32
"Birbirini seven insanlar için engeller bir tatlı tebessümden ibarettir." www.sarnicbakimmerkezi.com.tr ® “Sarnıç Hayattır” “Sarnıç Hayattır” Hayattan Bir Hayattan Bir Nüve Nüve Fikir - Kültür - Aktüalite Dergisi Yıl : 2 Sayı : 2 Temmuz - Ağustos - Eylül Engelleri Aşalım... Nüve Nüve

Nuve (Turkce)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Nuve Dergi

Citation preview

"Birbirini seven insanlar için engeller bir tatlı tebessümden ibarettir."

www.sarnicbakimmerkezi.com.tr

®

“Sarnıç Hayattır”“Sarnıç Hayattır”

Hayattan BirHayattan Bir

NüveNüveFikir - Kültür - Aktüalite DergisiYıl : 2 Sayı : 2 Temmuz - Ağustos - Eylül

Engelleri Aşalım...

NüveNüve

Engelli Bir Çocuğa

Gül çocuk,

Seni fark etmeyen yüreklere,

Seni küçümseyen bakışlara,

Sana el kaldıran ellere gül.

Gül çocuk,

Seni hayattan soğutan sözlere,

Sesini duymak istemeyen kulaklara,

Seni öpmeyen dudaklara gül.

Gül çocuk,

Seni anlamak istemeyen beyinlere,

Sevgini görmeyen yüreklere,

Seni yok sayan insanlara gül.

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

İnsan çatışmalı bir canlı, aynı zamanda uyum, ahenk ve estetiğinde en anlamlı mekanı. Vücut

ülkesindeki dünyanın gül bahçeleriyle donandığı gibi, içinde dikenli bağlar, yalçın dağlar ve engin

denizlerde var. Büyük uçurumlara denk psikolojik sıkıntılarıyla, korku tünelleri ve karanlık mağaraları

da cehaletini yansıtıyor. Neşe misali ümit çağlayanları ve üzüntü limanları da iç dünyamızın

engellenemeyen zaman akışı içindeki manzara kesitleri. Tüm bu değişkenler içinde iç ve dış

dünyasının garip yolcusu insan, küçük kainat. Ve haliyle insan, eşrefi mahlukat.

Bir yönüyle duygulu, hassas, merhametli, diğer yönüyle de katı, acımasız, kaba ve sert.

Somurturken gülen, gülerken ağlayan insan.Bir anı bir anını tutmayan.Bilmiyorum ne zaman dünya

için ağlamayı bırakıp ahiret için ağlayacağız.

İnsanlar niye soru sorar kendine? Bence kendini tanımak ve anlamak için. Nitekim herkes

kendince anlar kendini. İnsan duygularında önemli bir şubesi olan hasret, yaşanan ortak hadiselerin

insanda bıraktığı ruhi izlerdir. Hasret gibi duygusal neşterler ruhi dünyamızda derin izler bırakır.

İnsanın kendini tanıması için anlamlı ipuçları ve yardımlar sunar. Sadece bedeniyle var olduğunu

sanan insana ruhi cephesini tanıtır, ruhundan bir cüz sunarak yine kendine. İnsana yaşadığını

hissettirir ve ruhuyla birlikte var olduğunu anlatır hasret. Merhametli ve duygulu kılar insanı, ılık ve

sıcak. İnsana kendini yakalamakta bir fırsat tır anlayabilene. Rahmeti tattırır. Çünkü gözyaşı

rahmettir ve ıslanmamış hasret olmaz.

Sarnıç'tan

Söz Konusu Özürlü İse Gerisi Teferruattır...

Aydın KAYA

Hayattan BirHayattan Bir

Nüveİçindekiler...

Engelleri AşalımAyhan Altaş (Psikolog)

Sayfa 3

Aile Psikolojisi

Sayfa 4

Zeka Geriliği Olan Çocuklar

Engelli Eğitim

Sayfa 5 Görme Özürlü ÇocuklarŞizofreniyi Anlamak

Sayfa 6-7

Dünyayı Düzeltmek

Sayfa 8

Bir Anneyim Ben

Sayfa 9-10Örümcek AğlarındakiMühendislik

Sayfa 11

Ülke Bayraklarının Önemi

Sayfa 12Engelli Çocuğa Peygamber Duası

Sayfa 13

Fısıltı ve Tuğla

Sayfa 14

Tuzlu Kahve

Sayfa 15 Helal Kazanç ve Ticaretin Fazileti

Sayfa 16-17Dünyanın En Uzun Kanatlı Kuşu Albatros

Sayfa 18

Özlü Sözler

Sayfa 19

Sosyal Duyarlılık veSosyal Bilinç

Sayfa 20

Şifalı Bitki - Brokoli

Sayfa 21-22

Engellilerde Eğitimve Sporun Önemi

Sayfa 23

Rumeli Hisarı Nasıl Yapıldı?

Sayfa 24-25

Anılardan Kareler

Sayfa 26-27

Sarnıç Sağlık Bakım EğitimReh.Merk.Tic.Paz.Ltd.Şti.

Adına Sahibi Aydın KAYA

Yazı İşleri MüdürüEmine Gamze MANTAR

Adres Kavaklı Önü Mah.

Yunus Emre Cad. No: 80ÜRGÜP / NEVŞEHİRTel : 0384 341 23 40Fax : 0384 341 32 49

Webwww.sarnicbakimmerkezi.com.tr

[email protected]

Baskı & Grafik

SİMTEL OFSETMATBAACILIK Basın Yayın

Teks.Mob.San.ve Tic.Ltd.Şti.Karasoku Mah.Meydan Sok.No: 3

NEVŞEHİRTel : 0384 213 38 66Fax : 0384 212 98 83

[email protected]

İçindekiler...

Hayattan BirHayattan Bir

NüveEngelleri AşalımEngelleri AşalımAyhan ALTAS - Psikolog

Çiftler evlendikten sonra evliliklerine neşe katması için mutluluğun kaynağı olan çocuk yapmaya karar verirler. Bu kararın hemen ardından planlar yapılmaya başlar. Çocuklarıyla paylaşacakları ve onun için yapmak istedikleri şeyleri sıralarlar dokuz ay boyunca hayaller, planlar ve güzel duygular içinde geçer. Sonunda o tarif edilemez an gelir ve çocuğunu kucağına aldıkları ilk an ebeveyn için mutlulukların en büyüğüdür. Bu mutluluk ilk bir yıl etkisini sürdürmektedir ve çocuk üzerine yapılan planlar ve hayaller hala devam etmektedir. Böyle güzel duygular ve hayallerle geçen bir yılın sonunda yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Çocuklarının diğer çocuklardan farklılıklarını sezmeye başlarlar. Çocuk bir yaşına gelmesine rağmen yürüme becerisi henüz yoktur hatta emekleme bile yok, koydukları yerden saatlerce hareket etmeden durmaktadır. Bununla birlikte konuşma becerisi de henüz gelişmemiştir. Çocuk el hareketleriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve tabiî ki de aile onu anlamakta zorlanıyor. Çoğu zaman ebeveynin ve yakın akrabalarının fiziksel temaslarından ( sarılma, öpme ) rahatsız gibi tepkiler veriyor. Göz teması kurmuyor sanki onlardan kopuk başka bir dünyada yaşıyor. Bir sorunu olduğunu ebeveyn seziyor ama bunu kendi çocuklarına konduramadıkları için bir süre hiçbir şey yokmuşçasına hayatlarına devam ediyorlar. Hala çocukta bir değişiklik yoktur ve farklı gelişmektedir. Daha sonra yakın akrabalardan bazıları teselli olsun diye örnekler verirler '' bizim Ahmet amcalarında çocukları aynıydı sonra düzeldi.''Tabi bunlar zaman kaybından başka bir şey değildir. Akrabaların verdikleri teselli örnekleri ile bir yılı daha geçirirler. Artık çocuk iki yaşındadır hala değişiklik yoktur. Bir doktora gitmenin gerektiğini anlarlar. Doktor, iki yıl önce kucaklarına aldıkları ve aileye mutluluk veren, üzerine hayaller, gelecek planları yaptıkları çocuklarının Yaygın Gelişim Bozukluğu olduğunu söyler. Çocukları onların planladığı gibi hayallerindeki gibi gelişmemektedir. Hemen araştırmalar başlar kitap, dergi ve internet bu konu ile ilgili bilgi alabilecekleri her ne varsa araştırılır. Çocuklarının hayatlarının her alanında özel eğitim ve özel ilgiye ihtiyacı olduğunu öğrenirler. Bunu öğrenmek aile için şok etkisi yapar, hayaller ve gelecek planları artık yok olmuştur. Mutluluğun zirvesindeyken sanki bir güç onları hüzün deryasının içine itmiştir. İki yıl sonra yine tarif edilemeyen duygular yaşarlar fakat bu sefer işin iç yüzü hiçte iç açıcı değildir. Ne yapacaklarını bilemezler dört bir yanlarını hüzün ve umutsuzluk kaplar. Bir süre bu şok etkisi devam eder. Bu süre içinde hiçbir şey yapamazlar sadece akıllarında bir soru vardır '' Neden biz?'' Bu soru ebevenynin beynini meşgul etmektedir. Şoku atlattıktan sonra aile, bu durumu kabullenmez inkar eder. Benim çocuğum böyle bir durumda alamaz gibi düşüncelerle geçer ve aynı zamanda araştırmalar devam etmektedir. Acaba yanlış tanımı koydular ya da bunun ilaç tedavisi var mı diyerekten doktor doktor gezilir. Çocuk artık üç yaşına gelmiştir aile hala bu durumu kabullenmekte zorluk çekiyordur. Daha sonra karışık duygular içine girilir. Çocuklarının rahatsızlığında kendi hataları olduğu düşüncesiyle suçluluk hissetmeye başlar. Araştırmalarında hala devam ediyor olması ama buna karşılık elle tutulur bir gelişme olmaması kızgınlık duygularına iter. Engelli bir çocuğu olduğu için, bunu kendi başarısızlığı sayarak utanmaya başlar. Dışarıdaki insanların rahatsız edici bakışları ve hor görmeleri yaşadıkları utanma ve kızgınlık duygusunu had safhaya çıkarır. Böylece çocuğu herkesten kaçırır ve kimse görmesin diye zorunlu kalmadıkça dışarıya çıkarmazlar. Zaman akıp gitmekte ve hala bir şeyler yapamamak aileye kızgınlık, utanma, inkar, üzüntü gibi karışık duygular yaşattırır. Aradan dört yıl geçmiştir ve bu duruma artık aile alışmaya başlamıştır. Doktorların ve psikologların söylediklerini kabullenip daha fazla zaman kaybetmeden olumlu adımlar atmaları gerektiğini anlarlar. Uzmanların da tavsiyesi ile özel eğitimi öğrenirler ve istemeye istemeye de olsa çocuklarının gönderirler. Daha sonra özel eğitimin çocuk için ne kadar önemli olduğunu fark ederler. Hayatları bu zorluk içinde devam ederken bu seferde farklı zorluklar baş göstermeye başlar. İnsanların rahatsız edici bakışları ve hor görmeleri zaten yüklü olan aileye fazladan yük olur. Artık aile ve çocuğun hayatlarının farklı dönemlerinde farklı farklı sorunlarla baş etmek zorunda oldukları aşikardır. Hayat, aile için hiçte planda olmayan bir şekilde devam etmektedir. Engelli çocuğu olan ailelerin yaşadıkları karşısında bizler neler yapabiliriz. Bizlerde onlara hayatlarının her alanında elimizden gelen desteği vermeliyiz. Onlar fazlasıyla yükle yüklüdürler bir yükte biz olmayalım. Yüklerini azaltmaya imkanımız varsa bu yardımı onlardan esirgemeyelim çünkü engelli çocuğu olan ailelerin buna gerçekten ihtiyacı var. Dertlerini dinleyecek bir kulağa, sırtındaki yükleri azaltacak bir ele, onlara gülümseyerek bakan bir çift göze, karar vermekte zorlandıkları zaman tavsiyede bulunacak bir ağıza yani bizlerin yardımlarına ihtiyaçları var. Eğer buna yapabilecek gücümüz varsa bunu çok görmeyelim.Unutmayalım hayatımızın tamamında ya da bir bölümünde bizde benzer problemlerle karşılaşabiliriz ve yardım eline ihtiyaç duyabiliriz. Hiçbirimizin bunları yaşamayacağının bir garantisi yoktur. Her birey bir engelli adayıdır.

®Sarnıç 3

Ailede engelli bir aşamalarıyla paralel olarak düşünülebilir. Çocuğun çocuğun varlığı bir okul yaşına gelmesi ile birlikte ailenin okul bütün olarak ailenin hazırlıklarına başlaması gibi. Ancak engelli yapısından işleyişinde çocuğun doğumu gelişimleri ailelerde kişilik aile üyelerinin rollerinde özellikleri birbirlerinden hayattan mesleklerinden önemli değişiklikler yakın çevreden ve toplumdan beklentileri de yapabilmekte;aile farklılaşmaktadır. Bu farklılıklar aileden aileye üyelerinin yaşamlarını değişmekle birlikte anne-babaların kişilik özellikleri duygu ve düşünlerini eşlerin birbirlerine ne ölçüde yakın çevrenin ve olumsuz yönde toplumun tepkileri ve desteği bu değişikliklerin etkileyebilen ek bir stres niteliğini ve inceliğini etkilemektedir. Genelde

kaynağı oluşturmaktadır. Engelli bir çocuğa sahip aileler çocuklarının engelinin kısa zamanda olunduğunda anne-babalar ilk olarak hayal değişme ve gelişme göstermesini istemekte kırıklıkları yaşamaktadırlar. Nedenler ve niçinler bundan sonuç alamayıp bu tedavinin çok uzun birbirlerini izlemektedir. Olmaması gereken bir şey zaman ve sabır gerektirdiği gerçeği ile karşılaşınca olmuştur. Çocuklarına ne olduğunu da hayal kırıklığına uğramaları sonucu bu bilemediklerinden aile büyük bir endişe çocuklarının tedavi ve rehabilitasyonunda olumsuz yaşamaktadır. Özellikle anne ne yapacağını etki yapmaktadır. Bu nedenle de birçok engelli bilmemenin vermiş olduğu tedirginlikle geçirir ilk çocuk ailesi çocuklarını Rehabilitasyon aylarını. Daha sonra ise kendilerini eş ve Merkezlerine getirmekyakınlarını ya da sağlık ekiplerini suçlarlar. istememektedirler.Çocuklarının durumunun ne olduğunu kabul etme Engelli çocuğun gelişme süreci içerisinde birkaç ay veya yılları alabilmektedir. Birçok aile ise eğitim ile ilgili bilgileri zamanında doğru ve basit çocuklarının engelli olmasın kabul edemezler. olarak alabilmesi aile içinde engelli bir çocuğa Bununla birlikte gelen engelli çocuğu reddetme sahip olmanın getirdiği psiko-sosyal sorunların ondan utanç duyma nefret etme aşağılama ve ilerlemeden çözülebilmesi için ailenin toplumsal birey olarak yok sayma eğilimleri ilişkiler toplumun yapısı ve özürlülük hakkında göstermektedirler. Zaten engelli çocuk ise bu gibi bilgisinin yeterli olması gerekir. Engelli çocuğu olan durumlar karşısında iyice kendine yönelmekte içe ailelerin bu konuda neler yapabilecekleri ve bu kapanık bir ruh haliyle yaşamını sürdürmeye konuda tutum ve davranışlarının öğretilmesi başilamaktadır. Böyle bir yaşam sürecindeki gerekmektedir. Öncelikle bu gruba yönelik toplum çokcuk gelişim seyrindeki basamakları düzenli bir eğitimi gerekmektedir. Engelli çocuğa sahip şekilde tamamlayamadığından yaşıtlarına göre geri annelerin eğitim düzeyleri düşük olması nedeni ile kalacak ve bu düzensizlikleri birbirini takip çocukların engeli hakkında yeterli ve doğru bilgiye edecektir. Kanuşmasından iletişimine sahip değildirler. Bu nedenle çocuğun engeli temizliğinden giyimine okuma-yazma gibi temel hakkında yanlış anlama ve değerlendirmeler bilişsel becerilerinden her türlü öz bakım sonucu çocukların engeli hakkında hata yapma becerilerine ve toplumsal alandaki diğer tüm riskleri taşımaktadırlar. Engelli çocuk günlük becerilerine kadar kendini gösterecektir. yaşama kent yaşamına ve toplum yaşamına çok Engelli bir çocuğun durumu yalnızca o bireyi sınırlı ölçüde katılabilmektedir. Eğitimden sağlığa etkileyip kalmayıp aile yaşamının etkileşimsel iş ve mesleki rehabilitasyondan kültür ve sanata doğasına bağlı olarak zaman zaman eşlerin evlilik spor ve kent standartlarının iyileştirilmesine ilişkisini anne/baba/çocuk ilişkilerini ve kardeşler ulaşımdan psikolojik ve sosyal desteğe bireysel ve arası ilişkileri de olumsuz yönde aile danışmanlığı hizmetlerinden gerektiğinde etkileyebilmektedir. Engelli bir çocuğun durumu sürekli bakıma kadar çok ciddi ve çözüm bekleyen anne-babadan yarattığı duygular yakın çevrenin sorunları bulunmaktadır. Ailelerin tüm (büyükanneler babalar arkadaşlar) tepkileriyle çok beklentilerinin; engeli olmanın bir hastalık olmadığı yakından ilişkilidir. Onların durumu olumsuz ve asıl amacın özürlü çocuğun olabildiğince bağımsız çaresizlik içinde algılaması anne-babanın da olması iin kendi kendine yeterli duruma gelmesi benzer duygular içine girmesine neden olmaktadır. olduğu tarzında bir mantıkla karşılanmasına önem Her çocuğun doğumu ailede birçok yeniliğe ve verilmeli bu amaca uygun olarak aile psikolojik ve değişikliğe yol açmaktadır. Bu ailenin gelişimsel sosyolojik olarak hazırlanmalıdır.

AİLE PSİKOLOJİSİ

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 4

®Sarnıç 5

ENGELLİ EĞİTİMİyüzyılda kuruldu. Ama bunların sayısı yeterli değildi. Kentlerin dışında ve yatılı olan bu okullardaki çocuklar öbür çocuklardan ayrı tutulur, ender olarak insan içine girmelerine izin verilirdi.20. yüzyılın başlarında, Batı Avrupa'da ve ABD'de özel eğitime gereksinmesi olan çocuklar için ayrı sınıflar açılmaya başlandı. O dönemde ancak hafif özürlü çocukların eğitimden yarar göreceği kanısı yaygındı. Daha ciddi özürlüler evlerde tutuluyor, okula gönderilmiyordu. Özel sınıflarda eğitilenlerin de okuldaki öbür çocukların arasına karışmasına izin verilmiyordu.II. Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkımdan sonra birçok ülkede, özrüne bakılmaksızın tüm çocuklara öğrenim Bedensel bir özrü ya da zihinsel bir bozukluğu

hakkı tanıyan yasalar kabul edildi. Hafif özürlüler olan bazı çocukların, öğretilen şeylerin ve normal çocukların gittiği okullara alınırken, onlara öğretme yöntemlerinin öbür okullardan farklı ayrıca özel dersler verilmesi öngörüldü. Daha ciddi olduğu özel okullara gitmeleri gerekir. Sağır, sorunları olan çocuklara ayrı sınıflar açılmakla birlikte yarı sağır, kör, zekâca geri, bedensel özrü olan bahçede, yemekhanede ya da jimnastik salonunda ya da davranış bozuklukları gösteren bu gibi öbür çocuklarla birlikte olma olanağı tanındı. Çok ağır çocuklar için özel okullar vardır.durumda olanlar ise bu gibi çocukların bakıldığı yatılı Batı Avrupa ve ABD'de özürlüler için ilk özel okullara gönderildi.eğitim kurumları 18. yüzyılın sonlarında ve 19.

Zekâ Geriliği Olan ÇocuklarBazı çocuklar normalin altında bir zekâya sahiptir. Bu çocuklar "normal zekâ düzeyinin altında" ya da "geri zekâlı" olarak tanımlanır. Zekâ geriliği olan çocukların görünüşleri genellikle öbür çocuklardan pek farklı değildir. Kör ya da doğuştan felçli ağır özürlüler ise ne konuşabilir, ne de konuşulanı anlayabilir. Birçok ülkede hafif özürlü çocuklar normal okullara alınmakla birlikte ayrıca özel derslerle desteklenir. Sınıf arkadaşları gibi onlar da okuma, yazma, aritmetik ve el becerileri öğrenir, beden eğitimi derslerine ve eğlencelere katılırlar. Daha ileri sınıflarda bir el sanatı öğretilerek iş becerisi kazanmalarına yardımcı olunur; fabrikalarda ve kamu kuruluşlarında iş bulmalarına çalışılır.Orta ya da ileri derecede zekâ geriliği olanlara özel eğitim verilir. Önemli olan kendi kendilerine yeterli olabilmelerini sağlamaktır. Bunun için giyinmek, soyunmak, yemek yemek, yüz ve vücut temizliği, dikiş, yemek pişirmek ve ev işlerine ilişkin beceriler kazanmalarına yardımcı olunur. Ayrıca l'den 10'a kadar saymak, bazı sözcüklerin anlamını öğrenmek, adını yazabilmek türünden şeyler de öğretilir. Bu gibi kurumlarda yetişen öğrenciler daha sonra atölyelerde, denetim altında basit montaj ve üretim işleri yapabilir.Ağır beyin sakatlığı olanlara bir şey öğretme olasılığı çok zayıf olduğundan, onlara ellerini ayaklarını oynatabilmeyi, dinlemeyi ve bazı sözleri çağrıştıran sesler çıkarmayı öğretmek için çaba gösterilir. Bu tür çocukların ve yetişkinlerin eğitiminde başlıca amaç, onlarla sıcak, kalıcı, insancıl bağlar kurabilmektir.Eğitim programlarında temel olarak müzik, dans, görsel sanatlar, tiyatro ve çeşitli gösteriler yer alır.

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

Görme Özürlü ÇocuklarGörme sorunu olan çocuklar, görme özürlü olarak

nitelenir. Görme bozukluklarının çeşitli nedenleri

vardır. Bazdan tedavi edilebilirken, bazıları için hiçbir

şey yapılamaz Görme özürlü çocukların bir bölümü

hiçbir şey görmez. Bir bölümü ise, görme duyuları

çok zayıflamış olduğu için, normal bir insan gibi

yaşamakta ve davranmakta güçlük çeker. Körlerin

eğitiminde kullanılan Braille alfabesi, sözcük, sayı ve

noktalama işaretlerinin yerini tutan kabartma

noktaların farklı biçimlerde düzenlenmesinden oluşur

(bak. Braille, louıs). Kör çocuklar parmak uçlanyla

Braille' le yazılmış kitapları okuyabilir, Braille alfa-

besiyle hazırlanmış özel yazı makinesi ile yazı

yazabilirler. Körler ayrıca, okunarak teybe

kaydedilmiş "konuşan kitaplar" dinleyerek bilgi

edinebilir. Özel bilgisayarlar aracılığı ile basılı metinler Braille'e, Braille ise basılı metne, hatta

konuşmaya çevrilebilir. Görme duyuları zayıf olup tam anlamıyla kör olmayanlar büyüteç yardımıyla

okuyabilir. Bu durumda olanlar basılı kitapları daha parlak ve net gösteren kapalı devre

televizyonlardan yararlanabilir. Normal okullara giden görme özürlü çocukların özel yardıma

gereksinmesi vardır. Bu okullarda kabartma haritalar, hesap yapmak için abaküs ve sesli hesap maki-

nesi türünden araç gereç bulunur. Körler yollarını bulabilmek için baston kullanmayı ya da köpek

eşliğinde yürümeyi öğrenir.

ŞİZOFRENİYİ ANLAMAKGelenek ve göreneklerimizin, ailelerimizin ve eğitim şizofrenik bozukluğu olan kişiler değil, aynı

kurumlarımızın kısacası çevremizin yaşamımızda önyargıları hasta yakınları da yaşamakta.

bize öğrettiklerine göre bizi korkutan ve rahatsız Kendilerine toplum içinde farklı davranıldığı için

eden şeylerle karşılaştığımızda o şey hakkında kaygı duymakta ve yakınlarının hastalığını

damgalama yapmak, olumsuz düşünmek ve onu gizlemeye çalışmaktadırlar.

hayatımızdan uzaklaştırmak ihtiyacını duyarız.

Farklı ülkelerin insanlarına, mezheplere,

dinlere, cinsiyetlere ve özelliklede ruhsal

hastalıklara karşıda önyargılı tutum

geliştiririz. Şizofrenik Bozukluk toplumda en

çok önyargının olduğu ruhsal hastalıklardan

biridir. Şizofreni kelimesini duyan çoğu insan

bunu delilik ve çok tehlikeli bir durum

olduğunun inancındadır. Ne yazık ki sağlık

çalışanların bir çoğu da şizofreni hakkında

aynı önyargıya sahip. Bir kavga sırasında bile

karşımızdakini aşağılamak ve öfkelendirmek

için akıl hastası veya ruh hastası gibi

tanımlamalar kullanıldığımız çok olur. Sadece

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 6

Neden şizofreniye karşı toplumda bu kadar önyargı mevcut?

Burada etkili olan şizofreni belirtilerinin diğer ruhsal hastalıklara göre daha olumsuz olmasıdır. Bu olumsuzluklar önyargıların artmasına neden olmaktadır.

Nedir şizofreni?

Şizofreni; tansiyon, diyabet gibi biyolojik ve kronik bir hastalıktır. Bütün

kronik hastalıklar gibi alevlenme ve yatışma dönemleri gösterir. Tedavi

edilebilir bir hastalık olmakla beraber hastaların önemli bir kısmında

hastalık tamamen ortadan kalkmayabilir. Bu durum da kişinin

çalışmasını, çevresindekilerle iletişim kurmasını, bağımsız bir yaşam

sürmesini çok güçleştirir. Toplumda görülme sıklığı yüzde birdir. Yani

her yüz kişiden biri şizofreni hastalığından muzdariptir. Genellikle 18-25

yaş aralığında başlar. Hastalık ne kadar erken başlarsa klinik seyir o

kadar kötü olmakta normal bir yaşam sürme şansı azalmaktadır.

ŞİZOFRENİ İLE İLGİLİ BİLİNEN YANLIŞLAR NELERDİR?Yanlış

Doğru

Yanlış

Doğru

Yanlış

Doğru

Yanlış

Doğru

Yanlış

Doğru

Yanlış

Doğru

: Şizofrenler tehlikeli ve saldırgandır. Şizofrenlerin ne zaman ne yapacakları belli olmaz.

Toplumda şizofren hastalarının bazı zamanlarda caniye dönüşen kişiler olduklarına yönelik inançlar

vardır.

: Bunun gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur. Yapılan çalışmalarda da şizofren olmayan kişilerden daha

fazla suç işledikleri tespit edilmemiştir.

: Şizofreninin tedavisi yoktur.

: Antipsikotik ilaçlar, psikoterapi ve destek programlarıyla şizofrenin tedavisi mümkündür.

: Şizofrenler çalışamazlar.

: Hastalığın seyrinde dikkat ve konsantrasyon bozukluğu olduğundan sorumluluğu az olan işlerde

çalışmaları mümkündür.

: Şizofreni anne babanın hatalı tutumu nedeniyle ortaya çıkar. Şizofreni karakter zayıflığından ve

iradesizlikten dolayı ortaya çıkar. Şizofreninin sebebi fazla mastürbasyon yapmaktır.

: Şizofreni beyin hastalığıdır. Hastalığın ortaya çıkmasında tek bir neden söz konusu değildir.

Özellikle genetik faktörler, beyindeki yapısal ve kimyasal bozulmalar, doğarken oksijensiz kalma,

gebelikte viral enfeksiyon geçirme gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkar.

: Şizofrenler tembeldir.

: Bazı şizofren hastalarda motor yavaşlama olur. Hareket kısıtlılığı, bilinçli tembellik adına

yapılan bir davranış değildir, hastalığın seyri sırasında ortaya çıkan bir belirtidir.

: Şizofrenlerin her söylediği şey saçma olacaktır.

: Hastalığın alevlenme döneminde sanrı ve varsanılarından dolayı çevreye farklı gelen

konuşmaları olur ama bu her söylediklerinin saçma olacağının göstergesi değildir.

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 7

Yanlış

Doğru

Yanlış

Doğru

: Şizofrenlerin çocukları da şizofren olur.

: Kesin kural değildir. Çalışmalar göstermiştir ki eğer ebeveynlerden biri şizofreni hastasıysa

çocukta da aynı hastalığın çıkma olasılığı %20, her iki ebeveynde bu hastalık varsa o zaman risk

%30'a çıkıyor.

: Şizofreni ömür boyunca giderek ağırlaşır.

: Şizofrenide en önemli konulardan biri ilaç uyumudur. Hasta ilaç içme konusunda motivasyonu

iyiyse hastalık tablosu yaşın ilerlemesiyle birlikte hafifleyecektir.

DÜNYAYI DÜZELTMEKDÜNYAYI DÜZELTMEK

Adam bir haftanın yorgunluğundan sonra, Pazar sabahı

kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün

miskinlik yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları

düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman

gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta

sonu parka götürecekti onu ama hiç dışarı çıkmak

istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra

gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne

ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna

uzattı

-“Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim”

dedi. Sonra düşündü:

- “ Oh be kurtuldum! En iyi coğrafya

profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama

kadar düzeltemez!

Aradan 10 dakika geçtikten sonra oğlu

babasının yanına koşarak geldi:

- “Babacığım, haritayı düzelttim. Artık

parka gidebiliriz” dedi

Adam önce inanamadı ve görmek istedi.

Gördüğünde de hayretler içerisindeydi ve

oğluna bunu nasıl yaptığını sordu.

Çocuk şu ibretlik açıklamayı yaptı:

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 8

BİR ANNEYİM BENsöylemlerde bulunarak bizi oyalıyordu.

Doktor; kızımın yürüyüp konuşacağını söy lediğ i halde, k ız ım yürüyemiyor ve konuşamıyordu, yani kızımda hiçbir ilerleme göremiyorduk. Eşimle, kızımızı bir üniversite hastanesine götürmeye karar verdik.

Üniversite hastanesindeki doktorlar onu muayene ettiler, kromozom testleri yaptılar. Bu testlere göre; doktor, kızımızın “Down sendromlu” olduğunu söyledi. “Down Sendromu” nu ilk kez duyuyordum, şaşırdım kaldım. Hiçbir şey söyleyemedim doktora. Oysaki, beynimde fırtınalar kopuyordu; “Down Sendromu neydi? Bu bir hastalık mıydı? yoksa çocuğum özürlü müydü?..! Eğer özürlüyse bu özrü hangi yöndendi. Aman doktor, sen ne saçmalıyorsun, ne Down'u, ne özrü!...” Bunların hepsini tek tek söylemek istedim, ama sadece “bu ne?” diyebildim doktora. Dilim tutulmuştu adeta.

Doktor, Down Sendromunun genetik bir problem olup, kromozom sayısının fazla Bir anneyim ben; zihinsel engelli ama, tatlı olmasından kaynaklandığını anlattı. Down mı tatlı, sevecen, bakışlarında sevgi ve mutluluk sendromlu çocukların gözlerinin çekik oluşunu, olan bir meleğin annesiyim. Ve böyle bir meleğe elinin tam ortasında derin bir çizgi bulunduğunu sahip olduğum için kendimi çok şanslı söyledi ve daha bir çok şey anlattı. Ayrıca bu hissediyorum. Beni hayata bağlayan biricik çocukların zihinsel engelli olduklarını söyledi, ama bebeğimle yaşadığım; bazen sevinip, bazen erken eğitim verildiğinde; bu çocukların da, normal hüzünlendiğim, ama benim için çok değerli olan gelişim gösteren çocuklar gibi geç de olsa hatıralarımı anlatacağım sizlere.g e l i ş e b i l e c e k l e r i n i , i h t i y a ç l a r ı n ı

Hamile olduğumu öğrendiğim gün, ne karşılayabileceklerini açıkladı.kadar mutlu olduğumu anlatamam. Yıllar sonra Doktorun anlattigina göre; Akile zihinsel benim de bir bebeğim olacaktı. Bebek sahibi engelliymis. Hih!... Hadi canim, böyle sey olabilir mi olacağımız o mutlu günü görmeyi eşimle dört hiç! Biz ona çok akilli, zeki ismini vermistik. Hiç gözle beklemiştik. Ümitsizlikle geçen günlerim; Akile zihinsel engelli olabilir mi? Hayir olamaz, Akile hamile olduğum haberi ile güzel olacağını hayal zihinsel engelli olamaz. Akile'nin engelli dogmasi ettiğim, ümit dolu günlere dönüşmüştü. için hiçbir sebep yok ki...! Yillar sonra çocuk sahibi

Ultrason sonucunda bebeğimizin kız ol, o da down mu nedir, iste ondan olsun. Esimle olduğunu öğrendikten sonra, onun bütün eşyalarını birlikte soka girdik, kizimiz down sendromlu degil, aldık; beşiğini, çamaşırlarını, oyuncaklarını, özürlü degil deyip inkar ettik. bebeklerini... Bu arada kızımıza vereceğimiz ismi İnkar etmekle kalmadık, doktora bile kızdık. düşünmüyor değildik hani. “Akile” çok akıllı, zeki Doktor Akile'ye nasil zihinsel engelli diyebilirdi? demekmiş. “Akile ismini verelim, kızımız çok akıllı, Onun yanlis teshis koyduguna inanarak baska zeki olsun” dedik. Kızımız doğduğunda, ona “Akile” doktora da götürdük. Fakat konulan teshis ne yazik dedik. ki dogruydu. “Bu nasil olabilir?“ diye isyan edip

Zaman geçtikçe kızımda bir takım Allah'a bile kizdik. O kadar çok beklemistik ki bu değişiklikler fark ettim; gözleri çekik çekikti, üç yavruyu... “Allahim neden bize özürlü bir çocuk yaşına gelmesine rağmen daha yeni yeni emekliyor, verdin, neden saglam bir çocuk vermedin? Neden yeni yeni konuşmaya çabalıyordu. En çok yaptığı bize, baskasina verseydin ya Allah'ım...„şey; bana sarılıp beni şapur şupur öpmesiydi. Sakinlestikçe, “Biz nerede hata yaptik, ne günah Doktora birkaç kez götürmüştük. Bize “Kızınız yürür, isledik acaba?” diye sorduk kendimize. Tabii kemikleri daha güçlenmemiş, kızınız konuşur, siz sorularimiz hep cevapsiz kalmisti. Çünkü Akile için onunla hiç konuşmuyor musunuz?” gibi özür teskil edecek hiçbir sebep yoktu;

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 9

gerçekten zor. Sokaga çiktigim zaman insanlarin, canimdan çok sevdigim yavruma aciyarak bakmasi, parktaki çocuklarin, canavar görmüs gibi kizimdan kaçmasi beni çok üzüyordu, bu sebeple sokaga çikarken moralim bozuluyor, hiçbir yere gitmek istemiyordum.

Aldigimiz egitim sonucunda, kizimda ve bizde olumlu gelismeler oldu. Kizimin özürüyle yasiyoruz artik. Insanlarin aciyan gözlerine aldiris etmeden; onunla sokaga çikiyor, alisverise gidiyor, parkta oyun oynuyoruz. Ondan utanmiyor, aksine onunla gurur duyuyoruz. Sikintilarimiz bitmedi, ama o sikintilari küçültmeyi ögrendik ailece. Bir acidan sevinç çikartmayi, bir küçücük olaya gülmeyi, hayata siki siki sarilmayi ve en önemlisi sabretmeyi ögrendik.

Kizim artik yürüyor. Su anda en sik yaptigi ailelerimizde özürlü hiç kimse yoktu, kilosu da sey ne biliyor musunuz? Kosa kosa gelip bana yerindeydi, boyu da. Hatta tam vaktinde dogmustu; sariliyor, sapur supur öptükten sonra, “Seni ne erken, ne de geç. Ama bunlara ragmen Akile seviyorum annecigim!” diyor. Bu beni o kadar çok neden özürlüydü?mutlu ediyor ki anlatamam.Zaman geçtikçe anladik ki, Akile yillar sonra

Bir bahçe düsünün; hiç bakilmayan, bize verilen ilahi bir hediyeydi ve biz bu hediyeyi dikenlerin, yabani otlarin dolu oldugu, böceklerin ve güzel korumali, onun için elimizden geleni sineklerin vizirdadigi çirkin bir bahçe. Bir baska yapmaliydik...! Hastane hastane dolastik kizimiz tarafta da bakimli bir bahçe düsünün; çiçeklerin mis için, bize özel egitim kurumlari önerildi. Biz de gibi koktugu, yesil çimenler arasinda renk renk kizimizi kurum kurum dolastirdik. Elimizden ne çiçeklerin açtigi ve bu çiçeklerin üzerinde geldiyse yaptik, ama kizimizda kayda deger bir kelebeklerin uçustugu güzel bir bahçe. Bebeginizi i ler leme göremiyorduk. Oysa, kiz imiz in hangi bahçeye koymak istersiniz? Elbette ki güzel iyilesecegine öyle inanmistik ki; Akile iyilesecek, olan bahçeye degil mi!yürüyecek, kosacak, konusacak, kollariyla bana

Ben de bebegimi güzel olan bahçeye sarilip “Seni seviyorum annecigim!„ diyecekti. koyuyorum; ona olan sevgimle, sefkatimle, Bekledigimiz kadar hizli ilerlemeler olmadi, destegimle, küçücük bir “Aferin” deyisimle. Bir olamadi. Çok üzüldük, bütün ümitlerimiz kayboldu, anneyim ben, engeli ne olursa olsun teninin hayallerimiz yikildi. Peki biz ne yapacaktik simdi?sicakligi ve kokusunda kendimden bir seyler Gittigimiz üniversite hastanesinin çocuk buldugum, ondan ayri kaldigim her an onu özledigim bölümündeki aile danismani ile konusmaya karar ve onun için endiselendigim, onunla tüm verdik. Danisman, Akile'de görmek istedigimiz insanlardan farkli bir iletisim kurdugum ve ilerlemenin yavas olacagini belirterek, özel egitim gözlerinin isigiyla isindigim bir melegin annesiyim.kurumlarinin kizimiz için ne kadar faydali oldugunu,

Akile! Ne mutlu bana ki sen varsin, beni ona nasil yaklasmamiz ve onunla nasil iletisim hayata iki kat daha baglayan varliginla, kurmamiz gerektigini ve kizimizla neler kulaklarimda çinlayan sesinle, yanagimda yapabilecegimizi anlatti. hissettigim öpücügünle...A i l e D a n i s m a n i i l e o l a n d i g e r

Sen benim dünyam, yasama sevincim, gece randevumuzda, danisman bizi özürlü çocugu olan dogan günesimsin. Ey melek yüzlüm; sana bir baska aile ile tanistirdi. Onlarla çok güzel bir duygularimi yazarak ne kadar anlatabilirim dostluk bagimiz olustu. Onlarla konustuktan sonra bilmiyorum ama sunu bilmeni isterim ki;anladim ki, bu yasadigimiz sikintilari, sadece biz

yasamiyormusuz. Bizim gibi olan bütün ailelerle ayni duygulari yasiyormusuz. Bu duygulari yasarken

yalniz olmadigima çok sevindim.Zihinsel engelli çocugun annesi olmak

SENİ SEVİYORUM BEBEĞİM, İYİ Kİ VARSIN!... Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü

Fidan AY

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 10

ÖRÜMCEK AĞLARINDAKİ MÜHENDİSLİK

Hemen her yerde kapasiteleri de büyüktür. Ne var ki ağın büyük görebildiğimiz örümcek olması zamanla gerginliğinin azalmasına neden ağlarının şekillerine hiç olur. Bu da, av dikkat etmiş miydiniz? yakalamadaki İplikçiklerini kendilerinin başarının ürettiklerini ve bu azalması iplikçiklerin çok şaşırtıcı demektir. Bu özelliklerinin olduğunu durumda biliyor musunuz? Ya da örümceğin bir bahçe örümceklerinin ağ çözüm kurmada kullandığı üretmesi

tekniklerin inşaat mühendislerinin kullandığı son gerekmektedir. tekniklerle aynı olduğunu duymuş muydunuz? Ağın gerginliği Örümcekler ağlarını kurmak için iki farklı yere azaldığında örümceğin yeni bir ağ yaptığını ihtiyaç duyarlar. Ağlar genellikle iki duvarın düşünmüş olabilirsiniz. Ancak hayır, örümcek, ağı birleştiği bir köşe ya da iki dal arasında kurulur. yenilemek yerine son derece şaşırtıcı başka bir iş Ancak bazı örümcekler tek bir yüzeyi kullanarak yapar: ağlarını yapacak kadar ustadırlar. Örümceğin ağını Ağın merkezine gelerek buradan yere kadar uzanan kurması ise mükemmel bir gösteridir. Şimdi bir iplikçik salgılar. İplikçiğin yere yakın olan ucuna anlatacaklarımızı gözünüzde canlandırmaya çalışın. da minik bir taş tutturur. Ağa geri döner ve iplikçiği Örümcek, ağını kurmak için yeterince uzun, esnek çekerek taşın yerden yukarı kalkmasını sağlar. bir dal tespit ederek işe başlar. İplikçiğini önce Örümcek, taş havada iken bağlı olduğu iplikçiği, dalın ucuna sıkıca yapıştırır. Bir yandan dalın aşağı ağın ortasına yeniden sıkıca tutturur. Sonuçta ağ, tarafına doğru yürürken diğer yandan da iplikçik ortasından sarkan bu taşın kendisini aşağı doğru salgılamaya devam eder. Belirli bir uzaklığa gelince çekmesi nedeniyle gerilir.durur ve iplikçik salgılamayı keser. Salgıladığı Sizin aklınıza böyle bir çözüm büyük bir ihtimalle

iplikçiği kuvvetli bir biçimde gelmezdi. Sadece sizin değil, inşaat bilgisi kendine doğru çekmeye olmayan daha pek çok insanın da aklına böyle bir

başlar. Bunun sonucunda çözüm gelmezdi. Ancak örümcekler bu tekniği dal bir yay gibi bilmekte ve uygulamaktadırlar. Peki örümcek böyle

bükülür. Örümcek üstün bir tekniği nereden bilmekte ve nasıl yaydaki bir tel başarıyla kullanabilmektedir? Üstelik milyonlarca gibi dümdüz yıldır her örümcek aynı teknikle ağlarını örmektedir. hale gelmiş Örümceğin böyle bir tekniği kullanabilmesi için, olan iplikçiğin bunu kendine ilham eden bir "irade sahibine" diğer ucunu ihtiyaç vardır. Çünkü bu irade örümceğin kendisine

bulunduğu yere ait değildir. Bu sıkıca yapıştırır. Daha iradenin sahibi,

sonra bu yayın içinde ağını herşeyin sahibi örmeye başlar. olan, herşeye

Şimdi düşünün. Aralarında 2 metre gücü yeten, mesafe olan iki duvar arasına 2,5 metre bütün uzunluğundaki bir ipi gergin olarak tutturmanız canlıları gerekse ne yapardınız? Siz bunu düşünürken biz yönlendiren, bir tür bahçe örümceğinin bu problemi nasıl yapmaları çözdüğünü anlatalım: gereken

işleri onlara Bahçe örümceği bazen ağını aralarındaki açıklığın ilham eden çok fazla olduğu iki dal arasında kurar. Böyle ağlar Allah'tır.oldukça büyük olduğundan av yakalama

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 11

Ülke Bayraklarının AnlamlarıCEZAYİR Zemini ortadan ikiye bölen iki dikey şerit ve bayrağın tam ortasında kalacak şekilde yerleştirilmiş bir hilâl ve yıldızdan oluşur. Cezayir'in bugün kullanımda olan bayrağı 3 Haziran 1962 yılındaki yasa ile kabul edilmiştir. Bayrağın ana şekillerinin kökeni 19. yüzyıla dayanır.Hilâl ve yıldızın eklenmesi Osmanlı Devleti'ne bağlı özerk bir eyâlet iken olmuştur. Cezayir bayrağının ortadan ikiye bölünmüş bayrağındaki, bakan kişinin sağında kalan beyaz bölümü barışı, solda kalan yeşil kısım ise Cezayir askerlerinin Cezayir Bağımsızlık

Savaşı için yaptıkları mücadeleler sırasında döktükleri 'şehit' kanlarını temsil eder. Cezayir'in donanma bayrakları ise ulusal bayraktan biraz değişiktir. Sol kısımda, yeşil zeminin sol üst köşesinde iki küçük çapraz çapa bulunur.

HİNDİSTAN Turuncu cesareti ve fedakarlığı, beyaz barış ve dürüstlüğü, yeşil kahramanlık

ve sadakati temsil eder. Bayrağın ortasındaki yuvarlak simge ise Budizm

inancındaki Çakra'dır.

BULGARİSTAN Sırayla beyaz, yeşil ve kırmızı renkli üç eşit kalınlıkta çizgiden oluşur. Bulgaristan Cumhuriyeti'nin resmi bayrağıdır. Beyaz barışı, yeşil Bulgaristan topraklarının verimliliğini, kırmızı da insanlarının cesaretini temsil eder. İlk halinde, 19. yüzyıldaki Panislavizm etkisiyle panislavik renkler kullanılmıştı. Ortadaki şerit mavi renkte idi ve bayrak Rusya bayrağına benzemekteydi. 1878'de Osmanlı Devleti'nde özerkliğini kazandıktan sonra, ülkenin bir tarım

ülkesi olarak öne çıkmasını temsilen orta şerit yeşil olarak değiştirildi. 1989'da, eskiden bayrağın üst köşesinde bulunan devlet nişanı kaldırıldı. Nişanda, şahlanmış bir arslan, iki tarafında başaklar, beş köşeli bir yıldız, ve ilk Bulgar Prensliğinin ilan edildiği yıl olan 681 yazısı ile Komünist Parti'nin iktidara geldiği yıl olan 1944 yazısı bulunuyordu.

AZERBEYCAN BAYRAĞIAzerbaycan Cumhuriyeti'nin Devlet bayrağı eşit genişlikte üç yatay çizgiden

oluşmaktadır. Üst çizgi mavi, orta çizgi kırmızı, alt çizgi yeşil renktedir. Kırmız

çizginin ortasında bayrağın her iki yüzünde beyaz renkte yarım ay ve sekiz

köşeli yıldız tasvir edilmiştir. Sembolik anlamları: mavi renk- Türkçülük,

kırmızı renk- çağdaşlık ve demokrasi, yeşil renk- İslam , yarım ay ve yıldız-

Aya ve Güneşe işaret ederek, sonsuzluk, laiklik sembolleridir. 1918 yılında

kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin resmi bayrağı olmuş, 1991

yılında yeniden Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bayrağı olarak kabul edilmiştir.

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 12

TÜRKİYETürk bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayrağıdır. 1982 Anayasasının 3. maddesine göre, "şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır." Kırmızı rengin tonu Pantone 186 veya RGB (227, 10, 23) olarak tayin edilmiştir.Savaşta şehitlerimizin kanlarından ufak bir göl oluşur. Bu, bayraktaki kırmızıyı temsil eder. Bunun yüzeyine vuran ay ve yıldız yansıması da, bayramığımızdaki ay ve yıldızı temsil eder.Kanuna göre; Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri

dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez. Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz. Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz.

ENGELLİ ÇOCUĞA PEYGAMBER DUASIENGELLİ ÇOCUĞA PEYGAMBER DUASIKonuşamıyordu. Yaşıtlarına göre zekâsı da azdı.

Konuşmayan ve zihinsel engelli olan bu çocuğun annesi

kederliydi…

Üzgün anne onu Sevgili Peygamberine göründü.

Peygamberi bir su ile elini yıkadı ve mazmaza yaptı.Sonra

anneye dedi:

“Bir su içir.”

Çocuk suyu içer içmez iyileşti. Konuşmaya başladı.

Öyle iyileşti, öyle bir akıl sahibi oldu ki devrinde

tüm akıl sahiplerinin üstüne çıktı…Bu

Peygamberin(a.s.m.) mucizesiydi.

Burada biz ümmete verilen mesaj çocukların hastalığında

tedavi yolları aramaktır. Ümitsizliğe düşmemektir.

“Bu artık iyi olmaz !” dememektir.

“Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan yüce Mevla,

isterse ona şifa yollarını açar” diye düşünmektir.

Çocuğun bilhassa zihinsel hastalıklarında anne ve babanın duruşu çok önemlidir.

Onların güçlü olmaları, çocuğun iyi olacağına inanmaları ve her türlü tedavi yollarını aramaları

gerekmektedir.

Beynindeki inanç maddesel tesir göstermektedir….

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 13

Genç ve başarılı yönetici, yeni lüks arabasıyla bir mahalleden hızlı bir şekilde geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey duyduğunu sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavaşça geçerken hiçbir çocuk göremedi, fakat arabasının kapısına bir tuğla atıldığını fark etti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü. Arabadan indi orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu park etmiş bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı.

“Bunu neden yaptın? Sende kimsin, ne yaptığının farkında mısın?” iyice sinirlenerek devam etti:“ Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya mal olacak. Bunu neden

yaptın?”Çocuk yalvararak cevap verdi:“ağabeycim lütfen vurma çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyorum. Eğer tuğlayı

fırlatmasaydım kimse durmazdı.”Park etmiş bir arabanın arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu.“Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü, ben onu

kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesini oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır.”

Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici boğazında büyüyen yumruğu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki çocuğu kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaralarını sildi, ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek, “Teşekkür ederim ağabeycim. Allah sizden razı olsun.” dedi.

Genç yönetici, küçük çocuğun ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesini oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü. Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan göçüğü, hayatını birisinin kendisine tuğla atmasına gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlaması için öylece bıraktı. Bazen ruhunuza fısıldanır ve kalbinize konuşulur. Dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır.

İster fısıltıyı dinleyin, ister tuğlayı.

FISILTI VE TUĞLAFISILTI VE TUĞLA

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 14

Tuz lu Ka h v eTuz lu Ka h v eYeni tanışmışlardı. Bir anda içi ısınmıştı kıza. Temiz yüz tatlı ela bakışlar… Tutkulu ve hassas bir kalpti. Aradığı ve umduğu her şey vardı “ harika bir şey”. Bu çekingenlikle ona hissettirmesi neredeyse imkânsızdı. Dersten sonra bir fırsatını bulup onu kafeteryada kahve içmeye davet etti. Delikanlının davetine şaşırdığını gizleyemedi kız. Üniversitedeki şehirli delikanlılardan biraz farklı olduğu belliydi. Yurtta kalıyordu, “ hadi çıkalım” diyeceği tiplerden değildi. Tam bir kibarlık gösterisi yaparak davetini kabul etti. Kampusun yeni taşlanmış yolunu yan yana yürüyerek kafeteryaya vardılar. Köşede bir masaya oturdular. Kafeteryanın uğultusun içinde konuşmaya başladılar. Delikanlı öylesine heyecanlıydı ki kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın huzurunu kaçırdı. “Kız ben gideyim” demeye hazırlanıyordu ki delikanlı garsonu çağırdı. “bana biraz tuz getirir misiniz ?” dedi. “ kahveme koyacağım da” yan masalardan şaşkın yüzler delikanlıya döndü, kahveye tuz!

Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan. Birazdan tuz geldi. Olduğu gibi kâğıt poşetteki tuzu kahvesine döktü. Herkesin şaşkın bakışları arasında afiyetle içmeye başladı kahveyi. Kız merakla” garip bir damak zevkiniz var” dedi. Delikanlı üzerindeki tutukluğu atarak konuşmaya başladı.”çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymamın nedeni bu. Ve ne zaman o tuzlu tadı hissetsem çocukluğumu, deniz kenarında ki evimizi ve mutlu ailemizi hatırlarım. Annemle babam hala aynı yerde oturuyorlar. Onları o kadar özlüyorum ki… Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının… Kız dinlediklerinden oldukça duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam evi, seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri olmalıydı. Evcimen biri. Şimdiye kadar” çıkma” teklifi edenlerde bulamadığı bir duyguydu bu… Derken kızda konuşmaya başladı. O da ailesini çok seviyordu. Çocukluğunu anlattı uzun uzun… Delikanlı büyük bir samimiyetle kulak verdi.kıza. Çocukluklarının uzak ve sıcak atmosferinde yeniden buluştular. Zamanı birlikte yaşadılar. Çocukça içten ve sevecen… Çok şirin bir sohbet olmuştu.Bu sohbet tuzlu öykümüzün tatlı başlangıcı oldu. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi prensle prenses evlendiler. Gökten elmalar düştü. Prenses prensine ne zaman kahve yapsa bir tutam tuz koydu içine. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.

Kırk yıl sonra adam bir fani gibi dünyaya veda etti. Giderken “ölümümden sonra aç” diye bir mektup bıraktı. Prenses prensinin acısını yüreğinde derinleşmesini yaşarken, umulmadık bir teselli mesajı okuma beklentisiyle açtı mektubu. Şöyle diyordu satırlarında prens.

“sevgilim bir tanem;Tüm hayatımızı bir hayal üzerine kurduğum için beni affet. İlk buluştuğumuz günü hatırlar mısın? Öyle heyecanlı ve gergindim ki dilim sürçtü ve şeker yerine “tuz” dedim. Sen ve herkes bana öyle bakarken düzeltmeye o kadar utandım ki. Tuz gelir gelmez kahveme döküp içtim. Sonrada sana bol tuzlu çocukluk hayallerimi anlattım. Bir yanlış üzerine anlattığım hayallerin ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek: ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat! Ama seni tanıdığım andan itibaren o kahveyi içtim. Hem de zerrece pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluyum. Dünyaya yeniden gelsem her şeyi yeniden yaşamak seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterdim. İnan bana bu ikinci ömrümü de hep tuzlu kahve içerek geçirirdim.”

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Bir gün lafı açıldığında, yaşlı kadının arkadaşlarından biri “ Rahmetli kahveyi tuzlu içermiş.” Dedi “ sen hiç tattın mı?”

Gözleri doldu yaşlı kadının. “çok tatlı” dedi “çooooooook.”

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 15

Hel

al K

azan

ç V

e T

icar

etin

Faz

ileti

HELAL KAZANÇ VE TİCARETİN FAZİLETİ

“ Her ümmetin bir fitnesi vardır.benim ümmetimin fitnesi maldır.” (Tirmizi)

Ticaretle uğraşanlar bilirler ki ticaret zor iştir. Esas mühim olan harama düşmeden helalinden kazanmaktır. “ Olur mu bu zamanda?” demeyin, tabi ki olur.

Dinimizde ticaretin de kuraları vardır. İnsanların en hayırlısı insanlara en yararlı olandır. Ticaret erbabı olan kişinin, birçok kişiye iş imkânı sağlamasından dolayı

insanlara birçok faydası dokunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sav), güvenilir ve doğru ticaret yapan kişinin kıyamet gününde sıdıklarla, şehitlerle beraber olacağını müjdelemişlerdir. Bir insan hem ticaretle uğraşacak hem de cenneti yine işinden elde edecek; evet bu mümkündür. Lakin bildiğiniz gibi bu, ancak helal kazanmakla ve helal harcamakla mümkündür. Helal kazanmak kadar helal yollarda harcamakta önemlidir. Üstelik helal harcamak berekettir, hem de helal yolda çok para harcanmaz. Bir insan bir yerde yemek yese bir miktar para öder. Fakat bir eğlence merkezinde içer, eğlenir ve haramla meşgul olursa bütün aylık kazancını verse yine de yetiremez.

Müsrifçe harcamak da paramızın bereketini giderir. Parayı kazanmak kadar harcamanın da bazı kuralları vardır. Mesela harcarken fakiri fukarayı gözetmek, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek gibi. Bir gün Kasım Efendi ile Isparta'ya gittik. Camiye girdiğimizde hemen yanına bir ihtiyar geldi, sanki bizi bekliyormuş gibi. Kasım Efendi ona hemen para verdi ve sıkıntını bunla hallet dedi. İşte gönül ehli insanlar, karşısındakilerin ihtiyaçlarını biliyor ve anında müdahale ediyor. Hatta Kasım Efendi karşısındaki muhatabına göre yardım eder ve şöyle söyler: “ Bazı insanlar vardır, onlara sadece karnını doyuracak kadar yardım edersin. Bazı insanlar da vardır ki onlara ticaret yapacağı kadar para verirsin. Bazıları da senden borç ister, bakarsın ki verdiğin para bir daha gelmeyecek bile bile aldanırsın.” Allah'ın rahmet kapılarından birisi de fakirlerin gönlünü yapmaktır. Çalışanların bu değeri yanında, onlara sorumlulukları da şu şekilde hatırlatılmıştır: “En temiz kazanç, o ticaretçinin kazancıdır ki; konuştuğunda yalan söylemez müşterilerine hainlik etmez, vaadlerini yerine getirir, sözünden dönmez. Satmak için aldığı malı, daha ucuza alayım diye kötülemez. Satarken daha pahalıya satayım diye de malını övmez. Borçlarını zamanında öder, bekletmez; alacakları hususunda borçlusunu sıkıştırıp zora koşmaz.” [1]

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 16

Sosyal hayatta başarılı olmanın şartı doğru olmaktır. Yalancı bir kişi iş hayatında başarılı olamaz. Bu, Allahu Teala'nın; “ Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.”[2] emrinin gereğidir. Karşısındakini bir defa kandırırsın, sonra ne olacak? İş hayatında yanlış yapan barınmaz. Ticaretinde doğru ve dürüst davrananın her zaman yüzü ak, kazancı helaldir. Üstelik de kıyamet günü yakasına yapışanı da yoktur. O, ne dünyada ne de ahrette utanacaktır. Yaptığı hayrın ve ibadetin karşılığını kat kat alacaktır.

Bir gün bir pazarcının yanında beklerken güzel elmaları önlere dizdiğini, bozukları da arkaya sakladığını gördüm. Neden böyle yapıyorsun dediğimde, “Şayet ben böyle yapmazsam zarar ederim.” Dedi.”Peki o elmaları alan sen olsaydın kızmaz mıydın? Deyiverdim sessizce. Rasûlü Ekrem (sav)bir yiyecek satıcısına uğramış, mübarek elini, satışa sunulan hububat yığınına daldırınca eline yaşlık bulaşmıştı. Satıcıya “Nedir bu yaşlık?” diye soruduğunda satıcı:” Ya Rasûlallah ! Biraz önce yağmur yağdı da ıslandı, karıştırdım ve yaş kısmı altına geçti.”demiş, bunun üzerine Peygamberimiz(sav): “O yaşlık üzerinde kalmadı idi.” Buyurarak şöyle demişti:”Bizi aldatan bizden değildir.”[3]

İbni Ömer (ra) diyor ki: bir satıcı, malını müşterilerine övüyordu. Rasûlullah yanına vardı, övdüğü malı yokladı. Malın kalitesi düşüktü. Buyurdular ki: “Her malı kendi değerine göre satmalısın, bizi kandıran bizden değildir.” [4]

Ebu Hureyya (ra) , sütüne su katan bir süt satıcı gördü. Yanına yaklaştı ve sordu:”Ey zavallı! Kıyamet günü sana, su katarak sattığın sütlerden şu suyu ayır bakalım, denildiğinde be yapacaksın?” [5]

“Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Ölçüde haddi aşmayın. Tartıyı adaletle yapın teraziyi eksik tutmayın.”[6]“ölçüde ve tartıda hile yapanların vat haline! Onlar inanlardan(bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün, insanların âlemlerin Rabbi'nin huzurunda duracaklar gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı ?” [7]

Kaynaklar

[1] Et-Tegrib, 2/586[2] Tevbe, 9/119[3] Müslim, iman,164[4] Keşfü'l Hafa,2/266[5]Nüzhetün Nazirin, 146,Mısır[6]Rahmân, 55/7-9[7] Mutaffifîn ,83/1-7

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 17

DÜNYANIN EN UZUN KANATLI KUŞU ALBATROS

Albatroslar çok büyük -yaklaşık 3.5 metrelik- kanatları olan deniz kuşlarıdır. Hayatlarının %92'sini açık denizlerde geçirirler ve neredeyse hiç karaya inmezler. Bu kuş türünün en önemli özelliği çok uzun süre hiç durmadan uçabilmesidir. Bu güç işi ise albatros özel uçuş tarzı sayesinde başarır.

Albatrosun uçması için kanatlarını rüzgara karşı tamamen açarak havada durması yeterlidir. Bu şekilde kanat çırpmadan saatlerce uçabilir. Kuş bunu kanatlarını olabildiğince geniş açarak gerçekleştirir ve bu esnada kuşun kanatlarının genişliği 3.5 metreye ulaşır. Bu, kuşlar arasındaki en geniş kanat uzunluğudur.

Albatros yukarıya doğru yükselen hava akımlarını ve rüzgarı kullanarak, onların yönünde ilerler. Rüzgarın içinden zikzaklar çizerek bir dalganın tepesinden diğerine geçerek hareket eder. Bu şekilde albatros tek bir kanat bile çırpmadan saatlerce su üstünde uçabilir. Peki nasıl olup da albatroslar bu zor işi başarırlar? Bu kuşun böylesine dayanıklı olmasını sağlayan nedir?

Öncelikle 3,5 metrelik bu dev kanatları sabit şekilde açık tutabilmek için çok büyük bir güç gerekir. Albatrosların ne kadar güç bir işi başardıklarını anlamak için albatrosu bir insanla kıyaslayalım. Bir insan kollarını havada bir süreliğine açık tutmaya çalıştığında dahi oldukça zorlanır. Belli bir süre sonra kasları acımaya başlar ve kollarını indirmek zorunda kalır. Oysa albatroslar kanatları açık bir şekilde saatlerce havada kalabilirler.

Albatrosların kanat kemiklerinde kanatlarını açık pozisyonda tutmaya yarayan bir çeşit kilit sistemi vardır. Bu kilit sistemi sayesinde hiç kas gücü kullanmazlar. Bu da uçuş sırasında büyük kolaylık sağlar. Bu özel sistem sayesinde günlerce, haftalarca

hatta aylarca en az seviyede enerji kullanarak hiç durmadan uçabilirler.

Bir an durup düşünmek albatroslardaki bu özelliklerin tesadüfen var olamayacağını anlamak için yeterlidir. Denizlerin üstünde uzun süre uçarak yaşayan bu kuşların üzerinde Allah'ın şefkatini ve rahmetini görürüz. Albatrosların hayatta kalmalarını sağlayan bütün özellikleri onlara veren Allah'tır. Herşeye gücü yeten Rabbimiz diğer bütün canlıları olduğu gibi bu canlıları da korumakta ve ihtiyaçlarını eksiksiz olarak vermektedir. Allah bir ayette kuşların özelliklerine şöyle dikkat çekmektedir:

Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır. (Nahl Suresi, 79)

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 18

Dört şey saltanatı ayakta tutar,1- ADİL YÖNETİCİ

2- TASARRUF3- GÜÇLÜNÜN ZAYIFI KOLLAMASI

4- BİLGİNİN VE EHİL İNSANIN İŞBAŞINDA OLMASI

ANCAK "ŞİMDİ"YE HÂKİMİZ..."ŞİMDİLİK DURMAK" DEĞİL , "ŞİMDİDEN BAŞLAMAK" !.. (PEYAMİ SAFA)

Oltandaki et lokması, balık avlamak içindir. Öyle lokma ne bağıştır ne cömertlik.

Özlü SözlerHayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 19

Haksız bir davada olmaktansa, haklı bir davada olmayı tercih

ederim. NECİP FAZIL KISAKÜREK

“zirve” “zerre”

"Nice insanlar gördüm üstlerinde elbise yok... Nice elbiseler gördüm içlerinde insan yok..."

Mevlana

Hayattan BirHayattan Bir

NüveSosyal Duyarlılık ve Sosyal Bilinç

Suya attığımız minicik bir taşın etkisinin halka halka yayılarak

genişlemesi gibi pozitif veya negatif etki yaratan sosyal davranışlar da

dalgalar halinde büyüyerek yaygınlaşır ve bizi bi şekilde etkiler.

Toplumsal duyarlılık veya bilinç; içinde bulunduğumuz ve yaşantımızı

sürdürdüğümüz dünya ve bu dünyada yaşadığımız olaylarla ilişki kurmayı ve en

önemlisi bu konuda sorumluluk almayı gerektiren bir erdemdir. Bireyselliğimiz

dışındaki bir diğeri adına ve onun ihtiyaçlarına yönelik olan davranışlar bu

kapsamda değerlendirilmektedir. Bu tür davranışlarda önemli olan büyük ya da

küçük bir topluluğa hizmet etmekten çok destek olunan amaca ne ölçüde

hizmet edilebildiğidir. İşte Toplumsal Duyarlılık tam bu noktada karşımıza çıkar. Suya attığımız minicik bir

taşın etkisinin halka halka yayılarak genişlemesi gibi pozitif veya negatif etki yaratan sosyal davranışlar da

dalgalar halinde büyüyerek yaygınlaşır ve bizi bir şekilde etkiler.

Yaşadığımız dünyaya, çevremize karşı ne kadar duyarlıysak bu duyarlılık olumlu veya olumsuz olarak bize

geri dönecektir. Örneğin çocuklarımıza otobüste trende vb yerlerde yaşlılara güçsüzlere ihtiyacı olanlara

öncelik verme duyarlılığı kazandırılamamış ise gelecekte ihtiyacımız olan anlarda o dönemin çocukları da

bizlere anlayışlı davranmayacaklardır. Çünkü onları biz yetiştiriyoruz ve onlar bizim ürünlerimiz. Bu nedenle

iş işten geçtikten sonra çevremizden duyarlılık beklemek gerçekçi ve adil değildir. Önemli olan gerekli

duyarlılığı yerinde ve zamanında gösterebilmektir.

Toplumsal bilince yönelik davranış becerilerini kazanmak ve kazandırmak uzun ve emek isteyen bir

süreçtir. Çoğu zaman kişi başkaları ya da toplum için sorumluluk aldığında kendisiyle çelişkiye düşebilir;

çünkü burada kendisinden bir şeyler verecektir. Özellikle yaşadığımız çağda toplumsal duyarlılık daha da

fazla önem kazanmaktadır. Toplumlarda ekonomik gelişmeyle birlikte insanların bireyselleşmesi ve

sonucunda insanın yalnızlığa itilmesi gerçeğiyle karşı karşıya kalınmaktadır. Bu bireyselleşme ve

yalnızlaşma duygusal körlüğe neden olmakta ve insanı kendisine ve yaşadığı topluma

yabancılaştırmaktadır. Yabancılaşma ise insan yaşamına anlam veren önemli bir boyutun ortadan

kalkmasına neden olmakta ve de toplumun çözülmesine dair riskleri beraberinde getirmektedir.

Sağlıklı insanlar yetiştirebilmemiz için gelişen ekonominin yanında insani değerleri de ön planda tutan,

insanı makine gibi görmeyen insana değer veren sosyal yapıyı da geliştirmemiz gerekmektedir. Ancak

bireyler, bulundukları toplum için üretirler, emek harcarlarsa yaşadıkları topluma aidiyet hissini yaşarlar ve

kendilerini güvende hissederler.

Önemli olan insanın doğuşundan itibaren içinde var olan duyarlılıklarını geliştirerek toplumsal yaşama

katkı sunulabilmesini sağlayan bir sosyal yapıyı oluşturmak ve bu yapının sürekliliğini sağlayabilmektir.

Bireylerin kapasitesi ya da özellikleri ne olursa olsun çevrelerine duyarlı olma içgüdülerine sahip olduğunu

gösteren gerçek bir olayı paylaşmak isterim:

“Seattle Özel Olimpiyatlarında tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan dokuz yarışmacı 100 metre koşusu için

başlama çizgisinde toplanırlar. Yarışmacıların tümü yarışı bitirmek ve kazanmak için istekldir.Yarışa başlar

® Sarnıç 20

BROKOLİBrassica oleracea türünün italica alt varyasyonundan olan Brokoli, son yıllarda hakkında yapılan bilimsel araştırmalarla yıldızı parlayan bir bitkidir. Akdeniz ikliminin hakim olduğu ülkelerde bolca yetiştirilen brokoli bütün dünyada ve ülkemizde yıldızı parlayan “şifalı bitkiler“ olgusundan nasibini almış ve tüketimi ciddi oranda artmıştır. Ülkemizde önceleri lüks tüketim reyonlarında yer bulabilen bu yararlı bitki günümüzde semt pazarlarında dahi bulunup alınabilir duruma gelmiştir. Şekil olarak karnabahara benzeyen brokoli yeşil rengiyle beyaz olan karnabahardan ayrılır. Yılda 3-4 kere hasat edilebilen bu sebze tarım bakanlığı verilerine göre ülkemizde en az üretilen sebzelerden birisidir.Kış- yaz bulunabilen fakat kışın daha çok gördüğümüz ve tükettiğimiz bir sebze olan brokoli, yemeği, salatası ve çorbası yapılarak tüketilen lezzetli bir sebzedir. Ayrıca, kaynatılıp elde edilen suyu da içilir. Peki brokoli neye iyi gelir, brokolinin faydaları nelerdir hiç merak ettiniz mi? Brokolinin faydaları saymakla bitmiyor. Kanseri önleme özelliğinden diyet yemeği olarak zayıflamaya yardımcı olmasına kadar pek çok faydası bulunuyor. Bir tür sebze olan Brokoli bitkisi, başta C, A ve E vitaminleri olmak üzere bol miktarda vitamin içeren, ayrıca demir, bakır, potasyum ve kalsiyum mineralleri açısından da zengin bir besindir. Yapılan son bilimsel araştırmalar, Turpgiller familyasındaki sebzelerin kansere karşı bedeni koruduğu; özellikle brokolinin yenilmesinin, akciğer, kolon (kalınbağırsak) ve prostat kanserlerine yakalanma riskini iyice azalttığını ortaya koymuştur.

Şifalı Bitkiler

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düşer ve ağlamaya başlar.Diğer sekiz kişi düşenin

ağlamasını duyar, yavaşlarlar ve geriye bakarlar. Sonra hepsi yönlerini değiştirirler ve geriye dönüp düşen

arkadaşlarının yanına gelirler. İçlerinden Down Sendrom'lu bir kız eğilip düşen arkadaşını öper ve şöyle der

" Bu onun daha iyi olmasını sağlar" Sonra dokuzu birden kolkola girerler ve bitiş çizgisine

doğru hep birlikte yürürler.”Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışlamıştır. Orada

bulunan insanlar hâlâ bu öyküyü anlatırlar. Neden? Çünkü bu hayatta önemli olan şey kendimiz için

kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir. Bu hayatta önemli olan diğerlerini de anlamak, yavaşlamak

ve rotamızı değiştirmek anlamına gelse bile diğerlerinin kazanması için yardım etmektir. Toplumsal

duyarlılık ve bilinç bu şekilde gelişir...

Kaynakça: yenisefer.com

®Sarnıç 21

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

BESİN DEĞERLERİ

100 gr. çiğ (pişirilmemiş) brokolinin içerdiği besin değerleri şöyle sıralanır: 34 kalori; 2,5 gr. protein; 2,9 gr. karbonhidrat; 0,2 gr. yağ; 0 kolesterol; yüksek oranlarda lif; 76 mgr. fosfor; 100 mgr. kalsiyum; 0,8 mgr. demir; 10 mgr. sodyum; 336 mgr. potasyum; 24 mgr. magnezyum; 0,6 mgr. çinko; 0.10 mgr. B1 vitamini; 0.20 mgr. B2 vitamini; 87 mgr. C vitamini; 1.3 mgr. E vitamini ve küçümsenemeyecek oranda A vitamini kaynağı betakaroten...

SAĞLIĞIMIZA YARARLARI

Yukarıdaki değerlerden görüleceği gibi brokoli, besin olarak en yararlı sebzelerden biridir. Bunun yanı sıra; * En önemli ve çok bilinen özelliği kansere karşı iyi bir koruyucu olmasıdır.* Çok miktarda kalsiyum içerdiği için kemik erimesine birebir. * Mineral ve demir eksikliğini gideren brokoli, vitamin deposudur. * Brokoli tutkunlarında ender olarak bağırsak ve akciğer kanseri görülür, kalp dolaşım hastalıklarına da pek fazla rastlanmaz. * Ayrıca brokolinin diğer bir özelliği de, spinabifida hastalığını (doğuştan belkemiğinde son omurun kapanmamış olması) önlemesi* Lifli yapısı ile sindirimi kolaylaştırır ve şişmanlığa karşı faydalıdır.* Mikrop öldürücüdür.* Bağışıklık sistemini güçlendirir.* Prostata ve idrar yolu hastalıkları karşı koruyucudur.* Kalp krizi riskini en aza indirir.* Akciğer, prostat ve kolon kanserine karşı vücut direncinizi artırıyor.* Kanın yapısını düzenlemektedir.* Kadınlarda meme kanserini engellemektedir. * İyi huylu tümör oluşumunu baskılamaktadır. * Vücut hormonlarını düzenlemektedir. * Kolesterolün zararlı etkilerini azaltmaktadır. * Kanı sulandırır kalp üzerinde rahatlatıcı etkisi vardır. * Fertilite (üreme ve doğurganlık) üzerinde olumlu etkileri vardır. * Hamilelik sonrasında emzirme ve süt oluşumunda destekleyici etkileri vardır. * Kadınlarda oluşan demir eksikliğine bağlı kansızlığı azaltır. Bunu demir emilimini kuvvetlendirmesi sayesinde yapar..Dikkat: Brokoli bedenin iyot emilimini azaltır. Haftada 2-3 kez den fazla brokoli yiyen kişiler, iyotlu besinler ya da iyotlu tuzu almayı ihmal etmemelidir. Özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde, bu önemlidir.Kaynakça:www.7günsağlık.comwww.lezzetvadisi.comwww.ezberim.comwww.sagliksifa.com

® Sarnıç 22

2222

ENGELLİLERDE EĞİTİMVE SPORUN ÖNEMİ

ENGELLİLERDE EĞİTİMVE SPORUN ÖNEMİ

Ülkemizde insan sayısını hepimiz bilmekteyiz. Ama bu sayının ne kadarını engelli bireylerimiz oluşturduğunu çoğumuz bilmeliyiz. Çünkü bu konuda çoğu konuda insanımızın duyarlılığı yok. Araştırmalar sonucunda ortaya çıkan tablo hiç de önemsenmeyecek gibi değildir.2000 yılında yapılan nüfus sayımına göre ülkemizdeki engelli bireylerin oranı % 12,5'tir. Bu rakam bizlerin engelli bireylerimiz için ne kadar çok çaba harcamamız gerektiğini göstermektedir. Ayrıca her insanın bir engelli adayı olduğunu düşünürsek herhalde yapılacak çalışmaları çok daha fazla önemsemek gerekir. Engelli bireylerimizin, ülkede bu kadar sayıda olmasına rağmen çok az bir kısmı eğitim imkânlarından faydalanabilmektedir. Oysa Avrupa 'da engelli bireylerin tamamı eğitimin bütün olanaklarından faydalanmakta, hatta gerektiğinde eğitim imkânı, engeli bireylerin ayağına kadar götürülmektedir. Bu durum bizim çok büyük bir eksiğimizdir. Hal böyle olunca eğitimde fırsat eşitliği ilkesini gözden geçirmeli ve bu ilke ışığında neler yapmamız gerektiğine dair planlar yapmalıyız. Günlük yaşamımızda engelli bireylerle o kadar çok karşılaşıyoruz ki... Kimi zaman işaretlerle etrafındakilere derdini anlatmaya çalışanları, tekerlekli sandalye ile pek çok engeli aşmak için zahmet çekenleri, değişik tavırlarını görüp güldüğünüz kişileri görmüşüzdür. İşte bu işlerini ne gibi derdi, sıkıntıları var? Acaba eğitim görüyorlar mı, eğitim görmeleri için neler yapmak gerekir, sağlıklı yaşa için beslenme ve spor alışkanlıkları var mı, bu konuda yardım alıyorlar mı? Hiç düşündünüz mü? Engelli bireylerimize yardımcı olmak istiyorsak, onarla acıyarak yaklaşmak yerine, engellilerin beceri ve yetenekleri doğrultusunda iş imkânı sağlayarak onları üretken ve verimli hâle getirebiliriz. Bu konularda gelişim sağlamak için son yıllarda Avrupa'da ki gelişmelerin takibinde ülkemizde de pek çok kurum, kuruluş ve federasyonlar kuruldu. Birçok Gençlik Spor İl Müdürlüklerinin ve federasyonların bu konuda faaliyet gösterdiklerini ve engelliler için faaliyet göstermek isteyen kurum ve kuruluşları sonuna kadar desteklediklerini görüyoruz. Bu destekler sayesinde de ülkemizde ve başka ülkelerdeki faaliyetlere engelli bireylerimizin katılmasına, başarılar elde etmesine ve en önemlisi de onları hayata kazandırılmasına büyük katkı sağlanıyor. İşte böyle fırsatları vatandaşlarımın ve eğitim görmüş bütün eğitimcilerin maddi çıkar göstermeksizin değerlendirmeleri ve engelli kardeşlerimizi hayata kazandırmaları gerektiğini düşünüyorum.

ÖZEL SARNIÇ ÖZÜRLÜ BAKIM MERKEZİ

BEDEN EĞİTİMİ ÖĞRETMENİEMRE PINAR

®Sarnıç 23

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

“İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onu fetheden asker ne güzel askerdir.”

(Hadis)

RUMELİ HİSARI NASIL YAPILDI ? Hazreti Fatih'in İstanbul'u muhasara ettiği zaman yaptırdığı Rumeli Hisarı, uzaktan bakıldığı zaman eskimez harflerle “Muhammed” biçiminde okunacak şekilde inşa edilmiştir. Bunun yapılışını ise Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde şöyle anlatmaktadır:İstanbul daha küffar elinde iken, tepenin başında bir kilise vardı. Kilisenin papazı ise gizlice Müslüman olmuş ve İstanbul'u fethedecek kumandanın Muhammed (Mehmet) isminde birisi olacağını kitaplarında okumuştu. Edirne'de ikinci Mehmet'in (Fatih) tekrar tahta çıktığını duyunca derhal gizlice bir mektup ile: “İstanbul'u fethedecek olan Rasülüllah'ın övdüğü o güzel komutan sensin, buraya bir kale ve Akdeniz'in

boğazında iki kale yapıp, İstanbul'a iki taraftan yiyecek ve giyecek yardımı girmesine müsaade edilmezse, kıtlık ve pahalılık olması muhakkaktır. Azametle Edirne'den deniz gibi askerle bu bizim tarafa teşrif ediniz…” dedi.Fatih bu mektubu alınca göğsü genişledi ve bir kat daha ferahladı. İstanbul'a av yapmak maksadıyla gelip, boğazdaki gizli müslüman papazla görüştü. Papazla Rumeli Hisarı'nın yapılmasında mutabık kaldılar. Fakat daha oralar küffar elinde olduğu için, bunu nasıl yapacaklardı. Padişah, Bizans Kralı'na bir çok av gönderdi ve onunla dostluk alış verişinde bulundu. Bu arada Fatih şimdiki Rumeli Hisarı'nın olduğu yeri, Konstantin'den bir av köşkü yapmak için izin istedi. Fakat Konstantin bunu kabul etmeye yanaşmamakla beraber, red cevabı da veremedî ve: Bir sığır derisi kadar çiftlik yaparsa makbulümdür. Ama bir sığır derisinden büyük olursa iznim yoktur, sonra barışa aykırı hareket edilmiş olur, dedi. Kralın bu sözlerini Fatih'e tebliğ ettiler. Hazreti Fatih elçi önünde öküz derisi büyüklüğünde bir kule yapmaya başladı. Elçi gittikten sonra ise ne kadar ırgat ve mimar varsa hepsi buraya toplanarak Rumeli Hisarı'nın inşaasına başlandı.

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 24

Hazreti Fatih, Krala verdiği sözü zahiren bozmamıştı. Çünkü Kral'ın kendisine gönderdiği öküz derisini iyice gerdikten sonra, ince dilimler halinde dildirdi, bir ip gibi yaparak nereye kadar yetmişse o kadar büyüklükte bir hisar yaptı.Hisarın yapılışı sırasında çok büyük yararlığı dokunan müslüman papaz:- Padişahım, mübarek adınız Mehmet'tir. Kitabınızda Konstantin devletinin sizin elinize geçeceği yazılıdır. Şimdi bu kalenin şekli sizin isminize benzer şekilde olmalıdır. Ben bu işi kırk seneden beri hesap eder dururum. Fakat bu zamana kadar kimseye açmış değilim. Bu işte bir nevi mütehassıs sayılırım, diyerek kolları sıvadı, ve hakikaten Rumeli Hisarı kufi yazı ile “Muhammed” şeklinde yapıldı. Hisarın gizli gizli yapılışı tam altı ay sürdü. O zamana kadar etrafını çalı-çırpı ile örtüyorlardı. Yapılıp da artık yıkılması diye bir korku kalmayınca bir gece hisarın etrafındaki ormanı ateşe verdiler. Bir gecede orman yanıp kül oldu. Ve hisarın hakiki görünüşü bir inci gibi ortaya çıktı. Bundan sonra daha evvel hazırlanan asker, bütün top ve tüfeklerini alarak kaleye yerleştiler ve kale bir cephanelik haline geliverdi.Kral bu hali işitince:“Barışa aykırı bir kale yapmışlar” diyerek bir elçi gönderdi.Hazreti Fatih ise, daha evvel dilim dilim yaptığı sığır derisini göndererek:-Barışa aykırı bir hareket yok. Biz sığırın derisinin yetişebildiği yer kadar bina yaptık, dedi ve ondan sonra da muhasaraya girişildi…

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 25

Anılardan Kareler...

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

® Sarnıç 26

Anılardan Kareler...

Hayattan BirHayattan Bir

Nüve

®Sarnıç 27

Tefekkür, Hikmet ve Sanata Dair Bir Yolculuk.

Sizi Sizle Tanıştıran Dergi...

www.feyzdergisi.com

www.yenisefer.com

DÖNECEĞİM

Rüzgar olup her yere esmeGurbetteyim diye kendini üzmeGönül dinlemez diye bana kızmaBekle sevdiğim sana döneceğim

Su olup her yerde çağlamaSevdiğim gurbette diye sakın ağlamaDönmez diye sakın vazgeçmeBekle sevdiğim sana döneceğim

ARZU KINA(Sarnıç'ın Meleklerinden)