124

NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,
Page 2: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLU

ANADOLU HALK KÜLTÜRÜNDE İNANÇMOTİFLERİ

ita lik .

Page 3: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

1 .Basım © Mart 2000 Ankara Kapak Tasarım Serdar TOKA

Kapak Basımı Banşcan Ofset Ltd.Şti.İç Baskı ve Cilt Barışcan Ofset Ltd.Şti.

.Ofset Hazırlık Ayyıldız Ltd.Şti.Ayyıldız Yayınları 51

İtalik Kitaplar 13

İtalik Kitaplar bir Ayyıldız Basım Yayın Dağıtım ve Pazarlama San.Tic.Ltd.Ştiürünüdür.

Tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım için kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Olgunlar Sok.Kitap Park No:1/8 Bakanlıklar/ANKARA Tel:(0312) 419 41 12 Fax:(0312)425 99 63

ISBN: 975 8398 04 0 2000-06-Y-0321-51

Page 4: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLU

ANADOLU HALK KÜLTÜRÜNDE İNANÇMOTİFLERİ

Page 5: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,
Page 6: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

5

İÇİNDEKİLER

Ö nsöz.............................................................. 6Güneş ve A y Tutulması............................. 10Ateşe Tapma............................................................. 17Yağmur Duası........................................... 24Dağa, Ağaca ve Suya Tapma....................... 31Hıdırellez................................................ 40Nazar (Gözdeğme)................................................ 53Kırk Çıkarma............... ............ i.............................. 60Ölü Kaldırma......................................................... 67Kurtların Ağzım Bağlama......... ......................... 80Yatırların Savaşı.............................................. 82Haşan Basri Ziyareti ................... 87Sivilcelerin Tedavisi......... ............................ 90Lodos'u Karşılama................................................ .. 92Başka İnanç M otifleri................................................94İnançsızlığın Cezası...................................................97Evlilik ve Düğün................ 102Kirvelik...................... ................................... .........İ l 8Koç Katımı......................................... 124Kurban....... ................................................... 133Kaynakç a ................................................... 142

Page 7: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

6

ÖNSÖZ

İkinci Dünya Savaşı'ntn (1940-1945) devam ettiği yıllardı, Türkiye, savaşa katılmamıştı; ama her an bir saldırı olasılığı beklenildiği için orta ve genç kuşak (erkekler) askere alınmışlardı. Bu nedenle, köylerde tarıma yönelik üretim büyük oranda düşmüştü. Köyümüzün bulunduğu coğrafi bölge, susuz ve kıraçtı. İnsanlar, umutlarını yağmura bağlamışlardı. Ancak, o yıllarda sanki bulutlar da askere alınmış gibiydi. Her taraf her bölge kurak geçiyordu. Hayvanlar yemsiz, İnsanlar ekmeksiz kalmışlardı...

Mayıs ayının ortalarıydı. Toprak çatlak, otlar sararmış, gökyüzü ise cam gibi parlaktı. Köyün yaşlıları, yakın köylerle ortaklaşa yağmur duası için Divandede Yatın'na gitmeyi kararlaştırmışlardı. Divandede, köye bir saat uzaklıkta bulunan yüksek bir tepenin başındaydı. Hazırlıklar tamamlandı, güneşin doğuşuyla yolculuk başladı. Yaşlı erkekler ve kadınlar önde, biz çocuklar da arkada, dik yamacı tırmanmaya başladık. Divandede'ye yaklaştığımızda taşları dikiyor, toprakları öpüyorduk. Yatır'ın bitişiğindeki ağaçların dallarına bezler bağladık. Kurbanlar kesildi, kazanlar kuruldu, aş hazırlandı. Divandede'ye savaşın bitmesi, askerlerin sağ- selim dönmesi, yağmurun yağması, bolluğun olması ve benzeri dileklerimizi sıraladık.

Divandede'yi tüm istemlerimizi, dileklerimizi yerine getirecek güçte görüyorduk. O, neredeyse bölge köylerin Tanrı'sıydı. Biri yalan söylese, haksızlık etse "Divandede seni çarpsın", "Seni Divandede'ye havale ediyorum" gibibeddualar yapılırdı. Çocuktuk, Divandede'nin her şeyden haberli olduğuna kandırılmıştık.

Şubat ayımn ortasıydı Hızır (Hıdırellez) töreninin hazırlıkları yapılıyordu. Töreni düzenleyen gruptan biri, Hızır kıyafetine (aksakallı, yırtık giysili, elinde asası) girmişti. Ev ev dolaşmaya başladıklarında, biz çocuklar da yalınayak, karı

Page 8: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

7

teperek arkalarından koşmaya başladık. Hızır'ın kapısını çaldığı evin insanları, grubu gülerek ve oynayarak karşılıyor, Hızır rolündeki kişinin sakalını, asasım öpmeye çalışıyorlardı. "Ya Hızır, savaşı durdur, erkeklerimizi sağ-selim bize kavuştur. Ya Hızır, asanı salla, karlar erisin, ekinler bol olsun" sözleriyle Hızır'a dileklerini sunuyorlardı.

Çocuk aklımızla biz de "Demek ki Hızır da Divandede kadar güçlü bir Tanrı'dır. İkisinden biri bizi dardan kurtaracaktır" diyor, bu umudun sevincini yaşıyorduk.

Güneş ve ay tutulduğunda, büyüklerimiz silah sıkıyor, ateş yakıyorlardı. Biz çocuklar teneke çalıyorduk. Analarımız da ellerine ekmek alarak tutulan güneşe veya aya karşı sallıyorlar; "Ey Tanrım, sana karşı kötülük edenleri İslah et. Bizi karanlıkta ve darda bırakma" dilekleriyle güneş ve aydan yardım diliyorlardı.

Biz çocuklar, "Demek ki bizim buranın tanrısı yalnız Divandede, Hızır değilmiş. Güneş ve ay da bizim tanrımızmış" diyorduk: Büyüklerimizin yaptıkları gibi, güneş doğduğunda yüzümüzü güneşe çevirerek, "Ya Divandede, ya Hızır, ya Güneş bizi koru, fakirlikten kurtar" diye yalvarıyorduk,..

Köyümüzün (Mezra'mn) çeşmesinin başında kayalar vardır. Kadınlar su almaya gittiklerinde önce bir sitil (bakraç) suyu bu kayalara serperler, sonra onları öperler ve dilekte bulunurlardı. Biz de sık sık çeşmeye gider, avuçlarımızla kayalara su serperdİk. Sonra avuçlarımızla su alır ellerimizi ayaklarımızı dışarıda yıkardık.

Çocukken bu tür inanç uygulamalarının, sadece köyümüze ve komşu köylere ait olduğunu sanırdım. Büyüdüm, Akçadağ Köy Enstitüsünü bitirdim. Ülkenin değişik köylerinde otuzyıla yakın öğretmenlik yaptım. Oralarda da aynı bizim köyde olduğu gibi yatırlara gidildiğini, ağaçlara bez bağlandığını, yatırlardan dileklerde bulunulduğunu gördüm. İnsanların güneş ve ay tutulduğunda

Page 9: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

8

silah sıktıklarına, ateş yaktıklarına, teneke çaldıklarına, yağmur duasına çıktıklarına tanık olduk.

O köylerde de ölü kaldırma, kırk çıkarma ve nazar (gözdeğme) gibi değişik inanç uygulamalarını görerek yaşadım. İnsanlar, bir yanda tek Tanrı'ya inanıyorlar; öte yanda birçok nesneyi tanrı yerine koyarak dileklerde bulunuyorlardı. İnançla ilgili uygulamalarda bir büyük çelişki görülüyordu. Bu nedenle ben, bu tür inançla ilgili uygulamaların kökenini araştırma gereğini duydum.

Anadolu halk kültürü'nde izleri görülen bu inanç uygulamalarıyla ilgili onlarca araştırma yapılmış, kitaplar yazılmış. İlk önce bu araştırmaları da incelemeye, yöneldim. Gördüm ki; Asya, Ortadoğu ve Anadolu coğrafyasında yerleşik toplumlar, yaşamlarım (çok tanrı dönemde) doğayı etkileyen güçlere bağlamışlar. Gökte güneş, ay ve yıldızları; yeryüzünda dağları, ağaçları, ve suyu tanrı olarak kabullenmişler. İnsan ve hayvanları Tanrılarının uğruna kurban etmişler. İyilik TamTsına karşı saygının ve tapınmama kurallarım oluşturmuşlar. Kötülük Tanrısı diye adlandırdıkları cin, şeytan ve benzerlerine karşı da önlemler düşünmüş ve çözümler oluşturmaya çalışmışlardır.

Örneğin: Doğum yapan kadım ve bebeğiniAlkarısı'ndan korumak amacıyla başucuna bıçak, demir, ekmek, siyah urgan, erkek ceketi gibi eşyalar bugün bile konulmaktadır. Cinler, periler çarpar diye kapı eşiğine ve virane yerlere oturulması, sulara (akarsulara) kirli ve pis şeylerin atılması, içine tükürülmesi yasaklanmıştır. İnsanlar Ölülerinin mezarlarına eşyalarını koymuşlardır. Bazı hayvanları uğursuz (Baykuş, karga, tavşan, kurt vb.) saymışlardır. Kutsal saydıkları ağaçlara bez bağlayarak, yatırlara adak götürerek dileklerde bulunmuşlardır.

Bunlar ve benzeri uygulamalar, çok Tanrılı dinlerin yaygın olduğu ilkel toplumlann inançlarıdır. Eski çağlarda özellikle Asya, Ortadoğu ve Anadolu'da Budizm, Hinduizm,

Page 10: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

9

Şamanizm, Zerdüşt ve Gök-Tanrı inancı etkindi. Bugünkü inanç uygulamaları, işte o çok Tanrılı dinlerin kalıntılarıdır.

Eski inanç motiflerinin tek Tanrılı dinlerin kabulüyle de yeni dinle (islamİyete) kılıflanarak özellikle Anadolu'da yaşatıldığını görüyoruz. Dogmalara dayalı dinsel eğitim bu biçimiyle sürdürüldüğü sürece, bu inanç motiflerinin uygulamaları da pekişerek devam edecektir. Bu tür eğitim ve kültürle dogmalara dayalı inançların, aklın ve bilimin Önüne geçmesi de kaçınılmazdır. Bilimin ve aklın egemen olmadığı toplumlarda demokrasinin, Özgürlüklerin, insan haklarının gerçekleşmesi de olası değildir. Bugünkü eğitimle yaratıcılık ve üretkenlik körletilmekte; kaderci-ümmetçi bir toplum oluşturulmaktadır,

Anadolu’nun onbin yıla dayalı kültürünün, sosyal ve inançsal uygulamalarının kalıntılarım görmekteyiz. Bu toplumumuzun kültürel ve inançsal zenginliğini oluşturmaktadır. Yaşamımızın parçası haline gelmiş bulunan bu kültürün ve inançların evrensel ve çağdaş olanlarını bilimsel verilerle zenginleştirerek yaygınlaştırmak; bilimin ve aklın kabullenmediklerini de atarak kültürel bir arıtmayı gerçekleştirmek gerekmektedir. Anadolu Halk K ültürü’nden İnanç Motifleri kitapçığı bu amaçla hazırlandı. Kitapçıkta yer alan inanç motiflerinin uygulamalarına ve anlatımlarına fazla yorum ve görüş katmadan hazırladık. Değerlendirmeyi okuyucuya bıraktık.

Kitabın dil ve yazım kuralları yönünden düzeltisini yapan Emekli Öğretmen Doğan GÜLMEZ'e, dizgisini ve sayfa düzenini gerçekleştiren Deniz AYDIN'a, katkı veren tüm dostlara içtenlikle teşekkür ederim.

Nisan 1999H. Nedim ŞAHHÜSEYİNOĞLU

Page 11: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

10

GÜNEŞ VE AY TUTULMASI:

İlkel toplumların inançsal ve sosyal yaşamını incelediğimizde, doğadaki bazı güçlerin (deprem, sel, yıldırım, yırtıcı hayvanlar vb.) insanlara zarar verdiklerini, bazı güçlerin de (Güneş, Ay, Yıldızlar, Ateş, Su, Ağaç vb) yaşamlarının yararına olduğunu anlamış olduklarım belirleriz. İnsanlar bu olayların ve gelişmelerin nedenini manevi güçlerde birleştirerek bir çok (Güneş, Su, Ateş, Toprak, Fırtına, Bolluk vb.) tanrı yaratmışlar. Yaratıkları tanrıların aracılığıyla dileklerinin yerine gelmesi için insanlar ve hayvanlar kurban edilmiştir. Çeşitli tapınma yöntemleriyle eğlenceler düzenlemişlerdir. Tanrılarının heykellerini ve, tapınma mekanlarım yapmışlardır. Bu tanrılar uğruna birimleriyle savaşmışlardır.

Böylece doğa'daki (yeryüzündeki) olayları gökyüzüne bağlayarak "iyilik, kötülük" tanrıları diye de iki Tanrı'ya inanmışlar.

Güneş, gökyüzünün iyilik tanrısıdır. En önemli tanrılardan biridir. İlkel toplumlar güneşin ve ayın nasıl yaratıldığını kendi söylencelerinde ayrıntılı olarak belirtmişlerdir. Bu söylencelerden (masal) biri şöyle; "Hayvanlar insanın arkadaşa gereksinimi olduğunu düşündüler ve Kara Hactcin insanı uyuttu. İnsan gözleri kapandığında düş görmeye başladı. Birinin, bir kızın yanında oturduğunu gördü. Uyandığında yanında bir kadın oturuyordu. Onunla konuştu, o da konuştu. O güldü, ö da güldü. "Kalkalım" dedi ve birlikte kalktılar. "Yürüyelim” dedi ve ilk dört adımını attırdı, sağ, sol, sağ, sol. "Koş” dedi ve birlikte koştular. Ve kuşlar gene ötüşmeye başladılar; ikisinin hoş bir müziği oldu ve yalnızlık duymadılar.

Bütün bunlar dünyanın şimdi bizim yaşadığımız yerinde olmadı; aşağıda, toprağın rahminde oldu. Karanlıktı ve o zaman ne güneş ne de ay vardı. Ak ve Kara Hactcin

Page 12: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

11

çantalarından küçük bir güneş ve küçük bir ay çıkardılar, onları büyüttüler ve gökyüzüne yolladılar. Işıklar saçarak biri kuzeye biri güneye gitti. Bu halk-hayvanlar, kuşlar ve insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı, her şey üstünde güç sahibi olduğunu iddia eden kadın, erkek bir çok şaman. Bunlar güneşin kuzeyden güneye gittiğini gördüler ve konuşmaya başladılar.

Biri "Güneşi ben yaptım" dedi, öteki "Hayır ben" dedi. Kavgaya başladılar. Hactcin onlara böyle konuşmamalarını emretti, fakat onlar bu tür iddialara ve kavgaya devam ettiler. Biri "Güneşi baş aşağı çevireyim, gece olmasın. Am a yok, bırakayım gitsin. Dinleyip uyuyacak zamana gereksinmemiz var" derken bir başkası "Aydan kurtulmak gerekir. Gece ışığa gereksinmemiz yok" diye konuşuyordu. Fakat güneş ikinci gün aynısı oldu. Dördüncü günün öğlesi olduğunda şamanlar, Hactcin'in sözlerine karşın konuşmayı sürdürdüler ve tutulma oldu. Güneş baş aşağı çukura girdi ve ay da onu izledi. Bugün de tutulmaların olması bu nedenden.

Hactcinlerden biri Şamanlar a "Tamam, gücünüz olduğunu söylüyordunuz, şimdi güneşi geri getirin" dedi.

Hepsi sıraya girdiler. Birinde şamanlar, bir başkasında bütün kuşlar ve hayvanlar vardı. Şamanlar şarkılar söylemeye, ayinler yapmaya başladılar.' Bildikleri her şey i ortaya döktüler. Bazıları oturup şarkı söylüyor,' sonra yalnız dışarı çıkan gözlerini bırakarak toprağın içinde kayboluyor ve gene geri geliyordu. Ama bütün bunlar güneşi geri getirmedi. Yalnızca güçleri olduğunu göstermeye yaradı. Bazıları ok yutuyor, midelerinden çıkarıyordu. Bazıları tüy, bazıları bir ladin ağacını yutuyor ve tekrar tükürüp çıkarıyordu. Ama güneş ve ay ortada yoktu. "(1)

Uygarlığın beşiği kabul edilen Asya kıtasının tüm dinlerinde Güneş Kültü (yıldızlar) yer almaktadır. Hindu (Brahma) dininin kökeni dört milyon yıl öncesine kadar

Page 13: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

12

uzandığı belirtiliyor. Hindu (Brahma) inancına göre, doğa'ya egemen olan 8 tanrıdan birisi de "Güneş" Tanrısıdır. Hindistan'da bir krala "İnsanın ışığı hangi ışıktır" diye sorarlar. Kralda "Güneşin ışığı, insanın ışığıdır" yanıtını verir ve güneşin kutsallığını belirler.

Budizm ve Konfiçyus'un inancında da Güneş kutsaldır. Güneş Kültü'ne yönelik tapınma törenleri düzenlenmiştir. İnsanlar, Güneş ve Ay tutulmalarında, Güneş ve Ayın etrafını saran kötü ruhları, cinleri kovmak için ateşler yakarak, tepkili tapınma törenleri düzenlemişlerdir.

Asya'da ve genellikle Türklerin dini inancı sayılan "Kam", Şamanizm’in tapınmaların da ve tapınaklarında Güneş Kültü'nün ağırlığı ön sıralarda yer alır. Şamanizm'in kaynaklarında; "Gök alemi iyi (ervahlarla), merhametli tanrılarla doludur... Güneş insanın en büyük dostudur, bütün hayatın menbaı odur... "(2) belgeleri yer alır.

Şamanizm'de insanlar, Güneş ve Ay tutulmasında "kötü ruhlar güneşin ve ayın etrafım sardı. Işıklarını kestiler, karanlık bizi felakete götürür" inancıyla kötü ruhları koymak amacıyla ok atar, patlayıcı maddeler patlatırlar, taş ve sopalarla kaplarını çınlatırlar, ateş yakarlar. Dua ederler.

Mezopotamya'da yerleşik Sabiler, Milât'tan yüzyıllar öncesinde "Bir yüce varlığın 7 gezegeni yarattığım, bu yedi gezegenin evreni ve dünyayı yönettiğini..." belirtirler. Gezegenleri sembolleyen tapınaklarından güneşi temsil edenini altından, ayı temsil edenini de gümüşten yapmışlardır. (3)

Sâbiler'in bu inancına İslam Peygamberi Hz. Muhammed de önceleri saygı duymuş. Ancak İslam dini güçlendikçe, yaygınlaştıkça baskıya yönelerek Sabileri İslamlaştırmaya çalışmıştır.

Avrupa'lılar 1492'de Amerika'ya ayak basar. Yeni bir kıtamn keşfini ilân ederler. Oysa orada Kızılderililer adıyla anılan bir halk yaşamaktadır. Yapılan kazılarda, Kızılderililerin Kültürünün binlerce yıl öncelerine değin uzandığı ortaya çıkar.

Page 14: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

13

Amerika, Meksika bölgesinde yaşayan Kızılderililerin de Güneş'i Tanrı olarak kabul ettikleri görülür. Onların inancına göre güneşin gökyüzünde kalıp ışık saçması için insanların kalpleriyle beslenmesi gerekir. Bu nedenle durmadan savaş yapmayı dini bir görev sayarlar. Savaşlarda tutsak aldıkları insanları Güneş tapınaklarında kurban taşı üzerinde kesilir kalpleri çıkarılarak ateşe atılırmış. (4)

Meksika'da Maslahatgüzar olan Tahsin Mayatepek, Güneş Kültü ile ilgili olarak 1937'de Atatürk'e 40 sayfalık bir rapor sunar. Raporun bir bölümünde;"Meksiko şehrim 52 km. uzaklıkta Kâin Teotihuakon Güneş Primadi civarında 200000 kişiyi alacak genişlikte ve etrafı duvarlarla çevrilmiş sahanın ortasında bulunan paviyonun merkezinde yanan mukaddes ateş etrafında kollarını güneşe doğru uzatarak tıpkı Mevleviler gibi deveranlar yaptılar. Bu ayini gördükten sonra Mevlevi ayininin Güneş Kültü'nden alınmış olduğuna tamamen kanaat edindim. ""Meksika yerlilerince çok mukaddes olan Teohuakan sahasında kaim güneş pramidi çok iyi konunmuş bulunmaktadır. " (5)

Kızılderililer de güneş ve ay tutulmasında diğer inançlar gibi tepkisel ayinler yapmaktadırlar.

Eski Mısır'da, İsa'dan önce 3000 yılından, İsa'dan, sonra 391 yılına kadar çok tanrılı dinler egemendi. Bu tanrılar arasında Güneş Şehri anlamına gelen "îteliopolis", Güneş Tanrı’yı temsil ediyordu. Bu şehir güneşe tapınma yeri İdi. Firavun Ahnoton, tanrıların çokluğunu bire indirmek istemiş ve yalnız Güneşi Tanrı olarak kabul ettirmeye çalışmış ise de başaramamıştır, Mısır Piramit yazıtlarında Güneş Tanrısı'yla ilgili olarak;

Page 15: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

14

"Gün doğunca, sen yükselince ufuktan,Parıldayınca, ev güneş, gün bitinceye dek,Karanlıkları kovar ve saçarsın ışıklarını,Uyanır ve ayağa kalkar herkes,Şensin onları kaldıran.." (6)

Eski Yunan ve eski Roma dinlerinde de Güneş Kültü'nürı önemli yer aldığı görülmektedir. Görüldüğü gibi dünyanın değişik coğrafya bölgelerinde yaşayan insanların dinsel inancında Güneş'e tapma yer almış ve kutsal sayılmıştır, İnsanlar, Güneş ve Ay tutulmasının, bir kötülüğün sonucu olarak kötü ruhlar ve cinler tarafından çevrildiğine inanmışlardır. Güneş ve Ay ışınlarını bu kötü ruhlardan korumak için kendi inançlarına göre tapınmalarda bulunmuşlardır. Ateş yakmışlar, teneke ve davul çalmışlar, silah sıkmışlar, ok atmışlar, kurban kesmişler.

Güneş ve Ay Kültü'yle ilgili inanç, ilkel toplumlardan günümüze değin süre gelmektedir. Anadolu'nun halk kültüründe ve inancında Güneş ve Aya tapmanın izlerinin halen görülmekte olduğuna tanık olmaktayız.

Güneş ve Ay tutulmasıyla ilgili olarak Malatya'mn Akçadağ, Arguvan, Arapkir, Darende, Doğanşehir, Pütürge ve Yeşilyurt'un köylerinde yaptığımız araştırmada;"Alevi inancında "Güneş, Muhammed'in, Ay, Ali'nin nurundan oluşur" inancı yaygındır. 1940'larda okur-yazarlığı olmayan yaşlıların büyük çoğunluğu, güneşi tepelerin ardında ilk gördüklerinde (Sabah), hemen yüzlerini güneşe dönerek ellerini yana açıp sessizce yalvarır, (dua eder) sonra iki elini üç kez "Allah, Muhammed, Ali" diye yüzlerine sürerlerdi. Aynı inanç kurallarını ayın ilk hilal biçiminde göründüğü anda da yaparlardı."

"Yeşilyurt Zeydanlı (Oluklu) Köyü'nde yüz yaşım çoktan aşmış olan Süleyman Çiçek (1889), çocuk yaşta yaşlıların cemaatına katılmış, dinlemiş, görmüş ve yaşamış. Bu

Page 16: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

15

özelliğiyle iki yüz yıllık bir kültürün, törelerini ve yaşamını kuşaklar arası iletişime sunacak birikime sahip ve bilinçteydi. Canlı bir kütüphaneydi. Bunca bilgiyi nereden öğrendiğini sorduğumuzda yanıtı şu oldu.

"Yörenin büyüklerinin, bilgililerin ve dedelerin yanında çok bulundum. Onlar da kendilerinden önceki yaşlılardan öğrendiklerini anlattılar. "Yer yok iken, gökte yeşil zenbil varken, içinde Muhammed ve Ali vardı. Hef ikisi dünyayı aydınlatırlardı." Güneş, Hz. Muhammed, Ay, Hz. Ali'nin nurudur. Ondan beri insanlar Allahı, Muhammed'i ve Hz. Ali'yi severler, güneşi ve ayı ilk gördüklerinde yüzlerini o tarafa dönerek dua ederler. Sonra ellerini üç defa (Allah, Muhammed, A li) diye yüzlerine sürerler."

Süleyman Çiçek'e "Güneşin ve ayın tutulmasının nedenini sorduk: . "

"Ben görmedim, anlatırlardı. Bir yerde adamın biri analığıyla cinsel ilişkiye geçmiş. O anda Ay tutulmuş. Yani Güneş ve Ayın tutulmasının nedeni, binlerinin anasıyla, bacısıyla veya herhangi bir hayvanla cinsel ilişkiye geçmesiymiş. Böyle bir durumda, melekler güneşin ve ayın etrafını sararlarmış, ışıkların gelmesini engellermiş. Güneş ve ay tutulduğunda hemen silah sıkılır, teneke çalınır, dualar edilir. Büyüklerimiz böyle anlatırlardı. Doğru mu, - yanlış mı bilemiyorum. Ama akıl da almıyor. Çünkü Dünya'daki koy bekarları, içinde eşek, at, it, kedi hatta keçi ve koyunla ilişkiye geçenlerin haddi hesabı yok. Öyle olsaydı, güneş ve ayın hiç

. doğmaması gerekir. Kime inandıracaksın ki?.."Doğanşehir Çığlık Köyünde Çoban Hüseyin anlattı: "Güneş, tepenin arkasında göründüğünde yüzümüzü

güneşe döner ve dua ederiz. O, Muhammed'in nurudur.. Nuru üzerimizde eksik olmasın, yolumuz hep aydınlık olsun diye. Ay ise Hz. Ali'nin nurudur. Büyüklerimiz anlatırlardı, adamın biri bunlara inanmazmış, hep güneşe karşı dönerek küçük abdesini yaparmış. Yine öyle bir günde iki gözü kör olmuş.

Page 17: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

16

Hep ziyaretleri gezer, tövbe edermiş, ama gözlerine hiçbir faydası olmamış..."

Güneş ve Ay'a ait söylencelere yenileri eklene eklene onlar sonunda dokunulmaz, tartışılmaz olmuşlar. Şimdi, geçmişimizi anladığımızda dedelerimizin cahilliğini görüyoruz(7) . •

Güneş ve Ay tutulması ile ilgili olarakKahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Elazığ, Tunceli, Sivas, Çorum, Amasya, Tokat ve Yozgat illerinin bazı bölgelerinde yapılan araştırmalarda da aynı inancın ve geleneğin yaygın olduğunu gördük.

Araştırma yapılan bölgelerde Sünni-Alevi inançlılar, Türk-Kürt kökenliler yerleşikti. Güneş ve Ay tutulmasında onların davul, teneke çaldıklarını, silah sıktıklarını, diz çökerek dua ettiklerini, kimilerinin kurban adadıklarım saptadık. Yine bu bölgelerdeki insanlar genç kuşakların bu söylencelere fazla inanmadıklarım belirttiler. Kentlerde, eğitim ve kültürün geliştiği yerlerde de bu tür inancın yok denilecek ölçülerde azaldığına tanık olundu.

Not:1) Joseph Campbell (Kudret Emiroğhı), İlkel Mitoloji: Sf: 2552) Prof. Abdulkadir İnan, Makaleler ve incelemeler I, Sf: 390-3913) Erol Sever, Yezidilik ve Yezidilerin Kökeni, S f 33-35-364) Büyük Dinler ve Mezhepler Ansiklopedisi, S f 28-295) Turan Dursun, Din Bu II., S f 44-45-61-696) Büyük Dinler ve Mezhepler Aksiklopedisi, S f 207) H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kesit (Balıyan), Sf: 156

Page 18: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

17

ATEŞ KÜLTÜ (ATEŞE TAPMA)

Ateş Kültü'yle ilgili olarak ilkel toplumlardan günümüze değin sayısız söylence, uydurulmuş, araştırmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Tüm inançlarda (dinlerde), ateşin izi ve etkinliği görülmektedir. Ateşi sembolize eden tapmaklar yapılmıştır. Kısacası ateş, insan yaşamının parçası, tarihi koruyucusu sayılmıştır.

İnsan tarihiyle eş anlamlı olan Ateş Kültü hakkındaki bilgileri önce yazılı kaynaklardan özetleyerek aktarmaya; Sonra da Anadolu Halk Kültüründe görülen izlerini sunmaya çalışacağız.

Her toplum ve inanç grubu, ateşi kendine göre yorumlamaktadır. Şamanlığı benimsemiş Türklerin Tanrısı Ülgen, "...Gökten biri ak, biri kara iki taş getirmiş. Bunlardan birinin üstüne ot ufalamış, öbürüyle vurunca otlar alev almış..." Şaman Türkler ateşi Ülgen'in getirdiğine inanırlar. (1)

Şamanlığa inanmış Altay Türkleri, ateşi Tanrılaştırarak tapınmalarında şöyle dua ederlermiş:

"Ey melikem ey annem ateş! Sen Hangay ve Gür Hatu Han dağlarının tepesinde biten akkavak ağacından yaratılmışsın! Sema yerden ayrıldığı vakit doğmuşsun; sen anamız Ötüken kademinden zuhur etmişsin; Tanrılar padişahı tarafından halk olunmuşsun! annem ateş! senin pederin sert çelik, validan çakmak taşı ve cedd-i âlâların akkavak ağacıdır. Senin nurun semaya erişir, arzın altına kadar gider! ateş sen semavi zat eliyle taştan çıkarılmış Uluken melike eliyle bakılmışsın! sarı başlı koyundan alınmış sarı yağları sana kurban ediyoruz! sağlam ye neşeli oğlun, güzel gelinin var! Ey daima semalara bakan ateş! Biz sana fincan rakı, kova kova yağ takdim ediyoruz... Güvey ve geline ve bütün halkımıza sıhhat ve asayiş ver! sana secde ediyoruz." (2)

Page 19: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

18

Zerdüşt inancına göre de medyada "Athar" veya "Ahura Mazdası"mn ateşidir. Hatta "Mazdizm ve Parsizm" de ateşin, koruyucu ve yüksek yedi varlığa, meleğe ait olduğuna inanılır. Kutsal ateşle hükümdar arasında kopmaz bağlar oluşturmuşlar. Zerdüşt inancında ateşin parlak alevleri üzerinden atlayarak kötülüklerden arındırıldıklarına, ateşin etrafında raks yaparak da kötü ruhlu cinleri kovduklarına inanılır.

Zerdüştlüğün devamı olduğu söylenen "Ateşperest" topluluğun halen ateşe taptıkları bilinmektedir.

Eski Çin dininde, ateş ilahı bulunmaktadır. Eski Mısırlılarda, Sümerlerde, Kilitlerde, Eski Yunan ve Roma'da ateş kutsal sayılmış, ilahlar yaratılmış, adına tapınaklar yapılmıştır.

Amerika yerlileri (Kızılderililer) de ateşi kutsal saymışlar ve ilahi aşırmışlardır. İslamiyet'te, Yahudilik ve Hıristiyanlık'tada ateşin kutsallığı ve önemiyle ilgili bilgiler ve ayetler bulunmaktadır.

Hindistan'da, Budistler, Ölülerinin cesetlerini yakarak kötülüklerden arındırdıklarına inanırlar. Budistlerin ateş veya kızgın taşların üzerinde yürüyerek kötü ruhlardan kurtulmaya çalıştıklarını belgelerden öğreniyoruz.Ateşin kutsallığını içeren düşünceleri şöyle özetleyebiliriz:* Bazı mitolojilere göre âteş, Tanrılar tarafından

insanlara verilmiştir.* İnsan ateşi Tanrılardan çalmıştır.* Ateşin kendisi Tanrı veya Tanrıçadır.* Ateş, Tanrının gücünü gösteren bir işarettir.* Ateş kendisine mahsus bir ruhtur.* Ateş bir devdir veya Helios adlı (güneş) devin

yeryüzüne inmiş ve evcilleştirilmiş yavrusu olan devdir" (3)

Page 20: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

19

Ateşin, Anadolu Halk Kültüründeki İzleri:Ateş'in insan yaşamına girdiği ilkel toplumlardan

günümüze değin onbinlerce yıl geçmiştir. Dünya'nın bir çok ülkesinin ve topluluklarının kültüründe Ateş Kültü'nün izlerini görüyoruz. Anadolu'nun halk kültüründe de değişik biçimiyle ateş kültünün izlerine tamk olunmaktadır. Bu izleri şöyle sıralayabiliriz.

Ateşe Hükmetmek:"Bektaşi menâkıbnâmelerinde en sık geçen, şamanist

motiflerden birisi de budur. Menâkıbu'l-Kudsiye'de anlatıldığına göre, Köre Kadı adındaki Selçuklu kadısı, Baba İlyas'ı tahrik ederek ondan bir keramet göstermesini ister. Köyün ortasına büyük bir ateş yaktırarak müridlerinden bir kaçının bunun içine girmesini, yanıp yanmayacaklarını istediğini bildirir. Bu talep üzerine ileri gelen müridlerden Oban, şeyhten müsaade isteyerek ateşin İçine girer. Fakat ateş onu yakmaz ve ne yana yürürse orada ateş söner.

Yine aynı eserde, isyan sırasında Baba İlyas'ın Çat köyündeki zaviyesine ateş verildiğinden bahsolunuı;. O zaman henüz beşikte bir çocuk olan Muhlis Paşa telâş yüzünden içerde unutulmuştur. Üç gün müddetle yanan ateş ortasında kaldığı halde bir şey olmamış ve üçüncü gün birisi tarafından , kurtarılmıştır. \ a

Hacı Bektaş'ın Tatarlar müslüman etmekle görevli Can Baba adlı halifesi, Tatar hanı Kâvus fîan tarafından ateşle imtihan edilir. Hakikaten veli olup olmadığım anlamak için onu, büyük bir ateş üstünde kaynayan kocaman bir kazamn içine sokarlar. Can Baba tam üç gün üç gece ateşte kaynar, kapağı açtıklarında onu kazamn dibinde sapasağlam oturur bulurlar. Bu defa, doğrudan doğruya ateşin içine girmesini öne sürerler. Can Baba Han'ın keşişiyle birlikte olmak şartıyla kabul eder. Keşiş mahcup olmamak için teklifi benimser ve bir tepe üzerine yakılmış bir ateşin içine beraberce girerler. Keşiş

Page 21: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

20

yanıp kül olur, ama Can Baba yine sağlam çıkar. Tatarlar gördükleri bu kerâmet üzerine müslümanlığı kabullenirler.

Benzer bir deneme de, Hacım Sultan'a uygulanmıştır. Seyitgazi tekkesindeki dervişler Hacım'ın peygamber evlâdından olup olmadığım tahkik İçin içi ateş dolu bir tandıra girmesini isterler. Hacım kendi girmeyip müridi Burhan Abdal'ı sokar. Burhan Abdal tandıra girip semâ etmeye başlar ve ateşi söndürür; tekrar sapasağlam dışarı çıkar.

Bu yukarıdakileri andıran başka bir menkabe de vilayetnâme-i abdal Musa'da bulunmaktadır. Söylentiye göre Abdal Musa'nın veliliğine bir türlü İnanmadığı için ona düşman olan Teke Beği bir meydana dağ gibi ateş yaktirarak kendisini tecrübe etmek ister; haber gönderip çağırtarak ateşin içinde girmesini bildirir. Abdal Musa müridleriyle beraber ateşin olduğu yere gider; semâ ederek içine girerler. Beğin gözleri önünde hiç biri yanmaz; bastıkları her yerde ateş söner. Bu kerâmeti gören Teke beği Abdal Musa'ya mürid blmak isterse de, kabul edilmez. Sarı Saltık da tıpkı Can Baba gibi, bir rahiple beraber kazan içinde uzun müddet kaynamış, ama sağ selim dışarı çıkmıştır. Bir başka seferinde, Sarı Saltık kâfirler tarafından ateşe sokulmuş, yanmadan çılanca hep birlikte müslüman olmuşlardır." (4)

Ateş ve Ocak:Bilindiği gibi meskenlerde (evlerde) ateşin yakıldığı

yere ocak denir. Bir evde insanlar yaşıyorsa; onların yiyecek, temizlik ve ısınma gereksinimlerini karşılamak için ateş yakmak zorundadır. Atasözlerinde "ocağın sönsün, bacan tütmesin" gibi beddualarda bulunur. Bunlar o evin insanlarının ölmesi, soyunun yok olması anlamındadır. Ateşin yanması, ailenin yaşamını ve soyunun devamının çağrıştırır. Görüldüğü gibi ateş, ocak ve aile bütünleşmektedir.

Alevi inancının öncülerinin bağlı oldukları aileye de "ocak" denir. "Ağucan Ocağı, Kureyş Dede Ocağı, Baba

Page 22: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

21

Mansur Ocağı" gibi. Aleviler, bir dedenin soyundan kimse kalmamışsa "ocağı söndü" yakınmasında bulunurlar.

Ateş ve Kandil:Dinin kutsal günlerinde de kandil, meşale, alevli ateş

yakılır. Aleviler, görgü ceminde, Cem meydanının dedenin oturacağı orta köşesine post sererler. Dede makamının önüne kandil konulur. Deyişlerle kandil yakılır ve etraf aydınlatılır. Kandil ışıktır, aydınlıktır. Işığın olduğu yer aydınlanır; aydınlık yerde gizlilik, kötülük olmaz.

Nevroz Bayramı'nda odunlar üst üste yığılır ve ateşlenir; Nevroz ateşinin üstünden atlayanların üzerindeki kötü ruhlu cinler kaçar, kişinin ruhu temizlenir inancı mevcuttur. Ulusal ve yerel bayramlarda da meşaleler yakılır. Meşale aydınlığın simgesidir.

Ateş ve Ölü:Ölenin odasında mum yakılır. Ölünün yıkanmasından

ve kefelenmesinden sonra, su ısıtılan kazan ters çevrilir. Akşam da yıkanan yerde ateş ve mum yakılır.

Yeşilyurt ilçesine bağlı Kırlangıç, Onatlı, Doğan Geçit, Işıklı Karapınar köylerinde cenazenin gömüldüğü günün akşamı, mezarı başında ateş yakılır. Ateş yakmakla, o gece gelecek kötü ruhları, cinleri kovmak, ölünün ruhunu temizleyerek aydınlatmak amaçlanmaktadır.

Cuma günleri ve dini bayramlarda her aile kendi yakınlanma mezarlarım ziyaret ederek akşamları mum yakarlar. Kimileri de mezarlıkta ot, odun toplayarak ateş yakar.

Bir eve gelin getirildiğinde, doğruca yanan ocağın başına götürülür, eline bir odun verilerek ateşe koydurulur. Bu, "Ben bu evin ateşini, ocağını söndürmeyeceğim, erkek çocuk doğuracağım.." anlamındadır.

Gerdek sonrası dışarıda ateş yakılır. Bu da gelinin bakire, damadın sağlıklı olduğu anlamındadır.

Page 23: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

22

Ateş ve Oyunlar:Toplumun, insanların yaşamıyla ilgili inancın, kültürün,

folklorun, oyunun ve sanatın her alamnda ateşin izleri görülür.* Sinsin oyunu, düğün gecesinde yakılan ateşin etrafında

halkalı olarak oynanır.* Göçerler yaylalara çıktıklarında çadırlar kurulmadan önce

çadır yerlerinde ateş yakılır, etrafında dönerek oynamr.* Çayda çıra (Elazığ oyunu) oyununda, tepsiler üzerin de

mumlar dizilir ve yakılarak oyuna başlamr.

Ateş ve Saygı:Malatya ve Yörelerinde:

* Ateşe tırnak, soğan kabuğu atılması yasaktır.* Ateşli odun parçası sağa sola sallandırılmaz.* Ateşe su dökülerek söndürülmez.4 Her ev, akşam yatarken ocaktaki ateşin üstünü külle

örter.* Ateşi sönmüş biri, ateş almaya geldiğinde hemen ateş

verilmez. Ateşin sahibi önce kendi ateşini yakar, ateş alevlenip ve közlendikten sonra verilir. Eğer ateş sahibi ateşini iyice yakmadan başkasına verilirse, o evden ölü çıkarmış.

* Nazar "göz" değmiş birinin üstünde bir tutam tuz dolaştırılır, sonra tuz ateşe atılır. Eğer ateşe atılan tuz pat pat diye ses çıkarırsa, göz değdirenin kötü ruhu ve cinleri yanarak ölmüş demektir. Böylece nazar

Y önlenmiş olur.* Ateşe tükürülmez, sövülmez.

Dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde yaşayan toplumların yaşamında,, kültüründe ve sanatında Güneş ve Ateşe tapmanın izleri ve etkinliğiyle ilgili uygulamaları değişiklik gösterse bile, manevi yanları ortaktır. Anadolu'nun

Page 24: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

23

hemen hemen tüm coğrafi bölgelerinde yaşıyanlârın Ateşe Tapma inançları da ortaktır. Bu ortak bir zenginlik oluşturur.

Kaynak:1) Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, Cilt 2, Sf: 9692) Prof Dr. Abdnlkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler I, Sf: 3943) I. Uluslararası Türk Folkİor Kongresine (Prof. Dr. Hikmet Tanyu'nun SunduğuBildiriden yararlanılmıştır.) Sf: 383 .4) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Bektaşi Meâkıbnâmelerinde İslam öncesi Motifleri, Sf: 117

Page 25: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

24

YAĞMUR DUASI:

İlkel toplumlann inancında iyilik ve kötülük Tanrısı hep gökte (uzayda) oluşturulmuş, insanlar fenalıkların, kötülüklerin, kıtlığın ve doğa felaketlerinin önlenmesi için Güneş ve Gök Tanrıya yalvarmışlar, onlara insan ve hayvan kurban etmişlerdir.

Toprak Tanrı doğurgandır. İnsanların ve hayvanların yiyecek, giyecek gereksinimlerini Toprak Tanrı verir. Toprak Tanrı’mn verimi, Gök Tanrı'yla ilişkilidir. Eğer yağmur yağmazsa, güneş ısı ve ışınlarını vermezse, toprakların verimi olmaz, bolluğun yerini kıtlık alır. İnsanlar ve hayvanlar açlıktan kırılırlar.

İlkel toplumlar, Gök Tanriyı küstürmemek ve hoş tutmak için elinden geleni esirgememişler. Yeryüzünde bu tanrıların heykelini yapmışlar, tapınaklarını da bunlara yönelik düzenlemişler. Bu uğurda nice insan ve hayvanı kurban etmişler, yalvarmışlar, yakarmışlardır.

Yağmur duası, da bu inancın bir parçasıdır. Yağmur duası ile ilgili törenlerin binlerce yıl öncesinden var olduğunu görüyoruz. , :

"Orta Asya'da kuraklık başgösterir. Topraklar kuraklıktan çatlar, sular kurur. İnsanlar ve hayvanlar açlıktan kırılırlar. Buna bir çare bulmak için din Öncüleri toplanırlar. Gök Tanrı'ya karşı hem yalvarışlarını,, hem tepkilerini göstermek amacıyla tapınmaya (duaya) başlarlar.

"Çin halkı, yağmur yağmadığı zaman, ilahlarının heykelini pislik yığınına gömmek suretiyle ona hakaret ederlermiş:

"Ortadoğu’da yerleşik İsrail Oğulları da . kıtlık yıllarında yağmur duasına çıkarlarmış. ...Duaya rağmen yağmur yağmazsa, "biz de onu incitiriz. Onun evliyalarım, sevgili kullarım öldürürüz, böylece de Tanrıyı gücendirmiş oluruz diye düşünür, ona göre davranırlarmış.

Page 26: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

25

"...Bu davranışın bir benzerinin Kütahya yöresinde de yapıldığına tanık olunmuştur. Yağmur duasına rağmen yağmur yağmazsa, orada kötü tanınmış biri, dua yerine Tanrıya karşı sitem eder gibi konuşturulurmuş..." (1)

Yağmur duasının, Eski Mısır'da, Eski Yunan ve Eski Roma inancında da yer aldığı söylenmektedir.

Amerika'da (Dakota Eyaletinde) yaşayan yerli halkın, ecdatlarının da Güneş Kültü'ne giderek yağmur, duasında bulunduklarını, oruç tuttuklarını, kurban kestiklerini görüyoruz. (2)

İlkel toplumlarm ve çok tanrılı inançların (Budizm, Hindunizm, Şamanizm, Zerdüşizm’in vb.) özünde yağmur duası yer almaktadır. Bugün yağmur duasının izlerini, Anadolu Halk Kültürü'nde de görmekteyiz. Bu yönde yapılan araştırmaların sayısı oldukça fazladır. Bunlardan bir kaçına değinmekte yarar var:

1) Giray Ercek, "Akdeniz Yöresi TürkTopluluklarının Sosyo-Kültürel Yapısı "konulu bir bildiriyi" Tahtacılar sempozyumuna sunmuştur. Bildiride;Kumluca Tahtacılarının, yağmur duası için Eren Tepesı'ndeki "Gayb Erenlerinin" yatırına giderler. Köylü halkı, ekonomik gücüne göre törene katkıda bulunurlar. Yiyecekler, kurbanlar hazırlanır. Dedenin öncülüğünde semah dönerler, cem yapılır. Hazırlamlanlar eşit olarak dağıtılır. (3)

2) Prof. Abdulkadir İnan'ın "Makaleler ve İncelemeler I." adlı yapıtında Gaziantep ilinde "Çömçe Gelin, Kepçe Kadın, Çullu Kadın" gibi muhtelif isimler taşıyan bir merasimle yağmur duası yaptıklarını, aynı törenlerin Anadolu, Suriye, Irak ve Azerbeycan'da da yapıldığını belirtmektedir. (4).

3) Dr. Yaşar Kalafat "İslamiyet ve Türk Halkı İnançları" adlı yapıtında Anadolu'da yağmur duasıyla yapılan törenleri belirtmiş ve şu saptamaları yapmıştır:

Page 27: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

26

"* Haymana'da yağmur duası için at kafatasına bazı dualar ve ayetler yazarak bir akar suya atılır.

* Ankara Kalecik'te yağmur duaları cami ve türbelerin . etrafı tavaf edilerek yapılır.

* Nallıhan'da da bu uygulama 3 veya 7 defa, dolaşarak yapılır.

* Bolu'da 70 bin taş okunarak suya atılır.* Çankırı'da yüksek tepelere muska gömülür.* Denizli'de yağmur duasına çıkmadan evvel 40 boğumlu

iki asma dalı alınır, her bir düğüme bir adet olmak üzere 41 yasin okunur. Dereye sarkıtılarak bir yere bağlanır veya gömülür. Eğer bağlanmazsa yağmurun sele dönüşeceğine inanılır.

* Çorum'da yağmur duasına çıkılmadan önce erkek at kafatasına ayet yazılır, eşekten kurban' kesilir, kurtlara-kuşlara yem olarak araziye bırakılır. Ayrıca küçük bir taşa şûra suresinin 25. ayeti okunup, çuvala konulur ve akar suya atılır.

* Kastamonu'da 70 bin- taş okunur, su değirmeninin çarkında akan suya bıkardır. Yağmur sele dönüşmesin diye de ocakta bulunan sacayağı ters çevrilir." (5)

Yağmur duası ile ilgili olarak Malatya Akçadağ, Arapgir, Arguvan, Darende, Doğanşehir, Yeşilyurt'un köylerinde ve ayrıca Adıyaman, Elazığ, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum, Tokat ve Amasya ilinin değişik bölgelerinde araştırma yaptık. *,

Malatya bölgesinde yağmur duası ve yağışıyla ilgili olarak yaptığımız araştırmalardan bîr bölümü şöyle •

Malatya, yağışın çok az olduğu, çoğu yılların kurak geçtiği bir bölgededir. Balıyan'ın 24 köyü de bu bölgededir.. Etrafı çıplak dağlarla çevrili, susuz ve kıraçtır. İlkbaharda tarlalar öküzle sürülmeye, nadas yapılmaya, sonbaharda da tohum ekilmeye başlanır. Yağış olduğu yıllar, ürün en çok bire on verir. Ailece bir yıllık çalışmanın karşılığını zar zor

Page 28: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

27

alabilmişlerdir. Yağış olmayınca da ürün bire iki veya üç alınır. Bu ürün kendilerinin ve hayvanlarının gereksinimlerini karşılamaktan çok uzaktır. O yıl insanların yazgıları Perişanlık, gurbetçilik olur. Çoluk-çocuk düşerler gurbet yollarına...

Nisan-Mayıs ayları ekinlerin boy verine, başak çıkarma ve daneye dönüşme aylarıdır. Yağmura daha çok bu aylarda gereksinme vardır. Acıdır ki, çoğunlukla gökyüzü ayna gibi pırıl pırıldır. Kılcal bir bulut bile umudun ışığı sayılır, gözler gökyüzünden ayrılmaz olur. Ama umutlar suya düşer. Olanakları olsa başka bölgelerdeki bulutları iple çekecek insanlar. Ellerinden gelse kazma-kürekle her tarafı delik deşik edecekler, gökyüzünde göletler oluşturacaklar ve suyu biriktirerek her tarafa eşit dağıtılacaklar. Olanakları bugüne dek hiç olmamış, onlar da sarılmışlar insan üstü güçlere. Koşmuşlar yatırlara, bez bağlamışlar ziyaretlere. Nefesi keşkin hocalara ve dedelere koşmuşlar. Kıymışlar nice hayvanın camna kurban eylemişler. Daha nice inanç buluşları ve gerçekleşmeyen umutlar...

Mayıs ayımn ilk haftasında, aralarında para ve yiyecek toplayarak kurbanlarını da alarak tırmanırlar dik tepelere. Varırlar duyulmuş, duyulmamış yatırların başına. Önlerinde bir bilge, arkada elleri havada olan gençler, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar. Dua ve yakarış sesleri yankılanır. Kıtlık bolluğa, yağışsızlık yağışa dönüşsün diye elbiseler te rs . giyinilir. Kovalarla havaya su serpilir. Çöle dönmüş tepenin üstünde kurbanlar kesilir, kazanlar kurulur. Taş dikerek, dua ederek ha yağdı ha yağacak diye beklenir... Umutlar soluk, gökyüzü parlaktır. Ve de sıcakla kavrulmuş ekinlerin boynu büküktür...

Fetişizmin kalıntıları kuşaktan kuşağa sürer gelir. Bu ilkel inançlar, her köyde bir kaç yaşlının belleğinde iz bırakmıştır. İnsanlar bu ilkel inançlarıyla yağmuru yağdırmaya çalışırlar. Dağılırlar bozkıra, sıcaktan bir otun gölgesin de saklanmış korunmaya çalışan bir kaplumbağa bulunur. Arka ayaklarına bir ip bağlanır, başaşağı bir ağaca asılır. İnanca

Page 29: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

28

göre, kaplumbağa Tanrı'ya yalvaracak, Tanrı da ona, acıyarak yağmur yağdıracakmış. Eğer yağmur yağar ve ekinler telhisini alırsa, hemen gidip kaplumbağa serbest bırakılır. Yağmur yağmazsa, hayvan ölünceye kadar öyle asılı kalır.

Kimileri de yağmur yağdırmak için siyah bir yılan bulup ateşte yakmaya çalışır.

Mamazar (Doğangeçit) Köyü'nden Hüseyin Karadağanlattı: '

"Yıllardan beri yağmur yağmıyordu. Halk perişan, hayvanlar yemsizdi. Mart'ta biri ölmüştü, gömülürken cenazesine yağmur değmişti. Yağmur değen cenaze, uğursuz sayılır. Bir kaç kişi, gece mezarını açtılar, artık kokuşmuştu, kafasını iskeletinden ayırarak Sultan suyu çayına attılar: Böyle yapılınca yağmur yağarmış. Bekliyoruz ki yağmur yağsın. Ne yağmur, ne bulut... "(6)

Yeşilyurt Kırlangıç Köyü'nden Sarto Mehmet:"1970 Haziran'in içiydi, ekinler olgunlaşmıştı,

Kürakuz Dağı'ndan bizim köye doğru Simsiyah bir bulut ve şimşekler geliyordu. Geçtiği yerlerden dolu ve sel her tarafı yıkıyordu. Yağış tam Metes ve Şakran tepesine gelmişti. Eğer dolu ovaya inerse bütün ekinlerimiz sel altında kalacaktı. Köyün yaşlıları Doğan Dede'nin ocağına koştular. Hüseyin Doğan dede, evinin önünde sandatye’ye oturmuş yağışa bakıyordu. Dua etmesini rica ettiler. Güldü "korkmayın dolu Beydağı'na doğru gidecek dedi. Hakikaten bulutlar Beydağı'na yöneldiler. Ekinlerimiz o y ıl Doğan Dede Ocağı'nm sayesinde kurtuldu..." derken sanki o gün yemden yaşıyordu.

Anlatılan olay asıl kahraman Hüseyin Dede'ye sorulduğunda sevecen gülüşüyle şöyle dedi.

"Genellikle yaz yağmuru, tek buluttan .'oluşur ve dağları izler. Bulutun yönü Beydağı'na 'doğruydu. Telaşlanmamalarını söyledim. Doğanın dengesini, , yağışın yönünü değiştirecek, önleyecek bir dua bilmiyorum ve

Page 30: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

29

mantığımla da böyle batıl inançları kabullenmiyorum. Onlar benim söylediklerimi, kendilerine göre yorumlayarak sonuçlar çıkarmışlar."

Nail Tan'ın araştırmalarından fazla yağışı dindirmek için başvurulan inançlar:

"Bir yağmur duasından sonra fazla yağmur yağmaya başlamışsa derhal yağmur yağması için yapılan uygulamaların tersi yapılır. Örneğin: Yağmur yağması için su kıyısına konan içi okunmuş taşlarla dolu torba sudan çekilir, su kıyısına bağlanan at kafatası geri alınır. Bu, uygulama genel kuraldır. Şayet fazla yağmur ve dolu, yağmur duasına bağlı olmaksızın yağıyorsa o zaman aşağıdaki uygulamalara baş vurulduğu görülür:- Ateşe kına yakılır,- Sacayağı bulunmazsa dışarı bir demir parçası atılır.- Dışarıya tandır demiri veya sacayağı konur, üstüne tuz

dökülerek ezan okunur.- 41 kel adam birer birer sayılarak bir ip, 41 defa

düğümlenip kıble duvarına asılır.- Çocuklar evlerden çalı süpürge çalarlar, bunların

köyün kenarında yakılması sonucu havanın açılacağına inanılır.

- Delik tas asılırsa yağmur yağmaz.- Ananın ilk kızının eteğini bağlarlar.- Gökyüzüne taş atılır.- Yağmur dindirme duasına çıkılır.Dolu dindirme uygulamaları da vardır.Dolu dindirme uygulamalarının bir kısmı aynı zamanda yağmur dindirme uygulamalarıdır. Örneğin şu uygulamalar:- Bahçeye ters saçayağı konur.- Dışarıya tandır demiri ya da sacayağı konur, üstüne

tuz dökülerek ezan okunur.- Ananın ilk kızının eteğini bağlarlar.

Page 31: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

30

Yağmur dindirme uygulamalarına benzemeyen dolu dindirme uygulamalar ise şunlardır:- Evin ilk çocuğu dolu tanesi yerse dolu kesilir.- İlk tanelerden birini, bir kadın yerse artık dolu

yağmaz.- Anasının ilki olan bir çocuk "Ben anamın ilkiyim,

dağlarda gezen tilkiyim" diyerek eline aldığı doluyu yediye bölüp havaya atarsa dolu yağışı diner." (7)

Araştırma yaptığımız bölgelerdeki sünnİ İnançlı topluluklar, yağmur duası ve törenlerini çok Tanrılı döneme ait inanç kalıntılarını islamiyete kılıflayarak, imamların öncülüğünde camilerde yapıyorlar.

Alevi inançlı topluluklar ise, çok tanrılı döneme ait inançlarını özüne uygun olarak kutsal sayılan 'yatırlarda, ziyaretlerde, yüksek tepelerde, kutsal kaya ve ağaçların yanında gerçekleştiriyorlar. Dedelerin öncülüğünde yapılan yağmur duası törenlerinde saz eşliğinde semah dönüyorlar, davul çalıyor folklorik eğlenceler düzenliyorlar. Ortaklaşa kurbanlar kesiliyor ve aş yapılıyor.

Belirtmekte yarar görüyoruz ki, Alevi inançlı topluluklarda bu tür törenler yok denilecek kadar azalmıştır.

Kaynak:1) Ululslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Cilt 4, Sf: 3052) Turan Dursun, Din Bu 2, Sf: 89 (Tahsin Mayatepek'in Atatürk'e yazdığı

rapordan aktarma)3) 1, Akdeniz Yöresi Türk toplulukları Sosyo-Kültürel Yapısı,-(Tahtacılar)

Sempozyumu Bildirileri, Sf: 44-514) Prof. Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler I., Sf: 480-48 J5) Dr. Yaşar kalafat, İslamiyet ve Türk Halk İnançları, Sf: 39-41 .6) H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kesit

(Balıyan) Sf: 1587) Nail Tan, Türk Folklor Araştırmaları, Sayı 311-Haziran 1975

Page 32: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

31

DAĞA, AĞACA, SUYA TAPMA

Doğanın parçaları olan dağ, ağaç, su insan yaşamında önemli ölçüde etkilidir. Çok Tanrılı Teoizm, Budizm, Şamanizm, Gök Tanrı, Zerdüştilik, Maniheizm, Mazdeizm vb. inançlarda, tanrıların Gök Tanrıyı (Güneş, yıldızlar, ay) ve yer Tanrıyı (dağ, tepe, kaya, taş, ağaç, su) olmak üzere ikiye ayrıldığım ve insanların bu tanrıların herbirine ayrı ayrı dileklerde bulunduklarını görüyoruz. Bugün "Bâtıl" olarak tanımladığımız bu inançların özü çeşitli nedenlere dayanmaktadır.İnsan yaşamını etkileyen psikolojik nedenlerin hazıları şunlardır:* Eşyanın özünü ve doğa kanunlarım bilmemek,* Geleceği öğrenme isteğinin gelişmesi,* İnsan üstü güçlerden korkmak,* Cin, Peri ve dev gibi soyut kavramlara inanmak. (1)

Dağ, kaya, ağaç ve su toplumların kültüründe, inancında edebiyatında, sanatında geniş yer kaplamıştır. Bunlar kutsal sayılmışlar ve kurbanlar sunulmuş, tapınmalarda bulunulmuştur. Bu inanç türlerine bakalım:

Dağa Tapma: ^Dağ, kara parçalarının yüksek bölümleridir, Dağlar

doğada yağışı, sıcaklığı, soğukluğu yönlendirmişlerdir. Hayvan türlerinin bir bölümüne, dağdan esinlenerek dağ ayısı, dağ keçisi, dağ köpeği, dağ kedisi gibi adlar verilmiş, onlara dağın damgası vurulmuştur. Kimi zaman "Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur" söylemiyle insanların birbirine gereksinmeleri çağrıştırılmaktadır; Kimi zaman da "Dağ gibi adamdı-Dağları devirirdi-Ona dağ mı dayanır" diye insanların yiğitliği ve güçlülüğü dağ sözüyle simgeleştirilmiş.

Dağ, katliamlardan, savaşlardan kaçanlarin sığmağı olmuş. Bu özellikleri nedeniyle olacak ki, dağ, insanoğlunun

Page 33: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

inancında kutsaîlaşmıştır. Çok tanrılı toplumlar, İyilik tanrılarını, (Güneş, yıldızlar) göklerde oluşturmuşlar. Seslerini bu tanrıya duyurmak amacıyla hep yüksek yerleri (dağ, tepe) seçmişler. Süreç içinde "Gök Tanrısina daha yakın olan dağları da kutşallaştırmışlardır.

Boğazköy'deki açıkhava tapınaklarının duvarlarında Dağ Tanrısı'na ait kabartmalar bulunmaktadır, (2)

Dağ Tanrısıj Şamanizm ve Zerdüşt inancında önemli bir yer işgal etmektedir. Çok tanrılı dinlerin öncüleri mağaralarda yaşamışlar. Oradan halkın arasına katılarak inançlarım yaymaya çalışmışlardır.

Tek tanrılı dînlerin peygamberleri bile, . Tanriyla görüşmek üzere bölgelerinde bulunan en yüksek dağlara çıkmışlardır. Musevilerİn peygamberleri Musa, "Sina- Dağı"nda 40 gün tapınmış, sonra Tanriyla buluşmuştur.

Hıristiyanların peygamberleri İsada 40 gün dağda yakınlarına vaaz vermiştir. İslam peygamberleri Muhammedde "Hira Dağı"nda dinsel tapınmalarım sürdürmüş, sonra da Tanriyla görüşmüştür.

Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi, "Dağa Tapınma"nm tüm dinlerde etkinliği görülmektedir. Dağa tapanlar dağlara olan inançları için nice insanları ve hayvanları kurban etmişlerdir. Onlar, kurban ettikleri insanların ve hayvanların vücutlarım (gövdelerini) dağ başında kurtlara, kuşlara bırakırlarmış. Eceli ile ölenleri de toprağa gömmezler, çıplak olarak dağda kurtlara, kuşlara yem diye bırakırlarmış. "Kurtlara, kuşlara yem olasın" bedduası, o dönem uygulamalarıma kalıntısıdır.

Dağa tapınma, ilkel toplumların destanlarında da (Ergenekon, Uygur, Dede Korkud, Ferhat ile Şirin) yer almıştır. Günümüzdeki öykülerde, romanlarda, şiir ve resimde de "Dağ" sembolüne önemli bir yer verilmektedir.

32

Page 34: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

İlkel toplumlar, kendi dîn öncülerinin cenazelerini, yörelerindeki yüksek tepelerin başında gömmüşler ve onları her yıl kurbanlarla ziyaret etmişlerdir.

Halen doğu toplumlarında her boyun kendi inancına göre kutsal saydığı dağ ve tepeler bulunmaktadır. Altay Dağları-Tura Tav Dağı, Kurt Dağı, Arafat Dağı vb. gibi.

Anadolu'nun coğrafi bölgelerinde bulunan yatırların (ziyaretler) büyük çoğunluğu yüksek tepelerin başındadır. Onlar için yılın belirli günlerinde ziyaret edilmekte, kurbanlar kesilmekte, törenler düzenlenmektedir. İnsanlar yatırların ağaçlarına bez bağlayarak ondan dileklerde bulunmaktadırlar.

Ankara'da Haşan Dede'nin yakınlarındaki "Denek Dağı", Bingöl Dağlarının üzerinde bulunan "Kaşkar* Tepesi", Elbistan'da "Ali Kayası" gibi kimi kayalar (siyah) ve taşlar kutsal sayılarak onlara da adaklar sunulmaktadır.

Günümüzde halen "yağmur duası" için’ yüksek tepelere çıkılır, oradaki taşlara renkli bezler bağlanır.

AĞAÇIN KUTSALLIĞI:Yukarı bölümlerde belirtildiği gibi ağaç da doğanın

önemli bir parçasıdır. Ormanlarda sayısız türden hayvan barımr. Ormanlar, sel felaketlerini, çığı, toprak kaymasını, erozyonu önler, yağışı artırır.

Ormanlar, hayvanların yemini sağlar, v çeşitli meyveleriyla insanın besinine katkı verir. İlaç sanayinde kullanılan ham maddenin büyük bölümünü ormandan sağlanır. Orman, ısınmanın, mesken yapımının, mobilya sanayisinin ve diğer sanayi dallarının ham maddesini oluşturur.

İlk insanlar ağaç kovuklarında barınmışlar, ağaç yapraklarıyla, vücutlarını örtmüşler, ağaçların meyveleriyle beslenmişlerdir. Bu özellikleri nedeniyle "ağaç"'ı kutsallaştırmışlar. Oğuz hükümdarı, eşlerinden birini ağaçın gövdesinde bulur. Uyguriar'ın güç destanında tahta oturacak Buğu Tİğin dört kardeşiyle birlikte; üzerine kutsal ışığın indiği bir ağacın gövdesinde doğar. (3 )

■ 33

Page 35: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

34

Hindistan, Mezopotamya, Mısır ve Ege Havzası gibi bazı, bölgelerdeki insanlar, ilâhların ve Tanrıların bir ağaçtan geldiklerine inanmışlardır. Arabistan'da cahiliye döneminde Araplar, meleklerin ve cinlerin ağaçları mesken ettiklerine inanmışlardır. (4)

M usevilik'te halen söylenen b ir söylenceye göre, "Musa M ısır'a gelirken, Yetro'nun bahçesinde bulduğu âsctyı d a beraberinde getirm iştir. Firavun İbrani kölelerin i a za d etm eyi reddedince, Arun kardeşinin kulağına fıs ıld a d ı: .- Şim di ne y a p a b ilir iz M usa? ,- M usa, elindeki âsay ı g östererek "korkma" cevabım yerd i. M u sa sonra F iravuna dönerek şöyle dedi:"Dinle ey Firavun! elim deki bu asa y la M ısır'daki bütün su ları senin gözlerin in önünde kana çev ireceğ im ."-Firavun, "hadi b a k a lım ya p ta g ö re lim " d ey in ceM u sa âsasın ı b ir tarafa çevirerek sa llad ı ve M ıs ır ’daki bütünçaylar, nehirler, göller kana çevrildi.-Firavun İbrani'leri azad. etm em ekte diretti.M u sa âsasın ı b ir kez daha kaldırıp sallayınca, bütün. M ısır kurbağalarla örtüldü.-Firavun y in e direndi. Bu kez M u sa âsasın ı üçüncü kez salladı, M ısır, sinekler, çekirgelerle kaplandı ve karanlık içinde kaldı. Fircanın korktu, İbranilerin M ıs ır ’danayrılm asına izin verdi. "(5)

Musa'nın bu kerametli asasının kutsal bir ağaçtan yapıldığı söylenmektedir,İlkel mitoloji ve Doğu mitolojisinin incelenmesinde "ağaç"ın kutsallaştırıldığını, onlara insanların ve hayvanların kurban edildiğini ve dileklerde bulunulduğunu görüyoruz. Doğu ve Ortadoğu'nun çok Tanrılı (Şaman, Zerdüşt, Brahma vs.) dinlerinde ağaç kutsallaştırılmıştır. ; ;

"Ağaç"la ilgili inançların, Anadolu'nun kültüründe ve inancında önemli bir yer aldığım sözlü ve yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Anadolu'nun her köyünde mutlaka bir yatır, bu

Page 36: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

35

yatırların bitişiğinde de birer ağaç bulunur. Ziyarete gelenler, ağacın gövdesini öperler, dallarına da çaput (bez) bağlıyarak dileklerde bulunurlar. Kutsal sayılan bu ağaçların bir dalının kesilmesi bile sakıncalıdır,- yasaklıdır. Kesenlerin öldüğüne, ocağının kör kaldığına, felç olduklarına dair söylenceler anlatılmakta ve insanlar korkutulmaktadır.

Doğanşehir'in Çığlık Köyü'nde on üç ağaçtan oluşan bir ziyaret bulunur. Adı "Yel Ağaç"fır. Köylüler bu ağaçların 300-400 yaşında olduğunu, buraya sedye ile getirilen felçlilerin, bir gün sonra koşarak gittiğini anlattılar. Ağaçların bir çok dalı yıllardır kurumuş, o dallar, ağaçlara çirkinlik vermekteler. Ancak insanlar çarpılacakları korkusuyla dokunamamaktadırlar. •

Kimi ağaçlar (çam, ardıç, kayın, çınar, zeytin,.; elma, vb.) bereketin, uğurun, sağlığın simgesi sayılırken; ceviz ve incir'in tekin olmadığına inamlmakta v e . onlar olumsuzluğun simgesi olarak değerlendirîlirmektedir. Anlatırlar; ceviz ağacım diken kişi, o ağacın meyvesini yediğinde ölürmüş. Ceviz ve incir ağacının altında yatanların (uyuyanların) başına kötülük geleceğine inanılmaktadır. "Senin hakkından uluağaç gele" diye beddua da edilmektedir. ;

SUYUN KUTSALLIĞI:Doğanın büyük bölümünü sular oluşturur. Sü olmadan

doğa’daki canlıların yaşama olanağı yoktur. Su, insan yaşamının ayrılmaz parçasıdır. İlkel toplumlar, > suyu kutsallaştırmışlar dır. "Su Tanrısı"nı insan oğlu yaratmıştır. Su ile ilgili sayısız söylenceler (masal) söylenmektedir.

Yaradılış Destanında "Evrenin uçsuz, bucaksız sularla kaplı olduğu, Tanrı'nın kadım bu sudan yarattığı... Oğuz Kağan'ın, Gök, Dağ, Deniz adlı çocuklarının anasım bir gölün ortasındaki ağacın kavuğunda bulduğu" anlatılır. (5)

Page 37: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

36

"Göktürk Kitabeleri'nde (8. yüzyılda) Kimekler'de de su Tanrısinın bulunduğu, İrtiş Irmağı'nı da kutsal sayıldığı görülmektedir."

"Orta Asya'daki Başkurtlar, bir gölde veya ırmakta ilk defa yıkanmak isterlerse, elbiselerinden veya kuşaklarından bir iplik koparıp suya atarlardı. Bir köye yeni gelen gelin için kadınlar "hu köründürü" denilen bir merasim yaparlardı. Bu merasim gelinin geldiği günün ertesi sabah yapılırdı. Köyün kadınları ve kızları toplanıp gelini köyün yakınlarındaki ırmağa veya göle götürürlerdi. İhtiyar bir kadın, geline suyu gösterdikten sonra ataylardan kalgan hu, meylerden kalgan hu (babalardan kalan su, analardan kalan su) diyerek birşeyler söyler ve gelinin süslerinden bir gümüş para kopararak suya atardı..." (6)

K uran'm Enbiya Süresi'nde "Hayatı olan her şeyi sudan yarattık" denir. Hızır, ve diğer velilerin su üzerinde yürüdükleri söylenmektedir. Su inancı, tasavvufta,, halk edebiyatında, Anadolu'nun folklorunda, öykülerinde ve şiirlerinde de yer almaktadır. Su inancıyla ilgili olarak ilkel toplumlardan günümüze değin söylenen söylenceler (masal) bulunmaktadır. Bunlardan biri "Munzur Suyu'yla ilgili olanıdır.

Tunceliler Ziyaret Köyü'nün karşısındaki kayalıklardan fışkıran Munzur Nehri için şöyle bir efsane naklederler:

"Z iyaret K ö yü ’nde helva p işiren karısı,, ondan bir m iktar çoban M unzur'a vermiş. M unzur karısına, ağası K a ra H acı'm n helvayı çok sevdiğini, b ir sahan helva verirse ağasın a götüreceğini söylem iş. Kadın, Munzur'un doyam adığm a hükm ederek bir sahan helva daha vermiş. K a ra H acı o gün A rafat'ta imiş. M unzur b ir ham lede A rafat'a uçmuş, helva sahanını K ara H acı'm n önünen koyup bir şey söylem eden kaybolmuş. K a ra Hacı, haçtan dönerken köylü lerle beraber çoban M ım zıtr d a karşılam aya çıkmış. M unzur'un elinde bir bakraç da sü t varmış. Kara- H acı karşıcı gelenlere, "Hacı ben değilim, Munzur'dur, onu takdis

Page 38: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

37

ediniz" demiş. Bu hitap üzerine M unzur, elindeki sü t hakracıyle köye doğru koşm ağa başlam ış. E lindeki sü t dökülmüş, sütün döküldüğü yerd en M unzur N ehri fışk ırm aya başlam ış. M unzur d a suların fışk ırd ığ ı kayalardan içeri g irerek kaybolm uş."

İşte şim di orada b ir M unzurbaba Z iyaretgâhı görü yor ve bu m uazzam kayalık lara M unzurdağı, sü t asıllı su ya da M unzur suyu diyoruz. Tunceli'de M unzur adın ı taşıyan çok kim seye rastlanır. Munzur, Tunceli’de kutsal bir isimdir.

E skiden Tunceliler, güneş doğarken onun ilk ışıklarının aksettiği yü ce doruklara yönelir, H om a Tanrı'nın adını anarak şafak vaktinin sessizliğ in i y ırtarlardı. B u sırada K u tsa l Munzur'un süt asıllı, beyaz köpüklü suyu içilirdi. Bu suyun gövden in büyümesine, idrâkin gelişm esine, düşüncenin durulm asına yara d ığ ın a inanılırdı.

M aktû l D er sim li şa ir A li Şir."Gönül g e l gezelim M unzur D ağı'mNe hoş m em lekettir ili D ersim 'inSeyran eyleyelim Sultan D a ğ ı’nıN e hoş çiçektir gülü D ersim 'in .

Sultan M unzur durm uş kıblegâhınaSultanbaba derler onun şahına" {mısralarıyla Munzur Suyu'nun kutsallığını belirtmektedir. (17)

"Su uyur, düşman uyumaz" halk deyiminde suyun geceleri uyuduğu söylenir. Türkiye’nin büyük nehirlerinden biri Fırat'tır. Fırat'la ilgili bir söylencede Fırat'ın bazı geceleri uyuduğundan, bazı geceleri de meleklerle ibadet yaptığı akmadığından ve üzerinden yüreyerek karşı tarafa geçİlebildiğinden bahsedilir. .

Maiâtya ile Elazığ arasında Fırat Nehri akar. Son yıllara kadar Fırat'ın üstünde köprü yoktu. Tekne veya ilkel bir gemiyle karşıdan karşıya geçilirdi. Bu araçlarla geçişin ücreti

Page 39: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

de oldukça fazla idi. Baskil'İn İlmikuşağı Köyü'nden bazıları Malatya'ya gelmek üzere yola çıkarlar, gece yarısı Fırat'm kenarına gelirler. Tam geçecekleri zaman içlerinden biri biraz sesli konuşur. Diğerleri hemen "sus, Fırat gece uykusundan uyanır" diye el işaretleri yaparlar. Bu arada içlerinden biri eşeğinin yularından tutarak su üstünde yürümek ister. Ancak ilk adımda eşeğiyle birlikte suya kapılarak ve boğulur. Halk arasında bu ölümden sesli konuşarak Fırat'ı uyandıran kişi suçlu bulundu.

tikel toplumlarm ve çok tanrılı dinlerin su hakkmdaki inançları, Tek tanrılı dinlerin inançlarıyla örtüşerek devam etmektedir. Anadolu'da da İslami kılıfla örtüşen bu inanç kalıntılarına tanık olunmaktadır. Anadolu'da suyla ilgili inanç ve uygulamalar şöyledir:* Suya tükürülmez.* Suya hayvan ölüsü atılmaz.* Sularda kirli şeyler yıkanmaz, sulara kirli şeyler atılmaz.* Biri gurbete giderken arkasından su atılır.* Bir eve gelin getirilirken eşiğe su atılır.* Su efsunlanarak evlere atılır ki akrep, yılan ve cin gelmesin.* Dağlık yerlerde kaynak sularının başındaki taş ve kayalar,

suyun evliyâsı olarak görülür. Kutsal günlerde buralara yiyecek konulur ki melekler yesinler diye.

* Rüyada su görülürse aydınlık, uğur getirir.Suların bir bölümü uyuz, sürk, kurdeşen, karıncalık,

romatizma gibi hastalıklara iyi gelmektedir. Bu tür sular, ülkenin bîr çok bölgelerinde bulunmaktadır.

4 Su inancı, ilkel koplumlarda ve çok tanrılı dinlerde (Şamanizm, Zerdüşt, Brahma vb.) yaygındı. Sular bu dinlerde kutsal sayılmıştır. Nitekim Hindistan'da ve Çin'de ölüleri yakarak külünü suya atmalarının nedeni, onların ruhlarının temizlenmesi istemidir.

38

Page 40: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

39

İslamiyet’te "zemzem su"yu kutsaldır. Hacca gidenlerin öncelikle getirdikleri ve dağıttıkları "zemzem su"yudür. Ziyaretlerin yanındaki sular da kutsal sayılır. :

"Gök, Güneş, Su ve Toprak Tanrısı" ilkel toplumlarm en önemli ve en büyük Tanrılarıdır. Anadolu’da "Sulu yerin tanrısı ikidir’’ söylemi çok tanrılı dönemin kalıntısıdır.

Çok tanrılı dinlerin insanları, bugün içtiğimiz ve kullandığımız suların kirliliğini görseler ne derlerdi acaba?...

Kaynak:1) Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek, Sivas ve çevresinde hayatın çeşitli

safhalanyla ilgili Bâtıl inançların ve büyüsel işlemlerin Etnolojik Tetkiki, Sf: 16 (Ankara Ün Basımevi, 1966)

2) Büyük Larouusse Sözlük ve Ansiklopedi, Cilt 6, Sf: 28183) Büyük Larouusse Sözlük ve Ansiklopedi, Cilt 1, Sf: 1734) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Bektaşi Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi

İnanç Motifleri, Sf: 84 (Enderun Kitapevi, 1983 - İst)5) Büyük dinler ve Mezhepler Ansiklopedisi, Sf: 1686) Büyük Larouusse Sözlük ve Ansiklopedi, Cilt 21, Sf: 10837* Nazmi Sevyen, Tarih konuşuyor, Cilt 6, Sayı 32 Eylül 1966)* Dr. Yaşar Kalafat, İslamiyet ve Türk Halk İnançları, Sf: 19* Veysel Arseven, Türk Folklor Araştırmaları, Sayı: 69* Mahmut R. Gazimihal, Türk Folklor Araştırmaları, Sayı 128

Page 41: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

4 0 ;HIZIR (HIZIRELLEZ):

Onbinlerce yıldan beri Doğu, Ortadoğu ve Anadolu halk kültürünün ve inancının içinde etkinliğini sürdüren evliya ve ululardan biri "Hızır"dır. Kimi görüşlere göre Hızır, Adem'den beri gelen peygambere, evliyalara arkadaşlık etmiş, yardımcı olmuş ölümsüz bir kişidir, (zât)

Hızır hakkmdaki kimi görüşler şunlardır;* Mezopotamya'da Hz. İbrahim veya Hz. Süleyman

devrinde yaşamıştır.* İran Hükümdarı Efridür B.Esfiyün döneminde

hayattadır, Zülkarneyn'in kuvvetlerine öncülük etmiştir.

* Hz. Musa çağında yaşamış ve ona arkadaşlık etmiştir.

Hızır konusunda yüzlerce araştırma yapılmış; kitaplar, makaleler yazılmıştır. Ama araştırmacı yazarlar ortak bir noktada birleşememişlerdir. Ancak Hızır, halk kültüründe ve inancında yaşamını sürdürmektedir. Çok tanrılr dinlerin söylencelerinde, tek tanrılı dinlerin kitaplarında "Hızır, Hızır Elyas(İlyas), Hızırellez" olarak söz edilir. .

Hızır konusunda Milli eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan İslam Ansiklopedisi'nin Cilt 5/1, Sf: 457'de ayrıntılı bilgi verilmektedir. Ayrıca Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'ın "İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İ!yas Kültü" yapıtında geniş bilgiler ve örnekler vardır. Sn, Prof.. Dr Ahmet Yaşar Ocak'ın hoşgörüyle karşılacağı inancıyla kitabının bazı bölümlerinden alıntıları aşağıda sunuyorum.

"1) Hızır'ın Ebedi Yaşadığını Kabul Edenlerin Söylencedeki Görüşleri:

* Zülkarneyn'in Hızır'la beraber Hayat Çeşmesi'ni aramasını anlatan efsane.

Page 42: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

41

* Hızır’ın Hz. Âdem devrinde hayatta olup, Nuh tarafından sonra o zamana kadar muhafaza edilen, Hz. Âdem'in cesedinin defin merasiminde bulunduğu; bunu yaptığı için Allah tarafından ömrünün kıyamet'e kadar uzattığı, sonraki pek çok peygambere musahiplik ettiği, Hz. Peygamberle buluştuğu; üstelik Hz. Peygamber'in defni esnasında bile hazır bulunup Hz. Ali'yle . de görüştüğü vs. şeklindeki sayısız rivayetler ve hikayeler. ( 1 ) ■;

2) İyilikleri Mükâfatlandırıp Kötüleri Cezalandırma:

Anadolu Türk halk inançlarında Hızır'ın üstlendiği ikinci görev, İyilik sever, temiz ahlaklı ve dürüst insanları mükâfatlandırıp kötü huyluları . cezalandırmaktır. Halk inançlarına göre, Hızır dolaştığı yerlerde karşılaştığı kimseleri zaman zaman bazı denemelere tabi tutmaktadır. Bu hususu aksettiren bir hayli menkıbe vardır. Hızır'ın bilhassa istediği insanlara çoğu defa çirkin, iğrenç kaba saba ve bazan da fakir kişiler kılığında görünüp onlardan çeşitli isteklerde bulunduğu görülür. Bu istekleri güzellikle yerine getirenler, en kısa zamanda mükâfatım elde ederler; aksilik veya kötülükle karşılık verenler ise, çeşitli zararlara ve felâketlere uğrarlar. Çoğu kere kötü muamele ettikleri kişinin Hızır- olduğunu anlayıp pişman olurlarsa da, artık iş işten geçmiştir. Nitekim "Her vaktini hazır bil, her gördüğünü hızır bil!" sözü, insanlara daima ölüme hazır olmalarını ihtar, ettiği gibi, münasebette bulundukları kişilere de sanki Hızır imiş gibi her zaman iyilikle muamele göstermelerini tavsiye etmektedir. (2 )

3) Hızır ve İlyas'ın Görev Bölümü:Bu vazife taksimine göre, Hızır sularda, İlyâs karada

hizmet görür. Hızır mükellef fi'l-bahr, îlyas mükellef fi'l- berr'âir. Üstelik bu ayırımın hayli eski bir devirde ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bu yüzden Hızır'ın suya yönelik özelliği, İslam milletlerinin folklörlerinin muhtelif sahalarında kendini göstermektedir. Ne var kİ, şifahi veya yazılı efsane ve

Page 43: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

42

menkıbelere bakıldığında bu vazife taksiminin her zaman sabit kalmadığı, ara sıra da olsa yer değiştirdiği, yani Hızır'ın karada, İlyas’ın denizlerde hizmet yaptığı göze çarpmaktadır. Ancak çoğu zaman Hızır su unsuruyla alâkalı görülmüştür.

"Bu vazife taksimi nereden kaynaklanıyor?" sorusunu sormanın burası tam yeridir. Bu sorunun cevabı, Hızır ve İlyas figürünün teşekkülünde rol oynayan muhtelif menşe'li inanç ve gelenekler, efsaneler olacaktır. Bunlar da hiç şüpesiz, Hızır ve İlyas figürlerinin ana vatanı diyebileceğimiz, Mezopotamya, Suriye, Anadolu ve İran'ı içine alan Orta Doğu'dan kaynaklanmaktadır. Bu sayılan memleketler içinde ise daha çok İran kaynaklı inançların bu vazife taksiminde rolü olduğu intibaı çıkıyor. Bilindiği gibi Zerdüşti 1 ik'te asıl büyük ilah Ahuramazda'dan başka, onu çevreleyen bazı tâli ilâhlar bulunmaktadır. Bunlardan Haurvatât "Suların hakimi", Amoratât ise "karaların ve üzerindekilerin ilahı" olup ölümsüzlük timsali sayılmaktadır. (3)

4) Hızır'a Anadolu Dışında Ayrılan Makamlar:İranrŞirvan bölgesinde Bacervan şehri civarındaki

Hızır makamını Yakut el hamevi zikrediyor. Ona göre Aynu'l- Hayat'ın burada bulunduğuna ve Hz. Musa İle Hızır'ın yiyecek İstediği yerin de burası olduğuna inanılmaktadır. Kirmanşah yakınlarındaki Kûh-i Perov'da, biri sıcak diğeri soğuk iki su kaynağının Hızır'ın devamlı durduğu yerlerden biri olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca Kum şehri yakınında Gorgabi'deki bir harabe, Hızır'ın mezarı diye düşünülmektedir.

Azerbeycan: Evliya Çelebi buraya olan’ seyahati esnasında Hızr-ı Zinde adında bir ziyaretgâha uğramıştır. O buradaki türbede yatan Hızır İsmindeki zatın bedeninin halâ tazeliğini muhafaza ettiğini söyler. Burası bütün Şirvanlılar tarafından ziyaret olunmaktadır.

Türkistan: Semerkand'da bir Hızır makamıbulunduğunu şeydi Ali Reis haber veriyor. . .

Page 44: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

43

Irak: Bizzat Bağdad'da bir m akam u'kH adırbulunmakta olup burada bir de aynı adı taşıyan bir cami mevcuttur. Kûfe'de Mescid-i Sahla'da bir makam vardır. Musul yakınındaki, eskiden saint georges'a ait olan Mar Behnam manastırı civarında D eyru'l H ad ır adıyla inşa edilen bir tekke, adından da anlaşılacağı üzere, Hızır'ın makamıdır.

Suriye: Şam'da Cami-Ümeyye'de Hz. İsa makamına yakın Camiin sol köşesinde bir m akam -ı H azret-i H ızır bulunmaktadır. Ayrıca Trablus-şam'ın yakınında yine bir m akam -ı Hz. H ızır mevcut olup- Evliya Çelebi'ye göre burası bütün Rical-i Ğayb'ın toplandığı yerdir. Yine ona göre, S ayda civarındaki Sarfael Köyü'nde beyaz bir ulu kubbe altında H azret-i H ızır m akam ı vardır ve bir çok kimsenin ziyaretgâhıdır. Şam ile Halep arasındaki Neyreb Köyü'nde Hızır'ın namaz kıldığına inanılan bir makamı, Yakut el-Hamavi haber veriyor.

Lübnan: Cebel-i Lübnan eteklerinde bir H azret-i H ızır A leyhisselâm Makamı'vkkm Evliya Çelebi bahsediyor. Ona bakılırsa burası pek çok kimse tarafından ziyaret olunmaktadır.

Kudüs: Mescid-i Aksâ'mn sol tarafındaki kapı H ızır K a p ıs ı adını taşımaktadır.

Mısır: Aynı şekilde İskenderiye Kalesi'nin sâhil kapısının adı da B âbu'l H adır (Hızır kapısı) olarak bilinmektedir. Ermenet yakınındaki Sümeyref Köyü de Hızır'ın bir makamım ihtiva etmektedir.

Cezayir: Yâkut el-Hamevi, Tlemsen'de bir Hızır makamından bahsetmekte, Hızır'ın yıkılmak üzere İken doğrulttuğu duvarın burada olduğuna inanıldığını söylemektedir.

Fas: Fes şehrinde sidi Harazem'deki Hızır makamı ise, hayli önemli görünmektedir. Çünkü H ızrıyye tarikatımn kurucusu İbnu'd Debbağ burada bizzat Hızır'dan adına bir tarikat kurma talimatını almıştır.

Page 45: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

b) Anadolu'da Ayrdan Makamlar:Afyonkarahisar: H ızırlık D a ğ ı diye anılan yerde bir

m akam -ı H ızır olduğunu Evliya Çelebi belirtiyor.Bingöl: Evliya Çelebi, Bingöl adıyla anılan ve

bugünkü vilayete ismini veren Doğu Anadolu'dakibıngöllerden bahsederken, buradaki bir gölün, H ızır g ö lü diye -tanındığım, ayrıca bir başka göle de Aynu'l H aya t dendiğini zikrediyor ye bunların hassalarmı anlatıyor. \

Çorum: Bugün Hıdırlık Mahallesi diye bilinen semt, adının da gösterdiği gibi, eski bir H ızırlık (Hıdırlık) mevkiidir; Aynı isimle anılan camide kubbeli bir mahalde bulunansandukaların H ıdırlık Sultan ismiyle tanındığı görülüyor.

Ayrıca Mecitözü kazası yakınındaki Elvançelebı köyündeki tekkede, Hızır'a izafe edilen bir makam ve çeşme vardır. XVI. yüzyılda Tekkeköy diye anılan bu köye uğrayan Busbecq, burada Hızır menkıbesini dinlemiş, dervişlerkendisine Hızır'ın atının bastığı kaya ve topraklarıgöstermişlerdir. Seyyahın anlattığına göre, dervişler Saint Georges'un bir tablosunda da, göstererek Hızır'ın bu zat olduğunu bildirmişlerdir.

Denizli: Çorum'dakİ Hıdırlık Sultan gibi burada da bîr H ıdırlık Sultan mevcut olup halk tarafından ziyaret edildiğini Evliya Çelebi nakletmektedir.

Edime: Yine Evliya Çelebi burada iki ayrı . Hızır makamından bahsediyor. Biri, Tekiyye-i H azret-i H ızır D ede Hünkar olup, rivayete göre, Osmanlılar'ın eline geçftıeden önce d e Tekiyyegâh-ı H azret-i H ızır imiş. Sonra, Hacı Bektaş Halifelerinden Seferşah Dede ve Hızır Dede gelip burasım kendilerine tekke yapmışlar. Seyyah bu bilgiyi verdikten sonra, kendi zamanında burasının H ızırlık A sitânesi diye tanınmış bir Bektaşi tekkesi olduğunu yazıyor.

Hatay: Burada Aleviler (Nusayrîler) tarafından büyük bir saygı ile ziyaret edilip bazı merasimler ve ayinler yapılan

Page 46: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

45

Hızır makamlarından ilk önce Jacque Weuleresse bahsetmektedir. O buraları bir bir görerek fotoğraflarını da çekmiştir. Daha sonra buraları P. Nâili Boratav da 1943'te ziyaret etmiştir. Onun gördüğü makamlar genellikle, biri hariç, sade bir taş duvarla çevrili normal mezarlardır. Q biri ise, muntazam, beyaz badanalı bir yapıdır. Hatay'daki bu makamların, son yıllarda daha itinalı yapılarla donatıldığı anlaşılıyor. Daha başka ziyaretçiler de, Asi nehrinin Kızıld ağ, Musadağı ve Harbiye'den dökülen kolları arasında beyaz kubbeli, dört köşeli, tek kapılı sayısız Hızır ziyaretgâhlarından bahsediyorlar. Bunlara ait menkıbeler de anlatılıyor. Hızır makamlarını ziyaret törenleri Suriye!de olduğu gibi, her yıl 14 Temmuz (eski 1 Temmuz)' günü, üç gün üç gece devam etmektedir. Hatay'daki bu makamlardan ve kutlama merasimlerinden Walker ve Uysal da bahsederler.

İstanbul: Burada, başta Ayasofya Camii olmak üzere, öteki bazı camilerde Hızır makamlarına raştlanpıaktadır. Evliya Çelebi, Fatih Sultan Mehmed'in şehri a|ır almaz Ayasofya'yı cami yaptığım, kubbenin tam altına isabet eden yer Hızır'ın makamı olduğu için bunu göstermek üzere, camiin kubbesine bir altın top astırdığım anlatır. Ona bakılırsa, burası, Hızır'ın ara sıra ümmetin salih kişiliğiyle görüştüğü yerdir.

İstanbul'daki Öteki Hızır makamları İse, Sırayla Atik Valide Camii, Atik Ali Paşa Camii ve Sultan Ahmed Çamii'nde bulunmaktadır.

Kütahya: Kalenin yakınındaki bir tepe Hızırlık diye bilinmekte, burada bir de Hızırlık Tekkesi bulunduğunu Evliya Çelebi söylemektedir.

Lâdik: Samsun'un kazası olan bu kasabada yine bir Hızırlık Ziyareti'âen Evliya Çelebi behsediyor.

Merzifon: Burada da, eteğinde yatır olan bir tepe, Hızırlık Tepesi diye tanınmakta, vaktiyle burada bir köy bulunduğu söylenmektedir.

Page 47: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

i?

46

Sivas: Ulu Cami içindeki sütunlardan birinin, H ızır D irek adıyla tanındığını ve buranın halk arasında çeşitli hastalıklar ve devamlı baş ağrısını tedavi için ziyarete sahne olduğunu H. Tanyu kaydetmektedir

Amasya: evliya Çelebi burada bir H izır-îlya s Tekkesi bulunduğunu belirtir; fakat hakında hiç bilgi vermez, .

İzmir: Piri Reis, Foça'da üç makamdan bahsediyor, bunlardan birisi bir H izır-îlya s boğazı olup, bu da adını yanındaki H izır-îlya s Adası'ndatı almaktadır. Yazar, bu ada üzerindeki harap bir binanın H ızır-îlyaslık diye bilindiğini haber veriyor. Bu binanın bir eski kilise olmaşı ihtimal dahilinde bulunup ve boğazın isimlerini buradan • aldıkları anlaşılıyor.

Sinop: Seyyah İbn Battuta, Sinop'a uğradığında sahilden denize giren burnun üstünde bir dağ bulunduğunu, buna çıkmanın zorluğunu anlattıktan sonra şunları'yazıyor.: "Burada Rumlar tarafından meskûn bulunan on bir köy vardır. Bunlar müslümanların zimmeti altında yaşarlar. Dağın tepesinde ise, Hızır-İlyas'a nisbet edilen ve içinde halen rahiplerin oturduğu bir manastır yer almakta, yanında da hir su kaynağı bulunmaktadır." (5) :

Hızır Bayramı:İnançları ve etnik kökeni ne olursa olsun Anadolu

halkı, 6 Mayıs'ta "Hizır-îlyas" için bayram yapar. Şenlikler düzenlenir, dileklerde bulunulur.

Hızırellez (Hızır Nebi):Anadolu Alevilerinde "Hıdırellez" veya "Hızır .Nebi"

adıyla Şubatın 2 . haftasında (14-15 Şubat) inançsa! bir tören düzenlenir. Yazılı kaynaklarda, on iki hayvanlı takvimdeki Yılbaşıyla ilgili olduğunu; Şubat ayını kışın son ayı olması nedeniyle çileden bolluğa kavuşmanın bayramı olarak belirtirler.

Anadolu Alev.ileri Hızırellez (Hızır Nebi) peygamber olarak görürler. O, görünmeyen halk arasında değişik kilık ve

Page 48: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

biçimlerde (kör, topal, sakat, yoksul, dilenci, efendi kılıklarıyla) dolaşan ermiş kişidir. Her yerde hazır, nazır, bolluğun, bereketin, barışın simgesidir. Dara düşenin yardımcısıdır. Hz. Ali'nin ve ehlibeytin sıfatındadır.

Hızırellez'i böyle inanarak ve algılayarak adına kutlama törenleri düzenlenir.

İrene MelikofTun "Uyur İdik Uyardılar" yapıtından:

"Cuma gecesi, bir sofra üzerine ak bir örtü serili; üzerine un serpilir. Ertesi sabah, bu örtü üzerinde at nalı izine benzeyen bir belirti görülürse, bu, Hızır Nebi'nin o eve uğramış olduğunun işaretidir. Bu un ile hemen -Anadolu'da köme veya kömme adı verilen-kutlama ekmeği yapılır ve bölüşülür. Tebriz bölgesinde, Cehelten y a d a K ırk lar'da bu ekmeğe g ir de denilmektedir. Köm e'nin paylaşılmasına, eti aynı şekilde bölüşülen, koyun ve keçi kurbanları katılır. Ceketten ya da kırklar'da, kesimler tarlalarda yapılır. Hızır için hazırlanmış, kırılmış, kavrulmuş buğday, gow ud pişirilir. Bu katlama yemeği, kavud ad ı a ltın da O rta A nadolu 'da da bilinm ektedir. (6)

Hızırellez (Hızır Nebi) törenleri Azerbeycan ve Tebriz bölgelerinde de yapılmaktadır. ■

M alatya'da Hıdıreliez'i Kutlama:H. Nedim Şahhüseyinoğlu'nun Yeşilyurt, Doğanşehir,

Akçadağ ve Arguvan'ın köylerinde yaptığı araştırmadan bir bölümde Hıdırellez kutlamaları şöyle anlatılmaktadır:

Şubatın ikinci haftasında' ev temizliği yapılmış, süslü giysiler giyinilmiştir. Köylüler evlerine bilinmeyen, görünmeyen bir konuk beklemektedirler. Beklenen konuk "Hıdırellez"dir. Binlerce yıldan beri öyküsü dillerde destanlaşan, evlere bereket yağdıran, insanları sıkıntıdan kurtaran Hıdırellez...

Köyde Hıdırellez'in kutlama hazırlıkları yapılır. Yaşlılar oruçludur. Varlıklılar kurban kesmiş, dağıtmıştır. Kimileri sac

47

Page 49: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

48

kömbesini, kimileri de . yağlı ekmeğini hazırlayarak komşularına dağıtmaya başlar. Herkes hoşgörülü, güleryüzlü ve barışıktır.

Bu bireysel kutlamaların yamsıra bir de ortaklaşa yapılan kutlama var. Bu kutlama kollektif yaşamı simgelemekte ve orada Hıdırellez canlandırılmaktadır. Şöyle yapılır: Köyün her mezrasında katılanlarla grup oluşturur. Bunların içlerinden biri Hıdırellez rolüne girer. Hıdırellez olana yünden beyaz bir sakal takılır, saçları unla beyazlaştırılır. Göbek, tepsi veya benzeri yuvarlak bir cisim korularak şişkinleştirilir. Yırtık giysiler (aba, yırtık pardesü vs.) giydirilir, ayakları çarıklıdır. Elinde meşeden bir sopası da bulunur.

Hıdırellez yalnız değildir. Yanında karısı da bulunur. Genellikle kadın rolünü erkekler üstlenir. Hıdırellez'in karısının giysileri, yörenin giysilerine,uygun (üçetekli zıbın, önde mumlu ve eski peşkir, belinde kalın yün kuşak, başında siyah puşu, unla saçları beyaza boyanmış) olarak giydirilir.

Elbette ki Hıdırellez ve karısının güvenliği için de önlem almak gereklidir. Yüzü siyaha boyanmış, başında yırtık şapkası, bacağında kıl şalvarı, elinde kalın sopası bulunan bir Arap da onların yanından hiç ayrılmaz.

Hıdırellez olacak, Alevilerin içinde dolaşacak da çalgısı olmayacak, olur şey mi? Gruba yörenin çalgı türlerini saz, kaval, düdük, davul, zuma çalan kişiler de katılır.

Kollektif (ortaklaşa) çalışmanın ortak bir kazançları olacaktır. Topladıkları malları taşıyacak bir de eşekleri olur yanlarında. Çuvalları, kapları da b er ab erindedir.

Ev ziyaretleri başlamıştır. Arap, evin kapısını sopasıyla döverek "Hızır girdi bu eve, bereket girsin ambara" diye bağırır. Evin kapısı açılır, evde şenlik başlar. Çalgıcı, şölenin müziğini seslendirir. Hıdırellez ve karısı meydanda oynamaya başlar. Arap onları korumak için etraflarında dört döner. Dönmeye döner ama yine de açıkgözün biri karıyı kaçırır ve saklar. Hıdırellez, karısını bulmak için etrafına saldırır, önüne

Page 50: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

49

geleni döver. Sonra sinirinden bayılır, yere yığılır. Arap kadını arar ve sonunda bulur. Kadın bulunur ama," Hıdırellez baygındır. Kadın kocasımn üzerine kapanarak ağıt söyler. Ağıtın sonunda Hıdırellez uyanır, karısına sarılır ve şenlik sona erer. Ev sahibi, evinde bulunan yiyecek çeşitlerinden birer pay verir. Aynı oyun tekrarlanarak tüm evler dolaşılır, b öylece yüklü yiyecek kazançları olur.

Toplanan yiyecekler, şölenin gereksinmesi kadar ayırırlar, fazlasını satarak kurban alırlar. Kurban etiyle aş yapılır, eşit pay olarak evlere dağıtılır. Toplanan çerezler de (kuru üzüm, dut, pestil, ceviz) aynı biçimde ve eşit pay olarak evlere dağıtılır. Hıdırellez payım alanlar, bozulmayanlarım bereket sağlaması için ambarlarında saklarlar. (8)

Hüseyin Şahin'in Malatya'nın il ve tüm ilçelerinde yaptığı araştırmada Hızır'la ilgili törenlerin Alevilerin yoğun olduğu köylerde Şubat ayı içinde, diğer köy ve bölgelerde de 6 Mayıs'ta kullanıldığı anlaşılmaktadır. Hüseyin Şahin'in araştırmasından kimi alıntılar okuyalım.

"Arguvan'da Hıdırellez: A rguvan ilçesi veköylerinde H ıd ırellez genellikle H ız ır o larak söylen ir ve H ızır'ın bir veli olduğuna inanılır. H ızır ölüm süzdür ve her donda gezer.

H ıd ırellez ayı Şubat ayının 13'ünde başlar ve bir hafta sürer. B u süre içerisinde günüm üzden on-onbeş y ı l öncesinde büyük b ir kütük yakılırm ış. Şim di ise üç gün "Hızır orucu" tutulur, bu süre içerisinde su içilmez. Üçüncü günün akşam ı rüyaya yatılır. E ğer rüyada bekar o lan lara uzaktan biri şu ge tir ip verirse onu kısm etlisi uzak bir yerden olacak, yakın dan b iri su verirse o, tanıdık b ir kişiyle evlenecek anlam ında yoru m lar yap ılır. H ızır orucu bitim inde "Kömbe" ya p ıla ra k kom şulara dağıtılır.

A rguvan köylerindeki H ızır inanışına göre; her darda kalışta H ızır'ı çağırm ak gerekir. O boz a tıy la hemen yetişirm iş. Söylenceye göre, E rguvan’in A tm a yöresinde

Page 51: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

katırcılar, Akçadağ tarafından yük taşırlarken kışa tutulmuşlar. O sırada bunları gören Hızır yetişmiş, katırcıları kurtarmış. Katırcılar köye gelmişler ki kendilerini kurtaran, köydeki ağanın hizmetkârı değil mi? Arguvan'da "Hızır her donda gezermiş, bunu tahmin etmek imkansızmış" derler. Hızır'la ilgili diğer bir inanç ise, Hızır her kişiye üç defa görünürmüş, fakat gören adam onun Hızır olduğunu fa rk etmezmiş.

"Hekimhan 'da Hıdırellez:Hekimhan'da Hıdırellez ay ismi altında bilinir. Hızır'ı

ermiş bir zat olarak anlatırlar. Adla ilgili bir inanış ise, "Daha ruhlar deryada iken, Hızır adlı bir kurtarıcının boz atıyla dolaştığı, darda kalanlara yardım ettiğidir.

Yörede Hıdırellez'e Hızır ayı, ya da Hızır haftası denildiğini de görüyoruz. Şubat ayinin ikinci haftasına "Hızır haftası" adı verilmektedir. Ballıkaya'da Göçük adı verilen Şubat'tm ikinci haftasında çok kış olacağına inanılır. "Göçük ya devenin kuyruğuna çıkacak ya da iti solutacak" diye de bir tecrübelerini de dile getirirler. Yörede bu haftada buğdaydan yapılan kavurga el taşında çekilerek "Hızır gavutu" yapılır ve yenilir. Yine bir çok köyde de üç gün süreli "Hızır orucu" tutulur. Oruç sonunda yedi komşuya kömbe yapılarak "Hızır payı" diye dağıtılır.

Ballıkaya 'da Hızır haftası girdiğinde evdeki un çuvallarının üzerine el basılır. Eğer sabaha kadar bu iz bozulmuşsa Hızır uğradı diye yorumlanır. Hızır haftasında biraraya toplanan köylüler halaylar çeker ve semah ederler. Yörede "Amanatı Sana Bozatlı Hızır" sarnahı sazla çalınıp söylenmektedir." (8)

Mülâzım Yıldız anlattı: "Sivas Yıldızeli’ninÇerdiğin Köyü'nde"

5 Mayıs günü köyün gençleri, çiğdem toplamak için kalıçlarını (çiğdemleri çıkaracak ucu sivri değnek) hazırlarlar. Doğan güneşle birlikte tarlalara, kırlara dağılırlar. Bol

Page 52: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

51

miktarda çiğdem toplanır. Gençler, 6 Mayıs sabahı çiğdemleriyle birlikte toplanırlar; Ağaçlardan bir kaç dal kesilir, dalların uçlarına çiğdemler geçirilir. Gençler iki veya üç gruba ayrılır, evler tek tek gezilir. Evin kapışım varıldığında şu mani söylenir, -"Kılavuz geldi kapıya,Yağ verin yapıya,Yağ verenin bir oğlu olsun,Yağ vermeyenin kel bir kızı olsun,Onu da Allah alsınHerkes heyecanlıdır, Hızır'ın evlerine şenlik, bereket getirmesini istemektedir. Evinde yiyecek olarak bulunan bulgur, un, yağ kavurma, mercimek, fasulye, pestil, tuz vb. ne varsa her çeşidinde birer parça gençlere verirler.

Toplanan malzemenin bir bölümü aş (pilâv) için ayrılır, diğer bölümü satılarak kurban alınır. Alman kurbanlık kesilir, pilâv pişirilir. Evlerin payı, gençlerin payı eşit olarak ayrılır ve dağıtılır. Toplanan çerezlerde aynı biçimde dağıtılır. Hıdırellez günü Sabahtan akşama kadar oyunlar oynanır, türküler söylenir.

Hızır lokmasını alan, evler, kuru kısmını ambarlarında bolluk için saklarlar. Kimi evler kömbe, yağlı ekmek yaparak dağıtırlar. Yaşlılar, "Hızır Orucu" tutarlar.

Kutlu Özen, Sivas ve Divriği yöresinde yaptığı araştırmada, bazı yerleşim birimlerinde Şubat ayı içinde tören yaptıklarım ve 13-14-15-16 Şubat'ta oruç tutuklarım, bazı yerleşim birimlerinde de Hıdırellez'in 5-6 Mayıs'ta kutlandığını belirtmektedir.Divriği ilçesinde Hızır Eliez adım taşıyan adak yerleri ise:* Hıdır-Ellez Kayası ( Karabisar Köyü)* Hıdır-Ellez Tepesi ( Yazı Köyü Mezrasında)* Kıratlı (Kırkgöz Köyünde)* Hızır'ın İzi (Norşun köye İle Ziniski Köyü arasında* Hızır Pınarı (Kuluncak Köyünde)

Page 53: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

52

* Tebit Hızır Ziyareti (Eşke Köyünde)* Hıdır Şah (Kaledibi köyünde) (9)

Kaynakça:1) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocalt, İslam-Türk inançalarında Hızır Yahut Hızır-

İlyas Kültü, Sf: 68-692) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, âeg, Sf: 1073) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, aeg, Sf:119-1204) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, aeg, Sf: 124-1255) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, aeg, Sf: 128-1296) İrene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar, Sf: 627) H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Anadolu Halk Kültüründen Bir Kesit (Balıyan),

Sf: 1598) Hüseyin Şahin, Türk Halk Kültüründen Derlemeler (Hıdırellez özel Sayı:

1990),Sf: 147

9) Özen Kutlar, Aynı Eserim, Sf: 123* İslam Ansiklopedisi Cilt 5/1, Sf: 457 '* Prof. Dr. Abdülhalûk Çay, Hıdırellez, (Kül. Bakanlığı 1997- Ankara) ,

Page 54: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

NAZAR (GÖZDEĞME)

r Halk arasında ekin, bağ ve bahçelerin verimli ikenherhangi bir nedenle verimsizleştiğinde, insanların yada hayvanların aniden hastalandığında veya araçlarının bozulduğunda "nazar değdi" denir. Böyle durumlarda nazarı önlemek İçin halk arasında yaygın olan bazı yöntemlere başvurulur, Malatya'nın köylerinde yaptığımız araştırmalarda nazar (gözdeğme) ile ilgili uygulamalardan bazı örnekler saptadık. Bu uygulamalar şöyle:

| * Muska: Gözdeğmesini (nazar) önlemek için nefesi keskini hocalara ve inanç temsilcilerine gidilerek muska yazdırılır.L Yazılan muska bir muşambaya sarılır üçgen veya ; . dikdörtgen şeklinde dikilir.

* Muska bahçe, bağ, ekin için yazılmışsa bir ağaca veya belirli yere asılır.

s * Davar içinse, sürüden bir hayvanın boynuna asılır.* Taşıt araçlarımn (Traktör, Otobüs, Taksi ’ vb .). ön

bölümlerinde görülecek yerlere asılır.s * İnsanlarda ise ya sırtına ya boynuna ya da kollarına

bağlanır.Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşıyan insanların

büyük çoğunluğunun (kollarında veya boyunlarında ) muska bulunur. Muska ı taşımanın amacı kandisini hem göz değmesinden, hem de saldırılardan kurşun, bıçak işlemesinden korumaktadır. _ i

. Doğanşehir yöresinde muskayla ilgili bir fıkra anlatılır: "Kırro Dede'nin eli ve nefesinin keskinliği yaygındır. Mevsim kış, yollar diz boyu karlıdır. Uzak köylerde yaşayan biri Kırro

î Dedeye gelir. Tazısının hiç tavşan veya başka av tutamadığını tazının gelişmesi için bir muska yazılmasını diler. Beraberinde bir koyun budu et de getirmiştir. Kırro dede ete ve adamın saflığına bakıp, alır eline kalemi yazar muskayı, muşambaya sarar ve tazımn boynuna asar. Adam dedenin duasını alır,

' , 53

Page 55: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

54

düşer yola. Olacak o ya, yolda giderken bir tavşana rastlar. Tazı, tavşanı hemen yakalar, Adam sevinçle köyüne döner. Aynı tazı, bir kaç kez daha avı yakalar. B öylece tazmin adı ünlenir. Bir gün merak edip tazının boynundaki muskayı açarlar ve,"Tamah ettim budun etine,Muska yazdım itine,Tutarsa tutsun,Tutmazsa s.... me," sözlerinin yazılı olduğunu görürler."

Malatya yöresinde nohutlar Haziran ayında çiçeklenir. Bu sırada tırtıl adıyla söylenen bir böcek türü de nohutların çiçeklerine musallat olur. Çözüm ve önlem yine muskada aramr. Yeşilyurt'a bağlı Onatlı Köyü'nde Kalender Hoca'nın muskalarının bu böceğe karşı etkili olduğu duyulmuştur. Haşereden cam yanan köylüler Hoca'ya koşarlar.- Tahtaya bir şeyler yazılır, nohutların orta yerine dikilir. Yine öyle bir mevsim, nohut sahibi Kalender Hoca'nın yanma gelir. Evde kızı Hüsniye, kömür parçasıyla tahtaya bazı çizgiler, şekiller çizer. Adam yazılan tahtayı nohutların içinde diker. Bundan sonra nohutların bu tahta sayesinde kurtulduğu inancı yaygınlaşır. Yazılan tahta gelecek yıl için de saklanır.

Tuz Dolandırma:Nazar (gözdeğme) değdiği sanılan kişinin veya

hayvanın kurtarılması için, eli keskin ve bu yönde isim yapmış biri kadın veya erkek çağrılır. O k işi, bir tutam tuzu avucuna alır, gözdeğenin başında üçdefa dolaştırır. Sonra o tuz ateşe atılır Ateşe atılan tuz yanınca "çat çat" diye ses çıkarır. Bu ses, gözü değen in kötü ruhudur. Kimileri de tuzu, ateş yerine kaynar suya atıp kötü ruhu haşlanarak hastayı kurtarmaya çalışır.

Kaplumbağa, At, İt, Eşek Başını Asmak:Gözdeğmiş (nazar) birini kurtarmak veya

gözdeğmesini önceden önlemek amacıyla içi boşaltılmış kaplumbağa kabuğu veya ölmüş at, it ve eşek başı kullanılır.

Page 56: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

55

Bu hayvan kalıntıları bir sırığın başına takılarak bahçenin, bağın, ekin tarlasının veya bostanm orta yerine görülecek biçimde dikilir.

Bir hayvanı nazar (gözdeğme)dan korumak için Ölmüş bir kaplumbağa yavrusunun kabuğu ip takılarak hayvanın boynuna asılır. Eğer korunacak olan bir insansa, it pisliği bir beze sardır ve muşambaya konularak kişinin sırtına veya boynuna asılır.

Kimileri nazarı önlemek amacıyla da kaplumbağa yavrusunun kabuğunu, it pisliğini ve mavi bir boncuğu demet haline getirir; taşıtların, evlerin ahırların, ağdların kapısına asarlar.

Nazar Boncuğu ve Nal:Rengi mavi, orta yerinde göze benzer bir beyaz nokta

bulunan boncuklar, yeni doğan bebeğin kundağına, beşiğine bağlanır. Bebek büyüdüğünde kancalı iğneyle sırtına tutuşturulur.

Nazar boncuğunun büyük olanları da taşıt araçlarına, evlere asılır.Gözdeğmeyi önlemek için (nazar) hayvan nalının etkili olduğuna da inanılır, bu amaçla evlerin, ahırların, ağılların kapışma büyük boyda bir at nalı asılır. Nalın küçük tipleri de, taşıt araçlarına, hayvanların boyunlarına, çocukların sırtlarına takılır.

Davar Gezdirme:Herhangi birinin o yıl bağı, bahçesi, ekini veya bostam

çok bol ürün vermeye yönelirse, oranın sahibi nazar önlemek için bir davarı götürür etrafında gezdirir, orada keser ve lokma olarak dağıtır. Eğer bir insana göz değmişse, ekonomik gücüne göre o insanın etrafında bir yakım tarafından koç, kuzu veya horoz gezdirilerek kesilir, eti itlere verilir.

Tezek Yakma;Nazara karşı tezek genellikle bağ, bahçe, ekin tarlası

ve bostanların içinde yakılır. Kokusu ve dumam etrafa. - /(■

Page 57: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

56

yayılınca kötü gözlü olanların gözüne girermiş, o zaman da bağın, bahçenin, ekinin veya bostamn görkemliliğini ve verimini görmezlermiş.

Kurşun Dökme:Gözdeğmenin (nazar) ölçüsü ağırsa, o zaman bu

konunun gerçek bir uzman çağrılır. Bu uzman nazara karşı kurşun dökecektir Bu işlem şöyle yapılır: Bir kapta kurşun eritilir. Ayrı bir tabağa soğuk su konulur ve hastanın başında tutulur. Eritilen kurşun bu tabağa aktarılır. Suyun içinde kurşun değişik şekiller alır. Kurşunun suda aldığı şekiller üzerinde yorumlar yaparak, gözüdeğenin kim olduğunu, kötü ruhlu cinlerin erkek mİ- dişi mi olduğunu bulmaya çalışırlar. Kötü ruhlu cinler ve gözü değenin kötü niyeti kurşun gibi dondurularak hasta kurtarılmış olur. Eritilen ve suda şekillenen kurşun delinerek ipe takılıp bir yere asılır.

Gözdeğmeye karşı (nazar) kimileri de, üzerlik denilen bir otun tohumunu bir kabın içinde yakarak tütsü yaptırır. Kimileri de nazara karşı önlem olarak üzerlik tohumundan süs yapıp evlerine asarlar.

Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Küçük'ün Erzincan ve yöresinde yaptığı araştırmadan kimi alıntılar:

"Güzel, akıllı, gösterişli çocukların omuzlarına yedi delikli mavi bir boncuk, para ve muska asılır. Göze gelmesinden korkulan kimselerin yüzlerinin görünen bir yerine is sürülür. Ateşte yakılan üzerlik dumanı üzerine tutulur ve duman yelpazelenir.Evlerin giriş kapılana at nalı ve çeşitli hayvan kemikleri asılır. Evlerin içinde üzerlikten örülmüş süs eşyaları bulundurulur, iyi cins at veya diğer dikkat çekici hayvanların boyunlarına mavi boncuk takılır.Vasıtalara Kur'an, en'am, maşallah, göz boncuğu asılır. Gözünün değmesinden şüphe edilen kimsenin elbisesinin bir yeri kesilir, ayakkabısı delinir veya o kimseyi üzecek başka bir zarar verilir.

Page 58: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

57

Gözünün değmesinden korkulan kişi görülünce çeşitli hareketler yapılır. Göz değmesinden korkulan bir hayvansa hayvanın kıçı kaşınır ve "elemtere fiş kem gözlere şiş" denilir.

Bir şeyi hayırlı etmek, bir şeyi kutlamak ve göz değmesini Önlemek için "maşallah", "hayırlı olsun", "güle güle kullan", "Allah bağışlasın" vb. sözler söylenir. Nazara gelmiş kimseler için de şunlar yapılır: Okutulur, muska yaptırılır, kurban gözüyle yıkanır, tuz çatlatılır, kurşun dökülür," (1 )

Dr, Yaşan Kalafat da nazar'la ilgili uygulamaları şöyle belirtiyor.

"Nazar, herhangi bir canlının, herhangi bir canlı veya cansıza dosthane olmayan arzu ve hevesle bakması ve ona bu bakış ve arzu ile ona zarar vermesi olayıdır. Genelde insanları nazara gelirler. Nazara mal ve mülk de uğrayabilir. Hayvan ve bitkiler, nazar yoluyla zarar verebilirler mi?.Bunu bilmiyoruz. Ancak insanoğlu, gözüylü göremediği güçlerin nazarından korunmak isterken, insan olmayan canlılardan da korunması gereğine inanır. Bir dönem boncuk türünden taşlar ve benzerleri ile korunmak isteyen insanoğlu, giderek muska ve ayetlerden yararlanma cihetine gitmiştir. Bu uygulama A nadolu 'da oldukça yaygındır.

Üzerlik ve kurşun dökme uygulamaları, nazara karşı ve nazarın yaptığı tahribata karşı korunmak itibariyle önem arz etmektedir. Üzerliğin yakılması suretiyle çıkan tütsünün, kötü düşüncelere karşı koruyucu olacağına inanılmaktadır. Kurşun dökerken çıkan sesin, nazara geleni keza görünmeyen fenalık yapıcı güçlerden koruyacağına inanılır. Üzerlik tohumuyla birlikte kaplumbağa yavrusunun kabuğu da kullanılmaktadır. (2 )

Ertuğrul Taylan, Uşak İli-Karahallı İlçesi'ne bağlı Çokaklı Köyü'nde yaptığı araştırmada nazar'la ilgili inanç ve uygulamaları şöyle belirtiyor:

"a) Tuz Ovalama: Avucuna bir miktar tuz alan ocak sayılan kadın, elini hastanın omuzunda, sırtında okuya üfleye

Page 59: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

gezdirir. "Allah şifalar versin” diyerek tuzu ocağa atar. Nazar ne kadar ise tuz o derecede çatırdayarak yanar.

b) Çeki Karışlama: Ocak olan kadın, nazara uğrayanın mendilini veya çekisini (yazmasını) bir ucundan düğümler, düğümlü yeri dirseğin altına alıp okuya üfleye karışlar, bu bir kaç kere tekrarlanır ve kulfîivalla okunarak mendil veya yazma açılıp hastanın başında bir süre bırakılır.

c) Kurşun Dökme; Ocak olan kadın, kurşun tavasına bir miktar katran ve kurşun koyarak ocakta ısıtılır. Hasta yatırılarak üzeri örtülür ve üstüne tutulan su kabına tavadan kurşun dökülür. Bu birkaç kere tekrarlanır. Kurşunların soğuk su içinde aldığı şekillere bakılarak nazarı değenin erkek veya kadın, ev içinden veya dışından olduğu tahmin edilir. "Allah şifalar versin. Gözleri soğulasıcalar" diye hayır dua okunur. Kurşunlu sudan hastaya üç yudum içİrilir.

d) Üzerlik Tütülmek: Üzerlik bitkisi yakılır. Nazara uğrayan üzerlik dumanını burnuna ve ağzına çeker, (3)

Mehmet Halit Bayrı: "Nazara karşı İstanbul halkının ötedenberi ilk başvurduğu tedbir tütsüdür. Tütsü,, nazardan korunmak isteyenleri veya nazar uğradığı sanılanları bazı muayyen maddelerin dumamna tutmaktır. Tütsü için kullanılan maddeler şunlardır.1 ) Üzerlik, çörekotu, kuru karanfil, kâbe süpürgesi, (hepsi bir

arada).2) Tuz biber, soğan ve sarımsak kabukları, mavi kağıt parçası

(hepsi birden).3) Nazarı değdiğinden şüphe edilen kimsenin saçından,

elbisesinden, ayakkabısınden gizlice alman birer parça (hepsi birden). -

4) ’Nazarı değdiğinden şüphe edilen kimsenin yalnız elbisesinden veya yalnız ayakkabısından gizlice alman birer parça (ayrı ayrı).

5) Yalnız tuz, yahut üzerlik.

58

Page 60: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

59

6) Nazarı değdiğinden şüphe edilen kimsenin oturduğu evinsokak kapısı eşiğinden kesilen yonga. .

Yukarıda gösterilen altı tertipten herhangi biri ateşe atılır. Nazara uğradığı sanılan kimse, hasıl olan dumamn üstünden atlar. Ayrıca başım, kollarını, ayaklarım dumana tutar. Yürüyemeyen çocuklar, annelerinin kolları arasında tütsülenir." (4)

Anadolu halk kültüründe ve inancında çok tanrılı dinlerin (Şamanizm, Zerdüştlük, Hindunizm vb) inanç kalıntılarının halen yaşadığma tanık olunmaktadır. Nazar, (gözdeğme) karşı alınan Önlemler ve uygulamalar çok tanrılı inançların günümüze taşınan izleridir. Anadolu'nun tüm coğrafi bölgelerinde bu izler ve katıhntılar görülmektedir.

1) Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Küçük, IH. Milletlerarası Türk .Folklor Kongresi Bildirileri Cilt 4, Sf: 241

2) Dr. Yaşar Kalafat, İslamiyet ve Türk Halk İnançları, Sf: 213) Ertuğrul Taylan, Çokakk Köyü (Kültür Bakanlığı 1995) Sf: 1384) M. Halit Bayrı, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Sayı 70, Mayıs 1995,

Sf: 1107

Page 61: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

60

KIRK ÇIKARMA

Sağlık ve eğitim hizmetlerinin ilkel usullerle verildiği geri kalmış topluluklarda yoksullukla birlikte hastalık ve ölümlerin de artması kaçınılmazdır. Bu tür olumsuzlukların nedeni ve onlardan korunma yollarının bulunması hep bilinmeyen, manevi güçlere bağlanır. •,

İlkel toplumlar doğumlarda, Ölümlerde ve bebeklerin korunması gibi konularda görülen olumsuzlukları da yine bilinmeyen, insan üstü güçlere bağlamışlardır. Önlemlerini de bu İnandıkları soyut güçlere göre belirlemişler. Bu inançlar, gelenekler, ilkel toplumlardan günümüze değin etkinliğini sürdürmüş, toplum yaşamında silinmez izler bırakmıştır. "Kırk çıkarma" bu inancın ürünü olsa gerek.

Bu çalışmamızda Anadolu'nun değişik bölgelerinde "Kırk çıkarma"ya yönelik uygulama hakkında bilgi edinmeyi amaçladık. Araştırmanın ağırlığı Malatya ve yöresi olmak üzere, Elazığ, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Sivas, Tokat, Çorum illerini kapsıyordu. Bir yanda araştırmamızı sürdürürken, Öte yanda "Kırk çıkarma"yla ilgili kaynakları da inceliyorduk. Konuyla ilgili olarak saptadığımız bilgilerin özünün yörelere göre değişmediğini ancak uygulamaların farklı olduğunu gördük.

İşte Malatya yöresinde (Akçadağ, Arguvan, Arapgir, Darende, Doğanşehir, Pütürge ve Yeşilyurt) yapılan araştırmalardan bazı bölümler;

Anlatan 1911 doğumlu Nergiz Şahin. (Yeşilyurt, Onatlı Köyü)

"Kıştı, çok kar vardı. Hepimiz bir göz damda oturuyorduk. Anİ bir sancı tuttu, utancımdan kimseye söylemeden ahıra koştum. Bağırmışım ki, kaynanam koşarak geldi. O dönem elektrik ve lamba yoktu, ahır karanlıktı. Kaynanam çırayı getirdi, oğlum Hasan'ı doğurmuştum. Bir bez parçasını yakarak külünü bebeğin göbeğinin üzerine koyarak

Page 62: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

61

bağladı. Soğuk almayayım diye üç gün ahırda yattım. O zaman Alkarısı çok geziyormuş. Alkarısı'ndan korunmak için başucuma kuran koydular. Ayak ucuna da ekmek aktaracağı ile ibrik koydular. Yatağın üstüne de erkek şalvarım serdiler. Üç gün sonra kalktım. Evin işinde çalışmaya, ineği sağmaya başladım. Her akşam başucuma kuran, ayak ucuma ibrik, yatağın üstüne de şalvar konuluyordu. 40 gün böyle devam etti. Alkarısı'nı bir sefer kayınbabam kapıda görmüş, ayağa kalkınca kaçmış, başka da görmedik.

Çocuğumu, üçüncü gün tuzla yıkadılar. Her gün altına höllük korduk. 40’ncı gün kaynanam ve Süite teyze ılık su hazırladılar. Suyun içine kırk arpa tanesi, kırk temiz çakıl koydular. Çocuğu leğene oturttular. Süite Teyze, kırk defa parmağını suya batırdı, Sonra suyu elekle çocuğun üzerine döktüler. Artık çocuk kırkım doldurmuş ve gülmeye başlamıştı.

Kırkı çıkıncaya kadar çocuğun beşiğinin başucuna arpa ekmeği ile bir tabak su konulur. Cinler ekmeği ve suyu görünce, "başka misafirler varmış" diye çocuğun yanma uğramazlar.

Bebeğin göbeğinden kesilen parça, temiz bir - beze sarılır, evin bir yerinde saklanır. Şimdiki kadınlar, hastanelerde doğuruyorlar. Hastanede çocuğun göbeğini rastgele kesiyorlar, çöplüğe atıyorlar. O nedenle şimdiki çocukların gözü hep dışarıda oluyor. Hastanede göbeği kesilenler büyüdükten sonra evi ve köyü terk ediyorlar. Şimdi köyde genç kalmadı.

Kurbamnız olayım, bazı haset kadınlar var, kırklı iken kırkı çıkmamış bir kadımn evine giderler ki o kadımn o çocuğu öle, başka çocuğu olmaya. Buna "kırk çarpması" denir. Buna dikkat ediniz. "

Page 63: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

62

Anlatan 1913 doğumlu Sıtte Alkan. (Pütürge, Hüssük Uşağı Köyü)

Ben dede kızıyım. Doğumlarda beni çağırırlar, önce elimi sabunla veya meşe külüyle temiz yıkarım. Doğan çocuğun ayaklarını tutarak başaşağı Allah, Muhammed ya Ali diye üç defa silkelerim. Sonra ılık suyla yıkarım, bezine sararım. Annesine de herlenin (undan yapılan sıvı yemek) üstüne yağ eriterek sıcak sıcak veririm. Çocuğu ve annesini Alkarısı, cin ve kötü ruhlar çarpmasın diye, başucuna tabak veya fincan içinde su koyarım. Sonra on iki imamın adım sayarak on iki mısır veya buğday tanesini bir beze bağlayıp başucuna, Hz. Ali'nin Zülfukârı diye bir bıçağı da ayakucuna korum. Akşamları Alkarısı ve cinler içeriye girmesin diye kapımn eşiğine siyah bir urgan korum. Kadımn ve çocuğun kırkı çıkıncaya kadar böyle devam edilir.

Kırkı çıkıncaya kadar kadım hastaların ziyaretine, ölülere, düğünlere gitmemesini, kırkı çıkmamış hiç bir kadımn evine uğramamasını, kırki çıkmamış hiçbir kadım da. eve almamasını tembih ederim. ..Kırkıncı gün beni çağırırlar, başucuna koyduğum suyu ve buğdayı, bıçağı alırım, çocüğun kesilen göbeği ile birlikte evlerinin bir yerinde toprağa gömerim. Kırk defa parmağımı soktuğum ılık suyu elekle çocuğun başına dökerim.

Önemli olan kadım ve çocuğu, kırk ğün içinde Alkarısı'ndan, cinlerden, kötü nazarlardan korumaktır. Şimdi kİ gençler bize gülüyorlar; Her şey unutuldu."

Sultan Teyze’yle Söyleşi:Yazıhan, Malatya'ya 40 km. uzaklıkta küçük bir ilçe.

Beş-altı yıl önce ilçe olmuş. Değişik bölge ve köylerden göç eden Türk-kürt, Alevi-Sünni karışımı insanlardan oluşmaktadır. Halen köy özelliğini taşıyan, feodal gelenek ve göreneklerin ağırlıklı olduğu bir yerleşim birimi. 1992'nin sonbahar mevsimi, kış hazırlıkları için bulgur kaynatılıyor, unluk buğdaylar yıkanıyordu. Toprak damların (evlerin)

Page 64: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

63

gölgesinde, kadın-erkek karışımı bir kalabalığın yanma vardık. Kadınların çoğunluğu yaşlı ve orta yaşlıydılar. İnanç motifleriyle ilgili araştırma yaptığımızı söyledik. Kimileri "Artık inanç mı kaldı." Kimileri de "İnancı nedeceksiniz halim izi görüyorsunuz. Bize su getiriniz, yolumuzu kumlayınız, kanalizyonumuzu yapınız. İşsisiz, iş bulunuz.."dediler. ..

Çaylarımız geldi. Bir yanda çaylarımızı yudumluyor, bir yandan da araştırmamızı yapmaya çalışıyoruz. İnsanlar konuşmaların teybe alınmasından rahatsız oluyorlar, Teybi kapatıyoruz. 70 yaşlarında olan Sultan Teyze'yle Kırk çıkarmayla ilgili söyleşiyoruz.

Sultan teyze:"Yavrum Alkarısı, cinler eskideydi. Şimdiki kadınlar,

Alkarısım ve cinleri geçti. Ben bu yaşımda bile bir erkek geldiğinde ayağa kalkıyorum. Belki otuz-kırk yıl kayınbabama ve diğer yaşlılara karşı gelinlik ettim, yanlarında sesli konuşmadım. Üstlerinde yemek yemedim. Şimdiki kızlar- gelinler kayınbaba, kaynana, yaşlı demeden bacak bacak üstüne atıyor ve oturuyorlar. Yanlarında sakız çiğniyorlar, üstlerinde yemek yiyorlar, gülüyorlar. Alkarısı bunları nedecek?.

- Teyze, sizin zamanınızda doğum yapan bir kadının kırkı çıkıncaya kadar ne yapıyordunuz, bebeğin kırkını nasıl çıkarıyordunuz? diye soruyorum.

Sultan Teyze: Eskiden doğumun ne zaman olacağım bilmiyorlardı. Kadınlar doğum sancısı tutuncaya kadar tarlada, değirmenlerde davarların içinde çalışıyorlardı. Nerede sancı tutsa orada doğum yapıyorlardı. Doğum sancısı tuttuğunda köyde ebelikten anlayan bir kadım çağırırlardı. Ebe çabuk doğursun diye eliyle hafif hafif kadının karmna basardı. Çocuk doğduktan sonra kadımn kıçının altına ısıtılmış toprak konulurdu ki soğuk almasın. Bebeğin ayağından, tutularak başaşağı üç defa silkelenirdi.' Sonra ince kesilmiş bir bez

Page 65: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

64

parçasıyla göbeği bağlanırdı. Bebek ılık suda yıkandıktan sonra bir bıçağın veya ciletin ucuyle ayak altını ve kaba etini çizerlerdiki vücuttaki pis kan aksın. Bağlanan göbeğin artığı düştüğünde bir teiniz bez parçasına sarılır, evin bir köşesinde toprağa gömülür. Böyle yaparlar ki evine barkına göbeğiyle bağlı olsun.

Alkarısı ve kötü ruh taşıyan cinler, kadınlara doğumda musallat olurlar. Kırk gün kadını ve çocuğu bunlardan korumak lazım. Bunun için, akşamlan kadımn baş ucuna ekmek, saç, ayak ucuna bıçak veya ibrik konulur. Yatağın üstüne de siyah bir erkek ceketi serilir. Çocuğun beşiğinin de başucuna kuran, ayak ucuna bıçak, çuvaldız veya bir demir parçası konulur. Gece de kapının önüne siyah bir urgan uzatılır. Birçokları bunları yapmıyordu.

Kadımn ve çocuğun kırkı tamamlandığında, ebesi ve yaşlı kadınlar toplanır, ılık suya kırk arpa, buğday tanesini atar, parmağım kırk defa bu suya batırır, duasını okur, suyu elekle çocuğun başından aktarır. Zenginler kurban da keserler. Kırkla ilgili birçok şey söylenir, yapılır. Şimdi hepsini unuttum, zaten inanan da yok.

- Teyze, kırklı kadınlar birbirine gitmezler, cenazeye, düğünlere gitmezlermiş, doğru mu?

Sultan Teyze: Yavrum, kadınların kırkı çakışırsa çocukları iflah olmazniış. Onun için yasaklamışlar. Eğer birbirine rastlarlarsa hemen iğne değiştirirler... "

Anlatan 1.926 doğumlu Mehmet Ali Yıldız. (Hekimhan, Haşan Çelebi)

"Bizim burada doğum yapan kadınların bir çoğuna albastı diye bir şey oluyor ve çocukları yaşamıyor. Hatta kadınların öldüğü de oluyor. Benim eşim doğum yapmıştı. Akşamlan yatağının üstüne pardesümü atıyorlardı. Yatağının etrafına siyah bir urgan çeviriyorlardı. Bir gece aniden uykudan uyandım, uyku sersemliğiyle eşimin yatağımn yanındaki siyah urganı yılan sandım, kendimi evin

Page 66: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

65

penceresinden dışan attım ve yılan var diye bağırdım. Komşular koşarak geldiler. Lambayı yaktık, yılan diye gördüğüm meğer urganmış. Bizim bu bölgede doğumlarda kırk gün kadım ve bebeği Alkarısı'ndan korumak için başucuna ekmek ve saç, ayak ucuna bıçak, çuvaldız ve demir korlar. Yatağın etrafına veya kapımn eşiğine de siyah urgan uzatılır. Alkarısı siyahtan korkar ve yaklaşmazmış.

Dr. Yaşar Kalafat "İslamiyet ve Türk Halk İnançları" yapıtında kırklamayla ilgili inançları ve uygulamaları doğum öncesi, doğum esnasında, doğum sonrası olmak üzere üç bölümde ayırarak İnceler ve şu saptamaları yapar:* Anadolu'da lohusa bir kadının yanına hayız bir kadın veya

lohusa başka bir kadımn gelmesi halinde çocuğun hastalanacağına veya öleceğine inanılır.

* Aydm'da yeni doğan çocuğun göbek bağı nereye gömülürse, çocuğun büyüyünce oraya meyi edeceğine inanılır.

* Çorum'da lohusa kadınların yanına süpürge, maşa ve erkek ceketi konularak "Al basmasının önleneceğine inanılır.

* Kahramanmaraş'ta kırkı çıkmamış anne ve çocuk cenaze evine götürülmez.

* Ordu'da kırkı çıkmamış bebeği lohusa bir kadın ziyaret ederse, bebek "Al basma"ması İçin kaldırılır (1)

. Zümrüt Erk, Uluslararası Türk Folkloru Kongresi'nde "Anadolu'da kırklama"yla ilgili olarak bir bildiri sunmuştur. Bildiride konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler yer almaktadır:

"Doğumdan kırk gün sonra çocuğu ve anneyi arıtmak, topluma katılmalarını sağlamak ve hastalıklarından, uğursuzluklardan korumak amacıyla uygulanan pratiğe "kırklama" adı verilmektedir.

Elazığ'da erkek çocuk ilk olarak 7, gününde, kız çocuğu ise 8. gününde kırkianmaktadır. Manisa'da ise doğduğu andan itibaren çocuğun her yıkanışında kırklama işlemi yapılır. Kars ili Merkez ilçesi söğütlü köyünde lohusa

Page 67: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

66

kadın kırkına kadar her banyodan önce kullanılacak suya elini daldırır ve 'çile mişke, çile mera, çile bağa, çile derya'dır. Yani 'farenin kırkı, yılanın kırkı, kurbağa'nın kırkı'dır. Hergün bu kırklamayı yapmasının nedeni de aynı günde veya onun kırkı içinde doğuran diğer kadın ve hayvanların kırkının çocuğunu basmasım önlemektir.

Kırklama için kullanılacak su temiz bir yerden, temiz bir kaba alınır. Bu tas ile konulduğu gibi alman suya fincan, kaşık, yumurta kabuğu ile kırk kez su ilave edilir...

Bu şekilde bir kab içinde alman kırk suyuna bir takım objeler katılır. Bunlar taş, madeni eşya (altın, gümüş, yüzük veya para demir anahtar vb) buğday, arpa, fındık, fasulye karpuz çekirdeği, 99'luk teşbih olabilmektedir. Bu objeler de sayısal olarak genellikle kırk tanedir.

Kırklama işlemi bittikten sonra kullanılan ve leğende biriken kırk suyu temiz, el ayak değmeyen bir yere dökülür Erzurum'da kullanılan çakıl taşları, fındık, arpa, buğday, kırklama bittikten sonra bir kenara, temiz bir yere gömülür Suyun arıtma gücüne taş, demir katmakla kuvvet; gümüş, altın katmakla saflık ve temiz ahlaklı olma; buğday, arpa katmakla zürriyet ve bolluk eklenmiş, istenilen sonuç elde edilme şansına yükselmiştir." (2 )

Gerek yaptığımız araştırmalarda, gerekse yazılı kaynaklardaki bilgiler gösteriyor ki, değişik coğrafi bölgelerde kırkla ilgili bilgiler ve uygulamalar biraz farklı ama öz çakışmaktadır.

Bugün ülkemizde kırk çıkarmayla ilgili uygulamalar artık gerilerde kalmıştır. Doğumlar artık tıbbın koşullarına uygun olarak yapılmakta, anne ve bebeği çağdaş yöntemlerle korunmaktadır.Kaynak:1) Dr. Yaşar Kalafat, İslamiyet ve Türk' Halk İnançtan, Sf: 7-382) I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri 4. Cilt, Sf: 101

* Türk Halk Bilimi (Sedat Veyis Örnek)(Kültür Bakanlığı 1995, Sf: 131-146)

Page 68: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

67

ÖLÜ KALDIRMA

Ölümlerin hastalık, kaza, savaş, soğuk, açlık vb. gibi bir çok nedenleri bulunmaktadır. İnsanoğlu bireysel yaşamdan toplu yaşama geçtiği günden, günümüze değin sürüleriyle (davar) hep ovadan dağlara (yaylalara), bölgeden bölgeye göçerek yaşamım sürdürmüş. Göçebe yaşadıkları süre içinde deprem, çığ, toprak kaymaları gibi doğal afetlerde can vermişler. Birbirleriyle de kavgaya, savaşa girişerek sayısız insanın ölümüne neden olmuşlardır. Bazen Ölülerini, kurtlara, kuşlara yem olarak bırakmak zorunda kalmışlar, bazen de besinsizlik, hastalık vücutlarım kemirdiği için kendi ölüleri, yollarda kalmış...

Kimileri de insanca yaşanır bir ortamın oluşturulması için yönetsel düzene karşı ayaklanmışlar ama yenilmişler. Yenilenler (kazığa oturtma, derisinin yüzülmesi, ateşte yakılma, iple-telle boğulma, kellenin koparılması, asılma, yırtıcı hayvanlara parçalattırma vb.) işkencelerde, can vermişler. Kimileri tutsak (köle) edilerek tarlalarda çalıştırılmış ya da efendileri için savaşlara gönderilmiştir. Birçokları cinsel istemlerde kullanılmış, Tanrılara kurban edilmişler. Yöneticilerin eğlencesi uğruna ateşlerde yakılmışlar. Kimileri de inanç, kabile ve ırkçılık kışkırtmalarıyla birbirlerine kırdırılmış,

İnsanoğlu yılmamış, Doğa'mn sert koşullarına, katliamlara, yoksulluğa, hastalıklara karşı göğüs göğüse direnerek yaşamını sürdürmeye çalışmış.

Toplumların sosyal mücadele tarihi, kavgalarla, savaşlarla katliamlarla, yokluklarla ve kanla yazılmış. Üstün gelenler "kahraman, evliya" diye ödüllendirilmişler. Katliamların ve savaşın insanlığa ve insan onuruna verdiği tahribat hiç düşünülmemiş, savaş sadece toprak ele geçirme ve elde edilen ganimetlerle değerlendirilmiş. Güçsüzlerin, tutsakların, yoksulların acılı yaşamı ise halkın sözlü

Page 69: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

68

türkülerinde, ağıtlarında ve söylencelerinde yer almış ve günümüze kadar ulaşmış.

Ölümlerin nedenlerini ve niçinlerini araştırmak yerine, hep ölüm ötesi bir yaşamın koşulları üzerinde durulmuş. Örneğin inanç kurallarına uygun bir Ölü kaldırmanın yöntemlerini belirlemeye çalışmışlar. İşte bunlardan araştırma kapsamına aldığımız birkaçı:

İlkel Toplum ve Çok Tanrılı Dinlerde ÖlüKaldırma;Kırgız Ham Manas'm cenaze merasimiyle ilgili vasiyeti:" Benim gözlerim yumulduğun zaman vücudumu

kımızla (at sütü) yıkayınız," Etimi kemiklerimden keskin kılıçla sıyırınız!, Bana

zırhımı giydiriniz... Başım şarka (gün doğuşuna) koyunuz!Mezarıma kadınlar gelecektir onlara kumaşlar

dağıtınız! Kara Şart,türbemi yapsın, tuğlalarım seksen keçi yağı ile Terbıyelesin... Aşımı veriniz!"

Beyler sözüme kulak veriniz. Size sıçan kapanıyla kuş avlattım. Serseri serseri dolaşıyordunuz topladım, Cemiyet kurdum, dağılmış kavmİ topladım il yaptım.Benim ölümümden sonra halkım tekrar serseri dolaşmasın. Topladığım il dağılmasın! Onlara bakınız! yaya gezenlere at, çıplaklara elbise veriniz.

Prof. Dr. A. Kadir İnan'ın incelemelerine göre Manas'm defin merasimi şöyle yapıldı:"Ak saray yaparak (içerisine) defin ettiler. Kök saray

yaptılar. 9 günde 90 kısrak, altı günde 60 kısrak kestiler. Sırmalı elbiselerini dokuzar dokuzar ayırıp halkaüleştirdiler... Çam ağacından kaim tabut yaptırıp iç tarafım altınla, dış tarafını gümüşle süsleyerek Manas'i koydular..." ölü ve ecaat (hayrat) Kiiltü'nün en eski ananelerinden olan "ölüye aş verme" merasimi tasvirleri göçebe - Türk destanlarının en karekterrisiik motiflerinden biridir. Bu "aş

Page 70: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

69

merasimi" ananelerinin Azerbeycan ve Anadolu'ya gelen eski göçebe Oğuz boylarının destani hikayelerinde derin izler bırakmış olduğunu "Dede Korkut" rivayetlerindenöğreniyoruz. Bu rivayetlerde bir kaç yerde "aş" zikrolunmaktadır. "Üç ay da varmazsam, öldüğümü o vakit bilsin, aygır atımı boğazlayıp aşımı versin. Kazan eydir. Ölülerine aş verdiğin vakit ellerinden alurum" Dede Korkud'daki bu sözler bugünkü İslam Türkler için ne gibi bir fik ir verebileceği malûmdur: Muhafazakar kocakarılara göre "ölülerin canı için sadaka olarak helva dağıtmak", muhafazakar ihtiyar erkeklere göre "ölülerin ruhuna sevabım bağışlamak üzere çeşmeler yapmak, fukaraya sadaka vermek"gibi hayratları hatırlatır...

"Eski Türklerin kışın ölen ölülerinin defin merasimini yaza bıraktıklarına dair tarihlerde kayıtlar vardır.

"Eski Türkler ölülerine aş vermeyi en önemli vazife saymışlardır. İlk çağlarda aş doğrudan doğruya ölüye verilir, yani mezarına konulur veya dökülürdü. Manevi kültür geliştikten sonra bu tören sevabını ölünün ruhuna bağışlamak üzere fakirlere yemek, helva vermek şeklini almıştır. Bu adet doğulu müslüman Türklerde atau ve tögüm/döküm terimleriyle ifade edilmiştir. Eski Türkler, ölen kahramanlarım silahlı ve savaş atlarıyla beraber gömüyorlardı. îslamiyetin kabulünden sonra atım boğazlayıp aşını vermekle yetindiler." (1) Zerdüşt inancında ve Kürtlerde de ölü aşı verilir.

Hindistan ve Çin'de (Budizm inancında), ölülerini ateşte yakarak külünü Ganj Nehri'ne atarlar. Bu inanç halen devam etmektedir. Hindistan'ın Başbakanı Nehru öldüğünde ceseti ateşte yakılarak, külü Ganj Nehri'ne atılmıştır. Hindistan'da Cenazen yakılır ve külü suya atılırsa, kötü ruhlardan korunarak, aydınlığa çıkacağına inanılır. Eski Şaman ve Zerdüşt inancında da ölü yakılırmış.

Page 71: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

70

İlkel toplumlar, çok tanrılı dinler döneminde toplumu yönetenlerin veya inanç öncülerinin cenazeleri görkemli törenlerle tepelerin, dağların başlarına gömülürlerdi. Yılın belirli günlerinde bu mezarlar kurbanlarla ziyaret edilir, dileklerde bulunulurdu. O dönem Ölünün eşyaları da cenazeyle birlikte gömülürdü. Cenazenin gömüldüğünde davar kesilir ve ölü aşı yapılırdı. Üçüncü, yedince ve kırkıncı günlerinde de ölü aşı yapılırdı. Ölü aşı'nda erkekler traş olmazlar, kadınlar siyah bağlarlardı. Ölünün evinde kimi zaman üç gün, kimi zaman bir ay yas törenleri sürerdi. Yas törenlerinde ölünün elbiseleri bir bohça içinde meydana konulur, üzerine ağıt yakılırdı.

Doğu'da ve Ortadoğu'da yaygın olan çok tanrılı Şamanizm, Budizm, Zerdüşt vb. dinlerin izleri Anadolu'nun halk kültüründe ve inancında görülmektedir.

Malatya Yeşilyurt, Akçadağ ve Doğanşehir ilçesinin 40 köyünde de ölü kaldırmayla ilgili araştırma yapmıştık. İşte o araştırmadan bazı pasajlar:

"Bir kişi Ölünce ilk önce bir bez parçasıyla çenesi bağlanır böylece ağzı kapatılmış olur. Sonra don kazanı denilen büyük bir kazanda su ısıtılır. Kefen olarak diz kapağına inen kıyamet gömleği, onun üstüne baş ve ayak uçlarına kadar uzanan ikinci bir gömlek, en üste de baş ve ayak uçlarından bağlanacak üçüncü gömlek hazırlanır.

Bu hazırlıklar yapılırken, kadınlar da cenazenin etrafında ağıt söyler. Diğer bir grup erkek de mezar hazırlıklığım yapar. Hazırlıklar tamamlanınca, cenaze yıkanmak üzere hazırlanmış bir geniş tahtanın üzerine getirilir, ılık suyla yıkamr, kefenlenerek tabuta konulur. Cenaze omuzlara alınarak erkekler önde, kadınlar arkada topluca mezarlığa götürülür.

Geçmişte kimi aileler, mezara cenazeyle birlikte yatak, kilim, halı gibi -eşyaları da korlarmış. Ancak bu uygulama çoktan kaldırılmış. Cenaze, mezara konulur, üzerine taş veya kalın tahta parçaları kapatılır ve toprakla Örtülür. Bu cenaze

Page 72: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

71

gömme töreninden sonra cenaze sahibinin evine dönülür ve baş sağlığı dilenir. Ölünün elbiseleri, bir bohçaya konulur; başsağlığına gelenlerin önün de açılır ve ağıt söylenir. Ağıtı genellikle kadınlar söyler. Bu işlem ortalama olarak yedi günsürer. .

Ölünün evine komşuları tarafından bir hafta yemek getirilir. Ölümden üç gün sonra ölü sahibi tarafından bir davar kesilerek aş yapıhr. Buna yörede "Ağız açma" denilir. Kimileri de ölünün yedinci gününde aş yapar. Genellikle tüm ölülerin kırkıncı gününde aş yapılır, buna "kırkını çıkarma denilir. Bu aştan ölünün mezarına mutlaka bir pay (pilav, et, ekmek vs.) götürülerek mezarın üstüne konulur.

Gerek ölüm yıldönümlerinde, gerekse kutsal günlerde (Kurban Bayramı, Şeker Bayramı, Aşure ve Hıdırellez Günü veya kendi düğünlerinde) her aile kendi ölüsünün mezarım ziyaret eder, mezarın üstüne türlü yiyecekler bırakırlar. Bu tür yemekler ölünün payı sayılırmış. Bu payı alıp yiyen kişi veya hayvan sevap kazanırmış.

Kimi aileler de her cuma akşamı, ölü payı adıyla (yağlı ekmek, helva, hedik ve benzeri) pay dağıtırlar. (2)

Erzincan ve yöresinde yapılan araştırmanın ölü ve ölümle ilgili inanç buluntuları:"Ölen kişi ruhunu gülümseyerek ve azap çekmeden teslim ederse cennete gider; azap çekerek ve bağırarak teslim ederse ameli iyi değildir.Gözleri açık olarak ölmüş kişi, bir yakınma hasret gitmiştir. Ölmüş olan kişi erkekse suyu dışarıda, kadınsa içeride ısıtılır. Ölüyü yıkamak için hazırlanan su ile el-yüz yıkamak iyi sayılır. Ölen kişinin cesedinin şişmemesi için karnının üzerine bakır kap, demir, kullanılmamış sabun ve bıçak konulur .Ölünün günahlarını hafifletmek inancıyla ıskat (devir) yapılır. Cenazenin fazla bekletilmesi İyi sayılmaz. Cenaze ne kadar çok bekletilirse o kadar azap çeker.Ölünün arkasından bakmak iyi değildir.

Page 73: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

72

Ölü evinden çıkan kimsenin direk evine gitmesi iyi değildir. Cenaze erkekler tarafından mezarlığa gömülürken kadın ve çocukların evde kalması iyi sayılmaz.Ölü mezara konulurken toprak atmakta kullanılan küreğin yere bırakılmadan el değiştirmesi uğursuzluk sayılır. ;Yeni gömülen ölünün mezarı başında, ilk akşam, ateş yakılır. Ölen kişinin ruhunun evini kontrole geldiğine inanılır ve ölü evinde 7 gün lamba yakılır.Torununun torununu gören kimse cennetliktir.Ölü evinde ekseriye 3 gün yas tutulur. Yas günlerinde ölü evinde yemek pişmez. Komşular tarafından yemek getirilir. Baş sağlığına gelenler de bu yemeklerle ağırlanır. Ölü evinde belli bir müddet radyo, teyp vb. şeyler çalınmaz, traş olunmaz, komşularda da çamaşır yıkanmaz. Ölümün üstünden bir bayram geçinceye kadar ölü evinden izin alınmadıkça düğün ve benzeri eğlenceler yapılmaz.(3)

Bayburt'un HamzaÖzü Köyü'nde ölümle ilgili uygulamalar:"... Can çekişmesi uzayan ve acı çeken hastaların ayaklarının altına bal sürülürse, onun kolay ve acı çekmeden öleceğine inanılır...Ölümden hemen sonra, yatağından alınarak Hak döşeği denilen bir yere, sağ yanı kıbleye gelecek şekilde uzatılır... ölünün üzerinde bulunan elbiseler, makasla kesilerek çıkartılır. Çenesi bağlanır, kollan ve bacakları düzeltilir, ayak başparmaktan bağlanır. Üzerine bir çarşaf örtülür. Karnının üzerine şişmemesi İçin bakır bir kap konur...

Erkek ölünün yıkama suyunun dışarda kaynatılmasına karşın, kadın ölünün yıkama suyunun evin içinde kaynatılmasına çalışılır ve kadın ölü mutlaka kapalı bir yerde yıkanır.

Erkek kefeni beyaz, kadın kefeni renkli (sarı, kırmızı, yeşil, mavi vb.) bezden yapılır. Ayrıca kadın ölünün başına

v • ...... . J r. n ■ V:"' - 1 r:,

Page 74: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

73

yazma bağlanır. Mezarın başında, ölünün gömüldüğü günün akşamından itibaren üç akşam ateş yakılır...

Cenazenin çıktığı evde ölümün olduğu oda, üç gece sabaha kadar aydınlatılır. Herhangi bir nedenle, o evde kimse oturmasa dahi, ölünün son nefesini verdiği oda yine de aydınlatılır. ,

Komşular, ölümden sonraki üç gün süresince ölü evine yemek götürürler. Ölenin erkek yakınlarım, hangi komşu o gün yemek verecekse, kendi evine davet eder, ölenin kadın yakınlarına da üç gün süresince komşular tarafından yemek gönderilir. Yas süresince, eğlence yapılmaz, Öleninyakınlarının yanında radyo veya televizyon açılmaz, müzik dinlenmez...

Ölenin erkek yakınları, yas süresince sakal traşı olmazlar. Yasın bitiminde, komşular tarafından berbere götürülerek traş ettirirler1' (4)

Akçaeniş Tahtacılarında ölü gömme geleneği:"Köyde ölü gömme geleneğini ilk ve son aşama, ya da hazırlık ve gömme aşaması olarak iki kısma ayırmak mümkündür. Ölümün olduğu andan başlayarak, cenaze namazının kılındığı ana kadar olan işlemleri ilk aşama ya da hazırlık aşaması, cenazeye namazından sonra yapılan ve ölünün gömülmesini de kapsayan işlemleri ise son aşama ya da gömme aşaması olarak görebiliriz.

Köyde herhangi bir ölüm olduğunda gömme geleneğiyle ilgili ilk aşama ya da hazırlık aşaması başlar. .Ölüm akşam vaktine doğru olmuşsa,- ölünün gömülmesi ertesi1 güne bırakılır. Buna, "ölünün gecelemesi" denilir, "ölünün gecelemesi"nin gerektiği durumlarda, köyde o anda bulunan "zakir'ler sabaha kadar saz çalarak beyitler okurlar. Evdeki herkes ağlar. Bu arada ölünün konulması için üç katli kefen alınır. Bir yandan ölüye göre kefenin hazırlanmasına başlanılırken, bir yandan da ölünün ne zaman gömüleceği kararlaştırılır. Ölü, evde elbiseleri tamamen çıkarılarak, kefene

Page 75: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

74

konulur. Üç katlı kefenin iki katı, ölünün boydan boya ve enden örtülmesini sağlayacak şekilde kesilir. Ölüyü tamamen Örten iki katlı ve dış kefen olarak niteleyebileceğimiz bu kefenin altına, "yakasız gömlek" denilen ve ölünün boydan boya örtülmesini sağlamayan, bir kefen daha konulur. Ölünün başını açıkta bırakan ve yakasız bir gömlek olarak gövdesini saran iç kefenin uzunluğu, boyundan dizlere kadardır. Ölünün "yakasız gömlek" adı verilen bu iç kefenine, onun cinsel organını da örttüğü için, "sır örtüsü" de denilir.

Ölü yıkandıktan sonra ilk önce iç çamaşırı olan atlet ve donu, daha sonra da sonra pijaması giydirilir. Ölünün ayağına çorap giydirilmesi ise hiçbir zaman unutulmaz, ölüye en son olarak da elbiseleri giydirilmektedir. Ölü yıkamldığı yerde giydirildiği gibi, bazan "sal ağacı"nda da gİydirilebilir.

Bundan sonra sıra "veda ziyareti"ne gelir. Akrabaları, arkadaşları ve tanıdıkları ölü ile vedalaşır ve helalleşir. Küçükler ölünün sağ elini öper. Yaşıtları ile büyükleri, ölünün yanağının dudakları ile birleştiği kısmı önce sol, sonra sağ ve bir kez daha soldan "ya Allah ya Muhammed, ya Ah" diyerek öperler. Kefen ayak ile baş kısmından bağlanır, "sal ağaçı"nın kapağı kapatılır ve "sal ağacı", dışardan "yeşil" renkli bir "sal örtüsü" ya da bir battaniye ile sarılır.

Mezarın derinliğinin belirlenmesinde ölen kimsenin cinsiyeti son derece önemlidir. Çünkü mezar, ölü erkek ise yerden göbek hizası derinliğinde, kadın ise gögüs hizası derinliğinde kazımlacaktır. Mezara ölü, baş tarafı batıda ayak tarafı doğuda olmak üzere konulur. Sağ tarafa hafif döndürülerek yönünün kıbleye gelmesi sağlamr. Kıble tarafında kalan bölüm 30-40 cm. toprak altında içeriye doğru kazılır. İçeriye oyulmuş bu bölüme "sapıtma" ya da "koytan" denilir.

Akçaeniş Tahtacılarında Ölü gömme geleneğini "yemek geleneği" izler. Ölüm olduğunda hemen bir "kurban tığlamr'Vkesilir. (5)

Page 76: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

75

Dr. Yaşar Kalafatın Türkiye'nin değişik coğrafibölgelerinde Ölüm geleneği üzerinde yaptığı araştırmada, ... Bafa'da definden sonra mezar kapatılırken toprak atılan kürekelden ele alınmaz, yere atılır ve yerden alınır

K a h r a m a n m a r a ş ’ta cenaze evden teneşir de çıkarılmaz ise, bir kişinin daha öleceğine inanılır Ayrıca cenazenin yıkandığı yere bir kap bulgur, bir baş soğan konulur

W 1?'k S i n a 'd a cenazelerde kadınlar ağıt yakarlar. Kabrinbaşında ilk üç gün ateş yakılır. . .

G azian tep 'd e ölen kadımn ellerine ve saçlarına kına

yakÜir' Çankırı'da cenaze defnedilirken, kefene yağmur düşmesi halinde cenaze için hazırlanan kefenin bir parçasının akarsuya atılması gerektiğine, aksı halde kuraklık olacağın

Ç ekerek-Ad apazarı’nda cenaze evinde uç gundevamlı lamba yakılır.

A n k a ra -B e y p a z a rı ’nda ölü kaldırıldıktan sonra yıkandığı yerde gece sabaha kadar mum yakılır.

Antalya'da "kabir kaldırma" yapılır.Erzurum'de mezar ziyaretlerinde, mezar taşlan ve

toprağı ̂ urcogr(̂ asımll degişik bölgelerinde sık sık tanık-olunan uygulamalardan biri de "Mezar Kaldırma dır.Kayserinin Sanz, Antalya, Sivas, Tunceli, Kars vb. ilhamköylerinde mezar kaldırma geleneği uygulanmaktadır, ilkbaharın sonlan ve Haziran ayı içinde köylüler toplanırlar. Her aile çeşitli yiyecekler getirir, kurbanlar kesilir Mezarlıkta kazanlar kurulur, aş yapılır. Gençler, kadınlar, kızlar susu giysilerini giyerler. Her aile, kendilerine ait mezar arın onarılacak yerlerini onarırlar, otlarım temizlerler. Mezarların baş uçlannda eğer yoksa birer taş dikerler. Hazırlanan aşı

Page 77: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

76

yerler, artanı da mezarların üstüne bırakırlar. Topluca dua eder ve köylerine dönerler.

Ağıt: İlkel toplumlardan günümüze değin ölüler üzerine ağıt yakılır. Genellikle kadınlar ağıt yakarlar. Kimi zaman ölüye ağıt yakma da ustalaşmış kadınlar çağılır. Ölü evinde kadınlar toplanırlar, ölünün elbiseleri bir bohçanın içinde orta yere konulur; Önce Ölünün yakınları (anası, bacıları, karısı, gelini vb.) ağıt yakmaya başlan ölünün elbiseleri sırayla elden ele dolaşarak ağıt yakma sürdürülür. Ağıt genellikle ölüm nedenine göre (ecel, kaza, öldürme vb.) göre biçimlenir.

Soğukta ölenlerin ağıdı:"Gene uğru kış geliyor Görmeyene hoş geliyor

. Şu Sivas'a giden kağnı Dolu gidip boş geliyor

Sivas'tan, Sarıkamış'tan Yatamıyom kara düşten Hastam zayıf arabacı Yavaş indirin inişten

Aziziye baba yurdum Kafkasya'ya tabya kurdum Benim korkum Ruslar değil Karakışa kurban verdim."

Çocuğu olmayan ağıt:"Katmıyorum ölünüzü Bilmiyorum birinizi Diyarbakır'da ölenim Emmimoğlu Melik Gazi

Page 78: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

Meğer vezir ölmüşümüş Ölmez deyin avuturlar Gün gelince çatal damın Kazma ile dağıtılırlar

Gel ağlayarak bacım Hürü Kuru yerden yer istiyor Oğlu yok yüreği yangın Çobanlardan kar istiyor.

Namus için ölenin ağıtı:İşte geldim mezerine Ağlıyorum üzerine Emmilerim düğün kurmuş Adana'nın pazarına

Şu işliği görüyon mu Bedenine dar geliyor Benim için öldürdüler Namusuma ar geliyor

Yanıyorum yanıyorum Gökte bulut dönüyorum Nereden bir atlı çıksa İnce Hacı'm sanıyorum

Düşman gelir katar katar Hacı'm kolun bir hoş atar Altıpatm topu dönse Hacim bir orduya yeter" (7)

Page 79: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

78

Başkaldırıda ölenin ağıdı:"Kırlangıç yapar yuvayı Çamır sıvayı sıvayı Bana ince Mehmet derler Zalim beylerden dolayı

İnce Mehmet Akgöbekten gürledi Jandarmalar kulak verip dinledi.On yedi kurşunu yedi ölmedi Tut elimden ince Mehmet gidelim Dağlar nidelim.

Demiri dövdüren tavdır Çakmağı yandıran kavdır Dayan İnce Mehmet dayan Bugün döğüşecek çağdır.

Jandarmalar bölük bölük geldiler Akbağrımı delik delik deldiler.Cesedimi meydanlara serdiler Tut elimden İnce Mehmet gidelim Dağları nidelim"

Çok Tanrılı (Şamanizm, Zerdüşt, Budizm vb.) dinlerin ölü (cenaze) kaldırmadaki inanç geleneklerinin kalıntı ve izlerini Anadolu'nun bu günkü uygulamalarında da görmekteyiz.

Page 80: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

79

Kaynak:1) Prof. Dr. A. Kadir İnan, Makaleler ve İncelemeler II, Sf: 209-2502) H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Anadolu Kültür Kesitinden Bir Kesit Balıyan,

Sf: 162-164, Kürecik: Sf: 1353) Doç. Dr. Abdnrrahman Küçük, HI Milletlerarası Türk Folklor Kongre

Bildirileri, Sf: 2504) Alpaslan Santur, Türk Halk Kültüründe Derleme 1991, Sf: 105-1105) Dr. İsmail Engin, I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel

yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu, Sf: 37-446) Dr. Yaşar Kalafat, İslamiyet ve Türk Halk İnançları, Sf: 23-587) Ahmet Z.Özdemir, Öyküleriyle Ağıtlar, S f 43-134-1478) Mehmet Bayrak, Eşkıyalık ve Eşkıya Türküleri, Sf: 181

Page 81: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

80

KURTLARIN AĞZINI BAĞLAMA:

Kurt yırtıcıdır. İçine daldığı davar sürüsünün tümünü parçalamaya ve öldürmeye çalışır. Kırsal kesimde (dağlık bölgelerde) yerleşik olan köylüler özellikle davarcılıkla uğraşırlar. Davarlarını hastalıklara, hırsızlara, yırtıcı hayvanlara karşı korumak için kimi önlemler alırlar. Hastalık için veterinere başvurulur ve ilaç alınır. Hırsızlara karşı köpek beslenir, kapılar kilitlenir. Kurtlara karşı önlem almak oldukça zordur. Çünkü hayvan sürüleri yaylaklarda çok geniş bir alana serpilerek yayılırlar. Çoban köpekleri, bunca geniş alanı koruyamadığı gibi, bazen de kurtlara güçleri yetmemektedir. İnsanlar güçlerini aşan kurt sorununa binlerce yıl önce, çözümler aramışlar. Kurtların ağzını bağlamada karar kılmışlar. Sonunda kurtların ağzı bağlanacak ama nasıl? Manevi bir güçten yardım beklemekten başka çözüm de bulamazlar. Koşmuşlar derin hocaların, dedelerin, şıhların yanına. Kimileri muska yazmış, kimileri bıçağın ağzını kapatarak kurtların da ağzını kapattığını söylemeyi yeğlemiş.

Kurtların ağzını bağlamayla ilgili uygulamaların, Anadolu'nun her tarafinda çakıştığım sözlü anlatımlardan ve yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.Bu konuda Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Sivas bölgesinde bir araştırma yaptık. Araştırmanın Malatya'yla ilgili olanından bir kaç örnekle yetineceğiz:

Yeşilyurt ve merkez ilçeye bağlı Deveci köyü ile Molikan köyü sakinlerinden sözü dinlenir biri olan Omraş (Ömer Ağa) anlattı.

"Bizim köyler göçerdir, davarcılıkla uğraşırlar. Her köyde üçyiiz-dörtyüz koyundan oluşan beş altı sürü çıkar, ilkbaharda Meydan Yaylası'na,. Uzun Pınar Yaylası’na ve Mendol Yaylası'na çıkarız. Sonbaharın son aylarında tekrar ovaya ineriz. Dağlar kurtlarla doludur. Bir sürüye daldıklarında eğer yetişilmezse tümünü boğarak, parçalayarak

Page 82: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

I

öldürürler. Yaylaklar geiıiş, çobanların ve köpeklerin sürüyü kollaması oldukça zor. O nedenle yaylaya çıkmadan önce sürü sahipleri eli ve nefesi keskin hocalara gideriz. Hem muska yazdırırız, hem duayla bıçak ağzı kapattırırız. Bü muska ve bıçaklardan birer tanesini muşambaya sararak sürüden bir koyunun boyununa, asarız. Diğer muskaları ve bıçakları da sürülerin yayılacağı alanda ayak değmemiş kayaların altına koyarız.

Çoban köpeklerimiz cins ve yavuzdur. Bilmiyorum köpeklerin korkusundan mı yoksa muska ve bıçağın tesirinden .mi, kurtlar eskisi gibi saldırmıyorlar. Gerçi arasına kurtların sürülere daldığı olmuştur ama fazla zarar verememişlerdir. 11 . '

Doğanşehir ilçesine bağlı Geller (Koçderesi) Köyü'nde Hami Hümmet anlattı:

"Bizim köy dağbaşı, ekime elverişli arazi hiç yok. Tüm geçimimiz hayvancılıktır. Her evin 40-50 koyunu olur. Birleştirilerek sürü oluşturulur. Kimileri de tekbaşına davarlarım güderler. Köyün her tarafı dağ ve kayalıktır. Kurtların tam barındığı yer. Yıl olmaz ki her evin davarından en az birkaç tanesi parçalanmış olmasın. Bazen köpekler de yetersiz kalıyor. Olaki faydası olur diye biz de adı derine çıkmış hocalara gideriz. Nefesi keskin dedelere, ermişlere gideriz. Muska yazdırırız, bıçak okuturuz. Muskaları ve bıçakları davarlann boynuna asarız. Bir kısmını davarların yayıldığı yaylaklarda kayaların dibine koyarız. Bazen de su okutarak yaylaklara serperiz. Bu yaptıklarımız çaresizliktendir. Büyüklerimizden öğrendik, faydasmıda fazla görmedik."

İnsanoğlu İnançla duayla kurtların ağzını bağlamaya çalışıyor. Ancak kurtların böyle inançları olmadığından onlar bıçağın ağzı kapalı da olsa, açık da olsa hiç etkilenmiyorlar. Fırsat buldukça hayvan sürülerini yok etmeyi sürdürüyorlar.

81

Page 83: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

82

Kurtların ağzım muskayla, bıçakla veya başka yöntemlerle bağlama uygulamaları, günümüzde de Anadolu'nun her yerinde görülmektedir.

YATIRLARIN SAVAŞ SÖYLENCESİ:

Yıl 1940, İkinci Dünya Savaşı'nın (2, Paylaşım Savaşı) başlangıcıydı. Henüz köylerde radyo yaygın değildi. Köylüler, günlük gazetelerden habersizlerdi. Onlar, ancak kulaktan kulağa ulaşan sözlü haberlerle bilgileniyorlardı.

Savaş hazırlığı için o günlerde köylerden güçlü ve genç atlar toplamyordu. Genç ve orta yaş kuşağı da askere çağrılıyordu. Bu hazırlıklar ve haberler, köylerde herkesi korkutuyordu. Bundan etkilenen Pâre (Emine) sık sık Kalender Hoca'ya gider; gördüğü rüyaları, hayalinde canlandırdığı saplantıları ona anlatır ve sorular sorardı.

Pâre (Emine) I. Dünya Savaşı'nda eşini kaybetmiş, bir oğluyla evin deliğinde kalmış. Yaşamlarım sürdürmek için gece gündüz didinmiş, kırlardan kenger, ot, yemlik toplayarak aş etmişler.. Saf ve dürüst karaktere sahip olan Pâre, sözünü esirgemeyen, son sözünü önceden söyleyen, bir yapıda ve inançlı bir kadındı. Nerede bir kaya, iri bir ağaç ya da türbe görse hemen ona sarılır ve öperdi. Giysisinden bez, iplik kopararak oraya bağlardı. Sinirleri gerildiğinde de ziyaret, inanç dinlemeden ağza alınmayacak küfürler ederdi. Bu Özellikleri nedeniyle köylüler ona "Pâre" adım takmışlar, öyle anılıyordu.

Savaş söylentilerinin korkusuyla Pâre yatırlara (ziyaret) gidiyor, bez, iplik bağlıyor, oraya ekmek, bulgur, hedik bırakıyordu. Yaşlı kimi görse içini dökerek "Bir tek oğlum var. Acaba onu savaşa götürürler mi?" diye soruyordu.

Beydağı'mn bir kolu, Yeşilyurt ilçesinden Adıyaman'a doğru uzamr. Karşı tarafta (Batı) Akçadağ'ın bir koluda Kahraman Maraş'a doğru uzanır. İkİ dağın ara yerindeki

Page 84: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

ovanın genişliği 35 km’dir. Ovanın orta yerinde akan Sultan Suyu adındaki çay, ovayı ikiye bölmektedir. Sultan Suyu nun batısında yerleşik köylerin bir bölümü Türkçe konuşurlar. Bu köylerden biri Karatezi Köyü'dür. Köyün alt tarafindakı tepenin üzerinde "Terzi Koca" ziyareti bulunmaktadır. Orasıyöre halkının ziyaret yeridir. .

Sultan Suyu'nuıi doğusunda kalan bölümünde yerleşik köyler ise Kürtçe konuşurlar. Onatlı Köyü'nün üst tarafında bulunan bir yüksek tepenin üstünde "Divan Dede" ziyareti bulunur. Pâre, 70 yaşındaydı, dünyanın bu ovadan ve dag eteklerine yerleşik bulunan köylerden ibaret olduğunu biliyordu. Savaşların burada yerleşik Kürt ve Türk köylerinin arasında olduğunu sanıyor ve "Kocamı budar oldurdu, oğlumu da öldürecekler" diye beddua ve küfür ediyordu. Usunda canlandırdıklarını o hep gerçekmiş gibi anlatırdı. Kimi görse, "Bu gece Divan Dede ile Terzi Koca ziyaretleri arasında savaş başladi. Birbirine gülle (top mermesı) atıyorlardı. Terzi; Koca kafasını eğerek mezarına kaçtı. İnşallah bizimkiler kazanacak, savaş bitecek. Savaş, bitinceye kadar oğlumu dışarı çıkarmam. Seferberlikte de yine Divan Dede ile T era Koca* mil birbirine gülle attıklarım görmüştüm. Molla Hüseyin'e anlattım. Bana yine sular bulandı, deliliğin tutmuş diye güldü. Bir oğlum var, onun ölüsünü göreyim kı Divan Dede ve Terzi Koca savaşıyorlardı, birbirine gülle

83

atıyorlardı" i A, , . ,Emperyalist ülkeler, 1950 li yıllarda Doğu Akdeniz e

egemen olmayı ve Kıbrıs Adası’nı denetim altında tutmayı amaçlamışlardır. Kıbrıs, Türkiye açısından siyasal ve güvenlik yönünden önemlidir. 1957'de dış kaynaklı ve sıyası amaçlı tahrikler sonucu Kıbrıs'taki Rumlarla Türkler arasında bir çatışma başlatıldı. Bu çatışma Türklere / yönelik toplu katliamlara dönüştü. Yunan destekli milis güçlen bir yandan azınlıkta olan Türkleri göçe zorluyordu, bir yandan da katliamlarım sürdürüyorlardı. Katliama dönüşen çatışmalar

Page 85: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

84

1974 yılına kadar sürdü. Siyasal girişimler gittikçe sonuçsuz kalıyor ve askeri çözüm yöntemine başvurma önerileri ağırlık kazanıyordu. Ve sonunda korkulan oldu.

1974 yılının 20 Temmuz günü Türk askerleri, denizden ve havadan Kıbrıs'a çıkartma yaptılar. Askeri çıkartma başarıyla sonuçlandı. Kökten dinciler, bu askeri başarıyı hemen kendi lehlerine dönüştürmeye çalıştılar. Bilimsel ve siyasal bilinçten yoksun ve dinsel inançları güçlü olan bu insanlara, "Bu başarı askeri gücün değil, Anadolu'daki din ulularınındır. Onlar Kıbrıs'a giderek gavurlara karşı durmuşlardır. Bu nedenle gavurların silahları patlamamıştır. B Öylece Anadolu Evliyaları Türk askerlerinin Ada’ya çıkmasına yardımcı olmuşlardır." söylencesiyle insanları koşullandırmaya yöneldiler. Bu yönde onlarca söylence (masal) uyduruldu. Bu söylencelerden bir kaç örnek:

"Asker elbiseli bir Albay, eski Malatya'ya (Battalgazi ilçesi) geldi, bir koç alarak Ah Baba Ziyareti'ne kurban etti. Bu albayı kimse tanımıyordu. MalatyalI da değildi. Kendisine sordular o anlattı: Kıbrıs çıkartmasında ben uçak pilotuydum. Havada benzinim bitti, ya Rumların içine İnecektim, ya denize düşecektim. Tam o sırada yeşil sarıklı biri uçağın içinde göründü. Korkma savaşı kazanıncaya kadar benzinin bitmeyecek, bombardümana devam et dedi. Benzinim tükendiği halde, benzinsiz akşama kadar savaşa devam ettim. Askerlerimiz kazasız-belasız adaya çıktılar. Sen kimsin diye sordum. Ben eski Malatya'da bulunan Ahbaba ziyaretindeki Ah Baha'yım dedi ve kayboldu. Savaşı onun sayesinde kazandık. Bu kurbanı onun için kesiyorum" dedi.

1987'de Bingöl'ün Sancak Bucağı’na bağlı Karapınar Köyü’ne gitmiştik. Karapınar Köyü, Alevi-Sünni karışımı bir köy. Ay m ’ söylenceyi orada da dinledik. Köyde "şıh" diye anılan bîri anlattı. "Kıbrıs çıkartmasında uçaklardan birinin benzini biter. Tam o sırada Sancak Bucağı’nm kuzeyindeki tepede bulunan yatırın sahibi Şeyh Efendi yeşil sarığıyla uçakta

Page 86: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

85

görünür. Benzinin yeterlidİr, devam et der. Pilot albay, benzini bitmiş uçağıyla günboyu uçarak düşmanın üstüne bomba bırakır. Savaş bittikten sonra o albay askeri elbiseleriyle Sancak'a gelir, yatırı sorar, bir tosun ve bir koç alarak, Şeyh Efendi'nin türbesine kurban eder."

Aynı köyden Alevi inançlı Aziz Baba "Şeyh Efendi Kıbrıs'a uçak ve tanklar gitmeden önce gidip katliamları niye durdurmamış. Uçaklar, gemiler ve tanklar Kıbrıs'a çıktıktan sonra mı kerametini gösteriyor" deyince sohbette bir soğukluk, bir durgunluk ve bir suskunluk başladı.

Darende'nin yakınında "Somuncu Baba" türbesi bulunmaktadır. Türbenin yanındaki su kaynağında da balık bulunur ve bu balıklar kutsal sayılır. Kıbrıs Çıkartması sırasında kaynaktaki balıklar birdenbire kaybolurlar. Bir müddet sonra balıklar tekrar görünürlen ama hepsinin üstü kanlıdır, "Bu balıkların hepsi Kıbrıs'a gitti. Orada Türk askerleriyle Rum askerlerinin ara yerinde kaldılar. B öylece Türk askerleri zarar görmeden Kıbrıs'a çıktılar." söylencesi yaygınlaştırılmıştır.

Bu söylencenin benzerini birçok yerde dinledik. İlkel ve çok tanrılı toplumlann mitolojisi incelendiğinde tanrıların birbiriyle çatıştıklarına tanık olunur. İ.Ö. Pers inancına (Zerdüştliğe) göre dünyada yaşayanlar ya İyilik Tanrısı Abura Mazda'mn ya da Kötülük Tanrısı Alıriman'ın etrafında toplanmışlardır. Bu Tanrıların da birbirleriyle sürekli çatıştıkları belirtilmektedir. ( 1 )

Bereket Tanrısı (Bulut, yağmur, şimşek) olarak bilinen Baal ile Denizlerin-Irmaklarm Tanrısı Yariı-Nahar arasındaki kavgamnda uzun yıllar sürdüğü anlatılır. (2 )

Akad ve Ugarit mitoslarında, Gök-Tanrı Anüs, Babası Alalus’u tahttan indirir. Sonra kendi oğlu Kumarbis de babasını yani Anus'u tahttan indirir.. Aralarındaki kavga uzun yıllar sürer. Daha sonra Fırtına Tanrı'sıyla kavgaları devam eder. (3)

Page 87: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

86

Yatırların ve tarikat şıhlannın böyle kerametlerle savaşlara katılma inancı, çok Tanrılı dinlerin kalıntısıdır.

Kaynak:1) S.H. Hooke (Çev.' Alâeddin Şenel), Orta Doğu Mitolojisi, Sf: 142) S.H. Hooke (Çev. Alâeddin Şenel), a.e.g., Sf: 993) S.H. Hooke (Çev. Alâeddin Şenel), a.e.g., Sf: 114

Page 88: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

87

HAŞAN BASRİ (KORUCUK) ZİYARETİ:

Korucuk Köyü Malatya'ya 25 km uzaklıktan olup, Fırat Nehri'nin kenarında kurulmuştur. 40 hanelidir. Korucuk Köyü'nün bitiğişinde ve Fırat'ın kenarında "Haşan Basri" adıyla anılan bir yatır bulunur. Halk arasında "Korucuk" diye anılır. Köyün adı da oradan alınmıştır.

Haşan Basri Yatın ile ilgili yaygın söylenceye göre, peygamber zamanında yaşamış, Hak'ka yürüdükten sonra Fırat suyuyla buraya gelmiş.

"Ben su ile geldim, su ile tekrar gideceğim" demiş. Fırat Nehri ile yatırın arası 10 metre kadar, kimi zaman nehrin suyu çoğaldığında yatıra kadar yayılır. Köylüler yatın "su götürdü, götürüyor" diye meraklanırlar. Yatır yakınındaki tepenin üstüne taşıiımak istenmiş. Ama onun hoşlanmayacağından korkulmuş, el sürülmemiştir.

Haşan Basri Ziyareti'nin (Korucuk) ünü, Malatya, Elazığ, Tunceli, Adıyaman bölgesinde yaygındır. Orası yüzyıllardan beri, adaklarla ziyaret edilir. Getirilen hastaların çoğunluğunu ruhsal hastalar oluşturur. Yatırın üstü yeşil çuha ve kadife halıyla kaplıdır. Hastaların bir gece boyunca orada kalmalarının daha etkili olduğu söylenmektedir.

Fırat üzerine Karakaya Barajı yapılırken. Haşan Basri Yatırı (ziyareti) ile. Korucuk Köyü'nün su altında kalacağı görülür. Bu nedenle Battal Gazi (Eski Malatya) Belediye Başkanı, bu yatırı kendi Belediyesinin sınırları içine’ naklini planlar. Kültür Bakanlığı'na müracaat eder, yoğun uğraşlar sonucunda Haşan Basri Yatırı'nm Battal Gazi İlçesi'ne taşınması iznini alır. Ancak Alevi inançlı köyler yatırın Battal Gazi İlçesi'ne taşınmasına karşı çıkarlar, dilekçeler verilir, ancak bir sonuç alamazlar.

Yatırı yerinden çıkarmak için Malatya Müze Müdürü, Müftü, bir Doktor, Jandarma İl Komutanı, Battal • Gazi

Page 89: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

88

Belediye Başkam ve Kaymakamdan oluşan bir heyet Korucuk'a gider. Beraberinde gerekli araç ve malzemeyi de götürürler. Giden heyetin içinde çalışmaları video'ya alacak birisi de bulunur. Çevredeki köylülerin tepkisi olabilir düşüncesiyle, yatırın 100 metre uzağında güvenlik önlemleri alınır. Heyetin çalışmalarım izlemek isteyen gazeteciler de uzakta tutulur. Heyetin beraberinde sanduka, kefen ve ambülans da götürülmüştür.

İl müftüsü heyete, "Anadolu'da birçok yatırın içinin boş olduğu görülmüştür. Ola ki bu yatırda da birşey çıkmayabilir. Bunu dışarıya sızdırmadan çıkmış gibi işlem yapacağız. Video kaseti dışarıya verilmeyecek, basma sızdırılmayacak. Halk kendi inancına göre değerlendirsin" der. Ancak yatır boş çıkmaz. Orası gerçek bir mezardır. Çıkan kemikler sandukaya konulur. Battal Gazi'de hazırlanan yere taşınır ve kurban kesilerek yeni yerine gömülür. Haşan Basri Ziyareti'ne olan eski ilgi bügün daha da artmaktadır. Ziyarete

- Özellikle cuma, cumartesi ve pazar günleri binlerce ziyaretçi, onlarca hayvan kurban edilmektedir.

Yatırın açılmasıyla ilgili öyle öyküler, söylenceler anlatılmaya başlandı ki, akıl alacak gibi değil. Bu kişiler mezar naklini sanki heyetin İçindeymişler, yatırdan çıkanlara tanıklarmış gibi anlatılıyorlardı. "Önce iki ağızlı kazmayla başladılar. İlk vuruşta kazmanın iki ağzı birden kırıldı. İkinci kazmayı aldılar, o da eğilince mecburen bir kurban kesildi. Yavaş yavaş kazı devam etti. Bir metre derinlikte 3-5-7 yaşlarında üç kız çocuğunun cesedi çıktı. Bu bebekler sanki bir gün Önce gömülmüş gibiydiler. Etleri, yüz güzellikleri, saçları parıl parıldı. Haşan Basri Hazretleri'nin sandukasına yaklaşıldı. Elle üzerindeki topraklar temizlendi, sanduka açıldı. Sandukanın İçinde bembeyaz, ipek kefeni göründü. Kefenin üzerinde yalnızca birkaç damla suyun lekesi vardı. Kefen yavaş yavaş açıldığında görüldü ki, Haşan Basri Hazretleri sakalları göbeğine kadar inmiş, yanakları kıpkırmızı, vücudu

Page 90: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

89

sanki canlıymış gibi duruyordu. Eski kefeniyle birlikte çıkardılar, yeni sandukaya koydular..." Böyle anlatılıyordu. Anlatılanlara yenileri de durmadan eklendiğinden söylence, gittikçe uzuyor ve yaygınlaşıyordu.

Heyetle beraber giden video çekicisi, Dinçer Ergenekon yakın arkadaşımdı. Ricalarımla gizlilik içinde çekilen kasetin bir kopyasını ondan alabildim. Bu kasetten kazıyı başlangıcından sonuna kadar izledim ve inceledim. Yatırın içinde bulunduğu sandukanın tamamen çürüdüğünü, sandukanın içinde bulunanların 1.90 m, uzunluğunda bir kemik iskelet ve ufacık bir kafadan ibaret olduğunu gördüm.

Bu inançtır. Sevilene en iyi sıfatlar, övgüler, beceriler yakıştırılır. Haşan Basri yüzyıllardır halkın inancında saygın yerini almıştır. İnsanlar onu olduğu gibi değil, inandıkları biçimiyle tanımlamaktadırlar.

Page 91: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

90

SİVİLCELERİN TEDAVİSİ:

Yeşilyurt'un Onatlı Köyü, tepenin yamaçlarında ve dere içlerine mezralar halinde yerleşik. Kırlangıç, Doğangeçit (Mamazar), Işıklı (Budalauşağı), Oluklu (Zeydanlı) köyleri de tepenin yamaçlarında ve dere içlerine yerleşik. Bu köyler birbirlerine çok yakınlar. Akçadağ Köy Enstitüsü kurulmadan önce, bu köylerde okur-yazar oranı yok denilecek kadar düşüktü. Ulaşım ve sağlık gereksinimleri ilkel yöntemlerle giderilmeye çalışılıyordu.

Onatlı Köyü'nden Şahhüseyin Şahin, Arap yazışım (eski yazıyı) çok iyi biliyor ve ayrıca yörenin cenazelerini de o kaldırıyordu. Yörede başı, dişi ağrıyan, vücudunda rahatsızlığı bulunanlar onun yanına gelirlerdi. Şahhüseyin Yıldızname denilen eski yazıyla yazılmış kitabım açarak; hastanın ana adının ve adının harflerini yazar, rakamlarla toplama ve çıkarmaları hesapları yapar, sonra hastanın burcunu bulur, muskasını yazardı.

Şahhüseyin'e el ve yüzünde sivilce bulunanlar da gelirlerdi. Şahin, hastanın el ve yüzündeki sivilceleri tek tek sayar, sivilce sayısı kadar siyah arpa tanesini ayırırdı. Arpa tanelerinin üzerine kendince bir şeyler okur, sonra onları bir siyah beze bağlardı. Yine sivilceler kadar siyah arpa tanesini ayırır, onları da bir başka beze kor ve üzerine okurdu, hastaya; "Bu torbayı, ayın ilk göründüğü gece (hilâl biçimi) aya dönüp’ tiç defa "Allah, Muhammed, Ya AH" diyerek; temiz bir akar suyun kenarında toprağa gömeceksin. Şu torbayı da alıp sabah günbş doğunca yüzünü güneşe çevireceksin, üç defa "Allah, Muhemmed Ya AH" dedikten sonra temiz bir akar suyun kenarına gömeceksin..." derdi. Bu işlemler bittikten sonra mürekkeple sivilcelerin . üzerine birer işaret çizer ve "Üç gün yıkamayacaksın. Üç gün sonra siyah bir sabunla veya meşe külüyle temiz yıkayacaksın" öğüdünü verirdi.

Page 92: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

91

Kimileri "Niye siyah arpa, siyah bez ve akarsu?" diye sorduklarında yanıtı şu olurdu: "Arpa, buğdaydan önce insanlara ve hayvanlara ilk inen nimettir. Kara ruhlu cinler, karadan korkarlar ve kaçarlar. Akarsu, cennetten akan sudur, pislik kabul etmez. Kötü ruhlu cinler, temiz ve akar sulardan korkarlar. Güneş Muhammed’in, Ay Ali'nin nurudur. Onlarınnurunun karşısında hastalık, kötülük olmaz..."

Sivilceli hastaların onlarcasımn bu tür tedavi için Şahhüseyin'e geldiklerine tanık olduk. Diyorlardı ki, "inanan ve niyetini bozmayanların sivilceleri kaybolmaktadır."

Tıbbın çok geliştiği çağımızda bile kimi hastaların doktordan sonra tekrar bu tür uygulamalardan medet umduklarını görüyoruz. Bu tür inançlar da çok tanrılı dinlerin kalıntılarıdır. Bu batıl inançların değişimi için toplumda bilimsel eğitim, çağdaş kültür, insanca yaşanır bir ortamın oluşması gerekir...

Page 93: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

92

LODOS'U KARŞILAMA:

Doğanşehir, 1252 rakımlı bir ilçe, köylerinin çoğunluğu dağ eteklerinde yerleşiktir. Kışlan soğuk ve karlı geçer. Kimi zaman nisana kadar yerler karla kaplı kalır. Mart sonunda evlerde hayvan yemi ve yakacak tükenmiştir. Sıkıntılar, sızlanmalar yoğunlaşmıştır. Ümit karlann kalkmasındadır. Güneş ısısı karlan eritmeye yeterli olamamaktadır, bir yardımcıya gereksinme vardır. İnsanlar atalarından süre gelen inançlanndan doğan törelerin, geleneklerin, uygulamaların kurtarıcılığına sığınırlar. Güneyden esen yel'e "lodos" denir. Lodos, insana soğuk gelir ama karın erimesinde etkilidir. Derler ki "lodos kara köz, insana buz gibidir"

Güneş ve lodos Gök Tanrısı'yla ilişkilidir. Birbirlerinin yardımcılarıdır. İnsanların bu güçlere seslerini duyurmaları gerekir. Bu ses, ancak inançsal uygulamalarla duyurulabilir.

Köyde yaşlı bir kadın bir erkek " Yarın rüzgara karşı gideceğiz." diye evleri tek tek gezerler. Kömbe, yağlı ekmek, bolca odun, saman ve burma hazırlanır. O gün öğleye doğru tepsilerdeki kömbeyi tutan kadın ve erkekler önde, diğerleri arkada, karları tepe tepe yüksek bir yere çıkarlar. Çıkışlarında dualar, deyişler, türküler söylenir.

Tepenin başında götürülen odunlar üst üste yığılır, alttan ateşlenir. Alevler yükselince, güney'e doğru kadınlar puşularım, peşkirlerini, erkeklerde mendillerim sallarlar. Götürülen kömbeler, yağlı ekmekler çıkarılır, görevliler tarafından eşit pay edilerek dağıtılır. Ayrılan paylardan biri ateşin yamna bırakılır. Köye dönüşlerinde karın içine dağılarak birbirlerine kar topu atarlar.

Normal olarak mevsimin gereğidir, güneş ışınları ve rüzgar karları eritir. Aylarca kar beyazıyla örtülü olan kara topraklar görünmeye* nevruz ve sümbüller etrafı süslemeye, kuşlar cıvıldaşmaya başlar.

Page 94: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

93

Lodos, kan eritmek için etkilidir, kar kalktığı için insanların yüzü gülmüştür. Ancak Lodos yazın estiğinde başaklar daneye dönüşen ekinler içinde ölüm sayılır. Ekinlerin danesi henüz sütlüdür. Lodos estiğinde, o daneler kurumaya başlar. Böylece verim azaldığı gibi, elde edilen ürünün (danelerin) içi de boştur.

Ekin için yararlı görülen rüzgar, yazın kuzeyden esen serin "poyrazdır. Poyraz, başak veren ekinlerin çabuk kurumasını önler böylece danelerinİn olgunlaşmasına yarar sağlar.

Lodosu çağırmaya (karşılama) yönelik inançsaluygulamalar yıllar öncesinden terkedilmiştir.

V

Page 95: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

BAŞKA İNANÇ MOTİFLERİ:

* Kulak çınlaması, kişinin biri tarafından anıldığı anlamındadır. Sağ kulak çınlarsa sağlık, sol kulak çınlarsa varlık haberi olarak değerlendirilir.

* Kesilen tırnaklar rastgele yerlere atılmaz, toprağa gömülür.

* Kısa boylular fitneci, uzuna yakın boylular safdil, uzun boylular da ahmak olarak kabul edilir.

* Mezarlardaki ağaçların kesilmesi günahtır. Kesenin başına bela gelir.

* Mezarların üzerine basılmaz.* Tahtacılar, Muharrem ayında aynayı ters çevirirler.* Gelin evden çıkınca, baba evinin yakınları gelinin

arkasından gittiği ev aydınlık bulsun diye ayna tutarlar.* Kadınlar erkeklerin önünü kesmezler:* Giyinikken giysilere düğme dikilmez.* Sarılığa yakalanlar mezarlıkların etrafında yedi defa

dolandırılır.* Kurbanın kanı, kurban kesenin ve sahibinin alnına

sürülür.* Soğan kabuğunun yakılması uğursuzluk getirilir:* Boş beşik veya salıncak sallanmaz.* Gelin oğlan evinde attan inerken önünde bardak kırıtır.* Gelin getirilirken babasının evinden kaşık, tabak eşyalar

gizlice alınır ve yolda kırılır. Böylece gelinin kısmeti beraber getirilmiş olur. \

* Gelin getirilirken cesur olsun diye testi kırılır.* üir topluluğa (düğün, eğlence, cenaze vb) çocuk

götürülürse göz değmesin diye alnına kara sürülür.* Yıldız kayması ölümün işaretidir.* Gökkuşağının altından geçenin cinsiyeti değişir.* Yolculuğa çıkanın arkasında duru su atılır.* Ayın ilk görüldüğünde dileklerde bulunulur.

94

Page 96: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

95

* Evin eşiğine oturulmaz.* Leylek ilk geldiğinde bir bez parçası getirir ve yuva

yaptığı yerin altına atarsa; o y ıl düğünlerin çok olacağına, kömür getirirse yangın çıkacağına, buğday başağı getirirse bolluk olacağına inanılır.

* Güvercin kutsal sayılır, eti yenmez, avlanmaz ve yuvasıbozulmaz. ;

* Geyikj ceylan, koyun, keklik uğurludur.* Tavşan uğursuz sayılır.* Köpeklerin uluması uğursuzluk sayılır.* Horozun gece yarısına kadar ötmesi uğursuzluk, vakitsiz

ötmesinin ise havanın değişeceğinin göstergesi inanılır.* Baykuş uğursuz sayılır. Bir evin üstüne konduğunda o evin

zarar göreceğine inanılır.* Yarasa gece öterse cenaze çıkarmış.* Turna görülürse kışın şiddetli olacağına inanılır.* Saksağanın (Ata karga) dam üstünde ötmesi uğursuzluk

getirir.* Domuz ve Kurt uğursuz sayılır.

BÜYÜ:Prof. Dr. S. Veyis Ömek'e göre "Büyünün konusu

genellikle, bu dünya iln ilgili sorunları kapsamaktadır. Büyü başlıca insancıl durum ve eylemi söz konusu etmektedir; "avlanma, balık tutma, ticaret, aşk, hastalık, sağlık gibi doğaya yönelmekten daha çok, insanın doğa ile olan bağına ve bunu etkileyen insancıl eylemlere yönelmektedir.

Büyü, tanrısal alanla ve öte dünya ile çok az ilgilenir. Bilinen yollarla elde edilemeyen şeyleri elde etmek, birisine zarar vermek ya da tehlikeleri uzaklaştırmak ve onlardan korunmak için birtakım gizli kuvvet kullanarak doğayı ve doğa kanunlarım zorla etkileme işlemlerine büyü diyeceğiz" . ( 1)

Evlilikte, gelinin düğününde çiğ et dışarı verilmez. Gelinin, saçı ve iç çamaşırının çatınmamasına dikkat edilir.

Page 97: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

Düğünün eti çiğ olarak dışarı verilirse veya gelinin iç çamaşırı ve saçı dışarı çıkarılırsa büyü yapılıyor demektir.

Evli çiftleri birbirlerinden soğutmak için büyü yapılır. Karşıt olduğu kimselerin ticaretini zarara sokmak, güçlü birini güçsüzleştirmek amacıyla da büyü yapılır. Bu tür büyüye "kara büyü" denilmektedir.

Bir de "akbüyü11 türü bulunmaktadır.. Akbüyü, karabüyünün tersine yapılan kara büyüyü çözmek işlemidir.

Not: Bu bilgiler derlenirken, Prof. Dr. Veyis. Ömek'in Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Bâtıl İnançlar ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkitleri adlı eserinden ve Dr. Yaşar Kalafat, İslamiyet ve Türk Halk İnançları adlı kitabından yararlanılmıştır.

96

Page 98: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

97

İNANÇSIZLIĞIN CEZASI

Balıyan Aşireti, yüzyıllar önce Tunceli (Dersim) bölgesinden Malatya'ya göç etmişler. Malatya'ya ilk yerleşimleri sekiz köyden oluşmuş. Daha sonraları nüfus artışı ve ekonomik nedenlerle yeni yerleşim yerlerini aramışlar. Akçadağ, Doğanşehir ve Yeşilyurt ilçesinin sınırları içine göç ederek 24 köy kurmuşlar. Bu aşiretin sosyal yaşamı acılarla doludur. Bu acılardan birini unutmamışlar, öyküleştirerek günümüze taşımışlar. 160 yıl önce, köyde okuyanın biri (hoca), kur'anm arka sayfasına "Mittike Rume rumi 1254 (1838)'de oldu" diye yazmış. Bu tarihte Balıyan'ın sekiz köyü'nde iki bin insan ölüsünü vermişler. O dönem, dinsel inanç (tarikatlar) etkindir. Bunca insanın ölümüne neden olan salgın hastalığım gözardı ederek; içlerinde inançsızların bulunmasına bağlamışlar. Tanrı tarafından verilen bir ceza olarak algılamışlar ve öyküleştirerek günümüze taşımışlar.

- Anlatılan öykü şöyle:"Balıyan’ın Kırlangıç Köyü'nün halkı, kendi

inançlarının, tarikat yolunun kurallarım yerine getirmiştir. Aşama sırası "Marifet" kapısmdadır. Kendi aralarında tartışıp, marifet kapısında (yolunda) tapınmaya karar verirler. Erkekler sakal bırakacaklar, kadınlar örtünecekler. Az iş, ehlibeyt yolunda çok tapınma. Kışın soğuğunun yerini ilkbaharın güneşi alır. Yaylaya çıkmanın zamanıdır. Çadırlar, göç eşyaları hazırlanır. Almaçayır denilen yaylağa giderler. Yaylanın havası ve suyu soğuk, her taraf çiçek ve yeşilliktir. Çadırlar kurulur, çobanlar davarlarım, çocuklar kuzularım otlatırlar. Erkek ve kadınlar bir yandan ev işleriyle uğraşırlar, bir yandan da "marifet" yolunda tapınmalarına devam ederler. Öyle'süreç gelir kİ, insanlar günün 24 saatini tapınmayla geçirmeye başlarlar. Aylarca süren bu tapınmada, beslenme ve temizlik gözardı edilmiş, hastalıkların alt yapısı hazırlanmıştır.

Page 99: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

98

Bu arada yaz mevsimi bitmiş, Ağustos'un sonlarında ovaya göçmenin zamanı gelmiştir. Kırlangıç Köyü'nün alt tarafında bulunan Sultan Melek bölgesine göçerler. İçme suyu kuyulardan sağlamr.

Kırlangıç Köyü'nün halkı, aylardan beri sürdürdükleri tapınmalarının dozunu arttırarak orada da sürdürürler. Ehlibeyt için zikir çekerler. 6-7 ay besinsiz ve bakımsız tapınmaya dayanmak kolay değil ama onlar dayanmışlar. Ancak hastalık belirtileri yavaş yavaş görülür. Köye göçmek zorunda kalırlar. Ne var ki hastalık mikrobu yakalarını bırakmaz, ölümler başlamıştır. Günde iki üç cenaze çıkar köyden.

Bir yanda artan ölü sayısının verdiği moral bozukluğu, bir yanda "içimizde inançsızlar, kötü yolda olanlar var. Tanrı bizi cezalandırıyor" diyenlerin etkisiyle köylüler birbirlerini suçlarlar. İlginç düşler Ve öyküler uydurulmaya, anlatılmaya başlanır. Günümüze değin geçerliliğini koruyan bir öykü şöyledir:

"Köyün yaşlılarından Memkikel ile Aladdin bir gece aynı rüyayı görürler: İkisi de rüyalarında kısa boylu, çok zayıf, sarı saçlı, saçları dökülmüş, vücudunun her tarafı yaralı," üstü başı yırtık ve bitli bir kişinin köyün alt tarafında bir taşın üstüne oturup kendilerini çağırmaktadır. Gördükleri rüyayı kimseye anlatmazlar. Aradan iki gün geçer. Rüyalarında aynı adam kendilerini yine çağırır. Memkikel ile Aladdin, birbirinden habersiz belirtilen yere giderler, orada rüyalarını birbirine anlatırlar. Tam o sırada rüyadaki adam görünür ve adının "Mıttıke Rume" olduğunu söyler. Bunlara der ki "Benimle köye geleceksiniz. Hiç kimseye birşeyanlatmayacaksınız, yaptıklarıma da karışmayacaksınız."Sözleşerek köye dönerler. Köye varınca Mıttıke Rume bunlardan ayrılarak, bir eve girer. Ertesi gün o evden iki cenaze çıkar.

Page 100: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

99

Mıttıke Rume gündüzleri görünmezmiş. Geceleri köye geldiğinde evlerin kapısı kendiliğinden açılırmış. İçeri girdiğinde elindeki çubuğu kime uzatırsa o ölürmüş. Sırayla köyün evlerine girer çıkarmış. Girdiği her evden ölü çıkarmış

Ölüm öylesine yaygınlaşmış ki, günde onlarca insan ölüyormuş. Mezar kazıcılar artık mezarlıklarda gelmez olmuşlar. Aş kazanları kurulmuş, ağıtlar dağlarda yankılanır olmuş. Ölümlerin arkası kesilmemiş. Sonraları şöyle düşünmüşler: "Ölüm Tann'dan bize verilen cezadır, ağlamak da Tanrı'mn buyuruğuna karşı gelmektir." deyip ağlayıp ağıt söylemekten vazgeçmişler. Bu kez cenazelerini davul-zurna eşliğinde, cirit oynayarak gömmeye başlamışlar. Ancak bu da bir fayda sağlamamış. Kısa sürede ölü sayısı 800'leri geçmiş.

Bunca kayıptan sonra sağ kalan yaşlılar toplanırlar ve beladan kurtulmanın, günahlarının bağışlanmasının yollarını ararlar. Köyün inanç öncüsünün (Seyyidlerin) çağrılmasına karar verirler. Balıyan Aşireti'nin "mürşidi" Hüseyin Doğan Dede'nin ocağıdır. Doğan Dede İse, Elazığ'ın Şıhıs Koyü'nde oturmaktadır. Ulaşım hayvanlarla yapılmaktadır. Üç-dört kişi yola çıkar ve üç-dört gün sonra Büyük Mehmet Dede ile birlikte köye dönerler. Geliş haberleri köye ulaştığında sağlam ve yürüyecek güçte olanlar, Mehmet Dedeyi Kalojik Tepesi'nde kurbanlarla karşılarlar. Mehmet Dede, eskiden tanıdığı kimilerini sorar. Köylüler o kişilerin öldüğünü ve olup bitenleri anlatırlar. O sırada aniden Mıttıke Rume'de görünür. Mehmet Dede ona "Artık yeter, derhal burayı terk et" buyuruğunu verir. Mıttıke Rume "Dedem gideceğim, yalmz 4-5 kişinin daha ölüm emri çıkmıştır, onlar için yapılacak birşey yoktur, diğerlerini de sana bağışlıyorum." yanıtını verir.

Daha sonra Mıttıke Rume Kilise (Onatlı) köyüne gitmek ister. Onu rüyasında gören Aladdin "Ne olur oraya gitme, orada kin'el erim var" der. Bu kez " Budala Uşağı'na gideceğim" der. Bu sefer de Memkikel "Yalvarırim sana, o köyde benim de kirvelerim var, ne olur gitme" diye yalvarır.

Page 101: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

100

Bunun üzerine Mıttıke Rume "Gideceğim yere kimse karışmasın" diyerek aniden kayıplara karışır. Oradan Zeydanlı Köyü'ne gider. O köyde on gün kalır ve orada da 100-150 kadar insan ölür. Daha sonra da Eski Köye gider ve 40 gün kalır. Bu süre İçinde 1000 kişi ölür. Mıttıke Rume seyahatini Adıyaman yönüne doğru sürdürür ve uğradığı yerlerde binlerce insan ölür."Anlatılan öykü böyle noktalanır.

Ne var kİ, 3 Ağustos 1838 tarihli bir belgede bu yıkımın inançsızlıktan değil, "VEBA" salgınından kaynaklandığı görülür. 1836-1838 yıllan arasında Osmanlı Ordusu'nda askeri uzman olarak çalışmış olan Alman Subayı "Helmut Von Maltke" (soma Mareşal rütbesiyle Almanya'nın tanınmış kişilerinden biri olur) iki yıla yakın Malatya, Elazığ, Sivas ve yörelerinde görevlendirilir. Ailesine ve yakınlanna yazmış olduğu mektupları "Türkiye Mektuplan" adıyla yayımlar. Veba salgınıyla ilgili mektuptan bir bölüm:

"... Sivas'ta veba salgım çıktı, orada sıhhi tedbirler alındı. Fakat bizden başka yere sevkedilecek personel ve eşya için beş günlük bir karantinaya karar verildi. Kıtaların sağlık durumu ne kadar kötü olmak mümkünse o kadar kötü. Binlerce hasta, onlardan daha fazla da nekahatte olan var ve hepsi hekimsiz. Bu anda bir harbe kudretimiz hemen hemen yok, askerlerin yarışım yolda bırakacağız:." ( 1 )

Sivas'taki "VEBA" salgım Malatya'ya kadar yayılmış. Tüm askerler hasta, kaçan kaçana... Osmanlı döneminde Sivas ve bölgelerine "Rum ili" deniliyordu. "Mittik" halk arasında adî bilinmeyen salgın hastalığa verilen addır. "VEBA" Sivas'tan çıktığı için "Mıttıke Rume" denildiği anlaşılmaktadır. Keza Sivas'ta veba salgım, Ağustos ayında çıkmış'. Kırlangıç Köyü'nde hastalık Ağustos sonlarında görülmüştür.

Halep Kervanyolu, Kırlangıç ve hastalığın çıktığı köylerin yakınından geçer işlek bir yoldur. Bu yolla Kervanlar

Page 102: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

101

Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Halep, Mekke ve Medine’ye kadar giderler. Sivas’tan kaçan askerler bu yolu izleyerek kaçmışlardır. Veba mikrobunun, kaçan askerler aracılğıyla bu bölgelere yayılmış olması olasılığı çok fazladır. Hastalığın adı olan "Mıttıke Rume" de bu olasılığı güçlendirmektedir. (2 )

Kaynak:1) Helmut Von Maltkc, Türkiye Mektuplan, Sf: 132) HL Nedim Şahhüseyinoğlu, Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kesit

(Balıyan) Sf: 55-56 . •

Page 103: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

102

EVLİLİK ve DÜĞÜN

Dr. Feridun Merter, köy ailesinde 1950-1988 yılları arasında meydana gelen değişmelerle ilgili olarak Malatya'da bir araştırma yapar. Araştırma, Malatya'mn tüm ilçelerine bağlı köylerde hane birimleri seçilerek 2224 aileyle yapılır. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, bu çalışmayı "Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler (Malatya örneği)" adıyla 1990'da kitap olarak yayınlar. Bu araştırmada Malatya'daki evlilikler şöyle anlatılmaktadır: ■

"Türkiye'de evlenecek olan kız ve erkek adaylarının birbirlerini görerek, tanıyarak evlenmeleri kent ekseninden, köy eksenine doğru gidildikçe azalmaktadır. Çünkü kırsal yöre halkı mutaassıp ahlaki standartlara bağlı olduğu için evlilik öncesi ilişkiler uygunsuz bulunur."

"Köylerde evlilik öncesinde açık olarak arkadaşlık etmek mümkün değildir. Buna köy geleneği izin vermez. Ancak köy küçük bir cemaat olduğu için, gençler çeşitli bahanelerle birbirlerini görürler."

"Özellikle kızların evlenme kararında ailenin etkisi daha fazla olmaktadır. Erkeklerin evlenmesinde de, %50 ana- babanın, %13 yakın akrabaların, %7 başkalarının etkisi olduğu, ancak %29'unun kendi kendilerine karar verdikleri tespit edilmiştir."

a) Malatya köylerinde erkeklerin eş seçiminde ve evlilik kararının alınmasındaki etkenler:, t- Ana ve babamn karar vermesi (% 5 4 .6)- Yalnız kendisinin karar vermesi '(% 24.9)- Anne, baba ve kendisinin birlikte karar vermesi (% 20,5)

Tabloda görüleceği gibi erkekler evlenirken, anne ve baba %54.6 oramnda karar sahibidir.

Page 104: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

b) Evlenecek erkeğin, evlenecek kızla, evlilik öncesi görüşmesi, tanışması ve karar vermesi konusunda anne ve

103

babanın görüşü:- Normal karşılarım (% 37.9)- İyi karşılarım ' (% 23.7)- Kötü karşılarım (% 38.4)

c) Evlenecek kızın, evlenecek erkekle evliliköncesinde görüşüp ve tanışarak karar yermesi yönündekız annesi ve babasının görüşü:- Normal karşılarım (% 27.8)- İyi karşılarım {% 23.7)- Kötü karşılarım (% 49.2)

Yukarıda belirtilen tablodaki görüşlere bakıldığında, erkeğin kızla konuşarak evliliğine karar vermesini kötü karşılayanların oram % 38.4 iken; kızın evlilik öncesinde evlenecek erkekle konuşarak evliliğe karar vermesini hoş karşılamayanların oram % 49.2'dir. Evliliklerde, halen anne ve babanın karar sahibi oldukları çoğunluktadır. ( 1 )

Malatya, Akçadağ, Doğanşehir, Yeşilyurt, Arguvan ve Hekimhan'ın birçok köyünde evlilik ve düğünle ilgili yaptığımız araştırmada elde edilen bilgiler şöyle;

"Evlilik görücü usulü ile yapılmaktadır. Kız aynı köyde ise evleneceği erkekle birbirini görürler; birlikte oynarlar v> çalışırlar. Ancak evlilik konusunda konuşarak anlaşmalar, zordur. Yine karar anne ve babalarına ait olur. Erkeğin annesi, kızı beğenmiştir. Kızın annesiyle özel olarak görüşür, kızlarım oğullarına istediklerini söyler. Kızın annesi kızıyla konuşmak, araştırmak için süre ister. Kızıyla konuşur, sonra kocasıyla konuşur. Kızın gönlü varsa, erkeğin annesine haber verilir. Erkeğin babası ve annesi kız evine gelirler; konuşurla^ söz alınır ve öpüşerek ayrılırlar. Birkaç gün sonra, erkeğin babası, bir kaç kişiyle kız evine gelir. Yeniden dinsel kurallara uygun olarak "Allahın emriyle, peygamberin kavliyle, senin kızım B'yi oğlumuz C'ye istiyoruz" derler. Kızın babası da "Allah ne

Page 105: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

104

yazmışsa o olur. Demek ki kızımın kaderini sizin çocuğunuza yazmış." der. Ve Öpüşerek ayrılırlar böylece söz bağıtlanmış olur. Getirilen şeker veya lokum dağıtılır.. Buna söz kesme denir.

Nişan:Kızın söz kesiminden sonra, erkek tarafı nişan hazırlığını yapar. Akraba ve komşularına nişan töreninin haberini verir. Yemek için davar ve un, bulgur, yağ gibi malzemeler kızın evine götürülür. Davar kesilir, aş yapılır. Kız tarafı da kendi akrabalarını ve komşularını nişana davet eder. Nişana gelen kadınlar ayrı odada, erkekler ayrı odada otururlar. Kendi aralarında eğlenirler. Kimi zaman erkekler içki de içerler.

Nişan için getirilen bilezik, yüzük, küpe ve giysiler kıza takılır ve giydirilir. Türküler söylenir, yemekler yenir. Nişanda ceviz, kuru üzüm, dut, şeker gibi çerezler dağıtılır. Buna "Şİranı" denir. Dualar edilerek nişan son bulur. Davetliler dağılırlar.

Nişan töreni bir nevi nikâh sayılır. Artık söz resmen bağıtlanmış olur. Nişanı bozma durumunda taraflar şiddetle kınanır. Nişanı bozan kız tarafı ise, o kızın başkasıyla evliliği biraz zorlaşır. Erkek tarafı bozmuşsa, o erkeğe artık kız zor verilir. Bu nedenle nişan bozma ve cayma kuralı yok denilecek kadar azdır.

Başka bir köyden kız alınacak olursa kız ve erkek birbirlerini zor görürler; konuşma olanaktan olmaz. Bu durumda erkeğin ailesi, o köyde tanıdık bir ailenin aracılıyla kız arar. Bulunan kızın evine, erkeğin annesi gider; kızlarım beğendiklerini, oğullarına istediklerini açıklar. Kızın annesi de kızın gönlünün olup olmadığı öğrenmek ve oğlanı görmek için süre ister. Erkek ya kızın evine, veya tanıdık birinin evine gelir. Habersizlermiş gibi kızın annesi ve kız da o eve gider. Dereden tepeden konuşulur. Kızla oğlan bakışlarıyla tanışmış olurlar. Kız ye kızın annesi erkeği beğenmişlerse oğlan evine haber gönderirler. Erkeğin annesi yeniden gelir ve söz alınır.

Page 106: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

105

Bu söz üzerine, yukarıda belirtilen şekilde söz kesme ve nişan törenleri sırasıyla yapılır. Genellikle evlilik, akraba arasında amca, dayı teyze, hala kızlarıyla olur.

Geçmişte, amca kızım amca oğlu istiyorsa, kız varmazsa dahi başkaları araya girip o kızı kendi oğullarına istemezdi. Çünkü böyle durumda kızı isteyen yabancılarla amca oğlu arasında kavgaların olduğu görülmüştü. Ancak, süreç içinde onca oğlunun davranışı ayıplanarak bu tür evlilik töresi kaldırılmıştır.

Berdet Evliliği:Berdel, iki aile arasında anlaşmayla kızlarını

değiştirmeleridir. Berdel evliliğinde, nişan törenleri iki aile arasında anlaşarak yapılır. Kızların gelin olacağı gün aynı güne rastlatırlar. Bu tür evlilik, baba ve annenin elindedir. Bu tür evliliklerde mutluluk olmadığı görülmüştür. Şimdilerde berdel evliliği yok denecek kadar azalmıştır.

Beşik Kertmesi:Anne-babalar özellikle babalar tarafindan henüz yeni

doğmuş, iki bebeğin (kız-erkek) büyüdüklerinde birbirleriyle evlenmelerine karar verilmesidir. Kızın beşiği ile verilecek erkek çocuğun beşiği bıçakla kertilir böylece evliliğin sözü bağıtlanmış olur.

Kız büyüdüğünde, evlililk çağı geldiğinde o kızı kimse istemez. Öyle ki, taraflardan biri sakat olsa veya herhangi birinin sağlık durumu iyi olmazsa bile, beşik kertmesi geçerlidir. tikel olduğu ve büyük olumsuzlukları görüldüğü için, bu tür evlilik kökten kaldırılmıştır.

Günümüzde eğitim ve öğrenim yaygınlaşmış, kentlerle ilişkiler gelişmiş, ulaşım ve iletişim yaygınlaşmış, olduğu için görücü usulüyle evlenme ve berdel evliliği giderek anlaşmalı evliliğe dönüşmüştür. Artık köylerde de çoğunlukla kız-erkek konuşarak anlaşarak evliliğe karar veriyorlar. Anlaşan kız- erkek, ailelerine durumu bildiriyor, törelere göre gereken yapılıyor. " (2 )

Page 107: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

106

Başlık (Kaim):Türkiye'de özellikle kırsal alanlarda yaygın olan ve

ailenin^ kurulmasını güçleştiren bir uygulama da başlık geleneğidir Başlık, evlenecek erkeğin ya da ailesinin kızı abasına, babası yoksa bir aile büyüğüne ödeyeceği para

vereceği taşınır ve taşınmaz mallardır. ’^Ülkemizde kentlerden köylere doğru gidildikçe başlık

geleneği uygulaması yaygınlaşmaktadır. "Türkiye'deki .tüm kadınların %53'ü başlıkla evlenmiştir. Ancak bu oran Ankara stanbul re İzmir'de % 1 9. diğer kemlerde %41, kasabalardi

%47, köylerde ise %63 tür.

,.. , . Fei‘lduû Merter’ araştırmasında.Diyarbakır merkez köylerinde, evlenen kızların babalarına başlık adı verilen bir paranın verilmesinin yaygın bir davranış olduğunu ve hanımların %75'mın başlıkla evlendiklerini belirtmektedir.

.. Başhk uygulaması bölgelere ve yerleşim birimlerine göre değişmektedir. Başlık uygulamasının bölgelere kent

betoffiyon 8° " dagltol ^ Söyle

BölgeOrta Anadolu Karadeniz Batı Karadeniz Akdeniz

Köy %76.876.8 24.0 46.2

Kasaba % Kent%52.2 14.534.4 31.118.7 6.925.5 67.3 (3)

■ Nişan töreni yapıldığı sırada kız ve erkek babası arasında başlık konusu görüşülür; Başlığın amacı kız babasının yapacağı masrafin belirli ölçüde oğlan evi tarafından

acılanmasıdır. Her iki aile, aralarında belirli miktarda anlaşırlar. Şayet kız babası fazla başlık istiyor, bu da erkek tarafının gücünü aşıyorsa; o zaman köyde sözü dinlenir kişiler

Page 108: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

107

devreye sokulur, anlaşma sağlanır. Başlık parası, kimi zaman tarla, hayvan veya mal olarak Ödenir.

Şimdi başlık hemen hemen tamamen kalkmış, ama onun yerine geline takı, eşya alma kuralı getirilmiştir. Elbette ki, başlık yerine geçen bu. uygulama hem çağdaş hem ekonomiktir. Çünkü alman eşyalar, kız ve erkeğin gereksinmelerini karşılamaktadır. Ayrıca kız ve erkek tarafı masrafı ortaklaşa yapmaktadırlar.

Galat (Halat):Kız tarafi, erkek tarafına "Kızımın dayısı, amcası ve

erkek kardeşinin rızasını alınız" der. Erkek tarafı, birkaç kişiyle bunların yayına giderler. Beraberinde de belirli miktarda şeker, çay, rakı, meyve ve para götürürler. Rızalarım alırlar. Buna dayı, amca yolu denir. Verilen eşyaya da "Ğâlat-Halat" denir.

Gelin, getirildiğinde, düğüne katılanlara dağıtılmak üzere "Ğâlat" denilen armağanlar kızın çeyizine konulur. Bu armağanlar genellikle çorap, medil, terkibağı, heybe gibi eşyalardan oluşur. Şimdi bu uygulama kalkmıştır.

Düğün:Düğün günü, kız ve erkek aileleri tarafından saptanır.

Erkek tarafı, akrabalarına ve yakınlarına, komşularına okuntu (davetiye) gönderir. Geçmişte okuntu olarak elma, portakal gibi yiyecekler ve bardak, sabun, havlu gibi eşyalar gönderilirdi. Okuntuyu dağıtana davet edilenler tarafından armağanlar verilir. Bu armağanlar para olabileceği gibi, yiyecek ve giyecek de olur. Düğüne gelen konuklar erkek tarafına davar, yiyecek gibi çeşitli armağanlar getirirler. Şimdi okuntunun yerini yazılı davetiyeler almıştır.

Düğün günü, kızlar, gelinler en şık ve ilgi çekici giysilerini giyerler. Davul-zumanın eşliğinde konuklar karşılanır. Düğünde yemek ve içki masaları kurulur. Kadın erkek ayrımı olmadan kol kola birlikte oynarlar. Tüm düğünlerde bayrak bulunur. Eskiden köylerde bayrak yeterince

Page 109: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

108

bulunmadığı ve bayrağın şekli de bilinmediği için kırmızı ve yeşilden yapılmış kaskısor dedikleri bir tür bayrak asılırdı. Bayrak, uzun ve düzgün bir sopanın ucuna asılır; sopanın tepesine de elma konulur. Bayrağı taşıyan kişiye kaskısorcu denir. Oyun sırasında, bayrağın tepesindeki elmayı düşürmeye çalışırlar. Bayrakçı da onu özenle korur. . ■

Erkek evinde düğün yapılırken; akşam topluca ve davulun eşliğinde kız evine gidilir. Kız tarafi gelenleri karşılar. Bayrak tutan kişi, kızın evinin üstüne çıkar, sopasıyla evin saçaklarını sökmeye çalışır ve armağan ister. Kız tarafi, önceden hazırlanan armağanı ona verir. Bayrak damın üstünde kalır; böylece düğün yeri belirlenmiş olur. Kına ve yemeklerhazırlanır. Oyunlar devam eder. Kınadan sonra kızın çeyiz bohçası açılır. Kız tarafının kadınlan getirdikleri armağanlan veya takılarını takarlar.

Gelen konuklar, komşularca evlere götürülür. Sabahın gün doğumuyla birlikte davul, kalk havasını çalar. Konuklar yavaş yavaş düğün evine gelmeye başlarlar. Gelinin hazırlığı bitirilmişler. Gelinin bir yakım olan kadın, kapıyı arkadan kilitler, armağan ister. Erkek tarafı armağanını verir, gelin çıkarılır. Hazırlanan ata bindirilir. Şimdi at olmadığı için, artık gelinler taksilerle ve benzeri taşıt araçlarıyla götürülmektedir. Kız tarafi, belirli mesafede düğün alayıyla birlikte yürür. Gelin evden çıkarılırken, arkadan duru ve temiz su atılır ki yolu ve kısmeti açıla..

Gelin düğün alayının, oyunları eşliğinde erkek tarafının evine getirilir. Yolda ve evinin önünde davul eşliğinde oyunlar sürer. Geçmişte cirit oynandırdı. At kalmadığı için artık cirit oynanılmıyor. Gelin eve yaklaştığında, erkeğin annesi, bacıları ve yakın akraba kadınlan ellerine ekmek alarak oyunlarla gelini karşılarlar.

Gelin, evin kapısına geldiğinde at veya arabadan inmek istemez. Bu, kaymbabasmdan bir armağan isteme anlamındadır. Kaymbaba bir armağan verir. Gelin içeri

Page 110: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

gireceği sırada damın üstünde gelinin başına para, çerez (kuru üzüm, ceviz, şeker gibi ) atılır. Çocuklar onları kapışırlar. Gelin babasının evinden çıkarılırken, bir ağaç kaşık, yoksa başka bir kaşık veya herhangi bir mutfak eşyası gizlice alınır. O eşya damadın evinin kapısında, gelinin ayaklan önünde kırılır. Böylece gelinin kısmeti beraberinde getirilmiştir...

Şunu belirtelim kİ, düğünde gerek kız evinde, gerek erkek evinde damatla gelin hiç yanyana olamazlardı. Şimdi bu kural kalkmış; damat ve gelin düğünde birlikte ve kol kola oynamaktalar.

Gelin, hazırlamış bir perdenin arkasına veya bir odaya götürülür. Yanında damadın kız kardeşleri, yakın akrabaların kadınlan, köyün genç kızları ve gelinleri kalır. Gelinin çeyiz bohçası açılır. Getirilen armağanlar dağıtılır. Hazırlanan yemekler yenilir, mutluluklar dilenerek aynimin Böylece düğün sona eren

Gerdek sabahı, gelinin kanlı çarşafı komşu kadınlara gösterilir. Bu töre de kalkmış durumdadır.

Gelin, kayınbabasına, kaynanasına, büyük kayınlarına gelinlik eder. Yani onlarla uzun süre konuşmaz onların yanlarında başkalarıyla da sesli konuşmaz, birlikte yemek yemez. Şimdi bu gelenekde kalkmıştır

Nikâh:Nikâh, evlenmek isteyen kadın ev erkeklerin bu

isteklerini belirtme olayıdır. "Bir ailenin meydana gelmesi için üç unsura ihtiyaç olduğu söylenir: Bunlardan birincisi evlenecek olan bir kadm, İkincisi evlenecek olan bir erkek, üçüncüsü ise; erkek ve kadının birleşmesine hukuksallık kazandıracak olan bir makam" Nikah kıyma ise, hukuksal açıdan yetkili olan makamın, evlenmek üzere niyetlerini açıklayan kadın ve erkeğin birleşmesini hukuksal olarak tastik etmektir.

Cumhuriyet öncesi Anadolu toplumunda nikah için yetkili olan resmi bir makam yoktu. "Müslüman Osmanlı

109

Page 111: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

110

ailesinde evlilik, hiçbir yetkili makamın müdahale etmediği özel bir akit ile kurulmakta idi. Erkekle kadının ya doğrudan doğruya, ya da vekilleri aracılğı ile evlenmek istediklerini iki tanık önünde belirtmeleri ile evlenme akdi tamam olurdu. Bir din adamının akit yapılırken hazır bulunması İslam hukukunun bir gereği değildir.

İslâm hukukunda olmayan, 1926 tarihli. Türk Medeni Kanunu'nda da yer almayan imam nikâhı uygulaması ülkemizde bir gelenek halinde devam etmektedir. "Geleneklere bağlılığın yanı sıra, büyük halk kitlelerinin eğitim düzeyinin yok denecek kadar düşük bir durumda bulunması, iletişim imkanlarının kitle eğitimine hiçbir katkıda bulunmayacak ölçüde yetersiz olması nedeniyle ülkemizde büyük yerleşim merkezlerinin ve aydın çevrelerin dışında çok büyük bir çoğunluk imam nikâhı ile evlenmektedir

Türkiye'de tüm evliliklerin yüzde otuz beşi medeni, yüzde kırk dokuzu hem medeni hemde imam nikâhı, yüzde onbeşi de yalnız imam nikâhı ile kurulmuştur.

İmam nikâhı uygulamasının yaygınlık oram bölgelerin sosyo-ekonomik gelişmiştik düzeyine göre değişmektedir. Sosyo-ekonomik olarak gelişmiş bölgelerde, az gelişmiş ve orta derecede gelişmiş bölgelere göre imam nikâhı ile kurulan evliliklerin oram daha azdır. Batı Anadolu Bölgesi'nde bu oran % 6 iken, Doğu Anadolu'da %37'dir.

Diyarbakır merkez köylerinde, "hanımların %38'i yalnız imam nikâhı, %58'i hem imam nikâhı, hem de resmi nikâhlıdır. Geri kalan %4'ü de nikâhsız olarak karı-koca biçiminde yaşamaktadır.

Türkiye de Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesi önemli bir hukuksal yapı değişimi meydana getirmiştir. Türkiye'de hukuk yapısında meydana gelen değişmeler sonucunda ücret, sigorta, çocuk zammı, okula yazılma, askere alınma, işe alınma gibi resmi işlerde medeni nikâhın esas tutulması; medeni nikâhla evlenenlerin oranını, büyük kentlerden köylere doğru

Page 112: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

111

kademeli bir şekilde artırmaktadır. Buna karşın büyük kentlerde yalnızca imam nikâhı ile evlenenlerin oranı % 5.1 iken, köylerde imam nikâhı ile evlenenlerin oranı % 48.2, yalnızca medeni nikâhla evlenenlerin oram % 2 1.3'tür.

Günümüzde hukuki olarak ailenin kuruluş esaslarında önemli sayılabilecek değişikliklerin meydana geldiği söylenebilir. Çünkü "yalnızca imam nikâhı ile evlenenlerin oranının kasabalarda dahi % 4.8'e düşmüş olması, gelecekte kırsal ailenin bu yönde daha da değişeceğini göstermektedir." (4)

Erzincan-Kemaliye (Eğin)'de düğün:"Evlenme çağma giren delikanlıya münasip görülen

kız, ailesinden görücü usülü ile istenir. îsteyiciler, genelde oğlamn amca ve dayısı gibi yakınlarından oluşur. Kızı vermeyi münasip görmüşlerse buna evet anlamında, oğlan tarafının getirdiği şeker, şerbet yapılarak gelenlere ikram edilir, B öylece söz kesilhıiş olur. Geline değerli zihnet eşyaları hediye edilir.

Taraflar dilerlerse söz kesmede (şerbet içmede) ayrıca nişan gününü de konuşup karara bağlarlar. Nişanda oğlan tarafı, 5-10 adet arasında çevreyi (kenarlarına altınlar dikilmiş ipekten sirma işlemeli Özenle hazırlanmış, nazar değmesin diye ayrıca ortasına mavi boncuk konmuş nişan hediyesi) kız tarafına götürülür. Çevreyi alan kız tarafı, gelenlere peksimet ile birlikte şeker şerbeti ikram edilir.

Üç gün üç gece sürecek olan düğün eğlencelerine her iki taraf da Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan "kına gecesi" ile başlar. Kınada adet gereği elti, kınaya elini bir türlü uzatmayan gelinin avucuna açacak içine bir altın koyar.

. Kesilen koyun ve keçilerin etlerinden yapılan "keşkek" meydanda kazanlarda kaynamaktadır. Pirinç plavı ve nohut pişmiştir. Yoğurtlu çorba ve kızartmanın yanında, ayrıca konuklarca getirilen baklavalarda iştahla yenmektedir.

Page 113: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

112

Bir yandan da ince saz âdı verilen keman, cümbüş ve darbukadan oluşan saz heyeti, eski yöre havalarım çalmaktadır. Herkes coşkuludur...

Damat, sağdıcı tarafından hey... sesleri arasında halaya sokulmuştur. İçinde yanan renkli mumlar bulunan özel kına tepsisi kendisine nazikçe uzatılır. Bu tepsi müzik eşliğinde bir fasıl dolaştırdıktan sonra, diğer oyunculara uzatılır. Bahşişin bol olduğu, paraların ortalığa saçıldığı bu ortamda, davulcu- zurnacı da mutludur...

Gelini almaya gidecek olan düğüncüler yol hazırlıklarım tamamlamışlardır. Kadınlar ipek sırmalı, manda çarşaflar içindedir. Yüzleri peçelidir. Gelinin ise cibinlikli atı hazırdır. Yola çıkarlar...

Bu arada damadın kardeşi, gelinin cibinlik poşisini çözerek kızın erkek kardeşine teslim eder... "Eşik üstünde durdum" havası ile gelin, baba evinden çıkmak üzeredir... Gelin, nihayet kardeş ve sağdıcın kollarında cibinlikli atma bindirilir... Hafiften çalmakta olan "Eski kına havası" ile oğlan evine yürüyüş başlar...

Gelin atının yanında, gelinin kardeşi, amca ya da dayısı yaya olarak yürümekte, atın başım ise varsa gelinin erkek kardeşi ya da yeğenlerinden biri çekmektedir... Yol boyunca rastlanan mezarlıklarda müzik derhal kesilir ve oradan sessizce geçilir. Bazen gelin konvoyu mezarlığın etrafını dolanarak yollarına devam ederler.

Damat, sağdıcı ile birlikte damın yüksekçe bir yerinde gelini beklemekte, ceplerinde ise gelinin başına serpiştirilmek üzere bolca bozuk madeni para ile kağıtlı şeker bulunmaktadır... Damat, saçacağı bozuk para ve şekeri özellikle: gelinin başındaki fese isabet ettirmek gayreti içindedir... Gelin, kapıya çakılan bir çivi üzerinden atlatılır ve adet gereği kaynanasımn koltuğu altından geçirilir.

Page 114: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

113

Oğlanın anası, pür heyecan, gelinin kızlık haberini beklerken, arzulanan müjdeli haber, çoktan kapı aralığından dışarı çıkmıştır. Aynı gün haber kızın anasına da ulaştırılır (5)

Ankara-Beypazarı Köseler Köyü:Kız isteme ve düğün gelenekleri aynı, ancak ilginç

bulduğumuz birkaç gelenek şunlardır:"...Damat adayı yanına bir arkadaşını alarak, kız

tarafına, akşam oturmaya gider. Giderken "Kırıntı" götürür. Kırıntı; kaba şeker, ayna, çakı, kuru üzüm vb. şeylerden oluşur. Kız evinde, kız ve kızın arkadaşından başka kimse olmaz. Yemek yenilir, sohbet edilir. Kız ve erkek birbirini daha yakından tanımaya çalışır, Damat yemekten sonra, sofranın altına bir miktar para bırakır. Bu para kızın arkadaşının hakkıdır. Kız da damadın, erkek arkadaşına bir çift çorap verir. Ertesi gün kırıntı komşulara dağıtılır. Kırıntıdaki ayna genç kızlara verilir. B öylece söz kesildiği duyurulmuş olur."

"...Gelin götürüleceği zaman, başı bozulmadık (boşanmamış, kocası ölmemiş) yaşlı yaşlı bir kadın geline yakası açılmadık bir gömlek giydirir. Gömlek giydirildikten sonra yakası dualarla açılır. Üstüne "içlik", onun üstüne de gutnu kumaş, en üste çuha ferman giydirlir... Gelin, kaymbaba izin verene kadar yanında yüksek sesle konuşmaz. "(6)

Edremit'in Dayran Tahtacılarının kız isteme. ve düğün gelenekleri diğer geleneklerle benzeşmektedir. Burada görücü usulüyle değil, kız-erkek görüşerek anlaşarak evlenmektedirler. Gelin, baba evinden çıkarılacağı zaman, "Kız tarafı, bayrakla oğlan evini beklemektedir. Oğlan evinden bir horoz getirilmiştir. Bu horoz, kız tarafının bayraktarının evine götürülür orada kesilir. Kız evinin bayrağı, kesilen horozun üzerinden atlatıldıktan sonra, oğlan evinin bayrağını karşılamak üzere hareket edilir... Kaz tarafının bayrak taşıyan bayraktarı ve delikanlıları oğlan tarafımn delikanlılarım

Page 115: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

114

kcirşıkr. Her ıkı taraf, ellerindeki bayrakların baş kısımlarını birbirine değdirir. Bu bir selamlaşmadır., _ 1 • Gelinin ,̂a§1 artık kadınbaşı olarak düzenlenir. Başbağlandıktan sonra gelin ayağa kalkar. Küçük çocuk başlıkları veya çocuğu olan kadınların başörtüleri, gelinin eteğine konur Çocuğunun olmasını İsteyen kadınlar gelinin etrafına toplanırlar. Gelin, eteğinde bu başlıklar varken üç defa döner ve değindekileri etrafindakilerin üzerine saçar. Oğlan başlığı isabet eden kadının oğlan, kız başlığı gelen kadının kız doğuracağına inanılır..." (7)

Uşak-Karahalİı ilçesi’ne bağlı Çokaldı Köyü ndeyapılan evlilik düğününün uygulamalarında söylem değişikliği dışında fazla ayrışım görülmüyor. Çokaldı Köyü'nde düğünün ilk günü oğlan evinin damına bayrak (birbirine çitilmiş beyaz ve yeşil bir çift yazma) dikildiğinde, köyde davul-zurnanın eş iğinde kağnıyla ormandan odun getirilir, düğün evine yıkılır.

„ . . Pr.°f:ı Kenan Akyüz'ün, Yozgat'ta evlenmegeleneği ile ilgili araştırması da ayrıntılı bilgiler içermektedir:

"...Yozgat'ta da görünüşte, evlenmeye istekli çıkan

I lm f ’h™ r de °MuğU gİbİ’ oğIan w i’ ak ların aataayı düşündükleri kızı resmen istemeden önce, k1Z hakkında el altından tahkikat yaptım. Kızın herhangi bir bakımdan kusurlu olup olmadığmı araştım. Bunun için, zekâsı ve ağzı sıkılığına güvenilen bir kaç tamdık kadının yardımı istenir Bu kadınlar, kızın hamama gittiği bir günü kollayarak, o gün onlar da sözde tesadüfen hamama giderler. Böylece kızın bedeni bir kusura olup olmadığını tespit ettikten sonra, evine de giderek halını, vucudunu veya ağzının kokup kokmadığını kıza sezdirmeden anlamaya çalışırlar. Bu araştırma iyi sonuç verirse, oğlan tarafi, kızın istenmesine karar verir.

Kız istenmiş ve söz kesilmiştir. Ertesi gün, kız evi "gül şerbeti yaparak iki sürahiye doldurur. Sürahiler k.rm,zı kurdelelerle süslenir. Bir kaç tabağa da üzüm, fındık yahut

Page 116: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

115

leblebi doldurularak sürahilerle birlikte bir tepsiye konur, oğlan evine gönderilir.

Oğlan evinden de kız evine "Nişan Çerezi" yollanır. Bu çerez çoğunlukla, lokumdan ibarettir. Eskiden, nişan çerezini göndermek için, bir katırın iki yamna büyükçe birer sepet asılır, katırın başı boncuklarla süslenirmiş... Nişandan düğüne kadar geçen sürede kızın, oğlan tarafının kadın veya erkek büyüklerinden hiçbiri ile konuşmamasına Gelinlik etme denir. Oğlan evinin büyükleri ona yüzük, küpe, altın gibi hediyeler verirler, gelin ondan sonra konuşur" (9)

Evlilik öncesi ve sonrasındaki bazı gelenekler:"Amasya'da evlenmekte geç kalmış kızlar' için

türbelere gidilir ve orada "kilit açma" uygulamaların yapılır.* M armara Ereğli'sinde kısmet açılması için ağaçlara

gelin teli ve çaput asılır. Ayrıca türbelere İbrik, havlu, süpürge, takunya, şamdan, halı ve yemeni bırakılır.

* Kayseri'de iç çamaşırlar türbeye asılır.* Ankara-Altındağ'da genç kızlar iyi evlilik için Hacı

Bayram Veli'nin türbesine mum yakarlar.* Çorum'da kızların kısmetlerinin açılması için cuma

günü ezan okunurken mendil sallanır. Makaranın ipi boşaltılır. Gerdek odasının kapı başma çivi çakılarak, gelinin uyumlu olmasının sağlanabileceğine inanılır.

*Aydın'da kızların nasiplerinin açılması için, dolu makaradan boş makaraya iplik aktarırlar. Nikah kıyılırken, kilit kapamak, parmak bağlamak, bıçak açmak doğru bulunmaz. Büyü olarak kabul edilir. Böyle yapılırsa damadın gerdek gecesi başarısız olacağına inanılır.

* Artvin'de nikâh yapılırken tabana ve tavana bıçak saplanırsa damat ve geline büyü yapılamayacağına inanılır.

* Ordu'da gelin ve damat yeni evin eşiğinden girerken horoz kesilir.

Page 117: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

116

* Kahramanmaraş'ta gelin olan kızın ayakkabısının altına bekar kimselerin isimleri yazılırsa kısmetlerinin açılacağına inanılır" (10 )

Prof. Dr. Sedad Veyis Örnek, Sivas'ın ilçe ve köylerinde yapmış olduğu araştırmada gelin getirme, düğün ve doğumla İlgili bazı inançları tespit etmiştir. Bunlardan bazıları şöyle:* Heybeye oturan kadın ikiz doğurur.* Heybeye oturan erkeğin karısı ikiz doğurur.* Aya bakan gebe kadının çocuğu ay gibi olur.* Kara üzüm yiyen gebe kadının çocuğu kara gözlü olur.* Ayıya bakan gebe kadının çocuğu kıllı olur.

Kadının doğumunu kolaylaştıran inançlar:* Kilitli sandık açılır.* Kilitli kapılar açılır.* Kadının saçlarındaki örgüler açılır.* Tarla kenarlarındaki çitler çözülür.* Kadının iç gömleği yırtılır.* Zor doğuran kadının başında ekmek bölünüp, itlere

doğranır.* Kapıya tuz serpilir. (11)

Görüldüğü gibi çok tanrılı dinlerdeki inanç motiflerinin izleri, bugünün evliliğinde ve düğünlerinde de görülmektedir.

Page 118: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

117

Kaynak:1) Dr. Feridun M erter, Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler, Sf: 41-

154, (Başbakanlık, 1990)2) H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Kürecik, Sf: 92-95, Sanat Yapım 1993 Ank.3) Dr. Feridun M erter, a.e.g. Sf: 43A44) Dr. Feridun M erter, a.e.g. Sf: 45-465) Burhan Tarlabaşı, Eğin Havalan, Sf: 1706) Dünden Bugüne Köyümüz Köseler, Sf: 227) Prof. Dr. Neriman Görgünay Kırzıoğlu, I. Akdeniz Yöresi Türk

Toplulukları Sosya-Kültürel Tapu (Tahtacılar), Sf: 1338) , Ertuğrul Taylan, Çokaklı Köyü, Sf: 1119) Prof. Dr. Kenan Akyüz, I. Uluslararası Türk Folklor Künyesi Bildirileri

(1976), Sf: 1310) Dr. Yaşar Kalafat, İslamiyet ve Türk Halk înançlan, Sf: 132211) Prof. Dr. Sedat Veyiz Örnek, a.e.g. Sf: 59-61* Numan Kartal, IH Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildiri, Sf: 209* A. Çetin Çelik, Türk Folklorunda Derlemeler:

Page 119: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

118

KİRVELİK:

Kirvelik, sünnet olacak erkek çocuğun sünnetini kolaylaştırmak, aileler arasında barış, dostluk ve sevgi bağını pekiştirmek amacıyla oluşturulan bir kurumdur. Kirvelik kurumu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde daha çok yaygındır. Bu bölgelerde yapılan araştırmada kirveliğin önemi ve saygınlığı şöyle saptandı:

Kirvelik barışın, sevginin, saygının simgesidir. Bir aile başka bir aileye veya kişiye yakınlık, sevgi duyuyorsa, bunu sürekli kılmak için o aileye ya da kişiye kirvelik önerir. O kişi veya aile kirveliği kabullenirse, çocuğu görmeye gelirler. Çocuk sahibi, kirvesine kurban keser, aş hazırlar. Böylece kirvelik bağıtlanmış olur.

Kirve olan ailelerin bağlı bulunduğu oymaklar birbirine Kirve diye hitap ederler, artık bu aileler arasında kırıcılıktan, hoş olmayan sözlerden, davranışlardan özenle kaçınılır. Saygı sevgi bağları gittikçe pekişerek artar. Kirve ailelerinden kız alınıp verilmez. Kirvenin evinin önünde pijamayla gezinilmez. Kirve eve geldiğinde evdekilerin yaşı ne olursa olsun onu ayağa kalkarak karşılarlar. Kirve, herhangi bir iş İçin gelmişse, tüm olanaklar kullanılarak o iş görülmeye çalışılır. Kan davalarında bile kirve araya girmiş, barıştırmak istemişse barışma mutlaka sağlanır.

. , Aileler, oymaklar veya köyler arasında kan davaları olmuşsa veya kan davasına dönüşecek olaylar varsa; ^yörenin etkin kişileri,, yaşlıları, dini liderleri araya girerler. Bir tarafin çocuğu diğer tarafın çocuğunun peşine konularak sünnet ettirilir. Böylece kirvelik kurumu oluşturulmuş olur. Bu kirvelik sayesinde taraflar arasındaki kırgınlık, kin ve kan davası yavaş yavaş giderek azalır, zaman süreci içinde barışa dönüşür ve sürekli olur.

Page 120: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

119

Sünnetin Tarihi Gelişimi:"Sünnet İsa'dan önce 4000 yıllarına Mısırlılara kadar

gidiyor. Onların da bu işi Afrikalılardan öğrendiği sanılıyor. Sünnetin neden yapılmaya başlandığı konusunda ise çeşitli savlar var. Bunlardan biri şu: Cinlerden, perilerden,mabutlardan pek korkan eski kavimler, ilâhlara şükran borçlarım ödemek, bazen de onların hiddetlerini teskin etmek için kurban olarak insan keserlerdi. Sonraları bu gelenek çeşitli biçimler aldı. Bir çok kabilelerde insan yerine insanın çeşitli uzuvlarını keserek yapılan kurban şekline dönüştü! Penis uzvunu kurban etme de ilk defa Sakkarahaıılar'da görüldü. Hz. İbrahim'in 80 yaşındayken kendisini keserle sünnet ettiği, Hz. Musa'nın ve Tevrad aracılığıyla Musevilerin sünneti benimsediği biliniyor. Daha somaları Hıristiyanlar "Kalbi bürüyen perdenin atıldığı" gerekçesiyle sünneti reddediyorlar. Sonra Müslümanlık ile birlikte sünnet yeniden gündeme getiriliyor. Türklerin sünnet gelenekleri de müslümanlıklarıyla birlikte başlıyor, İnanışa göre Muhammed dünyaya sünnetli gelmiş, müslüman inanışında bu bir uğur belirtisi. olarak görülmektedir." (1 )

Yazılı kaynaklar, sünnetin İ.Ö. 1800'e Mezopotamya'da Asurlulara. değin uzandığım belirtmektedir. K e z a kirveliğin Doğu' ve Güneydoğu Anadolu'da yaygın o lm asın ın nedeni de, İ.Ö. 6. Yy'da; İran, Irak, Suriye'nin bulunduğu bölgelerde " Z e r d ü ş t " dininin yaygın oluşuna' b ağlan m aktadır, Z e r d ü ş t inancında, doğan erkek çocuklar, din lid e rle rin in peşine- konularak "Vaftiz’' edilirdi. İslamiyetin kabulünden sonra bu inanç, islamiyetle örtüştürülerek kunımlaştınimıştır. • '

.F o lk lo r derleyicisi Hüseyin Şahin, "Kirvelik" ku ıu m u n u n uyg u lam aların a yönelik Arguvan'ın Morhamam Köyü'nde yaptığ ı araştırm ada ilginç bilgiler ve uygulamalar

Page 121: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

120

saptar. Araştırma da "kirvelik" önerisi ve kirvenin görevlerim şöyle belirlemiş:

"Morhaman'da kirvelik teklifi birkaç biçimde ve çeşitli nedenlerle yapılmaktadır. Köyde kirvelik teklifi aşağıdaki biçimlerde yapılır:1) Kirvelik teklifinin yapılışı oldu-bitti şeklinde aniden

yapıldığı gibi; karşılıklı dostluk ve arkadaşlık ilişkisinin bir akrabalık havasına bürünmesini sağlamak için, taraflardan birinin bunu hissetmesi ve düşünerek gerek duymasıyla da gerçekleşebilir.

2 ) İki samimi arkadaş, bu samimiyeti perçinlemek için, birbirlerine kirvelik teklif ederler. "Kimin önce erkek çocuğu doğarsa, o öbürünün kucağına çocuğu bırakacak" diye sözleşirler ve kirvelik böylece kurulmuş olur.

3) İntikal ile doğan kirvelik: Bu biçimdeki kirveliklerde oldu­bittiye dayanan teklifler olmaz. Kirvelik aileler devam ettikçe babadan oğula, nesilden nesile geçer.

-A f Dışarıdan (köy dışından) kişilerle ilişkilerikuvvetlendirmek için kurulan kirvelikler.

5) Köye dışarıdan gelerek yerleşen kişilerin, köyden biriyle kurmuş olduğu kirvelikler.

6) Ayrı dinden olan kişilerle kurulan kirvelikler. Bu kirvelik tipinde yakınlaşma ve kaynaşma düşünülür.

7) Yakınlaşma ve kaynaşmayı sağlamak için ayrı mezheplere mensup kişilerle kurulan kirvelikler.

8) Kirvenin uzak bir yerde olup da, düğüne gelmemesi halinde köyden o kişinin nazı geçtiği birisine kirvelik teklif etmesi. Bu biçimde oluşan kirveliğe "vekil kirvelik” denir.

9) Başka köylerde bulunan akrabalarla ilişkileri daha sıkı kılmak için yapılan kirvelikler.

10) Kişi rüyasında birisine kirvelik teklif etmişse, gidip o kişiye kirve olması teklifinde bulunur. Teklifi alan kişi bunu reddedemez.

11) Kirveliğin babanın erkek kardeşiyle yapılması.

Page 122: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

121

Yukarıda maddeler halinde verilen kirvelik seçimindeki etkenler; karşılıklı dostluk, çıkar ilişkisi, yeni yerleşilen yere uyum sağlama vb. olmaktadır. Ayrıca kirvelik bir sosyal sigorta olma görevini de böylece yüklenmiş sayılır. "(2)

Hüseyin Şahin araştırmasında Kirvelik kuramımdaki bazı yasakları ve kirvelikle ilgili töreleri de saptamış. Bunları şöyle belirtir:

"Kirvelik kurumu içerisinde yaptıran gücü en önemli olan yasak, kirye çocuklarının birimleriyle kardeş sayılmaları nedeniyle evlenememeleridir. Kirveler arası kız alıp verme yasağının temelinde; sünnet olan çocuğun kanının kirvesinin eteğine akmasından kaynaklanan bir tabu yatmaktadır. Kan birçok toplumlarda da tabu, yani yasak olarak algılanmaktadır. Köyde çapraz kuzen ve paralel kuzen evlilikleri ile iç evlilik (Endogami) türleri görüldüğü halde, kirveler arası, kız alıp- vermenin görülmemesi, bu kurumun fonksiyonel yaptırımcı yanını göstermektedir.

Kirvelik kurumunda gözlenen diğer bir yasaklayıcı yaptırım ise, kadımn kirvelik -tören babalığı-yapamâyacağıdır. Araştırma yöremizde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun büyük bir çoğunluğunda da Kadın kirve olur mu? sorusunu sormak bile gariptir. Gayet tabii ki olamaz derler. Bir araştırmacının bu konu üzerinde durması bile şaşırtıcıdır.

Araştırma yöresinde kadınlar açısından gözlemlenen bir durum da şöyledir: Sünnet töreni sırasında, çocuğun anası ve diğer kadınlar evin bir odasına çekilirler. Evin odalarından birine çekilen ana ağlar. Bu davranışın açıklaması,- Ana sevincinden ağlar. Çocuğun açışım görmemek için kuytu bir yere çekilir diye yapılmaktadır. Sevinçten ağlamanın nedeni, çocuğun erkekliğe ilk adımım atması olarak değerlendirilir. Aslında ana, kadınların sünnette etkin rollerinin törece

Page 123: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

122

yasaklanmasından dolayı kendisini kenarda kalmaya mecbur tutmaktadır.

Kirvelik Kurumunda İntikal Töresi:intikal töresini uygulayan soyların kirvelik yapacak

bireyleri farklı yaşlardadır. Yalnız soy intikalinde bir soy içinde yaşı uyguiı olan herhangi bir erkek şölen babalığı yapabileceğinden, yaş farklılıkları sistemde değişiklikler yaratmaz. Morhamam'da kirvelik bir soy intikaline dayanır. Aktarılış biçimi babadan oğula doğru olmaktadır. Örneğin A, ile kirvelik bağı olan Z, öldükten sonra, kirvelik bağı çocukları arasında devam ettirilir.

Kirveliğin intikale devam ettirilmesinin yam sıra bir iki kuşak devam edip sonradan yavaş yavaş çözülen kirveliklere de araştırma yöresinde rastlamak mümkündür. Burada, kirveliğin yalnız arkadaşlık ve samimiyet çerçevesi içerisinde kurulmadığı, onun toplumun hızlı bir kültürel değişme- etkilenme içinde bulunmasından kaynaklanarak da ortaya çıktığı gözleniyor. Köyde ailelerin %37'sinin kirvelik bağında soy intikali görülmediği halde %63'ünde soy intikalinin devam ettirildiği görülmüştür."

Sünnet Düğünü:Çocuğunu sünnet ettirecek aile, önce bir armağanla

kirvesinin evine gider. Kirvesiyle yapılacak hazırlıklar üzerinde konuşurlar. Sünnet tarihini saptarlar. Kirve kendi yakınlarınahaber verir. Sünnet yaptıracak aile, kendi akraba* ve komşularına okuntu (davetiye) gönderir. Davul, zurna getirilir.

ğ Kirvenin gelişini haber vermek için bir gözcü bırakılır. Gelişinde davul, zurna eşliğinde topluca karşılanmaya çıkılır, ay ağma koç kesilir. Kirve da kasaba para verir.

\ emekler, - içkiler konulur. (Ekonomik durumuna göre davul çaldırmayan ve içki içirmeyen de bulunur) Daimi ve turna çalmaya devam eder. Kadınlar, kızlar ve erkekler kol

o iv. gece yarılarına kadar oynarlar.

Page 124: NEDİM ŞAHHÜSEYİNOĞLUbizdosyalar.nevsehir.edu.tr/28ceb103d53eb8bfca4dee50da43f157/turk-… · insanlar- arasında büyük heyecan yarattı. Fakat o zaman bir çok şaman vardı,

123

Sünnet düğünlerinde kasap, aşçı, kahveci, havlucu, su dağıtıcısı gibi hizmetleri yürütecek görevliler önceden ‘ belirlenir. Kimse kimsenin işine karışmaz, işler eksiksiz yürütülür.

Sabahleyin davulcu kalk havasıyla herkese haber verir. Konuklar toplanırlar Sünnet yapılacak yer hazırlanır. Birisi kirvenin yerine oturur. Kirve gelince öpüşerek, kirvenin vereceği armağanı alır ve yerini kirveye bırakır. Bir perde gerilir, sünnet edilecek çocuklar sırasıyla kirvenin elini öperler ve kirvenin eteğine otururlar. Sünnet olacak çocuğun üstüne bir perde gerilir.

Sünnet işi bitince ortaya bir tepsi konulur, "Peygamber aşkına" diye birisi çağrıda bulunur. Tepsiye önce L kirve ve çocukların babası para atar. Sonradan konuklar para atarlar. Toplanan paralar sünnetçiye verilir. Sünnet düğünlerinde sünnetçiye milyonlarca para toplandığı olmuştur.

Yemeklerden sonra düğün sahibine yardım yapılır. Ve davetliler oğlanın yakınlarım kutlayarak dağılırlar. Kirveler birbirine karşılıklı armağanlar verirler. İnanca göre kirvelik sosyal bir kurumdur, saygı duyulup yaşatılmalıdır.

Toplumun töresine göre gerek düğünler gerekse sünnet düğünleri sırasında köyde yakın zamanda ölüleri olanların yanma gidilir, onların gönülleri alınır ve düğüne çağrılır. Düğünlerde davulcuya, oyunculara para yapıştırılır ve bu paralar toplanarak davulcuya verilir. Öyle düğünler olur ki yapıştırılan paraların toplamı milyonları bulur. İnsanlar genellikle, davulcuya verilen bunca para, düğün sahibine verilse masraflara katkıda olur" düşüncesindedirler. Bu ~ nedenle bu geleneğe karşı çıkılmakta ama etkili olunamamaktadır.

Kaynak:. 1) Nokta Dergisi, Sayı: 24, Ağustos 19832} Hüseyin Şahin, Türk Halk Kültüründen Folklor Derlemeleri (1991), SIVI 193) Hüseyin Şalıin, a.e.g., Sf: 122 ?4) H. Nedim Şahhüseyinoğlu. Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kcr.it

(Bahyan), !5f: 85-86 . . .