96

Ozet Kitabi 2018 Eskisehir - kliniktoksikolojidernegi.orgkliniktoksikolojidernegi.org/wp-content/uploads/2019/01/Ozet... · 5 Prof. Dr. Demet AYDIN Celal Bayar Üniversitesi Tıp

Embed Size (px)

Citation preview

1

ÖZGEÇMĐŞLER

Prof. Dr. Lale KARABIYIK

Klinik Toksikoloji Derneği Başkanı

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı

Aydın-Nazilli’de doğdu. 1984 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1993

yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı oldu. 2006 yılında doçent olduktan sonra 2007 de Gazi

Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı’nde

“Toksikoloji” bilim alanında doktora eğitimini tamamladı. 2011 yılında profesörlüğe atandı. “Yoğun

Bakım Uzmanı” olup Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Board Sertifikasına sahiptir. Türk

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği Yeterlilik Kurulu Üyesi olarak görev yapmıştır. Gazi

Üniversitesi Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Kurulu, Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu

Anesteziyoloji TUKMOS üyesi, Klinik Toksikoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi olarak görev

yapmıştır. Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi Yoğun Bakım Bilim Dalı’nda “Yoğun Bakım

Bilim Dalı Başkanı” ve “Klinik Toksikoloji Derneği Başkanı”dır. Evli ve bir çocukludur. İlgi ve çalışma

alanları; yoğun bakım, zehirlenmeler, göğüs cerrahisi anestezisi ve jet ventilasyondur.

E-Posta: [email protected]; [email protected]

Telefon: 202 53 48 ve 202 42 57

Adres: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 5. Kat Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı,

06550 Beşevler ANKARA

2

Prof. Dr. Gürayten ÖZYURT

Klinik Toksikoloji Derneği Kurucu Başkanı

Bursa’da doğdu (1943). İlk, orta öğrenimini Bursa’da Özel Yeni Okul ve Bursa Kız Lisesinde

tamamladı (1959). İstanbul Tıp Fakültesini bitirdi (1966). Hacettepe Üniv. Tıp Fakültesinde uzman

oldu (1969). Ankara Üniv. Tıp Fakültesi Göğüs ve Kalp Damar Cerrahisi Kliniğinde çalıştı. Bursa Tıp

Fakültesine atandı (1974). Doçent oldu (1975). ABD Alabama Üniversitesi Tıp Fakültesinde misafir

öğretim üyesi olarak çalıştı (1977-1978). Profesör oldu (1981). Batı Almanya ve ABD’de Zehir

Danışma Merkezleri, Yoğun Bakım Üniteleri inceleme ziyaretleri yaptı (1981,1994). Anabilim Dalı

Başkanlığı (1982-1991), Cerrahi Bölüm Başkanlığı (1985-1991) yaptı. Reanimasyon Ünitesini (1982),

Klinik Toksikoloji Derneğini (1996) kurdu ve başkanlığını yaptı (1996-2007). Uludağ Zehir Danışma

Merkezinin kurdu (3.1.1996). 200’ü aşkın ulusal, uluslararası yayın sahibidir. İki kitap yazarı,

zehirlenme ilgili üç kitap editörlüğü vardır. Journal Pharmacology & Toxicology, Medical Science

Monitor dergilerinde editörlüğü vardır. Avrupa Yoğun bakım Derneği, NewYork Bilim Akademisi,

Amerikan Bilim İlerleme Derneği (AAAS) üyesidir. Evli ve iki kız annesidir.

3

Prof. Dr. Mustafa GÖNÜLLÜ

Klinik Toksikoloji Derneği Önceki Başkanı

1949’da Ürgüp’te doğmuşum. İlk ve ortaokulu Ürgüp’te, liseyi ise Ankara Kurtuluş Lisesinde

tamamladıktan sonra, 1966-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine devam ettim.

Tıp fakültesini burslu olarak bitirdiğim için, sosyalizasyon bölgesi olan Trabzon-Çarşıbaşı Sağlık

Ocağına atandım. Zorunlu hizmetimi tamamlamama karşın, çok büyük zevk aldığım bu hizmeti 6 yıl

sürdürdüm. Meslektaşlarımdan ve ailemden uzman olmam konusunda gelen baskılara daha fazla

dayanamayarak, 1978-1981 yılları arasında anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlık eğitimimi

tamamladım. İki yıl Erciyes Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra, 1983 yılında

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesine Yardımcı Doçent olarak atandım. Aynı üniversitede 1987

yılında doçent, 1992 yılında profesör unvanını aldım. 1995-2000 yılları arasında Pamukkale

Üniversitesine atanarak, değişik görevler üstlendim. 2000-2005 yılları arasında yeniden Cumhuriyet

Üniversitesinde çalıştım. 2005-2014 yılları arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde

Klinik Şefi olarak atandım. Burada anesteziyoloji kliniğini kurdum, Ege bölgesinin en büyük yoğun

bakım ünitesinin kurulmasında ve yoğun bakım yan dal kliniğinin kurulmasında ve eğitime

başlamasında görev aldım. 2014 Ocak ayında emekli oldum ve halen İzmir-Ürgüp-Çeşme üçgeninde

yaşamımı sürdürüyorum. Çalıştığım üç üniversite ve bir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde anabilim

dalı başkanlığı ve klinik şefliğinden rektör yardımcılığına kadar farklı idari görevler üstlenerek,

kuruculuk görevleri yaptım. Bunun dışında birçok dergi, dernek ve vakıf kuruluşunda ve

yönetiminde yer aldım. Bir süre Klinik Toksikoloji Derneği Başkanlığı’nı üstlendim. Evli ve üç çocuk

babasıyım.

4

Prof. Dr. Ali GÜNERLĐ

13.01.1946’da Menemen-İzmir’de doğdum.

Orta öğrenim Menemen Ortaokulu, Lise Karşıyaka - İzmir Erkek lisesi, 1964-1970 Tıp eğitimi Ege

Üniversitesi Tıp Fakültesi-İzmir

1970-1972 Askerlik İncirlik Hava Üssü-Adana

1972-1973 Manisa-Gördes Hükümet tabibi

1973-1976 Çivril-Denizli Verem Savaşı Dispanseri Başhekimi

1977-1984 Anestezi ihtisası St. Elisabeth Krankenhaus Julich a.m. Rhein- Federal Almanya,

1984 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalında denklik sınavı,

1985-1987 Uzman, 1987-1989 Yardımcı Doçent, 1989-1995 Doçent, 1995-2013 Profesör

kadrosunda görev yaptım, 13.01.2013 tarihinde emekli oldum.

TARD Yönetim Kurulu üyeliği, TYBD Başkanlığı, TARD Dergi Editör yardımcılığı, BOARD ve TUKMOS

vb. görevleri

Dernek Üyelikleri:

Ulusal: Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği (TARD), Yoğun Bakım Derneği (TYBD), Klinik

Enteral ve Parenteral Nutrüsyon Derneği (KEPAN), Klinik Toksikoloji Derneği, Türk Toraks Derneği

Uluslararası: European Society of Anaesthesiology (ESA), European Society of Parenteral and

Enteral Nutrition (ESPEN)

Evli ve iki çocuk babasıyım.

5

Prof. Dr. Demet AYDIN

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi,

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı

Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı, Manisa

İzmir Bornova Anadolu Lisesinden 1980 yılında, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1986 yılında

mezun oldu. 1987 – 1991 yılları arasında İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde

Anesteziyoloji ve Reanimasyon ihtisasını tamamladı ve İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum

Hastanesinde Anestezi uzmanı olarak göreve başladı. 1992 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim dalında Yardımcı Doçent kadrosuna atandı. 1997 yılında

Doçent oldu ve aynı üniversitede öğretim üyeliğine devam etti. 1999 – 2001 yılları arasında İzmir’e

döndü ve Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon kliniğinde Klinik Şefi

olarak görev yaptı, bu dönemde Anestezi Yoğun Bakım ünitesini kurdu. 2001 Yılında Celal Bayar

Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim dalında öğretim üyesi olarak

göreve başladı. 2004 yılında Profesör kadrosuna atandı. 2001 – 2007 arasında Anabilim dalı

başkanlığını yürüttü. 2012 yılında Yoğun Bakım uzmanı oldu. Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmaktadır, Yoğun Bakım

Bilim Dalı Başkanlığını yürütmektedir.

6

Prof. Dr. Leyla ĐYĐLĐKÇĐ KARAOĞLAN

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi,

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir

DEÜTF Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı olarak 1996 yılında uzmanlığını aldı. Ekim 1994 -

Ekim 1995, Fransız Dışişleri Bakanlığı Bursu ile - CIES Bursu, Paul Brousse Hospital, Paris, Fransa,

Hepatobiliyer Merkezi Karaciğer Transplantasyonu Yoğun Bakım ve Genel Anestezi uygulamaları

üzerine 1 yıl eğitim gördü. 26 adet yurt dışı makale, 30 adet yurtiçi makale, 18 adet uluslararası ve

54 adet ulusal bildiri, 9 adet kitap bölüm yazarlığı mevcuttur. Halen TARD Ege- Akdeniz Şubesi

Başkanı, Klinik Toksikoloji ve DEÜTF Palyatif Bakım Merkezi Yönetim kurulu üyesidir. DEÜTF

Anesteziyoloji AD’da Prof. Dr. olarak görev yapmaktadır.

7

Prof. Dr. Seval ĐZDEŞ

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi,

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,

Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Yoğun Bakım BD, Ankara

Ankara’da doğdu. İlk-ortaokul-liseyi Ankara’da tamamladı. 1991 yıllında Gazi Üniversitesi Tıp

Fakültesi’nden mezun oldu. 1992-1997 yılları arasında aynı Üniversitenin Anestezi Kliniğinde

asistan, 1997 yılında uzman olarak çalıştı. 6 ay Özel Yaşam Hastanesinde çalıştıktan sonra, Acil

Yardım ve Travmatoloji Eğitim Hastanesinde 1998 yılında anestezi uzmanı, 1999 yılında Başasistan,

2001 yılında Klinik Şef Yardımcısı olarak göreve başladı. Yoğun Bakım eğitimi için 2000 yılında Mayo

Clinic’te bulundu. 2001-2007 yılları arasında GÜEF F.Toksikoloji Anabilim Dalı’nda doktora yaptı.

2004 yılında Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi Kliniğine Şef Yardımcısı olarak atandı.

2008 yılında Doçent unvanını aldı. 2011 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalına Doçent Doktor, 2014 Ocak ayında ise Profesör

Doktor olarak atandı. Halen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’nde Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalında, Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı

olarak görevini sürdürmektedir.

8

Prof. Dr. Hülya TÜRKAN

Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi,

Araştırma ve Uygulama Hastanesi,

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Başkanı, Yozgat

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1986 yılında mezun oldu. 1987-1991 yılları arasında Gülhane

Askeri Tıp Akademisi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı'nda uzmanlık eğitimini

tamamladı. 1998 yılında Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bilim alanında Doçent oldu. T.S.K. GATA,

Gölcük Asker Hastanesi, Kasımpaşa Asker Hastanesi ve Sağlık Hizmetleri Komutanliği’ndaki Anestezi

ve Reanimasyon uzmanı olarak görevlerine devam ederken 2007 yılında G.Ü. Eğitim Bilimleri

Enstitüsü, Eğitim Bilimleri AD.’da Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında Yüksek Lisansını, 2013

yılında G.Ü. Eczacılık Fakültesi Toksikoloji AD.’da Toksikoloji Doktora Eğitimini tamamladı. 2013

yılında Yoğun Bakım Yan Dal uzman olan Dr. Türkan, George Washington University Hospital ve

Erasme University Hospital Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım bölümlerinde uzun süreli, klinik gözlem

ve çeşitli araştırmalarda yer alma amaçlarıyla çalışmıştır. Dr. Türkan European Resuscitation Council

ve Ulusal Resüsitasyon Derneği İleri Yaşam Desteği kurslarının eğitici ve kurs direktörlerindendir.

Halen Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı’da Öğretim Üyesi ve Anabilim Dalı Başkanlığı

görevlerini yürütmektedir.

9

Prof. Dr. Đsmail CĐNEL

Marmara Üniversitesi, İstanbul Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İstanbul

Başhekim

10

Prof. Dr. Hülya ULUSOY

KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı,

Yoğun Bakım Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Trabzon

1989’da Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1989-1992 yıllarında Trabzon Merkez 2

No’lu Sağlık Ocağı’nda Pratisyen Hekim olarak görev yaptı. 1996 yılında KTÜ Tıp Fakültesinde

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı oldu. 1999 yılında aynı anabilim dalında Yardımcı Doçent

kadrosuna atandı. 2004 yılında doçentlik sınavını vererek Anesteziyoloji ve Reanimasyon doçenti

oldu ve ardından aynı anabilim dalında Profesörlük kadrosuna atandı. Halen bu görevine devam

etmektedir. İngilizce bilmektedir, evli ve bir çocuk annesidir.

11

Prof. Dr. Slavica VUCINIC

Professional qualifications/Area(s) of specialisation: Full Professor of Pharmacology and

Toxicology, specialist of internal medicine and clinical toxicology, European registered toxicologist

Institution: Head of the National Poison Control Centre, Medical Faculty University of Defense,

Belgrade

Key research interests: Chemical warfare agents, organophosphorus insecticides, new

psychoactive substances

Professional achievements: Member of the Scientific Advisary Board of the Organization for

prohibition of chemical weapons (OPCW), Hague, Netherlends (2009-2015), Expert at CoE (Centre

of Excellence),Viskov, Member of the National Committee for Psychoactive substances.

Any other information: Over 230 articles and numerous book chapters (4 in international

monographies), Invitations to numerous plenary and key-note lectures at meetings in four

continents.

12

Doç. Dr. Nurdan ACAR

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi

Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı

1976, Erzurum doğumludur. 1998’de Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.

2004’te Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı’ndan uzmanlığını aldı. 2005

yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fak. Acil Tıp AD’da öğretim görevlisi olarak çalışmaya

başladı. 2008 yılında yardımcı doçent, 2015 yılında doçent olmaya hak kazanmıştır. 2008-2012

yıllarında Fakülte Kurulu Üyeliği yaptı. 2014 yılından itibaren Acil Tıp AD Başkanı ve 2015 yılından

itibaren hastane başhekim yardımcılığı görevlerini yürütmektedir. İlgi alanları eğitim, acil ultrason,

travma ve toksikolojidir.

e-posta: [email protected]

13

Prof. Dr. Berrin GÜNAYDIN

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı

Kahramanmaraş’ta doğdum. (1976-1983) Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nden sonra (1983-1989)

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve

Reanimasyon Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimimi yaptım (1989-1994). Uzmanlık eğitimim

sırasında Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Amsterdam Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji

Anabilim Dalı’nda misafir araştırma görevlisi olarak çalıştım (1991-1992). Daha sonra Gazi

Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda Farmakoloji doktorası yaptım (1994-

2000). Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda 2000 yılında

yardımcı doçent, 2002 yılında docent, 2007 yılında Profesör ünvanlarını aldım ve halen profesör

olarak görevime devam etmekteyim. Evli ve bir çocuk annesiyim.

Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği (TARD) Obstetrik Anestezisi Komitesi Başkanı ve Anne

Çocuk İstenmeyen Etkiler Modul IV - Koordinatör Yardımcısıyım. Avrupa Anestezi Derneği

(European Society of Anaesthesiologists: ESA) ile Amerikan Obstetrik Anestezi ve Perinatoloji

Derneği (Society for Obstetric Anesthesia and Perinatology: SOAP) aktif üyesiyim. Ulusal (Novartis

2004 ve TARK 2017) ve uluslararası (Euroanaesthesia 2017) platformlarda araştırma ödülleri aldım.

Birçok ulusal ve uluslararası anestezi derneği toplantıları ve forumları ile dünya kongrelerine davetli

konuşmacı ve eğitmeni olarak katıldım.

www.painfreebirthing.com adlı websitesini Türkçeye çevirdim. Easy Labor (2008) ile Textbook of

Clinical Anesthesia (2012) adlı kitapların çeviri editörüyüm. Türkçe Temel Anestezi Kitaplarında

obstetrik ve jinekolojik anestezi bölümleri yazdım. Ayrıca 2006 yılından beri Gazi Üniversitesi Tıp

Fakültesi’nde Probleme Dayalı Eğitim ve Akılcı Farmakoterapi stajında Eğitim Yönlendiricisi olarak

görevliyim. Tübitak bünyesinde Turkish Journal of Medical Sciences Dergisi’nde 2010 yılından beri

yardımcı editörüm. Pubmed/scopus/diğer yabancı indekslerde taranan dergilerde yayınlanmış

birçok makalem vardır.

14

Doç. Dr. Didem Tuba AKÇALI

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Algoloji Bilim Dalı

1996’da Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 2002’de Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı oldu. 2 yıl özel hastanede çalıştıktan sonra 2005 yılında

Uzman Dr olarak Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji BD’nda

göreve başladı. 2011’de Doçent ve Algoloji Yan Dal Uzmanı oldu. 2013’te Nörobilim Doktorasını

tamamladı. Halen Prof. Dr. kadrosunda Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve

Reanimasyon AD, Algoloji BD’nda görev yapmaktadır. İlgi alanları, Algoloji, Palyatif bakım,

Akupunktur, Proloterapi, Ozon terapisi ve Nörobilimdir.

15

Prof. Dr. Işıl ÖZKOÇAK TURAN

S.B.Ü. Ankara Numune SUAM Yoğun Bakım Kliniği

Eğitim ve İdari Sorumlusu, Ankara

1964 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Işıl Özkoçak Turan T.E.D. Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne devam ederek 1988 yılında mezun olmuştur. Gazi Üniversitesi

Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini tamamlayarak

1993 yılında mecburi hizmetini yapmak üzere Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde

(ANEAH) çalışmaya başlamış ve 8 yıl başasistan olarak çalışmıştır. 2001’de Zonguldak Bülent Ecevit

Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı’na geçerek 2004’de

doçentlik, 2009’da profesörlük unvanlarını almıştır. 1997’de ABD, Pittsburgh Üniversitesi Tıp

Fakültesi’nde Nöroanestezi, Nöroyoğun Bakım ve Ayaktan Cerrahi Anestezisi konularında konuk

uzman olarak gözlemlerde bulunmuştur. İdari görevleri arasında Anabilim Dalı Başkanlığı, Cerrahi

Tıp Bilimleri Başkan Yardımcılığı, Fakülte Eğitim Baş Koordinatörlüğü, Fakülte Yönetim Kurulu ve

Fakülte Kurulu Üyeliği bulunmaktadır. 2014 yılından beri S.B.Ü. Ankara Numune SUAM Yoğun

Bakım Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu olarak çalışmaktadır. Atıf alan uluslararası ve ulusal

yayınlarının yanı sıra, 4’ünde çeviri editörü ve birinde editör olduğu beş kitabı bulunmaktadır. Türk

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği (TARD), Türk Yoğun Bakım Derneği (TYBD), ESICM, Klinik

Toksikoloji Derneği ve KEPAN’a üyedir. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanları Derneği

(ARUD)’da Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Halen TYBD Genel Sekreterliği’ni

yürütmektedir. Evlidir.

16

Prof. Dr. Alper YOSUNKAYA

Necmettin Erbakan Üniversitesinde Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı, Konya

1965 yılında Mersinde doğdu. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesini 1989 yılında bitirdi. 1995

yılında aynı üniversiteden Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanlığını aldı. 1998 yılında Almanya

Justus-Liebig- Universitat Giessen’e yoğun bakım eğitimi için gitti. Selçuk Üniversitesinde 2004

yılında Doçent, 2009 yılında ise Profesör oldu. 1996 yılından beri yoğun bakım ağırlıklı çalışmakta

olup, 2014 yılında yoğun bakım uzmanlığı belgesini aldı. Halen Necmettin Erbakan Üniversitesinde

Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanlığı ve Yoğun Bakım Yan Dal Program Yöneticisi görevini

sürdürmektedir.

17

SÖZLÜ BİLDİRİLER

SIRA NO BAŞLIK YAZARLAR KURUM

1. VALPROİK ASİT TOKSİSİTESİ OLGU

SUNUMU

A. İLKSEN EĞİLMEZ, YASİN TİRE S.B.Ü. KONYA EAH ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON KLİNİĞİ

2. LUTEİNİN SIÇANLARDA İZONİAZİD

İLE İNDÜKLENEN OKSİDATİF

KARACİĞER HASARINA ETKİSİ

BAHADIR SÜLEYMAN

ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ, TIP FAKÜLTESİ,

FARMAKOLOJ A.D., ERZİNCAN.

3. KEMOTERAPİ SIRASINDA GELİŞEN

AKUT KARDİYOTOKSİSİTE VAKA

SUNUMU

A.AYYILDIZ, D.ÖZER, E.

KARAKOÇ, B. YELKEN

OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON A.D.

4. KALSİYUM KANAL BLOKERİ VE

ANJİYOTENSİN RESEPTÖR

BLOKERİ DOZ AŞIMI

TURAN R., KURNAZ

MUHAMMED M., YILMAZ

ELVAN T.

S.B. GİRESUN ÜNİVERSİTESİ PROF DR A.

İLHAN ÖZDEMİR EAH ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON KLİNİĞİ

5. SUİSİT AMACIYLA METFORMİN

ALIMI

TURAN R., UGİŞ C., ALBAYRAK

T.

S.B. GİRESUN ÜNİVERSİTESİ PROF DR A.

İLHAN ÖZDEMİR EAH ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON KLİNİĞİ

6. NÖROLOJİK HASTALIKLARIN

TEDAVİSİNDE BAL ARISI ZEHRİ

KULLANIMI

BEKİR ENES DEMİRYÜREK

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EAHNÖROLOJİ

KLİNİĞİ

7. ACİL SERVİS VE YOĞUN BAKIM

ÜNİTEMİZE KABUL EDİLEN

ZEHİRLENME OLGULARININ

RETROSPEKTİF ANALİZİ

AYKUT SARITAŞ TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,

İZMİR

8. YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE TAKİP

EDİLEN ZEHİRLENME

OLGULARININ RETROSPEKTİF

DEĞERLENDİRİLMESİ

TUNCER ŞİMŞEK ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON AD

9. SİNAMEKİ (AÇLIK OTU-CASSİA

ANGUSTİFOLİA) ZEHİRLENMESİNE

BAĞLI CİDDİ HİPERPOTASEMİ

SİBEL ERSAN SBÜ İZMİR TEPECİK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA

HASTANESİ, NEFROLOJİ BÖLÜMÜ, İZMİR,

TÜRKİYE

10. PRİLOKAİN UYGULAMASI

SONRASI GELİŞEN ERİŞKİN BİR

METHEMOGLOBİNEMİ OLGUSU

MEHMET AKİF YAZAR1, ÖZGÜR

KORAL2

S.B. NEVŞEHİR DEVLET HASTANESİ, 1ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON 2KALP DAMAR CERRAHİSİ

11. KARBONMONOKSİT

ZEHİRLENMELERİ

EBRU ÇANAKÇI, İLKER COŞKUN,

ALİ ALTINBAŞ, ZÜBEYİR CEBECİ,

HAKAN ÇİFTÇİ

ORDU ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, EAH,

ANESTEZİ VE REANİMASYON AD, ORDU

12. YOĞUN BAKIMDA KOLİSTİN

NEFROTOKSİSİTESİ

EBRU ÇANAKÇI1, İLKER

COŞKUN1, NİLAY TAŞ1, AHMET

KARATAŞ2

1ORDU ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

ANESTEZİ VE REANİMASYON AD 2ORDU ÜNİVERSİTESİ, TIP FAKÜLTESİ, İÇ

HASTALIKLARI AD, NEFROLOJİ BD

13. ANESTEZİ UYGULAYICILARI VE

TOKSİK ALET

DEZENFEKTANLARINA

(GLUTARALDEHİD, ORTO-

FİTALALDEHİD VB) MARUZİYET

NİLAY TAŞ1, İLKER COŞKUN2,

EBRU ÇANAKÇI1, ALİ ALTINBAŞ2

1ORDU ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD 2SB – ORDU ÜNİVERSİTESİ EAH,

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

BÖLÜMÜ

14. MANGANEZ ETİLEN-BİS-

DİTİOKARBAMAT (MANEB)

MARUZİYETİNE BAĞLI AKUT

RENAL YETMEZLİK

DİLEK GÜVEN TAYMEZ1, ÖZGE

TELLİ ÇAKLILI2, HANDE GÜRBÜZ

AYTULUK3,4

1KOCAELİ DEVLET HASTANESİ NEFROLOJİ

KLİNİĞİ 2KOCAELİ DEVLET HASTANESİ DAHİLİYE

KLİNİĞİ 3KOCAELİ DEVLET HASTANESİ

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ 4YENİ KURUM: KOCAELİ DERİNCE EAH

18

15. YASADIŞI VE KÖTÜYE KULLANILAN

İLAÇ VE MADDE ANALİZİNDE

TRİAGE TOX İLE ELDE EDİLEN BİR

YILLIK ANALİZ SONUÇLARIN

İRDELENMESİ

FATMA CEYLA ERALDEMİR KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

BİYOKİMYA ANA BİLİM DALI, KOCAELİ

16. HASTANEMİZE MÜRACAAT EDEN

ZEHİRLENME OLGULARININ

ANALİZİ

SEYFİ KARTAL SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ, TRABZON

KANUNİ EAH, ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON A.D., TRABZON

17. YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE TAKİP

EDİLEN İNTOKSİKASYONLAR:

RETROSPEKTİF DEĞERLENDİRME

BETÜL ŞEN İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ

GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIMA HASTANESİ

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ

18. GENÇLERİ HEDEF ALAN YENİ NESİL

TEHDİT: FLAKKA

HATİCE GÜL ANLAR BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK

FAKÜLTESİ, F.TOKSİKOLOJİ ABD, 67600

ZONGULDAK

19. YILAN ISIRIĞI SONRASI GELİŞEN

BİR KOMPARTMAN SENDROMU

OLGUSU

DİLER TAŞ KILIÇ, KAMİL İNCİ,

LALE KARABIYIK

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ANESTEZİYOLOJİ YOĞUN BAKIM BİLİM DALI-

ANKARA

20. MADDE BAĞIMLILIĞI

HASTALARINDA ANESTEZİ

DENEYİMİMİZ

SEMA ŞANAL BAŞ ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON A.D.

21. ACİLE BAŞVURAN HASTALARIN

KAN ALKOL DÜZEYİ VE TANILARI

ARASINDAKİ İLİŞKİ

GAMZE TALİH, HÜLYA TÜRKAN BOZOK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD.

22. ÇOCUK ACİLDE TRİSİKLİK

ANTİDEPRESAN

ZEHİRLENMELERİNDE LİPİT

EMÜLSİYON TEDAVİ

DENEYİMİMİZ

ESRA TÜRE, ABDULLAH YAZAR NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ,

MERAM TIP FAKÜLTESİ, ÇOCUK SAĞLIĞI VE

HASTALIKLARI AD., ÇOCUK ACİL BD., KONYA

23. BALİ KOKLANMASINA SEKONDER

GELİŞTİĞİ DÜŞÜNÜLEN

HEMOLİTİK ANEMİ; OLGU

SUNUMU

DEMET ÇEKDEMİR ANADOLU SAĞLIK MERKEZİ HASTANESİ,

KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZİ, GEBZE/KOCAELİ

24. KANSER TEDAVİSİNDE

MİKROTÜBÜL İNHİBİTÖRÜ

''VİNKRİSTİN''İN TOKSİSİTESİ

DİLAN ÖZDEL, LEYLA AYTAGİL ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK

FAKÜLTESİ, FARMASÖTİK TOKSİKOLOJİ AD.,

ESKİŞEHİR, TÜRKİYE

25. AKUT ENFEKSİYONLARDA VE ANİ

KORKULARDA KULLANILAN

ACONİTUM NAPELLUS L.’NİN

TOKSİSİTESİ

GÜLPERİ YARDIM, HAVVA

GEÇİCİ, KÜBRA KOÇ

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ, ECZACILIK

FAKÜLTESİ, FARMASÖTİK TOKSİKOLOJİ

ANABİLİM DALI, ESKİŞEHİR, TÜRKİYE

26. İLEUS PREZENTASYONLU

WARFARİN İNTOKSİKASYONU:

OLGU SUNUMU

HÜLYA TOPCU, RAMAZAN

TOPCU

HİTİT ÜNİVERSİTESİ EROL OLÇOK EAH

27. ATROPA BELLADONNA AŞIRI

TÜKETİMİYLE GELİŞEN

ANTİKOLİNERJİK TOKSİK

SENDROM OLGUSU: İKİ KARDEŞİN

YOĞUN BAKIM TEDAVİSİ

İLKER COŞKUN SB - ORDU ÜNİVERSİTESİ EAH

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ,

ORDU

28. PUTAMİNAL NEKROZU İLE

SEYREDEN METANOL

İNTOKSİKASYONU: VAKA

SUNUMU

ZÜMRÜT ELA ARSLAN

KAŞDOĞAN¹, ÖZNUR KÖYLܲ,

MURAT PATAT³, RAMAZAN

KÖYLܳ

SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ KONYA EAH,

¹ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON

²TIBBİ BİYOKİMYA

³ACİL TIP

29. YÜKSEK DOZ METFORMİN

ALIMINA BAĞLI LAKTİK ASİDOZ

ÖZLEM SEZEN SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ KARTAL DR.

LÜTFİ KIRDAR EĞİTİM VE ARAŞTIRMA

HASTANESİ

19

30. KRİTİK ENTOKSİKASYON

HASTALARI: 36 OLGUNUN

İRDELENMESİ

ÖZLEM SEZEN SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ KARTAL DR.

LÜTFİ KIRDAR EAH

31. YOĞUN BAKIMDA KOLİSTİNLE

İLİŞKİLİ AKUT BÖBREK

YETMEZLİĞİNİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

ABDULLAH ÖZDEMİR, AHMET

ŞEN, NESLİHAN HATİNOĞLU

RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ TIP

FAKÜLTESİ ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON AD.

32. BİR AJİTASYON NEDENİ-FLAKKA

KULLANIMI

KÜBRA PARPUCU, GÖZDE GÖK,

JAİNAGULİ DARGYERBYEK,

NAZLI ÖZCAN YAZLAMAZ,

ENGİN ÖZAKIN, NURDAN ACAR

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ ACİL

TIP AD.

33. MADALYONUN DİĞER YÜZÜ: BİR

ÜNİVERSİTE HASTANESİ ACİL

SERVİSİNİN MADDE ALIM

VAKALARININ SONUÇLANMALARI,

5 YILLIK

NURDAN ACAR, ÇAĞLAR KUAS,

ENGİN ÖZAKIN

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP

FAKÜLTESİ, ACİL TIP AD.

34. YOĞUN BAKIM ÜNİTEMİZE KABUL

EDİLEN KARBONMONOKSİT

ZEHİRLENME OLGULARININ BEŞ

YILLIK GERİYE DÖNÜK İNCELEMESİ

VE MORTALİTEYLE İLİŞKİLİ

FAKTÖRLERİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

ÇİLER ZİNCİRCİOĞLU TEPECİK EAH, ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON YOĞUN BAKIM

35. İNTRAVENÖZ KONTRAST AJAN

KULLANIMINA BAĞLI GELİŞEN

ANAFLAKSİ: OLGU SUNUMU

SİBEL BÜYÜKÇOBAN, ZEHRA

MERMİ, URAL EKMEKÇİ, ŞULE

ÖZBİLGİN, LEYLA İYİLİKÇİ

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

İZMİR, TÜRKİYE

1: ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD.,

2: YOĞUN BAKIM AD.

36. YOĞUN BAKIMDA İZLENEN

İNTOKSİKASYON VAKALARININ

KLİNİK ÖZELLİKLERİ VE HASTANE

MAALİYETLERİNİN APACHE-II

SKORUNA GÖRE

KARŞILAŞTIRILMASI

MUTLU NM1, PEKER TT1, ÇİFTÇİ

A1, ÇAKIR E1, BALKIZ ÖS2,

TURAN IÖ1

SBÜ ANKARA NUMUNE SUAM, 1YOĞUN BAKIM KLİNİĞİ 2ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ

37. GIDALARDA METANOL

MUKADDES GÜRLER1,2,

TAHMİNA NAJAFOVA1, AYKUT

LALE2, ALİ RIZA TÜMER2

1HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, ANKARA 2HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

ADLİ TIP ANABİLİM DALI, ANKARA

38. SENTETİK KANNABİNOİD

(BONZAİ) ZEHİRLENMESİ İLE

BAŞVURAN HASTALARDA YOĞUN

BAKIM TAKİBİ SONUÇLARIMIZ

EVRİM KUCUR TULUBAŞ,

YASEMİN TEKDÖZ ŞEKER

İSTANBUL BAKIRKÖY DR. SADİ KONUK EAH

ANESTEZİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ

39. SERAMİK İŞÇİLERİNDE AĞIR

METAL VE SOLVENT

MARUZİYETİNİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

DİLEK ERGÜN1, RECAİ ERGÜN2 1ANKARA MESLEKİ VE ÇEVRESEL

HASTALIKLARI H. GÖĞÜS HASTALIKLARI

KLİNİĞİ 2SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ DIŞKAPI

YILDIRIM BEYAZIT EAH GÖĞÜS

HASTALIKLARI KLİNİĞİ

40. REKTUM ADENOKANSERİ

OLGUSUNDA 5-FLOROURASİLE

BAĞLI GELİŞEN ÖLÜMCÜL

TOKSİSİTE

KAMİL İNCİ, DİLER TAŞ KILIÇ,

EDA MACİT AYDIN, LALE

KARABIYIK

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ANESTEZİYOLOJİ YOĞUN BAKIM BİLİM DALI -

ANKARA

41. EKSTAZİ İNTOKSİKASYONUNA

BAĞLI KARDİYAK TUTULUMDA

İNTRAVENÖZ LİPİD EMULSİYON

TEDAVİSİ

ÇAĞLAR KUAS, M. EVVAH

KARAKILIÇ, NURDAN ACAR,

ENGİN ÖZAKIN

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

HASTANESİ ACİL TIP AD., ESKİŞEHİR

42. AYNI OLAYDA FARKLI SONLANAN

İKİ METANOL İNTOKSİKASYONU

OLGUSU

LALE KARABIYIK, EDA MACİT

AYDIN, DİLER TAŞ KILIÇ, ÇAĞRI

ÖZDEMİR

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ANESTEZİYOLOJİ YOĞUN BAKIM BİLİM DALI -

ANKARA

20

43. CEP TELEFONLARI GENOTOKSİK

MİDİR? BUKKAL HÜCRELERDE

MİKROÇEKİRDEK ANALİZİ

ÇALIŞMALARI

DELEN K1, ORUÇ S1, GURBUZ

N2, SIRAV B1

1GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

BİYOFİZİK AD., BEŞEVLER ANKARA 2GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ACİL

SERVİS, BEŞEVLER ANKARA

44. YOĞUN BAKIMDA METANOL

ZEHİRLENMESİ VAKASI

İSMAİL YILDIZ, HAKAN ÇİFTÇİ ORDU ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA

HASTANESİ ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON BD

45. “ZAYIFLAMAK, VÜCUT

GELİŞTİRMEK” SLOGANLARINA

DİKKAT ETMEK ZAMANI: BİTKİSEL

DESTEK ÜRÜNLERİ İLE

HEPATOTOKSİSİTE

DİĞDEM ÖZER ETİK, AHMET

SEDAT BOYACIOĞLU

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ, TIP FAKÜLTESİ,

GASTROENTEROLOJİ BİLİM DALI

46. SUICİD SONUCU KALSİYUM

KANAL BLOKER TOKSİKASYONU

KARAMERCAN MA,

KOYUNCUOĞLU HE

GAZİ ÜNİVERSİTESİ T.F. HASTANESİ ACİL TIP

AD., BEŞEVLER ANKARA

47. ACİL SERVİSTE TOKSİKOLOJİ

VAKALARI

HALİL EMRE KOYUNCUOĞLUE1,

NESLİHAN GÜRBÜZ1, GÜLTEKİN

KADI1, FİKRET BİLDİK1, AYFER

KELEŞ1, AHMET DEMİRCAN1

1GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

HASTANESİ, ACİL TIP ANABİLİM DALI,

BEŞEVLER ANKARA 2GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

HASTANESİ, ACİL SERVİS, BEŞEVLER ANKARA

48. ORGANOFOSFAT ZEHİRLENMESİ:

OLGU SUNUMLARI VE

LİTERATÜRÜN GÖZDEN

GEÇİRİLMESİ

GÜLGÜN ELİF AKÇALI

TRABZON KANUNİ EAH, ANESTEZİYOLOJİ VE

REANİMASYON KLİNİĞİ

49. SUGAMMADEKS UYGULAMASI

SONRASI GÖRÜLEN

LARİNGOSPAZM OLGUSU

DÖNDÜ GENÇ MORALAR

SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ, BAKIRKÖY

DR. SADİ KONUK EAH

ANESTEZİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ

50. DELİ BAL ZEHİRLENMESİ SEVGİ KESİCİ İSTANBUL AYDIN Ü., SHMYO, ANESTEZİ

51. PROPRANOLOL İNTOKSİKASYONU

SONUCU GELİŞEN AKUT

SOLUNUM YETMEZLİĞİ

ÖZGE AKTOZ, UĞUR ÖZDEMİR,

LALE KARABIYIK

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,

ANESTEZİYOLOJİ YOĞUN BAKIM BİLİM DALI -

ANKARA

52. VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ DURSUN ODABAŞ

TIP MERKEZİNDE TAKİP EDİLEN

ZEHİRLENME OLGULARININ

DEĞERLENDİRİLMESİ: 8 YILLIK

RETROSPEKTİF ANALİZ

HİLMİ DEMİRKIRAN1, ARZU

ESEN TEKELİ1, ALİ HAYDAR

AKÇA2, MEHMET REŞİT ÖNCÜ2,

MECNUN ÇETİN3

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ TIP

FAKÜLTESİ 1ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD. 2ACİL TIP AD. 3ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI AD

53. SUİSİD AMACIYLA VENLAFAKSİN KULLANIMI SONRASINDA RABDOMİYOLİZ VE HİPOGLİSEMİ

UĞUR ÖZDEMİR, BAŞAK TAMBUROĞLU, MELTEM ÇİMEN, LALE KARABIYIK

GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ YOĞUN BAKIM YAN DAL EĞİTİM PROGRAMI-ANKARA

54. HEMOFİLİ HASTALARINDA KLİNİK TAKİP VE PROFİLAKTİK FAKTÖR KULLANIMI

DEMET ÇEKDEMİR

ANADOLU SAĞLIK MERKEZİ HASTANESİ, KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZİ, GEBZE/KOCAELİ

55. METANOL İNTOKSİKASYONU

FAZİLET TAŞDELEN, SEVAL İZDEŞ, FİRDEVS TUĞBA BOZKURT, AHMET GÖKHAN AKDAĞ, ABDÜLKADİR BUT

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ YOĞUN BAKIM BİLİM DALI - ANKARA

56. ÇOKLU İLAÇ İNTOKSİKASYONU

OLGUSUNDA AKTİF KÖMÜR

ASPİRASYONU

FAZİLET TAŞDELEN, SEVAL

İZDEŞ, FİRDEVS TUĞBA

BOZKURT, AHMET GÖKHAN

AKDAĞ, YASEMİN PİŞKİNEL

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ TIP

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ YOĞUN BAKIM

BİLİM DALI - ANKARA

57. METOPROLOL İNTOKSİKASYONU

SONRASINDA GLUKAGON VE

LİPİD TEDAVİSİNİN ŞOK

TABLOSUNA OLAN ETKİSİ

UĞUR ÖZDEMİR1, BURCU

KADI2, MELDA TÜRKOĞLU1,

GÜLBİN AYGENCEL1

1GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ, YOĞUN BAKIM BİLİM DALI 2GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

HASTANESİ, İÇ HASTALIKLARI ANA BİLİM

DALI

21

SÖZLÜ BĐLDĐRĐLER

Sözlü Sunu No: 1

VALPROĐK ASĐT TOKSĐSĐTESĐ OLGU SUNUMU

A. İlksen Eğilmez, Yasin Tire

S.B.Ü. Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ

Valproik asit (VPA) geniş spektrumlu antiepileptik bir ilaç olup bipolar bozukluk, epilepsi, şizoaffektif bozukluk, sosyal fobiler, nöropatik ağrı tedavisi, migren profilaksisi veya tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır.1

Toksik seviyelerde VPA;

• MSS ve Solunum sistemde: depresyon, serebral ödem, nöbetler, ARDS

• GİS: Mide bulantısı, kusma, diyare, hepatotoksisite ve pankreatit

• KVS: Taşikardi, kalp bloğu ve hipotansiyon

• Renal sistem: akut böbrek yetmezliği, anyon gap metabolik asidoz, hipernatremi ve hipokalsemi

• Hematolojik sistem: lökopeni, anemi ve trombositopeni, koagülopati

• Hiperamonyemiye neden olur

VAKA SUNUMU

• 27 yaş, bayan, suicid amaçla yüksek doz VPA kullanan hasta.

• Giriş muayenesi: Bilinç konfüü (GKS: 12), VPA düzeyi 407 μg / ml (normal aralık 50-100 ug / ml).

• Geliş değerlendirmesinde MSS hariç sistemik tutuluma ait bulgu yok.

• Yatışının 5. gününden itibaren kemik iliği depresyonu ve pansitopeni gelişti.

• Periferal kan yaymasında makrositik anemi, anizopoikilositozis, yaygın sistositler ve azalmış trombosit gözlemlendi.

• Yoğun bakım yatışının 5. gününde kemik iliği depresyonu ile beraber oksijen satürasyon düşüklüğü gelişti.

• Radyolojik bulgularda ise plevral efüzyon ve akciğer infiltrasyonu mevcuttu (figür 1, 2).

Figür 1

Figür 2

22

• Göğüs hastalıkları ve intaniye ile konsülte edildi,

• Kültürleri alındı ve profilaktik vankomisin /piperasilin ve tazobaktam/ azitromisin ikili antibiyotik dozlarda başlandı.

• Aralıklı CPAP tedavisi başlandı.

• VPA düzeyleri ise yoğun bakım yatışının 5. Gününde normal değerlere geriledi.

• Kemik iliği depresyonu yatışın 10. gününde düzeldi.

TARTIŞMA

Valproik asit birçok yan etkisine rağmen güçlü bir anti konvulzif ajandır. Kasotakis ve arkadaşlarının yaptığı bir deneysel çalışmada, 24 erkek farede Escherichia coli ile ARDS tablosu oluşturulmuş. Çalışma grubuna 250 mg/kg dozunda valproik asid verilmiş ve sonuç olarak çalışma grubunda akciğer parankiminde bakteriyel çoğalma diğer gruba nazaran daha fazla gözlemlenmiştir.2

İlaç toksikasyonu ile ilişkili diffüz parankimal akciğer hastalığı başlıca 3 yolla ortaya çıkmaktadır;

1. İnterstisyel pnömoni veya eozinofilik pnömoni sonucu oluşan “nonspesifik interstisyel akciğer hastalığı”.

2. İlaca bağlı pulmoner ödem, hemoraji, alveoler hasar, amiodaron pnömonitisi ve ekzojen lipoid pnömoni gibi alveoler değişiklikler.

3. Vaskülit.3

SONUÇ

Sonuç olarak, valproik asit toksisitesine bağlı ortaya çıkan kemik iliği depresyonunda düzelme olsada, hastalarda olası solunum sistem tutulumu açısından yakın gözlem gerekmektedir.

İlaç toksisitelerinde sık gözlenen klinik etkiler dışında nadir de olsa gelişebilecek komplikasyonların iyi bilinmesi ve takip süresinin önemi hatırlanmalıdır.

REFERANSLAR

1. H. A. Spiller, H. Spiller, E. P. Krenzelok, W. Klein-Schwartz, M. L. Winter, J. A. Weber, D. R. Sollee and S. A. Bangh, 'Multicenter case series of valproic acid ingestion: serum concentrations and toxicity', Journal of Toxicology: Clinical Toxicology, 38 (2000): 755-760.

2. G. Kasotakis, M. Galvan, E. King, B. Sarkar, A. Stucchi, J. P. Mizgerd, P. A. Burke and D. Remick, 'Valproic acid mitigates the inflammatory response and prevents acute respiratory distress syndrome in a murine model of Escherichia coli pneumonia at the expense of bacterial clearance', Journal of Trauma and Acute Care Surgery, 82 (2017): 758-765.

3. J. L. Myers, A. H. Limper and S. J. Swensen, Drug-induced lung disease: a pragmatic classification incorporating HRCT appearances, Seminars in respiratory and critical care medicine, (2003): 445-454.

23

Sözlü Sunu No: 2

LUTEĐNĐN SIÇANLARDA ĐZONĐAZĐD ĐLE ĐNDÜKLENEN OKSĐDATĐF

KARACĐĞER HASARINA ETKĐSĐ

Bahadır Süleyman

Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloj Anabilim Dalı, Erzincan

GİRİŞ VE AMAÇ

İzoniazid, tüberküloza karşı yaygın olarak kullanılan güçlü antituberkuloz bir ilaçtır. Ancak, izoniazidin kullanımı esnasında görülen hepatotoksisite, tedavinin sonlandırılmasına neden olmaktadır. İzoniazidle ilişkili hepatotoksisitenin ana mekanizmasının oksidatif stres olduğu bilinmektedir. Lipid peroksidasyonun son ürünü olan malondialdehid (MDA) miktarının artması ve total glutatyon (tGSH) miktarının azalması serbest radikallerin neden olduğu oksidatif stresin bir göstergesidir. Bu bilgiler, antioksidan uygulamanın izoniazidle ilişkili karaciğer hasarını önlemede yararlı olabileceğini işaret etmektedir. Luteinin, antioksidan aktiviteyi lipid peroksidasyonunu inhibe ederek, tGSH düzeyinin azalmasını önleyerek sağladığı rapor edilmiştir. Bu nedenle çalışmamızın amacı, luteinin sıçanlarda izoniazidle indüklenen oksidatif karaciğer hasarına etkisini araştırmaktır.

YÖNTEM

Albino wistar türü erkek sıçanların lutein+izoniazid (L+IZD) grubuna lutein 1 mg/kg dozda oral olarak gavajla verildi. İzoniazid (IZD) ve sağlıklı (SG) grubuna

ise çözücü olarak %0.9 NaCI solüsyonu uygulandı. Lutein ve %0.9 NaCI verildikten bir saat sonra L+IZD ve IZD gruplarına 50 mg/kg dozda izoniazid oral yolla verildi. Bu prosedür günde bir defa bir ay boyunca tekrar edildi. Deney sonunda çıkarılan karaciğer dokularında MDA ve tGSH miktarları, kan örneklerinde ise alanin aminotransferaz (ALT) ve aspartat aminotransferaz (AST) aktiviteleri ölçüldü.

BULGULAR

İzoniazid uygulanan hayvanların karaciğer dokusunda MDA miktarı sağlıklı gruba göre anlamlı yüksek, tGSH miktarı ise düşük bulunmuştur. IZD grubunun kan örneklerinde ALT ve AST düzeyleri de SG ve L+IZD gruplarına göre anlamlı artış göstermiştir.

SONUÇ

Deney sonuçlarımız, izoniazidin karaciğer dokusunda oksidatif stres oluşturduğunu ve luteinin izoniazidle ilişkili oksidatif karaciğer hasarını önlemede yararlı olabileceğini göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: İzoniazid, lutein, oksidatif karaciğer hasarı.

24

Sözlü Sunu No: 3

KEMOTERAPĐ SIRASINDA GELĐŞEN AKUT KARDĐYOTOKSĐSĐTE VAKA SUNUMU

A. Ayyıldız, D. Özer, E. Karakoç, B. Yelken

Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı

GİRİŞ

Kemoterapi tedavisinin yaygınlaşması bu ilaçlara bağlı toksisite görülme sıklığını arttırmıştır. Kardiyak toksikasyonlar arasında kardiyomiyopati ve akut kalp yetmezliği sıktır. Olgumuzda tek doz adriamisin sonrasında gelişen reversible kardiyak toksisiteyi tartışmayı amaçladık.

OLGU

30 yaşında osteosarkom tanılı kadın hastaya sisplatin-adriamisin-metotreksat protokollü neoadjuvan kemoterapi planlanmıştır. Kemoterapi öncesi ekokardiyografik değerlendirmesi normal olan hastaya üç gün 25 mg/m2/gün adriamisin, bir gün 100 mg/m2/gün sisplatin tedavisi uygulanmış sonrasında genel durumda kötüleşme, febril nötropeni ve solunum sıkıntısıyla yoğun bakıma yatırılmıştır. Çekilen akciğer filminde bilateral yüklenme bulguları görülen hastanın ejeksiyon fraksiyonu (EF) %31 olarak ölçülmüştür. Mekanik ventilatörde takip edilip erken remodelling için ACE inhibitörü ve B bloker başlanmıştır. Takiplerinde EF’si %48’e ulaşan hasta başarılı ekstübasyon sonrası onkoloji servisine devredilmiştir.

TARTIŞMA

Genelde prototipi adriamisin olan antrasiklin türevi ilaçlar ile tip 1 (irreversible) kardiyotoksisite gelişmektedir. Kümülatif olarak 550 mg/m2 üzerindeki dozlarında, radyoterapi ile kombinasyonlarında ya da komorbiditesi (kalp yetmezliği, hipertansiyon vb.) olan, erken yaş ve kadın cinsiyette bu risk daha yüksektir. Miyokard hasarı sonrası EF’deki düşüş irreversibledır. Vakamızda erken yaş ve kadın cinsiyet dışında risk faktörü yoktur. Toplamda 102 mg/m2 adriamisin maruziyetiyle akut kardiyak toksisite gelişmiştir. EF %60’dan %31’e kadar düşmüş tedavi sonrası kontrol EKO’sunda %48’e yükselmiş olup tip 2 (reversible) kardiyotoksisite görülmüştür. Adriamisin bugüne kadar tip1 kardiyotoksisite ile ilişkilendirilmiş olup vakamızda reversible kardiyotoksisiteye sebep olmuştur.

SONUÇ

Kemoterapotikler öncesi kardiyak sistem başta olmak üzere ayrıntılı sistem değerlendirmesi gerekmektedir. Süreç boyunca düzenli takipler hastaları kemoterapötiklerin toksisitelerinden korur, erken tanı ve tedavi sağlar. Bazı hastalarda ilk ve düşük dozlarda da toksisite gelişebileceği akılda tutulmalı ve atlanmamalıdır.

Anahtar Kelimeler: Kemoterapötik ilaçlar, adriamisin, akut kardiyotoksisite

25

Sözlü Sunu No: 4

KALSĐYUM KANAL BLOKERĐ VE ANJĐYOTENSĐN RESEPTÖR BLOKERĐ DOZ

AŞIMI

Turan R., Kurnaz Muhammed M., Yılmaz Elvan T.

S.B. Giresun Üniversitesi Prof Dr A. İlhan Özdemir Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ

Kalsiyum Kanal Blokeri (KKB) olan amlodipinin damar

düz kaslarına, kardiyak pacemaker ve kontraktiliteye

etkileri sebebiyle doz aşımında refrakter bradikardi ve

sıvı resüsitasyonu ve inotropiklere refrakter ciddi

hipotansiyon, nonkardiyojenik pulmoner ödem, akut-

kronik renal yetmezlik, mixt asidoz gelişebilir.

Valsartan, Anjiyotensin Reseptör Blokeri (ARB) olup

doz aşımında anjiotensin II aracılı vazokonstriksiyon,

sempatik aktivasyon kısıtlanır, endojen-eksojen

katekolaminlerin etkinliği sınırlanır ve norepinefrinin

vazokonstrüktif etkileri zayıflar. Literatürde KKB/ARB

dozaşımında sinerjik etkiyle endojen-eksojen

katekolaminlerin etkilerini sınırlayarak şiddetli

hipotansiyon yaptıkları belirtilmektedir.

OLGU

Suisit amacıyla 210 mg amlodipin, 1920 mg valsartan

(norvasc ve valcodin) aldıktan saatler sonra hastaneye

götürülen 21 yaşındaki kadın hasta mide lavajı ve aktif

kömür uygulamasından sonra, sıvı ve dopamin

infüzyonuyla hastanemize nakledildi. Yoğun bakım

ünitesine kabulünde genel durum kötü, şuur kapalı,

solunum yüzeyel, arteriyel tansiyon 50/20 mmHg olan

hastada, gelişinin 10. dakikasında kardiyopulmoner

arrest gelişti ve kardiyopulmoner resüsitasyona (KPR)

yanıt verdi. Ancak sıvı replasmanına, dopamin,

noradrenalin, bikarbonat, kalsiyum ve glukagona

cevapsızdı. Ekokardiyografide yeterli kardiyak output

oluşturamadığı gözlendi ve sağ subklavian venden

pacemaker takıldı ama arteriyel tansiyon 25/10

mmHg'nın üzerine çıkmadı. Yeniden kardiyak arrest

gelişen hastaya 3 saat KPR yapıldı, ancak cevap

alınamayınca exitus kabul edildi.

pH pO2 pCO2 HCO3

Laktat düzeyi

pSO2 (%)

Hastanemiz acil servisinde alınan AKG Saat:12.45

7,427 44 33,7 21,7 3,93 77,2

Yoğun Bakım Ünitemizde CPR sonrası alınan AKG, Saat:14.10

7,285 462 30,4 14,1 13,05 99,7

Saat:14.30 7,453 283 24,6 16,8 13,70 99,1 Saat:14.41 7,168 299 25,4 9,0 14,48 99,3

Saat:16.21 6,11 53,3 63,3 7,2 16,50 77,8

TARTIŞMA/SONUÇ

Literatürde KKB aşırı dozunda destekleyici tedaviye

yanıtsız hastalarda hiperinsülinemiköglisemi (HİÖG)

önerilmektedir. İnsülin, plazma iyonize kalsiyum

seviyelerini artırıp miyokardın karbonhidratları

kullanımını sağlayarak inotropik etki oluşturur.

Olgumuzun aşırı dozda KKB/ARB aldıktan saatler

sonrasında hastaneye transfer edilmesi mortalite

riskini arttırmıştır. Klinisyenlerin de yüksek doz

KKB/ARB alan hastalarda tedaviye dirençli

hipotansiyonu erken tahmin edip HİÖG tedavisini

erken planlamalarında fayda olacağı kanaatindeyiz.

Anahtar Kelimeler: Antihipertansif, hipotansiyon,

asidoz

KAYNAKLAR

1. Calcium channel blocker overdose: Experience with amlodipine. Indian Journal of Critical Care Medicine. 2008 Oct-Dec;12(4):190-193.

2. Prolonged severe hypotension following combined amlodipine and valsartan ingestion. Journal Clinical Toxicology. Volume 46,2008: 470-474.

3. Angiotensin II antagonists – an assessment of their acute toxicity.

4. Losartan and amlodipine overdose – case report a patient with anuric renal failure the onset of hypotension.

5. Treatment for calcium channel blocker poisoning: A systematic review. Clin Toxicol(Phila).2014 Nov; 52(9):926-44.

26

Sözlü Sunu No: 5

SUĐSĐT AMACIYLA METFORMĐN ALIMI

Turan R., Ugiş C., Albayrak T.

S.B. Giresun Üniversitesi Prof Dr A. İlhan Özdemir Eğitim Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ

Tip II DM (diabetes mellitus) ve obesite tedavisinde kullanılan metforminin, literatürde analjezik etkinliğini araştıran çalışmalar bildirilmektedir. Metforminin doz aşımında derin laktik asidoz, hipoglisemi, pankreatit, hemolitik anemi, aritmi, renal yetmezlik ve ölüm gibi ciddi yan etkiler bildirilmesine rağmen reçetesiz de satılabilmesi özellikle zayıflamak ve intihar etmek isteyenlerin ilaca ulaşımını kolaylaştıracağı için dikkatimizi çekmiştir.

OLGU

Suisit amacıyla 40 mg metformin (Glifor) alan 30 yaşında erkek hastanın özgeçmişinde geçirilmiş aort kapak cerrahisi ve ilaçla suisit girişimi hikayesi mevcutdu. Genel durum kötü, bilinç açık, ajite, solunum sayısı 40/dk, saturasyon %94, nabız 88/dk, arteriyel tansiyon 160/90 mmHg, EKG sinüs ritmi, lökosit 15000, glukoz 60 mg.dl-1 iken elektrolitler, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri normaldi. Mide lavajı ve aktif kömür uygulandıktan sonra hızla hipoglisemi, metabolik ve laktik asidoz (Tablo 1) gelişen hasta dekstroz ve bikarbonat infüzyonuyla yoğun bakım ünitemize nakledildi ve tedavisi planlanarak diyalize alındı. Diyaliz esnasında şiddetli bel ve karın ağrısı, sol dal bloğu, taşikardi (170/dk), anjina ve hipertansiyon gelişen hastaya metoprolol ve tramadol uygulanmasıyla düzelirken, dirençli asidoz diyalizin 10. saatinden itibaren düzelmeye başladı. İkinci gün gelişen hipotansiyon için sıvı ve noradrenalin infüzyonu başlandı. Klinik ve laboratuar değerleri giderek düzelen hasta 5. gün taburcu edildi.

Tablo 1: Arter kan gazı (AKG) değerleri

AKG zaman

Kabul 2. saat

6. saat

8. saat

10. saat

12. saat

15. saat

24. saat

pH 7.023 7.130 7.162 7.197 7.361 7.419 7.407 7.401

pO2 65.2 140 158 147 139 138 134 96

pCO2 23.7 18 17.6 14.5 23 29 29 33

HCO3 6.0 5.9 6.2 1.6 12.7 18.9 18.3 21

BE -23.5 -21 -20 -19.8 -10.3 -4.1 -5.0 -3.7

Laktat 26.9 26.4 26.8 28.52 14.1 8.33 7.48 1.29

TARTIŞMA/SONUÇ

DM ve obesitede yaygın kullanılan metforminin; adjuvan analjezik etkisi ve reçetesiz satılması sebebiyle kullanımının daha da yaygınlaşacağını düşünüyoruz. Bu nedenle acil servise getirilmiş; bilinci kapalı, derin metabolik ve laktik asidozu olan, öykünün alınamadığı ve sebebin kesinleştirilemediği hastalarda metformin intoksikasyonunun akılda tutulması gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü bu hastalarda ölüm nadir olmamakla birlikte erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır.

Anahtar Kelimeler: Asidoz, metformin, suisit

KAYNAKLAR

1. Metforming poisoning: A complex presentation. Indian J Anaesth. 2011 Mar-Apr;55(2):190-2.

2. Severe metformin intoxication with lactic sidozis in an adolescant: a case report. The internet Journal of Anesthesiology 2010;27:2.

3. Metformin associated atrial fibrillation – A case report: J Atr Fibrillation.2011 Sep-Nov;4(3):411.

4. Metformin: Potential analgesic? Pain Med. 2015 Dec;16(12):2256-60.

5. Metformin Synergizes With Conventional and Adjuvant Analgesic Drugs to Reduce Inflammatory Hyperalgesia in Rats. Anesthesia & Analgesia: April 2017 - Volume 124: 1317-29.

27

Sözlü Sunu No: 6

NÖROLOJĐK HASTALIKLARIN TEDAVĐSĐNDE BAL ARISI ZEHRĐ KULLANIMI

Bekir Enes Demiryürek

Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği

GİRİŞ VE AMAÇ

Bal arısı zehri (apiterapi) çeşitli hastalıkların

tedavisinde uzun süredir geleneksel tedavi olarak

kullanılmaktadır. Kore’de 1967’den beri yapılmakta

olan farmakopunktur yöntemi, spesifik noktalara ve

akupunktur noktalarına kimyasal madde ve bitki

ekstrelerinin enjeksiyonu şeklinde uygulanmaktadır.

Farmakopunktur uygulanan alanlar, %30 kas-iskelet

hastalıkları, %15 nörolojik kökenli hastalıklardır.

Ayrıca saç dökülmesinden, periferik nöropatiye kadar

değişik alanlarda da yayınlar mevcuttur. Biz de

kliniğimizde bal arısı zehri tedavisi sonrası klinik

iyileşme gözlemlerimizi nörolojik hastalığı olan beş

olgu eşiğinde paylaşmayı amaçladık

BULGULAR

53 yaşında olup tarafımızca yapılan tetkiklerinde ve

EMG’de inflamatuar polinöropati saptanması üzerine

steroid ve diğer tedavilerden yanıt görmeyen bir

erkek hasta ile 42 ve 45 yaşlarında iki adet kadın

hastanın meme kanseri nedenli kemoterapi sonrası

gelişen polinöropati nedenli verilen nöropatik ağrı

tedavisinden yanıt görmemesi üzerine hastalara dış

merkezde bal arısı zehri tedavisi uyguladıktan sonra

muayenelerinde ve EMG incelemelerinde belirgin

düzelme gözlendi. Aynı zamanda 23 ve 36 yaşında iki

adet kadın hasta Multiple Skleroz tanısıyla tarafımızca

immunmodülatuar tedavi ile takip edilmekteyken dış

merkezde bal arısı zehri tedavisi uyguladıktan sonra

belirgin derecede halsizlik ve duyusal yakınmalarında

azalma gözlendi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Kompleks bir karışım olan bu zehrin içindeki mellitin

enzimi güçlü bir antiinflamatuar ve anti nociceptif

etkileri ve içeriğindeki, apamin ve fosfolipaz A2’nin

güçlü immunregulatuar etkileri bazı çalışmalarda

belirtilmiştir. Bal arısı zehri özellikle RA, osteoartrit,

tendinit, dermatit ve psoriazis hastalarında

kullanılmaktadır. Bununla birlikte nörolojik otoimmun

kökenli (MS, nöropati gibi) ile parkinson ve alzheimer

gibi nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde de bal

arısı zehrinin faydalı olabileceğini belirten çalışmalar

mevcuttur.

Anahtar kelimeler: Bal Arısı Zehri, Polinöropati,

Multiple Skleroz

28

Sözlü Sunu No: 7

ACĐL SERVĐS VE YOĞUN BAKIM ÜNĐTEMĐZE KABUL EDĐLEN ZEHĐRLENME

OLGULARININ RETROSPEKTĐF ANALĐZĐ

Aykut Sarıtaş

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İzmir

GİRİŞ/AMAÇ

Zehirlenme vakaları sık rastlanan medikal acillerdendir. Bu hastaların bir kısmı için yoğun bakım izlemi gerekmektedir. Çalışmamızda, zehirlenme nedeni ile acil servise (AS) başvuran hastaların başvuru tanıları, YBÜ yatış oranları, zehirlenme nedenleri ve demografik verilerini retrospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık.

YÖNTEM

01.01.2017 -31.12.2017 tarihleri arasında zehirlenme tanısıyla İzmir TEAH acil servisine (AS) başvuran ve Anestezi YBÜ’ye kabul edilen olguların kayıtları retrospektif olarak incelendi. AS’e başvuran hastaların ICD tanı kodlarına göre zehirlenme tanıları, sayıları, YBÜ’ne yatış oranları, demografik verileri ve zehirlenmeye neden olan madde incelendi.

BULGULAR

AS’e zehirlenme nedeniyle başvuran 1036 hastanın, 18’inin (%2) anestezi YBÜ’ne yatış yapıldığı saptandı. AYBÜ’ne yatan 4 hasta dışında ölüm gözlenmedi. AS’e en çok başvurunun karbonmonoksit zehirlenmesi ve uyuşturucu madde kullanımı olduğu saptandı. YBÜ’ne kabul edilen zehirlenme vakalarının daha çok erkek ve 18-36 yaş grubunda olduğu gözlemlendi.

TARTIŞMA

Tüm dünyada acil servislere zehirlenme nedeni ile çok sayıda hasta başvurmakta, ancak YBÜ’ne yatış ender olarak gerekmektedir. Literatürde bu oran %3-6 sıklığında olup çalışmamızda %2 olarak belirlenmiştir.

Çalışmamızda sırasıyla; Karbonmonoksit, uyuşturucu madde ve alkol zehirlenmeleri AS’e başvuruda ilk üç sırayı almıştır. Hastanemizin bulunduğu bölgenin bu sonuçlarda birincil etken olduğu kanısındayız. Literatürde genç kadın hastalarda zehirlenme daha çok görülse de çalışmamızda genç erkek hastalarda bu oran daha fazla olarak bulunmuştur. AYBÜ’ne

yatırılan zehirlenme olgularında mortalite %22.2 olarak saptandı. Bu oran literatür ile uyumluydu.

SONUÇ

AS’e zehirlenme nedeniyle başvuran hastaların YBÜ gereksinimi düşük oranda olsa da bu hastaların mortalitesi yüksektir. Zehirlenme nedenlerinin, sosyo-kültürel olarak farklı bölgelerde çeşitlilik gösterdiği ve her merkezin kendi bölgesinin profilini, tanı ve tedavi seçeneklerini ayrıntılı olarak bilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Tablo 1. Acil servise en çok başvurulan zehirlenme tanıları

ICD kodlarına göre Sayı (n)

Yüzdeler (%)

Karbonmonoksitin toksik etkisi 454 %43.8

Uyuşturucu ilaçlar, haplar ve biyolojik maddelere maruz kalma ve zehirlenme

283 %27.3

Alkol kullanımına bağlı akut zehirlenme

155 %15

Birden fazla ilaç ve diğer psikoaktif madde kullanımına bağlı zararlı kullanım

90 %8.7

Organofosfat ve karbamat insektisitlerin toksik etkisi

6 %0.6

Antiepileptik, sedatif-hipnotik ve antiparkinson ilaçlarla zehirlenme

6 %0.6

Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar [NSAİD] ile zehirlenme, diğer( Nonopioid ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve antiromatizmallerle zehirlenme

5 %4.8

Kannabinoid kullanımına bağlı zararlı kullanım

7 %0.67

Opioid kullanımına bağlı akut zehirlenme

3 %0.3

Tablo 2. YBÜ’e kabul edilen zehirlenme vakaların yaş dağılımı

Yaş 18-25 26-36 37-47 >47

Kadın 1 3 - 1

Erkek 6 3 1 3 Toplam 7 6 1 4

29

Tablo 3. Anestezi yoğun bakım ünitesine kabul edilen zehirlenme olguları

Etken Sayı (n)

Yüzde (%)

Yoğun Bakım Çıkış Durumu

Metil alkol zehirlenmesi 2 %11.1 Taburcu

Alkol kullanımına bağlı akut zehirlenme*

3 %16.7 Taburcu

Amfetamin 1 %5.6 Taburcu

Karbonmonoksit 1 %5.6 Exitus

Antihipertansif 1 %5.6 Exitus

Metformin 1 %5.6 Exitus

Antidepresan 3 %16.7 Taburcu

Uyuşturucu ilaçlar, haplar**

6 %33.3 5 hasta taburcu 1 hasta exitus

* Travma sekonder tanı-İspirto kullanımı **Bonzai, sekonder tanı (Postresüsitasyon sendromu, suda boğulma)

Şekil 1. Zehirlenme Hasta Yüzdeleri

98%

2%

Acil Servis Anestezi Yoğun Bakım Yatan

30

Sözlü Sunu No: 8

YOĞUN BAKIM ÜNĐTESĐNDE TAKĐP EDĐLEN ZEHĐRLENME OLGULARININ RETROSPEKTĐF DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

Tuncer Şimşek

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD.

GİRİŞ/AMAÇ

Zehirlenme nedeniyle yoğun bakıma kabul edilen hastaların tedavi ve izlem süreci ile ilgili bilgileri, bu olgulara tıbbi yaklaşımı geliştirmek amacıyla araştırıldı.

YÖNTEM

Çanakkale Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitelerine 01.01.2015-31.12.2017 tarihleri arasında zehirlenme tanısı nedeniyle yatışı yapılan 18 yaş ve üstü hastalar retrospektif olarak tarandı. Hastaların yaş, cinsiyet, eğitim durumu, bilinen kronik hastalıkları, alınan toksik materyalin cinsi, intoksikasyonun kaza mı suisid amaçlı mı olduğu, yoğun bakım kalış süresi, mekanik ventilasyon ihtiyacı, Glaskov Koma skoru (GKS), Akut Fizyoloji ve Kronik Sağlık Değerlendirmesi Skoru II (APACHE II) ve hasta prognozu kayıt edildi.

BULGULAR

Hastaların %61,16’sı erkek, %38,82’si kadın hastalardır. Hastaların %45,6’sında kronik bir hastalık öyküsü bulunmaktadır. Hastaların %41,7’sinde madde kötüye kullanım öyküsü vardır. Suisid nedeniyle toksikasyona maruz olan hastaların %61,8’i kadındır.

Çoklu madde alımı (%24,3) en önemli intoksikasyon nedenidir. Exitus olan hastaların %85,7’sinde geliş GKS 8 ve altında tespit edilirken sağkalanlarda bu oran %14,3’tür (p=0,00). APACHE II skorları açısından exitus olan ve sağ kalan hastalar arasında anlamlı fark saptanmıştır (p<0,001). Yoğun bakım takibi süresince mortalite oranı %7,3 olarak belirlendi. Exitus olan hastaların %100’ü erkek hastalardır.

SONUÇ

Yoğun bakımda tedavi edilen toksikasyon vakalarının çoğunu erkek hastalar oluştursa da suisid vakalarının çoğunluğu kadın hastalardır. Zehirlenmelerden çok farklı maddeler sorumlu olmakla birlikte artan kullanım ve ulaşım kolaylığı nedeniyle yeni tip sentetik uyuşturucu maddeler mortaliteyi ciddi şekilde etkilemektedir. Hastaların geliş GKS, APACHE II skorları ve hastane kalış süreleri halen mortaliteyi belirleyebilen önemli göstergelerdir. Hastaların özelliklerine ve belirtilen kriterlere göre tedavi planlaması yapılması sağ kalım oranlarını artırmanın yanında tedavi maliyetlerini düşürmek için de anlamlı olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Toksikasyon, Yoğun Bakım, Suisid

31

Sözlü Sunu No: 9

SĐNAMEKĐ (AÇLIK OTU-CASSIA ANGUSTIFOLIA) ZEHĐRLENMESĐNE BAĞLI

CĐDDĐ HĐPERPOTASEMĐ

Sibel Ersan

SBÜ İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nefroloji Bölümü, İzmir, Türkiye

GİRİŞ VE AMAÇ

Medya aracılıklı yanlış bilgilendirmeler, kolay erişim ve sorgusuz kullanıma bağlı olarak şifalı bitkilerin yaygın kullanımı sonucunda gelişen çoklu organ hasarları ve ölümcül komplikasyonlar giderek artmaktadır. Bitkisel zehirlenmeler, içerikte açıklanmamış ilaç veya ağır metallere bağlı ya da yanlış tanımlanmış bitki türü nedeniyle gelişebileceği gibi hastanın kullanmakta olduğu diğer ilaçlarla etkileşim ile de gelişebilmektedir. Bitkilerle zehirlenmelerde görülen renal bozukluklar arasında akut tubuler nekroz, akut interstisyel nefrit, Fanconi sendromu, hipokalemi, hiperkalemi, hipertansiyon ve üriner sistem kanserleri sayılabilir. Bu bildiride acil servise “kara sinameki” otu kullanımına bağlı olarak gelişen hiperkalemiye ikincil AV tam blok ile başvuran ve acil hemodiyalize alınan iki olgu sunulmuştur. İki olgu arasında yaklaşık iki aylık bir süre bulunmaktaydı. Bu olgular aracılığı ile halk arasında bitkisel ilaç kullanımının sıklığına ve klinisyenlerin hasta veya yakınları tarafından bahsedilmeyen bitkisel ürün kullanımlarını ciddi olarak sorgulamaları gerektiğine vurgu yapılmıştır.

OLGULAR

Olgu 1: 50 yaşında kadın hasta acil servise 112 tarafından evde bayılma nedeniyle getirildi. Öyküsünde insüline bağımlı diyabetes mellitusu, hipertansiyonu olan hastanın 2-3 haftadır zayıflama amacıyla kaynatılmış sinameki suyundan sabahları aç olarak 150-200 ml tükettiği (Resim 1) bildirildi. Kullandığı diğer ilaçlar; astım nedeniyle inhaler beta agonist /steroid, antihipertansif olarak kalsiyum kanal blokeri (amlodipin) idi. Acil servis başvurusunda; uykuya meyilli, soluk-terli ve kooperasyonun güçlükle kurulduğu görüldü. Fizik bakıda obez olduğu gözlenen (VKİ: 34.1) hastanın vital bulguları; nabız 44/dak, kan basıncı: 90/ 65 mmHg, solunum sayısı 22/dak idi. Yapılan tetkiklerinde (Tablo); kan gazı analizinde pH: 7.17, pCO2: 43 mmHg, HCO3: 14.3 mmol/L, potasyum: 8 meq/L, elektrokardiyografisinde AV tam blok saptanması üzerine kardiyoloji tarafından geçici

pacemaker takılarak 60/dak ritim sağlandı ve hasta acil hemodiyalize alındı. Hastanın hastane işletim sistemi modülünden erişilen geçmiş kayıtlarından kreatinin düzeylerinin son bir yılda 1.4-1.7 mg/dl arasında ve en son bir ay önce 1.5 mg/dl ile stabil seyrettiği öğrenildi. Hemodiyaliz sonrasında potasyum düzeyi normale dönen ve geçici kalp pili çekilen hasta serviste izleme alındı. Hiperkalemi ve akut böbrek yetmezliğini açıklayabilecek başka bir neden bulunamadı. 48 saat izlem sonunda kreatinin düzeyleri bazal seviyelere gerileyen ve genel durumu stabil olan hasta tam iyileşme ile taburcu edildi.

Olgu 2: 67 yaşında kadın hasta 112 Acil tarafından senkop nedeniyle başvurduğu başka bir merkezden acil hemodiyaliz endikasyonu nedeniyle hastanemiz acil servisine getirildi ve bakıya alınır alınmaz kardiyak arrest gelişti. Kardiyopulmoner resüsitasyon yapılan hastada bradikardik ritm sağlandı ve mekanik ventilasyonla izleme alındı. Elektrokardiyografisinde AV tam blok (Resim 2) saptanan hastaya geçici kalp pili takılarak 70/dak ritim sağlandı. Öyküsünden 18 yıldır bilinen insülin bağımlı diyabetes mellitus, hipertansiyon ve koroner arter hastalığı olduğu öğrenildi. Kullandığı ilaçlar; kısa ve uzun etkili insülinler, asetilsalisilik asit, tiklopidin, metformin, gabapentin 300 mg/gün ve renin anjiyotensin sistem blokeri-hidroklorotiyazid kombinasyonu (irbesartan / hidroklorotiyazid) idi. Derinleştirilen sorgulamasından hastanın kabızlık nedeniyle bir haftadır kaynatılmış sinameki (Resim 1) içtiği öğrenildi. Fizik bakıda soluk görünüm, hipotansiyon (kan basıncı 90/54 mmHg), nabız sayısı 70/dakika (pil ritminde), sağ akciğer bazalinde raller ve bilateral ++ pretibial ödem saptandı. Üriner kateter ile idrar çıkışı 150 cc olan hastanın kan gazında laktik asidoz ile uyumlu artmış anyon gaplı metabolik asidoz ve hiperpotasemi (K: 7.0 mEq/L) saptanması (Tablo) üzerine acil hemodiyalize alındı. Hemodiyaliz sonrasında ekstübe edilen ve izleminde geçici kalp pili çekilerek 80/dak olacak şekilde kendi sinüs ritmi sağlanan hasta idrar çıkışı olmaması nedeniyle serviste izleme alındı. Akut

32

böbrek hasarı ve hiperkalemiyi açıklayacak başka bir neden bulunamadı. Üç seans ardışık hemodiyaliz tedavisi uygulanan hastada idrar çıkışı başladı ve izleminin beşinci gününde hemodiyaliz ihtiyacı kalmadı. Geçici hemodiyaliz kateteri çekilen hasta tam iyileşme ile taburcu edildi.

SONUÇ

İnsanlarda sinameki otlarının laksatif amacıyla kullanımı oldukça yaygındır. Casia familyası otlarından sinameki, yan etkilerinin olmadığına inanılan ve güvenle kullanılabileceği telkin edilen otların başında gelmektedir. Literatürde bu otlara bağlı portal ven trombozu ve hepatotoksisite bildirilmiştir. Ciddi renal toksisite beklenmemekle birlikte deneysel çalışmalarda böbrekte biriktikleri ve geri dönüşümlü tubuler hasarlanmaya ait histolojik bulgular

oluşturdukları gösterilmiştir. Özellikle Çin orijinli bitkisel ürünlerin içerdikleri maddelerin ayrıştırlması ve toksisite profillerinin belirlenmesine yönelik çalışmalarda sinameki ekstrelerinde tespit edilen antrakinonlara bağlı nefrotoksisite tanımlanmıştır.

Bu olgu sunumlarında altta yatan renal hastalık varlığında veya böbrek hasarına yatkınlık oluşturabilecek komorbid hastalığı olanlarda sinameki gibi halk arasında güvenle tüketilebileceğine inanılan bitkisel ürünlerin akut böbrek hasarlanmasına ve yaşamı tehdit edebilecek elektrolit bozukluklarına neden olabileceği vurgulanmıştır. Kronik hastalık seyri stabil gitmekte iken akut progresyon ve/veya elektrolit bozuklukları gelişen olgularda bitkisel ilaç/ürün kullanımı sorgulanması ihmal edilmemelidir.

Tablo: Olgulara ait laboratuvar verileri

OLGU 1 OLGU 2

Başvuru öncesi Başvuru sırasında Taburcu Başvuru öncesi Başvuru sırasında Taburcu

Glukoz (mg/dl) 322 362 282 271 355 223 AST (U/L) 12 577 12 45 535 27 ALT (U/L) 21 718 16 48 600 181 GGT(U/L) 46 48 35 32 - Bilirubin (mg/dl) Total: 0.35

Direkt: 0.07 Total: 0.45 Direkt: 0.10

- - 1.45 0.65

0.80 0.35

Kreatinin (mg/dl) 1.5 2.4 1.6 0.8 1.9 1.3 Üre (mg/dl) 67 115 71 21 84 59 Ürik asit (mg/dl) 6.2 8.1 6.7 5.6 7.2 Potasyum (mEq/L) 4.9 8.1 4.9 5.1 7.0 4.8 Sodyum (mEq/L) 138 133 141 138 130 136 Laktat dehidrogenaz (U/L)

212 158 120 210 235 190

Kan gazı analizi - pH: 7.17 pCO2: 43.8 Laktat: 1.8 HCO3: 14.3

- - pH: 7.05 pCO2: 39.4 Laktat: 7.6 HCO3: 10.5

pH: 7.41 Lak: 2.1

HCO3: 21

Resim 1. Kara sinameki (Cassia angustifolia)

Resim 2. Olgu 2 EKG: Tam AV Blok

33

Sözlü Sunu No: 10

PRĐLOKAĐN UYGULAMASI SONRASI GELĐŞEN ERĐŞKĐN BĐR METHEMOGLOBĐNEMĐ OLGUSU

Mehmet Akif Yazar1, Özgür Koral2

1S.B. Nevşehir Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı 2S.B. Nevşehir Devlet Hastanesi, Kalp Damar Cerrahi Uzmanı

GİRİŞ

Bir lokal anestetik olarak kullanılan prilokaine bağlı methemoglobinemiye oldukça nadir rastlanmaktadır. Bu olguda prilokain uygulaması sonrası gelişen erişkin bir methemoglobinemi olgusu sunulmuştur.

OLGU

28 yaşında erkek hasta sağ bacakta şişlik ve ağrı şikayeti ile kalp-damar cerrahisi polikliniğine başvurdu. Varis cerrahisi planlanan hastaya sedasyon ve lokal anestezi altında aralıklı olarak totalde 40 cc %2 prilokain kullanıldı. Operasyon 2.5 saat sürdü ve derlenme odasına alındıktan 10 dakika sonra hastanın el, ayak ve dudaklarında siyanoz gelişti. SpO2 değeri %84 lere kadar düştü. Solunum sıkıntısı ve çarpıntısı da gelişince lokal anestezik toksisitesine bağlı methemoglobinemi olabileceği düşünüldü. Çalışılan arteryel kan gazında metHb: %31.2 idi. Hasta yakın takip ve tedavi amacıyla yoğun bakım ünitesine alındı. Steril intravenöz metilen mavisi bulunamadığı için %5 dekstroz içerisinde 300 mg/kg askorbik asit intravenöz olarak bir saat içerisinde gönderildi. Şikayetler 12 saat sonra tamamen düzeldi ve kontrol arter kanında metHb düzeyi %4.5, 2. gün metHb değeri %2.3 idi.

TARTIŞMA

Prilokain metabolitlerinden o-toluidinin methemoglobinemiye yol açtığı bilinmeketedir. Vakamızda hastaya prilokain uygulanmış ve 3.5 saat sonra siyanoz, nefes darlığı ve çarpıntı şikayetleri ortaya çıkmış ve methemoglobinemi düşünülmüş, tanı arter kan gazı analizi ile desteklenmiştir. Methemoglobinemide, hastada gelişen solunum yetmezliği veya çarpıntı gibi erken klinik bulgular daha değerlidir. Bizim vakamızda bu klinik bulguların gelişmesi sonrasında pulse oksimetre ile saptanan düşük oksijen saturasyonu dikkat çekmiştir. Methemoglobinemide tedavi, toksik maddenin veya ilacın eliminasyonu, destek tedavisi ve metilen mavisi gibi daha agresif tedavilerin verilmesi ile yapılır. Olgumuzun tedavisinde steril olarak metilen mavisi bulamadığımız için askorbik asit kullandık.

Sonuç olarak prilokain uygulanması sonrası siyanoz geliştiğinde olası nedenler arasında methemoglobinemi de düşünülmeli, intravenöz askorbik asitin bir tedavi seçeneği olabileceği akılda tutulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Prilokain, methemoglobinemi, askorbik asit.

34

Sözlü Sunu No: 11

KARBONMONOKSĐT ZEHĐRLENMELERĐ

Ebru Çanakçı, İlker Coşkun, Ali Altınbaş, Zübeyir Cebeci, Hakan Çiftçi

Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon AD, Ordu

GİRİŞ

Karbon monoksit (CO) zehirlenmesi, kış aylarında ölümle sonuçlanabilen önemli bir morbidite nedenidir. CO normalde atmosferde % 0.001 oranında bulunmaktadır. Karbonmonoksit (CO) renksiz, kokusuz bir gaz olup oksijeni hemoglobinden ayırarak erken dönemde doku hipoksisi, gecikmiş dönemde ise nörolojik hasar yaparak etki gösterir. Benzin, kömür gibi yakıtların tam yanmaması veya boya çıkarıcı maddelerin inhale edilmesi sonucu oluşur [1,2]. CO hemoglobine oksijenden 250 kat daha fazla bağlanır, kanın oksijen taşıma kapasitesi azalır. Oksihemoglobin eğrisi sola kayar, doku hipoksisi oluşur. CO direkt olarak sitokrom oksidazı inhibe eder ve hücresel fonksiyonları bozar. Miyoglobine bağlanarak kardiak kasılımı bozar [2].

BELİRTİ VE BULGULAR

Huzursuzluk, yorgunluk hissi, baş ağrısı, bulantı kusma, karın ağrısı, göğüs ağrısı, ajitasyon, nöbet geçirme, koma ve ölüm görülebilir (Tablo 1).

Tablo 1. COHb yüzdesi ve semptomlar

Yüzde Semptomlar

5 Baş ağrısı

10-20 Baş ağrısı, dispne

30 Baş ağrısı, görme bozuk

40-50 Baş ağrısı, taşikardi, konfüzyon

60-70 Koma, konvülziyon

80 Ölüm

KLİNİK

Hipotansiyon, aritmi, koma ve ölüm görülebilir. Nörolojik sekel sıktır. En sık görülen semptom

başağrısı ve bilinç değişikliğidir [3]. Miyokardial depresyon, vazodilatasyon sonu hipotansiyon veya hipertansiyon olabilir. Solunum yetmezliği pulmoner ödem, ARDS görülebilir. Kalpde hipoksi sonucu miyokardial iskemi, şok, arrest, ST-T dalga değişikliği, aritmiler, blok görülebilir [4]. Klasik bulgu olan kiraz kırmızı dudak çok nadir olarak görülür. Rabdomiyoliz sonucu CK artışı, hematüri, miyoglobinüri, akut böbrek yetmezliği ve kompartman sendromu meydana gelebilir [1,4].

TEDAVİ

Yüksek konsantre %100 normobarik oksijen (NBO) rezervuarlı maske ile asemptomatik olana veya COHb düzeyleri %10’un altına ininceye kadar verilir. CO konsantrasyonları bu tedavi ile 1-4 saat arasında normale dönmektedir. İlk COHb duzeyi %15 ve üzerinde olanlar kardiyovaskuler risk altındadır. 4 saatlik NBO tedavisine rağmen semptomlarda düzelme olmayanlar, ilk COHb duzeyi %40 ve üzeri olan hastalar hiperbarik oksijen (HBO) tedavisi adayı olarak değerlendirilmelidir.

KAYNAKLAR

1. Karaca MA. Karbonmonoksit intoksikasyonu. Cline DM. Çeviri editörü: Özmen MM. Bölüm 127 Christian AT. Güneş Tıp Kitabevleri 2013 Ankara Tintinalli Acil Tıp El Kitabı 7.Baskı: p:617-619.

2. Güler K, Vatansever S. İntoksikasyonlar. Güler K, Çalangü S. Nobel Tıp Kitabevleri. 7.baskı 2009 İstanbul. Acil dâhiliye. 32.bölüm p:674-675.

3. Pont AC. The guideline ‘Treatment of acute carbon-monoxide poisoning’ from doctors in clinics with a tank for hyperbaric ventilation Ned Tijdschr Geneeskd. 2006;150(12): 665-669.

4. Yürüktümen A. Karbonmonoksit Zehirlenmesi. Acilde Klinik Toksikoloji. Editör Salim Satar. Konu 73 2009 Nobel Tıp Kitabevi Adana p:577-579.

35

Sözlü Sunu No: 12

YOĞUN BAKIMDA KOLĐSTĐN NEFROTOKSĐSĐTESĐ

Ebru Çanakçı1, İlker Coşkun1, Nilay Taş1, Ahmet Karataş2

1Ordu Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD 2Ordu Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Nefroloji BD

Yoğun bakım üniteleri (YBÜ)’nde izlenen olgularda, çoklu ilaç dirençli mikroorganizmaların neden olduğu hastane enfeksiyonları büyük tehlike oluşturmaktadır (1).Son yıllarda giderek artan çoklu ilaç dirençli Pseudomonas aeruginosa ve Acinetobacter baumannii gibi gram-negatif enfeksiyonlarında, 1960-1980 yılları arasında kullanılan, ancak nefrotoksisite geliştirmesi nedeni ile kullanımdan kaldırılmış siklik yapılı bir antibiyotik olan kolistin (polimiksin E, Şekil 1) kullanımı tekrar gündeme gelmiştir (2). YBÜ’de, çoklu antibiyotik dirençli vakalarda kolistin tedavisi ile daha iyi bir klinik ve mikrobiyolojik iyileşme sağlandığı gösterilmiş; ancak nefrotoksisitesi doz sınırlamasını gerektirmiştir (3).

Şekil 1. Polimiksinlerin molekül yapıları, peptid halka ve uzun hidrofobik kuyruk

Şekil 2. Kolistimetat sodyumun metabolizması

Nefrotoksisiteden kolistinin böbrek atılımı sırasında tübüler reabsorbsiyona uğrayarak konsantrasyonunun artışı sorumlu tutulmaktadır. Kolistin kullanımına bağlı renal proksimal tübül hasarı görülür. Nefrotoksisite tedaviyi kesmeyi gerektirecek kadar ciddi olabilir (Şekil 2) (4). Nefrotoksisite gelişiminde risk faktörü olarak ileri yaşın, beraberinde nefrotoksik başka ilaç kullanımının, kolistin kullanım süresi ve dozunun etkili olduğu saptanmıştır (4). Çeşitli çalışmalarda kolistin kullanılan hastalarda nefrotoksisite gelişme oranı %6-55 olarak bildirilmiştir (5). Literatür incelendiğinde kolistine bağlı nefrotoksisite oranları farklılık göstermektedir. Bunun nedeni böbrek yetersizliği için farklı ölçütlerin kullanılması ve farklı hasta gruplarının değerlendirilmesi olabilir (5). Verilen dozun toksisite düzeyi ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Kolistin kullanımı sonrasında nefrotoksisitenin değerlendirildiği bir çalışmada kolistin toksisitesinin çoğunlukla ilk 1500 mg dozda geliştiği saptanmıştır (6). Yapılan çalışmalarda vankomisin, aminoglikozid ve karbapenem grubu antibiyotiklerin beraber kullanımının kolistine bağlı nefrotoksisite gelişmesinde risk faktörü olduğu gösterilmiştir (7).

Sonuç olarak çoklu antibiyotik direnci geliştiren sorunlu mikroorganizmalar ve sınırlı tedavi seçeneği, böbrek hasarı yan etkisi bilinen kolistinin yoğun bakım hastalarında kullanımını zorunlu hale getirmektedir (8). Bu nedenle BUN düzeyi yüksek hastalarda ve geriatrik olgularda dikkatli şekilde kullanılması gerekmektedir.

KAYNAKLAR

1. Falagas ME, Kasiakou SK. Toxicity of polymyxins: a systematic review of the evidence from old and recent studies. Crit Care 2006;10(1):R27.

2. Pogue JM, Lee J, Marchaim D, Yee V, Zhao JJ, Chopra T, et al. Incidence of and risk factors for colistin- associated nephrotoxicity in a large academic health system. Clin Infect Dis 2011;53(9):879-84.

36

3. Yousef JM, Chen G, Hill PA, Nahon RL, Li J. Ascorbic acid protects against the nephrotoxicity and apopitosis caused by colistin and affects its pharmacokinetics. J Antimicrob Chemother 2012;67(2):452-9.

4. Sümer Ş, Dikici N. Kolistin. Yoğun Bakım Dergisi 2010. http://www.yogunbakimdergisi.org/managete/fu_folder/2010-04/html/2010-9-4-182-187. htm.

5. Kaya M, Tunçel Yİ, Kuru RN, Menteş S, Ünver S, Çeken S, et al. Onkoloji Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde Kolistin İlişkili Nefrotoksisitenin Retrospektif Değerlendirilmesi. Türk Yoğun Bakım Derneği Dergisi (2014)12: 51-6.

6. Yahav D, Farbman L, Leibovici L, Paul M. Colistin: new lessons on an old antibiotic, Clin Microbiol Infect 2012; 18(1):18-29.

7. Ingram PR, Lye DC, Tambyah PA, Goh WP, Tam VH, Fisher DA. Risk factors for nephrotoxicity associated with continuous vancomycin infusion in outpatient parenteral antibiotic therapy. J Antimicrob Chemother 2008; 62:168-71.

8. Hartzell JD, Neff R, Ake J, Howard R, Olson S, Paolino K, et al. Nephrotoxicity associated with intravenous colistin (Colistimethate sodium) Treatment at a Tertiary Care Medical Center. Clinical Infectious Diseases 2009; 48:1724-8.

37

Sözlü Sunu No: 13

ANESTEZĐ UYGULAYICILARI VE TOKSĐK ALET DEZENFEKTANLARINA

(GLUTARALDEHĐD, ORTO-FĐTALALDEHĐD VB) MARUZĐYET

Nilay Taş1, İlker Coşkun2, Ebru Çanakçı1, Ali Altınbaş2

1Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, ORDU 2SB – Ordu Üniversitesi EAH, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Bölümü, ORDU

GİRİŞ ve AMAÇ

Anestezi uygulayıcıları çalıştıkları ortamlarda, insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunan yüksek düzey alet dezenfektanlarına sıklıkla maruz kalmaktadırlar. Bu sunumda bu tip dezenfektanların zararlı etkilerine dikkat çekilmek istenmiştir.

TARTIŞMA

Normalde steril olan vücut boşluklarına ve dokulara temas edecek olan aletler için glutaraldehid ve orto-fitalaldehid gibi dezenfektanlar oldukça sık olarak kullanılmaktadır. %2 glutaraldehid, en yaygın kullanılan ve etki gücü oldukça yüksek olan bir dezenfektandır. Endoskop, bronkoskop, anestezi sistemleri vb gereçler için yaygın olarak kullanılır. Keskin bir kokusu olan glutaraldehidin 0,2 ppm düzeyindeki buharı cilt, göz ve solunum yolları için irritandır. Glutaraldehid, astmatik semptomlar, rinit, kuru öksürük ve gözlerde yanma gibi belirtilere yol açabilir. Bu gibi risklerden korunmak için dezenfektan kabı hava geçirmez bir kapak ile kapatılmalı, sağlık personeli koruyucu kıyafet giymeli, oda içindeki hava mutlaka dışarı atılmalı ve çalışanlar bilgilendirilmeldir. %0,55 orto-fitalaldehid (OPA), mikrobisidal etkisi glutaraldehide göre daha yüksek olan bir dezenfektan olup, düşük buharlaşma özelliği sebebiyle gözler ve solunum yolları için daha az irritan özellik gösterir.

Kokusu hissedilmeyecek derecede azdır. Proteinlerde etkileşime girer, deri için irritandır, mutlaka eldiven ve gözlük kullanılmalıdır. Anestezi uygulayıcıları ameliyathaneler ve endoskopi, bronkoskopi salonları gibi küçük ve kısıtlı mekanlarda bu tip dezenfektanlara sıklıkla maruz kalabilmektedirler. Ayrıca anestezi cihazlarının bazı parçaları ve çok kullanımlık LMA gibi hava yolu gereçlerinin dezenfeksiyonunda da bu tip yüksek düzey dezenfektanlara sıklıkla temas edebilmektedirler.

SONUÇ

Anestezi uygulayıcılarının rutin çalışma alanlarında akut ve kronik olarak bu toksik maddelere maruz kaldıkları düşünüldüğünde temasa dair önlemlerin ve temas durumunda yapılacakların bilinmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

KAYNAKLAR

1. Takigawa T, Endo Y. Effects of glutaraldehyde exposure on human health. J Occup Health 2006; 48: 75-87.

2. Copeland S, Nugent K. Persistent and unusual respiratory findings after prolonged glutaraldehyde exposure. Int J Occup Environ Med 2015 Jul;6(3):177-83.

3. Mobo BH, Foster LA, Rabesa MJ. Occupational hazards associated with endoscope high-level disinfection: case vignettes, review of literature and recommendations for mitigation. Work 2014;48(2):255-60.

38

Sözlü Sunu No: 14

MANGANEZ ETĐLEN-BĐS-DĐTĐOKARBAMAT (MANEB) MARUZĐYETĐNE BAĞLI

AKUT RENAL YETMEZLĐK

Dilek Güven Taymez1, Özge Telli Çaklılı2, Hande Gürbüz Aytuluk3,4

1Kocaeli Devlet Hastanesi Nefroloji Kliniği 2Kocaeli Devlet Hastanesi Dahiliye Kliniği

3Kocaeli Devlet Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği 4Yeni kurum: Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi

GİRİŞ

MANEB (manganez etilen-bis-ditiokarbamat) zirai hastalıkların tedavisinde kullanılan organomanganez içeren bir fungisittir. Ekstrapiramidal sistem üzerindeki etkileri nedeniyle sıklıkla Parkinson hayvan modeli oluşturmakta kullanılmaktadır.1

OLGU

16 yaşında bayan hasta, MANEB içerikli bir tarım ilacı şişesinin tama yakınını (400ml) suisit amaçlı içtikten 2 saat sonra ailesi tarafından acil servise getirildi. Hastaya aktif kömür uygulandı. Fizik muayenede bilinç açık, oryante ve koopere olan hasta ajitasyon göstermekteydi. Yoğun bakıma nakledildikten sonra takiplerindeki laboratuvar parametrelerinde derin metabolik asidoz (pH:6.9) ve kreatinin artışı (2.9mg/dL) gözlendi. Medikal tedaviye yanıt alınamaması ve genel durumunun bozulması ile hastaya hemofiltrasyon kararı alındı. 20 gün yoğun bakımda takip edildikten sonra nefroloji servisine nakledildi. Hastanın genel durumunun düzelmesi, laboratuvar değerlerinin olağan düzeylere dönmesi ve diyaliz ihtiyacının kalmaması ile taburcu edildi.

TARTIŞMA

Zirai ilaçlarla intihar girişimlerine günümüzde sık karşılaşmaktayız. En sık karşılaşılan zehirlenmeler organofosfat bileşikleri ile meydana gelirken diğer pestisitlerle de zehirlenmeleri görmekteyiz. Literatür taramamızda MANEB ile akut renal yetmezlik görülen ancak 2 olgu sunumu ile karşılaştık. Her iki olguda da zehirlenmeler fiziksel temas sonucunda olmuştu. Koizumi ve ark olgusunda asidoz nedeniyle oluşan

kardiyak semptomlar hemodiyaliz ile tedavi edilmişti.2 de Carvalho ve ark. olgusunda ise persistan nefrotik sendrom görülmesine rağmen hastaya hemodiyaliz uygulanmamıştı.3 Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada ise MANEB’in oksijen radikalleri üzerinden nefrotoksik etkileri gösterilmiştir.4 Olgumuz MANEB’in oral alımından sonra hemodiyaliz ihtiyacı gösteren akut renal yetmezlik gelişmesi ve farelerin yanı sıra insanlardaki nefrotoksik etkilerinin de gösterilmesi açısından literatürdeki ilk olgudur.

SONUÇ

MANEB ekstrapiramidal sistem üzerinden nörolojik semptomlarla ilişkilidir. Ancak nefrotoksik etkileri de göz ardı edilmemelidir.

Anahtar Kelimeler: akut renal yetmezlik; fungisit, maneb, manganez etilen-bis-ditiokarbamat

KAYNAKLAR

1. Cicchetti F, Drouin-Ouellet J, Gross RE. Environmental toxins and Parkinson's disease: what have we learned from pesticide-induced animal models?. Trends Pharmacol. 2009;30(9):475-483.

2. Koizumi A, Shiojima S, Omiya M, et al. Acute renal failure and maneb (manganous ethylenebis[dithiocarbamate]) exposure. JAMA. 1979;242(23):2583-2585.

3. de Carvalho E, Faria V, Loureiro A, et al. Acute renal failure and nephrotic syndrome after maneb exposure. A new case with light and electron microscopic study. Acta Med Port. 1989;2(4-5):215-218.

4. Jaballi I, Ben Saad H, Bkhairia I, et al. Increasing maneb doses induces reactive oxygen species overproduction and nephrotoxicity in adult mice. Toxicol Mech Methods. 2017;27(5):382-393.

39

Sözlü Sunu No: 15

YASADIŞI VE KÖTÜYE KULLANILAN ĐLAÇ VE MADDE ANALĐZĐNDE TRIAGE

TOX ĐLE ELDE EDĐLEN BĐR YILLIK ANALĐZ SONUÇLARIN ĐRDELENMESĐ

Fatma Ceyla Eraldemir

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Ana Bilim Dalı, Kocaeli

AMAÇ

Ülkemizde madde kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Bununla birlikte acil laboratuvarlara madde kullanımına bağlı zehirlenme nedeniyle başvuran hasta sayısında da artış olabileceğini öngörerek, hastanemiz acil laboratuvarında tıbbi tanı amaçlı yapılan madde analizi istem ve pozitif çıkma oranları hakkında fikir edinmek amaçlanmıştır.

YÖNTEM

Nisan 2017-2018 tarihleri arasında hastanemiz Acil servisine herhangi bir nedenle başvurmuş ve tıbbi tanı amaçlı toksikolojik idrar analizi istenmiş 506 hastanın analiz sonuçları retrospektif olarak incelendi. Yarışmalı floresan immun analiz yöntemi esasına dayanarak ölçüm yapan Triage TOX İlaç tarama cihazı ile elde edilen 11 ilaç (asetaminofen (APAP), amfetamin (AMP), metamfetamin (mAMP), barbütiratlar (BAR), benzodiazepin (BZO), kokain (COC), metadon (MTD), opiatlar (OPI), fensiklidin (PCP), tetrahidrokannabiol (THC) ve trisiklik antidepresanlar (TCA)) ve bu ilaçların major metabolitlerinin analizi sonuçları değerlendirildi. Tanımlanan eşik konsantrasyonlar, bu konsantrasyonların üzerideki (pozitif) ve altındaki (negatif) sonuçlar ve yüzde oranları belirlendi.

BULGULAR

506 hastadan 435 inin erkek cinsiyette olduğu gözlemlendi. İdar numunelerinde tanımlanan maddeler ve bir yıllık pozitif çıkan sonuç yüzde oranları APAP (23/506, %4.5), AMP (20/506, %3.9), mAMP (38/506, %7.5), BZO (25/506, %4.9), COC (11/506, %2.1), OPI (1/506, %0.2), THC (149/506, %29.4) ve TCA (3/506, %0.6) olarak tespit edildi. BAR, MTD ve PCP sonuçları ise tüm numunelerde negatif idi.

SONUÇ

Hastanemiz acil servisine başvuran hasta populasyonu için THC nin en yaygın kullanılan madde olduğu gözlemlendi. İl ve Türkiye genelindeki acil ve rutin laboratuvarlardan madde analizi sonuçlarının toplanarak, pozitiflik oran ve yüzdelerinin değerlendirilmesinin, madde kullanımı ile mücadele açısından da yol gösterici olacağı düşünüldü.

Anahtar Kelimeler: Toksikolojik idrar analizi; asetaminofen; amfetamin; metamfetamin; barbütiratlar; benzodiazepine; kokain; metadon; opiatlar; fensiklidin; tetrahidrokannabiol; trisiklik antidepresanlar

40

Sözlü Sunu No: 16

HASTANEMĐZE MÜRACAAT EDEN ZEHĐRLENME OLGULARININ ANALĐZĐ

Seyfi Kartal

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Trabzon Kanuni Eğitim Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, TRABZON

AMAÇ

Hastanemize son bir yılda müracaat eden zehirlenme olgularının bireysel, etiyolojik ve epidemiyolojik özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı.

GEREÇ VE YÖNTEM

Kanuni EAH’ne 17.02.2017-17.02.2018 tarihleri arasında başvuran zehirlenme olgularının elektronik ortamdaki dosyaları, yazılım programından retrospektif olarak incelendi. Yazılım programındaki zehirlenme ile ilgili 140 farklı ve alt birimlerini içeren International Classification of Diseases (ICD) kodları tarandı. Bireysel, etiyolojik veriler ve klinik sonuçlar incelendi.

BULGULAR

Toplam 2400 zehirlenme vakası başvurmuş, tedavileri uygulanmıştır. 850 vaka 0-18 yaş grubundaydı. Bunlardan 21’i acil poliklinikte, 149’u genel poliklinikte ayaktan tedavi, 680’i serviste yatarak tedavi edilmiştir. Bu yaş grubunda, ilaçlarla zehirlenmeler (547) ve kene ısırması (140) en fazla olan zehirlenmelerdi. Diğer zehirlenmeler arasında kimyasallar-temizlik ürünleri, insektisitler, karbonmonoksit, psikostimülanlar, gıdalar, akrep sokması ve alkol alımı vardı.

1550 hasta erişkin yaş grubundaydı (E:793, K:757). Bunlardan 1388’i acil serviste, 91’i polikliniklerde, 54’ü servislerde, 17’si yoğun bakım ünitelerinde tedavi görmüştür. Hastaların 642’si kene ısırması, 587’si çeşitli ilaçlar, 144’ü karbonmonoksit, 109’u kimyasal ve temizlik maddeleriyle, 45’i gıda, kalan 23’ü diğer nedenlerle olan zehirlenmelerdi. Hastalarda ölüm görülmedi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Hastanemize müracaat eden zehirlenme şüpheli vakaların çoğu ayaktan tedavi edilip taburcu edilmiş olup çok az bir kısmı yoğun bakımlarda tedavi görmüştür. Hastalarda mortalite yaşanmamasının sebebi hastaneye erken başvuru olduğu kanaatindeyiz. Tek bir hastaneden elde edilen kesin olmayan kayıtlı verilere göre binlerce zehirlenme vakası yaşanmıştır. Bu sayı ülke ve dünya genelinde oldukça ciddi oranlara çıkmaktadır. Bu oran aslında zehirlenmelerin önemli bir halk sağlığı problemi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle zehirlenmeler konusunda eğitim ve farkındalık çalışmaları yapılarak, maruziyet durumunda en kısa sürede, en yakın merkeze başvurmanın önemi tekrarlayan eğitimlerle vurgulanmalıdır.

41

Sözlü Sunu No: 17

YOĞUN BAKIM ÜNĐTESĐNDE TAKĐP EDĐLEN ĐNTOKSĐKASYONLAR:

RETROSPEKTĐF DEĞERLENDĐRME

Betül Şen

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştıma Hastanesi. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ/AMAÇ

Dünya Sağlık Örgütü tarafından alkol veya uyuşturucu ile zehirlenme; kasıtlı veya kazara aşırı dozda alınan psikoaktif maddeye maruz kalma sonucu bilinç ve hayati işlevlerde major bozukluk durumu olarak tanımlanmıştır. Akut zehirlenme vakaları tıbbi acillerin en sık görülen nedenlerindendir ve sağlık sistemine önemli bir yük getirmektedirler. Acilde görülen akut zehirlenmelerin büyük bir kısmı yoğun bakım ünitesine kabul edilir.

Biz çalışmamızda 3 yıllık süre içinde yoğun bakıma kabul edilen zehirlenme vakaların retrospektif olarak incelemeyi amaçladık.

YÖNTEM

01.01.2015-01.01.2018 tarihleri arasında Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi’nde takip edilen hastaların kayıtları retrospektif incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, zehirlenme amacıyla aldıkları ilaç, klinik yatış gün sayısı, mekanik ventilatör gereksinimi, hemofiltrasyon gereksinimi ve prognoz açısından değerlendirildi.

BULGULAR

YBÜ’sine kabul edilen hasta sayısı 3252 idi. İntoksikasyon nedeniyle yatırılan hasta sayısı 202 idi ve tüm yatışların %6,21’ini oluşturmaktaydı. Hastaların 115’i kadın (%56.9), 87’si erkek (%43.1) hastaydı. Hastaların yaş ortalaması 32.8 ±13.5 (18-89) idi. Kadın cinsiyette intihar amacıyla gelişen intoksikasyon oranı (%81.7), erkek cinsiyete göre anlamlı olarak daha fazlaydı. Hastalar intihar 146 (%72.3) veya kaza amaçlı 56 (%27.7) intoksikasyon nedenine göre karşılaştırıldığında kaza amaçlı intoksikasyon gelişenlerde mekanik ventilasyon ihtiyacının (%32.1) intihar amaçlı olanlara (%13.6) göre daha fazla olduğu görüldü. Mekanik ventilasyon ve hemofiltrasyon uygulaması ihtiyacı olanlarda mortalite oranı anlamlı olarak daha yüksekti (her iki p<0.001). En sık birden madde fazla kullanımı (%27.7), tek başına olarak ise en sık antidepresan kullanımı intoksikasyona yol açmaktaydı.

TARTIŞMA/SONUÇ

Suicid amaçlı intoksikasyonların mortalitesi düşük, prognozu daha iyi olmasına karşın intoksikasyon vakaları halen yoğun bakım yataklarının önemli kısmını işgal etmektedir.

42

Sözlü Sunu No: 18

GENÇLERĐ HEDEF ALAN YENĐ NESĐL TEHDĐT: FLAKKA

Hatice Gül Anlar

Bülent Ecevit Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, F.Toksikoloji AD, Zonguldak, Türkiye

Son yıllarda birçok yeni psikoaktif maddeler (YPM) özellikle gençleri hedef almakta ve insan sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedir. Bu maddelerin sayısı, 2005-2007 yılları arasında 35 iken, 2014-2015 yılları arasında 265’e ulaşmıştır. Alfa-PVP (alfa-prolidinovalerofenon, C15H21NO) sokak ismi ile “Flakka”, YPM’ler içerisinde en yenisidir ve “Bonzai”den daha tehlikeli olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı “Flakka”nın kimyasal, farmakokinetik özellikleri, bağımlılık potansiyeli, zehirlenme belirti ve tedavisini incelenemektir. Bu amaçla PubMed veri tabanında zaman kısıtlaması olmadan tarama yapılmıştır. “Flakka” kimyasal yapı olarak banyo tuzu olarak da bilinen metilen dioksipirovalerona (MPDV) benzemektedir. Letarji ve obezite tedavisi için geliştirilmiş ancak suistimal nedeniyle piyasadan çekilmiştir. Flakka dışında zombi hapı, kristal aşk, vanilla gökyüzü isimleri ile de bilinmekte, ucuz olması ve popülerliği nedeniyle “5 $ Çılgınlık” ismi yakıştırılmaktadır. Bağımlılık potansiyeli son derece fazla olan ve öforik sendroma sebep olan “Flakka”, diğer katinon türevleri gibi dopamin salımını stimüle ettiği, epinefrin, norepinefrin ve seratoninin geri alımını ise inhibe ettiği gösterilmiştir. Katinonlar hidrofobik moleküllerdir ve bu nedenle, membranları

ve kan beyin bariyerini kolaylıkla aşarak monoamin taşıyıcıları etkileşebilirler. “Flakka” alımında simpatik aktivasyonu artırıp ajite deliryuma neden olmaktadır. Bu durumda kişinin mental durumu değişmekte, garip ve taşkın davranışlar, anksiyete, ajitasyon, konfüzyon, miyoklonus ve nöbetler görülmektedir. Klinikte vakalarda taşikardi, hipertansiyon, hipertermi, midriyazis ve diyaforez görülmektedir. Yeni nesil legal diğer katinonlar gibi ‘’Flakka’’ da normal idrar testlerinde saptanamakta, sadece özel laboratuvarlarda gaz kromatografi-kütle spektroskopisi (GC-MS) ile belirlenebilmektedir. Tedavide vakalara müdahalenin hızlı olması gerekmekte, aksi durumda intoksikasyon tablosu ciddileşmekte ve uzamaktadır. Pubmed veri tabanında yapılan araştırmaya göre henüz ülkemizden bildirilmiş bir “Flakka” zehirlenmesi vaka raporu olmadığı görülmektedir. Ancak Mersin ve İstanbul’da görülen vakalar ulusal basında yer almıştır. Sonuç olarak, “Flakka” ve diğer yeni nesil sentetik katinonlar konusunda uluslararası işbirliğine gidilerek kapsamlı çalışma ve düzenlemelerin yapılması, gençleri hedef alan bu maddeler ile zehirlenmelerin önlenebilmesi için elzemdir.

43

Sözlü Sunu No: 19

YILAN ISIRIĞI SONRASI GELĐŞEN BĐR KOMPARTMAN SENDROMU OLGUSU

Diler Taş Kılıç, Kamil İnci, Lale Karabıyık

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı-Ankara

GİRİŞ

Yılan ısırması, özellikle yaz aylarında kırsal bölgelerimizde önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Yılan zehiri çeşitli toksik protein ve enzimin bir araya gelmesinden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir ve kardiyotoksik, nörotoksik, miyotoksik, nefrotoksik ve hematotoksik özellikleri bulunmaktadır (1). Olguların yaklaşık %10’unda doku nekrozu gelişebilmektedir. Şiddetli ağrı, parestezi, kapiller dolumda gecikme, pasif germede ağrı, nabız alınamaması ve soğukluk gibi bulguların varlığında kompartman sendromu akla gelmeli ve hasta acil fasyotomi ihtiyacı açısından değerlendirilmelidir (2).

OLGU

Bilinen sistemik bir hastalığı olmayan 32 yaşında erkek hasta sol ayak bileği medial kısmından yılan ısırması sonrası dış merkez sağlık kuruluşuna başvurmuş. Hastaya tetanoz profilaksisi ve yılan antivenom verilmiş. Sonrasında taburcu edilmiş. Hasta bir gün sonra sol bacakta ağrı ve şişlik artışı şikayeti ile hastanemiz acil servisine başvurmuş. Fizik muayenesinde sol alt ekstremite ödemli, hiperemik ve ileri derece ağrılı idi. Ekstremite medialinde peteşiyal döküntüler ve ayak dorsumunda ekimotik alanlar mevcuttu. Sol alt ekstremite periferik nabızları zayıf palpe ediliyordu. Yapılan tetkiklerinde BUN: 9,81 mg/dL, Kreatinin: 0,91 mg/dL ALP: 61U/L, GGT: 19 U/L, AST: 63U/L, ALT: 32U/L, Amilaz:56 U/L, CK: 1035,7U/L, D-dimer: 0,41 μg/mL, fibrinojen: 266 mg/dL, INR: 0,99, PT: 12,9 sn, aPTT: 26,5 sn, WBC: 19000/uL, Hb: 12g/dl, Plt: 258000/uL, CRP: 25mg/L, PC: 0,13ng/mL idi. Hastanın ilerleyen klinik tablosu nedeniyle yılan antivenomu verildi. Ancak takipte

klinik olarak kompartman sendromu gelişmesi üzerine hastaya ortopedi kliniği tarafından acil fasyatomi yapıldı. Hastanın post-op takibine anesteziyoloji yoğun bakım ünitesinde devam edildi. Analjezisi sağlandı. Antibiyoterapisi verildi. Stres ülser profilaksisi ve derin ven trombozu profilaksisi yapıldı. Takiplerinde klinik bulguları gerileyen, vital bulguları stabil seyreden ve yoğun bakım takip ihtiyacı kalmayan hasta post-op 5. gününde ortopedi servisine devir edildi.

TARTIŞMA

Yılan zehrine bağlı pıhtılaşma bozukluğunun ve kompartman sendromunun en etkin tedavisi antivenom uygulamasıdır (3). Ancak antivenom tedavisi zehirin sistemik etkilerini önlerken lokal etkilerinde yetersiz kalabilmektedir. Hastamızda olduğu gibi lokal belirtilerin ön planda olduğu, antivenom verilmesine rağmen bulgularda ilerleme ve kompartman sendromu gelişen vakalarda acil fasyotomi gerekebilir. Bu nedenle vakalar antivenom tedavisi almış olsalar bile lokal komplikasyonlar açısından da yakın takip edilmelidir.

KAYNAKLAR

1. Ranawaka UK, Lalloo DG, de Silva HJ. Neurotoxicity in snakebite--the limits of our knowledge. PLoS Negl Trop Dis. 2013 Oct 10;7(10):e2302.

2. Zehirli Hayvan Isırma ve Sokmaları. T.C. Sağlık Bakanlığı Birinci Basamağa Yonelik Zehirlenmeler Tanı ve Tedavi Rehberleri. Ankara, 2007. sf: 14359.

3. Yüksel A, Ergin E, Barışık V. Yılan sokması sonucu dissemine intravaskuler koagulasyon ve akut böbrek yetmezliği gelişimi. FÜ Sağ Bil Tıp Derg 2009: 23 (1): 37-9.

44

Sözlü Sunu No: 20

MADDE BAĞIMLILIĞI HASTALARINDA ANESTEZĐ DENEYĐMĐMĐZ

Sema Şanal Baş

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD.

GİRİŞ/AMAÇ

Yasadışı ilaç kullanımının gün geçtikçe artmasından dolayı anestezistler acil veya elektif cerrahisinde madde bağımlılığı olan hastalarla karşılaşması artmaktadır. Madde bağımlılarında preoperatif değerlendirme, intraoperative ve postoperatif yönetimi önem taşıdığından bu hastalardaki anestezi deneyimimizin ön çalışmasını sunmayı amaçladık.

YÖNTEM

Madde bağımlılığı olan toplam 17 hastanın acil veya elektif ameliyatlarındaki anestezi kayıt formları retrospektif olarak incelendi. Preoperatif değerlendirme, peroperatif ve postoperatif anestezi yönetimi ve komplikasyonlar kaydedildi.

BULGULAR

Madde bağımlısı 17 erkek hastanın 5 acil ve 12 elektif operasyonu değerlendirildi. Hastala 18-48 yaş aralığında (ortalama 25,7±6,6 yıl), kilo 76±9,6 kg, boy 173±5,2 cm, bağımlılık yıl ortalaması 4,2 ±3,2 yıl, son alım 21,9 gün idi. Preoperatif laboratuvar bulgularında 7 hastanın karaciğer fonksiyon testleri ve

4 hastanın total kreatin kinaz (CK) değeri yüksek tespit edilmiştir. Genel anestezi alan 11 hastaya propofol, sevofluran/desfluran, rokuronyum uygulanırken, opioid olarak; 7 hastada fentanil ve 4 hastada remifentanil infüzyonu kullanıldı. 1 hastada intraoperatif sinüs bradikardisi, 2 hastada postoperatif supraventriküler taşikardi (SVT) gözlendi. SVT görülen hastaların tümü intraoperatif remifentanil infüzyonu almaktaydı. Spinal anestezi uygulanan 6 hastanın 2’sinin blok seviyesi 10. dk T8 iken, 4 hastanın duyusal ve motor blok olmamasından dolayı genel anesteziye geçildi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Madde bağımlılğı olan hastaların preoperatif değerlendirmesinde maddenin kullanım süresi ve en son ne zaman alındığı detaylı olarak sorgulanmalıdır. Peroperatif başarısız spinal anestezi yönetiminde ve genel anestezi uygulaması sırasındaki opioid tercihinde bu hastalara uygun seçimin sağlanması oluşabilecek komplikasyonları en aza indirecektir.

Anahtar Kelimeler: Madde bağımlılığı, anestezi, spinal, opioid

45

Sözlü Sunu No: 21

ACĐLE BAŞVURAN HASTALARIN KAN ALKOL DÜZEYĐ VE TANILARI

ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ

Gamze Talih, Hülya Türkan

Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD.

AMAÇ

Alkol kullanımı her türlü travmaya katkıda bulunan bir faktör olarak görülmektedir (1). Özellikle bu oranın çok yüksek olmasının temel nedeni, alkolün santral sinir sistemine olan depresif etkisine bağlanmaktadır (2). Artan alkol tüketimi ile ölümcül olmayan kaza ve şiddete bağlı yaralanma riskinin de arttığı bildirilmiştir (3).

Çalışmamızda, acil servise başvuran hastalardan gönderilen kan alkol düzeyi (KAD) ile hastaların tanısı arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Bozok Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Acil Servisine 01 Ocak 2014 ile 01 Nisan 2018 tarihleri arasında başvuran ve KAD gönderilen hastaların dosyaları geriye dönük olarak tarandı. Hastaların cinsiyet, yaş dağılımları, kabul tanıları, travma şekilleri ve ölüm oranları belirlendi. KAD 50 mg /dl ‘nin (0,5 promil) üzerinde ise hasta alkollü olarak kabul edildi.

BULGULAR

Etanol düzeyi çalışılan 282 hastanın 96 tanesinde KAD’nin 50 mg/dl’nin üzerinde olduğu görüldü. Hastaların 88’i (%91,6) erkek, 8’i (%8,4) kadındı. Yaş ortalaması 35±17,1 idi. Alkollü olan hastalardan 47 ‘sinin (%48,9) kabul tanısı trafik kazası, 13 ‘ünün (%13,5) darp, 9’unun (%9,3) yüksekten düşme, 8’inin (%8,3) göğüs ağrısı, 7’sinin (%7,2) delici kesici alet ile yaralanma, 5’inde (%5,2) intraserebral hemoraji, 5’inde (%5,2) elektrolit dengesizliği, 2 ‘sinde ise (%2)

suisid amaçlı ilaç alımı ile birlikte alkol tüketildiği tespit edildi. Ölümle sonuçlanan vakaya rastlanmadı.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Çalışmamızda KAD yüksek çıkan hastalarda acil servise başvuru tanısının %80 oranında travma ile ilişkili olduğu görülmüştür. Travmalar içerisinde trafik kazaları en yüksek oranda idi. Ayrıca, verilerimizde alkol tüketiminin; darp, delici kesici aletle yaralanma gibi şiddetle ilişkili yaralanmalara da neden olduğu bulunmuştur.

Sonuç olarak; alkol tüketimi başta trafik kazaları olmak üzere yaralanma ile sonuçlanacak olayların önlenebilir bir nedenidir. Bu durum, alkol bağımlılık tedavilerinin alkolle ilişkili travma ve yaralanmaları azaltacağını göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Alkol, zehirlenme, travma

KAYNAKLAR

1. Madan AK, Yu K, Beech DJ. Alcohol and drug use in victims of life-threatening trauma. The Journal of trauma. 1999 Sep;47(3):568-71.

2. Taylor B, Irving H, Kanteres F, Room R, Borges G, Cherpitel C, et al. The more you drink, the harder you fall: a systematic review and meta-analysis of how acute alcohol consumption and injury or collision risk increase together. Drug & Alcohol Dependence. 2010;110(1):108-16.

3. Hadjizacharia P, O'Keeffe T, Plurad DS, Green DJ, Brown CV, Chan LS, et al. Alcohol exposure and outcomes in trauma patients. European journal of trauma and emergency surgery: official publication of the European Trauma Society. 2011 Apr;37(2):169-75.

46

Sözlü Sunu No: 22

ÇOCUK ACĐLDE TRĐSĐKLĐK ANTĐDEPRESAN ZEHĐRLENMELERĐNDE LĐPĐT

EMÜLSĐYON TEDAVĐ DENEYĐMĐMĐZ

Esra Türe, Abdullah Yazar

Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Acil Bilim Dalı, Konya

GİRİŞ VE AMAÇ

Trisiklik antidepresan (TSA) zehirlenmeleri, çocukluk çağı zehirlenmeleri arasında sık karşılaşılan zehirlenme nedenleri arasındadır. Çok ucuz olması ve kolay temin edilmesi nedeniyle en çok amitriptilin kullanılmaktadır. Bu yazıda yüksek doz amitriptilin alımına bağlı zehirlenme gelişen dört pediatrik olguda intravenöz lipit tedavi deneyimimizin paylaşılması ve tedavi etkinliğinin tartışılması amaçlanmıştır.

YÖNTEM

Çocuk Acil Tıp Kliniği’ne Ocak 2016-Ocak 2018 tarihleri arasında başvuran, adli vaka olarak değerlendirilen 18 yaş altı hastaların kayıtları, yatış dosyaları ve TSA zehirlenmesi tanısı alan hastaların tedavi yöntemleri incelendi.

BULGULAR

İki yıllık hasta kayıtları incelendiğinde toplam 572 intoksikasyon ve özkıyım vakası olduğu, bunların 343’ünün (%59,9) ilaç intoksikasyonu, bunların da 63’ünün (%18,3) TSA zehirlenmesi olduğu görüldü. Dört (%6,3) hastaya intravenöz lipit infüzyonu verildiği görüldü. Bu hastaların hepsi temel tedavi basamaklarından fayda görmeyen hipotansiyon,

taşikardi ve EKG değişikleri devam eden hastalardı. Lipit tedavisi sonrası hastaların klinik, EKG ve vital bulgularında belirgin düzelme tespit edildi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

İntravenöz lipit infüzyonu ilk kez bupivakain toksisitesi sonucu gelişen kardiyak arrestte uygulanmıştır. Amitriptilinin toksik dozlarında sinir hücrelerinde membran bağımlı sodyum kanalları ve kardiyak sodyum kanalları bloke olmakta, bu da nörotoksisite ve kardiyotoksisite ile sonuçlanmaktadır. Terapötik alımlarda pik etkisi iki altı saatte ortaya çıkmakla birlikte, yüksek dozlarda alımı söz konusu olduğunda yaklaşık 30 dakika gibi bir sürede toksisite gelişebilmektedir. Bu nedenle intravenöz lipit emülsiyonunun erken dönemde uygulanması gelişebilecek komplikasyonların önlenmesinde yararlı olmaktadır.

Sonuç olarak lipit emülsiyonu, TSA’larla gelişen zehirlenmelerde alternatif bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilmekle birlikte bu konuda çocukluk yaş grubunda geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.

Anahtar Kelimeler: Lipit Emülsiyon, Trisiklik Antidepresan, Zehirlenme, Pediatrik

47

Sözlü Sunu No: 23

BALĐ KOKLANMASINA SEKONDER GELĐŞTĐĞĐ DÜŞÜNÜLEN HEMOLĐTĐK

ANEMĐ; OLGU SUNUMU

Demet Çekdemir

Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kemik İliği Nakil Merkezi, Gebze/Kocaeli

Bali koklanmasına bağlı sitopeni literatürde çok nadir rapor edilen ve genellikle pansitopeni şeklinde görülen bir klinik tablodur. Bali uçucu tolventlerden toluen içerir. Eritrositler, toluenin tutulmasında ve taşınmasında önemli rol oynar. Toluenin biyolojik etkileri güçlü lipofilik özelliği nedeniyle muhtemel hücre zarında birikme özelliğine bağlıdır. Toluenin akut etkileri alkol intoksikasyonuna benzerdir. Merkezi sinir sistemi bulguları ile birlikte kimyasal pnömoni, solunum depresyonu, ventriküler aritmi ve elektrolit dengesizliği görülebilir. Kronik intoksikasyonda ise bulgular olgumuzda olduğu gibi spesifik değildir.

OLGU

Polikliniğimize başvuran 30 yaşında bayan olgunun, 2 aydır halsizlik, baş dönmesi yakınmaları mevcuttu. Özgeçmişinde uzun süreli toluen inhalasyonu ve İmmun Trombositopeni nedeniyle splenektomi operasyonu dışında bir özellik yoktu. Fizik muayenesinde skleralarda ikter, solukluk ve

hepatomegali saptandı. Laboratuar tetkiklerinde WBC: 17200 /mm3, HGB: 4.5 gr/dl, Trombosit: 287000 /mm3, Total Bilirubin: 2.34 mg/dL, İndirekt Bilirubin: 1.7 mg/dL, LDH: 870 IU/L, Sedimentasyon: 131 mm/saat, Ferritin, vitamin B12, folik asit, hepatit markerları, idrar mikroskobisi ve diğer laboratuar parametreleri normal olarak saptandı. Yapılan batın ultrasonografisinde dalak izlenmedi ve karaciğer sol lobu orta hattı geçmekte idi. Hemolitik Anemi düşünülen hastada bakılan Direkt ve İndirekt Coombs Testi pozitif saptandı. Hastaya uzun süreli bali koklanmasına sekonder geliştiği düşünülen hemolitik anemi tanısı konuldu.

SONUÇ

Burada Hemolitik Anemi etiolojisinde olabilecek çok nadir görülen uzun süreli yapıştırıcı toluen (bali) inhalasyonuna vurgu yapmayı amaçladık.

Anahtar Kelimeler: Hemolitik Anemi, Toluen

48

Sözlü Sunu No: 24

KANSER TEDAVĐSĐNDE MĐKROTÜBÜL ĐNHĐBĐTÖRÜ ''VĐNKRĐSTĐN''ĐN

TOKSĐSĐTESĐ

Dilan Özdel, Leyla Aytagil

Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı, Eskişehir, Türkiye

AMAÇ

Yapılan derlemenin amacı; güçlü bir terapötik etkinliğe sahip olan ''Vinkristin''in çağımız hastalığı kanser(küçük hücreli akciğer kanseri, Ewing sarkomu, metastatik meme karsinomu vs.) üzerinde güçlü yan etkiye(periferik nöropati, alopesi, paralitik ileus, flebit vs.) ve toksisiteye neden olmasıdır.

GİRİŞ: Kanser, hücrelerin kontrolsüz bölünmesi ve çoğalmasıyla ortaya çıkan, genetik ve çevresel koşulların etkisi altındaki bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavisinde kullanılan kemoterapötik ajanların kanser hücrelerini öldürerek, lösemi ve lenfoma gibi kanser türlerinde etkili olduğu kanıtlanmıştır [1]. Lösemide etkili olan ve kemoterapötik ilaç sınıfında yer alan ''Vinka Alkaloidleri”, antineoplastik ilaç grubundadır [2]. Bu alkaloidler; tıbbi bitki olarak kabul edilen,kök ve sürgün özlerinin zehirli etkisine rağmen Ayurveda'da çeşitli hastalıklara karşı (diyabet, sıtma ve Hodgkin lenfoması) kullanılan Catharanthus roseus (Vinca rosea)'dan izole edilmiştir [3].

TARTIŞMA

Vinkristin'nin etki mekanizması tam olarak bilinmemesine rağmen iğ şeklindeki mitotik cismin mikrotübüler proteinlerine bağlanarak polimerize olmalarını engellediği ve hücre bölünmesinin metafaz evresinde durmasına neden olduğu görülmüştür [4]. Mikrotübül oluşumunu bozarak oluşturduğu nörotoksik etkilerinin yanında birçok toksik etkisi de mevcuttur [5].

BULGULAR

Bu toksik etkiler; pulmoner toksisite, karaciğer toksisitesi, deri reaksiyonları (Akral eritem, inflamasyon/keratozis), hipersensitivite reaksiyonları, vasküler komplikasyonlar (myokardiyal iskemi/ infarkt, intravasküler tromboz, hipotansiyon) şeklindedir [6]. Toksisite tek veya kümülatif doza bağlı olabilir. Tek dozda 2 miligramdan fazla vinkristin uygulanması yüksek nörotoksisiteyle ilişkilidir. 25 miligramın üzerinde uygulanan vinkristinin kümülatif dozunda nöropatik semptom görülür.

SONUÇ

Vitamin replasmanı dahil etkili koruyucu hiçbir yöntem yoktur. İlacın kesilmesi ve nörolojik semptomların düzelmesinin beklenmesi gerekir. İyileşme birkaç yıl alabilir, zamanla semptomlar azalır [7]. Özellikle karaciğer fonksiyon bozukluğu olan hastalarda vinkristinin atılımının azalmasıyla toksisite riskinde artış meydana gelir [4].

YÖNTEM

Vinkristin, parenteral olarak uygulanır ve oral formülasyonu mevcut değildir. Vinkristin kan-beyin bariyerini aşamaz. İntratekal uygulamadan sonra BOS (Beyin Omurilik Sıvısı)'tan kolayca uzaklaştırılamaz ve bu uygulama yolu ölümle sonuçlanır [8]. İlaç başka ilaçlarla karıştırılmamalı, pH 3.5-5.5 aralığının dışına çıkaracak başka çözeltilerle seyreltilmemelidir [8].

Anahtar Kelimeler: Vinkristin, kanser, toksisite, doz

KAYNAKÇA

1. BAYKARA, O, Kanser Tedavisinde Güncel Yaklaşimlar /Current Modalities In Treatment Of Cancer, Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi / Balıkesir Health Sciences Journal, cilt:5, sayı:3, sayfa:154,Aralık 2016,

2. Erişim: blogs.reading.ac.uk/tropical-biodiversity/2014/03/ catharanthus-roseus-cancer-fighting/. Erişim tarihi: 01.05.2018, erişim saati: 23.27

3. RAO, P.H, “Catharanthus Roseus Micro Propagation And Production Of Anti Cancer Drugs”, Osmania University, Dept. Of genetics, 20 March 2016

4. RxMediaPharma® 2018, İnteraktif İlaç Bilgi Kaynağı

5. AKER A, ÇELİKBİLEK P, DOĞAN H, “Vademecum Modern İlaç Rehberi+Atc Index”, Cilt no: 2, Sayfa no: 1861-1862, Empati Matbaacılık, Maslak/İSTANBUL, 2012.

6. Erişim: turkhematolojidernegi.com.tr/thdData/userfiles/ file/HEM_DES_2007_7.pdf. Erişim tarihi: 30.04.2018 Erişim saati: 01.18

7. Erişim: kanser.org/saglik/upload/diyarbakir/Kanser_ Tedavisinin_Gec_ve_Kalici_Yan_Etkileri%23Abdullah_Buyukcelik.pdf. Erişim tarihi: 29.04.2018 Erişim saati: 21.39

8. Erişim: storage.googleapis.com/cdn.ilacrehberi.com/ vincristine-sulfate-dbl-1-mg1-ml-enjektabl-solusy-a888-kub.pdf. Erişim tarihi: 01.05.2018 Erişim tarihi: 02.52

49

Sözlü Sunu No: 25

AKUT ENFEKSĐYONLARDA VE ANĐ KORKULARDA KULLANILAN

ACONĐTUM NAPELLUS L.’NĐN TOKSĐSĐTESĐ

Gülperi Yardım, Havva Geçici, Kübra Koç

Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı, Eskişehir, Türkiye

Akut enfeksiyonlarda ve ani korkularda kullanımı başta olmak üzere homeopatide kullanımı yaygınlaşmış olan Aconitum Napellus L. içerdiği çok toksik alkaloitler nedeniyle toksisite gösterir.

Homeopatik ilaçlarda adrenal bezleri ve böbrekleri güçlendirebilecek önemli bir bitkidir. Aconitum

Napellus ayrıca zararlı serbest radikallerin etkisini engelleyen veya azaltan güçlü antioksidan özelliklere de sahip olabilir. Bu ayrıca yaşlanma sürecini yavaşlatabilir. [3] Bitkinin drogu Aconiti Tubera’dır ve zehirli bir alkaloit olan akonitin içerir. Drog toksik etkilerinden arındırılarak kullanılmalıdır. İşlem görmüş Aconitum Napellus L. bile tüketilse, tam olarak toksik etkilerinden arındırılamadığı için veya yanlış işlem yapıldığı için toksik etki gözlemlenebilir. Ayrıca deriden de emilerek dolaşıma karışabildiği için topikal kullanımı sonucunda da bazı zehirlenme belirtileri görülebilir bu yüzden çok dikkatli kullanılmalıdır. [4] Toksik etki görüldüğünde ilk bulgular, mide bulantısı, kusma ve ishal dahil olmak üzere gastrointestinal sistemde gözlenir. Kardiyovasküler sistemde ise hipotansiyon, sinüs bradikardi ve ventriküler aritmiler gözlemlenir. Diğer bulgular arasında terleme, baş dönmesi, nefes almada zorluk, baş ağrısı ve kafa karışıklığı sayılabilir. Akonitin, tetrodotoksin duyarlı sodyum kanallarını açan güçlü bir nörotoksindir. Bu kanallar boyunca sodyumun akışını arttırır ve repolarizasyonu geciktirir, böylece

uyarılabilirliği arttırır ve ventriküler aritmilere neden olur. [1]

Sonuçta zehirlenmenin tedavisi çoğunlukla destekleyicidir. Tüm hastaların, tansiyon ve kalp ritminin yakından izlenmesi gerekir. Yutulduğu bir saat içinde verilirse aktif kömürle sindirim yoluyla dekontaminasyon kullanılabilir. Majör fizyolojik antidot, bradikardiyi tedavi etmek için kullanılan atropindir. [1]

Aconitum Napellus L. 30C potenste hazırlanan ekstresi peletler halinde homeopatik ilaç olarak kullanılır.

Yetişkin ve 2 yaş ve üstü çocuklarda belirtileri rahatlatana kadar ya da bir doktor tarafından yönlendirilene kadar peletler dilaltında çözündürülerek kullanılır. [2]

Anahtar Kelimeler: Aconitum, homeopati, toksik

KAYNAKLAR

1. https://en.wikipedia.org/wiki/Aconitum_napellus. Erişim tarihi ve saati: 30.04.2018- 13:00

2. https://shop.boironusa.com/medicine/aconitum-napellus/ Erişim tarihi ve saati: 07.05.2018-14:20

3. https://www.pureformulas.com/aconitum-napellus-30c-by-boiron.html. Erişim tarihi ve saati: 01.05.2018- 10:00

4. https://oshadhi.com.tr/bitkiler/kurtbogan-otu. Erişim tarihi ve saati: 01.05.2018- 14:50

50

Sözlü Sunu No: 26

ĐLEUS PREZENTASYONLU WARFARĐN ĐNTOKSĐKASYONU: OLGU SUNUMU

Hülya Topcu, Ramazan Topcu

Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Coumadin ile oral antikoagülan tedavi; derin ven trombozu (DVT), pulmoner emboli (PE), atriyal fibrilasyon (AF) ve prostetik kalp kapağı olan hastalarda tromboembolik olayları önlenmesinde en önemli ilaç tedavisidir. Ancak bilindiği gibi yakın INR takibi gerektirmekte ve tedaviye bağlı komplikasyonları INR >3 olduğun da artmaktadır. En sık görülen yan etkisi kanamadır. Vakamız yanlış ilaç kullanımına bağlı gelişen coumadin intoksikasyonu sonucu; ince barsaklarda yaygın intramural kanamaya bağlı gelişen insidansı 1/2500 olan ileus tablosudur.

76 yaşında erkek hasta acil servise 2-3 gündür olan karın ağrısı, gaz-gaita yapamama ve karında şişlik şikayeti ile başvurmuş. Batın distandü, yaygın karın ağrısı, rebound-defans mevcut idi. İleus ön tanısı ile genel cerrahi bölümüne konsulte edildi. Yapılan tetkiklerinde idrarda mikroskopik hematüri (+), hemogram wbc: 12,9 bulgusu dışında normal, biyokimya da bun: 28,5-üre: 61, kreatinin: 1,5 değerleri dışında normal idi. Ayakta direkt batın (ADBG) hava-sıvı seviyeleri vardı. Genel cerrahi servisine yatırıldı. Preoperatif özgeçmişinde hipertansiyon (HT), konjestif kalp yetmezliği (KKY) ve

10 yıl önce kalp kapak operasyonu geçirdiği, kalp ilaçları-kan sulandırıcı kullandığını isimlerini bilmediğini, renklerine göre ilaçları kullandığını belirtti. Hastadan koagülasyon parametreleri ve kardiyoloji konsultasyonu istendi. Koagülasyon testleri ölçülemeyecek kadar yüksek saptandı (>12). Tekrarlanan test sonuçları da aynı sonuç gelince hasta anestezi yoğun bakıma coumadin intoksikasyonu+ ileus tanısı ile yatırıldı. Hastanın akut kanama dışlamak amaçlı batın tomografisi (BT) çektirildi. İleal anslar segmentleri boyunca duvar kalınlık artışı ve hava-sıvı seviyeleri ileus? olası malignite? (lenfoma-adeno ca) olarak raporlandı. INR değerlerinin düşmesi sonrası operasyona karar verildi. Aktif kanaması olmadığından coumadin stoplanarak iv infüzyon 10 mg K vitamini ve 10 mg/kg taze donmuş plazma (TDP) infüzyonu yapıldı. Yatışının 2. gününde INR değeri <2 olunca nazogastrik sonda (NG) takılarak drenaja alındı. 3. gününde spontan gaz-gaita drenajı başladı. Hastaya rejim başlanarak kardiyolojiye devredildi. Hastanın coumadin intoksikasyonu sonucu barsaklarda intramural kanamaya bağlı ileus geliştirdiği medikal tedavi sonrası tablonun düzeldiği gözlendi.

51

Sözlü Sunu No: 27

ATROPA BELLADONNA AŞIRI TÜKETĐMĐYLE GELĐŞEN ANTĐKOLĐNERJĐK TOKSĐK SENDROM OLGUSU: ĐKĐ KARDEŞĐN YOĞUN BAKIM TEDAVĐSĐ

İlker Coşkun

S.B. Ordu Üniversitesi EAH, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Ordu

GİRİŞ

Güzelavrat otu (Atropa Belladonna, AB) meyvelerinin veya yapraklarının yenmesiyle zehirlenme yapan ve antikolinerjik toksik sendrom (ATS)’a neden olan bir bitkidir. Zehirlenme durumunda erken tanınıp tedavi edilmezse ölümcül olabilir (1,2).

OLGU

46 ve 51 yaşlarında iki kardeş bulanık görme, ağız kuruluğu, çarpıntı, bilinç bulanıklığı, anlamsız konuşma şikayetleriyle acil servise getirildi. FM'de hipertansiyon, taşikardi, midriyazis, flushing; laboratuvarlarında lökositoz; EKG’lerinde sinüs taşikardisi tespit edildi. Çekilen beyin CT’leri normaldi. Yakınlarından bir bitkinin meyvesinden yedikleri öğrenildi. Antikolinerjik bulguların varlığı ve anamnez nedeniyle ATS düşünüldü. Mide lavajı yapılarak aktif kömür (1gr/kg) uygulanıp yakın takip için YBÜ’ne alındılar. Fizostigmin temin edilemedi, aktif kömür (0.5 gr/kg), taşikardi için esmolol infüzyonu (100 mcg/kg/dakika), deliryum için midazolam (0.03 mg/kg/bolus) uygulandı. Günlük EKG ve laboratuvar takibi yapıldı. 2. günde tansiyon, taşikardi düzeldi, anlamsız konuşmaları azaldı. 3.günde taburcu edildiler.

TARTIŞMA-SONUÇ

AB intoksikasyonu, halüsinojen etki, intihar amaçlı kullanım veya aşırı tüketimle oluşur (3). İki kardeşin ‘‘ayı çileği’’ olarak bildikleri bitkiden yaklaşık bir avuç yedikleri öğrenildi. Yakınlarından bitkiyi getirmeleri istendi, AB olduğu anlaşıldı. ATS’da, periferik (deri-mukoza kuruluğu, flushing, midriyazis, taşikardi, hipertansiyon, idrar retansiyonu) ve santral bulgular (ajitasyon, halüsinasyon, deliryum, koma) görülür (1,4). Lökositoz, KCFT artışı, metabolik asidoz non-spesifik laboratuvar bulgularıdır (5). İkisininde santral-periferik bulguları, lökositozu mevcuttu.

AB intoksikasyonunda tedavi konservatif ve semptomatiktir (6). Ajitasyon ve deliryumda benzodiazepinler kullanılır. Ciddi deliryum, taşikardi, koma varlığında fizostigmin önerilir (7,8). Olgularımızda

uzun süren taşikardinin kardiyovasküler ve serebrovasküler olumsuz etkilerinden korunmak için esmolol infüzyonu uygulandı.

Bu olguların bilinç ve hemodinamik açıdan takip ve tedavilerinin YBÜ’lerinde yapılması önemlidir. Fizostigmin ülkemizde bulunmadığından semptomatik yaklaşım yapılmaktadır. Kırılamayan taşikardide esmolol infüzyonu alternatif tedavi olarak akılda tutulmalıdır. Nörolojik bulguların ön planda olduğu vakalarda ayırıcı tanı için kaybedilen zaman mortaliteyi artırmaktadır, bu sebeple antikolinerjik bulgularla başvuran hastalarda bitki tüketiminin sorgulanması oldukça önemlidir.

Anahtar Kelimeler: Atropa Belladona, Zehirlenme, ATS, Esmolol

KAYNAKLAR

1. Southgate HJ, Egerton M, Dauncey EA. Lessons to be learned: a case study approach. Unseasonal severe poisoning of two adults by deadly nightside (Atropa belladonna). J R Soc Promot Health 2000; 120: 127-30.

2. Lange A, Toft P. [Poisoning with nightshade, Atropa belladonna]. Ugeskr Laeger 1990;152:1096.

3. Trabattoni G, Visintini D, Terzano GM, Lechi A. Accidental poisoning with deadly nightshade berries: a case report. Human toxicology 1984; 3: 513-6.

4. Heindl S, Binder C, Desel H et al. Etiology of initially unexplained confusion of excitability in deadly nightshade poisoning with suicidal intent. Symptoms, differential diagnosis, toxicology and physostigmine therapy of anticholinergic syndrome. Dtsch Med Wochenschr 2000; 125: 1361-5.

5. Caksen H, Odabas D, Akbayram S, Cesur Y, Arslan S, Uner A, et al. Deadly nightshade (Atropa belladonna) intoxication: an analysis of 49 children. Hum Exp Toxicol 2003; 22: 665-8.

6. Cikla U, Turkmen S, Karaca Y, Ayaz FA, Turedi S, Gunduz A. An Atropa belladonna L. poisoning with acute subdural hematoma. Hum Exp Toxicol 2011; 30: 1998-2001.

7. Burns MJ, Linden CH, Graudins A, Brown RM, Fletcher KE. A comparison of physostigmine and benzodiazepines for the treatment of anticholinergic poisoning. Ann Emerg Med 2000; 35: 374-81.

8. Ceha LJ, Presperin C, Young E, Allswede M, Erickson T: Anticholinergic toxicity from nightshade berry poisoning responsive to physostigmine. J Emerg Med 1997; 15: 65-9.

52

Sözlü Sunu No: 28

PUTAMĐNAL NEKROZU ĐLE SEYREDEN METANOL ĐNTOKSĐKASYONU:

VAKA SUNUMU

Zümrüt Ela Arslan Kaşdoğan¹, Öznur Köylü², Murat Patat³, Ramazan Köylü³

¹Sağlık Bilimleri Üniversitesi Konya EAH, Anesteziyoloji ve Reanimasyon ²Sağlık Bilimleri Üniversitesi Konya EAH, Tıbbi Biyokimya

³Sağlık Bilimleri Üniversitesi Konya EAH, Acil Tıp

GİRİŞ

Metanol intoksikasyonunuda formik asit birikimi toksiteden sorumludur. Bu vakada sunduğumuz putamen nekrozu çok nadir görülen bir tablodur.

VAKA

51 yaşında kronik alkol kullanım öyküsü olan hasta üç bardak ispirto içtikten sonra 112 ile getirildi. Gelişinde bilinci konfüze, GKS: 8, bradikardik olan hasta entübe edildi. Kan gazında derin asidozu, HCO3: 5, hiperpotasemisi, BE: -28, Anyon gap: 30 olan beyin BT’si normal olarak değerlendirildi metanol intoksikasyonu düşünülerek acil kritik yoğunbakıma yatırıldı. Hastaya mekanik ventilatör ve diyaliz desteği, oral etil alkol, tiamin, folik asit verildi. 24 saat sonra kontrol beyin BT ve beyin difüzyon MR’ı çekildi. Diffüzyon MR’ında “her iki serebellar hemisferde, pons posteriorda, bilateral talamusta, korpus kallozum spleniumunda, her iki serebral hemisferde, subkortikal beyaz cevherde yaygın diffüzyon kısıtlılığı alanları izlenmektedir. Bilateral putamende simetrik yerleşimli diffüzyon kısıtlılığı alanları izlenmektedir (putaminal nekroz ?)” olarak rapor edildi. Kan gazı

düzeldi etil alkol stoplandı. Kreatinin kinazlar yükselince crush mayi eklendi.

SONUÇ

1 g/kg metanol alımı öldürücüdür. 1 çay kaşığı metanol alımı bile fataldır. Sıvı tedavisi, dekstroz, tiamin, folat (50 mg IV) uygulanır. NG irrigasyon ilk saat içinde yapılsa da etkisi azdır. Aktif Kömür etkisizdir. Etanol tedavisi (metanol konsantrasyonu >20 mg/ dl ise) uygulanabilir. Fomepizol verilebilir. Metanol düzeyi 20 mg/dl’den veya 0.4 mg/kg’den yüksekse, SSS bulguları veya görme bozuklukları mevcutsa uygulanır. 15mg/kg yükleme dozu, sonra her 12 saatte bir 10mg/kg 30dk yavaş infüzyon verilir. Temel hemodiyaliz endikasyonları metanol düzeyi ne olursa olsun yüksek anyon açıklı metabolik asidoz olması veya SSS bulguları, görme bozuklukları gibi end organ hasarı olmasıdır. Kan metanol düzeyi 50 mg/dl üzerinde ise kesin hemodiyaliz endikasyonu vardır.

Anahtar Kelimeler: Metanol, Putaminal Nekroz, Hemodiyaliz

53

Sözlü Sunu No: 29

YÜKSEK DOZ METFORMĐN ALIMINA BAĞLI LAKTĐK ASĐDOZ

Özlem Sezen

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi

GİRİŞ

Tip II diyabetes mellitus (DM) tedavisinde biguanidler, özellikle de metformin en sık kullanılan oral antidiyabetiklerdendir. Bulantı, karında şişkinlik, ishal gibi sık görülen minör yan etkilerin yanında en önemli sistemik yan etkisi laktik asidozdur. İnsidansı yılda her 100.000 hastada üç olgudur. Gelişen laktik asidoz hayatı tehdit edici olabilmektedir ve yoğun bakım ünitesinde takibi gerekebilir.

OLGU

Yetmişaltı yaşında bayan hasta kusma, nefes darlığı, bilinç durumunda bozulma şikâyetleriyle hastanemiz acil servisine getirilmişti. On yıldır tip II DM, iskemik kalp hastalığı olan metformin 850 mgr 2x1, coraspin 100 mg 1x1 kullanan hastanın intihar amaçlı yaklaşık 15 tablet (12750 mgr ) metformin aldığı öğrenildi.

Fizik muayenesinde bilinci uykuya meyilli, kalp hızı 130 atım/dak, TA: 150/90 mmHg, solunum sayısı 25 /dak idi. Kan gazı analizinde (AKG) maskeyle 6 L/dak O2 altında pH: 7.16 PaO2: 53 mmHg, PCO2: 43 mmHg,

HCO3: 16.8 mmol, BE: -8.1, SPO2: %79.3 olması üzerine yoğun bakım ünitesine alınarak endotrakeal entübasyon uygulanarak mekanik ventilasyona başlandı. Kan laktat düzeyi 47 mg/dL, BUN: 30 mg/dL, kreatinin 1.1 mg/dk idi. Böbrek fonksiyon bozukluğu olmamasına karşın laktik asidoz gelişen hastaya 5 ampul NaHCO3 iv puşe sonrasında 10 ampul daha iv infüzyonla tedaviye başlandı. Asidozun 8. Saatte düzelmesi üzerine 3. günde ventilasyon uygulamasına son verilerek ekstübe edildi. Yoğun bakımda 2 gün daha takip edilen hasta ek bir sorun gelişmemesi üzerine servise gönderildi.

SONUÇ

Metforminin laktik asidoz gibi bir yan etki potansiyeline sahip olması yüksek doz metformin alan hastalarda hayatı tehdit edici olabilir. Erken müdahale, uygun tedavilerle asidozun düzeltilmesi şart olup mortalite ve morbidite açısından büyük önem arz etmektedir.

Anahtar Kelimeler: laktik asidoz, metformin

54

Sözlü Sunu No: 30

KRĐTĐK ENTOKSĐKASYON HASTALARI: 36 OLGUNUN ĐRDELENMESĐ

Özlem Sezen

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi

GİRİŞ

Entoksikasyonlar, ilaçların doz aşımı, intihar amaçlı alınması, kazara maruz kalma, kimyasal ya da biyolojik etkenlerle temas sonucu gelişen klinik bir durum olup yoğun bakım ünitelerinde takip ve tedavi gerektiren hayati durumlarla sonuçlanabilir.

YÖNTEM

Yoğun bakım servisinde 2010-2017 yılları arasında entoksikasyon nedeniyle takip edilen 36 kritik hastanın verileri retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR

Yaş ortalaması 26,08±15,92 yıl (1-58 yaş), cinsiyet dağılımı (K/E: 20 (%55,56) /16 (%44,44), ortalama yatış günü 2,47±1,32 gün (1-7 gün) olarak bulundu. Yatış Glaskow Koma Skalası ortalaması 11,02±3,83’dü ve 16 hastaya (%44,44) solunum sıkıntısı, genel durum bozukluğu nedeniyle mekanik ventilasyon uygulandı. Ortalama mekanik ventilasyon uygulama süresi 1,63±0,81 gündü. Entoksikasyona neden olan ilaçların dağılımına bakıldığında en yüksek oranın psikiyatrik ilaçlar (15 hasta; %41,66) ve bonzai ve diğer uyuşturucu maddeler (9 hasta; %25) olduğu görüldü (Tablo 1). Organik fosfat alımına bağlı olarak takip edilen bir hasta kaybedildi. Diğer hastalar psikiyatri konsültasyonları tamamlanarak ileri takip amacıyla servise gönderildi.

Tablo 1. Entoksikasyona neden olan ilaçların dağılımı

Psikiyatrik ilaçlar 15 (%41,6)

Bonzai ve diğer uyuşturucular 9 (%25)

Beta blokerler 2 (%5,6)

Antiepileptikler 2 (%5,6)

Parasetamol 2 (%5,6)

Organik fosfat 1 (2,8) Diğer 5 (%13,8)

TARTIŞMA-SONUÇ

Yoğun bakımda entoksikasyon nedeniyle takip edilen hastaların çoğunluğunu literatür bilgilerine uygun olarak çocukların ve genç kadınların oluşturduğu ve bu zehirlenmelerin kaza ya da intihar amaçlı ilaç alımı şeklinde olduğu görülmüştür (1).

Farklı ülkelerde zehirlenme etkenleri değişiklik göstermekle beraber sıklıkla antidepresanlar ve analjezikler ilk sıradadır. Bizde en sık karşılaşılan entoksikasyon olgularının psikiyatrik ilaçlar ve uyuşturucu madde alımı olduğunu tespit ettik (2).

Entoksikasyonlar önemli bir tıbbi ve toplumsal sorundur. Özellikle psikiyatrik ilaçların reçete edilmesinde intihar olasılığı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Entoksikasyon, Kritik hasta

KAYNAKLAR

1. Ozayar E, Değerli S. Retrospective Analysis of Intoxication cases in the ICU. Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Dergisi. Turkish J Med Surg Inten Care 2011; 2(3):59-62.

2. Muhammedoğlu N, Başaranoğlu G. Yeni açılan yoğun bakım ünitemize gelen suicid ve entoks vakalarının değerlendirilmesi. Haseki Tıp Bült 2014; 52 (3):153-7.

55

Sözlü Sunu No: 31

YOĞUN BAKIMDA KOLĐSTĐNLE ĐLĐŞKĐLĐ AKUT BÖBREK YETMEZLĐĞĐNĐN

DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

Abdullah Özdemir, Ahmet Şen, Neslihan Hatinoğlu

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D.

GİRİŞ

Kolistin polimiksin sınıfına ait katyonik polipeptit yapılı bir antibiyotiktir. Gram negatif bakterilere karşı etkinliği olan, 1980’lere kadar kullanılan daha sonra nefrotoksisitesi nedeni ile parenteral kullanımı sınırlanan bir ilaçtır. Çoklu ilaç direnci ve tedavideki güçlükler nedeni ile bu ilaç tekrar gündeme gelmiştir (1,2).

Akut böbrek hasarı (AKI), azalmış renal perforasyon, ekzojen ve endojen nefrotoksinler, iskemi-reperfüzyon hasarı, enflamasyon ve oksidatif strese bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir.

Biz de yoğun bakım ünitelerimizde tedavi gören hastalarda kolistin kullanımı sonucu AKI görülen ve AKI görülmeyen hasta gruplarını retrospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık.

MATERYAL METOT

Çalışma için yerel etik kurul onamı alındı. R.T.Ü. Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Cerrahi yoğun bakım ünitelerinde 01/01/2016-30/06/2017 tarihleri arasında tedavi gören hastalara ait bilgiler retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR

Belirlenen tarihler arasında yoğun bakım ünitelerimizdeki hastalardan 20 (%59) hasta kolistin tedavisi sırasında akut böbrek hasar (AKI) tablosuna girmişken, 14 (%41) hastada AKI görülmedi. AKI ve non-AKI grupları arasında yaş, cinsiyet ve yoğun bakımda kalma süreleri açısından istatiksel fark olmamakla birlikte, AKI olan grupta hastalar daha yaşlıydı ve yoğun bakımda kalış süresi daha fazla idi.

Her iki grupta inotropik ajan kullanım süreleri karşılaştırıldığında AKI grubunda istatiksel olarak daha uzun olduğu görüldü.

TARTIŞMA

Kolistinin nefrotoksisite oranı %5-55 arasında değişmekte iken bazı çalışmalarda kolistine bağlı AKI %60’a kadar çıkmaktadır (3-5). Çalışmamızda ise AKI grubunda olan hastaların yaş ortalaması non-AKI grubuna göre daha büyük olması ve ko-morbidite hastalıklarının non-AKI grubuna göre daha fazla olması nedeni ile bu oran %59’idi. Ayrıca çalışmanın yürütüldüğü yoğun bakım ünitelerinde üçüncü basamak genel yoğun bakım hizmeti verildiği için hasta spektrumu oldukça genişti.

KAYNAKLAR

1. Falagas ME, Kasiakou SK. Colistin: the revival of polymyxins fort he management of multidrug-resistant gram-negative bacterial infections. Clin Infect Dis 2005;40:1333-41.

2. Li J, Nation RL, Turnidge JD, Milne RW, Coulthard K, Rayner CR, et al. Colistin: the re-emerging antibiotic for multidrug-resistant gram-negative bacterial infections. Lancet Infect Dis2006;6:589-601

3. Pogue JM, Lee J, Marchaim D et al. Incidence of and risk factors for colistin-associated nephrotoxicity in a large academic health system, Clin Infect Dis 2011;53(9):879-84.

4. A Young Cho, Hyun Ju Yoon, Jung Cheol Lee, Jin Young Kwak, Kwang Young Lee, In O Sun, Comparison of clinical characteristics of patients with acute kidney injury after intravenous versus inhaled colistin therapy Kidney Res Clin Pract 35 (2016) 229-232

5. Kallel H, Hergafi L, Bahloul M, Hakim A, Dammak H,Chelly H, et al. Safety and efficacy of colistin compared with imipenem in the treatment of ventilationassociated pneumonia: a matched case-controlstudy. Intensive Care Med 2007;33(7):1162-7.

56

Sözlü Sunu No: 32

BĐR AJĐTASYON NEDENĐ-FLAKKA KULLANIMI

Kübra Parpucu, Gözde Gök, Jainaguli Dargyerbyek, Nazlı Özcan Yazlamaz, Engin Özakın, Nurdan Acar

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Acil Tıp Anabilim Dalı

GİRİŞ

Sokak ismi Flakka olarak bilinen sentetik katinon türevi olan Alpha-Pirolidinopentiofenon (α-PVP)’nın uyarıcı etkisi nedeni ile kullanımı yaygınlaşmaktadır. Uyarıcı etkisinin metamfetaminden daha hızlı başlaması ve etki süresinin daha uzun (saatler-günler) sürmesi nedeniyle tercih edilmektedir. Genellikle katı ve kristal formda (nadiren sıvı form) oral veya nazal yoldan kullanılır. Sempatik sistem aktivasyonu ile etki gösterir. Ajitasyon, deliryum, bilinç düzeyinde değişiklikler, davranış bozuklukları, paranoya, hipereksitasyon, halüsinasyon, taşikardi, diaforez, hipertermi, hipertansif krize neden olabilir. Biz bu vakada ajitasyon nedeniyle acil servise başvuran olgu ile ‘Flakka’ konusunda dikkat çekmek istedik.

OLGU

Kronik hastalık öyküsü olmayan 23 yaş erkek hasta ajitasyon nedeni ile acil servise getirildi. Hikayesinden,

2 gündür alkol ile birlikte Alpha-Pirolidinopentiofenon madde inhalasyonu olduğu öğrenildi. Fizik muayenesinde; bilinci açık, oryantasyonu ve kooperasyonu bozuk ve ajite olan hastanın vital bulguları ve sistem muayenleri normal olarak tespit edildi. Laboratuvar tetkiklerinde idrar ectasy ve amfetamin düzeyi 5000 ng/dl üzerinde tespit edildi (500 ng/dl üstü pozitif). Hastaya ajitasyonu nedeni ile 1 mg po lorazepam verildi. Acil serviste 12 saat takibi sonrasında ajitasyonu gerileyen ve kontrol muayenesinde patoloji saptanmayan hasta psikiyatri bölümü ile konsülte edilerek taburcu edildi.

SONUÇ

Sentetik katinonlar ucuz olması, düşük dozlarda dahi beklenen, istenen etkiyi oluşturması sebebiyle madde bağımlıları tarafından tercih edilebilmektedir. Bu nedenle mental durum bozukluğu, ajitasyon ile acil servislere başvuran hastalarda sentetik katinon kullanımı akılda tutulmalıdır.

57

Sözlü Sunu No: 33

MADALYONUN DĐĞER YÜZÜ: BĐR ÜNĐVERSĐTE HASTANESĐ ACĐL SERVĐSĐNĐN

MADDE ALIM VAKALARININ SONUÇLANMALARI, 5 YILLIK

Nurdan Acar, Çağlar Kuas, Engin Özakın

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı

AMAÇ

Acil servisimize son 5 yıl içinde başvuran madde kullanımı saptanmış hastaların taburculuk, yatış, sevk, tedaviyi tamamlayamama gibi klinik sonuçlanmalarını saptamayı amaçladık.

YÖNTEM

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Acil Servisinde 1 Mayıs 2018-01 Mayıs 2013 yılları arasında tıbbi bakımları yapılan madde alımı vakalarının klinik sonuçlanmaları incelendi.

BULGULAR

Belirtilen tarihler arasında 271 hastanın [251 (%92.6) erkek, 20 (%7.4) kadın] kaydına ulaşıldı. Erkeklerin yaş ortalaması 28.22 kadınların yaş ortalaması (28.2±10.09) idi. 110 hasta (%40.6) acil servisten

taburcu edildi. 50 (%18.5) hasta çeşitli yoğun bakımlara, 4 (%1.5) hasta servislere yatırılırken, 6 (%2.2) hasta sevk edildi. 63 (%23.2) hasta tedaviyi reddetti. 37 (%13.7) hasta acil servisi izinsiz terk etti.

TARTIŞMA

Madde kullanmış 100 (%36.9) hastamız tedavisini tamamlamadan hastaneden ayrılmış, bu durum hem kendilerinin hem de toplum sağlığının eksik kalmasına neden olmuştur. Bu hastalar için koruyucu, önleyici ve özellikle sosyal-psikiyatrik destek tedaviler özelliklidir ancak bu tedavilerin tamamlanması konusunda resmi bir yaptırım gibi bir durum söz konusu değildir. Bu gibi toplumsal ve tıbbi sorunların çözümlenmesi için önleyici, koruyucu etkinliklerin artırılması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Acil Servis, Madde Kullanımı

58

Sözlü Sunu No: 34

YOĞUN BAKIM ÜNĐTEMĐZE KABUL EDĐLEN KARBONMONOKSĐT

ZEHĐRLENME OLGULARININ BEŞ YILLIK GERĐYE DÖNÜK ĐNCELEMESĐ VE MORTALĐTEYLE ĐLĐŞKĐLĐ FAKTÖRLERĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

Çiler Zincircioğlu

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım

GİRİŞ

Olgu serimizde karbonmonoksit (CO) zehirlenmesi ile Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servise başvuran ve yoğun bakım ünitemize yatışı gerçekleşen hastaların; demografik ve laboratuvar parametrelerini, mekanik ventilasyon (MV) sürelerini, yoğun bakımda kalış sürelerini ve mortalite ile ilişkili faktörleri araştırmayı amaçladık.

BULGULAR VE TARTIŞMA

1 Ocak 2013 -31 Nisan 2018 tarihleri arasında CO zehirlenmesi tanısıyla yoğun bakım ünitemize kabul edilen 9 olgunun verileri geriye dönük olarak incelendi.

Hastaların 5’i kadın 4’ü erkekti. 5 hastanın MV ile solunum desteği ihtiyacı oldu. 2 hastaya hiperbarik oksijen tedavisi uygulandı. 5 hasta Glasgow Koma Skoru (GKS) 15, 2 hasta ise GKS 13 olarak taburcu edildi. 2 hasta ise yoğun bakım tedavisi sırasında exitus oldu (Tablo 1).

Ölen 2 hastada giriş karboksihemoglobin (COHb) ve laktat düzeyleri taburcu edilen hasta grubuna göre yüksekti. Bu hastaların girişteki kreatin kinaz, Hb, pH ve lökosit düzeyleri taburcu edilen hastaların değerleri Tablo 2’de gösterilmiştir.

Birçok çalışmada karboksihemoglobin (COHb) düzeyi yüksekliği ve asidoz varlığı zehirlenmenin şiddeti ilişkilendirilmekle birlikte bu faktörlerin prognostikasyonda kullanımı tartışmalıdır (1-3).

Literatürde, bizim olgu serimize benzer şekilde laktat seviyesi ile CO zehirlenmesinin şiddeti arasındaki korelasyonu gösteren çalışmalar mevcuttur (4-6). Farklı olarak başka bir çalışmada ise yaş, cinsiyet, GKS 9-14 olması, laktat, COHb düzeyi ile geç dönem nörolojik sekel ilişki izlenmemiş, GKS <9 ve lökositoz ilişkili bulunmuştur (7).

Maruz kalınan CO konsantrasyonu ve süresi de prognozda çok önemli rol oynamaktadır. Ölen her iki olgu da yalnız yaşayan ve zehirlenmenin geç fark edildiği vakalardır.

SONUÇ

CO zehirlenmelerinde prognozun belirlenmesinde spesifik bir laboratuvar parametresi olmamakla birlikte zamanında tanı ve etkin tedavi prognozu iyileştirebilmektedir.

KAYNAKLAR

1. Annane D, Chevret S, Jars-Guincestre C, et al. Prognostic factors in unintentional mild carbon monoxide poisoning. Intensive Care Med 2001;27:1776-81.

2. Brvar M, Mozina H, Osredkar J, et al. The potential value of the protein S-100B level as a criterion for hyperbaric oxygen treatment and prognostic marker in carbon monoxide poisoned patients. Resuscitation 2003;56:105-9.

3. Cevik AA, Unluoglu I, Yanturali S, et al. Interrelation between the Poisoning Severity Score, carboxyhaemoglobin levels and in-hospital clinical course of carbon monoxide poisoning. Int J Clin Pract 2006;60:1558-64.

4. Benaissa ML, Mégarbane B, Borron SW, et al. Is elevated plasma lactate a useful marker in the evaluation of pure carbon monoxide poisoning? Intensive Care Med 2003;29:1372-5.

5. Sokal JA, Kralkowska E. The relationship between exposure duration, carboxyhemoglobin, blood glucose, pyruvate and lactate and the severity of intoxication in 39 cases of acute carbon monoxide poisoning in man. Arch Toxicol 1985;57:196-9.

6. Moon JM, Shin MH, and Chun BJ. The value of initial lactate in patients with carbon monoxide intoxication: in the emergency department. Hum Exp Toxicol 2011; 30: 836-43.

7. Pepe G, Castelli M, Nazerian P, et al. Delayed neuropsychological sequelae after carbon monoxide poisoning: predictive risk factors in the emergency department. A retrospective study. Scand J Trauma Resusc EmergMed 2011; 19: 16.

59

Tablo 1. Karbonmonoksit Zehirlenmesi Nedeniyle Yoğun Bakım Ünitesinde Takip Edilen Hastaların Özellikleri

HASTA NO 1 2 3 4 5 6 7 8 9

Yaş 17 19 40 89 74 26 16 47 54

Cinsiyet Erkek Kadın Erkek Kadın Kadın Erkek Erkek Erkek Kadın

Zehirlenme Nedeni Yangın Soba - Soba Soba Soba Yangın Soba Soba

Solunumsal Hastalık Ø Ø Ø + Ø Ø Ø Ø +

KKY Ø Ø Ø + + Ø Ø Ø Ø

Hgb (g/dl) 13.0 12.6 13,1 10,9 12,1 13,9 14,3 10,6

COHgb (%) 12,30 47,5 14,0 69,0 56,0 13,0 60,0 55,0

pH(7.35-7.45) - 7,36 6,95 7,33 7,25 7,14 7,23 7,15 7,24

pO2/PCO2 (mmHg) - 39 / 24 68/26 95/27 117/26 115/30 45/26 65/32

Lökosit 103/mm3 22.9 10,7 21,7 13,8 14,1 37,2 22,9 13,1 7,6

Kreatin Kinaz (IU/L) (0–145) 277 93 1374 5790 87 3842 279 225 1474

Laktat (mmol/L) - 0,70 8,80 5,5 17,00 12,10 7,00 15,00 12,10

Giriş GKS 13 15 6 14 6 4 13 7 6

Çıkış GKS 15 15 13 15 Ex 15 15 Ex 13

Hiperbarik tedavi (Var/Yok) Ø Ø Ø Ø + + Ø Ø Ø

MVdestek süre (gün) Ø Ø 3 Ø 10 7 Ø 2 85

Yoğun bakım süre (Gün) 3 3 28 4 10 26 3 2 110

Mortalite Ø Ø Ø Ø + Ø Ø + Ø

Tablo 2. Karbonmonoksit Zehirlenmesi Nedeniyle Yoğun Bakım Ünitesinde Takip Edilen Hastalarda Klinik Parametreler ve Mortalite İlişkisi

Mortalite YOK Mortalite VAR

Hasta Sayısı 7 2

Cinsiyet, K/E 3/4 1/1

Yaş, Med (Min-Max) 26 (16-89) 60,5 (47-74)

Giriş Hgb (g/dl), Mean±SD 12,6±1,2 12,6±2,4

Giriş pH 7,20±0,14 7,20±0,07

Lökosit (103/mm3), (Mean±SD) 19,54±9,93 16,6±3,53

CO Hgb (%) (Mean±SD) 30,75±22,02 64,5±6,36

Laktat (mmol/L) (Mean±SD) 7,68±4,32 16,0±1,41

Kreatin Kinaz (IU/L) (Mean±SD) 1374 (93-5790) 156 (87-225)

MV süre, Med (Min-Max) 7 (3-85) 6 (2-10)

Yoğun bakım kalış süre, Med (Min-Max) 4 (3-110) 6 (2-10)

60

Sözlü Sunu No: 35

ĐNTRAVENÖZ KONTRAST AJAN KULLANIMINA BAĞLI GELĐŞEN ANAFLAKSĐ:

OLGU SUNUMU

Sibel Büyükçoban, Zehra Mermi, Ural Ekmekçi, Şule Özbilgin, Leyla İyilikçi

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye

GİRİŞ

Radyolojide çoğunlukla intravenöz (İV) uygulanan kontrast maddeler sıklıkla kullanılmaktadır. Bu olguda, embolizasyon işlemi sırasında anjiografik çekimde intraarteriyel olarak iopromide (Ultravist*) verilen hastada gelişen anaflaksi ve başarılı tedavisi sunulmuştur.

OLGU SUNUMU

39 yaşında, ASA II, kadın hasta, denge kaybı ve sol kulak çınlaması şikayetleri ile başvuran hastaya yapılan MRG'de sol terminal ICA'da 9x7 mm boyutunda anevrizma tespit edilmiştir. Olgu ilaç olarak sadece paroksetin kullanıyor. Fizik ve laboratuvar muayenesi normal olan hastaya serebral embolizasyon işlemi planlandı. Hastaya işlemden 1 saat önce oral toplam 60 mg (6 tablet) prasugrel yapılmıştı. Standart monitorizasyona ek olarak invaziv arter monitorizasyonu yapıldı. Hemodinamisi normal hastaya genel anestezi uygulandı. İdamesi %50 oksijen, %50 hava ve %1-1,5 isofluran ile devam edildi. Anestezi 15 dk boyunca sorunsuz seyretti. Ardından ilk anjiografik çekim olarak rotasyonel anjiografi için intraarteriyel olarak İopromid 2,5 ml/s hızla toplam 6 saniye (toplam 15 ml) enjeksiyon yapıldıktan 30 saniye sonra hasta genel anestezi altında invaziv arter basıncında ani düşüş izlendi (40/20 mmHg). Nabız 150 atım/dk oldu, bütün vücutta kızarıklık gözlendi. Hemen 120 mg metilprednizalon, 8 mg deksametazon, 10 mg klorfenoksamin hidroklorür, 20 mg furosemid, 1000 ml SF ve 2 ampul ranitab, 0,1 mg/ml olacak sekilde sulandırılmış adrenalinden invaziv arter basıncı izlenerek titre edilerek ve toplamda 0,5 mg adrenalin verildi. Kan basıncı normal seviyelere yükseltildi ve işlem bu aşamada

sonlandırıldı. TA: 70/44 mmHg olması nedeni ile adrenalin infüzyonu başlandı Nöroloji yoğun bakım ünitesinde 1. gününde ekstübe edildi. 24 saat yoğun bakımda izlendikten sonra servise taburcu edildi. Hasta alerji açısından Allerji ve İmmünoloji Kliniği tarafından konsulte edildi (lidokain, propofol, midazolam, fentanil, lateks, gadolinyum prick testi negatif). 15 gün sonra operasyonu planlanan hasta birgün önce hastaneye yatırılarak alerji açısından proflaksi yapıldı (H1 ve H2 bloker, metilprednizol). Anaflakside potansiyel ajan iyotlu kontrast madde düşünüldüğü için yeni girişimde gadolinium içeren non-iyonik kontrast madde (dotarem) uygulandı ve operasyon başarı ile tamamlandı.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Kontrast maddelere bağlı alerji benzeri reaksiyonlar olup cilt, kardiyovasküler sistem, solunum sistemi ve gastrointestinal sistemle ilgili olabilir. İstenmeyen reaksiyon riski iyonik kontrast maddelere (%0,2) göre iyonik olmayan kontrast maddelerde (%0,04) daha azdır (1,2). Ölümcül reaksiyonlar nadirdir ve her iki grup kontrast maddelerle benzer sıklıktadır. Bu olguda ciddi anafilaksinin erken tanınması ve tedavisinin hızlı sağlanmış olması ile hayat kurtarıcı olmuştur.

Anahtar Kelimeler: İopromid; Anaflaksi; Kontrast madde; Embolizasyon

KAYNAKLAR

1. Morcos SK, Thomsen HS. Adverse reactions to iodinated contrast media. Eur Radiol 2001;11:1267-75.

2. Cochran ST, Bomyea K, Sayre JW. Trends in adverse events after IV administration of contrast media. AJR 2001;176: 1385-8.

61

Sözlü Sunu No: 36

YOĞUN BAKIMDA ĐZLENEN ĐNTOKSĐKASYON VAKALARININ KLĐNĐK

ÖZELLĐKLERĐ VE HASTANE MAALĐYETLERĐNĐN APACHE-II SKORUNA GÖRE KARŞILAŞTIRILMASI

Mutlu NM1, Peker TT1, Çiftçi A1, Çakır E1, Balkız ÖS2, Turan IÖ1

1SBÜ Ankara Numune SUAM, Yoğun Bakım Kliniği 2SBÜ Ankara Numune SUAM, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ/AMAÇ

Zehirlenmeler, özkıyım amaçlı ilaç ya da madde alınması, farkında olmadan yüksek dozda ilaç kullanılması ya da istenmeyen ilaç reaksiyonları olarak ortaya çıkabilmektedir. Yoğun bakım üniteleri yataklarının %5-30 kadarı zehirlenme olguları için kullanılmaktadır.

Çalışmamızda, üçüncü basamak yoğun bakım ünitemizde takip edilen intoksikasyon olgularını, APACHE II skorlarına göre gruplandırarak; klinik özellikleri, prognozları, maliyetleri bakımından karşılaştırmayı amaçladık.

YÖNTEM

Etik kurul onayı alındıktan sonra, 2012-2017 yılları arasında üçüncü basamak yoğun bakım ünitemizde takip edilen 113 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar APACHE-II skoruna göre; APACHE-II ≤5 (Grup-I), 6 ≤APACHE-II ≤20 (Grup-II) ve APACHE-II ≥21 (Grup-III) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Hastalar yaş, cinsiyet, yoğun bakım, servis ve hastane yatış süreleri, mekanik ventilasyon ihtiyacı ve süresi, hemodiyaliz ve vazopresör gereksinimleri, mortalite, maliyet ve ödeme kurumu tarafından yapılan ödeme tutarları bakımından karşılaştırıldı. İstatistiksel değerlendirmeler SPSS istatistik programı ile yapıldı.

BULGULAR

Çalışmanın bulguları Tablo 1 ve 2’de sunulmuştur.

Olguların %43,4’ü Grup-I’de bulunmaktaydı. Grup-I olgularda mekanik ventilatör, vazopresör ve diyaliz gereksinimi görülmedi. Mortalite gelişen olguların tamamı Grup- III’teydi. Tüm olgularda görülen mortalite oranı ise %4,4 olarak gerçekleşti.

APACHE-II skoru arttıkça yoğun bakım, hastane yatış süreleri, maaliyet ve mortalitenin arttığı görüldü.

Tablo 1. Hastaların klinik özelliklerinin APACHE II skoruna göre karşılaştırılması

Grup I (n=49)

Grup II (n=52)

Grup III (n= 12)

p

Cinsiyet, E / K 23 / 26 29 / 23 9 / 3 0,204

Yaş 32,5±10,4 41,8±16,9 48,8±18,2 0,000

Diyaliz ihtiyacı olan n, (%) 0 (0) 7 (13,5) 5 (41,7) 0,000

MV ihtiyacı olan n, (%) 0 (0) 10 (19,2) 12 (100) 0,000 MV gün sayısı (n=22) 0 4,7±4,3 13,1±15,5 0,113

VP ihtiyacı olan n, (%) 0 (0) 1 (1,9) 6 (50) 0,000

YB yatış süresi 2,1±1,1 4,5±6 13,1±14,9 0,000

Servis yatış süresi (n=54) 4,4±5,7 5,4±4,5 7±2,2 0,570

Hastane yatış süresi 3,9±4,5 7,5±8,4 15,4±14,2 0,000

Tahmini mortalite (%) 4,2±0,9 13,1±7,7 54,7±19 0,000

Mortalite n, (%) 0 (0) 0 (0) 5 (41,7) 0,000 E: erkek, K: kadın, MV: mekank ventilasyon, VP; vazopressö, YB: yoğun bakım

Tablo 2. APACHE skoruna göre maaliyet ve ödenen tutarların karşılaştırması

Grup I Grup II Grup III p

Maaliyet (TL) 980±621 2.513±2.900 14.078±12.777 0,0001

Ödenen (TL) 1.325±900 3.504±5.365 16.097±15.185 0,0001

Maaliyet (dolar) 393±230 1.070±1.295 5.074±4.574 0,0001 Ödenen (dolar) 553±380 1.528±2.505 5.842±5.588 0,0001

TARTIŞMA ve SONUÇ

Üçüncü basamak yoğun bakım ünitelerinde sunulan destek tedavileri, APACHE-II skoru düşük hastalara çok az uygulanmakta ya da bu tedavilere gereksinim duyulmamaktadır. Bu hastaların birinci basamak yoğun bakım ünitelerinde takibi, tedavi eksikliği yaratmayacağı gibi yoğun bakım yataklarının da akılcı kullanımına katkı sağlayacaktır.

Sonuç olarak; yoğun bakım sürecinde hastaların gereksinimi ve maliyetler göz önüne alındığında; intoksikasyon olgularının tedavi edileceği yoğun bakım ünitesi basamağının seçimi APACHE-II skoruna göre yapılabilir.

Anahtar Kelimeler: İntoksikasyon, Yoğun Bakım, Maaliyet

62

Sözlü Sunu No: 37

GIDALARDA METANOL

Mukaddes Gürler1,2, Tahmina Najafova1, Aykut Lale2, Ali Rıza Tümer2

1Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara

GİRİŞ/AMAÇ

Metanol, çözücü özelliği olan, uçucu ve renksiz bir sıvıdır. Metanol, sindirim veya inhalasyon sonrası kolaylıkla emilir ve kan dolaşımına geçer. Metanolun büyük bir kısmı, alkol dehidrojenaz ve daha sonra asetaldehit dehidrojenaz etkisiyle sırasıyla toksik olan formaldehit ve formik asite metabolize olur. Metanol zehirlenmesi körlüğe ve ölüme neden olabilmesinden dolayı tehlikelidir.

YÖNTEM

Çalışmamızda meyveler, reçeller, konserveler ile domates ve domates ürünlerindeki metanol miktarı headspace gaz kromatografi cihazi ile validasyonu yapılmış bir yöntemle analiz edilmiştir. Aynı yöntemde etanol, aseton ve propionil alkole de bakılmıştır.

BULGULAR VE TARTIŞMA

Meyve olarak çilek ve kayısıda sırasıyla 2,36 ve 3,29 mg/dl metanol saptanmıştır. Reçel örneklerinden ahudududa 1,53 mg/dl, böğürtlende 1,59 mg/dl, çilekde 2,23 mg/dl, gül reçelinde 1,26 mg/dl metanol saptanmıştır. Ayrıca mayonez ve ketçapın farklı marka

ürünleri analiz edilmiştir. Ketçap-1’de 3,95 mg/dl, ketçap-2’de 7,23 mg/dl, ketçap-3’de ise 1,76 mg/dl metanol bulunmuştur. İki farklı marka mayonez örneği analiz edilmiş ve hiçbirinde metanol saptanmamıştır. Taze domateste de metanol bulunmamıştır. Ancak kahvaltılık sos olan acukada 19,7 mg/dl, acılı ezmede 46,7 mg/dl, konservelerden; tatlı mısırda 9,79 mg/dl, bezelyede 15,8 mg/dl, taze fasülyede 7,87 mg/dl, barbunya pilakide 10,5 mg/dl, kuru fasülyede 7,78 mg/dl, patlıcan közlemesinde 17,4 mg/dl, salatalık turşusunda salatalığın kendisinde 4,61; turşu suyunda ise 5,13 mg/dl metanol saptanmıştır. Ayrca salatalık turşusunda ve turşu suyunda yüksek etonol düzeyine rastlanmıştır (sırasıyla 85,5 mg/dl ve 103,3 mg/dl).

SONUÇ

Metanol zehirlenmesinin ciddiyetini göz önünde bulundurursak tükettiğimiz gıdalara dikkat etmemizde fayda vardır. Özelikle konservelerde metanol düzeyi yüksek bulunduğundan bu ürünler günlük hayatımızda taze ürünlerin yerini almamalıdır.

Anahtar kelimeler: Metanol, HS-GC, Gıda

63

Sözlü Sunu No: 38

SENTETĐK KANNABĐNOĐD (BONZAĐ) ZEHĐRLENMESĐ ĐLE BAŞVURAN

HASTALARDA YOĞUN BAKIM TAKĐBĐ SONUÇLARIMIZ

Evrim Kucur Tulubaş, Yasemin Tekdöz Şeker

İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği

AMAÇ

Sentetik kannabinoid (Bonzai) zehirlenmesi sonrası solunum depresyonu nedeni ile Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde (YBÜ) takip edilen olguları sunmayı amaçladık.

GİRİŞ

Sentetik kannabinoidler, suistimale açık, ucuz, ulaşılması kolay maddelerdir. Kannabinoid 1 ve 2 reseptörleri üzerinden etkilidirler ve etkileri mariuhanaya benzer. Reseptörlerinin aktivasyonu hem inhibitör hem de eksitatör sinir iletimin de azalmaya yol açar. Bu maddelerin kullanımı; algıda bozulma, görme sorunları, halüsinasyon, ajitasyon, motor koordinasyonda azalma, dissosiasyon, bas dönmesi, paranoya ve psikoz görülebileceği bildirilmiştir. Ayrıca doz bağımlı olarak hemodinamik değişiklikler, elektrolit dengesizlikleri, epileptik nöbet, böbrek yetmezliği, solunum depresyonu ve kardiyak arrest gelişebilir.

YÖNTEM

2012 -2017 yılları arasında Bonzaiye bağlı zehirlenme şikayeti ile başvuran hasta dosyaları retrospektif

tarandı. Çalışmaya dahil edilen olguların başvuru esnasındaki klinik durumları, hemodinamik parametreleri, laboratuvar testleri, klinik seyirleri ve komplikasyonlar incelendi. Takiplerinde, bilinç açılma zamanı, mekanik ventilatör ile takip süresi, YBÜ’de kalış süresi, tedavilerinin sonuçları değerlendirildi.

BULGULAR

Acil Tıp kliniğine 74 olgu başvurmuştur. Solunum depresyonu olan ve entübe edilen 7 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgunun 1 kadın 6 sı erkek olup yaş ortalamaları 33,85±4.94 yıldır. Kardiyovasküler sistemde; taşikardi (n=3), bradikardi (n=1), hipertansiyon (n=2), hipotansiyon (n=1) gözlendi. Laboratuvar testlerinde, hipoglisemi (n=3), renal fonksiyon testlerinde yükseklik (n=1) tespit edildi. Bu olgu metabolik asidoz nedeniyle yatak başı renal replasman tedavisine rağmen ex oldu. 6 olgu şifa ile taburcu edildi. Olguların ortalama bilinç açılma zamanı 15,2 saat, ortalama YBÜ kalış süresi 3,2 gündü.

SONUÇ

YBÜ’de takip edilen sentetik kannabinoid zehirlenmesi olgularında; semptomatik tedavi ile düzelebileceği gibi, derin asidozla gelen gecikmiş vakalarda ölüm görülebileceği akılda tutulmalıdır.

64

Sözlü Sunu No: 39

SERAMĐK ĐŞÇĐLERĐNDE AĞIR METAL VE SOLVENT MARUZĐYETĐNĐN

DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

Dilek Ergün1, Recai Ergün2

1Ankara Mesleki ve Çevresel Hastalıkları Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi,

Göğüs Hastalıkları Kliniği

GİRİŞ

Seramik işçilerinde en fazla maruziyet silika maruziyeti olup, solunabilir büyüklükteki (0.5-5µm çaplı) silika partiküllerinin inhalasyonu, silikozise neden olur. Seramik işçilerinde, sırlama (Sır: metaloksit ve SiO2) ve boyama (desen-baskı) işleminde; kurşun, krom oksit, bakır oksit, demir oksit mangan oksit, nikel oksit, kobalt oksit, antimon oksit, molibden oksit, berilyum oksit, arsenik oksit gibi ağır metal maruziyeti vardır. Kan ve idrarda ağır metal yüksekliği görülebilir (1,2).

Bu çalışmada, seramik sektöründe çalışan işçilerde kan ve idrar örneklerinde ağır metal ve solvent düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOT

Haziran 2014-Haziran 2016 tarihleri arasında Ankara Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesine sevk edilen silikozisden şüphelenilen hastaların klinik kayıtları geriye dönük olarak gözden geçirildi. Ayrıntılı meslek öyküsü, radyolojik bulguları, solunum fonksiyon testi (SFT), ağır metal ve solvent düzeyleri kaydedildi.

190 işçinin hepsi erkekti. Ortalama yaş 39.7±6.9 yıl, ortalama çalışma süresi 13.7±6.7 yıl idi. İşçilerde silikozis oranı %57.3 (n=111) idi. Silikozis saptanan

hastaların %63 (n=70)’ü kategori 1, %23 (n=26)’ü kategori 2, %14 (n=26)’ü kategori 3 olarak değerlendirildi. 14 hastada (%13) büyük opasite saptandı.

Toksikolojik analizler sonucunda 13 hastada (%6,8) ağır metal toksisitesi ve 9 (%4,7) hastada solvent toksisitesi saptandı. Ağır metal toksisitesi olan hastaların %38’inde (n=5) arsenik,% 30’ unda (n= 4) manganez, %23’ünde (n=3) nikel ve %7’inde (n=1) krom yüksekliği saptandı.

SONUÇ VE TARTIŞMA

Seramik sektöründe çalışanların silikozis yanında, toksikolojik parametreler açısından da sağlık gözetiminin yapılması erken tanı ve tedavide önemli bir yer tutacaktır.

Anahtar Kelimeler: Seramik İşçileri, Ağır metal ve solvent etkilenmesi.

REFERANSLAR

1. http://www.iloencyclopaedia.org/part-xiii-12343/glass-pottery-and-related-materials/138-84-glass-pottery-and-related-materials/glass-ceramics-and-related- materials.

2. Fongmoon D, et al. Particulate matters collected from ceramic factories in lampang province affecting rat lungs. J Zhejiang Univ Sci B. 2014 Jan;15(1):75-83. Doi: 10.1631/jzus.B1300058.

65

Sözlü Sunu No: 40

REKTUM ADENOKANSERĐ OLGUSUNDA 5-FLOROURASĐLE BAĞLI GELĐŞEN

ÖLÜMCÜL TOKSĐSĐTE

Kamil İnci, Diler Taş Kılıç, Eda Macit Aydın, Lale Karabıyık

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı-ANKARA

GİRİŞ

Kolorektal kanser öyküsü tek başına hastada tromboz riskini belirgin ölçüde artırabilmektedir. Kolorektal kanser tedavisinde kullanılan 5-Florourasilin de (5-FU) artmış trombo emboli riski ile ilişkisi bilinmektedir (1). 5-FU dihidro pirimidin dehidrogenaz (DPD) enzimi ile metabolize olmaktadır ve eksprese edildiği gendeki bir nokta mutasyonu 5-FU’nun eliminasyonunu engellemekte, miyelotoksisite gelişimine neden olabilmektedir (2). FDA tarafından 5-FU içeren tedavilerin uygulanmasından önce DPD farmakogenetik testinin yapılması önerilmektedir.

OLGU

Ek hastalığı olmayan 62 yaşında kadın hastaya 4 ay önce rektum adenokarsinomu tanısı almış, evre 3 a olarak saptanarak öncelikle cerrahi, sonrasında adjuvan kemoterapi tedavisi planlanmış. Patoloji sonucunda cerrahi sınırda tümör saptanmayan hastaya 5-FU içeren bir rejim uygulandıktan 12 gün sonra genel durum bozukluğu ve bilinç bulanıklığı ile acil servise başvurmuş, solunum sıkıntısı nedeniyle entübe edilmiştir. Evre 4 myelotoksisite, beyin bilgisayarlı tomografisinde (BT) sol pariyetal alanda 37x20 mm boyutlarında parankimal hemoraji ve ödem saptanmış, cerrahi girişim düşünülmemesi üzerine steroid ve mannitol tedavisi uygulanarak anesteziyoloji yoğun bakım ünitesine (YBÜ) devralındı. Beyin manyetik rezonans görüntülemesinde (MRG) superior sagittal sinüsten başlayan sol transvers sigmoid sinüs ve juguler ven trasesi boyunca devam eden akut venöz tromboz izlendi ve tomografide de görülen patolojik alanlar venöz enfarkt ve hematom olarak değerlendirildi. Toraks BT’de sol juguler vende trombüs formasyonu saptandı. YBÜ yatışında mevcut olan hipotansiyon ve ilerleyen günlerde artan vazopresör ihtiyacı nedeniyle septik şok ekarte edilemeyerek uygun sıvı ve antibiyotik tedavisi başlandı. Kontrol beyin BT görüntülemesinde parankimal ödem alanında artış, beyin orta hatta belirgin şift saptanan hastada acil dekompresyon cerrahisi planlandı ancak vital

bulguları nedeniyle operasyon yapılamadı. Kısa süre içerisinde maksimum vazopresör dozlarına çıkılan hasta tedaviye yanıt alınamayarak yatışının 3. gününde exitus oldu.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Kullanılan kemoterapötik ajanlar içerinde ise en sık tromboemboliye neden olan ajan sisplatindir. Daha nadir olarak 5-FU ilişkili tromboemboli vakaları da mevcuttur. 5-FU’nun gastrointestinal sistem adenokanserlerinin tedavisinde önemli bir yeri vardır. Başlıca yan etkileri bulantı, kusma, mukozit, kemik iliği supresyonu olup daha nadiren kardiyotoksisite ve tromboembolizm de görülebilmektedir. Vakamızda görülen yaygın dural sinüs ve juguler ven trombozu, beklenmeyen bir klinik ve tromboz lokalizasyonu ile karşımıza çıkması nedeniyle önem taşımaktadır. Tromboza eşlik eden myelosupresyon tablosunun olması, hastada DPD enzim gen mutasyonu olabileceğini düşündürmüş, ancak hızlı gelişen şok tablosu nedeni ile mutasyonun varlığı aydınlatılamamıştır. Komplikasyonları açıklayabilecek malignite ve 5-FU kullanımı dışında risk faktörü olmaması, cerrahi sınırın negatif olması klinik durumu 5-FU toksisitesi ile ilişkilendirmemize neden olmuştur. Tedaviler ile iyi bir prognoz beklentisinde olunmasına rağmen tedavi ilişkili komplikasyonlar nedeniyle kaybedilmiş hastalarda ilaç toksisitesi olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

KAYNAKLAR

1. Hoff PM, Royce M, Medgyesy D, Brito R, Pazdur R. Oral fluoropoyrimidines. Semin Oncol. 1999;26(6):640-6.

2. Papanastasopoulos P, Stebbing J. Molecular basis of 5-fluorouracil-related toxicity: lessons from clinical practice. Anticancer Res. 2014 Apr;34(4):1531-5.

66

Şekil1. Manyetik Rezonans Görüntüleme (Sinus Ven Trombozu)

Şekil 2. Bilgisayarlı Tomografi (Juguler Ven Trombozu)

Şekil3. Bilgisayarlı Tomografi (İntraparankimal Hematom)

67

Sözlü Sunu No: 41

EKSTAZĐ ĐNTOKSĐKASYONUNA BAĞLI KARDĐYAK TUTULUMDA

ĐNTRAVENÖZ LĐPĐD EMULSĐYON TEDAVĐSĐ

Çağlar Kuas, M. Evvah Karakılıç, Nurdan Acar, Engin Özakın

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Eskişehir

GİRİŞ

Ekstazi ülkemizde sık kullanılan psikoaktif maddelerdendir. Rabdomiyoliz ve akut böbrek yetmezliği ile birlikte şiddetli hipertermi nedeniyle ölümler bildirilmiştir. Kardiyovasküler instabilite en önemli mortalite nedenlerindendir. Bu makalede ekstazi intoksikasyonuna bağlı kardiyak tutulumu olan hastada, intravenöz lipid emulsiyon (ILE) tedavisi sonrasında kardiyak stabilizsayonun sağlandığını göstermeyi amaçladık.

OLGU

23 yaşında erkek hasta bilinç değişikliği nedeni ile acil servise getirildi. Hastanın uyuşturucu madde aldığı öğrenildi. Kan basıncı (KB): 130/85 mm/Hg, nabız (Nb): 170 atım/dk olarak saptandı. Nörolojik muayenesinde GKS: 3, bilinç kapalı, pupiller dilate olarak saptandı. Kardiyovasküler sistem muayensinde taşiartimi mevcuttu. Hasta entübe edildi. EKG’lerinde geniş QRS kompleksli hızlı ventrikül yanıtlı atriyal fibrilasyon saptandı. Hastanın idrar tetkikinde ekstazi düzeyi >5000 ng/ml olarak saptandı. Hastada ekstazi alımına bağlı kardiyotoksisite düşünüldü. Takibinde hipotansif olan hastaya sıvı yüklemesi ve ILE tedavisi başlandı. 100 mL %20’lik lipid solusyonu yüklemesinin

ardından 400 mL/s şekilde başlandı. ILE infüzyonunun 30. dakikasında kalp hızı ve EKG normale döndü. 1. saatteki KB: 130/70 mm/Hg, NB: 98 atım/dk olan hasta yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Takibi sırasında aynı gün ekstübe olan hasta üç gün sonra psikyatri değerlendirmesi sonrası sağlık bir şekilde taburcu oldu.

TARTIŞMA

Ekstazide bulunan aktif madde 3,4-Metilen- dioksimetamfetamin (MDMA) olup tıbbi amaçlı kullanılmamaktadır. Ekstazi zehirlenmelerinde genellikle destek tedavisi yeterlidir. Birçok zehirlenmede ILE tedavisi önerilmektedir. ILE tedavisi lipofilik ilaç zehirlenmelerinde kullanılmakla birlikte lipofilikliği düşük maddeler ile de başarılı sonuçlar elde edilmiştir. MDMA için logP: 1,65 (ALOGPS)’dir. MDMA’nın düşük lipofilik özelliğine rağmen hastamızda destek tedavisinin yanında sadece ILE tedavisi ile kardiyovasküler bulguların düzelmesi literatürdeki birçok çalışma ile benzerlik göstermektedir.

Anahtar Kelime: Ekstazi, toksikoloji, intravenöz lipid emulsiyon, kardiyotoksisite.

68

Sözlü Sunu No: 42

AYNI OLAYDA FARKLI SONLANAN ĐKĐ METANOL ĐNTOKSĐKASYONU

OLGUSU

Lale Karabıyık, Eda Macit Aydın, Diler Taş Kılıç, Çağrı Özdemir

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı-ANKARA

GİRİŞ

Günümüzde kaçak ve ucuz içki yapımında sık kullanılan metanol, oral yoldan alındığında ciddi zehirlenmelere neden olabilmektedir (1). Metanolün karaciğerde oksidasyonuyla oluşan formik asit metabolik asidoz ve diğer belirtilerin çoğundan sorumludur. Toksik madde maruziyetinin ardından 12-24 saatlik bir latent dönem sonrası hastalar da klinik olarak bulantı, kusma, bulanık görme, asidotik solunum ön plandadır (2). Görme kaybı akut intoksikasyondan sonra en sık görülen semptomdur.

OLGU

İlk olgumuz 51 yaşında erkek hasta, alkol alımından 12 saat sonra görme bozukluğu, üşüme, titreme ve kusma şikayetleri ile acil servise başvurmuş. Derin asidozu olan ve etanol düzeyi normal bulunan hasta metanol intoksikasyonu kuvvetli şüphesiyle yoğun bakıma alındı. Işığı seçme düzeyinde gören hastanın, motor, duyu ve serebellar muayenesi normaldi. Hastaya NaHCO3 ve hemodiyaliz uygulandı. Fomepizol yükleme ve idame dozunun yanısıra 6 saatte bir 1 mg/kg’dan leucovorin başlandı. Yatışının üçüncü gününde çekilen beyin diffüzyon MR incelemesinde, entoksikasyona ikincil putamende simetrik patolojik sinyal değişiklikleri olarak raporlandı (Şekil 1). İlk olgumuz yatışının 4. gününde görme bulgularının gerilemesi ve genel durumunun iyileşmesi üzerine ikinci olgumuzu tanıyarak, acil başvurusundan önceki akşam birlikte alkol aldıklarını belirtti. 5. günde görme kaybı gerileyen hasta şifa ile taburcu edildi. İkinci olgumuz 43 yaşında erkek hasta alkol alımı sonrası görme kaybı, bulantı-kusma, yan ağrısı ve bilinç bulanıklığı ile acil servise getirilmiş. Derin asidozu

olması üzerine entübe edildi. Etanol düzeyi normal bulunan hasta metanol intoksikasyonu şüpheli tanısı ile hemodiyalize alındı. Fomepizol yükleme dozunu takiben, 12 saatte bir idame dozunun yanısıra 6 saatte bir 1 mg/kg’dan leucovorin başlandı. GKS: 2+entübe, bilinç kapalı hastada beyin BT’de diffüz ödem ve bilateral bazal ganglionlarda hematom ile uyumlu hiperdens lezyon saptandı (Şekil 2). Vazopresör tedavi alan hastanın derin asidozunun devam etmesi üzerine sürekli venö-venöz hemodiyafiltrasyon başlandı. Tedaviye cevap alınamayan hasta yatışının üçüncü gününde exitus oldu.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Olgularımızda da olduğu gibi, latent dönem sonrası gelişen görme kaybı akut metanol intoksikasyonunun tanınmasında önemlidir. Metanol zehirlenmesinde bilateral putaminal nekroz görüntüsünün, kan-beyin bariyerinde bozulma sonucu putamende formik asit moleküllerinin difüzyonunun artmasının neden olduğu düşünülmektedir. Olgularımızda elde edilen kranial görüntülemeler de etyoloji ile uyumlu bulunmuştur. Latent dönem sonrasında görme bozukluğu gelişen olgularda, metanol intoksikasyonu düşünülmeli, hızla antidot tedavisi ve yoğun bakım uygulanmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Metanol, Zehirlenme

KAYNAKLAR

1. Zakharov S, Pelclova D, Urban P, et al. Use of Out-of-Hosptal Ethanol Admnstraton to Improve Outcome n Mass Methanol Outbreaks. Ann Emerg Med 2016; 68:52.

2. Rostrup M, Edwards JK, Abukalsh M, et al. Correcton: The Methanol Posonng Outbreaks n Lbya 2013 and Kenya 2014. PLoS One 2016; 11:e0157256.

69

Şekil 1. Beyin diffüzyon MR, putamende simetrik patolojik sinyal değişiklikleri A) Diffüzyon MR’da flair sekans

B) T2A koronal kesit

Şekil 2. A, B) Bilateral putamende hemorajik nekroz alanları ve diffüz ödem

A B

A B

70

Sözlü Sunu No: 43

CEP TELEFONLARI GENOTOKSĐK MĐDĐR?

BUKKAL HÜCRELERDE MĐKROÇEKĐRDEK ANALĐZĐ ÇALIŞMALARI

Delen K1, Oruç S1, Gurbuz N2, Sırav B1

1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı, Beşevler, Ankara 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servis, Beşevler, Ankara

GİRİŞ – AMAÇ

Cep telefonları, baz istasyonları, TV ve radyo vericileri, radarlar gibi kaynaklardan yayılan radyofrekans radyasyon 2011 yılı itibari ile Uluslararası Kanser Araştırma Ajansınca 2B grubu olası karsinojendir. Bu çalışmanın amacı cep telefonu kullanan bireylerde yapılan bukkal hücrelerde mikroçekirdek çalışmalarını derlemek ve yakın zamanda yapmayı planladığımız çalışmaya bilimsel bir taban oluşturmaktır.

YÖNTEM

Pubmed’de ‘Radyofrekans Radyasyon’, ‘Cep Telefonları’, ‘Mikroçekirdek Çalışmaları’ anahtar kelimelerini kullanarak bulduğumuz çalışmalar derlenmiştir.

BULGULAR – TARTIŞMA

Taramalarda ulaşılan çalışmaların birçoğunda 10 yıl ve daha fazla süredir cep telefonu kullanan bireylerin,

cep telefonlarını yaygın olarak kullandıklarını belirttikleri taraf ve karşı taraf yanak mukozalarında epitel hücrelerinde mikroçekirdek analizleri gerçekleştirilmiştir. Cep telefonu kullanılan tarafta yanak içi mukozasında, karşı tarafa göre mikroçekirdek miktarının istatiksel olarak anlamlı farklı olduğunu belirten çalışmaların yanında fark bulunmayan çalışmalar da mevcuttur.

SONUÇ

Bukkal hücrelerde cep telefonu radyasyonu nedeniyle mikroçekirdek artışına dair çalışmalar oldukça ilgi çekici olmanın yanında çok kompikedir. Çalışmaya alınan bireylerin beslenme ve çeşitli alışkanlıkları yanında farklı rahatsızlıkları olup olmadığı ve çeşitli hastalıklara genetik yatkınlıkları açısından da çok ciddi analizler yapılması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Cep Telefonu Radyasyonu, Mikroçekirdek, Bukkal Hücreler

71

Sözlü Sunu No: 44

YOĞUN BAKIMDA METANOL ZEHĐRLENMESĐ VAKASI

İsmail Yıldız, Hakan Çiftçi

Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon BD

GİRİŞ/AMAÇ

Acil servise metanol zehirlenmesi ile başvuran hastanın 8 günlük yatış süresince yoğun bakım yönetimi ile ilgili deneyimimizi paylaşmak.

YÖNTEM-BULGULAR

56 yaşında, özgeçmişinde kronik alkol bağımlığı bulunan erkek hasta, acil servise bilinç değişikliği şikayetiyle getirilmiş. Hasta yakınlarından alınan bilgiye göre hasta ismini bilmedikleri alkol ürününden çok fazla miktarda tüketmiş. Muayene bulguları, genel durumu kötü, şuur konfü, spontan solunumda, takipneik, taşikardik ve aritmik mevcut ve görmede zayıflık tarifliyor. Laboratuvar, pO2: 56 mmHg, pH: 6.96, BE(ecf): -23.5, laktat: 22.3 mmol/l, K: 2.8 mEq/L, ALT: 45, AST: 91, Hb: 8 g/dl, Plt: 80.000, kan etanol düzeyi <10 mg/dl. Metil alkol düzeyi çalışılamadı. Zehir danışma ile görüşüldü ve metil alkol zehirlenmesi düşünüldü. Hastaya kan etanol düzeyi 100-150 mg/dl olacak şekilde oral ticari alkol ürünü

verilmeye başlandı. Çevre ilden %10 IV etanol temin edildi. Kan etanol düzeyi (100-150 mg/dl) ve T.C. Sağlık Bakanlığı antidot uygulama rehberine göre %10 etanol 3 gün boyunca devam edildi. Eş zamanlı NaHCO3 ½-1 ampul infüzyon hızında başlandı. %10 dekstroz infüzyonu, IV tiamin ve folinik asit verildi. Kan laktat düzeyi yatışının 5. gününde <2 mmol/L geriledi. Takip süresince klinik durumu ve bilinci düzeldi, alkol çekilme semptomlarına (ciddi ajitasyon) yönelik olarak ketiapin ve lorazepam ile aralıklı müdahale edildi. Toplam 8 günlük yatışı boyunca sodyum ve potasyum replasmanları, 2 ünite eritrosit süspansiyonu verildi. Kan şekeri regüle seyretti, hipo-hiperglisemi olmadı.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Sadece bulanık görme şikayeti ile dahiliye servisine devir edildi.

Anahtar Kelimeler: Metanol, intoksikasyon, yoğun bakım

72

Sözlü Sunu No: 45

“ZAYIFLAMAK, VÜCUT GELĐŞTĐRMEK” SLOGANLARINA DĐKKAT ETMEK

ZAMANI: BĐTKĐSEL DESTEK ÜRÜNLERĐ ĐLE HEPATOTOKSĐSĐTE

Diğdem Özer Etik, Ahmet Sedat Boyacıoğlu

Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı

GİRİŞ VE AMAÇ

Genç, zayıf ve fit görünmeyi adeta zorunlu kılan küresel medya baskısı, toplumda buna yönelik bitkisel destek ürünlerinin kullanımını popüler hale getirmektedir. Bu çalışma ile kliniğimize karaciğer enzimlerinde artış ile başvuran ve bitkisel destek ürünü kullanan hastaları değerlendirmeyi amaçladık.

YÖNTEM

Hastanemizde Mayıs-2011 ile Mart-2018 arası karaciğer fonksiyon testlerinde anormallik tanı kodu ile izlenen 7065 hasta arasından Roussel Uclaf Causality Assessment Method skorlamasına gore ilaca veya bitkisel destek ürününe bağlı karaciğer hasarı yüksek olasılıklı ve olasılıklı hastalar belirlendi. Retrospektif olarak hastaların klinik ve laboratuvar verileri incelendi. Hepatosellüler, kolestatik veya miks hasar yönünde gruplandırıldı. Sebep olması muhtemel ilaç ve bitkisel destek ürünleri listelendi. Daha sonrasında bitkisel destek ürünlerinin kullanım amaçlarına ve hastaların yaş grubuna gore karşılaştırması yapıldı.

BULGULAR

İki yüz kırk sekiz hasta ilaca bağlı karaciğer hasarı tanısı ile çalışmaya dahil edildi. Hastaların %55’i kadın

idi. Yaş ortalaması 46,9 ± 9 yıl idi. Hepatosellüler veya miks hasar, kolestatik hasardan fazla idi. Hastaların %78,2’sinde(194 hasta) ilaca bağlı karaciğer hasarı, %21.8’inde bitkisel destek ürününe bağlı karaciğer hasarı saptandı. Kullanılan ilaçlar sıklık sırasına gore antibiyotik (%45,8), steroid dışı anti-inflamatuvar (%15), antipsikotik (%12.8), antiepileptic (%6,8) kemoterapi (%5,1) ve anti-tiroid ilaçları (%4,2) idi. Bitkisel destek ürününe bağlı hasarda en sık kullanılan ürünler ise zayıflama çayları (%42,5), ağrı giderici amaçlı kullanılan ürünler (%24) ve vücut geliştirme için kullanılan destek ürünlerdi (%12,9). Yaş dağılımına gore bakıldığında vücut geliştirme ürünü kullananların ortanca yaşı 20,5 yıl (minimum: 19 yıl, maksimum: 30 yıl), zayıflama çayları kullananların ortanca yaşı ise 42 yıl (minimum 21 yıl, maksimum 55 yıl) idi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Bitkisel destek ürünlerinin riskleri ve rasyonel kullanımı halen tartışmalı bir alandır. Hepatotoksisite açısından özellikle genç yaş populasyonun bilgilendirilmesi önemli olacaktır.

Anahtar Kelimeler: İlaca bağlı karaciğer hasarı, bitkisel destek ürünleri, toksik hepatit

73

Sözlü Sunu No: 46

SUICID SONUCU KALSĐYUM KANAL BLOKER TOKSĐKASYONU

Karamercan MA, Koyuncuoğlu HE

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Beşevler, Ankara

VAKA TAKDİM

36 yaşında erkek hasta. Sayısını tam olarak bilmediği minimum bir kutu amlodipin + valsartan içeren ilaç ile özkıyım girişiminde bulunmuş. İlaç alımından yarım saat sonra sağ el bileğini keserek tekrar özkıyım girişiminde bulunmuş. Bize özkıyım girişiminden yaklaşık 10 saat sonra başvurmuştur. Bilinen ek hastalığı mevcut değil. Hasta geliş vitallerinde 86/46 hipotansif durum dışında diğer vital bulguları normal değerlerdeydi. Fizik muayenesinde sağ el bilek kesisi dışında ek bulgu saptanmadı. Takibinde hastaya sıvı hidrasyonu, yüksek doz insülin, dekstroz ca glukonat, glukagon ve bikarbonat başlandı. Sağ femoral santral kataterizasyon yapıldı. İkili inotrop ile hipotansiyonu daha da derinleşen hasta üçlü inotrop tedavisi başlandı. Gelişen deliryum sonrası hastanın santral kateterini çekmesi üzerine sol femoralden tekrar kateterizasyon yapıldı. Genel durumu kötüleşmesi üzerine hastaya iv lipid başlandı. Glaskow Koma Skoru:6 ya gerilemesi üzerine hasta entübe edildi. Takibinde metabolik asidoz gelişmesi üzerine hastaya

bikarbonat infüzyonu başlandı. Hemodiyaliz hazırlıkları başlandı. Takibinde monitörizasyonunda QRS paterni genişleyen hastada idiyoventriküler ritm ve sinüs bradikardisi gelişti. Takibinde hastaya atropin yapıldı. Takibinde kardiyak arrest gelişen hasta etik kardiyopulmoner resüsitasyon uygulandı. Ritm kontrollerinde asistolü olan hasta 30 dakika cpr sonrası spontan dolaşım olmaması üzerine exitus kabul edildi.

Kalsiyum kanal blokerleri ile suıcıdal amaçlı toksik dozu aşan alımlarda hastalar stabil seyretse de prognoz açısından anlamlı değildir. Hastalar hızlı bir şekilde klinik seyirlerinde değişimler gösterebilmektedir. Bu vakada hasta ilk tedavilere olumlu yanıt vermiştir. Takibi sırasında kliniği hızlı bir şekilde kötüleşmiştir ve sonucunda kardiyak arrest, takibinde ise exitus ile sonuçlanmıştır. Prognoz hakkında kesin bilgi veren bir parametre olmaması ve düzey takibi yapılamaması kalsiyum kanal bloker toksikasyonlarında her zaman hekimin dikkatli olması ve yakın takibini zorunlu kılmaktadır.

74

Sözlü Sunu No: 47

ACĐL SERVĐSTE TOKSĐKOLOJĐ VAKALARI

Halil Emre Koyuncuoğlu, Neslihan Gürbüz, Gültekin Kadı, Fikret Bildik, Ayfer Keleş, Ahmet Demircan

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, Beşevler, Ankara

GİRİŞ – AMAÇ

Toksikolojik vakalar ile acil pratiğinde sık olarak karşılaşmaktayız. Toksik madde maruziyeti çok geniş bir klinik prezentasyon ile başvurabilmektedir ve hastaların maruziyet süresi ve miktarı da Acil Serviste hastanın triyajında etkili olmaktadır.

YÖNTEM

01.03.2018- 30.04.2018 tarihleri arasında Gazi Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Acil Servisine başvuran hastalar retrospektif olarak tarandı ve toplam 25 hasta çalışmamıza dâhil edilmiştir.

BULGULAR

25 hasta çalışmamıza dâhil edilmiştir ve bu vakaların %64’ü kadın, %36’si erkekti. Hastaların yaş ortalaması 32 (n=25) olarak hesaplanmıştır. Hastaların toksikolojik özelliklerine bakıldığında %56’sının öz kıyım, %28’inin karbonmonoksit zehirlenmesi ve %8’inin kostik madde alımı olduğu görülmüştür. Özkıyım ile gelen hastaların (n=14) %64’ü kadınlar oluşturmaktaydı ve kadın cinsiyetin erkeğe oranla daha fazla olması dikkat çekmektedir. Kadın hastaların %56’si, erkek hastaların %55’i ise özkıyım ile başvurmuştur. Özkıyım ile başvuran hastaların bir tanesi lityum, bir tanesi ise süper varfarin alımı

olmakla beraber hastalar çoğunlukla çoklu ilaç alımı ile başvurmuştur.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Başvuran hastaların çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktaydı. Hastalar genellikle özkıyım ile başvurmuştur. Hastaların çoğu stabil olmaları nedeniyle genellikle yeşil alanda takip edilmiştir. Hastaların acil servis başvurunda eksitus olan mevcut olmamakla beraber tüm hastalar zehir danışma merkezine bildirimi yapıldıktan sonra tüm takipleri acil serviste yapılmış olup ardından komplikasyonsuz olarak taburcu edilmiştir.

Çok farklı semptom ve bulgulara yol açması nedeniyle toksikoloji vakaları acil servisler açısından her zaman önemsenmesi ve yakın takip edilmesi gereken vakaların ilk sıralarında yer almaktadır. Maruziyetlerin süresi, miktarı, alınma şekli, başvuru süresi ve diğer birçok faktör hastaların klinik seyri için önemlidir ve hastanın seyri için büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden acil servislerde toksikoloji açısından deneyimli bir doktorun bulunması bu seyrin daha sağlıklı ve profesyonel bir biçimde yönetilmesine olanak sağlayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Acil Servis Başvuruları, Toksikolojik Aciller, Suicid, Özkıyım

75

Sözlü Sunu No: 48

ORGANOFOSFAT ZEHĐRLENMESĐ: OLGU SUNUMLARI VE LĐTERATÜRÜN

GÖZDEN GEÇĐRĐLMESĐ

Gülgün Elif Akçalı

Trabzon Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ

Organofosfatlar tarımda yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Zehirlenen hastaların çoğunluğu intihara eğilimli kişilerde kasıtlı alıma bağlıdır. Daha nadiren kaza, gıda kontaminasyonu gibi nedenlerle de maruziyet görülebilir.

OLGU SUNUMLARI

Bu sunumda iki hastada, organofosfat zehirlenmesi nedeniyle yoğun bakım ünitesinde izlenen olguları tartışmayı amaçladık.

OLGU 1: 46 yaşında erkek hasta intihar amaçlı tarım ilacını alması ile bilinci kapalı olarak acil servise getirildi. Özgeçmişinde depresyon öyküsü olan hasta ilk muayenede Glasgow koma skorunun (GKS) 5, pupillerin miyotik olduğu ve akciğerlerinde bilateral krepitan raller olduğu tespit edildi. Hasta entübe edilerek ventilatöre bağlandı ve 3 mg/saaat ten Dormicum intravenöz (IV) sedasyon başlandı. NG takılıp aktif kömür uygulaması ve mide lavajı yapıldı. Toplamda 2 mg atropin IV yapıldı. İleri tetkik ve tedavi için yoğun bakım ünitesine alındı. Pralidoksim IV indüksiyon dozu ve idamesi başlandı. Hastanın sinüs taşikardisi olması nedeniyle esmolol infüzyonu IV başlandı. Semptomların düzelmesi üzerine ikinci günde pralidoksim tedavisi kesildi. Üçüncü gün ekstübasyonun ardından yoğun bakıma yatışının 5 gününde genel durumu tamamen düzelen hasta dahiliye servisine devredildi.

OLGU 2: Bilinen koroner arter hastalığı olmayan 46 yaşında kadın hasta evinde tarım ilacını suicid amaçlı almış. Özgeçmişinde bipolar bozukluğu olan hasta, yakınları tarafından acil servise getirildi, sekresyonları arttığı, idrara sık çıkmağı öğrenildi. Hastaya toplamda 1.5 mg atropin IV yapıldı. Pralidoxim indüksiyon dozu ve idamesi başlandı. İlerleyen zamanda bilinci kapanan GKS 5 ve takipnesi olan hasta entübe edildi. Hastanın acil serviste izleminde çekilen ilk EKG’sinde sinüs taşikardisi, ilk kardiyak enzimlerinde troponin seviyesi 3.5 ng/ml bulundu. İleri tetkik ve tedavi için yoğun bakım ünitesine alındı. İzlem EKG'lerinde

değişik derivasyonlarda ST yükselmesi gelişti ve troponin seviyesi 7.4ng/ml saptandı. Hastaya anjiojiografi yapıldı; sonuçları normal geldi. Yoğun bakımda yatışının yedinci günü klinik bulguları tamamen düzelen hasta komplikasyonsuz taburcu edildi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Organofosfatlı insektisitler, asetilkolinestarazın irreversibl inhibitörlerindendir ve kolinerjik reseptörlerde asetilkolin birikimine neden olurlar (1,2) Semptom ve bulgular nikotinik ve muskarinik reseptörler arasındaki dengeye bağlıdır (3,4). Klinik tablo, kullanılan ajanlara, absorbsiyon miktarına ve maruziyet şekline bağlıdır (3,5). Zehirlenme sonrası tedavi süreci; dekontaminasyon, absorbsiyonun engellenmesi, genel destek ve yoğun respiratuar destekten oluşur. Sağlık çalışanlarının sekonder kontaminasyonu, hasta resüsitasyonu süresince önlenmelidir. Koruyucu elbise ve eldivenler giyilmelidir. Hastanın tüm giysileri özel torbalara konularak atılmalıdır. Hasta bol miktarda sabunlu suyla hiçbir alan kalmayacak şekilde yıkanmalıdır (6,7). Oluşabilecek ritm bozukluklarına karşı iyi bir kardiyak monitorizasyon bu hastalar için çok gereklidir. Koma, nöbetler, solunum yetmezliği, aşırı solunumsal sekresyonlar ya da şiddetli bronkospazm, endotrakeal entübasyon ve mekanik ventilasyon gerektirebilir. Yeni alımlarda mutlaka gastrik lavaj ile midedeki zehir uzaklaştırılmalı ve aktif kömür uygulanarak absorbsiyon azaltılmalıdır (3,8). Tedavide farmakolojik olarak atropin ve Pralidoxim kullanılır (3,9,10).

Organofosfat intoksikasyonları yoğun bakımlarda sık görülen ve hayatı tehdit eden zehirlenmeler olmakla birlikte; zamanında ve doğru müdahale hayat kurtarıcı olmaktadır. Bunun için tedavinin ve müdahalenin sağlık çalışanları tarafından iyi bilinmesi önemlidir. Organofosfat intoksikasyonu ile ilgili olguların tartışılmasının ve hastalara uygun tedavinin zamanında yapılmasının mortaliteyi azaltacağı kanaatindeyiz.

76

KAYNAKLAR

1. Jaga K, Dharmani C. The interrelation between organophosphate toxicity and the epidemiology of depression and suicide. Rev Environ Health 2007;22:57-73.

2. Dharmani C, Jaga K. Epidemiology of acute organophosphate poisoning in hospital emergency room patients. Rev Environ Health 2005;20:215-32.

3. Robey WC, Meggs WJ. Insecticides, Herbicides and Rodenticides. In: Tintinalli JE, Kelen GD, Stapczynski JS, eds. Emergency Medicine: a Comprehensive Study Guide. 6th Edn. McGraw-Hill Co, New York, 2004; pp. 1134-43.

4. Worek F, Kirchner T, Backer M, Szinicz L. Reactivation by various oximes of Human erythrocyt eacetylcholinesterase inhibited by different organophosphorus compounds. Arch Toxicol 1996;70: 497-503.

5. Aygün D. Diagnosis in an acute organophosphate poisoning: report of Three interesting cases and review of the literature. Eur J Emerg Med 2005;12: 102-3.

6. Butera R, Locatelli C, Barretta S. Secondary exposure tomalathion in Emergency department health care workers. ClinToxicol 2002;40: 386.

7. Köksal N, Büyükbeşe MA, Güven A, Çetinkaya A, Hasanoğlu HC. Organophosphate intoxication as a consequence of mouth-to mouth breathing from an affected case. Chest 2002;122: 740-1.

8. Little M, Murray L. Consensus statement: risk of nosocomial organophosphate epoisoning in emergency departments. Emerg Med Australas 2004;16: 456-8.

9. Thiermann H, Szinicz L, Eyer F ve ark. Modern strategies in therapy of Organophosphate poisoning. Toxicol Lett 1999;107: 233-9.

10. Johnson MK, Jacobsen D, Meredith TJ. Evaluation of antidotes for poisoning in Organophorus pesticides. Emerg Med 2000;12: 22-37.

77

Sözlü Sunu No: 49

SUGAMMADEKS UYGULAMASI SONRASI GÖRÜLEN LARĐNGOSPAZM

OLGUSU

Döndü Genç Moralar

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bakırköy Dr. Sadi Konuk EAH, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği

GİRİŞ

Sugammadeks, rokuronyum ve vekuronyum gibi steroid yapılı nondepolarizan nöromuskuler blokerlerin etkisini geri çevirmek için kullanılmaktadır. Çalışmamızda sugammadekse bağlı gelişen laringospazm düşündüğümüz olguyu sunmayı amaçladık.

OLGU

Yirmidört yaşında, 50 kilogram ağırlığında kadın hastaya laparoskopik myomektomi planlandı. Sigara kullanımı dışında özelliği olmayan hasta ASA 2 olarak operasyona alındı.

İndüksiyonda 4,5 mg midozolam, 150 mg propofol, 50 mikrogram fentanil, 40 mg rokuronyum kullanıldı. Hasta 90 saniye maske ventilasyon sonrasında, kolaylıkla entübe edildi. İdamede %2 sevofluran ve 0,05 microgram/kg/dk remifentanil kullanıldı. İntraoperatif dönemde hastanın solunum ve dolaşım monitorizasyonu olağandı. Operasyon sonrasında enttidal sevofluran değeri %1 iken hastaya 2 mg/kg sugammadeks uygulandı. Hastada ıkınma hareketinin görülmesi üzerine ekstübe edildi.

Ekstübasyon sonrasında hastanın nefes alamadığı görüldü. Maske ile ventilasyona geçildi. Ventile edilemeyen hastaya pozitif basınçla oksijen uygulandı, airway yerleştirildi, metilprednizolan (100 mg iv) verildi. Ventile edilemeyen hastada oksijen satürasyonunda düşme ve siyanoz gelişmesi üzerine entübasyon planlandı. Direk laringoskopi ile vokal kordların kapalı olduğu görüldü. Hastaya 30+20 mg

rokuronyum uygulandı, 6,5 numaralı tüple tekrar entübe edildi. Entübasyon sonrası solunum sesleri doğal olan hastanın arter kan gazı analizinde pH: 7.45, pCO2: 32mmHg, pO2: 319mmHg, HCO3: 23mmol/L, Laktat: 2.0 mmol/L idi. Hasta 45 dakika sonra ekstübe edildi. Postoperatif herhangi bir problem görülmedi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Sugammadeks uygulamasından sonra hastamızda laringospazm geliştiğini düşünmekteyiz.

Literatüre baktığımızda 2008-2015 yılları arasında advers olay bildirim raporlarında 8 vakada laringospazm, bronkospazm, solunum arresti, oksijen satürasyonunda düşme, anjiyoödem rapor edildiği görülmüştür1.

15479 vakanın incelendiği retrospektif bir çalışmada sugammadeks ile ilişkili anaflaksi insidansı %0,039 olarak saptanmıştır2.

Sugammadekse bağlı olarak gelişen komplikasyonlarla ilgili yapılacak prospektif çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Sugammadeks, Laringospazm, Yan Etki

KAYNAKLAR

1. K. Chris Min, Tiffany Woo, Christopher Assaid. Incidence of hypersensitivity and anaphylaxis with sugammadex. Journal of Clinical Anesthesia 2018; 47:67-73.

2. Miyazaki Y, Sunaga H, Kida K, Hobo S, Inoue N, Muto M, Uezono S. Incidence of Anaphylaxis Associated With Sugammadex. Anesth Analgh 2018; 126(5):1505-1508.

78

Sözlü Sunu No: 50

DELĐ BAL ZEHĐRLENMESĐ

Sevgi Kesici

İstanbul Aydın Üniversitesi, SHMYO, Anestezi, İstanbul

GİRİŞ VE AMAÇ

Deli bal zehirlenmesi Rhododendron ailesine ait bitkilerle beslenen arıların ürettiği balın taze şekilde tüketilmesi ile ortaya çıkan klinik tablodur (1). Türkiye başta olmak üzere İspanya, Portekiz, Japonya, Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri, Nepal ve İngiliz Kolombiyası’nda Rhododendron familyasının 750’den fazla türü bulunur ancak bu bitkinin her türünde zehirlenmeye sebep olan grayanotoksin (GTX) mevcut değildir (2-4). GTX hücre membranları üzerine Na kanalları üzerinden etki yapar (5). Bu bildiride Deli bal zehirlenmesine ilişkin literatir derlemesi amaçlanmıştır.

METOT

Anahtar kelime olarak grayanotoksin, GTX, Deli bal kelimeleri ile bulunan literatür bilgileri özetlenmiştir.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Deli Bal zehirlenmesi çoğunlukla Türkiye’de ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde görülmektedir (6). Genellikle 15-60g bal alınmasıyla zehirlenmenin olduğu bildirilmektedir (1). Zehirlenmeye ait semptom ve bulguların şiddeti doza bağlı olarak artar (7). Düşük dozlarla olan zehirlenmeler de kalp üzerine olan kolinerjik etkiler ön plandayken, yüksek dozlarda sürrenal medullada epinefrine bağlı etkileri ön plana çıkar (8). En sık görülen semptomlar; %90 oranında bradiaritmiler ve hipotansiyondur. Daha sonra azalan sıklıkla terleme, sersemlik ve bilinç değişiklikleri (%70), senkop (%30), diplopi ve bulanık görme (%20-80) ve hipersalivasyon (%14) görülür (3-10). Nadiren asistoli, miyokard infarktüsü, toksik hepatit gelişen ve hatta ölümle sonuçlanan olgular da bildirilmiştir (9).

Kesin tanıda kromatografi en önemli metoddur, ancak her yerde yapılmadığından başka metodlar da kullanılır. Toksik bal örneği sonda ile kobay midesine verilir; bal toksik ise yaklaşık bir saat içinde toksisite ortaya çıkar. Balda çiçek tozu aranması diğer tanı yöntemidir. Sulandırılmış 10 g bal tüpe konarak santrifüj edilir ve üstte kalan ballı kısım dökülür, çöküntüden lama yayma yapılarak mikroskopta Rhododendron polenlerine bakılır (7).

Gastrik lavaj, zehirlenmenin akut döneminde uygulanır. Gerektiğinde %0,9 NaCl IV infüzyonuyla hidrasyon uygulanır. Sıvı tedavisine rağmen düzelmeyen hipotansiyonda sempatomimetik ilaçlar tercih edilebilir. Atropin, refleks hipotansiyon, bradikardi ve salivasyon artışının kontrolünde fayda sağlar. Gerektiğinde 0,5-3 mg IV uygulanabilir (9).

Hastanın takip süresine zehirlenmenin şiddetine ve klinik bulgulara göre karar verilmelidir. Hafif zehirlenmelerde 2-6 saat monitörizasyon takibi yeterli iken şiddetli zehirlenmelerde 48 saate kadar takip edilebilir (10).

Sonuç olarak, hipotansiyon, bradikardi, kusma ve ishal gibi klinik bulgularla başvuran, kardiyovasküler hastalık öyküsü olmayan hastalarda, etiyolojide deli bal zehirlenmesi de akla gelmelidir. Hernekadar mortalitesi düşük olsa da erken fark edilip tedavi edilmezse mortal seyredebileceği bilinmeli ve hastalarda tam düzelme görülene kadar yakın takip edilmelidir.

KAYNAKLAR

1. Emine Binnetoğlu, Sevim Dindar, Erkan Şengül, Nuray Kahraman Ay. Deli bal zehirlenmesi; ne kadar gözleyelim? Abant Med J 2012;1(1):32-34.

2. Başgül A. Deli Bal Zehirlenmesi. Yoğun Bakım Dergisi 2003;3:33-36.

3. Milne RI, Abbott RJ. Origin and evolution of invasive naturalized material of Rhododendron ponticum in the British isles. Mol Ecol 2000;9:541-556.

4. Viccellio P. Systemic poisonous plant intoxication. Handbook of Medical Toxicology. Washington: Library of Congress Cataloging, 1993:718.)

5. Ascioglu M, Ozesmi C, Dogan P, Ozturk F. Effects of acute grayanotoxin-1 administration on hepatic and renal functions in rats. Turk J Med Sci 2000; 30:23-27.

6. Gunduz A, Turedi S, Russell RM, Ayaz AF. Clinical review of grayanotoxin/mad honey poisoning past and present. Clinical Toxicology 2008;46:437-442.

7. Onat FY, Yegen BC, Lawrence R, Oktay A, Oktay S. Mad honey poisoning in man and rat. Rev Environ Health. 1991;9:3-9.

8. Biberoğlu S, Biberoğlu K, Komsuoğlu B. Mad honey. JAMA 1988; 259(13): 1943.

9. İçme Ferhat, Çevik Y. Deli Bal Zehirlenmesi; Olgu Sunumu. Akademik Acil Tıp Olgu Sunumları Dergisi 2010, Cilt:1 Sayı:2.

10. Serdaroğlu H, Çekmen N, Açıksöz S, Erdemli Ö. Deli bal zehirlenmesi; olgu sunumu. Anestezi Dergisi 2011; 19 (1): 53-5.

79

Sözlü Sunu No: 51

PROPRANOLOL ĐNTOKSĐKASYONU SONUCU GELĐŞEN AKUT SOLUNUM

YETMEZLĐĞĐ

Özge Aktoz, Uğur Özdemir, Lale Karabıyık

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı-ANKARA

GİRİŞ

Beta bloker intoksikasyonu sık görülmemekle birlikte gözden kaçırılmaması gereken ağır sonuçlara yol açabilmektedir. Beta bloker intoksikasyonu sonucu gelişen santral kaynaklı ani solunum yetmezliği, hemodinamik bozukluk olmaksızın görülebilen nadir fakat ölümcül bir durumdur (1). Propranolol gibi yağda çözünürlüğü yüksek beta blokörler kan beyin bariyerini kolayca geçerek santral sinir sistemine etki edebilirler (2).

OLGU

Bilinen hastalığı olmayan 49 yaşında kadın hasta suicid amaçlı 10 adet propranolol (400 mg), 10 adet parasetamol/psödoefedrin (5 gr/300 mg) içeren preparat aldıktan sonra acil servise başvurmuş. İlaçları ne kadar süre önce aldığı bilinmeyen hastaya parasetamol intoksikasyonu için n-asetilsistein (NAC) protokolü başlanmış. Bradikardisi ve hipoglisemisi olmayan hastanın bilinç bulanıklığı başlamış ve solunumu yüzeyelleşmiş. Elektif olarak entübe edilen hasta ileri tetkik ve tedavi amaçlı yoğun bakıma alındı. Glasgow Koma Skoru (GKS)=10+entübe, genel durumu iyi ve vital bulguları stabil olarak devir alınan hasta, spontan solunumunun yeterli olması üzerine ekstübe edildi. Orali kapalı olarak izlenen hastaya NAC protokolü uygulanmaya devam edildi. Takibinde karaciğer enzimleri normal sınırlarda olan ve bradikardisi olmayan hastanın GKS=15 oldu. Orali

açılan, vital bulguları stabil izlenen, kan tetkikleri normal olan hasta psikiyatri bölümü ile görüşülerek yatışının 3. gününde taburcu edildi.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Beta bloker zehirlenmesinde en sık görülen etkiler bradikardi ve hipotansiyondur. Hemodinamisi normal olan hastalarda da mental durum değişiklikleri, nöbetler, hipoglisemi, ve bronkospazm görülebilir (3). Solunum depresyonu genellikle hipotansif, komatöz hastalarda görülmekle birlikte uyanık hastalarda da bildirilmiştir. Özellikle propranolol gibi lipofilik ajanlar serebral hipoperfüzyon olmaksızın nörolojik etkilere neden olabilmektedir (4). Propranolol zehirlenmelerinde bradikardi ve hipotansiyon olmasa dahi bilinç değişiklikleri yakın takip edilmeli ve havayolu güvenliği göz önüne alınarak entübasyon için hazırlıklı olunmalıdır.

KAYNAKLAR

1. Joye F. Beta Blocker Intoxication. Presse Med. 2000;29(18):1027-33.

2. Samuels TL, Uncles DR, Willers JW, et al. Logging the potential for intravenous lipid emulsion in propranolol and other lipophilic drug overdoses. Anaesthesia 2011;66:221.

3. Lifshitz M, Zucker N, Zalzstein E. Acute dilated cardiomyopathy and central nervous system toxicity following propranolol intoxication. Pediatr Emerg Care. 1999;15:262.

4. Reith DM, Dawson AH, Epid D, et al. Relative toxicity of beta blockers in overdose. J Toxicol Clin Toxicol. 1996;34:273.

80

Sözlü Sunu No: 52

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNĐVERSĐTESĐ TIP FAKÜLTESĐ DURSUN ODABAŞ TIP

MERKEZĐNDE TAKĐP EDĐLEN ZEHĐRLENME OLGULARININ DEĞERLENDĐRĐLMESĐ: 8 YILLIK RETROSPEKTĐF ANALĐZ

Hilmi Demirkıran1, Arzu Esen Tekeli1, Ali Haydar Akça2, Mehmet Reşit Öncü2, Mecnun Çetin3

1Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. 2Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD.

3Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD.

GİRİŞ

Zehirlenmeye neden olan ajanlar vücuda gastrointestinal yol, deri ve mukozalar yolu, solunum yolu ya da parenteral yol ile alınabilir (1). Tarım ve tıbbi farmakoloji alanında hızlı gelişmelere bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerde giderek artan sıklıkta zehirlenme vakaları ortaya çıkmaktadır (2). Ülkemizde zehirlenme olgularının kesin sıklığı bilinmemekle birlikte yapılan bölgesel çalışmalara dayanılarak acil servis başvurularının %0,7-%5’ini zehirlenme vakalarının oluşturduğu tesbit edilmiştir. Zehirlenmelere bağlı mortalite de %0,03oranında rapor edilmiştir (3).

AMAÇ

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi’nebaşvuran zehirlenme vakalarının exitus nedenlerini, sıklığını, ve maliyetini araştırmayı amaçladık.

GEREÇ VE YÖNTEM

Yereletik kurul onayı alındıktan sonra Ocak 2010 – Nisan 2018 tarihleri arasında fakültemiz hastanesine başvuran 2090 zehirlenme olgusuICD-10 Uluslararası

hastalık sınıflamasına göre hasta kayıtları üzerinden retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR

İki bin doksan zehirlenme vakasının %39’u erkek, %61’i kadındı. Hastaların%58’ini pediatrik, %42’sini erişkin olgular oluşturmaktaydı. Hastaneye yatırılarak tedavi edilen hastaların oranı %35’di. %33’ü suisid amaçlı, %67’si kaza ile gerçekleşmişti. Tüm zehirlenme vakalarının 8 yıllık yaklaşık toplam maliyeti ise 1000000 TLolarak bulundu. Merkezimizde zehirlenme olgularının prevelansı 0,000055 olarak ölçüldü.

Acil servisteki bir hastanın ortalama maliyeti 128 tl iken Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesindeki bir hastanın ortalama maliyeti 4.230 tl bulundu. Exitus olan 3 vaka kadın hastalardan oluşuyordu. 1. Olgu 1 yaş kız çocuğu, kazara parasempatomimetik (kolinerjik) ilaçlarla zehirlenme (ICD: T44.1), 2. Olgu 80 yaş kadın hasta, ilaç, haplar ve biyolojik aktif maddelere kazara maruz kalma (ICD: X44), 3. Olgu 14 yaş kadın hasta, suicid amaçlı birden fazla psikoaktif madde ve alkol ile zehirlenme (ICD: F19.9, Y91) idi. Her üç olguda da kardiyak arrest geliştiği görüldü.

Tablo 1. Yıllara göre hastane poliklinik sayıları, zehirlenme vakalarının demografik verileri, Ex oranları ve toplam maliyeti

Yıl Toplam zehirlenme

vaka sayısı Erişkin zehirlenme

vaka sayısı Pediatrik zehirlenme

vaka sayısı E K

Yatan vaka sayısı

Ex Maliyet

(TL)

2010 506 249 257 207 299 97

1.000.000

2011 340 138 202 202 160 66 1

2012 141 28 113 81 60 46

2013 217 99 118 106 111 147

2014 212 86 126 19 107 167 1

2015 146 86 60 61 85 93 1 2016 239 65 174 97 142 83

2017 185 83 102 34 68 23

2018-4 ay 104 42 62 9 53 15

Toplam 2090 876 1214 816 1085 737 3

81

2010-2018 (4.ay) arası; hastaneye başvuran toplam hasta sayısı ortalaması 334.462, Acil servise başvuran toplam hasta sayısı ortalaması 152.730 dır. Bunlardan erişkin acil servis hasta sayısı ortalaması 109.209, Pediatrik acil servis hasta sayısı ortalaması ise 37.176 olarak belirlenmiştir.

TARTIŞMA

Zehirlenmeler, kaza ile ya da suisid amaçlı bilinçli alımlar şeklinde iki ana başlık altında toplanabilir. Her iki durumda da mortalite ve morbidite nedeni olabilmektedirler(4). Mevcut çalışmada zehirlenme vakalarının çoğunu kadın ve çocuk olguların oluşturduğu, çocuklardaki zehirlenmelerin de çoğunlukla kaza ile oluştuğu görüldü. Mert E.(5) ve arkadaşlarının Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptıkları çalışmada da sonuçlarımızla benzer şekilde ilk 6 yaş gurubunda kaza ile zehirlenmelerin sık olduğu ve ileri yaşlarda vaka sayısında kadın üstünlüğünün

olduğu dikkat çekmiştir. Toplam hasta sayısı içerisinde zehirlenme olgu sayısının az olması ve sayıda yıllara bağlı azalma, sosyokültürel seviyede ilerleme olmasına bağlandı. Ayrıca geleneksel yöntemlerle müdahalenin yetersiz kaldığı durumlarda hastaneye başvurulmasının da etken olabileceği düşünüldü. Çalışma esnasında yapılan literatür taramalarında zehirlenme nedeniyle acil servise getirilen hastalarla ilgili yapılan maliyet analizleri ile ilgili kısıtlı sayıda veriye rastlandı. Mevcut kaynakların pek çoğunda çalışmamızla benzer şekilde acil servis maliyetlerinin yataklı servis tedavi maliyetlerinden çok daha az olduğu görüldü. Ülkemizden Serinken ve ark.(6)’nın yaptığı çalışmada hastaların ortalama maliyeti 144.06 dolar, çalışmamızda ise hasta başına düşen maliyet 113.11 dolar olarak tesbit edilmiştir. Ülkemizde benzer çalışmalarla ilgili yapılan literatür taramalarında sonuçların çoğunlukla bölgesel çalışmalardan edinildiği, bu konuda genel bir veri havuzunun ve istatistiki çalışmaların yetersiz olduğu kanısına varıldı.

SONUÇ

Kadın cinsiyette zehirlenme oranının daha yüksek olduğunu ve çocuklardaki zehirlenmelerin çoğunlukla kaza ile gerçekleştiğini saptadığımız çalışmamızda, yıllar içerisinde muhtemel sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik gelişmeye bağlı olarak bu oranların düştüğünü gözlemledik.

KAYNAKLAR

1. Desalew M, Aklilu A, Amanuel A, Addisu M, Ethiopia T. Pattern of acute adult poisoning at Tikur Anbessa specialized teaching hospital, a retrospective study, Ethiopia. Hum Exp Toxicol 2011; 30: 523-7.

2. Ahmadi A, Pakravan N, Ghazizadeh Z. Pattern of acute food, drug, and chemical poisoning in Sari City, Nothern Iran. Hum Exp Toxicol 2010; 29: 731-8.

3. Kekeç Z. Zehirlenme olgularına acil yaklaşım. Türk Aile Hek Derg 2008; 12: 81-8.

4. Seydaoğlu G. Zehirlenme epidemiyolojisi. In: Acilde Klinik Toksikoloji (Edr:Satar S.) Nobel kitabevi 1. Baskı Adana Syf: 19-39, 2009.3-Kekeç Z. Zehirlenme olgularına acil yaklaşım. Türk Aile HekDerg 2008; 12: 81-8.

5. Mert E, Bilgin NG, Erdoğan K, Bilgin TE. Acil servise başvuran akut zehirlenme olgularının değerlendirilmesi. Akademik Acil Tıp Dergisi 2006; 4: 14-9.

6. Serinken M, Karcioglu O, Sengul C, Turkcuer I, Keysan MK. Hospitalcosts of managing deliberate self-poisoning in Turkey. Med Sci Monit.14(3):CR152-158, 2008.

0

200

400

600

800

1000

İlaçl

ar v

e B

iyo

lojik

Mad

del

er

Ko

rozi

f M

add

e v

e K

imya

salla

r

Bu

har

ve

Gaz

lar

Psi

kotr

op

ve

An

tid

ep

resa

nla

r

Ho

rmo

nla

r

Oto

no

m S

iste

mi E

tkile

yen

ler

An

tiko

line

rjik

ler

İnse

ktis

itle

r

Alk

ol,

Uyu

ştu

rucu

, Nar

koti

k, A

ne

stez

ikle

r

Gıd

a Ze

hir

len

me

si

Has

ta S

ayıla

Zehirlenmelerin Sınıflandırılması

İlaçlar ve Biyolojik Maddeler

Korozif Madde ve Kimyasallar

Buhar ve Gazlar

Psikotrop ve Antidepresanlar

Hormonlar

Otonom Sistemi Etkileyenler

Antikolinerjikler

İnsektisitler

Alkol, Uyuşturucu, Narkotik, Anestezikler

Gıda Zehirlenmesi

82

Sözlü Sunu No: 53

SUĐSĐD AMACIYLA VENLAFAKSĐN KULLANIMI SONRASINDA RABDOMĐYOLĐZ

VE HĐPOGLĐSEMĐ

Uğur Özdemir, Başak Tanburoğlu, Meltem Çimen, Lale Karabıyık

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Yan Dal Eğitim Programı-Ankara

GİRİŞ

Antidepresan olarak yaygın kullanımı olan venlefaksin; serotonin, noradrenalin, ve dopamin geri alım inhibitörüdür. Genellikle fazla doz alımı sonrasında iyi tolere edilir.

OLGU

26 yaşında kadın hasta Mayıs 2017 tarihinde suisid amaçlı venlafaksin 37.5 mg’lık tabletlerden 112 adet (4.2 gr) içtikten 12 saat sonra dış merkez acil servisine başvurmuş. Burada iki defa tonik klonik nöbet geçirmiş. Metabolik asidozu, hipomagnezemisi ve EKG’sinde QRS genişlemesi tespit edilmiş. Mide lavajı ve aktif kömür uygulaması yapılmamış. Hasta yoğun bakım takibi gerektiği için hastanemiz Anestezi Yoğun Bakım Ünitesine olaydan 24 saat sonra devir alındı. Başvuru anında bilinç açık ancak uykuya meyilli ve kooperasyon kısıtlı, kan şekeri=55 mg/dl, Ca= 8 mg/dl, metabolik asidozu (PH=7.28, HCO3=18.6, Anyon Gap=16), miyoglobin=2550 ng/ml, kreatinin fosfokinaz=3710 U/L, EKG’sinde QRS 140 msn olarak tespit edildi. Anyon gap’i artmış metabolik asidozu olan hastaya bikarbonat IV infüzyonu, IV dekstroz infüzyonu, yakın elektrolit takibi ve IV Ca, Mg replasmanı ve venlafaksinin enterohepatik sirkülasyona girdiği düşünülerek 60 gr aktif kömür nazograstik sonda uygulamasını takiben verildi, oral alımı kapatıldı, IV hidrasyon diürez takibi yapılarak 250 ml/sa hızında kristaloid ile tedaviye devam edildi. Hastada hemodinamik bozukluk gözlenmedi ve ventilatör ihtiyacı olmadı. Yatışının 2. Gününde QRS süresi 80 ms’ye geriledi, hipoglisemi atakları gözlenmedi, 40 gram aktif kömür tekrar verildi,

yatışının 3. gününde bilinç durumu düzeldi. Yatışının 4. gününde CK progressif olarak artarak 31773’e yükseldi ve sonrasında progresif azalarak 10. günde 1284’e ve 18. günüde kreatinin fosfokinaz 214’e geriledi. Miyoglobin ilk günden itibaren progresif olarak azaldı yatışının 4. günüde 864 ve 18. gününde 165 ng/ml’ye geriledi. Yatışının 4. gününde oral gıda tüketmeye başladı. Yatışının 10. gününde nefroloji bölümüne devir edildi.

TARTIŞMA

Venlafaksinin günlük 900 mg’dan fazla tüketimi ılımlı toksisite için eşik değerdir (1). Venlafaksin yüksek doz alımı sonrasında serotoninerjik sendrom, nöbet, rabdomiyoliz, böbrek yetersizliği, kardiyak ileti bozuklukları, karaciğer hücre nekrozu, hipoglisemi gözlenebilmektedir (2). Hipoglisemi ve rabdomiyoliz nadiren gözlenmektedir. Vakamızda yaygın kas ağrısı ve kas güçsüzlüğü, CK>500 mg U/L, miyoglobin yüksekliği ve hipokalsemi rabdomiyoliz tablosunu düşündürmüştür. Vakamızda nöbet, kardiyak ileti bozukluğu da gözlenmiştir ve venlafaksin toksisitesi ile uyumludur. Daha önce bildirilmemiş olmakla birlikte, venlafaksin intoksikasyonunda hipoglisemi ve rabdomiyoliz birlikte gözlenebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

KAYNAKLAR

1. Eldem İ, Kendirli T, Azapağası E, et al. Venlafaxine intoxication in an adolescent presenting with severe lactic acidosis. Turk J Pediatr. 2016;58(2):200-202.

2. Meertens JH, Monteban-Kooistra WE, Ligtenberg JJ, et al. Severe hypoglycemia following venlafaxine intoxication: a case report. J Clin Psychopharmacol. 2007;27:414-5.

83

Sözlü Sunu No: 54

HEMOFĐLĐ HASTALARINDA KLĐNĐK TAKĐP VE PROFĐLAKTĐK FAKTÖR

KULLANIMI

Demet Çekdemir

Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi, Kemik İliği Nakil Merkezi, Gebze/Kocaeli

AMAÇ

Hemofili, faktör VIII veya IX eksikliği sonucunda gelişen nadir bir kalıtsal kanama bozukluğu olup, eklem içi (hemartroz) ve kas içi (hematom) kanamalarla kendini gösteren bir grup hastalıktır. Faktör VIII eksikliği Hemofili A, faktör IX eksikliği ise Hemofili B olarak adlandırılır. Tüm hemofiliklerin %85’ini Hemofili A, %15 kadarını ise hemofili B oluşturmaktadır. Bu doğumsal kanama bozukluğunun tanısı yaşla birlikte artar. Hastalığın ağırlık derecesi arttıkça, tanı yaşı erkene kaymakta ve klinik bulgular daha şiddetli yaşanılmaktadır. Hafif hemofili hastalarındaki kanamaların genellikle daha ciddi travmalar veya cerrahi girişimler sonucunda gelişmesi nedeniyle, tanı daha ileri yaşlarda konulmaktadır.

GEREÇ-YÖNTEM

Çalışmamızda polikliniğimizde 2012-2014 yıllarında takip altında olan, 9 Hemofili A ve 4 Hemofili B hastası sunulmuştur. Hastalarımızın bir kısmında eklem artrozları, sinoviektomi, hepatit öyküleri ve eklem kanamaları mevcuttu. Hemofili A hastalarına Faktör

VIII, 4500 Ü/hafta, Hemofili B hastalarına Faktör IX 4000 Ü/hafta verilmiştir. Polikliniğimizde, hastaların profilaktik tedavileri dışında, izlemlerinde diş tedavileri, kanamalara müdahale, eklem kanamalarına yaklaşım, travma ve trafik kazaları sonrası tedavi yönetimi yapılmıştır.

SONUÇ

Günümüzde Hemofili hastalarında düzenli profilaksi kullanımı ile hastaların yaşam kaliteleri artmakta ve yaşam süreleri uzamaktadır. Sünnet, diş tedavileri, travma ve acil operasyonlar dışında, ileri yaş hastalarda oluşabilecek katarakt operasyonları, miyokard enfarktüsleri gibi durumlarda faktör kullanımı ve tedavinin yönetimi önem arzetmektedir. Bu hastaların tedavileri kadar, yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve uygun iş olanaklarının sağlanması gerekmektedir. Birçok eklem tutulumu olan hastalarda, korunması gereken eklemler varlığında profilaktik faktör kullanımı önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Hemofili A, Hemofili B

84

Sözlü Sunu No: 55

METANOL ĐNTOKSĐKASYONU

Fazilet Taşdelen, Seval İzdeş, Firdevs Tuğba Bozkurt, Ahmet Gökhan Akdağ, Abdülkadir But

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı-ANKARA

GİRİŞ

Metanol zehirlenmeleri nadir görülür ancak küçük miktarda alımlarda bile oldukça toksiktir. En ciddi metanol zehirlenmesi oral alımla olur, inhalasyon ve cilt yolu ile maruziyet nadiren toksisiteye neden olur (1). Oral alımı genellikle yasadışı alkol üretimi ile olmaktadır. Bu olgu sunumunda, yasa dışı üretilen alkol tüketimi ile metanol intoksikasyonun, literatür bilgileri ışığında tanı ve tedavisini tartışmayı amaçladık.

OLGU

Alkol bağımlılığı olan 54 yaşında erkek hasta, şuur bulanıklığı nedeniyle Acil Servise başvurmuş. Gelişinde bilinci kapalı, Glaskow Koma Skalası (GKS) 8, iç çekme şeklinde solunumu ve ekstremiteleri siyanotik olan hasta entübe edilmiş. Hemodinamisi stabil olan hastanın beyin ve torakoabdominal bilgisayarlı tomografisi ve anjiyosu normal olarak değerlendirilmiş. Geliş arteriyel kan gazında pH 6.7, PaCO2 44 mmHg , PaO2 63 mmHg, laktat 10.2 mmol/L, HCO3 6 mmol/L, anyon gap 22 idi. Laboratuvar olarak glukoz 230 mg/dL, kreatinin 2.15 mg/dL, fosfor 7.5 mg/dL, Mg 3.16 mg/dL Lipaz 86 U/L, aPTT 46.9 sn PT 15.49 sn, INR 1.33, WBC: 17000/uL, Hb: 16.8g/dl, CRP 11.2 mg/L, troponin T 37.7 pg/mL idi. Diğer laboratuvar değerleri normaldi. Evde yaptığı alkolü tüketme öyküsü olan hastadan bakılan kan alkol düzeyi <0.1 promil, etanol<10 mg/dL olan hastaya eş zamanlı bakılan idrar toksikoloji paneli negatif olması nedeniyle, metanol intoksikasyonu düşünülerek yoğun bakıma (yb) kabul edildi ve 50 mEq/L NaHCO3 IV puşe yapılıp, sonrasında saatte 10 mEq/L NaHCO3 infüzyonu pH >7.2 olana kadar verildi. %10 etanol infüzyonu 10 mg/kg IV yükleme yapılıp, idamesinde 2mg/kg/sa IV olacak şekilde devam edildi. Acil hemodiyalize (toplamda 3 kez) alındı. Takiplerinde bilinci açılan ancak ekstübasyonu tolere edemeyen hastaya, sedasyon başlandı. Yb yatışının 7. gününde

sedasyonu kesilerek ekstübe edildi ve 11. gününde sekelsiz taburcu edildi.

TARTIŞMA

Metanol alkol dehidrogenaz enzimiyle formaldehit ve formik asite yıkılarak toksik etkilerini gösterir. Olgumuzda olduğu gibi kan metanol düzeyine bakılamasa bile, klinik ve öykü olarak metanol intoksikasyonundan şüphelenildiğinde, açıklanamayan anyon gap pozitif metabolik asidoz ve son organ hasarı bulguları (göz bulguları ve böbrek yetmezliği gibi) varsa acil hemodiyaliz yapılması önerilmektedir. Ancak esas tedavisi vakit kaybetmeden verilen etanol veya fomepizoldür. Fomepizol, daha spesifik ve yan etkileri daha azdır. Ancak pahalı olduğundan ulaşılması zordur. Fomepizolün etanole göre daha avantajlı olduğu klinik kontrollü çalışmalarda gösterilememiştir (1-3). Biz de fomepizol bulamadığımız için hastamıza etanol tedavisi uyguladık ve sekelsiz hastayı taburcu ettik.

Sonuç olarak travma öyküsü olmadan bilinci kapalı olarak gelen hastalar intoksikasyon açısından iyi sorgulanmalı, metanol intoksikasyonu düşünüldüğünde semptomatik tedavi yanında en kısa zamanda ulaşılan antidot tedavisi geciktirilmeden başlanmalıdır. Hastamızda olduğu gibi, hızlı tanı ve erken tedavi hayat kurtarır.

KAYNAKLAR

1. Paasma R, et al. Risk factors related to poor outcome after methanol poisoning and the relation between outcome and antidotes--a multicenter study. Clin Toxicol (Phila) 2012; 50(9):823.

2. Barceloux DG, et al. American Academy of Clinical Toxicology practice guidelines on the treatment of methanol poisoning. Toxicol Clin Toxicol. 2002;40(4):415.

3. Zakharov S, et al. Omepizole versus ethanol in the treatment of acute methanol poisoning: Comparison of clinical effectiveness in a mass poisoning outbreak. Clin Toxicol (Phila) 2015; 53(8):797-806.

85

Sözlü Sunu No: 56

ÇOKLU ĐLAÇ ĐNTOKSĐKASYONU OLGUSUNDA AKTĐF KÖMÜR ASPĐRASYONU

Fazilet Taşdelen, Seval İzdeş, Firdevs Tuğba Bozkurt, Ahmet Gökhan Akdağ, Yasemin Pişkinel

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Yoğun Bakım Bilim Dalı-ANKARA

GİRİŞ

Aktif kömür (AK), intoksikasyonlarda sık uygulanan bir tedavi yöntemi olmasına rağmen, literatürde komplikasyon oranı düşüktür. AK komplikasyonları içinde en sık görülenleri abdominal ağrı, bulantı-kusma, konstipasyon gibi gastrointestinal yan etkilerdir (1). İki randomize çalışmada aspirasyon sıklığının intoksikasyon olgularında %1’den az olduğu ve AK alan hastalarda artmadığı bildirilmiştir (2,3). Bu olgu sunumunda, AK aspire eden hastayı sunarak, nadir görülen bu komplikasyona ve yönetimine dikkat çekmek istedik.

OLGU

Şizofreni ve bipolar hastalık tanısı olan 25 yaşında erkek hasta, suicid amaçlı ketiapin 400 mg 40 tane, fluoksetin hidroklorür 20 mg 60 tane alması üzerine acil servise başvurmuş. Hastanın gelişinde laboratuvar tetkikleri normal, bilinci açıkmış. Hastaya oral AK uygulanmış. Sonrasında 20 sn süren tonik klonik nöbet geçiren hasta, nöbet sonrası yoğun bakıma (yb) alındı. Yb’a gelişinde bilinci konfü, uykuya meyilli, alınan arter kan gazında pH 7.0, laktat 17 olması nedeniyle, hasta acil olarak entübe edildi. Entübasyon sırasında trakeada AK saptanmasıyla PA akciğer grafisi çekilerek, göğüs hastalıklarına danışıldı. Hastaya yapılan bronkoskopide sağ alt lob segmentlerde antrakotik kömür pigmentleri saptandı ve bronkoalveoler lavaj alındı. Aspirasyon nedeniyle hastaya profilaktik ampisilin-sulbaktam başlandı. Daha sonra myoklonik jerkleri olan hastaya nörolojinin öneriyse antiepileptik başlanmadı. Entübe

olarak takip edilen hastaya midazolam ile sedasyon uygulandı. Arteriyel kan gazları ve vital bulguları stabil seyreden hasta, nöbet aktivitesi olmaması üzerine sedasyon kesilerek, 3. gün ekstübe edildi. 4.gün önerilerle psikiyatri servisine devredildi.

TARTIŞMA

AK bulantı kusmaya neden olmasına rağmen, kendisi aspirasyon riskini artırmamaktadır. Ancak havayolunu koruyamayan hastaya AK verildiğinde ya da nazogastrik sondanın yanlış yerleştirilmesi sonucunda oluşmaktadır (1). Bizim olgumuzda bilinci açıkken AK verilmiş ancak sonrasında konvülziyon geçiren hasta, AK’ü aspire etmiş ve bu aspirasyon geç fark edilmiştir. Seratonin geri alım inhibitörü olan fluoksetin, trisiklik antideprasanlara göre daha güvenilir olmasına rağmen, yüksek dozları olgumuzda olduğu gibi tonik-klonik konvülziyona neden olabilmektedir (4).

Sonuç olarak; özellikle konvülziyon yapan ilaçlarla intoksikasyon gelişen olgularda AK uygularken, aspirasyon riski açısından dikkatli olunmalıdır.

KAYNAKLAR

1. Chyka PA, et al. Position paper: Single-dose activated charcoal. Clin Toxicol (Phila). 2005;43(2):61.

2. Cooper GM, Le Couteur DG, Richardson D, Buckley NA. A randomized clinical trial of activated charcoal for the routine management of oral drug overdose. QJM. 2005;98(9):655.

3. Single-dose oral activated charcoal in the treatment of the self-poisoned patient: a prospective, randomized, controlled trial. Merigian KS, Blaho KE. Am J Ther. 2002;9(4):301.

4. Neely JL. Tonic clonic seizures and tachycardia induced by fluoxetine (Prozac) overdose. Med J 1998;94(5):283-5.

86

Sözlü Sunu No: 57

METOPROLOL ĐNTOKSĐKASYONU SONRASINDA GLUKAGON VE LĐPĐD

TEDAVĐSĐNĐN ŞOK TABLOSUNA OLAN ETKĐSĐ

Uğur Özdemir1, Burcu Kadı2, Melda Türkoğlu1, Gülbin Aygencel1

1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Yoğun Bakım Bilim Dalı 2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı

GİRİŞ

Beta-blokür intoksikasyonu sık olmasada önceden tahmin edilmesi güç ciddi veya ölümcül yan etkilere neden olabilir.

VAKA

Koroner arter hastalığı olduğu bilinen 65 yaşında erkek hasta hastanemiz acil servisine başvurmadan 1 saat önce metoprolol 50 mg tabletlerinden 40 adet (2 gram) almış. Mide lavajını takiben aktif kömür uygulanan hasta Dahiliye Yoğun Bakıma devir alındı. Rutin tetkiklerinde ve kardiyak enzim tetkiklerinde bir patoloji gözlenmedi. Kan şekeri normal sınırlarda seyretti. EKG’si sinüs ritminde, QRS= 88 ms, PR= 163 ms ve hızı 72/dk olarak görüldü. Bilinci uykuya meyilli olan ve hipotansif olan hastanın invaziv arteryal kan basıncı ölçümü 70/30 mmHg görüldü. 1000 cc serum fizyolojik IV hızla uygulanmasına ve sonra IV noradreanlin infüzyonu açılmasına rağmen ortalama arteryal kan basıncı 40 mmHg civarında seyretti. Hastaya 1 mg glukagon subkutan enjeksiyon ile verildi ve %20’lik lipid emülsiyonundan 1,5 ml/kg IV yükleme yapıldıktan sonra 0,25 ml/kg/dk dozunda 15 dakika kadar infüzyona devam edildi ve infüzyon sırasında hasta hipertansif oldu ve lipid tedavisi ile noradreanlin tedavisi stoplandı. Takibinde hastanın hipotansiyonu tekrar etmedi, kan basıncının düzelmesi ile birlikte bilinç durumu düzeldi. Yatışının 48 saatinde oral alımı, bilinç durumu iyi ve vitalleri stabil olan hasta taburcu edildi.

TARTIŞMA

Beta-blokür intoksikasyon bulguları arasında sinüs bradikardisi, aritmiler, hipotansiyon, baş dönmesi, halüsinasyon, bilinç kaybı, koma ve özellikle 18 yaşından küçük bireylerde hipoglisemi sayılabilir (1). Bradikardi tedavisinde atropin uygulaması genellikle etkili değildir. Şok tablosunda dopamin, epinefrin, izoproteronol kullanılabilir. Şok tablosunda glukagon uygulaması önerilmektedir ve tedavi için ilk bir kaç saat kritik öneme sahiptir (1). Metoprolol orta dereceli lipid çözünürlüğüne sahip olsa da özellikle glukagona yanıtsız vakalarda IV lipid tedavisi tercih edilebilir (2). Bir çalışmada Beta-blokür intoksikasyonu ile EKG değişikliği sıklığı %7,7 olarak tespit edilmiştir (3). Vakamızda AV blok veya QRS uzaması gibi EKG değişiklikleri gözlenmemiştir, sıvı ve noradreanlin infzüyonunun kan basıncı üzerine olumlu etkisi olmamıştır, asıl olumlu etkiyi glukagon ve IV lipid tedavisi sağlamıştır. Metoprolol intoksikasyonu sonrasında şok gözlenen vakaların tedavide öncelikle glukagon ve yanıtsız vakalarda IV lipid tedavisi düşünülmelidir.

KAYNAKLAR

1. Dtsch Med Wochenschr. 1982 Jul 23;107(29-30):1139-43. [Intoxication with beta-receptor blockers (author's transl)]. Eibs HG, Oberdisse U, Brambach U.

2. Journal of Pharmacology & Clinical Toxicology. Beta-Blocker Overdose Treated with Extended Duration High Dose Insulin Therapy. Abbie Erickson Lyden, Craig Cooper and Eunice Park.

3. Ann Emerg Med. 2002 Dec;40(6):603-10. Electrocardiographic changes associated with beta-blocker toxicity. Love JN (1), Enlow B, Howell JM, Klein-Schwartz W, Litovitz TL.