. Binanın içinden kurtaracakları yiyecekler onları sonsuza dek besleyemezdi.Sonunda iki gece daha beklemeye karar verdiler ve iki gecenin sonunda Hanaleisa ve Rorick bile babalarının dönmeyeceğini kabul etmişlerdi.Güneşin parladığı bir sabah, Yükselen Ruh'tan ciddi bir kervan ayrıldı. Vagon avluda pek fazla hasar görmemişti ve beş yetenekli cücenin önderliğinde tamamen tamir edildi. Korkmuş ve aç olsalar da gayet hayatta olan katırları büyülü nalları ayaklarında, katedralin ilk katındaki uzak bir koridorda gezerken buldular.Önce boş, yıkılmış Carradoon'a, oradan da kuzeye, Mithril Salonu'na giden yola ağır bir tempoyla ilerlediler. Kar Tanesi'nde düşmanla karşılaşacaklarını biliyorlardı ve karşılaştılar da. Fakat beş cüce, Bonaduce ailesi ve iki drowun birleşmiş gücü karşısında ne sürüngenler ne gecekanatları ne de geceyürüyenler ciddi bir tehdit oluşturuyordu.Onları güneye getiren acele olmayınca daha rahat bir tempoda ilerlediler ve yirmi gün soma Surbrin'i geçip Mithril Salonu'na girdiler.341•i—> R.A. SALVATORE"Düşündüğü son şey sendin," dedi Drizzt kadına. "Seni sevdi. Seni hâlâ seviyor ve tıpkı Deneir'e hizmet ettiği gibi bize hizmet ediyor.""Geri dönecek," dedi Hanaleisa kararlı bir şekilde. "Görevini bitirip bize dönecek."Kimse ona karşı çıkmadı çünkü bu, onlara ne kazandıracaktı ki? Fakat Danica'nın bakışları Drizzt'e onun da gerçeği sezdiğini anlattı. Cadderly, Hayalet Kral olmuştu. Cadderly'nin Yükselen Ruh'a ve dünyanın geri kalanına karşı görevi sonsuza dek sürecekti.Doğu ufkunda şafak sökmeye başladığında Cadderly üçüncü turunun ortasındaydı ve diğerleri de bitkin bir şekilde onu takip ediyorlardı.Güneşin yükselmesiyle Cadderly'nin parıltısı soldu ve sonunda yok oldu. Çocukları korku ve umut dolu bir şekilde nefeslerini tuttular."Gitti!" diye haykırdı Temberle."Bize geri dönüyor," dedi Rorick."Gitmedi," dedi Jarlaxle kısa bir süre soma ve diğerlerini yanına çağırdı. Parıltılı çizgi ilerlemeye devam ediyordu ve en parlak, en yeni noktasında hava çok daha soğuktu. Cadderly hâlâ oradaydı, sadece gün ışığında görülemiyordu.Yükselen Ruh'taki alevler büyük oranda sönmüştü ama grup, katedralin içine dönmek yerine ön kapının hemen dışında kamp kurdular. Tedirgin nöbetler tuttukları, yorgunluklarının onları uyumaya zorladığı bir gün geçirdiler. Karanlık çökerken Hayalet Kral Cadderly'nin hayaleti tekrar görünür oldu. Yalnız başına çemberinde yürüyordu.Kısa bir süre sonra Yükselen Ruh'a saldırmaya niyetli küçük bir sürüngen grubu geldi. Ormandan fırladılar ve Cadderly'nin parıldayan çizgisine yaklaşınca acıyla haykırıp karanlığın içine geri kaçtılar."Cadderly'nin koruması," dedi Bruenor. "Bayaa etkiliymiş."Bu olaydan soma grup biraz daha rahat dinlendi."Buradan ayrılmalıyız," dedi Jarlaxle gecenin ilerleyen^ saatlerinde ve ona dönen yüzlerin bazıları bu sözleri hiç d&beğenmemişti. "Mecburuz," diye ısrar etti drovv. "Dünyaya burada neler olduğu-

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

340HAYALET KRAL '—^nu anlatmalıyız.""O zaman git de sen anlat," diye hırladı Hanaleisa ama Danica elini kızının koluna koyup onu susturdu."Canavarlar geri çekildiler ama hâlâ dışarıdalar," diye uyardı Jarlaxle."O zaman biz de bize ulaşamayacakları korumanın içinde kalırız," dedi Rorick."Ejderliç bu korumanın içine dönebilir," diye uyardı Jarlaxle. "Burayı te..."Drizzt elini kaldırıp Jarlaxle'ı durdurdu ve Danica'ya döndü. "Sabahın ilk ışıklarıyla," diye teklif etti."Burası bizim evimiz. Nereye gideceğiz?""Mithril Salonu'na ve oradan da Gümüşay'a," diye cevap verdi Drizzt. "Eğer bulunabilecek cevaplar varsa gitmeniz gereken kişi Leydi Alustriel."Danica çocuklarına döndü, üçü de kaşlarını çatmıştı ama bu basit gerçeklere karşı söyleyebilecekleri hiçbir şey yoktu. Binanın içinden kurtaracakları yiyecekler onları sonsuza dek besleyemezdi.Sonunda iki gece daha beklemeye karar verdiler ve iki gecenin sonunda Hanaleisa ve Rorick bile babalarının dönmeyeceğini kabul etmişlerdi.Güneşin parladığı bir sabah, Yükselen Ruh'tan ciddi bir kervan ayrıldı. Vagon avluda pek fazla hasar görmemişti ve beş yetenekli cücenin önderliğinde tamamen tamir edildi. Korkmuş ve aç olsalar da gayet hayatta olan katırları büyülü nalları ayaklarında, katedralin ilk katındaki uzak bir koridorda gezerken buldular.Önce boş, yıkılmış Carradoon'a, oradan da kuzeye, Mithril Salonu'na giden yola ağır bir tempoyla ilerlediler. Kar Tanesi'nde düşmanla karşılaşacaklarını biliyorlardı ve karşılaştılar da. Fakat beş cüce, Bonaduce ailesi ve iki drowun birleşmiş gücü karşısında ne sürüngenler ne gecekanatları ne de geceyürüyenler ciddi bir tehdit oluşturuyordu.Onları güneye getiren acele olmayınca daha rahat bir tempoda ilerlediler ve yirmi gün soma Surbrin'i geçip Mithril Salonu'na girdiler.341R A- SALVATOREKamburlaşmış ama hiçbir şekilde şikayet etmeyen Hayalet Kral Cadderly o gece Yükselen Ruh'un kalıntılarının etrafında çember çizdi.Ve ondan somaki her gece, sonsuza dek.Her şey bulanıktı, dönüp duruyordu ve gri tonlarındaydı. Çoğu korkutucu görüntü patlamaları hislerine saldırıyor, onu anılardan anılara, yaşamış olduğu hayatın algılarına sürüklüyordu.Her şey algılanamayacak kadar bulanıktı.Fakat birden o karmaşa denizinin içinde sanki sisin içinden ona uzanmış bir halatın ucu gibi bir nokta, odaklanabileceği bir merkez gördü. Zihni ve elleriyle bu noktaya uzandı ve o nokta ona dokununca büyük bir şaşkınlık yaşadı. O şey sert ve pürüzsüzdü, en saf fıldişinden yapılmaydı.Bulutlar dönerek açılıp o noktadan uzaklaştılar ve Catti-brie onlarca gündür ilk kez şu anı açıkça görüyordu. Onu hayata bağlayan şeye, tek bir boynuza baktı. Boynuzu takip etti.Bir tekboynuz."Mielikki," dedi nefesi kesilerek.Kalbi deliler gibi atmaya başladı. Şaşkınlığını yenmeye, olanları anlamaya çalıştı.Ağ'ın ipliği! Ağ'ın ipliğinin ona değdiğini ve onu yaraladığını hatırladı.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Hâlâ orada, içindeydi. Gri bulutlar, odağının köşelerinde dönüyorlardı."Mielikki," dedi bir kez daha çünkü önünde duranın tanrıça olduğunu en ufak bir şüphe duymadan biliyordu.Tekboynuz diz çöküp onu davet etti.Catti-brie'nin kalbi çılgınca atmaya başladı, sanki göğsünden fırlayacak gibiydi. Gözleri yaşlarla doldu ve bunun hemen ardından284HAYALET KRAL <—--—.olacakları inkar etmeye çalıştı, sessizce geciktirmek için yalvardı.Tekboynuz karanlık gözlerinde büyük bir sempatiyle ona baktı. Soma ayağa kalkıp bir adım geriledi."Bana bu bir geceyi bahşet," diye fısıldadı Catti-brie.Hızla odadan çıkıp çıplak ayakla Mithril Salonu'ndaki diğer odaya, Drizzt'le paylaştığı odaya koştu.Catti-brie odaya girdiğinde Drizzt yatakta, rahatsız bir uykudaydı. Catti-brie, üzerindeki büyülü giysinin iplerini çözdü ve kocasının yanına girerken giysiyi yere bıraktı.Drizzt irkilip döndü ve Catti-brie onu tutkulu bir öpücükle karşıladı. Birbirlerine sarılıp kendilerinden geçtiler ve birbirlerinin kollarında uykuya daldılar.Drizzt çok daha rahat uyuyordu ve Catti-brie, tekboynuzun kapıyı nazikçe çaldığını duyunca Mielikki'nin kocasını derin bir uykuya yatırdığını anladı.Ve onu kaderine çağırıyordu.Drizzt'in kolunun altından çıkıp bir dirseğinin üzerine doğrulup onu kulağından öptü. "Seni sonsuza dek seveceğim Drizzt Do'Urden," dedi. "Hayatım bir bütündü ve hiçbir pişmanlık yaşamadım çünkü seni tanıdım ve senin tarafından tamamlandım. îyi uyu aşkım."Yataktan çıkıp büyülü bluza uzandı. Ama durup başını iki yana salladı ve onun yerine dolabına gitti. Oradan Alustriel'in vermiş olduğu katlı, kolsuz, kısa beyaz elbiseyi çıkardı. Her hareketiyle akması için tasarlanmış, güzelliğini saklamak yerine daha da ön plana çıkaran bir elbiseydi.Kapüşonlu siyah bir pelerin çıkardı ve omuzlarına atıp nasıl göründüğüne bakmak için bir döndü.Çıplak ayakla dışarı çıktı. Artık ayakkabıya ihtiyacı yoktu.Tekboynuz onu bekliyordu ama Catti-brie onu zayıf ışıklı koridorda başka bir kapıya götürürken itiraz etmedi. İçeride zayıflamış, acı içinde ve hayata, içlerinden biri buçukluğun yatağının kenarındaki bir sandalyede oturmuş uyuyan Mithril Salonu'nun sadık rahipleri sayesinde ancak tutunabilen Regis yatıyordu.Catti-brie, Regis'in kol ve bacaklarını çözmek zorunda değildi.343•i—> R.A. SALVATORERegis etten kabuğundan çıktı ve hem kılavuzu hem de yoldaşı olan kadın onu nazikçe kollarına aldı. Regis inlemeye başladı ama Catti-brie ona hafifçe fısıldadı ve Mielikki'nin büyüsüyle buçukluk sakinleşti.Dışarıda, salonda tekboynuz dizlerinin üzerine çöktü ve Catti-brie yan bir şekilde hayvanın sırtına oturdu. Koridorda ilerlemeye başladılar.Tanıdık bir sesin çığlığı Drizzt'i uyandırdı. Ses, bir önceki gecenin hâlâ hissedebildiği muhteşem sıcaklığıyla yarışabilecek bir panik içindeydi.Bruenor'un çılgın haykırışı üzerindeki uykuyu tam olarak atmasaydı dahi gördüğü görüntü ve dokunuşuyla hissettiği şey tamamen uyanmasını sağlardı.Catti-brie onun yanında, yatağında gözleri kapalı, yüzünde büyük bir

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

huzurla sanki uyuyormuş gibi yatıyordu.Ama uyumuyordu.Drizzt hızla doğruldu. Nefes alamıyordu, gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacaktı ve elleri titriyordu."Catti!" diye haykırdı. "Catti, hayır!" Kadının üzerine kapandı ve soğuk ve hareketsiz bedeni kendine çekti. "Yo, hayır, geri gel.""Elf!" diye haykırdı Bruenor. Drizzt, acıya dayanıklı, aklı başında cüceden böyle bir sesi daha önce hiç duymamıştı. "Oh, tanrılar aşkına elf!"Drizzt, Catti-brie'yi yatağa yatırdı. Ona dokunmalı mı, onu öpme-li mi yoksa ciğerlerine hayat mı üflemeli bilmiyordu. Ne yapacağını bilmiyordu ama Bruenor'un üçüncü kez haykırması yataktan yuvarlanarak inmesine ve sendeleyerek kapıya gitmesine sebep oldu.Koridora çıplak ve terler içinde fırladığında neredeyse kucağında Regis'in cansız bedeniyle koridorda koşan Bruenor'un üstüne çıkıyordu."Oh, elf." ^"Bruenor, Catti-brie..." demeye çalıştı Drizzt ama' Bfuenor sözü-344HAYALET KRAL '—^nü kesti."Gümbürgöbekle beraber o lanet olası atın üstünde!"Drizzt afallayarak ona bakınca Bruenor çenesiyle koridorun ilerisini gösterdi ve en yakındaki hole girdi. Drizzt ona bir yandan destek olup bir yandan da taşıyarak onunla birlikte köşeyi döndü. Önlerinde, ileride Bruenor'un çılgın haykırışının asıl sebebi olan görüntüyü gördüler.Catti-brie, kucağında Regis'le bir tekboynuzun üzerine yan olarak oturmuştu. Ne ata benzeyen yaratık ne de kadın onlara seslenen cüce ve drovva rağmen dönüp arkalarına baktılar.Koridor keskin bir dönüş yapıyordu ama tekboynuz dönmedi.Doğruca taşın içine girdi ve yok oldu.Drizzt ve Bruenor zorlukla durdular. Nefes nefese ve kekeler halde kalakaldılar.Diğer cüceler, krallarının haykırışlarını duyup geldiğinden arkalarında büyük bir gürültü koptu. Jarlaxle da oradaydı ve ikiliye doğru koşuyordu. Bruenor'un kollarında ölü yatan Regis için birçok feryat koptu çünkü buçukluk, Mithril Salonu için değerli bir vekilharç ve gelmiş geçmiş en büyük krallarının değerli bir danışmanıydı.Jarlaxle, Drizzt'e pelerinini vermeye çalıştı ama korku ve acıyla aklını yitirmek üzere olan kolcunun omuzlarına pelerini kendisi örtmek zorunda kaldı. Sonunda Drizzt'in bakışları Jarlaxle'a odaklandı ve kolcu, paralı askerin yakasına yapışıp bir duvara dayadı."Onu bul!" diye yalvardı Drizzt; ki kadının soğuk ve hareketsiz bir şekilde nerede yattığını bilmesine rağmen. "Onu bulmak zorundasın! İstediğin her şeyi yaparım... dünyadaki bütün zenginlikleri ayaklarına sererim!""Mithril Salonu ve içindeki her şey senin olsun!" diye bağırdı Bruenor.Jarlaxle, kolcuyla Bruenor'u yatıştırmaya çalıştı. Başıyla onaylayıp Drizzt'in omzuna hafifçe vurdu. Tabii aramaya nereden başlayacağı konusunda hiçbir fikri yoktu; ya da tam olarak neyi arayacağı konusunda... Catti-brie'nin ruhunu mu?Acı içindeki cüce ve drovvun sadakat ve zenginlik vaatleri garip bir şekilde Jarlaxle'a uygunsuz geliyordu. Onu bulacaktı ya da en345•i—> R.A. SALVATORE

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

azından deneyecekti. Bu konuda en ufak bir şüphesi yoktu.Ama Jarlaxle'ın kendisini de şaşırtan bir şekilde bu çabaları için ne tek bir bakır ne de Drizzt'in sadakat yeminini istiyordu. Belki de onu yönlendiren bambaşka bir şeydi.346SONSOZÇıplak ayaklarının altındaki toprağın canlılığını, yaşamın kendi ritmini bir kalp atışı gibi hissedebiliyordu. Bu his içini dans etme arzusuyla dolduruyordu. Hiçbir zaman dans edebilen biri olmamasına karşın hareketleri akıcı, zarif ve içine yerleştirilmiş olduğu bahar ormanının mükemmel bir dışavurumuydu. Kalçası kötü bir şekilde yaralanmış olmasına rağmen -ki bu yaranın asla iyileşmeyeceğini düşünmüşlerdi- bacağını havaya kaldırırken ya da yeni gelen bir ilhamla havaya sıçrayıp parmak ucunda dönerken hiç acı hissetmemişti.Yabani çiçeklerle kaplı bir alanda oturmuş, minik bir gölcüğün dalgacıklarını izleyen Regis'le karşılaştı. Ona gülümseyip etrafında dans etti."Öldük mü?" diye sordu Regis.Catti-brie'nin buna verebileceği bir cevap yoktu. Bahar ormanının ağaçlarının dışındaki dünya vardı bir de... burası vardı. Bu varoluş. Tamıça Mielikki'nin ona, Regis'e ve bütün Toril'e hediyesi olan, geçmiş zamanları yaşayan minik bir cennet."Neden buradayız?" diye sordu artık gölgemsi, kambur yaratıkların işkencesinden kurtulmuş olan buçukluk.Catti-brie biliyordu ki sebep iyi bir hayat yaşamış olmalarıydı. Çünkü bu, dünyanın sonsuza dek değişmiş olduğunu bilen tanrıçadan muhteşem anılarla bezeli bir armağandı ve bu armağan onlara olduğu kadar Drizzt'e de verilmişti.Catti-brie dans ederek uzaklaştı. Ve şarkı söyleyerek. Asla şarkı söyleyen biri olmamasına rağmen sesi mükemmel bir ton ve renk-347•i—> R.A. SALVATOREteydi. Büyülü ormanın bir hediyesi daha...Bunu bilmeseler de Toril'de, karanlık ve soğuk bir hale gelmeye başlayan bir dünyanın içindeki sonsuza dek baharı yaşayacak bir ormandaydılar. Onlar o yere aitti, tıpkı Cadderly'nin Yükselen Ruh'a ait olması gibi. Buradan ayrılmak kabuslara ve işkenceden farksız uyuşukluğa geri dönmek demekti.Buraya girmeye cüret edecek başkaları da benzer sonuçlarla karşılaşacaklardı.Çünkü bu orman Mielikki'nin bir yansıması, olasılıklarla dolu bir yer ve geçmişin değil değil geleceğin mekanıydı. Burada hiçbir canavar yoktu ama hayvanlar boldu. Ve burası kimseyle paylaşılmayacak özel bir hediye, yepyeni bir yöne giden dünyadaki Mielikki'nin anıtı, silinmez izi olan gizli bir yerdi.İki kaya yığını.İki yığın, biri Regis'i diğeriyse Catti-brie'yi muhafaza ediyordu. Yaklaşık bir ay önce Drizzt ve Catti-brie, Gümüşay'a giden yoldaydılar ve Ağ'la ilgili sorunlara rağmen neşeli bir yolculuktu. Sekiz yıldan uzun süredir Drizzt, kendisine dürüstlük, şefkat ve sevgiden başka bir şey asla sunmamış olan kadınla kol kola hayatını sürdürürken kendini tamamlanmış, hayatın bütün mutlulukları ikiye katlanmış, acılarıysa yarıya inmiş gibi hissetmişti.Soma bütün bunlar ondan, nasıl olduğunu algılayamadığı bir şekilde çalınmıştı. Catti-brie'nin acısının sona erdiğini, gördükleri sahneye göre belli ki Mielikki'nin yanında olduğunu söyleyerek kendisini avutmaya çalıştı. Sonuçta Catti-brie on günlerdir acı çekiyordu.Ama bütün bu sözler hiçbir işe yaramıyordu. Tek yapabildiği, başını sallayıp gözyaşlarını bastırmaya çalışmak ve kendini Mithril

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Salonu'nun alt salonundaki mezarın içine atma isteğiyle boğuşmaktı.Daha küçük olan taş yığınına baktı ve Regis'le Luskan'a yaptıkları yolculuğu düşündü. Soma da çok daha eskileri, Buzyeli Vadisi'ndeki ilk zamanlarını düşündü.Drow, elini cenaze için çağırmış olduğu Guenhwyvar'ın sırtına348HAYALET KRAL '—^koydu. Panterin orada olması gerekliydi ve eğer başarmasının bir yolu olsaydı Wulfgar'ın da orada olmasını isterdi. Drizzt, Buzyeli Vadisi'ne gidip barbar dostuna olanları yüz yüze anlatmaya kararlıydı.Ve soma yıkıldı. Wulfgar'a olanları anlatma düşüncesi Drizzt Do'Urden'in acıya katlanır tavrını paramparça etti. Hıçkırıklara boğuldu, omuzlan titremeye ve yere çökmeye başladı. Sanki o çökmüyor de yerdeki taşlar onu gömmek için yükseliyordu... bunun böyle olmasını ne kadar da çok isterdi!Bruenor onu tutup onunla birlikte ağladı.Drizzt kısa sürede kendini toplayıp yüzünde odadaki herkesi korkutan soğuk bir ifadeyle dimdik durdu."Geçicek elf," diye fısıldadı Bruenor.Drizzt sadece soğuk, sert ve odaksız bir öfkeyle dümdüz ileri baktı.Bir daha asla aynı olmayacağını biliyordu; içindeki bu hırlamanın günlerin, haftaların, ayların, yılların hatta on yılların geçişiyle azalmayacağını biliyordu. Bu karanlık geçidin sonunda parıldayan, umut dolu bir ışık yoktu.Bu sefer yoktu.Regis, misina olarak kullanabileceği bir şey aradığında kolaylıkla buldu. Bir kanca ve olta aradığında onları da rahatlıkla buldu. Ve ilk boğumbaş alabalığı yakaladığında Buzyeli Vadisi'nde olup olmadığını merak etti!Ama olmadığını biliyordu, bu garip orman o topraklarda yer alı-yorduysa bile oraya ait değildi.Oyma aletleri de pek uzakta değildi ve Regis onları bulunca pek şaşırmadı. Onları istemişti ve oradaydılar ve bu yerin kendisinin bir düş, muhteşem bir yanılsama olup olmadığını merak etti.Cennet miydi cehennem miydi?Uyanacak mıydı?Uyanmak istiyor muydu?Günlerini balık tutarak ve oyma yaparak geçirdi. Sıcak ve mutluydu. Hayatında yemediği kadar lezzetli yemekler yedi ve karnı349•i—> R.A. SALVATOREtıka basa dolu uyuduğunda muhteşem rüyalar gördü. Catti-brie'yi sadece ?aman zaman uzaklarda bir anlığına güneş ve ay ışıkları arasında s;\nki onlar cennete uzanan merdivenlermiş gibi sıçrarken görmesine rağmen, kadının şarkısı her daim ormanı dolduruyordu.Kadın sürekli dans ediyordu. Orman onun dansı ve şarkılarıyla daha da canlanıyordu ve kuşların şarkıları kadına gün ışığında neşeyle, gecenin yumuşak karanlığındaysa unutulmaz bir güzellikle eşlik ediyorlardı.Regis ne mutsuz ne de hüsran doluydu ama sıklıkla, sırf meraktan dümdüz bir çizgi üzerinde yürümeye çalışmış, ne sağa ne de sola tek bir adım atmadan ormanın ucunu bulmaya çalışmıştı.Fakat her seferinde anlaşılmaz bir şekilde kendini başladığı noktada, küçük gölcüğün kıyısında bulmuştu.Bu anlarda ellerini kalçasına dayar, bir kahkaha patlatıp oltasını eline alırdı.Ve h^r şey böyle devam etti ve zaman anlamını yitirdi. Günler ve mevsimler hiçbir şey ifade etmiyordu.

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)

Ornum? kar yağdı ama soğuk değildi ve çiçekler açmayı, Mielikki' msımasının büyülü ruhu Catti-brie dans etmeyi ya da şarkıs-rxıun ormanıydı ve burada mutluluğu, sükuneti, ^^ i girmeye kalkan olursa onlarla yüzleşirdi.burada bir misafir olduğunu biliyordu.bu Catti-brie'yi mutlu ederdi ama bu ^ı olmadığının da bilincindeydi.' olarak görmeye başladı. Bir *irdi. Kendine bir tepenin ' kapısı, güzel bir şömi-klar ve bardaklarla348FRPNç^lwww.FRPNÇ^|\u topraklarda; cesur savaşçılar, yetenekli byinatçı cüceler, kibirli elfler, pek de hoş kokmaya01^; kadim ejderhalar, onurlu şövalyeler, gecenin a\, an V,ölümsüz vampirler ve dünyanın kaderini belirle vcMm\*çekişen Tanrılar hüküm sürmektedir.ti

u sitede, yeni başlayanlar için yol gösterici Fantastik dünya ile ilgili haberleri, makaleleri, ' ° ^ röportajları, öyküleri; Rol Yapma Oyunları ve dı^'ri hakkında kapsamlı kaynakları, fantastik kurgu bilimkurgu kitaplarını ve hatta sizlerle heyecan maceralara atılabilecek yol arkadaşlarını bulabi l1

tıka basa dolu uyuduğunda muhteşem rüyalar gördü. Catti-brie'yi sadece zaman zaman uzaklarda bir anlığına güneş ve ay ışıkları arasında sanki onlar cennete uzanan merdivenlermiş gibi sıçrarken görmesine rağmen, kadının şarkısı her daim ormanı dolduruyordu.Kadın sürekli dans ediyordu. Orman onun dansı ve şarkılarıyla daha da canlanıyordu ve kuşların şarkıları kadına gün ışığında neşeyle, gecenin yumuşak karanlığındaysa unutulmaz bir güzellikle eşlik ediyorlardı.Regis ne mutsuz ne de hüsran doluydu ama sıklıkla, sırf meraktan dümdüz bir çizgi üzerinde yürümeye çalışmış, ne sağa ne de sola tek bir adım atmadan ormanın ucunu bulmaya çalışmıştı.Fakat her seferinde anlaşılmaz bir şekilde kendini başladığı noktada, küçük gölcüğün kıyısında bulmuştu.Bu anlarda ellerini kalçasına dayar, bir kahkaha patlatıp oltasını eline alırdı.Ve her şey böyle devam etti ve zaman anlamını yitirdi. Günler ve mevsimler hiçbir şey ifade etmiyordu.Orman? kar yağdı ama soğuk değildi ve çiçekler açmayı,Mielikki' şarkıs*ansımasının büyülü ruhu Catti-brie dans etmeyi ya da

Daha ku, lan yolculuğu au, Vadisi'ndeki ilk zamanlatDrow, elini cenaze için çağırt.*>nun ormanıydı ve burada mutluluğu, sükuneti, i girmeye kalkan olursa onlarla yüzleşirdi. burada bir misafir olduğunu biliyordu, bu Catti-brie'yi mutlu ederdi

Create PDF files without this message by purchasing novaPDF printer (http://www.novapdf.com)