3
vefatma dönemde etki- lerini tamamen : DCR, s. 341-342; Buh8rl. 1, "Edeb", 52, 27; Müslim. s. 16; Tirmizi. 14; es-Sire 2 , IV, 124; Kuteybe. s. 343; Belazürl, Ensab, 274 -283; Süheyli. er-Ravzü'l- ünüf, IV, 324; Fahreddin er-Razi. ll, 68 vd .; Kurtubl. el-Cami', I, 195; VII, 212; Keslr. el- Biday e, 47 , 48; Hak Dini, VI , 4997 ; Ahmed Emin. Fecrü'l-islam (tr e. Ahmed Ankara 1976, s. 94; Abdülfettah el- Kadi, Esba'n-nüzul ve'l-mü{es- sirfn, Kahire, ts ., s. 12; M. Lokman ei -A'zaml en- Nedvl, ctema'u ' 1-Medfn et i' l-münevvere fi 'ahdi 'r-Res ul, Kahire 1989, s. 427-470; H. Ah- met Sezikli , Hz. Pey gamber Devrin de f'li{ak Ha- reketleri, Ankara 1994; Adnan Demircan. Hz. Pey - gamber Devrinde Mü na{! klar, Konya 1996; Ni- hat Peygamberimiz Döneminde rik ve Müna{lk Lider/er, Ankara 1999, s. 83-106 ; Abdullah Hz. Peyga mber ve Gizli 2000 . IJ!I!I!J H. AHMET L ( Ke rim'in ü çünsuresi. _j Medine döneminde nazil Mü- için sure Müna- fikün diye On bir ayet olup harfidir. Sürenin nazil olan ilk sekiz ayetinin nü- sebebine dair rivayetler bulun- makla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre (Tefsfr, VII , 18) S veya 6 (626-627) vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi da cereyan eden olay üzerine indiril- Ensardan bir bir muhacir su kuyusu yüzünden mada reisi Abdullah b. Übey b. SeiQI ensar muhacir- lerin kendilerini ileri sür- ve Medine'ye güçlü olan muhacirleri Durumdan haberdar edilen Hz. Peygamber kendisini mahiyetini sorunca Abdullah in- kar Sürenin ilk ayetleri nazil olup ortaya kendisine Re- sQiullah'tan özür dilemesi tavsiye se de gururu yüzünden tir V lll , 27 I - 27 2; E'I-Fida Kest r. VII , 17-23) Münafikün suresinin iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Mü- görünümü ile ruhi portrele- rine temas eden birinci bölümde bildiril- göre onlar yeri geldikçe yemin ede- rek müslüman söyler, leri ve ilgi çekerler. Ancak içlerinden ya hiç veya Mekke'- de iman ettikleri Hz. Peygamber Medine'- ye gelip menfaat ve otoritelerini ortadan adil bir düzen kurunca tekrar küfre ve içten içe islam dininden onlar hainlikleri yüzünden her kendi aleyhlerine sanan korkaklar- Bu bölümde Abdullah b. Übeyy'in sözlerine ve bu çifte kimselerin gereken müslüman ifa- de (aye t 1- 8). Sürenin ikinci bölümünde müminler, in- san önemli bir yer eden mal ve evlat sevgisinin kendilerini Allah yolundan hususunda ve er- telenmesi mümkün olmayan ölüm gelip çatmadan önce imkanlar- dan kamu harcama (infa k) (ayet 9- 1 ve kültür sos- yal büyük çapta etkileyen siyasi ha- reketlerin dönemlerde karakterli nifak denen çifte siyet psikolojisinin tarihte ve gü- nümüzde gözlemlenen bir husustur. Mü- nafikün süresi, saadet'ten itibaren islam tarihinde müslüman önemli bir problemini eden konusuna tefsir "Münafikün suresini nafikün r esi nin ilk avetleri MÜN AS EBA 'I -AYAT ve · s- S ÜVER okuyan kimse nifaktan uzak mealin- de nakledilen hadisin (mese la bk. Ze mah- IV, 1 2; Beyzavt, IV, 282) mevzu oldu- kabul (Muhammed et-Trab- lu st. ll, 723) Münafikün suresiyle ilgili olarak Hasan Ferid Gülpayiganl'nin Telsir-i Sure-i Mü- b ô.r ek e-i Cumu'a ve Telsir-i Sure-i Ke- rime-i M ünô.fi]fün isimli bir var- (Ta hran 1 985). AhmetVefa Temel, M ü- nô.fikun Suresi Tefsiri ve Tasvir Karakteri bir yüksek li- sans 996, M Ü Sos- ya l Bilimler En s ti tüsü) . : Vahidi. Esba'n-nüzul Seyyid el-Cü mey- 11). Beyrut 1410/199 0, s. 361 -362; (Bey rut ), IV, 112 ; Zadü' l- mesfr, VIII , 271-278; Beyzavi. Envarü 't-tenz il , Beyrut 1410/19 90 , IV, 2 82; Ebü'I-Fida Keslr. T e{sfr ü' l-Kur'ani 'l-'a?1m, Beyrut 1385/1966, VII , 17 -23; Muhammed et-Trablusl. 'l-il ah1 'an ve'l-mevzu' ve'l-vah1 M. Mahmud Ah med Bekka r). Mekke 1408, ll, 723 . L L !il M . KAMiL (bk. CEDEL) . MÜNASEBATÜ'I-AYAT ve's-SÜVER ( ), .... , , ' ..::... 4 )' 1 ) Ayetler ve sureler anlam ve bunu inceleyen bilim _j _j Sözlükte "iki anla - gelen münasebetin ile ayet ve sure kelimelerinin münasebatü'l-ayat ve 's-süver terkibinde münasebet yerine anlamda tenasüb de Tefsir ilminde bu di- sipline "el-münasebe beyne'l-ayat, et -te- nasüb beyne'l-ayat ve 's-süver. tenasübü'I- ay ve's-süver, münasebatü'I-Kur'an" da de- nilmektedir. ayet ve sureleriyle bir büt ün nazmü'I-Kur'an konusunun münasebatü'l- ayat ve 's-süver ile ilgisi (bk NAZMÜ' l-KUR'AN). Hamldüddin Ferahl'ye göre nazm münasebeti de içine alan ge- bir mahiyet arzeder. Münasebat ve te- nasüb kelimeleri ayetler ve sureler da icmal-tafsil, umumllik-hususllik, akli- lik-hissilik vb. alaka biriyle veya sebep-müsebbeb, illet-malul , ben- gibi zihnl irti- 569

MÜNASEBATÜ 'I-AYAT ve·s-SÜVER · makla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre (Tefsfr, VII, 18) S veya 6 (626-627) yılında vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi sırasın da cereyan

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MÜNASEBATÜ 'I-AYAT ve·s-SÜVER · makla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre (Tefsfr, VII, 18) S veya 6 (626-627) yılında vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi sırasın da cereyan

vefatma yakın dönemde münafıklar etki­lerini tamamen kaybetmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA :

DCR, s. 341-342; Buh8rl. "Mena~b" , 1, "Edeb", 52, "Ah~m", 27; Müslim. "Şıratü ' l-münafı~n" ,

s. 16; Tirmizi. "İmfm", 14; İbn Hişam , es-Sire2,

IV, 124; İbn Kuteybe. ei-Ma'arif (Ukkaşe), s. 343; Belazürl, Ensab, ı , 274-283; Süheyli. er-Ravzü 'l­ünüf, IV, 324; Fahreddin er-Razi. Me{atfl:ıu 'l-gayb,

ll , 68 vd.; Kurtubl. el-Cami', I, 195; VII, 212; İbn Keslr. el-Bidaye, ı , 47, 48; Elmalılı , Hak Dini, VI, 4997 ; Ahmed Emin. Fecrü 'l-islam (tre. Ahmed Serdaroğlu). Ankara 1976, s. 94; Abdülfettah el­Kadi, Esbabü 'n-nüzul 'ani 'ş-şa f:ıabe ve'l-mü{es­sirfn, Kahire , ts ., s. 12; M. Lokman ei-A'zaml en­Nedvl, Müctema'u '1-Medfneti' l-münevvere fi 'ahdi 'r-Resul, Kahire 1989, s. 427-470; H. Ah­met Sezikli , Hz. Peygamber Devrinde f'li{ak Ha­reketleri, Ankara 1994; Adnan Demircan. Hz. Pey ­gamber Devrinde Mü na{! klar, Konya 1996; Ni­hat Hatipoğlu. Peygamberimiz Döneminde Müş­

rik ve Müna{lk Lider/er, Ankara 1999, s. 83-106; Abdullah Yıldız. Hz. Peygamber ve Gizli Düş­

manları, İ stanbul 2000. r;ı;:ı IJ!I!I!J H . AHMET SEZİKLİ

L

MÜNAFİKÜN SÜRESİ ( .:,ı~ ı.:...ıı ~)J"' )

Kur'an- ı Ke rim'in altmış üçüncü suresi.

_j

Medine döneminde nazil olmuştur. Mü­nafıklardan bahsedildiği için sure Müna­fikün diye adlandırılmıştır. On bir ayet olup fasılası ..:.ı harfidir. Sürenin münafıklar hakkında nazil olan ilk sekiz ayetinin nü­zfıl sebebine dair çeşitli rivayetler bulun­makla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre (Tefsfr, VII , 18) S veya 6 (626-627) yılında vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi sırasın­da cereyan eden şu olay üzerine indiril­miştir: Ensardan bir kişiyle bir muhacir arasında su kuyusu yüzünden çıkan tartış­mada münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. SeiQI ensar tarafını tutmuş. muhacir­lerin kendilerini rahatsız ettiğini ileri sür­müş ve Medine'ye dönüşlerinde güçlü olan ensarın zayıf muhacirleri şehirden çıkara­

cağını söylemiştir. Durumdan haberdar edilen Hz. Peygamber kendisini çağırtarak işin mahiyetini sorunca Abdullah olayı in­kar etmiştir. Sürenin ilk ayetleri nazil olup yalancılığı ortaya çıktığında kendisine Re­sQiullah'tan özür dilemesi tavsiye edilmiş­se de gururu yüzünden yanına gitmemiş­tir (İbnü ' I-Cevzl, Vlll , 27 I -272; Ebü'I-Fida İbn Kestr. VII , 17-23)

Münafikün suresinin muhtevasını iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Mü­nafıkların dış görünümü ile ruhi portrele­rine temas eden birinci bölümde bildiril­diğine göre onlar yeri geldikçe yemin ede-

rek müslüman olduklarını söyler, görünüş­leri ve konuşmalarıyla ilgi çekerler. Ancak içlerinden ya hiç inanmamış veya Mekke'­de iman ettikleri Hz. Peygamber Medine'­ye gelip menfaat ve otoritelerini ortadan kaldıracak adil bir düzen kurunca tekrar küfre dönmüş ve müslümanları içten içe islam dininden uzaklaştırmaya çalışmışlar­dır. Aslında onlar hainlikleri yüzünden her bağırışı kendi aleyhlerine sanan korkaklar­dır. Bu bölümde ayrıca Abdullah b. Übeyy'in yukarıdaki sözlerine atıfta bulunulmuş ve bu çifte şahsiyetli kimselerin sakınılması gereken müslüman düşmanı oldukları ifa­de edilmiştir (ayet 1-8).

Sürenin ikinci bölümünde müminler, in­san fıtratında önemli bir yer işgal eden mal hırsı ve evlat sevgisinin kendilerini Allah yolundan alıkoymaması hususunda uyarılmış. ardından , durdurulması ve er­telenmesi mümkün olmayan ölüm gelip çatmadan önce Allah 'ın verdiği imkanlar­dan kamu yararına harcama yapmaları (infak) istenmiştir (ayet 9- 1 ı)

Hızlı ve kapsamlı kültür değişmeleri , sos­yal hayatı büyük çapta etkileyen siyasi ha­reketlerin gerçekleştiği dönemlerde zayıf karakterli kişilerde nifak denen çifte şah­siyet psikolojisinin oluşması tarihte ve gü­nümüzde gözlemlenen bir husustur. Mü­nafikün süresi , Asr-ı saadet'ten itibaren islam tarihinde müslüman toplumların önemli bir problemini teşkil eden nifakın teşhisi konusuna ışık tutmaktadır. Bazı

tefsir kaynaklarında, "Münafikün suresini

Münafikün süresinin ilk avetleri

MÜNAS EBATÜ 'I-AYAT ve·s-SÜVER

okuyan kimse nifaktan uzak kalır" mealin­de nakledilen hadisin (mesela bk. Zemah­şert, IV, ı 12; Beyzavt , IV, 282) mevzu oldu­ğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trab­lust. ll , 723)

Münafikün suresiyle ilgili olarak Hasan Ferid Gülpayiganl'nin Telsir-i Sure-i Mü­bô.reke-i Cumu'a ve Telsir-i Sure-i Ke­rime-i M ünô.fi]fün isimli bir çalışması var­dır (Tahran 1985). AhmetVefa Temel, M ü­nô.fikun Suresi Tefsiri ve Tasvir Ettiği Münô.fık Karakteri adıyla bir yüksek li­sans çalışması yapmıştır ( ı 996, MÜ Sos­ya l Bilimler Ensti t üsü) . BİBLİYOGRAFYA :

Vahidi. Esbabü 'n-nüzul ( n şr. Seyyid el-Cümey-11). Beyrut 1410/1990, s. 36 1 -362; Zemahşerl.

el-Keşşaf (Beyrut ), IV, 112; İbnü'I-Cevzi, Zadü 'l­mesfr, VIII , 271-278; Beyzavi. Envarü 't-tenzil, Beyrut 1410/1990, IV, 282; Ebü'I-Fida İbn Keslr. Te{sfrü'l-Kur'ani 'l-'a?1m, Beyrut 1385/ 1966, VII, 17 -23; Muhammed et-Trablusl. el-Keş{ü ' l-ilah1 'an şed1di'z-za'f ve'l-mevzu' ve'l-vah1 (nşr. M. Mahmud Ahmed Bekkar). Mekke 1408, ll , 723 .

L

L

!il M . KAMiL YAŞAROGLU

MÜNAKAŞA

(bk. CEDEL).

MÜNASEBATÜ'I-AYAT ve's-SÜVER

( ),...., , ' ..::... 4)'1 ..:..~ !Mı )

Ayetler ve sureler arasındaki anlam ilişkisi

ve bunu inceleyen bilim dalı .

_j

_j

Sözlükte "iki şey arasındaki ilişki " anla­mına gelen münasebetin çoğulu ile ayet ve sure kelimelerinin çoğulundan oluşan münasebatü'l-ayat ve's-süver terkibinde münasebet yerine aynı anlamda tenasüb de kullanılmaktadır. Tefsir ilminde bu di­sipline "el-münasebe beyne'l-ayat, et -te­nasüb beyne'l-ayat ve's-süver. tenasübü'I­ay ve's-süver, münasebatü'I-Kur'an" da de­nilmektedir. Kur'an ' ın , ayet ve sureleriyle bir büt ün olduğu düşüncesinin işlendiği nazmü'I-Kur'an konusunun münasebatü'l­ayat ve's-süver ile yakın ilgisi vardır (bk NAZMÜ'l-KUR'AN). Hamldüddin Ferahl'ye göre nazm münasebeti de içine alan ge­niş bir mahiyet arzeder. Münasebat ve te­nasüb kelimeleri ayetler ve sureler arasın­da icmal-tafsil, umumllik-hususllik, akli­lik- hissilik vb. ala ka çeşitlerinden biriyle veya sebep-müsebbeb, illet-malul, ben­zerlik-zıtlık gibi zihnl bağlarlamana irti-

569

Page 2: MÜNASEBATÜ 'I-AYAT ve·s-SÜVER · makla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre (Tefsfr, VII, 18) S veya 6 (626-627) yılında vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi sırasın da cereyan

MÜNASEBATÜ'I-AYAT ve's-SÜVER

batını göstermek üzere kullanılmakta olup ( Zerkeşl, ı , ı 31) bu husus Kur'an-ı Kerim'in günümüzdeki tertibiyle yakından ilgilidir. Ayetler ve sOreler arasındaki ilişkiler konu­su mevcut mushaf tertibinin tevkifı oldu­ğu görüşü esas alınarak incelenmektedir. Diğer taraftan, Kur'an'ın ayet ve sOreleri­nin nüzOl sebeplerini araştıran esbab-ı nü­zlıl çalışmaları Hz. Peygamber ve sahabe­den gelen rivayetlere dayandığı halde ayet­ler ve sOreler arasındaki ilişkilere dair bilgi­lerin akla dayandığı belirtilmektedir. Çün­kü münasebatü'l-ayat ve's-süvere dair gö­rüşler oldukça geç bir dönemde (IV/X. yüz­yıl ) ortaya çıkmış ve bu yöndeki açıklama­lar daha çok dirayet tefsirlerinde yer al­mıştır.

Ayetler ve sOreler arasında sistematik ilişkiler bulunduğunu savunan görüş, Kur­'an 'ın lafzı gibi tertibinin de mU'ciz oldu­ğunu göstermeyi hedeflediği için müna­sebatü'H!yat ve's-süver konusu i'cazü'l­Kur'an ilmiyle de ilgilidir ve onun alt disip­lini kabul edilmiştir. Bu ilişkiyi kanıtlamak için tefsir yazan çağdaş müfessirlerden Emin Ahsen Islahi Kur'an'ın mevcut ter­tibine aşırı vurgu yapar ve bu tertibin vah­ye dayalı olduğunu ileri sürer. Ayetler ve sOreler arasında anlam ilişkilerinin bulun­duğu yönündeki düşünce ilk defa Bağdat'­

ta İbn Ziyad en-NisabOri (ö. 324/936) ta­rafından ifade edilmiş, daha sonra bu yön­deki fikirler taraftar toplamaya ve Zemah­şer'i'nin el-Keşşfıf'ı ile tefsirlerde görün­meye başlanmıştır. EbO Bekir İbnü 'l-Ara­bi, Kur'an- ı Kerim'de ayetler arasındaki ir­tibatın son derece sağlam olduğunu, la­fızlarının dizilişi ve manalarının bütünlüğü it ibariyle Kur'an'ın adeta bir tek kelime gibi uyum taşıdığını ifade etmiştir (Zerke­şl, ı . ı 3 2 ). Ayetler ve sOreler arasında ilişki­ler bulunduğu fikri daha çok Zemahşeri,

Fahreddin er-Razi ve Burhaneddin el-Bi­ka'i'nin tefsirlerinde Kur'an'ı anlamanın bir yöntemi olarak değerlendirilmiştir. Bikai, Na:?mü'd-dürer ii tenfısübi'l-fıy ve's-sü­ver adlı tefsirinde bütün sOreler ve ayet­ler arasında manaya dayalı irtibatlar kur­duğu gibi ayetleri oluşturan cümleler, hat­ta kelimeler arasında da münasebetler bu­lunduğunu göstermeye çalışmıştır (Kara, s. 238-280). Müfessirler, eğer arka arkaya gelen ayetler veya sOreler arasında açık bir ilişki varsa, biri diğerini anlam bakımın­dan tamamlıyor ve ikinci ayet birinci için tekit, tefsir, itiraz vb. durumda bulunu­yarsa buradaki münasebet vechini göster­meye gerek duymamışlar, genellikle, ilk bakışta birbiriyle ilgisi yokmuş gibi görü-

570

nen ayet grupları ve sOreler arasında var­lığını düşündükleri ilişkileri ortaya çıkar­maya gayret etmişlerdir. Bunu yaparken de öncelikle her sürenin ana temasını tes­bit edip ardından onu destekleyen yan fak­törleri bulma ve bu faktörleri asıl maksa­da yakınlık veya uzaklık yönünden dere­celendirme yoluna gitmişlerdir.

Ayetler arasında bulunabileceği düşü­nülen başlıca münasebet çeşitleri şunlar­dır: a) Tanzir. İki benzer hususun arka ar­kaya zikredilmesi (el-Bakara 2/149- I 50; ei ­Enfal8/74-75 ). b) Mudadde. İki zıt husu­sunpeşpeşe gelmesi (ei-Bakara 2/3-5 , 6, 24-25 ; en-Nisa 4/56-57, ı 51-152). c) istit­rat. Bir konudan bahsedilirken başka bir konuya temas edilip yeniden asıl konuya dönülmesi (en-Nisa 4/17 1-l 72; el-A'raf 7/ 19-22, 26, 157-158; en-Nahl 16/48-49) d) Tehallus. Ketarn sahibinin, konusunu bir münasebetle bırakarak başka bir konuya geçmesi (ei-Mearic 70/ı -4 ; Al-i imran 3/ 33-34; ei-A'raf 7/ 1 56; el-Kehf I 8/98-99; bir münasebet bulunmadan geçiş yapılırsa

buna "iktidab" denir). e) intikal. Okuyucu­nun dikkatini çekmek için "h8za" (bu, şu) ifadesiyle geçiş yapılması (İnt i kale Sad sOresin in 49 ve 55. ayetlerinde rastl anır).

f) Hüsn-i matlab. Bir girişten sonra asıl gayenin belirtilmesi (el-Fatiha 1/4-5; eş­

Şuara 26/77-83) g) İhtiras. Kelamda asıl kastedilen mananın aksini vehmettiren bir unsurun bulunması sebebiyle yanlış anıa­şılma ihtimalini gidermek için ketamın or­tasına veya sonuna başka bir sözün eklen­mesi (ei-Maide 5/54; en-Nemi 27/ 18; ei­Feth 48/29). Öte yandan bir ayetin içinde­ki münasebet. ayetin ifadeleri arasındaki münasebet ve ayetin başı ile sonu arasın­daki münasebet olarak ele alınmıştır (Yıl­

maz, s. 124- 140).

SOreler arasındaki münasebetin ayet­ler arasındaki münasebete göre çok defa gizli kaldığı (Subhi es-Salih, s. ı 5 ı), bu­nunla birlikte dikkatli bir inceleme ile bu ilişkiyi ortaya çıkarmanın mümkün oldu­ğu ileri sürülmüştür. SOreler arasındaki münasebet şekilleri de şöylece sıralana­bilir: a) Sürenin konusu ile ismi arasında münasebet. Mesela Bakara sOresinin 67-74. ayetlerinde adıyla ilgili konu ele alın­maktadır. b) Sürenin baş tarafı ile sonu arasında münasebet (el-Bakara 2/3-5 ile 285; AI-i im ran 3/3-4 ile ı 94) . c) Bir sOre­nin son ayetiyle sonraki sürenin ilk ayeti yahut ilk sürenin sonundaki bazı ayetler­le müteakip sürenin baş tarafındaki bazı ayetler arasındaki münasebet (el-Maide 5/120 ile el-En'am 6/ 1 ve ei-En'am 6/1 59,

ı 64 i le el-A'raf 7/6-7; ayrıca bk. HAVATİ­

MÜ's-SÜVER) .

Birbirini takip eden sOreler arasında bu­lunduğu ileri sürülen başlıca münasebet yönleri de şunlardır: a) icmal - tafsil ilişki­si. önceki sürede kısaca temas edilen ko­nuların arkasından gelen sürede geniş bir şekilde ele alınması. Mesela Fatiha sOre­sinde insanlar rablerinden kendilerini doğ­

ru yola iletmesini istemişlerdir; buna na­sıl ulaşılacağı, ne gibi arneller yapılması ge­rektiği de Bakara suresinde geniş olarak ele alınmıştır. b) Tetimme. Önceki surede anlatılan konuya müteakip sürede devam edilmesi, konunun ikinci sfıre ile tamam­lanması. Bakara suresinde ele alınan iman, ibadet ve muamelat gibi hususlara Al-i imran, Nisa ve Maide sOrelerinde devam edilmiştir. c) Sebep-müsebbeb ilişkisi. Ön­ceki surenin sonra gelen süre için sebep durumunda olması. Mesela Fil sfıresinde ,

Kabe'yi yıkmak için fiileriyle Mekke üzeri­ne yürüyen Ebrehe'nin ordusunun nasıl helak edildiği anlatılmakta , ardından ge­len Kureyş suresinde de bunun Kureyşli­

Ier'in Beytullah'a olan ülfetini sağlamlaş­tırmak için yapıldığına işaret edilmekte­dir. d) Um um-husus ilişkisi. İlk sfırede ge­nel hatlarıyla ele alınan bir konunun ikin­ci sfırede özel olarak işlenmesidir. Mesela Felak sOresinde ( ı ı 3/ ı-2 ı, "Yarattığı şey­

Ierin şerrinden sabahın rabbine sığınının del" buyurulduktan sonra Nas sOresinde ( lı4/4-6) Allah 'ın yarattığı şeylerden olup insanların kalplerine vesvese sokan cin ve insan şeytanının şerrinden söz edilmiştir.

e) Mukabele. Sonra gelen sfırenin önce­kinde yer alan konuların mukabili duru­munda olması . Malın suresinde zikredi­len Mekke müşriklerinin başlıca özellikle­rine ve kötü davranışiarına mukabil Kev­ser sOresinde Hz. Peygamber'in ve dolayı­sıyla müminlerin yapmaları gereken olum­lu davranışlar yer almıştır. f) Benzerlik­zıtlık ilişkisi. Birbirini takip eden sfırelerin benzer veya zıt konuları ihtiva etmesidir (Cum'a -Münafikün, KafirCın - Nasr, Leheb­ihlas gibi) .

Her sürenin manası itibariyle tek başı­na ayrı bir fonksiyonu olduğu gibi kendi­sinden önce veya sonra gelen sarelere gö­re başka fonksiyonları da bulunabilmek­tedir. Mesela Hümeze sOresinin tek başı­na bir konusu olmakla birlikte süre ayrıca bir önceki Asr sOresinde belirtilen hüsra­nın sebebini göstermekte, sonraki sürede anlatılan fil olayında Kabe'ye saldıranların helak edilmesi, Hümeze sOresinde vuku

Page 3: MÜNASEBATÜ 'I-AYAT ve·s-SÜVER · makla birlikte ibn Kesir'in tercihine göre (Tefsfr, VII, 18) S veya 6 (626-627) yılında vuku bulan Beni Mustalil5. Gazvesi sırasın da cereyan

bulacağı haber verilen "hutame" için bir delil veya işaret teşkil etmektedir. Islahi. mushafta peş peşe gelen sürelerin birbi­riyle ilişkisini zevciyet prensibine benzetir ve birbirini tamamlayan bu sürelerin ortak bir ana konusunun olduğunu ifade eder (Birışık, s. 71-74) .

Münasebatü'I-ayat ve's-süveri tefsir il­minin bir dalı sayanların yanında bu gö­rüşe karşı çıkan ve böyle bir disiplinin ge­reksizliğini ileri süren tefsir alimleri de ol­muştur. İzzeddin İbn Abdüsselam, yirmi üç yıl gibi uzun bir zaman diliminde farklı konularda, farklı sebeplerden dolayı inen ayet ve süreler arasında irtibat kurulama­yacağı görüşündedir. Aynı görüş Şevkani

tarafından da ileri sürülmüştür. Şevkanl, bu tür münasebetleri gösterme hususun­da en çok gayret sarfeden Bikal'nin çalış­maları başta olmak üzere bu yöndeki gay­retleri boşuna zaman harcama, ortaya atı­lan görüşleri de "Allah'ın kitabıyla ilgili ko­nularda yasaklanmış olan re'y" olarak de­ğerlendirir. Ona göre uzun vahiy sürecin­de ortaya çıkan hadiseler çok farklı ve bir­biriyle ilgisiz olduğundan bunlarla bağlan­tılı olarak inen ayetler ve sureler de birbi­rinden bağımsızdır ve bu hitap tarzı Arap geleneğine de uygundur.

Sureler arasındaki münasebetlerle ilgili ilk müstakil eser İbnü'z-Zübeyr es-Sekafı'­ye ait el-Burhô.n ii tertibi süveri'l-Kur­'ô.n'dır (nşr. Muhammed Şa ' banl, Küveyt 1404/ 1984) Bikal'nin Na~mü'd-dürer ii tenô.sübi'l-ô.y ve's-süver, Delô.letü'l-bur­hô.ni'l-]favim 'alô. tenô.sübi ô.yi'l-Kur'ô.­ni'l-'a~im (Süleymaniye Ktp. , Kılıç Ali Pa­şa, nr. 77) ve Meşô.'idü'n-na~ar li'l-işrô.i 'alô. ma]faşıdi's-süver (Süleymaniye Ktp., Relsülküttab Mustafa Efendi, nr. 96) adlı eserleri, Süyütl'nin Tenô.sü]fu'd-dürer ii tenô.sübi's-süver (nşr. Abdülkadir Ahmed Ata, Beyrut 1406/1986) ve Merô.şıdü'l-me­

tô.li' ii tenô.sübi'l-ma]fatı' ve'l-metô.li'i (Süleymaniye Ktp., nr. 103011 6, 17) , bu ko­nuda telif edilmiş başlıca eserlerdir. Alu­si'nin RuJ:ıu'l-me'ô.ni'sinde de bu konuya geniş yer verilmiştir. Son dönemlerde ya­pılan çalışmalar ise şöylece sıralanabilir: Hamldüddin Ferahl, Teisiru ni~ô.mi'l-Kur­'ô.n ve te'vilü'l-iur]fani bi'l-iur]fan, De­lô.'ilü'n-ni~ô.m; Muhammed Abdullah Di­raz, en-Nebe'ü'l-'a~im (Kahire 1376/ 1957); Bedlüzzaman Said Nursi, İşô.rô.tü'l­i'cô.z ii ma~ô.nni'l-icô.z (Köln, ts.); Mu­hammed Mahmud Hicaz!, el-VaJ:ıdetü'l­mev:W'iyye fi'l-Kur'ô.ni'l-Kerim (Kahi­re 1390/ 1970); Abdülmüteal es-Saldi. en­Na~mü'l-fenni fi'l-Kur'ô.n (Kahire, ts.);

Emin Ahsen Islahi, Tedebbür-i Kur'ô.n (1-IX, Lah or ı 993) ; Necati Kara, Burhô.­nuddin İbrahim b. 'Omer el-Bikô.'i ve Tefsirindeki Metodu (bk bibl.); Mehmet Faik Yılmaz, Ayetler ve Sureler Arasın­daki Münô.sebet (bk. bibl. ; diğer ça lış­

malar için ayrıca bk. Yılmaz, s. 40-1 16).

BİBLİYOGRAFYA :

Tehanevl, Keşşaf, ı, 302, 432-433; Buhar!. "Tef­slr", 2/ 29; Zemahşerl, el-Keşşaf, Beyrut 13971 1977, ll , 74; izzeddin ibn Abdüsselam, el-İşare ile'l- icaz {i ba'zı enua'i'l-mecaz, istanbul 1313/ 1895, s. 221 ; ibn Keslr. Te{sirü'l·Kur'ani 'l-'a?im, Beyrut, ts ., 1, 225; Zerkeşl, el-Burhan {i 'ulümi'l­Kuf'an (nşr. Yusuf Abdurrahman el-Mar'aşll v.dğr.),

Beyrut 1415/1994, 1, 131 vd.; Bikai, f'la?mü'd-dü· rer, Kahire 1413/1992, 1, 7, 18-55; XXII, 424-425; Şevkan i , Fetl;ıu '1-!j:adir, 1, 77-79; Alüsl, Rül;ıu 'i­me' ani, Beyrut 1408/1987, 1, 71, 339; XXX, 313; Hamidüddin Ferahl. Resa' ilü 'i-İmam el-Ferahi {i 'ulümi'l-Kur'an, A'zamgarh 1411/1991 , s. 86-87; Elmalılı, Hak Dini, ı , 682; IX, 6179; M. Mahmud Hicaz!. el-Val;ıdetü'l-nieuzü'iyye fi 'l-Kur'ani 'l-Ke­rim, Kahire 1350/1970, s. 9-12; Subhi es-Salih, Meba/:ıiş fi'ulümi'l-Kur'an, Beyrut 1401/1981, s. 151 ; Emin Ahsen Islahi, Mebadi-i Tedebbür-i Kur' an, Lahor 1991 , s. 200-207 ; Necati Kara. Burhanuddin İbrahim b. 'Omer el-Bika'i ue Tef­sfrindeki Metodu, Van 1994, s. 238-280; Meh­met Faik Yılmaz, Ayetler ue Süreler Arasındaki Münasebet (doktora tezi, 1995), MÜ Sosyal Bilim­ler Enstitüsü, tür. yer.; Nasr Hamid E bO Zeyd, Ilahi Hitabın Tabiatı (tre. Mehmet Emin Maşa lı) . An­kara 2001 , s. 198 vd.; Abdülhamit Birışık, "Kur­'an'da iç Bütünlük: Islahi'nin Tefsir Yöntemi", Of uan: İlmf Araştırmalar, sy. ll , istanbul 2001,

s.71 -75. !Al lmJ MEHMET FAiK YILMAZ

ı ı

MÜNASEBE ( ~~,;.ı,J I)

Olayla hüküm arasındaki uygunluk, makul denge;

hükmün illetini belirlemek için başvurulan bir metot anlamında

fıkıh usulü terimi

L (bk . MASLAHAT).

_j

ı ı

MÜNASEHA (~~,;.ı,JI)

Bir mirasın paylaşılmasından önce vefat eden mirasçının payının

kendi varisierine intikalinin hesaplanması

L anlamında fıkıh terimi.

_j

Sözlükte "nakletmek, değiştirmek, gi­dermek" anlamındaki nesh kökünden tü­reyen münaseha kelimesi İslam miras hu­kukunda mirasın paylaşılmasından önce mirasçılardan bir veya birkaçının vefatı ha­linde onlara düşen payların kendi varisie­rine intikalinin hesaplanmasını ifade eder.

MÜNASEHA

Genellikle her münaseha meselesi içinde birkaç mesele birleşmiş olarak bulunur. Münaseha işlemi yapılırken, ölen mirasçıla­ra vefat tarihi sıralamasına göre önce ken­di hisselerine düşen payları ayrılır. Müna­sehayı teşkil eden her bir mesele ayrı ayrı çözüldükten sonra meselelerin birbirine karşı oranlarının değişmemesi için denk­leştirme işlemleri yapılır. Neticede bulunan tek payda üzerinden varisler hisselerini alır. Sürekli biçimde meydana gelen bu de­ğişme sebebiyle işleme münaseha adı ve­rilmiştir.

Münaseha işleminde bazan sonradan ölen mirasçının mirasçıları ilk ölenin mi­rasçıları ile aynı kişiler olabilir ve alacakları pay oranları da önceki meselenin oranı ile aynı olabilir. Bu durumda meseleyi iki ka­demeli olarak çözmeye gerek kalmaz ve tek işlemle problem çözülür. Mesela ve­fat eden bir kişinin mirasçı olarak iki oğ­lu ile iki kızının kalması ve tereke paylaş­tınlmadan önce kızlardan biri vefat edip kardeşlerinden başka kimseyi mirasçı bı­rakmaması durumunda ölen babanın ve kız kardeşin mirasçıları aynı şahıslar ve pay oranları da her iki meselede aynı olduğun­dan problem tek bir işlemle çözülür. Ölen babanın mirası beş pay itibar edilerek bundan ikisini bir oğul, ikisini diğer oğul ,

birini de kız alır.

Eğer ikinci ölenin mirasçıları birinci öle­nin de mirasçıları olduğu halde ikinci me­selede pay oranları değişiyorsa veya ikinci ölenin mirasçıları arasına ilk ölenin miras­çılarına ilave olarak başka mirasçılar da katılmışsa ya da ikinci meselede mirasçı­ların tamamı farklı kimselerse ölenlerin her birinin meseleleri ayrı ayrı kurulur. Bu durumda daha sonra ölen mirasçının ön­ceki meseledeki payı ile kendi mirasçıları­nın toplam payları denk gelirse işlem bit­miş olur, farklılık olması halinde paylar eşitlenir.

İlk ölen kişinin malları taksim edilmeden mirasçılardan ölenlerin birden fazla olma­sı durumunda münaseha işlemi üç veya daha çok meselenin birleştirilmesiyle hal­ledilir. Önce ilk ölene ait mesele, ardından vefat tarihleri sırasına göre ölen mirasçı­lara ait meseleler çözülür. Her mesele ayrı ayrı halledildikten sonra bir üstteki mese­le ile birleştirilir. Münasehada mirasçılar arasında ikiden fazla ölen varsa ölen her bir mirasçı için vefat tarihi sırasına göre ayrı bir mesele kurulur ve her mesele ya­pılacak denkleştirme sebebiyle üst taraf­taki meselelerle bütünleştirilir.

571