1

ORLANDO Şiir Sanat / Mayıs – Haziran 2019

İmtiyaz ve Yazı İşleri Sorumlusu: Furkan Öktem

Editör: Nilgün Emre; sahinemre10@hotmail.com

Kapak Resmi: Umut Yalım

Basım: Mayıs 2019

Baskı: Mavera Copy Center

Şeyhuci Mahallesi Poyraz Sokak 8/A

Merkez/AMASYA

2

İçindekiler

Erdem Zaman, Orlando 3 Umut Yalım, Ben Şiir Değilim No.2 4 Turgay Kantürk, Mendirek 7 Betül Tarıman, Korkunç Rüya 8 Erkan Karakiraz, Aconitum Plicatum 10 Karl Krolow, Şeyler Yeşile Döndüğünde 11 Karl Krolow, Gecikmiş Yaz 12 Karl Krolow, Bazen 13 Zeliha Cenkci, Ana Sayfa 14 Ozan Baygın, “Tutulma” Üzerine (Ara Vavien Tutanağı) 16 Cihan Oğuz, Robotlar Sevişirken Yatak Gıcırdar 18 Mustafa Atapay, Ben Sizin Sandığınız Şey Değilim 19 Yiğit Kerim Arslan, Derdimend Ve Fena 20 Fatma Baçaru, Morg Ve Sevgiler 22 Nilgün Emre, Postmodern Rüya 23 Baki Ayhan, Çayırkuşunun Kızıltilkiyle Karşılaşması 24 Neslihan Yalman, Bir Fotoğrafın Fraktal Çözümlenişi 28 Süleyman Sabri Genç, Boz Ayının Rüyası 30 Mustafa Furkan Öktem, Antik Trajedi 32 Alper Beşe, Barok Semah 34 Tarık Günersel, Olgular Algılar 37

3

Erdem Zaman

ORLANDO

Dil bozuldu "okuyor", oldu şimdi okuyo

Artık okumak banal bu da benden bir tüyo Fakat Nilgün Emre bak çıkarttı dergi yo yo Dergi engin deniz, yüz altında varsa mayo Röportaj var, rap de var söyle haydi yo yo yo İstersen şiir oku, istersen oyna yoyo İşte derginin adı arkadaşlar Orlando Trampet var, zurna var dergi sanki bir bando Her telden nota var da en çok çalan nota do Sol sol la la sol la do sonra yine yo yo yo Nilgün Emre çıkarttı yeni dergi yo yo yo Düz yazı şiir olmuş, şiirse kompozisyon Yerlerde sürünenler bu ne güzel pozisyon I'm, benim... Hepsinden ortaya bir porsiyon Türkçeyi İngilizce okumayın yo yo yo Orlando dergisinde yo yo yo yo yo yo yo

4

Umut Yalım

BEN BİR ŞİİR DEĞİLİM NO.2

Ben hiçbir zaman şiir olmak istemedim 4. dizemde Umut

Yalım’ın Bana bütün mavilerini ver

demesini istemedim

Sonra Devamındaki dizede sensiz kalır mısın benimle demesini hele hiç istemedim (zaten iğrenç ve bayık bir söz) 16. dizemde Umut Yalım’ın şiirine başka bir adam girdi ve dedi ki:: Çok yer kaplamaz İncedir efkârımız yani bir kişi nasıl izin verebilir ki kendi şiirine karışılmasına Belkiyse Şiir olmak değil Umut Yalım’ın şiiri olmak istemedim Belkiyse de Şiir olmam istenmedi ben belki de bir araba Sileceği idim ya da İsveçli bir marangoz

5

Ya da Gözlerini balık yiyen bir Ertuğrul şehidi ne olursam olayım şiir olmak İstemedim hiç içremden yüzgeç Queen masa pencil salyangoz halı Elvis parke kan 1956 mayıs kayısı arriver köpük yağmur köpek şal sevmek talking gibi kelimeler geçse de ben bir şiir değilim Çünkü hiç şiir olmak istemedim çünkü hiçbir şiir şöyle bitmek istemez:: Üflediler söndüm Karanlıkta göründüm (Sanırım, 72. dizem)

6

Umut Yalım

7

Turgay Kantürk

MENDİREK

Bu kış çok sert geçti. Sonunda gösterdi yüzünü güneş, Sular çekildi biraz ve büyük kayalara tutunan yosunlar Renk değiştirdi, ıssız sayfalar gibi ağardı acı yeşilleri. ‘Umutsuzlar Parkı’ bomboş, park dediğim birkaç kaya parçası, Enver de yok artık, eski sevgilisi İzmir’e döndü diyorlar, Yok denizde şiir sektiren kocamış çocuklar ve sözcüklere çalım Atan haytalar, ağızda acı bir karanfil tadı ve boş şarap şişeleri Geçmiş yazların. Ah nasıl da geçmiyor günler, nedense çıkmıyor Denize dalan karabataklar, niçin selamsız tanıdık tüm martılar? Bir bir bırakıp gittiler bizi, kalakaldık aşksız ve gölgesiz; Ötede…

Nisan 2019

8

Betül Tarıman

KORKUNÇ RÜYA

gece densizdi

cahil bir peri vardı

cahil peri cümlelerden korkardı

verona’da bir sabah ben

derin bir uykuya daldım

bir rüya gördüm

katil kim dedim

ya da hitler bıyıklı biri

şehre girmeden evvel

yüzümü bir örtüyle

gizledim

9

o sabah verona’da ben

leoparlarla leoparlı bir tepsinin içinde

filler gibi gidip geldik birbirimize

tepside tepsi gibi bir ay vardı

aya bakarak

hatâyî kadar bile

değilim dedim

o sabah verona’da

atlılar sabaha kadar koşturdular

gece korkunçtu ve gecenin

perisi kulağıma iki kere

ölene rahmet dilenir

evlenene mutluluklar diye fısıldadı

konuşmasında bir netlik vardı

kendime samira samira diye seslendim

bir tabakta ahtapotla

yer değiştirmek istedim

gece ve atlılar beni sabah olmadan terk ettiler kalabalık bir odadaydım uzun siyah saçlı biri vardı ona samira derlerdi

10

Erkan Karakiraz

ACONİTUM PLİCATUM:

yükseliyor. üst yaprakların bulanıklığına. tırnaklarını gösteren

kedinin başkalığı. kaçışıyor. ne uzun sürüyor dikkatin dağınıklığı.

soru işaretleri ahkâm kesmeler. kehanet bekleme. gücün

simgeselliğini pezevenkleştir. kör patlama. ünlemsiz. içsel. ruhlu.

geçiciliği şiirin. bakış açılarımızın nedenselliği kurtaramaz

yanılgılardan. mutlak sevgi olmadığı gibi yok(tur) mutlak doğru da.

çıktı karşıma gün gibi. birden beliriveren bulut (gibi). yoktum. hiç

olmadığım kadar hiçtim. türlü biçimlerle çıkar karşıma kötülük. okşar

evcilleştiririm onu. karanlıkla beslerim. yine de kurtaramaz

baştançıkarıcılıktan. biçimsiz ışık kırılıyor. dönüştürüyor loşluğunu

yırtıcılığımın. postumda, bitlerimden beslenen çöpçü-kuşlar.

delirircesine ıssız. kaybolurcasına. dostluk ne zor zanaat. olunamaz

ne kadar uğraşılsa. ey. rastlantısal aşk. bir aynada belirirsin. öyle

sayısız ve nasıl da bitimsiz etkenler. bin bir renklisin. kuvvetlisin. bir

vuruşta öldürürsün iki koca devi. kaynatırsın kazanında. biraz

alacakaranlık biraz kurutulmuş kaygı. varımsız bir yol. yolsuz bir

yolcu. yolcusuz bir vagon. yükseliyor. üst yaprakl-

11

Karl Krolow Çev: Ruhsan İskifoğlu

ŞEYLER YEŞİLE DÖNDÜĞÜNDE

Birisi içinde ormanın veya eski harfler doğru zamandayken yalnızca yağmuru bozarken sonsuza kadar, bir yerde ikinci araba çöplüğü ve takma isimle terk edilmiş bir çocuk gibi çağırılır. Bastırmak istiyorum bunu Bahar için. Ama çok hızlı olur. Devrim başlar Çok acele nefes alır yapraklar, gelişimi protesto etmez kimse bilinçaltı, sokak numaraları yok gecede . birilerini bulmak zor Kim yeşil etrafında bilir yolunu.

12

Karl Krolow İngilizceden Türkçeye çeviri: Ruhsan İskifoğlu

GECİKMİŞ YAZ

Meyve tanrısı yok Tavuğun toz banyosunu izler. Sessiz yaşamın esansı Yapraktan Kuşların gagalarını kapatır. Hâlâ yaz Işıkla Saman yemi sızdıran. Yeşil kaşın manzarası Büyüyen ince. Soğukkanlı erkekler Bir yel değirmenine doğru yürür Bu ufukta fısıldar. Onların konuşmalarını Eylül kulak misifiri olur Uzaklaşan Saklanma yerleri çekirgelerin Ve havaya orakla vurur. Dünya durur hâlâ . Hayatta kalmak ister.

13

Karl Krolow İngilizceden Çev: Ruhsan İskifoğlu

BAZEN Bazen gökyüzü Çok mavi mezarın üzerinde Kellesi uçmuş saatlerde. Kocaman bir el İçine çeker uzaklığı Ufkun taş çizgisini . O sırada genç kediler Evsizlerle oynar Çünkü metodik terör Öğle vakti işkenceye son verdi. Su damlalarının anları Susuzluklarını kovalarında toplayanlar. Oldukça yakın kırmızı gözbebeğine Bir alev barutlu fitil için Yanmayı arıyor Herhangi biri “oraya kim giderse” Çok geç gelir.

14

Zeliha Cenkçi

ANA SAYFA

bir sökükten fırlıyor dışarı öyle yoğun ahir şehir düşleri yıkılgan duvar kirleri antlaşmalar ittifaklar falanlar ve filanlar devlet başkanları ve haydutlar… lüzumlar ve lazımlar burhan cedel hitabet safsata şiir kıble ole tesbih ole rahle ole! belagat bu diyorlar dikişsiz cümle söze bende yine tik tak ıpıssız virgül zaman kendimi bir taburede öksürür buluyorum tanık olsun ahıma bir kazan üzerlik kaynatıyorum edepsiz sokak aralarına salıyorum tütsüler beyaz bayrağa direk upuzuuun saçlara Kudüs’ün davetkâr muhafızlarına Kırgızistan’da gelin hırsızlarına diyorum yürekten amin sabahleyin şimdileyin akşamleyin

15

Teknoloji · Ekonomi · Spor · Magazin · Gündem · Dünyadan · Polemik · Kültür-Sanat · Sağlık · Tüketici · Amatör · Müzik · Röportaj · Moda · Son Dakika · deneme12 · test · Foto Galeri · Köşe Yazarları · Ana Sayfa · Yaşam · · İsrail kadın askerlerini ne için kullanıyor? · ne için zifir gece elemtere peri cin

16

Ozan Baygın

“TUTULMA” ÜZERİNE

(ARA VAVİEN TUTANAĞI)

Sanrıyla gerçeklik arasında, yakınken gerçeğe daha, yer yarıldı ve iki uzuv çıktı meydana, saçları süzülen ejderha sofrasında oda. (20:48) -ışık kırıldı ve iki perde indi geceye- Sisli bir düş yolculuğunda, mağaramı aydınlatan güneş uykuya dalıyor sessiz ve usulca. Bukalemun branda renk değiştiriyor, renk değiştiriyor gözlerimin beyaz korneası. (21:03) Met ve aleminyumdan parlayan imgelerin beyaz ışıkları, imgelerin parıldayan gümüş balığı gibi günyüzüne çıkması, beyaz leblebi gibi yere çakılan dolular (21:48) duvarda asılı duran sert bakışlı adamın gazabında harcanan birkaç duman, kutsal kaktüsler ve kutsal bitki töreni ve kutsal mantarlar ve "kudretli halüsinasyonlar". (22:33)

17

Hiçlik makamında, Peru'da, 1950'lerin sonunda kutsal bir sivrisinek; fısıltıların yükselen desibeli ve üzerliğin ondördüncü gününde... William Blake kutsal bir anıdır artık! William Blake kutsal bir ışık artık! histerik düş ve düşüşlerimin de etkisiyle ortaya çıkan hafif yorgunluk belirtisi, uykusuzluk öncesi çekilen o sert duman, -duman kapanı, dudaklarım serotonin çatlaması, göz görülerim -dopamin yükselişinde göğe... (23:02) Saat -sıfır üç yirmi dokuz sessizliğimi dinle! Nisan 2018, Dünya

18

Cihan Oğuz ROBOTLAR SEVİŞİRKEN YATAK GICIRDAR

Hamur yüklü o koca götlü teyzelere sorsan, boşa geçmiş bir hayat benimki Bâkir bir koyda yazlığım bile yok Onca yıl gastecilik yapmışım ama dikili bir ağacım olmamış Marketçiye göre hiçbir şeye çemkirmediğim için pımpısırık kalmışım Ben sustukça üzerime geliyormuş insanlar Duyan da sanacak ki adam korsan gösteride Spartaküs Onu bunu bilmem, Einstein kime dil çıkardıysa kısmeti kapanmış Uyuntu kuşaklar şimdi buna da itiraz eder Halbuki robotlar hazır değil dünyanın ipini çekmeye Hacetlerini bile prof.’lar gideriyor Robotlar otuz bir çekemez, sevişirken de yatakları gıcırdar Uyku bırakmazlar 12-04 nöbeti tutan asistanlara Yağları 10 numara hep, sahtekârlık bizden miras Robotları robotlar icat etmedi ki karakterleri olsun Koca götlü teyzeler tütün kolonyası döksün elime Nazar boncukları, karanfil kokulu tütsüler de cabası Yolcularken bir kova su salsınlar arkamdan Robotlar benden insan, dupduyarsız bekliyorlar sanayi girişinde Yok, sevişmekten değil yataktaki gıcırtı Miadı dolan sallantılar dedikodu biriktirmiş Ali Ayşe’yi hiç sevmedi, bütün mahalle şahit Robotlar ağlarken fabrikalar şartel indiriyor

19

Mustafa Atapay

BEN SİZİN SANDIĞINIZ ŞEY DEĞİLİM

Ben sizin sandığınız şey değilim. Daha ötesindeyim kendimin geniş

bir yaylaya çıkar gibi, kuşkulu vadiyi geçip nadide bir gül gibi

duruyorum esen rüzgârın gürültüsüne aldırmadan. Rüzgâr ki eğilirim

karşısında yarım bir daire hilal gibi, Allah getirdi o rüzgârı bana kara

tasamdan kurtarmak için güller kara ya Ankara. İçimde yeşil bir ırmak

akar boyar beni boydan boya yeşile. Ben kendini boyayan bir ırmağım

o vakit yeşile hâlin nedir deseler bir tay gibi susarım kendi kendime

kişner gibi yapıp birden sağa dönüp vadimde kaybolurum. Yeşil

vadimde, çiy düşmüş vadimde, güvercinlerin güllerin üstünde uçtuğu

vadimde. Güneşin çıplak yarayı ısıtışı var ve tuz var ve erik var, masa

var. Masada bir hurma var annesi vermiş oğula oğul dur durma bak

bakma bu bir hurma ve Mustafa durma. Göz bebeklerinden sarışın bir

akşam çıkarıyorum yeşil yeşil gülüyorsun bir kedi gibi oysa kedinin

bıyıkları benim, kuyruğu sen. Ben başlangıç, sen sonsun, biliyorum

ikimizde biliyoruz bunu göğe ne ekersen tutar. Haydi göğü sula,

düşlerinle göksel tarlayı sula bir bakışla ve dudağın bükülürken

tebessümle yer yer kutsal yarıklar var ve dudağındaki yarığın içine

koy beni, sakla beni orada güldüğünde çıkar beni ortaya sonra öp,

sakla göz bebeğinin içine düşen ışıkta beni tekrar beni tekrarla başa

sar sor beni bir yusufçuk

20

Yiğit Kerim Arslan

DERDİMEND VE FENA geriliyor yay, bedenlerimiz. çiğ. eziliş! -size samimi bir intihar verebilirim; ıssız. bizi çok kırdı kanunlar, bu sisteme sundum hakikati -birkaç rüyalık aşk, yenilenmiş bir arzu alabilir miyim eski! eski! eski!: ahir zaman ezgim, ben barbarım sanırım halk ağzında zındık: susuzluğu yeğlemişim yezid’e elimi tuttu kadın. elimi. bunu tekrarlamayacağım Bir zırha büründüm bu çağa karşı* ki siz, ki kurumadı ardınızda bıraktığınız zehir benden aldınız eski’yi! suyum olsa ne değişir şimdi ok fırladı. kim tüketti bu mistik söylemleri, bu içten uzaklığı, bu mektupları ve bu bir cemreden bir cemreye sevişmeleri. en çok kullandığım kelime ‘ölgün’

21

hızı yabanıl yeni toplumumuzda. -hâlâ temiz bazen gece! ama okullarımız var renklerin kurgusuna teslim olduğum geceyse: Mai ve Siyah bozuk ve yapay his dökümlerinin sığ yörüngesi: adım nasıl aşabilirim kendi dilimi! ne söylediğimi bilsem de yine o belki’deyim, yine o duraksama! ilkesiz ikilemler içindeyim simurg bilgisi karışıyor lekeyle! omzunu öptüğüm ân. üzüldüm, o kadar efsanevi bir çocuk değildim, bir kuş -hayır! eskimiş sıfatlar, tamlamalar karıştırıyor benim aklımı ancak: zührevi bir hastalık mı? uhrevi nedir –tam bu aradayım *Mehmet Akif İnan

22

Fatma Baçaru

MORG VE SEVGİLER

23

Nilgün Emre

POSTMODERN RÜYA

Bir taksi çevirip havaalanına gitmeye çalışıyorum. Yolda suratsız bir adam bizi durdurup valizimdeki kıyafetlerin ona ait olduğunu söylüyor. Kıyafetleri ona verip kurtuluyoruz. Dimdik yollardan son hız geçiyoruz. Normalde bu korkabileceğim bir şey ama hiç korkmuyorum. Daha sonra bir otel/SPA benzeri bir yere giriyoruz. Koridor falan yok, inanılmaz güzel yataklar ve çarşaflar var. Bir ses bana doğru bana doğru yaklaşıyor ve yok oluyor.

24

Baki Ayhan

ÇAYIRKUŞUNUN KIZILTİLKİYLE

KARŞILAŞMASI

öteden bir dağkargası seslendi belki kimse duymayacak kadar hatta duymasın diye sonra bir daha… bu kez çığlık çayırları tepelere çıkarıp indirdi yüz kırk sekiz bal karıncası ne var ne yoksa çekip götürdü bir şey vardı belliydi ama anlaşılmaz hayatın kalbinden çıkıp ölümün kalbine süzülen bir şey bıldırcının hırçınlığından dağkargasının kararsızlığından anlaşılacak bir şey çok mu kaldım çayırlar diyarında bilemedim dünyada olan biteni aniden bir kızıltilki çarptı yüzüme kendini sisli zamanlar tehlikeli gerinişler uzun otlar arasında

25

kaldım ama sebebi var kırık bir sebep ne zaman ne yapacağı belli olmazdı çıksam kanatlarım şimdiye kalmazdı ben ki çayırkuşuyum yerim yurdum belli hoşnutsuzum geçen zamandan neler neler yapacak yaşayacaktım: rüzgârın gürültüsü vücuduma dolup bir kızıltilkiye çıkardı beni

26

27

Fotoğraf: İlker Özpınar

28

Neslihan Yalman

BİR FOTOĞRAFIN FRAKTAL ÇÖZÜMLENİŞİ

Doğukan Altınışık’a…

- O da babam gibi hissî bir mühendisti/r-

yirmi birinci yüzyılda, robotlar, antik medeniyetteki kölelerin yerini alacaktır demişti Tesla ben seninle koşarak yürüyordum tedavisi imkânsız algoritmaların içinde bedeninin yalnız haritasını takip ediyordum şempanzelerle gen ortaklıklarını düşünerek yüzde 0,2, 2.0’la biyolojisi günden güne savrulan korkuların doldurduğu dijital kuyunun dibinde tonlarca elektromanyetik dalganın arasından seken iki taşın tek amacı oranınca sekiyordum titreyen avuçlarında ensesini kalabalığın ateşlediği bu cehennemi mecburen hissediyordum

29

‘‘-lütfen, kartınızı tekrar gösteriniz’’ -diye seslendiğinde zihnimize ezberden uzayan şekilsiz kadın bir şey, insaninsaninsan, bizimle aynı zamana durmadan sıkıştırılan oklarımızı sürekli bölüyordu sürtündüğünde müziğe yüzünde tarçınlı uzay görmüştüm bir akşam sesleniyordu paslanmış kulağıma tekleyen yüreğindeki piyanonun tuşları: - dans edelim duyguları açmanın gövdeyi açmaktan zor olduğu gizemli aralıktan / Doğmak’tan doğalım, ki, sarılıcam çocukların diliyle, sana çok sarılıcam / Neslinin Devamı’ndan Watt = Vol x Amper’dir gözün gördüğüyse hep boş kayıt

30

Süleyman Sabri Genç

BOZ AYININ RÜYASI

bir uzun kış sonra rüyasını yazdı boz ayı skandal güzelliklerini kamera önlerinin göz bozukluğuna karşı aldatıldı doğa gözlük camlarıyla teması korumak için lenslerle revize edildi donduruldu göğ ölçüsüz aynılığın sonsuza limiti arkeoloji müzesinde ölü bulundu monroe profesör frankfurt otlarını çalarken yönheykelsiz 1 milyoncu yayıldı tuvallere warhol’un asasıyla big mac menülerden yüksek doz vasattan hak edilmeyen ifrata uykunun sigortası milkshake reklamında ve tat duyusunu kaybetti boz ayı rüyasında

31

uyumaya çalışırken beni ilgilendirmez diyorum boz ayının rüyası uyandığı gerçeğin bulanıklığında

32

Mustafa Furkan Öktem

ANTİK TRAJEDİ

*sahne on üç

Duru İman:

Bu ışıktan

bedenin zım

-paralanmış

ya niye?

-Sana tapmıştı Yunanlar da, evet, Tanrı

diye!-

Bu cilalanmış omuzlardan akan tuzlu terin

Uzuyor sanki som ağzında gümüş ellerinin.

Tabiat:

Ey kerametli karanlık, yosun aylar, büyü

ten

Ki büyür valide dağlar; sizi sormuş

büyüten!

33

Ruh Korosu:

Ey ilahî su, ey İsa eli, ey tatlı sızı;

Bize kâr et

-medi kan, ân

ile kar har

-cımızı!

34

Alper Beşe

BAROK SEMAH çözülüyor ormanın gizli dili boşluğun ortasında imlası sahte karanlık imalar sarıyor evini hiçliğin

Veba çöle uğramaz. Sırf bu yüzden ömrünü çölde geçiren

erkekler tanıdım. Kocalarını salgından korumak için onların hayatını çöle çeviren kadınlar. Savrulan çocuklar. En çok da sayrı atlar. Binicisini hiçliğe taşıyan. Sonra çöl kuşları bilirim. Otellerde söylenecek şarkılar öğretirler.

mektup göndermenin zamanı geçti varlığı çölünde kurutan çarmıha emzirdikçe yeşerir yazgı tenimden şiir kılığında çiviler

Dirim sudan gelir. Kurulandıkça ölümü anımsamam bundan. Yabancı havlularda bıraktığım yaşam izleri. Başka çarşaflar. İçimden boşalan evlere taşınıyor ikinci el umutlar. Doluyor

pencere önleri yapma çiçeklerle. Sokağa salınan kafes hayvanları. Yükleniyor oyun çığlıkları kamyonlara.

35

başlangıç çizgisi eğri gövdelerin son yalan mutluluk durağı bitiştir sözcükleri yoklukta ilk adım acı

Der bestirnte Himmel über mir und das moralische Gesetz in mir. Veya üstte basan mavi, altta delinen kara. Çatlayan bahçenin ısırganlarına çarpıyor sesim. Kemiklerimde fetret uğultusu. Dingin döngüsü aneminin damarlarımda. Cebimde

büyürken çekilmiş fotoğrafım.

36

37

Tarık Günersel

Olgular Algılar

I. Perde ≠ =

✖ ✔

0 ∞

. ,

1 99

II. Perde = ≠

✔ ✖

∞ 0

, . 99 1

III. Perde ! ?

? ! 0 0 0

38