Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (YÖNETİM BİLİMLERİ)
ANABİLİM DALI
PERFORMANSA DAYALI ÜCRET SİSTEMLERİ
Doktora Tezi
Serdar Demir
Ankara-2007
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (YÖNETİM BİLİMLERİ)
ANABİLİM DALI
PERFORMANSA DAYALI ÜCRET SİSTEMLERİ
Doktora Tezi
Serdar Demir
Tez Danışmanı Doç. Dr. Şükrü Özen
Ankara-2007
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(30/08/2007)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin
Adı ve Soyadı Serdar Demir
i
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
BİRİNCİ BÖLÜM:
ÇALIŞMA İLİŞKİSİ VE ÜCRET SİSTEMLERİ
1.1. Çalışma İlişkisi: Kuramsal Çerçeve
1.2. İçsel İşgücü Piyasaları ve Çalışma İlişkisinde Meydana Gelen Değişimler
1.3. Ücret Sistemleri: İş, Kişi, Performans
1.3.1. İş Temelli Ücret
1.3.2. Kişi ve Performans
1.4. Ücretlendirme Uygulamasındaki Değişimler ve Yeni Ücret Sistemi
1.5. Çalışma İlişkisi, Kamu Kesimi ve Performans
1.5.1. Kamu Hizmetlerinin Temel Özellikleri ve Performansa Dayalı Ücret
1.5.2. Türkiye’de Kamu Kesiminde Performansa Dayalı Ücret Uygulaması
İKİNCİ BÖLÜM:
ÜCRET İLE PERFORMANS ARASINDAKİ BAĞLANTIYI AÇIKLAMAK İÇİN KURAMSAL
YAKLAŞIMLAR
2.1. İnsan Kaynağı Yönetimi ve Örgütsel Performans
2.1.1. Ücretlendirme ve Koşulbağımlılık Yaklaşımı
2.1.2. Ücretlendirme ve Evrenselci Yaklaşım
2.1.3. Firmanın Kaynak Temelli Görüşü
2.2. Ücretle İlgili Örgütsel Kuramlar
2.2.1. Vekâlet Kuramı
2.2.2. Kurumsallaşma Kuramı
2.3. Ücretle İlgili Güdüleme Kuramları
2.3.1. Beklenti Kuramı
2.3.2. Hakkaniyet Kuramı
2.3.3. Hedef Saptama Kuramı
2.3.4. İş Özellikleri Modeli
ii
2.3.5. Bilişsel Değerlendirme Kuramı
2.4. Ücretle İlgili Ekonomik Kuramlar
2.4.1. Turnuva Kuramı
2.4.2. Etkin Ücret Kuramı
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:
PERFORMANSA DAYALI ÜCRET PLANLARI
3.1. Bireysel Performansa Dayalı Ücret Planları
3.1.1. Liyakata Dayalı Ücret
3.1.2. Beceri Temelli Ücret
3.1.3. Yetkinliklere Göre Ücret
3.1.4. Parça Başı Ücret Planları
3.1.5. Satış Özendirme ya da Komisyon Planları
3.1.6. Diğer Bireysel Performans Planları
3.2. Toplu Performansa Dayanan Ücret Planları
3.2.1. Takım ya da Küçük Grup Özendirici Ücret Planları
3.2.2. Kazanç Paylaşımı
3.2.3. Kâr Paylaşımı
3.3.4. Çalışanlara Yönelik Hisse Senedi Sahipliği Planları
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:
ÜCRET SİSTEMLERİNİN SEÇİMİ
4.1. Örgütsel Özellikler
4.1.1. Teknoloji ve İşin Tasarımı
4.1.2. Yapı
4.1.3. Örgütün Ücret Stratejisi
4.1.4. Sektör
4.1.5. Mülkiyet Yapısı
4.1.6. Örgüt ya da İşyeri Büyüklüğü
4.1.7. Örgütün Yaşı
iii
4.1.8. Sendikanın Varlığı
4.2. İnsan Kaynağı Yönetimi Uygulamaları
4.2.1. Çalışma Takımları
4.2.2. Çalışanların Katılımı ve Eğitim
4.2.3. Çalışanlar ile Yönetim Arasındaki İletişim ve Bilgi Paylaşımı
4.2.4. İş Güvenliği ve Hizmet Süresi
4.2.5. Şikayet Mekanizması
4.2.6. Performans Yönetimi
4.2.7. Örgütsel Karar Alma Süreci ve Yönetim Modaları
4.3. İşgücünün Özellikleri
4.3.1. Cinsiyet
4.3.2. Meslek
4.3.3. Eğitim
4.3.4. Tam Zamanlı / Kısmi Çalışma
4.4. Türkiye’de Özel Kesimde Performansa Dayalı Ücret Uygulaması
4.4.1. Soru Kağıdının Yapısı ve Örneklemin Özellikleri
4.4.2. Yöntem, Değişkenlerin Tanımlanması ve Ölçülmesi i. Regresyon Modeli ii.Bağımlı Değişkenler iii.Bağımsız Değişkenler
4.4.3. Araştırmanın Kısıtları 4.4.4. Araştırmanın Bulguları
i. İnsan Kaynağı Yönetimi Uygulamaları ve Ücret Sistemi Özellikleri ii. Logistik ve EKK Regresyon Analizi
SONUÇ
YARARLANILAN KAYNAKLAR
EK-1: Ücret Sistemleri Soru Kağıdı EK-2: Soru Kağıdı Üzerine Metin EK-3: Katılımcı Listesi ÖZET
GİRİŞ
Bu çalışmanın amacı örgütlerin ücret sistemi seçimi kararlarını etkileyen
öğeleri incelemek ve performansa dayalı ücret planlarını bu bağlamda ele almaktır.
Tezde konuya ilişkin literatür taraması sonucu ortaya çıkan bilgiler değerlendirilerek,
çalışma ilişkisinin hangi özelliklerinin ücret sistemi seçimini etkilediğini açıklamaya
dönük bir kuramsal çerçevenin geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Son yıllarda örgüt tasarımında, endüstriyel ilişkiler ortamında ve yönetim
modalarında meydana gelen değişimler performansa dayalı ücret biçimlerine olan
ilgiyi artırmıştır. İşin örgütlenmesinde ücretlendirme başta olmak üzere örgütlerdeki
insan kaynağı yönetimi uygulamalarını derinden etkileyen önemli değişikler
yaşanmaktadır. Bu değişimler bir yandan işin örgütlenmesini değiştirerek daha fazla
takım çalışmasına, işlerin yeniden tanımlanmasına ve çalışanların üretim sürecine
giderek daha çok katılmasına yol açmakta; öte yandan, performansa dayalı ücret
uygulamalarıyla çalışanın bu süreçteki işbirliği güvence altına alınmaya
çalışılmaktadır. Böylece, performansa dayalı ücret, yeni koşullara uyumda
kullanılabilecek önemli bir ücretlendirme ve insan kaynağı aracı olarak ortaya
çıkmaktadır.
İşgücünün en temel özelliklerinden biri kendi özgür iradesine sahip olmasıdır.
İşgücünü belirli bir zaman dilimi için istihdam etmek yeterli düzeyde çabayı güvence
altına almaz. Çalışan, işini yerine getirirken hem değişen düzeylerde çaba
gösterebilir, hem de zaman içinde örgüte özgü beceriler geliştirebilir. İşgücünün bu
iki özelliği, örgütlerin çalışanların kaytarma riskini azaltmak ve örgüte özgü
2
becerilere yatırımı korumak için yönetim araçları geliştirilmesini gerekli kılar
(Rubery, 1997: 341). Performansa dayalı ücret planları da bu araçlardan biridir.
Bir başka anlatımla, üzerinde anlaşılmış ücret ve çalışma koşulları yanında işe
başladıktan sonra gündeme gelebilecek ücret artışı ve terfi bekleyişlerini de içeren
istihdama ilişkin diğer öğeler karşılığında, çalışan iş yapma yetisini örgütün
kullanımına sunar. İş yapma yetisi ile çaba düzeyi aynı anlama gelmemektedir. Ücret
ve çaba arasındaki ilişki çalışma ilişkisinin doğası nedeniyle açıklıkla belirlenemez.
Örgüt ücret düzeyini belirler, çalışan da çaba düzeyini seçer (Cartier, 1994: 183).
Bu nedenle, örgütler çeşitli yönetim ve insan kaynağı uygulamalarıyla
çalışanların işteki çaba düzeyini denetim altına almaya çalışır; bunu çalışanı daha sıkı
izleyerek, kariyer fırsatları sağlayarak ya da performansa dayalı ücret vererek
yaparlar. Ayrıca, yöneticiler örgütlerinin amaçlarına bağlı olarak insan kaynağı
uygulamaları arasında seçim yapma olanağına sahiptirler. Yöneticilerin sahip olduğu
bu esneklik kendini özellikle ücret uygulamalarında gösterir. Diğer yandan, örgütteki
bütün çalışanlar örgüt için aynı değere sahip değildir. Bazılarının örgüte katkıları çok
daha önemlidir, dolayısıyla bütün çalışanlara aynı biçimde davranılmaz. Fox’un
(1974) açıkladığı gibi yöneticilere güven yüksektir. Yöneticiler işler üzerinde geniş
ölçüde takdir hakkına sahiptirler ve örgütün çıkarlarını destekledikleri varsayılır.
Dolayısıyla örgütün başarısını gösteren ölçüler çoğu kez yöneticilerin
performanslarının değerlendirilmesinde kullanılır. Buna karşın, yönetici olmayan
çalışanların bazıları ise gerektiğinde atılabilir olarak görülür. Ek olarak, bazı
çalışanların çıktısını ölçmek daha kolayken bazılarınınkini ölçmek güçtür. Kısacası,
hem çalışanların örgüt içerisindeki değerlerindeki farklılıklar hem de izlenebilme ya
3
da çıktı düzeylerini ölçmedeki farklılıklar, çalışanların nasıl yönetilip
ödüllendirileceklerini de belirler.
İşin tasarımı, yönetim ve insan kaynağı uygulamalarının yanında, çalışanların
daha yüksek düzeyde çaba göstermesini sağlamada örgütlerin yararlanacağı diğer
bir araçtır. Örgütler bazen yalnızca işin tasarımı üzerine, bazı durumlarda
performansa dayalı ücret planları dahil insan kaynağı uygulamaları üzerine, ancak
genelde değişen derecelerde olmak üzere hem işin tasarımına hem de insan kaynağı
uygulamalarına odaklanır. Bununla birlikte, söz konusu ilişkiler çoğu kez içiçe geçmiş
durumdadır. Dolayısıyla, performansa dayalı ücret uygulamalarında görülen artış,
işin örgütlenmesinde meydana gelen değişimler yanında birçok faktörün ürünüdür.
Özellikle teknolojide meydana gelen değişimler bir yandan çalışanların izlenmesini
ve kontrolünü kolaylaştırırken, diğer yandan işlerin yerine getirilmesi için gerekli
bilgi ve beceri düzeyini artırarak işi karmaşıklaştırmış; işin örgütlenmesini
değiştirerek çalışanın gösterdiği çabanın izlenmesi ve ölçülmesini güçleştirmiştir.
Yalın üretim, toplam kalite yönetimi gibi teknikler işin örgütlenmesinin yanı sıra,
çalışanlar arasındaki ilişkilerin biçimini de değiştirerek takım çalışması için
gereksinim yaratmıştır. Ek olarak, örgütlerin daha yalın yapılara geçerek örgüt içi
hiyerarşileri azaltmaları, çalışanların yükselme olanaklarını sınırlamış; güdülenmeleri
için terfi yerine başka yollar aranmasını gerektirmiştir. Çalışanların izlenmesinde
ortaya çıkan güçlükler ile yükselme seçeneklerinin azalması, güdülemede
performansa dayalı ücret gibi başka özendiriciler aranmasına neden olmuştur.
Bunların yanında, ekonomik ve şirket yeniden yapılanmalarının bir sonucu olarak
kitlesel işten çıkarmalar örgütte geçirilen ortalama hizmet süresini azaltmıştır.
4
Bunun en önemli yansıması ise en azından büyük örgütlerde görülen içsel işgücü
piyasalarında ortaya çıkan erimedir. Bu gelişmeler ise çalışanlarla örgütleri
arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasıyla ve güdülemede performansa dayalı
ücret biçimlerine daha önemli rol verilmesiyle sonuçlanmıştır.
Çalışan çabasının artırılması için yüksek ücret ödemek de yukarıdaki
seçeneklere alternatif olabilir. Çalışan eğer düşük düzeyde performans gösterdiği
durumda işini kaybedeceğini bilirse daha yüksek çaba gösterir. Aynı zamanda,
yüksek ücret çalışan ile örgüt arasındaki ilişkilerin iki tarafın da fırsatçı davranışını
azaltacak şekilde tanımlamasına yardımcı olur. Ancak, örgütler genelde yüksek ücret
verme seçeneğini finansal nedenlerle daha az uygularlar. Bu noktada, yukarıda da
belirtildiği gibi, ya çalışanlarına iş yaşamlarının ilk yıllarında daha az, ancak örgütte
geçirilen süre artıkça gittikçe artan ücret önerirler ya da çalışanların ücretlerini
performansın bir ölçüsüne bağlarlar. Bu ölçü parça başı ücret, satışlardan alınan
komisyon ya da kâr paylaşımında olduğu gibi bir çıktı ölçüsüne dayanabilir; birçok
durumda da liyakata dayanan ücret, bilgi, beceri ve yetkinliklere göre ücret
uygulamalarında olduğu gibi çalışan girdisine (employee input) dayanabilir. Bireysel
çıktılara dayanan ücret her iş için uygun değildir, çünkü işlerin bir çoğu bireysel
çıktının ölçülmesine uygun değildir. Bu tür durumlarda çalışanlar ödüllendirilecekleri
görevleri yaparken örgüt için değerli olan, ancak çıktıları ölçülemeyen görevleri
gözardı etme gibi yapıcı olmayan davranışlara yönelebilirler. Bu nedenle, ücret
seçimi kararlarında, yapılan işin doğası, teknoloji, örgütün büyüklüğü, işyerinde
sendika olup olmadığı gibi birçok faktör etkide bulunur.
5
Özellikle son yıllarda performansa dayalı ücretin, özel kesim firmalarının
yanısıra kamu kesimi örgütlerinde de uygulanması hükümetler tarafından
desteklenmekte ve hayata geçirilmektedir. Başta ABD ve Birleşik Krallık olmak üzere
OECD üyesi ülkelerin önemli bir bölümünde kamu kesiminde performansa dayalı
ücret uygulamalarının görüldüğü burada belirtilmelidir (OECD, 2005). Bu çalışmada
anlatılanlar genel olarak kâr amaçlı örgütlere ilişkindir. Bununla birlikte, çalışmada
kamu kesiminin performansa dayalı ücret uygulaması bağlamında niçin farklı olduğu
ayrı bir altbaşlıkta ele alınmış ve varolan uygulamalar tartışılmıştır.
Bu çalışmanın dört temel argümanı bulunmaktadır. Birinci argüman,
performansa dayalı ücret planlarının içsel işgücü piyasalarını bozduğudur. Özellikle
riskin çalışanlara transferi ve ücretin bireyselleştirilmesi çabası, çalışma ilişkisinin
doğasını değiştirirken, çalışanlar açısından öngörülebilirliği ve çalışanların dağıtımsal
ve süreçsel adalet algılarını azaltmakta, bazı durumlarda güdüleme üzerinde de
olumsuz etkiye sahip olabilmektedir.
Tezin ikinci argümanı, performansa dayalı ücret gibi yeni ücret
uygulamalarının büyük ölçüde kontrol amaçlı olduğudur. Performansa dayalı ücretin
yeni ücret savunucularının iddia ettiği gibi, çalışanlar ile işveren arasında uyumlu
ilişkileri desteklediği düşüncesi çok iyimserdir. Özellikle sendikaların gücünün
azalması dahil çalışma ilişkisinde yaşanan değişimler, yönetimin performansa dayalı
ücret gibi uygulamalardan işgücünün çabasını kontrol ve istenilen yöne doğrultma
kapasitesini artırmıştır.
Tezin üçüncü argümanı ise, çoğu performansa dayalı ücret/yeni ücret
uygulamalarının, örgütlerin gereksinimlerinden çok, söz konusu uygulamaların
6
danışmanlık şirketleri, akademisyenler ve uygulayıcılar tarafından yaygın bir şekilde
savunulmasının örgütler üzerinde yarattığı baskıdan kaynaklanmasıdır. Taklit,
yönetimdeki modalar, muhtemelen söz konusu uygulamaların benimsenmesindeki
en önemli nedenlerdir.
Tezin dördüncü argümanı ise, yöneticilerin ücret sistemi seçiminde önemli
ölçüde esnekliğe sahip olduğudur. Bunun kamu kesiminde performansa dayalı ücret
uygulaması üzerinde önemli yansımaları vardır. Kamu kesimi yöneticilerinin kendi
örgütlerinin insan kaynağı uygulamalarında rolleri genelde sınırlıdır ve çoğu kez
stratejik kararları alabilme gücünden yoksundurlar. Oysa kamu kesiminde
uygulanacak performansa dayalı ücret sistemi çoğu kez örgütsel yapılarda ve
çalışma ilişkilerinde kapsamlı değişikliklere gidilmesini gerektirir. Yöneticilere insan
kaynağı uygulamaları üzerinde daha çok yetki verilmesi ve hatta her kurum için ayrı
ücret sistemi tasarlanmasını gerektirebilecek bu tür değişikliklerin kariyer
sistemlerinde, kamu kesimi içsel işgücü piyasalarında önemli değişiklikler yaratacağı
açıktır. Bunun sonuçlarının planın uygulamaya konulma aşamasındaki
beklentilerden farklı olabileceği göz önünde tutulmalıdır.
Bununla birlikte, bu tezde gerek özel gerekse kamu kesiminde uygulanmakta
olan performansa dayalı ücret planlarının başarısı üzerine bir yargıya varılmaya
çalışılmamakta, söz konusu planların uygulanma olasılığını etkileyen faktörler
incelenerek başarılı bir uygulama için gerekli koşul ve kısıtlar değerlendirilmektedir.
Bir başka anlatımla, ücret sistemi seçimini etkileyen faktörlerin, aynı zamanda
performansa dayalı ücret planlarının başarı şansını da önemli ölçüde
etkileyebileceğinin hesaba katılması gerektiği belirtilmektedir.
7
Tez dört bölümden oluşmaktadır. İlk iki bölüm performansa dayalı ücret
üzerine kuramsal bir çerçeve oluşturmak için yazılmıştır. Birinci bölümde, ilk önce
çalışma ilişkisinin kuramsal çerçevesi incelenerek çalışma ilişkisinin hangi
özelliklerinin ücret sistemi seçiminde önemli olduğuna ilişkin başlıca iki yaklaşım
açıklanmıştır. Birinci bölümde, daha sonra çalışma ilişkisinde meydana gelen
değişimler ile ücretlendirme üzerine temel yaklaşımlar ele alınmıştır. İkinci bölümde
ise, ilk olarak ücretin stratejik bir unsur olarak görülmesi nedeniyle strateji üzerine
gerekli açıklamalar yapılmış; ardından özellikle performansa dayalı ücret üzerine
personel ekonomistlerinin açıklamalarında çok yaygın kullanılan vekâlet kuramıyla,
örgüt ve insan kaynağı yönetimi kuramcılarının sık kullandığı kurumsallaşma teorisi
gibi örgütsel yaklaşımlar ele alınmıştır. Bu bölümde, ek olarak insan kaynağı ve örgüt
psikolojisi kuramcılarının ücret üzerine çalışmalarında yoğun olarak kullandığı
güdüleme kuramları açıklanmıştır. Üçüncü bölümde ise, Türkiye’de bu alandaki
literatürün kısıtlı olduğu düşünülerek bireysel, grup ve örgüt temelli performansa
dayalı ücret planları tanıtılmış ve planların etkililiği ve tasarımlarında dikkat edilecek
noktalar ele alınmıştır. Dördüncü bölüm ise, bu çalışmanın en temel bölümüdür.
Ücretlendirme sistemlerinin seçimi tezin bu bölümünde ele alınmıştır. Bu bölümde,
örgütün teknoloji, yapı, strateji, büyüklük, mülkiyet, sendikal durum gibi
özellikleriyle, insan kaynağı uygulamalarının ve örgütün işgücünün özelliklerinin
ücret sistemlerinin seçimi üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Ek olarak, dördüncü
bölümde Türkiye’de performansa dayalı ücret üzerine yapılan soru kağıdı
uygulamasından elde edilen verilerle araştırmanın hipotezleri test edilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM:
ÇALIŞMA İLİŞKİSİ VE ÜCRET SİSTEMLERİ
Çalışma ilişkisi işgücü piyasalarının ve istihdam sağlayan örgütün temelidir.
Çalışma ilişkisinin niteliği işgücü piyasasının üç değişik biçimine göre farklı kurallarca
belirlenir (Wachter, 2004: 163). İlk biçim, dışsal işgücü piyasasında iki taraf arasında
çalışmanın koşullarını ve süresini içeren bir paket karşılığında taşeron ilişkisinde
olduğu gibi işgücü hizmetleri sağlamayı içeren bir anlaşma biçimindeki çalışma
ilişkisidir. İkinci biçim, sendikasız örgütlerdeki çalışma ilişkisidir ve çalışma ilişkisinin
koşulları büyük ölçüde istihdam eden örgüt tarafından belirlenir. Üçüncü biçim ise,
sendikal örgütlenmenin olduğu firmalardaki çalışma ilişkisidir ve taraflar
sözleşmenin koşulları üzerine devlet tarafından yoğun olarak düzenlenmiş alanda
pazarlık yaparlar (Wachter, 2004: 164). Dolayısıyla, çalışanların çok önemli bir
bölümü örgütlerde istihdam edilirler ve çalışma ilişkisinin biçimi örgütün sendikalı
olup olmamasına göre değişir. Bu üç biçime ek olarak, çalışma ilişkisinde meydana
gelen değişimlerle birlikte ortaya çıkan proje temelli istihdam da anılabilir. Proje
temelli çalışma daha çok sendikalı olamayan örgütlerde görülür. Ancak proje temelli
istihdam görev içeriği bakımından klasik çalışma ilişkisine benzese de süresi ve
özendiricilerin niteliğiyle farklılık taşır (Marsden, 2004c).
Çalışma ilişkisi, yukarıda anılan biçimlerinin hepsinde çıkarları karşıt iki taraf
arasında çok güç bir eşgüdüm sorunu çözer. Taraflardan her birinin kendi işlerinin
önemli boyutları hakkında diğerinden daha fazla bildiği bilgi bakışımsızlığı koşulları
altında ve her iki tarafın ilişkiye yatırım yapması nedeniyle ayrılmanın maliyetli
9
olduğu veri alındığında, kendi kişisel çıkarlarını düşünen taraflar arasında
işbirliğinden kaynaklanan kazançların nasıl gerçekleştirileceğini gösterir (Marsden,
2004a: 78).
Ne var ki, çalışma ilişkisinin eşgüdüm sorununu çözmesi, uygulamada
sorunlar olmayacağı anlamına gelmez. Her iki taraf da çalışma ilişkisindeki diğer
önemli sorunların farkındadır ve ilişkinin etkililiği yasal korumaların dışında,
psikolojik ve özendirici ek mekanizmalara bağlıdır (Marsden, 2004c; Marsden, 1999).
Örneğin çalışanlar gelirlerini firmanın gelir ya da kârlarına bağlamak istemezler.
Gelirlerinin düzleştirilmesiyle yani her ay aynı ücreti alarak riskten kaçınırlar ama bu
da işveren bakımından gelirinin garanti edildiği durumda çalışanın çabayı azaltma
olasılığı nedeniyle en uygun çözüm olmayabilir (Wachter, 2004:169). Özendiriciler
çalışanın çabasını istenilen yöne doğrultmaya yardım edebilir. Ancak bu durumda,
izlemenin mükemmel olmaması nedeniyle performans tamamen sınanabilir değildir.
Paylaşılan değerlerin yarattığı psikolojik ortam, adalet ve karşılıklılık gibi değerler ya
da kariyer kaygıları çalışma ilişkisinin etkililiği için destek sağlar (Marsden, 2004c).
Kısacası çalışma ilişkisi çok boyutlu, karmaşık bir toplumsal ilişkidir.
Çalışma ilişkisinde ücretlendirme başta olmak üzere örgütlerdeki insan
kaynağı yönetimi uygulamalarını derinden etkileyen önemli değişikler
yaşanmaktadır (Cappelli et al., 1997). Artan rekabet, sermayenin hareketliliğinin
artması, teknolojide, işin tasarımında, ve firma stratejilerinde yaşanan değişimler
sonucu işin örgütlenmesinde ve örgütsel biçimlerde meydana gelen değişimler,
daha önce örgüt içinde yerine getirilen işlerin başka örgütlere devri, kısmi zamanlı
ya da kısa süreli çalışmanın yaygınlaşması gibi birçok faktör ücret ve çalışma
10
koşullarını biçimlendiren kurumsal yapılarda değişikliklere neden olmakta ve aynı
zamanda psikolojik ve toplumsal koşullarla tanımlanmış çalışma ilişkisinin tanımını,
içeriğini ve uygulamasını değiştirmektedir (Rubery et al., 2002: 645; Heneman et al.,
2000: 197-205).
Öte yandan, yaşanan değişimlerin çalışma ilişkisinin niteliğini gittikçe daha
çok sorgulanır hale getirdiği ve çalışanların işverenlere boyun eğmesinin karşılığı
olarak belirli sınırlar dahilinde iş ve gelir güvenliği sağladıkları açık uçlu çalışma
ilişkisini zayıflattığı iddia edilmesine karşın (bkz. Deakin, 2000: 2-3), açık uçlu çalışma
ilişkisinin baskın rolünü kaybedeceği konusunda herhangi bir kanıt yoktur (Marsden,
1999: 3).
Bu bölümde ilk olarak klasik açık uçlu çalışma ilişkisi, ardından da çalışma
ilişkisinden meydana gelen değişimler özetlenecektir. Daha sonra da çalışma ilişkisi
ve ücret ilişkisine yönelik açıklamalar yapılacaktır.
1.1. ÇALIŞMA İLİŞKİSİ: KURAMSAL ÇERÇEVE
Çalışma ilişkisinin niteliğini anlamada başlıca iki yaklaşım vardır. Daha yaygın
olan etkinlik (efficiency) yaklaşımı asıl olarak yeni kurumsal ekonominin (new
institutional economics) en önemli temsilcisi olan Williamson’un (1975, 1985)
çalışmalarında ifadesini bulur. Çalışma ilişkisini açıklamada diğer bir yaklaşım da
işgücü üzerinde yönetimin kontrolünü vurgulayan ve başlıca Marglin (1974),
Edwards (1979), Braverman (1974) ve Bowles’in (1985) çalışmalarında temsil edilen
Marksist analizden türetilmiş olan kontrol ya da güç yaklaşımıdır. Etkinlik
11
düşüncesinden yola çıkarak çalışma ilişkisini açıklayan Williamson’un (1975, 1985)
görüşleri büyük ölçüde Coase (1937) ve Simon’un (1951) çalışma ilişkisi üzerine
katkılarından etkilenmiştir. Coase’ye (1937) göre çalışma ilişkisi, piyasada
gerçekleşen ve çoğu kez sahipliğin aktarımı olan, genelde değişimin taraflarının
yükümlülüklerini kısa dönemde yerine getirdiği, sözleşmelerin tamamlanmış, esnek
olmayan ve birbirinden bağımsız olduğu mal ve hizmet değişimlerinden köklü
biçimde farklıdır. Coase (1937) ekonomik faaliyetlerin piyasada fiyat mekanizmasıyla
ya da örgüt içinde otorite ilişkisi aracılığıyla planlanarak düzenlenebileceğini
belirtmiştir. Coase (1937: 396-7) aynı zamanda çalışma sözleşmesinin yönetimin
gücünün sınırlarının saptanmasında önemli bir rolü olduğunu kabul etmesine karşın,
örgüt otoritesinin piyasa mekanizması yerine geçmesinin piyasaların maliyetinden
kaynaklandığını ileri sürer. Bu maliyetler, bilgi için araştırma, izleme (monitoring),
sözleşmelerin pazarlığı, uygulanması, bağımsız taraflar arasındaki işlemleri
denetlemek gibi işlemler için katlanılan maliyetlerdir (Robins, 1987: 69). Örgüt,
faaliyetleri için gereksinim duyduğu mal ve hizmetler için taraflar arasında yaptığı
bir dizi anlık (spot) sözleşmelerin geleceği öngörme ve bunu sözleşmelere
geçirmedeki kısıtlarını, üretim faktörlerinden en önemlisi olan emeği çalışma
sözleşmesiyle içselleştirerek uzun dönemli değişen koşullara tepki göstermede
büyük esneklik kazanır (Best, 1990: 111).
Simon (1951) ise çalışma ilişkisini bir değişim ilişkisi olarak görmektedir.
Simon’a göre büyük örgütlerde düzenli gelir, kariyer ilerlemesi gibi çalışma ilişkisinin
belirli özellikleri, işverenin (yöneticilerin) emirlerine tabi olmayı kabul etmesi için
çalışanın aldığı karşılıktır. Simon (1951) çalışma ilişkisinin en belirgin özelliğinin hem
12
zaman, hem de yerine getirilen işler bakımından ‘açık uçlu doğası’ olduğunu ifade
etmektedir. Simon (1951: 303-304) çalışma ilişkisinin, işverenin çalışan üzerinde, ne
yapacağı ve faaliyetlerin nasıl başarılacağı konusunda doğrudan kontrol uygulama
yasal hakkına sahip olduğu zaman ortaya çıktığını belirtir. Bu otorite ilişkisi hangi
faaliyetlerin nasıl yürütüleceğini, hangi sırayla ve ne zaman, hangi zaman aralığında,
nerede, hangi düzeyde çaba ve performansla yapılacağı üzerine emir (direction) ve
izlemeyi (monitoring) içerir. Çalışan, örgüt tarafından içeriği belirlenmiş işi yapmayı
üzerine aldığı zaman, örgütün çalışma koşulları ve yerine getirilen işin karşılığı
bakımından çalışana karşı yükümlülükleri doğar (Marsden, 1999: 177). Ek olarak,
Simon’un (1951: 294-5) çalışma ilişkisi yaklaşımında yönetim ayrıntılı görev
tahsislerine (work assignment) çalışanlar işe alındıktan sonra karar verir. Sözleşme
yapılırken yalnızca genel olarak hangi görevlerin yerine getirileceği belirtilir; ancak
görevlerin kapsamı, daha ayrıntılı ve kesin olarak, daha ileri tarihte işverence
belirlenir (Marsden, 1999: 8). Bu çeşit çalışma ilişkisi, işi yapacak olan bireyin
önceden belirlenmiş bir hizmet (örneğin kendi adına çalışan sıhhi tesisatçıyla yapılan
sözleşme) sağlamayı önceden kabul ettiği sözleşmeden farklıdır.
Yeni kurumsal ekonomi yaklaşımına göre çalışma ya da iş sözleşmesi
tamamlanmamış (incomplete) sözleşmedir. Bir başka deyişle, sözleşmenin her bir
tarafının tüm yükümlülüklerinin ayrıntılı olarak belirtilebileceği ve gereksinim
doğarsa mahkeme gibi üçüncü taraflarca maliyetsizce uygulanabileceği bir durum
sözkonusu değildir. Eğer emek tamamlanmış sözleşmeler kullanılarak alınıp
satılsaydı, işgücü hizmetleri manavdan elma almak gibi diğer piyasa mallarının satışı
sözleşmesinden farklı olmazdı. Bu durumda, firmalar hizmetin gerektiği anda ve cari
13
piyasa fiyatından hizmeti satın alırlar ve uygulamada da çalışanlar kendi kendine
çalışan taşeronlardan (contractors) farklı olmazlardı (Dow, 1997: 58-59). Bu
tamamlanmamış sözleşme (iş sözleşmesi) sonucunda, işverenler işin
gereksinimlerinin ne olacağını daha kesin olarak bildiklerinde işgücünün elde
edilebilir olduğu bilgisini ve esneklik kazanırken, çalışanlar da emeklerini satmanın
başlıca gelir kaynağı olduğu durumda önemli bir fayda sağlayan gelirde süreklilik
elde ederler (Marsden, 1999: 11).
Williamson, Coase ve Simon’un düşüncelerinden yola çıkarak üretim
faaliyetlerinin niçin örgüt içinde yerine getirildiğini açıklamış ve ekonomik
faaliyetlerde etkinliğin araçları olduğu için kurumların önemine dikkati çekmiştir.
Çalışma ilişkisi dahil, herhangi bir ekonomik değişim ya da işlemde, yönetişim yapısı
veya uygun kurumsal çerçeve işlem maliyetinin (transaction cost) en aza indirilmesi
etkinliğini belirler (Williamson, 1985: 241).
Williamson (1975: 20-30) çalışma ilişkisini açıklamada temel aldığı işlem
maliyetleri kuramının temel öğeleri olarak, belirsizlik/karmaşıklık
(uncertainty/complexity), küçük sayılar pazarlığı (small numbers bargaining), sınırlı
ussallık (bounded rationality) ve fırsatçılığı (opportunism) saymıştır. Sınırlı ussallık ve
fırsatçılık davranışsal, belirsizlik ya da karmaşıklık ile küçük sayılar pazarlığı ise
çevresel varsayımlardır. Belirsizlik, piyasayı istikrarsız yapan çevredeki tahmin
edilemeyen değişikliklerdir. Karmaşıklık, sözleşmeleri yazmak ve onları uygulatmak
çok karmaşık olduğu için gerçek dünyada mükemmel olmayan bilgi nedeniyle ortaya
çıkan çeşitli olasılıklardan kaynaklanır. Küçük sayılar pazarlığı, tarafların işlemleri için
piyasada sınırlı sayıda seçeneği olduğu gerçeğine işaret eder. Fırsatçılık
14
(opportunism), eksik ya da yanıltıcı bilgi veren bencil davranış anlamına gelir
(Williamson, 1985: 47). Fırsatçı davranış nedeniyle sınırlı ussallık sorunu ortaya
çıkar. Williamson, fırsatçılığın yarattığı bütün bu sorunlarla, önlenebilecek birşey
olmadığını belirtir. Fırsatçılıktan kaynaklanan sorunları önlemek için daha etkili
yönetişim yapısı oluşturulabilir ve özendiriciler vurgulanabilir. Sınırlı ussallık ve
fırsatçılık işlem maliyeti kuramının can alıcı parçalarıdır (Williamson, 1985: 48-49).
Sınırlı ussallık, çevre ya da sözleşmenin tarafları hakkında eksik bilgi olduğu
zaman ortaya çıkar ve tam, kusursuz bilginin eksik olduğu durumda çalışanların veya
tedarikçilerin fırsatçı davranışını ifade eder. İşlemlerin ve bütün olasılıkların açık
olarak incelenemediği, dolayısıyla bilgi edinmede eksiklik ve kısıtların olduğu
durumlarda, sınırlı ussallık örgüt için bir kısıtlamadır. Bu düşünceye göre,
sözleşmedeki taraflar daha uzmanlaşmış kaynaklara sahip olacakları için piyasadaki
diğer ajanlardan daha avantajlı duruma geldiklerinden, bu tür sözleşmeler varlıkların
duruma özgünlüğü (asset specificity) nedeniyle piyasa yapısını bozar. Williamson’un
kuramında varlıkların duruma özgünlüğü çok önemli bir yere sahiptir. Her ekonomik
aktörün sınırlı ussallığa ve fırsatçı eğilimlere tabi olduğu düşünülür; ancak bu
davranışsal özelliklerin derecesi varlıkların duruma özgünlüğünce belirlenir.
Williamson’a göre (1985: 55) en azından dört çeşit varlığın duruma özgünlüğü
vardır: mekanın duruma özgünlüğü, fiziksel varlıkların duruma özgünlüğü, insan
varlıklarının duruma özgünlüğü, ve tahsis edilmiş varlıkların duruma özgünlüğü.
Çalışma ilişkisi açısından özellikle önem taşıyan insan varlıklarının duruma özgünlüğü
ise bir süreç üzerinde uzun dönemde kazanılan bilgi ve uzmanlaşmış beceriler
olduğunda ortaya çıkar.
15
Çalışma ilişkisi bağlamında, belirli bir dönemde yerine getirilmesi gerekli
kesin görevler (work tasks) konusunda belirsizliğin varlığı, sınırlı ussallık ile
birleştiğinde bütün durumları (contingencies) kapsayan karmaşık bir sözleşme
yapmayı -olanaksız değilse bile- aşırı derecede maliyetli hale getirir. Bu nedenle,
Williamson işveren ve işçiler arasındaki sözleşmenin ister istemez tamamlanmamış
(incomplete) olacağını belirtir (Williamson et al., 1975). Bu ise, ters seçim (adverse
selection) ve ahlaki tehlike (moral hazard) ile kendini gösteren ve varlıkların duruma
özgünlüğünün derecesiyle belirlenen fırsatçılık potansiyelini artırır. Fırsatçılık
tehdidini azaltmak ve böylece sözleşmenin devamlılığını sağlamak için daha ayrıntılı
yönetişim düzenlemeleri gereklidir. Ek olarak, işçilerin fırsatçı davranma eğilimi
örgüt içinde bu tamamlanmamış sözleşmenin sonuçlandırılmasını gerektirir. Çünkü
işverenler sınırlar dahilinde işçileri görevlere tahsis etme, çaba düzeylerini tayin
etme ve davranışı gözleme gücüne sahiptir. Üretim, piyasa işlemleri aracılığıyla
örgütlendiği zaman ortaya çıkan zimmetine geçirme, aldatma gibi maliyetler örgüt
içinde en aza indirilir ve sonuç olarak etkinlik artışı sağlanır. Bu görüşte, otorite
ilişkisinin hem işverenlerin, hem de işçilerin çıkarı olduğu varsayılır, çünkü örgütsel
performans bencil davranışın engellenmesiyle artar (Marginson, 1993: 134-135).
Yukarıda sözü edilen sorunlar nedeniyle, Williamson, Doeringer ve Piore’yi (1971)
izleyerek, çalışma ilişkisini hem işverenler, hem de işçiler açısından önemli riskler
içeren bir toplumsal faaliyet olarak görmekle birlikte, bu ilişkinin toplumsal iç içe
geçmişliğinin (embeddedness) ya da kurumsal çevresinin sınırlı öneme sahip
olduğunu varsayar (Williamson, 1993: 121).
16
Bununla beraber, işçilerin bir örgütte istihdamı, belirli işlem maliyetleriyle
ilişkilendirilir. Bunlar, beceriler ve teknik bilgi (know-how) gibi firmaya özgü ve
bundan dolayı açık piyasada alışverişi yapılamayabilen varlıkların duruma
özgünlüğünden kaynaklanır (Williamson, 1985). İşçiler hemen yerine konulamayan
firmaya özgü becerilere sahip olduklarında, küçük sayılar değişim ilişkileri olur ve
fırsatçı davranış için ortam oluşur. İşçiler firmaya özgü becerilere sahip olmaktan
kaynaklanan pazarlık gücünü örgüt gelirlerinden aşırı pay elde etmede
kullanabilirler. Williamson et al. (1975) bu tür sorunların güven ortamı yaratmayı
amaçlayan, işçiler ve yönetimin ortak hedeflere odaklandığı, toplulukçu (collectivist)
bir örgüt yaratarak aşılabileceğini öne sürerler.
Toplulukçu bir örgütün yaratılmasında, sendikal örgütlenmenin tanınması ve
toplu pazarlık Williamson et al. (1975: 269-270) tarafından önemli, ama zorunlu
olmayan kolaylaştırıcılar olarak görülür. Söz konusu çalışmada (1975: 270) işlem
maliyeti çerçevesinde sendikaların başlıca iki yolla işlem maliyetini azaltacağı ileri
sürülür. İlkin, toplu pazarlık potansiyel olarak maliyetli bir yöntem olan bireysel
pazarlık yönteminin yerine geçer. Bu yolla, bireysel fırsatçı davranıştan kaçınılacağı
ve daha genel örgütsel hedeflerin bireysel hedefler üzerine yükseleceği iddia edilir.
İkinci olarak, Hirschman’ın (1970) işten ayrılma-sesini duyurma (exit-voice) analizine
dayanarak, sendikalar çalışanlara seslerini duyurma mekanizması sağlayarak hoşnut
olmayan işçilerin işten ayrılmaları, yani sözleşmeden çıkarak işlemi engellemeleri
potansiyelini azaltır. Bu yaklaşım, etkinliği artıran sendikaların, insan sermayesinin
devamlı olduğu endüstrilerde en erken, varlıkların özgün olmadığı mesleklerde de -
eğer çıkarsa- en son ortaya çıkacağını öngörür (Battu et al., 2002: 1659). Sonuç
17
olarak, sendikalar çalışma ilişkisini devam ettirmenin etkinliğin gereği olduğu
durumda etkindir. Bunun dışında Williamson’a (1985) göre sendika aşırı
genişletilmiş koruyucu çerçeve sağlar ve bu etkin değildir.
Williamson’a (1975) göre, fiziki ve insan sermayesinin firmaya özgü olduğu
durumda, hem işverenlerin, hem de işçilerin pazarlık gücü ortaya çıkar. İşverenlerin
pazarlık gücü, işçilerin becerilerinin firmaya özgü olması nedeniyle açık piyasada
alışverişi yapılabilir olmamasından kaynaklanır. İşçilerin pazarlık gücü ise,
becerilerinin yerine konulmasının maliyetli olmasından doğar.
Williamson’a (1985) göre, çalışma ilişkisini biçimlendiren yönetişim
mekanizmalarını büyük ölçüde etkileyen iki boyut vardır. Birincisi, varlıkların duruma
özgünlüğü olarak adlandırılan, firmaya özgü insan varlıklarının derecesidir. İkincisi
ise, Williamson’un ölçülebilirlik olarak adlandırdığı bireysel performansın
gözlenebilirliğidir. Eğer varlıklar yüksek derecede duruma özgü, ancak ölçülebilirlik
düşükse, işgücünün içselleştirilmesine yönelik uygulamalar daha anlamlıdır.
Williamson (1985: 242) çalışma ilişkisinin, sürekliliği nedeniyle, diğer
işlemlerden ayrıldığını kabul eder. Bunun başlıca kuramsal uzantısı yönetişim
tercihinin varlıkların duruma özgünlüğü ve sıklığa değil, özgüllük (specificity) ve
ölçülebilirliğe bağlı olmasıdır. Yönetişim düzenlemeleri çalışanların özel becerilere
sahip oldukları durumda çalışma ilişkisinin devamlılığını sağlayacak biçimde
örgütlenir. Söz konusu becerilerin daha kolay aktarılabilir ve daha kolayca
gözlenebilir (örneğin görevlerin birbirlerinden ayrılabildiği durumlarda) olduğu
durumlarda ise sözleşmenin devamı için gereklilik daha azdır (Battu et al., 2002:
1658). İşin örgütlenmesinde Williamson (1985: 245-248) bu iki boyuta dayanan dört
18
çeşit içsel yönetişim yapısı sınıflandırmıştır. İç anlık işgücü piyasası (internal spot
labor market) insan varlıklarının firmaya özgü olmayıp genel niteliklere sahip olduğu
ve bireysel performansın kolayca saptanabildiği, yani görevlerin birbirinden
ayrılabilirliği nedeniyle kolayca gözlenebildiği durumda ortaya çıkar. Williamson bu
durumda, ne işçinin, ne de işverenin ilişkiyi sürdürmede çıkarı olmadığını, çünkü
çalışanın gelir kaybı olmaksızın başka örgütlere geçmek için işinden ayrılabileceğini,
öte yandan, işverenin maliyetsiz olarak ayrılan çalışanın yerine başka birini
alabileceğini ifade eder. Bu tür ilişkiyi sürdürmek için özel bir yönetişim yapısına
gerek yoktur ve istihdam ilişkisine taraflardan biri hoşnut olmadığında son verilir.
İlkel takım (primitive team) ise insan varlıklarının firmaya özgü olmadığı ve bireysel
performansın güçlükle ölçülebildiği durumda ortaya çıkar. Bu, Alchian ve Demsetz’in
(1972) açıkladığı görevin takım üretimini gerektirdiği, ancak bireysel performasın
ölçülmesinin güç olduğu örneğin pazar yerinde kamyondaki karpuzların elle
boşaltılması türünden bir takım örgütlenmesidir. Yükümlülük piyasası (obligational
market), insan varlıklarının firmaya özgü olduğu, ancak performansın kolayca
ölçülebildiği durumlarda ortaya çıkar. Bu durumda Williamson’a göre güvenli bir
çalışma ilişkisinin sürdürülmesi hem işveren hem de çalışanın çıkarınadır. Keyfi işten
çıkarmalara karşı tazminatlar ile istenmeyen işten ayrılmaları azaltmak için
kazanılmış hak olmayan emeklilik yararları sağlanır. Bağlantısal takım (relational
team) ise, insan varlıklarının firmaya özgü olduğu, bireysel performansın güçlükle
gözlendiği ve önemli ölçüde takım çalışması gerektiren koşullarda ortaya çıkar. Bu
durumda, örgüt büyük ölçüde iş güvenliği sağlamak gibi uygulamalarla, çalışanların
örgüte ve onun amaçlarına bağlılığını geliştirir.
19
Özetle, Williamson’un merkezi önermesi firmaya özgü işgücü varlığının,
sözleşme özelliklerini ya da yönetişim düzenlemelerini belirleyeceğidir. Bir başka
deyişle, istihdamın etkinliği işgücünün özelliğinin derecesine ve eşlik eden sözleşme
korumalarına bağlıdır (Battu et al., 2002: 1659).
Sonuç olarak, Marginson (1993: 136-7) Williamson’un örgüt içindeki üretim
faaliyetini ve daha özel olarak çalışma ilişkisini açıklamada kullandığı işlem maliyeti
çerçevesinin temel özelliklerinin birtakım temel önermeleri içinde topladığını
belirtir. İlk olarak, hiyerarşi bu yaklaşımda hem işçilerin, hem de işverenlerin ortak
çıkarı olarak görülür. İkincisi, çalışanlar yalnızca örgüte özgü becerilere sahip
olduklarında fırsatçı davranabilirler ve pazarlık gücüne sahip olabilirler. Ek olarak,
hem çalışanlar, hem de işverenlerin çalışma ilişkisinin devamında çıkarı varsa,
sendikaların etkinlik nedenleri ile ortaya çıkmaları beklenebilir. Üçüncüsü, işgücü
sözleşmesinin doğasında varolan fırsatçılık sorunu diğer sözleşme ilişkilerindeki
sorunlardan daha farklı değildir. Dördüncüsü, Marks’ın belirttiği gibi etkinlik tarihin
motoru olarak rol oynar.
Williamson’un kuramsal çerçevesi Donaldson (1990) tarafından insan
davranışına ilişkin gerçekçi olmayan varsayımlara dayanması, Perrow (1986), Blois
(1990) tarafından işlem maliyetinin tanımındaki sorunlar, Granovetter (1985)
tarafından toplumsal ilişkilerin doğasını önemsememesi, Bradach ve Eccless (1989)
tarafından işbirliği ve güven sorunlarına yeterli ilgi göstermemesi, Perrow (1986)
tarafından da örgüt içindeki fırsatçı davranışı izlemenin farklı örgütlerdekini
izlemekten daha güç ve pahalı olabileceği gibi nedenlerle eleştirilmiştir. Ayrıca,
burada belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, çalışma ilişkisinin Williamson’un
20
modelindeki statikliğe karşı bir kez başladıktan sonra dinamik ve toplumsal ilişkilerle
yoğurulmuş hale geldiğinin kabul edilmesidir. Örneğin, Macneil (1980: 38)
bağlantısal sözleşme (relational contract) olarak adlandırdığı çalışma ilişkisi gibi uzun
dönemli değişimleri düzenleme ve fırsatçılığı azaltma ile uygun ve kabul edilebilir
davranışı düzenleme ve kılavuzluk etmede, toplumsal normların önemli rol
oynadığını belirtir. Macneil’in bağlantısal sözleşme kuramının temel önermesi her
işlemin (ya da değişim) toplumsal bağlamda karmaşık ilişkilerle iç içe geçtiği ve
işlemlerin etkili analizi ve anlaşılmasının, işlemleri olduğu kadar ilişkiler üzerinde
düşünmeyi gerektirdiğidir (Roehling, 2004: 78). Macneil’in kuramı işçi-işveren
ilişkisini, özellikle adalete ilişkin sorunları anlamamıza katkıda bulunmuş ve
psikolojik sözleşme kuramının da başlangıç noktasını oluşturmuştur.
Çalışma ilişkisinin yapısını anlamada burada ele alınacak ikinci yaklaşım olan
Marksist analizden türetilen güç ya da kontrol modelleri örgütsel düzenlemelerin
hedeflerinin etkinlik olmadığını belirterek emek süreci üzerindeki kontrolün
önemine dikkat çekerler (Pfeffer, 1997: 179). Kontrol modelleri işveren otoritesinin
zorlayıcı doğasını ve çatışmanın (conflict) kaçınılmazlığını vurgular (Marglin, 1974; R.
Edwards, 1979; Bowles, 1985; Edwards, 1990). Bu yaklaşımda çatışma, işçiler fırsatçı
olduğu için değil, kapitalistler onları sömürdüğü için ortaya çıkar. Ek olarak, kontrol
modelleri işin örgütlenmesinin etkinlik temelli açıklamalarını, iş örgütlenmesinin
işçilere en az ücret vererek en çok çabayı çıkartmak için tasarlanmış olduğunu öne
sürerek ret ederler (McPherson, 1983: 355). Kontrol yaklaşımını benimseyen
yazarlar otorite ilişkisinin zorlayıcı yönü üzerinde dururken, etkinlik yaklaşımını
kabul edenler otorite ilişkisinin tarafların rızasına dayanan doğasını vurgularlar
21
(Alchian ve Demsetz, 1972; Williamson et al., 1975). Örneğin, Alchian ve Demsetz
(1972) işçi çabasını ölçme sorununu çözmek ve bu nedenle takım üretimi altında
bireylerin kaytarması için özendiricileri azaltmak üzere işçilerin, gönüllü olarak
otoriteye boyun eğeceklerini öne sürerek, çalışma ilişkisinin gönüllü doğasına vurgu
yapar. Williamson et al. (1975) için ise, otorite ilişkisinin meşruluğu çalışanlar ve
işverenler arasındaki gönüllü değişim sürecinde yatar (Marginson, 1993: 137).
Kısacası etkinlik yaklaşımına göre, örgüt içerisindeki hiyerarşi, ortak amaçların
kesimsel ya da bireysel amaçların üzerinde olmasını sağlamak için vardır. Bencil
davranış örgütsel hedeflere engel olduğu için hiyerarşi hem işverenlerin hem de
işçilerin karşılıklı çıkarı olarak görülür. Ancak bu yaklaşım, kontrol yaklaşımını
savunanlarca, gücün önemini yeterli derecede dikkate almamakla eleştirilmektedir
(Marglin, 1974; Edward, 1979; Bowles, 1985). Marglin 1974 tarihli araştırmasında,
fabrika sisteminin, işçileri çalışmaya zorlamanın daha etkili yollarını nasıl sağladığını
açıklamaktadır. Edwards ise (1979: 21), işverenlerin otoritelerini sürdürecek ya da
artıracak mekanizmalar olarak çalışanların yöneticiler tarafından yakından
denetimini (supervision) içeren basit kontrolü, üretim hattında olduğu gibi üretimin
hızını kontrol olanağı sağlayan teknolojik kontrolü, ve çalışanları firmanın hedeflerini
içselleştirmeye ikna etmeye ve dolayısıyla işçi ile işveren arasındaki çıkar çatışmasını
azaltmaya girişen bürokratik kontrolü sayarak çalışma ilişkisinde gücün rolünü daha
açık hale getirir. Ayrıca, Edwards (1979) ve Gintis (1976) hiyerarşik emir-komuta
zinciri ve işlerin ayrıntılı derecelendirilmesiyle modern bürokratik örgütün,
Williamson’un belirttiği gibi performansı etkin bir şekilde gözlemenin bir aracı olarak
22
değil, çalışanların pazarlık gücünü zayıflatan ‘böl ve yönet’ stratejisinin bir parçası
olarak daha iyi açıklanabileceğini öne sürerler (McPherson, 1983: 359-60).
Etkinlik yaklaşımında, otorite ilişkisinin tarafların rızasına dayanan niteliğine
karşılık, kontrol yaklaşımında, otorite ilişkisinin özünü, işverenin işçileri normal
koşullarda yapmayacakları şeyleri yapmaya zorlama yetisinin oluşturduğu
görülmektedir (Bowles, 1985: 19). Ayrıca, kontrol yaklaşımını kabul edenler,
örgütlerdeki otorite ilişkisinin yalnız işbirliğine dayanmadığını, çalışanların otoriteyi
ücret karşılığı kabul ettiklerini ve çıkarların karşıt çatıştığını iddia ederler
(McPherson, 1983: 356). Yönetim, karşıt çıkarlar nedeniyle yalnızca işin yönetimi
üzerine odaklanmaz; aynı zamanda kaytarmayı önlemek için işçinin denetlenmesi ve
disiplinine çaba harcar. İşverenler çalışanların çabasını garanti altına alabilirler;
ancak bunu yapmak maliyetlidir. İşin yerine getirilmesini sağlamak için yaptırımlar
gereklidir; İki temel yaptırım (i) işi kaybetme tehdidi ve (ii) doğrudan denetimdir
(Edwards, 1990: 43). Benzer biçimde Bowles’in modelinde (1985: 21-22) çalışanın
çaba göstermesi doğrudan ya da dolaylı zorlama yoluyla sağlanır. Doğrudan
zorlama, denetleme (supervision) ve izleme (monitoring) ile sağlanır, dolaylı zorlama
ise çalışanların işverenin emirlerine uymamasının çalışanlara işlerini kaybetme gibi
maddi bir maliyet yüklemesiyle sağlanır. İşverenin piyasa ücretinin üstünde ücret
ödediği durumlarda ve özellikle işsizlik oranının yüksek olduğu ortamlarda işi
kaybetme tehdidi bu tür maliyettir.
Öte yandan, doğrudan ya da dolaylı zorlama, çalışanların daha sıkı
çalışmasını sağlayabilir fakat zorlamanın çalışanın yaratıcılığını ve esnekliğini
harekete geçirmesi olası değildir. Zorlama baştan savma bir performansı garanti
23
edebilir; ancak çalışanların iyi düzeyde performans göstermelerini çoğu kez
sağlamaz. Kontrol yaklaşımının bir başka önemli temsilcisi Friedman’a (1977) göre,
çalışanlar hem emeklerinin uygulanabileceği görevler açısından, hem de görevlerin
idaresi ve çabanın yoğunlaşmasına karşı direnme açısından esnektir. Friedman
(1977: 78), çalışma grubunun kendini yönetmesini ve işverenin emeğin yaratıcı
potansiyelinden yararlanmasına olanak sağlayan durumu açıklamada kullandığı
‘sorumlu özerklik’ (responsible autonomy) kavramıyla çalışanların yaratıcılıklarını
sağlamada daha açık zorlayıcı olan doğrudan kontrol (direct control) arasındaki
ayrıma dikkat çekmiştir. Friedman’a göre yönetim çalışanların yönetimin otoritesini
kabul etme ve direktiflere uyarak çalışmaları için onları kontrol ederken diğer
yandan da çalışanların işbirliğini güvence altına alma sorunuyla karşı karşıyadır.
İşverenler emeğin yaratıcı potansiyelini gönüllü olarak sağlamasına ve onun
direncini yenmeye gerek duyarlar. Bu nedenle, işveren örneğin kalite çemberleriyle
bir yandan çalışanların yaratıcılığını harekete geçirirken, işe gelmeme ve zamanı iyi
kullanma gibi sorunlar üzerinde doğrudan kontrol uygulamaktadır. Öte yandan,
kontrol yaklaşımının bir başka temsilcisi P. Edwards (1986, 2003: 16-7) ise kontrolün
tek boyutlu bir sorun olmadığını ve yönetimin yalnızca çalışanları kontrol etmek
olmadığını çalışanların isteğe bağlı çabalarını ve yaratıcılıklarını harekete geçirme ile
ilgili olduğunu ifade eder.
Cressey ve MacInnes (1980), Burawoy (1979) gibi diğer eleştirel kuramcılar
da, kontrol yaklaşımının kontrol ya da zorlama öğesinin yoğunluğuna karşı
argümanlar geliştirmişlerdir. Örneğin, Cressey ve MacInnes (1980) çalışanların daha
iyi çalışmalarını sağlamada normların da önemine dikkat çekerek bir yandan kontrol
24
modellerini eleştirirken, diğer yandan etkinlik modellerindeki çalışanların çaba
göstermekten kaçtıkları varsayımını sorgulamışlardır. Ayrıca, Cressey ve MacInnes
(1980: 21-22), işçilerin çalışmamak yerine işlerinin içeriğini ve gidişini kontrol
etmeye giriştiklerini, ve bunu harcanması gerekli çaba hakkında normlar ve
gelenekleri uygulayarak yaptıklarını öne sürmüşlerdir. Normlar ve gelenekler
Marginson (1993: 157) tarafından ifade edildiği gibi çalışanların işin nasıl yerine
getirilmesi ve gösterilecek çabanın düzeyi hakkında değerlere sahip olmasını ve
doğrudan denetim gereğini büyük ölçüde azaltan profesyonelleşmeyi içine alır.
Ayrıca, toplumsallaşma işi yerine getirmek için gerekli eğitim aracılığıyla çalışmadan
önce meydana çıkar. Burawoy (1985) ise insan kaynağı uygulamalarındaki yeni
gelişmelerin çoğunun performans değerlendirme ve ölçmeye dayanan daha incelikli
dolaylı kontrol yöntemlerini içine aldığını belirtir (Sisson ve Marginson, 2003: 162).
Bu doğrultuda, Burawoy (1985), Burawoy ve Wright (1990) uyum üzerine vurgu
yaparak, çatışmanın pratikte büyük ölçüde sınırlandığını ve çalışma ilişkisi içerisinde
çalışanların firmanın belli amaçlarını benimsediklerini ifade ederler (Baker ve
Weisbrot, 1994: 1103). Yine, Burawoy ve Wright (1990: 262-263), kontrol yaklaşımı
yazarlarının işyerinde politikanın önemini gözden kaçırdıklarını, işyerlerinin iyi
tanımlanmış norm ve geleneklerinin çalışanların kontrole karşı tepkisini
belirleyeceğini ifade etmişlerdir. Jacoby (1990: 331) ise kontrol yaklaşımını etkinlik
yaklaşımının kapitalist işyerlerinde insan doğasının yalnızca bir yönüne (kaytarma ve
çatışma) aşırı vurgu gibi bazı sonucu şüpheli özelliklerini paylaşıp insan doğasının
başkalarını düşünme (altruism), ahlak, güven ve işbirliği gibi diğer önemli yönlerini
gözardı etmekle ya da onları gizlenmiş bencillik (self-seeking) veya yanlış bilinçlilik
25
(consciousneness) diye küçümsemekle eleştirmektedir. Ek olarak, Buroway (1985),
kontrol yaklaşımını bütün yöneticileri aynı ilgilere sahip olmak ve aynı biçimde
davranmak; çalışanları birçok durumda olduklarından çok daha güçsüz göstermekle
eleştirmiştir (Buroway, 1985’den aktaran Pfeffer, 1997: 183-184).
Marginson (1993: 158) ise, çalışanın çaba göstermesinin garanti altına
alınmasında Bowles ve Marglin tarafından vurgulanan zorlayıcı araçların
yöntemlerden yalnızca biri olduğunu ve kontrol modellerinin yalnızca kısmi bir
açıklama sağladığını belirterek, kurumsal ve normatif faktörlerin de emeğin çabasını
garanti altına almadaki önemine dikkat çekmiştir. Ayrıca, çalışanların da etkili olarak
çalışmakta çıkarları vardır. Çünkü, firmanın yaşayabilirliğinin gelecekte kendi iş
güvenlikleri ve maddi ödülleri üzerinde doğrudan etkisi vardır (Marginson, 1993:
156). Ek olarak, yine Marginson’a göre (1993: 158) işverenler tarafından çalışan
çabasını sağlama bağlamak için izlenen stratejiler çalışanların üretim sürecindeki
yerine göre ya da dışsal koşullara göre değişir. İşverenler bazı çalışan gruplarının
yaratıcılığını harekete geçirmeyi diğerlerininkinden daha çok önemseyebilirler.
Çalışma ilişkisini anlamada burada açıklanan iki yaklaşımın son yıllarda
birbirlerine yaklaştığı iddia edilmektedir (Dow, 1987, 1997; Goldberg, 1980; Jacoby,
1990; Rebitzer, 1993; Stiglitz 1993). Özellikle Bowles ve Gintis’in (1990, 1993)
çalışmalarında işlem maliyetleri analizi ve etkinlik ücreti kuramının etkisi
görülmektedir (Dow, 1997: 66). Bowles ve Gintis’in tartışmalı değişim (contested
exchange) olarak adlandırdıkları izleme ve sözleşmesel ilişkileri uygulatmanın
maliyeti nedeniyle sorunlar ortaya çıkar (Stiglitz, 1993: 110). Öte yandan,
Williamson’da (1993: 107) etkinlik amaçlarının önceliğini belirtirken gücü yardımcı
26
faktör olarak almaktadır. Dow’un (1987: 21) belirttiği gibi Williamson (1980)
patronların işçileri sömürdüğünü ve hiyerarşinin de bu sonucun elde edileceği
örgütsel araç olduğunu belirtmiş, ancak analizinde işçi fırsatçılığının hasta numarası
yapma, teçhizatı kötüye kullanma gibi çeşitli biçimlerini sayarken, işveren
fırsatçılığına dair sistematik kategori sunmamıştır. İşi kaybetmenin maliyeti
azaldıkça, hem fırsatçılık ve hem de kontrol gereksinimi artar (Weisskopf et al.,
1983’den aktaran Jacoby, 1990: 331). Ancak Bowles (1985) Marksist modelin farklı
olduğunu, çünkü etkinlik yaklaşımında fırsatçılık insan doğasının bir özelliği iken
Marksizmde kapitalist toplumun bir özelliği olduğunu öne sürerek, etkinlik
yaklaşımını işyerini toplumsal bağlamda içselleştirmede (endogenize) başarısız
olmakla eleştirmektedir (Jacoby, 1990: 331). Benzer biçimde, Rebitzer de (1993:
1412), Edwards’ın (1979) görüşlerinin özellikle işgücü piyasasının kısımlara ayrılması
(segmentation) nedeniyle Doeringer ve Piore’nin (1971) çalışmasıyla belirli
benzerlikleri içerdiğini belirtmiştir.
Kontrol yaklaşımı çalışma ilişkileri üzerine etkinlik yaklaşımı kadar yaygın
olmasa da burada Pfeffer (1997: 179-183) tarafından sıralanan kontrol yaklaşımını
destekler nitelikte olan bazı olguları saymak anlamlı olabilir. Pfeffer (1997) yüksek
bağlılık çalışma uygulamalarının, özellikle işteki kontrol ve güç yapısında temel
değişiklikleri içeren uygulamaların (örneğin kendini yöneten takımlar ve kazanç
paylaşımı) az yaygın olduğunu; işverenlerin, Freeman ve Medoff (1984) tarafından
iddia edildiği gibi sendikalaşmanın verimlilik ve kârlılık üzerinde çok ender olarak
zararlı etkisi olmasına rağmen, her durumda sendikalaşmaya karşı çıktıklarını; en
azından ABD’de çok büyük miktarda paranın çalışmanın kontrolü (örneğin, ABD de
27
sağlık sisteminde harcanan paranın dörtte biri, yönetim, denetim ve izleme üzerine
harcanmaktadır) için harcandığına ilişkin kanıt olduğu, müşteri hizmeti ve güdüleme
üzerine kötü etkiler gösterdiğinin kanıtlanmasına rağmen elektronik gözlemenin
arttığı gibi olguları aktarmıştır.
Bu çalışmada, etkinlik ve kontrol yaklaşımlarının son yıllarda birbirlerine
yaklaştığı düşüncesi kabul edilmektedir. Ek olarak, Granovetter’in (1985: 495)
Williamson’un örgütlerin içinde yer aldığı toplumsal ilişkileri önemsemediği
biçimindeki eleştirisi doğru bulunmaktadır. İkinci olarak, Dow’un (1997: 79) da
vurguladığı gibi, Willamson, işçiden kaynaklanan fırsatçılıktan çok söz etmiş
olmasına rağmen, işveren kaynaklı fırsatçılığa pek değinmemiştir. Oysa işverenler
çoğu kez fırsatçılık için daha çok olanağa sahiptirler. İşçi ve işverenlerin çıkarları
karşıttır ancak örgütsel yapılarda belirli düzenlemeler çatışmayı azaltarak
çalışanların örgütlerin belli amaçlarını benimsemeleri sağlanabilir (Marsden, 2004a:
81-82). Ayrıca, Macneil’in (1974; 1980), bağlantısal sözleşme olarak tanımladığı
çalışma ilişkisi gibi uzun dönemli değişimleri düzenleme, fırsatçılığı azaltma ile uygun
ve kabul edilebilir davranışı düzenleme ve kılavuzluk etmede, toplumsal normların
rolü üzerine düşünceleri burada kabul edilmektedir. Özellikle profesyonelleşmeyi
içeren normlar ve gelenekler çaba düzeyi için önemlidir. Kısacası, özellikle birincil
sektörde çalışan nitelikli mavi yakalı işçiler ya da eğitimli beyaz yakalı çalışanlar
arasında işe ilişkin değerler, profesyonelleşme fırsatçılığı azaltırken, niteliksiz
çalışanların özellikle kontrol ve çalışma arkadaşlarının baskısı olmadığında fırsatçı
davranma riski artabilir. Örneğin, yıllarca sokak aralarında araç park etme işinde
çalışmış bir kimseyi, fabrika ortamındaki formel bir işe yerleştirmek, söz konusu
28
bireyin işe ilişkin değerlerinin yeterince gelişmemiş olması nedeniyle bazı riskler
içerebilir. Son olarak, adaletlilik ve karşılıklılığın çalışma ilişkisindeki rolü
unutulmamalıdır (Fehr ve Gachter, 2000: 159-160).
Buraya kadar anlatılan çalışma ilişkisinin genel çerçevesini, işin
örgütlenmesinin kurumsal çerçevesini sağlayan içsel işgücü piyasalarıyla
ilişkilendirmek, ücretlendirmeyi kendi bağlamında değerlendirmek için gereklidir.
İçsel işgücü piyasaları yaklaşımı ve işin örgütlenmesinde meydana gelen değişimler
izleyen bölümün konusudur.
1.2. İÇSEL İŞGÜCÜ PİYASALARI VE ÇALIŞMA İLİŞKİSİNDE MEYDANA GELEN
DEĞİŞİMLER
Çalışma ilişkisi üzerine kuramsal yaklaşımlar aktarılırken işgücü piyasasının
kurumsal yönüne bu bölümde daha ayrıntılı yer verileceği için değinilmemişti. İşgücü
piyasaları ücret üzerine alınan kararları anlamada önemlidir. Çünkü ücretlendirme
kararları büyük ölçüde bu piyasaların bazı özelliklerince biçimlendirilir. Bu
özelliklerin neler olduğunun anlaşılmasında da personel ekonomistleri tarafından
geliştirilen içsel işgücü piyasaları çerçevesi önemli bir kuramsal araç sağlar. Ayrıca,
ücretlendirme uygulamalarında son yıllarda meydana gelen değişimleri daha iyi
anlamak açısından da içsel işgücü piyasaları önemlidir. Ücretlendirme
uygulamalarındaki değişimlerin çalışma ilişkisi ve onun kurumsal çerçevesini
sağlayan içsel işgücü piyasalarındaki değişimlerin bir sonucu olduğu iddia
edilmektedir (Cappelli et al., 1999; Grimshaw ve Rubery, 1998; Katz ve Darbishire,
29
2000; Osterman, 1994). Eğer çalışma ilişkisi, içsel işgücü piyasaları değişiyorsa başta
çalışanlar ile işverenler arasında olduğu iddia edilen psikolojik sözleşme (implicit ya
da psychological contract) ve çalışanların dağıtımsal ve süreçsel adalet algıları
değişecektir; bu da ücretlendirme uygulamalarında değişime yol açacaktır (Cappelli,
1999; Tsui et al., 1997; Rousseau ve Ho, 2000).
Doeringer ve Piore 1971 yılında ABD’deki büyük işverenlerde ücretlerin nasıl
saptandığı konusunda içsel işgücü piyasalarını ayrıntılı bir biçimde incelemişlerdir.
Bu araştırma daha sonra çalışma ilişkisini anlamada en önemli kuramsal
çerçevelerden bir haline gelmiştir. Burada ilk olarak Doeringer ve Piore’nin (1971)
içsel işgücü piyasaları çerçevesi açıklanacaktır. Bu altbölümün daha sonraki konuları
ise, içsel işgücü piyasalarının eleştirileri ve özellikle performansa dayalı ücret üzerine
açıklamalar için çok önem taşıyan çalışma ilişkisinde, örgütsel yapılarda, işletme
stratejilerinde meydana gelen değişimler olacaktır.
İçsel işgücü piyasası, içinde işgücünün tahsisi ve fiyatlandırmasının bir dizi
idari kurallar ve süreçler çerçevesinde gerçekleştirildiği, imalat yapan bir fabrika
gibi, idari bir birimdir (Doeringer ve Piore, 1971: 1-2). Başka bir anlatımla, içsel
işgücü piyasası, çalışma ilişkisinin içselleşmesine yarayan bir dizi insan kaynağı
yönetimi uygulamaları dizisidir (Camuffo, 2002: 282). Bundan başka, içsel işgücü
piyasaları, Williamson’un görüşleri özetlenirken farklı yönetişim yapıları
açıklamasında olduğu gibi, çalışma ilişkisi üzerine alternatif süreçleri sağlamaktadır.
Ayrıca, Doeringer ve Piore (1971) ve daha sonra Williamson (1975) örgüt kendine
özgü becerilere gerek duyduğu zaman içsel işgücü piyasalarının hem çalışan, hem de
işveren için bir güvence sağladığını ifade etmişlerdi (Sherer ve Leblebici, 2001: 201).
30
İçsel işgücü piyasalarıyla hem işverenler, hem de çalışanlar için öngörülebilirlik elde
ederlerken, aynı zamanda içsel işgücü piyasaları yönetim otoritesinin sınırları
üzerine kurallar getirmektedir. Williamson’un (1985) Simon’u (1951) çalışma
ilişkisinde yönetim otoritesinin sınırlarını incelememekle eleştirmesi bu noktada
önemlidir. Simon da yönetimin otoritesi mutlak monarşideki gibi iken, içsel işgücü
piyasasında anayasal monarşi gibidir (Marsden, 1999: 22).
Doeringer ve Piore (1971: 165-183) ekonomideki birincil ve ikincil sektör
ayrımına gitmişler ve içsel işgücü piyasasının birincil sektörde yaygın olduğunu
belirtmişlerdir. Milgrom ve Roberts (1992: 359), Doeringer ve Piore’ye dayanarak
içsel işgücü piyasalarının temel özelliklerinin uzun dönemli çalışma ilişkileri, sınırlı işe
başlama pozisyonları, örgüt içinde kariyer patikaları ve örgüt içinden terfiler
olduğunu ifade ederek içsel işgücü piyasalarının aşağıda belirtilen özelliklerini
sıralarlar. İçsel işgücü piyasası işveren ile belirli bir grup uzun dönemli çalışanlardan
oluşur. Tek bir örgüt içinde her biri farklı grup çalışanları içeren birden fazla içsel
işgücü piyasası olabilir. Örneğin, bir firmanın yönetim düzeyindeki çalışanları bütün
olarak bir içsel işgücü piyasasını oluştururken, firmanın her bir işyerindeki vasıflı
mavi yakalı işçileri ayrı bir içsel işgücü piyasası oluşturabilir. Her içsel işgücü piyasası
birbiriyle ve dışsal işgücü piyasasıyla yalnızca sınırlı düzeyde ve genel olarak etkileşir.
Levine et al. (2002: 9-10) ise, ücret yapılarının idari tasarımı ve çalışma
ilişkisinin diğer görünüşlerinin içsel işgücü piyasası olarak bilinen şeye yol açtığını
belirtmişler; içsel işgücü piyasaları üzerine aşağıdaki açıklamaları yapmışlardır. İçsel
işgücü piyasasını tanımlamadaki temel ayırım örgüt içindeki ücret saptama (wage-
setting) ve görev tahsisi (job-allocation) kararlarının dışsal piyasadan ayrılmasıdır. Bu
31
nedenle, içsel işgücü piyasası ücretleri her zaman dışsal piyasa ücretlerine eşit olmaz
ve çalışanlar tek bir örgütle uzun süre çalışırlar. Genel olarak ücretlerin piyasa
tarafından belirlendiği varsayılır. Ancak, birçok örgütte ücretler en azından kısa
dönemde insan kaynağı birimleri tarafından belirlenir. Bununla birlikte, çalışanların
işe başlama noktalarındaki ücretler örgütün yeterli nitelik ve sayıda eleman
çekebilmesi için piyasadaki ücret haddine uygun olmak durumundadır. Ayrıca
çalışanlar örgüt içindeki kariyerleri boyunca dışarıdaki seçenekleri de gözönünde
bulundururlar. İçsel işgücü piyasalarının bütün tanımlarında ortak olan noktalar
çalışanların bir işyerinde uzun bir deneyime sahip bulunması, çalışanlardan
bazılarının firmaya özgü becerileri olması, geniş yönetim takdiri yerine çalışanların
adalet algılamasını artıracak süreçler ve ücret saptamada kuralların geliştirilmiş
olmasıdır (Levine et al., 2002: 10).
Son yıllarda burada açıklanan çerçevede değişimler yaşanmaktadır. Belki bu
değişimler henüz kesin ve çok ikna edici değildir. Ayrıca, içsel işgücü piyasalarının
öneminin en azından ekonominin bir bölümünde kaybolduğunu iddia etmek kolay
olmayabilir; ancak bazı değişimler olduğu açıktır. Bu değişimlerin kaynakları
aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Çalışma ilişkisi ve özelde içsel işgücü piyasalarında görülen değişimlerin
gerisinde örgütsel yapılarda yaşanan değişimler çok önemli bir öğe olarak ortaya
çıkmaktadır. Avrupa Birliği, NAFTA ya da Dünya Ticaret Örgütü tarafından yapılan
yeni düzenlemelerle ticaret serbestleşip rekabetin artması, küresel şirketlerin güç ve
önemlerinin artması, deregulation, özelleştirme, ve bilgi teknolojilerindeki
gelişmeler, örgütsel yapılarda değişimler yaratmıştır (Sisson ve Marginson, 2003).
32
Özellikle ‘toplam kalite yönetimi’, ‘değişim mühendisliği (business process re-
engineering)’, ‘ağ -network- örgütlenmesi’, örgütlerin kendileri için stratejik olarak
görmedikleri işleri başka örgütlere devretmeleri türünden değişimler çalışma
ilişkisinin yeniden tanımlanması gereğini doğurmuştur. Bir işyerinde ya da iş
alanında farklı örgütlere çalışma sözleşmesiyle bağlı kişilerin bir arada çalışması,
proje temelinde çalışma gibi yeni gelişmeler çalışma ilişkisini değiştirmiştir (Rubery
et al., 2002: 646-647; Heneman et al., 2000: 197-205). Örgütsel yapılardaki
değişimlerle birlikte görevlendirmede esneklik, takım çalışması gibi uygulamalar
ileride ele alınacağı gibi geleneksel iş tanımları, ücret yapıları üzerinde tartışmalar
başlatmıştır. Bunlara ek olarak, teknolojideki gelişimler yalnızca örgütler ve
çalışanları arasındaki bilgi akışını, üretim süreçlerini geliştirmek ve değiştirmekle
kalmamış, özellikle çalışanların izlenmesini ve kontrol sürecini de çok geliştirmiştir.
Çalışma ilişkisini etkileyen diğer değişimler de kurumsal alanda, özellikle
sendikalaşma alanında yaşanmıştır. Sendikalaşma oranlarında ve toplu pazarlık
kapsamına giren çalışanların sayısında görülen büyük düşüş, çalışma ilişkilerindeki
dengelerde kendini göstermiştir. Bu gelişmeler de işverenin özerkliğinin artması ve
gücünün pekişmesiyle sonuçlanmıştır.
Çalışma ilişkisindeki değişimler için baskı yaratan diğer bir öğe de işletme
stratejilerinden kaynaklanmıştır. ‘Yüksek performans çalışma sistemleri’, ‘yalın
üretim’, ‘toplam kalite yönetimi’ gibi yöntemler işletme stratejilerindeki değişimin
bir sonucu olarak görülebilir. İlerleyen sayfalarda ele alınacak olan yeni ücret ile
stratejik insan kaynağı yönetimi başlıkları altında konu daha ayrıntılı açıklanacaktır.
33
Çalışma sözleşmesinde meydana gelen değişimler bu altbölümün başında da
ifade edildiği gibi çalışanlar ve işverenler arasındaki psikolojik sözleşmeyi de
değiştirmiştir. Psikolojik sözleşme temelinde iki taraf -işveren ve çalışan- arasında
bir değişim ilişkisidir (exchange relationship). Psikolojik sözleşmenin ilk işlevi, yazılı
sözleşmedeki boşlukların içlerini doldurmaktır. İkinci işlevi ise, çalışanın kendi
yükümlülüklerini örgütünkilerle karşılaştırıp davranışlarını biçimlendirmesini
sağlamaktır. Psikolojik sözleşmenin bir diğer işlevi de, çalışanın örgütün geleceği
üzerinde bir ölçüde kontrol hissetmesini sağlamaktır (Anderson ve Schalk, 1998:
640). Geleneksel olarak psikolojik sözleşme uzun dönemli ilişki için karşılıklı
taahhütle nitelenir. Çalışan ve işveren birbirlerine karşı uzun dönemli yükümlülükler
içine girerler (Fay ve Flannery, 2001: 98). Örgütlerdeki insan kaynağı yönetimi süreç
ve uygulamaları örgüt ile çalışanları arasındaki ilişkiyi büyük ölçüde belirler. Özellikle
performans yönetimi süreçleri, örgüt ve çalışanları arasında psikolojik sözleşmenin
belirlendiği çerçeveyi yaratmada anahtar rolü oynar (Stiles et al., 1997: 57). Ancak
örgütlerin karşı karşıya kaldığı yeni rekabetçi baskılar, yeni stratejik tercihler bu
sözleşmenin içeriğini de değiştirmeye başlamıştır. Yeni durumda çalışanlar, daha
uzun çalışma saatlerini kabul etme, yeni sorumluluklar yüklenme, daha esnek
görevlendirmeye açık olma, değişime ve belirsizliğe karşı daha toleranslı olma
seçenekleriyle karşılaşmışlar ve karşılığında da bazen daha yüksek ücret, istihdam
edilebilirlik vaadi, ve performansa dayalı ücret sağlamışlardır. Yeni sözleşmede iş
güvenliği garanti edilmeyerek yerine istihdam edilebilirlik vurgulanmaktadır.
Böylece, çalışma sözleşmesi Cappelli (1999) tarafından ifade edildiği gibi gittikçe
piyasa benzeri hale gelmektedir. Bağlılık karşılığında uzun dönemli iş güvenliği ve
34
beceri eğitimi sağlayan sözleşme, becerileri yararlı olacakları dönem için satın alan,
böylelikle istihdam edilebilirliği artırmak için beceri kazanımını teşvik eden
sözleşmeyle yer değiştirmiştir. Öte yandan, bu istihdam edilebilirlik vaadi büyük
ölçüde insan kaynağı birimlerince taraflara satılan içi çok dolu olmayan bir
vaattir(Baruch, 2001: 547). Çünkü, istihdam edilebilirliği sürdürmek büyük ölçüde ait
olunan mesleki gruba, çalışılan sektöre, coğrafi konuma vb. bağlıdır.
Bütün bunların bir sonucu olarak, Grimshaw ve Rubery (1998: 200) içsel
işgücü piyasasının önemini kaybettiğini öne sürmektedirler. Grimshaw et al. (2001:
27) ise içsel işgücü piyasalarının erimesinin işverenin özerkliğinin güçlenmesiyle
sonuçlandığını ileri sürerler. İşten çıkarma (downsizing) uygulamalarının yaşam boyu
iş beklentilerini yıkması, daha yalın ve dikkatlice tasarlanmış yapıların bürokratik iş
hiyerarşilerinden daha çekici olduğunun kanıtlanması, bireysel ödül sistemleri ve
parçalanmış ücret yapılarının kıdeme dayalı ücret planlarının yerini alması, sürekli
bir iş için doğrudan işe almadan geçici çalışma sözleşmelerinin kullanımının esneklik
sağlaması gibi değişikliklerin içsel işgücü piyasalarının erimesinin bir sonucu
olduğunu belirtirler.
Sonuç olarak, içsel işgücü piyasalarının değişmekte olduğu açıktır; ancak
değişimin boyutu ve hızının artıp artmadığına dair kanıt yoktur. Ek olarak, Jacoby’nin
(1999) işaret ettiği gibi, kurumlar göreli ekonomik ve siyasal istikrar dönemlerinde
daha fazla piyasa gibi gözükmektedirler. Bu nedenle, daha fazla piyasa benzeri ücret
saptama ve iş tahsisi, kurumların kaybolmasından çok kurumlar ve piyasalar
arasında sarkaç gibi gidip gelmeleri temsil etmektedir (Levine et al., 2002: 45).
35
1.3. ÜCRET SİSTEMLERİ: İŞ, KİŞİ VE PERFORMANS
Örgütler ve çalışanlar çalışma ilişkisiyle birlikte karşılıklı yükümlülükler dizisi
içine girerler. Çalışanın kendisinden istenilen işi yerine getirme yükümlülüğü,
işverenin de, her biri için ayrı kurallar uygulanan ödemelerde bulunma taahhüdüne
girmesi sonucunu doğurur. Çalışanın işini yerine getirmesinin karşılığı olarak aldığı
ücret, emeğin fiyatı olması nedeniyle piyasada mal ve hizmetler için oluşan
fiyatlardan önemli farklılıklar gösterir. Ücretin en göze çarpan yanı karmaşık ve
sosyal güvenlik ödemeleri, primler ve diğer ikramiyeler gibi çeşitli öğelerden
oluşmasıdır. Ücret geniş olarak tanımlandığında, çalışanın işini yerine getirmesinden
kaynaklanan psikolojik durumları yansıtan içsel ücret (intrinsic compensation) ile
parasal ve parasal olmayan karşılıkları içeren dışsal ücretten (extrinsic
compensation) oluşur (Martocchio, 2001; Milkovich ve Newman, 1999). İçsel ücret
bu çalışmanın konusu değildir.
Ücretin parasal kısmı çekirdek ücreti (core compensation) temsil eder.
Çekirdek ücretin öğeleri; temel ya da kök ücret (base pay), hayat pahalılığındaki
artışlar için yapılan ayarlamalar, kıdem, liyakata dayalı ücret, özendirici ücret, beceri,
bilgi ve yetkinlikler için ücrettir. Temel ücret genelde işi yerine getirebilmek için
gerekli beceri, çaba ve sorumluluk düzeyi ve çalışma koşullarına göre saptanır ve
genel olarak her bir çalışan için farklı olabilecek deneyim, performans gibi farklılıkları
dikkate almaz (Milkovich ve Newman, 2002). Örneğin bir imalat tesisinde makine
başında çalışan işçi için saatlik ücret 1 milyon TL olabilir. Ancak aynı işi yapan bazı
işçiler deneyim ya da performansları nedeniyle daha yüksek ücret alabilirler. Öte
36
yandan bazı ücret sistemlerinde temel ücret çalışanın sahip olduğu beceriler ya da
eğitimin bir fonksiyonu olarak saptanır. Temel ücrette, hayat pahalılığındaki
değişimler, söz konusu iş için diğer işverenlerin ödedikleri ücretteki değişimler ya da
çalışanların deneyim ve becerilerindeki değişimler temelinde dönemsel ayarlamalar
yapılabilir.
Parasal olmayan ücret ise sağlık sigortası, emeklilik sigortası gibi koruma
programlarını, tatil, hastalık gibi çalışılmayan süreler için yapılan ödemeleri ve çocuk
bakımı sağlanması, yemek verilmesi gibi hizmetleri içine alır (Budd, 2004: 597).
Parasal olmayan ücret çoğu kez ek yararlar, ek kazançlar ya da yan ödemeler olarak
da adlandırılır. Temel ya da kök ücret ve yan ödemeler ise birlikte toplam ücreti
oluştururlar. Kısacası emeğin fiyatı olan ücret tek bir sayı değil temel ücret, bireysel
ve toplu özendiriciler, sosyal güvenlik ödemeleri, çalışılmayan süreler için yapılan
ödemeler vb. nedeniyle karmaşık bir yapıya sahiptir. Ücretin yukarıda sayılan çeşitli
öğelerden oluştuğunu kabul etmek emeğin fiyatının sayılar değil kurallar bütünü
olduğu sonucunu doğurur (Marsden, 1999: 179).
Ücretin belirlenmesi, işe, kişiye ya da performansa dayandırılabilir
(Mahoney, 1989). İş temelli ücret sisteminde çalışanlar genelde çalıştıkları süre için
ücret ya da maaş alırlar. Çalışanlara anlaşmayla belirlenen zaman dönemleri için
çalışmaları karşılığında ödeme yapılır ve bu ödeme saatlik, haftalık, aylık temelde
yapılır. Bir başka deyişle, kişinin çalışma sözleşmesiyle belirlenmiş zaman diliminde
işyerinde fiziki varlığıyla bulunması ücrete hak kazanması için gereklidir. Ancak iş,
kişi ve performans, ücreti birbirleriyle ilişkileri aracılığıyla belirlerler (Kessler, 2003:
333). Örneğin, çoğu durumda çalışanların yaptıkları işe göre belirlenmiş olan temel
37
ücretlerinde yerine getirdikleri işte geçirdikleri süreye yani kıdemlerine ya da
yaşlarına göre dönemsel artışlar meydana gelir. Bu ise kişisel özellik olan kıdemin iş
temelli ücrete eklemlenmesi anlamına gelmektedir. Çalışanların işteki
deneyimleriyle örgün eğitimde kazandıkları bilgi ve becerilerini geliştirdikleri, ayrıca
zaman içinde özellikle yaptıkları işe özgü yeni bilgi ve beceriler kazanmaları
nedeniyle kendi örgütleri için daha değerli oldukları varsayılır. Bu nedenle,
çalışanlara kıdeme dayalı ücret artışları verilmesi yaygın bir uygulamadır (bakınız:
Martocchio, 2001; Lazear, 1998). Öte yandan, çalışanların belirli zaman döneminde
işyerinde hazır bulunması onların işte iyi düzeyde performans göstermesini
gerektirmez. Bu ise, yönetimin belirli tekniklerle çalışanları gerekli performansı
göstermeleri için güdülemesini ya da denetlemesini gerektirir. Özellikle liyakata
dayalı ücret uygulaması ile geleneksel ücret sistemine performans öğesi eklenir. Ek
olarak, beceri ve yetkinliklere göre ücret uygulamaları da iş temelli ücretle birlikte
kullanılabilir ya da ileride açıklanacağı gibi beceri ve yetkinlik temelli ücret büyük
ölçüde performansa dayalı ücretle birarada bulunur. Kısacası, iş, kişi, ve
performansın birbirleriyle ilişkileri farklı ücret sistemlerini ortaya çıkarır.
Performansa göre ücret ise ileride açıklanacak performans ölçütlerine göre
bireysel, grup ya da örgüt düzeylerinde dağıtılır. Kişi temelli ücret uygulamaları ise
beceri ve yetkinlik temelinde sınıflandırılırlar. İş temelli ücret üzerine yapılacak
açıklamalardan sonra kişi ve performans ele alınacaktır.
38
1.3.1. İş Temelli Ücret
Geleneksel olarak ücret iş temellidir ve ücretin belirlenmesinde işin egemen
rolü geleneksel iş değerlendirmesi uygulamalarında, iş ilanlarında, tek bir iş için
farklı işverenlerce ödenen ücret hadlerini gösteren ücret araştırmalarında
gözlenebilir (Mahoney, 1989: 338). Yapılan iş, ücreti belirlemede çoğu kez temel
faktördür. Ücretler bireylere değil yapılan işin niteliğine bağlanmıştır. Ücret büyük
ölçüde söz konusu işin örgüt içindeki ve piyasadaki göreli değerine göre belirlenir.
Özellikle ücretin temel ya da kök kısmıyla yapılan işin niteliği arasında güçlü bir
bağlantı vardır. Kök ücret bir iş için temel bir haddir ve işin örgütlenmesini ve görev
tahsisini rasyonelleştirmek için kullanılır; işlerin sınıflandırılmasının bir sonucudur.
İşler için temel ücret miktarları genelde işleri yerine getirmek için gerekli
sorumluluk, çaba ve beceri düzeylerine ve çalışma koşullarının güçlük derecesine
göre saptanır ve işlerin yukarıda sözü edilen faktörlere göre sınıflandırılmasının bir
sonucudur.
Marsden (1999: 184), her iş için ayrı ücret hadleri kurallarının
geliştirilmesinin nedeninin çalışma ilişkisinin temelinde yatan fırsatçılık ve işbirliği
sorunlarından kaynaklandığını öne sürer. Büyük ölçüde Simon ve Williamson’un
görüşlerinden etkilenmiş olan Marsden, işler için ücret hadleri saptanmasının işin
örgütlenmesi ve ücretin belirlenmesine ilişkin saptanmış olan aşağıdaki kuralların
sonucu olduğunu öne sürer. Marsden’in (1999: 185) aktardığı biçimde iş için ücret
haddi (rate for the job) çalışanların ve işverenlerin üç önemli sorunla başa çıkmasına
olanak verir. İlk olarak anlık (spot) pazarlığı ortadan kaldırır. İkinci olarak, ödüller için
39
işin gerekleri ya da kabul edilmiş beceriler gibi nesnel ve güçlü bir ölçüt sağlar.
Üçüncü olarak da yürütme kolaylığı ve öngörülebilirlik sağlar. Anlık pazarlık, işler ve
iş yüklerine ilişkin bilgiyi manipule etmek için teşvik sağlar. Çalışanlar daha önceden
üzerinde anlaşılmış olan işe ve ücrete ilişkin koşulları, küçük değişimleri bahane
ederek ücreti ve çalışma koşullarını sürekli olarak yeniden görüşmeye
kalkıştıklarında işlem maliyetlerinde tasarruf sağlamak güçtür (Alchian ve Demsetz,
1972: 794). Aynı şekilde, işveren piyasa durumuna ilişkin gerekli bilgiyi kontrol
ediyorsa, bunu çalışanların aleyhine kullanabilir. İşveren, ekonomideki kötü
koşulları, eleman çıkarmaya alternatif olarak ücretlerde durumun gerektirdiğinden
daha büyük bir kesinti için kullanmaya çalışabilir. Bu durum çalışanların çoğu kez ara
sıra eleman çıkarmaları kabul ederek bir iş için ücret haddi sistemini tercih
etmelerinin nedenidir (Marsden 1999: 186). Sonuç olarak, ücrete karar vermede,
görev tahsis kuralları için olduğu gibi güçlü bir ölçüt gerekir; bu ölçüt de iştir.
Ücretlerin işlere bağlanması ve işin gerektirdiği nitelik ve sorumluluklar ile
karmaşıklığın ücrete yansıtılması ücret sisteminin tutarlılığı açısından önemlidir.
Ücretleri işle ya da sınıflandırmayla ilişkilendirmek çalışanların ücretlerinin nasıl
belirlendiğini anlamalarına ve ücret kararlarında rasyonelleşmeye olanak sağlar
(Marsden, 1999; 2004a).
Ücretlerin belirlenmesi süreci belirli kurallara bağlanmıştır. Özellikle büyük
örgütlerde yöneticiler ya da ücretlendirme uzmanları her iş ünvanı için (bazen
sendikalara da danışarak) iş analizleri yaparlar. İş analizi, işleri tarif etmek için işler
hakkındaki bilginin toplanması, dökümantasyonu ve analiz edilmesini içeren
sistematik bir süreçtir (iş analizi üzerine daha ayrıntılı bilgi için bkz. Harvey, 1991;
40
Brannick ve Levine, 2002; Whetzel ve Wheaton, 1997; Cascio, 1998; Peterson et al.,
1999). İş analiziyle, işin içeriği yani işi yerine getirmek için çalışanların fiili olarak
yapması gereken faaliyetler, belirli bir işi yerine getirecek çalışanların sahip olmaları
gereken asgari nitelik ve beceriler ile işin yerine getirileceği fiziki çevre ya da sosyal
ortamı içeren çalışma koşulları saptanır. İş analizi işlerin göreli değerinin
saptanabilmesi için gerekli önemli özelliklerin ve ücretlendirilebilir faktörlerin
belirlenmesi ve ağırlıklarının saptanması amacına hizmet eder. İşlerin içeriğine,
çalışanların sahip olmaları gereken niteliklere ve çalışma koşullarına ilişkin bilgiler
daha nesnel bir süreç olan iş analizi yöntemleriyle belirlenirken, ücret farklılıklarının
saptanması ve çeşitli işler arasındaki göreli değer farklılıkları daha öznel bir süreç
olan iş değerlendirmesiyle belirlenir.
İş değerlendirmesi sürecinde çalışma koşulları ve beceri gibi birtakım
boyutların yanısıra bu iş tanımları puanlandırılarak, her bir iş ünvanı için bir toplam
puan ya da ücret derecesi oluşturulur (bkz. Armstrong ve Baron, 1995; Henderson,
2000; Quaid, 1993). Bir örgüt içinde işlerin toplam değerini saptamanın başlıca
amacı ücret derecelerine karar vermektir (Van Sliedregt et al., 2001). Kısacası işler
örgüt içindeki diğer işlerle karşılaştırılarak değerlendirilir ve buna bağlı olarak
ücretlendirilir. İş değerlendirmesi öznel bir süreç olmasına karşın yine de çalışanların
adalet algıları açısından bir temel oluşturur (Kessler, 1999: 265). Örgüt içerisinde
ücretin dağılımı, çalışan davranışlarının temel belirleyicisidir (Bloom ve Michel,
2002). Çalışanlar aldıkları başlıca ödül olan ücretlerinin mutlak miktarından çok
kendileri açısından göreli olan diğer çalışanların ücretleriyle karşılaştırarak davranış
ve tutumlarını belirlerler (Brown et al., 2003: 196). İş değerlendirmesi bu nedenle
41
süreçsel adaleti sağlamada önemlidir. İş değerlendirmesinde işler mutlak
standartlara göre değil, örgüt içindeki diğer işlere göre değerlendirilir. İşin
değerlendirilmesi bireylerin işteki performansıyla ilgili değil, işin örgüt içindeki
değerine ilişkindir (Milkovich ve Newman, 2002). Öte yandan, değerlendirme süreci
bilimsel anlamda nesnel değildir ve kişisel değerler, önyargılar çoğu kez işin içine
girer. Ek olarak, insanlar kendi çıkarlarına en uygun ölçütü seçerler. Örneğin beyaz
yakalılar için sorumluluk, yetke ve vazgeçilemezlik daha önemliyken, mavi yakalılar
için güç çalışma koşulları, uygun olmayan çalışma saatleri ve aile gereksinimleri daha
önemli ölçütler olmuştur (Dickinson, 2006: 165). Bu nedenle de, özellikle kadınların
daha yoğun olarak çalıştığı, işlerin değerinin daha düşük saptandığı gibi eleştiriler
vardır (Schumann et al., 1994; Van Sliedregt et al., 2001; Quaid, 1993). Bununla
beraber, iş değerlendirmesi sürecinde belirli kurallar dizisinin tutarlı biçimde
uygulanmasını içeren sistematik yaklaşımlar tasarlanabilir. Aynı biçimde iş
değerlendirmesi sürecinde kullanılan tekniğe göre öznelliğin derecesi de değişir
(Kessler, 2003: 333). Sıralama (job ranking), ikili karşılaştırma (paired comparison),
sınıflandırma (job classification) gibi iş değerlendirme yöntemleri işleri onları
oluşturan öğelere göre analiz etmeden inceler ve karşılaştırırlar. Analitik olmayan
yöntemler daha az biçimsel ve yapılandırılmış olma eğilimindedirler. Buna karşılık,
puanlama (point factor) ya da faktör karşılaştırma (factor comparison) gibi analitik
yöntemlerde beceri, çaba, sorumluluk gibi işleri tanımlayan ücretlendirilebilir
faktörlere sayısal değerler tayin edilir ve bu değerler işin toplam değerine ilişkin bir
gösterge olarak kabul edilir. İş değerlendirmesinde uygulanan yöntemlere,
örgütlerin stratejilerine, amaçlarına ve değerlerine göre benzer işler farklı
42
örgütlerde çok farklı biçimde değerlendirilebilir. Örgütler bütün bu
değerlendirmelerde, örgüt değerlerini yansıtan, çalışanlara adil gelecek, örgütün iş
akışını destekleyen içsel olarak tutarlı ücret yapıları oluşturmaya çalışırlar.
Örgüt içindeki farklı işlerin benzer beceri ve sorumlulukları içerdiğine karar
verilirse söz konusu işler aynı sınıfta yer alırlar. Ücretin göreli dağılımı üzerine
kararlar ücret yapısını (pay structure) oluşturur (Milkovich ve Newman, 2002;
Purushotham Wilson, 1998 ). Ücret yapılarıyla eşit değere sahip olmayan işler için
farklı ücret hadleri saptanır ve ücret yapıları aynı zamanda çalışanların örgüte
katkılarında farklılıklar olabileceğini kabul eden bir çerçeve sağlar. Örneğin, bir
mühendisin örgüte bir teknisyenden daha fazla katkı yaptığı varsayımından çıkılarak
mühendisler için daha yüksek ücret düzeyleri belirlenir. Örgütler genel olarak
örgütün içerisindeki iş yapılarına ve piyasa düzeylerine bağlı olarak birden fazla
ücret yapısı oluştururlar. Bazı durumlarda ücret yapıları her biri piyasada ayırt edici
bir çizgiye sahip olan yönetici, profesyonel, mühendislik, teknik, büro işleri gibi
belirli iş aileleri (job family) temelinde oluşturulur. Diğer durumlarda ise ücret
yapıları bölgesel farklılıklar (örneğin İstanbul’daki ücret hadlerinin Sivas’tan fazla
olması) ya da haftalık çalışma saatine bağlı olan ya da olmayan (exempt/nonexempt)
gibi kategorilere dayanır. Benzer ücretlendirilebilir faktörler, iş değerlendirmesi
temelinde ücret dereceleri (pay grades) içerisinde gruplandırılır. Ücret dereceleri
yönetim felsefesi, piyasa koşulları, modalar gibi birçok faktörden etkilenebilir. Ancak
ücret derecelerinde değişim daha yavaş olur. Göreli olarak daha çok sayıda işlerden
oluşan, daha geniş ücret dereceleri çalışanlar arasındaki sosyal uzaklığı (social
distance) ve hiyerarşiyi en aza indirirken, tersi hiyerarşiyi ve uzaklığı artırır
43
(Martocchio, 2001: 197). İşler için en alt, orta ve üst noktaların olduğu ücret
aralıkları (pay ranges) ise ücret dereceleri üzerine inşa edilir. Örgütler genelde ücret
aralıklarındaki orta noktaları piyasa koşullarına bağlı olarak kendi ücret politikalarına
göre saptarlar.
Piyasa ücret düzeyleri işte bu noktada önemlidir. Çünkü, bir işin örgüt
içindeki diğer işlere göre değeri ile piyasa değeri arasında önemli farklılıklar olabilir
ve bu farklılıklar çoğu kez iş değerlendirmesi sonucu ortaya çıkan ücretlerin piyasa
koşullarına göre yeniden ayarlanması sonucunu doğurur. Teknolojide, örgütsel ve
piyasa koşullarında meydana gelen değişimler, işgücünün örgüt içindeki göreli güç
ilişkileri de dahil olmak üzere içsel ücret yapısını değiştirir. Örgütler piyasada benzer
işler için verilen ücretleri, çalışanları işe alma, işyerinde tutma, ve güdüleme gibi
nedenlerle ve daha da önemlisi rekabet kaygıları nedeniyle dikkate almak
durumundadırlar. Bu nedenle, örgüt içindeki işler piyasadaki benzer ya da aynı
türden işlerle de karşılaştırılarak ücretler buna göre ayarlanır. Ücretlerin saptanması
sırasında yapılan bu karşılaştırmalar dışsal eşitlik olarak adlandırılır. Örgütler
içerisindeki ücretlendirme birimleri daha sonra geniş mesleki gruplar (profesyoneller
ve yöneticiler, büro çalışanları gibi) için ortalama ücret değişmelerine karar vermede
ücret araştırmalarından yararlanarak dışsal eşitliği sağlamaya çalışırlar. Bütün
bunların sonucu olarak geniş mesleki gruplar zaman içinde ücret derecelerinde aynı
yüzdelik artışları alırlar, böylece mesleki gruplar arasındaki göreli ücretler büyük
ölçüde katı kalır (Levine et al., 2002: 11).
Buraya kadar anlatılanlardan görüldüğü gibi ücret sistemi en azından içsel
işgücü piyasalarının olduğu büyük örgütlerde belirli kurallara göre işler. Bir örgüt
44
içerisinde farklı işler için ücret düzeylerine karar verilmesine ilişkin kurallar ve
süreçler içsel işgücü piyasalarının varlığının da bir göstergesidir. Ancak, ekonomik
faaliyetlerin büyük bir bölümünü gerçekleştiren vasıfsız mavi yakalı ya da hizmet
çalışanlarının ve kısa dönemli, kısmi zamanlı çalışanların ücretleri tamamen yukarıda
anlatılan sistemin dışında belirlenir. Özellikle çalışma ilişkisine ayrılan bölümde
özetlenen Williamson’un yönetişim yapılarından içsel anlık (spot) piyasalar ya da
Doeringer ve Piore’nin (1971) çerçevesindeki ikincil sektör, ücret kurallarının geçerli
olmadığı alanlardır. Ayrıca, genel olarak mavi yakalılar için dışsal eşitlik daha çok
kullanılarak çalışanlara genelde piyasada egemen olan ücret düzeyinden ödeme
yapılır. Beyaz yakalılar ise daha çok içsel işgücü piyasaları çerçevesinde
ücretlendirilirler (Kessler, 2003).
1.3.2. Kişi ve Performans
İşlerin değerlendirilmesi ve piyasada oluşan değerlerin dikkate alınmasıyla
oluşan ücret bu haliyle performanstan bağımsızdır. Çünkü, ücretin belirlendiği
sistem performansın nasıl tanımlandığı ve ölçüldüğü sorularını yanıtsız bırakır
(Kessler, 2000: 266). Geleneksel ücret sistemi iş üzerinde odaklanmıştır. İçsel işgücü
piyasaları ücretleri büyük ölçüde iş ünvanına bağlar ve çoğu durumda, performans
değerlendirme ya da özendirici ücretin diğer biçimlerine dayanmaz. Yüksek
performans terfiye yol açabilir, ancak genellikle mevcut iş ünvanında önemli bir
ücret artışı doğurmaz (Levine et al., 2002: 2). Çalışma ilişkisi üzerine altbölümünde
belirtildiği gibi çalışanlar yükümlülüklerini baştan savarak, yapabileceklerinin en
45
azını yaparak yerine getirebilirler, ya da değişen derecelerde özen ve dikkatle
çalışabilirler. Bu, çalışma ilişkisinin açık uçlu doğasının bir sonucudur (Marsden,
1999). Bu nedenle, çalışanların katkılarını hesaba katmak ve ücret sistemini buna
göre tasarlamak önemlidir.
Çalışanların katkılarının bir başka önemli belirleyicisi de kişisel özelliklerdir.
Kıdem ya da yaş gibi kişisel özellikler iş temelli sistem içine yedirilebilir. Ancak
özellikle kişinin nitelikleri, beceri ve yetkinlikleri, tutum ve davranışları ücretin kişi ve
performans gibi etmenler (contingencies) tarafından belirlenmesini de haklılaştırır.
Performansa dayalı ücret, ücretin kişisel, grup veya örgütsel düzeyde
herhangi bir performans ölçüsüyle ilintilendirilmesidir (Milkovich ve Widgor, 1991;
Brown ve Heywood, 2002). Performansa dayalı ücret çoğu durumda çıktılarla
ilgilidir. Ücret komisyon uygulamasında olduğu gibi bireyin ya da grubun
gerçekleştirdiği satışlarla, parça başı ücrette olduğu gibi üretilen birim miktarıyla,
firma, işletme ya da tesisin kârlılığıyla, verim artışından kaynaklanan kazançla ilgili
olabilir. Öte yandan, liyakata dayalı ücret uygulamasında olduğu gibi, girdilerle de
bağlantılı olabilir. Liyakata dayalı ücret uygulamasında çoğu kez çalışanın
performansa katkıda bulunduğuna inanılan tutum ve davranışları
ödüllendirilmektedir. Bu nedenle, liyakata dayalı ücret sistemleri ve yetkinlik gibi
kişiye dayanan ücret sistemleri daha az kesindir ve daha çok takdire dayanmaktadır.
Performansa dayalı ücreti anlamada ilk soru örgütlerin niçin performansa
dayalı ücret planlarını kullanarak belli hedefleri izledikleridir (Kessler, 1994: 123).
Çeşitli çalışmalarda performansa dayalı ücret kullanımında yönetsel hedeflerin
varlığı ortaya konulmuştur. Performansa dayalı ücretin daha geleneksel ve birincil
46
fonksiyonları işe alma, çalışanı elde tutma, güdüleme gibi konularda sadece insan
kaynakları yönetiminin faaliyet alanına girmektedir. Ancak, performansa dayalı ücret
aynı zamanda örgütsel dönüşüm gibi daha geniş kapsamlı süreçleri desteklemek için
de kullanılır. Örneğin, çalışanların örgüte bağlılığını artırmak, çalışma ilişkilerini
kişiselleştirmek, çalışan-yönetim iletişimini iyileştirmek ve sendikaların etkisini
zayıflatmak performansa dayalı ücret uygulamalarında başlıca amaçları
oluşturmuştur (Kessler, 1994:123). Örgütler yukarda sayılanların tümünü ya da
bazılarını hedeflemişlerdir.
Performansa dayalı ücret planları örgütlerin özgül koşullarına ve yapısına
bağlı olarak hemen her örgüt için farklı tasarlanıp uygulanmaktadır. Örneğin,
örgütlerin kullandığı performans ölçütleri, performans değerlemesinin kim
tarafından ve ne zaman yapıldığı, ücretin değerlendirme ölçüsü ile nasıl
ilişkilendirildiği gibi yapısal ve yönetsel uygulamalarda farklılıklar ortaya
çıkarmaktadır. Araştırmacılar performansa dayalı ücret tasarım ve uygulamalarının
örgütler arasında farklılaşmasında örgütlerin içsel koşullarıyla birlikte toplumsal,
siyasal ve tarihsel baskıların da önemli rol oynadığını vurgulamaktadırlar (Cascio,
1998; Milkovich ve Newman, 2002).
Performansa dayalı ücret uygulaması daha ayrıntılı ele alındığında bu
uygulamaların, performans ölçütleri, performansın bu ölçütlere göre nasıl
değerlendirildiği ve bu değerlendirmenin ücrete nasıl bağlantılandırıldığı gibi üç
temel faktör tarafından biçimlendirildiği görülmektedir (Kessler, 2000: 266-267).
Performansa dayalı ücret uygulamasında ilk adım örgütün stratejik yönetim
düzeyinde belirlediği hedefleriyle bağlantılı olan kişisel performans ölçütlerini
47
geliştirmesidir (Kessler ve Purcell, 1992: 23). Performans ölçütleri genellikle
çalışanların girdilerine ya da yaptıkları işin sonucunda elde edilen çıktılara bağlıdır.
Çalışanların işe getirdiği nitelikler, yetkinlikler (competences), kişisel özellikler ve
davranışlar onların girdilerini oluşturan temel faktörlerdir (Kessler ve Purcell, 1992:
18). Performansa dayalı ücretin en eski ve en bilinen biçimi olan parça başı ücret ise
çıktıya dayanan ölçüt olup, ücreti doğrudan doğruya üretilen çıktının birimine
bağlar. Performans ölçütünün oluşturulması, çalışanların çıktılarının her zaman
kolay ölçülebilir olmaması ve meslek grupları arasında performans tanımı ve
gözlenmesindeki güçlükler nedeniyle kolay ve net olmayan bir süreçtir. Örneğin,
pekçok örgüt için araştırma geliştirme çalışanları performansının gerçek
belirleyicileri ve ölçülmesi en azından kısa vadede pek mümkün değildir.
Performansın ölçülmesinde karşılaşılan güçlükler farklı gelişmelere yol açmıştır.
Örneğin profesyonel meslek gruplarındaki çalışanlar için yetkinlik gibi niteliksel
performans ölçütleri geliştirilmiştir.
Ittner ve Larcker (2002) performans ölçülerinin sınıflandırılması üzerine iyi
bir özet sağlamışlardır. Ittner ve Larcker’e göre performans ölçülerinin
sınıflandırılması konusundaki yaygın ayırım finansal (ya da muhasebe) ölçüler ile
finansal olmayan (veya işlemsel -operational) ölçüler arasındadır. Maliyetler, kârlar
gibi finansal ölçülerin, özendirici ücret planlarında yaygın olmakla birlikte, finansal
ölçülere göre performans kategorileri ya da boyutlarını daha fazla açık olarak
belirtmeye olanak verdikleri, öte yandan, göreve özgü (task-specific) olan hata
oranları, işin yapılma süresi (cycle time) ve verimlilik gibi finansal olmayan ölçülerin
çalışanların bütün olarak performansı artırmalarına yönelik eylemleri işaret etme ve
48
birtakım çalışanların veya eylemlerin tek tek katkısını ayırt etmede daha iyi oldukları
öne sürülmektedir (Ittner ve Larcker, 2002: S60). Ek olarak, finansal ölçüler çok fazla
geriye dönük, kısa dönemli ya da doğru olmayan davranışı ödüllendirmek ve insan
sermayesi ve yeteneklerin gelişimine gereken dikkati göstermemek noktalarından
eleştirilmektedirler. Sonuç olarak, birçok örgüt geleneksel finansal performans
ölçülerini finansal olmayanlarla desteklemekte ya da değiştirmektedirler.
Ittner ve Larcker’in (2002) belirttiği gibi performans ölçüleri üzerine finansal
ve finansal olmayan ölçüler arasında yapılan ayrımın eksik ya da yetersiz olduğunu
öne süren başka çalışmalar da vardır. Örneğin, Cross ve Lynch (1988/89: 25), ölçüleri
örgütsel hiyerarşideki düzeylerine dayanarak sınıflandıran bir performans ölçme
piramidi önerir. Bu sınıflandırmaya göre, performans ölçülerinin farklı biçimleri
arasındaki temel ayırım finansal ya da finansal olup olmamalarına göre değil, ölçüler
tarafından kapsanan faaliyetlerin genişliğine ve onların özgünlük düzeyine bağlıdır.
Piramidin tepesinde şirket vizyonu ölçüleri yer alır. Bu ölçülerin (şirket ölçüleri -
corporate metrics) piyasaya nüfuz etme gibi finansal olmayan ölçülerin yanında,
kârlar ve nakit akışı (cash flow) gibi finansal ölçüleri içeren daha geniş bir kapsamı
vardır. Sonraki düşük düzeyde, işletmenin faaliyet sistemi (business operating
system) ölçüleri yer alır. Bu ölçüler müşteri memnuniyeti, esneklik, verimlilik, ve
maliyet gibi daha kolay görülebilir faaliyet hedeflerini vurgular. Faaliyet ölçüleri
(operational metrics) ise piramidin tabanını oluşturur. Daha üst düzey sonuçları
başarmada gerekli finansal olmayan (örneğin kalite, zamanında teslimat, veya işin
yapılma zamanı -process time-) hedefleri ile belirli finansal (örneğin birim maliyeti)
hedefleri içerirler (Cross ve Lynch, 1988/89: 26).
49
Heneman et al. (2000: 223-224) ise ölçülerin kontrol edilebilirliğini ve onların
güdüleme değeri ile firmanın ikramiyeleri ödeme kabiliyeti arasındaki değiş tokuşu
vurgular. Çalışan özendirici planlarındaki performans ölçüleri çok somut davranışsal
ölçülerden (kazalar, işe gelmeme, emniyet teftiş değerlendirmeleri -safety
inspection ratings-) birim performansı ölçülerine (verimlilik, maliyet, kalite,
zamanında teslimat, işin yerine getirilme süresi) ve daha genel ve geniş olan finansal
performans ölçülerine (satışların ya da yatırımların kârlılığı -return on sales or
investment, mali kârlılık, ekonomik katma değer) kadar geniş bir alanı kapsar.
Heneman et al. (2000) somut davranışsal ölçülerin çalışanların eylemlerinin
sonucunu daha iyi görmelerine olanak sağladıkları için daha fazla güdüleyici değere
sahip olduğunu öne sürerler. Örneğin, çalışanlar işe devam ile ikramiye arasındaki
ilişki nedeniyle işe gelmemeyi azaltmak için güdülenirler. Finansal performans
ölçüleri ise örgütün ödeme yetisine daha sıkı bağlıdır. Eğer örgüt iyi durumdaysa,
bonus ödeyebilir. İyi durumda değilse bonus ödemez. Bununla birlikte, çalışanlar
çoğu kez onların güdüsel değerini azaltan, geniş finansal sonuçlar üzerinde daha
sınırlı bir kontrole sahiptirler. Örneğin örgütün kârlılığı piyasa koşulları, sermaye malı
satın alınması, muhasebe kararları gibi çalışanların etkileyemeyeceği faktörlerin de
etkisindedir. Finansal olabilen ya da finansal olmayabilen birim performans ölçüleri
(performance metrics), güdüleme karşı ödeme yetisi ölçülerinin ortasında yer alır.
Çalışanlar performans ölçüleri üzerinde finansal performans ölçülerinden daha kolay
etkide bulunurlar, fakat bu ölçüleri davranışsal ölçüler kadar kolay etkileyemezler.
Firma zarardayken bu ölçütlere göre çalışanlar ikramiye ya da bonus alabilirler. Bu
ölçütler daha çok kazanç paylaşımı planlarında kullanılır.
50
Performansın değerlendirilmesi, performansa dayalı ücret sürecinde ikinci
aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamadaki güçlük asıl olarak değerlendirmelerin
çoğunlukla nesnel olmamasından ve bu nedenle değerlendirmelerin sistemde çarpık
sonuçlara yol açmasından kaynaklanır (Cascio, 1998). Çalışanların işlerinin tüm
yönlerini açık sözleşmelerle belirleyebilmek zor olduğundan, performans
değerlendirmesi çıktılara (sonuç yönelimli -results oriented- ölçüler) ya da nesnel
ölçülere ek olarak girdilere (davranış yönelimli -behavior-oriented- ölçüler) yani
öznel ölçülere dayanarak da yapılabilir (Prendergast, 1999: 9). Pekçok işveren
kişileri öznel performans ölçütlerine (girdiler, davranışlar) göre ödüllendirmeyi
tercih etmekte ve açık sözleşmeleri kullanmaktan kaçınmaktadırlar. Ancak öznel
değerlendirmeler, çalışanların amirleriyle daha iyi ilişki sağlamak amacıyla zaman
harcamaları (örneğin çalışma zamanından bir kısmını bu amaçla geçirmeleri),
yalnızca amirlerin beklentilerine yönelik hareket etmeleri gibi nedenlerle çalışanları
tam ve doğru yönde özendirici olmayabilir. Yöneticilerin çalışanlara daha şefkatli
olma ve dolayısıyla kötü puan vermeme eğilimi (leniency bias) ve herkese yaklaşık
aynı puan verme eğilimi (centrality bias) gibi öznel değerlendirmelere yapılan belli
başlı eleştirileri yansıtır (Bernardin ve Beatty, 1984; Martocchio, 2001). Sonuç
yönelimli planlar ücret ile performans arasında çoğu kez davranış yönelimli ölçülere
göre daha güçlü ilişki kursa da, çalışanların yalnızca parasal ödüllere yönelik hedefler
üzerinde yoğunlaşıp örgüt için değerli olan sürece yönelik ya da uzun dönemli diğer
hedefleri gözardı etmelerine, plan formüllerindeki kısıtlar nedeniyle yöneticilerin
takdir yetilerinde kısıtlara, ya da ölçülerin kasdi olarak bilgi bakışımsızlığı
51
(information assymetry) sorunları ve ahlaki tehlike (moral hazard) nedeniyle
bozulması gibi sorunlara yol açabilir (Gerhart, 2001: 220-230).
Performansa dayalı ücret planlarının son ve en belirleyici özelliği ücreti kişisel
performansa bağlamaktır (Kessler ve Purcell, 1992: 27). Bu aşama dolaylı olarak
güdülenme kuramlarından esinlenmektedir. Diğer bir deyişle, çalışanlar ortaya
koydukları çabalarıyla (effort) karşılığında aldıkları ödül (reward) arasında doğrudan
bir bağlantının varlığını algılarlarsa daha iyi güdüleneceklerdir. Ancak, bu görüşün
çalışan davranışını açıklamada yetersiz olması ve güdülenmenin işyerinde mevcut
toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıdan etkilenebileceği gerçeği performansa dayalı
ücret uygulamasını zorlaştırmaktadır (Kessler, 2003). Güdüleme kuramları ikinci
bölümde incelenecektir.
1.4. ÜCRETLENDİRME UYGULAMASINDAKİ DEĞİŞİMLER VE YENİ ÜCRET SİSTEMİ
Önceki sayfalarda açıklanan geleneksel ücret sistemindeki değişimleri bazı
temel noktalar çerçevesinde açıklamak olanaklıdır. Ücretlendirme uygulamasında
son yıllarda meydana gelen en önemli üç değişiklik ücretin stratejik bakış açısıyla ele
alınması, ücretin bireyselleşmesine yönelik eğilimler ile ücretlendirmede risk
öğesinin artmasıdır (Heery, 2000: 173-175).
Geleneksel ücret yaklaşımında ücret esas olarak işe alma, çalışanı işte tutma
ve güdüleme amaçlarına göre tasarlanmıştır (Kessler, 2003: 336). Geleneksel ücret
sistemleri bir önceki bölümde de ifade edildiği gibi iş temellidir ve her iş için
ödenecek ücret onun içsel ve dışsal değerine dayanır. İçsel değer iş
52
değerlendirmesine, dışsal değer ise piyasa araştırmalarına dayanarak oluşturulur.
Ücret yapısı içinde hareket ise birey tarafından iş kategorisinde harcanan zamana ve
liyakata dayanır (Milkovitch ve Newman, 1999).
Buna karşılık, yeni ücretlendirme yaklaşımı, ücretin örgütler tarafından hızla
değişen iş ortamına uyumda nasıl kullanılabileceğinin stratejik bakış açısından ele
alınmasını temsil etmektedir (Gomez-Mejia ve Balkin, 1992). Ücret sistemlerini
stratejik hale getirmek ise, örgütün hedefleri ile ücret sisteminin uyumlaştırılması ve
örgütün diğer insan kaynağı uygulamalarıyla tam olarak bütünleştirilmesiyle
gerçekleştirilir. Bir başka deyişle, yeni ücretlendirme sistemi, örgütün hedeflerinin,
ücret sistemleri ve diğer insan kaynağı uygulamaları arasındaki uygunluk (fit)
düşüncesine dayanmaktadır (Poole ve Jenkins, 1998: 228; Gerhart, 2000: 156-159).
Ücretlendirme üzerine bu yeni yaklaşım, ilk kez Lawler tarafından
formülleştirilen , Schuster ve Zingheim’ın (1992) New Pay adlı kitabıyla yaygınlaşan
yeni ücret kavramında somutlaşmaktadır. Yeni ücretin önemli temsilcisi Lawler
(1990) ücretlendirmeyi güçlü bir örgütsel değişim aracı olarak görmekte ve ücret
sistemlerinin örgütlere ürün ve işgücü piyasalarında rakiplerine göre göreli rekabet
üstünlüğü sağlaması için iş strateji ve süreçleriyle bütünleştirilmesi gereğini ifade
etmektedir. Ücrete stratejik yaklaşımı savunan Lawler’a göre, ücret sisteminin
tasarımı örgütün iş stratejisinden kaynaklanmalı ve iş stratejisini uygulamaya
çalışmak olmalıdır.
Başta Lawler, Schuster ve Zingheim olmak üzere yeni ücretin taraftarları
farklı iş stratejilerinin çalışanlardan bunlara uygun tutum ve davranışlar beklediğini
ve stratejik ücret yönetiminin de bunları sağlayacak ücret politikaları seçmeyi
53
içerdiğini ifade etmişlerdir. Yeni ücret kuramcıları ücret politikalarının iş stratejisine
bağlı olması gerektiğini tartışırken yeni uygulama modelleri de önermektedirler
(Heery, 2000: 174).
Ücret sistemleriyle ilişkili olarak, yeni ücret yazarları için eğer ücret stratejik
bir araç olarak işlev görecekse ücretin değişken ve performans koşuluna bağlı olması
gerektiği açıktır. Bu nedenle de yeni ücret savunucuları ücret sistemi tasarımında
ücretin performans koşuluna bağlı olan oranını yükseltmeyi önerirler. Schuster ve
Zingheim (1992: xvii) yeni ücretin en önemli parçası olarak değişken ücreti görür.
Değişken ücret ise takım ya da küçük grup özendirici ücreti, kazanç paylaşımı,
bonuslar, bireysel özendiriciler gibi değişik biçimler alabilir. Yeni ücret, Schuster ve
Zingheim’e göre değişen koşullara uyumu sağlamada gereken esnekliğe sahip
olmalıdır.
Yeni ücret modeli toplam ücret sistemi olarak görülür ve bunun kök ücret,
değişken ücret, ek yararlar gibi parçaları hep birlikte örgütün rekabet gücünü
artırarak rakipleri üzerinde üstünlük kurmasına katkıda bulunur. Yeni ücretin üç
temel ücret uygulaması (i) broadbanding, (ii) bilgi, beceri ve yetkinliklere dayalı
ücret ile (iii) takım temelli ücrettir. Yeni ücret yaklaşımında, ücretin önemli bir öğesi
olan kök ücretin belirlenmesinde iki temel tercih vardır. Bunlar ücretin iş yerine
bireye dayandırılması yani bilgi, beceri, ve yetkinlikler için ücretlendirme ile
‘broadbanding’ dir. Yeni model geleneksel ücret sisteminin iş temelli yapısından
farklı olarak kişi temellidir. Yeni ücret yaklaşımında bireylerin ücret yapısı
içerisindeki konumu onların rollerinin resmi tanımı olan geleneksel iş analizi ve iş
değerlendirmeleri yerine, yetkinliklerine, bilgi ve becerilerine, ayrıca
54
performanslarına bağlanmaktadır. Örneğin, Lawler (2000: 109-112) iş
değerlendirmesinde özellikle işin değeri kavramının kişilerin değer sistemine
seslendiği; iş değerlendirmesinin çoğu kez örgütteki statülere göre ofis büyüklüğü
gibi parasal ödüllerin dışındaki diğer ödülleri dağıtmada kullanıldığı; iş
değerlendirme sürecinin çoğu kez büyük miktarda ek personel gerektirerek örgüt içi
bürokrasiyi artırdığı, örgütlerin dışsal eşitlik yerine içsel eşitliğe yönelterek
rakiplerinin ücret düzeyleriyle uyuşmayan bir yapıya sahip olarak rekabet güçlerine
zarar verdikleri gibi eleştiriler yönelterek beceri temelli ücreti savunmaktadır.
Schuster ve Zingheim (1992) yeni ücretin bireylerin bilgi ve becerilerinin değerine
odaklaştığını ve geleneksel sistemdeki içsel eşitlik yerine dışsal piyasada
belirlendiğini ifade ederler. Yeni ücret yaklaşımının önemli bir parçası olan bilgi,
beceri ve yetkinliklere göre ücret, performansa göre ücret planlarının açıklandığı
üçüncü bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir.
Ücret sisteminin bütün olarak yapısını yeniden düzenleyerek iş derecelerini
basitleştiren yöntem olan broadbanding, kök ücretin belirlenmesinde örgüte büyük
esneklik sağlar. Bu tür ücret uygulaması, takım çalışmasını vurgulayan daha az
hiyerarşik, daha yalın örgüt için girişimlerin ücret alanındaki yansıması olarak ortaya
çıkmıştır. Geniş bandlara dayanan ücret yapısı esnekliği artırırken, çalışanların yeni
beceri kazanmasını teşvik eder ve performansın ödüllendirmesinde yöneticilere
büyük bir inisiyatif sağlar. Ayrıca, geniş bandlar ileride ele alınacağı gibi örgütün
takım temelli biçimlerini güçlendirebilir. Broadbanding birçok örgütün kültürüne,
yapısına ve stratejisine uyar. Esnek, yalın ve takım yönelimli yapıları tercih eden
örgütler için çoklu dereceler uygun değildir, çünkü çoklu dereceler hiyerarşi ve statü
55
farklılıklarını vurgularken, göreli olarak sık terfilere olanak sağlar. Oysa
broadbanding sistemiyle bir ya da daha fazla ücret derecesiyle ayrılan işler aynı
band içine yerleştirilebilir. Örneğin 1. ve 5. dereceler bir band içinde toplanır,
böylece 1. dereceyle 5. derece çalışanlar arasında hiyerarşik fark olmaz.
Broadbanding sisteminde 5. derecedeki çalışan broad band içinde daha yüksek bir
hadden (rate) ücretlendirilse de her iki çalışan da aynı kazanç potansiyeline sahiptir.
Bir örgüt üst yönetim, orta yönetim, profesyoneller, teknisyenler ve yönetici
olmayan beyaz yakalı personel için farklı bandlara sahip olabilir. Broadbanding çoğu
kez birleşme (merger), yeniden yapılanma (reorganization), veya küçülme
(downsizing) gibi örgütsel değişim girişimleriyle birlikte görülür. Broadbanding’e
geçilmesinin tek nedeni ücretlendirme değildir. Örgütsel esneklik broadbanding
sisteminin benimsenmesinin en başta gelen nedenidir, diğer nedenler ise kariyer ve
beceri gelişimi, hiyerarşiyi azaltma, ve örgütün yeni değerlerine ve kültürüne destek
olarak sıralanabilir (Gilbert ve Abosch, 1997: 2). Broadbanding ücret dereceleri ve
terfiler üzerine vurguyu azaltarak bu hedeflere ulaşılmasında yardımcı olabilir.
Broadbanding yatay (lateral) iş geçişlerini kolaylaştırarak daha geniş becerili
işgücünü teşvik edebilir. Birçok çalışanı aynı banda, ücret derecesine yerleştirmek,
takım çalışması ve işbirliği önündeki engelleri azaltabilir. Öte yandan, broadbanding
ücret maliyetlerini ve ücret eşitliğini sağlamada güçlükler de yaratır (Heneman et al.,
2000: 210-211). Broadbanding sisteminde ücret katı ücret dereceleriyle
belirlenmediğinden çok iyi performans gösteren çalışanlar kolayca ödüllendirilir;
ancak çalışanlar terfi fırsatlarını da yitirebilirler (BNA’s Library on Compensation and
Benefits on CD).
56
Yeni ücrette ek yararlar, esnek ek yararlar ve kafeterya planlarının
uygulanmaya başlamasıyla daha farklılaşmış hale getirilmiştir. Geleneksel ücret
sisteminde ek yararlar genelde örgüte üyelik temelinde çalışanlara verilir ve
genelde standartlaştırılmıştır (Heneman et al., 2000: 210-18). Oysa, ek yararların
maliyetinin işveren için yükselmesinin bir sonucu olarak yeni ücret sistemlerinde
özellikle ek yararlarda çeşitliliğe gidilmiştir. Örneğin kafeterya planlarda (çalışanların
şirket tarafından sağlanan kreş, özel sağlık sigortası, özel emeklilik gibi ek
kazançlardan tercih edecekleri bileşimi seçmelerine olanak sağlayan esnek ek yarar
planları) çalışanların gereksinimlerine göre çeşitli planlar arasından seçim yapması
istenmektedir. Bazı örgütlerde ise örgüt performansına göre çalışanların özel
emeklilik tasarruflarına ya da özel sağlık sigortalarına işveren katkısı değişmektedir.
Performansa dayalı ücret yeni ücret modelinde merkezi bir öneme sahiptir.
Yeni ücret modelinde özellikle grup ve örgüt temelli özendiriciler önemli bir yer
tutmaktadır. Ancak bu konu ileride daha ayrıntılı ele alınacağından burada daha
fazla anlatılmayacaktır.
Yeni ücret sistemlerinin ücret yönetimi ve ücret süreçleri üzerine yaklaşımı
da geleneksel ücret sistemlerinden farklıdır. Lawler (1990, 2000), Schuster ve
Zingheim (1992) yeni ücret sistemlerinin tasarım ve uygulanması sürecine
çalışanların katılımını ve yeni ücret sistemlerinin şirket ve şirket hedefleriyle çalışan
tanımlanmasını desteklemedeki rolünü vurgulamaktadırlar. Yeni ücretin hedefleri
örgütsel esneklik, kalite ve müşteri memnuniyeti aracılığıyla rekabet, yüksek
düzeyde çalışan bağlılığı gibi insan kaynağı modelleriyle aynıdır.
57
Yeni ücret üzerine burada anlatılanları özetlemek gerekirse, (i) ücretin
stratejik bakış açısıyla ele alınması, (ii) ücretin bireyselleşmesine yönelik eğilimler ile
(iii) ücretlendirmede risk öğesinin artması önemli özellikler olarak belirtilebilir. Yeni
ücretin başlıca uygulamaları olarak karşımıza broadbanding, bilgi, beceri ve
yetkinliklere dayanan ücret, takım çalışması ve özellikle performansa dayalı ücret
uygulamaları çıkar.
Heery (1996, 2000) çalışmalarında yeni ücret sistemlerinin kapsamlı bir
eleştirisini yapmıştır. Heery’e göre yeni ücret sistemleri birkaç biçimde çalışan riskini
artırır. İlkin birey, grup, örgüt performansının değerlendirilmesi koşuluna bağlı olan
ücret oranını arttırarak bunu yapar. Ücret ile çalışılan zaman ya da ücret ile kıdem
gibi çalışanlar için ücreti daha tahmin edilebilir yapan bağı zamanla gevşetir. Toplam
ücret içerisinde yetkinliklere, çıktılara ve diğer performans ölçütlerine dayanan oran
artar. Ayrıca, değişken ödemeler genelde kök ücretin üzerine eklenmez ve her
değerlendirme döneminde yeniden kazanılır. (Heery, 2000: 176).
Ek olarak, çalışanlar tarafından doğrudan kontrol edilemeyen ‘yumuşak’
performans ölçülerinin kullanılması, ücreti takım ya da grup ölçülerine bağlama,
finansal performans ve müşteri memnuniyeti ölçüleri ile çalışan performansı veya
yetkinliklerinin belirlenmesinde ilk kademe yöneticilerin artan rolüne vurgu gibi yeni
ücret özellikleri, çalışan riskinin artmasına neden olur. Bütün bu ölçüler öznel ya da
bireysel çalışanın kontrolünün ötesindeki etkiye açık olduğu için belirsizlik yaratırlar.
Özellikle, ilk kademe yöneticilerin çalışanların ödüle hak kazanmaları üzerine
yaptıkları hızlı ama kaba yargılarıyla risk yaratılır (Heery, 2000: 176).
58
Heery (2000: 177) çalışan riskinde bu artışın bazı etik nedenlerden dolayı da
istenilir olmayacağını belirtmektedir. Yeni ücretin değişken ücret vurgusu çalışanın
istikrarlı ve sağlam gelir ihtiyacına karşı bir tehdittir. Kâr paylaşımı ve liyakata göre
ücrette çalışanın gelirinin sınırlı bir bölümü risk altındadır. Ancak yeni ücretin toplam
ücretin hemen her parçası üzerinde esneklik vurgusu çalışan riskini önemli ölçüde
artırır.
Yeni ücrete karşı süreçsel adalet (procedural justice) ilkelerinden yola
çıkılarak da eleştiriler yöneltilebilir (Heery, 2000: 177). Yeni ücret sistemleri
çalışanlara tutarsız ve keyfi davranma için uygun ortam sağlar. Ayrıca yeni ücret
yalnızca çalışanın risklerini arttırmaz aynı zamanda riski işverenden çalışana transfer
eder. Ek olarak, yeni ücret üst düzey yönetici ücretlerinin hızla arttığı zamanda
yayılmaya başlamıştır. Yeni ücret literatüründe çalışanların örgütlerin ortağı olduğu
vurgusuna karşın, ekonomik faaliyetteki riski daha güçlülerden, onu daha güç
taşıyabilecek olan çalışanlara transfer edilmektedir (Heery, 2000: 178).
Heery’nin (2000: 179) yeni ücret üzerine yaptığı bir diğer eleştiri de, yeni
ücretin çalışan hakları ve temsili konularını ihmal etmesidir. Özellikle gelişmiş
ülkelerde sendikalaşmanın düşüş döneminde ortaya çıkmış olan yeni ücret modeli,
çalışan çıkarlarının bağımsız temsili konusunda bir yenilik getirmemektedir. Ek
olarak, yeni ücret modelinde, Schuster ve Zingheim’in (1992) karşılaştırmalı değer ya
da eşit ücret gibi kuralların yasal olarak uygulanmasına karşı muhalefetlerini
açıklamalarında olduğu gibi, çalışan çıkarlarının korunmasında yasal müdahalenin
değeri konusunda şüphecilik vardır.
59
1.5. ÇALIŞMA İLİŞKİSİ, KAMU KESİMİ VE PERFORMANS
Bu alt başlığın konusu kamu kesiminde performansa dayalı ücret
uygulamasına ilişkin temel noktaları tartışmaktır. Kamu kesimi çalışma ilişkisinin özel
kesimin kâr amaçlı örgütlerindeki çalışma ilişkisinden farklı özellikleri vardır. Söz
konusu farklılıklar büyük ölçüde mülkiyetin kime ait olduğundan değil, yerine
getirilen görev ya da hizmetin niteliğinden kaynaklamaktadır. Burada yapılan
açıklamalar devlete ait kuruluşlarda yapılan iktisadi faaliyetleri kapsamamaktadır.
Bunun nedeni, örneğin devlete ait bir kuruluşta yapılan çimento üretiminde çalışan
işçiye yönelik performansa göre ücretin özel kesimde aynı işi yapan kişiden farklı
olmaması gerektiği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Kısacası, kamu hizmetleri
sunumunun özel kesimce yerine getirilen mal ve hizmet üretiminden farklı nitelikleri
vardır. Tersi söz konusu olsaydı, kamu yönetiminde performansa dayalı ücret
üzerine yapılacak analizi, yalnızca özel kesim kuruluşları üzerine yapılan
incelemelere ve kuramsal bilgi birikimine dayandırmak yeterli olurdu (bkz. Besley ve
Ghatak, 2003).
Kâr amaçlı örgütler insan kaynağı uygulamalarıyla örgütsel performansı
artırmayı hedefler. Kamu kesiminde ise yakın zamanlara kadar örgüt performansı
öncelikli bir konumda değildi. Kamu kesimindeki insan kaynağı uygulamalarına ilgi,
devletin birçok ülkede en büyük işveren olmasıyla ilişkili işgücü giderlerinin kamu
harcamalarında önemli payı olması; gelişmiş Batı ülkelerinde demografik
değişimlerle birlikte kamu hizmetlerine olan talebin ve maliyetlerinin yükselmesi;
buna karşılık ekonomik koşullardaki değişikliklerden kaynaklanan vergi gelirlerindeki
60
azalış ya da vergileri kısma isteği gibi nedenlerle daha çok artmıştır. Bu gelişmeler,
devletin küçülmesini savunan ve kamu çalışanlarını hilekar kimseler olarak gören
ideolojik düşüncelerle desteklenince, performansın ve hesap verebilirliğin düşük
olarak algılandığı kamu kesiminde değişimler için baskıyı artırmıştır (Bach ve Kessler,
2007: 471-472). Dolayısıyla, insan kaynağı uygulamaları kamu kesiminde maliyetleri
azaltıp, hizmet kalitesini artırmayı amaçlayan reformlar için önemli bir araç haline
gelmiştir.
Bu nedenle, özel kesimde uygulanmakta olan ve örgüt performansı üzerinde
olumlu etki yaptığı düşünülen performans yönetimi ya da performansa dayalı ücret
gibi insan kaynağı uygulamalarının kamu kesiminde ilgi çekmesi, performans ve
hesap verilebilirlik üzerine vurgu yapan kamu reform girişimlerinin odağı haline
gelmiştir.
Kamu kesimini yeniden tanımlamaya girişen yeni kamu işletmeciliği (new
public management) yaklaşımında (bkz: Hood, 1991; Kaboolian, 1998; Hood ve
Peters, 2004), özel kesimin kâr amaçlı örgütlerinin yönetişim yapısı kamu
kesimindeki yeniden yapılanma çabaları için model olarak alınmıştır. Buna göre,
kamu kesiminde, çok bölümlü (multi-divisional) firma modeli benimsenerek,
merkezi kamu örgütleri yetkilerinin küçük ve bazen birbiriyle rekabet eden piyasa
yönelimli birimlere devredilmesi önerilmiştir (Kirkpatrick ve Hoque, 2005: 103).
Sonuç olarak, son yirmi yıldaki reformların iki temel öğesi performans yönetiminin
başlatılması ve hizmetlerin sunulmasında geniş idari özerkliğe sahip işletme benzeri
icracı ya da yürütmeci birimlerin (executive agencies) yaratılmasıdır (Politt, 2005: 25;
Kessler et al., 2000: 17-18).
61
Bu iki öğe, performans yönetimi ve geniş idari özerkliğe sahip işletme benzeri
yeni örgütsel biçimler, söz konusu reformların uygulandığı Birleşik Krallık ve ABD gibi
ülkelerde kamu kesimindeki çalışma ilişkilerinin niteliğini önemli ölçüde
değiştirmiştir. Çalışma ilişkilerinde yaşanan değişimler, ücret başta olmak üzere
insan kaynağı uygulamalarına ilişkin yönetim kararlarının yeni icracı birimlere
aktarılması; kamu hizmetleri için örgütsel performans göstergelerinin tasarımında
iyileşmeler; çalışanların daha sistematik ve açık olarak performanslarının
değerlendirilmesi ve performans hedeflerinin saptanması olarak özetlenebilir
(Marsden ve French, 2002: 119). Bu tür bir sistemin doğal sonucu, yöneticilerin
yetkilerinin artırılması ve özellikle Birleşik Krallık’ta sendikal örgütlenmeyle sağlanan
çalışanların merkezi temsilinin zayıflaması olmuştur (Prowse ve Prowse, 2007: 56-
57). Böylece performans yönetimiyle, yalnızca örgüt ile çalışanları arasındaki ilişki
değil, yöneticiler ve siyasal otorite arasındaki ilişki de yeniden tanımlanmıştır (Cutler
ve Waine, 2005: 76).
Birleşik Krallık başta olmak üzere kamu yönetimi reformu yapılan ülkelerde
ücretlendirmeye ilişkin en çarpıcı özellik ücret uygulamasında çeşitliliğe geçiş çabası
olmuştur (Kessler et al., 2006: 7). Bunu sağlamanın yolu ise çoğu kez kendilerine
özgü ürün ve hizmet piyasalarına yönelik olarak tasarlanmış icracı kuruluşlara kendi
insan kaynağı ve ücret uygulamalarını belirlemede önemli ölçüde esneklik
verilmesidir. Bu icracı kuruluşların kendi sorumluluk ve özel koşullarına göre ücret
politikalarını belirlemeleri birçok ülkede uygulanmakta olan reformunun en göze
çarpıcı özelliği olarak ortaya çıkar. Bununla birlikte, söz konusu kuruluşların kendi
ücret uygulamalarını belirlemede çok fazla hareket serbestliğine sahip olmadıklarını,
62
özellikle Birleşik Krallık’taki performansa dayalı ücret uygulamalarında Hazinenin
rolünü bu bağlamda belirtmek gerekir. Birleşik Krallık’ta icracı kuruluşların ücret
sistemleri Hazinenin onayından geçmek durumundadır. Zaman içinde Hazine ücret
sistemi seçiminde daha belirleyici hale gelmiş ve belirli performans ücret
biçimlerininin uygulanmasını teşvik etmiştir (Kessler et al., 2006: 8). Kısacası, belirli
sınırlar içerisinde her kamu kuruluşu için ayrı ücret sistemi oluşturma, kamu
kesimindeki ücret ile performans arasındaki bağlantının kurulmasının yolu olarak
ortaya çıkmıştır.
Kamu reformları çerçevesinde özellikle Birleşik Krallık kamu kesimindeki
ücret uygulamalarının temel özellikleri (Reilly, 2003: 246-248) aşağıdaki gibidir.
Birincisi, yukarıda da belirtildiği gibi, ücretlendirme merkezi hükümetten çalışanların
görev yaptığı kuruluşlara devredilmektedir. İkinci özellik, kamu kesimi ücretinin
dışsal piyasayla daha çok ilişkilendirilmesidir. Bu çerçevede, özel kesimde benzer
işler için ödenen ücretler karşılaştırma ve ücrette adaletlilik için kullanılmıştır (Cutler
ve Waine, 2005: 77). Üçüncü özellik, performansa dayalı ücret uygulamasına verilen
önemdir. Hem bireysel performansa dayalı ücret, hem de Makinson Raporunda
(2000) alternatif bir yaklaşım olarak önerilen takım temelli ücretin kullanımı
artmaktadır.
Reformların burada ele alınacak son önemli öğesi de kamu kesiminde
yöneticilerin rolüne ilişkindir. Bu çalışmanın giriş bölümünde belirtildiği gibi, özel
kesimdeki kâr amaçlı örgütlerde ücret sistemi seçiminde yöneticilerin önemli rolü
bulunmaktadır. Yasal düzenlemeler, işgücü piyasası koşulları ve diğer çevresel
faktörler ücret uygulamalarına önemli etkilerde bulunmakla birlikte, yöneticilerin
63
ücretlendirme üzerine kararlarda belirleyici rolleri olduğu akılda tutulmalıdır (bkz.
Gerhart ve Rynes, 2003: 11-21; Beer ve Cannon, 2004: 5). Buna karşın, tezin üçüncü
argümanında da belirtildiği gibi, kamu kesiminde yöneticilerin genel olarak insan
kaynağı uygulamaları ve özellikle ücretlendirme üzerinde özel kesimde olduğu gibi
belirleyici etkileri yoktur. Kanun koyucu ve hükümet, kamu kesimi kurum ve
kuruluşlarında uygulanacak ücret politikasını belirler. Yöneticilerin takdir yetkisi ya
hiç yoktur ya da çok sınırlıdır. Reform uygulamalarıyla bu değiştirilmeye çalışılmıştır.
Aslında değişimin temsilcisi nitelikleriyle yöneticiler üzerine bu vurgunun,
performans yönetimi ve özellikle de performansa dayalı ücret bağlamında tutarlı bir
yönü vardır. Eğer kamu kesiminde performans yönetimi, performansa dayalı ücreti
içeren ücret reformuyla sağlanmaya çalışılıyorsa, o takdirde kamu kesimindeki
yöneticilere özel kesimdekilere benzer yetki ve olanakların sağlanması gerektiği
açıktır. Ancak bütün bunların başarılı bir performans yönetimi getirip getirmeyeceği
ayrı bir sorundur.
Kamu kesiminde performansa dayalı ücret uygulamaları özellikle ABD ve
Birleşik Krallık, İskandinav ülkeleri başta olmak üzere OECD üyelerinde yaygındır
(OECD, 2005). Bununla birlikte, konuyla ilgili literatür ABD ve Birleşik Krallık’taki
birkaç kurum üzerine odaklanmıştır. ABD’de 1978’de üst düzey kamu görevlileri için
başlatılan performans ücretin ardından 1993 tarihli Devlet Performans ve Sonuçlar
Yasasıyla (Government Performance and Results Act) federal kurumlara
performansa ilişkin sorumluluklar yüklenmiştir. Lewin’in (2003) ileri sürdüğü gibi
gerek federal ve gerekse eyalet düzeyinde özellikle liyakata dayalı ücret biçimiyle
performans ücret oldukça yaygınlık kazanmıştır, ancak yine de araştırmalarda çeşitli
64
eyaletlerdeki öğretmenlere yönelik performans dayalı ücret dışında en çok incelen
kurum, ekonomik olarak dezavantajlı genç ve yetişkinlere, işinden çıkarılmış ya da
yer değiştirmiş işçilere ve istihdamda önemli engellerle karşılaşan diğerlerine iş
eğitimi ve ilgili hizmetleri sağlayan, İş Eğitimi Ortaklığı Ajansıdır -Job Training
Partnership Agency, JTPA- (Propper ve Wilson, 2003; Heinrich, 2003; Courty ve
Marschke, 2003; Barnow, 2000). Birleşik Krallık’ta ise eğitimin (Addnett, 2003;
Wragg et al., 2003) yanında, Ulusal Sağlık Hizmetleri -National Health Services
(Kessler et al., 2000; Marsden, 2004b), temel rolü insanların işe yerleştirilmesine
yardım etmek, iş eğitiminde tavsiyelerde bulunmak ve ek yararları yönetmek olan İş
ve Sosyal Yardım Bürosu JobCentre Plus, JP (Burgess et al., 2004) ve Kamu Gelirleri
Tahsilat İdaresi -Inland Revenue (Marsden ve French, 2002; Procter ve Currie, 2004)
incelemelerin yoğunlaştığı kurumlardır.
İzleyen sayfalarda yapılacak açıklamaların kapsamını ve sınırlarını belirlemek
için kamu kesimiyle ne anlaşıldığını belirtmek yararlı olacaktır. Burada, kamu
görevlilerine yönelik performansa dayalı ücret uygulamaları bağlamında kamu
hizmetlerinin niteliği üzerine odaklanılacaktır. Kamu hizmetleri çok çeşitli
düzenlemelere göre sağlanabilirler. Kamu kesimi bir hizmeti finanse edip
sağlayabilir, özel kesimle hizmetin sağlanmasına katılımı için sözleşme yapabilir ya
da rolü özel kesimin hizmeti sağlamasını düzenlemekle sınırlı olabilir (Grout ve
Stevens, 2003: 215). Kamu hizmeti üretimde, finansta ya da düzenlemede devlet
müdahalesini haklılaştıracak ölçüde piyasa başarısızlığı (geniş anlamda
yorumlandığında adalet ve etkinliği de içeren) potansiyeli olan, çok sayıda yurttaşlar
için sağlanan herhangi bir hizmet olarak tanımlanabilir. Kamu kesimi ise çoğunluğu
65
kamu hizmetleri olan, devlet tarafından kontrol edilen ekonomik faaliyetlerden
oluşur (Grout ve Stevens, 2003: 216). Bununla birlikte, kamu kesiminin bütün
faaliyetleri de performansa dayalı ücret bakımından aynı anlamı ifade etmez.
Yukarıda belirtildiği gibi, devletin otomotiv ya da tekstil alanında faaliyet gösteren
fabrikalarında işin örgütlenmesi ve özendiricilere ilişkin sorunlar merkezi hükümetin
diğer birimlerinde ya da eğitim gibi büyük ölçüde kamunun sağladığı hizmetlerde
karşılaşılanlara benzemez, tersine özel kesime ait otomotiv ya da tekstil firmalarında
karşılaşılanlara benzerdir (Besley ve Ghatak, 2003: 236).
1.5.1.Kamu Hizmetlerinin Temel Özellikleri ve Performansa Dayalı Ücret
Kamu hizmetlerinin temel özelliklerini incelemek, performansa dayalı ücretin
kamu kesiminde uygulanabilirliği ve kapsamını anlamak bakımından önemlidir.
Aşağıda sayılan dört özelliğin kamu kesiminde performansa dayalı ücret
uygulamasını güçleştirdiği, en azından güçlü özendiricilerin kullanılmasını
zorlaştırıldığı burada belirtilmelidir. Söz konusu dört özellik, (i) çok sayıda amirin ya
da efendinin varlığı (multiple principals), (ii) çoklu görevlendirmeler (multiple tasks)
ve hedeflerin varlığı, (iii) performansı ölçmedeki güçlükler ve (iv) içsel olarak
güdülenmiş görevliler ya da profesyonelliğe ilişkin normlar olarak sıralanabilir.
Kamu kesiminin en temel özelliklerinden biri kamu kuruluşlarının ya da
görevlilerinin birden çok efendiye hizmet etmek zorunda olması, bir başka deyişle
birçok eyleten için çalışmalarıdır. Kamu hizmeti sağlayan bir kuruluşun ya da
merkezi hükümetin eylemleri birçok kişi, grup ve örgütü etkileyebilir. Ancak
66
kamunun sağladığı çıktılarla ilgili olanlar çıktının yalnızca birkaç boyutuyla ilgili
olabilirler ve çoğu durumda tarafların çıkarları birbiriyle uyumlu olmayabilir. Ayrıca,
kamunun sağladığı hizmetler doğaları gereği üretim ve tüketim dışsallıkları yaratır.
Örneğin, eğitim ve sağlık hizmetleri yalnızca o hizmetleri alanlar için değil bütün
toplum için önemlidir. Daha iyi eğitim daha iyi yurttaşlar yetiştirmenin yanında,
velileri ve çocukları, öğretmenleri ve onların örgütlerini, vergi ödeyenleri,
mezunların potansiyel işverenleri, genel olarak toplumu, özel okulları, müfredat
programının bazı yönlerine karşı çıkan ve destekleyen gruplar olmak üzere birçok
kişiyi ilgilendirir (Dixit, 2002: 718). Yüksek kaliteli sağlık hizmetleri ise yalnızca hasta
olanların değil, bir gün söz konusu hizmetlerden yararlanabileceklerin de
yararınadır. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele, hasta olmayanlar için riski azaltır. Ek
olarak, birçok kamu hizmeti doğrudan kullanıcılara maliyetlerinin altında sağlanabilir
ve aradaki fark vergilerle karşılanır. Dolayısıyla, vergi ödeyenler bu hizmetlerin
sağlanmasındaki tercihlerden etkilenirler. Kısacası, tüm toplum kamu hizmetleriyle
ilgilidir. Öte yandan, herkesin öncelikleri ya da önem verdiği faaliyetler farklı
olabilir. Örneğin, bir doktor belirli bir tedavi yönteminin başarısıyla ilgilenebilir.
Ancak, bu yöntem pahalı olabilir ve genel olarak toplum, özelde de hastane
yönetiminin çıkarlarıyla çelişebilir. Ek olarak, tedavinin uygulanacağı hasta da deney
nesnesi olmak istemeyebilir. Bu tür hizmetlerin sağlanmasında ortak yararın
sağlanması, bazı durumlarda ikinci en iyi çözümü uygun yapar (Besley Ghatak, 2003:
240).
Burada açıklanacak ikinci özellik çok yönlü görev ve hedeflerin varlığıdır.
Çoğu kamu kuruluşu birkaç görevi birden yerine getirir ve çoklu hedeflere sahiptir.
67
Örneğin, devlet tarafından sağlanan eğitimin ilk ve orta öğretim öğrencilere temel
bilgilerin verilmesi yanında, giriş sınavlarında başarı sağlamaları için gerekli bilgiler
verme, çocukların duygusal ve fiziksel gelişimini destekleme, çalışma hayatı için
hazırlama ve istihdama uygun beceri ve tutum verme, finansal yönetim ve sağlık için
beceriler öğreterek yaşam için hazırlama, yurttaşlık ideallerini aşılayarak topluma
hazırlama, kötü beslenme ve çalışma ortamları dahil evdeki dezavantajlı koşullarla
başa çıkmada yardım etme, kötü alışkanlıklardan koruma gibi birçok boyutu
içermesi beklenir (Dixit, 2002: 718). Ek olarak, bazen kanun koyucu söz konusu
kuruluşla çok fazla etkileşime girmeden yeni görevler verir. Hedeflerin birçok boyutu
belirsiz bırakılır ve neyin görevin tam anlamıyla yerine getirilmesi olduğunu
belirlemek güçtür (Dixit, 2002: 713).
Birçok boyutu içeren kamu hizmetlerinin, ölçülebilen ve ölçülemeyen ya da
önceden açıklığa kavuşturulmamış boyutları arasında çoğu durumda olan tercih,
etkisini hedeflerin seçimi ve ağırlıklandırılmasında gösterir. Örneğin öğretmenler
yalnızca öğrencilerin orta öğrenim ya da üniversite giriş sınavlarında aldıkları puana
göre ödüllendirilirlerse, bu eğitimin diğer boyutları pahasına sınav sonuçlarına aşırı
vurguya yol açabilir. Eğer doktorlara baktıkları hasta sayısına göre özendirici verilirse
hasta başına ayrılan süre azalabilir ya da hastanelere maliyetleri kısmaları için
özendiriciler verilirse, onlar da pahalı tedavi yöntemlerini uygulamada aşırı seçici
davranabilirler ve bazı durumlarda da tedavisi pahalı olabilecek hastaları başka
tedavi kurumlarına yönlendirmeye çalışabilirler. Bir başka anlatımla, Acemoğlu et al.
(2007) tarafından vurgulandığı gibi güçlü özendiriciler kamu hizmetinin niteliği ve
kalitesi üzerinde bozucu etki yapabilir. Bu durum aynı zamanda eğitim, sağlık ve
68
emeklilik gibi hizmetlerin niçin devlet tarafından sağlanmasının daha uygun
olabileceğini de açıklar. Acemoğlu et al.’a göre kamu hizmetlerinin sağlanmasında
çalışanlara yönelik güçlü özendiriciler hem toplumsal olarak verimli hem de verimsiz
çabanın artmasına neden olabilir. Özendirciler çabayı artırabilir ama bu çabanın
mutlaka özendirici sistemi tasarlayanların istediği yönde olması gerekmez ve bu da
hem çalışanlar hem de işveren ya da yönetim tarafında ahlaki tehlike sorununu
yaratır. Yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi çalışanlar, sınava yönelik eğitim ya
da mümkün olan en fazla sayıda hastaya bakmaya yönelik çabalarıyla ödüllere hak
kazanırken toplumsal refahın azalmasına da neden olabilirler. Ayrıca, özel kesimdeki
yöneticilerin kalite pahasına maliyetleri düşürme ve örgütün gözlenen
performansını artırmada kamu kesimine göre daha büyük esnekliğe sahip olmaları,
kamu hizmetlerinin özel kesim tarafından sağlanmasında önemli sorunlara yol
açabilir.
Hedeflerin seçimine ek olarak, çok yönlü görev ve hedeflerin
ağırlıklandırılması da önemli bir sorundur (Martin ve Smith, 2005). Örneğin,
JobCentre Plus, beş farklı işleve yönelik hedeflere sahiptir. Bunlar, işe yerleştirmeler,
müşteri hizmetleri, işveren hizmetleri, diğer iş bulma sorunları ile ek yarar hesap
hatalarını ve sahtekârlığı azaltmadır. İşe yerleştirmeler, ofis aracılığıyla iş bulanların
sayılarının ağırlıklandırılarak ölçülmesiyle bulunur. Ağırlıklar ve puanlar ise siyasi
otorite tarafından belirlenir. İşsiz yalnız annenin iş bulmasına yardım 12 puansa, kısa
dönemli işsiz kalmış başvuru sahibine yardım 4 puandır (Burgess et al., 2004: 9). Bir
başka deyişle, kamu hizmetlerini sağlayan örgütlerin hedefleri çok ender olarak tek
boyutludur ve bu da çok sayıda hedefleri içeren ölçülerin toplam performans
69
göstergesi üzerinde etkisi olan her bir faktöre ağırlık verilerek tek boyutlu bir ölçüte
indirgenmesiyle bulunur (Pidd, 2005: 484). Ayrıca ağırlıklar iş bulma hizmetlerinde
çalışanlar örneğinde olduğu gibi çalışanların daha fazla güçlük içerisinde bulunan
başvuru sahiplerine yardımcı olmaları için özendirici sağlar.
Kısacası, çalışanın çok sayıda görevi yerine getirdiği ve bazı görevler iyi
performans ölçüsüyken diğerlerinin olmadığı durumlarda Holmström ve Milgrom
(1991) tarafından açıklanan çok yönlü görevler (multitasking) sorunu ortaya çıkar.
Bu durum çalışanların birden çok görevi yerine getirdiği işlerde özendirici tasarımını
güçleştirir. Çalışanın ücretini performans ölçüleriyle ilişkilendirmek onun diğer
görevler için çabasını ikame etmesine sonuç olarak da etkinliğin kaybına yol
açacaktır (Besley ve Ghatak, 2003: 239).
Kamu hizmetlerinin özel kesimden farklılıklarını açıklamada üçüncü faktör
kamu kesiminde performans ölçümünde karşılaşılan güçlüklerdir. Performans
ölçümü, hizmetler ya da programların sonuçları ve etkinliğinin düzenli olarak
ölçülmesidir (Hatry, 1999:3). Performans ölçüleri, iyi performansın onaylanması ve
takdir edilmesi, astları kontrol, performans hedeflerinin tanımlanması ve sorunları
değerlendirip çözüm yollarını bulma, çeşitli kurumların ya da aynı kurumun çeşitli
birimlerinin performansın karşılaştırılması yanında, seçilmişlere ve kamunun hesap
verme taleplerine yanıt için, kuruma yönelik güveni sağlama ve kamuyla daha iyi
iletişim sağlama, bütçeleme faaliyetleri, ve stratejik planlamayı destekleme gibi
amaçlar için de kullanılabilir (Hatry, 1999; Behn, 2003; Nicholson-Crotty et al.,
2006). Yönetim stratejilerine bağlı olarak, kamu kuruluşlarının yöneticileri ise
performans ölçümünü çalışanları değerlendirme, kontrol, düzeltme, güdüleme,
70
bütçeleme ve için kullanabilirler. Eğer performans bilgisi örgütün içinde tutulur ve
dışarıya verilmezse yönetim aracı olarak kullanılır. Ancak kamunun incelemesine
açık olursa özendirici ücret planına bağlanabilir. Mannion ve Goddard (2000)
performans üzerine bilginin asıl olarak içsel yönetim denetim amaçları için
kullanımından bu verilerin dışsal hesap verebilirlik ve kontrol için kullanımına doğru
genel bir kayma olduğunu bulmuşlardır (Propper ve Wilson, 2003:254).
Özel kesimde örgütün performansını ölçmede kullanılan göstergeler finansal
niteliktedir. Özel kesimin örgütsel performansını kâr ve ilgili göstergelerle ölçmek
mümkünken kamunun örgütsel performansını ölçecek tek bir gösterge yoktur
(Boyne et al., 2005; Kravchuk ve Schack, 1996). Kamu örgütleri ya çok sayıda görevi
yerine getirmekle yükümlüdür ya da yetki veren yasal düzenlemeler birden çok
amacı içerdiğinden çok sayıda hedefe sahiptir. Çok yönlü programlar, çok sayıda
hedefler ve çok sayıda göstergeler örgüt için hem tamamlayıcılık hem de çatışma
kaynağıdır. Ek olarak, performans ölçülerinin örgütün performansı üzerine iyi bilgi
verip vermediği ve saptanan ölçütlerin örgüte yetkisini veren merkezi idarenin
beklentileriyle uyuşup uyuşmadığı da göz önünde tutulmalıdır (Smith, 2005: 214).
Çalışma ilişkisinin kamu kuruluşları ve çalışanlarının performansının
ölçülmesine ilişkin olarak en çok vurgulanan yönü karşılaştırma olanağının olmaması
ya da çok sınırlı olmasıdır. Kamu kuruluşları çoğu durumda alanlarında tekel
durumundadır ve bu nedenle onların performansını değerlendirmek güçtür (Tirole,
1994:5). Ayrıca, yukarıda belirtildiği gibi, söz konusu kuruluşlarca sağlanan hizmetler
birden çok boyuta sahip ve sonuç olarak ilgili örgütlerin amaçları bir ölçüde kesin
olmadığından kamu kesimi için iyi performans ölçülerini bulmak güçtür (Besley ve
71
Ghatak, 2003). Kamu kesiminde performansın nesnel ve sayısal olarak ölçülebileceği
örgütler ve görevler azdır. Görevler çoğu kez takım çalışmasını gerektirir ve
birbirlerine bağlıdır. Örneğin, kamu yönetiminde performansa dayalı ücret
araştırmalarında çokça incelenen öğretmenlik mesleği, işin doğasının kesin olmayan
niteliği, devamlı uygulanmak zorunda olunan önceden iyi tanımlanmış teknikler
dizisinden oluşmadığı için bu tür mesleklere örnek verilebilir (Addnett, 2003: 149).
Öğretmenlerin işleri, aynı zamanda, geleceğin yurttaşlarını eğitmek gibi daha belirsiz
faaliyetleri içerir. İşleri yüksek düzeyde karşılıklı bağımlılık gerektirir. Üniversiteye
giriş gibi ulusal düzeyde yapılan bir sınavın sonuçlarına tek tek öğretmenlerin
katkısını ölçmek güçtür. Kamu kesimindeki işlerin çoğunun takım çalışmasını
gerektirmesi burada özellikle belirtilmelidir. Bunların yanında, Courty ve Marschke
(2003) tarafından ifade edildiği gibi, performans ölçümü oyun tepkileri olarak bilinen
uygun olmayan davranışa ve amaçlanmamış tepkilere neden olabilir. Performans
sistemi tasarlanırken ölçülerin nasıl işleyeceği ve manipule edileceği konusunda
yeterli bilgi olmayabilir ve sorunlar ancak uygulama başladıktan sonra gözlenebilir.
Bunun sonucunda da ölçüler üzerinde gerekli ayarlamalar yapılır, kısacası
performans ölçülerinin seçimi deneysel bir süreçtir (Courty ve Marschke, 2003:
270).
Yukarıda anlatılanlara ek olarak, kamu kesimi ile özel kesim arasında mesleki
ayrışma vardır ve bazı meslekler kamu kesimine özgüdür. Kamu kesiminde olan
sekreterler, elektrikçiler, satın alma yöneticileri gibi bazı işlerin özel kesimde karşılığı
vardır. Buna karşın, vergi denetmenleri, sosyal hizmet görevlileri, emniyet görevlileri
gibi bazı işler de benzerleri özel kesimde olsa da kamuya özgü işlerdir. Yalnızca kamu
72
kesiminde olan bu tür işlerin karar verici konumlar olması ve tek ya da açık
hedeflerinin olmaması, işleri yerine getiren çalışanları teşvik etmeyi ve izlemeyi
güçleştirir (Burgess ve Ratto, 2003: 288-289).
Eğer sonuçları ölçmek güç ise, performansı izlemek daha önemli hale gelir ve
örgütün doğasına göre izleme yöntemleri arasında farklılıklar olabilir. Eylemlerin ya
da sonuçların ölçülebilmesi ise örgütün yerine getirdiği işleve bağlıdır. Örneğin iş
güvenliği, doğal afetlere karşı önlem almakla görevli ya da toplum sağlığıyla ilgili
görevler yüklenmiş kuruluşların nihai hedeflere ulaşıp ulaşmadıklarını kontrol etmek
çok güç ve tartışmalıdır, ancak işyerlerinin iş güvenliğiyle ilgili kurallara uyup
uymadıklarını, çalışanların koruyucu kask takıp takmadığını ya da gerekli uyarı
levhalarının olup olmadığını; kamu binalarının ve kentlerin altyapısının depreme
karşı dayanıklı hale getirilip getirilmediği ve olası depreme karşı ayrıntılı planların
yapılıp yapılmadığını; sağlık alanında ise çocukların aşı kayıtları, salgın hastalıklarla
mücadele planları gibi uygulamaları, eylemleri kontrol etmek kolaydır. Wilson’un
(1989) süreçleri belirgin örgütler (procedural organizations) olarak sınıflandırdığı
kamu kuruluşlarının performansı, görevlerine ilişkin standart işleyiş süreçlerini
yerine getirip getirmedikleri kontrol edilerek bir başka deyişle eylemleri incelenerek
ölçülebilir. Bu tür örgütler eylemlerin değil ama sonuçların ölçülebildiği Wilson’un
çıktıları belirgin örgütler (craft organizations) kategorisinden oldukça farklıdır. Bazı
örgütler farklı durumlarda farklı niteliklere sahip olabilirler; ordu barış dönemi
hazırlıklarında süreçsel örgüttür ama savaş zamanı çıktıları belirgin örgüt haline gelir
(Dixit, 2002: 713).
73
Wilson’un örgütleri sınıflandırmasında en zor durum ne sonuçların ne de
eylemlerin doğru biçimde gözlenebildiği durumdur. Wilson bunları süreçleri ve
çıktıları belirsiz (coping organizations) örgütler olarak sınıflandırır. Bu tür örgütler
performans ölçümü bağlamında en sorunlu örgütlerdir ve kamu kesiminde birçok
örgüt bu kategoriye girer. Bu tür kuruluşlarda görevli bir varlığın yurttaşa transferi
üzerinde kontrol sahibidir ve varlığın transferi piyasadakinden farklı olarak kolayca
gözlenebilen ve müşteri tarafından ödenen fiyat temelinde olmaz (Burgess ve Ratto,
2003: 289). Bu nedenle, performans ölçülerini saptamanın ve ölçmenin çok zor
olduğu, süreçleri ve çıktıları belirsiz olarak görülen kamu kuruluşlarının etkinliğini
artırmak çok daha güçtür. Özellikle eylemi amirleri tarafından çok kolayca
gözlenemeyecek faktörlere bağlı olan kamu görevlileri bu gruba iyi örnek oluşturur.
Bu gibi durumlarda, ancak yurttaşlardan gelen şikayetler performansa ilişkin fikir
verebilir, bununla birlikte kamu kuruluşlarında şikayet mekanizması çoğu kez iyi
işlemeyebilir (Prendergast, 2002). Konu üzerine teori bu tür örgütlerde açık
özendiricilerin zayıf olması gerektiğini söyler. Eğer sonuçlar amirler tarafından
gözlenebilir, fakat kanıtlanabilir ve sözleşme yapılabilir değilse, kariyer kaygıları gibi
zımni özendiriciler olabilir (Dixit, 2002: 713).
Son olarak, kamu kesimi performansını ölçmede görülen bir başka sorun da
örgütün tüm düzeylerinde açıklıkla tanımlanmış ve sınanabilir hedefler üzerinde
oydaşmaya varma sorunudur (Heinrich, 2003: 29). Örneğin JTPA yasası
programların, hem onlardan faydalanacaklara hem de istihdam ve eğitim
hizmetlerine en çok gerek duyanlara hizmet etmesini ister. Ancak kuruma
başvuranların hepsi aynı derecede iş bulma olanağına sahip değildir. Bazı başvuru
74
sahipleri iş piyasasında aranan özelliklere sahip olmamasına rağmen JTPA’nın
hizmetlerine en çok gereksinim duyan bireyler olabilirler. Başvuru sahibi, örneğin
ABD’de sıkça görülen türden hiçbir mesleki eğitimi olmayan, hapisten yeni çıkmış,
eski uyuşturucu bağımlısı olabilir. Böyle bir adayın iş bulma olasılığı birçok başvuru
sahibinden çok daha düşük olabilir. Öte yandan, görece iyi eğitimli ve kısa süre önce
işsiz kalmış bir başka başvuru sahibi de olabilir. Eğer söz konusu kuruluşta sütün
kaymağını alma (cream skimming) olarak adlandırılan ve en kolay iş bulabilecek
kişiyi seçip ona yardım etme durumu görülüyorsa, performans ölçüleri farklı
anlamlar ifade edebilir. Heckman ve et al.‘ın (2002: 798-799) JTPA’da kaymağın
alınması durumu olup olmadığını gözlemek için yaptıkları araştırmaya göre,
çalışanların yardıma en çok ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalıştıklarını ve kaymağı
alma durumunun olmadığını bulmuşlardır. Yukarıdaki, örnekte de görülebileceği gibi
bazen etkinlik ile adalet arasında değiş tokuş olabilir. Yani, hizmetten
yararlanacaklar arasında seçim yapma ölçüler üzerinde önemli etkilerde bulunur.
Kamu kesimini performansa dayalı ücret uygulamaları bakımından özel
kesimden farklı kılan diğer özellik de, kamu kesiminde içsel olarak güdülenmiş
görevlilerin ya da profesyonelliğe ilişkin normların rolüdür. Dolayısıyla, kamu
görevlerini yerine getiren çalışanlarda bulunması olası iki özellik, güdülenmiş
görevliler ve profesyonel normlar, kamu kesiminde özendiricilerin tasarlanmasında
ve rolüne ilişkin hesaba katılması gereken diğer özelliklerdir. Kamu kesiminde
misyonun önemi konu üzerine yapılacak açıklamalar için temel oluşturur. Misyona
yönelik örgütler çoğu kez bu misyonu paylaşan çalışanlarla doludurlar. Kamu
kesiminde çalışanların küçümsenmeyecek bir bölümü çalıştıkları kuruluşun
75
amaçlarını benimseyebilir ve verdikleri hizmeti önemserler. Bu tür örgütlerde
çalışanlar örgütlerinin hedeflerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktan mutlu
olurlar, ayrıca söz konusu hizmetin yerine getirilmesi için finansal katkı yapmak da
onlar için yeterli olmayabilir. Bu tür çalışanlar yalnızca hizmetin kalitesi ya da
düzeyiyle ilgili değildirler, hizmetin üretim ve sağlanmasına kişisel katılımlarını da
önemserler (Besley ve Ghatak, 2005: 616-7). Örneğin doktorlar hayat
kurtarılmasında, hakimler adaletin sağlanmasında, askerler ülkenin savunmasında
kişisel olarak yer almak isteyebilirler. Sosyal hizmet görevlileri bakıma muhtaç
yaşlıların, çocukların, işsizlerin durumu hakkında kaygı duyabilir ya da devletin vergi
denetim görevlileri vergi kaçırılmasının ve yolsuzlukların önlemesinde kendilerini
sorumlu hissederek görevlerinde üstün çaba gösterebilirler. Özellikle çalışanlar
kendi çabalarının örgütte fark yarattığına, yeterli çaba göstermediklerinde örgütün
hizmet düzeyinin düşeceğine inanıyorlarsa kaytarmayacaklardır (Burgess ve Ratto,
2003: 291). Diğer yandan, misyon seçiminin örgüt verimliliğiyle ilişkisinin bir başka
boyutu daha vardır. Eğer çalışanlar ve örgütler misyon tercihleri bağlamında doğru
eşleşirlerse, çalışanların ve dolayısıyla örgütün verimliliği daha yüksek olabilir.
Örneğin, doktorlar hastaları tedavi etmede henüz yaygın olmayan farklı yöntemleri
benimseyebilir, aynı biçimde öğretmenler de öğrencilerin daha az yapılandırılmış,
öğrencilerin güçlü yönlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik alternatif müfredat
programlarını tercih edebilir ya da aileler sıkı disiplini, yoğun matematik, müzik,
yabancı dil vb. dersleri tercih edebilir. Bu durumda, örgütsel çeşitlilik, alternatif
misyonları teşvik ederek bu misyonlara en iyi uyan çalışanları ve yurttaş ya da
müşterileri çekerek, daha iyi örgütsel ve çalışan performansına yol açabilir.
76
Kamu kesiminde çalışanların bir bölümü, belirli bir alanda formel eğitim
almış ve söz konusu uzmanlığı ya da mesleği yerine getirmek için yasal olarak sahip
olması gereken niteliklere sahip, alanındaki yetkinliğinin ölçüldüğü sınavlardan
geçmiş ve o alana özgü davranış kodunu benimsemiş profesyonelleden oluşur. Özel
kesimde de bu türden profesyoneller olmakla birlikte, hem mesleğin normlarına
karşı parasal ve rekabetçi dış baskıların kamu görevlileri için daha sınırlı olması hem
de bu tür çalışanların tüm kamu görevlileri içindeki oranı nedeniyle kamu kesimi özel
kesimden ayrılır. Matthews’in (1991) profesyonel işgücü piyasası üzerine yaptığı
analiz profesyonelliğe ilişkin normların anlaşılmasına yönelik açıklamalar için temel
sağlar. Matthews’in analizi büyük ölçüde dışsallıklara ve bilgi bakışımsızlığına
dayanır. Bilgi bakışımsızlığı, profesyonellerin herkesçe bilinmesi olanaklı olmayan
niteliklere sahip olmalarından kaynaklanır ve bu durum söz konusu çalışanların
izlenmesini güçleştirir ve tamamlanmış sözleşme yapmayı engeller (Matthews,
1991: 739). Ayrıca bir profesyonel kamu malının doğrudan ya da diğer bir taraf
aracılığıyla sağlayıcısı olabilir. Örneğin avukatlar yalnızca müvekkillerinin değil aynı
zamanda adalet sisteminin de temsilcisidirler ve mahkemeyi yanıltmama
sorumluluğundadırlar. Mali müşavirlerin yalnızca onları istihdam eden şirket
yetkililerine karşı değil potansiyel sahiplere, topluma ve kendi mesleklerinin
ilkelerine karşı da sorumlulukları vardır. Profesyonel etik yalnızca müşteriye
(buradaki durumda görev yapılan kamu kuruluşuna ya da yurttaşa) güvenilir hizmet
sağlama değil, bazen çalışılan örgütün ya da müşterinin çıkarıyla çatışsa bile topluma
karşı sorumluluğun yerine getirilmesini gerektirir. Örneğin bir kamu kuruluşu için
çalışan bilimci yönetimin isteğiyle araştırma sonuçları üzerinde oynayabilir ve
77
sonuçları çarpıtabilir. Bu bazı durumlarda söz konusu eyleme karşı yasal yaptırım
olmasa bile her durumda mesleğin kurallarına, etik ilkelere aykırı olur ve toplumun
çıkarlarına aykırıdır (Matthews, 1991: 739-42). Dolayısıyla, profesyoneller hem kendi
konumlarını kötüye kullanmalarını engelleyen içselleştirilmiş mesleki etiğe
sahiptirler hem de profesyonel ünleri ve kariyer kaygıları onları toplumun çıkarlarına
karşı olabilecek davranışlardan alıkoyabilir. Bütün bu faktörler söz konusu kişilere
yönelik güçlü parasal özendiricilerin uygulanmasında önemli güçlükler yaratır.
Kamu kesiminin yukarıda açıklanan çok sayıda efendinin varlığı, çoklu
görevlendirmeler ve hedefler, ölçme güçlüğü ve içsel olarak güdülenmiş görevliler
olarak özetlenen özelliklerine ek olarak, kamu kesimindeki performansa dayalı ücret
uygulamasında önemli sorunlar yaratabilecek yukarıda açıklanan özelliklerle ilgili iki
noktayı daha belirtmek yararlı olabilir. İlk ve içsel olarak güdülenmiş görevliler
üzerine argümanla ilişkili nokta, kamu kesiminde kariyerin rolüdür. Kamu
görevlerine talip olan bireyler, genelde kamuda kariyer beklentisine sahiptirler.
Çoğu kez kamu kesiminde çalışmaya yönelik tercih, gelecekteki iş değiştirme ve özel
kesimdeki iş fırsatlarının kaybedilmesi gibi tüm çalışma yaşamına yönelik önemli
sonuçlar doğurur. Kamu kesimindeki birçok işin yukarıda da açıklandığı gibi özel
kesimde karşılığı yoktur ve bu işlerde geçirilen süre, alınan işe özgü eğitim çoğu kez
söz konusu kuruluşun dışında yararlı değildir. Örneğin, içişleri ya da dışişleri
bakanlıklarında birçok işin özel kesimde karşılığı yoktur. Diğer yandan, kişi kamu
kesiminde çalışmaya başladıktan sonra işe girerken sahip olduğu beklentilerin
karşılanamayabileceğini görür. Kariyer fırsatları ya da çalışma koşulları
beklediğinden kötü ve maaş da düşük olabilir. Dolayısıyla, ilişki sürdürülmek zorunda
78
ama sorunlu hale gelebilir. Bu ise çabanın azaltılmasına neden olabilir, fakat bu
durumun tamirinde performansa dayalı ücretin rolünün ne olabileceği oldukça
tartışmalıdır. Daha önce belirtildiği gibi, kariyer sistemiyle güdülenemeyecek ya da
yükselme olanakları sınırlı çalışanlar için daha etkili olabilecek performansa dayalı
ücret sistemi, kamu kesimindeki kariyer sistemi üzerinde olumsuz etkide bulunabilir.
Kamu yönetiminde performansa dayalı ücretin uygulanabilirliği üzerine bir
başka sorun da, kamu görevlilerinin çok sayıda efendiye hizmet etmesiyle ilgilidir.
Kamu görevlilerinin yaptıkları iş nedeniyle, siyasal tercihler ya da kamunun bazı
uygulamaları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmaları ve bu bilgiyi genel olarak
toplumun çıkarlarının tersine kullanabilme güçleridir. Bu tür bilgilerin kullanılması
toplumda birçok grubun çıkarını etkileyebilir (Tirole, 1994: 14). Örneğin kamu
görevlileri yeni gümrük oranları, imara açılacak yerler, ya da yapılacak yeni
karayolunun geçeceği yerler gibi konularda bilgi sahibi olabilir. Çıkar grupları da
kamu görevlisini bilginin yalnızca kendilerine uyan yönünü yayınlamak ya da
uygulamak için etkilerler. Bu bilgiyi belirli çıkar grupları için kullanma riski,
performansa dayalı ücret özendiricileriyle daha da artabilir. Bu tür durumları
önlemenin başlıca yolu takdir hakkının bazı durumlarda azaltılarak görevlerin yerine
getirilmesine ilişkin süreçlerin ayrıntılı tasarlanması ve söz konusu bilgilere daha az
dayanılmasıdır. Ancak görevlilerin takdir hakkını azaltmak performansa dayalı
ücretin uygulanabilirliği bakımından da kısıt olabilir.
Buraya kadar kamu kesiminin özel kesimden farklı olan özellikleri
açıklanmıştır. Bu özelliklerin kamu kesiminde performansa dayalı ücret uygulamaları
üzerinde etkileri olduğu açıktır. Diğer yandan, kamu görevlilerine yönelik
79
performans uygulamaları için talep reform çabalarında da ortaya çıktığı gibi
yüksektir. Ne var ki, birçok ülkedeki deneyim kamu kesiminde performansa dayalı
ücret uygulamasının başarısının çok da iyi olmadığını göstermektedir. Kamu
kesimindeki performans uygulamalarının genel olarak çok başarılı olmaması,
uygulama için yeterince mali kaynak ayrılamaması, konuyla ilgili kamu kesiminde
yeterince uzman olmaması gibi nedenlerden çok kamu kesiminin bu tür
uygulamaları farklı kılacak ya da güçleştirecek özelliklerine yeterince dikkat
edilmemesinden kaynaklanabilir. Sonuç olarak, özellikle kamu kesiminde
performans uygulamalarına ilişkin hem çalışanlarda hem de planlardan umduğu
sonuçları alamayan siyasal karar vericilerde şüpheler oluşmaya başlamıştır. Kamu
kesiminde performansa dayalı ücretin yılmaz savunucusu OECD bile (2005:6) tarihli
raporunda tasarımından bağımsız olarak bu tür ücret uygulamalarının çalışanların
çok önemli bir bölümünü güdüleyemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. İşte bu nokta da,
Marsden’in (2004b) değerlendirmeleri kamu kesimindeki uygulamaların rolünü
yeniden değerlendirmede önemli bir katkı sağlamaktadır.
Marsden (2004b: 350), performansa dayalı ücret üzerine literatürünün
çoğunlukla performansa dayalı ücretin özendirici olarak rolü üzerine odaklandığını
ve performans normlarının örgüt ve çalışanlar arasında görüşülmesi ve pazarlığında
bir araç olarak rolünün büyük ölçüde ihmal edildiğini belirtir. Marsden, özellikle
Birleşik Krallık’ta performansa dayalı ücret uygulaması üzerine yapılan
araştırmalarda, özendiricilerin çalışanları güdülemede başarılı olmadığını, ancak
birçok araştırmada verimliliğin arttığına yönelik gözlemlerin bu çerçevede
değerlendirilebileceğini belirtir. Marsden’e göre, performansa dayalı ücretin
80
özendirici ve hedef saptama boyutları daha temel bir rol oynarken güdüleme onların
yalnızca ikincil fonksiyonudur. Yönetimin hedef saptama ve değerlendirme
aracılığıyla, örgütün performans normlarını yeniden tanımlaması ve olabildiğince
çok çalışanın bu normlara uymasını sağlamak, performans ücretin başlıca fonksiyonu
olmuştur (Marsden, 2004b: 351). Başka bir anlatımla, çalışanların görev
sorumlulukları ve performans standartlarıyla ilgili kuralların sınırlılığı ve değişime
uğraması, yönetimlerin çalışanlardan ne beklediğininin taraflar arasında ayrıntılı
olarak tartışılmasını gerektirir. Performansa dayalı ücret gibi uygulamaların ise söz
konusu ilişkide önemli değişimler yapacağı ve bir bölüm çalışanın yeni standartlarda
kaybeden tarafta yer alacağı düşünülürse, yönetimin yeterli sayıda çalışana yeni
uygulamaları benimsetebilmesi için pazarlık yapması gerekir. Bu performansa dayalı
ücretin başarısı bakımından belki de en önemli noktadır. Ek olarak, Marsden ve
Belfield (2006), öğretmenlik gibi işin doğasının çok kesin olmadığı ve bilgi
bakışımsızlığının görüldüğü bir mesleklerde, hedefler üzerinde tartışma ya da
müzakere sürecinin çok daha önemli olduğunu belirterek, bu süreci ciddiye almaları
için yöneticiler için özendiricilere değinmiştir. Bunun dışında, yine bir başka
çalışmalarında Marsden ve Belfield (2005b) kamu kesiminde performansa dayalı
ücret uygulamasında sendikaların rolüne değinmişlerdir. Buna göre, sendikaların
özendirici planların uygulanması sırasında, özellikle çalışanların planlara
muhalefetinin çoğu kez planın tasarımından çok işleyişinden kaynaklandığı
düşünüldüğünde, süreçsel adaleti sağlamada önemli katkıları olabilir. Sendikaların
ücret düzeyleri üzerinde pazarlık biçimindeki geleneksel rollerinden sıyrılarak,
yönetimi çalışanların kendi işlerinde ne tür özendiricileri uygun gördükleri hakkında
81
bilgilendirme; çalışanların işlerinde performas ölçümünün uygulanabilirliği hakkında
görüşlerini nakletme; performansa dayalı ücret planının adil işleyişini sağlamak için
çalışma gibi faaliyetlerle süreçsel adaletin ve uygulamanın başarısının sağlanmasına
yardımcı olabilirler (Marsden ve Belfield, 2005b: 149). Kısacası, eğer kamu
kesiminde performansa dayalı ücret uygulanmak isteniyorsa yöneticilerin insan
kaynağı uygulamalarındaki rolünün yeniden gözden geçirilmesi ve kamu kesimindeki
çalışma ilişkisinin yeniden tanımlanması ve biçimlendirilmesi gerekir. Çalışanların ve
onların temsilcilerinin sürece katılımı ve işbirliği sağlanmak durumundadır. Ancak
yukarıda değinilen bütün bu değişikliklerin kariyer sistemine önemli yansımaları
olacaktır. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir girişimde bulunmadan önce tezin
konusu olan ücret seçiminde etkisi olan faktörlerin beklenilen ve önceden görülmesi
güç olan etkilerinin birlikte tekrar değerlendirilmesi gerekir.
1.5.2.Türkiye’de Kamu Kesiminde Performansa Dayalı Ücret Uygulaması
Özellikle gelişmiş Batı ülkelerindeki uygulamalara koşut olarak Türkiye’de
performansa dayalı ücret uygulamalarını içeren kamu yönetimi reformu için ilgi ve
çaba artmıştır. Performansa dayalı ücret bağlamında kamu yönetimi reformu
çabaları, daha önceki yıllarda da gündemde olmasına rağmen, 2000’li yıllarda hız
kazanmıştır. Başta OECD olmak üzere uluslararası kuruluşların, özelikle 2001
yılındaki ekonomik krizden sonra Dünya Bankası, ayrıca Avrupa Birliğine uyum
çabaları doğrultusunda AB’nin kamu reformu için önerileri bu konuda etkili
olmuştur.
82
Türkiye’de performans yönetimine ilgi üzerine ilk vurgulanması gereken
nokta konunun kalite yönetimi uygulamalarıyla birlikte gündeme gelmesidir (DPT-
ÖİK: 527, 2000: 68). 2000 tarihli Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Kamu Yönetiminin
İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması Özel İhtisas Komiyonu Raporunda ücret
rejimi üzerine önerilerde ‘personelin başarı, performans, yaratıcılık gibi niteliklerini
yansıtacak bir düzenlemeye gidilmesi, ve bu kıstaslara göre başarılı olanların
ücretlerinin artırılmasına olanak sağlayacak bir ücret sistemi uygulanmasına
başlanılması önerilmiştir (DPT-ÖİK: 527, 2000: 56).
12 Ocak 2002 tarihinde 57. Hükümet ‘Türkiye’de Saydamlığın Artırılması ve
Kamuda Etkin Yönetimin Geliştirilmesi Eylem Planı’nı kabul ederek, kamu
yönetiminin yeniden yapılandırılmasında verimlilik, etkinlik ve tutumluluğun,
dolayısıyla da performansın artırılmasını; denetim standartlarının etkinlik ve
performans denetimini de içererek güçlendirilmesi; hizmet sunumunda performans
standartlarının oluşturulması; çalışanların performansını etkin bir şekilde ölçen bir
sisteme kavuşturularak terfi ve maaş sisteminin performansı da içine alan ölçütlerle
ilişkilendirilmesi; hesap verebilirlik ve saydamlığın güçlendirilmesi için karar almıştır.
58. Hükümetle birlikte performans yönetimi, dolayısıyla performansa dayalı
ücret üzerine ilgi konu üzerine yasal düzenlemelerle kendini göstermiştir. 2003
yılında çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası performans
yönetiminin bütçe boyutu üzerine olmakla birlikte, performans üzerine yaptığı
vurguyla bir ilktir. Söz konusu yasanın 9’uncu maddesine göre, ‘kamu idareleri,
kamu hizmetlerinin istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmesi için bütçeleri ile
program ve proje bazında kaynak tahsislerini; stratejik planlarına, yıllık amaç ve
83
hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar’ hükmü
getirilmiştir. Devamında, 17’nci maddeye göre merkezi yönetim bütçesinin
hazırlanmasında idarenin performans hedeflerinin dikkate alınacağı belirtilmektedir.
Madde 68 de dış denetim düzenlenerek, Sayışay denetiminin ‘kamu kaynaklarının
etkili, ekonomik ve vermili olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, faaliyet
sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi’ suretiyle
gerçekleştirileceği vurgulanmıştır. Bu yasanın bir sonucu olarak, Bakanlıklar ve Kamu
kuruluşlarında stratejik planlamaya geçiş için 2003 yılında DPT de kurulmuş bir
komisyon tarafından Stratejik Planlama Kılavuzu hazırlanarak performans
göstergeleri tanımlanmıştır (DPT- Stratejik Planlama Kılavuzu, 2003: 36-38).
Aynı yıl başlatılan ‘Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma’ çalışmalarında
performans sistemine ve ödüllendirmeye geçilmesi önerilmiş (Başbakanlık-Kamu
Yönetiminde Yeniden Yapılanma 1, 2000: 159) ve 2003 ‘Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısı’nın ele alındığı ‘Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma 2’ adlı
raporda uygulamanın ayrıntıları açıklanmıştır. Buna göre denetimin düzenlendiği 38.
madde ‘kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyet ve işlemleri’nin ‘performans
ölçülerine ve kalite standartlarına göre’ denetlenmesini önermiştir. Aynı şekilde, 39.
maddede ‘kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dış denetimi; hukuka uygunluk, mali
denetim ve perfomans denetimini kapsar’ ifadesiyle performans denetiminin rolü
vurgulanmıştır .
Bu girişimlerin sonucu olarak 2004 yılında 5227 sayılı ‘Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun’ TBMM tarafından kabul
edilmiş, ancak Cumhurbaşkanı Kanunun 22 maddesini yeniden görüşülmek üzere
84
geri göndermiştir. Bunun üzerine ve sivil toplum örgütlerinin de tepkileri nedeniyle
hükümet Kanunu geri çekmiştir. Bu yasanın insan kaynakları yönetimini düzenleyen
46’ncı maddesinde ‘memurlar ve diğer kamu görevlileri, performans ölçülerine göre
değerlendirilir ve ödüllendirilir’ hükmü yer almaktaydı.
Hükümet kamu yönetimi reformu çabalarına 2005 yılında devam etmiş,
önceki girişimlerdeki çerçeveye uygun yeni bir Kamu Personeli Kanunu Tasarısı’nı
tartışmaya açmıştır. Tasarının onbirinci bölümü (70-77’nci maddeler) personel ve
başarı değerlendirilmesi konusuna ayrılmıştır. Madde 111’de ise performans
ödemesi düzenlenmiştir. Söz konusu madde ‘personelin yıllık performans
değerlendirme sonuçlarına göre, temel görev aylığının veya temel görev ücretinin
yüzde beşini ve ilgili kurum bütçesine memurlar, diğer kamu görevlileri ve sözleşmeli
personel için konulan toplam personel giderleri ödeneğinin yüzde birini geçmemek
üzere öngörülen performans ödeneğinden karşılanmak suretiyle, genel yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin üst yöneticilerinin, belediyelerin kurdukları
birliklerde birlik meclisinin, kamu iktisadî teşebbüsleri ile bağlı ortaklıklarında
yönetim kurulunun onayı üzerine, değerlendirmeyi takip eden yılda aylık olarak
performans ödemesi yapılabilir. Bu şekilde bir malî yıl için ödenmesi öngörülen
performans ödemesi toplam tutarı, kurum bütçesinde öngörülmüş olan performans
ödeneği tutarını geçemez.
Yıllık performans değerlendirmesine esas olmak üzere kurumlarda ve
bunların birimlerinde uygulanacak performans kriterleri, Devlet Personel
Başkanlığının görüşü üzerine ilgili kurumlarca belirlenerek performans
değerlendirmesinin yapılacağı malî yılın ilk ayı içinde kurum personeline duyurulur.
85
Performans ödemesine esas teşkil edecek kriterlerde, personelin yıl içinde yaptığı
fazla çalışma süreleri de gözönünde bulundurulur.
Kurumlarda, varsa en çok üyeye sahip kamu görevlileri sendikası
temsilcisinin katılımıyla ilgili kurumun üst yöneticisinin belirleyeceği beş kişilik
performans değerlendirme komisyonu veya komisyonlarınca, Haziran ve Aralık
aylarında yapılacak değerlendirme sonuçlarına göre, memurlar, diğer kamu
görevlileri ve sözleşmeli personelin yıllık performans değerlendirme sonuçları,
uygun araçlarla ilan edilir. Performans değerlendirme komisyonlarının oluşturulması
ve ödemeye ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.
Hâkimler ve savcılar için yapılacak performans ödemesine ilişkin usul ve
esaslar bu maddede belirtilen oranlar dâhilinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca kararlaştırılır’ biçimindedir. Görüleceği gibi, madde 111 hakim ve savcılar
gibi genelde performans ücret uygulaması kapsamına girmeyen gruplar dahil olmak
üzere tüm kamu görevlileri için performansa dayalı ücret uygulaması öngörmüştür.
Ancak, toplumun çeşitli kesimlerinden gelen tepkiler üzerine bu tasarı da şimdilik
gündemden kalkmıştır.
Yine, 5 Mayıs 2005 tarihinde yasalaşan 5345 sayılı ‘Gelir İdaresi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un performans yönetimi üzerine
30’ncu maddesi ‘mükellef memnuniyeti, vergi gelirlerindeki tahakkuk ve tahsilat
artış oranı, vergi toplama maliyeti, mükellef beyanlarının vergi kanunlarına
uygunluğunun ölçüsü olan uyum oranı ve benzeri genel performans ölçüleri’nin
belirlenmesi konusu yer almıştır. Ek olarak, ‘performans modeli çerçevesinde
birimlerin ve bireylerin genel performans hedeflerini gerçekleştirmek üzere özel
86
performans ölçütleri ve hedefleri’nin belirleneceği belirtilmekle birlikte,
performansa dayalı ücret uygulaması üzerine değinilmemiştir. Performansa dayalı
ücret üzerine ilginin yoğun olduğu dönemde çıkarılması ve genelde Brezilya gibi
vergi toplama konusunda oldukça başarılı performans ücret uygulamaları (bkz.
Kahn et al., 2001) varken, vergi toplanmasını ve muhtemelen vergi adaletini
sağlamaya katkıda bulunabilecek güçlü doğrudan özendiricilere dayanan bir
sistemin uygulamaya geçirilmemesi şaşırtıcıdır.
Henüz, Sağlık Bakanlığı ve kapsamı çok sınırlı olsa da bir ölçüde Tarım
Bakanlığı ve eğer performans ücret içinde sayılabilirse Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki
uygulamalar dışında kamu kesiminde yaygın bir performansa dayalı ücret
uygulaması görülmemektedir. Ancak, konuya ilgi kaybolmuş değildir. En azından,
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 2006 yılı Faaliyet
Raporunun 44. sayfasında ‘ücret sisteminin sadeleştirilmesi, kamu personelinin mali
ve özlük haklarına ilişkin dengesizlik ve adaletsizliklerin giderilmesi, performansa
dayalı ücret sistemine geçilmesi ve mevcut statü sayısının azaltılması ilkelerini esas
alacak kapsamlı bir personel reformunun 2009 yılı başından itibaren hayata
geçirilmesi hedeflenmektedir’ ifadesi yer almaktadır.
Buraya kadar anlatılanlardan görüleceği gibi, en azından hükümet tarafında
performansa dayalı ücret uygulamasına büyük ilgi vardır. Bununla birlikte, bugüne
değin Türk kamu yönetiminde yaygın bir performans uygulaması olduğu iddia
edilemez. Aşağıda kamu kesimindeki en kapsamlı performans ücret uygulaması olan
Sağlık Bakanlığı’ndaki sistem açıklanacak, ardından da Milli Eğitim Bakanlığı ve Tarım
Bakanlığı’ndaki uygulamalara kısaca değinilecektir.
87
Sağlık Bakanlığında performansa dayalı ücret uygulaması, ilk olarak 2003
yılında pilot uygulama olarak 10 hastane ve 1 il sağlık müdürlüğünde başlatılmış ve
2004 yılından başlayarak tüm Sağlık Bakanlığı birimlerine yayılmıştır. Bugün, SSK
hastanelerinin de Sağlık Bakanlığına devredilmesinden sonra performans ücret
uygulamasının Türkiye’deki sağlık kuruluşlarının yüzde 90’ını kapsadığı ifade
edilmektedir (Sağlıkta Performans Yönetimi, 2006: 55).
Sağlık Bakanlığı’nda uygulanmakta olan performans ücret sisteminin yasal
temelini 209 sayılı ‘Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun’un 5.
Maddesi (özellikle 7 Mart 2006 tarihinde yapılan değişiklikler) uyarınca hazırlanan
‘Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında Görevli Personele Döner
Sermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmelik’ oluşturur. Ek ödeme
uygulamasının nasıl yapılacağına dair ayrıntıların yer aldığı üç yönerge; ‘Sağlık
Bakanlığına Bağlı Birinci Basamak Sağlık Kuruluşlarında Görevli Personele Döner
Sermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönerge’; ‘Sağlık Bakanlığına
Bağlı İkinci ve Üçüncü Basamak Sağlık Kurumlarında Görevli Personele Döner
Sermaye Gelirlerinden Ek Ödeme Yapılmasına Dair Yönerge’ ile ‘Kurumsal Kaliteyi
Geliştirme ve Performans Değerlendirme Yönergesi’ ise uygulamanın ayrıntılarının
ve nasıl yapılması gerektiğinin açıklandığı metinlerdir.
Sağlık Bakanlığında uygulanan sistem hem bireysel hem de örgütsel (kurum
ve kuruluşlar) performansın ölçülmesine dayanmaktadır. Bununla birlikte,
çalışanlara yapılacak ek ödemelerde performans tek ölçüt değildir. Personelin
ünvanı, görevi, çalışma koşulları ve süresi, tam gün çalışıp çalışmaması gibi faktörler
88
de belirleyicidir. Özellikle doktorların kamuda tam gün çalışmalarını teşvik etmek
amacıyla net performansın hesaplanmasında serbest meslek katsayısı (1) olarak
belirlenirken diğer doktorlar için (0,3) olarak belirlenerek ek ödemelerde önemli bir
farklılık yaratılmıştır. Ek ödemelerin hesaplanmasında kullanılan en önemli öğe
sağlık kurumlarında yapılan 5300 tıbbi işlemin bağıl değerlerinin belirlenerek
puanlandırılmasıdır (Sağlık Bakanlığı-Sağlıkta Performans Yönetimi, 2006: 55). Tabip
muayene ve girişimsel işlemler puanları yönergelerde ekli olarak verilmiştir. Örneğin
dirsek altından alçı takılması 45 puan iken küçük kemik eklem amputasyonu 270
puandır. Buradaki önemli nokta hekim tarafından başından sonuna kadar yapılan
işlerin (muayene, ameliyat, girişimsel işlemler vb.), puanlandırılması hekim
sorumluluğunda da olsa cihaz ve yardımcı sağlık personeli tarafından yapılan
işlemlerin (enjeksiyon, laboratuvar işlemleri, vb.) puanlandırılmamasıdır (Sağlık
Bakanlığı-Sağlıkta Performans Yönetimi, 2006: 56). Örneğin Sağlık Bakanlığına Bağlı
Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında Görevli Personele Döner Sermaye Gelirlerinden Ek
Ödeme Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 17. maddesine göre muayene ve girişimsel
işlemler puanı bulunan bir uzman tabibin net performans puanı=(Tabip Muayene ve
Girişimsel İşlemler Puanı X Hizmet Alanı-Kadro Unvan Katsayısı X Serbest Meslek
Katsayısı) + (Ek Puan X Aktif Çalışılan Gün Sayısı X Serbest Meslek Katsayısı)
formülüyle bulunur. Kısacası bu sistemde daha fazla çalışıp yaptıkları işlemler
karşılığında daha çok puan toplayan tabiplerin döner sermayeden alacakları gelir
daha yüksek olacaktır. Ancak, hizmeti puanlandırılamayan klinik dışında görevli
doktorlar ve diğer sağlık görevlileri ile yöneticiler kurumun ortalama puanına göre
derecelendirilirler (Sağlık Bakanlığı-Sağlıkta Performans Yönetimi, 2006: 44). Aynı
89
biçimde, Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde doktorların hizmet puanlarına
yaptıkları bilimsel yayınların belli bir sayıya ulaşması halinde ya da teorik ve pratik
eğitime katkıları karşılığında ek puan verilmektedir (Sağlık Bakanlığı-Sağlıkta
Performans Yönetimi, 2006: 45). Klinik doktorlarının, doğrudan yöneticilerin,
laboratuvar gibi alanlarda çalışan doktorların, hemşire, memur, hizmetli gibi
yardımcı personelin performansı ise, hastanede çalışan tüm tabiplerin aldıkları
puanların toplamının doktor sayısına bölünmesiyle belirlenecek olan ortalama
hastane ya da kurum puanına göre döner sermayeden elde edecekleri gelir
hesaplanmasıyla bulunur. Bir başka anlatımla, söz konusu görevlilerin yukarıdaki
uzman tabip örneğindeki gibi görevleri, çalışma koşulları ve süreleri, gibi
katsayılarının kurum performans puan ortalamasıyla çarpılarak dolaylı bireysel
performans puanları elde edilir (Sağlık Bakanlığı-Sağlıkta Performans Yönetimi,
2006: 58). Bunların yanında, sağlık ocağı gibi birinci basamak sağlık kuruluşlarının
kırsal alanda hizmet sunmaları, merkeze uzaklık gibi faktörler sistemde artı
performans olarak değerlendirilmiştir. Özellikle, ‘Sağlık Bakanlığına Bağlı Birinci
Basamak Sağlık Kuruluşlarında Görevli Personele Döner Sermaye Gelirlerinden Ek
Ödeme Yapılmasına Dair Yönerge’nin 12’nci maddesinde yer alan ve koruyucu sağlık
hizmetlerini teşvik eden bebek, gebe izlem sayıları, bağışıklama oranı gibi ölçütler
‘Koruyucu Sağlık Hizmetler Puanı’ adı altında performansın ölçülmesinde
kullanılmıştır. Bunun yanında, devlet hastaneleri ile eğitim ve araştırma
hastanelerinde çalışanlar da Yönetmelikteki 17’nci maddede açıklanan biçimde
hastane hizmet puan ortalamasıyla değerlendirilirler.
90
Sağlık Bakanlığının performansa dayalı ek ödeme sisteminin bireysel
performans dışında diğer boyutu da örgütsel performansın ölçülerek hem kaliteyi
artırmak hem de ek ödemede kullanılmasıdır. ‘Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurum
ve Kuruluşlarında Kaliteyi Geliştirme ve Performans Değerlendirme Yönergesi’nin
Üçüncü Bölümü kurum değerlendirme kriterleri ve katsayılarını düzenlemektedir.
Madde 10 da açıklanan ‘kurum muayeneye erişim katsayısı’, kurumlarda poliklinik
hizmetlerinde aktif olarak kullanılan ve her bir tabibe tahsis edilmiş oda sayısının
tabip sayısına bölünmesiyle elde edilir. Oranın büyük olması muayene için hastaların
daha az beklemesi ve her hasta için ayrılacak muayene süresinin artması anlamına
gelebilir. Ancak bu dolaylı bir ölçüdür. Diğer kurumsal ölçüt de ‘kurum altyapı ve
süreç değerlendirme katsayısı’dır. Bu katsayı il performans ve kalite koordinatörlüğü
tarafından uluslararası akreditasyon standartlarından alınan belli kriterlerin
değerlendirilmesiyle bulunur. ‘Hasta ve hasta yakınları memnuniyet anket katsayısı’
ise Yönergede ekli anketlerin ilgili kişilere uygulanmasıyla elde edilir. Kurumsal
performans değerlendirmesinde kullanılan son ölçüt de ‘kurum verimlilik ve kurum
hedef katsayısı’dır. Eğer bir hastanede kurumsal performans yüksekse, bireysel
performans daha yüksek ödüllendirilmektedir.
Yönergenin 16’ncı maddesine göre ‘kurumsal performans katsayısı’
kurumlarda, ‘muayeneye erişim katsayısı+hasta ve yakınları memnuniyet anket
katsayısı+kurum altyapı ve süreç değerlendirme ölçütleri katsayısı+kurum verimlilik
katsayısı+kurum hedef katsayısı’nın 5’e bölünmesiyle, ilçe hastaneleri ve sağlık ocağı
gibi kuruluşlarda da ‘muayene erişim katsayısı ve kuruluş verimlilik katsayısı’
toplamlarının 2’ye bölünmesiyle elde edilir. Katsayı ‘0’ ile ‘1’ arasında
91
değişmektedir. Her dönem ölçülen kurumsal performans katsayısı o dönem
hastanelerde çalışan personelin bireysel performansına göre alacağı ek ödeme
miktarını belirlemektedir. 209 sayılı Yasaya göre görevli personele döner sermaye
gelirlerinden yapılacak ek ödeme toplamı, ikinci ve üçüncü basamak sağlık
kurumlarında döner sermaye gelirinin yüzde 50’sini, birinci basamak sağlık
kuruluşlarında ise yüzde 65 ini aşamaz. Ancak dağıtılacak miktar katsayıyla ilgilidir.
Kurum performans katsayısı 1’in altına düştükçe dağıtılan ek ödeme de
azalmaktadır. Sonuç olarak, bireysel ve kurumsal performans birlikte personele
yapılacak ek ödeme miktarını belirlemektedir.
Sağlık Bakanlığında uygulanan sistem genel olarak kamu kesiminde pek
görülmeyen bazı özelliklere sahiptir. Herşeyden önce, performansa göre yapılan ek
ödemeler çalışanların toplam ücret gelirlerinin çok önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır. 209 sayılı Yasanın 5’nci maddesi ek fıkrasında personele döner
sermaye gelirinden yapılacak ödeme miktarının örneğin kamuda tam gün çalışan
uzman tabip için aylık gelirinin (ek gösterge, yan ödeme, makam, temsil ve görev
tazminatı dışındaki tazminatlar dahil) yüzde 700’ünü geçemeyeceği belirtilmektedir.
Örneğin Türk Sağlık-Sen Genel tarafından yapılan bir anket sonuçlarının açıklandığı
ve Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilerine dayandığı belirtilen metinde ortopedi ve
travmatoloji uzmanı hekimler ayda ortalama 4 bin 227 YTL ek ödeme almışlardır.
Yine aynı verilere göre 2006 yılında tam zamanlı çalışanlardan aylık performans geliri
3 bin YTL’nin altına düşen branş yoktur. 25 Nisan 2005 tarihli Hürriyet gazetesinin
internet baskısından edinin bilgiye göre, Memur-Sen ve Sağlık-Sen Genel Başkanı
Ahmet Aksu döner sermayeden ayda 20 milyar liraya kadar pay alan öğretim üyeleri
92
bulunduğunu, hastanelerde maaşlarının 5 katı kadar döner sermaye geliri elde eden
doktorlar olduğunu basın toplantısında açıklamıştır. Bu türden yüksek ödemeler özel
kesimde bile ancak çok sınırlı sayıda sektör, iş ya da konumlarda görülmektedir.
Önceki alt başlıkta kamu kesiminde güçlü özendiricilerin uygun olmadığı belirtilerek
bozucu etkisi vurgulanmıştı. Sağlık Bakanlığındaki uygulama gereksiz ameliyatları ya
da operasyonları, puanı yüksek olan işlem ve tedavi yöntemlerinin uygulanmasını
teşvik edebilir. Aynı biçimde, Ahmet Aksu ‘doktorların performansa dayalı döner
sermayeden daha fazla pay alabilmek için gereksiz yere tetkik ve tahlil yazdığını,
amaliyat sayısının da 5 kat arttığını’ öne sürerek, performans kriterlerinden sonra
yazılan tetkik ve tahlil sayısının ortalama 3.6’dan 10’a ve bir hekimin yaptığı
ortalama ameliyat sayısının ise 5’ten 25’e çıktığını ifade etmiştir.
Ek olarak, hastanelerdeki faaliyetlerin önemli bir bölümü grup çalışmasını
gerektirmektedir. Özellikle ameliyat sırasında olduğu gibi önemli ölçüde takım
çalışması gerektiren işin yerine getirilmesinde görev alanlar arasında keskin ücret
farklılıkları olması gereken işbirliğini zedeleyebilir. Özellikle doktorlar arasındaki
önemli gelir farklılıklarını meşrulaştırmak güç olabilir.
Sistemin bir başka temel sakıncası da, performans ölçülerinin genelde çıktı
temelli olmasıdır. Sistem parça başı türünden açık özendiricilerle benzerlik
taşımaktadır. Her ne kadar kalite ölçülerinin sisteme dahil edildiği iddia edilse de
(bkz. Sağlık Bakanlığı-Sağlıkta Performans Yönetimi, 2006: 43 ), söz konusu ölçütler
örneğin Birleşik Krallık’ta uygulanan Ulusal Sağlık Hizmetleri (National Health
Services-NHS) sistemindeki ölçütlerle karşılaştırıldığında çok yetersizdir (NHS’de
kullanılan ve aşağıda özetlenen ölçütlere ilişkin bakınız: Chang, 2006). NHS
93
sisteminde performans hedeflere ulaşılması için çok sistematik ölçüler
geliştirilmiştir. Örneğin herkes için sağlık sonuçlarını artırmak amacına ulaşmak için
kanser, kalp krizi, trafik ve diğer kazalarda yaralanmaları sonucu gerçekleşen
ölümler gibi başlıca ölüm nedenlerinde bundan 5 yıl sonrası için belirli oranlarda
azalış hedeflenmiştir. Hastanın NHS ve sosyal hizmetlerde aldığı tedavilerin
zamanında olması, yataksız ve yataklı tedavilerde bekleme süresini azaltma; uygun
tedavinin etkin biçimde sağlanması için yaşlı bakımı ya da çocukların sağlıklı
yaşamaları içim eğitim, kılavuzluk hizmetleri verilmesi; sağlık hizmetlerine adil erişim
amacına yönelik yardımcı sağlık görevlisine 24 saat içinde, aile hekimine 48 saat
içinde ulaşılması, harcanan para için en iyi erişim, kalite ve diğer performans
hedeflerine ulaşılması için performans göstergeleri hazırlanmıştır. Ne var ki, Sağlık
Bakanlığı’ndaki performans ücret uygulamasından elde edilmesi beklenen amaçların
ne ölçüde gerçekleştiğini ve başarıya ulaşıldığını gösteren ölçütler bazıları için
yetersiz ya da diğerleri için de yoktur. Örneğin gebelikler, yeni doğan bebekler
izlenirken ya da çocuklara yapılan aşıların kaydı tutulurken, bu ölçütlerin bebek
ölümlerini ne ölçüde azalttığı, başarılı gebelikler ve sağlıklı çocuk doğumlarını ne
derece etkilediği, aşıların salgın hastalıkları ne derecede azalttığı gibi istatistiklere
dayanan sonuç ölçütleri yoktur. Aynı biçimde, muayeneye erişim katsayısı ameliyat
ya da yatarak yapılacak bir operasyon için bekleme süresini, kanser gibi hastalıklarda
kritik tedaviye ulaşmaya ilişkin ölçütleri içermemektedir. Tedavilerin sonucu da
ölçütler içinde yer almamaktadır. Örneğin hastanın ameliyat ya da kırık tedavisi
sonrası aynı sorun için hastaneye geri dönmesi, yapılan tedavilerin kanserden ya da
kalp krizinden ölümleri azaltıp azaltmadığı, ameliyat sonrası yeniden hastaneye
94
dönme ya da 30 gün içinde ölüm oranı gibi sağlık düzelmesine ilişkin ölçütler ya da
gereksiz ameliyat gibi etkinliğe ilişkin ölçütler de sistemde kullanılmamaktadır.
Ek olarak, kurum performansını ölçmede kullanılan birçok ölçütün Sağlık
Bakanlığının ildeki temsilcisi olan Sağlık Müdürünün yardımcılarından biri
başkanlığındaki koordinatörlükçe ya da hastane başhekimi tarafından atanan
görevlilerce denetlenip formların doldurulması, hem otonomi bakımından hem de
nesnel olmayan değerlendirmeye yol açabilmesi nedeniyle eleştirilebilir. Çünkü ilgili
kurumun yüksek puanlara sahip olmasında yukarıdaki görevlilerin elde edecekleri
döner sermaye geliri bakımından çıkarları vardır.
Son olarak, sistem hastalara ve kullanıcılara aldıkları ya da alacakları
hizmetin kalitesine ilişkin bir bilgi vermemektedir. Örneğin Birleşik Krallık’ta
uygulanan lig tabloları türünden tablolar bu tür bilgilerin sağlanmasında yararlı
olabilir.
Burada Türkiye’deki performans uygulamalarına ilişkin ele alınacak ikinci
örnek, Milli Eğitim Bakanlığ’ındaki uygulamadır. Milli Eğitim Bakanlığ’ında şu anda
tam anlamıyla performans ücret uygulaması olarak değerlendirilebilecek bir sistem
olmamakla birlikte, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 43’üncü maddesindeki
öğretmenlik mesleği tanımına 30.6.2004 tarihinde getirilen değişiklik bir ölçüde
İngiltere ve Galler’de uygulanmakta olan sisteme genel hatlarıyla benzemektedir
(İngiltere’de uygulanmakta olan sistem için bakınız Wragg et al., 2004; Marsden ve
Belfield, 2006). Söz konusu maddeye göre ‘öğretmenlik mesleği; adaylık
döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç
kariyer basamağına ayrılır.
95
Kariyer basamaklarında yükselmede kıdem, eğitim (hizmet içi eğitim,
lisansüstü eğitim), etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve
sicil (iş başarımı) puanları ile sınav sonuçları esas alınır. Değerlendirme 100 tam
puan üzerinden yapılır. Değerlendirme puanının yüzde 10’unu kıdem, yüzde 20’sini
eğitim, yüzde 10’unu etkinlikler, yüzde 10’unu sicil (iş başarımı) ve yüzde 50’sini de
sınav puanı oluşurur.’ Görüleceği gibi performans, değerlendirmede ve kariyer
ilerlemesinde kullanılacak ölçütlerden biridir. Ayrıca, sınav da beceri temelli
sistemlerde olduğu gibi çalışanın bilgi, beceri ve potansiyelini göstermesi nedeniyle
performans değerlendirmede kullanılan bir yöntemdir.
Ek olarak, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi
Başkanlığı (EARGED) tarafından hazırlanan ‘Okulda Performans Yönetimi’ adlı taslak
modelde Bakanlıkta yakın gelecekte uygulanması olası performans değerlendirme
sisteminin çerçevesi çizilmektedir. Çalışmada yer alan performans değerlendirme
formları incelendiğinde, performans değerlendirmesinde yetkinliklere dayanan bir
sistem kullanılacağı görülmektedir. Sistem performans değerlendirmede yalnızca
amirin değerlendirmesine değil çoklu kaynaklara dayanan 360 derece
değerlendirmesini getirmektedir. Tasarıda öğretmenlerin performans
değerlendirme sürecinde yer alacak olan çoklu veri kaynakları: öğrenci yüzde 5, veli
yüzde 5, öğretmenin kendisi (öz değerlendirme) yüzde 10, meslektaşları (zümre
öğretmenleri) yüzde 5, okul yöneticisi yüzde 35, müfettiş yüzde 40 olarak
belirlenmiştir. Taslak modelde okul yöneticilerinin performans değerlendirme
sürecinde yer alacak olan çoklu veri kaynakları: OGYE (Okul Gelişimi Yönetim Ekibi)
yüzde 15, zümre öğretmenleri yüzde 10, yönetici yardımcısı yüzde 10, yöneticinin
96
kendisi (öz değerlendirme) yüzde 15, müfettiş yüzde 50 olarak belirlenmiştir.
(Okulda Performans Yönetim Modeli, 2006: 25). Buradan görüleceği gibi hem
öğretmen hem de okul yöneticilerinin performanslarının değerlendirilmesinde
müfettişlerin önemli bir rol oynaması düşünülmektedir. Bunun da öğretmenler ve
yöneticiler üzerinde Bakanlık baskısının daha da artması gibi bir sonuç doğurması
beklenebilir.
Performansın değerlendirilmesinde kullanılacak formların da potansiyel
sorunlara yol açma olasılığı vardır. Her şeyden önce formlarda kullanılan yetkinlikler
modeli eğer iyi hazırlanırsa uygulanması güç ve pahalı bir yöntemdir. Yetkinliklerin
saptanması önemli güçlükler içerir. Okulda Performans Yönetimi adlı çalışmada
performans değerlendirmede kullanılması önerilen yetkinlikler ve performans
göstergeleri çok genel ifadelere dayanmaktadır ve öznellik kaygılarına yol açabilecek
türdendir. Örneğin, ‘öğrencilerin ve öğretmenlerinin sorumluluğunu üstlenme’
alanındaki yeterlikler listesinde yer alan ‘öğretmen, öğrencilerin öğrenmesini ve
başarılarını destekler’ ölçütünün performans göstergeleri: öğretmenin, ‘öğrenme
sürecine aktif öğrenci katılımını sağlar.’ yetkinlik derecesinden başlayıp,
‘öğrencilerin gelişimlerini yakından izleyerek bu konuda onları zamanında
bilgilendirir, kayıtlarını tutar ve performanslarını nasıl artıracakları konusunda onlara
rehberlik eder.’ ifadesine kadar devam etmektedir. Ancak bu türden çok genel
ifadelerle öğretmenler arasında ayrım yapabilmek kolay olmayabilir. Ayrıca, sınıftaki
öğretmenin davranışının gerek veliler, gerekse diğer öğretmenler ve yöneticiler
tarafından gözlenmesi güç olmasına rağmen formlar öğretmenin sınıfta
gözlenmesinden sonra değerlendirmede bulunabilenecek ifadelerle doludur.
97
Bunun yanında, veliler ya da öğrenciler tarafından öğretmenin
değerlendirilmesi de sorunlu olabilir. Herşeyden önce velilerin ancak bir bölümü
eğitimin önemini takdir edebilir ve eğitim konusunda bilgi sahibidir. Öğretmenlerin
velilerle yakın ilişki kurabilmesi öğretmenin başarılı bir öğretmen olduğunu
göstermeyebilir. Öğretmenlerin öğrenciler tarafından değerlendirilmesi de önemli
güçlükler içermektedir. Özellikle ilkokul birinci sınıf öğrencilerinden öğretmenlerini
değerlendirmelerini beklemek anlamlı olmayabilir.
Söz konusu formların en önemli sorunu öğrencilerin ilerlemesine ilişkin
ölçütlere sahip olmamalarıdır. Akademik test sonuçlarının öğretmen performansı
için kullanılmasının sınava yönelik eğitim gibi önemli sakıncaları olsa da en azından
kullanılması düşünülen ölçütlerden daha anlamlı olduğu burada belirtilebilir.
Öğretmenlik işinin doğası kesin olmayan ve öğrencilerin başarısıyla belirli eylemler
arasındaki ilişkinin gevşek olduğu bir meslektir (Marsden ve Belfield, 2006: 2) Ek
olarak, okullarda performansa dayalı ücret uygulamasının olduğu birçok ülkede
yapılan araştırmalarda öğretmenlerin çoğunun performansa dayalı ücretin
mesleklerine uygun olmadığını belirttikleri burada hatırlatılmalıdır (Brown, 2005:
477).
Kamu kesiminde performansa dayalı ücret uygulamasına ilişkin son örnek de
Tarım ve Köyişleri Bakanlığındaki uygulamadan verilebilir. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesi ile 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanununun sözleşmeli personele ilişkin esasları düzenleyen 24’üncü
maddesine göre köylerde ve beldelerde sözleşmeli veteriner hekim ve mühendis
istihdamı başlatmıştır. Söz konusu personelden performansı ortalamanın üzerinde
98
olanlara sözleşme ücretinin yüzde 10’u oranında performans başarı ücreti
ödenebilecektir. ‘Performans belirlemesi ise amirin takdirine değil, örneğin
büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda yapılan aşı miktarına; bazı ürünlerde ekili alan ve
ekilen tohumlara, bazı ürünlerde ise dikilen fidan sayısına, diğer bazı ürünlerde de
bahçe tesis alanına; çiftçi toplantısı, sertifikalı kurs, tarımsal amaçlı gezi, tarla günleri
gibi etkinlik adetlerine; kurulan tarımsal kalkınma kooperatiflerine, sulama
kooperatiflerine ve birliklere üye olan çiftçi sayısna bakılacaktır. Bu konuya ilişkin
objektif kriter tespitleri Bakanlık nezdinde hala devam etmektedir’
(http://www.tarim.gov.tr: erişim tarihi 19/1/2007).
Türkiye’de uygulanmakta olan ya da uygulanması düşünülen performansa
dayalı ücret sistemlerin ilişkin ortak nokta, çıktı temelli olmalarıdır. Görüldüğü
kadarıyla gelişmiş ülkelerdeki uygulamalardan esinlense bile, Türkiye’deki
uygulamalar sonuç ya da etkinlik temelli olmaktan çok girdi ya da çıktı temellidir.
Ayrıca performansa dayalı ücret uygulamalarında doğrudan performans ölçüleri
kullanılmakta ve göreli olarak yüksek toplam ücret artışları sağlanmaktadır. Söz
konusu uygulamalar, Türkiye’de uygulanmakta olan performans ücret sistemlerinin
yeterince özenli hazırlanmadığı izlenimini uyandırmaktadır.
Ek olarak, yukarıda Sağlık Bakanlığı performans ücret sistemi bağlamında
ifade edildiği gibi, performansa dayalı ücretin bireysel temelli olması, özellikle sağlık
ve eğitim gibi grup çalışmasının önemli olduğu alanlarda ciddi sorunlara yol açabilir.
Önceki alt başlıkta çok kısaca sözü edilen yurt dışındaki performans ücreti
uygulayan kuruluşlarda ya tamamen grup temelli performansa dayalı ücret
99
uygulanmaktadır ya da takım ölçüleri ve takım özendiricileri toplam özendirici ücret
içerisinde önemli bir paya sahiptir.
Uygulamalara ilişkin bir başka nokta da, bu çalışmanın son argümanı
çerçevesinde geliştirilebilir. Özel kesimden farklı olarak kamu kesiminde
yöneticilerin örgütlerinin insan kaynağı uygulamalarında sınırlı rolleri vardır. Devlet
Memurları Kanunu, bütçe kanunları, çalışma hayatıyla ilgili diğer kanunlar yanında
kendi kurumlarının teşkilat kanunu büyük ölçüde yöneticilerin yetkilerini ve
yapabileceklerinin sınırını belirler. Performans uygulaması ise özellikle Türkiye’deki
personel rejiminin kariyer odaklı yapısında bazı esnetmeler gerektirebilir.
Performans uygulaması, Sağlık Bakanlığında ya da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndaki
uygulamalardaki gibi parça başı ücret benzeri de olsa yine de yönetimin önemli
yetkileri vardır. Söz konusu yetkiler performans standartlarının saptanmasından,
hangi personelin ne ölçüde sisteme dahil edileceğine kadar uzanır. Bununla birlikte
burada tekrar belirtmek gerekirse, Türkiye’de uygulanmakta olan modeller
yöneticilerin önemli ölçüde katılımı ya da inisiyatif kullanmasına dayanmamaktadır.
Performans standartları merkezi örgüt (Bakanlık) tarafından saptanmakta ve birim
ya da yerel yöneticilerin uygulamada pek bir inisiyatifleri olmamaktadır. Ancak,
performansa dayalı ücret uygulamaları daha fazla sonuç temelli hale getirilir ve
etkinlik daha çok vurgulanırsa, birim ya da yerel yöneticilerin yetkilerinin sınırları
tekrar gündeme getirilme durumunda kalınabilinir. Bütün bunlar ise, yöneticilerin
rollerinin yeniden tanımlanmasını gerektirir.
Öte yandan, daha bütüncül ve sonuçlara ağırlık veren performans ücret
uygulamalarında, yöneticilerin performansı yönetmedeki başarıları kendilerinin
100
dışındaki birçok faktörle ilgilidir. Özellikle merkezi yönetimin ya da hükümetin
uygulama için fon sağlaması, temel ilkeleri belirlemesi yöneticilerin hareket alanının
sınırlarını da gösterir. Bunun yanında, yöneticilerin ve başında bulundukları
kurumun çıkarı merkezi yönetimin çıkarlarından farklı olabilir. Özellikle başında
bulundukları örgütün görevlerini yerine getirirken hükümet tarafından belirlenmiş
etkinlik, verimlilik kurallarına uymaları finansal sıkıntılar yaratabilir (Chang, 2006:
66). Diğer yandan özellikle yöneticilerin de bir mesleğin üyesi oldukları durumda,
mesleklerinin ilkeleri ve çıkarları merkezi idare tarafından gelirştirilmiş performans
standartlarıyla uyumlu olmayabilir.
Bu faktörler, kamu kesiminde yöneticilerin rollerinin performansa dayalı
ücret uygulamasıyla birlikte önemli bir değişim geçireceğini göstermektedir. Önceki
alt başlıkta da belirtildiği gibi, performans yönetimine dayanan bir sistemde
yöneticilerin değişimin temsilcisi ve başlatıcısı rolleri öne çıkar. Bu ise kariyer
sistemindeki geleneksel yönetici tipinin performans ücretle birlikte değişime
uğrayarak, özel kesimdeki yöneticilere yakınsayacağını gösterir.
İKİNCİ BÖLÜM:
ÜCRET VE PERFORMANS ARASINDAKİ BAĞLANTIYI AÇIKLAMADA KULLANILAN
KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Bu bölümde performansa dayalı ücret uygulamasının daha iyi anlaşılmasına
yardımcı olacak kuramsal çerçeveyi oluşturmak amacıyla, ücret ve performans
arasındaki bağlantıyı anlamada önemli olduğu düşünülen kuramsal yaklaşımlar
özetlenmiştir. Örgütlerin insan kaynağı uygulamalarının performansa nasıl katkıda
bulunduğunu açıklamaya çalışan stratejik insan kaynağı yönetimi ve firmanın kaynak
temelli görüşü irdelenmiş; ücretle ilgili kurumsallaşma ve vekâlet gibi örgütsel
kuramlar ile güdüleme kuramları açıklanmıştır.
2.1. STRATEJİK İNSAN KAYNAĞI YÖNETİMİ VE ÖRGÜT PERFORMANSI
Bazı örgütlerin niçin diğerlerinden daha iyi performans gösterdiklerini
açıklamak stratejik yönetimin ilgi alanında yer alır (Rumelt et al., 1991: 19).
Dolayısıyla, stratejik insan kaynağı yönetimi insan kaynağı uygulamalarının örgüt
performansını hangi yollarla etkilediğiyle ilgilenmelidir (Boxall ve Purcell, 2003: 23).
Ek olarak, Pfeffer’a (1997: 156-7) göre performans farklılıklarının nedenlerinin
kavranması daha etkin olarak görülen örgütlerin taklit edilmesine yol açar.
Piyasaların rekabetçi işlediği durumda, hem emek hem de sermaye daha başarılı
örgütlere akar ve böylece zaman içinde düşük performans gösteren örgütler
ayıklanır. Bununla beraber, Pfeffer’in belirttiği performans ile hayatta kalma
102
arasındaki doğrusal ilişkinin Meyer ve Zucker’in (1989), ayrıca Robins’in (1987)
yaptığı görgül çalışmalarda gözlenmediği burada belirtilmelidir.
Stratejik yönetim literatüründe örgütlerin performanslarındaki farklılığı
açıklayan iki temel yaklaşım vardır. Birincisi örgütün içinde yer aldığı ortam üzerine
odaklanır. Porter’in (1980; 1985), Miles ve Snow’un (1978; 1984) yaklaşımları başta
olmak üzere genel strateji açıklamaları bu yöndedir. İkincisi ise, Barney (1991),
Wernerfelt (1984) ve Prahalad ve Hammel (1990) tarafından temsil edilen firmanın
kaynak temelli görüşü veya kaynak temelli firma görüşüdür (resource-based view of
the firm). Bu görüş performanstaki farklılıkları açıklamada örgütlerin içsel özellikleri
üzerine yoğunlaşır.
Wright et al. (2001: 701-2) tarafından belirtildiği gibi stratejik insan kaynağı
yönetimi insan kaynağı sistemlerinin performansa etkisini inceleyerek insan
kaynağının örgüt içi değerini vurgular. Bir başka deyişle, stratejik insan kaynağı,
örgütlerin başarılı olmak ve üstün performans göstermek için gereksinim duyduğu
insan kaynağı uygulamaları ve çalışanlardan ne tür katkılar beklenildiği üzerine
odaklanır. Stratejik insan kaynağı yönetiminin gelişimi, stratejik yönetim alanındaki
gelişmeleri izlemiştir. Stratejik insan kaynağı yönetimi teorisi ve stratejik ücret
teorisi Porter ve/veya Miles ve Snow’un tipolojilerine dayanır (Montemayor, 1996).
Stratejik yönetim alanında baskın olan Porter’in (1980,1985) ve Miles ve Snow’un
(1978, 1984) tipolojileri, örgütü rakipleriyle karşılaştırıldığında üstün duruma
getirmek için tasarlanmış ve özünde dışsal, piyasayla ilgili çevresel faktörleri dikkate
alan genel stratejilerdir.
103
Porter (1980, 1985), firmalar tarafından bir piyasada sürdürülebilir rekabet
üstünlüğünü gerçekleştirmede kullanılabilecek başlıca üç rekabetçi iş stratejisi
tanımlar. İlki firmanın ürün ve hizmetlerinin piyasa potansiyelini güçlendirmek için
tasarlanmış daha düşük maliyet yapısının geliştirilmesine dayandırılan maliyet
liderliği (cost leadership) stratejisidir. İkincisi, kalite, hizmet, zamanlama, gibi
müşteriler tarafından değer verilen özelliklere (müşteri memnuniyeti) göre firmanın
kendisini rakiplerinden farklılaştırmasıyla rekabet üstünlüğünün sağlanmasına
olanak veren farklılaştırma (differentiation) stratejisidir. Üçüncüsü ise, firmanın
sınırlı sayıdaki müşterinin tercihlerine yönelik mükemmel hizmet sağlamak için
piyasanın belirli bir bölümüne (niche) odaklanması (focus) stratejisidir. Porter’a göre
firmalar kendilerini rakiplerine göre konumlandırarak mal ve hizmetleri için en iyi
fiyatı elde edebilirler (Bamberger ve Meshoulam, 2000: 40).
Miles ve Snow (1978, 1984) üç ideal iş stratejisi biçimi tanımlamış ve
firmaların savunmacılar (defenders), yenilikçiler/araştırmacılar (prospectors) ve
analizciler (analyzers) olarak sınıflandırılabileceğini ifade etmişlerdir. Savunmacılar,
kendi ürün ve hizmetleri için dar ve istikrarlı piyasaya sahiptir. Büyüme yerine kendi
piyasa paylarını savunma ve verimlilik üzerine odaklanırlar. Yenilikçiler yeni ürünler,
piyasalar, ya da hizmetler yoluyla yeni iş fırsatlarını araştırırlar. Bu strateji, örgütün
içsel olarak geliştiremediği kaynakları dışarıdan sağlaması ve bunların içsel
kaynaklarla birlikte uyum içerisinde çalışmasını sağlayarak yenilikleri yaratması ve
uygulaması üzerine odaklanır. Analizciler hem istikrarlı, hem de dinamik ürün
piyasalarında eşanlı olarak faaliyet gösterir. Çoğu kez faaliyet gösterdikleri
birbirinden farklı piyasalarda liderdirler. Ek olarak, analizciler değişimi başlatan
104
olmamalarına karşın savunmacılardan daha hızlı bir şekilde değişimleri izlerler
(Bamberger ve Meshoulam, 2000: 41).
Carroll (1987), Miller (1986), Schuler ve Jackson (1987), Wright ve Snell
(1991) çalışmalarında belirli insan kaynağı ve ücret stratejilerinin oluşturulmasında
Porter ile Miles ve Snow’un genel strateji modellerinden yararlanmışlardır. Ancak,
Porter’in yaklaşımı, örgütlerin yoğun ürün ya da hizmet geliştirme aracılığıyla
rekabetini ihmal etmesi nedeniyle eleştirilirken (Miller, 1986: 238-241); Miles ve
Snow’un tipolojisi, düşük maliyetle rekabet eden savunmacılarla kendilerini
rekabetten uzaklaştırmaya çalışan yenilikçiler ve analizciler arasındaki farklılıklara
yeterince dikkati çekmemesi nedeniyle eleştirilmektedir (Schuler ve Jackson, 1987).
Bu durum, Montemayor (1996) gibi insan kaynağı stratejisi üzerine çalışan bazı
akademisyenlerin bu iki tipolojiyi birleştirilme girişimlerine neden olmuştur.
Yukarıda açıklanan genel stratejilerin temel özelliği, her birinin farklı insan
kaynağı stratejisi gerektirmesidir. Delery ve Doty (1996: 803) örgütler arasında insan
kaynağı uygulamalarında ortaya çıkan farklılıkların büyük ölçüde örgütsel strateji
farklılıklarıyla açıklanabileceğini ileri sürerler. Genel olarak yukarıda açıklanan bu
ideal modeller insan kaynağı stratejisi için temel sağlar. Ne var ki, Chadwick ve
Cappelli’nin (1999: 2) belirttiği gibi dışsal konumla insan kaynağı stratejisi modeli
kurmak (örneğin Arthur, 1994) bazı başarılara sahip olsa da kullanılan tipolojinin
(farklılaştırma veya düşük maliyet liderliği gibi) kabalığı nedeniyle sınırlı açıklayıcı
değere sahiptir. Aynı yazarlar stratejik insan kaynağı yönetiminin yalnızca rekabetçi
ortam ya da örgütün o ortamdaki stratejik konumuna dayanarak oluşturulmasını
genel tipolojilerin aşırı kullanımı nedeniyle eleştirmektedirler. Öte yandan, strateji
105
alanındaki araştırmacıların önemli bir bölümü (örneğin Barney, 1991; Snell et al.,
1996; Cappelli ve Chadwick, 1999; Wright ve McMahan, 1992) insan kaynağı
stratejisi oluşturmada firmaların dışsal özellikleri üzerine yoğunlaşan genel
stratejiler yerine, dikkatlerini yenilenme ve büyümede başarılı firmaların içsel
özelliklerine yöneltmişlerdir.
Purcell (2001: 59), son yıllarda insan kaynağı yönetimi ile strateji arasındaki
bağlantının kurulmasıyla, başarılı örgütlerin çalışanlarının sahip olduğu niteliklerden
tam olarak yararlanmaya daha çok odaklanmalarının önem kazandığını
belirtmektedir. Çalışanların davranış ve yeteneklerini tam olarak örgütün
kullanımına sunmalarının ise ancak çalışanların örgüte ve onun hedefleri, değerleri
ve stratejilerine bağlılıklarını artıracak biçimde çalışanları yetkilendirme, özendirici
ücret gibi yukarıda sayılanları destekleyici ve tutarlı insan kaynağı uygulamaları ile
olanaklı olduğu ifade edilmiştir (Beer, 1984; Purcell, 2001). Ek olarak, örgütün insan
kaynaklarının, sürdürülebilir rekabet üstünlüğünün potansiyel tek kaynağı olduğu bu
alandaki araştırmalarda dile getirilmiştir (Pfeffer, 1994; Snell et al., 1996; Wright ve
McMahan, 1992). Bu çalışmalar ise genelde ileride ayrıntılı olarak ele alınacak olan
firmanın kaynak temelli görüşü üzerine kurulmuştur. Firmanın kaynak temelli
görüşü, strateji literatürünü rekabet üstünlüğünün kaynakları olarak örgütün
bulunduğu endüstrideki konumu gibi dışsal faktörlerden örgütün içsel kaynaklarına,
yani insan kaynağına doğru kaydırmıştır. Rekabet üstünlüğünün kaynakları olarak
içsel kaynakların öneminin gittikçe daha fazla kabul edilmesi, insan kaynağı
birimlerinin çalışanların örgüt başarısında stratejik önemi olduğuna dair iddiasını
meşrulaştırmıştır. İnsan kaynaklarının değerini kuramsal olarak haklılaştırma
106
çabasının sonucu olarak, insan kaynağının stratejik düşüncesinin oluşturulmasında
stratejik yönetim ve özellikle de firmanın kaynak temelli görüşünden yoğun olarak
yararlanılmıştır (Wright et al., 2001: 702).
Barney’in (1991) firmanın kaynak temelli görüşünü açıkladığı çalışmasında
bir örgütsel kaynağın bireysel özelliklerinin, kaynağın rakipler tarafından taklit
edilebilme kolaylığı veya göreli kıtlığından çok daha az önemli olduğu
belirtilmektedir. Yani örgütler, kaynaklar benzersiz, taklidi güç ve müşteriler için
değerli olduğu sürece çok farklı örgütsel yetkinlikler temelinde rekabet edebilir.
Lado ve Wilson (1994) bu bağlamda sürdürülebilir rekabet üstünlüğünün potansiyel
kaynaklarından biri olarak ücretlendirmeye özellikle dikkati çekmişlerdir. Böylece,
insan kaynağı yönetimi örgütsel hedeflerin elde edilmeye çalışılmasının gerekli bir
parçası haline gelerek stratejik görünüm alır.
Öte yandan Boxall ve Purcell (2000: 186), stratejik insan kaynağı yönetimi
kuramı oluşturmada ortaya çıkan üç temel güçlüğü sıralamışlardır. Birinci güçlük,
örgütlerin içindeki insan kaynağı stratejilerinin aynı tarzda olmamasıdır. Örgütler
ender olarak bütün çalışan grupları için aynı yönetim biçimini benimserler. İçsel
emek piyasaları yalnızca yönetici personel ve yönetici olmayan personel biçiminde
değil, birçok kısımlara ayrılmıştır. İkinci olarak, örgütler genelde tek bir iş biriminden
oluşmazlar. Stratejik insan kaynağı kuramı geliştirmenin en kolay yolu şirketin belirli
bir endüstri sektöründe faaliyet gösteren tek bir iş birimi olduğunu varsaymaktır.
Bununla birlikte şirketler, bazıları birbiriyle ilgili diğerleri de ilgili olmayan çeşitliliğe
sahip çok birimli (multidivisional) ve çok ürünlü birimlere sahip olabilirler ve bu
durum, şirketin bütünü için insan kaynağı stratejisi oluşturulmasında güçlük yaratır.
107
Üçüncü güçlük sınırlar ötesinde rekabet eden küresel firmaların kendi çalışma
uygulamalarını yerel koşullara nasıl uyduracakları sorunundan ortaya çıkar.
Sonuç olarak, insan kaynağı stratejisinin iş stratejisiyle nasıl bağlanması
gerektiği; stratejik insan kaynağı literatüründe evrensel olarak kabul edilebilir en iyi
insan kaynağı sisteminin varolup olmadığı; insan kaynağı yönetiminin stratejik
etkisinin örgüt stratejisi ile insan kaynağı sistemi arasındaki uygunluk koşuluna bağlı
olup olmadığı tartışmaları ortaya çıkmıştır (Becker ve Huselid, 1998: 58; Gerhart,
2000: 157; Boxall ve Purcell, 2003: 47). Bir başka deyişle, strateji tartışmasının
temelinde ‘en iyi uyum’ ve ‘en iyi uygulama’ yatar (Purcell, 1999: 31). ‘En iyi uyum’
ya da ‘koşul-bağımlılık’ yaklaşımı insan kaynağı stratejisinin örgütün özgül örgütsel
ve daha geniş çevresel ortamına uygun biçimde bütünleştirildiği zaman daha etkili
olacağını öne sürer. ‘En iyi uygulama’ ya da ‘evrenselci’ bakış açısı ise eğer bütün
örgütler insan kaynağı uygulamalarında en iyi uygulamayı tanımlayıp benimserlerse
daha iyi durumda olacaklarını belirtir (Boxall ve Purcell, 2003).
Yukarıdaki açıklamalardan sonra ücret stratejisi üzerinde önemli yansımaları
olduğu için ‘koşulbağımlılık’ ve ‘evrenselci’ yaklaşımların temel noktaları
özetlenecektir.
2.1.1. Ücretlendirme ve Koşulbağımlılık Yaklaşımı
Koşulbağımlılık (contingency) yaklaşımında bütün örgütler için çok etkili tek
bir örgütsel yapı olmadığı iddia edilir (Donaldson, 1999: 51). Strateji, büyüklük,
teknoloji, çevresel belirsizlik gibi belirli faktörlere göre değişen koşullar altında
108
örgütsel yapılarda farklılıklar görülür. Koşulların gereksinimlerine daha iyi uyan
yapılara sahip örgütler, uymayanlara göre daha etkin olacaktır (Pfeffer 1997: 158).
Bir başka deyişle, etkin olmak için örgütlerin yapılarını, örgütün strateji, büyüklük,
teknoloji, görev belirsizliği (task uncertainty) gibi koşulbağımlılık faktörlerine ve
böylece çevreye uyumlaştırmaları gerekmektedir (Donaldson, 1999: 51).
Koşulbağımlılık yaklaşımının temel ilkesi uygunluktur (fit) ve bir sistemin iki ya da
daha fazla öğesi arasında uyumun eksikliği söz konusu sistemin genel etkinliğini
azaltır (Gomez-Mejia ve Balkin, 1992: 115). Bu yaklaşıma uygunluk üzerine yaptığı
vurgu nedeniyle en iyi uygunluk (best fit) adı da verilir. Örgütsel strateji ile örgütün
insan kaynağı uygulamaları ve politikaları dizisi arasındaki uygunluğun örgütsel
performansı üzerinde etkisi olduğu varsayılır. Dolayısıyla, insan kaynağının stratejik
doğasının iki temel öğesi vardır: Birincisi, insan kaynağı ve iş stratejisi arasındaki
uygunluk (fit), ikincisi ise, insan kaynağının etkisinin incelenmesidir (Delery ve Show,
2001: 167). Bu etkiler örgütün insan kaynağı uygulamaları dizisinin örgütün genel
stratejilerine uyma derecesini ifade eden dışsal uygunluk ile insan kaynağı
uygulamaları arasındaki uyumun derecesi olan içsel uygunluk olarak sınıflandırılır.
İçsel uygunluk (internal fit ya da horizontal fit), örgüt performasını etkilemede en iyi
uygulamalar dizisi olup olmadığını; dışsal uygunluk (external fit ya da vertical fit) ise,
performansın insan kaynağı uygulamaları ile örgüt stratejisi arasındaki ilişkiye bağlı
olup olmadığını sorgular. ‘En iyi uyum’ modellerinin çoğu dışsal uyumla ilgilidir.
Koşulbağımlılık yaklaşımını benimseyen araştırmacılar (Lengnick-Hall ve
Lengnick-Hall, 1988; Schuler ve Jackson, 1987) strateji-performans bağlantısının
yalnızca yüksek dışşal uygunluk (external fit) koşulları altında uygulanabilirliğinin
109
altında yatan varsayımları öne sürerler. Yani, örgüt performansı üzerinde pozitif
etkiye sahip olması için insan kaynağı uygulamalarının örgütün iş stratejisiyle
ilişkilendirilmeleri gerektiği öne sürülür (Bamberger ve Meshoulam, 2000: 175).
Uygunluk (fit) üzerine en temel çalışmalardan biri olan Baird ve
Mashoulam’un (1988: 116-7) çalışmasında dışsal uygunluk, insan kaynağı
yönetiminin, örgütün gelişme aşamasına uygunluğu olarak tanımlanmıştır. Yeni
kurulan firmalar daha esnek insan kaynağı uygulamalarına sahipken, firma
olgunlaşıp çalışanların sayısı artıkça insan kaynağı uygulamaları daha kurumsal ve
resmi hale gelir. Bununla beraber, en yaygın kabul gören iyi uygunluk modeli
firmanın gelişme aşaması yerine, firmanın rekabetçi stratejisiyle tanımlanır.
Rekabetçi piyasa yapıları üzerine odaklanan Schuler ve Jackson’un (1987) çok etkili
olmuş çalışmalarında, insan kaynağı uygulamalarının Porter’de (1985) tanımlanan
çeşitli genel stratejilerin davranışsal sonuçlarını güçlendirici biçimde tasarlanması
gerektiği tartışılmaktadır. Böylelikle, insan kaynağı uygulamaları firmanın önceden
belirlenmiş maliyet liderliği, farklılaştırma ya da odak yönelimli rekabet stratejisini
karşılıklı olarak desteklediği zaman örgüt performansının artacağı öne sürülmektedir
(Boxall ve Purcell, 2000:187; Kessler, 2001: 217).
İnsan kaynağı uygulamalarının rekabet stratejisiyle biçimlendirilmesi
gerektiği düşüncesine, Boxall ve Purcell (2000:187; 2003: 54-5) tarafından bazı
önemli eleştiriler yapılmıştır. Eleştirilerden birincisi, bu modellerin çalışanların
çıkarlarını ihmal etmesidir. Ek olarak, söz konusu modellerin, çalışanların çıkarlarının
firmanınkiyle ya da yürürlükte olan toplumsal normlar ve yasal gereklilikler ile
uyumunu sağlamada başarısız olduğudur. İkinci olarak, bu modeller rekabetçi
110
stratejiyi tanımlamada basit olmakla eleştirilmiştir. Örneğin Miller (1992), rekabetçi
stratejinin çoğu kez çok boyutlu ve endüstriler arasında önemli değişimlere tabi
olduğunu belirtmiştir. Üçüncü olarak, model değişimlere yeterli ölçüde dikkat
etmemektedir. İnsan kaynağı stratejisi firmanın içinde bulunduğu mevcut koşullar
yanında müşterilerin beklentilerine, teknolojideki değişikliklere, ve işin gerektirdiği
diğer değişikliklere uyum sağlamak için gerekli becerilerin geliştirilmesine yardımcı
olmalıdır.
Bu eleştiriler aynı zamanda ‘dışsal uyum’ ve ‘içsel uyum’ ayrımını daha açık
ve anlaşılır hale getirmede de yararlıdır. Özellikle, son yıllarda MacDuffie (1995) gibi
akademisyenler insan kaynağı stratejistlerinin insan kaynağı uygulamaları demetini
amaçlamaları gerektiğini savunmaktadır. Ek olarak, Delery de (1998: 294)
uygulayıcıların bir yandan takım çalışmasına vurgu diğer yandan güçlü bireysel
özendiriciler gibi birbirlerine karşı çalışan bileşimlerden sakınmaları gerektiğini
önermektedir.
İnsan kaynağı yönetiminde önde gelen yaklaşımlardan olan koşulbağımlılık
yaklaşımı ücretlendirme üzerine çalışmalarda daha etkili olmaktadır (Gerhart et al.,
1996: 155). Koşulbağımlılık kuramı ve onun özellikle ücretlendirme ile ilişkisi ilk önce
Balkin ve Gomez-Mejia (1987) tarafından tanımlanmıştır. Ücret ile firma stratejisi
arasındaki uygunluk üzerine Balkin ve Gomez-Mejia’nın çalışmasında yüksek
teknolojili ve yüksek teknolojili olmayan firmalar karşılaştırılarak ücret sistemlerinin
etkinliğinin firmanın büyüklüğü, ürün yaşam dönemindeki aşama ve teknoloji gibi
stratejik özelliklere bağlı olduğu bulunmuştur. Ürün yaşam döneminin büyüme
aşamasında toplam ücretin bir oranı olarak özendirici ücretin daha fazla etkili
111
olduğu bulunmuştur. Bu etki özellikle bu aşamadaki yüksek teknolojili firmaları için
daha büyüktür. Balkin ve Gomez-Meija (1990) izleyen çalışmalarında ücret planı
tasarlanmasında firma ve iş birimi stratejilerinin etkilerini inceleyerek, bu
stratejilerin ücret planı tasarımının önemli belirleyicileri olduğunu belirtmişlerdir.
Örneğin büyüme stratejisi izleyen firmalar, özendirici ücrete daha çok önem
vermektedirler. Öte yandan, Rajogopalan (1997) stratejik yönelimin ücretlendirme
uygulamaları üzerinde önemli etkisi olduğunu vurgulamış ve ödül sistemlerinin
tasarlanması ile ücret uygulamalarının stratejiye uygunluğunun sağlanmasında
yönetim takdirinin önemine işaret etmiştir. Aynı şekilde, Boyd ve Salamin’in (2001)
çalışmalarında da yönetimin, ücret planının tasarlanmasında ve stratejik
yönelimdeki etkisi vurgulanmıştır. Bununla birlikte, Kessler (2001: 218)
koşulbağımlılık yaklaşımının firmanın iş (rekabetçi) stratejisiyle ücret uygulamaları
arasındaki uyumun hangi yollarla ve ne dereceye kadar sağlanabileceğini ve bunun
örgütsel performansa olumlu katkısının olup olamayacağını sorgulamıştır.
Özet olarak, ‘koşulbağımlılık’ yaklaşımı insan kaynağı stratejisinin firmanın
özgül koşullarına uygun tasarlandığında daha etkili olacağını ve ücretlendirme
stratejisinin firmanın rekabetçi stratejisiyle uyum içinde olması gerektiğini öne
sürer.
2.1.2. Ücretlendirme ve Evrenselci Yaklaşım
Ücretin stratejik görülmesiyle ilgili olarak burada ele alınacak ikinci yaklaşım
evrenselci (universalistic) yaklaşımdır. Ücretlendirme üzerine evrensel yaklaşım
112
içinde çok farklı değerlendirmeler vardır (Kessler, 2001: 210). Bu bakış açısını
benimseyen araştırmacılara göre (Pfeffer, 1998; Osterman, 1994; Huselid, 1995)
belirli insan kaynağı uygulamaları dizisi her zaman üstün sonuçlar verecektir
(Richardson ve Thompson, 1999: 10). Bir başka deyişle, evrenselci yaklaşım
örgütlerin koşullar ve çevre ne olursa olsun stratejik hedeflere bakılmaksızın
finansal performans üzerine katkısı olan ‘en iyi uygulama’yı (best practice)
benimsemeleri gerektiğini ileri sürer (Ferris et al., 1999: 390). Kısacası, bütün
örgütler eğer yalnızca ‘en iyi uygulama’yı tanımlar ve uygularlarsa performans
artışları göreceklerdir (Boxall ve Purcell, 2000: 189). En iyi uygulama ya da diğer
adıyla ‘yüksek bağlılık/yüksek performans’ (high commitment/high involvement
/high performance) sistemlerine ilgi ilk önce ABD’de ortaya çıkmış, daha sonra da
başta Büyük Britanya olmak üzere diğer ülkelere yayılmıştır.
En iyi uygulamanın en çok kabul gören öğeleri Pfeffer (1998: 96) tarafından
yedi noktada toplanmıştır. Bunlar iş güvenliği, işe almada seçicilik, kendini yöneten
takımlar ya da takım çalışması, örgütsel performansa bağlı yüksek ücret, yoğun
eğitim, statü farklılıklarının azaltılması ve bilgi paylaşma olarak sıralanabilir. Bununla
beraber, konu üzerine diğer çalışmalarda hangi insan kaynağı uygulamalarının
birarada en iyi uygulamayı oluşturduğu konusunda tam bir görüş birliği yoktur.
Örneğin, insan kaynağı uygulamaları ile firma finansal performans arasındaki ilişkiyi
inceleyen ve bu alanda en çok gönderme yapılan çalışmada Huselid (1995: 644)
örgüt içinden terfi, bilgi paylaşımı, ortalama yıllık eğitim saati, özendirici ücret,
katılma uygulamaları, resmi şikayet sürecine erişim, işe almada seçicilik, çalışan
tutum anketleri, resmi iş analizi, liyakat temelli performans değerlendirme
113
uygulamalarını saymıştır. Katılım, özendirici ücret gibi birçok insan kaynağı
uygulaması bağlılık stratejisiyle ilişkilidir ve Huselid’in ‘yüksek performans çalışma
uygulamaları’ olarak adlandırdığı bu uygulamalar evrenselci bakış açısına sahip
araştırmacılar tarafından örgütlerin büyüklüğüne, faaliyet gösterdikleri endüstriye,
ya da iş stratejisine bağlı olmaksızın bütün örgütlerce kabul edilmesi gereken
uygulamalar olarak görülmektedir (Bamberger ve Meshoulam, 2000: 174). Ek
olarak, en iyi uygulamalar dizisi, çalışanların sesi ve işin örgütlenmesi üzerine daha
az görüş birliği vardır.
Boxall ve Purcell (2003: 63-64), en iyi uygulamalar dizisinde hangi amaçlara
hizmet edileceği konusunda açıklık olmadığını öne sürerek eğer en iyi uygulamalar
dizisi bir şirketin yaşayabilirliği amacına hizmet ediyorsa o zaman bütün şirketler bu
uygulamaları kabul etmeleri gerektiğini, ancak en iyi uygulama sürdürülebilir
rekabet üstünlüğü sağlamaya yönelik ise o zaman yalnızca sınırlı sayıda şirketin bunu
başarabileceğini öne sürmektedirler. En iyi uygulamalar ancak firmalar bu
uygulamaları yapabilecek finansal kaynaklara sahip olduğu ve onlardan
yararlanabildiği durumlarda yaygınlaşır. Ek olarak, Boxall ve Purcell, en iyi uygulama
dizisinin kimin çıkarına hizmet edeceği sorusunu ortaya atarak, en iyi uygulamanın
hem hisse sahipleri, hem de çalışanların çıkarlarına mı ya da yalnızca işverenin
çıkarlarına mı hizmet edeceğinin sorgulanması gereğine işaret etmektedirler. Boxall
ve Purcell ayrıca, işlevini yerine getiremeyen ya da yasadışı uygulamaların
benimsenmemesi gerektiği üzerine daha fazla görüşbirliği varken, nelerin en iyi
uygulama olacağı konusunun açık olmadığını ve en iyi uygulama tanımlarının
genelde endüstriyel psikolojinin dört temel alanı olan işe alım, eğitim,
114
değerlendirme ve ücret konularıyla ilişkili olduğunu ama iş örgütlenmesinin toplu
sorunları ve çalışanların sesi konularında sessiz kaldığını belirtmişlerdir.
Strateji ile insan kaynağı yönetimi arasındaki bağ kurma çabası yüksek
performans çalışma sistemleri literatüründe açık olarak görülür. Özellikle Huselid’in
(1995) çalışması bunun en iyi örneklerindendir. MacDuffie (1995) otomotiv
sektöründe uluslararası veri kullanarak yaptığı çalışmada performansa dayalı ücretin
diğer insan kaynağı uygulamalarıyla birlikte örgüt performansını etkilediğini
bulmuştur. Genel olarak ABD’de yapılan çalışmalarda yüksek bağlılık sistemlerinin
şirketlerin kalite ve hizmette rekabet ettiği ve ileri teknoloji uygulayan ya da
profesyonel hizmetler gibi üstün becerilere sahip çalışanların olduğu sektörlerde
daha yaygın olduğu görülmüştür (Boxall ve Purcell, 2000: 191).
Ek olarak, iyi insan kaynağı yönetiminin büyük ölçüde uygulanabilir belirli
ilkeleri ve süreçleri vardır. Fakat firmaların performans hedeflerine ulaşmada
benimseyeceği yöntemler kaçınılmaz olarak toplumsal, sektörel ve örgütsel
faktörlerden etkilenir. Yüksek ücret, eğitim ve işgüvenliği gibi çalışanlara daha
arzulanabilir gelen çeşitli uygulamalar bütün sektörlerde veya bir tek şirketteki
bütün işgücü çeşitleri için maliyet açısından uygun değildir (Boxall ve Purcell, 2000:
193).
Yüksek performans ve yüksek bağlılık yaklaşımları, ücreti ve diğer insan
kaynağı uygulamalarını çalışan davranışı ve tutumlarına bağlarlar. Wood (1999:
372), yüksek performans yaklaşımının son formülleştirmelerinin davranış ve
tutumsal yeniden yapılanma üzerine özel bir vurgu yaptığını belirterek belirli insan
kaynağı uygulamalarının davranış üzerinde doğrudan etkide bulunduğunu öne sürer.
115
Wood (1999) bu bağlamda, istenen davranışları teşvik için güçlü bir teknik olarak,
ücretin performansa bağlı biçimlerine önem veren Becker ve Huselid’in (1998)
yüksek performans yönetimine ilişkin çalışmasına dikkat çeker.
Yüksek bağlılık/performans yaklaşımı ücretin çalışan davranışlarını etkileme
yeteneğine ve özellikle onun örgütsel bağlılık yaratmadaki potansiyeline daha büyük
ağırlık vermektedir. Wood’un (1999: 372) belirttiği gibi, yüksek bağlılık uygulamaları
bazen IBM, HP gibi şirketlerle ilişkilendirilir ya da Taylorist yöntemlere bir alternatif
olarak tanımlanır ve dolayısıyla açık olarak kontrol düşüncesiyle biçimlenir. Bu
bağlamda, yüksek bağlılık/performans yaklaşımı hangi tip ücret sistemleri ve
yapılarının davranışın yeniden yapılanmasına katkıda bulunacağını ve çalışan
bağlılığının hangi derecede ve nasıl teşvik edileceğini, örgütsel performansı nasıl
etkilediğini sorgular (Kessler, 2001: 211).
Yüksek bağlılık uygulamaları üzerine çalışmalarda, ücret uygulamalarının en
iyi uygulamalar içinde yeralması üzerine farklı yaklaşımlar vardır. İlki, performansa
dayalı ücretin bireysel ve toplu biçimlerinin bileşimi ve varlığıyla ilgilidir. Birçok
araştırmacı için (Roche, 1999; MacDuffie, 1995; Wood, 1996; Walton, 1985) yüksek
bağlılık ücretlendirmesi, toplu ve bireysel yaklaşımların bir bileşimi olarak görülür.
Bununla beraber, Arthur (1992) ve Pfeffer (1998) bu tip ücretlendirmeyi yalnızca
grup/örgüt temelli ödül olarak görmeye daha eğilimlidirler. İkincisi, araştırmacılar
yüksek bağlılık yaklaşımıyla ilişkilendirdikleri ücret sisteminin biçimi üzerine de farklı
düşüncelere sahiptirler. Bazı araştırmacılar beceri temelli ücret üzerine özel bir
önem verseler de, liyakata dayalı ücret en çok adı anılan plandır. Toplu ücret ise
grup, işletme ve/veya şirket düzeylerinde tanımlanır. Üçüncüsü, bazı araştırmacılar
116
ücret yapıları ve ücret düzeyleri üzerine dikkati çeker. Örneğin, Arthur ve Pfeffer’in
yüksek bağlılık paketi yüksek ücret düzeylerini de içermektedir (Kessler 2001: 212).
Genel olarak, Wood (1996) dışında en iyi uygulamalar dizisini benimseyen
yazarlar belirli ücret uygulamalarının yüksek performans modeliyle ilişkisi üzerine
ayrıntılı analiz yapmamışlardır. Bu bağlamda, Walton (1985: 82) hangi ücret
yaklaşımının gerçekte bağlılık modeline uygun olduğunun açık olmadığını kabul eder
ve örneğin, niçin beceri temelli ücretin iş ya da meslek yerine örgüte bağlılığı teşvik
ettiği üzerine açıklama yapmaz. Bu görüş, Wood (1996: 54) tarafından da
benimsenmektedir. Wood yüksek bağlılık modelinde uygun ücret sistemi hakkında
bir oydaşma olmadığını belirtir. Wood’a (1996: 54) göre, yüksek bağlılık modeli
takım çalışması, işlevsel esneklik (functional flexibity), ve çalışanların kararların
alınmasına dahil edilmesi (employee involvement) gibi belirli uygulamalarla
ilişkilendirilirken uygun ücret sistemi hakkında oydaşma yoktur.
Benzer ücret yaklaşımlarının birbirinden belirgin bir biçimde farklı şirket ve
insan kaynağı felsefelerinin, yönetim biçimleri ve koşullarıyla uyumlu olabileceği
gerçeği, yüksek bağlılık ücret sistemlerini neyin oluşturacağı konusunda belirsizliğin
bir diğer kaynağıdır (Kessler, 2001: 212). Lawler et al. (1992: 20), bireysel
performasa dayalı ücret planlarının özellikle çalışan katılımını destekleyici olmadığı,
takım çalışmasını engelleyebildiği ve şirketin bütün olarak başarısıyla bireyi
bağlamadığını belirtmişlerdir. Buna karşılık, grup ve örgütsel düzeylerdeki
performansa göre ücret planları büyük ölçüde yüksek bağlılık sistemleriyle
ilişkilendirilir. Çıktı temelli bireysel özendirici planlar ise yüksek bağlılık yönetimini
savunanlarca Taylorist kontrol yöntemleriyle ilişkilendirilir. Lawler (1986: 84),
117
Taylorist çalışma ödüllendirici olmadığı için insanları güdülemenin tek yolunun
parasal ödüller olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla, parçabaşı ücret bağlılık ve
katılım modeliyle çatışmaktadır (Wood 1996: 56-57).
‘En iyi uygulama’ ve ‘en iyi uyum’ modellerinin ne düzeyde uygulandığına
dair yapılan araştırmalar, özellikle ‘evrenselci’ yaklaşımın uygulanma güçlüğü
üzerine argümanlar sağlamaktadır (bkz. Boxall ve Purcell, 2003: 64-7). Çalışma
ilişkilerinde ulusal özellikler hala önemli yer tutmaktadır. İş yasaları, özellikle
sendikal örgütlenme konusundaki düzenlemeler, yönetişim yapılarındaki ve
kültürlerdeki farklılıklar, belirli insan kaynağı uygulamalarının niçin her ülkede
uygulanamayacağına üzerine fikir vermektedir. Ek olarak, sektörel ve örgütsel
bağlam da insan kaynağı uygulamalarının benimsenme olasılığını belirlemektedir.
Örneğin, yüksek bağlılık sistemlerinin genelde kalitenin ve karmaşık imalat
süreçlerinin (ya da yüksek nitelikli etkileşimin gerektiği profesyonel hizmetlerde
olduğu gibi) önemli faktörler olduğu sektörlerde daha yaygın olduğu görülmektedir.
Son olarak, iş analizi, işe alım gibi bazı süreçlerdeki belirli uygulamaların hemen her
durumda uygulanmasının akıllıca olduğu ve birinci bölümde çalışma ilişkisi üzerine
yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi örgütün ve çalışanlarının, farklı çıkarlara
rağmen, ortak paydada buluşmalarını sağlayacak uygulama ve yapıların
bulunduğunu burada belirtmek gerekir. Kısacası, her iki bakış açısı da örgütsel
etkililik için önemlidir. Yönetimin her durumda izlemesi gereken yönetim ve insan
kaynağı ilkeleri vardır, fakat aynı zamanda örgütün içinde bulunduğu toplumsal,
sektörel ve örgütsel koşullara uygun yönetim uygulamalarını benimsemek insan
kaynağı uygulamalarının başarısı bakımından gereklidir (Boxall ve Purcell, 2003: 69).
118
2.1.3. Firmanın Kaynak Temelli Görüşü
Stratejik insan kaynağı yönetimi çalışmalarında gönümüzde en çok kullanılan
kuramsal çerçeve firmanın kaynak temelli görüşüdür (resource-based view of the
firm). Firmanın içsel kaynaklarına yaptığı vurgu nedeniyle, firmanın kaynak temelli
görüşüne stratejik insan kaynağı literatüründe çok ilgi gösterilmektedir (McMahan
et al., 1999: 109). Firmanın kaynak temelli görüşünün ortaya çıkışı büyük ölçüde
iktisatçı Penrose’un (1959) çalışmasına dayanmakla birlikle, bu yaklaşım Wernerfelt
(1984), Prahalad ve Hammel (1990) ve Barney’in (1991) çalışmalarında
geliştirilmiştir. Bu yaklaşıma göre, bir firma tarafından kontrol edilen ve sahip
olunan tüm girdi faktörlerini de içeren firmanın kaynakları, onun ekonomik
konumunu düzeltecek stratejiler geliştirmesini olanaklı kılar (Gerhart et al., 1996:
146). Barney (1991), bu kaynakları finansal, fiziksel, insan kaynakları ve örgütsel
kaynaklar olarak dörde ayırır.
Firmanın kaynak temelli görüşü, firmanın kaynakları (resources) ve yetileri
(capabilities) üzerine iki temel varsayıma dayanır (Barney ve Hesterly, 1999: 127).
Birinci varsayım, firmanın kaynakları ve yetilerinin firmalar arasında önemli ölçüde
değişebilirliğidir (firmanın heterojenliği –heterogeneity- varsayımı). İkinci varsayım
ise, bu farklılıkların istikrarlı olduğudur (kaynak hareketsizliği –resource immobility-
varsayımı). Bu varsayımlar, bir endüstrideki firmaların temelde aynı olduğu ve
farklılıklar ortaya çıktığında belirli kaynaklara sahip olmayan firmaların eksikliklerini
duydukları kaynakları çabucak elde etmesi veya geliştirmesiyle bu farklılıkların
ortadan kalkacağını öne süren neoklasik iktisadın varsayımlarından farklıdır. Kaynak
119
temelli yaklaşımda, firmalar gereksinim duydukları girdilerin (kaynakların) bazılarını
piyasadan sağlarlar; ancak çeşitli üretken yetiler firmanın içinde geliştirilebilir ve
böylece üretim faktörleri firmanın özgül koşullarına göre biçimlenerek, diğer
firmalar tarafından taklit edilmesi güç, ayırt edici özellikler haline gelirler (Boxall ve
Purcell, 2000: 193). Kaynak temelli yaklaşımda, kaynaklar zaman içinde heterojen
olmayan biçimde dağıtılabilir ve heterojenlik sürebilir. Ancak bu, bütün firmaların
kaynakları anlamında heterojen oldukları veya bütün farklılıkların zaman içinde
süreceği anlamına gelmemektedir (Barney ve Hesterly, 1999: 127). Kaynak temelli
yaklaşım firmaları çok farklı kaynak ve yetiler demetine sahip olarak görür. Firmalar
farklı deneyimlere, farklı yapılara, becerilere ve farklı örgüt kültürlerine sahiptir.
Bütün bu kaynaklar ve yetiler bir firmanın fonksiyonel faaliyetlerini ne derece etkili
olarak yerine getirdiğini belirler (Collis ve Montgomery, 1995: 119).
Barney (1991: 105-112) bir firmanın kaynak ve yetilerinin üstün
performansın kaynağı olabilmesi için bir firmanın çevresel fırsatlardan yararlanma
ve/veya tehditlerin etkisini yok etme olanağını sağlama anlamında değerli, mevcut
ve gelecekteki rakipler arasında nadir, taklit etmesi güç, ve yakın stratejik ikamesinin
olmaması gerektiğini öne sürer. İlk iki ölçüt, kaynakların değerli ve kıt olması firma
için rekabet üstünlüğü yaratırken, kaynakların tam olarak taklit ve ikame
edilememesi, sürdürülebilir rekabet üstünlüğünü sağlar (Gerhart et al., 1996: 146).
Taklit edilebilirlik (imitability) firmanın kaynak temelli görüşünün önemli bir
öğesidir. Eğer rakipler bir firmanın sahip olduğu kaynakları ele geçirir, geliştirir veya
ikame ederlerse ve bunları bu kaynağa sahip olan firmanın maliyetine yakın
maliyetle yaparlarsa, o zaman bu kaynaklar rekabet üstünlüğü sağlamaz. Barney
120
(1991: 107-111) taklit etmedeki güçlüğün nedenlerini üç kategoriye ayırmıştır:
tarihin rolü, nedensel belirsizliğin (casual ambiguity) rolü ve toplumsal olarak
karmaşık kaynaklar ve yetilerin rolü. Kaynak temelli yaklaşım ‘benzersiz tarihsel
koşullar’ (Barney, 1991: 107), ‘ilk olarak harekete geçmenin üstünlükleri’
(Wernerfelt, 1984: 173) ya da ‘yörünge bağımlılık’ (path dependency) (Collis ve
Montgomery, 1995: 121) olarak adlandırıldığı gibi tarihe duyarlıdır (Boxall ve Purcell,
2000: 194). Firmanın bazı kaynakları taklit edilemez çünkü onların elde edilmeleri
firmanın geçmişinde kendini tekrarlaması gerekmeyen, benzersiz bir dizi olayların
yarattığı fırsatların değerlendirilmesinin sonucudur. Rakipler bu kaynakları hemen
satın alamazlar; hızlandırmaları güç olan süreçte zamanla elde etmek zorundadırlar
(Collis ve Montgomery, 1995: 122).
Firmalar büyüdükçe, kaçınılmaz olarak takım çalışmasının çeşitli biçimleriyle
ve karmaşık eşgüdüm sağlama sistemlerinine sahip olurlar. Karmaşık takım
çalışması, örgüt kültürü, tedarikçilerle ve müşterilerle ilişkileri, rakipleri tarafından
taklit edilmeye karşı doğal bir engel sağlar. Bu, ilaç sektöründe olduğu gibi
araştırma-geliştirme faaliyetlerinde, reklamcılık gibi alanlarda, firmaların rakip
firmanın elemanlarını işe alırken neden bütün bir ekibi işe aldıklarını açıklar (Boxall
ve Purcell, 2000: 194).
Rakip firmalar, belirli bir firmanın üstün performasına firmanın hangi
kaynakların ve yetilerin neden olduğunu kesin olarak bilmediklerinde taklit etmek
güçleşir ve maliyet artar (Barney ve Hesterly, 1999: 128). Nedensel olarak belirsiz
(casual ambiguity) olarak adlandırılan kaynaklar çoğu kez örgütsel yetilerdir ve
121
karmaşık toplumsal ilişkiler ağı içerisinde oluşurlar; hatta birtakım bireylere bağlı
olabilirler (Collis ve Montgomery, 1995: 122).
Bütün bunların bir sonucu olarak, firmanın kaynak temelli görüşünü
savunanlar, firmaların kendilerine özgü, özel durumlarının (idiosyncrasies)
sürdürülebilir rekabetçi üstünlük için olanaklar yarattığını iddia ederler (Boxall ve
Purcell, 2000: 195). Stratejik insan kaynağı kuramcıları da insan kaynağı politika ve
uygulamalarının firmaların bu özel durumlarına nasıl katkıda bulunacağını
sorgulamışlardır. Cappelli ve Singh (1992: 170), çoğu stratejik insan kaynağı
modellerinin çalışanlardan belirli bir dizi davranış ve tutum talep ettiği ve
çalışanların da belirli insan kaynağı politikalarına, belirli bir yanıtlar dizisi
geliştirdiğini varsayan uygunluğa dayandığını ifade etmişlerdir. Wright et al. (1994:
318) ise, bir firmanın insan kaynağı havuzu sürdürülebilir rekabet üstünlüğünün bir
kaynağı olabilirken, insan kaynağı uygulamalarının taklit edilemez, ikame edilemez
olmasının gerçekte olanaksız olduğunu ifade etmişlerdir. İnsan kaynağı
uygulamalarının oynayacağı rol insan kaynağı havuzu oluşturmak ve üstünlük
oluşturacak insan davranışının çeşitlerini teşvik etmektir. Diğer firmalar
uygulamaları taklit edebilirler ancak, üretken davranış sergileyen yüksek becerilere
sahip, yetenekli ve güdülenmiş çalışanlara sahip değillerse firmanın üstünlüğünü yok
edemeyeceklerdir (1994: 319). Eğer rekabet üstünlüğü olan firma bu üstünlüğünü
sürdürmek istiyorsa yüksek katkısı olan çalışanlarını elinde tutmak durumundadır.
Bununla birlikte, Müller (1996: 774) üst düzey yönetici konumundakilerin
kamuoyunca yüksek düzeydeki görünürlükleri nedeniyle üstünlük kaynağı
olamayacağını belirtir.
122
Öte yandan, Lado ve Wilson (1994: 716-719), Wright et al.’in (1994; 2001)
tersine bir firmanın insan kaynağı uygulamalarının sürdürülebilir rekabet
üstünlüğünün bir kaynağını sağlayabileceğini belirtmişlerdir. Buna göre, insan
kaynağı sistemlerinin, bireysel uygulamaların tersine, firma yetkinliklerini artıracağı
ve böylece firmaların taklit edilemez olma anlamında benzersiz, nedensel olarak
belirsiz (casually ambiguous) ve birlikte çalışan (synergistic) olabileceği öne
sürülmüştür. Böylece, Wright et al. (1994) bireysel uygulamaların taklit
edilebilirliğini tartışırken, Lado ve Wilson insan kaynağı sistemini, uygulamalar dizisi
arasındaki bütün karşılıklı bağımlılıklar ve tamamlayıcılıklarla taklit etmenin olanaklı
olmadığını belirtirler (Wright et al., 2001: 704).
Özet olarak, kaynak temelli görüş insan kaynağının rekabetçi üstünlüğünün
(competitive advantage) kaynağı olabileceğini vurgular. Tek tek insan kaynağı
uygulamaları değil ama onların özel bileşimi ve nasıl etkili insan kaynağı stratejisinin
yaratılabileceği bilgisi rekabetçi üstünlük için önemlidir. Neyin gerçekten değerli
olduğunu ve taklit edilmesini engelleyerek onu koruma kaynak temelli görüşün
temelinde yatar. Firmanın kaynak temelli görüşü, firmanın güçlü ve zayıf yönlerinin
analizine ve firmaların değerli kaynakları nasıl geliştirebileceği ve onları taklitten
nasıl koruyabileceği üzerine odaklanır. Kaynakların ancak firma için bir biçimde
hissedar (çalışanlar, devlet ve kamuoyu dahil) desteği sağladığı zaman değerli
olduğu burada özellikle belirtilmelidir. Ek olarak, firmanın sahip olduğu özel
teknolojiler ve sistemler ile çalışanlarının etkileşimini biçimlendirmede yönetim
önem kazanır. Bu nedenle, yetenekli çalışanların nasıl örgüte çekileceği,
123
güdüleneceği, görevlendirileceği ve geliştirileceği de önemlidir (Boxall ve Purcell,
2003).
2.2. ÜCRETLE İLGİLİ ÖRGÜTSEL KURAMLAR
2.2.1. Vekâlet Kuramı
Vekâlet ya da eyleyen kuramı (agency) bir işi veren asıl (ya da eyleten -
principal) ile, işi yerine getireceği varsayılan vekil (ya da eyleyen -agent) arasındaki
en uygun sözleşme biçimine karar vermeyle ilgilidir (Bartol ve Durham, 2000: 8).
Kuram genellikle, hissedar-sahipler (principals) ve yöneticiler (agents) arasındaki
ilişkiye uygulanmakla beraber, yöneticiler (principals) ve çalışanlar (agents)
arasındaki ilişkilere de uygulanabilir (Bartol ve Locke, 2000: 119). Vekâlet sorunu
çalışanların (agents), işverenin (principal) çıkarları yerine, kendi çıkarlarına hizmet
etme riskini içine alır. Vekâlet kuramı işverenlerin çıkarlarının korunmasını sağlamak
için çalışanların (agents) kendi çıkarlarına hizmet etme davranışını kontrol etmenin
yolları üzerine odaklanır (Hatch, 1997: 335).
İşlem maliyeti kuramı gibi, vekâlet kuramı da insanların sınırlı ussal
(boundedly rational), bencil ve fırsatçılığa eğilimli olduğunu varsayar. Bu iki kuram
sözleşmede bilgi bakışımsızlığı (information asymmetry) sorunlarına ve ekonomik
işlemlerin yönetişiminde harekete geçirici güç olarak etkinlik üzerine vurgularıyla da
benzerdir (Barney ve Hesterly, 1999: 118). Bununla beraber, vekâlet kuramı vekiller
ve asılların risk tutumları üzerine verdiği önem bakımından işlem maliyeti
124
kuramından ayrılır (Eisenhardt, 1989: 64). Vekâlet kuramı insanların temel olarak
finansal kazançla güdüleneceğini varsayması ve işveren/sahip odaklı olması
nedeniyle eleştirilmiştir (Barney ve Hesterly, 1999: 123). Bununla birlikte,
performansa dayalı ücret üzerine en çok kullanılan kuramsal yaklaşımlardan biri
olduğu için önemlidir.
Kuram, vekâlet durumlarıyla ilişkili olan iki temel sorunu çözme üzerine
odaklanır. Vekâlet ilişkisi, işlemdeki bir tarafın (principal) otoriteyi bir diğerine
(agent) verdiği ve asılın refahı vekilin tercihlerinden etkilendiği zaman ortaya çıkar
(Arrow, 1985). Kuram vekillik ilişkisinde ortaya çıkan iki sorunu çözmekle ilgilidir. İlk
sorun, asıl ve vekilin hedefleri ya da istekleri çeliştiği ve asıl için vekilin gerçekte ne
yaptığını ve uygun biçimde davrandığını doğrulamak güç ya da pahalı olduğu zaman
ortaya çıkar. Buradaki sorun, asılın, vekilin uygun davrandığını doğrulayamamasıdır.
Böyle koşullarda, çalışanlar işverenin çıkarları yerine işten kaytarmak gibi kendi kısa
dönemli çıkarlarına hizmet edecek biçimde iş görebilirler. İkinci sorun olan risk
paylaşma ise, asıl ve vekilin riske karşı tutumları farklı olduğu zaman doğar. Asıl ve
vekil farklı risk tercihlerinden dolayı farklı eylemleri tercih edebilir. Genellikle,
çalışanların (agents) işverenlere (principals) göre daha fazla riskten kaçındığı (risk-
averse) varsayılır. Çünkü çalışanlar kendi istihdamlarını sürdürmede güçlükle
karşılaşabilirken, işverenler genelde kendi yatırımlarını daha kolayca
çeşitlendirebilirler (Bartol ve Locke, 2000: 119; Eisenhardt, 1989: 58).
Vekilin uygun olmayan davranış olasılığını azaltmak için asılın girişimleri
sonucu vekâlet maliyetleri ortaya çıkar. Bununla beraber, vekil ve asıl vekâlet
maliyetlerinde tasarruf yaptıklarında bunun yararlarını paylaşabilirler. Böylece, asıl
125
ve vekil bilgi değişiminin maliyetsiz olduğu durumdakine mümkün olduğu kadar
yakın çıktı üretecek bir izleme ve teşvik yapısı tanımlamada ortak çıkara sahiptirler
(Barney ve Hesterly, 1999: 119).
Arrow (1985) vekâlet sorunlarının ortaya çıkışının iki kaynağını ifade eder:
ahlaki tehlike (moral hazard) ve ters seçim (adverse selection). Ahlaki tehlike
çalışanın işinde önceden üzerinde anlaşılan miktarda çaba göstermeyip kaytarması
durumunu ifade eder. Ters (karşıt) seçim ise çalışanın işe alınırken bilgi, beceri gibi
niteliklerini yanlış sunması durumudur (Eisenhardt, 1989: 61).
Bu potansiyel sorunlar veri alındığında, vekâlet kuramı vekilin çıkarlarını
asılınkileriyle daha yakından uyumlamaya yardım edecek özel bir durumda en etkin
(efficient) sözleşmeyi belirlemeye çalışır (Hatch, 1997: 335). Vekâlet kuramında farklı
çıkarlar sorununa vekillerin kendi çıkarlarını asılların çıkarlarıyla uyumlaştırmak için
yazılan sözleşmelerle çözüm bulunmaya çalışılır. Sözleşmeler önlemleri listeler ve
sözleşmenin koşullarını yerine getirdikleri ve asılın çıkarlarına hizmet edecek
eylemlerde iyi performans gösterdikleri zaman vekillere ödüller vaat eder (Hatch,
1997: 335).
Vekâlet kuramına göre taraflar sözleşme biçimlerini seçmede davranış
yönelimli (behavior-oriented) ve sonuç yönelimli (outcome-oriented) olmak üzere iki
seçeneğe sahiptir. Eisenhardt’a (1989: 60-63) göre, eğer asıl ahlaki tehlike ve ters
seçim nedeniyle davranışı gözleyemediği için bilgi sistemlerine yatırım yaparak
vekilin davranışını daha kolayca gözleyebiliyorsa; çıktı temelli sözleşmede bütün riski
vekile kaydırmak pahalı olması nedeniyle çıktı belirsizliği yüksekse; riski kaydırmanın
maliyeti nedeniyle de vekil riskten kaçınıyorsa; asıl riski kaydırmak yerine kendisi
126
üstlenerek riskten kaçınmıyorsa; vekil büyük olasılıkla asılın istediği gibi
davrandığından asıl ve vekil arasındaki hedef çatışması düşükse; görev vekilin
davranışının önceden kesin olarak belirlenebileceği ve kolayca gözlenip
değerlendirilebileceği bir yapıya sahipse; çıktıyı ölçmek güç ya da ölçmek uzun bir
zamanı gerektiriyorsa ve vekil ve asıl uzun zamandan beri vekâlet ilişkisine sahip,
dolayısıyla da asıl vekili iyi tanıyor ve onun çıktı veya davranışını kolayca
değerlendirebiliyorsa bu durumlarda en etkin sözleşme biçimi davranış temelli
olacaktır. Dolayısıyla, vekilin davranışını düşük maliyetle izlemek mümkün olduğu
zaman, davranış yönelimli sözleşme en etkindir ve bu durumda zamana göre ücret
tercih edilir. Böyle bir izleme düşük maliyetle mümkün değilse, asıl (principal) ya
daha iyi bir bilgi sistemi geliştirmede daha çok para harcamalı, ya da sonuca yönelik
(outcome-oriented) bir sözleşme yapılmalıdır (Bartol ve Locke, 2000: 119).
Bununla birlikte, sonuç yönelimli sözleşmeler riski vekile transferi temsil
ederler. Çünkü hedeflenen sonuçları ulaşmak, vekil uygun davranışları gösterse bile
daha fazla belirsizlik içerir. Bundan dolayı, çalışanlar bu tür sözleşmeleri eklenen
riskin derecesiyle orantılı ödeme olmaksızın kabul etmeye istekli değillerdir
(ikramiyeler, hisse senedi opsiyonları, ve komisyonlar). Böylece, sözleşme olasılıkları
hakkında düşünüldüğünde, asıllar, vekillere risk transferini de içeren sonuçları
ölçmenin maliyetine karşı davranışları ölçmenin maliyetini tartmalıdırlar (Bartol ve
Locke, 2000: 119).
Vekâlet kuramı örgüt içerisinde ne tür bir ücret sistemi uygulanabileceği
üzerine bir çerçeve sağlar. Eisenhart’a (1989) göre önceden belirlenebilen ve
istenilen sonuçlara yol açtığı bilinen ilgili davranışların derecesini ifade eden görev
127
programlanabilirliği (task programmability) ücret sisteminin seçiminde önemli bir
faktördür. Eisenhart (1989: 62) eğer görev daha az programlanabilir ise, çıktı temelli
(outcome based) sözleşmelerin kullanılması olasılığının daha fazla olduğunu iddia
eder. Bir başka deyişle, performansa dayalı ücret çalışanların işinin izlenmesinin güç
olduğu daha karmaşık işlerde daha uygun bir çözümdür (Milkovitch ve Newman,
1999: 278).
Üst düzey yönetici pozisyonları düşük görev programlanabilirliği (task
programmability) veri alındığında, vekâlet kuramı sonuç-temelli sözleşmelerin
yöneticiler için en uygun olduğunu ileri sürmüştür. Laboratuvar çalışmasında, Tosi
et al. (2000: 329-330) özendiricilerin çalışanların işverenlerin çıkarlarına göre
davranmasını sağlamada izlemeden daha etkili olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca,
yüksek düzey özendirici ve izleme bileşiminin uzun dönemde daha önceki kötü
tercihler üzerine daha çok yatırım yapma eğilimini azaltmada da yararlı olduğunu
bulmuşlardır.
2.2.2. Kurumsallaşma Kuramı
Kurumsallaşma kuramı (institutional theory) örgütsel tasarımı rasyonel bir
süreç olarak görmez. Bir alandaki örgütler hem dışsal, hem de içsel baskılara zaman
içinde birbirlerine benzeyerek verirler (Bartol ve Durham, 2000: 11). Yani, örgütler
kendi gereksinimlerinden bağımsız olarak, içinde bulundukları ussalllaştırılmış yapı
ve süreçleri, kuralları, normları, inanç ve efsaneleri içeren kurumsal çevreye,
kendilerini uydurmak zorunda hissederler, bu ise örgütlerin birbirlerine benzer
128
yapılar ve uygulamalar (örneğin insan kaynağı uygulaması olarak performansa dayalı
ücret) geliştirerek eşbiçimli (isomorphic) hale gelmelerine neden olur (Özen, 2007:
240-241). Kurumsallaşma kuramı, örgütlerin kurumsal tercihlerle tutarlı uygulamalar
benimsemesinde kurumsal kuralların etkileme yeteneğine büyük önem verir.
Kurumların ve kurumsal kuralların etkileme yeteneği, örgütlerin meşruiyet
kazanmak, başarı ve hayatta kalmak için benzer yapıları, süreçleri, kuralları ve
uygulamaları benimsemelerinde kendini gösterir (Meyer ve Rowan, 1977). Başka bir
anlatımla, kurumsallaşma kuramına göre, aynı kurumsal çevre ile karşı karşıya kalan
örgütler benzer yapılara sahip olacaklardır. Meyer ve Rowan’a (1977: 343-344) göre
biçimsel yapılar (formal structures) sembolik ve eylem yaratan özelliklere sahiptirler.
Bu özellikleriyle de, örgütler yalnızca etkinliği artırmak için değil, meşruluk ve
hayatta kalmak için dışsal çevrenin meşru sayılan uygulamalarını, törensel
değerlendirme ölçütlerini (ISO 9001 gibi) benimserler ve istikrarsızlık ve karmaşadan
korunmak için oturmuş, sabit kurumlara dayanırlar (Meyer ve Rowan, 1977: 348-
349). Bütün bunlar Meyer ve Rowan’a göre, hem örgütün üyelerine hem de
dışarıdaki dinleyicilere örgüt hakkındaki bilgiyi ileterek bağlılığı artırırlar.
DiMaggio ve Powell (1983: 150-153) ise, belirli bir alandaki örgütlerin niçin
benzer uygulamalar ve süreçler geliştirdiğine ilişkin üç neden sıralar. İlk olarak,
zorlayıcı eşbiçimlilik (coercive isomorphism) olarak adlandırılan mekanizmaya göre,
kültürel beklentiler ve devlet düzenlemeleri gibi çevresel faktörler neyin sorumlu
yönetimi meydana getirdiğini tanımlar ve böylece hukuk veya iş yapmanın kabul
edilmiş yollarına uyma için baskı yapar ve bu uygulamaların standartlaştırılmasını
gerektirir. Öykünmeci eşbiçimlilik (mimetic isomorphism) olarak adlandırılan ikinci
129
nedene göre, örgütler karşılaştıkları bütün sorunlarla başa çıkmak için en iyi yolu
aradıklarından, taklitçilik nedeniyle aynılık gelişir ve karşılaştıkları sorunlarla nasıl
başa çıkacaklarına ilişkin danışman ve diğer uzmanlardan benzer tavsiyeleri alırlar.
Üçüncüsü, normatif eşbiçimlilik (normative isomorphism) ise, işgücünün üyeleri
arasında -özellikle yöneticiler- benzer mesleki eğitim almaları, birlikte mesleki ve
ticari örgütlere katılmaları ve aynı alandaki örgütlerde işten işe geçmeleri nedeniyle
artan ölçüde türdeşlik oluşmasından kaynaklanır.
Dolayısıyla, bir örgütte bir politika ya da süreç bir kez oluşturulduğu zaman
ussal veya araçsal nedenler için gerekli olmadığı halde işleri yapmanın kabul
edilebilir tek yolu olarak örgüt üyeleri tarafından sorgulanmaksızın kabul edilir hale
geldiğinden süreklilik kazanır (Bartol ve Durham, 2000: 12). Buradaki, iş yapmanın
kabul edilen yolları tarihsel, kültürel, toplumsal ve hükümet, meslekler, ve örgütlere
içsel kaynakları içeren, çeşitli kaynaklardan ortaya çıkan diğer çevresel faktörlerin bir
bileşimiyle tanımlanır (Gerhart et al., 1996: 149).
Kurumsallaşma kuramı, örgütsel aktörlerin örgüt içinden ve dışından
toplumsal ve siyasal bir dizi baskıya tabi olduklarını öne sürer. Ne üst yönetim, ne de
yönettikleri örgüt bir vakum içinde bulunmaktadır. Yöneticilerin diğer yöneticilerin
ne yaptıklarından ya da yöneticilerin doğrudan kontrolünde olmayan dışsal
güçlerden etkilenmelerini beklemek makuldür. Bu bağlamda, Huselid et al. (1997:
172) devletten ve mesleğin kendisinden gelen kurumsal baskıların insan kaynağı
yöneticilerinin yapabileceklerini etkileyeceğini öne sürmüşlerdir. Bu baskılar
beklenen davranış biçimlerini teşvik eder ve böylece aktörler ekonomik
rasyonaliteye göre değil normlar tarafından güdülenirler (Kessler, 2001: 225).
130
Normlar ise, Oliver’e (1997: 698) göre, kurallar ve inançlar biçimindeki
toplumsal baskılar karar vericilerin değerlerinde yansımasını bulan bireysel düzey;
örgütsel kültür ve politikaya dayanan firma düzeyi; ve endüstri çapında normlar ve
düzenleyici baskılar yoluyla firmalar arası düzey olmak üzere üç farklı düzeyde işler.
Örgütler kurumsal baskılara çeşitli yollarla (yanıtın doğası), değişen
düzeylerde çabayla (yanıtın yoğunluğu) ve değişen oranlarda (erken ya da geç yanıt)
yanıt verebilirler. Bu bağlamda, Oliver (1991: 152) kurumsal baskılara örgütlerin beş
biçimde yanıt verdiğini belirtir: kabul etme (acquiescence), uzlaşma (compromise),
sakınma (avoidance), karşı koyma (defiance) ve manipulasyon (manipulation).
Örgütler, içinde bulundukları koşullara ve kurumsal baskının niteliğine bağlı olarak
bu stratejilerin bir bileşimini de benimseyebilirler (Oliver, 1991: 159).
Örgütler genelde danışmanlar tarafından önerilen veya akademisyenler
tarafından en iyi uygulama olarak görülen ücret uygulamalarını kabul etmeye ve
çağdaş ya da ileri olarak görülen uygulamaları benimsemeye daha eğilimlidirler.
Özellikle, çevresel gerekliliklere taklit biçimindeki yanıt, seçim akılsızca kopye yerine
durumun gereklerinin analizine dayandığında makul olabilir. Gerhart et al.’a (1996:
150) göre, daha başarılı ya da meşru olarak görülen örgütlerle kıyaslama yaparak
veya taklit ederek örgütler değerli kaynaklardan tasarrufta bulunabilirler. Ayrıca,
örgütler bazen taklit ettikleri ücret uygulamalarını kendi koşullarına göre
biçimlendirerek daha çok kazanç elde ederler.
Tolbert ve Zucker (1999: 175-178) uygulamaların kurumsallaşmasının
derecesinin üç aşamalı modelini sunarlar: alışkanlık haline getirme (habitualization),
nesnelleştirme (objectification) ve çökelme (sedimentation). Alışkanlık haline
131
getirme, birtakım örgütlerin eşanlı olarak çevresel baskılara yanıt vermede benzer
yapılar icat etmeleri olan kurumsallaşma öncesi aşamadır. Nesnelleştirme, diğer
örgütlerce önceden sınanmış uygulama gerçeğinden ve uygulamanın etkililiğine
ilişkin kanıttan kaynaklanan, belirli bir uygulamanın değeri hakkında örgütsel karar
vericiler arasında bir derece toplumsal oydaşmanın gelişmesidir. Çökelme aşaması
örgüt içinde kuşaklar boyunca uygulama ve yapıların zaman içinde hayatta kaldığı ve
birçok örgütlere yayıldığı, kurumsallaşmanın en yüksek aşamasını temsil eder.
Çökelme örgütler için diğer örgütlerin ücret uygulamalarını taklit etmede en
az riskin olduğu aşamayı temsil eder çünkü uygulama sınanmış, kural olarak kabul
edilmiş veya çevrede meşru hale gelmiş, zamanın sınamasına dayanmıştır.
Kurumsallaşmanın bu aşamaları yayma biçimleri için yansımaları vardır. Alışkanlık
haline getirme ve nesnelleştirme gibi erken aşamalarda, aynı işgücü ve ürün
piyasalarındaki örgütlerin benzer ücret uygulamalarını benimsemeleri beklenebilir.
Çökelme oluştuğunda, beceri temelli ücret, kazanç paylaşımı gibi ücret uygulamaları
benzer ve benzer olmayan örgütlere yayılır (Gerhart et al., 1996: 151).
Bununla birlikte, Abrahamson (1996: 275) moda ve geçici heveslerin
sembolik işlevlerini yerine getirirken, daha etkin olabilecek idari teknolojilerin
benimsenmesine engel oldukları için örgüte zarar verebileceklerini ifade etmiştir.
Özellikle performansa dayalı ücret çerçevesindeki birçok uygulamanın hayal kırıklığı
yaratması bu görüşü destekler niteliktedir.
132
2.3. ÜCRETLE İLGİLİ GÜDÜLEME KURAMLARI
Çalışan performansı çoğu kez yetenek (ability) ve güdülemenin (motivation)
ortak bir işlevi olarak tanımlanır ve bir yöneticinin karşılaştığı en önemli görevlerden
biri çalışanları, yeteneklerinin en iyisini göstermeleri için güdülemektir. Yetenekler
doğuştan ya da güç ve uzun olabilecek eğitim faaliyetleri sonucuyken, güdüleme
kişinin takdir ve isteğine bağlıdır (Mitchell ve Daniels, 2003: 225).
Çalışma güdüsü nedir? Pinder (1998) çalışma güdüsünü ve onun biçimini,
yönünü, yoğunluğu ve süresini belirleyen ve işle ilgili davranışı başlatan dışsal ve
içsel güçlerin bir dizisi olarak tanımlar (Ambrose ve Kulik, 1999: 231). Çalışma
güdüsü, bir iş çevresinde insanlarla ilgili olaylar ve olgulara değinir. Bu tanım, işle
ilgili davranış üzerinde çevresel faktörlerin (örneğin örgütsel ödül sistemleri, yapılan
işin doğası) ve kişinin doğasındaki güçlerin (örneğin bireysel gereksinimler ve
güdüler) etkisini kabul eder (Ambrose ve Kulik, 1999: 231).
Bu tanımın temel özelliği çalışma güdüsünü görünmez, içsel ve kuramsal
kavram (hypothetical construct) olarak görmesidir. Gerçekte çalışma güdüsü
görülemez ya da doğrudan ölçülemez, onun yerine çalışma güdüsünün gözlenebilir
görünümlerini ölçmede kılavuzluk etmesi için oluşturulmuş kuramlar üzerine
dayanılır (Ambrose ve Kulik, 1999: 232). Bazı kuramlar için (örneğin hakkaniyet
kuramı), çalışma güdüsü kendini hem tutumsal (örneğin tatmin), hem de davranışsal
(örneğin performans) ölçülerde göstermesi beklenirken, diğer kuramlar için (örneğin
hedef saptama -goal-setting) çalışma güdüsününün temel gösterimi davranışsaldır
133
(örneğin yetenek sabit tutulduğu zaman artan performans) (Ambrose ve Kulik, 1999:
232).
Bu alt başlıkta performansa dayalı ücret araştırmalarının en çok dayandığı
kuramlar özetlenecektir. Burada ele alınacak olan kuramlar sırasıyla, beklenti
kuramı, hakkaniyet kuramı, hedef saptama kuramı, iş özellikleri modeli ile bilişsel
değerlendirme kuramıdır.
2.3.1. Beklenti Kuramı
Vroom (1964) tarafından geliştirilen beklenti kuramı (expectancy theory)
bireylerin çalışma davranışları hakkında bilinçli ve rasyonel seçimler yaptığını ileri
sürer. Beklenti kuramına göre, insanlar çabalarının değer verdikleri sonuçlara yol
açıp açmayacağı üzerine algılarına dayanarak çaba gösterip göstermeyecekleri
hakkında rasyonel kararlar almaya eğilimlidirler (Mitchell ve Daniels, 2003. 228).
Beklenti kuramı, insanları, işlerini yerine getirmeden önce ödülün onlar için ne kadar
anlam taşıdığı ve nelerin ödüllendirilmesi gerektiği hakkında düşünen, rasyonel,
mantıklı ve bilişsel varlıklar olarak niteler (Furnham, 1997: 270). Güdüleme, her
düşünülen eylem için beklenti, araçsallık, değerlilik olarak adlandırılan üç faktörün
değerlendirilmesiyle hesaplanan bilişsel bir süreç olarak görülür (Arnold et al., 1998:
252-3). Eylem kararını belirleyen bu faktörler: beklenti (expectancy), araçsallık
(instrumentality), ve değerlik (valance) olarak bilinir. Beklenti, bireyin belirli bir çaba
düzeyinin performansın istenilen bir düzeyine yol açacağına ilişkin algısıdır.
Araçsallık, istenilen bir düzeydeki performansın değer verilen ödüller gibi sonuçlar
134
ile ilişkilendirilebileceğine dair inançtır (Bartol ve Durham, 2000: 4). Değerlik ise bu
sonuçların çekiciliği, belirli bir düzey performansla ilişkilendirilen ödüllerin
istenilirliğidir. Güdüleme bu üç öğenin, yani algıların çoğaltan anlamında etkilerinin
birleşmesinin bir fonksiyonudur. Yüksek düzeyde güdüleme ancak bu üç faktör
yüksekse ortaya çıkar. Eğer beklenti, araçsallık veya değerlikten biri sıfır değerine
sahipse güdüleme gücü de sıfır olacaktır (Heneman, 1992: 25; Loya, 2000: 174).
Vroom’a göre, çalışanlar çeşitli iş davranışlarını (örneğin fazla mesai yapmak
ya da işi erken terk etmek) rasyonel olarak değerlendirirler ve ondan sonra en çok
değer verdikleri işle ilgili ödüllere (örneğin terfiler) yol açacağına inandıklarını
seçerler (Steers et al., 1996: 21). Bazı çalışanlar yüksek çabanın başarıya yol
açacağına inanır, bazıları ise bazı durumlarda –örneğin bozuk makineyle çalışmak-
sıkı çalışmanın yapılan işin düzeyi ve kalitesi, başarısı üzerine az etkisi olduğuna
inanır. Bazıları ise ne kadar çaba gösterilerse göstersinler ödülü alabileceklerine
inanmazlar. Bir başka durumda ise, çok sıkı çalışan bir kişinin güdüsü örgüt
tarafından yeterince ödüllendirilmediği için –örneğin kişi zaten ücret derecesinin en
üstündedir- düşebilir ya da ödüller çalışan için düşük değerliğe sahiptir. Kişisel
faktörler büyük ölçüde ödüllerin kişi için değerini belirler (Furnham, 1997: 270).
Ödüller ya da çıktılar kişiler için farklı anlamlara yani değere sahip olabildiği
gibi düzeyleri de farklıdır. Örneğin, işi yerine getirmenin, bir görevi yapmanın yani
bir davranışının ilk sonucu bireyin ücret almasıdır, bu ilk düzeydir. İşi iyi biçimde
yerine getirmek ise ikinci düzey çıktıyı, yani terfi etmeyi sağlayabilir. Öte yandan,
terfi etmenin yalnızca işi yapmak üzerine bağlı olmadığı ve çalışanın o işverenle
hizmet süresine ya da patronuyla ilişkisinin ne kadar iyi olduğu gibi diğer faktörlerce
135
belirlendiği belirtilmelidir. Kişinin ikinci düzey sonucu başarmasının birinci düzeyi
başarmanın bir sonucu olduğuna inanmasının derecesine araçsallık (instrumentality)
denilir (Foster, 2000: 311). Kendi yeterlik (self-efficacy) beklenti ile ilgili diğer bir
özelliktir. Eğer kişi eylemi yerine getiremeyeceğine inanıyorsa belirli bir eylemin
sonucunun istenir olması onun için çok anlam ifade etmeyebilir.
Beklenti kuramı güdünün iş performansı demek olmadığını ancak
belirleyicilerden biri olduğunu varsayar. Özellikle, kişilik, beceri ve yeteneklerin iş
performansına katkılarını hesaba katar. Bazı kişiler işe getirdikleri kendilerine özgü
nitelikler ve özel becerilerle işlerine diğerlerinden daha uygun olabilirler. Bu
bağlamda, kuram özellikle iş performansının kişinin işteki rolüne ilişkin algısından –
onlardan ne beklendiğine dair inançları- ve işin sağladığı fırsatların rolünden –bir
pazarlamacının kötü bir ürünü pazarlamaya çalışması- etkilendiğini vurgular
(Furnham, 1997: 272).
Yukarıda belirtildiği gibi, beklenti kuramı, çalışanların gösterilen
performansın sonucunda değer verdikleri ödülleri alacaklarına ve verilen görevi
başarabileceklerine inanıyorlarsa daha çok çaba harcayacaklarını öne sürer. Bunun
ücret sistemi tasarımı açısından sonucu, en çok güdüleyici özendirici planların
performans ve çalışanların gerçekten değer verdiği ödüller arasındaki bağı daha açık
hale getiren planlar olduğudur (Bartol ve Durham, 2000: 4).
Sonuç olarak, beklenti kuramı performansa dayalı ücret açısından önemli
sonuçlar doğurur. Her şeyden önce, görevler ve sorumluluklar açık olarak
tanımlanmalıdır. İnsanların beklentilerini netleştirmek daha yüksek performans için
gerekli çabayanın gösterilmesini sağlayacaktır. Değer verilen ödüllerve performans
136
arasındaki ilişki açık olmalıdır. Performans temelli ücret getirileri ödül olarak
görülebilecek kadar büyük olmalıdır. Çalışanlar daha büyük ödüle yol açan davranışı
seçerler. Bunların sonucu olarak, daha büyük özendirici ödemeler küçüklerden daha
iyidir. Çalışanlar performans hedeflerini etkileyebileceklerine inanmalıdırlar.
Örgütler de hedeflenen performans düzeyi için gerekli eğitim ve kaynak
gereksinimlerinin farkında olmalıdırlar (Milkovich ve Newman, 1999: 277). Ek
olarak, örgütteki ödüller iyi biçimde yönetilip düzenlenmelidir. Çünkü çalışanların
değer verdikleri ödüller farklı olabilir. Kimisi daha çok parayı kimisi daha çok tatili,
kimisi kariyer fırsatlarını tercih eder.
2.3.2. Hakkaniyet Kuramı
Hakkaniyet kuramına (equity theory) göre güdüleme, yalnızca çalışanın ücret
ve performans ilişkisi üzerine kişisel deneyimine değil, kişinin kendini karşılaştırdığı
diğer kişilerin ücret-performans ilişkisine bağlıdır. Hakkaniyet güdülemede
toplumsal karşılaştırmaların oynadığı role bakar (Heneman, 1992: 30).
Adams (1965) bireylerin işe koydukları girdi (çalışılan saat, üretilen ürün,
çaba, işe getirilen nitelikler ve yetenek) ile işten aldıkları çıktıları (ücret ve ek
yararlar, saygınlık) tahmin ettiklerini ve bunlar arasında bir oran oluşturduklarını öne
sürer. İnsanlar oranlama işlemini kendileri için referans aldıkları diğerleri için de
yaparlar, dolayısıyla insanlar birisi kendileri için, diğeri de önem verdikleri için olmak
üzere iki orana sahiptirler. Bundan sonra onlar bu iki oranı karşılaştırırlar ve kendi
oranlarının önem verdiklerinden büyük mü, küçük mü yoksa eşit mi olduğuna karar
137
verirler. Eğer karşılaştırma oranları eşit ise, durum eşit olarak algılanır ve herhangi
bir tepki oluşmaz. Eğer eşitsizlik algılanırsa, bireyler bunu azaltmak için
güdülenecekleri bir gerilim hissederler (Foster, 2000: 318). Adams’a göre, eşitsizliğe
olası tepkilerle (i) bireyin kendisi ya da referans aldığı kişinin girdi ve/veya
sonuçlarına ilişkin algısını değiştirir; (ii) kendilerinin ya da diğerlerinin gerçek girdi
ve/veya sonuçlarını değiştirmeye çalışır; (iii) kendilerinin çalışma ilişkisine katılımını
azaltır. Bir başka deyişle, oranlar kişinin kendi oranını değiştirmesiyle de dengeye
getirilebilir (Bartol ve Durham, 2000: 3). Eğer kişi kendisine fazla ödendiğini
hissediyorsa, daha fazla saat çalışarak kendi girdisini artırabilir; eğer kişi az
ödendiğine inanıyorsa daha az çalışarak kendi girdisini azaltabilir veya işyerinden
çalarak kendi çıktısını artırabilir. Hakkaniyet kuramı bireylerin algıladıkları girdi ve
sonuçlarla ilgilidir. Bu girdi ve sonuçların ölçülmeleri çoğu durumda kolay değildir ve
algıladıkları farklılıkların gerçek olması gerekmez. Bu nedenle, çalışanlar arasında
işyerinde neyin adil olduğu konusunda farklılıklar vardır.
Hakkaniyet kuramına göre eşitlik (equity) değil fakat algılanan eşitsizlik
güdüleyicidir. Gerçi kuram algılanan eşitsizliğin kişinin lehine olduğu zaman pozitif
sonuçların olanaklı olduğunu belirtse de, algılanan eşitsizliğin öngörülen
sonuçlarının çoğu negatiftir. Kısacası, eşitsizlik hislerinin güdüleyici olduğu varsayılır.
Kişi bu iki oranı dengeye getirerek böylesi duyguları azaltmaya çalışacaktır (Foster,
2000: 318-9).
Bireyler kendi girdi ve sonuçlarını karşılaştırıken ortaya çıkan oranda üç
durum olabilir. Ya kendilerine çok ödeniyordur, ya az ödeniyordur ya da diğerleriyle
eşit ödeniyordur. Hakkaniyet kuramının dayandığı laboratuvar çalışmalarından
138
birinde, kendilerine diğerlerinden daha çok ücret verildiği söylenen deney grubunun
daha çok çalıştığı, az ödendiği söylenenlerin daha az verimli olduğu, eşit ödendikleri
söylenenlerin aynı çaba düzeyini sürdürdükleri bulunmuş (Furnham, 1997: 261-262).
Ancak gerçek durumlara uygulandığında çok ücret verilen durumun az ücret verilen
durumda olduğu kadar güdüleyici olmadığı bulunmuştur. İnsanlar çok fazla parayı
çok aza göre daha istekle kabul ederler (Foster, 2000: 319). Çok az insan kendilerine
fazla para ödendiğini hisseder, bu nedenle, hakkaniyet kuramının fazla ödenmeyle
ilgili öngörüleri bu çalışmayla pek ilgili değildir. Ek olarak, ücrete ilişkin sonuçların
insanların kendileri hakkındaki düşüncelerini etkilediğini araştırma göstermiştir.
Kendilerine çok para ödenen çalışanlar kendi performanslarının diğerlerinkinden
daha iyi ve örgütsel sonuçlar üzerinde daha fazla kontrolleri olduğuna inanma
eğilimindedirler (Thierry 2001’den aktaran Mitchell ve Daniels, 2003:243). Ancak
algılanan eşitsizlik iş ve ücret tatminsizliğine yol açtığından daha önemlidir.
Tatminsizlik, azalan performans gibi olası sonuçların yanında, düşmanca davranışlar,
işbirliği yapmama, sabotaj, işe gelmeme gibi sonuçlara yol açar (Bartol ve Durham,
2000: 3).
Hakkaniyet kuramı 1980’li yılların sonlarında ve 1990’larda örgütsel adalet
kuramları içine eklenmiştir. Burada dağıtımsal adalet (distributive justice) ve süreçsel
adalet (procedural justice) arasında ayrım yapılır. Dağıtımsal adalet insanların adil
ödüller aldıkları ya da alacaklarına inanıp inanmadıklarıyla ilgilidir. Süreçsel adalet
ise, ödülleri dağıtmada bir örgütte kullanılan süreçlerin (procedures) adil olup
olmadığına ilişkin insanların inançlarıdır. Güdülemede adaletin rolü gittikçe daha
139
önemli hale gelmekte ve örgütsel sistemlerdeki adalete bireylerin algıları artan
ölçüde önemli olmaktadır (Greenberg, 1987; Arnold et al., 1998: 255).
Örgütler çalışanların eşitlik algısını olabildiğince olumlu yönde etkilemeye
çalışmalıdırlar. Özellikle ücretin dağıtılmasında adalet önemlidir ve ücret
sistemlerinin tasarımında çalışanların da önerilerini almak, çalışanların adaletsiz
olarak gördükleri kararlara karşı başvuru mekanizmaları kurmak önemlidir (Mitchell
ve Daniels, 2003:243). En azından ücret değişiklikleri için rasyonellik sağlamak ve
çalışan kaygılarını dikkate almak gereklidir. Ek olarak, ücrete ilişkin adalet algısını
pozitif olarak etkilemenin bir diğer yolu da çalışanların kendi girdileri hakkında daha
gerçekçi değerlendirme yapmalarına yardım etmektir (Bartol ve Durham, 2000: 4).
Özendirici ücret planları, örgütlerin ücretin adil olduğuna ilişkin çalışan
inançlarını etkileme yollarından biridir. Özendirici ücret planına sahip olmakla bir
örgüt, performansı değerli bir girdiyi ücrette artışla ödüllendireceğini onaylar. Bu
nedenle, performans girdileri ve beklenen çıktılar açık olarak tanımlanmalıdır.
Performanstaki artışlar ücrette artışlarla teşvik edilmelidir. Eğer elde edilen getiriler
beklentilerle örtüşmüyorsa çalışanlar olumsuz tepki gösterecektir. Bir çalışanın aldığı
liyakat ücret artışları diğer çalışanların adalet algısı ve bunun sonucu olarak davranışı
üzerinde etkide bulunacaktır. Çalışanlar kendi ücretlerinin yeterliliğini, diğer
çalışanlarla karşılaştırmalar yaparak değerlendireceklerdir. Ücret ile performans
arasındaki algılanan ilişkinin gerçek ilişki gibi önemli olduğu görülmelidir. Örgüt
içindeki çalışanlar arasında performansa dayalı ücretin tutarlılığı ve adilliği
önemlidir. Özet olarak, hakkaniyet kuramı performansa dayalı ücretin çalışanlarda
140
adalet algısına yol açarsa, çalışma güdüsünü artıracağını öne sürer (Heneman, 1992:
33).
2.3.3. Hedef Saptama Kuramı
Hedef saptama kuramı (goal-setting theory) Locke (1968) tarafından ortaya
atılmıştır. Hedef saptama kuramı insan eyleminin, tamamıyla bilinçli kontrol altında
olmasa da, bilinçli hedefler ve niyetler tarafından yönlendirildiğini varsayar (Locke
ve Latham, 1996: 98). Locke’a göre iş tatmini, gereksinimlerden çok, işin insanlara
istedikleri, arzu ettikleri ya da değer verdiklerini sağlayıp sağlamadığıyla ilgili olabilir.
(Furnham, 1997: 263).
Bu kuramın temel sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir: Güç hedefler,
çalışanlar tarafından benimsendiği takdirde kolay hedeflere göre daha yüksek
performansa yol açar. Hedeflerin güçlük düzeyi üzerine bireyin algısını belirleyen şey
ise söz konusu kişinin geçmişteki performans ve yeteneğidir. Elde edilmesi çok kolay
olan hedefler çalışanlara, hedeflerin önemli olmadığını ifade eder. Buna karşılık
ulaşılması çok zor hedefler de çalışanlara, onlara ulaşmada çabanın boşuna
olduğunu söyler. Hedefler özel ve iddialı oldukları zaman güdüleyicidirler. Açık
olarak belirtilmiş (specific) hedefler ‘elinden gelenin en iyisini yap’ gibi belirsiz ve
genel hedeflere göre daha yüksek performansa yol açar (Kanfer, 1992: 29). Kısacası,
eğer bir örgüt çalışanlarının kapasite sınırları içerisinde güç fakat elde edilebilir
hedefler saptarsa, çalışanlar onları başarmak için çabalayacaklardır.
141
Hedeflerin güç ve belirli olması yanında işte hedef saptama için gerekli üç
faktör daha vardır (Mitchell ve Daniels, 2003: 232). Birincisi geri bildirimdir. Geri
bildirim çalışanlara hedefe ulaşma sürecinde kat ettikleri mesafeyi ölçmelerine
olanak sağlar. İkinci olarak, bir hedefin güdüleyici etkiye sahip olabilmesi için
hedeflere bağlılık gereklidir. Hedef saptamanın yararlı etkileri kısmen bireyin hedefi
başarmaya çalışmadaki kararlılığı, hedefi azaltma ya da terk etmedeki isteksizliğini
ifade eden hedeflere bağlılığı ile ilintilidir (Arnold et al., 1998: 258). Hedeflere
bağlılığı ise hedeflere ulaşma beklentisi, görevin güçlüğü ve göreve özgü kendine
güven olarak ifade edilen kendi yeterlik (self-efficacy) etkiler. Üçüncü olarak, bilgi ve
yetenek önemlidir. Eğer birey görevi yerine getirmek için gerekli bilgi ve yeteneğe
sahip değilse, özel ve güç bir hedef saptamak, geri bildirim vermek ve hedefe
bağlılığı sağlama almak performansı artırmaya yaramaz (Mitchell ve Daniels, 2003:
232).
Bütün bunlara ek olarak, hedef performans ilişkisinin gerçekleşmesinde,
hedeflerin çalışan tarafından kabul edilmiş olması gerekir. Çalışanların hedeflerin
saptanmasına katılmasının gerekip gerekmediği konusunda tartışma vardır; ancak
genel kanı bunun gerekli olmadığı yönündedir. Örneğin Locke et al. (1981) hedefin
bir başkası tarafından kişiye verilmiş olması durumuna göre kişinin hedefin
saptanmasına katılmasının daha iyi performans ürettiğine dair bir kanıt olmadığını
ifade etmektedir. Öte yandan Erez (2001), çalışanların hedef saptanmasına
katılmasının hedeflerin yöneticiler tarafından saptandığı duruma göre daha yüksek
bağlılık ve bazen de performansa yol açtığını bulmuştur.
142
Arnold et al. (1998: 258) hedef saptama kuramını çalışma psikolojisinde belki
de en çok tutarlı olarak desteklenen kuram olarak tanımlamakta ve yöneticilerin
çalışanların performanslarını nasıl artırabilecekleri konusunda çok açık olduğu için
övmektedir. Öte yandan, kuramın başarısı gerçek örgütsel ortamlarda
uygulandığında her zaman açık ve seçik değildir. Kişinin hedefi kabul etme ve
hedefin kişinin psikolojisinin bir parçası olmasının derecesiyle ilgisi hedef saptama
kuramının önem verdiği noktalardandır (Foster, 2000: 314).
Yapılan araştırmalar hedef saptama ile özendiricilerin, ücreti hedefin elde
edilmesi koşuluna bağlama hedeflere bağlılığı artırabileceğinden, birbirleriyle ilgili
olduklarını bulmuştur (Locke ve Latham, 1990; Riedel et al., 1988). Locke et al.
(1990) finansal özendiricilerin hedef düzeyini yükseltmek (güçleştirmek) ya da bir
hedefe bağlılığı artırmak için kullanılabileceğini belirtiler (Mitchell ve Daniels, 2003 :
233). Bununla beraber, hedefin güçlük derecesi ile özendiricinin türü arasında
karmaşık etkileşimler vardır. Örneğin parça başı ve saatlik ücret sistemleri altında
güç hedeflerin performans üzerine beklenen olumlu etkileri ortaya çıkarken, hep ya
da hiç ikramiye sistemleri altında güç hedeflerin performans üzerine olumlu etkisi
olmamaktadır. İkramiye tehlikede olduğu zaman bireyler hedefe ulaşma kapasiteleri
hakkında şüphe duyabileceklerinden güç hedef kötü performansa yol açar (Bartol ve
Durham, 2000: 6).
Sonuç olarak, hedef saptama kuramına göre performansa dayalı ücret
önemli performans hedeflerini başarma koşuluna bağlı olmalıdır. Performans
hedefleri belirli bir güçlükte ve açık olarak belirlenmiş türden olmalıdır. Güç ve özgül
hedefleri saptamak çoğu kez bir bireyin işteki performansını stratejilere ve hedeflere
143
odaklayarak artırır (Arnold et al., 1998: 259). Özendirici ödülün miktarı hedef
güçlüğüne uygun olmalıdır. Performans hedefleri üzerine çalışanlarla iletişim
kurulmalıdır ve performans üzerine geri bildirim önemlidir.
2.3.4. İş Özellikleri Modeli
Hackman ve Oldham (1976) tarafından geliştirilen iş özellikleri modeli (job
characteristics model) işin tasarımında çalışanların yerine getirdikleri işlerin
özellikleri üzerine odaklanır. Bu kuramın altında yatan düşünce, işin aşağıda
açıklanan temel boyutlarını, işlerin tasarımında dikkate almanın yüksek güdüleme,
tatmin ve performans için gerekli koşulları yaratacağıdır (Hackman ve Oldham,
1980: 59). Kuram, iş özelliklerinin ve gelişme ihtiyacı gücündeki (growth need
strength) bireysel farklılıkların çalışanların iş tatmini ve çalışma güdüsü üzerindeki
birlikte etkileriyle ilgilidir (Kanfer, 1990: 93). Gelişme ihtiyacı gücü, çalışanın
öğrenme, başarma, kendini gerçekleştirme gibi alanlarda ne kadar ‘gelişme’yi
istedikleriyle ilgilidir. İşlerin beş temel boyutu ya da özelliği ise beceri çeşitliliği (skill
variety), özerklik (autonomy), geribildirim (feedback), görev bütünlüğü (task
identity), görev anlamlılığıdır (task significance). Buradaki sorun işin özelliklerinin ve
büyüme ihtiyacı gücündeki bireysel farklılıkların iş tatminini nasıl etkilediğidir.
Beş temel iş boyutu, beceri çeşitliliği yani işin kapsamlı bir beceriler dizisinin
kullanımını ve çeşitli görevlerin yerine getirilmesini gerektirip gerektirmediği;
özerklik, işi yapanın işte sahip olduğu özgürlük, bağımsızlık, takdir derecesi yanında
iş süreçleri ve sonuçtan kişisel olarak sorumlu olma derecesi; geribildirim, iş
144
süreçlerinin performansın etkililiği hakkında sık ve doğrudan geribildirim sunma
derecesidir. Görev bütünlüğü, işin tümü veya tanımlanabilir bir parçasının
tamamlanmasını gerektirme derecesi iken; görev anlamlılığı ise, işin diğer insanların
çalışması veya yaşamları üzerinde önemli derecede etkide bulunması derecesidir
(Hackman ve Oldham, 1976: 257).
Bu modele göre, her bir iş; beceri çeşitliliği, görev bütünlüğü ve görev
anlamlılığına ilişkin iş puanının (job score) ortalamasının alınıp, bunun işin özerklik ve
geri bildirim puanlarıyla çarpılması sonucu hesaplanan potansiyel bir güdüleme
sayısına (motivating score - MPS) sahiptir. Yani bir işin güdüleme potansiyeli beş iş
boyutunun basit toplamına dayanan bir fonksiyon değil çoğaltan fonksiyondur. Bu
formülde, eğer otonomi veya geribildirim sıfır değerine sahipse, MPS’nin de sıfır
olacağına dikkat etmek gerekir. Modelin son öğesi, yukarıda açıklanan çalışanın
gelişme ihtiyacı gücüdür (GNS). Yüksek GNS’e sahip insanlar güdüleme potansiyeli
yüksek olan işe daha olumlu yanıt vereceklerdir (Hackman ve Oldham, 1976: 258).
Bu model, niçin bazı insanların artan özerklik, beceri çeşitliliği vb. ile motivasyonu
artırma girişimlerine negatif tepki verdiklerini açıklayabilir. Bir kişi düşük GNS’e
sahipse, daha fazla özerklik istemez.
İş özellikleri modelinin temel sonuçlarından biri de, işin temel iş boyutları
değiştirilerek iş tatmini düzeyi artırıldığında, güdüleme potansiyelinin de
artırılabileceğidir; bu da işi zenginleştirme olarak yorumlanmıştır. Çünkü, çalışan bu
durumda daha fazla özerklik ve sorumluluğa sahiptir (Foster, 2000: 315). Çalışma
güdüsü ve iş tatmini arasındaki yakın bağ ise, yüksek düzeyde güdülemenin hem
145
örgütsel bağlılık gibi psikolojik hem de daha yüksek çıktı, işe devam gibi davranışsal
sonuçları olacağı varsayılması nedeniyle ortaya çıkar (Foster, 2000: 316).
Sonuç olarak, Furnham’ın (1997: 278-279) vurguladığı gibi, kuram işyerinde
güdülemeyi sağlama ve iş tatminini arttırma bağlamında yöneticilere, çalışanları
yetkilendirme ve onlara daha ilginç, önemli ve anlamlı iş sağlamak için işlerin
yeniden tasarlanıp tasarlanamayacağı üzerinde düşünme görevini yükler. Ancak, her
işi yeniden tasarlamak mümkün olmadığı gibi çalışanların tamamı da sorumlu ve
anlamlı iş istemezler.
2.3.5. Bilişsel Değerlendirme Kuramı
Deci ve Ryan (1985) dışsal ödüllerin içsel güdülemenin altında yatan özerklik
ve yetkinliği zayıflatarak içsel güdülemeye zarar verdiklerini öne sürerler (Bartol ve
Locke, 2000: 105). Bilişsel değerlendirme kuramı (cognitive evaluation theory), içsel
güdülemede toplumsal koşullar ve çevrenin etkilerini inceler. Kurama göre, bir dışsal
altsistem (extrinsic subsystem) ve bir de içsel altsistem (intrinsic subsystem) olmak
üzere iki güdüleyici altsistem vardır. Ek olarak, Deci, içsel olarak güdülenen kişilerin
bir ‘içsel nedensellik odağı’na (internal locus of causality) sahip olduklarını
varsaymıştır (Ambrose ve Kulik, 1999: 253). İçsel olarak güdülenmiş bireyler
davranışlarının nedenini içsel gereksinimlere yüklerler ve davranışları içsel ödüller ve
tatmin için yerine getirirler. Başarma, sorumluluk ve kendi-yeterlik (göreve özgü
güven) gibi faktörler bireyin içsel güdülenmesini sağlar. İçsel olarak güdülenmiş
bireyler bir görevi onu yapmaktan zevk aldıkları ama aynı zamanda görevi yapmanın
146
bir meydan okuyuş olduğu için yaparlar. Ancak, aynı görevler bireyin içinde
bulunduğu ortamdan kaynaklanan ve diğer insanlar tarafından kontrol edilen para
gibi maddi dışsal ödüller için yapılmaya başlanırsa içsel ödüller kaybolur. Yani, içsel
nedensellik odağından dışsala kayma içsel güdülenmede bir azalmayla sonuçlanır.
Kanfer’in (1990: 88) özetlediği laboratuvar çalışmalarında, yapmaktan zevk
aldıkları bir işi yapan deneklere performansları için parasal ödüller verilmeye
başlanmış ve daha sonra deneklerin aynı işe ödül olmaksızın boş zamanlarında,
kendiliklerinden devam etmeleri istenmiştir. Denekler serbest zamanlarında görev
için, ödüllerin söz konusu olmadığı önceki duruma göre daha az zaman
harcamışlardır.
Ödüllerin iki özelliği, bireyin davranışını kontrol eden ve bireyin kendi
yetkinlikleri olarak algılanan göstergeleri, ödüllerin içsel güdüleme üzerindeki
etkisini belirler. Kurama göre, dışsal bir kaynaktan geri bildirim eğer birey tarafından
‘kontrol eden’ olarak algılanıyorsa, fakat ‘yetkin’ geribildirim olarak algılanmıyorsa
içsel güdülenmeyi azaltması beklenmelidir. Ödüllerden asıl olarak kontrol eden
olarak görülenler, özerklik ihtiyacının tatminine engel olurlar ve daha çok dışsal
nedensellik odağına yol açarlar. İkinci durumda ise, ödüller çalışanlara övgü ve
olumlu geribildirim sağlayarak içsel güdülenmeye katkıda bulunurlar. Ancak, bu
etkiler çoğu kez birbirleriyle çatışır. Dolayısıyla dışsal ödüllerin etkisini tahmin
etmede aşağıda ele alınan başka faktörler de dikkate alınmalıdır.
Ödüllerin performans koşuluna bağlandığı durumlarda, çalışanlar ödülü
ençoklaştırmak için belirli bir standarta ulaşmak zorundadırlar. Bu ise konrolü
güçlendirir. Ancak standartlara ulaşmak üstün performansın belirtisidir. Ödülün,
147
ödülün kendisi dışındaki değerlendirme ve geribildirim öğeleri de farklı etkiler
gösterir. Değerlendirme dışsal kontrolü artırıp içsel güdülemeyi azaltırken,
geribildirim çalışana kendi yetkinliğ hakkında bilgi sağlar ve böylece içsel güdülemeyi
artırır. Ödülün kendisi de başarma sembolü olarak içsel güdülenme üzerinde olumlu
etki yapar (Kanfer, 1990: 89). Diğer yandan, kontrolün de birbirleriyle rekabet eden
yönleri vardır. Bu boyutlar, ödülün düzeyinin mükemmel bir performansa mı işaret
ettiği ile çalışanlar arasındaki ilişkilerin kontrol edici olup olmadığıdır (Deci et al.,
1999: 629). Eğer kişiler arası ilişkiler bireyleri belirli bir biçimde davranmaya,
düşünmeye ve hissetmeye zorluyorsa, yani göreli bir baskı ortamı yaratıyorsa içsel
güdüleme azalır (Deci et al., 1999).
Kısacası, bilişsel değerlendirme kuramı, performansa dayalı ödüllerin içsel
güdülemeyi azaltmayıp tersine artırabileceğini öne sürer. Çünkü hem ödüller
başarıyı simgelerler hem de performansın gözlenip değerlendirilmesi gibi kontrol
edici özellikler, bu tür değerlendirmelerin çalışanlar tarafından uygun görülmesi
nedeniyle daha az dikkat çekerler (Kanfer, 1990: 89).
2.4. ÜCRETLE İLGİLİ EKONOMİK KURAMLAR
2.4.1. Turnuva Kuramı
Turnuva kuramı (tournament theory) Lazear ve Rosen (1981) tarafından
ortaya atılmıştır. Örgütler içinde özendirici sağlamanın bir başka yolu da
turnuvalardır. Turnuva kuramına göre örgütte daha iyi pozisyonu kazanan, daha iyi
148
ücreti de alacağından, özellikle pozisyonlar arasındaki fark dolayısıyla ücret farkı
büyüdükçe çalışanlar pozisyonu almak için daha çok çaba gösterirler. Bu, turnuva
kuramının temel noktasıdır. Bir pozisyona ilişkin ücret arttıkça terfi için teşvik de
artar. Bu nedenle de çalışanlar büyük gelir artışlarına yol açan pozisyonu almak için
çabalarlar (Lazear, 1998: 226). Turnuva kuramı, örgütteki hiyerarşilerde yukarı
hareketin, çalışanların birbiriyle daha üst düzeye terfi ve artan ödülleri almak için
rekabet ettiği bir dizi yarışma dizileri olarak görülebileceğini öne sürer. Kurama göre,
yukarı doğru hareket potansiyel olarak terfi etmeye uygun adaylar arasında göreli
performansa bağlıdır. Çünkü birçok örgüt asıl olarak içerden terfi ettirir. Bundan
dolayı, daha sonraki düzeyde maaş farkı büyüdükçe, çalışanlar bir diğeriyle terfi için
yarışacaklardır. Bu yarışma sonuçta çalışanların daha fazla çaba sarfetmelerine ve
düzeyler arasındaki maaş açıklığının daha dar olduğu durumdakine göre, daha
yüksek verimlilik düzeylerine yol açacaktır. Turnuva kuramı bu tür ücret
sistemlerinin, izlemenin çok maliyetli ve güvenilmez olduğu durumlarda yararlı
olacağını belirtir (Bartol ve Locke, 2000: 123). Özellikle golf turnuvaları bu kuramı
destekler niteliktedir. Turnuva ücret sistemlerinin en önemli dezavantajı ise
çalışanların performansı bir diğerine göre değerlendirildiğinden aşırı rekabete yol
açmasıdır. Lazear bu noktayı çalışanın çabasını iki biçimde göstereceğini belirterek
açıklamaktadır. İlki, kendi çıktısını artıracak çaba, ikincisi ise, diğerlerinin çıktısını
sabote edecek çabadır (Gibbons, 1999: 2391). Böyle bir durumda turnuvalar hem
üretken, hem de sabotaj çabalarını artıran niteliğe sahiptir. Sabotaj faaliyetlerinin
fazla olacağı durumlarda turnuva özendiricileri ya da diğer göreli performans
değerleme araçları seçilmemelidir. Bu durumda, Lazear (1998: 245) işbirliği
149
yapmamada özendirici olmaması için çalışanlara mutlak performans temelinde
ödeme yapılmasını önerir. Lazear ve Rosen (1981) turnuva sistemlerinin işbirliğinin
önemli olduğu durumlarda kullanılmaması gerektiğini belirtmişlerdir.
2.4.2. Etkin Ücret Kuramı
Etkin ücret kuramı (efficiency wage theory), çabanın ücret düzeyince
belirleneceğini öne sürer. Genel olarak, çalışanların en üst düzeyde çaba
göstermelerini sağlamak için çalışanlara piyasa değerinin üzerinde (premium) ücret
ödenir. Çalışanlara piyasa değerinin üzerinde ücret verilmesinin nedeni, çalışanların
en üst düzeylerinin altında daha az performans göstermek için teşviklerinin
olmasıdır. Etkin ücret kuramına göre, çalışanlar kendi getirilerini diğerlerinden daha
az çalışıp aynı ücreti alarak en çoklaştırırlar (Heneman, 1992: 39).
Gibbons’un (1999: 2388) belirttiği gibi örgüt ücreti piyasada oluşan denge
düzeyinin üzerinde (ücret primi) ödeyerek ve çalışanın performansının çok düşük
olması halinde işten çıkarmakla tehdit ederek, çalışanların daha çok çaba
harcamasını sağlar. Klasik etkin ücret modelinde çalışanlar örgütün sunduğu ücreti
kabul ederler ya da etmezler. Ancak kabul ederlerse yüksek veya düşük düzeyde
çaba ile çalışmayı benimserler. Çalışanın yüksek düzeyde çaba ortaya koyması
beklenirken, ücret performansa göre değil de başta yüksek olarak belirlenip
ödendiğinden yüksek çaba garanti edilemez. Ancak, yüksek ücretler daha kaliteli
eleman çekerek, işten ayrılmayı azaltarak, çalışanın çabasını artırarak, kaytarmayı
azaltarak şirkette etkinliği (efficiency) artırır. Etkin ücret yaklaşımında ücret çıktıya
150
bağlı değildir. Ancak bu ücret dönem başında ödendiğinden, diğer bir deyişle, çıktıya
bağlı olmadığından, çalışan bu konuda verdiği sözü yerine getirmeyebilir (Gibbons,
1999: 2390). Bu durumda piyasanın üzerinde ödenen ücret, ancak çalışan kendinden
beklenen çabayı göstermediği durumda cezalandırılacağını bilirse denge durumunu
yansıtır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:
PERFORMANSA DAYALI ÜCRET PLANLARI
Ücret sistemleri performansla ilişkilendirildiğinde birçok değişik biçimler
alabilirler. Kessler’e (2001: 209) göre bu sistemler performans birimine göre bireysel
ya da toplu temelli ve performansın doğasına ilişkin olarak da girdi ya da çıktı temelli
olabilir. Performans birimine göre bireysel ve performans biçimine göre çıktı temelli
olan sistemler parça başı ücret, komisyon, bireysel ikramiye (bonus) olarak
sıralanabilir. Performans birimi bireysel ve performans biçimi de girdi temelli olan
sistemler ise liyakata dayanan ücret ile bilgi, beceri ve yetkinliklere göre ücret
sistemleridir. Performans biriminin toplu olduğu çıktı temelli sistemlere ise takım
ücreti, kâr paylaşımı ve kazanç paylaşımı örnek verilebilir. Çalışanlara hisse senedi
verilmesine dayanan sistemler de performans biriminin toplu ve performans
biçiminin de girdi temelli olduğu ücret sistemleri olarak düşünülür. Bu çalışmada
kullanılan sınıflandırma büyük ölçüde Kessler’in sınıflandırmasıyla uyumludur.
Yukarıdaki sınıflandırmanın dışında analize katkıları bakımından burada
Londra’daki İstihdam İlişkileri Enstitüsü’nün (Institute of Employment Studies) ve
Milkovich ve Wigdor’un (1991) sınıflandırmalarını açıklamak yararlı olacaktır.
İstihdam İlişkileri Enstitüsü, performansa göre ücret sistemlerini bireysel, takım ve
örgüt düzeyinde ele alıp, performansa dayalı ödülleri ise temel (kök) ücrette
ayarlama, değişken ücret ve ikramiyeler ile diğer ödüller biçiminde sınıflandırırken
(Brown ve Armstrong, 1999:14); Milkovich ve Wigdor, performansa dayalı ücret
152
planlarını bireysel ve grup temelli, ödülleri ise çalışanların temel ücretine eklenip
eklenmediğine göre sınıflandırmaktadır.
İstihdam İlişkileri Enstitüsü tarafından yapılan sınıflandırmada, liyakata
dayalı ücret ile riske göre ücret sistemleri bireysel düzeyde ve temel ücrette
ayarlama yapan sistemler olarak ele alınırken; üst yönetici ikramiyeleri, bireysel
ikramiye, parça başı, ve satış komisyonu, değişken ücret ve ikramiyeler –kök ücrette
değişime yol açmayan uygulamalar- olarak sınıflandırılmıştır. Bireysel düzeyde diğer
ödül biçimleri arasında sayılanlar ise parasal olmayan, tatil gibi takdir uygulamaları,
öğrenme fırsatları ve yönetici hisse senedi opsiyonlarıdır. Takım düzeyinde temel
ücret ayarlaması yapan biçime temel ücrette ayarlama yapan beceri ve yetkinlikleri
içeren takım ayarlaması örnek verilmektedir. Takım bonusları, proje ikramiyeleri,
kazanç paylaşımı ve diğer bireysel ikramiyeler değişken ücret ve ikramiyeler
arasında sayılabilir. Takım temelli diğer ödül biçimleri içinde de parasal olmayan
takım takdiri sayılmaktadır. Örgütsel düzeyde örgüt performansına göre değişen
ücret bütçesi temel ücret ayarlaması içinde ele alınırken, kâr paylaşımı ve kazanç
paylaşımı değişken ücret ve ikramiyeler içinde yer almaktadır. Çalışanlar için hisse
senedi opsiyonları ise söz konusu sınıflandırmada diğer ödül biçimleri içinde yer
almaktadır.
Milkovich ve Widgor’un (1991) sınıflandırması ise, performansın hangi
düzeyde değerlendirildiği, çalışanların performansını ve ödüller arasındaki ilişkinin
gücünü etkilemesi bakımından önemlidir. Örneğin, Lawler (1990: 57 vd.), bireysel
temelli planların, başarı için önemli olan çalışanların performans ile ücret arasındaki
ilişki üzerine daha açık bakış açısı sağlayacaklarını; buna karşılık, grup temelli
153
planlarla, çalışanların farklı düzeylerde grup performansına katkıda bulunmalarına
karşın eşit olarak kazançlardan yararlanmaları nedeniyle bedavacılık (free-rider)
sorununun yaşanacağını öne sürmüştür. Ek olarak, Milkovich ve Widgor’un
sınıflandırmasındaki ikinci boyut olan performans ödemeleri ile temel ücret
arasındaki ilişki de performans planlarının sınıflandırılmasında önemlidir. Çünkü
artışların temel ücrete eklendiği durumda çalışan örgüt içinde kaldığı sürece ücret
artışları zaman içinde önemli miktarlara ulaşabilmektedir. Bu ise geçmişte iyi
performans gösteren çalışanlara önemli üstünlükler sağlamaktadır. Birikimli
olmayan performans ücret planlarında, performans ödemeleri her değerlendirme
dönemi için yeniden kazanıldığından çalışanın performansındaki değişimleri daha iyi
yansıtmaktadır. Milkovich ve Widgor’un sınıflandırmasında liyakata dayalı ücret
temel ücrete eklenen bireysel temelli performans ödemesi olarak alınmakta; parça
başı, komisyonlar ve ikramiyeler ise temel ücrette bir artışa yol açmayan bireysel
temelli özendiriciler olarak ele alınmaktadır. Performansın grup düzeyinde ölçüldüğü
ve temel ücrette artışa yol açan plana örnek olarak küçük grup özendiricileri
verilebilir. Kâr paylaşımı, kazanç paylaşımı ve ikramiye (bonus) planları ise temel
ücrette artışa yol açmayan grup temelli özendiricilerdir.
Performansa dayalı ücret planlarına ilişkin yukarıdaki sınıflandırmaların,
planların amaçları, performans ölçüleri, performansa dayalı ödüllerin nasıl
dağıtılacağı gibi özünde tasarıma ilişkin olan faktörlerce biçimlendirildiği açıktır. Bir
başka deyişle, performansa dayalı ücret planlarının tasarlanmasında dikkate
alınması gereken öğeler, planların sınıflandırılması bakımından da önemlidir.
Aşağıdaki noktalar örgütün ne tür bir planı uygulamasının mümkün olduğu yanında,
154
sınıflandırmada önem taşıyan öğeleri açığa çıkarmak için de yararlıdır. Planın amaç
ve yaklaşımına karar verirken, planın örgütteki tüm çalışanlar için mi yoksa bir
bölümü için mi uygulanacağı; planla erişilmek istenen sonuçların planın uygulandığı
gruba ne ölçüde bağlı olduğu; planın örgütün rekabet gücü, verimlilik, kalite, müşteri
tatmini, çalışan bağlılığı gibi amaçlardan hangisini ya da hangilerini benimsediğini;
çalışanların değerlendirileceği performans ölçülerinin anlamlı olup olmadığı; müşteri
odaklı performans ölçüleri, finansal odaklı performans ölçüleri, yetilere odaklı
ölçüler (insan kaynağı yetileri, diğer varlık yetileri), içsel süreç odaklı ölçülerden
hangilerinin kullanılacağı; ödüllerin çalışanlara hangi yöntemle dağıtılacağı;
ödüllerin dağıtımda kullanılacak formül, ödemelerin sıklığı, düzeyi, plana kimlerin
katılacağı ve katılım için asgari koşullar; planın uygulanmasındaki gereklilikler, planı
destekleyecek sistemler, çalışanlarla iletişim gibi faktörler (Wilson, 1995: 124-153)
performansa dayalı ücret planlarının seçimini, tasarlanmasını ve sınıflandırılmasını
etkiler.
Performansa dayalı ücret planlarının sınıflandırılmasının plan tasarımıyla
kesiştiği bir diğer nokta da, planın bireysel mi yoksa toplu (küçük grup ya da
örgütsel) çalışan performansına dayandığı noktasıdır. Grup özendirici planları işin
doğasının çalışanların karşılıklı bağımlılığını gerektirdiği ve ayrı ayrı çalışanların
katkılarını ölçmenin güç olduğu durumlarda en uygundur. Buna karşılık, eğer
çalışanın yerine getirdiği iş çıktının kolayca ölçülmesine olanak sağlıyorsa, parça başı
ya da komisyon türü bireysel özendiriciler daha uygun olur. Öte yandan birçok iş
bireyin çok sayıda görevi yerine getirmesine dayanır ve bu tür durumlarda
çalışanların işinin yalnızca bir boyutunu ölçen planlar yerine, liyakat ya da beceri,
155
bilgi ve yetkinliklere dayanan daha bütüncül performans değerlendirmesine ve asıl
olarak çalışanların girdi biçimindeki katkılarını hesaba katan planlar anlamlıdır.
Ek olarak, özellikle Milkovich ve Rigdor’un sınıflandırmasında önemli bir öğe
olan performansa bağlı ödülün temel ücrete eklenip eklenmediği ya da onun yerine
geçip geçmediği tasarımda önemli bir boyuttur. Risk düzeyi, ücretin performansa
dayalı kısmı temel ücret içinde daha yüksek bir orana ulaştıkça artar. Riskin derecesi
daha üst düzey çalışanlarda şirketin iş derecelerinde daha aşağıda olanlara göre
daha büyük olma eğilimindedir. Bir çalışanın derecesinden ayrı olarak, risk düzeyi
ulaşılmak istenen hedefin elde edilmesinde çalışanının kontrolünün derecesine
bağlıdır. Özendirici ücret programlarının benimsenmesi katılanlar planın
hedeflerinin elde edilmesi üzerinde makul bir kontrole sahip olduklarında anlamlıdır
(Martocchio, 2001: 133-135).
Bu bölümde sırasıyla bireysel ve toplu temelli performansa dayalı ücret
planları ele alınacaktır. Bireysel temelli planlar alt başlığında, liyakata dayalı ücret,
beceri temelli ücret, yetkinliklere göre ücret, parça başı ücret planları, komisyon ve
diğer bireysel performansa dayalı ücret planları açıklanacaktır. Takım ya da küçük
grup temelli ücret, kazanç paylaşımı, kâr paylaşımı ve çalışanlara hisse senedi
verilmesi planları toplu temelli performansa dayalı planları alt başlığında
incelenecektir.
156
3.1. BİREYSEL PERFORMANSA DAYANAN ÜCRET PLANLARI
Burada incelenecek bireysel temelli planları, liyakata dayalı ücret, beceri
temelli ücret, yetkinliklere göre ücret, parça başı ücret planları, komisyon ve diğer
bireysel performansa dayalı ücret planlarıdır. Bu planlardan liyakata dayalı ücret,
beceri temelli ücret ve yetkinliklere göre ücret bazı ortak noktalara sahiptir. Bu üç
plan gösterilen performansın biçimi bakımından girdi temellidir. Parça başı ücret,
komisyon gibi ölçülebilen çıktılara dayanmazlar. Buna karşılık, liyakat ücreti iş
temelli bir ücret iken beceri ve yetkinliklere dayanan ücret biçimleri kişi odaklıdırlar.
Geleneksel iş temelli ücret sistemlerinde, iş ücretlendirilebilir faktördür. Kişiye
odaklı sistemlerde ise çalışanın kullanabildiği beceri, bilgi ve yetkinlikler,
ücretlendirilen faktörlerdir. Ayrıca liyakata dayalı ücret, çalışanın öznel ve geçmiş
performansına dayansa da çalışanın gerçek performansının değerlendirilmesine
dayanırken, beceri ve yetkinlik temelli ücret performansa katkıda bulunacağı
düşünülen ek beceri ya da yetkinlikleri ödüllendirir. Beceri temelli ücret çoğu kez
belirli uzmanlık alanıyla ilgili uygulamaya dönük becerileri ve uzmanlığı ödüllendirir,
oysa yetkinliklere göre ücret planlarında, belirli bir işi etkili biçimde yerine
getirmede gerekli davranışsal ve tutumsal özellikler ya da kişisel özellikler
ödüllendirilir (Kessler, 2003: 341-342). Bununla birlikte, en azından ücret uygulaması
anlamında beceri ve yetkinliklere dayanan planlar arasında pek bir fark yoktur. Son
zamanlarda, işin geçirdiği değişime koşut olarak liyakat ücrette de değişimler
olmuştur. Günümüzde liyakat ücret gittikçe daha fazla yetkinlikleri içerir hale
gelmekte ve klasik biçiminden farklılaşmaktadır. Yetkinlikler liyakata dayalı ücretin
157
öznel değerlendirmelere dayanmasından kaynaklanan sorunlara çözüm olarak
önerilmesine karşın, yetkinliklerin saptanmasındaki keyfilikler nedeniyle aslında
daha çok soruna yol açabilmekte ve muhtemelen işveren otoritesini liyakata dayalı
ücrete göre daha çok artırmaktadır.
Parça başı, satış özendirme ya da komisyon planları, diğer bireysel
özendiriciler çıktı temelli bireysel özendiricilerdir. Bu planlar çalışanı, belirli bir
zaman diliminde ürettiği mal, yaptığı satış gibi belirli bir çıktı için ödüllendirir. Bu tür
planlar performansı ücretle ilişkilendirmenin en doğrudan yolunu sağlar. Genel
olarak, bireysel performansa dayanan ücret planları çalışan davranışını
güdüleyebilir, yüksek performans gösteren çalışanların işten ayrılmamalarına
katkıda bulunurlar. Çünkü bu bireyler fazla çabaları için daha yüksek ücret alırlar.
Ayrıca bireysel performans planları bireyci felsefeye daha uygundur ve yönetim
otoritesini sağlamada daha yararlıdırlar. Bireysel özendirici planlarının kullanımında
işin doğası ve işi yapan bireylerin doğası belirleyicidir (Lawler, 2000: 164-5). İşin
ölçülebilir ve bağımsız olması yanında işi yapacak bireylerin özendiricilere değer
vermesi, başarı ve kontrole yönelimli olması önemlidir.
3.1.1. Liyakata Dayalı Ücret
Liyakata dayalı ücret (merit pay) genelde en çok rastlanan performansa
dayalı ücret biçimidir. Liyakata dayalı ücret planları çalışanın temel ücretini (base
pay) doğrudan kişinin iş performansıyla -geçmişteki iş davranışları ve sonuçları-
ilişkilendiren ayarlamadır. Bu tanımdaki temel noktalar, ücret artışlarının gelecekteki
158
performans yerine bir önceki dönemin performansının öznel olarak
değerlendirilmesine dayanarak dağıtılması; bireysel performansı temel alması; ve
gelecek dönemdeki yüksek performansı güdülemeye yönelik olması şeklinde
özetlenebilir (Heneman, 1992: 6). Liyakata dayalı ücret programları ücret artışlarını
performans koşuluna bağlayarak güdülemek ve sonuç olarak verimliliği artırmak için
tasarlanmışlardır.
Heneman (1992: 14-15) liyakata dayalı ücretin türlerini aşağıdaki gibi
sıralamıştır. Birincisi, liyakata dayalı ücret planları performansı değerlendirmede
kullanılan standartlara göre farklılık gösterir. Bazı örgütler kıdem ve piyasa
ayarlamalarını da ölçütler arasına koyarlar. İkinci olarak, çeşitli liyakata dayalı ücret
planlarında ücretin aldığı biçim de farklılık taşıyabilir. Geleneksel liyakata dayalı
ücret planlarında liyakata dayalı ücret temel ücrette yapılan doğrudan bir artış
biçiminde görülür. Son zamanlarda liyakata dayalı ücretin performans temelinde
dolaylı ücrete ya da ek yararlara dağıtılması biçiminde uygulamalar vardır. Ek
yararların liyakata dayalı ücret amaçları için kullanılmasının açık bir yararı çalışanlar
için ABD gibi ülkelerde yarattığı vergi tasarrufudur. ABD’de birçok ek yarar
vergilenebilir gelir olarak görülmez (Heneman, 1992: 154-5). Üçüncü olarak, liyakata
dayalı ücret artışını hesaplama biçimi de farklılık gösterebilir. Artış mutlak parasal
miktar olarak ya da daha yaygın olarak ücrette yüzdelik artış biçiminde
hesaplanabilir. Dördüncüsü, ücret artışının sürekliliği de değişebilir. Geleneksel
liyakata dayalı ücret artışı süreklidir ve çalışan örgüt içinde kaldığı sürece gelecekteki
liyakata dayalı ücret artışları kök ücret üzerine eklenir. Fiyat artışlarının çok düşük
olduğu durumda, zaman içinde ücret artışları büyük miktarlara ulaşır. Eğer çalışanlar
159
liyakata dayalı ücret artışlarının toplam değerini algılarlarsa, artışları çok büyük ve
çok güdüleyici olarak görürler (Heneman, 1992: 156). Alternatif olarak, artış liyakata
dayalı ikramiye biçiminde sürekli olması amaçlanmadan da gerçekleştirilebilir.
Liyakata dayalı ikramiye ya da bonus performansa dayalı ücret planı altında örgüt
için artışların bir kerelik olması nedeniyle maliyetleri yönetme olanağı sunarken,
şimdiki performansı daha iyi yansıtır (Lowery et al., 2002: 100).
Liyakata dayalı ücretin başlıca öğeleri ise aşağıdaki gibi sıralanabilir.
Performans değerlendirmesi liyakata dayalı ücretin en önemli öğelerinden biridir.
Kural olarak ilk amirler liyakata dayalı ücret artışlarını çalışan performansının öznel
değerlendirilmesi üzerine dayandırırlar. İlk amirler ve ilgili diğer yöneticiler çalışan
performansını dönemsel olarak gözden geçirerek her bir çalışanın verilen görevleri
oluşturulmuş standartlar ve hedeflere göre nasıl yerine getirdiğini değerlendirirler.
Bu nedenle, doğru performans değerlendirme liyakata dayalı ücret sürecinin en
önemli öğesidir. Liyakata dayalı ücret planının etkililiği için doğru performans
değerlendirme sistemi gereklidir. Performans değerlendirme formu önemli olduğu
kadar değerlendirme süreci de geçerli değerlendirmeler (ratings) yaratmak
açısından çok önemlidir (Eskew ve Heneman, 1996: 15). Liyakata dayalı ücret artışı
kararlarının olabildiğince doğru olması için değerlendirmeyi yapacaklara gerekli
eğitimin verilmesi ve değerlendirmelerin nasıl yapılacağının açıklanması gerekir.
Ayrıca, performans değerlendirmelerinde kişisel özellikler yerine sonuçlar ve işle ilgi
davranışlar değerlendirilmeli ve iş analizi değerlendirme sürecinde dikkate
alınmalıdır.
160
Liyakata dayalı ücretin önemli diğer bir öğesi de çalışanların liyakata dayalı
ücret planı uygulamasında ücret ile performans arasında bir ilişki olduğunu
anlamalarıdır. Liyakata dayalı ücret sisteminin başarısı için çalışanlar üretim
kotalarını veya kalite standartlarını yerine getirmeye yönelik çabalarının ücret
artışına yol açacağını bilmelidirler. İş gereksinimleri gerçekçi olmalıdır ve çalışanlar
bilgi, beceri ve yetilerine (abilities) göre iş hedeflerini gerçekleştirmeye hazır
olmalıdır. Sonuç olarak, çalışanlar performans standartlarını yerine getirme ile ücret
artışları arasında güçlü bir ilişki olduğunu algılamalıdır (Martocchio, 2001: 71).
Çalışanların performans ile ücret arasındaki ilişkiyi çoğunlukla görememeleri liyakata
dayalı ücret planlarının en önemli sorunudur.
Liyakata dayalı ücret artışları genelde çalışanın performasının
değerlendirilmesi sonucu verilen puan temelinde ücret düzeyinin bir yüzdesi olarak
dağıtılır. Bu nedenle, ücret düzeyi ve performans değerlendirmesinin sonucu olan
puana karar vermek liyakata dayalı ücret artışlarını çalışanlar arasında dağıtma
sürecinin önemli bir parçasıdır. Dağıtımsal adalet bakış açısına göre çalışanlar
performans değerlendirme sürecinin adil olduğuna inanmıyorlarsa, ücretin
performansa dayandığını hissetmeleri olanaklı değildir (Vest et al., 2000: 554).
Ayrıca değerlendirmeyi yapan ilk amirlere ve üst yönetime güven düzeyi de ücretin
performansa dayalı olduğuna dair çalışan düşüncesini etkiler (Vest et al., 2000: 555).
Çalışanların fiilen aldıkları ücret artışının büyüklüğü ile almayı bekledikleri miktar
arasındaki fark büyüdükçe, performansa dayalı ücret algısı olumsuz olur. Buna
karşın, çalışanların performans değerlendirmesi, ücret artışı ve ücret düzeyine
ilişkin sonuçlardan tatmin olma derecesi performansa dayalı ücret algısıyla aynı
161
yönde ilişkilidir. Ayrıca çalışanların değerlendiricilere olan güveni de performansa
dayalı ücret algısıyla aynı yöndedir (St-Onge, 2000: 461-3).
Bu bağlamda, ücret artışları önceki iş performansını yansıtmalı ve çalışanları
ellerinden gelenin en iyisini yapmaları için güdülemelidir (Martocchio, 2001: 204).
Çalışanların ücretlerinde anlamlı bir değişiklik yaptığını gördükleri en az artış miktarı,
çalışanların güdülenmesi açısından dikkate alınması gereken önemli bir öğedir. Söz
konusu en az artış çalışanların tutum ve davranışlarında farklılık yapıcı olarak
algılanır. Artışın büyüklüğünün ne olması gerektiğinin sayısal bir ifadesi yoktur; kişi
ve duruma bağlıdır. Ancak, konuyla ilgili yapılan araştırmalarda üç bulgu ortaya
çıkmıştır. Birincisi, liyakata dayalı ücret artışları için ayrılan parayı artırmak
verimliliğin de aynı oranda artması anlamına gelmez. Liyakata dayalı ücretteki her
bir ek artış azalan marjinal getiri nedeniyle verimlilikte daha küçük bir artış
doğuracaktır. İkincisi, çalışanların liyakata dayalı ücret artışını anlamlı olarak
algılamaları, hayat pahalılığına, işe yönelik tutumlarına ve işten bekledikleri ödüllere
bağlıdır. Üçüncüsü, çalışan artışın büyüklüğünü yalnızca mutlak anlamda değil, örgüt
içindeki benzer durumda diğer çalışanların aldıkları liyakat artışlarıyla da karşılaştırır
(Heneman, 1992: 150-1; Martocchio, 2001: 204).
Liyakata dayalı ücretin burada ele alınacak son öğesi ise, örgütlerin
çalışanların ücretlerini enflasyona göre ayarladıktan sonra liyakata dayalı ücret
artışlarını yapmaları gereğidir. Çalışanlar liyakata dayalı ücretin enflasyona karşı
yapılmış bir artış olarak değil performanslarının bir sonucu olduğunu anlamalıdırlar
(Martocchio, 2001: 71). Oysa liyakat artışları çoğu kez enflasyon ve işgücü
piyasasındaki değişimlerle iç içe geçmektedir. Lawler (2000: 154), ücret artışlarının
162
büyüklüğünün aynı zamanda çalışanların aynı tür işi yapan diğerlerinin ne kadar
ücret aldıklarına ilişkin yapılan karşılaştırmadan da etkilendiğini, eğer ücreti
ayarlanacak çalışan, piyasada kendisiyle benzer işi yapanlara göre yüksek
ücretlendiriliyorsa, iyi performans gösterse bile büyük olasılıkla göreli olarak daha
düşük ücret artışı alacağını ifade eder. Diğer bir deyişle, Lawler ücret artışlarında
işgücü piyasa koşullarının ve emek arzının önemini vurgular.
Liyakata dayalı ücret sistemlerinde performans dışında hangi faktörlerin
ücreti belirlediği araştırmalarda ortaya konulmuştur. Örneğin performans
değerlendirme sonuçlarına ek olarak çalışanın cinsiyeti, ırk gibi demografik
niteliklerin, kıdem, eğitim gibi insan sermayesi faktörlerinin, iş ve ücret düzeyi gibi
ücret sistemi özelliklerinin ücret artışıyla ilgisi Harris et al. (1998: 825-6) tarafından
özetlenen çeşitli çalışmalarda ele alınmıştır. Ek olarak, örgütte geçirilen süre ücret
artışlarının büyüklüğüyle ilgili görünmektedir. Heneman’a (1992) göre kıdemin
performans değerlendirme sonuçlarına etkisinin yönü, kıdemin örgüt tarafından
ödüllendirilmesi gereken performansın bir boyutu olarak mı görüldüğü, yoksa
örgütün ücret derecelerini kullanmasının bir sonucu olup olmadığına bağlıdır. İkinci
durumda, kıdemli çalışanlar ortalama olarak daha az kıdemli çalışanlardan daha
küçük artışlar alabilirler. Çünkü ücret derecelerinde en üst basamaklara daha
yakındırlar. Benzer olarak, eğitimle ücret artışı arasındaki bağlantıya ilişkin karmaşık
sonuçlar elde edilmiştir. Heneman (1992) eğitimin önemli olduğu üniversiteler gibi
örgütlerde daha çok eğitim, daha çok artışla ilgiliyken; eğitimin her durumda çok
önemli olmadığı (örneğin imalatta) örgütlerde formel eğitim ile ücret artışı arasında
ilişki olmayabileceğini ifade etmiştir.
163
Liyakata dayalı ücret uygulamasında çalışanların performansı
ödüllendirilirken iki faktör dikkate alınır. Bunlardan ilki çalışanın performans
değerlendirme sonucudur. Diğeri ise çalışanın ücret aralığındaki (pay range) yeridir.
Bir başka deyişle, liyakata dayalı ücret artışlarında çalışanın işteki performansı kadar
göreli ücreti de hesaba katılır. Liyakata dayalı ücret artışlarının büyüklüğünün, işler
için her bir ücret derecesindeki ücret aralıklarını ifade eden ücret yapılarıyla
ilişkilendirilmesinin nedeni, çalışanların aynı ücret haddine sahip, aynı iş
derecesinden başlamamalarıdır. Çalışanın performansını ve mevcut ücret haddini
dikkate almada kullanılan genel yöntem liyakat çizelgesidir (merit matrix / merit
chart). Liyakata dayalı ücret çizelgesinde yöneticiler ücret artış miktarlarını hem
çalışanın performansına hem de çalışanın ücret aralıkları (ranges) içerisindeki
mevcut ücret haddine (rate) göre kararlaştırırlar. Çizelge ücret derecesindeki çeşitli
düzeylerde çeşitli performans düzeyleri için artışların zamanlamasına ve miktarına
ilişkin ayrıntıları verir (Seltz ve Heneman, 1993: 11). Liyakata dayalı ücret artışları
yalnızca performans dikkate alınarak yapılırsa, aynı performansa sahip ancak farklı
düzeylerde ücret alan çalışanlar aynı orana göre artış alırlar bu da yüksek ücret alan
çalışanların daha büyük mutlak artışlar almasına yol açarak varolan ücret
farklılıklarını derinleştirir. Daha geleneksel ve karmaşık ücret derece yapılarına sahip
örgütler ücret artışlarını hem performansa hem de ücret derecesinde çalışanın
yerine göre belirlerler. Ücret aralığı (pay range) bir çalışanın bulunduğu pozisyon için
kazanabileceği en az ve en çok miktarı gösterir. Çalışanın ücret aralığındaki
pozisyonu çalışanın ücret derecesine (pay grade) girdiği zamanki ücret düzeyi (pay
level), derecede geçen süre, bir derecede iken aldığı ücret artışları gibi bir dizi
164
faktöre bağlanabilir. Aralıkları olan ücret yapısında, ortalama performansa sahip kişi
için rekabetçi ücret düzeyi olan orta nokta (midpoint) tasarlanır. Çoğu liyakat
çizelgesi yeni işe girenler işi yetkin biçimde yerine getirdikleri zaman çabucak orta
noktaya ulaşacakları biçimde tasarlanmıştır. Çalışanlara orta noktada ücret
ödenmesinin nedeni, onların rekabetçi düzeyde ücretlendirilmelerini ve diğer
işyerlerine daha yüksek ücret nedeniyle geçmeye girişmemelerini sağlamaktır.
Liyakat çizelgesinin bir başka özelliği de çalışanların ücret aralığında orta noktanın
üzerinde ilerlemenin yavaş olması ancak çok iyi performans gösterenlerin aralığın en
üst sınırlarına ilerlemesini sağlamasıdır. Eğer çok fazla çalışana orta noktanın
üzerinde ödeme yapılıyorsa, örgüt çalışanları için değerlerinin üstünde bir miktar
(premium) ödüyordur ve bu durumda ücret aralığının en üstünde yer alan üst düzey
performans gösterenler ücret aralığı ayarlanmadıkça ücret artışları alamazlar (Scott
et al., 1996: 104-5). Tipik liyakat çizelgesinde her bir ücret derecesi için ücret aralığı
beş düzeye bölünebilir. Birinci yüzde 20, en alt ücret aralığını ifade ederken beşinci
yüzde 20, en üst ücret aralığını ifade eder. Öte yandan çalışanların performansı da
tatmin edici olmayan düzeyden çok üstün performansa kadar dört-beş ayrı düzeyde
sıralanabilir. Liyakat çizelgesinde aralıktaki pozisyon ve performans düzeyince
oluşturulan hücreler, verilecek yüzdelik ücret artışlarını gösterir. Bu sistemde ücret
aralığının en üstünde yer alan ve üstün performans gösteren çalışan, ücret aralığının
en altında yer alan ve aynı düzeyde performans gösteren çalışandan daha düşük bir
yüzdelik artış alır. Örgüt içerisinde göreli olarak yüksek ücret alanların ücret artış
yüzdelerinin azaltılması onların ücretlerinin belirli ücret dereceleri içinde
tutulmasına yardımcı olur (Martocchio, 2001: 207).
165
Ücret sistemi özellikleri bağlamında, üst düzey işlerde çalışanlar daha yüksek
liyakat artışları alabilirler. Heneman (1992) bu bulgu için iki olası açıklama önerir.
İlki üst düzeydeki çalışanların düşük düzeydeki çalışanlardan daha iyi performans
gösterdiklerine inanılmasıdır. Diğer açıklama ise üst düzeylerdeki çalışanları örgüt
için daha değerli olduklarından daha yüksek ücret artışı verilmesidir. Bununla
birlikte, Heneman ve Cohen (1988: 350) çalışanın ücreti ve derece orta noktası
(grade midpoint) arasındaki farklılık olan compa-ratio’nun çalışanın ücret artışı ile
ters ilişkili olduğunu bulmuştur; yani, belirli bir ücret derecesinde daha yüksek
düzeyde olan çalışanlar aynı ücret derecesinde daha düşük düzeyde olan
çalışanlardan daha küçük artışlar almışlardır. Bu bulgu çoğu örgütün liyakat ücret
artışlarını dağıtırken çalışanın içinde bulunduğu ücret derecesindeki pozisyonunu
dikkate alma uygulamasıyla tutarlıdır.
Çeşitli nedenlerle geleneksel liyakata dayalı ücret planları eleştirilmektedir
Heneman (1992: 156-7) bu eleştirileri aşağıdaki gibi özetlemiştir. İlkin, sürekli
artışlarla ilgili maliyetler çok büyük olabilir. İkincisi, geleneksel liyakata dayalı ücret
planları algılanan performansa dayalı ücret ilişkisinin gücünü azaltabilir. Geleneksel
liyakata dayalı ücret planları yalnızca performans için değil, örgüte üyelikle de
ilgilidir. Çalışanın örgütte bulunma süresi arttıkça liyakata dayalı ücret artışı da
büyür. Liyakata dayalı ücrete ilişkin üçüncü sorun sürekli bir artışın çalışanların göreli
ücret statüsünün değiştirilemez olmasına yol açabilmesidir. Eğer ücret düzeyi ile
artış arasında güçlü bir korelasyon varsa, çalışan performansına bakılmaksızın, en
düşükten en yükseğe kadar ücretlendirilen çalışanların sıralanması aynı kalmaya
166
devam edeceği sürekli artışta beklenecektir. Sürekli artışa ilişkin dördüncü sorun da
ücret ve performans arasındaki gerçek ilişkideki azalma potansiyelidir.
Liyakata dayalı ücret konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer nokta
da liyakata dayalı ücretin etkililiğidir. Liyakata dayalı ücret planı uygulayan örgütler
çoğu kez planın etkililiğini izlemezler ve liyakata dayalı ücret uygulamasının
devamını destekleyecek ya da kullanımını ret edecek veri yoktur. Liyakata dayalı
ücretin kullanımına ilişkin kararlar çoğu kez felsefi temelde yapılır (Heneman, 2001:
449). Genel olarak, işin tasarımı gibi belirli örgütsel faktörler sistemin başarısı
üzerinde önemli ölçüde etkide bulunurlar. Liyakata dayalı ücret sistemini örgüt
yönetiminin benimsemesi, çalışanlar ve yönetim arasındaki iletişim de sistemin
etkililiğini etkileyen faktörlerdir.
Liyakata dayalı ücret uygulamasının etkililiğini belirleyen sorunların başında
performansı ölçmedeki güçlükler gelir. Örgütte performans değerlendirmesinin
geçerliliği ilk amirler ya da diğer yöneticiler tarafından yapılan değerlendirmeler
(rating) öznellik, kişisel önyargılar, kasıtlı olarak kötü değerlendirme gibi nedenlerle
sorunlu hale gelebilir. Bu güçlüğü örgütler öznel yargılardan çok daha özgül ve
nesnel ölçütlere dayanan performans değerlendirme formları kullanarak ve
değerlendiricileri eğiterek yenmeye çalışırlar. Bireysel özellikleri (örneğin inisiyatif
alma) ölçme yerine işe ilişkin davranışları ölçmeye yönelik olarak geliştirilmiş
davranış odaklı dereceleme ölçeği (behaviorally anchored rating scales), davranışsal
gözleme ölçeği (behavioral observation scales) gibi yöntemleri ve hedeflerle
yönetim (management by objectives) gibi iş sonuçlarını ölçmeyi amaçlayan
performans değerlendirme yöntemlerini kullanmak bu doğrultuda izlenen
167
yöntemlerdir (Campbell, 1998: 132). Performansın ölçülmesine ilişkin diğer bir sorun
da, çalışanların yerine getirdikleri görevler birbirine bağlı olduğu zaman ortaya çıkar.
Bu durumda liyakata dayalı ücretten kaçınmak daha anlamlıdır. Liyakata dayalı
ücretin etkililiğinde diğer önemli bir nokta çalışanların performans ölçülerine göre
yapılan ayrımların adilliği üzerine düşüncelerdir. Ölçülerin doğru olması yetmez;
çalışanlar ölçütleri doğru olarak değerlendirmelidir.
Yöneticiler çoğu kez çalışanları performans değerlendirmelerine göre
farklılaştırmada isteksizdirler. Çalışma grubunda çalışma ilişkilerinin bozulmasından
kaygı duymaları nedenlerden biridir. Ayrıca, yöneticilerin çoğu geribildirim sürecinde
de rahat değildirler. Etkili performans değerlendirmesi yapabilmek için gerekli
becerilere çoğu yönetici sahip olmayabilir. Ayrıca, çalışanlar genelde kendi
performans değerlendirme sonuçlarını doğru olarak kabul etmezler. Performans
değerlendirme sonuçlarının çalışanlar tarafından benimsenmesini artıracak
önlemlerin başında değerlendirme sürecine çalışanların katılımı gelmektedir
(Campbell, 1998: 134-7).
Diğer yandan çalışanlar, ücret artışı ve ikramiye gibi genellikle amirlerinin
takdirine bağlı olan şeyleri elde etmek için çabalarını işe yönelik olmayan şeylere
yöneltebilirler. Liyakata dayalı ücret sisteminde performansı değerlendirmenin
öznelliği nedeniyle, çalışanlar zaman gibi önemli kaynakları amirleriyle iyi geçinmek
için harcayabilirler (Prendergast, 1999: 9).
İşleyen bir liyakata dayalı ücret sisteminde anlamlı ücret farklılıkları için
yeterli fona sahip bütçe gerekir. Yöneticiler performanstaki büyük farklılıkları, uygun
ücret farklılıklarıyla ilişkilendirebilmelidirler. Performans değerlendirmesinde esas
168
alınacak performans hedef ve standartları çoğu kez liyakata dayalı ücret devirlerinin
başında ayrıntılı olarak saptanmaz. Çalışanlar kendilerinden ne tür ve hangi düzeyde
bir performansın beklendiğini ve ödüllendirileceğini açık olarak anlamayabilirler.
Standartlardaki eksiklik performans yargılarını savunmayı güçleştirir ve çalışanların
hem dağıtımsal adalet, hem de süreçsel adalet algılarında sorunlara yol açar.
Ücret sistemi örgütün elindeki tek ödül yöntemi değildir ve genelde
yöneticiler parasal olmayan ödülleri de çalışanlara dağıtırlar. Eğer yöneticiler parasal
olmayan ödülleri dikkatsizce kullanırlarsa, çalışanlar karmaşık sinyal alırlar ve bu tür
ödüller performans temelli değilse algılanan liyakata dayalı ücret başarısını
azaltabilirler. Benzer olarak, bireylerin ücret aralığındaki durumu, ücret
sıkıştırmasının (pay compression) varlığı, çalışma grubu içindeki ücret ilişkileri,
çalışanların işe başlama düzeylerindeki farklılıklar performans ve ücret arasındaki
bağlantıyı gizleyebilir (Campbell et al., 1998: 134-5).
Ayrıca, liyakata dayalı ücret, çalışanları yalnızca ödüllendirilecekleri
faaliyetlere yönelterek işin önemli, ancak daha az görünür boyutlarını ihmal
etmelerine neden olabilir. Bu sorun özellikle işin ölçme sorunlarının daha çok ortaya
çıktığı idari ve profesyonel işlerde daha şiddetlenir. Ek olarak, liyakata dayalı ücret
gibi özendirici sistemler belki çalışanın performansında artışa neden olur ancak
çalışan üzerinde gerilime yol açarak iş tatmininde azalmaya yol açabilirler.
169
3.1.2. Beceri Temelli Ücret
Beceri temelli ücret planları, çalışanları işle ilgili kazandıkları becerileri için
ödüllendirir. Beceri temelli ücret planları, işin oldukça ayrıntılı biçimde sınıflandırılıp,
tanımlanabildiği durumlarda, genelde teknisyenler, operatörler ve ofis çalışanları
için kullanılır (Milkovich ve Newman, 1999: 145). Beceri temelli ücrette çalışanlar iş,
görev ve sorumlulukların toplamı olan çeşitli beceri bloklarını öğrenirler. Çalışanlar
belirli bir beceri ya da beceri gruplarında (beceri bloğu) ustalaşıp bunu
belgelendirdikleri zaman o beceri için öngörülmüş ücret artışını alırlar.
Özellikle iş temelli sistemlerin dar işlevsel uzmanlık alanına dayanması, işin
parçalarına ayrılarak basitleştirilmesi ve çalışanların katılımına gerek duymaması gibi
özellikleri, yeni iş sistemlerinin esneklik gereksinimleriyle örtüşmeyince, beceri
temelli ücret ortaya çıkmıştır. Geleneksel iş temelli sistemlerin işin kendisine önem
vermesine karşılık yeni iş sistemlerinin grup performansını, becerilerin
geliştirilmesini, çalışanların daha yüksek katılımını gerektirmesi beceri temelli ücret
uygulamalarının altında yatan faktörlerdir (Mericle ve Kim, 1999: 558-9).
Beceri temelli ücret planları bilgi için ücret ve çoklu becerili (multi-skilled)
ücret gibi çeşitli adları alırlar. Beceri temelli ücret planlarında yukarıda da belirtildiği
gibi çalışanlar yerine getirebildikleri işlerin sayısına göre ödüllendirilirler. Beceri
temelli ücret planlarında amaç olabildiğince çok beceri için çapraz eğitim vererek
çalışanları çoklu becerili (multi-skilled) hale getirmektir. Çoklu becerilere sahip
çalışanların yalnızca bir işi yerine getiren çalışanlara göre örgüt için daha değerli
oldukları varsayılır. Beceri temelli ücret planları ayrıca daha yüksek ürün kalitesi,
170
takım çalışması ve çalışan katılımı, üretim süreci ve ürün hakkında çalışanın daha iyi
bilgilendirilmesi, daha yüksek birey ve örgüt verimliliği, daha az personel gereksinimi
gibi hedeflere de sahip olabilir (BNA’s Library on Compensation ve Benefits on CD).
Beceri temelli ücret geleneksel iş temelli ücretten önemli farklılıklar gösterir.
Beceri temelli ücreti geleneksel iş temelli ücret planlarından ayıran en önemli öğe,
temel ücretin çalışanların işin özelikleri yerine sahip oldukları becerilere
dayandırılmasıdır. Beceri temelli ücret, işler yerine bireylerin özelliklerine odaklanır.
Beceri temelli ücret planları genelde örgütlerin kendi özel koşullarına uyarak
tasarlanırlar. Bu nedenle beceri temelli ücret planlarının özellikleri çok çeşitlilik
gösterir. Genel olarak beceri planlarının özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir (Gupta
ve Shaw, 2001: 514; Jenkins et al., 1992: 7-8). Her şeyden önce beceriler ya da
beceri birimleri (beceri blokları) ücretlendirilebilir faktörlerdir ve çalışanın belirli bir
zamanda yaptığı iş, beceri temelli ücret sistemlerinde ikincil öneme sahiptir. Beceri
temelli sistemlerde çalışanların bir beceri ya da beceri grubundaki ustalığı
değerlendirilir ve belgelenir. Ücret artışları çalışanın yeni beceriler kazandığını
göstermesinden sonra gerçekleşir. Oysa iş temelli sistemlerde çalışanların işi
yapmak için gerekli becerilere sahip olduğu varsayılır. Ek olarak, iş temelli
sistemlerde ücret artışları çalışanın işi değiştikten hemen sonra olur. Buna karşın,
beceri temelli sistemlerde ücret artışı, çalışan yeni becerileri elde ettikten sonra
gerçekleşir. İş temelli ücret sistemleri kıdeme göreli olarak önem verirken, beceri
temelli ücret sistemlerinde kıdem önemli bir rol oynamaz. Son olarak, beceri temelli
ücret sistemlerinde çalışanların ilerleme ve ücret artışı için sahip olduğu fırsatlar
171
daha büyüktür. Çünkü birçok işle ilgili becerileri öğrenenler örgüt için daha
değerlidirler.
Beceri temelli ücret planlarında (i) yatay (breadth veya horizontal) beceriler
(ii) becerilerin derinliği (depth) ve (iii) dikey (vertical) beceriler olmak üzere genelde
üç geniş kategoride toplanan beceriler ödüllendirilir. Yatay beceriler aynı veya
birbirine yakın güçlük düzeyine sahip becerilerdir. Bu beceriler çalışanların üretim ya
da hizmet sunulması sürecindeki diğer işleri yerine getirmelerine olanak sağlar.
Çalışanlar iş grubu veya bölümündeki diğer işleri öğrenebilirler. Bazı beceri temelli
ücret sistemlerinde, çalışanlar imalat birimindeki veya işyerindeki her bir işi
öğrenme fırsatına da sahiptirler (BNA’s Library on Compensation ve Benefits on CD).
Yatay beceri planları, çeşitli işlerde çalışanların tamamlayıcı becerileri kazanmalarını
ödüllendirir. Yatay becerilerin elde edilmesiyle, çalışanlar örgütün operasyonlarına
ilişkin bir bakış açısı kazanırlar; sorun çözme yetilerini geliştirirler ve çalışma
arkadaşlarıyla işbirliği içinde olurlar.
Yatay beceri planları belki de beceri temelli ücret planların en eskisi ve en
yaygın olanıdır. Çeşitli işleri yapabilen çalışanlar beceri temelli ücretin esneklik ve
yalın örgüt yapısına uygunluk gibi olumlu özelliklerini ortaya çıkarırlar. Beceri temelli
ücretin sağladığı esneklikle işe gelmeyen çalışanın yeri doldurulur. Çalışanlar değişen
talebe göre gerekli işlerde çalıştırılırlar ve üretimde bir alandaki çalışan açığı
nedeniyle ortaya çıkabilecek sorunları azaltırlar (Thompson ve LeHew, 2000: 22).
Murray ve Gerhart (1998: 70-71) yatay beceri planlarına yönelik eleştirileri aşağıdaki
gibi özetlemektedir. Birinci olarak, yatay beceri planları örgütsel kaynakları boşa
israf etme eleştirisine uğramaktadır. Yatay beceri planlarına yönelik yapılacak
172
ikincieleştiri de, kaynakların çalışanların asıl sorumlulukları yerine potansiyel olarak
yararlı olmayan, yersiz becerilerin kazanılmasına yöneltilmesidir. Ayrıca, örgütün
gerekli olmayan bir beceri için ödeme yapması da önemli bir sorundur. Ancak bu
çoğu durumda kötü tasarımın bir sonucu olabilir. Bununla birlikte, yatay becerileri
destekleyen beceri temelli ücret planlarının işgücü maliyetlerini azaltmada ve örgüt
verimliliği ile ürün kalitesini artırmada oldukça etkili olduğu aynı yazarlar tarafından
iddia edilmektedir (Murray ve Gerhart, 1998: 71).
Beceri derinliği planları ise uzmanlaşmış beceriyi ödüllendirir. Bu planlar
belirli bir beceri, iş, disiplin ya da bilgi alanındaki uzmanlığın gelişimiyle ilgilidir.
Bununla beraber, beceri derinliği planları 1960’larda Procter ve Gamble tarafından
ilk beceri üzerine vurgu yapan planlar olmalarına rağmen, beceri derinliği genelde
beceri temelli ücrette daha az üzerinde odaklanılan çeşittir. Beceri derinliği planları
geleneksel çıraklık eğitimine benzemektedir; temel farklılık ücretteki değişiklikler
daha uzmanlaşmaya yönelik becerilerin kazanılmasıyla ilişkilendirilmiştir. Beceri
derinliği planları beyaz yakalı ve teknik işlerde daha yaygındır (Gupta ve Shaw, 2001:
514). Örneğin, Boeing’te beceri derinliği planıyla özel bir teknik beceriye sahip
çalışanlar yönetici görevlere gelmek yerine teknik ücret derecelerinde yükselirler. Bu
çalışanların yetkinliği olmayan düzeye terfi etmesi sorununun önüne geçmede
yararlıdır. Teknik uzmanlar teknik işleri yapmaya devam ederler; yöneticilik
becerilerini kanıtlamadıklarından ve tartışılabilir yöneticilik nitelikleriyle yönetici
olmazlar. Beceri derinliği planları kalite ve verimlilik artışlarını destekler, ayrıca
rekabet üstünlüğünü artıracak çalışanların temel yetkinliklerini geliştirerek, yaratıcı
sorun çözme becerilerini geliştirirler (Gupta ve Shaw, 2001: 514).
173
Dikey (vertical) planlar geleneksel olarak programlama, eşgüdümleme,
eğitim ve diğerlerini yönetme, performans değerlendirme, diğer birimlerle iletişim
gibi denetimsel becerileri kapsar. Bu tür denetimsel beceriler takım üyelerinin bir
diğerini yönetmesi gerektiği için çoğu kez kendini yöneten iş takımları için
tasarlanan planlarda uygulanır.
Dikey planlar yetkinlik temelli ücret olarak adlandırılan planlarla çok
benzerdir. Bu planlar beceri temelli ücret planları arasında en az yaygın olandır.
Dikey planlar, bazı yöneticilik becerilerinin öğrenilmesi yıllar aldığından, ölçmesi güç
ve sonuçlarında belirsizlikler olduğundan sorunludur. Ancak, performansı
etkileyecek derin uzmanlığa sahip olduğu ve örgüt içi kariyer gelişimine yönelik
fırsatlar sağladıkları için çalışanları güdüleme açısından yararlıdır (Gupta ve Shaw,
2001: 515). Kısacası, personel esnekliği önemliyse yatay beceri planları, teknik
uzmanlık istenildiğinde beceri derinliği planları, kariyer gelişimi ve karar verme
becerileri önemli olduğunda da dikey planlar daha yararlıdır.
Beceri temelli ücret planı tasarımında evrensel kurallar yoktur. Beceri temelli
ücret, genellikle örgütlerin kültürü ve özel gereksinimlerine göre biçimlendirilir. Bu
nedenle, beceri temelli ücret planının tasarımı örgütün ve gereksinimlerinin
analiziyle başlar. Gereksinim analizinin ardından, plana kimin katılması gerektiği,
beceri bloklarının sayısı, her beceri bloğu için kararlaştırılacak ücret hadleri ve her
beceri bloğunda çalışanların nasıl sertifikalandırılacakları gibi özel tasarım öğelerinin
üzerinde çalışılır (BNA’s Library on Compensation ve Benefits on CD).
Beceri temelli ücret planları belirli bir zaman döneminde becerilerin
kazanılmasını vurguladığından, yönetim ve çalışanlar arasında işbirliği gerektirir.
174
Çalışanlar, iş arkadaşlarıyla kaliteyi ya da diğer verimlilik sorunlarını çözmek için, iş,
ücret ve iş tatmini üzerine tercihlerini uygulamak için yetkilendirilmelidir. Ayrıca,
beceri temelli ücret programları yönetimin ücretle ilgili kararları tek taraflı aldığı
diğer ücret programlarından farklı olarak programa katılacak bireylerin katkısına
gereksinim duyar. En azından teknik sorunlarda seçilmiş bir grup çalışanın plan
tasarımına katılmasını gerektirir (Ghorpade ve Edge, 1997: 3-4). Yukarıda kısaca
özetlenen nedenlerle çalışanların planın tasarımı aşamasına katılması beceri temelli
ücret planlarında önemlidir.
Beceri temelli ücretin dayandığı temel, beceri bloklarıdır. Beceri bloğu belirli
bir işi ya da iş ailesini (işler grubu) yerine getirmek için gerekli beceriler dizisidir. Her
beceri bloğu bir ücret haddine ya da onunla ilişkili ücret artış miktarına sahiptir.
Çalışanlar bir beceri bloğundaki bütün becerilerini yeterli biçimde yerine
getirebildiklerini gösterirlerse bir ücret artışı alırlar. Bir beceri temelli ücret planında
beceri bloklarının sayısı 2 ile 100 arasında değişir, ancak genelde planlarda ortalama
10 beceri bloğu bulunmaktadır. Çoğu durumda çalışanlar aynı düzeyde güçlüğe
sahip işlerdeki yatay becerileri ve işlerin artan güçlük ve sorumluluk düzeyi olan bazı
dikey becerileri teşvik ederler. Beceri bloklarının belirlenmesinde aşağıda belirtilen
yöntemler izlenir. (bakınız: BNA’s Library on Compensation ve Benefits on CD;
Ghorpade ve Edge, 1997: 14-16). İlk olarak, örgütün ayrıntılı iş tanımlarını
geliştirmesi zorunludur. İyi yapılmış iş tanımları temel becerilerin saptanmasını,
çalışanların yatay ve dikey becerileri kazanmasına yardım için gerekli eğitim
programlarını ve performansın doğru ölçülerini geliştirmeyi kolaylaştırır. Beceri
blokları saptanırken ikinci olarak, bireysel işler iş aileleri (meslek, iş demeti) veya
175
ofis, teknik ve muhasebe gibi benzer iş grupları içinde örgütlenmelidir. Bir grup
içindeki her iş tanımı bu gruptaki bütün işlerde ortak olan becerileri ve grup içindeki
bireysel işlere özgü becerileri saptamak için yeniden incelenmelidir. Daha sonra bu
iş grubu için iş tanımı yazılabilir. Bunu izleyen aşama ise her bir iş grubundaki gerekli
görevleri saptamaktır. Bu gruplandırmalar temelinde bir gruptaki içindeki işleri
yerine getirmede gerekli bütün görevler için gerekli beceriler listelenmelidir.
Böylelikle görevleri yerine getirmede gerekli beceriler saptanabilir. Beceri bloklarının
belirlenmesinde üçüncü aşama, becerilerin bloklar içinde gruplanması çalışmasıdır.
Beceri bloklarına karar vermede ücretlendirme uzmanlarının izleyebilecekleri
değişmez kurallar yoktur. Genel bir kural olarak bloklanan becerilerin belirli bir işin
görev ve sorumluluklarıyla ilgisi sağlanmalıdır.
Beceri temelli ücret planı tasarlanmasında beceri bloklarının
saptanmasından sonraki aşama beceri bloklarının değerlendirilmesidir. Beceri
temelli ücret planında, beceri blokları geleneksel iş temelli ücret planındaki ücret
dereceleri ve kademelerine benzer işlev görür. Çalışanlar bir beceri bloğundaki
bütün becerilerde sertifikalandırıldıklarında, bloğa karşılık gelen ücret artışı alırlar.
İşverenler bütün beceri bloklarında aynı ücret artışının alınıp alınmayacağına karar
vermek durumundadırlar. Eğer beceriler farklı değerlere sahipse, her bir beceri
bloğunun göreli değerine bir biçimde karar verilmelidir. Beceri bloklarının değerine
karar vermede bir yöntem, faktör puanıyla iş değerlendirme yöntemine benzer bir
sistem kullanmaktır. Bu değerlendirme sistemi, becerinin karmaşıklığı, sorun çözme
gerekleri, analitik gerekleri ve kişiler arası ilişkiler gibi ücretlendirlebilir faktörler
üzerine dayanan beceri bloklarına puanları dağıtmak için değiştirilebilir. Her bir
176
beceri bloğu için toplanan puanlar ve ücret hadleri beceri bloğunun aldığı puanların
sayısına dayanarak dağıtılır. Göreli olarak eşit puan değerlerine sahip beceri
bloklarına aynı ücret haddi (rate) verilirken düşük puan değerlerine sahip olanlara
daha düşük ücret hadleri dağıtılmalıdır.
Beceri temelli ücret planlarının tasarımında diğer önemli bir nokta da ücret
hadlerinin düzeyidir. Her plan rakipler tarafından ödenen ücretler dikkate alınarak
hazırlanmak durumundadır. Bununla beraber, beceri temelli ücret planı altında
işgücü piyasasındaki rekabetçi ücret hadlerine karar vermek güç olabilir. Çünkü
piyasadaki işverenler bir tek işle ilgili beceriler için ücret öderler. Oysa beceri temelli
ücrette birçok işle ilgili beceriler için ödeme yapılır. Beceri temelli ücret planlarında
her bir beceri bloğu yerine bütün ücret sistemi piyasada fiyatlandırılır.
Geleneksel ücret yapısı her iş için iş değerlendirmesi ve piyasa
karşılaştırılmalarına dayanarak saptanan en az, orta nokta ve en çok ücret
haddinden oluşur. Beceri temelli ücret planını kullanan örgütler genelde yalnızca
giriş düzeyi haddini ve en üst haddi belirlerler. Her beceri bloğu değerine göre ücret
bu iki haddin arasında belirlenir. Başlangıç düzeyi, kaliteli adayların örgütteki işleri
kabul etmesi için yeterince yüksek saptanır. Beceri temelli ücret planında en az
ücret haddinde ödeme yapılan bir birey iş grubundaki içindeki işlerden birini yerine
getirecek düzeyde becerilere sahip olacaktır. En yüksek ücret haddi ise örgütün
çoklu becerili çalışanları işte tutmak için ödemesi gerekli orandır. En yüksek ücreti
saptarken, yönetim bu miktarı örgütteki çalışanların önemli bir yüzdesine ödeyip
ödeyemeyeceğini göz önünde tutmalıdır. Genelde beceri temelli ücret sistemlerinde
ücretlerin daha yüksek olduğu iddia edilir. Ancak Gupta ve Shaw (2001: 517) beceri
177
temelli ücret kullanan örgütlerin daha çok yönetim ve eğitim masraflarına sahip
olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bireysel ücretler çoğu kez yerel ortalamadan daha
yüksek olmakla birlikte, genel olarak ücret masraflarının daha yalın ve esnek
personel kullanımı ve verimlilik nedeniyle daha düşük olduğunu ileri sürmektedirler.
Ek olarak, beceri temelli ücret kullanan örgütler plan kapsamında olmayan
çalışanlarına ortalama ücret düzeylerinden daha aşağı ücret ödemektedirler (Gupta
ve Shaw, 2001: 517).
Beceri temelli ücret planının başarısı eğitim taahhütüne bağlıdır. Çalışanların
sürekli olarak yeni beceriler öğrenmesi gerektiğinden eğitim devamlı bir süreç haline
gelir. Beceri temelli ücret uygulayan örgütler genellikle sınıfta ve işte öğrenme
miktarını artırırlar. Etkin eğitim programları, çalışanlara ücretlerini artırmak için
gerekli olan beceriler kadar, kendilerinden daha aşağı beceri düzeylerindeki
çalışanları öğretme ve yetiştirme için gerekli becerileri de sağlar. Doğru iş tanımları
eğitim gereksinimlerine karar vermede ve eğitim çabalarına odaklaşmada kullanılır.
Çalışanlar eğitim talep edeceklerinden, eğitim ve çalışan performansı arasındaki
dengeye dikkat edilmelidir. Eğer bütün çalışanlar sürekli yeni beceriler
öğreniyorlarsa örgüt performansı sürdürülemez. Bu nedenle, işverenler çalışanların
en çok ücret düzeyini elde etmesi için en az bir zaman sınırı saptamalı, çalışanlar da
bir sonraki beceri düzeyine hareket etmeden önce bir beceri düzeyinde kalacağı geri
ödeme dönemi saptamalıdırlar.
Çalışanların ücret hadleri onların beceri performansının değerlendirilmesine
dayandığından beceri yetkinliğini onaylamak için nesnel ölçütler geliştirilmelidir.
Çalışanlar ücret artışına hak kazanmak için onlardan kesin olarak ne istendiğini
178
bilmelidirler. İşverenler her beceri bloğu için ölçümleri tasarlamalı ve test
yöntemleri yaratmalıdır.
Beceri yeterliği genellikle ilk amir ya da çalışma arkadaşları tarafından
onaylanır. Bazı örgütler onaylamanın hem ilk amir, hem de çalışma arkadaşlarınca
yapılmasını isterler. Onaylama yöntemleri çalışma örneği, sözlü sorgulama, ve yazılı
testler biçiminde olabilir. Ayrıca çalışanların bütün işlerde öğrendikleri becerilerdeki
ustalıkları dönemsel olarak göstermeleri, aksi takdirde ücret hadlerini kaybetmeleri
riski bir beceri temelli ücret programının sağladığı işgücü esnekliğini sürdürmek için
gereklidir. Örgütler çalışanların ustalıklarını bütün beceri bloklarında makul ölçüde
sağlamak için bir iş rotasyonu programı uygulayabilirler.
Beceri temelli ücretin uygulamasına gelince, ilk olarak örgüt bütün
çalışanların beceri düzeylerini değerlendirmek durumundadır. Beceri temelli ücret
planı kapsamındaki çalışanlara yeni plan altında ne kadar ödeneceğinin saptanması
için beceri düzeyleri ölçülür. Ayrıca beceri temelli planın uygulanmaya
başlanmasının ilk aşamalarında ek eğitime olan kısa süreli talepler için düzenlemeler
yapılır ve çalışanlar arasındaki küçük beceri farklılıkları kapatılmaya çalışılır. Bunun
dışında örgüt içinde bazı çalışanlara kıdemleri nedeniyle yüksek ücret ödeniyor
olabilir; ancak bu kişilerin beceri düzeyleri yeni sistemde onlara yüksek ücret
ödenmesini haklı kılmayabilir. Bu düşünülmesi gereken önemli bir sorundur. Eğer bu
tür çalışanların örgütün toplam işgücü içindeki oranı düşükse, ya bu çalışanların
ücretleri yeni beceriler elde edinceye kadar dondurulur ya da eğer emeklilikleri
yakınsa emekli olmaları teşvik edilir. Ek olarak, beceri temelli ücret planları altında
işe alma sürecinde ve politikalarında ayarlamalar yapılması gerekir. Birçok örgüt işe
179
alınacak adaylara kendilerinden ne beklendiği konusunda daha gerçekçi bilgi
sağlamak için istihdamdan önce, beceri temelli ücret sistemi üzerine danışmanlık
sağlar.
Beceri temelli ücretin etkililiği söz konusu olduğunda, planın başarısını
sağlayan en önemli faktörlerden biri tüm örgütsel düzeylerde plana verilecek
destektir. Başarılı beceri temelli ücret planları, hem şirket merkezinin, hem de ilk
kademe yöneticilerin ve çalışanların desteğinden yararlanırlar. Ayrıca planın
uygulanması taahhüt edilmezse başarılı sonuç alınamaz.
Beceri temelli ücret planlarında yaygın olarak karşılaşılan iki güçlük, beceri
eskimesi (skill obsolescence) ve planın olgunlaşması (plan maturation) sonucu
eskimesidir. Beceri eskimesi çalışanlara ödeme yapılan becerinin teknolojik yenilikler
veya diğer değişmelerle ilgisiz hale gelmesiyle ortaya çıkar. Bu durumda ücretin
azaltılması tercih edilen bir çözüm değildir. Çoğu beceri temelli ücret planları bu
sorunla çalışanın ücretini alternatif bir beceri öğrenilene kadar dondurarak başa
çıkmaya çalışırlar. Planın olgunluğa erişmesi ise çalışanların çoğu öğrenebilecekleri
bütün becerileri kazanıp en üst ücret düzeyine ulaştıklarında (top out) ortaya çıkar.
Bu durumda çalışanlar planla elde edilebilir en çok sayıda beceriyi kazanırlar. Öte
yandan planla elde edilebilir bütün becerileri elde eden çalışanlar çok istenilen
çalışanlardır; çünkü tamamen esnektirler. Güçlük bu çalışanları ödüllendirmeye
devam etmededir. Beceri kazanımı ile ek ücret artışları mümkün değildir. Kâr
paylaşımı, hisse senedi opsiyonları, ve benzer özendiriciler bazen bu sorunla başa
çıkmak için önerilir (Gupta ve Shaw, 2001: 522).
180
Beceri temelli ücret planlarını geniş denetim alanı olan yalın örgütlerde
kullanmak daha uygundur. Özellikle dikey planlar kullanıldığında, çalışanlar yönetici
becerileri kazandıklarından kontrolün dar aralığı beceri temelli ücret planının
hedefleriyle büyük olasılıkla çatışacaktır.
Başarılı beceri temelli ücret planları kullanıcıları genelde çeşitli ödül ve
yenilik sistemlerini planlarıyla bütünleştirirler. Beceri temelli ücret planları bazen
moda olduğu için yalıtılmış olarak tek başına da kullanılır ya da sendika tehdidi
nedeniyle plan uygulamasına geçilmiştir veya yöneticiler çalışanları işyerine
kilitlemek istemektedirler (becerili ve yüksek ücretlendirilen çalışanlar başka yerde
eşit ücreti bulamayabilirler). Ancak bu tür durumlarda planlar genelde başarısız
olmaktadır (Gupta ve Shaw, 2001: 522).
3.1.3. Yetkinliklere Göre Ücret
Ücretlendirme dahil insan kaynağı uygulamalarında yetkinliklerin kullanımı
son yıllarda giderek artmaktadır. Türkiye gibi birçok ülkede yetkinliklere dayalı ücret
uygulamaları örgütler tarafından bir anlamda moda gibi benimsenmektedir.
Yetkinliklere dayalı ücret konusunun ele alınacağı bu alt başlıkta ilk olarak, yetkinliğe
göre ücretin bir önceki alt başlıkta değinilmiş olan beceri temelli ücret gibi kişi odaklı
ücret olduğu belirtilmelidir. Bu nedenle geleneksel iş temelli ücretten farklıdır.
Ancak yetkinliklere göre ücret uygulaması performansa dayalı ücret biçimleriyle
birlikte uygulandığından performansa dayalı ücretin bir türü olarak
değerlendirilebilir. Geleneksel iş temelli ücret kıdeme verdiği önem nedeniyle çoğu
181
kez yüksek performanslı çalışanları ayırt etmede başarısız olmakla, geleneksel
performans ücret uygulaması olan liyakata dayalı ücret ise performansı
ödüllendirmek yerine enflasyon ya da piyasa ayarlaması işlevi görmeye başlamakla
eleştirilmektedir (Zingheim ve Schuster, 1992; 2000; 2003; Brown, 1998; Kochanski
ve Risher, 1999). Yetkinliğe göre ücret ise, iş yerine kişiye odaklanarak çalışanların
işin doğasını etkilemelerine olanak sağlayan ücret tasarımına izin vermesi, örgütün iş
stratejisiyle ücret planı arasında uyuma olanak sağlaması, çalışanların becerilerini
artırmaları için güdülemede özendirici işlevi görmesi ile yönetici olmayan ancak
sahip oldukları bilgi ve uzmanlık nedeniyle yüksek ücret verilmesi gerekli çalışanlara
verilen ücreti haklılaştırma gibi düşüncelerle savunulmaktadır (Daniels, 1998;
Kochanski ve Risher, 1999; Cira ve Benjamin, 1998). Ek olarak, yetkinliklerin
teknoloji ve işin tasarımında meydana gelen değişimlerin sonucu ortaya çıkan
özellikle bilgi temelli yeni işler için gerekli bilgi, beceri, hedef, sorumlulukları daha iyi
içerdiği ve insan kaynağı yönetimini daha basit ve anlaşılır hale getirdiği iddia
edilmektedir (Kochanski ve Risher, 1999: 146-147).
Yetkinliklerle ilgili çalışmalar daha çok yöneticiler ve özellikle profesyoneller
olarak adlandırılan bilgi temelli çalışanlar üzerine odaklanmıştır. Bu grupların
yaptıkları işin doğasına uygun olarak ödüllendirilen yetkinlikler daha soyut ve
görevlere daha az yakından bağlı olma eğilimindedir. Dolayısıyla, yetkinliklerin
tanımı da daha sorunlu olabilmektedir (Ledford, 1995: 55-56).
Yetkinlikler, performansa olanak sağlayan bilgi, beceriler ve davranışları
içeren kişinin gösterilebilir özellikleri olarak tanımlanabilir (Heneman ve Ledford,
1998: 104). Bu tanıma göre, yetkinlikler işin değil işi yerine getiren bireylerin
182
özellikleridir, dolayısıyla, yetkinlikler işten ya da pozisyondan bağımsızdır ve çalışan
bir işten diğerine bu yetkinlikleri götürebilir. Bununla birlikte, yetkinliklerin doğası
nedeniyle tanımı tartışmalıdır. Yetkinliklerin iş temelli bilgi, beceriler ve yetileri
(abilities) içermesi çoğu araştırmacı tarafından kabul edilmekte iken, yetkinliklerin
davranış temelli olanları yani kişinin temsil ettiği davranışlara ilişkin diğer yetkinlikler
üzerinde anlaşmazlık vardır. McClelland, Boyatzis gibi yetkinlik üzerine öncü
çalışmaları yapan ve onların Hay/McBer’deki çalışma arkadaşlarınca geliştirilen
çerçeve davranışlara ilişkin yetkinlikleri ön plana çıkaran bir çerçevedir. Örneğin
Boyatzis, yetkinlikleri bir kişinin etkili iş performansının altında yatan güdüler,
değerler, kişisel özellikler, kişinin kendi imajı ya da toplumsal rolü, bilgi ve becerileri
gibi özellikler olarak tanımlamıştır (Whiddett ve Hollyforde, 1999: 3).
Hay/McBer’den Spencer ve Spencer (1993) benzer biçimde yetkinlikleri bireyin
kişiliğinin oldukça devamlı ve sürekli bir parçası olarak gören bir model
geliştirmişlerdir.
Spencer ve Spencer (1993: 9-12) yetkinlik özelliklerinin beş türünü ayırt
etmiştir. Bunlar, güdü (motive), kişisel özellikler (traits), kişinin tutum, değerleri veya
kendi hakkındaki imajı (self-concept) ile bilgi (knowledge) ve becerilerdir (skills).
Spencer ve Spencer’in geliştirdiği yetkinliklerin buzdağı modelinde, bilgi ve beceri
yetkinlikleri görülebilir olma eğilimindedir ve buzdağının suyun yüzeyindeki
kısmında yer alırlar. Yüzeyde yer alan bilgi ve beceri yetkinliklerinin göreli olarak
geliştirmesi daha kolaydır; eğitim bu çalışan yetilerini sağlamanın en etkili yoludur.
Güdü ve kişisel özellik yetkinlikleri ise yetkinlik buzdağının suyun altında kalan
kısmındadır ve kişiliğin özünü oluşturur. Dolayısıyla, değerlendirmesi ve geliştirmesi
183
daha güçtür. Örgütlerin çalışan seçiminde, işin gerektirdiği bilgi ve beceri
yetkinliklerinin yanında, söz konusu işte yüksek performans için uygun kişisel
özelliklere sahip adayları seçmeleri maliyet açısından daha etkindir. Kişinin tutum,
değerleri veya kendi hakkındaki imajına ilişkin yetkinlikleri ise suyun üzerinde olan
bilgi ve beceriler ile buzdağının tabanındaki güdü ve kişisel özelliklerin arasındadır
yani yüzeye yakındır. Tutumlar ve kendine güven gibi değerler eğitimle, psikoterapi,
veya olumlu gelişme deneyimleriyle değiştirilebilir ama zaman alır ve güçtür.
Örgütler yetkinlikleri insan kaynağı uygulamalarında kullanırken örgütteki
işler için yetkinlik modelleri oluştururlar. Bir yetkinlik modeli bir rol ya da iş ailesi için
ayırt edici yetkinliklerin listesidir. Modellerin sayısı örgütteki ayrı ayrı işlerin
sayısından daha fazla olamaz ve çoğu örgüt daha az sayıda model kullanırlar.
Örneğin modeller örgütteki bütün bilgisayar programcılarını içerebilir (Kochanski ve
Risher, 1999: 152). Bir yetkinlik modeli bir örgütün tamamı ya da örgütteki bir rol,
işlev veya iş gibi örgütün belirli bir parçası için tasarlanabilir (Cira ve Benjamin, 1998:
23-24). Başlıca modellerden olan çekirdek (core) yetkinlik modeli, örgütün misyon,
vizyon ve değerleriyle yakından ilgili, örgütte bir bütün olarak gerekli yetkinlikleri
içerir. Örgütün temel değerleriyle ilgili takım çalışması, müşteri hizmeti gibi değer ve
davranışları daha açık hale getirmede, vurgulamada ve tanımlamada yararlıdır.
İşlevsel (functional) yetkinlik modeli ise pazarlama, finans, bilişim teknolojisi, imalat
gibi temel iş fonksiyonları etrafında oluşturulur. Söz konusu fonksiyonda düzeyine
bakılmaksızın bütün çalışanlara uygulanır. İşlevsel yetkinlik modeli, örgütün
beklenen davranışları açık olarak belirleyip tanımlayabilmesine olanak vermesi
nedeniyle, hızlı davranışsal değişim için uygundur. Rol (role) yetkinlik modeli ise
184
bireyin örgütte teknisyen, yönetici gibi oynadığı özel bir role yöneliktir. Temsil edici
bir rol yetkinlik modeli finans, pazarlama ve diğer disiplinlerdeki yöneticileri
kapsayabilir. Bu tür yetkinlik modelleri takım temelli örgütlere daha uygundur.
Dördüncü yetkinlik modeli olan, iş (job) yetkinlik modeli ise tek bir işe uygulanması
nedeniyle kapsamı daha dardır. Ücret uygulamalarında kullanılması daha sınırlıdır
(Cira ve Benjamin, 1998).
Örgütler yetkinlik modellerini yaparken işinde üstün performans gösteren
çalışanlarla yapılan görüşmelerden ve çoğu kez de çeşitli danışmanlık şirketlerinden,
halihazırda yetkinlik çalışması yapmış diğer şirketlerin deneyimlerinden ve ABD gibi
bazı ülkelerde devlet kuruluşlarınca yapılan yetkinlik modellerinden ve yetkinlik
sözlüklerinden yararlanırlar. Yetkinlik uygulamalarında en yaygın kullanılan yetkinlik
sözlüklerinden biri Hay/McBer tarafından hazırlanandır. Örneğin, Hay/McBer’den
Spencer ve Spencer (1993) liderlik, koşullara uyum yeteneği, yenilik, takım yönelimi,
iletişim, müşteri odaklılık, başarma yönelimi, ve esnekliği içeren yetkinlikler sözlüğü
hazırlamışlar ve her bir yetkinlik için yetkinliğin farklı düzeylerini tanımlayan ölçekler
sağlamışlardır. Yetkinlik modellerinin ya da çerçevesinin oluşturulmasında örgütler
genelde yetkinlikleri ayırt eden gruplar ya da demetler (üç ile altı grup ya da demet)
içerisinde toplarlar. Her demet ise genelde iki ile beş arasında sözlüklerde
tanımlananlara benzer yetkinlik içerir. Her yetkinlik ise bir tanım ve üçle altı
arasında davranışsal göstergelerden ya da bir işteki yetkinliği göstermede belirli
davranış tarzlarından oluşur (Spencer ve Spencer, 1993: 19).
Davranışsal göstergeler (behavioral indicators), her yetkinlik çerçevesi ya da
modelindeki yetkinliklerin temel yapı taşlarıdır. Davranışsal göstergeler kişi yetkinlik
185
gösterdiği zaman gözlenen davranışlardır. Çoğu durumlarda etkili yetkinliğin
örnekleridir. Söz konusu yetkinlikle ilgili davranışsal göstergeler ya doğrudan bir liste
olarak ya da bir dizi farklı düzeyler dahilinde yetkinlikler içerisinde toplanır. Örneğin,
bilgiyi kullanma (working with information) için davranışsal göstergeler; bilgiyi
toplama ve analiz etme, bilginin uygun kaynaklarını tanımlamayı ve kullanmayı,
gerekli bilginin biçimini ve türünü doğru olarak tanımlamayı, ilgili bilgiyi elde etme
ve uygun formatlarda elde tutmayı içerir (Whiddett ve Hollyforde, 1999: 6).
Her bir yetkinlik ise ilgili davranışsal göstergelerin bir toplamıdır. Göstergeler
çerçevenin kapsamına bağlı olarak bir ya da daha fazla liste içinde toplanır.
Derecelendirilmemiş yetkinliklerin olduğu basit bir çerçeve her yetkinlik için
göstergelerin tek bir listesini içerebilir. Bu çerçevede bütün davranışsal göstergeler
örgütteki işlerin tamamına ilişkin olabilir. Örneğin, bir örgütteki yalnızca üst yönetim
işlerini kapsayan özel bir çerçeve planlama ve örgütlemeyi tanımlayan aşağıdaki
davranışsal göstergeleri içerebilir. ‘Uzun dönemli ve kısa dönemli öncelikler
arasındaki ayrımı yapan planları üretir’. ‘Bölüm hedeflerini açık olarak belirten
planlar üretir’. ‘İş planlarıyla birimlerin faaliyetleri eşgüdümler’. Derecelendirilmiş
ya da ölçeklendirilmiş yetkinliklerde ise, eğer bir çerçeve her yetkinlik için farklı
düzeylerde yetkinlikler gerektiren farklı işlerin geniş bir aralığını kapsarsa, her
yetkinlikteki davranışsal göstergeler ayrı listeler ya da düzeyler içine bölünebilir. Ek
olarak, yetkinlikler iletişim, ölçme ve değerlendirmeyi kolaylaştırmak için belirli
başlıklar altında toplanır. Yönetme ilişkileri, takım çalışması, etkileme, bilgiyi
toplama ve analiz etme, karar verme, kişisel gelişim, planlama ve örgütleme, hedef
saptama gibi yetkinlik başlıkları vardır (Whiddett ve Hollyforde, 1999: 7-9).
186
Yetkinlik demetleri ya da grupları ise (competency clusters) genelde demet
başına üçle altı arasında, birbirleriyle yakından ilgili yetkinliklerin bir toplamıdır.
Çoğu yetkinlik çerçevesi düşünme, davranma ve etkileşimle ilgili yetkinliklere
sahiptir. İnsanlarla çalışma, bilgiyle çalışma, iş geliştirme, sonuçları başarma gibi
gruplar yaygın olarak kullanılır. Yetkinlik çerçevesi, yetkinlikler -derecelendirilmiş ya
da değil- veya davranış göstergeleri, demetlerinin tam koleksiyonuna verilen
terimdir. Örnek olarak birlikte çalışma yetkinlik demeti ya da grubunun içerisinde
birlikte çalışma yetkinlik demetinde ilişkileri yönetme, takım çalışması, etkileme
çeşitli düzeylerde yer alır. İlişkileri yönetme için davranış göstergeleri ise yine çeşitli
düzeylerle ilişkileri içsel olarak oluşturma, dışsal olarak inşa etme ve dışsal ağları
sürdürme olabilir (Whiddett ve Hollyforde, 1999: 10-12).
Yetkinlikler genel ya da örgüte özgü olabilir. Genel yetkinlikler hemen her
işte görülürken, özel yetkinlikler belirli işlere özgü olabilir. Örgütler genel
yetkinlikleri geliştirmede isteksiz olabilir çünkü rakiplerine kolayca aktarılabilir.
Bununla birlikte, genel yetkinlikler çok daha sıklıkla kullanılır. Bunun en önemli
nedeni, genel yetkinlikleri tasarlama ve uygulamanın kolay olmasıdır. Ancak, genel
yetkinlikler örgütün özel ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olabilir.
Spencer ve Spencer (1993: 15) ise yetkinlikleri, öngördükleri iş performans
ölçütüne göre eşik (treshold) ve farklılaştırıcı (differentiating) olarak iki kategoriye
ayırmıştır. Eşik ya da başlangıç yetkinlikleri (genellikle okuma yetisi gibi bilgi ve
temel becerilerdir) bir işteki herkesin en düşük düzeyde etkili olmak için gerek
duyduğu ancak ortalama performanslıları üstün performanslılardan ayırmayan
temel özelliklerdir. Farklılaştırıcı yetkinlikler ise üstün performanslıları ortalama
187
performanslılardan ayıran faktörleri içerir. Örneğin, bir kişinin hedefleri örgüt
tarafından gerekli görülenden daha yüksek saptamasında açığa vurulan başarı
yönelimi, üstün performanslıları ortalama satış görevlilerinden farklılaştıran bir
yetkinliktir .
Yetkinlik temelli ücret sistemleri genelde üç temel faktörü içerir: örgütsel iş
ya da rol için temel (kök) ücret, artı kişinin işe getirdiği (yabancı dil, bilgisayar
becerileri, yaratıcılık, girişimcilik güdüsü) veya kazandığı ya da gösterdiği yetkinlikleri
için ek ücret, artı örgüt, takım, bireysel performans sonuçları için ücret. Sabit ücret
(maaş) iş için temel ücret ile ortalama performanstan daha iyisini gösteren kişinin
işe getirdiği yetkinlikler üzerine dayanan ek bir artı ücretle saptanır. Değişken ücret
işte gösterilen ya da işte iken kazanılan yetkinlikler için ek ücreti ve kişi, kişinin ait
olduğu takım veya örgütün ekonomik sonuçları üzerine dayanan kâr paylaşımını
içerebilir (Spencer ve Spencer, 1993: 311).
Örgütler yetkinliklerle ücret arasındaki bağlantıyı temel olarak üç biçimde
kurarlar. Yetkinlikler ile ücret arasındaki bağlantıyı kurmanın ilk yöntemi iş
değerlendirmesi aracılığıyla gerçekleştirilir. İkinci yöntem performansa dayalı ücret
biçimlerinden herhangi birini kullanarak yapılan ayarlamadır. Üçüncü yöntem ise kişi
temelli ücret biçimi olan yetkinlik ücretidir (Brown, 1998; Brown ve Armstrong,
1999).
Yetkinlikleri iş değerlendirmesi aracılığıyla temel ücrete bağlamak yaygın bir
yöntemdir. Daha önce de açıklandığı gibi, iş değerlendirmesi bir örgütteki işlerin
göreli değerinin saptanmasını içeren sistematik bir süreçtir. Son yıllarda iş
değerlendirmesine karşı daha önce açıklanan ve aşağıda da değinilen eleştiriler
188
vardır (örneğin Lawler 2000; Schuster ve Zingheim, 1992). Bu bağlamda, yetkinlik
temelli ücret iş değerlendirmesine alternatif olarak sunulmaktadır. Bununla birlikte,
örgütler iş değerlendirme sistemlerini ortadan kaldırmamakta, ancak iş
değerlendirme sistemlerini, örgüt için önemli olan yetkinlikleri içerecek biçimde
yeniden düzenlemektedirler (Brown ve Armstrong, 1999: 113). Örneğin analitik iş
değerlendirme yöntemlerinde, işler önceden tanımlanmış ortak ölçüt ya da faktörler
dizisine göre değerlendirilir. Geleneksel olarak, değerlendirme faktörleri rapor
verme ilişkileri, çalışanların sayısı ve finansal sorumluluğun miktarı gibi çoğu kez
büyüklük temelli olan görünürde nesnel ölçütlere dayanır. Gerekli deneyim süresi ve
nitelik düzeyi gibi iş girdi ölçüleri de çok yaygındır. Bu türden ayrıntılı ölçütlerden
çoğunun örgütsel başarıyla ilgisinin sınırlı olması puan faktör gibi klasik iş
değerlendirme yöntemlerine eleştirilerin temel nedeni olmuştur. Diğer yandan,
günümüzde şirketlerin çoğu bu tür iş değerlendirme yöntemlerini kullanmaktadırlar.
Ancak, kullanılan değerlendirme faktörleri yetkinlikle ilgili faktörlere kaymaktadır.
Böylece, geleneksel değerlendirme faktörü yönetim sorumluluklarını, bütçenin
büyüklüğü ve yöneticiye bağlı çalışan sayısıyla değerlendirirken, yetkinlik temelli
faktör yönetici görevlerinin gereklerini, taleplerini ve onları yerine getirmede
gösterilmesi gerekli becerileri dikkate alır (Brown, 1998: 44-45).
Yetkinlikleri ücretle ilişkilendirmenin diğer bir yolunu da performansa dayalı
ücret planları sağlar. Bu amaçla liyakata dayalı ücret sıklıkla kullanılmaktadır. Her ne
kadar Schuster ve Zingheim (1992), Lawler (2000) liyakata dayalı ücretin sonuna
gelindiğini iddia etseler de, hala örgütler yıllık ücret artışlarını performansa ve
çalışan katkısıyla ilişkilendirerek bireyleri bu temelde farklılaştırmaktadırlar. Bununla
189
beraber, bu planlarda performansın değerlendirilip ve ödüllendirilmesinde
yetkinlikler de rol oynamaya başlamaktadır (Brown, 1998: 63). Yani, performans
değerlendirme sistemlerine yetkinlikler dahil edilmektedir. Liyakata dayalı ücret
dışında, yetkinlikler özellikle takım ücret uygulamalarına katılmaktadır.
Ek olarak, broadbanding uygulaması performans ve yetkinlikleri içerecek
biçimde kullanılmaktadır. Bu amaçla, yetkinlikler genel olarak geniş bandlar ya da
broadbanding olarak adlandırılan geniş aralıklar içeren ücret yapılarına bağlanır.
Yetkinlik değerlendirmeleriyle bireysel maaş ayarlamaları arasında daha sıkı bağlantı
broadbanding uygulamasıyla daha kolay sağlanır. Bu bağlantı, örgütün formel ücret
ayarlama sürecinin, ücret artışlarının büyüklüğünün önemli ölçüde kişinin yetkinlik
değerlendirmesine bağlı olacak biçimde tasarlanmasıyla ortaya çıkar. Ücret
ayarlama kararlarında diğer faktörler de rol oynayabilir, ancak yetkinlik başlıca karar
verme aracı olarak kullanılmaktadır (Daniels, 1997: 79).
Yetkinliklerle ücreti ilişkilendirmenin üçüncü yöntemi kişiye odaklı yetkinlik
ücretidir. Bazı örgütler işleri bireylere örgüte katkı yapma ve kendilerini
geliştirmeleri için aşırı geniş roller olarak tanımlarken yetkinliğe göre ücreti çok
güçlü biçimde kişisel yetkinliklerdeki gelişime bağlarlar. Özellikle yenilik ve hizmet
gibi şirket hedeflerinin başarılmasını destekleyecek önemli davranışlar, kişisel beceri
ve katkılar çeşitli endüstrilerde giderek daha önem kazanmıştır. Öte yandan bu
yöntem her bireyin katkısı, beceri ve davranışlarının nasıl değerlendirileceği ve
tanımlanacağı bakımından sorunludur. Maliyetlerin denetlenemediği, sesi en çok
çıkana paranın gittiği durumda yetkinliklerin ücret anarşisine yol açma riski vardır
(Brown, 1998: 82).
190
Yetkinliklere göre ücretin etkililiğine ilişkin sınırlı sayıda araştırma vardır.
Ancak yetkinlikleri tanımlama ve ölçmedeki güçlüklerin, yetkinliklerin insan kaynağı
uygulamalarını basitleştirmek bir yana, keyfiliği artıran özellikleri nedeniyle sorunlu
olduğu hemen başlangıçta belirtilmelidir. Bu nedenle, Lawler’ın (2000: 138) ileri
sürdüğü gibi, yetkinlikler iş görevlendirmeleri ve işe alma kararlarında, eğitim ve
gelişme için adayları seçmede kullanılabilir. Ayrıca yine Lawler’a göre, örgütlerin her
rol veya iş için gerekli yetkinlikleri oluşturması, işle ilgili bilgi ve becerilerin saptanıp
ölçülmesi yararlı olabilir, ancak davranışlara ilişkin yetkinliklerden ücreti belirlemede
yararlanmak sorunlu olabilir. Yetkinliğe göre ücret planlarıyla ilgili özel bir kaygı da,
azınlıklara ya da diğer korunan gruplara karşı yasadışı ayrımcılık sonucunu
doğurabilecek geçerliliğinin sınanması güç, fiili olarak yapılan işle çok ilgisi olmayan
kişisel özellikler ve diğer soyut yetkinliklere dayanan yetkinlik modellerinin ücret
planlarında kullanılmasıdır (Ledford ve Heneman, 1998: 147).
Son olarak, yetkinliklerin ücretle ilgili kararlarda kullanılması, içsel eşitlik
açısından olumsuzluklar yaratabilmesi ve kötüye kullanılabilme potansiyeli
nedeniyle sakıncalı olabilir. Ayrıca, bir yetkinliğin diğerine karşı nasıl
değerlendirilebileceği sorunludur. Bunun yanında, sesi en çok çıkan en iyi örgütlü
grupların niteliklerinin daha değerli olduğu görülür. Hizmet içi eğitim için ücret
sistemleri en çok kıdemi olanları ödüllendirir, şirket içinde uzun zamandır çalışanlar
daha çok kursa katılırlar ve bu kursların çoğunda örgütsel performansı artırmayla
ilgili beceriler verilmez (Spencer ve Spencer, 1993: 305). Bütün bu nedenler
yetkinliklere göre ücretin etkililiğini sınırlar.
191
3.1.4. Parça Başı Ücret Planları
Parça başı ücret planları bireyin işi tamamlaması kısa bir zamanı
gerektiriyorsa, iş sıklıkla tekrar ediliyorsa ve belirli bir zaman döneminde üretilecek
olan birimlerin sayısı standart olarak belirlenebiliyorsa kullanılır (Henderson, 2000:
476). Firmalar genellikle iki parça başı planından birini kullanırlar. Birincisi, genellikle
imalat ortamlarında bulunur; objektif çıktı standardına karşılık olarak çalışanların
bireysel saatlik üretimini ödüllendirir ve imalat makinelerin işleyişince belirlenir.
İkincisinde ise, çalışanlar ayrıca önceden belirlenmiş üretim standardını yerine
getirip getirmediklerine bakılmaksızın garanti edilmiş saatlik ücret elde ederler
(Martocchio, 2001: 96). Bu tür bir uygulamada, garanti edilen ücret kısmına karar
verirken yürürlükteki asgari ücrete denk bir miktar saptanır veya iş
değerlendirmenin bir biçimi kullanılır; ya da işyeri sendikalıysa toplu pazarlık
aracılığıyla ücret saptanır (Henderson, 2000: 476).
Ücretin garanti edilen kısmı saptandıktan sonra yönetim tarafından
performans standartları için neyin temel olacağına karar verilir. Normal koşullarda
işe uygun ortalama beceri, eğitim ve deneyime sahip çalışanın üreteceği çıktı
saptanır. Ancak bazen özendiricilerle teşvik edilmiş, yeterli eğitim, beceri ve
deneyime sahip güdülenmiş çalışanın üretim çıktısı kararlaştırılır. Kalite de gözönüne
alınan önemli bir öğedir. Şirketler hatalı mal üreten çalışanları ödüllendirmezler.
Sonraki adım bir özendirici bedel (rate) üzerine karar vermektir. Çoğu örgütler
ortalama bir çalışanın çıktısının adil bir karşılığı olarak düşündükleri miktarı yüzde
25-35 yükselterek güdülenmiş çıktı bedeli olarak öderler (Henderson, 2000: 476).
192
Parça başı ücret planının tasarımı önemli ölçüde çeşitlilik gösterebilir.
Örneğin, bir plan üretilen her birim için aynı miktar ödenecek biçimde tasarlanabilir.
Diğer bir tasarım da belirli bir çıktı düzeyine kadar belirli bir miktar ücret ödemek;
eşiğin üzerinde üretilen her birim için daha düşük oranlarla ödeme yapmak olabilir.
Ya da tersine, eşiğin üzerindeki miktarlar için daha yüksek bir oran kullanılır. Bir
başka yaklaşım da eşiğin üzerine geçen bir çalışanın o ana kadar ürettiği bütün
birimler için daha yüksek bir orandan yararlanmasıdır (Henderson, 2000: 476).
Şirketler bir birimi üretmek için gerekli zaman kısa -genelde 15 dakikadan az- ve
süreç sürekli olarak tekrar ediyorsa parça başı planlarını kullanırlar. Parça başı ücret
genelde tekstil ve giyim gibi endüstrilerde bulunur.
İkinci çeşit parça başı özendirici planlarda ise hem nesnel, hem de öznel
ölçütü içeren bireysel performans standartları oluşturulur. Üretilen birim nesnel bir
standarttır. Kapsamlı iş kalitesi ise öznel bir ölçüttür ve ilk amirlerin yorum ve yargısı
üzerine dayanır.
Parça başı ücret planları özellikle personel ekonomisi literatüründe çokça ele
alınan konulardan biridir. Lazear (1986; 2000), Pancavel (1977) ve Brown (1990)
parça başı ücretin en etkili performansa dayalı ücret planlarından biri olduğunu
bulmuşlardır. Ancak, parça başı ücret planlarının en etkili olduğu koşullar, işin
bağımsız olarak yerine getirilebildiği, tekrarlayan nitelikte olduğu, hızlı değişmediği,
tamamlamanın kısa bir dönem gerektirdiği ve çıktının kolayca ölçülebileceği
durumlardır (Henderson, 2000: 476).
193
3.1.5. Satış Özendirme veya Komisyon Planları
Satış görevlilerinin ücreti özendiricilerine dayanır. Satış ücret programları,
satış profesyonellerinin finansal çıkarı ile şirketin pazarlama hedeflerini uyumlu bir
biçimde birbirine bağlayarak şirketin hedeflerinin gerçekleşmesine katkıda bulunur
(BNA’s Compensation and Benefits Guide CD; Colletti ve Fiss, 2000). Ek olarak, satış
ücret programları satış profesyonellerinin ücretini tüketici gereksinimlerinin yerine
getirilmesine veya diğer pazarlama hedeflerine bağlayarak şirketlerin stratejik
hedeflerine ulaşılmasına yardım eder.
Şirketler genelde beş çeşit satış özendirme planlarından birini kullanırlar
(Martocchio, 2001: 209-211). Aşağıdaki beş plandan hangisinin şirket için uygun
olduğu, şirketin rekabet stratejisine bağlı olacaktır. Çalışanlar bakımından içerdiği
riskin derecesine göre planlar aşağıdaki gibi sıralanmıştır: Yalnız maaş planları, maaş
artı ikramiye planları, maaş artı komisyon planları, komisyon artı masraf planları,
yalnız komisyon planları.
Yalnız Maaş Planları: Yalnız maaş planları altında, satış profesyonelleri satılan
birimlerin düzeyiyle, pazar payındaki artışla veya satış performansının herhangi bir
göstergesiyle değişmeyen sabit bir temel ücret belirlerler. Çalışanların bakış
açısından, bu tür maaş planları çalışanlara belirli bir miktar gelir garantisi sağladığı
için risksizdir. Şirket açısından ise yalnız maaş planları diğer komisyon planlarına
göre maliyetlidir; çünkü çalışanlar başarı düzeylerine bakılmaksızın ücretlendirilirler.
Dolayısıyla, yalnız maaş planları risk aracılığıyla ücretin performansla bağlantısını
kurmada uygun değildirler. Yüksek fiyatlı ya da teknik ürünlerin satışında, satış
194
temsilcilerinin esas olarak talep yaratmaktan sorumlu olduğu bununla birlikte diğer
çalışanların satışa yakın olduğu; her satış görevlisi için satış sonuçlarını izlemenin
olanaksız olduğu durumlarda; ayrıca eğitim ve satış temsilcilerinin tek başına satış
yapmalarının mümkün olmadığı diğer durumlarda yalnız maaş planları daha uygun
görülebilir (Martocchio, 2001: 210).
Maaş artı ikramiye planları: Bu planlarda maaş üzerine belirli satış kotalarına
ulaşılmasına bağlı olarak verilen ikramiye vardır. İkramiyeler genelde belirli, bazen
istisnai hedeflerin başarılması için çalışanları ödüllendiren ayrı ödemelerdir
(Martocchio, 2001: 210).
Maaş Artı Komisyon Planları: Komisyonun mal ya da hizmetin satış fiyatının
bir yüzdesi olarak belirlendiği dayanan özendirici ücretin bir biçimidir. Maaş artı
komisyon planları satış riskini, satış profesyoneli ile şirket arasında yayar. Maaş
öğesinin, şirketin kaliteli bireyleri çekme yeteneğini artırdığı varsayılır ve şirketin,
çalışanların çabalarını doğrudan komisyonu gerektirmeyecek satış dışındaki
görevlere de yöneltmesine olanak verir (Martocchio, 2001: 210).
Komisyon artı masraf (draw) planları: Komisyon artı masraf planları satış
profesyonellerini geçinme ücreti veya temel yaşam harcamalarını kapsayan para ile
ödüllendirirken onlara satış hedeflerini başarmaları için güçlü bir özendirici sağlar.
Bununla beraber, şirketler temel yaşam giderleri için parayı maaş gibi hafta, ay gibi
dönemin sonunda değil önce verirler. Şirketler temel yaşam giderleri için iki çeşit
ödeme yapar. Bunlardan ilki, çalışanların kendi yaşam giderlerini karşılamaya
yetecek satışı yapmalarına kadar çalışana bir borç gibi verilen para; ikincisi ise maaş
gibi işlev gören çalışanların eğer yeterince satamazlarsa borçlarını geri ödemekle
195
yükümlü olmadıkları (nonrecoverable draws) ödemedir. Doğal olarak eğer çalışanın
satışları yeterli değilse yaşam giderleri için verilen para şirket için risk anlamına gelir
(Martocchio, 2001: 210).
Yalnız Komisyon Planları: Yalnız komisyon planları altında satış görevlileri
bütün gelirlerini komisyonlardan sağlarlar. Düz (straight) komisyon mal veya
hizmetin satış fiyatının sabit bir yüzdesine dayanır. Tedricen değişen (graduated)
komisyonlar sürekli olarak daha yüksek satış hacmi için artan yüzdeli ücret
oranlarıdır. Çoklu sıralı (multiple-tiered) komisyonlar bir istisnayla tedricen değişen
komisyona benzemektedir. Eğer satış düzeyi önceden belirlenmiş bir düzeyi aşarsa
belirli bir dönemde yapılan bütün satışlar için çalışanlar daha yüksek oranda bir
komisyon kazanacaklardır. Yalnız komisyon planları satış görevlisinin satışlar
üzerinde önemli etkiye sahip olduğu; düşük ya da orta düzey eğitim ya da
uzmanlığın gerekli olduğu; satış için geçen sürenin kısa olduğu durumlarda daha
uygundur. Bu tür komisyon planlarında bütün risk satış görevlisinin üzerindedir
(Martocchio, 2001: 211).
Satış özendirme veya komisyon planlarında sabit ücreti belirleme ve
ücretlendirme bileşimi bakımından aşağıdaki noktalar önemlidir. Yöneticiler çalışan
güdülenmesi üzerinde doğrudan etkisi olan sabit ve özendirici ücret öğelerini
dengelemelidir. Toplam ücretin bileşimi satış görevlisinin satın alma kararı
üzerindeki etkisine, endüstrideki rekabetçi ücret standartlarına, gerekli satış
olmayan faaliyetler miktarına bağlıdır. Eğer satış profesyonelleri satın alma
kararlarında daha fazla etki sahibi iseler o zaman ücret bileşiminin daha büyük bir
bölümü özendirici ücret olacaktır. Eğer şirket kaliteli satış elamanlarını işe almak
196
istiyorsa şirketin ücret bileşimi, rakipler tarafından teklif edilenden daha çekici
olmalıdır. Endüstri normları ve satış durumu ücret bileşiminin temel belirleyicileri
arasındadır. Genel olarak, satış görevlilerinin satış olmayan görevleri daha çok
yerine getirmeleri gerektikçe, ücret bileşimi sabit ücrete doğru yönelir.
Davenport (2001: 285-6) satış süreçlerini sınıflandırarak satış temsilcilerinin
rolünü ve ücret seçeneklerini anlamak için kuramsal bir çerçeve geliştirmiştir.
Davenport’un satış sürecine göre transactional sales olarak adlandırdığı modelde,
mal ve hizmetin fiyatı belirleyicidir. Müşteri almak istediği şeyi bilmekte ve daha iyi
fiyat için araştırmaktadır. Çoğu satış bu kategoriye girer. Davenport’un
gelecek/yarar ilişkisi modelinde ise satışlar, fiyat üzerinde pazarlıkta uzlaşmaktan
daha farklı boyutta çalışarak ve müşterilerin farklı ürün seçeneklerini karşılaştırıp en
uygun seçeneğe karar vermelerine yardım ederler. Diğer bir model olan danışmanlık
(consultative) satışlarda ise satış görevlileri tüketicilerin gereksinimlerini analiz
ederek ve en iyi tercihler üzerine tavsiyede bulunarak müşterilere yardım ederler.
Değer katan (value-added) satışlarda ise satış profesyonelleri yalnızca tavsiyede
bulunmaz; müşterinin gereksinimini karşılamada ürün veya ürünün teslimini
müşteriye göre biçimlendirerek çözümde aktif rol alırlar. Bu modelde müşterinin
sorununu çözmek satıştan daha önemlidir.
Özellikle müşteriye danışmanlık sağlayacak ve katma değer yaratacak satış
görevlilerinin ücretlendirilmesinde gelirin riske bağlı öğeleri, diğer modellere göre
çok daha az olur ve satış görevlilerinin beceri ve yetkinlikleri daha çok önem kazanır.
Ayrıca, bu tür satış görevlilerini bulmak daha güç olduğundan göreli olarak daha
yüksek düzeylerde ücret alırlar (Davenport, 2001: 287).
197
3.1.6. Diğer Bireysel Özendirici Planlar
Yönetim Özendirici Planları: Yönetim özendirme planlarında yöneticilere
satış, kârlılık, üretim veya kendi birimleri için diğer ölçülere dayanan hedefleri yerine
getirdikleri veya aştıkları zaman ikramiye verilir. Yönetim özendirme planları çoğu
kez çok sayıda ve çok boyutlu hedeflere ulaşılmasını gerektirir ve tek bir belirli
hedefin elde edilmesine dayanan parça başı planlarından farklıdır.
Davranış Teşvik Etme Planları: Davranış teşvik etme planlarında çalışanlar iyi
işe devam ya da iş güvenliği kayıtları gibi belirli davranışsal başarılar için ödül alırlar.
Örneğin, şirketler belirli bir zaman döneminde örnek alınacak devam kaydına sahip
çalışanları parasal ikramiyelerle ödüllendirirler. İş güvenliği kuralları uygulandığında,
tehlikeli kimyasal maddeler veya ağır teçhizatın uygun olmayan kullanımıyla ilişkili
yaralanma ve kaza oranlarını düşürdükleri zaman çalışanlar ödüllendirilirler.
Referans (Referral) Planları: Çalışanlar yeni müşteriler kazandırdıkları ya da
önerdikleri kişiler işe alındığı takdirde referans planları altında parasal ikramiyeler
alırlar. Referans planları, çalışanların şirket kültürünü bilmeleri, dolayısıyla, şirket içi
açık pozisyonlar için uygun adayları belirlemede şirket kültürü hakkında
muhtemelen daha az bilgiye sahip eleman bulma şirketlerinden daha etkili olmaları
fikrine dayanır. Çalışanlar ancak değeceğine inandıkları takdirde birilerine referans
olurlar; çünkü kendi ünlerini ya da konumlarını tehlikeye atmak istemezler.
198
3.2. TOPLU PERFORMANSA DAYANAN ÜCRET PLANLARI
Takım ya da küçük grup ücreti, kazanç paylaşımı, kâr paylaşımı ve çalışanlara
yönelik hisse senedi planları bu bölümün konusudur. Örgüt ya da iş tasarımında
meydana gelen değişimler toplu temelli özendiricilere yönelik ilgiyi artırmıştır.
Burada ele alınacak planların en önemli özellikleri, çalışanlar arasında işbirliğini
artırmaları ve üst düzey performansa erişmede çalışma arkadaşlarının baskısını
güçlendirerek yönetim kontrolü için ek bir mekanizma sağlamalarıdır. Takım temelli
ücret planları göreli olarak daha yeni planlarken, kazanç paylaşımı ve kâr paylaşımı
planları daha uzun bir geçmişe sahiptir. Çalışanlara yönelik hisse senedi planları ise
özellikle yeni teknoloji firmalarının genç yetenekleri çekmek için daha çok
kullandıkları ücret yöntemlerindendir. Bu planların ortak özellikleri çalışan katılımını
ve çalışanlar arasında işbirliğini gerektirmeleridir. Kazanç paylaşımı planları çoğu
zaman çalışanların kurumsal katılımı için mekanizmalar önerirken, kâr paylaşımı ve
çalışanların hisse senedi sahipliği planları aynı zamanda finansal katılım planları
olarak adlandırılmaktadır. Bu tür planlar çalışanlara bireysel performans planlarının
genelde sağlamadığı katılım olanaklarını sağlarlar.
3.2.1. Takım veya Küçük Grup Özendirici Ücret Planları
Son yıllarda birçok örgüt, işin tasarımında meydana gelen değişimler
nedeniyle ücret sistemlerini, çalışma birimleri arasındaki işbirliğini teşvik için grup
sonuçlarını vurgulayacak biçimde değiştirme çabasındadır. Takım temelli ya da
199
küçük grup özendirici ücret planları, takım ortamlarında performansı
ödüllendirmenin yolunu sağlarlar. Takım temelli ücret, örgütlere üretim ve hizmet
teslimi için gerekli zamanları azaltma, maliyetleri azaltıp kaliteyi artırma, yenilikleri
gerçekleştirme ve örgütün çevresiyle daha yakın ilişki kurmasını sağlama gibi
yararları nedeniyle takım çalışmasını teşvik gereğinden kaynaklanır (Balkin ve
Montemayor, 2000: 249).
Takım, sonuçlar için sorumluluk paylaşan, örgütsel sınırlar içinde örgüt
üyelerinin ilişkilerini düzenleyen, örgüt üyelerinin kendileri ve diğerleri tarafından
bölüm ya da şirket gibi daha büyük toplumsal sistemlerin içerisine iliştirilmiş bir
toplumsal varlık olarak görülen, görevlerinde karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı
bireyler topluluğudur (Cohen ve Bailey, 1997: 241). Guzzo ve Dickson (1996: 308-
309) ise takım ya da çalışma gruplarını, örgütteki diğer çalışanlar ve yönetim
tarafından kabul edilen veya tasarlanmış grup üyeleri olarak birbirine bağımlı şekilde
faaliyet gösteren, örgütteki ilgili diğer kişileri etkileyen görevleri yerine getiren
bireylerden oluşan çalışma birimleri olarak tanımlamaktadır. Öte yandan,
Katzenbach ve Smith (1993: 45) takımı, kendilerini karşılıklı sorumlu kabul ettikleri
bir yaklaşıma ve ortak bir amaca ya da hedefler dizisine bağlı gören tamamlayıcı
becerilere sahip, az sayıda insan olarak tanımlamaktadır. Bu bölümde takım ve grup
kavramları birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Ancak bazı çalışmalarda (örneğin
Banker et al., 1996: 868-9) takımlar gruplardan farklı olarak görülmektedir. Bu
çalışmalara göre, grup üyeleri büyük olasılıkla bireysel performans hedeflerine
yönelik çalışmakta iken, takım üyeleri birbirine karşı karşılıklı sorumludur ve ortak
200
bir hedefe yönelik çalışır. Grup ve takımlar arasındaki diğer bir farklılık da, grupların
daha az özerkliğe sahip olmaları ve takımlara göre daha yakından denetlenmeleridir.
Gross ve Leffler’e (2001: 466) göre, takımların farklı biçimlerini ayırt etmede
en temel iki nitelik, bağlılık ve süredir. Bağlılık, takım üyelerinin takımda sürekli mi,
yoksa kısmi zamanlı mı yer alıp almadıklarına; süre ise, takımın kısa dönem için mi
yoksa sürekli faaliyet göstermesi için oluşturulup oluşturulmadığına ilişkindir.
Bağlılık ve süre, ölçütlerinin yanında daha az önemli olan özelliklerden bir diğeri ise,
takım sonuçlarının bireylerin katkılarına mı; yoksa üyelerin birbiriyle değiştirilebildiği
toplu çabaya; ya da üyelerin her birinin işin bir parçası üzerine uzman olarak çalıştığı
işbirliği çabasına mı dayandığıdır. Ayrıca, takımın başarısının üyeler arasında nasıl
paylaştırıldığı da önemlidir. Bir başka deyişle, eğer takım başarısız olursa bütün
takım mı yoksa takımın tek tek üyeleri mi başarısızlıktan sorumlu tutulur? Takım
çeşitlerini ayırt etmede bakılması gereken diğer bir ölçü de, takım üyelerinin bir
takım liderine mi yoksa takımın dışında diğerlerine mi rapor verdiğidir (Gross ve
Leffler, 2001: 466) .
Lawler (2000: 193), Cohen ve Bailey (1997: 241), çalışma (work) takımları,
paralel (parallel) takımlar, proje (project) takımları ve yönetim (management)
takımları olmak üzere dört çeşit takım biçimini ayırt etmektedirler. Gross (1995: 25)
ise örgütlerde süreç (process), proje ve paralel takımdan oluşan üç takım biçiminin
yaygın olarak bulunduğunu ifade eder. Çalışma ya da süreç takımları malların
üretimi veya hizmetlerin sağlanmasından sorumlu sürekli çalışma birimleridir
(Cohen ve Bailey, 1997: 242). Çalışma takımları, ek olarak, girdileri ölçülebilir
çıktılara dönüştürme süreçlerini kontrol eden ve kendi kendine yeten iş birimleridir
201
(Lawler, 2000: 194). Çalışma takımları imalat ve hizmet ortamlarında bulunur.
Sporda da basketbol, futbol takımları örnek olarak verilebilir. Bu tür takımlar ender
olarak çapraz işlevlidir (cross-functional) ve çoğu durumda karşılaştırılabilir eğitim ve
öğrenime sahip benzer iş yapan aynı iş ailesindeki çoklu becerili (multi skilled)
çalışanları kapsar ve takım üyeleri takımın sorumluluk alanı içinde yer alan
görevlerin tamamını ya da çoğunu yapabilirler (Gross, 1995: 29; Lawler, 2000: 194).
Takım performansının ölçülmesi bir günde takım tarafından yerine getirilen işlemler
veya üretilen birim gibi grup sonuçları üzerine kurulur. Örgütler çalışma takımlarını
maliyetleri azaltmak, verimliliği ve kaliteyi artırmak için uygularlar (Cohen ve Bailey,
1997: 242).
Proje takımları zaman temelli iş felsefesine dayanır. Amaç ister yeni bir ürün
ya da hizmet çıkarmak, isterse yeniden tasarımlanacak (reengineered) bir süreç veya
bir şirket projesi olsun, bu tür takımda vurgu rekabet üstünlüğü kazanmak için hız
üzerinedir. Çoğu zaman proje takımının görevleri önemli ölçüde bilgi, uzmanlık ve
yargının uygulanmasının içeren ve tekrar etmeyen nitelikteki görevleri içerir (Cohen
ve Bailey, 1997: 242). Takıma üyelik sürekli olabilir ancak bu, projenin uzunluğuna ve
üyelerin becerilerine göre büyük ölçüde değişir. Çoğu kez, proje takımına üyelik,
projenin yaşam dönemi boyunca değişebilir. Ayrıca, üyeler projede uzmanlıkları
gereken farklı disiplin ve işlevsel birimlerden seçilir. Çekirdek grup, başlangıçtan
sonuna değin projede yer alır; gerektikçe proje takımına katkıda bulunacak diğerleri
de proje takımına eklenir. Bunun yanısıra, proje takımının bileşiminde bazı üyeler
tam zamanlı, bazıları da kısmi zamanlı çalışabilirler. Proje temelli örgütte, üyeler
çoğu kez onların mevcut projeleri bittiği zaman yeni projelerde görevlendirilirler.
202
Proje takımları proje tamamlanınca dağılan geçici yapılardır. İş süreci işbirliğine
dayanır ve sonuçlar paylaşılır. Takım üyeliği uzmanlaşmış bilgi ve beceriye sahip
farklı işlevlerdeki bireylerden oluşur ve takım birçok kaynaktan emir alır. Yönetim
hiyerarşisi sınırlıdır, ancak bir süreç takımında olduğu gibi düz değildir (Gross, 1995:
34). Flannery et al. (1996: 119) proje takımının süreç takımınınki gibi bir ortama
dahil olduğu zaman, çoğu kez üyelerin yeni beceriler öğrendiği, daha esnek
olduğunu ve yeni roller edindiğini ve bazı yönetim rollerini üstlendiklerini ifade
etmişlerdir. Proje takımları, genelde önceden belirlenmiş ancak çoğunlukla uzatılan
bir zaman aralığı için projeleri yürütmede biraraya getirilen tasarım mühendisleri,
süreç mühendisleri, programcılar ve pazarlama yöneticileri gibi farklı uzmanlık
bilgisine sahip çalışanlardan oluşan bir grubu içerir. Söz konusu çalışanlar farklı
alanlardaki uzmanlıklarını, yenilikleri geliştirmek ve müşteri gereksinimlerini yerine
getirmek için kullanırlar. Proje takımlarının örnekleri yeni ürün geliştirme ekipleri,
bilgi sistemi tasarım ekiplerini ve yeni fabrika tasarım ekiplerini içerir (Lawler, 2000:
195-6; Mankin et al., 1996).
Paralel (parallel) takımlar her çeşit örgütte ortaya çıkar ve üyelerini örgütün
iyi donatılmadığı işlevleri yapmak için farklı çalışma birimlerinden ya da işlerden
biraraya getirirler (Cohen ve Bailey, 1997: 242). Paralel örgütler biçimsel örgüt
yapısına paralel olarak ortaya çıkarlar. Diğer takımlardan onları ayıran şey kısmi
zamanlı olmalarıdır. Paralel takımlar birkaç hafta, ay içinde özel bir sorunu çözmek
için oluşturulmuş ve ondan sonra dağılan bir takım gibi geçici nitelikte olabilir ya da
üyelerinin dönemsel olarak biraraya gelmelerini gerektiren sürekliliğe sahip
olabilirler (Lawler, 2000: 196). Örgütteki farklı becerileri temsil eden ve böylece bir
203
soruna bütüncül yaklaşımı sağlayan çapraz fonksiyonlu (cross-functional) nitelikte
olabilirler veya daha ender olarak, düzenli işlerinde aynı fonksiyonu yerine getiren
çalışanlardan oluşurlar (Gross, 1995: 25). Üyelerin örgüt içinde başka işleri vardır ve
kural olarak zamanlarının büyük bölümünü asıl işleri alır. Her takım üyesinin
genelde, parallel takım lideri ve üyenin normal görevlerini yerine getirmesi sırasında
ait olduğu birimin yöneticisi olmak üzere iki amiri (supervisor) vardır. İşte güvenlik
sorunlarına hitap eden, yeni kalite düzeltmeleri üzerine tavsiyeler yapan veya yeni iş
süreci geliştiren takımlar, bu türden takımlara örnek olarak verilebilir. Bunlar
genelde sınırlı otoriteye sahiptir ve yalnızca örgütsel hiyerarşide üst düzeyde
bulunan bireylere tavsiyelerde bulunabilirler. Paralel takımlar sorun çözme ve
düzeltme yönelimli faaliyetler için kullanılırlar (Cohen ve Bailey, 1997: 242).
Yönetim takımları ise, burada kısaca açıklanacak, ancak ücret planları
açısından ele alınmayacak olan takım biçimidir. Yönetim takımları bütün temel
işletme birimlerindeki birbirine bağlı alt birimleri yanyana bütünleştirerek kendi
yetki alanlarındaki altbirimlere eşgüdüm ve yönlendirme sağlarlar (Mohrman et al.,
1995). Yönetim takımı bir işletme biriminin performansından sorumludur, ve
otoritesi üyelerinin örgüt hiyerarşisindeki yerlerinden kaynaklanır (Cohen ve Bailey,
1997: 243). Yönetim takımları genelde istikrarlı bir üyeliğe sahiptirler. Bazı üyelerinin
yönetim takımının bir parçası olma yanında uzmanlaşmış bir fonksiyonel işe de sahip
olmaları istisnasıyla, genelde üyeleri tam zamanlıdır. Takımlar, onlara bağlı örgüt
birimleri için yön ve liderlik sağlarlar (Lawler, 2000: 197)
Takımlarda yer alan çalışanları güdülemek ve ödüllendirmek için aşağıda
açıklanan üç çeşit ücret planı kullanılabilir. (i)Takım üyeleri arasında işbirliği ve
204
güdülemeyi artırmak için takım performansına dayalı özendiriciler; (ii) çalışanları
artan beceri, sorumluluk ve yetkinlikleri için ödüllendiren beceri ve yetkinliklere
dayalı ücret planları ve (iii) takımlar arasındaki işbirliği ve örgüte bağlılığı
destekleyecek kâr paylaşımı veya kazanç paylaşımı (Lawler, 2000; BNA’s
Compensation and Benefits Guide CD).
Takım temelli ücret uygulamasında dikkate alınması gereken temel faktör
görevlerin birbirine bağımlılığının derecesidir. Montemayor (1994: 20-1), görevlerin
birbirine bağımlılığının derecesinin takım ücret planlarının tasarlanmasındaki
etkilerini incelediği çalışmasında, takım üyelerinin birbirinden bağımsız çalıştığı,
ancak çıktılarının birleştirildiği durumun bireysel verimliliğe göre ücreti
gerektirdiğini; üyelerin önceden belirlenmiş üretim hattı gibi seri halinde olan
düzende görevleri yerine getirdikleri durumun temel ücretin yüzdeleri biçiminde
takım ikramiyelerini gerektirdiğini; takım üyelerinin yüksek düzeyde etkileşim
gerektiren görevler yaptığı ve üyelerin tamamlayıcı rollere sahip olduğu durumların
ise üyeler arasındaki işbirliğini engellemeyecek, bireyler arası ücret farklılıklarını en
aza indiren, çalışılan saatlere göre veya adam başına eşit olarak dağıtılan takım
ikramiyelerini gerektirdiğini belirtir.
Ek olarak, takım temelli ücrette belirli bir örgüt içinde hangi çeşit takım ya da
takımlar olduğu planın özelliklerine ilişkin en önemli faktörlerdendir. Takım
çeşitlerine göre takım ücreti yaklaşımları da farklılaşmaktadır (Milkovich ve
Newman, 1999: 309). Gross (1995: 177), süreç (çalışma) takımlarının ender olarak
çapraz işlevli olduğunu ve genelde benzer işi yapan ve karşılaştırılabilir niteliklere
sahip bireylerden oluştuğunu belirterek, süreç takımlarının etkin biçimde işlemesi
205
için üyelerin birbirlerinin işini yapabilmesinin ve birlikte iyi çalışmalarının gerektiğini
ifade eder. Takım görevlerinin bir sonucu olarak süreç takımlarının üyelerinin etkin
takım üyeleri olarak yetkinlikleri kadar çoğu kez bireysel becerilerini de artırmaları
gerekir. Bu durum süreç takımlarında temelde bireysel olarak yapılandırılmış bir
ücretlendirme biçimini gerektirir. Bireysel beceri düzeyi arttıkça, bütün takım
düzeyinde takımın etkin olarak işleyişine olanak veren bir noktaya ulaşılır. Flannery
et al. (1996: 134), süreç takımında bireysel iş becerilerinin önemli olmakla birlikte
performans için takım ilişkileri ve becerileri için de gerekli olduğunu belirtirler. Bu
nedenle, ücret stratejisi etkin takım performansına yol açacak davranış ve özellikler
olarak tanımlanan takım yetkinliklerini yansıtmalıdır. Takım yüksek derecede etkin
ise o zaman herkesin ücreti artırılır. Gross, örgütlerin gerçekte bireyler tarafından
kazanılan beceri veya yetkinlikler için ödeme yapmadığını, takımın üretimi olan mal
ya da hizmetler için ücret ödediklerini belirtmektedir (Gross, 1995:179).
Paralel takımda ise üyelik çoğu kez kısmi zamanlı ve geçici özelliğe sahiptir.
Bu tip takıma üyelerin bağlılığı da ikili bağlılıklar ve üyelerin düzenli işlerindeki
sorumlulukları nedeniyle çoğu kez daha gevşektir. Üyeler paralel takımın çabalarına
katkıda bulunsalar bile ücretleri düzenli işlerindeki çabalarına bağlıdır. Eğer örgüt,
çalışanları paralel takımın üyeleri olarak yaptıkları katkılar için ödüllendirirse, bu
takım üyelerinin düzenli işlerindeki ücretlerini gölgeleyecek bir miktar olmamalıdır.
Gross (1995: 173), paralel takımlara üyeliğin genelde geçici ve kısmi zamanlı olması
nedeniyle bireylerin kendi ücret paketlerini takıma getirmelerini, yani bireylerin
ücretlerinin kendi düzenli işlerini yaparken aldıkları miktar ve biçimden farklı
olmaması gerektiğini ifade eder. Aynı biçimde, Flannery et al. (1996: 118) paralel
206
takım üyelerine verilen ödüllerin yalnızca takımdaki performanslarına değil, bütün iş
performansına dayanmasını, ayrıca bir kerede verilmesini ve yalnızca takımın görevi
tamamlandıktan sonra verilmesi gerektiğini ileri sürerler. Paralel sorun çözme
takımları (örneğin kalite çemberleri ve öneri takımları) bilgi ve beceri temelli ücret
için gereksinimin az olduğu takımlardır. Takım etkinliği üyeler için tam zamanlı
olmadığı için, ek beceriler öğrenmeye yoğun bir şekilde yatırım çoğu kez yararlı
değildir (Lawler, 2000: 198-9).
Proje takımı üyeleri için ücrette Flannery et al. (1996:119) projenin başarıyla
tamamlanması gibi belirli durumlarda uygulanan bir çeşit özendirici ve ödül
programının yanında takım ortamında gerekli yeni beceri ve yetkinliklerce
belirlenmesi gerektiğini ileri sürerler. Takım, performansa dayalı temel özendirici
olarak kazanç paylaşımı, kâr paylaşımı veya hisse senedi opsiyonları (stock-options)
gibi takım ödülü almalıdır. Yine Flannery et al.’a (1996: 120) göre, eğer bireyin
projeye katılımı sistem uzmanı ve proje geliştirme personeli durumunda olduğu gibi
norm ise, o zaman bu bireyler esas olarak temel (kök) ücretleri ve liyakat artışlarına
göre ödüllendirilmelidirler. Bireyin düzenli işlerinden alınıp belirli bir süre için proje
takımında görevlendirildiği durumda projedeki çalışma için bir özendirici programın
uygun olacağını belirtirler.
Takım temelli ücretin; temel ücret aralığı, temel ücret artışları, takdir ödülleri
ve özendirici ücret olmak üzere dört öğesi vardır (Gross ve Leffler, 2001: 473). Takım
çeşitleri bu öğelerin hangi biçimde kullanılacağını belirler. Temel ücret aralığı
çalışanın aldığı gerçek ücreti değil, belirli bir derecede ya da band da -broadbanding
uygulandığında- alabileceği ücreti ifade eder. Bunlar, ücret derecelerinin sayısına
207
karar vermede kullanılır. Özellikle çalışma takımlarında geniş bandlar veya dereceler
takım üyelerini aynı band ya da dereceye yerleştirme olanağı vererek eşitlik hissini
artırdığından daha etkili görülmektedir (Gross, 1995: 65-6). Bandların
saptanmasından sonra piyasa fiyatlaması ve iş değerlendirmesi yoluyla her iş için
ücretlerin saptanmasında kullanılacak parametreler belirlenir. Piyasa fiyatlaması söz
konusu iş için piyasada diğerlerine ne kadar ödendiğini gösterir. İş değerlendirmesi
belirli bir işin içerdiği bilgi, beceri gibi faktörleri değerlendirir (Gross, 1995: 69-70).
Takım ücretine geçişte geniş bandlar (broadbanding) yukarıda belirtildiği gibi takım
üyelerini aynı aralığa yerleştirme olanağı sağladıkları için önemli bir öğedirler.
Takım temelli ücretin diğer bir öğesi de temel ücretteki artışın nasıl
belirleneceğidir. Temel ücretteki artışlar da büyük ölçüde takım çeşidine bağlıdır.
Örneğin çalışma takımlarında temel ücret daha çok önemli olduğundan, esas olarak
temel ücret için kullanılan beceri ve yetkinliklere göre ücret bu tür takımlarda
kullanılır. Ayrıca, liyakat ücret artışları da beceri ve yetkinliklerin gösterilmesine
dayanır. Paralel takımlarda ise ücret artışları düzenli iş ve takım performansına
dayanır. Proje takımlarında ise sonuçlar da artışlar için önemlidir.
Takım ücretinin üçüncü öğesi takdir edilmedir. Takım üyelerini güdüleme ve
takımın kaynaşmışlık (cohesiveness) düzeyini artırmak bakımından takım sonuçlarını
takdir etmek çok önemlidir (Gross, 1995:129). Eğer takım üyeleri katkıda
bulundukları iş için takdir edilirlerse onların takım çalışması güçlenir. Parasal
olmayan plaket, tatil, küçük hediyelerin takım üyeleri için en iyi özendiricilerden
olduğu genellikle kabul edilmektedir.
208
Takım temelli ücret planının dördüncü temel öğesi, özendirici ücrettir.
Özendirici ücretin kısmi zamanlı takım olan paralel takımda, üyelerin düzenli işlerini
ihmal ederek takım özendiricilerini almak için çaba gösterme olasılığı nedeniyle
çıkarların çatışmasına yol açacağından kullanılması önerilmez (Gross ve Leffler,
2001: 477). Öte yandan, üyelerinin tam zamanlı olarak takımda yer aldığı proje ve
çalışma takımlarında özendiriciler, daha yüksek performans için güdüleyici olurlar.
Özendiriciler söz konusu olduğunda, ödüllerin nasıl dağıtılacağının da
belirlenmesi gerekir. Bu nedenle ödüllerin, takımın performansını temsil eden tek
bir ölçüte göre mi, yoksa her birkaç ölçüte göre mi saptanacağına karar verilmesi
gerekir. Ödül düzeylerine ve sıklığına karar verilmesi de bu sürecin bir parçası
olmakla birlikte, ödüllerin takım üyelerine nasıl dağıtılacağı konusu daha önemlidir.
Takımın performansının bir sonucu olan özendiriciler takım üyelerine genelde
aşağıdaki üç yöntemden birine göre dağıtılır (Martocchio, 2001: 100-1). (i) Bütün
takım üyelerine eşit dağıtım; (ii) takım üyelerine takım performansına katkılarına
göre farklılaştırılmış ödeme ya da (iii) her takım üyesinin kök ücretinin grubun
toplam kök ücretine oranıyla karar verilen farklılaştırılmış ödeme. Eşit ödeme
yaklaşımında, plan takım üyeleri arasındaki işbirliğini destekler ve güçlendirir.
Farklılaştırılmış özendirici ücretler yaklaşımının taraftarlarına göre grup üyelerine en
azından bir derecede bireysel performansları temelinde ödeme yapılmadıkça
bireysel performans düşer ve bedavacılık sorunu ortaya çıkar. Böyle liyakata göre
ücret artışları takım çalışmasını ve işbirliğini zayıflatma tehlikesi yaratabilir. Bu
nedenle eğer liyakata dayalı ücret kullanılacaksa, takım çalışması ve işbirliğinin bir
ölçüsü de plana konulmalıdır. Üçüncü dağıtım yöntemi, takımdaki farklı işler için
209
piyasa değerini yansıtma üstünlüğüne sahiptir, ancak çapraz eğitim (cross-training)
olunca, bu farklılıklar daha az anlamlı hale gelir. Bu yöntem, istemeden, geçmiş
performans bireyin kök ücretine yansıtıldığı ölçüde geçmiş performansı fazlaca
vurgulamış olabilir. Özellikle takım üyeleri arasında beceri veya işlerde büyük
farklılıklar olduğu zaman bu yöntem daha iyidir (Martocchio, 2001: 100-1).
Takımların etkililiği üzerine son yıllarda birçok çalışma yapılmıştır. Guzzo ve
Dickson (1996) tarafından incelenen çalışmalarda grup bileşimi, grup kaynaşmışlığı,
güdüleme ve özellikle ücretlendirme gibi faktörlerin performans üzerindeki etkisi
incelenmiştir. Cohen ve Bailey’e (1997: 244) göre, örgütlerin takım başarısı üzerinde
etkisi olan görevlerin birbirine bağımlılığı, özerklik gibi iş tasarımı özellikleri, grubun
büyüklüğü ve üyelerin farklı ya da benzer oluşu grup bileşim özellikleri ve ödüllerin
dağıtım süreçleri, büyüklüğü ve sıklığı daha iyi performans için biçimlendirebilir
faktörlerdir.
Takım ödülleri ile performans arasındaki ilişkinin, özellikle takım üyelerinin
işleri ya da görevleri arasındaki karşılıklı bağımlılık (task interdependence) ile işbirliği
başta olmak üzere birkaç faktöre bağlı olduğu görülmektedir. Miller ve Hamblin
(1963: 776) ve Schmitt (1981: 651-653), sosyoloji ve psikoloji literatüründe
toplanmış takım davranışı üzerine çalışmaları inceleyerek, takım ücretinin
etkililiğinin görevler arasındaki karşılıklı bağımlılığın düzeyine bağlı olduğu sonucuna
ulaşmışlardır. Miller ve Hamblin (1963) grup performansı üzerine ödül dağıtım
süreçlerinin etkisinin yönü ve gücünün, takım üyeleri arasındaki görev karşılıklı
bağımlılığından etkilendiği sonucuna ulaşmışlardır. Görev karşılıklı bağımlılığı yüksek
olduğu zaman, ödüllerin eşitçe dağıtımı, ödüllerin rekabetçi dağıtıldığı durumdan
210
daha büyük verimlilikle sonuçlanır. Artan görev karşılıklı bağımlılığı tek bir kişinin
takım çıktısı üzerindeki çabasının marjinal etkisini artırır ve bundan dolayı takım
ücretinin etkililiğini artırır. Örneğin, tam zamanlı üretim süreci -tek bir bireyin düşük
performansı üretim hattının durmasına neden olabileceğinden- çok kırılgandır.
Böyle durumlarda, takım özendiricileri yalnızca doğru marjinal özendiriciler
sağlamaz; aynı zamanda beklenmeyen bir sorun üretim hattının işleyişini tehdit
ettiği zaman çalışma arkadaşlarına yardım için teşviki artırır. Bu örnek, Holmström
ve Milgrom (1994) tarafından tartışılan teknoloji ve özendiriciler arasındaki
tamamlayıcılıkların önemini gösterir. Bundan dolayı, toplumda utanç ve suçluluk gibi
nosyonların önemli olması beklenmelidir (MacLeod, 1997: 654).
Öte yandan Deutsch’un (1949), küçük grupların işleyişinde işbirliğinin ve
rekabetin etkisi üzerine bir kuram geliştirdiği çalışması, takım ödüllerinin etkililiğini
anlamada önemli bir temel sağlamaktadır. Deutsch’a (1949: 132-133) göre bireyler
arasındaki işbirliği çalışanların hedefleri birbirine bağlandığında, yani bir birey
hedeflerini, ancak diğer bireyler kendi hedeflerine eriştiği zaman gerçekleştirebilirse
ortaya çıkar. Deutsch, takım üyelerinin birlikte etkili olarak çalışabilmesi için
hedeflerinin birbirlerine bağlı ve birbiriyle uyumlu olması gerektiğini ileri sürmüştür.
Ödüller grup sonuçlarını etkileyerek grubun hedef yapısını oluşturmada önemli bir
rol oynayabilir. Bundan dolayı, bir ödül sistemi yalnızca grup üyelerinin hedef
kazanımı arasında pozitif ilişki olduğu durumlarda performansı artıracaktır. Özellikle,
grup performansına bağlı olan ödüller grup üyelerine eşit olarak dağıtıldığında
üyelerin işbirliği içinde çalışması için teşvik artar. Ancak, ödüller grup üyelerine
bireysel çaba temelinde dağıtılırsa, her üye rekabet esasına göre dağıtılan ödülden
211
daha büyük pay elde etmek için diğer üyelerini performansının ötesinde başarı
göstermek için özendirilmiş olur (DeMatteo et al., 1998:146).
Ek olarak, Wageman ve Baker (1997), işbirliğini desteklemede takıma yönelik
ödüllerin etkisini ele almışlardır. Wagemen ve Baker’a göre (1997: 142) görevlerin
yüksek derecede karşılıklı bağımlı ve bu yüzden işbirliğinin değerinin yüksek olduğu
durumlarda, işbirliği için özendiriciler sağlayan ödül sistemleri, bunun için hiçbir
özendirici sağlamayanlardan daha iyi sonuçlar yaratacaklardır. Eğer görevler çok az
işbirliği davranışı gerektiriyorsa, o zaman bedavacılık (free-rider) etkisi, işbirliğinin
yararlarını aşacaktır ve bir bireyin kazandığı ödüllerin diğer grup üyelerinin
performansına bağlı olma derecesi olan ödüllerin karşılıklı bağımlılığı daha düşük
düzeyde performans üretecektir. Bedavacılık, yalnızca performans toplu olarak
değerlendirildiği zaman ortaya çıkar ve bireylerin toplu performansa katkıları grup
üyeleri tarafından gözlenebildiği zaman büyük ölçüde azalır. Yüksek performanslılar
aynı grup içindeki düşük performanslılar ile aynı düzeyde ödüllendirildikleri için
eşitsiz davranıldığını hissedebilirler. Dolayısıyla, bedavacılık sorunu yüksek
performansa sahip çalışanlarda eşitsizlik anlayışından kaynaklanan güdüleme
kaybına neden olabilir. Grup özendiricilerinde bedavacılık etkisinden kaçınmanın
yolu Fama ve Jensen (1983), Weitzman ve Kruse (1990), ile Kandel ve Lazear (1992)
tarafından ifade edildiği gibi çalışma arkadaşlarının baskısını (peer pressure) ve
karşılıklı gözlemeyi (mutual monitoring) artırmaktır. Bu açıklamalar ışığında
Wageman ve Baker’e (1997) göre, bireysel, grup ya da örgüt temelli özendiricilerin
kullanılıp kullanılmayacağı büyük ölçüde takım üyelerince yerine getirilen işin
tasarımına bağlı olacaktır. Görevler ne kadar birbirlerine karşılıklı olarak bağımlıysa
212
ödül sistemi de o kadar birbirine bağımlı olmalıdır. Ödül karşılıklı bağımlılığının en
çok olduğu durumda, ödüller grubun ortaya çıkardığı toplu performans ölçütüyle
kazanılır ve üyeler arasında bireysel performanstan bağımsız olarak dağıtılır.
Takım ücretine ilişkin diğer bir sorun da grup özendiricilerinin güdüleyici
etkisinden kaynaklanmaktadır. Çalışanların, kendi çabalarının grup özendiricilerini
esas alan grup performans ölçülerine nasıl dönüştürüldüğünü görebilmelerindeki
güçlük, grup özendiricilerinin güdüleme açısından başlıca eksikliğidir (DeMatteo et
al., 1998: 144). Grup özendirici planlarının, performans artışı için bir güdüleyici
potansiyel taşımaları beklenebilir; ancak özellikle, hedeflerin başarılabilir olarak
algılanması; performans ve çıktılar arasındaki bağlantının açık olması gibi hedef-
saptama ve beklenti kuramlarının bazı koşulları iyi karşılanmamıştır (DeMatteo et
al., 1998: 145). Özellikle, takımlar çok sayıda çalışanı kapsadığında bireylerin kendi
çabalarının takımın performansını etkileme gücüne inanmaları güçleşir
özendiricilerin güdüleyici etkisi de kaybolabilir.
Takım ödülleri örgütlerin içerisindeki çeşitli takımların görevlerinin birbirine
bağlı olması nedeniyle sınırlılıklar içerirler. Takımların birbirlerine olan bağlılıkları
nedeniyle her bir takımın katkısını ayırt etmek güç olabilir. Özellikle, takım
performansına dayanan ödüller, takımları diğer takımların performansı pahasına
kendi performansına odaklaşmaya teşvik edebilir. Bu takımın işi örgüt içindeki diğer
takımlarla yüksek derecede bütünleşmiş olduğunda özellikle sorun olabilecek diğer
takımlara yardım ve bilgi paylaşmada isteksizliği teşvik edebilir (DeMatteo et al.,
1998: 145). Bu amaçlanmamış sonuçlar örgütsel hedeflerin eniyilenenmemesine
213
(suboptimization) yol açabilir ve bütün olarak örgütsel performansı azaltabilecek
üretken olmayan davranışları teşvik edebilir (Gomez-Mejia ve Balkin, 1992: 264).
Çoğu görevler farklı beceri ve altyapıya sahip, birbirini tamamlayan
çalışanlardan meydana gelen gruplarca yerine getirildiğinden, ekip çalışması ve
işbirliği çeşitli örgütsel altbirimlerdeki yüksek performans çıktıları için önkoşuldur
(Gomez-Mejia ve Balkin, 1992: 262). Ayrıca, takımlar örgütün kültürünü oluşturan
normlar, inançlar ve değerler bütün düzeylerdeki çalışanlar arasında işbirliği halinde
çalışmayı teşvik ettiği zaman en iyi biçimde faaliyet gösterirler. Ek olarak, genellikle
takım üyeleri ve takımlar arasında yoğun etkileşim gerektiğinden, üyelerin etkili
iletişim becerilerine sahip olması gereklidir. Göreli olarak az sayıda hiyerarşinin
olduğu yalın örgütsel yapı takım yaklaşımını desteklemede idealdir.
3.2.2. Kazanç Paylaşımı
Kazanç paylaşımı bir örgütteki çalışanların çoğuna ya da tamamına artan
şirket verimliliğine dayanan bir ikramiye ödemesi sağlayan bir grup özendirici
sistemdir. Bununla birlikte, kazanç paylaşımı yalnızca bir ücretlendirme sistemi değil,
şirketlerin çalışanların verimlilik artırıcı kararlara dahil edilmesini vurgulayan bir
yönetim felsefesi geliştirmesini gerektiren örgütsel değişim planıdır (BNA’s Library
on Compensation and Benefits on CD).
Kazanç paylaşımının gittikçe artan yaygınlığının altında yatan nedenleri
Welbourne ve Gomez-Mejia (1995: 560-1) beş noktada toplamıştır. Birincisi,
şirketler giderek daha çok takım temelli iş tasarımına doğru yönelmektedir.
214
İşgücünün esneklik ve işbirliğini artırmaya yönelik çabalar, kazanç paylaşımı gibi
grup özendiricilerinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Ancak, takım veya küçük
grup temelli özendiricilerin; takımların çoğu kez geçici olması, çalışanların aynı anda
birkaç gruba ait olmaları, takımların performansının birbirine bağlılığı, takımlar
arasındaki rekabetin, örgütün bütünüyle başarıya ulaşmasında engelleyici olması
gibi nedenlerden kaynaklanan sınırlılıkları, kazanç paylaşımı planlarının
yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur. İkinci neden ise özendirici ücret sistemlerinin
diğer biçimlerine yönelik tatminsizliktir. Özellikle, bireysel performansı ödüllendiren
planlardaki performans ölçümü, değerlendirme hataları, ve güvenilirlik gibi sorunlar,
daha az olumsuz yanı olan bir plan türü olarak kazanç paylaşımının yaygınlaşmasını
sağlamıştır. Kazanç paylaşımının giderek yaygınlaşmasında üçüncü neden de, bu
planların uygulanması için üst yönetimi ikna etmenim daha kolay olmasıdır. Bu
planlarda şirketin cebinden çıkacak para genelde azdır ve çalışanlarca kazanılacak
ücret ödemeleri gelecekteki birim performansına bağlıdır ve gerçekleşen kazançlar
şirket ve çalışanları arasında dağıtılır. Bu planlarda çalışanların elde ettiği gelir
değişkendir. Çalışanlar gelecekteki performans belirsizliğinin riskini taşırlar.
Dördüncüsü, kazanç paylaşımı deneyiminin uzun bir geçmişi vardır ve firmalar bu
planları kolayca, rakipleri tarafından kullanılan kazanç paylaşımı planlarını
değiştirerek veya aynen alarak taklit ederek uygulayabilirler. Bu konuda bu tür
planların nasıl uygulanması ve tasarımı gerektiği konusunda ayrıntılar ve şirketler
tarafından kullanılan formüller üzerine geniş teknik bilgi vardır. Beşincisi, kazanç
paylaşımı planları kazançları dağıtmak için süreçlerde ve ödemelere karar vermek
için kullanılan formüllerde önemli esnekliklere sahiptirler. Birçok şirket takım
215
performansı, kıdem, iş sınıflandırması, işbirliği ve özel başarılar gibi faktörleri
kullanarak ikramiyeleri farklılaştırılmış dağıtımına gitmektedir. Ödülleri dağıtmada
uygulanan süreçler de amirlerin performans değerlendirmelerini, çalışan-yönetim
komiteleri, çapraz işlevli yönetim takımları ve çalışma arkadaşları tarafından yapılan
değerlendirmeleri içerir. Bu tür denemeler büyük ölçüde kazanç paylaşımının düşük
güdüleme etkisi sorununu aşma çabalarının bir sonucudur. Son olarak, kazanç
paylaşımının bazı biçimleri katılımcı yönetimin uygulanması için bir araç
sağlamaktadır. Kazanç paylaşımı planlar çalışan önerilerini aydınlığa çıkarmak ve
değerlendirmek için komite şeklinde bir yapılanma içerir.
Kazanç paylaşımı, çalışanları örgütlerinin performansını artırdıkları için
önceden belirlenmiş bir formüle dayanarak örgüt ve çalışanları arasında artışın
değerini kısa zamanda paylaştırarak ödüllendiren bir sistemdir (Thor, 1999: 1).
Martocchio (2001: 101) ise, kazanç paylaşımını katılan çalışanlara artan verimlilik,
müşteri memnuniyeti, daha düşük maliyetler veya daha iyi güvenlik kayıtları için
artan şirket performansı üzerine dayanan özendirici ödeme sağlayan grup özendirici
sistemi olarak tanımlar. Kazanç paylaşımı, en geniş tanımıyla, dikkatin maliyet
azalmasındaki finansal kazançları paylaşma ve problem çözme üzerine odaklandığı,
kalitedeki ve verimlilikteki artışların, haftalık, aylık, üç aylık değişken nakit ikramiye
biçiminde ödendiği bir örgüt temelli katılım (involvement) sistemidir. En dar
anlamda tanımlandığında, kazanç paylaşımı verimlilikteki artışlar için çalışanlara
nakit ikramiyeler biçiminde ödeme yapmak için finansal bir formüldür (Graham-
Moore, 2001: 528).
216
Kazanç paylaşımında genel olarak, bu artıştan sorumlu olan üretim
işçilerinden yöneticilere kadar herkes ikramiye alır. Kazanç paylaşımı planları
genelde bin çalışandan az olan örgütsel birimlerde ve işgücü tarafından kontrol
edilebilir performans sonuçlarını ölçmeye odaklanmıştır (Lawler, 2000: 223).
Kısacası bireysel değil örgüt temelli özendiricidir. Kazanç paylaşımı bireysel temelli
özendiricilerden farklı olarak, genellikle belirli bir zaman dönemi için kazanılan maaş
ve ücretlerin bir yüzdesi olarak dağıtılan ikramiye biçimindedir. Kazanç paylaşımı
ikramiyesi, verimliliği ölçen ve bir verimlilik düzeyini tarihsel verilerle karşılaştıran
bir formüle dayanır. Genellikle, önceden belirlenmiş düzeyin üzerinde artan çalışan
performansından kaynaklanan herhangi bir kazanç, şirket ve çalışanları arasında
paylaştırılır. Herkes bireysel ücretinin aynı yüzdeyle çarpılmasıyla hesaplanan
ikramiye miktarını alır. Düşük ve yüksek performans gösteren bireyler aynı ücret
derecesinde oldukları takdirde aynı ikramiyeyi alırlar. Kazanç paylaşımı çalışanlar
arasında kişisel çıkarların izlenmesi ve rekabet yerine, bilgi paylaşımını ve işbirliğini
destekler (Brian-Moore, 2001: 528).
Kazanç paylaşımı genel olarak üç öğeden oluşur (BNA’s Library on
Compensation and Benefits on CD): (i) Çalışan katılımını, potansiyeli ve yaratıcılığı
vurgulayan yönetim felsefesi; (ii) verimlilik artışlarına yönelik çalışan önerilerini
toplama ve uygulama için yapılandırılmış çalışan katılımı sistemi; (iii) çalışanların
alacağı verimlilik artışının doğurduğu tasarrufların miktarı ve verimlilik artışlarını
belirlemek için bir kazanç paylaşımı ikramiye formülüdür.
Yönetim felsefesi, işbirliği için gerekli örgüt iklimine göndermede bulunur. Bu
tür bir yönetim felsefesi yüksek düzeyde güven, karşılıklı iletişim, katılım ve olumlu
217
çalışma ilişkileri olan şirketlerde vardır. İkinci öğe olan çalışan katılım sistemi değişen
düzeylerde bir komite yapısı aracılığıyla uygulanan geniş temelli öneri sistemidir.
Kazanç paylaşımı planları, performansı gözden geçirme ve çalışanların verimlilik
artırma önerilerinin aktarımı için bir komite sistemi gerektirirler. Örneğin, Scanlon
ve Rucker planları, herbiri çalışanlar tarafından sunulan önerileri onaylama yetkisine
sahip, iki sıra öneri komitesi sistemini önerirler. İlk sıra genelde bölüm düzeyindedir;
öneri komitesi üyeleri normalde bölüm üyeleri tarafından seçilir. Çalışanları öneride
bulunmaya özendirmek bu komitelerin sorumluluğudur ve öneri bir kez alındığında,
öneriyi gözden geçirirler, gerekirse ayrıntılı incelerler ve fayda/maliyet analizinden
sonra önerinin uygulanıp uygulanmayacağı üzerine son kararı verirler. Eğer öneriyi
uygulamanın maliyeti onların bütçe yetkisini aşıyorsa, öneri üst yönetimden bir
temsilci olan ve normalde ilk sıra komitelerin herbirinden birer üyeden oluşan ikinci
sıra komiteye sunulur (Welbourne ve Gomez-Mejia, 1995: 564). Kazanç paylaşımı
bonusu, bir kazanç paylaşımı planının üçüncü öğesidir. Kazanç paylaşımı bonusu, bir
şirketin gerçek verimlilik düzeyi hedeflenen verimlilik düzeyinden daha iyi olduğu
zaman doğar.
Kazanç paylaşımı planları, gittikçe daha fazla, onları uygulayan örgütlerin
gereksinimlerine göre biçimlendirilmektedirler. Örgütlere göre biçimlendirilmiş bu
planlar geleneksel üç kazanç paylaşımı planının bir çeşitlemesi olmaktadırlar.
Geleneksel üç plan çeşidi, Scanlon, Rucker ve Improshare olarak adlandırılır.
Scanlon Planı: Scanlon planının en önemli özelliği çalışan katılımına önem
vermesidir. Scanlon planları verimlilik artışları için çalışanlara parasal ödüller sağlar.
Scanlon planları şirketlerin çalışanlarına daha yüksek ücret teklif edebileceğini,
218
hissedarları için artan kârlar ve müşteriler için daha düşük fiyatlar ortaya
çıkarabileceğini varsayar. Scanlon planları üç öğeye sahiptir (BNA’s Library on
Compensation and Benefits on CD). Bunlardan ilki, üretime ilişkin olarak, yönetim
tarafından sağlanan bilginin yardımıyla, maliyetleri azaltmada takım çalışmasına
verilen önem; ikincisi, işgücünün maliyet kısıcı önerilerini işgücü-yönetim komitesine
aktaran bir öneri sistemi; ve üçüncüsü, çalışan katılımını teşvik eden verimlilik
artışlarına dayanan bir parasal ödüldür.
Scanlon planları çalışan katılımına üzerine verdikleri önemle diğer kazanç
paylaşımı modellerinden ayrılırlar. Scanlon planlarının çalışan katılımı sistemleri en
azından iki düzeyi olan bir komite yapısıyla bir biçimsel öneri programını içerir.
Genelde bölümden bir ustabaşı ya da ilk amir (supervisor) ile, en az bir seçilmiş
işçinin katıldığı üretim düzeyi komiteleri, çalışanlara öneri programını ve onun ödül
özelliklerini iletir. Üretim komite üyeleri, işçileri önerilerde bulunmaları ve önerilerin
üzerinde düşünülmesi için kayıt edilmesini teşvik ederler ve bu konuda işçilere
yardımcı olurlar. Üretim komiteleri uygun bulmadıkları önerileri ret edebilirler.
Çalışanların önerileri tamamen uygulandıktan sonra, genelde aylık temelde
ikramiyeler alırlar (Martocchio, 2001: 103).
Üretim komitesi, uygun önerileri işçi temsilcilerinin de yer aldığı şirket
gözden geçirme (screening) komitesine havale eder. Üretim komitesi tarafından
gönderilen önerileri gözden geçiren bu komite, yönetim ile çalışanlar arasında
bağlantıyı sağlar ve şirketin performansını her ay gözden geçirir (Martocchio, 2001:
103).
219
Scanlon formülünün arkasındaki kavram çalışanlarla paylaşılması gereken
işgücü verimliliğindeki artışlardır. Bundan dolayı, formül ilkin, genelde işgücü
maliyetlerinin gelirlere ya da net satışlara veya ürünün satış değerine oranı olarak
ölçülen, verimliliği temsil eden istikrarlı ve tarihsel bir oranı bulmaya çalışır.
Verimlilikteki artışlar ya üretimdeki artışlardan ya da gözlenen oranın tarihsel
orandan daha az olduğu zaman çalışanlarla paylaşılan maliyet tasarruflarından
kaynaklanır (Welbourne ve Gomez-Mejia, 1995: 563).
Genelde kullanılan Sconlon formülü:
Scanlon oranı= işgücü maliyetleri / üretimin satış değeri
biçimindedir.
Rucker Planı: Rucker planı Scanlon planına benzerdir. Her iki plan da çalışan
katılımını vurgular ve çalışan katılımını teşvik etmek için parasal bir özendirici sağlar.
Rucker planının farkı verimliliği ölçmek için bir ‘katma değer’ formülü kullanmasıdır.
Katma değer bir ürünün satış fiyatı değeri ile ürünü yapmak için satın alınan
girdilerin değeridir. Verimlilik gerçek işgücü maliyetleri olan ‘katma değer’ miktarını
tarihsel işgücü maliyetleri ‘katma değer’i miktarıyla karşılaştırılarak ölçülür. Bu
nedenle, Rucker formülünün amacı katma değerde işgücü maliyetlerini daha da
düşürmektir. Orandaki düşmeler kazanç paylaşımı ikramiye havuzuna yapılan
parasal katkıyla sonuçlanır. Rucker planları, katma değer formülü nedeniyle yalnızca
imalat ortamlarına uygundur.
Rucker planı için temel üretim standartlarına karar vermede, katma değer ve
işgücü maliyetleri arasında istikrarlı bir oran bulmak için işveren uzun dönem
220
boyunca muhasebe rakamlarını incelemelidir. Rucker altında kullanılan oran
aşağıdaki gibidir:
Rucker oranı: (katma değer) - (malzemelerin, aletlerin, ödenen hizmetler) /
plana katılanların toplam işgücü maliyetleri)
Scanlon planının tersine şirketler daha büyük bir Rucker oranı tercih ederler.
Daha büyük bir Rucker oranı katma değerin toplam işgücü maliyetlerinden daha
büyük olduğunu gösterir.
Rucker planında, tasarruflar şirket ile çalışanları arasında paylaştırılır. Şirket
genelde tasarrufların yarısını alır. Kalanın genelde yüzde 80’i çalışanlara verilir ve
yüzde 20 ise düşük verimlilik aylarındaki kayıpları dengelemek için rezervde tutulur.
Plan yılının sonunda, rezerv havuzunda kalan miktar önceden belirlenmiş ve
işverene de rezerv havuzunun bir bölümü dönecek şekilde çalışanlara tekrar
dağıtılır.
Şirket içindeki ücret farklılıklarını korumak için ikramiyeler, çalışanlara aylık
gelirleri esas alınarak dağıtılır. Bazı şirketlerde çalışanların işe devam ettiği günler de
hesaba katılır.
Improshare (Im proved Pro ductivity through Shar ing): Improshare, Scanlon ve
Rucker planlarında kullanılan parasal tasarruf ölçüleri yerine fiziksel verimlilik
kazançlarını çalışanlarla paylaşma üzerine odaklanır. Improshare planında amaç
daha az işgücü saatiyle daha çok ürün üretmektir. Her bir ürünün üretimi için
standart saatler hesaplanır ve ikramiye üretimde gerekli saatler azaldığı zaman
kazanılır.
221
Improshare planları parça başı ücret planlarıyla yakından ilgilidir. Bu
planların önemli bir çeşidi olan, Fein Improshare’i geleneksel bireysel özendirici
ücret planlarının kusurlarından bazılarını gidermek için geliştirmiştir. Özellikle, Fein,
ürün parçaları yerine çalışanlara ürünleri tamamlamak için özendirici sağlamakla
ilgilenmiştir. Bu nedenle, Improshare tamamlanmış parçalar yerine tamamlanmış
ürünler üzerine odaklanır.
Improsahare planlarını diğer kazanç paylaşımı planlarına göre başlatmak
daha kolaydır; çünkü çalışan katılımı sistemine ya da planı başlatmak için çalışan
onayına ihtiyaç duymazlar.
Improshare ikramiye formülüne ulaşmak için işgücü saati oranı kullanır. Bir
ürünü tamamlamak için gerekli işgücü saatleri ile miktarı arasında bir ilişki bulmak
için tarihsel muhasebe verisinin incelenmesiyle bir standarda karar verilir. Verimlilik
ondan sonra gerçek işgücü saatleri ve standart işgücü saatlerinin bir oranı olarak
ölçülür. Normal verimlilik yüzde 100’dür (BNA’s Library on Compensation and
Benefits on CD).
Diğer planlardan farklı olarak, Improshare planları piyasa koşulları veya
satışlar gibi çalışanın kontrolü dışındaki faktörlerden etkilenmez. Improshare’in bir
diğer özelliği, şirkete önemli verimlilik artışları gerçekleştirildikten ve
desteklendikten sonra standartları değiştirme olanağı veren ‘buy-back’ koşuludur.
Bu koşul altında, verimlilik kazançlarında en çok verimlilik ödeme düzeyi veya tavan
saptanır. Bu tavanın üzerinde artışlar nedeniyle yaratılan ikramiye parası rezerve
konur. Eğer verimlilik artışları düzenli olarak tavanı aşarsa, tavanın üzerindeki
222
verimlilik artışlarını çalışanlar bir kerelik ödemeyle geri alırlar (BNA’s Library on
Compensation and Benefits on CD).
Özet olarak, Scanlon, Rucker, ve Improshare planları en iyi bilinen kazanç
paylaşımı planları arasındadır. Hepsi artan şirket performansı temelinde çalışanların
tamamı ya da çoğuna ikramiya ödemesi sağlayan grup özendirici planları olmalarına
karşın aralarında farklılıklar vardır. Sconlon ve Rucker planları çalışanların katılımına
gereksinim duyarken, Improshare çalışan katılımına gerek duymaz. Aynı şekilde
bonus sıklığı Scanlon ve Rucker planlarında aylık iken, Improshare’de ikramiyeler
haftalık olarak dağıtılır.
3.2.3. Kâr Paylaşımı
Kâr paylaşımı, temel ücretten, enflasyon ya da liyakata dayalı ücret
artışlarından ayrı olarak şirket kârlarının bir bölümünün çalışanlara ödenmesidir.
Günümüzde iki çeşit kâr paylaşımı planı yaygın olarak kullanılmaktadır. Birincisi,
çalışanlara genelde üç aylık ya da yıllık temelde nakit ödül veren kâr paylaşımı
planlarıdır. İkincisi, ertelenmiş (deferred) kâr paylaşımıdır ve bu planlarda nakit
ödülleri çalışanlar için fon (trust) hesaplarında tutulur. Bu fonlar çalışanlar adına bir
emeklilik geliri kaynağı olarak değerlendirilir (Martocchio, 2001: 107). Zaman
boyutundan ayrı olarak bu planlar ABD’de vergilendirme açısından da farklılık taşır.
Mevcut kâr paylaşımı planları düzenli temel gelirlerinin bir parçası olarak çalışanlara
nakit sağlar. Dolayısıyla, bu ödemeler kazanıldıkları zaman vergiye tabidir.
Ertelenmiş kâr paylaşımı planları, çalışan, emeklilik sırasında parayı çekmeye
223
başlayıncaya kadar vergilendirilmezler. Zamanından önce yapılan çekişler yüzde
20’ye kadar olan vergi cezasına tabidir.
Kâr paylaşımı havuzu kararlaştırılmasında aşağıdaki üç formülden biri
kullanılır. İlk olarak, fixed first-dollar-of-profits formülü bir şirket hedefinin başarıyla
elde edilmesi koşuluna dayanan vergi öncesi ya da sonrası yıllık kârların belirli bir
yüzdesini kullanır (Martocchio, 2001: 108). İkincisi, şirketler sabit bir yüzde yerine
tedricen değişen (graduated first-dollar-of-profits) formülünü kullanabilir. Tedrici
değişen formül, çalışanları daha yüksek kârlar için güdüler (Martocchio, 2001: 108).
Üçüncü olarak, kârlılık eşiği formülleri kâr paylaşımı havuzunu ancak, eğer kârlar
önceden belirlenmiş en az düzeyi aşar ve saptanmış en üst düzeyin altına düşerse
fonlar. Şirketler, kârları çalışanlara dağıtmadan önce hisse sahipleri için bir kazanç
garanti etmek amacıyla en az düzeyi saptarlar. En çok düzeyin saptanmasının nedeni
ise, bunun üzerindeki kârların çalışan verimliliği ya da yaratıcılığı dışında teknolojik
yenilik gibi faktörlere bağlanmasıdır (Martocchio, 2001: 108).
Kâr paylaşımı havuzunun fonlamasının hangi formülle yapılacağı
saptandıktan sonra, havuzun çalışanlar arasında nasıl dağıtılacağına karar verilmesi
gerekir. Genellikle, şirketler kârları bütün çalışanlara eşit biçimde, çalışanların yıllık
geliri esas alınarak oransal ödemeler biçiminde ya da çalışanların kârlara katkıları
temelinde oransal ödemeler biçiminde dağıtırlar. Bütün çalışanlara eşit ödemeler
çalışanlar arasındaki işbirliğini artırmak için şirketin kazancının eşit paylaştırılması
gerektiği inancını yansıtır. Çalışanların yıllık gelirleri esas alınarak yapılan
ödemelerde ise yüksek ücret ödenen işlerin şirketin rekabetçi konumunu
etkilemede daha yüksek potansiyele sahip olduğu varsayılmasındandır. Ek olarak,
224
belirli bir iş için ücret performansa ve kıdeme göre farklılaşabilecektir. Çalışanların
kârlara katkıları temelinde ödüllendirildiği formül bazı şirketlerce kullanılmaktadır.
Ancak her bir çalışanın karâ katkısını diğerlerinden yalıtmak güçtür (Martocchio,
2001: 108).
Kâr paylaşımı planı kullanımının biri çalışanlar diğeri de şirketler için olmak
üzere başlıca iki avantajı vardır. Birincisi, çalışanlar kâr paylaşımı planlarından
yararlandıkça, kârları artırmak için daha verimli çalışacaklardır. İkincisi, kâr paylaşımı
programlarını kullanan şirketler daha büyük finansal esneklik kazanırlar. Ekonomik
durumun kötü olduğu zamanlarda ödemeler önemli ölçüde düşer ya da ödeme
yapılmaz. Kâr paylaşımının bu özelliği şirketlere sınırlı nakit rezervlerini gerekli
yerlerde kullanmalarına olanak verir (Martocchio, 2001: 108).
Kâr paylaşımı planlarıyla ilişkili olarak, biri çalışanları doğrudan etkileyen,
diğeri ise şirketleri etkileyen başlıca iki sakınca vardır. Kâr paylaşımı planları özellikle
kâr paylaşımı doğrudan ücretin oldukça büyük bir bölümünü temsil ediyorsa,
çalışanların ekonomik güvenliğini zayıflatır. Çünkü çalışanların geliri şirket kârlarının
yıldan yıla değişmesiyle birlikte değişir ve çalışanlar gelirlerini tahmin etmede
zorlanırlar. Bu ise onların tasarruflarını ve harcama davranışını etkiler. Ayrıca
kazançlarda farklılık varsa, yüksek performanslılar rakip firmalara geçmek için işten
ayrılabilir (Martocchio, 2001: 109). İşverenler de kâr paylaşımı programlarını belirli
koşullarda sorunlu bulabilirler. Kâr paylaşımı planları çalışanları güdülemede
başarısız olabilir. Çünkü çalışanlar şirket kârlarıyla kendi çabaları arasında doğrudan
bağlantı görmeyebilirler (Martocchio, 2001: 109).
225
Kâr paylaşımının iki ayırt edici özelliği değişken ücretin bir biçimi olması ve
bir bütün olarak grup özendiricisinin şirketin performansıyla ilgili olmasıdır. Kazanç
paylaşımı ve kâr paylaşımı gibi grup özendirici planları takım üretimi olduğu zaman
veya bireysel çalışanın çıktısını ölçmek güç olduğu zaman bireysel özendiricilerden
daha uygundur. Bununla birlikte, grup özendiricileri grup küçük değilse bedavacılık
sorunuyla karşılaşırlar. Kandel ve Lazear (1992: 806) çalışanların diğer çalışanlar
tarafından izlenmesi olan yatay izleme ve çalışma arkadaşları baskısının diğer
biçimlerinin küçük gruplarda ortaya çıkacağını, Cooke (1994: 599) ise yatay
gözlemenin sendikalı işyerlerinde daha az etkili olacağını çünkü sendika üyelerinin
diğerlerini yönetime şikayet etmeyeceklerini öne sürerler. Büyük ve orta ölçekteki
şirketlerde çalışma arkadaşı baskısının ortaya çıkması çalışma ilişkilerinin biçimine
veya şirket kültürüne bağlıdır. Özellikle çalışma arkadaşları tarafından izlenme (peer
monitoring), çeşitli katılımcı politikalarla birleştiğinde, yöneticilerin izlemesinden
daha etkili olarak bedavacılık sorununu azaltabilir (Jones et al., 1997: 158-9).
Yukarıdakilere ek olarak, kâr paylaşımının işyeri anlaşmazlıklarını azaltma ve şirket
performansını artırma potansiyeli vardır. Ayrıca kâr paylaşımı işten çıkarmaların ve
işsizliğin azaltılmasına katkıda bulunur (Kruse, 1997: 515)
Şirketlerin kâr paylaşımı ya da bir sonraki alt başlıkta ele alınacak olan çalışan
sahipliğini benimsemelerine yol açan faktörler nelerdir? Kruse’ye göre (1997: 518)
ilk amaç, denetimin maliyetli ve çalışan kaytarmasının bir sorun olduğu işyerlerinde
verimliliği artırmak olabilir. Birincisi, kaytarmayı azaltmadaki ücretlendirme
seçenekleri arasında (örneğin bireysel özendiriciler, ertelenmiş ücret, piyasa
üzerindeki etkin ücretler), kâr paylaşımı veya çalışan sahipliği gibi toplu özendirici
226
biçimleri, çalışan ve çalışan ücretinin bir bölümünü şirket performansına bağlayarak,
çıkarları daha yakından uyumlaştırabilir. Böylece çalışanları yakından denetim
gereğini azaltırlar. Özellikle, makine ve teçhizatın kötüye kullanılması veya
potansiyel kötü kullanımının bir kaygı olduğu, çıktının kolayca ölçülemeyeceği ya da
ölçmenin maliyetli olduğu durumlarda bireysel özendircilere göre daha iyi
işleyebilirler. Bu nedenle, bu planlar maliyetli idari denetimin yerini alan bir araç
olarak öngörülürler. İkinci olarak, kâr paylaşımı planları sermaye yoğunluğunun
yüksek olduğu, üretimin yüksek derecede birbirine bağlı bulunduğu, teknolojinin
hızla değiştiği ve görev karmaşıklığının yüksek olduğu yerlerde kullanılırlar. İlk
öngörü Gregg ve Machin (1988: 99) tarafından doğrulanmamış, kâr paylaşımı olan
firmalarda daha çok denetleme olduğu sonucuna varılmıştır. İkinci öngörüdeki,
sermaye yoğunluğu ile kâr paylaşımı arasında aynı yönde ilişki olup olmadığı
konusunda ise sonuçlar karmaşıktır (Gregg ve Machin, 1988: 102).
Verimlilik amaçları için grup özendiricileri kullanılmasının en önemli olumsuz
yanı bedavacılık sorunudur. Kâr paylaşımı ve çalışan sahipliği planları, verimlilik
etkileri bakımından sorunlara sahip olsalar da ücretlendirmede esneklik sağlarlar.
Dışsal olaylar şirket kârlılığını düşürdüğü zaman, bu planlar firmaya özgü becerileri
feda edecek işten çıkarmalar veya saatlik ücrette yeniden pazarlık gereği olmaksızın
çalışan ücretini otomatik olarak azaltır (Kruse, 1997: 517).
Sonuç olarak, kâr paylaşımı veya çalışan sahipliği planları, işyerinde işbirliğini
ve verimliliği artırmak; ücret esnekliğini artırmak; sendikalaşma hevesini kırmak,
veya sendikalardan ayrıcalıklar sağlamak; vergi teşvikleri kazanmak, sermayeye
227
kolay ulaşılabilmek ve düşmanca satın almalardan kaçınmak için uygulanır (Kruse,
1997: 518).
Kâr paylaşımı planında çok önemli olan öğe, hedeflerin seçimidir. Verimliliği
artırmak için çalışanlara özendirici sağlamak, ek bir emeklilik geliri kazandırmak, işe
gelmemeyi veya işten ayrılmayı azaltmak, daha iyi niteliklere sahip kişileri çekmek,
sabit maliyetleri azaltmak, takım çalışmasını desteklemek gibi birçok neden hedef
olarak seçilebilir. Hedeflerin seçimi izleyen karar aşamalarını etkileyecektir. Örneğin
planın hedefi ek bir emeklilik geliri sağlamaksa, o zaman ertelenmiş kâr paylaşımı
planı seçilecektir. Hedef işten ayrılmayı azaltmak ise çalışanın plana katılması için
gerekli bekleme süresini kısaltmak gerekir. Plan tipinin seçimine ilişkin olarak, tercih
çalışanlara bırakılırsa, özellikle genç çalışanlar nakit planlarını seçerler.
3.2.4. Çalışanlara Yönelik Hisse Senedi Sahipliği Planları
Son yıllarda yönetici olmayan çalışanlara yönelik hisse senedi sahipliği
planlarında büyük artış görülmektedir (Poutsma et al., 2003b). Bununla birlikte, bu
tür plan uygulamalarında önemli farklılıklar vardır ve bütün planlar aynı biçimde işçi
ve işveren çıkarlarına seslenmezler. Bazı durumlarda planlar çoğunluk hissedarların,
yöneticilerin, kıdemli çalışanların çıkarlarına daha uygun olacak biçimde
uygulanabilir ya da örgüt dışında da iyi iş fırsatları olan çalışanlar için tasarlanabilir.
Bazı planlar şirket hisselerinin çoğunluğuna bazıları da çok önemsiz payına sahip
olabilir. Ancak, çalışan hisse senedi planının şirketin çoğunluğuna sahip oldukları
durumda da çalışan hissedarlar hisse senedine ait oy hakkına sahip olmayabilirler ve
228
oy hakkı yönetim tarafından atanan yediemin (trustee) tarafından kullanılabilir
(McHugh et al., 1999: 536).
Genel olarak, (i) hisse senedi satın alma planları, (ii) hisse senedi bonusları ve
(iii) hisse senedi opsiyonları olarak üç tür hisse senedi planı vardır. Hisse senedi, bir
şirket tarafından çıkarılan bir hisse payının yasal transferidir. Bir hisseye sahip
çalışanın yukarıda belirtildiği gibi hisse senedine bağlı ek hakları olabilir ya da
olmayabilir. Örneğin, hisse senedi çalışana yıllık hissedarlar toplantısında oy verme
hakkı sağlayabilir ya da sağlamaz. Hisse senedinin çalışanlar tarafından satın alındığı
durumda, çalışan bir bedel ödeyerek yatırım yapar ve dolayısıyla risk alır. Çalışanlar
risk aldığı ve çalışanlara mülkiyet duygusu verdiği için bu yöntemin daha çok
güdüleyici olduğu düşünülür (Phillips, 2001: 2).
Hisse senedi opsiyonları (stock options) ise, bugünden hesaplanmış bir
fiyattan, gelecekteki bir zaman noktasında çalışana hisse senedi satışı için çalışan ile
şirket arasında yapılmış bir sözleşmedir. Örneğin, çalışana tanesi 100 liradan 500
hisse alma olanağı garanti edilir. Çalışan, hisse satın alma fırsatını üçüncü yıl
sonunda 250, dördüncü yıl sonunda 150 ve beşinci yılların sonunda da 100 hisse
alarak kullanma hakkına sahip olabilir. Gelecekteki tarihte, eğer şirketin değeri
artarsa, çalışan önemli ölçüde indirimli fiyattan hisse alabilecek ve servetinde ya da
gelirinde artma olacaktır. Eğer hisse senedinin değeri düşerse, çalışan bir şey
kaybetmez, çünkü hisse alma opsiyonunu kullanmaz. Bununla beraber, bu yöntem
hisse senedi sahipliği kadar etkili olmayabilir, çünkü hisse senedi fiyatı çalışandan
kaynaklanmayan nedenlerle değişebilir.
229
Hisse senedi sahipliğine ilişkin üçüncü bir seçenek de çalışanlara bireysel
olarak ya da örgütün önceden saptanmış belirli hedeflere ulaşması durumunda
verilen hisse senedi bonuslarıdır. Hisse senedi bonusları, özellikleri bakımından hisse
senediyle aynı olur. Ancak, bonus olarak verilen hisse senetleri bazen katılma ya da
katma değer planı biçiminde olabilir. Bu durumda çalışana mülkiyetin yasal transferi
yapılmaz. Ancak, bu tür hisseler bir süre sonra (örneğin 5 yıl) gerçek hisse senedine
dönüşerek piyasada satılabilir hale gelir.
Çalışanların hisse senedi sahipliği planlarının öğeleri ele alındığında, bu tür
planların en önemli öğesinin çalışanlara sağladığı katılım olanaklarıdır (Poutsma et
al., 2003a). Hisse senedi sahipliği planlarında çalışanlar da finansal olarak şirketin
geleceğine ortak olduklarından şirketin durumu hakkında daha çok bilgi edinmek
isterler. Çalışanın bilgi edinme çabaları ve yönetimin çalışanların daha çok işbirliğini
sağlama istemesi, genel olarak katılımı ve her iki taraf arasındaki iletişimi artırır. Ek
olarak, hisse sahipliği planları olan firmalar çalışanlarıyla şirket stratejisi ve finans
üzerine daha fazla bilgi iletişimine sahiptirler.
Şirket büyüklüğü ve mülkiyet finansal katılımda önemlidir. Küçük ve aile
şirketlerinin bu türden planlara sahip olması çok küçük olasılıktır. Büyük firmaların
sahipliği çok sayıda elde olduğundan hisse senetlerini daha fazla dağıtmak şirketin
zaten buna uygun tüzel kişiliği ve kurumsal yapısı olması nedeniyle çok güçlük
çıkarmaz (Poutsma et al., 2003a: 51). Ek olarak, bu tür planları benimseyen büyük
firmalar genelde ortalamadan daha iyi performans göstermektedirler. Örgütlerin
özellikleri çalışanların hisse senedi sahipliği planlarının çalışanları sıkı çalışmaya
230
teşvik etmekten çok, çalışanlar arasında ve yönetimle çalışanlar arasındaki işbirliğini
artırma isteğinden kaynaklanmaktadır (Pendleton, 1997: 105).
Çalışanların hisse senedi sahipliği planlarının genelde çalışan çabasını teşvik
etmek ve yönetimle çalışanlar arasında işbirliğini geliştirmek gibi iki temel amacı
vardır (Poutsma et al., 2003b: 856). Ancak, işverenler ve çalışanların planlardan
farklı beklentileri olabilir ve elde ettikleri avantajlar da farklıdır. Çalışanların hisse
sahipliği planlarının birçok ülkede vergi avantajı vardır. Örneğin ABD’de hisse
senetlerinden elde edilen kazançlar maaşlar ve ikramiyelere göre daha düşük bir
oranda vergilendirilir. Ek olarak, bazı şirketler çalışanların hissedarlığı planlarını
finansal raporlarda maliyetleri düşürüp karları yükseltmek için kullanırlar.
Hedeflerinin altında gelir elde eden firmalar ücret bileşimini hisse senetlerine doğru
kaydırırlar ve hisse senetleri firmanın gelir tablosunda bir maliyet kalemi olarak
görülmediği için gelir olumsuz etkilenmez (Ding ve Sung, 2001: 566). Çalışan
hissedarlığı ücretin bir biçimi olarak görüldüğü zaman, ücret esnekliğini sağlamak da
yine bu tür planların uygulanmasını teşvik eden nedenlerden biri olarak sıralanabilir.
Çalışanların hisse sahipliği planlarının işveren açısından bir başka üstünlüğü riskin
çalışana aktarılmasıdır. Yine de, kâr paylaşımı planlarının etkilerini daha çabuk
gösterebilme özellikleri ve uygulamaya konulma maliyetlerinin daha düşük olması
nedeniyle çalışanların hisse senedi sahipliği planlarına göre daha uygun oldukları
burada belirtilmelidir (Pendleton, 1997). İşverenlerin çalışan hissedarlığından
sağladıkları diğer bir avantaj da sendikaların etkisini azaltmada görülebilir.
Çalışanların işyeri hisselerine sahip olmaları çoğu kez firmayla özdeşleşmelerine
katkıda bulunarak, sendikaların etkilerini azaltır.
231
Bütün bu üstünlüklerinin yanında, çalışanların hisse sahipliği hissedarların
çoğunluğu için bazı sakıncalar da yaratabilir. Örneğin, bazı durumlarda rakip şirket
çalışan hissedarlığı uygulanan şirketi yönetimin ve bazı hissedarların karşı çıkmasına
rağmen hisselerine daha yüksek fiyat vererek satın almaya kalktığında, çalışan
hisselerinin varlığı bu durumu engellemede kullanılabilir. Bu ise birçok hissedarın
çıkarına olmayabilir. Ek olarak, çalışanlara hisse dağıtılması hisse sayısını artırarak
hisse başına getiriyi ve en azından bir süre için hisselerin değerini düşürebilir (Sesil
et al., 2002: 276). Ek hisseler hisse senedi başına kazançlarda azalmanın en büyük
nedenidir. Bu sulandırmayla başa çıkmak ve hisse başına getiriyi artırmak için
Microsoft gibi bazı şirketler yüksek fiyatlarla hisseleri geri alırlar. Hissedarların lehine
olmayan bir başka durum da, bu tür planların bedavacılık sorununa yol açma
olasılığıdır.
Çalışanların hisse senedi sahipliği planlarından en önemli iki kazancı ise bu
tür planların iş güvenliğine ve yönetimin yetkisine sınırlar koymadaki olumlu etkisidir
(McHugh et al., 1999). Yapılan birçok araştırmada (Kruse, 1996; Jirjahn, 2002;
Poutsma et al., 2003a) çalışanlara yönelik hisse sahipliğinin işten çıkartmayı azalttığı
görülmüştür. Ayrıca, bu türden finansal katılım planları çoğu kez beraberinde en
azından bilgi paylaşma düzeyinde katılımı sağlayarak yönetimin tek taraflı
kararlarına sınırlamalar getirmede yararlı olmaktadır.
Sendikaya gelince, bir yandan sendikalar finansal katılıma karşıdırlar çünkü
temel ücreti ençoklaştırmak isterler (Gregg ve Machin, 1988: 92-94). Ayrıca
çalışanların hisse senedi sahipliği, kâr paylaşımı gibi planların çalışanların şirketle
özdeşleşmelerinde artışa neden olması ve çalışanların girişimci özelliklerini arttırarak
232
sınıf bilinçlerinin körelmesi sendika için diğer sorunlardır. Öte yandan sendikaların,
temel ücreti ikame etmek için kullanılmadığı sürece firmanın bir bölümünün işçilerin
mülkiyetine geçmesine karşı olmayabilirler (Pendleton, 1997: 107).
Çalışanların hisse senedi sahipliği üzerine özellikle tasarım ve uygulamada
önemli olan temel noktalar aşağıdaki gibi özetlenebilir (bkz. Phillips, 2001: 29-43).
Çalışanlara verilen hisse senetlerinin nereden geldiği tasarımda dikkat edilecek ilk
noktadır. Hisseler ya şirket hazinesinden kaynaklanır ve bu durumda hasılat şirket
kasasına geri gidecektir; ya da doğrudan mevcut hissedarlardan gelir ve bu durumda
hisse satışından elde edilen gelir orijinal hisse sahiplerine gider. Hisselerin kaynağı,
çalışanlara hisse senedi verilmesinin ardındaki amaç bakımından önemlidir. Eğer
mevcut hissedarlar çalışanları hisse senedi sahibi yapmayı, kendi varlıklarını
likidasyon aracı olarak görüyorlarsa hisselerini çalışanlara satabilirler. Diğer yandan,
orijinal hissedarlar likidasyon değil de çalışanların hissedarlığını şirket için işletme
sermayesi sağlamanın bir yolu olarak görüyorlarsa hisseler hazineden çıkarılacaktır.
Şirketler hisse senetlerini yeni eleman çekmek ve olanları da elde tutmak için
kullanmak istediklerinde genelde yeni (hazineden) hisse çıkarırlar. Bu durumda
şirketin hisse satışından elde ettiği gelir önemli görülmez ve bu para şirkette kalır.
Ancak yeni hisse çıkarıldığında mevcut hisselerin getirisi sulanır yani hisse başına
düşen kâr payı azalır. Öte yandan, yeni hisselerin çıkarıldığı durumda mevcut
hissedarların şirketteki payı azalmasına rağmen, satıştan elde edilen para şirket
kasasına girdiği için hisselerin toplam değeri azalmaz. Halka açık şirketler genelde bu
yöntemi seçerler. Eğer şirket aile şirketiyse ya da özel bir şirketse kurucu sahiplerin
hisselerinden bir bölümü çalışanlara aktarılarak da işlem uygulanabilir.
233
Çalışanların hisse senedi sahipliği planından yararlanabilmesi için gerekli
koşulların saptanması tasarıma ilişkin diğer bir noktadır. Plan için elverişli olma
koşulu işe şirkette 2 yıl çalışmış olma gibi bir koşula dayanabilir. Bölüştürme ya da
dağıtım formülü de tasarıma ilişkin diğer öğelerdir. Her bir çalışana dağıtılacak
hisselerin sayısı genelde çalışanın temel ücretine göre hesaplanacak toplam
hisselerin bir yüzdesi biçiminde olacaktır. Bununla beraber, hisse senedi
opsiyonlarını ya da hisseleri dağıtırken kullanılan başka yöntemler de vardır. Temel
ücret, kıdemle, şirketin yönetimdeki düzeyle veya bölüm hedefleriyle
bağlantılanabilir. Dağıtım formülü hem çalışanlarca algılanan adalet duygusu, hem
de planın uygulanmasında sağlayacağı kolaylık açısından önemlidir. Çoğu şirkette
bireyin temel ücreti en yaygın dağıtım yöntemidir. Ancak, yıllardır şirkette olup da
düşük ücreti olanlar için adaleti sağlamak üzere kıdem de formüle eklenebilir.
Genelde dağıtım formülü şirketteki bütün çalışanlar için aynıdır ama bazen şirketteki
farklı pozisyonlar için farklılıklar formüle toplama çıkarma yapılarak eklenir.
Tasarımın diğer bir öğesi de çalışanların hisse senedi opsiyonlarını kullanma
ve hisse sahibi olma yani hak kazanma (vesting) süresidir. Hisse senedi opsiyonunu
kullanma (exercise) fiyatı genelde opsiyonun teberru edildiği (granted) tarihteki adil
piyasa fiyatında (fair market value) ya da altında saptanır. Çalışan ancak belirli bir
süre çalıştıktan sonra opsiyonu kullanmaya hak kazanır. Örneğin 4 yıl hak kazanma
süresi uygulandığında çalışan her yıl için yüzde 25’ini kazanır. Süre dışında opsiyonu
kullanmak için hak kazanma çalışanın ya da şirketin belirli hedeflere ulaşması gibi bir
koşula bağlanabilir. Ek olarak, çalışanların ölüm, malulüyet, iflas, boşanma ya da
emeklilik, işten çıkarılma gibi çalışanın hisselerini etkileyecek durumlar için önlemler
234
alınabilir. Birçok şirket bu tür durumlarda adil piyasa değerinin yüzde 25 ile 75
arasında düşük bir miktar ödeyerek veya ödemeleri aylara yayarak bu tür
durumlara karşı koruma sağlamaktadır.
Çalışanlara yönelik hisse senedi sahipliği planlarında hisseler çalışanlara
verilebilir ya da satılabilir; ancak bu tür planların eğer çalışanlar hisselerin belirli bir
oranını satın almak durumunda bırakılırsa daha başarılı oldukları varsayılır. Bunun
nedeni, çalışanların ancak şirketin hisselerini satın aldıklarında yatırımlarından
kaynaklanan risk aldıkları ve yatırımlarını korumak için daha iyi çalıştıkları, katılımı ve
bilgilenmeyi daha çok önemsemeleridir (Bartol ve Durham, 2000: 26). Ek olarak,
şirketin ne kadarının çalışanlara verileceği de önemli bir tasarım öğesidir.
Çalışanların hisseleri şirketin yüzde 1’i ile yüzde 100’ü arasında bir oran olabilir.
Genel uygulama yüzde 10 ile 20 arasında çalışan sahipliğidir. Ayrıca hisseler
çalışanlara karşılıksız verilebilir, bonus olarak verilebilir ya da maaşlardan kesilerek
satılabilir. Çalışanların satın aldığı durumda diğer yatırımlar için geçerli olan riskler
bu tür yatırımlar için de söz konusudur.
Çalışanlara hisse senedi sahipliği planlarında yönetime ilişkin başlıca iki
seçenek vardır. Planın yönetimi insan kaynağı birimince sağlanır ya da örgüt
dışından hizmet satın alınır. Şirketteki yıllık işten ayrılma oranı, bu işle ilgili insan
kaynağı görevlisi olup olmadığı; şirketin mevcut ek yararları nasıl idare ettiği,
kontrolde sorunlar olup olmadığı gibi faktörlere göre planın yönetiminin içeriden mi
dışarıdan mı yapılacağına karar verilir. Öte yandan planın içeriden yönetimi, şirket
insan kaynağı biriminin çalışanları daha iyi bilmesi, şirket kültürünün bir parçası
olması, çalışan kaygılarına daha hızlı cevap verme, plan hakkında bilgi gibi
235
üstünlüklere sahiptir. Öte yandan maliyetlidir, planın nasıl yönetileceğini öğrenme
zaman alabilir ve insan kaynağı biriminin zamanını alabilir.
Çalışanların hisse sahipliği planlarının etkililiğine ilişkin olarak burada ilk
olarak belirtilmesi gereken nokta, çalışanların kendi eylemleriyle hisse senedi
değerini ne derece etkileyebileceğidir. Günümüzde hisse senedi değerinin
belirlenmesinde firmanın karlılığı verimliliği gibi çalışanların bir ölçüde
etkileyebileceği faktörlere ek olarak, muhtemelen firmaya ait faktörler kadar etkili
birçok çevresel faktör vardır. Bu nedenle, hisse senedi değerindeki günlük
dalgalanmaların daha iyi bir performansa yol açacağı şüphelidir. Bununla beraber,
hisse senedi opsiyonlarının kullanımı karşılıklı izlemeyi potansiyel olarak teşvik eder
ve bundan dolayı grup özendiricilerinin kullanımını artırır. Ek olarak, çalışanlar işten
ayrılırken opsiyonları kullanmaları gerekir. Bu durum ise çalışanı kendisi için uygun
olmayan opsiyon kullanmaya zorladığından çalışanların işten ayrılmasını güçleştirir.
Dolayısıyla, şirketler opsiyonları çalışanları elde tutmak için kullanabilirler. Son
olarak, çalışanları opsiyonları tutmaları gerektiğinden daha az riskten kaçınanlar gibi,
belirli çalışan tiplerini çekmede hizmet görür (Core ve Guay, 2001: 256-257). Ücreti
toplu performansla bağlayan planlar diğerlerine yardım etme, bilgiyi paylaşma, ve
çalışma arkadaşlarının iş performansını izlemek bakımından yararlıdırlar. Bu
faktörler özellikle dikey izlemenin (supervision) güçlükle yapıldığı işlerde önemlidir.
Finansal katılım, ücretleri daha dolaylı yoldan etkileyebilir. Ücretlerin piyasa
düzeyinin üzerine çıkartılması, daha iyi verimli işgücünün işte tutulmasında, işten
ayrılma ve işe alma maliyetlerini azaltmada ve eğitimi kolaylaştırmada kullanılabilir
(Pendleton, 1997: 106).
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:
ÜCRET SİSTEMLERİNİN SEÇİMİ
Bu bölümün amacı örgütlerin ücret sistemi seçiminde, özellikle performansa
dayalı ücret planı seçimine ilişkin kararlarında belirleyicilerin neler olduğunu
incelemektir. Ücret uygulamaları çalışanları daha fazla çaba göstermeye teşvik etme
kabiliyetleri, çalışanların zamanlarını farklı görevlere nasıl tahsis ettikleri üzerine ve
maliyetlere etkileri bakımından farklılıklar taşır (Jones ve Pliskin, 1997: 1028). Öte
yandan, herhangi bir ücret uygulamasının etkililiği de (effectiveness) büyük ölçüde
örgütün sahip olduğu teknoloji ve üretim sürecinin doğası; yapı, büyüklük, mülkiyet
gibi örgütsel özellikleri; örgütün insan kaynağı yönetimi uygulamaları ve endüstriyel
ortamı; cinsiyet ve eğitim gibi işgücünün özelliklerine göre değişecektir. Örneğin,
büyük firmalar ve işyerleri için çalışanları izlemek daha güç olduğundan parça
oranları ve grup temelli performansa dayalı ücret planlarının bu tür örgütler için
daha uygun olduğu varsayılır (bkz. Brown, 1990; Drago ve Heywood, 1995). Buna
karşılık, çalışanların üretim sürecinin doğası (üretimin hızının makinenin belirlediği
durumlar -machine-paced production) nedeniyle çaba düzeylerini ayarlama
olanağına sahip olmadığı durumda, çalışanlar büyük ihtimalle saatlik ücret alırlar.
Ayrıca bu öğelerin dışında örgütün etkisinin olmayacağı düşünülen yasal
düzenlemeler, ekonomik durum gibi çevresel faktörler de ücret uygulamalarının
seçimine ve etkililiğine katkıda bulunur.
Ücret sistemi seçiminde bir örgütün hedeflerinin ne olması gerektiği, hangi
seçeneklerin örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi için uygun olduğu, örgütün
237
mevcut özellikleri ve koşullarında hangi ücret sisteminin doğru olduğuna nasıl karar
verilmesi gerektiği konusunda Lupton ve Gowler’in (1969) koşul-bağımlılık yaklaşımı
içinde değerlendirilebilecek incelemesi, bu araştırmanın esin kaynağıdır. Ancak, bu
bölümdeki analiz yukarıdaki sorulara yanıtlarda, son yıllarda yapılan ücretlendirme
üzerine araştırmaların bulguları yanında; teknolojide, insan kaynakları uygulamaları,
endüstri ilişkileri ortamı, örgütsel özellikler ve işgücünün yapısında meydana gelen
değişimleri hesaba katarak Lupton ve Gowler’in öncü araştırmasından daha farklı bir
yapıya bürünmüştür.
Burada esas olarak örgütün en azından bir ölçüde kontrolünde olan faktörler
incelenmekte ve örgütün etki alanı dışındaki ya da belirleyiciliği çok sınırlı olan
çevresel faktörler kapsam dışı bırakılmaktadır. Örgütler özellikle insan kaynağı başta
olmak üzere birçok faktörü, iş hedeflerine ulaşılmasını sağlamak için, hem kısa hem
de uzun dönemde biçimlendirebilir ve hedeflere ulaşılmayı kolaylaştıracak yapılar
oluştururlar. Özellikle, örgütlerin yapısal nitelikleri çevresel koşullardan büyük
ölçüde etkilense de çoğu kez bilinçli tercihlerin sonucudur. Örgütün üzerinde
oynayabileceği örgüt kültürü ve yönetim biçimi gibi bazı özellikleri daha zor
gözlenebilen, daha az biçimsel (informal) niteliğe sahiptir. Ancak bu bölüm teknoloji,
insan kaynakları uygulamaları, sendikalaşma, örgütsel özellikler ve çalışanların
özellikleri gibi örgütün biçimsel özelliklerinin incelenmesiyle sınırlanmıştır.
Ücretlendirme konusundaki literatürde özellikle performansa göre ücret
planlarının etkilerini anlamaya yönelik yoğun bir ilgi vardır. Bu örgütsel performans
konusunun özellikle son yıllarda örgüt ve insan kaynağı yönetimi disiplinlerinde
önemli bir çalışma alanı olması nedeniyle anlaşılabilir bir tutumdur (bkz. Stratejik
238
İnsan Kaynağı Yönetimi ve Örgüt Performansı alt başlığı). Ancak bu bölümde
örgütlerin ücret sistemlerini niçin performansın bir ölçüsüne dayandırdığı
incelenmektedir. Bu tercihin nedeni ise, örgütlerin ücret yapıları ve uygulamaları
üzerinde önemli ölçüde karar verme özgürlüğüne sahip olduklarına inanılmasıdır.
Örgütlerin ücret kararları üzerinde ne derecede takdir sahibi oldukları önemli
bir sorundur. Ekonomi teorisinde rekabetçi ürün ve işgücü piyasalarının varolduğu
bir ortamda yöneticilerin çeşitli hedefleri destekleyen ücret sistemleri tasarlamada
küçük bir özgürlüğe sahip olduğu varsayılır (Heneman ve Miceli, 2000: 294). Bu tür
yaklaşımlara göre piyasa koşulları ne kadar rekabetçiyse, bir işverenin temel ve
değişken ücretinin özellikleri, kıyaslanan işveren planları arasında daha büyük
benzerlik olacaktır (Gomez-Meija ve Balkin, 1992; Heneman ve Miceli, 2000). Oysa
aynı ürün ve işgücü piyasasında yer alan işverenler benzer işleri yerine getiren
çalışanlara farklı ücret ödeyebilirler. İçsel işgücü piyasalarına değinilen ilk bölümde
açıklandığı gibi örgüt içerisinde çok farklı ücret dereceleri olabilir. Sendikalar,
örgütün büyüklüğü, içinde yer aldığı endüstri, çalışanların kapasitelerindeki
farklılıklar söz konusu ücret farklılıkları için neden olabilir. Bununla birlikte, örgütler
arasındaki ücret farklılıkları çalışanların her zaman en yüksek ücret veren örgütlere
kaymasına neden olmaz. Çalışanlar başka bir örgütte daha yüksek ücret
alabilecekleri halde, çocuklarına işyeri tarafından sağlanan kreş gibi ek yararlar, iyi
çalışma ortamı gibi çeşitli nedenlerle işlerinden ayrılmayı düşünmeyebilirler. Ya da
çalışanların bir bölümü -iş aramak maliyetli olduğu ve iş fırsatları hakkında yeterli
bilgiye sahip olmadıkları için- çalıştıkları işten ayrılamazlar (Brown et al., 2003: 192).
Ayrıca, bir örgütün kendi endüstrisindeki diğer örgütlerden daha yüksek ücret
239
vermesi her koşulda onlara göre dezavantajlı duruma gelmesi sonucunu doğurmaz.
Bunun yanında, örgüt piyasadaki konumundan kaynaklanan gücü nedeniyle ücret
politikasında önemli bir esnekliğe sahip olabilir; izlediği strateji ve finansal durumu,
örgütün ücret politikasına önemli kısıtlar getirebilir. Örneğin, tekelci durumda olan
bir firma maliyet artışlarını daha kolay ürün ve hizmet fiyatlarına
yansıtabileceğinden çalışanlarına daha yüksek ücret ödeyebilir (Drago ve Heywood,
1995: 514). Kısacası, örgütler ücret kararlarında önemli ölçüde esnekliğe sahiptirler
ve performansa dayalı ücret planları da bu esnekliğin kullanılmasında örgütlerin
elinde bir araçtır.
Çevresel faktörler bu bölümde incelenmeyecek olmasına karşın söz konusu
faktörlerin neler olduğuna burada kısaca değinilecektir. Çevresel faktörlerden en
önemlileri yasal düzenlemeler, işgücü piyasası koşulları ve belirsizlik olarak
sıralanabilir. Ücrete ilişkin konulardaki yasal düzenlemeler örgütlerin ücret sistemi
seçimi tercihleri üzerinde önemli etkilerde bulunur. Örneğin, ABD’de vergi
düzenlemeleri performansa dayalı ücretin belirli biçimlerini teşvik eder (Kruse, 1996:
518; Phillips, 2001: 1). Özellikle çalışanlara şirket hisselerinin verilmesi, kâr paylaşımı
türünden özendiriciler vergi muafiyetleri nedeniyle yaygındır (Poutsma ve Nijs,
2003: 869). Aynı şekilde, Fransa’da da kâr paylaşımı devlet tarafından vergi
politikalarıyla teşvik edilmektedir (Fakhfakh ve Perotin, 2002: 99).
Çevresel faktörlerden bir diğeri de örgütün içinde yer aldığı piyasadaki
rekabetin derecesidir. Yeni personel ekonomisi yaklaşımı rekabetin firmaları
performansa dayalı ücret planları kullanmaları için güdülemedeki rolü üzerine
odaklanmaz. Ancak, stratejik tercih yaklaşımı performansa dayalı ücret planlarının
240
kullanımındaki artışın nedenini büyük ölçüde piyasa rekabetiyle açıklar (Drago ve
Heywood, 1995: 514). Yukarıda rekabetçi piyasa koşullarında örgütlerin benzer
ücret yapıları kullandıkları iddia edilmesine karşın daha ayrıntılı kuramsal
açıklamada, ücret sisteminin seçimine rekabetin etkisi üzerine iki ters etkiden söz
edilebilir. Holmström (1982: 336-337) rekabetçi piyasaların yöneticilere diğer
yöneticilerin ne yaptığı ve kararları etkileyen diğer koşullar hakkında daha çok bilgi
sağlayarak performansa dayalı ücreti daha fazla uygulanabilir hale getirdiğini öne
sürerken, Hart (1983: 367) piyasadaki rekabetin yöneticilerin olası tembelliğini
azaltarak (vekalet kuramına göre yöneticilerin davranışlarının sonuçları rekabetçi
ortam nedeniyle daha kolay görüleceğinden başarılı olmak için daha sıkı çalışırlar ve
bunun sonucunda çalışanları daha yüksek çaba için denetler ve zorlarlar)
performansa dayalı ücretin gerekliliğini azalttığını varsayar. Bu iki etki birlikte
alındığında, karşılaştırma yapmak için gerekli bilginin elde edilebildiği koşullarda,
rekabetçi ürün piyasalarında performansa dayalı ücret daha uygulanabilir; ancak
daha az gerekli kılar (Burgess ve Metcalfe, 2000: 3). Dolayısıyla, rekabet düzeyinin
ücret sistemi seçimi kararına etkisine ilişkin çok açık sonuçlar çıkarılamaz.
Bir başka çevresel etki de belirsizliktir. Belirsizlik koşulları altında, işverenler
daha çok performansa dayalı ücret kullanarak riski çalışanlara devretmeye çalışırlar.
Çalışanlar ise sonuçları denetleyemeyeceklerinden çok risk almak istemezler.
Örneğin ekonomideki kötü koşullar nedeniyle bir firmanın ürünlerine talep düşebilir
ve bu durumda çalışanlar ücretlerinin üretilen ürün miktarı, satışlar, kârlılık gibi
sonuçlara bağlanmasını tercih etmezler. Güdüleme ve risk paylaşımı bakış açısından,
firmanın sonuçlarına işçilerin katkısına bağımlı olmayan önemli faktörler var olduğu
241
zaman, çıktı temelli performansa dayanan ücret planları daha az önerilir (Milgrom
ve Roberts, 1992: 417). Bu tür ortamlarda işverenler de sonuçlar yerine davranışlara
odaklı performansa dayalı ücret sistemlerini (liyakata dayalı ücret gibi) seçebilirler.
Öte yandan, performansa dayalı ücretin kullanımı esneklik nedenlerine dayanıyorsa,
piyasa koşulları belirsiz olduğunda firmalar performansa dayanan ücreti tercih
ederler (Bayo-Moriones ve Huerta-Arribas, 2002: 130). Kuramsal olarak, eğer
işveren performansa dayalı ücreti belirsizlik durumunda uygulamak istiyorsa riski
dengelemek için çalışanlara daha yüksek temel ücret vermesi gerekir (Heneman ve
Miceli, 2000: 296). Ancak belirsizlik durumu da ters etkilerin gücü nedeniyle açık
sonuçlar çıkarmaya uygun değildir.
Bu bölümde ücret sistemi seçiminde etkili olduğu düşünülen teknoloji, yapı,
büyüklük, mülkiyet gibi örgütsel özellikler; örgütün insan kaynağı yönetimi
uygulamaları ve işgücünün özellikleri üzerine mevcut literatürün ışığında hipotezler
geliştirilecek ve bu hipotezler Türkiye’de özel kesim örgütleri bağlamında test
edilecektir.
4.1. ÖRGÜTSEL ÖZELLİKLER
Örgütün çeşitli özellikleri ücret sistemi seçimi kararlarını etkilerler. Bu
özelliklerin başlıcaları örgütün teknolojisi, büyüklüğü, yapılan işin doğası, yapı gibi
özelliklerdir. Bu özellikler hem ayrı ayrı, hem de birbirleri üzerine etkileri aracılığıyla
ücret sistemi seçimini etkilerler. Bu faktörlerden teknoloji ve çalışanın izlenmesi
sorunları ücret sistemi seçimini etkilemede daha önemli rol oynarlar. Çalışan
242
çabasının izlenmesi hem maliyetlidir, hem de hemen hiçbir koşulda mükemmel
değildir (Drago ve Heywood, 1995: 509). Çabanın izlenmesi, görevlerin doğası,
üretim teknolojisi, örgüt yapısı, işletme büyüklüğü gibi faktörlerle etkileşime girerek
ücret sistemi seçimini etkiler. Teknoloji ise görevlerin niteliği, üretimin bireysel ya da
takım düzeyinde çaba gerektirip gerektirmediği, bireyin katkısının ve sorumluluğun
(accountability) ayırt edilebilme derecesi ve emek yoğunluğu gibi faktörler
aracılığıyla ücret sistemi seçimini etkiler (Fernie ve Metcalf, 1999; Lupton ve Gowler,
1969). Ölçme ve çalışanın izlenmesi, başta teknoloji ve işin tasarımı olmak üzere,
yapı, büyüklük gibi birçok faktörle ilişkilidir.
4.1.1. Teknoloji ve İşin Tasarımı
Ücret sisteminin seçiminde teknolojinin rolü önemlidir. Teknoloji, örgütsel
girdileri kullanılabilecek çıktılara dönüştürmek için araçların, tekniklerin ve bilginin
uygulanması sürecidir. Teknoloji, işin nasıl yerine getirileceğini, yani işin tasarımını
büyük ölçüde belirlediği gibi çalışanların davranışı üzerinde de güçlü etkide bulunur
(Lupton ve Gowler, 1969). Teknolojinin kullanım süreci, Woodward (1950)
tarafından üretim sürecindeki teknik karmaşıklığın derecesine göre; Hulin ve
Roznowki (1985) tarafından sistemce gerek duyulan bilgi düzeyleri ve çeşitlerine
göre; Perrow (1967) tarafından hangi görevlerin ne derece rutinleştirilebileceği ve
öngörülebileceğine göre; Thompson (1967) tarafından da insanlar ve görevler
arasındaki karşılıklı bağımlılıkların derecesine göre birçok boyutta incelenmiştir.
Ancak, teknoloji üzerine burada yapılacak açıklamalar yukarıdaki araştırmacıların
243
yaklaşımlarının, ücret kararlarına etkileri bağlamında ve analize katkıları oranında
ele alınacaktır.
Teknoloji ile ücret sistemi seçimi arasındaki ilişkinin en önemli önkoşulu
çalışanın işteki davranışında değişiklik yapabilme özgürlüğüne sahip olmasıdır.
Woodward’ın teknik karmaşıklık ölçüsüne göre müşterinin ürünü ısmarlamasıyla
üretimin yapıldığı düşük teknik karmaşıklık durumda çalışanın üretim sürecindeki
rolü artarken, yüksek otomasyona dayanan sistemlerde işler makinelerce yerine
getirildiğinden çalışanın rolü de sınırlıdır. Thompson ve Perrow ise ücret sistemi
seçiminde önemli olan teknolojinin diğer özelliklerini ortaya koymuşlardır. Bunlar;
görevlerin karşılıklı bağımlılığı (task interdependence), öngörülebilirliği (task
predictability) ve sorun çözümlenebilirliğidir (problem analyzability) (Randolph ve
Dess, 1984: 119).
Teknoloji, üretimin bireysel ya da takım halinde çalışanların çabalarına mı;
çalışanların işlerinde geçirdikleri süreye mi, belirli standartlara göre saptanmış
çıktılarına mı, yoksa bilgi, beceri ve yetkinliklere mi bağlı olacağına ilişkin kararları
biçimlendirir. Hemmer (1995: 210-212) üretimin bireysel mi (üretim hattı) yoksa
takım çabasına mı dayanacağının teknolojiye ilişkin koşullarını açıklamıştır.
Hemmer’in verdiği örneğe göre, Ford otomobil fabrikalarında üretim montaj hattı
(ya da sürekli üretim hattı) geliştirilene kadar bir takımın otomobilin bütün
üretiminden sorumlu olması biçiminde gerçekleşiyordu. Ancak, montaj hattı
(assembly line) geliştirildikten sonra her bir çalışan üretimin yalnızca bir
aşamasından sorumlu olmaya başladı. Teknoloji ilerlemeye devam etti ve bilgisayar
teknolojisi otomobillerin üretiminde işin tekrar takım halinde örgütlenmesine
244
olanak verdi. Otomobil fabrikasında montaj hattında çalışan bir işçi çok daha sınırlı
davranış özgürlüğüne sahiptir, bir başka deyişle özendiriciler karşısında davranışında
değişiklik yapma esnekliğine sahip değildir. Eğer örgütte otomasyon düzeyi yüksek
ise çalışanların davranışları mal ve hizmetlerin üretiminde daha az etkili olacağından
zaman esasına dayalı ücret daha anlamlı olur. Bu durumda bireysel temelli
performansa dayanan ücret planları uygulandığında, çalışanların çıktıları etkileme
güçleri sınırlı olacağından, çalışanlar gösterecekleri ek çabayla daha az kazanç elde
ederler. Ancak, montaj hattı işçilerin üretim sürecine katılımını sınırladığı ve iş
tatminini çok azalttığı için çalışanlarda yapıcı olmayan davranışlara yol açabilir.
Kruse’nin (1996: 516) yaptığı araştırmada, yüksek otomasyon koşullarında örgüt
temelli performansa göre ücretin (kâr paylaşımı ve çalışanların hisse sahipliği
planları) çalışanları makineleri daha dikkatli kullanmaya ittiğini bulması yukarıda
açıklanan soruna karşı bir önlem olarak değerlendirilebilir.
Teknolojinin ücret sistemi üzerine etkisini açıklamada bir başka önemli nokta
da görev karşılıklı bağımlılığıdır (task interdependence). Görev karşılıklı bağımlılığı,
çalışanların görevlerini yerine getirirken diğerlerinin katkılarına ihtiyaç duyma ve tek
tek üyelerin katkılarının takım sonuçlarını etkileme derecesidir. Thompson (1967:
54-55) üç temel karşılıklı bağımlılık sistemi ayırt etmiştir. Paralel gruplar (pooled
groups) birbirleriyle ilişkili olmak durumunda olmayan üyeleri içerir. Takım üyeleri
ya da birimler arasında en düşük karşılıklı bağımlılık biçimidir. Bu durumda takım
performansı bireysel performansların toplamına eşittir. Örneğin, bir bankanın her
bir şubesi diğerlerinden bağımsız faaliyette bulunur ve şubenin personelinin toplam
performansı o şubenin performansını yaratır. Paralel grupların performansını
245
ençoklaştırmada bireysel sonuçları güdüleyecek ücret sistemleri, sözün kısası
bireysel performansa dayanan ücret sistemleri daha anlamlıdır (Montemayor, 1994:
20).
Ardışık takımlar (sequential teams) önceden belirlenmiş düzende çeşitli
görevleri yerine getirir. Üretimde birbiri ardına gelen montaj hattı türünden
süreçlerde faaliyet gösteren, sigorta poliçe işlemlerini yapan takımlar bu tür
takımlara örnek olarak verilebilir. Takım çıktısı bir dizi görevin doğru olarak
yapılmasını gerektirdiğinden, ardışık takımların bireysel iş yükleriyle üyelerin
yetenek ve görevlerini birbirlerine uydurmaları gereklidir. Çünkü, üretim sırasında
tek bir çalışanın hatası bütün takımın çalışmasını etkileyebilir, dolayısıyla en düşük
düzeyde performans gösteren üye bütün takımın performansını aşağı çekebilir. Bu
tür çalışma sistemi, üyelerin yerine getirdikleri görevlerin takım çıktısına katkısının
değerine göre ödüllendirir (Montemayor, 1994: 20).
Karşılıklı takımlar (reciprocal teams) üyelerinin diğerleriyle sık ilişkide
olmasını gerektirir, fakat hastanede ameliyat yapan ekip örneğinde olduğu gibi
üyeler arasındaki etkileşimlerin derecesi önceden tanımlanamaz (Daft, 1998: 139-
140). Takım performansı görevin yerine getirilmesine bağlı olduğu kadar üyeler
arasındaki işbirliğine de bağlıdır. Başka bir deyişle, takım üyelerinin tamamlayıcı
rolleri olduğundan, takım performansı üyeleri arasındaki eşgüdüme bağlıdır. Bu
nedenle, karşılıklı takımlar etkili olarak çalışmak için içsel çekişmeleri çözme ve
üyeleri arasında karşılıklı yardımı geliştirme üzerine odaklanırlar. Çeşitli görevleri
yerine getiren üyeler arasında işbirliğini desteklemek için ödülleri tüm takım üyeleri
arasında olabildiğince eşit olarak paylaştırmak daha çok tercih edilen bir yöntemdir.
246
Karşılıklı takımlar işbirliğini geliştirecek, en azından engellemeyecek uygulamalar
gerektirir. Bu takım üyeleri arasında ücret farklılıklarını en aza indirme anlamına
gelir (Montemayor, 1994: 20-21).
Düşük karşılıklı bağımlılık çalışanların diğer çalışanların yardımına ihtiyaç
duymadan işlerini yerine getirebilmeleri anlamına gelir. Ancak görevler arasında
yüksek düzeyde karşılıklı bağımlılık varsa, bir başka deyişle çalışanlar birbirleriyle
yüksek düzeyde etkileşimde olmaları gerekiyorsa, çalışan çabasını izlemek güç
olacaktır. İzleme güçlüğü yaratan bir başka özellik de teknolojilerin rutin olup
olmadığıdır. Rutin olmayan teknolojiler üretim sürecinde öngörülmeyen ve
alışılmamış olaylarla karşılaşılan durumu ifade eden yüksek oranda görev çeşitliliğini,
standart olmayan ve çalışanların deneyim, sezgi ve yargısına dayanan yani
çözümlenebilir olmayan boyutlar içerir (Daft, 1998: 135). Bu boyutlar ücret sistemi
seçiminde, çalışanların izlenebilirliği ve üretim sürecindeki rolleri üzerinde etki
yapmaları nedeniyle önemlidir.
Teknolojinin çalışanın izlenmesine yansımaları vardır. Çalışanın izlenmesi ise
performansa dayalı ücret açısından önemlidir. Çalışanın izlenmesi ve performansa
dayalı ücret arasındaki ilişki genelde vekalet kuramına dayandırılarak
açıklanmaktadır ve bu kurama göre çalışan izlenemediği için özendiriciler büyük
önem kazanmaktadır. Bir başka deyişle, özendiriciler izlemenin yerine geçer. Brown
M ve Philips (1986: 87) montaj hattının (assembly line) çalışma hızını belirlemesi
nedeniyle çalışanı izlemeyi daha az önemli hale getirdiğini ve bunun ise sermaye
yoğunluğu ile ücret arasındaki ilişkinin negatif olması anlamına geldiğini öne
sürmüşlerdir. Öte yandan, Brown C (1990: 172-S) ise, artan sermaye yoğunluğunun
247
önemli izleme güçlüklerine yol açacağını ifade etmiştir. Burada, yukarıdaki iki ayrı
çalışmadaki görüşler arasındaki karşıtlık Hemmer’in (1995: 235) açıklamalarıyla
ortak bir noktada birleştirilebilir. Montaj hattında üretimin hızı makine tarafından
belirlendiği için işçinin davranış özgürlüğü sınırlıdır, ancak teknolojinin daha ileri
aşamalarında çalışanın izlenebilmesi yapılan işin karmaşıklaşması nedeniyle güçleşir.
Hipotez 1a: Eğer teknoloji işin yerine getirilme sürecinin izlenmesini
güçleştiriyorsa, sonuçların ölçülebildiği durumda performansa dayalı ücret
planlarının uygulanma olasılığı yükselir.
Piore ve Sabel (1984), yeni teknolojilerin çalışanların beceri gereksinimleri ve
izleme güçlüklerini artırma eğilimine işaret etmişlerdir. Piore ve Sabel’e göre, kitle
üretimi büyük ölçüde işlerin standartlaştırılıp, üretimin hızının makineler tarafından
belirlendiği bir sistem olduğundan işçinin esnekliği dolayısıyla çalışanların çaba
düzeyleri üzerinde inisiyatifleri çoğu durumda yoktur. Buna karşılık, esnek
uzmanlaşma büyük ölçüde üretimin esnekliğini sağlayan makina ve teçhizat
kullanılarak ve yarı becerili ya da becerili çalışanlarla yerine getirildiğinden işçilerin
çaba düzeyine ilişkin tercihlerini kullanabilecekleri bir alan vardır. Ayrıca, bu
çalışmanın başlarında anlatılan üretimin ve çalışmanın örgütlenmesinde meydana
gelen değişimler insan kaynağı yönetimi uygulamalarında da değişime yol açmıştır.
Büyük ölçüde teknolojinin yön verdiği bu uygulamalar takım çalışmasını ve buna
bağlı olarak da üretim sürecine çalışanların daha aktif katılımını, sorun çözme
gruplarını, iletişim kanallarını, iş tanımlarının daha genişletilerek eski anlamlarını
248
yitirmelerini içerir. İşte bu noktada performansa dayalı ücret uygulamaları esnek
uzmanlaşma modeliyle kesişir. Burada, Jackson et al. (1989: 734) esnek uzmanlaşma
kullanan örgütlerin ücret kararlarında performans değerlendirmesini kullandıkları
savları daha fazla anlam kazanır. Dolayısıyla, ileri üretim teknolojilerine dayanan
esnek üretim sistemleri, takım çalışmasına, işgücünün esnek kullanımına gereksinimi
artırmaları nedeniyle takım temelli özendiricilerin kullanımı olasılığını artırırlar.
Buraya kadar sık ifade edildiği gibi, çalışanın izlenmesindeki güçlükler
performansa dayalı ücretin ortaya çıkışı için en önemli nedenlerindendir. Eğer örgüt
çalışanları mükemmel olarak maliyetsiz izleyebilseydi, özendirici ücret gereksiz
olurdu (Drago ve Heywood, 1995: 509-510). Banker et al., (1996: 927) izleme düzeyi
ne kadar yüksekse çıktı temelli özendiricilerin performans etkisinin daha küçük
olduğunu varsayarak özendirici ücret ve izlemenin çalışanları örgüt için en iyi olacak
biçimde davranmaya teşvik etmede birbirinin yerine geçen mekanizmalar olduğunu
öne sürerler. Ek olarak, firmalar özendirici ücretin takım ve örgüt temelli biçimleriyle
çalışanların birbirlerini izlemelerini sağlayarak firmanın izleme yönündeki çabalarına
ikame olarak kullanılabilirler (Knez ve Simester, 2001: 746). Sonuç olarak,
çalışanların daha az sıkı gözetim (supervision) altında çalıştığı durumlarda, örgüt
temelli özendiricilerin kullanımı daha yaygın olacaktır.
Hipotez 1b: Örgütün çalışanlarının amirleri tarafından yakından izlenmesi için
gerekli yatırımı yaptığı durumda performansa dayalı ücret sistemi uygulama olasılığı
azalır.
249
Teknolojiden kaynaklanan ve ücret sisteminin seçimini etkileyen faktörlerin
en önemlilerinden bir olan izlenebilirlik, yine teknolojiyle ilişkili olan ve sonraki alt
başlıkta incelenecek olan yapıyla birlikte yapılan işin doğasını, tasarımını etkiler.
Ayrıca, izlenebilirlik sorununa yol açan başlıca engel çalışanların yaptığı işin
özelliklerinden kaynaklanır. Birçok iş çeşitli ve çok yönlü görevlerin (multi-tasking)
yerine getirilmesini gerektiren niteliğe sahiptir. Birçok çalışan çok yönlü görevlerle
birden fazla çıktı tipi üretmek için çalışır. Çok yönlü görevler arasındaki etkileşim
performansa dayalı ücret planının gücünü etkiler. Eğer faaliyetler ikame edilebilirse,
performansa dayalı ücret planının tasarımı ve uygulaması iyi yapılmadığında
özellikle parça başı, komisyon gibi güçlü özendiricilerin kullanımı performans
üzerinde istenilmeyen etkilere sahip olabilir. Bu sorun bir görev üzerine daha fazla
çaba gösterilip diğerlerinin ihmal edilmesinden kaynaklanır (Burgess ve Ratto, 2003:
287). Örneğin, bir öğretim üyesi hem ders verir, hem de araştırma yapar. Bir
mühendis hem uzun dönemli araştırma geliştirme projesinde çalışabilir, hem de
mevcut üretim teçhizatının kullanımı sırasında ortaya çıkan arızaları gidermeye
çalışabilir. Bu nedenle, örgütler bu farklı türden görevlerin getirilmesinde denge
sağlayıcı ve çok yönlü görevlerin bütün öğelerine önem verilmesini teşvik edecek
özendirici sistemler ve insan kaynağı uygulamalarını seçmelidir (Ichniowski ve Shaw,
2003: 161). Bununla birlikte, eğer bir örgüt çeşitli ve çok yönlü görevleri olanlara
performansa dayalı ücret planı uygulamak isterse, performasın bütün boyutlarıyla
ilk amir tarafından denetlenebileceği, öznel ölçülere dayanan bireysel performansa
dayalı ücret planları uygulanabilir. Ya da basit görevler için nesnel, ücret planıyla
250
ölçülmesi güç görevler için öznel performansa dayalı ücret planlarını birleştirmek
anlamlıdır (Ichniowski ve Shaw, 2003: 161).
Takımlara dayanarak yapılan iş tasarımı, takım ya da örgüt özendiricileriyle
birleştirildiğinde çeşitli ve çok yönlü görevleri içeren işlerin izlenip ölçülmesi sorunu
bir ölçüde çözülebilir. Takım ya da örgüt özendiricilerinin bireysel özendiricilere göre
en önemli üstünlüklerinden biri parça başı ücretten farklı olarak çalışanın çabasını
işleri gereği yerine getirmek durumunda oldukları faaliyetlerden (görevlerden)
yalnızca birine yöneltmeleri için teşvik etmemesidir. Çalışanlar grup ya da örgüt
temelli özendiricilerin kullanıldığı durumda üretilen birimlerin sayısının yanısıra, işin
diğer boyutlarına da dikkat edecektir. Bunun örgüt için çalışanlar arasındaki
işbirliğini artırması ya da makina ve teçhizatın daha iyi kullanılmasına katkıda
bulunması nedeniyle örgütsel performans açısından olumlu sonuçları olacaktır. Bu
özellikler çalışan yeni görevlere atandığında ve işinde daha fazla sorumluluk
aldığında toplu özendiricileri daha anlamlı hale getirir. Ayrıca, çalışan çabasına bağlı
olan bütün diğer boyutları gözönüne alındığında, toplu özendiricilerin çalışanların
birbirlerini izlemesi için teşvik sağladığı unutulmamalıdır (Welbourne et al., 1995:
884). Bu özellikle çalışanın davranışını dışarıdan izlemenin daha güç hale geldiği,
işlerin çok sayıda görevi içerdiği durumlarda özellikle daha değerlidir (Bayo-
Moriones ve Huerta-Arribas, 2002: 132). Ancak takım ya da örgüt temelli
özendiricilerde de Alchian ve Demsetz (1972) ve Holmström (1982) tarafından
açıklanan bedavacılık (free-rider) sorunu ortaya çıkar. Bu sorunun giderilmesine
yönelik önlemler ise ‘İnsan Kaynağı Uygulamaları’ alt başlığının konusudur.
251
Hipotez 1c: Görevlerin karşılıklı bağımlılığı ve çoklu görevlendirmelere
dayanan işler bireysel performansa dayanan özendiricilerin kullanımı olasılığını
azaltırken, takım ya da örgüt temelli özendiricilerin kullanımı olasılığını yükseltir.
Sonuç olarak, işlerin özelliklerine ilişkin ortaya çıkan performansa dayalı
ücret seçenekleri aşağıdaki gibi sıralanabilir. Brown (1990) ile MacLeod ve Parent
(1999) çalışanın çeşitli ve çok yönlü görevlendirilmelerinin (multi-tasking) ve çalışan
özerkliğinin (worker autonomy) olduğu işlerde parça başı ve komisyon ücretlerinin
görülmediğini öne sürerler. Garen’de (1998) zamana dayalı ücretin belirleyicileri
üzerine çalışmasında da benzer sonuçlara ulaşmıştır. Takım çalışmasının daha az
önemli olduğu (satış, makina operatörleri) gibi alanlardaki çalışanların parça başı ve
komisyon gibi ücret planlarıyla ücretlendirilmeleri daha olasıdır. Burada hemen
belirtilmelidir ki, komisyon ve parça oranlarını benzer olarak değerlendirmek uygun
olmayabilir. Komisyon biçiminde özendirici verilen işler, çalışanların daha fazla yeni
şeyler öğrenmeleri ve daha az tekrarlayan görevlere sahip olmaları anlamında, parça
başı ücret verilen işlere göre daha karmaşıktır (Parent, 2002: 27). Çalışanların ayrı
ayrı çıktılarını ölçmek zor olduğunda ya da takım üretiminin varlığında, takım ya da
örgüt temelli performansa dayalı ücret planları çoğu kez bireysel özendiricilerden
daha uygundur. Küçük takımlarda pek görülmemekle birlikte, takım çalışmasında
ortaya çıkabilen çalışanın kaytarması durumu çalışanın örgüte bağlılığının
artmasından kaynaklanan kendini izlemesi (self monitoring) ya da çalışma
arkadaşlarının birbirlerini izlemesi için teşvik sağlaması nedeniyle takım ve grup
özendiricilerinin kullanımıyla azaltılabilir (Janos ve Pliskin, 1997). Bununla birlikte,
252
takım çalışması gerektiren ve çalışanın çok sayıda görevi yerine getirdiği işlerde
zamana dayalı ücret uygulamaları performansa dayalı ücret planlarından daha
yaygındır. Takım temelli ücretin en önemli koşulu takımdaki işlerin karşılıklı olarak
birbirlerine bağlı (interdependent) olmasıdır. Ayrıca, Holmström ve Milgrom (1994)
yetki devrini çıktı temelli performansa dayalı ücret kullanımını artırdığını
belirtmişlerdir.
Tekrar tekrar yapılan (repetitive) görevlerin olduğu işler performansa dayalı
ücretin açık biçimlerinin (parça başı ücret gibi) kullanımını kolaylaştırırken,
görevlerin çeşitli ve geniş bir alana yayıldığı işlerde yukarıda belirtildiği gibi zamana
göre ücret kullanımı daha yaygındır. Bunun nedeni ise, çok farklı görevlerin yerine
getirildiği işlerde, yapılan işin bazı boyutları kolayca ölçülebilirken, diğerlerinin
ölçülmesindeki güçlüklerdir. Eğer ücret kolayca ölçülebilen öğeler üzerine
dayandırılırsa o zaman çalışana yanlış sinyal gönderilmiş olacaktır ve çalışan
ölçülemeyen görevler üzerine çok daha az yoğunlaşacaktır. Dolayısıyla, zamana
göre ücret ya da daha az sıklıkla da takım veya örgüt temelli performans ölçülerine
dayanan ücret daha uygun olacaktır.
Hipotez 1d: Tekrarlayan işler parça başı gibi bireysel performansa dayalı
ücret planı kullanılmasını daha olanaklı kılarken, çeşitli ve çok kapsamlı görevlerin
yerine getirildiği işler zamana göre ücret kullanımını daha makul kılar.
Öte yandan, Lazear (1986; 1995; 2000) performansa dayalı ücret ile zamana
göre ücret arasında ayırıma gitmiştir. Parça başı ücret gibi performansa dayalı ücret
253
planlarında ücret ile çıktı arasında eşanlılık vardır. Fiziksel birimler olması
gerekmeyen dönemsel çıktı ya da performans o dönemin ücretini etkiler. Buna
karşın, zamana dayalı ücrette çalışanın ücreti belli bir dönemin çıktı ya da
performansından bağımsızdır. Davranışı ve çabayı izleme güç olduğu zaman örgüt
düşük olasılıkla zamana dayalı ücret kullanır ve muhtemelen performansa dayalı
ücret uygular. Ancak, bu öngörüler Lazear’a özgü değildir (Fernie ve Metcalf, 1999:
31). Fernie ve Metcalf, Marx’ın parça başı ücret uygulamasının emeğin yönetimini
büyük ölçüde gereksiz hale getirdiğini gözlediğini belirtirler.
4.1.2. Yapı
Burada örgüt yapısının biçimsellik, uzmanlaşma, standartlaşma derecesi,
denetim alanı gibi içsel özelliklerinin yanında örgüt yapısının tasarımı üzerine
yaklaşımların ücret sistemi seçimini nasıl etkilediği açıklanmaya çalışılacaktır.
Örgütsel yapı, örgütün üyeleri arasındaki hiyerarşik ilişkilere, bölümler
(departments) ve bireyler arasında sorumlulukların ve görevlerin ayrılmasına ilişkin
boyutları içinde toplar. Örgütsel yapı, faaliyetler arasındaki etkileşimin eşgüdümüne
dayanır ve bu eşgüdümün biçimi örgüt yapısının tasarımıyla ilişkilidir. Hiyerarşik
tasarıma bakılarak örgütlerin çeşitli biçimlerde yapılandığı görülür. Örgüt yapısının
tasarımında başlıca iki yaklaşım işlevsel (functional veya unitary form ya da U-form)
gruplama ile bölümsel ya da çıktıya göre (divisional veya multidivisional ya da M-
form) gruplamadır. Bu iki ana grubun dışında da ikili otorite ilişkilerinin olduğu yani
her alt düzey yöneticinin iki ya da daha fazla amiri olduğu matris (matrix)
254
örgütlenmesi vardır. Bölümsel yapıda (örneğin belirli bir ülkedeki) tek bir ürünle,
ürünler dizisi veya müşteri tipiyle ilgili bütün faaliyetler bir bölüm (division) içinde
gruplandırılır. İşlevsel yapıda ise belirli bir işleve ait olan faaliyetler bölümler
(departments) halinde örgütlenir. Matris yapıda ise ikili otorite ilişkileri bölümsel ve
işlevsel yapılarda birleştirilebilir (Harris ve Raviv, 2002: 852).
Örgüt yapısının tasarımındaki bu farklılıklar örgütün karşı karşıya kaldığı
çevresel koşullar, teknolojik gereksinimler, örgütsel büyüme, iş stratejisi gibi içsel ya
da dışsal koşullardan kaynaklanabilir. Ancak bu yapılar örgütün ücretlendirme ve
diğer insan kaynağı uygulamalarını etkiler. İşlevsel örgütler göreli olarak işlevsel
bölümler arasında düşük karşılıklı bağımlılığı olan rutin teknolojilere ve istikrarlı bir
ortama sahiptirler. Örgütün büyüklüğü genelde küçük veya ortadır. Bir ya da az
sayıda ürün ya da hizmet sağladıklarından maliyet ve ölçek ekonomileri vurgulanır
(Daft, 1998). Bu tür örgütlerde, ürün ya da hizmetin yaratılması genelde iş birimleri
arasında ardışık (sequential) karşılıklı bağımlılığı içeren görevlerin tamamlanmasıyla
yerine getirilir. İş birimleri arasındaki bu karşılıklı bağımlılık ürünün
tamamlanmasında önemlidir, dolayısıyla ücret ve performans değerleme
uygulamaları birimler arası karşılıklı bağımlılıktan etkilenebilir. Hiçbir birim bir ürünü
tamamıyla üretmekten sorumlu olmadığından sonuç yönelimli ölçütler bu tür
örgütlerde yaygın değildir (Jackson et al., 1989: 734). Bu özellikler küçük grup
temelli ücret uygulamalarını güçleştirirken, örgütsel temelli özendiricileri daha
anlamlı kılar. Ancak bu örgütlerde küçük özendiricilerle temel ücret sisteminin
uygulanması daha olasıdır.
255
Bölümsel ya da ürün temelli gruplama ise değişimin ve belirsizliğin daha çok
olduğu ortamlarda yaygındır. Tek bir ürüne ya da ürün dizisine odaklanıldığından
ürüne ve müşteri tatminine vurgu fazladır. Bu tür örgütler faaliyetler arasında
yüksek eşgüdüme ve karar verme sürecinin paylaşılmasına dayandığından insan
kaynağı ve ücret yapılarının bu özellikleri destekleyecek niteliklere sahip olması
gerekmektedir. Her ürün birimi kendi içinde bir bütün oluşturur ve örgüt içerisindeki
her bir birim ya da bölümün katkısı ayırt edilebilir ve ölçülebilir. Bu nedenle,
performans değerlendirme ve ücret uygulamaları bölümler arası (cross-divisional)
karşılıklı bağımlılıkları yönetmekle ilgili süreçleri yansıtmaz. Sonuçlar daha çok
vurgulanır. Ücret uygulamaları bölümün (division) performansına daha çok odaklanır
ve şirket performansına dayanan ikramiyeler ve çalışanlara hisse senedi verilmesi
uygulamaları daha çok kullanılır (Jackson ve Schuler, 1995: 245). Ayrıca bu tür
örgütler takım temelli performans ücretlerini daha çok kullanabilirler.
Hipotez 2a: İşlevsel bölümlere dayanan örgütlerin ürün temelli bölümlere
dayanan örgütlere göre performansa dayalı ücret planları kullanması daha az
olasıdır.
Örgüt yapısının tasarımı dışında başka yapısal özellikleri de ücret sistemi
seçimini etkiler. Biçimsellik (formalization) örgütteki yazılı dökümantasyonun
miktarıyla ilgilidir. Dökümantasyon süreçleri, iş tanımlarını, örgütte çeşitli
uygulamalara ilişkin kuralların, ilkelerin açıklandığı belgeleri kapsar. Genelde büyük
örgütler dökümantasyon alanında daha başarılıdırlar. Özellikle performansa ilişkin
256
kuralların ve iş tanımlarının olması performansa dayalı ücret sistemlerinin
benimsenmesi olasılığını artırır. Genelde dökümantasyon sistemi gelişmemiş
örgütler ise daha çok çalışanların yöneticiler tarafından yakından izlenmesiyle
ilgilidirler.
Uzmanlaşma (iş bölümü) örgütsel görevlerin ayrı işlere ayrılmasının
derecesidir. Eğer uzmanlaşma yoğunsa, her çalışan dar alandaki görevleri yerine
getirir. Uzmanlaşma çok dar olarak tanımlanmış görevlere dayanıyorsa o zaman
performansa dayalı ücret sistemleri tercih edilmez, çünkü uzmanlaşma çalışanın
davranışları üzerindeki esnekliğini sınırlar. Uzmanlaşma düzeyi işlerin ölçülebilirliği
üzerine yaptığı etki oranında performansa dayalı ücret uygulamasını kolaylaştıracak
ya da güçleştirecektir.
Standartlaşma tekdüze anlamda yerine getirilen benzer iş faaliyetlerinin
derecesidir. Süreçlerin (örneğin imalat firmaları) ve iş tanımının standartlaştırılması
üzerine dayanan firmaların diğer firmalardan daha sık kalite çemberleri ve
planlanmış iş rotasyonu uygulamaları beklenebilir. Standartlaştırma girdi ve
çıktıların kolayca ölçülmesine olanak sağlar; böylece performans daha kolay
ölçülebilir. Girdi, davranış, işler ve çıktının (örn. toptan satış, geleneksel hizmetler,
düşük ya da orta teknolojili imalat firmaları) standardizasyonuna dayanan firmaların
diğerlerinden daha çok performansa dayalı ücret kullanırlarsa bireysel temelli ücret
sistemi ücret uygulayacakları beklenebilir (Laursen ve Mahnke, 2001: 5).
Hipotez 2b: Standartlaşma örgütlerin performans ölçülerini geliştirmelerini
kolaylaştırdığı için performansa dayalı ücret kullanımı olasılığını artırır.
257
Ek olarak, işin programlanabilirliği arttıkça performansa dayalı ücretin
kullanımı azalabilir (Heneman ve Miceli, 2000: 302). Eisenhardt (1988: 493),
programlanan işleri, davranışların kesin olarak tanımlanabildiği işler olarak
tanımlamıştır. Kasiyerlik, yazar kasayı çabuk ve doğru olarak kullanabilme gibi
değerlendirmesi kolay olan küçük bir iyi tanımlanmış davranışlar dizisi gerektirir
(Eisenhardt, 1988:493). Davranışın iyi biçimde tanımlanabildiği ve kolayca
değerlendirilebildiği programlanabilen işlerde zaman esasına dayalı ücret daha
olasıdır. Ancak davranışı değerlendirme güç olduğu zaman özendirici ücret
kullanılacaktır (Parent, 2002: 31).
Karmaşıklık (complexity) örgütteki alt sistemlerin ya da faaliyetlerin
derecesidir. Karmaşıklık, yatay, dikey ve coğrafi olmak üzere üç türde sınıflanır.
Yatay, aynı hiyerarşik düzeyde ancak birbirinden farklı amaç ve yönelimlere sahip
bölümlerin ya da iş ünvanlarının sayısını (yani differentiation derecesini); dikey ise
hiyerarşik basamak sayısını; coğrafi ise coğrafi alana yayılma derecesine ilişkin
yapısal karmaşıklığı ifade eder. Merkezilik ise, karar alma otoritesine sahip hiyerarşik
düzeye karşılık gelir. Eğer karar verme yetkisi örgütün üst düzey yetkililerinin elinde
toplanırsa o zaman örgüt merkezidir. Eğer karar verme yetkisi örgütün alt
düzeylerine aktarılıyorsa o zaman yerinden yönetim vardır (Daft, 1998: 16-18).
Yüksek düzeyde yatay ve dikey karmaşıklık performansa dayalı ücret biçimlerinin
uygulanmasını güçleştirir. Özellikle çok sayıda iş ünvanı bireysel temelli ücret
uygulamalarını karşılaştırma ve maliyet sorunları nedeniyle güçleştirirken, merkezilik
de takım temelli ücret uygulamalarının kullanımını güçleştirir.
258
Yönetimin denetim alanı da yapının önemli bir öğesidir. Eisenhardt (1988:
494) denetim alanı ile zamana göre ücret arasında ters yönde ilişki olduğunu
belirterek, tezgahtarların davranışının yöneticiler tarafından izlenmesi örneğini verir.
Mağazalarda yöneticiler çalışanların davranışları hakkında enformel gözetimle
(supervision) bilgi sahibi olurlar. Böylece, yöneticilerin denetim alanı dar olduğu
zaman, yöneticiler yakın gözetimi sürdürebilirler ve çalışan davranışını
değerlendirmede iyi bilgi sahibi olurlar. Dar denetim alanı çalışanın ne yaptığı
hakkında örgütün bilgi edinebilmek, ölçülebilirliği artırabilmek için yaptığı bir
yatırımdır. Örgüt bu yatırımı yaptığında zamana dayalı ücret sistemini kullanır;
çünkü davranış bilindiği zaman performansa dayalı ücret kullanmaya gerek yoktur
(Fernie ve Metcalf, 1999: 32).
4.1.3. Örgütün Ücret Stratejisi
Ücret konusu özelikle 1980’li yılların ortalarından başlayarak stratejik olarak
görülmeye başlanmış ve şirket stratejileri tartışmalarının gelişmesiyle birlikte bu
alanda yayınlar artmıştır. Ücrete stratejik yaklaşımın başlıca örnekleri Lawler (1990,
2000), Schuster ve Zingheim (1992) ve Gomez-Mejia ve Balkin’in (1992)
çalışmalarıdır. Ücrete stratejik bakış açısı, örgütün ücret sisteminin iş stratejisini
(business strategy) destekleyecek biçimde şekillendirilmesi gerektiğini vurgular
(Milkovich ve Newman, 1999). Ücretlendirme üzerine stratejik bakış, örgütlerin
ücret uygulamaları bakımından farklılaştıkları gerçeği ve ücret uygulamalarını iş
stratejisine uydurmanın daha yüksek örgütsel performansa yol açacağı inancına
259
dayanır (Montemayor, 1996: 889). Ücretin stratejik işlevini yerine getirmesinde
performansa dayalı ücret sistemleri önemli bir yer tutar. Bununla birlikte, Carroll
(1987), Miles ve Snow (1984), Miller (1986), Schuler ve Jackson (1987) gibi
araştırmacılar tarafından, iş stratejilerinin belirli bir biçimiyle performansa dayalı
ücretin belirli bir biçimi arasında ilişki olduğu ifade edilmesine karşın bu ilişkiyi
sistematik olarak destekleyecek kanıtların olduğunu söylemek güçtür.
Ücretin stratejik olarak görülmesi ücret stratejisinin örgütün ürün ve hizmet
piyasalarında hayatta kalması, büyüme ve başarılı olmasını sağlayamaya yönelik
olarak biçimlendirilmesini gerektirir. Bunun sonucu olarak, farklı iş stratejileri izleyen
firmalar farklı ücret sistemine sahiptirler. İş stratejisi ücret sisteminin tasarımında
önemli bir rol oynar. Bazı çalışan grupları diğerlerinden daha değerlidir. Örneğin
yüksek teknoloji firmalarında araştırma ve geliştirme çalışanlarının çabaları örgütün
yenilik kapasitesini doğrudan etkilediği için ücret planları bu dikkate alınarak
tasarlanır (Yanodori ve Marler, 2006: 559).
Bu nedenle, hangi ücret uygulamalarının stratejik öneme sahip olduğunu,
örgütlerin baskın stratejik tipolojilere göre nasıl sınıflandırılabileceği ve her bir iş
stratejisine karşılık gelen ücret uygulamalar dizisini saptamak önemlidir
(Montemayor, 1996). Örgütlerin başarılı olmak için çalışanlarından ne tür katkılar
beklediğini, bunun için gerekli insan kaynağını ve ücret uygulamalarını belirlemek, iş
stratejileri ile ücret uygulamaları arasındaki ilişkiyi kurmanın ilk adımıdır. İş
stratejileriyle ücret uygulamaları arasındaki ilişkiyi kurmada en yaygın yol, Porter’ın
ya da Miles ve Snow’un, daha yaygın olarak da her ikisinin tipolojilerine birden
stratejik ücret kuramının dayandırılmasıdır. Porter (1980, 1985) piyasada üstünlük
260
sağlamada firmaların kullanabileceği, rakiplere göre düşük maliyet üzerine
odaklanarak piyasa payını artırmaya yönelik maliyet liderliği (cost leadership);
örgütün ürün ve hizmetlerini endüstrideki diğerlerinden ayırt edilebilir kılma girişimi
olan farklılaştırma (differentiation); özel bir piyasa, bölge ya da müşteri grubuna
yoğunlaşmaya dayalı odaklanma (focus) olarak üç strateji önerir (Daft, 1998: 53-5).
Miles ve Snow (1984: 37-8) üç ideal işletme stratejisi biçimi tanımlamış ve
kendi ürün ve hizmetleri için dar ve istikrarlı piyasaya sahip olup, büyüme yerine
kendi piyasa paylarını savunma ve verimlilik üzerine odaklanan savunmacılar
(defenders); yeni ürün, piyasa ve hizmetler yoluyla yeni iş fırsatlarını araştıran
yenilikçiler/araştırmacılar (prospectors) ve hem istikrarlı, hem de dinamik ürün
piyasalarında aynı anda faaliyet gösteren ve değişimi başlatan olmamalarına karşın
savunmacılardan daha hızlı değişimi izleyen analizciler (analyzers) olarak
sınıflandırılabileceğini ifade etmişlerdir.
Bu stratejilerin ücret üzerindeki yansımaları Montemayor (1996) tarafından
kullanılan ve söz konusu iki genel örgütsel stratejiyi birleştiren çerçeve içerisinde
özetlenecektir. Bu çerçeveye göre Porter’in maliyet liderliği stratejisi Miles ve
Snow’un savunmacılar veya analizciler stratejisiyle; farklılaştırma stratejisi yine
savunmacılar ve analizciler stratejisiyle; Miles ve Snow’un yenilikçiler/araştırmacılar
tipolojileri ücret stratejisi açıklamalarında kullanılabilir.
Maliyet liderleri güçlü merkezi otoriteye, sıkı maliyet kontrolüne, standart
işleyiş (operation) süreçlerine, kolay kullanılabilir imalat teknolojilerine dayanırlar.
Yakından denetimi ve sınırlı çalışan katılımını benimserler. Bu strateji örgütlerin
genel masraflarının en aza indirilmesi ve sıkı maliyet denetimi yapmasını,
261
çalışanların sürekli tekrarlayan, en az risk alan öngörülebilir davranışlarla örgüte
katkıda bulunmasını gerektirir (Miller, 1986; Schuler ve Jackson, 1987). Benzer
biçimde, Arthur (1994) maliyet liderliği stratejisinin verimliliğin formelleşmiş kural
ve süreçlerle artırılması üzerine odaklanan ve kontrol odaklı muhafazakar insan
kaynağı sistemlerince desteklendiğini öne sürer (Montemayor, 1996: 893). Maliyet
liderliği stratejisine uygun ücret uygulaması olarak Miles ve Snow (1984), Schuler ve
Jackson (1987), Gomez-Mejia ve Balkin (1992) az sayıda özendiricilere dayanan
temel (kök) ücret -örneğin saatlik ücret ya da maaş- sistemini önerir. Carroll (1987)
ise maliyet liderlerinin verimliliği artıran kazanç paylaşımı gibi örgütsel performansın
sayısal ölçülerine dayanan özendiricilerin kullanımını savunur. Ayrıca Carroll,
savunmacı iş stratejisi izleyen örgütlerin liyakata dayalı ücret planlarını daha kolay
uygulayabileceklerini, çünkü savunmacı stratejiyi izleyen örgütlerin büyük ölçüde
oturmuş ve istikrarlı yapıya sahip olduklarından performans ölçülerini
geliştirmelerinin daha kolay olduğunu ifade eder (Heneman, 1992: 77).
Maliyet liderleriyle karşılaştırıldığında farklılaşma stratejisi izleyen firmaların
çalışanlarının önemli ölçüde işbirliğine, yüksek düzeyde kalite sağlama gibi hedeflere
odaklanmaları gerekir. Bunu sağlamak için firmaların maliyet liderlerine göre daha
yüksek ücret ile örgüt temelinde başarılara ve hedef saptanmasına yönelmeleri
gerekir.
Farklılaşma stratejisi uygulayan firmalar ise bölümler arasında güçlü
eşgüdümden yararlanır. Miller’e (1986) göre, farklılaşma stratejisini izleyen örgütler
örgüt temelinde hedef saptama ve başarıları vurgular. Farklılaşma stratejisi
izleyenler çalışanlarının kalite ve müşteri hizmeti gibi örgütsel hedeflere bağlılığı ile
262
çalışanlar arasında yüksek düzeyde işbirliğine gerek duyarlar (Schuler ve Jackson,
1987). Balkin ve Gomez-Meija (1987, 1990) farklılaşma stratejisi izleyen firmalar için
liyakata dayalı ücretin uygun olmadığını öne sürmüşlerdir.
Yenilikçiler yeni ürünler, piyasalar ya da hizmetler yoluyla yeni iş fırsatlarını
araştırırlar. Bu strateji, örgütün içsel olarak geliştiremediği kaynakları dışarıdan
sağlaması ve bunların içsel kaynaklarla birlikte uyum içerisinde çalışmasını
sağlayarak yenilikleri yaratması ve uygulaması üzerine odaklanır. Miller (1987),
Schuler ve Jackson (1987), Gomez-Mejia ve Balkin (1992) yenilik (araştırmacı)
stratejisinin önemli ölçüde özendiricilerle desteklenmesi gerektiğini öne sürerler.
Yenilikçiler farklı uzmanlıklara sahip ve örgüte sonradan katılan uzmanların
katkılarını eşgüdüm içerisinde biraraya getirmek durumundadırlar. Bu nedenle,
yenilikçiler dışarıdan yeni yeteneklere ihtiyaç duyduklarından piyasa ücret düzeyinin
üstünde bir ücretle eleman çekmek durumundadırlar (Carroll, 1987; Miles ve Snow,
1984; Schuler Jackson, 1987). Yenilikçiler kendi çalışanlarından daha uzun döneme
odaklanmalarını, daha çok risk almalarını ve daha yüksek derecede yaratıcı davranış
ve işbirliği göstermelerini beklerler (Schuler ve Jackson, 1987: 209-10). Yenilikçilerin
Milkovich’e (1999) göre yüksek teknolojili firmalarının iş stratejilerinde yeni ürün ve
hizmetlerin geliştirilmesi vurgulandığından, büyük miktarda kaynak araştırma ve
geliştirmeye ayrılır. Rekabet dünya çapında ve kısa ömürlü ürün piyasalarındadır.
Ayrıca, işgücünün önemli bir bölümü araştırmacılardan ve mühendislerden oluşur.
Yüksek teknoloji firmaları özellikle yüksek nitelikli personelini güdülemede uzun
dönemli çalışanlara hisse senedi verilmesi gibi örgüt temelli performansa dayalı
ücret planlarını ya da küçük grup özendiricilerini kullanırlar. Miller de (1986)
263
yenilikçilerin ücret planlarının farklı bölümler arasında işbirliğini ve iletişimi
sağlamak için grup temelli olması gerektiğini öne sürer. Liyakata dayalı ücret bu tür
örgütler için uygun değildir. Çünkü yeni ürün veya hizmetlere ilişkin belirsizlikler ve
riskler çoktur ve bu koşullar altında performansı tanımlamak güçtür (Heneman,
1992:69).
Eğer örgütün mal ve hizmetlerinde ya da üretim sürecinde daha yüksek
kalite isteniyorsa, çalışanların arasındaki işbirliği gibi belirli alışkanlıkların kazanılması
gerekir. Çünkü kaliteyi sağlamanın önemli önkoşullarından biri de çalışanların takım
halinde sorunların giderilmesine yönelik çabalardır. Performansa dayalı ücret
planlarının takım ya da örgütsel temelli olanları çalışanların işbirliği davranışı
göstermelerini destekler.
Hipotez 3: Farklılaşma stratejisi izleyen örgütler ücret bileşiminde
özendiricilere yenilikçilere göre daha çok yer verirler; yenilikçiler; ise bir yandan
yetenekli çalışanları çekmek için bireysel özendiriciler kullanırken, öte yandan takım
çalışmasına vurgu nedeniyle takım veya örgüt temelli özendiricileri daha sık
kullanırlar. Maliyet liderliği stratejisi uygulayan örgütler ise farklılaşma ve yenilikçilik
stratejisi izleyen örgütlere göre çok daha az performansa dayalı ücret kullanırlar.
4.1.4. Sektör
Ekonomide birçok sektör olmakla birlikte yapılacak en temel ayırım imalat ve
hizmet sektörleri biçiminde olabilir. İmalat ya da hizmet sektörü biçiminde ayırım,
264
ücret sistemi seçimini etkileyen öğeleri ayırt etmede daha uygun gözükmektedir.
Hizmet sağlayan örgütlerle imalat yapan örgütler arasındaki ayırım üç noktada
toplanabilir. Hizmet örgütlerinin ürünleri maddi değildir, hizmetlerin üretimine
müşteriler aktif olarak katılırlar ve hizmetlerin tüketimi üretimleriyle eşanlı
gerçekleşir (Mills ve Marguiles, 1980´260; Mills ve Moberg, 1982).
Hizmetlerin fiziksel olmayan niteliği yöneticilerin çalışanların
performanslarını izlemesini daha güç hale getirir, dolayısıyla çalışanlara kendi
performansları hakkında güvenilmek durumundadır. Hizmet sağlayıcıları
müşterilerin gereksinimlerine karşı duyarlı olmak, kendi işe yönelik davranışlarında
kılavuzluk etmede müşterilerin üstü kapalı söz ve davranışlarından
yararlanmalıdırlar. Hizmet işlerinin bu özellikleri nedeniyle, hizmet örgütleri çalışan
girdisi (çalışanın işe ilişkin davranışları) ve müşteri girdisini (müşterilerin aldıkları
hizmete ilişkin düşünce ve davranışları) performans değerlendirme için gerekli
bilginin kaynakları olarak kullanırlar. Üretim ve tüketim sürecinin eşanlılığı çoğu kez
kontrolü güçleştirir. Bu nedenle çıktılar yerine hizmetin üretim sürecinin kontrolü
daha olasıdır (Jackson et al., 1989: 730). Hizmet ve imalat sektörü ayrımının ücret
sistemi seçimi açısından en önemli özelliği ise hizmet işlerinde performans
değerlendirme sonuçlarının ücret kararlarında kullanılmasıdır. Heneman’ın (1992:
69) ifade ettiği gibi liyakata dayalı ücret sistemi hizmet sektöründe daha yaygındır.
Endüstri ve ücret sistemi üzerine başka bulgular da kurumsallaşma yaklaşımı
kaynaklıdır. Kurumsallaşma yaklaşımına göre örgütler kendi endüstrilerinde yaygın
olan ücret uygulamalarını benimserler. Yeni örgütler yaygın olan ya da en iyi
uygulamalara ilişkin kıyaslamaları alıp onları uygulamaya çalışırlar (Miceli ve
265
Heneman, 2000: 300-301). Örneğin, bilgisayar ve genetik gibi alanlardaki çalışan
firmalar çalışanlara hisse senedi veren ücret planlarını daha çok benimserler. Aynı
şekilde, finansal hizmetler sektörü genel olarak performansa dayalı ücret planlarını
daha çok uygular.
Hipotez 4: Hizmet sektöründe hizmetin üretim sürecinin kontrolü daha
olanaklı olduğu için yöneticilerin öznel yargılarına dayalı performans ücret sistemleri
(örneğin liyakata dayalı ücret) daha uygundur.
4.1.5. Mülkiyet Yapısı
Mülkiyetin ücret sistemi seçimine etkisi üç ayrı açıdan incelenecektir.
Ayrımlardan ilki örgütün kamu ya da özel mülkiyete ait olup olmadığına, ikincisi yerli
ya da yabancı kökenli olup olmadığına, üçüncüsü ise örgütün sahiplerinin mi yoksa
profesyonel yönetimin kontrolünde olup olmadığına dayanmaktadır.
Tezin birinci bölümünde bu konuya değinilmiş olmakla birlikte, burada kısa
bir özet yapılarak, kamu kesiminin performansa dayalı ücret uygulamalarını
güçleştirici özellikleri birkaç noktada toparlanabilir. Kamu kesiminin en önemli
özelliklerinden biri kamu görevlilerinin çok sayıda efendiye hizmet etmek
durumunda olmalarıdır. Kendi amirlerinden başka, politikacılar, diğer kurumların
amirleri, işadamları, diğer güçlü çıkar çevreleri vb. kararları etkiler. Ayrıca, kamu
kesiminde çok yönlü görev ve hedefler fazladır. Kamu kuruluşlarının önemli bir
bölümü birden fazla göreve ve çoklu hedeflere sahiptir. Bazen bu görevler ve
266
hedefler birbirleriyle çelişebilir. Diğer faktörlerle birlikte bunun sonucu olarak kamu
kesiminde izleme ve ölçme sorunları ortaya çıkar. Özellikle hizmetlerin ölçülebilen
ve ölçülemeyen boyutları arasında ayrım, görevlerin yerine getirilmesinde
fonksiyonel olmayan davranışlara ve istenilmeyen sonuçlara yol açabilir (Courty ve
Marschke, 2003). Ayrıca kamu kesiminde birçok kuruluş alanında tekel niteliğindedir
ve yalnızca kamu kesimine özgü ölçmesi güç, çok sayıda iş ya da meslek vardır.
Çalışanın performansı ölçülebildiği durumda da, bireysel katkıların ancak grup
düzeyinde ölçülmeye uygun olması gibi sorunlar vardır. Bir başka nokta da kamu
kesiminde işsel güdülemenin ve profesyonel normların oynadığı roldür. Örneğin,
Çocuk Esirgeme Kurumunda çalışan bir görevli çocuklara hizmet etmekten zevk
alabilir. Bu görevlileri piyasa işi yapıyorlarmış gibi ödüllendirmek çalışanlara yanlış
sinyal gönderir. Ek olarak, kamu kesiminde sayıları çokça olan profesyonellerin
meslek normlarına bağlılığı özendiricilere olan tepkilerinde kendisini gösterir.
Performansa göre ücret algısı kamu sektöründe daha zayıftır. Liyakata dayalı
ücretin algılanan etkililiği de daha düşüktür (Heneman, 1992: 71). Ek olarak, bugüne
kadar kamu kesiminde uygulanan performansa dayalı ücret planlarının sonuçları pek
olumlu değildir. Örneğin, öğretmenlere yönelik performansa göre ücret programları
birçok kez başarısızlıkla sonuçlanmıştır (Adnett, 2003). Bu çalışmada kamu
kesiminde özendiricilerin uygulandığı ülkelerdeki deneyimler dikkate alınarak,
Türkiye’de performansa dayalı ücret sistemlerinin kariyer sistemine zarar
verebileceği ve başarılı bir performans yönetimi için gerekli olan kuruluşların ve
dolayısıyla yöneticilerinin ücretlendirme dahil olmak üzere insan kaynağı
267
uygulamalarında daha fazla yetki ve sorumluluk sahibi olmasının, yöneticilerin
otoritesini daha da artırıp yeni birçok soruna neden olabileceği düşünülmektedir.
Kamu kesimine ilişkin burada mülkiyet bağlamında belirtilmesi gereken asıl
nokta, kamu kesiminde performansa dayalı ücret uygulanması olasılığı bakımından
belirleyici öğenin mülkiyet değil; kamu kuruluşları ve görevlilerince yerine getirilen
görev ve sorumlulukların doğası olduğudur. Kamu mülkiyetinde olan mal ve hizmet
üretiminde yer alan ekonomik amaçlı kuruluşlar, özel mülkiyete ait benzer
faaliyetlerin yerine getirildiği kuruluşlardan performansa dayalı ücretin
uygulanabilirliği bağlamında pek bir farklılık taşımazlar.
Mülkiyete ilişkin ikinci ayırım, yabancı ve yerli kökenli örgütler biçiminde
yapılabilir. Özellikle birçok ülkede faaliyet gösteren küresel şirketler belirli yönetim
ve insan kaynağı uygulamalarının yayılmasına önderlik etmektedirler. Amerikan
kökenli küresel şirketler genelde yönetim ve insan kaynağı uygulamalarındaki
yeniliklerde başı çekerken, Japon kökenliler tam zamanlı üretim, yalın üretim, kalite
yönetimi tekniklerinin yayılmasında etkili olmuşlardır (Walsh, 2001 428). Bu
yeniliklerin yayılmasında yatırım yapılan ülkelerin yasal ve diğer ilgili koşulları etkili
olmakla birlikte, özellikle Türkiye’de söz konusu yeniliklerin kurumsal zayıflık,
ayrıntılı yasal düzenlemelerin olmaması ve endüstri ilişkileri ortamı nedeniyle hızlı
biçimde yayıldığı görülmektedir. Kurdelbush (2002: 335) çalışmasında Alman
şirketlerinde performansa dayalı ücret uygulamalarının artmasının temel nedeni
olarak Amerikan küresel şirketlerini görmekte ve Alman kökenli küresel şirketlerin
de bu konuda Amerikan şirketlerinden etkilendiğini belirtmektedir.
268
Mülkiyet yapısı ve performansa dayalı ücret ilişkisi üzerine üçüncü ayırım da
Werner et al. (2005: 378-380) tarafından özetlenen, firmanın sahip kontrolünde mi
yoksa profesyonel yönetimin kontrolünde mi olduğu biçimindeki ayrımdır. Vekalet
kuramı kaynaklı bu açıklamaya göre, sahipler yöneticilerin ücretini, sahiplerin ve
yöneticilerin çıkarlarını birbirine bağlayarak ahlaki tehlikeyi azalttığı için
performansa bağlamayı tercih ederler. Bu durumda yöneticiler de, kendi
karşılaştıkları riski çalışanların tümüne yönelik performansa dayalı ücretle
paylaşmaya çalışacaklardır. Buna karşılık, sahipliğin dağıldığı ve profesyonel
yöneticilerin önemli ölçüde takdir hakkı olduğu durumlarda, yöneticiler kendi ücret,
statü ve güvenliklerini artırmak için örgütü büyütmeye çalışırlar. Örgüt
performansını artırmak çoğu durumda satın alma ve birleşme gibi yöntemlerle
örgütün büyüklüğünü, gelirlerini artırmaktan daha zor olabilir. Büyüme stratejisi
çalışanların bir bölümün hoşnutsuzluğuna yol açabilir ancak bazı çalışanlar için de
ücret ve ilerleme olanaklarının artışı anlamına gelir. Kısacası, sahiplerinin
kontrolünde olan firmalar, örgütün finansal performansıyla çalışanların ücretini
ilişkilendirmeyi tercih ederken, yöneticilerinin kontrolünde olan firmalar çalışan
ücretini performans yerine firma büyüklüğüne bağlamayı tercih ederler.
Hipotez 5: Örgütün yabancı kökenli bir örgütün parçası olmasıyla
performansa dayalı ücret kullanımı arasında aynı yönde ilişki vardır.
269
4.1.6. Örgüt ya da İşyeri Büyüklüğü
Örgütlerin büyüklüğü çalışan sayısına, varlıklarına, satışlarına bağlı olarak
ölçülebilir. Burada çalışan sayısı çoğu zaman performansa dayalı ücret bakımından
daha doğru bir ölçü olarak görülmekle birlikte, esnek bir yaklaşım benimsenmiş ve
büyük olduğu genel kabul gören örgütler herhangi bir ölçüte bağlı kalınmaksızın
büyük olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, genelde 1000 ve üzeri çalışanı
olan örgütler büyük olarak sınıflandırılmaktadır.
Örgütlerin hem fiziki hem de insan sermayesi yatırımlarındaki farklılıklar,
örgüt büyüklüğüyle ücret arasındaki ilişkiyi açıklamada başlangıç noktasını oluşturur.
Büyük firmalar sabit yatırımlarını daha çok çıktı ve çalışana yayabildikleri, ek olarak
çoğu kez daha uygun koşullarda finansman sağlayabildiklerinden daha fazla fiziki
sermaye kullanır ve bu sermaye ya da üretim teknolojisine uygun nitelikteki
çalışanları işe alırlar (Lallemand et al., 2005: 707). İşler büyük örgütlerde küçük
örgütlere göre daha çok uzmanlaşmıştır, uzmanlaşmayla etkinlik artırılmaya çalışılır.
Öte yandan, büyük örgütlerde kullanılan üretim teknolojileri ve işin tasarımı, bazı
durumlarda uzmanlaşmayı daha az becerili çalışanlar gerektirecek yönde
geliştirebilir.
Büyük firmalar teknolojinin etkili kullanımı ve örgüte özgü beceriler için
gerekli formel ve enformel eğitim sağlar; bu da daha fazla uzmanlaşmaya olanak
sağlar. Eğer izlemede ölçek ekonomisi yoksa ve büyük firmalarda ölçme güçleşiyorsa
firmalar kaytarmayı önlemek, gözetim ve denetim maliyetlerini azaltmak için daha
yüksek ücret öderler. Etkin ücret (Shapiro ve Stiglitz, 1984) yaklaşımında da büyük
270
örgütlerin genel olarak daha yüksek izleme maliyetleri olduğuna ve kaytarmayı
ortaya çıkarmanın daha zor olması nedeniyle, bu firmaların daha yüksek ücret
vererek işten ayrılmayı daha maliyetli hale getirdiklerini ve böylelikle kaytarmayı
azalttıklarını belirtilir.
Büyük ve küçük örgütlerde kullanılan denetimin (supervision) biçimi de
farklıdır. Küçük örgütlerde, çalışanların denetimi örgütün başı ile en alt düzeydeki
çalışanlar arasında doğrudan etkileşim aracılığıyla olur. Küçük örgütlerin performans
değerlendirme süreçlerinin daha biçimsel olmayan (informal) yöntemlere
dayanmaları beklenebilir. Büyük örgütlerde ise, denetim genelde dolaylıdır ve
kontrol biçimselleştirilmiştir.
Büyük örgütler birinci bölümde açıklandığı gibi içsel işgücü piyasalarına sahip
olduklarından performansın ölçülmesi ve ödüllendirilmesi dahil insan kaynağı
yönetiminin bütün alanlarında ayrıntılı kurallara sahiptirler (Jackson et al., 1989:
735). Doeringer ve Piore (1971) içsel işgücü piyasalarının işçi performansının
değerlendirilmesini kolaylaştırdığını ve insan sermayesi yatırımları için daha yüksek
getiri sağladığını ifade etmişlerdir (konu üzerine farklı açıklamaların özeti için bkz.
Belfield ve Wei, 2004).
Sonuç olarak, büyük firmalarda ücretler daha yüksektir (Oi ve Idson, 1999:
2172). Örneğin büyük firmada bir sekreter genelde küçük firmadakinden daha
yüksek ücret alır. Büyük firmalar daha fazla eğitimli ve becerili kişileri çalıştırırlar,
daha çok tam zamanlı çalışanları vardır. İşyeri büyüdükçe işveren için bütün
çalışanların verimliliğini izlemek gittikçe güçleşir, işverenler için izleme
maliyetlerinden kaçınmak ve yüksek oranda işgücünün işten ayrılmasını engellemek
271
için daha yüksek ücret ödemek daha az maliyetli olur (Mitra, 2003: 318). Ayrıca,
büyük firmaların finansal kaynakları çoğu kez onların daha yüksek ücret ödemesine
olanak sağlar. Bir başka deyişle, büyük firmalar toplam ücretleri ve izleme
maliyetlerini azaltacak verimli çalışanları çekerler ve kaytarmayı engellemek için
daha yüksek ücret öderler.
Örgüt büyüklüğüne ilişkin genel değerlendirmelerin ücret sistemi seçimini
nasıl etkilediği aşağıdaki noktalar etrafında ele alınabilir. İlk olarak, büyük firmaların
çalışan çabasını izlemede karşılaştıkları güçlükler nedeniyle performansa dayalı
ücret planlarını daha kolay benimseyeceklerini ileri süren Brown’ın (1990) argümanı
burada kabul edilmektedir. Büyük firmalar daha hiyerarşik olurlar ve herhangi bir
özendirici sistemin sabit maliyetlerini daha fazla sayıda işçi üzerine yayabilirler. Eğer
çaba ve davranışın yoğun olarak izlenmesi büyük örgütlerde de küçük örgütler gibi
olanaklı ise zamana dayalı ücret sistemini benimsemeleri daha olasıdır. Bununla
birlikte, burada firma ya da işyeri büyüklüğünün çalışan çabasını ölçmede en uygun
inceleme birimi olmadığı belirtilmelidir. Yapılan çalışmalarda örgüt ya da işyeri
büyüklüğünün inceleme birimi olarak ele alınmasının nedeni, işyeri ya da örgüt
büyüklüğüne ilişkin verilerin elde edilmesinin daha kolay olmasındandır. Büyük bir
örgüt içindeki küçük bir çalışma grubunu izleme maliyetlerini ölçmek için kullanmak
daha anlamlıdır. Çünkü örneğin büyük bir gazetenin içindeki ilan alma birimi gibi
küçük bir grubun performansını izlemek ve ölçmek çok daha kolay olabilir (Fernie ve
Metcalf, 1999: 32). Ek olarak, bir işyerinde ya da örgütte çok sayıda farklı işler
olduğu zaman bireysel performansa dayalı ücret planını uygulamaya koyma süreci
maliyetlidir. Örneğin, grup ortalamasıyla tek bir çalışanın performansını
272
karşılaştırma, kıyaslanacak çalışan sayısının sınırlılığı nedeniyle daha güç olacaktır.
Bu nedenle işyerindeki mesleki dağılımın fazla olmasının performansa dayalı ücret
planı kullanımını olumsuz yönde etkileyeceği beklenebilir (Fernie ve Metcalf, 1999:
33). Bu arada, örgütlerin büyüklüğünün, örgüt temelli özendiricilerin kullanımı
üzerinde olumsuz etki yaptığı Jones ve Pliskin (1997: 1029) tarafından öne
sürülmektedir. Bunun temel nedeni ise daha önce açıklandığı gibi büyük örgütlerde
ya da çalışma gruplarında görülen bedavacılık (free-rider) sorunudur. Ancak
bedavacılık sorununun iş tasarımı gibi uygulamalar ve çalışanların birbirini
izlemesinin teşvik edilmesi, örgüte bağlılığın artırılması gibi özendirilen davranışlarla
büyük ölçüde çözülmesi olanaklıdır. Öte yandan, büyük örgütler performansa dayalı
ücretin çeşitli biçimlerini uygulamada başka üstünlüklere sahiptirler. Her şeyden
önce, büyük örgütler bu tür planları uygulamaya başlamanın gerektirdiği maliyetleri
karşılayabilecek durumdadırlar. Heneman (1992: 76) büyük firmaların izleme
maliyetinin yüksek olmasıyla birlikte çalışan başına maliyetin daha az olduğunu ve
bunun da liyakata dayalı ücret uygulamasını kolaylaştırdığını öne sürmektedir.
Büyük örgütlerin performansa dayalı ücret uygulamalarını daha kolay
benimsemelerini sağlayan bir başka neden olarak, büyük örgütlerin bu tür planların
uygulanmasını kolaylaştıracak merkezi insan kaynağı birimine, uygulamalar için
gerekli uzmanlara ya da bu uygulamalar için gerekli bilgiyi dışarıdan sağlayacak
finansal kaynaklara sahip olduğu belirtilmelidir. Ayrıca, özellikle yönetim
modalarından büyük örgütlerin çok daha kolay etkileneceği burada anımsatılmalıdır.
Burada küçük örgütlerin performansa dayalı ücret planlarını benimsemeleri
üzerine Miceli ve Heneman (2000: 300) tarafından ifade edilen bir nokta
273
belirtilmelidir. Miceli ve Heneman a göre, küçük örgütler göreli olarak daha çok risk
alırlar ve performansa dayalı ücret uygulamalarıyla çalışanların gelirlerinin bir
bölümünü riske açık hale getirerek rekabet güçlerini artırırlar. Performansa dayalı
ücret küçük örgütler üzerinde daha çok etkide bulunur. Ek olarak, Zenger ve
Hesterly (1997: 212) küçük firmaların, daha az sayıda çalışanın firma performansına
katkıda bulunması ve çalışan katkılarının daha kolay gözlenebilmesi nedeniyle
liyakata dayalı ücret sistemlerini daha sık kullandıklarını bulmuşlardır. Sonuç olarak,
burada performansa dayalı ücret uygulamasında örgüt büyüklüğünün önemli bir
etkisi olacağı belirtilmelidir.
Hipotez 6: Performansa dayalı ücret sisteminin tasarım ve uygulama maliyetleri
daha çok sayıda çalışan üzerine yayılacağı ve büyük örgütlerin performansa dayalı
ücret uygulaması için gerekli uzmanlığa ve olanaklara daha çok sahip oldukları,
ayrıca yönetim modalarından daha çok etkilendikleri için örgütün büyüklüğü arttıkça
performansa dayalı ücret planlarının uygulanma olasılığı artar.
4.1.7. Örgütün Yaşı
Brown ve Medoff (2003) uzun süredir faaliyette bulunan firmaların daha
yüksek ücret ödediğini bulmuşlardır. Ancak, çalışmalarında işgücünün özellikleri
kontrol edildiğinde ilişkinin anlamsız ya da ters hale geldiği sonucuna ulaşmışlardır
(2003: 678). İşgücü kalitesi, deneyimi firmanın yaşıyla ilgilidir. Daha eski firmalar
daha kıdemli çalışanlara sahiptir. Ancak daha uzun kıdeme sahip olanlar daha az
274
eğitimli olabilirler, dolayısıyla daha düşük ücret alırlar. Öte yandan yaşlı firmaların
daha uzun süre hayatta kaldıkları, daha az iflas ettikleri de başka çalışmalarda (Brock
ve Evans, 1986’ dan aktaran Brown ve Medoff, 2003: 678) bulunmuştur.
Örgütün yaşam döneminin (organizational life cycle) hangi aşamasında
olduğu ve örgütsel değişim dönemleri, örgütün yaşıyla ücret istemi seçimi arasındaki
ilişkiyi kurmada açıklayıcı gücü olan değişkenlerdir. Örgütsel değişim dönemleri
örgütlerin çalışma ve ücret sistemlerinde ayarlamalar yapmaları için fırsat yaratır.
Osterman (1994: 180) birçok örgütsel biçimin doğdukları anda donmaya eğilimli
olduğunu öne sürmüştür. Örgütsel yaş, örgütlerin işyeri yeniliklerinin benimsenme
oranıyla ters ilişkilidir. Buna karşın, yeni örgütler daha çağdaş ortamda faaliyete
başlamışlardır ve çağdaş yönetim uygulamalarının benimsenmesi için daha çok
eğilim göstereceklerdir.
Örgütün yaşam döneminin hangi aşamasında olduğu da ücret sistemi
seçimini etkiler. Örgütsel yaşam dönemi bir örgütün büyüme ve gelişme aşamalarını
tanımlar. Örgütsel yaşam döneminin aşamaları başlangıç, büyüme, olgunluk ve
düşüş olarak sıralanabilir (Quinn ve Cameron, 1983). Gerhart ve Milkovich (1999)
örgütlerin ücret sistemi seçimlerinin yaşam dönemlerine uyduğuna dair kanıt
olduğunu öne sürmüştür. Buna göre, örgütler ilk yıllarında büyüme için daha çok
yatırım yapacaklarından ücret harcamalarını kısmak isterler. Bu nedenle, Balkin ve
Gomez-Mejia’nın (1987: 171) ileri sürdüğü gibi para tasarrufunda bulunmak için
performansa dayalı ücret uygulamalarını benimserler. Balkin ve Montemayor (2000:
252), örgütlerin başlangıç dönemlerinde yaşam döneminin daha sonraki
aşamalarına göre çok daha az takım temelli ücret kullanacaklarını öne sürer.
275
Örgütün başlangıç döneminde çalışanların örgüte bağlılığını artırmak için örgüt
temelli ücret planlarının daha anlamlı olduğu iddia edilmektedir (Bayo-Moriones ve
Huerta-Arribas, 2002: 131). Ek olarak, Heneman (1992) örgütlerin büyüme ve
olgunluk aşamalarının liyakata dayalı ücret için daha uygun olduğunu vurgular.
Hipotez 7: Yeni örgütler performansa dayalı ücret uygulamalarının daha
yaygın olduğu dönemde ortaya çıktıkları ve çalışanların daha fazla risk alan kişiler
olmalarını tercih ettikleri için performansa dayalı ücret planlarını daha sık
kullanırlar.
4.1.8. Sendikanın Varlığı
Örgütte sendikanın varlığı örgütün ücret sistemi seçimini etkiler (Gerhart ve
Milkovich, 1992; Freeman, 1982; Heneman, 1992). Sendikalaşma ile
ücretlendirmenin de dahil olduğu insan kaynağı uygulamaları arasındaki ilişki
üzerine farklı görüşler vardır (Machin ve Wood, 2005). Örnegin, Fiorito (2001: 350)
yüksek performans yönetimi uygulamalarının işçi tatminini artırdığı durumlarda
sendikalaşma düzeyinin azalmasının beklenebileceğini belirtmiş. Aynı biçimde,
Guest de (1995) insan kaynağı uygulamaları ile sendikalaşma arasında ters ilişki
olduğunu ifade etmiştir (Machin ve Wood, 2005: 204). Buna karşılık, Wood (1996:
64) sendikalı işyerleriyle sendikasızlar arasında insan kaynağı uygulamaları
bakımından fark olmadığını öne sürer. Ng ve Maki (1992: 122-4) ise
sendikalaşmanın örgütün insan kaynağı uygulamalarında yol açacağı etkiler üzerine
276
çeşitli açıklamaları aşağıdaki gibi özetlemişlerdir. Bu açıklamalardan biri olan şok
etkisine göre, sendikalaşma işyerinde daha yüksek ücrete yol açacağından, yönetim
sendikasız firmalara göre daha çok ücret verdiği işçileri daha verimli kullanmaya
katkıda bulunacak insan kaynağı uygulamalarını geliştirir ya da benimser. Örneğin,
yüksek ücretlere yanıt olarak, örgütün işe alma standartları artırılarak daha kaliteli
kişiler işe alınır. Ng ve Maki tarafından özetlenen Freeman ve Medoff tarafından
geliştirilen bir başka açıklama da, sendikaların işyerinde çoğunluğu oluşturan
ortalama işçileri temsil etmesidir. Oysa örgüt yönetimleri örgüte daha çok katkı
sağladığı düşünülen daha iyi eğitime ve niteliklere sahip olup, örgüt dışında da
fırsatlara sahip çalışanların gereksinimlerini karşılamakla daha çok ilgilidir.
Sendikalar muhtemelen iyi ücret ve çalışma koşullarına sahip marjinal çalışandan
çok, ortalama işçilerin çıkarlarını temsil ettiğinden, ortalama işçilere yönelik ücret ve
insan kaynağı uygulamalarının pazarlığını yapar. Üçüncü olarak, sendikalar siyasal
kurumlardır. Freeman tarafından işaret edildiği gibi, dayanışma ve örgütsel güçlülük,
işçiler farklı yerine aynı ücret artışlarını aldığı zaman daha iyi desteklenir (Heneman,
1992). Sendikaların insan kaynağı uygulamalarını etkileme yollarından bir diğeri de
sendikaların çalışanlara toplu olarak seslerini duyurabilme olanağı sağladığı
argümanına dayanır. Sendikalar örgütlü oldukları işyerinin yönetimine, işçilerin
istekleri konusunda daha çok bilgi sağlar. Bu nedenle, insan kaynakları uygulamaları
çalışanların tercihlerini daha iyi yansıtacak biçimde değiştirilir. Sendikanın
çalışanların sesi olmasının diğer bir sonucu da çalışanların gönüllü işten ayrılmalarını
azaltmasıdır.
277
Freeman (1982: 4-5) sendikalı işyerlerinde, sendikasız işyerlerine göre daha
az ücret dağılımı (pay dispersion) olduğunu ve sendikalı işyerlerinin ücret
eşitsizliklerini azaltmaya yönelik ücret uygulamalarını benimsediklerini ortaya
koymuştur. Son yıllarda ücret eşitsizliklerindeki artışın toplu pazarlık kapsamına
giren çalışan sayısındaki azalışla paralel gittiği hemen bütün ülkelerde gözlemlenen
bir olgudur. Dolayısıyla, performansa dayalı ücret planlarının çalışanların ücretleri
arasında farklılıklar yaratma potansiyeli nedeniyle sendikaların bu tür planlara
olumlu bakmayabilecekleri öne sürülebilir.
Sendikaların parça başı ücret gibi performansın açık ölçülerine dayanan ücret
planlarına karşı tutumu daha az belirgindir. Sendikalar firmaların parça başı ücret
istemine geçmelerine karşı olmayabilirler. Ancak firmaların bir kez işin güçlük
derecesi ve işçinin yapabileceği iş miktarını ortaya çıkardıktan sonra çoğu kez hadleri
kısmaya veya performans eşiğini yukarıya çekme eğilimlerine karşı sendikalar
müdahale etmek durumunda kalırlar. Çalışanlar da, firmaların yeterli bilgiye sahip
olduktan sonra hadleri ayarlayabileceklerini bilerek, gelecekte kendilerine daha
yüksek hadleri garanti etmek için çaba düzeyini azaltmaya başlayabilirler (ratchet
effect). Bundan dolayı, sözleşmeyle parça başına ücret üzerinde anlaşmak,
yönetimin tek taraflı iradesiyle değiştirilmeyeceği güvencesini sağlayacağından,
çalışanları daha yüksek çaba göstermeleri için güdüleyerek uzun dönemde yararlar
sağlayabilir (Parent, 2002: 26).
Sendikaların liyakata göre ücrete karşı tutumları çoğu kez olumsuzdur.
Liyakata dayalı ücret, sendikal örgütlenmenin olduğu işyerlerinde daha az kullanılır
(Brown, 1990). Sendikalar, aşağıda açıklanan nedenlerden dolayı liyakata dayalı
278
ücrete karşıdırlar (Heneman 1992: 79-81). İlk olarak, sendikalar performans
değerlendirme süreci üzerinde bazı eleştirilerde bulunurlar. Özellikle ölçülerin
gerçek çalışan performansını gösterebilecek nesnel ölçülere değil de öznel ölçülere
dayandığı durumda ilk amirlerin değerlendirmelerinden ya da süreçten
kaynaklanabilecek sorunlar nedeniyle performans değerlendirmesine karşıdırlar.
Sendikalar, liyakata dayalı ücret planlarıyla yönetimin liyakat ücreti düşük
düzeylerdeki sendikalı çalışanlardan parayı alarak yöneticilerin ödüllendirilmesi için
kullanacağından korkarlar. Sendikalar, bunu önlemek için örgütler içinde ücret artış
ölçütlerini standartlaştırmaya çalışırlar. Ek olarak, liyakata dayalı ücret planları bazı
sendika üyeleri için sorunlu olabilir. Liyakata dayalı ücret planlarını yönetmek güç ve
karmaşık olabilir ve sendika üyeleri sistemi anlamayabilir.
Sendikaların işyeri ya da örgüt temelli performansa göre ücret planlarına
ilişkin tutumları konusunda aşağıdaki noktalar belirtilebilir. İlk olarak, bu tür planlar
sendikanın örgütlendiği aynı işkolundaki firmalar arasındaki performans farklılıkları
nedeniyle farklı firmalar arasında ücret farklılıklarına neden olarak sendikaların
teşvik ettiği eşitlikçi ruha aykırı bir durum yaratır. Ek olarak bu tür planlar, çalışanlar
için ücreti daha riskli hale getirir ve firma tarafından yapılabilecek muhasebe
oyunlarına tabidirler. Ayrıca, sendikalar bu çeşit performans planlarını çalışanların
kendilerini firma ile özdeşleştirmelerini (identification) teşvik etmek ve çalışanların
sendikaya bağlılıklarını eritmek için gizli bir çaba olarak görebilirler (Bayo-Moriones
ve Huerta-Arribas, 2002: 133). Gregg ve Machin de (1988: 94), performansa dayalı
ücret planlarının özellikle hisse senedi sahipliği gibi türlerinin, sendikanın ücret
saptanması sürecindeki rolünün azalması ve gücün sendikadan yönetime kaymasıyla
279
sonuçlanabileceğine işaret ederler. Bu özelikle yönetim için bu tür özendiricileri
sendikalı sektörde uygulamak için teşvik edici olur.
Gregg ve Machin (1988: 93) kontrolün kendilerinden yönetime kaydığını
görmeleri nedeniyle de sendikaların, performansa dayalı ücret planlarına karşı
çıkacaklarını öne sürer. Özellikle, sendika ve üyeleri mevcut ücret planından
memnunsa ve önerilen değişikliklerden şüpheleniyorlarsa yeni plana itirazlarını
artırırlar. Bununla birlikte, çalışanlar mevcut ücret planından memnun değillerse ve
yapılması planlanan değişiklerin toplam ücret paketini artıracağını umuyorlarsa
değişiklikleri desteklerler. Aynı biçimde, firma yönetimi de yeni ücret planını
performansta artış, güdüleme ve çalışan çabasının artması ve daha az düşmanca
endüstri ilişkileri için fırsat olarak görebilir.
Yapılan araştırmalara göre sendikalaşma ile performansa dayalı ücretin
birçok biçimleri arasında ters ilişki vardır. Sendikalar özellikle liyakata dayalı ücret
gibi bireysel temelli performansa dayalı ücret planlarına karşı çıkarlar. Ng ve Maki
(1994: 132) yaptıkları araştırmada sendikaların liyakata dayalı ücret planları ile parça
başı ücret planlarına çalışanlar arasında rekabeti besleyeceği kaygısıyla karşı
çıktıklarını, buna karşılık sendikaların grup temelli performansa dayalı ücret
planlarının benimsenmesinde etkilerinin olmadığını ortaya çıkarmışlardır. Kâr
paylaşımı önemli ölçüde sendikalaşmayla ilgilidir; ancak genelde sendikalar bu tür
planlara karşı iken, kazanç paylaşımı ile çalışanlara hisse senedi verilmesi planlarının
sendikalaşmadan etkilenmediği görülmüştür.
280
Hipotez 8: Performansa dayalı ücret sistemlerinin çoğu kez ücreti
bireyselleştirme yönünde işlev görmesi, buna karşın sendikaların toplulukçu örgütler
olması nedeniyle, sendikaların varlığıyla performansa dayalı ücret uygulamalarının
benimsenmesi arasında ters ilişki vardır.
4.2. İNSAN KAYNAĞI YÖNETİMİ UYGULAMALARI
Bu çalışmada sıkça ifade edildiği gibi, örgütler çalışanlarından olabilecek en
yüksek düzeyde çaba beklerler. Bunun nedeni örgütün göstereceği yüksek
performansın çalışanların daha verimli çalışmalarına bağlı olmasıdır. Örgütsel
performansın artırılmasına yönelik bu çabalar iki temel noktada yoğunlaşmaktadır:
İşin tasarımı ve performansa dayalı ücret. İşin tasarımı söz konusu olduğunda
teknoloji ve örgütün insan kaynağı uygulamaları önem kazanır. Bu bölümde, önceki
sayfalarda teknoloji ve işin tasarımı konusuna değinilmişti. Burada ise işin
tasarımının doğrudan insan kaynağı uygulamalarına ilişkin yönleri ele alınacaktır.
Ancak, insan kaynağı uygulamalarının ücret sistemi seçimine etkilerini tartışmaya
geçmeden önce önemli bir noktanın vurgulanması gerekir. Buraya kadar ücret
sisteminin seçimi ve performansa dayalı ücret uygulamasını mümkün kılan
bağlamsal koşullar tartışılmıştır. Oysa, ücretlendirme konusu insan kaynağı
uygulamalarının bir parçasıdır. Ancak, çeşitli insan kaynağı uygulamaları arasında
aşağıda açıklanacak olan tamamlayıcılıklar hem ücret sistemi seçimi kararlarını
etkilerken, hem de performansa dayalı ücret planlarının başarısını etkilemektedir.
281
Dolayısıyla bu iki boyut çalışmanın izleyen sayfalarındaki açıklamaları
biçimlendirmiştir.
Ücret sistemi seçiminde insan kaynağı uygulamaları önemli rol oynar.
Örgütler performansa dayalı ücret planlarını seçerken genelde tek bir uygulama
benimsemezler. Bazı durumlarda, yöneticiler için ayrı, beyaz ve mavi yakalılar için
ayrı ücret planları seçerler, bazı eğitimleri yalnızca belirli tür çalışanları için sağlarlar
ya da bazı çalışanların çabalarına, girdilerine daha çok önem verirler. Örgütler ücret
sistemiyle birlikte, çeşitli insan kaynağı uygulamaları birbirleri üzerinde etkileşimde
bulunduğu ve birlikte uygulandıklarında daha yüksek örgütsel performansa yol açtığı
düşünüldüğü için aynı anda birden fazla insan kaynağı uygulamalarını benimserler.
Kısacası, örgütler ücret planlarını seçerken seçtikleri planın örgütün daha geniş insan
kaynağı uygulamalarıyla uyumlu olması gerekir. Bu konuya, yani uyum konusuna
daha önce İkinci Bölümde değinilerek, örgütün ücret planının hem örgütün iş
stratejisiyle (dikey uygunluk –vertical fit) hem de diğer insan kaynağı
uygulamalarıyla (yatay uygunluk –horizantal fit) uyumlu olması gerektiği
tartışılmıştı.
Bir örgüt performansa dayalı ücret biçimlerinden hangisini uygularsa
uygulasın buna göre eleman seçmek durumundadır. Örneğin Lazear (2000) parça
başı ücret sistemi üzerine çalışmasında performansa dayalı ücretin bir ayıklama
(sorting) mekanizması olarak işlev gördüğünü öne sürmüştür. Lazear’a göre, parça
başına düşük verimliliği olan işçiler işten ayrılır. Bir işçi, kendi verimliliği hakkında
bilgi sahibi olduğu durumda parça başı ücret sisteminde düşük gelir elde edeceğine
inanıyorsa parça başına ücret verilen işyerinde işe başlamaz. Aynı şekilde, özellikle
282
takım temelli ücret verilecekse işçinin çalışma arkadaşlarıyla uyumu önem
taşıyacağından seçim sürecinin bu tür becerileri ortaya çıkarmayı içermesi gerekir.
Yine, eğer performansa dayalı ücret sistemi, çalışanların üretimde ortaya çıkacak
sorunların çözümüne de katkıda bulunmasını gerektiriyorsa bir uçta çalışanların
önerilerde bulunmasını içeren bir sistemden, diğer uçta da çalışanların işyeri
yönetimine katılmalarını destekleyen bir uygulama demeti gerekebilir. Çalışanların
sorun çözme becerilerini geliştirmek için ise onlara eğitim vermek gerekebilir. Aynı
şekilde, çalışanların işler arasındaki rotasyonu işgücü esnekliğini ve takım çalışmasını
artırmayı amaçlarken, performansa dayalı ücret sisteminin gerekleri de yerine
getirilmiş olur. İş güvenliği ise özellikle çalışanlara hisse senedi verilmesi gibi uzun
dönemli bir performansa dayalı ücret programı için gereklidir. Öte yandan,
performansa dayalı ücret sistemi çalışanların verimliliklerini artırmayı amaçlarken,
çalışanlar verim artışı sonucu işlerini kaybetmeyeceklerini bilmelidirler. Toplam
kalite yönetimiyle kazanç paylaşımı, kâr paylaşımı gibi performansa dayalı ücret
uygulamaları arasında aynı yönde ilişki saptanmıştır (Allen ve Kilmann, 2001: 124).
Kısacası, performansa dayalı ücret uygulaması birçok insan kaynağı uygulamasıyla iç
içe geçmiştir. Bir performansa dayalı ücret sistemi tasarlanırken bütün bu öğelerin
dikkate alınması gerektiği gibi, bu öğelerin varlığı ya da yokluğu ücret sisteminin
seçimini ve başarısını etkiler. Eğer örgütün insan kaynağı uygulamaları, takım
çalışmasını içermiyor, çalışanların iş rotasyonu olmaksızın dar olarak tanımlanmış
işlere tahsisi yapılıyorsa, yönetici ve profesyonel pozisyonların dışında sınırlı bir
seçme süreci uygulanıyorsa, çalışanlara kısıtlı formel eğitim veriliyorsa, işletme
bilgilerinin en azından bir bölümünün çalışanlarla paylaşımını içermiyorsa ya da
283
ekonomideki dalgalanmalara göre çalışanların çıkarıldığı koşullar altında uygulamaya
konuluyorsa performansa dayalı ücret planlarının başarı şansı çok düşük olacaktır.
Buna karşılık, Wood (1996) araştırmasında bireysel temelli performans planlarının
diğer insan kaynağı uygulamalarıyla uyumu konusunda yukarıda anlatılanları
desteklemeyen sonuçlara ulaşmıştır. Wood’a göre parça başı ücret gibi çok dar ve
kolayca tanımlanabilen performans ölçülerine dayanan ücret sistemleriyle birlikte
yukarıda sözü edilen türden birçok insan kaynağı uygulamalarının birlikte bütün
olarak örgütsel performansı artırma gücü yok olmaktadır. Aynı şekilde, liyakata
dayalı ücret uygulaması takım çalışmasına ilişkin birçok uygulamayı
gerektirmemekte, hatta çelişmektedir.
Günümüzde işlerin ancak çok azı çıktının kolay ölçülebileceği niteliğe
sahiptir. Eğer çıktılar kolayca ölçülemiyorsa ya da üretim süreci takım çalışmasını
gerektiriyorsa performansa dayalı ücret planının tasarlanmasında ve uygulamasında
insan kaynağı uygulamalarının rolü daha da önem kazanır (Holmström ve Milgrom,
1991; 1994). Birçok iş çeşitli ve çok yönlü görevlerin yerine getirilmesini gerektiren
niteliğe sahiptir. Birçok çalışan çok yönlü görevlerle birden fazla çıktı tipi üretmek
için çalışır. Çok yönlü görevler arasındaki etkileşim performansa dayalı ücret planının
gücünü etkiler. Eğer faaliyetler ikame edilebilirse, performansa dayalı ücret planının
tasarımı ve uygulaması iyi yapılmadığında özellikle güçlü özendiricilerin kullanımı
performans üzerinde istenilmeyen etkilere sahip olabilir. Bu bir görev üzerine daha
fazla çaba gösterilip diğerlerinin gözardı edilmesinden kaynaklanır (Burgess ve
Ratto, 2003: 287). Bu nedenle örgütler bu farklı türden görevlerin getirilmesinde
denge sağlayıcı ve çok yönlü görevlerin bütün öğelerine önem verilmesini teşvik
284
edecek özendirici sistemleri ve insan kaynağı uygulamalarını seçmelidir (Ichniowski
ve Shaw, 2003: 161).
4.2.1. Çalışma Takımları
Gönümüzde örgütlerin önemli bir bölümü işlerin takımlar kullanılarak yerine
getirilmesini takımların örgütsel performanstaki olumlu etkileri nedeniyle tercih
etmektedirler. Takım örgütlenmesinin kullanılmasının sonucu olarak takım ve örgüt
temelli performansa dayalı ücret planları daha çok kullanılır. Bu tür planların en
büyük sorunu ise bedavacılık sorunudur. Bu sorunun olumsuz etkilerini azaltmak ise
önceki alt bölümde de belirtildiği gibi birçok insan kaynağı uygulamasının birlikte
kullanılmasıyla olanaklıdır. Kandel ve Lazear’a (1992) göre, çalışanlar işe alındığında
işyeri normlarına ilişkin oryantasyon ve endoktrinasyona tabi tutulurlarsa çalışma
arkadaşlarının birbirlerini izlemesi ve çalışma grubunun baskısı için ortam sağlanarak
takım temelli ücret planlarının önkoşullarından biri yerine getirilir (Ichniowski ve
Shaw, 2003: 159). Takım ya da örgüt temelli performans ücret planlarının yarattığı
utanma ya da vicdan biçimindeki duygular çalışma arkadaşları arasındaki mevcut
empatiye ve çalışanların örgüte bağlılığına göre değişir (Bayo-Moriones ve Huerta-
Arribas, 2002: 133).
Hipotez 9: Takım çalışması, takım temelli ücret planlarının seçimini gerektirir.
Bireysel performansa dayalı ücret planları çoğu durumda takım çalışmasını
güçleştirici etkide bulunurlar.
285
4.2.2. Çalışanların Katılımı ve Eğitim
Kapitalist firmalarda girdilerin çıktılara dönüşüm süreci çalışanların çeşitli ve
çok boyutlu görevlerinin yerine getirilmesine dayanır. Özellikle işin tasarımında
1990’larda meydana gelen değişimler işlerin çeşitli ve çok boyutlu görevleri yerine
getirmesini gerektirdiğinden çalışanların üretim sürecine katılarak daha aktif bir rol
üstlenmeleri gerekmiştir (Conyon ve Freeman, 2001: 5). Çalışanların daha fazla
katılımı aynı zamanda takım temelli iş örgütlenmesinin bir sonucudur. Takım temelli
iş örgütlenmesinin önemli bir özelliği de işin örgütlenmesinin geleneksel iş
örgütlenmesindeki yapıdan farklı olmasıdır. Takım çalışması örgütün hiyerarşik
yapısında ve iş tanımlarında ayarlamalar yapılmasını gerektirir. Hiyerarşik düzeylerin
azaltılmasının yanında, üretimin bütünü ya da bir bölümünün küçük çalışma grubu
tarafından yerine getirilmesi çalışanların karar alma ve işle ilgili becerilerinin
artırılmasını gerektirir. Çalışanların işyerindeki çeşitli işlerde çalıştırılabilmeleri için
çapraz eğitimden geçirilmeleri, karar alma ile ilgili beceriler için ise sorun çözme
yeteneklerini geliştirici eğitim sağlanmalıdır.
Çalışanların üretim süreci sırasında çıkan sorunların çözümüne katkıda
bulunmaları için bu konuda eğitimden geçirilmelerinin yanısıra işyerinde çalışanların
katılımını sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi gerekir. Bu, karar verme
sürecinin yöneticilerden daha düşük düzey çalışanlara kaydırılması anlamına gelir.
Çeşitli insan kaynağı yönetimi uygulamaları bu kararların verilmesinde daha alt
düzeylere yetki aktarımını desteklemek için benimsenmelidir. İşlerin gerektirdiği
görevlerin çok sayıda ve boyutlu olduğu, kendini yöneten takımların var olduğu
286
durumlarda ve çalışanların örgüt karar alma sürecine katıldığı yerlerde takım temelli
ücret daha yayındır (Jihrjan 2002: 166).
Bununla birlikte, Friedman’ın (1977) işçilerin ve çalıştıkları örgütlerin
çıkarlarını birleştirmeye yönelik olarak kavramlaştırdığı ‘sorumlu özerklik’
(responsible autonomy) düşüncesi üzerine inşa edilmiş olan çalışanların katılımı
programları yalnızca az sayıda örgüt tarafından benimsenmiştir (Hodson, 2002:
494). Bunun en temel nedeni ise, yönetimin otoritesini paylaşmama isteğidir. Ancak,
günümüzde işgücünün eğitim düzeyinin artmasına koşut olarak, yeni teknolojiler
çoğu kez çalışanın üretim sürecine daha fazla katılımını gerektirdiğinden, birçok idari
görevin makina başında çalışan üretim işçilerine aktarılmasını gerektirmektedir.
Görevlerin yerine getirilmesinde çalışana özgü bilgi, yönetim zamanından tasarruf
ve çalışanları daha etkili güdüleme gibi etmenler firmanın karar verme otoritesini
dağıtması kararını etkilemektedir. Eğer örgüt içerisinde çalışanların işlerin nasıl
yapılacağına ilişkin takdir hakları varsa ve çalışanların katılımı firmanın piyasa
değerini artıracaksa çalışanların katılımını sağlayacak uygulamalar firma tarafından
istenebilir (Canyon ve Freeman 2001).
Hipotez 10: Çalışanların katılımı ile performansa dayalı ücret uygulamalarının
benimsenmesi arasında aynı yönde ilişki vardır. Öte yandan, çalışan katılımı yönetim
tarafından ancak örgüt çıkarlarını ençoklaştırmada yararlıysa istenir. Bununla
birlikte, performansa dayalı ücret planlarının başarısı büyük ölçüde çalışanların etkili
katılımına bağlıdır.
287
4.2.3. Çalışanlar ile Yönetim Arasındaki İletişim ve Bilgi Paylaşımı
Günümüzde özellikle yenilikçi olarak adlandırılan insan kaynağı
uygulamalarının önemli parçalarından biri de çalışanlar ve yönetim arasındaki
iletişimdir. Bu iletişim yönetimden çalışanlara bilgi akışı ve çalışanlardan yönetime
bilgi akışı biçiminde olmak üzere iki yönlüdür. Çalışanlar ve yönetim arasındaki
iletişimin bir başka önemli boyutu da bilgilendirilme koşuludur. Çalışanların örgütün
faaliyetleriyle ilgili finansal verilere ve verimlilikle ilgili bilgilere erişebilmesi iletişimin
gereklerindendir.
Çalışanlar ve yönetim arasındaki iletişim performansa dayalı ücret planlarının
birçok türü için gereklidir. Örneğin kazanç paylaşımı, kâr paylaşımı ve çalışanlara
hisse senedi verilmesi planları finansal bilgilerin çalışanlar tarafından
erişilebilirliğiyle ilgilidir. Ayrıca, performansa dayalı ücret planları çalışanların işe
ilişkin davranışları ve değerlerini etkileyerek çalışan çabasını artırmayı
hedeflediğinden iletişim sistemleri söz konusu hedeflere ulaşmayı kolaylaştırır.
Çalışanlar ve yönetim arasındaki iletişim çalışanların örgüte ve amaçlarına bağlılığını
sağlamada yardımcı olarak performansa dayalı ücret planlarının başarısını artırır.
Bunlara ek olarak, iletişim mekanizması performansa dayalı ücret planlarının
hedeflerine ulaşması için gerekli geribildirim olanağını sağlayarak planlarda zorunlu
düzeltmelerin yapılması için gerekli bilgiyi ortaya çıkarır.
İletişimle ilgili bir başka nokta da güven sorunudur. Özellikle kâr paylaşımı
gibi performansa dayalı ücret planında işverenin kararları doğru rapor etmesi,
ilişkinin niteliği açısından büyük önem taşır. Uzun dönemli çalışma ilişkisi güveni
288
besleyerek iletişimi daha doğru ve kolay hale getirir. Ancak kısa dönemli ilişkilerde,
örneğin parça başı ücret uygulayan işyerlerinde işten ayrılma oranı daha yüksek
olduğundan, taraflar performans standartlarındaki değişimden daha az etkilenirler
(Milgrom ve Roberts 1992).
Hipotez 11: Yönetim ve çalışanlar arasında çift taraflı iletişim ve bilgi
paylaşımı performansa dayalı ücret olasılığını artırır.
4.2.4. İş Güvenliği ve Hizmet Süresi
Çalışanın işe bağlılığı uzun dönemli çalışma ilişkisini gerekli kılar. İş güvenliği
çalışan çabasını sağlamada önemlidir. Lazear (1981), iş güvenliğinin önemli
olduğunu ve firmanın çalışanlarına kıdemlerinin ilk yıllarında daha düşük (marjinal
verimliliklerinin altında) ancak kıdem arttıkça yükselen bir eğilim izleyen ücret
uygulamasının çalışan çabasını harekete geçirici etkisini vurgulamıştır. Lazear, bu tür
bir ertelenmiş ücret planının performansa dayalı ücret planı yerine
kullanılabileceğini öne sürer. Kıdemlerinin daha uzun olacağını düşünen çalışanlar
ertelenmiş ücret ile güdülenirler. Yüksek kıdem çoğu kez hem örgüte özgü insan
sermayesi gelişimini hem de daha yüksek ücreti getirir ve bu da çalışan için işten
ayrılmanın ya da işini kaybetmenin maliyetini yükseltir ve dolayısyla da yoğun izleme
gereğini azaltır (Brown ve Heywood, 2005: 662). Uzun dönemli ilişkinin yokluğunda
ise, firmanın performansı hemen ödüllendirmesi gerekir. Çalışanların kıdeminin kısa
olduğu işyerlerinde genellikle daha az ertelenmiş ücret kullanılır. Bu mantık, iş
289
güvencesi ve kıdem ile performansa dayalı ücret planları arasında negatif ilişki
olduğu sonucunu doğurur (Drago ve Heywood, 1995: 512).
İş güvenliği ve performansa dayalı ücret arasındaki ilişki ne tür ücret planı
kullanıldığına bağlıdır. Drago ve Heywood (1995), Heywood et al. (1997) parça
başına ücret uygulayan işletmelerde işten çıkarma uygulamalarının daha olası
olduğunu öne sürmüşlerdir. Kısa dönemli çalışma ilişkilerinde parça başı ücret
planları daha çok kullanılmaktadır (Jirjahn, 2002: 156). Heywood ve Jirjahn (2002:
49) uzun dönemli istikrarlı çalışma ilişkisinin bireysel temelli parça başı ve primlere
dayanan sistemlerin kullanımı üzerinde negatif ilişkisi olduğunu bulmuşlardır. Goldin
de (1986) bu mantığı izleyerek, çağdaş özendiricilerin ertelenmiş ücrete alternatif
olduğunu öne sürmektedir. Buradaki düşünce biçimi akla uygun gelmektedir; çünkü
son yıllarda istihdam süreleri düşmüş buna karşılık performansa dayalı ücret
uygulamaları artmıştır.
Öte yandan takım ve grup özendiricilerinde bedavacılık sorunundan
kaynaklanan farklılıklar vardır. Çalışanların birbirlerini izlemesi ancak ilişki kısa bir
dönem sürmeyecek ise olanaklı olur. Grup özendiricilerinin etkinliği sağlanan düşük
çaba nedeniyle ücretin anında kaybının ötesinde, çalışanların uygun biçimde
davranmadıklarında bunun için cezalandırılmalarını gerektirir. Bu eğer işçi ve işveren
arasındaki ilişki, dolayısıyla çalışanlar arasındaki ilişki yalnızca kısa dönemli olarak
belirlenmişse güçlükle olur. Öte yandan, kâr paylaşımı gibi örgüt temelli
performansa dayalı ücret planları yıllık temelde olduğundan, uzun süreli bir çalışma
ilişkisine gereksinim doğurmayabilir. Buna karşılık, çalışanlara hisse verilmesi gibi
performansa dayalı ücret planları uzun dönemli ilişki gerektirir. Son olarak, eğer
290
çalışanların çabaları verimliliği artırıyorsa, çalışanların çabaları sonucu artan
verimlilik nedeniyle işlerini kaybetmeyeceklerini bilmeleri işbirliği için gereklidir.
Hipotez 12: İş güvenliği ile bireysel performansa dayalı ücret biçimlerinin
uygulanması arasında ters yönlü ilişki vardır. Ancak takım çalışması ya da
çalışanlara hisse senedi sahipliği verilmesi gibi planlar ile iş güvenliği arasında aynı
yönde ilişki vardır.
4.2.5. Şikayet Mekanizması
Performansa dayalı ücret planlarıyla örgütün biçimsel şikayet mekanizması
arasında ilişki vardır. Şikayet sürecinin varlığı örgütün sorunların çözümü için
sorumluluğu üstüne almasının bir göstergesidir. Özellikle, performans
değerlendirme sürecinin sonuçlarına itiraz edilebilmesi için şikayet mekanizması
gereklidir. Ayrıca şikayet mekanizması süreçsel ve dağıtımsal adalet açısından
önemlidir. Greenberg (1987) süreçsel adaleti örgütler tarafından kullanılan
süreçlerin adilliği, dağıtımsal adaleti de sistemlerin sonuçlarının dağıtımında adalet
olarak tanımlar. Özellikle performansa dayalı ücret planları açısından performansın
değerlendirilmesinde ya da ödüllerin dağıtılmasındaki sorunların giderilmesi
bakımından şikayet mekanizması önemli bir işleve sahiptir.
Şikayet mekanizması özellikle bireysel performansın değerlendirilmesine
yönelik planlarda ortaya çıkan gerilimin azaltılmasında işlev görebilir. Bireysel
performans planlarının işverenlere verdiği özerkliğe karşı şikayet mekanizması
291
performans planının güdülemedeki gücü bakımından önemlidir. Ayrıca, takım ya da
örgüt temelli performansa dayalı ücret planları, genelde sendikal örgütlenmenin
olduğu işyerlerinde daha çok uygulanırlar. Şikayet mekanizması işverenin tek taraflı
tasarruflarına karşı bir önlem olarak işlev görür.
Hipotez 13: Örgütlerin kurumsal şikayet mekanizmasına sahip olmasıyla
performansa dayalı ücret uygulamalarının benimsenmesi arasında aynı yönde ilişki
vardır.
4.2.6. Performans Yönetimi
Performansa dayalı ücret uygulaması için çalışan performasının
değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Çalışanların izlenmesi çalışma ilişkisinin temelidir.
Çalışanların çaba göstermesini sağlamak, en uygun işlere yerleştirmek, kimin işten
çıkarılıp kimin terfi edeceğine karar vermek için performansa ilişkin yönetim yargısı
gereklidir. Bazı örgütlerde bu süreç informel olabilir ve diğerlerinde teknolojinin
doğası nedeniyle -bireysel çıktı gözlenebilir- açık olabilir. Bununla birlikte, izlemede
en yaygın yaklaşım performans değerlendirme sistemidir (Brown ve Heywood, 2005:
659). Performans değerlendirme ile performansa dayalı ücretin bir anlamda
önkoşuludur. Dolayısıyla aralarında aynı yönde ve yakın ilişki vardır. Bu konu
çalışmanın çeşitli yerlerinde ele alındığı için burada tekrar incelenmeksizin, ilgili
hipotez aşağıdaki gibidir.
292
Hipotez 14: Performans değerlendirme sistemleriyle performansa dayalı
ücret biçimleri arasında aynı yönde ilişki vardır.
4.2.7. Örgütsel Karar Alma Süreci ve Yönetim Modaları
Yönetim modaları konusu çevresel örgüt dışında bir etki olarak görülebilir
ancak insan kaynağı uygulamaları bağlamında modalar ve karar alma süreci çok fazla
iç içe geçtiği için konu burada ele alınmaktadır. Performansa dayalı ücret planlarının
çoğu biçimleri başta olmak üzere, birçok insan kaynağı uygulaması yönetim
modalarından etkilenirler. Yönetim modalarını saptayanlar bunları yayarlar.
Danışmanlık firmaları, yönetim guruları, iş yönetimi üzerine yayınlar, üniversiteler
bu modaları başlatırlar (Abrahamson, 1996). Örgütün ücret sistemi seçimi esas
olarak yöneticilerin kararına dayanır. Sendikaların çok güçlü olduğu örgütlerde
sendikalar, piyasa koşulları vb. karar sürecini etkilese de ücret sistemi seçimi
kararları örgütlerin yöneticileri ya da sahipleri tarafından verilir. Ancak, ücret
sisteminin seçimine ilişkin kararlar yönetim modalarından büyük ölçüde etkilenir.
Örgütlerin yöneticileri ise, örgüt performansını artırmak ve kendi sektörlerindeki
genel eğilimleri taklit ederek yönetim olarak meşruluklarını sağlamak için bu
modalara uyarlar. Abrahamson’un örnek olarak verdiği kalite çemberi
uygulamalarının yaygınlık kazanması bu bağlamda açıklanabilir. Ayrıca, Türkiye’de
son yıllarda yetkinliğe dayanan ücrete aşırı ilgi ya da broadbanding uygulamasının
yaygınlaşması yönetim modalarının yansımalarıdır. Genelde yönetim modaları bir
sektörü diğerlerinden daha fazla etkileyebilir. Örneğin finansal sektör, performansa
293
dayalı ücret planlarını diğer sektörlerden daha çok kullanmaya eğilimlidir. ABD’de
yüksek teknoloji firmalarında çalışanlara hisse senedi verilmesi uygulamaları daha
çok görülmektedir. Ücret sistemi seçimi açısından diğer bir nokta da örgüt içinde
ücrete ilişkin kararların nasıl alındığıdır. Burada sırasıyla ücret uzmanlarının, işveren
örgütlerinin, yönetim danışmanlarının rolü ele alınacaktır. Sendikal örgütlenmenin
olduğu örgütlerde özellikle toplu pazarlık sürecinin ücret kararlarının verilme
sürecine etkisi sendikalarla ilgili alt başlıkta ele alınacaktır.
Birçok örgüt insan kaynağı ve ücretlendirme alanlarında uzmanlık bilgisine
sahip çalışanları istihdam eder. Bu uzmanlar örgüt içinde insan
kaynağı/ücretlendirme uygulamalarının biçimselleştirilmesiyle ilişkilidir; çünkü bu
uygulamalar aynı zamanda ilgili görevlililerin varlıklarını haklılaştırma işlevi görür.
Her ne kadar, insan kaynağı uygulamalarının sonuçları çoğu kez kolaylıkla
ölçülemese de, örgüt içerisinde başarılı olduğu düşünülen uygulamalar insan
kaynağı ve ücretlendirme uzmanlarının varlıklarını güvence altına almada katkı
sağlar. Ücretin örgüt için önemi düşünüldüğünde, performansa dayalı ücret
sistemlerinde; ölçütlerin belirlenmesi, sistemin tasarlanması ve uygulanması
süreçlerine, en azından bir ölçüde, örgütün ilgili çalışanlarının katılacağı
beklenmelidir. Ek olarak, söz konusu uzmanlar insan kaynağı ve ücretlendirme
uygulamalarını değişen koşullara ve eğilimlere göre yeniden biçimlendirme görevini
de en azından bir ölçüde üstlenirler. Özellikle ücret uygulamaları üzerinde etkisi
olduğu düşünülen performans yönetimi, işin tasarımı gibi alanlardaki değişimler
çoğu zaman örgütün insan kaynağı uzmanlarının desteğiyle yürütülür. Bu noktada,
örgütün insan kaynağı amaç ve uygulamalarıyla ücret uygulamalarının uyumu önem
294
taşır. Bütün bunlardan örgütün insan kaynağı ve ücretlendirme uzmanlarına sahip
olmasının performansa dayalı ücret uygulamalarının kullanımı üzerinde olumlu etkisi
olduğu düşünülebilir.
İşveren örgütlerinin de ücretlendirme kararlarında etkili olduğu
düşünülebilir; ancak bu etki yönetim danışmanlarının ya da örgütün insan
kaynağı/ücretlendirme uzmanlarının etkileriyle karşılaştırıldığında çok sınırlıdır.
Genel olarak, bir endüstri ya da işkolundaki işverenleri temsil eden örgütler bütün
üyeleri için benzer çözümleri tercih ederler. Bununla birlikte, örgütler örgütsel
performansı artıracağını düşündükleri ücret uygulamalarını kendi koşullarına göre
biçimlendirerek benimserler.
Ücret sistemlerinin seçiminde yönetim danışmanları rolü günümüzde
oldukça önemlidir. Örgütler insan kaynağı ve yönetimin diğer alanlarında
kendilerinden daha çok bilgiye sahip oldukları için danışmanlardan yararlanırlar (bkz.
Teece, 2003). İnsan kaynağı uygulamalarının önemli bir bölümünün özellikle yabancı
kökenli danışmanlık şirketler tarafından örgütlere önerildiği ya da doğrudan
pazarlandığı bilinmektedir. Örneğin, insankaynakları.com gibi Türkiye’ye yönelik
internet sitelerinde bu tür uygulamaların reklamı yapılmaktadır. Buradan
danışmanların performansa dayalı ücret sistemlerinin yayılmasında olumlu etkisi
olduğu sonucu çıkarılabilir.
Hipotez 15: Performansa dayalı ücret plan uygulamaları çoğu kez yönetim
modalarından ve özellikle yabancı kökenli yönetim danışmanlık firmalarının bu
konudaki çabalarından kaynaklanmaktadır.
295
4.3. İŞGÜCÜNÜN ÖZELLİKLERİ
İşgücünün özellikleri ücret sisteminin seçimi üzerinde etkide bulunan diğer
öğelerdir. Burada işgücünün özellikleri olarak, sırasıyla cinsiyet, meslek, eğitim ve
çalışanın tam zamanlı mı yoksa kısmi zamanlı mı olarak çalıştığı ele alınacaktır.
4.3.1. Cinsiyet
Genel olarak kadın ve erkek ücretleri arasında farklılıklar olduğu
gözlenmektedir. Kadınların çalışma yaşamlarının daha sık kesintiye uğraması, göreli
eğitim düzeylerinin düşüklüğü, ayrımcılık gibi çeşitli nedenler kadın ve erkek
ücretleri arasında farklılıklara yol açmaktadır. Kadınların işe düşük düzeyde bağlılığı
da ücret sistemi seçiminde belirleyici olmaktadır. Kadın ve erkek ücret farklarına
ilişkin bir başka gözlem ise genelde yüksek ücret veren ve daha iyi çalışma koşulları
sağlayan büyük firmalarda kadın çalışanların daha düşük oranda olmasıdır. Bu tür
olgular kadın ve erkeklerin farklı biçimde ücretlendirilebilecekleri varsayımı için
temel sağlamaktadır.
Geddes ve Heywood’a (2003: 420) göre, kadınların parça başı ücret alma
olasılıkları daha yüksek olduğu halde, beklenen hizmet sürelerinin (tenure) ve işgücü
bağlılığının (attachment) daha düşük olması nedeniyle performansa dayalı ücretin
diğer biçimlerini alma olasılıkları daha düşüktür. Kadınların çalışma süreleri evlilik ya
da çocuk doğurma gibi nedenlerle kesintiye uğrayabilmektedir. Bu da çalışma
hayatının ilk yıllarında düşük ücret sağlamakla birlikte kıdem arttıkça ücretin arttığı
296
ertelenmiş ücret sistemlerinin kadınlar için daha az çekici olmasına neden
olmaktadır (Lazear, 1981; Drago ve Heywood, 1995). Ek olarak, Goldin de (1986: 3)
işgücündeki kadınların oranının muhtemelen ücret sisteminin seçimini etkileyeceğini
belirtmiştir. Goldin, kariyer kaygılarının kadınların genelde daha kısa hizmet süresi
nedeniyle yeterli özendirici sağlamadığını belirtir. Parça başı ücret ise kadınlara daha
çok uyan, kısa dönemli özendiriciler sağlar. Goldin daha yüksek oranda kadın
çalıştıran işverenlerin tarihsel olarak daha kısa dönemli ödüller kullandıklarını ve
daha yoğun izlemeye giriştiklerini ileri sürer (Brown ve Heywood, 2005:662). Bu
nedenle, işyerinde çalışan kadın sayısı arttıkça parça başı ücret olasılığı artar
(Heywood et al., 1998: 249).
Bir başka deyişle, iş ve ev arasında zamanın kullanılmasında esneklik için
daha fazla talep kadınları bireysel performans üzerine dayanan değişken ücret için
uygun işyeri teknolojilerine çekmektedir. Bu işler bireysel performansın ölçümünün
düşük maliyetli olduğu işlerdir. Kadınlar da parça ücreti tercih ederler, çünkü nesnel
performans ölçüleri var oluduğu zaman daha az ücret ayrımcılığıyla karşılaşırlar
(Jirjahn ve Stephan, 2004: 683). Ancak bu argüman komisyon ücreti için geçerli
değildir. Geddes ve Heywood (2003: 422) komisyonla ücretlendirilen satış
görevlilerinin çoğu kez müşterilerle tekrarlayan ilişkileri vardır ve hem müşteriler
hem de firma uzun dönemli ilişkiye bağlıdır. Satış temsilcisi müşterilerle uzun
dönemli ilişki kurmak zorundadır ve müşterilerle uzun dönemli tekrarlayan iş
ilişkileri kurmadan yeterli komisyon elde edemez. Kadınlar ise genelde satış
temsilciliği işinde uzun süre kalmadıklarından bu tür işlere daha az uygundurlar.
Ancak, Türkiye’de son yıllarda özellikle ilaç şirketlerinin kadın satış temsilcilerinin
297
sayısının arttığı görülmektedir. Bu durum büyük ölçüde sektörde göreli ücretlerin
düşmesinden ve eczane kapanmaları nedeniyle uzun dönemli ilişkilerin önemini
yitirmesinden kaynaklanabilir.
Takım çalışmasıyla nitelenen işlerde iş ve ev arasındaki esneklik, kadınlar
bakımından ek kısıtlar ve takıma yönelik olarak da ek riskler ve maliyetler getirir.
Kadınlar genel olarak çocuklarının hastalığı ya da diğer aile sorumlulukları
nedenleriyle bazen işe gelememekte ya da çocuklarını kreşten alma gibi nedenlerle
daha esnek çalışma saatlerini tercih etmektedirler. Bu tür etmenler kadınların ekip
çalışmasına daha az uygun olmaları sonucunu doğurmaktadır. Eğer takım çalışması
takım üyelerinin birbirlerine bağımlı olarak çalışmalarını gerektiriyorsa, içlerinden
birinin gelmemesi ya işi aksatır ya da diğer takım üyelerinin iş yükünü artırır. Takım
üyeleri arasındaki işbirliği çalışma arkadaşlarının baskısıyla artırılabilir; ancak çalışma
arkadaşlarının baskısı uzun dönemli çalışma ilişkisine ve uzun dönemli takıma
bağlıdır. Kısa hizmet süresi çalışma arkadaşları baskısının gelişmesini güçleştirir
(Geddes ve Heywood, 2003: 424).
Sonuç olarak, cinsiyet performansa dayalı ücret tercihini etkileyebilir. Booth
ve Frank (1999) ve Cowling’in (2000, 2001) çalışmaları da Avrupa ülkelerinde
kadınların bireysel performansa göre ücretlendirilme oranının daha düşük
olduğununu ortaya çıkarmışlardır.
Hipotez 16: Kadınların parça başı ücret alma olasılığı erkeklere göre daha
yüksektir.
298
4.3.2. Meslek
Bu bölümün ilk sayfalarında açıklanan ölçülebilirlik sorunları ele alınırken
mesleklerin ücret sistemi seçimindeki rolüne bir ölçüde değinilmişti. Ölçülebilirlik
mesleklerin hangi çeşit ücret sistemine daha uygun olduğuna ilişkin kararın
verilmesinde en önemli öğedir.
Eğer bir meslek yüksek ölçüde programlanabilirlik içeriyorsa, o zaman
performansa dayalı ücret uygulaması için uygun olduğu iddia edilemez. Kasiyerlik,
metro treni sürücülüğü, tren kontrolörlüğü, bekçilik gibi meslekler programlanabilen
mesleklerdir. Makina operatörleri, ulaşım araçlarını kullanıcıları, temizlik işçileri,
zanaatkarlar, satış temsilcileri gibi mesleklerde çalışanların çıktıları kolayca
ölçülebileceğinden parça başı, komisyon gibi açık performans özendiricilerinin en
çok kullanıldığı mesleklerdir. Ancak komisyon ve parça başını benzer olarak
değerlendirmek uygun olmayabilir. Çünkü komisyon işleri çoğu kez çalışanın daha
fazla yeni şeyler öğrenmesini ve daha az tekrarlayan bir niteliğe sahip olması
nedeniyle daha karmaşıktır (Parent, 2002: 27). Buradan da anlaşılacağı gibi oldukça
az sayıda meslek açık özendiricilere uygundur.
Mesleklerin çoğu çeşitli ve çok boyutlu görevlerin yerine getirilmesini
gerektirir. Görevlerden yalnızca birini ya da birkaçını ödüllendirmek aslında örgüt
için değerli olan ancak kolay ölçülemeyen görevlerin ihmal edilmesine yol açar.
Öğretmenlik, müfettişlik, uzmanlık, mülki amirlik gibi işler bu türden mesleklerdir.
Bu tür meslekler bireysel performansa dayalı ücret planları için pek uygun değildir,
ancak performans sistemi çok iyi tasarlanırsa işe yarayabilir. Takım çalışması,
299
zamana göre ücret alınan işlere daha uygundur. Takım çalışması yapılabilen işlerde
takım ya da örgüt temelli performansa göre ücret planları kullanılabilir. Buna
karşılık, terfiler, bonuslar ve kâr paylaşımının meslekler arasında çok daha fazla eşit
olarak dağıldığı görülmektedir (Parent, 2002:19).
Hipotez 17: Eğer bir meslek çoklu görevlendirmelerin yerine getirilmesine
dayanan bir özellik taşıyorsa bireysel performansa dayalı ücret uygulamalarının
kullanılması daha olasıdır.
4.3.3. Eğitim
Eğitimin ücret sistemi seçimindeki rolü bakımından belirtilmesi gereken en
önemli nokta, yüksek eğitimli işgücünden büyük olasılıkla daha karmaşık davranış
bekleneceğinden takım ya da örgüt temelli performans ücretinin kullanımını teşvik
etmesidir (Long, 2002: 60). Yüksek eğitimli işgücünün örgüte katkısı çoğu kez örgüt
yönetimi tarafından daha çok önemsendiği için liyakata dayalı ücret gibi
uygulamalar daha yaygındır. Ek olarak, bilgi, beceri ve yetkinliklere göre ücret
uygulaması da tercih edilebilir. Buna karşılık düşük eğitim düzeyine sahip olanların
parça başı ücret verilen işlerde ya da zaman esasına göre çalışmaları daha akla
yakındır.
Hipotez 18: Daha düşük eğitimli çalışanların parça başı ücret gerektiren
işlerde istihdam edilmeleri olasılığı, buna karşın daha iyi eğitimli çalışanların liyakata
300
dayalı ya da takım temelli ücret alma olasılıkları daha fazladır. Örgüt temelli ücret
planlarından eğitim düzeyi düşük olanların, çalışanlara hisse senedi sahipliği
verilmesine yönelik planlardan ise daha yüksek eğitime sahip olanların, daha sık
yararlanmaları beklenebilir.
4.3.4. Tam Zamanlı / Kısmi Çalışma
Tam zamanlı çalışanlar, genelde kariyer kaygıları nedeniyle, performasa
dayalı ücret olmaksızın da güdülenirler. Ancak, kısmi zamanlı çalışanların örgüte
bağlılıkları daha azdır ve bu nedenle özellikle çıktı temelli performans ücret
uygulamalarından biriyle daha kolay güdülenebilirler. Diğer yandan, kısmi zamanlı
çalışanların kullanımı işyerindeki diğer çalışanları korur ve onlar bakımından daha
yüksek kıdem anlamına gelebilir (Brown ve Heywood, 2005). Tezin daha önceki
sayfalarında açıklandığı gibi, uzun kıdeme sahip çalışanların olduğu işyerlerinde
performans değerlendirme, dolayısıyla da performansa göre ücret daha az kullanılır.
Hipotez 19: Kısmi zamanlı çalışanların parça başı ücret alma olasılıkları daha
yüksektir.
301
4.4. TÜRKİYE’DE PERFORMANSA DAYALI ÜCRET UYGULAMASI
Dördüncü bölümün daha önceki kısımlarında ücret sistemlerinin seçiminde
temel faktörler üç alt başlık (örgütsel özellikler, insan kaynağı yönetimi uygulamaları
ve işgücünün özellikleri) altında incelenmiş ve araştırmanın bu bölümünde
sınanacak hipotezler sunulmuştur. Bu kısımda hipotezler Türkiye’de faaliyet
gösteren ve EK-3’de adları verilen 76 (bazı analizlerde 3 katılımcı firmanın yalnızca
performansa dayalı ücret planlarıyla ilgili soruları yanıtlamaları nedeniyle 73 soru
kağıdının bilgileri kullanılmıştır) kuruluşun katılımıyla gerçekleşen soru kağıdı
uygulaması yoluyla görgül olarak test edilmiştir.
4.4.1. Soru Kağıdının Yapısı ve Örneklemin Özellikleri
Araştırma e-posta yoluyla MS Excel formatında hazırlanmış EK-1’deki soru
kağıdı ve araştırma hakkında bilgi veren metinin (EK-2) potansiyel katılımcılara
gönderilmesiyle yürütülmüştür. Soru kağıdı bilgisayarda doldurularak e-posta ile
tekrar bana gönderilecek biçimde tasarlanmıştır. Araştırmada kullanılan soru
kağıdının hazırlanmasında büyük ölçüde bu konuda daha önce yapılmış
araştırmaların soru kağıtlarından yararlanılmıştır. Özellikle Kanada’nın
Saskatchewan Üniversitesinden Prof. Richard Long tarafından yürütülmüş “A Survey
of Compensation Practices in Canadian Firms” ile Arkansas Üniveristesi profesörleri
G.Douglas Jenkins Jr. ve Nina Gupta tarafından hazırlanan ve American
Compensation Association’un desteğiyle yürütülmüş “Compensation Systems
302
Questionnaire: A Study of Compensation Systems and Organizational Effectiveness”
yararlanılan temel araştırmalardır.
Soru kağıdı uygulaması Temmuz 2004-Mayıs 2006 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. Soru kağıdının uygulanacağı örneklemin seçiminde İstanbul
Sanayi Odasının Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu ile Capital Dergisi tarafından
yayınlanan Türkiye’nin en büyük 500 şirketi listelerinden yararlanılmış olmakla
birlikte, yalnızca bu listelere bağlı kalınmayarak araştırmaya katılması anlamlı
görülen her kuruluşa internet üzerinden e-posta yoluyla ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu
arada insan kaynakları ya da kalite üzerine faaliyet gösteren birkaç dernekle iletişim
kurulmasına çalışılmış, ne var ki, onların yardımı sağlanamamıştır.
Soru kağıtları Temmuz 2004 tarihinde gönderilmeye başlanılmakla birlikte
uzunca bir süre, 2005 yılı başlarına kadar katılım çok sınırlı kalmıştır. Ancak 2005 yılı
başlarında ilgili kişilere erişimde bazı katılımcıların da yardımları sayesinde katılım
oranı yükselmiştir. Soru kağıtlarının çok önemli bir bölümü 2005 yılı içerisinde
doldurulmuş olmakla birlikte, 2006 ve sınırlı sayıda da 2007 yılında doldurulmuş
soru kağıtları vardır. Çoğu durumda soru kağıdının gönderildikten sonra doldurulup
geri dönmesi bir aydan fazla -ender olarak bir yılın üzerinde- zaman almıştır. Soru
kağıtlarının doldurulmuş olarak geri dönmesi sırasında karşılaşılan bir başka güçlük
de Türkiye’de görülen işten ayrılma oranlarının yüksekliğinden kaynaklanmıştır. Bazı
kuruluşlarda soru kağıdı gönderilen kişiler işten ayrılarak soru kağıdını kendilerinin
yerine geçen kişilere devretmişler ve bu da ilgili kuruluşlardan yanıt alma oranını çok
azaltmıştır. Sonuç olarak, araştırmaya EK-3’de adları verilen 76 kuruluş katılmıştır.
Bu kuruluşlardan 74’ü Türk ya da yabancı kökenli özel firma; 2’si kamu kuruluşudur.
303
Soru kağıdı daha fazla sayıda kamu kuruluşuna gönderilmiş ancak bu kuruluşlardan
katılım sağlanamamıştır. Soru kağıdına yanıt veren iki kamu kuruluşunda (KİT) ücret
performans planı uygulaması olmadığından yanıtlar sınırlı düzeyde gerçekleşmiştir.
Tablo 1.’de araştırmaya katılan kuruluşlara ait genel özellikler
gösterilmektedir.
304
Kuruluşların sektörel dağılımına göre otomotiv (%12), gıda (%11), bankacılık
(%9) alanındaki şirketler en yüksek oranda yer almıştır. Çimento (%1), kimya (%1),
Tablo 1. Örnekleme Ait Tanımlayıcı İstatistikler
Kuruluş Sayısı
Örneklem İçindeki
Yüzdesi
Sektör
Bankacılık 7 9
Bilişim 3 4Çimento 1 1
Dayanıklı Tüketim 3 4
Enerji 5 7
Gıda 8 11
Holding 3 4
Hızlı Tüketim 6 8
İlaç 5 7
İnşaat 4 5
Kimya 1 1
Lastik 2 3Metal 3 4
Otomotiv 9 12Perakende 6 8
Savunma 1 1
Taşımacılık 1 1
Tekstil 3 4
Telekomünikasyon 5 7
Yönetişim Yapısı
Halka Açık (HA) 47 62
Kamu Kuruluşu (KK) 2 3
Şahıslara Ait Profesyonel Yönetim (PY) 21 28
Şahıslara Ait ve Onlar Tarafından Yönetilen (SY) 6 8
Şirket Yapısı
Bağımsız İşletme (BI) 9 12
Kamu Kuruluşu (KK) 2 3
Şirket Merkezi/Ana Şirket (SM) 7 9Bir Türk Şirketine Ait Kuruluş (TS) 14 18
Yabancı Ortaklı Şirket (YO) 17 22
Yabancı Şirkete Ait Kuruluş (YS) 27 36
Çalışan Sayısı
0 - 99 7 9
100 - 499 19 25
500 - 999 17 221000+ 33 43
Şirketlerin Yaş Ortalaması (yıl) 33 -
Sendikalaşma Oranı 32 42
305
savunma (%1), taşımacılık (%1) en az sayıda şirketin katılımı olan sektörlerdir. Soru
kağıdı uygulmasına katılan 76 şirketten %62’si halka açık, %58’i yabancı ortaklı ya da
yabancı şirkete ait kuruluşlardır. Şirketlerin yarıdan çoğu 1000’in altında çalışan
sayısına sahip, %43’ü 1000 ve üstü elemana sahip şirketlerdir. Toplam 76 şirketten
32 tanesinde (%42) sendikal örgütlenme vardır. Sektörel dağılım hizmet sektörüne
ilişkin 4. Hipotezin görgül testi için imalat (%38) ve hizmet (%26) olarak da
düzenlenmiştir. Sektörel dağılımın imalat ve hizmet olarak yeniden
düzenlenmesinde firmaların baskın nitelikleri gözönünde tutulmuştur. Örneğin
otomotiv ya da metal sektörlerinde faaliyet gösteren bir kuruluş imalat
kategorisinde değerlendirilirken, bankacılık ya da perakende sektörlerinde faaliyet
gösteren kuruluşlar hizmet kategorisinde değerlendirilmiştir. Soru kağıdında hem
hizmet hem de imalat kategorilerine giren kuruluşlar dışarıda bırakılmıştır.
Örnekleme ait daha ayrıntılı istatistikler, Türkiye’de faaliyet gösteren
kuruluşlarda ücret sistemi ve özellikle performans ücret uygulamaları, performans
değerlendirme ve diğer insan kaynağı yönetimi uygulamaları 4.4.3. Araştırmanın
Bulguları başlığı altında daha ayrıntılı sunulmuştur.
4.4.2. Yöntem, Değişkenlerin Tanımlanması ve Ölçülmesi
Yukarda da değinildiği gibi bu kısımda yukarda sunulan hipotezlere paralel
olarak kuruluşların örgütsel özellikleri, insan kaynağı yönetimi uygulamaları ve
işgücünün özelliklerinin performansa dayalı ücret sistemi uygulamalarını nasıl
etkilediğinin araştırılması yöntemsel olarak geliştirilecektir. Bu bağlamda regresyon
306
uygulaması bağımlı ve bağımsız değişken seçimi sözkonusudur. Regresyon
uygulaması iki aşamada ele alınmıştır. İlk olarak örgüt yapısı, iş ve insan kaynağı
uygulamalarının performansa dayalı ücret uygulaması olasılığını ne yönde
etkilediğinin test edilmesi için kullanılan logistic regresyon; ikinci olarak örgüt yapısı,
iş ve insan kaynağı uygulamalarının toplam performans ücret planlarının sayısını ne
yönde etkilediğinin test edildiği en küçük kareler regresyon yöntemleri
kullanılmıştır. Bu iki regresyon yöntemi izleyen altbölümde ele alınmaktadır.
i. Regresyon Modeli
Temel olarak tek değişkenli logistic ve sıradan en küçük kareler (EKK, OLS -
Ordinary Least Squares-) tipi regresyon yöntemleri kullanılmıştır. Logistic regresyon
aşağıda sözü edilen bağımsız değişkenlerin örgütte en az bir performans ücret
sistemi uygulanması olasılığını ne yönde etkileyeceğine dair soruya yanıt verir ve
bağımlı değişkenin ikili -0 veya 1- değer aldığı durumlarda en etkili yöntemlerden
biri olarak bilinmektedir. Logistic regresyon analizi ile performans ücret uygulaması
olan ve olmayan işyerleri arasında farklılık olup olmadığı ve varolan farklılıkları
tanımlayan özelliklerin neler olduğu araştırılacaktır.
En küçük kareler ise bağımlı değişkenin aldığı değerlerin sürekli (örneğin
0,1,2,3,4,5,6....17) olması halinde kullanılabilir ve bu çalışmada söz konusu olan
bağımsız değişkenlerin şirketlerde kullanılan performansa dayalı ücret planları
sayısıyla ilişkisinin araştırılması amacıyla kullanılmıştır. Performansa dayalı ücret
sistemleri üzerine daha önce yapılmış görgül çalışmalar ya yalnızca ikili bağımlı
değişken (Brown, 1995; Tullis, 1996) yani logistic regresyon ya da ücret planları
307
sayısı ile ölçülen sürekli bağımlı değişken yani sıradan en küçük kareler regresyon
uygulamasını (Long, 2002) seçmiştir. Bu çalışmada bağımlı değişken her iki biçimde
tanımlanarak hem logistic hem de EKK regresyonlar yoluyla temel hipotezler
sınanmış, hangi yöntemin daha anlamlı ve güvenilir sonuçlar verdiğine dair
çıkarsamalar yapılmıştır.
Temel olarak logistic regresyon aşağıdaki denklem biçiminde yazılabilir:
f(PDU) = pp XXX ....2211
PDU: performansa dayalı ücret uygulaması= var___,1
___,0
uygulamasiücretperformans
yokuygulamasiücretperformans
f: PDU karşılıklarını olasılık hesabına dönüştüren logit fonksiyonu.
: sabit terim
pXX ....1 : bağımsız değişkenler
p ....1 : bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerine etkisini ölçen katsayı
: artık terim
Logistic regresyonun temel varsayımları bağımlı değişken PDU’nun normal
dağılım değil binomal (PDU =1 ya da PDU=0) dağılım izlemesi; bağımsız
değişkenlerin bağımlı değişken ile doğrusal ilişki içinde olmaması; artık terimin
normal dağılım izlememesi olarak sayılabilir. Bu varsayımlar aşağıda belirtilen EKK
regresyonundan ayırt edici özelliklerdir.
Logistic regresyon modelinde tek değişkenli regresyon analizi ile bağımlı ve
bağımsız değişken arasındaki ilişki her bir hipotez için ayrı ayrı tahmin edilir. Bağımlı
ve bağımsız değişken arasındaki ilişki katsayısının işareti (+ ya da -) ve istatistiki
308
anlamlılığı (significance) yoluyla test edilmektedir. katsayısının işareti ile
hipotezlerde önerilen ilişkinin yönünün aynı olması istatistiki hesaplarda ilk ve temel
sınamalardan biridir. Bağımsız değişkenin katsayısının, , işareti sözkonusu
değişkendeki tek birimlik artış/azalışın bağımlı değişkenin (PDU) 1 değerini alma
olasılığını ne yönde etkilediğini gösterir. katsayısının büyüklüğü ve istatistiki
anlamlılığı sonuçların anlaşılmasında bakılacak diğer sınamalardır. İstatistiki
anlamlılık testleri logistic regresyon sonucunda elde edilen Wald istatistiğinin p
değeri ile ölçülmüştür (Tablo 7). Bu aşamada regresyonlar tek bağımsız değişkenli
hesaplandığından logistic regresyon için EKK regresyonunda kullanılan R-kare
benzeri uyum iyiliği (goodness of fit) istatistiği, tek değişkenli regresyon için katsayı
anlamlılığı ile regresyonun bütününün anlamlılığı aynı değere sahip olacağından
kullanılmamıştır.
İkinci bağımlı değişken olan örgütte uygulanan performansa dayalı ücret
planı sayısı sürekli (continuous) olduğundan bu analiz için EKK regresyonu
uygulanmış ve yukarda logistic regresyonda olduğu gibi önerilen hipotezlerin görgül
sınaması bağımsız değişkenin katsayısının işareti ve istatistiki anlamlılığı yoluyla
sınanmıştır. Temel olarak çoklu EKK regresyon aşağıdaki gibi ifade edilebilir:
PDU_sayı = pp XXX ....2211
PDU_sayı: işyerinde kullanılan performansa dayalı ücret planı sayısı
: sabit terim
pXX ....1 : bağımsız değişken
309
p ...1 : bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerine etkisini ölçen katsayı
: artık terim
EKK regresyonunda temel varsayımlar bağımlı değişkenin ve artık terimin
normal dağıldığı; bağımsız değişkenlerin bağımlı değişken ile ilişkisinin doğrusallığı;
bağımsız değişkenlerin birbirlerinden ve artık terimden istatistiki olarak bağımsız
olmasıdır.
EKK regresyonunda katsayıların istatistiki anlamlılığı t-testi yoluyla
yapılmaktadır ve bu istatistiğin anlamlılık derecesi Tablo 8’de p istatistiği ile
sunulmuştur. Tablo 8 aynı zamanda hesaplanan her bir regresyon için uyum iyiliğini
gösteren R-kare istatistiğini de göstermektedir. Ancak bu regresyonlar tek değişkenli
olduğundan R-kare’nin düşük olması beklenir. R-kare regresyona eklenecek her bir
açıklayıcı değişken için artacağından çoklu regresyonlarda her bir açıklayıcı
değişkenin net katkısını ölçmeye yönelik düzeltilmiş R-kare istatistiği
kullanılmaktadır. EKK regresyonunda bağımsız değişkenin katsayısı, , söz konusu
değişkendeki tek birimlik artış/azalışın bağımlı değişkende (PDU_sayı) ne yönde ve
miktarda değişikliğe yol açtığını gösterir. Bağımsız değişkenin yalnızca 1 ya da 0
değerini aldığı kukla değişken olması durumunda ise kukla değişkenin 1 değerini
aldığı durumda bağımlı değişken üzerindeki etkisini ölçer. Tablo 7 ve Tablo 8’de
listelenen regresyon tahminlerinde kullanılan bağımsız değişkenlerin tamamı kukla
değişken biçiminde tanımlanmıştır.
Bağımlı değişkenler iki kategori altında izleyen kısımda ele alınmaktadır,
ardından bağımsız değişkenler tartışılacaktır.
310
ii. Bağımlı Değişkenler
Kuruluşta uygulanan performansa dayalı ücret planları bilgisi, soru kağıdının
dördüncü bölümündeki bireysel performans, toplu performans ve diğer ücret
uygulamaları alt başlıklı sorulara yanıtlardan türetilmiştir. Performansa dayalı ücret
seçimi soruları yedi adet bireysel performans, yedi adet toplu performansa dayanan
ücret planları ve üç adet diğer ücret ve ek kazanç uygulamalarından oluşan toplam
17 adet performansa dayalı ücret uygulaması yöneticiler, beyaz yakalılar ve mavi
yakalılar için ayrı ayrı seçeneklerle sorulmuş ve yanıtlar istatistiki analiz için
kodlanmıştır (Ayrıntılı bilgi için bakınız: EK-1).
İki türlü bağımlı değişken tanımlamak mümkündür: 1. Logistic regresyonda
işyerinde herhangi bir performansa dayalı ücret sisteminin –bireysel veya grup
temelli- varolup olmadığı,
Performansa Dayalı Ücret
var___,1
___,0
uygulamasiücretperformans
yokuygulamasiücretperformans
2. EKK regresyonda işyerinde uygulanan performansa dayalı ücret sistemi sayısı
(0,1,.....17). Her iki bağımlı değişken de işyerinde hangi özelliklerin yöneticiler
dışındaki (non-managerial) çalışanlar için uygulanan performansa dayalı ücret
sisteminin varlığını öngörmede etkili olduğu sorusuna yanıt arar.
Bağımlı Değişken 1 (Performansa Dayalı Ücret Sisteminin Varlığı): Bağımlı
değişkenlerin herbiri soru kağıdındaki performansa dayalı ücret planları sorusundan
türetilmiştir. Performansa dayalı ücret sistemi varlığı “Lütfen yandaki üç çalışan
kategorisinin (yönetici, beyaz yakalı, mavi yakalı) her biri için aşağıdaki performansa
dayalı ücret planlarının hangilerinin uygulandığını doğru seçeneği işaretleyerek
311
belirtiniz” sorusuna verilen yanıtların değerlendirilmesinden elde edilir. Bu bağımlı
değişkeni oluşturan performansa dayalı (bireysel, toplu/grup, diğer) ücret planları
seçenekleri ve yaratılan değişkenlerin adları aşağıda verilmiştir.
Bireysel performansa dayalı ücret planları
Liyakata dayalı ücret artışları (BPLDUA_Y, BPLDUA_BY, BPLDUA_MY)
Liyakata dayalı ücret ikramiyeleri (BPLDUI_Y, BPLDUI_BY, BPLDUI_MY)
Beceri temelli ücret (BPBTU_Y, BPBTU_BY, BPBTU_MY)
Yetkinliklere göre ücret (BPYGU_Y, BPYGU_BY, BPYGU_MY)
Parça başı ücret planları (BPPBUP_Y, BPPBUP_BY, BPPBUP_MY)
Satış özendirme ya da komisyon planları (BPSOKP_Y, BPSOKP_BY, BPSOKP_MY)
Diğer bireysel performans planları (BPDIGER_Y, BPDIGER_BY, BPDIGER_MY)
Toplu performansa dayalı ücret planları:
Takım ya da küçük gurup özendirici ücret planları (TPKGOUP_Y, TPKGOUP_BY,
TPKGOUP_MY)
Kazanç paylaşımı planları (TPKPP_Y, TPKPP_BY, TPKPP_MY)
Kar paylaşımı planları ( TPKARPP_Y, TPKARPP_BY, TPKARPP_MY)
Hisse senedi satın alma planları (TPHSSAP_Y, TPHSSAP_BY, TPHSSAP_MY)
Hisse senedi bonusları (TPHSB_Y, TPHSB_BY, TPHSB_MY)
Hisse senedi opsiyonları (TPHSO_Y, TPHSO_BY, TPHSO_MY)
Diğer grup ya da örgütsel özendirici planlar (TPDIGER_Y, TPDIGER_BY, TPDIGER_MY)
Diğer ücret ve ek kazanç uygulamaları:
Esnek ek kazançlar (EKKAZ_Y, EKKAZ_BY, EKKAZ_MY)
Parasal olmayan bireysel takdir ödülleri (POBTO_Y, POBTO_BY, POBTO_MY)
312
Parasal olmayan grup/takım takdir ödülleri (POTTO_Y, POTTO_BY, POTTO_MY)
olarak sıralanmıştır.
Performansa dayalı ücret ile ilgili çalışmaların çoğunda (Brown, 1995; Long,
2002; Tullis, 1996) bağımlı değişkenler daha sınırlı sayıda ele alınmış, örneğin
örgütte kullanılan performans planlarının kişi ya da grup temelli olması ya da
yalnızca bazı kişi temelli ya da grup temelli performans planlarının varlığı
incelenmiştir. Bu çalışmada ise performansa dayalı ücret planlarının varlığı
bireysel/grup/diğer alt başlıklarında toplam onyedi adet plan için tek tek sorulmuş
ve bağımlı değişkenin kapsamı geniş tutulmuştur. Böylelikle soru kağıdı çeşitli birey
temelli planlar (liyakata dayalı ücret, beceri ve yetkinliklere göre ücret, parça başı ve
komisyon ücretleri) ya da toplu performansa dayanan ücret planları (küçük takım
özendiricileri, kazanç paylaşımı, kar paylaşımı, hisse senedi sahipliği planları) için
ayrımlamaya gidebilmiştir. Gerektiğinde bazı değişkenler biraraya getirilerek farklı
değişkenler yaratılabilmiş ve dördüncü bölümdeki temel hipotezlere ve ek sorulara
yanıt aranmaya çalışılmıştır.
Bağımlı Değişken 2 (İşyerinde Uygulanan Performansa Dayalı Ücret Planı Sayısı):
İkinci bağımlı değişken (PDU_sayı) yukarda sözü edilen onyedi adet performansa
dayalı ücret planından kaç tanesinin örgütte yönetici olmayan çalışanlar için
uygulandığını ölçmektedir. Yaratılan bu değişken yoluyla bağımsız değişkenlerin
işyerinde kullanılan performansa dayalı ücret sistemlerinin sayısını nasıl etkilediği
araştırılmıştır.
Bu analizin yanı sıra kişi ve grup temelli performans ücret planı sayısını
gösteren num_per_bp ve num_per_tp değişkenleri de yaratılarak örgütlerde farklı
313
performansa dayalı ücret sistemlerinin kullanımı ve eğilimler konusunda
çıkarsamalar da yapılmıştır. Örneğin bireysel temelli planların kullanımının grup
temelli planların kullanımını artırıp arttırmadığı (planların tamamlayıcılığı ve ikame
edilebilirliği), bu iki tip uygulamanın daha çok hangi tip örgütlerde bir arada
kullanıldığı gibi sorulara aranılan yanıtlar performansa dayalı ücret uygulaması
literatüründe yer alan tartışmalara Türkiye bağlamında ışık tutabilecektir.
Literatürde yer alan tartışmalardan biri de bireysel temelli ve grup temelli
planların birbirini tamamlayıcı ya da birbirine ikame edilebilir olmasıdır (Long, 2002).
Planların birbirine tamamlayıcı nitelikte olması örgüt açısından etkinlik yaratabilir,
çünkü çeşitli uygulamalar birarada kullanılarak daha fazla sayıda performansa dayalı
ücret planının uygulanmasından elde edilecek bütünsel planlar geliştirilebilir (Long,
2002; Jones et al., 1997). Örneğin, kuruluşta yalnızca bireysel temelli performansa
göre ücret uygulamaları çalışanlar arasında uyumu yok edebilir ve çalışanların çok
fazla kendi çıkarlarına hizmet eden davranışa girmelerine neden olabilir. Öte yandan
grup temelli ücret performans planları için fırsatçılık, bedavacılık riskleri vardır. Bu
planları tek taraflı uygulamaktansa birarada kullanmak ayrı ayrı planların
dezavantajlarını giderir (Long, 2002: 72).
Diğer yandan planların birbirine ikame edilebilir olması durumunda firmalar
benzer sonuçları yaratacak performansa dayalı ücret uygulamalarını bir arada
kullanmaktansa daha az sayıda planı uygulayabilirler. Örneğin, firmalar birey temelli
performans ücret uygulaması yoluyla çalışanlara özendirici sunmak için parça başı ya
da satış komisyonlarını seçebilir ya da liyakata dayalı ücret uygulamasını seçebilir. İki
türlü plandan ikisini de aynı anda uygulamak firma için gereksiz maliyet artışına yol
314
açacağından, planların birbirine ikame edilebilir olması gereksiz maliyetlerden
kaçınmaya yardımcı olur. İkame edilebilirlik durumunda, örneğin, kişi temelli
planların daha fazla sayıda kullanılması grup temelli planların daha az kullanılmasına
yol açar.
iii. Bağımsız değişkenler
Bu araştırma (soru kağıdı uygulaması) örgütsel özellikler, insan kaynağı
yönetimi uygulamaları ve işgücü özelliklerinin performansa dayalı ücret planları
kullanımındaki rolünü Türkiye’de faaliyet gösteren kuruluşlar açısından
değerlendirmektedir. Performansa dayalı ücret uygulaması iki boyutta incelenmiştir.
İlk boyutu örgütte en az bir performans ücret planının varlığı, ikinci boyutu da
varolan planların sayısıdır. Bu boyutlar yukarda tanımlandığı gibi iki tip bağımlı
değişkenin yaratılmasıyla ele alınmıştır.
Bağımsız değişkenler teknoloji ve işin tasarımı, örgüt yapısı, örgütün ücret
stratejisi, sektör, örgüt büyüklüğü, örgütün yaşı ve sendikanın varlığından oluşan
sekiz adet örgütsel özellikler; çalışma takımları, çalışanların eğitimi ve katılımı,
çalışanlarla yönetim arasındaki iletişim, iş güvenliği, şikayet mekanizması,
performans yönetimi ve örgütsel karar alma sürecinden oluşan yedi insan kaynağı
yönetimi uygulaması; cinsiyet, meslek, eğitim ve tam zamanlı/kısmi zamanlı çalışma
faktörlerinden oluşan dört işgücü özelliklerinden oluşmaktadır. Bağımsız
değişkenlerin her biri soru kağıdındaki bir ya da daha fazla soruya verilen yanıtların
değerlendirilmesinden elde edilmektedir. Aşağıda her bir değişkenin soru kağıdına
verilen yanıtlar aracılığıyla nasıl ölçüldüğü açıklanmıştır.
315
Örgütsel özellikler: Bağımsız değişkenleri oluşturan ilk grup örgütsel özellikler soru
kağıdının 2.1 İşin Örgütlenmesi kısmındaki sorulara verilen yanıtlardan derlenmiştir.
Teknoloji ve İşin Tasarımı: Teknolojinin üretim sürecinde ve işin örgütlenmesindeki
rolü dördüncü bölümde de vurgulandığı gibi belirleyici niteliktedir. Yeni
teknolojilerin kullanılmasının çalışan performansının değerlendirilmesinde önemli
yansımaları vardır. Bunlardan en önemlileri işin yerine getirilmesinin izlenmesi,
işlerin ve görevlerin çeşitli ve çok kapsamlı olması, görevlerin karşılıklı bağımlılığı gibi
özellikleridir. Teknolojiinin performansa dayalı ücret sistemlerinin kullanımını ne
yönde etkilediği sorusuna yanıt dört farklı hipotezle aranmıştır. Hipotez 1a için işin
kapsamı (job scope) değişkeni, çoklu görevlendirme ve işin katkısının ölçülebilirliği
ile ilgili ‘Bu kuruluştaki işlerin çoğu yüksek düzeyde bilgi, beceri ve yetenek
gerektirir’ (44), ‘Bu kuruluştaki işlerin çoğu için bireyler kendi çalışma faaliyetlerini
planlama ve örgütlemede önemli ölçüde insiyatif ve esnekliğe sahiptirler’ (48), ‘Bu
kuruluştaki işlerin çoğunda çalışanın işinde birçok farklı şeyleri yapması gerekir’ (50),
‘Bu kuruluşta işlerin çoğunda çalışanların tek tek katkılarını ölçmeye uygun değildir’
(52) soruları için 1’den 7’ye kadar ölçeklenmiş (Likert usulü, 1=Tamamen karşı
düşüncedeyim,...,7=Tamamen aynı düşüncedeyim) yanıtların değerlendirilmesi ve
ilgili bağımsız kukla değişkenin yaratılmasıyla oluşturulmuştur.
Hipotez 1b ‘Bu kuruluşta yakın denetim yaygındır ve çok sayıda yönetici/süpervizor
vardır. Bir yöneticiye bağlı ast sayısı (denetim alanı) düşüktür’ (63) sorusuna verilen
yanıtın kukla değişkene dönüştürülmesiyle sınanmıştır.
316
Hipotez 1c ‘Bu kuruluştaki işlerin çoğunda çalışanın işinde birçok farklı şeyleri
yapması gerekir’ (50) sorusuna verilen yanıtların çoklu görevlendirme ile ilgili kukla
değişkenine dönüştürülmesiyle sınanmıştır.
Hipotez 1d’de ise tekrarlayan iş parça başı ücret uygulaması ilişkisi araştırılmış, ‘Bu
kuruluştaki işlerin çoğu çalışanın aynı şeyleri tekrar tekrar yapması gereken
niteliktedir’ (49) sorusuna verilen yanıtla kukla bağımsız değişken yaratılarak test
edilmiştir.
Örgüt yapısı: Örgüt yapısının performansa dayalı ücret planı uygulamasındaki rolü
soru kağıdının 2.1 İşin Örgütlenmesi bölümünde standartlaşmaya yönelik ‘Bu
kuruluştaki işlerin çoğunda işi yerine getirmek için gerekli bütün davranış ve
eylemler kesin olarak tanımlanabilir ve programlanabilir’ (53) ifadesine verilen
yanıtlarla ölçülmüştür. Dördüncü bölümün ilgili kısmında da tartışıldığı gibi
standartlaşma/programlanabilirlik, örgütte benzer iş faaliyetlerinin yoğunlaşması,
girdi ve çıktıların kolayca ölçülmesine olanak sağladığı için performansa dayalı ücret
kullanımı olasılığını artıracağı önerilmiştir.
Örgütün stratejisi: Dördüncü bölümde daha önce de tartışıldığı gibi örgütün ücret
stratejileri ile iş stratejileri arasındaki bağlantı üzerinde en çok durulmuş konulardan
biridir. Ücret üzerindeki yansımaları bağlamında iş stratejileri maliyet liderliği,
farklılaşma ve yenilikçi iş stratejileri olarak üç ana başlık altında toplanmıştır. 3.
hipotezin sınanmasında soru kağıdının 2.4. ‘Kuruluşunuzda aşağıdaki iş
stratejilerinden hangileri ne ölçüde izlenmektedir’ sorusuna yanıt oluşturan sekiz
ifade ‘Yeni ürün ve hizmetler geliştirme’, ‘Düşük maliyetli ürün ve/veya hizmetler
sağlama’, ‘Kolay taklit edilemeyen ürün/hizmet sağlama’, ‘Ürün ve hizmetleri
317
zamanında sağlama’, Mevcut piyasa payını mal ve hizmetlerin fiyatlarını düşürerek
savunma’, ‘Yüksek kaliteli ürün/hizmet sağlama’, ‘Düşük fiyat lideri olma’, ‘Mal ve
hizmetlerini spesifik müşteri/piyasaların ihtiyaçlarına göre biçimlendirme’ temel
oluşturmuştur. Bu sorulara verilen 1’den 7’ye kadar ölçeklenmiş yanıtlar kukla
değişkene dönüştürülmüştür.
Sektör: Soru kağıdı uygulamasının sonucunda toplam onyedi adet sektörden
firmaların katılımı sağlanmıştır. Firmaların kendilerini içinde tanımladığı sektörler:
Bankacılık, Enerji, Çimento, Dayanıklı Tüketim, Kimya, Telekomünikasyon, İlaç,
Metal, Otomotiv, Tekstil, Perakende, Lastik, İnşaat, Hızlı Tüketim, Taşımacılık, Gıda
ve Savunma olarak bölümlenmiştir. Bu bölümlenmeye göre temel istatistiki
değerlendirmeler yapılmakla birlikte sektörün performansa dayalı ücret planlarının
uygulanmasındaki rolü temel olarak imalat ve hizmet ayırımıyla incelenmiştir.
Hizmet sektöründe hizmetin üretim sürecinin kontrolü daha olanaklı olduğu için
performans ücret sistemleri, özellikle liyakata dayalı ücret uygulamasının varlığı
beklendiğinden sektör tanımları hizmet ve imalat olmak üzere iki alt başlık altında
toplanmıştır. Bu, 4. Hipotezin test edilebilmesini olanaklı kılmıştır.
Mülkiyet yapısı: Türkiye’de faaliyet gösteren firmalar ‘Bağımsız İşletme’, ‘Şirket
Merkezi’, ‘Bir Türk şirketine bağlı kuruluş’, ‘Yabancı ortaklı şirket’, ‘Yabancı bir
şirkete ait kuruluş’, ‘Kamu kuruluşu’ olarak sınıflandırılmış, yabancı ortaklı şirketlerin
parçası olan kuruluşlarda performansa dayalı ücret uygulamasının daha çok
görüleceği önerilmiştir.
Örgüt büyüklüğü: Örgütün büyüklüğü çalışan sayısı ile ölçülmüş, büyük örgütlerde
performansa dayalı ücret uygulamasının daha çok olacağı önerilmiştir. Çalışan
318
sayısına göre (1-99, 100-499, 500-999, 1000+) dört adet grup yaratılmış ve her bir
grup için performansa göre ücret uygulaması gözlenmiştir. Regresyon testi için
yaratılan kukla bağımlı değişken çalışan sayısının 1000’in üzerinde olması halinde
(=1), aksi takdirde (=0) olarak kodlanmıştır.
Örgütün yaşı: Örgütün yaşı firmanın kuruluş yılı bilgisinden türetilmiş, yeni
örgütlerde performansa dayalı ücret uygulamalarının daha yaygın olduğu önermesi
benimsenmiştir.
Sendikanın varlığı: Firmada sendikanın varlığı birden fazla soru ile belirlenmiştir. Bu
sorular çalışan grupları için -yönetici, beyaz yakalı, mavi yakalı- ‘Sendikaya üye
çalışanların oranı’ ve ‘Toplu sözleşme anlaşmalarıyla kapsanan çalışan oranı’ olarak
düzenlenmiştir. Bu oranlardan herhangi birinin sıfırdan büyük olması halinde
sendika kukla değişkeni (=1), aksi takdirde (=0) olarak tanımlanmıştır.
İnsan Kaynağı Yönetimi Uygulamaları: Bağımsız değişkenlerin ikinci gurubunu
oluşturan insan kaynağı yönetimi uygulamaları soru kağıdının 2.2, 2.3 ve 2.4
kısımlarındaki sorulara verilen yanıtların değerlendirilmesiyle oluşturulmuştur.
Çalışma takımları: Takım çalışmasının yoğun olduğu işyerlerinde takım temelli
planların seçımiminin gerekliliğini öneren 9. Hipotez işyerinde takım çalışmasının
önemine dair soruların bir arada değerlendirilerek bağımsız değişken
oluşturulmasıyla test edilmiştir. Bu sorular, ‘Bu işyerinde takım çalışmasına önem
verilir’ (69), ‘Çalışanlar diğer gruplardan çalışanlarla yoğun işbirliği yapmak ve
onlarla sürekli iletişim içinde bulunmak zorundadır’ (70), ‘Çalışma grupları diğer
grupların hizmet, kaynak ve desteğine ihtiyaç duyar’ (71) olarak listelenebilir.
319
Çalışanların eğitimi ve katılımı: Çalışanların katılımı ‘Bu kuruluşta küçük meseleler
bile nihai karar için daha yüksek konumdaki birisine havale edilmek zorundadır’ (58),
‘Bu kuruluşta kararların alınmasında önemli ölçüde çalışan katılımı vardır’ (59), ‘Bu
kuruluşta yönetici olmayan çalışanlara kalite, iş akışı, ürün geliştirme gibi birçok
konuda karar sürecinde insiyatif verilmektedir’ (74) ifadelerine verilen karşılıklarla
ölçülmüştür. 10. Hipotezde önerildiği üzere çalışanların katılımı ile performansa
dayalı ücret uygulmalarının benimsenmesi arasında aynı yönde ilişki beklenir.
Çalışanlarla yönetim arasındaki iletişim: Yönetim ve çalışanlar arasında çift taraflı
iletişim ve bilgi paylaşımının performansa dayalı ücret olasılığını ne yönde etkilediği
soru kağıdının ‘Bu kurum içerisinde yukardan aşağı çift yönlü bilgi akışı açık ve
etkilidir’ (61), ‘Genel olarak yönetim, çalışanların yerine getirdikleri iş için gerekli
olanın ötesinde daha fazla bilgi sahibi olmaları gereğine inanmamaktadır’ (62)
ifadelerine verilen karşılıklardan elde edilen bağımsız değişken yoluyla ölçülmüştür.
İş güvenliği ve Hizmet Süresi: İş güvenliği çalışanların ortalama hizmet süresi (36)
sorusu ile ölçülmüştür.
Şikayet Mekanizması: Bu bağımsız değişken 2.1. İşin Örgütlenmesi altında ‘Bu
işyerinde doğabilecek anlaşmazlıkların çözümü için kurumsallaşmış bir şikayetleri
sonuca bağlama süreci vardır’ sorusuna verilen yanıtların kukla değişkene
dönüştürülmesi ile oluşturulmuştur.
Performans yönetimi: Çalışan performansının değerlendirilmesi ‘Çalışan
performansının değerlendirilmesinde ne tür bir yöntem kullanıyorsunuz’ sorusuna
karşılık ‘Özellik sistemleri’, ‘Karşılaştırma sistemleri’, ‘Davranış sistemleri’,
‘Hedeflerle yönetim sistemi’, ‘360 Derece performans sistemi’ seçeneklerinin
320
sunulmasıyla ölçülmektedir. Buna ek olarak ‘Çalışan performansının
değerlendirilmesinde aşağıdakiler ne ölçüde etkilidir’ sorusuna sunulan seçenekler
‘Çalışanın kendisi’, ‘Çalışma arkadaşları’, ‘Astları’, ‘İlk amiri’, ‘Üst yönetim’,
‘Müşteriler’ performans yönetiminin ölçülmesinde kullanılmıştır.
Örgütsel karar alma süreci ve Yönetim Modaları: Örgütün ücret sistemi seçimi asıl
olarak yöneticilerin kararına dayanmakla birlikte yönetim modalarının bu kararları
etkilediği dördüncü bölümde tartışılmıştı. Bununla ilgili 15. Hipotezin test edilmesi
soru kağıdının 3.3. ‘Örgütünüzde kullanılan mevcut ücret sisteminin geliştirilmesi ve
uygulanmaya başlanmasında aşağıdaki gruplar ne ölçüde katılmışlardır’ sorusu ve
‘Şirket Yönetimi’, ‘Beyaz yakalı personel’, ‘Mavi yakalı personel’, ‘İşyeri yönetimi’,
‘İşveren örgütleri’, ‘Sendikalar’, ‘Danışmanlar’ seçeneklerinden oluşan yanıtlar
ölçeklenerek bu faktörün rolü araştırılmıştır.
İşgücünün Özellikleri: Bağımsız değişkenlerin üçüncü grubunu oluşturan işgücü
özellikleri ise soru kağıdının 1.3.2 kısmındaki sorulara verilen yanıtlarla
değerlendirilmiştir.
Cinsiyet: Kadınların parça başı ücret alma olasılığının erkeklere göre daha yüksek
olması 16. Hipotez ile önerilmiştir. Bazı kuruluşların bu bilgileri eksik sağlaması ve bu
hipotezin sınanması için soru kağıdında yer alan kadın çalışanların oranı bilgisi bazı
firmalar tarafından oran diğerlerince de sayı olarak doldurulduğundan yanıtların
güvenilirliği azalmış; bu nedenle regresyon analizinde yer almamıştır.
Meslek: Meslek değişkeni teknolojiye ilişkin sorularda dolaylı olarak test edilmiştir.
Örneğin izlenebilirlik, çoklu görevlendirmeler mesleğin performans ücret
uygulamalarında oynadığı rolü tanımlayabilecek özelliklerdir. Bununla birlikte soru
321
kağıdında mesleğin doğrudan ölçülmesi için soruların yer almaması nedeniyle bu
araştırmada meslek doğrudan test edilmemiştir.
Eğitim: İşyerinde çalışanların eğitim durumuna yönelik sorulara verilen yanıtların
yetersiz olması nedeniyle 18. Hipotez görgül olarak test edilmemiştir.
Tam zamanlı/kısmi zamanlı çalışma: Türkiye’de faaliyet gösteren kuruluşların önemli
bir bölümünde kısmi zamanlı çalışma uygulaması çok sınırlı olduğundan 19. Hipotez
sınanamamıştır.
4.4.3. Araştırmanın Kısıtları
Araştırmanın soru kağıdının e-posta ile gönderilmesi araştırmanın daha hızlı
gerçekleştirilebilmesi ve parasal maliyetinin olmaması nedeniyle büyük kolaylık
sağladıysa da potansiyel katılımcılara ulaşmada aşağıda özetlenen bazı güçlüklere
neden olmuştur. İlkin, soru kağıdının e-posta ile gönderilmesinin tercih edilmesi
internet üzerinden ulaşılması internet sayfaları olmadığı için erişilmesi olanaklı
olmayan kuruluşların araştırmanın dışında bırakılması gibi bir sonuç doğurmuştur.
İkinci olarak, ilgili kuruluşların insan kaynağı yöneticileri ya da ücretlendirme
uzmanlarına ulaşmada güçlüklerle karşılaşılmıştır. Genelde kuruluşlar insan
kaynakları birimlerine iş başvuruları nedeniyle ulaşılmasını kolaylaştırırken bu
birimlerdeki kişilere doğrudan erişimi güçleştirmektedirler. İnsan kaynağı birimine
gönderilmiş e-postalara yanıt oranı düşük olmakla birlikte yine de kuruluşların genel
e-posta adreslerine gönderilenlerden yüksektir. Araştırma kapsamında 500’ün
üzerinde kuruluşa e-posta gönderilmiş olmakla birlikte ne kadarının ilgili kişilere
322
ulaştığı bilinmemektedir. Genelde isimlerine ulaşılan yöneticilere gönderilen e-
postalara yanıt oranı yüksektir. Önemli bir bölümü aynı konuda kendilerine
gönderilen birkaç e-postadan sonra araştırmaya katılıp katılmayacaklarını
bildirmişlerdir. Araştırmaya katılmayı ret edenler konusunda ilgili kişilere erişimdeki
güçlükler nedeniyle bir oran verilememektedir. Ancak, ilgili kişilere erişim
konusunda sorun olmadığı düşünülen kuruluşlar bağlamında katılım oranı yüzde
20’nin üzerindedir ve bu oran, her ne kadar düşük olsa da, gelişmiş Batı ülkelerinde
yapılan bu tür araştırmalara katılım oranlarıyla benzer düzeydedir.
Araştırmanın diğer bir kısıtı da katılımcı profiline ilişkindir. Katılımcı
kuruluşlar listesine bakılınca görüleceği gibi, kamu kesiminde yer alan kuruluşlar
araştırmada hemen hiç yer almamaktadırlar. Kamu kuruluşlarına ulaşmada önemli
zorluklar yaşanmıştır. Söz konusu kuruluşlarda konuyla ilgili olabilecek kişilerin adına
ve e-posta adreslerine ulaşıldığı durumlarda bile gönderilen e-postalara yanıt
alınamamıştır. Ancak, bazı kuruluşların Bilgi Edinme Birimlerine gönderilen e-
postalara gelen yanıtlarda kuruluşlarında performansa dayalı ücreti uygulaması olup
olmadığına ilişkin kısaca bilgi verilmiştir. Dolayısıyla, kamu kesiminde yer alan
kuruluşlara ilişkin ikincil kaynaklardan ya da kuruluşların internet sayfalarından elde
edilen bilgiler görgül araştırmanın yer aldığı bu bölümde değil, ‘Çalışma İlişkisi, Kamu
Kesimi ve Performans’ başlıklı kısımda yer almıştır. Diğer yandan, araştırmada
kullanılan soru kağıdının kamu kuruluşları için tam uygunluğa sahip olmaması
nedeniyle, ilgili kuruluşlardan ek bilgi gerektiği burada kabul edilmektedir.
Katılımcı profilinin özel kesim kuruluşlarına yönelik sorunu örneklemin tüm
endüstrileri doğru olarak yansıtmamasıdır. Ne yazık ki, katılımda sağlanan güçlükler
323
kapsayıcılığı ve muhtemelen geçerliliği daha yüksek olabilecek bir soru kağıdı
uygulamasına olanak vermemiştir.
Araştırmanın başka bir kısıtı da verilerin güvenilirliğine (reliability) ve
geçerliliğine (validity) ilişkindir. Bu tür araştırmalarda soru kağıdının genelde tek bir
kişi tarafından doldurulması yani her örgüt için tek bilgi sağlayıcıya dayanılması ve
özellikle Likert tipi sorularda uygun kutucukların hızlı biçimde işaretlenebilmesi
verilerin güvenilirliği sorununa yol açabilir. Ek olarak, bazı soruların soru kağıdını
dolduranların kişisel yargılarına dayanması riski bu tür araştırmaların güvenilirlikleri
üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Bu bağlamda, özellikle içsel ve dışsal geçerlilik
sorunlarını anmak gerekir. Dışsal geçerlilik soru kağıdının farklı örneklemlere
uygulanabilirliği, sonuçların genelleştirilebilirliğidir. İçsel geçerlilik ise soru kağıdının
ölçülmesi istenilen şeyi doğru olarak ölçüp ölçmediğine ilişkindir. Bunun için verilen
yanıtların doğruluğundan emin olmak gerekir. Bu soru kağıdında, ters sorular
kullanılmış yani aynı sorular farklı biçimlerde sorularak katılımcının çelişkili
secenekleri işaretleyip işaretlemediği sınanmıştır. Ayrıca soru kağıdı gönderilen
katılımcılarla tekrar iletişim kurularak soruları olup olmadığı sorulmuş, onlardan
gelen yanıtlarda iyi anlaşılmayan noktalar tekrar sorulmuş ve bazı durumlarda ilgili
kişilerin yorumlarından yararlanılmıştır. Ek olarak, ilgili kişilerle e-posta yoluyla
iletişimin sonucu olarak, soru kağıtları büyük ölçüde insan kaynağı birimi yöneticileri
ya da ücretlendirme uzmanlarına gönderilmiş ve çoğu kez onlar tarafından
doldurulmuştur. Bu arada, soru kağıdının doldurulması aşamasında ilgili kişilerin
yardımlaştığı ve ücretlendirme uzmanları tarafından doldurulan soru kağıtlarının
birim yöneticilerince genelde gözden geçirildiği izlenimi edinilmiştir. Ayrıca, soru
324
kağıdında yer alan ve özellikle örgütün insan kaynağı üzerine istatistiki verilerine
dayanan soruların, örgüt verileri incelenerek doldurulduğu düşünülmektedir. Bütün
bunlara rağmen, yanıtların doğruluğunu sınamada özellikle konuya ilişkin
istatistiklerin Türkiye’de olmaması önemli bir sorun yaratmıştır. Bununla birlikte,
kuruluşlardan elde edilen bilgilerin önemli bir bölümünün, araştırmanın doğası
gereği, örgüte özgü ve başkalarıyla pek paylaşılmayan türden olduğu burada not
edilmelidir.
4.4.4. Araştırmanın Bulguları
Bu alt başlıkta ilk olarak soru kağıdından elde edilen örgütlerin iş ve insan
kaynağı yönetimi uygulamalarına ve özellikle ücret ve performans ilişkisi üzerine
veriler değerlendirilmiş, ardından araştırmanın hipotezleri sınanmıştır.
i. İnsan Kaynağı Yönetimi Uygulamaları ve Ücret Sistemi Özellikleri
4.4.1.’de örneklemin özellikleri açıklanmaya çalışılırken örneklemde yer alan
kuruluşlara ait bilgiler verilmiştir. Burada ise soru kağıdının hipotezler için
incelenmeyen kısımlarından elde edilen bilgiler değerlendirilecektir. Soru kağıdının
İş Organizasyonu ve İnsan kaynağı Yönetimi Uygulamaları bölümünde yer alan 2.2
ve 2.3. sorularda yer alan uygulamaların örgütlerin ücretlendirme ve diğer insan
kaynağı uygulamaları bakımından önemli yansımaları vardır. 2.2. sorudaki iş ve
yönetim uygulamalarının Türkiye’de (örneklemde yer alan kuruluşlarda) yaygınlığı
325
aynı zamanda performansa dayalı ücret uygulamalarına olan ilgiyi de açıklamaktadır.
Tezin İkinci Bölümünde strateji üzerine yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi
örgütler birçok çağdaş yönetim uygulamasını bir arada uygulamaktadır. Çoğu kez bu
uygulamalar birbiriyle tamamlayıcılık içerisindedir. Örneğin hedef sistematiği, öneri
programları, çalışma takımları, şikayetleri çözüme bağlama süreci gibi uygulamalar
çoğu kez performansa dayalı ücret uygulamalarıyla bir arada görülmektedir. Tablo
2’deki sonuçlar da söz konusu uygulamaların Türkiye’de yaygınlığını göstermektedir.
Bunlara ek olarak, özellikle yukarıda anılan iş ve yönetim uygulamalarından
tam anlamıyla yararlanabilmek, çoğu kez örgütlerin eğitime önemli ölçüde yatırım
yapmalarını gerektirmektedir.
YöneticilerBeyaz yakalı
personel
Mavi yakalı
personel
Toplam kalite yönetimi 47 48 48
Değişim mühendisliği 16 17 13
Hedef sistematiği 33 31 24
Kıyaslama 39 38 38Çalışan tutum anketi 50 52 51İş zenginleştirme programları 21 21 22
Öneri programları 41 44 46
Karar verme süreçlerine çalışanların
katılımı 29 30 29
Kalite çemberleri 20 24 26
Kendini yöneten çalışma grupları 17 20 16Proje grupları 55 56 49Sorun çözme grupları 26 24 21
İş paylaşımı 22 26 24
İş rotasyonu 32 37 37
Alternatif iş saatleri 13 17 12
Formel işyeri disiplin / şikayetleri
çözüme bağlama süreci 31 32 35
Tablo 2. Çalışan Kategorilerine Göre Yönetim Uygulamaları
(73 kuruluştan kaç tanesinde ilgili yöntem uygulanıyor)
326
Tablo 3. örneklem özelliklerinden çalışan kategorilerine göre işte eğitim
istatistiklerini sunmaktadır. Yöneticiler işte en yaygın olarak eğitim alan grubu, mavi
yakalılar ise en az eğitim verilen grubu oluşturmaktadır. Liderlik, takım oluşturma ve
grup kararı oluşturma becerileri için eğitim asıl olarak yöneticiler için uygulanırken,
işe özgü beceriler ve kalite kontrol becerileri mavi yakalı çalışanlar için uygun eğitim
alanlarını oluşturmaktadır. Beyaz yakalı çalışanlar için muhasebe/finans gibi işi
anlamaya yönelik, işe özgü beceriler ve takım oluşturma becerileri için eğitim yaygın
olarak benimsenmiştir.
Soru kağıdının üçüncü bölümü kuruluşların ücret sistemi özellikleri
üzerinedir. Bu bölümde katılımcılara yöneltilen sorular örgütün ücret planını daha iyi
anlamaya yöneliktir. Özellikle, örgütün ücret kararlarını alırken piyasa ücret
hadleriyle örgütün iş değerlendirme gibi ücret uygulamalarının sonuçlarını nasıl
birleştirdiği, bir başka anlatımla, ücretlendirmede içsel adalet ile dışsal adaleti
sağlamada örgütün yararlandığı yöntemler ve uygulamaları üzerinedir. Ek olarak, bu
YöneticilerBeyaz yakalı
personel
Mavi yakalı
personel
Grup kararı oluşturma/sorun
çözme becerileri46 44 26
Liderlik becerileri 57 30 9
Muhasebe, finans gibi işi
anlamaya dönük beceriler40 48 15
İstatistiki süreç control 17 33 11
Takım oluşturma becerileri 50 47 32
İşe özgü beceriler 44 52 51
Farklı işler için becerilerde çapraz
eğitim21 26 24
Kalite kontrol becerileri 28 36 34
Tablo 3. Çalışan Kategorilerine Göre İşte Eğitim
(73 kuruluştan kaç tanesinde ilgili becerileri geliştirmek için eğitim veriliyor)
327
bölümde örgütün ücret uygulamasında meydana gelen değişimleri neye
dayandırdığı, ücret sisteminin etkileri ve başarısı analiz edilmektedir.
Burada ilk olarak ele alınacak soru (3.3) örgütün kullandığı ücret sisteminin
tasarım ve uygulamasına örgüt içinden ve dışından hangi grupların katıldığı
üzerinedir. Örgütün ücret sisteminin tasarım ve uygulamasına en çok etkisi olan üç
kategori sırasıyla işyeri yönetimi (katılımcıların %66’sı büyük ölçüde ve çok yoğun
katılım seçeneklerini işaretlemişlerdir), şirket yönetimi (%61) ve danışmanlardır
(%30). Türkiye’de danışmanların rolünün oransal olarak yüksekliği dikkat çekicidir.
Ücretlendirme, özellikle performansa dayalı ücret uygulamalarında danışmanların
rolünü anlama, aynı zamanda tezin üçüncü argümanını yani yeni ücret
uygulamalarının benimsenmesinde danışmanlık şirketlerinin, yönetim modalarının
rolünü daha doğru değerlendirmek bakımından önemlidir.
Yine soru kağıdı verilerine göre, örgütlerin ücret hadlerini saptarken en çok
dikkate aldıkları üç faktör (soru 3.4) ise sırasıyla işin gerektirdiği sorumluluk düzeyi
(% 86), endüstri ya da sektördeki ücret hadleri (%83) ve işin beceri gereksinimleridir
(%79). İşi yerine getirirken kullanılan makine ve teçhizatın kalitesi ve tipi seçeneğinin
çok az işaretlenmesi (%25), iş kurallarının ayrı ayrı görevler yerine fonksiyonlar
üzerine odaklandığını da gösterir. Bu da Türkiye’de en azından örneklemdeki
kuruluşlar bağlamında esnek iş örgütlenmesine kayışa işaret etmektedir. Ayrıca,
endüstri ya da sektördeki ücret hadlerinin önemi, örgütlerin özellikle yeni ücret
uygulamalarıyla birlikte dışsal eşitlik üzerine daha çok odaklanmaları ve içsel işgücü
piyasalarındaki değişimle de tutarlıdır.
328
Soru kağıdındaki 3.5. soru, aynı işi yapan çalışanlar arasındaki ücret
farklılıklarının nedenlerini incelemektedir. Gelen yanıtlara göre, sırasıyla çalışanın
performansı (%78), yapılan işin kalitesi (%66) ve bireysel nitelikler (%46) en önemli
faktörleri oluşturmaktadır. Bu sorunun ilginç bir sonucu da kıdemin (%39) ancak
dördüncü sırada yer almasıdır. Bu da örgütlerin son yıllarda yaptıkları performans
üzerine yaptıkları vurguyla tutarlıdır. Yaş, cinsiyet gibi bireysel demografik özellikler
çok az sayıdaki işyerinde (% 1.3) ücretlendirmede önem taşımaktadır.
Soru kağıdına göre, örgütlerin kullandıkları ücret planları büyük ölçüde
faaliyet gösterilen endüstri (%56), içinde olunan yerel piyasa (%47) ve bireysel ücret
hadlerini belirlemede liyakatın rolü (%37) bakımından benzerlikler taşımaktadır
(soru 3.6). Bu da yine iş analizi ve iş değerlendirmesine dayanan içsel faktörler
yerine endüstri ve piyasada yaygın ücret uygulamaları gibi dışsal faktörlerin ve
performansın örgüt bakımından önemini göstermektedir.
Soru kağıdında örgütlerin iş değerlendirme, ücretlendirmede ücret
araştırmalarından yararlanılıp yararlanılmadığı ve broadbanding üzerine de sorular
vardır. Bu sorular temel ücretin belirlenmesinde kullanılan yöntemlerin yaygınlığını
göstermeleri bakımından önemlidir. Tezin birinci bölümünde ücret üzerine yapılan
açıklamalardan hatırlanacağı gibi iş değerlendirme ücret kararlarında özellikle içsel
adaletin sağlanması bakımından önemlidir. İş değerlendirme (soru 3.7.1) bir yöntem
olarak araştırmaya katılan kuruluşların %75’inde kullanılmaktadır. En çok kullanılan
yöntemler (soru 3.7.2), puanlama ya da puan/faktör yöntemi (%50), sınıflandırma
yöntemi (%27), yetkinlik temelli (%26), sıralama yöntemi (%11), faktör karşılaştırma
yöntemi (%10) olarak sıralanabilir.
329
Aynı şekilde, örgütlerin özellikle kendi sektör ve piyasalarındaki dışsal ücret
hadlerini belirleyip ona göre temel ücreti saptamalarında önemli bir araç olan ücret
araştırmaları da (3.8.3) araştırmaya katılan örgütlerin yaklaşık %77’si (56 kuruluş)
tarafından kullanılmaktadır. Broadbanding (soru 3.8.2) ise katılımcıların yaklaşık
%33’ü tarafından kullanılan (24 kuruluş) bir yöntemdir. Bu ise broadbanding
uygulamasının Türkiye’de henüz yaygın olarak kullanılmadığını göstermektedir.
Dördüncü bölümün ilgili kısmında belirtildiği gibi performansa dayalı ücret
uygulaması için performansın bir biçimde değerlendirilmesi gereklidir. Soru
kağıdında performans değerlendirmesiyle ilgili olan 3.10, 3.11 ve 3.12. sorulara
alınan yanıtlarda performans değerlendirmenin katılımcı kuruluşların yalnızca
yaklaşık %3’ünde kullanılmadığı görülmektedir. Araştırmaya katılan kuruluşların
%58’i çalışanların performansını yılda bir kez, %31’i yılda iki kez, %10’u da yılda üç ya
da dört kez değerlendirmekte, %1.4’ü ise yılda bir kereden az değerlendirmektedir.
Çalışanın performansının kimin tarafından değerlendirildiği sorusuna (soru 3.11)
verilen yanıtlara göre, katılımcıların yüzde 88’inde ilk amir, yüzde 63’ünde ise
çalışanın kendisi performans değerlendirmesini yapmaktadır. Bu sorunun ilginç
sonucu da yönetim görevlerinde çok fazla önerilmesine rağmen çok sayıda
değerlendiriciye dayanan 360 derece türü sistemlerin çok yaygın olmadığıdır.
Çalışan performansını değerlendirmede çalışma arkadaşları yüzde 16, çalışanın
astları yüzde 19, müşteriler ise yüzde 18 oranında işaretlenmiştir. Örneklemin yüzde
39’unda üst yönetim çalışan performansının değerlendirilmesine katılmaktadır.
Performans değerlendirmesinde kullanılan yöntemler ise, hedeflerle yönetim
sistemi (%86), özellik sistemleri (%33), davranış sistemleri (%31), 360 derece
330
performans sistemi (%20), karşılaştırma sistemi (%13) olarak sıralanabilir.
Görüleceği gibi, hedeflerle yönetim sistemi Türkiye’de oldukça yaygın bir
performans değerlendirme yöntemidir.
Soru kağıdında örgütlerin halen kullandıkları ücret planlarını kullanma
kararlarını etkileyen faktörlerinin ele alındığı soruya (3.13) verilen yanıtlara göre
çalışanların tatminini artırma (%71), performanslarını artırma (%71), verimliliği
artırma (%68), çalışma yaşamının kalitesini artırma (%66) ve daha nitelikli bireylerin
iş başvurularını artırma isteği (%59) en çok işaretlenen seçeneklerdir. Buna karşılık,
işyerini sendikasız tutma, yönetim-sendika ilişkilerini geliştirme, çalışan sayısını
azaltma, para tasarrrufu sağlama gibi faktörler örgütlerin ücret planlarını
seçmelerinde en az etkili olanlardır.
Soru kağıdından çıkan önemli sonuçlardan biri de soru kağıdını dolduranların
%80’inin ücret sisteminin başarılı olduğunu düşünmeleridir (soru 3.14). Bu ileride de
belirtildiği gibi, soru kağıdını dolduran ve genelde ücretle ilgili olan insan kaynakları
görevlilerinin ücret sisteminin tasarım ve uygulamasına katkılarından ya da onu
benimsemelerinden kaynaklanmış olabilir. Soru 3.15. ise örgüt tarafından kullanılan
ücret sisteminin başarısında hangi öğelerin katkıda bulunduğu üzerinedir. Çalışan
ücretlerinin piyasa ücret hadlerine göreli durumu (%84), çalışan ücretlerinin
endüstri ücret hadlerine göreli durumu (%79), şirket yönetiminin ücret planına
bağlılığı (%77), işyerindeki genel yönetim felsefesi (%67) ve performans
değerlendirme süreci (%66) ücret planının başarısını etkileyen faktörler arasında
bulunurken, ücret planının tasarlanması ve yönetimine çalışanların katılımı en az
önemli faktörler olarak görülmektedir. Bu sonuç yasal, kurumsal ya da örgütsel
331
düzenlemelerin yokluğunda özel kesimin çalışanların (özellikle sendikasız grupların)
ücret sisteminin tasarlanmasında ve uygulanmasına katılmalarının teşvik edilmemesi
olgusuyla tutarlıdır.
3.16. soru örgütün kullandığı ücret planını uygularken karşılaştığı güçlüklerin
nedenleri üzerinedir. Örgütün finansal durumundaki değişimlerin (%18) ücret
uygulamasının sürdürülmesine etkisi, uygulanan planın çalışanlar arasında çok fazla
hoşnutsuzluk yaratması (%16), örgüt yönetiminin desteğinde eksiklik (%14), farklı
çalışan alt grupları için farklı ücret sistemlerine sahip olma (%14), ücret planının
uygulanmasının çok maliyetli olması (%14) gibi faktörler örgütün ücret uygularken
karşılaştıkları güçlüklerin nedenleridir. Burada ilginç olan nokta, örgütlerin ücret
planında çalışanlardan kaynaklanan güçlükler yani eğitimlerindeki yetersizlik, plana
uygun çalışanların seçilmemiş olması (özellikle takım özendiriclerine dayanan ya da
parça başı ve komisyon, beceri ve yetkinlik planlarında bu faktör çok daha önemli
olabilir) ve ücret planının çok karmaşık ve uygulanmasının güç olması gibi faktörlerin
önemli bulunmamasıdır.
3.17. ücret sisteminin sağladığı sonuçlarla ilgilidir. Dolayısıyla, ücret planının
uygulanmasında en önemli boyutlardandır. Örgütler genel olarak ücret planlarını,
işe en uygun adayları çekme, işte tutma ve güdüleme gibi hedeflerle uygulamaya
başlarlar. Bazı örgütlerde, özellikle kamu kesimi örgütlerinde ücret sisteminin
hedeflerinden biri de örgütsel dönüşüme katkıda bulunmadır. Özel kesimde de bu
özellikle yalın örgüt ya da kalite yönetimi uygulamalarında büyük önem kazanır.
Sorudaki seçeneklerden en çok işaretlenenler, çalışan bağlılığında artış (%53),
çalışma motivasyonunda artış (%51), gerekli elemanları işe alma kabiliyetinde artış
332
(%49), çalışan tatmininde artış (%48), işyerinin bütün olarak ücret felsefesi için daha
fazla destektir (%48). Görüldüğü gibi, geleneksel hedefler hala çok önemliyken,
örgütün ücret planının, ücret maliyetlerinde ve hadlerinde azalış amacını sağlamada
başarılı olmadığı seçeneklerin analizinden çıkan sonuçlardır.
Soru kağıdının bağımlı değişkenlerin yer aldığı dördüncü bölümü, örgütlerin
uyguladıkları performansa göre ücret planlarını saptamaya yöneliktir. Araştırmaya
katılan kuruluşlarda yönetici, beyaz ve mavi yakalı çalışanlar için uygulanan
performansa dayalı ücret planı sayısı Tablo 4’de gösterilmektedir. Tüm çalışanlar
kategorisinde ortalama olarak 3.8, yalnızca yöneticiler için ortalama 2.8, yalnızca
beyaz yakalılar için 2.8, mavi yakalılar için 1.6 adet ücret performans planı
kullanılmaktadır. Performansa dayalı ücretin en yoğun olarak yöneticiler grubunda,
en az mavi yakalılar grubunda gözlenmesi beklenen bir sonuç olmakla birlikte, beyaz
yakalılar için performans ücret uygulamasının yaklaşık yöneticiler kadar sık
gözlenmesi dikkat çekicidir. Kuruluşların %91’inde (69 kuruluş) tüm çalışanlar
kategorisinde (yönetici, beyaz yakalı, mavi yakalı) en az bir ücret performans
uygulaması vardır. Yalnızca beyaz yakalılar (BY) için 76 kuruluşun 66’sında (%87) en
az bir adet; yalnızca mavi yakalılar (MY) için 24 kuruluşta (%32) en az bir ücret
performans uygulaması gözlenmektedir.
333
Örgütlerin performansa dayalı ücret uygulamaları sektörel bazda da
tablolaştırılmıştır (Tablo 5). Soru kağıdı uygulamasında en fazla temsil edilen temel
sektörlerde gözlemlenen kullanım oranları tablosuna göre bankacılık ve finans,
otomotiv, gıda ve hızlı tüketim sektörlerinde liyakata dayalı bireysel ücret planları;
gıda ve ilaç sektörlerinde parça başı ve satış özendirme/komisyonları en yoğun
kullanılan performans ücret uygulamalarıdır. Gıda ve ilaç sektörlerinde beceri
temelli ve yetkinliklere göre ücret uygulaması parça başı satış özendirme
planlarından sonra ikinci sırada gelen performans ücret planıdır.
Soru kağıdı uygulamasına katılan kuruluşlar tarafından kullanılan performansa göre
ücret planlarının çalışan kategorilerine göre dağılımı Tablo 6’da verilmiştir. Liyakata
dayalı, yetkinliklere göre ücret ve satış özendirme/komisyon bireysel ücret planları
daha çok yönetici ve beyaz yakalı çalışanlar için kullanılmakta; mavi yakalılar için en
Tablo 4. Farklı Çalışan Gruplarına Uygulanan Performansa Dayalı Ücret Plan Sayısı
Plan Sayısı
Kuruluş
Sayısı
Örneklem
Yüzdesi(%) Plan Sayısı
Kuruluş
Sayısı
Örneklem
Yüzdesi(%)
Plan
Sayısı
Kuruluş
Sayısı
Örneklem
Yüzdesi(%) Plan Sayısı
Kuruluş
Sayısı
Örneklem
Yüzdesi(%)
0 7 9 0 9 12 0 10 13 0 52 68
1 11 14 1 13 17 1 15 20 1 11 14
2 8 11 2 12 16 2 11 14 2 2 3
3 9 12 3 16 21 3 12 16 3 5 7
4 14 18 4 12 16 4 12 16 4 2 3
5 9 12 5 9 12 5 10 13 5 2 3
6 6 8 6 2 3 6 2 3 6 1 1
7 7 9 7 3 4 7 2 3 7 1 1
8 3 4 8 1 1
9 1 1 9 1 1
12 1 1
Toplam 76 100.00% 76 76 76
Toplam Çalışanlara Uygulanan
Performans Ücret Planları
Yalnızca Yöneticilere Uygulanan
Performans Ücret Planları
Yalnızca Beyaz Yakalılara Uygulanan
Performans Ücret Planları
Yalnızca Mavi Yakalılara Uygulanan
Performans Ücret Planları
Tablo 5. Ücret Planlarının Sektörlerde Kullanım Oranları (% kuruluş sayısı)
Liyakata Dayalı
Ücret Artışı ve
İkramiyesi
Beceri Temelli
ve Yetkinliklere
Göre Ücret
Parça Başı ve Satış
Özendirme/Komisyon
Planları
Takım ya da Küçük
Gurup Özendirici
Ücret Planları
Kâr Paylaşımı
Planları
Hisse
Senedi
Planları
Bankacılık 71% 29% 57% 50% 33% 0%
Enerji 40% 40% 40% 40% 40% 0%
Gıda 88% 75% 88% 50% 0% 25%
Hızlı Tüketim 83% 33% 33% 20% 60% 100%
İlaç 60% 80% 100% 40% 0% 100%
Otomotiv 78% 44% 33% 22% 22% 0%
Perakende 50% 50% 33% 0% 16% 16%
Telekomünikasyon 80% 40% 80% 0% 25% 50%
334
yoğun kullanılan planlar beceri temelli, özel amaçlı nakit bonusları ve küçük grup
özendirici ücret planları olarak göze çarpmaktadır. Türkiye’de genel olarak ve bu
soru kağıdı uygulamasından da gözlendiği gibi takım/grup temelli performans ücret
uygulaması sınırlıdır. Takım temelli planlardan en yoğun olarak kar paylaşımı
planlarının uygulandığı gözlenmektedir. Ayrıca beyaz yakalı çalışanlar için hemen
hemen yöneticiler kadar çok ücret performans planlarının varlığı dikkat çekicidir.
Bunda rol oynayan etkenlerden birisi Türkiye’de yöneticiler için özellikle ABD’de
olduğu gibi hisse senedi satın alma/bonus planlarının özellikle yabancı kökenli
şirketlerin yaygın olduğu hızlı tüketim malları ve ilaç sektörleri dışında yaygın
olmamasıdır.
Yönetici Beyaz Yakalı Mavi Yakalı
Liyakata dayalı ücret artışları 44 42 7
Liyakata dayalı ücret ikramiyeleri 36 27 3
Beceri temelli ücret 1 4 10
Yetkinliklere göre ücret 32 32 3
Parça başı ücret planları 0 1 5
Satış özendirme ya da komisyon
planları22 37 4
Diğer bireysel performans planları
(Özel amaçlı nakit bonusları)28 24 10
Takım ya da küçük gurup özendirici
ücret planları4 17 7
Kazanç paylaşımı planları 5 7 6
Kâr paylaşımı planları 15 10 3
Hisse senedi satın alma planları 4 4 0
Hisse senedi bonusları 5 1 0
Hisse senedi opsiyonları 13 4 1
Diğer grup ya da örgütsel özendirici
planlar2 4 2
Tablo 6. Performansa Dayalı Ücret Uygulaması Çalışan Kategorilerine Göre
Dağılımı
335
Örneklemdeki verilerin analizi bireysel ücret planları ve takım temelli ücret
planları arasında istatistiki olarak anlamlı ve pozitif korelasyonun varlığını ortaya
koymaktadır. Bireysel ücret planlarının daha çok sayıda uygulandığı firmalarda takım
temelli ücret planları da daha çok sayıda uygulanmaktadır (korelasyon katsayısı =
0.41, p=0.0003). Bu, firmaların iki gruptaki performans ücret planlarının birbirine
tamamlayıcı olarak kullanıldığını destekleyen bir sonuçtur. Daha önceki bölümlerde
de tartışıldığı gibi, performans ücret sistemlerinin birbirlerini tamamlayıcı ya da
ikame edici olması performans ücret literatüründe önemli tartışmalardan biridir.
Long (2002: 73) Kanada’da performans ücret uygulamalarına yönelik araştırmasında
bu korelasyon katsayısını 0.19 olarak bulmuş ve performansa dayalı ücret
uygulamalarının birbirlerini ikame edici değil tamamlayıcı nitelikte olduğunu
savunmuştur. Türkiye’de faaliyet gösteren ve araştırmanın örnekleminde yer alan
kuruluşların performans uygulamaları arasında Long’un araştırmasına göre daha
yüksek korelasyon katsayısının elde edilmesi dikkat çekicidir.
ii. Logistic ve EKK Regresyon Analizi
Örgüt yapısı ve insan kaynağı yönetimi uygulamalarından oluşan bağımsız
değişkenlerin bağımlı değişken (performans ücret uygulaması olasılığı –logistic
regresyon-, ya da performans ücret plan sayısı –EKK-) üzerindeki etkisi logistic
regresyon analizinde EKK sonuçlarına göre daha yüksek oranda beklenenle aynı
doğrultuda ve istatistiki olarak anlamlı sonuçlar vermiştir. Bunun bir nedeni logistic
regresyonun bağımsız değişkende gözlenen standart sapmalardan EKK
regresyonuna göre daha az etkilenmesidir.
336
Tablo 7’den de görüleceği gibi teknolojinin ücret sistemi seçimine etkisini
açıklamada kullanılan önermelerin hemen tamamı (H1a, H1b, H1c) logistic
regresyon analizinde istatistiki olarak anlamlı bir biçimde desteklenmektedir. Benzer
biçimde EKK regresyonu analizinde de H1a, H1c ve H1d hipotezleri istatistiki olarak
anlamlı biçimde desteklenmektedir (Tablo 8).
Örgüt stratejisi ve ücret planları arasındaki ilişki farklılaşma, yenilikçi ve
maliyet liderliği stratejileri izleyen firmalar için test edildiğinde üç stratejiden birini
benimsemiş şirketlerde bireysel performans uygulama olasılığının arttığı
gözlenmektedir. Ancak bu üç stratejiyi izleyen firmaların birbirlerine göre uygulama
oranları hemen hemen aynı kalmaktadır. Örneğin üç stratejiden birini benimsemiş
şirketlerde ortalama olarak iki adet performans ücret uygulaması bulunmaktadır.
Sonuçlar Hipotez 3’ün önermesinde farklılaşma stratejisi izleyen firmaların
yenilikçilere göre daha fazla; maliyet liderliği uygulayan firmaların diğer ikisine göre
daha az bireysel ücret performans planı kullanacağı önermesiyle aynı doğrultuda
değildir. Bu, verilen yanıtların şirket stratejini tam olarak ölçememesinden ama asıl
olarak da katılımcı kuruluşların birden fazla ürün grubunda ya da birden fazla
sektör/endüsti kolunda faaliyet göstermeleri, ayrıca bazı holdinglerin çok sayıda
şirketi içlerinde barındırmaları ve tüm bunlara bağlı olarak aynı anda birçok stratejiyi
izlemelerinden kaynaklanabilir.
Hizmet sektöründe liyakata dayalı ücret uygulanması olasılığının artacağı
önermesi (4. Hipotez) logistic regresyon sonuçlarında ilişkinin yönü ve anlamlılığı
açısından görgül olarak desteklenmemektedir. Hizmet sektöründe bireysel plan
337
sayısının artıp artmayacağını test eden EKK regresyon bu konuda hem ilişkinin yönü
hem de istatistiki anlamlılık açısından destekleyici sonuç vermemiştir.
Örgütün yabancı kökenli olması yönetici olmayan çalışanlar için bireysel ve
toplam performans ücret uygulaması olasılığını artırmakta (Tablo 7) ancak plan
sayısını artırdığına dair argüman EKK regresyonu tarafından desteklenmemektedir
(Tablo 8). Böylelikle 5. Hipotez önermesi yalnızca logistic regresyon analizi ile
desteklenmektedir.
Örgütün büyüklüğü ile ücret performans uygulaması arasındaki ilişki Hipotez
6’ da önerilmiştir. Ancak örgütün büyüklüğü arttıkça yönetici olmayan gruplar için
performansa göre ücret uygulanma olasılığının artması istatistiki olarak
desteklenmemektedir. Ayrıca büyük örgütlerde daha fazla performans ücret planı
olması beklenen önerme de EKK regresyon sonuçları ile desteklenmemiş, beta
katsayısının negatif olması beklenenin aksine performans ücret plan sayısıyla şirket
büyüklüğü arasında ters yönde ilişkinin varlığına işaret etmiştir. Ölçek değişkeninin
performans ücret uygulama olasılığını ve plan sayısını Hipotez 6 doğrultusunda
desteklememesi örneklemde 1000’den daha az sayıda çalışanı olan (küçük ölçek)
şirketlerin %54, 1000’den daha fazla sayıda çalışanı olan şirket sayısının örneklemin
%46’sını oluşturması ve %54’ünü oluşturan şirketlerin çoğunun yoğun olarak
performans ücret uygulamasına sahip olan yabancı kökenli şirketlerden
oluşmasından kaynaklanmış olabilir.
Hipotez 8 doğrultusunda işyerinde sendikaların varlığıyla performans ücret
uygulamaları arasında ters ilişki bu örneklemde istatistiki olarak desteklenmemiştir.
Bu muhtemelen Machin ve Wood (2005) tarafından öne sürülen insan kaynağı
338
uygulamalarıyla sendikalaşma arasında daha önce sözü edilen ikame etkisinin
olmaması açıklamalarıyla aynı yöndedir. Tersine Machin ve Wood insan kaynağı
yönetim uygulamalarıyla sendikalaşma arasında tamamlayıcılık ilişkisinin olduğuna
dair özellikle yüksek bağlılık/yüksek performans uygulamaları olan örgütlerde bazı
kanıtları da ortaya çıkarmışlardır.
Çalışan katılımı ve performans ücret arasında doğru orantılı ilişki hem logistic
hem de EKK regresyonlarıyla desteklenmiş, katılımın yüksek olduğu işyerlerinde
performans ücret plan sayısı ve performans ücret uygulama olasılığının arttığı
Hipotez 10 önermesi doğrultusunda görgül olarak doğrulanmıştır.
İşyerinde iletişim Hipotez 11 doğrultusunda ampirik olarak desteklenmekte,
iletişim ve bilgi akışının daha fazla olduğu işyerlerinde performans ücret uygulama
olasılığı ve ücret plan sayısı artmaktadır.
İş güvenliği ve kıdem ile performansa dayalı ücret arasında Hipotez 12 ile
önerilen negatif ilişki verilerle doğrulanamamıştır. İş güvenliğinin soru kağıdı yoluyla
ölçülememesi ve çalışanların hizmet sürelerinin yetersiz düzeyde yanıtlanmış olması
nedeniyle bu hipotezin testi için veriler yetersiz miktarda gözlemlenmiştir. Verilen
yanıtlara göre yöneticilerin ortalama çalışma süresi 8.6 yıl, beyaz yakalıların 6.6 ve
mavi yakalıların 6.8 yıldır.
İşyerinde şikayet mekanizmasının varlığı yönetici olmayan çalışan grupları
için hem bireysel hem de takım ücret performans planlarının uygulanması olasılığını
artırmakta, 13. hipotez önermesi soru kağıdı uygulamasına dayanan veriler
tarafından istatistiki olarak desteklenmektedir (Tablo 7). Şikayet mekanizmasının
varlığı özellikle takım performans ücret uygulamalarında daha güçlü bir role sahiptir.
339
Şikayet mekanizmasının varlığı ve işyerinde uygulanan performans ücret plan sayısı
arasındaki ilişki de EKK regresyonu ile istatistiki olarak anlamlıdır (Tablo 8).
Performansa dayalı ücret planlarının yönetim modalarından etkilenmesi
önermesi firmalarda ücret sistemlerinin geliştirilmesinde danışmanların rolü yoluyla
ölçülmüştür. Soru kağıdında danışmanların rolü ile ilgili yanıtlar ‘büyük ölçüde’ ya da
‘çok yoğun olarak’ ise danışman kukla değişkeni 1, diğer seçeneklerin seçilmesi
durumunda kukla değişkeni 0 değer olarak kodlanmıştır. Tablo 7 Türkiye’de faaliyet
gösteren firmaların ücret kararlarında danışmanların özellikle bireysel plan
uygulamalarında, istatistiki olarak anlamlı olduğunu göstermektedir. Firmalarda
danışmanların kullanımı ile bireysel performansa dayalı ücret planı uygulanması
olasılığı arasında pozitif bir ilişki vardır.
340
Sonuç olarak, soru kağıdı uygulaması bulgularının önemli ölçüde bu konuda
gelişmiş ülkelerde yapılmış araştırmalara dayanan kuramsal açıklamalarla aynı
yönde çıktığı söylenebilir. Bunun üç temel nedeni olduğu düşünülebilir. Herşeyden
önce araştırmaya katılan kuruluşların önemli bir bölümü büyük ya da yabancı
kökenli şirketlerdir. Büyük kuruluşların gelişmiş insan kaynağı uygulamaları
demetine sahip olmaları daha olasıdır. Özellikle ücretlendirme uzmanlarına ve bu
tür planları finanse edecek güce sahip olmaları, danışmanlık hizmetlerinden daha
çok yararlanabilmeleri performansa dayalı ücret uygulamaları olasılığını
arttırmaktadır. Tablo 1’den görüleceği gibi, araştırmaya katılan firmalar arasında
yabancı ortaklı ya da kökenli sayısı oldukça yüksektir (yüzde 58). Bu şirketlerin bir
bölümünün Türkiye’de göreli olarak az sayıda çalışana dayanan varlığına rağmen,
insan kaynağı uygulamalarının büyük ölçüde şirket merkezi tarafından belirlenmesi
ve faaliyet gösterdikleri hemen her yerde benzer uygulamalara gitmeleri nedeniyle
341
bu araştırmadaki sonuçlar yurtdışında yapılan aynı türden araştırmalarla benzer
çıkmıştır. Benzer uygulamalara ilişkin burada belirtilmesi gereken diğer bir neden
de, yönetim modalarının etkisidir. Hatırlanacağı gibi tezin üçüncü argümanı,
performansa dayalı ücret uygulamalarında yönetim modalarının rolüne vurgu
yapmaktadır. Türkiye’de insan kaynağı yönetimi uygulamaları gelişmiş Batılı
ülkelerde uygulanan modelleri büyük ölçüde örnek aldığından, ilginç görülen ve
popüler olan uygulamalar örgütün ihtiyaçlarından bağımsız olarak hızla
benimsenebilmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de yetkinliklere göre ücretin yaygınlığı
örnek verilebilir. Yetkinliklere göre ücret başlatılması oldukça fazla zaman ve para
isteyen bir uygulamadır. Çoğu durumda, Türkiye’deki şirketlerin bu türden
uygulamalara talebi, yönetim modalarının ya da yönetim danışmanlarının etkisi
altında gerçekleşmiş olabilir. Ayrıca, yine yetkinlikler örneğinde şirkete ve rollere
özgü yetkinlikler yerine daha çok genel yetkinliklerin ücret için kullanıldığı
düşünülmektedir. Bu durum, genel yetkinliklerin yöneticiler ve insan kaynağı
birimleri tarafından keyfi kullanılması nedeniyle önemli sorunlara yol açabilir. Ek
olarak, katılımcıların ücret uygulamalarını başarılı ya da çok başarılı (% 80) buldukları
burada belirtilmelidir. Bu soru kağıdının insan kaynağı birimi çalışanlarınca
yanıtlanması ve insan kaynağı görevlilerinin kuruluşun ücret sistemine katkıları
nedeniyle planı benimsemelerinden kaynaklanabilir. Ancak, çalışanların
düşüncelerinin ne yönde olduğunu bu araştırmada ölçmek mümkün olmamıştır.
Bu kısımdaki açıklamaları bitirmeden önce belirtilmesi gereken son nokta da,
örneklemin niteliğidir. Araştırmaya katılan sayısı Türkiye’de yapılan insan kaynağı
araştırmalarına göre oldukça iyi bir düzeyde olmasına rağmen, yurt dışında yapılan
342
benzer araştırmalarla karşılaştırıldığında katılım daha sınırlıdır. Ayrıca, küçük
firmaların araştırmaya katılım düzeyinin düşük olması araştırmanın temsil edici
niteliğine zarar vermektedir. Bununla birlikte, bu tür araştırmaların genelde aynı
eksikliklere sahip olduğunu ve bir ekonomide çalışanların önemli bir bölümünün
istihdam edildiği küçük şirketlerin araştırmacılar için ekonominin gelişmişlik
düzeyinden bağımsız olarak hemen her yerde ‘kara kutu’ olduklarını burada tekrar
hatırlatmakta yarar vardır. Bütün bunlara rağmen, araştırmanın sonuçları kendi
içinde oldukça tutarlıdır ve daha önce de belirtildiği gibi yurt dışında benzer
uygulamaları konu alan araştırmalarda elde edilen sonuçlarla paraleldir.
SONUÇ
Birinci bölümde yer alan çalışma ilişkisinin niteliği ve ücretlendirme üzerine
kuramsal açıklamalar, dördüncü bölümde yapılan ücret sistemi seçimi üzerine
çoğunlukla personel ekonomisi kaynaklı açıklamaların temelinde yatar. Çalışma
ilişkisi örgütün insan kaynağı uygulamalarını biçimlendirir. Örgüt tarafından seçilen
insan kaynağı modeli ise ücret uygulamasının nasıl olacağını belirler. Aynı şekilde,
ikinci bölümde incelenen stratejik insan kaynağı yönetimi yaklaşımlarıyla birlikte,
kuramsallaşma ve vekâlet kuramları ücret sistemi seçiminde açıklayıcı gücü olan
katkılardır. Güdüleme kuramları ücret üzerine yapılan araştırmalar hala çok önemli
olmasına rağmen, bu çalışma personel ekonomisi kaynaklı açıklamalara daha çok
dayanmaktadır. Bununla birlikte, özellikle, hedef saptama ve beklenti kuramlarının
performansa dayalı ücret üzerine araştırmalarda oynadıkları rol burada özellikle
belirtilmelidir. Üçüncü bölümde anlatılanlar ise, özellikle dördüncü bölümde çok
geçen ücret planlarına ilişkin temel bilgileri vermek ve bazı önemli noktaları
açıklama gereği nedeniyle çalışmaya dahil edilmiştir.
Bu çalışmada şu ana kadar anlatılanlar birkaç noktada toplanabilir. İlk olarak,
bu tezde çalışanlar ile işverenlerin çıkarlarının karşıt olduğu ve çalışma ilişkisinin iki
taraflı fırsatçı davranışlara açık olduğu kabul edilmiştir. Çalışma ilişkisinin iki taraflı
fırsatçı davranışlara açık olduğu kabulünün işçi tarafındaki en önemli yansıması ise,
çalışanın kaytarma potansiyelidir. Çalışanın çaba düzeyini ayarlayabilme özgürlüğü
yönetim araçlarının geliştirilmesini zorunlu kılar. Bu yönetim araçlarından en
önemlisi, çalışanın yöneticiler tarafından doğrudan izlenmesi yani kontrolüdür.
344
Ancak, çalışanı izlemek çoğu durumda pahalıdır ve mükemmel olmaktan uzaktır ve
bazı işler işin tasarımı ya da başka nedenlerle izlemeye uygun değildir. Ek olarak,
çalışanların sürekli ve sıkı biçimde izlenmesi, işverenin çalışanlara güvenmediği
mesajını verir. Çalışma ilişkisinin bu özellikleri performansa dayalı ücret gibi çalışanın
işbirliğini sağlayacak yöntemlerin geliştirilmesine yol açmıştır. Performansa dayalı
ücret, özellikle performans ölçme ve değerlendirme yöntemleriyle, diğer insan
kaynağı uygulamalarının da katkısıyla çalışanın kontrolüne hizmet eder. Bu ise, tezin
ikinci argümanı olan, yeni ücret uygulamalarının –özellikle beceri, yetkinlik ve takım
temelli özendiriciler- kontrol amaçlı olduğu argümanının altında yatan düşüncedir.
İşin örgütlenmesi ve tasarımında meydana gelen değişimlerin sonucu olarak
stratejik rolü daha çok öne çıkan performansa dayalı ücret uygulamaları içsel işgücü
piyasaları üzerinde de etkisini gösterir. Dolayısıyla, tezin ikinci argümanıyla tutarlı
olarak, performansa dayalı ücret uygulamaları yalnızca ücret üzerine kuralları değil,
örgüt içerisindeki işin tahsisine ve işlerin sınıflandırılmasına ilişkin kuralları da
etkiler. Bu bağlamda, iş yerine kişiye dayanan beceri ve yetkinliklere göre ücret,
takım temelli ücret ve broadbanding gibi uygulamalar, ücrete ve işin örgütlenmesine
ilişkin kuralları değiştirirken, uzun dönemli çalışma ilişkisine ve örgüt içerisindeki
kariyer patikalarına olan etkileriyle içsel üşgücü piyasalarını da bozar.
Performansa dayalı ücret planlarının benimsenmesine ilişkin burada
vurgulanması gereken diğer bir nokta, bireyin çoğu kez tek başına performansa
dayalı ücretin öznesi olduğu gerçeğidir. Bireysel performansa dayalı ücret planları
birçok ülkede takım ya da örgüt temelli planlara göre daha yaygındır. Bireysel
performans planları ile beceri ve yetkinlikler gibi kişi temelli ücret planlarının gittikçe
345
daha fazla örgüt tarafından benimsenmesi, çalışma ilişkisinin bireyselleşmesinin bir
başka göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çalışma ilişkisindeki bireyselleşme
eğiliminin bir sonucu olarak, çalışanlarla örgüt arasındaki ilişkiler artan ölçüde
örgütün insan kaynağı uygulamaları ve kültürüyle biçimlendirilen normlarla
düzenlenmektedir. Bu ise sendikaların çalışanların temsilcisi olduğu durumdan daha
farklıdır. Öte yandan teknolojide ve işin tasarımında yaşanan değişimler takım
çalışmasının, dolayısıyla çalışanların yönetimle işbirliğinin önemini artırmaktadır.
Dolayısıyla, bütün bu faktörler tezde sıkça vurgulandığı gibi performansa dayalı
ücret uygulamasının etkililiğini belirlemektedir.
Genel olarak, tezin ilk sayfalarında da ifade edildiği gibi çalışmada
performansa dayalı ücret sistemlerinin başarısı üzerine herhangi bir değerlendirme
yapılmamıştır. Çünkü burada ücret sistemi seçimi üzerine etkisi olan faktörler
incelenirken, vurgu doğal olarak belirli bir ücret planının bir örgütte görülme
olasılığına neyin etki edeceği sorusudur; dolayısıyla çalışmada incelen faktörlerle
büyük ölçüde herhangi bir planın başarısına yönelik daha eğitilmiş tahminler
yapılabilir. Ek olarak, tezin dördüncü bölümündeki kuramsal açıklamaları sınamak
için yapılan Türkiye üzerine görgül araştırmanın sonuçları, örgütlere ücret planı
seçmede kılavuzluk etme ve ücret planlarında tutarlılığı sağlama bakımından yararlı
olsa da, incelenen hipotezler yalnızca eğilimleri göstermekte ve ikna edici olmakla
birlikte çok güçlü sonuçlarla desteklenmemektedir. Bu da muhtemelen, örgüt
araştırmalarındaki güçlüklerin yanı sıra, ücretlendirme alanındaki kuramsal bilgi
birikiminin henüz olgunluğa erişmemesi ve özellikle ücretlendirme gibi bir alanda
örgütlerden bilgi sağlamada karşılaşılan güçlüklerden kaynaklanmaktadır.
346
Dördüncü bölümdeki görgül araştırmanın sonuçlarını tekrar etmeden,
Türkiye’de örneklemde yer alan kuruluşlar bağlamında, performansa dayalı ücret ve
çağdaş yönetim uygulamalarının oldukça yaygın olduğunu hatırlatmak yararlı
olabilir. Ayrıca, tezin üçüncü argümanınıyla tutarlı olarak, sonuçlar Türkiye’de
performansa dayalı ücret ve diğer yönetim uygulamalarında taklit, yönetim
modaları, danışmanların etkisi gibi faktörlerin önemini göstermektedir.
Son olarak, tezde açıklanan kuramsal çerçevenin kamu kesiminde
performansa dayalı ücret üzerine yansımalarına bakılabilir. Bilindiği gibi, kamu
yönetiminde reformun bir boyutu olarak performans yönetiminin önem kazanması,
performansa dayalı ücretin kamu kesiminde uygulanabilirliği tartışmasını
canlandırmıştır. Bu çalışmada, kamu kesiminin bazı özelliklerinin performansa dayalı
ücret uygulamalarını güçleştirdiği vurgulanmıştır. Her şeyden önce kamu
yönetiminde değişik kesimlerin hizmete ilişkin çıkarları vardır. Kamu görevlilerinin
çok sayıda amirinin olması; yerine getirdikleri görevlerin birden çok boyuta sahip
olması; ölçme güçlükleri; kamu görevlilerinin içsel güdülenmiş çalışanlar olarak kâr
amaçlı örgütlerde çalışanlardan daha farklı güdülerle çalışmaları ve profesyonellikle
ilgili normlar kamu kesiminde güçlü özendiricilerin kullanımını zorlaştırır. Ayrıca
kamu kesiminde işlerin daha çok takımlar halinde yerine getirilmesi, çalışanların
kariyer hedefleri, kamu görevlilerinin karar verici durumda olma nitelikleriyle sahip
oldukları kamuya açık olmayan bilgiler ve takdir yetkileriyle çeşitli kesimlerin
çıkarları üzerinde etkili olabilmeleri, özendirici kullanımını daha da dikkatli
tasarlanması gereken süreç haline getirmektedir.
347
Türkiye’de son yıllarda başlatılan kamu yönetiminde performansa dayalı
ücret uygulamalarını da bu noktalar etrafında değerlendirmek gerekir. Sağlık
Bakanlığında uygulanmakta olan performansa dayalı ücret sistemi kamu kesiminde
en kapsamlı performansa dayalı ücret uygulamasıdır. Bunun yanında, Milli Eğitim
Bakanlığındaki, Tarım ve Köyişleri Bakanlığındaki uygulamalar dikkat çekmektedir.
Bu uygulamaların ortak özelliği, hepsinin bireysel temelli özendiricilere
dayanmasıdır. Her ne kadar, özellikle Sağlık Bakanlığındaki uygulama örgütsel
performans göstergelerinden bazılarını, bireysel performansın hesaplanmasına dahil
ediyorsa da, takım çalışmasının önem taşıdığı kamu yönetiminde, özellikle gelişmiş
ülkelerdeki başlıca uygulamaların tersine bireysel performansa yapılan bu vurgu
dikkat çekicidir. Oysa grup temelli özendiriciler örgüt hedeflerine bağlılığı, hesap
verebilirliği ve çalışanlar arasındaki işbirliğini teşvik etme kabiliyetleri nedeniyle ama
herşeyden önce bireysel planların uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek öznellik
sorunundan daha az etkilenmeleri nedeniyle daha makul bir seçenek olabilirler.
Kamu yönetimine ilişkin kurumsal açıklamalarda da ifade edildiği gibi, açık ve
güçlü özendiricilerin kamu kesiminde uygulanması yarattıkları bozucu etkiler
nedeniyle önerilmemektedir. Buna karşılık, doktorlara aylık maaş gelirlerinin birkaç
katı tutarında ek gelir elde etme olanağı sağlayan Sağlık Bakanlığı uygulaması bu
türden olumsuz etkilere açık gözükmektedir.
Ek olarak, Türkiye’deki uygulamalarda girdi ve çıktı temelli performans
göstergeleri kullanılmakta, sonuç göstergeleri performans sisteminde yer
almamaktadır. Sonuç göstergeleri uygulanmakta olan sistemin hedeflere ulaşıp
ulaşmadığını göstermek bakımından yararlı olduğu gibi, kamu hizmetlerinden
348
yararlananların karşılaştırma yapabileceği lig tabloları gibi göstergelerin
hazırlanmasında da kullanılabilir. Ne yazık ki, varolan uygulamalar kullanıcılara
hizmetlerin kalitesine yönelik bilgi vermemektedir.
Son olarak, ilgili bölümde ifade edildiği gibi, performansa dayalı ücret
uygulaması kamu kesiminde yöneticilerin rollerinin yeniden tanımlanmasını
gerektirebilir. Tezin dördüncü argümanı, özel kesim yöneticilerinin insan kaynağı ve
ücret uygulamalarında önemli ölçüde esnekliğe sahip olduklarını, kamu kesimindeki
yöneticilerin ise bu konudaki rollerininin sınırlı olduğunu vurgulamaktaydı.
Dolayısıyla, kamu kesiminde performansa dayalı ücret uygulamalarının yöneticilerin
rollerinde değişimi başlatması beklenmelidir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR Abrahamson, E. (1996). Management fashion. Academy of Management Review, 21(1), 254-285. Acemoğlu, D., Kremer, M., Mian, A., (2007). Incentives in markets, firms and government. Journal of Law, Economics and Organization, baskıda. Adnett, N. (2003). Reforming teachers’ pay: Incentive payments, collegiate ethos and UK Policy. Cambridge Journal of Economics, 27, 145-157. Alchian, A. A., Demsetz, H. (1972). Production, information costs, and economic organization. American Economic Review, 62(5), 777-795. Allen, R.S., Kilmann, R.H. (2001). The role of reward system for a total quality management strategy. Journal of Organizational Change Management, 14(2), 110-131. Althauser, R.P. (1989). Internal labor markets. Annual Review of Sociology, 15, 143-161. Ambrose, M.L., Kulik, C.T. (1999). Old friends, new faces: Motivation research in the 1990s. Journal of Management, 25(3), 231-292. Anderson, N., Schalk, R. (1998). The psychological contract in retrospect and prospect. Journal of Organizational Behavior, 19, 637-647. Appelbaum, E., Bailey, T., Berg, P., Kalleberg, A.L. (2000). Manufacturing advantage: Why high-performance work systems pay off. New York: Cornell University Press. Appelbaum, E., Berg, P. (2000). High-performance work systems: Giving workers a stake. M. M. Blair, T.A. Kochan (Der.) içinde, The new relationship: Human capital in the American corporation (s. 102-144) Washington, D.C.: The Brookings Institution. Arnold, J., Cooper, C.L., Robertson, I.T. (1998). Work psychology: Understanding human behaviour in the Workplace. London: Financial Times Pitman Publishing. Arrowsmith, J., Sisson, K. (1999). Pay and working time: Towards organization-based systems?. British Journal of Industrial Relations, 37(1), 51-75. Arthur, J.B. (1992). The link between business strategy and industrial relations systems in American steel minimils. Industrial and Labor Relations Review, 45(3), 488-506.
350
Arthur, J.B. (1994). Effects of human resource systems on manufacturing performance and turnover. The Academy of Management Journal, 37(3), 670-687. Arvey, R.D., Murphy, K.R. (1998). Performance evaluation in work settings. Annual Review of Psychology, 49, 141-168. Asch, B.J., Warner, J.T. (1997). Incentive systems: Theory and evidence. D. Lewin, D.J.B. Mitchell, M.A. Zaidi (Der.) içinde, The human resource management handbook (s. 175-215). Greenwich, Conn.: JAI Press. Atkinson, A. (1998). Strategic performance measurement and incentive compensation’. European Management Journal, 16(5), 552-561. Azfar, O. (2000). Innovation in labor contracts: On the adoption of profit sharing in Canadian labor contracts’. Industrial Relations, 39(2), 291-312. Bach, S., Kessler, I. (2007). HRM and the new public management. P. Boxall, J. Purcell, P. Wright (Der.) içinde, The Oxford handbook of human resource management (s. 469-488). Oxford: Oxford University Press. Baird, L., Meshoulam, I. (1988). Managing two fits of strategic human resource management. The Academy of Management Review, 13(1):116-128. Baker, G.P. (1992). Incentive contracts and performance measurement. The Journal of Political Economy, 100(3): 598-614. Baker, G., Holmstrom, B. (1995). Internal labor markets: Too many theories, too few facts. American Economic Review, 85(2), 255-259. Baker, G.P., Jensen, M.C., Murphy, K.J. (1988). Compensation and incentives: practice vs. theory. The Journal of Finance, 43(3), 593-616. Balkin, D.B., Gomez-Meija, L.R. (1987). Toward a contingency theory of compensation strategy. Strategic Management Journal, 8, 169-182. Balkin, D.B., Gomez-Mejia, L.R. (1990). Matching compensation and organizational strategies. Strategic Management Journal,11(2), 153-169. Balkin, D.B., Gomez-Mejia, L.R. (1992). Compensation, organizational strategy, and firm performance. Cincinnati, OH: South-Western Publishing Co. Balkin, D.B., Roussel, P., Schjoedt, L. (1999). Variable pay across borders: the case of France. Journal of Compensation & Benefits, 15(3), 38-44.
351
Balkin, D.B., Montemayor, E.F., (2000). Explaining team-based pay: a contingency perspective based on the organizational life cycle, team design, and organizational learning literatures. Human Resource Management Review, 10(3), 249-269. Balkin, D.B., Tremblay, M., Westerman, J. (2001). Workplace innovations in large, unionized canadian organizations. Journal of Business and Psychology, 15(3), 439-448. Baker, G.P., Jensen, M.C., Murphy, K.J. (1988). Compensation and incentives: practice vs. theory. Journal of Finance, 43(3), 593-616. Bamberger, P., Meshoulam, I. (2000). Human resource strategy: Formulation, implementation, and impact. London: Sage Publications. Banker, R.D., Lee, S.-Y., Potter, G., Srinivasan, D. (1996). Contextual analysis of performance, impacts of outcome-based incentive compensation. The Academy of Management Journal, 39(4), 920-948. Barber, A.E., Simmering, M.J. (2002). Understanding pay plan acceptance: the role of distributive justice theory. Human Resource Management Review, 12, 25-42. Barney, J.B., Arikan, A.M. (2001). The resource-based view: Origins and implications. M.A. Hitt, R.E. Freeman, J.S. Harrison (Der.) içinde, Handbook of strategic management (s. 627-649). Malden, MA: Blackwell Publishing. Barney, J.B., Hansen, M.H. (1994). Trustworthiness as a source of competitive advantage. Strategic Management Journal, 15, 175-190. Barney, J.B., Hesterly, W. (1999). Organizational economics: Understanding the relationship between organizations and economic analysis. S.R. Clegg, C. Hardy (Der.) içinde, Studying organization: theory and method, (s. 109-141). London: Sage Publications. Barney, J., Wright, M., Ketchen, Jr. D.J. (2001). The resource-based view of the firm: ten years after 1991. Journal of Management, 27, 625-641. Baron, J.N., Kreps, D.M. (1999). Strategic human resources: frameworks for general managers. New York: John Wiley & Sons, Inc. Barnow, B.S. (2000). Exploring the relationship between performance management and program impact: A case study of the Job Training Partnership Act. Journal of Policy Analysis and Management, 19(1), 118-141.
352
Bartol, K.M., Durham, C.C. (2000). Incentives: Theory and practice. C.L. Cooper, E.A. Locke (Der.) içinde, Industrial and organizational psychology: Linking theory with practice. (s. 1-33). Oxford, UK: Blackwell Publishers Ltd. Bartol, K.M., Locke, E.A. (2000). Incentives and motivation. S.L. Rynes, B. Gerhart (Der.) içinde, Compensation in organizations: Current research and practice. (s. 104-147). San Francisco: Jossey-Bass. Baruch, Y. (2001). Employability: A Substitute for Loyalty?. Human Resource Development International, 4(4), 543-566. Başbakanlık (2003a). Kamu yönetiminde yeniden yapılanma 1: Değişimin yönetimi için yönetimde değişim. Ankara: T.C. Başbakanlık Basımevi. Başbakanlık (2003b). Kamu yönetiminde yeniden yapılanma 2: Kamu yönetimi temel kanunu tasarısı. Ankara: T.C. Başbakanlık Basımevi. Battu, H., McMaster, R., White, M.J. (2002). An Empirical Investigation of Oliver Williamson’s ‘Organization of Work’. Applied Economics, 34, 1657-1669. Bayo-Moriones, A., Huerta-Arribas, E. (2002). Organizational incentive plans in Spanish manufacturing industry. Personnel Review, 31(2), 128-142. Becker, B., Gerhart, B. (1996). The impact of human resource management on organizational performance: Progress and prospects. Academy of Management Journal, 39(4), 779-801. Becker, B.E., Huselid, M.A. (1998). High performance work systems and firm performance: A synthesis of research and managerial implications. Research in Personnel and Human Resources Management, 16, 53-101. Becker, B.E., Huselid, M.A., (2006). Strategic human resources management: Where do we go from here?. Journal of Management, 32(6), 898-925. Becker, G.S. (1993). Human capital: A theoretical and empirical analysis with special reference to education. Chicago: The University of Chicago Press. Becker, G.S., Murphy, K.M. (1992). The division of labor, coordination costs, and knowledge. The Quarterly Journal of Economics, 107(4), 1137-1160. Beer, M., Cannon, M.D. (2004). Promise and peril in implementing pay-for-performance. Human Resource Management, 43(1), 3-48. Behn, R.D. (2003). Why measure performance?: Different purposes require different measures. Public Administration Review, 63(5), 586-606.
353
Bell, L.A., Neumark, D. (1993). Lump-sum payments and profit-sharing plans in the union sector of the United States economy. The Economic Journal, 103(418), 602-619. Ben-Ner, A., Jones, D. (1995). Employee participation, ownership, and productivity: A theoretical framework. Industrial Relations, 34(4), 532-554. Berenson, M.L., Levine, D.M. (1996). Basic business statistics: Concepts and applications. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Berg, P. (1999). The effects of high performance work practices on job satisfaction in the United States steel industry. Relations Industrielles/Industrial Relations, 54(1), 111-135. Berger, L.A., Berger, D.R. Der. (1999). The compensation handbook: A state-of-the-art guide to compensation strategy and design. New York: McGraw-Hill. Besley, T., Ghatak, M. (2003). Incentives, choice, and accountability in the provision of public services. Oxford Review of Economic Policy, 19(2), 235-249. Besley,T., Ghatak, M. (2005). Competition and incentives with motivated agents. The American Economic Review, 95(3), 616-636. Best, M. H. (1990). The new competition: Institutions of ındustrial restructuring. Cambridge: Harvard University Press. Bloom, M., Milkovich, G.T. (1998). Relationships among risk, incentive pay, and organizational performance. Academy of Management Journal, 41(3), 283-297. Bloom, M. (1999). The performance effects of pay dispersion on individuals and organizations. Academy of Management Journal, 42(1), 25-40. Bonner, S.E., Sprinkle, G.B. (2002). The effects of monetary incentives on effort and task performance: Theories, evidence, and a framework for research. Accounting, Organizations and Society, 27, 303-345. Booth, A.L., Frank, J. (1999). Earnings, productivity, and performance-related pay. Journal of Labor Economics, 17(3), 447-463. Bowles, S. 1985. The production process in a competitive economy: Walrasian, Neo-Hobbessian, and Marxian models. The American Economic Review, 75(1), 16-36. Bowles, S., Gintis, H. (1990). Contested exchange: New microfoundations for the political economy of capitalism. Politics and Society, 18(2), 165-222.
354
Bowles, S. Gintis, H. (1993). The revenge of homo economicus: Contested exchange and the revival of political economy. Journal of Economic Perspectives, 7(1), 83-102. Boxall, P.F. (1992). Strategic human resource management: Beginnings of a new theoretical sophistication?. Human Resource Management Journal, 2(3), 60-79. Boxall, P. (1996). The strategic HRM debate and the resource-based view of the firm. Human Resource Management Journal, 6(3), 59-75. Boxall, P. (1998). Achieving competitive advantage through human resource strategy: Towards a theory of industry dynamics. Human Resource Management Review, 8(3), 265-288. Boxall, P.; Purcell, J. (2000). Strategic human resource management: Where have we come from and where should we be going?. International Journal of Management Reviews, 2(2), 183-203. Boxall, P.; Purcell, J. (2003). Strategy and human resource management. New York: Palgrave Macmillan. Boyd, B.K.; Salamin, A. (2001). Strategic reward systems: A contingency model of pay system design. Strategic Management Journal, 22, 777-792. Boyne, G.A:, Meier, K.J., O’Toole, L.J:, Walker, R:M. (2005). Where next? Research directions on performance in public organizations. Journal of Public Administration Research, 15, 633-639. Bradach, J. L., Eccles, R.G. (1989). Price authority, and trust: From ideal types to plural forms, Annual Review of Sociology, 15, 97-118. Brannick, M.T., Levine, E.L. (2002). Job analysis: Methods, research, and applications for human resource management in the new millenium. London: Sage Publications. Brewster, C., Larsen, H.H., Mayrhofer, W. (2000). Human resource management: A strategic approach. S. Bach, K. Sisson (Der.) içinde, Personnel Management: A Comprehensive Guide to Theory and Practice in Britain (s. 39-65). Oxford, UK: Blackwell Publishers Inc. Bridges, W.P., Villemez, W.J. (1991). Employment relations and the labor market: Integrating institutional and market perspectives. American Sociological Review, 56, 768-764. Brown, C. (1990). Firms’ choice of method of pay. Industrial and Labor Relations Review Special Issue, February, 43, 165S-182S.
355
Brown, C. (1992). Wage levels and method of pay. Rand Journal of Economics 23(3): 366-375. Brown, D. (1998). A practical guide to competency-related pay. London: Financial Times Management. Brown, D.; Armstrong, M. (1999). Paying for contribution: Real performance-related pay strategies. London: Kogan Page. Brown, M. (1995). Performance pay systems in Australia: An Organizational Level Analysis, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Madison: University of Wisconsin. Brown, M., Heywood, J.S. (2002). Paying for performance: Setting the stage. M. Brown, J.S. Heywood (Der.) içinde, Paying for performance: An international comparison (s.3-16). Armonk, NY: M.E.Sharpe. Brown, M., Heywood, J.S. (2005). Performance appraisal systems: Determinants and change. British Journal of Industrial Relations, 43(4), 659-679. Brown, M., Philips, P. (1986). The decline of piece rates in California canneries: 1890-1960. Industrial Relations, 25, 81-90. Brown, W., Marginson, P., Walsh, J. (2003). The management of pay as the influence of collective bargaining diminishes. P.K. Edwards (Der.) içinde, Industrial relations: Theory & practice (s. 189-213). Oxford, UK: Blackwell Publishing. Brown, C., Medoff, J.L. (2003). Firm age and wages. Journal of Labor Economics, 21(3), 677-697. Brown, A. (2005). Implementing performance management in England’s primary schools. International Journal of Productivity and Performance Management, 54 (5/6), 468-481. Buckley, M.R., Beu, D.S., Frink, D.D., Howard, J.L., Berkson, H., Mobbs, T.A., Ferris, G.R. (2001). Ethical issues in human resources systems. Human Resource Management Review, 11, 11-29. Bucklin, B.R., Dickinson, A.M. (2001). Individual monetary incentives: A review of different types of arrangements between performance and pay. Journal of Organizational Behavior Management 21(3): 45-137. Budd, J.W. (2004). Non-wage forms of compensation. Journal of Labor Research, 25(4), 597-622.
356
Burawoy, M., Wright, E.O. (1990). Coercion and consent in contested exchange, Politics and Society 18(2): 251-266. Burgess, S., Metcalfe, P. (2000). Incentive pay and product market competition. CMPO Working Paper Series No 00/28. Bristol, UK: University of Bristol. Burgess, S., Ratto, M. (2003). The role of incentives in the public sector: Issues and evidence. Oxford Review of Economic Policy, 19(2), 285-300. Burgess, S., Propper, C., Ratto, M., Tominey, E. (2004). Incentives in the public sector: Evidence from a government agency. CMPO Working Paper Series No 04/103. Bristol, UK: University of Bristol. Campbell, D. (2001). Ian Macneil and the relational theory of contract. In D. Campbell (Der.), The relational theory of contract: Selected works of Ian Macneil (s. 3-58). London: Sweet & Maxwell. Campbell, D.J., Campbell, K.M., Chia, H-B. (1998). Merit pay, performance appraisal, and individual motivation: An analysis and alternative. Human Resource Management, 37(2), 131-146. Camuffo, A. (2002). The changing nature of internal labor markets. Journal of Management and Governance, 6, 281-294. Cappelli, P., Singh, H. (1992). Integrating strategic human resources and strategic management. D. Lewin, O.S. Mitchell, P.D. Sherer (Der.) içinde, Research Frontiers in Industrial Relations and Human Resources (s. 165-192). Madison, WI: IRRA. Cappelli, P., Crocker-Hefter, A. (1996). Distinctive human resources are firms’ core competencies. Organizational Dynamics, 24(3), 7-22. Cappelli, P. (1999). The new deal at work: Managing the market-driven workforce. Boston. MA: Harvard Business School Press. Cappelli, P., Neumark, D. (2001). Do ‘high-performance’ work practices improve establishment-level outcomes?. Industrial and Labor Relations Review, 54(4), 737-775. Carroll, G.R, Teece, D., Spiller, P. (1999). Transaction cost economics: Its influence on organization theory. G. Carroll, D. Teece (Der.) içinde, Firms, markets, and hierarchies (s. 60-88). New York: Oxford.
Carroll, G.R. (1993). A sociological view on why firms differ. Strategic Management Journal, 14: 237-249.
357
Carroll, S.J. (1987). Business strategies and compensation systems. D.B. Balkin, L.R. Gomez-Mejia (Der.) içinde, New Perspectives on Compensation, (s. 343-355). Englewood-Cliffs, NJ: Prenctice-Hall. Cavalluzzo, K.S., Ittner, C.D. (2004). Implementing performance measurement innovations: Evidence from government. Accounting, Organization and Society, 29, 243-267. Chadwick, C., Cappelli, P. (1999). Alternatives to generic strategy typologies in strategic human resource management. G.R. Ferris (Der.) içinde, Research in personnel and human resource management, Supplement 4, Strategic human resource management in the twenty-first century (s. 1-29). London: JAI Press Inc. Chang, L.-C. (2006). Managerial responses to externally imposed performance measurement in the NHS: An institutional theory perspective. Financial Accountability & Management, 22(1), 63-85. Charness, G., Levine, D.I. (2002). Changes in the employment contract? Evidence from quasi-experiment. Journal of Economic Behavior & Organization, 47, 391-405. Cira, D. J., Benjamin, E.R. (1998). Competency-based pay: A concept of evolution. Compensation & Benefits Review, 30(5), 21-28.
Chingos, P.T. Der. (1997). Paying for performance: A guide to compensation management. New York: John Wiley & Sons.
Coase, R.E. 1937. The nature of the firm. Economica, 4, 386-405.
Cohen, S.G., Bailey, D.E. (1997). What makes teams work: Group effectiveness research from the shop floor to the executive suite. Journal of Management, 23(3), 239-290.
Cohen, W.M., Levintal, D.A. (1996). Absorptive capacity: A new perspective on learning and innovation. Administrative Science Quarterly, 35(1): 128-152.
Collis, D.J., Montgomery, C.A. (1995). Competing on resources: Strategy in the 1990s. Harvard Business Review, July-August 73, 118-128.
Colvin, A.J.S., Batt, R., Katz, H.C. (2001). How high performance human resource practices and workforce unionization affect managerial pay. Personnel Psychology, 54, 903-934.
Conyon, M.J., Freeman, R.B. (2001). Shared modes of compensation and firm performance: UK evidence. NBER working paper series. Working paper 8448. Cambridge, MA: NBER.
358
Conway, N., Briner, R.B. (2005). Understanding psychological contracts at work: A critical evaluation of theory and research. Oxford: Oxford University Press.
Cooke, W.N. (1994). Employee participation programs, group-based incentives, and company performance: A union-nonunion comparison. Industrial and Labor Relations Review, 47(4), 594-609.
Core, J.E., Guay, W.R. (2001). Stock option plans non-executive employees. Journal of Financial Economics, 61, 253-287.
Courty, P., Marschke, G. (2003). Dynamics of performance measurement systems. Oxford Review of Economic Policy, 19(2), 268-284.
Cowling, M. (2002). The extent and determination of performance related pay systems in Scandinavian countries. Applied Economics, 34, 305-316.
Coyle-Shapiro, J.A.-M., Kessler, I. (2000). Consequences of the psychological contract for the employment relationship: A large scale survey. Journal of Management Studies, 37(7), 903-930.
Coyle-Shapiro, J. A.-M., Kessler, I. (2003). The employment relationship in the U.K. public sector: A psychological contract perspective. Journal of Public Administration Research and Theory, 13(2), 213-230.
Cross, K.F., Lynch, R.L. (1988/89). The “SMART” way to define and sustain success. National Productivity Review, 8(1), 23-33.
Craig, B., Pencavel, J. (1992). The behavior of worker cooperatives: The Plywood companies of the Pacific Northwest. The American Economic Review, 82(5), 1083-1105.
Cressey, P., MacInnes, J. (1980). Voting for Ford: Industrial democracy and the control of labour. Capital and Class, 11, 5-33.
Cutler, T., Waine, B. (2005). Incentivizing the poor relation: ‘Performance’ and the pay of public-sector ‘senior managers’. Competition and Change, 9(1), 75-87.
Daft, R.L. (1998). Organization theory and design. Cincinati, OH: South-Western College Publishing. Davenport, R.J. (2001). Designing reward systems for today’s sales professionals, C.H. Fay (Der.) içinde, The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 284-291). New York: The Free Press.
Deakin, S. (2000). The many futures of the contract of employment. ESRC center for business eesearch, University of Cambridge working paper no. 191. Cambridge UK: ESRC Center for Business Research.
359
Deci, E.L., Ryan, R.M., Koestner, R. (1999). A meta-analytic review of experiments examining the effects of extrinsic rewards on intrinsic motivation. Psychological Bulletin, 125(6), 627-668.
Deckop, J.R., Mangel, R., Cirka, C.C. (1999). Getting more than you pay for: Organizational citizenship behavior and pay-for-performance plans. The Academy of Management Journal, 42(4), 420-428. Delaney, J.T.; Huselid, M.A. (1996). The impact of human resource management practices on perceptions of organizational performance. The Academy of Management Journal, 39(4), 949-969. Delery, J.E.; Doty, D.H. (1996). Modes of theorizing in strategic human resource management: Test of universalistic, contingency, and configurational performance predictions. The Academy of Management Journal, 39(4), 802-835. Delery, J.E. (1998). Issues of fit in strategic human resource management: Implications for research. Human Resource Management Review, 8(3), 289-309. Delery, J.E., Shaw, J.D. (2001). The strategic management of people in work organizations: Review, synthesis’ and extension. G.R. Ferris (Der.) içinde, Research in personnel and human resources management, volume 20 (s. 165-197) New York: JAI Press. DeMatteo, J.S. Eby, L.T., Sundstorm, E. (1998). Team-Based Rewards: Current Emprical Evidence, and Directions for Future Research. Research in Organizational Behavior, 20: 141-183. DeMeza, D., Southey, C. (1999). Too much monitoring, not enough performance pay. The Economic Journal, 109(454), C126-C139. DeNisi, A.S. (2000). Performance appraisal and performance management: A multilevel analysis. K.J. Klein, S.W.J. Kozlowski (Der.) içinde, Multilevel theory, research, and methods in organizations: Foundations, extensions, and new directions (s. 121-156). San Francisco: Jossey-Bass Inc. Deutsch, M. (1949). A theory of co-operation and competition. Human Relations, 2, 129-152. Dickinson, J. (2006). Employees’ preferences for the bases of pay differentials. Employee Relations, 28(2), 164-183. Ding, D.K., Sun, Q. (2001). Causes and effects of employee stock option plans: Evidence from Singapore. Pasific-Basin Finance Journal, 9, 563-599.
360
Dirks, K.T., Ferrin, D.L. (2001). The role of trust in organizational settings. Organization Science, 12(4), 450-467. DiMaggio, P.J., Powell, W.W. (1983). The iron cage revisited: Institutional isomorphism and collective rationality in organizational fields. American Sociological Review, 48(2), 147-160. Dixit, A. (2002). Incentives and organizations in the public sector: An interpretative review. Journal of Human Resources, 37(4), 696-727. Doeringer, P.B., Evans-Klock, C., Terkla, D.G. (1998). Hybrids or hodgepodges? workplace practices of Japanese and domestic startups in the United States. Industrial and Labor Relations Review, 51(2), 171-186. Doeringer, P.B., Piore, P.J. (1971). Internal labor markets and manpower analysis, Lexington, MA: Heath. Donaldson, L. (1990). The etheral hand: Organizational economics and management theory. The Academy of Management Review, 14(3), 369-381. Donaldson, L. (1999). The normal science of structural contingency theory. In S.R. Clegg, C. Hardy (Der.), Studying organization: Theory and method (s. 51-70). London: Sage Publications. Dow, G.K. (1987). The function of authority in transaction cost economics. Journal of Economic Behavior and Organization, 8, 13-38. Dow, G.K. (1997). The new institutional economics and employment regulation, B.E. Kaufman (Der.) içinde, Government regulation of the employment relationship (s. 57-90) Madison, WI: Industrial Relations Research Association. Drago, R., Heywood, J.S. (1995). The choice of payment schemes: Australian establishment data. Industrial Relations, 34(4), 507-531. Drago, R., Garvey, G. T. (1998). Incentives for helping on the job: Theory and evidence. Journal of Labor Economics, 16(1), 1-25. Dulebohn, J.H., Martocchio, J.J. ((1998)) Employee Perceptions of the Fairness of Work Group Incentive Plans. Journal of Management 24(4): 469-488. Duncan, W.J. (2001). Stock ownership and work motivation. Organizational Dynamics, 30(1), 1-11.
361
Dyer, L., Reeves, T. (1995). Human resource strategies and firm performance: What do we know and where do we need to go?’ The International Journal of Human Resource Management, 6(3), 656-670. Dzamba, A. (2001). Compensation strategies to use amid organizational change. Compensation & Benefits Management, 17(1), 14-29. Edwards, P.K. (1990). The politics of conflict and consent: How the labor contract really works. Journal of Economic Behavior and Organization, 13, 41-61. Edwards, P.K. (2003). The employment relationship and the field of industrial relations. P.K. Edwards (Der.) içinde, Industrial Relations: Theory & Practice (s. 1-36). Oxford, UK: Blackwell Publishing. Edwards, R. (1979). Contested terrain: The transformation of the workplace in the twentieth century. New York: Basic Books. Eisenhardt, K.M. (1988). Agency- and institutional-theory explanations: The case of retail sales compensation. The Academy of Management Journal, 31(3), 488-511. Eisenhardt, K.M. (1989). Agency theory: An assessment and review. Academy of Management Review, 14(1), 57-74. Ellig, B.R. (2001). Broad-based stock ownership. In C.H. Fay (Der.), The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 580-595). New York: The Free Press. Elvira, M. (1997). When is a bonus a bonus? Incentive pay, risk sharing, and wage levels. P.A. Voos (Der.) içinde, Proceedings of the Forty-Ninth Annual Meeting. Industrial Relations Research Association Series. Encinosa, W.E., Gaynor, M., Rebitzer, J.B. (2000). The sociology of groups and the economics of incentives: Theory and evidence on compensation systems. Working paper. Cambridge, MA: National Bureau of Economic Research. Eriksson, T., Lausten, M. (2000). Managerial pay and firm performance: Danish evidence. Scandinavian Journal of Management, 16, 269-286. Eskew, D., Heneman, R.L. (1996). A survey of merit pay plan effectiveness: End of the line for merit pay or hope for improvement. Human Resource Planning, 19(2), 12-19. Estrin, S., Perotin, V., Robinson, A., Wilson, N. (1997). Profit-sharing in OECD countries: A review and some evidence. Business Strategy Review 8(4): 27-32.
362
Ewing, B.T. (1996). Wages and performance-based pay: Evidence from the NLYS. Economic Letters 51: 241-246. Fakhfakh, F., Pérotin, V. (2002). France: Weitzman under state paternalism?. M. Brown, J.S. Heywood (Der.) içinde, Paying for performance: An international comparison (s.90-114). Armonk, NY: M.E.Sharpe. Fama, E.F. (1991). Time, salary, and incentive payoffs in labor contracts. Journal of Labor Economics, 9(1), 25-44. Fay, C.H., Risher, H.W. (2000). Contractors, comparable worth and the new OFCCP: Déjà vu and more. Compensation & Benefits Review, 32(5), 23-33. Fay, C.H., Flannery, T.P. (2001). The new employment contract and human resources management. C.H. Fay (Der.) içinde, The Executive Handbook on Compensation: Linking Strategic Rewards to Business Performance (s. 96-110). New York: The Free Press. Fay, C.H., Thompson, M.A. (2001). Contextual determinants of reward systems’ success: An exploratory study. Human Resource Management, 40(3), 213-226. Fehr, E., Falk, A. (2002). Psychological foundations of incentives. European Economic Review, 46, 687-724. Fehr, E., Gachter, S. (2000). Fairness and Retaliation: The Economics of reciprocity. The Journal of Economic Perspectives, 14(3), 159-181. Fernie, S., Metcalf, D. (1999). (Not) Hanging on the telephone: payment systems in the new sweatshops. D. Lewin, B. E. Kaufman (Der.) içinde, Advances in industrial and labor relations, vol. 9, (s. 23-68). Stamford, CT: JAI Press Inc. Ferris, G.F., Hochwarter, W.A., Buckley, M.R., Harrell-Cook, G., Frink, D.D. (1999). Human resources management: Some new directions. Journal of Management, 25(3), 385-415. Figart, D.M. (2001). Wage-setting under Fordism: The rise of job evaluation and the ideology of equal pay. Review of Political Economy, 13(4), 405-425. Fiorito, J. (2001). Human resource management practices and worker desires for union representation. Journal of Labor Research, 22(2), 335-354. FitzRoy, F.R., Kraft, K. (1995). On the choice of incentives in firms. Journal of Economic Behavior and Organization, 26, 145-160.
363
Flannery, T.P., Hofrichter, D.A., Platten, P.E. (1996). People, performance, & pay: Dynamic compensation for changing organizations. New York: The Free Press. Foss, N.J., Laursen, K. (2005). Performancee pay, delegation and multitasking under uncertainty and innovativeness: An empirical investigation. Journal of Economic Behavior & Organization, 58, 246-276. Fossum, J.A., McCall, P. (1997). Pay and reward for performance. D. Lewin, D.J.B. Mitchell, M.A. Zaidi (Der.) içinde, The human resource management handbook (s. 111-143). Greenwich, Conn.: JAI Press. Foster, J.J. (2000). Motivation in the workplace. N. Chmiel (Der.) içinde, Introduction to work and organizational psychology: A European perspective (s. 302-326). Oxford, UK: Blackwell Publishers Ltd. Fox, A. (1974). Beyond contract: Work, power and trust relations. London: Faber and Faber Limited. Freeman, R.B. (1982). Union wage practices and wage dispersion within establishments. Industrial and Labor Relations Review, 36(1), 3-21. Freeman, R. B., Medoff, J.L. (1984). What do unions do?. New York: Basic Books. Friedman, A.L. (1977). Industry and Labour: Class struggle at work and monopoly capitalism. London: Macmillan. Furnham, A. (1997). The psychology of behavior at work: The individual organization. Sussex, UK: Psychology Press, Publishers. Gardner, T. (1999). When pay for performance works too well: The negative impact of pay dispersion. Academy of Management Executive, 101-103. Garen, J. (1998). Self-employment’ pay systems, and the theory of the firm: an empirical analysis. Journal of Economic Behavior and Organization, 36, 257-274. Geary, J.F. (1992). Pay, control and commitment: linking appraisal and rewards. Human Resource Management Journal, 2(4), 36-54. Geary, J.F., Dobbins, A. (2001). Teamworking: A new dynamic in the pursuit of management control. Human Resource Management Journal, 11(1), 3-23. Geddes, L.A., Heywood, J.S. (2003). Gender and piece rates, commissions and bonuses. Industrial Relations, 42(3), 419-444.
364
Gerhart, B. (2000). Compensation strategy and organizational performance. S.L. Rynes, B. Gerhart (Der.) içinde, Compensation in organizations: Current research and practice (s. 151-194). San Francisco: Jossey-Bass. Gerhart, B. (2001). Designing reward systems: Balancing results and behaviors. C.H. Fay (Der.) içinde, The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 214-237). New York: The Free Press. Gerhart, B., Rynes, S.L. (2003). Compensation: Theory, evidence, and strategic implications. London: Sage Publications. Gerhart, B., Trevor, C.O., Graham, M.E. (1996). New directions in compensation research. Research in personnel and human resource management, 14, 143-203. Gherson, D.J. (1994). When pay at risk is a risk worth taking. ACA Journal, 3(4), 34-43. Gibbons, R. (1987). Piece-rate incentive systems. Journal of Labor Economics, 5(4), 413-429. Gibbons, R. (1998). Incentives in organizations. Journal of Economic Perspectives, 12(4), 115-132. Gibbons, R., Waldman, M. (1999). Careers in organizations: Theory and evidence. O. Ashenfelter, D. Card (Der.) içinde, Handbook of labor economics, vol. 3, (s. 2373-2437). Amsterdam: North Holland. Gibbs, M. (1995). Incentive compensation in a corporate hierarchy. Journal of Accounting and Economics, 19, 247-277. Gintis, H. (1976). The nature of labor exchange and the theory of capitalist production. Review of Radical Political Economics, 7, 36-54. Gittleman, M., Horrigan, M., Joyce, M. (1998). ‘Flexible’ workplace practices: Evidence from a nationally representative survey. Industrial and Labor Relations Review 52(1), 99-115. Godard, J., Delaney, J.T. (2000). Reflections on the ‘high performance’ paradigm’s implications for industrial relations as a field. Industrial and Labor Relations Review, 53(3), 482-502. Goldberg, V.P. (1980). Bridges over contested terrain: exploring the radical account of the employment relationship. Journal of Economic Behavior and Organization, 1, 249-274.
365
Goldin, C. (1986). Monitoring costs and occupational segregation by sex: A historical analysis. Journal of Labor Economics, 4(1), 1-27. Goldman, P. Van Houten, D.R. (1977). Managerial strategies and the worker: A Marxist analysis of bureaucracy. Sociological Quarterly,18, 108-125. Goldsmith, A.H., Veum, J.R., William, D. Jr. (2000). Working hard for the money? Efficiency wages and worker effort. Journal of Economic Psychology, 21, 351-385. Gomez-Mejia, L.R.; Balkin, D.B. (1992). Compensation, organizational strategy, and firm performance. Cincinnati, OH: South-Western Publishing Co. Grabke-Rundell, A., Gomez-Meija, L.R. (2002). Power as a determinat of executive compensation. Human Resource Management Review, 12, 3-23. Graham-Moore, B. (2001). Gainsharing, C.H. Fay (Der.) içinde, The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 527-538). New York: The Free Press. Grant, P.C. (1999). New perspectives on incentive system design: Integrating the theory of the firm and the theory of individual behavior. The Journal of Psychology, 133(4), 456-464. Granovetter, M. (1985). Economic action and social structure: The problem of embeddedness, American Journal of Sociology, 91(3), 481-510. Grout, P.A., Stevens, M. (2003). The assessment: Financing and managing public services. Oxford Review of Economic Policy, 19(2), 215-234. Green, W.H. (1999). Econometric Analysis, Upper Saddle River, NJ: Prenctice Hall. Greenberg, J. (1987). A taxanomy of organizational justice theories. Academy of Management Review, 12(1), 9-22. Gregg, P.A., Machin, S.J. (1988). Unions and the incidence of performance linked pay schemes in Britain. International Journal of Industrial Organization, 6, 91-107. Griesinger, D.W. (1990). The human side of economic organization. Academy of Management Review, 15(3), 478-499. Grimshaw, D. (2000). The problem with pay flexibility: changing pay practices in the UK health sector. International Journal of Human Resource Management, 11(5), 943-966.
366
Grimshaw, D., Rubery, J. (1998). Integrating the internal and external labor markets. Cambridge Journal of Economics, 22, 199-220. Grimshaw, D., Rubery, J. (2005). Inter-capital relations and the network organization: Redefining the work and employment nexus. Cambridge Journal of Economics, 29, 1027-1051. Grimshaw, D., Ward, K.G., Rubery, J., Beynon, H. (2001). Organizations and the transformation of the internal labor market. Work, Employment & Society, 15(1), 25-54. Gross, S.E. (1995). Compensation for teams: How to design and implement team-based reward programs. Phoenix,AZ: AMACOM. Gross, S.E., Leffler, S.P. (2001). Team pay, C.H. Fay (Der.) içinde, The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 465-486). New York: The Free Press. Guest, D.E. (1998). Is the psychological contract worth taking seriously?. Journal of Organizational Behavior, 19, 649-664. Gunnigle, P., Turner, R., D’Art, D. (1998). Counterposing collectivism: Performance-related pay and industrial relations in greenfield sites. British Journal of Industrial Relations, 36(4), 565-579. Gupta, N., Mitra, A. (1998). The value of financial incentives. ACA Journal, Autumn, 58-65. Gupta, N., Shaw, J.D. (2001). Successful skill-based pay plans. C.H. Fay (Der.) içinde, The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 513-526). New York: The Free Press. Guzzo, R.A., Dickson, M.W. (1996). Teams in organizations: Recent research on performance and effectiveness. Annual Review of Psychology, 47, 307-338. Hackman, J.R., Oldham, G.R. (1976). Motivation through design of work: Test of a theory. Organizational Behavior and Human Performance, 16, 250-279. Hackman, J.R., Oldham, G.R. (1980). Work Redesign. Reading, MA: Addison-Wesley Publishing Company. Hamilton, B.H., Nickerson, J.A., Owan, H. (2003). Team incentives and worker heterogeneity: An empirical analysis of the impact of teams on productivity and participation. Journal of Political Economy, 111(3), 465-497.
367
Hansen, D.G. (1997). Worker performance and group Incentives: A case study. Industrial and Labor Relations Review, 51(1), 37-49. Harris, M., Raviv, A. (2002). Organization design. Management Science, 48(7), 852-865. Harder, J.W. (1992). Play for pay: Effects of inequity in pay-for-performance context. Administrative Science Quarterly, 37, 321-335. Harris, M.M., Gilbreath, B., Sunday, J.A. (1998). A longitudinal examination of a merit pay system: Relationships among performance ratings, merit increases, and total pay increases. Journal of Applied Psychology, 83(5), 825-831. Hatry, H.P. (1999). Performance measurement: Getting results. Washington, D.C.: The Urban Institute Press. Heckman, J.J., Heinrich, C., Smith, J. (2002). The performance of performance standards. The Journal of Human Resources, 37(4), 778-811. Heery, E. (1996). Risk, representation and the new pay. Personnel Review, 25(6), 54-65. Heery, E. (1998). A return to contract? Performance related pay in a public service. Work, Employment & Society, 12(1), 73-95. Heery, E. (2000). The new pay: Risk and representation at work. D. Winstanley, J. Woodall (Der.) içinde, Ethical issues in contemporary human resource management, (s. 172-188). New York: St. Martin’s Press. Heinrich, C.J. (2003). Measuring public sector performance and effectiveness. In G. Peters, J. Pierre (Der.), Handbook of public administration, (s. 25-37). London: Sage Publications. Hemmer, T. (1995). On the interrelation between production technology, job design, and incentives. Journal of Accounting and Economics, 19, 209-245. Heneman, R.L. (1992). Merit pay: Linking pay increases to performance ratings. Reading, MA: Addison-Wesley. Heneman, R.L., Gresham, M. T. (1998). Performance-based pay plans. J.W. Smither (Der.) içinde, Performance appraisal: State of the art in practice (s. 496-536). San Francisco: Jossey-Bass Publishers.
368
Heneman, R.L., Hippel, C.V. (1995). Balancing group and individual rewards: rewarding individual contributions to the team. Compensation & Benefits Review July-August, 63-68. Heneman, R.L. (2000). The changing nature of pay systems and the need for new midrange theories of pay. Human Resource Management Review, 10(3), 245-247. Heneman, R.L. (2001). Merit Pay, C.H. Fay (Der.) içinde, The executive handbook on compensation: Linking strategic rewards to business performance (s. 447-464). New York: The Free Press. Heneman, H.G. (2002). Compensation research directions and suggestions for the new millennium. Human Resource Management Review, 12, 75-80. Heneman, R.L., Greenberger, D.B., Fox, J.A. (2002). Pay increase satisfaction: a reconceptualization of pay raise satisfaction based on changes in work and pay practices. Human Resource Management Review, 12, 63-74. Heneman, R.L., Werner, J.M. (2005). Merit pay: Linking pay to performance in a changing world. Greewich, CT: Infotmation Age Publishing. Heywood, J.S., Siebert, W.S., Wei, X. (1997). Payment by result systems: British evidence. British Journal of Industrial Relations, 35(1), 1-22. Heywood, J.S., Hübler, O., Jirjahn, U. (1998). Variable payment schemes and industrial relations: Evidence from Germany. Kyklos, 51(2), 237-257. Heywood, J., Wei, X. (2001). Performance pay and job satisfaction. Working paper, Department of economics, University of Wisconsin-Milwauke. Hodgetts, R.M., Luthans, F., Slocum, J.W.Jr. (1999). Strategy and HRM initiatives for the ‘00s environment: redefining roles and boundaries, linking competencies and resources. Organizational Dynamics, 28(2), 7-21. Hodson, R. (2002). Worker participation and teams: New evidence from analyzing organizational ethnographies. Economic and Industrial Democracy, 23(4), 491-528. Hollensee, E.C., Guthrie, J.P. (2000). Group pay-for-performance plans: the role of spontaneous goal setting. Academy of Management Review, 25(4), 864-872. Holmström, B. (1982). Moral hazard in teams. The Bell Journal of Economics, 13(2), 324-340. Holmstrom, B., Milgrom, P. (1994). The firm as an incentive system. American Economic Review, 84(4), 972-991.
369
Hood, C. (1991). A public management for all seasons?. Public Administration, 69(1), 3-19. Hood, C., Peters, G. (2004). The middle aging of new public management: into the age of paradox?. Journal of Public Administration Research and Theory, 14(3), 267-282. Honeywell, J.A., Dickinson, A.M. (1999). Small group incentives: a review of the literature. Journal of Organizational Behavior Management, 19(2), 89-120. Hunter, L.C., McCormack, D.J., Rimmer, R.J. (2002). Reward, equity and conflict: A dynamic approach. International Journal of Business Performance Management, 4(1), 24-44. Huselid, M.A. (1995). The impact of human resources practices on turnover, productivity, and corporate financial performance. Academy of Management Journal, 38(3), 635-72. Huselid, M.A., Becker, B.E. (1999). Methodological issues in cross-sectional and panel estimates of the link between human resource strategies and firm performance. C. Ichniowski, T.A. Kochan, D. Levine, C. Olson, Strauss (Der.) içinde, The American workplace: Skills, compensation, and employee involvement (s. 111-136). Cambridge, UK: Cambridge University Press. Hutson, D. (2000). New Incentives are on the rise. Compensation & Benefits Review, 32(5), 40-46. Hyman, R. (1987). Strategy or structure. Work, Employment and Society, 1(1), 25-56. Ichniowski, C., Shaw, K., Prennushi, G. (1997). The effects of human resource management practices on productivity: A study of steel finishing lines. The American Economic Review, 87(3), 291-313. Ichniowski, C., Kochan, T.A., Levine, D., Olson, C.,Strauss, G. (1999). What works at work: Overview and assessment. C. Ichniowski, T.A. Kochan, D. Levine, C. Olson, Strauss (Der.) içinde, The American workplace: Skills, compensation, and employee involvement (s. 1-37). Cambridge, UK: Cambridge University Press. Ichniowski, C., Shaw, K. (2003). Beyond incentive pay: Insiders’ estimates of the value of complementary human resource management practices. Journal of Economic Perspectives, 17(1), 155-180.
370
Igalens, J., Roussel, P. (1998). A study of the relationships between compensation package, work motivation and job satisfaction. Journal of Organizational Behavior, 20, 1003-1025. IPD Survey Report (1999). Performance pay trends in the UK, Survey Report 9 London: Institute of personnel and development. Jackson, S.E., Schuler, R.S., Rivero, J.C. (1989). Organizational characteristics as predictors of personnel practices. Personnel Psychology, 42(4), 727-786. Jackson, S.E., Schuler, R.S. (1995). Understanding human resource management in the context of organizations and their environments. Annual Review of Psychology, 46, 237-264. Jacoby, S.M. (1990). The new institutionalism: what can it learn from the old?. Industrial Relations, 29(2),316-359. Jacoby, S.M. (2005). The embedded corporation: Corporate governance and employment relations in Japan and the United States. Princeton, NJ: Princeton University Press. Jenkins, G. D. Jr., Ledford, G. E. Jr., Gupta, N., Doty, D. H. (1992). Skill-based pay: practices, payoffs, pitfalls and prescriptions. Scottsdale, AZ: American Compensation Association. Jenkins, G.D.Jr., Gupta, N., Mitra, A., Shaw, J.D. (1998). Are financial incentives related to performance? A meta-analytic review of empirical research. Journal of Applied Psychology, 83(5), 777-787. Jihrjahn, U. (2002). The German experience with performance pay. In M. Brown, J.S. Heywood (Der.), Paying for performance: An international comparison (s.148-178). Armonk, NY: M.E.Sharpe. Jirjahn, U., Stephan, G. (2004). Gender, piece rates and wages: Evidence from matched employer-employee data. Cambridge Journal of Economics, 28, 683-704. Johnson, C.M., Mawhinney, T.C., Redmon, W.K. (2001). Introduction to Organizational performance: Behavior analysis and management. C.M. Johnson, W.K. Redmon, T.C. Mawhinney (Der.) içinde, Handbook of Organizational Performance (s. 3-22). Binghampton, NY: Haworth Press. Jones, D.C., Kato, T. (1995). The productivity effects of employee stock-ownership plans and bonuses: Evidence from Japanese panel data. American Economic Review, 85(3), 391-414.
371
Jones, D.C., Kato, T., Pliskin, J. (1997) Profit sharing and gainsharing: A review of theory, incidence, and effects. D. Lewin, D.J.B. Mitchell, M.A. Mahmood (Der.) içinde, The human resource management handbook, Part 1 (153-174). Stamford, CT: JAI Press, Inc. Jones, D.C., Pliskin, J. (1997). Determinants of the group incentives: Evidence from Canada. The Canadian Journal of Economics, 30(4), 1027-1045. Judge, T.A. (1993). Validity of the dimensions of the pay satisfaction questionnaire: evidence of differential prediction. Personnel Psychology, 46, 331-355. Julnes, P.L., Holzer, M. (2001). Promoting the utilization of performance measures in public organizations? An empirical study of factors affecting adoption and implemention. Public Administration Review, 61(6), 693-708. Kaboolian, L. (1998). The new public management: Challenging the boundaries of the management vs. administration debate. Public Administration Review, 58(3), 189-193. Kahn, C.M., Silva, E.C.D., Zilliak, J.P. (2001). Performance-based wages in tax collection: The Brazilian tax collection reform and its effects. The Economic Journal, 111(468), 188-205. Kalleberg, A.L. (2001). Organizing flexibility: the flexible firm in a new century. British Journal of Industrial Relations, 39(4), 479-504. Kandel, E., Lazear, E.P. (1992). Peer pressure in partnerships. Journal of Political Economy, 100, 801-17. Kanfer, R. (1990). Motivation theory and industrial/organizational psychology. M.D. Dunnette, L.M. Hough (Der.), Handbook of industrial and organizational psychology, 2nd edition, Vol. 1 (75-170). Palo Alto, CA: Consulting Psychologists Press. Kanfer, R. (1992). Work motivation: New directions in theory and research. In C.L. Cooper, I.T. Robertson (Der.), International review of industrial and organizational psychology (s. 1-53). Kelly, A., Monks, K. (1998). View from the bridge and life on deck: Contrasts and contradictions in performance related pay. C. Mabey, D. Skinner, T. Clark (Der.) içinde, Experiencing human resource management (s. 113-128). London: Sage Publications. Kessler, I. (1994). Performance related pay: Contrasting approaches. Industrial Relations Journal, 25(2), 122-135.
372
Kessler, I. (2000). Remuneration Systems’. S. Bach, K. Sisson (Der.) içinde, Personnel management: A comprehensive guide to theory and practice in Britain (s. 264-286). Oxford, UK: Blackwell Publishers Inc. Kessler, I. (2001). Reward System Choices. In J. Storey (Der.), Human Resource Management: A Critical Text (s. 206-231). London: Thomson Learning. Kessler, I. (2003). Pay and performance. B. Towers (Der.) içinde, Handbook of employment relations, law and practice (s. 331-351). London: Kogan Page. Kessler, I., Purcell, J. (1992). Performance related pay: Objectives and application. Human Resource Management Journal, 2(3), 16-34. Kessler, I., Heron, P. Gagnon, S. (2006). The fragmentation of pay determination in the British civil service: A union member perspective. Personnel Review, 35(1), 6-28. Kirkpatrick, I., Hoque, K. (2005). The decentralisation of employment relations in the British public sector. Industrial Relations Journal, 36(2), 100-120. Klaas, B.S. (2002). Compensation in the jobless organization. Human Resource Management Review, 12, 43-61. Knez, M., Simester, D. (2001). Firm-wide incentives and mutual monitoring at Continental Airlines. Journal of labor Economics, 19(4), 743-772. Koch, M.J., McGrath, R.G. (1996). Improving labor productivity: Human resource management policies do matter. Strategic Management Journal, 17, 335-354. Kochanski, J.T., Risher, H. (1999). Paying for competencies: Rewarding knowledge, skills, and behaviors. H. Risher (Ed.). içinde, Aligning pay and results: Compensation strategies that work from the boardroom to the shop floor (s. 145-171). New York: Amacom. Kogut, B.,Zander, U. (1996). What firms do? Coordination, identity, and learning. Organization Science, 7(5), 502-518. Komaki, J.L., Minnich, M.R. (2001). Developing performance appraisals: Criteria for what and how performance is measured. C.M. Johnson, W.K. Redmon, T.C. Mawhinney (Der.) içinde, Handbook of Organizational Performance (s. 51-80). Binghampton, NY: Haworth Press. Kowtha, N.R., Leng, Q.S. (1999). Incentives in the Asian context: Theory and preliminary evidence. Asia Pacific Journal of Management, 16, 95-109.
373
Kruse, D.L. (1996). Why do firms adopt profit-sharing and employee ownership Plans?. British Journal of Industrial Relations, 34(4), 515-538. Kurdelbush, A. (2002). Multinational and the rise of variable pay in Germany. European Journal of Industrial Relations, 8(3), 325-349. Lado, A.A., Wilson, M.C. (1994). Human resource systems and sustained competitive advantage: a competency-based perspective. The Academy of Management Review, 19(4), 699-727. Lallemand, T., Plasman, R., Rycx, F. (2005). Why do large firms pay higher wages? Evidence from matched worker-firm data. International Journal of Manpower, 26(7/8), 705-723. Lane, C., Bachmann, R. (1996). The social constitution of trust: supplier relations in Britain and Germany. Organization Studies, 17(3), 365-395. Laursen, K., Mahnke, V. (2001). Knowledge strategies, firm types, and complementarity in human-resource practices. Journal of Management and Governance, 5, 1-27. Laursen, K., Foss, N.J. (2003). New human resource management practices, complementaries and the impact on innovation performance. Cambridge Journal of Economics, 27, 243-263. Lawler, E.E. (1990). Strategic pay: Aligning organizational strategies and pay systems. San Francisco: Jossey-Bass Publishers. Lawler, E.E. (2000). Rewarding excellence: Pay strategies for the new economy. San Francisco: Jossey-Bass Publishers. Lawler, E.E. (2000). Research directions. Human Resource Management Review, 10(3), 307-311. Lazear, E.P. (1979) Why is there mandatory retirement?. Journal of Political Economy, 87(6), 1261-1284. Lazear, E.P. (1986). Salaries and piece rates. The Journal of Business, 59(3), 405-431. Lazear, E.P. (1995). A Job-based analysis of labor Markets. The American Economic Review. 85(2), 260-265. Lazear, E.P. (1998). Personnel economics for managers. New York: John Wiley & Sons, Inc.
374
Lazear, E.P. (2000). Performance pay and productivity. The American Economic Review, 90(5), 1346-1361. Lazear, E.P., Rosen, S. Rank-order tournaments as optimum labor contracts. The Journal of Political Economy, 89(5), 841-864. Ledford, G.E. (1995). Paying for the skills, knowledge, and competencies of knowledge workers. Compensation & Benefits Review, 55-62. Ledford, G.E., Hawk, E.J. (2000). Compensation strategy: A guide for managers. ACA Journal, 9(1), 28-38. Lee L.B., Scarpello, V., Rockmore, B.W. (1995). Strategic compensation in South Korea’s publicly traded firms. The International Journal of Human Resource Management, 6(3), 686-701. Legge, K. (2001). Silver bullet or spent round? Assessing the meaning of the ‘high commitment’/performance relationship. J. Storey (Der.) içinde, Human resource management: A critical text (s. 21-36). London: Thomson Learning. Levine, D.I. (1993). What do wages buy?. Administrative Science Quarterly, 38, 462-483. Levine, D.I. (1993). Fairness, markets, and ability to pay: evidence from compensation executives. American Economic Review, 83(5),1241-1259. Levine, D.I., Belman, D., Charness, G., Groshen, E.L., O’Shaughnessy, K.C. (2002). How new is the new employment contract?: Evidence from North American pay practices. Kalamazoo, MI: W.E. Upjohn Institute for Employment Research. Lewin, D. (2003). Incentive compensation in the public sector: Evidence and potential. Journal of Labor Research, 24(4), 597-619. Lewis, P. (1998). Managing performance-related pay based on evidence from the financial services sector. Human Resource Management Journal, 8(2), 66-77. Long, R.J. (2001). Pay systems and organizational flexibility. Canadian Journal of Administrative Sciences, 18(1), 25-32. Long, R.J. (2002). Performance pay in Canada. M. Brown, J.S. Heywood (Der.) içinde, Paying for performance: An international comparison (s. 52-89). Armonk, NY: M.E.Sharpe.
375
Lowery, C.M., Petty, M.M., Thompson, J.W. (1996). Assessing the merit of merit pay: Employee reactions to performance-based pay. Human Resource Planning, 19(1), 26-37. Lupton, T., Gowler, D. 1969. Selecting a wage payment system. London: Engineering employees’ federation. MacDuffie, J. P. (1995). Human resource bundles and manufacturing performance: organizational logic and flexible production systems in the world auto industry. Industrial and Labor Relations Review, 48(2), 197-221. Machin, S., Wood, S. (2005).Human resource management as a substitute for trade unions in British workplaces. Industrial and Labor Relations Review, 58(2), 201-218. MacLeod, W.B., Parent, D. (1999). Job characteristics and the form of compensation. S. Polachek (Der.) içinde, Research in Labor Economics, vol. 18 (s. 177-242). Stamford, CT: JAI Press. Madhok, A. (2002). Reassessing the fundamentals and beyond: Ronald Coase, the transaction cost and resource-based theories of the firm and the institutional structure of production. Strategic Management Journal, 23, 535-550. Mahoney, T.A. (1983). Approaches to the definition of comparable worth. Academy of Management Review, 8(1), 14-22. Mahoney, T.A.(1989). Multiple pay contingencies: Strategic design of compensation. Human Resource Management 28(3), 337-347. Marchington, M., Grugulis, I. (2000). ‘Best practice’ human resource management: Perfect opportunity or dangerous illusion?. International Journal of Human Resource Management, 11(6), 1104-1124. Marginson, P. (1993). Power and efficiency in the firm: Understanding the employment relationship. C. Pitelis (Der.) içinde, Transaction Costs, Markets and Hierarchies (s. 133-165). Oxford UK: Blackwell. Marler, J.H., Barringer, M.W., Milkovich, G.T. (2002). Boundaryless and traditional contingent employees: Worlds apart. Journal of Organizational Behavior, 23, 425-453. Marsden, D. (1999). A theory of employment systems: Micro-foundations of societal diversity, Oxford: Oxford University Press. Marsden, D. (2004a). Employment systems: Workplace HRM strategies and labor institutions. B.E. Kaufman (Der.) içinde, Theoretical perspectives on work and the
376
employment relationship (s. 77-103). Champaign, IL: Industrial Relations Research Association Series. Marsden, D. (2004b). The role of performance-related pay in renegotiating the “effort bargain”: The case of the British public service. Industrial and Labor Relations Review, 57(3), 350-370. Marsden, D. (2004c). The ‘network economy’ and models of the employment contract. British Journal of Industrial Relations, 42(4), 659-684. Marsden, D., French, S. (2002). Performance pay in United Kingdom. M. Brown, J.S. Heywood (Der.) içinde, Paying for performance: An international comparison (s.115-147). Armonk, NY: M.E.Sharpe. Marsden, David; Belfield, R. (2005). Unions and performance related pay: What chance of a procedural role?. S. Fernie, D. Metcalf (Der.) içinde, Trade unions: Resurgence or demise (s. 138-161). Oxford: Routledge. Marsden, David; Belfield, R. (2006). Pay for performance where output is hard to measure: The case of performance pay for school teachers. Advances in Industrial and Labor Relations, 15(1), 1-34. Marshall, N. (1998). Pay-for-performance systems: Experiences in Australia. Public Productivity & Management Review, 21(4), 403-418. Mason, G. (1999). Product strategies, work force skills, and ‘high-involvement’ work practices. P. Cappelli (Der.) içinde, Employment practices and business strategy (s. 193-215). Oxford: Oxford University Press. Matthews, R.C.O. (1991). The economics of professional ethics: Should the professions be more like business?. The Economic Journal, 1001(407), 737-750. McAdams, J. (2000). The essential role of rewarding teams and teamwork. Compensation & Benefits Management, 16(40), 15-27. McHugh, P.P., Cutcher-Gershenfeld, J., Polzin, M. (1999). Employee stock ownership plans: Union influence and stakeholder interests. Economic and Industrial Democracy, 20, 535-560. McNabb, R., Whitfield, K. (2001). Job evaluation and high performance work practices: Compatible or conflictual?. Journal of Management Studies, 38(2), 393-312.
377
McPherson, M. (1983). Efficiency and liberty in the productive enterprise: Recent work in the economics of work organization. Philosophy and Public Affairs, 12(4), 354-368. Mericle, K., Kim, D.-O. (1999). From job-based pay to skill-based pay in unionized establishments: A tree-plant comparative analysis. Relations Industrielles/ Industrial Relations. 54(3), 549-580. Metcalf, D. (1993). Industrial relations and economic performance. British Journal of Industrial Relations, 31(2), 255-283. Meyer, A.M. (1994). The dynamics of learning with team production: Implications for task assignment. The Quarterly Journal of Economics, 109(4), 1157-1184. Meyer, H.H. (1975). The pay-for-performance dilemma. Organizational Dynamics, 3, 39-50. Meyer, J.W., Rowan, B. (1977). Institutionalized organizations: Formal structure as myth and ceremony. American Journal of Sociology, 83(2), 340-363. Miceli, M.P., Heneman, R.L. (2000). Contextual determinants of variable pay plan design: A proposed research framework. Human Resource Management Review, 10(3), 289-305. Miles, R.E., Snow, C.C. (1984). Designing strategic human resources systems. Organizational Dynamics, 16, 36-52. Milgrom, P., Roberts, J. (1990). The economics of modern manufacturing: technology, strategy, and organization. American Economic Review, 80(3), 511-528. Milgrom, P., Roberts, J. (1992). Economics, organization and management, Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall, Inc. Milgrom, P., Poberts, J. (1995). Complementaries and fit strategy, structure, and organizational change in manufacturing. Journal of Accounting and Economics, 19, 179-208. Milkovich, G.T., Newman, J.M. (1999). Compensation. Boston: Irwin/McGraw-Hill. Milkovich, G.T., Stevens, J. (2000). From pay to rewards: 100 years of change. ACA Journal, 9(1), 6-18. Miller, L.K., Hamblin, R.L. (1963). Interdependence, differential rewarding, and productivity. American Sociological Review, 28(5), 768-778.
378
Miller, D. (1986). Configurations of strategy and structure: Towards a synthesis. Strategic Management Journal, 7(3), 233-249. Miller, D. (1992). Generic strategies: Classification, combination and context. P. Shrivastava, A. Huff, J. Duffon (Der.) içinde, Advances in strategic management, Volume 8, (s. 391-408). JAI Press. Miller, D., Lee, J. (2001). The people make the process: Commitment to employees, decision making, and performance. Journal of Management 27: 163-189. Milli Eğitim Bakanlığı (2006). Okulda performans yönetimi modeli. Ankara: T.C. MEB. Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı. Mills, P.K., Marguiles, N. (1980). Toward a core typology of service organizations. Academy of Management Review, 5(2), 255-265. Mills, P.K., Moberg, D.J. (1982). Perspectives on the technology of service operations. Academy of Management Review, 7(3), 467-478. Mitchell, D.J., Lewin, D., Lawler, E.E. (1990). Alternative pay systems, Firm performance, and productivity. A.S. Blinder (Der.) içinde, Paying for productivity: A look of the evidence (s. 15-88). Washington, DC: Brooking Institution. Mitchell, T.R., Daniels, D. (2003). Motivation. , W.C. Borman, D.R. Ilgen, R.J. Klimoski (Der.) içinde, Handbook of psychology: Industrial and organizational Psychology, Volume 12 (s. 225-254). Hoboken, NJ: John Wiley & Sons. Mintzberg, H. (1990). The design school: Reconsidering the basic premises of strategic management. Strategic Management Journal, 11(3), 171-195. Mitra, A. (2003). Establishment size, employment, and the gender wage gap. Journal of Socio-Economics, 32, 317-330. Modell, S. (2004). Performance measurement myths in the public sector: A research note. Financial Accountability & Management, 20(1), 39-55. Mohrman, S.A., Cohen, S.G., Mohrman, A.M. (1995). Designing team-based organizations: New forms for knowledge work. San Francisco: Jossey-Bass. Montemayor, E.F. (1994). A Model for aligning teamwork and pay. ACA Journal, 3(2), 18-25. Montemayor, E.F. (1996). Congruence between pay policy and competitive strategy in high-performing firms. Journal of Management, 22(6), 889-908.
379
Morgenson, F.K., Campion, M.A., Maertz, C.P. (2001). Understanding pay satisfaction: The limits of a compensation system implementation. Journal of Business and Psychology, 16(1), 133-149. Morris, J., Wilkinson, B., Munday, M. (2000). Farewell to HRM? personnel practices in Japanese manufacturing plants in the UK. International Journal of Human Resource Management, 11(6), 1047-1060. Müller, F. (1996). Human resources as strategic assets: An evolutionary resource-based theory. Journal of Management Studies, 33(6), 757-785. Murphy, K.J. (2001). Performance standards in incentive contracts. Journal of Accounting and Economics, 30, 245-278. Murray, B., Gerhart, B. (1998). An empirical analysis of a skill-based pay program and plant performance outcomes. Academy of Management Journal, 41(1), 68-78. Murray, B., Gerhart, B. (2000). Skill-based pay and skill seeking. Human Resource Management Review, 10(3), 271-287. Nelson, J.B. (1997). The boundaryless organization: Implications for job analysis, recruitment, and selection. Human Resource Planning, 20(4), 39-49. Nicholson-Crotty, S., Theobald, N.A., Nicholson-Crotty, J. (2006). Disparate measures: Public managers and performance-measurement strategies. Public Administration Review, 101-113. Ng, I., Maki, D. (1994). Trade Union Influence on Human Resources Practices. Industrial Relations 33: 121-135. OECD. (2005). Performance-related pay policies for government employees. Cenevre: OECD Publishing. Oi, W., Idson, T. (1999). Firm size and wages. O. Ashenfelter, D. Card (Der.) içinde, Handbook of labor economics, vol. 3 (s. 2165-2214). Amsterdam: Elsevier Science. Oliver, C. (1991). Strategic responses to institutional processes. The Academy of Management Review, 16(1), 145-179. Oliver, C. (1997). Sustainable competitive advantage: Combining institutional and resource-based views. Strategic Management Journal, 18(9), 697-713. Orlando, C.R., Johnson, N.B. (2001). Strategic human resource management effectiveness and firm performance. International Journal of Human Resource Management, 12(2), 299-310.
380
Osterman, P. (1987). Choice of employment systems in internal labor markets. Industrial Relations, 26(1), 46-67. Osterman, P. (1994). Internal labor markets: Theory and change. C. Kerr, P.D. Staudohar (Der.) içinde, Labor Economics and Industrial Relations (s. 305-339). Cambridge, MA: Harvard University Press. Osterman, P. (1994). Supervision, discretion, and work organization. American Economic Review, 84(2), 380-384. Osterman, P. (2000). Work reorganization in an era of restructuring: Trends in diffusion and effects on employee welfare. Industrial and Labor Relations Review 53(2): 179-196. Özen, Ş. (2007). Yeni kurumsal kuram: Örgütleri çözümlemede yeni ufuklar ve yeni sorunlar. A.S. Sargut, Ş. Özen (Der.) içinde, Örgüt kuramları (s. 237-330). Ankara: İmge Yayınları. Parent, D. (1999). Methods of pay and earnings: A longitudinal analysis. Industrial and Labor Relations Review, 53(1), 71-86. Parent, D. (2002). Performance pay in the United States: Its determinants and effects. M. Brown, J.S. Heywood (Der.) içinde, Paying for performance: An international comparison (s. 17-51). Armonk, NY: M.E.Sharpe. Pass, C., Robinson, A., Ward, D. (2000). Performance criteria of corporate option and long-term incentive plans: A survey of 150 UK companies 1994-1998. Management Decision, 38(2), 130-137. Pearce, J.L. (1996). Why merit pay doesn’t work: Implications from organizational theory. R.M. Steers, L.W.Porter, G.A.Bigley (Der.) içinde, Motivation and leadership at work (s. 519-526). Boston: McGraw-Hill. Pencavel, J.H. 1977. Work effort, on-the-job screening, and alternative methods of remuneration.’ R. Ehrenberg (Der.) içinde, Research in labor economics, vol. 1, (s. 225-258). Greenwich, CT: JAI Press. Pendleton, A. (1997). Characteristics of workplaces with financial participation: Evidence from the workplace industrial relations survey. Industrial Relations Journal, 28(2), 103-119. Pfeffer, J. (1995). Incentives in organizations: The importance of social relations. O.W. Williamson (Der.) içinde, Organization theory: from Chester Bernard to the present and beyond (s. 72-97). New York: Oxford University Press.
381
Pfeffer, J. (1997). New directions for organization theory: Problems and prospects. New York: Oxford University Press. Pfeffer, J. (1998). Six dangerous myths about pay. Harvard Business Review, May-June, 109-119. Peck, C. (1993). Variable Pay: Nontraditional programs for motivation and reward. New York: The Conference Board. Perrow, C. (1986). Economic theories of organization. Theory and Society, 15(1-2), 11-45. Pidd, M. (2005). Perversity in public service performance management. International Journal of Productivity and Performance Management, 54(5/6), 482-493. Pierce, J.L., Rubenfeld, S.A., Morgan, S. (1991). Employee ownership: A conceptual model of process and effects. Academy of Managemet Review, 16(1), 121-144. Piore, M.J., Sabel, C.F. (1984). The second industrial divide: Possibilities for prosperity. New York: Basic Books. Phillips, P. (2001). Employee share ownership plans: How to design and implement an ESOP in Canada. Toronto: John Wiley & Sons Canada, Ltd. Pil, F.K., MacDuffie, J.P. (1999). The Adaption of High-Involvement Work Practices. C. Ichniowski, T.A. Kochan, D. Levine, C. Olson, C. Strauss (Der.) içinde, The American Workplace: Skills, Compensation, and Employee Involvement (s. 137-171). Cambridge, UK: Cambridge University Press. Politt, C. (2005). Performance management in practice: A comparative study of executive agencies. Journal of Public Administration research and Theory, 16, 25-44. Poole, M., Jenkins, G. (1998). Human Resource Management and the Theory of Rewards: Evidence from a National Survey. British Journal of Industrial Relations 36(2): 227-247. Porter, M.E. (1980). Competitive strategy: Techniques for analyzing industries and competitors. New York: Free Press. Porter, M.E. (1985). Competitive advantage: Creating and sustaining superior performance. New York: Free Press.
382
Poutsma, E., Hendrickx, J.,Huijgen, F. (2003a). Employee participation in Europe: In search of the participative workplace. Economic and Industrial Democracy, 24(1), 45-76. Poutsma, E., de Nijs, W., Poole, M. (2003b). The global phenomenon of employee financial participation. International Journal of Human Resource Management, 14(6), 855-862. Prendergast, C. (1999). The provision of incentives in firms. Journal of Economic Literature, 37, 7-63. Prendergast, C. (2002). The tenuous trade-off between risk and incentives. Journal of Political Economy, 110(5), 1071-1102. Propper, C., Wilson, D. (2003). The use and usefulness of performance measures in the public sector. Oxford Review of Economic Policy, 19(2), 250-267. Prowse, P., Prowse, J. (2007). Is there still a public sector model of employment relations in the United Kingdom?. International Journal of Public Sector Management, 20(1), 48-62. Purcell, J. (1999). Best practice and best fit: Chimera or cul-de-sac?. Human Resource Management Journal, 9(3), 26-41. Purcell, J. (2001). The meaning of strategy in human resource management. J. Storey (Der.) içinde, Human resource management: A critical text (s. 59-76). London: Thomson Learning. Quaid, M. (1993). Job evaluation: The myth of equitable assessment. Toronto: University of Toronto Press Incorporated. Quinn, R.E., Cameron, K. (1983). Organizational life cycles and shifting criteria of effectiveness: Some preliminary evidence. Management Science, 29(1), 33-51. Randolph, W.A., Dess, G.G. (1984). The congruence perspective of organization design: A conceptual model and multivariate research approach. Academy of Management Review, 9(1), 114-127. Rajagopalan, N. (1997). Strategic orientations, incentive plan adoptions, and firm performance: evidence from electric utility firms. Strategic Management Journal,18, 761-785. Rebitzer, J.B. (1993). Radical political economy and the economics of labor markets. Journal of Economic Literature, 31(3), 1394-1434.
383
Richard, J.E. (2000). Global executive compensation: A look at the future. Compensation & Benefits Review, 32(3), 35-38. Richard, O.C., Johnson, N.B. (2001). Strategic human resource management Effectiveness and firm performance. International Journal of Human Resource Management, 12(2), 299-310. Richardson, D.H. (2000). Pay, performance, and competitive balance in the National Hockey League. Eastern Economic Journal, 26(4), 393-417. Richardson, R./IPD. (1999). Performance pay trends in the UK institute of personnel and development survey report no 9. London: Institute of Personnel and Development. Richardson, R., Thomson, M. (1999). The impact of people management practices on business performance: A literature review. London: Institute of Personnel and Development. Risher, H. Der. (1999). Aligning pay and results: Compensation strategies that work from the boardroom to the shop floor. New York: AMACOM. Risher, H. (2000). Dow chemical’s salary program: A model for the future?. Compensation & Benefits Review 32(3): 26-34. Roberts, J. (2004). The modern firm: Organizational design for performance and growth. Oxford: Oxford University Press. Robins, J. A. (1987). Organizational economics: Notes on the use of transaction-cost theory in the study of organizations, Administrative Science Quarterly, 32, 68-86. Roche, W.K. (1999). In search of commitment-oriented human resource management practices and the conditions that sustain them. Journal of Management Studies, 36(5), 653-78. Roehling, M.V. (2004). Legal theory: Contemporary contract law perspectives and insights for employment relationship theory. J. A-M. Coyle-Shapiro, L.M. Shore, M.S. Taylor, L.E. Tetrick (Der.) içinde, The employment relationship: Examining psychological and contextual perspectives (s. 65-93). Oxford: Oxford University Press. Roehling, M.V., Cavanaugh, M.A., Moyniyan, L.M., Boswell, W.R. (2000). The nature of the new employment relationship: A content analysis of the practitioner and academic literatures. Human Resource Management, 39(4), 305-320.
384
Rose-Ackerman, S. (1996). Altruism, nonprofits, and economic theory. Journal of Economic Literature, 34, 701-728. Roth, K., O’Donnell, S. (1996). Foreign subsidiary compensation strategy: An agency theory perspective. The Academy of Management Journal, 39(3), 678-703. Rousseau, D.M., Ho, V.T. (2000). Psychological contract issues in compensation. In S.L. Rynes & B. Gerhart (Der.) Compensation in organizations: Current research and practice (s. 273-310). San Francisco: Jossey-Bass. Rousseau, D.M. (1995). Psychological contracts in organizations: Understanding written and unwritten agreements. Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Rubery, J. (1997). Wages and the labour market. British Journal of Industrial Relations, 35(3), 337-366. Rubery, J., Earnshaw, J., Cooke, F.L., Vincent, S. (2002). Changing organizational forms and the employment relationship. Journal of Management Studies, 39(5), 645-672. Rumelt, R.P., Schendel, D., Teece, D.J. (1991). Strategic management and economics. Strategic Management Journal, 12, 5-29. Sağlık Bakanlığı (2006). Sağlıkta performans yönetimi: Performansa dayalı ek ödeme sistemi. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı. Schmitt, D.R. 1981. Performance Under Cooperation or Competition. American Behavioral Scientist, 24(5), 649-679. Schuler, R.S., Jackson, S.E., Storey, J. (2001). HRM and its link with strategic management. J. Storey (Der.) içinde, Human resource management: A critical text (s. 115-131). London: Thomson Learning. Schuler, R.S., Rogovsky, N. (1998). Understanding compensation practice variations across firms: The impact of national culture. Journal of International Business Studies, 29(1), 159-177. Schuster, J.R., Zingheim, P.K. (1992). The new pay: Linking employee and organizational performance. San Francisco: Jossey-Bass Publishers. Schuster, J.R., Zingheim, P.K. (2000). Pay people right: Breakthrough reward strategies to create great companies. San Francisco: Jossey-Bass Publishers. Schwab, D.P., Olson,C.A. (1990). Merit pay practices: Implications for pay-performance relationships. Industrial and Labor Relations Review, 43, 237S-255S.
385
Schwab, D.P., Olson, C.A. (2000). Simulating Effects of Pay-for-Performance Systems on Pay-Performance Relationships. D.R. Ilgen, C.L. Hulin (Der.) içinde, Computational Modeling of Behavior in Organizations: The Third Scientific Discipline (115-127). Washington, DC: American Psychological Association. Scott, K.D., Markham, S.E., Vest, M.J. (1996). The influence of a merit pay guide chart on employee attitudes toward pay at a transit authority. Public Personnel Management, 25(1), 103-117. Scott, T.W., Tiessen, P. (1999). Performance measurement and managerial teams. Accounting, Organizations and Society, 24, 263-285. Segev, E. (1989) A systematic comparative analysis and synthesis of two business-level strategic typologies. Strategic Management Journal, 10(5), 487-505. Seiler, E. (1984). Piece rate vs. time rate: The effect of incentives on earnings. The Review of Economics and Statistics, 66(3), 363-376. Sesil, J.C., Kroumova, M.K., Blasi, J.R., Kruse, D.L. (2002) Broad-based employee stock options in US ‘new economy’ firms. British Journal of Industrial Relations, 40(2), 273-294. Shapiro, C., Stiglitz, J.E. (1984). Equilibrium unemployment as a worker discipline device. American Economic Review, 74(3), 433-444. Shaw, J.D., Gupta, N., Delery, J.E. (2001). Congruence between technology and compensation systems: implications for strategy implementation. Strategic Management Journal, 22, 379-386. Shaw, J.D., Gupta, N., Delery, J.E. (2002). Pay dispersion and workforce performance: moderating effects of incentives and interdependence. Strategic Management Journal, 23, 491-512. Sherer, P.D., Leblebici, H. (2001). Bringing variety and change into strategic human resource management research. G.R. Ferris (Der.) içinde, Research in personnel and human resources management, volume 20 (s. 199-230). New York: JAI Press. Sherstyuk, K. (2000). Performance standards and incentive pay in agency contracts. Scandinavian Journal of Economics, 102(4), 725-736. Simon, H.A. 1951. A formal theory of the employment relationship. Econometrica, 19(3), 293-305.
386
Simon, H.A. (1991). Organizations and markets. Journal of Economic Perspectives, 5(2), 25-44. Simon, H.A. (1993). Strategy and organizational evolution. Strategic Management Journal, 14, 131-142. Sisson, K., Marginson, P. (2003). Management: Systems, structure and strategy. P.K. Edwards (Der.) içinde, Industrial relations: Theory & practice (s. 157-188). Oxford, UK: Blackwell Publishing. Smith, P.C. (2005). Performance measurement in health care: History, challenges and prospects. Public Money & Management, 25(4), 213-220. Snell, S.A., Shadur. M.A., Wright, P.M. (2001). Human resources strategy: The era of our ways. M.A. Hitt, R.E. Freeman, J.S. Harrison (Der.) içinde, Handbook of strategic management (s. 627-649). Malden, MA: Blackwell Publishing. Spencer, L.M., Spencer, S.M. (1993). Competence at work: Models for superior performance. New York: John Wiley & Sons, Inc. St-Onge, S. (2000). Variables influencing the perceived relationship between performance and pay in a merit pay environment. Journal of Business and Psychology, 14(3), 459-479. Stiglitz, J.E. (1993). Post Walrasian and post Marxian economics. Journal of Economic Perspectives, 7(1), 109-14. Stiles, P., Gratton,. L.T., Hope-Hailey, C., McGovern, V., Source, P. (1997). Performance management and the psychological contract. Human Resource Management Journal, 7(1), 57-66. Storey, J. (2001). Human resource management today: An assessment. J. Storey (Der.) içinde, Human resource management: A critical text (s. 3-20). London: Thomson Learning. Teece, D.J. (2003). Expert talent and the design of (professional services) firms. Industrial and Corporate Change, 12(4), 895-916. Thevaranjan, A., Joseph, K. (1999). Incentives and job redesign: The case of personal selling function. Managerial and Decision Economics, 20, 205-216. Thompson, J.D. (2003). Organizations in action: Social science bases of administrative theory. New Brunswick, NJ: Transaction Publishers.
387
Thor, C.G. (1999). Gainsharing: Creating and sharing success. Menlo Park, CA: Crisp Publications. Tirole, J. (1994). The internal organization of government. Oxford Economic Papers, 46(1), 1-29. Tolbert, P.S., Zucker, L.G. (1999). The institutionalization of institutional theory. S.R. Clegg, C. Hardy (Der.) içinde, Studying organization: theory and method (s.169-184). London: Sage Publications. Tosi, H.L., Werner, S., Katz, J.P., Gomez-Mejia, L.R. (2000). How much does performance matter? A meta-analysis of CEO pay studies. Journal of Management, 26(2), 301-339. Tsui, A.S., Pearce, J.L., Porter, L.W., Hite, J.P. (1995). Choice of employee-organization relationship: Influence of external and internal organizational factors. Research in Personnel and Human Resources Management, 13, 117-151. Tsui, A.S., Pearce, J.L., Porter, L.W., Tripoli, A.M. (1997). Alternative approaches to the employee-organization relationship: Does investment in employees pay off?. Academy of Management Journal, 40(5), 1089-1121. Tullis, K.J. (1996). Adoption and performance of Innovative versus traditional compensation plans: The role of institutional and strategic factors. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Little Rock, AR: University of Arkansas. Ulman, L. (1992). Why should human resource managers pay high wages?. British Journal of Industrial Relations, 30(2), 177-212. Ulrich, D. (1997). Measuring human resources: An overview of practice and a prescription for results. Human Resource Management, 36(3), 303-320. Varma, A., Beatty, R.W., Schneier, C.E. and Ulrich, D.O. (1999). High performance work systems: Exciting discovery or passing fad?. Human Resource Planning, 26-37. Vest, M.J., Scott, K.D., Vest, J.M., Markham, S.E. (2000). Factors influencing employee beliefs that pay is tied to performance. Journal of Business and Psychology, 14(4), 553-562. Wachter, M.L. (2004). Theories of the employment relationship: Choosing between norms and contracts. B.E. Kaufman (Der.) içinde, Theoretical perspectives on work and the employment relationship (s. 163-193). Champaign, IL: Industrial Relations Research Association Series.
388
Waite, M.L., Stites-Doe, S. (2000). Removing performance appraisal and merit pay in the name of quality: An empirical study of employees’ reactions. Journal of Quality Management, 5, 187-206. Walsh, J. (1993). Internalization v. decentralization: An analysis of recent developments in pay bargaining. British Journal of Industrial Relations, 31(3), 409-432. Walsh, J. (1997). Employment Systems in Transition? A Comparative Analysis of Britain and Australia. Work, Employment & Society 11(1): 1-25. Walsh, J. (2001). Human resource management in foreign-owned workplaces: evidence from Australia. International Journal of Human Resource Management, 12(3), 425-444. Welbourne, T.M., Balkin, D.B., Gomez-Mejia, L.R. (1995). Gainsharing and Mutual Monitoring: A Combined Agency-Organizational Justice Interpretation. Academy of Management Journal 38(3): 881-899. Welbourne, T.M., Gomez-Mejia, L.R. (1995). Gainsharing: A critical review and a future research agenda. Journal of Management, 21(3), 559-609. Werner, S.; Tosi, H.L. (2002). Other people’s money: The effects of ownership on compensation strategy and managerial pay. The Academy of Management Journal, 38(6), 1672-1691. Werner, S., Tosi, H.L., Gomez-Mejia, L. (2005). Organizational governance and employee pay: How ownership structure affects the firm’s compensation strategy. Strategic Management Journal, 26, 277-384. Werner, S., Ward, S.G. (2004). Recent compensation research: An eclectic review. Human Resource Management, 14, 201-227. Wernerfelt, B. (1984). A resource-based view of the firm. Strategic Management Journal. 5(2), 171-180. Whiddett, S., Hollyforde, S. (1999). The competencies handbook. London: Institute of personnel and development. Williamson, O.E. (1975). Markets and hierarchies: Analysis and antitrust implications. New York: The Free Press. Williamson, O.E. (1985). The economic institutions of capitalism: Firms, markets, relational contracting. New York: The Free Press.
389
Williamson, O.E., Wachter, M.L., Harris, J.E. (1975). Understanding the employment relation: The analysis of idiosyncratic exchange. The Bell Journal of Economis, 6(1), 250-78. Williamson, O.E. (1993). Contested exchange versus the governance of contractual relations. The Journal of Economic Perspectives, 7(1), 103-108. Wilson, J.Q. (1989). Bureaucracy: What government agencies do and why they do it. New York: Basic Books. Wilson, T.B. (1995). Innovative reward systems for the changing workplace. New York: McGraw-Hill, Inc. Wilson, T.B., Phalen, C.C. (1997). Rewarding group performance: An approach to designing and implementing incentive pay programs. Scottsdale, AZ.: American Compensation Association. Wood, S. (1996). High commitment management and payment systems. Journal of Management Studies, 33(1): 53-77. Wood, S. (1999). Getting the measure of the transformed high-performance organization. British Journal of Industrial Relations, 37(3), 391-417. Wood, S. (1999). Human resource management and performance. International Journal of Management Reviews, 1(4): 367-413. Woodal, J., Winstanley, D. (2001). The place of ethics in HRM. J. Storey (Der.) içinde, Human resource management: A critical text (s. 37-56). London: Thomson Learning. Wragg, E.C., Haynes, G.S., Wragg, C.M., Chamberlin, R.P. (2004). Performance pay for teachers: The experience of heads and teachers. London: RoutledgeFalmer. Wright, P.M., Snell, S.A. (1998). Toward a unifying framework for exploring fit and flexibility in strategic human resource management. The Academy of Management Review, 23(4): 756-772. Wright, P.M., Dunford, B.B., Snell, S.A. (2001). Human resources and resource based view of the firm. Journal of Management, 27: 701-721. Wright, P.M., Boswell, W.R. (2002). Desegregating HRM: A review and synthesis of micro and macro human resource management research. Journal of Management, 28(3): 247-276.
390
Yanadori, Y., Marler, J.H. (2006). Compensation strategy: Does business strategy influence compensation in high-technology firms?. Strategic Management Journal, 27, 559-570. Zaheer, A., Venatraman, N. (1995). Relational governance as an interorganizational strategy: An emprical test of the role of trust in economic exchange. Strategic Management Journal, 16: 373-392. Zenger, T.R. (1992). Why do employers only reward extreme performance? Examining the relationships among performance, pay, and turnover. Administrative Science Quarterly, 37(2): 198-219. Zenger, T.R., Hesterly, W.S. (1997). The disaggregation of corporations: Selective intervention, and molecular units. Organization Science, 8(3): 209-222. Zingheim, P.K., Schuster, J.R. (2001). Long-term variable pay: An accelerator pedal for total rewards. Compensation & Benefits Management, Winter: 36-48. Zucker, L. G. (1986). Production of trust: Institutional sources of economic structure, 1840-1920. Research in Organizational Behavior, 8:53-111. Zucker, L.G. (1987). Institutional theories of organization. Annual Review of Sociology, 13: 443-464.
EK-1
I. KURULU B LG LER
1.1 Kurulu unuz ne zaman faaliyete ba lad ?
1.2.1 Kurulu unuzu a dakilerden hangisi daha iyi tan mlar?
ÜCRET S STEMLER ÜZER NE SORU KA IDI
da kurumunuzla ilgili genel bilgiler istenmektedir. yerinizin ana bir kurulu a ba oldu u durumda, yan tlar n ana kurulu u de il sizin kurumunuzu kapsamasgerekmektedir. E er i yeriniz ana kurulu ise yan tlar n ücret kararlar nda do rudan kontrolünüz olan, kurulu unuza ba örgütleri kapsayacak ekilde olmas beklenmektedir.
1 ah slara ait ve onlar taraf ndan yönetilen kurulu
2 ah slara ait ancak üst yönetimde kan ba olmayan profesyonellerin bulundu u irket
3 Halka aç k irket
4 Di er (lütfen sa taraftaki renkli k ma yaz z)
1.2.2 Kurulu unuzu a dakilerden hangisi daha iyi tan mlar?
5 Ba ms z bir i letme
6 irket merkezi/ana irket
7 Bir Türk irketine ba kurulu
8 Yabanc ortakl irket
9 Yabanc bir irkete ait kurulu
10Kamu kurulu u
1.3.1 Kurulu unuzun faaliyet gösterdi i sektör a dakilerden hangisidir?
11malat
12Madencilik
13Enerji
14aat
15Toptan ticaret
16Perakende
17Konaklama, e lence yerleri,restorant
18Ula m ve nakliye
19leti im ve haberle me hizmetleri
20Bankac k ve sigortac k
21Kamu hizmeti
22itim
23Sa k ve ilaç
24Tekstil
25Otomotiv
26Metal
27Dayan kl tüketim
28Medya (Bas n ve yay n)
29da sanayii
30Tar m
31Profesyonel hizmetler
32Di er (lütfen belirtiniz)
EK-1 392
1.3.2 YöneticilerBeyaz yakal
personelMavi yakal
personelToplam
Lütfen a daki i gücü özellikleri için yakla k de erler olarak her üç çal an grubu için bilgi veriniz. Bu bilgiler çal angruplar n her biri için haz r de ilse, kurulu /i yeri düzeyinde toplam içerisinde de verebilirsiniz.
33Kurulu unuzdaki toplam çal an say -
34Kad n çal anlar n oran (%) #VALUE!
35smi zamanl /k sa süreli çal anlar n oran (%) #VALUE!
36Çal anlar n ortalama hizmet süresi (Y l) #VALUE!
37Çal anlar n ortalama e itim durumu
38Üniversite derecesine sahip çal anlar n oran (%) #VALUE!
39Sendikaya üye çal anlar n oran (%) #VALUE!
40Yöneticilerin (ilk amirler dahil) çal anlar n toplam na oran (%) #VALUE!
41Kendini yöneten tak mlarda çal anlar n tüm çal anlara oran (%) #VALUE!
42Gönüllü olarak i ten ayr lanlar n oran (%) #VALUE!
43Toplu sözle me anla malar yla kapsanan çal an oran (%) #VALUE!
EK-1 393
II. ORGAN ZASYONU VE NSAN KAYNA I YÖNET UYGULAMALARI
2.1 in Örgütlenmesi
Tamamenayn
dü ünce-deyim
1 2 3 4 5 6 7
daki 2.1. soruda kurulu unuzda i in örgütleni biçimini tarif eden bir dizi ifade bulunmaktad r. Her ifadeye ne ölçüde kat ld gösteren seçenekleri, yaln zca kendibiriminizi de il bir bütün olarak kurulu unuzu hat rda tutarak i aretleyin. Burada ne olmas gerekti i konusundaki inanc de il, kurumun i leyi biçiminin çal anlar nço unlu u için gerçekte nas l oldu una dair inanc n soruldu unu hat rda tutun. Bu bölümdeki di er sorular ise kurulu unuzdaki yönetim ve insan kayna uygulamalar naili kindir.
Tamamen kardü üncedeyim
Kar dü üncedeyim Ayn dü üncedeyim
44Bu kurulu taki i lerin ço u yüksek düzeyde bilgi, beceri ve yetenek gerektirir.
45Bu kurulu taki i lerin ço u çok s rl görev ve sorumluluk alan na sahiptir.
46Bu kurulu ta her biri çok farkl bilgi ve beceri dizisi gerektiren birçok farkl mesleklerdençal anlar vard r.
47Bu kurulu ta mesleki yo unla ma vard r. Çal anlar n ço u benzer bilgi ve becerileresahiptir.
48Bu kurulu taki i lerin ço u için, bireyler kendi çal ma faaliyetlerini planlama veörgütlemede önemli ölçüde insiyatif ve esnekli e sahiptirler.
49Bu kurulu taki i lerin ço u, çal an n ayn eylerin tekrar ve tekrar yap lmas gerekenniteliktedir.
50Bu kurulu taki i lerin ço unda, çal an n i inde birçok farkl eyleri yapmas gerekir.
51Bu kurulu ta i lerin ço unda, çal an i in h belirler.
52Bu kurulu taki i lerin ço u çal anlar tek tek katk lar ölçmeye uygun de ildir.
53Bu kurulu taki i lerin ço unda i i yerine getirmek için gerekli bütün davran ve eylemlerkesin olarak tan mlanabilir ve programlanabilir
54Bu kurulu taki i lerin ço u, çal an n sürekli olarak yeni eyler ö renmesini gerektirir.
55Bu kurulu ta hemen her durumda izlenmesi gereken kat bir otorite hiyerar isi vard r.
56Bu kurulu ta birçok kural (yaz prosedürler) vard r.
57Bu kurulu ta kurallar çal anlar kurallar olmad nda bile sorumlu davrand dü ünüldü üiçin gereksiz olarak görülür.
58Bu kurulu ta, küçük meseleler bile nihai karar için daha yüksek konumdaki birisine havaleedilmek zorundad r.
59Bu kurulu ta kararlar n al nmas nda önemli ölçüde çal an kat vard r.
60Yönetim çal anlar n ço unun i lerine ba ve i lerini yapmaktan zevk ald nainand ndan, çal anlar n denetim olmadan da etkili çal acaklar na inan r.
61Bu kurulu ta yukar dan a çift yönlü bilgi ak aç k ve etkilidir.
62Genel olarak, yönetim, çal anlar n yerine getirdikleri i için gerekli olan n ötesinde dahafazla bilgi sahibi olmalar gere ine inanmamaktad r.
63Bu kurulu ta yak n denetim yayg nd r ve çok say da yönetici/süpervizör vard r. Biryöneticiye ba ast say (denetim alan ) dü üktür.
64Bu kurulu ta bir yönetici/süpervizörün ba ca rolü, çal anlar n i lerini yapmalargüvenceye ba lamakt r.
65Bu kurulu ta bir yönetici/süpervizörün ba ca rolü, çal anlar n görevlendirdikleri i leriyerine getirmelerine destek ve kolayla rmak ile e güdümü sa lamakt r.
66Genel olarak, bu kurulu un yönetiminde hüküm süren görü , çal anlar n ö renmek vekendilerini kan tlamak için çal klar , ve bu faktörlerin onlar para kadar güdüledi idir.
67Genel olarak, bu kurulu un yönetiminde hüküm süren görü , çal anlar n para ald klariçin burada olduklar r.
68Bu kurulu un ba ar mevcut ürün ve hizmetlerin daha etkin üretilmesinden çok yeniürün ve hizmetlerin sürekli sunulmas na ba r.
69Bu kurulu ta tak m çal mas na önem verilir. Kurumdaki i lerin ço u birbirine ba ml rve be nedenle tak m çal mas yayg nd r.
70Çal anlar di er gruplardan çal anlarla yo un i birli i yapmak ve onlarla sürekli ileti imdebulunmak zorundad r.
71Çal ma gruplar di er gruplar n hizmet, kaynak ve deste ine gereksinim duyar.
72Bu kurulu mal ve hizmetlerin kalitesini veya miktar azaltmadan maliyetleri k sabilir.
73Çal anlar kendi i lerinde kullan lmayan becerileri ö rendikleri için ödüllendirilmezler
74Bu kurulu ta yönetici olmayan çal anlara kalite, i ak , ürün geli tirme gibi birçokkonuda karar sürecinde inisiyatif verilmektedir
75Bukurulu ta do abilecek anla mazl klar n çözümü için kurumsalla bir ikayetlerisonuca ba lama süreci vard r.
EK-1 394
2.2.daki i ve yönetim uygulamalar i yerinizde uygulan yorsa, çal an kategolerinden
hangileri için ve ne zamandan beri uygulanmaktad r?Yöneticiler
Beyazyakal
personel
Mavi yakalpersonel
yeri ya da çal anlar nbütününe yönelik
Uygulanmayaba land tarih
76
Toplam kalite yönetimi
77De im mühendisli i
78Hedef sistemati i
79yaslama
80Çal an tutum anketi
81 zenginle tirme programlar
82Öneri programlar
83Karar verme süreçlerine çal anlar n kat
84Kalite çemberleri
85Kendini yöneten çal ma gruplar
86Proje gruplar
87Sorun çözme gruplar
88 payla
89 rotasyonu
90Alternatif i saatleri
91Formel i yeri disiplin / ikayetleri çözüme ba lama süreci
2.3. da say lan becerileri geli tirmek için çal an kategorilerinden hangileri e itim ald ? YöneticilerBeyazyakal
personel
Mavi yakalpersonel
Uygulanmayaba land tarih
yeri ya da çal anlar nbütününe yönelik
92Grup karar olu turma/sorun çözme becerileri
93Liderlik becerileri
94Muhasebe, finans gibi i i anlamaya dönük beceriler
95statistiki süreç control
96Tak m olu turma becerileri
97e özgü beceriler
98Farkl i ler için becerilerde çapraz e itim
99Kalite kontrol becerileri
2.4. Kurulu unuz a daki i stratejilerinden hangilerini ne ölçüde izlemektedir?Çok yo un
biçimde
1 2 3 4 5 6 7
Hiç bir biçimde Bir ölçüde Büyük ölçüde
100 Yeni ürün ve hizmetler geli tirme
101 Dü ük maliyetli ürün ve/veya hizmetler sa lama
102 Kolay taklit edilemeyen ürün ve/veya hizmetler sa lama
103 Ürün ve/veya hizmetleri zaman nda sa lama
104 Mevcut piyasa pay mal ve/veya hizmetlerinin fiyatlar dü ürerek savunma
105 Yüksek kaliteli ürünler ve/veya hizmetler sa lama
106 Dü ük fiyat lideri olma
107 Mal ve/veya hizmetlerini spesifik mü teri/piyasalar n ihtiyaçlar na göre biçimlendirme
EK-1 395
III. ÜCRET S STEM ÖZELL KLER
3.1
Örgütünüzde kullan lan ücret sistemi hakk nda özellikle ücretin temel ücret ücret (base pay) k sm üzerine burada aç klama yapman z çal man n ba ar aç ndan çok anlamlolacakt r. Lütfen ücret sistemi üzerine yapaca z aç klamada ücret hadlerini saptarken dikkate al nan faktörler, ayn i i yapan çal anlar n ücretleri aras ndaki de iminmiktar , örgütünüzün içinde bulundu u endüstri ve yerel i gücü piyasalar ndaki ücretlerle kar la ld nda sizin ücret hadlerinizin durumu ve ücret sisteminizi anlamadayararl olaca dü ündü ünüz di er bilgileri aç klaman za ekleyiniz. isterseniz ayr bir sayfa kullabilirsiniz.
Bu bölümde örgütünüzde kullan lan ücret planlar daha iyi anlamaya yönelik baz ayr nt lar sorulmaktad r. Bu bölümdeki sorularla, örgütünüzün ücret kararlar al rkenpiyasa ücret hadleriyle örgütün i de erlendirme gibi ücretlendirme uygulamalar n sonuçlar nas l birle tirdi i yan nda, ücretteki de imleri ne üzerine temellendirdi i veücret sisteminin etkileri ve ba ar anla lmaya çal lmaktad r.
108
YöneticilerBeyaz yakal
personelMavi yakal
personelToplam
0
3.3.Örgütünüzce kullan lan mevcut ücret sisteminin geli tirilmesi ve uygulanmayaba lanmas nda a daki gruplar ne ölçüde kat lm lard r?
Hiç birbiçimde
kat lmadBir ölçüde Büyük ölçüde
Çok yo unkat m
1 2 3 4 5 6 7
3.2. yerinizde çal an gruplar n her biri için için kaç tane ücret plan (temel ücret) vard r?
110 irket yönetimi
111 Beyaz yakal personel
112 Mavi yakal personel
113 yeri yönetimi
114 veren örgütleri (i veren sendikas )
115 Sendikalar
116 Dan manlar
3.4.Örgütler ücret hadlerini saptarken bir çok faktörü göz önüne al rlar. A dakiler sizinücret kararlar ne ölçüde etkilemi tir.
Çok yo unolarak
1 2 3 4 5 6 7
Büyük ölçüdeHiç bir biçimde Bir ölçüde
117 Yerel ücret hadleri
118 Endüstri/sektör ücret hadleri
119 Hayat pahal
120 Çal ma ko ullar
121 in gerektirdi i sorumluluk düzeyi
122 in gerektirdi i çaba düzeyi
123 in beceri gereksinimleri
124 i yerine getirirken kullan lan makina ve teçhizat n kalitesi ve tipi
EK-1 396
3.5.Kurulu lar genelde ayn i i yapan çal anlar na farkl ücret öderler. Çal anlar aras ndakiücret farkl klar ne derecede a daki faktörlere dayan r.
Çok yo unolarak
1 2 3 4 5 6 7
Bir ölçüde Büyük ölçüdeHiç bir biçimde
125 dem
126 Performans miktar
127 Çal lan saat say
128 Yap lan i in kalitesi
129 Örgüt içi siyaset
130 güvenli i kay tlar
131 Çal anlar n yapabilece i farkl i lerin say
132 Bireysel nitelikler
133 Ya , cinsiyet gibi bireysel demografik özellikler
3.6.Kurulu unuzda kullan lan farkl ücret planlar a daki boyutlar bak ndan ne derecebenzerdir.
Tamam ileayn
1 2 3 4 5 6 7
Hiç bir biçimde Bir ölçüde Büyük ölçüde
134 Kullan lan ücretlendirilebilir faktörler
135 Ücretlendirilebilir faktörlere verilen a rl klar
136 Yerel piyasalara göre ücret hadleri
137 Kurulu un faaliyet gösterdigi endüstriye göre ücret hadleri
138 Bireysel ücret hadlerini belirlemede liyakat n rolü
139 Bireysel ücret hadlerini belirlemede derecede geçirilen sürenin rolü
140 Performans de erlendirmelerin s kl
141 Ücret plan na ilk kademe yöneticilerin tepkileri
142 Ücret plan na çal anlar n tepkileri
3.7.1 Kurulu unuzda i de erlendirme sistemi var m ?
3.7.2Kurulu unuzda i de erlendirme sistemi varsa, a daki yöntemlerden hangisikulan lmaktad r?
144 fland rma yöntemi
145 ralama yöntemi
146 Faktör kar la rma yöntemi
147 Puanlama ya da puan/faktör yöntemi
148 Yetkinlik temelli
149 Di er (lütfen belirtiniz)
EK-1 397
3.8.1 YöneticilerBeyaz yakal
personelMavi yakal
personelToplam
0
3.8.2 Kurulu unuzda broadbanding uygulamas var m ?
3.8.3Kurulu unuzdaki i s fland rmalar /dereceleri için ücret düzeyini saptarken ücretara rmalar ndan yararlan yor musunuz?
Kurulu unuzda yandaki çal an gruplar için kaç tane i s fland rmas /seviyesi/ derecesi vard r?
153 Yan z EVET ise lütfen aç klay z.
3.9.Çok büyük
ölçüde
1 2 3 4 5 6 7
Hiç bir biçimde Bir ölçüde Büyük ölçüdeÇal anlar n bir i s fland rmas /derecede ilerlemesi a dakilere hangi ölçüdeba r?
154 Derecede geçirilen süre
155 Bireysel liyakat
156 Di er (lütfen belirtiniz)
157 Aç klaman yandaki bo lu a yap z.
3.10. Ortalama olarak çal an performans hangi s kl kla de erlendirilir?
158 Hiç bir zaman
159 lda bir kereden az
160 lda bir kez
161 lda iki kez
162 lda üç ya da dört kez
163 lda be ya da alt kez
164 Ayda bir ya da daha fazla
3.11. Çal an performas n de erlendirilmesinde a dakiler ne ölçüde etkilidir?Çok büyük
ölçüde
1 2 3 4 5 6 7
Hiç bir biçimde Bir ölçüde Büyük ölçüde
165 Çal an n kendisi
166 Çal ma arkada lar
167 Astlar
168 lk amiri
169 Üst yönetim
170 Mü teriler
EK-1 398
3.12. Çal an performas de erlendirmede ne tür bir yöntem kullan yorsunuz?
171 Özellik sistemleri
172 Kar la rma sistemleri
173 Davran sistemleri
174 Hedeflerle yönetim sistemi
175 360 Derece performans sistemi
176 Di er
Çok büyükölçüde
1 2 3 4 5 6 7
3.13. daki faktörler mevcut ücret plan kullanma karar hangi ölçüde etkiledi?
Hiç bir biçimde Bir ölçüde Büyük ölçüde
177 Para tasarrufu sa lama
178 Çal an say azaltma iste i
179 Verimlili i art rma
180 Çal anlar gerekti inde çe itli i lerde görevlendirebilme yetisi elde etme
181 Yönetim-sendika ili kilerini geli tirme iste i
182 Çal ma ya am n kalitesini art rma
183 Çal an motivasyonunu art rma
184 Çal anlar n tatminini art rma
185 Çal anlar n devams zl azaltma
186 ten ç karmalar azaltma
187 Gönüllü i ten ayr lmay azaltma
188 Çal an performas art rma
189 Endüstrideki di er firmalarla paralel finansal performans gösterme iste i
190 yerini sendikas z tutma iste i
191 er i yerinizde sendika varsa lütfen i aretleyiniz
192 Sendikan n etkisini azaltma iste i
193 Ücret planlar n kullan na ili kin irket politikalar
194 Çal an geli imi
195 Di er yönetim sistemleriyle tutarl k
196 Çal anlar n ücret hadlerini art rma iste i
197 Daha nitelikli bireylerin i ba vurular art rma iste i
198 Finansal olarak sa lam görünen bir kurulu olma iste i
199 irketin imaj , prestijini art rma iste i
200 Politikac lar n istekleri
201 Kurumsal hissedarlar n taleplerini kar lama iste i
202 Yasal gereklere uyum
EK-1 399
3.14. Ücret sisteminizin genel ba ar nas l buluyorsunuz? Çok ba ar
1 2 3 4 5 6 7
203
3.15.Kulland z ücret sisteminin ba ar nda a daki ö eler hangi ölçüde katk dabulunmu tur?
Çok büyükölçüde
1 2 3 4 5 6 7
Hiç bir biçimde Bir ölçüde Büyük ölçüde
Çok ba ar z Ba ar z Ba ar
204 Çal an ücretlerinin piyasa ücret hadlerine göreli durumu
205 Çal an ücretlerinin endüstri ücret hadlerine göreli durumu
206 Çal an e itimi ve geli imine verilen önem
207 Ücret plan n tasar na çal an kat
208 yeri/birim yönetiminin ücret plan na ba
209 irket yönetiminin ücret plan na ba
210 Ücret plan n yönetiminde ilk amirlerin (süpervizörlerin) e itimi
211 Ücret plan n yönetimine çal anlar n kat
212 yerindeki genel yönetim felsefesi
213 Çal anlar n i e al mas süreçleri
214 Performans de erlendirme süreci
3.16.daki faktörler kulland z ücret plan nda kar la z güçlüklere hangi ölçüde
neden olmu lard r?Çok büyük
ölçüde
1 2 3 4 5 6 7
Hiç bir ölçüde Bir ölçüde Büyük ölçüde
215 Çal anlar n gösterdi i direnç
216 er i yerinizde sendika varsa lütfen i aretleyiniz
217 Sendikan n gösterdi i direnç
218 Örgüt yönetiminin deste inde eksiklik
219 Ücret plan n çok karma k ve uygulanmas güç olmas
220 Ücret plan n gerçek i leyi indeki tuhafl klar
221 Farkl çal an altgruplar için ücret sistemlerindeki farkl klar
222 Yöneticilerin (özellikle ilk kademe amirlerin) e itimindeki yetersizlikler
223 Bölümler aras ndaki e güdüm eksikli i
224 Ücret plan n uygulanmas n çok maliyetli olmas
225 Kurulu un finansal durumundaki de imler
226 Yöneticilerin/süpervizörlerin gücenmesi
227 Ücret plan na uyum sa layabilecek çal anlar n seçilmemi olmas
228 Yasal zorluklar
229 Çal anlar aras nda çok fazla ho nutsuzluk yaratmas
230 Çal anlar n e itimindeki yetersizlik
EK-1 400
3.17. Ücret sisteminiz a daki sonuçlar sa lamada ne ölçüde ba ar r?Hiç birölçüde
Bir ölçüde Büyük ölçüdeÇok büyük
ölçüde
1 2 3 4 5 6 7
231 Çal an tatmininde art
232 Daha fazla i gücü esnekli i
233 gücü maliyetlerini azaltma
234 Çal lan saat için ç kt da art
235 Çal ma motivasyonunda art
236 Çal an ba nda art
237 e gelmeme oranlar nda azal
238 Daha az i ten ç karma
239 Gönüllü i ten ayr lmada azal
240 er i yerinizde sendika varsa lütfen i aretleyiniz
241 Sendikayla daha iyi ili kiler
242 Daha iyi çal an-yönetim ili kileri
243 Kendini yöneten çal ma gruplar için gerekli için çal an yetilerini art rma
244 Bütün olarak ücret maliyetlerinde azal
245 Ücret hadlerinde azal
246 Gerekli elemanlar i e alma kabiliyetinde art
247 Çal anlar n bilgi ve becerilerinde art
248 teknolojisinin daha iyi kullan
249 De en üretim gereklerine çal anlar n daha fazla uyumu
250 Çal anlar önerilerde bulunma ve yenilikleri desteklemeye te vik etme
251 Çal ma gruplar n etkinli indeki art
252 Ürün ve hizmet tesliminde daha az s kl k
253 Örgütsel performans n önemi konusunda çal anlar bilinçlendirme
254 Çal anlar n firman n yapt i i ve amaçlar daha iyi anlamas na katk
255 görevlendirmelerinde daha büyük esneklik
256 Di er yönetim sistemleriyle daha fazla uygunluk
257 yerinin bütün olarak ücret felsefesi için daha fazla destek
258 Dü ük performansl çal anlar saptama ve ay klama
259 Örgütsel de ime katk
EK-1 401
IV. KURULU UNUZDA UYGULANAN PERFORMANSA GÖRE ÜCRET PLANLARI
4.1. Bireysel performansa dayal ücret planlar YöneticilerBeyaz
yakal larMavi
yakal lar
Lütfen yandaki üç çal an kategorisinin her biri için a daki performansa dayal ücret planlar n hangilerinin uyguland do ru seçene i i aretleyerek belirtiniz.
260 Liyakata dayal ücret art lar
261 Liyakata dayal ücret ikramiyeleri
262 Beceri temelli ücret
263 Yetkinliklere göre ücret
264 Parça ba ücret planlar
265 Sat özendirme ya da komisyon planlar
266 Di er bireysel performans planlar (Özel amaçl nakit bonuslar )
4.2. Toplu performansa dayanan ücret planlar YöneticilerBeyaz
yakal larMavi
yakal lar
267 Tak m ya da küçük gurup özendirici ücret planlar
268 Kazanç payla planlar
269 Kâr payla planlar
270 Hisse senedi sat n alma planlar
271 Hisse senedi bonuslar
272 Hisse senedi opsiyonlar
273 Di er grup ya da örgütsel özendirici planlar
4.3. Di er ücret ve ek kazanç uygulamalar YöneticilerBeyaz
yakal larMavi
yakal lar
274 Esnek (kafeterya) ek kazançlar
275 Parasal olmayan bireysel takdir ödülleri
276 Parasal olmayan grup/tak m takdir ödülleri
EK-1 402
V. T K B R ÇALI ANIN ÜCRET B LE
5 Ücret bile iminin potansiyel ö eleri (yüzde % olarak belirtiniz)Tipik BirYonetici
Tipik BirBeyazYakal
Tipik BirMavi Yakal
daki üç çal an kategorisinin her biri için temsil edici oldu unu dü ündü ünüz bir tam zamanl çal an n toplam ücretinin a daki ücret ö elerinin her birinin orantahmin ediniz. Temsil edici oldu unu dü ündü ünüz çal an n i ünvan a daki bo lu a yaz z. Her sütundaki oranlar %100 e tamamlanmal r. Seçti iniz çal an için
daki ücret ö elerinden yoksa “0” yaz z.
276 Seçti iniz i ünvan yaz z
277 Temel -kök- ücret
278 Bireysel performansa dayal ücret
279 Toplu performansa dayal ücret
280 Ek kazançlar
281 Toplam ücret 0 0 0
EK YORUMLAR
282
Kurulu unuzun ücret sistemini anlamada önemli oldu unu dü ündü ünüz ancak soru ka nda kapsanmayan noktalar ya da soru ka na ili kin yorumlar z varsa lütfendaki bo lu a yaz z. sterseniz ayr bir sayfa kullanabilirsiniz.
TE EKKÜR EDER M
Çal maya çok önemli katk da bulundunuz. Çal man n sonuçlar size gönderilecektir.
282
Serdar Demir
403 EK-1
Soru Kağıdında Kullanılan Yönetim ve İnsan Kaynağı Yönetimi Kavramları: Toplam kalite yönetimi (total quality management): Kalite ve müşteri tatminini sağlamada tasarım, üretim ve lojistik boyutlarına daha fazla yoğunlaşmaya odaklanan kapsamlı ilkeler dizisidir. Kalite üzerine dikkatin ayrı bir kalite kontrol biriminin sorumluluğu değil, tüm çalışanların sorumluluğu olduğunu vurgular. Değişim mühendisliği (business process reengineering): Örgütün yapısında, kültür ve bilgi teknolojisinde eşanlı değişimler getiren ve çarpıcı performans artışları üreten, işletme süreçlerinin köklü biçimde yeniden tasarımını içeren bir çapraz işlevli girişim. Hedef sistematiği (balanced scorecard): Örgütsel performansının ölçülmesinde yalnızca finansal/muhasebe ölçülerine değil müşteri tatmini, içsel süreçler, yenilik ve öğrenme ölçüleri gibi bütüncül performans ölçülerine odaklarak örgüt faaliyetlerin daha iyi anlaşılıp, stratejiyle ilişkilendirmisine ve örgütsel performasın artırılmasına yönelik ölçme temelli stratejik yönetim sistemi. Kıyaslama (benchmarking): Firmaların bir şeyi kendilerinden daha iyi yapan firmaların bunu nasıl yaptıklarını ve daha sonra da bunu takit etmeye ya da düzeltmeye çalıştıkları süreç. Çalışan tutum anketi (survey feedback) : Anket sonuçlarının yalnızca çalışanların düşüncelerinin öğrenildiği bir yöntem olarak değil, çalışan katılımını özendiren, yapılandıran ve etkililiğini ölçmede kullanılan daha kapsamlı bir sorun-çözme sürecinin bir parçası olan bir yöntem. İş zenginleştirme programları (job enrichment ya da redesign): İş zenginleştirme. beceri çeşitliliği, otonomi, görev bütünlüğü ve görev anlamlılığı ve performans geribildirimini artırarak iş tatmini ve çalışan performansını artırmaya yönelik iş tasarımıdır. Öneri programları: Bir ya da daha fazla çalışan tarafından yapılan örgütün işleyiş ve süreçlerinde doğrudan düzelmeye, etkinliğe katkıda bulunacak önerileri teşvik etmeye yönelik programlar. Karar verme süreçlerine çalışanların katılımı: Kendini yöneten çalışma grupları, kalite çemberleri dışında işyeri konseyler gibi çalışanların kendilerini ilgilendiren bazı kararlara katılımı için oluşturulmuş komiteler. Kalite çemberleri (qality circles) : Kalite ve verimliliği artırmak amacıyla işle ilgili sorunları belirleme ve yönetime düzeltici önerilerde bulunmak için belirli bir çalışma alanından gönüllülerin düzenli olarak bir araya geldikleri yapılandırılmış katılma gruplarıdır.
404 EK-1
Kendini yöneten çalışma grupları (self-managing work teams): Birçok durumda yönetici/süpervizor olmadan harekete geçen ve genelde bir ürün ya da hizmetin tamamından sorumlu olan, grup içi görev tahsisleri ile çalışma yöntemlerine kendilerinin karar verdikleri gruplardır. Bu tür gruplar bakım, satın alma ve kalite kontrol gibi kendi destek hizmetlerinden sorumlu olabilir ve takım üyelerini işe almak ve çıkarmak, ücret artışlarını belirlemek gibi belirli personel fonksiyonlarını yerine getirebilir. Proje grupları (project teams): Proje takımları, genelde önceden belirlenmiş ancak çoğunlukla uzatılan bir zaman aralığı için projeleri yürütmek için biraraya getirilmiş farklı uzmanlık bilgisine sahip çalışanlardan oluşur. Söz konusu çalışanlar farklı alanlardaki uzmanlıklarını, yenilikleri geliştirmek ve müşteri gereksinimlerini yerine getirmek için kullanırlar. Proje takımlarının örnekleri olarak yeni ürün geliştirme ekipleri, bilgi sistemi tasarım ekiplerini ve yeni fabrika tasarım ekipleri verilebilir. Sorun çözme grupları (parallel / problem solving teams): İşyerindeki farklı becerilere ya da fonksiyonlara sahip çalışanlardan özel bir sorunu çözmek için oluşturulmuştur. Bu tür gruplar genelde üyelerinin zamanlarının bir bölümünü alır, geçici niteliktedir ya da üyelerinin dönemsel olarak biraraya gelmelerini gerektiren bir sürekliliğe sahiptirler. Her takım üyesinin genelde, parallel takım lideri ve üyenin normal görevlerini yerine getirmesi sırasında ait olduğu birimin yöneticisi olmak üzere iki amiri vardır İş paylaşımı (job sharing): İki çalışanın tam zamanlı ve sürekli bir pozisyonu doldurduğu, kısmi zamana dayanan ve tek bir işin görevlerini yerine getirip sorumluluğu ve getirisini paylaştıkları formel bir sistemdir. Sorumluluğun paylaşımı işi yerine getirenlerin takdirine ait olabilir ya da olmayabilir. İş rotasyonu (job rotation): Çalışanın bir gün fabrikanın bir bölümünde çalışıp diğer gün başka bölümünde çalışabilmesi. İş rotasyonunda çalışanın aynı işi yapmaktan kaynaklanan sıkıntıdan kaçınmasının yanında yeni beceriler elde ederek farklı işleri yapabilmesi sağlanır. Çoklu becerililik, işverenlere özellikle bir alanda eleman yoksa çalışanların bir bölümünü o işlere kaydırabilme olanağını sağlar. Alternatif iş saatleri (alternative work schedules –flextime): Çalışanlara belirli bir saat çalıştıkları sürece çalışma saatlerini saptamada seçim hakkı verilmesi. Bu çalışanların işyerinde bulunması gereken değiştirilemeyecek çekirdek saatleri içerebilir. Formel işyeri disiplin / şikayetleri çözüme bağlama süreci (formal disiplinary and grievance procedures in the workplace): İşyerinde çalışanlar arasında ya da çalışanların işyerindeki uygulamalara karşı şikayet ve sorunlarını çözüme bağlama, disiplin süreçlerini uygulama için hazırlanmış yazılı yönergeler /prosedürler ile oluşturulmuş komisyon / hakemlik türü oluşumlar.
405 EK-1
Sınıflandırma yöntemi (job classification): Benzer içerik ve sorumluluğa sahip işler bir arada gruplandırılır ve ardından benzer ücret hadlerine sahip sınıflar ya da dereceler içine yerleştirilir. Sıralama yöntemi (ranking method): İşlerin kesin bir sayısal girişilmeden işlerin önem ya da güçlüklerine göre en yüksek değerliden en düşüğe doğru sıralanmasını içeren bir iş analizi yöntemidir. Faktör karşılaştırma yöntemi (factor comparison): Faktör karşılaştırma yönteminde ilk olarak işlerin değerini belirlemede kullanılan beceri, sorumluluklar, çaba, çalışma koşulları gibi birtakım ücretlendirlebilir faktörler tanımlandıktan sonra kıyaslanacak işler saptanır. Sonra bu işler ücretlendirlir ve her iş için toplam ücret her faktör için ücrete bölünür. Daha sonraki süreç ise örgütteki bütün işler kıyaslanacak işlerle karşılaştırılarak işlere her bir faktöre göre ayrı ayrı değerlendirilerek parasal değerler verilir. Her faktör için belirlenen parasal değerler toplanarak bir iş için ücret haddi belirlenir. Hay yöntemi faktör karşılaştırmanın bir türüdür. Puanlama ya da puan/faktör yöntemi (point factor): En yaygın yöntem olan puan faktör yönteminde işler özel olarak tanımlanmış faktörlerin söz konusu işte ne derecede bulunduğuna göre değerlendirilir. Her faktör, diğer faktörlere göre faktörün göreli değeri temelinde yüksek ya da düşük puan değerlerinin verildiği derecelere ayrılır. Sonra işlerin her bir faktöre karşılık gelen puan değeri ve derecesi kararlaştırılır. Her bir faktör için ölçülen dereceler ve ağırlıklar bir kez oluşturulduktan sonra, örgütteki işlerin her biri için ücretlendirilebilir faktöre göre ölçülerek her bir iş için toplam puan elde edilir. Bir işe verilen toplam puanlar işin göreli değerini ve bu nedenle de ücret derecesi içindeki yerini belirler. Yetkinlik temelli (competence based method): Bu yöntemde, faktörlerin yerini yetkinlikler geçerek örgütteki çeşitli düzeylerde ve çeşitli rolleri etkili olarak yerine getirmek için gerekli yetkinlik ve beceriler saptanır. Ardından rollerin değeri ve bireylerin katkıları bu ölçütlere gore değerlendirlir. Bu yöntemde işlere değil belirli rolleri yerine getiren bireyler üzerine yoğunlaşılır. Puan faktör ya da iş (rol) sınıflandırması gibi geleneksel yöntemlere benzeyen yetkinlik temelli yaklaşımlar vardır. Broadbanding:Broadbanding, örgütün varolan ücret dereceleri ve ücret aralıklarının daha az sayıda geniş ücret derecelerinde birleştirilmesine yönelik ücret yapısı biçimidir. Özellik sistemleri (trait systems): Çalışanın yaptığı işin kalitesi, çalışkanlık, görünüş, güvenilirlik, iletişim becerileri, işbirliğine açık olması, inisiyatif alma, liderlik gibi özelliklerinin değerlendirildiği sistemler.
406 EK-1
Karşılaştırma sistemleri (comparison systems): Çalışanın performansının diğer çalışanlarla karşılaştırıldığı sitemler. Çalışanlar en iyi performans gösterenden en düşüğe göre sıralanırlar. Davranış sistemleri (behavioral systems): Çalışanın iş performansına ilişkin davranışlarının değerlendirildiği davranış odaklı dereceleme ölçeği -behaviorally anchored rating scales-, davranış gözleme ölçeği -behavioral observation scale-, örnek olay tekniği -critical incident technique- gibi yöntemlere dayanan sistemler. Bu tür sistemler özellik ve karşılaştırma sistemlerinden farklı olarak nesnel iş davranışlarını değerlendirir. Hedeflerle yönetim sistemi (management by objectives): Hedeflerle yönetim, çalışanların değerlendirme döneminde ulaşacakları hedefleri süpervizörlerin ve çalışanların belirlemesini ve then çalışanların çalışanların hedeflerine ne derecede başardıklarını değerlendirmelerini gerektiren hedef yönelimli bir performans değerlendirme sistemidir 360 Derece performans sistemi (360 degree performance appraisal ya da multi-rater feedback): Performans değerlendirmesinin yalnızca amirin düşüncesine yani tek kaynağa değil çalışanın iş performansının daha tam resmi için çalışma arkadaşları, müşteriler vb. çok kaynağa dayanması. Liyakata dayalı ücret artışları (merit pay raises): Liyakata dayalı ücret planları çalışanın temel ücretini (base pay) doğrudan kişinin iş performansıyla -geçmişteki iş davranışları ve sonuçları- ilişkilendiren ayarlamadır. Ücret artışlarının gelecekteki performans yerine bir önceki dönemin performansının öznel olarak değerlendirilmesine dayanarak dağıtılması; bireysel performansı temel alması; gelecek dönemdeki yüksek performansı güdülemeye yönelik olması liyakat ücretin temel noktalarıdır. Geleneksel liyakata dayalı ücret artışı süreklidir ve çalışan örgüt içinde kaldığı sürece gelecekteki liyakata dayalı ücret artışları temel ücret üzerine eklenir. Liyakata dayalı ücret ikramiyeleri (merit pay bonuses): Çalışan performansının değerlendirilmesine dayanıp yıllık ücrette sürekli bir artışa neden olmayan bonuslar. Liyakat ücretin bu biçimde, artış liyakata dayalı bonus biçiminde sürekli olması amaçlanmadan da gerçekleştirilebilir. Liyakata dayalı bonus performansa dayalı ücret planı altında örgüt için artışların bir kerelik olması nedeniyle maliyetleri yönetme olanağı sunarken, şimdiki performansı daha iyi yansıtır. Beceri temelli ücret (skill based pay): Beceri temelli ücret planları, çalışanları kazandıkları işle ilgili becerileri için ödüllendirir. Beceri temelli ücret planları, işin oldukça ayrıntılı biçimde sınıflandırılıp, tanımlanabildiği durumlarda, genelde teknisyenler, operatörler ve ofis çalışanları için kullanılır. Beceri temelli ücrette çalışanlar iş, görev ve sorumlulukların toplamı olan çeşitli beceri bloklarını öğrenirler. Çalışanlar belirli bir beceri ya da beceri gruplarında (beceri bloğu)
407 EK-1
ustalaşıp bunu belgelendirdikleri zaman o beceri için öngörülmüş ücret artışını alırlar. Yetkinliklere göre ücret (competency based pay): Yetkinliklere göre ücret kişiye odaklı ücret türüdür. Genelde gözlenebilir ya da somut davranışlara göre iş performansını ölçmenin olanaklı olmadığı yöneticiler ve profesyonellere uygulanır. Yetkinlikler, performansa olanak sağlayan bilgi, beceriler ve davranışları içeren kişinin gösterilebilir özellikleri olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre, yetkinlikler işin değil işi yerine getiren bireylerin özellikleridir, dolayısıyla, yetkinlikler işten ya da pozisyondan bağımsızdır ve çalışan bir işten diğerine bu yetkinlikleri götürebilir Parça başı ücret planları (piece rates): Üretilen ya da işlemden geçirilen birimlerin sayısı üzerine dayanan ücret. Parça başı ücret planları bireyin işi tamamlamaması kısa bir zamanı gerektiriyorsa, sıklıkla tekrar ediliyorsa ve bir standart olarak belirli bir zaman döneminde üretilecek olan birimlerin sayısı belirlenebiliyorsa kullanılır. Firmalar genellikle iki parça başı planından birini kullanırlar. Birincisi, genellikle imalat ortamlarında bulunur; objektif çıktı standartına karşılık olarak çalışanların bireysel saatlik üretimini ödüllendirir ve imalat teçhizatının işleyişince belirlenir. Çalışanlar her saat için seçilmiş üretim standardına göre üretilmiş her bir ürün için parça başı özendiriciler alırlar. Satış özendirme ya da komisyon planları (sales commissions): Satış temsilcilerine uygulanan, satılan ürün ya da hizmetin satış fiyatının belirli bir yüzdesine ya da satılan birim birim sayısına dayanan özendirici ücret türüdür. Çalışanlar bakımından içerdiği riskin derecesine göre satış planlarının, yalnız maaş planları, maaş artı bonus planları, maaş artı komisyon planları, komisyon artı masraf planları, yalnız komisyon planları gibi biçimleri vardır. Diğer bireysel performans planları -Özel amaçlı nakit bonusları (special purpose cash incentives): Özel amaçlı nakit bonusları arasında, yönetim özendirme planları, devam bonusları, öneri -referans- bonusları sayılabilir. Yönetim özendirme planlarında yöneticilere satış, kârlılık, üretim veya kendi birimleri için diğer ölçülere dayanan hedefleri yerine getirdikleri veya aştıkları zaman bonuslar verilir. Davranış teşvik etme planlarında çalışanlar iyi işe devam ya da iş güvenliğini sürdürmedeki başarıları gibi belirli davranışsal başarılar için ödül alırlar. Referans planlarında ise çalışanlar yeni müşteriler kazandırdıkları ya da önerdikleri kişiler işe alındığı takdirde parasal bonuslar alırlar. Takım ya da küçük grup özendirici ücret planları (team pay ya da small group incentive plans): Takım ya da küçük grup özendirici planları verimlilik, müşteri memnuniyeti, finansal performans ya da mal ve hizmetlerin kalitesinde doğrudan gruba atfedilen artışlar olduğunda grup üyelerine yapılan ödemelerdir. Bir başka deyişle, grup üyeleri belirli bir hedefi tutturdukları için finansal olarak ödüllendirlirler.
408 EK-1
Kazanç paylaşımı planları (gain sharing plans): Kazanç paylaşımı bir örgütteki çalışanların çoğuna ya da tamamına artan şirket verimliliğine dayanan bir bonus ödemesi sağlayan bir grup özendirici sistemdir. Bununla birlikte, kazanç paylaşımı yalnızca bir ücretlendirme sistemi değil, şirketlerin çalışanların verimlilik artırıcı kararlara dahil edilmesini vurgulayan bir yönetim felsefesi geliştirmesini gerektiren örgütsel değişim planıdır. Kâr paylaşımı planları (profit sharing): Kâr paylaşımı, temel ücretten, enflasyon ya da liyakata dayalı ücret artışlarından ayrı olarak şirket kârlarının bir bölümünün çalışanlara ödenmesidir. Günümüzde iki çeşit kâr paylaşımı planı yaygın olarak kullanılmaktadır. Birincisi, çalışanlara genelde üç aylık ya da yıllık temelde nakit ödül veren kâr paylaşımı planlarıdır. İkincisi, ertelenmiş (deferred) kâr paylaşımıdır ve bu planlarda nakit ödülleri çalışanlar için fon (trust) hesaplarında tutulur. Bu fonlar çalışanlar adına bir emeklilik geliri kaynağı olarak değerlendirilir. Hisse senedi satın alma planları (share purchase plans): Hisse senedi (stock equity), bir şirket tarafından çıkarılan bir hisse payının (mülkiyetinin) yasal transferidir. Hisse senedi satın alma programlarında, şirket hisse senedleri çalışanlara daha düşük bir fiyattan satılır. Bir hisseye sahip çalışanın yukarıda belirtildiği gibi hisse senedine bağlı ek hakları olabilir ya da olmayabilir. Örneğin, hisse senedi çalışana yıllık hissedarlar toplantısında oy verme hakkı sağlayabilir ya da sağlamaz. Hisse senedinin çalışanlar tarafından satın alındığı durumda, çalışan bir bedel ödeyerek yatırım yapar ve dolayısıyla risk alır. Hisse senedi bonusları (share bonus plans): Hisse senedi bonusları, çalışanlara bireysel olarak ya da örgütün önceden saptanmış belirli hedeflere ulaşması durumunda şirketin hisse sendlerinin bedelsiz olarak verilmesidir. Hisse senedi bonusları, özellikleri bakımından hisse senediyle aynı olur. Ancak, bonus olarak verilen hisse senedleri bazen katılma ya da katma değer planı biçiminde olabilir. Bu durumda çalışana mülkiyetin yasal transferi yapılmaz. Ancak, bu tür hisseler bir süre sonra (örneğin 5 yıl) gerçek hisse senedine dönüşerek piyasada satılabilir hale gelir. Hisse senedi opsiyonları (share options ya da stock options): Hisse senedi opsiyonları, bugünden hesaplanmış bir fiyattan, gelecekteki bir zaman noktasında çalışana hisse senedi satışı için çalışan ile şirket arasında yapılmış bir sözleşmedir. Örneğin, çalışana bir tanesi 100 liradan 500 hisse alma olanağı garanti edilir. Çalışan, hisse satın alma fırsatını üçüncü yıl sonunda 250, dördüncü yıl sonunda 150 ve beşinci yılların sonunda da 100 hisse alarak kullanma hakkına sahip olabilir. Gelecekteki tarihte, eğer şirketin değeri artarsa, çalışan önemli ölçüde indirimli fiyattan hisse alabilecek ve servetinde ya da gelirinde artma olacaktır. Eğer hisse senedinin değeri düşerse, çalışan bir şey kaybetmez, çünkü hisse alma opsiyonunu kullanmaz.
409 EK-1
Diğer grup ya da örgütsel özendirici planlar: Örneğin grup/alt birim/takım parça başı ücreti, grup satış komisyonları, şirket performansıyla ilişkilendirilmiş uzun dönemli finansal özendiriciler. Esnek (kafeterya) ek kazançlar (cafeteria -flexible-benefit plan): Bu tür planlar çalışanlara aldıkları ek yararların parasal değeri sınırlar içinde kalmak koşuluyla kendi özel gereksinimlerine göre biçimlendirme olanağı verir. Genelde sağlık, iş göremezlik, emeklilik ve ölüm gibi durumlar için yasal olarak zorunlu ek yararlar korunurken, çalışanlara şirket tarafından sağlanan takdire dayanan kreş, hayat sigortası, ulaşım gibi alanlarda çalışanlara ek yararlardan kendileri için en uygun olanları seçme olanakları sağlanır. Parasal olmayan bireysel takdir ödülleri: Bireysel takdir ödülleri, sertifikalar, tatil olanakları, hediyeler vb. Parasal olmayan grup/takım takdir ödülleri: Örneğin hediyeler, yemeğe götürme, tatil olanakları vb.
410 EK-2
Soru Kağıdı Üzerine:
Ücretlendirme, işe alma, çalışanları elde tutma ve güdüleme gibi geleneksel
amaçlarla belirlenen dar çerçeveden çıkarak, örgütsel performansı artırmada
yararlanılabilecek stratejik bir araç düzeyine yükselmiştir. Bu bağlamda ücret
sistemleri muhtemelen kuruluşun amaçları doğrultusunda biçimlendirebileceği en
önemli insan kaynağı uygulamasıdır. Ücret sistemleri bir çok yolla değişen iş
gereksinimlerine uyarlanabilir. Ayrıca, insan kaynağının etkili yönetimiyle ücret
sistemlerinin tasarım ve uygulaması arasında güçlü bir ilişki vardır. Öte yandan,
bugün kullanılan ücret sistemleri ile bu ücret sistemlerinin etkililiği, onların
başarısına engel olan ya da kolaylaştıran faktörler hakkında sistematik bilgi eksikliği
vardır.
Bu çalışmada, söz konusu eksiklikleri giderme çabalarına katkıda bulunmak
amacıyla başta performansa dayalı ücret planları olmak üzere, ücret sisteminin
seçiminde hangi faktörlerin etkili olduğu; belirli bir ücret sisteminin ne tür kuruluşlar
ya da hangi endüstriler tarafından kullanıldığı ve söz konusu ücret uygulamalarının
benimsenmesini etkileyen iş hedeflerinin ne olduğu; ücret sistemlerinin göreli
başarısını etkileyen çevresel, kuruluş ve çalışanlara ilişkin faktörlerin neler olduğu;
çalışanların ücret sistemlerine tepkilerinin örgütün finansal sonuçlarını ve başarısını
ne derece etkilediği gibi sorulara yanıt aranmaya çalışılarak etkili ücret sistemlerinin
tasarım ve uygulaması için hangi faktörlere özel olarak hitap edilmesi gerektiği
incelenmektedir.
411 EK-2
Bu amaçla soru kağıdında katılımcı kuruluşların aldıkları çeşitli düzeylerdeki
ücret kararlarının dayandığı temeller anlaşılmaya çalışılmakta ve özellikle çeşitli
kuruluşlar arasındaki ücret farklılıkları yanında kurumların kendi içlerindeki ücret
yapılarındaki farklılıkların nedenleri, ücretteki değişiklikler ve bu tür değişikliklerin
dayandığı temelller -ücret artışının asıl olarak kıdemden mi yoksa bireysel ya da
örgütsel performanstaki artıştan mı kaynaklandığı- üzerine bilgi edinilmeye
çalışılmaktadır.
Soru kağıdı katılımcılara e-mail ile göndermeye uygun olarak MS Excel
formatında hazırlanmıştır. Soru kağıdı, kuruluş bilgileri, iş organizasyonu ve insan
kaynağı yönetimi uygulamaları, ücret sistemi özellikleri, performansa göre ücret
planları üzerine sorulara odaklanan beş bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerde
örgütte uygulanmakta olan teknoloji, işin tasarımı, yapı, sektör, büyüklük gibi
kuruluş özellikleri, işyerinde sendika olup olmadığı, işgücünün özellikleri yanında
bazı insan kaynağı uygulamaları ve en önemlisi uygulanan ücret sisteminin özellikleri
üzerine soruları içermektedir. Bazı sorular varolan durumu ortaya çıkarmaya ve
kuruluşunuz hakkında bilgi toplamaya, bazı sorular ise sizin algılarınıza,
değerlendirmelerinize yöneliktir. Olgular üzerine olan sorularda kayıtları araştırmaya
çok fazla zaman harcamadan lütfen olabildiğince doğru bilgi veriniz. Algıların,
değerlendirmelerin sorulduğu sorularda ise içten ve doğru yanıtların aydınlatıcı gücü
yüksek olacaktır. Özellikle, ücret sisteminin nasıl işlediği ve ücret sisteminin
çalışanları ve örgüt performansını nasıl etkilediği incelendiğinden kurumun
ücretlendirme üzerine çalışan personelinin düşünceleri çok önemlidir. Soru kağıdının
oldukça ayrıntılı ve zaman alıcı olması yanında soru kağıdını dolduran kişi ya da
412 EK-2
kişilerin kurumun ücret uygulamaları konusunda ilk elden bilgiye sahip olmaları
gerekmektedir, ne var ki soru kağıdının kullanılacağı araştırmanın kapsamının bu
türden ayrıntılı ve yanıtlanması uzmanlık isteyen bir soru kağıdını gerektirmektedir.
Ücret gibi bir konuda kuruluşların dışarıya bilgi vermede çok istekli
olmayacakları tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, soru kağıdıyla kuruluşunuzdan
sağlanan bilgiler kesinlikle gizli tutulacaktır. Bu çalışmanın amacı sizin kurumunuz
üzerine odaklanmak değil, endüstrinizde, bölgenizde vb. ücretlendirmeye ilişkin
eğilimleri ve önemli noktaları saptamaktır. Ayrıca, tarafıma gönderilecek
yanıtlanmış soru kağıtları veri tabanı oluşturacak biçimde hazırlanmıştır ve
kuruluşunuz tek başına çalışmanın öznesi değildir. Bu soru kağıdı, Ankara
Üniveristesinde yürütülen doktora tezi ve yurt dışında yapılacak akademik bir
çalışmada kullanılmak üzere tasarlanmış olmakla birlikte, çalışmaya katılan
kuruluşlar için de yararlı olacağı düşünüldüğünden, sonuçlar rapor haline getirilerek
-e-mail ile gönderilecek pdf dosya biçiminde- katılımcılarla paylaşılacaktır.
Sonuçların katılımcılarla paylaşılmasının, ücret sistemlerini tasarlayan, inceleyen ve
gözden geçiren ücretlendirme uzmanlarına ve diğer insan kaynağı yönetimi
çalışanları ve yöneticilere yararlı olacağına inanılmaktadır.
Eğer çalışma hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz bana email ile
ulaşabilirsiniz.
Saygılarımla,
Serdar Demir e-mail: [email protected]
EK-3
413
Araştırmaya Katılan Şirketlerin Listesi: ABank (Alternatifbank) A.Ş. ABB Elektrik Sanayi A.Ş. Akçansa Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Akfel Pazarlama İthalat İhracat A.Ş. Aksa Akrilik Kimya Sanayii A.Ş. Alstom Elektrik Endüstrisi A.Ş. Alcatel Teletaş (Alcatel-Lucent) Telekomünikasyon Endüstri Ticaret A.Ş. Amylum Nişasta San Tic A.Ş. Arçelik A.Ş. Avea İletişim Hizmetleri A.Ş. Boytaş (Bellona) A.Ş. Boehringer Ingelheim İlaç Ticaret A.Ş. Borusan Birleşik Boru Fabrikaları A.Ş. Bosch Sanayi ve Ticaret A.Ş. Bossa Ticaret ve Sanayi İşletmeleri T.A.Ş. Boyner Büyük Mağazacılık A.Ş. Brisa Bridgestone Sabancı Lastik Sanayi ve Ticaret A.Ş. Bursa Beton Sanayi ve Ticaret A.Ş. Çimsetaş. A.Ş. Coats Türkiye İplik Sanayii A.Ş. Coca-Cola İçecek A.Ş. Coşkunöz A.Ş. Delphi Automotive Systems Ltd. Şti. Denizbank A.Ş. DHL Worldwide Express Taşımacılık ve Ticaret A.Ş. Anadolu Efes Biracılık ve Malt Sanayii A.Ş. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri Sanayi ve Ticaret A.Ş Eti Pazarlama ve Sanayi A.Ş. FNSS Savunma Sistemleri A.Ş Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. Frito Lay Gıda San. ve Tic. A.Ş. Turkey Foster Wheeler Bimaş Birleşik İnşaat ve Müh., A.Ş. Türkiye Garanti Bankası A.Ş. Gillette Tic. ve San. A.Ş. Gima Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Türk A.Ş. Habaş Sınai ve Tıbbi Gazlar İstihsal Endüstrisi A.Ş. Türk Henkel A.Ş. Türkiye Halk Bankası A.Ş Hyundai Assan Otomotiv Sanayi A.Ş. IBM Türk Ltd. Şti. İndex Bilgisayar Sis. Müh. San. ve Tic. A.Ş. İpek Kağıt Sanayi ve Tic. A.Ş. JTI Tütün Ürünleri Pazarlama ve Sanayi A.Ş.
EK-3
414
Koç Holding A.Ş. Korteks Mensucat Sanayi ve Ticaret A.Ş. Kraft Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. Leoni Kablo ve Teknolojileri San. ve Tic. Ltd. Şti. Lundbeck İlaç Ticaret Ltd Şti. MAN Türkiye A.Ş. Marks&Spencer Marka Mağazacılık A.Ş. Mercedes-Benz Türk A.Ş. Merck Sharp Dohme İlaçları Ltd. Şti. Meteksan Sistem ve Bilgisayar Teknolojileri A.Ş. Metro Group Türkiye Motorola Komünikasyon Ticaret ve Servis Ltd. Şti. Nestle Türkiye Gıda San. A.Ş. Nortel Networks Netaş Telekomünikasyon A.Ş. Nurol Holding A.Ş. Oerlikon Kaynak Elektrodları ve Sanayi A.Ş. Pfizer İlaçları Ltd. Şti. Türk Pirelli Lastikleri A.Ş. Philsa Philip Morris Sabancı Sigara ve Tütüncülük Sanayi ve Ticaret A.Ş. Petrol Ofisi A.Ş. Pınar Süt Mamülleri Sanayii A.Ş. Türk Prysmian Kablo ve Sistemleri A.Ş. Sanofi Aventis İlaçları Ltd.Şti. Siemens Sanayi ve Ticaret A.Ş. Türk Ekonomi Bankası (TEB) A.Ş. Tesco Kipa Kitle Pazarlama Ticaret ve Gıda Sanayii A.Ş. Toprak Holding A.Ş. Türk Tuborg Bira ve Malt Sanayii A.Ş. Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. Uzel Makina Sanayi A.Ş. Yalçınlar Fotoğraf ve Elektronik Ürünler Ticaret A.Ş. Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. T.C. Ziraat Bankası A.Ş.
415
ÖZET
Bu çalışmanın konusu performansa dayalı ücret uygulamalarını ve örgütlerin
ücret sistemi seçimi kararlarını etkileyen öğeleri incelemektir. İşin örgütlenmesinde
meydana gelen değişimler insan kaynağı uygulamaları ve özellikle de ücretlendirme
üzerinde yansımalarda bulunurak performansa dayalı ücret biçimlerini ve ücrette
bireyselleşmeye yönelik uygulamaları artırmıştır.
Bu çalışmanın dört temel argümanı bulunmaktadır. Birinci argüman,
performansa dayalı ücret planlarının içsel işgücü piyasalarını bozduğudur. İkinci
argüman, performansa dayalı ücret gibi yeni ücret uygulamalarının büyük ölçüde
kontrol amaçlı olduğudur. Tezin üçüncü argümanı ise çoğu performansa dayalı ücret
/yeni ücret uygulamalarının örgütlerin gereksinimlerinden çok, söz konusu
uygulamaların danışmanlık şirketleri, akademisyenler, uygulayıcılar tarafından
savunulmaları sonucunda doğan ortam nedeniyle, örgütlerin bu uygulamaları
benimsemeleri için üzerlerinde baskı hissetmelerinden kaynaklanmaktadır. Tezin
dördüncü argümanı ise, yöneticilerin ücret sistemi seçiminde önemli esnekliğe sahip
olduğudur. Bunun yöneticilerin örgütlerdeki insan kaynağı uygulamalarında sınırlı
role sahip olduğu kamu kesiminde performansa dayalı ücret uygulamaları açısından
önemli yansımaları vardır.
Tezde ücret sistemi seçiminde örgütlerin örgütsel özellikleri, insan kaynağı
uygulamaları ve endüstriyel ilişkiler ortamı ile işgücünün özelliklerinin ücret sistemi
seçimini nasıl etkilediği incelenerek, Türkiye’de performansa dayalı ücret
uygulamaları üzerine soru kağıdı uygulamasıyla sonuçlar görgül olarak sınanmıştır.
416
SUMMARY
This study addresses the performance based pay practices and the factors
affecting the selection of compensation systems by organizations. Significant
developments are currently being experienced in the organization of work,
primarily in the field of compensation, affecting the organizations’ human resource
management and performance related pay practices extensively.
There are four arguments in this study. First, the performance related pay
undermines internal labor markets. The second argument of the thesis is that the
new pay systems such as performance related pay are aimed towards control. The
third argument is that the the performance related pay/new pay practices are more
due to the influential environment created by the consulting firms, academicians,
and the practitioners which force the organizations to adopt these practices rather
than the real needs of those organizations. The fourth argument is that the
managers are highly flexible in the choice of compensation system. This has
important implications for the performance based compensation practices in the
public sector where managers have limited roles on the human resource practices
of their organizations.
In this thesis, the organizational characteristics, human resource
management practices, industrial relations and employee characteristics are
examined as how those characteristics to influence the choices of compensation
systems by organizations. Performance related pay practices in the organizations
operating in Turkey are studied through questionnaire and the results are
empirically tested on the factors affecting the choices of compensation systems.
Demir, Serdar, Performansa Dayalı Ücret Sistemleri, Doktora Tezi, Danışman: Doç.Dr.Şükrü Özen, 416 s.
Bu çalışmanın konusu performansa dayalı ücret uygulamalarını ve
örgütlerin ücret sistemi seçimi kararlarını etkileyen öğeleri incelemektir. İşin
örgütlenmesinde meydana gelen değişimler insan kaynağı uygulamaları ve
özellikle de ücretlendirme üzerinde yansımalarda bulunurak performansa dayalı
ücret biçimlerini ve ücrette bireyselleşmeye yönelik uygulamaları artırmıştır.
Bu çalışmanın dört temel argümanı bulunmaktadır. Birinci argüman,
performansa dayalı ücret planlarının içsel işgücü piyasalarını bozduğudur.
İkinci argüman, performansa dayalı ücret gibi yeni ücret uygulamalarının büyük
ölçüde kontrol amaçlı olduğudur. Tezin üçüncü argümanı ise çoğu performansa
dayalı ücret /yeni ücret uygulamalarının örgütlerin gereksinimlerinden çok, söz
konusu uygulamaların danışmanlık şirketleri, akademisyenler, uygulayıcılar
tarafından savunulmaları sonucunda doğan ortam nedeniyle, örgütlerin bu
uygulamaları benimsemeleri için üzerlerinde baskı hissetmelerinden
kaynaklanmaktadır. Tezin dördüncü argümanı ise, yöneticilerin ücret sistemi
seçiminde önemli esnekliğe sahip olduğudur. Bunun yöneticilerin örgütlerdeki
insan kaynağı uygulamalarında sınırlı role sahip olduğu kamu kesiminde
performansa dayalı ücret uygulamaları açısından önemli yansımaları vardır.
Tezde ücret sistemi seçiminde örgütlerin örgütsel özellikleri, insan kaynağı
uygulamaları ve endüstriyel ilişkiler ortamı ile işgücünün özelliklerinin ücret
sistemi seçimini nasıl etkilediği incelenerek, Türkiye’de performansa dayalı ücret
uygulamaları üzerine soru kağıdı uygulamasıyla sonuçlar görgül olarak sınanmıştır.
Demir, Serdar, Performance Related Pay Plans, Ph.D. Thesis, Advisor: Assoc.Prof.Şükrü Özen, 416 p.
This study addresses the performance based pay practices and the factors
affecting the selection of compensation systems by organizations. Significant
developments are currently being experienced in the organization of work,
primarily in the field of compensation, affecting the organizations’ human
resource management and performance related pay practices extensively.
There are four arguments in this study. First, the performance related pay
undermines internal labor markets. The second argument of the thesis is that the
new pay systems such as performance related pay are aimed towards control. The
third argument is that the the performance related pay/new pay practices are
more due to the influential environment created by the consulting firms,
academicians, and the practitioners which force the organizations to adopt these
practices rather than the real needs of those organizations. The fourth argument
is that the managers are highly flexible in the choice of compensation system. This
has important implications for the performance based compensation practices in
the public sector where managers have limited roles on the human resource
practices of their organizations.
In this thesis, the organizational characteristics, human resource
management practices, industrial relations and employee characteristics are
examined as how those characteristics to influence the choices of compensation
systems by organizations. Performance related pay practices in the organizations
operating in Turkey are studied through questionnaire and the results are
empirically tested on the factors affecting the choices of compensation systems.