32
ŞÜN VE SANAT DERGİSİ MART - Nİ SAN 2009 a¤›n

Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

MART - NİSAN 2009

aa¤¤››nn

Page 2: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

SahibiAğın Kültür ve Dayanışma Derneği AdınaAhmet DEV‹REN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüAltan ‹LTER

Yazı KuruluAltan ‹LTER

Ahmet DEV‹REN

Mevlüt ÖKSÜZO⁄LU

Mehmet ERGÖNÜL

Teknik YönetmenÖmer ÖZTÜRK

Yönetim Adresi:Ağın Kültür ve Dayanışma DerneğiHoşdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 AY.Ayrancı / ANKARATel:(0.312) 426 75 90 Faks:(0.312) 354 78 38

Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,PTT 101843 no.lu Çek HesabıT.C. Ziraat Bankası Ankara Yenişehir ŞubesiHesap No: (0471)39775168-5002

Gönderilen yazılar yayımlansın, yayımlanmasıniade edilmez ve telif ücreti ödenmez.

Bu dergide yayımlanan yazılardaki fikirleryazarlarına aittir.

Dergimiz Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

Yayın Türü: Yaygın süreli

Yıl: 19 Sayı: 207-208MART - NİSAN 2009 Baskı Tarihi: 11/05/2009

Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN

0 312 342 19 00

Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti.

Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler- ANK.Tel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi muhabirleri:Suat UYANIK : AğınAhmet SAMUR : İstanbul

Ön Kapak : Ağın Ortaokulu Müdürü İbrahim Uçkunkaya, öğretmen, görevli ve öğrencilerden oluşan bir grup. (Yıl: 1956)

3 . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Cumhuriyet Kadınının YükselişiProf. Dr. M. Feyzi ÖZ

4-6 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın’ın SembolleriOrhan ERCAN

7-9 . . . . . . . . . . . .Ağın’da Eski Nişan, Nikâh, Düğünlerİsmail N. BEYDEMİR

9 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Bilmiyorum (Şiir)Mehmet ERGÖNÜL

10-12 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Anılarımdaki AğınH. Edip OĞUZ

13-14 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Eski Köyümü ÖzlüyorumS. Selami TAŞBAŞI

14 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Vahşen (Şiir) Mustafa ÖZDEM

15 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .ÖzlemSeyhan TÜRKER

16-17 . . . . . . .Sınav Stresine Karşı Yöntemler, TekniklerProf. Dr. M. Feyzi ÖZ

17 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Sorma (Şiir)Ziya YURTÇU

17 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Nasihat (Şiir)Ali Rıza GENÇOSMANOĞLU

18 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .GördüklerimMemduh SOYLU

19-20 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Buyuncalı HüsünA. Fikri YÜCEL

21 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Şener’e (Şiir)A. Gülcan DİLEK

21 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Abim Fevzi Şener’e (Şiir)O. Edip ŞENER

22 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Tek ÇocukDuygu Çataltaş ÇALIŞLAR

23 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Güzel Ağın (Şiir)Selami KESKİN

24-25 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Elazığ, Üzüm AmbarıBedrettin KELEŞTİMUR

25 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Hatıralarımız Kaldı Ağın’daCelal YALÇIN

26-27 . . .Türkülerimiz: ........................Nesibe TürküsüAv. Fikret MEMİŞOĞLU

28 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Yazarlarımızı Tanıyalım29 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Fıkralar

İ. Ekrem KATI30 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Haberler31-32 . . . . . . . . . . . . . . . .Doğumlar-Evlenmeler-Ölümler

SAYFA ‹Ç‹NDEK‹LER

Page 3: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 3Mart -- NNisan 22009

8 Mart, Dünya Kadınlar Günü. Bugün ne-deniyle Cumhuriyet Kadınının büyük şahlanı-şını görmek, ülkemiz için büyük bir şans vebüyük bir güç kaynağıdır. Cumhuriyetle baş-layan aydınlanma döneminden, en çok kadın-larımız yararlandı. Onlar, haremliklerin par-maklıkları ya da duvarları arasından çıktılar.Hem kendileri dünya yüzünü görmeye başla-dılar hem de ülkemize çok değerli hizmetlersundular. Kendilerine, sadece çocuk yapan,ev işlerini gören ikinci sınıf insan olarak bakı-lan bir uzun dönemi kapattılar kadınlarımız.

Kadınlarımız, Cumhuriyet döneminde,Büyük Atatürk ile güçlü bir kadronun sundu-ğu aydınlığı, çok iyi değerlendirdiler. Böylece,hem kendileri aydınlandılar, hem de ülkemiziaydınlattılar.

Kadını aydınlanmamış ülkelerin insan top-lulukları yarım gibidir. Kadınlar tamamlar, in-sanların, toplumların bütünlüğünü. Kadınlarıy-la görür insanlar uygarlığı. Kadınlarıyla duyarçağdaşlığın sesini; kadınlarıyla tutar meşaleyive kadınlarıyla yürür, koşar ileriye, aydınlığa!

Büyük Atatürk’ün önderliğindeki Cumhu-riyet yönetimi, bazı batı ülkelerinden bile da-ha önce kadınlarımıza seçme, seçilme ve diğerhaklarını vermişti; erkeklerle eşit haklara sa-hip kılınmıştı kadınlarımız. Sağduyulu halkı-mız, geciken bu hakkı doğal karşılamıştı.

Beş yıllık ilköğretim zorunluluğu, kızları-mızın eğitim almalarını ve vatandaşlık bilincineulaşmalarını sağlamıştı. Sekiz yıllık zorunlueğitim bu bilinci daha da güçlendirecektir. OnAltıncı Milli Eğitim Şurası’nda, zorunlu eğiti-min on iki yıla çıkarılması ise, kızlarımızı ve bueğitimi almış olan tüm kadınlarımızı, çağdaşlığıanlama ve uygulama düzeyine ulaştıracaktır.

Kuşkusuz kadınlarımız, ileri öğrenimle veuzmanlık alanları ile ülkemize her yöndenhizmet etmektedirler.

Vakıflarda, derneklerde, konseylerde, eği-tim ve uygulama merkezlerinde, eğitim ku-

lüplerinde, eğitim birliklerinde ve diğer kuru-luşlarda görevli kadın başkan ve üyelerin nekadar özverili, ne kadar güzel çalışmalar içe-risinde olduklarını hayranlıkla izliyoruz.

Değerli kadın öğretim üyelerimiz, değerlikadın öğretmenlerimiz bir yandan öğrencileri-ni, öte yandan halkımızı aydınlatıyorlar. Hasta-nelerde, sağlık merkezlerinde görevli doktor-ların, hemşirelerin ve diğer personelin ne ka-dar özveriyle çalıştıklarını, takdir duyguları-mızla görüyoruz. Kamu kuruluşlarında, KİTve özel kuruluşlarda çalışan kadınlarımız ülke-mize hizmet etmenin onurunu duyuyorlar.Türk halkı adına karar veren hâkimler ve sav-cılarımız, adaleti savunan avukatlarımız yazıla-rıyla, eserleriyle ülkemize hizmet veren gaze-tecilerimiz, yazarlarımız, dergi yazarları ve ya-yıncılarımız, radyo ve TV’lerde görevli kadın-larımız, hep bu hizmet yolundalar. Köylü ka-dınlarımız, işçi kadınlarımız ülkemizin yücel-mesine alın terlerini ve sevgilerini katıyorlar.

Kadınlarımızın, kızlarımızın yurt içinde veyurt dışında başarıları gurur verici. Yazılı ve gör-sel yayın organlarında, sık sık onların bilim, tek-nik, sanat ve spor alanlarındaki başarılarını, dün-ya rekorlarını öğrenmekten kıvanç duyuyoruz.

Devletimizin demokratik, laik, hukuk dev-leti esaslarına ve Atatürk İlkelerine bağlı,Cumhuriyetin aydın kadını hem yüceliyor hemülkemizi yüceltiyor. Bu büyük gücün, henüzaydınlığa ulaşamayan hemcinslerini de kısasürede aydınlatacağına inanıyoruz. Bu aydınlı-ğı istemeyen bazı karanlık düşüncelilere, men-faat düşkünlerine karşın tüm kızlarımız, kadın-larımız çağın aydınlığına kavuşacaklardır.

Halkımıza kurtuluş heyecanını veren Hali-de Edipler, Nene Hatunlar gibi sizler de ülke-mize aydınlığın coşkusunu veriyorsunuz.Cumhuriyetin güzel, kahraman kadınları! Sizeumut, size güven ve size binlerce şükran, say-gı ve sevgi… Ey Cumhuriyetin, yücelen, şah-lanan kadınları!

CUMHURİYET KADINININ YÜKSELİŞİProf. Dr. M. Feyzi ÖZ

Page 4: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın4 Mart -- NNisan 22009

Beyelması Köyü’nden MehmetÇakaralmaz:

Beyelması (Hozakpur) Kö-yü’nden Mehmet Çakaralmaz, kendihalinde yaşayan, hiç kimseye zararıdokunmayan, ailesi ve tüm Ağın hal-kı tarafından çok sevilen, bakılan vekorunan sonradan melülleşmiş biri-sidir. Bu yazımda sizlere Mehmet’inyanı sıra diğer bazı kişilerin yaşantısı ile fıkrahaline gelmiş olaylardan birkaçını anlatmayaçalışacağım.

Üzerinde en çok durduğu şeyler; şapkası,tek kol giydiği ceketi, kemeri ve şalvarıdır.Bir üzerine giydi mi hiç çıkartmasını bilmez.Ağın’dan çokça sigarasını temin ettiğinde kö-yüne döner. Beğendiği sigara ‘üstü çizgili fa-lan’ (Üçüncü sigarası) olup, sigarasını yatınca-ya kadar birbirinin peşinden yakar. Fazla kib-rit kullanmaz! Köye gidene kadar, yolun be-lirli yerlerinde kendi tabiri ile Garajları (din-lenme yeri) vardır. Yalnızca yer, içer. Ekmeğicebinden hiç eksik etmez. Çünkü yolda ken-disine alışkın köpeklerini besler. Dağum(Dağdağan) ağacından da kuvvetli bir sopasıvardır. Sol kolu pek çalışmaz. Fakat sağ kolubir şahmerdan’dır (balyoz). Çiğ yumurtayıçok sever. Üstüne pul biber atılmış zeytin ta-nesini, üç öğün olsa yer.

Bir gün köyde iken rahmetli annesi,Mehmet’in üstünü değişmesi için çok sevdi-ği küçük bacısına ocakta su ısıtmasını söyler.Mehmet, “Daha dün yıkandım” diyerek ban-yo yapmaya itiraz eder. Çeşitli vaatler üzeri-ne sevdiği bacısının sözünü kıramaz. Banyo-ya sokarlar. Çok farklı bahanelerden sonra,Mehmet sonunda, “Su sıcak” der. Kardeşiavludaki bakraçla soğuk suyu getirir. Meh-met, şöyle bir bakraçtaki suya bakar ve, “Busu bayat. Git çeşmeden taze su getir” der.Annesi, bunun üzerine kızına yeni su getir-mesini söyler. Kız kardeşi bakracı alıp avlu-

da, çeşmeye gidip dönme süresincebekledikten sonra içeri girer. “Meh-met bak, taze suyu getirdim” der.Mehmet şöyle bir bakraca bakar,sonra suya bakar, “Yok, bu su tazedeğil” der. Anneleri, “Anam kızım,git çeşmeden doldur da gel” diye-rek, kızını çeşmeye gönderir. Geçenbu süre içerisinde Mehmet birkaç

kez, “Ben yıkanmıyorum” diyerek banyodançıkmak ister. Tam bu sırada kız kardeşi,“Mehmet bak suyu getirdim” diyerek banyo-ya girer. Mehmet tekrar yukardan aşağıyabakracı ve suyu gözden geçirdikten sonra, bukez, “Tamam” der.

Banyodan sonra odasında köşesine çeki-lir, sigarasını yakar ve sofrası önüne gelir.Mehmet halinden çok memnundur. Kız kar-deşi, Mehmet’e, “Anam Mehmet, sen o su-yun bayat olduğunu, çeşmeden o an doldur-madığımı nasıl bildin? diye sorar. Mehmet içi-ni çekerekten, masum bir şekilde annesi ilekız kardeşine bakarak, “Siz şu adama ne göz-le bakıyorsunuz? Sanki anlamadım.” Kardeşi,“Ne yaptık ki? Neyi anladın?” diye sorar.Mehmet, “İlkin avluda bekledin bekledin gel-din. Sanki anlamadım.” Kız kardeşi,“Ey…İkinci sefer nasıl anladın?” diye sorun-ca, Mehmet, “Gözüm kör mü? İlkin bakracınetrafı kuruydu, ikinci seferde ıslanmıştı vebakraç suyla tam doluydu” diye cevaplar.

Bundan yıllarca önce, bir yaz günü Ko-çan’daki kahveyi Necmettin Akkaya’nın iş-lettiği dönemde kahve oldukça kalabalıktı.Oyun oynayacak masa bir tarafa, oturacakbir sandalye bile yoktu. Mehmet iki sandal-yeyi birden işgal etmiş, birinde oturuyor, di-ğerine de çay, sigara ve kibritini koymuş,yalnızca sevdiği insanları yanına çağırıp otur-ması için işaret ediyordu. Kolay kolay da hiçkimseyi pek yanına sokmaya yanaşmıyordu.Kiminden çay talebinde bulunuyor ve ada-

AĞIN’IN SEMBOLLERİOrhan ERCAN

Page 5: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 5Mart -- NNisan 22009

mın, “ Mehmet, daha çayın bitmemiş” deme-si üzerine de etrafındaki adamlara dönerek,“Yav, bu da bişeyden anlamıyor. Sen nede-sin, söyle çay gelsin, o da yedekte kalsın (ça-yı soğuk içer).” Bir başkasından üstü çizgiliister (Üçüncü sigarası) ve sigaralar anındagelir. Bilmeyenler sandalyesine veya elineuzatırlar. Getirenlere, “Ulan git” der. Oradahuyunu bilenler, “Duvarın üstüne… taşın üs-tüne koy” derler. Mehmet düşüncesine göreveya gideceği zaman gider ve alır. O süreiçerisinde hiç kimse sigaraya el uzatmaz.Yoksa sopası ile ikaz eder.

Keyifli zamanlarında; Kemal Atatürk, Zü-beyde Hanım, Fevzi Çakmak, Karabekir’denbahseder. Karabocik’ten (Neşe Karaböcek),Muazzez Türüng’den türküler söyler. Gözünekestirdikleri ile oyun bilmediği halde kâğıtoynar. Kâğıt destesini ikiye böler. Karşılıklıbirer birer atarlar. Ellerinde kâğıt bittimi,Mehmet tek eliyle hepsini toplar. “Ben seniyendim, çabuk çaylar gelsin” der.

Kahvede o gün, Mehmet’in etrafındaki ka-labalık dağılmıştı. Tek başına oturmuş çayınıiçtiği sırada, bizleri seyreden tanımadığımız biradam, Mehmet’in sözleri ve davranışları ho-şuna gittiğinden onu konuşturmak istedi.Mehmet sertçe, sandalyesini uzağa koymasıiçin eliyle işaret etti. Tabii ki Mehmet yalnıztanıdıkları ile ilgilendiğinden, o adam ne deseağzını bıçak açmıyor ve ters ters bakıyordu.Adamın çay, şapka, sigara, kibritten bahset-mesi de Mehmet’i açmamıştı. Tam o sırada ya-nımızdakilerden birisinin, “Mehmet ne o, buadamı nerden tanıyorsun?” demesiyle birlikte,Mehmet tüm heybetiyle ayağa kalktı ve sopa-sını yere vuraraktan, “Abey... Abey... Heleşuna bak. Yel vurdukça sütleğen de başını sal-lar, tevek dalıyım diye söyler” dedi. Bu sözüzerine o şahıs kahveden ayrıldı ve Mehmetde arkasından, “Get ulan, get...” diye bağırdı.

Mehmet Çakaralmaz halen hayatta olup,Beyelması Köyü’ndeki evinde kalmaktadır.Kophinikli Mehmet Küçük, Aş evi’nden aldı-ğı yemeği haftada 3 kez Mehmet’e götürmek-tedir.

Bahadırlar (Zabulbar) Köyü’ndenHakkı Ayhan:

Hakkı Ayhan, Bahadır-lar (Zabulbar) Köyü’ndenolup, Zeki Özer’in üveykaynıydı. Gençliğinde,çiftinde-çubuğunda çalışıriken, bir nedenden dolayıAğın’da cezaevine düş-müş ve yapılan baskılarsonucu aklını kaybetmiş-tir. O günden sonra melülmelül gezmeye başlamıştır. Bu durum karşı-sında önce karısı kendisini terk ederek TepteKöyü’ne gitmiştir.

Hakkı; önceleri El Sanatları Eğitim Mer-kezi, Belediye ve Aş evi tarafından korumaaltına alınmış ve sivil elbise giymediğindentüm giysileri de jandarma karakolu tarafındantemin edilmiştir. Denizli Köyü’nden şoförYusuf Canpolat’ın asker arkadaşı olarak 6 ayİskenderun’da askerlik yapmış ve tüm ömrü-nü Ağın’da geçirmiştir.

Soğuk bir kış gününde eniştesi, “Hakkı gelbizde kal. Yazın yine evine gidersin” der. Hak-kı’ya, Kuzgeçe Mahallesi’nde Zeki DayınınBahriefendigil’den aldığı evde, kış odasındayerini yapar. Hakkı’nın rahatsızlanan ve iste-mediği Analığı da oradadır. Fırtınalı ve soğukbir günde Hakkı dışarı çıkmaz. Eniştesi ve ab-lası tarafından yemekleri hazırlandığı bir sırada,Hakkı ile Analığı da ocak başında karşılıklı ateşkarşısında oturuyorlarmış. Hakkı bir şeylersöyleyeceği zaman pürdikkat bakarmış. ZekiDayı o anın farkına varıyor. Dikkatlice seyredi-yor. Hakkı, Analığına, “He yavrum he, nedesin,yerin rahat. Sen bıçak, Zeki kuyruk. Kes kesye” diyor. Havalar ısınınca da bir vukuat çık-madan Hakkı yine eski yerine dönüyor.

El Sanatları Eğitim Merkezi’nde kaldığıdönemlerde, bir öğlen paydosunda personelsalonda çaylarını içerken, hava yağmurludur.Hakkı Çece nerelerde ise ıslanmış ve ayaklarıçamur içinde salona girer. Kendisi ıslanmış veüşümüş olduğundan, herkesin sıcak yerdeoturmasını ve çay içmesini hazmedemez. Göz-

Page 6: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın6 Mart -- NNisan 22009

leri yuvasından fırlamış gibi Venkli Metin Öz-türk’ün üzerine yürür. “He ulan, hazıra kon-muşsuz!.. Et benden, patates benden, bulgur-pirinç-mercimek benden, ekmek çay ben-den…” dedikten sonra Metin’in yakasına ya-pışır. “Ulan, atın mı var, katırın mı var, et kese-cek satırın mı var? Ulan yiyip içip bir de üzü-me karşı gülirsin” der ve birbirlerine girerler.Bu sırada Müdür muavini Mehmet Bey arayagirer. Hakkı esasen ona da çok kızmaktadır.Salonda diğer oturanlar da araya girip, zorlaonu bir sandalyeye oturturlar. Mevlüt bir siga-ra verir, Akif çayını getirir ve sonunda durumdüzelir. Hakkı kalkıp Metin’e sarılır. MehmetBey, “Hakkı, az önceki halin neydi?” deyincekalkıp ona da sarılır ve şöyle der. “Anam, siz-lere ganım gaynir. Sizleri çok sevirim.” Yağ-mur dinmiştir. Hakkı tekrar araziye çıkar.

Dört-beş yıl önce kaybettiğimiz Hakkı’yaAllah’tan rahmetler diliyorum.

Tarlabaşı Mezrası’ndan Kurdik Dayı:Kısa boylu, yüzü güleç,

kalın camlı gözlüğünün al-tında gözleri parıl parıl par-layan, hesabını kitabını bi-len, gençliğinde güçlü kuv-vetli, çiftinde çubuğundaolan, kimseye karışmayan

ve komiklik yapan (birazcık Hacivat’a benzer),iyi bir aile reisiydi Kurdik Dayı. Yaklaşık 5-6yıl önce ne yazık ki onu da toprağa yolladık.

Ağın’a gelebildiği zamanlarda, BerberFevzi Dayı’nın Koçan’daki dükkânında otururve tıraş olmak için sıra beklerdi. Gelip giden-lerden, çok iyi anlaştığı Serhan Polat’ı sorarve oraya gelmesini söylerdi. Serhan eğer se-ferde değilse, Kurdik Dayı köye dönene kadarberaber olup sohbet ederler, sonra Serhan onuköye yolcu ederdi.

Bir gün Tarlabaşı (Haskini) Mezrası’ndakiarazi anlaşmazlığı için, mahkeme keşif içinaraba tutar. Şoför Serhan Polat’tır. Savcı, hâ-kim, tapu müdürü ve diğer görevliler (RıfkıSerttaş veya İbrahim Erdemli), dosyalar vedaktilo makinesi ellerinde Haskini’ye gider-ler. Köydeki davacı, davalılar ve şahitler de

dava konusu olan araziye çoktan gitmişlerdir.Kurdik Dayı durur mu, o da merakından ora-da hazır bulunmaktadır. Kâtip dosyayı açmış,hâkim de iddianameyi yüksek sesle okumak-tadır. “Kuzeyi dağ, güneyi Yaşar’ın, doğusuCoşkun’un, batısında Kemal’in tarla ve meşe-liği bulunan arazide…” dediği sırada, KurdikDayı birden patlıyor. “Vay kerhaneci deyyusvay, ula buraları benden eyi tanir” diyor. Hâ-kim, “Bu kimdir? Gel bakalım buraya” deyin-ce, köylüler özür dileyerek uzağı göremeyenKurdik Dayı’yı hâkim beye tanıtıyorlar.

Küzne Köyü’nden Mevlüt Köprülü:Ağın’ın tanınmış melül

kişilerinden biri olan Mev-lüt Köprülü; etrafa zararıdokunmayan, çok dinle-yip, az ve olumlu konuşan,günlerinin çoğunu emni-yet binasında geçiren, hafiföne eğik düşecekmiş gibiyürüyen birisiydi. Okumayazması yoktu.

Bir kış akşamı, Koçan’daki yukarı kahve-de, sobanın yanındaki okey masasında oyunoynayanlardan daha fazla kalabalık bir seyir-ci topluluğu, iddialı oyunu dikkatli bir şekildeizlemektedirler. Bunların arasında Mevlüt devardır. Oyunda son el oynanmaktadır ve sayı-lar birbirine çok yakındır. Sıfır yapan canınıkurtaracaktır. Ayaktakilerden biri, Mevlüt’eşaka yollu, “ Mevlüt, sakın A....’nın elini söy-leme” der. Heyecan son haddini bulmuş veortalık oldukça sessizdir. Aynı kişi, ikinci de-fa yine, “Mevlüt, sakın elini söyleme” der.Ayaktakilerden bir başkası, “ Yahu… Mev-lüt’ün okuması yazması mı var ki elini söyle-sin” der. Bu söz üzerine içerleyen Mevlüt,“Niye oğlum, niye okumam yazmam yok-muş. Elindeki iki taşı ters çevirmiş. Açsın kisöyleyem” (Okeylerin yeri belli olmuştur) sö-zü üzerine ıstakalar ters çevrilir, herkes kah-kahaları koyverir. Oyun bitmiştir...

Mevlüt’ü yakalandığı amansız hastalık yü-zünden geçen yıl kaybettik. Toprağı bol, me-kânı cennet olsun.

Page 7: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 7Mart -- NNisan 22009

(Geçen sayıdan devam)Uzak yerlerdeki yakınlara, düğün başla-

madan önce yazılı, yahut ısmarlama ile çağrıyapılmıştır. Yörede tanınmış yemek pişirici-lerden biri getirilip konuklar için yiyecek ha-zırlığı da yapılmıştır. Yöremizde bu işi iyi ya-pan Horoçlu Hakkı Çavuş, aranan ustalardan-dı. Düğünün birinci günü, sabah yemeğindensonra düğün alanında toplanılıp kısa bir fasılgeçirilirken düğüncü gideceklerin toplanmasısağlanırdı. Gelin evinin uzaklığına göre dü-ğüncü gidişi ayarlanır, uzak bir yere gidile-cekse erken çıkılır, köy içindeyse öğlen sonu-na dek de beklenirdi. Bu günün düğüncüsüdamat evinin céhézini kız evine götürmek içingiderdi. Geline alınmış giysilerin konduğu“séshğane” denilen sandık, yatak takımı gibieşyalar evde sergilenerek komşuların görme-si sağlanırdı. Uzak yerlere gidilen düğüncü-lerde çoğu kez kız yakını gençlerin çalgıyıyanlarında bırakma istekleri sorun çıkarırdı.Kız evinin nazını çekmek, yumuşak davran-mak, oğlan tarafının görevidir. Bu durumdaoğlanın kirvesi ve sağdıcı araya girerler, çalgıiçin ısrarı yenemezlerse, yakınlarda bir yerler-de sağlanan bir çalgı takımıyla gençlerin gö-nülleri alınırdı.

İkinci gece, düğünün en önemli bölümü-dür. Düğün alanı gündüzden hazırlanıp, ışık-landırma düzeneği ile gösteriye sunulacaktemsil için gerekli sahne hazırlanırdı. Dut çar-şaflarıyla yapılan oyun yeri, kadın ve erkekle-rin iyi izleyebileceği durumda hazırlanır, ak-şam yemeği erkenden yenir ve oyunlarla eğ-lenceler başlardı. Artık gelecek kimsenin kal-madığı anlaşılınca, konuklar gündüzden hazır-lanan gözleme yerlerine sıralanıp otururlar veçalışılan oyun oynanırdı.

Müsamere denilen bu oyun sürerken biryandan da güveyinin kına töreni için hazırlıkyapılır, “Dede Oyunu” denilen gösteri için“Dede”, “Zeybekler” ve “Dedenin Kızları”hazırlıklarını yaparlardı. Dedeyi oynayacakoyuncuya sakal takılırdı. Yöremizde bu oyu-nu büyük bir başarı ile oynayan, KarabekmezDayı’nın damadı Hastekli Süleyman Tokmakağabeyimiz vardı. Çıplak bacaklı iki erkekoyuncunun eline, ucunda dolanmış beze gazdökülüp yakılan sırıklar verilir ve iki erkekoyuncuya da kadın giysisi giydirilip başlarınaörtü takılırdı. Bu gece için müsamere hazırlığıyapılmamışsa, “Dede-Zeybek Oyunu” kesin-likle yapılması gereken bir gösteridir. Kına vedede hazırlıkları tamamlanınca çalgı çağrılır,önce Dede, Zeybekler ve Kızlar ortaya gelir-lerdi. Zeybekler ellerindeki ucu yanan sırık-larla ortalığı açar, alanı genişletirlerken Dede,Muhtar’ı çağırırdı. Muhtar adına, gözleyici-lerden biri çıkar ve Dede’nin oynamak içinistediği izni verirdi. Bunun üzerine Dede ilekızları oynamaya başlarlardı. Dışarıdan biri-leri kızlara sarkıntılık ederlerken, Dede elin-deki değnekle kızlarını korurdu. Bu aradabaşka bir kimse kızlardan birini çekip oyunalanı dışına çıkarır, kızının kaçırıldığını farkeden Dede de dövünüp dururken diğer kızı dakaçırırlardı. Daha çok dövünen Dede, sonun-da düşüp bayılırdı. Zeybekler ortayı açık tut-maya çalışırken, Muhtar, kızları bulup De-de’nin baş ucuna getirirdi. Muhtar, Dede’yiayıltamayınca kızlar Muhtar’ı bir yana itipDede’nin başının üstüne çömelir ve burnunayellenir gibi yapıp Dede’yi ayıltırlardı. Ayağakalkan Dede, kızlarla oynamaya başlayınca,kına oynayacak oyuncular düğün alanındayanına gelirlerdi.

AĞIN’DA ESKİ NİŞAN, NİKÂH, DÜĞÜNLER

İsmail N. BEYDEMİR

Page 8: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın8 Mart -- NNisan 22009

Kına yoğrularak tabaklara serilir ve içinemumlar dikilerek her oyuncunun eline mumuyakılmış bir tabak verilirdi. Çalgı, damatla bir-likte kınaya gelen oyuncuları karşılar, düğünalanına Ağır gol oyunuyla gelinirdi. Aynıoyunla ortada birkaç dönüş yapıldıktan sonraAğır halaya geçilirdi. İşte bu anda yörede Ağırhalayları iyi oynayanlardan oluşan bar dizisi,düğünün en önemli bölümünün törenini ya-parlardı. Damadın babası, amcası ile tüm ya-kınları, “Kına Oyunu” barında yerlerini alırlar-dı. Bir ara damat halay başına alınır, “Breee!”,“Çok yaşa!” ünlemleri ile alkışlanırdı. Dama-da; tüm yakınları ve arkadaşları para yapıştırırve oyunun sonlarına doğru, davulcu davuluyatık tutarak bahşiş toplardı. Kına oyunu bit-tikten sonra düğünün resmî töreni bitmiş olurve konukların büyük bölümü dağılırdı.

Sağdıç, güveğiyi alarak eve götürür ve eli-ne kına yakıldıktan sonra yatırılırdı. Yarınki ge-ce gerdek gecesi olduğundan damadın uyku-sunu alması amaçlanırdı. Gelin evi yakındaise, kızın kınasının yakılması ve kenkül kesimiiçin kız evine de çalgı ile gidilirdi. Şimdi unu-tulmuş olan kenkül kesme töreni, gelinin ya-naklarından aşağı uzatılan saçın ağız düzeyin-de kesilmesi işlemiydi. Kızların saçları, evle-neceği döneme dek hiç dokunulmadan uzatılırve örük yapılırdı. Gelin olduğu dönemde butörenle kenkülü kesilir, kadınlık dönemi dekenküllü olarak sürdürülürdü.

Resmi törenler bittikten sonra çalgı ile bir-likte özel eğlence yerine oturulur, içkili eğlen-ce bazen sabahlara dek sürerdi. Bu eğlenceoturumu için seçkin konuklar çağrılır, türkülerve oyunlarla geç vakitlere dek eğlenilirdi.

Sabahleyin birkaç saatlik bir dinlenme sü-resi sonunda, yarı ayık, yarı uykulu kalkılır vedüğüncü toplanması için çalgı çalınarak öğlenyakınına dek beklenirdi. Düğüncünün bu gidi-şinde kalabalık olması, düğünün şanındandır.

Bu gerekçe ile yaşlı-genç, kadın-erkek tümkomşular düğüncüye katılır, gelin alma töre-nini şenlendirirlerdi. Yeterli kalabalık topla-nınca; önde çalgı takımı, arkasında erkekler,erkeklerin arkasında da kadınlar olarak, dü-ğüncü yola düzülürdü. Çalgının yanında tür-kücülerle, oyuncular yürürlerdi. Dün, gelinevinde bırakılan séshğanénin yüklenmesi içinbir at da birlikte götürülürdü. Gelin evindenkonulan céhézin aynı yükle getirilmesi ola-naksız görülmüşse ikinci bir at daha götürü-lürdü.

Gelin evine gelindiğinde gelinin kardeşikapıyı açmazdı. Sağdıç ve kirve kapıyı açmakiçin istenen kardeş armağanını vererek kapıyıaçtırırlardı. Kadınlar, düğün evine girerek ge-linin çıkarılması için son hazırlıklara yardımcıolurlar ve erkekler ev yakınında bir yerde su-nulan kahveyi içip, bir fasıl geçerlerdi. Gelinhazırlandıktan sonra séshğanéler yüklenir, ge-ne ortasına evin küçüklerinden birisi bindiri-lirdi. Gelinin babası, anası ve yakınları yanınagiderler, gelin büyüklerinin ellerini öperkençalgı “Gelin ağlatma” havasını çalardı.

Bu arada gelinin bineceği at avluya çekil-miştir. Gelin ata bindirilerek kardeşi yahutbir yakını atın başından tutardı. Avlu kapısın-dan çıkarlarken çalgı “Atladı Geçti Eşiği” Ge-lin çıkarma havasına başlardı. Yakınlarındaniki kişi gelinin iki yanından tutar, ağlamaktaolan gelinin düşmemesini sağlarlardı. Yol ha-vası ile, gene çalgı önde, gelin erkeklerin ortayerinde olarak yola çıkılırdı. Köy çıkışındagençler yola bir sırık yahut ip çeker, “şiş bah-şişi” denen armağanlarını isterlerdi. Kirve vesağdıç önceden bu durumlara hazırlıklı oldu-ğundan, gereğini yapar ve düğüncünün önü-nü açarlardı. Köyden köye gidiliyorsa kırsalkesimin bir yerinde, köyün çobanı bir koçugelinin önüne getirerek armağanını isterdi.Gelin eğer attan inmeden eğilip bu koçun

Page 9: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 9Mart -- NNisan 22009

ayaklarını yerden kesecek kadar kaldırabilirsekoç gelinin olur ve bu armağan da geri veril-mezdi. Gelinle damat aynı bölgede oturmak-ta iseler gelinin yolu şaşırması, canı sıkılıncaanası gile kaçmaması için yolu uzatırlardı.Güveğiyi ayaklamaması için de evin altındandolaşılarak gelinirdi. Bu davranışla, erkeğinkadına egemenliği ve üstünlüğü kuralı uygu-lanırdı.

Düğüncü gelin almaya gidince, damadında hazırlıkları yapılmaya başlanırdı. Önce ar-kadaşları tarafından yıkatılır ve gelin evindengelen çamaşırları giydirilirdi. Tıraş ettirilir,ceketinin cebine leblebi, kuru üzüm ve bozukpara konurdu. Çıkarılan gözlemci, düğüncü-nün gelmekte olduğunu duyurunca arkadaşla-rıyla birlikte, evin kapısının üstündeki damaçıkarlardı. Arkadaşlarının elinde, yanları çakıile yarılıp arasına bozuk para sokularak hazır-lanmış bir elma bulunmaktadır. Gelin kapınınönüne gelince, at; güveğinin önüne getirilerekdurdurulur ve güveği arkadaşının elinden el-mayı alarak gelinin başına atardı. Elbette elmagelinin başını acıtmaktadır. Bundan amaç da,gelinin eve bir tür korku ve çekingenlik duy-gusuyla girmesini sağlamaktır.

Bundan sonra güveği cebindeki çereziavuçlayarak gelinin başına atardı. Çerez için-deki bozuk para büyüklerce de kapışılır ve buparanın kese pingeli olarak uğur ve bereketgetirdiğine inanılırdı. Sağdıç ve arkadaşlarınıneşliğinde güveği aşağı iner. Evin avlusu uy-gun yapıda ise gelin atla içeri sokulur, değilseüzerine bir dut çarşafı gerilerek attan indirilir-di. Babası evinde ata binerken de böyle yapı-lırdı. Gelin üzengiden ayağını çekince, karde-şi yahut yanında gelen bir yakını, boşalanüzengiye kendi ayağını koyarak ata biner veoradan uzaklaşırdı. Bu arada güveği de geli-nin yanına gelmiş olurdu.

(Devam edecek)

BİLMİYORUMMehmet ERGÖNÜL

Bilmiyorum ıssız dağlar başındaEkmeğimi ağu ile karan kim?Yıllar geçer yol gerçeğe ulaşmazAk düşümü karalara yoran kim?

Bir ince dalım var kuşlar konuyorVerdiğin gül can evimde kanıyorAdın yazsam parmaklarım yanıyorSenin gibi yüceliğe eren kim?

Marmara’da hayal gemim batırdımGüldağından sana nergis getirdimBin yıl önce dergâhında oturdum“Gel” diyorsan buralarda duran kim?

Uyan artık suskunluğun bitmeliPaletinde renk kuşları ötmeliFerhat olup Arapgir’e gitmeliBilmiyorum yolumuza duran kim?

Susma n’olur gün denize düşüyorGüz yanaştı yapraklarım üşüyorGam közünde çağ çilesi pişiyorKapımızı usul usul vuran kim?

Dert uyutmaz gece boyu zardayımAteş yağsa donuyorum, kardayımİşte şimdi çaresizim, dardayımHatırlayıp dost halini soran kim?

Yere düştü yıldızlara astığımDertli baştan bizar olan yastığımYeter artık yıllar boyu sustuğumSaatimi sessizliğe kuran kim?

Dilsiz kaldım dil ehlini ararımGam sisiyim yeryüzünü sararımBir bakışla bin bir soru sorarımKaranlıkta gözlerimi gören kim?

Hicran değdi darmadağın yaprağımNe ot biter, ne çimlenir toprağımEl değmemiş, bağıbansız bir bağımBoş tarlayı evlek evlek süren kim?

Page 10: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın10 Mart -- NNisan 22009

İlkokula Nuri Onat’ın öğrencisi olarakAğın’da başladım. İkinci sınıfta iken ilk şiiri 23Nisan Bayramında okudum. ‘Vatan’ veya ‘Bay-rak’ adlı bir şiirdi bu. Bu şiiri bana annem ez-berletmişti. Kendisinin de bu şiiri Samsun’daAtatürk’ün karşısında okuduğunu ve hâlâ ezbe-rinde olduğunu tüm detaylarıyla anlatmıştı. Şiir-le ilk tanışmam böyle olmuştu. Daha sonra, ilkve ortaokul yıllarımda hemen her bayram ve an-ma günlerinde ya şiir ya da günün anlam veönemine dair metinler okudum.

Dokuz veya on yaşlarında idim. Ağın’da,şimdi yıkılmış olan eski Hükümet binasınınönünde bir ağabeyimiz beni yanına çağıraraktemsilde rol vereceğini, bir iki arkadaşımla ya-nına gitmemi söyledi. İşte o gün, Merdan (Ad-nan) Binyazar’la tanışmıştım. Fikret Tayaz, rah-metli Süleyman Erdoğan ve karakolda görevlibaşçavuşun oğlu Halil ile birlikte yanına gittik.Hazırlık sürecinde bizleri oyuna hazırladı, yap-mamız gerekenleri anlattı. Sonuçta yırtık-pırtıkgiysilerimizle görevi yerine getirdik. Kimsesizveya fakir aile çocuklarını temsil ediyor, ağlayıpsızlayarak canlandırıyorduk. Sonradan öğreni-yorduk ki ‘Harput’ta Bir Amerikalı’ oyunununfigüranları olmuşuz. Başarımızdan dolayı da gu-rurlanıyorduk sanıyorum.

Ortaokulda öğrenci iken yine Merdan Ağa-bey, ‘Çanakkale Şehitleri’ adlı bir oyunu sahne-ye koymuş, bana da bir rol vermişti. Bu rolümüde başarıyla oynamıştım. Onun oynadığı rolünüde büyük bir hayranlıkla izliyordum. Bana ver-miş olduğu bu güven duygusundan cesaret ala-rak, 1961-62 Öğretim Yılı’nda Ağın Ortaokuluolarak ‘Vatan Yahut Silistre’ piyesini sahneyekoymuş ve onlarla beraber oynamıştım. Halkbüyük bir coşkuyla izlerken, Abdullah Çavuşrolünü üstlenen Modanlılı Niyazi ismindeki öğ-rencinin her, “Kıyamet mi kopar?” sözleri ile

seyirci adeta gülmekten kırılıyordu diyebilirim.Sonradan öğrendiğime göre Niyazi öğretmenolmuş. Mesleğinde de başarıyla hizmet vermiş-tir sanıyorum.

Ben bu yapmış olduğum etkinlikten duydu-ğum hazzı hâlâ yüreğimde taşıyorum. Bu duy-guların ilk ateşini yakan Merdan Ağabeyimehayranlık duygularımı her vesile ile iletmişim-dir. Tekrar minnet ve şükranlarımla iyi ki var-dın, iyi ki varsın sevgili ağabeyim diyorum.

Muhakkak ki Ağın’ımızın geçmişinde gerekkültürel gerekse sosyal içerikli birikimleri tarihyazacak kadar donanımlı olanlar çoktur. Bengördüklerim, öğrenip dinlediklerim ile ancakaltmış yıllık bir geçmişe tanıklık edebilirim.

Uzun yıllar Ağın’ımıza gelememiş ve yürek-leri memleket sevgisi-sevdasıyla dolu olanlar,hiç görmemiş ancak merak eden genç-yaşlı in-sanlarımız ile geçmişte her köşesinde iz bıra-kanların anılarını tazelemek açısından bir bilginotu olarak bu yazıyı yazmayı amaçladım. Bunuyaparken de; bir anlamda içerik olarak dahakapsamlı ve daha iyi yazacaklarını tahmin etti-ğim kişilere bir mesaj iletmek amacıyla, bu ya-zıyı kaleme aldığımı özellikle belirtmekte yarargörüyorum.

Ancak yazıda adları geçen büyüklerimizi, odönemlerdeki hitap ve lakaplarıyla zorunlu ola-rak tanımlama durumunda kaldığımı vurgulaya-rak, haddini aşmış bir konumda telakki edilme-memi belirtmekte özellikle yarar görüyorum.

Ağın’ımızın sosyal ve kültürel etkinliklerişüphesiz ki benim çağlarımdan önceleri de var-dı. İlkokulumuzun sahnesinde kimbilir dahahangi etkinlikler yapıldı ve yaşandı? O etkinlik-ler anlatılsa, yazılıp-çizilseydi bugün çok dahasağlıklı bilgi sahibi olur ve geçmişimiz hakkın-da daha gerçekçi bilgileri sizlere yansıtma ola-nağı bulabilirdik.

ANILARIMDAKİ AĞINH. Edip O⁄UZ

Page 11: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 11Mart -- NNisan 22009

Bir Abdullah Lütfü Efendi (Tahtasız Hoca),çok büyük hizmetleri olmuş Müderris HüseyinHüsnü Efendi… Yaz tatillerinde buluşup fıkrave nüktelerini-esprilerini söyleyip yâd ettiğimizAğın ve köylerinden insanlarımız ne büyük de-ğerlerdi... Örneklemek gerekirse; İbik Dayı,Kahvecigil’in Osman Ağa, Vahşenli Kortikoğluve diğerlerinin zaman zaman Dergimizde ya-yımlanan anılarını okumak, başbaşa kalmak nehoş şey…

Çocukluk yıllarımdan; Recep Dayıyı ve Çı-naraltı’ndaki kahvesini anımsıyorum… Kahve-nin-dükkânların önünde bastonunu iki eliyle tu-tup, alnına dayayarak sandalyede oturan Noman(Kör) Gençosmanoğlu Amcayı; ŞemsettinKorkmaz, Niyazi Yıldırım Gençaydın (Genços-manoğlu), Postacı İlhan Ercan’ın okudukları ki-tap ve gazeteleri dinlerken anımsıyorum… Ozamanlar Recep Dayı’nın kahvesi bir HalkMektebi niteliğindeydi. Ankara ve İstanbul’dangelen 15-30 günlük gazete, dergi, kitaplarınokunduğunu, içeriklerinin irdelendiğini ve üze-rinde sohbetlerin yapıldığını anımsıyorum. Meh-met ve Kasım Aktaş kardeşlerden, az da olsadinlediğim savaş ve seferberlik anılarını anımsı-yorum… Ömer Lütfü Efendi’yi, Sadık Efen-di’yi, Mehmet Efendi’yi (İmam Emmi) ve dahanicelerini yine Çınaraltı kahvesinden anımsıyo-rum…

Aşağı cami ve karşısındaki karşılıklı dük-kânlar ile eski Hükümet binasının olduğu mey-danda resmi bayramlar kutlanır, anma mera-simleri burada yapılırdı. Caminin yanında, du-varla çevrili bahçede, sütun üstünde Atatürk’ünbir büstü vardı. O zamanlar Lollar’da bulunanokulumuzdan kutlamalara gelirken Gençlik(Dağ başını duman almış), Çanakkale, AnkaraAnkara marşları ile gelir ve yine bu marşlarısöyleyerek okulumuza dönerdik. Bayramlardabizlere kırmızılı-mavili halkalı şekerler dağıtılır-dı.

Ülkemizin küçük bir ilçesi olmasına karşın,kültürel değerler olarak geçmişi bir güneş gibiışık saçan Ağın’ımız birçok değerler yetiştirmişve ilklere imza atmıştır.

Osmanlılar döneminde kıt imkânlarla oku-muş muallimler (öğretmenler) yetiştirmiştir.Arap harfleri ile yetişen bu öğretmenler, Cum-huriyet döneminde kısa sürede Latin harfleriniöğrenip Cumhuriyetin öğretmenleri olarak hiz-metlerine devam etmişlerdir. Ne kadar şanslıy-mışım ki, bu öğretmenlerin birçoğunu tanımamutluluğunu ben de yaşadım.

Abdullah Lütfü Efendi’nin kızı Seniha Ha-nım, Salim Gençosman, Süleyman Nazif İlter,Halim Özkul, Mustafa Oğuz, Necip Soylu, İb-rahim Baytaş, Hasip Baytaş, Ahmet Tuncer(Andiri muallimi), Güzel Emmi İbrahim Özel,Cevat Onay, Fikri Yücel, Mustafa Kabasakal,İbrahim Beşe, Nedim Gençosmanoğlu, SeyfiBeşe görüp tanıdıklarımdan yalnızca bazılarıdır.Daha sonra ilkler olarak Köy Enstitüsü çıkışlı-lardan Mehmet Serttaş, Bahattin Yandımata,Mehmet Alp, Mehmet Akıllı, Lütfü Özmen,Turgut Gençosman, Hüsnü Aydoğmuş, AhmetDeviren, Hamit Erdoğan… Onları takip edenAkçadağ ve Dicle Köy Enstitülerinden yetişenöğretmenler o kadar çok ki isimlerini yazmaksayfalar alır. Yurdun dört bir tarafına dağılan bireğitim ordusuna sahip olan ilçemiz, ‘hangi şeh-re, ilçeye hatta köye gitseniz bile kesinlikle birAğınlı öğretmenin izine rastlarsınız’ savını doğ-rulayacak kadar ünlenmiştir.

İşte bir zamanların yüzde yüze yakın okur-yazarı ile ülkede isim yapmış bir beldenin, tari-hi geçmişi kıvanç verici değil midir? Cezaeviolup da mahkûmu olmayan bir ilçe ilklere imzaatmış değil midir?

Hâkim ve savcıların; ufak tefek arazi davala-rı ve veraset ilamı çıkarma dosyaları dışında ge-nellikle başka dava dosyası bulunmayan mahke-melerde işsizlikten yakınmaları, yörenin kültü-rel değerlerinin birikimlerinden kaynaklanmıyormu? Birçok endişelerle geldiklerini ifade edenkamu görevlilerinin, öğretmenlerin, askerlerinAğın’ı tanıdıktan sonra mümkün olsa da hep bu-rada kalabilsek diye memnuniyetlerini ifade et-meleri ve edindikleri samimi dostluk ilişkilerinihâlâ devam ettirenlerin bulunması, buradakisosyal yaşantının bir göstergesi değil mi?

Page 12: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın12 Mart -- NNisan 22009

Ekonomik kaynakların sınırlı olması dışaaçılımı zorunlu kılmış, okumayana ekmek yokbilinci ile her düzeyde her meslekten; yazarları,çizerleri, bürokratları, askerleri, doktorları, mü-hendisleri, hukukçularıyla hangi kuruma gider-seniz gidin mutlaka Ağın’ın yetiştirdiği değerle-re rastlamak mümkündür. Bu durum, bir anlam-da Ağın’ın sosyal ve kültürel yapısının geçmişi-ne de ışık tutmaktadır.

Esnaf ve zenaatkârlar, o zamanlar genellik-le Aşağı çarşıda yoğunlaşmıştı. Kepekçi Dayı,Gıranili Doktor Dayı, Cemal Serttaş, ŞemsettinKorkmaz, Kılıç Dayı, Yemenici Kamil Niksarlı,Terzi Muhlis İkinci, Hamza Uyanık, Manifatu-racı Celal Apak, Berber Mehmet Amcanın oğluGencağa Ercan, Kuyumcu Hüseyin Uyanık,Nuri Acar, Kunduracı Halit Fırat Aşağı çarşı es-naflarından bazılarıydı.

Koçan ve civarında ise; Manifaturacı ve ay-nı zamanda Ağın Belediye Başkanı olan Ekremİspir, Demirci Rıza Karagülle, Kahveci FahriDayı, Kuyumcu Cemil Modan, Yemenici BedriBaytaş, Süleyman Koçer, Köse Emmi, YahoDayı bulunmaktaydı.

Ayrıca mahalle aralarında da; Saatçı Kadıyo-ran Mehmet Kapısız, Marangoz-Berber-DişçiMehmet Ercan, Fotoğrafçı Mehmet Şen, Kalaycıİbrahim Erbakan ve kardeşi, Fırıncı Noman (Got-tik Lömen) Amca, su değirmeni işleten Kadın-gil’in Mehmet Yılmaz, Rıza Delibaşı, Hasan Is-panakçı, Yaşar Samur, Mustafa Sakallı kırklı elli-li yıllardan anımsadıklarımdan yalnızca bazılarıdır.

Camilerimizde hoca ve müezzinlik yapan,ezan ve selalarını duyduklarımızdan HüsnüOğuz, Osman İkinci, Tüccar Emmi, Halil İbra-him Hoca ilk aklıma gelenlerden bazıları...

Tarla, bağ ve bahçelerinden çıkacak mah-sulleri elde edebilme çabası ile ilkbahar ayların-dan itibaren çalışan, yaz ve güz hasatlarını top-lamak için alın terlerini akıtan, ancak bu çalış-maları imecelerle, samimi komşuluk ilişkileriile yapılan dayanışmalarla yürütmek, o günlerinAğın’ının artı değerleriydi.

Kış devlüklerinin (yiyecek-içeceklerin) ha-zırlanması, güzün hemen hemen her mahallede

kurulan ocaklarda bulgur kazanlarının kurul-ması, damlarda kurutulan buğdayların işlenipbulgur makinelerinde çekilmesi, değirmenleretaşınan unluklar, üzümlerin pişirilmesi ve ma-lezlerin bir kısmının pestil, sucuk, tarhana, kır-mıtik, şivkan bastığı, kesmece, koyunların ke-silip kavurmalar yapılması, erişteler-makarna-lar kesilmesi, leblebi ocaklarında saclarda kav-rulan Ağın leblebilerinin üretilmesi, sabah veakşamları sağılan sütlerin asma çubukları ilehazlanıp (düğümlü ağaç çubuk ile yapılan öl-çüm), sıraya göre hab (sütlerin ortaklaşa biri-kimi için komşuların sıralı birlikteliği) ortağınabırakıldıktan sonra yayılan yayıklardan çıkantereyağlarının, yapılan kabak reçellerinin, şer-betlerin, dut pekmezinin, kayısı ve mişmiştenyapılan reçellerin ve pelverdelerin, sabahlarıiçilen lapaların, sütlü-tereyağlı guymakların,yağlanmış ekmeklerin, tiritlerin tadını nere-deyse unuttuk.

Yufka, bazlama, taplama ekmeklerini oateşler karşısında buram buram terleyerek pişir-meye çalışırken, bembeyaz örtü ve yazmalarınınbir ucuna kuşaklarına iliştiren, bir ucuyla da al-nına, yüzüne, saçına hücum eden terlerini silme-ye çalışan analarımızın, bacılarımızın o kor ateşkarşısında kızaran, al al olan yanakları, yüzlerine güzeldi... Ne güzeldi, ne ulviydi kadınları-mız. Çileli hayatlarının yorgunluğundan hiç şi-kâyet etmeyen, güler yüzlülüklerini esirgeme-yen, dost, sevecen, fedakâr, cefakâr, elleri öpü-lesi kadınlarımız ne güzeldi... Onlar bizim kut-sal değerlerimizdi.

Kış geceleri kadınlı-erkekli, haremlik-se-lamlık diye bir tavrın sergilenmediği, ailece otu-rulup düzeyli sohbetlerin yapıldığı, dostluklarınyaşandığı, komşuluk ilişkilerinin hiçbir çıkargözetilmeksizin yürütüldüğü, düğün ve bay-ramlarda bir uçtan bir uca yapılan ziyaret vekutlamaların yaşandığı dönemler, köyler de da-hil olmak üzere yapılan davetlere katılımlar, ta-sada ve kıvançta içten sergilenen duygularınpaylaşımı gibi o günlerden kalan sadece tatlıanıları anımsamak, bugünlerde bilmiyorum içi-mizi biraz ferahlatmaz mı?

Page 13: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 13Mart -- NNisan 22009

Vahşen, köyümün eski adı. Şimdilerde Ağın ilçesinin mahallesiyiz. Yeni adı Şenpınar. Ben halen köyüm diyorum. Doğup büyüdüğüm yer. Dağını taşını, ba-

ğını bahçesini ezbere bildiğim, her bir yerindeayak izlerimin olduğu yer.

Bir şair akrabamın dediği gibi, ‘işi çok,kârı az’ olan köyüm.

Bu yüzden gençlerini doyuramayan, herbirini bir tarafa uçuran köyüm.

Analarımızın, babalarımızın ölümü ile ev-lerinin kapısı kapanan köyüm.

Bağları dağ, bahçeleri tarla olan köyüm. Atı, eşeği, ineği, davarı yok denecek kadar

azalan, gerçek köy sıfatı kalmayan, şimdiler-de tatil köyüne dönüşen köyüm.

Çocukluğumuzda, gençliğimizin ilk yılla-rında yaşadığımız onca yokluğa, yoksulluğa,ilkelliğe rağmen, bugünkü hayat standardımızne olursa olsun, geride bıraktığımız anılarımızıbir türlü unutamadığımız köyüm.

Neler yok ki o anılarda:Çocukluğum, yeni dikilen alaca entari-

mizle ev ev bayram gezmelerimiz. Çelik-çomak oynamamız, akşamın alaca-

karanlığına kadar damlarda topaç çevirme-miz, teştleri kızak yapıp kar üzerinde kayma-larımız, karlı pekmez yememiz, söğüt dalın-dan at yapıp cirit oynamamız, ay ışığında ke-mik aramayı oyun sanmamız...

Kışla beraber gelen karla mücadelemiz,damlarda biriken karları kürümemiz, kapa-nan yollara tüneller açmamız. Aylarca kalankarların erimesi ile toprağın kendini göster-mesi, güneşin ısıttığı topraktan etrafa yayı-lan tarifsiz bahar kokuları, nevruzların uç

göstermesi, alıştığımız hoş çağrılarla nev-ruzları toplamamız, baharı gören hayvanla-rın keyfe gelmeleri, hoplayıp, zıplayıp oyna-maları...

Mezarlıktaki ihtiyar bademin ilk çiçekleri.Sonra dağın taşın yeşile boyanması, baharlaberaber yaşamın yenilenmesi. Yenilenen ya-şamla birlikte bahçenin bağın, derenin tepe-nin insanlarla buluşması. Karşı bağlardan,aşağı bahçelerden, Bahçeyikten, Dongosor-dan, Eğnikten, Ensedereden coşkulu türküsesleri, uzun havalar, kısacası, tüm köyün ara-zisini saran ses cümbüşü…

Ramazan günleri:Çeşme başlarında ayran soğutmalar, gün-

lük köy havadislerinin dile getirilişi, tatlı de-dikodular. Mustafa (Hanger) Dayının, NayimDayının sabırsız iftar bekleyişleri, Cancik Ah-met Dayının, ısılığının eşliğinde davulu ileköylüyü sahura kaldırması, Hacıgül’ün yanıksesi ile sahurda sela vermesi, küçüklü büyük-lü kapı kapı bayram gezmeleri…

Yılda bir veya iki defa yaşanan köy dü-ğünleri:

Hasretle beklenen coşku ile yaşanan tekdeğişiklik, tek eğlence… Kadınların-kızlarındamlarda toplanıp, erkeklerin oyunlarını sey-retmeleri, gençlerin entari giyerek örtü örtü-nerek gizlice kadınların aralarına karışmaları,oyunlarını seyretmeleri, çoğu kez yakalanıpyaka-paça dışarı atılmaları…

Düğünlerden sonra haftalarca kulakları-mızdan gitmeyen gırnata sesleri…

Kış aylarında bacalardan tolik indirişimiz,bazı evlerin cömert davranıp toliği; pestille,tarhana ile doldurmaları, bazılarından toliğinboş dönmesi…

ESKİ KÖYÜMÜ ÖZLÜYORUMS. Selami TAfiBAfiI

Page 14: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın14 Mart -- NNisan 22009

Damlardan ahbun yığınlarına atlayarak ce-saret gösterisi yapmamız, paçalı beyaz tuma-nımız kirlendiği için analarımızdan azar işit-memiz…

Eğitmen İbrahim Özben ve ÖğretmenimizFuat Erben ile başladığımız ilkokul yaşamı.Halkevinde köylüye oynadığımız piyesler, ör-nek olsun diye zaman zaman yaptığımız çevretemizlikleri, köylümüzün anlayacağı, hoşla-nacağı birtakım küçük sosyal faaliyetler…

Ot yasağının kaldırıldığı zamanlarda, tan-yeri ağarmadan dağın-taşın köylülerce işgali.Ekin biçme döneminde haftalarca tarlalardayatarak şafakla beraber iş başı yapmalar. Sa-bahın sessizliğinde melodiye dönüşen eliceksesleri…

Harmanlardaki düğen sürmeler, çec yap-malar, tığ toplamalar. Harman makinesinin tı-kırdılı sesine karışan yanık türküler, uzun ha-valar…

Kış aylarında hanımların çıyrık çevirmele-ri, pamuk eğirmeleri... Köy odalarındaki mu-habbetler, Hz. Ali, Battal Gazi hikâyeleri, sa-vaş anıları, emsallerin biribirleri ile olan takıl-maları, hoş şakaları...

Şimdi o köy yok. O köylü de yok.Analarımız-babalarımız yok. Analarımız-

babalarımız kadar bize yakın olan komşuları-mız yok. Dayılarımız-amcalarımız, halaları-mız-bibilerimiz yok, hatta hatta birçok akran-larımız yok…

O dönemin şefkati yok, muhabbeti yok.Sevgisi-saygısı yok…

Bugün dahi anlatıp güldüğümüz fıkralaradönüşmüş hoş şakaları yok…

Gençlerin birçoğu yaşlıları tanımıyor, yaş-lıların birçoğu gençleri tanımıyor. Köyümü-zün, köylümüzün yabancısı olduk.

Bu yüzden eski köyümü özlüyorum. Bu yüzden eski köylülerimi özlüyorum.

VAHŞENMustafa ÖZDEM

Manzarası her bir yana bakıyorBacalardan dumanları çıkıyorEğnik’ten aşağı sular akıyorŞirindir her yanı güzel Vahşen’in

Zalim baraj geldi bize el attıÇakmaklı, çölmekeri sulara kattıKimi göç eyledi kimisi sattıDeğişmez neşesi güzel Vahşen’in

Haseki’den akşam güneş batıyorDavar geldi çoluk çocuk tutuyorÇorbalar kaynıyor duman tütüyorDoyum olmaz hiçbirine Vahşen’in

Üçyüz altmış altı çeşme akıyorKarşı bağlar güzel güzel kokuyorHep kadınlar kızlar çarşaf yıkıyorHoştur manzarası güzel Vahşen’in

Ziyaret arkası uzun bir ovaYukarı yazıdan esiyor havaTaşınır meyveler hep kova kovaHer tarafı birden doldu Vahşen’in

Bir Hakko’da yedi oluk akıyorKimi abdest alır kimi elin yıkıyorHer yanında türlü çiçek kokuyorŞirindir bahçesi yolu Vahşen’in

Sonbaharda yaprakları döküyorKimisi gurbette hasret çekiyorZaman gelir sebze meyve dikiyorŞirindir bahçesi bağı Vahşen’in

Yaz baharda ayrılmaya hiç değmezİnsanları kimseye boyun eğmezGüzel manzaraya hiç kimse doymazŞirindir ovası dağı Vahşen’in

Bir âşıkım çalarım hep sazımıÇoğa tutun n’olur benim azımıYazmak ile bitiremem sözümüHer tarafı birden şirin Vahşen’in

Page 15: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 15Mart -- NNisan 22009

Kulağa ne kadar hoş geliyor bu kelime.Sevgiyle yan yana yaşıyor kalplerde. Bazenbir nesir, bazen de bir şiir başlığı. Kızlarımızada isim oluyor. Bana göre, ayrı sevdalılarınhasretliğinin adı. Hayatımızın her kesitinde,ileriye dönük istekler, geride kalmış anılarıtekrar yaşamayı mümkün kılma arzusu…

Asker Mehmet’in yavuklusuna yazdığımektuplarda satırlara dökülüyor. Çocuklarınahasret anaların; yavrum derken, göz pınarla-rında billurlaşıyor, babaların sessiz ve dalgındüşüncelerinde yoğunlaşıyor. Aşklarımızınsonlarında nağmelere dönüşüyor, bir türküoluyor yanık bağırlarda. Söyleyip içini döken-ler rahatlıyor biraz belki. Dinleyenlerde, de-rinden çekilen bir ah… sözcüğünün içindegizleniyor.

Çocuklar ne kadar güzel söylüyor bu keli-meyi, “anneciğim, babacığım seni çok özle-dim.” Ya anneler, babalar, kardeşler…

Bazen telefonda bir hıçkırık oluyor veyabir iç çekmesine bürünüyor. Birbirinden ha-ber alamayan, uzun zaman sonra karşılaşandostlarda, “Vay… Sen ha!..” sözcüklerindeşekilleniyor. “Vay hayırsız, nerelerdeydin?”serzenişinde kendini hissettiriyor.

Bizim yörelerde ise, “ösgedim” olaraksöyleniyor. Yad ellerdeki çocuklarını anarken,yüreğindeki bu duygunun dışa vurması, şusözcüklerle ifadesini buluyor Haççe Ananın,Fatma Ninenin ve Emine Bacının dilinde:“Gadaların alam, gadaların garnıma dola, uygurbanlar olaydım çağam, geleceğin yollaragurban kesilem, seni çok ösgedim, burnumdatütirsin, gözlerim yollarda galdi, gündüz ha-yalimde gece düşümdesin…”

Çoğumuz ayrılmışız baba ocağından. Bir-çoğunun; oğlu, kızı, kardeşi, babası gitmişgurbet ellere. Bir iş bulabilmek için, çocukla-

rını okutmak ve iyi yaşatabilmek için, sosyalgüvenceye kavuşabilmek için… Çoğunlukbaşarmış da bunu. Yüreklerdeki tek sızı, öz-lem…

Televizyondaki program, Yörelerimiz-Ez-gilerimiz. Bir gılarnet sesi… Uzun hava…Sanki Gani Dayı!..

Küzne Pornek’te düğündeyiz. Ta uzanıyo-rum oralara kadar. Özlem mi gideriyoruz ha-yallerle? Çocukluğumuzu, gençliğimizi bı-raktık oralarda, iyi veya kötü haliyle.

Göl Dağı’ndan bir rüzgâr esiyor, ta bağrı-mın orta yerine. Baharda, badem çiçeği koku-larını getiriyor. Meşeler güvermiş, Garaçal-lık’larda, Yazılar’da, Haydarlar’da…Yeşillerebürünmüş her yer. Geziyorum dağı taşı, kö-yün her yerini dolanıyorum bir anda. Kırakıra-lar da ötüşüyor. Kuşlar, çalı çırpı taşıyorlarağızlarında. Yuvalarını kuracaklar. Şırıl şırılakıyor her derede sular. “Sıtma Pınarı’nın su-yu da çoğalmış, her yere yeter” diyor dedem.Oğlaklar, kuzular oynaşıyor Kurtgil’in Har-manlar’da. Yemyeşil çimenler üzerinde ger-fef işliyor kızlar. İğ eğiriyor veya çorap örü-yor kadınlar…

Ayaklarımızda lastik ayakkabı ve yün ço-raplar, nasıl koşturuyoruz. Mutluyuz, her türdüşünceden uzak. Birdirbir oynuyoruz. Yu-murta da kaynatacağız. Suyuna çimen atarsanyeşile, kuru soğan kabuğu koyup kaynatılıncakırmızıya boyanıyor yumurtalar. Ve dövüştü-rürsün, kimin yumurtası daha sağlamdı aca-ba?

Telefon zili çaldı. Baharı bitiremeden anı-lar kesintiye uğradı. Evdeyim. İkinci zilin se-sinde telefonu açtım. “Alo, Alo, Özlem senmisin?” “Yok abi benim. Özledim sizi, bir se-sinizi duyayım dedim.”

Ben de sizleri çok özledim.

ÖZLEMSeyhan TÜRKER

Page 16: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın16 Mart -- NNisan 22009

Liselerimizi bitiren iki milyona yakın genci-mizin oluşu, ülkemiz için büyük bir güç kaynağı-dır. Liseyi bitiren veya bitirmekte olan sevgiligençlerimizi ve onların değerli ailelerini kutluyo-ruz. Değerli gençlerimiz ve sayın velilerimizlebirlikte, aynı zamanda sınavın tatlı heyecanını daduymaktayız. Bu güzel heyecanların nasıl kontrolaltında tutulması gerektiğini, huzur içerisinde ol-masının yöntemlerini sunmayı görev bildik.

Üniversite sınavına girecek olan gençlerimizeönce sağlık, huzur ve neşe, daha sonra başarılardiliyoruz. Çocukları ve yakınları sınava girecek ai-lelere de, önce huzurlu olmalarını sonra da çocuk-ları için başarılar diliyoruz. Kültürümüzde çok gü-zel ve rahatlatıcı bir ifade olan çocuklarına “hak-larında hayırlı olmasını dilemelerini” bekliyo-ruz.

Bu iyi dileklerimizle birlikte “Üniversite sı-navına girecek gençlerin stresin sakıncaların-dan uzak, huzur içerisinde olmaları için yön-tem ve tekniklerle” ilgili bilgiler de vermek isti-yoruz.

Değerli gençlerimiz için şunları söyleyebili-riz:

• Çalışmalarınızı programlı ve sistemli olarakyürütün. Çalışmalar sırasında kendinize dinlenmeve eğlenme zamanı da ayırın.

• Çevrenizden gelen baskılara, size verilen ör-neklere kızmayın.

• Çalışmalarınıza zaman zaman ara vererekgezinti yapınız. Çiçekleri, ağaçları, kuşları seyre-diniz. Doğayı, insanları seviniz. (Neşeli olmayı vesevgiyi hayat felsefesi edininiz. Böyle bir anlayı-şın insanlara huzur ve rahatlık verdiği, zihinselgücü-başarıyı artırdığı saptanmıştır).

• Neşeli olma ve gülümseme beyin hücreleri-ni, sinir sistemini de rahatlatmaktadır. Bilgiyi ma-sa üzerinde birikmiş bir su olarak kabul ettiğimiz-de, büzülmüş bir süngerin bu suyu alması müm-kün olmaz. Oysa açılmış bir süngeri bastırdığımız

zaman bu suyu kolayca emer. Beyin, sinir sistemide rahat olduğu ölçüde öğrenme, soruları anlama,cevaplama kolaylaşır. Bunun için neşeli olun. Gü-lümsemeyi dudaklarınızdan eksik etmeyin.

• Bu sınavın son hak olmadığını, hayatın sade-ce ve yalnız bu sınava bağlı bulunmadığını, dünya-nın sonu da olmadığını, daha önümüzde uzun yıl-larımızın ve daha birçok sınav haklarımızın olaca-ğını hatırlayın.

• Üniversite öğreniminin güzel bir amaç ol-makla birlikte, hayatın sadece ve yalnız buna bağ-lı olmadığını, lise çıkışlı olanların da iş ve sanat ha-yatında başarılı olduklarını, milletvekili, bakanhatta başbakan olabileceklerini hatırlayın ve rahatolun.

• Bir taraftan gelecek için çalışmakla birlikte,öte yandan bulunduğumuz koşullar içerisindedaima huzurlu, mutlu olun. Sınavı kazansanız dakazanmasanız da huzur içinde olun. Bu huzur sizibaşarılara götürecektir.

• Sınav sonuçları ile ilgili önceden beklentile-rinizi çok yüksek tutmayınız.

• Her insanın farklı yeteneklerinin olduğunudüşünerek kendinizi de başkalarını da olduğunuzgibi kabul edin. (Her insanın özel ve güzel oldu-ğunu tekrar hatırlayın).

• Kendinize güvenin. Özgüvenin önemli birgüç olduğunu bilin.

• Daima neşe içerisinde olmaya çalışın. (Ne-şenin tüm organların ve beynin daha iyi çalışmasıiçin büyük bir güç olduğu bilinmektedir).

• Sınavdan hiç olmazsa bir gün önce artık din-lenmeye başlayın. Erken yatarak rahatça uyuyu-nuz. “Mümkün olanı yaptım” diyerek huzuriçinde olun. Huzurun, başarılı olmanın da temelkoşullarından birisi olduğunu hatırlayın.

• Sınavla ilgili belgeleri akşamdan hazırlaya-rak belirli bir yere koyun.

• Daha önceden görmeniz gereken sınav yeri-ne, sınav saatinden önce ulaşmaya çalışın.

SINAV STRES‹NE KARfiI YÖNTEMLER, TEKN‹KLER

Prof. Dr. M. Feyzi ÖZ

Page 17: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 17Mart -- NNisan 22009

• Sınav başında 2-3 defa derin nefes alarak ra-hatlayın. Sınav kitapçığını dikkatli bir şekilde oku-yun. Salon başkanının açıklamalarını ilgiyle izleyin.

• Soruların numaralarını kaydırmadan, cevapkâğıdına işleyin.

• Zamanı iyi değerlendirin: İlkönce bildiğinizsoruları yapın. Yapamadığınız soruların kitapçıktabaş tarafına (-) eksi işareti koyun. Bildiklerinizbittikten sonra başa dönerek (-) koyduğunuz soru-ları yapın ve (-) leri (+) yapın. Zaman kalırsa tek-rar başa geçerek geriye kalan (-) işaretli sorularıyanıtlamaya çalışın.

• Her soruya sadece bir cevap vermeye dikkatedin. Dört yanlışın bir doğruyu götüreceğini hatı-rınızda bulundurun.

• Sınavı bir bulmaca çözme oyunu olarak dü-şünün ve rahat olun, sakin olun.

• Sınav sonrasında salonda yanıtlar üzerindekonuşmalar, tartışmalar yapmayın. Evinize ya dakaldığınız yere dönerek görevinizi yapmış olma-nın huzuru içerisinde dinlenmeye başlayın. Sınav-daki kısa bir süre içerisinde sizin tüm bilgi-lerinizin ölçülemeyeceğini düşünerek, gereksizyere üzülmeyiniz ve kesin olarak kendinizi suçla-mayınız. “Elimden geleni yaptım” demenin hu-zurunu duyun.

• Üniversiteye girememenin, sizin bilgi eksik-liğinizden değil, öğrenci kontenjanı azlığından ol-duğunu düşünün. Bazı ülkelerde liseyi bitiren bü-tün gençler üniversitelere girebilmektedir. Hayat-ta da, alt görevlerde çok başarılı insanlar olduğuhalde, üst görevlerdeki kadrolar sınırlı olduğundanbunlar müdür, genel müdür, müsteşar olamamak-tadırlar.

• Hayattaki olumlu ve olumsuz sürprizlere ha-zırlıklı olun. Sınav sonuçlarındaki olası olumsuz-lukları da soğukkanlılıkla karşılayın. Bu sınavınyeni sınavlara hazırlanmak için bir deneyim de ol-duğunu düşünün. Geçmiş deneyimlerden derslerçıkararak cesaretle ve azimle yeni çalışmalara yö-nelin yeni sınavlara hazırlanın. (Yıllar önce Anka-ra’da en yüksek vergi ödeyen işadamının, dahaönce iflas etmiş bir kişi olduğunu hatırlayarak ce-saretinizi güçlendirin).

SORMAZiya YURTÇU

Sorma saçlarımın ağardığınıKışın dağlar da beyaz değil mi?Ömrün kışı başlamış saçlarımdaFırtınalar kopuyor her yanımda.

Az bir ömür mü geçirdik sankiBunca çile içerisinde biz

Batıyor, batıyor artıkYıllardır yüzen hayat gemimiz.

Ölüm mü yaklaşıyor dersiniz?Buna inanmıyorum ki ben

Hiçbir şey kaybolmaz derlerDünya denilen gemiden.

18.02.1967

NASİHATAli Rıza GENÇOSMANOĞLU

Alevisi sunnisiBu vatanın varisi

Başka vatan yok bizeOturalım diz dize

Çok verimli bir diyarÇalışana kazanç varTanrıdan nimet bize

Yetişir hepimize

Dua et hulus ileAllahtan sağlık dile

Boş oturma çok çalışMutlu yaşama alış

Bu sana öğüt olsunÖmrün sevgiyle dolsun

Bu sözleri unutmaKötüye ışık tutma

Page 18: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın18 Mart -- NNisan 22009

Hekâmat tepesindeki çatal kayaya çıkaca-ğım. Gezi yerlerimden biri de bura… Senelerevvelinden hatıralarım var buralarda.

Onun için derin derin nefes aldım. Sonraelimi dizime verdim. Bastonuma dayandım.Ayağımda yemenim, boynumda dürbün, ba-şımda papağım, gözlerim dolambaçlı yollar-da… Nevruzlar kurumuş, çıkmıyor yenileri.O sırada bir ses geldi arkamdan, “Dayan eydağcı” dedi. Baktığımda kimseler yoktu ar-kamda! Neyse, bir hayli uğraştıktan sonra ka-yaya vasıl oldum. Yanımda azık torbam, için-de radyom; Gelin alma ve Yol havası çalıyor-du. Dinledim radyoyu… Tüm kalbimle dinle-dim bu havaları. Efkârlandım, gözlerimdenyaş damladı yavaş yavaş…

Bu olağan halde iken, bir kuş yakınımdakialuç ağacının dalına kondu. Bir şeyler söyledi.Kuşdili bilemediğim için anlayamadım. Anla-yamadığım için de telaşlandım, kuş başımınüzerinden uçup, gitti.

Bulunduğum tepenin arkasında, çok uzak-larda Munzur dağları görünür. Böyle gelmişböyle gider. Bu dağlar üzerinde ezelden ebe-de giden yollar vardır. Elim koynumda, derin-den içimi çektim, efkârlandım nedense? Böy-lece bu âleme bakakaldım bir zaman. Şu andabulunduğum yerde, kendi yaradılışı içindekaynaşan, yolumun üzerinde büyüklü küçük-lü karıncalar yuvalarına bir şeyler taşıyorlar.Gidip gelirken de birbirlerine dokunup selam-laşıyorlar.

Bu arz edeceğim görünümde; kayanın di-binde şimdiye dek Ağın’a mahsus, şeklen bo-zulmamış, şiir dünyasına örnek bir sığırkuyru-ğu bitkisi durur. Elimi sürdüm, okşadım… O

da selam verir gibi salladı başını rüzgâra doğ-ru. Nice yıllar seher yeli esti başında. Bilin-mez ömrü, kimbilir kaç yaşında? Bu sığırkuy-ruğu sabahın seherinde, bir o yana bir bu ya-na sallar durur başını. Bu sallanışlarda, dalınınbiri kayanın yosunlu tarafına sürtünüp durur.Bu sürtünmeden çıkan ses öyle bir ses ki; se-neler evvelinden oralarda yaşamış, şu andaeşini çağırır gibi yapan garip ve titrek bir bö-cek sesi gibi. İnanın bunlar yaradılışın birer sırolmuş özellikleri! Öbür tarafta başka bir ya-radılış düzeni var. Kimbilir bu âlem, bu yerler,nice görünümlere daha şahit olacak?

İşte bir bakışta Fırat Nehri, Keban BarajGölü… Deniz misali. Büyük titreşimler için-de sular.

İşte semada uçak izleri, çizgi çizgi… Gö-rünümünü bozmadan bir müddet dururlarböylece.

Dağlarda mor sümbüller, kadife gibi. Üst-lerinde tespihböcekleri dizi dizi.

Bir kuş geçti üstümden, kartal kanatlı, okadar hızlı idi ki sanki sürat yarışında. Öbürtarafa ne haber götürüyorsa!..

Munzur’un zirvelerinde kar savrulur ken-di âlemi içinde, döner dolaşır…

Köyleri var, hepsi kendi halinde. Minare-ler yükselir, camii şerif’in süsü. İlahi seslergelir mesafeler aşarak kulağıma. O zaman elaçar dua ederim Tanrıma.

Şu anda bir dağ yılanı geçti önümden,kuyruğu çıngıraklı, dili çatal. İnanmazsan gitde bak. Deliğine akmak üzere…

Bu görünümler içerisindeki bu acayip bö-cek sesi beni çok etkiledi. Şimdi kulağımdayer eden seslerden biri de işte bu ses…

GÖRDÜKLER‹M

Memduh SOYLU

Page 19: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 19Mart -- NNisan 22009

Yedi yaşında okula başladığı sırada çok sı-kılgan, öğretmene adını söylerken kızarıyor,hele çocukların neşeli oyunlarını hevesle sey-rediyor, fakat bir türlü kendinde oynamak ce-sareti bulamıyordu. Sınıflarda ilerledikçe ça-lışkan, derslerini, ödevlerini yapan, çocuklu-ğuna bakmadan memleket, köy davalarınıkendine dert edinmiş olmuştu. Son sınıftabahçede arkadaşlarıyla konuşurken, onlara,“El ele verip şu köyümüzü, köyümüzün hal-kını uyandıralım. Birbirimizi yemekten, ağala-ra ve beylere yem olmaktan kurtulalım. Ken-di topraklarımızı işletip geçinelim. Komşula-rımızı sevelim, onlarla kavga etmeyelim. Ba-balarımızdan, dedelerimizden işittik. Köylü-lerimiz birbiriyle kavga ediyor, yaralıyor, öl-dürüyor, sonra da hapishaneden kurtulmakiçin ağaya, beye yalvarıyorlar. Onlar da, senikurtaracağım diyerek para istiyorlar. Parasıolmayan fukara tarlasını, bağını ağaya tapuediyor. Kurtulma da yok. Ağa, gösteriş içinbir iki defa şuraya buraya uğruyor, avutuyor.O içerideki adam on beş yirmi yıl giyiyor.Tarla ve bağ da kalmadığı için çocukları ağa-nın evinde boğazı tokluğuna hizmetkârlık,beslemelik yapıyor. Böylece hem vurduğuhem kendisi, iki ocak sönüp gidiyor. Bizimköyde önce bir mektup okuyan yoktu, hep ca-hilliklerinden yapıyorlardı. Biz okuduk, çokşeyler öğrendik. Köyümüz de geniş topraklı,şimdikinin birkaç misli nüfusunu besleyecekdurumda ama yarısı söylediğim gibi beylere,ağalara gitmiş. Hiç değilse kalanını koruma-mız için kardeş kardeş geçinelim” demişti dearkadaşları da doğru bulmuşlar, “Hüsün senyaşa, dediklerini yapalım” demişlerdi.

Hüsün okulu bitirdikten sonra saz çalmayı,deyişler düzmeyi de öğrendi. Hep köyününyükselmesi, köylüsünün rahat yaşayıp zengin

olması temasını işlerdi. Hele saz toplantılarındadokunaklı deyişlerle köylünün gözünü açmayaçalışır, onları birbirine yaklaştırmayı, eskileriunutup birbirlerini sevmelerini, yoksa duru-mun acı, geleceğinin karanlıkta olduğunu söy-lerdi. Bunları her mecliste tekrarlar, köydensuç işlemeyi kaldırmaya çalışırdı.

Daha da ileri giderek, “Hırsızlığı bıraka-lım, fakirlerimizi de iş sahibi yapmak için gü-cümüzü birleştirelim. Kooperatif kuralım.Hem ürünümüz daha iyi para eder hem debankadan alacağımız paralarla yeni bağlar,geniş otlaklardan ekilebilecek yerlerden fa-kirlere yeni tarlalar açarız. Şimdiki halimize,zengin topraklarımıza göz diken ağalar sevi-niyor. Onlar bize dost değil düşmandır” derdi.Ağanın köydeki gözü kulağı olanlardan biriona ulaştırdı bu sözleri, “Ağam bu Hüsün de-diklerini yaparsa köydeki tarlalarını, bağlarınıbaktıracak kimse de bulamazsınız. Ben sizehaber vereyim de benden günah kalksın. Bizailece sizin ekmeğinizle geçinmişiz, size ge-lecek en ufak bir zararı istemem. Yalnız bendeğil köyün yarısı da senin adamların, uşakla-rınız. Senin ayağının gittiği yere bizim başımızgider” dedi. Ağa, düşündü, taşındı ertesi güno köyde toprağı olan ağalarla da konuştu.Gizli toplantılarından birkaç gün sonra 4 er-kek delikanlı babası olan Hüsün’ün komşusuCamlı’yı kasabaya ısmarladılar. Gitti, döndü.Üç gün sonra Hüsün’ün üç çocuk anası olangüzel karısını kaçırdı, dağa götürdüler. Hüsünbeyninden vurulmuşa dönmüştü. “Ben herke-si sever, sayardım. Bunun karşılığı bu mu-dur?” diyordu. Üç ay gibi uzun bir zaman jan-darma suçluları ve mağdur kadını bulamadı.

Üç ay sonra jandarma karakoluna gelenkadın ifadesinde, “Ben kaçtım, homoseksüelmuamele yapardı, çekemedim, bu delikanlıyı

BUYUNCALI HÜSÜNA. Fikri YÜCEL

Page 20: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın20 Mart -- NNisan 22009

kaçırdım” demez mi! Hüsün en onulmaz ikin-ci yarayı almıştı. Doktor (Ağanın oğlu) kadı-nın ifadesini gerçekleştiren rapor verdi.

Hüsün boynu bükük, gönlü kırık köyünedönerken beyni dönmüştü, bir şey düşünemi-yordu. Yüksek bir kayadan kendini atmayıdüşünüyordu. Köye uğramadan kayalığa gi-derken, tenha bir sık ağaçlıktan geçerken birıslık sesi işitti. Bir silahlı kendine el ediyordu.“Artık yaşamak benim için ayıptır gideyimşundan bir silah alıp beynime sıkayım” dedi.Yanına gittiğinde komşularından beş arkadaşıbuldu. Onlar dağda idiler. Onlar da ağalarınyardakçıları tarafından yapılan çeşitli iftiralar-dan kaçak olmuşlardı. Hüsün onlara önceleriacır, fakat Hükümete teslim olmalarını ısmar-lardı. İleride daha büyük belalara girebilecek-lerini ilâve ederdi. Hüsün’ü çok güzel karşıla-dılar, teselli etmek istediler. Hüsün, “Bundansonra bana yaşamak ayıptır. Şu silahınızın bi-rini verin. Ben sizden uzakta kendimi öldüre-yim. Ben kâğıt yazar cebime korum. Kendikendimi vurdum, kimseden davam yoktur de-rim. Siz de biriniz gelin, silahınızı alın, geçipgidin” deyince kaçakların başı Kara Cümo,“Yok arkadaş, sen yaşayacaksın, sen ölmeye-ceksin. Seni bu hale düşürenler ölsün.” dedi.

Hüsün, “Benim komşularım, hasımlarımbu işleri on yılda düşünüp bulamazlardı. Benbütün köylüye iyilikten başka bir şey düşün-medim. Köylümü yükseltmek, birleştirmekistedim. Bunu yapanlar ağaların emri ile yap-tılar. Onların şeytanca düzmeleriyle de kurtul-dular. Şimdi benim için yapacak tek şey öl-mektir. Bu yüz karası ile nasıl yaşarım.” dedi.Kara Cümo, “İyi ya, senin hasmın ağalar da,karıyı onun sözü ve tertibi ile kaçıran suçsuzmu? Sen köylümüzü kötülükten kurtardın.Onlar ağanın sözüne gitmeyip de senin dedi-ğini yapsalardı köylümüz de düzelirdi. Şim-di... senin ölümün ağaları güldürür, ağa maşa-larını şımartır. Bu kadar da değil, bundan son-ra çok yiğitlerin başı çeşitli belalara girer. Kö-yün bu kötü hallerden kurtulması için, ağa

maşası senin hasımlarının gebermesi gerek.Onlar ölürse öbür maşaların dişi kırılır. Köydeolup bitenleri ağalara ulaştırmaya korkarlar.Sen de eskisinden çok çalışacaksın. Köyünsana, senin gibilere ihtiyacı var. Haydi, kalkıngeceyi Karamağarada geçirelim, yarın işbaşı-na.” dedi.

Ertesi günü Hüsün’ün hasımları sevinç gös-terileri yapa yapa köyün yakınındaki bağlarınıbudamaya gittiler, işlerine başladılar. Aradanbir saat geçmemişti; silahlar patladı. Dört deli-kanlı babalarıyla birlikte, kanlar içinde cansızdüştüler. Hüsün ellerini kana bulamanın etkisialtında üzgündü. İntikam alınmıştı ama bu işlerkendi idealine uymuyordu. Olay yerine gelenJandarma komutanı durumu görünce, “İlahîadalet tecelli etti.” diyordu. Bir taraftan katille-ri ararken bir yandan da bir af çıksa da Hüsünve arkadaşları kurtulsa diyordu. Bir yandan da,“Ah Anadolu, ah oranın zavallı halkı bu ezelialın yazısı ile çektiklerin nedir? Bütün bu işle-rin tertipçileri daha ne zamana kadar bu kötü-lüklerini sürdürecekler, biz daha ne zamanakadar haklıyı katil diye enseleyeceğiz?” diyesöyleniyordu. Bu düşüncelerle katilleri arar-ken onları bir dar yerde sıkıştırdılar. Yapılan bir-çok ihtarlara rağmen teslim olmayı kabul et-mediler. Kaçmak isterlerken jandarmanın atışıile vuruldular. Hüsün bir kayanın siperinde kal-mış, vurulmamıştı.

Kara Cümo, jandarma müfreze komutanı-nı yanına çağırdı ve ona, “Hüsün suçsuzdur,onun hasımlarını biz vurduk, evrakını ona gö-re yap. Bu ve hep işlerimiz ağaların tertibidir.Ne yapayım kader böyleymiş. Tekrar söylü-yorum Hüsün vurmadı, ona kötülük yapma-yın, onun silahı yoktu. Adamlarını biz vurduk,kahrolsun haksızlığı geçim yolu yapanlar!”dedi ve ruhunu teslim etti.

Jandarma komutanı bunları dinlerken göz-leri dolu dolu olmuştu. Dağlara çıkmış, adıeşkıyaya çıkmış olan Anadolu çocuğunun ru-hî asaleti karşısında duygulanmamak eldengelmiyordu.

Page 21: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 21Mart -- NNisan 22009

ŞENER’EA. Gülcan DİLEK

Yirmi dört kasımda bir rüzgâr estiDüş müydü gerçek mi bilemiyorumBir çınar göç etti, bir ömür bittiŞener’e ben öldü diyemiyorum.

Acı gerçek bizi perişan ettiBadem dikti, ceviz dikti, bağ diktiŞener’siz mi kaldı bahçeler, bağlarBunu kimselere soramıyorum.

İlaç vakti geldi, ağaç perişanSebze vakti geldi toprak perişanSensiz olmuyor be n’olur kalk, uyanBağdan bahçeden zevk alamıyorum.

İnançtın, ilimdin, büyüğümüzdünArka bahçedeydin sanki daha dünBir eksiklik oldu gittiğin o günBoşluktan yaşama dönemiyorum.

Şener desem seni bir cihan bilirDostlara hizmetin, sanki bir emirTaşıdın, getirdin, ektin, suladınÇevrede bir eşin göremiyorum.

Sabır yüreğinde bir kale idiTarlasında ırgat, evde bey idiİş yerinde müdür, dergide şairO’nu tek sıfatla anamıyorum.

ABİM FEVZİ ŞENER’EO. Edip ŞENER

Dere-tepe demez durmaz koşardın,Ektiğin-diktiğin sular coşardın,Kuru dağı bağ etmeyi başardın,

Gidişin bizleri yaktı kor gibi, Sensiz tüm dünyalar bize dar gibi.

B B C diyerek yollara düştün,Asma, badem, cevize çukurlar açtın,Verimsiz toprakla güçlü savaştın,

Verimli çağında çok erken gittin,Sana rahmet dilemek zor geldi bana.

Şair olup güzel şiir yazardın,Çiftçi olup toprakları kazardın,Her insanın yüreğine sızardın,

Zamansız bir anda terk ettin bizi,Yıllar geçse bile dinmez bu sızı.

Her yüreğe sonsuz sevgi ekerdin,İnsanlık adına saygı dikerdin,Umutsuzlukları kökten sökerdin,

Gidişin bizleri yaktı kor gibi,Sensiz tüm dünyalar bize dar gibi.

Hasta olup yataklarda yatmadın,Hiç kimseyi dertlerine katmadın,Etrafına bir of bile satmadın,

Verimli çağında çok erken gittin,Sana rahmet dilemek zor geldi bana.

Hacca gideceğim diye tutturdun,Hasta olmadığın bize yutturdun,Hacı hazırlığın geri teptirdin,

Zamansız bir anda terk ettin bizi,Yıllar geçse bile dinmez bu sızı.

Kanallar yapmayı amaç edindin,Havuzlar yaparken çokça didindin,Hozakpur’u donatıp gülüp sevindin,

Gidişin bizleri yaktı kor gibi,Sensiz tüm dünyalar bize dar gibi.

Verimli çağındı, çok erken gittin,Mücadelen durdu çabucak bittin,Hacı âlemine son direk diktin,

Verimli çağında çok erken gittin,Sana rahmet dilemek zor geldi bana.

Page 22: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın22 Mart -- NNisan 22009

Günümüzde geç yaşta evlenme, kariyernedeniyle geç yaşta çocuk sahibi olma, bir-den fazla çocuğa bakacak maddi güce sahipolmama ve yeterli ilgiyi gösterememe endişe-si nedeniyle tek çocuklu ailelerin sayısı gittik-çe artmaktadır. Ancak kültürel etkenler, aileve çevre baskısı nedeniyle birçok anne-babaçocuklarının tek çocuk olarak büyümelerininsorun yaratacağını düşünüp ikinci bir çocuksahibi olup olmama konusunda kararsız kal-maktadırlar. Anne-babalar; tek olarak büyü-yen çocukların paylaşmayı öğrenememesi,bencil olmaları, oynayacak arkadaşlarının ol-maması konularında endişe yaşamakta ve tekçocuk olmayı bir sorun olarak görmektedirler.

Paylaşmayı öğrenmekte zorlanmak, oyna-yacak arkadaş bulamamak, anne-babalarınaşırı koruyucu davranmaları sonucu bağımlıbir birey olmak, istek ve ihtiyaçlarının hemenkarşılanması nedeniyle beklemek, sabretmek-te zorlanmak, tek olarak büyüyen çocuklarınen çok yaşadıkları sorunlar olarak düşünüle-bilir.

Ancak bu sıkıntıların çok çocuklu ailelerdede görülebildiği, bu durumun çocuk sayısın-dan ziyade anne-baba tutumlarından kaynak-landığı söylenebilir. Bu noktada anne-babalartek çocuk olmayı bir sorun olarak görmek ye-rine, uygun ebeveyn tutumları sergileyerekçocuklarını yetiştirme konusunda birbirlerinedestek olmalıdırlar.

Paylaşmak, başkalarının da istek ve ihti-yaçları olduğunu anlamak, kurala uymak,beklemek, sabretmek gibi beceriler çocukla-rın üç yaşından itibaren kazanabilecekleri be-cerilerdir. Uygun anne-baba tutumlarıyla tekçocuklar da bu becerileri aile ortamı içerisin-de kazanabilirler. Uygun tutum ve eğitimle

tek çocuk olmanın dezavantajları değiştirile-bilir.

Tek çocuklu ebeveynler için öneriler:* Anne-babalar tek çocuğun sorunlu ola-

cağı endişesini yaşadıkları sürece farkında ol-madan bu kaygılarını çocuklarına da yansıtır-lar. Bu nedenle, tek çocuk olmayı bir sorunolarak görmektense, çocuğun bunun avantaj-larını yaşamasını sağlamak yerinde olur.

* Çocuk yetiştirme konusunda anne-babafikir birliği içerisinde olmalı, uygun ebeveyntutumları ve disiplin yöntemleri uygulanmalı-dır. Çocuk bu şekilde beklemeyi, kurala uy-mayı öğrenir. Bu da onun mutlu ve huzurlubir birey olmasını sağlar.

* Özellikle üç yaşından sonra diğer ço-cuklarla bir arada bulunmasını sağlayın. Ço-cuklar diğer çocuklarla bir arada bulunarakpaylaşmayı, birlikte oyun oynamayı, sorunçözmeyi öğrenirler.

* Yaşına uygun olarak kendisine ait işleriyapması konusunda fırsat tanıyın.

* Yaşından büyük olgunluğa sahip olması-nı beklemeyin.

* Çocuğun da söz hakkı olmasını sağlayın.Ancak bunu yaparken tüm kararları çocuğunalmasına, sizi yönetmesine izin vermeyin.

Anne-babaların tek çocuk olmayı bir so-run olarak görmemeleri, tek çocuk olmanındezavantajlarının avantaja dönüştürülebil-mesi ile mümkün olabilir. Tek çocuğa sahipolmanın en büyük avantajı maddi olanaklarıntamamının tek bir çocuk için kullanılıyor ol-masıdır. Beslenme, bakım ve eğitim olanak-ları açısından bakıldığında tek çocuğa ayrıla-cak maddi olanakların birden çok çocuğa ay-rılacak olanaklardan daha fazla olacağı kuş-kusuzdur.

TEK ÇOCUK

Duygu Çataltafl ÇALIfiIR

Page 23: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 23Mart -- NNisan 22009

Yukarı Fırat havzasında,Keban baraj gölünün yanında,Hep güzellikler var şanında,Zamanın en medeni ilçesi Ağın,Elazığ’ın incisisin, güzel Ağın…

Tarihin başlar kalkolitik çağında,Solunda Malatya, Keban gölü sağında,Yiğitlikler, cesurluklar Ağın’da,Tarih kokar tarihi toprağın,Elazığ’ın incisisin, sen Ağın…

Elazığ’a ulaşırsın gölden feribotla,Varabilirsin Ağın’a her türlü yolla,Turizmde Ağın’ı görmek için zorla,Çevreler seni kekik kokan dağın,Elazığ’ın incisisin, cennet Ağın…

Asur, Urartu, Med’lerKurmuş toprağında devletler,Yaşamış Romalılar, Hurriler,Bu toprağın insanları senin ortağın,Elazığ’ın incisisin, yeşil Ağın…

Şekere iyi gelir salkım sumak,Küşne yöresinde yumak yumak,Sofranda bulunur kömbeyle, kuymak,Ağın’da yeniden düzelir sağlığın,Elazığ’ın incisisin, güzel Ağın…

Yüzyılı aşkın Artukoğulları’nda kaldı,Çaldıran’dan sonra Osmanlı’ya katıldı,Namıyla, ünüyle anıldı kök saldı,Gurbete çıkılsa da çekilir kahrın,Elazığ’ın incisisin, sen Ağın…

Hastek kalesi Romalılardan kalma,Ben batılıyım gönlümü çalma,Misafirlik, dostluk sende, istersen kalma,Belki daha güzel olacak bugünden yarın,Elazığ’ın incisisin, cennet Ağın…

Tarihini anlatır atalar, büyükler,Oyma mağaralar, kaya mezarları, höyükler,Malazgirt’ten sonra akın etti Türkmenler, Doğunun gülüsün ödenmez hakkın,Elazığ’ın incisisin, yeşil Ağın…

Genç kızlar halı dokur tezgâhta,Yaşlılar namaz kılar namazgâhta,Askeri nöbet tutar karargâhta,Güzel insanlarla kopmasın bağın,Elazığ’in incisisin, güzel Ağın…

Seni anlatmak en büyük tutku, Gelip toprağına sermeli postu,Atatürk sevdalısı, Cumhuriyet dostu,Yaşatacak seni genç nesil kuşağın,Elazığ’ın incisisin, sen güzel Ağın…

GÜZEL AĞINSelami KESKİN

Page 24: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın24 Mart -- NNisan 22009

Göçler, belimizi büken, elimizi bağlayan göç-ler yok mu! Bağlarımız, bahçelerimiz, tarlalarımız‘ıssız’ kaldı. Öyle köylerimiz var ki, kışın o yamanaylarında 3–5 ihtiyarın soluklarıyla nefesleniyor-lar dersek yeridir.

Şehirlerimizi, insaf ve merhamet dinlemeyen,damarları buz tutmuş yaman ‘kalabalıklar’ diyetasvir etmeye başladık! Tarihi estetikten uzakyükselen binalar, bir kör halkaya takılarak gidenaraba seli! Ve yoksulluğun şırıngası diyebileceği-miz, işsizlik!

Türkiye, aslında yeraltı ve yerüstü kaynakla-rıyla zengin bir ülke! Bir sözü kulaklarıma küpeyapmışımdır; “Bir karış toprak boş bırakılmamalı,bir damla su boşa akmamalı.”

Dağlarımıza bakıyoruz, ‘çırılçıplak!’ Koskocaovalarımıza bakıyoruz, ‘heyhat’ diyoruz! Ya boşaakan sularımız, ‘gözyaşı’ döküyor!

Öncelikle de, çalışmayı, üretmeyi ‘teşvik’edelim. Çok kapsamlı projeler hazırlayalım. Bizimyaşayan kültürümüz var. Öncelikle de ona canlabaşla sahip çıkalım. Bağcılık, Anadolu insanınıncan damarıdır. Dut ve dut ürünleri bizlerin ayrıl-maz parçası. Ceviz ve badem bu kültürün sofra-sında sürekli yerini almıştır.

Üzüm, başlı başına şifa kaynağıdır. Prof. Dr.Zeki Kara, “Bir kilogram üzüm, içerdiği besin de-ğerleri açısından 1,150 litre süt, 390 gram et yada 1,2 kilogram patatese eşdeğerdir. Kanser olu-şumunu önleyen, kalp krizi riskini azaltan üzüm,cildin güçlenmesini sağlıyor” derken, bu coğraf-ya için büyük bir lütuf olan bir besin değerininönemine vurgu yapıyor.

Elazığ ve yöresi, Ege Bölgesi’nden sonra“üzümün ambarı” olarak tanımlanır. Nasıl ki; Ma-latya kayısı, Diyarbakır karpuz ile özdeşleşmişse,Elazığ da, ‘üzüm ve üzüm’ ürünleri’ ile gidereközdeşleşir hale gelecektir. ‘Öküzgözü’ olarak bi-linen üzümün patenti Elazığ’dır.

Çekirdeğinden artık, ‘yağ’ ve ‘sabun’ üretil-meye başlanan üzüm ve bağcılık, son yıllarda gi-

derek gelişmeye başlamıştır Elazığ’da, halihazır-da sekiz bin civarında üzüm üreticisi bulunuyor.40 bin Elazığlının ekmek teknesi! 2007 yılı üreti-mi, 130 bin ton… Önümüzdeki üç yıl içerisindebelirlenen hedef, 250 bin ton! Bunun yorumu ne-dir; Elazığlı üretici iyi organize olursa, kendi be-sin değerine sahip çıkarsa, 8–10 civarında fabrikakurulabilir.

Mermerde olsun, su ürünlerinde olsun, üzüm-de olsun ‘hedef politikalar’ ortaya konulmalıdır.Bu politikalarda Valilik, Üniversite, Belediye, Ti-caret Odası ve Borsası, ilgili kurumlar, gönüllükuruluşlar ‘çalışma stratejileri’ belirlemelidir.

İlimizde, ‘verimsiz bahçeler’ yenilenmeli,Özel İdarenin de teşvikleri ve öncülüğünde, ‘ör-nek uygulanabilir projeler’ hazırlanmalı! Bu pro-jeler hayata geçirilirken de, “sözleşmeli çiftçiliksistemi yaygınlaştırılmalı, çiftçi ürettiği ürün içinpazarlama sıkıntısı çekmemeli ve anlaşma gereğielde edilen ürünler imalathanelere satılmalıdır.”

Üzüm pazarlama ve üretim birliği bu bağlam-da, üreticiye her anında ulaşabilecek ve hizmetüretebilecek bir aktiviteye kavuşturulmalıdır.

Ürünler konusunda Ar-Ge çalışması yapılarakçeşitlilik artırılmalı ve böylelikle ilimizde yetişti-rilen ürünlerin değerlendirilmesi yoluna gidilme-lidir. Hem üretici, hem imalatçı ve hem de tüketi-cinin kazanacağı bir sistem oluşmalıdır.

Öncelikle, ‘eğitim…’ Üreticinin her bakım-dan bilinçlenmesi… İl ve İlçe Tarım Ünitelerininüretimin her safhasında seferber olması… Üzümve üzüm ürünleri neleri geliştirecektir; Bağcılığıve modern anlamda tesisleri… Yeni iş ve istih-dam alanlarını… Bizim kültürümüzde ceviz, ba-dem, dut ağacı sürekli birlikte anılmıştır.

Pres makinesi, kaynatma kazanı, karıştırıcılıkazan, mikser, pestil ızgarası, pestil tezgâhı, ızga-ra ayakları, cevizli pestil çubuğu, cevizli pestiltezgâhı, cevizli pestil daldırma kazanı, sanayi tipiocak, su tankı, yıkama makinesi, pestil serim tez-gâhı, ambalaj tezgâhı’ndan oluşan, pestil imalat-

ELAZI⁄ ÜZÜM AMBARI

Bedrettin KELEfiT‹MUR

Page 25: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 25Mart -- NNisan 22009

hanesi için gerekli donanımlarla kurulacak bir te-sisin maliyeti seksen ila yüz bin lira civarındadır.

Bir imalathanede; Üretim ünitesinin yanında,Hammadde ve mamul madde depoları, Vakumluambalajlama ünitesi, Kurutma ünitesi, Etiketlemegibi ünitelerin bütün donanımlarıyla yer almasıgerektiğini belirtmek isteriz.

Burada standart diyeceğiz! Sektör diyeceğiz!Teknolojik imkân ve birikimlerin birlikte kullanıl-ması diyeceğiz! Ve tekrar, ‘eğitim ve formasyon’diyeceğiz. Yukarıda bahsini ettiğimiz, ‘tarıma da-yalı sanayi kolu’ sürekli kendisini yeni teknoloji-lerle yenileyecektir. Bahçeden, üretimin ilk safha-larından itibaren tüketiciye ulaşıncaya kadar ge-çen bütün safhalarda insan faktörü, yani ‘istih-dam’ tamamlayıcı bir öğe olacaktır. Burada ilk ak-lımıza gelen, ‘aile ekonomisi’ olacağı kadar, İŞ-GEM’in bünyesinde yer alacak tesisleşmelerdir.

Yazımızın başında, ‘üzüm’ dedik. Ve üzüm pes-tilinden söz ettik. Tabiatıyla ürüne göre pestil’in adıda değişecektir. Pestil’in genellikle, üzüm vedut’un dışında erik ve kayısıdan da yapıldığını bili-yoruz. Ve yine yörenin özelliklerine göre; fındık,badem veya cevizin katıldığını görüyoruz.

Özetle belirtmek gerekirse ilimizde meyveüretiminin yüzde 58,36’sını üzüm üretimi oluştu-ruyor. Küçük aile işletmelerinde; orcik, pestil,pekmez, kesme gibi ürünler üretilerek pazarlanı-yor. Öküzgözü, Boğazkere, Köhni, Ağın Beyazı,Elazığ Kırmızısı, Tahannebi, Şilfoni, Besni, Karae-rik, Kadın Parmağı, Kabarcık vs. Elazığ’da bilinenbelli başlı üzüm türleridir.

Yöremizde bilinen üzüm ürünleri şöyle tasnifedilebilir; pekmez, gün balı, üzüm reçeli, ekşi bu-lama, üzüm ezmesi, üzüm köftesi, cevizli üzümsucuğu, pestil, pekmez macunu, taze üzüm peltesi,beyaz üzüm yaprak konservesi, turşusu, sirkesi,vs. Bu vesileyle, Feyzullah Arslan’ın bir makale-sinde yer alan hikâye ile yazımı bitirmek istiyo-rum, “Bektaşi’ye sormuşlar. Üzüm diye cevap ver-miş. Neden diye sorulunca da yanıtlamış. Üzümüyeriz, artanından pekmez yaparız, artarsa üzümsuyu yapar içeriz, yine artarsa sirke yaparız, on-dan da artarsa şarap yaparız, yıllandıkça da kıy-metlenir, değeri artar.” demiş.

HATIRALARIMIZ KALDIAĞIN’DA

Celal YALÇIN

Kes çekiyorduk, Osman tepesindeGeven toplanıyordu tepelerde

Üzüm dörülürdü Ağın bağlarındaHatıralarımız kaldı Ağın’da…

Damlarda kürüdüğümüz karlarlaToprağı sıkıştırdığımız loğlarla

Yağmur yağıyordu toprak damlaraHatıralarımız kaldı Ağın’da…

Ayağımızda çarık o yollardaOkula giderken arkadaşlarla

Yokluk had safhada kırk altılardaHatıralarımız kaldı Ağın’da…

Damlarda kurulan o sofralardaAy ve yıldızların ışığında

Camilerden okunan ezanlarlaHatıralarımız kaldı Ağın’da…

Dutların altındaki çarşaflaraDut sallardık hep komşularımızla

Kazanlar kurulurdu dam arkalarındaHatıralarımız kaldı Ağın’da…

Şıralar damlara serildiğindeGüneşin altında olgunlaşınca

O pekmez tadı damaklarımızdaHatıralarımız kaldı Ağın’da…

Page 26: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın26 Mart -- NNisan 22009

İnce belli, uzunca boylu, kara kaşlı,uzun kirpikli Nesibe, başdan ayağa kadarölçülü, biçimli bir yosma.

Bütün kadınlar onun güzelliğini kıska-nır, hatta hamama geldiği zaman herkesonu birbirine göstererek vücut güzelliğiniseyredermiş.

“Hiçbir kusuru yok mu kâfirin?” diyesorarsan yok derim sana! Allah övmüş öv-müş de yaratmış, diye tarif edilen Nesi-be’yi seven bir değil bir çokmuş.

Onu sevenler içinde, bilhassa askerlikçağında olan Kara Ali Zade Mustafa adın-da bir gençle, Hamdi Çavuş adında bir ka-badayı var. Bunlar Nesibe’yi birbirindendeğil, kendi gözlerinden bile kıskanmak-tadırlar.

Mustafa, Nesibe’yi gerçekten seviyor,hatta evlenmek istediğini söyler. Nesi-be’nin de umudu ondadır.

Çatal kayanın ucundaki bir evde oturanNesibe’nin bir akşam üstü penceresine taşatılır. Sonra da yavaşça kapısı çalınır.

Bakarlar ki kapının önünde Mustafadeğil, Hamdi Çavuş. Fakat ayakta dura-mayacak kadar sarhoştur.

Nesibe de hamamdan yeni çıkmış, yor-gun argın kürsüye gömülerek uyuklamak-ta olduğu için, anası Eşo pencereyi açarakdışarıya bakar.

Hamdi Çavuşu görünce:- Nesibe evde yok, nereye gittiğini de

bilmiyorum, der.

Hamdi Çavuş inanmaz. Eşo’ya aşağı-dan çıkışır:

- Aç kapuyu, Nesibe evdedir, yoksabaşkasını mı içeri aldınız? diye sorar.

Eşo:- Evde kimse yok, istersen çık da yuka-

rı bak, derse de Hamdi Çavuşu kandıramaz. Kapıyı açarlar. Hamdi Çavuş yukarı çı-

kar, etrafa göz gezdirir, gerçekten kimse-nin olmadığını, ancak Nesibe’nin kürsüsü-ne gömülmüş yatmakta olduğunu görür.

Hamdi Çavuş:- Niye yalan söylüyorsunuz, Nesibe

evde işte… Yoksa başkası gelecek deonun için mi bana kapu açmak istemedi-niz? diyerek Nesibe’yi azarlar.

Yorgun Nesibe:- İnsanın her günü bir olmaz, bugün gi-

dip yarın gelseydin ne olurdu? diye karşı-lık verir.

Aralarında gitgide kabaran münakaşadilleşmeye dökülür. Hamdi Çavuş’un sar-hoş kafası, bu karşı koyuşu, kendisindenyüz çevirişe ve Mustafa’ya bağlanışa yo-rar. Gönlünü okşayacak bir söz işitmediğiiçin, ‘yiğidi bıçak kesmez bir acı söz öldü-rür’ diye, kürsüsünde yorgun argın uyuk-layan güzel Nesibe’yi yaralar.

Fakat Nesibe aldığı yara ile uyanmaz,uykulara dalar.

Vak’ayı duyanlar ve Nesibe’yi bilenler,onun mersiyesini hazin bir güfte dizerekbestelerler.

NESİBE TÜRKÜSÜAv. Fikret MEMİŞOĞLU

Türkülerimiz

Harput Halk Bilgileri, Elazığ Kültür Derneği Yayınları, Elazığ - 1995, Sh: 142-145

Page 27: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 27Mart -- NNisan 22009

Deyiş

Bir taş attım pencereye tak dediEşo’m çıktı Neso’m evde yok dediİnanmazsa çık yukarı bak dedi

Konma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başıma

Bir yazmam var düre düre eklerimÖlenetek yâr yolunu beklerimHiçe gitti çektiğim emeklerim

Ötme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımda

Bir sazım var altı telden bağlamaBen gidersem kömür gözlüm ağlamaTez gelmezsem ellere bel bağlama

Konma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başım

Duman almış mezarımın üstünüKömür gözlüm ecep benden küstü müAhbaplarım bizden ümit kesti mi

Ötme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımda

Mezarımı derin kazın dar olsunÜzerinde lale bitsin nar olsunBenim yârim şu cihanda bir olsun

Konma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başıma

Mezarın üstünde laleler biterLalenin üstünde bülbüller öterÖtme bülbül, ötme dertlerim artar

Ötme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımda

Mezarımı yol üstüne kazsınlarTarihimi baş ucuna yazsınlarArdım sıra ko muradsız desinler

Konma bülbül, konma mezar taşımaBu genç yaşda neler geldi başıma

Ben giderken üç ay vardı bayramaBayram olur kızlar çıkar seyranaHamdi Çavuş evin olsun virane

Ötme bülbül, ötme mezar taşımdaHem askerlik hem sevda var başımda

Not: Yukarıdaki deyişlerin bir kısmınıneski bir vak’a üzerine çıkarılan diğer birtürküye ait olduğu da söylenir. Anlatıldığı-na göre çok güzel ve güzel olduğu kadarda iffetli olan bir kız aleyhine dedikodu çı-karılır. Bu dedikodu, kendisini çok sevennişanlısının kulağına gider.

O da nisbet olsun diye başka bir kızlaevlenir. Aleyhinde dedikodu çıkarılan kız-cağız, iffetinin ve sevgisinin ızdırabına da-yanamaz, saçlarıyla kendisini boğarak in-tihar eder. Ölümünden sonra bıraktığımektupta; kendisinin masum olduğu, çı-karılan dedikodunun yalan bulunduğu vebuna dayanamayarak intihar ettiği okunur.

Page 28: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın28 Mart -- NNisan 22009

YAZARLARIMIZI TANIYALIMA. Fikri YÜCEL1905 yılında Ağın’da doğdu. İlkokulu Ağın’da, or-

taokul ve liseyi de amcasının oğlu Ömer Lütfü Yü-cel’in görev yaptığı Şebinkarahisar’da bitirdi.

Öğretmen olarak Alucra, Besni ve Arapgir’de gö-rev yaptıktan sonra, 1969’da emekliye ayrıldı.

Yücel, yörenin eğitim ve kültür etkinlikleriyle ya-kından ilgilenerek; çevrenin kalkınması, göçün durma-sı, iş olanakları yaratılması, Keban Baraj Gölü’nün ge-tirdiklerinden turizm ve balıkçılık konularında uğraşverdi. 1967’de Arapkir Tarihi adlı kitabını yazdı.

Ağın-Müderris Hüseyin Efendi Mahallesi’ndenÇarıkkollugil’in Ayşe-İbrahim Yücel’in oğlu olan A.Fikri Yücel, 1987’de Ankara’da yaşamını yitirmişolup, 5 çocuk babasıdır.

Orhan ERCAN1947 yılında Ağın’da doğdu. Ağın İlkokulu ve İb-

rahim Uçkunkaya Ortaokulu’nu bitirdikten sonra,1968’de Elazığ Sanat Enstitüsü’nden mezun oldu.

Askerlik görevini takiben, TEK Trabzon ve Art-vin-Çakmakkaya trafo merkezlerinde görev yaptı. Ai-levi nedenlerden dolayı buradan istifa ederek, 1974’deDSİ Keban Ölçüm ve Gözlem Dairesi’ne bağlı AğınDeprem İstasyonu’nda görev aldı ve burada 25 yıl ça-lıştı. 1999 Mahalli Seçimlerinde Ağın Belediye Baş-kanlığına seçildi ve bir dönem görev yaptı.

Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Müjgan-BerberGencağa Ercan’ın oğlu olan Orhan Ercan, balık ve ka-ra avcılığında Ağın’ın ustaları arasında yer almaktaolup, evlidir.

A. Gülcan DİLEK1950 yılında Ağın-Hozakpur Köyü’nde doğdu. İlk

ve ortaokulu Malatya’da bitirdikten sonra, 1968’deMalatya Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu.

Malatya’da öğretmen olarak çalıştı ve 1994’deemekliye ayrıldı. Emeklilik döneminde uzun süre özeldershanelerde görev yaptı.

Ağın-Beyelması Köyü’nden Fatma-Sadık Kork-maz’ın kızı olan ve 1970’de Hozakpurlu Necmettin Di-lek’le evlenen A. Gülcan Dilek, 2 çocuk annesidir.

Selami KESKİN1954 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. İlk ve orta-

okulu Afyon’da, liseyi Ankara’da bitirdikten sonra,Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakülte-si’nden mezun oldu.

Tarım Bakanlığının Merkez ve Kars, Bilecik, Mer-sin, Sivas ve Ağrı teşkilatlarında memur, şef, müdür

yardımcısı, uzman, müdür unvanlarında görev yaptık-tan sonra. 28 yıllık hizmetin ardından emekliye ayrıldı.

Halen, Ankara’da özel sektörde idari müdür olarakgörev yapan ve şiir yazmakta olan Selami Keskin, ev-li ve 2 çocuk babasıdır.

Bedrettin KELEŞTİMUR 1956 yılında Ağın’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini

Elazığ’da bitirdi. 1977’de Atatürk Üniversitesi KazımKarabekir Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu ve lisan-sını tamamladı.

Kültür Bakanlığı Ders Kitapları Müdürlüğü’ndekigörevinin yanı sıra, 1974’den beri Turan, Nurhak, Gü-nışığı, Hergün, Milliyet, Ortadoğu, Zaman, Türkiye,Tercüman, Ağın Haber vb. gazeteler ile Türk Edebiya-tı, Yenises, Erciyes, Kardelen, Kümbet, Güney-Su,Türk Dünyası, Ağın Düşün ve Sanat Dergisi vb. dergi-lerde makale, şiir ve hikâyeleri yayımlandı.

Aralıksız 5 yıl Fırat Gazeteciler Cemiyeti Başkan-lığı yapan, Elazığ’la bağlantılı olarak yapılan tüm ulusalve uluslararası sosyal-kültürel faaliyetlerde etkin birşekilde rol alan Keleştimur, halen Günışığı gazetesiningenel yayın yönetmenliğini yürütmektedir.

Ağın-Konak Mezrası’ndan M. Selahattin Keleşti-mur’un oğlu olan Bedrettin Keleştimur’un; Elazığ Dü-şünce Harmanı, Hasat Zamanı, Berekete Doğru, Bay-rak Şiirleri Güldestesi, Huzura Çıkan Yol adlı eserleribulunmakta olup, evli ve 3 çocuk babasıdır.

İsmail Ekrem KATI1964 yılında Elazığ’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimi-

ni Malatya, Bingöl ve Elazığ’da tamamladı. 1989’da “Harput Posta” isimli gazetenin sahipliği-

ni ve yazı işleri müdürlüğünü yaptı.1993’de Elazığ’ınilk yayınevi olan Tesfa Yayıncılığı 4 arkadaşı ile birlik-te kurdu. “Bir Tarih Elazığspor” adlı araştırma kitabınıFaysal Kacar ile birlikte hazırladı. Elazığ Fıkraları (I-II), Anılarda Elazığ, Harput Esnafı, Aziz Şehir Elazığadlı kitaplarını yayımladı.

2000’de Elazığ Tiyatro Derneği’ni 7 arkadaşı ilebirlikte kurarak 5 yıl kurucu başkanlığını yürüttü. Dahasonra, Çayda Çıra Kültür ve Sanat Ürünleri adlı sadeceElazığ yöresine ait ürünlerin satıldığı mağazayı açtı veÇayda Çıra Yayıncılığı kurdu. 2007’de Elazığ’ın ilk mi-zah dergisi olan “Dındik”i Fethi Özdenk ile birlikte çı-kardı.

Elazığ’da yürütülen sosyal ve kültürel alandakitüm etkinliklerde görev alan İ. Ekrem Katı, evli ve 2çocuk babasıdır.

Page 29: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

ağın 29Mart -- NNisan 22009

Ayıptır AyıpMamoş Dayı İstanbul’da iken bir gün acık-

mış. Bir lokantaya girmiş, yiyeceklerin parakarşılığı olduğunu bilmeden yemiş yiyebildiğikadar. Kalktığında şef garson:

- Beyefendi, ücretinizi öder misiniz? deyin-ce, Mamoş Dayı gayet ciddi bir şekilde:

- Yov ayıptır ayıp. Nö var zanki, siz de gelinbizde yeyin, demiş.

Azrail’in CahiliYoksul gakgoşun bir besili ineği, bir de

uyuz eşeği vardı, fakat eli son derece darday-dı. Üç boğaz geçindirmeye yetmiyordu geliri.Bir gece açtı ellerini yalvardı Allah’a, “Beniaha şu eşşekten gurtar” diye.

Ertesi sabah ahırın kapısını açtı ki, ne görsün.İnek ölmüş, uyuz eşek kalmış! O öfkeyle soka-ğa fırlayan gakgoş toplamış milleti başına, gös-termiş yerde yatanı:

- Bu nedir?- İneeek!...- Ya şu gaşınıp duran uzun gulahlı yaratuh?- Eşek!..- Bre ahali! Ey ilmine, irfanına gurban oldu-

ğum Azrail Aleyhisselam. Şu gakgoşlar gader-de mi olamadın? Sana bir ricada bulunduh, eş-şeknen ineği birbirinden ayıramadın!..

Ceza da AynısıElazığ’ın meşhur kabadayılarından Tur-

gay’ın yıldızı bekçilerle hiçbir zaman uyuşmazve bekçilerle kavga eder. Kabadayı Turgay herkavga sonrasında mahkemelik olur ve 20 günceza alır. Cezasını tamamladıktan sonra tekrarserbest kalır. Kabadayı Turgay yine aynı suçtanmahkemeye düşmüştür. Turgay’ı yine karşısın-da gören hâkim sorar:

- Turgay ne iş? Turgay da cevap verir:- Yine aynısı hâkim bey. Hâkim:- Ceza da aynısı Turgay.Gaç Dilden GonuşahSürsürülünün biri, İzmir Kordonboyu’ndaki

kafeteryalardan birinde gözüne kestirdiği sarı-şın ve güzel bir kıza, kendinden gayet emin birşekilde yaklaşır ve kur yapmaya başlar. Kıza:

- Seni seviyorum, der.Kız hiç ilgilenmeyince, genç delikanlı kendi

kendine, “Hımm, bu kız yabancı turist olmalı”diye düşünür ve sonra:

- I love you!, der.Kızdan yine cevap alamayınca, bu kez öfke-

sini belli etmeden:- I love you diyik da baba, deyince, kız bi-

raz tebessüm eder, fakat yine cevap vermez. Bukez bizimki hırslı bir şekilde:

- Sevik da imansız. Daha gaç dilden konu-şah!, der.

Güneşin Yerini DeğiştirselerBaskil’den Elazığ’a otobüs işleten şoför

Musa Dayı, sabahları Elazığ’a gelirken, akşamda Baskil’e dönerken güneşin gözlerine vurma-sından hep şikâyet edermiş.

Baskil kaymakamı mesai sonrası çarşı pazargezerken, Elazığ’dan yeni gelen Musa Dayıya:

- Musa Efendi, Elazığ’da ne var ne yok? di-ye sormuş. Musa Dayı da:

- Valla beğim şeherde heç bi şey yok. Amabenim bi maruzatım var, deyince, kaymakamda:

- Nedir maruzatın? diye sorar. Musa Dayı dafırsat bu fırsat diyerek:

- Valla kaymakam beğ, bir emir versez debu güneşin yerini değiştirseler çoh eyi olacah.Sabah ahşam gözüme vuri, demiş.

HacettirPalulu bir hemşerimiz Almanya’ya çalışma-

ya gider ve kısa zamanda büyük paralar kazana-rak Palu’ya geri döner. Hemşerimiz artık zen-gindir. Her istediği şeyi rahatlıkla almaktadır.Köyünde lüks bir ev yaptırır, son model bir ara-ba alır, traktör alır. Bunlar da yetmezmiş gibievinin önüne bir de tır çeker. Köylüleri meraklasorarlar:

- Yav, evi oturmak için yaptırdın, arabayı bi-nip gezesin diye aldın, traktörü tarla işlerini ya-pasın diye aldın. Peki şu tırı ne demeye aldın?Üstelik kapının önünden hiçbir yere de gitmi.

Palulu hemşerimiz hemen cevabını verir.- Hacettir, bir gün lazım olur.

FIKRALAR

‹. Ekrem KATI

Page 30: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

* Ağın Kaymakamlığı tarafından başlatılmış bulu-nan “Ağın’da Senin de Dikili Bir Ağacın Olsun”kampanyası çerçevesinde bir açıklama yapan AğınKaymakamı Soner Zeybek, “Kampanya çerçevesindeAralık 2008 ayından bugüne kadar; 12 bin tüplü çam,12 bin akasya, 8 bin meşe, 8 bin badem tohumu ve 200adet badem fidanının dikimini gerçekleştirdik. 9 Nisan2009 tarihinden itibaren de dikilen fidanların sulanmave bakım işlerine devam edilecek ve yeni dikimler2009 sonbaharında başlayacak” dedi.

* Ağın Aile Hekimliği ile özel bir laboratuvar ara-sında düzenlenen sözleşme çerçevesinde, bundan böy-le bazı tahlillerin (üre, karaciğer, böbrek fonksiyontestleri, kan elektrolitleri, hormon profili, romatizmaltestler, hepatit profili, kan sayımı, gebelik ve idrar test-leri) Ağın Sağlık Ocağı’nda yapılmasına başlandı.

Test sonuçlarının bir gün sonra Ağın’a ulaştırılacakolması, vatandaşlarımızın gerek sağlık gerekse ekono-mik yönden rahatlamasına ortam hazırlayacak.

Bu olanağı sağlayanlara teşekkürlerimizi sunuyoruz.* 29 Mart 2009 tarihinde yapılan Mahalli İdareler

seçimi; malul kişilerle ilgili olarak kullanılan oylar veaynı kişinin birden fazla kişi adına oy kullanması ne-denlerinden dolayı Elazığ İl Seçim Müdürlüğü ile Yük-sek Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından iptal edildi veBelediye başkanlığı seçiminin 7 Haziran 2009 tarihin-de yeniden yapılması kararlaştırıldı.

Seçimlere kadar Belediye başkanlığı görevini, Be-lediye Meclisi üyesi Nevzat Tunç vekaleten yürütecek.

Yeniden yapılacak seçimlerde tüm partilere veadaylara başarılar diliyoruz.

* 23 Mart 2009 tarihinde yapılan seçimler sonu-cunda Ağın, Ağın mahalle ve köylerinde muhtarlığa se-çilen hemşerilerimiz aşağıda gösterilmiştir.

Ağın Merkez : Ferhat KoçerAkpınar Mah. : Mehmet TürkmenBaşpınar Mah. : Saim YılmazŞenpınar Mah. : Ahmet Emin ErbenAltunayva Köyü : Necmi YılmazAşağıyabanlı Köyü : Aydın ÖksüzoğluBademli Köyü : Rıza GündüzBahadırlar Köyü : Mustafa UzunBalkayası Köyü : Hayrullah ErcanBeyelması Köyü : Harun AkbayDemirçarık Köyü : Hacı Bayram MetinDibekli Köyü : İsmail GüneyKaşpınar Köyü : Şükran Doydu ÇimenModanlı Köyü : Ömer AkınÖğrendik Köyü : Mehmet Bircan KaradayıPul Köyü : Mehmet Yılmaz

Samançay Köyü : Selahattin ÖzerSaraycık Köyü : Mehmet ErtaşYedibağ Köyü : Nazım KöksalYeni seçilen muhtarlarımızı kutlar, görevlerinde

başarılar dileriz.* Elazığ ilçeleri arasında sadece Ağın’da kurulan

Üzüm Üreticileri Birliği’nin 2. Genel Kurulu, 23 Mart2009 tarihinde yapıldı. Ağın Belediyesi’nden kiralanan323 dönümlük Hop Düzü mevkiindeki arazide, yüksektelli terbiye sistemi ile üzüm bağı yapılması ve salamurayaprak yetiştirilmesi konuları ele alındı. Bu bağlamda,Halk Eğitim Müdürlüğü destekli bağ budama teknikleri-ne yönelik kurs açılarak, kursiyerlere eğitim verildi.

Ağın’ın ekonomik çehresini değiştirecek bu projeningerçekleşmesini omuzlayan hemşerilerimizi kutluyoruz.

* Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından,12 Nisan 2009 tarihinde Ankara’da yapılacağı duyuru-lan “Ağın Gecesi” ileri bir tarihe ertelenmiştir.

* Değerli hemşerimiz Şerif Aydemir’in “Yazık Ol-muş Yârsız Ömrü Geçene” adlı kitabı, Ağın Haber Ya-yınları arasında çıktı. Aydemir’in akıcı bir üslupla kale-me aldığı ve Ağın’dan çeşitli kesitler sunduğu kitabını,tüm okurlarımıza salık veririz.

* Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden Marangoz Mu-harrem Demirkol’un eşi, Vedat ve Bülent Demirkol’unsevgili anneleri Mezbure Demirkol, 6 Kasım 2008 tari-hinde yaşamını yitirmiş ve aynı gün Vahşen’de toprağaverilmiştir.

* Ağın-Müderris Hüseyin Efendi Mahallesi’ndenÇıkınozgil’in Ayşe-Ali Yurtçu’nun oğulları, Nihal Yurt-çu’nun eşi, Şener ve Faruk Yurtçu’nun babaları Öğret-men Ziya Yurtçu, 4 Mart 2009 tarihinde yaşamını yitir-miş ve aynı gün Ağın’da toprağa verilmiştir.

* Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden rahmetli Münife-Ali Erdem’in kızları, Öğretmen Fuat Erben’in eşi, Ha-tice Kahramanoğlu, Şakir, Zafer ve Hasan Erben’insevgili anneleri Fatma Erben, 18 Mart 2009 tarihindeAkçay’da yaşamını yitirmiş ve ertesi günü Vahşen’detoprağa verilmiştir.

* Ağın-Akpınar Mahallesi’nden Hafize-MustafaGüzel’in oğulları, Pakize-Kadıyoran Saatçı MehmetKapısız’ın damatları, Andaç ve Uygar Güzel’in sevgilibabaları, Memnune Güzel’in değerli eşi, Nevin ve Ay-şe Güzel’in kayınpederleri, Sıla, Doruk ve Duru Gü-zel’in dedeleri, emekli Teftiş Kurulu Başmüfettişi veDerneğimiz üyelerindenVehbi Güzel, 26 Nisan 2009tarihinde yaşamını yitirmiş ve ertesi günü Ankara Kar-şıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.

Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına ve se-venlerine başsağlığı dileriz.

HABERLER

ağın30 Mart -- NNisan 22009

Page 31: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

DOĞUMLAR

MAHALLE/KÖYÜ ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ DOĞ. TARİHİAkpınar Mahallesi Karan GÖKALP Namık Serhan Şişli 05.01.2009Akpınar Mahallesi Hafise Hazal KORKMAZ Mehmet Hilmi Malatya 11.02.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Kaan ÇAKAR Mehmet Bakırköy 07.03.2009Aşağıyabanlı Köyü Zeynep Sıla UZUNOĞLU Ahmet Malatya 09.03.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Ali Kaan SERTTAŞ Evren Yatağan 10.03.2009Saraycık Köyü Göksu Elif ÇEVİK Güven Bahçelievler 11.03.2009Müd Hüs. Ef. Mah. Görkem Şule ÖZDEMİR Uğur Ağın 12.03.2009Saraycık Köyü Yusuf İKİNCİ Halit Keban 19.03.2009Samançay Köyü Ahmet ÖZTÜRK Serkan Ağın 21.03.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. M.Selin TÖZÜN Mustafa Soner Konak 22.03.2009Uzungil Mahallesi Şadiye Berü ŞEN Celal Alper Çankaya 23.03.2009Beyelması köyü Eda Kaya KARATAŞ Mustafa Özgür Çankaya 23.03.2009Samançay Köyü Kaya Werner HUBER Bertram Werner Kadıköy 24.03.2009Altunayva Köyü Sılanaz ÇETİNKAYA Mehmet Şahinbey 27.03.2009Samançay Köyü Sude KÖPRÜLÜ F.Korutürk Karabağlar 29.03.2009Uzungil Mah. Efe Kemal BİLGİN Hakan Konak 06.04.2009Hacıyusuf Mah. Y.Ata MÜCAHİTOĞLU Murat Hatay 09.04.2009Dibekli Köyü Cem YÜCE Akın Esenler 10.04.2009Beyelması Köyü Necati Ediz AKSOY Mustafa Maltepe 14.04.2009Hacıyusuf Mah. Edanur BAYTAŞ Ekrem Hakkı Elazığ 19.04.2009Saraycık köyü Emir Tuğra İKİNCİ Serkan Zeytinburnu 23.04.2009Kuzgeçe Mah. Zeynep SAKALLI Mustafa Yenimahalle 28.04.2009

Dünyaya yeni gelen yavrularımıza yaşam boyu sağlıklar dileriz.

EVLENENLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI EVLENENİN ADI SOYADI EVLENME YERİ EVL. TARİHİMüh. Hüs. Ef. Mah. Mustafa NERKİZ K.Ayşegül KARADAYI Bakırköy 09.03.2009Şenpınar Mahallesi Yusuf YILDIZ Gülseren GEZER Çayırova 12.03.2009Başpınar Mahallesi Funda SELÇUK Aytekin KANTER Seyhan 16.03.2009Samançay Köyü İsmail PASİNLİ Betül YILDIZ Malatya 18.03.2009Saraycık Köyü Vahdet ERBİL M.Kübra KARADAĞ Seyhan 23.03.2009Akpınar Mahallesi Onur URHAN Esra ÖZTÜRK Çankaya 04.04.2009Altunayva Köyü Merve GÜLER Aykut AYDIN K.Çekmece 08.04.2009Dibekli Köyü Vedat ŞAHİN Gülçin ERDEMİR Şişli 09.04.2009Beyelması Köyü Halit Lütfi YÜCEL Gülcan KEY Elazığ 10.04.2009Pul Köyü Taner KARAKAŞ Emine GÜL Sultangazi 15.04.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Necdet UYGAN Yasemin KOYUN Malatya 18.04.2009Saraycık Köyü Ahmet AKSU Çağla YILDIZ Seyhan 18.04.2009Akpınar Mahallesi Nurettin YAVUZ Zühal ERDOĞAN Elazığ 20.04.2009Aşağıyabanlı Köyü Tarık ÖKSÜZOĞLU Nurhan TAŞIN Nilüfer 26.04.2009

Çiftleri kutlar, yaşam boyu mutluluklar dileriz.

ÖLÜMLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİBeyelması Köyü Mustafa YÜCEL 20.12.1941 Münih 31.12.2009Saraycık Köyü İbrahim ÖZDEMİR 01.07.1925 Saraycık 25.01.2009Başpınar Mahallesi Mustafa ERTUĞRUL 22.10.1929 Ağın 19.02.2009

ağın 31Mart -- NNisan 22009

Page 32: Mart-Nisan ok · ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ Sahibi Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Adına Ahmet DEV‹REN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Altan ‹LTER Yaz ı Kurulu

Demirçarık Köyü Alaattin UZUNOĞLU 01.04.1940 Esenler 27.02.2009Kuzgeçe Mahallesi Yusuf Ziya YURTÇU 14.07.1925 Ağın 04.03.2009Altunayva Köyü Fatma ÖZER 01.07.1934 Sultangazi 07.03.2009Modanlı Köyü Huriye AKIN 03.06.1932 Keban 12.03.2009Akpınar Mahallesi İbrahim ÖZDİL 15.08.1925 Ağın 13.03.2009Beyelması Köyü Rüçhan ÇAKARALMAZ 24.05.1958 Malatya 14.03.2009Başpınar Mahallesi Mehmet Nihat YAVUZ 01.09.1944 Karabağlar 15.03.2009Şenpınar Mahallesi Fatma ERBEN 27.07.1926 Edremit 18.03.2009Öğrendik Köyü Fatma TEKİN 03.04.1931 Keçiören 20.03.2009Şenpınar Mahallesi Bekir Sıtkı KORKMAZ 04.07.1922 Seyhan 24.03.2009Altunayva Köyü Ayişe BOZKURT 01.05.1922 Fatih 29.03.2009Öğrendik Köyü Fahri KARADAYI 24.03.1954 Torbalı 30.03.2009Bahadırlar Köyü Mehmet Hidayet DENİZ 01.07.1934 Altındağ 31.03.2009Akpınar Mahallesi Hasan FIRAT 01.03.1926 Yenimahalle 07.04.2009Başpınar Mahallesi Fatma ÖZTÜRK 10.03.2009 Malatya 08.04.2009Altunayva köyü Hasan Mefit GÜLER 17.01.1937 Çankaya 12.04.2009Bademli Köyü Ayşe KARATEPE 21.02.1943 Mamak 26.04.2009Samançay Köyü Recep PASİNLİ 20.03.1956 Balçova 26.04.2009Akpınar Mahallesi Vehbi GÜZEL 01.04.1942 Çankaya 26.04.2009

Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı dileriz.

Değerli Okurlarımız,Gelecek kuşaklara en büyük kültür mirası olarak bırakacağımız,

AĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ’nin2009 yılı abone bağışı 30 TL’dir.

Bilindiği gibi, Dergimiz yalnızca abone bağışlarıyla yaşamını sürdürmektedir.

Bu durum dikkate alınarak, geçmiş yıllara ait abone bağışlarını hâlâyatıramamış olan okurlarımızın,

eski ödentileri ile birlikte yeni abone bağışlarınıAğın Kültür ve Dayanışma Derneği’nin 101843 no.lu Posta Çeki hesabına yatırmalarını önemle rica ederiz.

DUYURUAğın Haber Gazetesi

AĞIN KÜLTÜR VE SANAT ŞENLİĞİ7-8-9 Ağustos 2009

AĞIN’DA BULUŞALIM…