16
Felsefe Arkivi, 45. Sayı, 2016/II, 119-133 LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI * The Possibility of Ethical Discourse in Ludwig Wittgenstein Peyyamisefa Gülay ** ÖZET Ludwig Wittgenstein düşüncesinin ahlaki tarafı gerek düşünürün üretken olduğu dönem ve gerekse şahsi üslubu nedeniyle nispeten dikkatlerden kaçmıştır. Halbuki ahlaki tarafı Wittgenstein düşüncesinin en merkezi konumlarından birini işgal et- mektedir. Bu çalışma, onun düşüncesinin en temel kaygılarından biri olan “bir şeyi dil ile ifade etmenin imkanı” meselesinden hareketle, erken ve geç dönem düşüncele- rinde ahlaki söylemin imkanlarına yönelmektedir. Düşünürün erken dönem düşün- cesinin Tractatus’ta dilin resim teorisi olarak cisimleşmiş eğilimi, ahlakı da kapsayan söylenemez olanlar alanında bilimsel bir dille konuşmanın ciddi bir hata olacağı üze- rinde durur. Fakat bu gibi alanlarda söz söyleme faaliyetine her zaman dilin bir çeşit yanlış kullanımının eşlik ettiği bilinmek kaydıyla, ahlaki söylem mümkün görülür. Bu manada Wittgenstein’ın bu alanlara yönelik “susma” çağrısı hiçbir şey söyleme- mek gibi bir manadan çok doğabiliminin diliyle konuşmamak manasına gelir. Geç dönemde aynı tema farklı bir yapı ile, dil oyunları anlayışı ile karşımızdadır. Burada ahlak, hususi bir dil oyununu ifade edecek ve başka bir dil oyununun grameri ona geçirilmeye çalışılmadıkça, ahlaki söylem yine mümkün görülecektir. Anahtar Kelimeler: Wittgenstein, ahlak, imkan, dil, resim teorisi, söylene- meyen, dil oyunu, bağlam. * Bu makale, 2016 yılında savunmuş olduğumuz ‘Ludwig Wittgenstein Düşüncesinde Ahlak’ başlıklı yüksek lisans tezimizin ilk bölümü temel alınarak hazırlanmıştır. ** Gümüşhane Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü Araştırma Görevlisi.

LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

  • Upload
    others

  • View
    22

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

Felsefe Arkivi, 45. Sayı, 2016/II, 119-133

LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI*

The Possibility of Ethical Discourse in Ludwig Wittgenstein

Peyyamisefa Gülay**

ÖZET

Ludwig Wittgenstein düşüncesinin ahlaki tarafı gerek düşünürün üretken olduğu dönem ve gerekse şahsi üslubu nedeniyle nispeten dikkatlerden kaçmıştır. Halbuki ahlaki tarafı Wittgenstein düşüncesinin en merkezi konumlarından birini işgal et-mektedir. Bu çalışma, onun düşüncesinin en temel kaygılarından biri olan “bir şeyi dil ile ifade etmenin imkanı” meselesinden hareketle, erken ve geç dönem düşüncele-rinde ahlaki söylemin imkanlarına yönelmektedir. Düşünürün erken dönem düşün-cesinin Tractatus’ta dilin resim teorisi olarak cisimleşmiş eğilimi, ahlakı da kapsayan söylenemez olanlar alanında bilimsel bir dille konuşmanın ciddi bir hata olacağı üze-rinde durur. Fakat bu gibi alanlarda söz söyleme faaliyetine her zaman dilin bir çeşit yanlış kullanımının eşlik ettiği bilinmek kaydıyla, ahlaki söylem mümkün görülür. Bu manada Wittgenstein’ın bu alanlara yönelik “susma” çağrısı hiçbir şey söyleme-mek gibi bir manadan çok doğabiliminin diliyle konuşmamak manasına gelir. Geç dönemde aynı tema farklı bir yapı ile, dil oyunları anlayışı ile karşımızdadır. Burada ahlak, hususi bir dil oyununu ifade edecek ve başka bir dil oyununun grameri ona geçirilmeye çalışılmadıkça, ahlaki söylem yine mümkün görülecektir.

Anahtar Kelimeler: Wittgenstein, ahlak, imkan, dil, resim teorisi, söylene-meyen, dil oyunu, bağlam.

* Bu makale, 2016 yılında savunmuş olduğumuz ‘Ludwig Wittgenstein Düşüncesinde Ahlak’ başlıklı yüksek lisans tezimizin ilk bölümü temel alınarak hazırlanmıştır.

** Gümüşhane Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü Araştırma Görevlisi.

Page 2: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

120 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

ABSTRACT

Due to not only the philosopher’s productive period but also his personal discourse, the ethical part of Ludwig Wittgenstein thought has partially overlooked. In fact, the ethical part has occupied one of the most central positions in his thought. Regarding the most fundamental concern of his thought “the possibility of articulating something through language”, this study deals with the possibilities of ethical discourse in Wittgenstein’s early and late period. His early thought that is the actualized tendency of Tractatus’ picture theory of language emphasizes that elaborating scientifically on the “unspeakable” areas including ethics is a serious mistake. However, ethical discourse can be seen as possible on condition that one knows there is always a wrong use of language during the act of speech in these areas. In this sense, the “silencing” call of Wittgenstein about these areas does not mean “not to say anything” but “not to speak in the language of natural sciences.” In his late period, we see the same theme with a different structure and language games. At this point, ethics will express a specific language game, and the ethical discourse will be seen possible again as long as another game’s grammar is not tried to pass over the other.

Key Words: Wittgenstein, ethics, possibility, language, picture theory, unspeakable, language game, context.

GirişYakın dönem felsefe tartışmalarının en meşhur odaklarından birini teşkil eden

Ludwig Wittgenstein düşüncesi, hem tekabül ettiği zaman dilimi ve hem de dü-şünürün şahsi üslubu gereği hemen her seferinde dil felsefesi açısından ele alınmış-tır. Bunlar düşünürün, “söylenebilir olanı açıkça söylemek” şeklinde formüle ettiği kaygısına katkı sunan çalışmalar olarak anlaşılabilir. Fakat, malumdur ki, meşhur ifadenin devamında bu kaygının muharriği olarak “söylenemez olana işaret etmek” gayesi de belirlenecektir.

Çalışmanın devamında ifade etmeye çalışacağımız gibi, ahlaki olan, Wittgenstein düşüncesinde mezkur “söylenemez olan” alanında bulunmaktadır. Bununla beraber Wittgenstein düşüncesinin ahlaki tarafı hakkı yeterince teslim edilebilmiş bir taraf değildir.1 Goodman’ın bu tespiti her ne kadar birkaç on yıl öncesine aitse de, şahsi ka-naatimizce, özellikle Türkçe literatür açısından geçerliliğini korumaktadır. Bu makale, Wittgenstein’ın tasvip edebileceği bir terminoloji ile söylersek, onun ahlaki düşünce-lerine “işaret etmek” gibi bir arzudan hareketle oluşturulmuştur. Wittgenstein düşün-1 Russell B. Goodman, “Wittgenstein and Ethics”, Metaphilosophy, Vol. 13, No: 2, April 1982,

138- 148, s. 138

Page 3: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

121Peyyamisefa Gülay

cesinin ahlaki izleğini sürmeye çalışırken onun ahlaktan nasıl bir şeyi anladığı ve bu anlayışın teferruatları gibi meseleler elbette çeşitli merak konularını teşkil etmektedir. Fakat, yine Wittgenstein’ın şahsi üslubu gereği, onun düşüncesine yönelik herhangi bir tartışmanın söz konusu alanın söylem imkanlarının soruşturulmasıyla başlaması gerekliliği su götürmez bir vakıa olarak görünmektedir. Umuyoruz ki, Wittgenstein düşüncesinde merkezi bir yer teşkil eden2 ahlak alanı daha yetkin çalışmalara ve tabii mahiyeti itibariyle de konu olmaya devam eder. Şimdilik biz bu makalede, mütevazı bir giriş teşkil edecek şekilde, Wittgenstein düşüncesinde ahlaki söylemin imkanla-rını, hem erken ve hem de geç dönemlerini dikkate alarak soruşturmaya çalışacağız.

Erken DönemLudwig Wittgenstein düşüncesinin erken döneminin karakteristik metni

Tractatus, dil dolayımında düşüncenin ve dünyanın sınırlarına yönelir3. Bu yöne-lişte anlamın açık kılınmasına yönelik bir arzu söz konusudur. Zira dil, doğal olarak anlamla ilişkide bulunmanın yegâne yoludur. O kadar ki, onun sınırları dünyanın da sınırları manasına gelmektedir4. Bu noktada, Wittgenstein düşüncesinde dil, dünya ve anlam gibi ifadelerin hangi manalarda kullanıldıkları oldukça önemli bir mesele olarak tebarüz eder.

Tractatus önceliği dünyaya vermektedir. Burada, onunla ilgili bir belirlemeyle karşılaşırız: “Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil.”5 Bu ifadeden, Wittgenste-in’ın kastettiği anlamda dünyada olgulardan başka bir şey olmadığı sonucunu çıka-rılabilir. O zaman, bu dünyayı anlamaya yönelecek olan dil de doğal olarak olgularla alakalı olacaktır. Yukarıda belirtildiği gibi dilin sınırları dünyanın sınırlarını ifade ediyorsa ve söz konusu dünya da olguların toplamından ibaretse dil, olgulara tekabül etmek durumundadır. Burada basit bir mantık vardır: Şeylerin (nesnelerin) bir araya gelmesi, yani onlar arasındaki bağlamlar olgu durumunu oluşturur. Mesela, bir oda-nın tasviri, odadaki eşyaların tek tek sayılmasını değil onların arasındaki ilişkilerin açık kılınmasını gerektirir6. Bu anlamda burada bir sandalyenin bulunması, sayısız şey-durumunun bir birleşimidir7. Bu birleşimler olgu durumlarını oluşturur. İşte bu olgu durumu içindeki nesnelerin yerini adlar tutar.8 Böylelikle dil; ad, olgu durumu

2 Ed. Hans-Johann Glock, A Wittgenstein Dictionary, Oxford, Blackwell Publishers Ltd., 1997, s. 1073 Ali Utku, Wittgenstein Erken Döneminde Dilin Sınırları ve Felsefe, II. Baskı, Ankara, Doğubatı

Yayınları, Mart 2014, s. 714 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, Çev. Oruç Aruoba, VI. Baskı, İstanbul,

Metis Yayınları, Haziran 2011, s. 1335 A.g.e., s. 156 Ali Utku, “Ludwig Wittgenstein: İki Kere Felsefe”, Kant Sonrası Metafizik Üzerine Konuşmalar,

Yay. Haz. Erdal Yılmaz, II. Baskı, İstanbul, Küre Yayınları, Aralık 2012, s. 2187 Ali Utku, Wittgenstein Erken Döneminde Dilin Sınırları ve Felsefe, s. 458 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus, s. 33

Page 4: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

122 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

ve önerme ilişkisi içerisinde kurulur ve dünyadaki olgusal durumun bir tasviri olarak belirlenmiş olur.

Fakat Tractatus metninin teknik ayrıntılarında ilerledikçe, Wittgenstein’ın temel kaygıları yavaş yavaş görünür olmaya başlar. Buraya kadar dünyanın olguların topla-mı olduğu, olguların şey-durumlarından, bu durumların kendi aralarındaki bağlan-tılardan meydana geldiği ve dilin de söz konusu olgu durumlarının bir tasviri olarak belirdiği ifade edildi. Bir sonraki adım anlam kavramıyla ilgili adımdır. “Düpedüz”, der Wittgenstein, “bu tümcenin şu şu anlamı var, yerine, bu tümce şu şu olgu duru-munu ortaya koyuyor, denebilir.”9 Demek ki Wittgenstein anlamlı olmayı da olgu durumuyla ilişkilendirir. Mesela, yağmur yağıyor önermesi, bu açıdan anlamlı bir önermedir. Çünkü tasarlanabilir, olgulara tekabül edebilecek bir yapıdadır. Yani bu önerme, havanın yağışlı olup olmadığına bakılmaksızın anlaşılabilir.10 Dolayısıyla “Anlamın sınırları, aynı zamanda olgusal söylemin de sınırlarıdır.”11 Söz konusu önerme, gerçeğe tekabül etmesi (yağmurun yağıyor olması) durumunda doğru, aksi durumda ise yanlış olacaktır.12 Fakat her durumda anlamlıdır çünkü olgulara teka-bül eder. Böylelikle anlam, doğruluk ve yanlışlık gibi kavramlar da olgusal olarak belirlenmiş ve sınırları açıklıkla çizilmiş olur.

Çalışmamızın temel odağını oluşturmadığı için kısaca değinmeye çalıştığımız bu noktaları özetlemeye çalışırsak, şöyle belli başlı belirlemelere ulaşırız: Dünya şey-du-rumlarından oluşan olguların toplamıdır ve dil, bu olguların açık seçik tasvirine da-yanır. Bu durum, yani olgulara karşılık gelmek dilin anlamlı olmasının imkânıdır. Doğruluk ve yanlışlık ise dilin olgu durumuyla ilgili ifadesinin kurulduğu anda söz konusu olup olmamasıyla ilişkilidir. Yağmur yağıyor ifadesi her durumda anlamlı olmakla birlikte, söylendiği anda yağmurun yağıyor olması durumunda doğru, aksi durumda ise yanlış olacaktır. Dikkatli bakıldığında, Tractatus’un teknik amacının bu söylenenlerden ibaret olduğu görülür. Zaten felsefeye de böyle bir görev verilir: “Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklığıdır.”13 Bu ifade, başka bir yerde daha açık bir şekilde yankı bulur:

Felsefede doğru yöntem aslında şu olurdu: Söylenebilir olandan, yani doğabilimi tümcelerinden- yani, felsefeyle hiçbir ilgisi olmayan bir şeyden- başka bir şey söyle-memek, sonra her seferinde de, başka birisi doğaötesi bir şey söylemeğe kalkıştığında, ona, tümcelerindeki belirli imlere hiçbir imlem bağlamamış olduğunu göstermek. Bu yöntem ona doyurucu gelmeyecektir- ona felsefe öğrettiğimiz duygusunu duy-mayacaktır- ama tam doğru yöntem bu olurdu.14 9 A.g.e., s. 5310 Ali Utku, Wittgenstein Erken Döneminde Dilin Sınırları ve Felsefe, s. 17211 A.g.e., s. 19112 A.g.e., s. 17213 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus, s. 6114 A.g.e., s. 171-173

Page 5: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

123Peyyamisefa Gülay

Burada, biraz önce vurguladığımız noktaya, Wittgenstein düşüncesinin temel kaygılarına bir adım daha yaklaşılmaktadır. Çünkü Wittgenstein, Tractatus’un ön-sözünde, felsefeye verdiği bu görevi nihai noktasına kadar yerine getirdiği, bütün fel-sefi sorunları çözdüğü iddiasında bulunur.15 Bu çözüm, buraya kadar başlıca teknik ayrıntılarını verdiğimiz dünya, dil ve anlam kavramlarıyla ilgili belirlemelerdir. Fakat Wittgenstein önsözünün devamında, söz konusu problemleri son noktasına kadar çözdüyse bile, bunun ancak ne kadar az şeyin başarılmış olduğunu göstereceğini de ifade etmektedir.16 Peki şimdi bu, ne manaya gelmektedir? Dünyanın, ona yönelen dilin ve bu dildeki anlamın açık bir şekilde belirlenmesiyle neden az şey başarılmıştır ve geriye ne kalmaktadır?

Tractatus’un esas amacı, söylenebilen–söylenemeyen ayrımını açık kılmaktır.17 Burada söylenebilen, doğabilimleri alanına tekabül eden anlamlı önermelerdir.18 Anlamlı önermenin ne olduğu yukarıda aktarılmaya çalışılmıştır. Söylenebilen, ger-çekliği, olguları tasvir eden doğa bilimlerinin anlamlı önermeleriyle ilgili bir alanda yer alır.19 Yani aslında çalışmamızın bu kısmına kadar yaptığımız tartışmalar, söyle-nebilen alanla ilgili tartışmalardır. Bu durumda artık Wittgenstein’ın söylenemeyen şeklinde adlandırdığı bir alan daha ortaya çıkmaktadır. Bu alan anlamlı dilin yani bilim dilinin önermeleri tarafından dile getirilemeyen her konuyu kapsar.20 Bu alan, söylenemez olduğu için tartışmanın dışında bırakılamaz, çünkü vardır.21 Onun söy-lenemez olması, daha önce özetlenen anlamlı dilin imkânları içerisinde söylenemez olması manasına gelir. Bu açıdan bakıldığında Wittgenstein düşüncesinde ahlak (es-tetik ve din alanlarıyla beraber) bu söylenemeyen alanında yer alır.

Burada söylenemeyen ifadesiyle aşkın bir şeyin kastedilmediği vurgulanmalıdır. Söylenemeyen mümkün dilin içinde yer alır fakat bilimsel dil ile bilimsel dil dışında kalan dillerin birbirinden ayrılmasına imkân sağlayacak bir sınırı ifade eder.22 Söy-lenebilir olan, doğabilimlerinin olgulara tekabül eden anlamlı önermeleridir. Ahlak alanını da kapsayan söylenemez olanın özelliği ise, olgulara tekabül etmemek ve do-layısıyla bir tasvirden, betimlenebilir olmaktan uzak olmaktır. O zaman söyleneme-yen ile söylenebilen arasındaki ayrım kabaca, biçimsel önermeler ve değer bildiren ifadeler ile olguların tasviri olan bilimsel önermeler arasındaki ayrıma karşılık gelir.23

15 A.g.e., s. 1316 A.g.e., s. 1317 Cengiz Çakmak, “Susma ve İfade Edilemeyen”, Felsefe Arkivi, Cilt: 31, ss.13-27, 2007, s. 1418 A.g.e., s. 1419 A.g.e., s. 1520 A.g.e., s. 1721 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus, s. 17122 Cengiz Çakmak, “Susma ve İfade Edilemeyen”, s. 1723 A.g.e., s. 17

Page 6: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

124 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

Bu açıdan söylenemeyen, bilimsel bir dille söylenemeyen manasına gelmektedir.24 Yoksa Tractatus’un meşhur son önermesi, bu alanlarda hiçbir şey söylememeyi kas-tetmez. Hatta böyle okunduğunda, kimi yorumlarda sıkça rastlandığı gibi, Wittgens-tein’ın kendi susma çağrısına uymadığı zannedilebilir. Hâlbuki buradaki çağrı, yani hakkında konuşulamayan konusundaki susma çağrısı, hiçbir şey söylememeye değil, bilimsel bir dille konuşmamaya yönelik bir çağrıdır.25

İşte Wittgenstein düşüncesinde ahlak, Tractatus’ta sınırları açıklıkla belirlenmiş olan dünyada değil, onun dışındadır ve bu manada bilimsel dilin imkânlarıyla söy-lenmeye gelmez.26 Bu nokta, Wittgenstein’ın değer taşıyan şeyleri bütün olup bitme-nin, yani dünyanın dışında görmesiyle27 birlikte okunmalıdır. Zira böyle bir okuma, Wittgenstein’ın Tractatus’ta bütün felsefe problemlerini çözdükten sonra neden çok az şeyin başarıldığını söylediğini anlamaya yardımcı olacaktır. Bu noktadan hareketle Wittgenstein’ın temel kaygılarının çizdiği sınırın bu tarafıyla, yani söylenebilir ve anlamlı olan tarafıyla değil de söylenemez ve anlamsız olarak nitelediği tarafla ilgili olduğu ifade edilebilir. Burada bir noktaya daha dikkat çekilmelidir. Wittgenstein nasıl söylenebilir ve söylenemez gibi ifadelerden olağan kullanımları açısından ya-rarlanmıyorsa, anlamlı ve anlamsız ifadelerini de olağan şekilleriyle kullanmaz. Yani Türkçe okuyan birisi anlamlı olanı rahatlıkla aynı zamanda kıymetli olan ve anlamsız olanı da kıymetsiz olan şeklinde anlayabilecektir. Fakat bu ayrım Wittgenstein’da teknik bir ayrımdır ve daha önce belirtildiği gibi anlamlı olmak olgulara tekabül etmek, anlamsız olmaksa olgulara tekabül etmemek demektir. Yoksa Wittgenstein düşünesine dikkatli bakıldığında, kıymetli olanın tam da söz konusu anlamsız alana ait olduğu görülebilecektir. Çünkü dünyanın anlamı, yani ona değerini taşıyan şey onun dışına (anlamsızın, saçmanın alanına) uzanmaktadır.28

Böylelikle denilebilir ki söylenemez alan, konuşulamaz bir alan değildir ve bu bölümümüzün bir iddiası olarak ortaya konulabilirse ahlaki söylem, tabii ona bilim-sel dil bulaştırılmadıkça, mümkündür. Wittgenstein felsefenin hatalarını dilin yanlış kullanımında görür. Bu nokta, Lecture On Ethics’de açıklık kazanır. Lecture On Ethics’de verilen örneğe göre bizler, iyi bir tenisçi ve iyi bir insan ifadelerindeki iyi kelimesi aynı anlamlara geliyormuş gibi bir ayartıya kapılırız.29 Hâlbuki kelimelerin bir sıradan ve fakat bir de mutlak anlamları vardır.30 Buna göre bir sporu iyi yap-maktan, o sporun önceden belirlenmiş gerekliliklerini başarıyla yerine getirmeyi kastederiz. Bu, sıradan kullanıma bir örnektir. Fakat ahlakta böyle bir önceden belir-24 A.g.e., s. 1925 A.g.e., s. 1926 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus, s. 16727 A.g.e., s. 16728 A.g.e., s. 16729 Ludwig Wittgenstein, “A Lecture On Ethics”, The Philosophical Review, Vol. 74, 1965, 3- 26,30 A.g.e.

Page 7: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

125Peyyamisefa Gülay

lenmişlik söz konusu olamayacağı ve ahlak alanındaki ifadeler dünya olgularına teka-bül etmediği için, oradaki ifadelerin anlamları da bilimsel olarak belirlenemezler. Bu manada Wittgenstein açısından ahlaka, estetiğe, dine ilişkin hiçbir ifade bilim dilinin sınırları içinde söylenemez.31 Wittgenstein ahlaka ilişkin dersine de böyle bir kaygıyla başlar ve Moore’un ahlakla ilgili belirlemesine itiraz eder. Moore’un Principia Ethi-ca’sında, “ahlak, iyinin ne olduğuna yönelen genel sorudur”, ifadesinde bulunduğu-nu aktaran Wittgenstein, bu sorunun rahatlıkla başka bir soruyla, mesela neyin iyi olduğu, neyin anlamlı olduğu, neyin doğru olduğu gibi sorularla değiştirilebileceğini söyler.32 Bununla Wittgenstein burada bilimsel olarak kesin bir belirlemenin müm-kün olmadığını vurgulamaya çalışır. Daha anlaşılır olması açısından örneklemek ge-rekirse, Wittgenstein’ın susma çağrısı, Moore’un yaptığı tarzda konuşmaya yönelik bir çağrıdır. Yani ahlakın ne olduğuyla ilgili nihai bir belirlemede bulunduğunuzda ahlak alanında bilimsel bir dille konuşmaya çalışmaktasınızdır fakat bu alan bilimsel olarak konuşulmaması gereken bir alandır. Yoksa Wittgenstein hiçbir zaman ahlak, estetik ve dinle ilgili söylenimleri transendental gevezelîkler olarak değerlendirme-miş ve bu konular hakkında susulması gerektiğini belirtmemiştir. O sadece ahlak, sanat ve din konularında bilimsel ifadeler ortaya konulamayacağını vurgulamıştır.33

Burada bir başka önemli kavram olan saçma kavramıyla karşılaşırız. Wittgenste-in’a göre mümkün dilin içinde fakat anlamlı dilin dışında kalan söylenimler, apaçık saçma olacaktır. Ahlak alanı anlamlı dilin sınırlarının dışına taşar ve böyle alanlarda söylediğimiz her şey saçmalıktır.34 Fakat hemen sonrasında ekler Wittgenstein: “Bu saçmalıklar “henüz” bir çözümleri bulunmadığı için saçma değildirler –çünkü hiçbir zaman bilimsel bir çözüme kavuşturulamayacaklar. Aksine saçma olmak, onların te-mel karakteristiğidir.”35 Burada, bir kez daha Wittgenstein’ın dili kullanım şeklinin açılmasında fayda bulunmaktadır. Wittgenstein saçma ifadesini, yine teknik bir ma-nada, yani doğabilimlerinin anlamlı dilinin içinde yer almamak manasında kullanır. Yoksa saçma olan kıymetsiz ya da değersiz değil, aksine değeri kendisinde barındıran alanın bir özelliğidir. Zaten Tractatus’ta da anlamlı ve anlamsızın arasındaki sınır çiz-gisi dilin (yani dünyanın) içinden çiziliyor ve dışarıda kalan açıkça saçma oluyordu.36 Bu son nokta daha önce belirttiğimiz, dünyaya anlamını veren şeyin onun dışında yattığı iddiasıyla birlikte okunursa, saçmanın yer aldığı alanın Wittgenstein düşün-cesinde değersiz olarak görülmenin aksine değerin bulunduğu alanın bizzat kendisi olarak görüldüğü anlaşılacaktır.

31 Cengiz Çakmak, “Susma ve İfade Edilemeyen”, s. 1932 Ludwig Wittgenstein, “A Lecture On Ethics”, s. 3- 2633 Cengiz Çakmak, “Susma ve İfade Edilemeyen”, s. 2034 Ludwig Wittgenstein, “A Lecture On Ethics”, s. 3- 2635 A.g.e., s. 3- 2636 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico Philosophicus, s. 11

Page 8: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

126 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

Bu belirlemelerden hareketle, Wittgenstein düşüncesinin erken dönemi için ah-laki söylemin mümkün olduğu sonucuna ulaşılabilir ki, bizzat Wittgenstein külliyatı bu iddianın açık bir örneğidir. Bu söylem ancak bilimsel bir dille kurulmaya çalışıl-dığında ve bir daha değerlendirmeyi gerektirmeyecek nihai bir noktada konumlan-dırıldığında yanlış bir mahiyette olur. Dil, olgularla olan ilişkisinden dolayı ancak resmedilebilir bir durum için anlamlı olabilir. Fakat ahlak alanında resmedilebilir ya da betimlenebilir bir durum söz konusu değildir. Bu sebepten ötürü bu alanda anlamlı bir cümle de kurulamaz. Ahlak, dünyaya anlamını veren alanda yer alır ve bu alan olgular dünyasına nispetle daha yüksek bir alandır. Önermeler daha yüksek olan bir şeyi dile getiremeyecekleri için ahlakta da hiçbir cümle bulunmaz.37 Ve bu anlamda da ahlak söylenmeye gelmez.38 Fakat tekrar etmekte fayda var ki, bu ifade-ler Wittgenstein’ın yaptığı teknik ayrımlar dikkate alınmadan anlaşılmaya çalışılırsa, yanlış anlamalara yol açabilecektir. Wittgenstein’ın Tractatus’ta kendi kuralına uy-muyormuş gibi görünmesi de kanaatimize göre bu yanlış anlamadan kaynaklanır. Bu son noktayı anlamak açısından Wittgenstein’ın bizzat kullandığı merdiven metafo-rundan yararlanmak yerinde olacaktır. Wittgenstein kendi önermeleri için, anlaşıl-dığında terk edilmesi, yıkılması gereken ifadeler belirlemesinde bulunur. Onlar bir yere çıkmak için kullanılan bir merdiven gibidir ve ancak söz konusu yere çıkmayı sağlıyosa kıymetlidir. Bu merdiven kullanıldığında onun saçmalığı da anlaşılır ve merdiven terk edilir.39 Bu açıdan Wittgenstein, kendi ifadelerini üzerine söz söylediği alanlarda nihai tespitler olarak sunmaz. Burada genel bir iddiada bulunulabilirse, Tractatus’un tamamı bu merdiven metaforundan faydalanılarak okunabilir. Trac-tatus’un söylenebilire ayırdığı mesainin sebebi, söylenemez olana işaret etmektir.40 Böylelikle o, anlaşılması için uğraştığı şeyin bilimsel nihai tanımları olarak değil, söz konusu anlama giderken yardımcı mahiyetinde bir merdiven olarak kurulur. Nite-kim Wittgenstein, kitabın konusunun ahlak olduğunu belirttiği bir mektubunda, Tractatus’un iki bölümden oluştuğunu, ilkinin metnin kendisi olduğunu ve ikincisi-nin de metinde yazılmayan her şey olduğunu söylerken41, bu noktaya dikkat çekiyor olmalıdır.

Wittgenstein merdiveni yıkarak ifadelerini nihai ifadeler olarak kurmaktan uzak-laştırırken, söylenebilir olan üzerine yaptığı felsefe aracılığıyla, söylenemez olanın fel-sefesinin bu şekilde yapılamayacağını ve felsefedeki asıl görevlerin söylenemeyenlerin gizemi ile uğraşmak olduğunu da sezdirir.42 Öte yandan biraz önce alıntıladığımız 37 A.g.e., s. 16738 A.g.e., s. 16739 A.g.e., s. 17340 A.g.e., s. 6141 Allan Janik, Stephen Toulmin, Wittgenstein’ın Viyana’sı, Çev. Hüsamettin Arslan, I. Baskı,

İstanbul, Paradigma Yayınları, Mart 2008, s. 22642 Cengiz Çakmak, “Wittgenstein’da Dil ve Felsefe İlişkisi”, Felsefe Arkivi, 141- 157, 1997, s. 149

Page 9: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

127Peyyamisefa Gülay

mektubunda, kitabın tezinin en dolaysız haline onun önsöz ve sonuç bölümlerinin okunmasıyla ulaşılabileceğini vurgular.43 Wittgenstein’ın bu ifadesi onun temelde ahlaki bir kaygısı olduğunu gösterirken, Tractatus’un tümüyle mantıkçı pozitivist bir okumaya tabi tutulamayacağının da birinci ağızdan bir ispatıdır. Çünkü her ne kadar kitabın içinde teknik açılardan pozitivist noktalar yakalanabilirse de, kitabın önsözü ve sonuç bölümlerinin bize hissettirdiği kesinlikle ahlaki bir kaygıdır. Öte yandan, ahlaki söylemin bilimsel bir dil ile kurulamaması bir eksikliğe değil aksine bir fazlalığa işaret eder. Deyim yerinde ise bilimsel dilin kalıpları ahlaki söyleme dar gelir ve Wittgenstein’ın kendi kullandığı örnekle, bir çaydanlık tümüyle boşaltılsa bile çay bardağı ancak kapasitesi kadar su alabilecektir44. Bu metaforda çaydanlığın söylenemeyen alana, çay bardağının da kısıtlı kapasitesiyle söylenebilen alana gönder-me yaptığı açıktır. O zaman denilebilir ki, ahlaki bir söylem her ne kadar mümkün olsa da, dilimizin (söylenebilir olanın dilinin) karakteristik bir yanlış kullanımı bu söyleme her zaman eşlik edecek demektir45. Dilin böyle bir yanlış kullanıma mukad-der olmasına ve ilgilendiği alanın kendi sınırlarını aşmasına rağmen, Wittgenstein bu durumdan şu şekilde bahseder: “Dilin sınırlarının üstüne üstüne gitmeye tahrik olu-yorum -sanırım, ahlâk veya din üstüne herhangi bir zamanda yazmayı veya konuş-mayı denemiş olan bütün insanların tahrik olması gibi. Kafesimizin sınırlarının bu üstüne varma, büsbütün ve hepten umutsuzdur. Hayatın son anlamı üstüne, mutlak iyi ve mutlak değer üstüne bir şey söyleme arzusu ortaya çıkması bakımından, ahlâk hiçbir bilim olamaz. Fakat o, insanın içindeki çok saygı duymaktan kendimi geri çekemediğim ve asla alaya almak istemediğim bir eğilimin bir belgesidir.”46

Geç DönemWittgenstein düşüncesi erken dönemden geç döneme geçerken belli başlı deği-

şikliklere uğrar. Bu değişikliklerin en meşhuru, bir önceki bölümde ele aldığımız ve resim teorisi olarak bilinen dile yaklaşımdan geç dönemde ortaya çıkan dil oyunları yaklaşımına geçilmesidir. Burada bir noktayı belirtmekte yarar görüyoruz. Wittgens-tein düşüncesindeki bu geçiş, kimi yorumlarda rastlandığı şekliyle keskin bir geçiş değildir. Zira ikinci kitap onun gözünde birinci kitabın bir düzeltisidir.47 Dahası Ha-dot, bizim birinci bölümde ele aldığımız söylenemeyen alanla ilgili Wittgenstein’ın erken dönem düşüncelerini, geç döneme yönelik sinyaller olarak görür. Buna göre Wittgenstein bir cümleyi anlama edimini bir müzikal temayı anlamaya benzetirken, bu anlayış, kuvvetini onun ilk dönemde söylenemeyen alanla ilgili düşüncelerinden 43 Allan Janik, Stephen Toulmin, a.g.e. s. 22644 Ludwig Wittgenstein, “A Lecture On Ethics”, s. 3- 2645 A.g.e., s. 3- 2646 A.g.e., s. 3- 2647 Pierre Hadot, Wittgenstein ve Dilin Sınırları, Çev. Murat Erşen, II. Baskı, Ankara, Doğubatı

Yayınları, Mayıs 2011, s. 63

Page 10: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

128 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

alıyor gibidir.48 Sahiden de tıpkı bir müzikal temanın notaların üst üste binmesinden ibaret olmadığı fakat belli bir usul ve ahenk altında anlamlı olabildiği gibi, bir cümle de kelimelerin rastgele sıralanmasından oluşmaz. Bu oluşuma pek çok bileşen eşlik eder. Mesela ben, bugün çok şıksınız gibi bir cümleyi gerekli mimik ve tonlamalarla bir iltifat cümlesi, bir alay cümlesi ve başka bir şeyi ima edecek bir cümle haline so-kabilirim. Tractatus’un önermelerinden birisine dikkatli bakılırsa, Wittgenstein bu bağlantıyı daha ilk döneminde sezmiş gibidir: “(Felsefede, ‘şu sözcüğü, şu tümceyi, aslında ne için kullanıyoruz?’ sorusu, hep yeniden değerli bakış açılarına götürü-yor.)”49 Bu manada biz, birazdan ifade etmeye çalışacağımız dil oyunları yaklaşımı-nın, Wittgenstein’ın erken döneminde bilimsel bir dille söylenemeyen alanlar olarak gördüğü ahlak, din ve estetiğin kendilerine has iç dinamikleri olması kabulünden güç aldığı kanaatindeyiz.

Dil oyunları ifadesi ilk defa Mavi Kitap’ta karşımıza çıkar. Erken dönemle geç dönem arasında bir geçiş metni olan ve öğrencilerinin tuttukları ders notlarından oluşan bu kitapta Wittgenstein, ileride dikkatimizi sık sık dil oyunları diyeceği şeye çekeceğini söyler.50 Bu ifadenin hedefi, şöyle belirlenir: “Dil-oyunu deyimi burada, dilin konuşulmasının bir etkinliğin ya da bir yaşam biçiminin bir parçası olduğunu belirgin kılmalıdır.”51 Buradan da anlaşılacağı gibi Wittgenstein’ın dile karşı teknik yaklaşımı artık daha esnek bir perspektife taşınır. Dilin artık Tractatus’ta aktarıldığı gibi mutlak manada özerk bir yapısı yoktur. Dil, bizim yaşayış biçimimizden ayırt edilemez bir yapıdadır ve anlamını bu yaşayış biçiminin sonsuz ayrıntılarında bulur. Artık dil dediklerimizin hepsinde ortak bir temel aramak boşuna bir çaba olarak gö-rülür.52 Böyle bir temel yoktur. Dil üzerine çalışmak isteyen birisi böyle pürüzsüz bir temel arayışından vazgeçmeli ve geriye, pürüzlü yüzeye dönmelidir.53

Peki bu pürüzlü yüzeyin mahiyeti nedir? Böyle bir inceleme, Wittgenstein’ın geç döneminin belli başlı kavramlarının ele alınmasını gerektirmektedir. Biz burada ön-celikle düşünürün akrabalık ilişkileri dediği şeyi dikkate alacağız. Wittgenstein, dil dediklerimizin hepsinde ortak bir nokta aranamayacağını söylerken, bu yapıların bir-birleri arasındaki kayıtsız şartsız bir temassızlığı kastetmez. Kastettiği, dilin tek bir özünün bulunamayacağıdır. Yoksa dil dediğimiz şeyler, birbirleriyle çeşitli akrabalık ilişkileriyle buluşurlar.54 Sahiden de bir geniş aile için düşünüldüğünde, bir üyeden

48 A.g.e., s. 2049 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico- Philosophicus, s. 15350 Ludwig Wittgenstein, Mavi Kitap Kahverengi Kitap, Çev. Doğan Şahiner, II. Baskı, İstanbul, İş

Bankası Yayınları, Şubat 2011, s. 2051 Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, Çev. Haluk Barış Can, Yay. Haz. Semih Sökmen, II.

Baskı, İstanbul, Metis Yayınları, Kasım 2010, s. 32 52 A.g.e., s. 5153 A.g.e., s. 6554 A.g.e., s. 51

Page 11: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

129Peyyamisefa Gülay

hiçbir farkı olmayacak şekilde bir başka kişiden bahsedilemez. Fakat söz konusu aile-nin bütün üyeleri, yakın ya da uzak ama belli başlı ilişkiler içerisindedirler. Bu konuda bir başka örnek, şu şekilde verilebilir: Biz oyun adını hem basketbola, hem satranca ve hem de körebe oyunlarına verebiliriz. Fakat hepsi için oyun ifadesini kullanıyor olmamız, onların tamamen aynı dinamiklere göre işledikleri manasına gelmez. Bas-ketbol oyununun kuralları satranç oyununda, satranç oyununun kuralları da körebe oyununda geçerli olamaz. Bununla beraber, zaman zaman bazı kurallar elbette kesi-şebilir. İşte aynen bunun gibi, bir dil oyununun kuralı da deyim yerindeyse özel bir alan için geçerli olabilecek bir kuraldır ve başka bir dil oyununda işlerliğini yitirebilir.

Dil oyunu anlayışı üzerine yapılacak bir incelemenin bir başka önemli ayağı bağ-lam ifadesi olacaktır. Eğer belli başlı kurallar belli başlı şartlar altında geçerli olabi-liyorsa, bu durumun sebebi bağlamların farklı olmasıdır. İşte anlam da bu bağlamla ilişkilendirilir ve ben, bir sözcüğün ancak belli bir bağlamda ne anlama geldiğini bilebilirim.55 Bunun devamında kullanım kavramı devreye girer ve geç dönemin karakteristik ifadesi ortaya çıkar. Bu ifadeye göre dil, içinde çeşitli aletler bulunan bir alet çantasına benzetilir:

Ben dili sık sık, içinde çekiç, keski aleti, kibritler, çiviler, vidalar ve tut-kalın bulunduğu bir alet kutusuyla karşılaştırırım. Tüm bu şeylerin bir arada toplanmış olması tesadüf değildir –ama bu farklı aletler arasında önemli farklılıklar vardır- bunlar – her ne kadar diğerleri arasındaki farklılık, tutkal ile keski arasındaki farklılık kadar olmasa da- birbirine benzer biçimde kullanılırlar. Ne zaman yeni bir alana girsek, dilin bize karşı oynadığı oyunlarda hep bir sürpriz ile karşılaşırız.56

Dolayısıyla cümle bir alet, anlam da onun işlevi (kullanımı) halini alır.57 Bu açı-lardan bakıldığında bir cümleyi anlamak bir dili anlamak ve bir dili anlamak da bir tekniğe hakim olmak demektir.58 Zannediyoruz burada tekniğe hakim olmakla, oy-nanan dil oyununun ayrıntılarına hakim olmak gibi bir şey kastediliyor.

Dil oyunlarının bir başka önemli ayrıntısı, onun hayatla birinci dereceden ilişki-lendirilmesidir. Bu durumun önemi, Wittgenstein düşüncesinin genel karakteristiği ile ilgili ipucu vermesindedir. Wittgenstein bir yerde, kuralları oynanırken koyulan bir oyun hayal etmemizin, söylediği şeyi anlamamıza yardımcı olacağını söyler.59 Hatta aynı yerde bir adım daha ileri giderek, söz konusu kuralların yine oyun oy-55 Ludwig Wittgenstein, Mavi Kitap Kahverengi Kitap, s. 1356 Ludwig Wittgenstein, Estetik, Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine Dersler ve Söyleşiler, Der.

Cyril Barrett, Çev. Muhsin Yılmaz, I. Baskı, İstanbul, Sentez Yayıncılık, Ocak 2015, s. 1257 Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, s. 144 58 A.g.e., s. 9959 A.g.e., s. 59

Page 12: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

130 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

nanmaktayken değiştirilebileceğinden de bahseder.60 Nihayet dil artık erken döneme nispetle, özellikle belli alanlarda, çok daha dinamik bir mahiyette anlaşılmaya baş-lanmıştır.

Şimdi artık, Wittgenstein’ın dile yönelik geç dönem düşüncesinin ahlaki söyle-min imkânı açısından incelenmesine geçebiliriz. Wittgenstein için felsefe problem-leri, ikinci dönemde de tıpkı ilk dönemde olduğu gibi dilin bir çeşit yanlış kulla-nılmasından doğar. İlk dönemdeki sorun, dilin söyleyemeyeceği şeyleri söylemeye çalışmasında, kendisinden daha yüksek bir şeyi dile getirme çabasındaydı. Şimdi ise sorun, farklı dil oyunlarına ait kavramların birbirlerine geçirilmesi yanlışında görü-lür.61 Anlaşılır olması açısından yukarıda verdiğimiz örnekten yararlanmaya çalışır-sak bu durum, basketbol oyununda satranç oyununun kurallarını işletme çabasına benzer. Tıpkı basketbol oyununun satranç oyununun kurallarına göre işleyememesi gibi, ahlaki söylem de onun dinamiklerini hesaba katmayan bir dil ile kurulamaz. Ahlak kendine has bir alandır ve tabir yerinde ise kendi kuralları olan bir oyundur. Wittgenstein’ın erken döneminde yapmak istediği, din, ahlak ve estetik alanlarına bilimsel söylemi karıştırmamaktır.62 Buna göre Wittgenstein, bu hamleyi yaparak din, ahlak ve estetik ifadelerini bilimsel dilin dışında kendilerine has önermelere bağ-lanacak şekilde anlamak istemektedir.63 İşte bu “kendilerine has önermeler” ifadesi bizi dil oyunları anlayışına gönderir. Bu kendilerine has önermeler, tıpkı estetik ve din alanlarında olduğu gibi ahlak alanının da hususi dil oyununu ifade ederler. Bu açıdan bakıldığında bu oyunda bilimsel dilin kurallarını işletmeye çalışmak, açık bir yanlışlık olacaktır.

Tam bu noktada, Jean Greisch’in başvurduğu bir analoji, Wittgenstein düşünce-sinde dil oyunu ifadesinin anlaşılır olması açısından oldukça faydalıdır:

Nasıl ki ekolojide biotoptan64 söz ediyorsak, burada da logotoptan söz edebiliriz. Analiz çalışması, din dilinin tabiî logotopunun, yani bu logotopu teşkil eden özgün diller ailesinin ne olduğunu tanımak ve böylece bazı ifadeleri, kendilerine pek uygun olmayan çevreye yerleştir-mek için, doğal logotoplarından söktüğümüz zaman ortaya çıkan kötü kullanımlara dikkat çekmektedir.65

60 A.g.e., s. 59 61 Ali Utku, “Ludwig Wittgenstein: İki Kere Felsefe”, s. 26162 Cengiz Çakmak, “Wittgenstein’da Dil ve Felsefe İlişkisi”, s. 14663 A.g.e., s. 14664 Belirli bir hayvan ve bitki topluluğuna yaşam şartları sağlayan bir biyolojik ortam, hayat ortamı,

yaşama ortamı.65 Jean Greisch, Wittgenstein’da Din Felsefesi, Çev. Doç. Dr. Zeki Özcan, Bursa, Asa Kitabevi, s. 75

Page 13: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

131Peyyamisefa Gülay

Burada Greisch’in din diline yönelik okuması, ahlaki alana yönelen dil için de geçerlidir. Bu okumadan da anlaşılacağı gibi, her bir dil oyunu özgün bir yapı teş-kil eder ve dil aracılığıyla ona yönelecek her türlü anlama girişimi, söz konusu dil oyununun özel şartlarını, yani tabii logotopunu gözönünde bulundurmalıdır. Hadot bu duruma dikkat çekerken, Wittgenstein’ın erken dönem düşüncesi ile geç dönem düşüncesini bir kez daha birbirine yaklaştırır:

Tractatus’un mutlak ifade edilemeyeni böylece şu ya da bu belirli dil oyununa bağlı hâle gelir. Böyle bir ifade edilemeyene, bir dil oyununun gramerini bir başkasına taşımak istediğimizde çarparız. Her dil oyu-nunun gramerine uymak, duygulardan duygular olarak, nesnelerden nesneler olarak bahsetmek ve verili her dil oyunu içerisinde kendisini bize dayatan aşılamaz sınırları tanımak gerekir.66

Burada önemli olan, her bir dil oyununun bize dayattığı belli başlı aşılamaz sınır-ların olduğu ve bu dil oyunları içerisine yerleştirdiğimiz ifadelerin de bizden bazı tabii logotoplar talep etmesi meselesidir. Dolayısıyla bu noktada, geç dönem Wittgenstein düşüncesinin açık bir karakteristiği ortaya çıkar ve bu karakteristik Zettel’deki ifade-sini şu şekilde bulur: “Ağrının hayatımızdaki konumu budur; bağlantıları bunlardır. (Yani: ancak konumu bu olan, bağlantıları bunlar olan şeye “ağrı” deriz.)67 Burada bir örnek olarak alınan ağrı kavramından hareketle, anlamın şimdi-burada olan durumla ve belli bağlantılarla sıkı bir ilişki içinde olması durumuna vurgu yapılmaktadır. İşte ahlaki ortam da belli bir anda ve belli bağlantılarla ortaya çıkan bir durumdur. Ahlaki olana yönelen söylemin de söz konusu şartları göz önünde bulundurması gerekir. O halde ahlak alanına yönelik ifadelerin bizlere dayattığı sınırlar tanındığında (mesela onlar bilimsel olarak kurulmaya çalışılmadıklarında) ve bu ifadeler tabii logotopları-na yerleştirildiğinde, ahlaki söylem pekâlâ mümkün olabilecektir.

Bu bölümde son olarak, Wittgenstein’ın geç dönem düşüncesinde ahlak alanına nasıl bakıldığını incelemek yerinde olacaktır. Bu incelemeye başlamadan önce, Wit-tgenstein’ın ahlak düşüncesinde her iki dönemde bir değişme olmadığına yönelik yoruma68 katıldığımızı belitmeliyiz. Fakat Wittgenstein ahlaki alana yönelik söylem yoğunluğunu geç dönemine taşımaz. Buna rağmen Wittgenstein’ın özellikle dil oyun-ları anlayışı dikkatli okunduğunda, kimi ipuçları bulunabilecektir. Bu anlamda Witt-genstein ahlaki kriter konusunda, geç döneminin tamamında yankı bulan toplumsal

66 Pierre Hadot, a.g.e. s. 73-7467 Ludwig Wittgenstein, Zettel, Çev. Doğan Şahiner, I. Basım, İstanbul, Nisan Yayınları, Ocak 2004,

s. 124 68 Ömer Naci Soykan, Felsefe ve Dil, II. Baskı, İstanbul, Mvt Yayınları, Eylül 2006, s. 221

Page 14: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

132 Ludwig Wittgenstein’da Ahlaki Söylemin İmkanı

pratiğe gönderme yapmaktadır.69 Bununla beraber unutmamak gerekir ki toplumsal pratik yukarıda sözünü ettiğimiz kural kavramına kadar geri götürülebilir. Kural ise her zaman ve her yer için belirlenmiş olmaktan ziyade, oyun oynanmaktayken konu-lan ve her an değişebilecek olan bir yapıdadır. Böylelikle ahlak yeniden dinamik bir unsurla ilişkilendirilir. Burada önemli olan, Wittgenstein’ın tıpkı erken döneminde olduğu gibi geç döneminde de herhangi bir geleneksel ahlak teorisine bağlanmıyor oluşudur. Zaten şahsi kanaatimize göre dil oyunları anlayışı, tıpkı herhangi başka bir alanda olduğu gibi, ahlak alanında da nihai bir teori imkânını dışarıda bırakır.

Diğer yandan düşünürün Soruşturmalar’a not ettiği bir ifade, onu erken döne-miyle bir kez daha buluştururken bizim iki dönem arasında süreklilik bulunduğu yönündeki iddiamızı da destekler niteliktedir:

Felsefenin vardığı sonuçlar, anlığın dilin sınırlarına tosladığında edin-miş olduğu şişliklerin ve herhangi bir yalın saçmalığın keşfedilmesidir. Bunlar, bu şişlikler, bu keşfin değerinin farkına varmamızı sağlar.70

Daha önce Wittgenstein’ın Tractatus’ta söylenebilir olana ayırdığı mesainin söy-lenemez olana yönelik bir anlama çabası olduğunu belirtmiştik. Fakat bu çaba dilin sınırlarının ötesine yönelmek manasında ümitsiz görülür. Aynı tema daha sonra Le-cture On Ethics’in son paragrafında karşımıza çıkmıştır. Wittgenstein bu kez, bu çabanın ümitsizliğine rağmen her zaman tahrik olunan bir alana yönelik bir çaba olduğunu belirtmiştir. Şimdi Soruşturmalar’da da aynı tecrübe tekrarlanır ve bu kez bu mesainin kıymetinin bizzat söz konusu mağlubiyette olduğu ifade edilir. Witt-genstein’ın bu yorumu, ahlaki düşüncesinin genel karakteristiği olduğunu düşündü-ğümüz, ahlakın, ahlaklı olmaya çalışmanın bizzat kendisi olduğu yaklaşımının dilin kullanımı alanındaki bir temsili olması açısından önemlidir. Bu açılardan bakıldığın-da Wittgenstein düşüncesinin geç döneminde de ahlaki söylemin, tabii söz konusu alanın bizden talep ettiği sınırlar gözetildiğinde, mümkün olduğu söylenebilir.

69 Alasdair MacIntyre, Etik’in Kısa Tarihi, İstanbul, Paradigma Yayınları, Şubat 2001, s. 5770 Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, s. 68

Page 15: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The

133Peyyamisefa Gülay

Kaynakça

Çakmak, Cengiz, “Susma ve İfade Edilemeyen”, Felsefe Arkivi, Cilt: 31, ss.13-27, 2007.

Çakmak, Cengiz, “Wittgenstein’da Dil ve Felsefe İlişkisi”, Felsefe Arkivi, 141- 157, 1997.

Ed. Glock, Hans-Johann, A Wittgenstein Dictionary, Oxford, Blackwell Pub-lishers Ltd., 1997.

Goodman, Russell B., “Wittgenstein and Ethics”, Metaphilosophy, Vol. 13, No: 2, April 1982.

Greish, Jean, Wittgenstein’da Din Felsefesi, Çev. Doç. Dr. Zeki Özcan, Bursa, Asa Kitabevi

Hadot, Pierre, Wittgenstein ve Dilin Sınırları, Çev. Murat Erşen, II. Baskı, An-kara, Doğubatı Yayınları, Mayıs 2011.

Janık, Allan; Toulmin, Stephan, Wittgenstein’ın Viyana’sı, Çev. Hüsamettin Arslan, I. Baskı, İstanbul, Paradigma Yayınları, Mart 2008.

Macintyre, Alasdair, Etik’in Kısa Tarihi, İstanbul, Paradigma Yayınları, ŞubatSoykan, Ömer Naci, Felsefe ve Dil, II. Baskı, İstanbul, Mvt Yayınları, Eylül 2006.Utku, Ali, “Ludwig Wittgenstein: İki Kere Felsefe”, Kant Sonrası Metafizik

ÜzerineKonuşmalar, Yay. Haz. Erdal Yılmaz, II. Baskı, İstanbul, Küre Yayınları, Aralık 2012.

Utku, Ali, Wittgenstein Erken Döneminde Dilin Sınırları ve Felsefe, II. Baskı, Ankara, Doğubatı Yayınları, Mart 2014.

Wittgenstein, Ludwig, “A Lecture On Ethics”, The Philosophical Review, Vol. 74, 1965.

Wittgenstein, Ludwig, Estetik, Psikoloji ve Dinsel İnanç Üzerine Dersler ve Söyleşiler, Der. Cyril Barrett, Çev. Muhsin Yılmaz, I. Baskı, İstanbul, Sentez Yayın-cılık, Ocak 2015.

Wittgenstein, Ludwig, Felsefi Soruşturmalar, Çev. Haluk Barış Can, Yay. Haz. Semih Sökmen, II. Baskı, İstanbul, Metis Yayınları, Kasım 2010.

Wittgenstein, Ludwig, Mavi Kitap Kahverengi Kitap, Çev. Doğan Şahiner, II. Baskı, İstanbul, İş Bankası Yayınları, Şubat 2011.

Wittgenstein, Ludwig, Tractatus Logico-Philosophicus, Çev. Oruç Aruoba, VI. Baskı, İstanbul, Metis Yayınları, Haziran 2011.

Wittgenstein, Ludwig, Zettel, Çev. Doğan Şahiner, I. Basım, İstanbul, Nisan Yayınları, Ocak 2004.

Page 16: LUDWIG WITTGENSTEIN’DA AHLAKİ SÖYLEMİN İMKANI The