Upload
truongquynh
View
280
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Yrd. Doç. Dr. Serkan SAYINERYakın Doğu Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı
Karbonhidrat
Metabolizması
Kaynak: Engelking 2014
Gıdalar ile alınan besin
maddelerinin sindirilmesi ve
absorbe edilmesi gereklidir.
Bu süreç metabolizmanın
temel unsurudur ve çeşitli
organ ve dokular görev alır.
Gastrointestinal kanaldan
başlıca monosakkaritler, yağ
asitleri ve amino asitler
emilir.
Uçucu yağ asitleri ???
Çoğu temel sindirim ürünleri emildikten sonra ilgili
oldukları hücresel metabolik yollara sevk edilir.
Bu yolları çoğunlukla asetil-KoA üzerinden geçmektedir.
Asetil-KoA üzerinden oksaloasetat reaksiyona dahil olur
ve oksitlenmesi sonucunda, H2O, CO2 ve ATP üretim ile
sonuçlanmaktadır.
Asetil-KoA ve Oksaloasetat;• Glikoneojenezis, üre siklüsü, aminoasit sentezi, yağ asiti
sentezi, sitrik asit siklüsünde kilit maddelerdir.
Karbonhidrat Metabolizması
Gıdalarla alınan karbonhidratlar
organizmanın yakıtı olarak kullanılır.
Hızlıca parçalanarak enerji kaynağı olarak
kullanılabilirler.
Glikojen olarak depo edilebilirler.
Depo edilmek üzere yağlara
dönüştürülebilirler.
Karbonhidrat Metabolizması
Memelilerin sindirim sistemleri türler arasında bazı farklılıklar gösterir.
Sindirim organları yapı ve fonksiyon itibarı ile düşünüldüğünde ruminantlar ile tek mideliler (monogastrikler) farklı değerlendirmeye tabi tutulurlar.
İnsan ve domuzlarda,tükrükteki α-amilaz (Ptyalin) etkisi ile karbonhidrat sindirimi ağızda başlar. • Diğer türlerde bu enzimin olmadığı, bazılarında da olmasına rağmen aktif
bulunmadığı bilinir.
Monogastriklerde midedeki HCl’ in karbonhidrat sindirimine katkısı olduğu farzedilir ve karbonhidratların büyük oranda sindirildiği yer ince bağırsaklardır.
Sindirim ve Emilimi
Polisakkaritler oligo-, di- ve monosakkaritlere kadar yıkımlanarak sindirime tabi tutulur.
Doğada en yaygın bulunan polisakkaritlerin başında nişasta (amiloz+amilopektin) gelir. • Bunun haricinde bitkisel hücre duvarı yapısında bulunan sellüloz da
diğer bir büyük karbonhidrat ünitesidir.
Nişasta bütün canlı türlerinde sindirilebilirken sellüloz sindirimi monogastriklerde yoktur. Ruminantlarda ise sellüloz rumen florası tarafından sindirilir.• Selülaz enzimi monogastriklerde yokdur.
Polisakkaritlerin Sindirimi
Çok kısa özetlenecek olursa karbonhidratların
sindirimi;• İnsan ve domuzda amilazla ağızda başlar,
•Midede hidroklorik asit etkisiyle kısmen devam
eder,
• Tam sindirim ince bağırsaklarda tamamlanır.
Polisakkaritlerin Sindirimi
Disakkaritlerin sindirimi ince bağırsakta bulunan ve
genel olarak disakkaraz olarak isimlendirilen
enzimlerce gerçekleştirilir.• Maltaz; Nişastanın hidrolizi sonucu açığa çıkan maltozu
tamamen glikoz ünitelerine dönüştürür.
• Sakkaraz; Çay şekeri olarak bilinen sakkarozu glikoz ve fruktoz
ünitelerine dönüştürür.
• Laktaz; Süt şekeri olarak bilinen laktozu glikoz ve galaktoz
ünitelerine dönüştürür.
Disakkaritlerin Sindirimi
Laktoz Intolerans• İnsanlarda kalıtsal olarak laktaz noksanlığı tesbit edilmiştir.
• Çocuklarda ve özellikle siyahlarda daha belirgin olan bu
kalıtsal noksanlıkta laktoz sindirimi gerçekleştirilemez ve buna
bağlı olarak süt içmeyi takiben ishal,karın ağrısı,kramp ve gaz
gibi belirtiler ortaya çıkar.o Başka bir deyişle; Laktaz enzimi yokluğu ya da yetersizliği nedeniyle
laktozun sindirilememesi ve bağırsaklarda gaz birikimi, sancı, yumuşak
dışkı gibi belirtilerle karakterize sindirim bozukluğudur.
o Genetik, B vitamini eksikliği, Uzun süre süt tüketilmemesi, Uzun süreli
antibiyotik tedavileri, Bağırsaklarda patolojik bozukluk, Bağırsak
operasyonları nedenleri arasındadır.
Disakkaritlerin Sindirimi
Ruminantlardaki karbonhidrat sindiriminin temelinde
rumen florası yer alır.
Ruminantlardaki ön mideler hariç(rumen,retikulum ve
omasum) 4. mide olarak bilinen abomasum,
monogastriklerdeki midenin karşılığıdır ve gerekli
salgılar için bez hücrelerine sahiptir.
Ruminantlarda Karbonhidrat Sindirimi
Ruminantlarda sindirim sistemine giren suda çözünür
ve çözünmez karbonhidratların (başta selüloz) floral
sindirimi neticesinde büyük oranda uçucu yağ asitleri
(U.Y.A) olan; • Asetoasetik asit (asetoasetat),
• Propiyonik asit (propiyonat) ve
• Bütirik asit (bütirat)
• Az miktarlarda da laktik asit, karbondioksit ve metan gazı
şekillenir.
Ruminantlarda Karbonhidrat Sindirimi
Sindirimi takiben karbonhidratlar;• Tek midelilerde ince bağırsaklardan (duodenum, jejunum)
monosakkaritler halinde emilirken,
• Ruminantlarda U.Y.A. leri halinde rumen epitellerinden emilir. Ruminantlar enerji ihtiyaçlarının yaklaşık %70’ini U.Y.A.’lerinden sağlar.
Rumende mikrobiyal sindirimin devamı için uygun rumen pH’ sının korunması gereklidir. pH düşmesinin doğal olarak önlenmesi, günlük olarak büyük hacimlerde tükrük salgısı ile mümkün olmaktadır. U.Y.A.’ lerinin hızla emilmesi de pH’nın korunmasında önemlidir.
Sindirim ve Emilim
İnsan ve diğer monogastrik türlerde karbonhidratlar
enzimatik yolla monosakkaritlere hidrolize edilir.
Sindirimi takiben monosakkaritler ince bağırsak mukozal
hücrelerince emilerek kan dolaşımına verilirler.
Monosakkaritler içerisinde en hızlı emileni
galaktozdur. Bunu sırasıyla glikoz ve fruktoz izler.
Emilim hızındaki bu farklılık,bağırsak mukozasının
emilimde seçici bir özelliğe sahip olduğunu akla
getirmektedir.
Monogastriklerde Karbonhidrat Sindirimi
Monogastriklerde Karbonhidrat SindirimiKarbonhidrat emilimi büyük oranda aktif transport, az
oranda da pasif transportla olmaktadır.
Aktif emilimde Na, K, Mg gibi elementler ile tiyamin, pridoksal gibi vitaminler rol oynar.
Emilen monosakkaritlerin büyük çoğunluğu vena porta, az bir kısmı da lenf yoluyla kan dolaşımına verilir.
Emilimi takiben kan şekerinin yükselmesine emilim hiperglisemisi denir.
Kaynak: Engelking 2014
Karbonhidrat sindiriminin
son aşamasında/emilimde
rol alan enzimler ince
bağırsak (duedenum,
jejenum) epitel
mikrovillüslarında yer
alır.
Burda yer alan enzimlerin
bazılarının birden fazla
substratı vardır.
Kaynak: Engelking 2014
Her canlı türünde kan şeker düzeyleri fizyolojik olarak belirli sınırlar içerisinde tutulur.
Kan şeker düzeylerinin bu sınırların üstüne çıkmasına hiperglisemi, altına düşmesine ise hipoglisemi adı verilir.
Kan şeker düzeylerinin belirli sınırlar içerisinde tutulması için en önemli sistem hormonal regülasyondur.
Temel olarak kan glikoz seviyelerinin ayarlanmasında rol alan hormonlar insülin ve glukagon hormonlarıdır.
Kan Glikoz Düzeyinin Regülasyonu
Bunların haricinde diğer birçok hormon da direkt veya indirekt yolla kan şeker düzeyini etkiler.• Örneğin korku,stres ve benzeri durumlarda adrenal medulladan
salınan adrenalin, glukagon benzeri etki yaparak kan şekerini yükseltir (Glikogenoliz).
Adrenal korteks hormonlarından kortikosteroidler ve hipofiziyel adrenokortikotropin(ACTH) de glikoneojenetik yolla kan şekerinin yükselmesine neden olur.Karaciğer, bağırsak ve böbrekler de kan şeker düzeyinin
sabit tutulmasına ilişkin sistemlere sahiptir.
Kan Glikoz Düzeyinin Regülasyonu
İNSULİN• Kan şekerinin yükselmesi insülin salınımını uyarır.
• Bu hormonun etkisi ile;o Glikozun hücre içine girişi artar,
o Dokularda glikojen sentezi artar,
o Karaciğerde glikoz sentezi inhibe edilir,
o Yağ depolarında yağ asidi ve trigliserit sentezi ile
depolanması artar.
Kan Glikoz Düzeyinin Regülasyonu
GLUKAGON• Kan şekerinin düşmesi glukagon salınımını uyarır. Bu
hormonun etkisi insülinle tamamen zıttır.
• Bu hormonun etkisi ile;o Glikojen sentezi inhibe edilir,
o Glikojenin hidrolizi ve kana glikoz verilmesi hızlanır,
o Yağ asidi sentezi inhibe edilir,
o Glikoneojenetik yoldan glikoz sentezi hızlanır.
Kan Glikoz Düzeyinin Regülasyonu
EPİNEFRİN ve NOREPİNEFRİN• Adrenal medulladan salınan hormonlar cAMP aracılığı
ile trigliserid ve glikojen hidrolizini artırırlar.
• Epinefrin ayrıca insülin salınımını bloke ederken
glukagon salınımını ise stimüle eder.
• Böylece epinefrinin etkisi ile kan şekeri yükselir.
Kan Glikoz Düzeyinin Regülasyonu
GLİKOKORTİKOİDLER• Glikoneojenezis yoluyla kan şekerinin yükselmesini
sağlayarak,günün değişen saatleri içerisinde beyin
hücrelerinin glikozdan mahrum kalmasının
önlenmesinde önemli rol oynarlar.
• Ruminantlarda sindirim sistemlerinden monosakkarit
emilimlerinin önemsiz düzeyde az olmasından dolayı
plazma glikoz düzeylerinin hemen hemen tamamı
glikoneojenetik yoldan tedarik edilmektedir.
Kan Glikoz Düzeyinin Regülasyonu
Hücrelere alınan glikoz, organizmanın durumu ve
stimulasyonlara göre değişik metabolizma yollarına
girer;
• Glikolizis: Glikozun enerji üretimi için yıkımlanması
yoludur. o Aerobik veya anaerobik şekillenebilir.
o Anaerobik yolda son ürünler pirüvat ve laktik asittir.
o Aerob yolda pirüvattan, asetil-KoA sentezlenir ve buda
mitokondrilerde sitrik asit siklusuna katılır. Son ürünler CO2, H2O ve
oksidatif fosforilasyon neticesinde ATP’dir.
Glikoz Metabolizması
• Glikojenezis: Glikozdan glikojen sentezlenmesi. Depo
polimeridir.o Özellikle karaciğer, böbrekler, adipositler, iskelet ve kalp kasında
gerçekleşir.
• Heksoz-Monofosfat Yolu (HMS) veya Pentoz-Fosfat
Geçidi: Glikolizis ara ürünlerinden kaynaklanmaktadır. o Lipid biyosentezinde gerekli olan NADPH’ ların,
o Nükleik asit ve nükleotid sentezinde kullanılan riboz’ un sentez
edildiği yoldur.
o Laktasyonda özellikle süt yağlarının sentezi için aktivitesi yüksektir.
o Eritrositlerde çok yüksek oranda cereyan eder. NADPH glutatyon
üretimi için kullanılır.
Glikoz Metabolizması
• Üronik Asit Geçidi: Glikolizis haricinde glikoz kullanım yollarından biri de glikozun direkt oksidasyonudur. o Glikolitik ara metabolitler üzerinden gerçekleşir.
o Uridine difosfat glikuronik asit (UDP-glikuronat) sentezi G-6-P üzerinden gerçekleşir.
o Glikozun 3 farklı yoldan direkt oksidasyonu vardır. Glikozun;
o 1. karbondan oksidasyonu ile glonik asit,
o 6. karbondan oksidasyonu ile glikuronik asit,
o 1. ve 6. Karbonlardan birarada oksidasyonu ile de glikarik asit
şekillenir.
o HMS bağlantısı var.
o Mukopolisakkaritler sentez edilir.
o Bazı canlılarda askorbik asit sentez yoludur.
Glikoz Metabolizması
• Trioz fosfatlar Sentezlenir: Glikozun yıkılması ile
gliserol-3-fosfat artışı olur. Bu da trigliseritlerin ve
çoğu fosfolipidlerin ana çatısını oluşturur.
• Pirüvat ve sitrik asit siklüsü ara metabolitleri, amino
asitlerin sentezinde kullanılır.
• Asetil-KoA, uzun zincirli yağ asitleri ve kolesterolun
sentezinde kullanılır.
Glikoz Metabolizması
• Glikojenoliz: Glikojenden glikoz moleküllerinin
ayrılması.
• Glikoneojenezis: Karbonhidrat olmayan moleküllerden
karbonhidrat sentezlenmesi
• Memelilerdeki bu glikoz kullanım yollarından farklı
olarak bazı bakteri ve mayalarda, alkolik (etanol)
fermentasyon adı verilen yolla glikoz, etil alkol ve
karbondioksite kadar parçalanır.
Glikoz Metabolizması
GLİKOZ
Glikozun hücrelere girişinde özel transport proteinler (GLUT’lar) rol alır.Çeşitli dokularda iki tane Na+-bağımlı glikoz
transportler (SGLT) izoformu ve 5 tane GLUT izoformu tanımlanmıştır.Hücrelerde iki tip transport protein bulunur;• İNSÜLİN BAĞIMLI ve BAĞIMSIZ.
Karaciğer, beyin hücreleri ve eritrositlerde bulunan insüline bağımsız glikoz transport proteinleri, konsantrasyon farklılığına göre glikozun hücrelere alınmasında rol alırlar.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Ancak insülin bu gibi durumlarda indirekt etki ile glikoz
girişini artırır.
Hücre içi glikoz metabolizmasındaki bazı enzimler
örneğin glikojen sentetaz aktivitesindeki artış
neticesinde sitoplazmadaki serbest glikozun
kullanılması, hücre içi glikoz konsantrasyonunu düşük
tutacağından glikozun girişinde süreklilik sağlanır.• Karaciğer, eritrosit ve beyin hücrelerinin haricinde kas
hücreleri ve adipositlerde de insüline bağımlı transport
proteinler bulunur.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kaynak: Engelking 2014
SGLT 1, iki Na+/glikoza ihtiyaç duyar.
SGLT 2, bir Na+/glikoz ihtiyaç duyar.• Her ikisi de insülin-bağımsızdır.
SGLT’ ler simportdurlar ve glikozun böbrek ile bağırsakda ikincil aktif transportunda, konsantrasyon meyilinin tersine çalışırlar.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kaynak: Engelking 2014
GLUT 1, 2, 3 ve 5 insulin
bağımlı değildir.
GLUT 1 proksimal renal
tübüllerde glikoz geri
emilimi, eritrositler, kolon,
plasenta ve beyinde
glikozun hücre içine
alınmasında rol oynar.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kaynak: Engelking 2014
GLUT 2 pankreasda β-hücrelerinde (sensör), intestinal kanalda, karaciğerde ve böbreklerde glikozun alımı ve atılmasında rol alır.
GLUT 3 Nöronlar, plasenta ve diğer organlarda bazal glikoz alımından sorumludur.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kaynak: Engelking 2014
GLUT 5 transporter, daha
az miktarda anaerobik
glikoz ve fruktozun
(kolaylaştırılmış) duodenal
ve jejunal mukoza
hücrelerine difüzyon ile
ilişkilidir.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kaynak: Engelking 2014
GLUT 4 tek insulin-bağımlı
transporterdır ve primer
olarak kas ile yağ dokuda
bulunur.
c-Kinaz geçidi üzerinen
uyarılır.
Golgi aparatında inaktif
havuz şeklinde bulunduğu
düşünülmektedir (özellikle
adipoz dokuda).
Hücre içi ve dışı glikoz konsantrasyonlarının eşitlenmesi
durumlarında hücrelere glikoz girişi durur.
Hücreye giren serbest glikoza fosforilasyonla bir fosfat
bağlanarak glikoz-6-fosfat (G-6-P) oluşturulur. Bu
fosforilasyon;• Hücre içi serbest glikoz konsantrasyonunun düşük tutularak
girişin devam etmesinde,
• Glikozun metabolik yollara girebilmesinde ve
• Glikozun membranı geçerek hücre dışına çıkmasının
engellenmesinde önemlidir.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Sadece glikoza karşı spesifiktir.
Karaciğer ve pankreas β-hücrelerinde bulunur.
İnsulin tarafından artırılır,
diabetojenik hormonlar azaltır.
Km değeri yüksektir.180 mg/%
Ürün (G-6-P) tarafından inhibe
edilemez.
Glikokinaz Sadece glikozu değil diğer
monosakkaritleri de substrat olarak kabul eden bir enzimdir.
Karaciğer, iskelet kası ve birçok dokuda bulunur.
İnsulinden direkt etkilenmez.
Km değeri düşük. 0,9 mg%
Ürün (G-6-P) tarafından inhibe edilebilir.
Hekzokinaz
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Glikozun fosforilasyonu hekzokinaz ve glikokinaz
enzimlerince katalize edilir.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
İnsulin ile
İnsulin’ siz
Glikoz
Kas hücrelerine glikoz Alım hızı
Kas, adipoz ve karaciğer
hücrelerinde glikozun net
akışını insulin belirler.
İnsulin karaciğerde
glikokinaz sentezini
artırmasına rağmen, GLUT2
transporter aktivitesine
etki yapmamaktadır.
Hücreye alınan glikozun fosforilasyonunu takiben
şelillenen glikoz 6-fosfat molekülleri bir çok metabolik
yolda kullanılırlar.
Glikojenezis (glikojen sentezi), glikolizis ve pentoz
fosfat geçidi (heksoz monofosfat shunt) glikozun en
yaygın olarak kullanıldığı bilinen metabolik yolaklardır.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Glikoz-6-fosfataz (G-6-Paz), Glikoz-6-fosfatın serbest
glikoz ve inorganik fosfata parçalanmasına ve böylece
dolaşıma glikoz verilmesini sağlar.
Bu enzim karaciğer, böbrek ve limitli olarak bağırsakda
bulunur. Kas ve yağ dokuda bulunmamaktadır.
Dolayısı ile sadece bu enzimi (G-6-Paz) içeren dokular
dolaşıma glikoz verebilmektedir.
Karaciğerde hepatik G-6-Paz enzimi özellikle
diabetojenik hormonlar tarafından uyarılır, insulin
tarafından inhibe edilir.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kas’ da G-6-Paz olmadığı için kas glikojeni kana glikoz
veremez.
Kas hücreleri heksozları sadece kendi ihtiyacı için
kullanır.
Bunun yanında kasda anaerobik glikoliz sonucunda
üretilen laktat, dolaşım ile karaciğere gönderilip glikoza
çevrilebilir; Cori Siklüsu.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Kaynak: Engelking 2014
Omnivorlarda, karaciğer yüksek hepatik portal kan
glikoz konsantrasyonu (gıda tüketimi sonrası) ve
gerektiğinde (gıda tüketilmediğinde veya diyet
aralarında) glikojenolizis veya glikoneojenezis yoluyla
glikoz sentezi için çalışmaktadır.
Dolayısı ile karaciğer kandaki glikoz değişimlerine karşı
büyük bir tampon görevi görür.
Karaciğerde glikojenolizis yolu elde edilen glikoz 12-28
saate kadar açlıkda glikoz ihtiyacını karşılayabilir.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Ruminantlarda ve carnivorlarda karaciğer glikojen
rezervleri önemsizdir.
Glikojen sentezi önemsiz düzeydedir.
Dolayısı ile doku glikoz ihtiyaçlarını karşılamak için
glikoneojenezis yoluyla plazmaya glikoz verilmekte ve
doku ihtiyaçları karşılanmaktadır.
Glikozun hücrelere girişi ve Fosforilasyonu
Glikojenezis - Glikojenolizis
Glikojen, hayvanların major karbonhidrat depo
formudur.
Bitkilerdeki nişasta’ nın karşılığıdır.
Başlıca karaciğer (% 6-8yaş ağırlık) ve kasta (% 1 yaş
ağırlık) depo edilir.• Kas kütlesi daha çok olduğu için karaciğere göre göre 3-4 kat
fazla depo edilir.
Hücrelerin sitozolünde bulunur ve ortalama 60.000
glikoz rezidüsü bulundurur.
Glikojen
Hidrofilikdir ve yapısının % 65’ i sudur.• Trigliseritler, yağların depo formudur ve yapısında çok az su
bulunur. Çünkü hidrofobikdirler.
• Örneğin bir köpek yağ depolayabildiği kadar glikojen
depolayabilse ağırlığı yaklaşık 2 kat daha fazla olurdu.
• Bu nedenle canlılar enerjiyi yağlarda depo etmeyi tercih eder.
Glikojen yıkımlanması (Glikojenolizis) karaciğerde
eksersiz ve açlık durumunda, kasda ise eksersiz sırasında
gerçekleşir.
Glikojen
Karaciğer glikojenoliz yoluyla dolaşıma glikoz vererek
vücut ihtiyacını karşılar. Kas’lar ise sadece kendi ihtiyacı
için kullanabilir (G-6-Paz kasda yokdur).
Glikojenezis, glikoz, glikoz metabolitleri ve glikozun
metabolik prekürsorlerinden glikojen sentezidir.
Glikojen Depolama Hastalıkları, kalıtsal olarak gelişen
metabolik bozukluklar sonucu glikojenin mobilizasyonu,
anormal formlarda depo edilmesi, kas zayıflığı, eksersiz
intolerans ve bazende ölümle karakterize bir durumdur.
Glikojen
Glikojenolizis, glikojenin kullanılmak üzere glikoza
yıkımlanmasıdır.
Glikojenolizis ve glikojenezis ayrı metabolik geçitler
üzerinden gerçekleşir.
Her iki süreçte fizyolojik ve dinamik olarak gerçekleşip,
çeşitli hormon ve nörotransmitterler tarafından regüle
edilmektedir.
Glikojen
Glikojen dallı yapıya sahiptir ve yaklaşık her 10 glikoz rezidüsü sonunda dallanma olur. • Dallanma sayesinde çözünürlüğü ve glikozun hem depo edilmesi
hemde geri alınması daha hızlı olur.
Her glikojen molekülü glikogenin/glikojenin adı verilen proteine kovalent olarak bağlıdır. Linear glikojen molekülünde glikozlar α-1,4 glikozidik
bağlar ile bağlanır. Her dallanma noktasında ise iki glikoz molekülü α-1,6
glikozidik bağlar ile bağlanır.
Redükte olmayan dal uçları ise glikozun bağlandığı veya koparıldığı bölgelerdir.
Glikojenezis
Glikojen’ in Yapısı
Kaynak: Engelking 2014
Hücrelere giren glikozlardan glikojen sentezlenmesi 4
basamaklı reaksiyon dizisini takip ederek sentezlenir.1. Hücreye giren glikoz fosforile edilerek glikoz-6-fosfat (G-6-
P)’ a çevrilir.
2. G-6-P, fosfoglikomutaz (PGM) enzimi ile Glikoz-1-fosfat’ a
(G-1-P) çevrilir. Kofaktör olarak Mg++ gereklidir.
3. G-1-P, UDP-Glikoz pirofosforilaz enzimi ile UDP-glikoz’ a
(Üridin difosfat-glikoz/UDP-Glc) dönüştürülür.o UDP-Glikoz bu noktada hepatik üronik asit geçidine, meme bezinde
laktoz sentezine (UDP-galaktoz ile) veya çeşitli dokularda glikojen
sentezine sevk edilebilir.
Glikojenezis
4. UDP-glikoz’ dan, Glikojen sentaz enziminin etkinliği ile glikojen molekülüne bir mol glikoz eklenir.
Glikojen sentaz, glikojeneziste kilit enzimdir. Aktivitesi fosforilasyon ile inhibe edilir veya defosforilasyon ile aktif hale geçilir.
Postprandial koşullar glikojen sentazı aktive edecek mekanizmaları tetikler.
• Yüksek kan glikoz düzeyi pankreasdan insulin salınımını tetikler.
• İnsulin, protein fosfataz-1 aktive eder ve bu enzimde glikojen sentazı defosforile ederek aktivleştirir.
Glikojenezis
En yakın dallanma noktasından itibaren α-1,4 zinciri
yaklaşık 11-15 glikoz molekülüne ulaştığı zaman yeniden
dallanma gerçekleşir.
α-1,4 zincirindeki son 6-7 glikoz rezidüsü bir zincirden
öteki zincire aktarılır.
α-1,4 α-1,6 glukan transferini, regüle edilmeyen
Dallanma enzimi gerçekleştirerek, glikojen sentaz
enziminin glikojen molekülünü büyütmesine yardımcı
olur.
Glikojenezis
Kaynak: Engelking 2014
Glikozun, glikojenden mobilize olması iki reaksiyonla
gerçekleşir.1. Regüle edilebilen fosforilaz ile α-1,4 glikozidik bağları non-
redükte uçlarından glikozun koparılması ve
2. α-1,6 glikozidik bağları yani dallanma noktalarından, regüle
edilemeyen dal kırıcı enzim ile glikozun koparılması şeklinde.
İlk reaksiyonda sonucunda ortama inorganik fosfat verilir ve
Glikoz-1-fosfat (G-1-P) oluşur ki daha sonra fosfoglikomutaz
enzimi ile Glikoz-6-fosfata (G-6-P) çevrilir.
Glikojenolizis
İkinci reaksiyon glikojenden bir adet serbest kalan glikoz
rezidüsünü hızlıca fosforile edilerek G-6-P serbest
bırakılır ve Embden-Meyerhof geçidinde kullanılabilir
veya karaciğerden kana salınır.
Kana salınmasında G-6-P, G-6-Paz enzimi ile defosforile
edilir ve serbest glikoz olarak kana verilir.
% 90 glikojen parçalanması 1. reaksiyon üzerinden, %
10 ise 2. reaksiyon üzerinden gerçekleşir.
Glikojenolizis
Kas dokuda bulunan glikojen fosforilaz yapı olarak
karaciğerdekinden farklıdır. • Kasdaki dimer yapılıdır ve her bir monomerde 1 mol pridoksal
fosfat bulunur. Bu vitamin vücutta % 70-80 oranında bu enzim
yapısında bulunur.
• Enzim aktif-fosforile ve inaktif-defosforile formlarda bulunur.
• Aktifleşmesi c-AMP haberci sistemi üzerinden olur. Sistemi
adrenalin (β2-reseptörler) ve glukagon uyarır. Bu sistemde
aktifleşen fosforilaz kinaz, glikojen fosforilazı aktive
ederken, glikojen sentazı inhibe eder.
Glikojenolizis
• Fosforilaz kinaz ayrıca allosterik olarak c-AMP’den bağımsız
olarak Ca++ ile de aktive edilebilir.
• Karaciğer ve kasda α1-reseptörlerin katekolaminlerle uyarımı
neticesinde glikojenoliz stimüle edilmektedir.
• Bu mekanizma özellikle iskelet kasında önemlidir. Çünkü kas
kontraksiyonu sarkoplazmik retikulumdan Ca++ salınımı ile
başlamaktadır.
Glikojenolizis
• Bu durum glikojen yıkımlanmasına neden olur. Kontraksiyon
başlangıcında birkaç yüz kat glikojen yıkımı artmaktadır. Amaç
kontraktil işleme ayak uydurabilmektir.
• Fosforilaz kinaz 4-alt ünite içeren kompleks enzimdir (α, β,
γ, Δ) ve Δ subünitesi kalmodulin’dir.
• Kalmodulin, Ca++-bağlayan bir proteindir ve küçük miktarda
Ca++ değişimlerine hassasiyet göstererek bazı enzimleri stimüle
etmektedir.
Glikojenolizis
Kaynak: Engelking 2014
Kaynak: Engelking 2014
Özellikle bazı köpek ırklarında (küçük ırk yavrularında),
kedilerde, atlarda ve primatlarda görülmektedir.
Glikojenin normal metabolik yollardan sentez
edilemediği veya yıkımlanamadığı bir rahatsızlıktır.• Tip I Von Gierke-benzeri rahatsızlık: G-6-Paz noksanlığı
vardır.
• Tip II Pompe-benzeri rahatsızlık: Glikojen dallanma enzimi
noksanlığı sonucu glikojen depolanması minimal düzeydedir.
• Tip III Cori-benzeri rahatsızlık: Köpeklerde özellikle görülür.
Dal kırıcı enzim noksanlığıdır.
Glikojen Depo Hastalıkları
Tip II klinik olarak; gastrik reflü, megaözafagus, sistemik
kas zayıflığı ve kardiak anomaliler ile karakterizedir.
Genel olarak etkilenen hastalarda;• Eksersiz intolerans,
• Hipoglisemi,
• Hiperlipidemi,
• Hepatomegali ve
• Ketonemi görülür.
Glikojen Depo Hastalıkları
Etkilenen hayvanlarda hipoglisemiye yanıt olarak
hormonlar devreye girer ve lipoliz ve glikoneojenezisi
aktive eder.
Sonuç olarak çok miktarda G-6-P sentez edilir ve bu
daha sonradan glikojen olarak depo edilebilir.
Kesin teşhis için etkilenen dokulardan enzim analizleri
yapılmalıdır.• Tip I için karaciğer, kas, bağırsak; Tip II için iskelet kası, WBC, deri
fibroblastları, Tip III için karaciğer, kas, deri fibroblastları).
Hastalığın prognozu kötüdür.
Glikojen Depo Hastalıkları
Köpeklerde görülen bir diğer glikojen depolama
anomaliside steroidler (ör. Glikokortikoidler) nedeniyle
gelişmektedir.
Etkilenen hayvanlarda, aşırı glikojen
depolanmasına/birikmesine bağlı olarak hepatomegali
(vakuoler hepatopati) gelişir.
Glikojen Depo Hastalıkları
Embden-Meyerhof-Parnas Yolağı
(EMP)
Jakub Karol ParnasYahudi-Polonyalı-Sovyet
Biyokimyacı
Glikoliz
Otto Fritz MeyerhofYahudi kökenli Alman hekim
ve biyokimyacı
Gustav EmbdenAlman fizyokimyacı
1884-19491881-19511874-1933
x2
Kaynak: Engelking 2014
Memeli hücrelerde glikozun primer katabolik yoludur ve
sitoplazmada cereyan eder.
Yolun son ürünü PİRÜVAT’ tır.• Mitokondrialarda devam eden oksidasyon yoluda TCA
siklüsüdür. Bu yol için mitokondria içinde asetil-KoA veya
oksalasetata çevrilir.
Glikoliz ayrıca fruktoz ve galaktozunda major
katabolik yoludur.• Başlıca; Fruktoz sakkarozdan, galaktoz laktozdan elde edilir.
Glikoliz
O2 noksanlığında hücrelere ATP sağlayabilme özelliği nedeniyle glikolitik yol biyokimyasal açıdan ayrıca önemlidir. • İskelet kası, aerobik oksidasyon yetersiz geldiği durumlarda dahi
kasılmaya devam edebilir.
• Anaerobik glikoliz sayesinde düşük perfüzyonu olan dokular veya mitokondriası olmayan hücreler (olgun eritrositler gibi) hayatta kalabilir.
• Kalp kası ise anaerobik glikolize adapte değildir ve iskemik koşullarda işlevini yeterli düzeyde gerçekleştiremez.
• Ayrıca evcil hayvanlarda bazı glikolitik enzimlerin (pirüvat kinaz, fosfofruktokinaz-PFK gibi) aktivitesinin düşmesine/noksanlığına bağlı olarak kalıtsal hemolitik anemiler görülebilir.
Glikoliz
Glikoliz, regüle edilen bir süreçtir. • Öyleki herhangi bir anda sadece gereken kadar glikoz metabolize
edilerek, gereken enerji (ATP) elde edilir.
Glikoz’dan pirüvat oluşumuna kadar geçen yolda ortaya çıkan ara metabolitler fosforile bileşiklerdir ve böylece sitoplazma içinde retensiyonları sağlanmış olunur.
Anaerobik glikolizde substrat seviyeli 4 molekül ATP sentezlenir;• 2 ATP oluşumu fosfogliserat kinaz enzimi,
• 2 ATP oluşumu pirüvat kinaz enzimi tarafından katalize edilir.
Glikoliz
Ayrıca glikolizin ilk basamaklarında 2 molekül ATP’ de harcanmaktadır. • İlki heksokinaz enzimi tarafından,
• İkinciside fosfofruktokinaz-PFK tarafından kullanılır.
Dolayısı ile glikozdan başlayan anaerobik glikolizde net 2 molekül ATP (substrat seviyeli) elde edilir.
Glikojenden başlayan süreçte ise G-1-P üzerinden devam ederse net 3 molekül ATP (substrat seviyeli) elde edilir.
Glikoliz
x2
Kaynak: Engelking 2014
Hücreler için O2 yetersizliği söz konusu ise, glikoz tamamen CO2 ve H2O’ya kadar okside olamaz. Bu durumda glikoz, hücreler tarafından 2 molekül laktik
aside fermente edilir. • Bu durumda da her bir glikoz molekülünden net 2 molekül ATP
daha elde edilir.
• Hızlı gelişen/büyüyen kanser hücrelerinde bu yol daha yüksek oranda kullanılır.
• Çoğu tümörde vaskülarizasyon zayıftır ve dolayısı ile O2 miktarı azdır. Bu durumda mitokondride metabolize edilebilecek miktarın fazlası pirüvat üretilir ve bu fazlalıkla laktik asidin aşırı üretilmesine neden olur. Sonuçta laktik asidoz şekillenir.
Glikoliz
Anaerobik glikoliz denklemi;
Laktat (CH3-CHOH-COO-), laktik asidin (CH3-CHOH-
COOH) anyonudur.
Laktik asit vücut sıvıları içinde disosiye olduğu için
laktat terimini kullanmak daha doğrudur.
Glikoliz
Glikoz + 2 ADP + 2Pi 2 Laktat- + 2 ATP + 2 H2O + 2 H+
Anaerobik glikoliz sonucu oluşan laktatın çoğu dolaşım yoluyla karaciğere taşınır.
Burada pirüvata dönüşür ve okside olur veya glikoz sentezinde kullanılır (Cori siklüsü).
Kalp kası hücrelerinde pirüvata dönüşür ve mitokondria içinde okside olarak enerji üretiminde kullanılır.
Glikoliz
Anaerobik glikoliz tüm hücre tipleri içinde evrensel bir süreçtir. Sadece son ürünler fark edebilmektedir.• Memelilerde Laktat
• Bakterilerde propiyonat,
• Mayalarda etanoldür.
Pirüvatın laktata (veya etanol) dönüşümünde, glikolizin ilk basamaklarında elde edilen NADH kullanılır (NAD+
yeniden oksitlenir). Böylece anaerobik glikoliz devam eder.• Mayalarda karbonhidratların bu çeşit anaerobik fermentasyonu
bira ve şarap endüstrisinin temelidir.
Glikoliz
Etanol tüketimi gerçekleştiğinde,i. Alkol dehidrogenaz reaksiyonu tersden şekillenir.
ii. Hepatositlerin sitozolünde asetaldehite çevrilir.
iii. Asetaldehit mitokondrilerde asetaldehit dehidrogenaz
enzimi ile asetata çevrilir.
iv. Asetat, asetil-KoA’ya çevrilir ve CO2 ile H2O’ ya okside olur.
Glikoliz
Mayalarda;Pirüvat
dekarboksilazAlkol
dehidrogenazPirüvat Asetaldehit Etanol
NADH NAD+CO2
Redükte NADH her iki dehidrojenasyon reaksiyonunda
üretilir.
Yüksek miktarda etanol tüketiminde dolayısı ile
intrasellüler NADH:NAD+ oranı kayda değer oranda
artar.
Bu durumda, NAD koenzimine gereksinim duyan bir çok
metabolik reaksiyon etkilenir. Örneğin;• Glikoneojenetik yolda laktat dehidrogenaz, malat
dehidrogenaz,
• Yağ asitlerinin β-oksidasyonunda açil-KoA dehidrogenaz.
Glikoliz
Bu geçitler fazla alkol alımına bağlı olarak inhibe edilebilir. Sonuçta açlık hipoglisemisi, aşırı hepatik trigliserit
akümülasyonuna bağlı olarak yağlı karaciğer infiltrasyonu gelişebilir.Glikoneojenetik yollar inhibe edilir. Buna ek olarak
glikojen rezervleride bitince, hipoglisemi daha da şiddetlenir. Etanol ayrıca ADH salınımını da inhibe eder ve diürezisi
tetikler ve hipertonik dehidrasyon görülür.
Glikoliz
Glikoliz
Asetaldehit ayrıca yüksek reaktif kapasiteye sahiptir.
Proteinler, nükleik asitler ve diğer moleküller ile ilave
bileşikler oluşturabilir. Bu özelliği toksik etkisi olarak kabul
edilmektedir.
Etanol ayrıca biyolojik membranların arasında katılarak,
genişlemelerine ve akışkanlıklarının artmasına neden olur.• Nöronlarda aksiyon potansiyeli değişir, aktif transport zayıflar,
nörotransmitter salınımı etkilenir. Serebral fonksiyonlar zayıflar.
Yeterince şiddetli ise solunum paralizi neticesinde koma ve ölüm
şekillenir.
Glikoz katabolizmasında yer alan anaerobik
glikoliz ihtiyaç duyulan ATP’ nin yaklaşık %
5’ ni karşılamaktadır.
Peki neden gereklidir ?•4 neden sayılabilir.
Glikoliz
1. Hayvanların çok hızlı enerjiye ihtiyaç duydukları anlar vardır.
• Aerobik oksidasyon için O2 sağlanmasına ihtiyaç duyar ki bu kan dolaşımının artırılmasıyla sağlanır. Bu işlem 1-2 saniye alır.
• Dinlenme halinde iken aniden sprinte geçen bir hayvan için anlık ihtiyaç anerobik glikolizden sağlanır.
2. Hızlı O2 sağlanması için gelişmiş dokularda iyi gelişmiş vasküler ağ olması gereklidir.
• Bazı durumlarda gelişmiş damar yapısı olsada kan desteği yeterli gelmeyebilir. Ör. Büyük kas kütlelerinde (av kuşlarının pektoral kasları.
• Patolojiler nedeniyle kan desteği sınırlanmış olabilir (tümörler gibi)
Glikoliz
3. İskelet kas lifleri iki ana gruba ayrılır. • Tip I kırmızı (yavaş kasılan oksidatif lifler)o Tip I, yüksek aerobik kapasiteye sahiptir. Makul ölçüde yorgunluğa
dayanıklıdırlar.
(hızlı kasılan glikolitik lifler)o Tip IIB, genellikle anaerobiktir.
o Bir çok balık esasen Tip IIB liflerine sahiptir. Tip I ince bir bölüm
halinde Tip IIB’ya lateral bulunmaktadır. Tip I normal yüzme
periyodunda, tip IIB ise hızlı ani patlamalarda kullanılır.
Glikoliz
• İskelet kası dinlenme halindeyken, vücudun diğer yüksek
perfüzyon ve oksijen bağımlı organları (karaciğer, böbrek,
beyin ve kalp) ile kıyaslandığında açık bir fark göze çarpar.o Bu 4 organ total vücut kütlesinin yaklaşık % 7’ sine sahip olmasına
rağmen dinlenme halindeyken kardiyak çıkışın yaklaşık % 70’ ini alır ve
O2’ nin yaklaşık % 58’ sini tüketir.
o İskelet kası total vücut kütlesinin yaklaşık % 50’ sini oluşturmasına
rağmen dinlenme halinde kardiyak çıkışın yaklaşık %16’ sını alır ve O2’
nin yaklaşık % 20’ sini tüketir.
• İşte bu noktada anaerob glikoliz önemi ortaya çıkar. Örneğin
dinlenme halinden ani ekserize geçince enerji burdan
sağlanacak.
Glikoliz
4. Karbonhidratların, yağların ve amino asitlerin aerobik oksidasyonu mitokondrilarda gerçekleşir.
• Mitokondriyalar büyük organellerdir.
• Bazı durumlarda sayılarını azaltmak gerekebilir. Bu durumda hücre anaerobik glikolize daha bağımlı hale gelecektir.
• Göz (cornea ve lens), ışığı yüksek etkinlikle iletmelidir. Optik yoğun olan mitokondria ve kapillerler bu etkinliği azaltır.
• Bu nedenle cornea ve lensde, glikoz yaklaşık % 80 oranında anaerob yoldan metabolize edilir.
• Olgun eritrositlerde mitokondria yoktur. Tüm enerji ihtiyaçlarını anaerob glikolizden karşılanır.
• Kalp kasında ise mitokondria çoktur. Aerobik kapasitesini korur.
Glikoliz
Yaşayan birçok prokaryotik ve ökaryotik canlıda glikolitik yolun ilk reaksiyonları ortakdır ve bu reaksiyonlar hücrelerin canlılığı için çok önemlidir.
İlk Reaksiyonlar; Glikoz’un, Fruktoz-1,6-bifosfata dönüştürülmesini kapsar.• Çoğu hücrede glikoz alınımından sonra 3 adımda bu
dönüşüm gerçekleşir.1. Fosforilasyon
2. İzomerizasyon
3. Fosforilasyon
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Bazı hücre tiplerinde ise glikoz alternatif yollara
sapabilir. • Ör. Sorbitol üzerinden fruktoz oluşumu ve ordan Fruktoz-1,6-
bifosfat oluşabilir.
Glikolizde ilk adımda glikoz fosforile olarak hücre içinde
tutulur ve F-1,6-biP üzerinden, fosforile-3-karbon
atomundan (gliseraldehit-3-fosfat/GI-3-P ve
dihidroksiaseton fosfat/DHAP) oluşan birimlere kolayca
parçalanabilir.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
GLİKOZ, heksokinaz/glikokinaz enzimi etkinliği ile fosforile edilir ve G-6-P oluşur.
GALAKTOZ, portal dolaşım üzerinden karaciğere alınır ve bir dizi reaksiyon ile önce G-1-P’ a (Galaktokinaz) sonrada G-6-P’ a (Fosfoglikomutaz) dönüşür.
Karaciğer aynı zamanda galaktozu glikozdan sentez edebilir. Farklı hücre tipleride G-1-P kullanarak galaktoz sentezleyebilir.• Meme bezinde laktoz üretimi,
• Serebrotistlerin sentezi, glikoprotein sentezi gibi.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
12
G-6-P’un, Fruktoz-6-fosfata dönüşümünü katalizleyen enzim bir fosfoheksoz izomerazdır (glikofosfat izomeraz).
Bu reaksiyon geri dönüşümlüdür ve bir aldoheksoz, ketoheksoza dönüşmüş olur.• Bu dönüşümün regülasyonu sıkı kontrol altında
değildir.
• Bu noktada G-6-P, HMS’ye girerse, ürünler F-6-P veya GI-3-P üzerinden EMP’ ye tekrardan geri dönebilir.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
FRUKTOZ, F-6-P üzerinden glikolitik yola girebilir ve F-1,6-biP sentezlenir. Bu reaksiyonu heksokinazkatalizler.
Lakin, Fruktozun büyük bir kısmı yüksek spesifitesi olan bir karaciğer enzimi –Fruktokinaz- tarafından Fruktoz-1-fosfat’ a (F-1-P) çevrilir.• Fruktokinazın Km değeri heksokinaz gibi çok düşüktür.
• Varlığı böbrek ve bağırsakta gösterilmiştir.
• İnsulin veya açlık-toklukdan etkilenmez.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Fruktoz ve Sorbitol (glusitol-poliol) lensde bulunur ve diabetik hastalarda konsantrasyonları artar. Diabetik kataraktın patofizyolojisinde rol alırlar.
Sorbitol geçidi (Poliol Geçidi), glikozdan başlar ve fruktoz oluşumu ile sonlanır.
Diabetes mellituslu hastalarda insulin bağımlı olmayan dokularda (lens, sinir doku, bağırsak mukozası, eritrositler, renal tubüller, glomerulusalar) hücre içine giren glikozun bu yola girmesi artar.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Poliol geçidinde glikoz, aldoz redüktaz enziminin katalizlediği reaksiyon ile sorbitol’a dönüşür. • Bu reaksiyonda NADPH redüktan olarak kullanılır.
NAD+ varlığında, sorbitol dehidrogenaz (SDH) enzimin etkinliği ile sorbitol, fruktoza çevrilir.
Fruktoz bu noktada glikolitik ara yola girebilir, ki bu yavaş bir süreçtir.
Sorbitol kolayca diffüze olamaz ve akümülasyonu ozmotik dengeyi bozarak hücrelerin şişmesine neden olur, sonunda lensde katarakt olur.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Bir diğer poliolde galaktisol/dulsitol’
dur. Galaktoz, NADPH ve aldoz redüktaz
tarafından redükte edildiğine oluşur.• Lensde akümüle olabilir ve kataraktın
patofizyolojisine katılır. Özellikle hepatik
galaktoz katabolizması defektlerinde
(galaktosemi).
• Lensde dulsitolün akümüle olması daha
dramatik sonuçlar doğurur. Çünkü sorbitol
gibi lensde daha ileri metabolize edilemez.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Diabetik ratlarda yapılan çalışmalarda kataraktın aldoz redüktaz inhibitörleri ile engellenebildiği gösterilmiştir. Aldoz redüktaz ayrıca koyunların plasentasında bulunur
ve fötal kana sorbitol sentezini sağlar. Sorbitol dehidrogenaz (SDH) enzimi memelerin fötal
karaciğeri dahil özellikle karaciğerde bulunur. Sorbitolün fruktoza çevrilmesinden sorumludur.• Plazma aktivitesindeki artış özellikle büyük hayvan türlerinde
karaciğer hücre hasarına işaret eder.
• Poliol geçidi ayrıca seminal vezikülde, seminal sıvınında ihtiyaç duyduğu fruktozun sentezlenmesinde kullanılır.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
F-6-P, Fruktoz-1,6-bifosfata (F-1,6-P)
çevrilir. Bu reaksiyonu fosfofruktokinaz
(PFK) katalizler ve kofaktör olarak Mg++
ile K+ kullanılır. Reaksiyonda ayrıca 1
molekül ATP kullanılır.• Bu basamak glikolizin kilit regülatör
noktalarındandır.
• Hepatik glikoneojenezde reaksiyonu tersine
çevirmek için PFK inhibe edilir ve fruktoz-
1,6-bifosfataz enzimi aktive edilir
(diabetojenik hormonlar tarafından).
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Fosfofruktokinaz (PFK) inhibitörler• ATP, Fosfokreatin, Sitrat, Glukagon (Karaciğerde), H+
Fosfofruktokinaz (PFK) aktivatörleri• AMP ve ADP, Fruktoz-6-fosfat, İnorganik fosfat (Pi), Ammonium iyonu (NH4
+), Epinefrin (Kasda), İnsulin
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
İntrasellüler pH düşüşü ([H+] artışı), PFK aktivitesini düşürür. • Böylece fazla laktik asit oluşumu ve olası asidimi engellenir.
İntrasellüler ATP miktarı normalda AMP miktarına göre yaklaşık 50 kat daha fazladır. Dolayısı ile küçük miktar ATP’den ADP üretimi önemli derecede AMP miktarını artırır.• PFK, AMP tarafından allosterik aktivasyona karşı oldukça
hassastır. Hücrenin enerji dengesindeki küçük değişimler dahi etkilemektedir. Böylece kıymetli olan karbonhidratların glikoliz ile harcanmaları doğru şekilde kontrol edilir.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
ATP ve sitrat, PFK üzerine güçlü inhibitör etki gösterir.• Yağ asitlerinin oksidasyonu neticesinde yüksek miktarda ATP ve
sitrat elde edilir. Bu durumda kas doku içinde enerji bol
bulunur ve PFK inhibisyonu ile çoğu glikoz molekülü glikolitik
yola sokulmadan yedeklenebilir.
• Kas içinde; yağ asitlerinin aerobik β-oksidsayonu sırasında, TCA
siklüsünün kesintiye uğramadan devam edebilmesi için gerekli
oksalasetat miktarının sağlanabilmesi adına yinede bir miktar
glikoz okside edilir.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Fosfokreatin, ATP için kısa süreli bir tampon gibidir ve
gereken ani enerji ihtiyaçları için ATP’ nin belli bir
seviyede muhafaza edilmesine yardım eder.• Dinlenme halinde kasdaki fosfokreatin miktarı ATP miktarına
göre 2-3 kat daha fazladır. Eksersiz başlangıcında bu seviye
farkı azalır. PFK’ nın aktive edilmesi gerektiğinde ATP’ nin
inhibisyon potansiyeli fosfokreatin tarafından ortadan kaldırılır.
Eksersiz sırasında artan AMP degradasyonu ile inorganik fosfat
(Pi) ve ammonium iyonu (NH4+) oluşumu şekillenir ve bunlarda
PFK’ yı stimüle ederler.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Eksersiz sırasında adrenal medulladan
sentezlenen epinefrin (sempatik sinir
sistemi uyarımı ile), kas dokuda PFK’
yı aktive eder.
Epinefrin karaciğerde ise PFK aktive
etmez. Karaciğer eksersiz sırasında
glikoneojenetik yolu çalıştırır.
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Özetle• Sitoplazmik glikolitik yolun ilk reaksiyonları galaktoz, fruktoz,
glikojen ve daha sıklıkla glikozu substrat olarak kullanır.
• Hiperglisemik hastalarda, insulin-bağımsız dokularda poliol
geçidi önem arz eder.
• Fosfofruktokinaz anaerobik glikolizin kilit enzimidir ve
aktivitesi çeşitli faktörlerce düzenlenir.o İnhibitörler: ATP, Fosfokreatin, Sitrat, Glukagon (Karaciğerde), H+
o Aktivatörler: AMP ve ADP, Fruktoz-6-fosfat, İnorganik fosfat (Pi),
Ammonium iyonu (NH4+), Epinefrin (Kasda), İnsulin
Anaerobik Glikoliz-İlk Reaksiyonlar
Kaynak: Engelking 2014
Fruktoz-1,6-bifosfat (F-1,6-biP)’ ın 2 molekül trioz fosfata yıkımlanması ile başlar. Son ürün PİRÜVATtır.• Gliseraldehid-3-fosfat (GI-3-P) ve Dihidroksiaseton fosfat
(DHAP).
• Bu fosforile ara ürünlerden devam eden reaksiyonlardan ATP üretilir ve son ürün olarak PİRÜVAT elde edilir.
• F-1,6-biP’ un GI-3-P ve DHAP’a yıkımlanmasını Zn içerenAldolaz enzimi sağlar. Bu yıkımlanma EMP geçidindeki tek C-C bağının koparıldığı basamaktır.
• GI-3-P ve DHAP, triozfosfat izomeraz enzimi ile birbirine dönüşebilir.o Bu reaksiyon GI-3-P lehine gelişir.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Kaynak: Engelking 2014
Poliol geçidinden elde edilen Fruktoz-1-fosfat’ da
aldolaz enzimi ile DHAP ve Gliseraldehid’ e
yıkımlanabilir. • Gliseraldehid daha sonra karaciğerde triokinaz ismi verilen
enzim ile GI-3-P’ ye dönüştürülerek EMP geçidine devam eder.
• Gliseraldehit, gliseraldehit dehidrojenaz enzimi ile gliserata
ve gliseratta gliserat kinaz ile 3-fosfogliserata dönüşerek EMP’
ye girebilir.
• DHAP aynı zamanda gliserol-3-fosfatın öncülüdür. Gliserol-3-
fosfat’ tan gliserol sentezlenebilir veya trigliseritler ile
fosfolipidlerin yapısına katılır (omurga).
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Kaynak: Engelking 2014
Glikoliz GI-3-P’nin 1,3-bifosfogliserat (1,3-biPG)’ a
okside olmasıyla devam eder. Reaksiyonu GI-3-P
dehidrojenaz katalizler.• Reaksiyon inorganik fosfat (Pi) ve NAD+ kullanılır. NADH elde
edilir.
• DHAP’da triozfosfat izomeraz ile GI-3-P’ye ordan da 1,3-
bifosfogliserata okside olur.
EMP’ nin devam etmesi ve bu reaksiyonun şekillenmesi
için NAD+ devamlı olarak üretilmelidir.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Böylece üretilen NADH;o Sitozolde pirüvat laktat
o DHAP Gliserol-3-fosfat
o Oksalasetat Malat reaksiyonlarında kullanılabilir.
Unutulmamalıdır ki 1 molekül glikozdan 2 molekül 1,3-
bifosfolgliserat (1,3-biPG) oluşur. Bu reaksiyon
karaciğerde geri dönüşümlüdür ve hem glikoliz hemde
glikoneojenezisde kullanılır.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
1,3-bifosfogliserat (1,3-biPG), fosfogliserat kinaz enziminin katalizörlüğünde 3-fosfogliserat (3-PG)’ a dönüşür.
• Bu sırada 1 mol fosfat ADP’ ye aktarılarak 1 mol ATP sentez edilir. EMP’ deki ilk ATP üretimi (substrat seviyeli) bu reaksiyonla gerçekleşir.
• 2 mol GI-3-P’ den sürecin devam ettiği gerçeğiyle 2 mol ATP üretimi gerçekleşir.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
• Bu reaksiyon substrat seviyeli
fosforilasyon olarak isimlendirilir.
o Çünkü yüksek enerjili fosfat aktarımı substrat
üzerinden gerçekleşir. Mitokondri iç
membranında cereyan eden elektron transfer
zincirindeki gibi nükleotidler üzerinden
olmamaktadır.
o Bu reaksiyon glikoneojenezisde ters yönde de
olabilir. Bu defa ATP kullanılır.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Memeli ve kuş türlerinin eritrositlerinde,
difosfogliseromutaz enzimi önemli bir ara metabolitin
oluşumunu katalizler; 2,3-bifosfogliserat. Bu madde
hemoglobinin oksijene bağlanma afinitesini düşürür,
böylece oksijenin dokulara salınmasını düzenlemiş olur.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Rapoport Shunt (Luebering-Rapoport pathway) ile bu basamak bypass edilmiş olunur ve dolayısı ile ATP üretilmez. 2,3-bifosfogliserat defosforile edilerek tekrar EMP’ ye sevk
edilir. Bu durum eritrositlere ekonomik olmak için avantaj
sağlayabilir. ATP ihtiyacı az olduğunda glikoliz bu yoldan devam edecektir.
Anaerobik Glikoliz; Ara Reaksiyonlar
3-fosfogliserat (3-PG) bir sonraki adımda, 2-fosfogliserat (2-PG)’ a dönüşür. Reaksiyonu fosfogliseromutaz enzimi katalizler.• Enzim kofaktör olarak Mg++ ihtiyaç duyar.
Enolaz enzimi 2-fosfogliseratın dehidrasyonunu katalizler ve fosfoenolpirüvat (PEP) oluşur.• Bu reaksiyon geri dönüşümlüdür. Yüksek enerjili fosfat bağı elde
edilir.
• Enolaz F- taradından inhibe edilebilir. o Özellikle eritrositlerde glikolizisi inhibe etmek için kan alma tüplerinde
kullanılır.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Glikolizin devamında
fosfoenolpirüvat (PEP)’ in yüksek
enerjili fosfatı pirüvat kinaz enzimi
ile ADP’ya aktarılır ve ATP ile
PİRÜVAT oluşur.• Böylece 1 mol glikozdan bu basamakta
da 2 mol ATP elde edilir.
• Bu da bir diğer substrat seviyeli
fosforilasyondur.
• Bu reaksiyon geri dönüşümlü değildir.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Hepatik pirüvat kinaz,• Fruktoz-1,6-bifosfat tarafından aktive edilir (feed-
forward activation),
• Alanin ve ATP tarafından inhibe edilir.
Kas pirüvat kinazı,• Fruktoz-1,6-bifosfat tarafından etkilenmez,
• Fosfokreatin inhibe eder, ATP/ADP oranındaki düşüş
aktive eder.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Enerji bilançosu; /1 mol Glikoz için
• Glikoz Glikoz-6-P : - 1 ATP
• Frukoz-6-P F-1,6-biP : - 1 ATP
• 1,3-biPG 3-PG : + 2 ATP
• PEP Pirüvat : + 2 ATP
• NET : + 2 ATP
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Enerji bilançosu; /1 mol G-6-P (Glikojenden gelirse)
• Glikoz Glikoz-6-P : - 1 ATP
• Frukoz-6-P F-1,6-biP : - 1 ATP
• 1,3-biPG 3-PG : + 2 ATP
• PEP Pirüvat : + 2 ATP
• NET : + 3 ATP
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Aerobik koşullar mevcutsa; pirüvat mitokondria içine
alınır ve oksalasetat ile asetil-KoA sentezinde kullanılır.
Aynı zamanda GI-3-P’ den 1,3-biPG dönüşümünde
üretilen 2 mol NADH’ da mitokondria içine gönderilir
ve ATP üretilir.
Solunum zincirinde her bir NADH’ dan 3 ATP üretilir.
Glikoz oksidasyonunun sitoplazmik kısmından (1 mol
glikozdan) 2 mol NADH elde edildiği için de toplam 6
mol ATP üretilmiş olunur.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Enerji bilançosu; /1 mol Glikoz için
• Glikoz Glikoz-6-P : - 1 ATP
• Frukoz-6-P F-1,6-biP : - 1 ATP
• 1,3-biPG 3-PG : + 2 ATP
• PEP Pirüvat : + 2 ATP
• GI-3-P 1,3-biPG : + 6 ATP (NADH)
• NET : + 8 ATP
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Oksidatif fosforilasyonunun glikolitik ayağından gelen.
Enerji bilançosu; /1 mol G-6-P (Glikojenden gelirse)
• Glikoz Glikoz-6-P : - 1 ATP
• Frukoz-6-P F-1,6-biP : - 1 ATP
• 1,3-biPG 3-PG : + 2 ATP
• PEP Pirüvat : + 2 ATP
• GI-3-P 1,3-biPG : + 6 ATP (NADH)
• NET : + 9 ATP
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Oksidatif fosforilasyonunun glikolitik ayağından gelen.
Mitokondriada aerobik glikozun tüketimi
neticesinde;• Pirüvat, Asetil-CoA üzerinden TCA’ ya girerse 30 ATP
üretilir (2 mol pirüvattan).
• Bu durumda glikolitik yolla birlikte 1 mol glikozdan 38
ATP üretilir.
• Pirüvat, okzalasetat üzerinden TCA’ ya girerse (ör. Kas
dokuda yağ oksidasyonu sırasında) 30 ATP üretilir.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
1 mol glikoz yaklaşık 686 kcal enerji içerir. 1 ATP’ nin yüksek enerjili fosfat bağı 7.6 kcal enerji
barındırır.Aerobik oksidasyon sonucu glikozun toplam enerjisinin %
42’ si ATP tarafından alınır.Geri kalanı ısı olarak salınır ki buda vücut sıcaklığı
dengesinde önemlidir.Çeşitli reaksiyonlarda ATP kullanımı sonucun ile de ısı
salındığını düşünürsek, glikoz oksidasyonu ile tüm enerji ısı olarak salınır.
Anaerobik Glikoliz-Ara Reaksiyonlar
Kaynak: Engelking 2014
Anaerob Glikoliz sonucunda; glikozda mevcut metabolik
enerjinin yaklaşık % 90’ ı 2 molekül pirüvat (3 karbonlu)
içinde tutulur.
Anaerob koşullar hüküm sürerse, pirüvat CO2 ve H2O’ ya
kadar oksitlenemez ve laktata dönüştürülür. Bu durumda
NAD+ rejenere edilir ve sitoplazmada glikoliz ile ATP
üretiminin devam edilmesi için kullanılır.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Anaerobik koşullarda sitoplazma içinde pirüvattan
laktat oluşumu, organizma için NADH’ ın en önemli
reoksidasyon sürecidir.• Bu reaksiyonu Laktat dehidrogenaz (LDH) enzimi katalizler.
NAD+’ ın rejenere edildiği diğer mekanizmalar;• Pirüvatın alanine dönüştürülmesi ve
• Aerobik koşullarda gliserol-3-fosfat ve malat mekik sistemin
çalıştırılmasıdır.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
LDH bir çok dokuda izoenzimler şeklinde bulunmaktadır.
İzoenzimler farklı doku spesifiteleri nedeniyle ayırıcı tanıda kullanılabilir. Ör. Miyokart infarktüsü, hepatitis gibi.
LDH’ yı iki farklı gen kodlar. Bir kas formu (M formu), birde kalp formu (H formu) vardır. Dört adet de alt birimleri vardır ve bunlar varyasonları sonucunda 5 izoenzim oluşur.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
LDH izoenzimler: M4, M3H, M2H2, MH3 ve H4.• İskelet kası çoğunu içersede baskın form M4’ dür.
• Kalp kasında da H4.
• İzoenzimleri karaciğer, böbrek ve eritrositlerde de bulunur.
Kalp kası izoenzimi pirüvat tarafından inhibe edilmesine rağmen, iskelet kası edilmez.
Pirüvattan Alanin dönüşümünü katalizleyen enzim alanin amino transferazdır (ALT).• Glutamat-pirüvat transaminaz (GPT)
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
L-glutamat + pirüvat ⇌ α-ketoglutarat + L-alanin Bu reaksiyon karaciğerde genellikle alanin pirüvat
yönünde (glikoneojenezis); kas dokuda ise genellikle pirüvat alanin yönünde (özellikle eksersiz durumunda) cereyan etmektedir.• Alanin protein sentezinde transaminasyon reaksiyonlarına katılır.
• Yüksek miktarda amonyak kas dokudan (daha az diğer dokulardan) karaciğere alanin formunda taşınır.
• N’ nin karaciğere taşınmasında mekik görevi görür. N yeniden kullanılabilir veya üre sentezinde kullanılır.
• Diğer glikojenik amino asitler; triptofan, glisin, serin, sistein, treonin.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Sitoplazmada pirüvata duyarlı bir diğer enzimde malik enzimdir. • Malat’ ın pirüvata dönüşümünü katalizler.
• Dekarboksilazdır ve lipojenezisde ek NADPH kaynağı sağlar.
• Ruminantlarda malik enzim aktivitesi düşüktür.
• Diğer memeliler glikozu bu yoldan lipojenezde kullanabilir.
• Özellikle karaciğerde ekstramitokondrial NADH redükleyici ekivalanslar NADP’ ye aktarılır. Bu işlem sonucunda oluşan pirüvat alanine dönüşebilir veya tekrar mitokondriaya girip oksalasetat veya asetil-KoA’ ya dönüşebilir.
• Malat ayrıca pirüvata dönüşmeden direkt mitokondriaya girebilir (sitrat veya α-ketoglutarat ile değişerek) veya oksalaasetata dönüşebilir.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
Piruvatın mitokondria içinde asetil-KoA’ ya dönüşümü
canlılar için son derece önemli ve irreversibl bir
reaksiyondur. Asetil-KoA üzerinden geriye doğru
glikoneojenetik yol işlememektedir.
Bu oksidatif dekarboksilasyon reaksiyonunu pirüvat
dehidrojenaz (PDH) enzim kompleksi katalizler.• Tiyamin, Koenzim A ve NAD bu reaksiyonun koenzimleridir.
Ayrıca alfa-Lipoik asit (ALA) de bu kompleksde yer almaktadır.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
Oluşan Asetil-KoA temelde iki yola girer;1. TCA döngüsü üzerinden CO2 ve H2O’ ya kadar oksidasyonu.o Böylece oksidastif defosforilasyon ile ATP sentezlenir.
2. Diğer bileşiklerin oluşumuna katılır.o Asetilkolin, sitrat, keton cisimcikleri gibi.
Sitrat oluşumundan sonra ya TCA’ ya devam eder veya
sitoplazmaya geçerek çeşitli lipidlerin oluşumuna (ör.
yağ asitleri ve steroidler) katılır.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Pirüvat dehidrojenaz enzimi sıkı regülasyona
tabidir.• Mitokondrial NADH/NAD+ , ATP/ADP ve/veya GTP/GDP
konsantrasyon oranlarındaki artış enzimi inhibe eder.
• İnsulin etkisi ve artmış pirüvat konsantrasyonu da enzimi
stimüle eder.
• Arsenik veya civa iyonları enzimi inhibe eder.
• Tiyamin ve niasin, pantotenik asit eksiliğinde enzim inhibe
olur.o Bu koenzim ve kofaktör eksiklikleri α-ketoglutarat dehidrojenazı
(dekarboksilaz) da etkiler.
PDH yetersizliği özellikle aerobik glikoz oksidasyonuna
bağımlı olan organlarda ciddi sonuçlara yol açabilir.
Kas, karaciğer, beyin ve periferal sinir doku başlıca
etkilenmektedir.
Bazı spino-serebral ataksilerin PDH yetersizliği
neticesinde oluştuğu bilinmektedir.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Pirüvat karboksilaz, Zn içeren bir enzimdir ve pirüvata
CO2 eklemek suretiyle oksalasetat (OAA) oluşumunu
sağlar.• Bu reaksiyon için 1 mol ATP kullanılır. Ayrıca Mg++, Mn++ ve
biotin (CO2 koparmak için) gereklidir.
• Bu enzimin aktivitesi özellikle karaciğer ve böbreklerde
yüksektir (temel glikoneojenezis noktaları).
• OAA üretimi ile;1. Önemli bir TCA ara metabolitinin ortamdaki sürekliliği sağlanır.
2. Pirüvat ve pirüvata dönüşen metabolitler (laktat, amino asitler,
dikarboksilik asit mekik sistemi [DCA]) üzerinden glikoneojenezis yolu
açılır.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
Asetil-KoA, pirüvat karboksilazın allosterik
aktivatörüdür. • Enzimin optimal aktivitesi için mitokondria içinde yüksek
Asetil-KoA miktarı bulunmalıdır. Özelikle yağ asitlerinin
oksidasyonu sırasında miktar artar ve bu sırada enzim etkisi ile
pirüvattan OAA takviyesi yapılarak TCA devam ettirilir. o Asetil-KoA (2 C’lı), OAA (4 C’lı) ile birleşerek sitrat (6 C’lı) oluşur ve
TCA devam eder.
o Bu durum özellikle ekseriz yapan aerobik kas dokusundaki enerji
ihtiyacının % 66’sı yağ asidi oksidasyonu, %33’ününde glikoz
oksidasyonundan elde edildiğini düşünürsek enzim son derece
önemlidir.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Karaciğer ve böbreklerdeki glikoneojenetik önemi
dışında; pirüvat karboksilazın eksersiz sırasında kas
dokuda enerji üretiminde önemli rol oynadığı açıktır.
• TCA ara metabolitleri başka metabolik yollarda da
kullanılmaktadır ve bunların devamlılığın sağlanmasında
enzimin aktivitesi önemlidir.
• Bu etkisi nedeniyle enzim «anaplerotik/yerine koyan» olarak
anılır.
Pirüvat’ ın Metabolik Kaderi
Kaynak: Engelking 2014
Pentoz Fosfat/Fosfoglukonat Yolağı
Glikozun, glikoz-6-fosfat (G-6-P) üzerinden takip edebileceği sitoplazmada cereyan eden alternatif bir metobolik yoldur.
Bir çok dokuda glikoz oksidasyonu % 80-90 EMP üzerinden gerçekleşir. % 10-20 ise HMS üzerinden gerçekleşir.
Bu geçitte substrat seviyeli ATP sentez edilmez. CO2 ise üretilir.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
HMS geçidi üzerinden iki ana fonksiyon
gerçekleşmiş olur.1. Lipid biyosentezinde kullanılmak üzere NADPH
sağlanması.o Yağ asitleri, kolesterol, steroidler gibi...
2. Nükleotid ve nükleik asit biyosentezi için ribozun
sağlanması.o ATP, NAD, FAD, RNA ve DNA gibi.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
HMS, sitoplazmik NADPH elde edilen 3 yoldan biridir.• Diğerleri sitoplazmik izositrat dehidrogenaz ve malik enzimin
katalizlediği reaksiyonlardır.
İntestinal riboz emilimi düşük seviyede olduğu için HMS geçidi ve hepatik üronik asit geçidi metabolik pentoz ihtiyacının karşılanmasında önemlidir.
HMS’ nin hayvanlarda, oksidatif (geri dönüşümsüz) ve non-oksidatif (geri dönüşümlü) olmak üzere iki evresi vardır ve her ikiside riboz-5-fosfat verir.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
NADPH ve CO2 sadece oksidatif fazdan elde edilir. Non-oksidatif faz 3, 4, 5, 6 ve 7 karbonlu şekerlerin birbirilerine dönüştüğü fazdır.Çoğu dokuda her iki fazda olabilir. Sadece kas dokuda G-6-P’ un 6-fosfoglukonata dönüşümünü katalizleyen glikoz-6-fosfat dehidrogenaz enzimi bulunmamaktadır.• Dolayısı ile kas dokuda NADPH, HMS üzerinden az oranda elde
edilir ve lipid biyosentez kapasitesi sınırlıdır.
Kas doku, riboz-5-fosfatı non-oksidatif faz üzerinden elde
eder. DNA ihtiyacı bu fazdan karşılanır ve dolayısı ile protein
sentezi karşılanabilir.
HMS aktivitesi karaciğer ve adipoz dokuda en yüksek
düzeydedir.• Çünkü bu iki doku lipid biyosentezinde başı çeker ve NADPH gereklidir.
Endokrin dokularda da HMS aktivitesi vardır. • Steroid sentezi, yada protein yapılı hormon sentezinde gerekli
RNA’lar.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Laktasyon sırasında meme bezinde de yüksek HMS aktivitesi
artar.
• Süt yağlarını karşılamak için NADPH gereksinimi artar.
HMS ayrıca olgun eritrositlerde, lens ve korneada yüksektir.• Tümüde redükte glutatyon üretimi için NADPH ihtiyaç duyar.
Glikoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliği ve takiben eritrosit
NADPH üretiminin bozulması Weimaraner ırkı köpeklerde
bildirilmiştir ve insanlarda da en sık görülen enzimopatidir. • Özellikle akdeniz, asya ve afrika kökenli insanlarda.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Eritrositlerde, Glikoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliğinde methemoglobin miktarı artar, redükte glutatyon düşer ve H2O2 miktarı artar. Sonuç olarak eritrosit membran frajilitesi artar ve hemoliz şekillenir.• Aspirin ve sulfanomid antibiyotik gibi oksidan ajanların fazla
alınması ile de şiddetlenir.
• Diğer yandan da enzimin rölatif eksikliği belli parasitik hastalıklara karşı koruma sağlar. Ör. Malarya (Sıtma) etkeni Plasmodium falciparum’ un gelişmesi için HMS geçidine ve redükte glutatyona ihtiyacı vardır.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
HMS’ nin genel formülü;• 3 G-6-P + 6 NADP+
3 CO2 + 2 G-6-P + GI-3-P + 6 NADPH
HMS, glikolize göre çok daha karmaşıktır. • Multisiklikdir.
HMS’ nin ilk irreversibl reaksiyonu Glikoz-6-fosfat
dehidrogenaz tarafından katalizlenir ve aktivitesi
NADP+/NADPH oranına bağlıdır.Oran düştüğünde
aktivite artar. Ayrıca insulin tarafından da uyarılabilir.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
HMS’ nin non-oksidatif evresi primer olarak substrat
varlığı ile kontrol edilmektedir.
İlk reaksiyon sonucunda 6-fosfoglukonat ve 1 mol
NADPH oluşur.
İkinci reaksiyonda dehidrojenaz enzimi etkisi ile tekrar
bir mol NADPH oluşur ve dekarboksile olması ile ribuloz-
5-fosfat şekillenir
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Kaynak: Engelking 2014
Ribuloz-5-fosfat, iki farklı enzimin substratıdır.• Nükleotid sentezi için gerekli olan riboz-5-fosfata izomerize
edilebilir veya,
• 3 nolu C atomu üzerinden ksiluloz-5-fosfat epimerize olabilir.
Bu iki beş karbonlu fosfatlı karbonhidratlar, non-
oksidatif evrede transketolaz ve transaldolaz
enzimlerince katalizlenen reaksiyon serilerinin
başlangıcını oluştururlar.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Kaynak: Engelking 2014
Transketolaz bir ketozdan bir aldoza 2-C birimi transfer eder. • Reaksiyon için tiamin pirofosfat ve Mg++ gereklidir.• Tiamin noksanlığından ciddi şekilde etkilenir.• Eritrositlerde transketolaz aktivite ölçümü bazen
tiamin yetersizliği için bir kriter olarak kullanılabilir.
Transaldolaz bir aldozdan bir ketoza 3-C birimi transfer eder.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Kaynak: Engelking 2014
HMS üzerinden glikozun CO2 oksidasyonunun tamamlanması için GI-3-P’ un G-6-P’ a dönüştüren enzimlerin varlığı gereklidir.
Bu enzimler glikolitik yolun tersine çalışır. Buna ek olarak glikoneojenetik bir enzim olan F-1,6-bifosfataz da F-1,6-bifosfatı F-6-P’a çevirir.
Karaciğerde ise bu olası değildir. Çünkü insulin etkisi ile G-6-P dehidrojenaz aktive olurken, F-1,6-bifosfatazinhibe olur.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Özetle,
• HMS yolunda heksoz karbon zinciri her seferinde bir birim degrede olur.
• Mitokondrial TCA döngüsünün aksine, glikozun 6 mol CO2’ ye oskide olması ile sonuçlanmaz.
• Geri dönüşümsüz oksidatif fazda heksoz pentoza dekarboksile olur ve 2 mol NADPH elde edilir.
• Non-oksidatif evrede 3,4,5,6,7 C’ lu karbonhidratlar biribirileri arasında dönüştürülür.
• NADPH ve Riboz bir çok amaç için dokularda kullanılır.o NADPH: Yağ asidi, kolesterol, lipidler....o Riboz: Nükleotid, nükleik asit (NAD, FAD, ATP, DNA...)
• HMS üzerinden heksozlar glikolitik yola yeniden girebilir, ksiluloz-5-fosfat’ da uronik asit geçidine girebilir.
Heksoz Monofosfat Şantı (HMS)
Kaynak: Engelking 2014
Bu geçit, Glikoz-6-fosfat’ ın (G-6-P) bir diğer
sitoplazmik alternatif rotasıdır.
G-6-P bu yolda üridin difosfat glukuronata (UDP-
glukuronat) dönüştürülür.
G-6-P, UDP-glukuronata dönüşerek;• Vitamin C sentezi
• Glikoprotein sentezi
• Endojen ve eksojen maddelerin hepatik detoksifikasyon gibi
metabolik görevleri üstlenir.
Üronik Asit Geçidi
Bu geçitte de HMS’ de olduğu gibi substrat seviyeli
fosforilasyon ile ATP üretilmemektedir.
Fakat NADH elde edilmekte ve buda mitokondriada
oksidatif fosfarilasyon üzerinden ATP üretiminde
kullanılabilir.
Geçidin ilk reaksiyonu G-6-P’ nin Glikoz-1-fosfata (G-1-
P) dönüşmesidir.
Daha sonra G-1-P, UTP ile reaksiyona girerek UDP-glikoz
oluşur. • Bu reaksiyonlar glikojenezisde de olmaktadır.
Üronik Asit Geçidi
UDP-Glikoz, NAD+-bağımlı dehidrojenaz
enzimi tarafından UDP-glukuronata
dönüştürülür. Karaciğer ve daha oranda böbrekde steroid
hormonlar, lipofilik ilaçlar ve gıdalarla alınan
toksik maddeler UDP-glukuronat ile konjuge
edilir.
Böylece bu iki organ sayesinde bu maddeler suda
çözünebilen konjugatlarına çevrilerek
safra/idrar ile vücuttan atılır.
Üronik Asit Geçidi
Konjugasyon reaksiyonlarında görev alan enzim UDP-
glukuronoziltransferaz (UGT)’dir ve karaciğer çeşitli
izoenzimleri vardır.• İzoenzimlerin substrat seçiciliği vardır. Bazıları endojen
bileşikleri, bazıları eksojen bileşikleri seçer.
• İlaç alımı, etken maddeye spesifik UGT izoenzim sentezini
uyarır. Böylece, fazla çalışma ile, atılım sağlanır ve tolerans
gelişir.
Üronik Asit Geçidi
R-OH + UDP-Glukuronat R-O-Glukuronid + UDPUGT
Çözünmez Çözünür
Kedilerde, eksojen bileşiklere karşı UGT izoformları daha az çeşitlilik gösterir. Dolayısı ile kedilerin özellikle bazı ilaçları hepatik glukuronid konjugasyon mekanizması ile konjuge etmesi ve vücuttan uzaklaştırması güçtür.• Ör. Aspirin, asetaminofen, diazepam ve morfin
Bu durum evrim sürecinde kedilerin tam bir carnivor oluşunu da yansıtmaktadır.• Bitki-türevi toksinlerle minimal düzeyde dahi karşı karşıya
kalsalarda bu enzim izoformları daha çeşitli ve fonksiyonel olabilirdi.
Üronik Asit Geçidi
Karbonhidrat-Protein kompleksleride ayrıca UDP-
glukuronat üzerinden türetilir ve bunlar çeşitli vücut
dokuları önemlidirler.• Glikozaminoglikanlar/mukopolisakkaritler (kondroitin sülfat,
hyalüronik asit, dermatan sülfat, heparin, keratan sülfat,
heparan sülfat), glikoproteinler.
Kıkırdak doku, kemik, deri, umbilikal kord, kalp
kapakçıkları, arterial duvarlar, kornea ve tendonlar bu
bileşiklerin bulunduğu bazı dokulardır.
Üronik Asit Geçidi
Heparin, mast hücrelerinde üretilir ve depo edilir. Karaciğer, akciğer ve deride bulunur.• Heparin bir antikoagülan ve lipid-temizleyici
glikozaminoglikandır.
Heparan sülfat bir çok hücre yüzeyinde bulunur. Negatif yüklüdür ve hücre büyümesi ile hücreler arası iletişimde rol oynar. • Ayrıca glomerulusda renal glomerular bariyerin yük seçiciliğinin
belirlenmesinde önemli rol alır. Bariyer bozulduğunda idrarda plazma proteinleri görülmeye başlar.
Üronik Asit Geçidi
UDP-glukuronattan sonraki adımlarda nükleotid
uzaklaştırılır, glukuronat kalır ve karbonhidratlar
üzerinden geçit devam eder.
Glukuronat, NADPH tarafından redükte edilir ve L-
gulonat oluşur.
Çoğu hayvanda L-gulonat, L-askorbat (Vitamin C)’ye
dönüştürülebilir. Bu reaksiyonu L-gulonolakton oksidaz
katalizler.• Primatlar, balıklar, uçan memeliler(yarasa), ötücü kuşlar ve
kobaylar (guinea pigs) bu enzim yönünden yoksundurlar.
Üronik Asit Geçidi
L-gulonat ayrıca üronik asit geçidi ile HMS arasında
köprü kurar.
L-gulonat’tan CO2 kaybı ile L-ksiluloz oluşur. Bu daha
sonra NADPH bağımlı redüksiyon ile ksilitol’ a çevrilir.
Ksilitol, NAD+-bağımlı reaksiyon ile D-ksiluloza çevrilie
ve buda fosforile edilerek HMS’ ye girebilir (ksiluloz-5-
fosfat).
Üronik Asit Geçidi
Kaynak: Engelking 2014
Üronik asit geçidi çeşitli yollardan etkilenebilmektedir.• L-ksilulozu ksilitola çeviren enzim noksanlığında idiopatik
pentozüri görülür. Bu rahatsızlıkta dikkate değer miktarda L-
ksiluloz idrarda görülebilir.
• Buna ek olarak ksilitol bir yapay tatlandırıcıdır. Küçük
miktarlarda alınması dahi köpeklerde insulin salınımına neden
olur ve hipoglisemi, hipokalemi, hipofosfatemi görülebilir.
Karaciğer disfonksiyonunada neden olabilir.
• Fenobarbital veya klorobutanol gibi ilaçlar glikozun üronik asit
geçidine girmesini artırır.
Üronik Asit Geçidi
Özetle bu geçit 5 ana fonksiyonu gerçekleştirir.1. Çeşitli glikoproteinlerin karbonhidrat parçaları sentezlenir.
2. Heparin ve heparan sülfat formasyonuna katılım.
3. Çeşitli konjugasyon reaksiyonları için UDP-glukuronat üretilir.
4. L-askorbat sentezlenir.
5. Pentozların oluşumunda minor bir yol olarak hizmet eder (D-ksilulozun HMS’ye girmesi).
HMS gibi substrat seviyeli fosforilasyon yolu ile ATP üretimi yok, fakat geçitte elde edilen redükte edilebilen ekivalanların mitokondriada oksidatif fosforilasyona katılması ile ATP elde edilebilir.
Üronik Asit Geçidi
Glikoz-6-fosfat’ ın olası metabolik rotaları
Kaynak: Engelking 2014
Sitrik asit Siklüsü, Krebs Siklüsü
Sir Hans Adolf KREBS• Almanya doğumlu beşeri hekim ve
biyokimyacı.
• Sitrik asit döngüsü, üre döngüsü ve
bitkilerde glioksilat döngüsünü ortaya
çıkardı.
• 1953 yılında Nobel Tıp ödülünü aldı.
TCA Döngüsü
1900-1981
Mitokondrial matriks içinde cereyan eder.
Karbonhidrat, lipit ve protein metabolizmalarında yer
alan çeşitli geçitlerin major bütünleşme merkezidir.
Transaminasyon, deaminasyon, glikoneojenezis ve
lipojenezisde rol oynar. Bu olaylar bir çok farklı dokuda
gerçekleşse de hepsinin gerçekleştiği ana organ
karaciğerdir.
TCA döngüsünün aksamasına neden olan herhangi bir
genetik defektin sonu yaşamla bağdaşmamaktadır.
TCA Döngüsü
TCA döngüsü 2 karbonlu Asetil-KoA’ nın 4 karbonlu okzalasetat (OAA) ile birleşmesi neticede 6 karbonlu sitrat oluşumu ile başlar (1. reaksiyon).
Asetil-KoA kaynakları;• Anaerobik glikoliz ile elde edilen pirüvat,
• Ketojenik amino asitler,
• Yağ asitleri veya keton cisimcikleridir.
TCA Döngüsü
Asetil-KoA + 3 NAD+ + FAD+ GDP + Pi + 2H2O 2 CO2 + 3 NADH + FADH2 + GTP + KoA.SH
Genel denklem;
• Ekzotermik reaksiyon.• Irreversibl.• Yüksek miktarda mitokondrial ATP,
sitrat ve uzun zincirli yağ açil-KoA’ lar enzimi inhibe eder.
• Asetil-KoA ve OAA mitokondria membranı geçemezken, sitrat geçer ve sitoplazmada PFK’ yı inhibe eder.
Kaynak: Engelking 2014
2. reaksiyonda akonitaz (akonitat hidrataz) enzimi
görev alır. Enzim yapısında Fe++ bulunur.
Sitrat İzositrata dönüştürülür.
Dönüşüm iki adımda olur.1. Cis-akonitat’ a dehidrasyon,
2. Rehidrasyon ile İzositrat oluşumu.o Reaksiyon irreversibldır.
o Bu sıra fluroasetat ve fluroasetamid tarafından inhibe edilebilir. Bunlar
bitkisel zehirler ve rodentisitlerde bulunur.
o Zehirlenme sonucunda aşırı sitrat akümülasyonu olur.
TCA Döngüsü
3. reaksiyon,• İzositrat, isositrat dehidrojenaz (ICD) enzimi
ile dehidrojenizasyona uğrar ve okzalosüksinat oluşur.
• Daha sonra okzalosüksinat tekrardan aynı enzimle dekarboksile edilir ve α-Ketoglutarat (α-KG=) oluşur.
• ICD enzimi, mitokondriada NAD+-spesifikdir. Bu adımda bir mol NADH üretilir.
• ICD, sitoplazmada NADPH-spesifiktir ve ruminantlarda adipoz dokuda lipojenezde rol alır.
TCA Döngüsü
Oksalsüksinatın dekarboksilasyonunda Mn++ veya Mg++
önemli prostetik gruplardır.
Bu reaksiyon ireversibledır ve ATP ile NADH tarafından
allosterik olarak inhibe edilir. ADP ve NAD+ tarafından
aktive edilir.
4. reaksiyonda, α-KG=, oksidatif dekarboksilasyon ile
süksinil-KoA’ ya dönüşür.
TCA Döngüsü
• α-KG= dehidrojenaz enzimi
katalizler.
• Aktivitesi için Tiamin, NAD+, Koenzim
A.SH gereklidir.
• İrreversibldır.
• Arsenik ve civa iyonları enzimi inhibe
ederler.
• Yüksek miktarda mitokondrial NADH,
ATP ve süksinil-KoA bulunması enzimi
fizyolojik olarak inhibe eder.
5. reaksiyonda,• Süksinil-KoA, süksinat tiyokinaz (süksinil-KoA sentetaz)
enzimi katalizörlüğünde süksinata çevrilir.
• TCA’ nın sadece bu adımında, substrat seviyeli ve yüksek
enerjili fosfat içeren ATP veya GTP elde edilir. o Burda elde edilen GTP, karaciğerde glikoneojenetik yolda, PEP
karboksikinaz tarafından kullanılarak OAA PEP’e dönüştürülür.
o Bununla birlikte, çoğu hücrede ATP, bu reaksiyondan türetilen yüksek
enerji fosfat taşıyıcısıdır.
• Mn++ veya Mg++ ve pantotenik asit (KoA.SH), süksinat
tiyokinazın prostetik grubudur.
TCA Döngüsü
6. reaksiyonda,• Süksinat, fumarata çevrilir. Reaksiyonu süksinat
dehidrojenaz katalizler.
• TCA’ nın sadece bu adımında H+ substrattan alınır ve FAD’ a
aktarılır.
• FAD, riboflavinin koenzim şeklidir.
• Fizyolojik olarak yüksek miktarda mitokondrial OAA ve malonat
enzimi inhibe eder.
TCA Döngüsü
7. reaksiyonda,• Fumaraz (fumarat hidrataz) enzimi tarafından
fumaratmalat dönüşümü gerçekleşir.
8. reaksiyonda,• Malat dehidrojenaz enzimi tarafından malat oksalasetat
(OAA) dönüşümü gerçekleşir.
• Reaksiyon reversibldır ve NAD+ gereklidir.
TCA Döngüsü
Kaynak: Engelking 2014
Kaynak: Engelking 2014
1 mol pirüvatın TCA’ ya girmesi ile• 3 NADH + 1 FADH2 + 1 GTP/ATP elde edilir.
• NADH ve FADH2 solunum zincirine girer ve 11 ATP üretilir. + 1
GTP/ATP ile toplamda 12 ATP elde edilir.
Pirüvatın, asetil-KoA’ ya dönüşümünde de elde edilen NADH
unutulmamalıdır. 3 ATP’de burdan gelir ve toplam 15 ATP olur.
• 1 mol glikozdan 2 mol pirüvat elde edildiğine göre x2 yapılır
ve toplam 30 ATP elde edilir.
• Sitoplazmik glikolizden elde edilen 8 ATP’de dahil edilince
toplam 38 ATP üretilmiş olunur.
TCA Döngüsü
Dış mitokondrial membranda, substratlara,
metabolitlere veya nükleotidlere karşı herhangi bir
geçirgenlik bariyeri bulunmamakta veya çok az
bulunmaktadır.
İç mitokondrial membranda ise matriks içine ve dışına
moleküllerin geçişini sınırlandıran veya kontrol eden
bariyer sistemler bulunmaktadır.
TCA Döngüsü
Bu bariyerler çeşitli transporter sistemlerden
oluşmaktadır.
İç membran yüksüz küçük moleküllere geçirkendir. Ör.
O2, H2O, CO2, NH3, asetat, propiyonat,
betahidroksibütirat gibi.
Uzun zincirli yağ asitler ise karnitin sistemi ile transfer
edilir.
Pirüvat – OH- değişimini sağlayan özel bir antiport
bulunmaktadır.
TCA Döngüsü
TCA döngüsü amfibolik geçit olarak düşünülmektedir.
Hem oksidatif hem de biyosentetik fonksiyonu
bulunmaktadır.
Asetil-KoA’ nın tam tüketimi ile solunum zincirinde ATP
elde edilmesi oksidatif kısımdır (oksidatif fosforilasyon).
TCA siklüsunda oluşan ara ürünler diğer birçok metabolik
geçit için substrat olarak görev alabilir ve buda TCA’nın
biyosentetik fonksiyonudur. İşte bu noktada siklüsdan
kaçaklar oluşur.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
SİTRAT
• Mitokondrial membranlardan sitoplazmaya geçebilir.
Sitoplazmada sitrat liyaz enzimi ile OAA ve asetil-
KoA’ya parçalanır ve sitoplazmik lipogenezde
kullanılır.
• Mitokondrial OAA ve asetil-KoA’ dışarı çıkamaz.
• Mitokondrial matriks ortamında yeteri kadar OAA
yoksa, artan Asetil-KoA’lar keton cisimciği oluşumuna
doğru kayar.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
α-KETOGLUTARAT ve OAA
• Amino asit sentezinde önemli öncül moleküllerdir.
• EMP’ den gelen 3-fosfogliserat ve pirüvatta amino asit
sentezinde kullanılabilir.
• Bakteri ve bitkilerde, fumarat, süksinil-KoA, asetil-KoA
ve asetoasetil-KoA’ da amino asit sentezi için
kullanılabilir.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
OAA• Aspartat üzerinden pürin ve pirimidin baz sentezine sızabilir.
• Malat veya aspartat üzeriden sitoplazmaya geçerek glikoz
sentezinde kullanılabilir (glikoneojenezis).
SÜKSİNİL-KoA• Porfirin metabolizmasına kaçabilir.
• Porfirinler heme grubu içeren bileşiklerdir.
• Hemoglobin ve sitokromlar önemli örneklerdir.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
Kaynak: Engelking 2014
Ara metabolitlerinin yeniden ikame edilmesini sağlayan
sistemler olmasaydı, TCA’ nın ara metabolitlerinin farklı
anabolik reaksiyonlara sızması nedeniyle döngünün
aksaması söz konusu olacaktı.
Bu noktada glikozun bir diğer önemi ortaya
çıkarmaktadır. Anaerob glikoliz sonucu üretilen pirüvat
mitokondrial ortamda fazla asetil-KoA olduğu zaman
karboksile olarak (pirüvat karboksilaz) OAA’ya
dönüşebilir. • Bu durum özellikle yağların yakıldığı zaman ortaya çıkar.
• Sürekli eksersizde glikoz:yağ yakma oranı 3:6’ dır.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
Protein katabolizmasından elde edilen amino asitlerde transaminasyon ve deaminasyon reaksiyonları ile TCA ara metabolitlerine dönüştürülebilir.Genel olarak, esansiyel olmayan amino asitler ile onların
α-ketoasitleri bir denge halinde bulunur (transaminasyon ile).• Ör. Ala/pirüvat, Asp/OAA, Glu/ α-KG= gibi.
Bazı durumlarda transaminasyon yetersiz kalabilir. Direkt dönüşüm yerine önce glutamat ordan da ketoasidine dönüşebilirler (deaminasyon, glutamat dehidrojenaz).• Burda ortaya çıkan NH3 ise karaciğerde üreye çevrilir.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
Propionat, TCA ikame moleküllerindedir. Süksinil-KoA’
ya dönüşerek TCA’ ya katılır.
Ruminantlarda çok önemlidir.
Bu dönüşüm için KoA, biotin ve kobalamin gereklidir.
TCA mitokondriaya içinde cereyan etsede bazı
reaksiyonlar sitoplazmada da olabilir.• Ör. Ekstramitokondrial malat dehidrojenaz Malat mekik
sisteminde görev alarak sitoplazmik NADH’ ın NAD+’a reokside
olmasını sağlar.
• Diğer mitokondrial enzimlerde (ör. akonitaz) sitoplazma içinde
bulunur ama tam olarak görevleri anlaşılamamıştır.
TCA Döngüsündeki Sızıntılar/Kaçaklar
Mitokondrial NADH ve FADH2, enerji zengini moleküllerdir. Yüksek transfer potansiyeline sahip elektron çiftleri içerirler.
Bu elektron çiftleri inner mitokondrial membranda protein taşıyıcılardan moleküler O2’e taşındığı sırada ATP sentezinde kullanılmak üzere önemli miktarda enerji serbest kalır.
Bu olay oksidatif fosforilasyon olarak isimlendirilir ve elektron transport sistemi (ETS)/solunum zinciri üzerinden çalışır. • Solunum zinciri memeli canlılarda O2’ nin ana tüketim yeridir.
Oksidatif Fosforilasyon
İnner mitokondrial membran NADH ve NAD+ için geçirgen
değildir ve glikolizin devam edebilmesi için, NAD+
devamlı olarak sitoplazmada rejenere olmalıdır.
Dolayısı ile NADH’ da bulunan elektronlar –NADH’ ın
kendisi değil– Malat (Mal) veya gliserol-3-fosfat mekik
sistemleri üzerinde mitokondrial membran boyunca
taşınır.
Böylece sitoplazmik NAD+ rejenerasyonu gerçekleşir ve
mitokondrial ETS’ de NADH ve/veya FADH2 kullanılır.
Oksidatif Fosforilasyon
MALAT MEKİK SİSTEMİ1. NADH’daki elektronlar OAA tarafından alınır ve Malat oluşur.
2. Malat, mitokondrial membranı α-Ketoglutarat-Malat antiporter üzerinden geçer.
3. Matriks içinde malattan NADH rejenere olur ve OAA yeniden oluşur.
4. OAA tekrardan sitoplazmaya geçemez. Geçmesi için Aspartata (Asp) dönüşür ve mitokondria dışına Asp çıkar.
5. Asp amino grubu α-Ketoglutarata transfer olur ve sitoplazmada Glutamata çevrilir.
6. Glutamat mitokondriya Asp-Glu antiportu üzerinden geri döner.
7. Mitokondria içinde Glu amino grubunu OAA transder eder ve Asp yeniden şekillenerek mekik sistemi tamamlanır.
Oksidatif Fosforilasyon
MALAT
MEKİK
SİSTEMİ
Kaynak: Engelking 2014
GLİSEROL-3-FOSFAT MEKİK SİSTEMİ1. Bu sistemde NADH elektronları sitoplazma içinde
Dihidroksiaseton (DHAP)’ a aktarılarak Gliserol-3-fosfat oluşur.
2. Daha sonra Gliserol-3-fosfat dış membranı geçer ve gliserol-3-
dehidrojenazın prostetik FAD grubu tarafından yeniden okside
olarak DHAP oluşur.
3. Dolayısı ile inner membranda FADH2 şekillenir. DHAP yeniden
sitoloze diffüze olur.o İnsektlerin uçuş kasında, beyinde, kahverengi yağ dokusunda, beyaz kas
dokusunda ve memelilerin karaciğerinde bulunmasına rağmen, diğer
dokularda (örneğin, kalp kası), mitokondriyal gliserol 3-P dehidrojenaz
eksiktir. Bu nedenle, malat mekiğinin, gliserol 3-P mekikten daha evrensel
bir faydaya sahip olduğuna inanılmaktadır.
Oksidatif Fosforilasyon
GLİSEROL-3-FOSFAT MEKİK SİSTEMİ
Kaynak: Engelking 2014
Oksidasyon, elektronların kaybedildiği, redüksiyon ise
elektronların kazanıldığı olaylardır.
Bir bileşik okside olduğu zaman diğer bir bileşik redükte
olur.
ETC fonksiyonu;• Elektronların düşük redüksiyon potansiyeline sahip
bileşiklerden (NADH ve FADH2 gibi), yüksek redüksiyon
potansiyeline sahip bileşiklere (KoQ ve sitokrom c gibi)
aktarılır.
• Son elektron alıcısda moleküler O2’ dir ve H ile birleşerek H2O
oluşur.
Oksidatif Fosforilasyon
ETC içinde 4 adet protein kompleksi ve iki adet mobil elektron taşıyıcı yer alır.
Membrana bağlı kompleksler (KoQ ve Cyt c), önceki kompleksden elektronları alır ve takip eden komplekse aktarır.
Kompleks I, NADH-KoQ redüktaz olarak bilinir.• NADH’dan iki elektronu KoQ’ ya aktarır.
• KoQ mobil elektron taşıyıcısıdır. Membrana bağlı değildir.
• Yapısında 25 farklı protein var.
• Demir içeren non-heme proteinler ile FMN ve FAD (riboflavin koenzimi) bulunur.
• Aktarımda elektronlar FMN üzerinden FeS proteinlere ordan da KoQ’ ya aktarılır.
Oksidatif Fosforilasyon
Kaynak: Engelking 2014
Kompleks II, süksinil-KoQ redüktazdır.• Süksinat veya FADH2 içeren enzimlere bağlanarak elektronların
ETS’ ye alınmasını sağlar.
• FADH2’ den elektronlar FeS proteinlerine ordan da KoQ’ ya
transfer edilir.
• FADH2, mitokondride süksinatın fumarata dönüşümünden veya
gliserol-3-fosfat mekik sisteminden elde edilir.
• Bu noktada FADH2, NADH’ ın girdiği Kompleks I’i bypass ettiği
için FADH2’ den 2 ATP sentez edilir.
Oksidatif Fosforilasyon
Kaynak: Engelking 2014
Kompleks III, Sitokrom c redüktazdır.• Sitokrom b, Sitokrom c1 (ikiside hem içerir) ve FeS
proteinleri içerir.
• Sitokrom bc1 kompleks olarak da isimlendirilir.
• Kompleks III, KoQ’dan 2 elektronu Sitokrom c’ye aktarır.
• Sitokrom c, bir diğer mobil elektron taşıyıcısıdır. Küçük hem-
proteinidir. İnner mitokondrial membrana gevşek şekilde
bağlıdır.
Oksidatif Fosforilasyon
Kaynak: Engelking 2014
Oksidatif Fosforilasyon
Kompleks IV, Sitokrom c oksidazdır.• Sitokrom c molekülünden aldığı elektronları moleküler O2’ e
aktarır.
• Yapısında 2 hem, sitokrom a, sitokrom a3 ve 2 Cu içerir.
• Elektron transferi sırasında redüksiyon ile +2’ den +1 haline
geçer.
Kaynak: Engelking 2014
Elektronlar, sırası ile NADH KoQ, KoQ Cyt c ve Cyt c O2’ ye geçtikçe protonlar inner mitokondrial membrandan atılır ve yeniden mitokondrial matrikse girer. Bu işlemde inner membranda çıkıntılı bir akış şekillenir
(F0 ve F1 kanalları).• F0 bileşeni inner membranı gerer ve H+ kanalı oluşturur.
• F1 bileşeni matrikse çıkıntı yapar ve aktif ATP sentaz’ı içerir. Burada ADP ve Pi kondense olarak ATP oluşur.
• ATP sentezlendikten sonra inner membran boyunca hareket eder, ekstramitokondrial alandaki ADP’ler ile membran ADP/ATP antiportları üzerinden yer değiştirir.
Oksidatif Fosforilasyon
ETS sistemini inhibe eden ajanlar hücresel respirasyonu
4 farklı noktadan engelleyebilir.• Kompleks I: Barbitüratlar, insektisid zehiri, balık zehiri.
• Kompleks II: Malonat, karboksin, TTFA (Fe şelasyon ajanı).
• Kompleks III: Dimercaprol, antimycin, antibiyotikler.
• Komplek IV: H2S içeren klasik zehirler, CO, siyanid (CN-).
Oligomisin, F0 kanalında H+ hareketini engelleyerek ATP
sentezini engeller.
Oksidatif Fosforilasyon
Kaynak: Engelking 2014
Uncouplerlar (eşleşmeyenler),oksidasyonu fosforilasyondan ayıran moleküllerdir.Devreye girdiklerinde, NADH ve FADH2 okside olur, ısı
üretilir fakat oksidasyondan elde edilen enerji ATP üretimine dönüşmez. Bu durum özellikle kış uykusunda, postnatal dönemde ve
soğuğa adapte hayvanlarda ısı üretimi için metabolik olarak kullanılır. Eksojen uncouplerlar: Dinitrokresol (herbisid),
valinomisin, gramisidin, 2,4-dinitrofenol (antiseptik, pestisid).
Oksidatif Fosforilasyon
Esmer adipoz doku ısı üretiminde özelleşmiştir ve bol
miktarda mitokondria içerir (esmer renkde burdan
gelir).
Yeni doğanların kan damarları esmer adipoz doku ile
kuşatılmıştır. Buralarda yağ asitlerin oksidasyonu ile ısı
açığa çıkar ve dolaşım kanının sıcaklığı muhafaza edilmiş
olur.
Oksidatif Fosforilasyon
Termogenin, doğal ve inner mitokondrial membranda bulunan bir oksidatif fosforilasyon uncouplerıdır. Transmembran H+ transporterı olarak görev alır.
Esmer adipoz dokuda bulunur. • Foklar ve diğer soğuğa adapte hayvanların kas hücre
mitokondrilerinde de bulunur.
Yağ asitleride termogenin içeren mitokondriada endojen uncouplerlar olarak görev alabilir
Oksidatif Fosforilasyon
Norepinefrin, beyaz adipoz dokudan yağ asitlerinin
salınımını kontrol eder.
Soğuk stresi;• Tiroksin salınımına, buda lipolizi tetkiler ve
• Oksidasyon ile fosforilasyonun eşleşmesini engeller
(uncoupling).
Oksidatif Fosforilasyon
Kaynak: Engelking 2014
Karaciğer ve böbreklerde cereyan eden önemli metabolik yollardan biridir. Metabolik düzenleyici etkisi vardır.
Karbonhidrat olmayan maddelerden glikoz sentezidir.
Bu maddeler başlıca; Gliserol, laktat, propiyonat ve glikojenik amino asitlerdir. Bu maddelerden glikoz-6-fosfatsentez edilir ve daha sonra serbest glikoza veya glikojene çevrilir.
Karaciğer ve böbrek glikoneojenetik yolun tüm enzimlerini içerir.
Glikoneojenezis
Glikoneojenezis, öğün aralarında plazma glikoz
ihtiyacının karşılanmasında kullanılır.
• Sinir hücreleri, eritrositler ve diğer anaerobik hücre
tiplerinde özellikle önemlidir.
• Bu yolun bozukluğu beyinde disfonksiyon, koma ve
ölüme neden olabilir.
• Ruminantlar ve karnivorlarda, hepatik
glikoneojenezis sürekli cereyan eder ve gıda tüketimi
ile ilişkisi çok azdır veya hiç yoktur.
Glikoneojenezis
Yağ asidi oksidasyonu ile enerji ihtiyaçlarının çoğunu
karşılayan organizmalarda, her zaman bazal düzeyde
glikoza ihtiyaç duyarlar.• Çünkü glikoz anaerob koşullarda iskelet kasının enerji
kaynağıdır.
Karaciğerde glikoneojenetik mekanizmalar ile bazı
metabolik ürünlerin kandan temizlenmesi sağlanır
(laktat [eritrotisler, retina, böbrek, anaerob kas lifleri],
gliserol [adipoz doku]).
Glikoneojenezis
Açlık sırasında kasdan karaciğere transfer edilen amino
asitlerde (başlıca Alanin-Ala) bu yolda kullanılır. • Bu amino asit glikoz-alanin döngüsünün bir parçasıdır.
• Kasda alanin karaciğere transfer edilir. Burda pirüvata ordan
da glikoza çevrilir.
• Kas dokuda, açlık sırasında BCAA’ ların (dal-zincirli amino
asitler) oksidasyonu ile Amonyak (NH3) ortaya çıkar. Dolayısı ile
amino azotun kasdan karaciğere net transferi ve potansiyel
enerjinin (glikoz) karaciğerden kasa transferi etkilenir.
Glikoneojenezis
Glikojenik Amino Asitler
• Ör. Glisin, serin, valin, arjinin, sistein, prolin, alanin,
glutamat, aspartat
• Glikoza dönüşümlerinde amino grupları üreye verilir ve
daha sonra dolaşıma girer (BUN).
• Çoğu amino asit TCA ara ürünleri ve pirüvatı
oluşturabilir. Bunlara glikojenik a.a.lar denir.o Diğerleri asetil-KoA oluşturur. Bunlara da ketojenik a.a.lar
denir. Löysin, lizin gibi.
o Asetil-KoA glikoneojenezis için bir substrat olamaz.
Glikoneojenezis
Glikojenik Amino Asitler• Glikoneojenezis için en önemli a.a. kaynakaları
karaciğerde alanin, böbreklerde glutamindir.
• Ruminantlarda hem açlık hem tokluk durumunda
glikoneojenezisin % 5-7’ si amino asitlerden
gerçekleşir.
Glikoneojenezis
Laktat• Eksersiz sırasında iyi bir glikoz kaynağıdır.
• Cori Döngüsü.
• Ruminantların konsantre karbonhidrat beslenmesi
sırasında da rumen laktat konsantrasyonu artar ve
hepatik glikoneojenezis için önemli bir substrat olur.
• Mitokondriadan zengin kalp kasında da okside edilir.
Glikoneojenezis
Cori Döngüsü
Kaynak: Engelking 2014
Gliserol• Beyaz adipoz dokuda gliserol kinaz enzimi olmadığı için lipoliz
sonucunda gliserol artık ürün olarak ortaya çıkar ve başlıca
karaciğerde, az oranda böbreklerde glikoza çevrilir.
• Özellikle kış uykusuna giren hayvanlarda (ayı) önemli glikoz
kaynağıdır. Hayatta kalmak için lipoliz şarttır.
• Gliseroldan glikoz üretimi daha az basamak üzerinden
gerçekleşir ve daha az enerji kullanılır.
• Ayrıca dikarboksilik asit mekik sistemide (DCA) bypass edilir.
Böylece OAA yeniden TCA’ ya girebilir.
Glikoneojenezis
Propionat• Ruminantlar ve diğer herbivorlarda rumen mikrobiyal
karbonhidrat sindirimi sırasında açığa çıkan uçucu yağ asididir.
• Bu hayvanlarda major hepatik glikoneojenetik yoldur.
• Propionat dışında mikrobiyel sindirim sonucu üretilen diğer uçucu yağ asitleri (asetat, bütirat) glikoz sentezi için net C atomları veremez.o Bazı glikojenik amino asitler (izolöysin, valin, treonin ve metiyonin),
o Tek karbon sayılı zincire sahip yağ asitlerinin terminal 3 karbonları mitokondrial beta-oksidasyona girer ve
o Timin degradasyonu ile elde edilen β-aminoizobütirat’ da ayrıca hepatik glikoneojenezise propionil-KoA üzerinden girebilir.
Glikoneojenezis
Propionatın ve bazı amino asitlerin propionil-KoA
üzerinden glikoneojenezise girmesi için,• Pantotenat (Koenzim A.SH),
• Kobalamin ve
• Biotin gereklidir.
Glikoneojenetik enzimler: Pirüvat karboksilaz, PEP
karboksikinaz, Fruktoz-1,6-bifosfataz, Glikoz-6-
fosfataz, Gliserol kinaz
Glikoneojenezis
Pirüvat karboksilaz• Pirüvattan OAA ve daha sonra PEP (fosfoenolpirüvat) oluşum
yolu DCA (dikarboksilik asit) mekik sistemi olarak
isimlendirilir.
• Pirüvat veya pirüvata çevrilen maddelerin (laktat, amino
asitler gibi) PEP’ e metabolize edilmesini sağlar.
• Mitokondrial enzimdir. Asetil-KoA tarafından aktive edilir.
Miktarları artınca enzim aktifleşir ve pirüvat OAA’ya çevrilir.
• OAA mitokondri dışına çıkamaz. Malat vea Aspartata dönüşerek
sitoplazmaya çıkar ve tekrar sitoplazma içinde rejenere edilir
Glikoneojenezis
PEP karboksikinaz• Sitoplazmada OAA’ nın PEP’ e dönüşümünü katalizler.
• Reaksiyon için enerji GTP’ den temin edilir. o GTP, TCA döngüsünde süksinil-KoA’ nın süksinata çevrilmesi sırasında elde
edilir.
• Çoğu hayvanda enzim sitoplazma içindedir. o Kobaylarda % 50’ si, kuşlarda ise % 100’e yakını mitokondria içinde bulunur.
• Bu enzim glikoneojenezde kilit rol oynar (rate-limiting step).o Diabetojenik hormonlar tarafından uyarılır, insulin tarafından inhibe
edilir. Tiroksinde stimule edici etki gösterir.
o Epinefrin ve glukagon c-AMP sentezini, glikokortioidler ise enzim sentezini uyarır.
o Böbrek renal proksimal tubul epitellerinde insulin yada glucagon etkili değildir.
Glikoneojenezis
Fruktoz-1,6-bifosfataz• Diabetojenik hormonlar tarafından ve yüksek sitoplazmik asetil-KoA
ile sitrat miktarları tarafından aktive edilir.• Fosfofruktokinazın (PFK) katalizlediği glikolitik yol bypass edilir.
PFK, glukagon, ATP, fosfokreatin, H+ ve sitrat tarafından inhibe edilir.
Glikoz-6-fosfataz• Karaciğer ve böbrekde var. Kasda yok. Glikoz-6-fosfatta yer alan
fosfat grubunu koparır ve oluşan serbest glikoz dolaşıma katılır. Glikoneojenezisin son adımıdır.
• Glikoneojenezis ile aşırı glikoz-6-fosfat üretimi olduğunda, fazlalık glikojen sentezine sevk edilebilir. Böylece hücre içi rezervlerin ikmali yapılır.
Glikoneojenezis
Gliserol kinaz• ATP ile birlikte gliserolün gliserol-3-fosfata dönüşümünü
katalizler.
• EMP geçidinin tersi reaksiyonlarına katılmasada glikoneojenetik
enzimdir.
• Karaciğer, böbrekler, bağırsak, esmer adipoz doku ve laktasyon
sırasında meme dokusunda bulunur.
• Gliserol-3-P daha sonra dehidrojenaz enzimi ile
dihidroksiasetona (DHAP) dönüşür.
Glikoneojenezis
Kaynak: Engelking 2014
Soru 1
Cevap: E
Aşağıdaki hormonlardan hangisi kan glikoz düzeyini
artırmak yönünde etki gösterir?
a. Glukagon
b. Adrenalin
c. ACTH
d. Kortizol
e. Hepsi
Soru 2
Cevap: E
Aşağıdaki enzimlerden hangisi glikoz-6-fosfatın serbest
glikoza dönüştürülmesinde görev alır?
a. Glikofosfomutaz
b. Glikomutaz
c. Glikoz-6-defosfatidaz
d. Glikoz-5-kinaz
e. Glikoz-6-fosfataz
Soru 3
Cevap: D
Aşağıdaki enzimlerden hangisi elektron transfer
sisteminde (ETS) yer almaz?
a. Sitokrom c oksidaz
b. NADH-KoQ redüktaz
c. Sitokrom c redüktaz
d. HMG-KoA redüktaz
e. Süksinil-KoA redüktaz
Sorularını[email protected] adresine e-posta gönderiniz.
Ası. T, 1999. Tablolarla Biyokimya, Cilt 2
Engelking LR, 2014. Textbook of Veterinary Physiological Chemistry. 3rd
edn. Academic Press.
Eren Meryem. Prof.Dr. Ders Notları (Teşekkürlerimle)
Nelson DL, Cox MM, 2012. Lehninger Principles of Biochemistry. 6th edn.
W.H. Freeman.
Sözbilir Bayşu N, Bayşu N. 2008. Biyokimya. Güneş Tıp Kitapevleri, Ankara
Kaynaklar
LİPİD METABOLİZMASI
Biyokimya & Klinik Biyokimya ve Laboratuvar dünyası hakkında daha
fazlası için