32
www.ozgurgelecek.net Sayı: 23 Yaygın süreli Özgür gelecek’ten Umut; Düş mü gerçek mi? 4 Sayfa 2 19-22 Aralık, TC’nin saldırısına karşı hem hapishaneler hem dışarısı açı- sından direnişin sergilendiği tarih ola- rak kayda geçti. Bugün hala sorumlula- rın yargılanması için mücadele devam ediyor. 19-22 Aralık’ın 11. yılında her yerde protestolar vardı. Sağlıkta Dönüşümün (yıkı- mın) sac ayaklarından biri olan Kamu Hastaneleri Birlik Ya- sası’nın da KHK ile çıkarılması- nın ardından kamu emekçileri 21 Aralık günü g(ö)reve çıktı! 2011’in menzilinden çıktı- ğımız, 2012’nin kapsa- ma alanına girdiğimiz şu günlerde, umuda dair bir tartışma yürüt- menin belki de tam za- manı... K. Afrika’dan Ortadoğu’ya, Yunanistan’dan ABD’ye dünya halklarının sokaklara döküldüğü 2011 yılını geride bıraktık. Tunus’ta işsiz üniversite mezunu bir gencin kendini yakmasıyla ateşlenen halk isyanlarından çok şey öğrendik. 2011 yılı ülkemiz açısından da unutulmaz anlara tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu. TC’nin sınırlarını aşan Kürt halkı, yıl boyunca sokaklarda eyleme durdu. Bu senenin en büyük yarası ise Wan depre- mi ile açıldı. 2012 yılına “KCK operasyonları” gölgesinde giriyoruz. Binlerce Kürt siyasetçinin tutuklanması- nın ardından aydın-yazarlar, akademisyenler, avukatlar derken sıra devrimci, demokrat ve yurt- sever basın emekçilerine geldi. Ama bu devran böy- le gitmez. Bu düzeneğin de çarkı kırılır. Bu da an- cak halkın örgütlü direnişi ile başarılabilir. Wan depreminin yaralarının sarıldığı, egemen- lerin düzenlerinin çarkının kırıldığı bir 2012 yılı di- leğiyle... Yeni yılınız kutlu olsun! Umudumuzu kıramayacaklar... Direncimizi de... Devrim mücadelesi uğru- na yaşamlarını feda eden şe- hitlerimizin bizlere bıraktığı miras ile ilerliyoruz mücadele dolu günlere. Şehitlerimizi anmak ve tutsaklarla dayanışmak için 5 Şubat’ta Kartal’da Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde Partizan Şehit ve Tutsak Aile- leri olarak saat 15.00’te başla- yan bir etkinlik düzenliyoruz. PŞTA Bilet için irtibat: 0212 521 34 30 0216 306 16 02 2011 yılını geride bırakır- ken, durup bir düşüne- lim önce… Geleceğe emin adımlarla yürüye- bilmemiz için yakın geç- mişimizi sık sık hatırla- maya ihtiyacımız var çünkü. Özgür Gelecek gazete- si olarak 2011 yılının son sayısı olan bu sayı- mızda okurlarımız için bir dosya hazırladık. 2011’de işçi-emekçi mü- cadelesinden Kürt mese- lesine, kadın sorunun- dan dünya halklarının mücadelesine kadar ne- ler yaşandığını bir ha- tırlayalım istedik. İşçi - 4/5 Köylü - 7 Kürt meselesi - 9/10 Kadın - 12/13 Gençlik - 15 K. Afrika ve Ortado- ğu - 16/17 Hapishane - 20 Dünya ve Kriz - 22/23 Çevre - 29 2011 yılında neler oldu? 28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 * Fiyatı: 1.50 TL * ISSN: 1307-878X Sayfa 18 Sayfa 6 özgür gelecek özgür gelecek Umudu büyütenler kazanacak! kazanacak! Direniş ve katliam unutulmadı! Emekçiler sağlıkta yıkıma karşı g(ö)revdeydi! 5 Şubat’ta buluşalım!

Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Özgür Gelecek | Paşêroja Azad | Günlük Haber Bülteni

Citation preview

Page 1: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

www.ozgurgelecek.netSayı: 23 Yaygın süreli

Özgür gelecek’tenUmut; Düş mü gerçek mi?

4 Sayfa 2

19-22 Aralık, TC’nin saldırısınakarşı hem hapishaneler hem dışarısı açı-sından direnişin sergilendiği tarih ola-rak kayda geçti. Bugün hala sorumlula-rın yargılanması için mücadele devamediyor. 19-22 Aralık’ın 11. yılında heryerde protestolar vardı.

Sağlıkta Dönüşümün (yıkı-mın) sac ayaklarından biri olanKamu Hastaneleri Birlik Ya-sası’nın da KHK ile çıkarılması-nın ardından kamu emekçileri 21Aralık günü g(ö)reve çıktı!

2011’in menzilinden çıktı-ğımız, 2012’nin kapsa-ma alanına girdiğimizşu günlerde, umudadair bir tartışma yürüt-menin belki de tam za-manı...

K. Afrika’dan Ortadoğu’ya, Yunanistan’danABD’ye dünya halklarının sokaklara döküldüğü2011 yılını geride bıraktık. Tunus’ta işsiz üniversitemezunu bir gencin kendini yakmasıyla ateşlenenhalk isyanlarından çok şey öğrendik.

2011 yılı ülkemiz açısından da unutulmaz anlaratanıklık ettiğimiz bir yıl oldu. TC’nin sınırlarınıaşan Kürt halkı, yıl boyunca sokaklarda eylemedurdu. Bu senenin en büyük yarası ise Wan depre-mi ile açıldı.

2012 yılına “KCK operasyonları” gölgesinde

giriyoruz. Binlerce Kürt siyasetçinin tutuklanması-nın ardından aydın-yazarlar, akademisyenler,avukatlar derken sıra devrimci, demokrat ve yurt-sever basın emekçilerine geldi. Ama bu devran böy-le gitmez. Bu düzeneğin de çarkı kırılır. Bu da an-cak halkın örgütlü direnişi ile başarılabilir.

Wan depreminin yaralarının sarıldığı, egemen-lerin düzenlerinin çarkının kırıldığı bir 2012 yılı di-leğiyle... Yeni yılınız kutlu olsun!

Umudumuzu kıramayacaklar...Direncimizi de...

Devrim mücadelesi uğru-na yaşamlarını feda eden şe-hitlerimizin bizlere bıraktığımiras ile ilerliyoruz mücadeledolu günlere.

Şehitlerimizi anmak vetutsaklarla dayanışmak için 5Şubat’ta Kartal’da Hasan Ali

Yücel Kültür Merkezi’ndePartizan Şehit ve Tutsak Aile-leri olarak saat 15.00’te başla-yan bir etkinlik düzenliyoruz.

PŞTABilet için irtibat:

0212 521 34 300216 306 16 02

2011 yılını geride bırakır-ken, durup bir düşüne-lim önce… Geleceğeemin adımlarla yürüye-bilmemiz için yakın geç-mişimizi sık sık hatırla-maya ihtiyacımız varçünkü.

Özgür Gelecek gazete-si olarak 2011 yılınınson sayısı olan bu sayı-mızda okurlarımız içinbir dosya hazırladık.2011’de işçi-emekçi mü-cadelesinden Kürt mese-lesine, kadın sorunun-dan dünya halklarınınmücadelesine kadar ne-ler yaşandığını bir ha-tırlayalım istedik.

İşçi - 4/5Köylü - 7Kürt meselesi - 9/10Kadın - 12/13Gençlik - 15K. Afrika ve Ortado-

ğu - 16/17Hapishane - 20Dünya ve Kriz - 22/23Çevre - 29

2011 yılında neler oldu?

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 * Fiyatı: 1.50 TL * ISSN: 1307-878X

Sayfa 18 Sayfa 6

özgür geleceközgür gelecekUmudu büyütenler

kazanacak!kazanacak!

Direniş ve katliam unutulmadı! Emekçiler sağlıkta yıkıma karşı g(ö)revdeydi!

5 Şubat’ta buluşalım!

Page 2: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Merhaba;Dönemin başbakanı Bülent Ecevit hapis-

hanelerin teslim alınmadan IMF programı-nın uygulanamayacağını söyledikten sonraAmerika’ya gitti. Devlet 20 hapishaneye eşzamanlı olarak saldırdı, 28 devrimci tutsağıvahşi biçimde katletti.

19-22 Aralık’ın üzerinden 11 yıl geçti. Nesokakları zaptedebildi devlet ne de devrimcive komünist tutsakları teslim alabildi.

Halka zulüm üzerine kurulu sistem ve busistemin egemenleri kendilerine karşı baş-kaldırısız gün görmemektedir. Bir avuç asa-

lağın milyonlarca işçi ve emekçiyi sömürme-si üzerine kurulu düzeni sürdüğü sürece baş-kaldırılar, sokakların ve zindanların haykırışıhep olacaktır. Ne katliamlar ne de katmerlizulüm onları korktukları sondan kurtarabile-cektir.

11. yılını büyük bir gururla andığımız 19-22 Aralık direnişimizin mirasını bize bıra-kan ve bu mirasın en değerli parçası olan şe-hitlerimizin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.Anılarını mücadelemizde yaşatacağız…

Tekirdağ 1 Nolu F Tipi’nden Tutsak Partizanlar

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2302 Özgür Gelecek’ten

2011’in menzilinden çıktığımız,2012’nin kapsama alanına girdiğimiz şugünlerde, umuda dair bir tartışma yü-rütmenin belki de tam zamanı. Çünkü,bizim için büyük, ancak sınıf mücadele-sinin zaman diliminde kısacık bir anıkaplayan 2011’i, gözaltı ve tutukla-malarla kapatıyoruz. Yılın son dakika-larına düşen bu görüntüler, aynı za-manda tüm bir yılın prizmasından yan-sıyan renkleri barındırıyor aslında. San-ki 2011’in tüm yaprakları sonuna kadarkullanılmalıymış hissi uyandıran, bubaskı ve zulüm iklimi anlaşılan yeniyılda da peşimizi bırakmayacak! Yılınson demlerinde karşımıza çıkan bu fo-toğrafa daha yakından bakalım istiyo-ruz.

Gözaltına alınan gazetecilerin zaferişareti, gülümseyen yüzler ve çakmakçakmak gözlerle çekilmiş fotoğrafların-dan söz ediyoruz. Çağdaş, Zeynep veEvrim’in fotoğraflarından. Aralarındamatbaa çalışanlarının da olduğu 49 ga-zeteci aynı saatte (buna dikkat) gözaltı-na alındı, 36’sı tutuklandı. Madalyonunbir yüzünden yansıyan ilk gerçek çağrı-şım. Savcıların ciddiye alınabilecek hiç-bir soru sormadığı; tamamen keyfi,gerekçe bulma ihtiyacı bile duyulmayanbir operasyon. Ya da başka bir deyişle;baskı ve zulüm, Kürt halkına yönelikinkâr, imha ve asimilasyon! Amaç

belli, Kürt halkını ve onunla dayanışmaiçinde olan devrimci, ilericilerinin sesi-nin kısılması. İşte bu küçük kare ger-çekte tüm bir yılın özetini veriyor. Kor-ku, baskı, gözaltı ve tutuklama; devletterörü ve sınırsız bir vahşet ikliminindevletin aynasından yansıyan, yılın songünlerine kazınan siluetini!

Silvan’da, Kazan Vadisinde kim-yasallarla katledilen gerillaların, kur-şunla bedeni delik deşik edilen Yıldı-rım Ayhan ve Murat Elibol’un, evla-dı göz göre göre infaz edilen Siti ananınçığlığından, yılın son yapraklarına acıy-la kazınanlar. 36 gazetecinin tutuklan-masını veren bir haber veya fotoğrafbağrında tüm bu acıların izdüşümlerinitaşıyor elbette. Maden kazalarında canveren, kimisi henüz toprak altından bileçıkarılamayan işçilerin, Wan’da açlıktanölen bebeklerin feryadı da var bu resim-de! Zulüm ve korkuyla terbiye edilen,“acaba sıra bizde mi?” sorusu zihin-lerine kazınan bir toplum fotoğrafı ya-şananlar. Ne demişti İlker Başbuğ za-manında, “kazanma umudunu kır-mak gerekir?” Ne demişti Erdoğan,“Maden cinayetleri bu işin doğa-sı”, ya bakanı “Ne güzel öldüler?”Peki ya Ragıp ve Büşra hocanın, avukat-ların tutuklanmasına; “Ben KCK ope-rasyonlarını sonuna kadar savu-nuyorum.” Peki Kürt halkının dostla-

rına “kimse kusura bakmasın!”.“Sınır ötesi operasyonlardan KCKoperasyonlarına hepsi koordinas-yon içine tartışılmış, kararlaştırıl-mış planlanmış ve yürütülmekte-dir” sözleri Beşir Atalay’a ait değil mi?Hani bağımsız-tarafsız yargı, adil yargı-lama!

Muktedirlerin neredeyse koca biryılda en önemli hedefiydi umut! Kazan-ma-başarı, özgür bir dünya umudunugasp etmek üzerine şekillendi tümoyunlar, buna göre kurgulandı tüm se-naryolar! Ne ki bu iş biraz zordu.

Çünkü, ne kadar budadılarsa umut,dünyanın dört bir yanında topraktanadeta fışkırdı. Kuzey Afrika ve Ortado-ğu’dan Avrupa’ya; Asya’dan Amerika’yahemen her yerde kendine bir yurt edin-di, filizlerinden yeniden yeşerdi. Umut,sıfır noktasında havan topları altındagörkemli bir direnişle evlatlarına sahip-lenen Kürt halkının elindeydi kimizaman.

Kimi zaman, YSK kararına karşı so-kağı tutuşturanlara aitti. Umut bazen,direnişi yeni yıla devreden Kampana-Savranoğlu işçilerinin çadırına ko-nuktu. Bazen, Hopa’da AKP’ye meydanokuyan gençlerin hücrelerinde sabahla-dı. Gerze’den, Erzurum Tortum’a;Trabzon Solaklı’dan ve Nazimiye-Peri suyuna kadar uzanmıştı umut.Günü geldi Taksim Meydanı’nda 1 Ma-yıs marşıyla “Rojbaş gerilla”ya ev sa-

hipliği yapacak, renken renge girecek,dilden dile aktarılacak ve bugüne uza-nacaktı. Wan halkıyla enkaza gömülsede, toprak altından yeniden yeşerecekve yaşama sımsıkı sarılacaktı. KorkuCumhuriyetinde en çok korkulanolacaktı, en çok karalanan, üzerineen fazla gidilen ama hiçbir zaman elegeçirilemeyen!

Umut ışık gibiydi, zebanilerin kor-kusu da bundandı! Peki ya umut düşmüydü? Eşit, özgür, insanın insanca ya-şayabildiği bir dünya düşü müydü?Herkesin dilini, kültürünü özgürce ya-şayabildiği; yaratıcılığın zincirlerindenboşandığı, insanın doğayla bütünleştiğibir dünya mıydı umut? Belki de evet!Belki de umut biraz düştü. Düş, bi-razda umut. Düşten besleniyordugerçek ve yeniden onu büyütüyordu.

Ya da umuttan besleniyordu düş veona güç katıyor, onu ateşliyor yaşamaenerjisi aşılıyordu. Yoksa umut, hemdüş hem de gerçekti! Gerçektiçünkü umut adına, ete kemiğe bü-rünüyordu, dile geliyordu! Vedüştü; dünyanın sınırlarını aşanbaşka bir dünyada kimsenin ula-şamayacağı bir evrendeydi. Takvimyaprakları yeni yıla döndüğünde düşlegerçeğin amansız, soluksuz serüveni ye-niden başlayacak. Düşe dönüşen umutyeniden gerçeğe sarılacak, büyüyenumut, düşü körükleyecekti. Sahiumut; düş müydü gerçek miydi?

Umut Yayımcılık ve Basım Sn. Ltd. Şti.Yönetim yeri: Gureba Hüseyin Ağa Mh.

İmam Murat Sk. No: 8/1 Aksaray-Fatih/İstanbul Tel: (0212) 521 34 30Faks: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Çilem İLASLAN

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven San. Sit. B Blok, No: 366 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 544 66 34

e-posta: [email protected]

BÜROLAR Kartal: İstasyon Cd. Dörtler Ap. No: 4/2 Tel: (0216) 306 16 02 Ankara: Tuna Cd. Çanakçı İşhanı No: 51 Çankaya

İzmir: 1362 Sk. No: 18 Altan İşh. Kat: 5/509 Çankaya/Konak, Tel: (0232) 445 16 15 Malatya: Dabakhane Mh. TurgutTemelli Cd. Barış İşhanı Kat: 3 No: 95 Erzincan: Ordu Cd. Ordu İşhanı Kat: 3 Tel: (0446) 223 67 18 Bursa: SelçukHatun Mh. Ünlü Cd. Sönmez İşsarayı Kat: 2 No: 185 Heykel, Tel: (0224) 224 09 98 Mersin: Çankaya Mh. 4716 Sk.

Güneş Çarşısı No: 30 Kat: 2 Akdeniz Dersim: Moğultay Mh. Sanat Sk. Arıkanlar İşhanı Kat: 3 No: 203 Tel: (0428) 21227 50 Avrupa Büro: Weseler Str 93 47169 Duisburg-Almanya Tel: 0049 203 40 60 958 Faks: 0049 203 40 60 959

Umut; Düş mü gerçek mi?

Yaygın süreli

Kartal: Daha nitelikli bir ya-yın ve daha da örgütlü bir faaliyetekseninde gerçekleştirilen gazete-okur toplantılarının bir ayağını daİstanbul Anadolu yakasında ger-çekleştirdik. Gazetenin her yönü-nün – çıkış aşamasından kitleyeulaşana dek- örgütlenmesinin ka-çınılmaz olduğu bilinciyle gerçek-leştirilen toplantıda gazeteye öne-rilerin yanısıra genel gündemleredair tartışmalara da değindik.

Gazetemiz üzerine yaptığımıztartışmalarda gazetemizin 2 hafta-lık periyotta olduğu ve bu noktadagündemin gerisine düşmesinin“doğal” olduğu ancak kendimiziörgütlediğimiz ve gazete dağıtım-larında yaptığımız sohbetlerle budurumun aşılabileceğini konuştuk.Yanısıra kitlelerin gazetemiz Öz-gür Gelecek’te kendini bulması vebunun örgütlenme çalışmalarındakolaylık sağlayacağı üzerine görüşbirliğine vardık.

Nitelikli bir gazetenin kitleleringündemini örgütlemesinin yanın-da örgütlü yoldaşlarımızın politikseviyesini artıracak yazıların yer

alması toplantı içerisinde verilenörneklerden biri oldu. Elbette ça-lışmalarımızdaki başarının veri-min sadece yazıların okunmasıylasınırlı olmayacağını biliyoruz. Buaçıdan süreklileşen toplantılarlabu durumu aşabileceğimizi konuş-tuk.

Karikatür, Kürtçe yazı, kentseldönüşüme dair yazılar, eğitim dizi-leri, aydınlardan yazılar -her nekadar da KCK tutuklaması ile ül-kemizde aydın kalmasa da- sporvb. öneriler toplantıda sunuldu.Tüm bunlarla birlikte gazete dağı-tımları üzerine de konuşma fırsatıbulduk. Gazete dağıtımlarında ya-şanan sıkıntıları aşmak için ilk el-den dağıtım öncesi gazete toplantı-larının gerçekleştirilmesi ve dağı-tımların buradan doğru yapılması-nı planladık.

Ve son olarak düzenli gazetedeğerlendirilmelerinin yapılmasınıkonuştuk. Değerlendirmelerinhem bizleri örgütlemede hem dekitleleri örgütlemede çalışmaları-mızın önünü açacağının bir kezdaha altını çizdik.

Daha nitelikli bir gazete ve daha örgütlü bir faaliyet

Page 3: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 03Politika-Gündem

Kuzey Afrika ve Ortadoğu halklarınınkırdığı fay hattının, dünyanın dört biryanında ciddi sarsıntılar, kaynamalar veçatışmalar yarattığı 2011’de; ülkemizdede sınıf mücadelesi değişik görüngüleraltında, ivmesini giderek yukarı çekenbir grafikle yol aldı/almayı sürdürüyor.

Diktatörlerin neredeyse kadir-i mut-lak ilan edildiği bir coğrafyanın denizle-rinden kopan fırtınaların; kıyısına vur-duğu, etrafını kuşattığı ve her gün gide-rek içine daha fazla çektiği ülkemiz ege-menlerinin, pozisyon belirlemesi zorun-luydu. Zira, isyan hareketleri emperya-listleri de sallar, köşeye sıkıştırır, teşhirederken; yaşam ünitesini onlara teslimedenlerin bundan muaf olması mümkündeğildi. Nitekim, Türk hâkim sınıfları,daha mürekkebi kurumadan üzerineatıldıkları BOP senaryosundaki rollerinehenüz provalar bile başlamamışken ha-zır ve nazırdı.

Emperyalist karargâhların, isyanlarve kalkışmalar koduyla öngördükleri ge-leceğin bir bölümünü içine alan 2011,Türk egemen sınıfları cephesinden de,içerde ve dışarıda önemli adımlar attık-ları bir yıl oldu. Alınacak yolu bu denlideğerli kılan ise; sürecin hassasiyeti veyakıcılığı ekseninde devletin yeni ihti-yaçlara uygun bir şekilde restore edilmegerekliliğiydi. Siyasi temsiliyetini AKP’debulan Türk egemen sınıflarının, 12 Eylülreferandumunda yakaladığı motivasyo-nu ileri taşıma zorunluluğu, yalnızca sö-mürüden beslenen doğalarından değilaynı zamanda emperyalistlerin bölgeyide içine alan denklemdeki rolünden kay-naklanıyordu.

Çözülmek üzere bekleyen bir yığınsorun vardı ve zaman onların aleyhineişliyordu. Adeta bir kara delik gibi hergün yeni bir ülkeyi içine çeken ve doy-mak bilmeyen kriz gerçeği söz konusuy-du ve de bundan ne yazık ki kaçış yoktu.Kurtuluş ise garanti değildi. Finans kapi-talin kalbi addedilen Wall Street bile ey-lemcilerin sloganları ile yankılanırken,iyimser olmak için çok da neden yoktu!Efendilerinin bu çaresizlik ve köşeye sı-kışmışlık hali, Türk hâkim sınıflarınınhareket alanına dair koordinatları da çi-ziyordu. Dış politikada ibrenin, “komşu-larla sıfır sorun”dan sırf soruna yönel-mesini de burada aramak gerekir. Füze

kalkanı tartışmaları ve Libya’ya yönelikişgal sırasında açığa çıkan görüntü debunu doğrulamaktadır. Arabayı kullananyerli uşaklar olsa da, direksiyon efendile-rin elindedir. Bu seyahatte halkların kanıüzerinden sergilenen performans ise ka-rakterlerine uygundur. Libya halkınıngeleceği üzerinden yüzsüzce pazarlık ya-pılmış, benzer bir proje de Suriye içinhazırlanmaktadır.

Ya Bizdensin ya da Sen Bilirsin!Türk hakim sınıflarının 2011’e Hiz-

bullah üyelerini serbest bırakarak başla-ması, nasıl bir güzergâh izleyeceğine, ni-şangâha kimi koyacağına ilişkin deönemli ipuçları verecekti. 2011’in abartı-sız tüm yapraklarına sirayet eden, sarıkırmızı ve yeşilin anlattığı da buydu.Restorasyon süreci, bu parametlerdekigelişmeleri de hesaba katarak “güncel-lenecekti”. Elbette bu süreç boyuncaamaca uygun bir söylem tutturulmayaazami çaba sarf edilecek, toplum bilinci-ne enjekte edilecek zehirde, diğer birçokkavramın yanında “yüzleşme”, “he-saplaşma”, “demokratikleşme” sık-ça kullanılacaktı.

“Müslüman demokrat”, “deği-şimden yana”, “askeri vesayete kar-şı sivilleşme” kavramları ile “demo-kratik bir ülke” retoriği, AKP’nin te-mel düsturu olacaktı. Her adım, AKP le-hine, her değişiklik “askeri vesayetlehesaplaşma” adı altında servis edile-cekti. Yıl daha ikinci ayını doldurmadanBalyoz Planı çerçevesinde generaller,muvazzaf askerlerin tutuklanması, Ge-nelkurmay Başkanının emekli edilmesibu kapsama alınacaktı. Seçim sürecindesöz konusu söylemler tavan yapacak vehizmet projeleriyle (Kanal İstanbul, İs-tanbul’a yeni havaalanı vb.) beslenecekti.Kontrgerilla artıkları, piyasaya sürülerekgeçmişle “hesaplaşılacak”tı.

Mecliste anayasayı değiştirecek ye-terlilikte bir oy oranı peşinde koşanAKP, bunun için ne gerekiyorsa yapacak-tı. Önce aynı kulvarda at koştursalar da,farklı olanların, tehdit potansiyeli taşı-yanların, sesi Ergenekon operasyonu ilekısılacaktı. Yüzde 50’lik bir eşiği yakala-mayı başaran AKP’nin gölgesi, toplumuntüm gözeneklerine daha fazla sirayetedecekti. Yeni anayasa gündemi sürekli

ısıtılacak, gerçekte emekçilerinzararına her değişiklik demo-kratikleşme, sivilleşme olaraktakdim edilecekti. Yılın sonperdesi Dersim sahtekârlığı ilekapanacaktı.

Nedim Şener ve Ahmet Şıkda Ergenekon parantezine alı-nacak, böylelikle bu operas-yonların sınırlarına dayanılmışsıra diğerlerine gelecekti. Kuş-kusuz AKP’nin en büyük başağrısı Kürt Ulusal Hareketiydi.YSK kararı ile Kürt halkınıntemsilcilerine yönelen devlet,aldığı yanıt karşısında geriadım atsa da saldırılarının bo-yutunu, çapını genişletecekti.

“Herkes terörle arasınamesafe koysun” sözleri,Türk egemen sınıflarının ger-çekleştireceği siyasi soykırımkampanyasına hazırlıkların şifreleriydi.Temmuz’da Amed Silvan’da yaşanan ça-tışma aradıkları fırsattı. Devlet, Kürt hal-kının tüm değerlerine, kurumlarına, top-yekun bir saldırı konseptini devreye sok-tu. Bu yönelimin devlet cephesinden adıKCK’ydi. Emperyalistlerin bölgedekihamlelerini etkileyebilecek bir önem arzeden Kürt ulusal sorununa Türk egemensınıfları da bu anlamı yüklemekten geridurmayacaktı.

Krizden Kaçış Yok...Çatışmanın en ileri mevziinde burası

olsa da savaşın seyrini etkileyecek birdizi faktör daha bulunmaktadır. Orta veUzun Vadeli Program, Torba Yasa’dakiyapısal değişiklikler ve Ulusal İstihdamStratejisi ile yeni bir güzergâha doğru yolalan emek cephesini de hesaba katmakgerekir.

Zira, sözünü ettiğimiz program yaşa-ma geçtikçe, öfkenin derecesinde esaslıbir yükseliş olacaktır. Sağlıkta Dönü-şüm-piyasalaşmada hatırı sayılır bir me-safenin alındığı, çalışma yaşamına esnekkoşulların damgasını vurduğu, örgütsüz-lüğün emekçilerin büyük bir alanını kap-ladığı ve örgütlenmenin önüne türlü en-geller çıkarıldığı atmosfer, isyan tohum-larını da beraberinde taşımaktadır. Cariaçığın tarihi rekora koştuğu, tüm çarpıt-malara karşın işsizliğin düşmediği,emekçilerin “güncellenmiş” asgari ya-şama mahkum edildiği bir iklimin böyledevam edemeyeceği açıktır. 2011 yılınıülke genelinde yüksek katılımlı bir grevlekapatan sağlık ve kamu emekçilerininyalnızca bugüne değil geleceğe dair desöyledikleri vardır. 2011’in lokal eylem-ler dışında geniş çaplı, kitlesel eylem vedirenişlere tanıklık etmemesi yanıltıcı ol-mamalıdır. AKP’nin işi işbirlikçi sendi-kalara bile bırakmayan çaptaki yönelimi-nin perde arkasında da bu gerçek vardır.Bu sefer, 2008’de “teğet geçen” emper-yalist küresel krizin, etkisini yorumla-mak için daha fazlasına gerek kalacaktır.Özelleştirmelerden, IMF ve DB’den alı-

nan paralarla ayakta durabilen ekonomi,kaygan bir buz üstünde adeta istim üze-rinde gitmektedir. Yunanistan’ı batıran,İtalya ve İspanyayı sallayan, ABD’ninkalbine saplanan, İngiltere’yi resesyonsürecine sokan ve giderek derinleşenkriz, kuşku yok ki domino etkisini sürdü-recektir.

Son Sözü Direnenler Söyleyecek!Meclisin zaten sandalye sayısında öte

bir anlam ifade etmeyen varlığına biletahammül gösterilmemekte, işler KanunHükmünde Kararnamelerle halledilmeyoluna gidilmektedir. AKP, bu anlamdada TC tarihinin rekorlarına sahiptir.AKP’li olmayan, farklı düşünen, farklıkonuşan, muhalefet eden, kimliğine,onuruna, diline sahip çıkan; geleceğiniellerine almak isteyen her kesime yöne-len azgınca saldırı bu yüzdendir.

“Zulümle âbad” olunmak istenmesi-nin nedeni gelecekten duyulan korku-dur. Zira, sistemin her gün bir dikişi pat-lamakta ve toplumsal muhalefetin bile-şenlerini de tetiklemektedir. İnternetsansürüne karşı gösterilen tepkinin ek-lendiği, YGS eylemleri; 1 Mayıs’ta ülke-nin dört bir yanında göz dolduran kala-balıklar önemli mesajlar vermektedir.Bu tabloda dikkat çekici yanın arayışiçinde, mevcut tabloya tepkili ama örgüt-süz geniş bir kesim olması yönelinecekkesimi, hedefi de tarif etmektedir. Dire-niş, mücadele ve çatışma henüz toplum-sal muhalefete rengini vermese de2011’de sıklıkla karşımıza çıkmıştır. Kürthalkının; ileri cephelerde, askeri ve siyasioperasyonlarla hesaplaşan pratiğini ayrı-ca ele almak gerekir. Çatışma ve müca-delenin, hesaplaşma ve mevzilenmeninesas olarak tüm sürece yön verdiği bucephede, sınıf mücadelesi oldukça şid-detli bir boyutta yol almaktadır.

İşçi ve emekçiler, Kürt ulusu ve diğermilliyetler, 2011’den direniş ve mücade-leden beslenen bir sinerji devraldı. Bu si-nerji, gelecekten umutlu olmak adınaaranacak nedenlere kaynaklık edecektir.Son söz buradan çıkacaktır!

2011’den devreden;

DirenişDireniş veve UmutUmut; ; Kazanmak İçin Daha Fazla Nedenimiz Var!

Page 4: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Derinleşen kriz ve büyüyen korkular

Giderek derinleşen ekonomik siya-sal kriz, sistemin kolonlarını sarsarken2012 yılına yine mutluluk senaryolarıile birlikte giriyoruz. Kapitalizmin krizigün geçtikte daha güçlü bir şekilde his-sediliyor ki dünya ölçeğinde yarattığısarsıntılar bunun en somut örneği…Krizi yönetememe, devlet bütçeleriningünden güne açık vermesiyle daha daderinleşirken; siyasal arenada krizdenkurtulmak adına devreye sokulan sal-dırılar kitlelerin öfkesini büyütüyor.“Artık hiçbir şey eskisi gibi olma-yacak” diyen burjuva ideologların buyorumu bile bunun bir kanıtı.

IMF ve DB’den borçlanma ile yürü-tülen “krizin teğet geçeceği” yalanınınyavaş yavaş sonuna geliniyor. Bununyarattığı korku, bugün başta hükümettemsilcileri olmak üzere kimi egemensınıf temsilcilerinin alelacele işsizliğindüştüğü, ekonominin düzeldiği gibi ya-lanlara daha çok başvurmalarınaneden oluyor.

Egemenlerin bu durum karşısın-daki çabası dikkat çekicidir. Sürdürü-len politikalar ve bunların ideolojikaygıtlar aracılığı ile nasıl hayata geçiril-diği oldukça önemlidir. 2011 yılındaAKP’nin devletin üst yapı kurumla-rında örgütlenme çabası oldukça ciddiboyutlara yükseldi ve özellikle referan-dum sonrası önemli bir güce sahipoldu.

Bu “kudretin” 2011 yılı boyunca işçisınıfına yönelik saldırılarını yoğunlaş-tırmasına yol açtığını geçtiğimiz yılaşöyle bir göz atarak görebiliriz.

2011’de kriz ve saldırganlık

2011 yılı içinde gerçekleşen genelseçimlerin egemenler açısından önemlibir özelliği vardı. Önceki pratikler gör-mezden gelinerek kitlelere bir “istik-rar”dan bahsedildi. “İstikrar”ın genelçerçevesi seçim sürecinde “iyimser”propagandalar ile çizildi. Seçimler son-rasında ise yürütülen çalışmaların birönceki dönemlerden en önemli farkı da

seçim sonuçlarına paralel bir şekildesaldırıların daha pervasız olduğu ger-çeğidir.

2011 yılında işçi-emekçilere yönelikkapsamlı saldırıların başında TorbaYasa geliyor. Yıllardır süren özelleş-tirme ve taşeronlaştırmanın ardındanböylesi bir yasa ile saldırının startı ve-rildi. Hemen ardından “Bölgesel As-gari Ücret Uygulaması”, “Özelİstihdam Büroları” ve kazanılmışhak olan “kıdem tazminatı hakkı-nın gaspı” gündeme getirildi.

Egemenlerin torbasından işçi-emekçiler için bir umut çıkmazdı elbet!Torba Yasa’nın kitleler nezdinde meş-ruluk kazanması için ön planda tutu-lan ve propaganda edilen konu vergiaffı oldu.

Mevcut yasanın işçilere yönelik ge-tirdiği yıkıma bakacak olursak;

2011’de Torba yasa ile birlikte;- Kamu yönetiminin üst düzey yö-

neticilik makamları, hükümetle gelipgidecek “siyasal kadrolar”a dönüştü-rüldü.

- 3 milyon işsize karşın, sadece 170bin kişinin faydalanabildiği İşsizlikFonu’nun prim gelirlerinin yarısının,taşeron firmalara, özel istihdam büro-larına aktarılmasının yolu açıldı.

- Belediye işçilerine sürgün yoluaçıldı.

- Kriz bahane edilerek, ödenmeyenişçi ücretleri işsizlik fonundan, yaniyine işçinin cebinden ödendi.

- Kamuda daha az engelli istihdamedilmesi öngörüldü.

- Stajyerlik uygulamasında ücret-ler düşürüldü.

- İşyeri denetimleri, iş müfettişle-rince değil Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’nda çalışan herhangi birmemur tarafından yapılabilecek bir işolarak görüldü.

- Özel sektörde 10 yılın üzerindeyöneticilik yapmış kişiler, kamu ku-rumlarının başına getirilecekler. Böy-lece kamu yararı ilkesi değil, piyasakoşullarına uyum sağlanması öncelikhaline getirildi.

- Grev yasakları genişletilerek, entemel sendikal eylemlerin “memuriyet-

ten çıkarılma” ile cezalandırılmasınınönü açıldı.

- Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalı-şanlar ile ev hizmetlerinde 1 ay içeri-sinde 30 günden az çalışansigortalılara, eksik günlerine ait genelsağlık sigortası primlerini kendi cebin-den 30 güne tamamlama yükümlü-lüğü getirildi. Eksik primlerinitamamlamadıkları takdirde sağlıkhizmetlerinden yararlanamayacaklar.

İşsizlik2011’in en önemli sorunlarından bi-

risi de işsizlik oldu. İşsizliğe çözümadı altında Özel İstihdam Bürolarıgündeme getirildi. Tam olarak hayatageçirilmese de hayata geçirilmesi 2012yılına devredilen saldırılardan biri ola-rak işçi sınıfının karşısında duruyor.

Bürolar aracılığıyla işçilerle söz-leşme yapılacak ve sözleşme uyarıncaişçilerin istemedikleri yerlerde ve ko-şullarda dahi çalıştırılmak üzere pat-ronlara kiralanacak. Bu kapsamdaişçinin hiçbir söz hakkı olmayacak. İş-çinin kaderi patronun eline verilecek.Ayrıca işçinin kiralandığı işyerindegrev veya lokavtın gerçekleşmesi duru-munda işçiye yarım maaş verilecek.

Yine hayata geçirilmeyen ama geçi-rilmesi beklenen konulardan bir taneside bölgesel asgari ücret uygulama-sıdır. Uygulama ile birlikte asgari üc-rete zam yapılmayacağı gibi “bölgeselgelir dağılımına göre!” asgari ücret-lerde kesintiler gerçekleşecek. Yapılankesinti ise devlet bütçesine aktarılacak!

Özelleştirme 2012 yılına girerken yeni özelleş-

tirme ve taşeron salgını bizleri bekle-mektedir. 2011 yılı kapsamında birbaşarı gibi gösterilen özelleştirmeler iş-çilerin güvencesizliğinin tescillenmesiolmuştur. Güvencesizlik taşeronlar ilebirlikte teminat altına alınmıştır! Özel-leştirme İdaresi Başkanlığı’nın “2011performans raporu”nda yer alan özel-leştirmeler şöyle; “Türkiye ElektrikDağıtım A.Ş.’ye bağlı 18 adet elektrikdağıtım şirketinden 7’si (Başkent, Sa-karya, Meram, Osmangazi, Çamlıbel,

Uludağ ve Çoruh Elektrik DağıtımA.Ş.) özelleştirildi. 3 adedinin (Akde-niz, İstanbul Anadolu Yakası ve Toros-lar Elektrik Dağıtım A.Ş.)özelleştirilmeleri ile ilgili süreç devamediyor. Şeker fabrikalarını bünyesindebarındıran Türkşeker’in 25 fabrika/te-sisi 6 bölgesel paket halinde özelleşti-rilme kapsamı altına alındı. TCDD’yebağlı Mersin, Bandırma, Samsun Li-manları’nın devri yapılmış olup, İzmirve Derince Limanları’nın özelleştiril-mesi için yeniden ihaleye çıkılması sü-reci başlatılmıştır.” (ÖİB resmi websitesi/2011 faaliyet raporu)

TEDAŞ, şeker fabrikaları veTCDD’nin özelleştirmesinin önümüz-deki yıllarda sonlandırılması beklenir-ken, özelleştirme kapsamına alınansektörler şunlar: Otoyollar ve Türk Te-lekomünikasyon.

Özelleştirme kapsamına alınacakotoyollar; Edirne-İstanbul-AnkaraOtoyolu, Pozantı-Tarsus-Mersin Oto-yolu, Tarsus-Adana-Gaziantep Oto-yolu, Toprakkale-İskenderun Otoyolu,Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu, İzmir-Çeşme Otoyolu, İzmir-Aydın Otoyolu,İzmir ve Ankara Çevre Otoyolu, FatihSultan Mehmet Köprüsü ve Çevre Oto-yolu.

Başkent Doğalgaz Dağıtım’ın %80’lik hissesi de özelleştirme kapsa-mına alındı. Türk TelekomünikasyonA.Ş’nin özelleştirilmesi 2012’ye devre-den özelleştirmeler kapsamında yer alı-yor. 30 Ekim 2011 ile birlikte toplamözelleştirilen kaynaklar 47 milyar do-lara ulaşmaktadır.

Kıdem tazminatınıngaspı

1980 itibari ile dünyaya yayılanneo-liberal politikalar ekonomik vesosyal alanda ciddi yıkımlara nedenoldu. Toplumun umutlarını çökertmekve mücadele hatlarını yok etmeyiamaçlayan politikanın asıl hedefi kapi-talizme taze kan taşımaktı. Türkiye’dede neo-liberal politikalar ile birlikteemek cephesine dönük ciddi saldırılargerçekleşti. Esnek çalışma bu kap-samda hayata geçirildi.

- 28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2304 İşçi-köylü

2012’de suyu yatağında arayalım!

Giderek derinleşen ekonomik siyasal kriz, sistemin kolonlarını

sarsarken 2012 yılına yine mutluluksenaryoları ile birlikte giriyoruz.

2011 yılı boyunca işçi sınıfına yöneliksaldırılarını yoğunlaştırmasınayol açtığını geçtiğimiz yılaşöyle bir göz atarak görebiliriz.

Page 5: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 05İşçi-köylü

2010 yılında önerilen TorbaYasa’nın 2011’de kabul edilme-siyle birlikte emek cephesine yö-nelik saldırılar daha dizginsizbir hal aldı. 12 Haziran seçimleri-nin ardından kıdem tazminatınınişlevsiz kılınması tekrar gündemegeldi. 1936 yılında ilk iş yasası ileyasallaştı. Yasa ile 5 yılı tamamla-yan işçi 15 günlük brüt ücret tuta-rında kıdem tazminatı payı almahakkını kazandı. Bugün kayıtlı iş-çiler açısından fiili bir iş güven-cesi sağlayan bu hakkın gaspı işçisınıfına dayatılan güvencesizliğin asıladı olmaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik BakanıÖmer Dinçer’in “Bu eylem planı, iş-gücü piyasalarının talepleri ile eğitimsisteminin çıktıları arasındaki uyu-mun sağlanmasına yönelik önemli biradımdır… Çok geniş kapsamlı bir is-tihdam politikası belirlenecek, Türki-ye’nin değişen dünya şartlarıkarşısında bulunduğumuz durumu de-ğerlendirerek uzun dönemli istihdampolitikaları ve işsizliği önleme strateji-lerini teyit edeceğiz” açıklaması ile sal-dırının boyutu tahminedilebilmektedir. Emek cephesine yö-nelik 2011 yılının 2012’ye devrettiği enkapsamlı saldırı da kıdem tazminatınıngaspı olacak.

İşçi cinayetleri3 Şubat’ta OSTİM’de yaşanan patla-

manın ardından iş cinayetleri tekrargündeme geldi. Sağır sultanı oynayanegemenler sürecin yarattığı atmosfernedeniyle 2011’de hemen tüm “iş kaza-larına” dair açıklama yaptılar. Ancakyapılan açıklamalarındaki timsah göz-yaşları ve pişkinlik tüm açıklığıyla ka-muoyuna yansıdı. “Güzel öldüler”, “kaderlerinde varmış” şeklinde yapılanaçıklamalara bir de “tuzsuz gözyaşları”eklenerek kendilerini aklamaya çalıştı-lar. 2011’de yaşanan iş cinayetlerindetoplam 443 işçi hayatını kaybederken,2844 işçi de yaralandı. İş kazalarındakiyaralanma sonucu malulen emekli olanişçiler için koşullar “Torba Yasa” ilebirlikte ağırlaştı-rıldı.

Direnişler2011’e girerken TİS görüşmelerinde

uzlaşma sağlanamaması üzerine Birle-şik Metal-İş Sendikası grev kararı aldı.Sürecin hızlı başlaması moral ve moti-vasyonu yükseltirken; her işyerinefarklı zam uygulamasının kaldırılma-sını isteyen işçilerin ilk grev adresi İtal-yan patentli olan Doruk EvGereçleri Fabrikası oldu. 650 işçi-nin greve gitmesiyle birlikte fabrikadaüretim durduruldu.

2011’de metal sektöründe grevegiden işyerleri şöyle: Demisaş, Kro-man Çelik, Çayırova Boru, YücelBoru, Areva, Arfesan, Bosal, Bekaert,Sarkuysan, Standart Depo, AksanMetal, Çimsataş, Remas, RSA,Prysmian, SCM, Poly Metal, PaksanMakine, Başöz Enerji ve ABB.

Grev sonucunda ise MESS’ten isti-falar da başladı. MESS’in süreci çö-zümsüz bıraktığını belirten ÇemaşDöküm A.Ş. istifa etti. Yüksek HakemKurulu’na gönderilen işyerlerindenMakine Takım, Akkardan, ISUZU,Anadolu Motor, Şenkaya ve Çimtaş’ıntespit ve denetim için üyelikleri birsüre durduruldu. 15 bin işçinin katıl-dığı grev, kazanımla sonuçlandı.

Büyük bir kazanımla başlayan sü-reçte patronların saldırıları da hız kes-meden devam etti. “Kadro fazlalığı var”gerekçesiyle PTT bünyesinde İstan-bul’da 105, Ankara’da da 82 işçi atıldı.İstanbul ve Ankara’da başlayan direniş200 günü aşarken, mahkeme işten at-maları haklı bularak davayı düşürdü!

2011 yılında metal grevi dahil grevve direnişlerin yaşandığı toplam işyerisayısı 59. Direniş ve grevlerin dağılımı

ise şöyle:Metal Sektörü: TİS gö-

rüşmelerinde toplam 29 grevyapıldı. Greve 15.133 işçi ka-tıldı. Grev kazanımla sonuç-landı.

Kimya sektörü: 6 dire-niş gerçekleşti. Direnişe 47 işçi

katıldı. Direnişler sona erdi.Hukuki süreç devam ediyor.

Deri sektörü: Sendikal ör-gütlenme kapsamında 5 direniş ger-

çekleşti. Direnişe 67 işçi katıldı. 3direniş sona erdi. Süreç hu-

kuki olarak devam ediyor.Diğer 2 direniş ise (Kam-pana ve Savranoğlu) devamediyor.

Gıda sektörü: İştenatılmalara karşı 1 direnişgerçekleşti. Direnişe 120 işçi

katıldı. Sendikal örgütlenme kap-samında gerçekleştirilen bir dire-nişe 2 işçi katıldı. Direniş sonaererken, süreç hukuki olarakdevam ediyor.

Enerji sektörü: İşten atma-lara karşı 2 direniş gerçekleşti.150 işçi katıldı. 1 direniş kaza-nımla sonuçlanarak 120 işçi işegeri döndü. Diğerinde ise direnişbitirildi. Hukuki süreç devam edi-yor.

Gazetecilik: TİS görüşmelerikapsamında 5 grev gerçekleşti-

rildi. Greve 550 emekçi katıldı. Süreçdevam ediyor.

Tekstil sektörü: 1Taşeron işçi direnişi: 9 direniş

gerçekleştirildi. Direnişe toplamda 195işçi katıldı.

2011 yılında 16.459 işçi direniş vegrevlerde yer aldı. Direnişlerin hepsi-nin DİSK ve Türk-İş bünyesinde bulu-nan sendikaların aracılığı ilegerçekleştiği tahmin edilebilir.

Taşeronlaştırma ile geleceksizleşti-rilen ve güvencesizleştirilen işçi sayısıoldukça fazladır. Özelleştirmeler ilebirlikte bu kapsam 2012’de genişleye-cek gibi görünüyor. Yine AKP döne-minde Memur-Sen’deki üye sayısı2011’de “mucizevi” bir artış göstererek516.000 oldu. 2002 yılında 42.000 binüye sayısı olan sendikanın AKP’nin hü-kümet yaşıyla eşdeğer 9 senede geldiğiaşama dikkat çekicidir. AKP’nin kadro-laşma sürecinin sendikal alanda dakendini gösterdiğini anlayabiliyoruz buveriyle.

2012 ve sonrasında ise bu tablonunhakimiyet kazanacağı düşünülürse, ta-şeron işçiler içinde örgütlenmeninönemi bir kez daha ön plana çıkmakta-dır.

Hizmet sektöründe sendikal süreç

İşçi sınıfı mücadelesinde 2011 yılı-nın önemli konularının başında sendi-kal ihanetlerin teşhir olmuşluğu veişçilerin buna karşı başkaldırısı yeraldı.

Belediye-İş İstanbul Şubelerinin,Belediye-İş Genel Merkezi’ne yönelikmuhalif örgütlenmesi 2011’de hareketlibir süreci yaşattı. Bu zaman dilimindeBelediye-İş Genel Merkezi tarafındanİstanbul şubelerinin birçok yetki vehakkına el konulmak istendi. ÖzellikleBelediye-İş Genel Kurulu’nun ardındansaldırılar daha da artmaya başladı.

İstanbul 1 ve 5 No’lu Şubelerin“artık Belediye-İş içinde sınıf ça-lışması yapılmaz” söylemi altında is-tifa ederek rüşvet iddiaları eşliğinde“kürkçü dükkanına dönüşü” (Hak-İş’egeçişleri) süreci hareketlendiren etken-ler arasında yer aldı.

Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş’in İBB’deyetkiyi alma çabaları ile birlikte sendi-kalarda oyun ve entrikaların nasıl dü-zenlendiğini bir kez daha görmüşolduk! Patron ve Hizmet-İş’in özellikleBelediye-İş 2 No’lu Şube’yi saf dışı bı-rakma çabaları kapsamında Torba Ya-sa’da kimi yetkiler kullanılmaya

başlandı. Belediye-İş’ten istifa etmeyenişçiler sürgün edilmek istendi. Yol veBakım Hizmetleri’nde yaşanan sürgün-lerin önüne geçmek amacıyla Belediye-İş İstanbul Şubelerinin radikaleylemlerine tanıdık olduk. Belediye-İşüye sayısının azalması ile birlikte Bele-diye-İş içinde örgütlenme çalışmala-rına ağırlık verildi. Eğitim çalışmaları,işyeri gezilerinin sıklaştırılması, coş-kulu eylemlerin örgütlenmesindeDDSB’nin rolü büyüktür.

Türk-İş Kongresi ve Sendikal Güç Birliği2011’de tanık olduğumuz bir başka

konu ise Türk-İş Genel Kurulu’dur.Türk-İş içinde artan gerici örgütlenme-nin önüne geçmek amacıyla 10 sendika(Basın-İş, Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Tek Gıda-İş,Tez Koop-İş, TÜMTİS ve TGS) bira-raya gelerek Sendikal Güç Birliği’nikurdu. Kuruluş aşamasında amaçları-nın Türk-İş Genel Kurulu olmadığını,ancak Genel Kurula önem atfettiklerinibelirten platform çalışmalarına buyönde ağırlık verdi.

Platformun yarattığı atmosfer işçi-ler için ciddi anlamda umut vaat ettidiyebiliriz. Ancak platformun pratikayaklarında yetersizlik ve zaaflı oldu-ğunu söyleyebiliriz.

Yapılması gereken işçileri birarayagetirmek parçalı gücü bütünleştirerekbüyütmekti. Ancak platformun bu ye-tersizliği Türk-İş 21. Genel Kurulu’nada yansıdı diyebiliriz. Türk İş 21. GenelKurulu’na muhalif bir liste ile çıkanplatform seçimleri kaybetti. MustafaKumlu 223 oy alırken platform adayıPetrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaş-kın 127 oy aldı.

Grevler ve direnişlerdevrimin okuludurDevrim mücadelesinin politik kad-

rolarının yaratılması kitleselleşmeyeparalel arz etmektedir. Bu çabanın sı-nanması ancak cüretli adımlarla belir-lenir. Örgütlenme çabasındakikararlılık devrime bağlılık, sosyalizmdekararlılık ve komünizme inancı doğu-rur. Kaypakkaya yoldaş; “Grev ve dire-nişler devrimin okullarıdır. Bu bilinçleburalarda yer aldım” (Sorgu’dan)derken devrim için politik kadrolarıneğitim alanlarından birini işaret etmiş-tir.

Bu anlamıyla 2011 yılında işçi hare-ketlenmelerindeki tablo devrimci mü-cadelenin geldiği aşamanın biryansımasıdır. 2011’de devrimcileringrev ve direnişlere olan ilgisinin pekolumlu bir noktada olduğu söylenemez.Bu yüzden de oluşan tablonun devrim-cilerden bağımsız olmadığı gerçeği sözkonusudur.

2011 yılının dersleri 2012 yılınınödevleri olmak zorundadır. Bu zamanakadar yaptıklarımız ve yapamadıkları-mız için daha fazla cüret söz konusu ol-malıdır. 2012 yılı devrimin görevlerikapsamında suyu yatağında arayacağı-mız bir yıl olsun dileğiyle…

Page 6: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Nisan ayında KHK (Kanun Hük-münde Kararname) çıkarma yetkisinieline alan hükümet, Haziran başındanKasım sonuna kadar birçok konuda 12KHK çıkararak bir rekora imza attı.KHK ile hükümet yine komprador bur-juvazinin çıkarlarına hizmet eden,çalışma hayatını gasp eden birçok dü-zenleme yaptı.

Sağlıkta Dönüşüm’ün (yıkımın) sonayağı olan Kamu Hastaneleri Bir-lik Yasası da KHK ile çıkarıldı. Sağ-lıkta dönüşüm yasaları; SSGS Yasası,Aile Hekimliği Yasası ve Kamu Hasta-neleri Birlik Yasası’ndan oluşmaktaydı.Her bir yasa sağlıkta özelleştirmeninparçalarıydı. Tüm bu saldırılara karşıkamu emekçileri 21 Aralık günüg(ö)revdeydi.

ANKARAGrev karar alındıktan sonra iş yerle-

rimizde yoğun şekilde el ilanları dağıta-rak, çalışanlarla KHK ve KHK’nın birürünü olan Kamu Hastaneleri Birlik Ya-sası tartışıp greve çağrı yaptık.

Grev çalışması Sağlık Bakanlığı’nabağlı hastanelerde baskı ile karşılaştı.Grev öncesi SES Ankara Şube’deyaptığımız toplantıda yaşadıklarını an-latan arkadaşlarımızın; çalışanların “21Aralık’taki greve katılmayacağım”diye imza almaya zorlandığını, grevekatıldıkları takdirde sürgüne gönderil-mekle tehdit edildiklerini öğrendik.

Grev günü erkenden grev önlükleri-mizi giyip, hasta ve hasta yakınlarına vesağlık emekçilerine çağrıda bulunduk.Hasta ve hasta yakınları geçmiş günler-de yapılan grevlerin aksine sağlıkta dö-nüşümün (yıkımın) çelişkisini yaşama-ya başlamış olsa gerek ki grevi yoğunilgi ve destekle karşıladılar.

Grev günü TTB ve ATO ile buluşupSağlık Bakanlığı önünde sağlık meclisle-rimizi kurduk. Sonrasında biz iş bırak-maya devam edip, KESK’in eyleminekatılırken TTB ve ATO üyeleri iş yerleri-ne geri döndüler. (Ankara DDSB)

İSTANBULKESK ve TTB’nin çağrısıyla gerçek-

leştirilen grev, Avrupa Yakası’nda Cer-rahpaşa ve Çapa Tıp Fakülteleriönünde bir araya gelen kitlenin bura-dan sloganlarla Beyazıt Meydanı’nadoğru yürüyüşe geçmesiyle başladı.Binlerce emekçi, Beyazıt Meydanı’ndabuluştu.

Konuşmalardan önce KCK operas-yonları adı altında basın emekçilerineyapılan saldırılar, basın emekçilerininmakinelerini yere bırakmasıyla protestoedildi.

Anadolu Yakası’nda sabahın erkensaatlerinden itibaren iş bırakan KESKüyeleri Kadıköy Meydanı’nda buluştu.Süreyyapaşa Hastanesi’nde g(ö)reveyüzde 100 katılım sağlanırken AnadoluYakası’ndaki hemen hemen tüm hasta-nelerde yüzde yüze yakın katılım oldu.Haydarpaşa Numune Hastanesi’ndeki

eylemde hasta ve hasta yakınları dasağlıkçıların dövizlerini taşıdı. İstanbulÜniversitesi öğrencileri de dersleri boy-kot ederek greve destek verdi.

Ellerine kelepçe takan öğrenciler

“Arkadaşların tutuklu haberin varmı? Tutuklu öğrencilere özgürlük”yazılı pankart taşıdılar. Mitinge dire-nişte bulunan Kampana işçileri dedestek verdi.

İZMİRİzmir’de grev 21 Aralık günü sendi-

kaların, devrimci ve demokratik kurum-ların farklı kollardan Konak Meydanı’nayürümesiyle başladı. Direnişte olanSavranoğlu işçileri ve Hugo Bossişçilerinin de katıldığı mitingde basınmetnini KESK, Hukuk, TİS ve Uluslara-rası İlişkiler Sekreteri Ali Kılıç okudu.

Basın açıklamasından sonra SES,halkın sağlık meclisini kurmak üzeremiting alanından ayrılarak Dokuz EylülÜniversitesi Hastanesi’ne gitti. MitingeÖzgür Sağlık Öğrencileri ve HalklarınDemokratik Kongresi yoğun katılımgösterdi. Miting Grup Yeldeğirmeni’ninezgileriyle son buldu.

MERDÎNTüm Türkiye’de kamu çalışanlarının

“İnsanca Bir Yaşam İçin” örgütle-dikleri grev T. Kürdistanı’nda da yankı-sını buldu. 21 Aralık’ta hayatı durdur-mak için bir araya gelen sendikalar vemeslek örgütleri hayatı tam olarak dur-duramasalar da katılım oranının yüksekolduğu bir grev gerçekleştirdi. DevletinKCK operasyonlarıyla gerek siyasal ala-na gerekse de sendikal örgütlenme ala-nına yönelik gerçekleştirdiği baskılarave birçok tutuklu ve gözaltında sendika-cının bulunmasına rağmen gerçekleşti-rilen grev kitlede moral ve coşku yarattı.Grev gününe kadar grev havasının pekyaşanmadığı Merdîn ve ilçelerinde grevgünü sağlık emekçileri bütün hastane-lerde acil dışında hiçbir sağlık hizmetinivermeyerek örgütlü katılımı sağlamış-lardır.

Merdîn Devlet Hastanesi’nde sadecebir beyin cerrahının grevi kırmaya çalış-masına emekçiler, fiş kesmeyip hastagöndermeyerek tavır koydular. Kızılte-pe Devlet Hastanesi çalışanları hastane-nin kapısını kilitleyerek hastaneye giriş-leri engellemişlerdir.

Sağlık emekçileriyle beraber eğitimemekçilerinin de greve katılımı yüksekdüzeyde olmuştur. Öğretmenlerin üçtebirinin ücretli olduğu düşünülürse, ge-riye kalan kadrolu öğretmenlerin büyük

bir oranı derslere gir-meyerek okul bahçe-sinde grev önlükleriy-le grevi büyütmeyeçalışmış ve öğrencile-rin de büyük bir kıs-mı okula gelmeyipgrev alanına gelerekdestek sunmuşlardır.

21 Aralık’ ta ger-çekleşen grev dahaönceki yıllarda ger-çekleşenlere göre ka-tılımın ve örgütlü du-ruşun daha yüksek

olmasıyla öne çıkıyor. Bu grevden öğ-renmemiz gereken birçok nokta var.Özellikle sağlık emekçilerinin örgütlen-mesinde ve greve katılımında ciddi artışönemli. Ki bu örgütlenme ve katılımda-ki artışın sendikanın yapmış olduğu ör-gütlenme çalışmalarıyla ilgisi yoktur,kitlelerin kendiliğinden gelen bir örgüt-lenmedir. Bu bize önümüzdeki yıllardabölgede sendikal örgütlenmelerin ken-dini ciddi şekilde dayatacağının görün-tüsünü vermektedir. Bu sene Merdîn’deyeni yeni örgütlenmesini gerçekleştirenve Kızıltepe’de temsilcilik açan Dev Sağ-lık-İş’in de greve katılması, feodal ilişki-lerle işe alınan taşeron işçilerin artıkfeodal değerlere ses çıkartarak iştenatılma pahasına da olsa sınıf eksenli birdüşünüş içerisine girdiklerini göster-mektedir. (Merdîn DDSB)

DERSİMDevlet hastanesi önünde

toplanan yaklaşık bin kişi kortej oluştu-rarak sloganlarla Yeraltı Çarşısınakadar yürüdü. Kamu emekçilerineiçerisinde Partizan’ın da olduğu çoksayıda kurum ve halk da destek verdi.

BURSABursa’da da sabah saatlerinde başta

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesiolmak üzere diğer devlet hastaneleriönünde toplanan sağlık emekçileri iş bı-rakarak grev yaptı.

Orhangazi Parkı’na yürünmesininardından hak gasplarına karşı açıklamayapılarak bu saldırılara karşı emekçilerörgütlenmeye ve mücadeleye çağrıl-dı.

MERSİNMersin’de grev, Mersin Devlet

Hastanesi’nde yüzde 100, Toros Dev-let Hastanesi’nde yüzde 90, KadınDoğum ve Çocuk Hastalıkları Hasta-nesi’nde yüzde 70 katılımla gerçek-leşti. BTS’nin örgütlü olduğu demir-yollarında ise tren garında istasyonamirleri dışında çalışan olmazkenyolcular istasyona gelmeyerek ulaşımemekçilerine destek oldular. Beledi-

yelerde ise Tüm Bel-Sen üyeleri, iş bı-raktı.

Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı yürü-yüş, Mersin Tıp Fakültesi Hastane-si’nden Metropol Meydanı’na doğru ya-pıldı. 21 Aralık grevi, 2009 yılında yapı-lan GSS ile ilgili eylemden sonra Mer-sin’de yapılan en kitlesel eylem oldu.

ADANAİki farklı koldan Uğur Mumcu Mey-

danı’na yürüyen kamu işçileri talepleri-ni dile getirerek, Kanun Hükmünde Ka-rarname demokrasisine son verilmesiniistedi. Adana Tabip Odası Başkanı Res-miye Kaya, Sağlıkta Dönüşüm politi-kaları ile ne kadar para o kadar sağlıkdöneminin başladığını ifade etti.

MALATYAMalatya’da grev nedeniyle emekçiler

Emeksiz Meydanı’ndan Soykan Par-kı’na yürüdü. Burada konuşma yapanEğitim-Sen Malatya Şube Başkanı AliEkber Baytemur, taleplerinin yerinegetirilmemesi durumunda eylemlerinisürdüreceklerini söyledi.

ANTEPKamu emekçileri Kırkayak Parkı’nda

bir araya geldi. Polis ablukası altındaDemokrasi Meydanı’na yürüyen kitle,burada meclis kurdu. Meclis kürsüsün-de konuşma yapan emekçileri, AKP’ninpolitikalarını eleştirdi. Konuşmaların ar-dından KESK dönem sözcüsü ÖmerFaruk Koç basın açıklaması yaptı. Koç,“Sadece kendimiz için değil, insanca biryaşamı hak eden bu ülkenin bütün in-sanları için grevdeyiz” dedi.

TARSUS21 Aralık grevi Tarsus’ta grev kararı-

na uyan yüzlerce emekçinin katılımıylakitlesel ve coşkulu gerçekleşti. Bazıokullardan toplu gelerek günün erkensaatlerinden itibaren Eğitim-Sen TarsusŞube binasında toplanan eğitim emek-çileri, hep birlikte söylenen türküler vegrev üzerine gerçekleştirilen sohbetlerleeylem saati beklendi.

Saat 12.00’de destekçi kurumlarında katılımı ile Yarenlik Alanı’na kitleselve coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirildi.Saat 12.30’da yapılan basın açıklamasıve çekilen halayların ardından eylemsonlandırıldı.

28 Aralık 2011-10 Ocak 201206 İşçi-köylü Özgür gelecek/23

21 Aralık’ta emekçiler sağlıkta yıkıma karşı g(ö)revdeydi!

MERDÎN

İSTANBUL

Page 7: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Şırnex’te açlık greviŞirnex’te emek ve demokrasi güçleri Emek

Platformu olarak 3 Aralık’tan itibaren 1 günlükaçlık grevi başlattılar. Her hafta cumartesi günüKESK binasında saat 12’den Pazara kadar yapılanaçlık grevi, Şirnex Cumhuriyet Meydanı’nda yap-tıkları basın açıklamasıyla başlıyor.

KESK’e yönelik yapılan gözaltı ve tutuklama-larla birlikte, siyasi ve askeri operasyonların sonbulması için başlatılan açlık grevine Şirnexlıemekçiler destek bekliyor. Bugüne kadar yeterlidesteği görememekten yakınan Emek Platformubileşenleri açlık grevine kararlılıkla devam ede-ceklerini belirttiler.

(Merdîn DDSB)

Savranoğlu’nda direniş sürüyor!İzmir: Savranoğlu direnişi 140’lı günleri de

geride bıraktı. Ve direniş tüm moral ve coşkusuile devam ediyor. Şimdiye kadarki süreçte, mec-liste bir basın açıklaması gerçekleştirildi ve dire-niş süreci içerisinde hukuki vb. birçok kanalzorlanmaya devam ediyor.

Faaliyetine Rodeo Deri olarak devam edenfabrika; kaçak yollarla 1 tonun üzerinde atık suyudereye akıtarak çevreye verdiği zararı sürdürü-yor. Bu noktada İZSU’nun tuttuğu tutanağı veFabrika’nın çıkarması gereken izin için gününündolmasının beklendiği direnişe kararlılık ve dire-nişin başarısına güven hâkim.

Direniş çerçevesinde; Menemen’de ciddi birdestek de oluşmuş durumda… Son olarak Halkla-rın Demokratik Kongresi bir etkinlik yaparak ge-lirini işçi direnişine bağışladı. İzmir’deki diğersendikaların ve Sendikal Güç Birliği’nin de des-teklediği direniş fabrikanın önünde açılan ça-dırda geceli gündüzlü bekleyişle sürüyor.

Yeni yılda işçi kıyımıİzmir: Çiğli Organize Sanayi Bölgesinde bu-

lunan Billur Tuz Fabrikası’nda çalışan 130 işçisendikalı oldukları için 1 Ocak’tan itibaren iştençıkartılacak. Fabrikada işçi çalıştıran Dinç, Es-pirit ve Erka isimli 3 taşeron şirket işçilere teb-ligat göndererek 31 Aralık 2011’desözleşmelerinin bitmesi sebebiyle işlerine son ve-rileceği bildiriminde bulundu. Konuya ilişkinbilgi veren Tek Gıda-İş Genel Başkan DanışmanıGürsel Köse işçilerin sendikalarına üye olduk-larını belirterek taşeron şirketler tarafından yapı-lan bu bildirimin işçileri korkutmak vesendikadan uzaklaştırmak için yapıldığını kay-detti. Asıl işverenin taşeron değil Billur Tuz yöne-timi olduğunu kaydeden Köse 2 Ocak’tan itibarenfabrika önünde direnişte olacaklarını belirtti.

BAMİS ve BATİS’ten asgariücret eylemi

Bursa: Asgari Ücret Belirleme Komisyo-nu’nun toplandığı 15 Aralık günü BATİS veBAMİS üyeleri, insanca yaşam için gerekli olanücretin verilmesi talebi ile yürüyüş yaptı. BaharTıp Merkezi önünde toplanan sendika üyeleri,Kent Meydanı’na yürüdü. Burada kitle adınaBATİS Genel Başkanı Metin Burak basın açık-lamasını okudu. Burak; uluslararası anlaşmalarave anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerek-çesiyle asgari ücretin en düşük memur maaşıylaaynı düzeyde olması için Bursa 6. İş Mahke-mesi’ne açtıkları davanın ret edilerek idare mah-kemesinde açılması gerektiğini ve idaremahkemesinin de davayı ret etmesi durumundadavayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşı-yacaklarını belirtti.

AKP hükümetinin 12 Haziran se-çimlerinde her iki kişiden birinin oyu-nu aldığı seçim başarısının damgasınıvurduğu 2011 yılında, söz konusu “ba-şarı”nın özellikle de üretici köylülüğe,tarım alanına nasıl yansıdığı incelen-meye değer. Zira, köylülük, sesinin za-yıf çıkmasının da etkisiyle en fazla yoksayılan ve gelişmelerden en fazla etki-lenen alanlardan.

Köylü AKP Döneminde “Yaşadı”!AKP’nin “başarısı”nın köylülüğe

nasıl yansıdığına bakmadan önce“haksızlık” etmemek adına öncelikletarım alanındaki temel hedeflerinebakmamızda fayda var. AKP seçimbeyannamesinde, tarım hedeflerini;Tarımsal milli gelir 150 milyar dolara,ihracat 40 milyar dolara çıkarılacak,Türkiye tarımda 2023’te dünyanın ilk5 ülkesi arasında yer alacak, sulanabi-lir 8.5 milyon hektarlık alanın tama-mı 2023’e kadar sulamaya açılacak,tarımsal girdilerde destekler artarakdevam edecek, 2011-2015 döneminde3 bin yeni tarımsal tesis açılacak, ko-yun ve keçi yetiştiriciliğinde modernve profesyonel işletmelerin kurulma-sına yönelik teşvik ve destekler arta-rak devam edecek, desteklemeler bü-tün bölgelerde ve ürünlerde havzamodeline göre uygulanacak, tarımdaarazi toplulaştırması 2023’te tamam-lanacak şeklinde ilan ediyordu.

Anlaşılan o ki AKP, bu hedefleri-ne 2011 yılında yaklaştığını düşünü-yor. Zira, Gıda, Tarım ve HayvancılıkBakanı Mehdi Eker’in başı, 2012yılı bütçe görüşmeleri sırasında AKPhükümetinin tarım ve hayvancılığayönelik bir yıllık icraatlarını anlatır-ken nerdeyse arşa değecekti. “Uçukvaatler” ile değil “gerçekçi vaatler” ilemilletin karşısına çıktıklarını iddiaeden Eker, Türk çiftçisinin, 2002′de65 ton buğday satarak bir traktöralırken, 2011’de 51 ton buğdayla aynıtraktörü aldığını, özetle “yaşadığı”nıiddia etti! Sahiden öyle mi, 2011 yı-lında tarım ve hayvancılık alanındabunlar mı oldu?

Tarım ve Hayvancılık Can Çekişti!Türkiye ekonomisinin genelinde

ve tarım sektöründe, mevcut büyüme

rakamlarının yüksek oranlı borçlan-maya dayalı olduğu zaten biliniyor.Bu süreç tarım sektöründe daha hızlıbir şekilde işliyor.

Gelinen aşamada, köylülerin bor-cu 20 milyar TL’yi aştı. 2011 yılı içindeTorba Yasa kapsamında köylülerin Zi-raat Bankası’na olan borçları yenidenyapılandırıldı ama köylülerin borcunasıl ödeyeceği hala meçhul. Bununen önemli nedeni köylünün kullandığıgirdilerin fiyatları ile ürettiği ürünle-rin üretim, fiyatları arasındaki maka-sın köylü aleyhine her geçen gün birazdaha açılması.

Köylülerin takipteki kredileri iseyüzde 2 artarak 378 milyon TL’yeulaştı. Gübre fiyatlarında yüzde 55 ileyüzde 91 arasında artış gerçekleşti.Başta mazot olmak üzere köylününsulama ve elektrik giderlerinde de en-flasyonun üzerinde bir artış oldu. Gi-derek daha fazla köylü mahkemelikolurken, borçlarını ödeyemeyen köy-lüler topraklarını düşük fiyattan sat-mak zorunda kalıyor. Tohum, traktörve zirai ilaç satışları belirgin biçimdedüşüyor. Pek çok köylü, ödeyemediğiborçlar yüzünden topraklarını satışaçıkarttı.

Türkiye İstatistik Kurumu tarafın-dan sonuçları yayımlanan “Tarımsalİşletme Yapı Araştırması” Türki-ye’de toprak mülkiyetinin eşitsiz yapı-sına ayna tutuyor. Çalışmaya göre,köylülerin yüzde 79’u 100 dekardandaha az toprağa sahip. Bu kesim, top-lam tarım arazilerinin yüzde 34’ünüekip biçiyor. Toprakları 100 dekardanbüyük olan yüzde 21’lik kesim ise,toplam tarım arazilerinin yüzde66’sını elinde bulunduruyor. Kırsalbölgelerde işsizlik de her geçen yıl ar-tıyor. 2004 yılında köy ve kasabalarıngenelinde 414 bin işsiz varken bu ra-kam 2011 Mart ayı itibariyle 623 binkişiye yükseldi.

İthal Et; Hayvancılığın TasfiyesiÖnce Haziran 2010’da çıkarılan

bir kararnameyle “geçici” olarak, Ara-lık 2010’da bitmek üzere Et ve BalıkKurumu (EBK)’ne sıfır gümrükle 100bin ton et ithal etme yetkisi verildi.Sonra bu süre 2011 Aralık’ına kadar

uzatıldı. Ardından özel sektöre de it-halat yetkisi verildi. 2010 yılı sonu iti-barıyla 60 bin ton et ithal eden EBK,2011 yılının sonuna kadar sıfır güm-rük vergisiyle 40 bin ton daha et ithaledebilecek. TC tarihinde ilk kez kur-banlık hayvan ithalatı da bu dönemdeyapıldı. Uzun yıllardan sonra karkaset ithalatı ilk kez bu hükümet döne-minde başladı ve devam ediyor.

Hayvancılık sektörü 1980’densonra en büyük çöküşü son iki yıldayaşadı. Hayvan varlığı azaldı. Hayvanithalatında alınan gümrük vergisi yüz-de 30’dan yüzde 15’e indirildi. Türki-ye’de sadece 2010’da 368 milyon do-larlık canlı hayvan, karkas et ithalatıyapıldı, 2011’in ilk 6 aylık dönemindebu rakam 680 milyon dolardı. Böyledevam etmesi halinde bu rakam yılsonunda 1 milyar 400 milyon dolaraulaşacak. Bunun sonucunda 70-80bin besici işsiz ve aç kalacak!

Çelişkiler Keskinleşecek!Gerçek rakamlar bize AKP hükü-

metinin köylüleri 2011 yılı boyuncaaldattığını ve her gün biraz dahayoksullaştırdığını söylüyor. He-men her kesimden oy almakla övü-nen AKP, önümüzdeki yıl da yukarıdabir kısmına yer verdiğimiz politikalarıuygulamayı sürdürecek! 2011 yılı bo-yunca lokal düzeylerde kimi zayıf tep-kiler ortaya koysalar da üretici köylü-lüğün büyük bir örgütsüzlük yaşa-dığı açık. AKP’yi (egemenleri) böyle-sine pervasız kılan da aslında bu.Köylülerin tarımsal alanlarını yokeden, çevreyi ve suyu kirleten HES’le-re karşı daha hareketli bir yıl geçirdi-ğini ise söylemek mümkün!

Birçok bölgede köylüler HES yapı-mına karşı ciddi direnişler gerçekleş-tirdi. Bu anlamda önemli örneklerdeortaya koydu. Ne ki söz konusu üre-tim alanında yaşanan sorunlar oldu-ğunda benzer bir hareketlenmedensöz etmek mümkün değil. Köylülü-ğün, toplumsal muhalefetin bugünkütablosu içinde aldığı konum kuşkusuzköylü örgütlenmelerinin (ziraat oda-ları, kooperatifler vb.) devletle kurdu-ğu ilişkinin niteliğinde gizli.

Ne ki sorunu yalnızca burada ara-mak devrimcilerin bu resimdeki rolü-ne dair haksızlık olacaktır. 2011 yılıköylüler için de oldukça zorlu geçtiama önümüzdeki yılın daha kolay ge-çeceğine ilişkin herhangi bir veri yok.Aksine gidişat, yeni yılın yıkımı bü-yütmeye aday olduğuna işaret ediyor.Ötelenen ekonomik (“teğet geçen”)krizin, yeni yılda etkisini daha boyut-lu hissedeceği düşünüldüğünde köy-lüler cephesinde sokağın daha ciddibir alternatif olarak duracağı açık.Geçtiğimiz yıllarda Ege ve Karade-niz’de yaşanan büyük köylü mitingle-rinin yeniden tekrarlanmayacağınıkim iddia edebilir?

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 07İşçi-köylü

AKP’nin 2011 Parolası:Tarımda; Yalancılık-

Hayvancılıkta; Sahtekârlık

Page 8: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

ABD Başkan Yardımcısı Joe Bi-den’in ziyaretinin ardından toplanan veBaşbakan Erdoğan’ın hasta yatağındankalkarak başkanlık ettiği Yüksek AskeriŞura’da Türk ordusunun “harbe hazır-lık” durumu değerlendirildi. Hemen ar-dından ABD Savunma Bakanı Panet-ta’nın Türkiye ziyareti, her ne kadarfüze kalkanıyla ilgili olduğu belirtilse deSuriye’ye yönelik işgal senaryolarınıngündemin öncelikli konusu olduğunugösteriyor. ABD’den üst düzey devletyetkilileriyle yaşanan bu yoğun trafikSuriye’ye yönelik işgal planlarındaTC’nin sıkı kontrol altında olduğunu birkez daha kanıtladı.

TC devleti harbe hazırlığını gözdengeçirirken Suriye’nin füze denemelerinide içeren askeri tatbikatlarını yoğunlaş-tırması karşılıklı olarak savaşa göre ko-numlanıldığını gösteriyor. Ancak karşı-lıklı hamlelerle daha da karmaşık birhal alan işgal senaryolarının önümüz-deki süreçte yaşanacak gelişmelere göreşekil alacağı anlaşılıyor. ABD, Avrupalıemperyalistler ve TC, bir yandan yalanhaber ve propagandalarla işgale zeminyaratmaya çalışırken diğer yandan iş-birlikçi muhalefeti güçlendirmeye çabaharcıyorlar. Türkiye’de ve Batılı emper-yalist ülkelerde yapılan toplantılar, iş-birlikçilerin silahlandırılması ve Suriyeiçinde provokatif eylemlerin örgütlen-mesi öne çıkan uygulamalar oldu.

Suriye’yi ekonomik ve diplomatikolarak çıkmaza sokmak amacıyla BM veArap Birliği aracılığıyla atılan adımlarise bir diğer noktayı oluşturuyor. Fakattüm bu çabalara karşın henüz istenilensonuç ve hedeflerin yaratılamadığı gö-rülüyor. Rusya ve Çin BM GüvenlikKonseyi’nden işgal kararının çıkmasınıengellerken Esad yönetimi ise kimi ta-vizlerle durumu normalleştirmeye çalı-şıyor. Arap Birliği’nin ve BM’nin gözlemve yaptırım kararlarını belli şartlar al-tında kabullenen Suriye yönetimi za-man kazanmaya ve bu sürede muhale-feti etkisizleştirmeye çaba harcıyor.NATO Genel Sekreteri Rasmussen’inSuriye’ye müdahaleye hiç niyetleri ol-madığını açıklaması emperyalizm cep-hesinde de durumun hazır olmadığına

yorumlanabilir. Suriye’nin Libya’daolduğu gibi ciddi bir petrol kayna-ğına sahip olmaması özellikle Avru-palı emperyalistlerde işgale karşı dahaağırdan alan bir tutumu yaratıyor. Em-peryalizm ve TC destekli işbirlikçi mu-halefetin istenilen seviyeye ulaşmamasıve Suriye içindeki halk muhalefetininemperyalist müdahaleye karşı olmasıhem emperyalist işgalin başarısını hemde işgal sonrası bir yönetim oluşturma-nın zorluklarına işaret ediyor. Her du-rumda işgal senaryolarını belirleyenesas etkeni iç muhalefetin örgütlenmesive yönlendirilmesi oluşturuyor.

Suriye muhalefetinin durumu

Suriye içindeki gerçek durumun neolduğu konusunda ise ne yazık ki bilgi-lerimiz çok yetersiz. Bu durumda “at iziile it izi”nin birbirine karıştırılma riskiartıyor. Muhalefetin neredeyse tümüyleişbirlikçilikle yaftalanıp doğrudan veyadolaylı olarak Esad yönetiminin safındayer alınması veya henüz parçalı ve do-nanımsız bir yapıdaki halk muhalefeti-ne gerçekliğini aşan payeler biçilmesiiki farklı kolaycı yaklaşımı oluşturuyor.Suriye’deki gerçek durumu anlamakiçin kökleri içerde olan halk muhalefeti-ni, bunun sınıfsal ve ulusal baskıyla ilgi-li nedenlerini doğru tespit etmemiz ge-rekiyor. Bu açıdan Suriye işçi sınıfının,köylülerin ve Kürtlerin sistemle olan so-runları dikkat çekiyor.

Emperyalizmin yönettiği hakimuluslararası medya ve TC, bugüne kadarSuriye’de yaşanan olaylara mezhepselbir içerik kazandırmaya çalıştılar.Esad’ın Alevi-Nusayri kökene sahip ol-ması, İran ve Lübnan Hizbullahı ile iliş-kiler buna destek olarak sunuldu. OysaEsad yönetiminin sınıfsal bileşimine ba-kıldığında Nusayri ağırlıklı askeri bü-rokrasi ile Sünni ağırlıklı büyük burju-vazinin ittifakına dayalı olduğu görülü-yor. Esad yönetimi 2000’li yıllarda ülke-nin neo-liberal dönüşümüne hız vermişve özelleştirmeleri yaygınlaştırmıştı.

Körfez ekonomilerini sarsan 2008krizinin göçmen işçilerin geri dönüşüneyol açmasıyla, bugün muhalefette

önemli bir yer tutan Dera gibikimi şehirler işçi hareketininmerkezi haline geldi. Neo-liberalpolitikalar ve 2008 krizi, işçi sı-nıfındaki huzursuzluğu artırdığıgibi kır küçük üreticilerini de bü-yük bir tasfiyeyle yüz yüze bırak-mıştı. Kriz, kuraklık ve devletinpetrol desteğinin kaldırmasıylaberaber yaşanan tasfiyede, 1 mil-yon 100 bin köylünün şehirlerinvaroşlarına doluştuğu belirtil-mektedir. Tüm bunlar halk mu-halefetinin sınıfsal özelliklerineişaret etmektedir.

Kürtlere, Suriye’de deimha-inkar-asimilasyon

Yine son dönemde Esad’la SuriyeKürtleri ve hatta PKK’nin işbirliği üzeri-ne yoğun bir yalan propaganda üretildi-ğini görüyoruz. Suriye yönetiminin Kürtsorununa yaklaşımında aslında TC dev-letinden, Esad’ın da Erdoğan’dan özelbir farkı bulunmuyor. İnkar, imha veasimilasyon ortak politikayı oluşturu-yor. Ne var ki ortaya çıkan halk muhale-feti ve emperyalistlerin müdahale olası-lıkları Esad yönetimini Kürtlere belli ta-vizler vermeye zorluyor.

2004’teki Qamışlo katliamında ser-gilenen direnişte de görüldüğü gibi Su-riye Kürtleri sessiz ve örgütsüzdeğiller. Tam tersine Suriye’deki sis-tem karşıtı mücadelede en diri unsuruoluşturuyorlar. Değişik yapılarda birçokKürt partisinin var olduğu düşünüldü-ğünde bunlardan bazısının Esad yöneti-miyle bazısının ise emperyalistlerinyönlendirdiği işbirlikçi muhalefetle iliş-kiler içerisinde olması şaşırtıcı olmama-lıdır. Ancak Kürt muhalefetinin ağırlıklıolarak emperyalist müdahaleye karşı ol-duğu ve Esad yönetimine karşı demo-kratik reformları savunduğu açıktır.Tüm bunlar göstermektedir ki halk mu-halefetinin emperyalistler ve Esad yö-netimi üzerinden tartışılması doğru de-ğildir. İçerisinde Kürt örgütlerinin deolduğu, değişik sınıf ve kökenlerden Su-riye’nin bağımsız ve gerçek halk muha-lefeti tam da bu mücadeleler içinde şe-killenmektedir.

Müslüman Kardeşler, “Suriye UlusalKonseyi”, “Özgür Suriye Ordusu” gibiişbirlikçi oluşumlar halkın gerçek mu-halefetini kendi kanallarına akıtmak is-tiyor. Esad yönetimiyle çıkarları tersdüşen bu unsurlar, reform talebindekiorta burjuva kesimleri de etkilemekderdindeler.

TC’nin Suriye hassasiyeti!Yaşanan gelişmeler içerisinde TC

devletinin Suriye “hassasiyetine” özelolarak yoğunlaşmak gerekiyor. TC’nin

hassasiyetinin temel bir nedenini em-peryalist efendilerine olan bağımlılığıoluştururken Suriye’nin bölgesel denge-lerdeki konumu durumu daha da mili-tarize ediyor. Suriye’yle olan uzun sınırhattı, ortak sorun Kürtler, Antakya,İran, füze kalkanı… gibi başlıklarla den-klem uzayıp gidiyor.

İktidarda kaldığı sürede Esad yöne-timinin Kürtlere demokratik birtakımhaklarını vermek zorunda kalması yada olası bir işgal, iç savaş, parçalanmadurumunda aynı Irak Kürdistanı’ndaolduğu gibi Kürtlerin özerkliğe kavuş-ması TC’nin en büyük korkusunu oluş-turuyor. TC bu konuda Esad yönetimi-ne baskı oluşturmaya çalışırken aynızamanda Esad sonrası senaryolara uy-gun olarak Müslüman Kardeşler veyeni kurulan işbirlikçi oluşumlarınKürtlerin ulusal haklarına karşı tutu-munu garantiye almak istiyor. Aynıamaçla sınırlı bir işgal ya da tamponbölge senaryoları da masada duruyor.Bu senaryo işbirlikçi muhalefete Suriyeiçinde bir üs oluşturma amacını daiçinde barındırıyor. TC’nin dış politika-sı her zaman olduğu gibi çoğunlukla içpolitikanın bir aracı olarak işlev kazanı-yor. Sınır ötesi için bu adımlar atılırkensınır içinde ise en başta Kürtler olmaküzere tüm muhalefet güçlerine yöneliktutuklama saldırısı en üst boyutlara çı-karılıyor.

Tüm bu tabloda esas olarak emper-yalizm ve TC’nin işgal planlarına karşısesimizi yükseltmek tarihsel bir görevolarak kendini gösteriyor. Ancak bunuyaparken Esad yönetiminin faşist niteli-ğini unutmamak, iki kötülükten dahaküçük olanının aklanmasına hizmet et-memek gerekir. Bu tutum sadece teşhirve protestolar bakımından değil her ül-kenin kendi özgün ve bağımsız devrimcialternatifinin yaratılmasına odaklan-mak açısından da böyledir. Ortado-ğu’daki halk ayaklanmaları bu konudaönemli deneyimler barındırmakta vemesele belli kalıplara sığdırılamayacakkadar yoğun ve zengin bir içerik taşı-maktadır.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2308 Politika-yorum

Suriye: “İşgal Ya Da Esad Faşizmi”Çözüm Halkın Devrimci İradesi!

Page 9: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

2011 yılını geride bırakırken, durupbir düşünelim önce… Değil bundan bir20 yıl öncesini, geçen ay yaşadığımız vetarihe geçecek olan olayları bile hatırla-makta zorluk çeken bir nesil olarakbuna çok ihtiyacımız var. Çünkü 2011,öyle sıradan bir yıl değildi. Hele de Kürtmeselesinde bugün gelinen noktayı an-lamak için bu yılı iyice incelememiz ge-rekecek.

Mart ayı ile birlikte startı verilen se-çim çalışmaları sırasında kurulan “de-mokratik çözüm çadırları” ve “sivilitaatsizlik eylemleri” Kürt halkını

ulusal hareket etrafında kenetleyen vehızlı gelişen bir süreç oldu. Bu süreçtekatledilen her gerilla, YSK tarafındanverilen veto kararları Kürt halkını soka-ğa döktü ve başta Kürdistan sokaklarıolmak üzere her yer sarı-kırmızı-yeşilebezendi!

Kürt halkının Uludere’de TC’nin sı-nırlarını aşarak gerillaları sahiplenmesi,Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğuolarak girilen seçimlerin zaferle sonuç-lanması, boykot ve “demokratik özerk-lik” gibi politikaların açıklanması, ateş-kesin sonlanmasının ardından PKK’nin

TC’ye kayıp verdirmesi… Tüm bunlardevletin köşeye sıkışmasını ve psikolojiküstünlüğün ulusal harekete geçmesinive büyük bir coşku sağlamıştı.

Buna daha fazla tahammül edeme-yen TC, özellikle Temmuz’da Silvan’da20 askerin ölmesiyle sonuçlanan çatış-manın ardından bir yandan ırkçı saldırı-ları devreye sokarken bir yandan daMGK’da değişiklikler yaparak “yenikonsept”in adımlarını örüyordu. Askerive siyasi operasyonları sıklaştıran TC,Genelkurmay Başkanlığı’na NecdetÖzel’i getirerek, askeri operasyonlardayeni bir döneme girildiğini gösterdi. Kizaten bu süreçten sonra gerillaların bir-çoğunun kimyasalla katledilmesi ve ne-redeyse tamamının cenazelerine işkenceedilmesi bunun kanıtı oldu.

“Yeni konsept”in esas adımları iseEkim’de Çukurca’da yapılan baskınlardaonlarca askerin öldürülmesinin ardın-dan geldi. Başbakan Erdoğan’ın medyaile yaptığı toplantıda açıkladığı “yenikonsept”, etkisini hemen ertesi gün gös-terdi. Bundan sonraki süreçte ulusal ha-rekete yönelik haberlere polisten servisedilmediği sürece yer vermeyen medya,“yeni konsept”in özelliği olan manipü-

lasyonun en önemli aracı olarak görevi-ne başladı. Özellikle Kartepe deniz oto-büsünü kaçıran HPG’li Mensur Güzel’ininfaz edilmesi olayında ilk sınavını “ba-şarıyla” geçmiş oldu.

“Kendimizi deneyeceğiz” maskesiyleadeta katliama çevrilen Wan depremi,devletin Kürt halkına yönelik intikamaracı haline dönüştü. “Krizi fırsata çevi-ren” TC, bu yolla hem ulusal hareketekarşı psikolojik üstünlüğü ele geçirmeplanlarını hızlandırmış hem de “kentseldönüşüm” adı altında tüm Türkiye’degerçekleştirmeye çalıştığı talan için ze-min hazırlamış oldu!

Şimdi bir yanımız askeri operasyon-lara karşı gerillaların yanında yoldaşçaatıyor, bir yanımız siyasi operasyonlarkarşısında mahkeme kapılarında nöbet-te, bir yanımız da Wan’da yanan ve do-nan çocukların gelecek hayallerini ema-net aldığımız ölüm soğuğunda. Tüm buyaşananların gölgesinde yeni bir yıla gi-riyoruz. Yeni yılın, “ne kadar direnirse-niz direnin, devlet daha güçlüdür” ma-nipülasyonları karşısında Kürt halkınındevletten büyük bir güç olduğunu kanıt-lanacağı -ki elbet kanıtlanacaktır- bir yılolması dileğiyle…

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 09Zimanê Azadî

* BDP ve DTK’nın “iki dilli yaşam”kampanyasına katılım çağrısı yapmasıylaanadil talebinin öne çıktığı Ocak ayındaözellikle T. Kürdistanı’nda birçok kam-panya, eylem ve etkinlik düzenlendi. Bu dö-nemde mahkemeye çıkan Kürt siyasetçi-lerin “anadilde savunma hakkı” en-gellendi.

* 13 Ocak’ta Amed’de görülen KCK da-vasının 15. duruşması sırasında 50 bin ki-şinin katıldığı bir miting düzenlendi. Eş za-manlı olarak onlarca ilde düzenlenen ey-lemlere kolluk kuvvetleri saldırdı. 2 gün bo-yunca devam eden duruşmada kimlik tes-pitine siyasetçiler “Li virim” diye cevapverdi.

* İran’ın Kürt gençleri üzerinde artanbaskıları ve Hüseyin Xizri’yi idam etmesiyapılan birçok eylemle protesto edildi.

* Şubat ayı, “toplu mezarları açıl-ması” ve “Hakikatleri Araştırma Ko-misyonu’nun oluşturulması” talep-lerinin ön plana çıktığı ay oldu. Bu aydaözellikle Bitlis-Mutki’de 18 kişinin ke-miklerine ulaşıldı. İHD, yaptığı açıklamaile 1989-2010 yıllarını kapsayan araştır-malar sonucunda 114 toplu mezarın tespitedildiğini ve buralarda 1.469 kişinin ke-miklerine ulaşıldığını söyledi.

* Başbakan R. T. Erdoğan, CumartesiAnneleri ile görüştü.

* 15 Şubat eylemleri öncesinde gözal-tı ve tutuklama terörünü tırmandıran

devletin hedefinde bu kez yurtsevergençlik vardı. 150’den fazla kişinin göz-altına alındığı 15 Şubat eylemleri sırasın-da Amed’de Mustafa Malçok isimliKürt genci bedenini ateşe vererek baskılarıprotesto etti.

* Aralarında PKK’nin öncü kadrola-rından Mahsum Korkmaz’ın da bu-lunduğu 200 insana ait kemiklerin oldu-ğu Newala Qasaba’da birçok bölgedengelen 70 bin kişi ile görkemli bir eylem dü-zenlendi.

* Bu sene Kürt Ulusal Hareketi’nin “Jibo jiyanek bı rûmet an azadî an aza-dî” sloganıyla örgütlediği Newroz’da akıl-da kalan görüntülerden biri de Silopi’deNewroz mitingi sonrası kitleye saldıran po-lis ile Sabahat Tuncel’in “Güvenlik ŞubeMüdürü”ne attığı tokat oldu. İstanbul’daise Newroz kutlamalarına devletin kiralıkkatili Ayhan Çarkın da katıldı. Çarkın,yargısız infazlarla ilgili yaptığı açıklamalarlatüm yıl gündemdeydi.

* Barış Anneleri İnisiyatifi öncülü-ğünde “Kürt sorununun kalıcı çözümü içinDemokratik Çözüm Çadırları” birçok böl-gede kuruldu. Çadırlara yönelik devletsaldırısı ilk günlerden başladı. Çadırlar bin-lerin eylem ve direniş adresi oldu.

* “Askeri ve siyasi operasyonlara sonverilmesi”, “Seçim barajının kaldırılma-sı”, “Siyasi tutukluların serbest bırakıl-ması” ve “Anadilde eğitim” talepleri içinBDP ve DTK, 24 Mart’ta “sivil itaatsiz-lik” eylemlerini başlattı.

* Diyarbakır D Tipi Hapishane’de tu-

tulan ve PKK davasından yargılanan Fe-rit Orak, baskıları protesto etmek için be-denini ateşe verdi.

* Nisan ayının ilk haftasında 14 geril-la şehit düştü. Özellikle Hatay Hassa’dakatledilen 7 HPG’li “sivil itaatsizlik” ey-lemlerinin “7 karanfilli” simgesi oldu.

* 12 Haziran seçimlerine hazırlık ama-cıyla birçok devrimci, demokrat ve yurt-sever kurum bir araya gelerek “Emek, De-mokrasi ve Özgürlük Bloğu”nu oluş-turdu. YSK, Leyla Zana, Hatip Diclegibi Kürt siyasetçilerinin olduğu 12 mil-letvekili adayının, adaylığını iptal etti.YSK’nın veto kararı, başta T. Kürdista-nı olmak üzere her yerde kitlesel ve çatış-malı eylemlerle protesto edildi. AmedBismil’de yapılan eyleme saldıran polis, liseöğrencisi Halil İbrahim Oruç’u katlet-ti. Ayrıca yine Bismil’de polisin attığı gaz-dan dolayı Kazım Şeker, kalp krizi ge-çirerek yaşamını yitirdi. Direniş karşısın-da YSK veto kararını geri çekti.

* İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde gezenKürt genci Mehmet Çelik puşi taktığı içinbiri polis, iki kişi tarafından bıçaklanarakkatledildi. Ağrı Patnos’ta 8 yaşındaki Ba-ran Özyolcu isimli Kürt çocuğu, TugayKomutanlığı yakınlarında bulduğu cis-min patlaması sonucu yaşamını yitirdi.

* T. Kürdistanı’na PKK’nin ateşkesilan etmiş olmasına rağmen milyonlarca

dolarlık askeri harcama yapan TC ordu-sunun başlattığı operasyonlarda ŞırnakUludere’de 10 gerillanın şehit düşmesibinlerin sokağa dökülmesi ile protestoedildi. 10 gerilladan 5’inin cenazesinin“kurda kuşa yem olması için arazide bıra-kıldığı” ortaya çıkınca sabrı taşan Kürt hal-kı, TC faşizminin sınırlarını aştı. Cenaze-leri almak için askerin barikat kurmasınave ateş açmasına rağmen Federal Kürdis-tan Bölgesi’ne geçti. Tarihi bir andı.

* Van’da bulduğu cismin patlamasıy-la Murat Polat isimli çocuk öldü.

* Blok eylemlerine yönelik saldırılardakullanılan gaz bombası ile stokunu tüke-ten TC, yeni gaz bombaları almaya kararverdi. Gaz bombası ve “orantılı güç” tar-tışmaları bu süreçte doruktaydı.

* CHP Dersim adayı Hüseyin Ay-gün’ün Zazaca hazırlattığı pankartların12 saat içerisinde CHP genel merkezindengelen emirle kaldırılması Kılıçdaroğlu ba-lonunun ikiyüzlülüğünü gösterdi.

KKüürrtt hhaallkkıınnddaann ddeevvlleetteeNe kadar çabalarsanız çabalayın

yeni yıl bizim olacak!

OCAK

ŞUBAT

“Be ziman jiyanna be!”

“Bila gorên komîbên vekirin”

MART “Evimiz artık çözüm çadırı!”

NİSAN“YSK’nın veto kararı

halkın direnişiyle aşıldı”

MAYIS “Botan halkı TC’ninsınırlarını aştı”

Page 10: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2310 Zimanê Azadî

* Amed Çermik’te koyun otlatan UmutPetekkaya isimli Kürt çocuğu arazidebulunan askeri atıkların patlaması sonucuyaşamını yitirdi.

* Blok’un, 22 milletvekili sayısı 36oldu. Seçim sonuçlarının kutlanmasınabile tahammül edemeyen devletin saldırı-larında Şırnak’ta fenalaşan 54 yaşındakiHatice İdin yaşamını yitirdi.

* Amed’den milletvekili seçilen tutuk-lu Hatip Dicle’nin YSK tarafından mil-letvekilliği düşürüldü. Yerine AKP adayıOya Eronat meclise girdi.

* Dersim Çemizgezek’te çıkan çatış-mada TKP/ML TİKKO gerillası YurdalYıldırım ve HPG gerillası MazlumErenci şehit düştü. Gerillaların dost güç-lerle işbirliği içinde olduğunu gösteren bueylemde şehit düşen Erenci TMK mağdu-ruydu ve onun şehit düşmesi ile TMKmağduru çocuklar bir kez daha gündemegeldi.

* Yılın 7. ayına damgasını vuran olay-lar kuşkusuz ki Blok milletvekillerininmeclis boykotu ve DTK tarafından ilanedilen “demokratik özerklik” oldu.

* 16 Temmuz’dan itibaren FederalKürdistan Bölgesi’ne saldıran faşist İranordusu, onlarca PJAK gerillasını katlettive birçok üst rütbeliyi subayını kaybet-ti. TC devletinin ortağı olduğu operas-yonlarda ortak hedef Kandil’di. Binler-ce kişi 31 Temmuz’da Esendere SınırKapısı’nda nöbet tutmaya başladı.

* Amed Silvan’da 14 Temmuz’da ya-şanan çatışmada 20 askerin ölmesinin ar-dından Kürt işçi ve emekçilere linç giri-şimleri düzenlendi. İstanbul Caz Festivalisırasında Kürtçe türkü söyleyen sanatçıAynur Doğan’a yönelik ırkçı saldırıgerçekleşti. Sivil faşistler sokaklarda göv-de gösterileri yaparak onlarca BDP bina-sını tahrip etti. Bu ayda en öne çıkan linçsaldırısı İstanbul Zeytinburnu’dakiolaylar oldu.

* Irkçı saldırılara karşı yapılan ey-lemlere de saldıran devlet, Şırnak Silopi’deDoğan Teyboğa isimli bir çocuğu da gazbombası ile katletti. Amed’de de polis iletartışan Mehmet Şirin Çiftçi, tartış-madan 1 hafta sonra aynı polis tarafındankurşunlanarak öldürüldü.

* Diyarbakır 5 No’lu Hapishane’debaşlatılan ölüm orucunun yıldönümün-de Muş Bulanık’ta Evrim Demir ve An-talya’da Mehmet Ayık bedenini ateşverdi.

* Karadeniz’de PKK gerillalarına yö-nelik operasyonlarını genişleten TC askeri,Samsun’da 16 yaşındaki Gökhan Çe-tintaş isimli çocuğu “PKK’li zannettiği”için kurşun yağmuruna tutarak katletti.

* Oldukça yoğun geçen Temmuz ayı-nın son günlerinde Genelkurmay Başka-nı Işık Koşaner ve kuvvet komutanla-rının istifa etmesi, TC devletinin yenibir saldırı konsepti için hazırlık yaptığı-nın ilk ipucu olarak karşımıza çıkıyordu.

* DTK’nın çağrısıyla “Canlı Kalkan” ey-lemleri başlatıldı. Eyleme saldıran devlet,BDP’li Yıldırım Ayhan’ı katletti.

* Genelkurmay Başkanlığı’na “Kim-yasal Necdet” lakabıyla tanınan NecdetÖzel getirildi. Bu ayda katledilen HPG’li-lerin çoğunluğu kimyasal ile katledildi.

* Kandil’e hava saldırısı başlatan TC,bölgede başta 6 aylık Solin bebek olmaküzere 4’ü çocuk 7 Kürt köylüsünü katletti.

* 1 Eylül Dünya Barış Günü kap-samında yapılan eylemlere yüz binlerce in-san katıldı. Devlet sözcüsü AKP’nin “Kürtsorununu çözeceğine inanan” liberal-de-mokratlar (!) bile bu konudaki hayal kı-rıklıklarını dile getiriyorlardı.

* Seçim sürecinde oluşturulan Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloğu çalışması“Kongre Hareketi” adını alarak kendi-ni deklare etti.

* Askeri operasyonların yoğunlaştığıHakkari’de, köyler bombardımana tutuldu.Bu saldırılarda 3 Kürt köylü katledildi.

* “Anadilde eğitim” talebiyle öğrenci-ler okulu bir hafta boykot etti. HPG, Kürtçocuklarına yönelik asimilasyon politika-larına karşı 12 öğretmeni rehin aldı.

* Siirt’te HPG tarafından üstlenilen veözür dilenen bir pusuda 4 genç kadınınölmesi, yine Ankara’da patlama yaşan-ması üzerine, devlet; burjuva-feodal med-ya aracılığıyla kara propagandasını yo-ğunlaştırarak psikolojik üstünlüğü ele ge-çirmeye çalıştı. Batman’da PKK ile polisarasında çıkan bir çatışmada etrafa rastgeleateş açan polis, başka bir araçta bulunan 8aylık hamile Mizgin Doru ile kızı Sultan’ıkatletti. Ayrıca bir inşaata girerek çatışmayadevam eden HPG gerillalarını da katledenpolis, inşaatta bulunan inşaat işçisi Fet-hullah Tokay’ı da öldürdü. Ve tüm bukatliamlarını PKK’nin üzerine yıkmayaçalıştı.

* Kürt halkı Ekim’e ev baskınları ve göz-altı-tutuklama terörü ile uyandı. Yüzlercekişi “KCK operasyonları” adı altında göz-altına alındı, tutuklandı.

* Öcalan’a yönelik tecridin devam et-mesine karşı 9 Ekim’de TUHAD-FED ön-cülüğünde Gemlik’e yürüyüş öncesi oto-büsler engellenerek, eylem yasaklandı.Gemlik’te adeta OHAL ilan edildi.

* Devletin gerilla bedenlerine yaptığı iş-kence, bedenleri parçalanmış 2 HPG’lininayakları bağlanmış şekilde “Vatan bir bü-tündür parçalanamaz” yazısı önünde çe-kilen fotoğraflarıyla somutlandı.

* Tüm muhalif kesimleri biraraya top-lama iddiasıyla yola çıkan Kongre Hareketi15-16 Ekim’de Ankara’da ilk kurultayınıgerçekleştirdi.

* Hakkari Çukurca’da PKK tarafın-dan yapılan baskınlarda devletin açıkla-masına göre 24, HPG’nin açıklamasınagöre 81 askerin yaşamını yitirmesininardından devlet, tüm maskelerini çıka-rarak faşist yüzünü açıkça sergiledi. Baş-bakan Erdoğan burjuva-feodal basın ilebir toplantı düzenleyerek basına “ayar”verdi ve manipülasyon dönemi için düğ-meye bastı. Devlet eliyle ırkçı dalga ye-niden yükseltildi ve onlarca BDP binasıtahrip edildi, Kürt öğrencilere-emekçilerelinç saldırıları örgütlendi. Bu süreçte enöne çıkan ırkçı saldırı, Elazığ’da ger-çekleşti. Elazığ’da halk günlerce sokağaçıkamadı.

* 23 Ekim’de Wan depremi ger-çekleşti. Devlet, Kürt halkından intika-mını almak için depremi bir fırsat olarakkullandı. Öncelikle yurtdışından gele-cek yardımları “kendi gücümüzü görmekistiyoruz” diyerek reddeden devlet, bi-linçli olarak arama-kurtarma ekiplerinibölgeye geç yolladı. Wan’da ekiplerinyetersiz olması ölü sayısının artmasınaneden oldu. Depremin ardından ırkçı sal-dırılar sürdü. Medya, sosyal paylaşım si-teleri ırkçı yorumların adresi oldu. Dev-rimci, demokrat ve özellikle yurtsever ku-rumların, belediyelerin çalışmaları bellianlamlarda yaraları sarsa da afetin bü-yüklüğü karşısında yeterli olmadı.

* Kimyasal silahlarla Hakkari KazanVadisi’nde 24 HPG gerillasının katledil-diği öğrenildi.

* KCK operasyonlarında yeni bir dal-ga geliştiren devlet, bu kez aralarında ya-yımcı Ragıp Zarakolu ve Prof. BüşraErsanlı’nın da bulunduğu aydın yazar-ları tutukladı. Devletin Kürt sorununa“dokunanı yakarım” mesajıydı bu!

* Kazan Vadisi’ne gidenler, parça-lanmış gerilla bedenlerini toplamak zo-runda kaldı. Bölgede katledilen HPG’lisayısı böylelikle 36’ya yükselmiş oldu.Yeni konseptin bir parçası olarak, buolay medyada hiç yer almadı.

* Wan’da halkın mağduriyeti de-rinleşirken, Çevre ve Şehircilik Baka-nı Erdoğan Bayraktar’ın“evlerinize dönün” çağrısıyaptı. Ancak bu çağrınınardından 9 Kasım’da 2.büyük deprem gerçekleşti.

Bu depremde evlerine dönen-ler yaşamını yitirdi. “Sağlam”raporu verilen Bayram ve AslanOtellerinde kalan başta gaze-teciler ve diğer illerden iş içingelen işsizler olmak üzere on-larca kişi enkaz altında kaldı.Erdoğan, Wan’ın “afet bölgesi”olmasının “terör örgütüne yar-

dım etmek” anlamına geleceğini açıklarken;enkaz başında bekleyen ve daha sonra daçadır için sırada bekleyen öfkeli halka gazbombasıyla saldırıldı. Deprem bölgesine gi-den Erdoğan, “Ağustos’a kadar bekleyin”diyerek adeta depremzedelerle dalga geç-ti. Erdoğan’ın “önerisine uymayan” ço-cuklar soğuktan hastalığa yakalanarak yada çadırlarda çıkan yangınlarda yanarak ya-şamını yitirdi. Wan’da kalamayan dep-remzedeler, göç etmek zorunda kaldı.

* İzmit-Gölcük arasında sefer yapanKartepe isimli deniz otobüsünün HPG’liMensur Güzel tarafından Öcalan’a yö-nelik tecrit saldırısının sona erdirilmesi içinkaçırılması eylemi, Güzel’in devlet tara-fından katledilmesi ile son buldu.

* Siyasi operasyonların artması üzeri-ne birçok ilde “İrademe Dokunma” deni-lerek mitingler düzenlendi. Mitingler sü-rerken “KCK operasyonları”nda sıra bu kezavukatlardaydı. Başta İstanbul ve Amed ol-mak üzere 16 kentte 70 avukat gözaltınaalındı, 34’ü tutuklandı. KCK operasyonla-rına karşı bu kez “Ez li virim” kampan-yası başlatıldı. Bu kampanyada binlerce kişikendini ihbar etti.

* Meclis grup toplantısında Dersimkatlamı için “Devlet adına özür dilemek ge-rekiyorsa, böyle bir literatür varsa, benözür dilerim” diyen Erdoğan, devletin iki-yüzlülüğünün simgesi olmayı hak etti.

* Hapishanelerde bulunan 8 bin PAJKve PKK’li tutsak süresiz dönüşümlü açlıkgrevine girdi. Devrimci tutsaklar da açlıkgrevine girerek dayanışma eylemi yaptı.Öcalan üzerindeki tecridi protesto eden Fı-rat İzgin isimli çocuk Mardin’de, Mem-duh Değer Muş E Tipi Hapishane’debedenini ateşe verdi.

* Devlet, Wan’daki depremi adeta “fır-sata çevirme” peşindeydi. Hiçbir adım at-mayarak halkın göç etmesini sağlayandevlet; araziyi ranta açmaya başlamıştıbile. Devlet deprem üzerinden “kentsel dö-nüşüm” saldırılarına zemin hazırlarken, ço-cuklar soğuktan ve yangınlardan ölmeyedevam ediyordu.

* “Ez li virim” kampanyası kapsamın-da miting gerçekleştirilen Amed’de, mitingsonrası polisin kitleye saldırmasının ar-dından Wan’da depremden kaçarak aile-sinin yanına gelen Murat Elibol isimliKürt genci vurularak öldürüldü.

* KCK operasyonlarında bu kez sıra ba-sın emekçilerindeydi. DİHA, ETHA veÖzgür Gündem bürolarına yapılan bas-kınlarda 36 gazeteci tutuklandı.

HAZİRAN “Hatip Dicle kırmızıçizgimizdir!”

TEMMUZ “Devlet boykotkararı ile tıkandı”

AĞUSTOS “Bebek katili TC,sınır ötesinde!”

EYLÜL “Barış ayı değilsavaş ayı!”

EKİM“Kürt halkına düşman

Devlet ve Deprem”KASIM “Şimdi yaşananlar için

kim özür dileyecek?”

ARALIK “Özgur basın susturulamaz!”

Page 11: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Depremin ardından 2 ay geç-mesine rağmen Wan halkı halanaylon çadırlarda yaşamak zorun-da kalıyor, yanan sobalar ve soğu-ğun neden olduğu hastalıklar ço-cukların yaşamını yitirmesine ne-den oluyor (şu ana kadar 82 ça-dırın yandığı kentte, 5 çocuk ya-narak can verirken, 11 kişi de ya-ralandı) ve Wan halkını daha faz-la göçe zorluyor. Ancak Wan’ı terketmek zorunda kalan depremze-deler, gittikleri yerlerde ırkçı sal-dırılara ve ayrımcılığa uğrayarak bir kezdaha mağdur ediliyorlar.

Akrabalarının ya da arkadaşlarınınevlerine sığınan depremzedeler, buradaiş bulamadığı için maddi zorluk yaşıyor.Gittikleri yerlerde belediyelerden, valilik-lerden yardım alamayan depremzedeler,kiralarını dahi ödeyemiyor, ceplerindekiüç kuruş parayı da İŞKUR’a gidip geldik-leri yollarda harcamak zorunda kalıyor-lar. Maddi zorlukların yanı sıra, hiç tanı-madıkları yerlere kendilerine yabancımuamelesi yapılan kadınlar, gittikleribölgeye alışamıyor, bu da kadınların ya-şadığı bunalımı derinleştiriyor.

Düzce’nin Akçakoca İlçesi’ne yerleşenWanlı aileler, okula giden çocuklarınınsürekli baskıya maruz kaldığını ve ırkçımuamele gördüğünü söyleyerek, Wan’ageri dönmeyi planlıyor. Diğer yandanMersin Valiliği tarafından Silifke ilçesiAtakent 23 Nisan Spor ve İzcilik Kam-pı’na yerleştirilen deprem mağduru öğ-renciler, öğrenim gördükleri okulda ırkçı

saldırıya uğradı. Saldırıda 6 öğrenci ya-ralanırken, depremzedelerin evine gelenVali yardımcısı “akıllı olun!” dedi.

Bütün bu yaşanan ırkçı saldırılar,buna sessiz kalan ve dolayısıyla da olay-ların sorumlusu olan devletin afete veKürt halkına bakışını özetliyor. Ancak şuda bir gerçek ki, bu ırkçı yaklaşımlarWan halkında telafisi mümkün olmayanyaralara neden olacaktır…

Wan, ranta açılıyorBu süreçte depreme dair öne çıkan

konu Afet Taslağı oldu. 10 Aralık’ta Wan’a giden Çevre ve Şe-

hircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar,burada “Wan’a konteynır yağıyor” şek-linde toz pembe bir cümle kurdu. (Ken-disi hayal dünyasında yaşayan Bayrak-tar’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığınıanlamak için kahin olmaya gerek yok.Hala naylon çadırlarda yaşayan halkınvarlığı tek başına yetiyor.) Afet Taslağıhakkında da bilgi veren Bayraktar, Wan’ı

ranta açacaklarını ilan etmiş oldu.Taslağa göre, TOKİ veya ilgili

belediye afet bölgelerinde kamu veözel sektör işbirliğine dayalı yön-temler uygulamaya, kat veya hası-lat karşılığı inşaat yaptırmaya dayetkili olacak! Meslek örgütlerinide projesine dahil etmekten kaçı-nılan taslağa göre, afet alanlarınıyalnızca hükümet belirleyebilecek.

TOKİ, özellikle kentin yoksulmahallerinde kamulaştırmaya gi-diyor. Depremzedelerin evleri, çok

cüzi bir miktar para karşılığında ellerin-den alınarak yeni evler yapılacak, yapıla-cak yeni evler de fahiş fiyatla depremze-delere satılacak!

Tam netleşmese de ihalelerin sınırbölgelerindeki karakol yapımı ihalesinegiren şirketlere de ihalelerin verildiği id-dia ediliyor. Böylelikle bu şirketlerinödüllendirildiği ve devlete yakınşirketlerin palazlandırıldığı açık!

Wan hala kanıyor! Devletin yar-dım etmediği Wan’da yaralar, yine hal-kın kendi dayanışması ile sarılıyor. Bu-nun en güzel örneği Amedli çocuklardangelenler… Amedli çocuklardan Wanlı ço-cuklara gönderilen mektuplar ve küçükhediyeler... Annesinden harçlığını alanküçük bir Amedli çocuğun iki paket ma-karnayı satın alarak Wan’a göndermesi,resim defterini, yarılanmış silgisini vehayallerini resmettiği mektupları Wan’agönderen çocuklar, dünyanın en büyükdayanışmasını sergiliyor. Ve insanlıkdersi veriyor.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 11Zimanê Azadî

Deprem bina yıkıntısı, ırkçılık insanlık yıkıntısı demektirŞırnak’ın Silopi ilçesindeki

Newroz kutlamalarının ardındanpolis kitleye gaz bombaları vetazyikli suyla saldırmıştı. New-roz’a katılan BDP İstanbul Mil-letvekili Sabahat Tuncel’in, taz-yikli su ve gaz bombası ile yapı-lan saldırının ardından çıkanolaylarda Güvenlik Şube Müdü-rü Başkomiser Murat Çetiner’eattığı tokat hâlâ hafızalarda. Bu-nun üzerine Konya’da PolisEmeklileri Derneği Sebahat Tun-cel’e “polise tokat” davası açmış-tı. Dava 13 Aralık günü sonuç-landı ve mahkeme, Tuncel’in 10TL manevi tazminat ödemesinekarar verdi.

Halkın üzerine gaz bombalarıve tazyikli su sıkan kolluk güçle-rine halkı rencide etmek bir yanafiziki şiddet uygulamasına rağ-men “nedense” ceza verilmiyor.Bu sebeple yaşlısı-genci, kadını-çocuğu yaklaşık 20 bin kişininkatıldığı Newroz kutlamalarınasaldıran o polise atılan tokadıTuncel değil, halk atmıştır. Sondönemde Tuncel’in devlet cephe-sinden pervasızca saldırılara vesuçlamalara maruz kalmasınınsebebi özellikle kadın kimliğin-den kaynaklıdır. Hem de Kürthalkının sorunlarının, sevinçleri-nin ve eylemlerinin yanında ol-masındandır.

“Buradayım, irademe sahip çı-kıyorum!” diyen Wan Yüzün-cü Yıl Üniversitesi öğrencisiMurat Elibol, Amed’de ya-pılan mitinge katıldıktan son-ra sokak ortasında silahlaateş edilerek öldürülmüştü.Aydın Erdemlerin, ŞerzanKurtların kanlarıyla palazlan-dırılan şovenizm dalgası bu

kez de Murat’ın kanıyla gös-terdi kendini.

15 Aralık’ta HacettepeÜniversitesi EdebiyatFakültesi önünde top-lanan öğrenciler biryürüyüş gerçekleştire-rek “KCK operasyon-larını” protesto etti vehala Murat Elibol’un

katilini arayanlara katilinindevletin faşist, şovenist zihni-yeti olduğuna bir kez dahadikkat çekti.

Maraş: Maraş Katliamının 33. yıl-dönümünde Alevi Bektaşi Federasyonuöncülüğünde bir anma gerçekleştirile-cekti. Ancak Narlı İlçesi’nde biraraya ge-len binlerce insanın yürüyüşüne izin ve-rilmedi. İçişleri Bakanlığı’nı arayan CHPMaraş Milletvekili’ne, “Yürüyüşe izinverilmeyecek, yapılabilecek başkabir şey de yok” yanıtı geldi. Jandarmabarikatını aşmaya çalışan kitle ise cop,gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırıyamaruz kaldı.

Aralarında BDP Van MilletvekilliNazmi Gür, Sanatçı Ferhat Tunç veAlevi Bektaşi Federasyonu Başkanı AliBalkız ve genel sekreteri Kemal Bül-

bül’ün de bulunduğu kitle daha sonraMaraş merkeze gitmek üzere araçlarabindi.

Bu sırada Cemevi önünde yığınakyapan jandarma barikat kurarak kitle-nin gitmesini engelledi. Bunun üzerinekitle araçlardan inerken, Nazmi Gür,Ferhat Tunç ve Kemal Bülbül, jandar-manın barikatı kaldırması için yetkililerile görüştü. Yapılan görüşmenin ardın-dan kitle Narlı Belediyesi İtfaiye Müdür-lüğü önüne kadar geldi. Ancak burayı daablukaya alan yüzlerce jandarma, kitle-nin önüne tekrar barikat kurdu.

Bunun üzerine jandarma yetkilileriile tekrar bir görüşme yapıldı. Görüşme

sonuç vermeyince Maraş Valisi ile görü-şüldü. Vali ile yapılan görüşme de sonuçvermeyince kitle jandarma barikatınınüzerine yürüdü. Barikatı aşmaya çalışankitleye jandarma saldırdı. Tertip Komi-tesi ile vekillerin araya girmesi üzerinekitle tekrar Cemevi önüne yürüdü.

Burada bir süre bekleyen kitle ardın-dan Maraş-Antep yolu üzerine çıkarakyolu trafiğe kapattı. Yolda söylenen şar-

kılar eşliğinde halaya duran kitle, jan-darma ve yetkililerin tutumunu protestoetti. Kitleyi ablukaya alan jandarma, bir-kaç kişiyi gözaltına almak isteyince kit-lenin taş ve sopalı tepkisiyle karşılaştı vekitleye saldırdı. Saldırıda 5 kişi gözaltınaalındı.

ANKARAMaraş katliamında yaşamını yitiren-

ler 33. yıldönümünde Yüksel Cadde-si’nde gerçekleştirilen bir basın açıkla-masıyla anıldı. Basın açıklamasına kat-liamın tanıklarının anlatımıyla başlandı.Yapılan açıklamada Maraş ve Çorum’da“cami yaktılar” , 6-7 Eylül olaylarında“Atatürk’ün evini yaktılar”, Dersim ve1915’te “isyan” yalanlarının 90’lı yıllar-da “bayrak yaktılar” yalanına dönüştüğüifade edildi.

İzmir: 14 Aralık günü Denizli BDP il binasına saldırı dü-zenlendi. Gazi Bulvarı’nda bulunan binaya yapılan saldırı sonu-cu binanın camları kırıldı. Saldırıyla ilgili açıklama yapan BDPil yöneticisi Sıdık Eker, saldırının gece saat 22.00 sularındaarabadan pompalı tüfekle ateş edilerek gerçekleştirildiğini be-lirtti. Eker, polislerin kişilerin araçlarını takip ettiklerini ancakyakalayamadıklarını ve kullanılan aracın plakasının sahte oldu-ğunu kaydetti.

Daha önce onlarca kez saldırıya maruz kalan BDP binası,merkezi polis karakoluna çok yakın bir yerde bulunuyor.

“Polise tokat”a10 TL ceza!

Murat Elibol ölümsüzdür!

33. yılında Maraş’ı unutmadık, unutturmayacağız!

Denizli BDP binasına faşist saldırı

Page 12: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

2011 yılında kadınlar için enönemli gelişmelerden biri 12 Ha-ziran seçimlerinin hemen önce-sinde “Kadın ve Aileden SorumluDevlet Bakanlığı” yerine “Aile veSosyal Politikalar Bakanlığı” ku-rulmasıydı. Elbette kadınların bukonudaki hiçbir talebi dikkatebile alınmaksızın bu değişikliğegidildiğini söylemeye pek de ge-rek yok. Bakanlığın yeni logosuise çarpıcı: “Erkek, kadın ve ço-cuk üçlemesinden oluşan hiye-rarşik bir aile modeli Aile Bakan-lığı’nın logosu olarak seçilmiş.”(Hülya Gülbahar)

Kadınların görüşleri alındıy-sa bile tam tersini yapmak üzerealınmıştı, zira bir önceki “Kadın”ve “Aile” tamlamasına karşı çı-kan kadın örgütlenmelerininkarşısına ilave olarak “çocuk,yaşlı ve engelli” yani “bakımamuhtaç insan” kategorisi de çık-mış oldu.

12 Haziran’da kurulan hükü-metin Bakanlar Kurulu’nun tekkadın bakanı olarak Fatma Şa-hin, bu bakanlığa atandı. Atanıratanmaz da öyle bir izlenim verdiki, kadın konusunda radikal de-ğişimler gerçekleştirecek, özellik-le de ilgi alanı olarak kadına yö-nelik şiddette somut adımlar ata-cak vs. vs. Ama tabii ki öyle ol-madı, bakanlığı süresince onlar-ca fikir attı ortaya, açıklamalaryaptı, yüzlerce kadınla bir arayagelerek önerilerini aldı, sivil ku-ruluşları (TÜSİAD gibi!) bol bolkabul etti… Yani arı gibi bir şey-ler yaptı ama buna çalışma diye-meyeceğiz, zira bugüne kadar birsonuç görmedik.

İşte 2011 yılında “Aile ve Sos-yal Politikalar” Bakanı olarakFatma Şahin’den seçmeler:

* Aile ve Sosyal PolitikalarBakanı Fatma Şahin, Genelkur-may Başkanı Necdet Özel’le gö-rüşerek, asker eğitimlerinde yay-gın olarak kullanılan gelenekselsöylemlere son verilmesi konu-sunda önerilerde bulundu.

Şahin’in ilk önerisi, askerieğitimlerde tempo tutarak söyle-nen “Esmer, kumral, sarışın farketmez, topçular affetmez” gibikadını küçük düşüren ve cinsi-yetçi söylemlerin asker gelene-ğinden çıkarılması.

SONUÇ: Düzenlenmesi hiçde zor olmayan bu konuda tekbir adım atılmadı, “topçular halaaffetmiyor!!!”

* Habertürk’ün sürmanşeti-ne taşıdığı sırtından bıçaklan-mış kadın görüntüsü bütün ül-kenin hafızasına kazındı. Bununüzerine, Fatma Şahin, “Kadınve Aile Bireylerinin ŞiddettenKorunmasına İlişkin Yasa” tasa-rısına bir madde ekledi. Madde-nin başlığı, “Yayın Hizmet İlke-lerinin İhlali. Taslağın son hali-ne son anda eklenen bu madde,

şiddete maruz kalankadınlarla ilgili dü-zenlemeye, televiz-yonların yanı sırayazılı basına dakontrol mekaniz-ması ve cezai yaptı-rım getirmeyi öngö-rüyor.

Çağdaş Gazeteci-ler Derneği GenelBaşkanı Ahmet Abakay: “212sayılı Basın Kanunu’nun içindezaten şiddetle ilgili düzenlemelervar; Fatma Şahin bir buluş yap-madı. Yasa var ama uygulamadasorun var; bunun işler hale geti-rilmesi gerekirken yeni baskımekanizmaları kurmak doğrudeğil. Basın, hükümetler tarafın-dan denetlenemez, buna FatmaŞahin de dâhildir, Başbakan dadâhildir.”

* Fatma Şahin, belediyelerinsığınma evi açmasını düzenleyenyasa tasarısında değişiklik yapı-lacağını açıkladı. Yapılacak deği-şiklikler arasında en önemli baş-lık, belediyeler ve sivil toplumörgütleri tarafından açılacak sı-ğınma evlerinin tek bir modelegöre şekillenmesi oldu.

Bu modeli kimin belirleyece-ği, neye göre belirleyeceği isemalum. Şu anda zaten çok kısıtlıolan sığınma evlerinde kadınınsorunlarından çok, ailenin so-runlarının çözümü esas alınır-ken, yani kadının kocasıyla ba-rışması üzerine yoğunlaşılırkenbu modelin pek de hayra alametolmadığı açık.

* Fatma Şahin, Van’a yaptığıziyarette açıkladığı projelerinebir yenisini ekledi. Şahin’in yeniprojesi, “aile sosyal destekprojesi.”

Ceren Kadın Derneği Yöneti-cisi Filiz Aras, kadını aile içine sı-kıştırmaya çalışan projenin, ka-dını kendi hayatının öznesi ol-maktan alıkoyduğu görüşünde.“AKP hükümetinin anlayışı aileyidevletin bir protipi olarak görmeeğiliminde. Kadın-erkek vurgusuyapmak yerine yine ailenin bü-tünlüğünü ön plana çıkarıyor-lar… Devlet politikası olarak ailebütünlüğünü sağlamak, toplu-mun ihtiyaçlarını dinlemeden te-peden inmeci bir anlayıştır.”

* Fatma Şahin eşine şiddetuygulayan ve evden uzaklaştırmacezası alan erkeğin “elektronikkelepçeyle teknik izleme sistemi”ile takip edileceğini söyledi. Şa-hin, uygulamanın yasal alt yapı-sının da hazır olduğunu söylediancak bu alt yapı hakkında biraçıklama yapmadı.

Akla gelen sorulardan bazı-ları: Elektronik kelepçenin ge-tirdiği koruma yalnızca şiddetgörmüş evli kadınlara sağlananbir koruma mı olacak? Evli ka-dınların da şiddetten korunabil-

mesi için mutlaka şiddet görme-si ve eşine evden uzaklaştırmacezası verilmesini mi beklemesigerekiyor? Evli olmayan çiftle-rin, aynı evde yaşamayan çiftle-rin arasındaki şiddete karşı buuygulama bir koruma sağlayabi-lir mi? Kadınların eş olmayandiğer hane halkı erkeklerindengördükleri şiddet -baba, akrabavs.- elektronik kelepçe kapsamı-na alınacak mı?

* Aile ve Sosyal PolitikalarBakanlığı ve Diyanet İşleri Baş-kanlığı kadına yönelik şiddetlemücadelede toplumun bilinçlen-dirilmesine yönelik bir işbirliğiprotokolü imzaladı. Fatma Şa-hin, Diyanet İşleri Başkanlı-ğı’nda düzenlenen imza törenin-de, kadına yönelik şiddet ve cina-yetlere dinin yanlış yorumlanmışhalinin referans gösterildiğini,Diyanet’le birlikte bu algıyıkırmaya çalışacaklarını belirtti.

Şahin bunları söyledi amaimzalanan protokolde kadınınadının geçmemesi özellikle dik-kat çekti.

* Şahin, N.Ç davasında alı-nan insanlık dışı karara karşışunları söyledi: “N.Ç’nin yaşa-dığı istismar ömür boyu onarıl-ması güç travmalara neden ola-cak iken mahkemelerin ve yük-sek mahkemenin aldığı kararlarkamu vicdanını yaralamıştır.Yargı makamlarının öncelikligörevinin mağduru ve cinsel is-tismara uğrayanın hakkını ko-rumak olduğunu hatırlatmakisterim.”

Şahin, bu çok öfkelendiği ka-rarı da elbette 1 hafta içindeunuttu, hayat devam ediyor…

* Fatma Şahin, başbakanı Er-doğan’ın izinden ayrılmadı, ka-dınları kuluçka makinesi olarakgördüğünün en somut ifadesiolan düğünlerde gelinin kulağınafısıldanan “üç çocuk” temennisi-ne Şahin bir de bilimsel açıklıkgetirdi, Türkiye nüfusunun yaş-lanmaya başladığını, “en az üççocuk anlayışının muhafazakarbir erkek anlayışı değil, kaliteligenç bir nüfus oluşturmak içinbilimsel bir yaklaşım” olduğunuiddia etti.

BDP’li vekil Hasip Kaplan’agöre AKP’li kadın milletvekille-rinden sadece 5’inin üç çocuğuvar. (Merak edenler için not, Fat-ma Şahin onlardan biri değil.)

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2312 Yeni Kadın

Bir mücadele yılını daha geride bırakarak yeni bir yıla2012’ye doğru son adımlarımızı atıyoruz. Geride bırakılan yılıdeğerlendirmek “adetten” olmanın ötesinde, önümüzü gör-mek, eksikleri tespit ederek yeni bir yılda katlanmış bir coşkuve planlamayla adımları sıklaştırmak için önemlidir. Ve elbettebu köşenin sınırlarının çok ötesindedir. Ama yine de en öne çı-kan pratiklerimiz üzerine birkaç şey söyleyelim.

Tarihimizle karşılaştırdığımızda bizim için son derece yenibir mücadele alanı olmasına karşın geriye dönüp bu birkaçyıla baktığımızda önemli işler yaptığımızı, kadın çalışmasındabelli bir çerçeve oluşturabildiğimizi, kimi zaman istikrar konu-sunda sıkıntılar yaşamış olsak da meselenin hiç gündemimiz-den düşmediğini, kendimizde ve çevremizde etkide bulundu-ğumuzu, bu çalışmaya olan ihtiyacın aslında ne kadar da so-mutlaşmış ve kendini dayatır olmuş olduğunu vb. vb. görme-mek mümkün değil.

2011 yılına bakarsak, bir önceki yılın 25 Kasım ve öncesin-de birçok yerde yapılan etkinlik, eylem vb. sürecinin ardından8 Mart hazırlıkları bizim için aynı zamanda örgütlenme faali-yetiydi ve bunun sonucunu 8 Mart etkinliklerinde aldığımızıdüşünüyoruz. Faaliyetimizin bulunduğu yerlerde Yeni Demo-krat Kadın çalışması yaparak ve yürüyüşlerde de bu pankartaltında kendimizi ifade ederek kurumsallaşmada adım attık,erkek kitlesinin hep kadınlardan daha fazla olduğu klişeyi ken-di açımızdan örneğin İstanbul ayağında kırdık diyebiliriz.

8 Mart sürecine dair (çözümünü bu yıla devretmiş) bir tar-tışmanın da içerisinde bulduk kendimizi. Bu zamana kadaryaptığımız, belki “yasak savma” olarak aşağılamayacağımızama emekçi kadınların sorunlarını ve taleplerini ciddioranda yok saydığımız, kadın kelimesinin geçtiği her yere birde erkek ekleyerek sınıfsal özü tamamladığımızı zannetti-ğimiz, görsellikte dahi kadının yanına bir erkek yerleştirmedenemekçi vurgusunu eksik bulduğumuz, 8 Mart toplantılarınabir erkek yoldaşımızı göndermekten “gizliden” “gururduyduğumuz” uzun yıllardan sonra bu çalışma bize gerçekten“iyi geldi” ve kadının (da) tek başına emeği temsil edebileceğini“fark ettik”. Kadın olduklarını sadece resimlerini 8 Mart’tataşıdığımızda hatırladığımız şehit kadın yoldaşlarımızın onurluyürüyüşüne emekçi kadın kitlelerini katma çalışmasının bu ol-madığını gördük vb. vb.

Bu farkındalığın önümüzdeki yılın 8 Mart sürecine etkile-ri mutlaka olacaktır. En azından bugün şunu açık ve net ola-rak söyleyebiliriz ki, 8 Mart’ın devrimci, emekçi özü kesinlikleetkinliklerine erkek emekçilerin katılımıyla ölçülemez, onla-rın varlıkları (illa da) 8 Mart’ı devrimcileştirmez. Bu bilinç veanlayış belki genel anlamda çok basit bir çıkarsama da olsabizim açımızdan yeni, kabul edilmesi zorlu (ve de zorunlu)bir yoldur.

2011 yılında kadın örgütlenmemizin eylemsel düzlemde enönemli pratik çıkışı 8 Mart ise, örgütsel ve politik alandaki et-kinliği, gideceği yolun temel politik ve pratik yönelimini belir-leyeni, irademizi ortaya koyan ve bu iradeyi birleştiren çıkışıise Nisan ayında gerçekleştirdiğimiz “Yüzleşiyoruz, Hesaplaşı-yoruz, Örgütleniyoruz” şiarıyla düzenlediğimiz Yeni Demo-krat Kadın Kurultay Hazırlık Konferansı’ydı.

Çalışma alanları arasındaki koordinasyonun temellerini at-tığımız, yoğun araştırma-inceleme faaliyetiyle bezenmiş bir ha-zırlık sürecinin ardından gerçekleştirdiğimiz Konferansımızlabirlikte nereye ve nasıl yürüyeceğimizi temel hatlarıyla ortayakoyduk. Bu çalışma da 2012’ye yeni bir görev devretmiştir.Konu başlıklarımızı daha da derinleştireceğimiz, farklı illerdekiçalışmaları merkezileştirme “işini” sonuçlandıracağımız, dili-mizi (ve aslında onun yansıttığı anlayışı) ortaklaştırmada anasorunları aşacağımız bir Kurultay bizi bekliyor ve önümüzdekiyılın politik faaliyetinin temelinde bu çalışma yer alacaktır.2012’yi “örgütlenme” yılı ilan ediyorsak, bu Kurultay kadın ça-lışması açısından temel görev haline gelmektedir.

Nihayetinde ele aldığımız iki temel başlık da sonuçlanmış-donmuş meseleler değildir ve önümüzdeki yıla büyük görevleryükleyerek geride kal(ma)mışlardır. Hem bu görevleri tamam-lamak ve hem de yenileriyle yüzleşmek için irademizi ortaya çı-karmaya ve daha fazla harekete geçirmeye ihtiyaç var.

Göğün yarısı2011’den bugüne ve yarına devredengörevler

2011’in Fatma Şahin’li ayları

Page 13: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

2011 yılı boyunca yargıya taşınanbaşta kadına yönelik şiddet davalarıolmak üzere birçok davada alınan karar-lar, tüm kadınlara ağır darbeler vurdu.İstisnayı bozmasa da kimi zaman örnekkararlar da alındı. İşte 2011 yılı boyuncagörülen davalardan örnekler…

11 Ocak:Çağla Arin’i “aşkına karşılık verme-

diği” için 47 yerinden bıçaklayarak öldü-ren Hüseyin Zengin’in ömür boyu hapiscezası, ilginç bir indirimle 25 yıla düştü.Sanığa verilen ömür boyu hapis cezası“geleceği üzerinde olası etkileri” ve sabı-kasız olduğunu dikkate alınarak 25 yılhapse indirildi.

26 Ocak:Türkiye’de ilk kez bir mobbing (psi-

kolojik taciz) davası ağır cezalık oldu. Öğ-retmeni F.İ.’yi başka okula göndermekiçin mobbing yaptığı iddia edilen okulmüdürü, dört öğretmenin 12 yıla kadarhapsi isteniyor.

7 Şubat:Yargıtay, “seks işçiliği” yapan kadını

vahşice öldüren sanığa verilen hapis ce-zasında, kadının mesleğinden dolayı ya-pılan tahrik indirimini kabul etmedi.

23 Şubat:Sincan’da geçen yıl kaçırdıkları üni-

versite öğrencisi kadına tecavüzden yar-gılanan ve 7 aydır tutuklu iki tecavüzcü,Adli Tıp raporlarının geciktirilmesi nede-niyle serbest kaldı. İki tecavüzcünün tek-rar tutuklanmaları istemi ise kabuledilmedi.

7 Mart:Gözaltında işkence ve tecavüze uğra-

dığı belgelenen Muhabbet Kurt’unmüebbet hapis cezası onandı. Kurt’unkendisine tecavüz ettiği ortaya çıkan po-lisler hakkındaki şikayeti ise işleme bilekonulmadan rafa kaldırıldı.

9 Mart:Küçük yaşta bir kız çocuğuna cinsel

istismarda bulunduğu gerekçesiyle ceza-

evinde tutuklu bulunan Zaman Gazetesiyazarı Hüseyin Üzmez tahliye edildi.

11 Mart:Şenay Gör’ü öldürdüğü için yargıla-

nan koca Kadir Gör’e verilen ağırlaştırıl-mış müebbete mahkeme haksız tahrikindirimi uyguladı.

17 Mart:İzmit’te tecavüz iddiasıyla tutuklu

yargılanan G.K.’nın avukatı, tecavüze uğ-rayan kadının, olay günü kot pantolongiydiğini ve kot pantolon varken tecavüzetmenin mümkün olmadığını ileri sürdüve müvekkilinin beraatını istedi.

29 Mart:YÖK, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fa-

kültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Baş-kanı Prof. Dr. Orhan Çeker’in,“dekolte giyinen kadının tacizlekarşılaşmasının sürpriz olmaya-cağı” yönündeki sözleri hakkında başlat-tığı inceleme sonuçlandı. YÖK,açıklamayı “akademik ifade özgürlüğü”olarak değerlendirip, suç unsuru bulun-madığından, soruşturmaya gerek olma-dığına karar verdi.

16 Nisan:Antalya’da karısını bıçaklayarak öldü-

ren N.Y, önce ağırlaştırılmış müebbet,sonra da duruşmalardaki “iyi hali” nede-niyle müebbete mahkum edildi.

12 Mayıs:2005 yılında 8 Mart Dünya Emekçi

Kadınlar Günü eylemine saldıran ve“orantısız güç” kullandıkları iddiasıylayargılanan 54 polisten 48’i beraat etti. 6polis ise çeşitli cezalara çarptırıldı.

12 Ağustos:Alman asıllı “Türk vatandaşı” kadının

sevgilisinden şiddet gördüğü için korumaistediği mahkemeden ret kararı geldi.Mahkeme, tarafların evli olmadığı gerek-çesiyle koruma kararı verilmesi talebinireddetti. Kadının “İşte şimdi Türkoldum” sözleri tarihe geçti.

16 Ağustos:Engelli bir kadına tecavüz etmekten

yargılanan Mehmet Altun, savcı hak-kında 20 yıl hapis isteyince, genç kadınamahkemede ağlayarak evlenme tekli-finde bulundu.

16 Eylül:HSYK organize edilen “yargının hız-

landırılması ve sorunların tespit edil-mesi” amacıyla yapılan toplantılardahâkim ve savcılar ilginç ve tartışmalı öne-rilerde bulundu. Öneriler arasında teca-vüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyleevlenmesi halinde davanın düşürülüp“işgücünün azaltılması” da yer alıyor.

29 Eylül:Başsavcı, Ankara’da katıldığı Ho-

pa’daki gözaltıları protesto eylemindepolisin tartaklaması üzerine kalça kemiğikırılan Dilşat Aktaş’la ilgili Erdoğan’ın“Kız mıdır kadın mıdır... Bilemem” sözle-rini görevi gereği söylemiş olduğuna hük-metti.

6 Ekim:İstanbul’da yaşanan sel felaketi sıra-

sında, pencereleri olmayan servis ara-cında mahsur kalarak ölen 8 kadınişçinin patronuna, “taksirle birden fazlakişinin ölümüne sebebiyet”ten sadece 5yıl hapis cezası verildi.

31 Ekim:Yargıtay, 13 yaşında satıldığı 26 kişi-

nin tecavüzüne uğrayan N.Ç.’nin dava-sında, küçük kızın, bu kişilerle rızasıylabirlikte olduğu yorumunu yaptı!

3 Kasım:Ordu’nun İkizce İlçesi’nde sınıf öğret-

meni 40 yaşındaki Hürmet Atar’a, 10-13 yaşlarındaki 15 kız öğrencisini tacizedip hürriyetlerini kısıtladığı gerekçesiyletoplam 176 yıl 9 ay hapis cezası verildi.

4 Kasım:Bursa’da 2009 yılında eski eşi Sefa-

niye Altın’ı öldüren polise mahkeme he-yeti, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıverdi. Sanığın mahkemedeki “iyi halini”göz önünde bulunduran heyet, cezayımüebbet hapis cezasına indirdi.

27 Kasım:Siirt’te geçen yıl iki kız öğrencinin

başlarından geçenleri anlatmasıyla or-taya çıkan toplu cinsel istismar olayıylailgili 19 aydır “aranan” ve bu süredeemekli olan okul müdür yardımcısı Fah-rettin Kuzu Batman’da yakalandı.

6 Aralık:Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi,

Münevver Karabulut cinayetiyle ilgiliCem Garipoğlu’nu “çocuğu tasarlayarak,canavarca hisle veya eziyet çektirerekkasten öldürmek” suçundan ağırlaştırıl-mış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

8 Aralık:Ankara 11. Aile Mahkemesi Hakimi

Mustafa Karadağ, istisna niteliğinde birkarar verdi: İlk kez nikahsız eşine şiddetuygulayan adama 6 ay süreyle eve yaklaş-mama cezası verdi.

12 Aralık:Başka bir kadınla yaşamasına rağ-

men, “erkeklerle birlikte olduğundan”şüphelendiği “eşini” öldürmeye çalışanAlpaslan Ç. iki ay tutuklu kaldıktansonra serbest bırakıldı.

21 Aralık:Yargıtay’ın cinsiyet değişikliğiyle ilgili

davalarda sabıka kaydı istemesi şaşkınlıkyarattı. Kararı değerlendiren Prof. ŞahikaYüksel kararın “transfobik anlayışın gös-tergesi” olduğunu söyledi.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 13Yeni Kadın

- Devletten koruma talep ettiğihalde öldürülen kadınlar

Ankara’da yaşayan Necla Yıldız kı-zının sevgilisi tarafından tehdit edilmişve kızıyla birlikte suç duyurusunda bu-lunmuştu. Korunma talebi yanıtsız kalanYıldız, bir ay sonra öldürüldü. Yıl boyun-ca birçok kadının aynı kaderi yaşadığıgerçeği göz önüne alınarak kadın örgüt-leri 4320 sayılı yasa ve TCK’da değişiklikönerdi.

- Gözaltında tacizler bitmedi27 Ocak’ta Erzurum’da gerçekleştiri-

len Başbakan gençlik buluşmasını pro-testo etmek için Dolmabahçe’de topla-nan öğrenciler polis şiddetine maruzkalmıştı. Öğrenciler taciz edilip tecavüz-le tehdit edildi. Devletin kadın bedeniüzerindeki denetimi kadın düşmanlığı-nın da tezahürü niteliğindedir.

- Kadınlar 7/24 şiddete karşınöbette!

Türkiye’nin her yerinde kadınlar ka-

dın cinayetlerinin önlenmesi ve sorum-luların yargılanması için nöbete başla-mıştı. Ayşe Paşalı’nın karar duruşmasıöncesinde örgütlenen eylemde kadın ci-nayetleri politiktir diye haykırıldı.

- Mart ayının kızıllığı…Mart ayında 24 kadın öldürüldü, 11

kadın yaralandı. 20 kadın ve iki çocuktaciz edildi. Bir kadın ve bir çocuk teca-vüz mağduru oldu. Fakat her şeye rağ-men kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Ka-dınlar Günü’nde büyük bir coşkuylaalanlardaydı. Şiddetin gölgesinde degeçse yalnız olmadığımız ve birlikte ha-reket etmenin önemi anlaşıldı.

- Medyanın kadına yönelik şid-deti de hiç bitmedi

Bu yıl dizilerde sıkça gözümüze so-kulan ve özendirilen tecavüz sahneleriniizledik. Habertürk gazetesin de kocasıtarafından öldürülen kadının çıplak be-deninin manşetten verilmesi gazeteciliketiğinin iş kadınlara gelince hiç sökme-

diğini göstermiş oldu. Erkek egemenmedyanın köşe yazarlarının kalemindencinsiyetçilik aktı.

- LGBTT bireyler de erkek şid-detinin hedefindeydi

Ötekinin de ötekisi LGBTT bireylerindramı da bitmiyor. Gaziantep’te birtrans kadın tedavi gördüğü hastanedeherkesin gözü önünde ağabeyi tarafın-dan öldürüldü. Cinayetin ardından ağa-beyi “namusumu temizledim” dedi.

- Ocak: 17 kadın, bir kız çocuğunuöldürüldü. 34 kadın ve 7 çocuk tacize, 4kadın ve 15 çocuk tecavüze maruz kaldı.

- Şubat: 28 kadın, bir çocuk öldü-rüldü. 14 kadın ve bir çocuk yaralandı.Kadınlardan en az 15’inin maruz kaldığışiddet biliniyordu.

- Mart: 26 kadının öldürüldüğü buayda, 2’sinin intihar ettiği iddia edildi.

- Nisan: 16 kadın öldürüldü. 11 ka-dın, 39 çocuk ve 1 travesti tecavüze uğra-dı. Şiddet saldırılarında 13 kadın yara-

landı.- Mayıs: Erkekler bu ay içerisinde

20 kadın öldürdü. 12 kadın, üç travesti,bir transseksüel, bir çocuk yaralandı.

- Haziran: 24 kadın öldürüldü, 13kadın tecavüz, 20 kadın tacize uğradı.

- Temmuz: 26 kadın öldürüldü. 21’itecavüze, 9 kadın tacize uğradı. 32 kadınyaralandı.

- Ağustos: 24 kadın öldürüldü, 17kadına tecavüz edildi, 51 kadın yaralan-dı.

- Eylül: 25 kadın öldürüldü. 15 kadı-na tecavüz edildi. 30 kadın yaralandı.

- Ekim: 20 kadın öldürüldü. 22’siyaralandı. 7 kadına tecavüz edildi.

- Kasım: Durmak bilmeyen şiddet-le, mücadelenin yanyana geçtiği bir aydaha geçti. Kasım ayında 28 kadın öldü-rüldü. 25 Kasım Kadına Yönelik ŞiddetleMücadele günü dolayısıyla Yeni Demo-krat Kadın’ın çeşitli alanlarda etkinlikle-ri oldu.

BBUU YYIILL ŞŞİİDDDDEETTİİNN YYIILLII OOLLDDUU,, 22001122 KKAADDIINNIINN YYIILLII OOLLSSUUNN!!

2011’DE YARGI KARARLARI KADINLARIN CANINI YAKMAYA DEVAM ETTİ

Page 14: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Geçtiğimiz günlerde Tekirdağ’ınÇerkezköy ilçesinde bulunan veNokia, BlackBerry gibi büyük ceptelefon ve fotoğraf makinesi marka-larına kılıf üreten Trexta Tr isimlifabrikadan çoğu kadın 23 işçininsendikalı oldukları için işten çıkarıl-dıklarını gazetemizde aktarmıştık.

Bu fabrikanın en önemli özelliğifabrikada bulunan 600’den fazla iş-çinin % 75’inin kadın işçilerdenoluşması… Güvencesiz, çok dahakolay sömürebilen, “boynu bükük”bir emek olarak görülen kadın eme-ğidir bu fabrikayı özel kılan. Saat-lerce mesaiye bırakılan işçilerin,mesai paralarını 2 sene boyuncaödememe “rahatlığı” daha çokkadın emeğinin “değersiz görül-mesi”nden kaynaklanmaktadır.

Bu aynı zamanda kadın işçileriaşağılayan uygulamaların da “rahat”bir şekilde yaşama geçirilmesineneden olmaktadır. Mesela Trexta’dakadın işçilere 5 dakikadan fazla tu-valette kalmak yasak! Daha önceyine kadın işçilerin çoğunlukta ol-duğu Novamed ve DESA’da da ben-zer uygulamalara şahit olmuştuk.Trexta direnişe doğru yol alıyor.Kadın işçilerin direnişe yol alan buistikametinde Yeni Demokrat Ka-dınlar olarak onları yalnız bırakma-malı ve kadın işçilerin direnişiylebütünleşerek, bu direnişten öğren-meliyiz.Deri-İş, Trexta patronunu son kez uyardı!

16 Aralık Cuma günü Çerkez-köy’de bulunan Petrol-İş Sendi-kası’nda bir basın toplantısıdüzenlendi. İlk olarak Deri-İş Sen-dikası Eğitim ve Uluslararası İlişki-ler Uzmanı Eren Korkmaz,Trexta’da işçilerin çok uzun saatlerboyunca zorunlu mesaiye kalmakzorunda bırakıldığını, buna rağmenmesai ücretlerinin 2 senedir öden-mediğini, işçilerin neredeyse tama-

mının asgari ücret aldığını, kreşinbulunmadığını, işçilerin büyük birkısmını kadın işçilerin oluşturma-sından kaynaklı “ses çıkaramaya-cakları düşünülerek” insanhaklarına aykırı yasaklar konuldu-ğunu aktardı.

Ağustos’tan bu yana fabrikadaörgütlenme çalışmalarının sürdü-ğünü kaydeden Korkmaz, işten atıl-malara karşı uluslararası çalışmalarbaşlatıldığını anlattı. Fabrikada bu-lunan işçiler üzerindeki baskılarınsona erdirilmesi ve işten çıkarılanişçilerin geri alınması için 3 ayaklıbir çalışma başlattıklarını belirtenKorkmaz; bunları şöyle sıraladı:

1- Uluslararası temelde: Çin,Finlandiya, Japonya, Kanada gibiülkelerde bulunan fabrikanın müş-teri firmaları ile görüşmek ve bura-larda örgütlü sendikalarla iletişimdeolmak.

2- Ulusal temelde: Sendikalarve kadın örgütleri başta olmaküzere tüm emekten yana olan ku-rumlarla çalışma yürütmek.

3- Yerel temelde: Fabrikanınbulunduğu Çerkezköy başta olmaküzere, işçilerin yaşadığı Saray, Ka-paklı, Çorlu gibi ilçelerde de eylem-ler, açıklamalar yaparak bölgehalkından destek almak.

Korkmaz’ın ardından fabrikadanatılan işçiler söz aldı. İşçilerdenGülcan Bilim; fabrikada yaşadık-ları sorunlara değindi. Tuvaletlerin

sürekli kilitli olduğunu ve lavaboyagitmek için bile izin almak zorundakaldıklarını söyleyen Bilim, lava-boda 5 dakikadan daha uzun sürekalındığında ise kendilerinden sa-vunma istendiğini anlattı.

Baskıların yoğun olduğunu ve buyüzden de fabrikada sendikal çalış-maların başladığını belirten Bilim,patronun “Erkekleri atarsak, ka-dınlar seslerini çıkaramaz” dü-şüncesiyle hareket ettiğini ve buyüzden de önce erkek işçilerin atıl-dığını söyledi. “Biz de ‘Ummadıktaş, baş yarar’ diyerek sendi-kaya üye olduk” diyen Bilim, işiniseverek yapmasına ve çok çalışma-sına rağmen özellikle “performansdüşüklüğü” nedeniyle işten çıkarıl-masına çok içerlediğini aktardı.

Diğer işçilerden Esma Tuna“Fabrikaya ne girişimiz ne de çıkışı-mız belliydi” dedi ve fabrikada“mavi yakalılarla”, “beyaz yakalıla-rın” ayrı muamele gördüğüne, molayerinde dahi birlikte gezmeleri-nin yasak olduğuna ve bu yüzdenaralarına kırmızıçizgi çizildiğinedeğindi.

Son olarak konuşan Deri-İş Sen-dikası Genel Eğitim ve Teşkilatlan-dırma Sekreteri Hasan Uluşan dafabrika patronunu son kez uyardık-larını ve eğer talepler kabul edilmezve işten atmalar devam ederse fab-rika önünde çadır kuracaklarınısöyledi.

Dersim’de kadınların direnişi…

Dersim: Dersim Belediyesi, Dersim’i Ye-niden İnşa Cemiyeti ve Avrupa’da yaşayanDersimlilerin ortak projesi sonucu ilde yaşa-yan kadınları istihdama katmak amacıyla açı-lan Gökkuşağı Ekmek Fırını’nınkapatılmasının ardından işsiz kalan kadınla-rın “İş İstiyoruz” şiarıyla başlattıkları faali-yeti ve yaşadıkları sorunları okurlarımızlapaylaşmak için bir röportaj gerçekleştirdik.

- İş yerinizden ve çalışma koşulla-rından bahseder misiniz?

- Başlangıçta on kadın çalışıyorduk, iştençıkan ve çıkarılanlarla beraber altı kişi kaldık.İlk üç ay izin yapmadan 14-15 saat çalıştığımızoluyordu, daha sonra iki vardiya sistemine ge-çildi. Gökkuşağı Fırını’nın açılma nedeni, bu-rada durumu kötü olan kadınlara iş olanağı veDersim’de iş istihdamı yaratmaktı. Daha çokyurtdışından gelen katkılarla olanak sağlandı.Asgari ücret ve yemek ücreti alıyorduk.

Son iki yıl zarardayız denildi bize, üretilenekmek ile satılan ekmekler karşılaştırılmadanhesap tutuluyordu. Fırının iflas etmesinin ne-deni yöneticilerin denetimsizliklerinden vesorumsuzluklarıdır. Yöneticilerin daha öncefırınla ilgili bir tecrübesi olmaması aynı za-manda yöneticilik deneyimlerinin bulunma-masından kaynaklanıyor.

- Çıkarıldığınız iş yerinden iflas ha-berini nasıl aldınız?

- Sabahleyin arkadaşım aradığında iş yeri-nin kapatıldığını söyledi, fırına gittiğimde ar-kadaşlarla bir araya geldik. Bize herhangi biraçıklama yapılmadı, biz de açıklama yapılanakadar burayı terk etmeyeceğimizi söyledik,daha sonra belediye başkanı geldi ve “hadigözünüz aydın fırın kapandı” dedi. Başkaşirkete bağlı olup da bizim iş yerinden maaşalan olduğu söylentiler de var. İşten çıkarıldı-ğımıza dair sadece zarardan dolayı iflas de-nildi, onun dışında hiçbir açıklama yapılmadı.İş yerinde çalışan erkek bir arkadaş evlerimizidolaşarak bizden imza istedi, bize tazminatverileceğini söyledi. Öncesinde bize tazminatile ilgili hiçbir şey söylenmedi, içerde kalanücretlerimizi ödemek için olduğunu öğrendik.

- İşten çıkarılmanıza karşın neleryaptınız ya da yapacak mısınız?

- Öncelikle bir avukata danıştık ve hakları-mızın neler olduğunu öğrendik, daha sonrabir imza kampanyası başlattık. Belediyedengelen bir yetkili bize “imza kampanyasını dur-durun, bir şekilde size çözüm bulacağız, ikigün sonra çözeceğiz, bize güvenin” dedi.Çözüm olarak bize marketlerde iş buldukla-rını söylediler, ama marketlerdeki işlerin ge-çici olduğunu biliyoruz. Zaten marketteçalışmak istesek biz kendimiz de müracaatedip çalışabiliriz. Çünkü marketlerde çalışmasüreleri çok uzun ve sürekliliği olmayıp her-hangi bir iş güvencesi de yok, bundan dolayıuzun süre markette çalışanlar yoktur. Bizimyerimizde erkekler olsaydı gidin markette ça-lışın derler miydi? Kadın olduğumuz için bizebunu rahatça söyleyebiliyorlar. İmza kampan-yası ile amacımız; bize düzenli bir iş bulmala-rıdır. İmza kampanyası ile beraber ayrıcadava açmayı düşünüyoruz.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2314 Yeni Kadın

Trexta’da kadın işçilerin direnişe yol alan mücadelesi

Söyleyene mi bakalım, söyletene mi?

TC Başbakanı R.T. Erdoğan:“Tahrir meydanında iki gün öncetekmelerle dipçiklerle dövülenhanım kardeşimiz için bu ıstırabıduymuyorsak, hep birlikte kendimizisorgulamak zorundayız.”ABD Dışişleri Bakanı HillaryClinton, Mısır’daki olayların şokeedici bularak, halk ayaklanmalarında

kadınlara yönelik tutumun “ülkeninşerefine ve birliğine leke düşürdü-ğünü, bunu halkın hak etmediğini”söyledi.

MMııssıırr TTüürrkkiiyyee NNeeww YYoorrkk

ŞŞii ll iiPPoorrttoo RRiikkoo

YORUMSUZ

Page 15: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 15Gençlik

Geride bıraktığımız bir yıl içerisinde bir-çok konu gündeme taşındı, tartışıldı ve haya-ta geçirildi. Ağır bir bilânço olarak masayayatırabileceğimiz bu konular gençlik açısın-dan da durumun vahametini gözler önüneseren bir hale işaret etmektedir. “İleri de-mokrasi” aldatmacasının tavan yaptığı, tari-he baskı ve saldırı noktasında önemli notla-rın düşüldüğü bir yıl olarak 2011, halk gen-çliği üzerinde sürdürülen politikaların dahada katlandığı bir yıl oldu.

2011’i 5 Ocak’ta, ODTÜ’de “BAŞKAL-DIRIYORUZ” diyerek eylemli bir şekildekarşılamıştık. Bu eyleme devletin cevabı taz-yikli su, biber gazı oldu ve 117 öğrenci hak-kında dava açıldı, “mala zarar vermek” ve“polise direnmek”ten 1 yıl 9 aydan 10 yıl 6aya kadar hapisleri istendi. Kökleri 2010’unsonlarında Ankara Üniversitesi’nde AKP’liBurhan Kuzu’nun ve CHP’li Süheyl Ba-tum’un yumurtalarla protesto edilmesinedayanan eylem yeni yılın ilk günlerinde ege-menlerin saldırılarına bir cevap olmuştu.

Ocak ayının sonlarında YÖK başkanı Yu-suf Ziya Özcan’ın öğrenci konseyi başkanla-rıyla öğrenci sorunları üzerinden bir arayageldiği toplantıyı protesto eden öğrencilereyine polisin saldırısı çok sert oldu.

Ve sonrasında binlerce liseliyi sokaklaradöken YGS şifresi… Sistemin nasıl bir iki-yüzlülükle hareket ettiğini kanıtlamada bel-ge haline dönüşen “şifre skandalı” başbaka-nın, kısa bir süre önce koltuğunu devreden,üstün başarısından doğru Çankaya Köşkü-nü’nün yollarını tırmanmaya başlayan eskiYÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın hepsi bir-birinden “çarpıcı” açıklamalarıyla eğitim sis-temlerinde liselilere nasıl baktıklarını gör-meyen gözlere göstermiş, işitmeyen kulakla-ra fısıldamışlardı. Türkiye’nin dört bir yanın-da alanlara dökülen binlerce lise öğrencisi-nin öfkesi, zaten eşit olmayan koşullarda gi-rilen sınavlara bir de şifre gibi bir skandal

eklenince had safhaya ulaştı.27 Mayıs’ta YÖK’ün düzenlediği “yeni

yönelişler ve sorunlar” konulu Uluslarara-sı Yükseköğrenim Kongresi’ni protestoeden öğrencilere polis gaz bombalarıyla,coplarla, panzerlerle karşılık verdi. Eyle-min ardından 10 öğrenci gözaltına alındı.

3 Kasım’da Ankara Üniversitesi HukukFakültesi öğrencilerinin, gelişini protesto et-meye hazırlandığı YÖK Başkanı Yusuf ZiyaÖzcan “yoğunluğu nedeniyle” programınıdeğiştirerek gelmedi. Daha sonra AnayasaMahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın geleceğiöğrenildi. Etkinliğin yapıldığı salona girenüniversite öğrencileri, sloganlar atarak Ha-şim Kılıç ve Yargıtay üyelerini protesto etti.Okula polisin alınması ve öğrencilerin ÖGBtarafından engellenmek istenmesi, “Üniver-siteler bizimdir, polis defol” sloganıyla pro-testo edildi. Protestolar nedeniyle üniversite-deki etkinliğe katılamayan Haşim Kılıç veYargıtay üyeleri fakülteden ayrıldı.

1980 Askeri Faşist Cunta’yla gelen veüniversite gençliğini sistemin birer ferdi gibiyetiştirmek isteyen YÖK, her yıl olduğu gibibu yıl da ülkemizin çeşitli yerlerinde protes-to edildi. Öğrenci eylemlerinin hemen he-men hepsinde YÖK’e değinilmeden geçil-mez. Geçmiş yıllarda 6 Kasım protestolarımilitan, kitlesel ve coşkulu geçmesine rağ-men bu yıl protestolarda öğrenci gençliğin il-gisi açısından yeterli bir ivme yakalanamadı.

1998’de yürürlüğe konulan katsayı uygu-laması kaldırıldı. YÖK’ün ve AKP hükümeti-nin imam hatip lisesi öğrencilerinin önünüaçmak için aldığı bu karar, halka meslek lise-lilerinin de önü açılıyor mesajı veriyor. Mes-lek liseli öğrenciler 4 yıl boyunca sadece ken-di meslek derslerini alıyor ve üniversite sı-navlarında çıkacak dersleri neredeyse hiçgörmüyorlar. Ders saatleri yetmezmiş gibi13–14 saat staj sömürüsüne maruz bırakılanmeslek liseli öğrencilerinin sorunları bu eşit-

siz koşullarda katsayının kalkmasıyla da çö-zülmeyecek. Yıllardır AKP’nin gündemindeolan katsayının kaldırılması, YÖK BaşkanıYusuf Ziya Özcan’ın görev süresinin dolma-sına 1 hafta kala kesinleşti.

Devletin kırmızıçizgilerinin esas halkası-nı oluşturan Kürt sorunu çerçevesinde bir-çok Kürt genci bu kırmızı çizgilerden “nasi-bini” almıştır. 10 Şubat 2010’da İstanbul’dayapılan bir eylemin ardından, durakta bekle-yen Cihan Kırmızıgül o an boynuna takılıbulunan puşi nedeniyle gözaltına alınmış vehakkında 45 yıla kadar hapis cezası isten-mişti. Aralık’ta yapılan 7. duruşmasındamahkemesi ertelenmişti. Bunun gibi komikdenebilecek şeyler bahane edilerek sürdürü-len gözaltı ve tutuklama furyası, başta Kürtgençler olmak üzere, bütün muhalif kanadayöneltilmekte ve böylece de hapishaneler pa-rasız eğitim, anadilde eğitim isteyen öğrenci-lerle doldurulmaktadır.

Şoven damarların kabarmanın da ötesinegeçmiş hali, saldırganlığı da bir üst boyutataşımış ve Kürt gençler sokak ortasında yü-rürken dahi “tehlikeli bir unsur” olarak gö-rülmekte ve gösterilmektedir. Katliamlarınaher geçen gün yeni katliamlar ekleyerek yo-luna devam eden egemenler son olarak üni-versite öğrencisi olan Murat Elibol’ u öl-dürmüş ve bir kez daha şovenizm zehrinindamarlarda nasıl bir şekilde dolaştığı gö-rülmüştür. “Kürt” kelimesine dahi taham-mülü olmayan devlet, yeni saldırı metotla-rında Kürt gençliğini de unutmamış ve gere-ken önemi vererek gözaltına almış, tutukla-mış, katletmiştir.

Kasım ayının ortalarında BoğaziçiÜniversitesi’nden bir grup öğrencininbaşlatmayı planladığı Starbucks işgali6 Aralık 2011 günü başladı. Bu işgal Bo-ğaziçi’nde başladıktan sonra diğer üni-versitelerde de etkiye yol açtı ve Boğazi-çi’ndeki eylem İstanbul’daki diğer üniver-siteler tarafından desteklendi.

Üniversitede yapılan bu işgalin temelsebeplerinden biri uygun fiyata yemeksatan kantinlerin kapanıp yerine kapita-lizmin simgeleşmiş isimlerinden olanStarbucks’ın açılması oldu. Bu işgalle bir-likte öğrenciler Boğaziçi Güney Kampü-sü’ndeki Starbucks’ta sürekli olarak kal-maya başladı ve alana tamamen yerleşil-di. İşgale rağmen satışlar sürdürüldü. Fa-kat normalde sürekli işleyen ve uğrakmekânlardan biri olan Starbucks’ın, iş-galden sonra satışları büyük aksaklığauğradı. Öğrenciler, kahve almaya gelenarkadaşlarına da eylemin amacını anlatıpbildiri dağıttılar. Starbucks çalışanları dazamanla yapılan aktivitelere ilgi göster-meye başladı. Şirketin geceleri spot ışık-

larını sürekli açık tutarak işgalcileribunaltmaya çalışmasına karşı işgalciöğrenciler de bu yıpratma politikasınaalternatif önlemler aldılar ve baskılarboşa çıkartıldı.

Zor şartlar altında geçen işgal ilkolarak Starbucks’ın içine halı serip ala-na yayılmalarıyla başladı. Starbucks’ınkarşı tarafına kurulması düşünülenWonderland alanı da eylemin kitlesel-leşmesiyle işgal edildi. Bu kitlesel hareketkendi içinde pek çok aktivite yapmayabaşladı. Film gösterimleri, tartışmalar,derslerin o alanda işlenmesi, Wonder-land’in alması düşünülen mutfakta yiye-cek içecek ihtiyaçlarını karşılamaları, ger-çekleşen toplantıların internet ortamındacanlı olarak iletilmesi gibi pek çok faali-yet gerçekleşti ve bu faaliyetler hala de-vam etmektedir.

İşgalin dokuzuncu gününde MimarSinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndenöğrenciler destek amaçlı o akşamki ye-meği yaptılar. Öğrenciler kitlesel hale bü-rünen bu işgalle birlikte güncel meselele-

re de el attılar. Eylem sadece Starbucksile kalmadı, yemekhane de işgal edildi.Fiyatı 4.20 lira olan yemeklere karşı birgün boyunca kendi yaptıkları yemekleriücretsiz olarak öğrencilere dağıttılar veStarbucks işgaline çağrıda bulundular.Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan ŞeymaÖzcan Devrimci Karargah örgütüne üyeolmak ve onun faaliyetlerini gerçekleştir-diği iddiasıyla tutuklandı. Bunun içinimza kampanyası başlatan Starbucks iş-galcileri, diğer tüm tutuklu öğrenciler içinde imza toplamaya başladılar. Bununlabirlikte HES’lerle dayanışma içine girdi-ler. MSGSÜ de yapılan Wan’a yardımkonserine de destek verdiler. Bunun gibigüncel meseleler öğrencilerin düzenlediğitoplantılarda gündeme getirildi.

İşgalin duyulması sadece İstanbul’la

sınırlı kalmadı. Türkiye’deki diğer üni-versitelerden de eyleme destek geldi. OD-TÜ’de halihazırda süren kantin boykotuçeşitlendi ve hareketlendi. ODTÜ’lülerBoğaziçi Üniversitesi’ne destek için okul-daki Burger King, Starbucks ve Rektörlükgibi yerlerde 5 dakika boyunca oturmaeylemi yapıp durumu diğer öğrencilereanlatmayı düşünüyorlar.

Yapılan bu eylem haklı ve gerekli ola-rak yapılsa da kafaları kurcalayan birkaçsoru da mevcut. Wonderland’in almayıdüşündüğü mutfakta yapılan öğrenci ye-mekleri ileride sağlık durumlarını etkile-yecek mi? Öğrencilerin sınavlara girmeproblemi nasıl aşılacak? Eylemin devam-lılığı nasıl sağlanacak? Yapılan eylemlerbunlarla mı sınırlı kalacak? İşgalcilerinileriye dönük planı ne? Bunlar için ciddiçözümler bulunabildi mi? Asıl ulaşmakistenen hedef gerçekleşti mi ya da halagerçekleştirmeye çalıştıkları hedefe başkayollardan nasıl ulaşmaya çalışacaklar? Butür sorular insanın kafasını meşgul et-mekte ve yapılan haklı eylemin gidişatıyönünde ne yazık ki endişelendirmekte.

(Mimar Sinan Üniversitesi’ndenBir YDG’li)

Öğrenciler Starbucks’tan Sesleniyor!Öğrenciler Starbucks’tan Sesleniyor!

Çanakkale’degözaltı terörü

24 Aralık Cumartesigünü 15.00’de Halk Cep-hesi tarafından yapılan“Füze kalkanı değildemokratik lise isti-yoruz” kampanyası çer-çevesinde gerçekleştirileneyleminin basın açıkla-masında çeşitli kurum-lardan 20 kişi gözaltınaalındı. Gençlik Muha-lefeti’nden Barış Lo-kumcu, Halk Cephe-si’nden Meltem Kılınç,Hanife Yılmaz, Ali Aytaç,Mehmet Durgun, FarukAkdemir, Ömür Açıkgöz,Helin Böler, Eser Hürme-li, Onur Kaya, Fırat Kıl,Sema Tala, Eser Talay,Ceyda Şahin, Ayfer Hacı-oğlu, YDG’den Ufuk Ka-lanç, DGH’dan Ali Yenal,Yusuf Kaya, Serdal Top-kaya, Ekim Gençli-ği’nden Gamze Özdemirgözaltına alındı.

Gözaltına alınıp ar-dından hastaneye kontro-le götürülenler araçlarabindirilirken ve araç için-de darp edildiler. Bu sıra-da hastane önünde arka-daşlarını bekleyenler veçevik kuvvet arasında ar-bede yaşandı. Ardındanarkadaşlar emniyet mü-dürlüğüne götürüldüler.Şu an hala gözaltında bu-lunmakta olan arkadaşlariçin basın açıklaması ya-pıldı. (Çanakkale YDG)

Bir yılın gençlik bilânçosu: Saldırı, soruşturma, tutuklama…

Page 16: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

2007’de, gelecek 30 yıl içindeki kü-resel eğilimleri değerlendiren bir İngilizSavunma Bakanlığı raporu şöyle di-yordu: “Mutlak yoksulluk ve göre-celi dezavantajlı olanlar,beklentileri yerine gelmeyenlerarasında haksızlık olduğu görü-şünü körükleyecek … ve ayak-lanma şeklinde sonuçlanacakbiçimde kendini gösterecek, ger-ginliği ve kararsızlığı arttıracak-lardır. Bunlar kapitalizm karşıtıfikirlerin yeniden çıkmasınaneden olmakla kalmayacak, aynızamanda popülizmin ve Mark-sizm’in dirilişine nedenolacaktır.” 2008’in Aralık ayında iseIMF, hükümetleri “sokakta şiddetlihuzursuzluklar” olabileceği hak-kında uyarmıştı. IMF başkanının uya-rısı, “Malî sistemde küçük seçkinbir kesimin çıkarı yerine herke-sin çıkarını gözeten bir yenidenyapılanma olmadıkça dünya ça-pında ülkelerde şiddet içerenprotestolar olabilir” şeklindeydi.

Emperyalistlerin bu korkularınıngerçeğe dönüştüğü bir yıla tanıklıkettik. Tunus’ta fitili ateşlenen isyan dal-gası, kısa süre içinde deyim yerindeysedomino etkisi yaparak, yerkürenin ezi-len, hor görülen, baskı altında yaşayan,sosyal adaletsizliğin pençesinde kıvra-nan; işçilerin, emekçilerin, ezilenlerinyüreğini kuşattı. İsyanın fırtına merkeziKuzey Afrika ve Ortadoğu’ydu ama ya-rattığı sinerji; denizleri, kıtaları aşarakokyanus ötesine uzandı. Önceki yıldantarihe unutulmaz izler bırakacak büyükbir isyan dalgası devralan 2011’nin yap-rakları neredeyse bu direnişin özneleritarafından yazıldı.

Bölgenin adeta bir diktatörler ve ti-ranlar hanedanlığı tarafından yönetil-diği gerçeği, Tunus’ta toprağa düşenisyan kıvılcımını daha anlamlı kılı-yordu. Firavunları aratmayacak bir geç-mişe sahip bu diktatörlerin yönetimialtında halkların “kaderi”; koyu bir ka-ranlığa, işsizlik, açlık ve sefalet üçge-nine hapsedilmiş korkunç bir yaşamave her şeyin garantörü olarak orta yerdeduran şiddet, zor ve katliam aygıtınateslim edilmişti. Ne ki tarihi yazan yı-ğınlardı ve bu şaşmaz bir kuraldı.

Yığınların kahredici gücünü; yıkan,değiştiren, dönüştüren gücünü görmekistemeyenler 2011’de büyük bir hüsranauğrayacaktı. Oysa her şey yasalarıncaişlemişti. Tunus’tan Mısır’a, Ceza-yir’den Fas’a, Ürdün’den Libya’ya, Ye-men’den Wall Street’e halklarınbiriktirdiği öfke dışa vuracak, yatağınıarayacak, önüne çıkan bendleri yıka-caktı: artık hiçbir şey eskisi gibi ol-mayacaktı! Bu, ne mucize ne de birtesadüftü. Kıvılcım, tutuşmaya hazır di-renişi ateşlemişti! Rüzgâr, eken fırtınabiçecekti.

Bir Kıvılcım Tüm Bozkırı Tutuşturabilir!

Direnişi tetikleme onuruna sahipTunus, zaten bir süredir kaynayan ka-zandı. Temmuz 2009’da Tunus Ameri-kan Elçiliği’nden gönderilen bir rapor“Birçok Tunuslu politik özgürlük-leri olmadığından şikâyetçi, Dev-let Başkanı ve ailesininyolsuzluklarından, yüksek işsizlikoranından ve yöresel eşitsizlikler-den dolayı da kızgın. Aşırı uçlardaima tehdit etme durumunda vebununla rejimin uzun süreli den-gede olmasının riski giderek art-makta” diyecekti.

Aralık 17’de 26 yaşındaki Muham-med Bouazizi kendini ateşe verdiğindeyanacak olan yalnızca onun bedeni ol-mayacaktı. 14 Ocak 2011 Cuma günü,Amerika’nın desteklediği Tunus başkanıBen Ali’nin 23 yıllık diktatörlüğü yerlebir olacaktı. Ben Ali’nin koltuğuna kuru-lan Muhammed Gannuçi ise rejiminkanlı isimlerinde biriydi. Ve bugünküekonomik politikaların mimarıydı. Ne kio da, halkın kabaran öfkesinden kurtula-mayacaktı.

Geniş çapta bilgi ve internet sansürükullanan baskıcı diktatörlük, yükselenyiyecek fiyatları ve enflasyon, yolsuzluk,eğitimli gençliğin iş bulamaması, sö-mürü, baskı ve insanlık onuru, Tunushalkını ayağa kaldıran ve neredeyse is-yanların ortak bileşkesiydi. Tunus halkıyüzlerce evladını yüreğine gömereközgür bir gelecek anlamına gelen bu ta-lepler uğruna dövüşecekti. Ateş bir kereyakılmıştı ve söndürmek olanaksızdı.Ülke; işsizliğe, gıda maddeleri fiyatları-nın artışına ve yolsuzluğa karşı düzenle-nen sürekli eylemlerle kuşatılacaktı.Tüm halk bir kez ayağa kalkıp “hayır”dediğinde, karşısında hiçbir devlet, hiç-bir ordu veya polis gücünün duramaya-cağını, bilmeyenlere bir kez dahaanlatacaktı.

Tunus’ta halkın isyanı, düşmanla-rıyla kıyasıya bir mücadeleye tutuşmuş-ken Cezayir, yükselen yiyecekfiyatlarının körüklediği kitlesel ey-lemlere tanıklık edecekti. Ocakortasına gelindiğinde dire-niş halkasına Ürdüneklenecek, Kral II.Abdullah çareyişehirleritanklarlakuşat-makta bu-lacaktı.1978’den beriAli Abdullah Sa-leh’in yönettiği,Arap dünyasının enfakir ülkesi Yemen halkı dabu dalgaya sessiz kalamazdı.“Defol, defol Ali. Dostun BenAli’ye katıl!” haykırışları başkent Sa-

naa’dan yankılanacaktı. Amman, Lüb-nan, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt,Libya, Irak, Suriye’de, Tunus’ta kırılanfay hattının tetiklediği direnişlere ev sa-hipliği yapacak, direniş her ülkede farklıbiçimlere bürünecek, farklı boyutlar ala-cak ama istisnasız hepsinde önemli birsinerji açığa çıkacaktı.

İsyanın sembolü; Tahrir-ÖzgürlükMeydanı!

“Mısır Tunus değildir…10 mil-yonla karşılaştırılırsa 80 milyonnüfusu vardır. ..Arap dünyasınındoğal lideri ve onların içindeki enbüyük nüfusa sahiptir. Ama so-kaktaki anlaşmazlıkların çoğuTunus’la aynıdır. Tunus’la Kahirearasındaki tek fark büyüklükle-rindedir. Bu yüzden, Mısır patla-yacak olursa, patlama da çokbüyük olacaktır.”

Bu yorumlar Guardian gazetesindenve emperyalistlerin kaygılarına tercü-man olmaktadır. Meşalesini Tunus hal-kının direnişiyle tutuşturmaktagecikmeyen Mısır, adeta “Arap Baharı-nın” simgesi haline geldi. Öğrenciler,işsiz gençler, emekçiler, işçiler, entelek-tüeller, futbol taraftarları, kadınlar; 30yıllık Mübarek rejimine karşı artık so-kaktaydı. Firavunlar diyarı Mısır’da Mü-barek, atalarını aratmayacak kanlı vevahşi bir sicile sahipti. Mısır (İsrail’densonra) dünyada en fazla ABD askeri yar-dımını alan ikinci ülkeydi. Dış borcu 35milyar dolara yakındı ve son on yıldırülke her yıl 3 milyar dolar borç ödü-yordu.

Mısır’da rejim bir milyon iki yüz binkişilik korkunç bir polis gücüne dayanı-yordu. Ne ki Mısır’da şimşek masmavibir gökyüzünde bir anda patlamamıştı.Mısır işçi sınıfı, emekçiler 2005’ten2011’e kadar 2 bin 938 eylem gerçekleş-tirmişti. Yüksek fiyatlar, eğitim ve sağlıkalanına yönelik kamu harcamalarındakidüşüş, devlet yardımla-rındaki kesintiler,

yoğun bir özelleştirme programının uy-gulanması, işçi sınıfının temel sorunla-rındandı.

25 Ocak’ta başlayan ilk Tahrir ayak-lanmasının, direnişin temel omurgasınıoluşturan gençlik, radikal sol güçler veorta sınıfların temel amaçları; demokra-sinin yeniden inşası (polis/ordu rejimi-nin sona ermesi), halk kitleleri yararınayeni ekonomik ve sosyal politikalarınbenimsenmesi ve bağımsız bir dış politi-kaydı. Mübarek rejimi, çeşitli katman-lardan 15 milyonu aşkın insanın sokağadöküldüğü Mısır’da, binlerce insanın ka-nını akıtsa da 10 Şubat’ta tarihe karış-mak zorunda kaldı.

Askeri Konsey, 11 Şubat’ta idareyi elealdığından beri geçen 10 aya karşın dev-let kurumlarında yolsuzluk hala çok yay-gın, karakollarda insanlar katlediliyor,siviller askeri mahkemelerde yargılanı-yor, sokağa çıkanlar kurşuna diziliyor,sosyal adalet yok. Mübarek’i deviren,yargılanması için sokakları zapt eden,taleplerinin peşini bırakmayan bu müca-delede rejimi köşeye sıkıştıran Mısırhalkı, pes edeceğe benzemiyor. Kasım’ın20’sinde başlayan İkinci “Tahrir İsyanı”ile Mısır halkı dövüşmekte kararlı oldu-ğunu tüm dünyaya ilan etti. Rejimin ma-nevra üstüne manevra yapmasına nedenolan ve bugün ordu ile hesaplaşmaya gi-rişen direniş, giderek radikalleşiyor. Se-çimlerde devrimciler ve sosyalistlerinboykot çağrısına uyan Mısırlıların oranıda yeni yılın eskisini aratmayacağınaişaret ediyor. Mısır halkı Mübarek’in bı-raktığı enkazın tüm kalıntıları ile hesap-laşmadan evine dönmeyecek!

Tüm dünya halklarının adeta nefe-sini tutarak dikkat kesildiği; 2011’e dam-gasını vuran isyanlar zincirinin bugünküsimgesi Tahrir İsyanı, yeni yıla; umuduve direnişi armağan ediyor!

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2316 Sentez

Arap isyanları ya da Halkların Baharı!

Page 17: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

2011 yılı kuşkusuz, etkisi ABD’denAvrupa’ya uzanan; Kuzey Afrika ve Or-tadoğu halklarının isyan hareketleri(“Arap Baharı”) ile anılacaktır. Zira, sonbir yıla sığan gelişmeler, özellikle böyle-si hareketlerin “yabancı” sayıldığı coğ-rafyada, tarihsel olma sıfatına layık ol-maktadır. Halkların, azgın bir sömürü-ye, sosyal eşitsizliğe, baskılara karşıgöndere çektiği direniş; dünyanın dörtbir yanında ezilenler, yoksullar ve yok-sun bırakılanlar tarafından büyük birheyecanla karşılanmış ve yanıtsız bıra-kılmamıştır. Önceki yıldan devraldığıdireniş bayrağını yeni yıla devreden Ku-zey Afrika ve Ortadoğu halkları ardında,gücünü ve etkisini sokaktan alan zenginbir deneyim bıraktı. Kuşkusuz bu isyanhareketlerinin en ünlü simaları, en öneçıkan kahramanları işsiz gençler ve ka-dınlardı. Diktatörlere karşı dövüşürkenen fazla toprağa düşenler, bayrağı enönce göğüsleyen onlardı. Dünya, isyanıonların dilinden duydu, onların ezgile-riyle dinledi ve çoğu zamanda onlarıngözüyle gördü. İsyanlar bir tesadüf ol-madığı gibi kuşkusuz onların bu çıkışı-nın da nedenleri vardı.

Gençlik Geleceği İçin Sokakta!

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da gençlerarasındaki (15-24 yaş) işsizlik % 30 veyadaha fazla düzeyde seyretmektedir.Arap Çalışma Örgütü’nün (ALO) rakam-ları Arap Ülkeleri’nin dünyada işsizlikoranlarının en yüksek olduğu -yüzde 5,7olan dünya ortalamasıyla kıyaslanırsayüzde 14,5’luk- ülkelerden olduğunadikkat çekmektedir. Nüfusunun yüzde65’inin 30 yaşın altında olduğu Arap ül-kelerinde, gençler arasındaki işsizlikoranları korkunç düzeydeydir. Hatta Ce-zayir gibi bazı ülkelerde oran, yüzde 75’ekadar çıkmaktadır. “Tunuslular veCezayirliler açlar. Mısırlılar veYemenliler de onları yakından ta-kip ediyor” diye yazıyordu BirleşikArap Emirlikleri’nden yorumcu Mishaalal Gergawi Dubai’de çıkan Gulf Newsgazetesinde. “Her şeyin” başlamasına“neden” olan Mohammed Bouazi-zi’de, üniversite mezunu olmasına kar-şın iş bulamadığı için seyyar satıcılık ya-parken görevlilerin baskılarına daha faz-

la dayanamayarak bedenini ateşe ver-mişti. Tunus’ta genç işsizlik oranı yüzde30 iken, Irak ve Yemen’de bu oran yüz-de 50’leri bulmaktadır. Okulu bitirdik-ten sonra Ortadoğu ülkelerinde iş bul-mak yıllar sürmektedir. Doktor ve mü-hendis gençler, umutsuzluk içinde yaevde oturmakta veya taksicilik, seyyarsatıcılık, inşaat işçiliği, garsonluk gibibulabildikleri işlerde çalışmaktadırlar.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün(ILO) “Gençliğin İstihdamında Kü-resel Eğilimler“ raporuna göre, işsizgenç nüfusun en yoğun olduğu bölge,yüzde 25,7’yle Ortadoğu ve Kuzey Afri-ka’dır. İsyan hareketlerine rengini vere-nin gençlik olması da bu yüzdendir.Gençlik (yaklaşık bir milyon aktivist)Mısır’da harekete öncülük etmiştir. Mü-barek rejiminin devrilmesinin ardındanAskeri Konseye ilk tepkiyi koyan, sokağaçıkan gençliktir. Gençlik, hareketin iticigücü durumundadır.

“Ey Mübarek, özgür Mısır’ıdinle ve defol!”

Tunus’tan Kahire’ye, Manama’danSan’a’ya kadınlar da, Ortadoğu ve KuzeyAfrika’da isyanların en önündedir. Bir-çok yerde fitili ateşleyen kadınlardır. Ye-men’de Tevekkel Keriman adındaki ka-dın, Sana Üniversitesi’ndeki ilk eylemeönderlik etmiş ve 48 saatten fazla hapis-hanede kalmıştır. Suriye’de tutuklularınserbest bırakılması için İçişleri Bakanlı-ğı binası önündeki ilk eyleme bir kadınönderlik etmiştir. Bahreyn’in İnci Mey-danı’nda Zeynep Havaca, ailesinin tu-tuklanmasını protesto etmek için açlıkgrevi yapmıştır.

Mısır’daki ayaklanmaya katılan 26

yaşındaki Esma Mahfuz, milyonlar-ca insanın sokaklara döküldüğü 25Ocak gününün öncesinde, kadınla-ra “oturun evinizde, sokaklarsizin için tehlikeli” diyen erkek-lere şöyle sesleniyordu: “Müba-rek’ten korkmayın, Allahtan başkahiçbir şeyden korkmayın! Allah,‘bir toplum kendi durumunu değiş-tirmedikçe, ben onların durumunudeğiştirmem’ diyor. Ben bir kadı-nım ve 25 Ocak’ta sokağa çıkaca-

ğım ve polisten hiç korkmuyorum. Ce-saretleri ile övünen erkekler, siz nedensokağa çıkmıyor ve eylemlere katılmı-yorsunuz?”

Esma, ilk günden itibaren sokağa çı-kan ve ayaklanmanın her safhasında yeralan, günlerce Tahrir Meydanı’nda sa-bahlayan binlerce Mısırlı kadından sa-dece birisidir. Eylemlerde hep en öndeyer aldığı, kitlelere sloganlar attırdığı vepolis karşısında korkusuzca durduğuiçin ünü tüm Mısır’a yayılmış durumda-dır. Ayaklanmanın sürdüğü 18 gün bo-yunca Mısır’da Esma gibi binlerce ka-dın, erkeklerle birlikte polisi püskürt-müş, bölgelerini ve ayaklanmayı koru-mak için ellerinde sopalarla, demir çu-buklarla sokaklarda, meydanlarda nöbettutmuşlardır.

Mısır’da, ayaklanma esnasında kat-ledilenlerin anneleri, halkın taleplerikarşılanıncaya kadar cenazelerini kal-dırmayacaklarını ve cenaze töreni dü-zenlemeyeceklerini ilan etmiştir. Çocuk-ları polis tarafından dövülen, yaralananveya öldürülen anneler sokaklara çıkmışve Mübarek defolana kadar evlerine geridönmemişlerdir. Mübarek’in devrildiğiCuma günü Tahrir Meydanı’ndaki kala-balıkların içinde yer alan Soheir Sadi,yanında kızıyla birlikte cesurca bağırı-yordu: “Ey Mübarek, özgür Mısır’ıdinle ve defol!” Bu slogan tüm Mı-sır’da özellikle kadınların attığı başlıcasloganlardan biri olacaktı.

Yoksul bir emekçi kadın olan Sadi,neden meydanda olduğunu şöyle anla-tacaktı: “Buraya, tıpkı diğer Mısırlıla-rın yaptığı gibi hakkımı aramaya gel-dim. Evim kira. Karnım doğru dürüstdoymuyor. Çocuğumun geleceği ne ola-

cak? Kızımı buraya getirirken hiç kork-madım. Çünkü bu meydandaki herkesbüyük bir aile. Burada hepimiz, küçü-cük kız çocukları bile, hakları için isyanediyor. Onlar bu sayede, haklarını nasılsavunacaklarını ve kendilerini nasıl ko-ruyacaklarını öğrendiler.”

Fırtına Bölgesi Kendi Önderlerini Yaratacaktır!

“Mao, gerçekte var olan (yani do-ğallığında emperyalist) kapitalizmin üçkıtanın (Asya, Afrika ve Latin Ameri-ka’dan oluşan çeper–dünya nüfusununyüzde 85′ini oluşturan bir azınlık!)halklarına sunacak hiçbir şeyi olmadı-ğını ve Güney’in bir ‘fırtına bölgesi’, ka-pitalizmi aşacak sosyalizme doğru dev-rimci gelişmeler doğurma potansiyeli-ne (ancak yalnızca potansiyeline) sahipbir sürekli başkaldırı bölgesi olduğunusöylerken hatalı değildi. (Samir Amin-Monthly Rewiev)”

Kuzey Afrika ve Ortadoğu halkları-nın isyan hareketleri bu potansiyelin bü-yütülmesi adına atılmış önemli biradımdı. Halklar, yaşadıkları korkunç ya-şamdan kurtulmak adına ayağa kalkmışve tüm bu süre boyunca kapitalizmi aşa-cak devrimci gelişmeler için önemli birgüç biriktirmişti.

Kuşkusuz nihai zaferi getirecek olanözne bu savaşın içinden doğacak, hare-ket kendi önderlerini yaratacaktır. Bupotansiyeli zafere ulaştıracak kumanda-ya onlar geçecektir. Emperyalistlerinegemenliklerinin en korunaklı olduğunudüşündüğü bu alanlarda meydana gelenisyanlar, sistemi ciddi anlamda köşeyesıkıştırmıştır. 26 ve 27 Mayıs’ta Fran-sa’da düzenlenen G8 toplantısında Mısırile Tunus’a 20 milyar dolar borç verile-ceğinin açıklanması bile gelişmelerdenduydukları kaygıların bir göstergesidir.Kitleler, kahramanca bir ayaklanma ileeski gaddar hükümdarları devirince,emperyalistler, Tunus’a, Mısır’a acil de-mokrasi çağrısı yaptıkları yarışta nere-deyse birbirlerini ezmektedir. İkiyüzlü-lükleri halkların isyanlarıyla kısa süredeteşhir olmakta, yeni manevralar geliştir-mek zorunda kalmaktadırlar.

Bugün tüm çarpıtmalara, karalama-lara ve demagojiye karşın yaşanan isyanhareketleri, tek gerçek kahramanın kit-leler olduğunu tüm dünyayı parantezinealarak yeniden ve yeniden ispatlamıştır.Sınıf mücadelesinin tarihin motoru ol-duğu ve bunu ileri taşıyacak yegâne gü-cün her renkten, her dilden, her kesim-den ezilen kalabalıklar olduğu gerçeği,bir kez daha teslim edilmelidir. İsyanhareketleri kitleleri eğitmiş, bilinçlen-dirmiş ve yeniden kalıba dökmüştür ki,hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı espri-si de buna dayanmaktadır. 2011’in nere-deyse tüm yapraklarına kazınan bu ger-çek görünen o ki yeni yılda da aynı yoluizleyecektir.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 17Sentez

Kuzey Afrika ve Ortadoğu İsyanlarının Anlattığı;Tek Gerçek Kahraman Kitlelerdir!

MısırTunus

Page 18: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

251. Haftaİstanbul: Cumartesi Anneleri’nin

eyleminin bu hafta Fas’tan Arjantin’emisafirleri vardı. İlk olarak gözyaşlarıiçinde konuşan Faslı Fatna Elboi, ken-disinin diktatörlük rejimi tarafındangözaltına alınarak 73 gün işkencede kal-dığını ve ailesinin yoğun çabasıyla kay-

bedilmekten son anda kurtulduğunu be-lirterek, “Gözyaşlarımız aynı” dedi.Konuşmakta güçlük çeken Elboi, “Fas’taannelerimizin bizim için verdiği müca-deleyi hatırladım. Üzerinde zaman geçsede coğrafya değişse de acılar aynı. Ka-dınların cesaretidir bu mücadeleyi yük-selten” diye konuştu.

Elboi’nin ardından ise yine gözyaşla-rı arasında sözü Arjantin’in darbe döne-minde meşhur işkencehanelerinde

Olimpia Garajı’nda işkence gören ak-tivist Maria Mendizaba aldı. Mendi-zaba, Arjantin’de kaybedilen insanlarınfotoğraflarıyla Cumartesi Anneleri’nintaşıdığı fotoğrafların birbirine ne kadarbenzediğini gördüğünü söyledi.

352. HaftaKayıplarını devletten soran anneler,

özgür basın emekçilerinin tutuklanması-nı da protesto etti. Bu hafta Aralık

1994’te kaybedilen İbrahim Bahçe-ci’nin fotoğrafları ve çizdiği karikatürlerkonuldu. Açıklamada, 23 Şubat 1995 ta-rihinde gözaltında kaybedilen MuratYıldız‘ın annesi Hanife Yıldız konuştu.“Sesimiz kulağımız olan gazeteciler göz-altında, derhal serbest bırakılsınlar” di-yen Yıldız, “Basın emekçileri 16 yıldıracılarla, üzüntülerle, emekleriyle Gala-tasaray Meydanı’nda. Asıl suçlu olanbaşbakandır, Meclis’te oturandır” dedi.

11 yıl önce 19 Aralık’ta siyasi tutsaklardüşmana hapishanelerde devrimci irade-nin teslim alınamayacağını can bedelihaykırdılar. Ve o günden bugüne 19-22Aralık katliamı tarihe aynı zamanda Ftiplerine karşı devrimci direniş olarakkazındı.

19-22 Aralık faşist TC’nin saldırısınakarşı hem hapishaneler hem de dışarısıdirenişin sergilendiği tarih olarak kaydageçti. Bugün hala sorumluların yargılan-ması için mücadele devam ediyor.

İSTANBUL* Bayrampaşa: Tecride Karşı

Mücadele Platformu (TKMP) bileşen-leri Sağmacılar Metro Durağı’nda topla-narak, buradan BayrampaşaHapishanesi’ne doğru yürüyüşe geçti.

Hapishane önünde yapılan açıkla-mada 19 Aralık katliamı lanetlenerek,tutsaklara yönelik saldırıların bugün desürdüğüne dikkat çekildi. Eylemde BDPİstanbul milletvekili Sırrı SüreyyaÖnder de kısa bir konuşma yaptı ve et-kinlik hapishane önüne kızıl karanfillerbırakılarak sonlandırıldı.

* İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Ko-misyonu, Tutuklu Aileleri İle DayanışmaDerneği (TUAD-DER) ve TUYAB, 19Aralık Katliamı’nın yıldönümünde İstik-lal Caddesi Tünel Meydanı’nda bir arayageldi. “19 Aralık'ı unutmadık, unut-mayacağız” pankartı açan yüzlerce kişi,19 Aralık katliamında yaşamını yitirenle-rin fotoğraflarını taşıdı.

Taksim Meydanı'nda son bulan yürü-yüşün ardından konuşan İHD İstanbulŞube Başkanı Abdülbaki Boğa, döne-min sorumlularının hala adalet önüne çı-karılmadığını ifade etti. Anma, AdalılarGrubu’nun söylediği marşlarla sonbuldu.

Okmeydanı: 18 Aralık Pazar ak-şamı ESP, Partizan, DHF, Köz veSODAP üyeleri Okmeydanı DikilitaşParkı’nda bir araya gelerek bir eylem dü-zenlediler. “19 Aralık’ı Unutmadık,Unutturmayacağız” pankartı açarakyürüyüşe geçen kitle, eylemi Sağlık Oca-ğında önüne gelindiğinde yapılan açıkla-mayla sonlandırdı. (OkmeydanıPartizan)

Sarıgazi: Sarıgazi YDG olarak 19Aralık günü Mehmetçik Lisesi’nde, okulduvarına “Devrim şehitleri ölümsüz-dür” yazıldı. Yine aynı gün içerisindeokul binalarından atılan ve ‘’Zulmün ol-duğu yerde isyan etmek meşrudur’’ yazılıkuşlamalarla okul çıkışında yapılacak

olan yürüyüşün çağrısı yapıldı. Kuşlama-ların ardından okul duvarına asılan “19Aralık katliamı unutulmayacak-YDG” yazılı pankart okul idaresi tarafın-dan erken görülünce pankartımızamacına tamamı ile ulaşamadı. Okul zili-nin çalması ile okul etrafına gelen ÇevikKuvvet araçları ve onlarca sivil polis, öğ-renciler üzerinde psikolojik baskı uygula-maya çalıştı. Okul önünde bir araya gelengrup alkışlar ve sloganlarla yürüyüşebaşladı. Açılan pankartta “Bugün günler-den isyan, direniş, zafer! 19 Aralık katlia-mını unutma” yazıyordu. EylemDemokrasi Caddesi’nde okunan basınaçıklamasıyla son buldu. YDG’nin örgüt-lediği eyleme Demokratik Gençlik Hare-keti de destek verdi. (Sarıgazi YDG)

İZMİRKarşıyaka: 18 Aralık Pazar günü

Karşıyaka dolmuş duraklarında toplanandevrimci kurumlar, buradan iskeleönüne kadar bir yürüyüş yaptı. Yapılanaçıklamanın ardından saygı duruşundabulunuldu. Son olarak şiir dinletisi vemarşların söylendiği anma etkinliğiniBDSP, DHF, Alınteri, Devrimci Hare-ket, ESP ve Partizan örgütlerken DİP,EÖC, Köz ve Kaldıraç destekçi olarak ka-tıldı.

Buca: Operasyonların yapıldığı ha-pishanelerden birisi olan Buca Hapisha-nesi önünde önce basın açıklaması yapankurumlar daha sonra hapishanenin girişkapısı önüne giderek “Devrim şehit-leri ölümsüzdür” sloganı eşliğinde içe-riye karanfil attı. Ardından kitle İHD’ninyaptığı basın açıklamasına katıldı.

AMED* Meşalelerle yapılan yürüyüş ACZ

Plaza’nın önünde son buldu. Burada yap-tığımız basın açıklamasında Maraş ve 19Aralık katliamlarının katillerinin yargıla-nacağı yerde bunları teşhir edenlerin yar-gılandığından söz edildi. Eylemi devletinF Tiplerinde devrimci, yurtsever tutsak-lara ve Kürt halk önderi Abdullah Öca-

lan’a tecrit uygulamakta sınır tanımadı-ğına, bu tecrit politikasını protesto ettiği-mizi ve buna karşı her şekilde mücadeleedeceğimizi dile getirerek sonlandırdık.

* Dicle Üniversitesi’nde DÜO-DER,DGH, SGD ve YDG olarak düzenlediği-miz 19 Aralık katliamı ve direnişi paneliöncesi 4 günlük boyunca bildiri dağıtımıve resim sergisi yaptık. 22 Aralık günü,Fen Edebiyat Fakültesi’nde yapılacakpanel öncesinde ÖGB’nin engellemele-riyle karşılaştık. Fakülte öğrencisi dı-şında kimseyi almayacaklarını söyleyipöğrencileri kimlik sorgusuna maruz bı-rakmaya çalıştılar. Bu faşist tutumlarınaltında kalmayarak panele gelen arka-daşları içeri almayı başardık. Panel ön-cesi fakülte içinde sloganlar eşliğinde

kısa bir yürüyüşle öğrencileri paneledavet ederken diğer taraftan da işbir-likçi ÖGB görevlilerini teşhir ettik.

ANKARASakarya’dan Yüksel Caddesi’ne ger-

çekleştirilen bir yürüyüşle şehitleranıldı. BDSP ve Partizan’ın örgütle-diği yürüyüşte “19 Aralık Katliam-Direnişini Unutmadık!Unutturmayacağız! BDSP-PARTİ-ZAN” yazılı ozalit açılırken, eylemeyaklaşık 100 kişi katıldı. Yürüyüş so-

nunda Yüksel Caddesi’nde bir basın açık-laması gerçekleştirildi. Eyleme Odak,DHF ve Düşünceye Özgürlük Giri-şimi de destek verdi.

BURSA 19 Aralık akşamı Kent Meydanı’nda;

Partizan, BDSP, ESP, SODAP, SDP ta-rafından örgütlenen, BDP ve EMEP’indesteklediği bir basın açıklaması gerçek-leştirildi. Katliamda yaşamını yitirendevrimci tutsakların fotoğrafları taşındığıeylemde “19 Aralık katliamını unut-madık unutturmayacağız: hesabınısoracağız” yazılı pankart açıldı.

ÇANAKKALE 17-20 Aralık’ta çalışmalarımızı yo-

ğunlaştırdık. Ekim Gençliği, DGH veYDG tarafından örgütlenen bu süreçtebildiri dağıtımı ile kitle çalışması yürü-tüldü. 20 Aralık günü Belediye SosyalTesislerinde sinevizyon gösterimi, İHDadına Hayrettin Pişkin ve üç kurumunkonuşma yaptığı panel gerçekleştirdik.

YDG olarak hapishanede tedavi süre-cinin engellemesinden dolayı kaybettiği-miz Suzan Zengin yoldaşımızadeğindik.

ESKİŞEHİRAnadolu Üniversitesi’nde “19 Aralık

katliamını unutmadık, unutmayacağız!Hesabını soracağız!” şiarıyla HDK gen-çliği, DGH, Ekim Gençliği ve DPG’nin ör-gütlediği eyleme biz de YDG olarakdestek verdik.

Eylem öncesi kampüs girişine “19Aralık Katliamını Unutmadık unutmaya-cağız” şiarlı ozalitimizi asarken, yerleş-kede yaygın bir şekilde kuşlama yapıldı.

Saat 12.30’da Yunus Emre Kampüsügirişinden yemekhaneye gerçekleştirilenyürüyüşün ardından yemekhaneye gelin-diğinde basın açıklaması okundu ve Es-kişehir Hamamyolu’ndagerçekleştirilecek eyleme çağrı yapılaraksonlandırıldı.

Hamamyolu’nda yine aynı şiarla ger-çekleştirilen eylemi Alınteri, BDSP,DHF, EHP, HDK, Eskişehir Halkevi veÖDP örgütlerken biz de YDG olarak ey-leme destek verdik. (Eskişehir YDG)

BERLİN Mehrighof Toplantı Salonu’nda 18

Aralık Pazar günü bir anma toplantısıdüzenlendik. Partizan olarak düzenle-diğimiz anma toplantısını iki bölüm ha-linde ele aldık. Birinci bölüm film veikinci bölümse 19 Aralık sürecinin değer-lendirilmesi ve tartışma idi. (BerlinPartizan taraftarları)

ULMUlm DEKÖP olarak düzenlediğimiz

panele Av. Meral Hanbayat, AvrupaÖzgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesitemsilcisi, Yek Kom ve ATİF temsilcisikatıldı. (Ulm ÖG okurları)

İSVİÇRE-ZÜRİHŞehitler “19 Aralık Katliamını Unut-

madık, Unutmayacağız” şiarıyla 200’eyakın bir kitleyle anma yaptık. FEKAR,İTİF, İDHF, İGİF ve BİR-KAR’ın çağrı-sıyla 18 Aralık günü Zürih Kürt KültürDerneği’nde düzenlenen anma saygı du-ruşu ile başladı.

Platform adına yapılan konuşmanınardından Platform tarafından hazırlanan19 Aralık sürecinin anlatıldığı sinevizyongösterimi izlendi.

* 24 Aralık 2011 tarihinde Ulus-lararası Politik Tutsaklarla DayanışmaKomitesi, Avrupa Özgür TutsaklarlaDayanışma Komitesi, Yüz Çiçek AçsınKültür Merkezi tarafından 19 Aralık veMaraş katliamı paneli gerçekleşti. Maraşkatliamının 33. ve 19 Aralık’ın 11.yıldönümünde konuşmacılar bu katliamsüreçlerini hatırlatırken, aynı zamanda,özellikle hapishanelerde gerçekleşendirenişleri de hatırlattı.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2318 Halkın gündemi

Galatasaray’da gözyaşınınrengi yok!

19 Aralık direnişi ve katliamı unutulmadı!

Page 19: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 19Halkın gündemi

Neredeyse “adaleti” karşısında “sec-deye duracağımız” bir süreçte, devletyine numarasını yapıp maazallah yaşa-mamızın olası olduğu “ideolojik sapma-yı” en başından bertaraf etmiş oldu!Hopa tutuklularının, onların ardından“kaos timi” adı altında Ankara’da tutuk-lanan öğrencilerin serbest bırakılmasıylakendimizden geçip “yaşasın adalet” diyeortalığı inletmeye niyetlenmiştik ki, 7özel harekatçının serbest bırakılmasıyla“maskeli baloya” faşizm balansı bir çırpı-da yine/yeni/yeniden çekiliverdi!

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Su-surluk hükümlüsü Ayhan Çarkın’ın failimeçhul cinayetlerle ilgili itirafı üzerinetutuklanan ve aralarında İbrahim Şa-hin’in de bulunduğu 7 özel harekatçı içintahliye kararı verdi. Ankara’da 1994 yı-lında işlenen dört ayrı faili meçhul cina-yetle ilgili yürütülen soruşturma kapsa-mında Susurluk hükümlüsü Ayhan Çar-kın’ın ifadeleri doğrultusunda tutukla-nan eski özel harekât polisleri SeyfettinLap, Enver Ulu, Ayhan Akça, Ay-han Özkan ve Uğur Şahin ile özel ha-rekâtçıların müdürü olan Ahmet De-mirel ve İbrahim Şahin tahliye edildi.

Ancak eli kanlı azılı faşist İbrahim Şa-hin’in Ergenekon davası kapsamındahakkında tutukluluk kararı olduğu içintahliyesi gerçekleştirilmedi.

“Kullan-at” maşaların son sürümle-rinden Ayhan Çarkın’ın döktürdüğü inci-lerin en parıldayanlarından olan Meh-met Ağar ve İbrahim Şahin iken; Meh-met Ağar hakkında zoraki yargılama sü-

reci başlatan yargı erki, İbrahim Şahinhakkında ise “somut delil olmadığı,iddiaların tümünün soyut bir nite-liğe haiz olduğuna” kanaat getirdi!

Duy da inanma! Puşi takmayı örgütüyeliği için yeterli somutlukta bir kanıtolarak değerlendiren, 40’a yakın avuka-tın hukuki çerçevede müvekkilleriyleyaptıkları görüşmeleri “illegal” ilan edip,avukatları tutuklayan, yan yana bir park-ta oturmayı hiç tereddüt etmeden “kankokan eylem hazırlığı içinde olma” sa-yan, saçını kestirmeyi “bir çeşit suçlu psi-kolojisi olup, kılık değiştirme biçimidir”diye yaftalayan, flama sopalarıyla tankla-rın tomsomların bir yığın kolluk kuvveti-nin, canına kast edilebileceğini düşünendevletin/bu devletin yargı erkinin “ÇokÖzel Harekatçıların Katliamları” dava-sında hangi soyut denizin dehlizlerindenkimlerle cilveleşip, ne yanlara göz kırptı-ğı aşikar değil midir?

Devrimci, demokrat ve yurtsever çev-relerden oluşan muhalefetin ve oluşturu-lan baskının bir sonucu olarak ardı ardı-na verilen tahliye kararlarına adeta mi-silleme niteliğinde yargı cephesindenyükseltilen “katilleri aklama” kararı dev-letin özünü su yüzüne çıkarmak nokta-sında göz doldurdu! Bu kararla bir yan-dan devrimci, yurtsever ve demokratçevrelere “sizi saldık ardından da ka-tillerinizi peşinize yolladık” mesajıverirken; bir yandan da adeta sisteminkaranlık yüzünün sembollerinden olan“Özel Harekat Dairesi” adlı ölüm maki-nesinin aklanmasıyla, özlerini iştigal

eden faşist dokudan zerre kadar taviz ve-remeyeceklerini gösterdiler. Ulusal Ha-reket’e ise bu arenadan tutuklama/katle-dilme/fişleme dışında bir pay düşemedi!AKP hükümeti bu yargı sürecini de klikçatışmasında bir mevzi kılıp artı puanlarıhanesine yazmayı yine başardı! “Yargısızinfazlar” davasından soyut deliller gerek-çesiyle tahliye edilen Şahin’in, Ergene-kon davası kapsamında tutukluluğu de-vam ediyor! Bir taşta yedi artı bir kuş!

Tahliye kararını değerlendiren BDPAğrı milletvekili Pervin Buldan, “Ay-han Çarkın verdiği ifadelerle karanlıkbir döneme ışık tuttu. Belki vicdan aza-bından belki başka bir gerekçeden amaverdiği ifadeler önemli. Üstelik yaptığıaçıklamalarla daha tutuklanması gere-ken isimler de var. Bunların başındaMehmet Ağar, Tansu Çiller ve SüleymanDemirel geliyor. Basında da sıkça yeraldı. Demirel’in, öldürülecek Kürt liste-sinden bilgi sahibi olduğu eski siyasetçi-ler tarafından açıklanıyor. Tahliyelerinolması yerine karanlık dönemin üstünegitmek için yeni tutuklamalarolmalıydı” dedi.

Havada uçuşan her listede mührüyle,imzasıyla, açık/zımni kabulüyle, onayıylabu devletin olduğu apaçıktır. “Egemen-ler, bir tiyatro oynuyorlar” önerme-sinin en pespaye, en ele yüze bulaşmışhallerinden birinin süreci ifade ettiği or-tadadır.

Son salvolarıyla tümden ezilen emek-çi halkımıza yöntemlerinin farklılaşmak-la birlikte, özde hiçbir şeyin değişmediği-nin mesajını vermektedirler. Yanıt ise birbu kadar net olmalıdır; “barikatlargüçlenecek, karşı koyuş örgütlene-cek ve her şey illa ki değişecektir!”

Bucaspor’un Poşulular adlı taraftargrubunun sözlerini yazdığı ve söylendiğiilk günden bu yana Bucaspor tribünleri-nin dilinden düşürmediği “Vasiyet” adlımarşın melodisi, sözlerini Kürt şair Ci-gerxwin’in yazdığı, bestesi Şivan Perwer’eait ve birçok sanatçı, grubun seslendirdiği“Herne Pêş” adlı marşın melodisi çıkıncadiğer bir taraftar grubu Sıçanköylülerinlideri ve Bucaspor Taraftarlar Derneği

başkanı Evren Yiğit, takımın facebooksayfasında, Vasiyet’in bundan sonra Bu-caspor tribünlerinde söylenmeyeceğiniaçıkladı. Açıklamada “Bucaspor’umuzuntribününde yeni bestelenmiş olan Vasi-yet adlı bestenin Kürdistan denilen amahayatta var olmayan ve de olmayacakolan yerin marşına çok yakın olduğuiçin yasaklanmıştır ve bir daha söylen-meyecektir” gibi ifadelerle marşın yasak-

lanmasının ırkçı sebebini belirtildi.Dernek başkanı Yiğit, marşın yasak-

lanmasıyla ilgili açıklamayı yaparken bazıgerçekleri fark edememiş görünüyor. BirKürt ve Kürdistan gerçekliğinden bahset-tiğimizde artık öyle çok uzaklara gidip,“rüyanızda görürsünüz” heyecanıyla tep-ki verilmesine gerek yok, çünkü HernePéş’in melodisini Vasiyet’te kullanan ta-raftarlar çeşitli sebeplerle yerinden yur-dundan edilmiş ve İzmir’de yaşamaya ça-lışan Kürt gençleri.

Kartal: Başlarına ne geldiği, nasıl sokakla-ra düştükleri bilinmez. Kimilerine kor-

kunç, kimilerine zavallı görünür sokakçocukları. Herkesin olduğu gibi sokak ço-cuklarının da başı devletin polisiyle dertte.Kariyer adına puan toplamak için sokakortasında infazı meşru gören katiller, so-kak çocuklarına sokakta yattıkları içinceza kesiyor. Konuya ilişkin Şefkat-Dersokak çocukları ile birlikte bir basın açık-laması gerçekleştirildi.

Çocuklar, puantaj sistemiyle çalışan polisinkredi doldurabilmek için her fırsatta ken-dilerini gözaltına aldığını dile getirdi.

Şefkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan, so-kak çocuklarının bazılarının toplam 20-30bin lira cezasının bulunduğunu ifade etti.

Kartal: Kürt illerinde taş atan ço-cuklara yaşlarının on katı ceza ve-rilirken, Hrant Dink’in katiliOgün Samast’a da “suça sü-rüklenen bir çocuk” ol-duğu için önce ağır cezamuafiyeti sağlandı sonra-sında ise örgüt üyeliği ce-zasından tahliye edildi.

Çağlayan’daki İstanbul2. Çocuk Ağır Ceza Mah-kemesi’ndeki duruşmayakatılan Dink ailesi ve avu-katları mahkemede 5 yıldabir silinmekte olan TİB dinle-me kayıtlarına tedbir konulması-nı talep etti. Ancak mahkeme heyetibu talebi reddetti. Samast’ın avukatı

Samast hakkında 4 yıl 11 aydır tutuk-lu bulunduğunu, örgüt üyeliği

suçundan ceza verilse dahiyatacağı sürenin tutukluluk

süresinden fazla olmaya-cağını öne sürerek tahli-yesini talep etti. Mahke-me heyeti de bu talebiitirazsız kabul etti. Öteyandan mahkeme 2004yılında Hrant Dink’i İs-tanbul Valiliği’ne çağıra-

rak tehdit eden MİTelemanları Özel Yılmaz ve

Handan Selçuk hakkındaDink ailesi tarafından açılan

davayı “kovuşturmaya yer ol-madığı” gerekçesi ile iptal etti.

Bir tiyatro oynanıyor!

Taraftar marşı Herne Pêş melodisi çıkınca

“Para değil, sesimizekulak ver!” Bir kez daha“adalet”!

Festus Okey davası sonuçlandı

İzmir: 20 Ağustos 2007’de göz-altına alınan ve Beyoğlu Polis Merke-zi’nde öldürülen Festus Okey ile ilgilidava sonuçlandı.

Okey’in ölümüne sebep olan polis4 yıl 2 ay hapse çarptırıldı. Ancak bu-nun üçte ikisini hapiste geçirecekolan Cengiz Yıldız, 33 ay sonra ser-best kalacak. Mahkeme karara şerhdüşerek cezanın para cezasına çevril-mesini ve ertelenmesini de istedi.

Duruşmanın ardından Okey aile-sinin avukatlarından AlptekinOcak ve Göçmenlerle Dayanış-ma Ağı bir açıklama yaptı. Verilencezanın yetersiz olduğunu belirtenOcak, olayın sorumlusunun bir polisolmadığının, Okey’in devlet denetimialtında öldürüldüğünün altını çizdi.Ve ailenin devletten özür beklediğinikaydetti. Aile ve avukatlar davayıAİHM’e taşıyacaklarını belirtti.

Tam da bu gelişmenin yaşandığıgünlerde ortaya bir de kamera kaydıçıktı. Ki bu kayıt Festus Okey’in yürü-yerek girdiği Emniyet’ten sadece 19dakika sonra sedye ile çıkışını gözlerönüne seriyordu. Kayıtlarda sedyede-ki Okey’in başında ise katili CengizYıldız görülüyor.

Yozlaşmaya karşıörgütlenelim!

Devlet baskısıyla, zulmüyle, katli-amcı yüzüyle bizi parçalamaya çalışsada başarılı olamadı. Şimdi de yozlaş-tırma politikalarıyla teslim almaya,halkın birliğini, dayanışma duygusu-nu bozmaya çalışıyor. Halkın ve dev-rimcilerin dayanışmasıyla kurulanmahallemizde son yıllarda giderekartmakta olan yozlaşma tüm çıplaklı-ğıyla gözler önündedir. Birahaneleryaygınlaşıyor, uyuşturucu ve hırsızlıkdurmadan artıyor. Çeteleşme, mahal-lemizde halkın günlük yaşamındakarşılaştığı önemli sorunlardan birihalini aldı. Gençlerimizde özenti ge-liştirilmekte, çeteleşme ve çürümeninbataklığına çekilmek istenmektedir.

Mahallemizde yozlaşmayı, uyuş-turucuyu, hırsızlığı, fuhuşu yaratanda koruyup kollayan da devlettir.Yozlaştırma saldırısı bir devlet politi-kasıdır. Devlet böylece halkın birliği-ni bozmaya, kişiliksizleştirerek ken-disine karşı çıkmayan insanlar yarat-maya çalışıyor.

Mahallemize iyice yerleşmeye ça-lışan uyuşturucu satıcılarını, hırsızla-rı ve çeteleri barındırmayalım. Dük-kanlarımıza almayalım. Bilelim ki bu-gün bunları barındırırsak yarın dahakötüsüne kapı açmış oluruz. Mahalle-mize sahip çıkalım, devletin yozlaştır-ma politikasına karşı duralım!

Bir kez daha haykırıyoruz ki tari-hine kültürüne ve haklı mücadelemi-ze sahip çıkacağız! Yozlaşmaya ve çe-teleşmeye geçit vermeyeceğiz!

(Gülsuyu ÖG okurları)

Page 20: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Erzurum H Tipi Yük-sek “Güvenlikli” Hapis-

hane’de 12 yıldır“Örgüte yardım

etmek” suçla-ması ile tu-tuklu bulunanMehmetAras, tahliyeedilmeyerekölmelerinegöz yumulandiğer arka-daşları gibi

bile bile ölümegönderildi.

Hastane rapor-ları, uzman doktorteşhisleri, insan

hakları savunucularının çağrısı, tüm giri-şim ve çağrılara rağmen tahliye edilme-yen Aras, 18 Aralık günü önce midekanaması geçirmiş ardından kaldırıldığıhastanede yaşamını yitirmiştir.

Aras için avukatları ve insan haklarısavunucuları tarafından Cumhurbaşkan-lığı ve Adalet Bakanlığına serbest bırakıl-ması talebiyle defalarca yapılanbaşvurular sonuçsuz kalmıştı. 4 Ekim2010 tarihinde Aras’ın avukatı ŞaziyeÖnder tarafından Cumhurbaşkanlığınatahliye edilmesi için yapılan başvurudanyaklaşık 4 ay sonra kaldırıldığı hastanedegırtlak kanseri teşhisi konulmuştu.Cumhurbaşkanlığına hastalık raporlarıile birlikte tahliye edilmesi için yapılanbaşvuru eksik evrak olduğu gerekçesi ilereddedilmişti. Dosyadaki eksiklikleri gi-

deren Önder, Aras’ın tahliye edilmesiiçin Adlı Tıp Kurumundan 4 kez aldığı“Hapishanede kalmasına sağlığı el-verişli değildir” raporunu Adalet Ba-kanlığına göndermesine rağmen Aras’ınraporları farklı gerekçelerle reddedilmiş,kısaca tüm girişimlere ve çağrılara rağ-men Aras, tahliye edilmemişti.

Adalet Bakanlığı’na bağlı Ceza veTevkif evleri Genel Müdürlüğü resmi ve-rilerine göre sadece 2011 yılında hapis-hanelerde ölen tutuklu sayısı son olarak30’u bulmuştur. Aras bu yıl içinde hapis-hanede yaşamını yitiren 31. tutsak oldu.

Mehmet Aras’ın cenazesi Iğdır’dadoğduğu köyde binlerce kişinin alkışlarıve sloganları eşliğinde son yolculuğunauğurlandı. Aras’ın cenazesi, daha öncekorucular tarafından öldürülen eşi ve 5çocuğunun yanına defnedildi.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2320 Hapishane

Devrimci tutsaklar da açlıkgrevinde

Hapishanelerde bulunan 8 bin PKKve PAJK’lı tutsağın 1 Aralık’tan beri baş-lattığı dönüşümlü süresiz açlık grevinedevrimci tutsaklardan destek eylemleriörgütleniyor. Hapishanelerde bulunanTKP/ML, MLKP, MKP ve TKEP/Ldavası tutsakları da süresiz açlık grevinedestek vermek amacıyla 3 günlük açlıkgrevi yaptılar.

PKK ve PAJK’lı tutsaklar tarafından “1- Önder Apo üzerindeki tecride

son verin; 2- Önder Apo’nun, özgür ha-reket, sağlık ve güvenlik şartlarını yerinegetirin; 3- Savaş suçu olan ve tüm dün-yada yasaklanmış olan, kimyasal silahkullanımına son verin, savaş hukukunauyun; 4- Sivil-savunmasız insanlarımızüzerinde gerçekleştirilen gözaltı ve tu-tuklama terörünü sonlandırın; 5- Ku-rumlarımız ve insan haklarısavunucuları-aydın ve yazarlar üzerin-deki sürek avından vazgeçin” şeklindekitaleplerle 1 Aralık’ta tüm hapishane-lerde başlatılan dönüşümlü süresiz açlıkgrevi devam ediyor.

Bu talepleri desteklediğini belirtendevrimci tutsaklar da 15 Aralık’ta 3 gün-lük açlık grevine başladıklarını duyur-dular. Tüm hapishanelerde bulunanTKP/ML, MLKP, MKP ve TKEP/Ldavası tutsakları askeri ve siyasi operas-yonların son bulmasını ve PKK lideriAbdullah Öcalan üzerindeki tecridinsonlandırılmasını talep ediyorlar.

Erzurum’da da destek eylemi:Erzurum H Tipi Hapishane’den gazete-mize ulaşan bilgiye göre TKP/ML tut-sağı Mulla Çakıroğlu ve beraberkaldığı Abidin Kahraman, MehmetYamaç, Ali Abbas Yılmaz ve CebrailÇakto da 19 Aralık katliamına denkgelen günlerde, katliamı kınamak vePKK ile PAJK tutsaklarının yaptığı açlıkgrevinin taleplerine destek vermek için3 günlük açlık grevi yaptılar.

Örgütsel haberleşme kanısıyla...Tutsakların en önemli iletişim ve

sosyal paylaşım aracı mektuplar-faks-lara hapishane idareleri tarafındankeyfi, hukuksuz engellemeye takılıyor.İşte bu keyfi “kanı”ya bir örnek: Tekir-dağ 2 Nolu F Tipi’nde kalan Muham-med Akyol’un gazetemiz çalışanıToğay Okay’a yazdığı fakstaki “sadecebiraz karnımız aç” ifadesi, idarenin “ör-gütsel haberleşme” paranoyasına ta-kıldı. İdare hızını alamayacak bu ifadeile “örgütsel propaganda” yapıldığını daiddia etti.

Yasaklar diyarı hapishanelerİstanbul: Türkiye’deki hapishane-

ler adeta yasaklar diyarına döndü. İkincibattaniye, kırmızı renk, çiçek yetiştir-mek, kitaplık ve daha bir sürü şey yasak.İHD İstanbul Şubesi bu yasaklara 17Aralık günü Galatasaray Lisesi önünde“Kanayan yaramız hapishaneler”konulu performans gösterisi yaparakdikkat çekti. Gösteride tutsakların dışa-rıya mektuplar yazarak anlattıkları ya-saklar canlandırıldı. Tiyatroda yayınla-ra, renklere, top atarak haberleşmeye,sevklere, çiçek yetiştirmenin yasak oldu-ğuna ve bu durum karşısında tutsakla-rın aldığa tavra vurgu yapıldı.

F tipi tecrit hapishanelerle 11 yılı aş-kın bir süredir devrimci tutsaklara daya-tılan kimliksizleştirme, teslim alma vekatletme politikası hızından bir şey kay-betmeksizin sürdürülüyor.

F tipi tecrit saldırısının ortaya çıkar-dığı bilanço; iletişim ve görüş yasaklarıy-la, yayınların verilmemesiyle, disiplin ce-zaları ve tedavi hakkının engellenmesiy-le, sürgün sevkler, işkence ve keyfi uygu-lamalarla ağırlaşarak devam ediyor. Bü-tün bu saldırılar sadece devrimci tutsak-ları hedef almakla kalmıyor tutsak yakın-larını da doğrudan etkiliyor.

2011 yılı boyunca da devrimci tutsak-lar açısından F tipi tecrit uygulamaları-nın oluşturduğu tabloda bir değişiklikyaşanmadı. “Örgütsel iletişim”, “ör-gütsel amaçlı haberleşme” vb. gerek-çelerle tutsakların gönderdiği ve tutsak-lara gelen çok sayıda mektup ve faks key-fi bir şekilde verilmedi ya da karalanarakokunamayacak hale getirildi. Tutsakla-rın bu keyfi uygulamaları konu ettikleridilekçeler ya kaybedildi ya da reddedile-rek sonuçsuz bırakıldı.

Telefon hakkı “mesai bitti” vb. gerek-çelerle gasp edildi. Görüş yasakları veonur kırıcı aramalar da keyfi uygulama-ların değişmez tablosunu oluşturdu. Açıkgörüş, telefon görüşmesi, haftalık kapalıgörüşme, mektup alma-gönderme, kü-tüphane, arkadaş görüşü gibi tecridin et-kisini azaltacak imkanlar, disiplin uygu-lamalarıyla kısıtlandı, disiplin cezalarıkeyfi olarak verilmeye devam etti. Tut-saklar dergi, gazete, kitap ve talep ettik-leri çeşitli ihtiyaçlardan yine keyfi gerek-çeler oluşturularak mahrum bırakıldı.

Basın savcılığınca “tedbir altına alın-mamış”, hakkında yasaklama veya topla-tılma kararı verilmemiş yayınlar bile ha-pishaneye keyfi biçimde alınmadı. Genelaramalarda -ki çoğuna jandarmanın daiştirak ettiğini ve fiziki saldırıların oldu-ğunu unutmadan- tutsaklar havalandır-maya zorla çıkarıldı, eşyalarına el konul-du ve hücreler dağıtılarak yıldırma vesindirme politikası her fırsatta hayata ge-çirilmeye çalışıldı.

Yeni tutuklananlar, hapishaneye gi-rişte çırılçıplak soyularak arandı, arama-

da fiziksel güç kullanıldı,tutsaklar tehdide ve ha-karete maruz kaldı. Tut-sakların hücreleri zorladeğiştirildi ve bu keyfiuygulamalara karşı ko-yan tutsaklar hakkındasoruşturma açıldı, disip-lin cezaları verildi. Dilek-çe hakkı engellenerek in-faz idaresine, savcılığa,mahkemelere veya parla-mento komisyonlarınaverilecek dilekçelere yasansür uygulandı ya da dilekçeler kaybol-du, akıbetleri hakkında bilgi verilmedi.İnfaz hakimleri de hapishane idaresinintüm uygulamalarını onayladı, tutsakla-rın başvurularını reddetti.

2011 yılında da tutsakların sağlıkhakkı gasp edilmeye devam etti. Hastanedoktorları kapsamlı muayene yapmadı,hastalarla doktor yalnız bırakılmadı, tut-sakların kelepçeleri açılmadı. Durumuağır olan tutsaklar ölüme terk edildi,tahliye edilmedi. Hücrelerde yaşamınıtek başına sürdüremeyecek durumda bu-lunan hasta tutsaklara hücre cezaları ve-rilerek tek kişilik hücrelerde tutuldu veölüme davetiye çıkartıldı.

Ağırlaştırılmış müebbetliklerintek kişilik hücresinde yaşamı yeniden ör-gütleme çabası “zor”la karşılık buldu. So-hbet hakkı gasp edilmeye devam edildi.

Fiziki şiddet ve işkence devam etti.Hem hücrelerde hem de mahkeme dö-nüşlerinde sık sık saldırılar meydana gel-di. Birçok F tipinde disiplin cezası olan“süngerli oda” uygulamasında da fizikişiddet kullanıldı. Nakil ve sevk esnasındakullanılan ring araçları sağlıksız ve insannakline hala elverişli değil. Tutsaklarınsaatlerce bu araçların içerisinde tutulma-sında da değişiklik olmadı.

Yatacak yer kalmadı!2011 yılında hapishaneler cephesin-

den değişen bir durum yokmuş gibi gö-rünebilir. Fakat yukarıda saydığımız tümyapılan ve yapılmayan şeyler bu senedaha bir ivme kazandı. Sürgün sevklerarttı, tutsaklar istekleri dışında başka

yerlere götürüldüler. Devlet bu sene öylebir pervasızca saldırıp tutukladı ki, artıkhapishanelerde yatacak yer kalmadı.“KCK Operasyonu” adı altında aydınlar,sanatçılar, öğrenciler, akademisyenler,avukatlar, insan hakları savunucuları tu-tuklanarak hapishanelere kondu. Nisanayında açıklanan verilerde 120.000 tut-sak görünürken, yılın son aylarına geldi-ğimiz şu günlerde bu sayı 140.000’ninüzerine çıktı.

2011 yılında hapishanelerde 31 tutsakyaşamını yitirdi. Hapishanelerden işteçarpıcı birkaç örnek:

* 16 Eylül’de Van’dan İstanbul’a tut-sak nakli gerçekleştiren hapishane nakilaracı park halindeyken yandı, 5 tutsakring aracı içerisinde yanarak yaşamını yi-tirdi.

* Hiçbir delil olmaksızın 2 yıl hapis-hanede tutulan, bu süreçte rahatsızlananve tedavi hakkı sürekli olarak engellenenSuzan Zengin tahliye olmasından kısabir süre 12 Ekim’de yaşamını yitirdi.

* Kanser hastası Mehmet Aras,tahliye edilmeyerek, tedavi hakkı engel-lenerek 18 Aralık’ta öldürüldü.

* Yıllardır özel bir tecrit uygulaması-na maruz bırakılan Abdullah Öcalan,5 ayı geçkin bir süredir, keyfi bir şekildeavukatlarıyla görüştürülmüyor.

* Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapisha-ne’de kalan ve yargılandığı davadan aldı-ğı 10 yıllık cezayı yatan hükümlü CemKılıç tahliye edilmedi. Gerekçe olarak dahapishanede söylediği türküden dolayıkarara bağlanmayan disiplin cezası gös-terildi.

DEĞİŞEN YILLAR, DEĞİŞMEYEN UYGULAMALAR…

TECRİT ÖLDÜRMEYE DEVAM EDİYOR!

Page 21: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Uyku bastırıyordu, uyuyan oldu mugözleri şişiyor, bir daha neredeysegözlerini açamaz duruma geli-yordu. Ağrı ve şişkinlik oluşu-yordu. Üst katta, yoldaşlarlakonuşup uyutmamaya çalışırken,P-C’li dostlardan bir arkadaş yara-lıydı, ara sıra inleyip sayıklıyordu.Her an bayılacak, uyuyacak gi-biydi. Yoldaşlarla sohbet edipuyutmamaya çalışırken, yanımız-daki bu dostun başını da bacağı-mın üstüne almış, onunla dakonuşup ilgilenmeye-uyutmamayaçalışıyorduk. Sessizlik anındaAhmet Telli’nin “bir mermi debenden/ bir mermi de bendenaslanım…” şiirini okumuştum.Şiiri okuyup bitirdiğimde dostlar-dan İdris de beni coşkuyla gülüm-seten bir şiir okumuştu. Yanlışanımsamıyorsam bunlar oradaokuduğumuz son şiirler olmuştu…

Gazdan, ıslak elbiseden, nefessizlik-ten, üç buçuk günlük açlık, susuz-luk ve uykusuzluktan ayaktadurmak çok zordu. Bunca şeye rağ-men ayakta duranlar gazdan etki-lenmeyenler, bedenen dahadayanıklı ve daha çok iradesinizorlayanlardı, su biriktiriyor, te-davi ediyorlardı. Kısa bir süresonra tepemizde dört ya da sekizdelik açıldı. Üç buçuk gün boyuncasürekli “teslim olun” anonsu yapı-lıyordu, bizler de bunlara“asıl siz teslim olun, as-kerler; emperyalizme veişbirlikçilerine hizmetetmeyin sizi kandırıyor-lar, emirlerine uymayın”gibi çağrılarla yanıt veriyor-duk.

Dört gün boyunca en çok duy-duğumuz sesler halay, marşve özellikle “bu meydandacengimiz var/er olanmeydana gelsin” marşınıncoşkulu tınısı ve bir de kulak-larımızda sürekli eksik olma-yan iş makinelerinin veaskerlerin silahlarının se-siydi.

Son mevzide, bir ara bayılırkenöleceğini sanarak olmalı

“Yaşasın partimiz TKP/ML…”şeklinde örgüt sloganımızı atan birerkek yoldaş, son mevzide birazdaha canlanmıştı. Delikten atılankartlardan birini sesli okumayabaşladı. Bir ana tutsak kızına yaz-mıştı “ne olursa olsun direnişi-nizi destekleyip yanınızdaolacağım” diye. Kitlede müthişbir alkış koptu “çok yaşa”, “helalolsun” diye bağıranlar olmuştu.İşte halkımız yanımızdaydı.

“Konuşmak yasak!”Çatıdan açılan delikten önce gaz

bombaları atıldı. Bu yanıcı maddeöyle bir şeydi ki vücudumdaki tümsinirler; damarlar sanki şişmiş,artık dışarı çıkmak vücudumu terketmek istiyor. Sinirler, damarlar,isyana kalkmıştı sanki…

Slogan atanlar, yere yatanlar, nefesalmaya çalışanlar… Nefes almayaçalışan, kapıya yakın olan dostlarölümden kurtulmak için dış kapıyıaçıp kendilerini dışarı atmakta bu-luyorlardı çareyi. Ve ilk çıkanlar-dan Alp Ata Akçagöz deldikleriçatıda bekleyen zebanilerin kor-kuyla üstüne açtıkları ateş ile şehitdüşüyor. Ve bu şekilde artık kapıaçılmıştı, direniş başka mevzilerdedevam edecek dışarı çıkılıyor. Dı-şarı çıkmadan, kapıdan habersiz

içerde dumanın içinde yoldaşı bu-luyorum “öleceksek beraber,yan yana ölelim yoldaş” diyo-rum. Hemen kapının önünde kar-şılaştığımız MKP’li arkadaşındurumu iyi görünmüyordu. Kafa-sında patlayan gazdan kötü etki-lenmişti. Diğer yoldaşları içerdegörmeyince çıktıklarını sanarakbende dışarı çıktım zafer işareti ya-parak. O çamurun içinde dahaönce çıkanlara, on-on beşer kişilikbekletildikleri yerlere götürenekadar tekme, yumruk ve dipçiklesaldırılıyordu.

Kazanan biz olacağız!İlk ringe binen en fazla copu yiyen

oluyor. Her yeni ringe bindirilentutsak olduğunda tekrar tekrar;sayı 12’ye ulaşana kadar en az oniki sefer “sayım alıyorum” diyerekcoplarla vurarak güya sayım alıyor-lar. Nöbetleşe oturuyoruz. O günringin camının kırık olması, o so-ğuğa rağmen bir şanstı. Var olanhaliyle kendinden geçen dostlar ol-muştu.

Dostlardan biri ringde o zor koşul-lara daha fazla dayanamıyor ken-dinden geçiyor. Kandıra F Tipi’ninönüne vardığımızda ringden ine-cek olan dosttan askerler önce İs-tiklal Marşı okumasını istediler.Asker bu sefer bana “İstiklalMarşı’nı okumaya başla” diye emirveriyordu. Geride kalan yoldaşla-rın ve dostların duyacağı bir sesle“İstiklal Marşı’nı da okumamsloganı da atmam” dedim.Soyun dediler, kabul etmedim. Sal-dırarak kendileri çıkardılar. Sonrasaçlarımız kırpma makinesi ile iş-

kence edilerek kafalarımızda yara-lar oluşacak şekilde sıfıra vuruldu.Karın yağdığı bir 22 Aralık akşamıo şekilde hücreye atıldım. Dört güngeçmişti. En uzun süren direnişÜmraniye’de yaşanmıştı bu şe-kilde.

19 Aralık’a bugün dönüp baktığımdabizim için tek geçerli yasa direnişolarak görülür. Öyle ki kendini, bi-lincini kaybedenler; kendini ParisKomünarlarıyla veya Stalingrad’tabarikatlarda Hitler faşizmine karşısavaşıyor ya da Çin’de işgalcilerekarşı Uzun Yürüyüş’te sanacak-lardı. Baygınlık geçiren yoldaşlarve dostlar; örgütlerinin isimlerinibağırıp bu kararlılıklarını göstere-ceklerdi. Bu şekilde 19 Aralık’ta,ÖO’larında mevzilerimizi kaybet-seler, somut bir kazanım alama-mışlarsa da devrimci-komünistiradenin teslim alınamayacağını;ideolojik olarak yenilmezliğini pra-tikte, direnişimizle bir kez dahagöstermiş olduk. Direnişimiz sürü-yor ve sonunda kazanan biz olaca-ğız. Çünkü haklı ve meşru olanbiziz. Doğru ve yenilmez olanbizim ideolojimizdir. Tarihi yapanhalkın örgütlü mücadelesi ve dire-nişidir. Son nokta olarak sözübüyük ustaya Lenin’e bırakalım:

“Tarih son sözünü söyleyecek-tir. Gelecek bizimdir.”

(Bitti)

(Bir tutsak Partizan)

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23

6 31 Aralık 1961: İstan-bul’da yaklaşık 100 bin işçi grevhakkı için miting yaptı.6 31 Aralık 1962: İşçi sınıfı

tarihine kazınacak olan Kavel Fab-rikası direnişi başladı.6 7 Ocak 1963: Cibali Tütün

Fabrikası’nda 3500 işçi yemekboykotu yaptı. 6 11 Ocak 1969: Singer Fab-

rikası’nda işçilere polis saldırdı; 14işçi yaralandı. Fabrika bir gün önce(10 Ocak’ta) işçiler tarafından işgaledilmişti.6 1 Ocak 1987: Çin’in Tia-

nanmen Meydanında on binlerceöğrencinin katıldığı büyük bir gös-teri düzenlendi. Çin devletinin ey-leme yanıtı vahşet oldu.6 4 Ocak 1996: Ümraniye E

Tipi Hapishane’de devlet, dörtDHKP-C tutsağını katletti.

Tarihten kısa kısa…

21Tarihten sayfalar

19 Aralık’ta Ümraniye’de direniş -3- Bir mermi de benden aslanım...

19 Aralık’a bugün dönüp baktığımda bizim için tek geçerli yasa direniş olarak görülür.

Page 22: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

ABD’nin 14 Nisan 2003’te ilan ettiği zaferin ve 1 Ma-yıs’ta dönemin ABD Başkanı Georghe Bush’un savaşınbittiğini açıklamasının üzerinden yaklaşık 9 yıl geçti. 9yıl kadar önce kamuoyuna hâkim olan düşünce kolay vesorunsuz bir zafer kazanıldığı idi. Ancak aradan geçen 9yılın gösterdiği ABD’nin “kazandığı zafer”in hiç de kolayolmadığıdır.

Her ne kadar bu çekilmeyi Demokratlar “verdiğimizsözü tutuyoruz” şeklinde açıklarken Cumhuriyetçiler ise“ABD güçlerinin bir kısmının eğitimci olarak kalmasının birihtiyaç olduğunu”, buradan yola çıkarak Obama’yı “becerik-sizlikle” suçlayarak açıklıyorlar. Gerçek ne verdikleri sözütuttukları ne de beceriksiz olduklarıdır.

Haziran 2003’te lokal düzeyde ve küçük çapta başlayandireniş, ABD’nin bölgeye dair planlarını etkileyen bir nok-taya yükseldi. Her ne kadar Obama “operasyonun” başa-rıyla sonuçlandığını söylese de hemen hiç kimse bunainanmazken, kendi ülkesinde dahi işgalin tüm yaşananlaradeğip değmediği tartışılıyor.

ABD’nin resmi rakamlarına göre işgal süresince 4487ABD askeri ölürken, 31921’i çatışmalarda olmak üzere40350 ABD askeri de yaralanmıştır. Buna ABD hüküme-tine bağlı olarak çalışan “güvenlik şirketi çalışanı” olarakadlandırılan ölen 2097 paralı askeri de eklemek gerekiyor.Tablonun Iraklılar tarafı daha vahim. İşgal süresince çeşitlişiddet olaylarında ölen Iraklıların sayısı 100 bin civarında-dır. Her zaman olduğu gibi Irak’ta da bütün resmi rakamlargerçek rakamların altındadır. İşgalin ABD’ye maliyeti 805milyar dolar olarak açıklanırken, ABD’nin ekonomisine et-kisinin 1 trilyon doları geçtiği rahatlıkla ifade edilebilir.

İşgal süreci de göstermiştir ki ABD esasta başarısız ol-muştur. İşgalin başında ülkenin “demokratik” ve “istikrarlı”olacağı vurgularını hatırlayan pek yok. Petrol üretimi iseişgal öncesi seviyeye 9 yılda ulaşamamıştır. Ülkenin savun-masının ise Iraklı kuvvetlerle gerçekleştirilemeyeceğini ül-kenin genelkurmay başkanı da ifade etmektedir.

ABD, askerlerini çekmek zorunda kalmıştır. NATO’nunyaptığı açıklamalarda misyonlarının tamamlanmadığı açık-lanmış, anlaşmazlıkların çözümünü bekledikleri vurgulan-mıştır. ABD, askerlerinin Irak’ta kalması içindokunulmazlık talep etmekte ancak bu talepler Iraklılarınreddine çarpmakta. Zaten anlaşmazlığı da bu konu oluştu-ruyor. Elbette Iraklıların ABD askerlerine ayrıcalık tanıma-ması onların bağımsız bir çizgi izlediğinin kanıtı değildir.Aksine işgal sonrası bölgede artan İran egemenliğinin doğalsonucudur. Bu kesime göre artık ABD askerlerine en ufakbir ayrıcalık tanınmayacaktır.

Maliki’nin Ekim 2011’de Washington ziyaretindeObama tarafından 2011 sonrası için istenen kalıcı üslerkabul edilmemiş, aynı şekilde ABD’nin bütün girişimlerinerağmen Suriye aleyhine hiçbir açıklama Maliki tarafındanyapılmamıştır.

ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinin ABD’nin Irak’tahiçbir etkisinin olmadığı sonucu çıkarılmamalıdır. Kaldı kiülkeden silah yoluyla kovulmayan emperyalistler ülkeninsiyaseti üzerinde etkisini sürdürecektir. Aynı şey ABD içinde geçerlidir. ABD bir yandan askerlerini çekerken öte yan-dan ABD Büyükelçiliği’nde görevli 15 bin civarındaki sivilpersonelin Irak hükümetine “danışmanlık yapmak” ve“destek sağlamak” amacıyla Irak’ta bulunması da vurgumu-zun haklılığını gösteriyor. Buradan hareketle askeri işgalin,yerini “sivil işgal”e bıraktığını vurgulayabiliriz.

Sonuç olarak ABD, 9 yıllık işgal sürecinde hedeflerineulaşamayarak esasta başarısız olmuştur. Askerlerinin geriçekilmesinde esas etken de budur. Ancak buradan ABD’ninIrak üzerinde hiçbir etkisi kalmadığını yorumlamak büyükbir hata olacaktır. Irak üzerinde hegemonya mücadelesiönümüzdeki süreçte daha keskin bir şekilde devam edecek-tir. İran’ın artan egemenliğine karşı ABD de hala önemlinoktalarda “sivil” konumlanmasını devam ettiriyor.

“Ortak para birimi şu sıralarbüyük bir farkla en önemli risk,üstelik sadece Alman ekonomisiiçin değil. 2011 yılı büyük olası-lıkla euronun kader yılı olacak.Önümüzdeki altı ila dokuz ayiçinde İspanya savunulur, kur-tarma mekanizmasının inandırı-cı olduğu kanıtlanır ve Avrupaİstikrar Paktı içinde gerekli re-formlar hayata geçirilirse, eurobir kez daha başarmış olur. Eğerbunlar olmazsa, Al-manlar 2011 yılı ileilgili bütün olumluekonomik tahminle-ri unutabilirler.”(SüddeutscheZeitung,03.01.11.)

2011 yılı ile ilgilibütün olumlu eko-nomik beklentileriunutan, unutmaklakalmayıp gündüzgözüyle kâbuslar gö-ren sadece Almanyaolmadı. Bütün em-peryalist ülkeler krizden hissele-rine düşenden nasiplendiler.

2011’in başlarında burjuvaekonomi uzmanları tarafındanher ne kadar kriz vurguları yapıl-sa da (Euro bölgesi 2011’in ilk 3ayında burjuva ekonomistlerinbeklemediği bir şekilde güçlü bü-yümesi kısa süreli de olsa ege-menleri umutlandırmıştı) esasta2011 Mayıs’ı ile birlikte bütündengeler bozulmaya başladı. 2011emperyalist ülkeler açısından hiçde iyi başlamadı. Birçok ekonomiuzmanının ABD ekonomisi içinbeklediği yüzde 4’lük büyüme,2011’in ilk üç ayında yüzde 1.8’dekalarak, 2011’de kendilerini nele-rin beklediğini göstermekteydi.

Aynı dönem AB’yi oluşturan-lar açısından da pek parlak değil-di. HSBC’nin öncü bir göstergeolarak değerlendirdikleri “AvroBölgesi Satın Alma MüdürleriAnketi” Nisan ayında 57.8 düze-yinden bir ay içerisinde sert birşekilde 55.4’e gerilerken, benzeribir durumun Çin açısından dakendisini gösteriyordu. Benzerbir gösterge aynı tarihlerde Çin’inimalat sanayisini 52.3 olan uzundönemli ortalamanın altına 51.1olarak iniyordu. Buna Japonyaekonomisinin resesyona girmeside eklenince “dünyanın efendile-ri” açısından tablo iç karartıcıoluyordu. Bu aylar süresince ge-lişmiş ekonomilerin borsalarınınendeksi olan MSCI Mayıs ayındayüzde 4.2 değer kaybederkenDow Jones yüzde 3.5, Asya borsa-ları ise yüzde 3 oranında değerkaybetti.

“Ekmek ayaklanmaları”korkusu kendisinigösteriyor

Dünya ekonomisinin topar-lanmasındaki yavaşlamanın ezi-lenlere yansıması da yoksulluk veişsizlikte sıçramalar olarak kendi-sini gösterdi. Bunun karşısındaBM “ekmek ayaklanmaları” olabi-leceği uyarısını yaparken, TheGuardian gibi gazeteler de işçile-rin fabrikaları yönettikleri takdir-

de daha verimli olabileceği yönlümakaleleri sayfalarına taşıyordu.Öte yanda ise ABD’li firmaların960 milyar dolar nakit paranınverimli yatırım olanaklarının ol-maması sonucu atıl kaldığı saç-malıklarını gördük. Bütün bunlarartık dipten gelen dalganın ken-disini hissettireceğinin, rüzgârınezilenlerden yana eseceğinin gös-tergeleriydiler.

Haziran ayında dünya ekono-misindeki problem dünyanın enbüyük ekonomisi olan ABD’dekendisini göstermeye başladı.Dünya hâsılasının yaklaşık yüzde29’unu üreten ABD ekonomisiciddi bir resesyon riskinin içinegirdi. ABD’de tüketim harcamala-rı Haziran ayında bir sene öncekiHazirana göre yüzde 50 oranındaazalarak yüzde 2’ye gerilerken,konut sektörü de 2007 yılınınyüzde 75’i düzeyinde kalıyordu.Böylelikle ABD ekonomisininyüzde 90’ında resesyon yaşanı-yordu. “Satın Alma Müdürleri İn-deksi” sert bir şekilde NisandanMayısa 60.4’ten durgunluk anla-mına gelen 50 sınırına çok yakınbir şekilde 53.2’e düşüyordu. Ma-yıs ayında ABD’nin önde gelenekonomistleri ABD’nin tarım dışısektörünün 125.000 yeni iş yarat-masını beklerken bunun54.000’de kaldığını acı bir şekildeöğreniyorlardı.

Büyük korku kendisinigösteriyor: “BüyükDepresyon No:2”

Haziran ayında ABD borsalarıdüşüşünü sürdürerek tam 6 hafta

boyunca sürekli düştü. Bu 6 haf-ta, 2002’den bu yana en uzun sü-reli gerilemeyi göstermesi bakı-mından anlamlıdır. Nisanın so-nundan Haziran ortalarına kadarABD menkul kıymetler piyasala-rının kaybı bir trilyon doları geçi-yordu. Haziran ortalarındaki en-dekslerdeki gerilemeler şöyle ya-şam buluyordu: ABD’de yüzde1.4-1.65, Fransa 1.9, Almanya1.55, İngiltere 1.2. Bu dönemi en

iyi açıklayanlardan birisiolan “deneyimli” yatırım-cı Richard Russel, piya-saların son durumunu1929-30’u hatırlattığınıbelirterek, piyasalarınkalıcı bir şekilde düşme-ye devam etmesi halinde“Büyük Depresyon No:2’nin başlangıcını göre-biliriz” düşüncesini akta-rıyordu.

Haziran ayında açığaçıkan bir başka nokta daOxfam’ın “KaynaklarıSınırlı Bir Dünyada

Gıda Adaleti” raporu oldu. Ox-fam’ın belirlemelerine göre dün-ya bugün açısından yaşayan her-kesi doyuracak kaynaklara sahip-ken her gün yaklaşık 1 milyar in-san aç kalıyor. FAO’nun gıdamalları fiyat endeksinin (2002-2004=100) gelişmesi de aynı du-rumu farklı açıdan gösteriyor.Endeks 1990-2004 arası 90-100aralığında seyrederken, 2004’tensonra endeks yükseliyor ve2008’de 200’e, 2009’da gerileye-rek 157’ye ve 2010 yılında artma-ya başlayarak 2011 Şubat’ında237’ye yükseliyor. Buradaki artı-şın nedeni tekel durumunda olanşirketlerin yaptığı spekülatif ha-reketlerdir. Böylelikle bir yandanekonomik kriz derinleşip, işsizlikartarken, gıda tekelleri (ve tabiiki bankalar) gıda fiyatlarındakispekülatif artışlardan faydalana-rak kârlarına kâr katarlarken, ge-lirlerinin yüzde 50’si ile yüzde80’ini gıda harcamalarına ayıranyoksulların sofralarına göz diki-yorlar.

2007 yılında toplam 12 trilyondoları bulan kurtarma paketleride egemenlerin krizden çıkmala-rına yetmiyordu. Bu son kriz birtürlü bitmek bilmiyor, egemenlerbir türlü rahatlayamıyorlardı. Busüreçte ABD’nin borçları, kendiyasal tavanına dayanarak 14 tril-yon doları geçti. Bunun karşısın-da tavanı yukarı çeken ABD, kriz-den çıkmak için harcamaları iyicekısmaya başladı. Elbette buradabahsedilen harcamalar halkın ya-rarlandığı kamu harcamalarıdır(eğitim, sağlık vs).

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2322 Dünyadan

31 Aralık 2011: ABD’nin Irak’takiyenilgisinin tarihi

Evrensel Bakış Emperyalistlerin çıldırarak mahvoluşadoğru sürüklendiği yıl olarak 20112011

Page 23: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Wukan-Çin: Toprak gaspı veyozlaşmaya karşı isyan

Güney Çin’in Guangdongeyaletinde şiddetli bir isyanyaşanıyor. Wukan köyü yo-zlaşmış Çin Komünist Partisi’n-den yetkilileri kovdu. Bazıkaynaklara göre köy, partininkontrolünden tamamen çıkmışdurumda. Yakın kasabalardanköye gıda ve erzak şeklindedayanışmada bulunulduğu daifade ediliyor. Aylardır, Wukanköylüleri ticari amaçlarla hükü-metin topraklara el koymasını vegenel olarak yozlaşmayı protestoediyor. Köylüler aynı zamandadevlet tarafından kaçırıldıktansonra ölen Xue Jinbo isimliköylünün cesedinin de kendile-rine verilmesini istiyorlar.

1970’lerin sonlarından itiba-ren Çin halkı sosyalist dönemdeelde ettiklerinin kapitalist geridönüşle birlikte ortadan kaldırıl-masının acılarını yaşıyor. Wukanisyanı köylü ve işçi kitlelerine budurumun böyle devam etmeye-bileceğini göstermesi açısındanönemli bir örnek olarak yaşanı-yor. Mao Zedung’un dediği gibi:“İsyan etmek meşrudur!”

Rao yoldaşın katledilmesinekarşı grev

Hindistan Komünist Par-tisi(Maoist)’in Merkez Komiteüyesi Rao yoldaşın Batı Bengalpolisi tarafından katledilmesininardından Hindistanlı Maoistlertarafından yapılan grev çağrısınaAndhra Pradesh’te büyük katılımoldu. Rao yoldaşın memleketiolan Peddpalli’de polisin işlediğibu cinayeti protesto etmek ve ai-lesiyle dayanışmak için grev ya-pıldı. Kasabada tüm dükkanlar,işyerleri ve diğer kurumlar tümgün boyunca kapalı kaldı, polisise dükkan sahiplerini tehditederek kepenklerini açmadıklarıtakdirde haklarında dava açıla-cağını söyledi. Ancak dükkanlaröğleden sonraya kadar açılmadı.

Temmuz ayında da kriz hafiflemeyip,aksine daha fazla ağırlaştı mali kriz ABD’deyeniden derinleşirken, kemer sıkma politi-kaları, İrlanda, Portekiz, Yunanistan ve İs-panya’da borç yükünü artırdığı gibi buülkelerde ekonomik durgunluk derinleşti.Bu dönem egemenler cephesinden yaşananbir başka tartışma da Yunanistan’ın “kont-rollü iflası”nın sağlanması gerekliliği idi.Her ne kadar Yunanistan’ın iflası yerinekurtarılması kararlaştırılsa da bu da dert-lere çare olmayacaktı. Hatırlayalım, Yuna-nistan’ın kurtarılması kararını malisistemin uçurumun kenarından dönme-siyle açıklayanlar çok kısa bir süre sonraumutlarını yitirerek karamsarlaşacaklardı.Aynı dönemlerde İrlanda ve Portekiz bono-ları kredi kurumları tarafından “junk” (işeyaramaz) olarak adlandırılıyordu. Ekono-mistlerde egemen olan hava, sırada İspan-ya’nın ve İtalya’nın olduğu yönlüydü. Veyanılmadılar. Gerçekten İtalya borsası 1-10Temmuz arasında yüzde 10 değer kaybede-rek kriz İtalya’nın kapısını çalıyordu. Eurobölgesinin % 20 üretimini gerçekleştirenAB’nin üçüncü büyük ekonomisi olarakİtalya’nın toplam devlet borçları 2.45 tril-

yon dolara ulaşacaktı. İtalya’nın “kurtarıla-mayacak” kadar büyük oluşunun, İtalyaiçin anlamı krizde tek başına olmasıydı.İtalya da kemer sıkma politikalarına sarıldıancak ekonomisini küçülterek borçlarınıödemesi mümkün değildi. Ancak Alman veFransız bankalarının derdi İtalya’nın kurta-rılması olmayıp, sadece kendi alacaklarınınkurtarılmasıydı (İtalya’nın uluslararasıborçlarının yüzde 84’ü Fransız ve Almanbanklarına).

Kalp krizinden kurtulamayanpiyasalar

Ağustosun ilk haftası ise, piyasalar açı-sından kötü giderken bu sefer 2008’den buyana en kötü hafta belirlemesi damgasınıvuruyordu. Aynı hafta içerisinde 24 ülke-den 6 bin hisse senedini izleyen MSCI’ninyüzde 10 gerilemesi krizin iyiden iyiye ya-yıldığını gösteriyordu. Devletlerin borçla-rını ödeyebilmesi için büyüme, büyümeiçin de yeni kaynakların yaratılması gereki-yor, ancak emperyalistler tam da kemersıkma politikalarını devreye sokarak eko-nomik anlamda küçülecek adımları atıyor-lardı. Bu adımlar ekonomik toparlanmaumutlarını iyice azaltırken ABD Hazine Ba-kanlığı’nda müsteşarlık yapmış olan CraigRoberts’in bu ortamda savaş ihtiyacınınkaçınılmaz haline geldiği açıklamalarınıokuduk. Yılın ikinci üç aylık dönemde bü-yüme hızları ABD’de 1.3, Euro Bölgesi’nde0.8, Almanya 0.5, Fransa 0, Japonya -1.2ile büyün bu ülkeler 1.5-3 (uzun dönemli

trend kabul edilen) aralığın çok altında kal-dılar. Krizden çıkış için Keynesyen politika-larına geri dönüş tartışmaları da kendisinigösterdi. Ancak Keynesyen politikalarınuygulanmasını sağlayacak bir hegemonya-nın yokluğu ciddi bir sorun olarak karşı-mızda duruyordu. İkinci olarak da bupolitikanın yaşam bulması sermaye hare-ketlerinin kontrol edilmesi ve korumacılıkeğilimlerinin bütünde yaşam bulmaydı.Ancak neo-liberalizmden geriye dönmek vetarihin sonundan gerçeğin çölünedönmek emperyalistler açısından imkân-sıza yakın bir durumdu. Yukarıda vurgula-dığımız emperyalist savaş tartışmalarınabu gözle de bakmakta fayda vardır. Bu an-lamda dünya ekonomisinin çok korkutucubir döneme girmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Aranan ve bulunamayan

orkestra şefiHaziran-Temmuz ile Ağustosun ardın-

dan bu sefer Eylülün ilk haftası da Ekim2008’den bu yana en kötü haftayı yaşaya-caktı. IMF Başkanı Lagarde toparlanma yo-lunun 2008’e göre daha dar olduğunuaçıklayarak “dünya ekonomisinin tehlikeli

bir safhaya” girdiğiaçıklamasını yapıyordu.Artık dünya ekonomisiiki parçalı görünüyordu.Bir yanda “Batı” süreklibir ekonomik durgun-luk ve daralma yaşar-ken, gelişmekte olanülkeler olarak ifade edi-len bazı yarı-sömürgeülkeler 2007’den buyana yüzde 10’lar civa-rında bir büyüme tem-posuyla devamediyorlardı. Ancak oyu-nun kurallarını “Batı”ülkeleri koyuyordu. Or-

kestranın bir bölüme parçaları çalmayı red-dederken, öte tarafı kendisini dayatıyordu.Ancak orkestranın bölümleri arasındauyumu sağlayacak olan orkestra şefi orta-larda görünmüyordu. Bir yandan da eko-nomistler arasında ekonominin düzeçıkması açısından savaş tartışmaları devamediyordu. Ancak yeni bir sermaye birikimrejiminin ufukta olmadığı koşullarda çıka-cak savaş, kapitalizmi yapısal krizden kur-taramayacağı gibi, daha büyük bir yıkım vedaha derin bir kriz anlamına geliyor. El-bette özellikle yarı-sömürgelerde dahayoğun faşizm uygulamalarıyla bu tabloyutamamlamak lazım.

Avrupa’da “doğmakta olan” Almanya’nın egemenliği

Kriz bir yandan derinleşirken öte yan-dan halklarda büyük bir kıpırdanma mey-dana getirdi. “Küresel bir ruh hali”kendisini gösterdi. Halkların baharı ba-bında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yankı-lanan eylemler, Madrid’teki Porto del Solişgaline, Yunanistan’daki eylemlilikler, İn-giltere’deki ayaklanmalara, Hindistan’dakikitlesel eylemliliklerden ABD’deki WallStreet işgaline kadar bu “küresel ruh hali”kendisini gösterdi. Gelir dağılımdaki ada-letsizliğe karşı, temsili demokrasinin yerinedoğrudan demokrasi uygulamalarının re-vaçta olduğu talepler sistemi ciddi bir istik-rarsızlığa düşürdü. Bununla birliktedağılımdaki adaletsizlik “süper zenginleri”de harekete geçirerek bu konuda “fedakâr-

lık” yapabileceklerini açıkladılar. Ancak ha-reketin istekleri çok farklı noktaya kayar-ken (taleplerden birisinin eşitlik olduğunugöz önünde bulunduralım) egemenler butartışmaların önünü kesmeyi (Samuel Brit-tan, “Eşitsizliğe karşı Haçlı seferlerine sonveriniz”, ortaya çıkan hareketleri bastır-maya çalıştılar. Kapitalizmin başarısız ol-ması halinde alternatiflerinin çok kötüolduğu yönlü makaleler burjuva basındakendilerine yer buldu. Bütün bunlar ege-menlerin korkularını göstermesi bakımın-dan anlamlıdır.

Bu dönem AB’deki borç krizi kendisinidaha fazla göstererek temel tartışmayı daABD’den kendi üzerine alıyordu. Bu dönemAlmanya’nın AB üzerindeki hegemonyası-nın güçlendiğini, Yunanistan, Portekiz gibiküçük ülkelerin değil İtalya gibi ülkelerinde ulusal egemenliğinin zayıfladığı görülü-yor. Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerinzaten ne kadar ulusal egemenliğe sahip ol-dukları tartışmalıdır ancak dikkat çekiciolan potaya İtalya’nın da girmesidir. Bütüntartışmalar Almanya’nın egemenliğiningüçlendiğidir (Le Figaro, 26.10.11).

Mali kriz zamanına yetişemeyen demokrasi gittikçe rafa kaldırılıyor

Kasım ayında, Yunanistan ve İtalya ör-neğinde gördüğümüz gibi teknokratlarbaşa getirilirken bütün bunlar artık demok-rasicilik oynamanın çok tehlikeli olduğu birdönemde olduğumuzu gösteriyor. Sisteministikrarı o kadar zayıfladı ki, bilhassa Yuna-nistan örneğinde olduğu gibi (Yunanis-tan’da “kurtarma” paketinin referandumagötürülmesine emperyalistler çok sert tepkigösterdi) halk oylamasının beklenmediksonuçlar doğurması karşısında tepedenmüdahale edildi. Müdahale askeri darbeolmamakla birlikte “Merkozy”nin verdiğisiyasi “muhtıra” ile Yunanistan’daki“darbe” yaşandı. Yunanistan’da başa Papa-demos geçerken, İtalya’da ise Monti başageçiyordu.

“Yüzde 99 yüzde 1’e karşı”2011 yılı büyük bir kriz içerisinde geçer-

ken krizden halkların payına sefalet düşer-ken, bazılarının payına da daha büyük birzenginlik düşüyor. Dünyada tüm mali piya-salardaki işlemlerin yüzde 95’i üzerinde ha-kimiyeti olan 14 aile ya da firma var. 14ailenin de içinde olduğu 50 büyük yapılan-manın toplam varlıkları 50 trilyon dolarıgeçiyor. En büyük 2 bin şirket 500 milyoninsanı çalıştırırken, 100 trilyon dolarlıkvarlık üzerinde hakimiyetleri var.

Önümüzdeki dönemde dünyayı iyi biryıl beklemiyor. Tarihteki iki büyük depres-yonun ardından üçüncüsüne tanıklık edi-yoruz. 1873 depresyonu 23 yıl sürmüş veardından 1896’da İngiltere’nin hegemonya-sının sarsılmasının ardından paylaşım kav-gaları başlayarak emperyalist bir dünyasavaşıyla sonuçlanmıştı. İkincisi de 1929-31 döneminde yaşandı. Bunun da sonucuilkiyle aynı oldu. 2030’lardan önce bitmesibeklenmeyen uzun bir üçüncü depresyondalgasında ABD’nin hegemonyası zayıflar-ken tarihin benzerliğinin devreye gireceğinidüşünebiliriz. Yüzde 1’lerin refahı için dün-yamız felakete sürüklenirken, halkların ey-lemlilikleri her zamankinden daha fazlabize umut veriyor. İçinde bulunduğumuzyıl yüzyıl yüzde 99’ların kazandığı bir yüzyılolacak.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 23Dünyadan

� ÇİN

�HİNDİSTAN

Page 24: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

- Yeni yapılan anayasa bağla-mında bir sınıf mücadelesi oldu-ğunu söylediniz. Nepal’deki sınıf-ların hangisinin gerici, hangisi-nin ilerici olduğu hususu, yenianayasada nasıl ifade buluyor,açıklayabilir misiniz? Farklı par-tilerde ne şekilde temsil oluyor-lar? Hangi partiler tamamen ge-ricileşmiştir?

Basanta yoldaş: Anayasa, verilibir ülkede devlet şeklindeki iktidarınnasıl yönettiğine rehberlik eden siyasalbir metindir. Devlet iktidarı gibi anaya-sa da ezen ya da ezilen sınıfa göre deği-şiklik arz eder. Halk Savaşının bir nok-tasında, Kurucu Meclis, Nepal’de yenidemokratik devrimin tamamlanmamışgörevlerini yerine getirmek için politikbir taktik olarak gündeme geldi. HalkSavaşı sırasında askeri biçimde savaşansınıflar, Kurucu Meclis içerisinde ideo-lojik ve politik bir savaşa tutuşmuşlar-dır. Sınıf mücadelesinin yüzü açıkça de-ğişmiştir ama kesinlikle özü değil.

Monarşinin yıkılmasıyla birlikte,feodalizm Nepal’de zayıflamıştır. Kom-prador burjuvazinin devlet iktidarındaeli güçlenmiştir. Ne var ki, bu, devletinkarakterini değiştirmeye yetmemekte-dir. Bir yanda ezilen sınıf, ulus, bölge vecins(iyet)lerin oluşturduğu kamp ile di-ğer yanda devlet iktidarına sahip olankomprador ve bürokratik burjuvazikampı arasındaki çelişki asli çelişkidir.Bu durum, şimdi Kurucu Meclis içeri-sinde tezahürünü bulmaktadır. Nepal’inyarı-sömürge, yarı feodal koşullarınınsonucu olan asli çelişkileri çözme yolu-nu döşemek anlamında olan yeni biranayasa yapmak ve devlet iktidarını ye-niden yapılandırmak görevini partimizKurucu Meclis üzerinden halletmeyeçalışıyor. Ne var ki, iki çizgi mücadelesianayasa bağlamında keskin bir hal al-mış görünmektedir.

Aslolan parti değil sınıftır, KurucuMeclis’te bununla yüzleştik. Elbette birpartinin ideolojik ve politik hattı belirlibir sınıfı temsil eder. Bu bağlamda par-tilerle de mücadele etmek zorundayız.UML (Unified Marxist Leninist – Bir-

leşik Marksist Leninist)’nin seksiyonla-rından biri olan Nepal Kongresi veMadhesh bölgesinden bazı partiler,Nepal’de komprador ve bürokratikburjuvazinin ve feodalitenin çıkarlarınısavunmaktadır. Bu yüzden KurucuMeclis’te bunlarla büyük çekişme içeri-sindeyiz.

- Biraz önce Lenin’den atıf ya-parak bir ihtilâl için partinin de-ğil, sınıfın, ileri sınıfın asli oldu-ğunu belirttiniz ve halkın devrim-ci ayaklanmayı sağlayabilmesiiçin düşmanların bocalama anı-nın gözetilmesi gerekiyor. O hal-de yeni taktiklerinizin içinde,kendi özgücünüzün dışında kalandiğer partilerde temsiliyet bulansınıf kompozisyonlarından sıza-bilecek olası bir destek sağlaya-cağınız anlamını çıkarabilir mi-yiz? Sizin ülkenizde durum nasılyansımaktadır?

- Fikrimce, Lenin’in RSDİP (B) Mer-kez Komitesi’ne yazdığı mektupta bah-settiği, ihtilâlin üç koşulu; ileri(ci) sınıf,devrimci kabarma ve düşman kamptagüçlü bir bocalama–evrensel önemde-dir. Lenin’den alıntı yaparken, onunmektubunda bahsettiğinden farklı birşeyi kastetmiyorum. O nedenle, bura-dan partimizin yeni bir ihtilâl taktiğiformüle ettiği gibi bir anlam çıkarama-yız.

Şüphesiz, devrimci ve iyi disiplineolmuş bir partinin varlığı bulunmaksı-zın, ilerici sınıf zafere ulaşamaz. Le-nin’den alıntı yaparak şunu vurgulamakistiyorum: Yalnızca, gerçek bir komü-nist parti ve onu destekleyen kitleler birihtilâl için yeterli değildir. Dahası, ilericisınıflar, proletarya, düşmanı alt etmekiçin hazırlıklarını sürdürmeli ve düş-man, mevcut durumunu sürdüremezbir hal içerisinde olmalıdır. Bu ihtilâlinolası olduğu başka bir ülke için ne kadargeçerli ise bizim ülkemiz için de o kadargeçerlidir. Lenin’den atıf yaparken bunukastetmiştim.

- Hindistan devrimine yönelikbaşlatılan yeşil av operasyonunave Sri Lanka’da Tamillere yöneliksoykırıma karşı tepkiniz geç vecılız kaldı. Bu parlamenter reviz-yonist akımın bir ifadesi miydi?

- Bu doğru, partimiz, Hindistan’ınyayılmacı hâkim sınıflarının yürüttüğüYeşil Av Operasyonlarına ve Sri Lan-ka’da Tamillere yönelik soykırım saldı-rısına ilişkin acilen tepki koymalıydı.Ama bunu yapmadık. Bu hususa ilişkinolarak da partimiz içerisinde keskin biriki çizgi mücadelesi sürmektedir.

- Güney Asya’ya gelince, dedi-niz ki, objektif olarak devrimcibir durum olmasına rağmen sub-jektif güçler zayıftır. Ve ABD’ninkuklası/işbirlikçisi olan Hindis-tan yayılmacılığı devrimci akıma

karşı çalışmaktadır. Bunun Hin-distan devrimcileri ve Nepal Dev-rimi üzerindeki etkilerini nasılgörüyorsunuz? Kontra Hindistanyayılmacılığına karşı nasıl birdayanışma etkinliği öngörüyor-sunuz?

- Güney Asya’da objektif durum yenidemokratik devrimin başarılacağı yö-nünde olumlu seyretmektedir. Ne varki, devrimci güçler arasında birliğinsağlanamadığı yerler zayıftır. ABD em-peryalizmi, Hindistan yayılmacılığı vediğer ülkelerdeki diğer kukla devletler,Nepal dahil, bütün bölgedeki devrimiezmek için birlik olmuşlardır. Bu yüz-den, her bölgede devrimci partilerinsubjektif güçlerini artırmak, bütün böl-gelerdeki birleşik cephelerin üç veçhesi-ni sağlamak için, daha sıkı bir çalışmayürütmek gerekmektedir.

İlkin, her ülkede yerli gericiliğe karşıolan bütün devrimci, ilerici, demokratikgüçler ile ulusal kurtuluş hareketlerin-den oluşan bir birleşik cephe; ikinci ola-rak, bölgede Hindistan yayılmacılığınakarşı olan devrimci güçlerin birleşikcephesi; üçüncüsü, dünya çapında bü-tün anti-emperyalist güçlerin birliğin-den oluşan anti-emperyalist cepheninkurulması, bölge devrimci hareketleri-nin ihtiyacı olan şeydir. Bu, Güney Asyaülkelerinde yeni demokratik devrimleriyakın kılacak olan subjektif durumungüçlendirilmesinin yoludur.

- Hindistanlı Maoistler, kent-lerde ayaklanma, kırsal alanlar-da uzun süreli halk savaşı olarakformüle ettiğiniz füzyon (kaynaş-tırma) teorinizi ve ayrıca hâkimsınıflarla seçimler vasıtasıyla ba-rışçıl rekabet ve iktidarı yıkma-ma anlayışınızı eleştirdiler. Şim-di, iki yıllık parlamenter dene-yimden sonra durumu nasıl de-ğerlendiriyorsunuz? Füzyon teo-risi ve barışçıl mücadele anlayışıhala geçerliliğini korumakta mı-dır?

- Füzyonu bir teori olarak ileri sür-medik. Bu, kentlerde kitle eylemleri ileköylük alanlarda uzun süreli halk sava-şının birbirini karşılıklı olarak geliştir-mesini öngören bir anlayıştır. BaşkanMao’nun çok doğru olarak söylediği gibimücadelenin bu biçimleri birbirini dış-layan değil tamamlayan niteliktedir.Mao, halk savaşı başlatılmadan evvelkentlerdeki kitle eylemlerinin köylükalanlardaki halk savaşını destekleyiciolduğunu, halk savaşı başladıktan sonrada bunun kitle eylemlerini geliştirdiğinisöylemiştir. Burada kastedilen, halk sa-vaşı ve kitle eylemlerinin birbirinin ta-mamlayıcısı olduğudur, şüphesiz birin-cisi yarı-sömürge, yarı feodal ülkelerdeasli biçim olur.

Mao’nun bu hususta anlatmak iste-diği, UKH (Uluslararası Komünist Ha-

reket) içinde daha önce de kavranma-mıştı, halen de kavranmış değildir. An-latılmak istenen üçüncü dünya ülkeleriiçin halk savaşının bir model olduğu,ayaklanmanın destekleyici olduğudur.

UKH içinde bir akım, bu iki modelarasına Çin Seddi çekmeye çalışmakta-dır. Üçüncü dünya ülkeleri bakımındanuzun sureli halk savaşının asli, ayaklan-manın tali olduğu doğrudur. Fakat ka-naatimizce, bu ikisi arasına ayırıcı birsınırın çekilmesi doğru değildir. Yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde,bürokratik kapitalizm büyükoranda gelişmektedir ve bununsonucu olarak bu tip ülkelerdekisınıf ilişkileri de önemli orandadeğişime uğramaktadır. Kanaati-mizce, objektif durumda hasıl olan budeğişim, halk savaşını esas alacak şekil-de, mücadele yöntemlerinin ikisini deeş zamanlı olarak uygulamayı gerektir-mektedir. Bunu anlatmak için füzyonterimini tercih ettik. Füzyon terimiyle,üçüncü dünya ülkelerinde, Uzun SüreliHalk Savaşı Stratejisinin içine ayaklan-ma stratejisinin bazı taktiklerini yerleş-tirmek gerektiğini ifade etmek istedik.

Şimdiye kadar bu konsept tek başınageçerli değildir, konseptin geliştirilme-sine ihtiyaç vardır. Aynı zamanda, kapi-talist ülkelerdeki yoldaşlarımızı da ken-di genel ayaklanma çizgilerine Uzun Sü-reli Halk Savaşı Stratejisinin bazı tak-tiklerini dahil etmeleri yönünde teşvikettik. Zira kapitalizm de hatırı sayılırdeğişiklikler geçirmekte, burjuva parla-menterizmi de başındaki kadar demo-kratik kalmamaktadır. İki tip ülkelerde-ki komünist partilerin, kendi ülkelerin-deki sınıf mücadelesini geliştirmeleriiçin bu yeni füzyon konsepti üzerine ça-lışmalarını öneriyoruz. Ancak, iki türde-ki taktiklerin füzyonu ifadesi, bazıların-da eklektik olma kaygısına neden ol-maktadır.

Devrimin, barışçıl ve şiddetli sınıfmücadelelerinden müteşekkil zigzaglıbir hat izlediğini düşünüyoruz. Bu, bü-tün şiddetli mücadeleler devrimcidir,barışçıl olanlar reformisttir, şeklindeanlaşılmamalıdır. Bunu verili partininçizgisi belirler. Çizgi doğru ise, barışçılmücadele, şiddetli mücadelede ulaşılandüzeyden sıçramak için gerekli gücü bi-riktirmeyi sağlar; ama çizgi yanlış ise,güçlü şiddetli mücadele, ancak reform-lardan daha büyük pay alabilmenin pa-zarlık aracı hâline gelir. Yani, çizgi, mü-cadelenin bir biçimi değildir, belirleyiciolandır. Fakat bu, barışçıl geçişi savu-nan bir argüman olarak okunmamalı-dır. Nihayet, proletaryanın silahlı gücü,iktidarın, burjuvaziden proletaryayadevrini sağlayacaktır. Kaynak: NewDemocratic People’s Front – YeniDemokratik Halk Cephesi (www.ndpfront.net)

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2324 Enternasyonal

“Çizgi doğru ise, barışçıl mücadele, şiddetli mücadelede ulaşılandüzeyden sıçramak için gerekli gücü biriktirmeyi sağlar.”

15 Aralık 2011 Indra Mohan Sigdel ‘Basanta’– Politbüro – Nepal Birleşik Komünist Partisi (Maoist) Üyesi

Page 25: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Köylüler, ele geçirilmiş topraklar ve iade hareketi

[Yoldaş Kanchan ile başkent Kath-mandu’da henüz Bardia ve Kailali’dendönmüşken konuşma şansını yakala-dık. Bardia ve Kailali ülkenin en çoktopraksız, evsiz ve yoksul köylülerininikamet ettiği bölgeler. Yoldaş Prac-handa, iki hafta kadar önce bu böl-gede köylülere ve yerel yönetime aynıanda hem emir hem rica içeren muğ-lak bir tonda seslenmişti. YoldaşKanchan faaliyetlerin direkt tanığıydıve toprak sorununun çözümüne katılı-yordu. Ona sorularımızı sorarkenvücut dilinden anladığımız kadarıylaYoldaş Prachanda bölgedeyken, köy-lülerin protestoları ve yerel yönetiminfaaliyetleri yeni-çetelerle birlikte ak-lından bir film şeridi gibi geçiyordu.]

Mevcut gerçeklikKöylü kitleleri çok mutsuzlar.

Bunun nedeni ise hükümetten toprak-sız, evsiz ve yoksul halk için bir çözümbeklemeleriydi. Buna karşın hükümetbu çözümü sunmadı. Temel sorun hü-kümetin vaatlerinde geri adım atıyorolmasıdır. Özellikle partimiz ve özeldeparti önderliğimiz geri adım atıyor, va-atlerini küçültüyor, yani halka dahaönceden vaat edilen anlaşma ve taah-hütleri uygulamıyor. Hükümetle partive siyasi partiler arasında birçok an-laşma yapılmıştır. Anlaşmalara ve an-layışa göre hükümetin topraklarıdevletin yetkisi altından alarak toprak-sız, evsiz ve yoksul halka dağıtması ge-rekiyordu. Maoistler ele geçirilen

toprakları hükümete vermeli ve bu top-raklar bilimsel toprak reformu hük-müne göre yukarıda bahsedileninsanlara dağıtılmalıydı. Fakat ne oldu;topraksız köylülere toprak dağıtmaproblemine bir çözüm getirmeden vebilimsel toprak reformunu uygulama-dan, hükümet şimdi tek taraflı olarakköylüleri bastırmak için devletin yerelmekanizmalarını işletiyor ve onları iş-ledikleri topraklardan çıkartıyor.

Bu, köylüler için oldukça sinir bo-zucu bir durum. Bu nedenle, köylülerçok öfkeli ve yoğun bir tepki gösteri-yorlar, hükümete karşı direniş ruh haliiçindeler.

İlkesel ve politik bakışBununla birlikte tek taraflı bir söy-

lenti halk içinde yayılmakta:UCPN(Maoist)’in sadece bir grubu top-rakların iade edilmesi anlaşmasınakarşı durumda. Bu propagandanın üze-rine gitmek için dikkatlerimizi topraksorunu üzerine ilke ve görüşlerimizeyoğunlaştırmalıyız. Şu bir gerçek ki,Yoldaş Kiran’ın şemsiyesi altında birle-şen devrimci fraksiyon konuyu çokciddi bir şekilde gündeme getiriyor. Bubir gerçek.

Fakat diğer yoldaşlar, sadece eskigündemlerini terk etmiyorlar, aynı za-manda problemden de uzaklaşıyorlar.Onlar sadece çelişkilerden kaçıyorlar.Bu nedenle, bir yandan teslim oluyor-lar diğer yandan da burjuvazi karşı-sında diz çöküyorlar. Bu çok doğalolmayan ve talihsiz bir durum. Fakataynı zamanda onlar devrimcileri farklı

suçlarla suçluyor-lar.

Buna karşın, şubir gerçek ki mer-kez komite, aslaköylülerin uygunbir yerleşiminiyapmadan toprak-ları toprak ağala-rına teslim etmekararı almadı.Diğer yandan top-rakların toprakağalarına verilme-sini savunan buyoldaşlar toprak-ları toprak ağalarına değil sahiplerineverdikleri bahanesinin arkasına sakla-nıyorlar. Fakat pratikte, toprakları top-rak ağalarına geri veriyorlar. OnlarKiran fraksiyonunun yolda engel çı-karttığı söylentisini yayıyorlar.

Diğer bir gerçek de eğer tüm partitoprak dağıtımı ile ilgili problemi bıra-kırsa sorunlar çözülecektir. FakatNepal köylüleri toprak ele geçirmeyiveya toprak ağaları ve burjuvazinin çı-karlarını savunan hükümete karşı is-yanı durdurmayacaktır. Çünkü şu andatoprağın kendisi üretimin temel aracı-dır. Ve üretim araçları esas olarak bü-rokrat burjuvazinin elindedir. İnsanlarekonomik alanda geri kalmışlardır. Bu,ülkenin ilerlemesinin önündeki engel-dir. Bu anlamda, köylüler farklı bir mü-cadele tarzı yaratmayazorlanacaklardır. Tüm partiler ve kapi-talistler feodallerin ve bürokratlarınönünde diz çökmüşlerdir. Sorunu çöz-mek zordur. Bu, siyaseti istikrarsız halegetirmektedir. Diğer politik partilerindevrimcilere yönelik suçlamalarının al-tında böyle bir arka plan bulunmakta-dır.

Köylülerin mücadeleleritüm ülkeye yayılabilir

Köylülerin mücadelesi kesinlikleülke çapında yayılacak. Bunun arka-sında bazı objektif ve subjektif neden-ler bulunmakta. Partimizin önderliğialtındaki hükümet bu bağlamda eğerhalk karşıtı bir rol oynarsa, halk hükü-metin bu rolüne karşı mücadele ede-cektir. Devrimci fraksiyon her zamanhalkla birlikte ve halkın çıkarlarından

yanadır. Onlar her zaman köylülerin,işçilerin, topraksız ve evsiz yoksullarınçıkarlarının yanındadır. Bu bağlamda,ülkede gerekli her türlü adımı atmayada hazırdır. Devrimciler her zamanköylülerin ve aynı zamanda marjinal-leştirilmişlerin, azınlıkların, kastlarınve etniklerin haklarını garanti altına al-maya hazırdır. Hükümet eğer bu bağ-lamda halk kitlelerini bastırmak içindevlet aygıtı ile üstümüze gelirse, hü-kümet partimizin önderliği altında ol-masına rağmen onu protesto etmekgerekecektir.

Bilimsel Toprak Reformuİçin Mücadele

Öncelikle, tüm bunlar hükümetinüstüne gitme sorunu değildir. Bu hükü-met partimizin önderliğinde oluştu-ruldu. Partimizin başkan yardımcısıyoldaş Baburam Bhattarai başbakan-dır. Buna karşın birbiri ardına hatalarişleniyor. Örneğin, bir tür Hindistan’ateslimiyet anlamına gelen Madheshipartileri ile yapılan 4 maddelik an-laşma. Bu yanlıştır. İkili Yatırım Teş-viki ve Korunması Anlaşması (BIPPA),bunun devamıdır. Bu 4 maddelik an-laşmanın sonucudur. BIPPA teslimiye-tin ikinci kez cisimleşmesidir, çünkü buanlaşma ile, bağımsız bir ülke olan Ne-pal’in toprakları Hindistan’a satılıyor.Sonuç olarak, Halk Kurtuluş Ordusu(PLA) teslimiyetçiler tarafından tasfiyeediliyor. Buna karşın, bu ülke özgürle-şene kadar PLA tasfiye edilemeyecek-tir. Fakat onlar tasfiyeyi ilan ettiler.

Bu bağlamda, partimizdeki devrim-ciler mücadelenin hükümete karşı ol-mayacağına inanmalıdırlar. Olan şey,mevcut hataların düzeltilmesi içindir.Bizim amacımız devrimin tamamlan-ması olmalıdır. Bizler ülkemizin temelçelişkisini çözmek zorundayız.

İkinci bir nokta, bilimsel toprakreformu partimizin yanı sıra parla-mento partileri tarafından dahi kabuledilmiş olmasına rağmen toprak re-formu için mücadele bugüne kadarsürmüştür. Eğer hükümet, daha önceyaptığı hataları düzeltmezse, köylülermücadelelerini farklı bir evreye taşı-yacaklardır. Bu, öngörülebilir değil-dir. Buna karşın bu, hükümetinuygulamalarına bağlıdır.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 25Enternasyonal

Devrimci kanat ve toprakmücadelesi

UCPN(Maoist) içersindeki devrimci kanat, ülke çapın-da toprakların ele geçirilmesine yoğunlaştı. “Kiran hizbi”olarak adlandırılan devrimci kanat, Bara bölgesinde Pur-wanchal’a ait 22 bigha* büyüklüğünde bir araziye partibayrağı dikti.

Parlamentonun Maoist milletvekillerinden Ranjit Pa-tel, bu arazinin 2001 yılından bu yana Maoistlerin kontro-lü altında olduğunu iddia etti. Jyoti Grup tarafından sahipçıkılan toprak iki yıl önce Purwandchal’a satılmıştı.

Devrimci kanat, parti tarafından imzalanan 1 Kasım ta-rihli barış anlaşmasının partinin kurallarına ve değerlerinekarşı olduğunu ifade etti ve hükümetin devrimci toprak re-formunu uygulaması veya toprakları kullanan kişiler içinalternatif düzenlemeler yapması gerektiğini söyledi. Dev-rimci kanat ayrıca hükümet eğer ele geçirilen topraklarızorla geri almaya kalkarsa, misilleme yapılacağı konusun-da da uyardı.

* Nepal, Bangladeş, Hindistan gibi ülkelerde kullanı-lan bir arazi ölçüm birimi. 1 bigha’nın kaç metre kare ol-duğu konusunda birçok farklı rakam mevcut. Bu rakam-lar 1,500 metre kareden 6,771 metre kareye kadar değişi-yor. En yüksek değer ise 12,400 metre kareyi buluyor.

Nepal: Köylülerin Toprak ve Devrim Mücadelesi

17 Aralık 2011 Dharmendra Bastola (Yoldaş Kanchan)

Page 26: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Pusuda içli bir ağıt çınlar kulaklarda. Baba yu-dumlar gözü yaşlı kaçak çayını; pusuda korku veumut... Anne sessizce bekler, pencerenin önünde;pusuda yalnızlık… Kardeş çeker kaçak tütünü ci-ğerlerinin derinine; pusuda yanık bir ezgi... Çocuk,ya bir gece yarısı, büyük bir gürültüyle alınmıştıryatağından ya da sabaha karşı vurulmuştur birdağ yamacında; pusuda faili meçhul hayatlar, ha-pishaneler ya da ölümsüzlüğe yazılmış bir türkü…

Spartaküs yakmıştı ilk ateşi; “Kardeşlerim, biz-ler insanız ve insan gibi yaşayamayacaksak, insan-ca ölmeliyiz” demişti. Ve tarihin bağrı o gündensonra sancıyla kıvranmaya başladı. Spartaküs’tenbugüne devralınan bu ateş, ülkemizde Mustafa Sup-hilerden, İbrahimlerden, Denizlerden, Mahirlerden,Mazlumlardan ve ismini sayamayacağımız nice dev-rim şehidinden günümüze kadar yanmakta, işçi,köylü ve emekçi kitlelere yol göstermeye devam et-mektedir. Toplumlar ve devrimler tarihinde, sınıfsavaşımının gelişimi ve niteliği açısından sürecedamgasını vuran, sarsıcı ve tayin edici dönemler veanlar vardır.

Bu anların izleri toplumların ve sınıfların doku-suna belirgin bir şekilde etki yapar. Ocak ayı dadaha çok devrim ve komünizm uğruna hayatınıproleter devrimlerin gelişimine adamış birçok de-ğerli şahsiyetin ölüm tarihini ifade etmesi açısın-dan, diğer aylardan farklı kılınmış ve son haftasıParti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftasıolarak ilan edilmiştir. Proletarya biliminin usta teo-risyeni ve eşsiz önderi, Ekim devriminin mimarıLenin yoldaşı Ocak ayında kaybettik. Alman prole-taryasının kararlı önderlerinden Rosa Luxemburgve Karl Liebknecht’i Ocak ayında kaybettik.TKP’nin önderi ve kadroları olan Mustafa Suphi ve14 yoldaşı faşist Kemalist diktatörlük tarafındanOcak ayında katledildi. Yine, Ocak’ta kaybettik Me-ral Yakar’ı, Ali Haydar Yıldız’ı. Ve komünist önderKAYPAKKAYA yoldaş Ocak’ta düşmanın eline esirdüştü. Bundardır ki tüm Partizanlar için Ocak ayı-nın ayrı bir önemi vardır.

Proletarya Partisi de 1978 yılında yapmış olduğu1. Konferansı’nda aldığı kararda şehitleri tek tek an-manın mümkün olmayacağını öngörerek Ocak ayı-

nın son haftasını “Parti veDevrim Şehitleri

Haftası” olarakilan etmiş ve şehit-

leri anmayı birkampanya te-

melinde elealmıştır.

Şehitlerianmak onlarıanlamaktırve onlarınbize mirasolarak bırak-

tıkları her mev-ziyi bir sonraki

mevziye kavuştur-mak ve bu ilerleyişi

iktidarı alana kadarkesintisiz bir şekilde

sürdürmektir. Sınıf mü-cadelesinde devrim pers-

pektifine sahip olanlar; şe-hitleri anmanın onlara ağıt

yakmak demek olmadığınıgöstererek, aksine ağıt ve kah-

ramanlık öykülerine “sığınma-

dan” uğruna feda oldukları Proletarya Partisi’ninpolitikalarını halka ve çeşitli bedeller ödeyen şehitailelerine götürmek, şehit ailelerini sadece şehit kav-ramına hapsetmemekle politik bir yaklaşım sergile-miş olacaklardır.

Şehitlerimiz büyük bir devrimci cüret ve sarsıl-maz bir inançla yaşamlarını devrime armağan etti-ler. Onlar, özgür geleceği yaratma kavgasında sınıfdüşmanlarımızdan hesap sorma bilincimizi güçlen-dirdiler. Ve onlar, devrimci savaşımı geliştirme mü-cadelesinde ölümsüzleşerek, komünizmin yüce bay-rağını devrettiler bizlere. Onlar bizi var eden, gelişti-rip bugünlere taşıyan, devrimimizin teorisi ve siyasihattımızın bütünleşen diyalektiğidir.

Devrim saflarında yılgınlığın umutsuzluğun, ka-ramsarlığın, güvensizliğin fazlaca olduğu bir süreçtefeda ruhunun yükseltilmesi doğal bir ihtiyaçtır. Fe-dakarlığın bedel ödeme, bedel ödetmenin bilinci veinancı Dersim topraklarında bir kez daha şehitleri-miz şahsında cisimleşti, gerçek oldu. Bu yıl Dersimtopraklarında ölümsüzleşen Sefagül Kesgin,Nurşen Aslan, Gülizar Özkan, Fatma Acar,Derya Aras ve Yurdal Yıldırım yoldaşlarımız veTC hapishanelerinin aramızdan aldığı Suzan Zenginyoldaşımız her türden tasfiyeciliğe karşı birer mili-tan duruş oldular. Onlar, yılgınlığa, kaçkınlığa, ka-ramsarlığa karşı devrim ve Parti bilincinin kararlımilitanları oldular. Onlar tıpkı diğer şehitlerimizgibi canlarını halk savaşına armağan ederken, in-sanlığın kurtuluş yolunun nerede, nasıl olması ge-rektiğinin, mütevazı yol göstericileri oldular. Tered-dütlerin, sarsılmaların, şüphe ve kaygıların fazlacayaşandığı bir süreçte ölümsüzleşenlerimiz devrim veParti bilincinin yenilmez gücü oldular. Bugün düş-mandan, kitlelerden, yenilgilerden öğrenmek kadarşehitlerimizden, devrim tarihinden ve proletaryanınmücadele tarihinden de öğrenmek bir görevdir. Bu-gün onların devrim mücadelesindeki oynadıklarırole, taşıdıkları misyona, yerine getirdikleri görevinağırlığına, bunları yerine getirme tarzına ve niteliği-ne bakarak, onlardan öğreneceğiz.

Bu mücadelede şehit ailelerimizin önemini, on-ların mücadelemizdeki yerini bir kez daha vurgula-mak gerekiyor. Şehit ailelerimizin, sistemden en çokzarar gören, en çok bedel ödeyen kesimlerden olma-sı bizler için ayrı bir öneme sahip olmasını da bera-berinde getirmektedir. Onların bizlerin mücadelele-rini sahiplenmeleri, kavgamızın omuzlayıcıları ol-maları bizlerin onlarla ne kadar ilişki sürdürdüğü-müze, onları mücadelemize ne kadar ortak edebildi-ğimize bağlıdır.

Bu yıl da geçen yıllarda olduğu gibi şehit aileleri-miz ziyaret edildi/ediliyor. Yıllardır ezen ve ezilenlerarasında sürdürülen bu kavgada nice yiğit oğul vekızlar vermiş olan şehit ailelerimiz “Parti ve devrimşehitlerini anma haftası” için sürdürdüğümüz kam-panyamız dahilinde ziyaret edilerek şehitlerimizinbizler için ne ifade ettiği ve genel süreç üzerine soh-betler ediliyor. Kimi eksiklik ve yetersizliklerimizüzerine eleştiriler getiren ailelerimizle kurduğumuzsıcak diyaloglar, kavgayı nasıl daha da kitleselleştir-memiz gerektiği üzerine fikir alışverişine dönüyor.Eleştirilerini alarak onların da bizlerin yanında ol-masının mücadelemizi daha da ileriye taşıyacağıüzerinde ortaklaşıyoruz. Sohbetlerimizi ProletaryaPartisi’nin 40. yılında kavgaya, yoldaşlarımıza dahasıkı sarılmamızın öneminden bahsederek 29Ocak’ta Sarıgazi’de yapacağımız anma yürüyüşü-ne ve 5 Şubat’ta Kartal’da yapacağımız anma etkin-liğimize çağrılarımızla bitiriyoruz.

(Bir PŞTA’lı)

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2326 Kavga okulu

Devrimci faaliyetlerimizde yoğunlaşacağımız ananoktaların doğru tespiti ve buna uygun olarak güçlerimi-zin konumlandırılması, sınıf mücadelesinde her daimkilit bir sorundur. Bu yönlü bir konumlama ve yönelimdebaşarı elde etmek için kolektif çalışma, militan mücadeleolmazsa olmazdır.

Bugün faşist diktatörlük başta Kürt ulusu olmaküzere tüm devrimci ve ilerici güçlere karşı pervasız birsaldırı içindedir. Gerillaya dönük imha operasyonları,açık alanda demokratik hak ve özgürlüklerin sınırlarınıgenişletme mücadelesi içinde olan her sesi susturmakiçin yürütülen tutuklama furyası, egemen sınıflarınbugün ve yakın gelecekte izleyeceği politikanın güçlü işa-retlerini içermektedir. Bu karşı devrimci saldırı dalgasınakarşı uygun bir pozisyon almak kaçınılmaz güncel bir gö-revdir.

İçinden geçmekte olduğumuz süreçte Kürt ulusal so-runu öncelikli bir sorun olarak varlığını korumayadevam ediyor. Proletarya Partisi’nin bu sorunu kamuoyugündemine taşıması, ulusal demokratik talepleri sahiple-nip savunması, bu eksenli geniş mücadele platformlarıiçinde yer alması sınıfsal niteliği gereğidir; somut du-rumu doğru bir temelde algılamasıdır.

Egemenlerin genel saldırıları dikkate alındığında ge-rilla, sınıf, kadın ve gençlik çalışmalarını daha niteliklihale getirmek için faaliyetlerimizin her sürecine kolektifbir kimlik kazandırmalıyız. Özellikle işçi sınıfı içinde yü-rüttüğümüz çalışmalarda militan-mücadeleci bir nitelikyakalamaya çalışmalı, faaliyetlerimizin her aşamasındareformist anlayışlarla aramızdaki farkı net olarak ortayakoymalıyız. Farklılıklarımızı net olarak ortaya koymak,bu cephedeki saldırılara karşı geniş ittifaklar oluşturma-mızın önünde engel değildir.

Sınıf çalışmasına yön veren faaliyetçilerin fiilen çalış-malar içinde yer alması, hem sürecin doğru bir temeldedeğerlendirilmesine ve daha da önemlisi sınıfın ileri ke-simleriyle güvene dayalı bir ilişkinin oturtulmasına yar-dımcı olur. Keza sınıf içindeki örgütlü veya yakınçeperimizdeki güçlerle süreci tartışmak, sürece dair oluş-turulacak politikaları birlikte oluşturmak, pratik olaraksorumlulukları paylaşma söylemini somut bir olguyadönüştürmek anlamına gelir. Yine çalışmalara sistemlilikkazandırmak, aynı zamanda denetim olgusunu daha dü-zenli bir hale getirir.

Karşı karşıya kaldığımız tüm sorunları ancak kavga-daki iddiamızı büyüterek, mücadeledeki ısrarımızı sür-dürerek aşabiliriz. Kavgada ve iddiada zayıflamanınolduğu dönemlerde yürütülen kolektif çabalar istenilendüzeyde olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Bu durum ko-lektif çalışmanın yanlışlığına değil, kavgadaki zayıflıklarayol açan ideolojik kırılmalara, siyasal geriliklereişaret eder. Diğer bir anlatımla ileri bir kavrayışın yönverdiği kolektif bir tartışmanın ortaya çıkaracağı dev-rimci sonuçlarla, geri bir kavrayışın ortaya çıkaracağı so-nuçlar arasında ciddi bir fark vardır. Birincisiilerlemelere, sıçramalara zemin hazırlar. İkincisi ise; ye-nilenmede ve gelişmede ciddi zaaflar içerir. Kendini tek-rarlama tehlikesini taşır. Bu da kolektif çalışmaya varolan ilgiyi azaltır. Bu sorunlar aşıldıkça kolektif çalış-maya olan ilgi artar. Bunun için kavrayış derinliğine yolaçacak kolektif çabaları önemsemeliyiz. Unutmamak ge-rekir ki, bir sınıf partisi için kolektif çalışma vazgeçilmezana prensiplerden biridir. Hiçbir başarısızlık fikirsel üre-timdeki kolektif çalışmayı gereksiz kılmaz. Her halü-karda gelişme, militan çizginin yön vereceği kolektif birçaba içinde hayat hakkı bulacaktır. Süreç tüm faaliyetçi-lere çalışmalarda kolektivizmi, inceleme ve araştırmadaderinleşme görevini dayatıyor. Çalışma alanlarındaki ba-şarıların bu görevlerin yerine getirilme düzeyiyle orantılıolacağı açıktır.

PusulaÇalışmalarımıza kolektif akıl yön vermelidir

40.40. Kavga yılında...

Page 27: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 27Kavga okulu

Kör karanlığın tanrıları toprağınderinliklerini sarsan, gök kubbeyi yır-tan bir çığlık kopardılar, oturduklarıdağ doruklarından. Sarsıldı yer küre,kayalardan kayalar koptu, ama suyürüdü kendi yolunca. İlk kıvılcımıçakmıştı insan ve o büyülü alevi, ateşiyakmıştı; aydınlanmıştı kör karanlığı.Anladı karanlıklar prensi sonunungeldiğini, bugün-yarın karışacaktısonsuz yokluğa ve sahneyi bırakacaktıateşi yakanlara. Yakılmıştı ilk ateş vebaşlamıştı insanlığın ileriye yürü-yüşü. Geleceğin büyük ateşini yaka-cak serüven başlamıştı böylece. Selamilk ateşi yakanlara, suyun önünüaçanlara; selam karanlığın bağrınıyırtarak kör tanrıları ebediyete gön-deren Prometheuslara; selam gelece-ğin büyük ateşini tutuşturacakalazları bizlere ulaştıranlara.

Umut yüklü adımlarla yürüyenlerattıkları her adımda, toprağa düşenlerlebüyütüyor umudu. Özgür bir dünya ya-ratma adına silah kuşandıkları dağ-larda, halk savaşının sancağını elden elegeçirerek ölümsüzleşen yoldaşlarınınumutları ve özlemlerinin taşıyıcıları ol-muşlardır şehitlerimiz. 2011 yılı çok de-ğerli yoldaşlarımızı almıştı belkiaramızdan ama geridekilere yaşamla-rını, mevzilerini, gülüşlerini emanet bı-rakarak ve hediye ederek…

31 Ocak 2011 tarihinde “Parti veDevrim Şehitleri” anması yapmışlar,kendilerinden önce düşenleri anmış-lardı, iki gün sonra ölümsüzleşecekle-rini bilmeden. Kadın olma bilinçlerinisınıf savaşımıyla harmanlamış ve kav-gaya güç vermişlerdi: Sefagül Kesgin,Nurşen Aslan, Gülizar Özkan,Fatma Acar ve Derya Aras. Kimi ço-cuğunu bırakmıştı geride kimi sevdi-ğini, kimi de çocukluğunu. Zorlukoşulların zorlayıcıları olmuşlar ve ko-şulları lehlerine çevirebilmenin adı ol-

muşlardı. Daha 5’leringidişini yürekler ka-bullenmemişken bukez yeni bir haber ge-liyor Dersim toprakla-rından: 29 Haziran2011’de 2 dağ çiçeğidaha toprağa cansuyu oluyorlar. HPGgerillası MazlumErenci ve yoldaşımızYurdal Yıldırım’ınDersim-Çemişge-

zek’te TC güçleriyle girdikleri çatışma-daki son sloganları çınlıyor halakulaklarımızda: “Yaşasın…, yaşasın…!”13 yıl gerilla alanında mücadelesini sür-düren bir partizan düşüyor toprağa veardından, yaralı olarak düşmanın elinegeçmemek için üzerinde bomba patla-tan bir heval ölümsüzleşiyor. Sarıya kır-mızıya yeşile hasret hayalleri, buhayallerini not ettiği yüreği kalıyor geri-dekilere. Hani zulüm olmaya görsündünyada, bir de serde isyan… Hani ku-şanılır silahlar, yüzler çevrilir dağlara,aşılır ya sınırlar, sınıflar, ırklar, dinler,diller… Hiç tanımadıkları, bilmedikleriinsanlarla paylaşırlar ya dağları, ek-meklerini paylaştıkları gibi; düşleri pay-laşırlar ya hani, tütünü paylaştıklarıgibi… Çünkü dağlar yarın, dağlar özgür-lük, dağlar insanlıktır. Yoldaş olurlar,siper dostu olurlar, pusu atlatırlar, ya-ralar alır kimi esmer kimi beyaz amakardeş tenleri. Yaraları aynı acıdakanar, merhem olur dost yoldaş elleri…

Dersim toprakları bir kez daha şe-hitlerimizin, onurun, baş eğmezliğin,sınıf bilincinin, halka ve devrime bağlı-lığın umutlarının boy verdiği yer oluyor.Bir kez daha Dersim yeşiliyle, mavisiyle,hırçınlığıyla, sarp geçitleri-baş eğmezdağlarıyla şehitlerimiz önünde selamaduruyor. Karadeniz’den Dersim’e uza-nan partizanların yiğitliği, baş eğmezliğisöz olup dolaşıyor. Dersim halkındanKaradeniz halkına; Karadeniz halkın-dan tüm emekçilere…

Tarih 12 Ekim 2011, İstanbul… Busefer de bir basın emekçisi yoldaşımızyürüyor güneşe… Komplo sonucu tu-tuklanan, bütün delil “yetersizliklerine”rağmen 2 yıl tutuklu bulunan, hapis-hane koşullarında rahatsızlanan ve te-davi edilmeyen Suzan Zenginyoldaşımız katılıyor ölümsüzler kerva-nına.

Zorlu yolların yolcusuyuz, bu yolla-

rın yükü ağırdır. Çünkü özgür geleceğiyaratmanın düşlerini taşırız omuzları-mızda. Ama şunu da biliriz ki, bu düş-lerdir bizi yolların yolcusu yapan veyükümüzün ağırlığıdır yürüyüşümüzübiçimlendiren. İnancın, bilincin, özveri-nin, cesaretin ve azmin adı olur düşen-ler bu kavga yürüyüşümüzde. Kimizaman duraksasak da yeniden koyulu-ruz yollara. Biliriz ki menzile varmakiçin, namludan çıkan bir mermi dur-maz, geri dönmez. Düşlerin menzilineyürüyenler için de kavga böyledir, buyollarda düşmek de vardır. Biliyoruzki düşlerimizi gerçeğe dönüştüre-cek yürekler devam ettirecektiryürüyüşü.

Ölümsüzlük haberlerini duymaktüm ağırlığıyla yüreklerimize otursa daonurluyuz, kıvançlıyız yoldaşlarımızla.Dolu dolu geçen bir mücadele yaşamı-dır bizlere bıraktıkları, devrime, kav-gaya ve yoldaşlara bağlılıktır, umutturyoldaşlarımızdan kalan ve emanet si-lahları, kalemleri, fotoğraf makineleri-dir. Bizler de umutlarını umudumuzakatık yapıp devam ediyoruz yolumuza.Biliyoruz ki, düşsek de bu yolda, düşen-lerimizle taşınır umutlarımız. Ve yol-daşlarımızla düşüncelerimizi,umutlarımızı taşıyacağız geleceğe.

İçinden geçtiğimiz süreçte dündendaha büyük bedeller ödemeyi göze al-manın, demokratik halk devrimi, sosya-lizm ve komünizm rotasındayürümenin, ilkelerde ısrar etmenin,devrime kan, can olmanın yolu şehitle-rimizin yürüdüğü direniş yoludur. Veonları anmanın tek yolu da onlarınonurlu bir şekilde taşıdığı bayrağı dahada yükseklere taşımaktır. Onlarıanmak, onların ideallerini pratikte ya-şama geçirmektir. Onlar, boşalan mev-zilerini bizlere emanet ederek yürüdülerölümün üstüne. Oysa biliyoruz ki onla-rın söyledikleri ölümsüzlüğün türküsü-dür. Ölüm de ölümsüzlüğe ulaşmaktır.Biz bu türküyü söylemeye devam edece-ğiz. Çiğdem’in-Ferdi’nin yerine; Sefa-gül’ün yerine, Nurşen’in, Gülizar’ınyerine, Fatma’nın ve Derya’nın yerine;Mazlum Erenci’nin yerine ve Yurdal Yıl-dırım’ın /Muharrem’imizin yerine veSuzan yoldaşın yerine de söyleyeceğiz!Onlar için de nefes almaya, onlar için degülmeye, onlar için de yaşamaya ve sa-vaşmaya devam edeceğiz. Duru bir sugibi, berrak bir gökyüzü, yalın bir des-tan gibi düşenlerimizden devraldığımız

bayrağı yıldızlara ulaştırmak için onlariçin de koşmaya devam edeceğiz. To-humlarımıza can suyu olacağız.

Umutsuzluğa, yılgınlığa, kaçkınlığave teslimiyete, bedenleri ve namlula-rıyla birer yanıt olarak toprağa düşenşehitlerimiz; mücadelemizin en keskinzirvelerinde, öfkemizin en güçlü patla-malarında ve bütün faaliyetlerimizde enbüyük ilham ve cesaret kaynağımız ola-caklardır.

Yaşından BüyükYüreğiyle;

Erdal Eren…Erdal

Eren 3Şubat1980’de tu-tuklanmışve idamedildiği 13Aralık gece-sine kadar

kendi tabiriyle “zulüm günleri”niyaşamıştı. Olmadık işkencelergörmüştü. O, 17 yaşında bir gençti.Oysa büyüyen yüreği, yaşının çokötesinde cesaretle, kararlılıkla, piş-manlığa yer vermeden kucaklamıştıölümü. Çıkarıldığı mahkemelerdeyargılanan değil, yargılayan ol-muştu. Çoktan verilmiş bir kararınuygulanmasıydı idamı. Yaşı tutma-dığı için yaşı büyütüldü “usulüneuygun olarak”. Kemik grafisinin çe-kilmesine izin verilmedi gerçek yaşıortaya çıkmasın diye! Oysa tavırla-rıyla, direngenliğiyle, karşısındaküçülen adamların aksine, direnişibüyüten büyük bir insan oldu halkı-nın bilincinde.

Son sözü hep direnenler söylerdiyor tarih. İşte 31 yıl öncesindensesleniyor Erdal Eren: “Biz devrim-cilerin, Türkiye halkının her türlübaskı ve sömürüden kurtulması dı-şında hiçbir kaygımız yoktur.Bugün devrimcileri ve onların birparçası olan beni, aldığınız emir-lere uygun olarak yargılayabilirve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakatbu ilelebet sürmeyecektir. Bir günmutlaka sizin yerinizde halkımızolacak, sizi ve koruduğunuz düzeniyargılayacak ve doğru kararı ve-recektir.”

Hayri Aslan: 1950 Dersim do-ğumlu olan Aslan, Ocak 1980’de ölüm-süzleşir.

Mevlüt Çınar: Proletarya PartisiHalk Ordusu savaşçısı olan Çınar 9Ocak 1980’de İstanbul’da ölümsüzleşir.

Hasan Doğan: 1958 Mazgirt do-ğumlu olan Doğan, çalışmak için gittiğiİstanbul’da MLSPB’de örgütlenir. Bir

operasyonda tutuklanarak 7 yıl tutsakkalır. Dışarı çıktığında 12 Eylül AFC’si-nin etkilerini görerek, Proletarya Partisisaflarına geçer. Birçok devrimciyi katle-den Muhsin Bodur’un cezalandırılmasıve daha birçok askeri eylemlerde görevalır. Ulaş Badakçı’nın katili HabibGür’ün cezalandırılması eylemi sıra-sında çıkan çatışmada, 10 Ocak 1991’deİstanbul’da ölümsüzleşir.

Artvin-Borçka Şehitleri: Kış içinbarınak hazırlıkları yapan Halk Ordusugerillaları, Nilüfer Atav’ın nöbette ol-duğu bir gün düşmanın yoğun kuşat-masını fark edip çatışmaya başlar,düşman geri püskürtülür. Gerilla birliğiçatışma bölgesini terk ederken, Nilü-fer Atav ve Adem Asal birlikten ayrıdüşerler. Gerilla birliğiyle ilişkiye geç-mek için tüm olanaklarını kullanırlar

fakat 3 Ocak 1994 tarihinde Artvin-Borçka Uğur köyünde düşmanla tekrarkarşılaşırlar. Çıkan çatışmada NilüferAtav ölümsüzleşirken Adem Asal yaralıolarak tutsak düşer ve 9 Ocak 1994 tari-hinde işkencede katledilir.

Abdurrahman Meral: ProletaryaPartisi taraftarı olan Meral, Aralık1993’te İstanbul’da iken yakalandığıkanser hastalığına yenik düştü.

Kavgada ölümsüzleşenler

UMUTLARINI SIRTLAYIP YOLLARA DÜŞENLERE…

Page 28: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Savaş politik mücadelenin en şiddetlibiçimidir. Koşullarımızda aldığı bi-çim itibarı ile gerilla savaşından bah-sediyoruz. Gerilla savaşı küçük, dü-zensiz, donanım bakımından zayıfolanın, kendinden güçlü, donanımlıve düzenli olana karşı verdiği müca-deledir. Bu mücadelede donanım ba-kımdan zayıf, sayı bakımından az, ni-cel olarak güçsüz olanın en büyükdonanımı ideolojisidir.

Konumuz özgülünde yürüttüğümüz ge-rilla savaşında ortaya çıkan ideolojikyaklaşım bozukluklarının savaşı etki-leme düzeyi ve ideolojinin nasıl birrolü olduğunu inceleyeceğiz.

Sınıf mücadelesi sınıf temsilcisi olan enbüyük irade gücüne ve donanıma sa-hip çelik disiplinli bir partinin önder-liğinde yürütüldüğünde zafere ulaşa-bilir. Ve bu parti MLM ideoloji ile do-nanmış olmalıdır. Bu donanım onudemokratik halk devrimine götüre-cek olan halk savaşı stratejisini uygu-lamaya yöneltir. Ve bunun bugünkübiçimi olarak gerilla savaşına.

Her savaşa bir ideoloji yön verir.Bu ideoloji kendini savaş alanların-da, çatışma, operasyon, pusu, yaşa-nan eylem ve her somut pratikte yan-sıtır. Savaşın sonucu bu ideolojilereve bu ideolojilerin somutta uygulan-ma biçimine bağlıdır. Bizim açımız-dan MLM ideolojinin yönlendiricili-ğinden bahsediyorsak; savaşta araş-tırma-inceleme yapmanın, düşmanıizleme, yorumlama, çözümleme yap-ma ve sonuç olarak onu alt etmek bi-zim ideolojik politik görevlerimizdir.

Kilit mesele proleter ideolojiye yaşambuldurmaktır. Proleter ideoloji savaşalanında yaşam bulmadığında gerile-me başlar. Küçük burjuva ideolojibüyür. Nasıl olduğuna gelince bunubiraz somutlaştırmak gerekir.

Kitlelere bakışta, savaş tarzında, müca-dele karşısındaki duruşta her yönüy-le küçük burjuvazinin yaşam bulmasıve onun ideolojik şekillenişe yön ver-mesi söz konusu olur. Düşmana karşıgirişilen eylemlerin takdir edilmesinibeklemek, övülmeyi beklemek kitle-nin gerileyen yanları karşısında hayalkırıklığına uğramak, müdahaleye ka-palı olmak, haksızlığa uğradığını dü-şünmek…vs. sıralayabiliriz. Temelmesele düşman karşısında kendineve temsil ettiği düşünceye biçtiği rol-dür. Bu rol sınıf karakterinin sonucu-dur. Sınıf karakteri bireye neyi emre-diyorsa, nasıl yönlendiriyorsa, öylehareket eder.

İdeolojik bakış açısı dünya görüşüdür.Savaşta da eksiklikler, hatalar, olum-suzluklar veya başarılar, olumluluk-lar ideolojik anlamda ne kadar doğrubir bakış açısına sahip olduğumuzugösterir. Savaşımımızın hedefleri ba-kış açımızın dünyayı, ülkeyi ve koşul-

ları bunun içinde anımızın koşulları-nın değerlendirilmesi ve bunu üze-rinden önümüze koyduğumuz görev-lerimizdir. Yine düşmanla verdiğimizsavaşımın içerisinde kendi iç yaşamı-mızın örgütlenmesi, örgütsel görevle-rimizin yerine getirilmesi vb. nokta-larında ideolojimiz esas rehberimiz-dir. Bu düşünce tarzının ne olduğubellidir: diyalektik materyalizm.Yani partinin ve savaşın yozlaşması-nın ortadan kaldırılmasının adı diya-lektik materyalist yöntemin uygulan-masıdır. Yengi ve yenilgilerin doğruyorumlanmasından, savaşın gidişatı-nın belirlenmesinden, koşullarındoğru gözlenmesinden, doğru askeritaktiklerin yaşam bulması açısındanönemli bir yerde duruyor.

Halk Savaşı Stratejisi’nin geçerliliğiaçısından tarihsel pratik, gerilla de-neyimleri, tarihimiz incelendiğinde

savaşın neler yarattığını, gerilemele-rin neleri götürdüğü her mantıklı gözgörür. Açık sonuçları ortadadır. Fa-kat Halk Savaşı’nın yürütülüşünü,düşmanı nasıl ele alıyoruz, düşmanbilinci noktasında yeterli ve yetersizyanlarımız nelerdir? Ve bunlarda açı-ğa çıkan sonuçlar hangi ideolojininürünü olduğu pratiklerdir? Bu soru-ları cevaplarken kendi pratiklerimiziçerisinde kendimizi tanıyacağız.

Savaşın iki yönü var. Biri düşmana kar-şı verilen yönü, yani somut pratikyönü ikincisi ise içimizdeki düşmanakarşı verilen yönü. Her ikisinin teka-bül ettiği nokta düşman bilincidir.Düşman kin duyulan, hasım olan,hesap sorulması gereken ve tüm kö-tülüklerin nedeni olan bir olgudur.

Pratik faaliyet içerisinde düşmana vur-ma, taktiklerini boşa çıkarma, kitleyidüşman bilinciyle donatma görevi nekadar bilince getirilirse, düşman kav-ramı o kadar netleşir. Düşman heryönelimini boşa çıkarmak, sonuçsuzbırakmak, dahası ona karşı saldırıyapılmak zorundadır.

Bireyin bireyciliğinin, küçük burjuvaideolojisinin saflarımıza yansıması,

aynı zamanda savaşa yansımasıdır.Bu sadece bireyde değil, düşünen ha-talı ve zaaflı tutumların sürece dam-gasını vurması, yani sürecin şekille-niş haline gelmesi tehlikesini barın-dırır. Gerillada bu tür şekillenişininsonu savaşta ısrar ve inancın sonudemektir. Böylesi bir tehlike, ancakdoğru ideolojik şekillenişle ortadankalkar.

Biz, konumuzun pratik yansımalarınainelim. Somutta ideolojik şekillenişbozukluğunu nereden çıkarıyoruz?Eylemde karar faktörünü değerlendi-relim. Yönelime uygun hareket et-mek, eylemde kararlılığı gerektirir.Eylemde karar; çıkan tüm olumsuz-luklara, koşulların elverişsizliğine,gücün yetersizliğine, düşmanın ted-birlerine rağmen karşı tavır alabil-mek, inisiyatif takınabilmek ve eyle-mi sonuca ulaştırabilmek için çaba

içerisinde olmak demektir. Kararsızlık; ruh halinden tutalım da,

duruşa, yaşama birçok noktadaolumsuzluklar yaratır. Kararlılık;devrime inanç ve inançsızlık ilkele-rinde proletarya ideolojisinin temsili-dir. Eylemde kararlı olmak, kör bircesareti değil, eylemin çok yönlü sor-gulanışını, açıklarının yakalanması-nı, oluşacak olumsuzluklara tavıralınmasını öngörmek; böyle bir şekil-lenişe girmek demektir. Eylemdenvazgeçme koşulları yaşanabilir. Bukoşulları belirleyenler, kaybımızın,kazancımızın üzerinde olma ihtimali-dir. Fakat kalkışmadan, irdelemeden,yüzeysel bir değerlendirmeyle vaz-geçmek, kayıp verme korkusu yaşa-mak, kaygılarımızı eylemin önünekoymak burjuva ideolojinin varolma, yaşama ama ne pahasına olur-sa olsun yaşama düşüncesinin bir so-nucudur.

Böyle düşünen bir güç yaşar ama düş-man için tehlike arz etmez. Bu tür ki-şiliğin hedefi salt dağda yaşamaktır.Başka bir şeye kalkışamaz. Bu zihni-yet tasfiyeye götürür. Gerilla savaşıdeneyimlerinde bu çokça mevcuttur.

Bu düşmanımızın olduğunu ve hede-fimizin onu yok etmek olduğunu re-deden bir yaklaşımdır. Düşman bi-lincinden yoksunluktur.

Gerillanın temel ilkesi “kendini koru,düşmanı yok et”tir. Düşmanı yok et-meliyiz! O halde başına bir şeyler ge-tirecek eylemlerimizi örgütlemeliyiz.Bunu düşünen bir beyin, eylemde ka-rarsızlık yaşamaz, bilir ki bu durumuyarattığı sessizlik, düşmanın güç al-masına ve alanını daraltmasına ne-den olur.

Bu iki ideolojik yaklaşımın çatışması-dır. Küçük burjuvazinin kendi mer-kezli yaklaşımının sağlam yorumla-nışıdır. Kendi gücüne, taktiğine, stra-tejine güvenmemektir. Düşmanıngücünü abartmayı, onu gözde büyüt-meyi gösteren bir yaklaşımdır.

Bu tür pratiklerin altında yatan esasnedeni düşman bilincinde ve bu nok-tadaki ideolojik şekillenişte aramalı-yız. Gerillanın hareket tarzından, ya-şamı ele alışına, kitleyle ilişkilenme-sinden eylemine kadar tüm pratiklerbir ideolojinin sonucudur.

Hareket halinde olan bir gerilla birliğipusu atılabilecek bir alandan geçer-ken, öncü grup düşmanın hareketlibirliğiyle karşılaşıyor. Mevzilenipateş açan öncü yoldaşın ilk atışındayere düşenler olur. Düşman kendiniateş alanının dışına atar. Bağırma se-sini alan yoldaş yerde yatan unsuratekrar ateş eder. Ölümünü netleştirirkısacası; net sonuç alma yönündeadım atıyor. Geri çekiliniyor. Kayıpyok. Fakat düşmanın kaybı var. Bu,düşman bilincinin netliğine örnektir.Bu, ideolojik anlamda proleter ideo-lojinin savaş çizgisinin ifadesidir.Yine düşmana çalışan unsurlara ya-nıt olmak, uyarı yapmak, vazgeçir-mek ve kolektifin tavrını halka gös-termek amacıyla yapılan araç yakmaeylemleri, düşman politikalarına kar-şı net bir tavrı içermektedir. Bu pra-tikler net tavrın yansımalarıdır. Ya-rattığı düşman bilincidir. Halka doğ-ru yolu gösterme noktasında atılanküçük, ama emin adımlardır.

Bizler, düşman bilincinden yoksun sa-vaşamayız, savaşımız doğru bir kav-rayış üzerinden şekillenmelidir. Ge-rillanın bugünkü yönelimi kitleleriörgütlemekten ve savaşı yükseltmek-ten başka bir yol olmadığının, bunuda MLM’den aldığımız güçle yapaca-ğımızın en somut göstergesidir.

Bu yönelimi yönlendiren ve gerillayıanlamlandıran kolektiftir; kolektifyönelimidir. Kolektif dışı her küçükburjuva yaklaşım, içerde veya dışa-rıda, savaşı köstekler, devrimi ge-ciktirir.

Buna tahammülü olmayan her birey,yönelime güç vermelidir.

(Dersim’den bir Partizan)

Özgür gelecek/2328 Yaşamdan notlar 28 Aralık 2011-10 Ocak 2012

SAVAŞTA İDEOLOJİNİN ÖNEMİ

Page 29: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Kendini “çevrecinin daniskası” diyerek“en çevreci hükümet” olarak göstermeyeçalışan AKP hükümeti döneminde doğa veyaşam alanlarımıza yönelik saldırılar 2011yılında katliam düzeyine ulaştı. Enerji ih-tiyacını karşılama adı altında yapılan amaaslında amacın yaşam kaynağımız suyunticarileştirilmesi olan HES’lerin sayı-ları, artık binlerle ifade ediliyor. Doğamızayönelik saldırılar elbette HES’lerle sınırlıkalmadı; barajlar, nükleer ve termik sant-raller, kimyasal fabrika atıkları, yerleşimyerlerinde her gün yükselen baz istasyon-ları, yakılan ormanlarımız, altın arama adıaltında siyanürle delik deşik edilen dağla-rımız, kentsel dönüşüm denilerek evin-den, yaşam alanlarından sürüleninsanlarımız, Kürecik’e kurulmak istenenfüze kalkanı ile NATO’ya kalkan yapılmakistenmemiz gibi yüzlerce saldırıyla yüz-yüze bırakıldık.

Saldırılar boyutlandıkça yaşam alanla-rını savunanlar da her geçen gün seslerinidaha güçlü çıkarmaya başladı. Loç’dan,Hopa’dan, Senoz’dan, Karaçam’dan,Munzur’dan, Peri’den, Erzurum’dan,Kütahya’dan, Fındıklı’dan ve daha bir-çok bölgeden direniş sesleri yükseltildi.

“Yaşam alanlarımızın yok edil-mesine izin vermeyeceğiz” diyen köy-lüler, yerlerde sürüklendi, coplandı,aşağılandı, gözaltına alındı, Peri Vadi-sinde olduğu gibi üzerlerine ateş açıldı,“eşkıyalar” denilerek tutuklandı, özel yet-kili mahkemelerde yargılandı. Bu saldırı-larda Hopa’da Metin Lokumcu polisinattığı gaz bombasıyla öldürüldü… “Eşkıya-lar her yerde” diyerek direnişlerini heralanda sürdüren yaşam savunucuları, aç-tıkları davaların çoğunu kazanarak birçokyerde HES yapımını durdurmayı da ba-şardı.

Yıl boyunca yapılan saldırı ve direniş-leri hatırlayalım…

Dilovası “kanseovası” olduYapılan araştırmalara göre etrafında

boya, kömür, demir-çelik, yağ, atık ve çi-mento fabrikaları bulunan bir bölge olanGebze’ye bağlı Dilovası’ndaki fabrikalarınbıraktığı kimyasal atıklar nedeniyle annesütünde ve çocuk dışkılarında ağır metal-lerin oranı çok fazla çıktı. Bölgede anne veçocuklarda kanser vakalarının arttığı or-taya çıktı. Ve buna karşı devletin aldığıhiçbir önlem yok.

Akkuyu’da Nükleer santralekarşı direniş

Mersin’in Akkuyu beldesinde yapıl-ması planlanan nükleer santrale karşı di-

renişler sürüyor. 2 Nisan’da yapılan mi-tingde Nükleer Karşıtı Platform tarafın-dan yapılan açıklamada en fazla 50 yılkullanılabilecek olan santralin atığınınbinlerce yılda yok olmayacağına dikkat çe-kildi.

7 Ağustos 2011 günü nükleere karşı bireylem daha örgütlendi. Mersin AkkuyuNükleer Santrali Şantiyesi önünde topla-nan nükleer karşıtları ve jandarma ara-sında arbede yaşandı.

Kütahya’da siyanür barajıçöktü

7 Mayıs’ta Kütahya’nın Tavşanlı ilçe-sinde bulunan Eti Gümüş AŞ’ye ait siya-nürlü su havuzunun setlerinden birisiçöktü. Siyanürlü su, içme suyuna karıştı.Bu suyla sadece elini yüzünü yıkayan on-larca köylü zehirlenerek hastaneye kaldı-rıldı. Maden açılmadan önce 62 hane olanDulkadirli köyü bugün 7-8 haneye düş-müş. Köyde 50 yaşını gören yok.

Hopa’da “eşkıyalar”ın

direnişiHopa halkı 31 Mayıs günü HES proje-

leriyle satılmak istenen derelerine, özel-leştirme uygulamalarıyladeğersizleştirilen çayına sahip çıkmak vebu politikaların sorumlusu olan AKP hü-kümetini protesto etmek için, AKP mitin-ginin olacağı gün basın açıklamasıyapmak istedi. Ancak bizzat Başbakan’ınemri ile polislerin saldırısına uğradılar.Atılan gaz bombaları ve polis terörü sonu-cunda emekli öğretmen Metin Lo-kumcu hayatını kaybetti.

Daha sonra bu yaşananlar HES şirket-lerinin patronlarının sahibi olduğu birçokkanalda, “polise saldırı”, “Başbakan’ınkonvoyuna taşlı saldırı” gibi çarpıtılarakortam terörize edildi. Birçok kişi ev bas-kınları yapılarak tutuklandı. Yaşama sahipçıkan Hopa halkına gösterilen zulmün ay-nısı, Hopa’ya sahip çıkanlara da gösterildi.

Peri Suyu’nda köylülere ateş açıldı

Dersim’in Nazımiye ilçesinde bulunanPeri Suyu üzerinde yapımı biten Özlüce veSeyrantepe barajlarının ardından yapıl-mak istenen Pembelik barajına karşıköylüler direnişe geçti. Direniş boyuncagerek Limak şirketinin kurduğu şantiye-nin güvenlik görevlileri gerekse karakol-dan sürekli tehdit ve taciz ateşleri açılıyor.Yaptıkları eylemde şantiyeye girerek şir-ketin bilgisayarlarını ateşe vererek kulla-nılamaz hale getiren köylüler,direnişlerini kış sürecinde de sürdürüyor.

2. Karadeniz Yaşam Yolculuğu yapıldı

Karadeniz’de ve Türkiye’nin her ye-rinde yapılan ve yapılması planlananHES, nükleer, termik santrallere ve ya-şamı yok edecek her türlü projeye karşıKaradeniz İsyandadır Platformu ile İstan-bul ve çeşitli illerden yaşamsavunucuları 8-23 Temmuz tarihleri ara-sında Hopa’dan Bartın’a 16 ayrı noktadaköylülerle görüşerek alan incelemesiyaptı. Munzur Çevre Derneği’nin de katıl-dığı yolculuk boyunca yaşamı yok edenprojelere karşı mücadele eden köylülerle,yerel derneklerle ve demokratik kitle ör-gütleriyle bir araya gelindi.

Gerze’de halk kazandıSinop Gerze’deki Yaykıl Köyü’ne ter-

mik santral kurmak isteyen Anadolu Gru-bunun sondaj çalışması yapmasıköylülerin direnişiyle engellendi. Santralekarşı çıkan köylüler, sondaj aletini alanasokmayınca, polis ve jandarma saldırısınauğradı. Yine Yeşil Gerze Çevre Plat-formu’nun çağrısıyla Gerze’de 8 bini aşkıninsanın katıldığı bir miting düzenlendi.

Tortum’da HES’lere karşı direniş

Erzurum Tortum’da Bağbaşı, Serdarlıve Pehlivanlı beldeleri ile Dikmen veUzunkavak köylerinden geçen Ödük çayıüzerine üç ayrı HES kurulmasına karşıköylüler iki yıldır mücadele ediyor.

Köylerine HES yapılmasına karşı 6Eylül günü eylem yapan yaklaşık 1500köylü, sloganlar atarak iş makinelerininköye girmelerini engelledi. Çalışmayabaşlayan iş makinesinin önüne oturan60 yaşındaki Ali Tutkun’a polisin sal-dırmasına köylüler tepki gösterinceçevik kuvvet köylülere gaz bombala-rıyla saldırdı, saldırı sonrası 2 köylü ya-ralandı.

Köylülerin bölgeden ayrılmamasıüzerine iş makineleri çalışmalarını dur-durmak zorunda kaldı. Köylüler, ÖdükVadisi’ne HES yapılmasına izin vermeye-ceklerini belirterek gece nöbetlerinedevam ettiler.

Ovacık’ta siyanürlü altın istemiyoruz

Dersim Ovacık Cevizlidere köyü arazi-sinde altın madeni kurmak için kamulaş-tırma çalışmaları yapan Ri0 Tintoşirketinin taşeronu Anagold Madencilikşirketi ve devletin politikaları, Ovacıkhalkı tarafından eylemlerle protestoedildi. Munzur Festivali ve 1-2 Ekim tarih-lerinde yapılan Ovacık Dağ SarımsağıFestivali kapsamında köylülerle yapılanbilgilendirme toplantıları, konferanslar ve

çevre yürüyüşlerinde Dersimliler “toprak-larımızda siyanür istemiyoruz” diyerekDersim’in insansızlaştırılmasına izin ver-meyeceklerini duyurdular.

Kürecik’te füze kalkanı istemiyoruz

“Türkiye’nin ulusal çıkarları için” Ma-latya’nın Kürecik İlçesi’ne kurulması plan-lanan “NATO Füze Kalkanı-Erken UyarıRadar Sistemi”ne karşı başta Küreciklilerolmak üzere birçok yerden “NATO’ya kal-kan olmayacağız” sloganlarıyla protestoeylemleri örgütleniyor. “Topraklarımızıinsansızlaştırmak, askeri hedef ve savaşalanı yapmak, kirletmek, kayısı bahçeleri-mizi füze bahçesi, halkımızı canlı kalkanyapmak istiyorlar” diyen halk, İstan-bul’dan Malatya’ya kadar her yerde ey-lemlerini sürdürüyor.

Solaklı’da halk kazandıTrabzon’un Solaklı Vadisi’ndeki Kara-

çam ve Köknar köylerinde, Palmet Şirket-ler Grubuna ait HES’e karşı başlayanköylülerin direnişi sonuç verdi. Şirket yet-kilileri bölgeyi terk edeceklerini ve davasonuçlanana kadar çalışma yapılmayaca-ğını açıkladı. Solaklı Vadisi’nde yapılmasıplanlanan hidroelektrik santraline iş ma-kinelerinin sokulmak istenmesi üzerine 2Kasım gecesi direniş başlamış, yöre halkıyolu kapatarak iş makinelerinin girişiniengellemeye çalışmıştı. Köylülerin direni-şine polis, 4 Kasım’da sabaha karşı, cop vebiber gazı kullanarak saldırmış ve iş maki-neleri vadiye girmişti.

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 Çevre 29

2011 yılında doğa ve yaşam alanlarımıza saldırılardan bazı kesitler

Yılın son günleri yine Karadeniz’in HES’lere karşı direnişine sahne oluyor… Rize’nin Fındıklı ilçesinde 5 yıldır nöbet tutarak vadilerine iş makinelerini dahi sok-

mayan Fındıklı halkı şimdi de dere ıslahı adı altında yürütülen çalışmaların HES çalış-masının altyapısı olduğunu söyleyerek direniş başlattı.

22 Aralık Perşembe günü dere yatağında iş makinelerinin çalışmasının yapıldığıyerde toplanan köylüler, yapılan çalışmaları durdurduktan sonra pankart açarak ateşyaktı. Çadır kuran grup ne için yapıldığı belli olmayan çalışmalar sonlandırılıncayakadar gece gündüz burada nöbet tutacaklarını belirtti.

Page 30: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Çağan Irmak’ın son sinema filmi“Dedemin İnsanları”, teması ve sıcakanlatımı ile ilgiyi hak ediyor.

Çağan Irmak’ın 12 Eylül’ün yansıma-larını aile ilişkileri etrafında çektiği “Ba-bam ve Oğlum” filmi görece düşük birbütçeyle kotarılmasına ve ciddi bir tanıtı-mı yapılmamasına karşın geniş kesimle-re ulaşmış, Irmak’ın tanınırlığını da ar-tırmıştı. İzleyicisini oldukça iyi tanıyanve onların duygularına dokunmasını iyibilen Çağan Irmak, bu yeteneğini son fil-minde bu defa duygusallığın tonunu bi-raz düşürerek sergiliyor.

Film, 1923’ten 1990’lı yıllara kadaruzanan, önemli kısmı 1970’li yıllarda ge-çen gerçek bir hikâyeden yola çıkarak se-naryolaştırılmış. Çağan Irmak’ın dedesi-ni, ailesini ve özellikle de çocukluğunu iz-liyoruz. Başroldeki dede; Mehmet Bey(Çetin Tekindor) Girit göçmenidir. Yu-nancayı unutmamıştır hala. Kızdığı za-manlarda “ilginç” küfürler eder. Doğdu-ğu toprakları ve evi, mektup göndereme-diği için şişe içine notlar yazıp denize bı-rakacak kadar derin bir duygusallıkla öz-ler.

Küçük esnaftır. Kasabada herkesinbüyük saygı duyduğu bir adamdır. Sözüsayılır. Yoksula, muhtaca kol kanat gerer.

Yoldan geçerken insanlar ayağa kalkar.İtinalı giyinir. Aile ve komşularla sürensakin ve mutlu hayatın, geçmişle karşıkarşıya gelmesi hikâyeyi hareketlendirir.Torun Ozan (Durukan Çelikkaya) kendi-sine ve dedesine gavur denmesine şid-detle karşı çıkar, yalnızlaştırılmaktankorktuğu için mahalledeki çocuklarla be-raber diğer göçmenlere kafa tutar, onla-rın evini taşlar.

Mehmet Bey, Ozan’a iyiyle kötüyü,doğruyla yanlışı ayırt etmesi için yoğunçaba göstermesine rağmen oldukça zor-lanır. Torununa “kime benzedinsen?” diye çıkışır. Bu arada ülkenin ge-çirdiği değişim, darbe, aileyi de derindenetkilemektedir. “Mübadele” gerçekliği-ni dede şahsında, onun duygu dünyasınave torunu ile kurduğu ilişki üzerindenanlatan Çağan Irmak’ın oldukça başarılıolduğunu söyleyebilirim.

Bilindiği gibi Mübadele ile 1.250.000Ortodoks Hıristiyan Rum Anadolu’danYunanistan’a, 200.000 Müslüman Türkde Yunanistan’dan Türkiye’ye göç etmekzorunda bırakılmıştı. Mübadelede Yanya,Selanik, Drama, Kavala,Vodina ve Gi-rit’ten Türkiye’ye gelen nüfus Doğu Trak-ya ve Batı Anadolu’da Rum azınlığın ay-rılışı ile boşalan yerlere yerleştirildi. Tür-

kiye’ye gelen mübadiller de yoğun olarakAdana, Edirne, Balıkesir, Samsun, İstan-bul, Tekirdağ, Kırklareli, İzmir, Kocaeli,Mersin, Manisa, Çanakkale ve Bursa’yayerleştirildi. Film tam da halklara yaşatı-lan bu ortak acıya odaklanıyor. İzleye-ceklere haksızlık yapmamak adına ayrın-tıları anlatmaktan çok bende bıraktığı et-kiyi anlatmak istiyorum.

Her şeyden önce film çok bizden vegerçekçi. Filmde geçen diyaloglar, tepki-ler, ilişkiler hemen herkesin günlük yaşa-mından kesitler içeriyor. Bu yanıyla filmeodaklanmanız fazla zaman almıyor. Yak-laşık iki saat sürmesine karşın zamanınnasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

Çağan Irmak, topraklarından koparıl-mış dedesinin yaşadıklarını anlatırkenaslında bizden koparılıp alınmaya çalışı-lan dayanışmaya, sıcacık ilişkilere, dost-luğa, tüm farklılıklara kucak açan halkla-rın zengin hoşgörüsüne göndermeler ya-pıyor. Belki de dedenin bu kadar iyi ol-masının nedeni de bu.

Filmi izlerken yaşadığımız toplumunaslında çok değerli bir hazineye sahip ol-duğunu ama bunlardan yeterince bahset-mediğimizi, önemsemediğimizi hisset-tim. Biz toplumsal kültürümüzdeki ek-sikleri daha mı çok konuşuyoruz sanki?Bir insanın doğduğu evden, koştuğu, sa-yısız defa düştüğü sokaklardan, ağacın-dan, suyundan, toprağından koparılıpalınması ne kadar da acı! Film boyuncadedeyle empati kurdum. Bir defasındaEruh’tan, korucu olmadıkları için, Kürtoldukları için evleri üç kez yakıldıktansonra göç etmek zorunda bırakılan Sü-leyman amcayla yaptığımız sohbeti hatır-ladım. Köyünden, topraklarından, ağaç-larından söz ederken gözyaşları süzülü-yor, kelimeler boğazına düğümleniyordu.Rüyasında; suyunu, toprağını gördüğünüanlatmıştı bana.

Babamı, kardeşlerimi, annemi dü-şündürdü bana film. Benzer bir şey yaşa-salardı neler hissederlerdi, ben bunu ya-şasaydım nasıl olurdu? Film Mübadele’yianlatıyor ama sanki çok daha fazlası var.Bir anlamda ötekileştirilmeye çalışanlar-la empatinin önemini bana bir kez daha

hatırlattı. Kendimizi, dışımızdakilerin ye-rine koyabilme becerisi bence bizim duy-gusal anlamda sosyal gelişmişliğimizinde bir yansıması. Bunun siyasal boyutuy-la birçok ismi (demokrasi kültürü gibi)de olabilir. İnsana odaklanan, ondaki gü-zel, sımsıcak duygulara göndermelerledolu filmle Irmak önemli bir eserin altı-na imza atmış oldu. Ermeni olmanın kü-für sayıldığı, Rumların, Yahudilerin yoksayıldığı, Kürtlerin aşağılandığı, Arapla-rın, Çerkezlerin, Süryanilerin dışlandığıyani demem o ki hemen herkesin aslındafarklı olmasına karşın ötekileştirildiği ül-kemizde, böyle filmlere daha fazla ihtiyaçvar. Aslında herkesin birbirinden farklıolduğunu anlamak ve bunun doğallığınıve hatta güzelliğini kavramak için.

Gerçeklerin bize anlatıldığı, ezberle-tildiği gibi olmadığını öğrenmek Anadolutoprağının acılarla yoğrulu tarihini dahayakından tanımaktan geçiyor gibi. Belki,böylece kendimize ve etrafımızdakileredaha farklı bir gözle bakabiliriz. En azın-dan denemekte fayda var değil mi?

Filmin dede ile torun arasındaki ilişkiüzerinden yürümesi de bana bizden ön-ceki kuşakların dünyasından ne kadaruzaklaştığımızı hissettirdi. Bu topraklar-daki güzel ve kadim değerler, incelikler,bizim bugün aklımızın ucuna bile gelme-yen ayrıntıların arkasındaki insana aitduyarlılık bence çok önemli. Filmde de-denin torununa yaşadığı derin yaralarlaberaber insanı zenginleştiren, güzelleşti-ren kimi özellikleri de aktarmaya çalış-ması bu yanıyla çok kıymetli.

Tabii tüm bunlar 12 Eylül gölgesi al-tında, tane tane ve çocukların masalsıdünyasına etkileriyle işleniyor. Sanırımbiraz dağıttım, uzun lafın kısası; film,toprağımıza, suyumuza sinmiş ama bu-gün saklanmak istenen acılara dokunu-yor, bunlarla yüzleşiyor. Bununla birliktebu coğrafyanın havası, ekmeğindeki da-yanışmaya, sıcaklığa da bir selam çakı-yor. Bu güzellikleri yeniden hatırlatıyor.Biraz fazla mı abartmış? Belki, ama olsunbuna da ihtiyacımız var.

(Bir ÖG okuru)

Wan depreminden hemen sonra Fındıklı veBomonti yerleşkelerinde dayanışma masalarıaçarak yardım toplayan MSGSÜ öğrencileri, 15Aralık’ta Wan ile dayanışma konseri düzenledi-ler.Fındıklı yerleşkesinde düzenlenen konserdeEski Bando, Bandista, Pınar Sağ, Mavi Işıklar,Grup Helesa, Zardanadam, Enzo Ikah ve Pal So-kağı Çocukları yer aldı. Ayrıca Boğaziçi Üniver-sitesi’nden Starbucks’ı işgal eden öğrenciler birkonuşma yaptı. BÜ öğrencisi olan ve tutuklananŞeyma Özcan ile dayanışma çağrısı da yapıldı.Konserde Leman dergisinin Wan için hazırladığıözel sayı olan LeVan’ın satışı da yapıldı.

(Mimar Sinan Üniversitesi’nden bir YDG’li)

DDeprem göçüğü çöktüüstümüze… Ezildik…Boğulduk… Canımız

canımızdan ayrıldı… Kış ayazındakaldık… Çadırlarda yandık… Daya-nışmayla yaralarımızı sardık…Umutlandık… Direndik…

Umudu çoğaltmak; açlığa, soğu-ğa ve ölüme terk edilen Van halkı-nın acısını paylaşmak için halkımızıbir kez daha dayanışmaya çağırıyo-ruz.

Yeni bir yıla girerken Mun-zur’dan Van’a bir dayanışma köp-rüsü kurarak umutlarımızı ve elleri-

mizi birleştiriyoruz. Yok saymaya,yardımların eşitsizliğine ve şovmalzemesi olarak kullanılmasınakarşı halkın yaralarını ancak halkınsaracağına inanıyoruz. Çünkü yoksaymak, depremden daha çok üşü-tür insanı…

MUNZUR ÇEVRE DERNEĞİolarak sanatçı dostlarımızla birlikteyeni yıla Van halkıyla birlikte giri-yoruz. Gelin siz de ellerinizi, elleri-mizle birleştirin. Kürdü, Türkü,Arabı, Lazı, Çerkezi, Ermenisiyleher milliyetten oluşan renklerimizleVan’a uzanan bir köprü kuralım…

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012 Özgür gelecek/2330 Kültür-Sanat

Biraz da “Dedemin İnsanları”na kulak verelim!

Mimar Sinan’da Wan Konseri Yeni yıla Van halkıyla birlikte giriyoruz! Katılan sanatçı veaydınlar

İlkay Akkayaİsmail İLKNUR

Pınar SAĞTolga SAĞ

Erdal ERZİNCANMercan ERZİNCAN

Mazlum ÇİMENYasemin GÖKSU

Muharrem TEMİZTemel DEMİRERSibel ÖZBUDUN

MUNZUR ÇEVRE DERNEĞİ

Page 31: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

Annem, canım annem, bugün senikaybedişimin 43 günü. Bugün ilk defagözlerimi kaçırmadan resmine bak-tım. O kadar güzelsin ki… Sana ölümühiç yakıştıramıyorum biliyor musun?Senin bu dünyadan gittiğine inanmı-yorum, inanmak istemiyorum!Nerde benim o inatçı, dirençli, güler-yüzlü ve bazen de sinirli annem? Bukadar mıydı yani? Seni bu kadar erkenmi kaybedecektim? Ben seninle dahao kadar çok güzel şeyler yaşamak,paylaşmak istiyordum ki. Seninle yineTaksim’de gezmeyi, Kartal’da çay bah-çesinde oturup çay içip tavla oynama-yı, daha çok şey yapmak istiyordum.

Seninle paylaştığım o kadar çokşey vardı ki. Sen bana o kadar yakın-dın ki. Sen beni hep anlıyordun, banahep destek oldun, hayattaki en büyükdesteğim sendin mami.

Herkes beni bırakır sırt çevirirama annem asla diyordum. Ne olursaolsun ama ne olursa olsun sen benimhep yanımdaydın bunu çok iyi biliyo-rum anne.

Sen benim hem annem hem de eniyi arkadaşımdın. Biliyordum ki senbeni asla yarı yolda bırakmazdın. Sen-den laf çıkmazdı, her sırrımı sana an-latabiliyordum.

Hatam olduğunda kızıyordun

ama bana her zaman doğru yolu gös-teriyor ve hep yanımda oluyordun.Kendimi bu aralar çok boş ve yalnızhissediyorum anne. Hayat bu aralarbana o kadar anlamsız, boş geliyor ki.Biliyorum şu an bana kızıyorsun amasana kendimi nasıl hissettiğimi anla-tıyorum. Sen zaten biliyorsun beni,hatta şu an yanımdasın. Seni bazen okadar güçlü yanımda hissediyorum kianlatamam. Bazen yanımda oturu-yorsun bazen de beni gözetliyorsun.Sanki benim koruyucu meleğimsin,hep yanımdasın anne.

Seni çok ama çok seviyorum veçok özlüyorum ve sensiz ne yapacağı-mı hiç bilmiyorum. Çok zor yokluğu-na alışmak. Sanki o gün kendi yarım-dan birini, yani kendi yarımı toprağaverdim ve şu an yarım bir insan ola-rak yaşıyorum. Sana çok ihtiyacımvar anne. Acımı nasıl anlatsam nasıldile getirsem bilmiyorum. Dünyamalt üst oldu, toparlayamıyorum. Bensenin kadar güçlü değilim.

Bazen ne düşünüyorum biliyormusun? Keşke diyorum annemi kay-betmeden 1 dakika önce ben gitsey-dim, o zaman ne ben böyle üzülürdümne de sen benim gittiğini öğrenirdin.Çünkü biliyorum sen de beni kaybet-meye dayanamazdın. Ben senin üzül-

meni asla istemezdim, biliyorsun bensana hiç kıyamazdım. Hatırlıyor mu-sun ben daha çok küçükken sen banaağladığımda şu şarkıyı söylerdin, senağlama dayanamam, sen ağlama gözbebeğim, sana kıyamam… Ne tatlıdimi???

Anne seni kaybettikten sonra rü-yamda her gün seni görüyorum. Çokmutlu oluyorum. Hep rüyama giriyor-sun. Bir keresinde hatta ne görmüş-tüm biliyor musun? Hani seninlebundan 5 sene önce falan Karacaah-met Mezarlığı’na gitmiştik, haberyapmaya, o gün orada anma vardı.Sen fotoğraf makineni almıştın eline,bana da kağıt ve kalem vermiştin, senfotoğraf çektin ben de anmada yapı-lan konuşmalardan atılan sloganlar-dan notlar almıştım. Ne güzeldi anne-kız habere gitmiştik.

Annecim, seninle gurur duyuyo-rum, senin gibi bir annem olduğu için.Bana hep doğru yolu gösterdin. Benhep seni, senin yaşantını ve düşünce-lerini örnek aldım ve örnek almayadevam edeceğim.

Sen beni nasıl yetindirdiysen hepöyle olacağım mami.

Sana layık bir evlat olacağım. Senihep seveceğim mami.

Kızın Pınar

Merhabalar…Ben Özgür Gelecek gazetesini dü-

zenli bir şekilde takip eden bir okurum.Gazetemizin haberlerini, yorumlarınıilgiyle takip edip çevremdeki insan-lara da okutmaya çalışıyorum. BirÖG okuru olarak bulunduğum böl-gedeki faaliyetimize dair bazı göz-lemlerimi paylaşmak istiyorum. Be-nim de bir parçası olduğum faaliyeti-mizin ortaya çıkardığı resimdeki eksik-likleri doğru tespit etmenin önemli ol-duğuna inanıyorum. AKP’den farklı dü-şünen hemen herkesin baskı altına alın-dığı, gözaltına alınarak tutuklandığı,KCK adıyla yapılan operasyonlarla bin-lerce yurtseverin hapishanelere doldu-rulduğu bir süreci yaşıyoruz hep birlik-te. Hâkim sınıflar tüm kesimlere azgın-ca saldırıyor. Bu saldırılara devam ede-cek gibi.

Tabii bu işin yalnızca bir yanı. Bencebunun bir yönü daha var. Egemenlerinbu kadar saldırganlaşması aslında nekadar zayıf, korkularının ne kadar bü-yük olduğunu da gösteriyor. Bütün top-lumu düşman ilan edip karşısına almışbir iktidar ne kadar ayakta kalabilir?Ben çok kalabileceğine inanmıyorum.Ama bu süreyi kısaltmak elbette bizimelimizde. Çünkü düşmana en büyükdarbeyi vuracak olan güç, örgütlü olan-dır. Bu olduktan sonra sizi hiçbir şeydurduramaz. Bugün hâkim sınıfları bukadar pervasız yapan da onların bukadar örgütlü, bizim de örgütsüz olma-

mız değil mi? Şu anda halkımız büyük bir örgüt-

süzlük yaşıyor. Peki, halkımızın bu ör-gütlüğü nasıl olacak? Bunu kim sağla-yacak? Elbette biz, devrimciler! Çünküörgütlü olmanın neden gerekli olduğu-nu biliyoruz. Her şeyin anlatıldığı gibiolmadığını da. Bunun değişebileceğini,halkımızın biraraya geldiğinde dağlarıyerinden oynatabileceğini tarih bizegösterdi/gösteriyor. Bu bilinci halkımı-za taşımamız, onları ikna etmemiz, ya-şadıklarının nedenini anlatmamız gere-kiyor. Bence biz devrimcilerin bugünyaşadığımız en ciddi eksiklik bu.

Halkımızı örgütleyecek olan bizlerinçok ciddi eksiklikleri bulunuyor. Meselakendi aramızda konuştuğumuzda Arapisyanlarından söz ediyoruz. Sonra bazıyoldaşlar “ülkemizde niye bir şeyolmuyor?” diye sitem ediyor. “Halkı-mız ne kadar da tepkisiz!” diyor.

Ama halkımızı ayağa kaldıracakolan, örgütleyecek olan bizler değil mi-yiz? Arap isyanları bizim gündemimizegirmeli, buradan ders çıkarmalı ve hal-

kımıza anlatmalıyız ki onlardan birbeklentimiz olsun değil mi? Bencedevrimciliğin, binlerce çiçekten po-len toplayarak bal yapan arı gibi ça-

lışmak olduğunu bir kez daha hatırla-mamız lazım. Devrimciler fedakâr veçalışkandır. Biz üzerimize düşeni layı-kıyla yerine getirelim, eminim ki bununhalkımız üzerinde bir etkisi olacaktır.

Sistemin yarattığı kafa karışıklığını,tortulaşmış düşünceleri, önyargıları,umutsuzluğu kırmak elbette kolay de-ğil. Bir de ben şu anki duruma baktı-ğımda (çok yoğun emek harcayan yol-daşları dışında bırakırsam) genel olarakhalkımızla çok temas ettiğimizi düşün-müyorum. Bırakalım 70’li yılları bun-dan 10 yıl öncesiyle karşılaştırdığımdaortaya çıkan devrimci profilinin zayıfla-dığını düşünüyorum. Mesela yoldaşlarinsanlarımızın yanına gittiğinde onlarıikna etmek için ne kadar uğraşıyor? Ge-lişmeleri ne kadar takip ediyor? Kısaca-sı, halkımızı eleştireceğiz ama öncekendimize bakacağız.

Bence bugün her şeyden önce dahafedakâr, araştıran, çalışkan dev-rimciler olmamız gerekiyor. Çünkü hal-kımızın getirdiği eleştiriler hep bunlarüzerine. Eğer devrimciysek, devrimi is-tiyorsak, halkımızın bu zulümden kur-tulmasını istiyorsak, tabii ki daha fazla

çalışacağız, gecemizi gündüzümüze ka-tacağız. Biz tavırlarıyla, davranışlarıyla,çalışkanlığı ile örnek birer devrimci ol-dukça göreceğiz ki halkımızda bizim ya-nımızda. Çünkü bu saydıklarım halkı-mızın olumlu gördüğü, saygı duyduğuözelliklerdir. Bizim kültürümüzde buvardır. Okuyan araştıran, tartışan in-sanlara saygı duyar. Tutarlı, özü sözübir insanları sever. Tuttuğunu koparan,atak insanlardan etkilenir.

Peki neden biz öyle olmayalım? Bu-nun önünde bir engel mi var? Bencevar! Hem de büyük bir engel! O da bi-zim kendi kendimize koyduğumuz, ka-famızın içindeki engeller! İlk bakış-ta görünmeyen ama yaşamımızı etkile-yen engeller. Afrika’da yerli halk fillerieğitmek için onları küçük yaştan itiba-ren büyük ağaçlara bağlarmış. Filler yıl-larca böyle bağlanırmış. Ama büyüyüpo ağaçları da sökebilecek yaşa gelmesi-ne ve ip de olmamasına rağmen, ip ol-duğunu düşündüğü için ağacın dibin-den ayrılmazmış. Bence sistem de bi-zim düşünce dünyamıza böyle sınırlarkoyuyor.

Bence bizi geri tutan bu engellerekarşı mücadeleyi büyütmeliyiz. Amakavga savaş meydanında verilir. Bizimmeydanımız da emekçilerin olduğu yer-lerdir. İçimizdeki düşmana karşı savaş-mak için halkımıza elimizi uzatalım,eminim ki boş kalmayacaktır!

(Bir ÖG okuru)

28 Aralık 2011-10 Ocak 2012Özgür gelecek/23 31Okur/Haber

“Beni nasıl yetiştirdiysen hep öyle olacağım, mami!”

“Halkımıza elimizi uzatalım, eminim ki elimiz boş kalmayacaktır!”

BBence bugün her şeydenönce daha fazla fedakâr,

araştıran, çalışkan devrimciler ol-mamız gerekiyor. Çünkü halkımı-zın getirdiği eleştiriler hep

bunlar üzerinedir.

AAnnecim, seninle gurur du-yuyorum, senin gibi bir

annem olduğu için. Bana hepdoğru yolu gösterdin. Ben hepseni, senin yaşantını ve düşüncele-rini örnek aldım ve örnek almayadevam edeceğim.

Page 32: Özgür Gelecek Gazetesi ARŞİVİ

20 Aralık sabahı, İstanbul 9. AğırCeza Mahkemesi Savcısı’nın talimatıy-la ülkenin dört bir yanında gerçekleşti-rilen operasyonlarda çok sayıda gazete-ci gözaltına alındı. KCK operasyonu adıaltında yürütülen saldırı kapsamında2009’dan bu yana Kürt halkının demo-kratik siyaset hakkını gasp eden ege-menler, buna yeni bir halka ekledi. Ab-dullah Öcalan’ın avukatlarına yönelikson operasyonlar sırasında yeni birdalga olacağını ilan eden burjuva-feo-dal basın, saldırı furyasını “önceden”haber vermişti zaten.

Gün içinde devam eden operasyonkapsamında, Dicle Haber Ajansı’nın(DİHA) Amed, İstanbul, Wan, Ankara,Adana ve İzmir’deki büroları, ÖzgürGündem Gazetesi’nin teknik işlerininyapıldığı Fırat Basım Yayıncılık, EtikAjans, ETHA, Gün Matbaası ve Demo-kratik Modernite büroları ile çalışanla-rının kaldığı evler de basıldı. Operas-yonlar kapsamında 49 kişi gözaltınaalınırken Özgür Gündem ve DİHA’nınİstanbul’da bulunan merkez binası po-lis tarafından arandı, tüm bilgisayarla-ra el konuldu.

Savcının gazetecileri KCK operasyo-nu adı altında yürüttükleri operasyonadâhil etmek adına yönelttiği traji-ko-mik sorular ülkemizde hukukun ne de-mek olduğunu da bir kez daha göster-di. Gazetecilere Zaman Gazetesi’ndeki“KCK şeması”, Kürtçe müzik, yayınpolitikası ve “Öcalan’ın talimatlarıdoğrultusunda haber yaptınızmı?” gibi sorular soruldu. DİHA mu-habiri Çağdaş Kaplan’ın, kamuoyuna“Puşi” davası olarak yansıyan ve ikiyıldır tutuklu olarak yargılanan üniver-site öğrencisi Cihan Kırmızıgül’le ilgilineden haber yaptığının “merak edil-mesi” AKP’nin “ileri demokrasi”deulaştığı son mertebeyi anlatıyor olmalı!

Sorgu sırasında muhabirlere fotoğ-raf makinesi ile çekilmiş fotoğraflarıgösterilerek eylemlere katılığı “suçla-ması” getirildi. Genel seçimler döne-minde BDP İstanbul Milletvekili SırrıSüreyya Önder’le haber için telefon gö-rüşmesi yapan, DİHA muhabiri EvrimKepenek’e ise, bu görüşmeden dolayı“örgütle organik bağ” suçlaması yö-neltildi. DİHA İngilizce Servisi’nde çe-virmenlik yapan Güneş Ünsal’a sorulansorular ise akıllara ziyandı: 28 Eylül2009 tarihinde Amed Lice’de hayvan

otlatırken, havan topu ile öldürülenCeylan Önkol ve 6 Aralık 2009 tarihin-de Amed’de polisin açtığı ateş sonucuyaşamını yitiren Dicle Üniversitesi öğ-rencisi Aydın Erdem’e ilişkin, “CeylanÖnkol ve Aydın Erdem’in BDP be-lediye başkanları olduğu dönem-de bu kişilerle neden röportajgerçekleştirdiniz?”

Savcının yaratıcı soruları bununlasınırlı değildi. Ünsal’a ayrıca yazarRoni Margulies ve siyasetçi Mahir Sa-yın ile gerçekleştirdiği telefon görüş-meleri için, “Roni Margulies ve Ma-hir Çayan’ı nereden tanıyorsunuzve bu kişilerle ne amaçla görüştü-nüz?“ şeklinde “zekice” sorular da so-ruldu.

Bu operasyonla birlikte AKP hükü-meti eliyle Kürt halkının tüm kazanım-larına, değerlerine, kurumlarına topye-kûn bir saldırı konsepti olduğu bir kezdaha görülüyor. 2009 yılından bu yana4 bini tutuklanan 8 bini aşkın yurtseve-rin gözaltına alındığı ülkemizde, AKPzindanları tıka basa doldurmuş durum-da. Beşir Atalay’ın; operasyonların sü-receği, hazırlıkların yapıldığı, planlan-dığı açıklamalarına bakılırsa, bu saldı-rılara yenileri de eklenecek.

Ne ki tüm bu saldırılar nafile! Bu-gün, yurtsever basın şahsında Kürt hal-kının sesini kısmaya çalışanlar büyükbir yenilgi almaktan kurtulamayacak-tır. Zira, Kürt halkı bugüne değin böy-lesi sayısız saldırıya uğradı. Ve her de-fasında acılarından umudu büyütmesi-ni bildi. Kimsenin kuşkusu olmasın ki,yüzlerce çalışanı gözaltına alınan, on-larcası katledilen yurtsever basın gele-neği ve devrimci, sosyalist basın da,umudu büyütmek ve dayanışmayı güç-lendirmek adına Özgür Gündemle yan-

yana, omuz omuzadır. Devrimci ve sos-yalist basının gözaltılar duyulur duyul-maz gösterdiği refleks, saldırılara karşıbasın cephesinden verilen anlamlı biryanıttı.

Binler haykırdı; “Özgür basın susmayacak!”

Saat 12.30’da polisin DİHA-ÖzgürGündem bürosundaki araması sürer-ken gerçekleşen tepki eyleminde duyu-rusu yapılan yürüyüşe katılım oldukçayüksekti. 20 Aralık günü saat 19.30’daTaksim Tramvay Durağında bir arayagelen kitle Galatasaray Lisesi’ne doğruyürüyüşe geçti. “Özgür Gündemsusmayacak” sloganları ile AzadiyaWelat ve Gündem gazetelerini taşıyankitlenin öfkesi dikkat çekti. Eyleme ka-tılan Karadeniz İsyandadır Platformuda DİHA muhabiri Karadenizli EvrimKepenek için “Evrim Kepenek halk-ların kardeşliğidir“ yazılı pankartaçtı. Alkış, ıslık ve sloganlarla basınayönelik baskıları protesto eden binlercekişi İstiklal Caddesi’ne sığmadı.

“Özgür Basın İçin Nöbetteyiz!”

DİHA, Özgür Gündem Gazetesi,Atılım Gazetesi, Etkin Haber Ajansı,Mücadele Birliği Dergisi, Emeğin Dün-yası Gazetesi, Kızıl Bayrak, Yarın Ga-zetesi, Sendika.org, Alınteri, Özgür Ge-lecek, Tutuklu Gazetecilerle DayanışmaPlatformunun oluşturduğu bileşen ta-rafından “Özgür Basın İçin Nöbet-teyiz” eylemi başlatıldı.

Gazetecilerin gözaltına alınarak gö-türüldüğü Vatan Emniyet Müdürlüğüönünde “Basın İçin nöbetteyiz” şia-rı ile basın emekçileri olarak bir basınaçıklaması gerçekleştirdik.

Öte yandan gazetecilerle görüşmekisteyen avukatlardan Azize DenizTaşdemir, toplatma kararı olmayangazete ve dergiye el koyma tutanakları-nın nüshasını istediği için 8 polis tara-fından darp edildi.

“Özgür insanlarla beraberözgür basın istiyoruz!”Gazeteci dostlarımızla dayanışmak

amacıyla Vatan Emniyet Müdürlüğüönünde tuttuğumuz nöbetin 2. günün-de açtığımız stant ve ziyaretçi defterineolumlu tepkiler aldık. Sesli ajitasyoneşliğinde “Özgür basın için nöbet-teyiz” ozalitimizle sabah saat09.00’dan akşam 18.00’a kadar ora-daydık. Gün içerisinde Özgür Gündemgazetesini ziyaret ettik. Ziyaret defteri-ne yazılan birkaç görüşü paylaşmak is-tiyoruz;

* Özgür insanlarla beraber özgürbasın istiyoruz.

* Özgür basına yapılan bu saldırıla-ra ben de bir liseli olarak karşı çıkıyo-rum, verilen mücadelenin içerisindedestekçi olarak yer almaktayım. Yaşa-sın basın emekçilerinin verdiği haklımücadele! Zulüm kalesini yıkarak nö-betteyiz!

* Özgür basına karşı takınılan butavır faşizmin ta kendisidir. (Bir ÖGçalışanı)

Taksim’de özgür basın eylemi

22 Aralık akşamı saat 19.30’da Tak-sim Tramvay Durağı’nda buluşarak,meşaleli bir yürüyüş düzenledik.

“Özgür Gündem susmadı, sus-mayacak”, “Baskılar bizi yıldıra-maz” sloganlarıyla Galatasaray Lise-si’ne doğru yürüyüşe geçtik. Buradaaçıklamayı Bayram Balcı yaptı. Be-şiktaş Adliyesi için çağrı yapıldı.

Nöbetimizin 3. günündeAdliye önündeydik

Gözaltılar 23 Aralık Cuma günü Be-şiktaş Adliyesi’ne çıkarıldığı için, nöbe-timizi Adliye önüne taşıdık. Sabah saat05.00’te adliyeye getirilen arkadaşları-mızın savcılık sorgusu akşam geç saat-lere kadar devam etti. Saat 12.00’dekurumlar olarak bir basın açıklamasıyaptık. Akşam geç saatlere kadar sürenmahkeme sonucunda 36 gazeteci tu-tuklandı.

Bir kez daha hatırlatmak isteriz:

ÖÖZZGGÜÜRR BBAASSIINN SSUUSSTTUURRUULLAAMMAAZZ!!

Özgür Gündem’e destek Ankara

224 Aralık günü Ankara Emek ve Demok-rasi Güçleri olarak Özgür Gündem bürosu-na bir destek ziyareti gerçekleştirildi.

Özgür Gelecek, PSAKD Ankara Şube, DüşünceyeÖzgürlük Girişimi, HDK, Alınteri, DHF gibi gazeteve kurumların temsilcilerinin katıldığı ziyarette, yurtse-ver basının baskıya rağmen 20 yıldır susmadığı, bütündevrimci, demokrat kesimlerin bu saldırılar karşısındadayanışma halinde olması gerektiği vurgulandı. 90’lardaÖzgür Gündem bombalanırken gazete yazarı olan Tay-fun İşçi de, önceden toplu bombalamalarla olan baskı-ların, şimdi toplu tutuklamalarla sürdüğünü belirtti.

Çanakkale23 Aralık Cuma günü 14.00’de HDK bileşenleri ola-

rak örgütlediğimiz; Ekim Gençliği, Halkevleri, ÖğrenciKollektifleri ve DGH’ın desteklediği bir basın açıklamasıgerçekleştirildi. Özgür basına yapılan operasyonlar ba-sın açıklaması ile teşhir edildi. Özgür Gündem gazetesi-nin dağıtımını gerçekleştirmek için Kordon boyuncatoplu halde yürümeye başladık. Kitlesel olarak gerçek-leştirmeyi hedeflediğimiz dağıtım çevik kuvvet tarafın-dan yolumuzun kesilmesiyle engellenmeye çalışıldı. Kü-çük çaplı yaşanan arbede sırasında sloganlar atılarak aji-tasyon çekildi. Dağıtım akşam yurtsever arkadaşlarlabirlikte Kürt mahallelerine ve kahvelere giderek devamederek sonlandırıldı. (Çanakkale YDG)