40
1 O R M A N D A I. BÖLÜM (Ormanda bir açıklık. Arka plândaki iri ağaç gövdelerinin gerisinde, gizemli karanlığıyla ancak seçilen orman. Seyirciye göre sağ yanda, açıklığın kıyısında, yer yer duvarlaşmış sarmaşık kitleleri. Sol yanda kayalık başlar. Bu kayalığın ilk set oluşturduğu yerde bir mağara ağzı görünür. Orta öne doğru, çok eskiden kalma, kararmış bir kütük kesiği durur. Kütükle kayalık arasında, üzerinde ufak bir yemek kazanı asılı arazi ocağının dumanı inceden tüter. Ocağın çevresinde düzenli yerleştirilmiş bir kaç eşya ve kapkacak vardır. Toros, kucağında bir tavşanla geri plândan, kayalığın bitiminden dolanıp gelir. Bir yaz gününün hafta sonu giysileriyledir. Omuzuna çaprazlama, yassı bir belge çantası asmıştır. Sırtını kütüğe yaslayarak yere oturur. Ağır ağır ve hiç durmadan tavşanı okşar. Birkaç günlük sakalıyla bile uygar görünüşlü, salon adamı tavırlı, dalgın duruşlu biridir. Hareketleri, sanki düşüncelerinin ağırlığıyla yavaştır. Kulağa güzel gelen bir kadın sesi birkaç kez Toros’a seslenir. Toros duymaz. Bir süre geçer. Kucağı çalı çırpıyla dolu bir kadın - ki SEREME’dir - mağaranın ağzından gözükür. Söz götürmez güzelliğinin yanısıra kararlı, dengeli, çeviktir. Eteklerini savurarak kayalıktan kolayca iner. Gerisinden yaklaşıp Toros’un kulağına doğru haykırır. ) SEREME - Toros!... TOROS - (İrkilerek Sereme’ ye bakar. ) Oh!... Beni korkuttun! SEREME - (Hemen yumuşar.) Çağırdığımı duymuyorsun! TOROS - (Şaşırır.) Çağırdın mı? Gerçekten duymadım! SEREME - Bu sessizlikte nasıl duymazsın? TOROS - Dalmışım… (Gülümseyerek) Sanırım, düşünüyordum!

O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

1

O R M A N D A

I. BÖLÜM

(Ormanda bir açıklık. Arka plândaki iri ağaç gövdelerinin gerisinde, gizemli

karanlığıyla ancak seçilen orman.

Seyirciye göre sağ yanda, açıklığın kıyısında, yer yer duvarlaşmış sarmaşık kitleleri.

Sol yanda kayalık başlar. Bu kayalığın ilk set oluşturduğu yerde bir mağara ağzı

görünür.

Orta öne doğru, çok eskiden kalma, kararmış bir kütük kesiği durur. Kütükle kayalık

arasında, üzerinde ufak bir yemek kazanı asılı arazi ocağının dumanı inceden tüter.

Ocağın çevresinde düzenli yerleştirilmiş bir kaç eşya ve kapkacak vardır.

Toros, kucağında bir tavşanla geri plândan, kayalığın bitiminden dolanıp gelir. Bir

yaz gününün hafta sonu giysileriyledir. Omuzuna çaprazlama, yassı bir belge

çantası asmıştır. Sırtını kütüğe yaslayarak yere oturur. Ağır ağır ve hiç durmadan

tavşanı okşar. Birkaç günlük sakalıyla bile uygar görünüşlü, salon adamı tavırlı,

dalgın duruşlu biridir. Hareketleri, sanki düşüncelerinin ağırlığıyla yavaştır.

Kulağa güzel gelen bir kadın sesi birkaç kez Toros’a seslenir. Toros duymaz. Bir

süre geçer. Kucağı çalı çırpıyla dolu bir kadın - ki SEREME’dir -

mağaranın ağzından gözükür. Söz götürmez güzelliğinin yanısıra kararlı, dengeli,

çeviktir. Eteklerini savurarak kayalıktan kolayca iner. Gerisinden yaklaşıp Toros’un

kulağına doğru haykırır. )

SEREME - Toros!...

TOROS - (İrkilerek Sereme’ ye bakar. ) Oh!... Beni korkuttun!

SEREME - (Hemen yumuşar.) Çağırdığımı duymuyorsun!

TOROS - (Şaşırır.) Çağırdın mı? Gerçekten duymadım!

SEREME - Bu sessizlikte nasıl duymazsın?

TOROS - Dalmışım… (Gülümseyerek) Sanırım, düşünüyordum!

Page 2: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

2

SEREME - Neyi düşünüyordun?… Hey Büyük Allahım! Düşünecek zamanmış gibi…

Düşünecek ne var daha? Ama yapacak şey çok!

TOROS - Söyle!

SEREME - Çalı getirecektin.

TOROS - (Davranır.) Getireyim...

SEREME - Görmüyor musun? Getirdim! (Çalıları ocağın yanına bırakır.) Hiç değilse şu ateşi

beklemeyi iş edin... Bak, işte! Geçmek üzere! Şuraya iki çalı sürsen yorulmazsın.

Ama... (Ateşe çalı sürüp üfler, harlatır. Gene Toros’ un yanına döner. Kütüğün

kıyısına ilişir. ) Mağaradaki odun tükeniyor. Yerine yenilerini koymalıydık... Sence o

işi de mi ben üstlenmeliyim? (Kütükten kayarak Toros’un yanına yere oturur.) İlk

yağmurda bu ateş sönecek. 0 zaman ne yapacağız?... Toros, ‘Ya bu ateş sönerse,’

korkusu hiç aklımdan çıkmıyor.... Söylesene; sönerse ne yaparız?

TOROS - Bilmiyorum... Nasıl olsa sönecek... Ne yapalım; sönecek! Şimdiden korkma!

SEREME - Ne olurdu sanki, “Söndürmeyiz, korkma!” diyebilen biri olsaydın!... Ne tuhaf!

Neredeyse, ‘Vaktiyle...’ diyesim geliyor; ateş yakmak bir kibritlik işti. Keşke

birimizden birimiz sigara içseymişiz. 0 zaman yanımızda kibrit bulundururduk.

TOROS - Nasılsa bir işe yaramazdı.

SEREME - Ateş yakmak için, kibrit nasıl işe yaramaz?

TOROS - Hiç bir şey işe yaramıyor. Unuttun mu?

SEREME - Evet... Belki kibritler de alev almazdı... Ne yapacağız, Toros? Bir şeyler

yapmalıyız! Hele sen... Sen tavşanı okşamaktan başka hiç bir şey yapmıyorsun.

Farkında mısın?

TOROS - (Yumuşak bir aldırmazlıkla) Ne yapabilirim ki?... Ne yapılabilir, sen söyler misin?…

Söyle; ne yapmamı isterdin?

SEREME - (Toros’un karşısına geçer.) Sana yapılacak şeyi söyleyeyim. Mağaraya bir baca

aç!... 0 zaman ateşi içeri alırız... Mağaranın duvarları yumuşak kaya. Kazınabiliyor.

Ben denedim. (Ocağın yanından yerdeki bıçağı alır gelir.) Bak! Elimizde bu bıçak

var!

TOROS - O güzel bir bıçak!

SEREME - Güzel ve sağlam! Harika güçlü!... Tut şu sapından, bak! Şu çeliğine bir bak!

TOROS - Sen, şu koskoca kayaya, benim bir baca deliği açmamı istiyorsun. Sadece bu

bıçakla!

SEREME - Kolay bir iş demedim.

TOROS - Ama, olacak iş değil!

Page 3: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

3

SEREME - Ver onu! Ver! Bari kendini kesme! Bırak! Ver bıçağı! (Bıçağı Toros’un elinden alıp

yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve

yap! Böyle oturup durma. Kımılda artık. Belki de sen bu yaşadıklarımızı

düşümüzde gördüğümüzü sanıyorsun. Acaba onun için mi, hiç mi hiç, kımıldama

gereği bile duymuyorsun?

TOROS - Düşümüzde görmüyoruz, Sereme. Bunları yaşıyoruz! O kadarını biliyorum.

SEREME - Ama neyi yaşadığının farkındaymış gibi değilsin. Keşke kavrasan… Sana baktıkça

insan der ki, şuralardan bir yerlerden, belki de bir kamp müdürü, çıkıp geliverecek,

“Tamam! Haydi piknik bitti! Artık dönüş vakti. Herkes evlere!” diyecek. Biz de tıpış

tıpış evimize döneceğiz!

TOROS - Ne güzel anlattın, Sereme! Onlar eski günlerdi... Gerçekten... Ne güzel olurdu!

SEREME - Peki, hani, Toros? Hani, bütün ötekiler nerede? Onlar neredeler? Öteki herkes

nerede?... Burada yalnızca ikimiz varız! (Gene Toros’un yanına oturur. ) Avcının

stoklarını, neredeyse bitirdik. Böylece anlamalısın ki, yiyeceğimiz de kalmıyor. Artık

bu ormanda seninle ikimiz tam anlamıyla ‘Yaşamı sürdürme savaşı’ vereceğiz.

TOROS - Bizim için yaşamı sürdürmenin bir anlamı kaldı mı ki, Sereme?

SEREME - Lütfen, Toros! Düpedüz yaşamak için, anlam aranmaz.

TOROS - (Sereme’nin yüzüne bakmak için eğilir.) Peki, sence, hâlâ yaşamı sürdürmemizin ne

amacı olabilir?

SEREME - (Gene ayağa fırlar.) Tanrım! Bu soruyu sen gerçekten soruyorsun. Hâlâ mı her

şeyde bir anlam arayacaksın? Yaşıyoruz, işte! O kadar!... Hepsi bu!... İnsanlar,

ölünceye kadar yaşarlar. Bunu biliyor olmalısın. Sen de, ben de, işte o nedenle

yaşıyoruz. Bir de baktık, herkes ölmüş! Ama biz, sağız! Sen yaşıyorsun! Ben

yaşıyorum! Ölmediğimiz için yaşıyor olduğumuz, o nedenle şimdi var olduğumuz,

apaçık ortada! Uğraş savaş, elimizde kalan bu yaşamı sürdüreceğiz! Çünkü

doğamızda olmalı. Bütün canlılar gibi! Bırak artık. Anlamı bunun neresine

sığdıracaksın?

TOROS - İyi de, sen de düşünmeden edemezsin, Sereme. Hiç düşünmüyor musun? Biz

neden ölmedik? Neden herkesle birlikte biz de ölmedik? Hem neden, senle ben?

Yani, anlamalısın, geride kalan biziz. Bu sana garip gelmiyor mu? Neden biz?...

Neden, biz ikimiz?...

SEREME - Neden biz?... Demek asıl düşündüğün bu!... Neden biz? Ama, avcıyı unutuyorsun.

O da sağ!

TOROS - Onu sayma.

SEREME - Neden saymayayım? Belki de yeryüzünde topu topu üç kişiyiz. Onu nasıl saymam?

TOROS - O, özel biri.

Page 4: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

4

SEREME - Nesi özel? Neresi özel?

TOROS - Özel işte! O sanki görevli biri… Onun varlığının bir anlamı var!

SEREME - Saçmalama… Kim görev vermiş? Ne görevi?

TOROS - Neyse, bırak şimdi.

SEREME - Evet... Onu bırak şimdi. Demek neden biz? Demek sen öylece oturmuş boyuna

bunu düşünüyorsun?... Bunun yanıtını kim verebilir?... Belki zaman verebilir, ha?

Zaman sana bu sorunun cevabını açıklayabilir. Belki ilerde, bütün olacaklarla

birlikte, bir gün herşeyi anlayıveririz. Ama ancak yaşarsak senin de bilme şansın

olur. Yani, diyorum ki, meraklıysan, yaşamaya bak! Yaşa ve gör! (Toros’u gözden

geçirir.) Acaba sen, iyi misin?

TOROS - İyiyim.

SEREME - Hiç de iyiye benzemiyorsun!... Bana çok halsiz görünüyorsun. Gerçekten çok halsiz

olmalısın. Yoksa her şeye bu kadar kolay boş vermezdin. Belki de ben yanılıyorum.

Herkesle birlikte ölmeyince, bizi kurtulduk bellemek yanlış... Mutlaka, bu olan şey

bizi de etkiledi. Herhalde seni, daha çok etkiledi. İsteksiz davranman bu yüzden,

halsizlikten olmalı.

TOROS - Neye karşı bir istek duyacağımı da lütfen söyler misin, Sereme. Lütfen,

söyle!…Haydi!

SEREME - (Ateşle ilgilenip döner.) Peki!... Avcıyı düşün! Avcının söylediklerini düşün.

Yaşadığını bildiğimiz tek kişi o! 0, kente, sağ kalanları arayıp bulmaya gitti. Bulduğu

herkesi buraya yollayacak. Bizden istediği yalnızca gelecekleri burada beklememiz.

Burayı bir buluşma yeri yapmak bize düşüyor. Öyle değil mi? Bu da bir misyondur.

Öyle değil mi?

TOROS - Hiç kimse gelmeyecek, boşuna bekleme. Koca kenti geçtik. Sağ kalan yoktu.

SEREME - Biz bütün kenti, kentten kaçmak için geçtik! Sağ kalanları aramak için değil!

TOROS - ...Keşke biz de avcıyla dönseydik, Sereme! Bak, onunla geri dönebilirdik! Belki de

dönmeliydik. O zaman bir işe de yarardık.

SEREME - (Kırgın ve kızgın) … Ama bunu şimdi söylüyorsun!… Bunu söylemekte, hatta

düşünmekte biraz gecikmedin mi?

TOROS - Keşke bari ben onunla gitseydim… 0 adam, o ölü kente, sağ kalanları aramaya gitti.

Ben ne yaptım? Ben, senin eteğine sarılıp bu ormana sığındım! Aramızdaki farkı

görmeden edemezsin!

SEREME - Yeter! Ben o dehşet kentine asla geri dönmezdim. Sen de bu orman kıyısında

beni bırakıp onunla gidemezdin. Onun için bu konuyu bırak.

Page 5: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

5

TOROS - O adam herşeyi, bütün olup biteni bizden dinledi. Nasıl oluyor da sanki tüm olanları

ve olacakları biliyordu? Bir düşün. Biz ormana girerken, o, ormandan çıkıyordu.

Yüklendiği o koca sırt çantasıyla, o giyimiyle, sanki kıyamete hazırlanmış biri gibi...

Değil miydi?

SEREME - Çantasında umarım, bir de gaz maskesi vardır... Bütün o ölüler... Tanrım! Artık,

ancak gaz maskesi varsa, biri o kente girebilir.

TOROS - ...Belki de tüm kenti yakması gerekecektir. 0nca ölüyle başka türlü başedilmez.

SEREME - Herhalde bunu yapamaz! Koca kent, geleceğe aktarılacak bir belge oldu şimdi!

Herhalde, o da ‘Yokedici’ değildir!

TOROS - Düşündükçe... Neyi anlıyorum, biliyor musun, Sereme? Ben bu adamı müthiş

kıskanmaktayım!… Gerçekten! Onun yetkinliğini, misyonunu, kesinliğini,

kararlılığını kıskanıyorum. Sanırım bu ömrümde duyduğum ilk, kesin, gerçek, acı

kıskançlık!

SEREME - İyi!… Şimdi sana ne dememi bekliyorsun?... Bu yolla da olsa, sonunda bu duyguyu

tattın, işte! Kıskançlıkla tanıştın! Dilerim seni yeterince uyarır. Hiç değilse, bu

ormanda bir varlık gösterme çabasına girersin!

TOROS - Biz o adamdan, niye hep avcı diye söz ediyoruz ki?

SEREME - Çünkü, sanırım avcı giysiliydi de ondan.

TOROS - Aslında kimbilir necidir… Ama çok tuhaf biriydi!… Sence de tuhaf biri değil miydi?

SEREME - Evet!... Eğri burunlu ve sarı gözlüydü. Gerçekten tuhaftı. Çenesiz ve çok uzun

bacaklıydı… Gördüğümüz en tuhaf insan bile olsa, keşke buraya çabuk dönse!

Yanımızda ormanı bilen biri iyi olurdu.

TOROS - O buraya dönmez artık. Niye dönsün ki? Bak, sana söylüyorum. Bizi bırakıp gitti

diye sen bu adama çok bozulacaksın.

SEREME - Saçmalama, Toros!

TOROS - Sende ne zaman bir mantıksızlığa parmak bassam, bana hemen, ‘Saçmalama!’

dersin.

SEREME - Toros! Sanki evimizde, salonumuzdaymışız gibi; rahat koltuklarımızda

kuruluymuşuz gibi, gene kişilik çözümlemelerine başlama. Artık dayananam…

TOROS - Ama niye? Her zaman yeri ve her zaman zamanıdır! Çünkü bu da bir tür

hesaplaşma!… Aramızdaki her tür hesaplaşma ölüme dek sürecek. Bunu bilmen

gerekir. Öyle değil mi? Ölüm adama neden isyan ettirir? Çünkü, ölenle

hesaplaşma şansımız kalmaz da ondan!

SEREME - Artık kabullenmeliyim!... Sen asla, ‘Doğaya birlikte kesin dönüş yapılabilecek biri’,

değilsin! Olmadın ve olamazsın.

Page 6: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

6

TOROS - İşte, bunda haklısın! ...Peki, şimdi biz ne yapacağız, Sereme? Yanımızda, ömür

boyu rahat koltuklarımızı paylaşan dostlar da yok artık! Farkındasın; seninle ilk

kez, tam anlamıyla başbaşa kaldık. İşe bak! Burada insan türünün son örnekleri

oluyoruz. Bu koşullarda bir hukuk doktoruyla bir kadın sendikacı, ne yapabilir

acaba? Bir bilsem, niçin senle ben, geride kaldık? Bu insansız dünyada yeni bir

düzen mi denemeliyiz? Ne dersin?

SEREME - Niye son örnekleri oluyoruz? Bu şey... Her ne türdense bu çıkan savaş, dünyanın

her yerinde birden patlamış olamaz ya!

TOROS - Sen böyle mi düşünüyorsun? Yani, bu bir savaş mıydı?... Yani olup bitene savaş mı

kopmuştur, diyorsun?

SEREME - Başka ne olabilir ki? Silâhlanma yarışından ölesiye korktuk durduk! İnsanların

başına böyle bir iş açacağı belliydi. Herhalde korktuğumuza uğradık!

TOROS - Bilemeyiz ki... Herhalde ne olduğunu hiç öğrenemeyeceğiz. Ne garip! Bunu daha

yeni konuşuyoruz. Ben doğanın bir hışımı, bir yıkımı sanmıştım. Kuyruklu yıldızın

kuyruğuna girmek gibi falan...

SEREME - Hiç sanmam.... Zaten ne farkeder!... Doğanın hışımı... Ya da savaş… Ya da

terör... Ya da savaş kazası… Artık farkeder mi? İşte, olan oldu!... Evet! Şimdi

bizim için önemli olan, yaşamak! Yaşamayı başarmak ve umudumuzu yitirmemek!

Kendi kendime hep söylediğim şey de bu! Yaşamayı başarmak için, bir yerlerde bir

umut, mutlaka saklamak gerek. Çünkü umutsuz yaşayamayız!... (Kazandaki

yemekle, kapkacağın düzeniyle ilgilenir. Döner gelir.) …Yeter, Toros, düşünmenin

zamanı değil. Haydi, kımılda! Daha kimbilir ne kadar süre bu ormandan

topladıklarımızla yetineceğiz. Bak! Tavşanın yediği otlardan toplamak işe yaradı!

TOROS - (Tavşanı sever.) Evet! Unuttum. Bir de bu tavşan var! Acaba bu tavşancık nasıl

sağ kalmış?

SEREME - Sen onu kes de, pişirelim artık.

TOROS - Deli misin?

SEREME - Bize güzel bir yemek olur . Sen biraz güçlenirsin. Senin ihtiyacın var.

TOROS - Onun da canı bizimkiyle eşdeğer! Madem ki o da sağ kalanlardan! Hem aslında o

buranın asıl sahibi! Biz onu burada bulduk, öyle değil mi? Lütfen ona hakettiği

saygıyı göster!

SEREME - Sözünü ettiğimiz, bir tavşan!

TOROS - Evet! Hem de artık evcil bir tavşan! Bak! Artık salıverince kaçmıyor!

SEREME - Kaçacak hali mi var? Zavallıcık!

TOROS - Olsun! O da yaşıyor ve o da çözeceğimiz bilinmeze giriyor. Bil bakalım! Geride

niçin sen, ben ve bu tavşan, kaldık?

Page 7: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

7

SEREME - O zaman avcıyı da say. 0nu hiç saymıyorsun. O da sağ kalanlardan.

TOROS - Onun geride kalış nedeni belli, Sereme. Sen de ben de biliyoruz ki, o buraya sağ

kalanları toplayacak. Kente bunun için gitti. Öyle değil mi? Ben ne yaptım? Ben

senin eteğine sarılıp bu ormana geldim.

SEREME - 0 zaman, sen de, geldiğin bu ormanda bir işe yara. Haydi, gel! Ot toplayacağız.

Yalnız başıma, korkuyorum.

TOROS - Korkacak ne var? Ne canlı… Ne cansız… Koca ormanda, bir ruh bile yok!

SEREME - İnsanı tedirgin eden de bu ya!… Neden ortalıkta hiç bir canlı yok? Bütün olması

gereken orman canlıları, neredeler? Öldülerse, ölüleri nerede? Birdenbire nasıl yok

oluverdiler? Onları bu orman mı yuttu? Eriyip toprağa mı aktılar? Hele bu derin

sessizlik... Yaprak kımıldamıyor. Hiç bir esinti yok. Hışırtı bile yok. Oysa ağaçlar

gün geçtikçe büyüyorlar. Yapraklar her gün daha irileşiyor. Beni en çok ormanın bu

sessiz canlılığı ürkütüyor! Şu ağaç tepelerine bak! Bu açıklıkta bile göğü

neredeyse kapattılar. (Ağaç tepelerine bakarak ürperir. Ateşin yanına oturur.

Büzülür. )

TOROS - ( 0 da çevresine bakınır. Tavşanı yere bırakır.) Haklısın! Bu orman canlı! Hem de

bu orman azgınca canlı!… Çok geçmeden bizi de yutar bu orman!

(Toros, kütük boyunca, sırtüstü yere yatar. Ellerini başının altında kavuşturur.

Sereme ateşin yanında tortop olur. Hafif hafif öne arkaya sallanır. Sonra öylece,

ikisi de kıpırtısız kalırlar…)

(Sağ yandan, sarmaşıkların arasından, bir genç kızla genç bir erkek, ÇİMMİ ile KAV,

sahneye girerler. Sahnenin kıyısında bir süre soluklanarak dururlar. Sağlıklı

güzellikleri henüz üzerlerindedir. Bu çift her zaman belirgin bir ışık içinde

tutulmalıdır. Onlar Toros’la Sereme’yi farketmezler. Zaten çiftlerin biribirlerini

farketmeleri olanaksızdır. Çünkü görüleceği gibi ancak günün sonunda biraraya

gelirler.)

KAV - (Bir zafer kazanmış gibi mutludur.) İşte, tepedeyiz, Çimmi! Bak! Başardık!

Başardık, gördün mü?… Aferin sana! İyi tırmandın. Göreceksin. Bundan sonrası

kolay!

ÇİMMİ - (Geldikleri yöne dönmüş, görüntüye bakmaktadır.) Gel, buradan bir bak, Kav!

Denizle kent, buradan ne kadar güzel görünüyor!... (Yanına gelen Kav’a sarılır. )

Buradan bakınca kim diyebilir ki, bu bir ölü kent, şimdi? Sanki her şey, sihirbazın

değneğiyle durdurulmuş gibi. Sanki şimdi iyilik perisi yetişip büyüyü bozacak.

Page 8: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

8

Gemiler denizde süzülücek. Arabalar yollarda akmaya başlayacak Hiç bir şey

olmamış gibi!... (İç çeker.) Hiç bir şey olmamış gibi!...

KAV - Burada oyalanamayız. Gidiyoruz, gel!

ÇİMMİ - (Yere otururken) Biraz dinlenmeyelim mi?

KAV - Gitmeliyiz. Güneş tepeye varınca nasılsa beklememiz gerekecek. İşte o zaman

dinleniriz. Bundan sonrası kolay. Bundan sonrası düzlük… Buluşma yerine bugün

varmalıyız. Haydi! Gayret et!… Hem açsın. Kursağında bir şeycik yok. Devamlı

kustun. Orada yardım ve yiyecek bulacağız. Haydi!

ÇİMMİ - Artık açlık duymuyorum.

KAV - Duymalısın. Ben de açım. Burada zaman yitiriyoruz. Keşke hiç beklemeden yola

çıkabilseydik...

ÇİMMİ - Hep o berbat koku yüzündendi. Bütün pencereleri kapadık. Bütün kolonyayı yatağa

döktük ama, gene de yararı olmadı... İyi ki buldu o adam bizi, Kav. Bulmasaydı ne

yapardık? İyi ki o adamın sesini duyduk... Tamam! Tamam! Kızma. Gidiyoruz.

Kalktım. (Kalkar.)

(Orman yönüne dönerler. Çimmi irkilir.)

KAV - Ne oldu?

ÇİMMİ - Bu orman, insanı korkutuyor... Beni korkuttu!

KAV - Neden? Nesi var?

ÇİMMİ - Baksana! Nasıl da karanlık! Sen korkmadın mı?

KAV - Orman işte!

ÇİMMİ - Şşşşşş!… Dinle!

KAV - Ben bir şey duymuyorum.

ÇİMMİ - Sessizliği dinle! Ürkütücü değil mi? Tıpkı sağırlık gibi. Neden bu kadar sessiz?

KAV - Bilmiyorum!

ÇİMMİ - Üstelik burası tepe.

KAV - (Dinler.) …Haklısın. Hiç ses yok.

ÇİMMİ - Esinti de yok. Ne esinti var, ne de ağaçların hışıltısı. Peki, hani kuş sesleri?

KAV - Hiç kuş yok ki!

ÇİMMİ - Ama neden? Sen buraya daha önce de gelmiştin. Hani sincaplar vardı?

KAV - Ne yapalım, Çimmi? Onlar da yok!… Herhalde hepsi ölmüşlerdir!

ÇİMMİ - …Ya yolu bulamazsak?

Page 9: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

9

KAV - Buluruz.

ÇİMMİ - Bulamazsak ne yaparız?

KAV - Buluruz! Öğlen geçince güneşi arkamıza alacağız. Akşam olmadan oraya

varırmışız. Haydi, yürü! Korkma! Ben yanındayım.

(Kav, Çimmiyi iki elinden tutar. Sonra kollarını gerer. Bastığı yerde, onu kendi

çevresinde savurarak döndürür. Çimmi kahkahalarla gülmeye başlar. Kav durur.)

ÇİMMİ - (Gülmesi dinince) Ne kadar güçlüsün, Kav! (Kav’ a sarılarak dinlenir.) Ne kadar

korkusuzsun… Sen hiç korkmaz mısın?

KAV - (Duraklar. Şakaya vurur.) Niye korkacak mışım? Sen yanımdasın! Beni korursun.

Korursun, değil mi? (Çimmi’nin kollarındaki kasları yoklar.) Ama bir bakayım hele,

bunun için yeterince güçlü müsün? Yoo! Hiç de güçlü değilsin. Gördün mü?

Yogaya gideceğine, benim gibi dövüş sporlarına gitmeliydin!

( Gülüşüp itişerek sahneyi sola doğru aşar, kayalığın gerisinden çıkarlar.)

(Sahne bir süre sessiz kalır. Toros, aniden, sessiz ve çevik, ayağa kalkar. Seyirciye

yaklaşır. Seyirciye ulaşmaya kararlı bir tavırla tek tek onların gözlerini arayarak

konuşmaya başlar. Konuşması, iç düşüncesinin dinamizmiyle yüklü, içten ve

etkileyicidir.)

TOROS - Biz, neye uğradığımızı bile anlamadık ki! Hayır!... Asla anlamadık... Gene de

olanları size anlatmaya çalışmalıyım. Çünkü bilmeniz gerekiyor. Daha üç gün

önce, biz de sizin dünyanızda yaşıyorduk. O bildiğimiz dünyada! Üç gün önce...

Yani o gün... İnanılmaz güzel bir tatil sabahıydı. Sereme’yle ben, hazırlanmış, güzel

evimizde konuklarımızı bekliyorduk. ...Şaka olsun diye öyle dediğimiz, her

köşesinde kendi tasarımımız, kendi el emeğimiz olan, Güzel Evimizde! O hafta,

ikimiz için de yorucu, zorlu bir çalışma haftasıydı ve iyi bir tatili haketmiştik. O günün

güzel geçmesi için, o güne iyi hazırlanmak için de gene çok emek vermiştik. En

sonunda, rahat koltuklarımızda, her zamanki hafta sonu konuklarımızı beklerken...

Hattâ ben içimden, “Bakalım kapıyı önce kim?… Horan mı?… Çama mı?… Donak

mı?… Önce hangisi çalacak?…” derken... Birdenbire... Kavurucu bir beyazlığa

gömüldük!... O kadar. Gerisini bilmiyoruz... İşte hepsi bu! Başka anlatacak hiç bir

şey yok… Kesinlikle neye uğradığımızı anlamadık!

Bu ne kadar sürdü? Ne kadar zaman geçti? Bilmiyoruz… Biz, sanki bir komadan

uyandık. Bir komadan uyanmış gibi bitkindik. Pencereden bakmayı akıl ettiğimizde,

insanları cadde boyunca heryerde, yerlere yamanırcasına kıvrılmış kalmış gördük...

Page 10: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

10

Onlara ulaşmak için asansör çalışmıyordu. Merdivenleri indik. Caddeye çıktık.

Gördüğümüz o insanların hepsi de, ölüydüler... Caddeler boyunca, mısır taneleri gibi

saçılmış kalmış ölüler görüyorduk... O zaman Sereme, “Bu ölü kentten bir an önce

kaçmalıyız,” dedi, “Ormana sığınmalıyız! Ormanlar hep canlıdır!” dedi. Öylesine

bilir gibi konuştu ki, ormana ulaşmak için yürümeye başladık. Araçlar işlemiyordu.

Bu ormana ulaşmak için kenti baştan başa geçtik. Sağ kalmış tek bir kimse yoktu...

Peki... Biz, neye tanık olmuştuk? Doğa’nın yok edici gücüne mi? Yoksa, hiç

bilmeden, gerçekten son savaşı mı yaşadık? Bizim üzerimizde en son ve en yeni

silâhı mı denediler? Bütün bir kentin yaşamını gene bir silâhı denemek için mi yok

ettiler?...

Öyle bile olsa, neden herkes ölmüşken, Sereme’yle ben, biz ikimiz yaşadık?...

Aslında ben hep bunu soruyorum. Buna yanıt arıyorum. Çünkü, bunu bilmek benim

için yaşamış olmaktan daha önemli!... Eğer ölmeyişimiz yalnızca bir raslantıysa, ben

buna isyan ediyorum. Eğer kaderse, o zaman nedenini bilmek isterim. Bilmek

hakkım!... Sereme’yle benim, çocuğumuz yok. Hiç olmadı. Çünkü olamazdı...

Hele şimdi artık, ne onun, ne benim çocuğumuz olabilir!… Nuh, gemisine, çiftleri

koyarken, çoğalacakları koydu. Değil mi?... Tüm çevremizde, benim bildiğim,

çoğalamayacak, çocuğu olmayacak tek çift biziz. Bizken, öyleyken, o zaman neden

geride kalan biziz?...

(Toros, canlılığını yitirir. Oturacak bir yer ararcasına bakınır. Gider, eski yerine

oturur.)

Bunu bilmek hakkım olmalı. Neden geride kalan biziz?…

( Yeniden sırtüstü yatar. Ve kıpırtısız kalır…)

(Çimmi ile Kav, sağdan girerler.)

KAV - Çok yavaş gidiyoruz, Çimmi. Daha çabuk yürüyemez misin? Dayan bana. Yaslan!

Hadi yaslan!

ÇİMMİ - Soluğum kesildi. Dur biraz.

KAV - Hayır. Yaslan bana. Daha kolay yürürsün. Şöyle iyice yaslan.

ÇİMMİ - Çekiştirme. Gidemem. Şurama sancı girdi.

KAV - (Çimmi’yi kendine döndürür. ) Nerene girdi? Hadi göster. (Yüzünü görür. ) Neyin

var senin? Tanrım! Sen bitmişsin! Yürüyemiyeceksin. (Sırtını dönerek Çimmi’nin

önüne çömelir.) Başka çaremiz yok. Haydi, bin sırtıma!

Page 11: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

11

ÇİMMİ - Daha neler? Çocuk muyum?

KAV - Sana, bin, dedim!

ÇİMMİ - Ben de, olmaz, dedim!

KAV - (Ayağa kalkar.) Peki ne yapacağız Çimmi? Yüzün bembeyaz kesilmiş. Kendini bir

görsen.

ÇİMMİ - Yoruldum… Ondandır. Hiç yürüdüğüm yoktu ki! Şimdi geçer.

KAV - Bu yorgunluktan falan değil!... Aklıma ne geliyor, bilsen!... Son günlerde çok sık

gönlün bulandı senin. Hem, olur olmaz zamanlarda! Sakın, sen, şey olmayasın?…

ÇİMMİ - ( Kav’ın karşısına geçer. ) Ney?

KAV - Olamaz mı? Düşün biraz!... Olabilir, değil mi?... (Avucunu Çimmi’nin karnı

üzerine bastırır.) Olamaz mı?

ÇİMMİ - ...Belki de öyledir, Kav!... Yani, olabilir!... Sanırım, olabilir!... Yani, belki de

öyleyimdir… (Biraz da gururla) Aslında emin olmayı bekliyordum... Umarım

öyledir!...

KAV - (Biraz sessiz durduktan sonra Çimmi’yi göğsüne çeker, sarar.) Tanrım!… Bunu

düşünmeliydik… Zavallı Çimmi!... Zavallı kızım benim!

ÇİMMİ - (Şaşırır. Kav’ı itekler.) Ne oluyoruz şimdi? Ben niçin zavallı oluyorum?

KAV - Şu başına gelenin herhalde sırası değildi, Çimmi!

ÇİMMİ - Şu başıma gelen mi?… ‘Şu başıma gelen!’ ha? Bir çocuğumun olması şansıma,

böylesi güzel bir şeye, ‘başıma gelen’ mi diyorsun?... Hem, dur bakalım!... Sana ne

oluyor? Ben yakındım mı? Onu taşıyacak olan ben değil miyim? Sana ne oluyor?

KAV - Ama, Çimmi! Hiç bir küçük insan böyle bir dünyaya gelemez! Gelmemeli!

ÇİMMİ - Nasıl bir dünyaya?... Henüz ne olduğunu bile bilmiyoruz. Ayrıca, dünyanın başına

ne geldiyse ben umursamıyorum. Gerçekten umursamıyorum. Her ne geldiyse

gelmiş. Ne yapalım yani?…

KAV - Tamam! Tamam! Sorun yapmayacağız. Tamam!

ÇİMMİ - O bildik dünyayı yitirdiğimize üzülemem. Çok utanıyorum ama, herkesle birlikte

ölmediğimize, seviniyorum ben. Gerçekten seviniyorum! Her ne olduysa, oldu.

Olanlardan sorumlu bile olsak - ki mutlaka sorumluyuzdur - umurumda değil!

KAV - Tamam, dedim. Tamam! Sana, sorun yapmayacağız, dedim. Şimdi gel, dinlen

biraz.

ÇİMMİ - Şimdi gidebiliriz. Ben iyiyim. Dinlendim!

KAV - Gerçekten iyi misin?

ÇİMMİ - İYİYİM! Yürüyebilirim.

Page 12: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

12

KAV - Olsun. Gel! Şurada oturalım biraz.

(Birlikte otururlar. Çimmi Kav’a yaslanır. Sokulur. Sarılır.)

ÇİMMİ - Gündüzler ne uzunmuş meğer!... Değil mi? Bir kısacık gün boyu böylesine çok

yaşanabileceğini bilemezdim. Ben bu yaşadığımız son üç günü çok uzun yaşadım,

biliyor musun?

KAV - Şurada bir açıklık var, Çimmi! Gidip bakmak istiyorum. Belki yolu saptamaya yararı

olur. Sen otur. Dinlene dur! Burada dinlen sen biraz... (Çimmi’yi kendinden ayırır.

Oturtur. Çıkar.)

ÇİMMİ - (Kav’ın ardından uzun uzun baktıktan sonra seyirci yönüne döner. Sevecenlikle,

ama seyirciyle değil, kendi kendine ve Kav’la konuşmaktadır. ) Sevgili Kav!...

Karşılıklı konuşmalardan sıyrılma ustası Kav!… Farkında bile değilsin ama senin

yanında babasıyla gezmeye çıkmış küçük, mutlu bir kız gibiyim… Elbetteki babamın

yanında değil, sevdiğim erkeğin yanındayım! Bak! Mutluyum, bile diyebiliyorum.

Küçük, mutlu bir kız olduğumu neden sana da söyleyemeyeyim?... Aslında seninle

hiç şöyle, bir türlü oturup, esaslı bir konuşamadık ki! Sanırım her zaman,

zamansızlıktandı!... Ama artık konuşabiliriz. Çünkü artık bütün zamanlar bizim!

Seninle artık sanırım, gerçekten konuşabiliriz… Hem, eskiden yalnız geceler

bizimdi. Şimdi gündüzler de bizim! Ama seni zorlamam. Seni hiç bir şey için asla

zorlamam. Bunu biliyorsun. Bana kendiliğinden gelmelisin… Sana çok borçluyum,

Kav! Eskiden, seni tanımadan önce, sanki benden başka herkesin, ama herkesin,

kendine ait bir öyküsü vardı. Herkes, benim dışlandığım, o kendine ait öykünün

içinde yaşıyordu. İşte seni tanıdığımdan beri, benim de kendi öyküm var! Ben de

kendi öykümün içine yerleştim. Artık kendi öykümün içinde yaşıyorum. Ve,

kendiminkini, inan çok sevdim. Çünkü içinde sen varsın!... Beni sırtına alıp bir

çocuk gibi taşıyacaktın. Beni gene şaşırttın. Beni hep, saşırtarak mutlu ediyorsun.

Tıpkı sana ilk rasladığım arkadaş düğününde, bir tabak pastayla çıkıp yanıma

gelivermen gibi!… Evimin taksitlerini ödemeyi kendiliğinden üstlenmen gibi!...

Annemi yitirdiğim evde yaşamayı, benim kadar sevmen gibi... Her gün bitiminde,

trafik gürültüsüyle inleyen, homurdanan, çığlık atan o kenti yokuş yukarı göğüsleyip

evimize ulaştığımda; beni, doğduğu yere yumurtlamaya dönen o somon balıklarına

benzetmen gibi!... Ama çok suskunsun, Kav! Sohbet edilemez Kav!… Geçmişinde

sana acı çektirmiş bir sevgili olmalı! Ben böyle düşünüyorum. Sanırım böyle

düşünmek hoşuma gidiyor... Ama, şimdi iyi ki her şey geçmişte kaldı. Ne kadar

iyi!… (Yoga oturumunda dinlenme pozunu alır.) Sonsuzluk bu olmalı! Herşey

geçmişte kaldı ve gelecek de yok!......... İşte bunu sevdim!… Bu duygu… Çok

güzel!... Çünkü ben, çok iyiyim!... (Gözlerini kapatır. Bir süre kıpırtısız kalır. Birden

gözlerini açar. İlk kez seyirciye konuşur.) Sonsuzluk, gerçekten bu olmalı! Her şey

geçmişte kalır ve gelecek yoktur… Eğer o anda iyiysen - ki ben çok iyiyim, - bu

Page 13: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

13

duyguyu tatmak gerçekten çok güzel! Çok, çok, çok güzel!… (Gözlerini yeniden

kapatır. Kıpırtısız kalır.)

( Bir süre geçer. Toros, doğrulup oturur. Sereme’ye doğru döner. Ona bir süre

baktıktan sonra konuşur.)

TOROS - Şimdi anlıyorum... ( Sereme duymaz. Toros, Sereme’ye duyurmak için yineler. )

Şimdi anlıyorum!

SEREME - (Silkinir. ) Bir şey mi dedin, Toros?

TOROS - O, ölen yakınlarını aramaya gitti. Şimdi çok iyi biliyorum ki, o aslında kendi

insanlarını bulmaya gitti. Şu, avcı dediğimiz adam!…

SEREME - Olabilir!

TOROS - O, kente, kendi ölülerini arayıp bulup gömmeye gitti.

SEREME - Evet! Olabilir!

TOROS - (Ayağa kalkar. Sereme’nin yanıbaşında durur.) Benim kimsem yoktu... Yaşamım

boyunca hiç kimsem olmadı... Ben ömrümde kimseyi gömmedim. Hiç kimseyi

toprağa vermedim.

SEREME - Şimdi bunun için oturmuş kendine acıyor olamazsın, Toros!

TOROS - Keşke bir yavrumuz olaydı, Sereme... Toparlacık kafasını bir kezcik göğsümde

sıktığım... Serin yanaklarını yanağıma dayadığım... Körpecik nefesini kokladığım

bir bebek...

SEREME - (Dikkat kesilmiştir. Usulca) Tanrım! Tıpkı bir kadın gibi konuştun!...

TOROS - Minicik avuçlarından can eksilmesin diye içim titreseydi. Üstüne örttüğüm toprağın

başında kaskatı donsaydım... Razıydım. Keşke bir yavrumuz olaydı…

SEREME - Bu koşullarda böyle düşünmek için deli olmalı insan. (Ayağa kalkar.) İyi ki ardından

yanacak kimsemiz yoktu.

TOROS - Az önce düşündüm de… Horan’ı, Çama’yı, Donak’ı, arayabilirdik. Ama onları da

aramadık.

SEREME - Kesin ölmüşlerdir. Sağ kalmış olsalardı, mutlaka, bizden önce onlar bizi bulurlardı.

TOROS - Evet! Onlar, doğru sana koşarlardı. Orası doğru! Her biri doğru sana koşardı.

Ama sağ kalan sensin. Onlar için ayni şeyi yapmadın.

SEREME - Ne yapmama beklerdin? Seni bırakıp onlara koşmamı mı? Onları sen de

aramadın... Asıl senin arkadaşlarındılar. Unuttun mu?

Page 14: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

14

TOROS - Ama, senin sevgilindiler!

SEREME - Şimdi bana bunu yapma, Toros! Durup dururken bir de aklını oynatman gerekmiyor.

TOROS - Onlar seni seviyorlardı, Sereme. Sana aşıktılar. Biliyorsun!

SEREME - .. Aşık olabilirlerdi..... (Bir süre durur. Sonra) Ama aşığım, değildiler!

TOROS - Ama, işte, ortadaki gerçek, benim parmak basmak istediğim, senin vefasız oluşun.

SEREME - Bir kez daha söylüyorum. Şu orman da tanık olsun!... Tanrım! Sen ne dediğini

biliyor musun? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?

TOROS - Farketmiş görünmezdim, değil mi?

SEREME - Ne farkedecektin? Neyi farkedecektin?… (Yumuşar.) Toros, ben seni hiç

aldatmadım. Ne gerçekte... Ne de düşüncede.

TOROS - (Neredeyse üzüntüyle) Biliyorum. Onca fırsat varken… Aldatmadın.

SEREME - Ayrıca bunları konuşmanın ne yeri, ne zamanı… (Dönüp ocağa gider. Ateşe çalı

sürer.) Ne gereksiz düşünceler… Bu saçmalarla uğraşmak yerine ot toplamaya

gitsek ya!

TOROS - (Amaçsız dolaşır.) Diyorum ki... Acaba biz ölümsüzlüğe mi kavuştuk?

SEREME - Bana kalırsa, cehennemdeyiz.

TOROS - Hiç sanmam! Bu günlerde öteki taraf böylesine tenha kalamaz. Bunca yoğun

zorunlu göçten sonra şimdi orası öylesine kalabalıktır ki, ne yapacaklarını

bildiklerinden bile kuşkuluyum. Şimdi orada ‘Kriz Komiteleri’ falan kurulmuştur.

SEREME - (Söylenir.) İyi! Sen otur, bu konuda da kafanı biraz yor. Otur, bu konuda da

şakalarını üret. Birlikte güleriz, fena mı, hele hazır olsunlar! Ben ot toplarken sen

burada otur. Bunları düşün! Nasılsa bir işin yok! (Yerde bir şey aranır. Tavşanı

ayağıyla itekler. Altındaki bez torbayı çeker. Alır.)

TOROS - (Eğilip tavşanı yerden kaldırır. Sever.) Bu tavşanı incitme Sereme. 0nu incitirsen

ben de incinirim.

SEREME - Biliyorum. O incinirse sen de incinirsin. O kaybolursa sen de kaybolursun. O ölürse

sen de ölürsün... (Ormana girmeden önce Toros’a seslenir.) Bak! Bu yöne

gidiyorum! Geri dönmezsem, hiç değilse beni ara. Olur mu? Tavşanın buna engel

olmaz, değil mi?

(Sereme çıkar. Toros, yerine döner. Oturur. Arkasına kaykılır. Arada sırada

tavşanı okşamaktan başka bir şey yapmaz.)

Page 15: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

15

(Çimmi kımıldar. Mutlulukla iç geçirir. Gözlerini açar. Çevresine bakınır.)

ÇİMMİ - Nerede kaldın ama, Kav? Haydi artık gel!… (Kendi kendisiyle konuşmayı sürdürür.)

...Aslında biz ne kadar şanslıymışız... Şimdi bunu düşündüm. Bu iş başımıza

geldiğinde, yani tam o olan şey olduğu sırada, ya biz seninle birlikte olmasaydık? Ya

ayrı ayrı yerlerde bulunsaydık? Belki de bir daha hiç kavuşamazdık!... Gerçekten ne

kadar şanslıymışız!... Hele ya ben, evde yalnız başıma olsaydım? Yapayalnız?...

İyi ki değildim! Gerçekten, çok şanslıyım!... Daha daha başka, ne düşündüğümü

bir bilsen! Bizim tek bir eksiğimiz kalmıştı. Biliyorsun! Sevgimiz hiç sınavdan

geçmemişti!... İşte şimdi artık, bir sınava dayanacak mı diye korkmaya da gerek

yok! Sevgimiz hiç değişmeyecek! Çünkü artık, sonsuzluktayız! Sonsuzluk,

değişmeyişin simgesidir. Öyle değil mi ama? Haklı değil miyim?... (Bakınır.) Haydi

ama, nerde kaldın?… (Birden yerde bir şey görür) Bu da ne böyle?... (Ayağa fırlar.

Eğilip bakar.) Bu da ne?... Kav!... Buraya gel. Koş! Kav! Çabuk yetiş!

Neredesin? Kav? Koşsana!

KAV - (Koşup gelmiştir.) Ne var? Ne oldu? Çimmi, ne oldu?

ÇİMMİ - (Gerileyerek yeri gösterir.) Şuraya bak!

KAV - Evet, ne var?

ÇİMMİ - Baksana! Şuna bak!... Bir böcek!

KAV - Seni soktu mu?

ÇİMMİ - Hayır.

KAV - Ama ödümü kopardın!

ÇİMMİ - Ama ben, böcekten çok korkarım!

KAV - Hani? Nerede? Göremiyorum.

ÇİMMİ - İşte!

KAV - (Heyecanlıdır.) Çimmi! Bu şimdiye dek rastladığımız ilk canlı! (Çömelir.) Çok garip

bir yaratık!

ÇİMMİ - Çok korkunç bir yaratık!

KAV - Evet. Doğrusu, çok korkunç görünümlü!… Hiç böylesini görmedim…

ÇİMMİ - Dikkat et!

KAV - Şu kabuğuna bak! Pırıl pırıl! Şu uzun antenlerine bak. Bak, bak! Bacaklarının

üstünde kendini nasıl da yükseğe kaldırıyor!

ÇİMMİ - Dürtükleme! Isıracak.

KAV - Belki de zararsız bir hayvancıktır.

Page 16: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

16

ÇİMMİ - Şurada bir tane daha var! Anneciğim! Orada da gördüm. Ayağına doğru geliyor,

Kav. Kaç oradan!… Kaçalım buradan, Kav! Burası onların evi! Gel, kaçalım

buradan...

KAV - Korkma!... Korkma! Ne var sanki bu kadar korkacak?

ÇİMMİ - Gidelim buradan.

KAV - Peki, tamam, gidelim… Biraz dinlendin ama, değil mi? Gel! Şu yöne doğru

gideceğiz! (Çıkarlar.)

(Toros tavşanı yere bırakır. Belge çantasını omuzundan kucağına alır. İçini karıştırır.

Çıkardığı bazı kâğıtlara bakar. Ocağın yanına gider. Elindeki kâğıtları ateşe atar.

Çömelir. Alevleri seyreder… Daha sonra birer birer çantadan çıkardıklarını, her

birini inceledikten sonra teker teker, ateşe atmaya başlar. Sereme girer. Bu kez içi

dolu bez torbayı Toros’un yanına, yere atar. Ayakta durur. Toros’u seyreder.)

TOROS - Ne yaptığımı biliyor musun?

SEREME - Görüyorum.

TOROS - Yükten kurtuluyorum.

SEREME - Fazla da bir yük, değillerdi.

TOROS - Sen öyle san… Bu çantanın içindekileri sen hiç merak etmedin ki!

SEREME - Yangında ilk kurtarılacaklar çantası!… İçinde merek edecek ne olabilir?

TOROS - Artık hiç birinin değeri kalmadı.

SEREME - En azından belgesel değerleri vardır.

TOROS - Kimin için? Bizden sonra yaşayacak insanlar için mi?

SEREME - Adreslerimizden, kentte yaşadığımız yeri inceleyebilirler, değil mi? Belki yeni

kullanılan bir malzeme, bir seramik, bir sıva, bir yapıştırıcı bizi korudu... Bak, ne

diyorum! Şu kaya bir kitabe yazmaya uygun. Bence bunu yapalım. Oraya

kazıyalım. Olanı anlatalım ve onları uyaralım.

TOROS - Kimleri? Bizden sonra yaşayacak olanları mı?

SEREME - Ne de olsa, bizim yaşamamız, bir işe yaramalı!

TOROS - Yapma, Sereme. Kendimi hayalci sanırdım. (Kâğıtları teker teker ateşe atar.)

Pasaportlar… Kredi kartları… Ödüller… Banka hesapları… Önemli yazışmalar…

(Elinde bir kâğıtla duraksar.)

Page 17: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

17

SEREME - Dur! Onu atma! (Kâğıdı Toros’un elinden alır.) Bu bana yazdığın ilk mektup! Bu

özel kâğıdından tanıdım! Sakladığını bilmiyordum. Sende ne arıyor? Bende

olmalıydı. (Mektuba göz gezdirir.)

TOROS - (Sereme’nin omuzundan mektubu okur.) Bu mektubu yazmaya çok önem

vermiştim... Beni bu mektupla tanıyacaktın. Bana özel ne varsa içine koymak

istemiştim... Bir baş yapıt olsun diye uğraştım. Belki de oldu!... O zaman ben

buydum!

SEREME - Sana hak veriyorum! Doğrusu, sen, buydun! Evet! Ama sen zaten hep busun!

TOROS - İstesem, yüksek sesle bana da okur musun?

SEREME - Doğrusu, hayır, hiç istemem!… (Mektuba göz gezdirmeyi sürdürür.) Bu mektubu

alınca da, narsizmin, kendini beğenmenin en uç örneği diye düşünmüştüm. Gene

aynını düşünüyorum. (Mektubu ateşe atar.) Yeri orası!

TOROS - Tamam! Yakalım gitsin. Anıların gereği yok.

SEREME - (Çömelir. Ateşi seyreder.) Ben anıları değil, mektubunu öldürdüm. Anılar değerli…

Anılardan başka neyimiz var?

(Toros, çantadaki herşeyi ateşe atar. Sereme’nin yanına çömelir.)

TOROS - Beni niye engellemedin? Hani en azından belgesel değerleri vardı?

SEREME - Boş verdim. Didişmeye değmez. (Ateşle biraz ilgilenir. Sonra torbadan çıkardığı

otları tek tek elden geçirerek yemek kazanına atmaya başlar.)

TOROS - (Ayağa kalkar. Gezinir…) Yaşamımızla sarmaş dolaş olmuş kişiler… Horan...

Çama... ya da Donak... Şimdi neredeler?... Kimbilir hangi köşede kıvrılıp kaldılar.

Soframızı şenlendirmede, briç dörtlüsü kurmada, piknik sepetlerini taşımada bize

çok iş gördüler. Ama keşke şimdi burada olsalardı. Asıl şimdi gerekliler…

Söylemek istediğim... Sereme, sana teşekkür borçluyum! Dostluklarımı bozmadın;

hattâ onları sürdürmemi sağladın. Bunu hep söylemek istemişimdir.

SEREME - Arkadaşların için elimden geleni yaptım.

TOROS - İşin tuhafı... Ben kendimi hep yalnızlığa mahkûm biri gibi gördüm. Onun için

sanırım, şimdi gerçek yalnızlıkta, biraz şaşkınım...

SEREME - Benimle olmak, yalnızlık demektiyse; ve yalnızlık demekse, iyi, teşekkür ederim!

TOROS - Hayır!... Başka bir şey söylemeye çalışıyorum, biliyorsun. Kabul et! Bu, bir tür özür

dilemeydi.

SEREME - Sözcükleri doğru kullanmayı denesen...

TOROS - Görüyorsun işte! Alışkanlıklarımızı bu ormana da taşıdık... Düşüncelerimi

okuyamamaktan sen hep nefret ettin.

SEREME - Ben seni anlamaya çalışırdım, Toros. Senin benim için hiç yapmadığın şey.

Page 18: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

18

TOROS Ama aslında, yanlış!... Belki sen bilmiyorsun ama... Beni neden terketmediğini çok

sık düşünmüşümdür. Ta başından beri!... Kendi kendime hep, “Benden iyisini

nerden bulacaktı?” dedim durdum... Yani bu doğru da olabilirdi, değil mi? Aslında

sana iyi bir yaşam düzeyi, mesleğinde destek ve tam bir özgürlük sağladım. Bir

kadın daha ne ister?

SEREME - (Sadelikle) Bir çocuk! Bana sorsaydın, “Bir çocuk!” derdim. Doğrusu, ben bir

çocuk isterdim... Onu da sen istemedin.

TOROS - (Sereme’ye arkasını döner. Sonunda kendini tutamaz ve parlar.) Çocuğun olmasın

diye tüplerini bağlattıktan sonra, ne hakla çocuk isteyebilirdin? Çocuğumuz nasıl

olacaktı? Hadi, bana da anlat.

SEREME - (Sakin tavrını bozmaz.) Pekâlâ evlât edinebilirdik.

TOROS - Hâlâ ayni tutum, ayni sözler!… Bana sormadan tüplerini bağlattın. Sonra da gelip

zalimce, “İstiyorsan ayrılırız!” bile dedin!… Ben bunu söylediğin için seni asla

bağışlamadım.

SEREME - Ama, sen anlamadın, Toros. Ben sana bir şans vermek istemiştim.

TOROS - Sen bana hangi şansı verdin?

SEREME - Ben yapamazdım. Ama başka bir kadın, seçtiği herhangi bir erkekten, sana istediğin

o çocuğu doğururdu... Ben sana o şansı verdim!

TOROS- (Bu sakin sözler, sanki yüzüne çarpılmıştır. Güçlükle konuşur.) ...Demek…

Biliyordun!…

SEREME - Çocuğunun olamayacağını mı?... Evet, biliyordum!... Doktorun, çağırıp söylemişti.

Benimle uzun uzun konuştu.

TOROS - (Hafif sesle) Hangisi?

SEREME - Psikiyatristin!

TOROS - Ne zaman?

SEREME - Kendi iç çatışma sürecinde, bir an gelmiş; sana ihanet etmem olasılığını

kabullenmişsin. İşte o zaman! O zaman doktorun beni çağırdı. Konuştu. Onu

adamakıllı korkutmuşsun.

TOROS - Öyleyse, niye peki?... (Sızlanması gene kızgınlığa dönüşür.) Öyleyse neden gene,

gidip tüplerini boş yere bağlattın?

SEREME - Ama işe yaradı. Değil mi?... Çocuğun olamayacağını bile bile ille de benden bir

çocuk istemene böylece bir son verdik. Değil mi?

TOROS - (Suskun bir süre geçirdikten sonra, iyice yıkılmıştır. ) Meğer tüm yaşantımız bir kara

gülmeceye dönüşmüş de… Benim hiç haberim olmamış!...

Page 19: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

19

SEREME - Hayır, benim canım kocam... Aslında yalnızca bu bölümü... Ve yalnızca benim

için… Biraz yürek paralayıcı oldu. O kadar!

TOROS - (Haykırarak) Bana bildiğini söylemedin!

SEREMIE - (0 da haykırır.) Asıl sen bana söylemedin! Asıl sen kendindekini sakladın. Olanı,

yada olmayanı, asıl sen benden gizledin!... Durumunu bilseydim, razı olduğunu

bilseydim, sana bir çocuk yapardım... Horan’dan, Çama’dan, ya da Donak’tan!…

İçlerinden biri, kabul ederdi.

TOROS - (İnanamıyarak) Onlara söyleyerek mi?

SEREME - Elbette, söyleyerek! Çağımızda çocukların, kendilerini isteyen anababadan doğma

hakları var. Öyle değil mi?... (Kızgınlığı geçer. Umutsuzca çevresine bakınır.)

Tanrım!... Şu koskoca, sağır, insansız, insafsız ormanın ortasında, tutmuş sana,

çağımızın haklarından sözediyorum!

TOROS - (Kütüğün üzerine oturur. Hummaya tutulmuş gibi adeta sayıklar.) ...Senden bunu

nasıl isterdim?… Her şey kendiliğinden olmalıydı!... Söyleyerek değil!… 0, bizim

çocuğumuz doğmalıydı... Onca zaman umutla bekledim. Bedeninde oluşacak en

ufak değişimi, bir çocuğun varlığının belirtilerini, nasıl bekledim… Bir uygun an

olmalıydı! Doğanın şimşeğinin çakacağı o an! Kimsenin suçlanamayacağı bir

birleşme! Birleşmeler zinciri... Çevrende seni seven üç erkek vardı... (Seremeye

bakar.) Gebeliğini kutsardım!

SEREME - Bense, hâlâ, bir küçük çocuğu evlât edinebilmek için çırpınıp duruyordum.

Durumunu neden benden gizlediğini hiç anlayamadan!… Senden başka bir

erkekten, ama ‘sana’ doğuracağım bir çocuğu beklediğini bilemeden... Ama

nereden bilecektim? Nerden bilebilirdim?...

TOROS - Senden gizledim. Evet! Belki, amacından sapmış birleşmelerin yoksunluğunu hiç

bilmeyesin diye…

(Sereme Toros’un yanına gelir. O da kütüğe oturur. Başları biribirine yakın ve

eğiktir.)

SEREME - (Başını kaldırır. Seyirciyle konuşur. ) Güya biz ikimiz, bu yeryüzünde, biribirine en

yakın ve en iyi anlaşan çifttik. Herkes bizi öyle bilirdi... Ben de bizi öyle bilirdim!...

(Başını tekrar eğer. İkisi de kıpırtısız kalırlar...)

(Kav’la Çimmi, sağdan girerler. Çimmi neredeyse kendi kendini sürüklemektedir.)

KAV - Haydi, Çimmi! Haydi, gayret et kızım... Haydi!

Page 20: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

20

ÇİMMİ - Sanırım bittim ben, Kav!... Gerçekten bittim!

KAV - Öyleyse oturalım da dinlen biraz.

ÇİMMİ - Oturamam. Oturamam.

KAV - Bir böcekten bu kadar korkulmaz ki! Alt tarafı bir böcek! İtersin, gider.

ÇİMMİ - Böyle ayakta durunca da dinlenebiliyorum.

KAV - Haydi, gel, yaslan bana öyleyse! Biraz daha yaslan... İyice yaslan! Bari böyle

dinlen...

(Çimmi, iki eliyle Kav’ın koluna sarılmış, başını omuzuna yaslamıştır. Kav’ın

kolundaki böceği görür. Usulca Kav’dan çözülür. Geri geri gider.)

ÇİMMİ - (Alçak sesle) Kav!… Kıpırdama…

KAV - (Çimmi’ye döner.) Ne oldu?

ÇİMMİ - Koluna bak!

(Kav, kolundaki böceği görür görmez elinin tersiyle yere düşürür.)

ÇİMMİ - Ez onu! Ez! Bas üstüne. Öldür şunu!

KAV - Niye?… O bize bir şey yapmadı! (Çömelip böceği inceler.) Bir kere bu tehlikesiz bir

yaratık! Orası kesin. Zehirli falan değil.

ÇİMMİ - Nerden biliyorsun?

KAV - Yoksa beni çoktan sokmuştu...

ÇİMMİ - Şimdi onu eline mi alacaksın?

KAV - Korkma. Bir şey yapmayacak.

ÇİMMİ - Deli misin? Yapma!… Yalvarırım, yapma. Ölümü öp! Dokunma ona!

KAV - Çimmi! Sakin ol! Ben bunu senin için yapıyorum… Bu korkundan kurtulmalısın.

(Böceğin üzerine eğilir.) Gel, bakalım!... Gel! Gel! Gel!... Hah, işte oldu... İşte

böyle! (Yavaşça kalkar. Böceği Çimmi’ye uzatır.) Kaçma! Gel! Bak! İşte,

avucumun içinde! Bir şeycik yapmıyor. Yalnızca ayakları gıdıklıyor. Canavar

görünüşlü ama, zararsız bir böcekçik! Gel! Korkma artık!

ÇİMMİ - Ben korkarım!… (Gene de yaklaşır.) Şuna bak!… Bu, ötekilerden de büyük!

KAV - Al!… Sen de biraz sev!

ÇİMMİ - Ayyyy! Yaklaştırma şunu bana.

KAV - Hâlâ mı korkuyorsun?

ÇİMMİ - Ne yapayım? Elimde değil!

Page 21: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

21

KAV - (Bir sopa bularak böceğe uzatır.) Bak!… Sopaya sarıldı… Gördün mü? Korkacak

bir şey yokmuş! (Böceği sopasıyla birlikte usulca yere bırakır.) Git, bakalım; Yeni

Dünya Arkadaşı!... Git! Uzaklaş buradan! Bayan, henüz sana alışamadı!…

ÇİMMİ - (İçi rahatlamış…) Aman, ne çılgınsın, Kav!… Ben ömrümde bunu yapamazdım.

Az cesur değilmişsin!

KAV - (Övgüden hoşlanmış) Amma yaptın, haaa!... Alt tarafı bir böcek!

ÇİMMİ - Ama çok korkunçtu!

KAV - Ne yapalım, biliyormusun? Bir dahaki seferkini yakalayalım. O, bizimle dursun.

Bizim böceğimiz olsun!

ÇİMMİ - Yoo! Asla olmaz! Senden benim bütün istediğim, benim çevreme hiç bir böceğin

giremeyeceği bir çember çizmen! Bütün istediğim bu!

(Çimmi ile Kav, biribirlerinin beline sarılmış, uyum içinde ve mutlu, sahneyi aşarak

soldan çıkarlar.)

(Sereme’yle Toros, kaldıkları yerden devam edeceklerdir.)

SEREME - (Toros’a döner.) Bazan öylesine ortam hazırlıyordun ki, kendi kendime, “Herhalde

beni sınıyor,” diyordum. Bu senin yaptıklarını yadırgamam gerekirdi. Çünkü

neredeyse hep sınavdaydım! Ama ben, gözü kapalı, sevgimize sığınmıştım.

Dualarımda bile, bir seviyi gözetecek, onun üzerine titreyecek yetenekte olmayı

diliyordum. Sevgimizi tüketecek başka bir yakınlığa nasıl geçit verirdim? Yoksa o

da mı benim varsanımdı, Toros? İnandığım için var sandığım, kendi kendime

beslediğim yanılgım mıydı?

TOROS - (Hafif sesle ) Seni sevdim, Sereme. Sevdim ve sensiz yapamadım. Bunu

biliyorsun.

SEREME - (Kendi önüne dönüp mırıldanır.) Bana gene söyle!

TOROS - Neyi?

SEREME - Beni sevdiğini!

TOROS - (Seremeyi koluyla sarar.) ...Sevilmek, sana su gibi, ekmek gibi gereksinim! Hep

sevgi çemberinde yaşadın! Bakalım şimdi, çevren böyle boşalmışken, bu kuraklıkta

ne yapacaksın?

SEREME - (Toros’un beline sarılarak başını omuzuna koyar.) Sen bana yeteceksin… Her

zaman yettin! (Bir süre sessiz dururlar.) Asıl sen, hep övgüyle çevrili yaşadın.

Page 22: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

22

Şimdi erişilemeyecek yükseklerde değilsin. Bakalım, yanında çömezlerin yokken,

asıl sen ne yapacaksın?... (Gene sessizlik...)

TOROS - Ama bu çok garip! Şimdi bu huzurlu bir sessizlik değil de nedir? Farkında mısın?

Seninle birlikte, şu garip ‘şimdi’nin, ‘şu yaşadığımız an’ın, tadını çıkarıyoruz!...

İnsan ruhunun inanılmaz gücüne işte gene tanık olduk! Buna tapıyorum!... Anlık

durumlarda bile hemen dengesini kuran... Şu inanılmaz huzuru veren... Her şeyi süt

liman edici... Yerli yerine koyucu... Müthiş bir şey!... Anlık bir şey! Çünkü

biliyorum, hemen ardından, yeni durumlar, yeni yönelişler, başka doğrultular,

eksenler, sapmalar, başka sarsıntılar gelecek!… Başka çırpınmalar... Taklalar…

SEREME - Ve başka dengeler!… Bambaşka! Ama... Yeni umutlar için başka yeni dengeler!...

TOROS - (Kütükten kayar. Yerde, kütüğe yaslanarak oturur.) Yalnız, kabul et; çok yalnızız,

Sereme.

SEREME - Gene de birlikteyiz ve asla iki yalnız bireye dönüşmeyeceğiz. Ben buna izin

vermeyeceğim.

TOROS - (Yanıbaşındaki tavşanı kucağına alır.) Ama bizden de yalnızı, bu küçücük, zavallı

tavşancık!

SEREME - O tavşandan nefret ediyorum.

TOROS - Nefret mi? Neden? Baksana, ne sevimli şey! Dokun, bak! Tüyleri yumuşacık.

Karnını okşa. Sıcacık.

SEREME - (Toros’un yanına, yere oturur.) Ben de öyleyim!… Haydi, beni de sev! Dokun, bak!

Tenim, yumuşak, gergin, sıcak! (Toros’un elini tutar. Kendi boynunda gezdirir.)

Bana da dokun! Beni de sev! Senin için kokulu otlarla ovunuyorum. Kokla!

(Saçlarını Toros’un yüzüne sürer.) Güzel, değil mi?... Güzel kokmuyor mu?

(Tavşanı Toros’un kucağından alıp yere salar.) Bırak gitsin. Gene gelir. Sen

benimle ilgilen! (Toros, Sereme’den uzağa çekilmeye çalışır. Sereme doğrulur.)

Toros!… Neyin var, senin?… Söyle bana. Lütfen! Neyin var? Sen benden

kaçıyorsun. Kendine dokundurtmuyorsun!... Neyin var?

TOROS - (Acı çekerek konuşur.) ...Doğaya kesin dönüş yapan çift, biziz, Sereme! Yalnızca

biziz! Bunu unutma! Biz olunca… Senle ben olunca... Doğada ikimizin eş

olmamızın anlamsızlığını; içinde bulunduğumuz bu durumu, buradaki acı alayı, nasıl

görmezsin?

SEREME - (İsyan eder.) Peki, doğanın gözünde tavşana gösterdiğin sevginin anlamı ne? Bana

onu söyle! Onun anlamı ne?

(Toros ellerini başının altında kenetleyerek olduğu yerde iyice kaykılır. Cevap

vermez. Sereme kalkıp Toros’un başında dikilir.)

SEREME - ( Sabırsız) Lütfen, Toros, neyin var senin?

Page 23: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

23

TOROS - Bilmiyorum, Sereme. Beni azıcık rahat bırakamaz mısın? (Sereme birden çöker.

Çok kırılmıştır. Toros’a arkasını döner. Gözünden süzülen yaşları eliyle siler.)

Yapma... Ağlama. (Sereme’nin kendisine dönmesini beklemekten vazgeçer.

Başını başka yöne çevirir.) Ağlama! Sen hiç ağlamazsın! “Ağlamak Sereme’ye

yaraşmaz!”

(Sereme Toros’a döner. Onun kendisine bakmadığını görünce daha da üzgün,

kayalığa doğru yürür. Ayağı tavşana takılır. Birden karar verir. Tavşanı ensesinden

yakalayıp kaldırır. Ocağın yanından büyük bıçağı alır. Toros’u gözetleyerek yan yan

kayalığın arkasından dolanıp çıkar. Toros görmez.)

(Bir süre geçer… Sahnenin dışından Kav’ın sesi gelir.)

KAV - (Dışarıdan) Ben dalı kaldırınca, sen geç, Çimmi! Altından geç! Haydi! Şimdi!...

(Çimmi sağdan girer ve hemen yığılırcasına kendini yere bırakır. Kav bir süre

görünmez.)

ÇİMMİ - (Seslenir.) Kav?...

KAV - (Sesi gelir.) Evet?

ÇİMMİ - Neredesin?

KAV - Geliyorum!

ÇİMMİ - (Kendi kendine) Nerede kaldın?…

(Kav sahneye girer. Gömleği yırtılmış, şakağı kanamaktadır. Çimmi’nin yanına

oturur.)

ÇİMMİ - ( Kav’ı gözden geçirir. Durgun bir sesle) Şakağın kanamış, Kav!

KAV - Dal çarptı. Önemli değil...

ÇİMMİ - Kaybolduk. Değil mi?

KAV - Hayır, canım! Niye kaybolalım?

ÇİMMİ - Ama yolumuzu kaybettik!… Ormanın ortasında kalakaldık.

KAV - Dikenli sarmaşıklardan kurtulduk ya, sen ona bak!… Hele biraz nefes alalım.

ÇİMMİ - Şimdi ne yapacağız?

KAV - Hele azıcık dinlenelim...

ÇİMMİ - Yön bulamazsın. Artık güneş yok.

Page 24: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

24

KAV - Güneş alçaldı. Artık onu göremeyiz. Ama batmadı. Aslında bizim oraya ulaşmış

olmamız gerekirdi. Aradığımız, işte bunun gibi bir açıklık. En iyisi bir ağaca çıkıp

bakmak.

ÇİMMİ - Maymun olmalıydın… Maymun değilsin ki!

KAV - Hele azıcık dinlelelim.

ÇİMMİ - (Korkmadan) İşte, bak!… Konuğumuz da geliyor!

KAV - Hah! Bu bizim böcek!

ÇİMMi - Bence bunlar, insana geliyorlar!

KAV - Yani insancıl mı bunlar?.. Bu da, ne kadar da iri böyle?

ÇİMMİ - Ne düşünüyorum, biliyor musun? Sanki saatten saate büyüyorlar. Bir hafta sonra,

tavuk kadar olacaklar. Bir ay sonra, at kadar!

KAV - Fena mı? Biz de onları alıştırır, kendimize binek hayvanı yaparız!

ÇİMMİ - Onlar bizi yemeğe kalkışmasınlar da!... Kov şunu, Kav. Doğru üzerime geliyor! Kov

şunu! Lütfen, kov!

KAV - Dur bakalım, ahpap! Bayanı korkutuyorsun.

ÇİMMİ - Bana nöbet geldi. İçim ürperiyor.

KAV - Yorgunluktan olmalı!… Çünkü ortalık serin değil.

ÇİMMİ - Ama gece yakın.

KAV - Belki de geceyi burada geçirmeliyiz. Bir ateş yakmaya ne dersin?

ÇİMMİ - Bir ateş yakmak için kibrit gerekir.

Kav - Bende var! (Cebindeki kibriti çıkarır.)

ÇİMMİ - Evdeyken kibritler yanmadı.

KAV - (Kibritleri yakmaya çalışır. Yakamaz. Yeterince denedikten sonra) Olsun. Ben ateş

yakabilirim. İzci yöntemiyle, bilirsin! Gidip bir kaç dal toplayacağım. Bensiz, sakın

korkma!

ÇİMMİ - Korkmam... Artık niye korkayım? (Kav çıkınca kendi kendine konuşur.) Neden

korkacağım ki? Geceden mi? Geceler, seni bana getirirdi. Gecelerle aram, iyidir!

(Usulca yere kıvrılır. Rahat etmeye çalışır. Yüzü seyirciye doğru, yan tarafına

dönerek yatar.) Her yer, ne kadar da sessiz... Bari ayak seslerin duyulmalı, değil

miydi? Bu orman, ayak seslerini bile nasıl yutuyor böyle?… Sessizlik bana göre

değil! (Doğrulup oturur. Elleriyle hareketlerini de yaparak bilinen bir çocuk şarkısını

söyler.)

Gümüş Baş Örümcek, / Oluğa tırmanmış. / Birden yağmur yağmış, /

Foooşşş! Yere kaymış!

Page 25: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

25

Gene güneş açmış. / Yerleri kupkuru yapmış. / Gümüş Baş Örümcek, / Taa - te-

pe - ye tırmanmış!

( İngilizce, ‘The Itsy Bitsy Spider’ çocuk şarkısından:

The Itsy Bitsy Spider / Went up the water spont / Down came the rain and / Washed

the spider out.

Up came the sun and / Dried up all the rain and / The itsy bitsy spider / Went up the

spont again.)

(Vazgeçer.) Vazgeçtim… Yalnızca sessizliği büyütüyorum… (Gene yan tarafına

yatarak yere kıvrılır.) Şu üç günü, ne kadar da uzun yaşadık, Kav!... İnanılmaz

uzun, değil mi?... Keşke sen de bir şeyler söylesen! (Uyur.)

(Sereme kayalığın arkasından dolanıp gelir. Ellerini arkasında tutmaktadır. Toros’u

gözetleyerek ocağa yaklaşır. Elindeki yüzülmüş tavşanı tam kazana atarken, Toros

dönüp bakar.)

TOROS - O neydi?... (Sereme susar. Toros, ayağa kalkar. Kazana yaklaşır.) Kazana attığın

neydi?

(Sereme heykel gibi durur. Toros kazanın başına gelir. Eğilir. İçine bakar. Yerdeki

kepçeyi alır. Kazana daldırır. Sereme o zaman konuşur.)

SEREME - Bugün et yiyeceğiz!

(Toros kepçeyi elinden düşürür. Ocağın başından uzaklaşır. Çevresine bakınmaya

çalışır. Belirgin biçimde sarsaklaşmıştır. Yerine döner. Kütüğün başında bir süre

durur. Sonra kayalıklara yürür. Sereme onu gözleriyle izler. Toros kayalara tutuna

tutuna dip sahneye, kayalığın bitimine kadar gider. Oradan gene tutuna tutuna ön

sahneye yaklaşır. Yere oturur. Kayaya yaslanır. Ayaklarını uzatır. Başını eğer.

Sereme artık ona bakmaktan vazgeçer. Omuzlarını silker. Bütün çalıları ateşe

sürer. Sete tırmanır. Mağaranın içinde kaybolur. Ocaktan devamlı duman tüter.)

(Kav, kucağında dallarla gelir. Dalları yere bırakır. Çimmi’ye yakından baktıktan

sonra döner ateşin çalı çırpısını hazırlar. İki avucuyla dikine tuttuğu bir çubuğu ileri

geri döndüre ovuştura, sabırla, dibe yerleştirdiği oduna sürter. Bir süre geçer. Sonra

Page 26: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

26

başını kaldırıp durur. Havayı koklar. İşini bırakır. Gene koklar. Kuşkusu

kalmayınca Çimmi’ye koşar.)

KAV - Çimmi! Uyan! Çimmi, uyan, kalk! (Çimmi’yi oturtup kendine yaslar. Başını dört

yana çevirerek havayı koklar.) Kokla! Duyuyorsun, değil mi? Duyuyorsun, değil mi?

(Çimmi havayı koklamaya başlar.) Duydun, değil mi?

ÇİMMİ - Evet.

KAV - Duman kokusu! Öyle değil mi?

ÇİMMİ - (Durgun) Evet.

KAV - Duman kokusu!... Bu ne demek, söyle!

ÇİMMİ - Oraya yakınız.

KAV - Yakınız! Evet! Başka anlamı olamaz. Kalk!

ÇİMMİ - Yapma, Kav! Beni buradan kaldırma! Sen beni burada bırak.

KAV - 0 da ne demek?

ÇİMM - Bırak burada böylece yatayım. Öyle rahatım ki!... Öylesine yorgunum ki!

KAV - Çimmi! Kalk! Olmaz öyle şey. Haydi, çaba göster. Ateş, su, yiyecek, şuracıkta!

Burnumuzun dibinde.

ÇİMMİ - Bugünü çok güzel yaşadım, Kav. Bugünü seninle çok uzun, dolu dolu yaşadım.

Hadi, ne olur, sen git. Beni bırak.

Kav - Olmaz, Çimmi! Öyle şey olur mu hiç?

ÇİMMİ - Bırak beni. Lütfen! Bırak artık ben burada öleyim.

KAV - Bu nasıl konuşmak, Çimmi?

ÇİMMİ - Nasılsa öleceğiz. Değil mi? Başka herkes öldü. Ne önemi var?

KAV - (Çimmi’nin önünde diz çöker.) Çimmi! Ne olur… Sakın böyle konuşma! Sakın!...

Yaşamak iste! Bak! Ben senin için yaşıyorum. İnan ki senin için yaşıyorum. Sen

de benim için yaşamak iste.... Hayır! Bizim için!... İçinde bizden çoğalan yeni can

için!…

ÇİMMİ - O, içimde mi? Var mı? Yok mu? Onu bile bilmiyorum, Kav. Bilemiyorum!

KAV - Var!... Elbette var!… Gözlerin kadife yapraklara benzedi. Hiç böylesine

irileşmediler. Öylesine koyulaştılar ki! Artık derinlerini de göremiyorum. İçlerinde bir

sır gizledikleri belli. O, sende. O, var. Ben biliyorum.

ÇİMMİ - (Kav’ a sarılır.) Benim iyi Kav’ ım!... Bir tane Kav’ım!... Her zaman için güvendiğim

Kav’ım!... Azıcık da kendini düşünsen... Haydi! Kaldır beni. Yürüyeceğim. Yardım

et.

Page 27: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

27

KAV - (Çimmi’yi kucaklayıp kaldırır.) Sen sarıl boynuma. Sıkı sıkı!

ÇİMMİ - İndir beni. Yere bastırsana. Yürüyeceğim, diyorum.

KAV - Sussss! İyice sarıl. Daha sarıl.

(Kav, boynuna sıkı sıkı sarılmış Çimmi’yi kucağında güçlükle taşıyarak soldan çıkar.)

ARA

(Not: Buradaki ara isteğe bağlıdır. Yöneten verir, ya da vermez.)

II. BÖLÜM

(Sereme, bir kucak çalıyla mağara ağzında görünür. Setin üzerinde durur.

Gözleriyle Toros’u arar. Ocağın yanına iner. Toros’u eski yerinde, kayalığın dibinde

görünce rahatlar. Çalıları bırakır. Ateşi besler. Kazandaki yemeği karıştırır. Tadar.)

SEREME - Evet!... Güzel bir yemek oldu... Uyanma vakti!.. (Toros’ a bakarak seslenir.)

Yemek hazır!... (Toros kımıldamaz. Toros’un yanına gider.) Uyuyor musun?...

Yemek hazır!... Haydi, uyan! (Omuzuna dokunur.) Haydi, ama! Uyanmalısın! Aç

gözlerini. (Toros’u sarsar.) Uyansana! Neden uyanmıyorsun? Aç gözlerini. Neyin

var senin? (Sarstıkça Toros yana kayar. Çözülüp yere uzanır. Kızgın) Ne yani?

Öldün mü şimdi?... (Bir süre kıpırtısız kalır. Sonra ilk panik belirtisini verir.) Aman

Allahım! Ölmüş olamazsın! Değil mi?... Tanrım! Tooros!... Yoo! Olamazsın!

Tanrım!... Tanrım; Tanrım! (Bir süre durur. Çok korkmuştur.) Önce kendimi

toparlamalıyım!... (Kendini toparlamaya çalışır. Toros’un üzerine eğilir. Yüzünü

okşar.) Bana bunu yapma, Toros. Sakın ölme! Bana bunu yaparsan, ben de derim

ki, korkaktan başka bir şey değilmişsin! Yoksa gene sıyrılıp kaçacak mısın? Her

zanan her şeyden sıyrılıp kaçtığın gibi, değil mi, söyle!… Bana bunu hep yaptın!

Hep, her zaman, herşeyden kaytardın. Şimdi de mi yapacaksın? Bunu bana

yapamazsın! Hayır! Yapamazsın! (Toros’un göğsünü yumrukladığını farkeder.

Durur. Bu kez yalvarır.) Yapamazsın bunu bana!... Toros, yapma, ne olur! Bu

ormanda bir başıma bırakma beni. Nasıl bırakırsın? Lütfen beni yüzüstü bırakma!

Lütfen!... Artık kendine gel! Ne olur, uyan artık!… Beni korkutuyorsun!...

(Çevresine bakınır.) Ne yapmalıyım?… (Toros’un nefesini dinler.) Soluk almıyor...

Belki de alıyor... Bir aynam olsaydı... Ağzına tutar anlardım. Ölü müsün? Değil

misin? (Toros’u eller.) Sıcak!... Bedenin sıcak... Belki de uzun bir uykudasın.

Page 28: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

28

Öykülerde vardı. Duyardık. İnsanı ölü zannettiren uzun bir uyku... (Kızar. Bağırır.)

Ölü müsün? Değil misin? (Aklına bir şey gelir.) Göz bebekleri... Ölümle ilgili bir bilgi

vardı. Göz bebeklerinin ölümle ilintisi... Bilinen neydi? (Toros’un gözkapaklarını

aralar.) Gözbebekleri büyümemiş! Acaba ne demekti? Toros! Uyuyorsun, değil

mi? Hadi, artık uyan! Sakın ölme! Canlan, ne olur, ölme! Yaşamalısın, Toros!...

Tanrım, ne olur, onu yaşat!... (Toros’la tartışmayı deneyecektir.) Toros, dinle!

Dinle beni! Çok iyi dinle! Biliyorum, beni duyuyorsun. Bir kere sen her şeyin

nedenini bilmek istersin. Bir kere sen, nedenini bilmeden ölmek istemezsin! Bu

doğru ama, öyle değil mi? (Bir bağlantı kurar.) Yoksa nedenin, o tavşan mı?… O

tavşan yüzünden olabilir mi?... Yoksa, o ölürse ölürüm dediğin o tavşan için mi bunu

bana yapıyorsun şimdi? İnanayım mı buna yani? Gerçekten, bir tavşan için ölebilir

misin?… Ama… Ama, özür dilerim!… Senden özür dilerim... Ben sana başka bir

tavşan bulurum! (Toros’ un başını kucağına alır. Çocuk avutur gibi avutur.)

Tavşanını geri veririm Toros.... Sana tavşanını bulurum. Başka bir tane olur; ama,

olsun!... Ne olur, olsun!… Bağışla!… Her şey için özür diliyorum. Seni bir çocuk

gibi kıskandım. Benimle o tavşan kadar ilgilenmedin!… Senin için her şeyi

yapardım. Çocuk da yapardım... Keşke bilseydim! Keşke! İstediğin o çocuğu sana

vermez miydim? (Akıl eder.) Ama, dinle! Burada başkalarını beklediğimizi unuttuk.

Ben sana gene çocuk yapabilirim... Çünkü yapabilirim! Sana, “Tüplerimi bağlattım,”

dedim. Öyle dememi doktorun istediği için dedim. Sen de hemen inandın. Neden

bağlatacaktım? Bağlatmama gerek yoktu ki! Şimdi bile sana gerçeği

söyleyemedim. Çünkü, artık ne yararı var, diyecektin. Hem, bir kere yalan söyledim

diye gene bana kırgın kalırdın. Buraya gelecek olanların birinden sana hâlâ bir

çocuk doğurabilirim! Belki de o avcı döner gelir. Ha? Avcıdan bir çocuğunun

olması senin ilgini çekmez mi? Horan’dan, Çama’dan ya da Donak’tan

olmasındansa; bu koşullarda belki böylesi daha iyi olmaz mı? Beni duyuyorsun.

Değil mi? Lütfen duy! Sana, şimdi, hemen, başka bir tavşan bulacağım. Bu

ormanda varsa, onu mutlaka bulurum. Mutlaka da vardır. Bir tane olsun vardır.

Ormanı altüst eder onu bulurum. (Bir süre ateşe baktıktan sonra Toros’un başını

usulca yere koyar. Saçlarını okşar.) Bulurum... Biliyorsun...

(Sereme bir süre Toros’u seyreder. Sonra kalkar. Ocağa gider. Ateşi

canlandırmaya uğraşır. Birden, bir uyarı aldığını belli eder. Umutla Toros’a koşar.

Umudu çabuk söner. Döner. Seyicinin karşısına gelir, durur. Kaşları yavaş yavaş

çatılır. Neredeyse kızgın, katı bir insana dönüşür.)

SEREME - (Seyirciye) O oturduğunuz koltuklar rahat mı?... İyi bari!… Her zaman rahat

olmazlar da!… Neyse... O rahat koltuklarınızdan seyredin bizi bakalım… Orada o

oturduğunuz yerden, burada bizi seyrederken, kendi geleceğinizi seyrettiğinizi

bilmeden, siz seyredin… Ama ben şimdi sizi suçluyorum! Bu oyunu oynamak

zorunda kalışımızdan ve bütün bu başımıza gelenlerden ben sizi suçluyorum; çünkü

siz, gelecekle savaşmadınız! Burada, bir zaman çizgisinde, sizin yaptıklarınız değil,

Page 29: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

29

yapmadıklarınız yüzünden, biz bu oyunda bulunuyor ve bunları yaşıyoruz. Daha

doğrusu, işte böyle, gördüğünüz gibi, yaşamıyor ölüyoruz!...

Yoksa hâlâ kavramadınız mı? Orada o rahat koltuklarınıza oturmuş bizi

seyrederken, lütfen iyi bakın, iyi görün ve iyice duyun! Siz burada kendi

geleceğinizi izliyorsunuz. Belki de bir sonu yaşadığınızı farkedecek zamanı hiç

bulamadan; ve kabahatın sizde olduğunu hiç bilemeden gelecek olan o sonu!…

Her gün, gün boyu bütün yaptıklarınızla… Ve bütün yapmadığınız, ama yapmanız

gerekenlerin; akıl erdiremediğiniz, ama akıl erdirmeniz gerekenlerin; karşı

çıkmadığınız, ama durdurmanız gerekenlerin, son uç noktasını burada bize

yaşattığınız gibi... Ama biz, biz değiliz ki; aslında siziz! Sizin geleceğiniziz! Bunu

bilmelisiniz!

Buradan, inanmaz gözlerle bakan yüzlerinizi görüyorum. Ama bilinciniz berrak, bu

belli. İşte bu iyi! İyi kavrıyorsunuz! Ben burada size trajedinizi haber veriyorum.

Bilin ki yalnızca nefes alışınız masum. Onda da her nefeste kesinlikle bir bedel

ödemektesiniz ve kendi kendinize hiç bir şeyi değiştiremeyeceğinizi de biliyorsunuz.

İşte trajediniz bu! Bunu biliyor olmanız!

Kendi küçük dayanışma guruplarınızla dünyayı yönetenleri oluşturamazsınız.

Etkileyemezsiniz. Yönlendiremezsiniz. Ama gene de, o sayılamaz kalabalığın

içindeki yöneticiler, gene sizsiniz! Bireysel çabalarınızı alın cebinize koyun. Hiç bir

şey elinizde değil! Ben yaşadım. Sizi önce ciddiye alanlar, daha sonra bu ağırlığı

taşıyamayınca gülüp geçmeye çalışırlar. Evet! Ben yaşadım! Haber vereyim!

Teknoloji çağının soluğunu bir canavar soluğu olarak düşüncelerde taşımak yetersiz

kalacak. Belli ki bizim gördüğümüzü, yani dünyadaki yaşama yazılan o “son”

yazısını siz henüz görmediniz. Çünkü görüyorum, o rahat koltuklarınızda bütün

diriliğinizle oturmuş, oradan bizi seyrediyorsunuz. Ama bilin ki biz, siziz!

(Omuzlarını silker ve son sözü söyler.) Savaşla değilse bile, tüketilen yeryüzü ile,

aynı sonu nasılsa yaşayacaksınız!...

(Sereme şimdi çevresine bakınır. Gitgide tarafsız birine dönüşür. Sanki sıra

gözlemlerini aktarmaya gelmiştir.)

…Şu anda bir fanusun içinde yaşıyor gibiyim. Soluğumla alıp vermem gereken

havayı ...duyumsamıyorum!... Ama şu anda, çevremi saran bu şey, her ne ise,

acımı, kızgınlığımı, emiyor gibi… Neredeyse yeniden rüzgârı duymayı, ummayı bile

düşleyebilirim!… Neden olmasın?... Tanıdığımız toprak, kışın katı demire dönüşür;

bahar gelince bir kadın göğsü gibi kabarmaz mıydı?… Kışın soğuğuyla büzüle

büzüle öylesine demire benzerdi ki, bir gün o çıplak toprakta, üzerinde henüz saç

bitmiş bir kafa gibi çimen biteceğine, o yumuşacık yeşili elimizle okşayacağımıza

inanabilir miydik? Neden, gene olmasın?… Neden gene rüzgârı

duyumsayabileceğimi, ummayayım?... Benim istediğim yalnızca bu! Ummak! Bir

Page 30: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

30

şeyleri ummak istiyorum! Şimdi şuraya oturacağım. Ve yalnızca ummayı

düşleyeceğim…

(Yere otururup gözlerini kapatır… Uzunca bir süre geçer. Birden, gene onu uyaran

şeyi duyumsamış gibi gözlerini açar. Çevresine bakınarak dikkatle dinler. Bir takım

sesleri biz de duyarız. O zaman, ayağa kalkar. Sarmaşıklardan açıklığa ulaşan yolu

gözleyerek mağaraya kaçar. Mağara ağzında gizlenip gözetler. Bir süre sonra

Kav, kucağında taşıdığı Çimmi ile sağdan girer.)

KAV - (Sahnenin kıyısında) Geldik, Çimmi! Gördün mü? Sonunda ulaştık. Gördün mü,

bak! İşte burası!

(Çimmi’yi yere bastırmaya çalışır.)

ÇİMMİ - Burası mı?

KAV - Evet! Burası! İşte bak, mağara!.. Bak! Ocak orada!

ÇİMMİ İyi! Geldik demek... Sonunda!... (Bakınır.) Kimse yok!

KAV - Vardır. Birileri ocağı yakmış, değil mi? Hâlâ dumanı tütüyor. Artık basabilirsin.

Haydi, bas!

ÇİMMİ - Sanırım basamayacağım. Duramayacağım, beni oturt. (Kav’a tutunarak çevresine

bakınır. ) Biraz su bul. Lütfen! Biraz su! (Kav onu oturttuktan sonra Kav’dan

çözülür. Sonra hemen kıvrılıp yatar.)

KAV - (Çevresine bakınarak ocağın başına gider.) Hey! Bak! Burada birileri yemek de

pişirmiş! Kazanda yemek var!... (Kazandaki kepçeyle karıştırıp parmağıyla yemeği

tadar.) Bu güzel bir yemek! (Bakınır. Suyu da bulur.) Su da var! İçilir mi acaba?

Kimse yok mu? Burada birileri olmalı. (Mağaraya doğru daha yüksek sesle

seslenir.) Heey!... Kimse yok mu?...

(Sereme mağaradan çıkar. Setin üstünde durup Kav’ın onu iyice görmesini bekler.

Kav, Sereme’yi görünce bir süre kıpırtısız ve sözsüz kalacak, yalnızca ve hep

Sereme’ye bakacaktır. Sereme, çevresinde her zaman onu seven bir kaç erkek

bulunmasına neden olan o çekiciliğiyle parıldar. Tavırlarında, gelenlerden hoşlanmış

olmanın verdiği rahatlığın da payı vardır. Setten inip ocağın yanına gelinceye kadar,

Kav’la bakışlarıyla konuşmuş gibidirler. Su maşrapasını alır gelir. Doldurur. Kav’ın

eline verir.)

SEREME - Evet! İçilir!...

Page 31: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

31

KAV - (Bakışlarını zorlukla ayırır. Çimmi’ye gider.) Su!... (Çömelir.) Su! Hadi, iç!

(Çimmi’nin başını kaldırıp suyu içirir. Maşrapada arta kalanı kendisi içer. Sonra

Çimmi’yi yatırır.)

ÇİMMİ - (Dirseği üzerinde doğrulup, yemek kazanında eti bıçakla bölmeye çalışan Sereme’ye

bakar.) Seninle o mu ilgilenecek?

KAV - Evet!

ÇİMMİ - İyi!...

(Çimmi yatar. Sereme’yle bir daha ilgilenmez. Kav kalkıp maşrapayı ocağın yanına

getirir.)

KAV - Teşekkür ederiz!

SEREME - (Gizli bir gülümsemeyle) Asıl ben teşekkür ederim. Tam zamanında geldiniz!... Aç

mısınız?

KAV - Hem de nasıl!…

SEREME - İyi! Şimdi doyacaksınız! Yemeğimiz var. (İki kaba kazandan yemek koyar. Birini

Kav’ın eline verir. Ötekini kendi elinde bekletir.)

KAV - Sağ olun! (Aldığı kabı Çimmi’ye götürür. Çimmi, dirseği üzerinde doğrularak kabı

alır. Önüne koyar. Hemen yemeye koyulur. Kav, ateşin yanına döner.) Onun

kusuruna bakmayın. Hiç bir şeye ilgi gösterecek hali kalmadı. Size teşekkür bile

edemez! (Kendi kabını Sereme’den alır.) Teşekkür ederim! (Toros’un kütüğüne

oturur. Çabuk çabuk yer.)

(Sereme Toros’un yanına gider. Kayaya yaslanır. Kollarını kavuşturur. Ayakta,

Kav’a bakarak bekler. Kav, sonunda başını kaldırarak Sereme’yi arar. Sereme, o

zaman Kav’ın yanına döner.)

SEREME - (Toros’u gösterir.) 0, Toros!... Ben Sereme’yim!

KAV - (Boynunu uzatıp Toros’u ilk kez görür. İyice bakar.) Uyuyor mu?

SEREME - (Bir duraksamadan sonra) ...Öyle de denebilir!... O uyusun! Ona hiç

dokunmayacağız. Onu rahat bırakacağız. Kendi öyle istedi.

KAV - (Çimmi’yi gösterir.) 0, Çimmi! Ben de Kav’ım! Sadece Kav!

SEREME - (Çimmi’ye bakarak) Zavallı yavrucak! Herhalde çok yorulmuş!

KAV - Evet! Zavallıcık! Çok yoruldu! Buraya gelmemiz çok uzun sürdü. Ormanda

yolumuzu kaybettik! (Çimmi’ye bakar.) Uyumuş mu bile?

SEREME - (Çimminin yanına gider. Onu açıkça yakından inceler. Yatışını düzeltir.) Uyumuş!...

Dinlensin. Üzerini örtmeye gerek bile yok. Ortalık hiç serinlemiyor. Artık burada

dinlenirsiniz… ( Çimmi’nin yemek kabını alır gelir, ocağın yanına bırakır. Kav,

Page 32: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

32

yemeyi sürdürür.) O yemeğini sonra yer! ...”Çimmi ile Kav!...” Adlarınız nasıl da

yaraşıyor. Ses uyumu çok güzel!

KAV - (Zekice) “Sereme’yle Toros,” da öyle!

SEREME - Evet! Sereme’yle Toros da öyle! O da güzel! Ama bunu ben daha önce

düşünemedim... Burayı, nasıl buldunuz?

KAV - (Çevreye bakınarak başıyla onaylar.) Güzel! Çok güzel!…

SEREME - (Bir şakayı cevaplar gibidir.) Hayır! Onu demek istemedim... Buraya nasıl geldiniz?

Nasıl gelebildiniz? Kim sözetti? Sizi buraya kim yolladı. 0 avcı mı?

KAV - Avcı mıydı, bilmiyorum. Biz, sese çıktık. Biri boruyla yollarda bağırıyordu. “Sağ

kalan yok mu?... Ses verin!...” diye.

SEREME - Avcı giysili ve eğri burunlu. Garip bir adam...

KAV - Evet!

SEREME - Ve de sarı gözlü.

KAV - Evet!

SEREME - Ayni adam! Bizi de buraya o yolladı. Şimdi nerede?

KAV - Bilemem.

SEREME - Acaba buraya gelecek mi?

KAV - Bize kuzey’e gitmekten söz etti.

SEREME - Öyleyse gelmeyecek!... Başka yaşayanlara rasladınız mı?

KAV - Burada birilerini bulacağımızı umduk. Başka kimse yok mu?

SEREME - Yok! Başka kimse yok!

KAV - Hayır!... Biz de başka yaşayana raslamadık!

SEREME - Belki daha gelen olur. Sizin raslamadığınız...

KAV - Belki...

SEREME - Biz burada bir tavşan bulduk.

KAV - (Heyecanla) Tavşan mı? İşte buna inanılmaz!

SEREME- Buradaydı… Sanki burada bizi beklemiş.

KAV - (Aynı heyecanla) Hani? Nerede? Sağ kalan bir canlı olduğunu bilmek, harika bir

şey! Yoksa kaçtı mı? Bulduk deyince, tuttunuz sandım.

SEREME - (İsteksiz) Üzgünüm... O artık, yok!... Az önce yediğiniz, oydu!

KAV - (Bilmeden yamyamlık etmiş biri gibidir) Ooooo!….. (Uzun bir susuştan sonra) O

zaman... Biz de bir çeşit böcek gördük.

Page 33: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

33

SEREME - Böcek mi? Nerede?

KAV - Bu ormanda! Buraya yakın. Yolumuzun üzerindeydiler.

SEREME - Ama ben hiç görmedim.

KAV - Geldiğimiz yönde çok var. Zararsız şeyler. İnsanı sokmuyorlar.

SEREME - Nereden biliyorsun?

KAV - Çünkü elime aldım, sokmadı.

SEREME - Sanırım, bunu yapabilmek, yürek ister!… Yenirler mi acaba? Yani, o böcekleri,

yemeğe cesaret eder miyiz? Ne dersin? Yiyecek bulma sorunumuz var.

KAV - En azından, mecbursak, deneriz.

SEREME - Herhalde deneyeceğiz… “Sizi Allah gönderdi!” demeliyim. Burada üstesinden

gelinecek çok sorun var. (Ocağın yanından bir kutu alır gelir. Kütüğün üzerine

koyar.) Bu ilk yardım kutumuz. Bakalım! Şimdi işe yarayacak. Alnına ne oldu?

KAV - Dal çarptı. Önemli değil.

(Kav tabağını kenara bırakır. Sereme yarayı siler. Bantlar . Sanki yakın durmanın

tadını çıkarırlar. İş bitince ikisi de göğüs geçirecektir.)

SEREME - Ne iş yapardınız?

KAV - Ben, Dilem’de çalışıyordum. Mağaza sorumlusu gibi bir şey. Ayakkabı satardık.

SEREME - Şu ünlü mağaza!

KAV - Evet.

SEREME - Orayı biliyorum. Ama, içine hiç girmedim… Nedeni... Biz, o mağazanın

simgeleştirdiği yaşam biçimini protesto ederdik.

KAV - (Dalgasını geçen biri gibidir.) Ama, iyi işti bizimki! Satışlardan yüzdemizi alırdık.

Çimmi de lüks hazır giyimde çalışırdı. Üretimde! Yani biz, o sizin karşı çıktığınız

yaşam biçiminin gönüllü köleleriydik!

SEREME - (Sormadan edemez.) Eğitimin ne? Sorabilir miyim?

KAV - Aslında hiç! Ben ıslahevinde büyüdüm. Ama Çimmi, lise bitirmiş!

SEREME - (Çimmi’ye bakar.) Çok, ama çok sevimli şey! Değil mi?

KAV - (Aşırı ciddileşir. Düzgün konuşmaya dikkat ederek)) Onun bir çocuğu olacak! Yani

bizim!... (Aceleyle ve bir nefeste) Bizim bir çocuğumuz olacak!

SEREME - Sağlıklı görünüyor! Başaracaktır. Korkma!

KAV - Ama, yanlış!... O çocuğu bu dünyaya getirmek şimdi çok yanlış bir şey!...

SEREME - Hangi dünyaya?

Page 34: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

34

KAV - Bu dünyaya, işte! Bütün bu koşullara!

SEREME - Ama, gebeyse, senin yapabileceğin bir şey yok. Değil mi?...

KAV - Yok!…

SEREME - Eskiden olduğu gibi, yazgı, say.

KAV - Evet… Yazgı olmalı...

SEREME - Korkma. Bildiğimiz dünya bir yerlerde mutlaka sürüp gidiyordur. Hem de bütün

yanlışlarıyla birlikte! Bir gün nasıl olsa bizi bulurlar.

KAV - Buna inanıyor musunuz?

SEREME - Evet! Kesinlikle inanıyorum. Bir gün bizi bulurlar. Belki o zamana kadar burada

küçük bir klan oluruz.

KAV - Klan mı?

SEREME - Evet! Anaerkil bir küçük topluluk!... Uygarlık öncesi gibi.

(Sereme yemek kabını ve kutuyu ocağın yanına götürür. Kav peşinden gider.

Sereme yemek kazanını indirmeye davranır. Kav, hemen yardıma uzanır. Kazanın

kulbunda elleri birleşir. Bir süre dururlar. Sonra kazanı birlikte indirirler. Sereme

kazanın kapağını kapatır.)

KAV - (Ateşe döner.) Kamp ateşi gibi!... Ne güzel!

(Sereme Kav’ın yanına gider. Yanyana durur, hafif karanlıkta iyice açığa çıkan ateşe

bakarlar. )

SEREME - Görüyorsun... Nasıl herşey, görüş açına bağlı… Anlam değişiveriyor!…

KAV - Burası büyülü bir ortam! Açıkçası ben de büyülenmiş gibiyim. Sanırım kentte

yaşadığımız üç günlük kâbustan sonra şoktayım. Bütün bunları, gerçek olduğuna

inanamadan yaşıyorum. Bu ormana daha önce de geldim. Ama şimdi gerçek

dünyaya hiç benzemiyor!

SEREME - Şimdi bizim gerçeğimiz bu! Çabucak alışırsın.

KAV - Dilerim bu büyü bozulmaz. Masal prensi gibiyim. Komik de olsa, öyle!

SEREME - Komik bulmuyorum. Hattâ, sana bir şey sormak istiyorum.

(Sereme Kav’ın karşısına geçer. Uzunca bir süre biribirlerine bakarlar. )

KAV - (Bir düşteymiş gibi konuşur.) Öyleyse peki, neden sormuyorsun?

SEREME - Belki sorması zor!... Ama soracağım... Bize zaman kazandıracak! Beni orada setin

üzerinde gördüğün zaman, o konuşmadan durduğun sürece... O sırada ne

düşündüğünü bana söyleyebilir misin? Bütün açıklığıyla...

Page 35: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

35

KAV - (Yutkunur.) Evet!… Orada o anda... Yani orada seni gördükten sonra... Bunu ben

de sana açıklamak istiyorum!... Orada seni görünce işte birden, daha seni görür

görmez, bana öyle geldi ki dünyada bütün bu olanlar yalnızca seni bulayım diye oldu!

SEREME - (Bir süre sustuktan sonra gizemli sadeliğiyle gülümser. ) Belki de öyledir!...

Sonuçta........ Beni bulman güzel oldu!

(Sereme yürümeye başlar. Kav onu izler. Yaz gecesi çiftleri gibidirler. Kendiliğinden

elele tutuşur, birlikte yürür, bir süre Çimmi’yi seyretmek için dururlar. O zaman

Kav’ın yüzü gölgelenir.)

KAV - Ama onun mutluluğu bana bağlı!

SEREME - Biz onu üzmeyiz, Kav. Asla üzmeyeceğiz. Sana söz veriyorum!

KAV - 0, mutluluğu çoğaltan biridir. Belki inanılmaz ama, bu yeteği gerçekten var! Onun

gözlerinde bile yeşil bahçelere açılan kapılar vardır. Daha ilk günümüzde beni sanki

diriltti. Kollarıma bir demet taze çiçek konmuş gibiydi.

SEREME - Mutlu bir genç çiftsiniz siz. Bu her halinizden belli. (Yürürler. )

KAV - O, bir deredir. Nice kire bulaşsam, beni dokuz kez yıkar... Böyle düşünmek beni

avutur... Ben neler diyorum? Seni incittim. Sakın incinme! Sanki düşüncelerim,

sana sözle akmak için beni zorluyor. Elimde değilmiş gibi...

SEREME - Lütfen kendini yargılama… Beni asla incitmezsin. Kimseyi yargılama. Görüyorsun,

her şey ne kadar değişti. ...Şimdi benim için yitirilmeyecek en değerli şey zamanken,

hiç bir şeye kırılmam.

KAV - Çimmi, bildiğimiz dünyayı yitirdiğimize seviniyor. O dünya, Çimmi için hain ve

yokedici olmuş. Sen, bir yerlerde sürüp gidiyordur, dedin. Hem de bütün

yanlışlarıyla birlikte... Ben, o yanlışlardan biriyim. Değil mi? O yanlışları buraya

getirdim. Değil mi?

SEREME - (Sereme kütüğe oturur. ) Yanlışlar, hepimizde olmalı. Onlar, bizim içimizde

olmalılar... İnsanın içinde, var olmalılar!... Bunları artık düşünme. Görüyorsun.

Boş vermek, ya da acı çekmek, yalnızca görüş açına bağlı! Kocam şöyle demeyi

severdi: “İnsanlığı seviyorum. Benim sorunum, tek tek insanları sevebilmekte!…”

Aslında o, insanları istediği kadar sevemediği için acı çekmiş biridir! Gerçekten!...

(Dönüp bir süre Toros’a bakarlar.)

KAV - Islahevindeyken, muhasebe müdürünün lojmanı vardı. Evliydi, ama çocuksuzdu.

Yanlarında kalabilmem için bana bir suç tutanağı uydurmuştu. Orada onlara hizmet

ettim. Evleri kitap doluydu. Bütün kitaplarını okudum. Karısı müdür eşlerine kendi

gül bahçesinde, beş çayı verirdi. Açık oturum gibi, orada her şeyi konuşurlardı. Bir

gün eşcinsellikten sözederlerken, kocasının huylarından habersiz, muhasebecinin

karısı, “Doğa, bu kadar çok defolu insan yaratmaz!” demişti. “Onlarınki de bir çeşit

yaşam çabası! Bir gereç! Yani çarelerden biri! Fahişelik gibi, ekmek kapısı!…

Page 36: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

36

Belki de bir tür, ‘Yalnızlığa iğne batırış!’...” Eşcinsellik, ona göre, günümüz

uygarlığının ürünüydü! Kozmetik pazarını beslemenin bir yolu!... Onun, o,“

Yalnızlığa iğne batırış!...” deyişini unutmuyorum. Çünkü unutamıyorum.

Muhasebecinin karısı… İşte, böyle bir kadındı! Öylesine temiz kalmış... Ve...

Yalnızlığı iyi bilen! - Onu hep gül dikerken anımsıyorum!

SEREME - (Kalkar. Duyarlı ellerle Kav’a dokunur. Alnını ovuşturarak oradaki gölgeyi silmeye

çalışır. ) Şşşşşşşşş! Artık bir süre her şeyi unut. Bir süre... Dinleninceye kadar!

KAV - Doğanın beni defosuz yarattığı bilincine Çimmi ile vardım! Aldığımın çokluğunu

düşününce - ki ilk kez düşünüyorum -verdiğim ne kadar da az!

SEREME - Onu üzmeyeceğiz, Kav. Söz veriyorum!

KAV - Kentte yaşarken, yalnızca yaşamın gerekleri insanları bir araya getirir, sanırdım. İlk

kez, bu ormanda, çıplak içimi bir başkasına açıyorum. Bir başkasıyla bir arada

olmak, baş döndürücü bir deneye dönüşüyor... Sanki evrende salınıyor gibiyim...

Şimdi seninle öyleyim!

SEREME - Sanırım, anlayabiliyorum… Çünkü bu duyguyu bana da geçiriyorsun!

KAV - (Seremeye bakarak bir süre durduktan sonra, değişik bir sesle sorar.) Burada bir

klan mı oluşturacağız?

SEREME - Evet!

KAV - İçinde aile de var mı?

SEREME - Klan zaten tek bir aileden oluşur.

KAV - Kocaman bir aile?

SEREME - Evet!

KAV - İyi! Hep bir aile kurmak istemişimdir. (Sereme’ye kayalığın yüzeyindeki bir yeri

gösterir.) Şuradaki koltuğu görüyor musun?...

SEREME - Koltuğu mu?

KAV - Bak! Şurası ve şurası oyulunca, kayada bir koltuk ortaya çıkacak!... Şimdi

görebiliyor musun?

SEREME - Evet!

KAV - İşte oraya o koltuğu oyunca, bizi bulsalar bile, bir gün torunlarımı getirip o koltukta

dizlerimde hoplatacağım. Seni dizlerinde hoplatan bir deden oldu mu hiç?

SEREME - Evet!

KAV - Ana tarafından mı? Baba tarafından mı?

SEREME - Her ikisi de!

Page 37: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

37

KAV - Ne mutlu sana! Mutlu bir çocuk olmalıydın. İki dede birden!... Küçükken dünyada

en çok özendiğim şey oydu! Bir dedemin olmasını çok istedim.

SEREME - (Ateşe bakar.) Ateşi geçirmemeliyiz. Yoksa söner. (Ateşe çalı sürer.) Odunlar

kurutulmamış. Islak. Devamlı çalı ile beslemek gerekiyor.

KAV - (Seremenin yanına çömelir. İşi devralır.) Ben ateş yakabilirim. İzci yöntemi!

Sönerse diye korkma!

SEREME - (Kalkıp bir süre Kav’a neredeyse şaşkınlıkla bakar.) Bana öyle geliyor ki bu ateş

sönerse bir daha hiç yakamayız.

KAV - Öyleyse biz de hiç söndürmeyiz. (O da kalkar. Gerinir. Çevreye, ağaç tepelerine

bakar.) Burası ne kadar güzel! (Ta tepeye bakar.) Orası gökyüzü! Astronot olup

uçmayı düşlediğim yer.

SEREME - Ama yıldızlar yok.

KAV - Yıldızlar yok! Yıldızlar kayboldu. Dünya yıldızsız bir boşluğa düştü... Atmosfer artık

yıldızları göstermiyor. Geceler aydınlık. Gökyüzü yeterince kararmıyor.

SEREME - Burada bile öyle. Geceler aydınlık. Gene de korkutucu. Siz gelmeden bu orman

bizi korkutuyordu.

KAV - Hiç korkulur mu? Burası bir sığınak! Mağarada neler var?

SEREME - Avcının eşyası. Fazla karıştırmadım.

KAV - Güzel ! Sabaha bakarız. (Bir süre geçer... Sonra Toros’a yaklaşır.) 0, burada mı

uyuyacak?

SEREME - (Onurlu bir uzaklıkla) Onu uyandıramadım! Belki de öldü. Belki de, artık o,

yalnızca bir ölü!... Bekleyeceğiz. Hele gece geçsin... Şimdi onu rahat

bırakmalıyız… (Biraz uzağından Toros’u seyrederler.) ...Belki sabaha gömeriz!

KAV - (Birden mutsuzlaşır.) Ne olur, bari burada ölüm olmasın! Kentte yeterince gördük.

(Sereme’den ayrılır gelir. Seyircinin önünde durur. Doğallıkla, seyirciye anlatır.)

Kentten ayrılmadan önce, örnek ailemi görmeğe gittim. Yaşamımda benim için çok

değerliydiler. Ölçülemeyecek değerdeydiler. Benim hiç ailem olmadı. Onları ben

kendime, kendim beğenip aile seçmiştim. Bana örnek aile olmalarına kendim karar

vermiştim. Onlara yaptığım bir çeşit son ziyaretti!… Veda!… Onları son kez

görmek!... Hepsini de, neredeyse aklımdan geçirdiğim gibi buldum! En küçükleri,

boyama kitabıyla yere kapanmıştı. Onca boya çubuğu yerlere saçılmış... Babaları,

ailenin bütün ayakkabılarını pırıl pırıl boyamış, salona dizmişti. Ayakkabılarla ilgili

her işi törenle yapardı o! Tek çılgınlığı, işte buydu! Pahalı ayakkabılar! Zaten onu

bizim mağazadan bot alırken tanımıştım. O, elbette ayakkabılarıylaydı!... Güzel

karısı elindeki ütüyle yere kapanmıştı. Kızının okul formasını ütüleyecekti. Ütü,

yanağını yakmış mı diye baktım. Yakmamış! - Kentte hiç yangın çıkmadı.

Page 38: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

38

Neden? Onu da bilemiyorum! - ...Büyük çocuklardan kız olanı, makyaj masasına

yapışmıştı. Dudağını boyamış... Ağzını boyadığı ruj, daha elindeydi. Oğlan,

klozette oturuyordu. Neredeyse içine gömülmüş… Yavaş yavaş kabarıp köpüren

kızgınlığımın içinde neredeyse boğuluyordum. Onlara bunu yapanı bulsam, ellerimle

dişlerimle parçalardım. Ölüm bütün kentte kol gezmişti. Ama ben ölümü orada,

onlarla tanımış gibiydim... Sonra orada onlarla ölmek istedim. Ama Çimmi

bekliyordu.

Hepsini bir araya getirdim. Anne, baba, üç çocuk! Çocukların yaşları, üç, yedi,

sekiz!… Onlar, benim bir gün kurmak istediğim aile için kendime örnek seçtiğim,

örnek ailemdiler! Adresi, mağazadaki faturadan çıkarmıştım. Rastlaşmalar

ayarlamış, dostluklarını kazanmıştım. Bana evlerini, yüreklerini açmışlardı.

Seçimimi hep doğruladılar. Kötülük bilmezlerdi. Yürekliydiler. Sızlanmazlardı.

Akıllı, meraklı, neşeli, eğlenceliydiler.

Onlar, bir arada olmayı şölene dönüştürmüşlerdi. Yanlarında bir gün geçirdim mi,

tüm dünya bir gün onlar gibi insanlarla dolup tümden neşeyle donanacakmış gibi

gelirdi… Bir şarkı bestelemeye çalışmıştık. Sözleri şöyleydi. (Birden hüzünlenir.)

“Sevinin çocuklar. / Siz sevinince, / Gök kubbeye kadar / Neşe çınlayacak!...”

(Toros’un başında duran Sereme’nin yanına döner.) Dilerim ölmemiştir! Bu kadar

ölüm yeter!

SEREME - Dilerim!...

KAV - Ben kentte ölümü yakından tanıdım. (Toros’un üzerine eğilir. İnceler.) Ölmüşe

benzemiyor!

(Kav, Toros’un yanına diz çöker. Nabzını, nefesini duymaya çalışır. Çabuk bir

kararla Toros’a suni teneffüs ve kalp masajı yapmaya başlar.)

SEREME - (Endişeyle) Kalp masajı biliyor musun?

KAV - (Bütün ciddiliğiyle) Televizyonda, filimlerde, gördük değil mi?

SEREME - (Sabırla bir süre bekledikten sonra Kav’ı durdurur.) Yapma... Yeter... Ona eziyet

ediyorsun!

KAV - (Ayağa kalkar.) Özür dilerim!... Onu ne kadar sevdiğin belli!... Ona olan

bağlılığını... Ona olan düşkünlüğünü... Düşünebiliyorum.

SEREME - (Sadelikle) Bunları düşünerek üzülme. Aslında… Kimse ihaneti onun kadar

haketmemiştir!

(Toros’un başından ayrılırlar. Havayı birden bir yaprak hışıltısı doldurur. Sereme’nin

sesi, bir fısıltı, bir nefes gibi ortalığı sarar. Sereme’yle Kav, donup kıpırtısız kalırlar.)

SES- (Sereme’nin fısıltı halindeki sesidir.)

Page 39: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

39

HATALAR İÇİMİZDE!… HATALAR İÇİMİZDE!… HATALAR İÇİMİZDE!…

HATALAR İÇİMİZDE!…

KAV - (Bakınır.) Yaprak kımıldamıyor. Bu neydi?

SEREME - Sen de mi duydun?

KAV - Evet ama o neydi?

(Sereme Toros’a koşar. Üzerine eğilir. Diz çöker. Başına, yüzüne dokunur. Yatış

biçimini düzeltir. Kalkar. Kav’ın yanına döner. Kav, Sereme’yi göğsüne yaslar.

Usul usul saçını okşayarak avutur.)

SEREME - Geçti... Yok bir şey!… Tasalanma! Gerçeği söylüyorum: Kimse ihaneti onun kadar

haketmemiştir!... Gel!... Mağarada otlardan yaptığım bir yatak var. Şimdi bana

gelin yatağı olsun!.......

(Sereme Kav’ı ardından çekerek yürütür. Sete tırmanırlar. Mağara ağzı önünde,

elele dururlarken, birden o beyaz aydınlık parlar. Görmeyi güçleştiren ışıkta, ikisinin

de bedenleri kasılır, çözülür, uzar ve bükülür... Parlaklık geçer. Loş ışıkta,

Sereme’yle Kav, ancak görünürler. Yere yamanırcasına yapışmış, kıvrılmış

kalmışlardır. Toros’la Çimmi’nin yatış biçimleri değişmiştir. Şimdi ana karnındaki

bükülüşle seyirciye dönüktürler ve uyur gibidirler. Hışıltı gene duyulur. Bir süre

sonra bu kez Toros’un sesi bu hışıltıya eşlik eder. )

SES - ( Toros’un sesidir. Derinden gelir. Değişik ve hışıltılıdır.)

İNSANOĞLUNU

YÜCELTEREK SEVMEK KOLAYDIR!...

ASIL SORUN İNSANLARI

TEK TEK SEVEBİLMEKTE...

AMA BAŞARABİLİRDİK!

YETER Kİ VE KEŞKE...

KEŞKE YAŞAM SÜREYDİ!...

ŞU YERYÜZÜNDE

BÜTÜN YANLIŞLAR BAĞIŞLANABİLİR,

BELKİ DE DÜZELTİLİRDİ.

ŞİMDİ BİLİYORUM Kİ,

ÖĞRENEBİLİRDİK!

YETER Kİ VE…

Page 40: O R M A N D A I. BÖLÜMmuzeyyenenginerim.com/oyunlar/ormanda.pdf · yerine bırakır.) 0 zaman sen bir çare düşün. Bir yol düşün. Bir şeyler düşün. Ve yap! Böyle oturup

40

AH, YETER Kİ...

KEŞKE… KEŞKE YAŞAM SÜREYDİ........…

(Sessizlik…... Derken bir yankı, devamlı kendini yineler.)

KEŞKE... KEŞKE YAŞAM SÜREYDİ......

KEŞKE... KEŞKE YAŞAM SÜREYDİ.....

KEŞKE... KEŞKE YAŞAM SÜREYDİ....

KEŞKE... KEŞKE YAŞAM SÜREYDİ....

(Artık tam sessizlik........ )

(Işıklar söner................................SON....)