131
MUQADDEMÂT (Ulûm el-Hikme Okul’u) (Ders Notlar’ı) Medenî Düşünce Tarihi (MDT) Medeniyet Târih’i Medine’nin Kapılar’ı III 4. Bölüm: Kapılar’da Seyr etmek (Mekân’ın 4. Buud’u) (Ders Notlar’ı) Ulûm el-Hikme Okul’u 2010-2016 İnternet : http://www.ulumelhikme.net 1. Muqaddime: Dilbilim ve Dil Felsefe’si 2. Muqaddime: Qur’ân İlimler’i 3. Muqaddime: Riwâyet İlimler’i I 4. Muqaddime: Riwâyet İlimler’i II 5. Muqaddime: Müslüman Düşünce Târih’i 6. Muqaddime: Genel Düşünce Târih’i 7. Muqaddime: Bilim Târih’i ve Bilim Felsefe’si

Medeniyet Târih’i Medine’nin Kapılar’ı III€¦ · MUQADDEMÂT (Ulûm el-Hikme Okul’u) (Ders Notlar’ı) Medenî Düşünce Tarihi (MDT) Medeniyet Târih’i Medine’nin

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • MUQADDEMÂT (Ulûm el-Hikme Okul’u)

    (Ders Notlar’ı)

    Medenî Düşünce Tarihi (MDT)

    Medeniyet Târih’i

    Medine’nin Kapılar’ı III

    4. Bölüm: Kapılar’da Seyr etmek

    (Mekân’ın 4. Buud’u)

    (Ders Notlar’ı)

    Ulûm el-Hikme Okul’u 2010-2016

    İnternet : http://www.ulumelhikme.net

    1. Muqaddime: Dilbilim ve Dil Felsefe’si 2. Muqaddime: Qur’ân İlimler’i 3. Muqaddime: Riwâyet İlimler’i I 4. Muqaddime: Riwâyet İlimler’i II

    5. Muqaddime: Müslüman Düşünce Târih’i 6. Muqaddime: Genel Düşünce Târih’i 7. Muqaddime: Bilim Târih’i ve Bilim Felsefe’si

    http://www.ulumelhikme.net/

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    2

    İÇİNDEKİLER Giriş

    4 . B ö l ü m : K a p ı l a r ’ d a S e y r ( e t m e k )

    I-Urfa/Medinetü’l-Enbiyâ

    İbrâhim Halîl Sofra’sı/Sıla-i Rahîm Miras’ı (Yazılı Sunum)

    İbrâhim Halîl Sofra’sı/Sıla-i Rahîm Miras’ı (Şifâhî Sunum)

    II-Antakya

    III-İzmit

    IV Konya

    V-Kırşehir

    VI-Ankara

    VII-Maraş

    VIIa-Afşin

    VIII-Elazığ

    IX-Kastamonu

    X-Samsun

    XI-Sivas

    XII-Niksar

    XIII-Erbaa

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    3

    Giriş

    2010 Müslüman Düşünce Târihi Dersler’i Bünyesi’ne eklediğimiz Kent Seminerleri’ni sonraki Yıllar’da 6 Aylık Kamp Gezilerimiz Öncesi’nde verdiğimiz Özel Seminerler’le sürdürmüştük. 2014’de başladığımız Yeni Dönem Ulûm el-Hikme Dersler’i Konsepti içinde Kent Dersleri’ni Müstaqil Seminerler olarak ayrıştırarak yeniliyoruz. Bu Çalışma İlk Dönem MDT Bünyesi’nde verilmiş olan Kent Dersleri’nin Özetlenmiş Sunumları’nı topluyor I. Bölümü’nde. Mekke Anlatımı’na Arafat üzerine olan bir hazırlığımız İlâwe edildi. Farqlı Zamanlar’da çalışılmış Qayseri için 2 Kurgusal Mekan Tanıtım’ı da I. Bölüm’e (Külliyeler) eklendi. {1. Bölüm: Medine’nin Kapılar’ı (Kapılar – Qıbleler)} Medeniyet Târih’i - Medine’nin Kapılar’ı I II. Bölüm Notları Kamp Seminerleri’nin İlk’i olan Kozaklı’da verdiğimiz Mantıq’ut-Tayr Konuşması’nın 3 Ayrı Versiyonu’nu içeriyor. Bu birden fazla Sunum diğer bazı Çalışmalar’da da görülecektir. Seminer için haızrladığımız Yazılı Metin’e Şifâhî Sunum’da birebir uyulmadığı için 2.bir Tekst, bu Konuşmalar’ın Ses-Kayıt Çözümler’i ile ortaya çıkmış oldu.. Şifâhî Sunum’un , Sunum’u Esnâsı’nda tutulan Notlar’ı olduğunda bir 3. Metin daha oluşmuş bulunuyor. Birini Tercih’le yetinilebilirdi tabi.. Tamamlayıcı Bölümler’in Varlığı, Yazılı ve Şifâhî Anlatımlar’ın kendine Has Avantajlar’ı nedeniyle ikisine de yer vermiş bulunuyoruz. {2. Bölüm: Mantıq’ut-Tayr (Kuşlar’ın Dil’i)} Medeniyet Târih’i - Medine’nin Kapılar’ı II

    III. Bölüm Notları: Kayseri, Gezi Önce’si Teorik Kent Dersleri’nde konuşulmuştu. Ayrıca Her Kamp Program’ı Öncesi’nde Hareket Noktamız’la İrtibatı’nı arama Uğraşımız, Qayseri Notları’nın daha bir zenginleşmesini sağladı. Bu Konuşmalar’ı da III. Bölüm’e taşıdık. Hunad ve Gülük Külliyeler’i üzerine Faqrlı

    bir Kompozisyon ile bir de Misâfir Yazımız yer alıyor burada. {3. Bölüm: Maqarr-ı Ulemâ/Qayserî} Medeniyet Târih’i - Medine’nin Kapılar’ı II IV. Bölüm Türkiye Sathı’nda yapılmış Geziler’de verilen Kent Seminerleri’nden oluşuyor. İznik, Gezi Öncesi Teorik Kent Dersleri’nde konuşulmuştu. 3.Bölüm’deki İznik Metinleri’ni İlk Bölüm’e taşıdık bu Nedenle.. {4. Bölüm: Kapılar’da Seyr etmek} Medeniyet Târih’i - Medine’nin Kapılar’ı III V. Bölüm’de 3 Yazı yer alıyor. İlki 23 Sene önce 1992’de Fukuyama’nın Meşhur Yazısı’nın Çevirisi için Edisyon’un isteği üzerine aldığımız bir Kritik’den oluşuyor. Diğer 2 Röportaj’ın İlki 2003 diğeri 2011 Seneler’ine ait. İlkini Küresel Roma, 2.sini Küresel Medine Mülakât’ı olarak farqedenlerin farqedebileceği bir Münsabet’le bu Derleme içinde korumuş oluyoruz. {5. Bölüm: Mekan’da Son/Zaman’da Buudlar (Tarih’in Sonu mu/Satırarası Notlar’la Okuma, Küresel Roma Mülaqat’ı, Küresel Medine Mülaqat’ı} Medeniyet Târih’i - Medine’nin Kapılar’ı IV

    http://www.ulumelhikme.net/index.php/a-nazariyat/i-akademik-dersler/medeni-dusunce-tarihi/154-medinenin-kaplar-ihttp://www.ulumelhikme.net/index.php/a-nazariyat/i-akademik-dersler/medeni-dusunce-tarihi/155-medinenin-kaplar-iihttp://www.ulumelhikme.net/index.php/a-nazariyat/i-akademik-dersler/medeni-dusunce-tarihi/155-medinenin-kaplar-iihttp://www.ulumelhikme.net/index.php/a-nazariyat/i-akademik-dersler/medeni-dusunce-tarihi/156-medinenin-kaplar-iiihttp://www.ulumelhikme.net/index.php/a-nazariyat/i-akademik-dersler/medeni-dusunce-tarihi/157-medinenin-kaplar-iv

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    4

    IV. BÖLÜM KAPILAR’DA SEYR ETMEK

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    5

    URFA MEDİNET’UL-ENBİYÂ İbrâhim Halîl Sofra’sı / Sıla-i Rahîm Miras’ı

    Yazılı Sunum1:

    Âdem’in Çocukları’yız.2 Babamız’ı Merâk ederiz, Kardeşlerimiz’i Merâk ederiz, hem Merâk hem Özlem…Firâq Ağır gelmeye başlar, Hicrân çöker üzerimiz’e.. ‘İçimiz’deki Kuş’un Sesi’ni3 duyarız, belki Kuşcu’nu Sesi’ni4.. Güneş Gurub’ta

    batıyorsa ‘Hilâl doğsun içindir’ der bir başka Ses5.. Azığımız’ı kor Sefer Tası’na, Baba Yurdu’na Sefer’e koyuluruz. Azık Yol içindir sadece, Baba Ekmeği’ni özlemişizdir. Sefer Tası’nda Azığımız, Çıkımız’da Mushâf-ı Şerif.. Mushaf’ta ne varsa Suhûf-i İbrâhim’den6 kalma, biliriz.. ’İki Dünyâ Hasene’si 7, Zü’l-Cenâheyn Kuşlar..

    Ateş’i Serin eden8 Fırat’ın-Dicle’nin suladığı Cennet’teyiz. Sofra’nın9 Tenwir’i için İbrâhim’in Baba Yurdu’ndayız, Urfa’da, Harran’da.. İbrâhim Ka’be’nin Konuğu olacaktır10, biz Baba Evi’nde İbrâhim’in11. Fırat sularsa Toprakları’nı, Cennet eder Zârisi’ne . Andolsun Zariyât’a12.. Saffât Okuması’nı13 tamamlıyor Neffâsât14, Haset’in Ateşi’ni15 söndürmek için Urfa’ya süzülüyor. Mecûs’un Ateş’ini söndürür Tewhid’in Nûr’u16.. Ateş’e yakışansa Tenwir’in Meşâlesi’ni tutuşturmak17.. Tenwir’in Ateş’i düşmüşse İbrâhim’in Yüreği’ne, artık

    kalamaz buralarda, ‘Selâm’ der çeker gider Cenûb’a. Otağı’nı kâh Qudüs’te kuracak, kâh Ka’be’’de İbrâhim, kâh Mısır’a Yol alacak … İbrâhim diyar diyar yakacak Kamp Ateşi’ni.. Kamp’ın Çevresi’nde toplayacak, haşr’edecek Uşakları’nı, Kamp’ın Ateşi’nden seslenecek Allâh Mûsâ’ya..

    1 29 Ekim 2009 Urfa 2 07/el-A’râf 26 3 Mantıqu’t-Tayr 4 02/el-Baqara 260 5 Safahât Şair’i 6 87/el-A’lâ 19 7 02/el-Baqara 201 8 21/el-Enbiyâ 69 9 05/el-Mâide 111 10 22/el-Hacc 27 11 Dayf-ı İbâhîm 12 51/ez-Zâriyât 1 13 28 Ekim 2009 Çarşamba. Tertil IX./Saffat Sûre’si III.Bölüm’ü (75-82/Nuh) okuyoruz Yolculuk

    Önce’si. Sadaqa’llâhu’l-Azîm dediğimiz Nokta, Nûh’un Şiası’ndan İbrâhim Durağı..(83-113). ‘Yetişir bu

    kadar, şimdi İbrahim’e Uçma Waqt’i ey Qâri, Kâfi bu kadar.’ ‘Rabbu’l-Meşârıq’a (5.Âyet) Geceleyin

    Yolculuk var. Yewm-i Ziynet Sabahı’nda Metruk Harran’dan Selâm ediyoruz. 14 113/el-Felâq 4 15 114/el-Felâq 5 16 Ağızları’yla Nûr söndürmek isteyenlerin aksine.. 17 20/TaHâ 10

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    6

    Ekinsiz Wâdi’ye bırakacak Hacer’ini, İsmâil’ini… Fırat Zemzem’e bürünüp

    fışkıracak Çöl’ün Ortası’ndan.. İnsanlar Su’ya koşacaklar, yâni Âb-ı Hayât’a… Su’ya kanacaklar, Su söndürecek Ateşleri’ni.. Halil, Ka’be’ye Konuk’tur, Evsahibi olur, Ehl’ullallâh’ı buraya çağırır, yâni Kuşlar’ı.. 2.Bâni’si olduğu Ka’be’ye.. İbrâhim’in Çadırı’nda Herkes’e yer var. Ehli’nden olmak, Konuğu bulunmak için Halîl’in Toprakları’nı arıyoruz, Urfa’da haşroluyoruz bu kez. Qaside-i Su’ya18 kanmak, banmak, yunmak için. Qudüs’e, Mekke’ye akmak için. İbrâhim’le bir Millet çıkmaktadır Târih Sahnesi’ne: Millet-i İbrâhim.. Neyi İzâfe ederseniz İbrâhim’e, Ata’dan kalan Miras gibi Öz Malınız olarak döner size… Sıla-ı Rahîm’dir İbrâhim Milleti’nin yaptığını, İshâq’ın Çocuklar’ı da, İsmâil’in Çocuklar’ı da bu Pota’da erir; Ümmet-i Muhammed’i mi birleştirmete yetecekmiş Ab-Raham (Ebû Rahîm). İbrâhim’e Salât eden, ‘Âl-i’ne Bereketler bahş’eden

    Mewlâ ‘Milliyeti’ni İslâm19 bilenler arasında Ülfet yaratmaya Muqtedir’dir, Demokratik Açılım’ın tosladığı Tezlim’in Fecr-i Kâzibi’ni inşa’llâh Fecr’-i Sâdıq’ın

    Tenwir’i kaplayacaktır. Sınırlar yıkılacak, Paryalar’ın Prangalar’ı sökülecek, Tutuk Diller’deki Uqte çözülecek, ibrâhim’in Konuklar’ı Sofra’da Yeri’ni alacaktır. Gelmekte olan’ı görmüyor musunuz?.. Urfa’nın, Harran’ın Otelleri’nde Konuk’sunuz. Nûr’u risâleştiren Usta, ‘Ateş’e bu kadar yaklaşmışken ona düşer

    yanarım, Aşk’ın Ateşi’nin neliğine Hayât’ım Şâhid olur ‘ dercesine Urfa’nın Otelleri’nde Can verdi. İbrâhim’in Çağrı’sına İcâbet’le, İbrâhim’in Ağuşu’nda yatan bir Saîd Adam Anıt’ı oldu çıktı. Urfa’nın Oteller’inde o Ses’i duyar Nefs’i Mülhime olanlar: ‘Ümitwâr olunuz, şu İstikbal Âlem’i içinde en Gür Sâdâ, İslâm’ın Sadâ’sı olacaktır.’

    ‘Öksüz Yapı Usta’da kalmayacak, Çıraklar utanmayacaktır.’ Sıra’daki Geceler bu Sadâ’nın Türküsü’nü çığıracaklardır Fecr’in Matlaı’na

    kadar. -Dayf-ı İbrâhim’den bahs’eder yer yer Kelâm-i İlâhî.. Cennet Waraqları’nı Qudüs’te, Mekke’de neşr’eder İbrâhim. -Melekler iner İbrâhim’e,Secde ettikler’i Adem’in Oğlu’na. Konukları’na Arz’ın Semerâtı’nı İkrâm edecektir İbrâhim, Melekler Semâwî Sofra’yı sererler ona. -Sofra’da ne yoktur ki.. İshâq’tan Îsâ’ya İmâmlar vardır Zürriyeti’nden orada..

    18 Su’yun Başı’nda bizi bekliyor Fûzulî’yi. Yüreği yanmışlar’a, Yanık İbrâhimler’e ‘Qasidesi’ni

    sunmak için. 19 Safahât’a Gönderme.

    Ekinsiz Wâdi’ye bırakacak

    Hacer’ini, İsmâil’ini… Fırat

    Zemzem’e bürünüp

    fışkıracak Çöl’ün

    Ortası’ndan.. İnsanlar Su’ya

    koşacaklar, yâni Âb-ı

    Hayât’a… Su’ya kanacaklar,

    Su söndürecek Ateşleri’ni..

    Halil, Ka’be’ye Konuk’tur,

    Evsahibi olur, Ehl’ullallâh’ı

    buraya çağırır, yâni

    Kuşlar’ı.. 2.Bâni’si olduğu

    Ka’be’ye..

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    7

    İbrâhim’in Çocuklar’ı Zeytûn Diyârı’nda İbrâhim Sofrası’nı isterler Îsa’dan..

    Allâh İbrâhim’i Halîl edinmiştir, Îsâ Hawâriler’i Ensâr.. Mesih ‘İnsan sadece Ekmek’le yaşamaz’ der, Mâide’yi Tebşir eder onlara.. Taş’tan (Hacer’den) Ekmeği’ni çıkarır Halîl.. -İsmâil’in Ewlâd’ı Ahmed’e İnzâl olur Sofra.. -Sofra’nın indiği Gün Qıyâmet’e dek Bayram bize.. Sofra (Mâide) Qıyâmet’e kadar Açık, Konukları’nı bekliyor.

    (İBRÂHİM HALÎL SOFRA’SI) (SILÂ-İ RAHÎM MİRAS’I) Sözlü Sunum:20

    “İbrâhim Halîl” Tamlaması’nı Tercih ettik (Halîl İbrahim diye de tanınır). Halil İbrâhim deyince “Halîlu’llâh”taki, Allâh’ın Halil’i olma Durum’u Ön Plan’a çıkarılmış oluyor. Ancak İbrâhim Halil, İbrâhim Milleti’nden Oluş’u, onu Halîl/Dost/Arkadaş edinmeyi İmâ ediyor. Gerçekten de İbrâhim, Tek Başı’na bir Ümmet’tir. Urfa’da ondan başka Peygamber’e Nisbet edilen bir Yer olmasa dâhi, o Tek Başı’na buraya, “Medinet’ül-Enbiyâ” demeyi Haqq ettirir.

    Medinet’ün-Nebi’ye Atıf’la, Medinet’ül-Enbiyâ diye Tesmiye ettiğimiz Şehr’e, Urfa’ya geldik. Şurası bir Haqiqât ki, tek Kesin Peygamber Qabr’i Hz.Peygamber’e aittir. O halde Urfa’da veya başka bir Yer’de olduğu öne sürülen

    Peygamber Qabirler’i, birer Maqam olmanın Ötesine geçme Kesinliği’nde hep Şühpeli kalacaktır. Qudüs’te Dâwûd’a ait olduğu söylenen Mezar da Şüpheli’dir. Diğer Maqamlar’ı İhyâ ettiğimiz gibi, Dâwûd Maqamı’nı da Hürmet’le koruduk. Bugün İsrâil’le aramızda Sorunlu bir Yer olarak durmaktadır.

    Mûsâ, Moab Bölgesi’nde bir Yer’de Wefât etti. Yine belli bir Qabir yok. Qabirler’in bilinmeyişi, sadece Târih’in Karanlığı’nda kalmakla ilgili değil. Peygamber ve sâir Önderler için yapılan Maqamlar’ı, Qabir zannetmekle de Belirsizlik ve Şüphe artırılmış oluyor. O halde “Peygamber Mezar’ı” diye Şöhret bulmuş Yerler’in birer Maqam, Hatıra’sı için birer Anı Yeri olarak İhdâs edilmiş “Sembolik Mezar” olduğu Qabul edilebilir. Tabi Heykel’in yerine, bu tür Hatıra Mezarlar’ın yapılmış olması, son Derece Anlamlı’dır. Demek ki Urfa, Peygamber Mezarlar’ı, yani Maqamlar’ı ile Dolu bir Şehir. Yine de bu Durum “Urfa ve Enbiyâ”

    arasında kurduğumuz İlişki’ye bir Zarar vermez. Buradaki Menqıbeler’den sâdece İbrâhim Peygamber’inki (ile Eyyûb) Haqiqât taşıyor görünse bile, “Enbiyâ” Bağlantısı için Yeterli’dir.

    Mûsâ Kuyu’su da böyledir. İstanbul’da Yûşâ Tepe’si de öyle. Mûsâ ve yanındaki Genç, Yûşa, hem İstanbul’da, hem Urfa’da Hatırâtları’yla Yer buluyor. Wâqıa Mısır belli, Medyen belli iken, Qıssalar’ın değişik Bölgeler’de yeniden yaşanması ve canlandırılması, Hâtıra’yı Canlı kılmaktadır. Şuayb ve Medyen’le İlgili olması gereken “Mûsâ Kuyu’su”, Urfa’da da bulunuyor. Böylece onun üzerine Konuşma Wesile’si doğuyor. Wâqıa belli iken, ve ancak bir Yer’de yaşanmış olması

    20 Ekim 2009

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    8

    Mümkün iken, onun Etrafı’nda tekrar tekrar Yaşanmışlıklar, Hâtıralar ve yeniden

    Okumalar yapılabiliyor. Qıssa’nın Çeşitli Okunma Wesileler’i Etrâfı’nda oluşturulan bir Plato doğuyor ve Hikâye dört bir yandan okunuyor. Bir bakıma Minyatür Platolar yapılarak Okuma zenginleştiriliyor.

    İbrâhim Tewrat’ta Abram diye geçer. Peygamberlik sonrası Künye’si Ab-raham olur. Arapça’ya İbrâhim diye geçiyor. Ab-raham, Ebû Rahîm, Aqraba olanların Baba’sı Anlamı’na gelir. O, Millet (Din) Kardeşliği Etrâfı’nda oluşan Qawimler’in Babası’dır. Aslında, Millet-i İbrâhim’in Babası’dır. İki Millet’in değil, tek Millet’in Baba’sı. Dinler’in Baba’sı değil, Hanif Din’in Baba’sı. Dünyâ’nın dört bir yanına dağılmış Ewlâdlar’ı Wâsıtası’yla hepsine Halîl olan, hepsinde Sılâ-i Rahîm Haqq’ı olan bir Ata. Belki Sanskritçe’deki B-rahman Topluluk’la da Bağlantı kurulabilir.

    Ka’be’yi İnşa ederkenki Duâ’sı, “Rabbim, Soyum’dan Önderler kıl…...

    İçlerinden onlara bir Peygamber gönder.. Kitâbı’nı okusunlar”21 idi. Nihâyet “İşte içinizden bir Peygamber geldi… size Kitâb’ı okuyor” 22 Âyetler’i ile, İbrâhim’in Duâ’sı en Son olarak Hz.Peygamber’le gerçekleşiyor. Ka’be ve Etrafı’nda

    İbrâhim’den bu yana, 4.000 Yıl’dır, O Ümmi Rasûl’den başka böyle ciddi bir İddia’ya rastlanmamıştır. İbrâhim’in, Tewrat’ta da geçen İsmâil Soy’u ile İlgili bu Duâsı’nın, Mustafa’dan a. başka Açıklama’sı yoktur. İshâqî Yol’dan ise, İsrâiloğulları- Qudüs Peygamberler’i ile- Sâlih Ewlâdlar üzerinden Duâsı’nın yine gerçekleştiğini görürüz.

    Allâh, İbrâhim ve Zürriyeti’ni ‘İnsanlar’la bir Rasûl Aracılığı’yla konuşmak için’23 seçmiş, Tercih etmiş (Istesfa-Tafdil). Seçim Allâh’ın.. Bu Seçme’ye İ’tiraz, “neden Ateş’ten-ben’den değil” diye soran Şeytân’ın Durumu’na benzer. İbrâhim Peygamber, Mezopotamya’da, seçilmiş bir Peygamber ve, Seçilmiş Millet’in (Hanif Din’in) Atası’dır.

    İbrâhim’in Duâ’sı, “İnananlar’ı benim Soyum’dan kıl” değil, “Önderler’i benim Soyum’dan kıl”dır. Önderlik İbrâhim’in Genetiği’ne-Zürriyyeti’ne Bağlı olsa da,

    İnananlar (Âl-i İbrâhim) İnanç üzerinden İbrâhim Milleti’ne bağlanır. Sünnet (Hitan) Geleneği de bu Âile’ye Bağlanış’ın bir Simge’si olarak ilişkilendirilmiştir. Millet-i İbrâhim ve Millet-i Âhar (Öteki Millet) Târih’in Akışı’ndaki 2 Ana Damar’ı Teşkil edecektir artık. Tez olarak, Âdem’in Seçiliş’i gibi seçilmiş bir İbrâhim Millet’i vardır; Karşısı’nda anti-Tez, İblis’in yahut Qâbil’in Soy’u-Millet’i. İbrâhim Milleti’ne düşen Tebliğ’dir. Ni’met verilenler’in, Tafdil edilenler’in üzerine düşen Sorumluluk ve Yük, Millet-i İbrâhim’i de bağlar.

    21 02/Baqara 124-131 22 02/Baqara 151 23 42/eş-Şûra 51

    İbrâhim, Alegorili

    (Teatral, İkili, Mesâni)

    konuşan biri idi. Sofra,

    Ni’met, Kuzu, Qurbanlık…

    Hepsi Zâhiri’nin dışında

    öteki Anlamı’yla da

    konuşulmalı. Hacc’da

    Qurban’da, sâdece

    Kavurma’yı

    konuşmamalısınız. Mâide

    Bağlantılı olarak Qurban

    Bayramları’nda bu

    Nokta’nın altını çizmek

    gerek.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    9

    İbrâhim tek başına bir Ümmet idi. Ümm, Ana, Esas oluş İbrâhim Milleti’ne

    düşer. Öyleyse Tebliğ’in Asl’ı, Ana’sı, Tez olarak geleni, Dâ’wet’in Sâhib’i Müslümanlar’dır. İbrâhim Milleti’nden oluş, İmâmlar, Önderler oluş’u veya, Ümm-Ana-Esas oluşu, Esaslı oluşu gerektirir.

    “Keşke Dünyâ’da iken Fülan’ı kendime Halîl (Dost-Arkadaş) edinmese idim”24 diye Pişmanlık duyan kimse’nin Dost’u, Şeytân olarak da kurgulanır. Ama Şeytân, Şerr İnsanlar’dan da olabilir. Sapma’ya Wesile olacak biriyle yapılan Yoldaşlık, onu Halîl-Dost-Önder edinmesi Neticesi’nde, bu Pişmanlık duyulacak. Öyleyse, kimi Halîl edinmelidir? Kendi Milleti’nden birini, kendi Annesi’ni (Ümm-Ümmet) Halil edinmelidir.

    Başkaları’nın Arsası’na Ev dikme

    Kendi İşi’ni yap, Yabancı’nın İşi’ni yapma

    Yabancı kim? Senin Toprak Özlü Beden’in

    Ki onun uğruna tasalanır durursun . (Mewlânâ) Millet-i İbrâhim’deniz. Mü’minler birbirlerinin Welisi’dirler. Kâfirler’i Weli

    edinmezler (Weli’nin, Welâyet-Yönetici- Egemen Anlamı’yla düşünüldüğünde,

    Kâfirler’i, İşler’i yürüten bir Efendi İttihaz etmezler). Ümmet-i Wâhide’yi, yâni İbrâhim Ümmeti’nin Te’lifi’ni gerçekleştirmek, hep Halîllik Gereği’dir. İbrâhim’in Halîlliği’nde, Dayf-ı İbrâhim olmalı, onun Misafirliği’ne, Sofra’ya herkes katılmalı. Öyleyse, “İbrâhim Halîl Sofra’sı”, Qur’ân Bağlantılı bir kavramlaştırmadır.

    İbrâhim’in Son Ewlâd’ı, “Mâide” ile (Sofra’yı/Wahiy Ni’meti’ni) tamamlıyor. Öteki Ewlâdı’nın Son Peygamber’i, İsâ ise, Sofra’nın (Wahy’in yeniden Nüzul’u ve İbrâhim Ewlâdı’nın Dirilişi’nin) tekrar inip inmeyeceği Sorusu’na Muhâtab olmuştu. İsâ, ‘Evet’ dedi. “inecek ve o Gün inananlar için Qıyâmet’e kadar bir Bayram Günü’dür”.25 Mâide 3 ile Sofra ve Wahiy, 632’de Qurban Bayramı’nda Hac Esnâsı’nda tamamlandı.

    Gökten İnen Sofra’nın Aşçı’sı İbrâhim. Buyurun, Mâide’i-Qur’ân’a, Qur’ân Ziyâfeti’ne. Bu

    Sofra’ya oturmakla İbrâhim’i Halîl Qabul etmiş oluyoruz, Dayf-ı (Ziyâfet) İbrâhim’e oturmuş oluyoruz. Millet-i İbrâhim, Öteki (Âhar) Millet’i bu Sofra’ya Misâfir olarak Dâ’wet eder. Onlar için açılan bir Sofra’dır. İnsanlar’ı Lâyık oldukları Yer’de, Temiz Yiyecekler’le Dolu Sofra’ya çağırmak, onları Ülfet’e, İyilik’te yardımlaşmak için Te’lif’e Dâwet etmektir.

    O halde Muhammed Ümmet’i, “Ümmet-i İcâbet”tir. Diğerler’i Ümmet-i Dâ’wet. Urfa, Dâwet’in sergilendiği bir Plato olmalı. Yoksa, Dinler’in Diyalog’u Ad’ı altında 3

    24 25/el-Furqân 28 25 05/el-Mâide 114

    Millet-i İbrâhim ve Millet-i Âhar (Öteki

    Millet) Târih’in Akışı’ndaki 2 Ana

    Damar’ı Teşkil edecektir artık. Tez olarak,

    Âdem’in Seçiliş’i gibi seçilmiş bir İbrâhim

    Millet’i vardır; Karşısı’nda anti-Tez,

    İblis’in yahut Qâbil’in Soy’u-Millet’i. İbrâhim

    Milleti’ne düşen Tebliğ’dir. Ni’met

    verilenler’in, Tafdil edilenler’in üzerine

    düşen Sorumluluk ve Yük, Millet-i İbrâhim’i de

    bağlar.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    10

    Din’in Plato’su olamaz. Zillet’le Dâ’wet olmaz. Başkaları bu Maqam’da,

    Müslümanlar’ın Konukları’dır. Misâfirlerimiz dinlerlerse, “daha Büyük Soframız var” deriz. Millet-i İbrâhim’e Dâ’wet ederiz. Bu Diyalog’a Çağrı değil, Müslümanlığa Çağrı’dır. Ama Urfa ile ilgili bu Vizyon’a Sâhip olmayanlar, diğer Şehirlerimiz’de olduğu gibi, Yanlış Kurgulamalar’la, Yanlış Platformlar’da Yanlış Çorbalar ve Sofralar’la, Urfa’nın Plato Değeri’ni Hebâ ediyorlar.

    Urfa, İbrâhim’in Doğum ve İlk Peygamberlik Yaşantıları’nın olduğu Başlangıç Bölümleri’ni İhtiwâ eder. Qudüs’te, Mısır’da İbrâhim Peygamber’in Dâ’wet Tohumları’nı attığı Yerler vardır. Hayâtı’nın Hitâm’ı Mekke’ye Ziyâret’ten sonra oluyor. Biyolojik Yaşamı’nın sonlarını geçirdiği Yer’de Nihâi Peygamberliği de (Muhammed ile) orada bitecektir.

    Mewlîd-i Halîl Şehr’i. Dâ’wet’in başladığı, Sofra’nın ilk kurulduğu Şehir. İbrâhim’in Halîlliği’nin Başlangıç Kısm’ı Urfa’da, Gelişim’i Qudüs’te ve Nihâyet’i

    Mekke’dedir. İbrâhim, Sofrası’nı 4 Yer’de açmış: (tabi ki her Yer’de “Dayf-ı İbrâhim” açılmış, ama bu 4 Yer önemli) Mezopotamya, Qudüs, Mısır ve Mekke, ya da, Tîn- Zeytûn (Sion)-Tûr-i Sina (Mısır)- ve hâze’l Beledi’l-Emîn (Mekke). “Kamp’tan Kamp’a” dolaşmış, Kamp Ateşi’ni yakmış, Sofra’ya Dâwet etmiş,

    Kuzuları’nı kesmiş… Kuzuları’nı Ziyâfet’e verirken, “Asıl Qurban, sizin kendinizi Qurban etmenizdir. Zıbhu’l-Azîm olmanızdır” diyerek Göksel Qurbanlık’tan, Nebîler’in, Sıddıqlar’ın, Şehidler’in Zıbhu’l-Azîm olarak kendini Qurbanlık-Fedâ edişlerinden, edecek oluşları’ndan bahs’etmiştir. İbrâhim’in Sâlih Ewlâdlar’ı üzerinden Allâh’ın Ahd’i gerçekleşecektir.

    İbrâhim, Alegorili (Teatral, İkili, Mesâni) konuşan biri idi. Sofra, Ni’met, Kuzu, Qurbanlık… Hepsi Zâhiri’nin dışında öteki Anlamı’yla da konuşulmalı. Hacc’da Qurban’da, sâdece Kavurma’yı konuşmamalısınız. Mâide Bağlantılı olarak Qurban

    Bayramları’nda bu Nokta’nın altını çizmek gerek. 4 Yer’den biri Qudüs ve Çevresi’ndeki Zeytin Dağı’dır. Allâh’ın Wahy’i,

    Aydınlatıcı bir Kaynak olarak, Doğu’ya da Batı’ya da ait olmayan bir Nûr’u, Nûrun ala Nûr’u, bu hatta ortaya çıkarıyor.26 Ziyâfet ve Sofra’nın ikili Anlamı’nı, Nûr’da da görüyoruz. O yüzden Nûr üstüne Nûr’dur. Bu Nûr ve Aydınlanma, Sofra’yla da Alaqalı. Sofra’ya Zeytin ile başlanmalı. Maddî Boyutu’ndan öte, Düşünsel Boyutu’nda, Zeytin ile, yani Göksel Işık ile aydınlanmalı. Zeytin ile başlamak, Zeytûn Dağı’na gelen Wahiy’le başlamaktır. Bilgi’nin Kaynağı’nda Wahiy ile beslenmektir. Zeytûn’dan, Tîn’den beslenmeyen, ya da, bu Ağaçlar’ın Cennet Waraqları’ndan Taqwâ Elbise’si dikmeyen; Zakkûm’dan beslenir.

    Çamur’dan (Tı Harf’i ile, Tıyn) yaratıldık, İncir (Te Harf’i ile, Tiyn) Ağacı’nın Yaprakları’yla örtündük. Tıyn, Tin ile örtülmüştür. Sonra Zeytîn’in Yağı

    İlâhî Nûr oldu. Bu Nûr Wahy’in tâ kendisidir. Rabb’in Kelimeler’i, Waraq’al-Cenne’ye yazıldı, Âdem’e verilen 10 Sahife’ye. Sonunda, Tîn ve Zeytûn’a, Nahl (Hurma-Mekke) da eklenmiştir. Ne Doğu’ya ne de Batı’ya ait olmayan İlâhî Nûr, Qudüs Mekke Hattı’nda Wahy’in Aydınlığı’nı ve Göksel Sofra’yı, Tayyib Yiyecekler’le donatmıştır. Bu Hat Wahiy ve Peygamberlik Nûru’yla, Göksel Cennet’in Yeryüzü’ndeki İzdüşüm’ü olmuştur.

    26 24/en-Nûr 35

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    11

    Tîn’e, Zeytîn’e Çağrı, bunların Zâhiri’ne değil, asıl Anlamı’na Çağrı’dır. Bunlar

    her iki Anlamı’yla Sofra’nın Gıdaları’dır, ama asıl Anlamı’yla Wahiy, yani, Qur’ân Mâidesi’dir. 27

    Sofra’da Su’da olur. Serinletici, Hazmettirici Su. Gök Sofra’sı ve Ziyâfet’i de bunu yapabilmeli. Qur’ân Sofrası’ndan çıkan, serinleyebilmeli. Ferahlık doğmalı.

    Sofra’da bir de Nûr vardır. ‘İnsanlar Kandiller’i Sofra’nın-Sedir’in altına koymak için yakmazlar’28 , demişti İsâ. Sofra’daki Nûr, hem Nimetler’i hem de Konuklar’ın Gözleri’ndeki Işığı görmek için Gerekli’dir. Dâ’wetliler’in Gözleri’nde Işık olabilmesi için, Sunum Tarz’ı da çok Önemli.

    Tenwir Çalışmalar’ı hiçbir Gölge’yi içinde barındırmamalı. Temiz olmalı. Kandil Işığı’nın Dolab’a konulmaması gibi, İlâhî Nûr’u gölgeleyecek en Ufak bir Leke olmamalı. 29

    27 (Not: Qur’ân Maide’si (Ziyâfet’i) isimlendirmesinde pek çok Program yapılıyor. Büyük

    Kalabalıklar toplanıyor. Burada yapılanlar da iyi hoş ama, “Ziyafet- Maide- Sofra- Şölen”

    Kavramlaştırması’nın Anlam Derinliği’ne ulaşılamazsa, bu Kavramlar Heba edilmiş olur. Bu Programlar,

    gerçekten Qur’ân Ziyafet’i olmazsa, bu kadar Önemli Kelime ve Kavramlarımız’ı ucuzlatmış oluruz.) 28 Matta 5/14-15 29 (İbrahim Hâlil Sofrası`ndan nasiplendiklerimizin hepsi çok Lezzetli ama yukarıda alıntıladığım

    Cümle "İslâmî Çalışma" Niyetli Gayretler içinde olduğunu söyleyenler Tarafı’ndan çokça Tefekkür

    edilmeli. Maideleri’ni bekliyorum. Selamlar. )E.Bayraktar.

    4 Yer’den biri Qudüs ve Çevresi’ndeki Zeytin Dağı’dır. Allâh’ın Wahy’i, Aydınlatıcı bir Kaynak

    olarak, Doğu’ya da Batı’ya da ait olmayan bir Nûr’u, Nûrun ala Nûr’u, bu hatta ortaya çıkarıyor.

    Ziyâfet ve Sofra’nın ikili Anlamı’nı, Nûr’da da görüyoruz. O yüzden Nûr üstüne Nûr’dur. Bu Nûr

    ve Aydınlanma, Sofra’yla da Alaqalı. Sofra’ya Zeytin ile başlanmalı. Maddî Boyutu’ndan öte,

    Düşünsel Boyutu’nda, Zeytin ile, yani Göksel Işık ile aydınlanmalı. Zeytin ile başlamak, Zeytûn Dağı’na gelen Wahiy’le başlamaktır. Bilgi’nin

    Kaynağı’nda Wahiy ile beslenmektir. Zeytûn’dan, Tîn’den beslenmeyen, ya da, bu Ağaçlar’ın Cennet

    Waraqları’ndan Taqwâ Elbise’si dikmeyen; Zakkûm’dan beslenir.

  • ANTAKYA MESÎH’İN MÜJDE’Sİ30

    İskender’in Komutanları’ndan Seleukos’un Asi Nehri Sol Yatağı’nda (Harsı’nda) Dağ ve Irmak arasında yükselttiği Dikdörtken Kent’e Babası’ndan Esin’le verdiği Antiochia Adı’nı Zikr’e gerek duymaz Qur’ân.. Kısa Süre’de Selevkiler’in Payitaht’ı olmayı başarır. Makedon, Helen, Yerli Halq’ından oluşan Qarye Ashâb’ı içinde Yahudiler de Yer alır. Euphorion‘un Başı’na getirildiği bir Büyük Kütüphane’si oldu bir Süre sonra. Qarye, Roma Sivilizasyonu’nun Gelenekeleri’ni içselleştirmeye başladı. Kanalizasyonlar, Defne’den gelen Su Kemerler’i ile İmârı’nı sürdürdü. Gümüş’ten, Bronz’da Paralar’ı oldu. Kısa bir Ermeni Egemenliği, sonra Roma Uydu Dewleti’dir Qarye. Defne’ye dek Yazlıklar’ı,

    Villalar’ı vardır İtalyan Kolonisi’nin. Sirk kurulur Ada’ya. Roma Hâkimiyet’i MÖ.69 Zelzele’sinden bir Süre sonra Pompei’nin Qarye’de Girişi’nden sonra Tesis edildi. Roma Eyâlet’i olan Suriye’nin Başşehri’dir artık Qarye. Ashâb İç Savaşlar’da Pompei’ye değil Sezâr’a Yardımcı’dır. 9 Günü’nü burada geçiren Sezar’dan kalma bir Armağan’dır Anfiteatr. Roma’nın Civitas’ı (Medine’si) Roma Zewkleri’ne göre Dizayn edildi İmparatorlar Çağı’nda. Tiyatrolar, Şirk, Hipodrom, Hükümet Binalar’ı.. Mesih’in Gaybubeti’nin Baharı’nda (MS.35) Zilzal’le yıkıldı Kent. İmparatorluğu Önce’si burada bulunan Tiberius’dan Yâdigar genişletilen Surlar. Silpius Kitlesi’nin Wâdi’ye bakan Yamacı’nda St.Petrus'in İbâdet ettiği Kilise-

    Mağara vardı. Mağara’nın Ön Yüzü Haçlılar Zamanı’nda Gotik bir Tarz’da örüldü. Bunun Sol Tarafı’ndaki Kaya’da bulunan (Charnion denilen) Kabartma Heykel, Şeh-r’i Veba’ya karşı korumak için yapılmış bir Tılsım. Güney Taraf’ta Habîb en-Neccâr'ın İbâdet’e çekildiği Mağara. Qudüs’e Yakınlığı, Anadolu ve Yunan’a ulaşan Yollar’ın Kavşağı’nda olması Mesih Bağlılar’ı için Çekici kıldı bu Qarye’yi. Hawâriler burada toplandılar, sonra Tabiin.. Roma’nın Qudüs’ü Tahrib’i, II.Mabed’in yıkılmasından sonra en Önemli Üs oldu Mesihî Müjde’ye. Mesihî (Hristiyan) olarak ilk kez burada anıldılar Gentile denen Halq’tan ayrılarak.

    Sasanîler Târih Sahnesi’ne çıkıyorlar. Rûmlar’la Hesaplaşma burada da şekillenir. 1.Şapur’un El’i konar Şehr’e (256-260). Ashâb’ı İran İçleri’ne tâ

    Cündüşapur’a sürülür. Palmira Emîr’i Odena geri alır. Eş’i Zenobia’yı Esir alıp Roma’ya götüren

    Roma çöker tekrar Qarye’nin üzerine. Doğu Roma’nın İran’la Savaşları’nda bir Üst’tür Antakya.

    Ashâb-ı Kehf’in Uyku’da olduğu Yüzyıllar’da dışarıda, 300ler’de Metropolitlik, 400ler’de Patriklik Merkezleri’nden biri olarak anılmaktadır Konstantinopol, İskenderiye gibi. 540'ta Enûşirvân Şehr’i alarak yağmaladı, her Taraf’ı Ateş’e verdi, Halqı’nı İran'a sürdü.

    30 Yazılı Sunum Nisan 2010

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    13

    Müjdelenen’i bekleyen Yüzyıllar Kewnî Âyetler’le defalarca sarılır Qarye ve

    Ashâb’ı.31 Nûr Çocuk 7 Yaşı’ndayken (577) de Bir Deprem vurmaktadır Antakya’yı. Cebel-i Nûr’da Gâr-ı Hirâ da 610’da tutuşturulan Meşale’nin Işığa bu Aqsâ Medine’ye ulaşamadı. 611-628 arasında tam 17 Yıl Mecûsî İrân’ın Egemenliği altında kaldılar. Suriye’yi geri almak üzere Hareket’e geçen Teslisci Heracleitos

    622’de Şehir Surlar’ı önünde Mağlup oldu. 622.. Ahmed a.ın Yesrib’i Medine edindiği Yıllar.. Rûm Sûre’si Mekke’nin Sonları’nda Senewiyye’nin Rûmlar’ı Yengisi’ni gündemleştiriyor Bidi-Sinin içinde Durum’un tersine döneceğini söylüyordu. 628’de Tüm Taraflar bu Gaybî İhbâr’ın gerçekleştiğine Tanıklık ettiler.

    Hudeybiye Sonrası’nın Barış Ortamı’nda daha Mekke’nin Feth’i gerçekleşmediği bir Periyod’da Qudüs ve Antakya’nın Mağrûr Sezar’ı Müjdelenen Rasûl’ün Kerîm Mektubu’na yırtıyordu. Çok sürmeyecek, 4 Yıl sonra Ahmed Refîk-i A’lâ’ya kavuşacak ondan 4 Yıl sonra Ömer’in Elçiler’i Qudüs ve Antakya’ya Savaşsız bir Gâlibiyet’le gireceklerdi. 636 Yermuk Savaşı’nda Doğu Roma Müslüman Hâkimiyet’i önünde Diz çöktü. Ebû Ubeyde ibnu Cerrah

    İdâresi’ndeki Quwwetler Tarafı’ndan kuşatıldı. Kuşatma Uzun sürdü, Hz. Ömer'in Tawsiye’si üzerine Şehr’e Zarar verilmemek Maqsadı’yla çatışmaya girilmedi.

    YâSîn Sûresi’nin Antakya’nın Hikâyesi’ni anlattığı Yıllar’a Yakın bir Periyod’da Müslüman olan Ömer’in Rasûl-i Ekrem’e verdiği Destek Öne-mi’nde bir Destek’ti Neccâr’ın Habîbi’nin gösterdiği.. Mezar’ı ortaya çıkarıldı, Türbe ve Camii ile donatıldı Aqsa’l-Medine’den koşup gelen Müjdelenmiş Peygamber’in Elçileri’nce.. Her 2 Peygamber’in Elçiler’i de Elçiler’in Wefâtı’ndan sonra Qarye’ye Ayak basabildiler. Ümeyye Oğullar’ı Şam’da yükselttiler İqtidarları’nı.. Antakya’nın

    Hinterland’ı şimdi. Şam şimdi Qureyş’i temsilen Roma’yla Savaş’ın Bayraktarı’dır. Ashâb-ı Qarye’de Nufus Hareketlilikler’i oldu, ayrılanlar, yeni İskânlar… Bağdâd’ın Antakya’sı Kilikya’nın Başkenti’dir. Me’mûn ve Mu’tasım Zamanları’ndan beri Qarye Türk İdâreciler’le tanışmıştır. Ahmed ibnu Tulun’dan İhşidîler’e dek. Şehr’in Hâfızası’nda Türkçe’sin Ses’i 1200 Yıllık. 944’de Yalan Dünyâ İqtidarı’nın Bölge’deki Ad’ı Hamdânoğulları'ndan Ebu’l-Ali Hasan (Seyfü’d-Dewle)’dir. Doğu Roma’nın Sasanîler’den beri Yüzlerce

    31 Ada 458 Zelzelesi’nde yıkılmış ve terkedilmişti.

    525'te yandı, 526'da Deprem’le sarsıldı. 528'de Büyük bir Zelzele’ye daha Mâruz kaldı: Halq’ın

    Çoğu öldü. Şehir Tamamı’yla harap oldu.

    542’de Veba Salgın’ı, 551, 557 de Depremler Şehr’i sarstı.

    Kutsal Kitablar’ın Sembolik Dili’nde bu Kutsal Yağ, Nûr’u Doğu’ya da Batı’ya da Nisbet edilemeyen Mübârek Zeytûn’u (Zeytin’in Yağı) İşâret eder. Burada hem Tayyib Rızıq (Wahiy Nimet’i) olarak Meyve’ye hem de Wahy’in Işığı’nı yakan “Yağ”a Nisbet’le Nübüwwet’i Temsil eden bir Sembolizm vardır. Qudüs ve Zeytin Dağı Etrâfı’ndaki İsrâiloğulları Peygamberleri’nin Wahiy’le Bağlantı’sı bu Sembolik Dil üzerinden kurulmuştur. 95/et-Tin Sûresi’nde bahsedilen Orta Dünyâ’nın Nübüwwet Zincir’i, Tûr-i Sinâ’da Mûsâ ile; Zeytûn Dağı’nda Qudüs Peygamberler’i ile; yine aynı Hat üzerindeki Harran ile Mekke ile bir Dewâmlılık gösterir.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    14

    Yıllık Antakya üzerindeki Sewdâ’sı dinmeyecektir. İmparator II.Nikephoros

    Phokas Suriye'ye açtığı bir Sefer sırası’nda 968'de Şehr’i almayı başardı. O’nun yeri’ne geçen ve Faaliyetleri’ni Suriye ve Filistin'e kadar uzatan Jean Tzimiskes Antakya Kalesi'ni Tahkim ettirdi. Şehir 1084 e kadar bir Yüzyıl’dan fazla Bizans Hâkimiyeti’nde kaldı. Pavlos’un Teslisi’ne Teslim bir İqtidar’ın Antakya’sı. Bizanslılar’ından Ticârî İmtiyaz tanıdığı Batı Roma’nın Venedikli Tüccârlar’ı da Antakya'dadırlar. Ve Batı Roma’nın Uşakları’nı Proveke eden Papa Urban 1095’de Emelleri’ne Nâil olur. 200 Yıl sürecek Haçlı Seferler’i Start alır Avrupa’dan. Doğu Roma’nın Antakya’ya olan Planları’nda artık Hesab’a katması kaçınılmaz olan Güç Selçuklular’dır. Büyük Malazgirt Bozgunu’ndan 5 Yıl sonra Kutalmışoğlu Süleymân Şah Tarafı’ndan Antakya’daki Teslis Qal’a’sı kuşatılır. Bizans Adı’na Ermeni Philaretos Brachamios’un İdâresi’ndeki Antakya, Musul

    Ukaylî Emîr’i Şerefü’d-Dewle Müslim'e Harç ödemektedir. Maraş, Urfa, Malatya’yı içine alan bir Müstaqil bir Dewlet gibi’dir Ermeni Yönetim’i.. 12 Aralık 1084'te Kutalmışoğlu Süleymân Şah bu kez Şehr’i El’de etmeyi başardı, bir Müddet direnen Kale 12 Ocak 1085'te düştü. Süleymân Şah’ın Adı’nı bir Kenar’a yazıyoruz. Onu Muhtemel 4.Tenwir Kamp’ı Wesilesi’yle İznik’de Tekrar hatırlayacağız. Şehir Halqı’na İyi davrandı, Mar Cassianus Kilisesi'ni Câmi’ye çevirdi; buna Karşılık 2 Yeni Kilise yapılmak üzere bir Arazi’yi Hıristiyan Halq’a Tahsis etti. Onun Antakya'yı alması üzerine Ukaylî Emîr’i Müslim Hareket’e geçip Antakya üzerine yürüdü ise de yapılan Savaş’ta Mağlûp oldu. 1087’de Melikşah’ın Antakya Emîr’i Yağısıyan’dır. Nizâmiyeler’in Tedris’e başladığı Çağ’ın Antakya’sından Söz ediyoruz. Haçlılar 21 Ekim 1097’de Qarye’nin

    Önleri’ne gelmişlerdir. Direniş 3 Haziran 1098’e dek sürer. Firuz’un İhânet’i tüm Dengeler’i alt üst eder ve Haçlılar’ın zapdettiği Qarye’nin Ashâb’ı Kılıç’tan geçirilir. İşgâl’e Kucak açan Cenovalılar ödüllendirilir.32 Arap ve Batı Kaynakları’nda bir “Su Şehri” olarak anılır Kent. Batı ile olan Ticâret’te Önemli bir Mewki’ye Sâhip oldu. Güçlü bir Müslüman Dewleti’nin olmayışı, Siyâsî Parçalanma Bizanslılar'ın ve Haçlılar'ın Uzun Süre buraya Hâkim olmalarını sağladı. Moğollar 1258’de Bağdâd’ı yıktılar, yani Abbâsîler’i.. Moğol İstilâ’sı sırası’nda herhangi bir Saldırı’ya uğramadı, Moğollar'ın Korkusu’ndan Şehr’e birçok Hıristiyan ve Müslüman sığındı, Nüfus Artış gösterdi. Haçlılar Antakya'yı bir Prenslik Hâli’ne getirerek Rober Guiscard'ın Oğlu Bohemund'a verdiler.

    Bağdâd’ın Yeri’ni Siyâsi Güç olarak Mısır’da Memluklar aldı. Bizans’ın İmparotorlar’ı 1204-1261 arasında Kostantiniye’yi Haçlılar’a bırakıp İznik’e çekilmişlerdi.

    1268'e dek Antakya’ya birçok Haçlı Sülâle’si hükm’etti. Bu Târih’te, Kuzey Suriye'deki Hıristiyan Hâkimiyeti’ne Son veren Memlûk Sultan’ı Baybars, Antakya'yı Kuşatma altı’na aldı. 18 Mayıs 1268'de yapılan bir Genel Hücum Sonu’nda Surlar’dan içeri girildi.33 Büyük Tahribât oldu. Şehr’in Batı Dünyâsı’nın

    32 30 kadar Ev, bir Kilise, bir Çeşme. 33 Şehir Mücâdele ile alındığı için yağmaya İzin verildi, ayrıca vaktiyle Haçlılar'ın yaptığı gibi

    Halq’ın çoğu Kılıç’tan geçirildi, bir kısmı Esir alındı. Şehir Ateş’e verildi ve Tahrip edildi. Bundan sonra

    Antakya bir daha Eski Şaşaası’na ulaşamadı.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    15

    Doğu’daki Önemli bir Siyâsî ve İqtisâdî Merkez’i, Teslis’in yayıldığı Yer.. Baybars

    Şehr’in Hıristiyan Dünyâsı’ndaki bu İmajı’nı yıkmıştı. Antakya Suriye Niyâbeti’ni oluşturan Wilâyetler’den Halep Nâibliği’ne

    bağlandı. Müslüman Âlemi’nde Halep'e Önem verildi ve Ticâret Yollar’ı burada düğümlenmiş olmasına rağmen Batılılar, Haçlılar'ın Doğu’dan sökülmesinden sonra Memlükler'le Ticâret yaparak İqtisâdî bakımdan kalkındırmamak için Ticâret Yolları’nı Ayaş'tan Anadolu'ya çevirdiler. Baybars yıktığı Şehr’i sonradan Qısmî İmâr etti.34 Eski Antakya'dan ise Sur Kalıntılar’ı, St.Petrus Mağara Kilise’si ve bunun

    Solu’nda bulunan Charnion Kabartma Heykeli’nden başka bir Şey kalmamıştır. Konstantin’in Kenti’nin 1453’de Müslüman Payitaht’ı olmasından bir Yarım Yüzyıl sonra Memlüklü Saltanât’ı sona erdi. I. Selim’in Mısır Sefer’i Sırası’nda Osmanlı Egemenliği’ne girdi. Halep Eyâleti’nin Sancak Merkez’i oldu. 1500ler’de Gayr-i Müslim Nüfus’u yoktu. 1838 e ait bir Qayd’a göre Şehr’in Nufus’u 6.000 dir. 1867'de Cewdet Paşa Antakya'da 8775 Müslüman, 1129 gayr-i

    Müslim Nüfus’un bulunduğunu yazmış. I.Dünyâ Savaş’ı Sonu’nda 1918 Sonbaharı’nda İngilizler Tarafı’ndan İşgâl edildi, sonra da Fransız İdâresi’ne geçti. 21 Ekim 1921 Ankara Antlaşma’sı ile Fransa İskenderun Sancağı denilen Bölge’ye İdârî Muhtâriyet vermeyi Qabul

    etti. Ocak 1937'de Paris ve Ankara'da yapılan Görüşmeler’den sonra 2 Dewlet’in Garantisi’nde Hatay Adı’yla bir Dewlet Teşkil’i kararlaştırıldı. Anayasa’sı Milletler Cemiyeti'nde hazırlandı ve 29 Mayıs 1937'de onaylandı. Türkiye Garantör Sıfatı’yla 5 Temmuz 1938'de Hatay'a Askerî Birlikleri’ni

    soktu. 2 Eylül 1938'de Hatay Cumhuriyeti Millet Meclisi açılarak Dewlet Başkanlığı’na Tayfur Sökmen seçildi. 23 Haziran 1939'da imzalanan Antlaşma ile Hatay'ın Türkiye'ye katılması kesinleşti, aynı Gün Hatay Millet Meclisi bu Doğrultu’da Qarar aldı ve Bakanlar Kurul’u Yetkileri’ni Hatay Olağan Üstü Temsilci’si Cevat Açıkalın'a dewr’etti ve Varlığı’nı sona erdirdi. Böylece Hatay Wilâyet’i ve onun Merkez’i Antakya Şehr’i Türkiye İdâresi’ne geçti. 1940'ta 28.127 dolayındaki Nüfus’u 1980'de 94.992ye 1985'te 107.821'e yükseldi. Bugün Ashâb’ı Qarye’nin Nufus’u yüzbinlerle İfâde ediliyor. 1985

    34 Baybars'ın bir Waqfiye düzenlediği Cündî Hamam’ı Bugün’e geldi. ilk Osmanlı Tahriri’nde yer

    alan Câmiler’in Memlükler Zamanı’na ait olması Mümkün’dür.

    Orta Dünyâ’nın Doğu’su İçe Doğuş’a/Wicdân’a; Batı’sı ise Metafizik’e/Aql’a Yönelik bir İlâhî İlham’la konuşur. Nübüwwet ise Orta Dünyâ’ya aittir. Dolayısıyla Aqlî Aydınlanma ile Wicdânî Aydınlanma’da Kapalı kalan Hususlar Açığa kavuşsun diye bizzat Wahiy’le Haqiqât Kelâm’a dönüş-müştür. Aql’ın ve Wicdân’ın Önü’ndeki Hicâblar/Perdeler açılarak İlâhî Nûr Âşikâr kılınmıştır.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    16

    Sayımı’na göre Nüfus’u 1.002.252. Nüfus Yoğunluğu ise 185'tir. 35

    Bugünkü Qarye, Âsi Nehri’nin her iki Yakası’nda ve her Doğrultu’da Yatay ve Dikey bir Şekilde büyüyor. 5603 km2 Genişliği’ndeki Hatay İl’i. Antakya Şehri’nin Merkez olduğu Hatay İl’i, Kuzey’de Adana ve Gaziantep İller’i ile Komşu’; Doğu’da ve Güney’de Suriye Topraklar’ı, Batı’da da Akdeniz Kıyılar’ı ile çevrili. Merkez İlçe’den başka Altınözü, Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun. Kırıkhan. Reyhanlı, Samandağı ve Yayladağı Adlı 9 İlçe’si, 25 Bucağı, 383 de Köy’ü var. Diyânet İşleri Başkanlığı'na ait 1989 Yıl’ı İstatistikleri’ne göre Hatay'da İl ve İlçe Merkezleri’nde 176, Kasaba ve Köyler’de ise 497 olmak üzere Toplam 673 Cami vardı.

    Aqsa’l-Medeniyet’ten sa’y ederek bu Qarye’ye Yol alıyoruz. 36 Sınırlar artık Suriye içlerine dek Açık.

    MESİH’İN MÜJDE’Sİ37

    Kuş Dil’i ile kanatlanıp Kuşçu’nun Sofrası’nda Halîl İbrâhîm Ziyâfeti’ne

    oturmuştuk. Urfa’ya Denk gelen Tertiller arasında YâSîn II de vardı. Oradaki İşâret bizi Mesih’in Müjde’sine getirdi. İbrâhim’in Zâlim Ewlâdlar’ı, Işığı’nı Zeytin Dağı’ndan ve Meyvesi’nden yağlayan Son İshâqî Peygamber’in Sofrası’na da

    gelmemişlerdi. İbrâhim’in Ewlâdlar’ı nereye gidiyordu? İbrâhim’in Dört Bir Yana dağılan Kuşlar’ı nasıl geri gelecek, nasıl dirilecekti? İbrâhim’i Halîl edinenler kalmayacak mıydı? Yoksa Hz.Âdem’den başlayan Arz’a Halife oluş Şeytân’ın Zaferi’yle bitecek ve İnsân Hüsran içinde mi kalacaktı? Kuşlar’ı diriltecek Mâide, Tayyib Yiyecekler’le gelmeyecek miydi?

    İşte Mesîh, bu Diriliş’in Müjdesi’ni verdi. “Siz O’nu Meyveleri’nden tanırsınız” diye müjdelediği bu “Mutlu Haber”, Antakya’da da boğulmak istendi. Bugün Yahudiler “5.000 Yıl’dır biz Antakya’dayız”; Hıristiyanlar “İlk Kilisemiz burada” diyerek buradaki Tewhîd’in Sesi’ni kısıyorlar ve yine Müjde’yi Tahrif ediyorlar. Dinler’in Birliği, Kardeşliği, Özgürlüğü Ad’ı altında Urfa’nın, Antakya’nın altını oyan Girişimler’le buradaki Haqlarımız’ı Altın Tepsi içinde Ehl-i Kitâb’a dolayısıyla Küresel Roma’nın Amaçları’na sunuyor içizdeki Sefihler. Buralarda unutulmaması

    gereken Rasûller’in ve Mürselîn’in Tewhîd’in Mücâdelesi’dir. Bunları yâd’etmek için Antakya’dayız…

    MESİH’İN MÜJDE’Sİ Antakya, Târih Öncesi’ne, Paleolitik Çağlar’a kadar uzanır. Bizi yakından

    ilgilendiren Bölüm ise, Târih Sonra’sı, Bilindik Günler’de başlıyor. “Mesîh’in

    35 Halil Sahillioğlu/ Türkiye Diyânet Waqfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1991: 3/228-232. 36 18/el-Kehf 77, 83

    36/Yâsîn13, 20. 37 Sözlü Sunum

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    17

    Müjde’si” Başlığı’na Uygun gelecek Şekil’de Antakya’ya yoğunlaşmamızı nereden

    başlatabiliriz Sorusu’yla başlayalım. Mesîh ile İlgili bu Târih’i 2.300 Yıl Öncesi’nden başlatsak yeri’dir. Çünkü

    Şehirler’in Târih’i Mitolojiler’i, Kurucu İsimler’i ve Felsefeler’i ile de bir çok Sembol’ü barındırır. Antakya için seçtiğimiz bu Târih Kesit’i, Makedonyalı Aleksandır, (Büyük İskender)’de Önemli bir Sembolü’nü buluyor. Büyük İskender, Hoca’sı Aristo’nun İdealleri’ni Ete Kemiğe büründürmüş, ya da küreselleştirmiş bir İsim. O Aristo ki Yunan Aqlı’nın 3 Büyük Temsilcisi’nden biri. ‘Tüm Batı Felsefe’si Târih’i, Aristo ve Eflatun’a düşülmüş bir Dipnot’tan ibaret’tir’ denir.

    Böylece biraz sonra Sözü’nü edeceğimiz “Teslis’in” Üç Uqnumu’ndan birini Aristo’da buluyoruz. Antakya üzerinden Grek Dünyâsı’nın bir Sembol’ü Teslis’in bir

    Uqnumu’nu Teşkil edecek Şekil’de beliriyor. 2300 Yıllık Teslis’in diğer Uqnum’u Roma’da şekillenmiştir. Antakya Uzun Yıllar bir Roma İqtidârı’nın Şehri’dir. 3.Uqnum ise, Öncekiler’e Mânewî bir Rûh katan Judaik Boyut’tur. Yahudi olmayan Gentiller’e seslenerek İsewî Çağrı, Uqnum’un 3.Ayağı’nı Teşkil ederek Batı Dünyâsı’nda da gördüğümüz “Teslis’i” oluşturuyor. Judeo-Grek ve Romen “Teslis Mitosu’nun” 2.300 Yıllık Antakya Serüveni’nde, Mesîh’in Müjde’si nereye oturmaktadır?

    Aristo gibi bir Filozof’un yetiştirdiği Büyük İskender,

    İskender’in Önemli bir Komutan’ı Seleikos,

    İskender’e atfen kurulmuş Şehirler’den İskenderun ve Antakya…

    Aristo Felsefe’yi Mitoloji’nin Sonra’sı olarak tanımlar. Böyle bir Mitoloji’nin İzi’ni Antakya’da sürelim: Selefkîler’in Kurucu’su Seleikos, Zeus’a bir Qurban sunmuştu.

    Qurban’ı kapan bir Kartal’ın ardından onu nerde düşürürse orada Dewleti’ni kurmaya Qarar verdi. Kartal Qurbân’ı Antakya’da (Bugünkü Çevrik) düşürmüştü.

    Böylece Zeus’a sunulan Qurbân, Antakya’da yerini bulmuş oluyordu. Bu Mitoloji ile benzer bir Şekilde, Âdem Peygamber’in 2 Oğlu’nun Qurbânlar’ı arasında Paralellikler kurabiliriz. Hâbil, Allâh’a Qurbân sunmuştu. Kâbil’in Qurbân’ı ise Şeytân’ın Qabul edebileceği bir Qurbân’dır. Neticede O, Hâbil’i Şeytân’a Qurbân sundu. Zeus, Öteki Tanrı olarak Şeytân olduğuna göre, Seleikos’un Qurbân’ı da Şeytân’adır. Hem Kâbil, hem de Seleikos Qurbân’ı ne yapacaklarını bilememektedirler. 5/el-Mâide 31’de Kâbil’in Qurbanı’nı nasıl gömeceğini bir Karga’dan öğrendiği bildirilir.

    Allâh’a Qurbânı’nı sunmayan Şeytân’a sunmuştur. Şeytân’ın Allâh’tan Süre isterkenki Hedef’i ve Zann’ı İnsan’a en Büyük Günah’ı, Kan döktürmeyi, Kardeşi’ni qatl’ettirmeyi başarabileceği üzerine Kurulu’ydu. Bu İsteği’ni Âdem’in Oğulları’ndan

    61/es-Saff Sûresi’nin 6. Âyeti’nde Hz. İsâ’nın İncili’nin (Müjdesi’nin) Hz. Muhammed olduğu bildirilir. O Elleri’ndeki Tewrat-ı Tashih eden ve Kendisinden sonra gelecek olan Nitelikler’i Övülmüş Kişi’yi (Ahmed) Tebşir için gelmiştir. Îsâ bir Tewrat gibi bir Şeriat Kitâb’ı ile gelmedi. O Tewrat’ı Tashih, Tawzih etmek üzere İsrâiloğulları’na yazılan (Kitab olan) Şeriat’ı aynen uyguladı. Allâh ona Kitâb’ı ve Hikmet’i, yani, Tewrat’ı ve İncil’i öğretti.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    18

    birinde gerçekleştirdi. Yeryüzü’nde Yararsız ve Anlamsız Şeyler yarattın diyerek

    İsyân ediyor ve Toprak’tan, (Çamur’dan, Taş’tan) yaratılan İnsan’ın Kan dökeceğine inanıyordu. Bunu Âdem’in Çocuklar’ı üzerinden başardığında Kâbil Şeytân’a Qurbânı’nı sunmuştu. Selevki Mitosu’nda da bu vardır. Öteki Tanrı Zeus’a, Şeytân’a sunulan Qurban ile Antakya’da İskender’in Komutan’ı Seleikos, Dewleti’ne kavuşmuştur. Bu Qurbânlar Zinciri’nde Habîb-i Neccâr’ı da unutmayacağız. Îsâ a.ın doğduğu Dönem 2.000 Yıl Önce’ye Teqâbül ediyor. Roma Dewlet’i de yaklaşık aynı Dönem’de, Augustos Zamanı’nda İmparatorluğa kavuşmuştur. Bu Dönem’de Antakya, tıpkı Filistin gibi Roma İmparatorluğu’nun Parça’sı olur. Bâbil Sürgünü’nden sonra bir çok Helenistik Bölge’ye yayılmış Şekil’de Yahudi Koloniler’i yaşıyordu. Ege’nin Öteki Yakası’nda var oldukları gibi, Antakya, Kıbrıs, Mısır vb. bir çok yer’de Koloniler oluşturmuşlardı. MÖ.200ler’den itibaren Helenistik Etkiler’e Açık bir şekil’de yaşamışlardı. Bâbil Sürgünü’nden sonraki bu

    Dağılmışlık Hâli içinde, İsâ nereye oturmaktadır? Mesîh, İbrânice Meşiyah ile Aqraba bir Kelime. Qur’ân’ın Tercih ettiği Mesîh Kelime’si Özel bir Anlam’ı barındırıyor. Meshetmekle aynı Kök’ten gelen bu Kelime, Kutsal Yağ, Yağı süren/Yağlayan Anlamları’na geliyor. Hz.Îsâ’daki bu Özel Anlam, O’nun Hz. İbrâhim’in Ewlâdları’ndan İshâqî Soy’daki Peygamberler’in Sonuncu’su olmasını İfâde etmektedir. Kutsal Kitablar’ın Sembolik Dili’nde bu Kutsal Yağ, Nûr’u Doğu’ya da Batı’ya da Nisbet edilemeyen Mübârek Zeytûn’u (Zeytin’in Yağı) İşâret eder. Burada hem Tayyib Rızıq (Wahiy Nimet’i) olarak Meyve’ye hem de Wahy’in Işığı’nı yakan “Yağ”a Nisbet’le Nübüwwet’i Temsil eden bir Sembolizm vardır. Qudüs ve Zeytin Dağı Etrâfı’ndaki İsrâiloğulları Peygamberleri’nin Wahiy’le Bağlantı’sı bu Sembolik Dil üzerinden kurulmuştur. 95/et-Tin Sûresi’nde bahsedilen Orta Dünyâ’nın

    Nübüwwet Zincir’i, Tûr-i Sinâ’da Mûsâ ile; Zeytûn Dağı’nda Qudüs Peygamberler’i ile; yine aynı Hat üzerindeki Harran ile Mekke ile bir Dewâmlılık gösterir. Orta Dünyâ’nın Doğu’su İçe Doğuş’a/Wicdân’a; Batı’sı ise Metafizik’e/Aql’a Yönelik bir İlâhî İlham’la konuşur. Nübüwwet ise Orta Dünyâ’ya aittir. Dolayısıyla Aqlî Aydınlanma ile Wicdânî Aydınlanma’da Kapalı kalan Hususlar Açığa kavuşsun diye bizzat Wahiy’le Haqiqât Kelâm’a dönüşmüştür. Aql’ın ve Wicdân’ın Önü’ndeki Hicâblar/Perdeler açılarak İlâhî Nûr Âşikâr kılınmıştır. Kelâm Batı Târihi’nde “Logos” olarak anılmıştır. Başlangıç’ta Sözü’nü ettiğimiz “Teslis”in Yunan Ayağı’nda Logos, Judaik Kök’le buluştuğunda “Kelâm”a dönüşmüş ve Îsewî Teslisciliği üzerinden de İsâ’ya dönüşmüştür. Bu Karşılaşmalar, Diyalektikler, Çatışmalar, Etkileşimler bir çok kez gerçekleşmiş ve bunlardan biri de Antakya üzerinden aktarılmıştır.

    Hz. Îsâ İshâqî Peygamberler’in Sonuncu’su olarak ve Hz. İbrâhim’in öteki Ewlâd’ı, İshâqîler’in Kardeşler’i olan İsmâil’in Soy’u üzerinden Peygamberliğin Dewâm edeceğini müjdelemek üzere Meşiyah/Mesîh’tir. O İshâqîler’in Son Peygamberi’dir ama Hatem’ün-Nebî değildir. Kutsal Yağ ile Yağlanma (Mesîh) İzleri’ni Yahudi Kralları’nın İqtidar’a Gelişleri’nde görürüz. Daha Öncesi’nde, Mısır’dan Çıkış’ta İsrâiloğullar’ı Kandiller-Şamdanlar yakmışlar, Çöl’ün Karanlığı’ndan, Düşman’dan korunmaya çalışmışlardı. Hz. Mûsâ’dan Hz. Yûsuf’tan kalan Baqıyyeler’i bir Sanduka içinde Qudüs’e varana kadar önünde bu Şamdan olduğu halde Yüzyıllar Boyunca taşımışlardır. Bu Şamdan âdeta Yürüyen Qıbleler’i olmuştur. Ma’bed’in Yapımı’ndan sonra ise Kutsal Yağ’la,

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    19

    İlâhî Wahiy’le Aydınlanma’yı Temsil eden bu Şamdan, Ma’bed’in içindeki bir Oda’ya

    konmuştu. Böylece Qıble de Qudüs olmuştu. Hz. İsâ bu Yağ’la Meshedilmiş-Nübüwwet Nûru’yla Aydınlanmış İshâqîler’in

    Son Peygamber’i olarak Mesîh’tir. Ancak onun Müjdelediği İsmâil’in Soyu’ndan Son Peygamber artık İsrâiloğullarıyla Bağlantılı bu Kutsal Yağ Sembolü’yle Alaqalı olmayacaktır. Çünkü o Ümmî bir Peygamber’i müjdelemiş ve Qıble’nin artık Zeytûn Dağı Etrâfı’nda değil, Meryem’in kendisine yaklaştırdığı Hurma Ağacı’nın Beldesi’nde Sukun bulacağını Haber vermiştir. Bu bakımdan Son Peygamber “Mesih” değildir. Zeytûn’la Bağlantı’lı “Son Peygamber’in” (İsrâiloğulları’nın Son Peygamberi’nin) bu Mesihliği’ni Yahudiler Qabul etmeyeceklerdir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber’de gerçekleşecek olan bu Sıçrama’ya da erişemezler. Hz. İsâ’nın Son Peygamber olmadığı ve kendisinden sonra gelecek Peygamber’i Haber verdiği Vurgu’su çok Açık. Tewrat’ta ‘Kardeşleri’nin Soyu’ndan

    gelecek’ diye bildirilen Dâwûdî Muzafferiyet’in Waat edildiği “O Peygamber” haqqında Mesîh’in Müjde’si, “Yapıcılar’ın beğenmediği Taş’ın Köşetaş’ı olacağını” böylece Nübüwwet Sarayı’nın Son Tuğlası’nın da konulmasıyla görenleri Hayran bırakan Binâ’nın tamamlanacağı Haberi’ni vermiştir.

    61/es-Saff Sûresi’nin 6. Âyeti’nde Hz. İsâ’nın İncili’nin (Müjdesi’nin) Hz. Muhammed olduğu bildirilir. O Elleri’ndeki Tewrat-ı Tashih eden ve Kendisinden sonra gelecek olan Nitelikler’i Övülmüş Kişi’yi (Ahmed) Tebşir için gelmiştir. Îsâ bir Tewrat gibi bir Şeriat Kitâb’ı ile gelmedi. O Tewrat’ı Tashih, Tawzih etmek üzere İsrâiloğulları’na yazılan (Kitab olan) Şeriat’ı aynen uyguladı. Allâh ona Kitâb’ı ve Hikmet’i, yani, Tewrat’ı ve İncil’i öğretti.38 Onun İncili’ndeki (Müjdesi’ndeki) Hikmet, Âl-i İmrân 48’de şöyle Sembolize edilir: “Ben size Rabbiniz’den bir Âyet getirdim. Ben size Çamur’dan Kuş gibi bir Şey yapıp

    ona üfleyeceğim, Allâh'ın İzni’yle, hemen Kuş olacaktır; Ana’dan doğma Körler’i, Alacalılar’ı İyi edeceğim; Allâh'ın İzni’yle, Ölüler’i dirilteceğim; Yedikleriniz’i ve Evleriniz’de sakladıklarınızı da size Haber vereceğim. İnanmışsanız bunda size Delil vardır”.

    O, İbrâhim’in Kuşları’nın, Körelmiş, Alacalanmış, Ölmüş Ewlâdları’nın, nasıl dirileceğini, Kardeşler’i İsmâil’in Soyu’ndan kaybolmuş Çocukları’nın İbrâhim’e Halîl olacağını müjdelemiştir. İsâ ne Sebt’i kaldırıp Pazar’ı İhdâs etti, ne Domuz’u Helâl kıldı ne de Şeriat’ı değiştirmeye kalktı. Onun için böyle bir yazılmış, Farz kılınmış39, Kitâb olmuş bir Şeriat waz’etme Durum’u yoktu. Aksine O, İncil’deki Hikmet’i, yani Ahmed’i Tebşir ile geldi. Öyleyse İncil, bir Kitâb’ın Adı’ndan çok, Ahmed’i Tebşir’i İfâde eder,bu Tebşir’i anlatan Sahifeler’dir.

    Îsâ’nın 12 Hawâri’si onun Önderler’i, Seçkin Kurmaylar’ı, İş’i beraber götürdüğü Yardımcıları/Ensârı’dır. İnanırlar’ı 12 Kişi’den İbâret değildi. Esası’nda Îsâ da Muhammed’in a. Yardımcısı’dır. Nasıralı Îsâ, Muhammed’e Ensâr oldu. Îsâ ve Muhammed, ikisi de Roma İqtidar Periyodu’nda Peygamber oldular. İkisi de Şimdiki Zaman’ın (el-Yewm), Rûmî Çevrim’in Peygamberleri’dir.

    Hz. Îsâ Gaybeti’nden sonra olacaklar haqqında bir Takım Tasarruflar’da bulunmuştu. Bunun için, Simon Petrus’u Hawârîler’inin Başı’na seçti. Simon İsmi’nden Ziyâde Îsâ’nın ona verdiği Künye “Kefas/Kaya-Sahra” Meşhur olmuştur. Kefas’ın Grekçe Karşılığı Petrus olarak verilir. “Sen benim Kilisem’in

    38 03/Âl-i İmrân 48 39 (Ke te be/ farz kılmak)

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    20

    (Cemaatim’in) Baş’ı olacaksın, Kilisem’i Sen’in (Kaya’nın) üzerine kuracağım”

    diyerek Îsâ, onu Cemaat’in İmâm’ı seçmişti. Ev’in İlk Taş’ı, Temel’i, Kaya onun Sağlamlığı’nı vurgulamaktadır. “İnananlar’ın İlki olmakla emrolundum” 40 Âyeti’ndeki gibi, İlk olma Kaya gibi Sağlam olmayı İmâ ediyor. Petrus Qudüs’te Cemaat’e Önderlik etti. Ancak hem Romalılar’ın hem de Yahudiler’in Baskılar’ı ve ardından 69 da Mabed’in yıkılmasıyla Dewâm eden Süreç, Misyon Çalışmaları’na Hız vermeye itmişti. Hawâriler’in Dezavantaj’ı şu idi ki, Roma Vatandaş’ı olmadıkları için Heryer’e gitme İmkanlar’ı Sınırlı idi. Erken Dönem’de Roma Vatandaş’ı birisi Cemaat’e katıldığı Zaman bu Wesile’yle dışarı çıkma İmkanlar’ı arttığı için bunu

    önemsiyorlardı . Roma Watandaş’ı Pavlus Yıkma Amaçlı katılmıştı ama, mesela yine Roma

    Vatandaş’ı Kıbrıslı Barnabas gibi İhtidâlar da vardı. Barnabas, Petrus’un görevlendirmesi ile, Pavlus’u Antakya’ya getirdi. Petrus, Bu İkisini birlikte bazı Misyon Geziler’i için ödevlendirdi. Barnabas yanına Markos’u almıştı, Pavlus ta Luka’yı. 1.Misyon Gezi’si İlk Da’wet Gezileri’dir. Bu Geziler’de Pavlus, kendi Başarısı’na Dikkat çekerek Markos’u bırakmayı önerir. Böylece Luka ile beraber 2 Kişi’ye karşı Barnabas yalnız kalacaktır. Bunun üzerine Barnabas “Sen de iyi Şeyler görmüyorum” der ve Sünnet Geleneği vb.

    Konular üzerinde tartışırlar. Bu Durum Petrus’a Şikâyet edilir. Luka “Elçiler’in İşleri”nde; Pavlus ‘Galatyalılar’a Mektubu’nda bu Tartışmalar’ı kendi Zâwiye-leri’nden yansıtırlar. Pavlus Sırası’yla Markos, Barnabas ve Petrus’la Tartışma’ya girmiştir. I. Misyon Gezileri’nden sonra II.Misyon Gezisi’nde Petrus’la da Antakya’da tartışmış. Antakya’da daha sonra Simon Petrus diye anılacak olan Kaya Kilisesi’nde Pavlus’la tartışıyor. Antakya’da bulunduğumuz sırada

    bu gezdiğimiz Yer salt Turistik bir Kilise Gezi’si değildir. Bu Ma’bet’te Petrus, Mesîh’in Müjdesi’ni Doğru bir Şekil’de yayarken, Pavlus kendi Müjdesi’ni yayma Gayreti’ne girmişti. Pavlus bu Kayalık’ta, Petrus’suz yürüyeceğini, kendi Kafası’ndaki Îsâ’yı anlatacağını söyleyerek kendi Yolu’nda gitmiştir. Roma Wilâyetleri’nde Pavlus Kilise’yi kendi üzerinden kurdu.

    Pavlus’un bu yaptığına düpedüz Anti-Mesîhilik41 denir. Petrus ise Mesîh’in ve Mesîhî Müjde’nin Taraftarı’dır. Petrus’un Etrâfı’ndaki bu Cemaat’e “Mesîhîler” İsm’i ilk defa Antakya’da veriliyor. Petrus, Îsâ gibi, Aramice konuşur, Roma Dili’ne Âşina değil. Yeğen’i Markos’u (Yuhanna), O’nun bu Dış Gezileri’nde Tercüman’ı

    40 39/ez-Zümer 12 41 AntiChrist- Deccal

    Îsâ’nın 12 Hawâri’si onun Önderler’i, Seçkin Kurmaylar’ı, İş’i beraber götürdüğü Yardımcıları/Ensârı’ dır. İnanırlar’ı 12 Kişi’den İbâret değildi. Esası’nda Îsâ da Muhammed’in a. Yardımcısı’dır. Nasıralı Îsâ, Muhammed’e Ensâr oldu. Îsâ ve Muhammed, ikisi de Roma İqtidar Periyodu’nda Peygamber oldular. İkisi de Şimdiki Zaman’ın (el-Yewm), Rûmî Çevrim’in Peygamberleri’dir.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    21

    olarak her Yer’de onunla beraber bulunurken görürüz. Öyleyse Antakya’da da

    beraber olmalılar. YâSîn’de geçen İki Elçi bunlar olmalı. 3.Kişi olarak onları desteklemek üzere dışarı’dan (Kıbrıs’tan) gelen Kişi ise Barnabas’tır. Hz.İsâ Öğrenci’si olarak Pavlus’un Fitneleri’ne karşı onlar da yazdılar. Markos’un yazdığı Îsâ Biyografi’si Îsâ’nın Haç’a Gerilme Qısmı’nı İhtiwâ etmiyordu. İncil Yazarları’nın bizzat İtirafları’yla Markos İncil’i, diğer İnciller’le Muwâfıq olarak tamamlanmıştır. Markos İncili’ni Kuş’a çevirdikleri gibi, Barnaba’nın Mektubları’nı (bozup ) Apokrif (Sahte) İlân ettiler. Hz.Ömer Zamanı’nda 638’de Fetih’ten sonra Müslümanlar “burada Yuhanna ve Şem’un yatıyor” Kitâbesi’ni gördüler. Bu Yuhanna, Markos Yuhanna’dır. 4.İncil Yazar’ı Yuhanna, Hawârî Yuhanna olmadığı gibi, tamamıyla Pavluscu Kilise’yi Grek Felsefe’si Dili’nden Doğrulama Amaçlı, 2.Yüzyıl’da yazılmış, Erken Dönem Dili’ne ve Anlayışı’na uymayan Belirsiz bir Yuhanna’ya ait İncil’dir. Dolayısıyla

    Habîb-i Neccâr Câmisi’ndeki Yatır’da bu Kişi’den bahs’edilemez. Petrus’la her Gezi’de Tercüman olarak bulunan Yeğen Markos Künyeli Genc’in de Asıl Ad’ı Yuhanna’dır. Öyleyse Yuhanna ile Şimon, Markos ve Petrus’tan başkası olamaz.

    Bu İki Kişi’nin Elçiliği’nde (Mürselîn) Pavlus’un Provakatif Bölücülüğü’nü çözmek için Antakya’da bulundukları açık. Burada Kefas-Sahra/ Kaya Dâru’l-Erkâm’ı bir Kaya içinde oluşturuyor. Böylece İlk Kilise her iki Anlamı’yla Kaya üzerinde kurulmuştur. Sahra, Kefas, Taş ya da Hacer, hepsini de söyleyebiliriz.

    Sahra üzerinden gidelim. Mi’râc’da, Gece Yolculuğu’nda Mânewî Vizyonlar, Peygamberler’in Ruhâniyetleri’ne İmâm oluş, Muhammed’i Müjdeleyen Âyetler’i onlara gösterme gibi Mucizeler, bir Bayrak Değişimi’ni İfâde etmektedir. Peygamberlik Ni’met’i İshâqî Soy’dan, İsmâil’in Soyu’na Makas değiştirecektir. Böylece Hz. Peygamber’in de Kutsal Yağ ile, Meşiyah ile İrtibat’ı, O’nun

    Peygamberler Zinciri’nin Son Halka’sı olduğu gösterilecektir. O, Buradan Mir’âc’a çıkar. Ayağı’nı bastığı Yer’de ise Kaya/Sahra vardır. “Ben Cemaatim’i Kaya’nın/ Hacer’in üzerine kuracağım” Mesaj’ı burada yeni bir Anlam kazanıyor. Hz.Peygamber’in Ayağı’nı bastığı Kaya, bizzat Hacer’in Çocuğu olarak kendisidir artık. Böylece Îsewî Mesaj’ın Kaya’sı/Petrus’u bizzat Muhammed a. olmuştur. O’na gelen Wahy’in Gerçeği’ni Ahmed anlatmış, Îsâ’nın Mesaj’ı Ahmed üzerinden anlaşılır kılınmıştır. O halde Antakya’da olan Mürselîn’in Haberleri’ni Qur’ân’dan dinlediğimizde Mesîh’in Müjde’si Kaya üzerinden kurulmuş olacaktır. YâSîn Sûresi’nin 2.Sayfası’nda, Qarye Ashâbı’ndan bir Habîb-i Neccâr Qıssa’sı anlatılır. Habîb-i Neccar, Marangoz’u seven, Yani bir Îsâ Muhibbi’dir. Mürsel Kelime’si Genel Kullanım’a zıt olarak burada Rasûl olmayan İnsanlar için, Hawâriler’e atfen kullanılıyor. İki

    Mürselîn’in Markos ve Petrus olduğunu söylemiştik. Bu İki Mürselin’in, 3.sü ile Desteklenmesi ise Şehr’in Dışı’ndan, Kıbrıs’tan gelen Barnabas’ı İşâret ediyor. Qur’ân niçin bunlara Genel İtiyadı’nın Hilâfı’na “Mürsel” demiştir? Çünkü Pavlus’a ve Arkadaşları’na İnciller’de Rasûller der ve onların İşleri’nden bahsedilir. Bu İrtibat’ın kurulması için Qur’ân, Sözlük Anlamı’yla onlar için Mürsel İfâdesi’ni kullanmıştır. Şehr’in Öbür Ucu’ndan koşarak gelen bir Adam, Mürselîn’e İmân ederek onları destekler. Aqs’al-Medine’den gelen Ebû Zerr gibi, Ölüm Pahası’na Dağlar’dan Mağaralar’dan geçerek Şehr’in Ucu’ndan tartışmaya katılır. YâSîn Okumamız’da bu Tartışma’nın Pavluscular’la Alaqalı olabileceğini göstermiştik.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    22

    Mûsâ Qıssası’nda da Şehr’in Aqsâsı’ndan koşarak gelen bir Adam anlatılıyor.

    Mü’min Sûresi’ne Adı’nı veren bu Adam, Mûsâ’ya Destek çıkar ve Zâlim Sultân Karşısı’nda Haqiqât’i söyler. Fir’awun Allâh’a Âsi’dir. Müslümanlar, Âdem’in Ewlâd’ı ise Şeytân’a “Asi”dir. Yine Fir’awun’un Hanım’ı O’na “Âsi” olarak Asiye olmuş. Zâlim Sultân’ın ve Qawm’in Genel Qabulü’ne Aykırı Şeyler söylemek Kolay değildir. İşte Mürselîn’e Destek veren bu İsâ Muhibb’i de Pavluscular’a Âsi olarak Habîb-i Neccâr olmuştur. Antakya’da Âsi Nehr’i, Habîb-i Neccar’ın

    Anti-Christ’e İsyân’ını simgeler diye düşünüyoruz.

    Hicret’in 16.Sene’si 638’de Qudüs, Suriye ile birlikte Antakya’da feth’edilince, Hz.Ömer’in Elçi’si olarak Ebû Ubeyde ibnu’l-Cerrâh buraya gelmiş ve Şehir’deki Yatırlar’ı aslına Rucu’ ettirmişti. Hâbib-i Neccâr Câmi’si ve Etrâfı’ndaki Yatırlar bu şekilde Aslî Hüwiyeti’ne kavuştu. Bugün Antakya Anadolu’nun bir Parçası’dır. O halde Anadolu’da 1.000 Yıl’dır varız Ezberi’ni bozmalıyız. 1400 Yıl’dır Anadolu

    İslâm’ın bir Parçası’dır. Rasûl-i Ekrem’den 6 Yıl sonra burada Hâbib-i Neccâr Câmi’si Sahâbe’ye Ev Sâhipliği yapmıştır. Petrus’un Kaya Kilise’si de behemehal aslına Rucu etmeyi Haq ediyor. Ahmed’i Müjdeleyen Neccâr da bir Ahmed Sevgili’si.. Neccâr’ın Habîb’ine biz de Sevgilileriz. Hawâriler’in Hz. İsâ’dan sordukları Göksel Sofra, Mâide, Qurbân Bayram’ı Arefesi’nde, Bayram olan bir

    Gün’de indi. 5el-Mâide 3 ile hem Mâide Sûre’si hem de Bütün’ü “Mâide-Sofra- Wahiy” demek olan Qur’ân tamamlandı ve Din Kemâl’e erdi. Hz. Îsâ’ya inananlar

    için Geçmiş ve Gelecek için bir Bayram olması Dileği’yle yapılan bu Dua Qabul edildi. O halde Mesîh’in Müjdesi’nin gerçekleştiği bu Bayram Günü’nde, Petrus’un Kaya’sı da Habîb-i Neccâr gibi Bayram’ın Coşkusu’na katılmayı Haq ediyor. Antakya Yahudi’si, Teslisci’si, Muwahhid’i ile Bugün de Ashâbu’l-Qarye olma Özelliği’ni taşıyor. O halde Antakya’da Habîb-i Neccar’ı Temsil eden Muwahhidler varolmalıdır. Müslümanlar Aqsa’l-Medine’den gelen Desteği bir bakıma Aqsa’l-Medeniyet’ten gelen Desteğe dönüştürdüler. Yâni Teslis’in Roma Erki’nde İfâdesi’ni bulmuş Baba Uqnumu’na, Logos’a dönüşmüş Yunan Bilgeliği’ne ve Pavlus’un içini boşalttığı Judaik Uqnum’a karşı Tewhid’in Dili’ne çağırdılar. Müslümanlar’ın geliştirdiği Kelâm, Yunan Logosu’na karşı konumlanmıştı. Doğu

    Petrus’un Kaya Kilise’si de behemehal aslına Rucu etmeyi Haq ediyor. Ahmed’i Müjdeleyen Neccâr da bir Ahmed Sevgili’si.. Neccâr’ın Habîb’ine biz de Sevgilileriz. Hawâriler’in Hz. İsâ’dan sordukları Göksel Sofra, Mâide, Qurbân Bayram’ı Arefesi’nde, Bayram olan bir Gün’de indi. 5el-Mâide 3 ile hem Mâide Sûre’si hem de Bütün’ü “Mâide-Sofra- Wahiy” demek olan Qur’ân tamamlandı ve Din Kemâl’e erdi. Hz. Îsâ’ya inananlar için Geçmiş ve Gelecek için bir Bayram olması Dileği’yle yapılan bu Dua Qabul edildi. O halde Mesîh’in Müjdesi’nin gerçekleştiği bu Bayram Günü’nde, Petrus’un Kaya’sı da Habîb-i Neccâr gibi Bayram’ın Coşkusu’na katılmayı Haq ediyor.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    23

    Bilgeliği’ni yine Tewhîd’in içinde bir yer’e oturttular. Muharref Tewrat

    Geleneği’nden Sahih İslâm’ Çağrı yapmışlardır. Müslümanlar’ın Aqsa’l-Medine’den yaptıkları bu Çağrı ve Dönüşüm, Kılıç Zoru’yla değil Ömer Zamanı’nda Qudüs ve Antakya’nın Barış Yolu’yla Fethi’nde Karşılığı’nı buldu. Teslis’ten Tewhîd’e çağıran bu Ses zaman zaman yine Aqsa’l-Medine’ye çekilmek Zorunda kalmıştır. Haçlılar Zamanı’nda Antakya Kontluğu kurulmuş ve Müslümanlar Dağlar’a çekilmek Zorunda kalmıştı. 20.yyda yine böyle bir geri çekilmeyi yaşıyoruz. Onun geri çekilmesi, Roma Değerleri’nin Huququ’ndan Siyâsası’na Pişkin Meydân okumasıyla tekrar Nüfuz’u demektir. Bu yaşadığımız Fetret Dönemi’nin Habîb-i Neccârlar’ı Aqsa’l-Medine’den yine Ashâbe’l-Qarye’ye sesleneceklerdir. Bu Hisler’le “Medeniyet’in” dışı’ndan

    Antakya’ya geldik. Buraların bir Hesaplaşma, Da’wet Yurd’u olduğunu hatırlamak için geldik. Petrus’un Antichrist’le tartıştığı Duvarlar’a dokunduk. “Keşke Qawmim Rabbim’in bana nasıl İkrâm’da bulunduğunu bilseydi” dediğini bilerek ve bunun Müjdesi’ni bize duyuran Ses’e İcâbet ederek geldik. İkrâm’ın Neliğini görmek için geldik. Habîb-i Neccâr Şeytân’ı Memnun etmek isteyenler Tarafı’ndan öldürüldü. Şeytân’a, Zeus’a, Qurbân edilmek üzere. Îsâ’yı değil ama, Onun Mesajı’nı Çarmıh’a gerenler, hâla 2.300 Yıllık Teslis’in İzi’ni sürüyorlar. Aqsa’l-Medine’den kazanan ve kaybedenleri görmeye geldik.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    24

    QONYA İkonion İcconium, Claudiconium, Colonia Selie, Augusta İconium Tokonion, Ycconium, Conium, Stancona, Conia, Cogne, Cogna, Konien, Konia... Müslüman Arap Fetihler’i onu Kuniya olarak andı, Bugün Konya olarak zikr’ediyoruz. Yerleşim’i Prehistorik Çağlar’a dek gidiyor. Bugün Alae’d-Din Tepesi olarak bilinen Höyük’ün aldında Zengin bir Târih yatıyor. Romalılar, Bizanslar, Selçuklu,

    karamanlılar ve sonununda Osmanlı Konya’sı….

    QONYA GEZİ GÜNCE’Sİ V.Tenvir Kamp’ı için Konya’ya Hareket etmeden bir Gün önce İkindi Waqt’i

    Öncesi Qayseri’de Metfun bulunan Seyyid Burhâne’d-Dîn Tirmizî Hazretleri’nin Türbesi’ni Ziyâret edip, Qayseri–Qonya, Seyyid Burhâne’d-Dîn–Mewlanâ Bağlantıları üzerinden Değerlendirmeler’de bulunmak üzere bir araya gelindi. Mewlanâ’ya Hocalık yapmış olan Seyyid Burhâne’d-Dîn’in yaşadığı Çağ, bu Çağ’ı kasıp kavuran Moğol İstilalar’ı, Qayseri’yi İstilâ eden Moğollar’a karşı Şehr’i savunan Direnişçi Mücâhidler, Moğollarca Meşhed Ovası’na götürülerek acımasızca qatl’edilen Qayserili Esirler’in Hikâye’si, Tirmiz’de 1165 de doğan

    Seyyid’in Belh’e Mewlana’nın Baba’sı Bahae’d-Dîn Weled’den Ders almak ve İntisab etmek üzere gidişi, Mekke, Medine, Şam ve Anadolu’ya Göç Harita’sı, Qayseri’ye yerleşmesi, Qonya’ya Gidiş Gelişler’i, Mewlana’ya Hocalığı, Qonya’nın Moğollar Tarafı’ndan İşgali’nin Mewlanâ Tarafı’ndan engellenmesi gibi ‘Köprü Bilgiler’le donanmış olarak’ niyetlendik, Konya Yolculuğu’na.

    Yılda iki kez, gerçekleştirilen Tenwir Kampı’na katılmak üzere Qayserî’den Gündoğumu Sonrası Hareket ettik, Özel Aracımız’la. Bizimle berâber Özel Araçları’yla yola çıkan Arkadaşlar’ın dışında diğer Arkadaşlar da Mini bir Otobüs’le Hareket ettiler, Dâwûd el-Qayserî Dernek Binası’nın önünden. Sabah’ın Serin, Sessiz, Duru ve Dingin bir Waqti’nde Kapadokya üzerinden, Gökyüzü’nde Rengarenk Desenli Balonlar’ın altından geçip, Duble olarak tamamlanmış, Aksaray’ın ‘Dağlar’a Hasret’ Upuzun Yolu’ndan seyrederek, Saat 10

    Ciwarı’nda Otelimiz’e ulaştık. Tenwir Derneği’nin V.Tenwir Kampı’na katılmak üzere Qayseri’den Otobüs

    ve Özel Araçları’yla katılanların dışında Ankara, Sakarya, İstanbul, Zonguldak, Kastamonu ve Almanya’dan Katılımcılar’la 20 Mayıs Cuma Günü Cuma Namazı öncesi Konya Mewlana Bera Otel’de buluşuldu. Cuma namazı Öncesi anahtarını Teslim almakta zorlandığımız Odalarımız’a yerleşmeden, Eşyalarımız’ı Otel Resepsiyonu’na bırakıp, çok Yakınımız’da bulunan Mewlanâ Türbesi’ne doğru Hareket ettik bir Qısım Arkadaşlarımız’la berâber. Türbe’nin yanında bulunan Selimiye Câmii Parkı’nda oturup, Mewlanâ’yı Ziyâret’e gelen Kalabalıklar’ın arasında Medine-i Münewwere’de bulunan Yeşil Türbe’nin Rengi’ne benzer, Üçgen Sivri Türbe’yi seyre daldık.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    25

    ALA’AD-DîN CÂMİİ Biraz sonra da Otel’e uğrayarak diğer Arkadaşlar’la görüştükten sonra Tarifi’ni aldığımız Ala’ad-Dîn Câmii’ne Cuma’yı Edâ etmek üzere yürüyerek Yol’a çıktık. Cadde üzerinde bulunan, Tramvay Hattı’nın geçtiği Kavşak’ta bulunan Merdivenler’le çıkılan Küçücük bir Tepe, Ala’ad-Dîn Tepe’si. Düz bir Ova’ya Kurulu bulunan Şehir Merkezi’nde bulunan bu Yapay Tepecik, Romalılar Zamanı’nda binlerce İnsan’ın Sırtları’nda taşıdıkları Toprak’la bu Hal’e getirilmiş. Kaç Mazlum’un Canı’nı, Kanı’nı ve Alın Teri’ni verdiği bu Tepecik üzerine Selçuklular’ın Başkent’i olduğu Dönem’de İnşa edilmiş Ala’ad-Dîn Câmii. Tüm Yönleri’nden Şehr’i Temaş’a edebileceğiniz bir Mekan aynı Zaman’da burası. Dıştan bakıldığında Solgun Tuğla Sıcaklığı’nda Malzeme’den Yapılı bulunan bu Câmii içinde Farqlı Özellikler’de birçok Mermer Sütun bulunuyor. Bu Mermer Sütunlar’ın birçoğu, Câmii İnşa

    edilirken Roma Harabeleri’nden getirilerek kullanılmış. Serin, Sâkin ve Seyrek bir Kalabalık’la Cuma’yı Eda ettik. Merkezî olmasına Rağmen Hınca hınç Dışarılar’a taşan bir Kalabalık olmadığı gibi Câmii’nin bir Bölüm’ü de Cuma Gün’ü de Dâhil Hergün Bayanlar’a ayrılmış. Cuma Cemaat’ı dağıldıktan sonra Câmi’nin bir Köşesi’nde toplandı Kafilemiz. Harun Hoca’nın Hoş geldiniz Konuşması’ndan sonra Söz’ü, Ala’ad-Dîn Câmii’yi tanıtmak üzere, İlgi Alanı Sanat Târihi olan İslâm Eserleri’ni Tanıtma Gönüllüsü bir Hocaefendi aldı. Fîl Sûresi’nden, İhlâs Sûresi’ne kadar olan Sûreler’in taşıdığı Mesaj’ı, birbiriyle Bağlantılı olarak bir Çırpıda özetledi: ‘Dini’nin Sâhibi olan Allâh, Ebrehe ve Ordusu’na karşı Dini’ni koruduğu gibi sizler de bu Kabe’nin Rabbi’ne İbâdet edin. Namazınız’ı kılıp Zekâtınız’ı vererek, Kulluğunuz’u Allâh’a arz’ederseniz size Kewser var. Kewser Yolu’na Engel olan Kâfirler’i ve onların Sahte Dinleri’ni

    Elimiz’in Tersi’yle itersek, Ebû Leheb’in iki Eli’ni kurutacak ve Allâh’ın Ehâdiyeti’ni İlân edeceğiz.’

    Câmii’nin Köşesi’nde bulunan Üst Kat’taki Hünkar Mahfil’i Bölüm’ü, Abanoz Ağacı’ndan Parçalı bölmeli olarak yapılmış, Girift Desenli Minber’i, aşağıdan yukarıya Simetrik olarak Çiniler’le bezenmiş Mihrab’ı, Dewlet Sırları’nı saklandığı Demir Sanduka ile ilgili Malumatlar’ı anlattıktan sonra Avlu Bölümü’nde bulunan Üstü Açık ve Kapalı Türbeler’le ilgili Bilgiler verdi, Rehber Hocamız. Tepe üzerine İnşa edilen Câmi’nin Etraf’ı Kale Duvarı gibi Yüksek ve Kalın İhata Duvarı ile çevrilmiş olup, büyükçe Kapılar’dan girilebilmekte Câmii Avlusu’na. Bu Tepe’nin Etekleri’nde bulunan Ala’ad-Din Köşkü Kalıntıları’nın üzeri ise dört Ayak üzerine Kenarlar’ı Açık, Devasa Oval bir Mimari Yapı ile kapatılıp korumaya alınmış bulunuyor.

    KARATAY MEDRESE’Sİ

    Qayseri–Yeni Malatya Yolu üzerinde bulunan ‘Karadayı’ Köyü’ndeki Karatay Hanı ile Aqraba Yapı olan Qonya’daki Karatay Medresesi aynı Dönemler’de yapılmış Selçuklu Eserleri’nden. 1260 Yılı’nda yapılan bu Medrese’nin Mermer İşlemeli Giriş Taç Kapısı’nda Simetrik Şekilde işlenmiş, ‘Cewâimü’l-Kelim’ denilen kısa Özlü Hadisler bulunuyor. Kapı Üst Hizası’nın Sağı’nda ve Solu’nda Neml Sûresi’nden Âyetler bulunan Cadde üzerindeki Kapı’dan girilip Küçük Avlu’dan geçildikten sonra giriliyor Medrese’nin içine. Üstü Tepe’den aydınlatmalı bir Qubbe ile Kapalı bulunan Kübik Kare bir Alan’ın Etrafı’nda bulunan Küçük Odacıklar ve Cephesi’nin bir Tarafı’nda 50 Santim Yükseklik’te Eyvan bulunan bir Yapı. Tam

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    26

    Ortasında da 50 Santim Derinliği’nde Kare Şeklinde bir Havuz bulunuyor. İç Cephesi

    Mavi Ton Ağılıklı Çini desen ve Qufî Hat Bezemeler’le Simetrik olarak süslenmiş olan Medrese şu anda Târihi Çini Eserler’in sergilendiği bir Müze olarak kullanılıyor. İNCE MİNARE MEDRESE’Sİ Qonya Merkezi’nde Cadde üzerinde bulunan bir başka Medrese de İnce Minâreli Medrese. Bu Medrese Hadis İlimler’i okutulmak üzere vaqf’edilmiş olup, Kabartma Taş’tan Dantel gibi işlenmiş Taç Kapısı’yla Meşhur. Hiç İnce bir Minâre’si olmayan bu Medrese’ye Halq, bu İsm’i vermiş. 1901 deki Deprem’de Minâre’nin Üst Bölüm’ü düşmüş. Medrese’nin Giriş Kapı’sı, Taş Oymacılığı’nın en Güzel Örnekleri’nden biri. Simetrik, Derin ve Girift Kabartmalar’la işlenmiş olan Kapı’nın Sağ ve Solu’na Fetih Sûresi’nden Âyetler ve Kapı’nın Sağ ve Solu’ndan aşağıdan yukarıya doğru çıkıp Tepe Noktası’nda düğümlenen YâSîn Sûresi’nden Âyetler

    Yüksek Kabartma ile işlenmiş. Mimar’ı da Kerim bin Abdu’llâh İsimli bir Muhtedi imiş. İç Qısım ise Karatay Medresesi’nin benzer Planı’yla İnşa edilmiş olup, Duvar ve Tavanı’nda Dekoratif olarak yerleştirilmiş Tuğla kullanılmış. Yine İç Qısım’da Çini ile Âyete’l-Kürsi, Qûfî olarak işlenmiş Duvarları’na. ŞEMS-İ TEBRİZÎ TÜRBE ve CÂMİİ Bu Medrese’den ayrılırken, çiseleyen Yaz Yağmuru gittikçe şiddetlenerek Dewâm etti. Şems-i Tebrizî Câmii’ne doğru yürürken ıslanan Kâfilemiz’in ‘Şems’den çok, Şemsiye’ye’ İhtiyac’ı vardı o anda. Câmii’ye ulaştığımızda çoğumuz sırılsıklam Waziyet’te, hem dinlenip, hem de üzerimizin kurumasını bekledik burada. Şems’e ait olduğu İddia edilen büyükçe bir Mezar Sanduqası bulunan bu Câmii, Türbe’yle iç içe bir Mekan. Qonyalılar Tarafı’ndan qatl’edilip buraya

    defnedildiği İddiası’ndan çok, Şems’in Qonya’dan Uzak Diyarlar’a gidip İzi’ni kaybettirdiği İddiası, çok daha Konyalıları ‘Kurtarıcı’ bir İddia. Yağmur biraz dinmeye başladığında İkindi Namazı’nı kılmak üzere Şerafe’-Dîn Câmii’ne geçtik. Qonya’da, Qayseri’de olduğu gibi Merkezi Sistem’le değil, her Câmi’nin Müezzin’i kendi Ezanı’nı okuyor. Bu Câmii 1630 de yapılmış, Merkezi Qubbeli Klasik bir Osmanlı Eser’i. PARALEL KIRAAT OKUMALAR’I İlk Gün’ün Gezi Proğramı’nı tamamlayıp, Otelimiz’e döndükten sonra, Otel’in Seminer Salonu’nda, Paralel Qıraat Halkalar’ı ve Tertil Okumaları Konusu’nda Almanya Berlin’den Yılmaz Gün, Köln’den Taceddin Şimşek, Urfa’dan Mustafa Özenoğlu Sunum’da bulunup, Çalışma Teknikler’i ile ilgili Bilgiler verdiler.

    Akşam Yemeği ve Namaz Sonrası, Tertil III Okumaları’ndan Meryem Sûre’si 34-40 arası Âyetler’le ilgili Kemal Ersözlü ‘İsâ a.’ı öldürdüklerini İddia edenlerin İddiaları’ ve ‘İsâ a.’ın Sonu ile ilgili Hak Söz’ Konusu’nda Sunumlar’da bulundu.

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    27

    KIRŞEHİR

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    28

    ANKARA

    GEZİ GÜNCE’Sİ Anlatıcı Ankara’ya gitmek üzere Cuma Gece’si Saat 24.00 de Dâwûd el-Qayserî Dernek Binâsı’nın önü’nden Hareket eden Otobüs’le beraber, Yurt içinden ve Yurt dışı’ndan Kamp’a katılmak isteyen

    Katılımcılar Cumartesi Sabah’ı Angora Otel’in Kahvaltı Salonu’nda buluştular.

    Kahvaltı Önce’si, bir Zamanlar ‘Mabedsiz Şehir’ olarak adlandırılan Ankara’nın en Büyük

    Câmi’si olan Kocatepe Camii’ni Ziyâretê gidenler ne yazık ki, Câmii Kapalı olduğu için içerisine

    girememişler. Kocatepe Câmii’nin altında bulunan Büyük bir AVM ve özellikle Ramazan Ayı’nda

    böyle bir Câmi’nin altında Oruç tutmayanlara Hizmet eden Kafeler’in bulunması, bu Câmiin Hayır ve

    Bereketi’ni gölgelemekte. Bu Câmi’nin altında, Külliye, Kültür Merkezi veya Dinî Yayınlar’ın olduğu

    sürekli bir Kitap Fuarı bulunsaydı, ne Güzel olurdu.

    Sabah Saat 9.00’da Otel’in Toplantı Salonu’nda Taqdim edilen ‘Haqq ile Bayram etmek’

    Konulu Seminer’de, Anadolu’nun Dindarlaşması’na Hacı Bayrâm-ı Welî’nin Katkılar’ı ve Siret’i ile

    beraber son Yüz Yıl içinde Ankara Merkezli gerçekleşen Misâk-ı Milli’nin Millet-i İbrâhim’in Aqdi

    Çerçevesi’nde Başlangıcı’nın Sonrası’nda evrildiği Bâtıl Değerler Ekseni’ndeki Demokrasi, İnsan

    Haqlar’ı, Liberalizm Etkilenmeleri’nden bahs’edildi. Başlangıç’taki Cumhuriyet’in Kurucu İrâdesi’nin

    burada ‘Cumhuru Fuqaha’ Nitelikli Çoğunluğu ile I.Meclis’te Görev yapması’ndan sonra ise kendi Öz

    Değerleri’ne ters düşen bir Yapılanma içine girildiğinden bahs’edildi.

    Seminer Sonrası’nda Öğle Namazı’nı Hacı Bayram’da kılmak ve Ankara Gezi’si için Otel’den

    ayrıldık.

    Ankara’nın Orta Yerinde Küçük bir Tepe’nin üzerine Kurulu bulunan Hacı Bayrâm-ı Welî

    Tekke’si sonraki Dönemler’de Türbe ve Câmi’nin İlâwe edilmesiyle genişletilmiş. Son Zamanlar’da da

    gerek Kapalı Alanlar gerekse Çevre’si yeni bir Peyzaj İşlemi’nden geçirilerek düzenlenmiş. Gün’ün

    her Saat’i özellikle Namaz Waqitleri’nde Yoğun bir Kalabalığın Akını’na uğrayan bu Merkez’in

    Etrâfı’nda kalan 2 Katlı Ahşap Ağırlıklı Evler de ‘Beypazarı Evleri’ Mimârîsi’ne göre yeniden Dizayn

    edilmeye Dewâm ediliyor. Câmi ve Türbe’nin Yapımı’nda kullanılan Kırmızı Tuğla Duvarlar’ın üzeri

    ise Modernize bir Kiremit Çatı’yla kapatılmış. İç Dizayn’da ise Ağırlıklı olarak Ahşap İşçiliği

    kullanılmış. Câmi’nin içinde Sürekli Açık olan büyükçe bir Ekran’dan Ka’be’den Canlı Yayın veriliyor.

    Câmi’nin Bitişik Güney Bölümü’ndeki Bizans Kilise Kalıntıları da Restore ediliyor. Câmi’nin Alt

    Bölümü’nde bulunan Hacı Bayram Tekke’si ve Çilehâne’si ise henüz Ziyâret’e açılmış değil.

    Hacıbayram Câmisi’nin olduğu Tepecik’ten 2 kat daha Büyük bir Tepe üzerinde bulunan

    Ankara Kalesi’ne, o kadar Uzak olmamasına rağmen çıkılacak olan Yokuş’tan dolayı Araçlar’la çıktık.

    Kapısı’na kadar Araç’la gidilebiliyor. Büyükçe bir Kapı’dan Kalın Sur Duvarlar’ı ile Çevrili Kale içine

    tek Kapı’dan girilebiliyor. Kale’nin içinde El Sanatlar’ı Ürünleri’nin satıldığı birçok Küçük İğreti

    Dükkan’la beraber, az Sayı’da İnsân’ın Meskun olduğu Küçük Gecekondu Evler bulunuyor. Ahşap ve

    Betonarme Karışım’ı Evler, Parke Taş Döşeli Dar Sokaklar arasında ilerleyerek İç Kale ve Gözetleme

    Kule’si diyebileceğimiz Kale’nin en Yüksek yerine çıkıp Ankara’yı Temâşâ ettik. Kale Ciwâr’ı

    Gecokondu Tarzı Evler’in Kırmızı Kiremitli Çatılar’ı ve uzaklaştıkça Beton Yığın’ı Yüksek Binâlar’ın

    Sülietler’i Cumhuriyet Başkent’i Ankara’yı kuşatmış durumda. Engebeli Ankara Arâzi’si üzerinde

  • Ulum el-Hikme Okulu Medenî Düşünce Tarihi http://www.ulumelhikme.net

    29

    neredeyse tüm Alanlar Konutlar’la doldurulmuş Görüntüsü veriyor, Seyredenler’e. Son Zamanlar’ın

    Mimârisi Kocatepe Câmii ve yeni genişleyen Mahalleler’de yapılan İnce Minâreli çok Sayı’da Câmi’yi

    Hesâb’a katmazsak, Hacıbayram dışında neredeyse hiç Târihi Câmi veya Yapı göze çarpmıyor, bir

    Zamanlar’ın ‘Mabedsiz Şehri’ Ankara’da. Kale içinde Küçük bir Çocuk’tan Kale ile ilgili Târihi

    Malumâtlar’ı aldıktan sonra ayrılıyoruz.

    Kale’ye Çıkış’taki Yokuş üzerinde bulunan Ankara Etnoğrafya Müzesi Ziyâretimiz’in Proğram’da olmasına rağmen, nasıl olupta buharlaştığını bile anlamadan kendimizi Tace’d-Dîn

    Dergâhı’nda buluyoruz. Saat 17.00te Otel’de olma Mecburiyetimiz ve Kale’den 15.00te ayrılışımız ve

    dahi bir an önce Tâce’d-Dîn Dergâhı’na varma Arzumuz’un Baskısı’na Qurbân gitmiş olsa gerek,

    Uygarlıklar Müze’si Ziyâretimiz.

    Hamamönü denilen Merkezî bir Semt’te bulunan Tâce’d-Dîn Dergâhı’nın Etraf’ı, 2 Katlı

    ‘Beypazarı Evleri’ Tarzı Beyaz Boyalı, Ahşap Kapı, Pencere ve Pancurlu Evler’le Peyzaj edilmiş. Özel

    Parke Taş döşenmiş Sokaklar’a Sağlı Sollu dizilmiş bu 2 Katlı Evler’in bir kısmı Kültürel Amaçlı

    kullanılırken, bir çoğu Kafe-Lokanta Tarz’ı kullanılıyor. Hatta Tâce’d-Dîn Dergâhı’nın hem