Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
NOreddin !tr), Beyrut 1411 /1991, s. 104-105; İbn Hacer ei-Askalanl, Fetf:ıu'l-bfırf (nşr. Abdülazlz b. Abdullah b. Baz), Beyrut, ts. (Darü'l-ma'rife). 1, 23; a.mlf., Nüzhetü'n-n!J.?ar fi tavzf/:ıi Nul]beti 'l-flker(nş r. NOreddin ltr) , Dımaşk 1413/1992, s. 90-91 ; a.mlf .. en-Nüket 'ala kitabi İbni'ş-Şalal:ı (nşr. Rab!' b. Hadi Umeyr), Riyad 1408/1988, ll, 811-837; SüyQtt, Tedrfbü'r-ravf (nş r. Abdülvehhab Abdüllattf), Beyrut 1399/1979, 1, 268; a.mlf., Na?mü'l-'ikyan, Beyrut, ts. (el-Mektebetü'l-ilmiyye), s. 48; Keşfü'?-?Unün, 1, 465; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, 1, 299-305; Talat Koçyiğit, Hadis lstılahları, Ankara 1980, s. 161, 253-258; NOreddin !tr. Menhecü'n-nakd fi 'ulumi'l-l:ıa
dfş, Dımaşk 1401/1981, s. 439-444; M. Accac ei-Hatib, UşCılü'l-f:ıadfş, Beyrut 1401 / 1981 , s. 370-373; Ahmed ömer Haşim, Kava'idü uşuli'lf:ıadfş, Beyrut 1404/1984, s. 121-125; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü,
Ankara 1992, s. 144-147, 254-256; Mahmud etTahhan, Teysfrü muştalaf:ıi 'l-/:ıadfş, Riyad 1407/ 1987, s. 103-1 06; M. Abdürrezzak er-Raüd, "elMüdrec fi'l-l)adişi'n-nebeviyyi'ş-şerif mefhümühü ve dirilse 'ala nemii:;::ic min Şal)il)i ' l-Bu\ı.ii
ri", Mecelletü'ş-şerf'a ve 'd-dirasati'l-İslamiyye, XVIII/53, Küveyt 1424/ 2003, s. 131-187.
L
Iii MEHMET EFENDİOGLU
MÜDRİK ( !!)..Wl )
Birinci rek'ata yetişip namazın tamamını
imamla birlikte kılan kimse anlamında fıkıh terimi
(bk. MESBÜK).
MÜDRİKE ( ;if)..WI)
Bir öznenin,
_j
kendisinin veya dış dünya ile ilgili durum ve gerçeklerin farkına vararak
onların bilgisini elde etmesine imkan veren duyum ve algılama gücü
anlamında mantık terimi
L
L
(bk. DUYU; İDRAK).
MÜELLEFE-i KULÜB ( ~,.ıs a.;;~, )
Gönüllerinin İslam'a ısındırılması arzu edilen kimseler anlamında
fıkıh terimi.
_j
_j
Sözlükte "yakınlaştırmak, birleştirmek, ısındırmak" anlamındaki elf (ülfet) kökünden türeyen müellefe ile kalbin çağulu kulU b kelimesinden oluşturulmuş müellefetü'l-kulfıb (müellefe-i kuh1b) terkibi "gönülleri ısındırılan, yumuşatılan kimseler" demektir. Terim anlamını Tevbe süresindeki (9/60) "el-müellefetü kulGbühüm" ifadesinden alan tamlama, maddi ihsanda bulunmak suretiyle gönüllerinin İslam'a ve
müslümanlara karşı yumuşatılması arzulanan gayri müslimleri, kendilerinin veya bağlılarının İslam'ı benimsernesi umulan yahut zarar vermelerinden korkulan veya düşmana karşı himayeleri istenen nüfuz sahibi kimseleri ve dinde sebat etmeleri arzulanan yeni mühtedileri belirtmek için kullanılmıştır. Ayette zekatın sarf yerleri arasında müellefe-i kulfıb da sayılmakta, ayrıca iki ayette (Al-i im ran 3/1 03; el-Enfal 8/63) elf kökünden türeyen fiiller sözlük anlamıyla geçmektedir. Bu kavrama pek çok hadiste de rastlanmaktadır (W ensinek, el-Mu'cem, "elf'' md.).
Hz. Peygamber'in kötülüklerinden emin olmak veya kalplerini İslam 'a ısındırmak amacıyla birçok kişiye maddi yardımda bulunduğu ve bu siyasetin müsbet sonuçlar verdiği bilinmektedir (bunların bir listesi için bk. İbn Hişam, IV, ı I 5- I 22; Ta beri, XIV, 3 I 3; Kurt u bl, Vlll, 179). Bu uygulama Hz. Ebu Bekir'in hilafetinin ilk dönemlerinde de sürdürülmüştür. Ancak Hz. Ömer, EbQ Bekir'in bu sınıftan iki kişiye yaptığı tahsisata İslamiyet'in yayılıp güçlendiği ve müslümanların kuwetlendiği, dolayısıyla
artık kendilerine ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle karşı çıkmış. onun halife tarafından da onaylanan bu siyaseti üzerinde (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaki, VII, 20) sahilbenin sükGti icmaı oluşmuştur. Hz. Ebu Bekir'den sonraki üç halifenin müellefe-i kulfıba fiilen maddi destek sağladığı bilinmemekle birlikte ResGl-i Ekrem'in İslam güçlendikten. Kureyş ve Hevazin gibi büyük kabileler yenilgiye uğratıldıktan sonra da müellefe-i kulGba ihsanını sürdürdüğü bir gerçektir. Dolayısıyla dinin yücelmiş olması yaklaşımı izafı olup Hz. ömer'in söz konusu şahıslarda müsbet gelişmeler sezmiş yahut belli kişilerin asalak bir sınıf teşkil etmesini önlemek istemiş bulunması da muhtemeldir. Nitekim CelGla Savaşı'na katılan Seeile halkının kendilerine vaad edilen dörtte birlik ganimet hissesinin verilmesi talebiyle başvurdukları Irak cephesi başkumandam Sa'd b. Ebu Vakkas'ın konuya ilişkin sorusu üzerine Halife Ömer, Allah rızası için değil müellefe-i kulGb ödeneği uğruna savaşınışiarsa ilgili tutarın ödenebileceğini bildirdiği kaydedilmektedir (Belazürl, s. 267-268)
Fıkıh literatüründe müellefe-i kulQb meselesi zekatın sarf yerleri kısmında ayrıntılı biçimde, siyer (cihad) bölümlerinde ise dalaylı olarak incelenmiş, bilhassa müellefe-i kulQba devlet gelirlerinden pay ayrılıp ayrılmayacağı tartışılmıştır. Hükmün neshedildiği veya askıya alındığı , illetinin ortadan kalktığı, hedeflenen amacın ger-
MÜELLEFE-i KU LÜB
çekleştiği ve sahilbe arasında anılan icmaın oluştuğu gibi gerekçelerle müellefe-i kulQb uygulamasının Hz. Peygamber'den sonra yürürlükten kalktığı ileri sürüldüğü gibi bu fona ait hükmün varlığını koruduğu da savunulmuştur.
Hanefıler, Malikiler ve ekseri Hanbeliler ile Ca'feriler'e göre ResQlullah, zekattan müellefe-i kulu bu n müslümanlarının yanı sıra gayri müslimlerine de pay vermiştir. Tevbe süresinin 58-59. ayetleri bu gerçeğe işaret eder. Ayrıca muhkem sayılan 60. ayette müellefe-i kulQb sınıfı müslümankafir ayırımı yapılmaksızın mutlak olarak zikredilmiştir. Şafiiler'e, bazı Hanbeliler'e ve Zahiriler'e göre ise zekat müslümanların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilir, dolayısıyla onda kafirlerin payı yoktur. İmam Malik ve Şafii'ye göre ResGl-i Ekrem, müşriklere kendisinin humustaki beşte birlik hissesinden veya fey gelirlerinden ihsanda bulunmuş, onlara hiç zekat vermemiştir. Ahmed b. Hanbel'in kesin görüşü bunun enfillden olduğu şeklindedir.
Hanefıler'e, meşhur görüşlerinde Malikiler' e ve Şafii mezhebindeki sahih görüşe göre artık ehl-i küfre zekat ne gönüllerini ısındırmak ne de başka bir sebeple verilebilir. Onlara İslam'ın ilk dönemlerinde zekat verilmesi müslümanlara nisbette güçlü olmaları yüzünden di; müslümanlar güçlendikten sonra maddi ihsanlarla kafırlerin gönlünü kazanmaya ihtiyaçları kalmamıştır. Buna karşılık bir kısım Malikiler, Hanbeliler'in çoğunluğu, bazı Şafiiler ile Ca'feriler ve Zeydiler, ihtiyaç duyulması halinde bu hükmün her devirde geçerliğini koruduğunu ileri sürer. Hanefi alimi Cessas'a göre zaman içinde uygulamanın yeniden başlatılmasına duyulan ihtiyaç cihadın terkinden kaynaklanmaktadır; müslümanların toparlanıp güç birliği yapmaları halinde müellefe-i kulQba gerek kalmaz (Af:ıkamü'l-/Suran, IV, 325). İslam'ın hakim olduğu dönemlerde müellefe-i kulGba artık yardım yapılmayacağı görüşü rahatlıkla savunulurken müslümanların güçlerini kaybetmesiyle beraber bu yaklaşım değişmeye başlamış. her mezhepten hukukçular, ya müellefe-i kulGbun nitelikleri hakkında seçici davranarak ya uygulamayı ihtiyaç 1 zorunluluk dönemlerine indirgeyerek veya bunlara yapılacak ihsanları maksada ulaştıracak asgari miktarla sınıriayarak yahut kendilerine tahsis edilecek fonların türünü kısıtlayarak hükmün yürürlüğünü savunmuşlardır.
İmam Şafii, mensubunun bulunmaması durumunda müellefe-i kulQb fonunun diğer kalemiere aktarılacağını, bazı Şafii-
475
MÜELLEFE-i KULÜB
ler ise sınır boylan savunmasının tahkimine harcanacağını düşünmektedir (el-Üm, ll, 74, 76). Hanefiler, Malikiler ve Hanbelller'e göre müellefe-i kulu b hissesi diğer yedi kaleme dağıtılır. Müslümanların maslahatma harcanacağı veya bu kararın devlet başkanının ictihadına bırakılacağı da söylenmektedir.
Kurtubi'ye göre gayri müslimlerin İslam'a kazandırılmasında akli delillerle ikna, maddi yardım vb. yöntemlerden hangisinin uygulanmasının müslümanlara yarar sağlayacağına devlet başkanı karar verir (el-Cami', VIII, 179). İbn Kayyim ei-Cevziyye de devlet başkanının müslümanların zarar görmesini engellemek için icabında düşmaniara maddi ihsanda bulunması gerektiğini, "Ehven-i şerreyn irtikab olunur" külii kaidesine işaretle açıklamaktadır (Z'adü'l-me'ad, ll, 193). Müellefe-i kuiCıb sınıfına mensup olanların tesbiti ve desteklenmesinin gerekip gerekmediği, kendilerine aktarılacak ödenek miktarının ve süresinin tayini fertleri aşan siyasi ve içtimai bir görev olduğu için esasen bu iş devlet başkanının, onun yokluğu veya ilgisizliği
durumunda zekattan sorumlu merciierin yükümlülüğündedir (İbn Hazm, VI, 145; İbn Kayyim el-Cevziyye, ll, 193; İbnü ' l-Murta
za, ll, 180; Reşld Rıza, X, 577). İmam Şafii'ye göre aralarında müellefe-i kuiCıbun da bulunduğu sınıfların mensuplarını zekatın tevziinden sorumlu kişi belirlemelidir (el-Üm, ll, 63). imamiyye'ye göre Hz. Peygamber'in makamına kaim olan imam müellefe-i ku!Cıba dilerse zekatın ilgili kaleminden, dilerse mesalih fonundan pay verebilir; ondan başkası için cevaz yoktur (EbG Ca'fer et-TGs!, 1, 249, 250). Otorite boşluğunun bulunduğu dönemlerde bunu cemiyetlerin, cemaatlerin ve kurumların yapması da tecviz edilmiştir. Fertlerin dahi kendi toplumlarında diğer hak sahibi sınıfiara mensup kimse bulamadıkları ve başka yerlerdekilere ulaşamadıkları takdirde zarureten müellefe-i kuiCıba zekat verebileceği belirtilmiştir (Amir b. Ali eşŞemmahl, Il, ı ı 9; Şevkanl, es-Seylü 'l-cerrar, ll, 58; Reşld Rıza , X, 577; Yusuf el-Kardavl, ıı, 594, 601-602).
Literatürde bir kimsenin müellefe-i kulObdan sayılmasının nasıl kararlaştırılacağı (Şafii, Il, 63), kendilerine verilen payın onlar tarafından temeliükü ve sonuçları (İbn Kudame, ll, 670-671), müellefe-i kuIOb fonundan pay ayrılacaklarda fakirlik şartının aranıp aranmayacağı, kadınların
müellefe-i kuiOb sınıfına dahil edilip edilmeyeceği gibi hususlar tartışılmıştır (Nevevl, VI, ı 92, 200; Yusuf el-Kardav1, ll, 607).
476
Söz konusu fondan verilen hissenin, amacı aşacak miktarda olması veya fondan yararlandırılan kişinin bu maksactın gerçekleşmesini engellemesi durumunda geri alınacağı (Şevkanl, es-Seylü'l-cerrar, ll, 58), şerrinden korunmak için kendisine müellefe-i kuiCıb hissesinden tahsisatta bulunulduğunu öğrenen müslümanın bunu kabul etmesinin caiz olmadığı (Şemseddin İbn Müflih, Il, 611; Ali b. Süleyman elMerdavl, III, 228; BuhQtl, ll, 279; Mustafa es-SüyOtl, ll, 142), zekat alması helal sayılmamakla beraber gönlünün kazanılmasına ihtiyaç duyulan kimseye söz konusu fondan zekat verilebileceği (İbn Teymiyye, Mecmu'u fetava, XXVIII, 288; Na+ariyyetü 'l-'a~d, s. 20), zekat kurallarına aykırı düşmekle birlikte Haşimoğulları'ndan kalpleri islam'a ısındırılmak isteneniere de ilgili kalemden pay ayrılabileceği (Cezlrl, 1, 623) belirtilmiştir.
Genelde zekat, özelde ise müellefe-i kuICıb fonu İslamiyet'in siyasi, dini ve içtimai bakımdan güvenlik ve dayanışmaya verdiği önemi yansıtması yanında dinin tebliğ ve yayılması yönündeki gayretierin mali kaynaklarla da desteklenebileceğini göstermekte, dolayısıyla günümüzde de güncelliğini korumaktadır. Küveyt'te 2-3 Aralık 1992 tarihinde yapılan Güncel Zekat Meseleleri Üçüncü Toplantısı'nda alınan karara göre müellefe-i kuiCıb zekatın sekiz harcama kaleminden biri olup bu husus neshedilmemiş muhkem bir hükümdür. Müellefe-i kuiCıb payının harcanmasında dinin gayesine ulaştıracak maksat ve yöntemler gözetilmeli, sarfiyat diğer zekat sınıflarına zarar vermeyecek ve ihtiyacı karşılamaya yetecek kadar olmalı, hedef kitle belirlenirken bağışların dine ve inananlara zararlı sonuçlar doğuracak alanlara aktanimamasma titizlik gösterilmeli, amacın gerçekleşmesine en uygun, en verimli, en etkili yol ve yöntemler seçilmelidir (Ebf:ı[ış fı~hiyye, ll, 887; ayrıca bk. İSTİMALET) .
BİBLİYOGRAFYA : Wensinck, el-Mu'cem, "elf' md.; Müsned, lll,
68, 73, 108, 166, 175, 176, 259, 275, 284; IV, 42; VI, 465; Buhfıri, "Zekat", 53, "Tevi)id" , 23, "Farzü'l-b.umus", 19, "Megazl", 56, "Enbiya'", 6; Müslim, "Zekat", 131, 132-133, 139, 143, "Feza'il", 57, 59; Şafii, el-Üm, ll, 52, 61, 63, 64, 68, 72-73, 74, 76; İbn Hişam, es-Siretü'n-nebeviyye (nşr. Muhammed Aliel-Kutub-Muhammed ed-Diill Balta), Beyrut 1412/1992, IV, 115-122; Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Kitabü'l-Emval (nşr. Muhammed lmil.re), Beyrut 1409/1989, s. 718-719; Belazüri, Fütaf:ı (Rıdvan), s. 267-268; Taberi, Ciimi'u'l-beyiin (Şakir), XIV, 312-316; Cessas, Al).kamü'l-Kur'an (Kamhavl), IV, 233, 324-326; Maverdi, el-Af:ıkiimü's-sultaniyye, Kahire 1380/1960, s. 123; İbn Hazm. el-Mul).alla, VI, 144-145, 149; Ebu Ya'la ei-Ferra, el-Af:ıkamü's-
sultaniyye (nşr. M. Ham id ei-Fıki), Beyrut 1403/ 1983, s. 132; Ahmed b. Hüseyin ei-Beyhaki, esSünenü'l-kübra, Haydarabad 1344, VI, 337-338, 339; VII, 17-21; Ebu Ca'fer et-Tusi, el-Mebsüt fi'l-{ı~hi'l-imamiyye (nşr. M. Taki e i -Keşfl), Tahran 1967, i, 249-250; İbn Abdülber en-Nemeri, el-Kafi /i {ı~hi ehli'l-Medineti'l-Maliki (nşr. M. M. Uhayd el-Morltanl), Riyad 1400/1980, i, 325-329; Bad, el-Münte~a, Kahire 1332, ll, 153; Serahsi, el-Mebsüt, lll, 9; Ebu Bekir İbnü'i-Arabl, A/:ıkamü'l-Kur'an (nşr. Ali M. el-Bicavl) , Kahire 1394/ 1974, ll, 962-967; Kasani, Beda'i', ll, 44-45; İbn Rüşd. Bidayetü 'l-müctehid, ı , 233; Fahreddin er-Razi, Mefiitif:ıu'l-gayb, Beyrut 1411/ 1990, XVI, 89; İbn Kudame, el-Mugni, ll, 653-655, 666, 670-671; Kurtubl, el-Cami', VIII, 179-181; Nevevl, el-Mecma', VI, 185-186, 192, 197-200, 203; İbn Teymiyye, Mecmü'u {etava, XXVIII, 288-291; XXXIII, 94; a.mlf., N134ariyyetü'l-'a~d,
Kahire 1949, s. 20; İbn Kayyim ei-Cevziyye, Ziidü'lme'ad, ll, 192-193; Şemseddin İbn Müfiih, Kitabü'l-Fürü' (nşr. Abdüssettar Ahmed Ferrac), Beyrut 1405/1985, ll, 611; Şatıbi, el-Muviifa~at, lll, 105-106; Hısni, Ki{ayetü'l-al].yiir /i f:ıalli Gayeti'l-il].tişar, Beyrut, ts. (ei-Mektebetü'l-asriyye), i, 381; İbnü'i-Murtaza, el-Baf:ırü'z-zel].l].ar, San'a 1409/1988, ll, 179-180; Bedreddin el-Ayni, el-Binaye, Beyrut 1400-1401/ 1980-81, lll, 186-189; İbnü'i-Hümam, Fetl).u'l-~adir, ll, 259-261; Ali b. Süleyman ei-Merdavı, el-inşa{ fi ma'ri{eti'r-racil;ı mine'1-/].ilaf(nşr. M. Hamid el-Fıki), Beyrut 1406/ 1986, lll, 227-228; Amir b. Ali eş-Şemmahl, Kitabü'l-lziif:ı (Muhammed b. ömer en-NefGsl'nin haşiyesiyle birlikte), Beyrut 1391/1971, ll, 113, 119; İbn Nüceym, el-Baf:ırü 'r-ra'i/!:, ll, 258, 260; BuhGti, Keşşafü'l-~ınii', ll, 278-279; Muhammed b. Abdullah ei-Haraşi, Şerl).u Mul].taşarı !jalil, Bulak 1318, ll, 213; İbn UsfGr ei-Bahrani, el-lfadii'i~u'n-nazıra (nşr. M. Taki ei-Yrevanl). Beyrut 1405/ 1985, XII, 175-181; Muhammed b. Ahmed ed-Desuki, lffi.şiye 'ale 'ş-Şerf:ıi 'l-kebir, i baskı yeri ve tarihi yok! (Darü'l-fikr), i, 495; Mustafa es-Süy(itl, Me(iilibü üli'n-nüha /i şerf:ıi Gayeti'l-münteha (nşr. M. Züheyr Şaviş), i baskı yeri yokJ1415/1994, ll, 141-142; Şevkani, Neylü'l-evtar, IV, 186-187; a.mlf .. es-Seylü'l-cerrar (nşr. Mahmud ibrahim Zayed), Beyrut 1405/1985, ll, 57-58; M. Hasan en-Necefi, Ceviihirü'l-kelam (nşr. Abbas ei-Küçanl) , Beyrut 1377 hş., XV, 338-343; Aıusl, Rüf:ıu'lme'ani, X, 122-123; Reşld Rıza, Te{sirü'l-menar, X, 574-577; Yusuf ei-KardiM, Fı~hü'z-zekat, Beyrut 1389/1969, ll, 594-611 ; Ceziri, el-Me?iihibü'lerba'a (Kahire), i, 621, 623, 624, 625; Yunus Vehbi Yavuz. lslamda Zekat Müessesesi, İstanbul 1983, s. 399-417; Hasan Ali Görgüiü, Meşarifü'zzekat fi'l-lslam (yüksek lisans tezi, ı 983). Camiatü Ümmi'l-kura, s. 179-212; Abdullah ei-Carullah, Meşarifü'z-zekiit fi'ş-şeri'ati'l-islamiyye, Beyrut 1404/1984, s. 63-75; Muhammed Muhammed ei-Medeni, N134arat fi ictihadati 'l-Fiirül!: 'Ömer b. el-ljattab, Beyrut 1990, s. 57 -66; Ömer Süleyman ei-Eşkar, "Te'llfü'l-15ulı1b 'ale'l-islam bi-emvali'ş-şadal5at", Ebf:ıiiş {ı~hiyye /i ~aiaya'z-ze
kati'l-mu'ti.şıra (nşr. M. Süleyman ei-Eşkarv.dğr.), Arnman 1418/1998, ll, 647-696; "el-Müll:ıalw'ltı.aınis: Fetava ve tavşiyyatü'n-Nedveti'ş-şalişe li-15a:laya'z-zekati'l-mu'aşuati'l-mün'a]5ıde bi'lKüveyt", a.e., ll, 887; HalidAbdürrezzakei-Ani, Meşarifü 'z-zekat ve temliküha /i çlav'i'l-kitab ve's-sünne, Arnman 1999, s. 239-268; Muhammed Biltacl, Menhecü 'Ömer b. el-!jattab fi'tteşri', Kahire 1423/2002, s. 148-166.
~ CENGiZ KALLEK