Ortadogu - Bernard Lewis
Embed Size (px)
Citation preview
http://slidepdf.com/reader/full/ortadogu-bernard-lewis 4/535
arkadag YAYlNEVI '
Mithatpa§a Cad. 28 / C Ankara Tel: (0312)434 46 24 (4 hat)
Faks: (0312)435 60 57
Kitabin ÖzgünAdi: The Middle East, Bernard Lewis
1. baski, Weidenfeld & N ic ho lso n, 1 99 5 .2. baski, Phoenix
Press, 2000 3. baski, Phoenix Press, 2003
© Bernard L ewis, 1995
.©
Türkçe yayim h ak la ri a rk ad a; yaymevinindir. Yayincinm y az il
i i zn i olmadan-hiçbir biçimde ve h iç b ir y o ll a, bu kitabin
içeriëinin bir ki smi ya ·
da tümü y en id en ü re ti le me z ya d a d a i ti la ma z.
ISBN: 975-509-442-3
Sayfa Düzeni : Mehmet Yaman Baski : Özkan Matbaacilik ve
Gazetecilik Ltd..Sti.
1
3. KISIM Ïslamipet'in-Dogugu ve Yükself i
3 Kökenler 57 4 Abbasi Halifeligi 84 5 Bozkir Halklannin Geligi
97
6 Mogóllar'in Ardindan . 116 7 Barut Împaratorluklan 127
4. KISIM Kesiller 8 - Devlet 153
9 Ekonomi 181 10 Seçkinler - . 207 11 Halk 238 12 Hukuk ile Din
253
13 Külir 283
17 Yeni Dügünceler 365 18 Savaglar 385 19 Õzgürlükler 415
Notlar 453 Kaynakça 458
I p
ÖNSÖZ -
Ortadogu'nun tarihini tek bir ciltle anlatan, çogunlugu is-
lamiyet'in ortaya ç 1 ki p iy l a b a gl a ya n ya da H1tistiyanlik
çaginm
baglangiciylamona eren birçok k it ap y azi lmig tir . Ben
kitabima
Hiristlyanlig1n ortaya çikigi ile baglarken iki amaç güdüyorum. Ilk
amacim, Ïslam Devleti'nin kurulmasi ve Hz. Muhammed'in
görevinin odagmdaki islamiyet öncesi Arabistan ile büyük Bi- zans
ve Pers imparatorluklarini tarihteki mütevazt yerlerinden
kurtarmaktir. Yüzyillardir Ortadogu'yu parçalayan ve paylagan
bu birbirinin kargiti güçler yüzeysel bir yaklagimi hak
etmiyor
dogn.isu.
ikinci amacim ise, bugün tanidiguniz Ortadogu ile bölgenin
tarihi belge ve anitlan araciligiyla tanidigimiz eski uygarhkla- n
arasmda kö pr ü ku rm akt ir . H1ristiyanligm baglangicinda,
bag-
ka bir deyigle Hz. Ísa ile Hz. Muhammed arasindaki dönemde,
Pers Ïmparatorlugu'nun batisinda kalan bölgeler Helenleptir-
me, Romalilagtirma ve H1ristiyanlagtirma süreçlerinden
sirasiyla
geçerken eski uygarhklann tüm izleri almasada a n 11 a n k a yb o
l-
muytur. Kaybolan anilarm bir bölümü modern çag arkeologlan
ve dogubilimcileri tarafmdan yeniden günigigma çikanlmigtir.
î l kç ag 'm sonlarmdan baglayarak Ortaçag'dan modern Ortado-
gu'ya kadar dogrudan süregelen baglantilar dikkate degerdir.
Ortadogu tarihinin kaleme alinmasi için yapilan ilk modern
girigimlerde, t ar ih in de ri nle me si ne ve kolay anlagilmasinda
ol-
mazsa olmaz degilse bile zorunlu olan siyasi ve askeri olaylarm
tarihçesine önem verilmigtir. Tarihçilere tegekkürlerimle
birlik-
te, çok gerekmedikçe siyasi tarihi anlatmadan, özellikle
ekono-
mik, toplumsal ve en önemlisi kültürel tarih üzerinde durdum. Bu
bakig açisiyla, çagdag kaynaklardan yararlandim; tarihçeler,
seyahatnameler, belgeler, yazitlar , zaman zaman da öyküler
ve
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
belgelerin yani sira,
tinlerden ve hatta analizlerden çok da kolay elde edilemeyen
görügler sagladilar.
Böylesine öriemli, zengin ve hareketli bir bölgenin iki bin
yil-
hk tarihini bir kitap cildine sigdirmaya çaligmak, tagidigi
önemin
büyük bir k is mi na d eg in em em ey i de beraberinde- getiriyor.
Bu
konudz çaligan her aragtirmacmin kendi seçimini yapmasi gere-
kiyor. Benim de kendi kipis el seçimimi yapmam gerekti. Daha
çok en özgün buldugim olaylara, kipilere ve durumlam önem
verdim. Ne kadar baçan h oldu guma siz okurlarm karar
verecek-
siniz. Pririceton Üniversitesi'dekigenç aragtirmacilar, David
Mar-
mer, Michael Doran, Kate Elliott ve Jane Baun'a bu kitabin
ha-
zirlanmasinda ve s izl er le b ul ug ma sm dak i öneinli katkilan
için
. tegekkürlerimi ve takdirlerimi sunuyorum. Õzellikle titiz,
bilim-
sel ve.eleptirel yaklagimi için Jane Baun'a sonsuz
tegekkürler.
. Asistanim Annamarie Cerminaro'ya kitabm ilk taslagmdan son
durumuna kadar her agamasmdaki özenli ve sabirli katkisi için
tegekkür ediyorum. Kitabin resin11endirilmesi, editörlügü ve ya- ·
ymlanmasmda degerli emekleri ve sabirlari için Benjamin Buc-
han, Tom G raves ve dizini hazirlayan Douglas Matthews'e te-
ekkür ediyorum. Kitabin hazirlanma sürecini hizlandirmak ve
sonucun niteligini artirmak için çok çaba gösterdiler.
Katkida bulunan. herkese, kabul ettigim tüm önerileri ve fi-
kirleri için tegekkür ediyorum; kabul etmediklerim için ise
ken-
dilerinden özür' dillyorum. Bundan da açikça anlayilacagi
gibi,
kitapta olabilecek tüm hatalar bana aittir.·
B ER NA RD L EW IS
Princeton, Nisan 1995
GÍRÍ
Gün içinde herhangi bir saatte insanlann, aslmda yaln12ca
erkeklerin, bir masada oturop bir bardak çay ya da bir fincan
kahve içerken yaninda da s ig ar al ann i te lle ndi rd ik le ri ,
gazete-
1erini okuyup, tavla oynarken b ir ke na rd ak i televizyon ya da
radyoya kulak verdikleri kahvehane ya da çayhanelere Ortado-
gu'nun pek çok gehrinde sikça rastlanir.
Ortadogu'daki kahvehanelerde zamanlanni geçiren insan-
larm dig gö rün üg ler i Av ru pa 'da ki, özellikle de Akdeniz
Avru-
pasi'ndaki kahvehanelerdeki insanlardan f a rk li d eg il di r .
Ancak
elli yil önce ayni yerde bulunan insanlardan çok farkli, yüz
yil önceki insanlardan ise bambagkadir. Böyle bir fark, Avru-
pa'daki bir kahvehanede bulunan insanlar için de söz konu- sudur
ama bu iki f ar kl il ik b ir bi ri ne b en ze me z. Avrupali'nm
gi-
yim, görünüg, tavir ve davraniëlarmda ortaya çikan
degigiklik-
lerin neredeyse tamam1 Avrupa kökenlidir. Birkaç istisnasi
ol-
makla birlikte, bu degigim toplumun k en di si nd en k ay na kl an
ir ;
istisnalar ise yakin iligkide bulunulan Amerikan toplumundan
.
etkilenmigtir.Ortadogu'da gerçeklegen degioiklikler ise, bu durumun
tam
aksine d i g k a yn a kl i di r . Ortadogulu'nun kendi
geleneklerine tü-
müyle yabanc1 topiumlardan ve kültürlerden kaynaklannnytir.
Kahvehanedeki bir masanm bagmda bir iskemleye oturmuy ga-
zete okuyan adam, kendisinin ve daha önce de anne babasino
yagamlarmi etkilemig olan d eg ig ik li kl er i t aç 1m ak ta di r.
Hali, tav- n, dig görünügü, giyinigi ve davramplan, hatta kimligi
ile mo-
dern çaglarda Bati'dan gelip Ortadogu'yu etkisi altina alan son
derece güçlü ve yikici d egi gi kl ikl er i s imge le r.
Açikça görülen ilk ve en belirgin degigiklik giyinig biçimin-
dedir. Geleneksel giysiler giymesi de olasidir ama gehirlerde
3
I
buna p ek rastlanmaz. Genellikle Bati tarzmda gömlek ve pan- tolon
ya da günümüzdeki gibi tigört ve kot giyer. Giyinmek,
özellikle dünyanin bu bölgesinde, yaln1zca örtünmek, soguk-
tan ve sicaktan korunmak için degil , kimlig ini tammlamak,
. kökeni ni göstermek ve ayni gruptakilerce taninmak için çok
önemlidir. M.Ö. VII. yy'da peygamber Zephaniah'in kitabmda
(1:8),Allah'm "Kurban gününde tuhaf biçimde giyinen herke-
si" cezalandiracagi yaziyordu. Mus eviler'in ve sonra da
Müslü-
manlar'in kitaplannda inananlann inanmayanlar gibi giyinme- meleri,
kendi ayirt edici g iy si le ri ni g iy me le ri b uy ru lu r.
"Onlar
g ib i- o l ma ma k için kafirler giËiiyinmeyin" genel bir
uyandir.
Hz. Muhammed'e atfedilen bir hadise göre " bagörtüsu,
inanç-
sizlikla inanç arasindaki smir" olarak kabul ediliyor. Bir bag- .
ka hadise göre,
" digerlerine
benzemeye çahyan onlardan bi-
ri olur". Yakm zamanlara kadar, bazi yerlerde günümüzde bi- le, her
etnik grubun, her dini zümrenin, her agiretin, her böl-
genin ve bazen de her meslek grubunun kendine äzgü, aynt edici bir
giyinig gekli vardir.-
Kahvehanede oturan adamin (Türkiye dipinda) hâlâ bir tür
apka, belki bir takke ya da daha gelenekiel -bir gey giyme-
si olasidir . Osmanli dönemine ait mezarhklan g õr en le r, k ip in
in yagarken giydigi bagligm mermerden yapilmig bir benzerinin
mezar t ag la ri n1 n ü ze ri nd e yer a ld ig in i a ni ms ay ac
ak ti r. Bir ka-
diya ait mezar taginda kadi sarigi, bir yeniçerinin mezar
tagin-
d a k at la nm ig elbise kolu na benzeyen ö ze l y en iç er i. ba
gl ig 1 bu-
lunur. Mezar taglannda kipinin yagarken yaptigi meslegi sim-
geleyen baglik yer ahr. Bir kipiyi mezarmda d a b ir ak ma ya n bir
aynmin, a kipi yagarken ne kadar fazla önemli oldugu ortada-
dir. Yakin zamanlara kadar Türkçedeki "gapka giymek" deyi- mi
ingilizcedeki "to
turn one's coat" (paltosunutersyüz etmek)
geklindeki-eski bir deyimle aym anlamda kullanihyordu. De-
4
müzde Türkiye'de papka, kasket ya da dindarlarm giydigi bag-
lik gibi pek çok türde gapka kullanildigt dügünüldügünde artik bu
deyimin anlamm1 kaybettigi
'a ç i kt i r
Öte yandan Arap ülke-
rum ayn1dir. Giyinme tarzinin, özellikle de papkanin
Batihlag-
ma süreci, Ortadogu'nun modernlegme agamalanni gösterme-
si aç1smdan õnemlidir.
Modernlegmenin gerçekleptigi pek çok alanda oldugu gi- bi giyimde
de d eg ig im in b ag la ng ic i askeriye ile olmuytur. Ba-
tili askeri üniformalar, reformcular açisindan büyüiü bir
çeki-
ci lig e s ahi pti . Müslüman hükümdarlar, savag alanlannda
ordu-
lannm kafir dügmaniar kargisinda peg pege yenik dügmesiy- l e bi rl
ikt e, istemeyerek de olsa dügmanlarmin silahlarmm yani
sira, kurumlanni, Bati t ar zmd a ü ni fo rma la rin i ve
teçhizatlarmi
da benimsediler. XVIII. yy sonlarmda Osmanli ordusundaki ilk reform
çaligmalarmda Batill silahlan ve t al im y ön te ml er in i
be-
nimsemelerinin gerekli oldugu dügünülse bile, Batili
üniforma-
l an b eni ms eme le ri gerekli degildi. Bu, askeri degil
toplumsal
bir seçimdi. Bu seçim, Libya ve Î ra n Ï sl am Cumhuriyeti de da-
hil olmak üzere tüm Müslüman ülkelerin modern ordulari tara-
findan yapilmigtir. B at il i s il ah la nn ve taktiklerin etkileri
ve güç-
leri nedeniyle tercih edilmeleri bir zorunluluk
olmuytur.ancak
üniforma ve siperli kasket için herhangi bir zorunluluk
olmadi-
gi halde hâlâ giymektedirler. Bu tarz degigikligi, giddetle ve
net
olarak kargi çikanlar için bile Bati kültürünün süregelen çekici-
liginin ve otoritesinin bir ka mti olmuytur.
Askeri üniformalardaki en son degigiklik gapkada oldu. Ço- gu Arap
ülkesinde -kahvehanedeki adamm bugün bile, desen
ve rengiyle toplumsal ya da bölgesel aidiyetini simgeleyen ge-
leneksel bir papka giyiyor olmasi mümkündür. Bagm örtül-
5
önemli bir nokta da çogu Avrupali papka tarzinm siperli
olmasi
nedeniyle namaz kilmaya engel oluguydu. Hiristiyanlar'in ak-
sine Müslümanlar, Museviler gibi bir saygi ifadesi olarak
bagla-
n õrtülü ibadet ederler. Müslüman ibadeti olan namaz, alin
ye-
re degerek secde etmeyi gerektir ancak papkanin siperi bunu
engeller. Ortadogu'daki Müslüman ordulari B atili ü nifo rma la
-
nn neredeyse aynisim giymigler ancak uzunca bir zaman Ba-
t ih p ap ka lar i giymeyip, geleneksel papka. tarzlanm
sürdürmüg-
lerdir. XtX. yy'm ilk önemli reformculanndan Sultan II. Mah-
mud (padigahligi 1808-1839) Arapçada " tarbir
adt verilen ye-
ve kafir icadt olarak gõrülen fes zamanla kabul edilerek
Müslü-
manligin bir simgesi haline geldi. Türkiye Cumhuriyeti'nin
ku-
rucusu ve ilk cumhurbagkani Mustafa Kemal Atatüfk tarafindan
1925'te fesin kaldirilmas i da tipki kabul edilirkeri oldugu
ka-
dar sert tepkilere yol açtt. Toplumsal sembolizmin uzmam olan
Atatürk, fesin ve geleneksel erk ek pap kalar inin yerine Avrupa-
I
11gapka ve kasketlerin giyilmesi yasasini koyarken, yaptigi
gey
kesinli kle bir otoritenin yersiz kaprisi degildi. Kendisi de,
ya-
mnda olanlar da, ona
top- lumsal kararm anlamini çok iyi biliyorlardi.
Bu türden bir degigim ilk degildi. XIIL yy'da Ortadogu'nun
Müslüman topraklari Mogollar tarafindan fethedilmig, Hz. Mu-
h amm ed d ön em in de n sonra ilk olarak Müslüman olmayan
bir
hükümdar baça geçmig ve Müslümanlar as keri alanlarda Mo-
gol yöntemlerini benimsemiglerdi. Mogollarm himayesine hiç
girmemig olan Misir'da bile Müslüman emirleri Mogollar gibi
giyinmeye, onlarin teçhizatlarmi kullanmaya ve Müslümanla-
nn adetleri saçlanni kisa kesmek oldugu halde, Mogollar gibi
uzatmaya baglamiglardi.Müslüman ordularinin Mogollarin üni-
6
formalarm ve teçhizatlanni benimsemelerinin nedeni bugün giydikleri
üniforma ve siperli papkalan benimseme nedenleri-
ne dayaniyordu. Bu neden, benimsedikleri geylerin zamanla- nnin en
önemli askeri gücünün dig görünügünü ve taktikleri-
ni simgeliyor ol ma s1y di . M ogo ll ar in ün if or mal ann in ,
teçhizatla-
nn ve saç biçimlerinin etkileri 1315 yihna kadar sürmügtür.
Or-
tadogu'daki Mogol hakanlarimn Müslümanhgi kabul etmeleri-
nin ardindan, Misir sultani askerlerin saçlanni kesmelerini,
be-
nimsedikleri Mogol tarzini b ir ak ma la nn i, g el en ek se l
Müslüman
giysilerini ve g ap ka lan ni gi ym el er ini emretmigti. Böyle bi
r de gi - iklik modern Müslüman ordularinda henüz olmamigtir.
Askeriyeden sonra sarayda degi imler olmaya bagladi. Sul-
tanm giysileri Batililann aynisi gibi görünmemesi için farklilay-
tirlmaya çahyllmig ama çok farkli olmayan yine Batt giysisi
gi-
bi görünen bir degigim geçirmigti. Sultan II. Mahmud'un
askeri
giyim reformundan önce ve sonra yapilrnig iki portresi Topka-
pi Sarayi'nda yer almaktadir. Ayni ressamin yaptigi
anlagilabi-
len bu iki portrede II. Mahmud ayni atin üstünde, ayni aç1dan
görünür. Portrelerden b ir in de g el en ek se l Osmanli
giysileriyle, -
digerinde pantolon ve ceket ile resmedilmigtir . Atatür k daima
yaptigt gibi konuyu temelinden ele alarak "Uygar giysiler
giye-
l im " d er ke n neyi anlatmak istemigtir? Eski uygarliklann
giysile-
ri neden uygar degildir? Atatürk'e göre uygarlik,
modernliktir,
yani Bati uygarhgidir.
Sultandan sonra sarayda da Batill giyim tarzi etkili olmug-
tur. ilk kez o dönemde siviller için giyim ka nunlan konuldu ve
uygulandi. Osmanli saray memurlannin giymeye bagladik- l ar i p an
tol on ve redingot, diger memurlara da yayildi. XIX. yy
sonlarinda artik O sm an li t op ra kl an nd ak i tüm devlet
memurlan
t ür lü pa nto lo n ve ceketler giyiyorlardi. Glysilerdeki bu d eg
igi m, toplumsal yapinin önemli bir degigim içinde oldugunun
gös-
7
ayan halk arasinda da benimsenmeye bagladi. Iran'da bu bo-
yuttaki bir degigimin gerçeklegmesi zaman almigtir.
Osmanli'da
da, Iran'da da iççi sinifinin ve kirsal kesimde yagayanlann
Batih
giysileri benimsemeleri uzun sürmü tür ve henüz tamamen be-
nimsenmemigtir. 1979 Îslam Devrimi'nden sonra bile iran Cum-
h uriy eti devlet adamlari Batih tarzi ceket ve pantolon
giymisler-
dir. Kravat takmay1 benimsemeyerek Batih geleneklere ve
kisit-
lamalara kargi koyduklanm göstermeye
gi direnig güçlü olmugtur. Degigim, çok sonralan yaganmigttr,
bugün de oldugu gibi, hiçbir zaman erkeklerdeki orana ulaça-
mamigttr. Müslümanlarm kadm ahlaki ile ilgili kurallan bu du-
rumu oldukça kritik bir s orun ve sikça gündeme gelen bir
tar-
tigma konusu haline
ve geleneksel papkalan yasakladigi halde, kesinlikle peçeyi
ya-
saklamamigtir. Peçenin kaldirilmasim, erkeklerin baghklanmn
kaldinlmasmdaki gibi kanuni yaptinmlar degil, toplumsal bas-
ki s ag lam ig ti r. K ad in g iyimind ek i degigik lik süreci,
bagka konu-
lardaki gibi f ar kl i k ad in gerçeklerini ortaya koymaktadir.
Kah-
vehanede kadinlara
nadiren rastlamr,
zi ülkelerde, zengin olanlann gittikleri pahah otel ve
kafelerde
modern giyimli, bagka bir deyigle Battli tarzi giyinmig
kadinla-
ra rastlanii·.
bagka bir ciddi d eg igimi göstermektedir. Bu ülkelerde
yagayan- larm tamamen olmasa bile bazi Batili giysileri giymesi
gibi, dev-
letler de yazili bir anayasa, bir yasama meclisi ve çegitli
seçim
b i çi ml er i k ul l an ar ak Batill tarzi ceket ve gapka giymig
olmakta-
dir. Eski Îran'da veya kutsal islami tarihlerinde yer
almamasina
8
ragmen, Ïran Islami Cumhuriyeti'nde durum böyledir: Kahvehanedeki
bir masa.bagmda, bir sandalyede otururken
biraktigimiz adama dönecek olursak, her iki egya da Bati etki-
sinden gelen yeniliklerdir. Antik çaglarda ve Roma dõneminde
Ortadogu'da masa ve s an da lye k ul lan il ir di ama Arap
fetihlerin-
den sonra yok oldular. Araplar agacm az, tahtanin degerli ol-
dugu bir ülkeden gelmiglerdi. Yün ve deri bol olduge için ev-
leri ve tüm b in al an d ög em ek te , giysileri yapmakta bunlari
kul- lanirlardi. Halilarla kaplanmig minderlerde ve divanlarda
(divan sözcü günün kökeni Ortadogu'dur) otumr, süslemeler
yapilmig
tepsilerde yemek yerlerdi. XVIII. yy'in baginda yapilan
Osman-
11minyatürlerinde Osmanli saray kutlamalarinda Avmpalilann
figürleri yer alir. Avrupahlar ceketleri, pantolonlan ve papkala-
riyla birlikte üzerine oturduklari sandalyeleri ile
Osmanlilardanayr111rlar. Osmanhlar konukseverlikleri ile tamnirdi
ve Avrupa-
h k on uk la nn i sandalye ile agirlamiglardi ama kendileri kullan-
mazlardi.
Kahvehanedeki adam gimdi kahvesini içerken sigarasini tüt- 6
türüyor. Sigara Bati, daha dogrusu Amerikan kökenlidir. Tütü-
nün Ortadogu'ya XVIL yy'm baginda ingiliz tüccarlar tarafm- dan
getirildigi ve çok kisa sürede popüler oldugu bilinmekte-
dir. Kahve ise XVL yy'da gelmigtir. Habegistan'da çikan kahve
Güney Arabistan'a oradan da M1sir, Suriye ve Türkiye'ye gitmig-
tir. Türk tarihçileri kahvenin Kanuni Sultan Süleyman'in zama-
ninda (1520-1566)biri Halep'ten, digeri Sam'dan gelen iki Su-
riyeli tarafindan getirildigini ve bunlann istanbul'un ilk kahve-
hanelerini açtiklanni söylemektedirler.- Kahve çok ragbet gõr-
mügtür, öyle ki Halepli kahvehane sahibinin üç yil içinde be bin
akin kazandigt rivayet edilir. Kahvehane kültürünün olug-
masi, hem bagkaldindan korkan devlet adamlannin, hem de bu tür
keyif verici maddelerin islam hukukuna aykir i olmasin-
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
1633'te Sultan IV. Murad kahveyi ve tütünü yasaklarmy ve
içen-
lerin öldürülmesini buyurmuytu. Tütünün destekçileri ve kargit-
lari arasindaki tartigmalar sürerken, 1634'te tütün tiryakisi
olma-
si nedeniyle görevinden alinarak sürgüne gönderilen bag müftü
Mehmed Bahai Efendi'nin fetvasiyla tütün yasal ilan edildi.
Ay-
ni çagda yayamig Osmanli yazar Katip Çelebitütünün yasallay-
tirilmasmi k endi b ag imh hgi yüzünden degil, yasak olanm
da-
ha çok istek doguracagi ilkesinden ve halkin yaranna yapildi-
ginisöylemigtir.1
Kahvehanedeki adami gazete okurken ya da birinin oku-
dugu gazeteyi dinlerken görebiliriz. Gazete, tek tek kipileri
ve
toplumun tamamini etkileyen en genel ve büyük degigiklik-
lerden biridir. Gazete, bölgenin büyük bölümünde, Ortado-
gu'daen yaygin kullanilan dil olan Arapça dilinde basilir. Ve-
rimli Hilal'de (Mezopotamya-Suriye ve Ürdün bölgesi), Kuzey
Afrika'da ve Misir'da eski çaglarda konugulan diller yalmzca
di-
ni törenlerde ya da küçük azinhklar arasinda kalmak suretiyle
yok olmuytur. Musevilerin dini ve edebi dil olarak korudukla-
ri, modern Israil devletinde siyasi ve gündelik dil olarak
yeni-
d en k ul la nma ya bagladiklari î b ra nic e tek istisna olarak
kalmig- tir. Îran'da konuçulan eski dilde degigiklikler olmuy ama
yeri-
ni Arapça'ya birakmamigtir. Ancak î s la mi ye t' in yayllmastyla
bir-
likte Arap harfleri k ul la ni lm ay a b ag la nm ig , çok sayida
Arapça
sözcük Farsça'ya geçmigtir. Farsça'nm bagma gelenler, Türkçe-
nin de bagma gelmigtir. Ancak reformcu Cumhurbagkani Mus-
tafa Kemal Atatürk, Türkçenin yazuninda kullanilan Arap alfa-
besinin yerine yeni Latin alfabesini getirmig ve böylece
önemli
bir kültürel degigimi gerçeklegtirmigtir. Türki dil ailesinden
dil-
lerin konuguldugu S ov ye tl er B ir li gi 'n in bazi eski
cumhuriyetle-
rinde de Tü rk le rd ek i d ur um un benzerine rastlanir.
I
Gazetelerin ortaya çikipi çok sonra oldugu halde', Müslü-
man aydinlar basinin olanaklarinin ve e lb et te t eh li ke le ri
ni n far-
kindaydilar. 1690'da Fas'in 1spanya e 1ç is i o la n, Vezil-el
Gassani I-
lakapli Muhammed ibn Abdül Vahab, gazetelerden " haberler
yazdigi söylenen ama sansasyonel yalanlarla dolu yazilar
basan
yazi fabrikalari" olarak söz etmigtir.2 XVIII. yy'da
Osmanlilar'in
Avrupa matbaasm i bildikleri ileri sürülmekteydi. Basin
Ortado-
gu'yadogrudan Frans1z Devrimi'nin bir sonucu olarak girmig-
tir. Ortadogu'da
basilan ilk
ca da okunmuytur. General Bonaparte araciligiyla Misir'a
ulag-
masindan sonra Kahire'de Frans1z gazeteleri ve resmi
gazetele-
rin basimina baglanmigttr. Kahire'de F ra ns iz lar t ar af in dan
Arap-
ça bir gazete çikanldigt k on us un da b il gi le r olmasina
kargin, bu- güne kadar bu gazeteye rastlanmamig olmasi, gazetenin
haya-
ta geçirilmemig oldugunu göstermektedir.
degigiklikleri çegitli yollarla halka bildirirlerdi. Sikkelerin
üze-
rindeki yazilar ve camilerdeki cuma hutbesi bu amaç için
kulla-
mhrdi. Sikkelerde ve h ut be le rd e h ük üm da nn adi geçerdi.
Dua- - da h ük üm da rl ar da n b ir in in adinm söylenmemesi ya da
yeni bir
ad eklenmesi degigiklik olduguna igaretti. Cuma hutbesinin
de-
vaminda ahnan önlemler ve yeni politikalar anlatihrdi ve
vergi-
l er in k al di nl ma si kamu yerlerinde yazih gekilde
bildirilirdi. Sa-
ray gairleri hükümdar için övgü giirleri yazarlardi. Bu giirler
ko-
lay ezberlenebildigi ve hizla yayildigt için halkla iligkiler amaç-
11olurlardi. Resmi t ar ih çi le ri n y ay in la di gi yazill
belgeler önem-
li olaylan haber vermek amaçli kullanihrdt. Osmanli sultanla-
|
hükümdarlar, ithal bir yenilik olan gazeteyi de nasil
kullana-
caklanni biliyorlardi. Ortadogu'da yerel bir matbaanin kurulmasi,
çagdag ve rakip
olan iki önemli reforncu yönetici, M is ir 'd a M ehme d Ali Papa
ve
Osmanli Sultani II. Mahmud tarafindan gerçekleptirilmigtir.
Bay-
ka k on ul ar da oldugu gibi bu konuda da Mehmed Ali Papa ön-
cü olmug, Sultan Mahmud da bir paganm yaptigini, bir padiga-
hin daha iyi yapabilecegi ilkesinden hareketle onu
izlemigtir.
Mehmed Ali Papa önce Fransizca, sonra da Arapça resmi gazete ile
Sultan II. Mahmud ise Fransizca ve Türkçe bir gazete ile ige
bagladi. Ortadogu'da yayinlanan gazeteler, uzun bir zaman
yal-
nizca resmi gazeteler oldu. O- zamamn b ir ma ka le sin de ,
"Ga-
zetenin amaci
bugün de sürmektedir.
zordur. Pek. çok gazete birkaç sayr yayinlamp kapanmig oldu-
i
gundantam bir argiv bulunmamaktadir. Bilindigi kadanyla, res-
mi olmayan ilk gazete 1840'ta Istanbul'da Türkçe basilan Ce- ride-i
Havadis'tir. Gazetenin sahibi ve editörü, bir ferman elde
eden ilk kipi olan William Churchill adinda bir ingiliz'dir.
Ga-
zete belirli araliklarla düzensiz ol ar ak y ay in lan ma si na
ragmen varhämi sürdürebilmi tir.
Ortadogu'ya K1nrn Savagi ile gelen ve o zamana kadar gö-
rülmeyen bir iletigim saglayan telgraf, gazete basimmm dö- nüm
noktasi olmugtur. Churchill, Kmm Savagi için bölgeye ge- len
ingiliz ve Fransiz sava; muhabirlerinden biriyle anlagmig
ve raporlanni Londra'daki gazetesine göndermes ini
saglamigti.
Churchill'in gazetesi, Ceride-i Havadis haftada beg gün
çikma-
ya baglamigti. Böylece önce Türkler, sonra da diger Ortadogu-
L
bir aligkanliga kap11migoldular. Kisa süre s onra Osmanli im-
paratorlugu'nda yaygin dili Türkçe
yerine, Arapça olan bölge-
ler için Arapça bir gazete çikarildi. Savagtan sonra, Arapça ga-
zetenin¯ yayini sona ererken, Türkçe gazetenin yayim sürdü ve
6nu bagkalan izledi.
resmi bildirim amaçli olmayan, ayni zamanda imparatorlugun
.içinden
ve dipindan haberler ve makalelerin bulundugu, ger- çek bir Arapça
günlük gazete çikarildi. Aym zamanlarda, Bey-
rut'ta Cizvit papazlan da Arap ülkelerinin ilk günlük
gazetesini
çi ka rm ig la rd i, e mp er ya li st le r ve misyonerlerin
olugturdugu iki
büyük tehlikeden pikayet eden Müslümanlar, bu aç1dan haksiz
da s ayilmazlar çünkü onlara günlük gazeteyi emperyalistler
ve
.
li sorunu getirdi.
IX. yy sonlan ile XX. yy baglannda, özellikle ingiliz
iggalinin
uygun kopullar yarattigi Misir bagta olmak üzere, günlük,
haf-
talik ve aylik basmda çok hizh ve yaygm bir geligme oldu. M1-
sir'da çikan yaymlar Arapça konugulan diger ülkelerde yaygirr-
laginca, bu ülkeler de kendi gazete ve dergilerini
hazirladilar.
Basmin geligmesinin etkileri çok büyük oldu. Hem ülke için- - den
hem ülke dipindan sürekli haber alinabilmesi sayesinde,
gazete ve dergileri okuyan ya da okuyanlari dinleyen stradan
insanlarda, yagadiklar i g eh ir, ülke, kita ve dünya hakkmda
õn-
cesiyle kargilagtinlamayacak õlçüde önemli b ir b il in çl en me
ol- du. Basm yeni bir siyasilegme ve toplumsallagma da
içeriyordu.
K1r1m Savagi ile gelen tek yenilik basin olmamig, Batih
örnek-
lere uygun belediyelerin olugturulmasi, Bati tarzinda devlet
fi-
nansmanom, özellikle de kamu borçlanmasmin getirilmesi gibi
I..
bagka yenilikler de olmuy ve bunlar gazetelerde yazilmigti.
Dilde de çok õnemli degigiklikler olmuytu. Önce Türkçe
ve Arapça'da, sonra Farsça'da, ilk gazetelerin resmi emirler gi- bi
olan tarzindan, sonraki y111arda çikan ve bugüne kadar ge-
len gazeteci tarzina dogru hizla bir ilerleme olmuytu. Modern
dünyanin sorunlanni tartigmak için Ortadogu gazetecilerinin
artik yeni bir iletigim ortami yaratmalari zorunlu olmuytu.
IX.
yy'daki gazeteler, Amerika î ç Savagi, Polonya'nm Rusya'ya
di-
renmesi, Kraliçe Victoria'nin Parlamento'yu açig konugmasi
gibi
haberleri veriyor ve bunlari tartigiyorlardi. Bu tür haberleri
ver-
me ve tartigma geregi Ortadogu'nun modern gazetecilik ve si-
yasi dilinin olugmasinda oldukça önemli bir etkendir. Daha da
önemlisi, Ortadogu'da daha önce hiç görülmemig yeni ama çok
õnemli bir meslegin, gazeteciligin ortaya çikmasidir.
Günümüzde kahvehanede bulunan tek kitle iletigim ara-
-ci gazete degildir. Kahvehanelerde. mutlaka bir radyo ve te-
levizyon bulu'nur. Ortadogu'daki ilk radyo yayinciligi, Lond-
ra'dakinden üç yil sonra, 1925'te. Türkiye'de baglamigtir.
An-
cak iletigimleri bagka ülkelerin denetiminde olan pek çok ül-
kede radyo y ay in ci hš m m baglamasi gecikmigtir. Radyo
yayinc1-ligi, Misir'da 1934'te baglamig ve 1952 devrimine kadar
önemli
bir geligme göstermemistir. Türkiye 1964'te kurulan ve dogru-
da n devlet denetiminde olmayan bagimsiz radyo yaym kuru-
mu ile yine öncü olmuytur. Bir ülkede radyo yaymciligmin ba-
imsizligi genellikle siyasi rejime koputtur. Italyan f ag is t h ük
ü-
meti tarafmdan 1935'te Bari'den yapilan Arapça yayin ile diga-
ridan dogrudan propaganda yayinlari baglamistir. Böylece, si-
rasiyla Îngiltere, Almanya, Fransa, ABD ve SSCB'nin
katildikla-
n bir propaganda savagi baglamisti. Bu sirada, Ortadogu ülke-
leri de birbirlerine yönelik radyo yaymlan yapiyorlardi.
Mali-
yeti televizyonun geligini geciktirmig olsa da, bugün
televizyon
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
Ortadogu'nun her yerin e gir migtir .
O ku ry az ar h m önemli bir sorun oldugu bölgede kitle
ileti-
iminin dogrudan konugma yoluyla baglamasinm devrimci bir
etkisi olmugtur. 1979 Iran Devrimi, Ayetullah Humeyni'nin nu-
tuklannm kasetlerle dagitilmasi ve emirlerinin telefonla
veril-
mesi özellikleriyle dünya tarihindeki ilk elek tronik olarak
yü-
rütülen devrimdir. Hitabet yeni bir boyut kazanmig, öncesin-
de hayal bile edilemeyecek kadar çok kipiye nutuk verme ola-
nagi
yaratmigtir.Genellikle, radyo ve televizyon y aym lan ni ülkenin
hükümet
biçimi ve hükümeti yöneten devlet ya da devlet bagkani yön-
lendirir. Büyük olasihkla da kahvehane duvarmda resmi bulu-
nur. Bati tarzi demokrasiyi bagarlyla alan ve uygulamakta-
olan
az sayida ülkede bu bagkan demokratik yollarla seçilen bir li-
derdir.
Bu ülkelerde medya
d ev le ti n g ör üg le ri kadar muhalefe- tin görü.plerini de a kt
ar ir . O rt ad og u' nu n b üy ük b öl üm ün de hü-
kümdar genellikle otokratik b ir h ük üm et in bagkanidir. Bazi
ül-
kelerde otorite geleneksel ama ilimhdir ve belli bir õlçüde gõ- rüg
farkhliklarma izin verir. Bazi ülkelerde ise siyasi ya da as-
k er i d ik ta tö rl er in totaliter dú zen leri hük üm sürer ve
medya to-
taliter bir fikir birligini temsil eder. Kahvehanede asilan resim,
hükümetin biçimi ya da dev-
let bagkanmm otoritesi her nasil olursa olsun, geleneklerden
köklü uzaklagmayi ve bir yenilegmeyi simgeler. 1721'de Fran-
s a'daki Osmanli elçis i bir yazismda gelenek olarak krahn
bag-
ka ülkelerin elçilerine portresini verdigini belirimigtir.
Ancak
"Islamiyet'te resmin günah olmasi nedeniyle" kendisi b agka b ir
hediye istemigtir.' Öte yandan, portre b il in mi yo r d eg il di .
Fatih
Sultan Mehmed Italyan ressami Bellini'ye -portresini
yaptirmig,
aynca Italyan ressamlarmin tablolarmdan b ir k ol ek si yo n
olug-
turnugtur: Fatih'ten s onra .yerine geçen ve daha -dindar
olan
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
halde, sinema oldukça etkili olmugtur. 1897'de Italya'dan Mi-
sir'a sessiz film getirilmigtir. Ortadogu, I. Dünya Savagt
sirasm- da Müttefik askerlerin izledigi filmler sayesinde yeni bir
ileti-
gim aracini tanimigtir. 1917'de Misir'da yerel filmler
çekilmeye
baglamis, 1927de de ilk uzun metrajli film gõ ster ilmigtir . Bu
ta-
rih Ortadogu'da sinema sanayisinin baglangici olmugtur. Gü-
nümüzde sinema sanayisi siralamasinda ABD ve Hindistan'dan
s onra üçüncü sirada Misir yer alir. Batidan gelen yenilikler öyle
yerlegmigtir ki, bunlarm bati-
dan alindiklan neredeyse unutulmuytur. Kahvehanedeki adam
egitimli, çok okuyan biriyse ve gözleri rahatsizsa,
Ortadogu'ya
XV. yy'da gelen Avrupa icadi bir gözlük takiyordur. Kahveha-
nedeki duvar saati ve adamin kol saati, Avrupa'dan gelmigtir
ve hâlâ Uzakdogu'dan ya da Avrapa'dan gelmektedir.
Geçen zamanin an be an ölçülebilmesi, toplumsal ahykanhklarda
gü-
nümüzde de süregelen önemli degigikliklerin belirleyicisi ol-
muytur. -
ölçmesi gerekmeyen saatlerini bölgede çok eskilerden beri oy-
nana gelen masa oyunlarina ay1rir. Tavla en favori oyundur,
egitimli kipilerin tercihi satrançtir. Bati'ya Ortadogu'dan
giden
bu oyunlardan satrancin Hindistan'da dogdugu bilinmektedir.
iki oyun, Ïran'da Islamiyet'ten önce de oynanan oyunlardir.
Her iki oyun, Ortaçag'daki Müslüman din bilginlerinin irade
ve
kader den h angisini n daha önemli oldugu konusundaki tartig-
malannda prototip ve sembol idi. Hayat, her hamlesini oyun-
cunun seçtigi, öngörü ve ustalik sayesinde kazanacag1 bir tür
satranç midir? Hayat, sonucunu zarlarin saptadigi,
kimilerinin
ans, kimilerinin Allah'tan gelen önceden belli yazgi olarak
ka-
bul ettigi·,¯bir tür tavla midtr?
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
sel ya da popüler Ortadogu müzigi dinlenir. Bir ölçüde Dogu-
lulagmig Bati pop müzigi de dinlenir ama Bati sanat müziginin
dinlenmesi pek olasi degildir. Kültürel ve toplumsal açidan en
fazla Batililagmig ögeler arasinda Bati sanat müzigi pek
benim-
senmemigtir. Aralarinda Israil Musevileri ve Lübnan
Hiristiyan-
lannin oldugu Batihlagmig toplumlarda Bati sanat müzigi din-
lenir. Türk operalari, bestecileri ve orkestralannin varhgi
batili-
lagmanin Türkiye'de müzik alaninda da gerçekleptigini göster-
mektedir. Sanat dallarindan müzigin, özellikle de
enstrümantal
müzigin di le d uya r11olmamasi farkli kültürlere kolayca
girebi-
lecegini dügündürse de Ortadogu'da pek çok bölgede, Bati sa- nat
müzigi sinirli bir dinleyici kitlesi bulabilmigtir. Bunun
nede-
ni, Ortadogu'nun parkmin çikig yeri
olmasi olabilir. Bu
mari ve resimde, geleneksel biçimlerinin neredeyse tamamen yok
oldugu edebiyatta; roman, tiyatro ve hatta piir gibi moder n
dünyanin genel gablonlarma uyan yapilardaki diger sanatlarda ilginç
bir çeligki ya ra tm ak tad ir . B at il ila gm an in en yaygin
oldu-
u alanlardan bi ri s ana tk en, müzik en sonuncu ve en kisith ol-
dugu alandir. Aslinda bir toplumun unsurlan içinde müzik di-
pardan gelen bir yabancimn anlayabilecegi, kabul edebilecegi
ve uygulayabilecegi en sonuncu unsur oldugu için bu da bel- ki bir
anlam tagimaktadir.
. Ortadogu'da bir kahvehaneye girildiginde dikkati çekecek
ilk gey hiç kadinm olmamasidir; eger varsa onlann yabanci ol-
dugunu dügünmek yanlig olmayacaktir. Tüm masalar grup ola- rak ya
da yalniz oturan erkeklerle doludur. Kadinlann yagam- lanndaki
degigiklikler erkeklerin yagadiklan degigikliklere göre
- I
epeyce az olmugtur. Hatta bazi yerler de geriye dogru degigik-
likler de yaganmigtir. Böylece ortaya eski ve köklü bir
kültüre
19
sahip bir bölge çikmigtir. Bu bölge, fikirlerin, mallarm ve
hatta
ordularin çikig noktasi durumundaki bir merkez olmuytur. Ay-
ni zamanda da insanlan kencline çeken bir m ik na ti s. o lm us tu
r. Bu çekime kapilanlar hacilar, esirler, müritler, fatihler ve de
hü-
kümdarlar olmuytur. En önemlisi de bö lge, uzak ülkelerin
mal-
larimn ve bilgilerin gelip Avrupa'ya gönderildigi bir
pazaryeri
ve bir kõprübagi durumuna gelmigtir.
Önceleri Avrupa'nin, sonra genel anlamda Bat1'nin etkisi
ile gerçekleyen degigim, modern çaglarda Ortadogu'daki bi-
linçlenmenin temel kaynagidir. B ölgede modern tarih, yaban-
ci dünyanin tehdidi, çegitli durumlann ve etkilerin baskisi,
zo-
runlu ve h iz li d eg i gi m, kargi ç1kiplar ve tepkilerin oldugu
bir se-
yir izler. Pek çok açidan degigim köklü ve geri dönülemez ol-
mug, daha ileri gõtürülmesinden yana kipilerce desteRlenmig-
tir. Bazi açilardan da degigim yüzeysel ve kisitli olmuytur. Bu-
gün, bölgede bu degigimleri tersine çevirip geri dönügü yay-
ginlagtirmak isteyen radikal ve tutucu kesimler vardir. Bu
ki-
giler, Bati kültüründen kaynaklanan degigimi, bölgenin bagi-
na gelen XIIL yy'daki Mogol istilasmdan bile büyük bir
felaket
olarak görmektedirler. Humeyni'nin Amerika Birlegik Devletle-
ri'ni "Büyük Seytan"olarak adlandirmasi, Batirlin etkisine kargi
olanlann- tavnni açikça göstermektedir. Seytanemperyalist de-
gil, ayarticidir. O fethetmez, tecavüz eder. Bati kültürünü
yiki-
ci ve tecavüz edici bir güç olarak göräp ondan nefret eden ve
korkanlar ile onu, kültürler ve uygarliklar arasindaki sürekli
ve
verimli ahyverig için yeni bir olanak olarak görenler
arasindaki
sava bugün de sürmektedir. Ortadogu'daki bu durumun nasil sonlanaca
i b el ir s iz li g in i h âl â korumaktadir.
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
http://slidepdf.com/reader/full/ortadogu-bernard-lewis 31/535
1. BOLUM
HIRÍSTÍYANLIK ÒNCESÍ
Bugün Ortadogu adini v er di gi mi z b öl ge , Hiristiyanlik
çagi-
nin baglangicmda, iki büyük imparatorluk arasinda, bölgenin
yazili tarihinin binlerce yllinda, ne ilk ne de son olarak,
paylagi- lamayan bir yerdi. Bölgenin, Bogaziçi'nden Nil deltasina
kadar
uzanan Dogu Akdeniz kiyisindaki ülkeleri içine alan bati ya-
nsinm tamam1 Roma Împaratorlugu'nun bir parçasi durumuna gelmigti.
Bu bõlgenin eski uygarliklan yikilmig ve eski kentlen
Roma valilerinin ya da yerli kukla prenslerin yöntemine girmig- ti.
Bölgenin dogu yansi, önce Yunanlilar'in, sonra da Romall-
lar'in "Pers Ïmparatorlugu",orada yagayan halkin ise "Iran"
ola-
rak adlandirdigi bagka bir büyük imparatorluga. aitti.
Bölgenin siyasi haritasi, hem dig görünügü hem de temsil et- tigi
gerçeklik açisindan, bugün oldugundan çok farkliydi. Ülke- lerin
adlari gibi, üzerinde bulunduklari topraklar da günümüz-
dekinden çok farkliydi. Bu ülkelerde yagayan insanlarin çogu,
bugün oralarda yagayanlardan farkli d il le r k on ug mu g ve
farkli dinleri benimsemiglerdi. Bugüne gelen bazi istis¯nalar ise,
degië-
meden korunan es ki geleneklerden çok, yeniden farkina vari- lan
eski uygarhklari bilinçli animsatma çabasidir.
Pers-Roma imparatorluklanmn rekabet ve egemenliklerininsürdügü
çagda, kuzeydogu Mrika ve güneybati Asya harita-
si da, Roma, Makedonya ve Pers imparatorluklannm egemen- I
likleri altina girmeden çok daha önce, güçlü kompulari
tarafm-
dan asimile olan eski Ortadogu imparatorluklari ve kültürleri
zamanmdakinden çok farkl1ydi. H1ristiyanlik çagimn baglangi-
23
cina dek, varligini sürdüren eski kültürlerden, kendi eski
kimli-
gininpek çok geyini ve eski dilini koruyarak kalan en eski
kül-
tür, kugkusuz Misir idi. Tarih ve co grafy a açisindan kesin
smirlan çizilmig olan Mi-
sir, Nil nehrinin apagt vadisi ile deltasim içine alir; dogu ve
bati
sinirlarinda da deniz bulunurdu. Fethedilmeye baglandigmda,
Misir uygarligt binlerce yllhkti ve birbiri ardina î r an li la r,
Yunan-
lilar, Romahlar tarafindan i st il a e di lm es in e kargin, kendi
özel ni-
teligini büyük ölçüde korumuytu. Eski Misir dili ve yazisi bin
yilhk süreçte pek ço k d eg ig ik li ge
ugradigi halde, dikkate deger bir süreklilik göstermigtir. Eski
hi-
yeroglif yazisi ve onun halk arasmda kullanilan elyazisi (demo-
tic) Hiristiyanlik çag1mn bagladigi yillarda, yerlerini Ktpti
yazi-
si alana dek kullanilmigtir. Kipti yazis1,' eski Misir dilinin
Yunan
alfabesine uyarlanarak çevrilen ve h al k y azi sin da n harfler
ekle- ner ek o lu gtur ulan son biçimidir. Kipti yazisina ilk
olarak M.Ö.
II. yy'da rastlanir ve M.S. I. yy'a kadar g ör ül ür . Mi s1 rl il
ar 'i n Hiris-
tiyanligt b en i ms em el er i yl e b ir l ik t e, önce Roma, s
onra da Bizans
egemenligine giren Hiristiyan Misir'in milli kültür dili olur.
MI-
sir'in Müslüman Araplar tarafindan fethi ve sonraki Müslüman-
lagtirma, Araplagtirma döneminde H1ristiyan kalan Misirhlar bi- le
Arapça'yi benimserler. Bùnlara bugün de Kipti denilmektedir
ama K1pti dili yavag yavag yok-olmustur ve günümüzde yalruz-
ca K1pti Kilisesi'nin ayinlerinde kullanilmaktadir. Tüm bu
gelig-
melerle Misir yeni bir kimlik kazanmigtir.
Günümüzde de kullanilan Arapça adt "Misir", Arap fetihle-
riyle birlikte gelmistir. Bu ad, î brani Tevrati ve diger eski
metin- lerde geçen Misir'm Sami dillerindeki adlarlyla iligki
içindedir.
Ortadogu'nun Dicle ve Firat uygarhgi olarak bilinen diger
bir nehir vadisi uy gar hg i, M1s1r 'dan eski olsa bile, Misir
devleti-
nin ve toplumunun bi digi ni de, sürekliligini de
gösterememek-
24
tedir. Bölgenin güneyi, ortasi ve kuzeyinde, Babiller Asurlar,
Akadlar, Sümerler olarak bilinen farkli dilleri konugan,
farkli
halklar yay1yordu. î brani Tevrat'mda burasi, Aram Naharayim, bagka
bir deyigle Ïki Nehrin Arami olarak adlandirilir. Helen-
Roma dünyasinda ise ayni anlama geldigi söylenebilecek Me-
zopotamya adi verilmistir.
Hiristiyanlik çagmin ilk yillannda, bölgenin güneyi ve ortasi
Persler'iri kesin egemenligindeydi. P er s i mp ar at or lu gu nu n
bag-
kenti bugünkü Bagdat yakinlanndaki Ktesiphon kentiydi. Bag- dat
adi, "Tann verdi" anlamina gelen Farsça bir sözcüktür. Bag- dat,
yüzyillar sonra Araplar'in kuracagi y en i im pa ra tor lu k
bag-
kentinin oldugu yerdeki bir köyün adidir. Irak, Ortaçag Arap-
çasi'nda, ülkenin bugünkü güney yansinm Takrit'in güneyin-
den denize kadar olan bölümünde bulunan bir eyaletin adi ola- rak
kullandiyordu. Kimi zaman bu eyalet, güneybati î ran'a smi-
n olan Irak-1 Acemi bölgesi ile kangtirilmamasi için Irak-i Ara- bi
olarak adlaiidirilmigtir.
.
bir bölge olmustu. Bölge bazen de, smirlan güneyde Sina çõ-lü,
kuzeyde Toros daglan, batida Akdeniz, doguda Arap çölü
ile çizilen ve Suriye olarak adlandir11an bölgenin bir parçasi
ol-
muytu. Suriye sözcügünün kökenille ilgilibir bilgi bulunma-
maktadir. Herodot'a göre Suriye Asuriye'nin kisaltilmig biçimi-
dir. Modern çag bilim adamlari bu sözcügün kaynagi olabile-
cek
bazi yerel yer adlar saptamiglardir. Suriye adi ilk kez Yu-nanca'da
görülür ancak Helen öncesi metinlerde izine rastlan-
mamigtir. Bizans ve Roma resmi diline geçen bu Yunanca ad, VII.
yy'da Arap istilasindan sonra neredeyse tamamen kaybol-
muytur. Avrupa'da, klasik bilgilere artan ilgi sonucu
kullamlma-
ya baglanmigtir. Geçmigte Suriye adiyla bilinen bölge Arap,
ge-
25
nel anlamda islam dünyasmda, Sam olarak adlandinlmigti. Böl-
genin en büyük gehrinin adi da Sam'di. Suriye adi cografi
yazi-
larda nadiren kullanilmigttr ve XIX. yy'1n ikinci yansinda·
Avru-
pa'nm etkisiyle yeniden kullanilana kadar çok bilinmezdi.
1865'te Osmanli yönetimi tarafmdan Sam vilayetinin adi
olarak resmen benimsenen Suriye, I. Dünya Savagi'ndan son-
ra Frans1z mandasinin kurulmasiyla bu ülkenin adi olmuytur.
Mezopotamya ve Suriye'ye yerlegen Aramblar'm adindan gelen
Aram adi, bölgenin eski adlanndan en çok kullanilanidir. Me-
zopotamya "Iki Nehrin Arami" olarak anilir, kuzey ve güney
Suriye ise "SamArami" ve " Zoba (Halep) Arami" olarak anilir-
dt. (bkz: 2 Samuel 8:6 ve 10:8)
Öte yandan Verimli Hilal'in bati kolundaki ülkelerin adla-
n oralarda hüküm süren kralhklann ve yagayan halklarin adla-
ndir. Bunlardan en çok tanman ve hakkinda en çok belge bu-
lunan Kenan, Tevrat'ta ve öteki eski metinlerde' de anilan
gü-
neyde yer alan topraklardir. Israilliler'in fethedip
yerleptikle-
ri topraklar "Israilogullari'nintopraklari" (Joshua 11:22) ya
da
"Israil diyan" (1 Samuel 13:19) olarak adlandirilmigttr. M.Ö.
X.
yy'da Süleyman'in ve Davud'un hükümdarliklarimn yikilmasi-
mn ardmdan, bagkenti Kudüs olan güney Yahudiye, kuzey is-
rail ve sonrasmda Samiriye olarak amlmig ttr. Gün ey ve Kuzey
kiyi bölgelere Fenike ve Filistiye olarak halklannin adlari
veril-
migtir. Babilliler'in fetihleri sirasinda kaybolan Filistinliler'in
ad-
lan bir daha duyulmaruptir.
ler, Roma ve erken Hiristiyan çagina dek kalmiglardir. M.Ö.
VI.
yy'daki Pers fethinin ardindan sürgünden dönenler Yehud -ola-
rak tamnan bölgeye yerlegmislerdir. Romalilar ülkenin kuzeyi-
ne, güneyine ve ortasina Yahudiye, Galile ve Samariye adlan-
m v er mlylerd ir. Ro malilar, bugün Ürdün nehrinin
dogusunda-
26
http://slidepdf.com/reader/full/ortadogu-bernard-lewis 35/535
HIRISTÍYANUK ÖNCESÏ
ki Necef ve Peraea adlariyla bilinen, Tevrat'm Edom'uña atfen
güneydeki çöle Îdumea admi vermiglerdir.
Suriye ile Mezopotamya'da kullanilan Sami dilleri, kendi içe- rinde
dil ailelerine aynlmiglardir. Bunlardan en eski olan ve ço-
gunluklaMezopotamya'da kullamlan Akadça dil ailesine bagh diller
arasinda Babilce ve Asurca bulunmaktadir. Bagka bir dil
ailesi olan Kenan ailesi, Fenike dilini ve onun Kuzey Afrika
ko-
lu olan Kartaca dilini, Tevrat Ibranicesi'ni içine almaktadir. Hi-
ristiyankgm baglangiç döneminde bu dillerden pek çogu nerey-
se tümüyle kaybolmug, onlann yerine yine bir Sami dil
ailesine
bagh ve birbirine çok benzeyen Arami dilleri geçmigtir.
Fenike
dili Kuzey Afrika kolonilerinde ve Levant limanlannda
konugul-
maya devam ederken; artik Museviler'in ortak konugma dili ol- mayan
Ïbranice ise bir edebiyat, bilim ve din dili olarak
yaga-maya devam ediyordu. Babilce ve Asurca tamamen kaybolmug- tu.
Arami dili uluslararast diplomasi ve ticaret dili olmug,
yalniz-
ca Verimli Hilal ile smirh kalmay1p Misir'da, Iran'da ve bugünkü
güney (dogu) Türkiye'de yaygin o l ar a k k o nu g ul m ak t ay d
i.
H1ristiyanhk döneminin baglangicmda bölgeye giren Sami
dillerinden
sonuncusu Arapça, Arap yartmadasmm kuzey ve orta bölümünde
kullanillyordu. SimdikiYemen'de yer alan gü-
neybatinm geli mig gehir kültürlerinde, güneydeki Arap kolo-
nicilerinin Afrika'ya tagidigi ve Güney Arapçasi olarak
bilinen
Habepçe'ye yakin bagka bir Sami dili kullanihyordu. VIL yy'da
Arapça'nm bölgenin tamaminda hakimiyet kurmasim saglayan
büyük Arap fetihlerinin öncesinde bile, kuzeyde Irak ve Suri- ye'ye
Arapça konuganlann gelip yerleptiklerine iligkin bulgular vardir.
Verimli Hilal'de Arapça yerini Arami'ye birakmigt1. Bu- gün de hâlâ
Dogudaki kilise ayinlerinde ve uzak küçük birkaç
köyde yagamaktadir.
27
I-
bile bazi Dogu k ül tl er i k ab ul görmügtü. Ortadogu'nun y'eni
ha- kimleri Küçük Asya'dan Frigya'll Kibele, Suriye'li Adonis ve
Mi-
sir'li isis d es te kç i k az an di la r. Eski tanrdarin ve
kültlerin tümünd.en vazgeçilmesi ve yerle-
rini tektannli iki dünya dininin almasi, binlerce yili alan
uzun
bir sürede degil, yüzyillara sigan kisa bir s ür ed e ge rç ekl
egmi g-
tir. Ìslamiyetve Hiristiyanlik, bölgede art arda çikan ve
birbiri-
nin rakibi olan iki yeni dindi. VIL yy'da î s la mi ye t ortaya
çiki-
gini ve baçansini, büyük ölçüde H1ristiyanhgin ortaya
çikmasi-
na ve yayilmasma borçludur; tipki Hiristiyanligm da kendinden
önceki felsefi ve dini akimlara borçlu oldugu gibi. Islam ve
Hi-
ristiyan uygarliklan Ortadogu'nun eski geleneklerindeki ortak
köklere dayanmaktadir. Tektanncihk
M.Ö. XIV.
güncesine rastlanir ama bu tür dügüncelerle sik kargilagilma-
digmdan etkileri yerel ve geçicidir. Ahlaki tektanncilik ilk
kez
Museviler tarafindan dinin önemli bir parçasi haline
getirilmig-
ti. Museviler'in ilkel agiret dini inançlarindan evrensel
tektanri-
cilik inancina geçigleri î brani Tevrati'nm kitaplarma yansimig-
tir. Ayni zamanda bu kitaplarda, puta tapan, çok tanrih
kompu-
larinm kendilerini bu inançlari yüzünden n as il d ig la dik la ri
da anlatilmaktadir.
Modern çaglarda, g er çe gi b uld uk la rm a inananlar, ona
kendi
baçanlari sayesinde ulagtiklarina kolayca inamrlar. Ne var ki
es-
k i ç ag la rd ak i dindarlarin böyle bir düçünceye inanmalan müm-
kün degildi. Tektanri gerçegine yalnizca kendif erinin sahip
ol-
dugnu dügünen Museviler, Allah'i seçmig olduklan fikrini ke-
sinlikle dügünmeyerek, mütevazi bir biçimde, Allah tarafindan
seçilmig olduklarma inanmiglardir. Aslinda bu seçimleri
onlara
bir ayncali.k degil, sorumluluk yüklüyor; hatta
bazen-tagmmasi
29
yalnizca sizi bildim. Bu nedenle tüm günahlanniz için sizi
ce-
zalandiracagirn." (Alnos 3:22) Tek bir evrensel tanriya inanan ve
tapan yalnizca Yahudi-
ler degildi. Do gud a, î ran yaylasmda iki akraba halk, Persler
ve
Medler, eski paganizmlerini birakmig, eninde sonunda iyiligin
kazanacagina ve tek bir tannnin kötülükle savagtigma inan-
miglardi. Bu dini görügün ortaya ç1kipimn peygamber Zerdügt
ile oldugu bilinmektedir. Pers dilinin en eski biçiminde yazil- mig
Zerdügt kaynaklannda Zerdügt'ün ögretilerine rastlanmig-
tir. Zerdügt'ün ne zaman yaçadigina iligki bit bilgi
bulunmama-
styla birlikte bu konudaki tahminler yaklagik bin yilhk
farklarla
yapilmaktadir. Zerdügt dininin en çok yayildig i d önem
M.Ö.VI.
ve V. yüzyillandir. Birbirlerinden habersizce Allah'i arayan
bu
iki halk, kendi yollannda gitmeyi sürdürmüglerdir. Onlart bir araya
getiren M.Ö. VL yy'daki önemli olaylar, yüzyillarca dün-
yayi sarsacak sonuçlar dogurdu.
kralhäim y1ktiktan sonra o zamanki geleneklere göre, esir
aldigi
halki Babil'e gönderdi. Bu yüzyilin sonr aki yillannda, o zaman- ki
Suriye topraklanna ve çevresinde hüküm süren yeni Pers im-
paratorlugunun kurucusu Med'li Kiros, Babil kralligim
fethetti.
Bu topraklarda yagayan fethedilmig halklar arasmdan bir grup- la
fethedenlerin inançlannda bir benzerlik oldugu görüldü. Ki-
ros, Museviler'in Ísrail topraklanna geri dönrnelerine müsade
et-
ti. Kudüs'teki Tapinagi d ev le t b üt çe si ile yaptirtti.
Tevrat'ta Ki- ros 'a Musevi olmayan bir hükümdara, bundan da öte
Musevi-
le r'e gösterilebilecek en büyük saygi gösterilmigtir.
Babil'deki
tutsakhgin ardindan yazilmig olan igaya kitabinin son
bölümün-
de gunlar yazar: "Koreg çobanim ve tüm isteklerimi
gerçeklepti-
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
recek: Yerugalim ve tapinagin temelleri atilacak." Øya a44:28)
Babil'deki esaretin öncesinde ve sonrasmda yazilan Tevrat
kitaplarmm inaniglarmda ve dûgüncelerinde, bir bölümü î ra n'm dini
dügünce yaçaminin etkisinden kaynaklanan önemli fark-
lar vardir. En önemlileri; öldükten sonra yarg11anma,
cennette
ödüllendirilme, cehennemde cezalandinlma dügüncesi; insan-
lann da rol aldigi iyilik ve kötülük güçleriyle Allah ve Seytan
arasindaki kozmik mücadele dügüncesi; kutsal tohumdan
çi-kip zaman1 geldiginde iyilikle kötülük arasindaki savagta
iyili-
gin zaferi kazanmasmi saglayacak bir kurtancimn gelecegi dü-
güncesidir. Tüm b u d üg ün cel er , Museviligin son döneminde
ve
Hiristiyanlig1n ilk döneminde de çok önemiydi.
Musevi-Pers iligkisi siyasi sonuçlar da içermekteydi. Kiros,
Museviler'e iyilik
yapmig, onlar da Kiros'a baglilikla hizmet et- miglerdir. Sonraki
yüzyillar boyunca hem yurtlanndaki hem de
Roma hakimiyetinde bulunan bagka ülkelerdeki Museviler'in,
Roma'nin Pers-düpmanlanyla yakmlik ve igbirligi içinde olduk-
lanndan gü ph e du yu lmu yt ur .
Alman filozof ve tarihçi Karl Jaspers M.Ö. 600 ile 300 arasm-
daki ytllan, birbirleriyle iligkileri o lma yan , bi rb ir le rin
de n uzak ülkelerde yagayan halklarm entelektüel ve manevi
geligimle-
ri açisindan "mihver
nem, Ïran'da Zerdügt'Éne önemli havar ilerinin, I srail'de pey-
gamberlerin, eski Yunan'da filozoflann, Hindistan'da
Buda'nin,
Çin'de Konfüçyüs'un ve Lao-Tse'in birbirlerini tanunadan
yaga-
diklan yillardir. Hindistan'dan gelen Budist misyonerler, Orta-
gj¯· dogu'da birtakim etkinliklerde bulunmuglar ancak taninip
et-
kili olamamiglardir. Kiros ve ondan sonra gelenler döneminde
Persler
·l e
Bu halefler topraklarini Kü çük Asya'nin Ege kiyilanna kadar
genipletmigler, Yunanlilar ile olan iligkileri ve çatigmalari
saye-
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
sinde, Pers imparatorlugu'nun çegitli halklanyla ortaya
çikma-
ya baglayan Yunan u yg ar li g1 a ra si nd a köprü kurulmugtur.
Yu-
nan uygarliginin din yerine bilime ve felsefeye dayanmasma ragmen
Yunan bilim adamlarinm ve filozoflannin fikirlerinin,
Ortadogu'nun, dahasi dünyamn sonraki dini uygarliklan üze-
rinde çok önemli etkileri olmuytur.
Eski çaglardan itibaren Yunan parali askerleri ve tüccarla-
n Ortadogu'nun ç eg it li y er le ri ni kegf ederek, b u yabanci
diyar-
lardan Yunan bilim adamlannm ve filozoflannin entelektüel il-
gilerini çekecek bilgiler getirmiglerdi. Pers
Ïmparatorlugu'nun
geniglemesiyle Pers hükümetinde Yunan yeteneklerinden fay-
dalanma olanagi dogmuytu. Makedonyali Büyük î s ke nd er 'i n
(M.O. 356-323) Makedon hakimiyetini ve Yunan kültürel et-
kinligini Orta Asya'ya, Îran'a, Hindistan sinirlarma ve
güneyde
Suriye üzerinden Misir'a kadar yayan dogu fetihleri yeni bir ça- gm
baglangici olmuytur. Büyük Îskender öldükten sonra, Suri-
ye, iran ve Misir'da üç k r al hk k ur u lm uy tu r .
Iskender'in fetihlerinin öncesinde de iran ile ilgili
bilgileri
olan Yunanlilar'in fetihlerin sonrasinda Mezopotamya, Suriye
ve Misir'1 tanima ganslan olmuytur. Bu topraklarda, kurduklar
siyasi üstünlük sonunda Romalilar tarafmdan yikilmig olsa da,
kültürel üstünlükleri Roma döneminde bile sürmügtür. M . Ö . 6
4
yilmda Romali general Pompey Suriye'yi ele geçirmig, çok kisa
bir süre sonra da Yahuda'yi fethetmigtir. Antonius ve
Kleopat-
ra'nin M.Ö. 31'de Aktium savagmdaki yenilgilerinin ardindan
Misir'in Greko-Makedon hükümdarlari da Roma hakimiyetine
girmlylerdir. Roma hakimiyetinin ve Helen kültürünün büyük zaferine
kargi koyma cesaretini yalnizca Persler ve Museviler
gõsterebilmig ve bu direnigin çok çegitli sonuç1ari olmustur.
Argak adli biri, M.Ö. 247 y111armda Yunan yönetimine kar-
gi baçanh'bir isyan baglatarak tarihte, geldikleri yerin ya da
ka-
32
rupa'da hem Ortadogu'da H1ristiyan ve Müslüman baskilanna
direnmigtir. Zerdügt kargiti dügüncelerden daha yerel
nitelikli
ama çok önemli olan b ir b ag ka si Mazdak'tir. VI. yy baglarmda
Îran'da yagamig ve bir tür dini komünizm kurmuy, î s la mi ye t'
te
daha sonraki muhalif Sii hareketlere esin kaynagi olmuçtur.
Îran'in d inler inden bir i olan Zerdügtlük, imparatorlugun
kül-
tür el dün yasi dipinda yagayanlara ciddi o la ra k aç il ma mi gt
i. Bag-
langiçta etnik kõkenli olan uygar eski dinlerin tümü gibi bu
da
olagan bir durumdu. Zamanla siyasi nitelik kazanan, sonra da .
kültlerini sürdüren siyaset ile birlikte çöken bu dinlerin tek
bir
istisnasi vardir. Antik çaglarda tek bir din siyasi ve cografi
üssü
yok edildikten sonra ayakta kalabilmig, ikisi de olmadan
köklü
bir k en di ni d eg ig ti rm e süreciyle yagamayi sürdürmügtür.
Õnce
î s r ai lo g ul la ri ,ardindan da Yahuda halkimn Musevi oluglan
bu
ekilde olmustur. Museviler, Roma'ya ve Yunan'a karg1 olan siyasi
direniple-
rinde baçan gö ster ememiglerdir . Baylangiçta Makabiler
altinda
Suriye'nin Makedonyah hükümdan kargismda baçanli olmug-
lar ve bir süreligine Yahuda'daki kralliklarmm bagimsizhgim
elde etmiglerdir. Ancak Roma'mn gücüne kargi koyamam1plar
ve bazi Persler'in yardimiyla peg pege g er çe kl e pt ir d ik l er
i b ag - kaldirilann tümü bastirilmig, sonunda sindirilip köle
haline gel-
migler, bayrahipleri ve krallan Roma'mn kuklalan olmuytu. Ya-
huda, Romali bir valinin hakimiyetindeydi. 66 yilmda baglayan
en önemli bagkaldin zorlu bir mücadelenin sonunda, isyanc1-
lann yenilgisi ile sonuçlanmisti. Romahlann 70 yihnda Kudüs'ü
fethedip Babil esaretinden kurtulanlann yaptigi ikinci
tapina-
gi y1kmalari bile Musevi direnigini durdurmayi saglayamamig-
tir. 135'teki Bar-Kohba isvaninin ardindan Romalilar Museviler-
-
L
den mutlaka k ur tu lm ay a k ar ar verdiler. Daha önce
Babilliler'in
yaptigimpaparak Musevilerin büyük çogunlugunu esir ahp sür-
34
tile" olarak adlandirirlar. Ashnda bu adlar büyük engelleri
sim-
gelerdi ama yine de bunlar agilmaz degillerdi. Bu
özellikleriy-
le akrabaliga ya da kana bagh olan daha genel ve ilkel ayrim-
lardan farkliydilar. Taraflann kargilikh olarak Musevi din ve
ka-
nunlanni, Yunan dil ve kültürünü benimsemeleriyle engeller
agilabilir, hatta k a ld i r il a b il i r di b i l e. î ki grup da
yeni üye aramaz-
lardi ama kabul etmeye de hazirlardi. Hiristiyanlik çagmin
bag-
larmda, Ortadogu'da Yahudilegmig gentile'lere ve Helenlegmig
barbarlara rastlanirdi.. Eski dünyada Museviler'in ve Yunanh-
l ar 'i n d ig er hal klard an far li b ir yanlari da dügmanlanna
merha-
met göstermeleriydi. Tevrat'm Yunus kitabinda Asur'un Nino-
va halki için kayg11anilmasiya da Pers savaglarina katilmig
olan
Yunan tiyatro yazan Aeskilus'un yenilgiye ugrayan Persler'in
acilarini paylagarak betimlemesi çarpici örneklerdir.
Romahlar kendilerine dahil olma fikrini öyle. geniëletmig- lerdi ki
bir ortak imparatorluk yurttagligi kavramma kadar iler-
letmiglerdi. Yurttaglik kavramini geligtiren Yunanlilar
olmugtu.
Yurttag hükümetin kurulmasina ve yürütülmesine katilma hak-
ki olan kipiydi. Yunan gehrinin üyeligi, gehrin kendi üyeleri
ve
onlarm yerine gelecek olanlarla s in ir li yd i. Ya ba nc i bir
kipi yal-
nizca o gehirde yagayan yabanci konumuna erigebilirdi. Baylan-
g1çta Roma y urttagh t da ben zer biçimdeydi ancak belirli
süreç-
ler sonucunda Roma yurttaglannin görevleri ve haklan tüm im-
paratorluk eyaletlerine genipletilmigti.
Musevi dininin, Helenistik kültürün ve Roma devlet sistemi-
nin erigilebilir olmasi birlikte Hiristiyanligin dogmasini ve
ya-
y11masim saglamigtir. Birkaç yüzyil sonra, farkli yöntem ve içe-
rigi ile Islamiyet ikinci evrensel din olarak.dogmuy ve ayni
gö-
revi üstlenmigtir. Inançlan ve amaçlan aynt olan, ayni bölge-
de yan yana yagayan iki ayn dünya dininin çatigmasi kaçinil-
maz olmustur.
. de kullanilmigtir. O günlerde artik birden çok Kilise vardi.
Bu
kiliseler teolojik ögretilerde anlaçamadiklari g ib i, k ip is el ,
bölge-
sel ve de milliy etçi b ag la rl a b ag li yd il ar .
Íkinci önemli geligme, Roma Împaratorlugu'nun güç merke-
zinin batidan doguya, Roma'dan Konstantin'in dogu bagken-
ti yaptigi Konstantinopolis gehrine tayinmasidir. 395'te
impara-
tor Teodosius'un õlmesinin ardindan, imparatorluk Konstanti-
nopolis'ten yönetilen -dogu ve Roma'dan yönetilen bati olarak
ikiye ayrildi.
lann üstesinden gelerek bin yil daha varhgini sürdürdü.
Bugün çogunlukla Dogu imparatorlugu için kullanilan Bi-
zans adi, eskiden Konstantinopolis gehrinin oldugu yerde bu-
lunan b ir y er leg imin adindan gelen ve modern bilim
adamla-
ri tarafindan bulunan bir addir. Asla Bizanslilar kèndilerine
Bi-
zansli demezler, Romall derlerdi. Roma hukukuntin uygulandi-
gi, bir Roma imparatorunun hükümdarliginda yagarlardi, tabii
küçük farklarla... Imparator ve tebaast dinsiz degil
H1ristiyan-
di ve Bizanslilann ken dileri için kullandiklari Romah adi,
Latin-
ce'deki " rom ani" '
sözcügünden d eg il , Y un an ca 'd ak i " rhom aioi"
sözcügünden geliyordu.
mahlar'in tekrar kurdugu Edessa prensliginin prensi Yunanca
"Philoromaios" (Romalilar'in dostu) unvanim almigti. Yunan-
ca, gücünün en parlak oldugu zaman bile Roma Ìmparatorlu-
gu'nda ikinci
dil olarak
kalmigken, Dogu Roma imparatorlu- gu'ndabirinci dil olmustu.
Latince varhgini sürdürmeyi bagar-
migti. B iz an sl i Y un an li la r' in ve yüzyillar sonra
halifelik Arap-
ça'sinda Latin terimlerinin izleri görülmügtür. Yunanca,
uzun-
ca bir zarpan kühürün yani sira devletin de dili olarak
kullanil-
38
ki diller ve edebiyatlar, Kipti, Arami dilleri, Arapça,
Helenistik
bilim ve felsefeden önemli ölçüde etkilenmigtir. Üçüncü önemli
geligme, yüzyillar õnce, Büyük Îskender
ile M1sir ve S ur iy e i mp ar at or lu kl ar in da baglamig olan
Ortado-
gu'nun Helenlegmesidir. Yunan kültürü, Roma devletini de H1-
ristlyan Kiliselerini de etkileyerek daha ç ok ya yil m1 gt 1r .
Isken- der ve haleflerinin Roma Sezarlarininkinden çok farkli olan
Yu-
L
lendikleri, Museviler'i ve Romalilar'1 pek rahatsiz etmeyen fel-
sefe konularma ilgi göstermiglerdir. Hiristiyanlann kutsal
kita-
bi Yeni Ahit, Yunanca yazilmtyt1. Eski Ahit'in de yüzyillar
önce
iskenderiye'de yagayan ve dilleri Yunanca olan Museviler için
yazilmig Yunanca çevirisi vardi.
labilecek ekonominin, devlet otoritesiyle planlanma ve yöne- tilme
düzeninin süregelen geligmesidir. Nehir vadisi toplumla-
rmda, özellikle de Misir'da böylesi bir siyasi ge lig me o lag and
i.
Misir'da, iskender'in generallerinden birinin kurdugu
Ptoleme-
us hanedanmda ileri düzeye ulagmig bir güdümlü ekonomi var-
di. Hiristiyanligin ilk yüzyillannda, özellikle de III. yy'dan
iti-
baren devlet ticaret, sanayi, üretim ve hatta tanm
alanlarinda
etkinlik göstermeye baglamigti. Devlet dipindaki özel
girigimci-
lerin ekonomik etkinlikleri,
tir. Devlet pek çok alanda özel girigimcilerle ticareti tercih
et-
meyip kendi olanaklanni kullanmigtir. Örnegin ordu, silah, do-
natim ve kimi zaman da üniforma gereksinimlerini devlet giri-
gimlerinden saglamigtir. Genellikle ordunun erzaki vergi
olarak
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
kinliklerinin giderek artmasi özel girigimcilerin çaligma
alanla-
nnt büyük ölçüde kisitlamigt1.
eden.toprak sahiplerini ve köylüleri maddi olarak ve bagka
ba-
zi özendirmelerle topraklarinda kalmaya ikna etme çabalan ve
bu konudaki kaygisi, imparatorlugun çogu bugüne kadar ge-
len kanunlarina da yans1migtir. Bu durum, ekonomik müdaha-
leciligin önemli savunuculanndan Diocletian (284-305) döne-
minden, î slami fetihlere, yani ekonomik güç ve iglevin
tekrar
saglamnasma kadar, III. ile VI. yy'lar arasinda, büyük bir
so-
run olmuytur.
Bizans ve Pers imparatorluklan, VII. yy'in ilk birkaç on yi-
hnda yaklagan î s la mi ye t dalgasina kapilmig olsalar da,
kaderle-
ri çok farkh olmuytur. Araplar Bizans ordulannt igir
yenilgilere
ugratarak pek çok eyaletlerini ele geçirdikleri halde, K üçük
As-
ya'nin merkez eyaleti Yunan ve Hiristiyan kalmigt1. Öte
yandan
imparatorlugun bagkenti Konstantinopolis aldigi saldinlara
rag-
men, onu denizden ve karadan koruyan surlanyla ayakta kal-
mayi bagarmigti. Bizans imparatorlugu gücünü kaybederek kü-
çülmeye baglamasmdan sonra bile yedi yüzyil dilini; kültürünü
ve kurumlanni özgün biçimleriyle sürdürerek yagamigtir.
Iran'in kaderi çok daha farkhydi. Fethedilen yalnizca dig
eyaletleri olmamig, bagkenti ve topraklarinin tamami da
fethe-
dilerek yeni Arap-Islam imparatorluguna dahil olmuytu. Misir
ve Suriye'deki Bizansli igadamlannin
ne girmekten ya da gidebilecekleri tek yere, Hindistan'a göç-
mekten bagka seçenekleri yoktu. î r an 'd ak i Müslüman
hakimi-
yetinin ilk yüzyillannda eski dil ve eski yazi, küçük bir
azinlik
8/13/2019 Ortadogu - Bernard Lewis
digmda, kullamlmayarak unutuldu. Anglo-Saxon dilinin Ïngiliz- ce'ye
dönügmesi sürecinde yagandigi gibi fetih dili bile degig-
tirdi. î ran'm î s la m iy et ' te n önceki tarihi, modern çaglarda
eski Pers yazilannin çözümlenmesi çaligmalanyla aragtirilmaya bag-
lanmigtir.
Íran Ïmparatorlugu tarihinde Hiristiyanlik çaginm ilk alti
yüzyilhk bõlümünde, Sasani ve Part dönemleri olmak üzere iki
büyük dönem vardir. ilk Sasani hükümdari Ardagir (226-240) Roma'ya
yeni bir dizi savag açmigttr. Ondan sonra gelen I. Sah- pur
(240-271)savagta Roma Împaratoru Valerian'1 esir almig ve
Valerian esarette ölmügtür. 1. Sahpurövündügü bu baçansinin
resimlerini Ïran'daki çegitli daglarin kayalanna
yontturmuytur.
At üstündeki Pers pahmin, yerdeki Roma imparatorunun boy- nuna
ayagim koymuy oldugu bu resimler -hâlâ durmaktadir.
Islam halifeligi ortaya çikana kadar bölge tarihine egemen olan
siyasi durum, Pe rs -R oma, s on ra smda da Pers-Bizans reka-
betiydi. Islamiyetise bir rakibini ortadan kaldirrrug, digerine de
önemli ölçüde gücünü kaybettirmigti. Bu sonuca büyük etki-
si olan sonu gelmek bilmeyen savaglar bir istisnayla kesintiye
ugramigtir. Bu istisna, yüz ylldan fazla süren Uzun Bang'tir.
III.
Sahpur(383-388)384'te Roma ile bang yapmig tir. 421-22 y1lla-
nndaki ufak bir simr çatigmasi.hariç, VI. yy'in ilk yillarma ka-
dar bir daha savag olmamis, bu tarihlerde baglayan ilk savag
ki-
sa araliklarla 628'e kadar devam etmigtir. Bu siralarda da çok
yakmda bu iki dügmani gõlgede birakacak yeni bir güç dog-
maya baglamigtir.
Modern ve Ortaçag tar ihçilerine gõre bu savaglann temel gerekçesi
toprak olmuçtur.- Romahlar bu dönemde Persler'in
egemenligindeki Ermenistan ve Mezopotamya üzerinde hak iddia
ediyorlardi. Romalilar imparatorlan Trajan'in fethettigini
söyledikleri bu topraklan istiyorlardi, bu da Romalilar'in,
Pers-
41
üzerinde kendilerine sürekli hak tantyordu. Ayrica
Bizanshlar,
Mezopotamya ve Ermenistan halklannm büyük çogunlugu H1-
ristiyan oldugundan Hiristiyan imparatoru.na bagh olmalari
ge-
rektigini öne sürüyorlardi. Persler de M.Ö. 525'te Kiros'un
og-
lu Kambiz'in fethettigi Filistin, Suriye ve Misir'da bile hak
iddia
ediyorlardi. Bu topraklan savaglar sirasinda zaman zaman ele
geçirdiler. Buralarda Persler ya da Zerdügtler yoktu ama
onlara
sempati duyan Hiristiyan olmayan gruplg vardi.
Modern tarihçiler toprak digmdaki bagka nedenleri de bu-
lup belgelemiglerdir. Bunlann en önemlilerinden biri Dogu ile
Bati arasindaki ticaret yollanni ele geçirme arzusudur.
Akdeniz
dünyasi için Çin'den ipek, Hindistan ve Güneydogu Asya'dan
baharat olmak üzere Dogu'dan yapilan iki ithalat büyük önem
tagimaktaydt ve bu mallarin ticareti çok yayginlagmigtt. Roma
yasalarmda ticareti müdahaleden koruyacak önlemlere yer ve-
riliyordu. Bu ticaret Roma ve Bizans'in, Çin ve Hindistan
uygar-
11klanylailigkide olmasmi saghyordu.
Ülkeler arastnda ne düzenli bir iligki ne de ziyaret bulunu-
yordu ama her ikisinden de ithalat yapihyordu. Romalilar ve
sonra da Bizanshlar bu ithalat için altin õdüyorlardi. Hint
ba-
haratlan ve Çin ipegine kargihk Akdeniz dünyasmin verilebile-
cek bir geyi yoktu. Altm her zaman geçerliydi ve çok miktarda
Roma altini Akdeniz havzasma yapilan ithalatin kargthgi
olarak
Dogu Asya'ya gönderiliyordu. Bu arada, belirli dönemlerde hü-
kümrankklanni Orta Asya'ya yayan Persler, ipek ticaretinin
ç1-
kig noktasmdaki hakim
sa- yede büyük kâr elde ediyorlardi. Roma dünyasi Dogu'ya
altin
akipindan pikayetçi oluyordu ama yine de bu ölçüde bir kay-
ba dayanabilmigti. Akd.eniz'den doguya giden en kisa yolun Persler
hakimiye-
42
jik açidan yararli olacakti. Çin'den sonra Avrasya bozkirlarin-
daki Türk topraklarindan Karadeniz ve Bizans topraklanna ve-
ya Hint Okyanusu'ndan geçerek güney denizlerine giden yol-
lar var olan alternatiflerdi. Bu yollar, Basra Körfezi ve Arabis-
tan'a veya Kizildeniz'den sonra Mis1r ve Süveyg kistagindan
ge-
çerek Akdeniz'e ya da Yemen'den Bati Arabistan keivan yolla-
riyla Suriye smirlanna uzanlyordu.
Bagta Roma'nin ve daha sonra Bizans'in çikari, Hindistan ve
Çinile dig ticaret baglan yaratmak ve korumak, bu sayede Pers- ler
hakimiyetindeki orta bölgelerden uzak durmakti. Öte yan-
dan Pers imparatorlugu transit yollardaki durumundan fayda- lanarak
Bizans ticar etini denetim altinda
tutup bang zamaninda
kâr saglamak, savag sirasinda da yolu kapatmak istiyordu. Bu da her
iki imparatorlugun, kendi sinirlan dipindaki topraklar-
da etkin olabilmek için. sürekli mücadele halinde olmalan an-
lamina geliyordu.
Íki bölgede, tüm b u d ipl om at ik, ticari ve nadiren de askeri
müdahalelerin etkisi
de küçümsenemeyecek derecedeydi. Budurumdan ilk önce kuzeyde T ür k
b ey lik le ri ve agiretleri ile gü- neyde Arap beylikleri ve
agiretleri etkilemnisti. Ne Araplar'in ne de Türkler'in bölgenin
¯eski uygarhklan üzerinde önetnli bir et-
kileri olduguna dair kanit bulunmamaktadir. Ancak daha son- radan
gelen istila dalgalarmda ortaçaglarda Islamiyet'in merke-
zi olan topraklardaki etkileri önemli olmuytur. Hiristiyanhk çagmin
ilk alti yüzyilhk döneminde Araplar ve
Türkler .he nüz
yari barbar olarak çöllerde ve bozkirlarda yagiyorlardi.
Roma-
hlar ve Persler, imparatorluklarini genipletirken bile çöl ya da
bozkir topraklarmt ele g eç ir me kl e i lg il en me mi gl er ,
hatta onlar-
I 17
Is t
rihçisi Suriyeli olan Ammianus Marceilinus bozkir halklan
için
gunlan söylemigtir? "Tüm bu bölgelerin halklan vahg ve savayçzdtr.
Çatyma ve sa vag on-
lara keyty ven:r. Onlar için savasta ölenler en muttu kipilerdir
Dünya-
dan dogal ölümle aynlanlan korkaklekla suçlaytp hakaret ederler.
(XXI-
II, 6.4 4) "
da,
dügman da olamayacak Araplar" sözleriyle anlatmigttr (XIV, 4.1). Bu
kompulann silah gücüyle fethedilmesi tehlikeli, mali-
yetli ve zordu. Bu yüzden, iki imparatorluk da yaptiklan mad-
di, askeri ve teknik yardimlar, verdikleri unvanlar ile bu
halkla-
n kendi yanlanna çekmeye çaligt1klan, genel imparatorluk po-
litikasi gekline getirilecek bir yol izlediler. Kuzeyin ve
güneyin
agiret reisleri bu durumu kendi çikarlarina k ul la na ra k, b ir
biri- nin bir ötekinin, bazen ikisinin birden yaninda oldular.
Kimileri
kervan ticaretinden elde ettigi servet ile kendi gehirlerini ya
da
kralliklarmi kurdular, imparatorluklann uydulanymig gibi, ba-
zen de müttefikleri olarak siyasi rol üstlendiler. Bu imparator
-
luklar çikarlan dogrultusunda sinir beyliklerini ele geçirip
dog-
rudan hakimiyet altina almiglarsa da, genellikle dolayli hakimi-
yeti ya da mügteri devlet konumunu tercih etmiglerdir.
Bu çok eskiden kalan iligki türünün kökeni güphesiz antik
çaga uzanmaktadir. Romahlar M.Ö.65'te Romah Pompey'in bu-
gün Ürdün Hagimi kralliginda bulunan Petra'daki Nabat bag-
kentine yaptigi ziyaretle çöl politikalarinin baglangicmi
yapti-
lar. Nabatiler'in yazili dilleri ve kültürleri Arami oldugu halde
kendilerinin Arap olduklari bilinmektedir. Petra vahasmda bir
kervan gehri kurdular, Romahlar da onlarla kuracaklari
iligkinin
dostça olmasini dogru buldular. Petra, Roma eyaletleri ile
çöl
arasirfdaki tampon ülke, Güney Arabistan,ve Hindistan ile
tica-
I
44
http://slidepdf.com/reader/full/ortadogu-bernard-lewis 53/535
ISLAMlYET ONCESI
ret yollarina ulagmak için çok önemli b ir k om pu yd u. M.Ö. 25'te
imparator Augustus Yemen'i fethetmek için bir ordu göndere-
rek bagka bir politika denedi. Romalilar'a Kizildeniz'in güney
ucunda bir kõprübagi yaratarak Hindistan yolunu Roma'n1n
dogrudan hakimiyetine almayi amaçliyordu. Fetih bagarih ola-
madi ve Romal11ar oraya bir daha sefer düzenlemediler. Yeni-
den Arabistan içlerine ordularmi göndermeyi denemediler, hat- ta
barig sirasmdaki ticari, savag s irasmdaki askeri
gereksinimle-
ri nedeniyle çöldeki sinir devletleriyle ve kervan gehirleriyle
iyi
iligkiler kurmaya bagladilar. Romalilarm bu politikasi Arap smir
beyliklerinin sayismda
büyük bir artiga yol açt1. Bunlarm birincisi Petra idi, en
önemli-
lerinden biri de gimdi güneydogu Suriye'deki Tadmur olan Pal- mira
idi. Palmira Suriye çölündeki bir kaynagm etrafmda bulu-
nuyordu. Çok eski çaglarda orasi bir ticaret ve yerlegim
gehriy-
di. Palmiral11ar'm Firat üzerinde Dura'da bir merkezleri bulun-
dugu için Akdeniz ile Mezopotamya ve Körfez çöl ticaret yolu
üzerinde söz sahibi olmalari, onlara bir ölçüde stratejik ve
tica-
ri önem sagliyordu.
de de geçerliydi. Bu bölgedeki Orta Asya agiretleri arasmda L
yy'm son çeyreginde ÇWin otoritesine k ar gi b ag ka ld ir il ar
olma-
ya baglad1. Bu bagkaldirmin liderleri arasmda olan ve
Çintarih-
çileri tarafmdan "Hiung Nu" ol ar ak ad la ndi rl an halkin,
Avrupa
tarihindeki Hunlar olduklan bilinmektedir. Pan Chao adli Çinli
general Çin'den Orta Asya'ya gerçekleptirdigi seferle bagkald1-
riyi durdurarak Hiung Nu'lan ipek yolu üzerinden atmigtir. Bu
kez Çinlilerdaha da ileri giderek, sonralan adi Türkistan
olan,
bugünkü Özbekistan ile b at i k om pu la ri m içine alan bölgeyi
fet-
hettiler. Pan Chao buradan iç Asya ipek yolunu Çin'indenetimi
45
I-
altina aldi ve Kan Ying adli elçisi önderliginde b ir h ey et i
Roma-
lilar'la görügmeleri için batiya yolladi. Heyetin 97de Basra
Kör-
fezi'ne ulagtigi bilinmektedir. Roma Împaratoru Trajan'in
Ortadogu'da yayilma politikasi-
ni açiklamada, Dogu'nun bu ve diger diplomatik ve askeri et-
kinlikleri yardimci olmaktadir. 106'da Trajan, Roma ile Petra
es-
ki iligkisine son vererek gehri fethetti. Artik Nabatiler'in
ülke-
si Provincia Arabia adli bir Roma eyaleti oldu ve Basra'da
bu-
lunan bir Roma Lejyonu tarafindan yörietilmeye bagladi. Tra- jan,
Roma gemilerinin Akdeniz'den K1211deniz'e geçebilmeleri-
ni saglamak için Nil Nehri'nin kanallanni ve kollanni
birlepti-
rip iskenderiye'den Clysma'ya dek uzanan bir suyolu yaptirdi.
107de Hindistan'a bir Roma elçisi gönderildi, k isa b ir süre
son-
ra da Dogu Suriye sininndan Kizildeniz'e bir yol açildi.
Tüm bu olaylann iki imparatorluk arasindaki savagi bagla- tan
Partlar'i hakli olarak endigelendirdigi görälmektedir. Tra-
jan 114'te baglattigi bir seferde iki imparatorlugun
paylaçama-
digi en önemli bölgelerden Ermenistan'1 iggal etti. Bag1msiz
H1-
ristiyan bir hükümdar olan Edessa prensi ile anlagtiktan
sonra
doguya dogru Dicle'den geçerek 116'da gimdiki Bagdat yaki-
nindaki büyük Pers gehri Ktesiphon'u fethetti. Bu sirada Yahu-
diye'de büyük bir isyan çikmasi bir tesadüf gibi görünmüyor.
117de Trajan'in ölümü üzerine yerine geçen Hadrian, P1'ovin-
cia Arabia divinda doguda iggal edilen eyaletlerden çekildi.
Trajan'in bõlgede yayildigi 100 ydlarinda, Arap yanmadasi
yaklagik olarak gu durumdaydi: Ïç bölgelerde digaridan ve
içe-
riden hiçbir otorite yoktu, öte yandan batida Roma ve dogu- da Part
imparatorluklariyla çegitli iligkileri olan küçük beylikler-
le çevrilmigti. Beylikler Arabistan'dan Yemen'e, oradan da
de-
niz yoluyla Dogu Afrika ve Hindistan'a uzanan ticaret
yollany-
la geçiniyorlardi.
http://slidepdf.com/reader/full/ortadogu-bernard-lewis 55/535
ÍSLAMÏYET ÖNCESi
Roma'nin Pe tr a'y i ha ki mi ye ti ne almasi önemli bir politika
degigikligi olmuy ve o dönemin güçler dengesini bozmuytu.
Romalilar bundan sonra da Palmira'da ben2er bir politika uy-
guladilar ama en sonunda bundan vazgeçerek bilinmeyen bir tarihte
Palmira'yi imparatorluklarina dahil ettiler.
Ïran'da Sasaniler'in ortaya çikmasi ve bölgede daha mili-
tan ve merkezi bir düzenin kurulmasi ile durum tekrar degigti.
Persler de Arabia'nin kuzeydogu smirlannda birkaç
beyligi al-dilar. Persler, IIL yy ortalarinda eski bir Arap
merkezini, Hat- ra'yi ortadan kaldirdiktan sonra, dogu Arabistan'in
Körfez kiyi-
si boyundaki bölgelerini iggal ettiler.
Roma tarihçilerine göre IIL yy'in üçüncü çeyreginde Zeno- bia
adindaki (büyük olasilikla Arapça Zeyneb) kadin hüküm-
dar, Palmira'mn
Zenobia'yi yenmig ve Palmira bir kez daha imparatorluga ka-
tilmigtir.
Bu sirada Ar ap ya ri ma das in in uzak güneyinde õnemli de-
gigiklikler yaganmaktaydi. Tanm alanlari olan ve hanedan mo-
nargileriyle yönetilen pehirleri olan Güney Arabistan, yan çöl olan
kuzeyden oldukça farkliydi. Ancak monargiler yikilmig,
ye ri ni Hi mya ri tik monarpi adi verilen yeni bir düzene
birakmig- ti. Batidan Habegler ve dogudan Persler olmak üzere bölge
di
etkilerin çarpigma noktasi olmuytu. Habeyistan'da baglayan mi-
litan H1ristiyan monargisi, Kizildeniz'in diger tarafindaki
gelig-
melere dogal olarak ilgi gõsteriyordu. Persler de onlar için bir-
birinden farkli olmayan Hiristiyan ya da